KASIM-ARALIK 2016 SAYI: 11
743. YILDÖNÜMÜNDE
Hz. Mevlana DENİZLİ BAROSU’NDA
Büyük Değişim KÜLTÜR-SANAT VE AŞKIN KENTİ
Paris’te Zaman
RÖPORTAJ / D TO BAŞ K A N I
Uğur Erdoğan DÜNYANIN HOŞGÖR’Ü DOKUYAN YEGÂNE ŞEHRİ
“SIFIR ve İKİNCİ EL ARAÇLARDA
MEMNUNİYETİNİZ GARANTİMİZ”
http://www.arisoyotomotiv.net
Tel: 0258 263 57 57 Cep: 0533 633 74 42 - 0535 206 75 26 Denizli Oto Center Kumkısık Mh. Menderes Blv. N: 161 DENİZLİ
EDİTÖRDEN…
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
İnadına gülümseyelim hayata... imdi sahip olduğumuz mucizevi hayatı düşünüp yüzümüze kocaman bir gülümseme yerleştirelim. Annemizin karnında başlayan kısa yolculuğumuz dünyaya gözlerimizi açmamızla birlikte bazen kahkahalarla bazen gözyaşlarıyla ama her saniyesinde gelecek için biriktirdiğimiz bilgi ve edindiğimiz tecrübelerle, yaşadığımız acı talisizliklerle kimi zaman bir annenin kucağına aldığı yavrusunun saçını okşamasındaki mutlulukla, gözlerden kalbe giden yolun her kilometresindeki aşkla, zor zamanlarda bir elinizdeki dost diğer elinizdeki hayat arkadaşıyla, derinlerde saklı kalmış her duyguyla, her yeni yaşla, her yeni yılla, hayatın bize sunduklarını gülümseyerek karşılayın. Gülümseyelim çünkü öyle bir kalbimiz var ki, yeryüzündeki her insana sevgi dağıtabilecek kadar büyük, çünkü her gün yeni bir umut, doğan güneşin bizlere ne getireceğinden habersiz hayat her gün yeni bir başlangıç aslında. Umutlarımızı, hayallerimizi, sağlığımızı ve sevgimizi yitirmeden gülümseyerek yaşamak değil mi hayat? Gülümseyin çünkü sevgisiz değilsiniz çünkü her zaman kendiniz için bizim için değerlisiniz. Hadi hep birlikte inadına gülümseyelim hayata… Yine sizler için dopdolu bir dergi hazırladık…
Binnur OLCAYTÜRKAN @binnur.olcayturkan
Buldan’ı sizler için karış karış gezerek bütün güzelliklerini derledik. Zeki AKAKÇA’nın objektifinden Paris’i gezeceksiniz. Halit COZA’nın mimari önerileri, Cemal ATAMAN’ın eşsiz hikâyeleri, Bekir KARADAMAN’ın Pide Dünyası’nın başarısı sizlerle bu sayımızda. Hz. Mevlana’yı ölümünün 743. Yıldönümünde andık. Bu ay içerisinde kaybettiğimiz isimlerin hayatlarını sizlerle paylaştık. 10 Kasım’da Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK ve silah arkadaşlarına tekrar teşekkür ettik. Bizler hazırlarken çok keyif aldık umarım sizler de okurken keyif alırsınız. Sevgiyle kalın ….
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
4
2016
15 Ekim-28 Şubat tarihleri arasında Çeşmeliler Koll. Şti. Mercedes-Benz yetkili servisine gelenler, fırsatı bol bir kış geçirmeye hazırlanıyor. Siz de ücretsiz kış kontrolünde Mercedes-Benz Orjinal Motor Yağlarını tercih edin, bakım ve onarımlarda aracınızın yaşına göre değişen yedek parça indirimleri ile kışa hazırlıklı girin, avantajlı çıkın.
İÇİNDEKİLER FİNAL OKULLARI’NDA CUMHURİYET COŞKUSU
14
KASIM-ARALIK 2016 İmtiyaz Sahibi Binnur OLCAYTÜRKAN Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Burak KUTLUĞ
50
Paris’te Zaman
Editör Binnur OLCAYTÜRKAN Haberler Mete Üstüntaş İlayda Gökçeviran Pazarlama Burak KUTLUĞ Katkıda Bulunanlar Zeki Akakça Ümit Bilgiç Emrah Varol Cemal Ataman Mimar Halit Coza Opr. Dr. Ersen Çelikbaş Opr. Dr. Yasin Levent Özçelik Dermatoloji Uzmanı Ayşe Narin Mithat Yalçınkaya Hukuk Danışmanı Av. Evrim BAŞEREN Adres Denizli Grup Gaz. Mat. ve Medya San. Tic. Ltd. Şti. Çaybaşı Mah. 1582 Telefon: 0 258 265 59 99
Yöresel yemeklerin otantik adresi
36
SONBAHARDA GÖZDE TATİL YERLERİ
32
UĞUR ERDOĞAN Denizli Ticaret Odası Başkanı
BASIM YERİ Gülermat Matbaacılık 5619 Sok. No:6 Meriç Mh. Çamdibi - Bornova - IZMIR Tel: 0232 433 61 33 www.gulermat.com
BİTMEZ
38
18
Fibromiyalji nedir?
16
10
42
PEGEM AKADEMİ ÜNLÜ SPİKER ZAFER KİRAZ’I ÖĞRETMEN ADAYLARIYLA
BULUŞTUDU DÜNYANIN HOŞGÖR’Ü DOKUYAN YEGÂNE ŞEHİRİ
66
60
743. YILDÖNÜMÜNDE
HZ. MEVLANA
DENİB’ten Haberler
68
BARODA BÜYÜK DEĞİŞİM
24
PEGEM AKADEMİ ’I Z A İR K R E F A Z R E İK P S Ü L ÜN ÖĞRETMEN ADAYLARIYLA BULUŞTUDU
Ö
ĞRETMEN adayları, PEGEM Akademi’ nin düzenlediği TRT Spikeri Zafer KİRAZ’ın da konuşmacı olarak katıldığı 'Öğretmen Atamalarında Mülakat Teknikleri ve Tercih Stratejileri' adlı seminerde buluştu. Denizli'de KPSS A Grubu, Öğretmenlik, Lisans, Lise-Önlisans Memurluk, ALES ve DGS'ye hazırlıkta öncü kuruluş olan Pegem Akademi kurucularından Süleyman Yalçın, Eren Sarıkaya, ve Onur Ülkeroğlu’nun da hazır bulunduğu seminere öğrenciler büyük ilgi gösterdi. Çatalçeşme Oda Tiyatrosunda gerçekleşen seminerde öğretmen adayları, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yapılacak olan Sözleşmeli Öğretmen Mülakatı hakkında önemli bilgiler aldılar. DİKSİYON VE BEDEN DİL EĞİTİMİ ALDILAR Seminere konuşmacı olarak katılan TRT Spikeri Zafer Kiraz ve PEGEM Akademi Kurucusu Eren SARIKAYA, “Diksiyon, Beden Dili Eğitimi ve Atamalarla İlgili Merak Edilenler adlı 3 konu hakkında katılımcılara bilgi verdi. İlk olarak Pegem Akademi hakkında bilgi veren SARIKA-
YA, daha sonra mülakat sırasında yapılmaması gerekenlerden kısaca bahsetti. SİZİN İŞE, GELECEK NESİLLERİN DE SİZE İHTİYACI VAR Öğretmen adaylarına seslenerek söze “Sizin işe, gelecek nesillerin de size ihtiyacı var diyerek başlayan Kiraz da, “Hayatımız maalesef ki sınavlara göre şekilleniyor. Yazılı sınavdan geçiyoruz, sonra karşımıza sözlü sınavlar, mülakatlar çıkıyor. Bunun için mülakatlara önceden hazırlık yapmalıyız. Bugün burada toplanmamızın amacı sizlere sözleşmeli öğretmen mülakatında yardımcı olmak. Önceden hazırlıklı olan ile olmayan aynı olamaz. Ben sizlere mülakat sırasında yapmanız gerekenleri anlatacağım. Çünkü mülakatlarda diksiyonunuz ve beden diliniz çok önemli" dedi. Seminer sonunda öğrencilere başarılar dileyen ve teşekkür eden Kiraz, öğretmen adayları tarafından büyük alkış aldı. Seminer sonunda Zafer KİRAZ’a Pegem Akademi Kurucu Müdürü Süleyman YALÇIN tarafından plaket takdim edildi.
Cemal ATAMAN “KÜRK YAKALI MADONNA” “Ne mektup ne haber gelmiyor senden, Söyle de bileyim bıktın mı benden.”
E
n kötüsü de bu suskunluk, bu sessizlikti. Birden ortadan kaybolmalarına alışmıştı. Alışmıştı ama hiçbiri bu kadar uzun sürmemişti. Gidişi, kayboluşu ne kadar üzücü olsa da dönüşü bayram oluyordu. Gidişinin kayboluşunun akla yatkın açıklamaları oluyordu. Bu kayboluş başkaydı. Bir küskünlük vardı sanki. Düşünüyor, düşünüyor bulamıyordu bir sebep. Ne yapmış, ne demiş, ne yazmıştı da küstürmüş, uzaklaştırmıştı onu kendinden. Yok, yok, yoktu işte. Telefon etmezlerdi birbirlerine. O ararsa konuşurlardı. Mesajları cevapsız kalıyordu hep. Ne yapmalıydı, ne düşünmeliydi, bilemiyordu. Tek gerçek vardı: Yokluğu. Ahmet Arif’in dizeleri dolanıyordu zihninde sürekli olarak. “Yokluğun cehennemin öbür adıdır, Üşüyorum kapama gözlerini.” O dize değil miydi zaten onları tanıştıran? Kaç yıl geçmişti aradan? Evet tam beş yıl önceydi . Yağmurlu bir kasım sabahıydı. Hava da oldukça sertti. Yalova’dan binmişti feribota. Rüzgara ve yağmura rağmen dışarda kalmayı istemişti canı. Yağmur ve deniz vazgeçilmezleriydi çünkü. Yağmur yağmaya devam ediyordu ama rahatsız edici değildi. Az ilerde bir kadın da dışarda denizi seyrediyordu. Feribotun tek romantiği ben değilim, diye düşündü. Kadın uzun boylu sarı saçlıydı. Üzerinde siyah bir kaban vardı. Kabanın yakasında yine siyah bir kürk vardı. Kürk yakalı Madonna, deyip gülümsedi kendi buluşuna. Sabahattin Ali’yi düşündü. Kadın hareketlendi ve ona doğru yürümeye başladı. Yanından geçecekti. Bakmaya devam etti. Yüzüne bakınca gözlerinin güzelliği dikkatini çekti. Ağzından dökülen sözcüklerin farkına varmadı. Sanki sesli düşünüyordu. Yokluğun cehennemin öbür adıdır, derken kadın yanına gelmişti bile. Kadın gülümsedi :- Ahmet Arif. Dedi. O zaman anladı ki düşüncesi sese gelmiş ve kadın duymuş bunları. –Affedin, sözcükler bir anda ağzımdan kaçtı. –Önemi yok Ahmet Arif’i çok severim ben de. Dedi kadın. O zaman Üşüyorum kapama gözlerini, dizeleri gerçekten içinden söylendi. Ne kadar samimi, ne kadar anlayışlı bir kadındı. Çantayı başına yemek de vardı, diye düşündü. Soğuğa ve yağmura aldırmadan konuştular bir süre. Cahide’ymiş adı. O kadar soğuktan sonra bir çayı hak ettiklerini düşündüler. İçeri girip çaylarını içtiler. Telefon numaralarını bile almadan, tekrar görüşmek üzere, deyip ayrıldılar. Bildiği tek adres, Bursalı’ymış istanbul’da oturuyormuş, oldu. Kürk Yakalı Madonna çok etkilemişti onu. Gü-
lüşü, derin bakan gözleri ve en önemlisi içtenliği. Taksim’de bir bankamatikte para çeken O değil miydi? Biraz ötede durup işini bitirmesini bekledi. Arkasını dönünce kadın da gördü onu ve yüzüne bir gülümseme yayıldı. Bu yüzü, bu gözleri, bu gülümsemeyi görmenin adı mutluluktu. Yine hafiften bir yağmur yağıyordu. Yine lacivert bakıyordu. Vakitleri vardı. Hatta çoktu vakitleri. Konuştular, konuştular… Annesi hastaydı Bursa’da yaşıyordu. Babası Fransa’daydı uzun zamandır. Uzun hikayeydi onlarınki. İşte o yüzdendi İstanbul’da fazla kalamayışı. Bursa, İstanbul, Paris üçgeninde gidip geliyordu. Resim eğitimi almış ama terzilik yapıyormuş. Şimdi onlara modacı, moda tasarımcısı, diyorlarmış. Paris’e gidip gelmeleri ona çok şey kazandırmış. Kitapsız, şiirsiz, ve çizimsiz yaşayamazmış. “Yokluğun cehennemin öbür adıdır. Yokluğun cehennem, sensizlik cehennem. Dünya cehennem oldu. Aşk, insanın gururunun üzerinde tepinmesiymiş. Ama en çok korkutan da sevdiğine zarar vermekmiş. Varsın aramasın, varsın kaybolsun. Vardır sebepleri, diyebilmek de sevginin ölçüsüymüş. Kabus dolu günler, kabus dolu geceler… Çalan telefonun ekranında Cahide adını görünce eli ayağı tutuldu adeta. Bir süre dokunamadı ekrana. Bu da kabusun bir parçası mı, deliriyor muyum? Diye düşündü. Hayır gerçekti işte ekranda gördüğü. Açtı ve sesine kendi de şaştı. Öyle cansız çıkmıştı ki sesi. Karşısındaki sevdiği: Sen hasta mısın? Demek zorunda kaldı. Hasta olmadığını, sevinçten sesinin çıkmadığını söyledi. Asıl kendisini nerelerde olduğunu, niçin kaybolduğunu, sordu. Anlatması uzundu, buluşup konuşmalılardı. Buluştular her zamanki kafede. Hiç değişmemişti. Atelyede küçük bir yangın geçirmişlerdi. Kendisi de bu yangından etkilenmişti. O durumda görünmek istememişti. Yurt dışında tedavi olmuştu. Özür diliyordu. Özür istemediğini söyledi. Şu an önemliydi. Şu anda yanındaydı. Önemli olan gelmesi, dönmesiydi. O Kürk Yakalı Madonna’sıydı onun. Anlattı ilk gördüğünde ona Kürk Yakalı Madonna, dediğini. Bir daha ayrılık olmayacaktı. Olmamalıydı. “Yokluğun cehennemin öbür adıdır, üşüyorum kapama gözlerini, dedi sevdiğinin lacivert ve derin gözlerine bakarken.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
12
2016
U
lu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘Benim nâçiz vücudum birgün elbet toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.’’diyerek ilan ettiği Türkiye Cumhuriyeti’nin 93. yıldönümü dolayısıyla gerçekleştirilen kutlamalara; Denizli Final Okulları muhteşem bir törenle imzasını attı. Tören Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve aziz şehitlerimizin anısına saygı duruşu ve akabinde İstiklal Marşı’nın hep bir ağızdan okunması ile başladı. Öğrencilerin tüm enerji ve coşkusu ile seslendirdiği okul korosu dinleyicilerden büyük alkış aldı. Miniklerin dilinden Atatürk ve Cumhuriyet konulu slayt izleyicilere eğlenceli dakikalar yaşatırken hazırladıkları skeç, Cumhuriyet pankartları ve program sonunda oluşturdukları Atatürk yapbozu muhteşem bir görüntü çıkardı ortaya. Hafta boyu gösterimde olan resim sergisi de yoğun rağbet gördü. Velilerin yoğun ilgisi ile salonun ta-
mamen dolduğu kutlamaların ardından konuşan okul kurucu müdürü Sadi Öztekin’’Bu yıl kutlamalara farklı bir boyut kazandırdık. Sadece ilkokul ve ortaokul öğrencilerimizin yer aldığı programı lise öğrencilerimiz de hayranlıkla izledi. Programda görev alan bütün çocuklarımızın per-
formansları hepimizi büyüledi. Ayrıca Cumhuriyet’i ve bunun anlamını önemsediklerini görmek bizi ziyadesiyle memnun etti. Programda katkısı olan öğrenci ve öğretmenlerimizle birlikte bütün personelimizi gönülden tebrik ediyor Cumhuriyet’imizin 93. Yıldönümünü kutluyorum’’dedi.
Denizli Final Okulları’nda Polat Doğru Rüzgârı Denizli Final Okulları eğitimci sosyolog yazar Polat Doğru’yu ağırladı.’’Gözleri parlayan, Mutlu, Güçlü, Başarılı çocuklar için GERÇEK ANA-BABALIK’’ konulu seminere Merkez Efendi Belediye Başkanı Muhammet Subaşıoğlu, Denizli Ticaret Odası’nı temsilen Mesut Yılmaz katıldı. Salonu hıncahınç dolduran veliler, semineri sonuna kadar büyük bir dikkatle takip etti. Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere aziz şehitlerin anısına yapılan saygı duruşu ve akabinde okunan İstiklal Marşı ile başlayan seminerde açılış konuşmasını Final Okulları Kurucular Kurulu Başkanı Sayın İhsan Özen yaptı. Özen konuşmasında; Final Okulları’nın Türk Milli Eğitimi’ne katkısından bahsederek, çocukların yaparak-yaşayarak öğrenme metoduyla eğitildiğini söyledi. Ayrıca Final Okulları’na gösterdiği ilgilen dolayı Denizlilere teşekkür etti. Daha sonra mikrofonu Polat Doğru’ya bıraktı. Karşılıklı sohbet havasında geçen söyleşide; ailelerde iletişim dilinin önemi vurgulandı. Türk insanının düşünce, duygu ve davranışla-
rını, aile ilişkilerini, hayatta verilen kararların önemi gibi konuları kendi hayat hikâyesinden bazı kesitler sunarak anlattı. Doğru, velilere eğlenceli anlar yaşatırken bazen de duygusal hikâyelerle salonu sessizliğe boğdu. Söyleşi sonrası Polat Doğru’ya, İlköğretim müdürü İpek Pulat Dönmez tarafından çiçek takdim edildi. Doğru’nun kitaplarının satıldığı tanıtım standından aldıkları kitabı ünlü yazara imzalatan katılımcılar, fotoğraf çektirmeyi de ihmal etmedi.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
14
2016
Dr. Hüseyin AKCA Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Uzmanı
Fibromiyalji nedir? luğu • Çok uyuma ya da uyuyamama • Barsak yakınmaları (şişkinlik, kabızlık, kramp ve ishal dönemleri) • Çabuk sinirlenme • Kol ve bacak eklemlerinde ağrı ve uyuşmalar • Bel ve bacak ağrıları
F
ibromiyalji halk arasında bilinen adı ile yumuşak doku romatizması veya kas romatizmasıdır. Yaygın vücut ağrıları ve halsizlik ile kendini gösteren bir kronik ağrı sendromudur. En belirgin özelliği yaygın kas ağrılarıdır. Hayat kalitesinde belirgin düşüşe neden olur. Hastaların yaygın vücut ağrılarının yanı sıra halsizlik, yorgunluk, isteksizlik, uyku bozukluğu, baş ağrısı sabah yorgun uyanma ve tutukluk şikayetleri mevcuttur. Yaşam kalitesini ciddi derecede bozan fibromiyalji tükenmişlik sendromu, kronik ağrı sendromu veya kronik yorgunluk sendromu olarak tanımlanabilir. Bazen de spastik kolon dediğimiz tuvalete çıkma problemlerinin eşlik ettiği kronik bir rahatsızlıktır. Hastalık belirtileri nelerdir? • Boyun ve sırt ağrıları • Yaygun vücut ağrıları • Baş ağrısı, baş dönmesi • Halsizlik • Sabah yorgunluğu ve sabah tutuk-
Şikayetleri artıran nedenler; • Fiziksel yorgunluk • Duygusal stres • Nemli ve soğuk • Viral enfeksiyonlar • Kullanılan bazı ilaçların kesilmesi • Aşırı aktivite veya hareketsiz yaşam • İşyeri memnuniyetsizliği • Uyku bozuklukları Genellikle şikayetler 3 aydan uzun sürelidir. Bu ağrılar kişinin yaşam kalitesini düşürmekte ve günlük hayatını olumsuz yönde etkilemektedir. Eklemlerde hareket kısıtlılığına yol açmayan ancak kişinin yaşam kalitesini bozan kronik bir hastalıktır. İltihaplı romatizmadan farkı kanda romatizmayla ilgili bulguların normal çıkmasıdır. Hangi doktora gitmek gerekir? Benzer yakınmaları olan hastanın öncelikle fizik tedavi hekimine başvurması gerekir Yapılan kan testleri ve radyolojik incelemeler normal sonuç verir. Fibromiyalji teşhisi anemnez ve klinik muayene ile konur. Fibromiyaljik olmamak için ne gibi önlemler alabiliriz? Koruyucu önlemlerden biri iş yerinde evde ergonomik düzenlemeledir. Kişiye uygun ve belli aralıklarla sürdürülen bir egzersiz programı, uyku düzenlemesi, stresten uzak durma ve gerekirse psikoterapi destekleri fibromiyalji sendromundan uzak kalmada etkili olmaktadır.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
16
2016
Tedavide neler uygulanır? Tedavide her hastalıkta olduğu gibi hastanın hastalığı ile ilgili bilgilendirilmesi ve eğitimi çok önemlidir. Hastaya hastalığının “gerçek” olduğunu, ancak şekil bozucu ya da sakat bırakıcı bir hastalık olmadığı anlatılmalıdır. Fibromiyalji tedavisinde hastanın durumuna göre ağrı kesici ilaçlar, antidepresanlar, kas gevşeticiler ve uyku düzenleyici ilaçlar kullanılmaktadır. Tedavide en önemli yeri kaplayan fizik tedavi ajanları ve egzersiz programları uygulanmaktadır. Ayrıca uygulanan tetik nokta enjeksiyonları, kuru iğneleme ve kinesio bantlama yöntemleri de fibromiyalji de oldukça etkilidir Hastada tek tedavi yönteminden ziyade tedavi kombinasyonları planlanmalı ve yaşam şekli düzenlemesi yapılmalıdır.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
17
2016
UĞUR ERDOĞAN Denizli Ticaret Odası Başkanı
Sizler için Denizli Ticaret Odası Başkanı Sayın Uğur ERDOĞAN ile kısa bir sohbet gerçekleştirdik. Başkanlık sürecinde neler planladıklarını ve bundan sonra Denizli’yi nelerin beklediğini gelin hep beraber öğrenelim.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
18
2016
Denizli Ticaret Odası artık onaylama makamının dışına çıkacak. Biz Denizli’nin Ar-Ge merkezi olmayı istiyoruz. Bundan sonra üniversite tutun esnaflarımızla iç içe bir birlikteliğimiz olacak.
Uğur ERDOĞAN KİMDİR?
U
ğur ERDOĞAN, 1986 yılında Deni zli’de iş hayatına başlayan bir kardeşinizdir. O günden bu güne kadar Uluslararası Lojistik ve Gümrük Müşavirliği işiyle uğraşıyorum. 2000 yılında Denizli ihracatçılar birliği görevinde bulundum. Sivil toplum kuruluşuna ilk adım attığım yer burasıdır. 2007-2012 yılları arasında Denizli Merkez ilçe başkanlığında bulundum. Bir yıl ara verdikten
sonra tekrar partiye geri döndüm. 27 Eylül 2016 tarihinden itibaren Denizli Ticaret Odası Başkanlığı yapıyorum. Denizli Ticaret Odası Başkanlığına Denizli İli dışından seçilen ilk başkansınız bildiğim kadarıyla. Denizli’ye nasıl geldiniz, Denizli Ticaret Odası Başkanlığına seçilmeniz size ne gibi duygular hissettirdi? Kişilerin nereli olduğunun hiçbir önemi olmadığını düşünüyorum. Önemli olan kişilerin bulunduğu
yere ne kadar katkı sağladığıdır. 16 yıl boyunca bu şehre gece gündüz demeden hizmet ettim. Birçok sivil toplum örgütlerinde farklı farklı görevlerde bulundum. Sanırım en uzun siyasette ve sivil toplum örgütlerinde hizmet veren 3-5 kişiden biriyimdir. Denizli özel ve güzel bir şehir, gecenizi gündüzünüze katarak çalışacağınız bir şehir. Bu başkanlığı seçilmeme ön ayak olan nedenlerden biriside aldığım işi namusum olarak kabul etmemdir. Tabii ki başkanlığa seçilmem beni onurlanırdı ve gururlandırdı. Ziyarette bulunduğunuz birçok yerde, işbirliği mesajı veriyorsunuz. Ne gibi çalışmalarda bulunmayı düşünüyorsunuz? Denizli Ticaret Odası artık onaylama makamının dışına çıkacak. Biz Denizli’nin Ar-Ge merkezi olmayı istiyoruz. Bundan sonra üniversite tutun esnaflarımızla iç içe bir birlikteliğimiz olacak. Herkes seçimden seçime dolaşırken biz seçimden hemen sonra sahaya indik. Biz burayı kuranların buraya katkısı olan herkesin yanına gidip onlar bize yön verecek dedik. İmkânlar el verdikçe bu böyle devam edecek. Bunun yanında bizim bir hedefimiz var. Denizli’de ki sivil toplum
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
19
2016
kuruluşlarını aktif hale getirmek. Denizli’de ki ticareti canlandırmak istiyoruz. Bu şehre bir çivi çakıp Denizli’ye katkı sağlayacak kişileri başımızın tacı yapacağız. Sektör bazlı konuşacak olursak, Denizli’de üretilen tüm ürünleri dünyaya tanıtmayı amaçladık. Bunun için ilk adımı atmış bulunuyoruz. Bulgaristan, Macaristan gibi balkan ülkeleri ile görüşmelere başladık. Ekonomi Bakanlığının desteği ile yurtdışında firmaları belirledik. Bizde firmalarımızı belirledikten sonra, Denizli Ticaret Odası ve üreticilerle birlikte görüşmelere başlayacağız. Esnafı artık ihracata yönlendirmenin
çabası içerisine gireceğiz bundan sonra ki dönemde. Bundan sonra ki duruşumuz tamamen esnaf üzerinde olup onlara nasıl katkı sağlayabiliriz diye düşüneceğiz. Çok büyük bir söz olacak ama bundan sonra Türkiye’nin Dünya pazarına çıkış kapısı Denizli olacak. İleri de ne olacağını hedeflerimizin ne kadar güçlü olduğunu hep birlikte göreceğiz. 4.15 Temmuz olaylarından sonra Denizli Ticaret Odası zarar gördü ve negatif bir algı oluşturdu. Bu algıyı nasıl değiştirmeyi planlıyorsunuz? Dediğiniz gibi zor günler geçirdik. Biz zorluklara alışkınız. Bu algıyı esnaflarımızın, bize inanan insanlarımızın desteğiyle atacağımıza inanıyorum. Süreç çok zor ama biz bu zorlukları göz önüne alarak bu görevi devraldık. Yapamayız, edemeyiz diye asla düşüncem olmadı. Eşiniz, dostunuz, vatandaşlarınız sizin yanınızda ise her türlü zorluk aşılacaktır. Bizim amacımız Denizli’yi Dünyada konuşulan bir şehir haline getirmek. Stillife dergisi olarak Sayın Uğur ERDOĞAN’A verdiği bilgiler için teşekkür eder, görev sürecinde başarılarının devamını dileriz. KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
20
2016
圀圀圀⸀䄀夀䄀䬀䄀一䄀䰀、娀、⸀䌀伀䴀
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
21
2016
HİÇBİR SUV BU KADAR İLERİ GİTMEDİ Yeni SUV Peugeot 3008, Ekim ayında Türkiye’de satışa sunuldu. Uzun zamandır merakla beklenen yeni Peugeot 3008, son beş yılda yaklaşık üç kat büyüyen C-SUV segmentine, tasarımı, üstün donanımları ve gelişmiş teknolojisi ile tamamen yeni bir soluk getiriyor.
T
asarım: Dış tasarımı ile büyük beğeni toplayan Yeni SUV 3008, yüksek omuz çizgisi, güçlü ve keskin ön tasarımı ile rakiplerinden farklı ve heybetli bir görünüme sahip. Bu heybetli görüntüyü tamamlayan yeni ızgarası, yeni far tasarımı, 19” aluminyum alaşımlı jantları, krom detayları ve LED ışıkları ile dikkatleri üzerine çekiyor. Segmentinde sadece Yeni SUV Peugeot 3008’de sunulan Black Diamond parlak siyah tavan ise aracın premium tasarımını tamamlıyor. i-Cockpit: Yeni nesil, geliştirilmiş i-Cockpit’in sunulduğu iç mekan, kapı içi ambiyans ışıkları, özel kumaş konsol döşemesi ve krom detayları ile sınıfının kalite çıtasını daha da yükseğe ve farklı bir boyuta taşıyor. Yeni nesil Peugeot i-Cockpit ile kullanıcıların tüm sürüş hislerini harekete geçiren Yeni SUV Peugeot 3008, bugüne kadar sunulmamış bir sürüş deneyimi vaad ediyor. Teknoloji: Yeni nesil i-Cockpit’in en önemli öğelerinden birisi olan Full Dijital gösterge paneli, segmentinde sadece Yeni SUV Peugeot 3008’de
en alt versiyondan itibaren standart olarak sunuluyor. Orta bölümde konumlandırılan 8 inç kapasitif ekran, kablosuz şarj, Apple Carplay gibi üst düzey teknolojik özellikler ve FOCAL müzik sistemi kabin içinde premium sürüş konforu sunuyor. Güvenlik: Aktif şerit takip sistemi, aktif kör nokta uyarı sistemi, adaptif hız sabitleme sistemi (tamamen durdurma özelliği ile), aktif güvenlik frenleme sistemi, yorgunluk algılama sistemi, aktif trafik işareti tanıma sistemi, güvenli takip mesafe uyarı sistemi, akıllı far sisteminden oluşan ileri sürüş destek sistemleri ile yolculuklar minimum stres, maksimum güven ve keyifle gerçekleşiyor. Konfor: Yeni 3008 ile birlikte sunulan otomatik bagaj sistemi ile bagaj kapağı tek bir ayak hareketi ile açılıp kapatılabiliyor. Üst paketlerde sunulan deri koltuk özelliğinde ise 5 farklı masaj seçeneği, koltuk hafızası ve ısıtma özellikleri dikkat çekiyor. Kabin içi konforunu en üst seviyeye taşımak adına sunulan ve kapasitif ekrandan elektronik olarak kişiselleştirilebilen 3 farklı parfüm seçeneği ise segmentinde sadece KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
22
2016
Yeni 3008’de sunuluyor. Boyutlar: Yeni 3008, bir önceki nesilden 82 mm daha uzun ve benzer genişliğe sahip, yerden yükseklikte 22cm ile fark yaratırken bir önceki nesile göre 1cm azalan toplam yükseklik, yeterli baş mesafesi sunmasının yanında aerodinamik özellikleri geliştiriyor. Motor / Şanzıman : Yeni SUV Peugeot 3008’de, ağırlığı azaltılmış, yüksek dayanımlı, kalitesi kanıtlanmış EMP2 platformu, gerçek blue teknolojisine sahip dizel BlueHDi, ödüllü Turbo PureTech benzinli motorları kullanılıyor. Sınıfının en önemli oyuncularından biri olmayı hedefliyor. Markanın SUV stratejisinde yeni bir sayfa açacak. Yeni SUV Peugeot 3008, Access, Active, Allure ve GT-Line olmak üzere dört farklı donanım paketi ile satışa sunuluyor. 22 Ekim itibariyle Turkuaz Peugeot’ da yapılan lansman ile yeni 3008 satışa sunuldu. Tüm merak eden, bekleyen, test etmek isteyen müşterilerimizi Turkuaz Peugeot Plaza’ya bekliyoruz.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
23
2016
DENİZLİ BAROSU’NDA BÜYÜK DEĞİŞİM Denizli Barosu son yıllarda yaptığı çalışmalar ve üyelerine verdiği hizmetler ile adından söz ettiriyor. Denizli Barosu’nun bu hızlı gelişimini Denizli Barosu Başkanı Müjdat İlhan ile konuştuk. enizli Barosu, son yıllarda yaptığı çalışmalar ile adından söz ettiriyor. 10 Ekim tarihinde yapılan Genel Kurulu ile yeniden avukatların desteğini alarak Denizli Barosu Başkanı seçilen Avukat Müjdat İlhan, Denizli Barosu’nun yeni hizmetleri ve hızlı gelişimini dergimize anlattı. YENİ HİZMET BİNASI
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
24
2016
Uzun yıllar Gazi Bulvarı üzerinde küçük bir yerde üyelerine hizmet veren Denizli Barosu, üyelerine yeni bir binada hizmet vermek için önemli bir çalışmaya imza attı. Avukatların Denizli Adliye Sarayı yakınında yer alacak bir Baro binasına kavuşması 2005 yılında çalışma başlattı. Uzun görüşmeler ve uğraşlar sonucunda Adliye Sarayı yanında bulunan 3 bin 455 metrekare alan, 2005 yılında Milli Emlak Müdürlüğü’nden baro kaynakları ile Denizli Barosu’na kazandırıldı. Türkiye Barolar Birliği’nin onayladığı binanın yapımı için kolları sıvayan Denizli Baro Başkanı Müjdat İlhan ise 2015 yılında temeli atılan binanın kısa sürede yapımını sağlayarak, avukatların hizmetine sundu.
binanın yapımına başladık. 2015 yılında temeli atılan binamız kısa sürede tamamlandı. Bugün açık ve kapalı otopark alanına sahip Adliye içindeki tek bina. Tek bir otopark yetmeyeceği için yanlarını da çekme mesafelerimizle beraber, otopark olarak kullanılması düşüncesiyle binamızı yaptık” dedi. 186 ARAÇLIK OTOPARK
AVUKATLARA HER ANLAMDA HİZMET VERECEK 6700 metrekarelik alanda 3455 metrekareye inşa edilen baro binası yaklaşık 7 milyon TL’ye mal oldu. Denizli Barosu hizmet binası, büyük bir konferans salonu, staj eğitim merkezi, lokal, ve otoparkıyla avukatların ihtiyacını karşılayacak. Kütüphane ve hukuk müzesinin de olacağı bina adeta avukatların merkezi olacak ve Baro üyelerine her anlamda hizmet verecek. ‘KISA SÜREDE YAPIMINA BAŞLADIK’ Bina hakkında bilgi veren Denizli Barosu Başkanı Müjdat İlhan, “Göreve geldiğimizde 3 bin 455 metre karelik bir arsamız vardı. Yapılan görüşmeler ve çalışmalar sonucusun da kısa sürede imar planını tamamladık ve KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
25
2016
Adliyenin bulunduğu bölgenin otopark yönünden sıkıntılı olduğunun altını çizen Başkan İlhan, “Yaklaşık 186 araçlık bir otoparkımız var. Büyük oranda otopark sorunu çözülmüş durumda. Zemin katta ticari alan var. İlerde bu ticari alanlar binanın işletme giderlerini karşılama konusunda önemli yer tutacak. 400
töreni yapabildiklerini belirtti. ‘BÜYÜK GÖREV VE SORUMLULUK DÜŞÜYOR’
kişilik bir konferans salonu bulunuyor. Bundan sonraki toplantılarımızı bu konferans salonunda yapacağız. Zemin katın üstünde Denizli halkına hizmet edecek Denizli Barosunun bütün kurum ve komisyonlarının odaları yer alıyor. Herkesin birer bağımsız odası olacak. Avukatların staj eğitimini gençlik merkezini üyesi arkadaşlarının orada çalışmalarını tamamlaması için 100 kişilik konferans salonlarımız var. En üst katta da yine meslektaşların bir arada
olması konusunda bizim de hayalini kurduğumuz restoran katımız var” dedi. YEMİN TÖRENLERİ İÇİN YER SIKINTISI ORTADAN KALKTI Denizli Barosu yeni hizmet binasında bulunan konferans salonunda ilk yemin törenini de kalabalık bir davetli grubuyla gerçekleştirdi. 15 genç avukat yemin ederek mesleklerine başladı. Denizli Barosunun ilk kez böyle büyük bir yemin töreni gerçekleştirdiğini belirten Denizli Barosu Başkanı Müjdat İlhan, yıllardır küçük bir mekanda 2-3 avukat adayı ile yemin törenleri yaptıkları ama şimdi yeni binalarında daha kalabalık ve görkemli bir şekilde yemin
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
26
2016
Diğer yandan Denizli Barosu’nun genç ve dinamik Başkanı Müjdat İlhan ile gündemi de değerlendirdik. Ülkemizde yaşanan terör ve 15 Temmuz Darbe Girişimi hakkında görüşlerini aldığımız Denizli Baro Başkanı Müjdat İlhan, hukukun ve adaletin herkes için gerektiğine vurgu yaptı. FETÖ soruşturmalarında avukatların etkin rol düştüğünü ifade eden İlhan, “İçinde bulunduğumuz terör olayları ve darbe girişiminden sonra soruşturmalarda mutlaka avukatların etkin rol alması gerektiğine inanmaktayız. Tabiki en üst düzeyle yöneticilerimiz yapılan soruşturmaları bazen tırnak içerisinde söylüyorum ‘At izi it izine karıştını’ beyan etmektedir. Onun için biz hukukçulara büyük görevler ve sorumluluklar düşmektedir. Bizler Barolar olarak ilk günden itibaren bütün darbelere, kimden gelirse gelsin karşısında olduğumuzu bildirdik ve bildirmeye de devam ediyoruz. Acı günleri yaşatanlar, bu işte, eylemde yer halan kim varsa hak ettiği cezayı almalı. Ama bunu az önce dediğim gibi mutlaka hukuk ekseni içerisinde yapmalıyız” dedi.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
27
2016
ENERJİSİ HİÇ BİTMEYEN TATİL DENEYİMİ İÇİN BİZE KATILIN
KUŞPINAR MAH. LİSE 1 CAD. ÖZGÜN SİTESİ NO:69/C PAMUKKALE/DENİZLİ 0258 212 88 00
JOLLY TOURS TEK YETKİLİ SEYAHAT ACENTASI OLAN GLORIOUS DMC TRAVEL OTEL REZERVASYONU, KÜLTÜR TURLARI, OKUL GEZİLERİ, GEMİ TURLARI, ARAÇ KİRALAMA, HAC VE UMRE HİZMETLERİ, VİZE İŞLEMLERİ, YURT İÇİ VE YURT DIŞI FUAR ORGANİZASYONLARI, KONGRE & TOPLANTI VE SEMİNER ORGANİZASYONLARI, KİŞİYE ÖZEL TATİL PROGRAMLARI VE TÜM HAVAYOLU ŞİRKETLERİ İÇİN REZERVASYON YAPMAKTADIR.
KUŞPINAR MAH. LİSE 1 CAD. ÖZGÜN SİTESİ NO:69/C PAMUKKALE/DENİZLİ 0258 212 88 00
Sizi iz bırakacak bir keyfe davet ediyoruz. Türkiye ve dünyanın neresine isterseniz!..
Öğretmenim canım benim canım benim Seni ben pek çok pek çok severim Sen bir ana sen bir baba Her şey oldun artık bana İlayda GÖKÇEVİRAN
B
u satırları, bu satırların ezgisini duymayan bilmeyen yoktur değil mi? İlkokulda öğrettiler bize bu şarkıyı. Öğretmenimizi sevelim, bizim üzerimizdeki etkisini o çocuk kalbimizle anlayabilelim diye. Üniversite bitmiş işe girmişsiniz ve eski bir okul arkadaşınızla kahve içmek üzere sözleşmişsiniz. Arkadaşınızla buluştunuz, konu konuyu açtın ve ‘ ne günlerdi be, kaç senemiz okul sıralarında geçti’ diye iç geçirdiniz. Bu muhabbet hayatımızın bir alanında can buluyor değil mi? Kaç senemiz okul sıralarında geçti… Anaokulu, ilkokul, ortaokul, lise, üniversite, yüksek lisans, doktora derken hayatımıza hep bir öğretici giriyor; hep bir tarafımız öğrenci kalıyor. Öğrenci olarak kalan yanınızda da hep bir isim, bir öğretmeniniz hayatınızın dönüm noktası olarak sizde iz bırakıyor. Kimimiz müzik öğretmenini çok seviyor müzikle dolduruyor hayatını, kimimiz fizik derslerinde öğretmeninden istediği motivasyonu görüyor mühendis oluyor, kimimiz beden eği-
timi dersinde iyi bir sporcu olmaya karar verip ülkesine madalyalar kazandırıyor. Ve o dersin o kıymetli öğretmenini hiç unutmuyoruz. İşte 24 Kasım o unutamadığımız, hayatımızın akışını değiştiren değerli öğretmenlerimizin günü. Ulaşabiliyorsak öğretmenimize bir kitap alıp yanına gidelim, öğretmenler en çok kitapları sever. Etrafımızda öğretmen
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
30
2016
olanlar varsa onları da kutlayalım bu günde. Çocuğumuzun öğretmenini unutmak olmaz elbette. Belki bu yazıyı okuyan değerli okurlarımızdan biri de öğretmenlik mesleğiyle koca bir nesli eğitmek üzere çabalıyordur. Gün öğretmenler günü olur da Başöğretmen unutulur mu hiç? Milletimizin kaderine yön veren, korkmadan daima ileri gidin diyerek yol gösteren ve bu yolda en önde durarak cesaretiyle cesaretlendiren başöğretmen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ümüzün de öğretmenler günü kutlu olsun. Yolu Ankara’ya düşen olursa 24 Kasımda Başöğretmeni ziyaret etmeyi ihmal etmeyin. Ortalama 70 sene süren ömrümüzde 20 senesini eğitimle, okulla dolduruyoruz. Hayatımıza, mesleğimize, bakış açımıza, hayata bakacağımız çerçeveye kadar bizi derinden etkileyen ve yönlendiren öğretmenlerimizin değeri, emeği yadsınamaz değil mi? Hayatımıza giren öğreticilerin kıymetini bilelim onlardan alabildiğimiz kadar çok şey alıp birçok değer katalım hayatımıza. Biz Still Life ailesi olarak öğretmenlerimizin öğretmenler gününü kutluyoruz.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
31
2016
Veni Vidi Vici
Mete ÜSTÜNTAŞ
SONBAHARDA
Yaz tatilini çalışarak mı geçirdiniz? İşte size sonbaharda kafanızı dinleyip, doğal güzellikleri ile büyüleneceğiniz birkaç mekân tavsiyesi. Umarım gidip görmek için geç kalmazsınız. Abant Gölü / Bolu
Göl ve yeşilin muhteşem uyumundan daha önce size bahseden olmuş muydu? Abant bu uyumun en güzel örneklerinden biri. İster aracınızı park edip faytonla gezmeye başlayın, isterseniz önce yemeğinizi yiyip yürüyüşe çıkın. Ya da kitabınızı alıp göl kenarına yerleşin. Bolu Dağı'na çıkarken yol boyunca et ızgara türü lokanta ve restoranlara sıklıkla rastlanıyor. Bunun yanı sıra gölün üzerinde mangalda sucuk ve kırmızı şarap oldukça keyifli. Abant'ta şehir dışından gelenlerin konaklayabileceği tesisler de mevcut.
Kapadokya
Sonbaharda yapacağınız romantik tatil için süper öneri. İlk önerimiz daha önce hiç denemediyseniz bir balon turu yapmanız. Peribacaları insanı gerçekten büyülüyor. Kapadokya sarhoşluğu için sonbahar biçilmiş kaftan. Sadece bu da değil. Kızıl Çukur ’da yürüyüş yapmak, güneşin batışını seyretmek, eski bir Rum mahallesi olan Sinasos ya da şimdiki adıyla Mustafa Paşa’da bir
ÇAMLIHEMŞİN
yemek yiyip, aralarında Asmalı Konak dizisinin çekildiği Old Greek House’un da bulunduğu tarihi taş evleri görmek de bu gezinin güzel anlarından biri olabilir
Çamlıhemşin
Karadeniz’in tadını çıkarabileceğiniz bir başka yer de Çamlıhemşin. Rize’ye bağlı ilçe eylül ayında oksijen solumak ve kurak bir yazın arKÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
32
2016
dından suya yakın olmak isteyenlere hitap ediyor. Sonbaharda sarı ve yeşilin bin bir çeşit tonuyla benzersiz bir görüntüye kavuşan ormanların içinde yürümek, trekking yapmak, Ayder Yaylası’nda dolaşmak için çok iyi bir zaman. Bölgede kalınabilecek küçük ve güzel pansiyonlar var. Ayder Yaylası, romatizmaya iyi gelen sıcak su kaplıcalarıyla da ünlü.
GÖZDE TATİL YERLERİ Köyceğiz
“Pılımı pırtımı toplayıp bir sahil kasabasına yerleşmek istiyorum” diyoruz ya bazen. O bahsedilen kasaba neden Muğla’nın tatlı ilçesi Köyceğiz olmasın? Burada günlük rutininizin büyük bölümü kafa dinlemekle geçiyor. Kasabanın yerlisi gerçekten oturup saatlerce muhabbet etmek isteyeceğiniz içtenliğe ve doğallığa sahip. Tavsiyelerimiz; Köyceğiz Gölü kenarında yürüyüş ve balık tutma keyfi, erkenden uyanıp gün doğumunu izlemek.
Ihlara Vadisi TRİLYE
Trilye
Bursa’nın Mudanya ilçesine bağlı küçük sahil kasabası Trilye ’ye ziyaret için sonbahar doğru mevsim. Zeytinyağlılar, rakı-balık ve deniz sesi… Tüm bunlara şahit olduktan sonra buraya tekrar gelmek isteyeceğinize eminiz. Köy havası ve tarih kokusu sizi bu kasabaya hayran bırakacak, bir de yemekleri. Trilye’nin dünyaca ünlü zeytininden almadan buradan dönmeyin diyor, paskalya çöreği ve cevizli lokumunun şanını da eklemeden geçmiyoruz.
KAPADOKYA
Trekking severler sizleri böyle alalım. Hasandağı volkanından püskürtülen KÖYCEĞİZ
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
33
2016
AMASRA
ESKİ MARDİN
IHLARA
lavların akarsu aşındırması sonucu oluşur Ihlara Vadisi. Aksaray’ın Güzelyurt ilçesine bağlı olan Ihlara, zorlu bir tırmanış parkurudur aynı zamanda. Melendiz Çayı’nın huzur verici sesi, eski kiliseleri, yürüyüş parkuruyla burası tam bir meditasyon cenneti demek abartı olmaz. Uçsuz bucaksız bir bozkırın ortasında karşınıza çıkarak size güzel bir sürpriz yapan Ihlara -diğer adıyla Peristrema- Vadisi, daha ilk görüşte ürkütücü güzelliğiyle herkesi olduğu gibi sizi de büyüleyecektir.
Amasra
Amasra, tarih, doğa ve sükûnetin müthiş bir birleşimi. Yarımada üzerine kurulmuş olan Bartın’a bağlı bu küçük ve şirin balıkçı kasabası, sonbahar tatili için kaçırılmaz bir fırsat. “Yemeden dönmeyin” listemizin tepesinde üç madde var; 36 çeşit malzemeden yapılan Amasra Salatası, deniz salyangozu ve yol kenarlarındaki tezgâhlardan alabileceğiniz dağ çileği. Tabii o salata tek başına
yenmez, yanında mutlaka birbirinden taze ve leziz balığınızı da yemeyi unutmayın Amasra’da. Kalacak yerler ve beldenin genel fiyat ortalaması gayet uygun. Yeşil ve mavinin muhteşem birleşiminde huzur dolu bir Amasra tatili için bavulları hazırlamaya başlayın isterseniz.
Eski Mardin
Bu sonbaharı bir masal diyarında geçirmek isteyenlerin gitmesi gereken adres belli; Mardin… Sit alanı ilan edilen bölgede; eski taş evler, medreseler, camiler, kiliseler sizleri bekliyor olacak. Mardin’in eski/yeni şeklinde ikiye ayrılmış yapısı Eski Mardin’in tarihi güzelliğini korumasını sağlayan en önemli faktörlerden. Sokaklarında saatlerce yürümek isteyeceğiniz Eski Mardin, yazın çok sıcak olduğundan, buraya sonbaharda gitmek en doğru tercih. Bizim için Kebapçı Rido’ya uğramayı unutmayın.
Faralya
Ölü Deniz’e geliyorsunuz. Buradan KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
34
2016
dolmuşlarına biniyor, biraz atraksiyonlu ve tehlikeli bir yolculuğun ardından, manzarasını gördükten sonra şehrin karmaşasına bir daha dönmek istemeyeceğinize emin olduğumuz Faralya’ya ulaşıyorsunuz. Kelebekler Vadisi’nde sırtınızı denize verince sağdaki dağa tırmanış yolu sizi Faralya Köyü’ne götürecek. Yazın bile geceleri soğuk olan Faralya’da sonbahar tatili için gerçekten sıkı giysiler almalısınız yanınıza. Likya Yolu üzerinde bulunan köyden bal ve adaçayı almadan dönmeyin. Burada topladığınız huzurla kışı çıkartırsınız bizce. FARALYA
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
35
2016
Yöresel yemeklerin otantik ortamda buluştuğu adres Son yıllarda organik ürünlerle yapılan yöresel yemeklere ilgi bir hayli arttı. Denizli’nin yöresel yemeklerini organik ürünler ile buluşturan Özge Özmen, açtığı Gurme, Mantı, Keşkek ve Kahvaltı Salonuyla birbirinden farklı lezzetleri Denizli halkının damak tadına sunuyor. Denizli’nin özgü tatları ve yemekleri, organik ürünler ile tek adreste buluştu. Denizli’ye özgü yöresel yemekleri organik ürünlerle yapılarak Denizli halkının damak tadına sunulması için Gurme, Mantı, Keşkek ve Kahvaltı Salonu açan Denizlili girişimci Özge Özmen, işletmesindeki tatları, Still Life’a anlattı. HAYALİNİ GERÇEKLEŞTİRDİ Denizli’de uzun yıllar önemli firmalarda muhasebe ve finansman müdürü olarak görev yapan Özge Özmen, Denizli’nin yöresel yemeklerini otantik bir mekanda sunmanın hayalini kurduğunu belirterek, “Uzun yıllardır hayalimde olan bu işi artık kendi mekanımda yapıyorum. Her zaman Denizli’nin yöresel yemeklerini ve tatlarını sunmak istemiştim ve bunu başardım” dedi.
çeken yemeklerin yöresel ve organik ürünlerle yapılan yemekler olduğunu ifade ederek, “İnsanlar eskiye bir özlem duyuyor. Eski dostluklar, eski sohbetler ve eski tatlar. İşte bende bu hedefle yola çıkarak, Denizli’nin yöresel yemekleri olan keşkek, mantı, aşure, Eskişehir usulü çibörek, dolma, sarma, tatlı ile organik kahvaltılarını Gurme, Mantı, Keşkek ve Kahvaltı Salonunda otantik bir ortamda buluşturdum” dedi.
ORGANİK ÜRÜNLERLE YAPILAN YEMEKLERE İLGİ ARTIYOR Artık insanların farklı lezzet durakları ve tatlara ilgi gösterdiğini belirten Özge Özmen, son yıllarda gıda ve yemek sektöründe insanların ilgisini KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
36
2016
‘EVİMİN MUTFAĞINI SUNDUM’ Gurme, Mantı, Keşkek ve Kahvaltı Salonu’nda kendi evinin mutfağını müşterilerine sunduğunu ifade eden Özge Özmen, “Salonumda müşterilerime, kendi evimin mutfağını açtım. Evimde yaptığım ve herkesin beğenerek yediği yemeklerimi burada müşterilerimize sunuyorum. Bunların içerisinde Babadağ usulü dövme keşkek, Eskişehir usulü çibörek sadece bazılarından” dedi. SAĞLIKLI KAHVE Gurme, Mantı, Keşkek ve Kahvaltı Salonu’nda sunulan bir diğer hizmette sağlıklı kahve!.. İşletmelerinde doğal
yemeklerin yanında cafe bölümünde güne zinde başlayabilmek, dikkat ve konsantrasyonu arttırmak, mide ve hazımlığı ortadan kaldırmak için sağlıklı kahve sunulduğunu belirten Özmen, “Gurme, Mantı, Keşkek ve Kahvaltı Salonu’nda sağlıklı kahve ile müşterilerimize ayrıcalık sunuyoruz. Yüzde 100 doğal ve sağlıklı olan ve özel hazırlanan kahvelerimiz ile müşterilerimizi günün stresinden uzaklaştırıyor ve enerjisini arttırıyoruz” dedi. GÜNÜN STRESİNİ ATMAK
İSTEYENLERİN MEKANI Kent merkezinde yoğun iş temposu ve günün stresinden uzaklaşmak isteyenleri, yöresel yemeklerin organik ürünlerle buluştuğu ve otantik ortamı ile dikkat çeken Gurme, Mantı, Keşkek ve Kahvaltı Salonu’na beklediklerini ifade eden Özge Özmen, “Amacımız kent merkezinde işyerlerinde yoğun iş temposu ve günün stresinden uzaklaşmak isteyenleri, bir nebzede olsa bu yoğunluktan uzaklaştırmak. Bir taraftan yöresel lezzetlerin tadına bakarken, bir taraftan da otantik bir ortamda günün stresinden uzaklaşarak rahatlayacaksınız” dedi. ‘HERKESİ BEKLİYORUZ’ Sırakapılar Mahallesi 506 Sokak No 16, eski Erpa Hastanesi karşısında bulunan Gurme, Mantı, Keşkek ve Kahvaltı Salonu’na tüm Denizli halkını beklediklerini ifade eden Özge Özmen, “45 kişilik otantik ortamı ile özel günler ve etkinliklerle, Denizli halkının hizmetindeyiz. Kentin stresinden kısa süreliğine uzaklaşarak, yöresel organik yemeklerimizin tadına bakmak için herkesi bekliyoruz. Özel günler ve etkinlikler için rezervasyon yaptırmak isteyenler (0258) 241 00 08 numaralı telefondan bizlere ulaşabilir” dedi.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
37
2016
İŞTE SİZE
Deniz, kumsal ve güneş… Cıvıl cıvıl geçen bir yaz daha bitti, deniz defterini kapattık diye düşünenler; İşte size “Yaz bitti Marmaris bitmedi” dedirtecek ve yalın her mevsimi hafta sonu yaklaşırken aklınıza Marmaris’in düşmesine neden olabilecek 10 neden!..
BİTMEZ 1
DENİZİ İÇİNDEN DIŞINDAN SEVENLERE
İ
ster mayonuzu giyip içine girin, isterseniz sahilde oturup, özellikle gün batımında seyreyleyin; yeşille çerçevelenmiş birbirinden güzel koylarıyla da resmen bir cennet Marmaris. Bördübet, Çiftlik, Gebekse, Selimiye, Abdi Reis, Orhaniye, Kız Kumu, Amos ve İçmeler yetmez diyenler, kent merkezindeki kumsalıyla da sizi bekliyor Marmaris… Deniz olur balık olmaz diyenler, amatör balık avcıları için yeni gözde merkezlerden biri olan Marmaris, ayrıca su sporları konusunda yelkenden sörfe uluslararası düzeyde birçok organizasyona da ev sahipliği yapıyor.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
38
2016
2
3
İKİ TEKERLEK TUTKUNLARINA
O
tomobile karşıyım, çevreciyim, farklıyım diyen bisiklet, ayrı bir havası ve tutkusu olan motosiklet, yani motorlu motorsuz iki tekerlekli araç severler için birbirinden eşsiz rotalara sahip Marmaris. Uluslararası bisiklet rotalarının yer aldığı turizm haritalarındaki road ve cross bisiklet yollarından Marmaris’i ayıran en büyük özellik ise yeşilin, mavinin, tarihin ve doğanın tüm güzelliklerini aynı anda barındırıyor olması. Kent merkezinde de uluslararası standartlarda bisiklet yolları bulunan Marmaris’te, ilçe belediyesinin bu alandaki yatırımları tam anlamıyla örnek boyutta. Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turlarının vazgeçilmez noktalarından biri olan Marmaris’i keşfeden iki tekerlek tutkunlarını şimdiden uyaralım, dönüşte pedallarınız geri geri basacak…
YOLDAN ÇIKMAYI SEVENLERE
A
sfaltlar sizi kent stresinden koparmıyor mu? İster yaya, ister 4 çekerlerle yoldan çıkıp macera, keşif ve adrenalin yaşamayı seviyorsanız Marmaris sizin için biçilmiş kaftan. Keza yılın her anı Marmaris’te bu beklentinizi gerçekleştireceğiniz yürüyüş parkurları ve Off-road rotaları ile de Marmaris her yıl yüz binlerce yerli yabancı turiste ev sahipliği yapıyor. GEKA destekli projeler eşliğinde uluslararası turizm haritalarına kaydedilen kilometrelerce uzunlukta yürüyüş parkuru ve Off-road rotalarını hiçbir rehbere gereksinim duymadan, yönlendirme tabelaları ile tek başınıza keşfedebilir, size karşılayan egzotik ormanlarında kamp yapma fırsatı bulabilirsiniz
4
DENİZ ALTI TUTKUNLARINA
M
armaris, amatör, yarı profesyonel ve profesyonel dalgıçlar için de dünyanın sayılı dalış noktalarından biri olarak gösteriliyor. Denizli başta olmak üzere yurdun dört bir yanından dalgıçların sıklıkla tercih ettiği Marmaris, su altı resifleri, mercan zenginliği, doğal akvaryum havasını yaşayacağınız, hatta bizzat kendi ellerinizle besleme şansı yakalayabileceğiniz balık türü çeşitliliği ile de ayrı bir cazibe noktası.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
39
2016
5 ZEVKİNE EĞLENCESİNE DÜŞKÜN OLANLARA
H
aftanın tüm stresi ve yorgunluğunu dans ederek, canlı müzik dinleyerek, birbirinden farklı mekanlarda çakırkeyf sohbetlerle atmayı sevenler için de yılın 12 ayı yaşayan bir kent Marmaris. Şehrin farklı noktalarında olduğu gibi yazın milyonların akın ettiği barlar sokağında da yılın 12 ayı açık mekanlar, farklı eğlence tarzı olanlara hitap ediyor. İsteyene clup, isteyene canlı müzik, isteyene keyifli, şık kaliteli mekanlar yıl boyunca özellikle Cuma ve Cumartesi akşamları çok fazla ilgi görüyor
6
U
KONFORU ve RAHATI SEÇENLERE
laşımdan konaklamaya hayatını konformist yaşayanlar için de tercih noktası Marmaris. Keza bu gözde tatil merkezi, lüks otelleri, karayolu ulaşım konusunda sunulan hizmet seçeneği ve dünyaca ünlü marinalarında kolayca kiralayabileceğiniz ya da demir atabileceğiniz paha biçilmez yatlarıyla da tercih sebebi. İster yeşile saygılı mimarileri ve deniz manzaralı odalarıyla bir hafta sonunuzu otelde geçirebilir, isterseniz konforlu bir yatla muhteşem bir mavi yolculuğa çıkabilirsiniz.
7
D
YAKIN OLSUN KOLAY ULAŞILSIN DİYENLERE
enizli baksanız Antalya’dan İzmir’e, neredeyse Batı Akdeniz ve Güney Ege kıyılarına çok yakın. Ama Marmaris ile mesafe neredeyse yok denecek kadar az. Denizli’nin denize en yakın noktası Marmaris’e mesafesi yalnızca 170 kilometre. 2 saat gibi kısa bir sürede kendinizi bir anda deniz kenarında bulabileceğiniz tek adres Marmaris. Yol ve yolculuğu bahane edenler, Marmaris işte bu açıdan da sizi bekliyor.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
40
2016
8
TATİLDE DE DONANIM İSTEYEN ENTELLEKTÜELLERE
T
amam deniz olsun, doğa olsun ancak gitmişken yeni keşifler de yapmak, yeni bilgiler de öğrenmek lazım diyorsanız, tarihe ve kültüre meraklıysanız, sakın Marmaris’i kaçırmayınız… Antik çağlarda mitolojik tanrılar ve tanrıçalar uğruna yapılan deniz savaşlarının yaşandığı Marmaris’in neredeyse her bir noktasında binlerce yıllık tarihi kalıntıları bulmak mümkün. Physkos, Amos, Bybassos, Kastabos, Syrna, Larymna gibi antik kentleri Beldibi’nden Hisarönü’ne dek marmaris’i zevreliyor. Merkezdeki tarihi kale Selçuklu ve Osmanlı’nın izlerini taşırken, antik çağdan günümüze tarihi eserlerin sergilendiği müzenin bir zamanlarki müdürünün Can Yücel olduğunu da ilgililerine söyleyelim.
9
T
DAMAK ZEVKİNE ÖNEM VERENLERE
amam denizi, doğası, konforu, eğlencesi her şey iyi hoş da gitmişken, peki ya şöyle uzun uzun anlatabileceğim lezzet mekanları? diye merak edenler için de alternatifler şehridir Marmaris. İster şehir içi merkez marinada ahşap bir binanın terasında, isterseniz rıhtımda çok hoş bir balık restoranda oturup Marmaris koyunu, ister Rum meyhanelerini kıskandıran salaş bir restoranda oturup Orhaniye koyunu izleyin ama bizim için de özellikle ahtapot ve kalamar ızgara sipariş etmeyi unutmayın. Yalnız balık değil et konusunda da iddialı mekanların bulunduğu Marmaris’te yolu Selimeye’ye düşenlere kaçırılmaz bir öneri, Losta tatlısını muhakkak deneyin. Damakta sağlığa, doğallığa önem verenler. Marmaris’in kekiği, çam balı ve Kekik Hatun markasıyla satılan organik ürünleri de görmelisiniz, bizden söylemesi.
10
İ
ONLAR VARSA BİR BİLDİKLERİ VARDIR!
lla ki 4 mevsim Marmaris için nedenler sıralamakla bitmez. Ama tümü için en önemli güven tanıdık yüzlerin sizden önceki keşifleridir şüphesiz. Denizli iş dünyasından Zafer Katrancı’nın Victory isimli yatının yıl boyunca merkez marinasında demir attığı Marmaris, kentin tanınmış işadamlarından Yasin Cinkaya gibi bir çok önemli ismin yazlığının bulunduğu bir turizm merkezidir. Yürüyüş parkurlarını Denizli’nin doğa tutkunu usta fotoğrafçısı Zeki Akakça’ya, bisiklet rotasını milli bisikletçimiz Hakan Yıldırım’a danışabilirsiniz örneğin. Hemşerilerinizin sosyal medyada yaptığı Marmaris paylaşımlarına da bir göz atın isteriz…
LONG WEEKEND MARMARİS uzun haftasonu tatili…
Longweekendmarmaris.com
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
longweekendmarmaris KASIM-ARALIK 41
weekendmarmaris 2016
longweekendmarmaris
DÜNYANIN HOŞGÖR’Ü DOKUYAN YEGÂNE ŞEHİRİ
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
42
2016
HOŞGÖR’Ü DOKUMAK... HOŞ, Farsçadan girmiş dilimize. Türkçe tam karşılığı GÜZEL demek. HOŞGÖR de, GÜZEL GÖR anlamına geliyor. GÜZEL, bazı köylerimizde halen GÖZAL şeklinde söylenen kelimenin bugünkü hali. “Göz” sözcüğüne “al” ekinin ilavesiyle türetilmiş. Zamanla “GÖZ”, “GÜZ”e, “AL”, “EL”e dönüşmüş. GÜZEL, “GÖZE ALMA” ve “GÖZE ALICI” deyimleriyle yakın bir ilişki içinde. Bu bağlamda Güzel’in içleminde hem cesaret, hem cazibe var. GÜZEL’de, mükemmel, gurur, ihtişam gibi duygusal yükler yoğun. HOŞ sözcüğünün içlemindeyse, alçak gönüllük, kemâle ermişlik duygusu yüklü... HOŞ’da tevazuu var, olgunluk var, ama kibir, gurur, büyüklenme duygusu yok. GÜZEL sözcüğü yerine, Farsça HOŞ sözcüğünü seçmemizin sebebi bu olsa gerek... DÜNYANIN HOŞGÖR’Ü DOKUYAN YEGÂNE ŞEHİRİ: BULDAN HOŞGÖR’Ü DOKUMA, Dünya’nın en basit, ama en derin hikâyesi... HOŞGÖR dünyada eşi, benzeri olmayan bir dokuma. HOŞGÖR sevmenin, sevilmenin, yani sevginin dokuması.
BULDAN
H
OŞGÖR'Ü DOKUMA'nın hikâyesini; Prof. Dr. Günay Atalayer'in "Buldan Dokumaları" adlı tez çalışmasının içindeki bir dipnottan öğrendim. Hikâye şöyle: Eşi Ayşe Hanım, peştamal dokuduğunu sandığı Süleyman Tansöker'e-dokunanı peştamala benzetemediği için-; 'Bu nasıl iştir?' diye, bir serzenişte bulunur. Kızar. Bunun üzerine Süleyman Usta; "Hanım, oldu bir şey. Bu da böyle oluversin. Kızma. HOŞGÖR." der. Halk da, o günden sonra, bu kumaşa "HOŞGÖR" adını verir. Süleyman Tansöker'in sülalesi de, o gündür bu gündür "HOŞGÖR" lâkabıyla anılır. Hayat, alay edilmeyi göze alarak HOŞGÖR'Ü DOKUYAN Süleyman Tansöker'i ödüllendirdi. Hem HOŞGÖR SÜLEYMAN, hem BULDAN dokumacıları, HOŞGÖR'Ü DOKUMA işinden çok güzel paralar kazandı. 1930'lu 1940'lı yıllarda başlayan ve 1950'li yıllarda revaçta olan
HOŞGÖR'Ü DOKUMA işi, 1954'de mucidinin hastalanıp, İzmir'de vefatı sonrasında, eski cazibesini kaybetmeye başladı. Zamanla, hem HOŞGÖR SÜLEYMAN, hem HOŞGÖR'Ü DOKUMA unutulmaya yüz tuttu. HOŞGÖR'Ü DOKUMA DERDİMİZ, HOŞGÖR'Ü DOKUMA DERMANIMIZ. HOŞGÖR çok
güzel bir sözcük. Âdeta sihirli bir kelime. İnsanın içinden defalarca tekrar etmek geliyor. Globalleşen dünyanın, HOŞGÖR’Ü Dokumayı, yutup yok etmesinin arifesinde, son bir suni teneffüsle hayata döndürmeye çabaladık, çabalıyoruz. HOŞGÖR'Ü DOKUMA; hikâyesiyle,
geçmişiyle, sözcüğün melodisiyle, anlamıyla, zenginliğiyle, derinliğiyle, sanırım ağır geliyor gündelik yaşantılarımıza... Çok küçük bir ihtimal de olsa, HOŞGÖR'Ü DOKUMA, hayatımızın rotasını değiştirebilir diye düşünüyorum. Çünkü HOŞGÖR, kullanıldığı bütün cümlelerden, tarif ettiği bütün duygulardan, onu telaffuz eden bütün insanlardan, içerisine bir şeyler almış, kapsamı genişlemiş, güzel bir kavram. Bu yüzden, daha önce hiç duymamış olsak da, unutmuş olsak da, HOŞGÖR'Ü DOKUMA gönlümüzün derinliklerinde bir kıpırtı, kıpırdanış yaratıyor. Düşündük ki, HOŞGÖR'Ü Dokumanın heyecanını yaşatmamız gereken başkaları da olsa gerek. Bu başkalarına ulaşabilirsek, bu kişiler, HOŞGÖR'Ü Dokumanın güzelliğini anlatmamızda bize yardımcı olur. Öyle de olacak. Buna canı gönülden inanıyoruz. Amacımız HOŞGÖR'Ü Dokumanın, HOŞGÖRÜ'nün ne kadar güzel bir şey olduğunu insanlara hatırlatmak, gösterebilmek. Amacımız HOŞGÖR'Ü DOKUMA'nın ve HOŞGÖRÜ'nün yeniden gündelik hayata karışıp görünür olmasını sağlamak. Bu umutla çıktık bu yola. HOŞGÖR'Ü ve HOŞGÖRÜ'YÜ dert
ettik kendimize. Çünkü HOŞGÖR'Ü DOKUMA derdimiz, HOŞGÖR'Ü DOKUMA dermanımız. HOŞGÖR umut oldu. HOŞGÖR nefes oldu. Nefes aldık, nefes verdik. Pek çok açıdan eleştirildik, pek çok övgüye mazhar olduk. Pek çok HOŞGÖR sevdalısı insan tanıdık bu süreçte. HOŞGÖR’ü vücuda getirmiş Süleyman Usta... Biz de onu doğduğu topraklara, Buldan'a getirdik. Atmış iki yıl sonra, Buldan toprakları, sokakları, caddeleri, her yer, herkes HOŞGÖR'Ü, HOŞGÖR'ÜN mucidi Süleyman Tansöker'i gördü. HOŞGÖR giysi olmuştu, heykel olmuştu, çanta olmuştu. En sonunda ustasına, muci-
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
44
2016
dine kefen de oldu. SİZ HİÇ YETİM OLDUNUZ MU? HOŞGÖR mucidine kefen oldu ama HOŞGÖR' ün kefen oluşu haber olmadı, olamadı. HOŞGÖR SÜLEYMAN'ın cenazesinin atmış iki yıl önce getirilememesi, aileyi suçlar şekilde manşetlik haber başlığı oldu. O günkü koşullar bilinmeden, babası öldüğünde altı yaşında olan Doğan Tansöker'den, hayatta olmayan ve o gün daha doğmamış olan akrabalarından "hesap sorulmaya" çalışıldı. Düşünün, altı yaşında bir çocuksuz. Babanızı kaybettiniz. Bir daha dönmeyecek. Bunu biliyorsunuz. Ama
yıllarca pencerenin önünde oturup babanızın dönmesini beklediniz. Her bayram sabahı öpmek isteyip de öpemediğiniz o elin yokluğu yaktı içinizi. Sokaktaki çocuklar, aslan babalarından bahsederken, acıdı yüreğiniz, ürperdi içiniz! Babanız yoktu. En acısı mezarı da... Mezarını ziyaret etme imkânı da. Bunları yaşamamışsanız HOŞGÖR SÜLEYMAN'ın oğlu Doğan Tansöker'i ve ailesini anlamanız çok zor. Babasızlık altı yaşında ateşten bir gömlek giydirdi o küçük çocuğa. Altı yaşında bir yetim düşünün, babasız kalıvermiş Buldan sokaklarında. Çocuklar, babalarına seslendiklerinde, o küçük Doğan, boynunu bükük, gündüz hıçkırıklarını içine gömüp, geceleri sel gibi gözyaşı dökmüş olsa gerek. Bugün atmış şekiz yaşında olsa da, içinde altı yaşında bir çocuk taşıyor Doğan Tansöker. HOŞGÖR SÜLEYMAN'ın naaşını Buldan Mezarlığı'na nakletmekle, bugün atmış sekiz yaşında olan o yetim çocuğun, içini kanatan babasızlığına çare olmadık belki. Ama bir nebze su serptik... Doğan Tansöker'in ve HOŞGÖR sülalesinin yanan yüreklerine. Devir, yeni cahiliye devri. İnsanlar gaddar, bırakın
yetimi koruyup kollamayı, kendi evladına hayrı olmayanların devri…
HOŞ GÖRMEZSEK HEM GÖNÜL YORULUR, HEM AKIL...
Medyamızın amiral gemisi Hürriyet başta olmak üzere, diken.com.tr gibi ciddiye alınabilecek haber siteleri bile, duyarsız, gerçeklerle bağdaşmayan, "Ölen adamın cenazesi, iki saatlik yol için 62 yıl bekletilmiş" gibi akıldan, ahlaktan yoksun baş-
lıklar attılar. Bu çirkin bakıştı, hor görüştü. Üzdü. Gönül de yoruldu, aklı da. Bu yüzden basın açıklaması yapmak zorunda kaldık. Bu güzel serüvende bize destek olan, yol gösteren, yarenlik eden, eleştirilerini esirgemeyen ve samimiyetimize inanan herkese müteşekkiriz. Tüm bu güzel insanlar sayesinde, HOŞGÖR yeniden hayata karıştı. Buna vesile olmak bizim için kıvanç kaynağı.
KARDEŞLİĞİN SOYADI BULDAN...
Türkiye'nin soyadı tarihi birbirinden ilginç hikâyelerle dolu. Yalnızlaşmanın "kendi ayakları üstünde durmak" olarak kutsallaştırıldığı, kimsenin kimseye ihtiyaç duymadığı, birbirini hor görmenin geçer akçeye dönüştüğü bir dünyada, kim merak eder, sürgün geldiği yeri soyadı olarak alan bir insanın hikâyesini. Güzel bakan, güzel gören, hoş bakıp, hoş gören insanların şehridir BULDAN. Kendine benzetir. Zorla değil. Güzellikle. Güzelleştirir. Ya Buldan'da kalırsınız Abdullah Sayıner gibi. Ya beni Buldan'a gömün der, Buldan olursunuz. Ya da sevdiğiniz için, Buldan soyadınız olur. Hepimize ders niteliğinde, bugün yaşadığımız sorunların çözümünde yol gösterici olacak, örnek alınacak bir KARDEŞLİK, HOŞGÖR'Ü hikâyemiz daha var. Okumak isteyene... Bir kısmını rahmetli anacığımdan dinlemiştim. Bir kısmını da, anamın amcası NiKÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
45
2016
zam Ali'nin oğlu Cevdet Kazaloğlu yazdı, anlattı... Yıl 1930. Hakkâri İli, Yüksekova ilçesine bağlı bugünkü adı Dağlıca olan, Oramar'da isyan çıkar. İsyana karışmasa da, güvenlik tedbirleri gereği, Oramar Aşireti'nin 30 yaşlarındaki reisi Şükrü Ağa, Devlet tarafından Buldan Yaylası'nda zorunlu ikamete tabi tutulur. Şükrü Ağa aşiretin geçimi için, hayvancılık yapmaktadır. Aynı yıllarda dedem (Rahmetli Anamın Babası) Nizam Şaban ve kardeşi Nizam Ali, birlikte koyun keçi alıp Girit ve Rodos'a ihraç etmektedirler. Bu vesile ile tanışırlar Şükrü Ağayla, aralarında kısa sürede bir dostluk oluşur. Şükrü Ağanın hayvanlarını alıp, ihtiyaçlarını görüverirler. Bir vakit sonra, Şükrü Ağanın dedemden bir isteği olur. Der ki: "Şaban Ağa, bizim yağı, peyniri de satıverin." Dedem: "Şükrü Ağa, satmasına satarız da... Sen kendin gidip satsana 'Buldan Pazarı'nda. Buldan bir adım yer." der. Şükrü Ağa: "Şaban Ağa, bilirsin.
Biz sürgünüz, pazarda sıkıntı çıkarırlar bize..." der, çekine çekine. Dedem Nizam Şaban ve kardeşi Nizam Ali der ki; "Ağa, sen hiç çekine. BULDAN medenidir, HOŞGÖRÜLÜDÜR. Ayrıca biz varız. Bizim dostumuza kimse sıkıntı çıkarmaz, çıkaramaz." Şükrü Ağa çekine çekine gider 'Buldan Pazarı'na. Akşam evine döndüğünde mutludur. Peyniri, yağı satmış, ihtiyaçlarını görmüştür. Bundan sonra, her perşembe 'Buldan Pazarı'na gider, satacağını satar, alacağını alır, pazarını kendi görür. Ardan üç yıl geçer. Zorunlu ikamet sona erer. Ailesiyle birlikte Dağlıca'ya, doğduğu topraklara geri döner. 1934 yılında Soyadı Kanunu çıkar. Her aile reisi bir soyadı seçme kararı alır. Seçilen soyadı, çevredekilere mesaj, gelecek kuşaklara aidiyet duygusu vermeyi amaçlar. Şükrü Ağa, BULDAN soyadını seçer. Bu seçim, Şükrü Ağa'nın, Buldan'dan gördüğü ilgi ve sevgi karşısında, kendini Buldan ile özelleştirilmesinden kaynaklanmıştır. Bu bağlamda Nicole Lapierre'in “Changer de nom” adlı eserindeki: "Soyadı, insanın kimden doğduğunu veya nereden geldiğini söyler ve ilke olarak hiçbir kaçış yolu bırakmaksızın, bir yer tayin eder. " ifadesi, Şükrü Ağa'yı belirleyenin doğduğu yer değil, ilgi gördüğü, sevgiye, hoşgörüye doyduğu yer olduğunu gösteriyor. Parçası olmaktan her zaman onur duyduğum BULDAN HALKININ ENGİN HOŞGÖRÜSÜ, BULDAN'IN KARDEŞLİĞE SOYADI OLMASINI SAĞLAMIŞTIR. BU GÜZEL İNSANLAR NASIL BU HÂLE GETİRİLDİ...
Dağlıca'daki patlama sonrasında Şehit Veren Değerli Gazimiz, 1975'de Dağlıca Karakol Komutanı olan Koray Gürbüz'den dinleyelim. Koray Gürbüz, Hayri Kırıcı ile yapmış olduğu röportajda: "Oramar aşiret lideri Şükrü Buldan’dı. Tanıştığım-
Kim mi Şükrü Buldan?
Gelin onu da, oğlu Barış Gürbüz'ü KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
46
2016
da 75 yaşında, oturaklı, dünyalar güzeli bir adamdı. O kadar milli bütünlükçü ve Atatürkçü biriydi. Evinde Atatürk’ün ve Bülent Ecevit Kıbrıs Fatihi resmi vardı. Ortalarında da Kıbrıs’ın güvercin dallı haritası vardı. Şükrü Ağa gibi, köylüler de devletine çok bağlıydılar. Şükrü Ağa da sağduyulu ve vatanını seven bir insandı. Oğlu İsmet Buldan, Dağlıca muhtarıydı. Diğer oğlu Nazım Buldan, Şule Köyü muhtarıydı. Yazılı köyü muhtarı Mehmet Serdar, iki yaka köyü muhtarı Sabri… Hepsi Şükrü ağanın otoritesindeydi. Necdet Buldan benim yaşlarımdaydı. Şimdi milletvekili olan Pervin Buldan’ın öldürülen kocası Savaş Buldan, elinde bir bastonla atçılık oynayan, tıfıl, sümüklü bir çocuktu. Şükrü Ağanın hanımının kardeşi, emekli bir levazım albayıydı. Emekli olduktan sonra Hakkâri milletvekili
oldu. Şükrü Ağanın oğulları “dayı” derdi o albaya. Yıllar geçti, o çocuk büyüdü ve adları uyuşturucuyla anılır oldu. Savaş Buldan’ın eşi Pervin Buldan, Meclis Başkan Vekilliği yapıyor, her gün PKK ile ülkeyi bölmek için söylemler geliştiriyor. İnanın şu an Şükrü Ağa hayatta olsa eline bastonu alır, hepsini bastonla döver, gönderirdi. Çocuklarının bu durumunu görse adam kahrından ölürdü herhalde. Şimdi düşünüyorum da onların oğulları, torunları bize kurşun sıkıyor, inanılır gibi değil! Anlayamıyorum. Bu güzel insanlar nasıl bu hale getirildi hiç anlamıyorum." diyor. Oğlu Barış'ı Dağlıca'da kurulan hain tuzakta Şehit Veren, Dağlıca eski Karakol Komutanı Değerli Gazimiz Koray Gürbüz'ün bu sözlerinden sonra ne demeli şimdi? Rahmetli Yaşar Kemâl'in, Demirciler Çarşı Cinayeti adlı romanının ilk cümlesinde dediği gibi; "O iyi insanlar, o güzel atlara binip çekip gittiler. Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık” mı demeliyiz? Her şeye rağmen, "HOR GÖRME, HOŞ GÖR" mü demeliyiz? Gelin Biraz da Hoşgörü Cenneti Buldan’ın zevk alacağımız yerlerine bakalım. Yenice kaplıcaları, İlçeye 16 km mesafede bulunan Yenice Kasabası sınırları içerisinde bulunan kaplıca yarı asfalt, yarı sabitleştirilmiş yolla Denizli- İzmir karayoluna bağlanır. Yol Tripolis harabelerinin yanından geçmektedir. Önceleri kubbe altında, ortasında ayakları sokmak için çizme şeklinde tasarlanmış bir göbek taşı bulunmasından dolayı Çizmeli hamam denilmiştir. Günümüzde kubbe kaldırılmış kaynak üzerinde yeni tesisler yapılmıştır. Suyun sıcaklığı 44 derece olup bileşiminde hidrokarbonat, sülfat, sodyum, kalsiyum iyonları bulunmaktadır. Kaplıca başta romatizma olmak
üzere; kalp, damar sertliği, deri hastalıklarının tedavisinde önemli bir etken olmaktadır. Aynı yörede halk tarafından Çamur Hamamı olarak anılan Gamere kaplıcası da benzer özellikleriyle özellikle iç turizme hizmet etmektedir. Talat Tarakçı Parkı, Dönemin belediye başkanı Talat Tarakçı tarafından 1936 yılında yaptırılmıştır. İlçe merkezinde yer alan bu park ilçeye doğal bir güzellik kazandırmaktadır. 2012 yılında yeniden düzenlenerek hizmet vermeye devam etmektedir. Sazak Dağı, İlçenin güneydoğusunu boydan boya kaplar. 1117 metre yükseklikte bulunan bu dağa aynı zamanda Kumralıpaşa dağı olarak da anılmaktadır. Kestane Deresi, İlçe merkezine 1 km uzaklıkta olup şehrin batısında yeşillikler arasında bulunmaktadır. 1967 yılında dönemin belediye başkanı Ethem Tümbay tarafından imar ettirilen bu alan bugün hem çay bahçesi hem de restoran bölümüyle yöre halkına ve dışarıdan gelen turistlere hizmet vermektedir. Toprakçı Kaşı, Şehre 1 km uzaklıkta, eski yayla yolu üzerinde geniş bir düzlük ve küçük bir çam ormanından oluşan mekândır. Buldan'ın büyük bir bölümü ile Pamukkale'ye kadar geniş bir alanı seyretme fırsatı sunduğu için Buldan halkının en gözde seyir tepelerindendir. Özellikle yaz geceleri serin bir ortam arayanların vazgeçilmezidir; çünkü
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
47
2016
bulunduğu yer itibari ile yaz-kış çok rüzgâr alan bir bölgedir. Buldan ilçesi size büyük şehirlerin yorgunluğundan kurtulma imkânı sunuyor. Bir gün boyunca ilçe merkezinde ki güzellikleri gezip görmenizde mümkün. Tarihi dokusunu kaybetmeyen nadir ilçelerden biri Buldan. İlçenin merkezine kurulan Pazar yerinden çıkıp, buldan kumaşlarının işlenip, satılığı birçok dükkânın yer aldığı caddeye girdiğinizde o muhteşem dokumaları gördüğünüzde kendinizden geçeceğinize eminim. Çay bahçesinde oturup sıcak çayınızı yudumlarken, etrafı seyrettiğinizde insanların hoşgörülü ve birbirlerine olan sıcak tavrına şahit olabilirsiniz. İlçenin tarih kokan sokaklarından yükseklere doğru çıktığınızda, doğanın müthiş kokusuyla mest olacaksınız. Buldan ilçesini yukarıdan seyretmek sizler için vazgeçilmez bir terapi olacaktır. Eski İtfaiye binasından yapılan kahvehane amcalarımızın vazgeçilmez sohbet mekânı. Şuan yenileme çalışması içerisinde olan sanat merkezi buldan ilçesini tanımanız için büyük bir fırsat. Bizler sizler için gezdik, gördük. Hoşgörü’nün hikâyesini dinledik. Hoş sohbetler ve muhteşem manzaralar ile şehrin tüm güzelliklerini gördük. Bir an önce sizin de bu güzellikleri görmeniz ve bizim yaşadığımız duyguları yaşamanızı istiyorum. Sürç-i lisan ettiysek HOŞGÖR BULDAN, HOŞGÖR SEVGİLİ OKUR...
TEK LİSTE, TEK ADAY:
HAKKI PEKDEMİR
Anadolu Aslanları İşadamları Derneği (ASKON) Denizli Şubesi 3. Olağan Genel Kurulu’nu gerçekleştirdi. Genel kurulda tek aday olan Hakkı Pekdemir, üyelerin tamamının oyunu alarak güven tazeledi ve 3. Dönem ASKON Denizli Şube Başkanlığına seçildi.
H
akkı Pekdemir’in ASKON yönetim kurulu listesinde ise; Serkan Kızılöz, Bekir Atik, Abdül Kerim Kartak, Atilla Oluç, Tolga Amiroğlu, Fuat Özsoy, Mahmut Culfa, Ferhat Demirten, Harun Hazır, Mehmet Salta, Bekir Çakır, Habip Belkaya, Burak Alan, Mehmet Kuzdere, Yılmaz Kukur, Savaş Tatar, Sezgin Sönmez, Beytullah Güler, Hümeyra Bakmallı bulunuyor. Hakkı Pekdemir genel kurul sonrası yaptığı yazılı açıklamada şu görüşlere yer verdi: “Ülkemiz insanı, içinde bulunulan sıkıntılı dönem sebebiyle gerek ekonomik gerekse sosyal yönden her zamankinden daha fazla dayanışma ve beraberlik içinde olmalıdır. ANADOLU ASLANLARI İŞADAMLARI DERNEĞİ bu birlik ve beraberliğin sağlanmasında sağduyunun gösterilmesinde bugüne kadar etkin olduğu gibi bundan sonrada etkin olacaktır. Biz STK temsilcileri olarak ülkemiz insanının sadece ticari faaliyetlerde başarı ve ekonomik kazanç elde etmesini amaçlamıyoruz, insanlarımızın birlik ve beraberlik içerisinde yardımlaşarak müreffeh bir sosyal yapının oluşturulmasını istiyoruz. Denizli Şube Başkanlığı görevine devam etmem için bana destek olan tüm üyelerimize ve çalışmalarımızda birlikte hareket ettiğimiz yönetim kurulu üyesi arkadaşlarıma teşekkür ediyorum” dedi. KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
48
2016
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
49
2016
Veni Vidi Vici
PARİS’TE ZAMAN.. Kolay iş değil bir dünya kentini anlatmak, tarihi, kültürü, sanatı, yaşam alanı ve yaşayanlarıyla… İnsanda merak ve heyecan uyandıran bu kent çok insanın hayalindedir. Kimileri için aşk kentidir. Kimileri için romantizmin başkenti, kimileri tarih der kimileri estetik, kimileri yaşamın farkına varmak olarak tanımlarken kimileri yaşamın özlemi-özeti olarak tanımlar Paris’i. Romantikler, sanatçılar, yazarlar, çizerler kısaca entelektüeller için elbette olmazsa olmaz kentlerin başında gelir Paris. İşte böylesi algılarla bilinen kente dair çok özet izlenimlerimi paylaşmak istiyorum bu kez.
YA Z I V E F OTO Ğ R A F LA R
Z E K İ A KA KÇA
erelerde gezilir, neler görülür-görülmelidir, ne yenir ve nerede yenir-içilir bunların her biri ayrı bir yazı konusudur Paris için. Ama çok kısa başlıklar halinde değinmek gerekir şimdilik. Çünkü Paris’i anlatmak çok zor! Paris sözcüğü duyulduğunda ilk akla gelen kuşkusuz ki “Eyfel kulesi”dir. Sonra diğerleri sırasıyla şekillenir beyinlerde. Kuşkusuz bu bir simge, bir imaj, bir marka bir algı oluşturma projesinin sonucudur. Ama sonuca giden yolda var
olanlarda belirleyici, kolaylaştırıcıdır şüphesiz. Bir dünya kentinden söz ediyorum, tarihi, kültürü ve dünyaya yön veren konumuyla yüzlerce yıldır hep gündemde olmuş bir kentten. Ve çok genelleştirerek bunları yazmaya çalışıyorum. Zira anlatması, yazması, bunun içinde gezmesi çok zaman alan bir kent burası. Günümüz dünyasında popüler olanların hep öne çıktığını ağırlıklı olanların ise geride kaldığını biliyoruz. Bu belki günümüzün sorunu ya da sonucu bilemiyoruz. Artık KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
50
2016
uygarlığın geldiği noktada insanlar nasıl öne çıkmak gerekiyorsa onları parlatılıp, boyalayıp, öne çıkartıyoralgı yaratıyor. Paris ile ilgili olarak benim belleğimde karşılığı bulunması gereken soru; özelinde bu kent, genelinde bu ülke tarihine nasıl sahip çıkıyor, kültür-sanat, nasıl burada şekilleniyor ve benzerleri şeklindeydi. Ama benim özel olarak merak ettiğim tarihte çağ açıp kapatan 1789 Fransız ihtilâli ve onunla ilgili mekanlar konulardı. Bastille meydanı mesela, Paris komünü sonra…Bu
gibi konuları da merak etmekteydim diğerlerinin yanı sıra. Herkesin bir merakı vardı elbette. Ama genelde tüm dünyanın bildiği hatta tüm dünyanın bilmesi istenen diğer simgeleri vardı bu kentin; Tour Eiffel (Eyfel kulesi), Champs Elysees (Şanzelize caddesi), Arc de Triomphe (Zafer takı), Concorde meydanı, Louvre müzesi , Notre Dame Katedrali, St Germain, Sacre Coeur, Montmartre Tepesi, Sacre Coeur Kilisesi, Seine nehri , Pont des Arts ( Kilitli köprü) , Pont Alexandre III köprüsü, Trocadero, Montparnasse, Pere Lachaise KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
51
2016
(Ünlüler mezarlığı) ve diğerleri gibi… Paris’te zamanı tanımlamak gerekirse “nasıl geçtiği bilinmeyen süre” demek doğru olur. Çünkü zamanı o kadar çabuk tüketen mekanlar olaylar ve yaşam alanları var ki hiç farkına varamıyor insan. Herkese hitap edecek kadar çok yaşam alanı ile donanmış kentte akşam-sabah, gece-gündüz her an her yerde bir şey yapmak mümkün. Ancak bilinmesi gereken en acı gerçek “çok pahalı” bir kent oluşu. Eğer layıkıyla “gittim, gezdim, gördüm, yaşadım döndüm” diyecekseniz ciddi bir bütçe ayarla-
malısınız. Alımlı kıyafetleriyle boy gösteren bakımlı hanımlar, beyler, her şeyi uçlarda yaşayan marjinaller, dünyanın her yerinden her kültüründen gelen insanlara rastlamanın mümkün olduğu Paris bu açıdan da tam bir “dünya kenti” tanımlamasını hak ediyor. Hızlı bir tur ile kenti gezmeye kalkarsanız bilinen mekanları uğrayıp geçerek 3 günde belli yerleri görüp gezmek mümkün. Tabii ki müzeleri bunun dışında tutmalıyım. Champs Elysees (Şanzelize caddesi), veya Arc de Triomphe (Zafer takı) bölgesine yakın yerlerden başlayarak kenti turlamak isterseniz belirli noktalar için metroyu kullanmalısınız. Örneğin Sacre Coeur, Montmartre Tepesi, Sacre Coeur Kilisesi bölgesine gitmek için bu şart, zira uzak ve otomobil önerilmiyor trafikte zaman kaybı çok fazla birde park yeri bulmayı ve ücretini buna ilave etmek gerekirse metro en hızlı ve ekonomik olanı. Orada neler görülür neler var ya da yok diye uzun-uzun anlatmaya gerek yok. Hemen herkesin bildiği Sacre Coeur Kilisesi ve çevresindeki mekanlar ile buradan Paris’i panoramik seyretmek önerilebilir. Sonra devamında ressamlar tepesi olarak adlandırılan yer Montmartre Tepesi ile oradan açılan sokakKÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
52
2016
lar burada resim yapanlar-satanlar dışarıya açılan sokaklarda müzisyenler ve yemek mekanları bulunuyor. Eğer merakınız varsa buralarda (biraz pahalı olmakla beraber) farklı lezzetlerle tanışabilirsiniz. Örneğin salyangoz ısmarlayıp ressamları ve onların çevresinde yaşananları seyrederek küçücük sehpa tarzı masalarda böylesi bir deneyim yaşayabilirsiniz. Buradan ayrılarak bu kez kentin di-
ğer bölümlerine geçebilirsiniz (yine metro tercih edilerek tabi) Louvre müzesi bir tercih olabilir örneğin. Ancak unutmamak gerekir ki bu müzeyi hakkıyla gezmek istiyorum derseniz en az 2 tam gün ayırmanız gerekir. Çünkü burada insan kendini ve yönünü kaybedebilir. O kadar eser içerisinde boğulmamak elde değil. Hemen her yeri ayrı bir medeniyet kokusu-dokusuyla dolu müze yılda yaklaşık 9 milyon KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
53
2016
ziyaretçi ile dünyada en çok ziyaret edilen müzelerin başında geliyor. Eksikte olsa günü burada tamamladıktan sonra konakladığınız yere dönmek isterseniz eğer; bu kez müzeden güzel bir parka çıkıp orada biraz soluklanarak (belki bir şeyler yudumladıktan sonra ) Concorde meydanı’ na çıkıp orada biraz çevreyi izleyip Champs Elysees (Şanzelize caddesi), boyunca yürüyerek Arc de Triomphe (Zafer takı) (ki bu
mesafe 3,5 km civarındadır)’ na kadar gelebilirsiniz. Günü burada noktalamak isterseniz dinlenmeye çekilebilir yahut kısa bir aranın sonrasında gece hayatı için tekrar dışarı çıkabilirsiniz. Bunun içinde değişik gösteri ve eğlence mekanları (Champs Elysees (Şanzelize caddesi), St Germain bölgesi gibi) farklı yerler sizi bekler. Bir başka günde şehri yine turlamak isterseniz; Aynı yerden (Champs Elysees (Şanzelize caddesi), veya Arc de Triomphe (Zafer takı) bölgesi) hareket ettiğinizi varsayarak bu kez yaya olarak gezmenizi ve önce Arc de Triomphe (zafer takı) na çıkarak çevreyi izlemenizi öneririm. Çünkü bu Paris ‘i anlamanın yollarından biri bu. Kent planlamasını, caddelerin yapısını kat yüksekliği ve yeşil alan-park düzenlemelerini buradan da gözlemekte yarar var.(ücretli olan bu mekana mutlaka çıkılmalı) Arc de Triomphe (zafer takı) den inerek Champs Elysees (Şanzelize caddesi) takip edilerek Concorde meydanı’na
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
54
2016
ulaşıp buradan da nehir boyunca yürüyerek Notre Dame Katedrali’ne kadar gitmek mümkün. Elbette burada yürürken çok farklı yapılar, tarihi binalar ve hatta her yerde olan heykellerin çok güzellerini de görmeniz mümkün. Bu yürüyüşünüzde bir yanınızda nehir, diğer yanınız Louvre müzesi ve Belediye binası (Hotel De Vılle) size eşlik edecektir. Burada geçireceğiniz zaman ve çevreyi inceleyip gördükten sonra Katedralin içini mutlaka görmelisiniz derim. Çok kalabalık olsa da beklemeye değer bir yapı. Merakınız varsa benim gibi ve
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
55
2016
takmışsanız illa ki göreceğim diye. Tanıtım kitapçıkları ve reklam amaçlı yazı ile görsellerde pek yer almayan Bastille meydanına çevirin yönünüzü. Biraz aradan çıkışla ve levhaları da takip ederek yaya bulmanın kolay olduğu bu meydanı gördüğümde hayal kırıklığına uğradığımı belirtmeliyim. Belki beklentimin büyüklüğü/farklılığındandı bu hayal kırıklığım ama beklediğim asla ve asla bu değildi. Paris ile ilgili tek hayal kırıklığım bu meydanda oldu. Çağ açıp kapatan olayların yaşandığı merkezlerden olan bu mekan/meydan şimdi trafik
akışını düzenleyen bir kavşak gibiydi. Ortada çok uzun bir sütun biraz yazı ve en tepe de bir altın renkli heykel o kadar. Çevresi cafe ve benzeri mekanlarla çevrili ve pek fazla turistin uğramadığı yer olmuş Bastille meydanı. Yazık diye bildim içimdem popüler kültür herhalde buradan başlamış yolculuğuna diye söylenerek… Eğer yorulmuş ve biraz da mevsim gereği sıcağa kalmışsanız bir cafede oturup herkesin yaptığı gibi soğuk içeceğinizi yudumlayabilir, caddeden gelip geçen insanların giyim kuşam ve hareketlerini izleyebilirsiniz. Zira bu da yaşamın renkli noktalarından biri bu kültürde. Bir günü bitirmeye niyetli değilseniz eğer, nehir turu yapabilirsiniz. Paris’i birde nehirden görmeyi deneyebilirsiniz. Yahut köprülerden yürüyüp kol kola giren genç sevgilileri gözlemleyip kendi iç dünyanızla kıyaslayabilirsiniz! Kilitlerle dolu köprülerdeki çiftleri KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
56
2016
izleyerek onların dilekleri hakkında tahminlerde bulunabilir bazen de çocuklu hanımları görüp (dilekleri kabul olmuş diye düşünmek) tebessüm edebilirsiniz! Parkları ve yeşil alanları insanlara yasak olmayan bu kentte kemanını alıp koca bir parkın ortasında kendinden geçercesine müzik yapan insanları görmek, bir başka yerde grup oluşturarak eğlenen genç kızların çığlıklarına tanık olmak, uzak coğrafyalardan gelip bu güzellikleri izleyenlerin hayret ifadelerini de görerek ayrıcalıklı kentte olduğunuzun farkına varmak … Paris’te olmak böyle bir şey!
Ve gün akşama ulaşamamışsa hâlâ bu saatlerde Tour Eiffel (Eyfel kulesi)’e düşürün yolunuzu. İnsan seli ürkütmüyorsa sizi karışın aralarına kaybolun sizde. Kimilerinin demir yığını dediği, kimilerinin hiç estetik bulmadığı, bazıları için Paris’e vurulmuş bir tokat olarak dillendirilen kulenin çevresi gerçekten görülmeye değer. Öyle çok ilginç şeyler falan yok, sadece “İnsan Mozaiği” var. Özellikle Trocadero bölgesine yanaşan tur otobüsleri ve onların taşıdığı insanların yoğunluğu bambaşka bir renk cümbüşü yaratıyor burada.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
57
2016
Kim ne derse desin Tour Eiffel (Eyfel kulesi) Paris’in adeta incisi gibi parlatılıp sunuluyor insanlara. Ve tabii ki ilgi görüyor. Orada olmanın ayrıcalığı için milyonlarca turist geliyor yılın her gününde. Sadece gecesinde değil günün her saatinde ayrı güzellik sunan bu özel yere her gün gelmek mümkün. Merakıma yenik düşüp defalarca ve değişik zamanlarda gittiğim bu mekanın her tarafından fotoğraflar çekip insanların ne yaptığını buradan nasıl etkilendiğini anlamaya çalıştım. Kuleye de çıktım çevresini de dolaştım. Özellikle çevresindeki yeşil alanlar ile parkların durumunu gözlemlemeye çalıştım. Sonuç; insan için yapılan her şey iyi anlatılabilir ve kullanılabilirse pozitif sonuçlar almak kolay. Herkesin birkaç saatliğine uğrayıp belki zaman yaratabilirse kulenin 2 ve 3. Katlarına çıktığı mutlaka fotoğraflayıp paylaştığı KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
58
2016
bu ülke simgesi yapı kendi özelliğinden ziyade insanların yarattığı algı ile revaçta. Bu benim kişisel görüşüm elbette. Paris’i anlamak kolay değil anlatmakta öyle. Çünkü her yönüyle ağır ve yüklü bir kent. Paris’i anlayabilmek için gezmek, dolaşmak, gözlemlemek gerek. Mutlaka Arc de Triomphe ve Tour Eiffel’e çıkmak oradan seyretmek, Champs Elysees’ de yürümek, Concorde meydanı’nda insanları izlemek, Sacre Coeur’dan kentin genelini seyretmek, Louvre müzesi’nde geçmişe yürümek, Cafelerinde özel içecekler yudumlamak, kısaca gidip- görmek, yaşayıp dönmek gerek. Paris ve çevresini gezip görmemi, anlamaya çalışmamı sağlayan, rehberlik ev sahipliği yapan Kenan Öztürk’e bu ayrıcalığı yaşattığı için şükranlarımı sunuyorum… İyi geziler. KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
59
2016
Her sene olduğu gibi, bu yıl da Denizli İhracatçılar Birliği tarafından “İhracatın Yıldızları Ödül Töreni” organizasyonu 21 Ekim 2016 tarihinde gerçekleştirildi.
2015
“İHRACATIN YILDIZLARI ÖDÜL TÖRENİ” YAPILDI
yılı ihracat performanslarına göre firma temsilcilerine ödüllerinin takdim edildiği tören, Ekonomi Bakanı Sayın Nihat ZEYBEKCİ ve Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkan Vekili Sayın Mustafa ÇIKRIKÇIOĞLU’nun da teşrifleriyle Denizli Anemon Otel’de gerçekleştirildi. TİM Başkan Vekili ve DENİB Başkanı Süleyman KOCASERT’in açılış konuşmasıyla başlayan gecede toplamda 39 ödül , farklı kategorilerde sahiplerini buldu.
Ekonomi Bakanı Sayın Nihat ZEYBEKCİ törende yaptığı konuşmada , Yaklaşık 15 bin ihracatçımıza yeşil pasaport verileceği müjdesini ilk kez açıklayarak, 1 ile 10 milyon dolar arası ihracat yapan şirkete 1 pasaport hakkı, 10-25 milyon dolar arası 2, 25-50 milyon dolar arası 3, 50-100 milyon dolar arası 4, 100 milyon dolar üzerinde 5 yeşil pasaport hakkı o şirkete tahsis edileceğini belirtti. İhracat desteklerinde dünyada en iddialı teşvikleri önümüzdeki yıldan itibaren verilmeye başlanacağı, İhracatını artırana da nakdi olarak destek verileceği müjdesini verdi.. Sayın Bakanımızın Türkiye gündemi ve ihracatçılarımızın mevcut pozisyonunu da değerlendiren konuşma gerçekleştirdiği törene, Denizli Vali Vekili Ekrem BÜYÜKATA, Denizli Milletvekilleri Sayın Sema RAMAZANOĞLU, Sayın Şahin TİN ve Sayın Cahit ÖZKAN, Denizli Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Osman ZOLAN, PAÜ Rektör Vekili Prof. Dr. Sayın Vedat UYAK, Merkezefendi Kaymakamı Sayın Şükrü GÖRÜKÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
60
2016
CÜ, Denizli İl Emniyet Müdürü Hüseyin NAMAL, Merkezefendi ve Pamukkale Belediye Başkanları, İl Müdürleri, Oda Başkanları, sanayici ve ihracatçı işadamları katıldılar. Bakan Zeybekci’den önce konuşma yapan Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkan Vekili Mustafa Çıkrıkçıoğlu, Türkiye’deki 274 olan AR-GE merkezi sayısını 500’e çıkarmayı hedeflediklerini, bununla birlikte inovasyon kültürünü
ülkede yaygınlaştırmak istediklerini belirtti. Bu noktada yapılması gerekenin de inovatif düşünen, tasarlayan girişimci bir nesil yetiştirmek olduğunu söyledi.
olarak 4 ana unsurumuz var, İnovasyon, tasarım, markalaşma ve Ar-Ge. Sanayicilerimizin bu 4 konu üzerinde dikkatlerini çekmek istiyorum.” dedi
TİM Başkan Vekili ve DENİB Başkanı Süleyman KOCASERT ise açılış konuşmasında; “Denizli tekstil başta olmak üzere bakır, kablolu tel, gıda, mermer, traverten, cam, ambalaj gibi çok farklı ürün ihracatı gerçekleştiren, ülkemizin en çok ihracat yapan 8. Şehri. Bugün, 2015 yılında farklı sektörlerde en çok ihracat yapan firmaları ödüllendirmek için burdayız. Şehrimizdeki ihracat yapan tüm firmaları bu bağlamda kutlarken, bizleri bu güzel günde katılımlarıyla onurlandıran Sayın Bakanımız Nihat ZEYBEKCİ ve TİM Başkan Vekilimiz Sayın Mustafa ÇIKRIKÇIOĞLU’na teşekkürlerimi arz ediyorum.”şeklinde konuştu. Konuşmasında inovasyona da değinen KOCASERT; “Türkiye İhracatçılar Meclisi
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
61
2016
ve bu 4 unsurun 2023 yılında 500 Milyar Dolar İhracat hedeflerimize ulaşmamızda olmazsa olmazımız olduğunun altını çizdi.
Denizli İhracatçılar Birliği tarafından Ekonomi Bakanlığı desteği ile yürütülmekte olan “Uluslararası Rekabetçiliğin Geliştirilmesi (URGE) Projesi” kapsamında, DanimarkaKopenhag ve İsveç - Stockholm şehirlerinde düzenlenen ikili görüşme programı 2-6 Ekim 2016 tarihleri arasında gerçekleştirildi.
DENİB
Türk Havlusu’na TALEP ARTIYOR!
öncülüğüyle ABC Tekstil, Asil Nakış, Erteks, Evteks, Kaynak Havlu, MS International, Pamir Tekstil, Vateks ve Zorel Tekstil’in yer aldığı 9 firma, verimli iş görüşmeleri gerçekleştirdi. Türk havlusunun kalitesi ve özgünlüğü ilgileri üzerine çekerken, firmalarımız her iki şehirde yaklaşık 20 sektör temsilcisi ile görüşme fırsatı buldu. “Turkish Towels” tanıtım çalışmaları kapsamında TİM Başkan Vekili ve DENİB Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman KOCASERT her iki şehirde yerel ve
yabancı mensupları ile röportaj yaparak, Türk havlusunun uluslararası arenadaki yerine ve önemine değindi. Sayın KOCASERT Business Sweden / İsveç Ticaret ve Yatırım Konseyi Merkez ve Doğu Avrupa Bölge Müdürü Sayın Bianca DOCHTOROWICZ ve TMASİsveç Tekstil Makineleri Birliği Genel Sekreteri Sayın Therese PREMIER-ANDERSSON ile görüşmesinde Türk havlusunun tarihsel zenginliğini paylaşırken, ilgili kurum temsilcileri ile bu doğrultuda gerçekleştirilecek diğer projelerde işbirliği konusu gündeme alındı. Kopenhag programı esnasında firmalarımızı ziyaret eden Kopenhag Ticaret Başmüşavirimiz Sayın Emine ŞENDİL programın Türk Havlusu imajına ve firmalarımızın ihracat rakamlarına olumlu katkı sağlayacağını dile getirdi. Stockholm programında ise TİM Başkan Vekili ve DENİB Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Süleyman KOCASERT KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
62
2016
ve Yönetim Kurulu Üyesi Sayın Ahmet ZORA, Stockholm Büyükelçimiz Sayın Kaya TÜRKMEN’i makamında ziyaret ederek programın hedefi hakkında bilgi verirken, İsveç büyüme hızı ve tüketim trendleri hakkında görüşüldü. Her iki şehirde olumlu görüşmeler gerçekleştirilen firmalarımız programın diğer hedef ülkelerde gerçekleştirilmesinin başarılı sonuçlara zemin hazırlayacağını iletti.
“Turkish Towels” Çalıştayı yapıldı Birliğimizce, “Turkish Towels” markasının dünyaya tanıtılması, kalitesinin garanti altına alınması, ticari değerinin arttırılması ve korunmasını amaç-
layan çalışmalarımız kapsamında Güney Ege Kalkınma Ajansı’nın (GEKA) desteği ile yürütmekte olduğumuz proje çerçevesinde sağlanacak danış-
manlık faaliyetlerinin yol haritası açısından önem taşıyan çalıştay, 6 Eylül 2016 Salı günü Doç. Dr. Kamil ORHAN moderatörlüğünde yapıldı. Denizli İhracatçılar Birliği Başkanı Sn. Süleyman KOCASERT, Başkan Yardımcısı Sn. İbrahim UZUNOĞLU ve Yönetim Kurulu Üyesi Sn. İsa DAL’ın katılımlarıyla gerçekleştirilen Ortak Akıl ve Arama Çalıştayına, ev tekstili sektörü temsilcilerinden 20’yi aşkın firma temsilcisi katıldı. Çalıştayda reklam ve tanıtım, müşteri memnuniyeti, uzmanlaşmış elemanlar , standartların belirlenmesi, AR-GE ve ÜR-GE nin önemi, ürün dizaynı ve kalite bilinci konularında katılımcıların görüşleri alındı. Etkinlikte, projenin işbirliği kuruluşu olan GEKA’dan gözlemci olarak Uzman Sn. Gülşah ÖSELMİŞ de hazır bulundu. Çalıştayın sonuçları derlenerek, “Turkish Towels” markasının yol haritası daha net çizilerek çalışmalara devam edilecek.
DENİZLİ GIDA KÜMESİ’NİN PARİS ÇIKARMASI
D
enizli İhracatçılar Birliği tarafından Ekonomi Bakanlığının desteği ile yürütülmekte olan URGE projesi kapsamında faaliyetlerini sürdüren Denizli Gıda Kümesi, yurt dışı pazarlama programlarına bir yenisini ekledi. Rusya, BAE ve İspanya Yurtdışı Pazarlama Programlarının ardından; bu kez de Denizli Gıda Kümesi SIAL Paris Uluslararası Gıda Fuarında 3D 124 nolu standında Denizli tatlarını ziyaretçilerinin beğenisine sundu. 16-20 Ekim 2016 tarihleri arasında Paris/ Fransa’da gerçekleştirilen fuara DENİB; URGE Projesi kapsamında Biriz Kuruyemiş, Hacı Şerif, Kırbıyık Kuruyemiş, Kocabaylar, Nutova, Özpekler Su Ürünleri, Ülkü Meyvecilik, Yenita Gıda olmak üzere 8 üye firma ve 15 kişilik heyet ile katılım sağladı. Fuar esnasında; DENİB- Denizli Gıda Kümesi standını ziyaret eden Paris Ticaret Başmüşaviri Müge Varol Ilıcak, Paris Ticaret Müşaviri Özlem Nudralı ve Ekonomi Bakanlığımız uzmanlarına ziyaretleri için teşekkür edilerek Denizli İhracatçılar Birliği Yönetim Kurulu Üyeleri Sayın İsa DAL (Yenita Gıda) ve Sayın Süreyya ÇALIŞKAN (Çalışkan Tarım) tarafından Denizli İhracatçılar Birliği ve Denizli Gıda Kümesinin faaliyetleri konusunda bilgiler verildi. Buna ek olarak; Denizli Ticaret Odası heyeti Denizli Gıda Kümesi standını ve katılımcı firmalarımızı standlarında ziyaret etti. Çeşitli ülkelerden birçok alıcı ile karşılaşma imkanı sunan SIAL PARIS Uluslararası Gıda Fuarı katılımı DENİB-Gıda Kümesi katılımcı firmaları açısından oldukça olumlu geçti. KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
63
2016
“UFUK 2020 KOBİ Aracı ve İnovasyona Hızlı Erişim Bilgi Günü” konusunda bilgilendirme programı Denizli İhracatçılar Birliği Nihat Zeybekci Toplantı Salonu’nda gerçekleşti.
“Ufuk 220 Kobi Aracı ve İnovasyona Hızlı Erişim Bilgi Günü” yapıldı
D
ENİB Akademi, 22 Eylül 2016 Perşembe günü “UFUK 2020 KOBİ Aracı ve İnovasyona Hızlı Erişim Bilgi Günü” konusunda bilgilendirme programı gerçekleştirdi. Eğitimde Avrupa Birliği Çerçeve Programları, Ufuk 2020’nin kapsamı, getirilen yenilikler, katılım kuralları, destek programları, Endüstriyel Liderlik, Bilimsel Mükemmeliyet ve Toplumsal Sorunlar, Proje Önerisi sunma, süreç ve işleyisi, Ufuk 2020 Programı’nın Ulusal Yol Haritası,
Destek ve Ödül Programı, KOBİ Aracı, Temel Özellikler, Koçluk Sistemi, Çağrı Bilgileri, Fast Track to İnnovation (İnovasyona Hızlı Erişim), başvuru şartları, çağrı takvimi gibi birçok konuda Tekstil, Mermer, Enerji, Kuruyemiş, Kimya, Ambalaj, Kablo, Elektrik ve Yapı alanlarında üretim yapan sanayici firma temsilcilerimize H2020 Programı KOBİ Alanı Ulusal İrtibat Noktası’ndan Mustafa BÜYÜKKARA tarafından bilgilendirme yapıldı. Ayrıca, Sayın BÜYÜKKARA programla ilgili desteklerden Denizli’li firmala-
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
64
2016
rımızın yararlanmasını ve programla ilgili sorularında kendileriyle her zaman irtibata geçebileceklerini dile getirdi. Denizli İhracatçılar Birliği Nihat Zeybekci Toplantı Salonu’nda gerçekleştirilen eğitim programına DENİB Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı İbrahim UZUNOĞLU’da katılım gösterdiler. DENİB AKADEMİ 13 Ekim 2016 tarihinde Hedeflerle Yönetim konulu eğitim programı ile faaliyetlerine devam edecek.
“İnovasyon Yönetimi, Cömert Liderlik ve Doğaçlama Yenilikçilik” Konulu Bilgilendirme Toplantısı 27 Eylül 2016 Salı günü DENİB Konferans Salonunda “İnovasyon Yönetimi, Cömert Liderlik ve Doğaçlama Yenilikçilik” konulu bilgilendirme toplantısı gerçekleştirildi. Gerçekleştirilen toplantıda, İnovasyon Yönetimi, İnovatif Fikirlerin Önünü Açmak, Beynin Yapısı, İşlevleri, Zeka, Yaratıcılık, Yenilikçilik, Değişime Açıklık, Trendleri Yakalamak, Etkili Bir Şirket Tasarlamak, Üretme ve 2023 Ulusal İnovasyon Stratejisi konularında Türkiye İhracatçılar Meclisi Strateji ve İnovasyon Şubesinden sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı Sayın Metin TABALU tarafından sunum yapıldı. Sayın TABALU tarafından, inovasyon-
dan sorumlu bir birimin nasıl olması gerektiği, inovasyon biriminin asli görevinin tüm inovasyonları hayata geçirmek değil; inovasyon için “facilitator” olmak, birimler arası koordinasyonu sağlamak, inovasyonun şirketin tüm birimlerince içselleştirilmesini sağlamak üzere çalışmalar gerçekleştirmek, inovasyon programlarını takip etmek ve kurum içinde bir nebze elçi görevini üstlenmek, inovasyon birimi için oluşturulacak bölümün gönüllülük unsuru barındırmasının önemi, inovasyondan sorumlu bu birimin başarılı olması, üst yönetim ve CEO seviyesinde destek görmesi ile doğrudan orantılı olduğu, bu nedenle de
CEO’nun asıl inovasyon lideri olması gerektiği hususlarında ayrıntılı bilgiler verildi. Öte yandan, kurum içi inovasyonu artırmaya yönelik olarak, çalışanlara “serbest zaman yaratma”, yaratıcı düşünceye teşvik etme gibi süreçlerin de tasarlanmasının öneminden bahsedildi. ABD Stanford Üniversitesinde Strateji Planlama ve Proje Yönetimi eğitimi alan ve Stanford Üniversitesi İşletme Okulu Sloan Yönetim Bilimi Master Programını tamamlayan TİM Genel Sekreter Yardımcısı Metin TABALU’ nun kapanış konuşmasında; iş yönetimi konusunda dünyada ünlü bir guru olan Prof. Peter Drucker’dan bir alıntısı oldukça önemliydi: “Culture eats strategy for breakfast” (Kültür, stratejiyi kahvaltıda yer!) Yani, strateji ne olursa olsun, başarılı olması için kurum içi bir kültür yaratmanın önemini anlayıp, bu doğrultuda değişimi yönetmek gerekiyor .
6736 Sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Bilgilendirme Semineri”
28
Eylül 2016 Çarşamba günü DENİB Nihat Zeybekci Toplantı Salonu’nda “6736 Sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Bilgilendirme Semineri” gerçekleştirildi. Gerçekleştirilen seminerde, borçluların kamuya olan borç yükünün azaltılarak taksitle ödeme imkanı getirilmesi, ihtilafların sulh yoluyla sonlandırılması, vergi incelemesinde olan konuların dava yoluna gidilmeksizin çözümlenmesi, vergilemede öngörülebilirliğin artırılarak geçmiş vergilendirme dönemleri ile ilgili olası risklerin ortadan kaldırılması, işletmede kayıtların fiili durumlarına uygun hale getirilerek kayıtlı ekonomiye geçişin teşvik edilmesi, bazı varlıkların milli ekonomiye kazandırılması amaçlayan 6736 Sayılı
Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılmasına İlişkin Kanunla ilgili Borçların yeniden nasıl yapılandırılacağı, yeni kanunun nasıl uygulanacağı, Kanunun Kapsamı, Alacaklı İdare Açısından, Alacak Türleri Açısından, Kapsamına Girmeyen Alacaklar, Belediye Alacakları, SGK Alacakları, Diğer Kurum Alacakları, Meslek Kuruluşlarının Alacakları, Vergilerde Dönem, Cezalarda Dönem, Diğer Alacaklarda Dönem gibi birçok
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
65
2016
konularda firma temsilcilerine bilgiler verildi. TİM Başkan Vekili ve DENİB Başkanı Süleyman KOCASERT’in yaptığı açılış konuşmasının ardından gerçekleştirilen seminerde, Denizli Vergi Dairesi Başkan V. Hasan ÖZTAŞ ile Grup Müdürü V. Yusuf MALKOÇ tarafından yapılan sunum ve örneklerle açıklamalar yapıldı. Toplantının ardından katılımcıların konuya ilişkin soruları cevaplandırıldı.
İlayda GÖKÇEVİRAN
till Life ailesi olarak, bu ay sizler için Denizli’de pide deyince akla ilk gelen isim olan Pide Dünyası’nın sahibi ve aynı zamanda Denizli Fırıncılar odası Başkanı, Bekir KARADABAN ile küçük bir sohbet gerçekleştirdik. Bu günlere nasıl gelmiş ve gelecekte ki planları nelermiş gelin hep beraber öğrenelim.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
66
2016
Bekir KARADABAN kimdir, bugüne kadar neler yapmıştır? 1984 doğumluyum. Kale’liyim. İlkokul mezunuyum. Baba mesleği olan pideciliğe yöneldim ilkokuldan sonra. Askere gidip geldikten sonra kendi markamla yola çıktım. Her zaman işinde en iyi olmaya çalışan bir kişiyim. Pide Dünyası markasını buldum. 4 şubeye ulaştıktan sonra markalaşma yolunda ilerledim. 2010 yılında Fırıncılar Odası başkanlığı için seçimlere 3 gün kala aday oldum ve 9 oyla kaybettim. 2014’te tekrar seçimlere katıldım ve 112 oyla kazandım. Dışarıdan ortaokulu okudum. Lise biri okuyorum. Kendimi geliştirmeye çalışıyorum. Pide Dünyası nasıl ortaya çıktı, nasıl bugünlere geldi? Yaptığımız işin en iyisi olmak için çabaladık hep. Yenilikçi ve girişimci bir ruhum olduğunu düşünüyorum. Fırıncılar Odası başkanı olmamın avantajıyla da dış şehirlere ve ülkelere gittim, fuarlara katıldım. Büyük ulusal markaları gördüm. Her şeyden ve herkesten bir şeyler öğrenmeye çalıştım. Alt malzemelerin üretildiği bir depo kurum. Ürünler orada hazırlanıp şubelere dağıtılıyor. İlk şubeyi Bereketli ’de 2007 yılında açtım, ikinci şubeyi 2011 yılında Akkonak’ta, üçüncü şubemizi 2014 yılında Kınıklı ’da, son şubeyi de 2016 yılında Pınarkent’te açtık. Şubelerimizi standartlaştırmaya çalışıyoruz. Neden baba mesleğini seçtiniz? Sevdiğiniz için mi, okula devam edemediğiniz için mi, aileniz mi yönlendirdi? Bir abimi trafik kazasında kaybettim.
Diğer abim hukuk okuyordu. Babamın yanında kalacak tek kişi bendim. Abim avukat oldu ki sonra onu da trafik kazasında kaybettim. Yük benim üzerime kaldı. Babamın ismi daha farklıydı. Ben kendi ismimle bir başarı yakalamak istediğim için Pide Dünyası’nı açtım. Açar açmaz tescilini yaptım. İlk şubenizi açtınız. Daha sonra yenilerini eklediniz ve bir marka yaratarak önemli şeyler başardınız. İlk şubeyi açtığımızda geçtim tabii o çırpınışlar daha farklıydı. İkinci şubeyi açınca oturmaya başladı bir şeyler. Üçüncü şubeyi açtığımda oda başkanı olmamla da çevrem değişti. Daha da olgunlaşmaya ve kendimi geliştirmeye başladım. Başarmış insanları dinledim. Zirvedeyken iflas etmiş insanları da dinledim. Nerelerde hata yaptıklarını dinledim. Başarınızın sırrı nedir peki? Baba mesleği dediniz. Babanızın size öğütleri nelerdi? Başarımın sırrı babamın öğütleri. ”Oğlum çay her zaman kütük getirmez.” der. İşlerin akar olduğu dönemleri yakala demek ister. “Çok yavaş gitme ölü zannederler, çok hızlı gitme deli zannederler.” der. En iyisi ortadan gitmektir. Rol model aldım kendime onu. Pide Dünyası için gelecek planlarınız neler? Pide Dünyasını ilk kurma amacım
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
67
2016
franchising vererek büyümekti. Fakat bu çok zor bir süreç. Başarabilirsem kazandığımı Denizli’ye yatırmak isterim. Benim için dünyada Türkiye, Türkiye’de Denizli. Bayilik teklifleri de aldık zaten. Biz hazır değiliz diyoruz ama gerçekten çok zor ve bir ekip işi. Ben tek başıma idare etmeye çalışıyorum. Hiçbir zaman hazır param olmadı zaten. Hep hayali paralarla ticaret yaptım. Zengin bir menünüz var sanırım. Müşterilerimizin istediği her şeyi yapmaya çalışıyoruz. Kalın kenarlı pide istiyorum diyor onu yapıyoruz. İnce kenar istiyorum diyor ona göre hazırlıyoruz. Yeter ki müşterimiz ne istediğini anlatsın. Pidenin her türü zaten mevcut. Çorbalarımız, tatlılarımız olmazsa olmazlar elbette. Fırıncılar Odası’nda neler yapıyorsunuz? 18 yıllık başkanımızdan bir bayrak devraldım. Birçok hizmet yapılmış şimdiye kadar. Bende bunun için uğraşıyorum. Yenilikler yaptık. Fuar gezilerine katıldık. Esnafı her zaman bilgilendirdik. Onlara hak ettiği değeri vermeye çalışıyoruz. Yetkili birimlerle esnaflarımız arasında köprü olmaya, onların sorunlarını çözmeye çalışıyoruz. Bekir KARADABAN’a bu güzel sohbet için çok teşekkür eder başarılarının devamını dileriz. Pide dünyasının eşsiz tatlarıyla bir an önce buluşmanız dileğiyle.
743. YILDÖNÜMÜNDE
HZ. MEVLANA
Mevlana Celaleddin Rumi (Ö. 1273) İnsanlık tarihinin onur şahsiyetlerinden biridir ve İslam tarihinin en yüce düşünce burçları arasındadır. Onun insanlık dünyasındaki gönül fetihleri, gün geçtikçe genişlemekte ve derinleşmektedir.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
68
2016
MEVLANA’NIN SÖZLERİ • Gel, gel, ne olursan ol yine gel, • İster kafir, ister mecusi, ister puta tapan ol yine gel • Bizim dergahımız, umitsizlik dergahı değildir, • Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel… • Ben yaşadıkça Kur’an’ın bendesiyim • Ben Hz.Muhammed’in ayağının tozuyum • Biri benden bundan başkasını naklederse • Ondan da bizarım, o sözden de bizarım, şikayetçiyim… • Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız • Bizim mezarımız ariflerin gönüllerindedir… • Güneş olmak ve altın ışıklar halinde • Ummanlara ve çöllere saçılmak isterdim • Gece esen ve suçsuzların ahına karışan • Yüz rüzgarı olmak isterdim…. • Aklın varsa bir başka akılla dost ol da, işlerini danışarak yap… • Şu toprağa sevgiden başka bir tohum ekmeyiz • Şu tertemiz tarlaya başka bir tohum ekmeyiz biz… • Hayatı sen aldıktan sonra ölmek, şeker gibi tatlı şeydir • Seninle olduktan sonra ölüm, tatlı candan daha tatlıdır… • Biz güzeliz, sen de güzelleş, beze kendini • Bizim huyumuzla huylan, bize alış başkalarına değil… • Bir katre olma, kendini deniz haline getir • Madem ki denizi özlüyorsun, katreliği yok et gitsin Beri gel, beri! • Daha da beri ! Niceye şu yol vuruculuk ? • Madem ki sen bensin, ben de senim, niceye şu senlik benlik… • Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol..
DÜĞÜN GECESİ
Şeb-iArus Şeb-i Arus, Türkçe: Düğün Gecesi, (Farsça şeb: gece, Arapça arus: düğün), Mevlevilikte Mevlânâ Celaleddin-i Rumi’nin öldüğü gecedir. Mevlana Celaleddin Rumi, bu geceyi Rabb’ine, sevgiliye kavuşma gecesi olarak düşündüğü Düğün Gecesi olarak adlandırır. Rumi’nin ölüm yıl dönümlerinde 17 Aralık tarihlerine denk gelen haftalarda yapılan ve Vuslat Yıldönümü Uluslararası Anma Törenleri olarak isimlendirilmeye başlanılan törenler, halk arasında “Şeb-i Arus” olarak da anılmaktadır.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
69
2016
HZ.MEVLANA CELALEDDİN-İ RUMİ
M
evlana’nın asıl adı Muhammed Celaleddin’dir. Mevlana ve Rumi de, kendisine sonradan verilen isimlerdendir. Efendimiz manasına gelen Mevlana ismi O’na daha pek genç iken Konya’da ders okutmaya başladığı tarihlerde verilir. Bu ismi, Şemseddin-i Tebrizi ve Sultan Veled’den itibaren Mevlana’yı sevenler kullanmış, adeta adı yerine sembol olmuştur. Rumi, Anadolu demektir. Mevlana’nın, Rumi diye tanınması, geçmiş yüzyıllarda Diyar-ı Rum denilen Anadolu ülkesinin vilayeti olan Konya’da uzun müddet oturması, ömrünün büyük bir kısmının orada geçmesi ve nihayet türbesinin orada olmasındandır. Mevlâna 30 Eylül 1207 yılında bugün Afganistan sınırları içerisinde yer alan Horasan yöresinde, Belh şehrinde doğmuştur. Mevlâna’nın babası Belh şehrinin ileri gelenlerinden olup sağlığında “Bilginlerin Sultanı” ünvanını almış olan Hüseyin Hatibî oğlu Bahaeddin Veled’dir. Annesi ise Belh Emiri Rükneddin’in kızı Mümine Hatun’dur. Sultânü’l-Ulemâ Bahaeddin Veled, bazı siyasi olaylar ve yaklaşmakta olan Moğol istilası nedeniyle Belh’ten ayrılmak zorunda kalmıştır. Sultânü’l-Ulemâ 1212 veya 1213 yıllarında aile fertleri ve yakın dostları ile birlikte Belh’ten ayrıldı. Sultânü’l-Ulemâ’nın ilk durağı Nişâbur olmuştur. Nişâbur şehrinde tanınmış Mutasavvıf Ferîdüddin Attar ile de karşılaşmıştır. Mevlâna burada küçük yaşına rağmen Ferîdüddin Attar’ın ilgisini çekmiş ve takdirlerini kazanmıştır. Mevlâna 15 Kasım 1244 yılında Şems-i Tebrizî ile karşılaştı. Mevlâna Şems’te “mutlak kemâlin varlığını” cemalinde de “Tanrı nurlarını” gör-
müştü. Ancak beraberlikleri uzun sürmedi. Şems aniden öldü. Mevlâna Şems’in ölümünden sonra uzun yıllar inzivaya çekildi. Daha sonraki yıllarda Selâhaddin Zerkubi ve Hüsameddin Çelebi, Şems-i Tebrizî’nin yerini doldurmaya çalıştılar. Yaşamını “Hamdım, piştim, yandım” sözleri ile özetleyen Mevlâna 17 Aralık 1273 pazar günü Hakk’ın rahmetine kavuştu. Mevlâna’nın cenaze namazını vasiyeti üzerine Sadrettin Konevi kıldıracaktı. Ancak Sadreddin Konevi çok sevdiği Mevlâna’yı kaybetmeye dayanamayıp cenazede bayıldı. Bunun üzerine Mevlâna’nın
cenaze namazını Kadı Siraceddin kıldırdı. Mevlâna ölüm gününü yeniden doğuş günü olarak kabul ediyordu. O öldüğü zaman sevdiğine, yani Allah’ına kavuşacaktı. Onun için Mevlâna ölüm gününe düğün günü veya gelin gecesi manasına gelen “Şeb-i Arûs” diyordu ve dostlarına ölümünün ardından ah-ah, vah-vah edip ağlamayın diyerek vasiyet ediyordu. “Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız! Bizim mezarımız âriflerin gönüllerindedir” .
Hz. Mevlânâ’nın Vasiyeti:
Size, gizlide ve açıkta Allah’tan korkmayı, az yemeyi, az uyumayı, az konuşmayı, isyan ve günahları terk etmeyi, oruç tutmayı, namaza devam etmeyi, sürekli olarak şehveti terk etmeyi, bütün yaratıklardan gelen cefaya tahammüllü olmayı, aptal ve cahillerle oturmamayı, güzel davranışlı ve olgun kişilerle birlikte bulunmayı vasiyet ediyorum. İnsanların en hayırlısı, insanlara yararı olandır. Sözün en hayırlısı, az ve anlaşılır olanıdır.
HZ. MEVLANA’ NIN SIRLARLA DOLU ODASI Yıllar içerisinde çevresindeki mescit, semahane, meydanı şerif, matbah, derviş hücreleri, şadırvan, şeb-i aruz havuzu ve çelebi dairesiyle külliye haline getirilen türbe 1926 yılından bu yana müze olarak faaliyet gösteriyor. Ancak türbe içerisinde öyle bir bölüm var ki sırrını korumaya halen devam ediyor. İşte Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin kabrinin altında bulunan mezar odasının sırlarla dolu hikayesi…
İŞTE O HİKAYE Anlatıldığına göre her şey 1273’te Konya’da kaldırılan bir cenazeden sonra başladı. Mevlana Celaleddin-i Rumi, 17 Aralık 1273 günü vefat ediyor. Cenazesine yüz binlerce insan katılmış. Naaşı, İplikçi Camii’nden 500 metre ilerdeki bugün yatmakta olduğu türbeye 8 saatte getirilebilmiş. Müslümanlar, Mevlana’nın naaşını defnedebilmek için gayrimüslimlerin cenaze cemaatinden çıkmasını istemiş. Ancak onlar, ‘Bize İsa’yı da Musa’yı da Mevlana öğretti’ diyerek bunu reddetmişler. Eski Türklerde mezarların altına Farsça ‘zir-i zemin’ yani ‘zeminin altı’ denilen bir mezar odası yapılırmış. Mevlana’nın naaşı da böyle 4 metrelik bir mezar odasına konmuş. Ancak
o tarihten bu yana mezar odasına kimse inmemiş. Bir kişi hariç… Rivayete göre Sultan IV. Murat, Mevlana’nın türbesini ziyarete geldiğinde, mezar odasının içinde ne olduğunu çok merak etmiş ve bu odaya girmek istemiş. Ancak dönemin Mevlevi büyükleri, buna kesinlikle karşı çıkmış ve girmesini engellemişler. Bunun üzerine Sultan, elindeki tespihi, ağzı açık odanın içine atmış veya düşürmüş. Bu tespihi almak üzere 7 yaşında bir kız çocuğu mezar odasına indirilmiş. Bilinen tek şey, odanın iki tarafından aşağı doğru merdivenlerin indiğiymiş. Kız çocuğu mezara inip çıktıktan sonra dili tutulmuş. İşte bu olaydan sonra ‘mezar odasının sırrı’ iyice merak edilmeye başlanmış. Acaba kız çocuğu orada ne görmüştü de dili tutulmuştu? Bir iddiaya göre, oda
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
71
2016
çok karanlık olduğu için çocuk çok korkmuş ve geçirdiği travmadan dolayı dili tutulmuştu. Ancak bir başka iddia daha var ki, o ‘mezar odasının sırrını’ daha da koyulaştırıyordu.SelçukluTürkleri o tarihte mumyalama tekniğini biliyorlarmış. Fatih Sultan Mehmet dahil 7 padişahın naaşı mumyalanmış. Mevlana’nın naaşı da mumyalandığı için muhtemelen öyle duruyordu. Kız çocuğu orada yatan Mevlana’yı görünce bu hale gelmiş olabilirdi. Bu olay dönemin önde gelen Mevlevilerini harekete geçiriyor ve 1640 yılında mezar odasının ağzı tuğlayla örülüp üzeri kurşunla kaplanıyor. O tarihten sonra mezar odasının ağzındaki kurşun hiçbir zaman kaldırılmadı. Mezar odası, sırlarıyla birlikte belki de ebediyete kadar sessizliğe gömüldü.
İlayda GÖKÇEVİRAN
Şortuma, Kahkahama, Bedenime, Düşüncelerime, Özgürlüklerime DOKUNMA!
A
yşegül TERZİ’ye yapılan saldırıyı eminim hepiniz duymuşsunuzdur. Bir kadın olarak bu haberi duyduğum zaman çok üzüldüm. Daha sonra bir insan olarak çok büyük utanç duydum.
Bir kadın; kendi inançları doğrultusunda, kendi özgür iradesiyle, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin ona verdiği haklar doğrultusunda giydiği kıyafet sonucunda bir saldırıya uğruyor. Ülkemin güzel adaleti o saldırganı serbest bırakıyor. Hatta ve hatta o saldırgan “Ben vücutta açık gördüğüm yerlere tekme atarım. Giyimini beğenmediğim insanları döverim. Devlet bunlara ceza vermiyor. Devlet bunları cezalandırmalı.” şeklinde bir ifade veriyor. Halkın tepkisi üzerine nöbetçi mahkemeye çıkan o saldırgan aynı ifadeleri korkmadan dile getirebiliyor: “ O gün kurban bayramıydı. Milli ve manevi duygularım üst düzeydeydi. Kadının normal giyim tarzı yoktu. Bir kadının iffetli gözükmesi için en azından kendisini taşıyabileceği normlarda giyinmesi ve pozisyon alması gerekir.”. Öncelikle bu ülkede her dinden ve mezhepten insanlar hatta kendisini bir dine ait hissetmeyen insanlar yaşıyor, yaşayabilir. İslam dini ise Allah ve kul arasındadır. Bir kadının giyim tarzının normal olup olmadığına kim karar veriyor? Normal giyim tarzı nedir? Kendini taşıyabileceği norm ve pozisyon nedir? Kime göre neye göre? Neden kadınları bir kalıba sokmaya çalışıyorsun? “İslam hukukunda seksi giyinen bayana kırbaç vurulur” demiş. Bu ülkede Türkiye Cumhuriyeti’nin Anayasası ve imzalamış olduğumuz ulusal anlaşmalar geçerlidir ve adalet denen şey bu ülkede onlar dayanak alınarak sağlanmalıdır. Ayrıca İslam dininde erkeğin tesettürü göz kapaklarıdır. Hz. Muhammed (s.a.v) “Kadınlar size Allah’ın emanetidir.” dedi Veda Hutbesi’nde. Sen böyle mi sahip çıkıyorsun Allah’ın emanetine? Madem dinini farklı inanışlardaki insanlarla aynı ülkede yaşayamıyorsun İslam’ın resmi din olduğu ülkelere yerleşebilirsin. Biz çok mutlu oluruz açıkçası. Kimse bu ülkede İslam hukukuna göre yaşamak zorunda değildir. İşin insani boyutlarına geçmiyorum bile. Anlayabilecek
kapasitede biri değilsin çünkü. Devlet “büyüklerimiz” çıkıp ‘Hamile kadın sokakta dolaşmasın; kadınlar sokakta kahkaha atmasın; doğurmayan kadın eksiktir, yarımdır.’ derse halktan ne beklersiniz ki?! Kadınları kalıplara sokmaktan vazgeçin artık. İdeal kadın tanımları yapmaktan vazgeçin. Kadınların insan olduğunu unutmayın. Anneniz bir kadın, sizi büyüten bir kadın, evlendiğiniz kişi bir kadın, size evlat veren bir kadın, evladınıza ve size bakan bir kadın. Kadınlara değer verin. Kadınları sevin. Kadınlar ne kadar özgürse o ülke o kadar güzeldir. Kadınlar ne kadar kahkaha atarsa o ülke o kadar güzeldir. Her kadın istediğini giyebilir, istediği saatte sokağa çıkabilir, istediği kadar yüksek sesle kahkaha atabilir, hamileyken sokakta dolaşabilir. Sizin aklınıza böyle kadınları gördüğünüzde farklı düşünceler geliyorsa o kendi zihninizin kirliliğidir. Namus kadına değil insana ait bir kavramdır. Biz kadınlar; şortta giyeceğiz, hamileyken sokağa da çıkacağız, istediğimiz gibi kahkaha da atacağız ve sizler tahrik olmamayı öğreneceksiniz!
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
72
2016
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
73
2016
Biyografi
DÖKÜLEN YAPRAKLAR Mete ÜSTÜNTAŞ
Tarık AKAN
T
arık Tahsin Üregül ya da sahne adıyla Tarık Akan, 13 Aralık 1949’da İstanbul’da doğup, 16 Eylül 2016 tarihinde İstanbul hayatını kaybeden ünlü Yeşilçam oyuncusudur. 1970 yılında Ses dergisinin oyunculuk yarışmasına katılarak birinci olmuş ve 1971 yılında ilk sinema filmi Emine ile oyunculuk kariyeri başlamıştır. Bir anda Yeşilçam’ın en yakışıklı oyuncularından birisi haline gelmiştir. Daha oyunculuğunun ikinci senesinde Suçlu adlı filmde oynayan Akan, bu filmde 1973 yılında en iyi erkek oyuncu ödülünü almıştır 1973 yılında Yeşilçam’ın en iyi duygusal filmlerinden birisi olarak bilinen Canım Kardeşim (1973) adlı filmde Halit Akçatepe ile başrol oynamıştır. 1974 yılında Ertem Eğilmez’in yönettiği Rıfat Ilgaz’ın aynı adlı eserinden uyarlanan Hababam Sınıfı (1975) adlı filmde Damat Ferit adlı karakteri canlandırmıştır, film 1975 yılında vizyona girmiş ve Türkiye’nin gelmiş geçmiş en iyi filmlerinden birisi olmuştur. Ardından Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı (1976) adlı, serinin ikinci filminde rol almıştır. Film Akan’ın oynadığı son Hababam Sınıfı ve serinin gelmiş geçmiş en çok hasılat yapan filmi olmuştur. Gülşen Bubikoğlu ile oynadığı her filmde büyük başarı elde eden Akan’ın, 1975 yılında yine Bubikoğlu ile birlikte oynadıkları Ah Nerede adlı romantik-komedi filmi büyük başarı elde eder. Boyu, giyinişi ve saç stili ile 70’li yıllara damgasını vurarak Yeşilçam’ın büyük jönleri arasına adını yazdırmıştır. Yeşilçam’ın “cici çocuğu” olarak bilinen Akan, 1977 yılında Zeki Ökten’in yönetmenliğini üstlendiği başrollerini Melike Demirağ ve Tuncel Kurtiz ile paylaştığı Sürü adlı filmde oynamıştır. Ardından 1978 yılında Cüneyt Arkın ile beraber başrol
oynadığı Maden adlı film ile artık her türlü filmde oynayabileceğini kanıtlamıştır. 1982 yılında Şerif Gören ve Yılmaz Güney’in yönettiği Altın Palmiye ödüllü Yol filmi ile çok büyük başarı elde etmiş ve dünyaya adını duyurmuştur. Film 1982 yılında Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye ödülünü alan tek film olmuştur ve Akan, En İyi Erkek Oyuncu kategorisinde aday olmuştur. 1990 yılında başrolünü oynadığı Karartma Geceleri adlı film Yeşilçam’ın klasikleri arasında yer almıştır. Tarık Akan, Altın Portakal Film Festivali adlı ödül yarışmasında yedi ödül alan tek erkek oyuncudur. Asıl adı, Tarık Tahsin Üregül olan oyuncu 13 Aralık 1949 yılında İstanbul’da bir abla ve bir ağabeyden sonra üçüncü çocuk olarak doğmuştur. Akan, bir dönem subay olan babası Yaşar Üregül’ün görevi nedeniyle Erzurum, Dumlupınar’da yaşamıştır. Babasının başka bir yere tayini üzere Kayseri’ye taşındılar ve Akan ilkokulunu da burada tamamladı. Babasının emekliliği üzerine İstanbul’a tekrar taşındılar ve Bakırköy’e yerleştiler. Bakırköy’e taşındıktan sonra ortaokul ve liseyi burada tamamlamıştır. Lise’yi bitirdikten sonra, Yıldız Teknik Üniversitesi’ne girdi ve burada makine mühendisliği bölümünü okudu. Sinemaya geçmeden önce Bakırköy’deki plajlarda cankurtaranlık yapmaya başladı. Aynı zamanda so-
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
74
2016
kaklarda işportacılık da yapmaya başladı. Yıldız Teknik Üniversitesi’nde, Makina Mühendisliği okuduktan sonra Gazetecilik Yüksek Okulu’na girdi ve bu okuldan mezun oldu. 1979 yılında askerlik görevini yedek subay olarak Denizli’de yaptı. Sinemacılığın kötü gittiği 1978-1981 yılları arasında ticari taksi alarak kiralama sistemi ile ticaret hayatına devam etti. Tarık Akan, 1980 yılında 12 Eylül Darbesi’nde 12 yıl hapis cezası ile yargılanmış ancak 2,5 ay hücre hapsi cezası almıştır. 7 Ağustos 1986 tarihinde Yasemin Erkut ile evlenmiştir. Bu evlilikten 1986 yılında Barış Zeki Üregül dünyaya gelmiştir. Ardından 1988 yılında ikiz olan Yaşar Özgür ile Özlem dünyaya gelmişlerdir. 1991 yılında Bakırköy’de olan Taş Mektep adlı ilkokulun ortaklarından birisi olmuştur.1995 yılın-
da Aziz Nesin’in vefatından sonra görevini devralan oğlu Ali Nesin’den Nesin Vakfı başkanlığını devralmıştır. 2002 yılında Anne kafamda bit var isimli bir kitap çıkarmıştır. Kitabında 12 Eylül Darbesi’nden sonra yaşadıklarını kaleme almıştır. Yazları fırsat bulduğunda Bodrum, Akyarlar ‘da Manço kulüp yanında taştan bir Rum evini restore edip dostlarını da ağırladığı yazlık evinde kalmayı tercih etmiştir. Akciğer kanseri olan Akan, tedavisini İstanbul’da sürdürmekteyken 16 Eylül 2016 hayatını kaybetti. Cenazesi için 18 Eylül 2016 tarihinde Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu’nda düzenlenen anma etkinliği sonrasında, Teşvikiye Camii’nde kılınan cenaze namazının ardından Bakırköy Zuhuratbaba Mezarlığı’na defnedildi.
Mahmut HEKİMOĞLU
M
ahmut Hekimoğlu, 25 Ekim 11955 yılında Adana’da doğup, 10 Eylül 2016 tarihinde İstanbul’da hayatını kaybeden Türk sinema oyuncusu ve film yapımcısıdır. 1976 yapımı Aile Şerefi filminde canlandırdığı Selim ve 1977 yapımı Gülen Gözler filmindeki Temel karakterleriyle tanınmıştır. Seksenin üzerinde film ve dizide rol alan Hekimoğlu’nun rol aldığı en önemli filmler ve diziler arasında; Hür Adam, Dil Yarası, Umutların Ötesi, Bin Kere Ölmek, Sırlar Dünyası / Sır Kapısı, Ben Doğarken Ölmüşüm, Yalnız Efe, Durduramadım ve Çakma Hayat yer almaktadır.
leri kızı Gizem Hekimoğlu, eski eşi Selma Sözel kız kardeşi Betül Topkara kabul etti. Hekimoğlu’nun uzun tedavi süreci dahil son günlerinde de sürekli yanında olan yakın dostu Nuri Alço’da ailenin törende ailenin yanında hazır bulundu. Törene, birlikte aynı filmlerde oynadığı rol arkadaşlarından Serpil Çakmaklı, Gökhan Güney, Serdar Gökhan ile Coşkun Gögen, şarkıcı Tarık Mengüç, oyuncu Yalçın Dümer gibi isimler ile sanatçı Yeşilçam’dan bazı oyuncu dostları katıldı. Cenaze törenine CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile siyaset ve sanat dünyasından bazı isimlerin çelenk gönderdi.
Yaklaşık 2 yıl önce prostat kanseri teşhisi konulan, birkaç gün önce fenalaşarak yoğun bakıma alınan ancak tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayan Hekimoğlu için Teşvikiye Camisi’nde cenaze töreni düzenlendi. Törene usta oyuncunun başta ailesi ve yakınları olmak üzere sanatçı dostları katıldı. Cami avlusunda taziyeKÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
75
2016
Nejat UYGUR
10
Ağustos 1927’de Kilis’te doğan üstad, öğretmen bir annenin ve subay bir babanın üç çocuğundan ortancasıdır. Kilisli sanatçı İsmail Dümbüllü tarafından keşfedilmiş ve meşhur edilmiştir. Eğitimini Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde tamamlamış. İlkokulu Siirt, Ezine ve İntepe’de okumuş ve bu dönemde tiyatroya müsamerelerle başlamıştır. Sarıyer, Çanakkale ve Manisa’da ortaokulu tamamladıktan sonra Güzel Sanatlar Akademisi’nin Heykel bölümüne girmiş; fakat mezun olamamıştır. 1943 yılında Sarıyer Halkevi’nde başladığı boksla beraber spora karşı ilgisi artmıştır. Atletizm ve su topu dışında iyi de bir at binicisidir.
yapılan basın toplantısında Uygur’un sol kolunu hareket ettiremediği, yüzünde kayma olduğu, bacağında biraz hareket olduğu, konuşmasının ise düzgün olduğu ifade edilmiştir. Oğulları Süheyl ve Behzat Uygur son açıklamalarında Nejat Uygur’un artık geçmişiyle yaşadığını söylemişlerdir. Usta tiyatro sanatçısı Nejat Uygur, uzun süre hastanede tedavi görmesine rağmen 18 Kasım 2013 günü saat 19.57 civarlarında solunum yetmezliği sebebiyle Medistate Kavacık Hastanesi’nde, 86 yaşında hayatını kaybetti. Teşvikiye Camii’nden kaldırılan cenazesi Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedildi.
Tiyatroya profesyonel anlamda 1949’da “Nejat Uygur Tiyatrosu” ile adım atmıştır. Nejat Uygur, şu sözlerle düşündüğü ilk mesleğin tiyatro olmadığını belirtmiştir: “Benim düşündüğüm ilk meslek pilotluktu. Çocukluğumda pilot olacağımı düşünürdüm. Hatta hiç unutmam Manisa’da olduğumuz yıllarda, yatak çarşaflarını alıp yüksek bir yerden aşağı atlamayı planlamıştım. Tecrübe pilotu olarak önce ağabeyim atladı ve ayağını kırdı. Ağabeyim Zeki Ayhan Uygur, Amerika’da ünlü bir beyin cerrahı şimdi. Onunla gurur duyuyorum. Ağabeyim burada deniz albayıydı, ordudan ayrıldı sonra.” 1950 yılında Necla Uygur ile hayatını birleştirmiş, 13 yıl süren Anadolu turneleri sürecinde sırasıyla Ahmet, ikiz kardeş olan Süheyl ile Süha, Kemal, Behzat adlı beş erkek çocukları dünyaya gelmiştir. Süheyl ve Behzat babalarının deyimiyle “armut ağacının dibine düşmüş” ve tiyatrocu olmuşlardır. Tiyatroya başlamadan önce, gençlik yıllarında ise Amerika’ya ulaşmak için gemici olmuştur. 1998 yılında Kültür Bakanlığı’nca verilen Devlet Sanatçısı unvanını almıştır. Uygur, 10 Eylül 2007’de beyin damarlarında oluşan bir tıkanıklık nedeniyle vücudun sol tarafında kısmî felç geçirmiştir. Sağlık durumuna ilişkin KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
76
2016
www.waffleciakin.com
0554 654 54 71
Pamukkale Üniversitesi Kampüs Çamlaraltı Mahallesi 6055 Sk. No:4/B Kınıklı/DENİZLİ KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ KASIM-ARALIK
77
2016
SOSYAL SORUMLULUK
SADECE BİRGÜN DEĞİL, HERGÜN VARIZ… 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu mutlaka bilmek gerekir.Bu kanunu bilmek insanlarında en önemli duyarlılıklarından biridir.
HASAN KILINÇ
A
fişler hazırlanır. Hayvan gönüllüleri toplanır. Okullar gelir. Öğrenciler hayvanlarla iç içedirler. Bugün aslında sadece birgünden ibaret değildir. Bugünün özelliği tüm sevdalı, gönüllü insanları bir araya getirir.
4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma günü; Birlik, beraberliğin olduğu ve insanlara dünyada sadece tek varlık siz değilsiniz. Ağaçların, hayvanların ve birçok canlının olduğunu anlatan birgündür. Her canlının bir yaşam alanı vardır. Bu alanlara müdahale etmeden dünyanın dengesini bozmadan yaşamamız gerektiğini sadece birgünlük etkinliklerle değil, her zaman bunu unutmayan bireylerin olması ve yetiştirilmesi gerektiğini belirten
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
78
2016
anlamlı birgündür. Örneğin; bir bölgede yeni doğmuş yavru kediler gördük. Bunların hemen alınması için gerekli mercilere başvurmadan,annesi vardır belki diyerek gözlemlemiz gerekir. Annesi yemek bulmak için gitmiş olabilir. O yavrularında bağışıklıklarının gelişmesi için anne sütüne mutlaka ihtiyaçları vardır. Müdahale etmeden iyi irdelemek ve düşünmek gerekir. 4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma günü sadece köpek, kedi değil. İnek, koyun, ceylan, kartal ve birçok sayamadığım hayvan gruplarının da günüdür. Bütün canlıları sevin sevmeden olmaz. Emin olalım, s evginin karşılığıda bize sevgi olarak dönecektir. Mesela; Bir ineğin yanına sağmaya girdiğimizde. Nasılsın sarıkızım? Bugün seni daha iyi gördüm . Dedikten sonra gövdesini ve başını okşarsak onun geri dönüşü süt miktarındaki artış ve bize daha çok güveni olur. Sevgi birçok kapıyı açar. Yaşadığımız alana bu ülkenin topraklarına sahip çıkmalıyız. Birbirimizn ve etrafımızdaki yaşayan farklı canlıları koruyup kollarsak,hem bugün hemde geleceğe daha yaşanabilir refahı yüksek bir hayat sunmuş oluruz.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
79
2016
İlayda GÖKÇEVİRAN
Sen rahat uyu be Atam!
öçüp gidiyorsunuz bu dünyadan. Aradan yıllar geçiyor. Neredeyse bir asra yakın zaman. Dünya değişiyor, hayat değişiyor. Fakat size olan sevgi, minnet baki kalıyor. Sizin düşüncelerinizi anlamaya ve benimsemeye çalışan insanlar, sizi kendine rehber edinen insanlar. Öyle şeyler yapmışsınız ki şu üç günlük dünyada. Öylesine cesur, öylesine dimdik durmuşsunuz ki koskoca bir milletin lideri olmuşsunuz, atası olmuşsunuz. Öylesine korkusuzca savaşmışsınız ki vatanınız için şimdi sizin sayenizde okunuyor ezanlar. Sizin sayenizde varlığını sürdürüyor bir millet özgürce; Kendi bayrağı altında, kendi topraklarında. Çok büyük zorluklarda yaşamışsınız. Babanızı, annenizi kaybetmişsiniz, sürgün yemişsiniz. En sevdiğiniz şey
G
olan askerlik elinizden alınmış. Ne savaşlar görmüşsünüz. Ne yaralar almışsınız. Ne yokluklar çekmişsiniz. Bir yuva kurmak istemişsiniz, olmamış. Bir evlat istemişsiniz olmamış. Göçüp gitmişsiniz bu dünyadan. Yetmezmiş gibi kendi topraklarında özgürce yaşama hakkını sizin sayenizde kazanmış olanlar ölünüze bile küfretmiş. Sizi sevmeme hakkını bile ona sizin kazandırdığınızı
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
80
2016
bilemeden, anlayamadan. Dünyada yaşadıklarınız yetmemiş bir de mezarınızda çektirmişler size. Öyle ki kabrinizin yanına çocuk parkı yapmışlar. Sanmışlar ki sizi üzecekler, sanmışlar ki size zarar verecekler. Biliyorum ki siz o parkın yapılışını görüp güldünüz. Hatta belki teşekkür ettiniz onlara kabrinizin yanındaki çok sevdiğiniz o masum çocukların gülüşlerini duyacağınız
için. Onlar zafer kazandığını sandıklarında siz gülümsediniz. Hep öyle olmadı mı zaten? Hep geldikleri gibi gitmediler mi? Hep Ege’ye kadar kovalamadınız mı? Hep sulara gömmediniz mi onları? Yine yapıyorsunuz. Sizin fikirleriniz gençlerin bedeninde hayat buluyor. Geldikleri gibi gidiyor hepsi. Sizi sevmeyenler var, sizi anlamamış olanlar. Sizi benimseyememiş olanlar. Hatta öyleleri var ki sizin koskoca Osmanlı İmparatorluğu’nu çökerttiğinizi iddia ediyorlar. Bilmiyorlar ki o koskoca Osmanlı kendi hanedanının iç savaşları yüzünden çöktü. Yanlış padişahlar, yanlış yönetim, yanlış siyaset, yanlış paşalar, yanlış iş birlikleri bitirdi. Düşmanlar bütün ülkeyi işgal etmişti. Görmezler bunu, bilmezler, anlamazlar. Fransız’dan şunu aldı, İtalyan’dan bunu getirdi, Yunan’dan
onu öğretti derler. Zamanında Doğu gelişmişken onu örnek almış olmak koymaz onlara ama zamanın iyisi olan Batı’yı örnek almak gâvurluktur. Şimdi kendilerine sorun bir Türk markası bile bilmezler, bilmedikleri gibi kullanmazlar da. Savaş sonrası o yoklukla kurulan fabrikaları hiç duymamışlardır. Osmanlı’nın borcunu da siz ödememişsinizdir zaten. Varsın öyleleri de sevmeyiversin. Size, sizin gençliğiniz yeter. Varsın bu ülkenin başbakanları, cumhurbaşkanları mezarının başında saygı duruşunda bulunmamak için hastalansın her yıl. Bütün devletlerin liderlerinin senin önünde eğilmesi yeter. Sen rahat uyu Atam! Kısacık ömründe gün yüzü görmedin, bari yerinde huzurla yat. KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
81
2016
İlayda GÖKÇEVİRAN
Biyografi
EDEBİYATIN DEV ÇINARLARI Namık Kemal İnsan her nefesini mezardan uzaklaşmak için alır ama her nefes alışında ömründen bir nefeslik zaman azalır. Yurtseverlik, hürriyet, millet kavramlarına bağlı bir Tanzimat Devri aydını olan Namık Kemal, 21 Aralık 1840’da Tekirdağ’da doğup, 2 Aralık 1888’de Sakız Adası’nda hayatını kaybetmiştir. Türk milliyetçiliğinin öncülerinden, Genç Osmanlı hareketi mensubu yazar, gazeteci, devlet adamı ve şairdir. “Vatan Şairi” ve “Hürriyet Şairi” olarak anılan Namık Kemal, şiirin yanı sıra tenkit, biyografi, tiyatro, roman, tarih ve makale türlerinde eserler verdi. Özellikle Türk edebiyatının ilk edebi romanı olan "İntibah" ve batılı anlamda Türk edebiyatının sahnelenen ilk tiyatro eseri olan "Vatan yahut Silistre" eserleriyle ünlüdür.
Oğuz Atay Şimdi aI yalnızlığımı ört üzerine oIric. Belki o vakit bırakıp her şeyi. Gelirim bir yerlerden başlamak için yeniden. Eserlerinde düşle gerçeğin birbirine karışmasıyla tanınan Oğuz Atay 12 Ekim 1934’de Kastamonu’da doğup, 13 Aralık 1977’de İstanbul’da hayatını kaybetmiştir. Türkiye’de postmodernist roman kategorisinde eser veren ilk yazardır. Türk edebiyatının en önemli eserlerinden biri olan Tutunamayanlar, eleştirmen Berna Moran tarafından, "hem söyledikleri hem de söyleyiş biçimiyle bir başkaldırı" olarak nitelendirilmiştir. KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
82
2016
Reşat Nuri Güntekin Daha o gün anlamıştım Feride; ben ömrümce seninle sınanacaktım. Çünkü insan daima en sevdiğiyle sınanır. 1889’da İstanbul’un Üsküdar ilçesinde dünyaya geldi. 1927’ye kadar Bursa ve İstanbul’da çeşitli okullarda Fransızca ve Türkçe öğretmeni ve müdür olarak görev yaptı. Öğretmenlik mesleğinin yanı sıra edebiyatla uğraşan Reşat Nuri, Halit Ziya’nın eserlerinden aldığı ilhamla hikâye yazma hevesi duymaktaydı. Yazı hayatına I. Dünya Savaşı sonlarında başladı. Başlangıçta, Eski Ahbap gibi uzun hikâyeler, Hançer ve Eski Rüya gibi sahne eserleri, tiyatro eleştiri ve araştırmaları yayınlayan sanatçı “Çalıkuşu” adlı romanının 1922’de Vakit Gazetesi’nde tefrika edilmesiyle şöhrete kavuştu. Güntekin’e akciğer kanseri teşhisi konulduktan sonra tedavisi için Londra’ya gitti ve orada, 7 Aralık 1956’da hastalığına yenik düşerek hayatını kaybetti.
Orhan Veli Kanık Yüz kelimelik bir şiirde yüz tane güzellik arayan vardır. Hâlbuki bin kelimelik bir şiir bile bir tek güzellik için yazılı. Daha çok Orhan Veli olarak bilinen şair, 13 Nisan 1914’de İstanbul’da doğup, 14 Kasım 1950’de İstanbul’da hayatını kaybetmiştir. Melih Cevdet ve Oktay Rıfat ile birlikte yenilikçi Garip akımının kurucusu olan Kanık, Türk şiirindeki eski yapıyı temelinden değiştirmeyi amaçlayarak sokaktaki adamın söyleyişini şiir diline taşıdı. Şair otuz altı yıllık yaşamına şiirlerinin yanı sıra hikâye, deneme, makale ve çeviri alanında birçok eser sığdırdı. Yeni bir zevk ortaya çıkarabilmek için eski olan her şeyden uzak duran Orhan Veli, hece ve aruz ölçülerini kullanmayı reddetti. Bahsettiği kişiler ve kullandığı sözcüklerle kendine yeni alanlar oluşturdu. KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
83
2016
Forum Fashion Week etkinlikleri sürüyor
IVANA SERT “Pazardan alışveriş yapıyorum, pazarlık yapmaya bayılıyorum! Forum Fashion Week etkinlikleri kapsamında Denizli’nin alışveriş ve eğlence merkezi Forum Çamlık’a gelen ünlü moda tasarımcısı İvana Sert, Denizlilere moda trendleri hakkında bilgi verirken samimi itiraflarda bulundu. Ünlü moda ikonu, şık giyinmek için çok para harcamak gerekmediğinin altını çizerken pazardan da alışveriş yaptığını itiraf etti.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
84
2016
D
enizli'nin sevilen alışveriş ve eğlence merkezi Forum Çamlık, Forum Fashion Week etkinlikleri kapsamında ünlü moda tasarımcısı İvana Sert'i ağırladı. Düzenlenen Kombin Yarışması'nda en başarılı üç kombini seçen İvana Sert, moda yazarı Ümit Temurçin ve blogger Seda Burhan ile keyifli bir söyleşiye de imza attı. Denizlililerin moda zevkini öven İvana Sert, Denizlilerin çok şık olduğunun altını çizdi. Yeni sezon trendleri hakkında bilgi verdi ve bu trendleri yorumlarken Denizlilileri moda kurbanı olmamaları yolunda uyardı. Kendi şıklık sırları konusunda samimi itiraflarda bulunan İvana Sert Şöyle konuştu: “Kendi markam da olduğu için üretim maliyetlerini biliyorum. Bu sebeple alışverişe çok para ayırmam. Ayakkabı hariç hiçbir ürüne çok para harcamam. Pazardan da alışveriş yaparım, pazarcılarla pazarlık yapmaya bayılıyorum”. Forum Çamlık’ın düzenlediği kombin yarışmasına gösterilen ilgiden dolayı son derece memnun olduğunu söyleyen İvana Sert, kombinleriyle tarzlarını sergileme cesareti gösteren tüm katılımcılara teşekkür etti ve yarışma finalistleini açıkladı. Yarışmanın üçüncüsü Merve Midik 500, ikincisi Zeynep Tarhan 1.000, birincisi Barış Yaranay ise 1.500 TL’lik hediye çeki kazandı. Terlik almaya geldi, 1.500 TL’lik alışveriş çeki kazandı. Kombin yarışmasının birincisi olan genç üniversite öğrencisi Barış Yardanay, İvana Sert’in elinden hediye çekini alırken heyecanını gizleyemedi. Pamukkale Üniversitesi’nde otomotiv mühendisliği okuyan genç, terlik almak için Forum Çamlık’a geldiğini ve tesardüfen yarışmaya katılıp fotoğraf çektirdiğini söyledi.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
85
2016
EBRU ŞALLI VE CENGİZ ABAZOĞLU’NDAN DENİZLİLİLERE ÖNEMLİ TAVSİYELER
Ebru Şallı:
D
“Depresyon
İLACIM PİLATES”
enizli’nin alışveriş ve eğlence merkezi Forum Çamlık, Forum Fashion Week etkinlikleri kapsamında eğlenceli bir söyleşiye ev sahipliği yaptı. Spor ve sağlıklı yaşam alanında birçok başarıya imza atmış
Ebru Şallı ve ünlü modacı Cengiz Abazoğlu, Forum Çamlık ziyaretçilerine önemli tavsiyelerde bulundu. Ebru Şallı depresyon ilacının pilates olduğunu söylerken, Cengiz Abazoğlu da Denizli üretimi bornoz kullandığını belirtti.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
86
2016
Denizli’nin cazibe merkezi Forum Çamlık, Forum Fashion Week etkinlikleri kapsamında Ebru Şallı ve Cengiz Abazoğlu’nu ağırladı. Denizlililerin yoğun ilgi gösterdiği ve ünlüleri soru yağmuruna tuttuğu etkinlik renkli görüntülere sahne oldu. Ebru Şallı’nın güzellik sırlarını paylaştığı etkinlikte ünlü model sağlıklı ve fit bir görünüm için sporun önemini vurguladı. Pilatesin fiziksel ve zihinsel faydalarını anlatan Şallı, kadınlar için en iyi depresyon ilacının da pilates olduğunu söyledi. Etkinlik sonunda Denizlili kadınlar ünlü modele el dokuması kumaştan hazırlanmış özel elbise hediye etti. Denizlili kadınlara moda konusunda önerilerini aktaran Cengiz Abazoğlu da sezonun gözde parçalarını anlattı, trend renkler ve kombinler hakkında bilgi verdi. Bu sezonun renkli bir sezon olacağını söyleyen Abazoğlu, farklı beden yapılarına sahip kadınlar için tavsiyelerini paylaştı.
Still Art Dr. Mimar Halit Coza
DEPREMLE BİRLİKTE YAŞAMAK
S
on 30 yıl içinde dört büyük deprem felaketinin yaşandığı Türkiye’nin büyük bir bölümü (yaklaşık %95’i) birinci ve ikinci derece deprem bölgesi üzerinde bulunmakta ve bu bölge üzerinde nüfusun %95’i, sanayi bölgelerinin %98’i, barajların %93’ü yer almaktadır. Son yüzyıldaki depremlerde her yıl ortalama 1000 kişinin öldüğü ve 7000 binanın yıkıldığı hesaplanmıştır. Bu nedenle yapıları, yaşanılan depremleri hiç bir zaman belleklerden silmeden inşa etmek ve daha güvenilir düzeylere ulaştırmak gerekmektedir. 17 Ağustos 1999 KocaeliGölcük Depremi’nden sonra binalar üzerinde yapılan incelemeler, bazı gerçekleri tüm çıplaklığıyla sergilemiş ve yapılan hataların ne denli büyük olduğunu gözler önüne sermiştir.
safhalarında herhangi bir yasal veya mesleki denetime tabi olmadan inşa edilmektedir. Böylesine gevşek ve ilkel bir sürece herhangi bir başka ülkede rastlamak mümkün değildir.
Türkiye’de meydana gelen depremlerin gelişmiş ülkelere oranla daha fazla yıkım ve ölüme sebep olduğu bilinmektedir. Bu depremler sırasında ölçülen yer hareketi göstergeleri genelde pek fazla olmamakla birlikte yapılar yeterli kapasiteye sahip olmadıkları için yıkılmış ve insanların can ve mal kayıplarına yol açmıştır. Türkiye’deki günlük uygulamalarda karşılaşılan binaların çoğu etüd, planlama, tasarım, inşa ve bakım
Geçmiş depremlerde kentsel alanlarda can kayıplarının çoğu, depreme dayanıklılığı yetersiz veya arazi seçimi uygunsuz binaların çökmesi nedeniyle oldu. Artan nüfusu ve yetersiz barınma olanakları bulunan gelişmekte olan ülkelerde, böylesi binaların sayılarındaki artış gelecekte depremle ilişkili can kayıplarının ve ekonomik kayıpların artacağını düşündürmektedir. Gelişmekte olan ülkelerin bir
Ülkemizde yaygın olarak kullanılan çok katlı betonarme yapıların deprem performansları kalkınmış ülkelerde gözlenenlerin çok altında kalmaktadır. 1992 Erzincan depreminde 4-6 katlı betonarme binaların yaklaşık %50’sinin deprem hasarı nedeniyle tamamen yıkılıp yeniden inşa edilmesi veya ciddi bir tamir, takviye işlemine tabi tutulması gerektiği gözlenmiştir. Bu oran 1995 Hanshin (Japonya) depreminde gözlenmiş olanların yaklaşık 4 katı, 1995 Northridge (ABD) depreminde gözlenenlerin ise yaklaşık 12 katıdır.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
88
2016
bölümü, ulusal gelirin yaklaşık %2’sini deprem sonrası yeniden inşaya harcamaktadır, bunun sonucu deprem afetlerinin neden olduğu kayıplar, ulusal gelirde artışı önlemektedir. 1. derece deprem bölgesinde 100 m2’lik 5 katlı bir konut gözönüne alınmış, bunun toplam ağırlığı yaklaşık 500 ton olarak kabul edilmiştir. Bunun hesabında alınması gereken deprem yükleri • 1968 Yönetmeliği’ne göre 30ton, • 1975 Yönetmeliği’ne göre 50ton, • 1997 Yönetmeliği’ne göre 60-90 ton, • 1999 Depremi’nde sağlam zeminde 65-95ton, alüvyonlu zeminde 125-160ton şeklinde hesaplanmaktadır. Buna göre 1968 Yönetmeliği koşullarında hesaplanan bir binaya, yaşanan 1999 depreminde, hesapta öngörülenin, 5 misli fazla zorlama gelmiştir. Mühendislik kabul ve kuralları içinde sistemlerin, proje koşulları ötesinde bu kadar fazlalığı karşılaması mümkün değildir. Bu değerlendirmelerin ışığında eski yönetmelikler kapsamında projelendirilen ve yapılan binaların,
1999 benzeri bir depremde ayakta kalma şansı çok düşüktür. Ortaya çıkan hasar ve can kayıplarında eski yönetmeliklerdeki yetersizliklerin payı büyüktür. Eski yönetmeliklerde en küçük eleman boyutları da çok küçük tutulmuştur. 20 cm x 20 cm boyutunda pek çok kolon yapılmıştır; bunların hepsi bugün birer soruna dönüşmüştür. Depremler değil, binalar öldürür. Afet Bölgeleri’nde yapılacak yapıların hesap ve tasarım esaslarını belirleyen ve bu konuda proje mühendislerine yol gösteren kapsamlı bir yönetmelik yapılmıştır. Kanun hükmünde karaname olarak yayınlanan bu yönetmeliğe uyulmaması suçtur. 1975 yılından sonra kullanılmakta olan yönetmelik, yeni hesap esasları ve tasarım yöntemlerini içerecek biçimde 1997 yılında yenilenmiştir. Hem önceki, hem de yeni yönetmeliğe uygun projelendirilmiş ve bu projelere uyularak inşa edilmiş bir yapının yaşanan türden depremlerde göçmesi veya yıkıma neden olacak düzeyde ağır hasar görmesi beklenemez. Kaldı ki, İzmit Depremi sonrasındaki binalardaki ağır hasarın nedenlerinden
biri ve başlıcasının yönetmeliklerin yetersizliği değil, yapılanmanın bunlar göz önüne alınmadan gerçekleştirilmesi olduğu bilinmektedir. Mevcut yapı stoğunun tespiti ve değerlendirilmesine yönelik çalışmaların zaman yitirilmeden başlatılması zorunludur. Bunlara dayanarak kentteki binalarda yoğun bir onarım ve güçlendirme kampanyası başlatılmalıdır. Aşırı zayıflıklar belirlendiğinde, sınırlı harcamalarla hiç olmazsa sistemin ayakta kalması sağlanabilir. Deprem sonrası yapılan incelemelerde ortaya çıkan gerçekler şunlardır; • Hasar gören veya yıkılan yapıların çoğunda yapıldığı dönemin yönetmeliğine uyulmamıştır. • Tasarım aşamasında mimari ve taşıyıcı sistem seçilirken deprem davranışı göz önünde bulundurulmamıştır, binalar yeterli yanal rijitliğe sahip değildir ve çeşitli sistem zayıflıkları içermektedir . • Yapım aşamasında etkin bir denetim uygulanmamıştır, bunun sonucu olarak da inşa edilen yapı, tasarlanan yapıdan farklı olmuştur. Ülke genelinde yapılaşma ve yapım sistemini değerlendirme ve bunun ışığında yön belirleme zamanı gelmiştir. Geçmişe bakıldığında sistem son derece başarısızdır, sağlıklı bir düzen kurulamamıştır. Yaşanan sorunları, suçu sadece yüklenicilere atarak geçiştirmek mümkün değildir. Ortaya çıkan olumsuzluklarda sistemi oluşturan zincirin her halkasının payı vardır. Depremlerden elde edilen deneyimler, depreme dayanıklı yapı tasarımının daha mimari tasarım
aşamasında başladığını ortaya çıkarmaktadır. Yapıların depreme dayanıklı yapılması mimarın ve mühendisin en önemli amacı olmalıdır. ‘Depremle birlikte yaşama’nın başka yolu da yoktur. KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
89
2016
ÇAĞIMIZIN HASTALIĞI ÇÖLYAK Masum Sandığınız Karın Ağrısı ve Şişkinlik Şikayetleriniz Çölyak’a İşaret Ediyor Olabilir Ekmek, makarna, bisküvi ve diğer unlu mamüller… En sevdiğiniz yiyeceklerden uzak durmak zorunda kalmanıza neden olabilecek bu hastalığın adı çölyak. “Yaşam boyu devam eden tek gıda alerjisi” olan çölyak, genellikle kalıtsal olarak ortaya çıkıyor; tedavi edilmediği ve özenli davranılmadığı takdirde de hayatı çekilmez hale getirebiliyor.
E
Ailenizde çölyak hastası varsa siz de dikkat etmelisiniz Çölyak hastalığı bağırsaklarda besin maddelerinin sindiriminin ve emiliminin bozulmasına yol açan bir hastalıktır. Çölyak hastalığı olan insanlar; buğday, arpa, çavdar ve bir dereceye kadar da yulafta da bulunan bir protein olan ‘gluten’ e karşı hassasiyet gösterirler. Bu kişiler gluten içeren gıdalarla beslendiklerinde ince bağırsaklarında oluşan immunolojik reaksiyonlar sonucu hücrelerde iltihap ve hasar oluşturur. Oluşan bu hasar sonrasında besin maddelerinin sindirimi
ve emilimi bozulacağından, ishal ve zamanla vücutta bazı maddelerin eksikliği ortaya çıkar. Çölyak hastalığı genetik bir hastalıktır ve hastaların yüzde10 kadarında ailede çölyak hastalığı olan başka bireyler vardır. Çift yumurta ikizlerinde yüzde30 oranında görülürken, tek yumurta ikizlerinde görülme oranı yüzde70’tir. Stres de çölyaka zemin hazırlıyor Bazı viral enfeksiyonlar ve stres durumları hastalığın ortaya çıkmasına sebep olabilir. Her yaşta ortaya çıkarsa da 8-12 aylık çocuklarda ve 30-40 yaş aralığında daha sıktır. İleri yaşlarda da ortaya çıkabilmektedir. “Latent” veya “sessiz çölyak” hastalığı ise, bu hastalığa ait tipik bulguların olmadığı fakat kalıtsal yatkınlığı olan hastalar için kullanılan bir terimdir. Bu hastalarda zamanla çölyak hastalığı yerleşir. Çölyak hastalığının gerçek sıklığı bilinmemektedir. Kan bankasındaki kanlar üzerinde yapılan serolojik çalışmalar her 300 kişiden birinde bu hastalığın bulunabileceğini düşündürmektedir.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
90
2016
Çölyak; ishal, şişkinlik ve karın ağrısı ile kendini belli ediyor Emilim ve sindirim bozukluğunun derecesine bağlı olarak Çölyak hastalığı çocuklarda ve erişkinlerde farklı belirtilerle kendini gösterir. Çocuklarda gelişme ve büyüme geriliği çölyak hastalığının erken bulgusu olabilir. Karın ağrısı, bulantı, kusma, ishal, huysuzluk, uyuklama, davranış bozuklukları ve okulda başarısızlık görülebilecek diğer belirtilerdir. Bulguların ortaya çıkması ve şiddetlenmesi yıllar sürebilir. Çölyak hastalığı erişkinlerde genellikle 3040 yaş civarında ortaya çıkarsa da daha ileri yaşlarda da görülebilir.
Hastalıklı kişilerde belirtiler iki şekilde kendini gösterir: • Emilim bozukluğuna bağlı olanlar • Besin, mineral ve vitamin eksikliğine bağlı olanlardır. Hastalarda temel besin kaynakları olan; protein, karbonhidrat ve yağ emilimi bozulmuştur ve en ciddi emilimi bozulan ise yağlardır. Yağ emiliminin bozulması sonucu hastalarda ishal ve şişkinlik şikayetleri ortaya çıkabilir. Karbon hidrat emi-
diğinde, ayrıntılı bir muayeneden sonra bazı kan ve dışkı testleri istenir. Kalsiyum, magnezyum, potasyum, protein, kolesterol, B12 vitamini, A vitamini, folik asit ve demir gibi bu hastalıkta vücutta eksilebilecek bazı maddelerin kandaki seviyelerinin ölçülmesi, tam kan sayımının yapılması ve iltihap belirteçlerinin kontrol edilmesi yanında; çölyak hastalığının teşhisinde kullanılan bazı testlerin de yapılması gerekir. Çölyak hastalığının tanısında mutlaka yapılması gereken bir diğer inceleme, ince bağırsak mukoza biyopsisidir. Özellikle belirgin kilo kaybı, karın ağrısı, kansızlık, gece terlemeleri ve kanama gibi bulguları olan hastalarda bu incelemelerin yapılması ve gerektiğinde bilgisayarlı batın tomografisi gibi başka görüntüleme yöntemlerine başvurulması gerekebilir.
lim bozukluğu sonucu ise hastalarda laktoz intoleransı ortaya çıkar, bu durum sütlü yiyecekler sonrası hastalarda karın ağrısı ve şişkinlik gibi şikayetlere neden olabilir. Hastalarda beslenme bozukluğu, vitamin ve mineral yetersizliğine bağlı olarak; • Zayıflama ve ödem • Kansızlık (demir ve B12 vitamin eksikliği) • Kemik erimesi (osteoporoz) • Kolay çürüme (K vitamin eksikliği) • Sinir hasarı =periferik nöropati (B12 ve B1 vitamin eksikliği) • Kısırlık (adet bozukluğu, düşükler) • Kas güçsüzlüğü (potasyum, magnezyum yetersizliği) • Saç dökülmesi • İştahsızlıktır.
Tedavi
Nasıl teşhis edilir? Çölyak hastalığından şüphelenil-
Erken dönemde teşhis edilmediğinde çölyak hastalığı ciddi problemlere yol açabilir. Yukarıda tarif edilen bulgulara benzer şikayetleri veya ailesinde çölyak hastalığı öyküsü olanların bir iç hastalıkları uzmanı veya gastroenteroloji uzmanına başvurmaları gerekir. Çölyak hastalığı olanların yüzde10 kadarında; anne, baba, kardeş veya çocuklarında da aynı hastalık görülebilir. Gebelik döneminde kansızlığı belirgin ölçüde şiddetlenen kadınların çölyak hastalığı yönünden araştırılması gerekir. Çölyak hastalığında tedavinin temelini sıkı bir glutensiz diyet uygulanması oluşturur Bu amaçla gluten içeren tahıl ürünleri (buğday, arpa ve çavdar) kullanılarak yapılan gıda maddelerinin kesinlikle yenmemesi gerekir. Pirinç,
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
91
2016
mısır, patates ve soya unundan yapılmış ürünler yenilebilir. Meyve, sebze, yumurta ve et ürünlerinin yenmesinde sakınca yoktur. Gluten içermeyen bir diyetin uygulanması normal beslenmeye göre daha pahalı, güç ve sıkıcı olabilir. Bu nedenle kesin tanı konulmadan bu tür bir diyetin uygulanması tavsiye edilmez. Bu hastalarda laktoz eksikliği (laktoz intoleransı) de olabildiğinden başlangıçta süt ve sütlü gıdaların alınmaması önerilir. Glutensiz diyete başlanmasından günler sonra şikayetlerde azalma görülmeye başlar. Şikayetlerin tamamıyla ortadan kalkmasına rağmen bağırsak mukozasının tamam olarak iyileşmesi bazen 2 yıl kadar sürebilirse de bağırsak mukozasındaki iyileşme genellikle 3-6 ay içinde gerçekleşir.
Çölyak hastalığında ilaç tedavisi yoktur Sıkı bir glutensiz diyet uygulayan hastalarda hastalık genelde iyi bir gidiş gösterir. Tedavi edilmeyen vakalarda uzun dönemde (20-30 yıl) ortaya çıkabilecek ciddi bir hastalıklar arasında; ince bağırsak lenfoması, ince bağırsak ülserleri ve kollajenöz çölyak hastalığı sayılabilir. Sıkı diyet ile kansere dönüşüm engellenebilir.
Beyaz Perde Mete ÜSTÜNTAŞ
BAYAN PEREGRINE’İN
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
92
2016
TUHAF ÇOCUKLARI
B
aşrollerinde Eva Green, Asa Butterfield, Samuel L. Jackson, Judi Dench gibi önemli oyuncuların yer aldığı Tim Burton’ın Bayan Peregrine’in Tuhaf Çocukları seyirciye fantastik bir dünyanın kapılarını aralıyor. Uzun zamandan beri vizyona girmesi beklenen film sonunda vizyona girdi. Bildiğiniz üzere Burton’ın önceki filmlerinde seyirci olarak kendimizi her zaman fantastik bir dünyanın içerisinde hissederdik. Ancak bu filmde Burton, her ne kadar hikâyede anlatılanın fantastik bir zaman diliminde geçtiğini gösterse de kimi zaman fantastik olanın gerçeklikle buluştuğu anlara tanık olmamızı sağlıyor. Ransom Riggs’in romanından uyarlama olan film Küçük Jacob ipuçlarını izleyerek gizemli bir adaya gitmesi ile başlıyor. Bu adada Miss Peregrine’s Home For Peculiar Children adında bir evin kalıntılarını bulur. Film iyiler ve kötüler arasında ki klasik çekişmeyi anlatmakta aslında ama muhteşem bir kurguyla beraber. Burton’ın, seyircisini gerçekten iyi bir şekilde doyurduğunun altını çizebiliriz. Yan rol kullanımında da oldukça tipik karakterler üzerinden anlatımına renk katan yönetmen, yetimhaneyi yöneten otoriter Bayan Peregrine’i ve onun
olağanüstü birbirinden farklı özellikleri olan çocukları ile bize yer yer önceki filmlerinden Alice in Wonderland (Alis Harikalar Diyarında) filmini hatırlatıyor. Oyuncu seçimi açısından oldukça spesifik karakter kullanımı yapan Burton, filmin anlatımı açısından daha çok gözleri ile dikkat çeken oyuncuları kullanmayı tercih etmiştir. Bu açıdan da Burton’ın 2005 yapımı Corpse Bride (Ölü Gelin) adlı animasyon filmini hatırlayabiliriz. Filmin müziklerine gelecek olursak Burton’ın bu açıdan sıkı bir çalışma içerisine girdiğini fark etmeniz mümkündür. Zira filmde kullanılan bazı şarkılar tarihsel açıdan belli bir imge durumundadır. Misal filmde kullanılan Flanagan and Allen’ın “Run Rabbit” –İkinci Dünya Savaşı- şarkısı filmin fantastik yapısına gerçeklik algısını taşıyan bir başka unsurdur. Sonuç olarak filmin kompozisyonuna ve sahip olduğu ayrıcalıklara bakacak olursak esasında Burton’ın elinde koca bir hazine olduğunu fark ederiz. Soğuk havalar yaklaşırken hafta sonunda sinema kaçamağı yapmak isteyenler için ideal bir film diyebilirim. Hepinize şimdiden iyi seyirler.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
93
2016
Kitapçı Kedisi
Mete ÜSTÜNTAŞ
YAZAN ÖZDEMİR ASAFSA OKUMALI İNSAN ÖZDEMİR ASAF
1923
Ankara doğumlu olan Asaf edebiyata gönül vermiş değerli isimlerden biri. Şiirleriyle dikkat çeken şair; sevgiden ayrılığa, taşlamadan umutsuzluğa birçok konuda mürekkep akıtmıştır. Şiirlerinde “İkinci Kişi ” sorununu çokça işlediğini görüyoruz. Asaf özgün bir şair olmak için uğraşmış belli bir akıma bağlı kalmadan ilerlemeye çalışmıştır. Şiirlerinde oluşturduğu farklı biçim anlayışı Asaf’a ikilikler ve dörtlükler yazdırdı. Bu tarz şiirlerinde alay, ironi, taşlama iç içe bulunur. Bir de yaşadığı çağla, toplumuyla ve en önemlisi kendisiyle hesaplaşmasının buruk öfkesi gözlemlenir şiirlerinde. Özdemir Asaf’ın şiir anlayışından bahsettim, çünkü onun ölümünden sonra yayımlanan şiir kitabı “ Benden Sonra Mutluluk” farklı konuları ele aldığı şiirleriyle bezenmiş durumda. Doğan Hızlan derlediği bu kitapla ilgili şunları söylüyor ve bu sözleri-
ne kitapta da yer veriyor: İşimiz zordu. Binlerce şiir arasından bir seçim yapmak gerekiyordu. Özdemir Asaf birçok şiirinin defterlerde ve dergi yapraklarında sararmasını istemiş. Kitaplarına almamış. *** Şiirleri büyük bir özenle kitaba aldık.” 278 sayfalık kitap, altı bölümden ve üç yüzü aşkın şiirden oluşmakta. Kitapta Asaf’ın dergilerde bile gözükmemiş şiirlerini görüyoruz. Gözlerimiz Asaf’ın satır incilerine değdikçe biraz daha merak konusu oluyor şairin anlatmak istedikleri, satırlarında kendine sakladığı taraf, çağdaş Türk şiirinin şairi olma çabası. Sevgiden taşlamaya, yüreğindeki burukluklardan, ikilemlere birçok mesaj var kitapta. İkilikler, başı ya da sonu verilmeden insanı etkileyen satırlar dikkat çekmekte. Korkmak adlı şiirinin son ikiliği şöyle yazar “seninle ölmek varken / onunla yanlış yaşamak” … Birçoğumuzun hayatında onunla KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
94
2016
ölmek varken bir başkasıyla olma zorunluluklarımız yok mu? Ya da “ aşk o kadar ne ise / uzaklığın yanında/ uzaklar o kadar aşk oluyor /adamın canında Ne demeli, ateş, alev, can / sormalı önce uzaklardan/ kimi kül olur gider/ kimi yanar rüzgârlardan “ diyor şair. Dediği gibi uzaklaşınca gölümüzden ıraklaşanlar bir de tam tersi uzaklaştıkça bizim olanlarımız yok mu? Shakespeare’e bile seslenmiş zamanında şair. Gel de okuma bu adamı“ Yetersiz iyi niyet kötüsüne yol açar” diyor şair bir epigramında. Yüreklere seslendiği kadar vicdana seslendiği kadar mantığa davet ediyor. Şiir okumak, bir şairi anlamaya çalışmak, satırlarda aramak yüreğimizdeki kuytu köşeyi, aşkımızın kıtalardan taştığını görmek, yaşadığımız ikilemleri bir şairin kaleminden okumak… İnce fikirli, naif yürekli insanların işidir şiir. “Benden Sonra Mutluluk” naif yürekli insanların yeni adresi olsun.
30 yıllık araştırmanın ardından çıkan kitap Egeli Yazar Ahmet Zeki Muslu, 30 yıllık araştırma sonucunda Kuvayi Milliye ve zeybeklerin Ege’deki yaşantılarını derleyerek ‘Mor Cepkenliler’ ve ‘Menderes’in iki yakası’ kitabında bir araya getirdi. Denizli’de Halikarnak Kitapevinde düzenlenen söyleşi ve imza günüyle kitapseverlerle buluşan Muslu, zeybekler ve Kuvayi Milleyinin doğuşunu bu kitaplarda topladığını belirtti.
E
geli Yazar Ahmet Zeki Muslu, “Kuvayı Milliye’nin doğuşu ve zeybekler” konulu imza ve söyleşi günü düzenledi. Halikarnas Kitapevinde düzenlenen etkinliğe, çok sayıda kitapsever katıldı. ‘Mor Cepkenliler’ ve ‘Menderes’in iki yakası’ kitaplarının yazarı olan Ahmet Zeki
Muslu, 30 yıllık bir araştırma neticesinde, Zeybekler ve Kuvayi Milleyenin doğuşunu incelediğini ve bu bilgileri iki kitapta derlediğini belirtti. Halikarnas Kitapevinde kitapseverlerle bir araya gelen Muslu, “ Bu 2 kitap zeybeklerin kurtuluş savaşı mücadelesine nasıl katıldıklarını anlatmaktadır.
Ahmet Zeki Muslu - Cemal Ataman
Tam 30 yıl boyunca araştırma yaparak bu kitapların bilgilerine ulaşıp, kaleme aldım. Bu kitaplar aynı zamanda Anadolu’daki kurtuluş savaşını anlatan bir eserdir. Okuyucuların da büyük bir keyifle okuyacağını düşünüyorum” dedi. Konuşmasının ardından Muslu, okurlara kitaplarını imzaladı.
Ahmet Zeki Muslu - Binnur Olcaytürkan KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
96
2016
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
97
2016
Kasım ayına hem parasal konular, hem de geleceğinize etki eden konularda alacağınız önemli sorumluluklarla giriş yapacaksınız. Toplumsal konular, ön planda olmak, gelecek projeleri tüm ay boyunca sizi canlı kılacak. Güçlü ve etkili insanlarla yapacağınız görüşmelerde onların sizin söylediklerinizin veya yapacaklarınızın arkasında durduğunu görmek kendinize olan güveni körükleyebilir. Kasım ayına, Ekim ayının sonunda aldığınız, özel hayatınızla ilgili yeni kararlarla giriş yapacaksınız sevgili Boğalar. 01-03-05-07 Kasım, olumlu tarihleriniz. Özellikle hem özel hayatınızda hem de iş alanlarınızda güçlü ve etkili insanlardan aradığınız faydayı görebileceksiniz. 12 Kasım’dan sonra bankayla görüşmeler artabilir, vergi konularına çözümsel yaklaşmak isteyebilir, nafaka işiyle uğraşabilirsiniz.
Hemen Ekim sonunda oluşan Yeniay ile birlikte Kasım ayına “merhaba” diyeceksiniz sevgili İkizler. İş hayatınızın oluşumları bu ay çok etkili olacak, çok fazla koşturacaksınız, çok fazla başkalarına hizmet edeceksiniz ve işinizde kendinizi göstermek isteyeceksiniz. 21 Kasım itibarıyla özel hayatınızda kimliğiniz ön plana çıkmaya başlıyor. Sevdiğiniz insanın hayatına göre hareket etmek, karşı tarafın beklentilerine göre davranmak önemli. Kasım ayı olumlu etkilerle başlıyor. Bu ay, bir yandan iş hayatınızda önemli sorumluluklar üstlenirken bir yandan da iş ve özel hayatınız arasındaki dengeyi iyi korumak durumunda kalacaksınız. 29 Kasım’da oluşan Yeniay iş, hizmet ve sağlık alanlarınızda gerçekleşecek. Bu Yeniay ile beraber bazı işlerinizde, özelikle ortaklaşa adım attığınız işlerinizde birtakım sıkıntılar ve sorunlar yaşamaya meyilli olabilirsiniz. Kasım ayı ev, aile ve yuva konularına odaklandığınız bir ay olacak sevgili Aslan ve yükseleni Aslan olanlar. 05 Kasım’da özellikle sevdiğiniz insanla yapacağınız bir seyahat, eğitimsel konulara yönelik birtakım adımlar ya da tatil planları keyfinizi yerine getirecek. 23 Kasım, düşüncelerinizde biraz hayata dar bir bakış açısıyla yaklaşabilirsiniz. Belki de üstleneceğiniz sorumluluklardan kaynaklı olarak böyle hissediyorsunuz. Kasım ayında iletişimsel konularınız fazla olacak, düşüncelerinizi daha fazla yakın çevrenizle paylaşacaksınız sevgili Başaklar. 14 Kasım’da oluşan Dolunay, seyahat, yabancılarla yapılacak işler, eğitim, ticaret, medya ve hukuk alanlarınızı hareketlendirecek. Bu Dolunay, yakın çevrenizdeki olup biten olaylara daha fazla odaklı olduğunuz için, uzak çevrenizdeki insanlarla uğraşmak sizi fazlasıyla hassas kılabilir. KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
98
2016
Parayla ve özellikle de yakın çevrenizle ilgili önemli sorumluluklar, bu ay devrede. Kasım ayının ilk haftasındaki güzel ve olumlu etkiler sizi daha yukarıya taşıyabilir. 12 Kasım’dan sonraki iki haftalık süreçte yakın çevrenizle iletişiminiz artmaya başlıyor. İletişim, satış, reklam, pazarlama, bilgisayar sektöründen birinde çalışıyorsanız bu alanda konuşmalar, görüşmeler ve toplantılar hızlanacak.
Kasım ayı kişisel girişimlerinizle ve bu alanda alacağınız yeni kararları uygulamaya koymakla başlıyor sevgili Akrepler. Başınızda çok iş olacak ve bütün bu işlerle teker teker uğraşacaksınız. 14 Kasım’daki Dolunay, özel hayatınızda ve ikili ilişkilerinizde gerçekleşecek. Kendi hayatınıza ve girişimlerinize bu kadar odaklandığınız bir dönemde özel hayatınızdaki insana daha fazla vakit ayırmalı ve bu Dolunay’da onun şartlarına göre hareket etmelisiniz. 21 Kasım’dan sonra artık tam anlamıyla kimliğinizi parasal konularda ortaya koymaya başlayacaksınız.
Kasım ayı biraz geri planda durmanız gereken ve sağlığınızı hiçbir şekilde ihmal etmemeniz gereken bir ay sevgili Yaylar.05 Kasım’da özel hayatınızda ve aşk hayatı eyifli, esnek, canlı, iyimser, farklı, güzel bir gün sizi bekliyor. Çocuğunuz varsa onunla olan bağlantınız da sandığınızdan daha esnek, daha keyifli ve daha rahat akabilir. 26 Kasım aşk hayatınızda çok mutlu olacağınız tarihlerden bir tanesi. Sevdiğiniz insanla farklı, keyifli, sıra dışı, yenilikçi fikirlerin devreye girdiğini göreceksiniz.
Kasım ayı, soysal çevre konularının aktif olduğu bir ay olacak. Ekim ayının sonunda sosyal çevre ve arkadaşlık alanınızda oluşan Yeniay ile beraber, Kasım ayında da geleceğinize yönelik her tür planı ve programı devreye sokmanız mümkün. Kasım başı çok güzel etkilere sahip olacaksınız. 21 Kasım itibarıyla artık biraz geri planda durmak sizin için önem kazanıyor.
Kasım ayı iş hayatınızda ve kariyerinize yönelik adımlarınızda çok güzel başlangıçlar ve kararlarla başlıyor sevgili Kovalar. 14 Kasım’da oluşan Dolunay, ev, aile ve yuva alanlarınızda gerçekleşiyor. Ailenize, yuvanıza, sevdiklerinize önem vermek bu Dolunay ile birlikte ön plana çıkacak. 22 Kasım tarihini bir kenara not edin çünkü bu tarihte çok güzel bir eğitim, iş, seyahat, ticaret fırsatı devrede olacak.
Kasım ayı eğitim konularınız, yabancılarla yapılacak işler, seyahat, iş görüşmeleri, toplumsal konular anlamında çok şanslı bir ay. 14 Kasım’daki Dolunay’da, satış, reklam pazarlama, iletişim, yayıncılık, tanıtım ve bilgisayar alanlarınızda hassas birkaç gün geçirebilirsiniz ya da yurtdışı bağlantılı işlerinizin sonuçlarını bu alanlarda etkili bir şekilde alabilirsiniz. Yakın çevrenize de bu Dolunay daha fazla özen göstermeniz gerekebilir.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
KASIM-ARALIK
99
2016