2019
MAYIS HAZİRAN
ÇOCUKLARIMIZA DOKUNMAYIN!
DTO’NUN
ANKARA VE İSTANBUL ÇIKARMASI
TÜRKİYE’NİN MOR CENNETİ
KUYUCAK KÖYÜ
KLEOPATRA
ve MARCUS ANTONİUS
BEŞ ÜNLÜ TABLONUN
SUBLİMİNAL MESAJLARI
EDİTÖRDEN…
MUTLU OLMAM İÇİN GÜNEŞİ GÖRMEM GEREK... u ay gerçekten haberlerimiz ve röportajlarımızla dolu bir STİLL LİFE sizleri bekliyor. Ama önce; bizler için hayatını adayan, hiçbir fedakarlıktan kaçınmayan bizi her zaman “bebeği” olarak gören, başta kendi annem olmak üzere tüm annelerimizin “Anneler Günü”nü kutlayarak yazıma başlamak istiyorum.
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
B
Uzun ve soğuk bir Nisan ayının ardından beklediğimiz yaz geldi nihayet. Her ayın kendine özgü bir güzelliği vardır elbet ama bana sorarsanız benim mutlu olmam için güneşi görmem gerek. İçimizi ısıtan güneşi, çiçeklerle bezenmiş dalları, yemyeşil çimleri süsleyen gelincik ve papatyaları gördükçe mutlu olmamak elde değil. Zaten hayatımızda bizi mutsuz eden bu kadar çok şey varken bizi motive edecek şeylere ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Çünkü mutlu ve keyifli geçen günümüz bazen aldığımız kötü bir haberle berbat olabiliyor. Özellikle içinde çocuk, kadın ve şiddet geçen haberleri aldığımızda bütün neşemiz boğazımıza düğümleniyor. İnsanlığımızdan utanmak bile bu üzüntümüzü geçirmeye yetmiyor. Yaşadığımız toplumun acı gerçeği bu ne yazık ki ve maalesef bu tarz haberleri hemen hergün alıyoruz. Biz de STİLL LİFE olarak sesimiz yettiğince okuyucularımıza bu konuları aktarmaya gayret gösteriyoruz. Bu sayımızda, özellikle son zamanlarda sıkça karşılaştığımız ve tüylerimizi diken diken eden “çocuk istismarı” konusunu işledik. Bunun dışında yeni sayımızda yer alan diğer konu başlıkları ise kısaca şöyle:
4
Binnur OLCAYTÜRKAN @binnur. olcayturkan
Denizli Ticaret Odası ve Denizli İhracatçılar Birliği’nden haberler, Türkiye’nin lavanta diyarı “Kuyucak Köyü”, bir dönem hepimizin başına gelen ve anne babaları ciddi şekilde zorlayan ergenlik meselesi. “Ege’nin en büyük kitap fuarı” sloganıyla yola çıkan ve bu yıl 3.sü gerçekleştirilen Denizli Kitap Fuarı. Japonya’da 2019 Türk Kültür yılı. Her sayımızda olduğu gibi bu sayımızda da küçük stil tüyoları, kitap ve sinema önerileri ve iglinizi çekecek, keyifle okuyacağınız daha pek çok konu sizleri bekliyor. Yine bu sayımızda değerli yazarlarımız Uz. Klinik Psikolog Fatma Kurt, Emrah Varol, Cemal Ataman, Didem Saraçel, Psikolojik Danışman Kemal Tuncer, Fatma H. Subaşı, Savaş Ünlü, Dr. Hakan Türkoğlu, Nilüfer Bayrak, Dr. Mimar Halit Coza, Diş Hekimi Hamdi Özdemir, Cenk Çatalok ve Veteriner Hekim Hasan Kılınç birbirinden keyifli yazılarıyla sizlerle olacak. Bir sonraki STİLL LİFE’da buluşmak üzere sevgiyle kalın...
İÇİNDEKİLER
İKİ AYLIK YEREL SÜRELİ YAYIN YIL: 5 SAYI:26 MAYIS-HAZİRAN 2019
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
İmtiyaz Sahibi Binnur OLCAYTÜRKAN
6
10 YENİ NESİL OKULU EGEBİL OKULLARI
14 ERGENLİK DÖNEMİ VE ÖZELLİKLERİ -Fatma Kurt-
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Burak KUTLUĞ Editör Binnur OLCAYTÜRKAN Pazarlama Burak KUTLUĞ Katkıda Bulunanlar Cemal Ataman Abdil Yaşaroğlu Emrah Varol Psikolojik Danışman Kemal Tuncer Ümit Bilgiç Mimar Halit Coza Diş Hekimi Hamdi Özdemir Nilüfer Bayrak Didem Saraçel Savaş Ünlü Mehmet Selçuk
16 BİLNET OKULLARI, YAZ OKULUYLA İDDİALI...
Hukuk Danışmanı Av. Evrim BAŞEREN Kapak ve Sayfa Tasarım Burak KUTLUĞ Adres İstiklal Mah. 1170 Sk. No:18 D:2 DENİZLİ Telefon: 0 545 767 05 47
BASIM YERİ Gülermat Matbaacılık 5619 Sok. No:6 Meriç Mh. Çamdibi - Bornova - IZMIR Tel: 0232 433 61 33 www. gulermat. com
18 KADINLAR ÜRETTİKLERİNİ SATIYOR, ÜLKE KALKINIYOR
20 BİZ SİZİ ÇOK SEVDİK - Emrah Varol -
Still Life Dergisi basın yayın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir. Köşe yazılarının sorumluluğu yazarına aittir.
22
Still Life Dergisi basın yayın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir.
KESKİN MİMARLIK “ANAHTAR TESLİM PROJELER”
26
44
39 EVTEKS FUARI’NDA DENİZLİ RÜZGÂRI ESTİ
İNSANLIĞIN EN KORKUNÇ SUÇU: ÇOCUK İSTİSMARI
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
BAŞKAN ERDOĞAN VE EKİBİ DUR DURAK BİLMİYOR. DTO ANKARA VE İSTANBUL’A ÇIKARMA YAPTI
7
50 TA R İ H İ N U N U T U L M A Z A Ş K L A R I KLEOPATRA ve MARCUS ANTONİUS
52 TÜRKİYE’NİN MOR CENNETİ KUYUCAK KÖYÜ
58 ÇOKLU ZEKA MODELİ SİZE BİLDİKLERINİZİ UNUTTURACAK!
60 5 ÜNLÜ TABLONUN SUBLİMİNAL MESAJLARI
70 BİRİ İSTANBUL’U GÖZETLİYOR DOLMABAHCE PALACE M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 9
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
8
Özgür Oto Menderes Bulvarı No:41 Gümüşçay / Denizli Tel: (258) 371 39 99 Özgür Oto bir Doğuş Otomotiv Servis ve Tic. A.Ş. yetkili servisidir. M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 9
9
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 9
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
YENİ NESLİN OKULU
EGEBİL OKULLARI kul, hayata hazırlanış değil; hayatın kendisidir” ilkesinden yola çıkan Ege Üniversitesi Güçlendirme Okulları, 62 yıllık tecrübesini ve yükseköğretim gücünü birleştirerek okul öncesi eğitiminden başlayarak her kademede başarıyı yakalayacak öğrenciler yetiştirmeyi amaçlıyor. Denizli Egebil Anadolu Lisesi Okulları, bilgiyi yaşamla bütünleştiren, her türlü bilimsel, kültürel ve sosyal yeniliğe açık bireyleri yetiştiren Ege Üniversitesi’nin vizyonunu her yaştan öğrenciye ulaştırmak amacıyla kuruldu. Egebil Okulları, yarım asırlık köklü geçmişiyle Ege Üniversitesi’nin uluslararası alanda rüştünü ispatlamış akademik başarısını baz alıyor.
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
O
10
EGEBİLLİ OLMAK AYRICALIKTIR Ege Üniversitesi Güçlendirme – Egebil Okulları CEO’su Faruk Tatar, lansman toplantısında yaptığı açıklamalarda: “Hikayemiz bundan 7 yıl önce başladı. Türkiye’de inanılmaz bir genç nüfus var. Eğitim sistemimizin eksiklikleri nelerdir diye baktık. Yeni dünyanın eğitim ve okul sistemini A’dan Z’ye tasarlayarak yola çıktık. Denizli’nin sanatına, sporuna, ekonomisine, iş dünyasına yön vermek istiyorsak bunun yolu kaliteli eğitimden geçiyor. Bir tarafımızda Ege Üniversitesi, bir tarafımızda Bilfen Şirketler Grubu’nun bilgi ve tecrübelerinden güç alarak Egebil Okulları’nı hayata geçirdik. Egebil Anadolu Liseli olmanın ayrıcalığını ülkemize yaymak ve modern çağın gerektirdiği bilgiyi yaşamla bütünleştiren, evrensel ilkeler ışığında, bilgiye ulaş-
mayı ve onu kullanmayı bilen, akademik olarak tam donanımlı, okuma becerisi gelişmiş, ana dilini ve en az bir yabancı dili yaşamında etkin biçimde kullanan, sanatsal ve kültürel etkinliklerin içinde olmayı ve takip etmeyi seven, spor yapmanın gelecekteki sağlıklı yaşamın garantisi olduğuna inanan, çok yönlü ve üretken bireyler yetiştirmek kurumumuzun öncelikli hedefleri arasında yer alıyor. Öğrenme ortamına aktif katılımla, öğrenmeyi içselleştirmiş ve öğrenmeye her zaman ihtiyaç duyan bireylerin yetişmesine katkı sağlayan eğitim kadrosuyla “Yeni Neslin Okulu” olarak dışa doğru yelken açtık. Her bireyin ve velinin bir parçası olmak istediği, öğrenci yaşantılarını ön plana çıkararak geçmişten geleceğe bir köprü kuran Egebil Anadolu Lisesi, örnek niteliklere sahip ve kendini yenileyen bir okul markasıdır. Uluslararası bakış açısına sahip, bireylere güç ve ilham veren bir eğitim ağıyla
aklı ve bilimi rehber edinen çağdaş bir eğitim modeliyle, Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı, farkındalık düzeyi yüksek, çevreye ve topluma duyarlı, hoşgörülü, yaptığı hizmetlerle insanlığa ve vatanına katkı sağlayacak özgüvenli gençler yetiştirmektir. Eğitimde kalite ve başarılarıyla fark yaratan, Egebil Okulları, Ege’den doğup Türkiye’nin seçkin bir eğitim kurumu olmayı amaçlamaktadır.” dedi. Denizli Egebil Anadolu Lisesi Okulları Kurucu Temsilcisi Baki Bağadır ise yaptığı açıklamada: “Eğitimde güçlü çözüm ortakları, nitelikli akademik kadro, eğitim ve öğretime bir bütün olarak bakılması gerektiğine inanan kurumumuz, güçlü çözüm ortakları ile gücünü ortaya koyuyor. Taşıma, güvenlik ve yayıncılık alanlarında sektörün en iyileriyle iş birliği içinde olan kurumumuz aynı zamanda hizmet içi eğitimlerle sürekli yenilenen bir akademik kadro anlayışına sahip.” dedi. 2019-2020 EĞİTİM ÖĞRETİM DÖNEMİNE HAZIRIZ Denizli Egebil Anadolu Lisesi, Eylül ayında başlayacak 2019-2020 eğitim ve öğretim dönemine hazır. Atatürk ilke ve inkılâplarına bağlı, yüzü batıya dönük, dünya ile rekabet edebilecek bireyler ve nesiller yetiştirmeyi ilke edinen Denizli Egebil Anadolu Lisesi, yeni eğitim öğretim döneminde kalite ve başarıları ile fark yaratacak. Öğrenci kayıtlarının başladığı okul için erken kayıt avantajlarını kaçırmayın.
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 9
11
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 9
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
Cemal Ataman BENİ KUZU GÖBEĞİ TOPLAMAYA GÖTÜRÜR MÜSÜN? ağlar çağırıyordu yine. Dağların çağrısına uymamak olmazdı. Çağrıya aracılık eden dağcılık grubuna, “katılıyorum” mesajı gönderildi. Hava güneşli olacaktı. Üç gün durmaksızın yağan yağmur dinmişti. Dağ yürüyüşlerinin en zor tarafı sabah erkenden kalkmaktı. İlk saatler atlatıldıktan sonra gerisi kolaydı. O sabah da aynısı olmuştu. Çalan alarmla birlikte yataktan fırlaması söz konusu değildi. Ancak üçüncü uyarıdan sonra kalkabildi. Sonrası hızla duş, traş, giyinme, çay ve evden çıkış. Toplanma yerinde arkadaşlarla ilk hasret gideriş ve yol. Günün en güzel etkinliği bir köy kahvesinde köy kahvaltısı. Köyden dağ yoluna yürüyüş. Orman, ağaçlar, kuş cıvıltıları, derelerin çağıltısı. İşte hayat. Fotoğraf için duraklamalar. Günün sürprizi gerçekleşti birden. Arkadaşlardan biri: “kuzu göbeği buldum” diye bağırınca, bütün gözler avcı gözü oldu. Herkes kuzu göbeği aramaya başladı yürürken. Kimi uzaktan görüp topluyor, kimi üzerine bassa bile fark edemiyordu. O yöreden herkes kendine göre kuzu göbeği topladı. Kuzu göbekleriyle fotoğraflar çekildi. Ahmet de kuzu göbeklerini fotoğrafladı ve paylaştı. O akşam ailesine kendi elleriyle pişirip ikram etti. Ahmet’in işiydi mutfağa girip yemek pişirmek. Turizm aşçılık okuluna severek girmiş, yüksek okulda da aynı tercihi sürdürmüştü. Şimdi lüks bir kafe restoranda aşçılık yapıyor Ahmet. Uzun boylu ve yakışıklılığıyla olduğu kadar; düzgün bir insan
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
D
12
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 9
oluşuyla da çevresindeki arkadaşları ve yakınları tarafından çok seviliyor. Gül Cihan, ne yapacağını şaşırmış halde. Uzun zamandır hasta olan kardeşi için elinden birşey gelmemesi kahrediyor onu. Hastalık dördüncü aşamada ve kardeşi gözünün önünde eriyor ve acı çekiyor. Kader iki yıldır sırtını döndü sanki onlara. Kardeşi Murat’a bakmaktan usanan gelinleri evi terkedince nasıl da şaşırmışlardı. Kadın: “benden bu kadar, hasta bakmakla uğraşamayacağın” deyip valiziyle ayrılmıştı evden. Ama asıl darbe kocasından gelmişti. “İşin gücün kardeşin, kardeşinin hastalığı” deyip o da gitmişti evden. Nasıl bir kaderdi ki bir süre sonra birlikte olduklarını öğrenmişlerdi. Acılarını içlerine gömdüler. Murat nereden duymuşsa kuzu göbeğine takılmıştı. Kuzu göbeğinin iyileştirici olduğunu düşünüyordu. Nereden bulacaktı Gül Cihan kuzu göbeğini? Mancude bulunmaz, eczanede satılmazdı. Ahmet Facebook sayfasında Gül Cihan Ateş adında bir kadının adını görünce pek yadırgamadı. Çünkü hemen hemen her gün geliyordu arkadaşlık istekleri kadınlardan. Sayfasındaki ortak arkadaşlara, paylaşımlarına bakarak kabul ediyor ya da siliyordu. Genellikle kabul etmiyordu. Bu kadınla hiç ortak arkadaşları yoktu. Ama kadın temiz yüzlü biriydi. Hatta oldukça güzeldi. Bir gün beklemeye aldı. Bazen hemen silmez, düşünmek için bir gün bekletirdi. Ama düşüncesinden vazgeçip onayladı arkadaşlığı. Bir süre sonra telefonu çaldı. Bilinmedik bir numara arıyordu. Telefonda bir kadın sesi vardı: “Merhaba Ahmet Bey, nasılsınız? Ben Gül Cihan” diye tanıttı kendini. “Kusura bakmayın, birdenbire olacak ama sizden birşey isteyeceğim.” Böylesi görülmemişti hiç. Dakika bir, gol bir oluyordu. Kadın, hasta kardeşi için kuzu göbeği istiyordu. Facebookta fotoğrafı görmüş, ne olursa olsun istemeye karar vermiş. Kardeşinin belki de son ümidi ve isteğiymiş. Temin edip gönderebilir miymiş? “Araştırayım, ararım sizi” deyip kapattı telefonu. Doğru muydu aceba? Neden doğru olmasındı. Kuzu göbeğiyle çok ilgilenen, sürekli dağlara çıkan arkadaşı Erdoğan’ı aradı. Erdoğan yarın gidip toplayabilirdi. Tamam, dedi. Kadına telefon
edip “yarından sonra gönderirim” dedi. Gül Cihan sevinçle açtı kargodan gelen koliyi. Bu umulmadık bir şanstı. Böyle bir adama rastlaması gerçekten mucizeydi. Sevincini kardeşiyle paylaştı. Ona tamamen sürpriz olsun istemişti. Ümitsizliğe kapılmasını istememişti söyleyerek. Hemen telefon etti Ahmet’e. Çok teşekkür etti. İstanbul’a geldiğinde mutlaka tanışmak, görüşmek istediğini söyledi. Ahmet, İstanbul’a gelirsem ararım diye söz verdi. Ahmet saat 10.00’da gelmişti Yıldız Parkı’nın kapısına. Yarım saat vardı daha buluşmaya. Kıramamıştı işte yine bir kadını. Bir sürü işi vardı İstanbul’da. Beklemeyi de hiç sevmezdi. Ne o, karşıdan gelen kadın fotoğraflardaki Gül Cihan’a çok benziyordu. Evet, evet oydu gelen. O da kendisini tanımış ve adımlarını hızlandırmıştı. “Merhaba” deyip elini uzattı Ahmet. Gül Cihan da “Merhaba” dedi ama elini uzatmadan sarıldı Ahmet’e. “Hep bu anı bekledim sana teşekkür edip sarılmak için” dedi. Ahmet şaşkındı. Kadın ne kadar candandı. Üstelik fotoğraflarda göründüğünden çok daha güzeldi. Parkın içine doğru yürüdüler. Kuşlar cıvıldıyordu ağaçlarda. Sincaplar koşturuyordu ağaçların gövdesinde ve dallarında. Gül Cihan, Ahmet’in elini tuttu sımsıkı. Bu adam, adam gibi adam diye düşünüyordu. Elini bırakmamalıydı hiç. Ahmet’de sımsıkı tuttu o eli. Bu kadını bırakan adam aklını yitirmiş olmalı diye düşünüyordu. “Beni kuzu göbeği toplamaya götürür müsün dağlarına” diye sordu Gül Cihan. “Tabi götürürüm. Dağlarımız da çok sevecek seni” diye cevapladı Ahmet. Çaylarını yudumlarken çok mutluydular. Birbirlerine çok iyi gelmişlerdi..
YILDIZ A SİGORT
7/24 DA
IZ NIN
YA
İŞ YERİ PAKET SİGORTASI İLE İŞLETMEN HER ZAMAN GÜVENDE! İş yeri sahibi olarak sizi bekleyen risklere karşı en ekonomik çözümleri düşündük.
Farklı sektörlere göre hazırlanmış sektörel paket sigortaları Yıldız Sigorta’da! İşyerlerinin sektörel bazda farklılaşan ihtiyaçlarını dikkate alarak oluşturduğumuz sektörel paket sigortası ürünlerimiz ile işletmelerin tüm sigorta ihtiyaçlarını tek bir poliçe ile karşılıyoruz.
İŞYERİ PAKET SİGORTASI’NDAN YARARLANMANIZ İÇİN YILDIZ SİGORTA 7/24 YANINIZDA...
Sırakapılar Mh. 1583 Sk. Hikmet Bey İş Merkezi No: 28 K:2 D:9 DENİZLİ
Tel: 0258 265 99 61 Faks: 0258 241 66 08 info@yildizsigorta.com | www.yildizsigorta.com
FATMA KURT
PSİKOLOJİ
UZMAN KLİNİK PSİKOLOG
ÖZGEÇMİŞ 1992 yılında doğdu. 2015 yılında İstanbul Aydın Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü’nü bitirdi. 2018 yılında Üsküdar Üniversitesi Klinik Psikoloji Bölümünde “Üniversite Öğrencilerinde Akıllı Telefon Kullanım Bozukluğu ve Çocukluk Çağı Travması ve Dürtüsellik İlişkisi” üzerine tez çalışmasını tamamladı. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına bağlı olan Denizli Pamukkale Sosyal Hizmet Merkezi Müdürlüğünde KİOÇ (Korunmaya İhtiyacı Olan Çocuklar)
14
kapsamında Nisan 2016’da görevine başlayarak; madde kullanan, cinsel istismara uğrayan, intihara teşebbüs eden, suça sürüklenen çocuklar hakkında sosyal inceleme ve raporlama alanında görev aldı. Temmuz 2018’de görevinden ayrılarak Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Uzman Doktor Figen ŞEN KÖSEM’in muayenehanesinde danışan kabulüne devam etmektedir. Çalışma alanları arasında Çocuk-Ergen-Yetişkin-Aile Psikolojisi ve Havacılık Psikolojisi üzerine aktif olarak çalışmalarını sürdürmektedir.
ERGENLİK DÖNEMİ VE ÖZELLİKLERİ rgenlik dönemi deyince aileler genellikle bu süreci fırtınalı ve baş edilmekte güçlük yaşanan anlar olarak tanımlamaktadır. Ebeveynlerin çocuklarına yönelik tutumlarında bocaladığı, ergenlik çağındaki gencin ise kendisini ve çevresini sorgulayarak fiziksel ve psikolojik gelişim aşamalarını geçirdiği bir dönemi kapsamaktadır. Çocukluk çağından erişkinliğe geçiş ve bu geçiş aşamasında bireyin fiziksel ve zihinsel gelişme, psiko- sosyal olgunlaşma, büyüme ve gelişmenin en hızlı olduğu dönemdir. Yapılan araştırmalardan elde edilen bilgilere istinaden ülkemizde ergenlik dönemi kızlarda 10-12, erkeklerde ise 12-14 yaşlarında baş-
E
lar. Ergenlik döneminde gerçekleşen fiziksel gelişme kız ve erkeklerde aynı oranlarda oluşmaz, kızlar ergenlik dönemine erkeklere oranla daha hızlı girerler. Ergenlik döneminde kızlarda; n Vücut ağırlığı 6-18 kg aralığında artar n Boyları 10-20 cm uzar n Göğüsler belirginleşir n Adet (regl dönemi) kanaması başlar n Özel bölgelerde ve koltuk altlarında kıllanma meydana gelir n Hormonal salgılar arttığı için deri yağlanır ve sivilcelenme olur. Ergenlik döneminde erkeklerde; n Koltuk altı, yüz, kol, bacaklar ve genital bölgede kıllanma n Büyüme aşamasında seste çatallanma ve değişme n Deri ve saçlarda yağlanma, yüzde sivilce oluşumu n Boy ve kiloda değişimler yaşanmaktadır.
ZİHİNSEL GELİŞİM n Soyut düşünce yeteneği gelişir n Olayların nedenlerini araştırmaya başlar n Dünya ve varoluşun nedenleri hakkında düşünmeye araştırmaya başlar. M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 9
DUYGUSAL GELİŞİM n Duygulardaki ani değişmeler n Mahcubiyet ve çekingenlik n Aşırı hayal kurma n Tedirgin ve huzursuz olma-yalnız kalma isteği n Çalışmaya karşı isteksizlik n Otoriteye karşı direnme n Alınganlık gibi özelliklerde iniş çıkışlar yaşanır.
SOSYAL GELİŞİM n İletişim kurmada olumsuzluk, n Arkadaşları tarafından kabul görme ve onaylanma arzusu, n Arkadaşlarına yönelme ve onlarla vakit geçirme isteğinde artış,
n Arkadaşları arasında normal olamama ve beğenilmeme endişesi, n Bulundukları ortamda popüler olma isteği gerçekleşir.
ERGENLİK ÇAĞINDA GÖRÜLEN RUHSAL DEĞİŞİKLİKLER n Ayna karşısında fazla vakit geçirme, n İletişim kurmada güçlük, n Ailesi ile sürekli tartışma, n Yalnız kalma isteği.
PEKİ ERGENLER BU DÖNEMDE NE İSTİYORLAR n Ailem beni dinlesin, n Arkadaşlarım benimle dalga geçmesin, n Bana ve isteklerime saygı göstersinler, n Arkadaşlarıma karışmasınlar, n Bana ne yapacağımı söylemesinler, çocuk muamelesi yapmasınlar.
ERGENLİK DÖNEMİNDE GÖRÜLEN PSİKİYATRİK SORUNLAR n Depresyon belirtileri n Kendisini değersiz bulma ve suçlama n Üzüntülü ve ümitsiz olma n Öfke ve hırçınlık gösterme n Uyku bozuklukları n İştahsızlık
PEKİ ANNE-BABA BU DÖNEMDE NASIL DAVRANMALI ? n Ergenlik dönemindeki bireyle anne-baba tamamen farklı görüşte olsa dahi her zaman onu dinlemeli ve anlamaya çalışmalıdır. n Bu dönemde çocuğumuzun yaptıklarına ilgi göstererek onu takdir etmeliyiz ve her zaman
ona olan inancımızı kendisine ifade etmeliyiz. n Bu dönemde çocuğumuz hem kendisini hem de dünyayı sorguladığı için zaman zaman tarafımıza sorduğu sorular bizleri zorlayabilir. Bu aşamada bizler de anne-baba olarak eleştirilmeye hazır olmalıyız. Eleştirilerin hedefinde yani bu dönemde yaşadığı tüm sorunların-zorlukların nedeni olarak bizi gösterebilir ve bu zor dönemde büyümesine-eğlenmesine izin vermediğimiz gibi eleştirel cümleleri bizlere yöneltebilirler. n Bu dönemde çocuğumuzla kurduğumuz iletişim çok önemlidir ve bu süreçte bizlerin tutumu sürekli söylenmek, nutuk çekmek ya da “Ben senin yaşındayken..” ile başlayan cümlelerden kaçınmalıyız. Akıl verici, kuralcı bir tutum sergilemektense yaşadığı sorun ya da sorguladığı konu hakkında onu anlamaya çalışan bir tutumla iletişime odaklanmalıyız. n Değer yargılarımızı, hedefleri ve gelecek hakkındaki düşünce ve sorgulayışlarını sağlıklı iletişim temellerini kullanarak olumlu bir yapıda konuşmalıyız. n Bu dönemde ergenlikteki bireye sorumluluklar vererek sosyal ve psikolojik gelişimine destek olmalıyız. Vermiş olduğumuz sorumlulukları ergen gerçekleştirdiğini yeniden takdir ederek olumlu geri bildirimlerde bulunmalıyız. n Eleştiri-yargılama ve suçlama şeklinde tutumlarımızdan kaçınmamız bu dönem için üzerinde durulması gereken en önemli noktalardan birisidir. n Özetle ergenlik döneminde yaşanan çalkantılar doğaldır ve hatta olması gerekli değişimlerdir. Bunları anlamamak, ya da engellemeye çalışmak da hatadır, tamamen boş verip sadece izlemek de. Kendi ergenlik dönemimizi de hatırlayıp çocuğumuza rehberlik yapmamız gerekir. (Değişen çağ ve tutumları da es geçmeden)
AİLELERİMİZE ÖNERİLER n Bu dönemde aile içi yaşanan çatışmalar ve ergenlik sorunları ile ilgili alanında uzman bir Psikolog ya da Çocuk ve Ergen Psikiyatristinden destek alınabilir. n Çocuğumuzun cildinde meydana gelen yağlanma-sivilce vb. sorunlarla ilgili bir cilt doktoruna gidilerek önleyici tedbirler alınabilir. n Ergenlik dönemi kilo alımı ve verişinde iniş çıkışın yaşandığı bir dönem olduğu için gençlerimizin bu dönemde spor yapması hem sağlık açısından hem de psikolojik anlamda motivasyon açısından fayda sağlayabilir. n Kilo konusunda yaşanan problemler gündelik hayatımızı ve sağlığımızı zorluyorsa bu dönemde tedbir amaçlı diyetisyen eşliğinde bu dönemin takibi yapılabilir.
UZMAN KLİNİK PSİKOLOG FATMA KURT ÇOCUK - ERGEN - YETİŞKİN - AİLE
PSİKOLOJİSİ
TEL: 0544 207 58 06
Web: www,fatmakurt.net E-mail: psk.fatmakurt.gmail.com Ziya Tıkıroğlu Cad. Servergazi Konutları Teras Park Yanı No:83 Yenişehir / DENİZLİ
15
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
16
BİLNET OKULLARI ‘YAZ OKULU’YLA DA İDDİALI
B
ilnet Okulları, eğitim öğretim yılının sona ermesinin ardından; iddialı bir yaz okulu programıyla, öğrencilere unutulmaz bir yaz yaşatmaya hazırlanıyor. Öğrencilerin akademik başarılarının yanı sıra sosyal hayatlarını da önemseyen okul, yaz okuluyla da iddialı. Kamp boyunca birbirinden renkli aktivitelerle eğlenecek olan çocuklar, akademik başarılarına katkı sağlayacak eğitimler de alacak. Kültürel etkinlikler, sportif faaliyetler ve eğlencenin iç içe geçtiği kamp programı, çocukları yeni eğitim öğretim dönemine de hazırlayacak. 4-14 YAŞ ARALIĞINDAKİ TÜM ÖĞRENCİLERİ BEKLİYORUZ Bilnet Okulları yaz kampı, iki periyot halinde programlanmış durumda. 4-14 yaş aralığındaki tüm öğrencilere hitap eden kampın 1. periyodu, 17 Haziran-12
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 9
Temmuz tarihleri arasında gerçekleşecek. Kampın 2. periyodu ise 16 Temmuz-9 Ağustos tarihleri arasında olacak. Kampüs müdürü Tuğba Yeşilpınar, yaz okuluyla ilgili şu bilgileri aktardı: “Biz, Bilnet Okulları olarak çocuklarımızın daha verimli ve eğlenceli bir yaz tatili geçirmelerini hedefledik. 4-14 yaş aralığındaki tüm öğrencileri kampımıza bekliyoruz. Hafta içi hergün 09.00-17.00 saatleri arasında öğrencilerimiz bizimle birlikte olacaklar. Yemek ve ulaşım ücretlerinin de dahil olduğu yaz kampımıza yoğun bir ilgiyle karşı karşıyayız. O nedenle iki periyod halinde planladık. Denizli’deki tüm öğrencilerin eğitim hayatına yararlı olacak, akademik ve sosyal gelişimlerine katkı sağlayacak; bilim ve kültür gezilerinin de olduğu, çocukların her yönden gelişimine faydalı, sosyal ve kültürel faaliyetleri içeren bir program düzenliyoruz. Öğrencilerimi-
zin hepsi bu kamp programı sayesinde pozitif yönde gelişim sağlayacakları bir yaz geçirecekler. Bizlerin profesyonel bilgi birikimine ortak olmak adına tüm öğrencileri kampa bekliyoruz.” ROBOTİK KODLAMADA VAR DRONE KAMPI DA Bilnet okullarının yaz kampında kültürel etkinlikler ve sportif faaliyetlerin yanı sıra yeni nesil teknolojiler de meraklı öğrenciler için önemli fırsatlar sunacak. Son dönemlerin önemli teknolojik alanlarında biri olan robotik kodlama ve drone kampı yine öğrencilerden yoğun ilgi görüyor. Bilnet’in yaz okulu programında robotik kodlama ve drone kampının dışında; ingilizce kampı, futbol, voleybol, yüzme, basketbol, ritmit jimnastik, çeşitli kültürel aktiviteler ve geziler de planlanmış durumda.
17
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 9
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
DİDEM SARACEL KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
18
KADINLAR ÜRETTİKLERİNİ SATIYOR, ÜLKE KALKINIYOR enizli İş ve Meslek Sahibi Kadınlar Derneği; “Kadınlar; Ürettiklerini Satıyor, Ülke Kalkınıyor”, adında bir projeyi hayata geçirdi. Bugünkü yazımda size bu projeyi anlatırken dernek hakkında da kısa bir bilgi vereceğim.
D
Denizli İş ve Meslek Sahibi Kadınlar Derneği 2017 senesinde yedi kişiyle kuruldu. Bu üyelerden Didem Saracel; dernek başkanı, Raziye Tosun; başkan yardımcısı ve yönetim kurulu üyeleri, Firuzan Bayrakçı ile Esin Aslan olmak üzere çalışmalarına başladı. Daha sonra Aysun Tosun, Sevil Cüneli, Yıldız Gönenç, Canel Demirci, Berna Sağun, Mükerrem Yorulmaz, Şükran Palabıyık, Nevin Sevincli, Nevin Kırmızı, Füsun Özen, Özlem Durukan, Afet Yılmaz, Ümran Duran, Sevgi Taş gibi üyelerin katılımıyla iki yıl içerisinde üye sayısını otuz beşlere çıkardı. Şimdi ise “En büyük emekçi köylerde yaşayan kadınlardır” sloganıyla bir proje başlattılar. Köyde üretilen ürünleri toplayıp şehirlere getirmek ve tüketiciyle buluşturmak yerine köylere turlar düzenleyerek üretilen yöresel ürünlere M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 9
pazar sağlamayı kendilerine hedef belirlemişlerdir. Genellikle uygulanan projeler köylerde belli üreticilerin ürettiği ürünleri aracı firmalar sayesinde şehirlere ulaştırılmasını sağlamaya yöneliktir. Bu uygulama maliyetleri arttıran, köy kadınlarına ve onların ürettikleri ürünlere ulaşılamaması açısından köylerin kalkındırılmasına yeterince
fayda sağlamamaktadır. Yöresel ürünleri birinci elden almak direkt olarak o yörede yaşayan vatandaşlara katkı sağlayacak ve bu ürünlerin üretiminin tüm köy genelinde artmasını da sağlayacaktır. Köylerden kentlere olan göçün önünü kesmenin yolu Türk köylüsünün ürettiği ürünü aracı olmadan pazarlanmasıyla sağlanabilir. Her köy bir fabrikadır. Önemli olan üretilen ürünlerin pazarlanabilmesidir. Köylerde yaşayan kadınlarımız maalesef kendi değer ve varlıklarının farkına varmadan hayatlarını sürdürüyor. Oysa ki ülkenin gıda rezervleri öncelikli olarak onların emekleri ile ayakta durmaktadır. Köy kadınları büyük bir özveriyle tarlada çalışıp toprağı eker, ürünü toplayıp değerlendirir. Köy ve ilçelerde yaşayan kadınlar milli kültürlerimiz olan yöresel ürünleri yaşamlarının bir parçası olarak yapıp tüketmektedirler. Ancak her geçen gün köylerde yaşayan ve çalışan insan sayısının azaldığı da bir gerçektir. Bugün doğal ortamlarda üretilen ürünlerin insan sağlığı için önemi anlaşılmıştır ayrıca bir şehre kimlik kazandıran, köylerde; kadınlarımızın yaptığı yöresel ürünlerdir. Ülkelerin doğal güzellikleri kadar milli yemekleri de kültürlerinin bir parçası olmuştur.
Gezideki bütçe 8900 liradır. Bu da bizim doğru yolda olduğumuzu göstermesi açısından önemlidir. Köylerimize, “Kadınlar Ürettiklerini Satıyor, Ülke Kalkınıyor” turları düzenlenerek köy insanının kalkınması sağlanmalıdır. Böylece yöresel ürünlerin üretimi desteklenmeli ve kadınların ürettiği ürünler için pazar oluşturulmalıdır. Köy kadınları üreticidir ama önemli olan ürettiklerini satabilecekleri bir pazar alanının oluşturulmasıdır.
Beyağaç’a gelmesini sağlamak olacaktır. Bunun için girişimlerde bulunmaya başladık. Özellikle Almanya ve Hollanda ile görüşmelerimiz devam ediyor. Köylerimizde ki kadınlar; ürettiklerini satmayı başarabilirlerse, ülkemiz kalkınır. Bizler de bunun için çalışmalarımıza devam edeceğiz.Yapılan her şey bu vatanın yetişen güzel çocuklarına daha mutlu yaşayabilecekleri bir ülke bırakabilmek içindir.
İşte Denizli İş ve Meslek Sahibi Kadınlar Derneği bunu sağlamak için çalışmalarını sürdürmeye devam edecektir. Bizler bu projeyi Japonya’ya gönderdik. Amacımız oradan alınacak 30.000 dolar gibi bir paranın da Beyağaç ilçesine ve köylerine aktarılmasını sağlamaktır. Denizli İş ve Meslek Sahibi Kadınlar Derneği her yıl bir ilçeyi kendine hedef bölgesi seçerek çalışmalarına devam edecektir. Bu projenin hayata geçirilmesinde öncelikle Sayın Belediye Başkanı Mustafa Akçay’a, eşi Şerife Akçay’a ve Kaymakam Muhammet Özyüksel’e teşekkür ederiz. Köy kadınlarının organize edilmesinde ve her türlü yardımda bizlere büyük destekleri oldu. Bu projenin bir sonraki hedefi ise yabancı ülkelerden konukların M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 9
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
Denizli İş ve Meslek Sahibi Kadınlar Derneğinin kurucu üyesi ve başkanıyım. Bizler yaklaşık bir buçuk yıldır bu projenin üstünde çalıştık. Öncelikle kendimize uygulama alanı olarak Beyağaç ilçesini seçtik. Neden Beyağaç sorusunun cevabı ise şöyle; 2017 senesinde Pamukkale Bisiklet Derneği olarak Beyağaç’ta bir bisiklet sürüşü gerçekleştirdik. O zaman oranın doğal güzelliği beni çok etkilemişti. Bu yörenin DPT(Devlet Planlama Teşkilatı) verilerine göre 872 ilçe içinde 516 sırada yer almakta olduğunu tespit edince 2019-2020 için Denizli’nin Beyağaç ilçesini çalışma alanı olarak seçmeye karar verdik. Bu amaçla dernek olarak Beyağaç’a pek çok kere giderek köylerinde gezdik, kadınları ile tanıştık ve projemiz hakkında bilgi verdik. Beyağaç Belediye Başkanı Mustafa Akçay’ı ve Kaymakam Muhammet Özyüksel’i makamlarında ziyaret ettik. Onlara hayata geçireceğimiz projemiz hakkında bilgi verip desteklerini istedik. Denizli’den, Beyağaç’a ilk turumuzu 10 Mart 2019’da gerçekleştirdik. İki otobüs; seksen sekiz kişiyle Beyağaç’a gidildi ve köylerinden; Kırtıl otu, gerçek köy yumurtaları, top tarhana, turşu, biber, keçi peyniri, ekmek, tereyağı, yerli üretilen bulgur ve Beyağaç’ın buğdayı, unu ve kuru fasulyesi gibi pek çok ürün alındı. Ve ayrıca Beyağaç’ın doğal güzellikleri konuklarımıza gezdirildi, köy kadınlarının hazırladığı bir öğle yemeği ikram edildi.
19
BİZ SİZİ ÇOK SEVDİK! E M R A H VA R O L nne-baba olmak işin kolay kısmı belki de. Ya sonrası…
göre değil kültürlerine göre şekillendiriyorlardı!
Benim çocukluğumda anne-baba olmak çok daha basitti sanki. Anneler genel olarak ev hanımı olduğu için ne kreşler gündemdeydi ne de bakıcılar. Çocuk olduktan sonra evde annesiyle, anneannesiyle, babaannesiyle büyürdü, büyütülürdü. Anne sevgisini, merhametini doyasıya yaşardı çocuklar. Baba da geçinebilmek için bu kadar çok çalışmazdı. Evde illa ki yiyecek bir şeyler bulunurdu. Önemli olan çocuğa verilecek sevgi, ona ayırılacak vakitti. Çocuğa vakit ‘şimdiki gibi kitaplardan öğrenildiği için değil’, sobalı evde aynı odada bulunulacağında ayırılırdı! Mecburiyetten de olsa anne-baba çocuğuyla hoş vakit geçirirdi.
Çocuk büyürken anne-babalar hep yanıbaşlarında olurdu o zamanlar. Evlenene kadar her şey anne-babaylaydı. Evlensen de destekleri eksilmezdi o güzel insanların. Torunlarına bakmak çocuklarına bakmaktan güzel gelirdi.
Okul zamanı geldiğinde en güzel okul, en iyi öğretmenin olduğu okul araması da yapılmazdı. Mahalle mektebinde tüm çocuklarla eşit bir şekilde başlardı okul hayatına çocuk. Bundan sonrası çocuğun vereceği reaksiyona bağlıydı. Anneler kimi zaman çocuklarını almaya giderdi okula. Babalar da bazı zamanlar veli toplantısına katılırdı. Anne-babalık görevlerini kitaplara göre, psikologlara
‘Ah kimselerin vakti yok, durup ince şeyleri anlamaya’ diyor Gülten Akın. Şimdilerde tam da bu durumdayız sanki.
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
A
20
Anne-babalık yaparken onların da düşünceleri vardı evet. Kültürleri neyi gerektiriyorsa onu uyguladılar çocukların üzerinde. Zordu büyük değişiklikler yapmak o dönemde. Hayat sadece televizyonda verilen kadardı, gazetede okunduğu kadardı. Herkesin psikolog, yaşam koçu olduğu, herkesin her şeyi bildiği döneme daha vardı. Herkes haddini bilirdi en fazla! Sonra bir şeyler oldu…
Anne-baba olmak inanın bana daha çok zorlaştı. Eskiden baba çalışıp tüm aileye bakarken, şimdi anne-baba çalışsa da nasıl geçiniriz derdi bir türlü gitmiyor üstümüzden. Yoğun geçen işlerin ardından eve gelen anne baba ne çocuğuna gerekli vakti ayırıyor, ne de ona sevgisini verebiliyor. Hele bir sosyal medyamız da varsa oh ne ala! Düşünün eve gelmişsiniz ve çocuğunuzla oynamanız gerekirken sosyal medyaya kendinizi teslim etmişsiniz. Facebook, Twitter, Instagram, hikayeler falan derken saatler geçmiş. Çocuğun da uyku vakti gelmiş zaten.
‘Uyusun da büyüsün, tıpış tıpış yürüsün’ elbet ama biraz anne-baba sevgisiyle büyüsün! İnanın kimseyi kastetmiyorum yazdıklarımda. Önce kendimden çıkıyorum yola. Ben nerede yanlış yapıyorum, nerede kendimi düzeltebilirim tüm derdim. Eve gittiğimde biraz sosyal medyaya fazla bakacak olsam çocuğum geliyor aklıma. O zamanı çocuğuma ayırmam gerekiyor aslında benim. Onunla oynamam, onunla konuşmam gerekiyor. Ona sevgiyi öğretmem gerekiyor, ona doğruyu, yanlışı söylemem gerekiyor. Elbette kendi doğrularımı. Ama onun doğrularına saygı göstererek. Ben onun doğrularına ne kadar saygı gösterirsem biliyorum ki o da başkalarının doğrularına o kadar saygı gösterecek. Ve o zaman dünya daha yaşanır, daha güzel bir hale gelecek! Annem-babam bizi dönemin zor şartlarında ellerinden geldiğince güzel yetiştirmeye çalıştı. Ne bu kadar teknolojik imkanlar vardı ne de bu kadar hızlı bir şekilde bir yerlere ulaşma, bağlanma durumu. Onlar büyüklerinden ne gördülerse, bizler için de öyle bir dünya hayal ettiler. Bazen başarılı oldular, bazen başarısız ama sevgilerinden bir an olsun şüphe ettirmediler. Biz onları çok ama çok sevdik. Soğuk kış gecelerinde bir oda içinde soba başında bizi ısıtma telaşlarını çok sevdik. Hastalandığımızda başımızda gözyaşı dökmelerini çok sevdik. Okulda bir başarı yakaladığımızda şöyle gerine gerine ‘Benim oğlum-kızım’ şu belgeyi aldı deme hallerini çok sevdik. Babayla maça gittiğimizde sahayı göremediğimiz anlarda babamızın bizi omzuna almasını çok sevdik. Eve misafirler geldiğinde, misafirlere çay götürdüğümüzde annemizin bizi takdir etmesini çok sevdik. Sokak arasında oynadığımız maçı babamızın izlemesini bile çok sevdik. O var diyeydi bütün güzel çalımlarım, attığım goller. Ona kendimi beğendirdikten sonra dünya beğenmese ne olurdu ki! Kıymetlilerimize; annemize, babamıza muhabbetle…
Enfes lezzetlerin uğrak noktası.... www.bercestegurme.com
212 16 72
T. 0 (258) Yunus Emre Mah. Süleyman Demirel Blv. No: 50/A Pamukkale / DENİZLİ (ALKOLSÜZDÜR)
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
22
2012 yılında Süleyman Demirel Üniversitesi Mimarlık Fakültesinden mezun oldum. 2012 ve 2014 yılları arasında Ankara’da özel bir MİMAR AYŞE KESKİN mimarlık ofisinde çalıştım. Bu süre zarfında; Tanzanya’da 7000 konutluk villa ve bloklardan oluşan toplu konut projesi, yine Tanzanya’da otel, ofis ve residence projesi, yüksek katlı ticaret ve konut mekanlarından oluşan İstanbul Fikirtepe Kentsel Dönüşüm Projesi, Gençlik Spor Bakanlığı 60.000 kişilik Stadyum Konsept Projesi, 500 Seyircili Kapalı Spor Salonu ve Türkiye’nin çeşitli illerinde uygulanmak üzere çizilen Tribün Tip Uygulama Projeleri, Kültür Bakanlığı Kültür Merkezi Projeleri, MKE Kırıkkale Silah Fabrikası Atış Poligonu gibi büyük çaplı projelerin tasarımında proje mimarı olarak görev aldım.
GÜZELPINAR VİLLA PROJESİ TİP 2 (2015)
2014 yılında ise Denizli’de Keskin Mimarlık adı altında kendi firmamızı kurduk. 2014 yılından itibaren kurmuş olduğumuz firmamız Keskin Mimarlık ile konsept projeden, uygulama projesine kadar anahtar teslim mimari-iç mimari alanlarında tasarım ve uygulama hizmeti vermekteyiz. Denizli’nin birçok bölgesinde tasarlamış olduğumuz ve çizmiş olduğumuz konut projeleri, apart projeleri, villa tasarımları, ofis ve iş merkezi projeleri olmak üzere birçok yapı bulunmaktadır. Aile şirketi olarak telekomünikasyon bayiliğinin yanı sıra yıllardır inşaat sektörü ile de bağlantılı oluşumuzdan kaynaklı anahtar teslim, taahhüt ve inşaat uygulamaları da yapmaktayız.
BAĞBAŞI MAH KONUT PROJESİ (2018)
Proje ekibimiz ve uygulama kadromuz ile birlikte; bugünün ve yarının ihtiyaçlarına cevap verebilecek, sürdürülebilir, kalıcı ve yüksek standartlara sahip, estetik değer kaygısı barındıran yapılar tasarlamayı her zaman kendimize ilke ediniyoruz. Mimarlık anlayışı; fonksiyon yani işlevsellik, konstrüksiyon yani strüktür ve estetik, bu üçünün harmanlanarak bir bütün olarak düşünülmesinden geçiyor. Mimarlığın bir sanat olduğu bilinciyle bu sanatı en iyi şekilde yansıtmaya çalışarak yapılar tasarlamaya çalışıyoruz. Mimarlıkta inşaat sektöründeki yenilikleri, teknolojiyi takip ederek, tüm bu gelişmeleri projede barındırarak, iyi bir sonuç çıkarmak önemlidir. Biz de teknolojiyi ve yenilikleri takip ediyor ve projelerimizde uyguluyoruz. Keskin Mimarlık olarak proje ekibimiz ve uygulama kadromuz ile müşteri memnuniyetini sağlamak adına; Mimari Proje Danışmanlık Hizmetleri / Mimari Görselleştirme/ Anahtar Teslim ve Kat Karşılığı Bina Yapımı / Taahhüt / İç Mimari Proje, Tasarım ve Dekorasyon Uygulamaları / İmar Barışı Danışmanlık hizmetleri ile sizlerin yanınızdayız. M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 9
BAYRAMYERİ İŞ MERKEZİ PROJESİ (2016)
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
GÜZELPINAR VİLLA PROJESİ TİP 1 (2015)
23
ŞİRİNKÖY VİLLA TASARIMI (2018)
Ali Keskin - Ayşe Keskin
FATİH MAH KONUT PROJESİ (2015)
SIRAKAPILAR MAH KONUT PROJESİ (2017)
Mimari ve İç Mimari Proje / İnşaat / Dekorasyon / Taahhüt / Anahtar Teslim
ADRES: Sırakapılar Mah. 1521 Sok. No:45/2 Merkezefendi/Denizli 0507 925 33 33 keskinmimari@gmail.com keskinmimari keskinmimari
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 9
BAŞKAN ERDOĞAN VE EKİBİ, DUR DURAK BİLMİYOR
DTO, iSTANBUL VE ANKARA’YA
ÇIKARMA YAPTI KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
D
26
enizli, 95 ihracatçı ev tekstili firmasıyla, 25’inci İstanbul Uluslararası Ev Tekstili Fuarı EVTEKS 2019’da yer aldı. 30 ayrı ülkeden 150’den fazla yabancı firmanın katıldığı, 120 ülkeden 50 bini yabancı 120 bin alıcıyı ağırlayan EVTEKS Fuarı, kendi alanında dünyanın en büyük iki fuarından biri. Fuardaki Denizlili firmaları her yıl olduğu gibi bu sene de yalnız bırakmayan Denizli Ticaret Odası Başkanı Uğur Erdoğan’a, tekstil sektörünün önde gelen isimlerinden DTO Meclis Başkanı Salih Sarıkaya da eşlik etti. İkili, firmaların temsilcileriyle, fuarı ziyaret eden Denizli Milletvekili Şahin Tin’i de buluşturdu. Sektördeki yatırımcılar ile yöneticiler, fuar faaliyetlerinin yanı sıra işleri ve ekonomiyle ilgili görüş ve isteklerini, Milletvekili Tin’e aktarma imkânı buldu. Bu görüşmelerden edindikleri izlenimleri, vakit kaybetmeden ilgili isim ve kurumlara aktardıklarını söyleyen DTO Başkanı Erdoğan, “Ülkemizin ve Denizli’mizin tek marka sektörü durumundaki ev tekstilinde yer alan firmalarımızın, fuardaki heyecanı ve işlerini gördükçe, bizlerin de 2019’daki üretim, ihracat ile istihdama dair umudu ile beklentisi daha da güçlendi. EVTEKS’teki firmalarımızın stantlarını tek tek ve birkaç kez ziyaret ettik. Ürünleri, yenilikleri ile yeni tasarımları hakkında bilgi edindik. Fuara ve sektöre dair düşüncelerini sorup, fikir alışverişinde bulunduk. EVTEKS 2019’daki ihracatçı firmalarımızla ayrıca, işleri ile ekonomi ve ticaretteki gelişmelere dair istişarede de bulunduk. Denizli Milletvekilimiz Sayın Şahin Tin ile buluşturduğumuz iş dünyamızın, beklentileri ile görüşlerini aktarmasına ve sorularına cevap aramasına vesile olduk. Gittiğimiz her yerde gördük ki, Denizlili ihracatçılarımız, herkese örnek olan girişimcilikleriyle, 2019’u da en güzel şekilde tamamlayacak. Bundan büyük mutluluk duyduk. İstanbul EVTEKS 2019’da yer alan firmalarımızın temsilcilerinin yüzlerinin gülmesi, bizi de sevindirdi. Onları mutlu, umutlu ve dinamik görmek, hizmet etme hevesimizi artırdı; gücümüze güç kattı.” dedi. DENİZLİLİ FİRMALAR, YENİLİKÇİ ATILIMLARIYLA DA DİKKAT ÇEKTİ Başkan Erdoğan, bu yıl Türkiye’nin ihracatına 500 Milyon Dolar üzerinde katkı sağlaması beklenen fuarda, girişimci ruhlu Denizlili firmaların yeniliklere ne derece açık olduğunu gördüklerini de dile getirdi. M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 9
DTO Başkanı Erdoğan, “Firmalarımız, inovasyonu önemsemekten de öteye bir adım attı. Bunu bize uygulamalı gösteren Sayın İsa Dal’a, özellikle teşekkür ederiz. Dal’ın, tasarım ve numunelerini, dünyanın en büyük markalarının da kullandığı Endüstri 4.0 kavramı içinde yer alan 3D Artırılmış Sanal Gerçeklik Uygulaması ile 3 boyutlu ortama aktaran gerçekliği yüksek sunumu, bize farklı bir tecrübe yaşattı; ufkumuzu genişletti. Ürünlere, Pamukkale ve Topkapı Sarayı’nda gezerken dokunmak, bir başka güzeldi. Fuarda, Türkiye Ev Tekstili Sanayicileri ve İş Adamları Derneği TETSİAD’ın Başkanı Sayın Ali Sami Aydın ile de bir araya geldik. Sektörle ilgili örüştük. Ayrıca, Denizli Gülay Kaynak Sarıkaya Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi’nden öğrencilerimizle de
buluştuk. İhlas Haber Ajansı ve Derin Ekonomi Dergisi’nin editörleri ile fuar, ekonomi, ticaret ve tekstil sektörümüze dair değerlendirmelerimizi paylaştık. Bu arada, Denizli’mizin uydudan yayın yapan kanalları DRT Denizli TV, Pamukkale TV ve Kanal 58’deki gazeteci arkadaşlarımızla görüştük. Canlı yayınlarında, görüşlerimizi kamuoyuna ulaştırdık. Oldukça verimli bir fuar organizasyonunu tamamladık. Denizli’miz, İstanbul’daki EVTEKS 2019’a damgasını vurdu. İhracatçı firmalarımızın göz kamaştıran stantlarında ki eşsiz ürünleri, tasarımlarıyla göz doldurdu. Denizli’mizin, dokuma ve ev tekstilinde öncü ve modanın merkezi olduğunu, tüm dünyaya bir kez daha gösterdi.” diye konuştu.
AYAĞININ TOZUYLA TOBB’UN GİK, GTİ VE 75’İNCİ GENEL KURULLARINA KATILDI DTO Yönetim Kurulu Başkanı Uğur Erdoğan, TOBB’un 1-2 Mayıs’taki 75’inci Genel Kurulu öncesinde, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı M.Rifat Hisarcıklıoğlu’nun da yer aldığı Hizmet Şeref Belgesi ve Plaket Takdim Töreni’ne katıldı. Törende plaket alan DTO’nun 10 yıllık genel kurul delegelerinden, DTO Meclis Üyeleri Nazmi Çolak ile Halil Öztürk’ün mutluluklarına ortak oldu. Tören sonrası iki ismi de kutlayıp, hizmetlerinden dolayı teşekkür eden Başkan Erdoğan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay ve Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ın teşrifleri, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı Hisarcıklıoğlu’nun katılımlarıyla gerçekleştirilen, TOBB’un 01-02 Mayıs’taki 75’inci Genel Kurulu’nda da yer aldı. 17’si delege toplam 23 kişiden oluşan kalabalık bir heyetle Ankara’ya adeta çıkarma yapan Denizli Ticaret Odası, genel kurulun ilgi odağıydı. Diğer illerden gelenler ile TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nun yakın ilgisi, dikkatli
“
gözlerden kaçmadı. Başkan Erdoğan, genel kurulla ilgili olarak, “Denizli’nin, TOBB’daki gücü ve etkisini bir kez daha gösterdik.” dedi. DTO BAŞKANI ERDOĞAN, TOBB GTİ YÖNETİM KURULU ÜYESİ DTO Başkanı Erdoğan, Yönetim Kurulu Üyesi olduğu TOBB Gümrük ve Turizm İşletmeleri Ticaret (GTİ) AŞ’nin 2018 Yılı Genel Kurul Toplantısı’na da katıldı. Toplantıda, GTİ Başkanı Arif Parmaksız ile bazı oda ve borsaların başkanlarından oluşan yönetim kurulu üyelerinin yanı sıra TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu da yer aldı. Her iki isim de geride kalan döneme dair değerlendirmelerde bulundu. ERDOĞAN, AYNI ZAMANDA TOBB GENEL İDARE KURULU ÜYESİ DTO Yönetim Kurulu Başkanı Uğur Erdoğan, aynı zamanda TOBB Genel İdare Kurulu (GİK) Üyesi. TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu tarafından toplanan Genel İdare Kurulu’nda, Türk iş dünyasını temsil eden önemli isimler yer alıyor. Olağan toplantısını TOBB İkiz Kuleler’de yapan
75’inci Genel Kurulu’nda da yer aldı. Denizli heyeti, genel kurulda ilgi odağıydı. 23-27 Nisan arasındaki EVTEKS Fuarı’nda ise, Denizli ev tekstili ihracatçıları, gövde gösterisi yaptı. Stantlarındaki yeni sezon ürünleri büyük ilgi gören tekstilciler, fuardan mutlu ve umutlu döndü. DTO Başkanı Erdoğan, “Denizli’miz, EVTEKS 2019’a damgasını vurdu. İhracatçı firmalarımızın göz kamaştıran stantlarında ki eşsiz ürünleri, modern tasarımlarıyla göz doldurdu. Denizli’nin, dokuma ve ev tekstilinde öncü ve modanın merkezi olduğunu dünyaya bir kez daha gösterdi.” dedi.
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
Tekstilcilerin en çok önemsediği dönemlerinden biri olan Nisan ayı, Denizli Ticaret Odası (DTO) Yönetim Kurulu Başkanı Uğur Erdoğan için de oldukça yoğun bir ay olarak geride kaldı. Başkan Erdoğan, Denizlili tekstilcilerin birini bitirir bitirmez diğerinin hazırlıklarına başladığı İstanbul Uluslararası Ev Tekstili Fuarı EVTEKS’e katıldı. Hemen ardından TOBB Genel İdare Kurulu Toplantısı ile TOBB Gümrük Turizm İşletmeleri AŞ’nin 2018 Yılı Genel Kurul Toplantısı için Ankara’ya giden Başkan Erdoğan, kalabalık bir heyetle TOBB’un
27
GİK’te, DTO Başkanı Uğur Erdoğan genel ekonomi ile Denizli iş dünyasının durumu ve beklentilerine dair görüşlerini dile getirdi. Elinde, mevcut durum ve tespitlerin yanı sıra çözüm önerilerinin yer aldığı bir dosya ile toplantıya katılan Başkan Erdoğan, istişarelerinin TOBB Genel Kurulu’nda TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu’nun konuşmasına da yansıdığını görmekten mutlu olduklarını belirtip, aldıkları kararların hayırlara vesile olmasını diledi. Başkan Erdoğan’ın Nisan ayı maratonu, bunlarla da bitmedi. 2019’un İlk Dönem Meslek Komiteleri Müşterek Toplantısı’nı, DTO Meclisi ile birlikte gerçekleştiren Erdoğan, DTO olarak, İletişim Uzmanı Eğitmen Murat Can Canbay’ı, Denizli’ye getirdiklerini söyledi. Canbay, aynı gün önce Denizli Ticaret Odası binasındaki etkinliğine katılan vatandaşlara, ardından da DTO yönetimlerinde yer alan isimlere, Etkili İletişim Becerileri üzerine bir sunumda bulundu. Canbay’ın sunumunun ardından Denizli Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Uğur Erdoğan, DTO Meslek Komitelerinin istekleri ile odalarının faaliyetleri ve sektörleriyle ilgili görüşlerini dinledi. Geride kalan döneme dair değerlendirmelerde bulundu. M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 9
23 NİSAN COŞKUSU
FORUM ÇAMLIK’TA DOLU DOLU YAŞANDI Denizli’nin en çok ilgi gören alışveriş merkezi Forum Çamlık, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nın coşkusuna yaraşır bir programa imza attı. Forum Çamlık’ın minik ziyaretçileri Doğa Koleji, ODTÜ Koleji ve TED Koleji’nin desteğiyle hazırlanan etkinliğe akın etti, küçük büyük herkes bayram coşkusunu doyasıya yaşadı. 27 Nisan Cumartesi günü kendi yazdığı çocuk şarkılarını interaktif oyunlar eşliğinde sahneleyen Onur Erol’un konserine katılan minikler hep bir ağızdan şarkılar söyledi. Aynı gün Doğa Koleji işbirliği kapsamında düzenlenen yüz boyama etkinliği, maske ve rüzgar gülü yapım atölyelerinin yanı sıra Forum Çamlık Çocuk Kulübü’nün programı da çocuklara dolu dolu bir bayram eğlencesi yaşattı.
D KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
enizlililerin buluşma noktası Forum Çamlık, bu yıl 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nda halk oyunları ve dans gösterilerinin yanı sıra neşeli kortejler ve koro dinletileriyle dolu dolu bir bayram programı gerçekleştirdi. 23 Nisan 2019 Salı günü saat 16.30’da kortejle açılan program, saat 17.00’de sahne alan Doğa Koleji korosunun bayrama özel performansıyla devam etti. Saat 17.15’te ODTÜ Koleji, 23 Nisan’a özel halk oyunları gösterisini Forum Çamlık ziyaretçilerinin beğenisine sundu. Saat 17.30’da sahne alan TED Koleji ekibi ise yine coşku dolu bir dans gösterisiyle bayram coşkusuna keyif kattı. Küçük büyük herkes, hep beraber marşların söylendiği 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı
30
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 9
kutlamaları için Forum Çamlık’a akın etti. Çocuklara özel sürprizlerini hafta boyu sürdüren Forum Çamlık, 27 Nisan 2019 Cumartesi günü minikleri Onur Erol’un konserinde ağırladı. Hep beraber şarkılar söyleyerek interaktif oyunlarla sosyalleşme imkanı bulmak isteyen çocuklar, ücretsiz gerçekleştirilen konsere katıldı. Aynı gün Doğa Koleji standına ev sahipliği yapan Forum Çamlık, minik ziyaretçilerini 11.00 – 18.00 saatleri arasında yine ücretsiz gerçekleştirilen yüz boyama etkinliği, maske ve rüzgar gülü yapım atölyelerinde ağırladı. Forum Çamlık Çocuk Kulübü’nün sunduğu eğlenceli programın yanı sıra konser ve atölyelerde eğlenmek, keyifli ve verimli bir hafta sonu geçirmek isteyen tüm çocuklar Forum Çamlık’ta buluştu.
Modern, kaliteli aliminyum doğrama, cephe kompozit kaplama ile inşaat- taahhüt işlerimizle mekanlarınıza değer katmaya devam ediyoruz! HAKAN BAKIRSOY 0532 645 68 32
BAKIRSOY
®
PVC & ALÜMİNYUM & CEPHE SİSTEMLERİ İNŞAAT & TAAHHÜT
0258 264 51 42
hakanbakirsoy@hotmail.com MERKEZ: Halk Cd. No:107 Pamukkale / Denizli
EMPATİ Kemal TUNCER PSİKOLOJİK DANIŞMAN
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
‘AŞK’’olsun....
32
“Hasretini, yokluğunu, sensizliği bir ateş yanığı gibi öyle acıyla duydum ki, yüreğimin etinde. Gitgide çoğalarak, gitgide derinden işleyerek. Öyle dayanılmaz oldu ki bu. Seni boğabilirdim senden kurtulmak için çünkü seni o kadar seviyorum... “ (N.H.Ran) airin belirttiği gibi ruhu, bedeni yakan ve tutsak eden bir şey midir aşk? Yoksa şehir yaşamının yalnızlığında kaybolan benliğimizi ararken çektiğimiz acının ilacı mıdır? Belki de insan soyunun sürmesi için gereken üreme içgüdüsünün süslü kelimelere dökülmüş halidir. Ya da yeterince modernleşememiş toplumlarda kapitalizmin tüketmek için sunduğu bir objedir aşk…
Ş
Aşkı anlamak ve anlamlandırmak için ne çok şey söylenmiş, yazılmış ve konuşulmuştur. Gerçekten de aşk nedir? Nasıl yaşanır? İnsan sevince aklı ve kalbi arasında sıkışır kalır. Bir yandan dünyanın en güzel çaresizliğini yaşarken, bir yandan
da hayallerinin gerçekleşmesi ihtimaliyle gülümser. Artık kişinin hayatı aldığı nefeslerin toplamı değil, nefesini kesen anların toplamıdır... Aşk deneyimini yaşamak, hiç kimsenin kaçamadığı ve hayatının bir bölümünde mutlaka karşılaşıp kendi olmaktan vazgeçtiği bir kaderdir, kederdir. Aşk uyarılma ile başlar. İnsan, kabuğuna çekilmiş kaplumbağa misali, dış bir etken olan yoğun duygular tarafından dürtülerek uyanır. Aslında çok derinlerinde hissedilen arzunun ve eksiklik hissinin karşılanma ihtiyacıyla, insan gelecek olanın aşk olduğunu bilemeden, bilinçsiz bir şekilde uyanmayı bekler. Bu nedenle aşk, insanın çocukluktan getirdiği bütünleşme ve bir olma ihtiyacının sonucu oluşan bir duygudur aslında. Bu durumu âşıklar şöyle tarif ederler: ‘Kalp dediğin atıyor zaten, marifet ritmi değiştirebilende sevgili, yani sende, sende olan bende, bende olan sende sevgili!’ Denizden, köpükler içinde, boynunda incilerden bir kolye ile doğan Venüs, aşkın sembolüdür ve birçok yerde, elinde bir ayna ile kendine bakarken resmedilir. Bu tasvirde, deniz, ayrıştırılmamış yaşam enerjisini ve keşfedilmemiş derinlikleri temsil eder. Denizin içinde tüm yaşamlar aşk yanılsamasındaki gibi bir olur. Yüzyıllardır değerli süs maddeleri arasında yer
alan ve bir canlı tarafından yaratılan tek mücevher incidir. Yumuşak ve tatlı pırıltılarıyla inci, hemen her dilde güzellik, aşk, saflık, masumiyet ve yüksek değerle eşanlamlı bir sözcük olarak kullanılır. İnci, başta istiridye, tarak ve bazı midye türlerinin içinde oluşur. Bunlar denizlerde yaşayan yumuşakçalar sınıfından kabuklu canlılardır. İşte, bu canlılar yumuşak vücutları içine giren yabancı bir maddenin zararsız duruma getirilmesi için çevrelerinde kılıflar oluşmaya başlarlar. Böylece soyutlanan yabancı madde zamanla kalınlaşır ve çeşitli katmanlarla yuvarlak bir biçim alır. Daha çok istiridyenin içinde gelişen bu kat kat kılıflar sedef katmanlarıdır. İnci bu katmanların tümünün küresel bir biçimde oluşmasıdır. Aşkta aynı inci katmaları gibi oluşur, bir başkası ve ona ait olan duygular yabancı bir madde gibi insanın ruhuna girer ve zamanla değerli ve vazgeçilmez olur. Âşıklar birbirlerinin gözlerinin aynasında kendilerini görürler, eksik parçalarını bulurlar, denizin ayrıştırılmamış yaşam gücü gibi, ayrışmış ruhlarını bütünleştirmek isterler, farklı bir dünyayı fark ederler. Bu fark
ediş inci gibi parıltılıdır ve gözü kör eder. Bu nedenle ‘Aşkın gözü kördür!’ derler. İncinin renk ve parlaklığı alttaki katmanların ışığı yansıtma ve kırmasıyla oluşan ilginç bir olaydır. Nasıl ki bir incinin değeri göz alıcı doğal pırıltılarının yanı sıra kendine özgü değeriyle ölçülüyorsa, aşkın değeri de âşıkların kendi değerleriyle ve gözlerindeki parıltılarla ölçülür. Nasıl ki bir incinin değeri ışığı yansıtmasının yanı sıra şeklinin düzlüğüyle ölçülüyorsa, aşkların değeri de âşıkların karakterlerinin düzgünlükleriyle ölçülür. Nasıl ki incinin rengi istiridyenin cinsine, suyun içirdiği tuzun niteliğine, suyun derinlik ve ısı derecesine bağlıysa, aşkların rengi de âşıkların derinliklerine bağlıdır. Nasıl ki inci genellikle beyaz, fildişi, pembe ya da açık gül renginde, mavimsi hatta siyah olabiliyorsa, aşkta rengârenktir ama en çok kırmızı ve turkuazdır. Nasıl ki, değerli inci için istiridyenin kabuğunun iç yüzeyini kaplayan sedef tabakasının parlak, düzgün ve temiz renkli olması gerekiyorsa, aşkın kalitesi için de âşıkların saf ve masum olması gerekiyor. Bu nedenle aşık olmanın dayanılmaz bir ağırlığı vardır. Mevlana’ya sormuşlar ‘Sevgili" nasıl olmalı?’ diye; ‘Sevilecek biri olmadığı zamanlarda bile seni sevmeli. Sarılacak biri olmadığı zamanlarda bile sana sarılmalı, DAYANILMAZ OLDUĞUN ZAMANLARDA BİLE SANA DAYAN-
MALI.’ demiş... Mevlana gerçek aşkı tarif etmiş. ‘Bu gece meltem gibi es yüreğime, ay ışığı vursun bensiz titreyen tenine, mehtap sarılırken çaresizce kadehime, sen de kana kana iç şerefime!’ dedirten gerçek aşk, gerçek inci gibidir; ‘Seni seviyorum, kalbim sende emanet, ona iyi bak!’ demektir. Yalancı aşk ise kültür incisi gibidir. Japonlar 1800 yıllarda istiridyeden daha çok ve daha ucuz inci elde etmenin yollarını geliştirmeye giriştiler. Bugün tüketim toplumunun bir yansıması olarak kültür incisi üretimi Japonya'da büyük bir sanayi durumuna geldi. Kültür incisi elde etmek için ufak ve yuvarlak bir sedef parçası canlı istiridyenin içine yerleştiriliyor. Sonra bunlar dibe serili ağdan yataklar üzerine indirilerek orada 3–5 yıl süreyle bırakılıyor. Böylece istiridye içinde oluşan inciler hem sayı bakımından çok oluyor hem de kısa sürede oluşuyor ama gerçek inciler kadar değerli olmuyorlar ve bunların iyileri gerçek incilerden ancak deneyimli gözler tarafından ayırt edilebiliyor. Şimdiki aşklarda kültür incisi gibi olmaya başladı. Sanal âlemde, barlarda veya cafelerde başlayan yakınlaşmalar aşk olarak görülüyor ve yalancı aşklar dışarıdan gerçek aşk gibi görünebiliyor. Gerçek aşk gönül işiyken yalancı aşk akıl işidir. Şems-i Tebrizi bu durumu şöyle anlatır: ‘Sanmayasın ki aşk akıl işidir, gül ki her gönlün mürşididir, kimini kokusuyla şad eder, kimini de dikeniyle irşad eder!’ Mevlana ise aşkın önce yüreğe düşmesi gerektiğini söyler ve ‘Aşk-ı zikretmek için söz dudağa gelmeden önce cemre gibi yüreğe düşmelidir!’ der. Bu nedenle gerçek aşkla yalancı aşkı birbirinden ayırmak
Aşkı ve aşk acısını anlamak için “bağlanma kuram”ını ortaya atan J. Bowlby’e kulak vermek gerekiyor. Bağlanma kuramına göre gelişim devamlılık gösterir, dolayısıyla ana babalarla erken yaşlarda yaşanan ilişkiler gelecekte kurulacak olan ilişkileri şekillendirir. Yaşamın erken yıllarında anneden ayrılma sonrası “karşı koyma” “çaresizlik” ve “kopma” şeklinde bir dizi tepki modeli oluştururuz. Bowlby'nin kuramına göre, her insanın kendini ve yaşamındaki önemli kişileri algılayış biçimine göre oluşturduğu zihinsel şemalar vardır. İnsanlar yeni ilişkiler kurarken eski anıları ve deneyimlerine dayanan bu model ve şemalara göre hareket ederler. Bilinçli olmayan bir şekilde karşı cinsle olan ilişkileri, iş ve sosyal çevre ile olan ilişkileri bu kalıplara göre yaşamaya başlar. Nihayetinde, şıpsevdi olsun, saplantılı olsun kişi ilişkide devamlı olarak benzer motifleri işler hale gelir. AŞK ile ilgili söylenecek, yazılacak, çizilecek o kadar çok şey var ki. Bu yüzden yüzyıllardır filmlerin, romanların velhasıl hayatın hep en baş aktörü olmuştur AŞK. Biz yazımızı her ne olursa olsun AŞK olsun diye bitirelim. Ama AŞIK olmanın dayanılmaz cazibesine kapılıp da AKIL denilen çok önemli olan özelliğimizi de küstürmeyelim. Bir kulağımız,gözümüz de onda olsun dostlar... Sevgilerimle...
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
gerekiyor. Evet belki de ötekini arayışımız ve hatta bulamayışımızdır aşk. Antik çağlardan bugüne insanlık tarihinde masallara, destanlarda geçtiği gibi benliği bulma gayreti ve bir tamamlanma arzusudur. Aşk her toplumda, her kültürde ve tüm zamanlarda var olmuştur ancak aşkın tanımı kültürden kültüre, kişiden kişiye farklılık gösterir.
33
SELAM… ‘Selam’ Allah kelamıdır. Selam vermeyi Amerika da öğrendim. Hatırlar mısınız? İlkokul, orta okul ve lise de zorunluda olsa ayağa kalkar, öğretmenimizin selamını alırdık ve selam verirdik. Uzun yıllar sonra ne kadar önemli olduğunu yurtdışında anladım. Amerika’ya ayak bastığımda havaalanında, pasaport kontroldeki memur ilk selam verdi, ‘hoş geldiniz’ dedi, Birkaç sorudan sonra ‘iyi seyahatler’ dedi. Bu kadar önemli bir noktadaki resmi görevlinin bu şekilde içten davranması beni şaşırtmıştı.
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
FATMA H. SUBAŞI
Welcome, Hi, Hello, Good Morning, Good afternoon, Good Evening, Good Night… kelimeleri en çok kullanılan kelimeler listesinde yer almaktadır. İçten, çıkar ilişkisi olmadan herkese (tanıdık, tanımadık), her yerde söylenmektedir; evden adımınızı atar atmaz asansörde, kafede, işyerinde, benzin istasyonunda, restorantta, jimnastik salonunda, telefonda,… Sabah kahvenizi alırken veya restorantta saatlerce sıra beklerken en az üç kişi size selam verip, iki dakikada sizin kim olduğunuz ve ne iş yaptığınız bilgisine sahip oluverir. Amerika’ya iş için gittim, orada yaşayan Mine ablamın bana ilk uyarısı şu oldu; ‘Fatma iş yapmak istiyorsan selam vereceksin ve güler yüzlü olacaksın.’ Başlangıçta çok zorlandım, ayna karşısında gülme alıştırmaları yaptım. Annemin yıllarca beni uğurlarken ‘kızım, sağına soluna bakma, önüne bak, kimse ile konuşma’ tembihleri ile büyütüldüğüm için çok sert duran görüntümü yıkmam dört yılımı aldı. Selam verince ve güler yüzlü olunca insanların bana daha yakın olduklarını, sevdiklerini, saygı gösterdiklerini ve güvendiklerini gördüm.
34
Her yıl Turkiye’ye gelip giderken ilk yıllarda gümrükte soru sayısı fazla iken yıllar geçtikçe, ben selam vermeyi ve güler yüzü benimsedikçe soruların azaldığını ve geçişlerin çok kolay olduğunu anladım. İş hayatımın pozitif yönde gittiğini gördüm. İki ülke arasında gidip gelirken insanları gördükçe selam vermenin ve güler yüzlü olmanın önemi benim için bir çığ gibi büyüdü. Türkiye’de tatilde olduğum bir yaz günü kuaförden çıktım ve eve doğru yürümeye başladım, hafif rüzgarda saçlarım savrulurken, karşıma ilk çıkan adamın yüzüne bakarak güldüm ve selam verdim, adamın bakışlarını hala üstümde hissediyorum, o anda adamın bir bakışı vardı ve birbirimizi teğet geçtikten sonra ‘Fatma! ne yaptın, sen şu an Türkiye’desin’ dedim ve arkamda bakışları hissederek, hızla uzaklaşarak ilk sokağa döndüm ve takip edilmediğimden emin olduktan sonra eve gittim. İnsanları izlemeyi severim. Allah için, kendin için, insanlar için bugün ne yaptın? sorusunu sorarım akşam yattığımda. Türkiye’de oturup insanları izlediğimde insanlarda hep keder, mutsuzluk ve umutsuzluk görüyorum. Amerika’da oturup izlediğimde mutlu, özgüveni yüksek, umutlu ve yaşamdan zevk alan kişileri görüyorum. Şanslı olduğumu düşünüyorum, tüm bunları görmek, anlamak, algılamak bana nasip oldu. Gurbette yaşanan bir gün iki gündür derler, vatan hasreti ile yaşarken, vatanımızın bütünlüğünün önemini kelimeler ile ifade edemezken, milletin mutluluğu temelini oluşturmaktadır. Hep birlikte en yakınımızdan başlayalım; sevdiklerimize ve sevmediklerimize, kısaca tüm canlılara ‘selam’ verelim. Kaç günümüz kaldı selam verecek? sorusunu hatırlayalım ve hatırlatalım. Selam ile yakınlaşalım ve mutlu bir millet bütünlüğü içerisinde, vatanımızda huzurlu bir şekilde yaşayalım. Selamlarımla, M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 9
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
38
DENİB’İN İNOVASYON YOLCUĞU DEVAM EDİYOR
D
enizli İhracatçılar Birliği organizatörlüğünde, İl Milli Eğitim Müdürlüğü işbirliğiyle düzenlenen "Genç Mucitler Aranıyor İnovatif Fikirler Yarışması” nın dördüncüsü, 12 Nisan 2019 Cuma günü düzenlendi. Son derece coşkulu bir katılımla gerçekleşen ve Denizli protokolünün de yer aldığı final gecesinde, 1200’ün üzerinde başvuru arasından büyük bir titizlikle seçilen ve finale kalan projeler değerlendirildi, kazanan “Genç Mucitler” ödüllendirildi. DENİB Başkanı Hüseyin Memişoğlu açılış konuşmasında, gençlere inovasyon bilinci aşılamak amacıyla çıkılan “İnovasyon Yolculuğu” kapsamında düzenlenen Genç Mucitler Aranıyor İnovatif Fikirler Yarışması’na yapılan yüksek sayıda başvurudan duydukları memnuniyeti ifade etti. Sürecin başlangıcından final gecesine kadar geçen zaman diliminde gençlere fırsat verildiğinde, gençlerin neler yapabileceklerini bir kez daha kanıtladıklarını belirten Hüseyin Memişoğlu sözlerini şöyle sürdürdü: “Bugün artık oldukça yoğun bir rekabet or-
tamının içindeyiz. Yıllar geçtikçe şunu çok net görüyoruz ki; ihtiyaçlarımız her ne kadar benzer olsa da, isteklerimiz her geçen gün farklılaşıyor. Amaçlar geçmiştekiyle aynı olsa da, araçlar farklılık gösteriyor. Bu farklılaşmanın sonucunda da elbette farklılığı sunabilenler başarılı oluyor. Fark yaratamayanlar ve geleceği okuyamayanlar ise eninde sonunda sıradanlaşıyor. Farklı sektörlere güçlü giriş yapan ve pazar paylarını hızla artıran şirketlerin teknoloji, Ar-Ge, inovasyon, tasarım ve markalaşmayı doğru biçimde harmanladıklarını görüyoruz. Bazıları kullanım kolaylığı sunmak adına yalınlığa odaklanıyor, bazıları ise kalitenin lüks tasarımdan geçtiğini savunuyor. Tam da bu noktada, inovasyonun ne denli önemli olduğu bir kez daha karşımıza çıkıyor. Aslında inovasyonun, temel olarak yaratıcı düşünceden başladığını net bir biçimde görüyoruz. Ancak sadece düşünmenin yetmediği, fikir aşamasından sonra harekete geçmenin ve yol almanın ne denli hayati olduğunu her seferinde tecrübe ediyoruz.”
KAZANAN HEPİMİZ OLACAĞIZ İnovasyona ilişkin istatistiki verilere de değinen Hüseyin Memişoğlu; ülkemizin Küresel İnovasyon Endeksi’nde 50. Sırada yer aldığını belirterek, üst sıraları zorlamak için ülke genelinde yapılan inovasyon odaklı çalışmaların öneminin altını çizdi ve sözlerini teşekkür dileklerini sunarak şu şekilde noktaladı: “Bu gecenin düzenlenmesinde emeği geçen herkese; yanımızda olan tüm katılımcılarımıza, kıymetli jüri üyelerimize, DENİB Yarışma Komitemize, değerli sponsorlarımıza ve birkaç saat sürecek final gecesi için, işin mutfak kısmında hiç durmadan aylardır çalışan ekibimize şahsım ve Yönetim Kurulumuz adına teşekkür ediyorum. M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 9
Finalde yarışacak tüm genç mucitlerimize eğitim ve meslek hayatlarında bir kez daha başarılar diliyorum. İnanın, bu gece sadece birkaç kazanan olmayacak. Kazanan hepimiz olacağız!” DERECEYE GİREN GENÇ MUCİTLERİMİZ ŞU ŞEKİLDEDİR: Lise Kategorisi 1. Emine Zengin – Yaşar Kımıl Fen Lisesi Öğrencisi, Öğretmeni Mustafa Erden 2. Eren Okul- Özel Gelişim Temel Lisesi Öğrencisi, Öğretmeni Feriştah Selcen Okul 3. Ömer Faruk Okal- Nezihe Derya Baltalı Bilim Sanat Merkezi Lisesi Öğrencisi, Öğretmeni Bilge Yıldırımoğlu Jüri Ödülü Yunus Ömercioğlu- Denizli Organize Sanayi Bölgesi MTAL Lisesi Öğrencisi, Öğretmeni Süleyman Tepeli Ortaokul kategorisi 1. Sudenaz Sakallıoğlu- Hayırseverler Ortaokulu Öğrencisi, Öğretmeni Demet Gülcan 2. Buket Şenel – PEV Koleji Öğrencisi, Öğretmeni Yener Çelik 3. Bengisu Berra Akay- Bengisu Erten – Hayırseverler Ortaokulu Öğrencisi, Öğretmeni Devlet Demet Gülcan Jüri Ödülü Doğan Seyfi Coşgun – Esentepe Ortaokulu Öğrencisi, Öğretmeni Ahmet Faruk Özyılmaz İlkokul kategorisi 1. Zeynep Kart- Nezihe Derya Baltalı Bilim Sanat Merkezi İlkokullu Öğrencisi, Öğretmeni Dudu Kaya 2. Ömer Demirtaş – Ülker Yörükoğlu Bilim Sanat Merkezi İlkokulu öğrencisi, Öğretmeni Aysel Çalık 3. Ceylin Küçükkaplan – Pamukkale Atatürk İlkokulu Öğrencisi, Öğretmeni Nuran Yaşa Jüri Ödülü Melih Kerem Akgüneş- Nezihe Derya Baltalı Bilim Sanat Merkezi İlkokulu Öğrencisi, Öğretmeni Ahmet Okul
ŞİMDİ “DOĞAYA DOKUNUŞ” ZAMANI 7. EV VE PLAJ GİYİMİ TASARIM YARIŞMASI BAŞLIYOR! daha da yukarıya taşıdıklarını, onuncu yıllarında hedeflerinin yarışmayı Denizli’de antik kentte gerçekleştirmek ve yabancı tasarımcılar ile birlikte yabancı satın almacıları da dahil etmek olduğunu vurguladı. Memişoğlu ayrıca yarışmanın 30 yaş altı tüm tasarımcılara açık olduğunu, son başvuru tarihinin 26 Haziran olduğunu sözlerine ekledi. ORGANİK VE EKOLOJİK DENGE KORUNACAK Bu yılki teması “Doğaya Dokunuş’’ olan Ev ve Plaj Giyimi Tasarım Yarışması, tasarımda sürdürülebilirlik yaklaşımına dikkat çekiyor. Yüksek kalitede, uzun süre kullanılabilir tasarımların oluşmasını amaçlayan yarışmanın teması, ham maddeden üretime kadar tamamen organik ve ekolojik dengenin korunmasını kolaylaştıracak unsurlardan oluşan fonksiyonel tasarımları içerisinde barındırıyor.
PARA ÖDÜLÜNÜN YANI SIRA YURT DIŞI EĞİTİM BURSU DA VERİLECEK 7. Ev ve Plaj Giyimi Tasarım Yarışmasında 37.500 TL’si para ödülü olmak üzere 4 ödül verilecektir. Birincilik ödülü 15.000 TL, ikincilik ödülü 10.000 TL, üçüncülük ödülü 7.500 TL, jüri özel ödülü ise 5.000 TL olacaktır. Ayrıca dereceye giren ilk üç tasarımcı, patent tescil imkanı, online İngilizce eğitimi, staj imkanı ve yurt dışı tasarım eğitimi bursu imkanı kazanacaktır. KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
D
enizli İhracatçılar Birliği (DENİB) tarafından, Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) koordinatörlüğü ve Ticaret Bakanlığı desteği ile gerçekleştirilen “Ev ve Plaj Giyimi Tasarım Yarışması” bu yıl 7. kez düzenleniyor. Ev ve plaj giyimi ürünlerine yönelik yapılan tasarım yarışması, bu yıl ‘’Doğaya Dokunuş’’ teması ile tasarımda sürdürülebilirlik yaklaşımına dikkat çekiyor. Yarışmanın tanıtım toplantısı DENİB Başkanı Hüseyin Memişoğlu, Yarışma Komitesi Başkanı Mukaddes Başkaya, Yarışma Komitesi Üyeleri Selim Yaymanoğlu ve Bekir Serdar Mutlubaş, Yarışmadan sorumlu Şube Müdürü Şadiye Baykent ile yarışmanın Kreatif Direktörü Uğurkan Erez’in katılımlarıyla 25 Nisan 2019 Perşembe günü İstanbul Feriye Palace’da gerçekleşti. Toplantının açılış konuşmasını gerçekleştiren DENİB Başkanı Hüseyin Memişoğlu yedincisini düzenledikleri Ev ve Play Giyimi Tasarım Yarışması’nda her yıl çıtayı
39
EVTEKS FUARI’NDA DENİZLİ RÜZGÂRI ESTİ…
D
ünyanın en büyük ev tekstili fuarlarından biri olan ve bu yıl 25.'si düzenlenen İstanbul Uluslararası Ev Tekstili Fuarı 2327 Nisan 2019 tarihleri arasında İstanbul’da düzenlendi. Fuarın açılış törenine, TİM Başkanı İsmail Gülle ve birçok STK temsilcisi katılım sağladı. Denizli’nin de güçlü bir şekilde temsil edildiği açılış töreninde; Denizli İhracatçılar Birliği adına Başkan Yardımcısı İbrahim Uzunoğlu ile birlikte DTO Başkanı Uğur Erdoğan ve DSO Başkanı Müjdat Keçeci de yer aldı. 1000’den fazla markanın ve 120 ülkeden yaklaşık 150 bin ziyaretçinin ağırlandığı fuarda, her sene olduğu gibi bir kez daha Denizli rüzgârı esti.
“Turkish Towels” Evteks’te… Denizli’den 95 katılımcının yer aldığı fuarla ilgili görüşlerini sunan Denizli İhracatçılar Birliği Başkanı Hüseyin Memişoğlu, Denizlili ihracatçılar olarak
Evteks Fuarı’na güçlü bir şekilde katılım sağlanmasının memnuniyet verici olduğunu belirterek sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Bilindiği gibi, Evteks dünyanın en önemli ev tekstili fuarlarından biri ve sektör profesyonellerinin ortak buluşma noktası. Ülkemizin ve dünyanın önemli ev tekstili merkezlerinden biri olan Denizli’nin de, Evteks Fuarı’nda yüksek sayıda katılımla temsil edilmesi son derece önemli. Denizli, her geçen sene artan tasarım gücü ve markalaşma potansiyeliyle birlikte sektörün kalbi olmaya ve sektöre yön vermeye devam ediyor. Denizli İhracatçılar Birliği olarak, “Turkish Towels” markamızla bu sene bir kez daha fuardaki yerimizi aldık ve Türk havlusunun tanıtımına devam ettik. “Turkish Towels” markası önümüzdeki dönemlerde de önemli fuarlarda ve prestijli etkinliklerde yer almaya devam edecek…” M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 9
DENİZLİ 3. KİTAP FUARI KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
S AVA Ş Ü N L Ü
40
ge Bölgesi’nin En Büyük Kitap Fuarı” iddialı bir slogan gibi görünse de aslında bir gerçeği yansıtıyor. Bu yıl üçüncü kez kapılarını açtı. Üçüne de katılmış biri olarak dört dörtlük bir fuarın nasıl yapılacağını gösteriyor Denizli Belediyesi.
E
Denizli’ye çoğu kez gelirim. Dostlar, arkadaşlarım burayı cazibe merkezi haline getiriyor. Fuar dönemleri bu cazibe kat be kat artıyor. Sanatçı dostlarla bir arada olmak da kenti bir başka güzelleştiriyor. Denizli Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Zolan, kuşkusuz bu fuarın oluşmasında en büyük etkili kişi. Her konuşmasında kültür olaylarının kentleri daha bir güzelleştirdiğinden söz eder. Karikatür yarışması da bu yıl üç yaşına bastı. Kültüre gönül vermiş birisi kente çok şey kazandırır. Kültür Daire Başkanı Hüdaverdi Otaklı anlatılır gibi değil. Elinin değdiği yerlere güller dikmeyi bilen bir kültür sevdalısı. Kültür bölümü arı kovanı gibi çalışmasındaki tek etken kişi. Kültür Müdürü Arif Duru, genç yaşında bu makama gelmiş, bunu fazlasıyla hak eden kişi-
lerden birisidir. Ufuk Tarakçıoğlu, Barış Ayhan, Mustafa Ergin, Mustafa Bardakçıoğlu, Mustafa Pargan, Rasih Başer fuar süresince koşturup durdular. Tüm çalışanlarıyla bir güzellik demetini oluşturuyorlar. İşte bu kişilerle yapılan kitap fuarı da örnek olacak nitelikte olur. Fuar alanı hiç boş kalmadı. Öğrencilerin fuar alanına akarak gelmesi nedeniyle çocuk sesleri fuarı daha bir güzelleştirdi. Saat 17’den sonra da anne babalar çocuklarını yanlarına alıp gelmelerinin güzelliği ancak yaşanabilir. Ülkemizin yüz akı yazarların çoğu yine Denizli Kitap Fuarındaydı. Aynı tarihlerde TÜYAP İzmir Fuarının olduğu düşünülürse bu büyük bir başarıydı. Bizler yine Savaş Kitap standındaydık. Fuarların değişmezleriydik. İsmail Eder, yazar Nil Pröttel ve genç çalışanımız Rukiye Başkaya ile keyifli bir fuar geçirmenin mutluluğunu yaşadık.
M A RT- N İ S A N 2 0 1 9
Denizli Kitap Fuarını çevre belediye başkanları da ziyaret ediyordu. Denizli’nin iki kadın belediye başkanı da fuarı gezenler arasındaydı. Merkez Efendi Belediye Başkanı Şeniz Doğan, Bozkurt İlçesi Belediye Başkanı Birsen Çelik fuara renk kattılar. Siyasete kadın eli değdiren iki güzel insandı. Bir fuar daha böyle geçmişti. Fuarın son gününü kendimize ayırmıştık…
Can dostum, eşsiz insan, yüreği güzel, güzel arkadaşım Nil ile fuardan kalan zamanlarda kenti gezdik… Fuarın yorgunluğunu dolaşarak yok etmeye çalıştık. Karikatürist dostum, arkadaşım Mehmet Selçuk, başkanımız Abdülkadir Uslu ile de muhabbetsiz yapamadık. Yazmaktan gurur duyduğum Still Life dergisini çıkartan Binnur Olcaytürkan ile de fuarda sürekli görüştük. Bunlar da güzellik hanesine yazılacak mutlu anlardandı. Kültür Sosyal Daire başkanı Hüdaverdi Otaklı da sürekli bizlerin halini hatırını soruyordu. Belediyeye ait stantta söyleşmelerimiz çok keyifliydi. Çoğu kişinin yaşayamayacağı bir güzelliği daha yaşadım. Dünyanın en mutlu insanıydım işte o zaman. Denizli Belediyesinde daire başkanı olarak görev yapan öğrencim Emel Erkan Pamukkale ile görüşmemiz destansı güzellikten başka bir şey değildi. Aradan 30 yıla yakın süre geçmişti. İlk merhabanın sıcaklığı sürüyordu. Sadece teneffüse çıkmıştık, tekrar derse giriyorduk.
Nil Pröttel ile cam horoz anımız
duygulandım,” demeyi de ihmal etmedi. Sevgili Daire Başkanım Emel Erkan’ın 30 yıl önce söylediğim sözü yinelemesi, ortamın duygusal havasını daha da arttırmıştı. “Ne güzel söylemiştiniz öğretmenim, bir gerçekmiş söylediğiniz: Her şey biter, geride sadece gerçek dostluklar kalır.”
Emel Erkan ile görüşmemiz bitmemişti. Bir de Denizli kebabı yemeye davet etti. Yazar arkadaşım Nil ile gittik. Nil de çok duygulanmıştı. “Çok zor yaşanılır bir duruma tanık oldum. Çok da
Denizli’nin kadın başkanları Şeniz Doğan ve Birsen Çelik ile...
Belediyenin genç dinamilk ekibiyle.._
3. ISPARTA KİTAP FUARI 2019
Kitap fuarları öyle çoğaldı ki aldı başını gidiyor. İnsanlara okumayı sevdirmesi bakımından olumlu karşılıyoruz elbette. Yazarla, şairle tanışmak, elinden imzalı kitap almak, anı fotoğrafı çektirmek ne güzeldir. Yıllardır işin içindeyim. Eskiden sadece TÜYAP’lar vardı. Bir de özel olarak kurumlara gidilen imza günleri. Çoğunlukla okullar olurdu gidilen yerler. Belediyelerin kitap fuarı yapmak gibi düşünceleri olmazdı nedense. Ben 1980’li yıllarda çalıştığım İzmir Özel Türk Koleji’nde kitap fuarı düzenlemiştim. Çoğu kişi karşı gelmişti buna. Oysa nasıl da ilgi görmüştü. 3. Isparta Kitap Fuarı’na severek, isteyerek gidiyordum. Daha önceki fuarlarda da güller diyarında bulunmuştuk. Daha birinci fuarda bu işin mayasının tuttuğunun göstermişti. Bu yılki elbette ki daha bir farklı oldu. Fuar daha bir güzelleşmişti. Fuarı düzenleyen arkadaşlar, belediye yetkilileri daha özenerek işe kollarını sıvamışlardı. Kitap fuarlarını hakkını vererek yaptıktan sonra ne denebilir ki? Bir ara da şenlikler çoğalmıştı. Çoğu evlere şenlikti bunların. Kitap fuarları ben yaptım oldu, demekle olmaz. Üç dört matbaa yazarı, birkaç afişle iş olmaz. Çoğu yerde bunlar yapılıyor, davet de ediyorlar. Orada meze niyetine kullanacaklar bizleri. Hayır diyoruz. Isparta Kitap Fuarını üçüncü yılında daha bir oturmuş, benimsenmiş olarak gördüm. Isparta halkı da benimsemiş, fuarı kabul etmişti. Her zaman dolu olması bunun göstergesiydi. Ülkemizin ne kadar ünlenmiş, sevilen, kabul gören yazarları, şairleri varsa davetliydi. Fuardan söz edilince çoğu sanatçı arkadaşımız severek geliyordu. Dolu dolu geçen on günlük fuardan herkes memnun, mutluydu. Isparta Belediye Başkanı Yusuf Ziya Günaydın’ı ayrıca kutlamak gerekiyor ki her fırsatta kutladım. Fuardaki konuklarını yalnız bırakmadı. Laf olsun diye, yasak savmak için gelmiyordu. Fuarın bir yanına lokanta hizmeti gören bir bölümü
Semirkent Milli Eğitim Müdürü Hüseyin Turaç ve yazar arkadaşım Fehime özdemir ile... de yaptırmayı unutmamıştı. Ayrılırken de kentin ünlü gülünden ürünler, camdan gül biçimde plaketi kendi elleriyle sundu. Seneye daha güzelini gerçekleştireceğiz, demeyi de ihmal etmedi. Fuara katkı sunan üç kitap sevdalısı arkadaşımız, işlerinin uzmanıydılar. Ülkemizin köklü yayınevlerinin çalışanı, sorumlusu Selami Dinlerer, Yalçın Bertay, Ramazan Kurtaran, kitap fuarının nasıl yapılması gerektiğini gösterdiler. Kitap sevdalısı bu üç arkadaşıma ne kadar teşekkür etsem azdır. Zor bir işin altından kalkmayı deneyimleriyle başardılar. Isparta’da yine can dostum, eşsiz insan Nil Pröttel’le birlikteydik. Fuardan kalan zamanda epey de dolaştık. Isparta’nın gezilebilecek yerlerini gezdik. Isparta Kitap Fuarı kapanacağı gün çoğu kişide hafif bir ayrılığın sızısı vardı yüreklerde. Çok az fuarda olur bu duygu. Çoğu kez bitsin de gidelim yargısı egemendir kişilerde. Isparta’da böyle olmadı. Fuarı güzelleştiren kuşkusuz başta Belediye Başkanı Yusuf Ziya Günaydın’dı. Belediye Kültür Müdürü İrfan Veli Kayacan, meclis üyeleri, danışmanlar, tüm belediye çalışanlarıydı. Herkes taşın altına elini sokmuş, model alınacak bir fuar ortaya çıkmıştı. Emeği geçenlere bin teşekkür etmek de bizim görevimdi. Ah bir de üniversiteli gençler gelselerdi, ne güzel olurdu… Yapılan yerel seçim sonucunda Belediye Başkanı Yusuf Ziya Günaydın seçimi kaybetti. Yaptıklarıyla her zaman gönüllerde yaşayacaktı. Yeni seçilen Belediye Başkanı Şükrü Başdeğirmen’e başarılar diliyorum. Oturmuş, benimsenmiş kitap fuarı aynı güzelliklerle sürecektir…
SENİRKENT KİTAP GÜNLERİ SÜPRİZİ Isparta’nın küçük ilçesi. Fuar zamanı Milli Eğitim Müdürlüğünün katkısıyla ilçede bir kitap fuarı düzenlemişti. Milli Eğitim Müdürü Hüseyin Turaç Isparta’ya gelerek bizlerle konuştu,
Fehime Özdemir, Cumhuriyet İlkokulu Müdürü Havva Bilgiç’le.
fuara davet etti. Kitaplarımızı yayınevinden önceden alarak ilçeye götürdü. Bizler Fehime Özdemir arkadaşımla birlikte gidecektik. Kaç yıllık eğitimci dostum, arkadaşım Fehime Öğretmenin çok güzel yeni kitapları çıkmıştı. Senirkent’e yola çıktık. Coğrafya dersinde okuduklarımız gözümün önünde canlanarak yol alıyorduk. Elma diyarındaydık. Senirkent’in de üzümü meşhurmuş. Anneler bebeklerine emzik yerine tülbende sarılı üzüm kurusu verirlermiş. Yöre insanının zeki, akıllı olmasını buna bağlıyorlar. Bembeyaz karla kaplı dağlar sürekli bizlere yoldaşlık ettiler. Güneş ışınları vurunca oluşan parlaklık gözümüzü alıyordu. İlçeye vardığımızda Milli Eğitim Müdürümüz Hüseyin Turaç bizleri önce yemeğe davet etti. Konukseverlik böyle olmalıydı. Sonra okullara gittik. Fehime Özdemir öğretmenimle Cumhuriyet İlkokulunda imzada olacaktık. sınıflarda kısa söyleşilerimizden çocuklar, öğretmenler çok mutlu olmuştu. Okul Müdürü Havva Bilgiç bizlerle yakından ilgilendi. Hüseyin Turaç müdürümüz de bizlere eşlik etti. Gerçekte mutlu olanlar bizlerdik. Fehime öğretmenimin mutluluğuna özellikle tanık oldum. İmza masasının önünde dizilen yüzlerce çocuk, sevgili öğretmenimin yüzünde bir çiçek bahçesi oluşturmuştu. Mili eğitim müdürümüz gül ürünlerinden oluşan armağanları verirken ne diyeceğimizi bilemiyorduk. Her gittiğimiz kitap fuarlarında hep şunu önerirdim. Fuara gelemeyenlerin ayağına gidelim. Bunu Bartın’da, Ereğli’de, Edirne’de, Merzifon’da çok güzel başarmıştık. Herkes müdür, müsteşar, daha üst mevkilerde görev yapabilir. Önemli olan kimsenin düşünmediğini düşünmektir. Hüseyin Turaç Müdürümü birkaç kez kutladım. Buradan da yine yürekten kutluyorum hangi makam, mevkide olursanız olun, önemli olan yaratıcılıktır, kimsenin yapamadığını göze almaktır. Müdürüme bin selam olsun… M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 9
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
Isparta Belediye Başkanı Yusuf Ziya Günaydın, yazar dostum Nil Prottel ile...
41
L A R A F O R M S PA’ D A
İ Z İ N İ D KEN ! N I T R A ŞIM
GELİN HAMAMI KEYFİ Gelin hamamı, Osmanlı’dan itibaren günümüze kadar ulaşmış en sevilen geleneklerden bir tanesidir. İşte bu hoş ritüel, özellikle son yıllarda daha da popüler bir hal aldı. Eski zamanlarda bu geleneğin amacı sadece gelin adayını inceleme de olsa; gelin hamamı şimdilerde düğün öncesi stresi atmak ve eğlenceli vakit geçirmek için düzenlenen bir organizasyon haline geldi. Hamam keyfini layığıyla yaşamanız için size bu hizmeti en kaliteli haliyle sunabilecek bir yerde gerçekleştirmeniz gerekiyor. İşte Lara Form SPA, size gelin hamamı konusunda pek çok farklı hizmet sunuyor.
BAY VE BAYANLAR İÇİN AYRI SAATLERDE REZERVASYON YAPILIR
Geline ve misafirlere geleneksel kese köpük hizmetinin yanı sıra, çok özel imkanlarda sunuluyor. Gelin adaylarını ve misafirleri girişte taze meyve ve kuruyemişlerden oluşan bir tepsiyle karşılanıyor. Hamam sefasında detoks etkili şerbetler, hamam sonrasında ise adaçayı ve lavanta kolonyası ikram ediliyor. Eğlence için getirilen ikramlar misafirlere açık büfe şeklinde sunuluyor.
Rezervasyon: 0258 263 63 22 | 0530 942 57 57 Altıntop Mh. 1593 Sk. No: 4/1 Çaybaşı-DENİZLİ
ŞUBA
MERKEZ
Siz de gelin hamamı, kına gecesi, bekarlığa veda partisi gibi organizasyonlarınızı Lara Form SPA’da gönül rahatlığıyla gerçekleştirebilirsiniz.
Rezervasyon: 0258 241 10 11 | 0532 064 35 11 Grand Denizli Hotel Saraylar Mh. Cumhuriyet Cd. No:6 Denizli
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
44
İNSANLIĞIN EN KORKUNÇ SUÇU
ÇOCUK İSTİSMARI B azı kelimelerin altında ezilirsiniz. Anlamları o kadar ağırdır ki insanın yüreğini acıtır. Değil yaşamak, zihninize getirmek, ağzınızdan çıkarmak bile darmadağın olmanıza yeter. İnsanlığın en korkunç, en aşağılık, en vahşi suçu çocuğa karşı işlenen cinsel istismar kuşkusuz. Bu suç, bedensel, zihinsel ve rulsal gelişimini tamamlamamış çocuklarımızda telafisi mümkün olmayan yaralar açar ve onları hayatları boyunca hapsolacakları karanlık bir çukura mahkum eder. Kendini koruma yeterliliği bulunmayan çocukların bedensel ve ruhsal gelişimini tamamlayıp sağlıklı bireyler olmasına mani olur. Bazı vakalarda ise yaşamlarını elinden alır. Çocuklara yönelik cinsel saldırılar, hemen
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 9
her dönemde olmasına rağmen çoğunlukla gizlenen, üzerine konuşulmasının bile tabu haline getirildiği bir konu. Medyanın hayatımızda fazlasıyla yer etmesi, üstünü örtmeyi tercih ettiğimiz bu korkunç durumun gün yüzüne çıkmasına neden oldu. Medyaya yansıyan her vaka toplumda büyük bir huzursuzluk, öfte, nefret ve güven sorunu yarattı. Toplumsal infial halinde protestolar yapıldı; hukuk sisteminin sorgulanması başta olmak üzere örf ve adetlerin dejenerasyonu gibi pek çok konu konuşuldu. Gerçekten hukuki cezalar bu suçun önlenmesinde yetersiz mi kalıyor? Çocuk istismar vakaları son dönemde artış mı gösterdi? Toplumsal bir travmaya neden olan çocuk istismarı sorunu tam olarak nedir?
ÇOCUK TACİZİ KONUSUNDAKİ ACI GERÇEKLER Çocuk istismarıyla ilgili acı gerçekler görünenden çok daha sarsıcı ne yazık ki! Tacize uğrayan çocukların çoğunluğu kız olmakla birlikte erkek çocuklar da cinsel istismara uğrar. Çocuk cinsel istismarı vakalarının çoğu ilgili kurumlara bildirilmez, üzeri örtülmeye çalışılır. Bunda sosyal ve ailevi kaygılar, sistemsel eksiklikler, çocuğa inanılmaması, korku, töre gibi faktörler etkili olabilir. Bu sebeple her yıl tam olarak kaç çocuğun istismara uğradığı hakkında sağlıklı bir veri yoktur. Olan veriler vakaların sadece bir kısmını yansıtır ve bu da zaten yeterince korkunç ve yüksek bir sayıdır. Çocuk istismarının belli bir toplumsal kesimi, eğitimi, finansal statüsü yoktur ve belli bir coğrafya, kültür, yöre, dini gruba özgü bir suç değildir. Çocuk istismarcılarının akıl hastası ve dolayısıyla pis, bakımsız ve toplumun geri kalanından gözle görülür bir farkı olduğu yargısı kesinlikle doğru değildir. İstismarcıların çoğu erkek olup, aile babası ve toplum tarafından ‘zararsız, sıradan, halktan biri’ olarak tanımlanabilecek kişilerdir. Çocukları taciz eden kişile-
rin hepsi pedofilik bir eğilim göstermez. TEHLİKE UZAKTA DEĞİL YANI BAŞIMIZDA Çocuğu taciz eden kişi, çoğunlukla çocuğun çok yakından tanıdığı ve güvendiği kişilerdir. Baba, üvey baba, amca, aile dostu, komşu vb. gibi... Çocuk istismarı bir yabancı suçu değildir. Çocuklara yabancılardan şeker almamaları, onlarla hiçbir şekilde konuşmamaları gerektiği öğretilirken, yakınlarındaki tehlike çoğu zaman farkedilmez ya da tanıdık olan herkes çocuklara iyi niyetle yaklaşıyor algısı oluşur. İstismar eden kişiler çocukların çoğunlukla tanıdığı kişiler olduğundan, genellikle fiziksel bir güce gerek kalmaz. Buna çocuk kaçırma vakaları dahil değildir, zaten çocuk istismarının büyük bir bölümü yabancılar tarafından kaçırılma sonucu gerçekleşmez. Taciz eden kişi; bunu çocuğun nabzını ölçe ölçe, sonunda güvenini kazanarak ve kimseye söylemeyeceğinden emin olmaya çalışarak yapar. Bu sürece, hazırlama süreci yani ‘grooming’ denir.
CİNSEL İSTİSMAR NEDİR? Çocuğun bir yetişkin ya da kendisinden büyük bir çocuk tarafından anlamadığı ya da zorlanarak, gelişimsel olarak hazır olmadığı ve karşı tarafın cinsel tatmini için kullanılması durumudur. Bu, her türlü cinsel içerikli konuşmayı, şakalaşmayı, teşhir ve röntgencilik gibi temas içermeyen istismar türlerini, çocuğun cinsel organlarına dokunma, oral-genital seks, ensest, tecavüz, çocuğu fuhuş ve pornografik materyallerin üretiminde kullanma ve sodomi gibi tüm davranışları ve eylemleri kapsamaktadır. Cinsel istismar fiziksel, sözlü veya duygusal olabilir. Öpüşme, cinsel bir organı bir çocuğa açıklama, 18 yaşın altındaki bir çocukla cinsel ilişkide bulunma, yaşa veya zihinsel gelişime uygun olmayan cinsel içerikli konuşmalar, müstehcen telefon görüşmeleri yapmak, müstehcen hareketli (video) kısa mesajlar veya bir çocuğa e-posta gönderme, bir çocukla cinsel ilişki yaşamak, çocuğun cinsel organlarına, fiziksel olarak veya başka herhangi bir nesne ile dokunmak, bir
çocuğa pornografik film, dergi veya fotoğraf göstermek, bir çocuğun poz vermesi veya cinsel pozu tercih etmesi, bir çocuğu cinsel bir eylemi izlemeye zorlama, çocuğun fuhuşa zorlanmasıdır. ÇOCUK İSTİSMARI İSTATİSTİKLERİ Araştırmalara göre Türkiye’de aile içinde gerçekleşen istismar olayları aile dışında gerçekleşen istismar olaylarından daha fazladır. Aile içi istismarda yaş ortalaması 5 ila 7, aile dışı istismarda ise 7 ila 10 yaş arasında değişmektedir. Özellikle erkek çocuklarının kız çocuklarına göre daha küçük yaşlarda istismar edildikleri ama genelde kız çocukların çok daha fazla buna maruz kaldıkları ifade edilmektedir. Cinsel istismara maruz kalan çocukların yaşa göre dağılımları incelendiğinde; “%30’unun 2-5, %40’ının 6-10, %30’unun 11-17 yaş grubunda olduğu görülmektedir. Yani olguların %70’ini küçük yaş grubu oluşturmaktadır. İstismarcıların %96’sı erkek, %80’i de çocuğun tanıdığı birisidir.” ÇOCUK İSTİSMARININ BELİRTİLERİ Kötü muamele görmüş veya hala görmekte olan bir çocuk, stres ve istismarın davranışsal, duygusal veya fiziksel belirtilerini gösterebilir. Yetişkinlere karşı güvensizlik, aşırı sallanma, emme veya aşırı ısırma, yatak ıslatma veya kirlenme, zorlayıcı veya agresif davranışlar, uyku güçlüğü, sıklıkla yorgun olma hali ve uyuya kalma, düşük özgüven, yetişkinler ve
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 9
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
ÇOCUK İSTİSMARI KONUSUNDAKİ YANILGILARIMIZ Herşeyden önce medyanın çocuk istismarı konusunu yansıtırken kullandığı resim ve görseller bizi bazı önemli noktalarda yanılgıya düşürüyor. Bu yanılgılarımız kısaca; “Sadece kız çocukları istismara uğrar. Çocukları istismar eden bireylerin sosyo-ekonomik düzeyleri düşüktür. Çocuk tacizcileri pistir ve hastadır. Bu hastalık ve pis olma hali içsel olduğu gibi aynı zamanda fiziksel anlamda da pis olma halidir. Çocuk tacizcileri, çocukların tanımadıkları yabancı bireylerdir. Çocuk istismarcıları, çocukları fiziksel güç ile alıkoyarlar” şeklinde özetlenebilir.
45
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
akranlarla anlaşma zorluğu, alkol veya uyuşturucu kullanımı, sık sık kaza veya sakarlık yapma, kemiklerinde kırık olması veya açıklanamayan morarma, yanıklar ya da iyileşme aşamasında ya da yeni oluşmuş cisim kaynaklı şiddet izleri, bir yaralanmayı açıklayamaması ya da tutarsız, belirsiz ya da inanılması güç açıklamalar sunması, intihara meyilli ya da intihar girişiminde bulunmuş olması, konsantrasyon güçlükleri, içine kapanık veya aşırı itaatkar olması, eve gitmekten çekinme.
46
BİR ÇOCUK İSTİSMAR EDİLDİĞİNİ AÇIKLADIĞINDA DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER “Neden” ile başlayan sorular sormayın. Çocuklar genellikle neden ile başlayan sorular sorulduğunda bir şeyleri yanlış yaptıklarını zannederler ya da savunmaya geçerler. Neden ile başlayan sorular kişinin yapması gerekli şeyleri yapmadığını ima eder. İstismar vakalarında, çocuklar zaten olanlardan dolayı kendilerini suçlayabilirler. İstismarcı onlara genellikle
bunun kendi hataları olduğunu söyler. Bir çocuğa bunu neden daha önce haber vermedin diye sormak, onun birşeyleri yanlış yaptığını düşünmesine sebep olur. Ayrıca küçük çocuklar genellikle “neden” ile başlayan sorulara yanıt veremezler çünkü soyut düşünme becerileri durumu analiz edecek düzeyde henüz gelişmemiştir. ÇOCUK İSTİSMARI İÇİN BAŞVURULACAK KURUMLAR Bir çocuk istismar edildiğinde istismarın etkileri ortadan kaybolmaz ve genellikle zamanla ciddileşir. Bu karmaşık durumun önlenmesi için hepimize düşen görevler vardır. Böyle bir vakadan şüplenildiğinde bile başvurulması gereken kurumlar şunlardır: Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu İl Müdürlükleri, Baroların Çocuk Hakları Merkezleri,
Emniyet Müdürlüğü Çocuk Polisi Şubeleri, Hastaneler bünyesindeki Çocuk Koruma Merkezi, Alo 183, İl Sosyal Hizmetler Müdürlüğü, Çocuk Polisi: 155, Tüm okul personeli. Bu kurumlar, yetkili kişi olarak görülür ve yasalarca istismarı bildirmeleri gerekmektedir. HUKUKİ CEZALAR YETERLİ DEĞİL Mİ? Anlaşılması gereken en önemli konulardan biri de cinsel istismar bir hastalık değil, suçtur. Türk Ceza Kanunu’nda bu suça yönelik pek çok maddeyle ağır cezalar düzenlenmiştir. Cinsel istismarın yöntemi ve içeriği, madurun yaşı ve durumu, istismarcının mağdura yakınlığına göre cezalar katlanarak artmaktadır. (Pek çok hukukçu cezaların yeterince ağır olduğunu bu suçun ağırlaştırılmış cezalarla çözülemeyeceğinin altını çiziyor.) Türk Ceza Kanunu’nun 103 (çocukların cinsel istismarı), 104 (reşit olmayanla cinsel ilişki), 105 (cinsel taciz), 109 (kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma), 225 (hayasızca hareketler), 226 (müstehcenlik) ve 227 (fuhuş) maddeleri bu suç kapsamına giren eylemlerin cezalarını düzenlemektedir. ÇOCUKLARIN CİNSEL İSTİSMARI (Madde 103): 1) Çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi, 8 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Cinsel istismarın sarkıntılık düzeyinde kalması hâlinde 3 yıldan 8 yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Mağdurun 12 yaşını tamamlamamış olması hâlinde verilecek ceza, istismar durumunda 10, sarkıntılık durumunda 5 yıldan az olamaz. Sarkıntılık düzeyinde kalmış suçun failinin çocuk olması hâlinde soruşturma ve kovuşturma yapılması mağdurun, velisinin veya vasisinin şikâyetine bağlıdır. 2) Cinsel istismarın vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda, 16 yıldan aşağı olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur. Mağdurun 12 yaşını tamamlama-
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 9
mış olması hâlinde verilecek ceza 18 yıldan az olamaz. 3) Suçun; a) Birden fazla kişi tarafından birlikte, b) İnsanların toplu olarak bir arada yaşama zorunluluğunda bulunduğu ortamların sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle, c) Üçüncü derece dâhil kan veya kayın hısımlığı ilişkisi içinde bulunan bir kişiye karşı ya da üvey baba, üvey ana, üvey kardeş veya evlat edinen tarafından, d) Vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, koruyucu aile veya sağlık hizmeti veren ya da koruma, bakım veya gözetim yükümlülüğü bulunan kişiler tarafından, e) Kamu görevinin veya hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle, işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır. 4) Cinsel istismarın, birinci fıkranın (a) bendindeki çocuklara karşı cebir veya tehditle ya da (b) bendindeki çocuklara karşı silah kullanmak suretiyle gerçekleştirilmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır. 5) Cinsel istismar için başvurulan cebir ve şiddetin kasten yaralama suçunun ağır neticelerine neden olması hâlinde, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır. 6) Suç sonucu mağdurun bitkisel hayata girmesi veya ölümü hâlinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur.
Dr. Hakan TÜRKOĞLU KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
48
ZON NEDİR, VÜCUTTAKİ ETKİLERİ NELERDİR ? Ozon doğada bulunan üç oksijen atomundan oluşan, renksiz, keskin kokulu bir gazdır. Ozon gazının parçalanması ile oksijen meydana gelir. Ozon gazının çok güçlü bir dezenfektan (mikroplardan temizleyici), antimikrobiyal (mikrop öldürücü), immünomodülatör (immün sistem düzenleyici), antienflamatuar (iltahap dağıtıcı), antioksidan (kanser hücrelerini durduran), sistemik hemoastazı destekleyici (sistemlerin çalışmalarını düzenleyici), kanın akışkanlığını artırıcı, dolaşım düzenleyici, kan yapımını uyarıcı ve ağrı kesici etkileri vardır.
O
OZONUN UYGULAMA ŞEKİLLERİ NELERDİR ? Ozon kandan uygulanma (major terapi), kas içine uygulanma (minör terapi), barsak içine uygulanma (rectal ozonlama), açık yaraya uygulama (torbalama ozon), eklem içine uygulama, ozon sauna uygulaması, estetik ve zayıflama amaçlı bölgesel uygulamalar
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 9
DOĞANIN SAĞLIK MUCİZESİ
OZON
Ozon terapi ya da Almanların deyimiyle ‘’Kan yıkama yöntemi’’ pek çok hastalıkta kullanılan güvenli, etkili ve bilimsel bir uygulamadır. Oldukça eski bir tedavi yöntemi olmakla beraber her geçen gün yararlı etkilerinin sayısı artmaktadır. gibi pek çok uygulama yöntemi ile bir çok hastalığın tedavisinde ve mevcut tedaviyi güçlendirme amacıyla kullanılır. OZON TERAPİ NEDİR ? Aktif oksijen molekülü olan ozon gazı kullanılarak yapılan iyileştirici tedavilere ’’ozon terapi’’ denilmektedir. Ozon terapi ya da Almanların deyimiyle ‘’Kan yıkama yöntemi’’ pek çok hastalıkta kullanılan güvenli, etkili ve bilimsel bir uygulamadır. Oldukça eski bir tedavi yöntemi olmakla beraber her geçen gün yararlı etkilerinin sayısı artmaktadır. OZON TERAPI HANGI HASTALIKLARDA KULLANILIR ? Sigara, alkol, çevre kirliliği, gıda koruyucuları, radyasyon, ağrı kesiciler ve antibiyotikler gibi kimyasal ilaçlar vücutta ağır metal birikimine ve serbest radikallerin ortaya çıkmasına neden olurlar. Serbest radikallerin vücutta artması ise damar sertliği, kalp hastalıkları,
alerjiler, kanser, bağırsak hastalıkları, kronik kas ve eklem hastalıkları, diabet, tansiyon, katarakt, parkinson, alzheimer gibi hücre bozulması sonucu oluşan hastalıkların meydana gelmesine yol açar. Ozon terapi başta bu hastalıklar olmak üzere tüm sistemik rahatsızlıkların tedavisinde kullanımı vardır. KAN OZONLAMASI NASIL UYGULANIR? Kan ozonlama (Majör terapi) hastadan alınan 100-150 cc kan içerisine Uluslararası Ozon Derneği'nin belirlediği dozlarda ozon gazı eklenerek tekrardan hastaya damar yoluyla geri verilmesi yöntemidir. Uygulama süresi yaklaşık 15 dakikadır ve ağrısızdır. Genellikle haftada 2 toplamda 10 uygulama olacak şekilde yapılmaktadır. KAN OZONLAMASI SONRASI KİŞİLERDE NASIL DEĞİŞİKLİKLER OLUŞUR ? Kişilerde 2-3. seanslardan itibaren görülmeye başlayan bazı iyilik halleri şunlardır: * Daha zinde ve daha sağlıklı hissetme, * Yorgunluğun azalması, * Uyku kalitesinin artması, * Zihinsel ve fiziksel performansın artışı, * Kas ve eklem ağrılarında azalma, * Bağırsak sisteminin daha iyi çalışması, * Cilt, saç ve tırnaklarda yenilenme canlanma, * Mikrobiyal hastalıklara yakalanmada azalma, * Mevcut hastalıkların daha hızlı iyileşmesi, * Mevcut hastalıklara bağlı ağrı halsizlik ve diğer şikayetlerinde azalma
Büyük Aşklar
BİRBİRİNE MÜHÜRLENMİŞ KALPLER
TARİHİN UNUTULMAZ AŞKLARI İnsanın en güçlü duygularından biridir aşk ve öylesine tılsımlıdır ki onu anlatmaya sözcükler yetmez. Her aşk özel ve güzel olsa da tarihe mal olmuş kimi aşklar var ki insanda hayranlıkla birlikte gizli bir kıskançlık da uyandırır. Zamanla birer efsaneye dönüşmüş ölümsüz aşklara her kültürde, her toplumda rastlamak mümkün. Yüzyıllardır nesilden nesile aktarılarak günümüze kadar ulaşmış efsanevi aşkları siz okurlarımız için derleyeceğiz. İşte onlardan biri:
KLEOPATRA ve MARCUS ANTONİUS
C
aesar ölmüş ve Roma ikiye bölünmüştür. Marcus Antonius, Oktaviyus Caesar ve Aemilius Lepidus iştirakiyle kurulan Üçlü(Triumvirler) grubu değişik bölgelerden Roma’yı idare etmektedir. Doğu Roma’nın hâkimi Marcus Antonius, Mısır Kraliçesi olan Kleopatra’ya büyülenmiş, askerî görevlerini unutup onunla eğlenmeye dalmıştır. Karısı Fulvia Batı bölgelerini idarecisi olan Oktaviyus’a karşı isyan etmiştir.
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 9
Antonius önerilere uyarak Oktavya ile evlenir. Kleopatra‘da Antonius’un evliliğini öğrenir ve bu haberi getiren ulaktan intikam alır. Fakat Oktavya’nin yani kısa boylu, yuvarlak yüzlü, kaşları birbirine yakın ve bozuk saçlı olduğunu öğrenince sakinleşmiştir. Triumvirler Pompey ile barışmak üzere anlaşır. Pompey’e Sicilya ve Sardinya adalarının idaresini ona bırakabileceklerini ama şart olarak korsanların yok edilmesi gerektiğini öne sürerler. Pompey bu teklifi kabul eder . Fakat Oktaviyus ve Lepidus, anlaşmaya uymayarak savaşmak kararı veririler. Antonius ise bu durumdan hoşnut olmamıştır. Antonius İskenderiye’ye dönerek Kendini ve Kleopatra’yı Mısır’ın ve Roma’nın doğusunun hükümdarı ilan eder . Oktaviyus ile Antonius’un arası açılmaya başlamıştır. Antonius, Oktaviyus ile savaşa hazırlanır. Yardımcısı Enobargus Antonius’a savaşın karada olmasını önerir. Karada Antonius daha avantajlıdır. Antonius bunu redder; çünkü Oktaviyus deniz savaşı için meydan okumuştur. Kleopatra Antonius’a kendi Mısır donanmasını vererek ona destek sağlar. Fakat savaş devam ederken Kleopatra 60 tane gemisiyle savaştan kaçar; ve Antonius’un deniz gücü yok edilir. Kleopatra’ya
olan aşkı dolayısyla yaptığı hatadan utanma duyan Antonius, Kleopatra’ya serzenişlerde bulunur. Ama aşkını olanlardan üstün tutmaktadır. Oktaviyos Kleopatra’ya bir haberci göndererek Antonius’u bırakıp kendi tarafına geçmesini ister. O sırada Antonius girer ve Kleopatra’yı azarlar. Sonunda Kleopatra’yı affeder ve bu sefer karada savaşmak için hazırlığa başlar. Savaştan önce Antonius’un askerleri duydukları acayip sesleri Herkül’ün Antonius’a öfkelenen sesleri olarak algılar. Bu esnada Antonius’un yardımcılığını yapan Enobarbus, Oktaviyus’un tarafına geçer. Oktaviyos’a kaçarken şahsi eşyalarını geride bırakmıştır. Antonius bu eşyalara el koyacağına, hepsinin Enobarbus’a gönderilmesini
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
Antonius’un Roma’ya dönüp Akdeniz’deki korsanlara karşı savaşmasını istemektedir. Kloepatra, Antonius’un bu savaşa girmemesini ister ama Antonius Oktaviyus’un çağrısına uyarak İskenderiye’den Roma’ya doğru yola çıkar. Antonius’un ordu komutanı ve danışmanı olan Agrippa, Antonıus’a “Oktaviyus’un kızkardeşi Oktavya ile evlenmesini önermektedir. Böylece iki aile arasındaki bağlatılar daha da pekişecek ittifak güçlenecektir. Antonius’un yardımcısı Enobarbus, Oktavya’nın hiçbir zaman Antonius’u tatmin edemeyeceğini düşünmektedir. Bir kâhin Antoni’ye Oktaviyus’la mücadeleye girişmemesini eğer girişirse kaybedeceğini söylemiştir.
emreder. Enabarbus Antoni’nin cömertliğinden dolayı çok utandığından birdenbire ölüverir. Antonius için karada savaşı kaznırken savaş deniz savaşı haline döner. Kleopatra’nın donanması tekrar savaşı bırakıp kaçınca, Antonius bu deniz savaşında da yenik düşer ve donanması teslim olur. Antonius ihanetinden dolayı Kleopatra’yı öldürmeye karar verir. Kleopatra son sözlerinin “Antonius” olduğunu ve kendini öldürdüğü haberini gönderir. Kleopatra kendini odasına kilitleyip Antonius’un dönmesini bekler.
51
Antonius, Kleopatra’nın öldüğünü duyunca intihar etmeye karar verir. Yaverlerinden Eros’a kılıcını saplayarak kendini öldürmesi için yalvarır. Fakat Eros kendi kendini öldürür. Antonius, kendini öldürmeyi başaramaz ve ağır yara alır. Antoni acılar içinde kıvranırken Kleopatra’nin hâlâ sağ olduğunu öğrenir. Antonius’u sedye ile Kleopatra’nın yanına götürürler. Antonius Kleopatra’nın kolları arasında hayatını kaybeder. Oktaviyus, Kleopatra’yla görüşüp teslim olmasını ister. Kleopatra teslim olmayı rededer. Kleopatra, Romalılara esir düşer. Kloepatra engerek yılanı ile intihar eder. Hizmetkâr kızları olan, İras ve Charmiyan’da kendilerini öldürür. Oktaviyus ölüleri bulur. Antonius ve Kleopatra’nın ölümleri ile ilk Roma İmparatoru olmuştur. ”Her ikisi için de bir askerî cenaze töreni yapılmasına emir verir. M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 9
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
TÜRKİYE’NİN MOR CENNETİ!
KUYUCAK KÖYÜ
52
Lavanta, mor çiçekleri ve mis gibi kokusuyla büyüleyici görüntüler sunan bir çiçek. Yalnızca güzel görüntüsü ve hoş kokusuyla değil şifalı özellikleriyle de bilinir. Parfümeriden gıdaya, kozmetikten, tıbba kadar pek çok endüstri alanında ham madde olarak kullanılan bu aromatik bitki son yıllarda turizm alanında da ilgi odağı olmuş durumda.
Ç
içeklenme dönemi ve hasat zamanı uçsuz bucaksız lavanta tarlaları pek çok turisti ağırlıyor. Lavantanın dünyadaki başkenti sayılan Fransa’nın ünlü Provans bölgesini geride bırakmaya aday bir köyden bahsedeceğiz sizlere. Henüz ismini duymadıysanız çok şey kaçırmışsınız demektir. Yanı başımızda bulunan Kuyucak Köyü, Fransa’yı tahtından etmeye aday durumda. Türkiye’nin lavanta üreteminin %93’ünü bu küçük köy tek başına karşılıyor. Misafirperver köy halkı geçimini bu eşsiz çiçekten sağlıyor ve her yıl köylerini ziyaret eden yerli ve yabancı on binlerce turisti ağırlıyor. Torosların eteğinde bulunan bu masalsı köy, dillere destan gülleriyle ünlü Is-
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 9
Fotoğraflar: Gülcan Acar
parta’nın Keçiborlu ilçesine bağlı. Isparta’ya 50 km mesafede bulunan Kuyucak Köyü’nde 150 hane var ve burada yaşayanların sayısı topu topu 250 kişi. Lavantaların çiçeklenme dönemi Haziran ayında başlıyor ve hasat zamanı olan Temmuz sonuna kadar mor bir cenneti anımsatıyor. Mis gibi kokusu da cabası tabi ki. Alternatif turizm adreslerinin başında gelen Kuyucak Köyü, yılların emeği ve sabrının sonucu olarak her geçen yıl bir önceki yıldan çok daha fazla turisti ağırlıyor. Lavanta köylüler için bir yaşam şekli olmuş durumda. Lavantadan ilham alınan onlarca çeşit ürünü tatma ya da satın alma imkanına sahipsiniz. Yaşayacağınız görsel şölen de unutulmaz bir deneyim olacak.
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
KURAK TARLALARDAN MOR CENNETE Herşey bundan yıllar önce, kurak, susuz ve ekim yapılamayan tarlalar boş kalmasın diye ilk lavanta fidelerinin toprakla buluşmasıyla başlamış. 1975 yılında toprakla buluşan ilk lavanta fideleri bugün 3 bin hektar alana yayılmış durumda ve Kuyucak Köyü tek başına Türkiye’nin lavanta üretiminin %93’ünü karşılıyor. Bu bölgedeki potansiyeli fark eden Kültür ve Turizm Bakanlığı, Kuyucak Köyü’ne destek olmuş ve burada yaşayan çiftçilere özel eğitim vermiş. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın yanı sıra Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı, Batı Akdeniz Kalkınma Ajansı ve Anadolu Efes’in “Gelecek Turizmde” adlı kalkınma programı hep birlikte çalışarak Kuyucak Köyü’nü “Lavanta Diyarı”na dönüştürmüş. Bunca yılın eğitimi ve emeği sonunda meyvelerini vermiş ve bugün Kuyucak Köyü tam bir mor cennete dönüşmüş durumda. Ekonomiye sağladığı katkıların yanı sıra ciddi bir turizm çekim noktası olmayı başaran Kuyucak Köyü, her yıl Haziran ve Temmuz aylarında on binlerce turisti ağırlıyor. Rüya gibi mor lavanta çiçeklerinin göz alabildiğine uzandığı tarlalar, Temmuz ayının sonuna kadar ziyaretçilerini büyülüyor. Lavanta hasadı şenlikleri de yine ziyaretçilerden yoğun ilgi görüyor. Lavanta tarı-
mı, son yıllarda turizmle birleşince Kuyucak Köyü de lavanta tutkunlarının akınına uğrar hale gelmiş. Birkaç yıl öncesine kadar adını kimsenin duymadığı bu şirin köy, bugün dünyanın bir çok ülkesinde adından övgüyle söz ettirip; herkesin görmek için birbiriyle yarıştığı bir cennete dönüşmüş durumda.
53
HERYERDE ve HERŞEYDE LAVANTA VAR Kuyucak Köyü’nü ziyaret eden misafirler bu mis kokulu büyülü ortamın keyfini yaşarken kendi elleriyle lavanta toplamayı da ihmal etmiyor. Ziyaretiniz esnasında köyde üretilen lavanta suyu, lavanta çayı ve lavanta yağı gibi birçok doğal üründen satın alıp sevdiklerinizle paylaşabilirsiniz. Ayrıca lavantalı dondurma, lavanta keki, lavantalı kurabiye ve lavanta kahvesinin tadına bakmayı da unutmayın. Köyde kaldığınız süre boyunca şirin pansiyonlara dönüştürülmüş köy evlerinde konaklayabilirsiniz. Ayrıca lavanta tarlalarının büyüleyici görüntüsünden uzaklaşmadan köyün yakın çevresinde bisiklete bineceğiniz, yürüyüş ve kamp yapabileceğiniz başka doğal güzellikler de bulunuyor. Eğer siz de hem yerel turizme destek olmak hem de uzaklara gitmeden lavanta tarlalarında özgürce dolaşmak isterseniz, Türkiye’nin mor cennetini keşfetmekte geç kalmayın! M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 9
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
HER GENÇ KIZIN RÜYASI
54
Bu yazımızın konusu, sezonu başlayan düğün merasimlerinin en önemli noktalarından biri olan gelinlikler…Tarihin karanlık devirlerinden beri gelinin süslenmesi, özel kıyafetler giymesi âdeti hep var olmuştur ve henüz tanım olarak “gelinlik” diye bir şey yokken bile, gelinler evlenirken, diğer zamanlarda giydiklerinden daha özel elbiseler giymeye çalışmışlardır. rkeolojik kayıtlara bakıldığında gelinler, Çin ve Hindistan’da kırmızı renkte, Mısır ve Antik Yunan’da ise beyaz renkte elbiseler giymişlerdir. Ortaçağda ise gelinliklerin belirli bir rengi olmamıştır. O zamanlarda önemli olan, tıpkı bugün olduğu gibi, kumaşın kalitesi ve hazırlanan düğün kıyafetinin gösterişli olmasıdır. Bu, ailelerin saygınlığının ve ekonomik düzeylerinin yüksekliğinin göstergesi sayılmıştır. Evlilikler genelde zengin veya mevki sahibi ailelerin çocuklarının evlendirilmesiyle yeni ortaklıklar, yeni politik ittifaklar ortaya çıkardığı için düğünler, ailelerin statüsünün sembolü olmuştur.
A
NİLÜFER BAYRAK
16. yy la birlikte gelinlerin beyaz giymesi yaygınlaşmıştır. 1499 yılında 12. Louis ile evlenen Ann ve 1558’de Fransa’nın gelecekteki Kralı 2. François ile evlenen İskoç Kraliçesi Marry beyaz elbiseler seçmişlerdir. Ama şimdiki gelinliklere benzer modelde ilk beyaz gelinligi giyen, 1840’da Prens Albert ile evlenen Kraliçe Victoria’ dır. Onun, dönemin modası gümüş renkli kraliyet gelinliklerine hiç benzemeyen, 5.5 metrelik kuyruğa sahip beyaz saten gelinliği, gelinlik modasının tarihini değiştirmiştir. Bu sıralarda Osmanlı’da gelinlik için sarayda hanedanın rengi olan kırmızı tercih edilirken, halk genellikle mavi, eflatun, leylak, mor ve pembe renkleri giymektedir. Gelin duvağı ise hem sarayda hem halk arasında daima kırmızı renklidir. Avrupayla temasın artmasıyla Paris modası Osmanlıyı etkilemeye başlamış ve 1800’lerin sonuna doğru gelinliklerin rengi iyice açılmıştır. Evlenenlerin sosyal sınıf ve itibarlarına göre günlerce sürebilen düğünlerde, “hergün farklı kıyafetler giymek” dönemin trendidir denilebilir. 1898 yılında Gazi Osman Paşa’nın oğlu Kemalettin Bey ile evlenen, Sultan 2. Abdülhamit’ in kızı Prenses Nâime Sultan, beyaz gelinliği tercih ederek bizde de beyaz gelinlik modasının başlamasını sağlamıştır. 1940’lara kadar gelinlikler, dönemin modası olan kıyafetlere benzer şekillerdedir. Mesela 1920’lerde Coco Chanel’in tasarladığı kısa ve rahat gelinlik, dönemi ve kendi çizgisini yansıtmaktadır.
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 9
STİL DANIŞMANI
Beyazdan sıkılan renkli gelinler için yılın trend renklerinden “Millenium Pembesi” Eisen Stein tasarımı gelinlik, yumuşak organzeden yapılmış ve modeliyle değil ama rengiyle klasikten kopmayı başarıyor.
Seçenekleri seven gelinler için Anne Barge tasarımı gelinlik, eteğinin iki parçadan oluşması ile farklılaşıyor. Beldeki saten banda tutturulmuş etek kısmı çıktığında hacimli gelinliğin yerini dans pistine uygun rahat bir gelinlik alır. Bu model, alternatifli gelinlikler son yıllarda sıkça görülüyor.
Dantele alternatif arayan gelinler için Isabelle Armstrong‘un çarpıcı gelinliği, pliselerle oluşan katmanlarıyla dantel ve nakışa ihtiyaç bırakmıyor ve neredeyse ağırlıksızmış gibi görünüyor.
Hayatlarının en önemli günlerinden, düğün gününe hazırlanmaya çalışan gelinler için, seçim sırasında onlara yardımcı olabilecek tavsiyelerim ise • Bol bol model inceleyin, dergi karıştırın ama dolaptaki en sevdiğiniz ve en çok giydiğiniz elbiseden ilham almayı unutmayın… • Vücut tipinizin ne olduğunu iyi tahlil edin, avantajlı ve daha az avantajlı
bölgelerinizi göz önünde bulundurun… • Kumaş tiplerini ve özelliklerini öğrenmeye çalışın… • Bütçe belirlemeyi ihmal etmeyin… • Alışveriş için bol zaman ayırın… • Kafanızın çok karışmaması için gelinlik alışverişine çok kalabalık bir kadroyla gitmeyin… • Gelinliğin mevsim, mekan ve concept ile uyumlu olmasına dikkat edin…
İngiliz Kraliyet ailesinin yeni gelini Meghan Markle’ın gelinliğini andıran Carolina Herrera gelinlik, sade ve nispeten muhafazar bir siluet oluşturmak isteyen gelinler için fikir verebilir
Retro ilhamlı, tüm sırtı ve etekleri boncuklarla süslü Temperley marka gelinlikle 1920’lere gidebilir ve hatta düğününüzün bütün conseptini “Muhteşem Gatsby” temasına uygun hazırlayabilirsiniz
İddalı ve cesur gelinler için Elizabeth Fillmore tasarımı gelinlik, şeffaf eteği ve bel kısmındaki cutout’ları ile oldukça sıradışı ve özellikle vücut tipiniz “sütun” ise tam size göre olabilir. M AY I S HA Z İ R A N 2 0 1 9
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
Gelenekselden uzak gelinler için Oscar de la Renta’nın tasarımcıları Fernando Garcia ve Laura Kim, modayı yaratmak isteyen havalı kadınlara, arkasındaki kocaman fiyonguyla bu pantolonlu modeli sunuyorlar.
55
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
U
56
zak Asya’nın en gizemli ve güzel ülkelerinden biri olan Japonya 2019 yılını “Türk Kültür Yılı” ilan etti. Karşılıklı jestlerde bulunan Türkiye ve Japonya arasında daha önce de bu tarz etkinlikler olmuş ve 2003 yılı Japonya’da Türk Yılı, 2010 yılı ise Türkiye’de Japon Yılı olarak kutlanmıştı. Gönül bağımızın güçlü olduğu ülkeler arasında bulunan Japonya ile dostluk ilişkilerimiz 1890’lı yıllara, Osmanlı Hanedanlığı ve 2. Abdülhamit Han dönemine kadar uzansa da yakın tarihte yaşadığımız iki olay Japonya ve Japonlar’a karşı büyük bir sempati duymamıza neden oldu. Bunlardan ilki ölümsüz sanatçımız sevgili Barış Manço’nun 1991 yılında Tokyo Üniversitesi’nde verdiği konserdi. Konser sırasında üniversite rektörü ve vakıf başkanı Daisaku İkeda’nın Kara Sevda şarkısına Barış Manço ile birlikte eşlik etmesi, Türk Bayrağı’nı coşkuyla sallaması hepimizin kalbini feth etmişti. Barış Manço, konser sonrası “barış ve kültür elçisi” ilan edilip madalyayla onurlandırılmıştı. İkinci olay ise 2002 yılında Japonya’nın ev sahipliği yaptığı dünya futbol turnuvasıydı. Biz bu turnuvada, futbol tarihimizde ilk kez
JAPONYA 2019 YILINI “TÜRK KÜLTÜR YILI” İLAN ETTİ dünya üçüncüsü olurken Japonlar da en az bizim kadar sevinmişti. Gönül bağı kurduğumuz Japonya ile ilişkilerimize biraz daha yakından bakalım:
TRAJEDİDEN DOĞAN DOSTLUK (ERTUĞRUL FIRKATEYNİ)
Türkiye ile Japonya arasındaki dostluk 20. yüzyılın son yıllarına uzanmakta olup, Osmanlı Padişahı Sultan 2. Abdülhamid Han’ın Japon İmparatoru Meiji’ye gönderdiği hediyeler ve dostluk mesajına dayanmaktadır. Emanetlerini teslim eden Ertuğrul Fırkateyni, 532 mürettabatıyla dönüş yoluna geçer ancak Kushimoto açıklarında yakalandığı fırtanada batar. Oşima köylüleri Osmanlı denizcilerini kurtarmak için büyük mücadele verir ancak başarılı olamaz. Japonlar bu acı olayı hiçbir zaman unutmaz ve tarihte yaşanan bu trajedi Türk-Japon dostluğunun başlangıcı kabul edilir. 2015 yılında, facianın 125. yılı anısına bir anma programı düzenlenmişti. Türkler ve Japonlar’ın yolları ikinci kez yine trajik bir olayda keşisti. 1985 yılında İran-Irak savaşı esnasında bazı Japon vatandaşları Tahran’da mahsur kaldı. Onları Türk Hava Yolları’na ait bir uçak kurtardı. Yine bu olay da Japonya ile dostluk bağlarımızı kuvvetlendirdi.
HAZİNELER VE OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDA LALE GELENEĞİ SERGİSİ AÇILDI
Japonya’da 2019 Türk Kültür Yılı, 19 Mart Salı günü “Hazineler ve Osmanlı İmparatorluğu’nda Lale Geleneği Sergisi” açılışıyla başladı. Başkent Tokyo’da bulunan Ulusal Sanat Müzesi’ndeki açılış törenine Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, Japonya Altes Prensesi Akiko Mikasa ile birlikte katıldı. Bakan Ersoy, burada yaptığı konuşmada, Türkiye ve Japonya’nın siyaset ve ekonomi alanındaki güçlü iş birliğinin kültür ve sanat alanında da birleştirilmesi amacıyla 2019’un Japonya’da ‘Türk Kültür Yılı’ ilan edildiğini belirtti. Bakan Ersoy, “Ertuğrul faciasıyla başlayan Türk-Japon dostluğunun 130’uncu yıl dönümü arifesinde, ‘2019 Japonya’da Türk Kültür Yılı' etkinlikleri çerçevesinde düzenlenen ‘Hazineler ve Osmanlı İmparatorluğu’nda Lale Geleneği Sergisi’ iki halkın birbirini daha yakından tanımasına katkıda bulunacakM AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 9
tır.” dedi. Ziyaretçilere sergide yer alan eserlerin daha fazlası için Topkapı Sarayı’nı ve İstanbul’daki diğer ünlü müzeleri görmelerini tavsiye eden Bakan Ersoy, şunları kaydetti: “Osmanlı’dan günümüze İstanbul bahçelerinin vazgeçilmez çiçeği olan lale, gerek edebiyatta gerekse süsleme ve el sanatları ile özellikle çini eserlerde duyguların ifadesinde büyük rol oynamıştır. Anadolu’dan Avrupa’ya gönderilen lale, doğaya ve zarafete önem veren Japon dostlarımıza, kültür mirasımız üzerinden nakşedilmiş örnekleriyle sergide sunulmaktadır.” Bakan Ersoy, sergideki eserlerin ‘Osmanlı Sarayı’nda Lale’, ‘Topkapı Sarayı’, ‘Sultan’ ve ‘Türk- Japon İlişkileri’ başlıkları altında teşhir edildiğini anlattı. “2019 Japonya’da Türk Kültür Yılı kapsamında Japonya’da yıl boyunca yapılacak kültür ve sanat etkinlikleri bizlere, ülkelerimiz arasındaki sağlam dostluğu bir kez daha hatırlama ve aynı zamanda geleceğimizi bu doğrultuda planlama fırsatı vermektedir.” ifadelerini kullanan Bakan Ersoy, Altes Prenses Akiko’yla sergiyi gezerek incelemelerde bulundu.
OSMANLI SARAYLARI’NDAN 185 ESER ZİYARETÇİLERLE BULUŞTU
Çok sayıda ziyaretçinin ilgi gösterdiği sergide, Topkapı Sarayı’ndan 162, Dolmabahçe Sarayı’ndan 9 ve Yıldız Sarayı’ndan 14 eser bulunuyor. Osmanlı padişahlarının kaftanlarının da teşhir edildiği sergide taht, tuğra, sorguç, tören matarası, ok, yay, hançer, kılıç, zırh, kaftan, gülabdan, laledan, seccade, çini, vazolar ve marangoz aletleri gibi çok sayıda eser yer alıyor. Tokyo Ulusal Sanat Merkezi’nde 20 Mayıs’a kadar Japon halkının ziyaretine açık olacak sergi 14 Haziran-28 Temmuz 2019 tarihleri arasında ise Kyoto Modern Sanatlar Ulusal Müzesi’nde ziyaretçilerini ağırlayacak.
PRENSES AKİKO’YA KAHVE VE BAKLAVA İKRAM EDİLDİ
Ziyaretçiler için sergi çıkışı verilen resepsiyonda, sarma ve sigara böreğinin yanı sıra baklava ve helva gibi çeşitli tatlılar başta olmak üzere Türk mutfağının ünlü lezzetleri Japon konukların beğenisine sunuldu. Kültür ve Turizm Bakanı Ersoy da Altes Prenses Akiko’ya kahve ve baklava ikramında bulundu.
ZEKA DENINCE HEMEN IQ’DAN BAHSEDENLER
Çoklu Zeka Modeli Size Bildiklerinizi Unutturacak!
IQ (Intelligence quotient veya zeka ölçütü), genellikle insan zekasını ölçmek için bildiğimiz tek ölçüt/araç.
Peki, zeka kadar geniş bir kavramı birkaç mantık sorusuna ve analitik sorulara verilen cevaplarla elde edilen bir sayıya indirgemek doğru mu? Mesela okulda, derslerde hep başarılı olan ama bir türlü arkadaş edinemeyen arkadaşlarımızı hatırlıyor muyuz?
Y
a da ailesi bir rahat bıraksa dünyaca ünlü bir müzisyen olabilecek kadar yetenekli ama 4 yıldır üniversite sınavını kazanamamış yan komşumuzu? Veya bilimle pek işi olmamasına rağmen tüm dünya tarafından bilge olarak kabul edilen Mevlana’yı? Yıllardır çocuklarımızın değerini akademik başarılarıyla ölçüyoruz. Acaba
daha gerçekçi olunabilir mi? Bilim dünyası IQ’nun “batı” bazlı bir ölçüt olduğunu, herkese ve her kültüre genellenemeyeceğini fark edeli bir süre oluyor. Peki IQ hiç mi önemli değil? Hayır tabii ki de önemli ve “zeka” denilen geniş kavramın bir bölümünü ölçmek için oldukça yerinde bir konsept. Ancak insan zekası sandığımızdan çok daha kabiliyetli.
Örnek insanlar: Newton, Neil Degrass Tyson, Cahit Arf
Kimiz, nerden geldik? Kafamızın içindeki ses de kim? Evrendeki tek canlılar biz miyiz? İnsanlık olarak doğru mu yaşıyoruz? Ölümden sonra ne olacak? Tanrı var mi?.. gibi soruları sık sık kendinize soruyor, etraftan aldığınız ilk cevapla yetinmiyor ve bazen bunları düşünürken çıldıracak gibi oluyorsanız varoluşsal zekanız gelişiyor demektir! Kim bilir, bunlar gibi derin konuları anlamaya ve deneyimlemeye başladığınızda bilge bir insan olup mutlu mesut yaşayabilirsiniz :) Örnek insanlar: Mevlana, Ahmed Yesevi, Osho, Andrei Tarkovsky, Rene Decartes
GELİN ZEKA = IQ DENKLEMİNİ BİR DE BERABER BOZALIM, EKSİKLERİNİ TAMAMLAYALIM
1. Müzikal Zeka
Müziksel zeka: ton, perde, ritim, tını gibi konseptleri duyarak seçebilme; algılayabilme yetisidir. Genellikle bu zekası yüksek insanlar çoğu kişinin duymadığı sesleri ve ritim değişikliklerini duyar, bir şarkıdaki enstrümanları ayrı ayrı farkeder ve belli müzikleri dinlerken veya yaratırken mental orgazm da diyebileceğimiz hissi yaşarlar. En önemlisi de, müzikten zevk almayı bilirler. Örnek Insanlar: Ludwig Van Beethoven, Eric Clapton, Neşet Ertaş
2. VücutsalKinestetik Zeka
Beden derslerini hatırlayın. İki tıp insan vardı, “Oley be
özgürlük!” diye bağırıp koşup oynamaya başlayanlar; bir de eşofman giyinmekten pek memnunsuz bir an önce köşeye geçip dedikodu yapmayı bekleyenler. Fazla söze gerek yok. Vücudunun; detaylarıyla ve bir bütün olarak farkında olan, onu kullanmayı ve kontrol etmeyi bilenler, çeşitli sporlara yeteneği olanlar… Hepsi vücutsal-kinestetik zekasını antrenman yaparak geliştiriyor. Örnek insanlar: Usain Bolt, Michael Phelps, Tan Sağtürk,
3. MantıksalMatematiksel Zeka
Bildiğimiz IQ’ya çok yakın bir zeka çeşididir. Matematik, fizik, bilimsel hipotez kurma ve ölçme, mantıksal süreçlerden sonuca ulaşma ve pozitif bilim dallarını derinden anlayabilme yetisi de diyebiliriz. Eğitim sistemimizin neredeyse tek önemsediği zeka çeşididir.
5. LinguistikDilsel Zeka
“Ay dile hiç yeteneğim yok! Bir türlü öğrenemedim şu ingilizceyi.” Bir yanda dillerin zorluğundan şikayet edenlerimiz, diğer yanda 3 hafta Ingiltere’de kalıp Elton John’dan farksız bir Ingiliz aksanıyla dönen arkadaslarımız… Işte her yeni öğrendiği dili yalayıp yutan , inanılmaz şiirler yazan, etkileyici konuşmalar yapıp hepimizi derinden vuran insanlar dilsel zekaları yüksek kişilere örnek verilebilir. Örnek Insanlar: William Shakespeare, Sezen Aksu, Ziad Fazah
6. Duygusal Zeka
Bu, yukarıda saydıklarımızdan daha alışık olduğumuz bir isim. Başkalarının duygu ve düşüncelerini anlayabilme, insanlar ile sağlıklı ilişkiler kurabilme, kendi kendini motive edebilme, hayatına kolaylıkla yön verebilmeden insan sarraflığına kadar her
şey; duygusal zekamızı geliştirmekten geçiyor. Başarılı filozoflar, psikologlar, spiritüel liderler genellikle yüksek duygusal zekaya sahiptir. (Empati kurmayan bencil insanlara ağız dolusu bir “gerizekalı” çekmek isterseniz diye aklınızda bulunsun.) Örnek Insanlar: Carl Jung, Oprah Winfrey, Gandhi
7. Görsel- Uzaysal Zeka
Yaşadığı evrenin yapısını doğru algılamak, zihnindeki görselleri gerçek hayata benzer bir şekilde geçirebilmek görsel-uzaysal zekanın göstergelerindendir. Mimar, ressam, astronom, grafik tasarımcı ve pilotlar bu zekanın getirdiği yeteneklere ihtiyaç duyulan bazı mesleklerdir. Örnek insanlar: Albert Einstein, Leonardo Da Vinci, Nicola Tesla, Mimar Sinan
8. Natüralist Zeka
Doğayı anlamak, onun değerini kavramak ayrı bir zeka belirtisidir. Hayvanlarla iletişim kurabilmek, doğanın mucizelerini görebilmek ve doğanın kendisinden ilham almak natüralist zekanın yüksek olduğunun belirtileridir. Bu insanlar açık havadaki aktivitelerden hoşlanır, çevre kirliliğinden hiç haz etmezler. Örnek insanlar: Edward Michael Grylls, Jacque Fresco, Bob Hunter, Aborjinler
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
4. Varoluşsal Zeka
59
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
60
BEŞ ÜNLÜ TABLONUN
SUBLİMİNAL MESAJLARI
Subliminal mesaj veya bilinçaltı mesaj, başka bir objenin içine gömülü olan bir işaret ya da mesajdır ve normal insan algısı limitlerinin altında kalmak, o anda fark edilmemek üzere tasarlanmıştır. Subliminal mesajlar, çeşitli iletişim yöntemleriyle bilinçaltımıza işleniyor. Bundan yüzlerce yıl öncesinde de bu tarz bilinçaltı mesajları verilen çeşitli sanat eserleri üretildi. Bunların en ünlülerinden 5 tabloyu sizler için derledik.
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 9
ÖLÜM MELODİSİ
Şifre, sır, gizem denilince akla en çok Leonardo Da Vinci geliyor sanırım. Da Vinci, bir mucit, mimar, heykeltraş, ressam, sanatçı ve herşeyden önce bir bilim adamıydı kuşkusuz. Gizemlerle dolu hayatı boyunca, kendisi kadar gizemli pek çok sanat eseri bıraktı geride. Bunlardan biri de en az Mona Lisa kadar ünlü olan “Son Akşam Yemeği” tablosudur. Leonardo Da Vinci, bu tablosunu 1490 yılında yaptı. O günden buyana pek çok restorasyon gören tablo, onlarca sırra sahip ve sayısız komplo teorisyenine ilham kaynağı olmuş durumda. Tablo, sadece komplo senoryaları sevenlerin değil değişik branşlarda uzman olan bilim adamlarının da ilgisini çekmeye devam ediyor. Dahi sanatçı Leonardo Da Vinci’nin yüzyıllardır çözülemeyen gizemli tablosuna yakından bakalım... “SON AKŞAM YEMEĞİ” DEVASA BOYUTLARDA Evet, bu eserin orijinal hali 4.6 x 8.8 metre boyutlarında ve bir müzede bulunmuyor. Leonardo Da Vinci bu tabloyu 1490 yılında, İtalya Milano’da Santa Maria Delle Grazie Manastırı’nın yemekhanesinde bulunan bir duvara yapmıştır. Da Vinci’nin bu tabloyu yaparken kullandığı teknik zamana yenildi ve tablonun boyaları bir süre sonra dökülmeye başladı. Çeşitli restorasyonlar gören tablo II. Dünya Savaşı sırasında da hasar gördü. En
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
1
LEONARDO DA VİNCİ’NİN
sonunda 1980 yılında 19 yıl sürecek bir restorasyon çalışması başladı. Bu çalışma sonrası, tabloda Da Vinci’den geriye pek bir dokunuş izi kalmadı. HZ. İSA İHANETİ AÇIKLIYOR Pek çok kişi bu tabloda, Hz. İsa’nın Romalı askerler tarafından yakalanıp, çarmıha gerilmeden önceki akşam, havarileri ile birlikte yediği son yemeğin tasvir edildiğini düşünür fakat gerçek çok daha başkadır. Burada Da Vinci, Hz. İsa’nın havarilerine içlerinden birinin kendisine ihanet edeceğini söylediği anı tasvir eder. Tabloda, ihanet edileceğini duyan havarilerin o anda verdikleri tepkiler resmedilmiştir. SON AKŞAM YEMEĞİ 3 YILDA TAMAMLANDI Leonado Da Vinci, eserlerini yaparken sürekli gecikmesi,
61
yavaşlığı ve fikir dağınıklığı ile bilinir. Bazen bir haftada bitireceği bir eseri, aylarca hatta yıllarca bitirememiştir. Bunun nedeni, eser ile uğraşırken aklına başka bir şey geldiğinde, çalışmayı bırakıp onunla ilgilenmesiydi. Da Vinci, “Son Akşam Yemeği”ni üç yılda tamamladı. Sebebi ise resimdeki her yüz için Milano sokaklarında model arayışıydı. Hz. İsa ve ona ihanet eden Yahuda dışında tüm yüzleri bulan Da Vinci, uzun arayışı sonunda Hz. İsa için de bir yüz modeli buluyor. Ancak ihanet eden Yahuda için bir türlü yüz bulamıyor. Aradan uzun bir süre geçtikten sonra Yahuda’nın yüzünü de buluyor. Ancak hapishanede bulduğu o yüzün sahibi Da Vinci’ye “Beni tanıdınız mı, ben bu resimde Hz. İsa’nın yüzü için de modellik yaptım” diyor. Yani resimde Hz. İsa ve hain Yahuda aynı yüze sahip.
TABLO İÇİNDEKİ GİZLİ NOTALAR: LEONARDO DA VİNCİ’NİN ÖLÜM MELODİSİ Bazı müzisyenler tabloda verilmek istenen mesajın figürlerde değil, Da Vinci’nin tabloda özel olarak kodladığı ve belirgin bir kompozisyonu oluşturan müzik notaları olduğunu iddia etmiştir. Öyle ki, İtalyan müzisyen Giovanni Maria Pala 2007 yılında bu notaları birleştirerek ortaya 48 saniyelik bir müzik çıkarmıştır.
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 9
2
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
D
62
DÜNYANIN EN ÜNLÜ YÜZÜ: SIRLARLA DOLU MONA LİSA
ünyanın en ünlü yüzü hiç kuşkusuz Mona Lisa’nın yüzüdür. Kadın mı yoksa erkek mi olduğu konusunda dahi fikir birliği sağlanamayan bu eser, yine gizemler üstadı Leonardo Da Vinci’ye ait. Mona Lisa, küçücük bir tablo olmasına rağmen asılı durduğu duvardan dünyanın hemen her köşesine sızmış durumda. Hakkında hergün yeni bir araştırma yapılan tablodaki detaylara bir türlü nokta konulamıyor. Kaşlarından gülümsemesine, duruşundan kim olduğuna dair bitmek tükenmek bilmeyen tartışmaların ve bilimsel çalışmaların ardı arkası kesilmiyor. Çalındığında bile bir müzenin ziyaretçi akınına uğramasına neden olan dünyadaki tek eser muhtemelen Mona Lisa’dır. Mona Lisa’nın Gözlerindeki Sır Ne? Mona Lisa hakkında yüzlerce teori ortaya atılmıştır, bunlardan biri de gözlerinin içine büyüteçle bakıldığında görülen küçük numara ve harflerdir. Sağ gözünde muhtemelen sanatçının isminin baş harflerini ifade eden “L – V” harfleri; sol gözünde ise çözülemeyen semboller bulunmuştur. Arka plandaki köprüde 72, resmin arka kısmında ise 169 sayısı görülür. LOUVRE MÜZESİ’NDEKİ MONA LİSA ORİJİNAL Mİ? Mona Lisa, bulunduğu Louvre Müzesi’nden 1911 yılında Vincenzo Peruggia tarafından çalındı. Bu haberin duyulmasının ardından, tablonun boş kalan yerini görmek için insanların akın akın müzeye gittiği kayıtlara geçmiş. Louvre Müzesi’nde şu anda sergilenen tablonun, orijinali çalındığı sırada yeri boş kalmasın diye yapılan altı kopyadan biri olduğu hala söylenir. KURŞUN GEÇİRMEZ CAMLA KORUNUYOR Tabloyu saatte ortalama 1.500 kişi ziyaret ediyor. Söz konusu şaheser, 20 derecelik ısıda ve 3 kat kurşun geçirmez camın arkasında korunuyor. Zira 1956 senesinde üzerine asit dökülmek suretiyle saldırıya uğrayan tablonun restorasyonu seneler sürmüş; restorasyon sırasında tablonun büyük bir bölümü yeniden boyanmış. Mona Lisa, yılda bir kez yerinden indirilerek temizleniyor. MONA LİSA ASLINDA KİM? Mona Lisa’nın aslında kim olduğu hakkında diğer konularda olduğu gibi pek çok teori var. Kesin kimliği konusunda
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 9
spekülasyonlar devam etse de rivayetler arasında “Fransız bir tüccarın eşinin portresi” olduğu var. Diğer bir rivayet ise; Floransa ve Toskana bölgesinin hakimi, ünlü İtalyan Medici Ailesi’nin akrabası, zengin bir burjuvanın kızının portresi olduğu yönünde. Başka bir söylenti de; Mona Lisa’nın, Leonardo’nun bizzat kendisi olduğu yönündedir. Bitti mi sandınız? Bitmedi. Daha çok ses getiren bir rivayet daha var ki o da; Da Vinci’nin, asistanı Gian Giacomo Caprotti da Oreno ile eş cinsel bir ilişki içinde olduğu ve “Mon Salai” (benim küçük şeytanım) diye hitap ettiği sevgilisine, Mona Lisa’nın manzara resminin bir parçası olan şeytan köprüsünü resmederek atıfta bulunduğudur. Resmin Salai’ye fazlasıyla benzemesi de ayrıca dikkatlerden kaçmaz. Leonardo’nun Oreno’ya taktığı lakap olan Mon Salai’nin de Mona Lisa’nın anagramı olduğu dikkat çekici bir ayrıntıdır. MONA LİSA’NIN GİZEMLİ GÜLÜMSEMESİ NEYİ SAKLIYOR? Sanat tarihçilerini en çok meşgul eden şey, Mona Lisa’nın gizemli tebessümü. Kimi araştırmacılara göre Mona Lisa bir sır saklıyor ve bunu yüz hatlarından belli ediyor. Bitmek tükenmek bilmeyen “Bu kadın gülümsüyor mu, yoksa acı acı tebessüm mü ediyor?” sorunsalına yeni bir araştırma konusu daha eklendi. Altın orandı, gülümsemeydi derken sonunda Mona Lisa’nın yüzündeki duygu dağılım oranları da tespit edildi. Araştırmacılara göre Mona Lisa yüzde 83 mutlu, yüzde 9 tiksinti içinde, yüzde 6 korkuyor ve yüzde 2 öfkeli. Bu sonuca Amsterdam Üniversitesi ile Illinois Üniversitesi’nin ortak hazırladığı “bilgisayarla duyguları tanıma programı” kullanılarak ulaşılmış.
İHTİYAR BALIKÇI ASLINDA KİM?
Tivadar Kosztka Csontvary’nin ünlü “İhtiyar Balıkçı” tablosundan bahsediyoruz. Tivadar Kosztka Csontvary bu tablosunu 1902 yılında yaptı. Fakat tabloya dikkatli gözlerle baktığınızda dehşete düşüyorsunuz. Zira tablonun bir gizemi var. Resmi ortadan ikiye bölüp, bölünen yere ayna yerleştirdiğinizde iki farklı görüntüyle karşılaşıyorsunuz. Yansımaların bir tarafında yaşlı bir adamın
4
huzur içinde ellerini çenesinin altında birleştirdiğini ve arkasında çarşaf gibi durgun bir deniz görülüyor. Diğer yansımada ise balıkçının gerçek bir şeytana dönüştüğü ve şeytanın arkasında azgın dalgaların yükseldiği görülür. Yaptığı tabloların içine sırlar yerleştirmeyi seven ressam, bu eserinde insanların içinde hem iyinin hem de kötünün var olduğunu anlatır.
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
3
PAPAYA HAKARET!
Michelangelo’nun ünlü Zekeriya tablosu dönemin papasına hakaret eden bir ayrıntıyı gizlemektedir Rönesans döneminin en önemli sanatçılarından biri olan Michelangelo, geriye pek çok eser bıraktı. Eserlerinde pek çok gizemi barındıran Michelangelo, 1505 yılında Papa II. Julius için bir tablo yapar. Fakat II. Julius nefret edilen biridir. Ünlü ressam yaptığı tabloda Peygamber Zekeriya tasvirini Papa II. Julius’a benzetmiş ve ondan ne kadar nefret ettiğini göstermek için resme gizli bir mesaj yerleştirmiştir. Bu
resimde Zekeriya’nın arkasına yerleştirilmiş iki çocuktan biri, o dönemde ağır bir küfür olarak bilinen bir el hareketi yapmaktadır. Papa, tabloyu Vatika’nın en gözde noktasına yerleştirmiş ve her gün oradan geçerken onurlandığını sanırken aslında yapılan el hareketiyle hakarete uğramaktadır.
63
5
KÜÇÜK MOZART TABLOSU’NUN ŞİFRELERİ
Müzik dünyasının en önemli şahsiyetlerinden biri olan Mozart’ın daha 6 yaşındayken çizilen bu resmi, Mozart’ın çocukluktan itibaren gizemli mason örgütüne mensup olduğu iddialarına neden olmaktadır. Tüm dünyayı etkileyen Mozart’ın ilerleyen yaşlarında mason olduğu zaten bilinen bir gerçek. O dönemlerde gömleğin ya da ceketin cebine el sıkıştırarak poz vermek; o kişinin masonluğa adanmışlığının göstergesiydi. Profesyonel müzik hayatında bir çok parçasını mason örgütüyle ilişkilendiren Mozart’ın daha 6 yaşındayken örgütün bazı ilkelerini edindiği düşünülüyor.
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 9
Biyografi
DÖKÜLEN YAPRAKLAR ZELİHA ŞENGÜL
ÜMİT YESİN HAYATINI KAYBETTİ
E 64
kranların sevilen yüzlerinden Ümit Yesin 19 Mart Salı günü hayatını kaybetti. Bir çok dizide ve tiyatro oyununda yer alan usta sanatçı 65 yaşındaydı. Yesin’in beklenmedik ölümü sanat camiasında üzüntüye neden oldu.
ÜMİT YESİN KİMDİR? Ümit Yesin, 28 Ocak 1954 tarihinde Ankara’da dünyaya geldi. 1969 yılında İstanbul’a taşındı. İlkokul ve ortaokulu Ankara’da bitiren Ümit Yesin, liseyi İstanbul’da tamamladı. Yüksekokul ve konservatuar öğrenimini de yine İstanbul’da yaptı. Tiyatroya amatör olarak 1970 yılında Bakırköy Halkevi’nde başladı. Profesyonel olarak ise Üstün Asutay’ın sahibi olduğu Bakırköy Komedi Tiyatrosu’nda devam etti. Ünlü tiyatro ve
sinema oyuncusu Muammer Karaca tarafından konservatuara girmeye teşvik edildi. Genellikle yardımcı oyuncu rollerinde oynayan Ümit Yesin, Müjdat Gezen Tiyatrosu ve Ti-
yatrokare gibi topluluklarda çalıştı. Yesin, 1989 yılında TRT’de yayınlanan Hanımın Çiftliği adlı dizideki Kabak Hafız, 2007 yılında özel bir kanalda yayınlanan Yol Arkadaşım dizisindeki Rıza Elmastaş, Çiçek Taksi’de Şeker Kazım, Cennet Mahallesi’nde Muharrem, Akasya Durağı’nda Duran Ağa karakterleri ile adını geniş kitlelere duyurmayı başarmıştı. Ümit Yesin son olarak Yeni Gelin dizisinde Dede Korkut rolüyle ekranlarda sevenleriyle buluşuyordu. Ümit Yesin, kendisi gibi oyuncu olan Evin Esen ile evlenmiş; uzun yıllar evli kalan çift 2011 yılında ayrılmıştı.
SANAT CAMİASININ ACI KAYBI: DİLBER AY
DİLBER AY KİMDİR? Renkli kişiliği, doğallığı ve açık sözlülüğüyle sanat camiasının en sıra dışı ünlülerinden olan Dilber Ay, geniş bir hayran kitlesine sahipti. Düzce’de katıldığı bir ses yarışmasıyla müzik dünyasına adım atan Ay, mütevazi bir hayat yaşıyordu. Dilber Ay’ın acılar ve büyük mücadelelerle geçen hayat hikayesi kısıca şöyle: Türk halk müziği sanatçısı, söz yazarı ve sunucu Dilber Ay, 1 Ocak 1956’da Kahramanmaraş ilinin Pazarcık ilçesinde dünyaya geldi. Kureyşan aşiretine bağlı olan bir aileden gelen Dilber Ay, ilkokul 3. sınıfa kadar okuyabildi. Ailesi ile birlikte Kahramanmaraş’tan önce Ankara’ya,
oradan da Bolu-Düzce taraflarına göç ederek yerleşti. Düzce’de okula devam edemeyip 13 yaşında iken yaşlı bir adamla evlendirildi. Evlenmeden önce 1969 yılında TRT Radyosu’nun düzenlediği yarışmada “Gönül Gel Seninle Muhabbet Edelim” türküsünü söyledi ve düzenlenen güzel ses yarışmasında birinci oldu. İlk olarak radyoda tanınan Dilber Ay, “Hacı Ağa” şarkısıyla ismini geniş bir kitleye duyurdu. İki çocuk annesi olduktan bir müddet sonra evlendiği kişiden ayrıldı. Radyoda tanındıktan sonra 24 albüm yaptı. Dilber Ay, geçtiğimiz yıllarda Flash TV’de yaptığı “Kadere Mahkumlar” programıyla geniş bir kitle tarafından tanındı. “Beynelmilel” filminde oynadı ve ilk rolünde Altın Koza Ödülü’ne layık görüldü. Murat Şeker’in yönettiği “Hayat Sana Güzel” isimli filmde rol aldı. 1998’de şimdiki eşi İbrahim Karakaş ile evlendi.
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
S
anat camiasının en sıra dışı isimlerinden biri olan Dilber Ay, geçirdiği kalp krizi sonucu 63 yaşında yaşamını yitirdi. Dilber Ay’ın beklenmedik ölümü sevenlerini derinden etkiledi. Ankara’da akraba ziyaretinde bulunduğu sırada rahatsızlanan sanatçı, Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırıldı. Kalp krizi teşhisi koyulan sanatçıyı hayatta tutabilmek için yoğun uğraş veren doktorlar, acı haberi ailesine ve sevenlerine bildirmek zorunda kaldı. Zorunda Mıyım? şarkısıyla geniş bir hayran kitlesi kazanan sanatçı filmlerde ve reklamlarda da rol almıştı. 29 Nisan gecesi vefat eden Dilber Ay, 30 Nisan günü toprağa verildi.
65 TECAVÜZE YELTENEN KİŞİYİ ÖLDÜRDÜ Dilber Ay, yıllar önce işlediği bir cinayet nedeniyle cezaevinde yatmıştı. Sanatçı bu olayın nedenini 2017 yılında katıldığı bir televizyon programında ilk kez anlattı. Almanya’da turne sırasında kendisine tecavüz etmek isteyen kişiyi öldürdüğünü belirten Dilber Ay, “Başıma kötü bir şey gelmesin diye vurdum adamı. 7-8 yerinden bıçakladım” dedi. Ünlü türkücü, işlediği cinayet yüzünden Frankfurt’ta 8 ay 21 gün cezaevinde kaldı.
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 9
Still Art
YAŞAYAN PAMUKKALE
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
DR. MİMAR HALİT COZA
66
ültür ve Turizm Bakanlığı’nca açıklanan rakamlara göre, 2018 yılının ilk 4 ayında müze ve ören yerlerindeki ziyaretçi sayısı olarak Pamukkale 371.282 kişi ile en fazla ziyaret edilen ören yeri olarak kayıtlara geçmiştir. Fakat bu gelen ziyaretçi profilini günübirlik ve hatta birkaç saatliğine yakın çevre turizm bölgelerinden gelen yabancı turistler oluşturmaktadır. Pamukkale ve çevresinde sosyal, kültürel, turistik mekân eksikliği, nitelikli konaklama birimlerinin yetersizliği gibi koşullar Pamukkale’nin en fazla ziyaret edilen ören yeri olmasına rağmen turizm potansiyelini kullanamamasının önemli etkenlerindendir. Buna etken olarak birçok neden sayılabilir ve bu durum masaya yatırılmalıdır.
K
Özellikle Pamukkale Mahallesi 1980’li yıllarda hem yerel halk hem de yerli ve yabancı turistler tarafından oldukça rağbet gören, hareketli, canlı, yoğun bir turizm beldesi iken günümüzde tamamen terkedilmiş bir köy izlenimi vermektedir. Pamukkale-Hierapolis, kültürel ve doğal varlık olarak UNESCO’nun Dünya miras listesinde yer almakta ve söz konusu potansiyelin yeterince kullanılamaması üzüntü vericidir. Denizli’nin en etkili sivil toplum kuruluşlarından olan DEGİAD (Denizli Genç İş İnsanları Derneği), yaşadığı şehrin ekonomik, sosyal, kültürel hayatı ile ilgili farkındalık oluşturacak somut M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 9
projeler üretmeyi hedeflemiş bir dernek olarak, bu bağlamda Pamukkale Köyü’nün yeniden canlanabilmesi adına bir yarışma düzenlemiştir. Bir sivil toplum kuruluşunun kendi imkânları ile giriştiği ve sonrasında belediyeler ve diğer sivil toplum örgütlerinin de desteğini alarak düzenlediği bu yarışma, Denizli’nin kültürel yaşam belleğinde önemli bir yeri olan Pamukkale Köyü’nün farklı boyutları ile tekrar ele alınmasını sağlayacak, mimari ve kentsel tasarım ürünleri üzerinden sağlıklı ve sürdürülebilir bir dönüşüm sürecini gündeme getirecektir.
Pamukkale Köyü’nün doğal ve kentsel potansiyellerini yeniden ortaya çıkartacak düşüncelerin ve tasarımların sivil toplum inisiyatiflerinin gelişmesi ile doğal, kentsel ve kültürel zenginliklerimizin korunması yönündeki sosyal sorumluluk bilincinin arttırılmasına yönelik önemli bir adım atılacaktır. Yarışma konusunun yeri, UNESCO’nun hem kültürel hem doğal miras listesinde yer alan Pamukkale-Hierapolis termalarkeolojik alanı yakın çevresi içindedir. Bu nedenle söz konusu alanın sahip olduğu
Yarışmanın amacı, Pamukkale-Hierapolis termal-arkeolojik alanının mekânsal niteliğinin hem ulusal hem uluslararası deneyimlere ev sahipliği yapacak düzeyde ve kamusal alan lehine geliştirilmesi için mimari tasarım pratikleri aracılığıyla katkı sunmaktır. Bu temel amaçtan hareketle hedeflenen, Pamukkale Mahallesi ve spesifik olarak Atatürk Caddesi için beklenen özgün tasarım fikir ve yaklaşımların, ileriki süreçlerde Pamukkale Mahallesi’nin, Denizli’nin ve hedeflenen hem ulusal hem uluslararası ölçekte diğer kentlerin cadde ve sokaklarındaki mekânsal niteliğin geliştirilmesi yönündeki etkileşim zeminlerinden biri olmasıdır. Yarışmanın kapsamını, yarışma konusunun yerine dair notlarda lokasyon özellikleri belirtilen Pamukkale Mahallesi için yapılacak kentsel ve mekânsal ekonomik stratejiler ve yaklaşımlar ile Atatürk Caddesi aksına cephe oluşturan yapı ve boşluklar için önerilecek mimari ve kentsel tasarım fikirleri oluşturmaktadır. Bu kapsamda yarışmacılardan beklenen iki boyutlu ve sadece yapı cephelerine ilişkin bir ele alışın ötesinde söz konusu mahalle ve caddeyi tanımlayan mekânsal yüzeylere ve hacimlere dair, caddenin içinde bulunduğu termal-arkeolojik alanın sunduğu ve talep ettiği imge değeri ile birlikte rekreatif ve performatif özellikler temelinde bir tasarım yaklaşımı ve üst/alt ölçek kararları geliştirmeleridir. Düzenlenen bu fikir proje yarışması ile Pamukkale Mahallesi’nin, günümüz
koşullarının ihtiyaç ve beklentilerine karşılık verecek şekilde canlı günlerine geri dönmesi için farkındalık yaratması hedeflenmiştir. Çünkü, yerel halk da Denizli merkezine 18 km mesafedeki Pamukkale’nin dinamiklerinden faydalanamamaktadır. Ayrıca Karahayıt ve Pamukkale mahalle esnafı ile yapılan görüşmelerde Pamukkale köyünde yaşayan mahalle esnafının da iktisadi açılardan memnun olmadıkları gözlemlenmiştir. Bu amaç doğrultusunda mahallenin kentsel ve mimari kimliğinin daha nitelikli hale getirilebilmesi ve sürdürülebilir sosyal, mekansal ve ekonomik koşulların oluşturabilmesi için farklı düzey ve ölçeklerde gelişim senaryoları ve tasarım kararlarına gereksinim duyulmaktadır. Bu bağlamda yarışmacıların mahallenin kentsel dokusu ile ilgili olarak makro düzeyde ve etaplanmış gelişim stratejileri ile mimari mekan odaklı dönüşüm yaklaşımları ortaya koymaları ve yarışmanın spesifik uygulama alanı olarak kabul edilen Atatürk Caddesi aksı boyunca mimari nitelik ve açık/kapalı mekan kullanım kalitesini artıracak; yerli ve yabancı turistler için uzun süreli vakit
geçirmesine ve turizm merkezli ticaret etkinliklerine uygun ortam sağlayacak işlevsel öneriler, rekreatif programlar, cephe alternatifleri ve özgün mekan kurguları oluşturmaları ve Atatürk Caddesi için önerilecek tasarım ve rasyonel tasarım çözümlerinin ileri dönemlerde kentin diğer cadde ve sokaklarına etki edeceği beklenmekte, hedeflenmektedir.
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
özgün fiziksel kaynaklar ve peyzaj niteliği ile birlikte yerel ve uluslararası kültürel, mekânsal ilişkiler temelinde sunduğu imge değeri, yürüyüş, gezi, yüzme, balon ve paraşüt vb. etkinlikleri barındıran rekreatif ve performatif karakteri yarışma konusuna getirilecek tasarım yaklaşımlarında dikkate alınmalıdır.
67
Diş Macununuzu Neli Alırdınız?
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
O
68
M A RT- N İ S A N 2 0 1 9
kullanmak yerine içeriği hakkında hiç bilgi sahibi olmadığı Tarım Bakanlığı onaylı bir ürün kullanma ısrarında olabilir? Bunun tespiti beni aşar.. Biz şimdi neymiş ne değilmiş şu diş macunu ona bir bakalım: Diş yüzeyinde kendine bir yaşam alanı kuran plakları ve bakterileri ortadan kaldırmaya ve diş eti hastalıklarına karşı savaşmaya yardım eden diş macunu ağız sağlığı için son derece önemlidir. Çoğu diş macunun içinde, diş minelerini güçlendiren ve diş çürümesiyle mücadele eden materyaller bulunur.Diş fırçalarken, diş macunu kullanımı sayesinde, içeriğindeki aşındırıcı , yüzey gerilimini azaltıcı ve köpük yapıcı maddelerle yemek artıklarının ve bakteri plaklarının temizlenmesi daha kolay olur. Yağlı ellerimizi sabunla yıkayarak daha kolay temizlediğimiz gibi, diş macununun da temel görevi yağlı diş plağının daha kolay temizlenmesidir. Fırçalama ile diş yüzeyinden kaldırılan yemek artıkları ve diş plağı, köpüren macuna karışır, diş yüzeylerine tekrar bulaşmadan yıkanarak ağızdan atılır. Biraz da macunların içindeki maddeler ve etkileri konusunda bilgi edinelim. n Sodyum bikarbonat, bildiğimiz karbonatın kimya dilindeki adıdır. Diş üzerindeki lekeleri temizlemeye yardımcı olduğu söylenir. n Diş macunlarında sıkça göreceğiniz diğer aşındırıcılar; dikalsiyum fosfat, kaolin, bentonit, silika ve kalsiyum karbonattır (tebeşir). n Sodyum pyrofosfat, tartar kontrollü diş macununda bulunan bir maddedir. Düzenli kullanıldığında plak oluşmasını engellediği gösterilmiştir. Ancak tartar dişinizde bir kez sertleştiğinde, bunu evde temizlemek mümkün değildir. Sadece profesyonel bir temizleme ile temizlenebilir. n Hidrojen peroksit, dişleri beyazlat-
ma amacı ile kullanılmaktadır. n Propilen glikol, diş macununu nemli tutan bir humectant’tır ve macun içindeki katı ve sıvı bileşenlerin ayrılmasını engeller. Diş macununun içindeki diğer bilinen humectantlar sorbitol, pentatol ve gliserol’dür. n Dioktil sodyum sulfosuccinate, deterjan tipi bir bileşen olup macunun ağzınızda köpürmesini sağlamaktadır. Sodyum stearyl fumarate ve sodyum lauryl sulfate gibi bileşenleri de görebilirsiniz. n Sodyum sakarin en ucuz tatlandırıcıdır ve pek çok diş macununda görülür. Normal şekerden 600 kat daha tatlı olduğundan diş macununda çok küçük bir miktar kullanılır. Diğer diş macunu tatlandırıcıları; aspartame ve ammoniated diglyzzherizin’lerdir. n Duyarlılığı azaltıcı bileşenler, özellikle hassas dişleri olanlar için formüle edilmiş diş macunlarında bulunur. Strontium klorit ve potasyum nitrat dişleri sıcak ve soğuk yiyeceklere karşı duyarlı olan kişilerdeki bu rahatsızlığı giderici olarak tanımlanmıştır. Ancak etkili olabilmeleri için
DİŞ HEKİMİ
kadar farklı içerikleri olan diş macunu çıktı ki bir mönüde toplamak mümkün değil. Doğal olanlar, helal olanlar, mantarlı olanlar, kömürlü olanlar, içinde hiç bilmediğiniz bitkiler olanlar, içinde evde saksıda yetiştirdiğinizi fark ettiğiniz bitki olanlar, tam süper doğal olsun diye evde yapılanlar ve muhtemelen pek yakında deniz mahsullü olanlar da olanlar. Florid içerikli olanların kendilerini öldüreceğini düşünenler hatta diş macununun direk kanser yaptığı iddiasını kabul edip hiç macun kullanmayanlar. Kliniğe gelen her hastamız artık “nasıl bir diş macunu kullanmalıyım? Diş fırçam nasıl olmalı?” demeden çıkmıyor. E doğal olarak diş hekimi olarak mutlu oluyorsunuz “vay ağız hijyenine önem nasıl da arttı” diye düşünüp. Lakin durum öyle değil, sorular ve soranlar artsa da henüz sonuca yansımıyor. Ülkemizde düzenli diş fırçalayanların oranı %35 civarında, hiç fırçalamayanların oranı da %15, her 2 evden birinde diş fırçası hiç yok, kişi başına yıllık 1den az diş fırçası ve 1 tüpten az (115mg) diş macunu düşüyor. Diş ipi konusuna girmeye hiç gerek yok. Sayfadaki tablolarda ülkemizde ve kimi başka ülkelerde macun ve fırça kullanımı ile ilgili tablolar göreceksiniz. Peki bu kadar az diş fırçası ve macunu kullanan bir toplum, zaten kullanılsa da mercimek yada pirinç kadar kullanılan bir ürünün içeriğinden bu derece rahatsız olabilir ve Sağlık Bakanlığı onaylı geleneksel diş macunu
nizin bilgisi dahilinde olması ya da ayrıca bir florür takviyesi almanız gerekir. Florür, genç, yaşlı, çocuk herkesin hayatı boyunca kullanması gereken bir maddedir. Diş macunu içerisinde bulunan florür, diş yüzeyinde şekillenen mikroskobik deformasyonları yeniden mineralize eder. Bunların yanı sıra diş yüzeyini kuvvetlendiren florür, bakterilerin başlattığı asit saldırılarına karşı diş minelerine direnç kazandırır. Florür, diş sağlığına ne kadar faydalı olsa da çocukların aşırı kullanımına karşı bazı önlemler alınmalıdır. Çocukların diş fırçalarken gözlenmesi, diş macununu fazla tüketmelerinin ve yutmalarının engellenmesi gerekir. Çocukların, ağızlarını çalkalamayı bir alışkanlık haline getirmeleri çok önemlidir. 3 yaş altına florürlü diş macunu önermiyoruz ama 6 yaşına kadar da eğer diş macunun yutulduğunu gözlemliyorsanız bu durumda florürsüz bir diş macunu tercih edebilirsiniz. Öncelikle şunu bilelim ki hangi
macunu seçersek seçelim, macun seçimi, iyi bir fırçalamadan sonra gelir. Önemli olan etkili ve her bölgeye ulaşılan, mekanik temizliktir. Öyle ki macunun olmadığı durumlarda fırça ile sürtünmesel temizliğin yapılıp, durulanması bile faydalıdır. Hangi macununu kullanırsanız kullanın, mekanik temizlik yetersizse, macundan bir fayda sağlamanız da mümkün olmayacaktır. Peki etkili diş fırçalamanın önemini anlayan bizler, hangi macunu seçelim? Bu konuda size en çok, düzenli gittiğiniz, diş hekiminiz yardımcı olabilir. Çünkü sizin ağız- diş sağlığınız ile ilgili; beklentilerinizi, ihtiyaçlarınızı ve dezavantajlarınızı bilen hekiminizdir. Örneğin, diş mineleri ince veya mine çatlakları olan, diş eti çekilmesi yaşamış hastalarda, soğuk sıcak hassasiyeti fazla olacaktır. Ona göre macun seçilir. Diş eti şiş ve kanamalı, diş eti hastalığı olan bireylerde seçilen macun gene farklıdır ve ekstra ağız bakım ürünlerini de kullanmaları gerekir. Tükürük yapısına bağlı diş taşı birikimi fazla olan bireyler olabilir. Günlük diyetinde, çay-kahve tüketimi ve sigara kullanımına bağlı diş renklenmesi fazla olan bireyler olabilir. Tüm bunlar ve benzeri farklılıklar, macun seçimimizde etkili olan unsurlardır. Plakların yok edilmesini kolaylaştır¬mak, çay, kahve ve sigara lekeleri gibi hoş olmayan renklenmeleri çıkarmak için bazı diş macunlarına aşındırıcı etkisi olan maddeler katılmaktadır. Bu maddelerin diş macununa çok düşük oranlarda katılması ve tanecik boyutlarının çok küçük olması gerekir. Aksi takdirde diş mine¬si zarar görebilir. Diş üzerindeki lekeleri çıkardığı iddia edilen ve beyazlatıcı veya smoker yani sigara içenler için olduğu da söylenen bu
tip macunlar yüksek aşındıncı etkileriyle, uzun süre kullanım sonucu diş minesi¬nin pürüzsüzlüğünü ve parlaklığını yok edebilir. Çeşitli renklerde üretilen diş macunları vardır. Diş fırçalama sırasında oluşabilecek dişeti kanamaları kırmızı tonlu olmayan ve özellikle beyaz renkli macunlarla daha kolay fark edilir. Diş etlerindeki hastalıkların veya fazla baskılı diş fırçalama ile oluşabilecek diş eti kanamalarının farkına varabilmek daha kolay olur. Şimdi, size bir başka veri daha: “batı ülkelerinde diş hekimine gitme sıklığı yılda 5 iken ülkemizde 0,9” Ülkemizde hekime başvuranların büyük bir çoğunluğunu eksik diş nedeniyle diş hekimine gidenler oluşturuyor yani bu demek oluyor ki diş hekimine sorunlar büyüdükten sonra gidiyoruz. O yüzden, kullandığınız macundan endişe duymadan öncelikle mutlak ama mutlak dişlerinizi sabah akşam aksatmadan özenle fırçalayın, fırçalarken fırçanızı kuru macununuz bezelye kadar olsun. Elbette mutlak ve mutlak hiç şikayetiniz olmasa bile hekiminizi düzenli ziyaret edin. Ve kesinlikle ve kesinlikle diş macunu tüpünü ortadan sıkmayın, huzursuzluk yaratmayın. Sağlıklı dişler güzel gülüşler için elinizden diş fırçanız eksik olmasın, sağlıcakla kalın.
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 9
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
en az 1-1.5 aylık bir süreye ihtiyaç duyarlar. n Triclosan, anti bakteriyel bir bileşen olup diş macunlarında kullanılmak üzere FDA tarafından yeni onaylanmıştır. Yıllarca anti bakteriyel sabunlar ve losyonlar kullanılmıştır. Diş macununda kullanılan triclosanın dişeti iltihabı ve hastalıklarına karşı savaştığı ve yetişkinlerde bakteriye neden olan plakların gelişmesini engellediği klinik olarak ispatlanmıştır. Diş macunlarının en temel maddelerinden florürdür. Diş macunu seçerken yapmanız gereken ilk iş, aldığınız ya da alacağınız ürünün güvenli olduğundan ve vaat ettiklerini yerine getirdiğinden emin olmaktır. Örneğin diş macununuzun florür içerip içermediğini kontrol edin. Florür içerenler, Amerikan Gıda ve İlaç Kurumu tarafından düzenlenir ve kontrol edilir. Florür içermeyenler ise kozmetik ürünüdür. Bu tip ürünlerin içindeki maddeleri incelemeniz; ilgili kurumlarca onaylanıp onaylanmadığını kontrol etmeniz gerekir aksi bir durum için diş hekimi-
69
/ F O T O Ğ R A F S A N AT Ç I S I
C E N K Ç ATA L O K T a r i h Öğret m en i | Cen k Ç ata lok | F otoğra f Sana tç ısı | insta@ cenkcatal o k 9 1 KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
BİRİ İSTANBUL’U GÖZETLİYOR
DOLMABAHCE PALACE
Dolmabahçe, kendine özgü, belirli ekollere giren bir mimari üslubu olmamasına karşın Barok, Rokoko, Neo-Klasizm ve Rönesans karışık bir biçimde uygulanmıştır.
70
B
ugün,ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün çocuklarımıza armağan ettiği, 99.yılını kutladığımız 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı… Ne mutlu bize ki takvimler 23 Nisan’ı gösterdiğinde aynı coşkuyla kutluyor, çocukların Atatürk’e olan sevgisinin her geçen yıl arttığına şahit oluyor,bahtiyar oluyoruz.Bugün de o günlerden biri. Ben de vizörümden yansıyanları,Atamızın hayata gözlerini yumduğu Dolmabahçe Sarayı’nda tadımlık bir gezintiye çıkarmak; Bu tadımlık gezinti de sizlere Dolmabahçe klasiklerinden sunmaya, hem de çevresinde keşfedilmemiş tarihi güzelliklere yer vermek istedim.
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 9
Dolmabahçe, kendine özgü, belirli ekollere giren bir mimari üslubu olmamasına karşın Barok, Rokoko, Neo-Klasizm ve Rönesans karışık bir biçimde uygulanmıştır. Saray, batı görüşüyle uygarlaşma çabaları içinde bulunan toplumun sanatta da batının etkisinin hissedildiği, Osmanlı saray gereksinimlerini de dikkate alıp, o asrın sanat atmosferi içinde yapılmış bir eserdir.
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
Yapımına 1843 yılında başlanan, Dolmabahçe Sarayı; Karaköy’den Sarıyer’e uzanan sahil şeridinin Kabataş ile Beşiktaş arasında kalan bölümünde, Marmara Denizi’nden Boğaziçi’ne deniz yoluyla girişte sol kıyıda, Üsküdar’ın karşısında yer alan büyük bir eser olmakla birlikte, 1890-1895 yılları arasında Sultan II. Abdülhamit tarafından yaptırılan 27 metre yüksekliğindeki saat kulesi ile gözümüzü kamaştırmaktadır.
71
SOSYAL SORUMLULUK
ÖLÜM BİLE WHITE İLE YAMANI AYIRAMADI.. HASAN KILINÇ / VETERİNER HEKİM yıl önce hayvanları çok seven bir ailenin en güzel mutlulukları minicik köpekle daha da perçinleşmişti. Bodrum’un mahallelerinde hayvan sağlığı için mücadele veren Veteriner teknikeri bir baba daha 40 günlük beyazlı siyahlı derisi, tosun erkek köpeği sahiplenerek evin küçük kızlarına sürpriz yapar. O andan itibaren tüm aile köpeği sahiplenir. Türkçede beyaz anlamına gelen White ismini koyarlar.
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
13
72
Zeytin ağaçlarıyla çevrili evin bahçesinde White için kulübe yapılır. Artık White ailenin beşinci üyesidir. Evin kızları okula gittiklerinde köpeklerini özleyip ders aralarında koştura koştura eve gelir. Bahçede onunla oyunlar oynarlardı. Hatta White aileyi çok sahiplendiğinden dolayı okula kadar kızları bırakır. Küçücük bedeniyle geri gelirdi. Nereye gitseler onuda götürürler. Sosyal bir köpek olması için aile üyeleri ellerinden geleni yapıyordu.
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 9
Arı kovanlarına bakmak için motosikletine binen baba ve kız White da yanında götürüyor ve kovanlara pati atan White saldıran arılardan kaçarken kızla beraber yere düşüyor. Minik kız Whiteta zarar gelmesin diye üstüne kapaklanıp arılar küçük kızı sokuyor. White ilk yaramazlığına böyle başlıyor. Baba hergün Bodrum’un mahallelerine hayvan sağlığı görevi için giderken, sokakta terlikle bir kadın tarafından kovalanan köpek yavrusuna denk geliyor. Olay yerine varır varmaz. Bakkalden süt ve su alıp o minik yavruya veriyor. White ile iyi arkadaşlık yapacağını düşünerek onuda eve götürüyor. Eve getirdiğinde ilk karşılayan her zamanki gibi White yeni gelen ufaklığı koklayıp yalamaya başlıyor. Onu aileye ilk kabul eden White oluyor. Evin küçük kızı bu köpek pek yaman olucak diyerek ismine Yaman diyorlar. O zamandan itibaren White ile Yamanın yani iki kardeşin hikayesi başlıyor.
Bu iki köpek birbirlerini çok sever gayet iyi anlaşırlardı. Evin kızları sokak hayvanları kliniğinde işe başlamış. Terkedilen bir köpeğe sahip çıkmışlar. Daha eve getirmeden adına Fıstık koymuşlar. Fıstık sahiplendildikten sonra maalesef sokağa terkedilmiş tırsak bir köpekti. Zamanla aileye alışınca sosyalleşti. Abileri Yaman ve White Fıstığa sahip çıkmış onu herkesden koruyup kollardı. Evin küçük ve büyük kızı evledindiler. İkiside ayrı şehirlerde ayrı Veteriner klinikleri açtı. Başarılı bir şekilde işlerine devam edi-
yorlar. Anne ve babalarını ziyaret ederken köpeklerini de unutmuyorlardı. Birgün evin küçük kızı rüyasında iki tane helikopterin üst üste düştüğünü ve helikopterlerden iki tane köpek düşüp öldüğünü görür. Sabah kalktığında eşine rüyasını anlatır. Tamda o esnada annesi arar ve ağlayarak Yamanı birilerinin etin üstüne zehir koyup zehirlediği ve maalesef kurtaramadıklarını 15 dakika içinde vefat ettiğini söyler. Akşama kadar olayın şokunu atamayan kız ve eşi yola koyulmak için hazırlanırlerken telefon tekrar çalar. Aynı yerde Whiteda aynı maddeyle zehirlendiği ve vefat ettiği haberi gelir. Zaman, hayat durur. Gözler yaş içinde kalmış. Nabız hızlanmış. Çaresiz eller masaya nasıl olur nasıl yaparlar diye yaslar tutulur. Ne desekte yaklaşık 12 senedir birlikte yaşayan birçok anı paylaşan iki kardeşin aynı gün ve aynı yerde bu şekilde ölmesi kabul edilemez. Hiç bir canlının bu şekilde acı çekerek ölmesi kabul edilemez.
tekrar gözden geçirilmesi gereklidir. White ile Yaman abileri kardeşiniz Fıstık siz yokken çok mutsuz yemek yemiyor. İştahı ve keyfi yok. Belki sizin melek olduğunuzdan haberi yok. Belkide hissediyor. Kabullenmek zor. Ne ailemiz nede Fıstık kabullenebildi. Bahçede çiçeklerimiz var. Zeytin ağaçlarımız var. Herşey var ama sizsiz hiçbirşeyimiz yok. Ondan dolayı… Canlara sahip çıkalım. Canlarımız yanmasın. .
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
White ile Yaman serbest gezmeye alışkınlar fakat bir o kadar da evciller ve ailenin sözünden çıkmayan iki deli kanlı. Bu iki köpekten dolayı evin kızları Veteriner Hekimliği seçiyor. Babalarının ve annelerinin desteğiyle üniversiteyi başarıyla tamamlıyorlar. Serbest dolaşmayı seven bu ikiliyi zehirlemek isteyen maalesef kötü niyetli insanların olması ne acı Allah’ın yarattığı canları öldürmek merhamet ve şefkat duygularını kaybetmek kadar hayatta kötü bişey yoktur. White atılan zehri yalamıyor ama Yaman zehrin tadına bakıyor. Ona rağmen evin babası iki köpeği kurtarmak için elinden geleni yapıyor. Sabaha kadar başında ilaç ve serumlarla bu iki köpeğin ölüme doğru yol almasını önlüyor. Onların tekrar hayata tutunmaları için uzun süre mücadele veriyor.
73
Jandarma geldi. Tutanak tutuldu. Suçlu yok. Olsa ne olabilirdi ? Hayvana işkencenin şiddetin cezası maalesef hiçbirşey. Bu ülkede binlerce Whitelar binlerce Yamanlar işkenceye şiddete maruz kalıp öldürülüyor. Kanun nezlinde hayvanları koruma kanunun biran önce tekrar gözden geçirilmesi gereklidir. En önemlisi vicdan ve merhametlerin
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 9
SİNEMA X-MEN: DARK PHOENİX
7 Haziran 2019 Tür: Macera, Aksiyon, Bilimkurgu Yönetmen: Simon Kinberg Oyuncular: Sophie Turner, Jennifer Lawrence, Jessica Chastain
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
X-Men ekibinin karşısında şimdiye kadarki en zorlu ve güçlü düşmanları vardır; içlerinde biri olan Jean Grey. Uzaydaki bir kurtarma görevi sırasında, Jean gizemli kozmik bir güç tarafından darbe alır. Neredeyse hayatını kaybeden Jean eve döndüğünde bu gücün onu daha güçlü kıldığını fark eder. Ancak bu güç onu aynı zamanda daha dengesiz bir hale de getirmiştir. İçindeki bu varlıkla mücadele eden Jean, güçlerini idrak edemediği ve sınırlandıramadığı bir şekilde serbest bırakır. Kontrolden çıkan Jean sevdiklerine zarar vermeye başlar ve X-Men’i bir arada tutan yapının çözülmesine sebep olur. Parçalanan ekip tekrar birlik olmanın yolunu bulmalıdır. Mevhubahis yalnızca Jean’i kurtarmak değil, aynı zamanda Jean’in içindeki gücü silahlaştırmak ve galaksiye hükmetmek isteyen uzaylılardan dünyayı kurtarmaktır.
74
MA 31 Mayıs 2019
Tür: Gerilim, Korku Yönetmen: Tate Taylor Oyuncular: Octavia Spencer, Missi Pyle, Luke Evans Ma, orta yaşlarındaki bir kadın ile arkadaşlık kuran bir grup gencin başlarına gelen olayları konu ediyor. Ohio’da yaşayan Sue Ann, kendi dünyasında yaşayan, orta yaşlardaki yalnız bir kadındır. Bir gün kasabaya yakın zamanda taşınmış olan Maggie adında bir kız ve onun arkadaşları ile tanışır. Aileleri ile birlikte yaşayan gençler, üzerlerinM AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 9
deki baskıdan fazlasıyla bunalmıştır. Tam da bu sırada evinde büyük bir parti düzenleyen Sue, gençlerin de aralarına katılmasını ister. Bu davet Maggie ve arkadaşları için kaçırılmayacak bir fırsattır. Gençler, başlarına geleceklerden bihaber, partide Sue ile birlikte gönüllerince eğlenir. Sue ile tanıştıkları için kendilerini şanslı hisseden gençler, bir süre tuhaf şeyler yaşamaya başlarlar. Sue’nun gösterdiği yakınlık bir süre sonra takıntılı bir hal almaya başlayınca, gençler kendilerini büyük bir girdabın içerisinde bulur.
GODZİLLA II: CANAVARLAR KRALI 31 Mayıs 2019 Tür: Aksiyon, Bilimkurgu Yönetmen: Michael Dougherty Oyuncular: Lyle Brocato, Vera Farmiga, Kyle Chandler 2014 yapımı Godzilla’nın devam filmi niteliğinde olan “Godzilla: King of Monsters”in yönetmen koltuğunda Michael Dougherty oturuyor. Filmde
Godzilla’nın Mothra, Rodan ve ezeli düşmanı olan üç başlı King Ghidorah ile çatışması ve bu esnada insanlığın var oluşunun dengesini bozması konu ediliyor. Senaryosunu Max Borenstein ve Zach Shields ikilisinin kaleme aldığı filmin oyuncu kadrosunda ise Millie Bobby Brown, Sally Hawkins, Vera Farmiga, Bradley Whitford, Anthony Ramos gibi isimler yer alıyor.
21 Haziran 2019
Tür: Dram, Romantik Yönetmen: Ry Russo-Young Oyuncular: Yara Shahidi, Charles Melton, Gbenga Akinnagbe Jamaika’lı bir kız olan Natasha Kingsley, çocukken ailesi ile birlikte New York’a taşınır. Kendisini New Yorklu kabul eden genç kız, tüm hayatını bu şehirde kurmuştur. Hayatının sonuna kadar New York’ta yaşamak isteyen genç kızın önünde büyük bir engel vardır. Natasha, ailesi ile birlikte sınır dışı edilmiştir. Onlar, kararı değiştirmek için her yolu
deneseler de karar kesinleşmiştir ve şehri terk etmeleri için önlerinde sadece bir günleri vardır. Tam da bu süreçte, Daniel adında bir genç ile tanışan Natasha’nın hayatı bambaşka bir hal alır. Aşka inancı olmayan bir kız olan Natasha, hayatını kurtaran Daniel’a karşı anlam veremediği bir çekim hisseder. Zeki bir adam olan Daniel ise Natasha’yı görür görmez aşık olur. Karşılaşmalarının bir tesadüf olmadığını, evrenin bu an için onları hazırladığını düşünen Daniel, genç kızı kendisine aşık edebileceğine inanmaktadır. Ancak bunun için önlerinde sadece 1 gün vardır.
JOHN WİCK: CHAPTER 3 17 Mayıs 2019 Tür: Aksiyon Yönetmen: Chad Stahelski Oyuncular: Keanu Reeves, Halle Berry, Anjelica Huston John Wick iki nedenden ötürü firaridir. Kellesi üzerine 14 milyon dolarlık açık sözleşme konulmuştur ve temel bir kuralı ihlal etmiştir; Continental Hotel’de birini öldürmüştür. Kurbanı ise açık kontratı sunan Yüksek Masa üyesidir. İşi bitmiş olması gereken John’a otelin yöneticisi Winston tarafından bir saatlik bir kaçış süresi verilir.
SİYAH GİYEN ADAMLAR:
GLOBAL TEHDİT 14 Haziran 2019 Tür: Bilimkurgu, Aksiyon Yönetmen: F. Gary Gray Oyuncular: Chris Hemsworth, Tessa Thompson, Liam Neeson
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
GÜNEŞ DE BİR YILDIZDIR
BRIGHTBURN ŞEYTANIN OĞLU
24 Mayıs 2019 Tür: Korku Yönetmen: David Yarovesky Oyuncular: Elizabeth Banks, David Denman, Matt L. Jones Çizgi romanlar çağında yaşamak bizleri süper kahramanların var olması fikrine sıcak bakmaya itmekte. Dünyayı korumak, dünyalıları gözetmek ve adaleti sağlamak için kurgusal bir süper kahramanın ete kemiğe bürünerek aramızda yaşaması fikri pek çok kişi tarafından olumlu karşılanabilir. Bunun en önemli sebebi de süper güçlü olan bu isimsiz kişinin, dünyayı koruma sorumluluğunu alacağına ve bozulmaz ahlak kuralları ile her zaman doğru tarafta yer alacağına dair çizgi roman dünyasının bizi ikna ettiği gerekçelerdir. Ancak ya tam tersi olursa? Ya gerçekten uzaydan düşen minik bir bebek bulunur ve çiftçi bir aile tarafından evlat edinilirse? Fakat kim olduğunu bilmese de farklı olduğunun bilincinde olan bu çocuk büyüdükçe bir kahramandan çok bir düşmana dönüşmeye başlarsa? Süper güçlü olanın karşımızda değil de yanımızda olacağı inancımızı paramparça eden bu senaryoda ne kadar güvende olabiliriz?... Kırsal hayatlarına gökten düşen bir bebeği dahil eden aile, zamanla büyükmekte oldukları çocuğun sandıklarından çok daha fazla kötülük ve güç barındırdığını keşfediyorlar. Ancak nereden geldiklerini bile bilmedikleri bu çocuğu durdurmanın yolu ne olacak? M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 9
75
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
76
Ki tap lık
KALP İskender PALA Turkuvaz Kitap
Yazı yoktu ama o vardı. Tekerlek icat edilmemişti ama o yerli yerindeydi. Dünya yaratılmamıştı ama o kasılıp gevşiyordu. İnsan henüz cennetteyken onunlaydı ve içindeki her şey de sevgi, aşk, vefa, iyilik, şükür, hamd, dostluk gibi erdemler üzerineydi… Âdem ata onun sesini dinleyip arzusunu giderme gayretine düşmeseydi belki de yolu yeryüzünde tövbelere, pişmanlıklara ve umutlara hiç evrilmeyecek; çevresi daralmalar ve genişlemeler, arınmalar ve kirlenmeler, yangınlar ve donmalarla hiç kuşatılmayacaktı. Şimdi? Aşk ve nefret, iyilik ve kötülük, saadet ve keder, iman ve inkâr... İnsana insan olduğunu artık bunlarla hissettiriyor. Bazen aydınlık, bazen karanlık; gören göz veya işiten kulak bazen… Göğüs kafesinde
Steve Jobs Gibi Düşünmek Daniel SMİTH / İndigo Kitap
Steve Jobs... O bir teknoloji devi ve dünyanın en çağdaş inovasyoncularından biriydi. Bu başarısının altında yatan sır ise herkesten farklı düşünebilme becerisiydi. Ayrıca, insanların ne istediğini onlardan önce bilmek gibi müthiş bir yeteneğe sahipti. Dahası, bir fikri satmak da ondan sorulurdu. İşleyişe olduğu kadar tasarıma da son derece önem veren Jobs, dünyanın teknolojiye olan bakış açısını kökten değiştirdi. Peki, böyle bir başarıya nasıl ulaşabilmişti? Yöntemleri nelerdi? Bu başına buyruk işadamının görüşlerini ve itinayla bilenmiş becerilerini bir araya getiren Daniel Smith, okurlarını Steve Jobs’dan ilham almaya ve dünyaya bir dâhinin gözlerinden bakmaya davet ediyor. Jobs, dünyayı değiştirmekten korkmayarak insanlığı ileri götüren kişilerin her zaman için uyumsuzlar ve isyankârlar olduğunu dile getirmiştir. Bu kitap sayesinde siz de Steve Jobs gibi özgürce düşünmeyi alışkanlık haline getirerek cüretkâr fikirler üretmeye başlayabilir ve bu fikirleri günlük yaşamınızda etkin bir biçimde uygulayabilirsiniz. M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 9
ahenkle her büzülüp genişlemesi bizi içten içe süratle değiştiriyor ve hâlden hâle döndürüyor. Bud-dub... bud-dub… bud-dub… Sesindeki ters-yüz oluş bile adıyla örtüşük: “Bir şeyi bir yönden öteki yöne çevirmek; renkten renge giriş, kararsızlık, durmadan dönüşüm ve değişim = KALP.” Kalbe dair ne varsa… İskender Pala’nın her zamanki yetkin kaleminden…
Mutluluk Kürleri 2
Yavuz DİZDAR Hayykitap
Büyük Sorulara Kısa Yanıtlar
B
iz Yavuz Dizdar’ı daha çok medyadan, kanser uzmanı ve beslenme konularında görüşler açıklayan doktor olarak tanıyoruz. Bu kitap onun çocukluğunu, mesleğini nasıl seçtiğini, aşklarını, işlerin üzerine nasıl kaldığını, yani yaşama nasıl baktığını anlatıyor. Oysa onun hassasiyeti gelecek, ama özellikle gençlerin geleceği. Mevcut sistemin getirdiği değişiklikler bugünün gençlerini ister istenmez işsiz ve belki de eşsiz bırakacak. Dolayısıyla bu kitap sağlıklı beslenme kitabı değildir, sistemin açmazlarını ve direnç noktalarını tanımlar. Kitabı tıpla ve doktorla ilişkisi olacak herkesin okuması önerilir. Ama bu kitap esas gençlere önerilir, çünkü bu durum özellikle gençlerin sorunudur. Ve en sonunda Yavuz Dizdar kendiyle olan ilişkisini de tanımlar: SÖZLEŞME Kızartmayı bırakarak kanserden korunulmaz. Kanser tanısı konulan vakaların büyük bir kısmı kanser değil. Hastalık patlamasının bilinçli olarak yapıldığını düşünüyorum. Doktor öğrendiği her şeyi paraya çevirmeye çalışıyor. Şaşaalı hastane olması önemli değil. İçinde adam var mı sen onabak. 2050’de iki kişiden birinin otistik olması bekleniyor. Patronlar hile hurda bilen adamları işe almak istiyor. Özel üniversiteler büyük boy kreş gibiler. Kokoreç Avrupa Birliği’ne atılmış bir goldür. Pilicin kanserle ilişkisini Ulusal Onkoloji Kongresi’nde anlatmak istedim, kabul edilmedi. Herkes halkı suçluyor. Ama halk zaten biziz.
karşınızdayım. Okuyucularımın sağlıklı ve mutlu olması tek gayemdir. O zaman haydi bu mutluluk yolculuğuna birlikte çıkalım! Kitaptaki önerilerimi uyguladığınızda, ‘kendimi çok iyi hissediyorum’ diyebiliyorsanız, ne mutlu bana...”
Gör Beni- İki Devrin Hikayesi Akilah Azra KOHEN Everest Yayınları
Bedenimin içindeki canı gör, sadece etimi değil. Gözlerimin içindeki hayatı gör, sadece bakışımı değil. Hissettiklerimi gör, sadece tepkilerimi değil. Beni gör. Derinliğimde boğulmadan, Sorularımda kaybolmadan, Korkularında yok olmadan, Gör Beni. Bir fısıltıya koydum kendimi. Kalbine soruyorum yerimi: Başarabilir misin beni görmeyi? Cesaretin yeter mi? Topla cesaretini ve Gör Beni. Birileri bizden fırtına bekliyor, onlara gökkuşağı vermeye hazır mısınız?
İ
77
Stephen HAWKİNG / Alfa Yayıncılık
Vicdan Hayat Kurtarır!
“Bağışıklık sistemi güçlü olan mutlu olur! Mutluluğu vücudun kendisi üretir! Vücut, fiziki olarak dinç, enerjik ve hastalıklara karşı dirençli olduğunda, insan manen de huzurlu ve mutlu hisseder. Ben fiziki ve manevi dengenin doğru kurulmasını ‘Sağlıklı Yaşam Sanatı’ olarak adlandırıyorum ve bu sanatın bir plan dahilinde icra edilmesi gerektiğini düşünüyorum. İşte sizlere yeni kitabımda bu planın adımlarını ve inceliklerini basit, anlaşılır bir dille anlattım. Herkesin kolaylıkla uygulayabileceği kürler ve tavsiyeler verdim. Hızlı ve sonuç odaklı bir yol çizdim sizler için. Onbinlerce kişinin okuyup uygulayarak mutluluk ve şifa bulduğu Mutluluk Kürleri kitabımdan sonra şimdi Mutluluk Kürleri 2 ile
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
Dr. Ümit AKTAŞ Hayykitap
nsanlar her daim büyük sorulara yanıt bulmak istemiştir: Tanrı Var mı? Nereden geldik? Her Şey Nasıl Başladı? Evrende Bizden Başka Akıllı Yaşam Var mı? Zamanda Yolculuk Mümkün mü? Yapay Zekâ Bize Üstün Gelecek mi? Her şeyin gerisinde duran anlam ve tasarı nedir? Geçmişin yaratılış üzerinden açıklamaları bugün artık çok daha az uygun ve güvenilir görünüyor. Bu açıklamaların yerini New Age’ten Star Trek’e uzanan kendilerine yalnızca hurafe diyebileceğimiz çeşitli şeyler aldı. Gelgelelim gerçek bilim, bilimkurgudan çok daha tuhaf ve tatmin edici olabilir. M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 9
En değerli yansımalarını, derinlerinde varlığından dahi haberdar olmadığı duyguları açığa çıkaranlar insanlardır. İster öfke patlaması şeklinde isterse gözyaşlarına boğan başka tepkiler. Sorun yaşadığınız insana bakın. Ona odaklanın ve ona sesli ve sessiz aşağıdaki cümleyi söyleyin. . "Ben seni bana neyi hatırlatmak için seçtim. Cevap içsel rehberliğinizden size ulaşacaktır. "
Şu anda var olan ve iyi giden en küçük gördüğün mutluluğa dahi şükret. Ve geçmişte olanlar ve gelecekte olacaklar için şimdiden içtenlikle şükret. Şükür seni sevgi enerjisinde tutar. KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
UNUTMA !
Ay ortasından itibaren yaşamınız gözle görülür şekilde değişecek. Mali durumunuz, özgüveniniz daha sağlam temeller üstüne oturacak. Uranüs 15 Mayıs da para alanınıza yerleşerek farklı ve orijinal fikirlerinizle para kazanmanıza yardım edecek. Ayın sonlarına doğru seyahatler, eğitim ve medya çalışmaları maddi ve manevi anlamda kazandıracak.
78
Hayatınız, görünüşünüz ve tarzınız değişiyor. Öfkenizden sıyrılmanın bir yolunu bulmalısınız. Ayın ilk yarısında görünüşünüz değişecek ikinci yarısında borçlarınızı tamamlayıp rahatlayacaksınız. Ameliyat olmanız söz konusuysa başarılı geçecek ve iyi bir dostunuzla ortaklık kuracaksınız.
İç dünyanızda yenilik dönemi başlıyor. Öfkenizden tamamen kurtulmanızı sağlayacak bilgilere ulaşabilirsiniz. Yolculuklarda dikkatli olmalısınız. Yeni bir ruhsal gelişim tekniğini ayın ilk yarısında öğrenecek huzur duyacaksınız. Ayın ikinci yarısında evliliğinizi veya ortaklığınızı gözden geçirip, iş yaşamında yükseleceksiniz.
Yeni dostlar yaşamınıza katılıyor. Onların sayesinde para kaybetmekten ve evlilik problemlerinizden kurtulabilirsiniz. Ayın ikinci yarısında iş alanında nihayet aradığınızı bulacaksınız. Yeni bir aşk ise uzaklardan gelecek. Yurt dışından biriyle ortak proje yapabilirsiniz.
Kariyerinizde yenilik dönemi başlıyor. Artık hak ettiğiniz ödülü almalısınız. Ay ortası sürprizlerle dolu. Ayın ikinci yarısında aşk ve çocuklarla ilişkinizde daha olgun bir tutum sergilemek üzere yenileneceksiniz. Ev almak, mülk sahibi olmak üzere gereken ödemeyi bulacaksınız.
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 9
Kent veya ülke değişikliği yapabilir, medyada aranan isim olabilirsiniz. Ay ortasındaki rüzgarı yakalamalısınız. Ancak iş yaşamınızda öfkeli değil tam tersine hırslı ve atak görünmelisiniz. Ayın ikinci yarısında evle ilgili bir tamamlanma yaşayabilirsiniz. Yakın çevrenizden biriyle evlilik ya da ortaklık kararı almanız çok mümkün.
Evlilik ve ortaklık alanınıza geçiş yapan Uranüs ani değişiklikleri beraberinde getirecek. Çevrenizi ve aile bireylerini her zamankinden daha öfkeli görebilirsiniz. Bu öfke seline kapılmak yerine onları yatıştırmayı başarırsanız gelecek sizindir. Ayın ikinci yarısında gelirlerinizden birine veda edebilirsiniz. Çocuklarınızla veya aşk yaşamınızla ilgili hayaller yine ayın ikinci yarısında gerçekleşecek.
İş alanınıza ay ortasında yerleşen Uranüs farklı iş kolları denemenizi sağlayacak. Yeni bir işe veya diyete başlamanız mümkün. Aşırı harcama yapmayın ve yakın çevrenizle sertleşmeyin. Ayın ikinci yarısında kendinizi yenileyeceksiniz ve iç dünyanız aydınlanacak. Evle ilgili düşlerinizi gerçekleştiriyorsunuz.
Aşk alanınıza yerleşen Uranüs ani ayrılıkları veya sürpriz bir aşkı yaşamınıza katacak. Asla dediğiniz birçok şeyi deneyimleyebilirsiniz. Fakat öfkenizi kontrol etmeli ve harcamalarınızı frenlemelisiniz. Ayın ikinci yarısında ruhsal gelişimle ve meditasyon, yoga gibi tekniklerle tanışacaksınız. İyi bir arkadaş grubu düşlediğiniz çevreye taşınmanızı sağlayabilir.
Yöneticiniz Uranüs ev ve yuva alanınıza yerleşiyor. Öfkeniz ve geçmişten bu güne gelen amaçlar sizi başkalaşmaya daha konforlu ve güvenli bir yaşama götürecek. Sürprizler ay ortasında başlayacak. İyi dostlarınızla ayın ikinci yarısında buluşup ortak kararlar alabilirsiniz. Kariyer ve para alanında mutluluk sizinle.
Çevre değişikliği için hazır mısınız? Uzak yollar veya kendinize kızgınlıklar sizi yolunuzdan alıkoymasın. Cesur ama nazik olun. Ayın ilk yarısında medyada parlayabilirsiniz. Ayın ikinci yarısında kariyer yaşamınızda bir tamamlanma yaşayacaksınız. Uzaklardan gelen destekle düşleriniz gerçekleşebilir.
ŞAHİNGÖZ
YAŞAM MERKEZİ
TAROT-ACCESS-SPRITUEL KİŞİSEL VE KURUMSAL GELİŞİM YAŞAM KOÇLUĞU
Züleyha ŞAHİNGÖZ SIĞIŞ 0507 935 75 12- 0533 090 53 26
Yunusemre Mh. Bursa Cd. Kat:3 D:5 Kömürcüoğlu Pide Üstü DENİZLİ M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 9
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
Kredi, borçlanmalar ve ödemelerle ilgili sürprizli bir evre başlıyor. Çocuklarınızın veya partnerinizin desteği sizinle olacak ancak onları çileden çıkartmamaya dikkat edin. Ayın ikinci yarısında yakın çevreniz değişebilir. Mali alanda ayın ilk yarısındaki sorunlar ayın ikinci yarısında mutluluğa çevrilecek.
79
FORUM ÇAMLIK’TA ALIŞVERİŞİ İLERİ VİTESE ALIN BMW 318i SEDAN KAZANIN!
Her 125 TL ve üzeri alışverişe 1 çekiliş hakkı 4 Mart - 4 Temmuz
“Forum Çamlık” Çekiliş Kampanyası, Milli Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü’nün 26.02.2019 tarih ve 24951361-255.01.02E.2078 sayılı izni ile 04.03.2019 ( 10:00 ) – 04.07.2019 (22:00) tarihleri arasında MULTİ TURKEY YÖNETİM A.Ş. tarafından düzenlenmektedir. Multi Turkey Yönetim A.Ş. ve TSM Danışmanlık Organizasyon ve Pazarlama A.Ş. çalışanları, Forum Çamlık Alışveriş Merkezi içinde yer alan tüm mağaza sahipleri ve mağaza çalışanları ile 18 yaşından küçük olanların düzenlenen piyango ve çekilişe katılamayacak, katılmış ve kazanmış olsalar da bu ikramiyeleri alamazlar. Ayrıntılı bilgi www.forumcamlik.com adresindedir.