STİLL LİFE 31. SAYI

Page 1

2020 KASIM ARALIK

TURKUAZ OTOMOTİV’İN YENİ ÜYESİ

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

Hyundai Yeni i20

3

DENİB’TEN DESTEK Başkan Erdoğan İstedi

VARANK MÜJDE VERDİ Tavas Belediyesi

HİZMETLERE DEVAM

Babadağ’da

DEĞİŞİM RÜZGARLARI

Koronavirüs Gölgesinde

HOŞGELDİN 2021 KASIM-ARALIK 2020


A’dan Z’ye projeye uygun iç ve dış mimaride eşsiz mekanlar kuruyoruz.

HAYALLERİNİZ

GERÇEK olacak!

Tel: 0531 631 39 40 BEREKETLER MAH. 10188 SK. 2/A MERKEZEFENDİ - DENİZLİ


2

äƌȄǡȄǡɼưƌɲǡɼ٨

KASIM-ARALIK 2020

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ


40 yıllık tecrübemizle

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

hayalleriniz gerçeğe dönüşsün!

3

KASIM-ARALIK 2020




EDİTÖRDEN…

2021 UMUT YILI OLSUN ! olarak 2020 yılını geride bırakırken, yeni yıla yeni umutlarla başlamak istiyorum. Zira 2020 yılı hiç güzel bir yıl olmadı. Aslında ne umutlarla başlamıştık yeni seneye… 2019’ un sonlarında Çin’in Wuhan kentinde başlayan ve çok kısa sürede tüm dünyada salgına dönüşen COVİD-19 virüsü, dünya genelinde bir numaralı gündemimiz haline geldi. Kısıtlamalar gelince sosyal yaşantımız bir anda felç oldu, sinema, tiyatro, konserler artık bizim için hayaldi. Restauranlar, cafeler, kuaförler kapatıldı. Okullarda uzaktan eğitim hem aileler hem de çocuklar için bir kabus haline geldi. Yaşlılar sokağa çıkamaz hale geldi ve biz annelerimize babalarımıza bile sarılamadık. Maskeler adeta aksesuarımız oldu. Haberleri dinlerken hep yüreklerimiz ağzımızda. Kötü haberler almaktan herkes panik atağa yakalandı. 2020’de yaşadığımız kötü olaylar bununla da kalmadı. Elazığ depremi, İzmir depremi kaybedilen hayatlar evsiz barksız ortada kalanlar bizleri çok üzdü. Suriye’de askerlerimize yapılan saldırıda 33 şehit verdik. Düzenli olarak çıkarttığımız dergimize bile bir süre ara vermek zorunda kaldık. Yeni yıl umarım bir önceki yılı aratmaz bizlere. Çünkü kötü haberler almaktan, olumsuzluklar yaşamaktan çok yorulduk ve sıkıldık. Umarım 2021 yılı hepimiz için çok güzel bir yıl olur. STİLL LİFE DERGİSİ olarak yeni yılın hepimize sağlık, mutluluk ve huzur getirmesini dileriz. Yine dopdolu bir sayıyla karşınızdayız. Bu sayımızda Turkuaz Otomotiv’in yeni gözdesi Hyundai Yeni i20 ile tanıştıracağız sizi. Altın Direksiyon ödüllü bu eşsiz araba pek çok özelliği ile yakından tanınmaya değer. Bir diğer konu başlığımız şehrimizin gözde ilçelerinden Babadağ. Belediye Başkanı Ali Atlı’nın göreve başlamasından bu yana ilçedeki gözle görülür değişime tanık olacağız. Denizli Ticaret Odası ve İhracatçılar Birliği haberleri de ilginizi çekecek diğer konu başlıkları. Keyifle okuyacağınız bir diğer konu ise Büyükada Rum Yetimhanesi’nin hüzünlü hikayesi. Bu sayımızda son yılların büyük ilgi gören göz tedavisi, Trifokal Akıllı Göz İçi Mercekleri ve Refraktif Cerrahi’yi ele alıyoruz. 2020 yılında gönlümüzce tatil yamadık ama yeni tatil rotası çizmek isteyenleri de unutmadık elbette. Mimari özellikleriyle görülmeye değer 10 tatil beldesini sizler için derledik. Uzun bir aranın ardından tekrar merhaba dediğimiz bu sayımızda daha pek çok konu başlığı siz değerli okurlarımızı bekliyor. Her zaman olduğu gibi bu sayımızda da bizleri yalnız bırakmayan kıymetli yazarlarımız Sayın Didem Saracel, Savaş Ünlü, Kemal Tuncer, Nilüfer Bayrak, Cemal Ataman, Emrah Varol, Abdülkadir Uslu, Halit Coza, Hamdi Özdemir ve Hasan Kılınç birbirinden güzel yazılarıyla sizleri bekliyor. Son olarak 2021 yılı tüm acılarımızı unuttuğumuz; büyük sevinçler yaşadığımız bir yıl olsun dileklerimizle şimdilik veda ediyoruz. Daha nice yıllarda ve yeni sayılarda görüşmek umuduyla, sevgiyle kalın…

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

İlk

6

Binnur OLCAYTÜRKAN @binnur. olcayturkan

KASIM-ARALIK 2020



İÇİNDEKİLER

İKİ AYLIK YEREL SÜRELİ YAYIN YIL: 6 SAYI:31 KASIM-ARALIK 2020

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

İmtiyaz Sahibi Binnur OLCAYTÜRKAN

8

10

14

BU KIŞ ERİR Mİ BU BUZLAR - Binnur Olcaytürkan -

AHMET ZEKİ MUSLU İLE KEYİFLİ BİR GÜN - Cemal Ataman -

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Burak KUTLUĞ Editör Binnur OLCAYTÜRKAN Pazarlama Burak KUTLUĞ Katkıda Bulunanlar Cemal Ataman Abdil Yaşaroğlu Emrah Varol Psikolojik Danışman Kemal Tuncer Ümit Bilgiç Mimar Halit Coza Diş Hekimi Hamdi Özdemir Nilüfer Bayrak Didem Saraçel Savaş Ünlü Mehmet Selçuk Hukuk Danışmanı Av. Evrim BAŞEREN Kapak ve Sayfa Tasarım Burak KUTLUĞ

20 SEVDA MESAJLARI - Savaş Ünlü -

22 BABADAĞ’DA DEĞİŞİM RÜZGARLARI

26 “BÜTÜN HAYAT SEÇİMLERDEN İBARETTİR ASLINDA”

Adres İstiklal Mah. 1170 Sk. No:18 D:2 DENİZLİ Telefon: 0 545 767 05 47

BASIM YERİ Gülermat Matbaacılık 5619 Sok. No:6 Meriç Mh. Çamdibi - Bornova - IZMIR Tel: 0232 433 61 33 Life Dergisi basın yayın meslek www.Still gulermat. com

28

ilkelerine uymaya söz vermiştir.

Still Life Dergisi basın yayın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir. Köşe yazılarının sorumluluğu yazarına aittir.

TURKISH TOWELS ŞAMPİYONLARIN OMUZLARINDA KASIM-ARALIK 2020


ik

an

n de n

k

ediyor, sanayimizde çığır açacak, Denizli’mize çağ atlatacak projemizin emektarı ekibimize de kolaylıklar diliyorum.” dedi. UZMANLAR, EN SON TEKNOLOJİ UYGULAMALAR İLE YENİLİKLERİ ANLATTILAR Başkan Erdoğan’dan sonra konuşmacılar, katılımcılara, uluslararası tekstil merkezleri ile teknik tekstil merkezlerinin teknoloji ve hizmetleri konularında, dünyadaki en iyi örnekleri anlattılar. Ayrıca, katılımcıları, DTO’nun Denizli’de Teknik Tekstile Dönüşüm Projesi’ndeki paydaşlarıyla yaptığı geniş kapsamlı alan araştırmasının sonuçları ile kurulmakta olan Denizli Teknik Tekstil Merkezi’nin çalışma ve hizmetleri hakkında da bilgilendirdiler.

TAVAS BELEDİYESİ HİZMETLERİNİ HIZ KESMEDEN

n

u alat z yapı

rıca, p spit le,

“TEKSTİLDEKİ İSTİHDAMIMIZI VE İHRACATIMIZI, İKİ KATINA ÇIKARABİLİRİZ” Konuşmasında “Ç�n’dek� üret�mler�n� yakın coğrafyaya kaydırmak �steyen Avrupalı markalar �ç�n, Türk�ye’m�z en �y� seçenek olarak görülüyor. ABD’l� markaların da ülkem�zdek� üret�c�lere �lg�s� her geçen gün artıyor.” d�yen Erdoğan, tekst�l, hazır g�y�m, ev g�y�m� ve konfeks�yon sektörü, perakende �le değerlend�r�ld�ğ�nde, yurt genel�nde 2 m�lyondan fazla �nsanın �st�hdam ed�ld�ğ�ne d�kkat SÜRDÜRÜYOR çekt�; “Bu sektördek� üret�m�m�z�, �st�hdamımızı ve UĞUR ERDOĞAN DENİZLİ TİCARET �hracatımızı, b�rkaç ODASI BAŞKANI yılda 2 katına çıkarab�l�r�z… Bunun �ç�n değ�ş�me ayak uydurmalı ve yen�l�kç� olmalıyız. 5 m�lyon Euro h�be bütçel� Tekn�k Tekst�le Dönüşüm Projem�z, Den�zl�’de bu hedef�m�ze ulaşmada yolumuzu açacak ve sürec� hızlandıracaktır. Onun �ç�n çok öneml�d�r. Projem�zle �lg�l� gen�ş b�r röportajımız, Sanay� ve Teknoloj� Bakanlığımızın tüm ülkedek� kurum ve kuruluşlara gönderd�ğ� Anahtar Derg�s�’nde yer aldı; örnek göster�ld�. Bu, ek�b�m�z�n mot�vasyonunu artırdığı g�b� b�z� de z�yades�yle mutlu ett�.” ded�.

38 TEKSTİL MERKEZİ ORTAK AKILLA ŞEKİLLENİYOR

HOŞGELDİN 2021

İHRACATÇILARI KUTLADI

Dünya çapında bel�rs�zl�kler�n sürmes�ne karşın, Türk�ye’n�n ek�mde 17,3 m�lyar dolarla aylık bazda en yüksek �hracata ulaştığını vurgulayan Başkan Erdoğan, “Her türlü destek ve övgüyü fazlasıyla hak eden sanay�c�m�z, geçen yılın tamamında gerçekleşt�rd�ğ� 138,2 m�lyar dolar �hracatla da Cumhur�yet tar�h�m�z�n rekorunu kırmıştı. Geçen ay gerçekleşt�rd�ğ�m�z aylık �hracatımız, sadece 2020’dek� değ�l, aynı zamanda bugüne kadar kayded�len en yüksek aylık �hracatımız oldu. Ülke olarak, �hracatta, 35 m�lyar dolarlardan 200 m�lyar dolarları hedefled�ğ�m�z bugünlere geld�k. Ekonom�m�z�n kahramanları olan sanay�c�m�z ve �hracatçılarımız, her türlü övgüye, teşv�ke ve desteğe layık. Heps�n� eşs�z çabalarından ve başarılarından dolayı kutluyor, ülke ekonom�s�ne katkılarının artarak devam etmes�n� d�l�yorum” d�ye konuştu.

36

DENİZLİ, 2 MİLYON 155 BİN TL’LİK YATIRIM TEŞVİKİ ALDI Erdoğan, Eylül sonu �t�barıyla, yılın �lk 9 ayında, Den�zl�’ye ver�len yatırım teşv�k belges� sayısının 123 olduğunu ve 2.131 k�ş�n�n �st�hdam ed�lmes�ne olanak sağladığını da aktardı. Başkan

44

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

mi in rino

Burada verilecek hizmetlerin, her firmaya göre özel çözümler olduğunu belirtmekte fayda var. Bu tür bir yöntem, sonucun etkin ve güvenilir olmasını sağlayacaktır. Bugünkü online çalıştayımızın amacı ise, projemiz kapsamında kurulacak Denizli Teknik Tekstil Merkezimizin vereceği hizmetler ile sahip olduğu teknolojik altyapı hakkında, firmalarımızı bilgilendirmektir. Bunun yanında, Avrupa’da bu tip merkezlerin nasıl bir modelle yönetildiğini ve ülkemizdeki benzer merkezlerin nasıl çalıştığını, firmalarımıza anlatmaktır. Henüz kuruluş aşamasındaki merkezimizin nasıl şekillendirileceği konusunda, paydaşlarımız olan siz KOBİ’lerimizin de görüş ve önerilerini de alacağız. KOBİ’lerin söz sahibi olmadığı merkezler, yeterli ve etkin hizmet

9

46 UNUTULMAK İSTENECEK YIL: 2020

54 BÜYÜKADA RUM YETİMHANESI’NIN

52 AKILLI GÖZ İÇI MERCEKLERI VE REFRAKTIF CERRAHI

58 TÜM ZAMANLARIN TRENDİ DERİ -Nilüfer Bayrak-

62 MARILYN MONROE İLE ARTHUR MILLER’İN UNUTULMAZ AŞKI KASIM-ARALIK 2020


Binnur Olcaytürkan

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

10

BU KIŞ ERİR Mİ BU BUZLAR? evsimlerin gücüne inanır mısınız? Ben inanıyorum. Her mevsim başka bir ruh, başka bir hayat, başka bir enerji. Her ilkbahar yeniden doğarım mesela. Güneş ışığını arttırdıkça içim ısınır. O ışık bana dokundukça ruhumun her zerresi yeniden doğar. Her yaz içim kıpır kıpır olur. Dışarı çıkmak, gezmek, dolaşmak, Ege’nin serin sularına atlamak… Düşüncesi bile mutlu etmedi mi sizleri de? Her sonbahar yavaş yavaş hüzünlenirim birde. Nasıl oluyor bilmiyorum ama ne kadar mutlu olursam olayım o bir parça hüzün hep vardır sonbaharda.

M

Ve kış… Soğuk, çetin, acımasız. Siz üstünüzden sonbaharı atamadan o bastırır. İnsan en çok kışın düşünür her şeyi. Geçmişini, şimdisini, geleceğini… Kış geceleri sırf bu yüzden daha uzun sanki. Durgunlaşır ruhumuz. Yalnızlık daha çok hissettirir kendini. Kalabalıklar içindeki yalnızlık… Hani şu büyüdükçe artanından. Zamanla duvarlar örüyoruz kendimize. Kolay kolay kimsenin arkasına geçemediği. O duvarların arkasında kimse bilmez neler olduğunu, sizin neler yaşadığınızı, neler hissettiğinizi. Kendinize saklarsınız çoğu zaman. Bilirsiniz çünkü anlatsanız da kimsenin anlamayacağını. Sakladıkça da acıtır. Budur kalabalıklar içindeki yalnızlık. Kışın beraberinde getirdiği hüzün budur. Yazda, ilkbaharda yaşanan güzel günlerde, o günlerin koşuşturmacası içinde fark etmediğiniz bu durum, bu mevsimde çıkar ortaya. Yaz hep güzeldir, oyalar sizi. Kış ise düşünmek için vakit yaratır. Kendinizle dertleşirsiniz kışın uzun gecelerinde.

KASIM-ARALIK 2020

Haberleri izlemek istemem mesela kışın. Gazeteleri açmayı sevmem. Soğuktan ölen insanların haberleriyle doludur. Açlık ve soğuğa dayanamayan hayvanlar. Dışarı çıksanız evsiz barksız insanlar. Siz sıcacık evinizde otururken bunların var olduğunu bilmek bir sızıdır vicdanlı insanların yüreğinde. Eski yazlar gelmez insanın aklına ama eski kışlar gelir hep. Tüm ailenin bir sobanın etrafında toplandığı, o sobada kestanelerin pişirildiği, mandalina kabuklarının oda parfümü olarak kullanıldığı. Ne güzel kışlardı onlar. Şimdilerde olduğu gibi herkes bir odaya çekilemezdi. Kimi televizyon, kimi bilgisayar, kimi de telefon başında olmazdı aile bireylerinin. Herkes bir aradaydı. Sohbet edilirdi uzun uzun. Elektrikler de kesilirdi sık sık. Mum ışığında ellerimizin gölgesini duvara yansıtır eğlenirdik. Kalabalıklar içinde yalnızlık yoktu o zamanlar. Kime derdini anlatsan dinlerdi seni. Kimse kapısından geri çevirmezdi kimseyi. “Tanrı misafiri” denen bir şey vardı. Şimdi insan tanıdıklarına bile kapısını açmaya korkar oldu. Yemekler sosyal medyada değil sokaktaki insanla, aç olan komşuyla paylaşılırdı. Belki de sorun kışta değildir. O aslında böyle hüzünlü bir mevsim değildir. Hayatın, insanların bu akıl almaz değişimi ve soğuyan kalpleridir asıl sebebi. İstediğiniz kadar kalorifer döşeyin evinizin her yerine hatta sokaklara. İnsanların kalbi soğuk artık. Vicdanlar buz tutmuş. Bu buzlar çözülmeden ne kışlar mutluluk getirir bize ne de başka mevsimler. Söylesenize bu kış erir mi bu buzlar?



ÖYKÜ

ÇİZGİLİ PİJAMA

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

Abdülkadir Uslu

12

Bayram sabahına uyanan çocuklar gibi erkenden ayağa kalktı. Saatin alarmını kurmuştu ama ondan önce uyanmıştı. Önemsediği günlerde hep böyle olurdu. Akşamdan yıkayıp balkona serdiği gömleğini ve pantolonunu alarak salondaki koltuğun üzerine bıraktı. Tıraşını oldu. Duşa girerken ütünün fişini prize taktı zaman kazanmak için; öyle ki suyunu bile akşamdan hazırlamış, tahtasını salona kurmuştu. Huyu kurusun aceleciliği meşhurdu. Duştan çabuk çıktı. Çizgili pijamalarını giydi tekrar. Salona döndüğünde televizyonu açtı. Haber kanalını ayarladı. “Belli mi olur bakarsın iptal ediverirler, heyecanlandığımızla kalırız,” diye söylendi kendi kendine. Koltuktaki gömleği alarak tozunu atmak ister gibi çırptı. “Rahmetli hatun böyle yapardı. Kırışıklılığı açılır, kolay ütülenir.” Ütünün düğmesini bastıkça püsküren buharın sıcaklığı salona dağılıyordu. Alnında biriken teri elinin tersiyle sildi, etrafına bakındı, ütülediği gömleği koyacak yer bulamayınca çizgili pijama ceketini çıkararak gömleği sırtına geçiriverdi. “Nasıl olsa giyeceğim. Ha şimdi giymişim ha birazdan, ne değişir ki?” Pantolonu ütü tahtasına geçirerek ütülemeye başladı. Kulağı sunucunun sesindeydi. Sunucu anlatıyordu. “Bildiğiniz gibi, Bakanlıktan yapılan 21.03.2020 tarihli açıklamada, o gece yarısı saat 24.00 itibariyle 65 yaş ve üstü; ayrıca kronik rahatsızlığı olan vatandaşlarımızın ikametlerinden dışarı çıkmaları, park, bahçe gibi açık alanlarda dolaşmaları İl İdaresi Kanunun 11. Maddesi ve Umumi Hıfzıssıhha Kanunun 27. Maddesi kapsamında sınırlandırılmıştı. 65 yaş ve üzeri ile bağışıklık sistemi düşük ve kronik akciğer hastalığı, astım, KOAH, kalp/damar hastalığı, böbrek, hipertansiyon ve karaciğer hastalığı olanlar ile bağışıklık sistemini bozan ilaçları kullanan; ikametlerinden dışarı çıkmaları, açık alanlarda, parklarda dolaşmaları ve toplu ulaşım araçları ile seyahat etmeleri sınırlandırılarak sokağa çıkmaları yasaklanan vatandaşlarımıza önceki gün müjdeli bir haber gelmişti. Verilen müjde ile beraber sabırsızlıkla bugünü bekleyen altmış beş yaş ve üstü, saat 11.00’i iple çekiyor. Günlerden beri ilk kez dışarı çıkacaklar.” “Hadi oradan! Çokbilmiş. İple çekiyormuşuz.” Yaşlı adam pantolonun ütüsünün bozulmamasını dikkat ederek koltuğun üzerine koydu. Ütüyü ve tahtasını

KASIM-ARALIK 2020

salondan kaldırdı, yerlerine yerleştirdi. Saatine baktı. “Daha zaman var.” Pantolon kırışmasın diye giymedi, tv koltuğuna oturdu, kanallar arasında gezinmeye başladı. Elli gündür evde hapisti. Hanımı iki yıl olmuştu vefat edeli, bir kızı bir oğlu vardı ama onlar da başka şehirlerdeydi. “Gel baba bizimle kal diyorlardı,” gitmiyordu. Eli ayağı tutarken çocukları da olsa bir başkasına yük olmak işine gelmezdi. Hem böyle daha özgürdü. Sabah ve akşamüzeri parkta yaptığı yürüyüşler, sokağın köşesindeki kahvede eğleştiği bir saat yetiyordu ona. Evinde vakit geçirmeyi seviyordu. Yemeğini, temizliğini yapar; çamaşırını bulaşığını yıkar sonra televizyon izlerdi. Bunlardan başka bol bol kitap okurdu. Hiç sıkılmazdı; lakin şu korana günleri iğne gibi batmıştı. Sıkılmıştı, hem de çok... Ne yaptığı yemeğin tadı tuzu vardı, ne de okuduğu kitapların anlamı. Haber kanalını açtı yeniden. Spikerin konuşması devam ediyordu. “65 yaş ve üstü için son on beş dakika.” Kapının zili çaldı. “Bekir’dir.” Televizyonu kapattı. Kapıyı açtı. “Ooo!.. Gömleği giymişsiniz, hazırlanıyordunuz galiba? Ben çöpünüzü almak için gelmiştim.” “Tamam. Bekler misin?” Elindeki çöp poşetini uzattı sonra vazgeçti. Gülümsedi, “Kusura bakma Bekir Efendi. Bugün çöpümü kendim atacağım. Teşekkür ederim.” Poşeti kapının önüne bıraktı. Bekir Efendi merdivenlere yöneldi. “İyi gezmeler.” “Teşekkürler.” Daha fazla duramadı. Vestiyerden hırkasını, şapkasını ve bastonunu aldı. Ayakkabılarını giydiği gibi bahçeye indi. “Beş dakika da bahçede beklerim.” Tam 11.00’de sokağa çıktı. Çöpü bıraktı, bir an ne yapacağını nereye gideceğini bilemedi. Sudan çıkmış balık gibiydi sanki. Parka doğru uzanan caddede yürümeye başladı. Karşılaştığı kişilerin tebessümlerine içtenlikle karşılık verdi; ta ki son tebessümdeki farkı hissedinceye kadar. Başını eğince, çizgili pijama altını gördü. Yüzü kıpkırmızı oldu. “Ahh, ah! Karım yaşasaydı bu hale düşmezdim.” Telaşla eve döndü, pantolonu koltukta duruyordu. Pijamasını çıkartıp pantolonunu giydi; yalnızlığını bir nebze de olsa unutmak için kendini tekrar sokağa attı.


Kısa süreli konaklamanın tek adresi

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

0544 732 732 0

13

/sedefsuit

/sedefsuit

KASIM-ARALIK 2020


Cemal Ataman ŞAİR- YAZAR AHMET ZEKİ MUSLU İLE

KEYİFLİ BİR GÜN ırk yılı geçen bir dostluğumuz var Şair- Yazar Ahmet Zeki Muslu ile. 70’li yılların sonunda Aydın-Çine Akçaova’ da tanıştık. Şiiri sanatı memleket ahvalini konuştuk. Gün geldi dertleştik, gün geldi sevinçlerimiz ortak oldu. Son olarak Kuşadası’nda buluştuk. Güzelçamlı da, Günbatımı Kafe’ de oturup çaylarımızı sohbetimize katık yaptık. Şiiri, edebiyatı konuştuk. Eski zamanlara gittik geldik. Sonra da bu röportaj çıktı ortaya. Ahmet Zeki Muslu, çok iyi bir şair, çok iyi bir yazar ve en önemlisi çok iyi bir insan. Ben sordum o cevapladı. Güzel bir gün, güzel bir sohbet oldu. Bu güzelliği siz okurlarımızla paylaşmak istedim.

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

K

14

Türkiye’de herkes şiir yazıyor, herkes şairim diyor. Şairin tanımını yapar mısınız? Türkiye bir şiir ülkesidir, şiir gibi bir memlekettir. Bu ülkede yaşayanların şiir yazması da çok doğaldır. Bu arada Aziz Nesin’in söylediği “bu ülkede her üç kişiden, beşi şairdir” ünlü dokundurmasını da anımsamak gerekir. Ancak yazılanlar “şiir” mi, “manzume” mi, orası pek belli değildir. Ben, o şair geçinen ya da şair denilen kişilerin yazdıklarını, söylediklerinin pek çoğunu, şiir olarak kabul etmiyorum. Şiir söz sanatlarının en zorudur. Şiir; ses ve imgedir. Bunlara duyguyu da eklemek gerekir. Duyguların sese dönüşmesi, imgenin imbikten çekilmesi gerekir. Öyle çok bilinen, kullanılan, herkesin yazıp söylediği mazmunlaşan sözcüklerle, bolca tekrarlanan, yıprak imgelerle dize kurulmaz, şiir yazılmaz. Yazılsa da özgün olmaz, şairin kimliğini yansıtmaz. Gerçek şair, az önce söylediklerimi yapmayan, kendi şiir dilini bulan, imge evrenini yaratan, söylenmemiş olanı söyleyen, yazılmamış olanı yazan söz ustasıdır. Sizin şairliğinizi Atilla İlhan onaylaKASIM-ARALIK 2020

mış. Atilla İlhan ve Ali Rıza Ertan’ın yaşamınızdaki yeri ve katkılarını anlatır mısınız? Ben çok erken yaşlarda şiirle ilgilenmeye başladım. Şairliğin okulu yoktur, şiir ustalardan öğrenilir. Ben, ilkokula başlamak ve okuma yazmayı öğrenmekle birlikte, şiir eğitimime de başladım. Babam, Tarım Kredi Kooperatif müdürü idi. Odasının duvarında -1959, 1960, 1961 yılları- bir Ajans Türk takvimi asılı dururdu. Bu takvimin yapraklarında yok, yoktu. Her gün bir şairin şiiri de yer alıyordu. Ben o şiirleri defalarca okuyor, pek çoğunu da ezberliyordum. İnanmazsınız, ilkokul üçüncü sınıftayken ezberimde –usta şairlerden- yaklaşık üç yüz şiir vardı. Orta ikinci sınıfın ikinci dönemine kadar hiç şiir yazmadım. Yazmayı da düşünmedim. Kendimde öyle bir yetenek olduğunu da bilmiyordum. Siz, benim kırk üç yıllık arkadaşımsınız. Burada ilk kez sana itiraf ediyorum. Beni şiir yazmaya başlamama, kendimden beş yaş büyük -bir vekil öğretmen- genç kız sebep oldu. Babamın görev yaptığı köye atanan lise mezunu bu genç kızın adı, Nuray idi. Şiir tutkunu, sevdiği şiirleri, mavi cilt bezli, iki ciltli kalın defterlere yazan, azcık çatlak, kendi de şiirler yazan, güzel bir kızdı. Hafta sonları o bize konuk gelirdi ya da ben onun bekâr odasına konuk giderdim. Saatlerce birbirimize şiirler okurduk. Ergenlik işte, o vekil öğretmen kıza tutuldum, âşık oldum. O’na şiirler yazmaya başladım. İşte benim şairliğim öyle başladı. Bir gün Nuray Abla, anneme “Muzaffer Abla, Ahmet Zeki’yi geç doğurmuşsun, beş yıl daha erken doğursaydın olmaz mıydı?” diye bir sitayişte bulundu. O gün, Nuray Abla’nın yazdığım şiirleri beğendiğini, benim yaşımın küçük olmasına hayıflandığını anladım. Öğretim yılı sona erdi, Nuray Abla’yı -aradan elli dört yıl geçti- bir daha görmedim. O beyaz tenli, siyah kıvırcık saçlı, açık sözlü, iri siyah gözlü güzel vekil öğretmeni görememek, özlem,

arayış, tutku duyguları şiir yazmamı tetikledi. Hep şiir düşündüm, dize aradım, sözcüklerle oynadım. Benim yaşıtlarım gibi platonik sevgilim yoktu. Ben gerçek sevgiliyi bulmuş, aşkın ne olduğunu bilmeden öğrenmiş ve yitirmiş biriydim. Şiirimi; aşk, yaşanmışlık, özlem, yalnızlık ve ayrımına varamadığım toplumsal gerçeklikler üzerine kurarak yazıyordum. Yaşıtlarım aşkı arıyordu, ben aşkı yaşamıştım. Aşkın o yıllarda insanın içindeki yaratıcı gücü, duyguları harekete geçirdiğini öğrendim. Demokrat İzmir Gazetesi ve Dönemeç derginsinin size katkıları çok bildiğim kadar. Demokrat İzmir gazetesi, yetmişli yıllarda Ege Bölgesi’nin en çok satan iki bölge gazetesinden biriydi. Çarşamba günleri tam sayfa edebiyat sayfası da yayımlıyordu. Ben sayfayı takip ediyordum ama ürün göndermeye cesaret edemiyordum. Çine TARİŞ’de memur olarak çalışıyordum. Puanım yüksek de olsa, o yıllarda iki tane olan hukuk fakültesinden birine girememiştim. Hayata küsmüş, kendi içine kapanmış, Necati Cumalı gibi avukat/ şair-yazar olma hayalimi yitirmiştim. Şiirler ve öyküler yazıyor, kendime saklıyordum. Liseden edebiyat öğretmenim Ali Rıza Ertan ile mektuplaşıyorduk. Lise yıllarından yazdıklarımla yakından ilgilenen öğretmenim, şiir ve öykülerimi kendisine göndermem için üsteledi. Daktilo ile çoğalttığım ürünlerimin birer nüshasını gönderdim. Buca Lisesi’nde öğretmen olan Ali Rıza Ertan benim şiirlerimi, Demokrat İzmir Sanat Edebiyat sayfasını yöneten Atilla


Demokrat İzmir Sanat/Edebiyat sayfası çok önemli bir işlev görmüştür. Bugün Ege Bölgesi’nde adlarını duyuran pek çok şair ve yazar bu sayfadan yetişmiştir. Kimler yok ki, Ali Rıza Ertan, Hüseyin Yurttaş, Ahmet Günbaş, Veysel Çolak, Timuçin Özyürekli, Buket Uzuner, Şükran Farımaz, ilk anda aklıma gelenler. Avukat olma düşüm gerçekleşmeyince öğretmen olmaya karar verdim. O yıllarda Ege Bölgesi’nde Eğitim Enstitüsü yoktu. Aydın’a en yakın eğitim enstitüsü Isparta’da vardı. Orayı tercih ettim. Türkçe bölümünü değil de sosyal bilgiler bölümünü yeğledim. Türkçe öğretmenliğine tutuyordu puanım ama Türkçe derslerini pek sevmezdim. Cümlenin öğeleri, zarf, tümleç, edat, fiil…. Sonra deyim açıklama, yabancı kelimelerin karşılıklarını sözlükten bulma, bana çok basit geliyordu. Ben, zaten bunları biliyordum. Bu nedenle sosyal bilimleri yeğledim. Isparta Eğitim Enstitüsü’nde okuduğum yıllar, olaylı yıllardı. Ben de tam olayların göbeğindeydim. Şiirle de en çok haşır neşir olduğum, şiir üzerine en çok kafa yorduğum yıllardı. Duramadan yazıyor ve yazdıklarımı iki ayda bir Ali Rıza Ertan’a gönderiyordum. Benim sabit adresim yoktu. Meğerse gönderdiğim şiirler İzmir’de yayımlanmaya başlanan DÖNEMEÇ dergisinde yayınlanıyormuş. Benim dört sayı sonra haberim oldu. Böylece Dönemeç dergisi maceram başladı. Ege’nin en uzun ömürlü dergisi olan bu dergide, en çok şiiri yayımlanan üç şairden biri oldum.

öğretmenim değil, ağabeyimdi. Evinde çok kaldım. Aynı şekilde Maksut Doğan da ikinci ağabeyimdi. Sonra Hüseyin Yurttaş, Ahmet Günbaş, Hidayet Karakuş, Timuçin Özyürekli, Sedat Şanver bana arkadaşlarım değil, kardeşlerim gibi gelir. Aramızda öylesine bir arkadaşlık ve dostluk gelişti. Biz, bu arkadaşlarla birbirimizin gölgesini bile çiğnetmeyiz. Muzaffer İzgü’yü seksenli yılların başında tanıdım. Muzaffer ağabey benim doğduğum belde olan Akçaova’da sınıf öğretmenliği yapmıştı. Adanalı olmasına rağmen Aydınlı bir yazar olarak tanınmıştı. Benim Aydınlı olmam, Muzaffer ağabeyin uzun yıllar Aydın’da öğretmenlik yapması bizi birbirimize yakınlaştırdı. Çok güzel bir ağabey- kardeş ilişkimiz oldu. Son yıllarda Muzaffer ağabey bana “oğlum” diye hitap etmeye başladı. Mutluluk duydum. Pek çok etkinliğe ve okulların düzenlediği imza günlerine birlikte katıldık. Dergi çıkarma hayalinizi gerçekleştirdiniz. Biraz anlatır mısınız? Ben edebiyatın içersine girdikten sonra dergi çıkarmak hiç aklıma gelmedi, düşünmedim de. Ben dergiciliğe sürüklendim. Seksenli yıllarda ülkemizin üzerinden tanklar geçmişti. Toplumcu-gerçekçi çizgide şiir yazan şairlere

dergilerin kapıları kapanmıştı. İşte bu yıllarda Aydın’da sık sık buluştuğum, şiir konuştuğum Maksut Doğan ile dergi çıkarma düşleri kurmaya başladık. Finansör arayışına girdik. Bir iki varlıklı, bize destek olacak adam da bulduk. Fakat tam bu sırada Maksut ağabey o amansız hastalığa yakalandı ve bu dünyadan ayrıldı. İşte dergi çıkarma yükü böylelikle benim omzuma kaldı. Maksut ağabeyin bir vasiyeti olarak bu dergiyi çıkarmalıydım. AYDINCA’yı böyle bir sorumluluğun yüküyle 1996-1997 yıllarında on altı sayı çıkarabildim. Dergi çıkarmak dünyanın en zevkli, keyifli işlerinden biriydi. Top sizin elinizde oluyor, takımı siz kuruyor, oyuncuları siz seçiyorsunuz. Daha sonra 2007-2016 yılları arasında dokuz yıl, elli dört sayı hiç aksatmadan, Karacasu Eğitim Kültür Vakfı’nın desteği ile Tahsin Şimşek arkadaşımla birlikte AFRODİSYAS SANAT dergisini çıkardık. Adından sıkça söz ettiren, Türkiye geneline dağıtılan bir dergi oldu. Altmışlı ve yetmişli yılların toplumcu kuşağından pek şair ve yazar tarafından desteklendi, ilgi gördü. Şiir kitaplarınız hangileriydi? Memleketin yörelerini şiirinize nakış nakış işlediğinizi görüyorum. Sosyal sorunlarla sevdalar birlikte harmanlanmış sanki. İlk şiirlerim 1975 yılında yayımlandı. Pek çok şairin tersine kitap çıkarmakta acele etmedim.

Sanat kardeşliği ve sanat dostluğu, diye bir tabir var mı sizce? Muzaffer İzgü’nün yaşamınızdaki yeri nedir? Var da diyemem, yok da diyemem. Fakat Dönemeç dergisini çıkaranlar benim edebiyat dünyasındaki en yakın arkadaşlarım oldu. Ali Rıza Ertan sanki

KASIM-ARALIK 2020

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

İlhan’ın masasına bırakmış. Atilla İlhan benim şiirlerimi okuduktan sonra, “Ali Rıza, bu çocuk kim?” diye sormuş. Öğretmenim de “benim Çine Lisesi’nden öğrencim” demiş. Ünlü şair, bu kez, “Ali Rıza bu çocukta şair mayası var, peşini bırakma” demiş. İşte benim Demokrat İzmir Gazetesi Sanat/Edebiyat sayfasındaki edebiyat dünyasına yolculuğum böyle başladı. Bu sayfa kaldırılana kadar, orada pek çok şiirim yayımlandı.

15


KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

Sizin bilmediğiniz, olayların arkasında gizlenen olgular var, demek için uğraştım. Kıllıoğlu Hüseyin Efe, devlet güçleri için asi olarak tarihte adı yazılı. Oysa Kıllıoğlu, Yunan ilerleyişine karşı Aydın Cephesi’nde ilk kurşunu sıkan kişi. İzmir’de ilk kurşunu sıkan Hasan Tahsin kahraman da Kıllıoğlu neden hain? Osmanlı’nın eğitemediği zeybek kafası işte! Düzenli orduya karşı çıktığından… Hiç askerlik yapmamış birine siz, ordu nedir anlatabilir misiniz?

16

1986’da ilk şiir kitabım, Önce Ozanlar Çıktı Gurbete yayımlandı. Sonra sırasıyla; Ülkem Dört Mevsim Sonbahar, Aşkın Anayurdu, Adı Sevda Olan Kadınlar, Zaman Şaşırdı Menzilini, Yalnızlığın Kuşluk Vakti ve Gönülevinin Kiracısı yayımlandı. Ben yüksekokulu Isparta’da okudum, ilk öğretmenliğe Diyarbakır’da başladım. Aydın’dan Diyarbakır’a kadar olan coğrafyada yaşadığım, gördüğüm, tanık olduğum imgelemine düşen olayları, olguları, görüntüleri, insanları şiirlerimde yansıtmaya çalıştım. Böylelikle idealist dünya görüşüme, memleket sevdası, yâr aşkı da girdi, sizin sözünü ettiğiniz şiir harmanı ortaya çıktı. “Bütün çocukları şairlerle bölüştürdüler / bana siz düştünüz” Yıllar önce çocuk kitapları yazmaya başlayınca hatırımda kalan dizeler. Çocuk kitaplarınız da onlardan söz eder misiniz? Ben edebiyatın her dalında kalem oynattım. Edebiyat dünyasının içinde uzun yıllar var olmam bana şunu öğretti. Bir şair, yalnızca şiirleri ile bu dünyada ayakta kalamıyor. Mutlaka şiir dışında düz yazı da yazmalı. Hiçbir şey yazamıyorsa, kendi şiiri üzerine, şiir anlayışı üzerine, başka şairlerin şiirleri üzerine kalem oynatmalı. Ben son yıllarda şairliğim ve romancılığım ile anılsam da Muzaffer İzgü’nün yönlendirmesiyle Aydın’daki yerel gazetelerde takma adla makaleler, dizi yazılar yayınladım. Pek çok derginin

KASIM-ARALIK 2020

özel sayısında dosya konusu ile düz yazılar kaleme aldım. Belli bir konuda hazırlanan, aramızdan ayrılan şair ve yazarlar için basılan ve pek çok etkinlik için bastırılan ortak kitaplarda düz yazı ve şiirlerimle yer aldım. Yetmişli ve seksenli yıllarda yazdığım üç oyun, amatör tiyatro topluluklar tarafından sahnelendi. Bu arada çocuklar için de yazdım. Üç gençlik romanım Koza Yayınevi tarafından yayımlandı. Türkiye ortalamasının dışında beşer bin adet basıldı. Sizin sözünü ettiğiniz şiir 1977’de yazıldı. Siz Akçaova Ortaokulu’nda öğretmendiniz. Benden çocuklar için şiir istemiştiniz, bu şiiri beldemin çocukları için iki günde yazmıştım. Belki unutmuş olabilirsiniz, bir 19 Mayıs’da okunmak için de benden şiir istemiştiniz. Yazdım verdim, en çok alkışı o şiiri okuyan çocuk aldı. Çocuklar için yazdığım bir dosya şiir, hâlâ bir çekmecemde duruyor. Mor Cepkenliler, Menderesin İki Yakası ve Fetretin Kartalı ‘Aydınoğlu Cüneyt Bey’ adlı romanlarınız çok okunuyor. Romanlarınızın sonunda kaynakçalar var. Tarih ve kurmaca bir arada mı bu romanlarda? Ben lisans düzeyinde tarih öğrenimi gören biriyim. Yirmi yedi yıl, beş ayrı lisede tarih öğretmenliği yaptım. Tarih bir bilim dalıdır. Ancak tarih, yoruma daldıkça anlam kazanır ve zenginleşir. Bu romanları yazarken şunu amaçladım. Resmi tarihin dışında bir başka tarih daha var. Okuduklarınız, bildikleriniz sizin bildiğiniz gibi değil.

Ya Aydınoğlu Cüneyt Bey bütün Osmanlı tarih kitaplarında ve Cumhuriyet döneminde yazılan ders kitaplarında o da hain. Cüneyt Bey Osmanlı ile aynı yıllarda kurulan Aydınoğulları Beyliğinin son beyi. Osmanlılara katılmaya karşı çıktığından, İzmir merkezli bir devlet kurmak için mücadele verdiğinden. Ya başarsaydı? Alttı yüz yıllık Osmanlı İmparatorluğu yerine Aydınlı İmparatorluğu olacaktı. Bunu sorguladım, bu konuda yazılan tüm kaynaklara ulaşmaya çalıştım. Tarafsız tarihçilerin eserlerinden yararlanarak bu romanları yazdım. Sağ olsun okurlar bu kitaplara büyük ilgi gösterdi. Mor Cepkenliler basıldıktan sekiz ay sonra ikinci baskısı yapıldı. Türkiye’de kitap okunmuyor deniyor ya, katılmıyorum. Okunuyor. Yazdığınız kitap bir boşluğu dolduruyorsa, yeni bir anlam yaratıyorsa okur sahipleniyor ve okuyor. Okuyanlara selam olsun!…..

DAĞLAR Dağlar eşkıya, pür s#lah Baştan eteğe yasadışı Yaralı, uysal b#r nemrut Ve başını bulutlara uzatan kurban San k# yangınını arayan b#r orman Dağlar h#cazdan uzak Yanık b#r bozlak Kek#k, yarpuz yurdu Ve yet#m b#r çocuk çığlığı San k# efkarlı b#r sevda eteğ# Hang# saatte kapısını çalsan Sıcak b#r ana kucağı İsyanın değ#şmez mekanı Ve #skana karşı b#r yörük obası San k# #syankar bulutlar kales# Ayı ve günü #lk karşılayan Ve törens#z uğurlayan Eşkıya türküler#n#n karargahı Ve cesaret#n, hüznün dergahı San k# zemher#ye kafa tutan haz#ran Ahmet Zek! Muslu Agora Derg#s# Ocak-Şubat 2002 sayısı



Denizli’nin Adım Adım Yolları (2)

FATMA H. SUBAŞI

18

S

evgili okurlarım, salgın nedeni ile 10 ay aradan sonra tekrar sizlerle birlikte olmanın mutluluğunu yaşıyorum. Salgın döneminin bizlere kazandırdıkları ve kaybettirdikleri oldu. Evde kaldığımız süreçte ailelerimiz ile daha çok vakit geçirdik. Bu durum bizlere salgının kazandırdıkları arasındayken, bu süreçte ne yazık ki yakınlarını, işlerini ve daha birçok değerlerini kaybedenlerde oldu. Tüm bu üzücü olaylardan dolayı tüm dünyaya en kısa zamanda sağlıklı ve refah günler diliyorum. Bir önceki yazımda güzide Denizli ilimizin karşı karşıya kaldığı problemlerden bahsetmiştim. Mart 2020 de ilk vakaların görülmesiyle birkaç kez bazı caddeler yıkandı ne yazık ki daha sonrası yok… Salgın için maske, mesafe ve hijyen defalarca dile getirilirken, belediyemiz suya zam yaptı. Gıda, ev, araba vb. birçok şeyin fiyatları neredeyse iki katına çıktı. Covid 19’a yakalanan hastalara her ne kadar ilaç yüklemeleri yapılsa da insanlar yoğun bakımlara düştü. Tüm bunlar ile gelen plansız kısıtlamalar insanların ekonomik krize girmesine sebep oldu. Tıbbi atıkların kontrolsüzce çöplere atılmasıyla sokak hayvanları ne yazık ki hastalıkta taşıyıcı rol üstlendi. Bilinçsizce artan hayvan sevgisi, Çin yapımı mama satan ve hayvanları kafe-

KASIM-ARALIK 2020

se koyan mağaza zincirleri oluşturdu. Şehrimizde üstün başarı gösteren doktorlarımıza, öğretmenlerimize, sporcularımıza ve sanatçılarımıza yeterli önem verilmiyor. 2015 yılında okçulukta dünya şampiyonu olan ve İstiklal Marşımızı U.S.A. da dinleten genç sporcumuz ile tanıştım ve üzülerek kendisini dinledim. Vatanımıza dönerken Antalya havaalanına indiğini, Denizli otobüsünü kaçırdığını ve geceyi otogarda geçirdiğini anlattı. Babası ile İl Spor Müdürlüğüne madalyasını göstermeye gittiklerinde bir spor ayakkabı verdiklerini, ayakkabı için gitmediklerini anlatan gözü yaşlı bir babayı dinledim. Dünya şampiyonu oğluna hiçbir görev verilmediğini ve kendi imkânları ile üniversitede okuyup KPSS ye hazırlanacağını belirtti. Yurtdışında üstün başarılı kişiler KPSS gibi sınavlara tabi tutulmuyor. Bizler gençlerimize ne zaman sahip çıkacağız? Hayalleri kaybolan gençlerimizin, bu vatanı terk etme hayali ile yaşayan ve bu hayalin gerçekleşmesi için yanlış yollara düşen gençlerimizin hakkını kim ödeyecek? Metal yorgunluk, koltuk sevdası, rant kavgaları son bulmalı. Genel seçimler ve yerel seçimler 4 yılda bir yapılmalı ve yöneticiler 2 dönemden fazla yönetimde kalmamalı. Gençlere ve işini iyi yapan kişilere fırsat verilmeli.


GOYA MİMARLIK Tel : 0 258 213 55 00

Kınıklı Mah. Çamlık Bulvarı No:48/C Pamukkale/ Denizli


SEVDA MESAJLARI S AVA Ş Ü N L Ü çıktığında karşıydım. Hem de çok karşı. Nasıl oldu bilmiyorum. Turkuaz mavisi bir telefonum oluverdi. Ne belime taktım, ne de cebimde taşıdım. Çantamda saklıyordum onu. Sesini bile zor belâ duyardım. Bir yerde zamansız çalsa utanırdım.

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

İlk

Arandığımda bulunmak hoşuma gidiyordu. Karadeniz’in bir köyünde can bir dostun alosuna alo demek hoştu doğrusu. Geceleyin sevdiğim birinden mesaj gelmesi, ona karşılık vermem anlatılır gibi değildi.

Öyle herkese vermezdim 20 telefonumun numarasını. Dostlar yeterdi bana. Biliyorum sana da çok geç verdim. Senin numaranı da geç aldım. Oysa merhabamızın geçmişi biraz eski. Aradığımda ulaşılamazdın çoğu kez. Yaz sıcaklarında dağ doruklarındaki kardın benim için. Kışın ise yerin yedi kat altındaki sıcak suydun. Ulaşabilirsem ne mutluydu bana. Telefonumun rengine takılırdın. “Bak gözlerini çağrıştırıyor, ne güzel renk!” derdim. Öyle bir bakardın ki... Yılda bir kaç kez Türkiye’ye gelirdin, görüşürdük. O görüşmenin etkisi aylarca sürerdi bende. Bir tutkuydun benim için. Susardık, söz etmezdik sevgiden, sevdadan. Sonra uçup giderdin bambaşka bir kıtaya. Seni incitmekten çok korkardım. Bakışına, konuşmana, inceliğine hayrandım. Yanlış yapmaktan korkardım sana karşı. Elimin, ayağımın dolaştığına belki tanık oldun. İnceliğin, güzelliğin bunu görmene engeldi. İşte yine gitme zamanın gelmişti. Hüznün, ayrılığın damlaları üzerime düşmeye başlamıştı. Bir şiirde

KASIM-ARALIK 2020

geçen dizeler belleğimdedir. Senin kokundan, sesinden ayrı... Bu dizeyi yaşayacaktım yine. Sesinden, kokundan, nefesinden ve gözlerinden ayrı, ne yapacaktım? Ve gittin. Bindiğin uçak, körfezin üzerinden gürültüyle geçerken tüm ışıkları söndü kentin. Yıldızlar gözlerini kapadı. Gecenin mavisi bitti. Hazan mevsimiydi yaşanan… Sevdanın hasadı yapılmaktaydı ekinler yerine. Mavi bir hüznün sarkışıydı bulutlar. Yapraklar zehir yeşiliydi. Denizler, okyanuslar koyu lacivertti artık. Arada bir çıkan esinti... O da gitti yalnızım. Ne kokun geliyor, ne de o kıtanın kokusu… “Bindiğim uçak körfezin üstünden süzülürken seni düşünüyordum. Bir tutkuydun benim için. Sevdadan bu kez de söz etmemiştik seninle. Oysa bu defa kararlıydım, artık susmayacaktım, yine yapamadım. Bir anda kentin ışıkları mı söndü, bana mı öyle geldi? Kopkoyu, suskun, kasvetli bu gecede yol alırken yalnız sen vardın usumda. Yabancı bir ülkeye yapılacak bu uzun yolculuk,

suları çekilmiş okyanusa mecburi iniş yapmak gibi bir şeydi. Karanlıkta kaybolmamak için elini tutmak istiyordum. Hostesin dudaklarından dışarı taşırdığı koyu kırmızı rujla dalga geçerken, yanımda olsaydın ne çok gülerdik, diye düşünüyordum. Yanımda oturan adam, kendi kendime gülümsediğimi görüp uyuyor numarası yapmıştı. Göğüs kafesimin içinde bir şeyler kanayıp durmuştu yol boyu... Ayrılığına bu kez da-ya-na-ma-ya-cak-tım!” Kuşlar ağıt yakmakta bu ayrılığa. Kelebeklerin kanadı kırık. Anlar zehir doldurmakta peteklerine. Göçmen kuşlar uğramadan geçtiler buralardan. Havada ne bir leylek ne de bir kırlangıç… Cırcır böcekleri ötemeden tamamlıyorlar kısa ömürlerini. Neşesi yok doğanın. Gecelerdi umudum. Aya, yıldızlara bakardım. Bakışlarımızın kesiştiği anlar az değildi. Yakalardım bunu çoğu gece. Güneş gibi yakmazdı ay ışığı. Alev damlaları gibi bedenimi, ruhumu dağlamazdı. İşte böyle bir gecede telefonum


Sana “merhaba” diyebilmenin tek yolu buydu. Okyanusu aşıp yüreğine konmak istiyordum. “Nasılsın, seni merak ediyorum.” diye yazarken ellerimin titrediğini nereden bilecektin? Geceler boyu yıldızları seyredip sana yıldızlardan çavlanlar gönderdiğimi nereden bilecektin? Mesajımı hemen yanıtladın! İyi ama orada sabaha karşı olmalı, demek uyumuyorsun! Gece, gündüz, sabaha karşı, gece yarısı fark etmiyordu, artık her saat mesajlaşıyorduk. Gökyüzünü birlikte seyrediyor, yıldızlar tutuyorduk kendimize. O yıldızları yanı başımıza alıp uyuyorduk. “Sen gündüzdesin, ben gecede. Olsun! Tuttuğum yıldıza doğru bakıyorsun, biliyorum. Senin yıldızın o. Üşüyen yanlarım, munis yanlarım, asi yanlarım geceye yamalı şimdi. Düğüm

düğüm çözülme, düğüm düğüm bağlanma vakti. İyi uykular tatlım!” Çok mutluydum. Bir günde sayısı onları geçen mesajlar sevdamızın mesajını vermişti. Dilimizin yapamadığını kalemimiz, daha doğrusu telefonumuz yapmıştı. Söyleyemediğimizi söyleyivermiştik birbirimize. Telefonumu ne çok seviyorum artık. İşte yine titriyor yüreğim. Mesajın geldi.

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

titreşti. Telefonun titremesi ne ki; ellerimin, yüreğimin yanında. “Yeni mesaj oku.” Açtım. Adın dikildi karşıma tüm heybetiyle. Ne düşündüm ne yaptım bilemiyorum. İçime yıldızlar akıyor, yıldızlardan nehirler oluşuyordu. Hemen yanıtladım mesajını.

“Bebeğim, mesaj gelince kalbi yırtılan, eli titreyen bir tek ben değilim demek, sevindim. Şairleri ikimiz de artık daha iyi anlıyoruz, ne dersin? Seni anlatan bir öykü yazdım, yayımlanacak. Bir gün seninle birlikte bir öykü yazalım, bir paragraf sen, bir paragraf ben. Adımı koyma ama! Seni okyanusa anlattım bütün gün. Özledimmm...”

21

Telefonumun göstergesi mavi ışıkla yanıyor. “Üç okunmamış yeni mesaj, oku.” Telefonu açıyorum. “Bebeğim” ile başlıyorsun. Her mesajın sonunda büyük harflerle bir sözcük: “ÖZLEDİMMMMMMM.’’ Ya ben?

KASIM-ARALIK 2020


KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

22

BABADAĞ’DA DEĞİŞİM RÜZGÂRI Denizli’nin Babadağ ilçesi dokuması, yayla turizmi ve değişen ilçe yapısı ile göz bebeği olmaya devam ediyor. 20 aylık değişim Babadağ’ı görenleri şaşkına uğratırken ilçede yapılan ve yaşatılan etkinlikler de büyük ilgi görüyor.

Şehir Hotel

Aşıklar Bayramı KASIM-ARALIK 2020


D

enizli’nin gözde ilçelerinden Babadağ 20 aylık değişim rüzgârının içinde. İlçede yapılan seçimlerin ardından göreve gelen Ali Atlı öncülüğünde başlayan değişimler hız kesmeden devam ediyor. İlçenin birçok değeri çeşitli yollarla yaşatılırken aynı zamanda ilçenin gelişimi, büyümesi açısından da oldukça güçlü projeler yapılıyor. YAPISAL PROJELER ARTTIRILDI İlçede 2019 Mart ayından bu yana yapısal projeler arttırıldı. İlçede yayla turizmi açısından gelişmeler planlanırken, ziyaretçilerin konaklayabileceği Butik Otel ve Şehir yapıldı. İlçenin özgün yapılarından olan ve 1900’lü yıllardan günümüze ulaşan binalar, belediyenin öncülüğünde restore edilerek ziyaretçilere konaklama alanı olarak hizmet ediyor.

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

Ege İlleri Tanıtım Günleri

geçim kaynağı olan dokuma ilçede hala yaşatılıyor. Özellikle ilçe merkezinde yer alan Tekstil Çarşısı Babadağ’ın dokumasına yakından mercek tutulmasını ve Babadağlı iş insanlarının ürünlerinin sergilenmesine vesile oluyor. Babadağ’da gençler için bir cazibe merkezi oluşturmak amacıyla Babadağ Sanat Merkezi kuruldu. İlçede eskiden karakol olarak kullanılan bina sanat merkezi haline dönüştürüldü. Alt katı sosyal aktiviteler amacıyla kullanılması için kafeterya üst katı ise sanat derslerinin alınabileceği bir sınıfa dönüştürüldü. Babadağ Sanat Merkezi’nde gönüllüler tarafından gitar, piyano, bağlama ve drama kursları veriliyor. Gerçekleştirilen yapısal projelerden en önemlisi ise Kapalı

23

Butik Otel

Sanat Merkezi

İlçede turizm yolunda atılan adımlar açısından bir diğer önemli proje de Dağ Restoran oldu. Babadağ’a özgü birçok yemeğin usta aşçılar tarafından yapıldığı Dağ Restoran ziyaretçileri için de en merkezi noktalardan biri olan ilçe merkezinde hizmete devam ediyor. Babadağ deyince akla ilk gelen nüvelerden biri de dokuma. Yıllardır insanların

Kapalı Pazaryeri Ş U BAT- M A RT 2 0 2 0


İlçede uygulanan mali disiplin sayesinde hem çalışmalar aksamaksızın sürdürülürken, hem de önemli tasarruflar elde ediliyor. Babadağ’da yapılan sosyal sorumluluk projelerinde, dezavantajlı bireylere öncelik verilmekle birlikte, vatandaşların gelişimlerine katkıda bulunuluyor. İlçede bulunan yaşlı ve hasta bakım merkezinde yaşlı, engelli ve down sendromlu bireylere, en büyük hayalleri olan düğün töreni yapılması en dikkat çekici projelerden biri.

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

Babafest

Pazaryeri oldu. İlçenin coğrafi yapısı dolayısıyla eğimli olan sokaklarında yapılan halk pazarları Babadağ Belediyesi’nin yaptığı Kapalı Pazaryeri’ne taşındı.

24

Ege İlleri Tanıtım Günleri

Kazım Arslan Kampı

BABADAĞ’IN ÇOCUĞU BABADAĞ’I GELİŞTİRİYOR İlçede özellikle turizm çalışmalarına ağırlık veren Babadağ Belediye Başkanı Ali Atlı yapmış olduğu sosyal sorumluluk projeleri ile de tebrik topladı. İlçede sosyal belediyecilik örneğini yaşatan Ali Atlı doğma büyüme Babadağlı olması sebebiyle Babadağ’a gönül veren insanlardan.

Kazım Arslan Kampı

Kazım Arslan Kampı KASIM-ARALIK 2020

Kazım Arslan Kampı

Ayrıca öğrencilerle birlikte ağaç dikim etkinlikleri, kadınların ekonomik yaşamlarına destek olma için kurulan kadın kooperatifi, öğrencilere geleceğe hazırlamak için kurulan Robotik Kodlama Atölyesi, küçük esnaf için yapılan ihracat eğitimleri gibi birçok etkinlik Babadağ’da gerçekleştirildi. Babadağ’ın ekonomi, kültür, yaşam, doğa, eğitim ve spor alanında gelişmesi için önemli projelerin öncüsü olan Ali Atlı’nın aynı zamanda ilçedeki bütün turizm etkinliklerinde imzası bulunuyor. Babadağ’da yapılan Off-Road Yarışları ve Motor Spor Gösterileri, binlerce kişinin katıldığı BabaFest, merhum milletvekili adına yapılan Kazım Arslan Eğitim ve Gençlik Kampı, önemli geleneklerden Karaçöplen Keşkek Hayrı, Aşıklar Bayramı ilçenin tanıtımına büyük katkılar sundu. Aynı zamanda Ankara’da düzenlenen Ege İlleri Tanıtım Günleri, Denizli’de yapılan Fashion Week, İstanbul’da düzenlenen Yerel Yönetimler ve Turizm Zirvesi gibi projelere de katılan Babadağ’ın


Tekstil Çarşısı

turizm çalışmaları için hız kesmeden çalışıyor. BASİAD - BABADAĞ İŞBİRLİĞİ İLÇEYE ÇOK ŞEY KAZANDIRIYOR Babadağ’da dokuma ve tekstil işletmeciliği ile büyüyen ve Denizli’nin önemli ihracat rakamlarına ulaşmasında büyük payı olan Babadağlı İş İnsanları Babadağlı Sanayici ve İş Adamları Derneği (BASİAD) çatısı altında birlikte hareket ediyor. BASİAD Başkanı Şeref Arpacı ve Babadağ Belediye Başkanı Ali Atlı arasında kurulan uyumlu çalışma ortamı ilçeye birçok şey kazandırıyor. İlçede yapılan etkinliklerde her daim birlikte çalışan Babadağ Belediyesi ve BASİAD ilçenin gelişmesi için her türlü hizmeti gerçekleştir-

BASİAD Caddesi

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

Fashion Week

Karaçöplen Hayrı

meye hazır. İlçede bir caddenin adı BASİAD Caddesi olarak değiştirilirken Babadağ Belediye Başkanı Ali Atlı da derneğin onur üyesi. BABADAĞ’DA SPORA ÖZEL ÖNEM VERİLİYOR Babadağ’da ilçenin herhangi bir spor takımının olmamasıyla başlayan süreç, ilçenin adını taşıyan bir voleybol takımın başarılı mücadelesi ile devam ediyor. Türkiye Erkekler Voleybol 2. Ligi 1. Grupta mücadele eden “Babadağ Belediyesi Cavidilspor” voleybol takımı başarılı maçlara imza atarken aynı zamanda ilçede bulunan birçok genç için de rol model oluyor. Yapılan işbirliği ile Babadağ adını spor alanında da ortaya koyuyor.

BABADAĞ İLK 5 İLÇE ARASINA GİRECEK Babadağ temiz doğası, sakin yapısı ve tarihi değerleriyle Denizli’nin gözde ilçeleri arasında yer almaya devam ederken Babadağ Belediye Başkanı Ali Atlı ilçenin Denizli’deki ilk 5 ilçeden biri olması için çalıştıklarını söylüyor. İlçede turizmin gelişmesine bu sebeple ağırlık veren Ali Atlı ilçede yapılan her projenin ilçeye katkı sağlamasına özen gösteriyor. Babadağ’ın turizm alanında gelişmesinin önünde hiçbir engel bulunmadığını ve ilçenin bu potonsiyeli fazlasıyla taşıdığını belirten Atlı “Şimdi Değişim Zamanı” diyerek çıktığı yolda “Her Şey Gelecek İçin, Her Şey Babadağ İçin” sözleriyle ilerliyor.

Off Road Yarışları KASIM-ARALIK 2020

25


RÖPORTAJ

ÖDÜLLÜ YAŞAM KOÇU VE EĞİTMEN ABDURRAHİM KOÇBAY:

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

“BÜTÜN HAYAT TERCİHLERDEN VE SEÇİMLERDEN İBARETTİR ASLINDA”

26

A

bdurrahim Koçbay, hayatın basit bir gerçeğini yalın bir dille ifade ediyor: “Bütün hayat tercihlerden ve seçimlerden ibarettir aslında.” Bu basit cümleyi idrak etmek için ise farkındalık düzeyi yüksek bir bilince ihtiyaç var. İşte tam da bu noktada yardıma ihtiyaç duyan bireyler ya da kurumlar için Abdurrahim Koçbay devreye giriyor. ICF-PCC ünvanlı eğitimci, NLP Uzmanı ve ödüllü yaşam koçu olan Koçbay, “Yaşamınızın Dönüşüm Mimarı” olmayı başarmış durumda. Koçbay, diğer taraftan kurucusu olduğu Arkoç Akademi ile kendisi gibi uzman yaşam koçları yetiştiriyor. Biz de Still Life Dergisi olarak Abdurrahim Koçbay ile yaşam koçluğunu, NLP’yi, Arkoç Akademi’yi ve diğer pek çok konuyu konuştuk. Still Life Dergisi: Abdurrahim Bey biraz kendinizden bahseder misiniz lütfen? Abdurrahim Koçbay: Klasik bir hikayem var aslında. 1989

yılında Bitlis’in Ahlat ilçesinde dünyaya geldim. Sekiz kardeşin sonuncusuyum. Okula giderken küçüklüğümde çizmelerim delik olduğundan ablalarım ayaklarıma poşet giydirirdi. Çünkü yeni bir çizme alacak imkanımız yoktu. Aynı zamanda ortaokul döneminde yamalı pantolon giydiğim zamanlar da oldu. Beni en çok bu motive ediyordu aslında ve hala da ediyor. Kendimi bildim bileli kişisel gelişim alanıyla ilgileniyorum. Lise yıllarında başladığım ve çok sevdiğim bu alanda ilerlemek için sürekli olarak araştırma yaptım ve eğitimler aldım. Çünkü insanların hayatlarına dokunmak benim için bir tutku halini aldı. S. L. Dergisi: Aslında siz bir mühendissiniz ama kariyerinizi geride bırakıp kişisel gelişim üzerine ilerlemeyi tercih etmişsiniz. Bunun için sormak istiyorum kişisel gelişim siniz için neden bu kadar önemli? A. K.: Kişisel gelişim kendimi tanıdığım ve fark ettiğim alan oldu. Kişisel gelişimle ilgilenmenin bende ne tür açılımlar yaptığını görünce

her insanın bunu hak ettiğini fark ettim. Aslında insanlar düşüncelerini kontrol edebildiklerinde, kendilerine olan bakış açılarını daha pozitif hale getirebildiklerinde çok daha harika bir hayat yaşıyorlar. İşte o noktada kendi misyonumu fark ettim. Ben inşaat mühendisliği okudum. Mühendis olarak da çalıştım fakat mühendisliğin benim için mesleki hazzı yaşayacağım yer olmadığını anladım. 2016 yılında koçluk bendeki eksik parçayı tamamladı. Söylemeye çalıştığım şey kuru kuruya bir koçluk değil tabi ki. Koçluk çatısı altına NLP’yi alıyor, kuantum tekniklerini alıyor. Koçluğun kurumsal kısmı var, eğitim kısmı var. S. L. Dergisi: Koçluk alanına girişiniz ve ilerlemeniz nasıl oldu? O süreçten bahseder misiniz lütfen? A. K.: Koçluk serüvenim 2016 yılında sponsor desteği ile başladı. Bir kurumdan önce eğitim aldım daha sonra aynı kurumun yönetim konusunda koçluğunu yaptım. O dönem “kendimi bulduğum alan bu” hissiyatını net olarak hissettim. Mühendislik hayatım devam ederken aynı zamanda koçluk eğitimlerini almaya devam ettim. Bu konuda eğitimci oldum ve 2019 yılının Aralık ayında ICF’den PCC ünvanını aldım. S. L. Dergisi: Peki bir yaşam koçu kimdir? Ne iş yapar? A. K.: Koçluğu koçluk yapan şey güçlü sorular ve farkındalıktır. Siz doğru ve güçlü soruyu sorduğunuz an bireyde bir farkındalık oluşur. “Aha anı” dediğimiz bir an vardır. İnsanların aydınlandığı, gerçekten


kendindeki o cevheri fark ettiği an. Koçluk bireyin potansiyelini dışarı çıkarır. Koçluk bir ayna gibi ama öyle bir ayna ki bugüne kadar size görmediğiniz şeyleri gösteriyor. Engellerin, zihinsel olarak kendi yarattığı şeyler olduğunu fark ediyor. Şartları biz mi oluşturalım sorusunu hep sorarım. Yoksa şartlara ayak mı uyduralım? Bütün hayat tercihlerden ve seçimlerden ibarettir aslında. Ve öyle bir şey ki koçluk siz insanların hayatına dokunmuyorsunuz sadece. Zaten bu işe başlarken önce kendi hayatınızı değiştiriyorsunuz. Benim hayatımda da böyle oldu. Kariyerimi kendi kararımla bir kenara bırakıp seçtiğim alanda yeniden dizayn ediyorum. Sadece kendi hayatımı değil dokunabildiğim her hayat dizayn olmuş oluyor aslında.

S. L. Dergisi: Danışanlarınız kimler, kimler hizmetlerinizden yararlanabilir? A. K.: Aslında bunun bir sınırı yok. Önemli olan danışanın bilincinin gelişmiş olması. Yani danışandan kastımız 8-10 yaştan başlar diğer

bütün yaş gruplarını kapsar. Bize bilinçli, düşünen insanlar lazım. Düşünebilen, yorumlayabilen ve yargılayabilen her insan bizden hizmet alabiliyor. Bireylerin yanı sıra kurumlar yönetici koçluğu başta olmak üzere çeşitli hizmetler alabiliyor. Grup koçluğu, takım koçluğu eğitimleri ya da hizmetleri alabiliyorlar. Bir insan ya da bir kurum bize geldiği zaman bizden ne alıyor? Mutlu bir çalışan ortamı oluşuyor. Anlayışlı bir yönetici kimliği oluşuyor. Dolayısıyla uyum içinde çalışan bir sistemden bahsediyoruz. Bugün ne olursa olsun bütün sistemler dişli çark gibidir. Bir tek diş kırılırsa sistem aksar. Dolayısıyla burada söz konusu olan uyumdur. Uyum yoksa sistem bozuk demektir. Kurumsal olarak bizim amacımız sistemin içinde uyumu kurmak ve bunu sürdürmek. Bireysel koçluğa geldiğimiz zaman kariyer koçluğundan tutun bütünsel yaşam koçluğuna kadar her şey yapabiliyoruz. S. L. Dergisi: Sizin bir de akademiniz var. Arkoç Akademi. Ondan da biraz bahseder misiniz lütfen? Arkoç Akademi’nin kurucusuyum. Bu akademi ülkemize neler sağlayacak? Biz bu akademide kaliteli, işini etik koşullara uyarak yapan koçlar yetiştireceğiz. Şuanda eğitimlerimiz devam ediyor. Mezun olan ve aktif çalışan koçlarımız da var. Pandemi bizi biraz yavaşlattı ama durduramayacak. S. L. Dergisi: Bu keyifli söyleşi için çok teşekkür ederiz ve çalışmalarında başarılar dileriz. A. K.: Ben teşekkür ederim.

S. L. Dergisi: Siz aynı zamanda NLP uzmanısınız. NLP tam olarak nedir? A. K.: Sinir dili programlamasıdır. NLP koçluğu tamamlayan, bütünleyen bir şey aslında. Biz koçlukta “şimdiyi ve sonrasını” konuşuruz. Şu an neredesin ve gelecekte nerede olmak istiyorsun. NLP’ye girdiğimiz zaman kişinin gelecek hedefleri vardır ama işin içinde geçmiş travmalar da vardır. Dolayısıyla NLP

KASIM-ARALIK 2020

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

“B!rey!n kend!ne karşı olumsuz !nançları varsa bunları önce devre dışı bırakırız. Onun yer!ne olumlu, yen!, poz!t!f b!r !nanç bulup b!rl!kte yerleşt!r!r!z. Tab! bu b!r anda olacak b!r şey değ!l. Zaman ve çaba !steyen b!r şey. “

biraz daha kapsam kazandırıyor koçluk çalışmalarına. Bazen bilinç düzeyinde aşamayacağımız engeller vardır. Biz insanoğlu 0-6 yaş dönemi tamamen bilinçaltından ibaretiz aslında. Aldığımız kayıtlarda olumsuz kayıtlar olabilir. Annemizden, babamızdan, kardeşlerimizden, toplumdan olumsuz kayıtlar alabiliriz yetiştirilirken. Bazen bir tek görüntü bile yetiyor bir psikolojinin yıpranması için. 0-6 yaş aralığında aldığımız olumsuz kayıtlar sonraki yıllarda uzun süreli hafızamıza yerleşince, biz farkında olmasak da ömür boyu o program çalışır. Biz koçlukta bireyin engellerini fark ederken bunları da fark edebiliyoruz. Dolayısıyla bu artık NLP konusu oluyor. NLP’de bilinçaltı çalışmaları vardır. Bu çalışmalarda bireyin kendine karşı olumsuz inançları varsa bunları önce devre dışı bırakırız. Onun yerine olumlu, yeni, pozitif bir inanç bulup birlikte yerleştiririz. Tabi bu bir anda olacak bir şey değil. Zaman ve çaba isteyen bir şey. Bununla birlikte kuantum düşünce tekniği dediğimiz NLP çalışmalarını güçlendiren bir teknik daha var. İnsanların olumsuz inançları ya da düşüncelerini bulduk; deaktif ettik; sonra pozitif düşünceleri aktif ederken bilinçaltında belli bir gün ve belli bir sayıda onu tekrar etmesi gerekebiliyor. Sonra bakıyor ki dünyaya karşı bakış açışı değişmiş.

27


Ekonomi

TİM ve İhracatçı Birlikleri’nden İzmir’e 10 Milyon TL’lik destek ürkiye İhracatçılar Meclisi (TİM), İzmir depremi sonrasında Ege İhracatçı Birliği'nin içinde bulunduğu İzmir İş Dünyası tarafından başlatılan “Birlikten İzmir Doğar” yardım kampanyasına 10 milyon TL bağışladığını açıkladı. TİM Başkanı İsmail Gülle, “Bizleri güçlü yapan birlikteliğimizdir, dayanışma ruhumuzdur. Biz bir oldukça, “İhracatla Yükselen Türkiye'yi”, Ne afetler, ne salgın, ne ekonomik baskılar durduramayacaktır. TİM ve İhracatçı Birliklerimiz olarak, konut, okul ve sosyal alan yapımını öngören bu anlamlı projeye katkıda bulunacağız” dedi. 95 bin ihracatçının Türkiye'deki tek çatı kuruluşu olan Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM), Türkiye genelinde 61 ihracatçı birliği ile İzmir'in yaralarını sarmak için harekete geçti. TİM bu kapsamda, İzmir iş dünyası tarafından başlatılan "Birlikten İzmir Doğar" kampanyasına 10 milyon TL bağışladı. Kampanya ile depremde yaşamını yitirenlerin ailelerinin ev sahibi yapılması hedefleniyor.

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

T

28

KASIM-ARALIK 2020

“61 BİRLİĞİMİZLE İZMİR'İN YANINDAYIZ” Ege İhracatçı Birlikleri'nde basın toplantısı düzenleyen TİM Başkanı İsmail Gülle 95 bini aşan ihracat ailesini temsilen, İzmirlinin zor günde yanında olduklarını belirterek, “Ülkemizin üreten yüzü olarak bizler, elbette bu zorlu süreçte, İzmirimizin elinden tutmadan, elimizden gelen tüm desteği vermeden, bu felaketi köşemizden izleyemezdik. Her ne kadar, yiten canlar geri gelmeyecek olsa da, yuvasından olan kardeşlerimizin yarasına, bir nebze de olsa merhem olmak istiyoruz. Barış Pınarı Harekatında, “Birliklerimiz, birlikteliğimizdir” diyerek, bölgeye nasıl tırlar dolusu yardım gönderdiysek, bugün de aynı birliktelik ve dayanışma ruhuyla, depremzede ailelerimizin yanındayız” dedi. İhracatçı Birlik Başkanları'nın, bu anlamlı projeye her aşamada, koşulsuz destek verdiğini dile getiren Gülle, “Destek verdiğimiz proje, Tarım ve Orman Bakanlığımız tarafından tahsis edilecek arsa üzerinde; Ege İhracatçı

Birliklerimiz, İzmir Ticaret Odası, Ege Bölgesi Sanayi Odası ve İzmir Ticaret Borsası ortaklığında gerçekleştirilecek. Proje kapsamında, okul ve sosyal tesisten oluşan, 150 konut inşa edilmesi planlanıyor. TİM ve İhracatçı Birliklerimiz olarak, bu anlamlı projeye, 10 Milyon Türk Lirası katkıda bulunaca-

ğız” diye konuştu. Gülle şöyle devam etti: “Belki yaralarımız hemen iyileşmeyecek, fakat depremzedelerin yaralarını sarmak adına, İhracat ailesi olarak, 61 İhracatçı Birliğimiz, 13 Genel Sekreterliğimizle; güçlü İzmir ve güçlü Türkiye için, biz hep burada olacağız. Bizleri güçlü yapan birlikteliğimizdir, dayanışma ruhumuzdur. Biz bir oldukça, “İhracatla Yükselen Türkiye'yi”, Ne afetler, ne salgın, ne ekonomik baskılar durduramayacaktır. Ülkemiz ekonomisinin ve ihracatının kalbi olan şehrimizin acısı bizim acımızdır. Biliyoruz ki, göz bebeğimiz İzmir, bu felaketten de güçlenerek çıkacaktır.”


MERMER

TEKSTİL

DENİB SEKTÖREL İSTİŞARE TOPLANTILARI , ihracatçı sektörlerin güçlendirilmesi ve tüm sektörlerin ihracat rakamlarının daha üst noktalara ulaşması temel amacıyla çalışmalarını aralıksız sürdürüyor. Bu kapsamda, farklı sektörlere yönelik istişare toplantıları dijital ortamda düzenleniyor. Üye firmalarına iş yerlerinde ziyaretler organize eden Denizli İhracatçılar Birliği, Ekim ayında online sektörel istişare toplantılarına başladı. Tekstil, kablo, makine, mermer ve gıda sektörünün temsilcileriyle bir araya gelinen toplantılarda, ilgili sektöre ilişkin konular masaya yatırılıyor. Toplantılara ilişkin açıklamalarda bulunan DENİB Başkanı Hüseyin Memişoğlu, DENİB Yönetim Kurulu olarak sektörel toplantıları çok önemsediklerinin altını çizerek şunları söyledi: “Haziran ayında DENİB’de görevli çalışma arkadaşlarımızdan oluşturduğumuz sektör ekibimiz üye firmalarımıza ziyaretler düzenliyor. Ekim ayıyla birlikte de bu ziyaretlere ek olarak, farklı sektörlerde faaliyet gösteren firma temsilcilerimizle dijital ortamda bir araya geliyoruz. Karşılıklı fikir alış verişinde bulunduğumuz online toplantılarda dinlediğimiz görüşler, aldığımız notlar bizim için elbette çok önemli. Sektörlerimize ilişkin önümüzdeki dönem planlamalarımızda bu toplantılardan çıkan fikirleri mutlaka dikkate alacağız.”

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

DENİB

GIDA

29

KABLO

MAKİNA

KASIM-ARALIK 2020


KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

30

TURKISH TOWELS

Şampiyonların Omuzlarında

T

EB-BNP Paribas Tenis Şampiyonası, 8-13 Eylül tarihleri arasında Türkiye Tenis Federasyonu İstanbul Tenis Merkezi’nde düzenlendi. 38 ülkede yaklaşık 60 televizyon kanalından canlı yayınlanan ve farklı ülkelerden birçok sporcunun yarıştığı turnuvada “Turkish Towels” bir kez daha sahne aldı. Denizli İhracatçılar Birliği Başkanı Hüseyin Memişoğlu Turkish Towels markasının son yıllarda önemli organizasyonlarda boy gösterdiğini belirterek, önümüzdeki dönemde de Türk havlusunu dünya markası yapma hedefiyle çalışmalarına devam edeceklerinin altını çizdi. Türk sporuna kazandırılan ve gelecek nesillerin de yıllarca faydalanacağı Türkiye Tenis Federasyonu İstanbul Tenis Merkezi’nde gerçekleştirilen etkinlikte Çağla Büyükakçay, Svetlana Kuznetsova, Eugenie Bouchard, Caroline Garcia, Heather Watson, Patricia Maria Tig, Magda Linette gibi

KASIM-ARALIK 2020

ünlü tenisçiler yarıştı. Patricia Maria Tig’in teklerde şampiyonluğa ulaştığı turnuvada, saatler süren müsabakalar dikkat çekti. TÜRK HAVLUSU ÖNEMLİ BİR DEĞERİMİZ Turkish Towels markasıyla son 6 yıl içinde 20’den fazla ülkede 60’ın

üzerinde etkinlik gerçekleştirdiklerini belirten DENİB Başkanı Hüseyin Memişoğlu, Türk havlusunun Denizli’nin önemli bir değeri olduğunu vurgulayarak şunları söyledi: “Geçmiş dönemde Dünya Kupalarında, Avrupa Şampiyonalarında, Olimpiyatlarda ilimizde en üst kaliteyle üretilen havlular sporcular tarafından kullanılmıştı. Gerek kalitesi gerek kullanım rahatlığı anlamında sporcular tarafından çok beğenilen Türk havlusu uluslararası organizasyonlarda sahne almaya devam ediyor. 2017 ve 2018 yıllarındaki Euroleague Final Four sponsorluklarımızın ardından, Turkish Towels markamızla çeşitli tenis organizasyonlarında da sporcuları yalnız bırakmamıştık. TEB-BNP Paribas Tenis Şampiyonası’nda mücadele eden ve kazanan tüm oyuncuları tebrik ediyoruz. Türk sporuna kazandırılan bu muhteşem tesiste emeği geçenlere teşekkürlerimizi sunuyoruz.”


DİDEM SARACEL

arasında saklıyor. Kimsenin dağarcığında böyle bir anısının olduğunu düşünmüyorum. Geçmişe dönüp baktığımızda bazen bir ses gelir kulaklarımıza (bir sesleniş) ya da bir gülümseme belirir gözlerimizin önünde; maddi değeri olmayan küçük şeyleri, anılar olarak biriktiririz ya da sevgi dolu bir dokunuştur içimizi ısıtan.

YAŞAMA TUTUNMAK

Hiç bir lüks, eşsiz doğa manzarasının verdiği huzuru sunamaz. Işıl ışıl akan bir derenin içindeki balığı görmenin yarattığı sevinci, giyilen en pahalı markaların giysileri yaşatamaz. Takıların ağırlığını duyarız sadece, ruhlarımıza bir çiçek kokusunun tazeliğini veremez.

cılarımızla yaşamaya çalışıyoruz. Pandemi sürecinin ardından yaşanan İzmir depreminde minik Elif’in parmaklarının hayata tutunuşunu, anne ve babasını kaybeden gençleri ve kendi kurtuluşlarına sevinemeyen insanların acılarına tanık olduk. Bu yaşananlar ise onların kaderi değildi. 2020 yılında Amerika, Jamaika, Rusya, Meksika, Yeni Zelanda gibi ülkelerde yedi ve üstü şiddetinde depremler oldu. Bu ülkelerin tamamındaki can kaybı sadece on kişiyken ülkemizdeki can kaybının nasıl yüzlerle ifade edildiğini sorguluyor insan. Birbirleriyle bitişik konumdaki apartmanların biri yıkılırken neden diğerleri yıkılmadan kalabiliyor? İşleri kılıfına uydurmayıp, binaları doğru düzgün yapsaydık bugün şu saatte annesi işten dönecekti Arif’in. Anahtarı kapının kilidini usulca açacak ve elindeki erzakları mutfağa bırakacaktı. Belki de oğlu seslenecekti içeriden: ‘anne sen mi geldin?’ diyecekti. Ve annesine sadece bir tebessüm etmek için odasından çıkacaktı. Akıllarına ölüm hiç gelmeden gülümseyeceklerdi birbirlerine. Çocuklar ailesiz; aileler evlatsız kalmayacaktı. Eşler birbirlerine evlenirken verdikleri sözü yerine getirecekler; bir yastıkta kocayacaklardı. Çocuklarının düğünlerine ev sahipliği yapacak; torunlarını kucaklayacaklardı. Elif babasının elini sımsıkı tutarak parka gidecekti ve o büyürken babası onun küçücük elini avuçlarında tutup: ‘korkma kızım ben yanındayım’ diyecekti. Elif, hayata güvenle bakarak büyüyecekti.

İnşaat alanı açmak için yok edilen ormanlık alanlar, en verimli ovaların imara açılması, özgür doğal ortamlara alışkın canlıların kümeslere kapatılmasının amacı mutlu bir hayata kavuşma isteği değil hırs ve aç gözlülüğü insanoğlunun.

A

Demire, çimentoya ya da duyarsızlığa harcadık o güzel hayatları. Kar payını arttırmak için çevrilen oyunlarda masum insanların gözyaşları kaldı. Bir anlayabilsek, mutluluk denen o pırıltının maddi değerlerden çok uzaklarda olduğunu. Huzurlu ve mutlu bir hayat için sıra dışı isteklere yer olmadığını fark edebilsek. Hangimiz geçmişteki anılara bakıp tabakları dolduran yemekleri, kaldığı yerin konforunu hatıraları

İzmir depreminde bir kere daha yıkılan, enkaza dönen binalar değil insanlığımız oldu. Demirden ya da kullandığı çimentodan çaldığını kar sayan zavallı insanlığımız. Bu binalara oturma izni veren kişileri vicdanlarıyla, şehirleri toplu mezarlara çeviren hükümetleri yarattıkları eserleriyle baş başa bırakıyoruz. Vatandaşlar olarak tüm usulsüzlüklere göz yumduğumuz için bir sitem de kendimize yolluyoruz. Bundan sonra daha duyarlı vatandaşlar olabilmeyi başarabilecek miyiz? Kesilen ağaçlara, kuruyan göllere ve çürük yapılan binalara DUR diyebilecek miyiz? Usulsüzlüklere karşı çıkabilecek miyiz? Hiç şüphe yok ki 2020 daha çok konuşulacak ve asla unutulmayacak bir yıl oldu. Her ne kadar ona, bizlere üzüntülerle dolu bir yıl yaşattığı için sitem etsek de çok değerli dersler de verdiğini kabul etmemiz gerekiyor. 2020 nefes almanın en büyük şans olduğunu, insanın sevdiğine sımsıkı sarılabilmesinin, sevdiklerimizin yanımızda olmasının ve sağlıklı olmanın, mutlu olmamız için yeterli olduğunu bizlere hatırlattı. Depremden 91 saat sonra enkazdan çıkarılan Ayda bebekle mucizelerin var olduğunu bir kere daha gördük. Minnacık bir yavrunun beton blokların arasından bir filiz gibi hayata tutunuşuna tanık olduk. Dünyada kötü insanlardan daha çok sayıda iyi insanların da var olduğunu ve bu ülkede birlikte yaşıyorsak birbirimize ne kadar ihtiyacımızın olduğunu, ölümün kucağından bizi hiç tanımadığımız, ismini dahi bilmediğimiz bir elin çekip aldığını gördük. Toplum sağlığını düşünmenin de aslında kendi sağlığımızı düşünmek olduğunu hatırlatan bir yıl oldu 2020. KASIM-ARALIK 2020

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

Mutluk, ailecek yaptığımız bir yolcuk; evimizde dostlarınızla yediğimiz sofradaki içtenliktir.

31


L A R A F O R M S PA’ D A

İ Z İ N İ D KEN ! N I T R A ŞIM

GELİN HAMAMI KEYFİ Gelin hamamı, Osmanlı’dan itibaren günümüze kadar ulaşmış en sevilen geleneklerden bir tanesidir. İşte bu hoş ritüel, özellikle son yıllarda daha da popüler bir hal aldı. Eski zamanlarda bu geleneğin amacı sadece gelin adayını inceleme de olsa; gelin hamamı şimdilerde düğün öncesi stresi atmak ve eğlenceli vakit geçirmek için düzenlenen bir organizasyon haline geldi. Hamam keyfini layığıyla yaşamanız için size bu hizmeti en kaliteli haliyle sunabilecek bir yerde gerçekleştirmeniz gerekiyor. İşte Lara Form SPA, size gelin hamamı konusunda pek çok farklı hizmet sunuyor.


BAY VE BAYANLAR İÇİN AYRI SAATLERDE REZERVASYON YAPILIR

Geline ve misafirlere geleneksel kese köpük hizmetinin yanı sıra, çok özel imkanlarda sunuluyor. Gelin adaylarını ve misafirleri girişte taze meyve ve kuruyemişlerden oluşan bir tepsiyle karşılanıyor. Hamam sefasında detoks etkili şerbetler, hamam sonrasında ise adaçayı ve lavanta kolonyası ikram ediliyor. Eğlence için getirilen ikramlar misafirlere açık büfe şeklinde sunuluyor.

Rezervasyon: 0258 263 63 22 | 0530 942 57 57 Altıntop Mh. 1593 Sk. No: 4/1 Çaybaşı-DENİZLİ

ŞUBA

MERKEZ

Siz de gelin hamamı, kına gecesi, bekarlığa veda partisi gibi organizasyonlarınızı Lara Form SPA’da gönül rahatlığıyla gerçekleştirebilirsiniz.

Rezervasyon: 0258 241 10 11 | 0532 064 35 11 Grand Denizli Hotel Saraylar Mh. Cumhuriyet Cd. No:6 Denizli


KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

Tavas Belediyesi hizmetlerini hız kesmeden sürdürüyor

34

Tavas ‘Yayla Seracılık Merkezi’ haline getirilecek Tavas Belediyesi ve Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği ile ortaklaşa düzenlenen ‘’ Tavas’ta Meyve Sebze Pazarı ve İhracatı” konulu toplantı Tavas Belediyesi ev sahipliğinde gerçekleştirildi.

Başkan İnamlık

“Lavanta üreticilerinin yanındayız” Tavas İlçesi Kızılcabölük Mahallesi’nde yetiştirilen, rengi ve güzelliği ile dikkat çeken lavantaların hasadı yapılmaya devam ediyor. Lavanta hasadına katılan Belediye Başkanı Hüseyin İnamlık, “Farklı zenginliklere, eşsiz güzelliklere, verimli ve bereketli topraklara sahip bir ilçede yaşıyoruz. Kızılcabölük Mahallemizde yetiştirilen ve üretilip birçok farklı sektörde kullanılan

lavantalar ilçemiz tarımına ve ekonomiye katkı sağlamaktadır. Biz de Tavas Belediyesi olarak, üreticilerimizin her zaman yanında olmaya devam edeceğiz. Fotoğraf çekilmek isteyen vatandaşlarımızın da beğesini kazanan lavanta bahçemiz, hasadı yapıldıktan sonra da birçok farklı sektörde üreticisine kazanç sağlamaya devam edecek” dedi.

İlçede ürün deseninin arttırılması, ihracata yönelik ürünlerin yetiştirilmesi, sözleşmeli üretim modeli esas alınarak yeni yatırımcıların sektöre dahil olması için; sektörün ana paydaşları ile güç birliği yaptıklarını belirten Başkan İnamlık; ‘’Tavasımızı kısa sürede ‘Yayla Seracılık Merkezi’ haline getirip İhracatta kendisinden söz ettirecek olan üretimimiz ile hem üreticimizin hem de bölge halkımızın kazanmasını amaçlamaktayız. Sadece Seracılık alanında değil, ihracata yönelik tüm yaş meyve sebze grubunda çalışmalar da yapıyoruz. Bölge halkımızın ekonomik yönden kalkınmasını sağlamak, özellikle gençlerimizin kendi işlerini kurmalarına öncülük etmek en büyük hedefimizdir.Bugün burada İlçemiz tarımına katkı sağlamak için ziyaretimize gelen değerli misafirlerimiz Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçılar Birliği Başkanımız Hayrettin Uçak Bey’e, yönetim kurulu üyelerine ve katılım sağlayan herkese teşekkür ediyor, toplantımızın Tavas’ımız için hayırlı olmasını diliyorum’’ dedi.

Siyez, Tavas topraklarıyla buluştu Tavas Belediyesi, ata yadigarı Siyez buğday üretimini yaygınlaştırmak üzere yeni bir projeye daha imza attı. 100 dekar araziye ekilen siyez buğday tohumları çoğaltılarak gelecek yıllarda çiftçilere ücretsiz dağıtılacak. Buğday ekimine katılan Tavas Belediye Başkanı Hüseyin İnamlık ‘’ Sağlıklı toplum, sağlıklı nesil ve sağlıklı yarınlar oluşturmak adına organik ürünlerin üretimine her

KASIM-ARALIK 2020

zaman destek oluyoruz. İlçemiz Vakıf, Kızılcabölük, Sarıabat Mahallelerimizde bulunan Belediye arazilerimize yapmış olduğumuz uygulamayla, gelecek nesiller için tohum ektik. Tavas’ı tarımsal alanda yeni bir potansiyele kavuşturacağız. Serada domates ve marul ile açık alanda biber yetiştiriciliği ile yenilikçi tarım anlayışımızı şimdi de siyez buğdayıyla devam ettiriyoruz” dedi.


Bağpazarı tamamen yenilendi Tavas’ta birçok alanda peyzaj ve çevre düzenlemesi çalışmalarını sürdüren Park Bahçeler Müdürlüğü ekipleri yoğun mesai harcıyor. Tamamen yenilenerek bambaşka bir görünüme kavuşan Bağpazarı’nda, ekipler mevsimsel çiçek dikimi ve yeşillendirme çalışmalarını tamamladı. Özellikle yaz mevsiminde serin havası olmasıyla vatandaşların uğrak yeri olan, ailelerin ve çocukların

daha yeşil bir ortamda huzurlu ve güzel bir şekilde vakit geçirmesi gelen misafirlerin dinlenmesi ve ihtiyaçlarını karşılaması için Bağpazarı tamamen yenilendi. Farklı renk ve türde birçok çiçek ve çimlendirme ile çehresi değişen Bağpazarı estetik bir görünüme kavuşturuldu. Otomatik sulama sistemleriyle de hem zamandan hem de iş gücünden tasarruf ediliyor.

Tavas SHMYO eğitim için gün sayıyor

Aydoğdu Mahallesi’nde hem vatandaşların hem de esnafın çok amaçlı olarak kullanabileceği 1500 m2 alan tamamlanarak mahalleye kazandırıldı. Mahallelerde önemli ihtiyaçların başında olan kapalı pazar yeri yapımı kısa sürede tamamladı. Vatandaşların sağlıklı, hijyenik ve güvenli bir ortamda alışverişlerini yapabilecekleri bunun yanında düğün, nişan, mevlit ve benzeri organizasyonlar için çok amaçlı olarak kullanılacak sosyal tesis Aydoğdu mahallesine kazandırıldı.

Covid-19 ile mücadeleye aralıksız devam ediliyor

Koronavirüs nedeniyle Tavas ve mahallelerinde çalışmalar sürüyor. Dezenfeksiyon çalışmalarının yanı sıra 65 yaş ve üstündekilerin ihtiyaçları için “‘Vefa Sosyal Destek Grubu’ aralıksız evlere hizmet veriyor. Konuyla ilgili konuşan Belediye Başkanı Hüseyin İnamlık “Toplumsal kullanım alanlarında ilaçlama yapıyoruz. Çalışmalar kapsamında cami, park ve bahçeler, okullar, sosyal alanlar, 300 üzerinde özel araç ve kooperatif taşıma araçları gibi toplumsal kullanım alanlarının yanı sıra iş yerleri, yurtlar, polis ve jandarma binalarına 7/24 ilaçlanıyor. 50 mahallemizde yapılan uygulamaları yakından takip ediyoruz”dedi.

kültürel, ekonomik ve sosyal alanda büyük katkı sağlayacak. Eczane Hizmetleri bölümü açılan Üniversitemiz ilave programlarla yeni binasında en yakın zamanda eğitim faaliyetlerine başlayacak. KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

Aydoğdu 1500 m2 pazaryerine kavuştu

Toplamda 4 bin 700 metre kare kapalı alana sahip olan PAÜ Tavas SHMYO binasında; 15 adet derslik, öğretim üyesi ve idari birimlerin kullanımına sunulmak üzere 16 oda, laboratuvar, konferans salonu, kütüphane, okuma salonu, kantin ve sosyal alanlar bulunmakta. Belediye Başkanı İnamlık, “Belediye olarak eğitime önem vermekteyiz ve bu konuda çalışmalarımız devam etmektedir. Pamukkale Üniversitesi işbirliğiyle İlçemize kazandıracağımız Tavas Ticaret Odası Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulumuz en kısa sürede hizmet vermeye başlayacak. Üniversitemiz İlçemize bilimsel,

Alt ve üst yapı çalışmaları devam ediyor Tavas ilçesinde alt ve üst yapı çalışmaları hızla devam ediyor. Doğal gaz hatları tamamlanan bölgelerde kilit parkeler döşeniyor. Tavas’ta “Hizmet Belediyeciliği” anlayışı ile yola çıktıklarını belirten Başkan Hüseyin İnamlık, alt ve üst yapı konusunda halkın ihtiyaçlarını karşılamak için tüm birimlerin özveriyle çalışmaya devam ettiğini söyledi. Başkan İnamlık “Yapmış olduğumuz alt yapı ve üst yapı çalışmalarımız ile halkımıza en iyi hizmeti vermek için elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz. Yapılan kilitli parke çalışmaları ile mahallelerimizin yol ve

sokakları modern bir görünüme kavuşacaktır. Özellikle Tavas merkezde doğal gaz hattı döşeme çalışmaları biten bölgelerde de vatandaşların daha rahat ve güvenli bir şekilde ulaşımlarını sağlayabilmeleri için kilitli parke taşı döşeme çalışmalarını hızlıca tamamladık” dedi.

Cezaevi alanı yeniden düzenleniyor Cumhuriyet dönemi yapısı olan cezaevi Tavas Belediyesi tarafından ilçeye kazandırılmak üzere, mevcut yapısı bozulmadan tekrar düzenlenecek. Tarih, sanat, tekstil, gastronomi, kültür merkezi, turizm alanı oluşturmak üzere projelendirilen cezaevi artık bir cazibe merkezi olacak. Belediye tarafından 6 adet üstü açık avlular ile açık hava etkinlik alanları ile mevsimsel olarak sergi ve üretim alanları oluşturulacak. KASIM-ARALIK 2020

35


(

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

36

BASKAN ERDOGAN iSTEDi ,

BAKAN VARANK MÜJDEYi VERDi Denizli Ticaret Odası (DTO) Başkanı Uğur Erdoğan, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank’ın Denizli ziyaretinde yaptığı görüşmede, bakanlığın pilot uygulamalarında yer almayı arzu ettiklerini ifade ederek, “Denizli olarak, yenilikçiyiz; yeniliğe açığız. 2021 yılında Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımız koordinasyonunda gerçekleştirilecek inovasyon merkezlerinden birinin ilimizde kurulmasını istiyoruz.” dedi. Başkan Erdoğan’ın talebini olumlu karşılayan Bakan Varank ise, merkezin Denizli’de kurulabileceğini ve yalın üretim konusunda uygulamalı danışmanlık hizmetinin verilebileceğini söyledi.

DTO

Yönetim Kurulu Başkanı Uğur Erdoğan, Denizli’yi ziyaret eden Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank’ı, faaliyetleri hakkında bilgilendirdi. Denizli Ticaret Odası olarak, en kapsamlı ve Denizli’nin en yüksek destek bütçeli, tamamen Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı destekli, Avrupa Birliği’nden de 5 milyon Euro hibeli Denizli’de Teknik Tekstile Dönüşüm Projesi’ni hayata geçirdiklerini söyledi. Başkan Erdoğan, “Şehrimizde sanayimizin çeşitlenmesini sağlamaya çalışıyoruz. Projemizi, Denizli OSB’de tahsis edilen 1000 metrekarelik kapalı alanda kuracağımız merkezde hayata

KASIM-ARALIK 2020

geçireceğiz. Merkezimizde; uçak, araba, helikopter, drone, yat, kayık ve kano parçaları, kayak takımı ve golf sopasının yanı sıra çalgı aletlerinin kasaları üretilebilecek. Covid-19 salgınıyla değeri daha da anlaşılan, ameliyathanelerde kullanılan önlükler ile ameliyat masalarında kullanılan tekstil ürünleri gibi tek kullanımlık malzemelerin geliştirilmiş numuneleri de üretilebilecek. Ayrıca, inşaatlarda beton ile birleştirilebilen, ağırlığı azaltan, mukavemeti ve mimari kaliteyi artıran tekstil ürünleri dizayn edilebilecek. Otomotiv, medikal, tekstil ve ambalaj sektörlerinde kullanılabilecek ürünlerde ultrasonik makineyle hava geçirmeyen dikişler

yapılabilecek. İtfaiyeciler için güç tutuşur hatta yanmaz kumaşlar da tasarlanabilecek.” dedi. BAŞKAN ERDOĞAN: “TOGG, İHA VE SİHA’LARIN YEDEK PARÇALARINI ÜRETEBİLİRİZ” Başkan Erdoğan, teknik tekstil merkezindeki prototip üretim makineleriyle Denizli’de Teknik Tekstile Dönüşüm Projesi’ni taçlandırmak istediklerini de aktardı. “Gerek yerli otomobilimiz TOGG’un göğüslük, tavan kaplama, koltuk, ön konsol, kaporta ve hava filtresi gibi parçalarını, gerekse drone, İHA ve SİHA’larımızın aksam, sarf malzemesi ve yedek


BAŞKAN ERDOĞAN: “İNOVASYON MERKEZLERİNDEN BİRİNİN DENİZLİ’DE KURULMASINI İSTİYORUZ” Denizli olarak Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın pilot uygulamalarında yer almayı arzu ettiklerini, böylece sanayi ve üretim altyapılarını daha da geliştirebileceklerini de dile getiren Başkan Erdoğan, sözlerini şöyle tamamladı: “2021 yılında Bakanlığımız koordinasyonunda gerçekleştirilecek

inovasyon merkezlerinden birinin Denizli’mizde kurulmasını istiyoruz. Bu sayede imalat sanayi, tarım, gıda, kimya, tekstil ve konfeksiyon gibi sektörlerin ihtiyaçlarına yönelik yenilikçi çözümler üretilebilecek, ortak bir çalışma ve paylaşım ortamı oluşturularak işletmelerimizin daha çok büyümelerinin ve daha fazla istihdama yönelmelerinin önü açılacaktır. İhracat ve ekonomide ilk 10’da yer alan, örnek girişimciliği ile bilinen Denizli’miz, yenilikçidir; yeniliğe açıktır. Şehrimize, bu türdeki yeni yatırımlar çok yakışacaktır.” BAKAN VARANK: “DENİZLİ’DE MERKEZ KURULABİLİR” Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Bakan Varank ise, yenilik merkezinin Denizli’de kurulabileceğini ifade ederek, “Kurulacak model fabrika veya yenilik merkezinde, üreticilere yalın üretim konusunda uygulamalı danışmanlık hizmeti verilebilir.” dedi.

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

parçalarını imal ederek, milli kalkınma hamlemize katkı sunmak istiyoruz.” diyen Başkan Erdoğan, KOSGEB desteklerinden faydalanan en güçlü odalardan birisi olduklarının, girişimcilik eğitimlerinin yanı sıra yurt içi ve yurt dışı fuar organizasyonları, Ar-Ge İnovasyon ve tekno yatırım destekleri ile üyelerine 2019 yılında 45 milyon TL destek sağladıklarının altını çizdi.

37

KASIM-ARALIK 2020


TEKNİK TEKSTİL MERKEZİ

ORTAK AKILLA

ŞEKiLLENiYOR KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

DTO’nun Denizli’de Teknik Tekstil Projesi Çevrimiçi (Online) Paydaş Çalıştayı’na 181 firma katıldı

38

Denizli Ticaret Odası (DTO), Avrupa Birliği’nden almaya hak kazandığı 5 milyon Euro hibe ile tarihe geçen Denizli’de Teknik Tekstil Projesi için online paydaş çalıştayı düzenledi. Pamukkale Üniversitesi’nin yanı sıra Almanya’dan uzman düzeyinde katılımın olduğu çalıştay büyük ilgi gördü. DTO Başkanı Uğur Erdoğan, 4 ay önce saha çalışmalarına başladıkları projelerinin teknoloji merkezi, kümelenme ve firma dönüşümüne destek sağlayacak hizmetlerin bir arada sunulmasıyla, teknik tekstil alanında tüm dünyada ilk ve tek olduğuna dikkat çekti; “166 firmamızla analiz çalışması yaptık; aralarından 30 asıl 30 da yedek belirledik. Bugün de çalıştayımızda 181 firmamıza projemizde geldiğimiz noktayla son teknoloji uygulamalar ve yenilikleri paylaştık. Katılımın büyük olması, gösterilen ilgi bizi sevindirdi. Projemiz, sanayimizde çığır açacak, Denizli’mize çağ atlatacaktır.” dedi.

DTO

’nun Denizli’de Teknik Tekstil Projesi Online Paydaş Çalıştayı’na, şehirdeki 181 firmanın temsilcisi ve Denizli Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Uğur Erdoğan’ın yanı sıra Pamukkale Üniversitesi’nden Prof. Dr. Sema Palamutçu, Almanya’dan ITA Akademi Genel Müdürü Nicolina Prass, projenin Portekizli Takım Lideri Fernando Merino ile proje paydaşlarından İkada İnsan Kaynakları firmasının İş Geliştirme Uzmanı İlhami Birkan, projenin teknik yöneticisi ve çalıştayın moderatörü Ayşegül Çivi ile Tekstil Mühendisi olan DTO Genel Sekreter Yardımcısı Akay Gündoğan katıldı. BAŞKAN ERDOĞAN: “166 FİRMAMIZ İLE ANALİZ ÇALIŞMASI YAPTIK” Çalıştayın açış konuşmasını yapan DTO Başkanı Uğur Erdoğan, Denizli’de Teknik Tekstile Dönüşüm projelerinin teknoloji merkezi, kümelenme ve firma dönüşümüne destek sağlayacak hizmetlerin bir arada sunulmasıyla, teknik tekstil alanında tüm dünyada ilk ve tek olduğunu belirtti. Başkan Erdoğan, yaklaşık 4 ay önce saha çalışmalarına başladıkları projelerinin amacının ise, Denizli’nin imalat sanayinde teknik tekstil alanında kapasite oluşturmak ve firmaların dönüşümüne destek çıkmak olduğunu kaydetti. Erdoğan, “Bu çerçevede, imalat sanayimizdeki 166 firmamız ile analiz çalışması yapıldı. Firmalarımızın altyapı olarak teknik tekstile dönüşüme ne kadar hazır olduklarını belirledik. Ayrıca, teknik tekstilin hangi alanlarını talep ettiklerini ve buna uygunluklarını tespit ettik. Objektif bir puanlama sistemiyle, KASIM-ARALIK 2020

bu firmalarımızın içinden, ilk etapta 30 asıl 30 da yedek isim seçtik. Onlara yönelik dönüşüm çalışması yapılacak. Firmalarımızın dönüşüm sürecinde ihtiyaç duydukları seminerler, eğitimler ve danışmanlık hizmetleri de planlandı. Burada verilecek hizmetlerin, her firmaya göre özel çözümler olduğunu belirtmekte fayda var. Bu tür bir yöntem, sonucun etkin ve güvenilir olmasını sağlayacaktır. Bugünkü online çalıştayımızın amacı ise, projemiz kapsamında kurulacak Denizli Teknik Tekstil Merkezimizin vereceği hizmetler ile sahip olduğu teknolojik altyapı hakkında, firmalarımızı bilgilendirmektir. Bunun yanında, Avrupa’da bu tip merkezlerin nasıl bir modelle yönetildiğini ve ülkemizdeki benzer merkezlerin nasıl çalıştığını, firmalarımıza anlatmaktır. Henüz kuruluş aşamasındaki merkezimizin nasıl şekillendirileceği konusunda, paydaşlarımız olan siz KOBİ’lerimizin de görüş ve önerilerini de alacağız. KOBİ’lerin söz sahibi olmadığı merkezler, yeterli ve etkin hizmet

sunamazlar. Biz de buradan hareketle bu çalıştayı düzenledik. Takım Liderimiz Sayın Merino, bu konuda Avrupa’daki en iyi uzmanlardan biri. Önemli bilgiler verecektir. Bugün ve şimdiye kadar gösterilen ilgiden dolayı sizlere teşekkür ediyor, sanayimizde çığır açacak, Denizli’mize çağ atlatacak projemizin emektarı ekibimize de kolaylıklar diliyorum.” dedi. UZMANLAR, EN SON TEKNOLOJİ UYGULAMALAR İLE YENİLİKLERİ ANLATTILAR Başkan Erdoğan’dan sonra konuşmacılar, katılımcılara, uluslararası tekstil merkezleri ile teknik tekstil merkezlerinin teknoloji ve hizmetleri konularında, dünyadaki en iyi örnekleri anlattılar. Ayrıca, katılımcıları, DTO’nun Denizli’de Teknik Tekstile Dönüşüm Projesi’ndeki paydaşlarıyla yaptığı geniş kapsamlı alan araştırmasının sonuçları ile kurulmakta olan Denizli Teknik Tekstil Merkezi’nin çalışma ve hizmetleri hakkında da bilgilendirdiler.


DTO Meclisi Kasım Ayı Toplantısında konuşan Başkan Erdoğan:

“ZORLUKLARA RAĞMEN, SANAYİCİMİZ REKOR KIRDI” D

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

en�zl� T�caret Odası’nın Kasım ayı Mecl�s Toplantısını, Mecl�s Başkanı Sal�h Sarıkaya açtı. Gündem görüşmeler�n�n sonunda DTO Yönet�m Kurulu Başkanı Uğur Erdoğan, ekonom�k gel�şmelere �l�şk�n açıklamalarda bulundu. B�r öncek� toplantıdan bu yana geçen b�r aylık sürede, yurt �ç�nde Bazı Alacakların Yen�den Yapılandırılması �le Bazı Kanunlarda Değ�ş�kl�k Yapılması Hakkında Kanun’un yürürlüğe g�rmes�, sanay� endeks� �le konut ve araç satışlarındak� yüksel�ş, Haz�ne ve Mal�ye Bakanlığı �le Merkez Bankası Başkanlığı’ndak� değ�ş�mler�n ve bunların p�yasalara yansımalarının ön plana çıktığını d�le get�ren Başkan Erdoğan, yurt dışında �se, ABD’dek� genel seç�m �le uluslararası kred� derecelend�rme kuruluşlarının ekonom�ye da�r açıklamalarının ön plana çıktığını söyled�. “TEKSTİLDEKİ İSTİHDAMIMIZI VE İHRACATIMIZI, İKİ KATINA ÇIKARABİLİRİZ”

Konuşmasında “Ç�n’dek� üret�mler�n� yakın coğrafyaya kaydırmak �steyen Avrupalı markalar �ç�n, Türk�ye’m�z en �y� seçenek olarak görülüyor. ABD’l� markaların da ülkem�zdek� üret�c�lere �lg�s� her geçen gün artıyor.” d�yen Erdoğan, tekst�l, hazır g�y�m, ev g�y�m� ve konfeks�yon sektörü, perakende �le değerlend�r�ld�ğ�nde, yurt genel�nde 2 m�lyondan fazla �nsanın �st�hdam ed�ld�ğ�ne d�kkat çekt�; “Bu sektördek� üret�m�m�z�, �st�hdamımızı ve UĞUR ERDOĞAN DENİZLİ TİCARET �hracatımızı, b�rkaç ODASI BAŞKANI yılda 2 katına çıkarab�l�r�z… Bunun �ç�n değ�ş�me ayak uydurmalı ve yen�l�kç� olmalıyız. 5 m�lyon Euro h�be bütçel� Tekn�k Tekst�le Dönüşüm Projem�z, Den�zl�’de bu hedef�m�ze ulaşmada yolumuzu açacak ve sürec� hızlandıracaktır. Onun �ç�n çok öneml�d�r. Projem�zle �lg�l� gen�ş b�r röportajımız, Sanay� ve Teknoloj� Bakanlığımızın tüm ülkedek� kurum ve kuruluşlara gönderd�ğ� Anahtar Derg�s�’nde yer aldı; örnek göster�ld�. Bu, ek�b�m�z�n mot�vasyonunu artırdığı g�b� b�z� de z�yades�yle mutlu ett�.” ded�.

39

İHRACATÇILARI KUTLADI Dünya çapında bel�rs�zl�kler�n sürmes�ne karşın, Türk�ye’n�n ek�mde 17,3 m�lyar dolarla aylık bazda en yüksek �hracata ulaştığını vurgulayan Başkan Erdoğan, “Her türlü destek ve övgüyü fazlasıyla hak eden sanay�c�m�z, geçen yılın tamamında gerçekleşt�rd�ğ� 138,2 m�lyar dolar �hracatla da Cumhur�yet tar�h�m�z�n rekorunu kırmıştı. Geçen ay gerçekleşt�rd�ğ�m�z aylık �hracatımız, sadece 2020’dek� değ�l, aynı zamanda bugüne kadar kayded�len en yüksek aylık �hracatımız oldu. Ülke olarak, �hracatta, 35 m�lyar dolarlardan 200 m�lyar dolarları hedefled�ğ�m�z bugünlere geld�k. Ekonom�m�z�n kahramanları olan sanay�c�m�z ve �hracatçılarımız, her türlü övgüye, teşv�ke ve desteğe layık. Heps�n� eşs�z çabalarından ve başarılarından dolayı kutluyor, ülke ekonom�s�ne katkılarının artarak devam etmes�n� d�l�yorum” d�ye konuştu. DENİZLİ, 2 MİLYON 155 BİN TL’LİK YATIRIM TEŞVİKİ ALDI Erdoğan, Eylül sonu �t�barıyla, yılın �lk 9 ayında, Den�zl�’ye ver�len yatırım teşv�k belges� sayısının 123 olduğunu ve 2.131 k�ş�n�n �st�hdam ed�lmes�ne olanak sağladığını da aktardı. Başkan

Erdoğan, “1313 k�ş�yle, en çok �malatta �st�hdam sağlandı. Onu, 483 k�ş�yle h�zmet sektörü �zled�. Sektörel yatırım teşv�k belgel� yatırımların tutarı, 9 ayda 2 m�lyon 155 b�n TL’ye ulaştı.” ded�. “REKOR KIRAN SATIŞLARIN YENİDEN YAKALANMASI İÇİN, KONUT KREDİSİ FAİZİ ORANI %1’İN ALTINA DÜŞÜRÜLMELİ” Konuşmasında pandem�n�n konut alımlarında Türk�ye’n�n güney�ndek� şeh�rler �le Ege �ller�ne olan �lg�y� artırdığını da bel�rten Başkan Erdoğan, “Konut satışında bugüne kadar görülen en yüksek satış, 1 m�lyon 409 b�n adet. Bu yılın 10 ayındak� konut satışları, 2019’un aynı dönem�ne göre, %27 artarak 1 m�lyon 280 b�n 852’ye ulaştı. Düşük fa�zl� kampanya, �nşaat sektörünü hareketlend�rd�; konut stokları büyük oranda er�d�. Ocakek�m dönem�nde konut satışları 1,3 m�lyon adede yaklaşırken, sektördek� tems�lc�ler�m�z, fa�zler�n artmasına rağmen yıl sonunda 1,5 m�lyon aded�n yakalanab�leceğ� görüşünde. Bu sayı, tüm zamanların rekoru olacak. Sektörde, alıcı prof�l� yükseld�. Pandem�, ülkem�z�n güney�ndek� şeh�rler �le Ege �ller�ne olan �lg�y� de artırdı. Rekor kıran satışları yen�den yakalayab�lmem�z �ç�n, konut kred�ler�ndek� fa�z oranları %1’�n altına düşürülmel�.” ded�. KASIM-ARALIK 2020


TURKUAZ OTOMOTİVİN YENİ ÜYESİ

Hyundai Yeni i20 ile tanışın

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

Turkuaz Ş"rketler Grubu’nun öneml" üyeler"nden b"r" olan Turkuaz Otomot"v, bünyes"ne kattığı yen" model araçlarıyla fark yaratmaya devam ed"yor. Hyunda" markasının Ek"m ayında satışa sunduğu Yen" "20 model" p"yasada c"dd" heyecan uyandırmış durumda.

40

KASIM-ARALIK 2020


elişen boyutları, özgün ve dinamik tasarımı ile Hyundai Yeni i20 çok daha çekici ve modern. Güvenliğin ön planda tutulduğu Yeni i20 segmentinde son teknoloji ve bağlanabilirlik özellikleri göz dolduruyor. Baştan sona yenilenen Hyundai Yeni i20, 48V Hafif Hibrit motoruyla daha az yakıt tüketimine sahip. Cazip fiyatı ile de kullanıcıların gönlünü feth etmiş durumda. HEYECANI YENİDEN KEŞFET Nihat Zeybekci’nin kurucusu olduğu, Turkuaz Şirketler Grubu’na bağlı olan Turkuaz Otomotiv, sektördeki hakimiyetini güçlendirmeye devam ediyor. Denizli pazarında önemli bir paya sahip olan Turkuaz Otomotiv, TSEISO-EN 9000 kalite belgesine sahip. Şirket, satış, servis, yedek parça, operasyonel filo, araç kiralama, ikinci el ve sigorta alanlarında hizmet veriyor. Uzman kadrosu ve yenilikçi yaklaşımlarıyla fark yaratan Turkuaz Otomotiv, bünyesinde bulunan Hyundai’nin yeni modeli i20 ile sektöre yeni bir heyecan getirmiş durumda. Kullanıcıların yoğun ilgisiyle karşılaşan Yeni i20’yi yakından tanıyalım:

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

G

41 “Duygusal Sportiflik” temasıyla baştan aşağı yenilenen üçüncü nesil Yeni i20 ise sadece tasarım ve gelişmiş teknolojisiyle değil, artan boyutları ve yenilikçi güç paketleriyle de öne çıkıyor. Satışa sunulduğu tüm pazarlarda adından sıkça söz ettiren Yeni i20, tamamen yenilenen modelle beraber bir takım değişiklikleri de beraberinde getiriyor. Dizel motora yeni modelde yer verilmezken; 1.0 litre turbo beslemeli motoruyla beraber

ilk kez 48 Voltluk Hafif Hibrit versiyona geçiş yapılıyor. Bu sayede oldukça düşük bir yakıt tüketimi elde edilirken aynı zamanda yeterli performans da sunuluyor. YEPYENİ TASARIM YEPYENİ KARAKTER Hyundai Yeni i20, alışılmışın dışında bir tasarımla gelerek markanın “Duygusal Sportiflik” dizayn felsefesine bağımlılığını gösteriyor. Bu tasarım felse-

EKİM AYINDA SATIŞA SUNULDU Türkiye’de ürettiği modellerle otomotiv endüstrisine ve aynı zamanda ülke ekonomisine katkıda bulunan Hyundai Assan, kaliteli ve konforlu ürün gamına yepyeni bir model daha ekledi. Türkiye’de Ekim ayında satışa sunulan Yeni i20, kullanıcılardan tam not almayı başardı. İlk kez 2008 yılında tanıtılan ve 2010 yılından itibaren Türkiye’de üretimine başlanan Hyundai i20, çeşitli motor seçenekleri ve uzun garanti süreleriyle kullanıcılarına her daim önemli avantajlar sundu. DUYGUSAL SPORTİFLİK Markanın yeni tasarım felsefesi olan KASIM-ARALIK 2020


KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

42

fesinin amacı, otomobille kullanıcısı arasında “duygusal bağ” oluşturmak. Bir diğer kriter ise Hyundai'nin yeni nesil modellerinde vurguladığı ayırt edici yeni görünümle “sıradanlık”tan uzaklaşmak. Böylelikle, Yeni i20'ye dinamik görünümlü ön ve arka tamponlarının yanı sıra yeni radyatör ızgarası da şık bir karakter sağlıyor. Yeni i20, hemen fark edilen yeni far grubuyla farklılaşıyor. LED ön ve arka farlar Yeni i20’nin çarpıcı ve özgün tasarımını öne çıkartırken, mercekli sis farları ve üçgen havalandırma kanalları da ön bölümde güç temasını oluşturuyor. Kama şeklindeki gündüz sürüş farları ve elmas tarzı ön ızgara ile Yeni i20 tasarım bütünlüğüyle dikkat çekerken geriye doğru yükselen omuz çizgisiyle de karakteristik C sütununa ideal bir şekilde uzanılıyor. Yan tarafta ise cesur bir karakter çizgisi ve benzersiz C sütunu tasarımı ile oldukça çekici bir görünüm sunuluyor. Sert ve çıkıntılı bu hat, otomobili dururken bile hareketliymiş gibi hissettiriyor ve atletik duruş açısından müthiş bir anlam katıyor. Tasarımın öne çıkan özelliklerinden bir diğeri ise Z formundaki arka bölüm. C sütunuyla bagaj kapağı arasındaki bu bağlantı, yine Z şeklindeki stop lambalarıyla destekleniyor. Dinamik oranlar, otomobilin genişliğini ve sportifliğini artırırken aynı zamanda görünürlüğü de zirveye taşıyor. DAHA GENİŞ DAHA KONFORLU Yeni i20’nin boyu 5 mm uzayarak 4.040 mm’ye, aks aralığı ise 10 mm artarak 2.580 mm’ye çıkarılmış. 1.775

KASIM-ARALIK 2020

mm’lik genişliği ile ikinci jenerasyona göre 41 mm genişleyen Yeni i20, iç mekanında ön sırada 30 mm, arka sırada ise 40 mm ilave omuz genişliği sunuyor. Ayrıca, arka diz mesafesi ise 27 mm artarak 882 mm’ye ulaşıyor. Sportif tasarım felsefesi gereği 24 mm daha alçak bir tavan çizgisine sahip olan aracın bagaj hacmi ise 51 litre artarak 352 litreye çıkmış. İhtiyaç halinde katlanan arka koltuklar ise yatırıldığı zaman toplam 1.165 litre hacim sunuyor. 17 FARKLI RENK SEÇENEĞİ Kullanıcılarına siyah tavan renk opsiyonuyla beraber 17 farklı renk kombinasyonu sunan Yeni i20’deki 17 inçlik şık jantlar da sportifliği ve dinamizmi artıran bir diğer detay. Donanım seviyesine göre değişkenlik gösteren bu jantlar, Hyundai


modellerindeki tasarım farklılığının en büyük mimarlarından biri olarak da öne çıkıyor. GÜVENLİK ÖN PLANDA Bütün modellerinde güvenliği ön planda tutan Hyundai’nin Yeni i20 modelinde de Smart Sense aktif güvenlik özellikleri yerini alıyor. Ön çarpışma önleme yardımcısı ve şerit takip asistanı gibi sürüşe aktif müdahale eden sistemlerin yanında, sürücü yorgunluk uyarısı, uzun far asistanı gibi destek sistemleri de güvenlik adına sunulan donanımlar. Trafik ışıklarında durulduğunda öndeki aracın hareketini uyaran sistem, trafiğin aksamasını da engelliyor.

daha erken devreden çıkartmak, daha yüksek devirde devreye almak, motoru rölantiye alarak ya da kapatarak süzülme yapmak mümkün oluyor. Normal 1.0 litre turbo motora kıyasla yüzde 10’a kadar daha az yakıt tüketen bu sistem, B segmentinde bir ilk. ALTIN DİREKSİYON ÖDÜLÜ YENİ İ20’NİN Kısa süre önce satışa sunulmasına

En detaylı testleri yapıp tüm otomobilleri ayrıntılarıyla incelemesiyle ünlü olan Bild grubu, Yeni i20’nin özellikle fiyatına karşılık sunduğu üstün özellikleriyle B-segmentinde standartları yeniden belirlediğini vurguladı ve harika yol tutuşu, geliştirilmiş direksiyon tepkileri ve 48-volt hafif hibrit imkanı sunan üstün motor seçenekleriyle bu ödüle layık görüldüğünü belirtti. 2015 yılında çıkan ikinci nesil i20’nin de okuyucu oylarıyla bu ödülü kazandığını hatırlatan yayın, Yeni i20’nin de tasarım, sürüş tepkileri, konfor ve güvenlik ekipmanlarıyla bu başarısını perçinleyerek ödülü sonuna kadar hak ettiğini belirtti.

Ayrıca, arka yolcu/eşya uyarısı ise segmentte ilk defa sunuluyor. Arka koltukta telaşla unutulan eşya ya da evcil hayvanlar sürücüsüne sesli olarak hatırlatılıyor. Böylelikle olası hırsızlık gibi talihsizliklerin veya benzeri üzücü olayların yaşanması da önlenmiş oluyor. B SEGMENTİNDE BİR İLK: 48V HAFİF HİBRİT SİSTEM Yeni i20’ye eklenen en önemli özellik ise 48V hafif hibrit sistem. Bu motor 0,4kW gücünde 48 Volt’luk Lityum-İyon bataryaya sahip. Bu batarya, aracın stepne havuzunda konumlandırılmış ve kullanılan sistem 12kW gücündeki hibrit jeneratörü ile kayış sistemini tahrik ediyor. Araçtaki 48V hibrit sistemi, ilk marş harici start esnasında kayışı tahrik ederek motorun ideal yanma öncesi konumuna gelmesini sağlıyor. Böylece, motoru

KASIM-ARALIK 2020

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

rağmen yurt içi ve yurt dışından ciddi talep gören Yeni i20 “Altın Direksiyon” ödülünü kazanarak kendisine gösterilen ilginin yersiz olmadığını kanıtladı. Interbrand’in bağımsız marka araştırmasında marka değerini yükselterek ilk 5 arasına giren Hyundai’ye bir diğer önemli haber de Almanya’dan geldi. Sadece Avrupa’nın değil, tüm dünyanın en prestijli yayınlarından olan Auto Bild, Türkiye’de İzmit Fabrikası’nda üretilen Yeni i20 modelini ekonomik otomobiller kategorisinde “Altın Direksiyon” ödülüne layık gördü.

43


KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

GÖLGESİNDE 2020

44

BİRAZ YORULDUK AMA UMUDUMUZ BAKİDİR HER DAİM HOŞGELDİN 2021 Keşke kötü b"r rüya olsa ya da b"r b"lg"sayar oyunu… Yatağımızdan uyansak ve yen" gün, dün nasıl bıraktıysak aynı yer"nde b"z" bekl"yor olsa… B"lg"sayarımızı kapattığımızda, en fazla, uzunca b"r süre b"lg"sayar oyunu oynadığımız "ç"n annem"z"n tatlı azarını "ş"tsek… Ne güzel olurdu.

Ama değ"l maalesef…

K

oskoca bir yıl gerçek bir kabus yaşadık ve hala da yaşıyoruz. Bütün dünya korku tüneline girdi sanki. Hayatımızda duymadığımız kelimeleri ezbere biliyoruz artık. Birinci dalga, pik noktası, yeni normal, ikinci dalga derken 2020 yılı kayıp gitti avuçlarımızdan. Beşikteki bebekten; en ücra köşelerde yaşayan insanlara kadar herkes nasibini aldı bu uğursuz virüsten. Covid-19 insan ayrımı yapmadı hiç. Zengin-fakir, siyah-beyaz, ünlü-ünsüz demedi Allah için. İnsan olması yeterliydi ve önüne geleni deviriverdi. Acı kayıplar yaşadık, dahası acımızı bile yaşayamadık. Cenazelerimiz kimsesizler gibi defnedildi. Taziyeye gidemedik, taziye kabul edemedik. İnsanı değerlerimizin

KASIM-ARALIK 2020

çoğunu kaybettik. Herkes acısını, hastalığını tek başına yaşamak zorunda kaldı. Covid-19’un en büyük başarısı insanları büyük bir yalnızlığa hapsetmiş olmasıydı belki de. Aynı evde yaşayan insanlar bile ayrı ayrı odalarda, birbirlerinden ölesiye korkarak yaşamını sürdürmeye çalıştı. Salgından korunmanın en etkili yolu izolasyon denildi. Dünya genelinde insanlar evlerine çekildi. Günlerce evlerden çıkılmaması istendi. İnsanlar evlere kapanmak zorunda kalınca sokak hayvanları sahipsiz kaldı. Neyse ki yetkililer güvercinlerden tutunda dağ başlarındaki yabani hayvanlara kadar düşündüler de yiyecek dağıttılar. Polisler asayiş olaylarını takip etmekten çok evlere ekmek dağıtır


Covid-19, kapımızı çaldığında önce hiç ciddiye almadık. Hani o “yurdum insanı” hallerimizle bir güzel dalgamızı geçtik, doya doya da eğlendik. Sonra, sonrası yok işte. O kadar çok şeyden mahrum kaldık ki saymakla bitmez. Çocuklar parklara, öğrenciler okula, anne babalar evlatlarına hasret kaldı. Küçücük şeyler ne kadar önemliymiş hayatımızda. Bir bankta oturabilmek; dilediğimiz zaman seyahat edebilmek; eş, dost, akraba, arkadaş buluşmaları ne de kıymetliymiş de biz bilememişiz. Meğer herkes ve her şey birbirine görünmez iplerle bağlıymış da haberimiz yokmuş. İnsanlık 2. dünya savaşından sonra böyle bir kriz görmedi. Krizler genellikle ekonomiler üzerine olurdu ama global çapta böylesi bir krize daha önce rastlanmamış; en ütopik senaryolarda bile hayal edilmemişti. Belki de edildi de insanların çoğu bundan haberdar olmadı. Zira başta film endüstrisi olmak üzere sanat dünyasının pek çok kolu Covid-19’un ipuçlarını sessizce vermiş geçmiş yıllarda. Covid-19, adını bile gizleme ihtiyacı duymadan; çizgi romanlara, fantastik bilim kurgu dizilerine hatta çizgi filmlere bile konu olmuş. Bütün bunlar kötü bir tesadüften mi ibaret, dünya bu salgına önceden hazırlanmak mı istendi yoksa birileri bizimle dalga mı geçiyor bilinmez. Komplo teorisyenleri daha uzun yıllar bu meseleyi tartışacak gibi görünüyor. Dünyanın pek çok gizemli olayı gibi bu salgın da asla tam olarak çözülemeyecek olaylar listesine en tepeden giriş yaptı bile. Covid-19 tüm insanlığı temellerinden sarstı desek abartmış olmayız kuşkusuz. O kadar çok bilgi kirliliği var ki, kime ve neye inanacağımızı şaşırdık. Anlı şanlı uluslararası kurumlar tartışılır hale geldi. Bilim adamları bile bazen güvenilirliğini kaybetti. Koca koca ülkeler birbirlerinin tıbbi malzemelerini çaldı. Evet, bildiğimiz çaldı.

Bütün bu karmaşanın orta yerinde kalan biz faniler de kim ne dediyse ona inandık. Ya da inanmaya mecbur bırakıldık. TÜNELİN UCUNDA IŞIK GÖRÜNDÜ MÜ? Şimdilik görünmüş gibi… Pek çok ülke ardı ardına aşı çalışmalarıyla ilgili olumlu açıklamalar yapıyor. Benim aşım yüzde şu kadar etkili, benim ki bu kadar etkili vs… Hiç kuşkusuz bu salgın döneminin kazananları olacak. Aşıyı bulan bilim insanları ve ülkeler bir yıldız gibi parlayacak. Salgının kaybedenleri ise adı bile bilinmeyen milyonlarca insan. Hayatını kaybedenlerden daha çok işini ve iş yerini kaybeden tam bir ekonomik çöküntü yaşayan insanlar. Bütün bu olumsuzluklara rağmen yepyeni

bir yıl var önümüzde. Belki eski heyecanımız yok ama yine de yeni yıla büyük umutlarla giriyoruz. Her şeyden önce sağlıklı günlerimize dönebilmeyi diliyoruz. Eski normal hayatımıza dönüp, bütün gücümüz ve enerjimizle geride bıraktığımız 2020’nin yaralarını sarmak istiyoruz. Belki yorulduk, yıldık ama yıkılmadık. İnsan var olduğu sürece onu hayatta tutacak en büyük güç olan umut da hep var demektir. Yeni yıl tüm insanlığa sağlık getirsin, gerisi bir şekilde hallolur.

KASIM-ARALIK 2020

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

oldu. Maması biten bebeğe, emziği kaybolan yavruya polis amcaları yetişti. Eee bu tarz haberler de içimizi ısıttı doğal olarak.

45


E M R A H VA R O L

UNUTULMAK İSTENECEK YIL

Ne yıldı ama… 2019’u uğurlarken halbuk" yen" yılla b"rl"kte sağlıklı, mutlu, huzurlu günler gelmes"n" bekl"yorduk. 2019 yılı da zor ve bazı sıkıntılarla geçm"şt" ancak 2020 yılının get"rd"kler" karşısında 2019’u ve daha öncek" yılları mumla arar hale geld"k.

KASIM-ARALIK 2020


nemedi, gençler konsere gidemedi, çocuklar okula gidemedi, yaşlı teyzeler, amcalar sokağa dahi çıkamadı. Çocuklarımızı gönül rahatlığıyla parka dahi götüremedik. Yaşlılarımızı ziyaret edemedik, hallerini hatırlarını soramadık… Ne yıldı ama… 2019'un Aralık ayında ortaya çıkan ve ilk olarak Çin'in 11 milyon nüfuslu Vuhan (Wuhan) kentinde hızla yayılan yeni tip koronavirüs salgını kısa sürede Çin'in ve dünya kamuoyunun bir numaralı gündem maddesi oldu. 2020'nin ilk ayında Çin genelinde binlerce insana bulaşan koronavirüs daha sonra diğer ülkelere sıçrayarak dünyanın gidişatını

değiştirdi. Covid-19 belası başladığında önce Çin’de yaşananları izliyor ve ‘Çin’de çok geri kafalıymış, insanlara nasıl davranıyor’ diye eleştiriyorduk. İnsanların evlere hapsolduğu, hastanelerde yer kalmadığı gibi haberleri okudukça Çin’e saydırıyorduk. Sonraları olay dünyaya yayılmaya başladı. Ve bir gün Sağlık Bakanı Türkiye’de ilk vakanın görüldüğünü söyledi. Her şey böyle başladı. Bir vakanın ardından domino taşı gibi üst üste gelmeye başladı her şey. Önce büyükşehirlerde yoğunluktan dolayı Covid-19’un büyük sıkıntı yaşattığı görüldü. Sonraları ise her şehre yayıldı. Kısıtlamalar gelmeye başladı daha sonra. Evden çıkma yasakları, kahvehanelerin, berberlerin kapanması, restoranların gel-al sistemine dönmesi gibi daha önce hayatımız boyunca karşılaşmadığımız şeylerle karşı karşıyaydık. Bir süre sonra ise virüsü adeta içselleştirdik. İlk başlarda dikkatimizi tamamen verdiğimiz Covid-19’a karşı artık ‘Ne olursa olsun’ noktasına geldik. Bu da ölüm oranlarını her geçen gün artırmaya yetti. 2020’nin son ayına girerken adeta zirveyi yaşıyoruz. Her il, ilçe köyde rastlanan ve giderek daha ölümcül hal alan bu virüse karşı mücadele tüm hızıyla sürse de işimiz her geçen gün zorlaşmaya devam ediyor. Umuyoruz ki gelecek yıl bulunacak

KASIM-ARALIK 2020

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

H

albuki 2020 yılında çok güzel şeyler olması en büyük duamızdı. Denizli için daha da özel bir yıl haline gelmişti hatta. Plakadan yola çıkarak Denizli yılı ilan edilmiş ve her ay bir ilçede en sonunda da Denizli merkezde büyük etkinlikler düzenlenmesi planlanmıştı. Ancak her şey planda kaldı. Sevgililer evle-

47


aşıyla birlikte bu virüs tez zamanda başımızdan gidecek.

48

Sadece virüsle karşılaşmadık ki 2020’de. Elazığ depremi meydana geldi 6.8 şiddetinde. Özellikle kırsal kesimde büyük etki yaratan depremle birlikte 4 vatandaşımız hayatını kaybetti. Gakkoş diyarında insanlarımız enkaz altıdayken dualarımız hep onlarla oldu. Soğuk havada çadırlarda yaşam mücadelesi hepimizi derinden sarstı. Geçmiş olsun Gakkoşlar… Güzel İzmir’imizde de deprem meydana geldi ve tüm Batı’yı etkiledi neredeyse. İzmir’de meyana gelen depremde 100’den fazla insanımızı kaybettik maalesef. Ve yine aç gözlülüğümüze, yanındaki bina sapasağlam iken yıkılan binaların altında bir nefes duymak için bekledik. Günler süren arama kurtarma çalışmalarında öyle güzel haberler aldık ki, ekran

KASIM-ARALIK 2020

başında bir ülke ağladı adeta. Elif’ler, Ayda’lar ve daha niceleri… Enkaz altından kurtarıldıkça canlar bizler nefes aldık. Onlar köfte ekmek isteyince, anne-baba deyince bizler hayatı sorgulamaya başladık. Ve bir kez daha deprem değil ihmal öldürür sözünün ne kadar doğru olduğunu gördük. İhmali olanlar bu defa olsun yargılanıp gereken cezayı alırsa gelecek için umutlanacağız. Yoksa yine aynı tas, aynı hamam… Geçmiş olsun güzel İzmirim… 2020 yılının zor geçeceği ilk günlerde belli olmuştu aslında ama insan umut etmek istiyor işte. ABD’nin İran Devrim Muhafızları Ordusu'na bağlı Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin öldürülmesiyle Ortadoğu bir anda savaş tamtamları çalmaya başladı. İran birkaç füze atarak ABD’ye tepki göstermekle yetindiği olaylar fazla büyümeden önlendi. Şubat ayında ise Van’da yaşanan çığ

felaketi ülkeyi yasa boğdu. İlk gerçekleşen çığda hayatını kaybeden 8 kişi ve yaralanan 5 kişi için bölgede olan ekipleri üzerine de çığ düşünce tablo çok ağır bir hale geldi. Yaşanan çığ olayında 41 kişi hayatını kaybederken, onlarca kişi de yaralı halde kurtarıldı. Zordu bu yıl hem de çok zor… Suriye’nin İdlip kentinde askerlerimize yapılan saldırıda 33 asker şehit oldu. Hava saldırısında verdiğimiz şehitlerin acısı yıl boyunca devam etti. Çeşitli zamanlarda Suriye başta olmak üzere birçok bölgede askerlerimiz şehit oldu. Ateş düşmeyen


ne ocak kaldı, ne de bir köy. Bir kez daha teröre lanet olsun… Ünlü NBA yıldızı ve ülkemizde de çok sevilen Kobe Bryant’ın helikopteri düştü ve hayatını kaybetti. İçinde 13 yaşındaki kızının da bulunduğu helikopterin düşmesi sonucu yaşanan olay spor camiası başta olmak üzere tüm dünyadan şok etkisi yarattı. 41 yaşındaki efsanevi yıldız tam 20 sene boyunca Los Angeles Lakers formasını giymişti.

İnsanlar psikolojik olarak adeta çöktü. Boşanmaların, cinayetlerin, intiharların arttığı bir yılı geride bıraktık. Zorluklarla geçen bu yılı hatırlamak istemeyeceğimiz gibi gelecek yılın daha iyi olacağına dair herhangi bir öngörümüz de yok. Covid-19’un etkisini artırmasıyla birlikte ekonomik daralmanın yol açacağı sıkıntılar önümüzdeki yıllarda çok daha fazla ortaya çıkacak.

çocuklarının, torunlarının rahatça ellerini öpmesini bekleyecek. Bir futbol ya da basketbol maçında omuz omuza marş söylemek isteyecek bir taraftar. Esnaf işleri açılınca adak adadığı kurbanını kesecek. Sinema salonlarında en güzel filmleri izlemek için sıraya girecek arkadaş grupları. Camilerde namaz kılarken verilen boşluklar ortadan kalkacak, yine eskisi gibi omuz omuza namazlar kılınacak.

Dünya çapında olmayan olay, yaşanmayan facia kalmadı nerdeyse. Kimi ülkelerde devasa yangınlar çıktı, eşek arıların saldırısına uğrayan ülkeler dahi oldu.

İnsanız sonuçta umut etmeden, güzel şeyler olmasını istemeden duramıyoruz. Yine öyle yapacağız. 2021 yılında en azından Covid19’un bitmesini, insanların bu hastalık durumundan bir an önce kurtulmasını dileyeceğiz. Sevgililer evlenmek isteyecek, yaşlılar

Tatile gitmek isteyenler yanlarına arkadaşlarını da alıp ‘Oh be dünya varmış’ diyecekler.

2020 yılı boyunca birçok tanınan isim de hayata gözlerini yumdu. Rahşan Ecevit, Suat Yalaz, Şevket Kazan, Aytaç Yalman, Haydar Baş, Nur Yerlitaş, Ömer Döngeloğlu, İsmail Hakkı Karadayı, Adalet Ağaoğlu, Seyfi Dursunoğlu, Haldun Boysan, Bekir Coşkun, Osman Durmuş, Mesut Yılmaz ve daha niceleri bu yıl hayatını kaybedenler olarak sevenlerini üzdü.

2020 yılına elveda derken, yeni yılın milletimize ve tüm insanlığa huzur, sağlık ve güzellikler getirmesini temenni ediyorum.

2020 yılını iyi hatırlayacak insan sayısı o kadar az ki. Kimisi düğününü yapamadı, kimisi çok sevdiği annesini, arkadaşını eşini kaybetti.

KASIM-ARALIK 2020

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

2020 yılını iyi hatırlayacak insan sayısı o kadar az ki. Kimisi düğününü yapamadı, kimisi çok sevdiği annesini, arkadaşını eşini kaybetti. İnsanlar psikolojik olarak adeta çöktü.

49


Dr. Öğr. Üyesi Bekir İNCE / bekirince@gmail.com

“Çöpten Fastfood” B!r Fotoğraf Okuması

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

Y

50

azmam !ç!n b!r tekl!f geld!ğ!nde esk!ler! karıştırma adet!m vardır. Geçm!ş! yad etmekten z!yade !hmal ed!lm!ş görsel !mgeler! tararım çoğu zaman. Bunlar genell!kle çekt!ğ!m fotoğraflardan oluşuyor. Yaşamımın uzun olan bölümü henüz 20. yüzyılda geçt!ğ! !ç!n çok sayıda negat!f f!lme çek!l!p kağıda basılab!lm!ş ya da h!ç basılmamış “analog” fotoğraf kayıtlarım var. Bunlardan şanslı b!r karey! ve ser!s!n! fotoğraf okuması bağlamında paylaşmak !st!yorum. Analog ya da d!j!tal her fotoğraf kares!n!n öncel!kle çeken !ç!n öznel b!r önem! vardır. Bunun dışında belgec! olması ya da sanatsal değer taşıyıp taşımaması sorgulanab!l!r.

“küreselleşme”. Bunun üzer!ne 2006 yılında küreselleşme !le eğ!t!m- sanat !l!şk!s!n! değerlend!ren b!r b!ld!r! yazdım. Yıl 2005 Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğ! İzm!r Şubes! b!r fotoğraf yarışması düzenled!. Konusu “Suskunluk” tu. İmled!ğ!m konuyla tam örtüşmüştü, “Çöpten Fastfood” başarı ödülü kazandı, sıralamada 3. oldu. Ben!m !ç!n öneml! b!r kazanımdı, önces!nde ve sonrasında pek çok ödül aldım ama bu belk! de fotoğrafı sürdürmeme neden olan kr!t!k andı. İmler, !nsandan bağımsız olarak doğada var olab!l!r ve hatta k!m! d!ğer canlılar tarafından da üret!leb!l!rler. İmgeler !se sadece !nsana özgü, algı sonrası z!h!nde oluşan çağrışımlar, hayaller ve kurgular dünyasıdır. Ortaya çıkışları, !fade ed!lmeler!ne, başka b!r dey!şle ötek!n!n algı alanına g!rmes!ne bağlıdır. Ötek! (hep!m!z oluyoruz) yen! !mgeler!, kend! !mge dünyasıyla karşılaştırır. Bu eylem, yen! ötek!ler tarafından tekrar ve tekrar yen! !mgeler üret!lmes!n! sağlar, sanat ve tasarımın gel!şmes!n! buna bağlarız ama sonsuz sayıda üret!len !mgeler!n çokluğu bakar köre dönüşmem!ze neden olur, yan! algıda seç!c!l!k öneml! ölçüde kaybolur. Bu durum !zole mekanlarda serg!lenen seç!lm!şler!n sanat nesnes! ya da “değerl!” olarak kabulünü kolaylaştırır. Fotoğrafa dönel!m.

“Çöpten Fastfood” adını verd!ğ!m fotoğrafım, 1997 yılında Ankara’da Kızılay Meydanı’na çok yakın b!r noktada çek!ld!. Arka planında Güven Park’ın üst kısmı görünmekted!r. Yaya üst geç!d!n!n hemen altında konumlanmış çöp kovaları karşıdak! fastfood y!yecek satıcısı dükkanların akşamdan kalma artıklarıyla doluydu. Sabahın erken saatler!, sanırım 08.00 g!b!, !şe g!tmeye çalışan !nsanlar telaşlı. Yüksek l!sans tez!m !ç!n Ankara’da yaşayan b!r sanatçı !le röportaja g!d!yordum, fotoğraf mak!nes! boynumdaydı. Çöp kovalarını karıştıran b!r evs!z!n, yemek artıklarını çıkardığını gördüm. Strafor köpükten kullan at b!r kabın !ç!nde kalmış, makarna, p!zza artıklarını, orada bulduğu plast!k b!r çatalla Çöpten Fastfood, 1997, Bekir İnce yemeye başladı. Bu çarpıcı görüntü karşısında dondum, fotoğraf çek!p çekmemek arasında g!tt!m geld!m. Ben! fark etmed!ğ!n! görünce cesaret!m! toplayıp çekmeye başladım. Kafasını kaldırdığında yan taraftaydım ben! görmed!. Bu b!r “suskunluk” anıydı. 20. yüzyılın sonuna doğru en çarpıcı fotoğraflarımı çekt!ğ!m! düşündüm, b!r şeyler! !mlem!şt!m, önceler! tam adını koyamadım. Burası New york değ!l Ankara’ydı, evs!zler (homeless) görüntüsüne alışık değ!ld!k ya da henüz ben!m kafamda yer etmem!şt!. 2000’l! yılların başlarında İzm!r’de doktora yaparken rahmetl! Prof. Dr. İbrah!m Armağan Hoca’nın sanat sosyoloj!s! ders!nde bu görüntüye olgusal b!r anlam yüklem!şt!m:

KASIM-ARALIK 2020

Bu fotoğrafa benzer !çer!kte pek çok fotoğraf Dünyanın başka şeh!rler!nde çek!lm!ş olsa b!le aynı olmadıkları g!b! aynı kültürel kodları taşımazlar. Kayıt altına alınmış b!r fotoğraf kend! !ç!nde tamamlanmış okumaya açık görsel b!r !mged!r artık. İç!nde yer alan göstergeler!yle !zleyenler!ne b!r anlatı sunar, bunlar genell!kle tema / kod tablolarıyla göster!l!r. Burada uzun yazmaya yeterl! yer olmadığı !ç!n, kısaca şu başlıklar altında toplayab!l!r!z: Modern yaşam, hızlı yaşam, gel!r adalets!zl!ğ!, fak!rleşme, endüstr!yel üret!m ve tüket!m, sosyal devlet, sosyal !let!ş!ms!zl!k, yalnızlaşma, ötek!leşt!rme, vb. İzley!c!ler, bu kadar gerçekç! b!r fotoğrafın anlatısında uzlaşsalar b!le, kültür, !nanç g!b! değerler yüzünden okumaları farklılık göstereb!l!r.



Opr. Dr. Hüseyin ASLANKARA

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

Trifokal Akıllı Göz İçi Mercekleri ve Refraktif Cerrahi

52

ontakt lens veya gözlük kullanan kişileri, gözlüksüz veya kontak lenssiz yakın ve uzak mesafelerde net görmelerini sağlamak amacı ile uygulanan operasyonlara refraktif cerrahi denmektedir. Refraktif cerrahi bazen kozmetik bir prosedür olarak görülebilse de refraktif cerrahi ile birlikte gözlük kullanımı ortadan kalkmakta, günlük çalışma kabiliyetinde ve performansında artma sağlanarak yaşam kalitesinde bir artış sağ-

K

KASIM-ARALIK 2020

lanabilmektedir. Doğal bir görünüm, spor aktivitelerinden sınırsız yararlanma, rüzgar, yağmur, toz gibi ortamlarda az rahatsızlık, ömür boyu maddi giderden ekonomik kurtulma, sık yakın çalışma ve bilgisayar çalışmalarında yakın gözlük gereksiniminden kurtulma refraktif cerrahinin önde gelen avantajlarıdır. Refraktif cerrahi operasyonları ile miyopi, hipermetropi, astigmatizma ve 40 yaş sonrası yakın görme bozukluğu olan presbiyopi gibi kusurlar düzeltilmektedir. Gözün kırma

kusurları 20 yaşından önce sabit değerlere ulaşmamaktadır bu yüzden refraktif cerrahi prosedürlerini 20 yaşından önce uygulamıyoruz. Günümüzde 20-45 yaş arasında gözlükten kurtulmak için ilk tercih uyguladığımız prosedür halk arasında göz çizilmesi olarak bilinen excimer lazer operasyonlarıdır. Excimer lazer cerrahisi teknolojik gelişmelerle birlikte 1995 yılından günümüze kadar başarılı şekilde uygulanmaktadır. Uzak görmeye ek olarak yakın görme, 40-45 yaş civarında bozulmaya başlamaktadır. Excimer lazer cerrahisi uzak görmeyi mükemmel şekilde düzeltmekte fakat aynı başarıyı yakın görmeyi düzeltmede gösterememektedir. Bu yüzden 40-45 yaşından sonra gözlükten kurtulmak için ilk tercihimiz halk arasında akıllı mercek olarak bilinen trifokal göz içi mercek uygulama operasyonudur.


görebilmektedir. Merceklerin son 2-3 yılda üretilen modelleri ideale yaklaşmış popülariteleri artmıştır. Özellikle gündelik yaşamda, telefonu okuyabilmek, markette ürünlerin etiketlerini görmek, kitabı gazeteyi gözlüksüz okuyabilmek büyük bir rahatlık getirmektedir. Gözü uygun olan hastalar için çok iyi bir seçenektir. Ancak yapıları nedeni ile gece karanlıktaki noktasal ışıklar (sokak lambası, uzun yolda araba farı) etrafında bir iki ışık halesi görülmesine yol açabilirler. Gündüz yakını gözlüksüz görmenin önemini bilen bireyler çoğu zaman bu problemi dert etmezler, ancak gene de bu bilgi hastalara baştan verilmektedir. İyi sonuç alınabilmesi için, ameliyat öncesi uygun göz seçimi çok önemlidir. İlerlemiş diyabet hastalığı, sarı nokta hastalığı, ilerlemiş göz taniyonu hastalığı ve geçirilmiş göz travmaları bu cerrahinin başarısını düşürmektedir. Ayrıca ameliyat öncesinde çok hassas mercek numarası ölçümü yapabilen optik biyometri cihazları mutlaka kullanıl-

malıdır. Cerrahi başarı için cerrahın bu konudaki deneyimi ve cerrahi öncesi hazırlığı çok önemlidir. Cerrah, hastanın beklentilerine göre hangi hastaya hangi marka merceği kullanacağını önceden hasta ile ayrıntılı konuşmalıdır. Dikkatli, özenli ve mükemmele yakın ameliyat başarıyı arttıracaktır. Merceklerin ömrü yoktur. Göz numarası 10-15 gün gibi bir süre sonra stabilleşir ve artık değişmez. Ameliyat topikal anestezi dediğimiz damla anestezisi ile yapılmakta ve ortalama 8-10 dakika sürmektedir. Çok küçük bir kesiden yapıldıklarından dikişsizdir. Ameliyat sonrasında hastanede kalınmasına gerek yoktur. İki göz aynı anda operasyona alınmamaktadır. İkinci göz ilkinden 2-3 gün sonra ameliyat yapılabilmektedir. Böylece adaptasyon daha hızlı olur. İyileşme hızlı olduğu için kısa sürede normal hayata dönülebilmektedir. Ameliyat sonrası iyileşme açısında 20 gün süre ile damlalar kullanılmaktadır. Erken dönemde ışıkların etrafında hareler görülebilir, zaman içinde nöroadaptasyon mekanizması ile bu halkalar kişiyi rahatsız etmeyecek seviyeye iner. İlerleyen zamanlarda tekrar ameliyat gereksinimi yoktur. Sonuç olarak trifokal akıllı göz içi merceği operasyonu uygun hastalara iyi bir cerrahi öncesi hazırlık ve mükemmel bir cerrahi ile yapıldığında oldukça güvenilir ve etkili bir operasyondur. Ameliyat sonrasında hastalar kısa sürede günlük yaşamlarına dönüp gözlükten bağımsız tüm mesafelerde net görüşe kavuşmaktadır. KASIM-ARALIK 2020

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

Göz içi mercekleri kabaca tek odaklı ve çok odaklı mercekler olarak sınıflandırılabilir. Tek odaklı mercekler, en uzun süredir ve en sık kullanılan lenslerdir. Uzak görme için ayarlandıklarında uzağı gözlüksüz ya da düşük numaralı bir gözlükle gösterirler. Ancak yakın odakları bulunmadığından hastalar yakın okuma için gözlük takmak zorundadırlar. Bu merceklerin ayrıca astigmatizmayı da düzelten türleri de mevcuttur. Uzak görme kalitesinin çok yüksek olması ve gece ışık dağılması gibi sorunlara yol açmamaları avantajlarıdır. Ayrıca maliyet olarak da en uygun olan merceklerdir. Katarakt cerrahisi, teknolojiyle birlikte son yıllarda gittikçe gelişmekte ve bu gelişmelere paralel olarak göz içinde kullanılan merceklerde de yenilikler görülmektedir. Multifokal göz içi merceği dediğimiz, yakın 30-40 cm ve uzak mesafeyi gözlüksüz gösteren iki odaklı mercekler ilk defa 1986 yılında kullanılmaya başlanmıştır. İlk kullanıldığında gece ve gündüz ışık saçılmaları ve ışık dağılmaları gibi yakınmalar oldukça sık görülmekteydi. Gelişen teknoloji ile göz içi mercek materyallerindeki değişimlerle bu şikayetler en aza indirilmeye çalışılmıştır. Günümüzde tablet ve bilgisayar kullanımı oldukça yaygındır. Bilgisayar ile çalışma mesafesi yakın kitap okuma mesafesinden 50cm-80cm daha uzaktır. Bu yüzden ara mesafeyi de gözlüksüz gösterebilen üç odaklı trifokal göz içi merceği teknolojisi geliştirilmiştir. Bu merceklerle kişi yakın 30-40 cm, orta mesafe 50-80 cm ve uzak mesafeleri gözlüksüz

53


Büyükada Rum Yetimhanesi’nin Etkileyici Hikayesi

Büyükada’nın Manastır Tepesi’nde yer alan tarihi Büyükada Rum Yetimhanesi, hem olağanüstü manzarası hem de etkileyici hikayesiyle tüyleri diken diken ediyor adeta. Tepeye tırmanmak biraz zahmetli. Ancak bu görkemli binanın tüm yalnızlığı ve metrukluğuyla bizleri selamlayışını gördükten sonra bu zahmete fazlasıyla değeceğinden emin olabilirsiniz. stanbul’un Prens Adaları olarak bilinen ve bu adaların en büyüğü olan Büyükada, çok sayıda gezilip görülmesi gereken yere ev sahipliği yapıyor. İstanbul’da olup da mavi ile yeşilin bu denli ahenk içinde gözler önüne serildiği nadir yerlerden biri olan Büyükada, çok az kişi tarafından bilinen oldukça görkemli bir yapı saklıyor içerisinde. Büyükada’nın Manastır Tepesi’nde yer

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

İ

54

KASIM-ARALIK 2020

alan tarihi Büyükada Rum Yetimhanesi, hem olağanüstü manzarası hem de etkileyici hikayesiyle tüyleri diken diken ediyor adeta. Tepeye tırmanmak biraz zahmetli. Ancak bu görkemli binanın tüm yalnızlığı ve metrukluğuyla bizleri selamlayışını gördükten sonra bu zahmete fazlasıyla değeceğinden emin olabilirsiniz. Dünyanın En Büyük Ahşap Binası Olduğu İddia Ediliyor


Bu konuyla ilgili farklı yerlerde çok sayıda bilgi yer alıyor. Bir kaynakta Büyükada Rum Yetimhanesi’nin Avrupa’nın en büyük, dünyanın ise en büyük ikinci ahşap binası olduğu söyleniyor. Bununla birlikte dünyanın en büyük çok katlı ahşap binası olduğu da iddia ediliyor. Tamamen Ahşap Malzemeler Kullanılarak İnşa Edilmiş 1898 yılında Fransız mimar Alexendre Vallaury tarafından yapılan Büyükada Rum Yetimhanesi, tamamen ahşap malzemeler kullanılarak inşa edilmiş. Hatta bu nedenle yapının, dünyanın ilk çok katlı ahşap binası olduğu da söyleniyor. Ana ve yan bölümler olmak üzere 3 kısımdan meydana gelen yetimhanenin yan bölümleri altı, ana bölümü ise beş katlı. Her ne kadar sade bir tasarıma sahip olsa da, oldukça ihtişamlı bir görünüme

sahip. Aslında Prinkipo Palace Otel Olarak Yapılır Büyükada Rum Yetimhanesi, Prinkipo Palace Otel olarak inşa edilir ve bir kısmının casino olarak işletilmesi planlanır (hatta bu yüzden bina, Prinkipo Rum Yetimhanesi olarak da anılıyor). Fakat otelin Büyükada’nın ahlakını bozacağını düşünen bir takım kişiler, dönemin Osmanlı Padişahı II. Abdülhamid’i bu konuda ikna ederler ve II. Abdülhamit de binanın otel olarak işletilmesine müsaade etmez. Bu gelişmeler neticesinde faaliyete geçemeyen yapı, el değiştirmek zorunda kalır. Bina, Zengin Bir Rum Aile Tarafından Satın Alınır Binayı satın alan kişi Rum asıllı

Eleni Zarifi Hanım’dır. Ancak binanın kamu yararına uygun bir yer olmasından dolayı, Sultan Abdülmecit bir ferman yayınlar ve binayı Balıklı Rum Hastanesi’nde barınan kimsesiz Rum çocuklarına hizmet vermesi için Rum Patrikhanesi himayesine verilmesini buyurur. Ardından dönemin zengin Rum ailelerinden Andreas Sygngros Vakfı tarafından 15 bin Osmanlı lirası karşılığında yeniden satılan bina, Zarifi ailesinin ve Sultan Abdülmecit’in bağışlarıyla birlikte bu amaçla kullanılır. Kimsesiz çocuklara eğitim verilmeye başlanan bina, uzun bir süre Ruhban okulu olarak da hizmet verir. 1903’te Törenle Yetimhane Olarak Açılır 21 Mayıs 1903 tarihinde Sultan Abdülhamit ve dönemin Patriği III. İoakim'in de katıldığı bir törenle açılan bina, bugünden itibaren yetimhane olarak hizmet vermeye başlar. Oldukça görkemli bir yetimhane olmuştur Büyükada Rum Yetimhanesi. İçerisinde 106 oda, büyük bir mutfak, ihtişamlı bir kütüphane, ilkokul ve çeşitli meslek okulları vardır. 15 kişilik personel çalışmaktadır yetimhanede. İlkokulda ise üç Rum, iki de Türk öğretmen ders vermektedir. Yetimhanede kalan kimsesiz KASIM-ARALIK 2020

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

Avrupa’nın en büyük, dünyanın ise en büyük çok katlı ahşap binası olan bu görkemli yapı, 1964 yılından itibaren tamamen çürümeye terk edilir.

55


Vakıflar Genel Müdürlüğü’nden binanın iadesini talep eder. Ne yazık ki bu talep reddedilir. 2005 yılına geldiğimizde ise Fener Rum Patrikhanesi, yetimhaneyi geri almak için AİHM’ye başvurarak Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne dava açar. Dava, 29 Kasım 2010 yılında sonuçlanır ve Büyükada Rum Yetimhanesi’nin tapusu resmi olarak Fener Rum Patrikhanesi’ne devredilir.

56

çocuklar, ilkokulu bitirdikten sonra, aynı yetimhane içerisinde bulunan sanat okuluna devam ederler ve kendilerine bir meslek edinilerek hayata kazandırılırlar. I. Dünya Savaşı ile Yetimhanenin Kaderi Tamamen Değişir Yerimhanenin Son Müdüresi Marika Hatsu I. Dünya Savaşı’nın çalkantılı ortamında Büyükada Rum Yetimhanesi’nde barınan kimsesiz çocuklar Heybeliada’daki başka bir yetimhaneye nakledilir ve binaya da Kuleli Askeri Okulu’nun mensupları

yerleştirilir. Bir nevi yetimhane artık askeri kışla işlevi görmektedir. Ardından işgal kuvvetleri tarafından Büyükada’ya gönderilen Rum göçmenler barınmaya başlar binada. Sonrasında ise Rusya’daki Bolşevik Devrimi’nden kaçan Rus mültecilerin sığınağı haline gelir Büyükada Rum Yetimhanesi. Ancak Ruslar, soğuktan korunmak için binanın ahşap kaplamalarını sökerek yakarlar ve bina zarar görmeye başlar. 1960’lı Yıllarda Kapatılan Bina, Çürümeye Terk Edilir 1960’lı yıllarda yaşanan Kıbrıs olayları nedeniyle Büyükada Rum Yetimhanesi’ne el konulur. 65 yıl boyunca hizmet veren bina tamamen kapatılır ve Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne devredilir. Avrupa’nın en büyük, dünyanın ise en büyük çok katlı ahşap binası olan bu görkemli yapı, 1964 yılından itibaren tamamen çürümeye terk edilir. Vakıflar Genel Müdürlüğü ise ne yazık ki binayı onarmak adına hiçbir şey yapmaz. Binayla ilgilenen çok sayıda aday çıkar ancak Vakıflar Genel Müdürlüğü, turizm dahil hiçbir alanda binanın kullanılmasına onay vermez. 2005’te AİHM Tarafından Yeniden Patrikhaneye Verilir Fener Rum Patrikhanesi ise, elinde Osmanlı’dan kalan fermanı, Zafiris ve Sygngros ailelerinin bağış belgelerini sunarak

KASIM-ARALIK 2020

Ve Bu Görkemli Yapının Günümüzdeki Hali Günümüzde Büyükada Rum Yetimhanesi içi boş olarak, adanın en yüksek tepesinde varlığını sürdürüyor. Elbette ki yılların getirdiği yorgunluk, gördüğü zararlar ve bakımsızlıktan bina tamamen harabe halini almış durumda. Ahşap merdivenlerdeki el emeği oymalar, salonun bir köşesinde günden güne çürüyen bir piyano, oraya buraya saçılmış öğrenci kayıtları, öğrencilerin isimlerini kazıdığı sıralar, kısacası koskoca bir tarih yıkılmaya yüz tutmuş bir halde. Bina o kadar metruk ki, hüzünlenmemek elde değil. Her Şeye Rağmen Kesinlikle Görülmeye Değer Her ne kadar bir bölümü yıkılmış ve kaderine terk edilmiş olsa da, güzelliğinden ve heybetinden hiçbir şey kaybetmemiş Büyükada Rum Yetimhanesi. Çökme tehlikesi olduğu için içeriğe giriş ne yazık ki yasak. Fakat bekçisinden izin alarak bahçesini ve çevresini gezebilirsiniz. Tek dileğimiz bu eşi benzeri olmayan yapının en kısa zamanda hayata döndürülmesi…


KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

SİZLERLE BİRLİKTE

DAHA DA RENKLİYİZ!

KASIM-ARALIK 2020

57


TÜM ZAMANLARIN TRENDİ

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

DERİ

58

İ

nsanoğlu örtünme ihtiyacı duymaya başladığı ilk andan itibaren kullanmaya başladı deriyi…ve sadece örtünmek için değil, çok çeşitli yerlerde kullandı bu son derece dayanıklı malzemeyi…Örtünme kavramıysa asırlar içinde modaya evrildi. Moda sektörü, petrokimyadan sonra dünyayı en çok kirleten ikinci sektör ve kumaşların haricinde en çok kullanılan materyal de deridir. Hal böyle olunca en çok sorgulanan ve kafalarda üretimi ve kullanımı hakkında en çok soru işareti olan malzeme de deri oluyor. Et ve süt üretimi sırasında hayvanlara yapılan muamele apayrı bir yazının konusu olsa da derinin, et üretiminin bir yan, hatta artık ürünü olduğunu söylemek yanlış olmaz ve sonuçta hiçbir hayvan, sadece derisi için yetiştirilmiyor. Bu noktada, aslında tüm alışverişlerimizde olduğu gibi, deri ile ilgili de etik şartlar gözetilerek yapılmış kıyafetleri tercih etmek en doğrusu olacaktır. Zaman ve olaylardan bağımsız her dönem trend ve baş tacı olmayı başaran gerçek deri, aslında yaşayan bir malzemedir. Fiyat açısından tercih sebebi olan suni deriye baktığınızda gördüğünüz tekdüzelik, dokunduğunuzda hissettiğiniz soğukluk ve karakter yoksunluğu gerçek deri de yoktur. Gerçek deriye dokunduğunuzda doğallığını anlayabilirsiniz. Gerçek deri nefes

Ş U BAT- M A RT 2 0 2 0

NİLÜFER BAYRAK STİL DANIŞMANI


Son yıllarda moda olan “vegan deri” ye gelince, kelimenin kendisi bir oksimoron ve aslında bunlar da suni deri sınıfına sokabileceğimiz malzemelerdir. Ancak günümüzde alternatif üretim metotlarıyla vegan deri üretimi çalışmaları olanca hızıyla devam ediyor. Ananas yaprağı lifleri (pinatex), kaktüs yaprakları, hindistan cevizinden elde edilen bir cins bakteri selülozu, biyolojik olarak üretilmiş mayalar, mantarlar ve ayakkabı markası No Saints’in kullandığı elma suyu üretiminden kalan elma artıkları gibi akla gelmeyecek pek çok malzemeden vegan deri üretimi yapılıyor.

Sürdürülebilir bir yaşamda karbon emisyonunu azaltmak ve çevreye zararı minimuma indirmek, dünyayı, geleceği düşünen herkesin ortak gayesi. Kötü şöhretli eski üretim teknikleriyle üretilen gerçek deriler satın almamak, deri için en önemli kalite standardı olan “REACH BELGESİ” ne sahip ürünleri seçmek, etik üretim yapan deri markalarını tercih etmek, petrol türevli suni derilerden uzak durmak ve etiketinde “vegan” yazan ürünlerin içeriğine bakmak, trend olan bir modeli yada rengi satın almaktan daha önemli olmalı. Bu sebeple etik ve sürdürülebilir moda uzmanı Alden Wicker’ in dediği gibi; “Bir moda tüketicisi olarak yapabileceğiniz en sürdürülebilir şey, daha az satın almak, fakat iyi olanı satın almaktır”

Poliüretan (PU) yada polivinilklorür (PVC) gibi petrol türevli sentetik maddelerin kumaş üzerine kaplanmasıyla elde edilen suni deriler, zaman içerisinde bozulup dökülürken, bakım şartlarına uyduğunuz gerçek bir deri evladiyelik olarak sizinle kalır. Suni deri kullandıkça yıpranır ama gerçek deri kullandıkça güzelleşir ve değerlenir. Bu yüzden suni deri bir parça aldığınızda, birkaç yıl sonra gidip tekrar almanız gerekir ki bu, uzun dönemde size daha fazla masraf demektir.

Ş U BAT- M A RT 2 0 2 0

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

alır, gerilir, büzülür. Doğal olduğu için, tıpkı bir bitkiye baktığınız gibi, deri kıyafetlerinize de zaman zaman bakım yapmanız gerekir. Güneş değil ama gün ışığı alan, aydınlık ve nemden uzak bir ortamda, kumaş bir kılıf içinde saklayacağınız deri giysilerinizi, uzun yıllar boyunca kullanabilirsiniz.

59


Benim Hayatım ayatımıza sahip çıkmak, “benim hayatım” diyebilmek cesaret ister, kararlılık ister, sorumluluk alma ister. İşte bütün bunlar genelde zor gelir ve hayatımızın sorumluluğunu almaktan kaçınırız. Yetişkin bir bedende çocuk olarak kalmayı tercih ederler bu tür kişiler. Hayatının sorumluluğunu alamayanlar, yol ayrımına gelene kadar, şikâyet eder durur, kendileri dışındaki herkesi ve kendilerine kurban rolü biçilen kaderlerini suçlarlar: “Zengin bir ailede doğsaydım, babam bizi terk etmeseydi, daha iyi bir okula gönderilseydim, o kuruma girmek için torpilim olsaydı, bu kişi ile evlenmeme izin vermeselerdi, kaderim bambaşka olsaydı…” Mevcut olumsuz durum hep başkalarının suçudur, hatta bazen tanrının. Yol ayrımına gelip de karar vermeleri gerektiğinde yani yeni bir yol çizmek için fırsatları olduğunda ise adım atmaya güç bulamazlar. Ne yapacağına karar vermek yani seçim yapmak sorumluluk almaktır. Sorumluluk almak, işler ters gittiğinde suçlanacak kişi olmak yerine neden işlerin ters gittiğini fark etmek, anlamak ve olaylara yukarıdan bakabilmektir. Kurban olmaya devam edeceklerse bir de kendi kendilerinin celladı olmak istemezler. Bununla yüzleşecek cesaretleri yoktur, bahaneleri hazırdır, artık çok yorgundurlar, hayatın sorumluluğunu almak için vakit geçtir, onlara göre ailesi bunu hep engellemiştir ve sonuçta o sorumluluğu almazlar. Bu durumun üzerini örtmek için başkalarının ihtiyaçlarına odaklanırlar. Başkalarının hayatlarına küçücük katkılarda bulunup hiç yoktan onların sorumluluğunu almış gibi hissetmeye ve hissettirmeye çalışırlar. Öz saygıları yoktur; başkalarının saygısını, güvenini ve sevgisini bu şekilde kazanmaya bakarlar. Kendi hayatlarının sorumluluğunu almadıkları için gizli bir suçluluk hissederler. Aynı suçluluğu başkalarının da hissetmesi için istemeseler bile onlar için sürekli bir şeyler yaparlar ve onlardan da aynını bekler dururlar. Emir kipinden nefret ederler, fakat emir kipi olmadan da yapamazlar, ne de olsa biri söylemedikçe bir şey yapmaya karar veremez ve yapamazlar. Onları en çok hayatlarını kontrol etme fikri korkutur. Çünkü başta da belirttiğim gibi “benim hayatım” demek ağır gelir, zor gelir, kolaya kaçmayı tercih ederler. Sorumluluğu alınan bir çocuk olma fikri daha cazip gelir. Büyük olmak, yetişkin olmak demek çocuğun da sorumluluğunu alan demek olduğundan bu rolü almak istemezler. Hayatın sorumluluğunu alamayanlar çocuk kalmakta ısrar ederler. Özgürlüklerinin kısıtlandığından, hiçbir şey yapamadıklarından, büyüğün uygun gördüğü hayatı yaşadıklarından,

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

H

60

KASIM-ARALIK 2020

Kemal TUNCER PSİKOLOJİK DANIŞMAN

Yol ayrımına gelip de karar vermeleri gerektiğinde yani yeni bir yol çizmek için fırsatları olduğunda ise adım atmaya güç bulamazlar. Ne yapacağına karar vermek yani seçim yapmak sorumluluk almaktır. Sorumluluk almak, işler ters gittiğinde suçlanacak kişi olmak yerine neden işlerin ters gittiğini fark etmek, anlamak ve olaylara yukarıdan bakabilmektir.

kendilerine verilen rolü oynadıklarından, büyükten bir adım uzaklaşamadıklarından, kurallardan ve emir içerikli öğütlerden bir ergen gibi şikâyetçi olurlar. Kafaları böyle konuşur; ama içlerinden bir ses “hiçbir şey başaramadın, hiçbir şey olamadın, ne bir vasfın var ne de varlığınla bir etkin” diye haykırır. “Büyük” olmasa bir “hiç” olacağını söyleyen o sesi bastırırlar; çaresiz, muhtaç ve bağımlı şekilde büyüğün vereceği kararı bekler ve büyüğün çizdiği yolda ilerlemeye devam ederler. “Büyük” aileden biri de olabilir eş veya sevgili de herhangi bir dost da. Yeter ki çocukmuş gibi elinden tutacak, onun için en iyisini düşünecek, her zaman yol gösterecek, yapılacakları onun yerine yapacak, onun yerine karar verecek, yani “çocuğun” hayatının sorumluluğunu yüklenecek biri olsun. Ne de olsa o daha bir çocuktur, kendi hayatının sorumluluğunu alamayacaktır, bu yüzden “büyüğe” bağımlılığı vardır, hayatının merkezinde “kendi” olması gerekirken “büyük” yer alır.


KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

için istemedikleri bir işte nefretle çalışanlar, komşular ne der diye düşünüp boşanamayanlar, müzik yapmak isterken ailesinin buyrukları ile hukuk okuyanlar, hayat mücadelesinden korktuğu için sevmediği birine bağımlı yaşayanlar… Hayatınızla ilgili kime sorumluluk veriyorsanız, o kişiye otorite vermiş ve hayatınızı teslim etmiş oluyorsunuz. Yaşanacak bir hayat var. Seçim yapın ve hayatınızı kendi kararlarınız doğrultusunda yaşayın. Ömür boyu içinizi yakacak “keşke”lerle boğuşmamak için hayatınızın sorumluluğunu alın. Bir kere geldiğimiz şu fani dünyada, kendi hayatımıza sahip çıkarak, var olmanın hazzına erişerek, seçimlerimizin sorumluluğunu alarak yaşamak ve “benim hayatım işte be” diyerek final yapabilmek dileklerimle… Can Baba: “Her şey sende gizli” diyerek ne güzel dökmüş dizelere. İşte budur hayat! “Sevd!ğ!n kadar sev!leceks!n.

“Benim hayatım” diyebilmek için “kendi kararlarım, kendi seçimim” diyebilmek gerek. Kişinin kendi seçimleriyle ulaşacağı olumlu sonuç mutluluk, saygı ve özgüven getirecekse olumsuz sonuca da göğüs gerebilme cesaretini göstermek gerek. Kişinin hayatını sadece bedeni ile değil; kendi ruhu, aklı, fikri, kararları ve seçimleri ile de yaşaması gerek. Başkalarının seçimini yaşamak, başkalarının hayatını yaşamak demek. Başkalarının hayatını yaşamak neredeyse hayatta var olamamak demek.

Hayatının sorumluluğunu alamamış ama artık almak isteyenler; öncelikle kendini tanımalı, ne istediğini bilmeli, hayattan ne beklediğini kesin olarak bulmalı. O vakte kadar kimin için yaşadığını, kimin kurallarına uyduğunu, kimin talimatlarını yerine getirdiğini, kimin robotu olduğunu net bir şekilde görmeli. O vakte kadar gerçekten mutlu olup olmadığını ya da ne zaman ve ne kadar mutlu olabildiğini kendine itiraf etmeli. Baba evinden çıkan, fakat bir türlü kabullenemediği baba evi kurallarından çıkamayanlar; eşi istediği için öyle yaşayanlar, çocuğunu bahane edip kendi hayatını yok sayanlar, hep arkadaşlarının programlarına uymak zorunda kalanlar, işsizlik sürecinden korktuğu

61

Güneş!n doğuşundadır doğanın sana verd!ğ! değer Ve karşındak!ne değer verd!ğ!n kadar !nsansın B!r gün yalan söyleyeceksen eğer Bırak karşındak! sana güvend!ğ! kadar !nansın. Ay ışığındadır sevg!l!ye duyulan hasret Ve sevg!l!ne hasret kaldığın kadar ona yakınsın Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın Güneş!n sen! ısıttığı kadar sıcak. Kend!n! yalnız h!ssett!ğ!n kadar yalnızsın Ve güçlü h!ssett!ğ!n kadar güçlü. Kend!n! güzel h!ssett!ğ!n kadar güzels!n… İşte budur hayat! İşte budur yaşamak, bunu hatırladığın kadar yaşarsın Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun Çiçek sulandığı kadar güzeldir Kuşlar ötebildiği kadar sevimli Bebek ağladığı kadar bebektir Ve her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren, Sevdiğin kadar sevilirsin...” Benim hayatım diyenlere selam olsun… Sevgilerimle…

KASIM-ARALIK 2020


Unutulmaz Aşklar

BİRBİRİNE MÜHÜRLENMİŞ KALPLER

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

TARİHİN UNUTULMAZ AŞKLARI

62

İnsanın en güçlü duygularından biridir aşk ve öylesine tılsımlıdır ki onu anlatmaya sözcükler yetmez. Her aşk özel ve güzel olsa da tarihe mal olmuş kimi aşklar var ki insanda hayranlıkla birlikte gizli bir kıskançlık da uyandırır. Zamanla birer efsaneye dönüşmüş ölümsüz aşklara her kültürde, her toplumda rastlamak mümkün. Yüzyıllardır nesilden nesile aktarılarak günümüze kadar ulaşmış efsanevi aşkları siz okurlarımız için derleyeceğiz. İşte onlardan biri:

Marilyn Monroe ile

Arthur Miller’in Unutulmaz Aşkı

Arthur

Miller, sessiz sakin alıştığı hayatına bomba gibi düşen Marilyn Monroe’ya uzun süre dirense de kayıtsız kalamamış. “Yaşamım boyunca Marilyn Monroe’yu oynadım. Marilyn Monroe, Marilyn Monroe. Her zaman her şeyi daha iyi yapmaya çalıştım, peki sonuç ne? Yalnızca kendi taklidimi oynuyorum. Beni Arthur’a çeken şey de işte buydu… Onunla evlendiğimde onun sayesinde Marilyn Monroe’dan uzaklaşmayı başaracağımı sanıyordum.” Pulitzer ödüllü Arthur Miller ve Oscar ödüllü yönetmen Elia Kazan’ın yollarının kesişmesi büyük bir aşkın tohumlarını ekmişti. Tiyatro ve sinema yönetmeni Elia Kazan’la yazar Arthur Miller’in ortak çalışması “Kanca” senaryo halinde Hollywood yapımcılarına gösterileceği zaman Arthur Miller Brooklyn’deki evinden çıkmak zorunda kalmış. Senaristliğini Arthur Miller’ın üstlendiği Kanca’da New York liman işçileriyle sendika arasındaki mücadele anlatılıyordu. Yapımcı Harry Cohn senaryoyu komünistlerle işçiler

KASIM-ARALIK 2020

arasında gelişen bir olaya dönüştürmesini isteyince Arthur Miller tasarıya yanaşmamış, görüşmeler uzadıkça uzamış. Bu görüşmeler Arthur Miller’ı evinden, çalışmalarından uzaklaştırıp bambaşka bir dünyanın kucağına bırakmış. Hollywood, Miller’a hep bir fazlası olarak görünmüş. Şan, şöhret, zenginlik, gece hayatı, lüksle dünyayı döndüren yaşam çoğu zaman sahte gibi gelse de büyüsünden kaçamamış. Arthur Miller’ın büyüsünden kaçamadığı Hollywood havası kendi yaşamı için sorgulamalara neden olmuş. Hollywood zaferlerin ve yenilgilerin hüküm sürdüğü, dünyanın dışında gelişmiş bir coğrafya. Miller, burada insanların yalnızca kendileriyle, aynalarıyla ilgilendiğini görmüş. Çünkü Miller politikaya, edebiyata ilgi duyan kolejli aşkı Mary Grace Slattey ile evli, iki çocuk babasıydı. Alışkanlık ve mantığa dayalı saygıyla sürdürdüğü bir evliliği vardı. Başı ağrımıyor, kendisinden çok fazla bir şey beklenmiyordu. Yaşamının


şunları diyor: “Şimdi iyi bir sanatçı ve iyi bir insan olmak için kendimi tanımaya çalışıyorum. Bazen kendimi gerçekten güçlü hissediyorum ama bunu gerçekten bilinçli bir biçimde yaşayabilmek için kendimi dinlemek zorundayım. Bu hiç kolay değil. Hiçbir şey kolay değil. Ama insan yine de çabasını sürdürüyor.” Arthur Miller’ın aklının bir köşesinde kalmayı başaran Marilyn Monroe bu duyguya kendini de kaptırmıştı. Evinin duvarına Miller’ın posterini asmış, etrafındakilere sürekli ondan bahsetmiş. Arada bir Brooklyn’e sözcüklerini dikkatle seçerek kısa mektuplar göndermiş. Bu mektupların birinde Arthur’u köşeye sıkıştıracak bir itirafta bulunmuş: “İnsanların çoğu babalarına hayranlık duyar, ama ben böyle birisiyle hiç karşılaşmadım. Hayran olacağım bir insana ihtiyacım var.” Arthur Miller’ın bu samimi itirafa cevabı ise şöyle olmuş: “Eğer gerçekten hayranlık duyacağın birine ihtiyacın varsa, bu neden Abraham Lincoln olmasın?” Marilyn, Arthur’un dediğini yapıp Lincoln’ün fotoğrafını da duvarına yapıştırmıştı. Bir süre duygularını askıya almışlar. Arada mesafeler olsa da, birbirlerini akıllarından çıkarmayan ikili tekrar bir araya gelmiş, büyük aşkın adımlarını atmışlardı. Arthur Miller eşinden boşanmış, “gözlerin beni fethediyor” dediği Marilyn Monroe ile evlenmiş. Bu evlilik basında büyük yankı uyandırmış, çok fazla eleştirilmiş. Evleneceklerini herkes tahmin etse de gerçekleşmesi şaşkınlık ve korku yaratmış. Entelektüel bir yazarın Hollywood yıldızıyla evlenmesi herkesi şaşırtmıştı. Miller, Marilyn’in şöhretinden faydalanmakla suçlanmış. Marilyn dönem içinde çok fazla arzulanan ve istenen bir

kadınken Miller’ın onu elde etmesi etrafındakiler tarafında güç gösterisi olarak algılanmış. Birbirlerine hiç uymadıkları için evliliğin sahte olduğunu bile söylemişler. Söylenenlerin doğruluğu bir yana, bu evlilik çok zaman geçmeden sarsılmaya başlamış. Arthur Miller daha sonra, “Marilyn Monroe ile evlendim ama kendimi Norma Miller ile yaşarken buldum. Her sabah, her akşam, her gece onu teselli etmekten, korkularını endişelerini yatıştırmaktan yoruldum” diyerek Marilyn’in içine düştüğü durumu anlatmış. Mutsuzluğunu içki ve uyuşturucuyla bastırmaya çalışan Marilyn evliliğine tutunamayınca boşanmaya karar vermişler. Marilyn bir arkadaşına şu itirafta bulunuyordu: “Yaşamım boyunca Marilyn Monroe’yu oynadım. Marilyn Monroe, Marilyn Monroe. Her zaman her şeyi daha iyi yapmaya çalıştım, peki sonuç ne? Yalnızca kendi taklidimi oynuyorum. Beni Arthur’a çeken şey de işte buydu… Onunla evlendiğimde, onun sayesinde Marilyn Monroe’dan uzaklaşmayı başaracağımı sanıyordum.” Miller çifti 11 Kasım 1961 yılında herkesi haklı çıkararak boşanmış. Biten aşk hikâyesinden geriye, Marilyn Monroe’nun düğün fotoğrafının arkasına yazdığı “Hope, hope, hope…” notu kalmış.

KASIM-ARALIK 2020

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

monotonluğunu benimsemişti. Ancak Kanca projesiyle sürekli yolculuk halinde olduğu için geride bıraktığı yaşamını da sorgulamaya başlamıştı. Hollywood’da Elia Kazan’ın film setinde karşılaştığı, henüz yıldızı parlamayan ancak görünüşüyle çok şey vadeden Marilyn Monroe fitilin kıvılcımını ateşlemişti. Kısacık bir rolü üstlendiği film setinde gördüğü Marilyn Monroe’nun çekingen, samimi hareketleri Miller’ı içten etkilemişti. Arthur Miller sessiz, sakin alıştığı hayatına bomba gibi düşen Marilyn Monroe’ya uzun süre dirense de kayıtsız kalamamış. Miller kendini tanımaya çalışıyordu. Otuz beş yaşında bir adam olarak şimdiye kadar çalışmaktan başka bir şey yapmadığını düşünüyordu. Marilyn Monroe’nun canlı, kıvrak vücudu, dış güzelliği, çekingenliği bir kere aklını çelmişti. Kendi kendine itiraflarında, “Ben bu kadını ümitsizce istiyorum” diyormuş. Marilyn Monroe şöhreti yakalamadan önce zor bir aile hayatı yaşamış. Önceki adı Norma Jeane olan Marilyn Monroe daha doğmadan babası ortalıktan kaybolmuş, babasının gitmesini kaldıramayan hasta anne de çekip gitmiş. Marilyn’in yaşamı kliniklerde, bakımevlerinde zor koşullar altında geçmiş. Marilyn geçmişini silmeye karar verdiğinde kendine yeni bir biyografi uydurmayı seçip başına yetim olduğunu, çocukluğunun yetimhanede geçtiğini söylemiş. Hayata karşı bilenen Marilyn, çocuk yaşta vücuduyla ön plana çıkmayı, tiyatro hocalarının tavsiyelerine uymayı ihmal etmemiş. Duygularıyla hissettiklerini bedeniyle yakalamasını öğütleyen hocalarını dinleyerek kusursuz bir bedene sahip olmuş. Ancak kusursuzluğunun altında her zaman kim olduğunu bilemeyen ürkek Norma’yı bastırmaya çalışmış. Şöhretin basamaklarını tırmandığı zamanlarda aldığı hayran mektuplarına yanıt olarak bir gazeteciye

63


KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

Biyografi

64

FUTBOLUN İKONİK FİGÜRÜ

MARADONA HAYATINI KAYBETTİ Dünya futbolunun en büyük ve ikonik figürlerinden biri olan Diego Armando Maradona 60 yaşında hayatını kaybetti. 4 Kasım’da beyin ameliyatı olan Arjantinli efsanenin, 25 Kasım’da kalp krizi sonrası yaşama gözlerini yumduğu açıklandı.

D

iego Armando Maradona, ardında unutulmayacak bir kariyer bıraktı. Futbolculuğu döneminde Boca Juniors, Barcelona ve Napoli formalarıyla 9 kupa şampiyonluğu yaşayan, Arjantin Milli Takımı'yla 1986 Dünya Kupası'nı kaldırma başarısını gösteren Maradona, dünya futbol tarihine adını altın harflerle yazdırdı. MARADONA KİMDİR? Geçirdiği kalp krizi sonrası 60 yaşında hayata veda eden Arjantinli efsane futbolcu Diego Armando Maradona, ardında unutulmayacak bir kariyer bıraktı. Çoğu futbol otoritesinin, Brezilyalı Pele ile "tarihin en iyi futbolcusu" olarak kabul ettiği, kimilerinin ise Pele'den daha yetenekli olduğunu iddia ettiği Maradona, 30 Ekim 1960 tarihinde Arjantin'in Buenos Aires kentinde dünyaya geldi. Fabrika işçisi bir baba ile ev hanımı bir annenin çocuğu olan Maradona'nın yeteneği 8 yaşında keşfedilir ve mahalle

KASIM-ARALIK 2020

takımı Estrella Roja'da oynamaya başlar. Altyapısına girdiği Argentinos Juniors ile daha 16 yaşına girmeden profesyonel sözleşme imzalayan Maradona, 1981'de gittiği Boca Juniors'ta şampiyonluk yaşamasının ardından Avrupa'nın büyük kulüplerinden Barcelona'ya transfer oldu. MARADONA AVRUPA'DA 1982-1984 yıllarında İspanyol kulübü

Barcelona'da tüm kulvarlarda 58 maça çıkan ve 38 kez fileleri havalandıran Maradona, 3 kez kupa sevinci yaşadı. Arjantinli yıldız, 1983 yılında Kral Kupası, İspanya Süper Kupası ve La Liga Kupası şampiyonluğuna ulaştı. 1984 yılında efsanesi olacağı İtalyan ekibi Napoli'ye transfer olan Maradona, tüm kulvarlarda 259 maçta forma giydi ve 115 gol attı. Napoli, Maradona sayesinde ligdeki güçlü


1986 DÜNYA KUPASI MARADONA'NIN ELLERİNDE Maradona, Arjantin'in 1986'da müzesine götürdüğü FIFA Dünya Kupası'ndaki üstün performansıyla adını tüm dünyaya duyurdu. Turnuvanın çeyrek finalinde elle attığı golle tartışmaların hedefi olan yıldız oyuncu, aynı maçta topu 60 metre taşıyıp 5 kişiye çalım atarak fileleri havalandırdı. Bu gol, 2002'de FIFA tarafından yapılan oylamada "yüzyılın golü" seçildi. Maradonalı Arjantin, 1986 Dünya Kupası finalinde Batı Almanya'yı 3-2 yenerek şampiyonluğa uzandı. Maradona, milli takım formasıyla 91 maça çıkarken, 34 gol attı. BÜYÜLEYİCİ KARİYERİNDE SKANDALLAR EKSİK OLMADI Arjantin'in 1990 Dünya Kupası'nda finale yükselmesinde büyük pay sahibi Maradona'nın uyuşturucu sorunu, 1991'de kamuoyuna yansıdı. Aynı yıl uyuşturucu kullanmaktan 15 ay ceza alan ünlü futbolcu, yasaklı madde kullandığı gerekçesiyle 1994 Dünya

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

takımlarla mücadele edebilecek seviyeye ulaşırken, bu dönemde 2 lig şampiyonluğunun yanı sıra birer kez UEFA Kupası, İtalya Kupası ve İtalya Süper Kupası kulübün müzesindeki yerini aldı. Napoli'nin ardından Sevilla, Newell's Old Boys ve son olarak da eski takımı Boca Juniors'ın formasını giyen Maradona, 1997 yılında aktif kariyerini noktaladı. Formasını giydiği takımlarda tüm kulvarlarda 588 maça çıkan Maradona, 312 gol kaydetti.

Kupası'ndan ihraç edildi. Bu bağımlılığı yüzünden 2004 ve 2007'de ciddi sağlık sorunları yaşayan Maradona'nın Napoli forması giydiği 19841991 yıllarından kalma 37 milyon avrodan fazla vergi borcu, İtalyan yetkililerle sürekli sorun yaşamasına neden oldu. TEKNİK DİREKTÖRLÜĞÜ FUTBOLCULUĞU GİBİ OLMADI Futbol efsanesi Diego Armando Maradona'nın teknik direktörlük hayatı, aktif kariyerinin aksine pek de başarılı geçmedi. Tarihin en iyi futbolcularından biri olarak gösterilen Arjantinli yıldız, kupalarla dolu bir kariyerden

sonra başladığı teknik direktörlükte hayal kırıklığı yaşatan isimler arasında yer aldı. Maradona, teknik direktörlük hayatına de ülkesinde adım attı. Argentinos Juniors'tan takım arkadaşı Carlos Fren ile 1994'te Textil Mandiyu, 1995'te ise Racing kulüplerini çalıştıran efsane oyuncu, 2008'de Alfio Basile'nin yerine Arjantin Milli Takımı teknik direktörlüğüne getirildi. Kamuoyunun da etkisiyle 2010 Dünya Kupası sürecinde milli takımın emanet edildiği Maradona'nın görevine, Arjantin'in çeyrek finalde karşılaştığı Almanya'ya 4-0 yenilerek elenmesinin ardından son verildi. Sivri dilliliğiyle tanınan Maradona, 2 yıllık milli takım teknik direktörlüğü süresince de rahat durmadı. Arjantin'in 2010 Dünya Kupası'na katılmaya hak kazandığı, elemelerdeki Uruguay galibiyeti sonrası basın mensuplarına hakaret eden Maradona'ya, FIFA tarafından 2 ay ceza verildi. Daha sonra El-Vasl, El-Fujairah, Dorados de Sinaloa ve Gimnasia de La Plata takımlarını çalıştıran Maradona, parlak futbolculuk kariyerinin gerisinde kaldı.

KASIM-ARALIK 2020

65


Biyografi

DÖKÜLEN YAPRAKLAR ZELİHA ŞENGÜL

TİMUR SELÇUK

HER KEDERİN TESELLİSİ BULUNUR

üziğin dev ismi Timur Selçuk, 80’li yıllarda böyle diyordu o çok sevilen şarkısında. “Her kederin tesellisi bulunur. İnsan ne kadar sevse unutabilir.” Ölüm ve ölümün getirdiği kederin tesellisi var mıdır bilemiyorum. Timur Selçuk’un ölüm haberini aldığımda derin bir üzüntü duydum. Zihnimde “İspanyol Meyhanesi”ni söylerken şarkıyı adeta yaşayışı canlandı. Öyle samimi, öyle içten. Pek çoğumuzun hayatında derin izler bırakan Timur Selçuk, 6 Kasım günü hayatını kaybetti. Vefat haberini eşi Handan Selçuk duyurdu. 74 yaşında hayatını kaybeden sanatçı 7 Kasım günü Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verildi. Piyanist, besteci ve yorumcu olan Timur Selçuk, geride yeri doldurulamaz bir boşluk bıraktı.


İSTANBUL ODA ORKESTRASI’NI KURDU “Ayrılanlar İçin”, “Sen Nerdesin”, “Beyaz Güvercin” ve “İspanyol Meyhanesi” gibi sevilen şarkılarını Paris’ten döndükten sonra tamamlayan sanatçı, Orhan Veli, Attilâ İlhan ve Nâzım Hikmet’in şiirlerinden besteler yaptı. 1974 yılından sonra oda müziği çalışmalarına yöneldi. Çok sayıda tiyatro oyununun müziklerini yaptı. 1977’de İstanbul Oda Orkestrası’nı kurdu. Bir yıl sonra da Çağdaş Müzik Merkezi isimli müzik okulu açtı. Ankara Sanat Tiyatrosu’nda 10 yıl çalıştı.

“Galilei-Galileo” adlı oyunların müziklerini yaptı. “Sarıpınar 1914”, “Üç İstanbul”, “Cahide”, “Hakkâri’de Bir Mevsim” gibi filmlere fon müziği besteledi. 1998 yılında Kültür Bakanlığı’nca verilen Devlet Sanatçısı ünvanını aldı.

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

MÜNİR NURETTİN SELÇUK’UN OĞLU Timur Selçuk, sanatçı bir ailenin ferdi olarak 2 Temmuz 1946 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Babası Türk Sanat Müziği’nin dev ismi Münir Nurettin Selçuk; annesi ise tiyatro sanatçısı Şehime Erton’dur. Henüz 5 yaşındayken piyano çalmaya başlayan Timur Selçuk ilk konserini de 7 yaşında verdi. Galatasaray Lisesi’nden mezun olan sanatçı daha sonra Paris’teki Ecole Normale de Musique’de bestecilik ve orkestra yönetimi bölümüne devam etti. Selçuk, ailesinden ve ülkesinden uzak kaldığı bu süreçte mide hastalıklarıyla boğuştu. 1969 yılında geçirdiği ağır operasyonun ardından Türkiye’ye döndü.

BİZİM ŞARKILARIMIZ Nükhet Duru ve Timur Selçuk, 1983 yılında Şan Tiyatrosu’nda gerçekleştirilen ve yapıldığı dönemde kapalı gişe olan konser dizisiyle 26 yıl sonra yeniden seyircileriyle buluşmuştu. Ünlü sanatçılar, “Bizim Şarkılarımız” adlı konser serisiyle Türkiye turnesine çıkmıştı.

67

TİMUR SELÇUK’UN ÖDÜLLERİ Adana Altın Koza Film Festivali En iyi Müzik Ödülü (Mavi Sürgün-1994) Antalya Altın Portakal Film Festivali En İyi Müzik (Abdülhamit Düşerken-2003)

DEVLET SANATÇISI ÜNVANI ALDI Timur Selçuk çok üretken bir müzisyendi. “804 İşçi”, “Ferhat ile Şirin”, “Şeyh Bedrettin Destanı”, “Tak-Tik”, “Küçük Adam Ne Oldu Sana”, “Rumuz Goncagül” ve KASIM-ARALIK 2020


SOSYAL SORUMLULUK

VETERİNER

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

HEKİM’İN SESİ…

HASAN KILINÇ / VETERİNER HEKİM

68

KASIM-ARALIK 2020

İnsanlar neden kedi ve köpek beslemek ister? En önemli sebebi en iyi arkadaştır. Aileden biridir. Stresi azaltır ve sorumluluk sahibi olmanızı, merhamet ve şefkat duygularının daha çok kuvvetlenmesini sağlar.


İnsanlar neden kedi ve köpek beslemek ister? En önemli

sebebi en iyi arkadaştır. Aileden biridir. Stresi azaltır ve sorumluluk sahibi olmanızı, merhamet ve şefkat duygularının daha çok kuvvetlenmesini sağlar. Bir kedinin guruldaması, köpeğin gelip üzerine atlayıp suratını yalaması, onunla vakit geçirmek ruh halini iyileştirir, stresten uzak tutar, yalnızlık korkusunu önler. Birçok insanında hayvanlarla ilgili korkuları vardır. Isırılmak veya tırmalanmak gibi. Özellikle çocuklukta hayvanlarla ilgili yaşanan dram bu korkuyu yaş kaç olursa olsun tetikler. Kedilerden korkuya “FELİNEFOBİA” denmiştir. Bu korkudan dolayı onlara dokunamaz, gördüğünde baş dönmesi, titreme gibi belirtiler insanda şekillenir. Bu travmadaki insanı hayvan sevmiyor diye yadırgamamak ve tepki göstermemek gerekir. Bazı insanlar hayvanları ne kadar çok sevse de altta yatan sebeplerden dolayı temas kuramaz. Zaten önemli olanda temas değil, empati kurmaktır. Bir hayvan beslemek, ailesi, sıcak yuvası olmak çok önemli ve büyük sorumluluktur. Çünkü manevi boyutu kadar maddi anlamda da fedakarlıklar gerekmektedir. Veteriner hekiminden tutun da rutin kontrollerinden; kaliteli ve sağlıklı mamasına kadar eğer bu sorumluluklardan kaçınmam, sevmeye ve sevilmeye ihtiyacım var diyorsanız bir can dostunun ailesi ve sıcak yuvası olmanızı tavsiye ederim. Nitekim sevgi, paylaşıldıkça çoğalır. Empati yaptıkça doğa daha çok anlaşılır.

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

A

nne, hayatının yaklaşık yüzde 75’lik dilimini çocuklarına hediye eden kişidir. Bu vasıf insanlarda olduğu gibi hayvanlarda da aynıdır. Temeli fedakarlık üzerine kurulmuş ve “oğlum, kızım ben yemem sen ye; ben yapamadım sen yap; bana almayalım sana alalım” cümleleriyle en önemlisi de canını bile onun için feda etmeye hazır birçok kocaman yürektir. İnsanlar ve hayvanlardaki mekanizmada birbirine bu anlamda çok yakındır. Tabi ki bazı farklılıklar olacaktır. En önemlisi de aile kavramı hayvanlarda, insanlardaki gibi hayatın uzun bir bölümünde devam etmez. Örneğin kedi veya köpek doğurur. Anne yaklaşık 2 ay emzirir. Zaten bu aşamada baba yani erkek figür çoktan aileyi terk etmiştir. Emzirmenin bittiği anatomik ve fizyolojik anlamda doğanın ve yaşamın zorluklarına hazır olan yavru anneden ayrılır. Oda kendi hayatına devam eder. Bu sirkülasyon aslında genelleme yaparsak birçok hayvan türü ve cinsinde hemen hemen aynıdır. Evcil hayvanlarda (kedi ve köpek) anne yavrularını belli süre emzirip büyüttükten sonra insan ve hayvan arasındaki sevgi ve sorumluluk bağıyla bağlanıp asıl aile kavramı oluşumu başlar. Her evde bir canın, bir dostun sahiplenilmesi onun da sizi sahiplenmesi hayatımıza pozitif enerji katar.

69

KASIM-ARALIK 2020


Önce Zarar Verme Primum Non Nocere

ASA’nın büyük ümit bağlayıp yörüngeye yerleştirdiği SkyLab, çalışmaz hali nedeniyle yörüngeden yavaşça ayrılıp dünyaya düşmekte, yörüngede yeni bir laboratuvar kurmak için uzay mekiği Columbia’yı uzaya fırlatıp uzay yolculuğunda bir çığır açılmakta, Arjantin’e 480 km. İngiltere’ye ise 12 bin km. uzaklıkta olan Falkland Adaları’nı Arjantin işgal etmeye kalkışınca Birleşik Krallık’la sonu belli bir savaşa girişmekte, ülkemizde askeri darbe olmuş ne olup bittiği henüz belli olmamakta, bir yandan da Bonnie Tyler o zamana ait kabarık saçları ve giysileriyle (bu arada LOOK’N Nilüfer Bayrak bunların geri gelmekte olduğunu söylüyor) çok etkileyici sesiyle “total eclipse of the heart” ı söylemekte:

“..And I need you now ton!ght Ve sana ş!md! bu gece !ht!yacım var And I need you more than ever Sana her zamank!nden daha faza !ht!yacım var And !f you’ll only hold me t!ght Ve eğer gel!p sadece bana sıkıca sarılsan 70 We’ll be hold!ng on forever Sonsuza kadar sarılmış olacağız And we’ll only be mak!ng !t r!ght Sadece doğru yapmış olacağız Cause we’ll never be wrong together Çünkü beraber asla yanlış olmayacağız We can take !t to the end of the l!ne Sınırın sonuna get!reb!l!r!z bunu Your love !s l!ke a shadow on me all of the t!me Aşkın hep üstümdek! b!r gölge g!b! I don’t know what to do and I’m always !n the dark Ne yapacağımı b!lm!yorum ve hep karanlıktayım We’re l!v!ng !n a powder keg and g!v!ng off sparks B!r barut fıçısında yaşıyoruz ve kıvılcımlar saçıyoruz I really need you ton!ght Sen! c!dden bu gece görmem gerek Forever’s gonna start ton!ght Sonsuzluk bu gece başlayacak ..” Tüm bunlar olup bitmekteyken salgın dendiğinde vaktinde olmuş olan kolera salgını dışında akla bir şey gelmemekte zaten “pandemi” diye bir kelime de dağarcığımızda olmamakta. “Corona Virüsü, Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi ilan edildi.” cümlesi ile “total eclips of heart”dan neredeyse 40 yıl sonra karşılaştık ve hemmen baktık Google’a : KASIM-ARALIK 2020

PANDEMİ / pandemia: Salgın bir hastalığın kıta düzeyinde çok geniş bir alana yayılmasına verilen isimdir. Nasıl yani, filmlerdeki gibi baş edilemeyen bir virüsün neden olduğu bir salgın mı var, böyle bir şey olabiliyor muydu gerçekten? Tamam ebola sıtma falan var ama Afrika’da yapıyor katliamı bizim yakınımızdan bile geçmiyor, modern dünyada salgın olmaz oralarda olur derken kapımıza dayandı salgın. İlk dalga insanlar evlerine kapandı sokağa çıkmakla ilgi yasaklar ya da kısıtlamalar. Kimi zaman romantik kimi zaman trajik paylaşımlarla geçti yaşam “yeni normal” denilen bir halle yeniden başladı ki virüsün yeni normalden haberdar olmadığı ortaya çıktı, salgın fena bir hızla yayılmaya başladı. İlk dalgada aslında kimseler hasta değilmiş gibi gelirken ikinci de konu komşunun akrabanın karantinada olması “en yeni normal” oldu.

DİŞ HEKİMİ

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

N


Bu sırada bir başka grup sağlık çalışanı pek de akla gelmiyordu, diş hekimleri. Ülkemizde önce kamuda çalışan diş hekimi arkadaşlarımız “çok acil olmadıkça” hasta bakmamaya başlıyor sonra da büyük çoğunluğumuz. Ama diş ağrısı hiçbir şeye benzemiyor, ağrı şikayetleri, eksik ya da sorunlu dişler kovid korkusunun önüne geçiyor hastalarımız “hadi çalışmaya başla artık” diyor. Ancak şöyle bir sorun var, diş hekimine geldiğinizde sadece bir kişinin

yüzünde maske oluyor. Malum çalışabilmemiz için sizlerin maske kullanmaması gerekiyor. Ayrıca hani o sesinden hiç hoşlanmadığımız çürüğü temizlerken dişi keserken kullandığımız bizim aeratör başlığı dediğimiz araçlar çok yüksek basınçlı havayla çalışır ve hatta diş ısınıp zarar görmesin diye de havayla suyu karıştırıp çalıştığımız alana püskürtür. O basınç da kaçınılmaz olarak salya kan ne varsa alıp hep birlikte ağzınızdan dışarıya püskürtür, yani diş hekiminin yüzüne. Diş hekimi de aspiratörle ağızdan suyu çekerek, maske gözlük siperlik takarak korunmaya çalışır.

Bu durum sadece covid ile ortaya çıkmadı elbet, her zaman kanla/ salyayla bulaşan hastalıklar için en riskli grup diş hekimleridir, AİDS, hepatit vb.., Covidin tek farkı kolay bulaşabilmesi. Ama biz diş hekimleri kendimizi en iyi şekilde koruyup sizlere ağız diş sağlığı hizmeti vermeye devam ediyoruz edeceğiz elbette. “Tamam siz kendinizi koruyorsunuz da size tedaviye gelen biz hastalara ne olacak” diyorsanız cevabı da şudur: muayenehane ortamında Covid’ten bağımsız zaten çok düzenli sterilizasyon, dezenfeksiyon yapılmaktadır ve yapılmaya mecburdur. Tek kullanımlık birçok aletin yanında kullandığımız tüm alet araç yüzey dezenfektanları ile her hastadan sonra temizlenir. Birden çok kullanılabilen alet yada cihazlar mekanik temizlik sıvı dezenfektan sonrası paketlenip otovlav edilir ve poşetler içinde steril olarak bekler, her hastadan sonra aynı sterilizasyon dezenfeksiyon protokolü uygulanır. Bu yazıyı buraya kadar okuyan olduysa “Allah aşkına ne anlatmaya çalışıyor bu adam?” diyor olmalı. Pandemi zamanı kafalar biraz karışık, doğal olarak yazı da karışık. Siz siz olun “gerçekten ihtiyaç duyduğunuz vakit” endişe etmeden ama tedbiri de elden bırakmadan diş hekiminize güvenle gidin, şüpheniz olmasın ki o sizin için doğru olanı yapmaya çalışacaktır. Çünkü unutmayınız ki sağlık çalışanlarının temel ilkesi: “Primum Non Nocere /Önce Zarar Verme”

KASIM-ARALIK 2020

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

Bu arada sağlık çalışanları için oldukça yoğun gergin zamanlar başladı. Hastaneler tam dolu sağlık çalışanları soluk almadan mesaide, mesai dışında da evinde değil izole olduğu bir otelde ya da apartta. Bulaş riski çok yüksek olan bu grup için tüm dünyada koruyucu ürünlere en hızlı şekilde ulaşmaya çalışıyor ama üretim arzı karşılayamıyor, ortalık fena karışık.

71


Still Art

PANDEMİ SÜRECİNİN FARKINDALIKLARI ÜZERİNE… DR. MİMAR HALİT COZA

eredeyse bir seneye yaklaşıyor. Mart 2020’nin başı ve yakın arkadaşımla kısa süreli yurtdışı gezisindeyiz. Daha henüz ülkemizde pandemi ile ilgili neler olup bitiyor kavrayamamış, durumu net olarak anlayamadığımız dönemdeyiz. Sadece biz değil bu durumda olan, çünkü koskoca Hamburg stadında, tamamen dolu tribünlerinde Alman futbolseverlerle sarmaş dolaş maç izliyoruz. Akşam Hamburg sokaklarında kalabalık ortamlarda maskesiz, dip dibe yürümekten hiç çekinmiyoruz.

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

N

72

Tatil sonrası ülkeye dönüşümüzün ertesi günü… Sağlık Bakanının ilk önemli açıklamaları, yurt dışından dönenlerin kendilerini iki hafta boyunca karantinaya alması gerektiği belirtilen kararlar ve ertesi gün aile

KASIM-ARALIK 2020

hekimimin her gün beni arayarak takibe aldığı dönem başlıyor. Çok hızlı bir süreç içerisinde okullar, üniversiteler tatil oluyor, sosyal mekanlar kapanıyor, sokağa çıkma yasakları başlıyor vesaire. Kendimizi daha önce hiç yaşamadığımız bir hayata adapte etmeye çalışıyoruz. Mesleğim gereği kendimi, hafta sonları, pazar günleri de dahil olmak üzere çalışmaya kurguladığım hayatımı değiştirmek zorunda kaldığım bir döneme giriyoruz. Daha az çalışmaya zorlanıyorum. İşe gitmem yasaklanıyor. İş yapma şeklim değişiyor, gelişiyor. Günlük ritüellerim değişiyor. Evlendiğimden beri hiç vakit geçirmediğim kadar evdeyim. Netflix’le tanışıyorum. Aynanın karşısına geçip kilo aldığımın, yaşlandığımın farkına varıyorum. Spora başlamaya karar veriyorum. Beslenme alışkanlığımı

sorguluyorum. İnternetten izlediğim tariflerle evde yemek yapma telaşına giriyorum. Uzunca bir dönemdir yapmayı planladığım ama sürekli ötelediğim keyfe keder işlerimi yapmaya vakit buluyorum. Çocuğumla, karımla daha fazla vakit geçirmeye başlıyorum. Kısacası hayatımın öncelikleri değişiyor. Önceliği olması gerekenlerin öncelik olduklarının farkına varıyorum. Sağlığımın, ailemin farkına varıyorum. Daha az çalışarak, kendime ve aileme daha fazla vakit ayırarak iş hayatımda hiçbir şeyin olumsuz bir şekilde değişmediğinin farkına varıyorum. Kreşler bir süreliğine kapanıyor. Tekrar açıldığında, sabahın köründe 5 yaşındaki çocuğumun oyun oynamak için neden sabahın köründe uyanmak zorunda olduğunun farkına varıyorum. Pazar


Sosyal hayatımın tamamen yok olduğu bir hayat yaşamaya başlıyorum. Müzik yaptığımız ortamlar yasaklanıyor, yediğim içtiğim mekanlar kapanıyor ve saat 20’den sonra sokağa çıkma yasakları başlıyor. Günlük hayatım tamamen değişiyor. Bir süre sonra pandemi sürecinin asıl gerçek ve acı yüzüyle karşılaşmaya başlıyorum. Yakın

çevremin test sonuçlarının pozitif çıktığını duymamla başlayan bu süreç, tanıdığım insanların ölüm haberlerini almamla devam ediyor. Önceleri yaş almış ve kronik rahatsızlıkları olanların riskli grubunda olduğunun varsayıldığı dönem, sapasağlam, genç insanların da vefat haberlerini aldığım döneme dönüşüyor. Kötü senaryoların kafamda dönüp dolaştığı günler başlıyor. Ailem ve sorumlu olduğumu hissettiğim çevremle ilgili kaygılarım ve korkularım artmaya başlıyor.

kısa zamanda tüm bu yaşananların unutulduğu, eski hayat ritüelimize geri döndüğümüz zamanların gelmesini temenni ediyor, dua ediyoruz bunun için. Sağlıkla geçen her günümüze şükretmemiz gerektiğinin farkına varıyoruz. Sizi bilmiyorum ama eğer hayatta kalmayı becerebilirsem bundan sonraki yaşantımda bu sürecin bana kaybettirdikleri ve kazandırdıkları ile kendimi şekillendireceğim, başka koşullarda yaşayacağım kesin.

Gerilim dolu bir bilim-kurgu filminin senaryosunu yaşıyoruz bir senedir. Belirsiz bir ümitle de bugünlerin geçmesini bekliyoruz bir yandan. En

KASIM-ARALIK 2020

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

günleri mobilya mağazam kapalı dahi olsa mağazamın ay boyunca aynı işi yapabildiğinin farkına varıyorum. Kısacası daha az çalışarak daha verimli yaşanabileceğinin farkındalığına geçiyorum. Kendime ve sevdiklerime daha fazla zaman ayırarak da yaşamın çok da konforlu yaşanabileceğini farkediyorum. Niçin hava daha ağarmamış iken ülkenin çoğunun işe gitme telaşında olduğunu sorguluyorum. Sabah 09.00, akşam 18.00 çalışma ritüelinin verimini sorguluyorum. Günde iki saat daha az çalışarak, daha verimli çalışılabileceğini sorgulamaya başlıyorum. Meslektaşlarım, işverenlerim, çalışma arkadaşlarım hepimiz aynı koşullarda, tüm ülke olarak daha az çalışarak daha verimli ve üretken olabileceğimizi düşünmeye başlıyorum.

73


SİNEMA AZAP KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

1 Ocak 2021

74

Tür: Korku, Dram Yönetmen: Natalie Erika James Oyuncular: Emily Mortimer, Robyn Nevin, Bella Heathcote Yaşlı bir kadın olan Edna, aniden ortadan kaybolduğunda yetkililer kızı Kay’e ulaşır. Kay annesinin kaybolduğunu öğrenir öğrenmez kızı Sam ile birlikte çocukluğunun geçtiği, annesinin yaşadığı eve gider. Kay ve Sam, Edna ile ilgili bir haber almayı umarak evde beklemeye başlar. Aradan geçen birkaç günün ardından Edna birden ortaya çıkar. Nerede olduğunu açıklamayan Edna, göğsündeki büyük çürük dışında zarar görmemiş gözükür. Günler geçtikçe Edna’nın tuhaf davranışlar sergilemesi Kay ve Sam’i tedirgin etmeye başlar. Çok geçmeden Kay ve Sam, evde sinsi bir varlığın Edna’nın kontrolünü ele geçirmeye çalıştığını keşfeder.

Chaos Walking 22 Ocak 2021

Tür: Dram, Bilimkurgu Yönetmen: Doug Liman Oyuncular: Tom Holland, Daisy Ridley, Mads Mikkelsen Todd Hewitt, insanlık için yeni bir umut olan “Yeni Dünya”nın uzak bir gezegeninde yaşamaktadır. İnsanlık için yeni bir umut olması beklenen “Yeni Dünya”, “Noise” adı verilen bir virüs sebebiyle cehenneme döner. Bu virüs ile herkes birbirinin düşüncelerinden parçaları görebilmektedir. Bu virüs pek çok kişiyi getirdiği sonsuz gürültü sebebiyle deliliğe sürüklemiştir. Ancak günün birinde Todd çok önemli bir keşif yapar; Viola isimli bir genç kızla karşılaşır. Viola’nın yanınKASIM-ARALIK 2020

da virüs etkisiz hale gelmektedir. Bu birbirleri ile pek de alakası olmayan ikili, keşfedilmemiş bir gezegende tehlikeli bir maceraya girerler. Tüm düşüncelerin duyulduğu, tüm hareketlerin görüldüğü bu çevrede kaçmaya ve saklanmaya çalışan Todd ve Viola, geride bıraktıkları hayatları ve yeni dünyaları hakkında birçok gerçeği öğreneceklerdir.


Ölmek İçin Zaman Yok 2 Nisan 2021 Tür: Aksiyon, Gerilim, Casusluk Yönetmen: Cary Joji Fukunaga Oyuncular: Daniel Craig, Rami Malek, Léa Seydoux Aktif hizmetten ayrılan Bond, yeni hayatına uyum sağlamaya çalışır. Jamaika’da sakin yaşamının keyfini

8 Ocak 2021 Tür: Dram / Yönetmen: Sam Mendes Oyuncular: George MacKay, Dean-Charles Chapman, Mark Strong

1917, I. Dünya Savaşı sırasında askerlerin hayatını etkileyecek önemde bir mesajı iletmekle görevlendirilen iki askerin hikayesini konu ediyor. I. Dünya Savaşı sırasında Britanya askeri olan Kıdemsiz Onbaşı Schofield ve Kıdemsiz Onbaşı Blake, gerçekleştirilmesi imkansız gibi görünen bir göreve atanır. Görevleri, zamana karşı yarışırken düşman bölgesini geçerek yüzlerce askerin ölümünü engellemek üzere bir mesaj iletmektir. Blake'in kardeşi de kurtarılabilecek askerlerin arasındadır. Bu durumda Blake'i daha da fazla ciddiye alması gereken bir mücadele bekliyordur.

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

1917

çıkarmaya çalışan Bond’un huzuru, CIA’den eski dostu Felix Leiter’ın kendisinden yardım istemesi ile yarıda kalır. Bond’dan kaçırılan bir bilim adamının kurtarılmasına yardım edilmesi beklenir. Sandığından da tehlikeli olan bu işi kabul eden Bond, yeni teknolojilerle silahlanmış, kötü bir adamın peşine düşer.

75

The Midnight Sky 23 Aralık 2020 Tür: Dram, Bilimkurgu Yönetmen: George Clooney Oyuncular: George Clooney, Felicity Jones, Kyle Chandler

Raya ve Son Ejderha 12 Mart 2021 Tür: Animasyon, Fantastik, Macera Yönetmen: Don Hall, Carlos Lopez Estrada Oyuncular: Kelly Marie Tran, Awkwafina Yıllar öncesinde dünyanın dört bir yanında ejderhalar bulunurdu. Ancak şimdi sadece Sisu adında bir ejderhanın var olduğu düşünülmektedir. Raya adında bir savaşçı, Lumandra olarak bilinen bir yerde bulunduğu düşünülen ejderhayı bulmak için macera dolu bir yolculuğa koyulur.

Baba 16 Nisan 2021 Tür: Dram Yönetmen: Florian Zeller Oyuncular: Anthony Hopkins, Olivia Colman, Imogen Poots Baba, yaşlılığı ile başa çıkmaya çalışan bir adamın hikayesini konu ediyor. Yaşlılığın etkilerini gün geçtikçe daha çok hisseden bir adam, bu süreçte yanında olmaya çalışan kızının tüm yardımlarını reddeder. Hayatındaki değişen koşulları anlamaya çalışan adam bu süreçte sevdiklerinden, kendi zihninden hatta gerçekliğinden şüphe duymaya başlar.

Orta yaşlarında olan gökbilimci Augustine, yıllarca gökyüzünü inceleyebilmek için dünyanın uzak noktalarında yaşıyordur. Arctic araştırma merkezine ulaşmasından kısa bir süre sonra, yıkıcı düzeyde olaylar yaşanacak ve araştırma merkezi tahliye edilmek durumunda kalınacaktır ama Augustine, orada kalıp çalışmasına devam etmek ister. Bu süreçte Iris adında gizemli bir çocukla karşılaşır. Iris, radyo dalgalarının sessizleşmesine neden oluyordur. Bu sırada Jupiter’e yolculuğa çıkan Sullivan isimli bir astronot evine geri dönüyordur. Sullivan ve ekibi, uzayın bu kadar derinlerine gidebilen ilk ekiptir. Yolculukları, kontrol ekipleriyle iletişimleri kesildiğinden beri pek de yolunda gitmiyordur. Bu nedenle eve dönüp dönemeyecekleri muammadır. Augustine ve Sullivan’ın yolları bir şekilde kesişecektir.

KASIM-ARALIK 2020


KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

76

Ki tap lık

Yaşlanmaya Vaktim Yok Haldun DORMEN Mona Yayınevi “Bir mum yakmak, tüm dünyayı aydınlatmak demektir. Siz de bildiklerinizi çevrenizle paylaşıp hemen bir mum yakın ve dünyayı aydınlatın,” diyerek yola çıkan Dormen, Yaşlanmaya Vaktim Yok adlı yeni kitabında sanata ve hayata dair tüm deneyimlerini içtenlikle paylaşıyor. Küçük Sahne’de sergilenen Cinayet Var adlı oyundaki dedektif rolüyle ilk kez seyirci karşısına çıkan Haldun Dormen, o günden bugüne dek yüz binlerce kişinin kalbine dokundu; kâh güldürdü kâh ağlattı. Hâlâ ilk günkü gibi coşku ile devam eden sanat yaşamında sergilenecek oyunları, turneleri, TV programları ve yetiştirdiği öğrencileri olunca yaşlanmaya vakit bulamıyor. Bu kadar işi bir arada yürüttüğü için kendisine “Yahu yorulmuyor musun?” diyenlere de “Benim yorulma yeteneğim yok galiba,” diye yanıt veriyor. Onun Erol Günaydın, Altan Erbulak, İsmet Ay, Yıldız Kenter, Semiramis Pekkan, Mustafa Alabora, Göksel Kortay, Nevra Serezli gibi sanatçılarla olan anılarını; İngiltere’de İngilizce oynanan ilk Türk oyunu Nalınlar serüvenini; ilk zamanlarda

2021 Astrolojisi Gahl E. SASSON Butik Yayınevi

Gahl E. Sasson tarafından yazılmış olan bu temel astrolojik rehberi kullanarak, gelecek 12 aya hazırlanın, yılı şimdiden planlayın. Kitap; Kabala, Astroloji, Psikoloji, Tarot ve Mitolojiyi birleştiriyor. Kitabın ilk bölümü, 2021 yılına genel bir bakış sunarken, ikinci bölüm ise her burç için astrolojik eğilimleri detaylandırıyor. Finansal girişimler için hangi günler iyidir? Aşk ve ilişkiler açısından hangi tarihler daha uğurlu? Sağlığınıza ne zaman dikkat etmelisiniz? Merkür retrosu ne zaman gerçekleşecek? Tutulmalar ne zaman yaşanacak ve her burç için ne anlama geliyor? 2021 yılı neden numerolojide 5 sayısıyla ilişkilendirilir ve neden savaşı ve istikrarsızlığı ifade eder? 2020’nin sonunda, Kova burcunda Jüpiter ve Satürn’ün Büyük Kavuşumunu deneyimledik, ancak sadece Şubat 2021’de -yedi gök cismi, Kova’da buluştuğunda- yeni bir çağa geçebileceğiz. 2021’in astrolojik sularında zahmetsizce gezinmenize yardımcı olacak bu yıldız rehberini kaçırmayın. KASIM-ARALIK 2020

oğlunun da kendisi gibi sanayici olmasını isteyen babasının “Ne yaparsan yap en iyisini yap oğlum,” sözünü kendisine ilke edinmesini; “Hayatımda üç kadın sevdim,” dediği üç büyük aşkı ile yaşadıklarını bir solukta okuyacaksınız. “Bu kitabı yazmaktaki asıl maksadım yaşadıklarımı gençlerle paylaşmak ve kapattıkları umut kapılarını onlara yeniden açtırmaktır. Umut varsa hele biraz da azim olursa her şey nasılsa yoluna girecektir. Umutsuz yaşamın hiçbir anlamı, hiçbir rengi yoktur. İnsan umutsuzluk girdabına kapılırsa yok olup gitmesi işten bile değildir. Güler yüzlü umut, her an kapının arkasında sizi beklemektedir.”

Hatırla

Kelimelerin Serüveni Alp PAKSOY Ötüken Neşriyat Bir “imparator,” bir “diktatör,” bir “fabrikatör” ve bir “matador”un nasıl bir bağlantısı var? “Kısa” kelimesi, gerçekten kısa mıdır? Türkiye, Peru, Hindistan, Portekiz ve Amerika nasıl bir krizin(!) içinde? Hiç çaktırmadan anlam değişmesine uğrayan sözcükler hangileridir? Özel isimler nasıl cins isimlere dönüşüp günlük hayatımıza sirayet etti? “Tornavida” sözcüğü “turn a vida” kalıbından mı türemiştir? Mitolojilerden dillere yayılan ve sıklıkla kullanılan kelimeler nelerdir? “Bukalemun” ile “aslan” arasında nasıl bir münasebet olabilir ki? 12 Hayvanlı Türk Takvimi’ne göre yılların özellikleri nelerdir? Cengiz Han ve Camuka, Milano’da hangi “restoran”a gitti? Ampul, brokoli ve selülit arasındaki ilişki nedir? Dilimize yer etmiş yabancı kökenli yüzlerce Türkçeleşmiş kelimenin yer aldığı bu etimolojik macerada kendinizi bir seyyah gibi hissedeceksiniz. Atları bağlayın, geceyi burada geçiriyoruz.


Mutfak Okulu

Büyük Sorular Mütevazı Cevaplar Işıl ÖZ Karakarga Yayınları

Gazeteci-yazar Işıl Öz, bilim dünyasının kapısı çalıyor; bilim ve teknoloji adına merak edilen, aklımızda gezinen ve çoğu zaman cevabını almaktan korktuğumuz pek çok soruya yanıt arıyor: Krizler ve travmalar hayatın kaçınılmaz bir parçası mı? Çiftleşme sonucu oluşan yeni robot nesilleri mi yaratılıyor? Genetik olarak ‘ırk’ kavramının bir tutarlılığı var mı? DNA’mızı değiştirebilir miyiz?Zırva bir fikrin başarılı olması için ne gerekir? Esrar bağımlılık yapar mı? Tıbbın alternatifi var mı? Dünyayı hayvanların gözüyle görebilmek mümkün mü? Bir hapla kalp iyileşebilir mi? Mutluluk öğrenilebilen bir şey mi? Alanında uzman isimlerin kapısını çalan Işıl Öz, Büyük Sorular, Mütevazı Cevaplar’da bilimsel ve teknolojik gelişmelerin akademik ve gündelik yaşama etkisi ve merak edilen daha pek çok sorunun cevabını keşfe çıkıyor.

‘’... bu sınıftaki beş öğrencinin beşi de aynı derecede umutsuz vakalardı. Sadece beş kişi, çok daha kalabalık sınıflardakilerin toplamından daha fazla sorun yaratmayı beceriyorlardı. ‘Hepsi birbirinden beter!’ diye düşündü . ‘Herkes kendi derdinde. Yemek okulu değil, psikiyatri kliniği sanki canına yandığım!’” Kendine hayran, filmlerdeki gibi bir şefle evlenmek peşindeki İnci; hayal insanı, sakar Mustafa; yaptığı sıkı rejim sonucu verdiği kiloları tekrar almaktan ölesiye korkan, terfi bekleyen Fikret; sıkıntılı Hülya; kendi kendisiyle

Aile

Maria PUZO / E Yayınları

Alexander, “Biz bir aileyiz,” dedi çocuklarına. “Bir ailenin sadakati her şeyden ve herkesten önce gelmelidir. Birbirimizden haberdar olmalıyız, birbirimizi korumalıyız ve en önemlisi de birbirimize bağlı olmalıyız. Çünkü eğer bu sorumluluğu şerefimizle yerine getirirsek, asla mağlup olmayız. Ama eğer bu sadakatte bir tereddüdümüz olursa, hep beraber mahvoluruz.” Aile nedir? Mario Puzo bu soruyu ilk önce dönüm noktası olan en çok satan kitabı unutulmaz Baba romanında yanıtlamıştır; Corleone ailesini yaratarak kan bağı kavramını sonsuza dek yeniden tanımlamıştır. Otuz yıl sonra, Puzo’nun bu konuyla ilgili en son görüşleri olağanüstü meslek yaşamını tamamlayan, İtalyan tarihinin en büyük suç ailelerinden biri olan Borgiaları anlattığı bu romanda görülüyor.

İnsansız Dünya Transhümanizm Ahmet DAĞ / Ketebe Yayınları

Teknik-sanayi-teknoloji süreçlerini yaşayan insanlık, bu süreçlerin devamı ve toplamı olan siber teknolojikleşmeyi yaşamaktadır. İçinde; yapay zekâ uygulamaları ve otomasyon çalışmalarını barındıran bu sürecin adı transhümanizmdir. Darwinci evrimcilik, evrimci biyoloji ve psikolojiden beslenen ikinci bir Aydınlanma türü olarak kabul edilen transhümanizm, insanı yalnızca nöro biyo/fizyolojik ve genomik çalışmalarla biyolojik’ten biyonik’liğe evriltmekle kalmayan, insanın içinde yaşadığı çevreyi de dönüştüren bir harekettir. Transhümanizmle akıllı şehirlerin, sürücüsüz arabaların ve robotik aletlerin

konuşup duran, yalnız Süheyla Hanım; teselliyi alkolde arayan, her bakımdan “düşmüş bir yıldız şef ” olan Ahmet; “aşçı yamağı” Tekin... Rastlantılar sonucu bir “mutfak okulu”nda bir araya gelmiş, her biri kendine özgü derde, şikâyete, özleme, hayale, mutluluğa, mutsuzluğa sahip yedi kişi... Güzin Yalın, Mutfak Okulu’nda türlü insan tiplerinin renkli bir manzarasını sunmakla kalmıyor, hem yemek yapmanın kimileri için iyileştirici ve teskin edici etkisini gösteriyor hem de geçmişle hesaplaşmanın zorluklarını sezdiriyor... Hayatın içinden leziz bir mutfak hikâyesi...

var olduğu hatta egemen olduğu bir dünya inşa edilme amacındadır. Yalnızca bununla yetinilmeyen bu süreç, uzaya yolculuk ve uzayda koloni oluşturma gibi amaçlar da barındırmaktadır. 21. yy.’da insanlık, daha önce hiç yaşamadığı bir tecrübeyi yaşayacak gibi görünmektedir. Yapay zekânın katalizör olduğu transhümanizm, evrimciliği de arkasına alarak dünyayı ve insanı ciddi dönüştürme hareketi olma özelliğini taşımaktadır. Yaşlanmaya, hastalığa, biyolojik kusurlara karşı üstün gelme çabası içinde olan insan, acısız ve mutlu bir varlık kılmak amacı taşıdığı kendi nesli için yalıtılmış ve acısız bir dünya inşa etme amacındadır.

Reklam İkna ve İdeoloji Mustafa C. SADAKAOĞLU Kriter Yayınevi

R

eklam endüstrisinin genel ekonomi içinde büyüyen hacmi ve reklamların tüketici tercihleri üzerinde artan etkisi büyük oranda geçtiğimiz yüzyıl gerçekleşen iktisadi ilerleme ya da kitlesel üretim süreçlerinde kaydedilen bir dizi sıçramayla açıklanabilir. Ancak kültürel birer seyirlik olarak reklamlar, gösterime girdikleri döneme özgü iktisadi koşulların yanı sıra toplumsal ve siyasal kodların anlamlandırılmasında çok önemli işlevlere sahiptir. Modern dünyada reklamlar, bilim ve sanat arasında konumlandığı benzersiz yerden, sahip olduğu yaratıcılık ve bilgi birikiminden beslenerek üretmekte olduğu içerikleri büyük bir iştahla gündelik hayata dahil etmektedir. Bu nedenle kitap, reklamların ikna ve ideoloji olgularıyla karşılıklı ilişkisini tarihsel bütünlük içinde ele almakta ve reklam olgusunu iktisadi olduğu kadar politik ve kültürel yönelimleri göz ardı etmeden tartışmaktadır.

KASIM-ARALIK 2020

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

Güzin YALIN İletişim Yayıncılık

77


KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

Burç, insanın doğum anında Güneş'in hangi pozisyonda olduğunu gösteren göksel bir alanın sembolik ifadesidir. Eğer doğduğunuz noktadan gökyüzüne, Güneş’e doğru hayali bir çizgi çizer ve bu çizgiyi sonsuza doğru uzatırsanız, bu çizginin bir burca ulaştığını görürsünüz. Duygu ve düşüncelerimize yön veren burçların yorumları uzmanlar tarafından yorumlanıyor. Aşk para gibi bir çok beklentinin analizi olan burçların 2020 yılı Kasım ayındaki yorumları belli oldu. Aralık ayına özel tüm burçların aşk ve para yorumlarını sizler için araştırdık.

İş ve sosyal çevrenin gelişim göstereceği bir yıl olacak. Bu alanlarda konumları ve statüleri değişebilir. Ayrıca hayattan alacakları dersler önemli olabilir ayrıca disiplinli olmaları gerekmektedir. Yılın başında iyi bir görünümde olsalar da Mart ve Nisan aylarında dikkatli olmak zorundalar. Bu yıl ekonomiye bağlı bir çevresel gelişim ve zor bir iletişim süreci yaşayabilirler. Yaz ve sonbaharda ise gündemleri değişmeye başlayacaktır.

Boğa burçları hayatlarındaki değişimin başladığını hissedecekler ve kariyerleri için yeni yollar keşfedebilecekleri bir yılda olacaklar. Fakat fazla açılmamalarında fayda var. Bu yılın en aktif burcu olarak oldukça zor bir yılı yaşayacaklar aynı zamanda. Beklenmedik pek çok gelişme boğaları bir şeyleri değiştirmeye zorlayabilir. Yıl içinde sırasıyla her konuda testten geçerek büyük bir kurgusal dönemi tamamlayabilirler. Bununla birlikte yaz aylarında daha rahat ve pozitif olabileceklerdir.

78

Pek çok alanda kontrollerinde olmayacak kurgular söz konusu olabilir. Sürpriz gelişmelere bu yıl hazırlıklı olmalılar. İç dünyalarındaki değişim ve yeni bakış açılarının yanında daha fırtınalı duygu durumları da yaratabilir. Bu yıl gökyüzü Mayıs ayında onlar için pozitif görünüm verirken Haziran ayına dikkat etmeliler ve karışıklıklara hazırlıklı olmalılar.

Evlilik ve ruhsal gelişimleri açısından pek çok önemli gelişmenin bir arada yaşanacağı bir yıl olacaktır. Kendi döngülerindeki olay gelişimlerine bu yıl biraz daha dikkat etmeleri gerekebilir. Bu yıl zorlu süreç daha çok yaz aylarında gelecektir. Evliliklerine ve paylaşım alanlarına dikkat etmelerinde fayda var. Oldukça gergin olabilirler. Mayıs ayında ise şanslı bir döneme sahip olacaklar.

Bu yıl aslanlar kariyerlerinde farklı yönleri denemek isteyebilirler ve yeni yollar karşılarına çıkabilir. Bu değişim onlara gayet iyi gelecektir. Ayrıca sosyal çevrelerinde de hızlı bir değişim süreci yaşanabilir. Yaz ayları bu yıl için gayet iyi olabilir fakat sonbahara özellikle dikkat etmeleri gerekecektir. Yakın aile ve çevre ilişkilerinde fazla zorlayıcı Temmuz ayında şanslı görünümdeler.

KASIM-ARALIK 2020


Hayatlarının dengeli kalmasına emek harcamalı, çalışma koşulları ve sağlık açısından ise dikkatli olmaları gerekiyor. Bu açılardan yoğun bir yıl olacaktır. Ayrıca hayata bakış açıları, inandığı şeyler seyahatler ve hayatlarına girecek yeni insanlar açısından son derece değişken bir yılda diyebiliriz. Ağustos ve Eylül aylarında karışıklıklar çokça olabilir bu döneme dikkat etmelerinde fayda var.

Akrep burçlarının evliliklerine dair koşullar geçen yıl değişmeye başlamıştı. Bu yıl ailevi meselelerde baskı altında kalabilirler ve evlilikleri daha sert süreçlerden geçebilir fakat bir taraftan da şanslarının yardım edeceği gelişmeleri yaşayabilirler. Özellikle sonbahar ve kış dönemlerindeki tutumlarına önem vermeleri gerekebilir. İlkbahar ve yaz döneminde daha iyi olabilirler.

İletişim açısından ve hayat ritimleri konusunda yoğun bir sene olacak. Sağlık açısından kendilerine önem vermeleri gerekiyor. Bu sene sonbahar ve kış aylarında önemli gelişmeler yaşanabilir. İletişime ve yaşam koşullarına dikkat etmeleri gerekli stres bu yıl daha zarar verici bir yere sahip olabilir. Yıl içinde değişik dönemlerde şanslı anları ve fırsatları değerlendirmeleri önemli olacaktır.

Maddi kaynaklar ana gelir grupları ve bu noktada yapmış oldukları yatırımlarda pek çok hareketlenme olabilir. Duygusal yaşamları da oldukça hareketli geçebilir. Geçen yılın önemli burçlarından olan oğlaklar bu yılda özellikle kısıtlama ve ekonomik açıdan başı çekiyor olabilirler. Geçen yılın büyük yoğunluğu yok ama özellikle sert açılara maruz kalmaları onları yormaya devam edecektir.

Bu yıl kovaların en şanslı yılları pek çok konuda gelişebilirler ve ilerleme sağlayabilirler. Bununla birlikte çalışma azimleri ve gayretleri de bu konuda belirleyici olacaktır. Ayrıca bu yılın en aktif burcu konumunda pek çok olay yaşayabilirler. Hayatlarındaki önemli bir dönüşümü de yaşayacaklar diyebiliriz. Yılın büyük bir bölümünde sert ve karışık bir görünümdeler fakat büyük gelişmelerle birlikte hayatlarındaki önemli ve olumlu gelişmeleri de görebilecekler. Şans tüm koşullara pozitif etkileşimde getirebilir.

Hayatlarındaki içsel enerjilerini daha yükseğe taşıyabilirler. Değişimlere ayak uydurmalı ve direnmemeleri gerekmektedir. Şanslı olacakları dönemlerde pek çok alanda ilerleme sağlayabilirler. Bahar ve yaz aylarında şanları daha iyi olacaktır. Bu yıl burç olarak aktif bir konumdalar. Sonbahar ve kış aylarına biraz daha dikkat edebilirler.

KASIM-ARALIK 2020

KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

Bu yıl duygusal yaşamlarına dair olay örgüleri daha hızlı gelişmeye başlayabilir. Bir taraftan şanslılar bir taraftan da dikkatli olmaları gerekmektedir. Kendilerini kimi noktalar da durdurmaları gerekiyor ve bazı olayları da sabırla karşılayabilmeliler. Bununla birlikte iç dünyalarında ve spritüal alanda pek çok şey yaşayabilirler. Ekim ve Kasım aylarında zorlanabilirler. 2021 yılı terazilere son derece değişik gelebilir.

79


6 yılı aşkın sizlerle birlikte...

Nice mutlu yıllara, hoşgeldin 2021


KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM DERGİSİ

2

Garantiniz Çeşmeliler ile uzasın, keyfiniz sürsün. Yeni bir Mercedes-Benz sahibi olan herkes, kilometre sınırı olmadan 4 yıl garantiden ücretsiz yararlanıyor. Dilerse %20’ye varan indirim avantajıyla garanti süresini 5 yıla tamamlıyor. Siz de garanti sürenizi şimdiden uzatın, kârlı çıkın.

Çeşmeliler

Çeşmeliler Koll.Şti. Halil İbrahim Deniz ve Ortakları Mercedes-Benz Türk A.Ş. Yetkili Servisi Akçeşme Mah. Menderes Bulvarı No: 146 Merkezefendi, Denizli Telefon 0258 371 78 78 Faks 0258 371 31 04

KASIM-ARALIK 2020

www.mercedes-benz.com.tr


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.