kamuemekcileri@yahoo.com
SoSYALİST KAMU EMEKÇİLERİ
İş güvencesi, insanca bir ücret, insanca yaşam için...
“Bir gün değil, hergün grev!” şiarıyla
5 Haziran’da greve, sokağa!
12 Haziran tarihinde bir günlük uyarı grevi yapma kararı alan KESK, 657 sayılı yasada ve bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde değişiklik içeren bir yasa tasarısının meclis alt komisyonuna sunulması üzerine grev tarihini 5 Haziran’a çekti. “İş ve ücret güvencesi” ekseninde bir mücadeleyi eksen alan KESK, sendikalara göndermiş olduğu yazıda, hak kayıplarını içeren bir tasarının TBMM Genel Kuruluna gelmesi durumunda bir günü aşan grevlerle mücadeleyi yükselteceklerini ilan etti.
Perspektif sorunu ve yasa tasarılarına bağlanmış bir mücadele anlayışı KESK’in yazısında “bir günü aşan grevler”i ‘hak kayıplarını içeren bir tasarının TBMM Genel Kuruluna gelmesi’ durumuna bağlayan bir bakış açısı yer almaktadır. Bu bakış açısı ise özü itibariyle ‘topu taca atma’ anlamına gelmekte, 5 Haziran grevi sonrasını ucu açık ve belirsiz bir duruma itmektedir. KESK ve bağlı sendikalar, uzun yıllardır ‘yasa tasarılarının meclise gelmesi’, ‘toplu görüşme’ gibi süreçleri esas alan bir mücadele çizgisi izlemekte, bu ise, bir yandan kamu emekçilerinin güncel taleplerini mücadele konusu olarak görmeyen, mücadele isteklerini kıran ve KESK ile bağlarını zayıflatan bir rol oynamakta, öte yandan da saldırı yasalarının birer birer hayat bulmasında kolaylaştırıcı bir etken olmaktadır. Geçen yıl gerçekleştirilen 23 Mayıs ‘uyarı’ grevi sonrasında bir yıllık bir suskunluğa gömülen KESK, bu bakış açısı ile bir kez daha kendisini ve kamu emekçilerinin mücadelesini günübirlik gelişmelere bağlayan bir tutum geliştirmektedir. Bu bakış açısının güncel karşılığı ise saldırı yasalarının geri çekilmesi değil, yasaların mecliste onaylandığı günlerde ‘yasa
2
5
HAZİRAN’ DA
geçerken’ protesto edilmesi olmaktadır. Kuşkusuz hak kayıplarını içeren yasal düzenlemelerin meclise gelmesi karşısında etkin bir karşı duruşu ortaya koymak önemlidir. Ama bundan daha önemlisi ise bu tasarıların meclise gelmesini beklemeden ve üstelik mücadeleyi herhangi bir yasa tasarısının varlığına indirgemeden kamu emekçilerinin güncel talep ve istemlerini birer mücadele konusu olarak gören bir mücadele çizgisinin izlenmesidir. Bu yapılamadığı ölçüde saldırı yasalarının meclise gelmesinin uygun koşulları oluşmakta, yasa tasarıları meclise geldikten sonra gösterilen refleksler ise bu tasarıların geri çekilmesini sağlamamaktadır. Bugüne kadar sağlık, demiryolları, haberleşme, eğitim, sosyal güvenlik gibi birçok alanda özelleştirmeyi ve hak gasplarını içeren düzenlemelerin hayat bulması KESK’in izlediği çizginin güncel karşılığı olması bakımından önem taşımaktadır.
GREVE SOKAĞA!
Hak almayı eksen alan bir mücadele çizgisi izlenmelidir KESK’in ‘yasa meclise gelirse’ yönünde belirlediği çizginin sınırları, 23 Mayıs 2012 grevi sonrasında yaşanan gelişmeler karşısında gösterilen suskunluğu da açıklamaktadır. ‘Hak kayıpları içeren bir tasarı meclise gelirse’ biçimindeki mantık, hak almayı eksen alan bir mücadele çizgisini değil, günübirlik gelişmelere bağlı ve stratejik hedeflerden yoksun ‘kendiliğindenci’ bir bakış açısını ortaya koymaktadır. Bu ise çoğunlukla hak kayıplarını içeren düzenlemeler karşısında da hazırlıksız, suskun ve eli-kolu bağlı kalmayı doğurmaktadır. Kamu emekçilerinin beklentileri, talepleri ve mücadeleleri, şu veya bu tasarının meclise gelip gelmemesine bağlı olarak ele alınamaz. 657 değişikliklerini içeren herhangi bir yasa tasarısı gelmese bile mücadeleyi yükseltmek için yeterli neden vardır. Eğitim ve sağlıkta, demiryollarında, haberleşme sektöründe liberalleştirme ve özelleştirme politikaları, performansa dayalı çalışma sisteminin yaygınlaşması, yüzbinlerce kamu emekçisinin ek ve yan ödemelerin emekli keseneğine dahil edilmesi yönündeki istemleri, ücret adaletsizlikleri, gelir kayıpları, 4/C’li emekçilerin kadro talepleri, taşeronluk sisteminin yaygınlaşması vb. birikmiş sorun ve talepler, bir mücadele programının ortaya konmasının gerekliliği açısından yeterli nedenlerdir. Kamu emekçilerinin birikmiş sorun ve talepleri yerli yerinde dururken, mücadeleyi, 3
herhangi bir tasarının meclise gelip gelmemesi durumuna bağlamak, görev savmaktan öte bir anlam taşımamaktadır. Eğer kamu emekçilerinin birikmiş sorun ve talepleriyle bütünleştirilen uzun soluklu kesintisiz bir mücadele programı ekseninde bir çizgi izlenmezse, 5 Haziran grevi, ‘hava boşaltma’ ve tabandan gelişen mücadele dinamiklerinin tahrip edilmesine hizmet edecektir. Geçmişte yapılan ‘uyarı’ grevleri, sonrasının uzun bir eylemsizlik süreçleri olarak yaşanması nedeniyle, kamu emekçileri hareketinde ilerletici bir rol oynamamış, hak elde etmek şöyle dursun, hak kayıplarının yaşanmasına da engel olamamıştır. Bugün 657’de değişiklik içeren yasa tasarısı özü itibariyle üst düzey yönetici kadrolarının açıktan atanması ve böylece özel sektör mantığına uygun bir kamusal işleyişin hayata geçirilmesi amacını gütmektedir. Bu tasarının arkasından ise personel rejimine ilişkin diğer adımların atılacağını söylemek kehanet olmaz.
“Bir gün değil, her gün grev” şiarını yükseltelim! 5 Haziran grevinin güçlü geçirilmesi kadar, sonrasının da kesintisiz bir mücadele süreci olarak işletilmesi hayati bir önem taşımaktadır. Tabanın beklentilerini açığa çıkarmak, bu beklenti ve talepler doğrultusunda toplu sözleşme dönemini de içerecek biçimde grev eksenli uzun soluklu bir mücadele programı ortaya koymak ertelenemez bir görev olarak durmaktadır. KESK’in 5 Haziran grevi sonrasında, önceki yıllarda gerçekleştirilen ‘uyarı’ grevleri sonrasındaki suskunluğuna bürünmesinin önüne geçmek, “bir gün değil, her gün grev” şiarını yükselterek kesintisiz bir mücadelenin hayat bulması yönünde taban basıncını ve beklentilerini açığa çıkarmak, sınıf devrimcilerinin ve öncü kamu emekçilerinin güncel yönelim ve hedefi olmalıdır. 4
KESK uzun bir aradan sonra nihayet bir eylem takvimi açıkladı. Eylem takvimi açıklanmadan önce 11.05.2013 tarihinde kizilbayrak.net’te yayınlanan ve SKE tarafından yapılan çağrıyı güncel önemi nedeniyle yayınlıyoruz. SKE olarak, uzun zamandır grev eksenli ve uzun soluklu bir mücadele programı ihtiyacına, böyle bir programın tabandan tartışılarak oluşturulmasının gerekliliğine vurgu yapıyor ve çağrı metinleri, imza kampanyaları vb. çeşitli yol ve yöntemlerle bu ihtiyacın karşılanmasını eksen alan çalışmalar yürütüyoruz. Bu çalışmalardan biri ise son dönemde KESK Yürütme Kurulu’na dönük başlatmış olduğumuz imza kampanyası. Bu kampanyaya 5 Haziran grevi öncesinde Mayıs ayı sonunda ara verecek, gelişmelere bağlı olarak kampanyanın sürdürülüp sürdürülmeyeceğine karar vereceğiz.
KESK bir mücadele programı oluşturmalıdır! AKP hükümeti eliyle işçi sınıfı ve kamu emekçilerini hedef alan saldırılara her geçen gün bir yenisi ekleniyor. Özelleştirme, taşeronluk sistemi, performans sistemi vb. saldırıları, işgüvencesinin kaldırılmasına dönük hazırlıklar izliyor. Bu kapsamlı saldırılar karşısında ise kamu hareketi, tarihinin en geri dönemini yaşıyor. Kamu emekçilerinin örgütlü gücünün ifadesi olan KESK’in, 23 Mayıs grevinin ardından geride kalan 1 yıl boyunca varlığından bahsetmek dahi olanaklı değildir. KESK’in tüm bu ataletine rağmen, KESK’e bağlı 4 sendika geçtiğimiz ay içinde en başta iş güvencesi talebiyle özelleştirme, performans sistemine karşı grevler gerçekleştirmiş bulunuyor. 4 aylık bir hazırlık sürecine dayanan Büro Emekçileri Sendikası’nın grevini saymazsak, diğer grevlerin belli bir ön hazırlığa ve programa dayalı gerçekleştiğini söylemek olanaklı değil. Birbirine paralel talepler ekseninde gerçekleşen grev sürecini ilgili sendikaların bütünleştirici bir temelde örgütlediğini söyleyemeyiz. Dahası mücadeleyi birleştirmesi ve ortak bir program ekseninde daha ileri taşıması gereken KESK’in ise bu süreçte varlığı dahi hissedilmemiştir. Kamu emekçilerinin güncel talepleri ekseninde hareket etmeyen ve bu temelde bir mücadeleyi örgütlemeyen KESK, kamu emekçilerini doğrudan ilgilendiren süreçler karşısında da suskunluğa bürünmüştür. Memur Sen’in kısa bir süre önce kılık kıyafet genelgesine yönelik yürüttüğü kampanya karşısında net ve tok bir tutum almamak ve yandaş sendikanın somut talepler ekseninde
5
HAZİRAN’ DA
GREVE SOKAĞA! 5
örgütlediği süreç karşısında tutumsuz kalmak KESK’i zayıf düşürmüş, dahası yandaş sendikanın elini güçlendirmiştir. Benzer bir zayıf tutum da, Kürt sorunundaki gelişmeler ve KESK Genel Başkanı Lami Özgen’in “Akil İnsanlar Heyeti”ne girmesi sürecinde gösterilmiştir. KESK başkanının, KESK’in ilgili organlarına danışmadan Akil İnsanlar Heyeti’ne katılması eleştiri konusu olmuş, hatta kimi sendikal gruplarca KESK’in altını oymaya dönük bir çabaya dönüştürülmüştür. Ancak tartışma yanlış zeminde yapılmaktadır. Asıl sorun, kamu emekçilerini de doğrudan ilgilendiren Kürt sorununda emekçilerin tavrının tabanda tartışılmaması, sorunun Türk ve Kürt emekçilerin birliği ve kardeşleşmesinin sağlanması ekseninde ele alınmamasıdır. KESK, kamu emekçilerinin yaşadığı her türlü güncel sorunda olduğu gibi tabandan koparak, bürokratik çizgisinin bir yansıması olarak sorunları üstten çözme yoluna gitmiştir. Bugün KESK’in asıl yapması gereken şey, kamu emekçileri içinde birliği ve kardeşliği inşa etmek için, kamu emekçilerinin hak talepleriyle birlikte Kürt sorununda da taban iradesine dayanan bir tavır ortaya koymak ve mücadele etmektir. Kamu hareketine dönük kapsamlı saldırılara karşı KESK’in mücadeleci bir çizgi izleyememesi, güncel gelişmeler karşısında suskunluğa bürünmesi, gerici propagandaların da etkisiyle KESK’e duyulan güvenin tükenmesine yol açmıştır. Uzun bir dönemdir ifade ettiğimiz gibi KESK’te asıl sorun önderlik sorunudur ve KESK’e hakim güçlerin uzlaşmacı-icazetçi çizgileri mevcut kazanımların bile kaybedilmesine yol açmaktadır. Bugün güncel gelişmelerle birlikte, kamu emekçilerine dönük kapsamlı saldırılar karşısında ihtiyacımız olan şey uzun vadeli bir mücadele programıdır. 6
5
HAZİRAN’ DA
KESK’in bir eylem takvimi açıklaması değil, toplu sözleşme dönemini de içeren uzun vadeli bir mücadele programının oluşturulması ve hayata geçirilmesidir. Sosyalist Kamu Emekçileri olarak, KESK’e hakim uzlaşmacı-icazetçi anlayışın ancak taban dinamizminin açığa çıkartılması, tabandan bir mücadelenin örgütlenmesi ile aşılacağına inanıyoruz. KESK Yürütme Kurulu’na yönelik hazırladığımız ve kamu emekçilerinin temel talepleri ekseninde bir mücadele programının oluşturulması çağrısını içeren imza metni; mevcut tabloyu KESK kitlesi içerisinde tartıştırmak, bu temelde harekete geçirmek ve KESK Yürütme Kurulu’nun içine düştüğü ataleti bertaraf etmek için basınç oluşturmak amacı taşımaktadır. İmza metni, kamu emekçilerinin güncel talepler doğrultusunda KESK’i vakit geçirmeden tam günlük bölge toplantıları örgütlemesini, tabanda yürütülen tartışmalar ışığında grev hedefine dayalı ve uzun soluklu bir mücadele programı oluşturmasını hedeflemektedir. Çünkü gerek özelleştirme saldırısına yanıt vermek, gerekse iş güvencesini hedef alan saldırıları püskürtmek ve kamu emekçilerinin temel taleplerinde kazanım elde etmek tümüyle böyle bir programın oluşturularak hayata geçirilmesine bağlıdır. Bu temelde tüm öncü, ilerici kamu emekçilerini kamu hareketini güçlendirme çabasına omuz vermeye, birleşik-militan bir mücadele hattı ortaya koymak için çaba harcamaya çağırıyoruz.
GREVE SOKAĞA!
7
Akil İnsanlar Komisyonu, ulusalcı tepkiler ve grupçuluk
KESK Genel Başkanı Lami Özgen’in Akil İnsanlar Komisyonu’nda yer alması üzerine Sendikal Birlik (SB), Lami Özgen’in komisyondan çekilmesini talep eden bir bildiri yayınladı. Bu durum, KESK içindeki grupların tutumlarını ve onların beslendiği siyasal anlayışları bir kez daha gündeme getirdi. SB, bu bildiriyle, beslendiği ulusalcı siyasal anlayışı bir kez daha ortaya koydu. Kürt halkının demokratik talepleri karşısında, TC’nin resmi tarih teziyle aynı yerde buluşan bu grup, Akil İnsanlar Komisyonu’na katılan Lami Özgen’i ve katılma şeklini kendisi için fırsata dönüştürme niyetindedir. Lami Özgen’e, “ya komisyondan çekil ya da konfederasyon başkanlığından istifa et” çağrısı yapan SB, sorunu, üyelerin istifasını (Bursa ESM‘deki istifalar gibi) örgütleyecek kadar ileri götürmektedir. Kuşkusuz SB bu tutumuyla KESK tabanı içerisindeki ulusalcı eğilimlere oynamakta, üstelik bunu “sınıf” vurgusu, dahası “barış”, “halkların kardeşliği” gibi ifadeler de kullanarak yapmaktadır. SB, Lami Özgen’in komisyon üyeliğine karşı yürüttüğü kampanyada, sık sık “sınıf” vurgusu yapmakta ve “sınıf çıkarları”ndan bahsetmektedir. Ancak bu grubun, Memur-Sen’in “serbest kıyafet eylemi” diye etiketlediği başörtüsü 8
5
HAZİRAN’ DA
eylemi karşısında aldığı tutum gerçekte sınıfı ayrıştırıcı bir niteliğe sahiptir. SB’nin de aktif bir parçası olduğu eşofman eylemi kararı da aynı anlayışın bir tezahürü olarak karşımıza çıkmaktadır. SB, bu tür tutumlarla laik-anti laik çatışmasını beslemiş ve böylece bir kez daha sınıf çıkarlarını göz ardı etmiştir. SB aynı zamanda, KESK’li üyeleri dolaylı da olsa istifaya çağırarak sınıfın örgütlü gücünü ayrıştırmaktadır. Tüm bunları yaparken “sınıf” söylemiyle soslanmış bir ulusalcı politika çerçevesinde hareket eden SB, sınıf kavramını istismar etmektedir. Bu grup, nasıl ki “halkların kardeşliği” derken iki ulusun (Türk-Kürt) tam eşitliğini kastetmiyorsa, “sınıf” derken de emekçilerin kapitalist sömürü koşullarından kurtulmasını kastetmemektedir. Gerek ulusal soruna ve gerekse sınıf mücadelesine bakışı geleneksel-resmi tezi aşamayan bu grubun, bugün KESK yönetimine gelebilmesi, kendisini ilerici, demokrat, yurtsever, sol ya da sosyalist olarak adlandıran grupların izlediği politikaların bir sonucudur. Son KESK genel kurulunda SB’yle aynı listeden seçime giren Demokratik Emek Platformu(DEMEP) ve Devrimci Sendikal Dayanışma(DSD), hem SB’in KESK yönetimine taşınmasına neden olmuşlar hem de KESK içindeki ulusalcı eğilimlere pirim vermişlerdir. DEMEP’i SB’yle ittifaka sürükleyen siyasal zemin ise Kürt hareketinin, Kürt sorununda ‘demokratik çözüm’ perspektifine dayalı düzen içi çözüm anlayışıdır. Aynı perspektif Lami Özgen’in Akil İnsanlar Komisyonu’nda yer almasına da neden olmuştur. 1980 askeri-faşist darbesiyle birlikte tasfiyeci bir tutum içine giren ve sınıfsal perspektiften gittikçe uzaklaşarak, demokrasicilik-reformculuk-parlamentarizm bataklığına saplanan reformist sol hareketin KESK içindeki birer yansıması olan bu gruplar, aynı zamanda bu reformist sol hareketlerin tüm zaaflarının KESK içindeki taşıyıcılarıdırlar. Bu sol hareketlerin parlamentarist bakış açısının KESK içindeki yansıması, ilkeden yoksun koltuğa dayalı seçim ittifakları olmaktadır. SB’nin KESK yönetimine taşınması da bu zeminden kaynaklanmaktadır. Koltuğa dayalı seçim ittifakı, KESK ve ona bağlı sendika genel kurul süreçlerinde tüm çıplaklığı ile kendini ortaya koymaktadır. Delege seçimlerinde gerçekleşen ayak oyunları bir tarafa, özellikle genel kurulun kendisi grupların çıkarlarının çatışma alanına dönüşmektedir. Grupların bu genel kurullarda pazarlıkların gidişatına göre tavır alması ve hatta kürsüde söyleyeceklerini bu pazarlıklarda anlaşılan ya da anlaşıl(a)mayan gruplara göre belirlemesi, bu kirli ittifakların en açık ifadesidir. Bu anlaşmalarda ilkeler ve programlar söz konusu
GREVE SOKAĞA!
9
bile değildir. Aslolan hangi gruptan kaç kişinin hangi göreve geleceğidir. KESK genel kurulunda ittifak halinde hareket eden DEMEP ile SB’in bugün karşı karşıya gelmesinin asıl nedeni de budur. Burada sorun grupların ittifak kurması değil, koltuk hesabı üzerinden ittifak kurmasıdır. Grubun olabildiğince fazla üyesini yönetime getirmeyi temel amaç saydığı, bu nedenle de hangi grubun kiminle ittifak kuracağının belli olmadığı ve ittifakların her an değişebildiği bu genel kurullar, bu haliyle burjuva parlamentolarını andırmaktadır. Bu kurullarda grupların çıkarları asıl; mücadele programları, örgütlenme sorunları, saldırıların püskürtülmesi ve tabanın süreçlere katılımı tali bir hal almıştır. Sonuçta, KESK genel kurullarında grupların çıkarları, sınıfın çıkarlarının önüne geçmiş, hatta genel kurullar, bu gruplara hizmet eder bir hale gelmiştir. Reformist ve uzlaşmacı perspektiften beslenen bu gruplar, yalnızca seçim ittifaklarıyla değil aynı zamanda sendika içi demokrasi, sınıf-kitle sendikacılığı, mücadele anlayışı, örgütlenme tarzı gibi diğer temel noktalarda da hareket ettiği zemine uygun davranmaktadırlar. Bu zemin, aynı zamanda, bu grupların dar grupçu ve bürokratik anlayışının da temelini oluşturmaktadır. Yeri geldiğinde sınıf vurgusu yapan bu grupların yeri geldiğinde “sınıf sendikacılığı bizi daraltır biz kitle sendikasıyız” diyerek, sanki sınıf sendikacılığı kitle sendikacılığının karşısındaymış, sanki onu içermiyormuş gibi bir tutum içinde olmaları da yine bu grupların bağlı olduğu siyasi anlayışların ikircikli tutumuyla doğrudan ilişkilidir. Bu grupların bu açıklamalarına rağmen kitle sendikacılığının gereklerine göre davranmamaları, kamu emekçilerini ayrıştırıcı 10
5
HAZİRAN’ DA
bir politika izlemeleri de ironik bir durum oluşturmaktadır. Sınıf sendikacılığı, sınıf eksenli politikalar gerektirir. Bu hiç de bildiri ve yayınlara sınıfın taleplerinin yazılmasına indirgenecek kadar basit bir durum değildir. Sınıf sendikacılığı, her şeyden önce tabanın harekete geçirilmesini temele alan bir örgütlenme anlayışıdır ve bu da geleneksel örgütlenme anlayışından temelden bir kopuş demektir. Grubun kendi çıkarlarını, sınıf çıkarlarının üzerinde görmesi ve bu nedenle tutarsız bir politika sergilemesi şeklinde kendini gösteren dar grupçuluk, KESK özelinde en ciddi sorunlardan biri haline gelmiş bulunmaktadır. Bu grupların, zaman zaman emekçiler açısından hayati önemde olan bir sorunu gündemlerine dahi almazlarken, görece daha önemsiz bir sorunu abartarak gündem yapmaları oldukça sık karşılaşılan bir durumdur. SB’nin, Lami Özgen’in “Akil İnsanlar Komisyonu”nda yer almasına karşı duyduğu aşırı tepki de böylesi bir durumu ortaya koymaktadır. Reformist uzlaşmacı anlayışın en olumsuz sonuçlarından biri de bürokratik sendikacılıktır. Tabanı birer “oy” deposu olarak gören reformist gruplar, üyelerin süreçlere katılımından daha çok üyenin kendi delegesini destekleyip desteklemediğiyle ilgilenmektedir. Bu durumda sendika içinde boy gösteren her türlü geri tutum toleransla karşılanmakta ve hatta yer yer beslenmektedir. Sonuçta üyelerin bilinçlenmesi, dönüşmesi ve mücadeleye katılımı tali bir durum haline gelmektedir. Bütün bunlar yaşanırken, “taban nerede?”, “üyeler sendikaya gelmiyor” gibi tepkiler de yine aynı gruplar tarafından dillendirilmektedir. Tabanın süreçlere katılımı, bu süreçler içinde üyelerin dönüştürülmesi ve birer özne haline getirilmesi; uzun soluklu, kararlı, sistemli bir çalışmayı ve bir dizi sendika alt birimlerinin oluşturularak işlevsel kılınmasını gerektirir. Buna karşın üyenin oyunu almak, kişisel ilişki ve güç dengeleriyle yakından ilişkilidir ve günübirliktir. Lami Özgen’in gerek “Akil İnsanlar Komisyonu” gibi Kürt sorununun çözümünde zerre kadar değeri olmayan bir kurulda yer alması ve gerekse bu kurulda yer alma biçimi oldukça sorunlu bir bakış açısının ifadesi olarak karşımızda durmaktadır. Lami Özgen’in gerekçe olarak gösterdiği “kendi kararım” açıklaması ise diğer bir sorunlu yaklaşımı ortaya koymaktadır. Sonuçta Lami Özgen, KESK Genel Başkanı’dır ve Özgen’in “Akil İnsanlar Komisyonu”na katılma kararı bireyselliği aşan, konfederasyon ve bileşenlerini doğrudan ilgilendiren bir durumdur. Bu nedenle, Lami Özgen’in komisyona
GREVE SOKAĞA!
11
5
HAZİRAN’ DA
tabanda ve karar alma mekanizmalarında tartışılmadan katılması, üstenci bir bakış açısını ifade etmektedir. Bununla birlikte, asıl sorun, Lami Özgen’in bu komisyonda yer alıp almaması değil, Kürt sorunu noktasında taban dinamizminin harekete geçirilip geçirilmemesidir. Tabanın harekete geçirilmesi ise Kürt sorununun KESK ve bileşenlerinde tartışılması ve bu tartışmalar sonucunda KESK’in neler yapabileceğinin ortaya konması ile mümkündür. Ayrıca Lami Özgen’in komisyon üyeliği, eğitim ve sağlığın özelleştirilmesi, kamu emekçilerinin esnek, güvencesiz ve kuralsız çalışma koşullarıyla karşı karşıya kalması gibi özelde kamu emekçilerini genelde ise tüm emekçi kesimleri doğrudan ilgilendiren uygulamalar karşısında da oldukça tali bir konudur. Bu durumda asıl tartışılması gereken konu, KESK’in bu saldırıları hangi politikalarla geri püskürtebileceği ve Kürt halkının meşru talepleriyle emekçilerin taleplerini hangi perspektif ve mücadele anlayışıyla birleştirip harekete geçireceğidir.
GREVE SOKAĞA!
İlerici, öncü kamu emekçilerine ve sendikal gruplara çağrımızdır! Sınıf eksenli politikalara uygun bir mücadele programı oluşturulmalı, bu program merkeze alınmalı ve diğer tüm sorunlar (ulusal, etnik-dinsel, kadın) bu program ekseninde değerlendirilmelidir. Mücadele programı, kamu emekçilerini birleştirici bir içeriğe sahip olmalı, uzlaşmacı-diyalogcu çizgiden vazgeçilmeli ve grev eksenli fiili-meşru mücadele hattını örmeye hizmet etmelidir. İşyeri örgütlülükleri, meclisler, komisyonlar, komiteler kurularak taban harekete geçirilmeli ve karar alma süreçlerine doğrudan dahil edilmelidir. Alınacak tüm kararlar bu kurullarda ve bölge meclislerinde tartışıldıktan sonra KESK Genel Meclisi’nde karara bağlanmalıdır. KESK taban dinamizmini harekete geçirecek bir örgütlenme tarzını esas alan, sermayenin saldırılarına karşı emekçileri birleştiren, uzun soluklu, grev eksenli fiili-meşru bir mücadele anlayışını hayata geçirmelidir. Bu görev ise ilerici, öncü, sosyalist kamu emekçilerinin omuzlarındadır.
Sosyalist Kamu Emekçileri 12
İşçi Bülteni Özel Sayı: 995 * Fiyatı: 25 Kr * Mayıs 2013 * Sahibi ve S. Yazı İşleri Md.: Tayfun Altıntaş * Yayın Türü: Yerel süreli, siyasi, ayda bir, Türkçe * EKSEN Basım Yayın Ltd. Şti. * Millet Cd. Sultan Cami Sk. No 2 / 9 Fatih/İstanbul * Tel/Fax: 0 (212) 621 74 52 * Baskı: Özdemir Mat Davutpaşa Cad Güven Sanayi sit C Blok No: 242 Topkapı İstanbul * 577 54 92