2019 MART NİSAN
ROMEO VE JULIET’İN
ÖLÜMSÜZ AŞKI
SALVADOR DALİ
YEREL SEÇİMLERE YAKLAŞIRKEN DTO’DAN KONUT DESTEĞİ DENİB AKADEMİ
D Ü Ğ Ü N , N İ ŞA N , Ö Z E L G Ü N V E O R G A N İ Z AS YO N L A R I N I Z DA
hizmetinizdeyiz!
Antalya yolu üzeri Süleyman Demirel Bulv. No:27 (Kınıklı Pekdemir Soyner karşısı) Pamukkale / DENİZLİ 0258 269 27 99
E V V E İ Ş Y E R L E R İ N İ Z E D E Ğ E R K ATA N Ü R Ü N L E R . . .
HAYALİNİZİ HAYATA GEÇİRMENİZ İÇİN BEKLİYORUZ.
Mutluluğun Adresi BÜKE YAPI MARKET İNŞAAT TAAH.SAN.TİC.LTD.ŞTİ 0546 825 53 34 | 0258 265 38 38 | 0258 262 38 38 Hacıkaplanlar Mah. Hürrİyet Cd. No:3 Merkez / DENİZLİ
içinizdeki güzellik
saçınıza yansısın!
MİCROBLADİNG KİRPİK LIFTING PUDRALAMA VIP GELİN PAKETİ PROFESYONEL MAKYAJ
TUĞÇE
TETİK
GÖKHAN TETİK
0 (258) 241 04 34
KIBRIS ŞEHİTLERİ CADDESİ / DENİZLİ
www.saloonpassionis.com saloonpassionis
EDİTÖRDEN…
ENERJİNİZ HİÇ BİTMESİN! art kapıdan baktırır kazma kürek yaktırır sözünü boşuna söylememiş atalarımız. Şubat’ta bahar havası yaşarken Mart’ın ilk günlerinde karla karşılaştık. Havalar soğuk olsa da günler uzamaya başladı ve kışın o kasvetli havasından çıkalım artık. Havadaki kasvet ister istemez ruh halimize de yansıyor. Bu da enerjimizi düşürüyor. Birkaç hafta sonra artık bahara kucak açacağız, tabiatın yeniden uyanışına şahitlik edeceğiz. Ne ümitli, ne şahane, süprizlerle dolu bir mevsimdir ilkbahar. Bu yüzden enerjimiz düşmesin ve canlanalım. STİLL LİFE DERGİSİ neden bu kadar dinamik ve pozitif enerjiyle dolu biliyor musunuz? Çünkü biz öyleyiz. Dergimizi hazırlayan ekip koşullar ne olursa olsun güne gülümseyerek başlayan, işini aşkla yapan, çalışmaktan keyif alan insanlardan oluşuyor. Ve dergimiz neden bu kadar eğlenceli biliyor musunuz? Çünkü biz eğlenceli bir ekibiz. Hayata gülümseyerek bakıyoruz. Eksileri artıya çevirerek hayatın tadını çıkartmaya çalışıyoruz.
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
M
Ne demiş büyüklerimiz; “Hangi pencereden baktığınla ilgilidir hayatın sana sundukları. Ya tebessüm ettirir, ya isyan.”
4
O halde ne yapıyoruz; güne gülümseyerek başlıyoruz. Olmuyorsa baktığımız penceremizi değiştiriyoruz. Bu sayımız umarım bize geldiği kadar size de eğlenceli ve keyifli gelir. Bahara merhaba dediğimiz bu sayımızda neler yok ki? Detaylarını iç sayfalarımızda bulacağınız konu başlıklarımızdan bazıları: Yaklaşan yerel seçimlerin Pamukkale Belediye Başkan Adayları, Denizli İhracatçılar Birliği ve Denizli Ticaret Odası’nın faaliyetleri, Olmazsa olmaz moda sayfamız ve stil konusunda küçük tüyolar,
Binnur OLCAYTÜRKAN @binnur. olcayturkan
Mart’ın güzel enerjisiyle Nevruz ve Kadınlar Günü, Ölümsüz aşkın sembolü Romeo ve Juliet’in acıklı hikayesi, Deli mi yoksa dahi mi karar verilemeyen çılgın ressam Dali, Bol bol gezi, dosya haberleri, kitap ve sinema alternatifleri, yıldız falınız ve çok daha fazlası... Ve elbette her sayıda olduğu gibi bu sayıda da bizleri yalnız bırakmayan değerli yazarlarımız; Uz. Klinik Psikolog Fatma Kurt, Cemal Ataman, Didem Saraçel, Emrah Varol, Psikolojik Danışman Kemal Tuncer, Savaş Ünlü, Dr. Hakan Türkoğlu, Dr. Mimar Halit Coza, Diş Hekimi Hamdi Özdemir ve Fotoğraf Sanatçısı Cenk Çatalok... Bir sonraki Still Life’da buluşmak dileğiyle sevgiler...
9,4
İÇİNDEKİLER
İKİ AYLIK YEREL SÜRELİ YAYIN YIL: 5 SAYI:25 MART-NİSAN 2019
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
İmtiyaz Sahibi Binnur OLCAYTÜRKAN
6
10 EGEBİL OKULLARINDAN BİR İLK: OKULHANE MODELİ
14 0-6 YAŞ ÇOCUKLARDA DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Burak KUTLUĞ Editör Binnur OLCAYTÜRKAN Pazarlama Burak KUTLUĞ Katkıda Bulunanlar Cemal Ataman Abdil Yaşaroğlu Emrah Varol Psikolojik Danışman Kemal Tuncer Ümit Bilgiç Mimar Halit Coza Diş Hekimi Hamdi Özdemir Nilüfer Bayrak Didem Saraçel Savaş Ünlü Mehmet Selçuk
26 DENİZLİ TİCARET ODASI’NDAN HERKES İÇİN KONUT DESTEĞİ KAMPANYASI
Hukuk Danışmanı Av. Evrim BAŞEREN Kapak ve Sayfa Tasarım Burak KUTLUĞ Adres İstiklal Mah. 1170 Sk. No:18 D:2 DENİZLİ Telefon: 0 545 767 05 47
BASIM YERİ Gülermat Matbaacılık 5619 Sok. No:6 Meriç Mh. Çamdibi - Bornova - IZMIR Tel: 0232 433 61 33 www. gulermat. com Still Life Dergisi basın yayın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir. Köşe yazılarının sorumluluğu yazarına aittir. Still Life Dergisi basın yayın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir.
20 NEVRUZ - Emrah Varol-
22 ERKEK ADAM AĞLAMAZ MI? - Kemal Tuncer -
32 DENİB AKADEMİ DIŞ TİCARETTE KOLAYLAŞTIRICI İŞLEMLER AKILLI SINIRLAR AKILLI GÜMRÜKLER PANELİ
46
34 5 BİN YILLIK AŞK HİKAYESİ: ROMEO VE JULIET
50 UMRE: KALBİN HUZURU - Emrah Varol -
52 EN MODA DİYET: GARDIROP DİYETİ !
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
MERZİFON 4. KİTAP FUARI - Savaş Ünlü?
7
66 YEREL SEÇİMLERE YAKLAŞIRKEN - Halit Coza -
38 ÖNCE MİLLET ÖNCE MEMLEKET
62 ALIŞILMIŞIN DIŞINDA BİR SANATÇI: SALVADOR DALİ
42 PAMUKKALE BİR DÜNYA KENTİ OLACAK
70 1 NİSAN: BİR KAHKAHA “BİR KALEM PİRZOLA” M A RT- N İ S A N 2 0 1 9
8
M A RT- N İ S A N 2 0 1 9
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
9
M A RT- N İ S A N 2 0 1 9
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
EGEBİL OKULLARI’NDEN EĞİTİMDE BİR İLK
“OKULHANE MODELİ” Bilnet Okulları, yeni geliştirdikleri “Okulhane Modeli”nin tanıtımı için Denizli Gazeteciler Cemiyeti’nde bir basın toplantısı düzenledi. Toplantıda konuşan Bilnet ve Egebil Okulları CEO’su Faruk Tatar: “Okulhane Modeli” ile Türkiye’ye yeni bir okulculuk anlayışı getiriyoruz” dedi.
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
A
10
NAOKULUNDAN LİSEYE KADAR BÜTÜNCÜL BİR EĞİTİM ANLAYIŞI Eğitimde daha fazla fırsat eşitliği yaratabilmek ve kaliteli eğitimi birçok noktaya ulaştırmak amacıyla yola çıkan Bilnet Okulları, 17 yerleşkesi ile göstermiş olduğu başarısına yeni okul markası ve yeni modeliyle devam ediyor. Türkiye’de her çocuğun kaliteli eğitim alma hakkı olduğuna inanan Bilnet Okulları, yeni okul markası Egebil Okulları ile öğrencilerin sınavlara hazırlık sürecinde ek öğretim hizmetine ihtiyaç duymadan onları geleceğe hazırlamak üzere yola çıkıyor. Egebil Okulları, 2019-2020 öğretim yılında “Herkes İçin Başarı” ilkesiyle anaokulundan liseye her kademede öğretim hizmeti vermeye başlayacak. “OKULHANE” BİR TÜRKİYE PROJESİDİR Denizli Egebil Lisesi tanıtım toplantısında konuşan Bilnet ve Egebil Okulları CEO’su Faruk Tatar: “Memleketimizin aydınlık geleceği için eğitime yatırım yapmaya devam ediyoruz. Özel öğretim sektörünün bugüne kadar temel sorunu kurumların tek bir eğitim tasarımı üzerinden hareket etmesiydi. Velilerin gelir durumu, ihtiyaçları ve eğitim kurumlarından beklentilerinin farklılık gösterdiği ülkemizde, tek tip bir modelle eğitim verildi. Bu eğitim sistemi ile doğan boşluğu dershaneler, özel öğretim kursları ve etüt merkezleri doldurdu. Bizler “Okulhane Modeli” ile Türkiye’ye yeni bir okulculuk anlayışı getiriyoruz. En değerli varlığımız olan çocuklarımızı yetiştirirken, onları bir Türkiye gerçeği olan sınavlara da yormadan hazırlayacağız. Aynı zamanda İngilizce yeterliliğe ulaşacak çocuklarımıza; destek hizmetlerinde beslenme, güvenlik gibi kavramlardan ödün vermeden öğretim hizmeti vereceğiz. Ek öğretim hizmetine ihtiyaç duymadan öğrencilerimizin tüm ihtiyacını karşılayacak olan Okulhane Modeli ile Türkiye’yi M A RT- N İ S A N 2 0 1 9
hazırlarken; bireysel ihtiyaç odaklı rehberlik hizmeti ile onların akademik başarısını destekleyip; Türkiye çapında ölçme-değerlendirme ile onları sınavlara da hazırlayacağız” şeklinde devam etti
kucaklayarak eğitimde daha fazla fırsat eşitliği yaratmaya devam edeceğiz” dedi. “HERKES İÇİN BAŞARI” Faruk Tatar yaptığı açıklamalara: “Çocuklarımıza daha iyi bir dünya bırakmak istiyorsak, onları öncelikle geleceğin dünyasına iyi bir şekilde hazırlamalıyız. Bunun yolu da eğitimden geçiyor. “Herkes için başarı” ilkesi ile çıktığımız bu yolda anaokulundan liseye kadar geliştirdiğimiz “Okulhane Modeli”mizde, “Birey Yetiştirme Programı” ile öğrencilerimizi ilkokula
YENİ OKUL MODELİ: OKULHANE Tanıtım toplantısında açılış konuşmasını gerçekleştiren Egebil Okulları Denizli Yerleşkesi Kurucu Temsilcisi Baki Bağadır: “Denizli eğitim-öğretim sektöründe 15 yıllık deneyim ve eğitim birikimini Egebil Okulları’nın yeni okul tasarımı ile birleştirmenin haklı gururunu yaşıyoruz. Denizli’ye kazandıracağımız lisemizle öğrencilerimizi bir yandan sınava hazırlarken diğer yandan da hayata hazırlayacağız. Konu anlatımlı kitaplar, yoğun denemeler ve yaprak testlerin yanında bireysel takip ve geribildirimi amaçlayan rehberlik modelimiz ile öğrencilerimizi, entegre ve donanımlı bir şekilde sınavlara hazırlamayı amaçlıyoruz. Egebil Okulları olarak 2019-2020 öğretim yılında Anadolu Lisemizle kapılarımızı tüm Denizli halkına açıyoruz” dedi.
Cemal Ataman
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
GECE YÜRÜYÜŞÜ
12
Laodikya’da Gün Batımı, Pamukkale’de Gece Yürüyüşü” sloganıyla gelmişti gezi haberi. Aslında bu tür gezilere gitmiyordu. Uzun yürüyüşleri hem sevmez hem de yürüyemezdi fazla. İkinci kez katılacaktı bu grubun etkinliğine. Arkadaşı öyle çok ısrar etmişti ki kıramamıştı. Otuz kişilik arabaya bindiklerinde çoktan pişman olmuştu geldiğine. Grupta herkes birbirini çok iyi tanıyor ve çok rahat konuşuyordu. Güzel esprilerin yanısıra çok bayatları da geliyor ve canını sıkıyordu. Bu gün içinde bir sıkıntı vardı zaten. Sabahtan beri iyi hissetmiyordu kendini. Bazen sessizlik ister ya insan, işte o durumdaydı. Şimdi evinde olmalı, salonda televizyonu bile açmadan kendini dinlemeliydi. Ne yazık ki olan olmuş yola çıkmıştı bir kere. Arkadaşı Aylin de sıkıntısını anlamış olmalıydı. “Sana söylüyorum kızım duymuyor musun beni?” dediğinde şaşkınlıkla bakmıştı. Meğer üçüncü seslenişiymiş arkadaşının. Canı konuşmak da istemiyordu ama mecburen konuşmaya başladı. Arabada her kafadan bir ses çıkıyordu zaten. En iyisi kulaklığı takıp müzik dinlemekti. Nasıl akıl edememişti şimdiye kadar. Bütün gürültü patırtıdan, soğuk esprilerden uzak olurdu böylece. Kulaklığını taktı, gözlerini de kapayınca bu dünyadan koptu. Oh be dünya varmış, diye düşündü. Ne kadar zaman geçtiyse aradan, arkadaşının dokunmasıyla gözlerini açtı. Herkes arabadan iniyordu. Laodikya’ya gelmişlerdi. İstemeye istemeye indi arabadan. Serin esen rüzgarın kendine iyi geldiğini hissetti ve hafifçe gülümsedi farkına varmadan. Aylin: “Bakıyorum keyfin yerine geldi.” deyince ona da gülümseyerek baktı ve başıyla onay verdi. Kalabalığın arkasından yürümeye başladılar. Güliz, Aylin’in elini tuttu ve usulca: “Yavaş ol, biz ayrı takılalım.” dedi. Aylin gülümseyerek onayladı arkadaşını ve bir süre beklediler. Sütunların arasından güneşin batışı muhteşem görünüyordu. Nefeslerini tutup izlediler gün batımını. Grup uzaktaydı ve sesleri gelmiyordu. Kalabalık onlara yaklaşırken arabaya yöneldiler. Güliz kendine gelmişti. Şimdi daha iyi hissediyordu kendini. Can arkadaşıyla her yere giderdi aslında. Sevgiyle bakıp gülümsedi. Arkadaşı da aynı şekilde baktı ona. Tekrar yola koyuldular arabayla. Kuzey Kapısı’na M A RT- N İ S A N 2 0 1 9
gelince indiler arabadan. Buradan travertenlere kadar yürüyecekler, sonra da göl kıyısına ineceklerdi. Gişelere yöneldiler. Bilet almaları gerekiyordu. Bilet alınırdı, alınırdı ama elli liraya da alınmazdı. Devlet vatandaşını kazıklıyordu resmen. Bu para Denizli’de kalmıyor doğrudan başkalarının cebine gidiyordu. Bu çok can sıkıcıydı. İnsanın bir misafiri gelse gezdirmek istese servet ödeyecekti. Ailecek gelinse de aynı şey olacaktı. Biletler alındı yola düşüldü. Arkada gün ışığı azalırken akşam karanlığı da geliyorum, diyordu. Hierapolis’in anıt mezarlarının yanından geçip travertenlere ulaşıldı. Ayakkabılar ve çoraplar aceleyle çıkarılıp ayaklar sıcak sularla buluşturuldu. Fotoğraflar çekildi. Travertenlerin görünüşü muhteşemdi. Aşağıda gölün görünüşü de muhteşemdi. Ekipbaşı: “Haydi arkadaşlar aşağıya inmeye başlıyoruz.” deyince bir korku düştü Güliz’in yüreğine. Aşağıya nasıl inecekti, aşağıya nasıl bakacaktı? Niye gelmişti buraya? Yükseklik korkusunu nasıl unutmuştu? Herkes yürümeye başladı ama o kalakaldı olduğu yerde. Aylin de gitmişti. Allahım ben şimdi ne yaparım, ne yaparım? Geri de dönemem, Aylin de gitti, diye düşünürken bir ses duydu yanında. Gruptan bir bey sesleniyordu: “Haydi, gelmiyor musunuz?” – “Be... ben gelemem.” “Nasıl, neden gelemezsiniz?” – “Bende yükseklik korkusu var.” – “Merak etmeyin ben yardımcı olurum size.” Hiç tanımadığı adamın elinden tuttu. Kah suların içinden kah havuzların içinden yavaş yavaş, konuşa konuşa indiler göle. Ama adam ona neler anlattı, kendisi ne cevaplar verdi hiçbiri aklında kalmadı. Amacı sadece düşmeden aşağıya inmekti. Onu da başarmıştı. Bu adamı, bu kurtarıcıyı Allah göndermişti sanki. Kahramanıydı bu adam. Aylin’i oracıkta dövmeliydi. Kendisini buralara getirmiş ve yalnız bırakmıştı. Bir de kulağına fısıldamaz mı: “Kız nereden buldun bu yakışıklıyı?” Bilse yakışıklı makışıklı görecek gözü olmadığını. İlk kez dikkatle bakmıştı adama. Gerçekten çok yakışıklıydı adam. Çok da kibardı. Hiçbir yanlış hareketi olmamıştı yol boyunca. Bu adama binlerce milyonlarca teşekkür borçluydu. Oysa adını bile bilmiyordu daha. Halbuki söylemişti adını ama anlamamıştı o korkusunun içinde. Neyse öğ-
renirdi nasıl olsa. – “Ben sana gösteririm.” – “Ne oluyor kızım sana” - “Beni yükseklik korkumla buralara getirdin, sonra da bırakıp gittin. Bu arkadaş olmasaydı kalmıştım oralarda.” Kemal, şaşırmıştı kadının ilk halini görünce. O güzel, neşeli kadın donup kalmıştı. Heykel gibi kaskatı duruyordu. Gözlerini de kapatmıştı. Bir terslik olduğu belliydi. Önce tereddüt etmişti. Ama kadın durumunu anlatınca “iyi ki” demişti. Gerçekten yardıma ihtiyacı olduğunu düşünmüştü. Güliz, durup durup teşekkür ediyordu. Sonunda dayanamadı teşekkür etmeyi yasakladı Kemal. Göl kıyısında saatlerce sohbet ettiler Güliz, Kemal ve Aylin. Bu arada telefon numaraları alındı fotoğraf gönderimi için. Dönüş sanki çok hızlı oldu. İyi geceler dilekleriyle ayrıldılar. Nasıl teşekkür etmeliydi Güliz Kemal’e? Bir daha nerede görecekti? Bazen “dünya çok küçük” der ya insan, doğrudur. Bir kafenin girişinde karşılaşıverdiler. Hal hatır sormalardan sonra bir kahve içimi için oturdular. Laf lafı açıp konuşurlarken zamanın nasıl aktığını bilemediler. Akşam Aylin telefonun ucundaydı. – “Bak kızım Güliz, sizi gördüm. Kızım o ne elektrik öyle. Şimşekler çakıyordu aranızda.” “Saçmalama” dese de kendini sorguladı Güliz. Galiba bir şeyler vardı. Zamana bırakmalıydı. Adı konurdu er geç. Önce bir iki telefon konuşması, sonra mesajlar… Evet adı konmuştu. Kurtarıcısına, kahramanına aşık olmuştu. Kurtarıcı da bağımlısı olmuştu onun. Şimdi Pamukkale’ye gidiyorlar ama travertenlere çıkmak yok. Göl kıyısı yetiyor onlara. Laodikya’da günbatımını izliyorlar önce. Onlar şimdi evli ve çok mutlu.
YILDIZ A SİGORT
4 /2 7 DA Z I IN
YAN
HER ŞEYİN BAŞI SAĞLIK! YILDIZ SİGORTA İLE HEM SAĞLIĞINIZI HEM DE BÜTÇENİZİ KORUYUN!
Bireysel sağlık sigortası ile sizin ve ailenizin karşılaşacağı kaza veya hastalıkların yurtiçinde yada yurtdışında tedavisi için gereken masrafları karşılamaktadır. Yurtiçinde ve yurtdışında anlaşmalı sağlık kuruluşlarımızda gerçekleşecek teminat kapsamındaki sağlık harcamalarınız sizin yerinize sağlık sigortanız tarafından doğrudan ödenmektedir. SAĞLIK SİGORTASI’NDAN YARARLANMANIZ İÇİN YILDIZ SİGORTA 7/24 YANINIZDA...
Sırakapılar Mh. 1583 Sk. Hikmet Bey İş Merkezi No: 28 K:2 D:9 DENİZLİ
Tel: 0258 265 99 61 Faks: 0258 241 66 08 info@yildizsigorta.com | www.yildizsigorta.com
FATMA KURT
PSİKOLOJİ
UZMAN KLİNİK PSİKOLOG
ÖZGEÇMİŞ 1992 yılında doğdu. 2015 yılında İstanbul Aydın Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü’nü bitirdi. 2018 yılında Üsküdar Üniversitesi Klinik Psikoloji Bölümünde “Üniversite Öğrencilerinde Akıllı Telefon Kullanım Bozukluğu ve Çocukluk Çağı Travması ve Dürtüsellik İlişkisi” üzerine tez çalışmasını tamamladı. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına bağlı olan Denizli Pamukkale Sosyal Hizmet Merkezi Müdürlüğünde KİOÇ (Korunmaya İhtiyacı Olan Çocuklar)
14
kapsamında Nisan 2016’da görevine başlayarak; madde kullanan, cinsel istismara uğrayan, intihara teşebbüs eden, suça sürüklenen çocuklar hakkında sosyal inceleme ve raporlama alanında görev aldı. Temmuz 2018’de görevinden ayrılarak Çocuk ve Ergen Psikiyatristi Uzman Doktor Figen ŞEN KÖSEM’in muayenehanesinde danışan kabulüne devam etmektedir. Çalışma alanları arasında Çocuk-Ergen-Yetişkin-Aile Psikolojisi ve Havacılık Psikolojisi üzerine aktif olarak çalışmalarını sürdürmektedir.
0-6 YAŞ ÇOCUKLARDA DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI -6 Yaş aralığı bireyin gelişimindeki temel yapı taşlarının yer aldığı en önemli dönemleri kapsamaktadır. Bu dönemde fiziksel, zihinsel, sosyal, dil ve kişilik gelişimi yer almaktadır. Bireyin bu yıllardaki öğrenmiş olduğu kazanımlar ilerleyen yaşantısını da etkilemektedir. Bu kritik dönemde çocuğun ailesi, bakımını sağlayan kişi, sosyal çevre, di-
0
ğer aile üyeleri ve çocukla iletişimde olan eğitimciler de çocuğun gelişim basamakları sırasında olumlu ya da olumsuz izler bırakabilirler. Yapılan çalışmalarda 0-6 yaş döneminde yaşanan travmatik olaylar ya da öğrenilen davranış ve tutumların ilerleyen yaşlarda kişinin kişilik gelişimine, davranış ve tutumlarına, yaşamındaki inanç ve değerlerine dek büyük çapta etkisini sürdürmektedir.
PEKİ BU DÖNEMDE EN SIK KARŞILAŞILAN DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI NELERDİR ? • KONUŞMA BOZUKLUKLARI • KEKEMELİK • TIRNAK YEME • PARMAK EMME • GECE İŞEMESİ(ENÜREZİS) • KAKA KAÇIRMA(ENKOPREZİS) • DAVRANIM BOZUKLUĞU • UYKU BOZUKLUKLARI • TİKLER
KONUŞMA BOZUKLUKLARI Her çocuğun bireysel ve gelişim aşamalarının farklı olduğu kabul edilerek genel anlamda ilk kelimelerini söylemesi ve konuşma becerisini - eylemini tamamlaması 2-2,5 yaş civarıdır. 3 yaşında bir çocuk genel olarak 3 kelimelik cümleler kurabilir. Konuşma bozuklukları kapsamında konuşmanın gecikmesi, harflerin doğru telaffuz edilememesi ve kekemelik girer. 2 yaş ve sonrası çocuklarda dikkatle takip edilmesi ve ihmal edilmemesi gerekmektedir. M A RT- N İ S A N 2 0 1 9
layan bu eylem ilerleyen yaş dönemlerine dek devam edebilmektedir ve bu durum da çocuğumuzun hem ağız sağlığını hem de psikolojisini etkilemektedir. Parmak emme davranışının altında yatan nedenler arasında erken meme, emzik ya da biberondan kesme, çocuğun duygusal olarak yeterince beslenememesi, ilgi ve sevgi yoksunluğu yer almaktadır. Tıpkı tırnak yeme davranışında ebeveynin dikkat etmesi gerektiği gibi parmak emmede de davranışının yapılmaması konusunda çocuk uyarılmamalı, korkutulmamalı, utandırılmamalı ve cezalandırılmamalıdır.
KEKEMELİK Hece, ses ve sözcüklerin tekrarı ya da konuşmanın akışını bozan duraksamalar şeklinde kendisini gösteren bir konuşma bozukluğudur. Var olan bu bozukluğun şiddeti çocuğun içinde bulunduğu durum ya da olaylara karşı tepkisine göre de değişim göstermektedir. Çekindiği bir kişiye karşı konuşmada güçlüğün artması, korku ve endişe duyguları yaratan ortamlarda daha tetikleyici bir hal alabilmektedir. Konuşma çok yavaş ya da hızlı olabilir. Genellikle şiir okurken ya da şarkı söylerken kekemelik oluşmaz. Konuşma becerisinin kazanılmaya başlandığı 2 ve 5 yaş aralığında kekemelik ortaya çıkabilir. Ailenin tutumu ve içinde bulunduğu sosyal çevrenin de tedavi sürecinde önemi büyüktür.
Bu süreçte aileler çocuklarının sözünü kesmeden, tamamlamaya çalışmadan sabırla çocuğun sözünü bitirmesini beklemeli, bu süreçte ailede oluşan kaygının çocuğa aktırılmasını engellemeli ve çocuğu sık sık bu konuya yönelik uyarmamalıdırlar. TIRNAK YEME 3 yaş ve sonraki dönemde daha sık rastlanılan bir davranış bozukluğudur. Tırnak yeme eylemi genellikle çocuğun boş kaldığı anlarda, dalgınken, bir şey izlerken, kaygı duyduğu kişi ya da durumlara göre değişkenlik gösterebilir. Bu eylemin temel noktasında yer alan endişe, korku, kaygı, güvensizlik ya da aile içi iletişim eksiliği yer alır. Çocuk kendisini ifade edemediğinde ya da var olan kaygılarını dışa vuramadığında bu eylemi gerçekleştirir. İlk olarak çocuk için kaygı ve korku yaratan durum tespit edilmeli ve psikolojik destek ile bu süreç tamamlanmalıdır. Aileler ise çocuğun bu davranışına yönelik aynı şekilde kaygılı ve kızgın yaklaşmamalıdırlar. Çocuğun tırnağını yediğini fark ettiğinde uyarmamalı, çocuğun dikkatini başka yöne çekmeye çalışmalıdırlar. PARMAK EMME Genellikle ilk diş çıkarma döneminde baş-
GECE İŞEMESİ (ENÜREZİS) Çocuğun herhangi bir fiziksel problemi olmamasına, gündüz idrar kontrolü yapabilmesine hatta tuvalet eğitimini tamamlayarak bezden çıkmasına rağmen haftada en az 2 gece tekrarlayan idrar kaçırmaları gece işemeleri kapsamına girer. Yaş büyüdükçe sorun olarak kabul edilebilir. Geceleri hormon salgılanmasının artması, gelişimsel problemler ya da ailede yaşanan boşanma, kardeş doğması, iflas, kavga gibi benzer durumlarda gece işemesinin ortaya çıkmasına sebep olabilir. Gece işemesi çocuklara olduğu kadar aileler için de zor bir süreçtir. Bu durum karşısında öfkelenmeden çarşafların, yatakların, kıyafetlerin yıkanması bir hayli güç bir durum yaratmaktadır. Bu noktada özellikle gündüz idrarırını tutabilen çocuğun gece idrarını kaçırması bilinçli bir davranış olarak görülür aileler tarafından. Çocuğun uykusu ağırsa, tuvalet eğitimi verilirken inatlaşma yaşanıldıysa ya da hatalı veya erken eğitim verilmesiyle de gece işemesi oluşabilir. Çocuğumuzun düzenli bir ilaç kullanımı yoksa (özel bir durum yoksa); sıvı kısıtlaması, mesane çalışmaları, takvim tutma, uykudan önce idrar tor-
15
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
basının boşaltılması, ödül ve alarm sistemi kullanılabilir.
16
KAKA KAÇIRMA (ENKOPREZİS) 4 yaşından büyük çocukların kakalarını kıyafetlerine ya da tuvalet dışı yerlere yapmasına “kaka kaçırma” denir. Genelde kabızlık da bu davranışa eşlik eder. Bazı durumlarda çocuklar kaka yaparken can acıması sebebiyle kakasını tutmak ister, daha fazla tutamadığında da kaçırabilir. Tuvalet eğitimi sırasında eğitimi veren kişi ya da ebeveynle inatlaşır, tutmaması gereken zamanda tutmak, yapmaması gereken zamanda yapmak isteyebilir. Tuvalet eğitiminde baskıcı bir tutum, aile içindeki iletişimsizlik ve huzursuzluk, çocuğun tuvalete gitmek ya da yapmak hakkındaki korkuları, oyunu bölmek konusunda isteksizlikleri bunun nedenlerinden olabilir. Fiziksel bir problem olup olmadığının araştırılması, yoksa bir uzmandan yararlanılması gerekir. DAVRANIM BOZUKLUĞU Çocukta baş kaldırma, karşı gelme, inatçılık, saldırganlık, kavgacılık, kişilere ya da eşyalara zarar verme şeklinde görülmektedir. Bir çocuğun davranım bozukluğunun olabilmesi için bu tür eylemlerin sık sık tekrar etmesi, engellenmekte güçlük çekilmesi gerekmektedir. Bu bozukluğun temeldeki nedenleri arasında ise parçalanmış aile öykülerinin bulunması, aile içi şiddetli bir geçimsizliğin yaşanması ve organik nedenler yer alabilmektedir. Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğuna eşlik eden bir bozukluk olarak ortaya çıkabilir. Bu süreçte aile ve çocuk psikolojik destek alarak çocuğun dürtülerini
kontrol etmesinde, özdenetimini arttırmasında, ilgi çekme kaynağını pozitif davranışlara yönlendirmede etkin hale gelerek çocuğa yardımcı olabilirler.
UYKU BOZUKLUKLARI
GECE TERÖRÜ Gece terörü yaşayan çocuklar uykudan gözlerini açarak uyanmış gibi görünürler ama uyumaya devam ediyorlardır. Genelde ağlayarak, çığlık atarak ya da beden hareketleri de eklenmiş, hiç avutulamayan kalkışlar söz konusudur. Kendiliğinden sakinleşir ve genelde uykuya devam eder ve sabah hatırlamazlar. Bu kalkışların sıklığı önemlidir. Uzman desteği gerektirir.
AİLELER BU TÜR PROBLEMLERLE KARŞILAŞTIĞINDA NELER YAPILMALIDIR ? 0-6 yaş gelişim döneminin önemini es geçmeden var olan süreç hakkında çocuklarımızı ilk olarak Çocuk ve Ergen Psikiyatrisine götürerek muayene sürecini gerçekleştirmeliyiz. Ardından sürecin takibi bölümünde alanında Uzman Psikolog eşliğinde yürütülmesi sağlıklı bir şekilde ailenin de çocuğunda ilerlemesinde büyük destek sağlamaktadır. Var olan davranış bozukluğu ilk keşfedildiği an destek alınırsa süreç daha hızlı ilerlemektedir. İlerleyen yıllarda geçebilir ya da geçici bir süreçtir şeklinde aileler tarafından yorumlanmadan alanında uzman kişilerden destek alnmalıdır.
UYKUDA SAYIKLAMA VE YÜRÜME Çocukluk döneminde en sık rastlanan uyku bozukluğu türüdür. Uyurgezer çocukların aile öykülerinde de uyurgezerlik ve gece altını ıslatma olduğu görülebilmektedir. Çocuklar uyandıklarında yaşadıklarını hatırlamazlar. Uykuda yürümeye uykuda konuşma da eklenir. 15 saniye de yarım saat de sürebilir. Uykuda sayıklama her gece oluyorsa, ses tonu yüksekse, kendi sesine uyanıp uyku kalitesi bozuluyorsa bir uzmana danışmakta fayda vardır. Uyurgezerlikte mutlaka uzman desteği almak FATMA gerekir.
UZMAN KLİNİK PSİKOLOG
TİKLER Tikler kasların istemsiz kasılmaları sonucunda ortaya çıkan ani ritmik olmayan, tekrarlayıcı ve aralıklı hareketlerdir. Sadece yüzde değil, vücudunun diğer uzuvlarında da baş gösterir. Ses tiklerinde M A RT- N İ S A N 2 0 1 9
tekrarlayan boğaz temizleme veya ses çıkarma görülür. Erken yaşta başlayan tik bozukluklarının çoğu gelip geçici tik bozukluğu türündendir. Tedavide eşlik eden başka bir sendrom yoksa kontrol altına alınabilir ve sonlanabilir
KURT
ÇOCUK - ERGEN - YETİŞKİN - AİLE
PSİKOLOJİSİ
TEL: 0544 207 58 06
Web: www,fatmakurt.net E-mail: psk.fatmakurt.gmail.com Ziya Tıkıroğlu Cad. Servergazi Konutları Teras Park Yanı No:83 Yenişehir / DENİZLİ
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
17
T. : 0 5 0 7 9 1 4 5 4 6 4
ZAFER MAHALLESİ, ALPERENLER CD., 20020 MERKEZEFENDİ/DENİZLİ M A RT- N İ S A N 2 0 1 9
DİDEM SARACEL KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
KADIN
18
arlada çalışan elleri nasırlı, yüzlerinde güneş açan, saçları çiçek kokulu kadınlar. evlatlar yetiştiren ve onları gözlerini kırpmadan vatan savunmasına gönderen elleri kınalı, yürekleri muzaffer kadınlar. Gördüğün ve görmediğin yerlerde, en ağır işlerde çalışıp evine aş, erzak götüren güçlü kadınlar. Tutkularının peşinden giden, Cahide Sonkular, Afife Jaleler, Sabiha Gökçen gibi gözü pek kadınlar. Dünyayı kendine hayran bırakan Keriman Halis gibi akıl ve güzelliği sanatsal bir ruh ile birleştiren kadınlar. Avukat, yazar, mühendis, doktor, polis ve akla gelebilecek her işi başarıyla yapan kadınlar. Onlar yaşamın her yerinde varlar. Bulundukları yerleri güzelleştiren, saçlarına kelebekler konduran, yüzlerinde gülümseme ile en büyük acılara göğüs geren kadınlar.
Vahşice öldürülen, Özgecanlar, Şule Çetler gibi var güçleriyle onurları için kanlarının son damlasına kadar mücadele ederek hayatlarını kaybeden kadınlar. Tarihe altın satırlarla destan yazdıran; Kara Fatmalar, Nezahat Onbaşı, Şerife bacı, Halime Çavuş, Hafız Selman, Gördesli Makbule, Ayşe, Rahmiye ve daha onlarca isimsiz kahramanlardır. Biz kadınız; Bu asil topraklar vatanımız. Bizler; üreten, büyüten, besleyen, ilmek ilmek hayatı sevgiyle ören bu ülkenin kadınlarıyız. Pek çok sorunumuz var. İşte tüm dünya kadınlarının dayanışmasını sağlamak amacıyla her yıl mart ayının 8. günü Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanmaktadır. ABD’nin New York kentinde bir dokuma fabrikasında çok ağır çalışma koşullarının dayanılmaz hale gelmesi sonucu kadınların greve çıkma kararı aldığı tarih 8 Mart
O tarihten günümüze 8 Mart’ta Kadın Hakları ile ilgili pek çok söyleşi toplantı ve gösteriler yapılmaktadır. Ülkemiz de ise her geçen yıl kadına yönelik şiddet ve baskıların artmakta olduğu bir gerçektir. Kadının
AFİFE JALE
KARA FATMA
CAHİDE SONKU
T
M A RT- N İ S A N 2 0 1 9
1957’yi gösteriyordu. Bu arada çıkan yangın grevdeki kadınların ölümlerine sebep oldu. Bu olay kadın işçi dayanışma hareketinin de başlangıcını oluşturdu. Kadınların daha iyi çalışma ve yaşama koşullarını istemeleri ve yapılan haksızlıklara karşı seslerini yükseltmeleri sonunda 1910 yılında II Enternasyonal, Danimarka’nın Kopenhag kentinde toplandı. Alman Sosyal Demokrat Partisi önderi Clara Zetkin, 8 Mart’ın Dünya Kadınlar günü olarak anılması önerisini getirdi ve öneri kabul edildi. Her ne kadar 8 Mart’ın acıklı bir öyküsü varsa da bu gün kadın dayanışmasının bir sembolü haline gelmiştir.
CENGİZ HAN’IN EŞİ BÖRTE
CLARA ZETKIN
değersizleştirildiği toplumlar ise sonunda yok olmaya mahkumdur. Bu yüzden kadına gösterilen değer aynı zamanda toplumun gelişmişliğine de bir işarettir. .
da doğmuş olsa da Anadolu topraklarında varlıklarını sürdürmüşlerdir. O dönemlere ait kadın heykelleri günümüze kadar gelmiştir. Bu heykellerde de kadının kutsal ve üstün özellikleri vurgulanmıştır. Bu topraklarda kadının ötekileştirilmesi Bedevi kültürünün Anadolu topraklarında yayılmasıyla başlamıştır. Arabistan da İslamiyet’in kuruluşundan önce Bedevi kültüründe Kadın Anadolu ve Orta Asya Kültür’lerindeki gibi bir konuma hiçbir zaman sahip değildi. Anadolu insanının kökeninde kadına saygı vardır. Bu aydın görüşün bizim kültürel oyunlarımıza (Halk oyunlarımıza), kullandığımız dile ve sosyal hayatımıza olan yansımaları üstü örtülmeye çalışılsa da geçmişin izlerini silememiştir. Bu gün hala kullanılan “Hanım Ağa” Anadolu kültürünün ürünüdür. Ataerkil aile düzenine sahip toplumun en küçük birimi olan ailenin en yaşlı kadınının ailede ki etkili kişiliğini yansıtmaktadır. Bu ne Avrupa kültüründe ne de Arap kültüründe var olan bir kavramdır. Anadolu’nun yine öz kültürünü gözler önüne seren halk oyunlarımızda kadın ve erkekler birlikte halay çekerek birbirlerinden ayrılmaz ve eşit haklara sahip bir kültürün bu topraklarda var olduğuna ait izleri göstermektedirler. Orta Asya’dan gelişerek Anadolu’ya uzanan dilimizde maddeleri ayrımlaştıran dişi ve erkek vurgulara gerek duyulmayan bir dil konuşulmaktadır . Tüm bu ve onlarca benzeri ip uçları üstü örtülmeye çalışılsa da Anadolu’nun aydın çağdaş ve gerçek yüzünü ortaya koymaktadır. Anadolu çok uzun yıllardır içten bir istila altındadır. Bu kadın kimliğinin yok edilmesi ile paralel bir ağırlık içinde yayılmaktadır. Kadınların bu topraklarda
ötekileştirilme düzeyleri aynı zamanda bu istilanın görsel boyutunu da göstermektedir. Anadolu gerçek kimliğine kavuştuğu zaman bu aynı zamanda Türk Kadın’ının bu topraklardaki gerçek saygın kimliğine tekrar kavuşmasını da sağlayacaktır.
Kadın, kelimesinin kökeni, Göktürk yazıtlarında sıkça geçen ve “Kağan’ın eşi” anlamında bir unvan olan “Katun” kelimesine dayanır. Kağan kelimesinin zamanla “Hakan” kelimesine dönüşmesi gibi “Katun” kelimesi de “Hatun” ve “Kadın” olmak üzere günümüze kadar kullanılmayı sürdürmüştür. Hanım ise; etimolojik olarak Orta Asya Türkçesi’nden gelmektedir. Gök Türkler ile aynı coğrafya da varlığını sürdüren Moğol İmparatorluğu’nun kurucusu Cengiz Han’ın 1200’lü yıllarda karısı Börte için söylediği, “Ben Hanlar’ın Han’ı Cengiz Han’ım, bu da benim Han’ım Börte’dir” diyerek Hanım kelimesini kullanmıştır. Bu Kadın’a gösterilen saygıyı anlatması açısından önemlidir. Türklerin ana yurdu olan Orta Asya’da Kadın her zaman erkeğin yanında yer almıştır. Orta Asya’dan göç ederek Anadolu’ya yerleşen Türk boyları Anadolu’da yine var olan medeniyetlerle birleştiler. Anadolu’da kurulan medeniyetlerin içinde en önemlilerinden biri de Hitit uygarlığıdır. Hitit Uygarlığı’nda da kadın erkeğe eş değer konumdadır. Dünyadaki ilk Medeni Kanun Hititliler tarafından yazılmıştır. Bu kadınlara ilk yasal hakları vermesi açısından önemlidir. Diğer tüm Anadolu medeniyetlerinde Kadın’ı kutsal bir varlık olarak görmekteyiz. Frigya Mitolojisi’nde Tanrıça Kybele bereketi temsil etmekteydi. Yunan halkının adalar üzerinden Anadolu’ya geçerek burada İon ve Helen uygarlıklarını kurduklarını biliyoruz. İon ve Helen Medeniyetleri Yunanistan
Kadının toplumda ki yeri ise tamamen bir sonuçtur. Bir toplum çağdaş seviyeye ulaşmadan, kültür ve sanat gelişmeden demokrasisi yerleşmeden kadın bulunduğu toplumda asla gerçek kimliğine kavuşamaz. Bu sebepten kadın sorunlarını tartışmaktan çok bence çağdaş ilerici uygar bir toplum olmaya çalışılmalıdır.
KERİMAN HALİS
ÖZGECAN
M A RT- N İ S A N 2 0 1 9
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
SABİHA GÖKÇEN
19
NEVRUZ E M R A H VA R O L Mart ne de güzel bir gün aslında. Türk Milleti Ergenekon’dan çıkışını Nevruz’la kutluyor asırlardır. Yeni bir hayata merhaba diyor, yeni bir güne, yeni bir dünyaya.
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
21
20
Çok şey anlatıyor aslında. Sıkışıp kaldığı coğrafyadan bir kurdun yardımıyla çıkan Türk Milleti’nin bu günlere nasıl geldiğini anlatıyor Nevruz. Kelime anlamı olarak da ‘Yeni gün’ demek zaten Nevruz. Türklere yeni bir hayat verdiği, yeni bir dünyaya kapı araladığı içindir belki Nevruz denmesi. Nevruz Doğu coğrafyasının büyük bölümünde ama en çok da Türk Dünyası’nda neşeyle, sevinçle kutlanıyor. Milletleri meydana getiren en önemli unsurların başında kültür geliyor. Kültür dediğimiz şey tam da Nevruz’da yaptığımız ya da yapılan maddi ve manevi şeylerdir. İslamiyet öncesi Türk tarihine baktığımız zaman mevsim değişikliklerinde çeşitli kutlamalar yapıldığı görülür. Özellikle bahar bayramı olarak adlandırılan ve günümüze Nevruz olarak gelen bu günün o tarihlerde sevinçle karşılandığını ve bu dönemde çeşitli organizasyonlar yapıldığı bilinir. Günümüzde de Özbekistan, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan başta olmak üzere Türk Dünyası bayram olarak kutlamakta. Ülkemizde ise bu durum biraz karışık. Yıllardır her 21 Mart yaklaştığında maalesef bayram değil de bölücü terör örgütünün yaptığı hainlikler akla geliyor. Nerede lastik yakacaklar, nereyi taşlayacaklar, saldırı düzenleyecekler mi paniği hasıl oluyor yurdum insanında. Ama bu bile gölge düşüremiyor Nevruz’un güzelliğine. Düşünsenize bin yıl öncesinde Nevruz’un nasıl kutlandığını. Orta Asya bozkırlarında şenlik alanı kurulmuş. O güne özel anneler çocuklarına
M A RT- N İ S A N 2 0 1 9
özel kıyafetler giydirmiş, her yerde yemekler bir başka pişiyor. Atla gösteri yapacaklar erkekler at üzerinde son denemelerini yapıyor. Yeni doğan çocuklara isimler bile o gün veriliyor belki. Yeni gün adı veriliyor, Güneş, Deniz, Dağ ismi veriliyor. Yürümeye yeni başlayanlar için törenler düzenleniyor. Kendi başlarına attıkları adımlar şenlik alanında alkışlarla karşılanıyor. Devletin başındaki han yanındaki eşiyle törenleri izliyor, halkıyla bir araya geliyor. Sonra at üzerinde gösteriler başlıyor. At üzerinde kılıçlar çarpışıyor. Oklar atılıyor. Han dikkatlice izliyor. Gençler kendini gösterebilmek için tüm ihtişamıyla hareket halindeki atın üzerinde gidiyor. Genç kızlar al yazmalar içinde. Tüm herkes bir arada ve Nevruz bayram gibi kutlanmakta. Biliyorum şimdi hayal gibi geliyor tüm bunlar. Ama inanın böyleydi yüzyıllar önce. İnsanların şimdiki gibi ‘çooook işleri’ yoktu. Hep bir arada baharın gelişini kutluyorlardı. Bahar bazen papatyaların açmasıyla geliyordu yurtlarına, bazen yağmuurun tüm şiddetiyle yağmasıyla. Ama bahar o insanların yüreklerindeydi. Baharı karşılayan yürekleri vardı. Ufacık şeylerden mutlu olmayı biliyorlardı. Belki günümüz insanın ulaşamadığı o yücelik o insanlardaydı. Şimdi dünyaları versen mutlu olmayacak insanlarla yaşıyoruz. Dünyaları versen mutlu olmayacak insanlar elbette baharın gelişiyle de mutlu olmayacak biliyorum ama yine de hepinizin NEVRUZ’unu kutluyorum.
Şimdi sizlerle...
212 16 72
T. 0 (258) Yunus Emre Mahallesi Süleyman Demirel Bulvarı No: 50/A Pamukkale / DENİZLİ (ALKOLSÜZDÜR)
ERKEK ADAM AĞLAMAZ-MI? Kemal TUNCER PSİKOLOJİK DANIŞMAN
rkek olmak zor zanaat vesselam. Daha ilk çocukluk döneminde yüklenilen ‘’erkek adam ağlamaz’ ‘klişesi yüzünden çoğumuzun hayatı daha stresli, daha huzursuz bir hal almıştır. Hatta ilk çağlardan beri yerleşmiş olan -kadın talep etmese dahi- kollama, koruma, sahip çıkma, eşi için bir şeyler yapma içgüdüsü birçok hemcinsimi ezip geçen bir olgu halini almıştır. Çünkü bu yük çoğu zaman bize fazla ve ağır gelmektedir. Ama serde erkeklik olunca kimse de 'ben yapamıyorum' diyememekte, Herkes ya kaçmakta, kaçınmakta ya da saldırganlaşıp agresifleşmektedir.
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
E
22
Peki, gerçekten erkek adam ağlamaz mı? Erkekler bir konuda bilgi vermediklerinde, cümleleri yarım bıraktıklarında ya da bir şeyi kaçamak bir şekilde ifade ettiklerinde büyük olasılıkla utançtan kaçmaya çalışıyorlardır. Utanç, bilinçli olarak yaşanıyor ve bu konuda konuşabilmenin bir yolunu buluyorsak sorun yoktur. Sorun genelde utandıklarının farkında olmadıkları zaman vardır. Erkekler farkında olmadıkları utanç duygusunu eşlerine yansıtırlar. Kadınlarda ise aşırı bir utanç kapasitesi vardır.
M A RT- N İ S A N 2 0 1 9
Sonuç olarak asıl sebep bilinmeden yıkıcı tartışmalar sarmalına giren ilişkiler ortaya çıkar. Kadınlar çaresiz kurbanlar gibi gözükse de bir süre sonra
asıl kurban kişinin kendisi olur. Erkekler artık açılmaya daha fazla ihtiyaç duyuyorlar ama konuşma içerikleri eskisinden farklı değil, genelde duygulardan yoksun ifadeler kullanıyorlar. Erkeklerin yıkıcı bir olayla karşılaştıklarında tahammül edebilme yeteneklerinin kadınlara oranla daha fazla olmasının nedeni, ruhsal acıdan korkmaları ve ıstıraplarını felsefeye ya da etkinliklere dönüştürmeleridir. Bu, onlara bazı avantajlar sağlamaktadır. Örneğin, stres altında soğukkanlı ve net bir düşünme yeteneğine sahip olmak erkeklere iş hayatında pek çok avantaj getirir. Erkeklerin bir şey hissettikleri ender durumlarda onları dikkatle dinlemek gerekir. Erkekleri incelikle rahatlamaya davet edebilirsek taş duvarlar geçirgenleşir ve erkekler konuşmakla kalmaz, şair bile olurlar. Erkekler çocukluk dönemlerinde bir yandan annelerini tutkulu bir şekilde sever, diğer tarafta ise babası kardeşleri, televizyon ona sürekli “erkekler serttir, duygularını kontrol et ve kızlarla oynama” gibi mesajlar
Birçok evlilikte erkekler düşünür, kadınlar ise hisseder. Görüntüde çiftler birbirlerinden şikayet etseler de erkeğin sakin ve mantıklı kalmasını sağlayan şeyi kadının histerisidir. Onun asıl korktuğu şey, dışarıdaki değil, içindeki hisleridir. Kadın ise “duyguları” olan bir eş istemesine rağmen
aslında duygularla uğraşma işinden hoşnuttur. Onun istemediği şey, düşünmek, iş kararları vermek ve erkek işleri yapmaktır. Erkeğin hisseden, onaylayan; kadının ise düşünen, para kazanan, aileyi geçindiren figürleri üstlendiği çiftlerde erkek kadın bölünmesinden bahsederiz. Bu çiftin kadını, kendisini himaye edecek bir erkek istediğini erkeği ise daha duyarlı ve kabullenici bir kadın istediğinin belirtir. Ama sorun, doğru eşi bulmakla çözümlenmez. Çözüm, kişinin kendisinin doğru eş hâline dönüşmesidir. Erkekler, zarif, duyarlı gibi gözükmeseler de eylemleri ve bazı belirtiler aslında böyle davranmak istediklerini gösteriyor. Ama buna ancak kendi inisiyatifleri ile ararlarsa ulaşabilirler. Buna bir kadının doğrudan etkisi altındayken ulaşmaları beklenemez. Kadınların ikili ilişkilerinde yapması gereken ilk şey, erkeğin içine kadını yerleştirmek değil, onun erkekliğini kabul etmektir. Peki yüzyıllardır kadın için söylenen ve hala araştırılmaya devam edilen :) ‘’Kadınlar Ne İster?’’sorusunu erkekler için sorarsak neler diyebiliriz. Şöyle özetleyelim; erkekler için eşlerinin güzel, seksi, cazibeli olması kadar güler yüzlü ve tatlı dilli olmasının ve kendisine ihtiyaç duyması da çok önemlidir.Erkeklerin içinde birer beyaz atlı prens vardır aslında. Her şeyden çok sevdiği kadını korumak ve gözetmek isterler. Yardım etmeye hazır bir halde bekleyen erkekler, kendilerine ihtiyaç duyulduğunu görmekten hoşlandıkları için eşlerinin dişi olmasını isterler. Aslında erkeklerin
ideal kadın imajının belirleyicisi dişilikten, diğer bir deyişle, kadının dişilik özelliklerini kullanabilmesinden geçer. Kadının dişil enerjisini açığa çıkarabilmesi için sadece yatakta değil, günlük yaşamda, arkadaşları arasında, iş yerinde, markete giderken ve her zaman kadın olduğunu hissettirmesi gerekir. Ayrıca, erkekler eşlerinin kendilerine danışmasından, ihtiyaç duyduğunu görmekten ve onların isteklerini gerçekleştirmekten övünç duyarlar. Ancak bunun için de övgü dolu sözlere, desteklenmeye, kısacası pohpohlanmaya ve onurlandırılmaya ihtiyaçları vardır. Eşleri tarafından kusurlarının görülmesinden ve hatalarının yüzlerine vurulmasından hoşlanmazlar. Diğer bir değişle, iyi bir şey yaptıklarında, bunun hemen görülmesini ve övgü dolu sözlerle takdir edilmesini beklerler. Yani görüldüğü üzere çok şey de istemiyoruz aslında:).. Yazının başında da belirttiğim gibi erkek olmak zor zanaat. Ama kendini bilen, kendindeki eksikliklerin de, zayıflıkların da farkına varan ve bu hallerine rağmen kendisini destekleyen, onaylayan partneri olan bir erkek olmak da çok keyifli aynı zamanda. Ağlamayarak, duygularını dile getirmeyerek güçlü olunmayacağını, sevdiğine değer vererek, şefkat göstererek, koruyup kollayarak, sevgiyle sararak ve muhabbetle paylaşarak sağlıklı, doyumlu ilişkiler yaşayabileceğimizi unutmayalım sevgili erkekler.. Sevgilerimle...
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
verir. Çocuk, annesinden uzaklaşırken annesinin verdiği kadınsılığı taşımaya devam eder. Ama erkeklerin dışsal ve içsel baskıları varlığını devam ettirir. Sonunda çocuk, annesinin verdiği kadınsılığı bilinçdışının dile getirilemeyen dünyasına gönderir. Bu, bilinçdışındaki kadınsılıkla baş etme biçimi, erkek gelişiminin merkezini oluşturmaktadır. Bu açıdan bakıldığında erkeklerin duygu yoksunluğu kendi kadınca arzularına karşı koruyucu bir panzehirdir Erkeklerin sorumluluklarından kurtulma isteği, bilinçsiz olarak sevinç göz yaşları da dahil gözyaşı dökmenin yasak olmadığı, anneyle birlikte duran o zamana dönme arzusunu temsil eder. Oysa erkekler başarılı olmalıdır ve sahnede olmayı sürdürmeleri beklenmektedir. Psikolojik iktidarsızlık, erkeğin erkeklik kalkanlarını indirip dinlenecek kadınca bir yer bulmak için duyduğu gizli arzuyu temsil eder.
23
24
M A RT- N İ S A N 2 0 1 9
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
25
M A RT- N İ S A N 2 0 1 9
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
(
DTO’DAN HERKES iÇiN KONUT DESTEGi KAMPANYASI 26
Denizli Ticaret Odası (DTO), “Herkes İçin Konut Desteği” adı altında üyelerine özel bir kampanya başlattı. Akbank, Halkbank, Yapıkredi, Kuveyt Türk ve Türkiye Finans iş birliğiyle gerçekleştirilen kampanya kapsamında DTO üyesi müteahhitlerden konut alacaklar, %0,98 oranından başlayan özel bir tarifeyle kredi kullanabilecek. Kampanya, asılan ilk afişler, DTO’daki basın toplantısının canlı yayınlanmasının yanı sıra görsel, yazılı ve işitsel medya gruplarından geçilen ilk haberlerle kamuoyuna ulaşmasının hemen ardından vatandaşlardan büyük ilgi gördü.
DTO
Yönetim Kurulu Başkanı Uğur Erdoğan, Başkan Yardımcısı Melek Sözkesen, Yönetim Kurulu Üyeleri İbrahim Şenel ile Hikmet Alpaslan, Meclis Üyeleri Erol Kaya, Mehmet Oğuzhan Şahan, Metin Karaman ve Mutlu Başaran, DTO 3. Meslek Komitesi Başkanı Mustafa Demirayak, komite üyesi Tayyip Yolcu ile Akbank Denizli Şubesi Müdürü Nihan Sicimli, Halkbank Denizli Bölge Ticari Kobi Pazarlama Bölümü Yöneticisi İlker Tekin, Halkbank Denizli Bölge Bireysel Pazarlama Bölümü Müdürü Nesrin Fırat, Yapı Kredi Bankası Saraylar Şubesi Müdürü Ayşegül İrimağzı, Kuveyt Türk Sanayi Şubesi Müdürü Muhammet Sıddık Erdal ve Türkiye Finans Denizli Şubesi Müdürü Adnan Aşağıçay’ın katılımıyla, Denizli Ticaret Odası Toplantı Salonu’nda kampanyanın tanıtımı için basın toplantısı düzenledi. BAŞKAN ERDOĞAN: “DENİZLİ’MİZDEKİ KONUT STOĞUNUN HALKA ARZINI HIZLANDIRMAK İSTİYORUZ” Denizli Ticaret Odası Başkanı Uğur Erdoğan, konuşmasının başlangıcında, inşaat sektöründeki üyelerinin, alım satımlarda yaşadığı sorunları azaltmak, bürokratik işlem-
M A RT- N İ S A N 2 0 1 9
leri daha hızlı aşmak ve sektörün iş hacmi ile verimliliğini artırmak için çok önemli bir kampanya başlattıklarını vurguladı. Başkan Erdoğan, “Denizli’mizde bugün itibarıyla tamamlanmış veya tamamlanmakta olan, satışa hazır bekleyen yaklaşık 3.000 konut var. Oda olarak, şehrimizde oluşan konut stokunun eritilmesine yönelik bir fikirle yola çıktık. İkame amaçlı konut üreten inşaat müteahhitlerinin bulunduğu 3’üncü Meslek Komitemiz ile yönetim kurulumuzun uhdesinde, 4 ay boyunca yoğun bir çalışma gerçekleştirdik. Buradaki temel hedef, yüksek faiz oranlarından kaynaklanan satışlardaki azalmaya,
%0,98’den
BAŞLAYAN ORANLARLA İNŞAAT SEKTÖRÜNÜ HAREKETLENDİRECEK BÜYÜK KAMPANYA
çare olmak… Fizibilite çalışmamızda gördük ki, acil nakit ihtiyacı duyan müteahhitlerimiz, uygun faiz oranı bulması durumunda, konut isteyen alıcılar ile ilimizde faaliyet gösteren banka ve finans kuruluşları arasında bir koordinasyon sağlayarak çözüm üretebiliyor. Bu arada, piyasadaki güncel oranlar yerine, makul oranları sağlayarak, aradaki farkın müteahhit firma ve bankalar arasındaki anlaşmalar ile giderilebileceğini de tespit ettik. Bu konuda bankaların temsilcileri ile birebir görüşmeler gerçekleştirdik ve bazı bankalarımızla iş birliğine gittik.” dedi. 0,98’DEN BAŞLAYAN ORANLARLA KONUT ALINABİLECEK Başkan Erdoğan, kampanyada, Denizli Ticaret Odası’nın herhangi bir kefilliği ya da taahhüdünün olmadığına da dikkat çekti. Erdoğan, “Kampanyamız, elinde 5 adet satılık konut bulunan müteahhit ile 500 tane satılık konutu bulunan müteahhidin aynı kefede
yer alabileceği bir çalışmadır. Konut alacak vatandaşlar, dilediği müteahhit firmaya başvurarak kampanyamıza destek veren ilgili banka ve finans kuruluşları iş birliğiyle, 0.98’den başlayan oranlar ile kredi kullanımı şansı elde edebilecek. Ancak, satış ile ilgili şartlar alıcı ve satıcı arasındaki anlaşmayla belirlenecek! Bu noktada, DTO ile kampanyamıza katkı sağlayan ilgili bankaların müdahalesi söz konusu olmayacak. Kampanyamızın tanıtımı için, kentimizin çeşitli yerlerine odamızın girişinde de gördüğünüz afişlerimiz asılmaya başlandı. Ayrıca bilboardlarda, halk otobüslerinin içleri ile arkalarında ilanlarımız olacak. Odamızın web sayfası ile sosyal medya hesapları gibi internetteki iletişim noktalarından, halkımız bilgilendirilecek. Yazılı, görsel ve işitsel medyamızda kullanılacak ilanlar ile daha geniş kitlelere ulaşılacak. Kampanyamıza katılan firmaların konutlarına ise, kampanyaya dair bez brandalar asılacak. Kampanyamız sayesinde, ilimizde stok halinde bekleyen konutların %10’luk kısmının satışına bile yol açabilmek, bizim açımızdan başarı olacaktır. Zira böyle bir oran, piyasalara 120 milyon TL’lik bir finansal hareketlilik getirecektir.” diye konuştu. DTO BAŞKANI ERDOĞAN, KAMPANYAYA KATILAN KURULUŞLARA TEŞEKKÜR ETTİ Denizli Ticaret Odası olarak çalışmaya başladıklarında, 21 ayrı banka ve finans kuruluşu ile görüştüklerini de dile getiren Erdoğan, “Bu bankalardan Akbank, Halkbank, Yapıkredi, Kuveyt Türk ve Türkiye Finans, ortak bir protokole imza atarak kampanyamızda yer aldılar. Kendilerine, bu önemli destekleri için şehrim ve sektörüm adına teşekkür eder, kampanyamızın Denizli’mize ve sektörümüze fayda getirmesini dilerim.” dedi.
M A RT- N İ S A N 2 0 1 9
27
sek İstişare Kurulu izli Ticaret Odası Yük
İşbaşı Yaptı
A D ’ O T D I M I K TİCARETİN A TA
Den
28
Denizli Ticaret Odası (DTO) Yüksek İstişare Kurulu (YİK), DTO hizmet binası 5’inci kattaki salonda toplandı. DTO YÜKSEK İSTİŞARE KURULU YENİ BİR YAPI DTO Yönetim Kurulu Başkanı Uğur Erdoğan, kurul üyelerini, Denizli Ticaret Odası ve Yüksek İstişare Kurulu hakkında bilgilendirdi. Başkan Erdoğan, “Yüksek İstişare Kurulumuz, 5174 Sayılı Kanun’la mevzuatımıza giren yeni bir yapıdır. Bu kurulun amacı, sektörlerimiz ile ilgili konuları istişare etmek, şehrimiz ile ilgili konularda görüş ve öneriler oluşturmak, kurulumuzun buradan hareketle oluşturacağı tavsiyelerini ilgili mercilere iletmektir.” dedi. KURUL ÜYELERİNİ, DTO’NUN İŞLEYİŞİ HAKKINDA BİLGİLENDİRDİ Denizli Ticaret Odası’nın 17 bin 108 üyeye ulaştığını ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin 5 Yıldızlı A Sınıfı Akredite odası olduğunu hatırlatan Başkan Erdoğan, “Kurumsal yapımızın birimlerinin yanında odamızın bünyesinde faaliyet gösteren iş ve ticaret geliştirme merkezlerimiz de var. Bunlar arasında Kredi Garanti Fonu, Avrupa Birliği İş Geliştirme ve Danışma Merkezi, Ticaret Sicil Müdürlüğü, İhracat Destek Ofisi, KOSGEB Temsilcilik Ofisi, İŞKUR Ofisi, Ege Bilgi ve Yenilik Merkezi EBİC-EGE, Moda ve Tasarım Eğitim Merkezi ile Robotik Kodlama Eğitim Merkezi bulunuyor.” diye konuştu.
M A RT- N İ S A N 2 0 1 9
ERDOĞAN: “TİCARİ HAYATA KATKI SAĞLAYACAK İŞLER YAPMAYA ÇALIŞIYORUZ” Başkan Erdoğan, göreve geldikleri günden itibaren şehirdeki ticari hayata katkı sağlayacak işler yapmaya çalıştıklarını da vurguladı. Erdoğan, “Denizli’miz açısından son zamanlarda önemli gördüğümüz Avrupa Birliği tarafından fonlanan hibe projemizle, tekstil sektörümüze katkı sağladık. 5 milyon Avro’luk bütçesinin yüzde yüzü hibeli Denizli’de Teknik Tekstile Dönüşüm Projemizi faaliyete geçirdik. Bu projemiz için hazırladığımız Denizli Organize Sanayi Bölgemizdeki 1000 metrekarelik kapalı alanda faaliyetimize başlayacağız. Bunun öncesinde ısı, su ve ses yalıtım kursları düzenledik. Başta kadınlarımız olmak üzere çok sayıda vatandaşımızı mesleki eğitimden geçirdik. Abalıoğlu Meslek Lisesi’nde kurduğumuz atölyemizdeki kaynakçılık eğitimlerimiz de bunlardan biriydi. Bu sayede, insanımız nitelikli iş gücü haline geldi. Yasal zorunluluk getirilen ticari faaliyetlerde, üyelerimizi eğitime tabi tutarak mesleki yeterlilik belgelerini verdik; veriyoruz. Belgelendirme çalışmalarımıza ilk etapta İkinci El Araç Alım Satımı ve Gayrimenkul Müşavirliği ile başladık. Göreve geldiğimiz günden bu yana girişimcilik eğitimlerimiz ile 2650 kişiye eğitim verdik; bunlardan 330’unun KOSGEB desteğiyle kendi işini kurmasını sağladık. Ayrıca, üyelerimize katkı olsun diye, şehrimizdeki özel hastaneler ile indirim antlaşmaları imzaladık. Öte yandan, özel üniversite ve özel eğitim kurumlarıyla da indirim sağlamaya yönelik çalışmalar yürütüyoruz. Üyelerimize özel indirimli akaryakıt temini için firmalar ile yaptığımız görüşmelerimizi sonuçlandırmak üzereyiz. Yurt içi kargo taşıma hizmetlerinde, üyelerimize özel indirim
DTO Yönet�m Kurulu Başkanı Uğur Erdoğan’ın doğal başkanı olduğu kurulda, şu �s�mler yer alıyor:
UĞUR ERDOĞAN Denko Uluslararası Nakl�ye Tekst�l K�mya Sanay� ve T�caret L�m�ted Ş�rket�
CEYHAN SALDANLI Bereket Enerj� Grubu Anon�m �rket�
ALİ ATLAMAZ Menderes Tekst�l A.Ş.
NEVZAT ÖZEL Nesa Tekst�l Sanay� ve T�caret Anon�m Ş�rket�
MUSTAFA SEMERCİ Pamukkale Kablo Sanay� ve T�caret Anon�m Ş�rket�
OZAN KATRANCI Ozanteks Tekst�l Sanay� ve T�caret Anon�m �rket�
OKTAY MERSİN Sadıklar Otomot�v Tekst�l Konfeks�yon Sanay� ve T�caret L�m�ted Ş�rket�
MUSTAFA KÜÇÜKER Küçüker Tekst�l Dış T�caret Anon�m Ş�rket� İSMAİL GÜN Gün Gıda Ve İht�yaç Maddeler� Sanay� ve T�caret L�m�ted Ş�rket�
M.KEMAL ÖZDEMİR
sağlamak için de çalışma başlattık. Şehrimizdeki inşaat stokunu ekonomimize kazandırmak için bankalar ile yaptığımız görüşmeler sonucunda, özel bir kampanya başlatmış bulunmaktayız.” dedi. BAŞKAN ERDOĞAN: “DTO, ‘TEK DURAK OFİS’ HALİNE GELDİ” DTO Yönetim Kurulu Başkanı Uğur Erdoğan, Ticaret Odası olarak üyelerini yurt içi ve yurt dışı fuarlara götürdüklerini de hatırlattı. Başkan Erdoğan, “Bu sayede, üyelerimizin mesleklerindeki gelişmeler ile yeni ürünleri yerinde görüp yakından takip etmelerini ve daha donanımlı hale gelmelerini, böylelikle de sektörlerimizin rekabet gücünü artırmaya çalışıyoruz. Odamızın kaynaklarının tamamını üyelerimizin kullanımına açarak, son 2 yılda Nefes Kredisi olarak 168 milyon TL’lik finans ve destek oluşumuna öncülük ettik. Odamız, 7/24 online çalışmaktadır… Belge hizmetlerimizin üçte ikisi, tahsilatımızın yüzde 53’ü, online gerçekleştirilmektedir. Şirket kuruluşlarında, odamız ‘Tek Durak Ofis’ olarak hizmet vermektedir. Üyelerimiz, tüm işlemlerini artık hiçbir yere gitmeden bizde yaptırabilmektedir. Harç bedelleri, ilan bedelleri ile rekabet kurumu payı, odamızda tahsil edilmektedir. Kayıt sonrası maliye ve sigorta bildirimleri, online olarak odamızca yapılmaktadır. Şirket kuruluşlarında daha önce noterlerde yapılan tüm işlemler, artık odamızda bitirilebilmektedir.” diye konuştu. ERDOĞAN: “ÖNEMLİ BİR SORUMLULUĞU ÜSTLENDİK” DTO Başkanı Erdoğan, sözlerini, Yüksek İstişare Kurulu’nun şehir adına önemli bir sorumluluğu üstlendiğini; eğitimi, iş ve mesleki tecrübesiyle bunun hakkını vererek, güzel işlere imza atacağına inandığını dile getirerek tamamladı. “Yaşça daha genç isimlerin dinamizmi ile daha tecrübeli isimlerin rehberliğini bir araya getirerek, yeni bir sinerji oluşturmaya çalıştık.” diyen Başkan Erdoğan, kurul üyelerine kolaylık ve başarı diledi.
Dok-San Den�zl� Dokuma Sanay� ve T�caret Anon�m �rket�
RIDVAN ERDEMİR Er-Pa Özel Den�zl� Sağlık Hastanes� Anon�m Ş�rket�
SÜLEYMAN KOCASERT Modeko Tekst�l Sanay� ve T�caret L�m�ted Ş�rket�
BÜLENT İNCE Görkem İpl�k Tekst�l Sanay� ve T�caret L�m�ted Ş�rket�
M. MESUT AYGÖREN Aygören Tur�zm İnşaat T�caret ve Sanay� Anon�m Ş�rket�
İZZET SERHAT ÇATALBAŞ Ulus İnşaat
ZORHAN SANCAR Pera Gayr�menkul Yatırım Ortaklığı Anon�m Ş�rket� Den�zl� Şubes�
OKAN ÖZGÜR Özgürler İnşaat Ve Sıhh� Tes�sat Malzemeler� T�caret ve Sanay� L�m�ted Ş�rket�
EROL AKÇA Akça Taş Ve Kum Ocakları, Madenc�l�k, Mermer Sanay� ve T�caret Anon�m Ş�rket�
MUSTAFA KAYNAK Kaynak İpl�k Sanay� ve T�caret Anon�m Ş�rket�
FARUK İNCEOĞLU İnceoğlu Mak�na T�caret ve Sanay� Anon�m Ş�rket�
OSMAN AYDINLI Gamateks Tekst�l Sanay� ve T�caret Anon�m �rket�
H. MAZLUM BABABALIM Pamukkale Tur�zm Seyahat Sanay� Akaryakıt ve T�caret L�m�ted Ş�rket�
NURETTİN SERT Eğ�t�mc�
İLHAN YAŞAR İş Adamı
31
M A RT- N İ S A N 2 0 1 9
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
32
DENİB AKADEMİ DIŞ TİCARETTE KOLAYLAŞTIRICI İŞLEMLER AKILLI SINIRLAR AKILLI GÜMRÜKLER PANELİ ENİB AKADEMİ tarafından, Denizli İhracatçılar Birliği ile Gümrük ve Ticaret Müfettişleri Derneği organizatörlüğünde; “Dış Ticarette Kolaylaştırıcı İşlemler Akıllı Sınırlar Akıllı Gümrükler Paneli” düzenlendi. 20 Şubat 2019 tarihindeki panelin açılış konuşmasını DENİB Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Memişoğlu ile Gümrük ve Ticaret Müfettişleri Derneği Başkanı Sami Ceyhan yaptı.
D
Pamukkale Üniversitesi İİBF Maliye Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ersan Öz’ün Moderatörlüğü’nde gerçekleştirilen panelde; smart borders konusunda M A RT- N İ S A N 2 0 1 9
E.Gümrük ve Ticaret Müfettişi Fatih Uzun, e-ticaret, parasız ticaret, sanal para sistemleri, ortak yatırımcılık konularında Gümrük ve Ticaret Başmüfettişi Esat Burak Erçetin, ticaretin kolaylaştırılması kapsamındaki blockchain uygulamaları konusunda Gümrük ve Ticaret Müfettişi Faruk Şen, yetkilendirilmiş yükümlü konusunda E.Gümrük ve Ticaret Başmüfettişi Levent Özkardeş, sonradan kontrol konusunda ise E.Gümrük ve Ticaret Müfettişi Hasan Ceyhan bilgilendirmelerde bulundu. Türkiye’nin farklı illerinde düzenlenmekte olan ve altıncısı Denizli’de gerçekleştirilen panel, sorucevap bölümüyle sonlandırıldı.
TİM-TEB DIŞ TİCARET SEMİNERİ DÜZENLENDİ
T
İM-TEB İhracat Protokolü kapsamında, 26 Şubat 2019 Salı günü 10.00- 16.30 saatleri arasında DENİB evsahipliğinde ticaret işlemlerinde güncel temel bilgilerin verildiği "TİM-TEB Dış Ticaret Semineri” düzenlendi. TEB Dış Ticaret Danışmanı Burak Akter tarafından verilen seminerde;Temel Dış Ticaret, Nakliye Belgeleri, Ödeme Şekilleri, Teslim Şekilleri, Akreditifli İşlemler gibi konularda katılımcılar bilgilendirildi. İhracatçı firma yetkililerinin katılım sağladığı programa, soru-cevap bölümüyle devam edildi.
DENİB YÖNETİM KURULU BASIN İLE BULUŞTU
D
enizli İhracatçılar Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Memişoğlu, DENİB Başkan Yardımcısı İbrahim Uzunoğlu, Muhasip Üye Selim Yaymanoğlu ve DENİB Yönetim Kurulu Üyelerinden Ahmet Serter, Mukaddes Başkaya, Cüneyt Demirkan ve Osman Uğurlu, Denizli Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Osman Nuri Boyacı ve basın mensupları ile 30 Ocak 2019 tarihinde Denizli Dedeman Otel'de bir araya geldi. 2018 yılı ihracatının ve 2019 yılına ilişkin beklentilerin ele alındığı toplantı, yoğun bir katılımla gerçekleşti. Basın mensuplarının yoğun ilgi gösterdikleri toplantı soru-cevap bölümüyle sona erdi.
MERZİFON 4. KİTAP FUARI 2019 KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
S AVA Ş Ü N L Ü
34
nadolu destanlar, halk hikâyeleri, efsaneler yatağıdır. Adım attığınız yerde bir güzellik demetiyle birlikte bir destan karşılar gidenleri. Kış mevsiminde destansı bir görüntü eşliğinde yolculuğa çıkarsınız. Yaz mevsimindeki yumuşak yeşil rengini çıkartıp beyazlara bürünmüştür doğa, gözünüzün alabildiği her yer. Merzifon kitap fuarı için yine soğuk, yağışlı bir havada yola koyulmuştum.
A
Dağlar, ovalar beyaz bir güzellik içinde gerçek renklerini saklamışlardı. Göz alabildiğine beyazlık tırmanıyordu doruklara dek. Dağlar, tepeler beyaz, bembeyazdı. Beyaz güzelliği gözlerimle okşuyor, bakışlarımla tırmanıyordum doruklara. Gözlerim beyaza alıştığında ne olduğunu anlayamadığım bir olay yaşıyordum. Dağın üstünde kalın karakaşlar, iri kocaman siyah gözler belirdi. Çocuksu gözler nasıl da gülümsüyordu bana. Bu bakışlar, gözler hiç de yabancı değildi. Otobüsü durdurdum. Sevgi dolu gözlere doğru koşmaya başladım. Yakın gibi görünseler de ben onlara yaklaştıkça onlar uzaklaşıyorlardı. Dağın yamaçlarında üşümeye başlamıştım. Titriyordum, ince kar taneleri bedenime, ruhuma işliyordu. İyice üşümüş, büzüşmüştüm. Bir atkı tüm bedenimi sarar biçimde üzerime atıldı. Lacivert bordo renkli atkıya sarınıp soğuktan korundum…
Omzuma dürten bir elle uyandım. Gördüğüm düşmüş. Kimlik kontrolü varmış. Omzumu dürten kişi kimliğimi istiyordu. İzmir’den Amasya girişine kadar dördüncü kontroldü. Boynumda atkım duruyordu. Karşımda uzanan karla kaplı dağlara baktım. Bordo lacivert atkıma daha bir sarındım. Benim için Karun hazineleriyle değiştirilmeyecek Belediye Başkanı Dostum, Arkadaşım Alp Kargı İle... bir atkıydı. Anadolu yollarında giderken şerdi. İlk kitap fuarından günümüze dört koca bile etkilenmiş, bir öyküyü düşümde olsa da yıl geçmişti. İlk fuar Başkan Alp Kargı’nın ilk oluşturmuştum. yılında yapılmıştı. Dört yılda Merzifon’da gözle Merzifon kitap fuarı dördüncüsünü gergörülür bir değişiklik vardı. Belediye bununla çekleştiriyordu. Fuara her yıl olduğu gibi övünmeyi hak etmişti. Tüm ilçede şu sloganı ilgi fazlaydı. Yayınevi, yazarı, şairiyle ilçeye, görüyordunuz: “Alp Kargı ile dört yılda dört çevre il ve ilçelere hizmet vermek için her şey dörtlük değişim.” Bir yabancı olarak gözlemtamamdı. Yine yüz akıyla çıkacaktı bu kültür lediğim kadarıyla belediye yaptığı hizmetlerle uğraşından. bunu fazlasıyla hak etmişti. Bunda en büyük pay kuşkusuz sevilen başkan Alp Kargı’nındı. İlk görüştüğümüzde bin yıllık dostluk kurduğumuz Belediye Başkanı Alp Kargı, fuar Merzifon Amasya’nın bir ilçesi. Bağlı olduğu için gerekenleri fazlasıyla yapmıştı. Kültür ili bazı konularda geride bırakmıştır. Daha ve halkla ilişkiler bölümünün genç müdürü gelişmiştir. Bunun nedenini ilçede bulunan Burcu Turan ve ekibi askeriyeye bağlarlar. Askeriyenin ilçeye katkısı eksiksiz bir kültür yıllardır bilinir. Bir başka neden de ilçenin hizmeti sunmak için ovada kurulmuş olmasıdır. Amasya dört dağ ellerinden geleni yine arasında sıkışmış kalmıştır. yapacaklardı. YorulSessizliğin çın çın çınladığı bu şirin ilçenin çok mak bilmeyen ekipte eski tarihi var. 8 bin yıllık geçmişinden söz Hadi Dündar Kürekçi, ediyor tarihçiler. Verimli topraklarda, suyun Mustafa Caba, Habibe bol olduğu yörede elbette insanlık tarihi çok Börek, Dilan Dalyan, eskilere dayanacaktı. Ezgi Yıldız, ilhan Merzifon, 8 bin yıllık geçmişiyle birçok uyEren görev yaptılar. garlığı bağrında büyütmüş, şirin bir Anadolu Belediyenin ulaşım ilçesidir. Karadeniz sahiline, Orta Anadolu’ya sorumlularından özel giden yolların kesişme noktasıdır. Gittikçe gegüvenlik ekibine kadar lişen sanayisi, verimli topraklarıyla ilgi çeken herkes dört dörtlük yerleşim merkezlerinden biri olmuştur. görev yaptılar.
Kültür Müdürü Burcu Turan İle..
M A RT- N İ S A N 2 0 1 9
Merzifon’a yolum dü-
Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde güzel sabah
rüzgarlarının yansıması olan güzel insanlardan, tarihi eserlerinden övgü ile söz eder. Tarihi, coğrafyası, kültürü, folklorik özellikleri, özellikle de sıcak kanlı, iyi huylu insanlarıyla vazgeçilmez bir merkezdir. Yiyeceğinden dokumasına kadar çok ilgi gören Merzifon’un eşeği de ünlüdür. Kıbrıs, Mısır eşeği kadar değerlidir. Geçmiş yıllarda binek olarak, ulaşımda kullanılan bu sevimli canlı, eski değerini yitirse de Merzifon insanın can dostu eşeğine sahip çıkmaktadır. Yörenin yemekleri insanın ağzını sulandırmayacak gibi değildi. Yöreye özgü pidesi, keşkeği, toyga çorbası, kaz eti, topuz kebabı, yoğurtlu yarma çorbası, madımak, soğan mıhlaması, kelem dolması, baklalı dolma, taslı kebabı, saç üstü, haşhaşlı çöreği daha pek çok yemeği ağzınızı sulandırmaya yetecektir. 4. Kitap Fuarının açılışında Belediye Başkanı Alp Kargı güzel bir konuşma yaptı: “Çok mutluyum, heyecanlıyım, gururluyum, Merzifon’u marka kent yapmadaki katkısı göz ardı edilemez. Ulusal düzeydeki fuarımıza ilgi her geçen
Kitap Fuarlarına Birlikte Gittiğimiz İsmail Eder Ve Gökhan Çakal İle..
yıl daha bir artarak sürüyor. Halkımızın buna sahip çıkması da bizleri, gelen konuklarımızı fazlasıyla mutlu ediyor. Kitap herkesi buluşturur, derken bunun lafta kalmadığını rahatlıkla görebiliyoruz. Fuarlar birlik ve beraberliği de katkı sunuyor. Yaşayarak görüyoruz bunu. Fuarımız geleneksel duruma gelmiştir. Yıllar sonra da yapılacaktır. Fuarımız bol okuyuculu, hayırlı olsun.”
güzel işler başaracağına herkes gibi ben de yürekten inanıyorum.
Alp başkan alçak gönüllü yapısıyla çok seviliyor. İlçedeki ev ziyaretlerini aksatmadan, ayrım yapmadan yapıyor. İlçeye 60 milyonluk yatırım yapmış. Her kuruşunu ilçedeki duvarlarda anlatmış. Askeriyeden emniyete kadar, okullardan hastanelere kadar elinin değmediği yer kalmamış. Camilere, cem evlerine de katkılar sağlamış. Önce insan diyerek su, kanalizasyon şebekelerini yenilemiş. Yapılanları anlatmaya kalksam sayfalar yetmez.
Yolunuz Merzifon’a düşerse kenti rahatlıkla gezin, tarihi mekanlarda eskiyi, geçmişi soluyun. Özel yemeklerinden tadın. Dostlarınıza alacağınız o kadar hediyelikler var ki özellikle de eşek bibloları, anahtarlıkları çok hoş. Benim de çok sevdiğim eşekler bir sembol bence. çok çalışan, yırtınan dostlarıma özellikle alıyorum. Merzifonlu kara Mustafa Paşanın anıtı önünde fotoğraflar çektirin. Belediyeye uğradığınızda size yardımcı olacak, konuk edecek o kadar çok dost var ki şaşarsınız.
Merzifon’a makyaj yapılmamış, yeni baştan yaratılmış. Yeni projeleri olduğundan söz etti, sevgili dostum, arkadaşım Alp Kargı. Daha
Evliya Çelebi’nin söz ettiği, güzel sabah rüzgarlarının yansıması güzel insanlarla tanışın, çok mutlu olacaksınız…
Merzifon Belediyesi Kültür Bölümü Çalışanları...
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
Merzifonlu Dostlar Mustafa, Ali, Hadi İle...
35
L A R A F O R M S PA’ D A
İ Z İ N İ D KEN ! N I T R A ŞIM
GELİN HAMAMI KEYFİ Gelin hamamı, Osmanlı’dan itibaren günümüze kadar ulaşmış en sevilen geleneklerden bir tanesidir. İşte bu hoş ritüel, özellikle son yıllarda daha da popüler bir hal aldı. Eski zamanlarda bu geleneğin amacı sadece gelin adayını inceleme de olsa; gelin hamamı şimdilerde düğün öncesi stresi atmak ve eğlenceli vakit geçirmek için düzenlenen bir organizasyon haline geldi. Hamam keyfini layığıyla yaşamanız için size bu hizmeti en kaliteli haliyle sunabilecek bir yerde gerçekleştirmeniz gerekiyor. İşte Lara Form SPA, size gelin hamamı konusunda pek çok farklı hizmet sunuyor.
BAY VE BAYANLAR İÇİN AYRI SAATLERDE REZERVASYON YAPILIR
Geline ve misafirlere geleneksel kese köpük hizmetinin yanı sıra, çok özel imkanlarda sunuluyor. Gelin adaylarını ve misafirleri girişte taze meyve ve kuruyemişlerden oluşan bir tepsiyle karşılanıyor. Hamam sefasında detoks etkili şerbetler, hamam sonrasında ise adaçayı ve lavanta kolonyası ikram ediliyor. Eğlence için getirilen ikramlar misafirlere açık büfe şeklinde sunuluyor.
Rezervasyon: 0258 263 63 22 | 0530 942 57 57 Altıntop Mh. 1593 Sk. No: 4/1 Çaybaşı-DENİZLİ
ŞUBA
MERKEZ
Siz de gelin hamamı, kına gecesi, bekarlığa veda partisi gibi organizasyonlarınızı Lara Form SPA’da gönül rahatlığıyla gerçekleştirebilirsiniz.
Rezervasyon: 0258 241 10 11 | 0532 064 35 11 Grand Denizli Hotel Saraylar Mh. Cumhuriyet Cd. No:6 Denizli
ÖNCE MİLLET ÖNCE MEMLEKET KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
D
38
eğerli hemşehrim, Tavaslı olan babamın İzmir'deki memuriyet görevinden dolayı Menemen ilçesinde doğdum. İlköğrenimimi burada tamamladıktan sonra Denizli İmam Hatip Lisesi’ninden mezun oldum. 1997 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni kazandım. Üniversite yıllarında pek çok sivil toplum kuruluşunda aktif olarak görev yaptım. 2003 yılında Denizli’de serbest avukat olarak çalışmaya başladım. Yurt içi ve yurt dışında çeşitli eğitim ve seminerlere katıldım. Mesleki çalışmalarımın yanı sıra Yerel Gündem 21 Gençlik Meclisi, Denizli Gençlik Konseyi, Aktepe’yi Güzelleştirme ve Geliştirme Derneği gibi çeşitli sivil toplum kuruluşlarında aktif olarak görev aldım. Bu derneklerde birçok sosyal sorumluluk projesinin uygulayıcısı oldum. 2007 yılında Ak Parti Denizli İl Gençlik Kolları Siyasi ve Hukuki İşler Başkanlığı görevi yaptım. Daha sonra Ak Parti Merkez İlçe Kongresi’nde Yönetim Kurulu Üyesi olarak seçildim. 2009 Yerel Seçimleri’nde Denizli İl Genel Meclisi Üyesi adayı oldum. 2011 ile 2014 yılları arasında Denizli İl Genel Meclisi Üyesi olarak görev yaptım. 2009 yılında Ak Parti İl Yönetim Kurulu Üyeliği’ne seçildim. Bu görevimin yanı sıra Denizli 3. Bölge İlçe Seçim Kurulu Üyeliği ve Denizli Valiliği İl İnsan Hakları Kurulu Üyeliği görevlerinde bulundum. 2011 yılında Ak Parti İl Başkanı olarak atandım. Bu görevimi 2015 yılına kadar sürdürdüm. 2007 yılında Dr. Nur Örki ile evlendim, Asım ve Elif adında iki çocuğum var. İngilizce biliyorum.
AVNİ ÖRKİ
Pamukkale Belediye Başkan Adayı M A RT- N İ S A N 2 0 1 9
PAMUKKALE İLÇEMİZ İÇİN KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
BÜYÜK HEDEFLERİMİZ, HAYALLERİMİZ VAR...
G
ençlik yıllarımı geçirdiğim; ekmeğini yediğim, Pamukkale ilçesi ile ilgili büyük hayallerim, hedeflerim var. İnşallah bu hayallerimi de siz değerli hemşehrilerimle el ele, gönül gönüle vererek gerçeğe dönüştürmek istiyorum. Cenab-ı Hakk’ın takdiri, büyüklerimizin tercihi ve siz değerli hemşehrilerimin destekleriyle inşallah Pamukkale ilçesinde yaşamak bir ayrıcalık olacak.
39
Gayemiz vatana, millete hizmet etmek. İnşallah, Pamukkaleli hemşehrilerimin desteği ile çocuklarımıza güzel bir gelecek bırakmak için gece gündüz demeden çaba harcayacağız. Kendimize mükemmel hedefler koyduk. Pamukkalemizi mükemmel bir ilçe haline getirebilmek için projeler üretiyoruz. Pamukkalemize hizmet etmek, taş üstüne taş koymak için çıktığımız bu yolda hemşehrilerimizin duasıyla 31 Mart 2019 yerel seçimlerinden zaferle çıkacağımıza inanıyor, Pamukkaleli kardeşlerime selam ve sevgilerimi sunuyorum.
M A RT- N İ S A N 2 0 1 9
Dr. Hakan TÜRKOĞLU KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
40
aşlanma ile birlikte cilt altı yağ tabakası ve cildin hyalüronik asit, elastik ve kollajen lifler gibi bazı yapısal elemanlarında azalmalar, bunun sonucunda da kırışıklıklar ve sarkmalar meydana gelir. Dolgular, işte bu kırışıklık, sarkma, izleri gidermek, bazen de dokuya şekil veya hacim vermek için cilt altına enjekte edilen geçici, yarı kalıcı veya kalıcı maddelerdir. Cilt altına enjekte edilen dolgu maddeleri, kırışıkların altını doldurarak kırışıklığı düzeltir, yüze hacim vererek sarkmaları giderir, hacmi az olan yerlerde dolgunluk yaratarak şekil verir. Dolgu maddeleri, kırışıklık hattına, şekil verilmek istenen ve doktorunuz tarafından uygun görülen bölgeye, ince bir iğne veya ucu künt kanüller yardımıyla küçük miktarlarda enjekte edilir. Dolgu enjeksiyonu yaklaşık 20- 30 dakika sürer ve sonucu hemen fark edilir.
Y
M A RT- N İ S A N 2 0 1 9
AMELİYATSIZ YÜZ ŞEKİLLENDİRME ESTETİĞİ
DOLGU
UYGULAMALARI
Hyalüronik asit içeren dolgu ürünleri laboratuvar ortamında üretilir ve uygulamaya hazır enjektörler içinde bulunmaktadır. Hayvansal kökenli olmadığından, uygulama öncesi test yapmaya gerek yoktur alerji oluşturmaz. YÜZDE NE AMAÇLA, HANGİ BÖLGELERDE DOLGU UYGULANIR? • Elmacık kemiklerinin belirginleştirilmesi, (Elmacık Dolgusu) • Burun kenarından ağız köşesine doğru inen çizgileri doldurmak (Nasolabial Dolgu) • Göz altındaki çökme ve morlukları gidermek (Gözaltı ışık dolgusu) • Yüzdeki sarkmanın giderilmesi (Orta yüz dolgusu) • Ağız kenarlarındaki sarkma çizgilerini azaltma (Marionet dolgu) • Çene ve çene hattını belirginleştirmek (Jawline – çene dolgusu) • Dudak şekillendirmek ve dolgunlaştırmak (Dudak dolgusu) • Dudak etrafındaki kırışıklıkları yok etmek (Smokline dolgu) • Burunda küçük şekil bozukluklarını gidermek ve burun ucunu kaldırmak (Nasal Dolgu) • Kaş arası ve alın çizgileri azaltmak (Glabellar Dolgu) UYGULAMA NE KADAR SÜRER? Dolgu uygulaması, doğru ellerde uygulandığı taktirde hızlı ve kolay bir uygulamadır. Uygulama öncesi teste ihtiyaç duyulmaz ve yaklaşık 10-15 dakika sürer. DOLGULARIN KALICILIĞI NE KADARDIR? Kullanılan dolgu maddesi, ürünlerin özellikleri, uygulama alanı ve bazı kişisel
özelliklere göre değişmekle birlikte dolguların kalıcılık süresi ortalama 9-18 ay arası sürmektedir. DOLGU UYGULAMALARININ YAN ETKİLERİ NELERDİR? Dolgu maddesi olarak kullanılan hyalüronik asit maddesi hayvansal üretilen bir madde olmadığı için alerjik reaksiyona yol açmaz. Karşılaşılacak yan etkiler uygulama alanında geçici olarak oluşabilecek şişlik, kızarıklık, morluk ve hassasiyettir. Bu yan etkiler kısa sürede geriler. Kızarma ve morlukların üzerine kapatıcı sürülebilir. DOLGULAR DİĞER ESTETİK İŞLEMLERLE UYGULANABİLİR Mİ? Dolgu uygulaması mezoterapi, PRP ,botoks gibi diğer enjeksiyon uygulamaları aynı anda bile yapılabilir. UNUTMAYINIZ: Dolgu Botox Mezoterapi PRP başta olmak üzere tüm iğneli işlemler sadece doktorların yapabileceği medikal işlemlerdir. Doktor olmayan kişilere yaptıracağınız enjeksiyon işlemleri yüzünüzde ve vücudunuzda da geri dönüşü olmayan sağlık problemlerine neden olabilir.
M A RT- N İ S A N 2 0 1 9
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
42
PAMUKKALE
BİR DÜNYA KENTİ OLACAK
Millet ittifakı Pamukkale Belediye Başkan Adayı Ahmet Divarcı: "Derdimiz tüm insanların yüzünün güldüğü, üretimin içinde olduğu, mutlu, huzurlu cıvıl cıvıl bir Pamukkale."
M A RT- N İ S A N 2 0 1 9
Pamukkale belediye başkanı olduğunuzda farkınız ne olacak? Türkiye’de 25 ilden daha büyük nüfusa sahip olan Pamukkale kenti, SanayiÜniversite –Tarım ve Turizm demektir. Yani Pamukkale SÜTT demektir. 344 bin kişinin yaşadığı bu kenti bir dünya markası yapmak için yola çıktık. İnşaat değil insan diyerek projeler hazırladık. Projelerimizde; üretime katkı koymayı, vatandaşlarımızın ekmeğini büyütmeyi hedefledik. Biz çılgın(?), mega(?), dev(?) değil, vatandaşımızın cebine dokunacak projeler hazırlamaya özen gösterdik. Biz 2,5 yıl önce çıktığımız bu yolda; Pamukkaleli hemşehrilerimizin kazancını arttırmayı hedefledik. Binlerce insanı parasını verip bir yerlere götürmek değil, asil marifetin binlerce insanı Pamukkale’ye getirip, esnafımıza katkı sağlamak olduğu bilinci ile hareket ettik. Biz insanları mutlu bir kent hayalini hayata geçireceğiz. İnsanların ekmeğini büyütme hedefi çok iddialı değil mi ? Bunu nasıl başaracaksınız? Kesinlikle değil. Belediyelerin görevi sadece yol, temizlik, park, kaldırım değildir. Çağın gereklerine göre
belediyecilik anlayışı da değişmektedir. Değişen çağa ayak uydurmak, bir dünya markası olan Pamukkale’ye sahip bir kenti de dünya markası yapmak boynumuzun borcudur. Pamukkale dev bütçeli değil akılcı yatırımlarla ve hatta ön açıcı örnek yatırımlarla tüm ülkeye örnek olabilir. Örneğin tekstilin başkenti Denizli’de en çok tekstil emekçisinin yaşadığı bölge Pamukkale. Burada açacağımız 7 gün, gerekirse 24 saat hizmet veren kreşler ile evlerinde çocuk baktığı için çalışamayan kadınlarımızın önünü açacağız. Bu hem çalışan hem de kalifiye eleman arayan sanayici için bir kazanç olacaktır. Biz kimsenin cebine al harca diye devletin, tüyü bitmedik yetimin hakkını koyarak ekmeğini büyütemeyiz. Ama çocuklara biz bakarız, annelerimiz ister evinde, ister fabrikada çalışabilir. Evinde ya da küçük bahçesinde, tarlasında üretim yapan kadınlarımızı için de
KEP dediğimiz ücretsiz Kadın Emek Pazarlarımız olacak. Kadınlarımız yine burada ürettiklerini belediyemize hiçbir ücret ödemeden satabilecekler. Bir çok pazarımızı haftanın 7 günü işler hale getireceğiz. Pamukkale Denizli’nin en büyük ilçesi ve çok ciddi bir tarım alanına sahip. Bu konuda neler yapacaksınız? Öncelikle şunu söyleyeyim. Pamukkale topraklarının yüzde 56’sı tarım alanı. Bereketli Menderes Ovası da Pamukkale’de, sadece kuru tarım yapılan bölgelerde. Örneğin gözler bölgemiz Türkiye’de üretilen kekiğin yüzde 80’ini tek başına karşılıyor. Pamukkale Acıpayam bölgesinden sonra süt üretimde ikinci sırada. Eskiden köy olan bu mahallerimizin durumuna göre birlikler aracılığı ile onlarla birlikte hayata geçireceğimiz çok sayıda projemiz var. Hayvancılık bölgelerimiz ve bizim
M A RT- N İ S A N 2 0 1 9
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
Millet İttifakı Pamukkale Belediye Başkan Adayı Ahmet Divarcı seçim öncesi Pamukkale ile ilgili çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.
43
KÜP dediğimiz ücretsiz köylü üretim pazarlarımız, tohum- fide merkezlerimiz bunlara bir örnek.
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
Tohum fide merkezlerini biraz açar mısınız? Bizim Pamukkale’ye bir sözümüz var. Belediye olarak Pamukkale’nin parklarına , bahçelerine , yollarını Pamukkale’de üretilmeyen hiçbir çiçeği dikmeyeceğiz, hiçbir fidanı toprakla buluşturmayacağız. Bunları Pamukkaleli üreticimiz bizler için alım garantili olarak üretecek. Bu kadar jeotermal kaynağın olduğu bir yerde bunu yapmak zor değil. Biliyorsunuz ben jeoloji mühendisiyim ve ömrüm bu işle geçti.
44
Bir konuşmanızda ‘travertenlerin arkasına saklanarak dünya kenti olamayız’ dediniz. Travertenlerin arkasına saklanmak nedir? Pamukkale her yıl yerli ve yabancı milyonlarca turist tarafından ziyaret ediliyor. Ancak yüksek giriş ücretleri nedeniyle Pamukkale Denizlililer’den koparıldı. Bırakın dar gelirli, orta gelirli bir aile bile şehir dışından misafirim gelecekte, Pamukkale’ye götüreceğim diye tedirgin oluyor. Allah aşkına kişi başı 50 TL giriş ücreti mi olur? 4 kişi Pamukkale’yi görmek için gidip bir
su içse 250 TL. Yıllarca bu kentte yaşayan insanların ne kadarı Pamukkale’yi gördü siz söyleyin… Gelir Ankara’ya, insanımız uzaktan baksın? Bunu mutlaka sonlandıracağız. Bunu nasıl yapacaksınız? Kültür ve sanatı, turizm ile harmanlayamadığınız sürece bu gün yaşananlardan farklı bir durum ortaya çıkmaz. Pamukkale gibi bir markayı, yapacağınız gerçek sanatsal değeri olan etkinliklerin öznesi yapmak zorundasınız. Pamukkale kenti yılın her ayı festivallere ev sahipliği yapmalı. Sanat ve spor etkinleri için ön açıcı olmak zorundasınız. Gerekli altyapı oluşmadan, kongre turizmi de , festival de, panayırda, gençlik kampları da hayal. Tabi böyle bir kaygınız yoksa. Pamukkale’ye gelen turisti kent merkezine getiremiyorsanız, Denizli’nin başka alanlarına götüremiyorsanız, sadece travertenlerin arkasına saklanıyorsunuz demektir. Bir gece gidin travertenlerin altındaki Pamukkale mahallemize bakın: adeta terkedilmiş bir köy görünümünde, bomboş, ıssız… Bu kabul edilebilir bir şey değil. Eskiden Denizlililer Pamukkale’ye akardı. Buradan açık söylüyorum, 1 Nisan’dan sonra halkımız festivallere hazır olsun. Festivallere büyük ağırlık veriyorsunuz. Evet; gerçek festivallere çok ciddi ağırlık veriyoruz. Denizli gibi, Pamukkale gibi bir markanız var.
Son olarak Ahmet Divarcı kim ve neden siyaset? Ahmet Divarcı Bekillili bir çiftçinin çocuğu. Ben Gökçeada Öğretmen Okulu’nda yatılı olarak okudum. Yani beni devletimiz okuttu. Yedirdi, içirdi, giydirdi ve eğitim verdi. Burada eğitimle birlikte devlet terbiyesi aldık. Öğretmen olduktan sonra, İTÜ Yer Bilimleri Jeoloji Mühendisliği bölümünden mezun oldum. Kamuda 2 yıl çalıştıktan sonra, Denizli’de kendi mühendislik firmamı kurdum. Eşim emekli eğitimci, kızım bir kamu kurumunda avukat, oğlum da bir kamu hastanesinde uzman doktor. Benim için siyaset bir beklenti değil, devletimize ve halkımıza bir borç ödeme aracı. Ahmet Divarcı şimdi bu borcu ödemeye çalışıyor. İşte Bekillili karayağız Türkmen çocuğu Ahmet Divarcı bu.
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
İlçenizde onbinlerce öğrencinin eğitim gördüğü üniversiteniz var; ama ne ulusal ne de uluslararası düzeyde bir festivaliniz yok. Tekstilin başkentisiniz ama, milyarlarca dolarlık tekstil üretimini destekleyecek, Pamukkale’den yararlanacak, dünyada öne çıkaracak bir etkinliğiniz yok. Sadece festivallere değil panayırlara da önem veriyoruz. Düzenleyeceğimiz panayırlar ile bölge halkı, hatta tüm Denizli’nin ürünlerinin ülke çapında daha çok tanınmasını ve satışını da geliştirmek gibi bir hedefimiz var. Anadolu bozkırının ortasında yer alan bir Eskişehir’in yaptığını biz niye yapamıyoruz? Biz Pamukkale’ye bakış açımızı mutlaka ve mutlaka değiştirmek zorundayız. Biz; yola çıktığımız ilk günden beri Pamukkale kazanacak diyoruz. Ve bir başka şey daha söylüyoruz. Pamukkale kazanınca Denizli kazanacak, bundan emin olabilirsiniz.
45
Büyük Aşklar
BİRBİRİNE MÜHÜRLENMİŞ KALPLER
TARİHİN UNUTULMAZ AŞKLARI İnsanın en güçlü duygularından biridir aşk ve öylesine tılsımlıdır ki onu anlatmaya sözcükler yetmez. Her aşk özel ve güzel olsa da tarihe mal olmuş kimi aşklar var ki insanda hayranlıkla birlikte gizli bir kıskançlık da uyandırır. Zamanla birer efsaneye dönüşmüş ölümsüz aşklara her kültürde, her toplumda rastlamak mümkün. Yüzyıllardır nesilden nesile aktarılarak günümüze kadar ulaşmış efsanevi aşkları siz okurlarımız için derleyeceğiz. İşte onlardan biri:
Binnur OLCAKTÜRKAN
5 bin yıllık aşk hikayesi:
ROMEO VE JULIET’IN ÖLÜMSÜZ AŞKI Aşk ; Allah’ın insana verdiği, insan ile insan, insan ile Allah arasında yaşanan en güzel hediyedir. Yaşamın oluş sebebidir aşk! Yaratımın sırrını sadece aşkı bilen, aşkı gönüllerinde yaşayanlar idrak ederler. BİR ROMEO VE JULIET HIKAYESİ Ve insanda gerçek manada aşk başladığında sürekli büyüyen bir ateş, içten bir genişleme ve esrime, mutluluk ve coşku deneyimlenir. Ulvi ve yüce gücüyle aşk, insanın iradesi dışında bağımsız olarak ortaya çıkar. Aşkı bedenleyen insan bedenlediği bu enerjiyi, içten dışa doğru yayar. İnsan kendisine aşkla ulaşır. Aşık insan baktığı, dokunduğu her yerde güzellik görür. Bu kendinden M A RT- N İ S A N 2 0 1 9
kendine yaydığı, Allah’ın lütfuyla gördüğü güzelliktir.
Toprağın baharla kavuştuğunda yeşillikler ve bin bir çiçekle coşan bahçeler nasıl canlanıp o güzelim enerjiyi dünyaya yayıyorsa, insan da aşkla dolduğunda bu bilinçle yaşamı bir başka yaratır… 5000 YILLIK AŞK! Geçen yıl yapılan bir kazıda bulunan aşkın fotoğrafı, gören herkesi çok etkiledi. Ve gazetelere şu başlıkla geçti: İşte aşkın fotoğrafı (İskelet Fotosu) İtalya’nın kuzeyindeki Mantua kasabasında yapılan arkeolojik kazılarda üzerinden 5 bin yıldan fazla zaman geçen ama görenleri
bugün bile şaşkına çeviren bir aşkın kalıntıları bulundu. Bir kadın ve erkeğin birbirine sarılmış kemikleri arkeoloji ekibini bile şaşırttı. Kalıntıların bulunduğu kasabanın Romeo ve Juliet’in aşkına konukluk etmiş olması olayın esrarını daha da artırdı. İskeletlerin bulunduğu bölgenin Cilalı Taş Devri’ne ait bir bölge olduğu sanılıyor. Uzmanlar şimdi buldukları bu kemiklerin gerçek yaşlarını tespit etmeye çalışıyor. Arkeologlar ilk aşamada erkeğin herhangi bir nedenle öldüğünü, kadının ise onun yanına uzanarak intihar ettiği tahmininde bulundu. Ancak esrarı laboratuar çalışmaları çözecek.
Valdaro Nehri yakınlarında yapılan kazının lideri Elena Menotti, daha önce böyle bir şeyin bulunmadığını söyleyerek “Bu eşsiz bir görüntü” dedi. Menotti, daha önce buna benzer buluş yapıldığını ancak kemiklerin bir anne ile çocuğuna ait olduğunu vurguladı. Daha önce birçok kazıda çalıştığını söyleyen Menotti, “Bu işi 25 yıldır yapıyorum, Pompei de dâhil bir çok ünlü kazı alanında çalıştım. Ancak daha önce hiçbir şey beni bu kadar heyecanlandırmamıştı. Bu bulduğum en özel şey” dedi. Bu kalıntılar, herkesin bildiği filmlere konu olan Romeo ve Juliet’e ait olabilir miydi? 5 bin yıl önce Mantua bataklık bir bölgeydi ve birçok nehrin kesişme noktasında yer alıyordu. Avcılık ve balıkçılıkla hayatını devam ettiren halkın yaşadığı bu bölgenin bir diğer özelliği ise Romeo ve Juliet’in hikayesine de evsahipliği yapması. Kitapta, Romeo düşmanı Tybalt Capulet’i öldürmek üzere Mantua’ya gittiğinde Juliet’e aşık olmuştu. Kasabanın tarihin en büyük aşklarından birine ev sahipliği yaptığı düşünüldüğünde binlerce yıllık bu iskeletlerin Romeo ve Juliet’e ait olduğu iddia ediliyor. William Shakespeare’in eserlerini yaşanmış halk hikayelerine dayandırdığı düşünüldüğünde iddianın gerçek olma olasılığı da artıyor. ROMEO VE JULIET’IN HİKAYESİ Çok eskiden beri Verona’da Montegü ve Kapulet adında, düşman iki zengin aile yaşarmış. Tesadüf bu ya, bir gün Kapulet’lerin balosunda Montegü’nün oğlu Romeo genç ve güzel Juliet ile karşılaşır. Gençler birbirlerini çok severler.
Bir sokak kavgasında Romeo’nun arkadaşı Merkutio öldürülür. Arkadaşının öcünü almak isteyen Romeo, sevgilisinin kardeşi Tybalt’ı bıçaklar ve Dük tarafından sürgünle cezalandırılır. Juliet’in anne – babası da, kızlarını bir an önce genç bir kont olan Paris ile evlendirmeyi istemektedir. Sevgilisi Romeo’ya sadık kalmak isteyen Juliet’in tek çaresi hayatına son vermektir ve genç kız ölümü seçer. Aşkı Juliet’in olmadığı bir dünyada yaşamak Romeo için çekilmez bir hal alır ve Romeo da bıçakla intihar eder.. Romeo ve Juliet’in aşkı bir efsane olarak yüzyıllarca zihinlerde yaşamaya devam eder… Juliet’in akrabaları Romeo’nun kendi ezeli düşmanlarının oğlu olduğunu öğrenince aşıkları ayırmaya çalışır. Romeo ve Juliet, gizlice evlenmeye karar verirler. Bu evliliğin, iki aile arasın-
Bu aşk öyküsünden yola çıkarak yazdığım yazımla, bu yıl ve her yıl dünyada enerjisel olarak aşk yılı olsun diliyorum…
M A RT- N İ S A N 2 0 1 9
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
daki düşmanlığa bir son verebileceği umuduyla Peder Lorenzo tarafından gerçekleştirilen bir törenle evlenirler.
47
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
48
İnsan aşkı, Tanrı’ya duyulan aşkı, bir insana ve her şeye duyulan aşkı yaşasın. Sevda ateşi gönül tellerini titretsin! Kalplerimizdeki aşk tüm dünyaya yayılsın! ROMEO VE JULIET'İN YAŞADIĞI YER VERONA İtalya yazısı serisinde yazmıştım. Takip edenleriniz bilirler. İtalya denince akla hep romantik bir ülke geliyor. Ama İtalya’nın kuzeydoğusunda oranın en romantik şehri Verona bulunuyor. Verona aşıklar şehri olarak nam salmış bir yer. Bunun nedeni ise Shakespeare’in kaleme aldığı Romeo ve Juliet romanı. Bu iki çiftin aşkı dillere destan olmuş her yerden binlerce turisti buraya M A RT- N İ S A N 2 0 1 9
çekiyor. Burayı gezerek Romeo ve Juliett’in aşkından izlere rastlayabileceğiniz harika yerler var. Verona’da Juliet’ in evi bulunuyor. Evin küçük şirin bir balkonu var. İşte burasının Romeo’nun aşkını itiraf ettiği balkon olduğuna inanılıyor. Şöyle bir inanış var bahçede bulunan Juliet Heykeli ile fotoğraf çekilirken Julietin göğsünü tutup mutlu bir aşk için dilek diliyorsun. Ayrıca evin kapısına bir aşk kiliti takıyorsun ve gelen aşıklar sevgilisi ile kendinin adını aşk duvarına yazıyorlar. İnanış işte… Herkese mutlu bir aşk dileklerimle…
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
n EMRAH VAROL
50
UMRE:
u r u z u h n i b Kal H
er namazda sadece şeklen değil kalben de yöneldiğimiz yere gidecek olmanın verdiği mutluluk, heyecan anlatılamaz. Ben de henüz 30 yaşındayken Umre yapma maksaydıyla kutsal topraklara gitmeye karar verdim. (Burada yaşımı özellikle vurguluyorum. Maalesef toplumumuzda Umre, Hac gibi ibadetler 65 yaşından sonra yapılması
gerekenler gibi algılanıyor. Gideceğimi duyan birçok kişinin ‘Bu yaşta neden gidiyorsun’ sorusunu sorması buna işaret. Ne kadar yaşayacağımızı biliyoruz sanki!) İnsan gitmeden kendisini hazır hissetmiyor bir türlü. Günahları aklına geliyor, yaptıkları veya yapmadıkları. Nasıl yüz sürerim Allah’ın evim dediği yere korkusu kaplıyor insanın içini. Hepsi geçiyor ama. İzmir’den kalkan uçağımızla Medine’ye vardık. Vardıktan kısa süre sonra Cuma Namazı kılınacaktı ve hemen otelimize eşyalarımızı bırakıp Mescid-i Nebevi’ye geçtik. Allah’ım nasıl güzel bir kalabalık. Yüzbinlerce insan adeta akın ediyor. Önümde bir baba-oğul gidiyor. Elele tutuşmuşlar huşu içinde Peygamberin Mescidi’ne hareket halindeler. Yüzbinlerce Müslümanla Cuma Namazı’nı kılıyoruz Mescid-i Nebevi’de. Her yer huzur kokuyor. Nereye baksam bir güzellik görüyorum. Medine’yi geziyoruz daha sonraki günlerde.Yıllarca kitaplarda okuduğumuz, hikayelerini dinlediğimiz yerlerdeyiz. İşte Hz. Ali Mescidi orda. Kafamızı çeviriyoruz Hz. Ömer Mescidi çıkıyor karşımıza. Uhud Savaşı’nın yapıldığı yerdeyiz şimdi de. Savaşı anlamaya çalışıyoruz. Okçular Tepesi’nin neden terkedildiğini ve de.
Peygamber Efendimizi dinlememenin, gözünü ganimete, mala, mülke dikmenin verdiği zararı anlamaya çalışıyoruz. Günümüzde hala mala, mülke, makama olan düşkünlüğün verdiği acı sonuçları hatırlayarak… Medine’de en unutamadığım an ise Peygamberimizin kabri ile minberi arasında yer alan kısımda namaz kılmak oldu. Peygamber Efendimizin, ‘’Evimle minberimin arası Cennet bahçelerinden bir bahçedir ve minberim de Cennet bahçelerinin üzerindedir’’ hadisini duyunca o bölgede namaz kılmak istedik. Gece yarısı 1 gibi gittiğimizde bile o kadar kalabalıktı ki tam 1 saat sonra sıra geldi. Zor da olsa ‘cennet bahçesine’ girdik. Namaz kılmak için tekbir getirdim ve namaza başladım. O anları nasıl anlatayım bilmiyorum. Gözlerim Peygamberimizin kabri ile minberinde. Bir anda vücudumdan ter boşandı. Ağlamamak istiyorum ama gözlerime yaş hücum ediyor. Hayatımda hiç böyle olmamıştım. Bir yandan secde ediyorum, bir yandan ağlıyorum, bir yandan da kalbime bu güzelliği yaşatan Rabbime şükrediyorum. O anda neler yaşandı, nasıl ağladım, nasıl namaz kıldım, nasıl dua ettim, hala aklıma gelince duygulanıyorum… Gecesi bir başka, gündüzü bir başka ora-
ların. Hangi vakit namaza dursak yüreğimiz heyecanla yöneliyor Kabe’ye doğru. Peygamber Efendimizi selamlarken, ona dua ederken daha mutlu oluyoruz. (Araplar mezarlara doğru dua edilmesini pek istemiyorlar. Peygamber Efendimizin kabrine dönüp Yasin okuyan bir kadını, görevli ‘Duayı Kabe’ye doğru yap’ diye uyardı.)
İşte tam da bu yüzden Kabe için yola çıkıyoruz. Yola çıkmadan ihrama giriyoruz tabi. İhram 2 havlu. Madde olarak bakarsanız hiçbir şey anlamazsınız o 2 parçadan. Ama manevi olarak hissettirdiği şey bambaşka. Medine’den Mekke’ye gitmek otobüsle 6 saat sürüyor. İçimizde tarifsiz bir heyecan. Allah’ın en çok sevdiği yere, onun en sevdiği şeyi yapmak için gidiyoruz. Gece 12 gibi Kabe’ye vardık. Başımızdaki hocamızın yönlendirmesiyle dualar ediyoruz. Kabe’yi henüz görmedik. Heyecanımız her geçen saniye artıyor. Allah’ın ‘Evim’ dediği, 2 milyara yakın Müslüman’ın her namazda yönünü çevirdiği o kutsal yeri göreceğiz biraz sonra. Gözlerimizi yere eğerek giriyoruz, büyük yapıların içinden geçerek Kabe’ye doğru ilerliyoruz. Hocamız ‘başınızı kaldırabilirsiniz, geldik’ demesiyle kendimize geliyoruz.
Ve Kabe karşımızda. Her namazda ‘Allahu ekber’ diyerek yöneldiğimiz Kabe. Gözyaşları içinde dualar ediliyor. Allah’ın ‘evim’ dediği yer sevilmez mi hiç! Bakıyoruz, dualar ediyoruz, derin düşüncelere dalıyoruz. Ama beni rahatsız eden bir şey var. Maalesef Kabe’nin içinden bakınca gözüken bir yapı var. Adını Zemzem Tower koydukları ama benim ‘Kibir Kulesi’ dediğim yapı Kabe’nin içinden bakınca o kadar çirkin gözüküyor ki anlatamam. Kabe dediğimiz yapı siyah bir örtüyle örtülmüş tüm sadeliğiyle insanları ağlatırken, hemen yanı başına dikilen bu kibir kulesi, zenginlerin uğrak yeri insanı kahrediyor. Kabe’deki ilk duamı Kibir kulesinin yıkılması, bu kafanın İslam aleminden defolup gitmesi için ediyorum! Kabe-i Muazzama bambaşka bir yer. İnanın orada saatlerimi geçirdim ve hiç sıkılmadım. Öğle namaz vakti gidip yatsı namazı bitimene kadar tavaf yaptım, namaz kıldım, tesbih çektim, Kur’an-ı Kerim meali okudum. Hele farklı milletlerle yaptığım sohbetler.. Malezyalı, Endonezyalı,Cezayirli, Kazaklar, Azerbaycan Türkleri… Her biriyle öylesine güzel sohbetler ettim ki. Kabe’nin bir güzelliği de oradan geliyor sanırım.
Üzerindeki 2 havluyla tavaf ederken Kabe’yi içinize iç çamaşırı dahi giymiyorsunuz. O anda siz varsınız, Allah var. Yaptıklarınız ya da yapmadıklarınız.. Evleriniz, arsalarınız, makamınız, gücünüz.. Hiçbirinin bir geçerliliği yok. Malezyanın en önemli savcısı da olabilirsin, Arabistan’ın en zengini de olabilirsin ya daTürkiye’nin en önemli bakanı.. Ya da hiçbir yerin hiçbir şeyi.. Allah’ın evindesin ve herkes gibi ihram kıyafeti içindesin. Adeta mahşer gününü hatırlatıyor her şey. Takva olarak ne kadar Allah’a yakınsan o kar ediyor. Ne kadar o duyguyu hissedersen o kadar güzelleşiyor her şey. Türk Milleti’nin güzelliğini orada bir kez daha yaşadım. Sadece Türkiye’den gidenler değil, Kazaklar, Özbekler, Azerbaycan Türkleri. Çok benziyoruz inanın. Temizliğimiz, saflığımız, sadaka vermeye olan düşkünlüğümüz, namaz kılışımız, sohbet edişimiz, güleryüzümüz ve daha niceleri. İnsana bir kez daha ‘Ne mutlu Türküm diyene’ dedirtiyor! Velhasıl kelam değerli okuyucu. O güzel toprakları görmek çok ama çok güzel. Kalbiniz huzurla doluyor. İçinizi bir mutluluk kaplıyor. Ve döndüğünüzde memlekete yanlış yaptığınız şeyleri değiştirmek için size güç veriyor. Duam odur ki herkes o kutsal toprakları görsün. Maddesel şeylere değil de oranın manevi havasını ciğerlerine kadar koklasın. Hayatınızın yönünü değiştirecek çok şey bulacaksınız… M A RT- N İ S A N 2 0 1 9
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
Ve artık Mekke’ye geçme vakti. Kabe’yi göreceğiz. Allah’ın Hac Suresi 26.ayetteki ifadesiyle, ‘Hani Biz İbrahim'e Evin (Kabe'nin) yerini belirtip hazırladığımız zaman (şöyle emretmiştik:) "Bana hiçbir şeyi ortak koşma, tavaf edenler, kıyam edenler, rükua ve sücuda varanlar için Evimi tertemiz tut."
51
EN MODA DİYET
NİLÜFER BAYRAK STİL DANIŞMANI
aşadığımız zamanı tanımlayan en önemli kavram hız olsa gerek. O kadar az zamanımız ve yapacak o kadar çok işimiz var ki, hepsine birden yetişmek için olağanüstü çaba harcıyoruz. Kısa programda çalışan makinelere, 20 dakikada hazırlanan yemek menülerine, dosyaları hemen indiren bilgisayarlara, 100 km. ye saniyeler içinde çıkan arabalara ihtiyacımız var... Artık hiç birimizin uzun bir yazıyı okumaya, 4 dakikadan uzun süren youtube videolarını izlemeye, yavaş çalışan herhangi bir cihazı kullanmaya tahammülü yok. Vaktimiz hep az ve bu yüzden de çok kıymetli… Her şey, hemen, hızla olmalı… Bahara hazırlandığımız şu günlerde de kışın aldığımız kiloları vereceğimiz hızlı diyetle-
re ihtiyacımız var. O halde gelsin Dukan, Karatay, Ketojenik, Atkins, Taş Devri, Hollywood ve daha bilumum diyet listeleri… Ama size bir sır… Şimdilerde en moda diyet; GARDIROP DİYETİ !
Öncelikle, niye bu kadar çok giysiyle gardıroplarımızı doldurduğumuz sorusunu cevaplamak gerekiyor tabi. En başta sürekli ayakta tutulan tüketme arzumuz geliyor. Eskiden yaz ve kış, iki sezon olarak gördüğümüz koleksiyonlar, artık neredeyse 15 günde bir eklenen ürün çeşitleriyle yenileniyor. Yetmezmiş gibi, indirim kampanyaları mevsim girişinden çok kısa bir
süre sonra başlıyor ve hiç bitmiyor. Bunun yanında değişen hayatımızla birlikte ihtiyaçlarımız sürekli değişiyor; kilo alıyoruz, mezun oluyoruz, terfi ediyoruz, evleniyoruz, çocuk sahibi oluyoruz, boşanıyoruz, kilo veriyoruz… Ama tüm bu süreçler boyunca sahip olduğumuz giysilerin pek çoğunu tutmaya devam ediyoruz, değişen ihtiyaçlarımıza cevap vermeseler bile onlardan ayrılamıyoruz. Ayrıca alırken çok para verdiğimizden, kullanmasak dahi paramıza kıyıp atamadıklarımız da dolaplarımızda epeyce bir yer işgal ediyor ve zaman içinde orada olduğunu unuttuğumuz giysilerle gardıroplarımız dolup taşıyor.
Y
Hızın etkili olduğu çağımızda geleneksel Türk yemeklerini yapacak vaktimiz yok ve bazen tercih etmesek de fast food gıdalarla beslenmek durumunda kalabiliyoruz. Bu sağlıksız beslenme yüzünden zamanla kilo alıyoruz. Aynı şekilde bazen bilinçli, bazen bilinçsiz yaptığımız seçimlerle ve fast fashion sayesinde gardıroplarımızı kıyafetlerle doldurup şişiriyoruz. İşte patenti bendenize ait olan Gardırop Diyeti, tıpkı fazla kilolar gibi, size yük olan, büyümüş ve hantallaşmış, işlevsiz gardıroplarınızı hafifletmenize yardımcı oluyor.
H
giyiyorsunuz? • Yakışmadığını düşündüğünüz halde vermeye kıyamadığınız parçalar var mı? • Sabah giydiğiniz kıyafetle gün ortasında kendinizi kötü hissettiğiniz, hatta “eve gidip değiştirsem” diye düşündüğünüz oluyor mu? • Hatırası var diye sakladığınız parçaların sayısı 10’u geçiyor mu? • Bir yere gideceğiniz zaman giysinizin ortama uygun olup olmadığı ile ilgili endişe ettiğiniz oluyor mu? • Gardırobunuzda hiç bir şeyle kombinleyemediğiniz ya da tek bir kombinin parçası olan kıyafetleriniz var mı? • Daha büyük bir gardırop almayı ya da eşinizin gardırobunu ayırmayı düşünüyormusunuz?
aydi şimdi birlikte objektif olarak gardırobunuza bir kez daha bakalım; onun gereksiz yere şişmesine neden olan parçalar neler? Etiketi üzerinde olanlar; aslında o bir etiket değil, bir alarmdır ve “beni giymeyecek !” diye bağırmaktadır. Bir başkasın-
da görüp beğendiğiniz, trend diye satın aldığınız, indirimde ucuz bulduğunuz ya da moraliniz bozukken aldığınız bu parçalar, ekonomiye yararsa da etiketlerinden de anlaşılacağı üzere cebinize zarardır. Zayıflayınca giyilecekler; hangimizin bir-
kaç kilo fazlası yok ki… İstediğiniz kiloya düştüğünüzde giyeceğinizi sandığınız ama zayıfladığınızda kendinizi çok iyi hissedeceğinizden giymek istemeyeyeceğiniz eski(?) kıyafetlerdir. Belki zayıflama sürecinde sizi motive etmesi için bir parçayı tutabilirsiniz ama gerisiyle vedalaşsanız iyi olur. Arada bir giymeyi deneyip sonra tekrar gardıroba koyduklarınız; giydiğinizde kendinizi başka biri gibi hissettiğiniz için çıkarıp geriye astığınız bu kıyafetler, muhtemelen sizin tarzınıza hiç uymayanlardır. Giyince kendinizi rahat hissetmedikleriniz; bunlar da büyük ihtimalle vücut tipinize uymadıkları için tercih etmediklerinizdir. Sırf hediye geldiler diye veremedikleriniz; içinize çok sinmeyen, (hadi samimi olalım) gerçekte hiç beğenmediğiniz ama bir şekilde hediye eden kişiye ayıp olur diye atamadığınız ve gardırobunuzda yer işgal edenlerdir. Giymek istemezsiniz ama elden de çıkaramazsınız. Giyip dışarı çıkamayacağınız kadar yıpranmış olduğu halde hatırası olduğundan veya çok sevdiğinizden bir türlü atamadıklarınız; ev giysisi olsun diye bir kaçını tutup gerisine hoşçakal deyin. Çünkü biliyorsunuz ki evde olduğunuzda hep aynı salaş tshirtü ve tüylenmiş hırkayı giyeceksiniz.
M A RT- N İ S A N 2 0 1 9
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
P
eki Gardırop Diyeti’ne ihtiyacınız olup olmadığını nasıl anlarsınız? Dolabın kapılarının kapanmaması size bir ipucu vermediyse, diyet öncesi yapılan tahlillere benzer şekilde, şu sorularla bir tahlil yapabiliriz. Cevapladığınızda yarıdan fazlasına “evet” diyorsanız sizin de Gardırop Diyeti yapmanızın zamanı gelmiş demektir. • Gardırobunuza bakan biri yeteri kadar kıyafetiniz olduğunu söyler mi? • Giymediğiniz kıyafetlerinizin oranı %50 yi geçiyor mu? • Etiketi üzerinde olan ya da alındığından beri hiç giyilmemiş kıyafetiniz var mı? • Beğenerek aldığınız halde bir ya da iki kere giyilip kalmış kıyafetiniz var mı? • Sürekli aynı kıyafetleri mi
53
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
S
54
abahları hazırlanma sürenizi kısaltıp 5 dakika fazla yatakta kalmanızı sağlayacak, girdiğiniz her ortam ve duruma uyacak, kendinizi istediğiniz şekilde ifade etmenize yarayacak, pratik ve enerjik bir gardırop için, mevcutları elden geçirmek, tasnif etmek ve gitmesi gerekenleri uzaklaştırmak, kısaca Gardırop Diyeti yapmak, kendi başınıza yapmaya kalıştığınızda, zor ve zaman alan bir uğraştır. Tıpkı kendi kendinize diyet yapıp zayıflamaya çalışmak gibi… Kiloları bir günde almadığınız gibi, tüm o giysiler de bir gün içinde dolabınıza girmediler ve beslenme diyetindeki gibi, bir uzmanla çalışmak her zaman daha sağlıklıdır. Gardırop Diyeti ile efektif hale gelecek dolabınızı tekrar eski haline döndürmemek için ise aşağıdaki tüyoları uygulayabilirsiniz; n Trendlere kapılmayın. Güzel ya da ilgi çekici bir kıyafeti arkadaşınızın üzerinde, vitrinde veya dergide sevseniz de sizin üzerinizde aynı şekilde durmayabilir. Her bir moda akımına uymaya, onun gerektirdiği şeyleri almaya mecbur hissetmeyin. n İndirim kampanyalarının sizi aldatmasına izin vermeyin. Sırf ucuz diye iki kere kullandıktan sonra giymeyeceğiniz bir şey almayın. n “Yazın bir düğün olur giyerim” veya “nasılsa zayıflarım” diyerek hemen giymeyeceğiniz kıyafetleri sakın almayın. Yaz geldiğinde veya zayıfladığınızda ne giymek isteyeceğiniz o kadar kesin olmayabilir. n Online alışverişlerde kontrol etme şansınız olmayan kumaş ve dikişlere mağazada alışveriş yaparken dikkat edin. Dikişler düzgün mü? paça/kol/ cepler simetrik mi? dikişler olması gereken yerlerde mi? astar ve telası düzgün mü? Tüm bunları daha iyi görebilmek için üşenmeyin, kıyafeti üzerinizde deneyin. n Almak istediğiniz parçayı evdeki mevcutlarla nasıl kombinleyeceğinizi iyice düşünün. Onunla birkaç ayrı kombin yapamayacaksanız almayın. n Dikim kıyafetler pahalı olabilir ama iyi bir terzi elinden çıktığında, üzerinizde konfeksiyon ürünü bir giysiden çok daha iyi duracaktır. Böylelikle 3 tane farklı modelde ve hiçbiri tam oturmayan siyah pantolon yerine bir tane dikim pantolon dolabınızda yer tasarrufu sağlayacaktır. n İkinci el kıyafet almak da ikinci el kıyafet satmak da artık çok doğal, hatta moda. Fazlalıklarınızı bir online satış sitesinde satıp hem gardırobunuzda yer açabilir hem de para kazanabilirsi-
M A RT- N İ S A N 2 0 1 9
niz. Eğer kıyafetiniz temiz ve iyi koşullarda ise çok kısa sürede satıldığını göreceksiniz. n Ailedeki yakınlarınızla, arkadaşlarınızla bir nevi garaga sale gibi dolap günü düzenleyip kıyafetlerinizi takas edebilirsiniz. Böylelikle siz başka birinden almak istemeseniz bile sizinkileri elden çıkarabilirsiniz. n Kıyafet alışverişine çıkmadan önce mutlaka gardırobunuzu gözden geçirmiş olun. Bu, birbirinin aynısı mavi gömleklerinize birisini daha eklemenize mani olur. n Alışveriş yaparken, bunu neden istiyorum? beden tipime uygun mu? nerede giyeceğim? gerçekten ihtiyacım var mı? bana değer katıyor mu ? ödeyebilirmiyim? sorularını sormayı sakın unutmayın.
KADINLAR 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü
H KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
er yerde bir heyecan. Erkeklerden duygusal mı duygusal paylaşımlar!
Siyasetçiler kadının analığından tutun da eşliğine, eşitliğine vurgu yapan cümlelerle kutluyor bu günü.
HAZIRLAYAN: EMRAH VAROL
Halbuki bir arkadaşımın dediği gibi. Kadınlar kadındır, çiçek babandır! Kadınlar Günü’nün çıkışına baktığımız zaman, günümüzdeki çiçek almaların, süslü ama içi boş lafların ne kadar samimiyetten uzak olduğunu görüyorsunuz. Aslında mesele daha iyi çalışma koşullarıydı. Daha iyi bir hayat istiyorlardı sadece.
56
1857 yılında ABD’de bir tekstil fabrikasında başladı her şey. 40 bine yakın dokuma işçisi yaşanabilir bir hayat için greve gitti. Aralarında kadınlar da vardı. Polislerin müdahalesinin ardından işçiler fabrikaya girmişti ve çıkan yangının ardından 120 kadın işçi can vermişti. 1910 yılında Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin’in önerisiyle olayın yaşandığı tarih olan 8 Mart Dünya Kadınlar Günü olarak oybirliğiyle kabul edildi.
M A RT- N İ S A N 2 0 1 9
İşin özünde işte bu acı var. Kadınlar, kadın işçiler daha iyi bir hayat istemişti sadece. Bunun için de patrona yalakalık yapmamış, ona buna boyun eğmemişlerdi. Greve gitmişler ve sonuç bu olmuştu. Ondan sonraki yıllar içinde 8 Mart ülkemizde de kutlanmaya başladı. Ancak son yıllarda iş Sevgililer günü gibi, Anneler günü gibi içi boş bir yere gidiyor. Halbuki kadınlara değer vermek için onlara alacağımız çiçeklere, tek taşlara ihtiyaç yok. Gerçekten yok. Onların isteği de emin olun çiçek böcek değil. Türk kadını tarih boyunca özgürlüğüne düşkün olmuştur. Avrupa’daki birçok milletten önce seçme ve seçilme hakkını kazanması bile bunun bir göstergesi. Ve kadınlarımız huzur istiyor, sakinlik istiyor. Maalesef her yıl yüzlerce kadın çeşitli sebeplerle öldürülüyor. Öldürülen kadınlar arasında kimler yok ki. Üniversite mezunları, ev kadınları, zengin kadınlar ve daha niceleri. Öldürenler ise hep aynı. Gücünü kendisinden zayıf birinin üzerinde deneyen zavallılar!
AYBÜKE ÖĞRETMEN
Hele Aybüke öğretmen… Son zamanlarda Türk kadının adeta profili oldu hepimizde. Kahpe bir terör örgütü kurşunuyla ayrıldığında aramızdan hepimizi hüzne boğmuştu. Hele bir de sosyal medyadan dinleyince o güzelim türkülerini adeta bittik tükendik. ‘Beni öldürende yoktur din iman’ derken adeta ölümünün ağıdını yakıyordu. Türk kadını bu demiştim türküsünü, hayat hikayesini dinlerken. Geçmişin o zor dönemlerine, kadınların adeta ‘insan’ sayılmadığı dönemlere baktığımızda her geçen gün kadınların haklarına daha fazla kavuştuğunu görmek beni ziyadesiyle mutlu ediyor. Seçme ve seçilme hakkının birçok ülkeden önce Türk kadınına verilmesi başlı başına bu toprakların en büyük devrimidir zaten.
cinayetlerinin önlenmesi ve daha neler neler. Ama en önemlisi kadınlara sadece 8 Mart’ta değil her gün gereken önemin verilmesi. Onlara karşı kullanılan dilin tatlı olması baş şart olmalı mesela. Peygamberimiz de öyle buyurmuyor mu:
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
Halbuki çok sevdiğimizi söylediğimiz milletimizin tarihine baksak biraz. Nene Hatunlar, Kara Fatmalar, Afife Jaleler… Anadolu’yu Türk’e vatan yapan Alparslan’ın eşi Selcen Hatun. Kadın gibi kadın değiller mi?
‘’ Ey insanlar! kadınların haklarını bilmelisiniz ve gözetmenizi isterim, bu nedenle Yüce Allah'tan korkmanızı dilerim. Siz kadınları Allah'hın emaneti aldınız ve onların namusunu kendinize Allah'hın emri ile helal bildiniz. Sizin kadınlar üzerinde onların da sizin üzerinde hakkı vardır.’’
57
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü özelinde şehit kadınlarımızın, hayat mücadelesinde dik duran kadınlarımızın gününü kutlarım!
Bunun dışında son zamanlarda ulusal medyada başlayan cinsiyetçi dilin terk edilmesi gibi çalışmalar da ilerleyen yıllarda birçok yanlışın önlenmesini sağlayacaktır diye düşünüyorum. İş adamı yerine iş insanı, kadın bakan yerine sadece bakan diyerek de derdimizi anlatabiliriz noktasına gelmesi ulusal basının önemli bir basamak bence. Elbette düzeltilmesi gereken birçok konu var. Kadınların toplumsal hayattan dışlanmaması,kadın
M A RT- N İ S A N 2 0 1 9
Ve perde... Sihirli bir sözdür “Ve Perde”... o an nefesler bile tutulur... Kocaman bir salon, merak içinde bekleyen seyirciler, bin kere o sahneye çıkıp aynı oyunu oynasa da heyecandan kalp atışları hızlanan oyuncular... Hayatınızda bir kez bile böyle bir ortamda bulunduysanız “iflah” olmazsınız artık. Durumu en güzel özetleyen en klişe lafla söylersek: “sahnenin tozu”nu yutmuşsunuzdur artık.
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
İ
58
NSAN NEDEN SANATA İHTİYAÇ DUYAR?
Garip bir canlı şu insanoğlu... Beslenme, barınma, üreme... vs gibi temel ihtiyaçlarının dışında daha başka şeylere de ihtiyaç duyar. Belki de en garip ihtiyaçlarından biri sanat ve estetiktir. Karnı doyan insan bir süre sonra ruhunu da doyurmak ister. Sanattan zevk alan, estetik arayışlar içine giren insanoğlu tarihin ilk çağlarından bu yana pek çok sanat dalıyla uğraşmış; ruhunu ve duygularını çeşitli sanat eserleriyle ortaya koymuştur. Sanatını yeri gelmiş elinde taşla mağara duvarına kazımış, yeri gelmiş tonlarca ağırlığındaki taşları üst üste dizmiş, yeri gelmiş binlerce mısradan oluşan destanlar yazmış. Dünyaya gelen her insan sanat icra edecek diye bir kural yok elbette ama büyük bir çoğunluk, herhangi bir sanat eseri gördüğünde; o esere bakmaktan ya da onu dinlemekten büyük bir
M A RT- N İ S A N 2 0 1 9
haz duyar yani mutlu olur. Kısaca söylemek gerekirse sanat, insan mutluluğundaki temel anahtarlardan biridir.
CANLI CANLI SANAT
Tiyatronun diğer sanat dallarından belki de en önemli farkı “canlı” oluşudur. Sahnedeki oyuncu ile seyirci “elini uzatıp” dokunabilme mesafesindedir. Her tepki, her mimik, oyunun seyirci üzerinde bıraktığı her etki an be an canlı olarak ortaya koyulur. Toplumlar için en önemli sanat dallarından biri olan tiyatro, toplumun olaylar karşısında eleştirel bakış açısı geliştirmesini sağlar ve toplumları nitelikli düşünmeye sevk eder. Tiyatronun bir diğer özelliği de tarih boyunca toplumla birlikte değişmesidir. Eski çağlarda, tiyatrolar dağların ve tepelerin yamaçlarında kurulurken; Romalılar döneminde taştan yapılmış büyük alanlarda tiyatro gösterileri yapıldı ve zamanla opera binaları inşa edildi. 18.yüzyıldan sonra da bir sanat dalı olarak kabul edildi ve tiyatro okulları açıldı.
TÜRKİYE’DE TİYATRO
Türkiye’de geleneksel tiyatronun kökeni oldukça eski tarihlere dayanır. Meddahlar, gölge oyunları kültürümüzün bir parçasıdır. Batılı anlamda tiyatro ise ilk olarak Tanzimat Dönemi’nde görülmeye başlanır. Yıllar içerisinde çeşitli destek ve çalışmalar sayesinde, ülkemizde tiyatro sanatı oldukça ilerlemiştir. Pek çok konservatuar açılmış ve buralarda çok değerli sanatçılar yetişmiştir. Türkiye bugün, pek çok başarılı oyuncuya, yönetmene ve oyun yazarına sahiptir.
kaleme alındı. Dünya Tiyatrolar Günü’nü kutlama fikri ilk olarak şu şekilde ortaya çıktı: O dönemki Uluslararası Tiyatrolar Birliği’nin başkanlığını yapan Arvi Kivimaa, Helsinki’de çeşitli konferanslar düzenledi. Bu konferanslar daha sonra Viyana’da devam etti. Bu konferanslar esnasında “tiyatro günü” kutlanmalı fikri oluştu ve kabul gördü. İskandinav ülkelerinin desteklediği bu fikir kısa sürede hayata geçirildi ve 27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü olarak kabul edildi. Daha sonra da tüm ülkelerde kutlanmaya başlandı.
27 MART DÜNYA TİYATROLAR GÜNÜ
USTALARA SAYGI
Dünya Tiyatrolar Günü, her yıl Mart aynın 27’sinde kutlanır ve uluslararası bir öneme sahiptir. 27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü, 1961 yılından beri kutlanmaktadır. Uluslararası Tiyatrolar Birliği sayesinde kutlanmaya başlanmıştır. 27 Mart’ta, Uluslararası Tiyatrolar Birliği merkezlerinde ve dünyanın her yerinde tiyatro sanatı ile ilgilenen her kurum ve toplulukta kutlama yapılır. 27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü etkinlikleri kapsamında, hem ülkemizde hem de dünyanın birçok yerinde gösteriler ve anmalar düzenlenir. Bu günün en özel etkinliklerinden biri de her yıl başka bir tiyatro insanın yazmış olduğu bildiridir. Dünya çapında başarı kazanmış bir yönetmen, oyun yazarı ya da oyuncu, Dünya Tiyatrolar Günü için bir bildiri yazar. Bu bildiri evrenseldir. İlk evrensel bildiri 1962 yılında, Fransız tiyatro ustası Jean Cocteau tarafından
Türk Tiyatrosu, geçmişten günümüze pek çok sanatçının emeği ve özverisiyle bugünlere geldi. Geçen süre boyunca sanatçılarımızdan bazıları yaşamını yitirdi bazıları ise sahne hayatına devam ediyor. Biz de Still Life ailesi olarak tiyatro sanatçılarımızın Tiyatrolar Günü’nü kutluyor ve geçmişten günümüze sahnelerde iz bırakan sanatçılarımızdan bazılarını ve tiyatro ile ilgili sözlerini kısaca hatırlatıyoruz.
Muhsin Ertuğrul
Batılı anlamda Türk Tiyatrosu’nun kurucusu olarak kabul edilir. Aynı zamanda sinemaya da önemli katkıları olmuştur. 1922-1939 yılları arasında Türkiye’de film yapan tek kişidir. Ailesinin karşı çıkmasına rağmen hayatını tiyatro ve sinemaya adamışttır. Çağdaş Türk Tiyatrosu’nun temelini atan ve geliştiren Muhsin Ertuğru, 1979 yılında İzmir’de geçirdiği kalp krizi sonucu yaşamını yitirmiştir.
Afife Jale
Sahneye çıkan ilk Türk kadın oyuncudur. Müslüman kadınların sahneye çıkmasının yasak olduğu dönemde sahneye çıkmıştır. 1997’den beri sanatçının anısına Yapı Kredi tarafından “Afife Jale Tiyatro Ödülleri” düzenlenmektedir. Hüzünlü bir hikayesi olan Afife Jale, son yıllarını Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde geçirdi ve orada vefat etti.
Suna Pekuysal
“En az güldüğüm gün, oyunun son günüdür. Sezon açılır seviniriz; sezon biter ağlarız. Ben ağlarım, çünkü bu oyun bu haliyle yok bir daha, olmayacak.”
Gülriz Sururi
“Sanat yaşamdan zevk almayı bilenlerin işi.”
Ferhan Şensoy
“Tiyatro bin yıldır muhaliftir, muhalif kalacaktır, çünkü halkın sesidir. Yöneticilere yanlışlarını anlatmak için var tiyatro.”
Rutkay Aziz
“Tiyatro tutkusu hayata daha bir demokrat, daha bir özgürlükçü, daha bir barışçıl bakmamı sağladı.”
Selçuk Yöntem
“Bizim kaynağımız, beslenme noktamız oyunculuk ve tiyatro.”
Yıldız Kenter
“Tiyatroyu sevmek lazım. Ben tiyatronun tozunu seviyorum, kokusunu seviyorum, sahneye çıkıp şöyle bir baktığım zaman bütün dünyayı kucaklıyormuşum gibi geliyor...”
Nejat Uygur
“Benim cephem sahne. Ben tiyatronun bir neferiyim. Asker hastalıktan ölmez; kurşunla ölür. Ben de cephede yani sahnede alkışlarla ve alkışların arasında ölmek istiyorum.”
Haldun Dormen
“Perdenin ipi mi ya da ilk gecenin korkusu, telaşı mı hangisidir bilmiyorum ama tiyatro gerçekten insanın kanına giren ve bir daha kendisinden kurtulmaya olanak tanımayan bir tutku.” M A RT- N İ S A N 2 0 1 9
Biyografi
DÖKÜLEN YAPRAKLAR ZELİHA ŞENGÜL
YALÇIN MENTEŞ’İ KAYBETTİK
S 60
anat camiasından acı haberler gelmeye devam ediyor. Bir döneme damgasını vuran ünlü sanatçı Yalçın Menteş, bir süredir tedavi gördüğü hastanede 7 Şubat Perşembe günü vefat etti. Ekranların sevilen yüzlerinden biri olan usta sanatçı bir süredir ciddi sağlık sorunları yaşıyordu. Diyabet ve akciğer kanseri tedavisi gören sanatçının sağ bacağı ağır şeker hastalığı nedeniyle 2013 yılında kesilmişti. Sağlık sorunları nedeniyle sanat hayatına ara vermek zorunda kalan Menteş, solunum yetmezliği şikayetiyle kaldırıldığı hastanenin yoğun bakım servisinde 12 gün yaşam mücadelesi verdi. Yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayan ünlü sanatçı 7 Şubat tarihinde aramızdan ayrıldı. Yalçın Menteş 59 yaşındaydı. “TATLI KAÇIK” SAFFET Yalçın Menteş sanat hayatı boyunca pek çok karaktere hayat verdi ancak belkide onu en çok “Tatlı Kaçıklar” dizisinde can-
yaptı. 1983’te İzmir’de 45 kişilik kadrosuyla bir cep tiyatrosu kurdu. 1987’de tiyatro çalışmalarını daha rahat sürdürebilmek için YALÇIN MENTEŞ KİMDİR? İstanbul’a yerleşti. TRT’deki bazı programYalçın Menteş, 1 Nisan 1960’ta İzmir’in lara küçük güldürü bölümleri hazırlayan Tire ilçesinde dünyaya geldi. İlk, orta ve Yalçın Menteş, ATV’de yayınlanan “Tatlı lise eğitimini İzmir’de tamamladı. Liseyi Kaçıklar” dizisindeki Saffet rolüyle milyonbitirdikten sonra tiyatroya, 1977 yılında ların sevgilisi haline geldi. 1995’te “Dikkat Turgut Özakman’ın “Darılmaca Yok” adlı Yalçın Menteş” adlı tek kişilik oyunuyla başladı. 1999’da oyununu sahneledi. Türk BüyükStar TV’de yayınlanan “Çarli” FİLMOGRAFİSİ leri Ansiklopedisi’nden esinlenen ve başrollerini Mehmet Ali Tatlı Kaçıklar Yalçın Menteş, “100 Ünlü Yüz” Erbil ile paylaştığı “Tatlı KaYalancı Yarim adlı oyunuyla Türkiye gündeçıklar” adlı diziyle televizyon Cennet Mahallesi mindeki kişileri sahneye taşıdı. ekranlarında şöhreti yakaÇarli Hırsız “Charlie” isimli bir maymunla ladı. Yalçın Menteş, ProducYalancı Romantik stand up gösterileri de yapan tion Reklam Ajansı’nı kurdu. Sevda Tepesi ünlü sanatçı “Akasya Durağı” Bir ara İzmir’deki halasının Akasya Durağı dizisinde de rol aldı. yanında muhasebecilik de Doksanlar landırdığı “Saffet” karekteriyle sevdik.
eşilçam’dan üzücü haberler gelmeye devam ediyor. Türk sinemasının önemli jönlerinden biri olan Aytaç Arman, İstanbul Maltepe Onkoloji Hastanesi’nde 26 Şubat Salı günü hayatını kaybetti. Kanser tedavisi gören usta oyuncu 70 yaşındaydı.
AYTAÇ ARMAN KİMDİR? Aytaç Arman 22 Haziran 1949 tarihinde Adana’da dünyaya geldi. Gerçek adı Veysel İnce olan sanatçı, Adana Erkek Sanat Enstitüsü’nü bitirdi. 1966 yılında Mimarlık ve Mühendislik fakültesinde okurken Ekstra Ekspres gazetesinin açtığı artist yarışmasında ikinci oldu. 1971 yılındaSes Dergisi’nin açmış olduğu yarışmaya da katıldı. Aynı yarışmada Tarık Akan birinci olurken Aytaç Arman ikinci oldu. Ardında sinema oyunculuğuna başladı. 1971 yılında Yılmaz Güney’in “Baba” filminde oynadı. Aytaç Arman, 1974 yılındaSüreyya Duru’nun yönettiği “Bedrana” filminde Perihan Savaş ile baş rolü paylaştı. Bu film 11. Antalya Altın Portakal Film Yarışması’nda en iyi ikinci film ödülünü aldı. 1977 yılında baş rolünü Semra Özdamar’la paylaştığı ve Süreyya Duru’nun yönettiği “Kara Çarşaflı Gelin” 14. Antalya Altın Portakal Film Yarışması’nda “En İyi Film” ödülünü kazandı. 1988 yılında Antalya Altın Portakal Film Yarışması’nda başrolünü oynadığı ve Ömer Kavur’un yönettiği “Gece Yolculuğu” filmi “En İyi Film” ödülünü alırken Aytaç Arman da “En İyi Erkek Oyuncu” ödülünü aldı. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra Sinema Emekçileri Derneği üyeliğinden yargılandı ve beraat etti.
1985 yılında Necati Cumalı’nın hikayesinden uyarlanan ve senaryosunu Barış Pirhasan’ın yazdığı, yönetmenliğini Atıf Yılmaz’ın yaptığı “Adı Vasfiye” filminde Müjde Ar ile başrolde oynadı. 2006 yılında sinema yazarı Burçak Evren, Aytaç Arman hakkında biyografi kitabı yazdı. Aytaç Arman, sinema filmlerinin yanı sıra bir çok dizide de rol aldı. ÖDÜLLERİ Antalya Film Şenliği – 1988 - En İyi Erkek Oyuncu (Gece Yolculuğu) Antalya Film Şenliği – 1988 - En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu (Gönderilmemiş Mektuplar) Siyad Türk Sineması Ödülleri – 2003 - En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu (Gönderilmemiş Mektuplar) Londra Türk Film Festivali – 2015 - Yaşam Boyu Başarı Ödülü FİLMOGRAFİSİ Candan Öte – 2006, Düşler ve Gerçekler – 2005, Perçem – 2004, Karşılaşma – 2002, Gönderilmemiş Mektuplar – 2002, Melekler Evi – 2000,
Yüzleşme – 1999, Akrebin Yolculuğu – 1997, Yaban – 1996, Yer Çekimli Aşklar – 1995, İz – 1994, Kurşun Adres Sormaz – 1992, Gece Yarısı Vurgunu – 1990, Perili Köşk – 1990, Kantodan Tangoya – 1989, Av Zamanı – 1988, Gece Yolculuğu – 1987, Bir Avuç Gökyüzü – 1987, İstek – 1986, Fatmagül’ün Suçu Ne – 1986, Adı Vasfiye – 1985, Sönmüş Ocak – 1980, Düşman – 1979, Güneşli Bataklık – 1977, Ben Sana Mecburum – 1976, Kara Çarşaflı Gelin – 1975, Bahriyeli Kemal – 1974, Bir Ana Bir Kız – 1974, Bedrana – 1974, Oğlum Osman – 1973, Zambaklar Açarken – 1973, Vukuat Var – 1972, Ekmekçi Kadın – 1972, Baba - 1971
M A RT- N İ S A N 2 0 1 9
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
AYTAÇ ARMAN KANSERE YENİK DÜŞTÜ Y
61
A L I Ş I L M I Ş I N D I Ş I N D A B İ R S A N ATÇ I
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
Biyografi
62
salvador DALİ
4
8
1
2
4- En büyük idolü Sigmund Freud’ dü. Sürrealizmin en büyük öncülerinden olan Freud, sanat okulu yıllarında rüyalar ve bilinçaltı çalışmalarıyla Dali’ nin üzerinde büyük bir etki yarattı.
5
8- Dali, 1955 yılında Paris’teki Sorbonne Üniversitesine ders vermeye yaklaşık 500 kilo karnabahar ile gitti ve nedenini de ‘’karnıbaharın lagoritmasını anca çözdüğünü’’ söyleyerek açıkladı.
9
2- 4 yaşında başlayan eğitim hayatında dikkatinin çabuk dağılması ve zamanın büyük kısmını çizim yapmaya ayırdığı için başarılı olamadı. Babasının ısrarları üzerine Madrid’ de gittiği güzel sanatlar okulundan da iki defa atıldıktan sonra akademik kariyeri tamamen son buldu.
5- Kendisinin de bir sürrealist olarak kabul edilmesine rağmen, çoğu komünist olan diğer sürrealist sanatçılar sanatına da yansıyan faşist sempatizanlığından dolayı Dali’yi daha kariyerinin başındayken dışlayıp kariyerini bitirmeye çalıştılar.
6
3
3- Dali, bulunmasında yardımcı olduğu ve ‘’Paranoiac-Critical’’ adını verdiği metotla bilinçaltına ulaşıp daha canlı ve farklı eserler yaratmaya önem veriyordu. “Eleştri ve yorumun birleşmesinden ortdaya çıkan deliliğin doğal bilgisi’’ diye tabir ettiği bu sıra dışı mental konuma gelebilmenin bir yöntemi sabit bir objeye bakarak farlı bir şey görmeye çalışmaktı. Bir diğer yol ise uyku ile uyanıklık arasında asılı kalarak sürekli olarak hayal ve rüya dünyasında kalmak.
63
9- Dali, karısı Elena Diakonova (Gala adını kullanıyordu) ile tanıştığında Gala sürrealist Şair Paul Eluard ile evliydi. Buna rağmen Yaklaşık 5 yıl kadar ilişkilerini sürdüren çift, 1934 yılında Gala’nın Eluard ile boşanmasının ardından evlendiler ve Gala vefat edene kadar hiç ayrılmadılar.
6- 1940’lı yıllarda ünlü yönetmen Hitchcock, Spellbound adlı filminin devamı için Dali’yi görevlendirdi. Ancak Hitchcock’un sonraki yıllarda verdiği bir röportaja göre, Dali’nin verdiği fikirler tahmininden daha cesur, daha sürreal ve yapılması imkansız şeylerdi.
7
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
1- Landscape of Figures adlı çalışmasını yaklaşık 6 yaşındayken yapan Dali, kartpostal üzerine yağlu boya ile yapılmış resim büyüdüğü yer olan Catalonia’ yı resmetti. Ayrıca en ünlü eseri olan The Persistence of Memory tablosunu da sadece 27 yaşındayken yaptı.
7- Walt Disney, Destino adlı animasyon filmi için Dali’ ye teklifte bulundu. Ancak Dali 22 yağlı boya resmi ve düzinelerce çizim üzerinde çalıştıktan 8 ay sonra proje finansal zorluklar yüzünden rafa kaldırıldı.
10 10- Ressam, karısının ölümünün ardından Gala’nın cesedini mezarından alarak kendi arabasıyla başka bir şehre taşıyıp orada tekrar gömdü. Ünlü ressam hayatı boyunca birkaç farklı eğlence ve oyun programına konuk oldu. M A RT- N İ S A N 2 0 1 9
11
14- 1965 yılında Dali, Rikers Adası’nda ki mahkumlara sanat dersi vermesi için davet edildi ancak hastalanan ressam o günü otel odasında geçirmek zorunda kalınca İsa’ nın çarmıha gerilişini resmetti. Dış dünyüyü gösterilmeyen eser 1980’ li yıllarda kaldırılana kadar hapishanenin kafeteryasında asılıydı.
15
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
11- 1954 yılında bir programa konuk olan Dali’ye bıyığının bir şakadan ibaret olup olmadığı sorulunca, ressam ‘’Bıyığım benim en ciddi özelliğim’’ şeklinde yanıt verdi. Sahip olduğu o özel şekli nasıl verdiği sorulduğunda da Marcel Proust ile aynı jöleyi kullandığını belirtti.
64
12
15- Eserleri galerilerde ve müzelerde sergilenen ressam yaşamı boyunca çok sayıda reklam dizaynı ve markalar için logo tasarımı da yaptı. Chupa Chups markası lolipop logosunda hala Dali’ nin dizaynını kullanıyor.
16 12- Dali, 1954 yılında ünlü fotoğrafçı Philippe Hasman ile bir araya gelerek tamanen bıyığına adadığı ve 28 adet fotoğrafın yer aldığı bir kitap yayımladı.
13 13- 2017 yılında bir kadının Dali’nin kızı olduğunu idda etmesiyle birlikte DNA incelemesi yapmak üzere mezarı açılan Dali’nin bıyığının hala şeklini koruduğu açıklandı. (Merak edenlere: DNA incelemesi sonucunda ismi belirtilmeyen kadının ressamın kızı olmadığı ortaya çıktı.)
14
M A RT- N İ S A N 2 0 1 9
18
18- Eşi Gala ile birlikte gösterişli yemek davetleri vermeleriyle bilinen sanatçı, 1973 yılında sürrealizim etkili bir yemek kitabı yayınladı. Kitabın görselleri Dali’nin kendi fotoğrafları ve çizimlerinden oluşuyor.
19
19- İkinci dünya savaşı öncesi ve sırasında Fransa’da yaşayan bir grup aristokratı konu alan roman, Saklı Yüzler adıyla 1944 yılında yayımladı.
20 16- Dali, çok sık olmasa da kariyerinin belirli noktalarında moda dünyasına da el attı. Wisconsin’de bir marka için mayo tasarlayan Dali’nin dizaynları, üzerinde devasa gözler olan sandviç tahtası ve şişirilebilir beyzbol oyuncusu da içerdiği için hiçbir zaman satışa sunulamadı.
20- Salvador Dali’nin ünlü bıyığının da kopyalandığı ve Salvador Dada adı verilen bir Susam Sokağı kuklası yaratıldı.
21 17 17- Dali, 1936 yılında Londra’da ki bir sürrealizm sergisinin açılışında konuşması için dalgıç kıyafeti giymek istedi. Konuşması başlayınca daha önceden kıyafetine vidalanmış olan kasktan nefes alamadığını fark eden ressam, bilincini kaybetmek üzereyken David Gascoyne tarafından kurtarıldı.
21- 1960’lı yıllarda İspanyol ressamın büyüdüğü şehir olan Figures’in belediye başkanı, Dali’den şehir müzesine bir eser bağışlamasını rica edince, Dali onun yerine şehirde yepyeni bir müze yaptırıp onu bağışladı.
Still Art
YEREL SEÇİMLERE YAKLAŞIRKEN
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
B
66
elediye Başkanlığı seçimlerine az bir sürenin kaldığı şu günlerde, bu şehirde doğmuş, büyümüş ve halen yaşayan bir mimar olarak bazı tespitlerim var.
Kimi zaman yerel yönetimlerin gündelik sosyal hayatımızda, ülkeyi yönetenlere göre daha etkin olduğunu düşünüyorum. Kentin bir bireyi olarak nasıl koşullarda yaşayacağım, hangi yollardan geçerek işyerime ulaşacağım, öğle yemeğimi nerede yiyeceğim, akşam arkadaşlarımla nerede buluşacağım, sosyal hayatımı nerelerde şekillendireceğim, hafta sonları ailemle birlikte yapabileceklerim, yerel yönetimlerin kararlarıyla şekilleniyor. Çalışma koşullarım, iş hayatımdaki başarı ve başarısızlıklarım, sosyal ve aile hayatım büyük oranda yerel yönetimin izin verdiği ölçüde değişiyor, gelişiyor. Örnek vermem gerekirse, bir mimar olarak tasarlayacağım yapıların, yerel
M A RT- N İ S A N 2 0 1 9
yönetimlerin yönetmeliklerine göre tasarlanması gerekiyor doğal olarak. Yapının çatı eğiminden, konsol çıkmalarının derinliğine, kaç metrekare minimum oda boyutlarında yaşamam gerektiğinden, maksimum kaç katlı binalarda ikamet edebileceğime kadar… Yerel yönetimler, belediye meclisleri tarafından verilen kararlar şehrin yapı stokunu şekillendiren mekanizma. Şehircilik adına, yol ve kaldırım genişliklerinin ne olacağı, şehrin konut ve ticari bölgelerinin konumu, kavşaklar, alt ve üst geçit uygulamaları, şehirde yapılacak kongre kültür merkezleri, stadyum, parklar, bahçeler, tiyatro ve sinema salonu sayıları, günlük hayatımı direkt etkileyen önemli yönetim kararları. Sosyal hayatım da belediyelerin ruhsat izni verdiği birkaç yeme, içme, eğlenme mekanları ile şekilleniyor mesela. Bunları yazarken, yaşantımın, gittiğim birkaç girişimcinin açmış olduğu bir elin parmaklarını geçmeyecek mekanlarla şekillendiğinin farkına
DR. MİMAR HALİT COZA
varıyorum. Düşününce, bu az sayıda işletmecinin açmış olduğu mekanların şehirde olmaması halinde nasıl bir hayatımın olacağını sorgulamaya başlıyorum. Birkaç arkadaşın açtığı mekanlarla ben ve benim gibi yaşayanların sosyal hayatı şekillenebiliyorsa modern, kültürlü, gezmiş görmüş, vizyonlu, bir belediye başkanının nasıl bir güç ve potansiyele sahip olduğunu, şehir için neler yapabileceğini ve hayatımı nasıl değiştirebileceğini hayal ediyorum.
Bu şehirde yaptığım en keyifli işlerden biri…Uzun yıllardır birlikte çaldığımız bir müzik grubumuz var. Birkaç sene önce şehrin göbeğinde, Çınar’da bir mekânda çalıyoruz. Akşam program başlıyor. Mekân tıklım tıklım. İnsanlar eğleniyor, biz çalıyoruz, onlardan daha fazla eğleniyoruz. Mekân sahibi halinden memnun, ortamda
taşkınlık yapan kimse yok, herkes mutlu… Saat 23.45’te Belediye görevlileri geliyor ve eğlenceyi bitirmemizi istiyorlar. İçeri baskın düzenler gibi giriliyor. Müziği bitirmemiz gerektiği söyleniyor. Herkes mutsuz... Sosyal hayatıma anlamsız bir müdahale olarak görüyorum bunu. Demokratik bir ülkede, çevreye zarar vermeme kriterlerini yerine getirmiş bir mekânda, daha gece bile olmadan, 23.45’te müziği bitirme kararını veren belediyecilik anlayışı ile şekilleniyor sosyal hayatım. Sık gittiğim birkaç mekân, belediyenin gerekçe göstermeden alkol ruhsatını iptal etmesinden ötürü kapanıyor örneğin.
Ve daha niceleri… Kısacası, belediyecilik anlayışı ya da bir belediye başkanı sosyal, kültürel, ticari hayatımızın en önemli aktörlerinden biri. Dolayısıyla, ekonomik imkanlar, siyasi görüş ve yaşam standartları açısından her kesimden insanın adil şartlarda, kimseye zarar vermeden özgür bir şekilde yaşayabileceği koşulları sağlamayı vadeden çalışkan, vizyonlu bir belediye başkanı bu şehrin en büyük kazancı bana göre.
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
Denizli il sınırları içinde, dünyanın öbür ucundan binlerce kilometre uzaktan turistlerin görmek için geldiği, dünya kültür ve doğal miraslar listesinde bulunan Pamukkale’ye bu şehirde yaşadığım halde niçin sadece düğünden düğüne gittiğimi düşünüyorum. Kent için önemli değerler olan Denizli Teleferik ve Bağbaşı yaylası, Bozdağ Kayak Merkezi’ni bir kez ziyaret ettikten sonra niçin bir ikinci kez gitmeyi tercih etmediğimi sorguluyorum. Kentin bu kadar içinde yer almasına rağmen, Denizli halkı için önemli bir değer olan Çamlık mesireliği içerisinde yürüyüşten öte bir etkinlik yapamıyor olmamı sorguluyorum. Hafta sonları, hava durumu biraz soğuk veya yağışlı ise ailecek yapılabilecek etkinliğimizin alışveriş merkezi gezintisi veya bir süpermarket ziyaretinden öteye geçememesinden dertleniyorum.
67
Diş Hekimliği
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
H
68
Üniversite sınavı yaklaşmışken, ebeveynleri heyecan sarmış, tercihler belirginleşmeye başlamışken belki bir fayda olur diye bu ayın konusu diş hekimliği mesleği.
“DİŞ HEKİMLİĞİ”
Diş hekimi, diş hekimliği mesleğini icra eden, ağız, diş ve dudaklardan oluşan ağız boşluğu ve çevre dokularının hekimidir, insan sağlığına iliş-
kin olarak, dişlerin, diş etlerinin ve bunlarla doğrudan bağlantılı olan ağız ve çene dokularının sağlığının korunması, hastalıklarının ve düzensizliklerinin teşhisi ve tedavisi ve rehabilite edilmesi ile ilgili her türlü mesleki faaliyeti icra etmeye yetkilidir. Diş hekimliği, insan sağlığını ve yaşam koşullarını iyileştirmeye yönelik bir meslek olduğundan tüm dünyada önemli ve itibar gören bir meslek olarak karşımıza çıkmaktadır. Hem kamu kuruluşlarında hem de özel sektörde düzenli çalışma saatleri ve kariyerleri vardır. Kolay iş bulma imkanına sahip ve size düzenli bir yaşam olanağı sunan bir meslektir. Bunların yanı sıra, yaptığınız işin karşılığı olarak da toplumdaki ortalama seviyeye göre gayet iyi gelir elde edilebilmektedir. Her zaman önü açık olan bir meslek olduğu açıktır ve hatta Birleşmiş Milletler Kalkınma Teşkilatı, diş hekimliğini geleceğin en önemli meslekleri arasında göstermekte-
dir. Teknolojide yaşanan gelişmelerin öneminin azaltmayacağı, hatta artıracağı öngörülmektedir ki bu da hem Türkiye’de hem de yurt dışında iş garantisi anlamına geliyor. Yaşam kalitesi arttıkça, ağız ve diş sağlığına duyulan ihtiyacın da arttığını uzmanlar sıklıkla vurguluyorlar. Diş hekimliği özellikle bağımsız çalışmak isteyen kişiler için ideal bir meslek olsa da serbest çalışmak isteyenler; muayenehanelerde, Özel Sağlık Kurum ve Kuruluşlarında, Kamu Kurum ve Kuruluşlarında çalışmak isteyenler; Sağlık Bakanlığı’na bağlı kurum ve kuruluşlarda, Diş Hekimliği Fakültelerinde, Diğer Kamu kurum ve kuruluşlarında, Para Medikal Alanlarda çalışmak
M A RT- N İ S A N 2 0 1 9
DİŞ HEKİMİ
er gün her yaş grubundan hastalarımız oluyor. Tedaviye başlamadan önce hem biraz rahatlatmak hem de biraz tanımak için hastalarımızla sohbet ediyoruz. Lise seviyesindeki gençlerle ister istemez üniversite sohbeti oluyor, “nereyi istiyorsun?” diye soruyorum doğal olarak ve tuhaf bir şekilde cevap bir kent ismi oluyor: “İstanbul!” “İstanbul?? Yok o değil bölüm?” “..” artık hangisi tutarsa sessizliği “Üniversite tercihin var mı?” “..” iyi bir semtte olsun da sessizliği Kimi bölümler özellikle tıp yada diş hekimliği bu kadar tesadüfen seçilecek meslekler değil aslında. O yüzden de bu bölümleri isteyen gençler daha net oluyor, “nereyi istiyorsun” diye sorduğunda kent ismi değil üniversite ismi söylüyor Hacettepe Diş, Koç Tıp vs
isteyenler ise Ağız ve diş sağlığı bakım ürünleri üreten, pazarlayan ticari kuruluşlarda, diş hekimliği alet, cihaz ve malzeme üreten pazarlayan ticari kuruluşlarda çalışabilirler. Ülkemizde halen diş hekimliği hizmetlerinin %70’e yakın kısmı serbest çalışanlar tarafından, %30’u ise kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanlar tarafından karşılanmaktadır. 5 yıllık lisans eğitimi veren diş hekimliği fakültelerinde eğitim, ister devlet ister vakıf üniversitesi olsun diğer branşlardan ne yazık ki oldukça masraflıdır. Elbette serbest muayenehane açmak isteyenler için mezuniyet sonrası da oldukça pahalıya mal olmaktadır. Mezun olduktan sonra üniversitede kariyer yapma seçeneği pahalı değil ama zor bir yoldur. Önce dil sınavını geçmek sonrasında da seçeceğiniz bölüm için ÖSYM’nin hazırladığı DUS (diş hekimliğinde uzmanlık sınavı)’da yeterli puanı alabilmek gerekmektedir. Ve sonrasında 4 yıllık
bir doktora eğitimi başlar. Peki hangi klinik bilimler var uzmanlık yapılabilecek : 1. Oral Diagnoz ve radyoloji anabilim dalı: Ağız, diş ve çevre dokularının hastalıklarının belirtilerini, tanı koyma yöntemlerini, ve bunların güvenirliliğini inceleyen bilim dalıdır. 2. Ağız, diş ve çene cerrahisi anabilim dalı : Ağız, diş ve çevre dokularda görülen hastalıkları (kist, tümör v.b.), oluşumlarını, çene eklemi sorunlarını, ve ağız içerisinde cerrahi müdahale gerektiren tüm işlemleri, kullanılan yöntemleri ve maddeleri inceleyen bilim dalıdır. 3. Ortodonti anabilim dalı: Dişlerin ve çenelerin birbirleriyle ilişkilerini, kapanışlarını, dişlerin ve çenelerin gelişimini hareketlerini inceler, dişsel ve iskeletsel bozuklukların tedavisini, kullanılan yöntemleri ve maddeleri inceleyen bilim dalıdır. 4. Pedodonti anabilim dalı: Çocukların ağız, diş ve çevre dokularında ortaya çıkan sorunları, çürük önleyici yöntemleri, diş tedavilerini ve bu tedavilerde kullanılan materyalleri inceleyen bilim dalıdır. 5. Protetik Diş Tedavisi anabilim dalı: Diş dizisindeki ya da ağız içindeki yumuşak dokularda oluşan kayıpların oluşturduğu konuşma, işlev ve kötü görüntünün yarattığı sorunları, bunların protezlerle tedavi yöntemlerini, tedavide kullanılan materyalleri inceleyen bilim dalıdır. Aynı zamanda eklem ve çenenin kapanış hareketlerini (oklüzyon) incelemektedir. 6. Konservatif Diş Tedavisi anabilim dalı: Dişlerde çürük,
kırık v.b. nedenler oluşan madde kaybının tedavi yöntemlerini ve dişleri çürükten korumak için kullanılan materyalleri inceleyen bilim dalıdır. 7. Periodontoloji anabilim dalı: Dişi çevreleyen (sement, periodontal ligament, alveol kemiği ve dişeti) yapılarda oluşan hastalıkların teşhisi, bu hastalıkların önlenmesi, mevcut hastalıkların tedavilerini, tedavi sonucu elde edilen sağlığın uzun süre korunması için yapılması gerekenleri inceleyen bilim dalıdır. 8. Endodonti anabilim dalı: Diş pulpasını ilgilendiren hastalıklar ve bunların tedavilerini inceleyen bilim dalı.
Peki olmazsa olmaz değil elbette ama, mesleğin gerektirdikleri özellikler nelerdir? • Normalin üstünde genel yeteneğe sahip, • Fizik, kimya özellikle biyoloji konularına ilgili ve bu alanda başarılı, • El ve parmaklarını ustalıkla kullanabilme yeteneğine sahip, • Ellerini ve gözlerini eşgüdümle kullanabilen, • Üç boyutlu görebilme becerisine sahip, • Renk algısı ve iletişim kurma becerisi olan, • Yaratıcı, • Şekil ve uzay ilişkilerini görebilen, • İnsanlarla uğraşmaktan sıkılmayan, insanları anlayabilen, • Hoşgörülü, sabırlı, dikkatli ve sorumluluk sahibi, • Estetik anlayışı yüksek kimseler olmaları gerekir. Diş Hekimliğinde durum budur, zorlu ve masraflı da olsa keyifli bir eğitim süreci ve meslek yaşantısı vardır. Tarafımdan kesinlikle önerilir. “Sınavcılar”a şimdiden başarılar diliyoruz, yolunuz açık olsun.
Ülkemizde taban puan aralığı 515 ile 350 arasında değişen 60 civarında diş hekimliği fakültesi ve TDB (Türk Diş hekimleri Birliği)’ne kayıtlı çalışan yaklaşık 30bin diş hekimi bulunmaktadır. Puan aralığının nereden kaynaklandığı ile ilgili bir ara bilgi TDB’nden “diş hekimliği fakültelerinde toplam 622 Profesör, 303 doçent, 863 Doktor öğretim üyesi, 1608 araştırma görevlisi olduğu bilgisine ulaşılmıştır. İlk 18 diş hekimliği fakültesinde Türkiye’deki toplam 622 profesör öğretim üyesinin 497’si görevlidir. Aynı şekilde bu fakültelerde Türkiye’deki toplam 303 doçentin 214’ ü çalışmaktadır. Doktor öğretim üyeleri açısından baktığımızda ilk 18 fakültede toplam 863 doktor öğretim üyesinin 237’si görev yapmaktadır. Buradaki tablo 2002 yılı sonrası üretilen 66 fakültenin eğitim süreçlerinin büyük bir ağırlığını neredeyse sadece doktor öğretim üyelerine dayanarak M A RT- N İ S A N 2 0 1 9
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
yürüttüklerini göstermektedir.”
69
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
70
1 NİSAN BİR KAHKAHA
Karikatür: Şevket Yalaz
“BİR KALEM PİRZOLA” zmanlar uyarıyor, gülmek sağlıklı bir hayatın olmazsa olmazlarından biri diye. Zira gülmek, stres hormanlarını azaltıp, bağışıklık sisteminizi kuvvetlendiriyor. Siz gülümsediğinizde ya da şöyle esaslı bir kahkaha attığınızda vücudunuzda neler oluyor neler? Herşeyden önce halet-i ruhiyenizi belirleyen beta-endorfin adı verilen hormon seviyeniz %27 oranında; büyüme hormonunuz da %87 oranında artıyor. Önemli noktalardan biri de siz kahkaha attığınızda vücunuzdaki kortizol, dopak ve epinefrin yani bilinen adıyla “adrenalin” seviyenizde de düşme yaşanıyor. Bu üç hormon bağışıklık sisteminizin bir numaralı düşmanı. Diğer taraftan başka hastalıkları da tetiklediği için sağlığınızı
U
M A RT- N İ S A N 2 0 1 9
olumsuz yönde etkiliyor. Sonuç olarak yapılan araştırmalar gösteriyorki gülmek sağlıklı bir yaşamın en gerekli eylemlerinden biri. Ya da diğer bir deyişle “bir kahkaha bir kalem pirzola”ya eşdeğer. BEDENİMİZ GERÇEK YA DA SAHTE KAHKAHAYI AYIRT EDEMİYOR! Şimdi ilginç bir noktaya geldik. Bilimsel araştırmalar gösteriyor ki bedenimiz gerçek ve sahte kahkahayı birbirinden ayırt edemiyor. Hal böyle olunca siz nedenli veya nedensiz bir kahkaha attığınızda vücudunuz hemen buna inanıyor ve mutluluk hormonu salgılıyor. Sistem çok basit işliyor aslında; herhangi biri mizah, komiklik ya da şaka olmadan nedensiz de gülse beden onu “mutlu” kabul ediyor. Hatta öyle ki modern hayatlarına sıkışan
“mutsuz” insanlar için “kahkaha yogası” eğitimleri bile var. Amaç son derece basit: mutlu ve sağlıklı olmak. Günümüz insanı mutlu olmak için gülme yogası bile icat etti diyebiliriz. Peki artık dünyada genel kabul görmüş 1 Nisan Şaka Günü’nü nasıl değerlendirmeliyiz? Şaka günü de mi “mutlu olma ihtiyacı”ndan doğdu? Tarihi yüzlerce yıl öncesine giden “Şaka Günü” hakkında rivayetler çeşitli ama biz birkaç tanesini ele alalım:
TARİH DEĞİŞTİ PROTESTOLAR BAŞLADI Nisan 1’in aslında değişen bir tarihe duyulan tepkilerden doğduğunu çoğu insan bilmez. Bundan yüzyıllar önce Fransa’da takvimin değiştirilmesi halk arasında huzursuzluğa ve beraberinde çeşitli protestolara neden oldu. Bu eylemler zamanla değişip-dönüşerek tüm dünyada kabul gören bir kültürel mirasa dönüştü. Hikaye kısaca şöyle: 1 Nisan şaka gününün ortaya çıkış hikayesi Fransızlara göre, M.Ö. Roma İmparatoru Sezar’ın yaşadığı yıllara dayanmaktadır. Bu rivayete göre Roma İmparatoru Sezar M.Ö. 46 yılında takvimin başlangıç ayı olarak Ocak ayını ilan etmiştir. Buna rağmen 16. yüzyıl ortalarına kadar Avrupa’da takvim başlangıcı yani yeni yıl olarak bahar aylarının başlangıç tarihi olarak da kabul edilen Mart ayının 25’i kullanılmaya devam edildi. Sezar’dan 1610 yıl sonra, 1564’de Fransa Kralı IX. Charles’ın takvimi değiştirerek yıl başlangıcını Ocak ayının birinci gününe alması ve o zamanın iletişim koşullarından dolayı bazı insanların bu gelişmeden haberi olmaması nedeni ve bu kararı protesto etmek amacı ile eski adetlerini sürdürmelerine neden olmuştur. Kralın kararını protesto eden halk, 1 Nisan’da partiler düzenlemeye, birbirlerine hediyeler vermeye devam etmişlerdir. Yeni takvimden haberdar olup onu kabul edip uygulayan diğerleri ise bunları “1 Nisan Aptalları” olarak nitelendirip bu güne “Bütün Aptalların Günü” adını vermişlerdir. Bu günde diğerlerine sürpriz hediyeler vermişler, yapılmayacak partilere davet etmişler, gerçek olması mümkün olmayan haberler üreterek yaymışlardır. Yıllar sonra takvimin ayları yerine oturup Ocak ayının yılın ilk ayı olmasına alışılınca, Fransızlar 1 Nisan gününü kendi kültürlerinin bir parçası olarak görmeye başlamışlardır. Zaman içinde bu geleneği gittikçe süsleyerek, zenginleştirerek ve yaygınlaştırarak devam ettirdiler. Fransız
kökenli bu geleneğin İngiltere’ye ulaşması yaklaşık iki yüzyıl sürmüştür. Oradan da Amerika’ya ve bütün dünyaya yayılmıştır. FRANSIZLARIN “NİSAN BALIĞI” KAVRAMI Nisan 1 deyimi “Nisan Balığı” kavramı olarak da tabir edilmektedir. Fransa’da yılın bu döneminde balık avının yasak olmasından dolayı bazı şaka severlerin balık avcılarını kandırmak için ırmaklara “Nisan Balığı” diye bağırarak çiroz ve ringa balıkları atmaları sonucunda bu şaka kavramı ortaya çıkmıştır. Günümüzde bu gelenek yapılmasa da balık şeklinde çikolatalar yenerek, insanların arkasına kâğıttan balıklar iliştirilerek, dostlar işletilerek bu özel şaka geleneği hala yaşatılmaktadır. 1NİSAN “HİLE” GÜNÜ 1 Nisan için bilinen en eski hikayelerden biri ise müslümanların İspanya’da katledilmesiyle ilgilidir. 15. yüzyılın sonlarında, Haçlı ordusu İspanya’daki Endülüs Müslümanlarının son kalesini (Gırnata) kuşatır. Uzun süren bir kuşatma olmasına rağmen, kış aylarının da etkisiyle, kale korunabilmektedir. Durumun zorluğunun bilincinde olan Haçlı ordusunun komutanı kaleyi düşürmek için değişik taktikler dener. En sonunda aklına bir fikir gelir. 31 Mart gecesi kalenin önüne giderek bir elinde Kur’an-ı Kerim diğer elinde İncil olmak üzere kaledekilere seslenir: “Şu iki kitap üzerine yemin ederim ki, teslim olursanız bu akşam size bir şey yapmayacağım” der. Bunun üzerine gerekli görüş-
1 NİSAN “KAÇIKLAR GÜNÜ” 1 Nisan’nın ne zaman ve nasıl ortaya çıktığı ile ilgili net bilgiler olmasa da bilinen gerçek bu geleneğin pek çok ülkenin kültürel bir parçası olduğudur. Nisan 1 ya da Nisan Balığı, Hollanda, Belçika, Kanada, ABD, İsviçre, Japonya dahil dünyanın pek çok yerinde tanınmaktadır. Nisan 1 ile ilgili başka bir efsane de Pagan kültüründe 1 Nisan’da kutlanan Fous bayramıdır. Antik Roma’da Hilarya adıyla benzer bir bayram da kutlanmaktadır. Hindistan’da ise bu bayram 31 Mart’ta Holi adıyla kutlanmaktadır. İskoçya 1 Nisan’ı Gowk veya Cuckoo günü olarak kutlarken, İngiltere April Fools’Day yani “Nisan Kaçıklar Günü” olarak kutlamaktadır. 1 Nisan Şaka Günü, eğlenmek ya da eğlendirmek için hala isanlar arasında yaşatılmaya devam ediyor. Bu eğlenceli günde şakanın dozunu kaçırmamak şartıyla bol kahkaha, mutluluk, eğlence ve neşe hayatınızdan hiç eksilmesin...
M A RT- N İ S A N 2 0 1 9
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
meler sonrasında Müslümanlar canlarının kurtarılması karşılığında kaleyi teslim ederler. Ertesi sabah yani 1 Nisan sabahı, Haçlı ordusu komutanı bütün Müslümanların öldürülmesi için emir verir ve bütün müslümanlar orada şehid edilir. O gün bugündür 1 Nisan Hristiyanlar arasında Hile Günü olarak kutlanmaktadır.
71
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
72
Ki tap lık
Zamanın Durduğu Yer Ülker ÜNER Doğan Kitap
Ç
ünkü geçmiş yakasını bırakmadan, geleceğe varamıyor insan. “Nerede başladı her şey? Tam bir yıl önce, bugün mü? Küçük ama düzenli dünyamı o gün mü altüst ettim ben?” Şimdi bu otel odasında, uyku ile uyanıklık arasında gidip geldiği şu anda, aklından bunlar geçiyordu. “O gün” diye düşünüyordu Eylül, “Eğer o gün yürümeye karar vermeseydim, şu anda nasıl olurdu acaba hayatım? Yine bu otel odasında olur muydum? Yine kesişir miydi onunla yolum?” Kendi halinde bir evlilik ve iş hayatının içinde huzurla yaşayıp giderken uzun yıllardan sonra çocukluk arkadaşı Elif ile karşılaşır Eylül. Bu karşılaşma, asla hatırlamak istemediği geçmişini gün yüzüne çıkarır. Ve ardından yeni bir iş teklifine sebep olur. Çok geçmeden de hiç beklemediği bir anda, hiç beklemediği bir yerde aşkı çıkarır karşısına, Deniz’i… Eylül bir anda bağlandığı
Deniz ile karşı koyamadığı bir aşkın içine sürüklenirken hayatın başka planları, zamanın açığa çıkarmak için beklediği sırları vardır… Aşka, iş hayatına, insanın içinde gizli kalmış sırlara, verilen ve verilmeyen kararlarla bir anda yönü değişen, birbirine teğet geçen hayatlara dair bir roman.
Dijitalizm Said ERCAN / Motto
B
u kitap aslında bir buluşmayı temsil ediyor. Gerçek hayatta başlayan ve sanala taşınan, sanalda başlayan ve gerçeğe taşınan bir buluşma, dijitalin kalbine başlatılan yolculuğun dokunsal hali. Dijital pazarlama, sanal gerçeklik, sosyal medya bağımlılığı, yapay zeka, dijital iletişim, sosyal medya uzmanlığı, viral pazarlama, bloglar, influencerlar ve daha bir çok konu ele alındı. Sosyal medyanın sosyolojik, psikolojik, ekonomik etkileri; insanın dijital dönüşümü ile kadim dünya nereye gidiyor? İnsan kaynakları nereye gidiyor? İş dünyası nereye gidiyor. Çocuklarımız nereye gidiyor? Dijitalizm hem olumlu, hem de olumsuz anlamda yeni bir dünyayı işaret ediyor. Dijital dünya baş döndürücü bir şekilde büyümeye devam ediyor. Dijital insan kendine yol arıyor, amaç arıyor, dijitalleşemeyenler ise bir yerden başlamak istiyor.
M A RT- N İ S A N 2 0 1 9
Özür Dilerim Yalnızlıkla Yaptım Ferit BURHAN Motto
İlber ORTAYLI Kronik Kitap
Zeytinyağı Diyeti
D
aha anlamlı yaşamak için İlber Ortaylı’dan tavsiyeler… “Cesur olun. Kendinizi rahat hissettiğiniz alanın dışında pencereler açın. Farklı dünyalarla ancak böyle tanışırsınız. Ben hep yerimde dursaydım, dünyamı değiştirecek insanları aramasaydım, bugün tanıdığınız ben olmazdım. Bir insanın bittiği an, miskinliğe esir olduğu andır. İnsan, konforundan vazgeçmeyi göze almalıdır. Kendi dünyasını yerinden kendisi oynatmalıdır.” - İlber Ortaylı İlber Ortaylı, yediden yetmişe herkesin faydalanacağı, bilge şahsiyetinden ve yaşam tecrübesinden süzülen tavsiyelerden oluşan bir eserle karşımızda. İlber Hoca bu kitapta, bir insanın, çocukluktan itibaren hayatın hemen her alanında ihtiyaç duyacağı çözümleri nasıl bulabileceğini örnekler vererek anlatıyor. “Herkes kendi talihinin mimarıdır” sözünü hatırlatarak, kendi yolunu çizmenin ne anlama geldiğini tüm kritik noktalarıyla yorumluyor. Bir ömrü hakkıyla yaşayabilmek ve yaşanan her andan tat alabilmek için önce ne lazımdır? İnsan hayatı kaç dönemden oluşur ve her bir dönemde neleri tecrübe etmek gerekir? 15, 25, 40 ve 55 yaşları neden birer eşiktir? İnsan kimden, ne öğrenebilir? Kendi kendini yetiştirmek nasıl mümkün olur? Kişi mesleğini neye göre seçmelidir? “Bir Ömür Nasıl Yaşanır?”, ülkemizin medarıiftiharı olmuş bir tarihçinin gözünden, insanın hayattaki anlam arayışına, bu arayışın tadını nasıl çıkaracağına ve süreç boyunca karşılaşacağı zorluklarla nasıl baş etmesi gerektiğine dair çok özel bir kılavuz…
73
Makyaj Hüznü Kapatmıyor Emir TALİ / Mona
G
izem’in genç yaşına rağmen mutsuzluğun dibini göstermiştir hayat ona... Ancak duygusal olduğu kadar inatçıdır; Kars’tan geldiği bu koca şehir İstanbul’da işsiz de aşksız da kalmış ama pes etmemiştir. “Ben böyle dünyanın cenazesine bile gitmem,” derken, rujunu da sürer tiryaki çayını da içer. Belki onun da sadece kafası karışıktır; çoğu kadın gibi. İlk kez Moda Çay Bahçesi’nde buluştuğu Faruk, parfümü “dandik” olsa da iyidir, hoştur, adam gibi adamdır, ama Gizem de bir o kadar “hayta”dır. Derdi “sevmek mi sevilmek mi” bilemez. Gizem bu erkekle birlikte yeni bir yaşama ufacık bir adım atacak mıdır?
D
Judy RİDGWAY / Alfa Yayıncılık
İmzalı-Bir Ömür Nasıl Yaşanır?
hasta olmakla itham ediyoruz. Oysa günümüzde tam bir salgın hastalık olan yalnızlığı betimlemek ve ona alışmak modern hayatta ayakta kalmanın tek koşulu olabiliyor.
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
H
akikatte yalnızlığı hissedebilmek, ona dokunabilmek ve onunla yaşamaya alışabilmek modern insanın en büyük zorluklarının başında gelmektedir. Böylesine tüm hayatımızı kuşatan yalnızlığı kelimelere dökmek ve onu okuyucuyla paylaşmak da bir hayli zor bir süreçtir. Her şeyin dijitalleşmesi değerlerimizin de yitimine sebep oldu. Değerlerimiz yıkılırken binlerce İnsanın arasında yalnızlığımızla yüzleşmeye ve yalnızlığımızın bizi bilinmez bir muammanın içine sürükleyerek orada boğmasını sessizce izler olduk. Tüm bunları dile getiren farkındalık sahibi bir insanı ise
un Gifford Ödüllerinde “Dünyanın En İyi Akdeniz Mutfağı Kitabı” seçilen Zeytinyağı Diyeti zeytinyağının faydalarını, kullanım kolaylığını ve yöntemlerini anlaşılır açıklamalarla ve harika pratik tariflerle birlikte sizlere sunuyor ve sağlıklı bir yaşamın kapılarını sizin için ardına kadar açıyor. Akdeniz diyeti uzmanı Dr. Simon Poole ve zeytinyağıyla ilgili yirmi yılı aşkın deneyimiyle tecrübeli yazar Judy Ridgway’in ortak çalışması olan bu kitap, zeytinyağına dair aklınıza takılan sorulara bilimsel açıklamalar getirecek ve yaşam kalitenizi arttıracak. M A RT- N İ S A N 2 0 1 9
SİNEMA 26 Nisan 2019
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
Tür: Aksiyon-Fantastik Yönetmen: Joe Russo, Anthony Russo Oyuncular: Frank Grillo, Robert Downey Jr., Mark Ruffalo
74
AV E N G E R S A N D G A M E
“Avengers Infinity War”un ardından pek çok süper kahraman küle dönüşmüştür. Doktor Strange, Gamora, Drax, Mantis, genç Örümcek Adam, Black Panther, Bucky Barnes, Groot, Scarlet Witch, Vision, Star Lord, Maria Hill, The Wasp ve Nick Fury gibi pek çok kahraman, Thanos’un Sonsuzluk Eldiveni’ni ele geçirmesi ve kendi dengesini kurması yüzünden yok olmuştur ve dünya umutsuz haldedir. Dünya üzerinde kalan Black Widow, Kaptan Amerika, Thor ve Hulk kendi yaslarını tutmaktayken, Iron ve Nebula ise kontrol edemedikleri bir uzay gemisinin içinde, uzay boşluğunda sürüklenmektedirler.
TURKİSH’İ DONDURMA 15 Mart 2019
Tür: Dram, Yönetmen: Can Ulkay Oyuncular: Şebnem Bozoklu, Erkan Kolçak Köstendil, Ali Atay Turkish’i Dondurma, Çanakkale Savaşı sırasında Avustralya’da yaşayan iki Türk’ün ülkeleri için verdikleri mücadeleyi konu ediyor. Avustralya’da yaşayan iki Türk, geçimlerini devecilik ve el arabası ile dondurma satarak sağlar. 1915 yılında memleketlerinde savaş çıktığını öğrenen ikili, Çanakkale’ye cepheye gitmeye karar verir. Ancak, yetkililer onlaM A RT- N İ S A N 2 0 1 9
rın adadan çıkmalarına izin vermez. Bu sırada Avustralya’da Türkler aleyhine propaganda yapılmaya başlanır. İngilizler’in Avustralya’da asker devşirmek için broşür dağıttığını öğrenen iki Türk, ülkelerinde veremedikleri mücadeleyi Avustralya’da vermeye karar verir. Yönetmen koltuğunda Ayla filminin yönetmenliğini üstlenen Can Ulkay’ın oturduğu Turkish’i Dondurma’nın senaryosunu Gürkan Tanyaş kaleme alıyor. Başrolleri Şebnem Bozoklu, Erkan Kolçak Köstendil ve Ali Atay paylaşıyor.
HAYVAN MEZARLIĞI 5 Nisan 2019 Tür: Korku Yönetmen: Kevin Kölsch, Dennis Widmyer Oyuncular: Jason Clarke, John Lithgow, Amy Seimetz Hayvan Mezarlığı, henüz taşındığı evde ailesi ile kutlama yaparken ha-
yatını kaybeden küçük oğlunu geri getirmek için eski bir mezarlığa oğlunu gömen bir adamın hikayesini anlatıyor. Stephen King’in en ünlü eserlerinden biri olan “Hayvan Mezarlığı”nın uyarlaması olan filmin yönetmen koltuğunda Dennis Widmyer ve Kevin Kolsch oturuyor.
ARCTİC Tür: Macera-Gerilim Yönetmen: Joe Penna Oyuncular: Mads Mikkelsen, Maria Thelma Smáradóttir Arctic, zorlu doğa koşullarında hayatta kalmaya çalışan bir adamın hikayesini anlatıyor. Genç bir adam olan Overgard’ın hayatı çıktığı uçak yolculuğundan sonra alt üst olur. Overgard’ın uçağı kutup bölgesinden geçtikleri sırada düşer. Uçaktan sağ çıkmayı başaran Overgard’ın ekiplerin gelip kendisini kurtarmasını beklemekten başka çaresi yoktur. Bu süreçte çetin hava koşulların-
SHAZAM 5 Nisan 2019
Tür: Aksiyon-Fantastik Yönetmen: David F. Sandberg Oyuncular: Zachary Levi, Asher Angel, Mark Strong Herkesin içinde bir süper kahraman yatar, kimileri için bu birkaç sihirli sözcük ile ortaya çıkabilir! 1939 yılında yaratılan süper kahraman Shazam, genç Billy Batson’ın ihtiyaç anlarında sihirli sözcükleri söyleyerek dönüşebildiği bir süper kahraman. Sihirli sözcükleri söylediği an dünyanın en güçlü ölümlüsüne dönüşen karakter, gündelik hayatında okul ödevleri gibi meselelerle boğuşurken, süper kahraman olduğunda da dünyanın güvenliği için mücadele veriyor. Süleyman’ın bilgeliği, Herkül’ün gücü, Atlas’ın dayanıklığı, Zeus’un görkemi, Aşil’in cesareti ve Merkür’ün hızına sahip olan karakter, edindiği güçlerin sahiplerinin baş harfleri ile S.H.A.Z.A.M. adını alıyor. Peki bu güçlü yetişkin bedenini yöneten küçük bir çocuğun ruhu bir araya gelince ortaya nasıl bir kahraman çıkıyor? Uçabilir mi?
dan korunmak için kendisine sığınacak bir yer yapar. Kurtarılmasına az bir zaman kala yaşanan trajik bir kaza Overgard’ın kurtarılma şansını yok eder. Hiçliğin ortasında sert doğa koşulları ile başbaşa kalan Overgard’ın önünde iki seçenek vardı. Ya görece güvenli olan sığınağında kalıp amansız doğa felaketlerinden kendisini koruyacak ya da sonunu bilmediği ölümcül bir yolculuğa çıkacaktır. Joe Penna’nın ilk uzun metrajlı filmi olan Arctic’in başrolünü Mads Mikkelsen üstleniyor. Dram türündeki filmin senaryosunda yönetmen ile birlikte Ryan Morrison’ın imzası bulunuyor.
X-ışını görüşü var mı? Ellerinden yıldırım atabiliyor mu? Sosyal bilgiler sınavını geçebilecek mi? Shazam yeteneklerinin sınırlarını bir çocuğun neşeli pervasızlığıyla test etmeye koyulur. Ancak, Dr. Thaddeus Sivana tarafından kontrol edilen kötülüklerin ölümcül güçleriyle savaşmak için bu yetkilere hızlıca hakim olmayı öğremesi gerekecektir...
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
12 Nisan 2019
75
HELLBOY Tür: Aksiyon-Fantastik-Korku Vizyon tarihi: 12 Nisan 2019 Yönetmen: Neil Marshall Oyuncular: David Harbour, Ian McShane, Milla Jovovich Filmde cehennemden gelen ünlü çizgi roman karakterini David Harbour canlandırıyor. Mike Mignola’nın hayal gücü sayesinde ortaya çıkan karakterin yeni beyazperde macerasında senaryoyu Mignola ile birlikte Andrew Cosby ve Christopher Golden üstleniyor.
M A RT- N İ S A N 2 0 1 9
/ F O T O Ğ R A F S A N AT Ç I S I
C E N K Ç ATA L O K KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
76
GALATA
Hep aynı sokaktan çekilen Galata fotoğraflarından sıkılmıştık .Galata kulesinin birden çok yüzü var halbuki.Bir başka sokak ve yeni bir hikaye…1453 yılında Osmanlı İmparatorluğuna kapılarını aralayan, Hazerfen Ahmet her an havalanacakmış gibi penceresinden….
KATOLİK KİLİSESİ
Taksim’e ayak basan bir gezgin, öncelikle hangi rotayı tercih etmeli dersiniz? Bu rota şüphesiz bir İtalyan mimarisi olan San Antuan Kilisesi’nden başka bir yer değildir. San Antuan bir Katolik kilisesi olmakla birlikte, büyük bir hristiyan kitlenin de ibadet etmiş olduğu, İstanbulluların eşini,dostunu misafir ettiği saray tadında iç mimarisi ile dikkatleri üzerine çeken ve geçmişe tanıklık eden nadide yapılardan birisidir.
M A RT- N İ S A N 2 0 1 9
‘SİGARA İÇEN AMCA’ PORTRESİ Galata civarlarında bu kadar fotoğraf yeter dediğim bir anda gözüme takıldı bu amca. Biraz mesafe alarak görünmeyecek bir yer seçtim kendime. Amca sigarayı ağzına götürdüğünde, sigara içmek bu kadar mı yakışır diyesi de geliyor insanın.Avımın boş bir anını kolluyordum bir avcı gibi. O boşlukta deklanşöre basacaktım. Amca da o sırada bu adam namluyu bana mı doğrultuyor der gibi bir bakış atmasın mı? Neyse gerilime gerek yok. Av derin düşüncelere dalıp,sigarayı ağzına götürünce deklanşöre basmış bulundum.
BALAT Balat, 2004 yılının unutulmaz dizilerinden Cennet Mahallesi ile girdi hayatlarımıza. Rengarenk evleri, dar sokakları… Yüzyıllar boyunca Musevi halkın yaşadığı bir semt olmakla birlikte, deneyimlemeye değer birçok tarihi eseri içinde barındıran Balat; Osmanlı dönemi İstanbul’da gayrimüslim tebaanın çoklukla yaşadığı, geçmiş dönemin çok kültürlü ve çok renkli yapısını halen andıran eserlerle doludur.O halde sizleri, içinizi ısıtacak, soba başında çaylarınızı yudumlarken keyifle seyredeceğiniz Balat fotoğrafları ile baş başa bırakıyorum.
HERŞEY SANAT İÇİN Beyoğlu’nda gezerken, gözlerini süzmeden edemiyor insan. İstanbul’da tüm mecraların, neredeyse her bir köşenin fotoğraf çekilmeye değer bir nimet olduğunu kabul etmek gerekir. Çoğu zaman o nimetlerle karşı karşıya geldiğimizde de hemen telefonlarımıza ya da fotoğraf makinelerimize sarılır, o anı kaydetmek isteriz. Çaktırmayın ya da görürseniz söylemeyin. Amcamı fotoğraf çekilmeye ikna edene kadar epey uğraştım. Eee biraz da hırs yaptım. Yaşlılıktan mı bilemem ancak duruş, bakış, amcamın bizleri eskilere götüren kıyafet kombini…Her şey sanat için! M A RT- N İ S A N 2 0 1 9
77
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
En değerli yansımalarını, derinlerinde varlığından dahi haberdar olmadığı duyguları açığa çıkaranlar insanlardır. İster öfke patlaması şeklinde isterse gözyaşlarına boğan başka tepkiler. Sorun yaşadığınız insana bakın. Ona odaklanın ve ona sesli ve sessiz aşağıdaki cümleyi söyleyin. . "Ben seni bana neyi hatırlatmak için seçtim. Cevap içsel rehberliğinizden size ulaşacaktır. "
ZÜLEYHA ŞAHİNGÖZ SIĞIŞ Astrolog ve Tarot Yorumcusu
Şu anda var olan ve iyi giden en küçük gördüğün mutluluğa dahi şükret. Ve geçmişte olanlar ve gelecekte olacaklar için şimdiden içtenlikle şükret. Şükür seni sevgi enerjisinde tutar. UNUTMA !
Esprilerle dolusunuz ve çevrenize olumlu bir enerji yayıyorsunuz. Koçlar, bu ay içinde karakterlerini güçlendirme fırsatı bulacak ama aynı zamanda çalışma durumunu da geliştirecek. Geçen yıla baktıktan sonra, ödülünüzün kesinlikle hak edilmiş olduğunu göreceksiniz. Mart ayında kendi inisiyatifinizi göstermekten ve dikkat çekmekten korkmayın. İş arkadaşlarınızın sizi üzmesine izin vermeyin, böylece işyerinde rahatsız edici ortamlar olmaz. Sağlığınız için özen gösterin. Yeni insanlar tanıyın.
78
Bu ay Boğalar için özellikle kariyer lehine olacak. İşverenler adil olacak ve çalışkan çalışanlarını kesinlikle takdir edecekler. Mart ayında şüphesiz ki üstün olacaksınız ancak bu durumdan faydalanmaya çalışmayın. Hiç kimse böbürlenen insanlardan hoşlanmaz. Potansiyel olarak birkaç düşman edinebilirsiniz. Fazla enerji sporda kullanılabilir. Sağlığınızla ilgili olarak yaptığınız diyetinizi değiştirin. Daha fazla sebze ve daha az tuz yemeye çalışın. Daha iyi hissedeceksiniz. Mizah duygusu ve yaratıcılık ile konuşkan ve kibar bir karaktere sahipsiniz. İşte performans seviyenizin azalmasına izin vermeyin çünkü şu anda şirkette önemli bir şey yok ya da motivasyonunuz iş arkadaşlarınızdan yetersiz. Herkesten daha iyi olmak zorunda değilsiniz fakat kesinlikle geri kalmayın. İşverenler genellikle bir toplulukta zayıf bağlantılar ararlar. İkizler Mart ayında gerçekten bu tavsiyeyi dikkate almalılar. Macerayı özlediniz mi? İnsanların içine gidin ve “bunun mücadelesini” kendi başınıza verin. Duygusal ama duyarlı bir karaktersiniz. Bunun yanında dengesiz ve çekingen olduğunuz da söylenebilir. Yardıma ihtiyacı olan birini görürseniz ona yardım edin. İnsanlar iyi işleri hatırlarlar ve Mart ayında bunun sayısız dönüşünü alacaksınız. Yengeç burcu bu zaman periyodunda çalışma açısından önemli ölçüde aktif olmayacak. Dinlenmekten utanmayın, çünkü bu zaman zaman gereklidir. Bizler makine değiliz. Yeni, egzotik ve garip bir şeyler deneyin. Hakkında konuşacak deneyimleriniz olacak ve aynı zamanda ilgi odağı olacaksınız. Aslan burcu cesur, özgüvenli, iddialı ve dürüsttür. Mart kesin sonuçlara varmak için hiçbir surette doğru ay değil. Aslanlar her ne kadar işler onların vizyonlarına göre şekillendiği zaman dominant ve mutlu olsa da bu kez büyük sorunlarla karşılaşacaksınız ve geri çekilmek zorunda kalacaksınız. Tüm artıları ve eksileri dikkatlice tartın, herhangi bir kararda acele etmeyin. Eğer yanlış bir adım atarsanız bütün çalışmanız kağıttan evler gibi çökebilir. Rahatlayın ve biraz dinlenin. Bir kitap okuyun ya da bir film izleyin. M A RT- N İ S A N 2 0 1 9
Başaklar dikkatli, özenli, zeki ve titizdir. Stresten kaçınmanın en iyi yolu iç barışı sağlamaktır. Başak, nihayet Mart ayında onu ve onunla birlikte boş vakitlerini elde edebilecek. Keyif aldığınız şeyleri yaparken enerjiniz artacak. Mesela spora katılın ya da keyfi yararlılık ile birleştirin ve sevdikleriniz için güzel bir akşam yemeği hazırlayın, sürprizler yapın. Monoton iş sizi neredeyse uyutabilir. Bir mola vermeyi tercih etmelisiniz. Güne aceleyle başlamaktan daha kötü bir şey yoktur. Erkenden kalkın ve sağlıklı bir kahvaltı yapın. Bütün gün daha iyi hissedeceksiniz.
Akrepler gözlemci, savaşçı, ileri görüşlü ve başkalarına karşı anlayışlı olarak bilinir. Akrepler son zamanlarda özellikle fiziksel durumları ile ilgili konuları ihmal ettiler. Mart ayında bir fitness merkezine gitmeli ya da mesela arkadaşlarınızla spor yapmalısınız. Böylece iş yerinde stresten kurtulacak, bağışıklığınızı güçlendirecek ve sağlık sorunlarınızdan kurtulacaksınız. İnsanlarla aynı fikirde değilseniz bilmelerine izin verin ama her zaman seviyenizi koruyun. Bu dönem kendinizi şımartabilirsiniz. Tüm bunlardan sonra bunu hak ediyorsunuz. Son zamanlarda gerçekten çok uğraştınız. Amaca yönelik, enerjik, arzu ve çabayla doludur Yaylar. İyimserliğiniz ve iyi ruh haliniz sayesinde insanlar herhangi bir şey yapabileceklerini ve bunun cezasız kalacağını düşünebilirler. Başkalarının sizi kötüye kullanmasına izin vermeyin ve onlara otorite olduğunuzu açık bir şekilde gösterin. Yaylar bu dönem sağlık sorunlarına önem vermeliler. Vücudunuzu daha esnek hale getirmekten korkmayın. Diğerleri yapsa bile siz kesinlikle tembellik yapmamalısınız. Patronunuz çabalarınızın farkına varacak. Ruh haliniz çok iyi değil ama umutsuz olmayın. Hoşunuza giden şeylerle ilgilenin. İşe geç kalın ve çok fazla düşünmeyin.
Muhafazakar burçtur. Bununla birlikte pratik, temkinli, inatçı ve ciddidir. Kendinize ve sağlığınıza özen gösterin. Belki Oğlak burcunun Mart ayında fazla boş vakti olmayacak ancak önleyici tedbirin çok önemli olduğunu unutmayın. İş söz konusu olduğunda sakin bir dönem geçireceksiniz. Sadece çok pasif olmayın işverenler her zaman izler, unutmayın. Azimli olmaktan çekinmeyin. Hatta diğerleri pahasına bunu sürdürün. Bu, hayatın işleme şekli olan bir yarıştır. Çok enerjiye sahipsiniz, son zamanlarda başarısız olduysanız artık bu değişecek.
Deneyim hissine sahip duygusal ve romantik bir burçtur. Ailenize ve arkadaşlarınıza daha çok özen gösterin. Mart ayında yıldızlar sağlığınız konusunda yanlış konumda. Bu nedenle fazla mesai Kovalar için şu anda olumsuz sonuçlar yaratabilir. En yakınlarınızın yanında kendinizi iyi ve rahatlamış hissedeceksiniz. Eğer son birkaç gün içinde çok çalıştıysanız bir gün için izin alın ve kaybolan enerjiyi yeniden şarj edin. Yürüyüşe çıkın ama bu sefer şehir dışında doğanın içine gidin. Şehirdeki stresten bir süre için uzak kalmanız yararlı olur. Kendinizi düşünün ve vücudunuzu dinleyin. Sınırları her zaman aşmamalısınız. Akşam davetlerini reddedin ve dinlenin.
Alçakgönüllü ve hassas bir burçtur. Bununla birlikte güçlü içsel algı ve ilhama sahiptir. Mart ayında Balık burcu aile üyelerine ya da yakın arkadaşlarına daha çok özen göstermeli. İş hayatının sizi ezmesine izin vermeyin, haftanın birkaç gününü rahatlamaya ayırın. Bir doğa gezisi ya da sevdiğinizle birlikte bir akşam yemeği zihninizde olumlu düşünceler oluşmasına yardımcı olacaktır. Yıldızlar sağlığınız konusunda sizi olumlu etkiliyor. İşler zorlaştığı zaman işinizi mesai arkadaşlarınızdan çok daha iyi yaptığınız meydana çıkacak.
ŞAHİNGÖZ YAŞAM MERKEZİ
TAROT-ACCESS-SPRITUEL KİŞİSEL VE KURUMSAL GELİŞİM YAŞAM KOÇLUĞU
Züleyha ŞAHİNGÖZ SIĞIŞ 0507 935 75 12- 0533 090 53 26
Yunusemre Mh. Bursa Cd. Kat:3 D:5 Kömürcüoğlu Pide Üstü DENİZLİ
M A RT- N İ S A N 2 0 1 9
KÜ LT Ü R , SA N AT ve YAŞAM D ERG İSİ
Adalet, sempati, uyum ve aklın burcu Teraziler... İş temponuza alıştığınız zaman ilişkinizdeki durum bu ay sakinleşecek. Partnerinizle barışacaksınız ve ilişkileriniz yeniden gelişecek. Tek yapmanız gereken orta yolda buluşup uzlaşmak. Yeni pozitif enerji sayesinde Terazi burcu stresle kolayca başa çıkacak. Hakikatin sizde olduğundan tamamen eminseniz patronunuzla tartışmaktan çekinmeyin. Yeni şeyler deneyin, yeni tecrübeler edinin.
79
FORUM ÇAMLIK’TA ALIŞVERİŞİ İLERİ VİTESE ALIN BMW 318i SEDAN KAZANIN!
Her 125 TL ve üzeri alışverişe 1 çekiliş hakkı 4 Mart - 4 Temmuz
“Forum Çamlık” Çekiliş Kampanyası, Milli Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü’nün 26.02.2019 tarih ve 24951361-255.01.02E.2078 sayılı izni ile 04.03.2019 ( 10:00 ) – 04.07.2019 (22:00) tarihleri arasında MULTİ TURKEY YÖNETİM A.Ş. tarafından düzenlenmektedir. Multi Turkey Yönetim A.Ş. ve TSM Danışmanlık Organizasyon ve Pazarlama A.Ş. çalışanları, Forum Çamlık Alışveriş Merkezi içinde yer alan tüm mağaza sahipleri ve mağaza çalışanları ile 18 yaşından küçük olanların düzenlenen piyango ve çekilişe katılamayacak, katılmış ve kazanmış olsalar da bu ikramiyeleri alamazlar. Ayrıntılı bilgi www.forumcamlik.com adresindedir.