BİR DÖNEM DEĞERLENDİRMESİ, YENİ SALDIRI DALGASI VE GÖREVLER Sosyalist Kamu Emekçileri kamuemekcileri@yahoo.com
“Bugün gelinen noktada kamu emekçileri hareketi yeni bir sürecin eşiğindedir. Fiili-meşru mücadele içerisinde gelişen ve güçlenen kamu emekçileri hareketi, yıllar itibariyle bu zemini kaybetmiş, bunun sonucu olarak KESK ve bağlı sendikalar güç kaybederken, iktidar yanlısı gerici konfederasyonlar güç kazanmışlardır. Bugün kamu emekçileri hareketinin gelip dayandığı eşiğin bir yanını iş güvencesi de dahil temel kazanımlarını yitirmekle karşı karşıya bulunması oluştururken, öte yanını ise KESK’in varlık-yokluk ikilemi ile karşı karşıya olması oluşturmaktadır.” (‘Fiili Meşru Mücadele Ruhuyla İstanbul Kamu Emekçileri Kurultayı’na’ başlıklı broşür-Kamu Emekçileri Bülteni Özel Sayı: 356-Mart 2010) “İçinde bulunduğumuz durum, kamu emekçilerinin ileri-öncü ve devrimci kesimlerini, hareketin tüm muhataplarını yan yana gelmeye, hareketin ihtiyaç ve yönelimlerini tartışmaya zorunlu kılmaktadır. İşte Kurultay, bu ihtiyacın 1
ürünü olarak gündeme gelmiştir. 26 Mayıs “genel eylemi” öncesinde Mayıs ayı içerisinde yapılması hedeflenen Kurultay, aynı zamanda KESK’e bağlı sendikaların genel kurul süreçlerinin yaklaştığı bir dönemde yapılacaktır. Bugün birçok sendikada iç tartışmalar ve huzursuzluklar yaşanmakta, yaşanan gelişmelere toplam bir müdahale yapılamamaktadır. Kamu Hastaneleri Birlik Yasası tüm kamu emekçilerini ilgilendirmekle birlikte, yalnızca SES kendi gücü ölçüsünde karşı durmaktadır. Aynı durumu 25 Kasım grevi sonrasında demiryolu çalışanları ve BTS de yaşamış, yeterli bir sahiplenme ortaya konulamamıştı. Tüm bunlar kamu emekçileri hareketinin önümüzdeki aylar içerisinde karşı karşıya kalacağı saldırı dalgasına karşı yeterli bir hazırlığa ve birliğe sahip olmadığını göstermektedir.” (‘Fiili Meşru Mücadele Ruhuyla İstanbul Kamu Emekçileri Kurultayı’na’ başlıklı broşür- Mart 2010) Yukarıdaki paragraflar 16 Mayıs 2010 tarihinde Sosyalist Kamu Emekçileri’nin çağrısı ve sınırlı sayıda sendika ve kurum üyesinin katılımı ile gerçekleştirilen İstanbul Kamu Emekçileri Kurultayı öncesinde çıkartılan bir broşürden alıntıdır. İlgili dönemde sendika şubelerine ve sendikal gruplara yapılan çağrılar yeterli bir karşılık görmemiş, buna karşılık Kurultay, ortaya koyduğu çizgi ve tutum ile asgari bir başarıyla tamamlanmıştı. Kurultay KESK ve bağlı sendikalarda genel kurul süreçlerinin yaklaştığı bir dönemde gerçekleşmişti ve genel kurulları önceleyen dönemde yayınlanan bir broşürde ise şunlar söyleniyordu: “Kamu emekçileri hareketi uzun yıllardır çok yönlü bir saldırı dalgasını yaşıyor. Sermayenin liberal saldırıları adım adım hayat buluyor. Sözleşmeli esnek çalışmadan sağlık ve eğitim başta olmak üzere kamu hizmetlerinin piyasalaştırılmasına kadar bir dizi saldırı programı hayata geçirildi ve geçirilmeye devam ediyor. Bugün gelinen noktada bu saldırı dalgası, kamu hastanelerinin özelleştirilmesi, iş güvencesinin ortadan kaldırılması, sözleşmeli ve esnek çalışmanın temel çalışma biçimi haline getirilmesi hedefine kilitlenmiş bulunmaktadır. Bu çok yönlü 2
saldırı dalgası karşısında kamu emekçileri hareketi ise tarihinin en geri noktasında bulunuyor. Hareketin saldırılar karşısındaki parçalı ve örgütsüz tablosunun gerisinde ise ‘emekçilerin mücadele niyetlerinin olmaması’ değil, kamu emekçilerinin beklentilerini karşılayacak bir sendikal önderliğin ortaya konulamaması, tabanda gelişen tepki ve dinamiklerin bizzat izlenen sendikal çizgi eliyle kötürümleştirilmesi gerçeği bulunmaktadır.” (‘KESK’te Genel Kurullar Süreci ve Sosyalist Kamu Emekçileri’nin Temel Mücadele İlkeleri’ başlıklı broşür- Kasım 2010) Genel kurul dönemlerinde hemen tüm gruplar ve kadrolarda “sendikaların dönüşümü” ihtiyacına vurgu yapılıyor, “bürokratizm” eleştiriliyordu. Sosyalist Kamu Emekçileri olarak birbirine kopmaz bağlarla bağlı iki temel noktaya vurgu yapıyorduk. Kamu emekçileri hareketinde ve KESK’te temel sorun önderlik sorunuydu ve bu sorunun bir yanını sendikal çizgi sorunu, öte yanını ise örgütsel işleyiş sorunu oluşturuyordu. Kamu emekçileri hareketinde sendikal çizgi bakımından hak alıcı bir temelden uzak “uzlaşmacı” ve “protestocu” bir çizgi, Kamu em e k çileri örgütsel işleyiş bakımından ise tabanın karar hareketin de sendik al süreçlerine katılımını engelleyen çizgi bak ımından “bürokratizm” hakimdi. Bu açıdan hak alıcı hak alıcı bir temele dayanan ve grev eksenli bir temelden bir uzak mücadele programının oluşturulması ve “uzlaşma cı” ve sendikaların karar süreçlerinin tabana doğru “protesto c u ” bir genişletilmesi temel önemdeydi. Ne var ki, iki çizgi, örg ütsel işle yiş sendikal grubun delege gücüne yaslanarak bakımınd an ise yaptıkları tüzük değişiklikleri ile tabanda taba süreçlerin nın karar gelişen beklentiler elemine edildi. Eğitim e katılım ını Sen’de Genel Meclis oluşumu dışındaki tüzük engelleye n değişiklikleri olumlu olmasına karşılık, tabanda “bürokra ti z m ” tartışılmadan ve yeterli delege sayısına hakimdi. Bu açıda n ulaşmadan (divan tarafından kafadan 100 ekleme hak alıcı bir temele yapılarak geçirildi) bu değişikliklerin tüzüğe dayanan ve grev geçirilmesi bir kez daha grupçu bir yaklaşımın eksenli b ir mücad ele göstergesi oldu. Merkez Genel Kurulu sonrasında programın ın en yetkili merkez karar organı olarak Eğitim Sen oluşturulm a s ı v e Genel Meclisi adı altında, Başkanlar Kurulu’nun sendikala rın karar genel kurulda seçilecek 17 kişi ile süreçlerin in doğru gen tabana genişletilmesinden ibaret olan yeni bir kurul işletilmes i oluşturuldu. Benzer bir oluşum KESK tüzüğünde de temel ön emdeydi. 3
gerçekleştirildi. KESK Genel Kurulu’nda Danışma Kurulu kaldırılarak KESK Genel Meclisi adı altında, KESK Yürütme Kurulu, bağlı sendikaların genel başkanları ve genel kurulda seçilecek 50 kişinin katıldığı bir kurul oluşturuldu. Böylece gerek Eğitim Sen’de ve gerekse de KESK’te, mücadelenin ihtiyaçlarından uzak, delege gücüne ve grupların güçler ilişkisine dayalı bir merkezi yapılanma şekillendirildi. Merkezi düzeyde bürokratizmin genişletilmesinden başka bir anlam ifade etmeyen, üstelik bir mücadele programı ve çizgisi ekseninde şekillenmeyen bu tür dönüşümlerin yaşadığımız sendikal tıkanmanın aşılmasına katkı sunmayacağını ise sonraki süreç bizlere göstermiş oldu.
2012 toplu sözleşmeleri ve 23 Mayıs grevi “23 Mayıs grevinin güçlü geçeceği bugünden söylenebilir. Öyle ki, belli bir mücadele deneyim ve birikimi olan sektörlerde, yoğun bir çalışma ve ön hazırlık süreci olmadan dahi güçlü bir katılımın ortaya çıkacağını söylemek abartı olmaz. Bunun en önemli belirtisi, KESK’in grev kararı sonrasında işyerlerinde oluşan olumlu havadır. Bir başka belirti ise hükümet ile karşı karşıya gelmemeyi bir çizgi haline getirmiş olan ve dahası bizzat AKP desteği ile palazlanan Memur-Sen’in basın açıklamaları yaparak tepki göstermek zorunda kalmış olmasıdır. Aynı durumu Kamu-Sen de yaşamış, 1 Mayıs’ta AKP karşıtı görünmeme adına –öteki gerekçeler olayın esasını oluşturmamaktadır- farklı mitingler yapma yolunu seçen bu konfederasyon, paçayı kurtarma telaşı ile miting kararını iptal ederek KESK’in 23 Mayıs grevini destekleyeceğini açıklamak durumunda kalmıştır.” (‘23 Mayıs grevi, birlik sorunu ve görevler’ başlıklı değerlendirme yazımız) 23 Mayıs grevi öncesinde yapmış olduğumuz bu değerlendirmede, toplu sözleşme görüşmelerinde AKP hükümetinin sefalet zammı dayatmasının kamu emekçilerinin geniş kesimlerinde yoğun bir tepkinin gelişmesine yol açtığını, bu aynı sürecin Memur-Sen’in masadaki 4
tutumu karşısında KESK’in sokakta göstereceği tutumun kamu emekçileri arasında belirleyici hale getirdiğini belirtmiştik: “… Son görüşmelerde de bu tablo değişmez ise Memur-Sen muhtemeldir ki bu birkaç puanlık artış amacına ulaşmak için Kamu Hakem Kurulu’nu adres göstererek grevin etkisini zayıflatmaya yönelecektir. Aslında süreç Memur-Sen’in masada alacağı tutum ile KESK’in sokakta alacağı tutumdan hangisinin emekçiler açısından ağır basacağına odaklanmış bulunmaktadır. İşte bu tablo Kamu-Sen’i ortada bırakmakta ve sığınacak bir alan arayışına itmektedir. Bu anlamıyla KESK’in tüm konfederasyonlara yaptığı grev çağrısı anlamlı ve yerindedir. Çünkü KESK masada üçüncü konfederasyon olmasına karşın, Memur-Sen’in ‘dilenme’ tutumuna karşı, fiili mücadelenin adresi haline gelmiştir bu çağrıyı yaparak.” (‘23 Mayıs grevi, birlik sorunu ve görevler’ başlıklı değerlendirme yazımız) Yine bu aynı değerlendirmede KESK’in mücadele çizgi ve anlayışına dönük deneyimlerden yola çıkarak önden bir uyarı yapılma ihtiyacı duyulmuştu: “Önümüzdeki süreçte en önemli risk bizzat KESK’in mücadele anlayışından ileri gelmektedir. Günübirlik, stratejik plan ve hedeflerden yoksun bir anlayış, doğaldır ki süreçlerin arkasından koşmayı beraberinde getirmektedir. Kuşkusuz süreçler değerlendirilmek ve gözetilmek zorundadır. Ancak emekçi yığınların beklentilerini bir günlük eylemlere sıkıştırmak ve kazanıma odaklanmış bir çizgi izlememek KESK’in kitleler içerisindeki gücünü zayıflatan bir rol oynamaktadır. Bu ise gerici odaklar tarafından beslenen ‘ancak bu kadar ına başlı baş Bu süreç n olabiliyor’ gibi bir düşüncenin kitleler içerisinde la hakim o KESK’te ir gelişmesi sonucunu doğurmakta, bilinç çizginin b sendikal bulanıklığını beraberinde getirmektedir. Eğer rak iflası bütün ola KESK, kendi kuyusunu kazmak istemiyorsa, 23 anlamına Mayıs sonrasını da planlamak ve Kamu-Sen’in lardır ktedir. Yıl e lm e g getireceği sınırlamalara takılmadan yönünü çizmek kamu rülen ve ü d r ü s ü zorundadır. Aksi bir durum kamu emekçilerinin in gücün in r e il ç k e beklentilerini ortada bırakmak anlamına gelecektir.” em ekten ete geçirm (‘23 Mayıs grevi, birlik sorunu ve görevler’ başlıklı harek logcu uzak diya el değerlendirme yazımız) gen çizginin, 23 Mayıs grevi tüm bu değerlendirmeleri sında llar sonra doğrulamış, geniş bir emekçi katılımı ile gerçekleşmiş, kuru eden da değişm termiş ne var ki KESK bu süreçten yararlanamamış, bir kez gös kaldığını . daha emekçilerde KESK’e dönük gelişen olumlu ynı süreç oldu bu a 5
beklentileri heba etmiş ve korkulan olmuştur. 2012 toplu görüşmeleri döneminde izlenen çizgi bir kez daha genel kurullar öncesinde yapmış olduğumuz değerlendirmeleri doğrulamış, mücadele çizgi ve anlayışından uzak sürdürülen tartışma ve biçimsel tüzük değişikliklerinin sendikalarımızda önderlik sorununu çözümleyebilecek bir dönüşüme yol açmayacağını ortaya koymuştur. Bir kez daha kamu emekçilerinin beklentileri günübirlik bir grevle geçiştirilmiş ve böylece KESK’in kamu emekçileri içerisinde güçlü bir odak haline gelmesinin önü kapatılmıştır. Oysa bu dönemde kararlı bir mücadele çizgisi izlenebilseydi, AKP’nin arka bahçesi durumundaki Memur Sen’in gücü kırılabilir, gösterilen kararlı tutum emekçilerin KESK çatısı altında buluşmasına vesile olabilirdi. Ama öyle olmadı. KESK sürecin kendisine yüklediği misyonu 23 Mayıs grevi sonrasında sırtından attı ve Memur Sen’in tutumuna yedeklendi. Öyle ki, tabanda gelişen mücadele istek ve dinamiklerini ilerletmek şöyle dursun, Kamu Sen ile birlikte Memur Sen’e Hakem Kurulu’na katılmama yönünde çağrı yapan KESK, bizzat kendisi Memur Sen’in peşinden giderek bu kuruldaki yerini aldı. Böylece KESK kendisine yönelen ümitleri boşa düşürdü ve bizzat kendi eliyle emekçilerin KESK’le buluşmasının önüne geçmiş oldu. Bu süreç başlı başına KESK’te hakim olan sendikal çizginin bir bütün olarak iflası anlamına gelmektedir. Yıllardır sürdürülen ve kamu emekçilerinin gücünü harekete geçirmekten uzak diyalogcu çizginin, genel kurullar sonrasında da değişmeden kaldığını göstermiş oldu bu aynı süreç. 23 Mayıs grevi sonrasında ise neredeyse KESK’in varlığından bahsetmek imkansız hale geldi. Toplu sözleşmeler sonrasında bir dizi Kanun Hükmünde Kararname ile sağlıkta ve eğitim alanında liberal dönüşümler hayat bulur, performans sistemi yaygınlaşır ve kamu emekçilerinin önemli bir bölümünün gelirlerinde (ikramiye, fazla mesai, yol ücreti gibi bir dizi ödeme kaldırılarak) önemli kayıplar yaşanırken, KESK’in açıklamalar dışında hiçbir çalışması olmamış, bütçe dönemi ise BES’i dışta tutarsak, sendikalar ve KESK tarafından 6
neredeyse suskunlukla karşılanmıştır. Aynı durum KESK’e dönük gözaltı ve tutuklamalar ile emperyalist savaş ve Kürt sorunu konusunda da geçerli olmuş, mahkemelere katılmak ve kadrolara dayalı basın açıklamaları dışında emekçileri taraflaştıran ve işyerlerine dayanan bir tutum geliştirilmemiştir.
Personel Rejimi saldırısı ve görevler Bugün kamu emekçileri, sermayenin çalışma yaşamının esnekleştirilmesi ve kamu hizmetlerinin özelleştirilmesine dönük kapsamlı saldırılarıyla karşı karşıyadır. AKP’nin Bolu Abant’ta yapmış olduğu Çalıştay, bu saldırının ana ekseninin performans sistemi ve buna bağlı olarak zaman içerisinde iş güvencesinin kaldırılması olduğunu ortaya koymuştur. Performans sistemi bugün sağlıkta uygulanmakta ve giderek yaygınlaşmaktadır. Eğitimde ise kademelendirme ve performans sistemi gündemdedir. Önümüzdeki dönem toplu sözleşmelerinin de ana ekseninin bu olacağı görülmektedir. KESK’in ve bağlı sendikaların ise bu saldırılar karşısında henüz kapsamlı bir mücadele programı bulunmuyor. “İş güvencemiz kırmızı çizgimizdir, grev nedenimizdir” vb. söylemler kendi başına yeterli değildir ve aslolan bu söylemlere Her şeyd en önce uygun bir hazırlığın içerisine girmektir. farklı işk ollarında Bu kapsamlı saldırı dalgasının mevcut hayata ge çirilen sendikal çizgi ve hareketin parçalı tablosu saldırılar a birle mücadele şik bir aşılmadan püskürtülemeyeceği açıktır. ile karşı Sözleşmeli ve taşeron çalışmaya son verilmesi, konulma lı, her sözleşmeli çalışanların kadroya alınması ve iş sendikan ın kendi yağında k güvencesine yönelen saldırıların püskürtülmesi, avrulduğ u ancak ve ancak, aşağıdan yukarıya doğru güçlü günümüz tab değiştirilm losu bir hazırlık ve protestocu-günübirlik tarzın elidir. aşıldığı grev eksenli kapsamlı bir mücadele Başta eğit im ve sağ lık programının hayata geçirilmesi ile mümkün alanında yaşananla r yalnızca bu alanla , olabilecektir. r d a örgütlü s BES’in çağrısı ve Şubeler Platformu’nun endikala rı desteği ile gerçekleştirilen “Kamuda değil, kam u Güvencesizlik, Performans Sistemi ve Mücadele hizmetler inden yararlana Yolları Kurultayı” bu açıdan anlamlı ve n tüm ka mu büyütülmesi gereken bir çabadır. Bu çabaya destek emekçile rini yakından vermek, yaygınlaştırmak tüm öncü kamu ilgilendir mektedir emekçilerinin ve sendikaların ertelenemez bir . 7
görevidir. Kurultay, sendikaların ve hareketin parçalı tablosuna son vermenin, mücadele çizgisinin belirlenmesi yönünde ortak bir irade oluşturmanın vesilesi olarak değerlendirilmeli, buradan çıkacak kararlar hayata geçirilmelidir. İstanbul, kamu emekçileri hareketinin kalbidir. Bu açıdan KESK İstanbul Şubeler Platformu’na önemli görevler düşmektedir. Her şeyden önce farklı işkollarında hayata geçirilen saldırılara birleşik bir mücadele ile karşı konulmalı, her sendikanın kendi yağında kavrulduğu günümüz tablosu değiştirilmelidir. Başta eğitim ve sağlık alanında yaşananlar, yalnızca bu alanlarda örgütlü sendikaları değil, kamu hizmetlerinden yararlanan tüm kamu emekçilerini yakından ilgilendirmektedir. Bugün kapsamlı bir mücadele hattının ve irade birliğinin oluşturulması hayati bir önemdedir. Sonuç alıcı birleşik bir mücadelenin örülmesi, ancak ve ancak, işyerlerinden başlayarak canlı bir örgütsel yaşamın oluşturulması ile mümkün olabilir. Kamu emekçilerini, öncü kesimlerini ve işyeri temsilcilerini karar süreçlerine katmayan, KESK’in “karar almasını” bekleyen bir çalışma ve anlayışın, sermayenin saldırılarının püskürtülmesinde ve kamu emekçilerinin geniş kesimlerinin harekete geçirilmesinde etkin olamayacağı açıktır. Bu kapsamda Sosyalist Kamu Emekçileri olarak önerilerimiz şunlardır: * KESK vakit kaybetmeden bölge toplantıları örgütlemeli, asgari bir yıllık bir dönemi kapsayan ve grev eksenine dayanan bir dönemsel mücadele programı oluşturulmalıdır. * İstanbul Sendika Şubeler Platformu ve sendika şubeleri tarafından sendika temsilcileri ortak toplantıya çağırılmalı, Şubeler Platformu altında belli aralıklarla toplanan, sendika şube yürütmeleri ve sendika temsilcilerinden oluşan Sendika Temsilcileri Konseyi oluşturulmalıdır. * Liberal saldırıların bir yanında esnek çalışma bulunurken, öte yanında ise kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi bulunmaktadır. Bu kapsamda sorun salt bir “iş güvencesi” sorunu olarak görülmemeli, İstanbul ölçeğinde “Kadrolu Yaşam, Güvenceli İstihdam, Parasız ve Nitelikli Kamu Hizmeti” şiarı ile bir kampanya yürütülerek miting, işyeri eylemleri ve grevler örgütlenmelidir. * “Sınıfa Karşı Sınıf” tutumu ve fiili-meşru mücadele çizgisi eksen alınmalı, diyalogcu, günübirlik ve protestocu mücadele anlayışı terk edilmelidir.
Sosyalist Kamu Emekçileri İşçi Bülteni Özel Sayı: 943 * Fiyatı: 25 Kr * Şubat 2013 * Sahibi ve S. Yazı İşleri Md.: Tayfun Altıntaş * Yayın Türü: Yerel süreli, siyasi, ayda bir, Türkçe * EKSEN Basım Yayın Ltd. Şti. * Millet Cd. Sultan Cami Sk. No 2 / 9 Fatih/İstanbul * Tel/Fax: 0 (212) 621 74 52 * Baskı: Özdemir Mat Davutpaşa Cad Güven Sanayi sit C Blok No: 242 Topkapı İstanbul * 577 54 92