Sosyalist işçi 527

Page 1

DEVRİMCİ ANTİKAPİTALİST HAFTALIK GAZETE

527

10 Haziran 2015 2 TL. sosyalistisci.org

AKP VE ERGENEKON YENİLDİ

BARIS, KAZANDI


2

GÜNDEM

Koalisyon değil, mücadele!

ÇATLAK BÜYÜYOR

HDP barajı aştı. Türk kapitalizmi, Türk usulü nobranlık, Türk sağcılığı, Türk darbeciliği, Türk muhafazkarlığı tarihinin en ağır darbesini aldı. Türk egemen sınıfının işçileri ve yoksulları siyasal bir cendereyle baskılamasının aracı olan seçim barajı Türk egemen sınıflarının ve burjuva partilerinin ödünü patlatan bir seçim sonucuna neden oldu. Yüzde 10 barajını kullanarak 2002’de yüzde 34 oy alarak iktidar olan AKP aynı baraj nedeniyle yüzde 40’la iktidardan indi. Şimdi, onları koalisyonlar, istikrarsızlık bekliyor. Bizleri ise mücadele! Sosyalist İşçi haftalardır HDP’nin yüzde 10 barajını aşmasının ne anlama geleceğini yazıyordu. İki gündür ne anlama geldiği açığa çıkıyor:

2. Türk milliyetçiliği bir yenilgi daha aldı. Garo Paylan mecliste. Ermeni soykırımının tanınması için mücadele eden, Hrant’ın Arkadaşları grubunun aktif bir parçası olan Garo Paylan’ın meclise girmesi soykırımın inkarı üzerinde yükselen Türk siyaset sahnesinin lordları açısından ağır bir mağlubiyettir.

AKP’nin paçavrası olan Yeni Şafak, Akşam, Sabah, Star ve Yeni Akit gibi gazeteler ise “Kabus geri döndü” diyerek koalisyonlar dönemine ve istikrarsızlığa işaret ettiler.

3. Artık yok öyle meydanlara çıkıp “Afere4dsin Rum, Ermeni” diyerek bağırıp çağırmak. Artık yok öyle meydanlara çıkıp, bunlar Zerdüşt diye üstünlük taslayan ve şımarık bir dil kullanmak. Artık yok öyle Kılıçdaroğlu’nun seçimden önce söylediği gibi, “Öcalan’la görüşülmesini doğru bulmuyorum” diyebilmek. Abdullah Öcalan’ın sadece yoldaşları yok mecliste, yeğeni de mecliste ve yoldaşımıza sayın demek zorundasınız. Yok artık Devlet Bahçeli’nin kurt işareti yapan sürüsünün Kürtleri linç girişimleri. HDP MHP’den daha fazla ilde birinci parti. HDP MHP’den daha fazla milletvekiline sahip. Irkçılık taslamak artık kolay değil.

5. Ne kadar rüşvet karşılığı başlattığınızı yakın zamanda öğreneceğimiz nükleer santral kurma hayallerinizi unutun. Çevre katliamlarının hesabını vermeye hazırlanın. O HES ihalelerinden aldığınız her kuruş, o HES ihalelerinin tahrip ettiği her ağacın, her canlının hesabını sorarken açığa çıkacak. 6. Artık hiçbir kudretli adam, “polise ben emir verdim” diyemeyecek. Hem Gezi direnişinin hesabı sorulacak hem de unutmayalım Ferhat Encü de mecliste, Roboski’de yaşanan katliam ve katliamdan daha da fazla can yakan hoyratlık yeniden hatırlanacak. 7. Grevleri yasaklamak artık zor, iç güvenlik paketlerini geri alacaksınız, sıfırladığınız tüm milyon dolarlarınız açığa çıkacak. Siyasal istikrarsızlık sizi yakacak, tel tel döküleceksiniz, dökülenleriniz konuşmaya başlayacak, sırlarınız teşhir olacak, her teşhir milyonlarca insana, “Bu kadar da olmaz ki” dedirtecek. Her teşhirde daha fazla işçi ve emekçi saflarınızı terk edecek. 8. Biz, “Sokakta mücadele, sandıkta HDP” diyenler, şimdi zaferimizi kutluyoruz. Ergenekoncularla, Balyozcularla ittifak kuran neoliberal kibir ve şımarıklıkla caka satan AKP liderliği ve Erdoğan, yenildi. Biz kazandık. Sandıkta HDP kazandı. “Bidon kafalı” olmakla itham edilen milyonlarca Kürt ve Türk emekçinin siyasal tercihiyle kazandı. Şimdi sokakta da kazanma zamanı! İstikrarsız koşullarda mücadeleyi yükseltmek, kurulması acil bir ihtiyaç olan Antikapitalist Blok’u kurmak, AKP-CHP-MHP üçlüsünü hem mecliste hem de tüm mücadele alanlarında geriletmek, sayın Öcalan’ın özgürlüğü için acil bir barış kampanyası yapmak ilk görevlerimiz. Şaşkın ve sarsılmış durumdalar, kısa sürede toparlanamayacaklar. Şimdi yüklenme zamanı! Şimdi sokakta kazanma zamanı! Şimdi işçi sınıfının zamanı! Bu yüzden şimdi hiçbir koalisyonun değil, ırkçılara, milliyetçilere, neoliberallere karşı mücadelenin zamanı!

AKP’de birkaç aydır ortaya çıkan çatlaklar, seçim sonuçlarıyla birlikte derinleşmeye başladı. Partinin en pespaye kalemşörlerinden Fatih Tezcan, Davutoğlu’nun konuşması sırasında “Bülent Arınç’ın balkondan indirilmesini” istedi. Seçimden bir gün önce AKP’nin yanlış politikaları nedeniyle HDP’ye oy vereceğini açıklayan Sabah gazetesi yazarı Sevilay Yükselir’e küfürler yağdı. Yeni Şafak yazarı İsmail Kılıçarslan “Bakara makara’cılara sahip çıkıldı, sosyal adalete kulak asılmadı, AKP kaybetti” derken, “Hiç kimse ‘ama Guardian, ama New York Times, ama paralel’ falan diye söze başlayıp mazeret aramaya kalkmasın” ifadeleriyle mazeretlerin önünü kesti. Bülent Arınç, seçimlerden sonra söz verdiği gibi Melih Gökçek’le ilgili gerçekleri açıklamaya çağrıldı. Kimi AKP’liler, seçim kampanyası boyunca savundukları kutuplaştırıcı dili şimdi “eleştirmeye” başladılar. Her seçimden sonra kemalistlerin yaptığı, halkın “aptal” veya “bidon kafalı” olduğuna yönelik tespitler, bu kez AKP’lilerden geliyor. Burhan Kuzu, Twitter’da “Her toplum layık olduğu gibi yönetilir” diyerek halka “sitem” etti. AKP’nin sosyal medya hesaplarında ise “Bu millete rahat batmış” gibi ifadeler kullanılıyor.

1. Türk devleti cumhuriyet tarihinin en büyük yenilgisini aldı. Varlığı inkar edilen Kürtler söke söke meclise girdiğinde Türk milliyetçiliğinin üzerinde yükseldiği ana iddia çöktü. Abdullah Öcalan’ın yoldaşları mecliste. “Kürtler Kürtçe konuşur” diyenler mecliste.

4. Artık ölen madencilerin yakınlarını hem de cenazeler kaldırılmadan daha tekmeleyemeyeceksiniz. Torunlar cinayetini unutturamayacaksanız, asansörden düşen işçilerin ardından sahte göz yaşları döküp yeni şirketlere yeni iş cinayetleri için teşvik veremeyeceksiniz.

HALKA APTAL DİYORLAR

ERDOĞAN TARAFSIZLIĞINI HATIRLADI İSTİFA SÖZLERİNİ UNUTTULAR: DAVUTOĞLU VE KILIÇDAROĞLU Başbakan Ahmet Davutoğlu, seçimler öncesi Hatay mitinginde, “Ben buradan, Hatay’dan meydan okuyorum. Eğer AK Parti 7 Haziran’da en güçlü parti olarak çıkmazsa, tek başına iktidar olmazsa, ben açıklıyorum 8 Haziran’da istifa edeceğim” diyerek muhalefet partilerini de aynı tutumu almaya çağırmıştı. Davutoğlu bu sözünü unuttu. İstifa etmediği gibi balkon konuşmasında “AKP destan yazdı” dedi. Yine benzer şekilde, seçimler öncesi katıldığı bir televizyon programında, oyları düştüğü takdirde istifa edeceğini söyleyen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da sözünü tutmadı. Kılıçdaroğlu, seçim konuşmasında, aynı kararlılıkla yola devam edeceklerini söyledi.

KARGA KAFASI

KEMAL GÖKHAN GÜRSES

Bir Ermeni milletvekilimiz var artık... Biz’den biri :)

Seçimlerden sonra Cumhurbaşkanlığı’ndan yapılan yazılı açıklamada “Mevcut tablonun, yarışa katılmış olan tüm partiler tarafından sağlıklı ve gerçekçi bir değerlendirmeye tabi tutulacağına inanıyorum” ifadeleri yer alıyordu. Aylarca meydanlara çıkarak, açılışlara katılarak ve muhtarlara seslenerek AKP’ye oy isteyen Tayyip Erdoğan, sandıkta mağlup olunca utanmadan “tarafsız bir cumhurbaşkanı” gibi davranmaya başladı. Bu sefer balkon konuşması yapamayan Erdoğan, gazetemiz yayına hazırlandığı sırada hâlâ kamuoyu önüne çıkıp bir açıklama yapmış değildi. Cumhurbaşkanının ne kadar süredir televizyona çıkmadığını hesaplamak üzere internet üzerinden bir sayaç tutulmaya başlandı.


GÜNDEM

KAMP ARMEN’İ VAKFA DERHAL İADE EDİN SEVAG BALIKÇI İÇİN ADALET

Deliklerin kurşun nedeniyle mi oluştuğu bilinmiyor ama Jandarma raporuyla bunların üzeri örtüldü. TSK, BBP ile ilişkili katil Ümit Kıvançoğlu’nun Sevag’ın arkadaşı olduğunu, şakalaştıkları sırada kaza kurşunu ile öldüğünü iddia etmişti. Cinayet sonrası tanık erlerin ifadelerine müdahaleden saklanan 41 deliğe, yargılanma sırasında yaşananlar, ırkçı cinayete işaret ediyor. Sevag için adalet mücadelesine ırkçılığa karşı olan herkes destek vermelidir.

BARIŞTAN YANA Yıldız Önen

BOMBANIZ GAZINIZ VIZ GELDİ VIZ Seçimlerden önce HDP seçim faaliyetlerine yönelik iki binden fazla saldırı gerçekleşti. HDP seçim arabaları yakıldı, seçim arabasını kullanan şoför yakıldı, işkence gördü, HDP binalarında bombalar patlatıldı. HDP stantları yıkıldı, binaları kurşunlandı. HDP gönüllülerine yönelik linç girişimleri denendi. HDP binalarının tabelaları İstiklal Marşı eşliğinde indirildi, bayrakları yakıldı. Ve en son, en vahim saldırı Diyarbakır’da gerçekleşti. HDP’nin yüz binlerce insanın katıldığı seçim mitingine bombalı saldırı gerçekleşti, dört HDP’li öldü, çok sayıda ağır yaralıyla birlikte 400’den fazla HDP seçmeni hastanelik oldu.

Batman’da zorunlu askerlik yaptığı sırada, 24 Nisan 2011 günü bir asker tarafından öldürülen Ermeni genç Sevag Şahin Balıkçı’nın davasında Jandarma delilleri kararttı. Jandarma Kriminal raporunda Sevag balıkçı’nın giysilerinde iki kurşun deliği olduğu yazılmıştı. Mahkemenin atadığı bilirkişi heyeti ise 41 delik buldu.

3

Bütün bunlar olurken, AKP liderliği ve Cumhurbaşkanı Erdoğan HDP’ye saldırıyordu.

#KamArmen Seçimler bitti. Kamp Armen’de direniş sürerken, Ermeni halkı tapusunu bekliyor.

Nöbetteki Nor Zartonk, ard arda çağrılar yapıyor.

Geçen hafta kampın bulunduğu arazinin sahibi Fatih Ulusoy, tapunun iadesi için bu hafta ortasını işaret etmişti. Bu gecikmenin gerekçesinin Tuzla Belediyesi’nin arazinin parasını ödememesi olduğu iddia edilmişti.

Holdinglerin her istediğini anında yapan devlet, sıra Ermeni halkının milyonların desteğini kazanan mücadelesiyle aldığı vakfa gelince oyalıyor.

Bunların doğruluğu ve tapu devrinin tarihi, gazetemiz baskıya hazırlandığı sırada belirsiz. Ancak Ermeni aktivistler sonuna kadar direnmekte kararlı.

Kamp Armen’in gasp edilen tüm Ermeni mallarına emsal oluşturmasını engellemek isteyenler yanılıyor. Hrant Dink’in başlattığı mücadele Kamp Armen’i kazanacak. Ermeni halkı vakıf mallarını, kiliselerini, okullarını geri alacak.

KATAR’A ÜS DEĞİL FAKİRLERE DAHA FAZLA YARDIM Türk Silahlı Kuvvetlerinin Katar’da konuşlandırılmasını öngören işbirliği anlaşması Resmi Gazete’de yayımlandı. ABD emperyalizmi ve NATO’nun askerliğini yapan Türkiye, Arap ayaklanmalarını boğan Körfez sermayesine de jandarmalık yapacak. Katar, Suudi Arabistan ve Türkiye ile birlikte Suriye Devrimi’ne müdahale edip boğan üç bölgesel haydut devletten biri. Vergilerimizin savaşa gitmesine hayır!

HAFTANIN IRKÇISI BOMBALANANLARI AŞAĞILAYAN ESRA ELÖNÜ HDP’nin Diyarbakır mitinginde on binlerce insanın arasında patlayan bombaların ardından ölüler ve yaralılar olay yerinden uzaklaştırılmaya çalışılırken, hükümete yakın haber sitelerinde yazılar yazan Esra Elönü “Demirtaş’ın sazı mı patlamış?” diyerek kanlar içinde kalmış insanlarla alay ediyordu.

Mitingde patlamaların yaşanmasından hemen sonra yapılan ilk açıklamalar, trafonun patladığı yolundaydı. Ancak daha sonra patlamaların trafoyla ilgili olmadığı, biri ses diğeri de parça tesirli olmak üzere iki bombanın patladığı anlaşıldı. Dört kişinin öldüğü ve dört yüzden fazla insanın yaralandığı saldırı sonrasında, Esra Elönü ölü ve yaralılarla sadece alay etmekle de kalmayıp, “Ya zılgıt çeke çeke defolun. Sırf Katil Erdogan demek için kendinizi patlatmışsınızdır siz” diyerek insanlık dışı ırkçı nefretini kustu. Demokratik haklarını kullanmak için miting alanında toplanan on binlerce insana ayırım gözetmeksizin ölüm yağdıran katillere bir teşekkür etmediği kalan Esra Elönü, ders kitaplarına örnek teşkil edebilecek bu ırkçılığıyla haftanın ırkçısı olmaya hak kazandı.

Gazeteci olmakla Erdoğan’ın maşası olmak arasındaki farkı unutanlar, hep HDP’ye saldırıyordu, HDP’yi eleşitriyordu. Yanlış anlaşılmasın, normal bir eleleştiriden söz etmiyorum, düşmanlaştıran, sonucunda HDP üyelerine yönelik her ürlü insanlık dışı, zaman zaman vahşet boyutunu alan saldırılara zemin hazırlayan nefret söyleminden söz ediyorum. HDP’ye karşı, özellikle Erdoğan, kelimenin tam anlamıyla bir nefret dalgası örgütledi. Hiç utanmadılar. Gazeteci kılığındaki insanlar da hiç utanmadılar. HDP’yi meşru alanının dışına itmeye çalıştılar. Erdoğan ve ahbapları HDP’ye yönelik nefret dalgasını örgütledikçe, HDP’ye fiziki olarak saldıranların eli rahatladı, cumhurbaşkanı bıraksan HDP’yi imha edecek gibi konuşunca, faşistler, saldırgan AKP’liler, Ergenekoncular ellerini oğuşturdular. Hiçbir seçim kampanyasında görülmeyen bir şeydi bu. Bir partinin seçim faaliyetine iki binden fazla saldırı oldu bunun sonucunda. Bu saldırıları örgütlerken, en azından saldırıların manevi zeminini örgütlerken, yine hiç utanmadan “Yeni Türkiye’den” söz edip durdular, “İleri demokrasi”den bahsettiler. Bir tek kişinin, bir tek adamın başkanlık hırsının ürünü olan bir siyaseti, yalanlarla, pespaye gazete manşetleri ve köşe yazılarıyla “Yeni Türkiye’nin kuruluşunun” ikinci yarısı olarak lanse ettiler. Ve sonuçta kaybettiler. Keyifle izliyorum. Kaybetmelerini, nobranlıklarının milyonlarca oyun ellerinden kayıp gitmesine neden olmasını keyifle izliyorum. Bombaları, gazları, bombaları ve gazlarını maskeleyen yalan dolanları vız geldi. Kaybettiler. Kibrleriyle kaybettiler, kötülükleriyle, şımarıklıklarıyla kaybettiler. Ve bombalara, kurşunlara, linç girişimlerine direnen Kürt halkı, yanına emekçilerin bir kesimini ve diğer halkların, demokrasi isteyenlerin de desteğini alarak tüm saldırıları püskürttü. Şimdi son kozlarını oynuyorlar. Çözüm süreci sona erer diye tehdit ediyorlar. Komiklikleri acıklı bir hal aldı. Kürt sorunu çözülmüştür diyen sözde başkanlarını hatırlatmak isterim onlara. Bir de çözüm sürecinin garantisi, zaten Kürt halkının kendi eylemi, kendi gücüdür. 7 Haziran’dan hiçbir ders almadılarsa bile en azından bunu kavramalılar.


4

DÜNYA

İSRAİL SAVAŞA ANTİKAPİTALİSTLER G7’YE KARŞI SOKAKTA HAZIRLANIYOR ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya, Kanada, Japonya devlet ve hükümet başkanlarından oluşan G7’nin Bavyera’da gözlerden uzak bir şatoda yaptığı toplantı on binlerce antikapitalist tarafından protesto edildi. Transatlantik Serbest Ticaret ve Yatırım Ortaklığı’na (TTIP) karşı çıkan eylemciler, “TTIP’i durdur - İklimi kurtar - Yoksullukla mücadele et” sloganlarıyla yürüdü. Zirve öncesi Garmisch-Partenkirchen’de sokağa çıkan on binlerce eylemciye polis müdahale etmişti. G7 liderleri, protesto korkusundan 19 bin polis tarafından korunan bir şatoda toplandı. Aktivistler ise yaklaştırılmadıkları şatonun etrafında kamp kurdu. Transatlantik Serbest Ticaret ve Yatırım Ortaklığı anlaşması, AB ile ABD arasındaki serbest ticaret ve ekonomik entergrasyonu artırmayı hedeflerken, küresel sermayenin ekonomik çıkarlarını her düzeyde hakim kılacak. Almanya’daki antikapitalistler, TTIP’in yasa oluşturucu etkisinin başta gıda ile hayvancılıkta yıkım getireceği, tüketicilerin aleyhine bir dizi sonuç yaratacağını söylüyor. İklim değişikliği hakkında anlaşma yeterli mi? G7 zirvesinin ikinci önemli gündemi, küresel ısınmaya yol açan karbondioksit salımlarına karşı alınacak önlemlerdi. Almanya Başbakanı Angela Merkel, G7’nin sera gazı emsiyonlarını 2050 yılına kadar yüzde 40 ile 70 oranında azaltacakları açıkladı.

ABD destekli İsrail ordusu katliam hazırlıklarında. Gazze’ye yönelik saldırılarını artıran İsrail, radyoaktif madde içeren bomba denemesi yaptı.

G7 liderleri şatoda saklanırken protestocular dışarda. Küresel sermayenin çıkarları için ekonomiyi düzenleyen G7, sera gazlarını şimdi sıfırlamaya yanaşmadı ve şimdiki kuşakların hayatını tehlikeye atmaya devam edecek. “İklimi kurtar” sloganıyla sokağa çıkan antikapitalistler, yenilebilir enerjiye dayalı bir ekonomide ortaya çıkacak yeni işlerin işsizliği yok edeceğini savunuyor.

Ancak bu anlaşma, bir heyecan yaratmadı. Bilim insanları, iklim değişikliğini durdurmak için fosil yakıt kullanımına yüzde 100 oranında son verilmesi ve enerjinin yenilenebilir kaynaklardan elde edilmesi gerektiği konusunda yıllardır liderleri uyarıyor.

Aralık ayında Paris’te toplanacak İklim Zirvesi’nde devletler nihai kararlarını verecek. Gidişat, küresel protestoların acil önemini ortaya koyuyor.

Araştırmalar, sera gazı emisyonlarının şimdiki düzeyde seyretttiği taktirde önümüzdeki 30 yıl içinde iklim değişikliğinde geri dönülemez noktanın geçileceğini de vurguluyor.

ABD ve Almanya’nın isteği doğrultusunda G7, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü ve bağımsızlığını tehdit ettiği gerekçesiyle Rusya’ya ek yaptırımlar tehdidinde bulundu.

KÜRESEL BAKIŞ Arife Köse

PREKARYA MI İŞÇİ SINIFI MI? Son zamanlarda işçi sınıfı hakkında dünyada yaygın olarak söylenen bir mit var: kapitalizmin geçirdiği değişim artık işçi sınıfının eski gücünü kaybetmesine neden olmuştur deniyor. Birçok akademisyen ve araştırmacı tam istihdam olarak adlandırılan ve 8 saatlik iş gününden oluşan, tatil günlerinin belli olduğu, maaşlı çalışma şeklinin yerini artık güvencesiz ve esnek çalışma olarak adlandırılan çalışma biçiminin aldığından bahsediyor. Bu, işçi sınıfı ve burjuvazi arasındaki güç dengesinin büyük ölçüde patronların lehine değişmesi anlamına geliyor. Prekarya olarak adlandırılan bu sınıfın işçi sınıfından farklı olduğu, çalışma koşullarından dolayı örgütlenme yeteneğinin olmadığı ve dolayısıyla sendikaların da artık öneminin kalmadığı söyleniyor. Bu fikirlere genellikle küreselleşme ve teknolojik yenilikler konusundaki görüşler eşlik ediyor. Bu analiz küresel finans akışını ve sermayenin ulusal ekonominin sınırlarını aşma yeteneğini abartırken piyasa ekonomisinin işleyişinde devletin önemindeki sürekliliği görmezden geliyor. Ancak birincisi çok uluslu şirketler için anavatanlarındaki faaliyetleri hala en az yurt dışındaki faaliyetleri

Rusya’ya sert mesaj

kadar önemli. Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan raporlar, ilk 100 çok uluslu şirketin ulusötesilik endeksinin yaklaşık yüzde 50 olduğunu gösteriyor. Bu da bu şirketler için anavatanlarındaki faaliyetlerinin ulus ötesi faaliyetleri ile eşit derecede önemli olduğunu gösteriyor. İkincisi kapitalizmdeki yapısal değişim ile ideolojiyi birbirinden ayırmak zorundayız. Patronlar günümüzde artık makul bir ücret karşılığı istikrarlı çalışma koşullarının lüks haline geldiğine ve geçici, esnek işlerin özgürlük olduğuna inanmamızı istiyorlar. Freelance çalışmak gibi geçici ve esnek işler günümüzde mevcut ancak bunlar kapitalizmde köklü bir yapısal değişim yaşandığı anlamına gelmiyor. Dünyanın bir çok yerinde hala ofislerde ya da iş yerlerinde tam istihdama dayalı çalışma temel çalışma biçimi olarak varlığını koruyor.

İsrail gazetesi Haaretz’in duyurduğuna göre çölde kapalı bir tesiste yapılan nükleer bomba denemesi sonucu bölgede yüksek düzeyde radyasyon oluştu. Rüzgar nedeniyle radyoaktif parçacıklar çevreye yayıldı. 20 patlama gerçekleştiği belirtilirken, bombaların 250 gram ve 25 kilogram arasında olduğu söyleniyor. Gerekçe, İsrail’in böylesi bir “terörist saldırıya” hazır olması! Siyonist rejim, geçen hafta Beyt Lahiya beldesindeki Hamas’ın askeri kanadı Kassam Tugayları’na ait askeri sahaları bombalamıştı. Ordu şimdi Gazze sınırında askeri tatbikat adı altında operasyona hazırlanıyor. Batı Şeria’nın Beytüllahim kentinde ise işgalcilerin karargahı önünden geçen 2 Filistinli genci askerler ateş açıp, yaraladı. Birleşmiş Milletler ise ırkçı-siyonist devlete destek vermeye devam ediyor. BM, geçen yıl Gazze’de yüzlerce çocuğu katleden İsrail’i çocuk haklarını ihlal eden ülkeler listesinden çıkardı.

KÜRESEL MÜCADELELER Mısır: Orduya ait bir Çimento fabrikasındaki çalışma koşullarını barışçıl bir şekilde protesto eden işçilerin üzerine askerler ateş açtı. 1 işçi hayatını kaybederken, onlarca işçi de yaralandı. Öte yandan avukatlar polis terörünü protesto etmek için 1 günlük iş bırakma eylemi yaptı. Mart ayında bir avukat Kahire’deki karakolda işkence ile katledilmişti. Protestocular, darbecilerin tutukladığı avukatların serbest bırakılması istedi.

“Yeni Kapitalizm?” adlı kitabın yazarı Kevin Doogan 1880’lerde doğu Londra’daki limanlarda ve fabrikalarda esnek ve güvencesiz çalışmada bir artış yaşandığını fakat 1888’de aynı iş yerlerinde gerçekleşen grevlerin bu işçilerin örgütlenemeyeceğine ve direnemeyeceğine dair fikirleri alt üst ettiğini anlatıyor.

Avusturya: Viyana’da göçmenlerin yaşadığı bölgede ırkçılar, “Göçmenler dışarı”, “Yeni sığınmacı istemiyoruz” ve “Bu ülke bizim” sloganlarıyla toplandı. Yüzlerce anti-faşist, ırkçı gösteriyi engellemek için aynı bölgede toplandı. “Müslümanlar ve göçmenler hoş geldiniz!” ve “Naziler ve ırkçılar dışarı!” sloganlarıyla, faşistlerin yolunu kapadı. Polis, ırkçıları korumaya alıp güzergahı değiştirerek yürümelerine izin verince anti-faşistler polis bariyerinden atlayarak müdahale etti. Çıkan çatışmada 6 kişi yaralandı. Polis anti-faşistlere saldırarak 6 protestocuyu gözaltına aldı.

Dolayısıyla esnek ve güvencesiz çalışma kapitalizm tarihinde ilk kez ortaya çıkmadığı gibi bu koşullarda çalışan işçiler, işçi sınıfının önemli ve güçlü bir parçasını oluşturabilirler. Marks’ın da dediği gibi sosyalistlerin görevi her zaman işçi sınıfı içindeki farklılıkları değil ortaklıkları öne çıkarmaktır.

Latin Amerika: Arjantin, Uruguay ve Şili’de sokaklara çıkan on binlerce kişi kadına yönelik şiddeti protesto etti. 2014’te 277 kadının öldürüldüğü Arjantin’in başkenti Buenos Aires’te kadın hakları örgütleri ve sendikaların çağrısı ile büyük bir gösteri yapıldı. 70 şehirde yapılan eylemler bunu izledi.


SEÇİMLER

SEÇİMİN KAYBEDENLERİ 1. RECEP TAYYİP ERDOĞAN VE AKP Genel seçimler AKP için sonun başlangıcı oldu. Özellikle

Gezi direnişinden bu yana başta Erdoğan olmak üzere tüm AKP liderliğinin giderek sağa kayan politikaları AKP’yi gerileten başlıca unsur. Son iki yılda AKP’ye karşı büyük bir öfke birikti. Toplumu kutuplaştırarak tabanını korumaya çalışan, eleştirilere kibir ve nobranlıkla yanıt veren Erdoğan cevabını aldı. AKP’ye bu düşüşü hediye eden birçok faktör var. ‘Milli orduya kumpas kuruldu’ diyerek Ergenekon’la anlaştı ve tüm darbecileri serbest bıraktı. Askerlerin önünde ‘af dileyen’ Erdoğan meydanlarda Berkin Elvan’ın annesini yuhalattı. Son yıllarda kadın cinayetlerine karşı sokakta büyük bir öfke büyürken Erdoğan ağzını her açtığında kadınlara saldırmaya devam etti. AKP’nin kadın düşmanı politikalarının sonucu binlerce kadının hayatı, cezasız kalan taciz ve tecavüzler oldu. AKP döneminde kadın cinayetleri yüzde 1400 arttı.

5

HDP’NİN YÜKSELİŞİ HDP Kürdistan’daki tek rakibi AKP’yi neredeyse sildi ve Batı’da da muazzam bir başarı elde etti. Batı’daki yükselişte sırf Erdoğan’ı geriletmek için ‘emanet’ oy kullandığını söyleyenlerin bir payı var. Ancak yükselişin belirleyicisi ‘emanetçiler’ değil. Ege’de CHP neredeyse aynı oy oranını korudu. AKP ise yaklaşık yüzde 10 oy kaybetti. HDP’nin AKP tabanından neyi söküp aldığı iyi okunmalı. Kazanım bugüne kadar AKP’ye oy veren ve gerek çözüm sürecini bozması gerekse Kobane direnişine dönük politikası nedeniyle öfkelenen Kürt seçmenle sınırlı değil. Sonuçlar HDP’nin Türkiye’nin dört bir tarafında AKP’nin neoliberal politikalarından huzursuz, değişimden yana işçilerin oyunu kazandığını gösteriyor. Sanayi kentleri olarak bilinen ve işçi sınıfının yoğun yaşadığı yerlerde AKP’nin kaybettiği oylar çarpıcı. AKP’den HDP’ye oyların kaydığı seçim haritalarında en belirgin olan şeylerden biri. Bir süredir metal işçilerinin tarihi grevinin yaşandığı Bursa’da AKP yaklaşık

yüzde 10 düştü. 2011 seçimlerinde bağımsız aday 25 bin kişiden oy almıştı. Şimdi HDP 104 binden fazla oy alarak yüzde 1.51’den yüzde 5.85’e yükseldi. Kocaeli’de AKP yüzde 52.7’den yüzde 46’ya düştü. CHP 2011’e göre 25 bin kişiden daha oy aldı. MHP’ye yeni 50 bin oy eklendi. HDP ise 2011 sonuçlarına 62 binden fazla yeni oy ekleyerek yüzde 2’den yüzde 7,66’ya yükseldi. Tekirdağ, Adana ve Mersin gibi şehirlerde benzer şekilde HDP’nin oyları ikiye katlandı. Antep’te AKP’nin oyu yüzde 61’den 47’ye düştü. HDP’nin oylarıysa yüzde 10 arttı. 2011’de Antep’te 42 bin küsur oy kazanılmışken bu seçimde yaklaşık 143 bin oy kazanıldı. Yakın dönemde önemli bir işçi eyleminin yaşandığı Kayseri’de de manzara aynı. AKP 2011 seçimlerinde yaklaşık yüzde 65 oy almışken yüzde 52’ye düştü. Önceki genel seçimlerde Kayseri’den aday çıkaramayan HDP 21 binden fazla oy alarak yüzde 2.71 oldu.

Türk savaş uçaklarının Roboski bombardımanında kardeşini ve akrabaları katledilen Ferhat Encü mecliste!

17-25 Aralık’ta patlayan yolsuzluk gündemi en tepesinde Erdoğan’ın oturduğu rant ve rüşvet çarkını açığa çıkardı. Son on yıldır çok övünülen ekonomik büyümeden yoksulların payına hiçbir şey düşmezken, zam isteyen işçilerin grevleri yasaklanırken AKP yargıyı oyuncağına çevirerek yolsuzluğunun üzerini kapattı. Soma’da 301 işçinin ölümünden sorumlu olan patronları korumakla kalmadı işçilere saldırdı. AKP’nin iktidar olduğu dönem boyunca 15 bin iş cinayeti gerçekleşti. Ermenek ve Torunlar’da olduğu gibi iş cinayetlerini durdurmak, bedelini ödemek yerine patronlar ödüllendirildi. AKP’nin tabanı olan işçi sınıfının çıkarlarını değil sermayenin çıkarlarını iştahla koruduğu gün gibi ortada. AKP açısından bu hazin manzarayı sağlayan en büyük şeylerden biri de çözüm süreci oldu. Toplumun büyük çoğunluğu barışın arkasındayken Erdoğan ‘Kürt sorunu çözülmüştür’ diyerek çözüm sürecini bozdu. Seçimin açık ara kaybedeni AKP’nin yenilgisinin nedeni darbecileri aklayan, Kürtleri, Ermenileri, Rumları, Alevileri, Yahudileri, LGBTİ’leri hedef gösteren ırkçı, milliyetçi, cinsiyetçi, neoliberal, her türlü özgürlüğe düşman politikaları oldu.

2. ERGENEKON Yolsuzluk dosyalarının ortaya çıkmasıyla AKP denize düşen yılana sarılır misali Ergenekon’a sarılmış, 28 Şubat ve Balyoz da dahil darbe davalarından yargılanan herkesi serbest bırakmış ve katillerin, darbecilerin suçsuz olduğunu ilan etmişti. Ergenekoncularla ve darbecilerle kurduğu bu ittifakta hem AKP hem de Ergenekoncular kaybetti. Doğu Perinçek’in Vatan Partisi 161 bin oyla yüzde 0.35 oy aldı. Emine Ülker Tarhan’ın Anadolu Partisi ise 27 bin 631 adet oyla yüzde 0.06 oranında oy aldı. Bu iki partiye benzer daha küçük partilerin de oy oranları benzer rakamları geçemedi. Yani bu seçimde AKP ile birlikte işbirliği yaptığı, kendisini kurtaracağını umduğu Ergenekoncular ve darbeciler de kaybetti. Halk bir kez daha darbe anayasasının seçim barajını tanımadığı gibi Ergenekonculara ve darbecilere de prim vermediğini gösterdi. AKP’nin yolsuzluk ve hırsızlık dosyalarından kurtulmak için yarattığı “ordumuza geçmişte kumpas kuranlar bugün de bize kumpas kuruyor” argümanı tutmadı. Halk hırsızların da darbecilerin de kim olduğunu gördü. Kimin yalan söylediğini gördü. Hem darbecilerle işbirliği yapan hırsızları hem de darbecilerin kendilerini bir kez daha cezalandırdı. Ulusalcılar bu seçimde bir kez daha rezil oldu.

ROBOSKİ MÜCADELESİ MECLİSTE! HDP Şırnak milletvekili olarak meclise giden Ferhat Encü, sonucu Sosyalist İşçi’ye değerlendirdi: Barajın aşılması, parti olarak bu kadar yüksek bir oran almamız beni inanılmaz sevindirdi. Halkımızın bu mutluluğunu, heyecanını gördükten sonra artık bakış açım çok değişti. Demek ki insanlar isteyince oluyormuş. HDP’nin Türkiye’de ve Kürdistan’da bu derece ilgi görmesi inanılmaz sevindirdi. Ayrıca AKP’nin Kürdistan’da bir tabela partisi haline gelmesi benim açımdan daha da sevindirici. AKP’ye yok denilecek oranda oy çıktı. Halkımızın AKP’nin gerçek yüzünü, çirkin, katliamcı yüzünü görmesi sevindirdi beni.

Roboski mücadelesinin meclise girmesi benim için ayrıca önemliydi. Roboski’nin meclise taşınması ve o kürsüde katillerin, katliamın sorumlularının yüzüne baka baka ‘siz yalanlar, iftiralar attınız. Siz bu katliamın sorumlularısınız. Yargılanacaksınız’ deme fırsatı benim için çok önemli. Partimin Roboski’yi unutmadığını da hatırlatırım. Roboski’nin hesabının sorulacağı mesajının verilmesi önemlidir. Roboski’de, Şırnak’ta inanılmaz bir coşku var. İki gündür sürekli kutlamalar yapıyoruz. Yeni bir tarih yazacağız. Eşitliğin, özgürlüğün, demokrasinin, adaletin tarihini yazacağız. İnsanca bu topraklarda yaşanabileceğinin tarihini yazacağız. Bu inşa sürecini farklı kesimlerle birlikte başarabiliriz umarım.


6

SEÇİMLER

ŞİMDİ KONUŞMA SIRAS

7 Haziran seçimlerinin sonuçlarına göre HDP yaklaşık

yüzde 13 oy oranıyla 80 milletvekili çıkararak meclise girdi. Rakamlar HDP’nin oy oranını Türkiye’nin doğusundan batısına her yerde artırdığını gösteriyor. Bu gerçekten tüm ezilenler, dışlananlar, yok sayılanlar açısından büyük bir politik başarı ve zaferdir.

Bu seçim sonuçlarının ne anlama geldiğine dair hemen söylenebilecek birkaç şey var: Birincisi ve en önemlisi HDP’nin, 12 Eylül darbe anayasasının ürünü olan seçim barajını yıkıp geçmesi oldu. Dolayısıyla halk bir kez daha 12 Eylül darbesinin kalıntılarıyla yönetilmek istemediğini bu barajı yıkarak gösterdi.

nın, rantçılığının, polise emir vererek işlettiği cinayetlerin, Soma’da 301 madencinin ölmesine neden olan neo-liberal sermaye yanlılığının, Roboski’nin, Berkin Elvan’ın annesini yuhalatmanın, çözüm sürecini sonlandırmanın, Kürt sorunu yoktur açıklamalarının, Gezi direnişine hunharca saldırmasının, Erdoğan’ın bulaştığı yolsuzlukların, İç Güvenlik Paketi gibi yasakçı uygulamaların, Ergenekoncuları serbest bıraktırmanın, yargıyı kendine bağlı hizmetkârlara dönüştürme çabasının, nefret söylemini yaygın bir şekilde kullanmanın sonucunda benzersiz, çok ağır bir mağlubiyet aldı. Seçimler, AKP tabanının şımarık, sağcı ve kibirli AKP liderliğinden koptuğunu gösteriyor. Bu kopuş şüphesiz daha da hızlanacak.

dınların, Süryanilerin, Ezidilerin meclise girmesi anlamına geldi. HDP’den Mardin’den 4. Sırada milletvekili adayı olan Mehmet Ali Aslan’ın milletvekili olmasıyla ilk kez bir Mıhallemi’nin meclise girmesini sağladı. Ayrıca HDP’nin 80 milletvekilinin yaklaşık yarısı (32) kadınlardan oluşuyor. Dolayısıyla HDP’nin barajı aşmasıyla toplumun farklı kesimlerinin meclisteki temsiliyetinin önünü açmış oldu. Öcalan’ın ve Kürt hareketinin zaferi Bu, aynı zamanda barış sürecini başlatarak siyasetin normalleşmesine büyük katkı sunan Abdullah Öcalan ve Kürt Özgürlük Hareketi’nin de zaferidir.

Aynı derecede önemli olan bir başka sonuç halkın bir kez daha barıştan yana oy kullanması oldu. Son dönemde çözüm sürecini tıkayan parti konumunda olan AKP’nin oyları her yerde düşerken, seçim kampanyası boyunca yüzlerce yerde binlerce saldırıya uğramasına ve hatta seçimden iki gün önce Diyarbakır mitinginde dört kişinin hayatına mal olan bir saldırı yaşamış olmasına rağmen sakinliğini koruyan ve dolayısıyla “ne olursa olsun barış!” mesajı veren HDP’nin oyları arttı.

AKP’nin Kürdistan hezimeti AKP bu seçimde en ağır yenilgiyi Kürdistan’da aldı. Abdullah Öcalan’ın başlattığı çözüm sürecini başkanlık hırsı nedeniyle bozan Erdoğan, sadece seçimlerde yaşanan gerginliğin değil, AKP’nin yenilmesinin de ilk sorumlusudur. Batıda AKP’ye oy veren işçi ve emekçilerin bir bölümünün AKP’den kopması gibi, Kürdistan’da da AKP’den medet uman kitleler AKP’den kopmaya başladılar.

Bu hareket, seçim kampanyası boyunca defalarca saldırıya uğramasına, Erdoğan’ın hakaretlerine maruz kalmasına rağmen, çatışmayı değil barışçıl demokratik siyaseti kesintisiz olarak sürdürdü, bu sayede bütün provokasyonları boşa çıkarttı. Bir yandan barış sürecine sahip çıkan parti olduğunu, öte yandan da çatışma ve nefret dilini kullananın AKP ve Erdoğan olduğunu kanıtlayarak çok önemli bir başarıya imza attı. Mevcut ırkçılığa, milliyetçiliğe ve devlet geleneğine rağmen Abdullah Öcalan’ın yoldaşlarının Türkiye’de siyasetin merkezine girmesi, egemen sınıf açısından büyük bir yenilgidir.

Seçimlerin üçüncü önemli sonucu, iktidar partisi AKP’nin benzersiz yenilgisi oldu. AKP seçimlerden yine birinci parti olarak çıktı ancak 2011 seçimlerine göre yaklaşık yüzde 15 oy kaybetti.

Emin olalım ki bu kopuş hızlanarak devam edecek.

CHP liderliği istifa etmelidir!

Erdoğan’ın başkanlık hayalleri suya düştü.

Erdoğan, parlamenter sistemin bekleme odasına alındığını söylüyordu. Suç işleyerek meydan meydan geziyordu. Şimdi, Erdoğan’ın başkanlık hayalleri bekleme odasına bile değil, buzluğa kaldırıldı. Bunun yerine HDP eşitlik, adalet ve en önemlisi barış özleminin ne kadar güçlü olduğunu kanıtladı, barajı paramparça etti ve meclise girdi.

AKP nobranlığının, kibrinin, sağcılaşmasının, yasakçılığı-

HDP’nin meclise böylesine güçlü girmesi Ermenilerin, ka-

Seçimin bir öteki sonucu da, CHP’nin aldığı sonuçtur. CHP’yi kaçınılmaz bir kriz bekliyor. Ana muhalefet partisinin iktidar partisi bu kadar oy kaybederken yerinde sayması, CHP’nin Türkiye’nin temel politik tartışmalarından kaçınarak sürdürdüğü politik seçim kampanyasının ne kadar sığ olduğunu açığa çıkartmıştır. CHP liderliği derhal istifa etmelidir.

Oylar barışa!

Başkanlık hayalleri bitti


SEÇİMLER

SI BİZDE

7

GÖRÜŞ Roni Margulies

ADALET, ÖZGÜRLÜK VE BARIŞ ÖZLEMİ AK Parti ve Tayyip Erdoğan’ın yenilgisi tam iki yıl önce başladı. Bir buldozer, üç beş ağaç ve bir avuç çapulcuyla... Başbakan Erdoğan’ın Kuzey Afrika ziyaretinden dönüp topluma savaş açmasıyla... Toplum, Erdoğan’ın iddia ettiğinin aksine, darbe peşinde de değildi, askerî darbe peşinde olanların arkasında da değildi.

BARIŞIN DÜŞMANI MHP Faşist parti MHP 2011 genel seçimlerine göre yüzde 3 oy arttırdı. Milletvekili sayısı 53’ten 80’e çıktı. Irkçı MHP yerel seçimler, Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler boyunca HDP’ye dönük binlerce saldırıda ülkücülere ‘pratik’ yaptırdı. Seçim sürecinde HDP’ye dönük iki bin saldırının faili MHP. Faşist parti çözüm sürecine kafadan karşı ve sadece Kürt halkına değil Suriyeli mültecilere dönük ırkçı nefreti de örgütlüyor. MHP kesinlikle sıradan bir sağ parti değildir. MHP’nin çözüm sürecinin önünde bir engel oluşturmayacağını düşünenler yanılıyor. Seçimden hemen sonra Devlet Bahçeli’nin ilk işi HDP’ye saldırmak oldu. Yine Bahçeli yaptığı açıklamada AKP ile koalisyon kurmalarının şartının çözüm sürecinden vazgeçilmesi olduğunu söyledi. Özgürlükleri ve halkların kardeşliğini savunanlar ırkçı tehdite karşı uyanık olmalı. Önümüzdeki mücadele döneminin önemli başlıklarından biri ırkçılığın ve milliyetçiliğin geriletilmesi olacak. Yükselen ırkçı tehditi anti milliyetçi hareketin gücünü hesaba katarak gözlemek gerekiyor. Seçim sürecinin tek olumsuz sonucu, MHP’nin oylarını artırması olmuştur. Sıçrama yapamasa da, aldığı oylarla MHP’nin muhtemel bir koalisyonun ortağı olması ihtimaline karşı şimdiden uyanık olmak gerekir. Artık daha güvenli ve umutluyuz Önümüzdeki dönem siyasi olarak hepimizi istikrarsızlık bekliyor. Ama bizler bu istikrarsız koşullara çok daha güvenli, çok daha umutlu, çok daha kazanma gücüyle dolu olarak giriyoruz. Egemen sınıf ise bu dönemi çatlaklarıyla, siyasal bölünmüşlüğüyle, kendine güvensizliğiyle karşılayacaktır. AKP’yi büyük bir kriz bekliyor. CHP’yi büyük bir kriz bekliyor. Hükümet kurma konusunda kriz tüm egemen sınıf partilerini bekliyor. Umudumuz çok büyük. Şimdi bu zaferin tadını çıkartma zamanı. Şimdi, mecliste 100. yılında Ermeni soykırımını tanıyorum diyen bir partimiz var ve yaklaşık 6 milyon oy almış durumdayız. Kendimize güveniyoruz. İş cinayetlerine, kadın cinayetlerine karşı olanlar, çözüm sürecini, barış sürecini, grev hakkını, yaşanabilecek bir ücreti, sendikalaşma hakkını, halkların kardeşliğini savunanlar, şimdi çok daha güçlü. Diyarbakır HDP mitinginde bombaları patlatanlar, bu bombaları savunanlar, bu bombaların patlayacağı iklimi yaratanlar kaybetti.

Türk milliyetçiliğinin panzehiri HDP zafer kazandı. HDP’nin seçim kampanyasına dönük saldırılar kitleselleşemedi. Üstelik Ermeni soykırımının tanınmasını savunan bir parti olarak HDP faşist partinin kalesi görülen Osmaniye dahil Türkiye’nin her yerinde oylarını katladı. İstanbul’da MHP’yi geride bırakarak yüzde 12.6’yla üçüncü parti oldu. Soykırımın 100. yılında üç Ermeni aday meclise girdi.

CHP’Yİ ÇÖKÜŞ BEKLİYOR Muhafazakar burjuvalar kaybederken, laik burjuvalar da yenildi. Devlet partisi CHP, seçimlerde yerinde saydı. “Değiştir, değişiyor” diyen CHP önceki konumunu zar zor korudu. Bir sonraki seçimde çökeceğini herkes söylüyor. CHP’nin yenilgisini getiren, AKP iktidarı kadar eski rejimin diriltilmesine karşı emekçilerin ve ezilenlerin tepkisidir. Darbecileri meclise taşıyan, 2007’den 2014’e kadar MHP ile ittifak kurup birlikte koalisyona hazırlanan kemalist parti, son bir yılda içindeki en korkunç ulusalcılardan kurtulmuş olsa da büyük yığınlar tarafından güvenilmez olarak kabul edildi.

Bombalara, saldırılara, şiddete, aşağılamalara rağmen haklı olanlar, eşit koşullarda kardeşlikten yana olanlar kazandı.

Seçimlere ekonomik eleştiri ve vaatleri merkezde aldığı için “sosyal demokrat oldu” diye alkışlanan CHP, emekçi sınıflarda karşılık bulamadı. Çünkü işçi ve fakir seçmenler sadece ekonomik vaatlere değil demokratik vaatlere de bakıyor. Dindar insanları aşağılayan CHP’nin bir kaç dindarı vitrinine koyması, çözüm sürecine durmadan karşı çıkıp sandık vakti Kürtlere göz kırpması elbette inandırıcı bulunmadı.

Bu defa balkona çıkmak gibi bir niyeti yokmuş gibi görünen Erdoğan’a bir mesajımız var: Şimdi konuşma sırası bizde! Ve bu daha başlangıç!

CHP sol bir parti değildir. AKP gibi o da mücadeleyle tarihe karışmalı. Kemalizmin iflasına, resmi ideolojinin sonuna sahne olan 7 Haziran CHP için de sonun başlangıcı.

Ve toplum hayretle, acıyla, öfkeyle, arka arkaya gencecik insanların öldürülmesini izledi. Masum, silahsız, şiddet kullanmayan, sadece protesto eden gençlere karşı hükümet güçlerinin vahşi saldırısını izledi. Hükümet üyelerinin ölümler karşısında adeta sevinmesini izledi. AKP seçmenleri de izledi. Rahatsız olmuşlar, ama “Belki de Tayyip’in bir bildiği var” diye düşünmüşlerdir. Sonra yolsuzluk dosyaları geldi. Göstere göstere, şişine şişine, adeta topluma nanik yaparcasına kendilerini temize çıkardılar. Dört tane Bakan elele tutuşup ellerini kaldırıp maç kazanan futbolcular gibi poz verdi. Bilal ortalarda artist gibi dolanmaya devam etti. Yavuz hırsız ev sahibini bastırır hesabı, yolsuzluk zanlıları değil, yolsuzluğu ortaya çıkaranlar hallaç pamuğu gibi atıldı. AKP seçmenleri bütün bunları izledi. Vicdanları biraz daha sızlamıştır, ama “Tayyip düşerse eski günlere döneriz” kaygısını da içlerinden atamamışlardır. Sonra Soma’da 301 maden işçisi, İstanbul’da bir asansörde inşaat işçileri işverenlerin kâr hırsına kurban oldu. Ne “darbeci” vardı burada, ne de “paralel”. Ama ne oldu? İşçiler tekmelendi, işçi yakınları tokatlandı. Ve AKP seçmenlerinin rahatsızlığı tavan yaptı. “Allah’ın hakkı üçtür” diye inanıyorlar olsa gerek: 12 aydan kısa sürede Gezi, Yolsuzluk, Soma. Oscar Wilde’ın bir komedisinde öksüz bir delikanlıya bir aristokrat “Anne babanızın birini kaybetmek bahtsızlıktır, ikisini birden kaybetmek kendi kabahatinizdir” der. AKP seçmenleri de öyle düşündü anlaşılan. “Dürüstlük ve adalet duygularımızı bir kez incitirseniz kaza olabilir; üç kez incitirseniz kaza olamaz, kabahat sizindir” dedi. Hükümet oylarının neredeyse beşte birini kaybetti. Yaklaşık üç milyon AKP seçmeni vicdanını dinledi, Erdoğan’la Davutoğlu’na sırtını döndü. Toplum, her zamanki gibi makul ve solduyulu davrandı: hem AKP’yi cezalandırdı hem Kürt halkının Meclis’te temsil edilmemesine rıza göstermedi. Geniş kitlelerin adalet, özgürlük ve barış özlemine güvenenler kazandı. Hep beraber kazandık. Seçimler bitti. Ama bu iş burada bitmez. Önümüzde karışık, istikrarsız, mücadele dolu bir dönem var. Şimdi, kimin kiminle koalisyon kurduğuna aldırmadan, AKP’ye oy veren yüzde 40’ı gözden çıkarmadan, adalet, özgürlük ve barış taleplerinin yükselmeye devam edeceğine güvenerek, bir yandan canlanan işçi sınıfı hareketine, bir yandan da barış sürecine omuz verme zamanı.


8

SEÇİMLER

SINIFSAL ÇIKARLAR ÜZERİNDEN SİYASET GÜÇLENECEK ERMENİLER, SÜRYANİLER, EZİDİLER, ROMANLAR MECLİSTE Çağla Oflas (Irkçılığa ve Milliyetçiliğe DurDe Platformu):

Ümit İzmen (Ekonomist): Sevincimiz çok büyük. Bizim kuşağın ömrü hayatında yüzünün güldüğü tek seçim bu. 7 Haziran seçimleri Türkiye tarihinin en kritik seçimleri idi. Bu seçimler her şeyden önce darbelerden medet uman siyaset tarzı karşısında doğru politika yapmanın, yani sorunları ve öncelikleri doğru tarifleyip, doğru pozisyonlar almanın önemini gösterdi. İkincisi bu seçimler 12 Eylül anayasasına muazzam bir darbe vurdu. “İrticayı ve bölücüleri” meclis dışında bırakmak için sistemin tam kalbine yerleştirilmiş olan yüzde 10 barajı bir bumerang gibi ters tepti. Seçimler sonuçları Türkiye’nin önündeki en büyük önceliğin barış sürecinin devam etmesi olduğunu gösteriyor. HDP’nin oylarındaki muazzam artış kadar artık barış süre-

cinin önünde engel haline gelmiş olan AKP’nin oylarındaki erozyon da bu durumun kanıtı. Belli ki HDP’nin oylarındaki esas artış daha önce AKP’ye oy veren Kürtlerden geldi. Yani 7 puanlık artışın rahat 5 puanı AKP’den geldi. Belki en fazla 2 puanı daha önce CHP’ye oy veren seçmenlerden geldi. Ama daha önce CHP’ye giden bu oylara ben emanet oy demekten yana değilim. Çünkü kendi çevremdeki gözlemim AKP döneminde CHP’ye emanet olarak verilmiş sol oyların şimdi HDP’ye kaydığı biçiminde. Şimdi önemli olan bu yüzde 13 oyu konsolide edebilmek. Bunun için de CHP’den gelen oyları olduğu kadar AKP’den gelen oyları da dikkate almak gerekecek. CHP seçmeni görece olarak daha yüksek gelirli, buna karşılık AKP seçmeni görece olarak daha düşük gelirli ve emeği ile çalışan kesimlerden geliyor. Bu nedenle önümüzdeki dönemde sınıfsal çıkarlar üzerinden siyasetin de güçleneceğini göreceğiz.

Seçimlerin hemen ardından öncesindeki gerilimin ne kadar yapay olduğu ortaya çıktı. Erdoğan’ın gittikçe sağa kayarak ırkçı ve milliyetçi söylemiyle yarattığı gerilim 6 milyon insanın halkların kardeşliğinden yana oy kullanmasıyla bir anda eridi. HDP’nin başarısı sokakta ırkçılığa karşı mücadele edenlere güven verdi. Soykırımın 100. yılında parti programında bunu ele alan, Ermeni, Süryani, Ezidi, Roman adayları olan bir partinin başarısı mücadeleye de yansıyacak. Ermeni soykırımının tanınması, özür dilenmesi, tazminat ödenmesi, nefret suçları yasasının çıkması, ırkçılığın cezalandırılması, milliyetçi saldırganlığın geri püskürtülmesi, Suriyeli sığınmacıların haklarının tanınması için verdiğimiz mücadele artık daha güvenli devam edecek. Üstelik bu taleplerimizin pek çoğunu kazanabileceğimize dair artık daha umutluyuz.

İŞÇİLERİ VE YOKSULLARI SOLA ÇEKECEK BİR ZAFER Kemal Başak (DSİP MK üyesi): 6 milyon 55 bin oy ve yüzde 13,1 oran ile 80 sandalye kazanarak, Türkiye’nin en büyük şehrinde faşist partiyi geride bırakarak muazzam bir zafer kazandık. Bir kıyaslama yapmak gerekirse, 50 yıl önce Türkiye İşçi Partisi yüzde 3 oyla 15 vekil çıkarmıştı. O yüzde 3 oranındaki oyun verdiği güven birkaç yıl sonra devasa bir işçi hareketinin, devasa bir sol hareketin ortaya çıkmasına hizmet etmişti. Şimdi, yüzde 13 oranı ile çok daha büyük, çok daha kitlesel bir sol hareketin ortaya çıkması için gereken zemin ortaya çıktı. Kuzey Kürdistan’da AKP’yi kelimenin tam anlamıyla sandığa gömen, metropollerde AKP’nin altını oyan, seçim kampanyası boyunca muhatap olduğu cinayetlere, katliam girişimlerine karşı soğukkanlılığını koruyan, barış isteğinden geri adım atmayan Kürt halkı bu zaferin arkasındaki temel güç . Ama örgütsüz bir halkın bu başarıyı sağlaması mümkün olamazdı, dolayısıyla PKK lideri Abdullah Öcalan’ın görüşü doğrultusunda bütün illerde seçime girme kararlılığı gösteren Kürt Özgürlük Hareketi bu zaferin mimarıdır. Diğer taraftan alınan 6 milyon oyun kayda değer bir kısmı Batı’da yaşayan Türklerden geldi. Elbette bu “Batı” oyları içinde CHP’den gelen oylar var, ancak ilk kez oy kullanan Gezi gençliğinin de ağırlığı var. Sokakta mücadele eden kitlelerin getirdiği bu sonuç, 7 Haziran’da HDP dışında, özellikle AKP’ye, oy veren işçileri ve kent yoksullarını da sola çekecek ölçüde bir zaferi barındırıyor.

SAVAŞ ÇIĞIRTKANLARINI TARİHİN ÇÖPLÜĞÜNE GÖNDERECEĞİZ Yıldız Önen (Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu): 7 Haziran seçimleri Türkiye’nin en büyük barış eylemi oldu. Seçim süreci boyunca savaş çığırtkanlarının, çözümsüzlükten yana olanların bütün saldırılarına rağmen toplumun büyük çoğunluğu barıştan yana olduğunu kanıtladı. Saldırılar, bombalar ters tepti ve halk ‘her şeye rağmen barış’ dedi. Her türlü karalama kampanyasına rağmen barışın gerçek savunucusunun HDP olduğu görüldü. Bu kazanım aynı zamanda on yıllardır savaşın bitmesi için mücadele verenlerindir. Seçimin hemen ardından açıklama yapan Yalçın Akdoğan fena halde yanılıyor. Akdoğan barışın teminatının ‘çözüm süreci bitti kürt sorunu yok’ diyen AKP olduğunu iddia etti. ‘Çözüm sürecinin anca filmini yaparlar’ dedi. Barışın teminatı barajı yıkan milyonlardır. Artık Öcalan’la görüşmelerin başlaması, çözüm sürecinin devam etmesi, Kürt halkının taleplerinin karşılanması için daha güçlüyüz. Biz zaferimizin filmini çekerken savaş çığırtkanlarını tarihin çöplüğüne göndereceğiz.


SINIF MÜCADELESİ

METAL İŞÇİLERİNİN DİRENİŞİ SÜRÜYOR lan metal işçilerinin iş bırakma eylemleri, geçtiğimiz hafta kazanımların elde edilmesiyle sonlanmış ve bir dizi fabrikada üretim yeniden başlamıştı. İşçilerin küçük bir bölümü DİSK’in sendikası Birleşik Metal-İş’e geçti, daha büyükçe bir bölüm ise yeni sendika olasılıklarını tartışıyor.

nişe geçti. Fabrikayı terk etmeme eylemi yapan işçiler kazandı ve kovulmak istenen işçi geri alındı. Daha sonra ise TOFAŞ’ta iki işçi işten atıldı. Bunu duyan sabah vardiyasındaki 2 bin işçi derhal üretimi durdurdu. ORS’de ise seçtikleri sözcüler fabrika yönetimi tarafından tanınmayan işçiler iki gündür üretimi durdurmuş durumda.

Fakat patronlar bazı yerlerde verdikleri sözleri tutmuyor. Direnişin temel taleplerinden biri, fiili greve katılan kimsenin işten atılmamasıydı ve birçok fabrikada bu talebin yerine getirileceği söylenmişti. Ancak öncelikle Renault fabrikasında bir işçinin kartı basmayınca işçiler dire-

Mayıs ayını patronlar için cehenneme çeviren ve otomotiv sektöründe ihracatı %27 azaltan metal işçileri, talepleri için kararlı bir şekilde mücadeleyi sürdürüyor. İşçiler, en büyük silahları olan birliklerinin bozulma girişimlerine karşı da direniyor.

Bursa’da başlayan ve birçok şehre yayı-

FABRİKALARDAN ŞANTİYELERDEN OFİSLERDEN MADENLERDEN n Tuzla’da kurulu bulunan ve askeriyeye karbonlu kıyafet üreten Çan Ortak fabrikasında işten atılan işçilerin 1 Haziran’da başlayan direnişi devam ediyor. n Karayolları 7. Bölge Müdürlüğü’ne bağlı Çorum 73. Şube Şefliği’nde çalışan 80 taşeron işçisinin eylemi sona erdi. n Ermenek’te işsiz kalan madenciler, devletin kendilerini insan yerine koymamasına ve verdiği sözleri tutmamasına karşı eylem yaptı.

ORS işçileri grevde.

Çan Ortak fabrikasında direniş var! baskısıyla karşı karşıya kalan işçiler yemek boykotu ve yürüyüş düzenledi. n Samsun’da bulunan Vezir Ağaç fabrikasında patronun kölelik ücreti dayatmasına karşı grev kararı alındı. n İzmir Büyükşehir Belediyesi ile Genel-İş’in anlaşamaması üzerine, İZENERJİ’de grev kararı binlerce işçiyle büyükşehire asıldı.

n Kırıkkale’de Orman İşletme Müdürlüğü’nde çalışan mevsimlik işçiler, ücret ve sigorta haklarının gasp edilmesine karşı eylem yaptı. n Bilecik’te Sançim Çimento fabrikasında çalışırken güvencesiz ve kölece çalışma koşullarına karşı DİSK’e bağlı Cam Keramik-İş Sendikası’nda örgütlenen ve patronun

n Üsküdar Belediyesi’nde Güvenlik-İş sendikasına üye oldukları için Ocak ayında işten çıkarılan 10 işçiden 5’i için mahkeme işe iade kararı verildi.

ENTERNASYONALİZM KAZANDI Seçim sonuçları solda bir tartışmayı da bitirdi. AKP gibi ulusalcılık da yenildi. CHP’li kemalistlerden MHP’li faşistlere kadar geniş bir sağcı cepheyle ideolojik ya da pratik eylem birliği yapan, 12 Eylül referandumunda Kenan Evren ile aynı oyu kullanıp darbecilerin yargılanmasına “yetmez ama evet” diyenlere saldıranlar, egemen sınıfın bir kanadına karşı başka bir kanadıyla işbirliği yapmanın bedelini (küsuratlık oylarla) tarihin mezarına gömülerek ödedi. Bakmayın şimdi HDP’nin zaferi karşısında kraldan çok

MÜCADELENİN İÇİNDEN Faruk Sevim

SEÇİMLER SONRASI İŞÇİ SINIFININ ÖNÜNDEKİ SEÇENEKLER Seçimlerde Kürt siyasal hareketinin yanı sıra, ezilenler, yoksullar, işçiler, emekçiler kazandı, kapitalizm kaybetti. 2009’da ABD’de başlayan ve giderek tüm dünyaya yayılan ekonomik kriz, aradan 7 yıl geçmesine rağmen bir türlü toparlanamayan Türkiye ekonomisinde giderek artan bir bozulma sürecini başlatmıştı. Artan yoksulluk, düşen büyüme hızı, gelir dağılımındaki adaletsizliklerden sonra Türkiye’de sonunda yönetimde de istikrarsızlık başladı. Elbette AKP’nin iktidarı kaybetmesinin pek çok başka sebebi de var, ama bugün yaşadığımız siyasal istikrarsızlığın kökeninde 2009 ekonomik krizinin etkileri yatmaktadır.

n Neria İnşaat’ın Esenyurt’ta yaptığı otel inşaatında çalışan ancak üç aydır maaşlarını alamayan inşaat işçileri, inşaat önünde eylem yaptı. Direniş patronla imzalanan protokol sonucu işçilerin kazanımıyla sonuçlandı.

MARKSİZM TARTIŞMALARI Volkan Akyıldırım

9

kralcı olmalarına. Yerel seçimlerde hırsıza ve ırkçıya “bas-geç” demişlerdi. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde faşistlerin adayını desteklemişlerdi. Genel seçimlerden önce HDP’nin önünü kesmek için ellerinden geleni yapmış, CHP’yi parlatmaktan kendi partileriyle katılmaya her şeyi denemişlerdi. 2003’te Perinçek’in ülkücülerle kurduğu ittifaktan 12 yıl sonra, Gezi direnişi yaşanmış, AKP’ye öfke her yerde hükümete karşı işçi ve çevre mücadeleleri patlak vermiş, Erdoğan’ın üzeri herkes tarafından çizilmiş iken, bayrağına sadece “AKP karşıtı” yazan bütün parti ve çevreler nihayet tarihe karışıyor. “Kimlik politikası” ya da “emperyalizmin oyunu” diyerek mahkum ettikleri ezilen halkların eşitlik ve özgürlük mücadelesi sandıktan zaferle çıktı. AKP’nin din istismarcılığı ayyuka çıkmışken, dindarları topyekun düşman ilan eden ulusalcılar taraftar bulamadı.

Bugün yaşananların kapitalistler açısından daha da kötü bir sonucu ise, yıkılan AKP iktidarının yerine koyacakları sağlıklı bir burjuva alternatifin olmamasıdır. Yani Türkiye’deki kapitalizm tam bir siyasi istikrarsızlık ortamına girdi, bu istikrarsızlığın siyasal bir krize dönüşmesi yakındır. Bütün bu gelişmelerin elbette işçi sınıfı ve ezilenler üzerinde etkileri olacaktır. İlk ihtimal ekonomik krizin boyutlarının daha da artması ve yaşam koşullarında hızlı bir kötüleşme olmasıdır. Artmaya devam eden enflasyon, işçileri, emekçileri hızlı bir yoksullaşma sürecine itmektedir. Şimdiye kadar işçi sınıfı tarafından pek dile getirilmeyen ücretlerin arttırılması talepleri, önümüzdeki süreçte çok daha sık dillendirilecek, ama patronlar tarafından yerine getirilmeyecektir. Bu elbette işçiler tarafından sabırla karşılanmayacaktır. İşçi sınıfı kapitalistlerin, ekonomik krizin bedelini işçilere ödetme planlarına karşı ayağa kalkacaktır. Seçim öncesi Bursa’da başlayıp hızla diğer illere yayılan işçi eylemleri, kapitalistlerin yaşanan ekonomik krizin yükünü işçilerin üzerine yıkmaya çalışmasına karşı başlayan eylemlerdi. Bu eylemler henüz sonuçlanmadı. Seçim sonuçlarına bakarak diyebiliriz ki, patronlar yaşanabilecek daha ağır ekonomik krizleri bahane ederek artık işçilerin taleplerini karşılamada daha da isteksiz olacaklar. Yani hem patronlar işçi taleplerine karşı daha duyarsız olacaklar, hem de işçiler eskiye göre taleplerini elde etmek için daha ısrarlı olacaklar. Bu kapitalizmin yapısal krizi anlamına gelir, kapitalist rejimin hem siyasal hem ekonomik krizi giderek yükseliyor. Kapitalizmin krizine ve saldırılarına karşı işçiler, emekçiler, yoksullar daha fazla örgütlenmelidir. Faşist MHP’nin alternatif olarak hazırda beklediğini bir an bile unutmayalım. Birleşen işçiler yenilmez! HDP’nin zaferinin damgasını vurduğu seçim sonuçları, enternasyonalizmin zaferini tarihe yazdı. Enternasyonalizm, parti kongrelerinde Küba elçisi konuşturmak değildir. Şenliklerde, başka ülkelerin devrimci şarkılarını çalmak da. Kendini “ilerici”, “antiemperyalist” ya da “laik” olarak adlandıran devletleri desteklemek hiç değil. Enternasyonalizm, her mücadele içinde işçi sınıfının uluslararası çıkarlarını savunmak ve pratikte işçi sınıfının birliği ile dayanışmasını örgütlemektir. Enternasyonalizm, “kendi devletinin” yenilmesi için, ezilen halkların özgürlük mücadelelerini koşulsuz olarak desteklemek, böylece geniş işçi ve emekçi kitlelerinde hakim olan ezen ulus milliyetçiliğine karşı mücadele etmektir. Ulusalcılıkla sosyalizmin ayrışmasının ne kadar iyi sonuçlar yarattığı ortada. Şimdi enternasyonalist, özgürlükçü ve antikapitalist solun zamanı.


10 MEKTUPLAR

BARIŞI ARZU ETTİĞİMİZ İÇİN ÖCALAN’A ÖZGÜRLÜK! MÜTHİŞ SEÇİM ZAFERİMİZ Bugün HDP’nin kazandığı müthiş zaferi kutluyoruz. Kolay değil, aylardan bu yana daha yaşanır bir yer isteyen herkesin aralıksız olarak ter döktüğü, yoğun bir mücadele dönemini geride bıraktık. Sokaklarda, okullarda, kahvelerde tek tek yüzlerce insanla konuştuk, binlerce ve binlerce bildiri dağıttık. Ama bu defa daha umutla dolu, daha coşkuluyduk. Uzun zamandan sonra ilk defa HDP’nin adım adım yaklaşan zaferini görüyorduk çünkü. Bu durum, bize daha fazla güç verdi, motivasyonumuzu yükseltti. Sonuç olarak Ankara’da oylarımızı %200’e yaklaşan bir oranda artırmayı başardık. Sadece Ankara’da değil, Türkiye’nin ve Kürdistan’ın genelinde süren bu seferberlik hali bir kereye mahsus olmamalı. Sandıkta kazandık ama daha yapacağımız çok şey var. Kamp Armen hâlâ iade edilmedi, işçi direnişleri sürüyor, Kürt halkının sorunları eşitlik temelinde çözümü bekliyor. Bütün bunlar, sokakta yoğun bir mücadele döneminin habercisi. Seksen vekilimizin bize verdiği güçle mutlaka kazanacağız! Atilla Dirim, Ankara

Seçim kampanyasını sokakta yaparken öğrendiğim ilk şey, savunduğumuz gerçekleri eğip bükmemek oldu. HDP için oy isterken karşılaşılan eleştirilere, huyunu suyuna gidecek şekilde, her nabza göre şerbet kıvamında cevaplar işe yaramıyor. En çok karşılaştığım eleştiri, PKK’nin bir terör örgütü olduğu, HDP’yle de PKK’nin ilişkisi olduğu haliyle. Öncelikle, PKK’yi terör örgütü olarak görmediğimi, devlete karşı PKK’yi koşulsuz desteklediğimi anlattım. Böyle başlayan sohbetlerimin büyük çoğunluğu “Aslında Demirtaş gerçekten iyi ya…” diye sonlandı. İki seçeneğim vardı, ya başkanlığa karşı zorunlu bir ittifak olarak HDP propagandası yapacaktım ya da çözüm sürecini, barışı, özgürlüklerin genişlemesini anlatacaktım. İkincisi hem politik hem de daha ikna edici oldu.

Seçimlerden önce sokakta yaptığımız HDP kampanyasının ve gazete satışlarının karşılığını aldık. ‘’Barış Kazanacak!’’ söylemiyle aralıksız bildiri dağıttık. Karşımızdaki partiler devletin tüm imkânlarını kullanarak propaganda yaparken biz HDP aktivistleri olarak elimizdeki kısıtlı imkânlarla, gönüllü çalışanlarıyla birlikte sokakta mücadele verdik ve zafere ulaştık.

İki hoş anım var bu seçimle alakalı. İlki, Sosyalist İşçi’yi İstanbul dışındaki illere yollarken, HDP’ye oy ver, barış kazansın” manşetini gören kargo çalışanı, masa başındakilere dönüp “Arkadaşlara bir güzellik yapalım” dedi, dünyalar benim oldu. İkincisi de, İstiklal’de gazeteyi satarken manşeti gören birisi, laf sokmak amacıyla “HDP’ye oy ver, Apo’ya yol ver” dedi. Tersten de olsa haklı. Barışı arzu ettiğimiz gibi, Öcalan’ın özgürlüğünü de istiyoruz çünkü. Ozan Ekin Gökşin, Şişli-İstanbul

SOKAKTA MÜCADELE ETTİK, SANDIKTA HDP DEDİK Osmanbey’de seçimlere hazırlığımız iki ay önceden başladı. Her hafta stand açarak ve Sosyalist İşçi satarak, bir yandan AKP’nin zayıflamaya başladığı bir dönemde özgürlük ve eşitlik için mücadeleye, seçimlerde ise HDP’yi desteklemeye çağrı yaptık. Son iki hafta ise her sabah sokaktaydık. Bu süreçte bildirilerimizi okuyan binlerce kişinin yanı sıra, her gün selamlaştığımız, kimi HDP’li, kimi ise ilk kez HDP’ye oy atmayı düşünen çok sayıda dost edindik. Sosyalist İşçi’nin her sayısından onlarca sattık. Kamp Armen direnişinin sesini Osmanbey sokaklarına taşıdık. 2011 genel seçimlerinde Şişli’de alınan %3.91 oyun bu genel seçimlerde %13.1’e yükselmesinde elimizden geldiğince katkımız oldu. Bir yandan da tüm faliyetimiz boyunca, AKP neoliberalizmiyle CHP kemalizmi arasında sıkışıp kalanlar için yeni bir siyasi alternatifin gerekliliğini vurguladık. Sonunda seçimlerde AKP kaybetti, barış ve özgürlük isteyenler kazandı. Ozan Tekin, Şişli-İstanbul

DAHA FAZLA SOKAK, DAHA FAZLA KARŞILAŞMA İstiklal Caddesi’nde dağıttığımız, üzerinde “Sandıkta HDP, sokakta mücadele!” yazan onbinlerce bildirinin, sohbet ettiğimiz insanların ve HDP’ye kazanacağımız her bir oyun barışa giden yolu bir adım daha kısaltacağını biliyor olmak içimizi umutla doldurmaya yetti de arttı. Sonuç ortada: sokakta coşkuyla sürdürülen bir kampanyanın ardından barajı adeta bir uzun atlamacının çevikliğiyle geçiverdik! Bu zafer sokakta kazanıldı. İşe ve okula giden insanlarla karşılaşıp seçim üzerine konuşmak size anket şirketlerinin, büyük medyanın veremeyeceği bilgileri sunar. Barajın ve barışın neresinde olduğunuzu anlarsınız. Bakışlar, olumlu ya da olumsuz tepkiler önerilerinizin toplumdaki karşılığını görmenizi sağlar. Karşılaşıp tartıştığınız herkes size fikirlerinizi geliştirme, yaygınlaştırma imkanı sunar. Hiçbir bildiri, hiçbir sohbet, tartışma, tanışma boşa gitmez. Fikirlerimizi yılmadan anlatmalı, sokaklarda çoğalmalıyız. Bahan Gönce, Beyoğlu-İstanbul

BARAJI YIKTIK SIRA KAMP ARMEN’İ GERİ ALMAKTA

DÜNYANIN EN YÜKSEK BARAJINI AŞTIK

HDP gerçekten tarihi bir başarı ile, 12 Eylül cuntacılarının ürünü ve dünyanın yüksek seçim barajlarından-belki de en yüksek- olan yüzde 10 barajını fersah fersah aşarak meclise 80 vekil ile girmeyi başardı. Bizler de İzmir’de bütün gücümüzle bu siyasal alternatifin kazanması için verilen örgütlü mücadeleye destek verdik. Kampanyanın sokak ayağında yüz yüze görüştüğümüz insanlar HDP’yle son derece sempatiyle baktıklarını söylüyorlardı, nitekim HDP İzmir’in her iki bölgesinden de 1’er milletvekili çıkararak, toplamda 273 bin oy aldı. Bu ciddi bir siyasal zafer ve kazanımdır. Ezilenlerin, emekçilerin, LGBTİ bireylerin hakları için mücadele veren bütün toplumsal sınıfların politik yararına, yeni bir ufuk ve tahayyül açan kanal artık daha güçlüdür. Ülkenin Batısında yer alan kentlerdeki siyasal temsiliyet açısından önemli bir seçim oldu. Ayrıca bu seçimlerde, örgütlü mücadelenin, aktif bir sokak kampanyasının siyasal süreçlerdeki merkezi rolü bir kez daha tescil edilmiş oldu. Mücadelenin bir ürünü olan bu seçim kazanımı siyasal pratiklerin beklenti çıtasını daha yukarıya çekmiş, mücadeleler ile dünyanın değiştirilebilir bir yapıda olduğunu da göstermiştir. Ziya Dinçsoy, İzmir

SOSYALİST İŞÇİ’Yİ ARAYIN: Ankara 05324750150 Sincan: 05397440268 İstanbul Beyoğlu: 05368474650 Şişli: 05547307216 Fatih: 05053524099 Kadıköy: 05334479709 Üsküdar: 05075550272

İzmir 05544602111 Karşıyaka: 0505822991 Tekirdağ 05332334150 Eskişehir 05543127196 Akhisar 05443270445

Seçimlerin gerçekleştiği gün CHP’den görevli bir sandık sorumlusu, beni sokakta bildiri dağıtırken gördüğünü ve çalışmalarımızdan ötürü bizi tebrik ettikten sonra aslında kendisinin de HDP’ye oy verdiğini kulağıma fısıldadı. Zaten benim çalıştığım Tatavla bölgesinde seçim kampanyasını yürütürken de HDP olarak hep olumlu tepkiler alıyorduk. Bu şekilde çalışmaya devam ederek çok daha geniş kitlelere ulaşmamız mümkün. Önümüzde Kürtler’in temel haklarını kazanması, çözüm sürecinin gerçek anlamda ilerlemesi, Kamp Armen ve MHP’nin yükselen oylarıyla birlikte ırkçılığa karşı duracak bir mücadele hattı örmek gibi mücadele alanları var. Hele hele Tuncay Özkan, Dursun Çiçek, Barış Yarkadaş gibi isimler de CHP milletvekili olarak meclise girmişse, hem sokakta hem mecliste mücadeleye devam etmek zorundayız. İşte bu mücadelenin en önemli unsuru da sürekli sokakta olmak. Ancak kalabalık bir şekilde sokakta mücadeleye devam ederek bu kampanyaları örebiliriz.. Daha Kamp Armen’i geri alacağız!

Üniversiteler 05397980171

Ali Kızıltaş,

www.sosyalistisci.org

Şişli-İstanbul


GELENEK 11

PARAMAZ’DAN 15-16 HAZİRAN’A İŞÇİ SINIFININ YİTİRİLEN HAFIZASI

ATİLLA DİRİM

İşçi sınıfının mücadelesine baktığımızda, bugün Türkiye adı verilen topraklarda ilk kez sosyalizm mücadelesi veren Paramaz ve yoldaşlarıyla, 15-16 Haziran 1970 büyük işçi direnişini anmamak mümkün değil. Bu iki büyük olay arasında yakın olduğu kadar trajik bir ilişki var. SDHP ve Ermeni devrimciler 1914 yılında Sosyal Demokrat Hınçak Partisi üyesi 120 devrimci, İttihat ve Terakki Cemiyeti ileri gelenlerine ve özelde Talat Paşa’ya suikast yapacakları iddiasıyla gözaltına alındı. Hınçak Partisi gerçekten de böyle bir karar almış, ancak henüz hayata geçirmek için bir adım atmamıştı. Düşünceler sadece kâğıt üzerinde kalmıştı. Gözaltına alınanların bir kısmı aradan kısa bir süre geçtikten sonra serbest bırakıldı, aralarında SDHP Merkez Komite üyesi Paramaz’ın (Madteos Sarkisyan) da bulunduğu 22 kişi 10 Mayıs 1915’te yargılanmaya başlandı. Sıradan bir yargılama değildi ama bu; kısa bir süre önce, 24 Nisan tarihinde İstanbul’daki Ermeni aydınlarının ve kanaat önderlerinin evlerine baskın düzenlenmiş, neredeyse tümü tutuklanmış ve böylece soykırımın uygulanmasına başlanmıştı. Bundan ötürü Paramaz ve yoldaşlarının yargılanması da bu olağanüstü koşullar altında gerçekleşti. Tutukluların Divan-ı-Harp’de yargılanmasına 10 Mayıs 1915’de başlandı. On yedi gün süren mahkeme zarfında Paramaz’ın da dâhil olduğu 22 SDHP üyesi, ”Bağımsız bir Ermenistan Devleti kurmak için suikastlar düzenlemek ve yabancı ülkeleri Osmanlı Devleti aleyhine kışkırtarak devlet topraklarından bir kısmının devlet yönetiminden çıkarılmasına kalkıştıkları ve bu maksatla çeşitli ülkelerde gizli ve açık kongreler düzenledikleri ve basın yayın yoluyla kışkırtıcılık yaptıkları’’ gerekçesiyle ölüme mahkum edildi. Hükümlülerden ikisi yakalanamadığı için cezaları infaz edilemedi, diğer 20 devrimci ise 15 Haziran 1915’de asılarak idam edildiler. Paramaz ve yoldaşları, bugün devrimciler ne talep ediyorsa, o zaman da aynılarını talep ediyorlardı: Herkese ücretsiz anadilde eğitim, işçiler için en fazla sekiz saatlik iş günü, haftada bir defa kırk iki saat aralıksız dinlenme, idam cezasının kaldırılması, kadın çalıştırılan fabrikalar veya diğer işletmelerde emzirilen ve küçük yaşlarda olan çocuklar için çocuk bakımevleri kurulması ve süt veren kadınların her üç saatte bir, yarım saat süreyle çalışmayı bırakması, işçi mahkemelerinin kurulması vb.

koşullar kazandırıyordu. DİSK’e bağlı sendikalar kısa sürede radikalleşmeye başladı. Bu durum egemen sınıf için son derece rahatsız ediciydi; çünkü hem üretim aksıyor, öte yandan işçi ücretleri artıyor, daha da önemlisi, genç işçi kuşağı içinde mücadele bilinci ve sosyalist fikirler giderek daha fazla yerleşmeye başlıyordu. Bu durum karşısında patronlar yeni bir Sendikalar Yasası’nın çıkartılması için hükümete baskı yapmaya başladılar. Aslında bu yasanın tek amacı DİSK’in dağıtılmasıydı. Bunun üzerine DİSK işyeri temsilcileri toplantısı, 15-16 Haziran 1970 direnişini kararlaştırdı. 15 Haziran günü işçiler İstanbul’un üç noktasından merkeze doğru yürümeye başladılar. Gebze, Silahtarağa ve Levent yönlerinden başlayan yürüyüşler yol boyu büyüyordu.

İşçilerin İstanbul Valiliği’ne yürümeye başlamaları üzerine, tanklar devreye girdi. Bir işçi kolu Atatürk köprüsünden geçerek Taksim’e gitmeye çalıştı, ancak köprü açılarak işçiler durduruldu. Sonunda akşama doğru hükümet İstanbul’da sıkıyönetim ilan etti ve DİSK başkanı Kemal Türkler radyodan yaptığı konuşmayla direnişin bittiğini ilan etti, ardından da işçilerle birlikte hareket eden devimci gençleri suçladı. Kısa bir süre sonra direniş ve işgaller sona erdi, işçi hareketi geri çekildi. Her ne kadar Sendikalar Yasası DİSK’i kapatmayı başaramadıysa da, işçilerin aleyhine pek çok madde yasalaştı. Ermeni devrimcilerden 15-16 Haziran’a

16 Haziran günü Türk-İş’e üye işçilerin katılımıyla yürüyüşler daha da büyüdü. Büyük işçi yığınları, karşılarına çıkan polis ve asker barikatlarını kolayca aşıyordu. Binlerce işçi Anadolu yakasında Türk burjuvazisinin kalbine, Bağdat Caddesi’ne girdi, oradan da Kadıköy’e doğru ilerlemeye başladı. Polisler işçilerin üzerine ateş açtı, işçilerden ölenler oldu, ancak yürüyüş yine de durmadı. İşçiler

1970’li yıllarda devrimci hareket içinde çok çeşitli tartışmalar yaşanıyordu. Bu tartışmaların temel eksenini “milli demokratik devrim mi, yoksa sosyalist devrim mi?” çatışması oluşturuyordu. Her iki görüşü savunan devrimcilerin ortak özelliği ise kemalizmden yoğun bir şekilde etkilenmiş olmalarıydı. Milliyetçilik ve ikamecilik devrimci saflarda yaygın bir şekilde görülüyordu.

15-16 Haziran 1970, askerler işçileri durduramıyor.

Ermeni soykırımı neredeyse 90 yıl boyunca bir tabu olarak kaldı. Bu tabulaştırma hem devrimci örgütlerin, hem de işçi sınıfının arasında milliyetçi fikirlerin yaygınlaşmasına neden oldu. Artık Ermeni soykırımı toplumun hemen her kesiminde konuşulur ve tartışılır hale geldi. Ermeni devrimcilerin sosyalist hareket içindeki yeri ve yaptıkları, yine Ermeni soykırımından beslenen burjuvaziye karşı verilen mücadelede hiç şüphesiz sınıfa ışık tutacaktır. Bundan ötürü Paramaz ve yoldaşlarının mücadele derslerinin işçi hareketiyle bir araya getirilmesi, her zamankinden de önemli bir görev olarak karşımızda duruyor.

SDHP üyesi devrimciler bir haziran gününde idam edildiler. İdamlarının ardından sadece onların değil, koca bir halkın, Ermeni halkının varlığı unutturuldu, hatıralardan silindi, öyle ki, sanki hiç yaşamamış gibi oldular. Ama aynı zamanda işçi sınıfının temsilcisi olan bir parti, koca bir mücadelenin hafızası da yok olup gitti. 15-16 Haziran işçi direnişi Paramaz ve yoldaşlarının katlinden tam 55 yıl sonra, SDHP’nin vaktiyle temsilcisi olarak mücadele ettiği işçi sınıfı sendikal hakları için ayağa kalktı. 1967 yılında kurulan Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), işçi sınıfı mücadelesi içinde önemli bir rol oynamaya başladı. Birçok fabrikanın işçileri kitlesel olarak DİSK’e geçmek istediler ve bunun için mücadele etmeye başladılar, çünkü DİSK özel sektörde işçilere yüksek ücret ve daha iyi sosyal

Kadıköy Kaymakamlığı’nı kuşattı ve gözaltına alınan işçilerin serbest bırakılmasını sağladı.

Bunun en önemli sebebi ise Ermeni soykırımıyla birlikte bugün Türkiye adı verilen topraklarda yaşayan işçi mücadelelerinin, sosyalist düşüncenin de unutulmuş, daha doğrusu unutturulmuş olmasıydı. Sol örgütlerin bile bir kısmı tarihlerini kemalizmle birlikte başlatıyor, önceki dönemde yaşanan işçi mücadelelerini, devrimci geleneği yok sayıyorlardı. Bu durum, kitlesel işçi hareketi karşısında devrimcilerde köksüzlükten, hafızasızlıktan kaynaklanan yalpalamalara, savrulmalara neden oluyordu.


DEVRİMCİ ANTİKAPİTALİST HAFTALIK GAZETE

Z Yayıncılık ve Tanıtım Hizmetleri Ltd. Şti. • Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Meltem Oral • Adres: Serasker caddesi, Nergis Apt, No:88, Kat: 3, Kadıköy, İstanbul • Baskı: Akademi Matbaacılık: Davutpaşa Cad. Güven Sanayi Sitesi, C Blok, No: 230, Topkapı/Istanbul - Tel: 0212 493 24 67-68-69 Yerel süreli yayın, haftada bir yayınlanır • www.sosyalistisci.org

İNSAN VE CANLI YASAMI İCİN , , ANTİKAPİTALİST MÜCADELEYE NURAN YÜCE

İKLİMİ DEĞİŞTİREN SİSTEME SON VERECEĞİZ

7 Haziran akşamı yıllardan beri çevre alanında mücadele edenler büyük bir politik başarı kazandı. 12 Eylül darbesi sadece siyasi konuların önünde değil siyasetten ayrılması mümkün olmayan çevre meselelerinin önünde de önemli bir engel oluşturuyordu. İşte 7 Haziran’da %13 oyla bu barajı yerle bir ettik. Egemen sınıflar, AKP hükümeti büyük bir şok içinde. “İstikrar ne olacak?”, “ dolar ne olacak?”, “kalkınma, büyüme hedeflerimiz, Türkiye zenginleşiyordu, zenginlik ne olacak?” diyerek kaygılarını dile getirip, etrafa korku salmaya çalışıyorlar.

Yıllardan beri “çevrecinin en hası biziz” diyen AKP hükümetinin tek yaptığı kendi zenginlerini yaratırken iklim değişikliğinin nedeni olan seragazı emisyonlarını azgınca arttırmak oldu. Türkiye’nin 2013 yılı toplam seragazı emisyonları 1990’a göre yüzde 110,4 arttı. Artışın önemli bölümü enerji sektöründen kaynaklanıyor. AKP hükümetinin meşhur 2023 hedefleri içinde Türkiye’yi sadece CO2 artış hızı açısından değil miktar açısından da zirvelere taşıyacak olan yerli kömür potansiyelini kullanma ve yeni açmayı planladığı seksenden fazla santral için kömür ithalatını arttırma yer alıyordu.

Kendi zenginlikleriniz, kendi iktidar alanlarınız için evet cidden kaygılanın efendiler. Daha fazla şey kaybedeceğiniz için de korkun. Hukuksuzluğunuz, şiddetiniz ve provokasyonlarınıza rağmen sizleri kaygı ve korkulara gark eden aşağıdan gelen bu büyük hareketin önünde engel olamadınız. Şimdi hareketimizi temsil eden “önce insan ve doğa diyen” seksen milletvekili ile politik olarak daha güçlüyüz, bundan sonrasını artık siz düşünün.

AKP’yi yendik. Bundan sonra kirli enerjiyi kim dayatırsa karşısında daha güçlü bir mücadele bulacak. Yapımı planlanan bütün kömürlü termik santral projeleri iptal ettireceğiz, yeni termik santrallerin açılmasına izin vermeyeceğiz. Hâlihazırda çalışan termik santrallerdeki işçilerin yeni iş alanlarında istihdam edilmesi talebimizle birlikte bir bir kapatılması için mücadele edeceğiz.

SON BARAJ BÜKÜCÜLER ENGELLERİ AŞTIK 7 Haziran’da büyüme ve kalkınma hedefleri ile yereldeki halkın doğal yaşam alanlarını, geçim kaynaklarının yok eden, ekolojik yıkımlara neden olan her bir dere üzerinde onlarca HES yapılmasının gerekli olduğunu sabah akşam durmadan haykıranlara büyük bir hezimet yaşattık. “Durmak yok, yola devam” sloganı ile son on yılda özellikle inşaat Kıbrıs’ta nükleer protestosu ve madencilik alanında milyarder sayısını 3’den 43’e çıkartan neoliberal politikaların uygulayıcısı AKP hükümetinin icraatları sayesinde Marmara Deniz’i büyüklüğünde sulak alan, Kayseri ili büyüklüğünde ormanlık alan yok oldu. Demirtaş seçim çalışmaları sırasında kendini dinleyenlere “son baraj bükücüler” diye seslenmişti. Kast ettiği Türkiye’ye özgü, dünyanın hiçbir yerinde bulunmayan anti demokratik yüzde onluk seçim barajı olsa da bizler aynı zamanda iklim değişikliğini durdurabilecek son kuşağız. Bu yıl Paris’te imzalanacak uluslararası iklim sözleşmesinin iklim krizini durdurabilecek nitelikte hedefleri içermesi gerekiyor. 7 Haziran seçimleri ile sadece barajı yıkmadık. Aynı zamanda Türkiye topraklarında yüz yıldır etnik kökeni, cinsel tercihi, dini inanışı nedeniyle ayrımcılığa uğrayanları, emekçileri, kadınları, gençleri meclise taşıdı. Daha güçlü iklim adaleti hareketimiz de işte tam bu çeşitlilik üzerinde yükselecek. Şimdi daha güçlüyüz, kararlıyız daha fazlasını kazanacağız.

İklim değişikliğini durdurmak için önce kömürden kurtulmalı.

NÜKLEER HAYALLERİNİ SONA ERDİRECEĞİZ Bu seçimlerde iklim değişikliğine neden olan fosil yakıt kullanımında (kömür, petrol, doğalgaz) sınır tanımayıp, iklim değişikliğini durdurmak için nükleere mecburuz diyen yalancılar yenildi. Meclis çoğunluğunu ellerinde bulundurdukları için istedikleri gibi yasal düzenlemeler yaparak, her türlü hukuk dışı yol ve yöntemlere başvurarak, ÇED raporlarından muaf kıldıkları nükleer santralleri yapamayacaklar. Nükleer santrallere karşı yıllardır sokakta birlikte mücadele ettiğimiz vekillerimiz şimdi mecliste amasız, fakatsız nükleere hayır diyecekler. Nükleere karşı mücadelede büyük bir mevzi kazandık. Nükleer santrallerin bu topraklara hiç bulaşmaması için şimdi mücadeleyi daha da yükseltmenin zamanı.


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.