Si520

Page 1

DEVRİMCİ ANTİKAPİTALİST HAFTALIK GAZETE

520

23 Nisan 2015 1 TL. sosyalistisci.org

HATIRLIYORUM VE TALEP EDİYORUM

TANI, ÖZÜR DİLE


2

1915-2015

SOYKIRIM MESELESİ VE MECLİSİN IRKÇI CEPHESİ Vatikan ve Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye’ye Ermeni soykırımıyla yüzleşme çağrıları yapmasının ardından, meclisin yıllardır bir biriyle kanlı bıçaklıymış gibi görünen üç partisi, AKP-CHP-MHP hızla aynı refleksi gösterdi.

ERMENİ SOYKIR KABUL EDECEKS

Bu üç parti, ortak bir deklerasyonla, Avrupa Parlamentosu’nun aldığı kararın şu anlama geldiğini ifade etti: “Kendini tarihçilerin ve uluslararası mahkemelerin yerine koyarak tarih yazması ve soykırım gibi çok ciddi bir suç hakkında hüküm vermesi, hem insan haklarını, hem adaleti, hem de tarih ve hukuku hiçe sayması anlamına gelmektedir.” Yolsuzluğunu gizlemek için Ergenekoncularla, Balyozularla uzlaşan AKP! Katliamlarla örülü cumhuriyet tarihinin kurucu partisi olmakla övünen CHP! Irkçı ve faşist, Türkiye’de hiçbir gruba Türk olmak dışında bir hak tanımayacağını her seferinde iddia ve ilan eden MHP! Bu üç parti, cumhuriyetin genlerine aktardığı devletçi milliyetçi geleneğe uygun olarak, Ermenilere karşı ışık hızıyla bir birleşik cephe kurdular. Söz konusu Ermeniler ve Ermeni soykırımının tartışılması olunca, geriye kalan her şeyin teferruat olduğunu kanıtladılar. Üstelik bu partilerden ikisi, AKP ve CHP, milletvekili aday listelerinde Ermeni adaylara da yer vermişlerdi. Demek ki neymiş, aday listelerine Ermeni aday koymak yetmiyormuş demokrat olmaya; Ermeni soykırımıyla yüzleşmek gerekiyor. Mesele Ermeni aday değil, Ermeni soykırımının tanınması ve tartışılması için siyasi iradeye sahip olan Ermeni aday göstermek ve parti olarak bu siyasi iradeyi açığa çıkartmak. Üç partinin ortak deklerasyonu bildik bir temaya daha sahip. Birinci Dünya Savaşı sırasında “halkların çektiği acılar” teması bu! Vatikan, Avrupa Parlamentosu ve Türkiye’de yıllardır soykırımın tanınması için mücadele edenler, halkların çektiği acıya gözlerini kapamıyorlar; tersine, bu acı çeken halklar arasından Ermenilerin ve Süryanilerin yok edilmesine, imha edilmesine, Anadolu’da sanki hiç yaşamamışlar gibi tanıtılmasına, yani soykırıma maruz kalmasına gözünü kapatanlara hatırlatmada bulunuyorlar. Bu hatırlatmanın ilk cümlesi şudur: ne yaparsanız yapın, soykırımı tanıyacaksınız, kaçacak çok bir yeriniz kalmadı. Soykırımı tanıyacak ve özür dileyeceksiniz. İkinci hatırlatma da şu olsun: Mecliste dört değil iki partinin var olduğunu görmek için soykırım tartışmasının gündeme gelmesine gerek yoktu ama bu vesileyle görüldü ki, meclisin sağında AKPCHPMHP partisi yer alıyor; sol yanında ise soykırımın tanınmasını isteyen, bunun için mücadele edenlerin desteklediği HDP. Bu iki partiden sağda olanı ırkçı, milliyetçi. Solda olanı eşitlik, adalet, özgürlük ve yüzleşmeden yana. Bu yüzden ırkçılara verilecek tek bir oy bile yok! Bu yüzden “Sokakta mücadele, sandıkta HDP”

ÇAĞLA OFLAS

Ermeni Soykırımının 100. Yılı anmaları yaklaşırken dün-

yanın her yerinden soykırımın tanınmasına ilişkin sesler yükselmeye başladı. Bunlardan en çarpıcı olanı birkaç gün öncesinde Katoliklerin ruhani lideri Papa Francis’ten geldi. Papa Francis Osmanlı idaresinde Ermenilerin maruz kaldığı katliamları “20. yüzyılın ilk soykırımı” olarak niteledi. Hemen ardından Avrupa Parlamentosu tarafından soykırım tanındı. Geçen yıl Ermeni halkının maruz kaldığı soykırımı “ortak acılar” olarak tanımlayı taziye yayınlayan hükümet, uluslararası baskı arttıkça fabrika ayarlarına geri döndü ve bildik ırkçı, soykırımcı devlet söylemine yapıştı. İmparatorluğun son yıllarında ülkeyi idare eden İttihat ve Terakki tarafından 1,5 milyon Ermeni vatandaşının yok edilmesinden, doğal yollarla meydana gelen bir hadiseymiş gibi bahseden Erdoğan, Avrupa Parlamentosu’nun soykırımı tanınma kararına karşılık; :“Ülkelerinden kaçan ve bizde bulunan Ermenileri misafir ediyoruz. İstesek deport ederiz ama etmiyoruz. AP kararı bir kulağımızdan girer bir kulağımızdan çıkar” dedi. Beş yıl önce de Türkiye’ye göçen Ermenileri sınır dışı etmekle tehdit eden Erdoğan’ın bu sözleri “100 yıl önce yaptık, sonra da yaptık, yine yaparız” anlamına geliyor. Hükümet, dünyanın her

yerinden yükselen soykırım karşıtı sesleri Ermenileri tehdit üzerinden susturmak istiyor. Vatandaş olan veya olmayan Ermenileri bir şantaj unsuru kullanan Erdoğan’ın bu sözleri Abdülhamit’ten itibaren Cumhuriyeti takip eden devletin Ermeni meselesine bakışını açık bir şekilde ortaya koymakta. Yüzleşmekten kaçamazsınız Geçen yıl taziye mesajı yayınlayan hükümet, bu yıl önce “yokmuş” gibi davranmak, meselenin kenarında dolaşmak istedi. Ermeni Soykırımını anma günü, 24 Nisan’da Çanakkale “zaferine” atfen bir anma düzenledi. Ancak uluslararası kamuoyundaki gelişmeler hükümetin bu hamlesini boşa çıkardı. Daha da önemlisi, Türkiye’de soykırımın tanınması için aşağıdan yükselen basınç her geçen gün biraz daha fazla kendini hissettiriyor. Hrant Dink’in katliamının ardından “Hepimiz Ermeniyiz” sloganıyla yürüyen yüz binlerin sayısı her geçen gün artarak büyüyor. Ermeni halkının başına getirilenler hiçbir şekilde saklanılamayacak, “bırakalım meseleyi tarihçiler çözsün” kurnazlığına sığmayacak boyutta. 24 Nisan’da gerçekleşecek anmalar inkârcılara, ırkçılara ve milliyetçilere verilen en güzel yanıt olacak.


1915-2015

KIRIMINI KSİNİZ!

-n Ermeni soykırımının inkârına son verilsin, devlet özür dilesin. n Soykırım mağdurlarının vatandaşlık hakları iade edilsin, gasp edilmiş, el konulmuş bütün maddi zenginlikleri iade ya da tazmin edilsin. n Soykırım suçu işleyen faillerin isimleri okul, bulvar, cadde, meydan, sokak vb. bütün kamusal alanlardan temizlensin. n Okullardan, eğitim programlarından, kitle iletişim araçlarından ve çeşitli devlet kurumları aracılığıyla yapılan bütün dezenformasyon çalışmaları iptal edilsin, n Soykırımın inkârı “nefret suçu” olarak kabul edilsin. NEDEN SOYKIRIM DEMELİYİZ? Bundan 100 yıl önce Ermeni aydınları katledilmek üzere tutuklandı. Bu tutuklamaları takiben sistemli Katliam ve sürgünlerle Anadolu toprakları Ermenisizleştirildi. Bu süreçte binlerce ev, imalathane, okul, kilise ve manastır talan edildi. Ermeniler ve Anadolu’nun Hıristiyan halkları planlı ve sistematik bir sürgünle yok edildi veya köklerinin bulunduğu topraklardan çıkarıldı. Birleşmiş Milletler’in soykırım suçunun önlenmesine ve cezalandırılmasına dair sözleşmesinde yapılan tanımlamada Ermenilere yönelen zalim uygulamaların bir tanesinin gerçekleştirilmesi bile soykırım suçunu oluşturmakta.

Türkiye’de kitlesel 24 Nisan anmaları 2010’da Taksim’de DSİP tarafından başlatıldı.

KEMALİZM VE ERMENİ SOYKIRIMI Taner Akçam yazdığı bir yazıda soykırımla yüzleşmenin önemine şu sözlerle değiniyordu: “Eğer Türkiye’de soykırımı ve onun inkâr edilmesi meselesini anlamak istiyorsanız onu Güney Afrika’daki Apartheid (ırkçı- ayrımcı) rejimle kıyaslamanız gerekir. Soykırım sadece bir grubun imha edilmesi değildir. Soykırım, imha edilenin üzerine, yeni bir toplumun da inşa edilmesidir. Bu inşanın harcında imha eyleminin kurumları ve ideolojisi de yer alır.” Türkiye Cumhuriyeti Ermeni halkı ve diğer Hristiyan Halkların yokluğu üzerinden inşa edildi. “Yeni “ rejimin kurucu ideolojisi Kemalizm devleti ve tüm kurumlarını soykırım suçlarını inkar etmek ve meşrulaştırmak için ırkçı ve tekçi zihniyet üzerinden şekillendirdi. Bu nedenle Ermeni soykırımının tanınması mücadelesi aynı zamanda Kemalizmle hesaplaşmak anlamına gelmekte.

Ermeni Soykırımı, Türkiye burjuvazisinin yaratılmasında ve sermaye birikiminin oluşturulmasında temel rol oynadı. “Yeni Türkiye” Ermeni soykırımı üzerinden kuruldu. İmha, inkâr ve asimilasyon politikaları Cumhuriyet döneminde de sürdürüldü. Her türlü etnik ve dinî farklılık yok sayıldı ve tektipleştirilmeye çalışıldı. Resmî ve gayrıresmî politikalarla anadiller yasaklanırken, bu yasaklar ‘Vatandaş Türkçe Konuş’ kampanyası ile desteklendi. Sermayenin Türkleştirilmesi politikası da Cumhuriyet tarihi boyunca 1936 Beyannamesi, Varlık Vergisi, 6-7 Eylül Pogromu ve ‘Vakıflar Kanunu’ gibi uygulamalarla devam etti.

TÜM ARŞİVLER AÇILSIN Sıkıştıkça “Ermeni soykırımını bırakalım tarihçiler tartışsın” söylemine sarılan AKP kurmayları ve Erdoğan TSK’nın arşivlerini açmaya hazır olduklarını beyan ediyor. TSK belgelerine göre soykırım öncesinde Osmanlı arşivlerinde kayıtlı bulunan 1.173.422 Ermeni nufusundan bugüne yaklaşık 60.000 Ermeni kaldı. Yine Osmanlı arişivi 1914 verilerine göre Osmanlı topraklarında bulunan, 2200 kilise, 300 manastır, 2000 okul gibi Ermeni toplumunun kamusal varlıklarından bugün geriye elle sayılacak kadar az mülkiyet kalmış bulunuyor. Şahsi mülkiyetlere ilişkin ise 2005 yılında Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü, Osmanlı tapu kayıtlarının Türkçeleştirilerek ’devlet arşivlerine’ devredilmesiyle birlikte tapu arşiv bilgilerinin açıklık kazanmasına yol açacak projeye “milli menfaatlere zarar” getireceği gerekçesiyle karşı çıkmıştı. Elbette TSK’nın tüm kayıtları açılmalıdır ama sadece TSK’nın değil, Ermeni halkının varlıklarıyla ilgili tüm bilgilerin gerçekte saklı olduğu Tapu Kadastro Müdürlüğü’nün kayıtları da kamuoyuna açılmalıdır.

3

GÖRÜŞ Roni Margulies

NEREDE ABORJİNLER, NEREDE KIZILDERİLİLER? Türkiye’de solun epey bir bölümünün anti kapitalist olmaktan ziyade sadece ve basitçe anti emperyalist olduğunu eskiden beri bilirdim. Ama Başbakan Davutoğlu’nun da mükemmel bir anti emperyalist olduğunu hiç düşünmemiştim doğrusu. Vallahi öyleymiş! Bakın ne güzel saydırmış emperyalizme ve emperyalistlere: “O zaman biz de Katolik tarihinin dosyalarını açarız. Engizisyon’dan kaçanların nasıl ülkemize geldiğini anlatırız. Avrupa tarihini açacaksak Afrika’da, Asya’da neler yapıldığını sorarız. Nerede Aborjinler, nerede Kızılderililer, nerede Afrika kabilelerinin çoğu?” Anne tarafımdan atalarım 1492’de engizisyonlardan kaçıp buralara gelen Yahudilerden olduğu için, Başbakan’ın Katolik tarihinin dosyalarını açıp bizim adımıza hesap sormasını isterdim, ne yalan söyleyeyim. Üstelik, mümkün olsa da, İspanyollardan değil, o çok eski atalarımdan hesap sorsa! “Ya Hristiyan olacaksın, ya öleceksin, ya da basıp gideceksin” denildiğinde, Hristiyanlığa geçip orada kalsalar, ben bugün ne güzel İspanyol olacaktım! Davutoğlu’nun derdi hesap sormak değil ama. Demek istediği şu: “Ne varmış biz Ermenilere soykırım uyguladıysak? Siz de aynısını yaptınız. Rahat bırakın bizi.” Bu Başbakan’ın danışmanlarından biri Ermeni. Etyen Mahçupyan hiç mi ikaz etmiyor Davutoğlu’nu? Mahçupyan’ın siyasî tercihleri bir yana, herhalde “Siz öldürdünüz, biz de öldürürüz, en doğal hakkımızdır” iddiasının biraz gülünç olduğunu bilir. Bu kadarına kafası basar. Davutoğlu’nunki ise belli ki basmıyor. Geçtiğimiz 70 yıl boyunca dünyada hiçbir devlet insan öldürürken “Ne var yahu, Almanlar altı milyon kişiyi öldürdü, biraz da biz katlediyoruz, ne karışıyorsunuz” diyerek kendini savunmadı. Hutular Tutsileri öldürürken de böyle demedi, Sırplar Boşnak öldürürken de demedi. Başkalarının yaptığı bizim yaptığımızı haklı çıkarmaz diye düşünebiliyorlardı herhalde. Başbakan’ın kafası şuna da basmıyor anlaşılan: Sana yöneltilen suçlama karşısında sen de Avrupalıların Asya’da, Afrika’da yaptıklarını gündeme getirirsen, aynı şeyi yaptığını itiraf etmiş oluyorsun. “Yapmadım” demiş olmuyorsun. “Tamam, yaptım, ama sen de yaptın” demiş oluyorsun. Üstelik, onların başka topraklarda yaptığını sen kendi vatandaşlarına yapmışsın. Engizisyonlar farklı; Kral Ferdinand ile Kraliçe İsabella’nın öldürdükleri ve deport ettikleri kendi vatandaşları. Ama sanırım şu bilgi Davutoğlu’na ulaşmamış: Engizisyonlar 520 yıl önce yaşandı. Günümüz İspanya hükümeti, “Bizden sonra bir sürü devlet kendi vatandaşlarını katletti, deport etti. Karışmayın lan bize” demiyor. Atalarının İspanya kökenli olduğunu kanıtlayan kişilere (kanıtlamak zor değil) vatandaşlık veriyor.


DEVRİMCİ ANTİKAPİTALİST HAFTALIK GAZETE

Z Yayıncılık ve Tanıtım Hizmetleri Ltd. Şti. • Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Meltem Oral • Adres: Serasker caddesi, Nergis Apt, No:88, Kat: 3, Kadıköy, İstanbul • Baskı: Akademi Matbaacılık: Davutpaşa Cad. Güven Sanayi Sitesi, C Blok, No: 230, Topkapı/Istanbul - Tel: 0212 493 24 67-68-69 Yerel süreli yayın, haftada bir yayınlanır • www.sosyalistisci.org

SOYKIRIMIN EKONOMİ POLİTİĞİ 8-12 Nisan 2015’te gerçekleşen Marksizm 2015 toplantılarında araştırmacı Ümit Kurt’un yaptığı konuşmanın geniş bir özeti:

layısıyla olmayan herhangi bir nesne ya da özne için hukuki uygulamayı çıkartabilirsiniz. Ermenilerin maddi olarak yoksunlaştırılması bu kanunlar yoluyla yapıldı. Dolayısıyla Emval-i Metruke Kanunlarını da düşündüğümüzde bir Soykırım Rejimi’nden bahsediyoruz.

ÜMİT KURT

1915 Ermeni Soykırımı’nın ekonomi politiğini konuşurken, fiziksel şiddetin ekonomik boyutuyla ilgili birkaç nokta çok önemli. Öncelikle soykırım kavramını yeniden düşünmeye ve yeniden ziyaret etmeye çağıracağım. Soykırım kavramı Soykırım kavramı, bildiğiniz hukuki bir kavram. 1948’de Birleşmiş Milletler’in Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi ile resmileşmiş ve Rafael Lemkin tarafından şekillendirilen bir kavram. Ancak aslında 1948’deki tanımı Lemkin’in daha önce yazdığı kitaplarda kavramsallaştırdığı çerçeveye çok da uymayan bir süreç sonunda resmileşmiş. Burada aslında Lemkin’in soykırımla ilgili ve soykırımın tanımıyla ilgili ve bunun arkeolojisini yaparken nasıl bir tarihsel arka plandan beslendiğini ve nasıl bir çıkış noktası olduğunu iyi anlamak gerekiyor. Burada tabii Lemkin’in “Axis Rule in Occupied Europe” kitabına atıfta bulunmak istiyorum. Burada Lemkin bize şunu anlatıyor; kendisi neredeyse bütün ailesini Auschwitz’de kaybetmiş, bu kitabı yazmaya başladığı sırada Nazilerin Yahudilere neler yaptığını çok iyi biliyor ancak bu kitabında soykırım kavramını inşa ederken Hitler ordularının işgal ettiği 17 ülkede çıkardığı kanunları, yönetmelikleri ve tüzükleri inceliyor. Bir soykırım rejiminin bunlar yoluyla nasıl kurulduğunu anlatmaya çalışıyor. Bunu yaparken hukuk kavramına başvuruyor ve hukukun çeşitli enstrümanlarının nasıl kullanıldığını anlatmaya çalışıyor. Lemkin bu anlamda soykırım kavramının derinlerine inmemiz için hukuk araçlarına dikkat etmemiz gerektiğini söylüyor. Soykırım dediğimiz olgu sadece fiziksel imhadan ibaret bir süreç değildir. Tabii ki fiziksel imha soykırımın tanımlayıcı unsurlarından biridir ve önemlidir. Ancak bir grubu topyekûn ortadan kaldırmak ya da imha etmek için ille de fiziksel şiddet uygulamanız gerekmeyebilir diyordu Lemkin. “Topyekun imha” Buradan Emval-i Metruke Kanunlarına gelmek istiyorum. 27 Mayıs 1915’te Osmanlı İmparatorluğu’nu yöneten İttihat ve Terakki Hükümeti, resmi olarak Ermenilerin kendilerince “sevkiyat” ya da “başka bir yere nakledilme”si –ben buna tehcir diyeceğim- kararını aldıktan sonra büyük bir hızla, büyük bir titizlikle, inanılmaz bir devlet aklıyla, pozitivist hukukun bütün araçları, Weberyen bürokrasinin bütün incelikleri kullanılarak hazırlanmış bir takım huSOSYALİZM SOHBETLERİ Meltem Oral

SOYKIRIM VE MİLLİYETÇİLİK Türk milliyetçiliğinin inşasında 1915 Ermeni soykırımının oldukça önemli bir rolü var. Soykırım inkârcılarının sıkça öne sürdüğü ve aslında cevabını gayet iyi bildikleri bir soru: 1915’le Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ne alakası var? Soykırımın Türk devletiyle bir alakasının olmadığı ve Osmanlı’nın son demlerinde yaşanan ‘karışıklıklardan’ Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sorumlu tutulamayacağı fikri inkârcı tezlerin abc’si gibi. Oysa Ermenilerin sürgüne gönderilmesi, soykırıma maruz kalmaları ve tüm mal varlıklarına el konulması süreci

huki metinlerden müteşekkil bir kanunlar manzumesiydi Emval-i Metruke. Bunlar tehcire tâbi tutulan –bunun altını çiziyorum sadece tehcire tâbi tutulan- Osmanlı Ermenilerinin taşınır ve taşınmaz mallarının ve mülklerinin Emval-i Metruke Kanunlarıyla aslında idare edilmesi, güvence altına alınması şeklinde kodlandığını görüyoruz. Ancak bu kanunların içeriğine baktığımızda ve bu kanunların arkasında yatan aklı ve master planı görmeye çalıştığımızda aslında bu kanunların en temelde Ermenilerin maddi-ekonomik temellerinin ortadan kaldırılması süreci olduğunu görüyoruz. Emval-i Metruke kanunları neden önemli? Soykırım tartışmalarında sürekli, meseleye eleştirel yaklaşan tarihçilerimiz bile, soykırımın tanımında “niyet” denilen bir olgunun olmadığından bahsediyor. Ancak Emval-i Metruke Kanunlarının kendisi tek tek incelendiğinde, içeriğine bakıldığında Ermenilerin mallarının ve mülklerinin nasıl ele geçirildiği ve dolayısıyla Ermenilerin varlık durumunda yokluk durumuna nasıl düşürüldüğünü görmek mümkün. Emval-i Metruke Kanunları Ermenilerin Talat Paşa’nın ifadesiyle “Ermenin sorununun topyekûn çözülmesi”nin -ve Ermenilerin topyekûn imhasının- nasıl sistemli bir şekilde yapıldığının açıklayıcı arka planı budur. Çünkü siz Ermenileri bir yerden bir yere taşımak istiyorsanız onlara ait mallar üzerindeki tasarruflarını kısıtlamazsınız ya da bunları başka kişilere dağıtmazsınız. Dolayısıyla aslında Ermeniler, bulundukları mevkilerden gönderildikleri andan itibaren İttihatçıların kafasında artık yoktu. Doulus-devlet inşasının temeli. Bu gasp, talan, yağma süreci hem Türk ulusal kimliğinin yaratılmasında hem de Türk burjuvazisinin neredeyse ilkel sermaye birikimini sağlamasında etkili oldu. Bu iki sonuçtan biri diğerinin arkasında değil. Aksine karşılıklı olarak birbirini besleyen şeyler. Cumhuriyeti kuran kadrolar açısından kazan-kazan veyahut ‘bir taşla iki kuş’ politikası. Yani bir ‘ulus’ yaratabildikleri kadar yeni bir burjuvaziye, bir burjuvazi yaratabildikleri kadar da ‘bir’ ulusa sahip olundu. Kısaca soykırım ve yüz yıldır süren inkâr Türk milliyetçiliğinin ve ulus devletin inşasında harca karılmıştır. Sosyalistler için soykırımı kabul etmek ve devletin kabul etmesi için mücadele etmek birçok açıdan gerekli. Hatta bir görev olmalı. Dünyanın dört bir tarafına dağılan nar taneleriyle, torunlarla, bu topraklarda yaşamaya devam eden Ermenilerle dayanışmak çok önemli. Yaşanan trajedilerin bir açıdan hiçbir telafisi olmamasına rağmen

Peki bu kanunlar nasıl uygulanıyordu? Bununla ilgili elimizdeki veriler Ermenice belgeler ya da anılar. Zira Emval-i Metruke komisyonları dediğimiz ve daha sonra kurulan tasfiye komisyonları dediğimiz kurumların tuttukları özel notlar, defterler ve kayıtlar var. Bunların Osmanlı arşivlerinde olduğu kanısındayım ancak araştırmacılara kapalı. Bunlar tıpkı tapu kayıtları, tapu-kadastro arşivleri gibi kapalı olduğu için Adana’da ya da Halep’te kurulan Emval-İ Metruke Komisyonu Riyasetinin kayıtlarını görmek istediğinizde aldığınız cevap böyle bir kaydın bulunmadığıdır. Dolayısıyla biz bunların bilgilerine şu anda ulaşamıyoruz. İttihatçılar kanunu hazırlarken aslan payını devlete bırakmış olsalar da yerelde yaşanan kayırma, yağma ya da el koyma gibi şeylerin önüne geçemiyor. Yani bu kanunlar açısından “hukuki” boyut ve yerelde nasıl uygulandığı ya da uygulanamadığı şeklinde iki önemli husus var. Cumhuriyet rejimi İttihatçıların devamcısı Bunun yanında soykırımın bir de sosyo-politik bir boyutu var. Bu kadar büyük bir planı İstanbul’da planlayıp uygulamak mümkün değildir. Yerellerde, Anadolu’nun çeşitli yerlerinde yaşayan Türk ya da Gayri Türk Müslümanların rızasını almanız gerekiyor. Bu boyutu gözden kaçırmamak gerekiyor. İttihat ve Terakki merkezde ve yerelde önemli isimleri ve bu rıza mekanizmalarını kullanarak bu süreci gerçekleştirmiştir. İttihatçılar bu rızayı yaratırken Ermeni mallarını vermek yolunu kullanmıştır. Burada bir suçu tabana yayma olgusundan bahsediyoruz. Bu neredeyse bu kitlesel imhalarda be soykırımlarda görülen bir örüntüdür. Çıkarılan birçok kanun uygulanmıyor. 26 Eylül 1915’te ilk tasfiye kanunu çıkarılıyor. 12 Ocak 1920’de İttihat ve Terakki döneminde çıkarılan tüm Emval-i Metruke Kanunlarını iptal eden ve Ermeni mallarının iadesini başlatan bir kanun çıkarılıyor. 14 Eylül 1922’de Ankara’da kurulan Kemalist hükümet bu kanunu iptal ediyor ve 15 Nisan 1923’te kendi Emval-i Metruke kanunlarını çıkarıyorlar ve bu İttihat ve Terakki’nin tasfiye kanunun kopyası. Cumhuriyet rejimi Ermenilere tek bir kıymık bile vermemek için İttihatçıların Emval-i Metruke kanunlarının devamcısı olmuştur. Çıkarılan son kanun 1986’ya kadar yürürlükte kalmıştır. ‘soykırım tanınsın, devlet özür dilesin’ demek önemli. Soykırımın tanınması için çabalamak hem Türk egemen sınıfına, sermayeye karşı hem de Türk milliyetçiliğine karşı mücadelenin kopmaz bir parçası. Bugün bu mücadelenin güçlenmesi ve kazanması için atılan her adım aynı zamanda milliyetçiliğe karşı bir tokattır. Parlamentoda AKP, CHP ve MHP’yi bir dakikada birleştiren sadece sermayeye kalkan olmaları değil aynı zamanda milliyetçi olmalarıdır. Parmağını sallayıp ‘kalanları da yollarız’ diye tehdit eden Erdoğan’dan ‘yaptık yine yaparız’ diyenlere, ‘sürgün olmuş ama soykırım demek Ermeni milliyetçilerine yarar’ diyen kibar görünümlülerden ‘esas onlar bizi kesti’ diyene hepsinin buluştuğu yer aynı: milliyetçilik. İşçi sınıfını bölen milliyetçilik zehrine karşı bir kez daha: soykırım tanınsın, özür dilensin!


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.