EDİTÖRDEN…
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Sıcaklar bunaltırken... erhaba sevgili okurlarımız Temmuz- Ağustos sayımızda yine sizlerle birlikteyiz… Bir türlü gelmek bilmeyen yaz mevsiminin ardından Temmuz ayında aniden bastıran sıcaklar bizi bunaltsada içimizi ısıtan güneşi, kumu ve denizi aslında tatil yapmayı özlemişiz galiba. Ramazan ayının ardından ilk olarak bayram sayesinde tatil planlarımıza başladık. İnsan ve iklim arasındaki en güzel ilişkilerden birisi ‘tatil’ olmalı.
4
Herkesin tatil anlayışı farklı tabiî ki. Kimisi deniz kum güneş eğlence, kimileri için ise sessiz sakin dinlerek geçen izin. Tatil yapmak aslında sadece yaz aylarına özgü bir durum değil aslında ama nedense bizim için tatil sadece yaz aylarına mahsus ve aklımıza hep deniz, kum ve güneş üçlüsü olarak geliyor. Veee sonra gelsin erken rezervasyonlu oteller, tatil köyleri ve tıka basa yenilen açık büfeler.
Binnur OLCAYTÜRKAN @binnur.olcayturkan
Herkese isteği doğrultusunda güzel tatiller dileyerek, yeni sayımızda sizler için neler hazırladığımıza gelelim. Her sayısında büyük heyecan yaşadığımız dergimizin içeriği yine dopdolu. Dergimizin olmazsa olmaz köşe yazarları Cemal Ataman, Emine Supçin ve Emrah Varol’ un zevkle okuyacağınız köşe yazıları, Stil danışmanımız Nilüfer Bayrak’ın plaj modası, Diş Hekimi Hamdi Özdemirden Lazer ile ilgili bilmediklerimiz, Efort ortopedi merkezi uzman doktorlarının sağlık önerileri, Tatil önerileri, Ünlü Sanatçı ASLIZEN ile yaptığımız keyifli röportaj, Dökülen yapraklar köşesinde sanat dünyasının unutulmaz yıldızları, Astroloji, kitap önerileri ve film seçenekleri, kültür sanat ve magazin köşemizle zevkle okuyacağınızı umduğumuz bir dergi oldu. Biz keyifle hazırladık umarım sizlerde keyifle okursunuz. Sevgiyle Kalın..
KAZA GELİYORUM DEMEZ! TÜM KAZA SİGORTASI BRANŞLARINDA YANINIZDAYIZ.
İÇİNDEKİLER
TEMMUZ-AĞUSTOS 2017 İmtiyaz Sahibi Binnur OLCAYTÜRKAN
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Burak KUTLUĞ
6
11 ULUSLARARASI 7. TAŞ HEYKEL KOLONİSİ
18 “BABA OLMAK’ - EMRAH VAROL -
Editör Binnur OLCAYTÜRKAN Haberler Zeliha Şengül Pazarlama Burak KUTLUĞ Katkıda Bulunanlar Emrah Varol Ümit Bilgiç Cemal Ataman Mimar Halit Coza Opr. Dr. Ersen Çelikbaş Diş Hekimi Hamdi Özdemir Nilüfer Bayrak Emine Supçin Süleyman Yalçın Mithat Yalçınkaya Hukuk Danışmanı Av. Evrim BAŞEREN
20 TİCARET ODASI’NDAN SUDAN’A TİCARİ KÖPRÜ
Kapak ve Sayfa Tasarım Burak KUTLUĞ Adres Denizli Grup Gaz. Mat. ve Medya San. Tic. Ltd. Şti. Çaybaşı Mah. 1582 Telefon: 0 258 265 59 99 BASIM YERİ Gülermat Matbaacılık 5619 Sok. No:6 Meriç Mh. Çamdibi - Bornova - IZMIR Tel: 0232 433 61 33 www.gulermat.com Still Life Dergisi basın yayın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir.
24 BULDAN YAYLA GÖLÜ’NDE “KUŞLAR SİZİ ÇAĞIRIYOR” ETKİNLİĞİ
30 FİNAL FOUR’ DA TÜRK HAVLUSU HEYECANI
38 “BAŞ DÖNMESİ” - UZM.DR. İLAY TOKTAY -
52 CENNET ŞARKISININ SÖZ YAZARI “ASLIZEN”
KÖYLERİ
MASALIMSI
İZMİR
2017 PLAJ MODASI -NİLÜFER BAYRAK-
60
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
TARİHİ VE MİSTİK TAPINAKLAR
42
7
48
62 MAYALAR’IN YOK OLUŞU
78 TAŞ KESİLEN ŞEHİR POMPEI
86 TUANA BALE DENİZLİ’Yİ SALLADI T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
210X297mm / 3mm Bıçak / CMYK
8
SALTAK - AKKONAK - SIRAKAPILAR - MEHMETÇİK
T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
w w w. p e k d e m i r g i d a . c o m
9
T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
10
T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
TA Ş I N E N G Ö R K E M L İ H A L İ
Zeliha ŞENGÜL
NİHAT KÖMÜRCÜOĞLU ULUSLARARASI enizli’nin en önemli sanatsal etkinliklerinden biri olan ve şehrimize, alanında uluslar arası bir ün kazandıran Nihat Kömürcüoğlu Taş Heykel Kolonisi’nin bu yıl 7’ncisi gerçekleştirildi. İlki 2011 yılında şehrimizin saygın iş adamlarından Nihat Kömürcüoğlu’nun kişisel gayretleriyle hayata geçirilen Taş Heykel Kolonisi’nin bu yılki çalıştayı 5 Haziran tarihinde önemli davetlilerin katılımıyla start aldı. Bir aylık bir çalıştayın ardından bitirilen heykeller, 7 Temmuz tarihinde kapanış kokteyliyle sanatseverlerin beğenisine sunuldu. Her yıl alanında başarılı çalışmalar yapan dünyanın farklı ülkelerinden onlarca heykeltıraşa davetiye gönderen koloni jürisi, bu yıl da sayısız heykeltıraştan “şehir meydanlarında sergilenebilecek soyut eserler” ana temasıyla proje istedi. Yapılan proje davetine 47 ülkeden 164 sanatçı 232 eserle başvuruda bulundu. Bu projeleri titizlikle değerlendiren koloni jürisi, 5 farklı ülkeden 5 erkek ve 2 kadın heykeltıraşı Nihat Kömürcüoğlu 7. Uluslar Arası Taş Heykel Kolonisi’ne davet etti. Bu yıl Nihat Kömürcüoğlu Kültür Sanat Turizm ve Tanıtım Vakfı bünyesinde gerçekleştirilen koloniye, Türkiye’den Ebru Akıncı ve Işıl Şen, İtalya’dan Adriano Ciarla ve Marino Di Prospero, Çin’den Gao Meng, Tayvan’dan Ming Sheng Wu ve Ukrayna’dan Serhii Sbitniev katıldı. Bir ay boyunca devam eden bu sanatsal faaliyete katılan heykeltıraşlar, uzman rehberler eşliğinde; Laodikya, Afrodisias, Hierapolis ve Tripolis gezilerine götürüldü. Kömürcüoğlu yerleşkesinde gerçekleştirilen heykel koloni çalıştayının arkasından üniversite öğrencilerinin katıldığı bir akademi çalışması da gerçekleştirildi. Üniversitelerin güzel sanatlar bölümlerinde öğrenim gören 20 öğrenci, Nihat Kömürcüoğlu Vakfı’nın davetlisi olarak 2 heykeltıraş eşliğinde, 3 hafta boyunca, kurs gördü ve çeşitli heykeller yaptı. Önceki yıllarda yapılan heykellerin şehrin farklı noktalarında sanatseverlerle buluşması gibi bu yıl da yapılan heykellerin yılsonuna doğru şehrin farklı yerlerinde sergilenmesi planlanıyor. Heykel kolonisi ile ilgili İngilizce ve Türkçe olarak katalog hazırlandı. Fotoğraflardan ve bilimsel makalelerden oluşan katalog,
D
alanıyla ilgili akademisyenlere ve heykeltıraşlara gönderildi.
2011’DEN 2017’YE TAŞ HEYKEL KOLONİLERİ
Bugün alanında hatırı sayılır bir yer edinen Kömürcüoğlu Uluslar Arası Taş Heykel Kolonisi’nin ilki 2011 yılında gerçekleştirildi. Yapılan bu ilk koloniye; yurt dışından 2 ve yurt içinden 3 heykeltıraş ve 1 ressam katıldı. 2012 yılında gerçekleştirilen ikinci koloni çalıştayı biraz daha geniş katılımla gerçekleşti. Yurt dışından 7, yurt içinden 2 heykeltıraş ve 1 ressamın katılımıyla yapılan koloni 1Mayıs tarihinde başladı, 31 Mayıs tarihinde sona erdi. İkinci koloni çalıştayı diplomatik çevrelerden büyük ilgi gördü. Öyle ki; ABD Büyükelçiliği, Küba Büyükelçiliği, Çin İstanbul Konsolosu, Japon Kültür ve Basın Bölümü Başkanı’nın katılımı gerçekleşti. İtalya Büyükelçisi özel ziyarette bulundu. Üçüncü Kömürcüoğlu Uluslararası Taş Heykel Kolonisi, 13 Mayıs-13 Haziran 2013 tarihleri arasında yapıldı. Koloniye; Amerika, Asya ve Avrupa’dan heykeltıraşlar katıldı. Üçüncü koloninin teması; “Antik çağlardakine uygun olarak Anadolu kökenli figüratif ve soyut heykel çalışmaları yapmak” olarak belirlendi. Ayrıca, proje için davet edilen yerli ve yabancı heykeltıraşlar, uluslar arası düzeyde tanınan sanatçılardan seçildi. Koloniye 10 heykeltıraş ve 1 ressam katıldı. Bu heykeltıraşlardan 7 tanesi yurt dışından geldi. Dördüncü Kömürcüoğlu Uluslar Arası Taş Heykel Kolonisi, 26 Mayıs-26 Haziran 2014 tarihinde gerçekleştirildi. Koloniye katılım için 37 ülkeden toplam 133 sanatçı, 195 proje ile müracaat etti. Başvuru yapan sanatçılardan 7 yabancı ve 3 Türk heykeltıraşın projesi seçildi. Ayrıca heykel kursları için Türkiye ve diğer ülkelerden kursiyerler davet edildi. 2014 yılı Heykel Kolonisinin teması; “Ege ve Akdeniz uygarlıklarının tarihi geçmişine damga vuran taş sanatı” olarak belirlendi. Ayrıca akademide 9 öğrencinin eğitim alması sağlandı. Proje faaliyetlerinde ortaya çıkan heykel ve proje faaliyetlerini içeren resim ve fotoğraflar, yılsonunda Denizli şehir merkezinde sergilendi. 2011-2012 yılı heykel ve fotoğraflarından oluşan koloni sergisi Denizli Demokrasi Meydanı’nda sa-
natseverlerin beğenisine sunuldu. 19 Ocak 2014 tarihinde Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi tarafından 2013 yılı koloni heykelleri sergisi açıldı. Kömürcüoğlu Uluslar Arası Taş Heykel Kolonisi’nin beşincisi 11 Mayıs-11 Haziran 2015 tarihleri arasında gerçekleştirildi. 2015 yılı Taş Heykel Kolonisi’nin teması; “Denizli şehrini anlatan ve şehir meydanlarında kullanılabilecek görsel, işlevsel, sanatsal motifler ve mimari formlar kullanılarak oluşturulan eserler yaratma” olarak tanımlandı. Beşinci koloni için 43 ülkeden 157 sanatçının 228 eseri değerlendirildi. Koloni jürisi, yapılan başvurular içinden 10 ülkeden 9’u yabancı olmak üzere 10 heykeltıraşın projesini koloniye davet etti. Altıncı Kömürcüoğlu Uluslar Arası Taş Heykel Kolonisi; 2 Mayıs-2 Haziran 2016 tarihleri arasında yapıldı. Heykel kolonisi için 43 ülkeden 110’u erkek, 33’ü kadın olmak üzere toplam 143 sanatçının 192 projesi değerlendirildi. Koloni jürisinin yapmış olduğu detaylı değerlendirmeler sonucu 7 ülkeden 6 erkek ve 2 kadın heykeltıraş koloniye davet edildi. Bu yıl 7’ncisi düzenlenen koloniye 5 ülkeden 5’i erkek 2’si kadın olmak üzere 7 sanatçı katıldı.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
TAŞ HEYKEL KOLONİSİ
11
Cemal ATAMAN
YÜZÜK PARMAĞI
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Mezarlık yavaş yavaş boşalıyordu. Az önce talkın veren hocadan sonra, ölenin yakınları da arkalarına baka baka uzaklaşıyorlar mezardan. Mezarın üzerindeki çiçeklerden ıslak toprak çok az görünüyor. Çiçeklerin üzerinde de bir beyaz gelinlik var. Alışılmamış bir ölüm olduğu hemen anlaşılıyor. Yakınlarının çığlıkları sanki asılı kalmış gibi mezarın üzerindeki havada. Kısa kış gününün akşamına çok az bir zaman kalmış.
12
Gidenlerin ters istikametinden dört kadın yaklaşıyor mezara. Başlarında siyah, ince ve şeffaf örtüleri var. Baştan ayağa siyahlar içindeler. Mezarın yanına gelince, ikisi başucuna ve ayakucuna, diğer ikisi de karşılıklı iki tarafa geçip dualarını ettiler sessizce. Yüzlerindeki acı gözyaşlarıyla ıslanarak. Dua bitince, başucunda duran kadın, sol elini yumruk ederek, sadece yüzük parmağını kaldırıp bir tören havasında konuşmaya başladı. “Biz Kadının Gücü Derneği olarak senin öcünü almazsak yüzümüz gülmesin hiç. Andımız olsun ki senin katilini bulup cezasını keseceğiz. Adaletin yetersiz kaldığı bu ülkede adaleti mutlaka yerine getireceğiz. Kadına kalkan eller mutlaka kırılacak. Kadına yapılan tacizler, kadına yapılan tecavüzler cezasız kalmayacak. Yaşasın Kadının Gücü Derneği.” Diğer üç kadın da tekrar ettiler aynı sloganı. “Yaşasın Kadının Gücü Derneği.” Göz yaşlarını mendilleriyle silerek ayrıldılar mezarın başından. İlerdeki siyah arabaya binerek çıktılar mezarlıktan. Bir hafta önce kaybolan ve bir türlü bulunamayan genç kızın cesedi avcılar tarafından bulunmuştu ormanda. Yapılan otopsi sonunda, tecavüze uğradığı ve işkenceyle öldürüldüğü anlaşılmıştı. Bütün kenti üzüntüye boğan cinayetin faili henüz bulunamamıştı. Bulunmasını en çok isteyenlerden biri de Komiser Yardımcısı Nevin’di. Cinayet masasında çalışmak sinirlerini ne kadar çok bozuyorsa da bir katili yakalamak ve adalete teslim etmek de o kadar iyi geliyordu ona. Ama adalete teslim ettikleri uğursuzlar hak ettikleri cezayı almıyordu hiçbir zaman. Yok takım elbise giydi, yok iyi hal gösterdi, yok kadın tahrik etti gibi sudan nedenlerle az bir cezayla kurtuluyorlardı. Nevin, henüz otuzlu yaşların ikinci yarısında mesleği nedeniyle insanların ne kadar kötü olabileceğini görmüştü. Kendi meslektaşları içinde bile çürük yumurtalar vardı. Uzun boylu, etine dolgun bir kadındı. Yeşil gözleri ve sarı saçları ona ayrı bir güzellik verirdi. Girdiği her toplulukta erkeklerin de kadınların da ilgisini çekerdi. Bu durum aslında pek hoşuna gitmezdi. Sanılanın aksine biraz daha silik kalmayı isterdi. Onlar dört arkadaştılar. Nevin, Gülcan, Hatice ve Lale. Allah var, hepsi de güzel kadındı. Gülcan, iş kadınıydı. Yıllar önce bir sigorta acenteliği almış, işinde ilerlemişti. Uzun boyu, kumral saçları ve bal rengi gözleriyle başını döndürürdü erkeklerin. Sigortasını yaptığı bayan sürücülerle hep erkek sürücülerin tacizlerini konuşurlardı. Laf atmalar, T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
küçümsemeler, trafikte sıkıştırmalar çok rahatsız ediciydi ve cezası yoktu. Şikayet olsa bile ceza olmuyordu. Bir ceza kurumu olmalıydı mutlaka. Hatice en kısa boylu olanlarıydı. Ama en konuşkanları da oydu. Sürekli vıcır vıcır konuşur, kahkahalarla gülerdi. Mavi gözleri, cana yakınlığı onu çok çekici yapardı. Girdiği topluluklarda, kadınlar kocalarını kıskanırdı ondan. Halbuki kimseye yakınlık göstermez, hiçbir erkeğin gözünün içine bakamazdı. Ama erkekler rahat bırakmazdı onu hiç. Babasının bıraktığı mülklerin kira geliriyle geçinirdi. Lale esmer güzeliydi. Simsiyah saçları kara gözleri, uzun boyuyla çok can yakacak türden bir kadındı. Lale cerrahtı. Bütün konuşmaları, eninde sonunda, erkek tacizlerine, tecavüzlerine gelir, cezasız kalmaması gerektiğini söylerlerdi. Bir yıl önce yine bir taciz ve tecavüz olayı olmuştu. Bir kişi yakalanmış, ama alavere dalavere ceza almadan kurtulmuştu. Nevin sinir içinde gelmişti. Yakaladıkları adamı resmen salmışlardı. Gülcan: “O zaman cezayı biz keseriz arkadaşlar. Çoktan beri düşünüyorum. Onlar çeteyse biz de çete oluruz. Bir dernek kurarız. Kadın derneği. Yardım için falan görünür. Ama cezayı biz keseriz. Yakalarız hergeleleri icabına bakarız. Birimiz polis, birimiz cerrah. Ben sürücünüz. Hatice sponsor olur. Cerrah keser parmağını adamların.” Üçü de bakakaldılar. Neler diyordu bu kadın? Ama doğru diyordu. Hatice: “Ya yakalanırsak, yakalanırsak ne olur? Nevin: “Yakalanırsak biz de çekeriz cezamızı. Ama o güne dek çoğunu cezalandırmış oluruz pisliklerin. Ben varım. Siz de var mısınız?” Lale: “Varım ben de.” Böyle kurulmuştu Kadının Gücü Derneği. Aslında Kadının Öcü Derneğiydi bu. Kentte değişik olaylar oluyor, kimse akıl erdiremiyordu. Bazı erkekler bir süre sol elleri sargılı geziyorlar, sonra yüzük parmaklarının olmadığı görülüyordu. Onlar hiç konuşmuyorlar, sudan sebepler söylüyorlardı. Bazı erkekler kayboluyor, hiç haber alınamıyordu. Bir süre sonra cesetleri bulunuyordu. “Su testisi su yolunda kırıldı” deniyordu ardlarından. Derneğin üye sayısı bir anda artmıştı. Fakir kadınlara maddi yardım yapılıyor, fakir kızlar evlendiriliyor, başarılı kız öğrencilere burs veriliyordu. Dört kadın, üç ay sonra gelinlikli mezara gittiler yine. Dört kadın yerlerini aldıktan sonra Başkan Nevin: “Öcünü aldık kızım sen rahat uyu. Biz de rahat uyuyacağız bu gece. Yaşasın Kadının Gücü Derneği!” Diğer arkadaşları tekrar ettiler yine. “Yaşasın Kadının Gücü Derneği.” Kentte bir kişi daha kaybolmuştu üç gün önce. Bütün aramalara rağmen bulunamamıştı. Kentin Emniyet Müdürü kayıpların ve yüzük parmaklarının sırrını çözmüştü. Sessiz kalmaya karar vermişti. Onun da şikayeti vardı adaletten. “Aferin kızlara” diyordu içinden.
E M İ N E S U P Çİ N
KIL-TÜY-YÜN u bir mizah yazısıdır. Din ve siyaset konu içinde görünse bile konu dışıdır.) Başlık tuhaf gelmiş olabilir ama okudukça siz de hak vereceksiniz ki, insanoğlunun var olduğu günden beri en çok önemsediği konudur kıllar, tüyler. İnsan kıldan tüyden moda yaratır, rütbe geliştirir, hatta siyasi simge haline getirip şekilden şekle girer mi? E, giriyor. :) Bırakın tarihi süreci bir kenara, günümüze baksak yeter gülmek için. Haydi önceliği erkeklere verelim. Daha bebekken ebeveynler çocuğun saçını dert edip bir sıfıra vurdurup bir uzatmasını da bir kenara alalım. Asıl yetişkinliğe geçişle başlıyor kılların büyük önemi. Kıllar çok önemli, çok! Önce horozlara özeniyor olsa gerek, zira kendisi de horozlanmaya başladığı için dikiyor saçları Eifel kulesi gibi. Kimi de kendiliğinden dikilip bir türlü yatmayan saçlardan muzdarip. Saçına şekil verebilmek için geceden bere ile yatan insan yavrusu tanıyorum ben. Sırf o tepe noktasındaki inat kılları yatırmak için. Üniversite yılları saç uzatma yılları. Arkadan bakınca gülle sporcusu hanımlar gibi gözüken, kıçındaki pantolonu toplamaktan aciz, koltuğunun altında kitaplar, yeri geldiğinde efelenen ama saç uzatan gençler. (Karşı olduğum anla-
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
B
14
şılmasın, uzun saça ben de bayılırım. Maksat muhabbet olsun.) İlerleyen yıllarda, iş dünyası özellikle kamusal alan uzun saçı kaldırmayınca saçlar tıraş ediliyor. Bereket uğraşacak başka kıllar çıkmış durumda. Yaşasın sakal ve bıyık dönemi! Allah! Neler yapılıyor o sakal ve bıyıkla, neler! Dile kolay, şekline göre siyasi kimliğini ortaya koyuyor adam. Örneğin bıyıkları uzat, püsküllendir, sok ağzının içine, en bıçkın solcu sensin! Ne o? Solcu değil misin? Öyleyse, kızgın nalla damgalanmış gibi sal ağzının iki yanından aşağıya, en afili ülkücü olmazsan ne olayım! Boş ver kafa bölgesini, içi boş ya da dolu. Sen en biçimlisinden şekil yaptın mı, solcu da olursun sağcı da. “Ben Allah’ın adamıyım, en önemli şeyim inancımdır,” mı diyorsun, tamam. Sana uygun kıl şeklimiz de mevcut evelallah! Şöyle tavuk moku gibi, kokmaz bulaşmaz ebatta dudak üstünde bir badem şekli yap, en manidar dindar sensin oğlum. Ne dedin? Sen hiçbir düşünce ve akımı temsil etmiyor hatta düşünmek nedir bilmiyor musun? Ha… Tamam o zaman. Sana da uyan bir kıl şekli var. Ama genellikle ‘döt kılı’ diyorlar, bu sıfatı kaldırabileceksen, bana göre hava hoş. :) “Tavuk moku” demişken, şu alt dudağın hemen altındaki bölgedeki kılları uzatan tipler aklıma geldi. O ne len öyle? Hiç mi bir kızla öpüşmek
aklınıza gelmiyor? Nasıl midesi kaldıracak kızın, düşünsenize! (Gerçi kimde ne kadar mide var ayrı konu…) Tam bu noktadan aşağıya, sakal bölgesine inebiliriz. İçinde milyonlarca bit pirenin yaşadığı düşüncesi yüzünden her gördüğümde öğürdüğüm korkunç uzunluktaki sakalları düşünüyorum. O ne be adam, o ne öyle?! Sanırım saçları erken dökülen adamların, uzatabilecek bir kıl yumağı gördükleri yerdir sakal bölgesi. Bu saç sorunu olan erkekler kadınların da başına beladır he! Zannımca “Bre avratlar saçlarını sımsıkı kapasınlar!” fetvası veren zat-ı muhterem, kel-köse bir dini lider olsa gerektir. Muhtemelen güzel saçlı kadınları kıskanmıştır. E, kendinde yok ya, o bakımdan. Yoksa kıldan yünden günah mı olur?! Tüy dediğin çok kıymetli bir şey olsa, aşağıda çıkmazdı, değil mi ama! :))) Notum: Hanımları es geçeceğimi sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Bizde gülmece malzemesi daha çoktur! :) Yakında burada, bu sayfada! :)
MS. SUPÇİN ÇOCUK KULÜBÜ l Birinci yılın sonunda, kurum ortalaması 97’yi yakalamanın haklı gururu ile: l İlköğretim 1’den 8. Sınıfa kadar yoğun İNGILIZCE VE AKADEMIK DESTEK! l Maksimum 10 kişilik, seviye grupları ile özel TEOG çalışmaları! l Hedefimiz, başarısından mutlu olan; mutlu olduğu için başarıyı yakalayan dünya insanları yetiştirmek. Adalet Mah. 10065 Sk. Beyaz İnci Apt. Zemin Kat DENİZLİ E-MAIL: eminesupcin@gmail.com
GSM: (0)541 463 22 33 TEL: (0) 258 408 24 88 T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
Not: Denizli’nin her yerine servis hizmetimiz mevcuttur.
Emrah Varol’un Kaleminden
“BABA OLMAK”
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
! M U L Ğ O N İ D L HOŞGE
16
aylık sürecin ardından o gün gelmişti. Sabah erken saatlerde kalkıp hazırlanmaya başladım. Kolay değildi. 9 aylık bir yolcumuz geliyordu uzaklardan. Uzaklığı ise ne siz sorun ne ben söyliyeyim. Kimimize göre bir nefes kadar yakında kimimize göre milyonlarca kilometre uzak. Hazırlanırken aklımda hep o an vardı. Çocuğumu görünce vereceğim tepki ne olacaktı? Kime benzeyecekti acaba? Biraz heyecan biraz stresle yola koyulduk. Hastaneye vardığımızda artık o anların geldiğinin farkına varmıştım. Eşimi doğum odasına aldılar. Yavaş adımlarla, ağlayarak ayrıldık birbirimizden. 1 kişi gidip 2 kişi olarak geleceklerdi o odadan. Ve o doğumhane kapısında geçen dakikalar. Ömrümün en uzun anları mıydı acaba? Zaman neden geçmiyordu mesela. Kapı her açıldığında acaba benin çocuğum mu bakışları. Sakin olmaya çalışıyorum bir yandan ama ne mümkün. Bu hayatta en çok sevdiğim insan içeride ve giderken gözyaşları akıyordu. SEVENLER BİLİR…KENDİ ELİN KANAR SEVDİĞİNİN PARMAĞINA ÇÖP BATSA…
9
Kapı önünde bekleyişin ardından doğumhaneden çıktı hemşire. Varol bebek doğdu dedi, annesine benziyor dedi. O an hissettiğim duygu nedir diye sorsanız inanılmaz bir boşluk derim. Ne hissedeceğini bilememek derim. 30 tane duyguyu aynı anda yaşamak derim. Ama tam ismini koyamam. Annesi nasıl dedim. O da iyi dediler. Beni daha sonra çocuğun yanına aldılar. Yaklaşık 20 adımlık mesafe sonrası bundan sonra hayatımıza eşlik edecek olan oğlumla tanışacaktım. Yaklaştım oğluma. Baktım uzun uzun. Hoş geldin dedim. Seni çok bekledik ama şükür aramızdasın dedim. Oğlumun cevabı ise ağlamaklıydı. Ağlaya ağlaya yorgun düşmüştü. Odaya çıkardılar sonra bizi. Eşim de oraya gelecekti az sonra. Hastane odasında ilk defa bir araya geldi çekirdek ailem. Eşim narkozun etkisiyle hem sayıklıyordu hem de ‘Aşkım biz anne-baba mı olduk şimdi’ diyordu. Bu ne güzel cümleydi Allah’ım. Baba mı olmuştum yani şimdi ben. Daha dün sokaklarda kısa donla top koşturan, sınıfta haylazlık yapan, bayramda büyüklerimden kaç para toplarım diye hesap yapan ben değil miydim? Şimdi oğlum olmuştu ve bir sıfat daha yüklenmişti hayatıma. Oğlumu aldım kucağıma. Bundan sonraki hayatımın başköşesinde yer alacak oğlumu. Denizlispor, Galatasaray maçlarına gidip beraber tezahürat yapma hayali kurduğum oğlumu. Aynı şeylere üzülüp aynı şeylere gülmeyi istediğim oğlumu. Minicik elleriyle çırpınıyor, minicik gözleriyle bana bakıyordu. Hoş geldin Ali Timuçin’im dedim hoşgeldin. İlk öğüdümü söyledim kulağına: ‘Sabır, şükür özün olsun Tatlı dilin sözün olsun Hep helalde gözün olsun Haram bilme canım oğlum’ Not: 9 aylık süreçte bizler için gösterdikleri hassasiyet ve güleryüzleri için Tekden Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Semih Mun’a ve Seçil Hemşire’ye eşim, çocuğum ve şahsım adına çok teşekkür ederim.
T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
DENİZLİ TİCARET ODASI 4 YILLIK STRATEJİK PLAN HAZIRLIYOR
DENİZLİ TİCARET ODASI’NDA
HEDEF 2020 K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Denizli Ticaret Odası, 2017-2020 Dönemi Stratejik Planını hazırlıyor. Denizli Ticaret Odası Başkanı Uğur Erdoğan, “Denizli’nin en büyük sivil toplum örgütü olarak ticaretin önünü açmak, üyelerimizi geleceğe hazırlamak gibi bir misyonumuz var. Bu çalışma ile gelecek 4 yılımızı belirliyoruz. Ticaretin 2020’ye kadar yol haritasını çiziyoruz” dedi.
18
T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
Yönetim Kurulu Üyeleri Ali Önal, Kemal Tuncer, Meclis Üyesi Yavuz Aki ve DTO’nun birimlerinden teknik personelin içinde yer aldığı planlama ekibi, Denizli Ticaret Odası Başkanı Uğur Erdoğan başkanlığında toplandı. Toplantıda ekip üyelerine, Stratejik Planın çerçevesini çizen Başkan Uğur Erdoğan, Denizli Ticaret Odası’nın 16 bin üyesiyle Denizli’nin en büyük sivil toplum örgütü olduğunu belirterek, “Bizim en önemli gö-
revimiz üyelerimize rehber olmaktır. Ticari hayata vizyon belirlemek, yol haritası çizmektir. Öncü olmak için önde olmak gerekiyor. Biz kimiz? Biz Denizli Ticaret Odası olarak, tünelde elinde meşale ile en önde ilerleyen kişiyiz. Gerek iç piyasada gerekse dış piyasada üyelerimizin önünü aydınlatmamız gerekiyor. Ekonominin gidişatı, gözde sektörler, gelecek vaat eden sektörler, dış ticarette fırsat pazarlar bulmak bizim görevimiz. Bunun için de ayakları yere basan uzun vadeli planlamalar yapmak durumundayız. Stratejik Planımız da dile getirdiğim bu gerekçelerden dolayı büyük önem taşımaktadır” diye konuştu.
rupa’da ticari hayata yön veren sivil toplum örgütlerini, meslek odalarını mercek altına alalım. Denizli’mize, ülkemize en verimli şekilde daha da geliştirerek uyarlayabileceğimiz çalışmaları tespit edelim. Bunları uygulanabilir ve sürdürülebilir şekilde planlamamıza entegre edelim. Diğer yandan ticari hayatımızın aktörleriyle görüşmeler yapalım. Sorunları ve beklentileri belirleyerek, üyelerimizin ihtiyacına cevap verecek formüller üretelim. Bu bilgiler ışığında uygulanabilir ve gerçekleşme oranı yüksek bir Stratejik Plan hazırlamamız gerekiyor. Denizli Ticaret Odası’nın örnek bir Stratejik Plan ortaya koyacağına inanıyorum” dedi.
İYİ PLANLAMA İÇİN İYİ ARAŞTIRMA Ekip üyelerinden verimli bir Stratejik Plan hazırlanması için kapsamlı bir araştırma yapmalarını isteyen Başkan Erdoğan, “Av-
Başkan Erdoğan“Bizim en önemli görevimiz üyelerimize rehber olmaktır. Ticari hayata vizyon belirlemek, yol haritası çizmektir. T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
T
ürkiye Odalar ve Borsalar Birliği’ne üye odalar ve borsalar üyelerine sundukları hizmet kalitesini iyileştirmek ve vizyon belirlemek amacıyla Stratejik Planlar hazırlıyor. Denizli Ticaret Odası’nda da 2017-2020 dönemini kapsayan 4 yıllık Stratejik Plan için hazırlık çalışmaları başladı.
19
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
TİCARET ODASI’NDAN
SUDAN’A TİCARİ KÖPRÜ
20
Denizli Milletvekili Şahin Tin başkanlığında Denizli Ticaret Odası’nın organizasyonuyla Sudan’a ticari gezi düzenlendi. Denizli heyeti Sudan’da önemli temaslarda bulundu. Denizli Ticaret Odası ile Kızıldeniz İşadamları Derneği ve Sudan Ticaret Odaları Birliği arasında iş birliği anlaşması imzalandı. enizli Milletvekili Şahin Tin, Sudan gezisinin kazançlı bir ticari iş birliğinin ilk adımı olduğunu belirtti. Denizli Ticaret Odası Başkanı Uğur Erdoğan’da, hem Kızıldeniz Eyaleti, hem de Khartoum’da imzaladıkları iki ayrı anlaşmanın bu ülkeyle ticaret yapacak Denizlili girişimciler için büyük bir referans olacağını söyledi.
D
Sudan heyetinin Denizli genelinde çeşitli temaslarda bulunması ve iş adamlarıyla bir araya gelmesinin ardından Denizli’den oluşturulan heyet, Sudan’a gitti. Geziyi, Denizli Ticaret Odası organize etti. Denizli Milletvekili Şahin Tin’in başkanlık ettiği heyette, Denizli Ticaret Odası Başkanı Uğur Erdoğan, Denizli Ticaret Odası Meclis Başkanı Hüseyin Memişoğlu, Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Salih Sarıkaya, Meclis Üyeleri Bayram Ali Çoban ve Yavuz Aki, Denizli İhracatçılar Birliği Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı İbrahim Uzunoğlu ile Denizli Ticaret Odası Üyeleri Nejat Küçüker, Bülent İnce ve Ramazan Kuzu da yer aldı. Heyet üyeleri SuT E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
dan’a ulaşır ulaşmaz, ayaklarının tozuyla sahur öncesi Hartum Teknokent Genel Müdürü Prof. Dr. Osama A. Rayis ve sektör temsilcileri ile bir araya geldi. Heyet, ilk olarak Port Sudan’da Kızıldeniz Eyalet Valisi Ali Ahmed Hamid Abdulgadır tarafından karşılandı. Daha sonra heyet, Coral Port Sudan Oteline geçerek Sudan Maliye ve Yatırım Bakanları ile yatırım olanakları hakkında toplantı yaptı.
TİN: SUDAN AFRİKA’NIN KAPISI Toplantıda konuşan AK Parti Denizli Milletvekili Şahin Tin, Sudan’ın Türkiye için Afrika’ya açılan kapı olduğuna dikkat çekerek, “Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri’nin yanı sıra Afrika pazarları da Türkiye için çok önemli. Geleceğin ticaretine yön verecek ülkeler arasında Sudan’ın önemli bir rol üstleneceğine inanıyoruz. Bu bakımdan iki ülke arasındaki ticaretin artırılması
hatırlatarak, iki kardeş ülkenin işbirliğinin geliştirilmesinin önemine işaret etti. Abdulgadır, Denizli heyetine de teşekkür etti. TÜRKİYE TARAFINDAN RESTORE EDİLİYOR
KIZILDENİZ İŞADAMLARI DERNEĞİ İLE ANLAŞMA büyük önem taşımaktadır. Ticaretimizin artması için de öncelikle Türkiye ve Sudan arasındaki serbest ticaret anlaşmalarının hayata geçirilmesi gerekmektedir” dedi. ERDOĞAN: HEDEF TİCARET HACMİNİ İKİYE KATLAMAK Toplantıda Denizli ekonomisi ve Denizli Ticaret Odası hakkında bilgiler veren Başkan Uğur Erdoğan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan Binali Yıldırım ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin, Sudan başta olmak tüm Afrika ülkelerine ziyaretler düzenleyerek, ticareti arttırmak için çaba sarf ettiklerini söyledi. Erdoğan, Denizli Milletvekili Şahin Tin’in de Türkiye’nin Afrika pazarına açılma politikaları doğrultusunda Sudan’da üst düzey girişimlerde bulunduğunu ve bu gezinin organizasyonuna öncülük ettiğini dile getirdi.
törler Toplantısı gerçekleştirildi. Burada konuşan Denizli Ticaret Odası Başkanı Uğur Erdoğan, Sudanlı yetkililere kendilerine gösterilen ilgi ve iş birliği görüşmelerine verdikleri önemden dolayı teşekkür etti. Denizli Milletvekili Şahin Tin ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Afrika ülkeleri ile iş birliğine verdiği öneme dikkat çekerek Sudan’daki temaslarının başta Ekonomi Bakanlığı olmak üzere, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilgili tüm mercileri ile paylaşıldığını, bundan sonraki sürecin hassasiyetle takip edileceğini ifade etti. DENİZLİ HEYETİNE TEŞEKKÜR Kızıldeniz Eyalet Valisi Ahmed Hamid Abdulgadır da, kendisinin de içinde bulunduğu bir heyetle Denizli’yi ziyaret ettiklerini
Port Sudan ziyaretinin son toplantısı Kızıldeniz Eyalet Valiliği’nde gerçekleştirildi. Burada iki ülke heyetlerinin bir araya geldiği değerlendirme toplantısında Denizli Ticaret Odası ile Kızıldeniz İşadamları Derneği üyeleri arasında önemli bir anlaşmaya imza atıldı. Protokol, ticari konularda eğitim ve seminerler düzenlemek, Türk sanayi mallarının bu bölgede yerel pazar ve bayilikler yoluyla geliştirilebilmesi amacıyla ticari alanlarda komisyon oluşturmak, iki ülke ticaret odası mensuplarının ticari ilişkilerine katkıda bulunmak, ortaklık kurmak, yatırım yapmak, sermaye iş birliği oluşturmak, turizm yatırımlarını ön plana çıkarmak, bilgi ve teknoloji transferi sağlamak konularını içeriyor. Toplantının sonunda yapılan konuşmalarda ticari iş birliğinin sürekliliğinin sağlanabil-
Denizli özelinde de Afrika ülkelerine yönelik çalışmalar gerçekleştirdiklerini dile getiren Erdoğan, “Sudan’ın da içinde bulunduğu bazı Afrika ülkelerini yeni hedef pazarlar ve ticaret ortakları olarak belirledik. Bu konuda firmalarımıza eğitimler verdik, şimdi de Sudan’da görüşmeler gerçekleştiriyoruz. Denizli ile Sudan’ın toplam yıllık 2,5 milyon dolarlık ticaret hacmi var. Bunu en kısa vadede iki katına yükselterek 5-6 milyon dolar seviyelerine çıkarabileceğimizi düşünüyorum” şeklinde konuştu. Toplantı sonrası heyet, Althawra ve Sea Land bölgesindeki tekstil, metal-alçı, liman ve lastik sektörlerinden oluşan saha ziyaretleri gerçekleştirdi. Kızıldeniz kenarında yapılan iftarın ardından ise Ekonomik SekT E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Port Sudan’daki ikinci gün temasları Suakin Adası’nın ziyaret edilmesiyle başladı. Suakin Adasında TİKA (Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı Başkanlığı) tarafından restore edilen Osmanlı dönemine ait Hanefi Camii, Şafi Camii ve Gümrük Binası Denizli heyeti tarafından gezildi. Ardından tekstil, maden, makine, tarım sektörlerinin temsilcisi iki ülke iş adamları arasında birebir görüşmeler gerçekleştirildi.
21
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
22
mesi için atılacak adımlar ele alındı. Denizli heyeti daha sonra hava yoluyla Port Sudan’dan ayrıldı. KHARTOUM TEMASLARI Denizli heyetinin temasları Khartoum’da devam etti. Khartoum’da Sudan Ziraat Enstitüsü ziyaret edildikten sonra Cumhurbaşkanı 1. Yardımcısı İbrahim Mahmud Hamid tarafından konutunda ağırlandı. Denizli Milletvekili Şahin Tin, gerçekleştirdikleri ziyaretin iki ülkenin ticari iş birliği için önemli bir fırsat olduğunu dile getirdi. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Hamid ise Sudan’ın Türkiye için hem Afrika hem de Arap pazarı için geçiş kapısı olduğunu belirterek, petrol maden, yeraltı kaynakları rezervlerinin işlenmesi noktasında Türkiye ile stratejik ortaklık yapmak istediklerini ifade etti. SUDANLI 3 BAKAN İLE GÖRÜŞME Denizli heyeti, ertesi gün de yoğun bir program gerçekleştirdi. Sudan Yatırım, Maden ve Enerji bakanları ile bir araya gelen Denizli heyeti önemli iş birliklerinin kurulması noktasında adımlar attı. Sudanlı bakanlar, tarım, enerji ve yeraltı kaynakları gibi sektörlerde Türkiye’nin tecrübelerinden faydalanmak istediklerini, Türk yatırımcıları her türlü kolaylığı sağlamak kaydıyla Türkiye’ye davet ettiklerini ifade ettiler. MECLİS BAŞKANI’NDAN BÜYÜK İLGİ Sudan yönetiminden büyük ilgi gören Denizli Heyeti Sudan Milli Meclisi Başkanı T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
İbrahim Ahmed Ömer tarafından da kabul edildi. Türkiye ve Sudan’ın bölgelerinde önemli ülkeler olduğunu belirten Ömer, Cumhurbaşkanları ve ülke yönetimlerinde mevkidaşların iyi ilişkileri olduğunu vurgulayarak, bu dostluğun ticarete taşınması gerektiğini, Sudan’ın Türkiye ile çalışmaya ihtiyacı olduğunu ifade etti. Meclis Başkanı Ömer’de, Türk yatırımcılara her türlü kolaylık ve desteğin sağlanacağı taahhüdünde bulundu. TİN: DOSTLUĞU TİCARETE TAŞIYACAĞIZ Denizli Milletvekili Şahin Tin de, Meclis Başkanı Ömer’in iki ülke arasındaki dostluğun sağlam ticari ilişkilere de taşınması yönündeki fikrini desteklediğini belirterek, “Burada kendi ülkemizde gibiyiz. Burada oluşan olumlu atmosfer, ticari iş birliğinin de kapılarını açacaktır. Burada Sudanlı yetkililerin ziyaretimizin amacına ulaşması için çok iyi bir program hazırladıklarını gördük. Sudan makamlarının heyecanına, özverisine, iyi niyetli çabalarına tanık olduk. Aynı heyecanı biz de taşıyoruz. Bu ziyaretin olumlu sonuçlarını kısa vadede alacağımıza inanıyorum” dedi. DTO’DAN İKİNCİ ANLAŞMA Denizli Heyeti, Sudan temaslarının sonunda Cumhurbaşkanı 1. Yardımcısı İbrahim Mahmud Hamid’i bir kez daha ziyaret etti. Buradaki görüşmede, Sudanlı Bakanlar, ekonomi yönetimi ve iş adamları da hazır
bulundu. Burada her iki ülke heyetleri arasında ikili iş görüşmeleri gerçekleştirildi. Kızıl Denizli Eyaleti’nde İşadamları Derneği ile bir anlaşma imzalayan Denizli Ticaret Odası Başkanı Uğur Erdoğan, Khartoum’da da Sudan Ticaret Odaları Birliği ile de önemli bir anlaşmaya imza attı. Anlaşma her iki kurumun üyelerinin ticari menfaatlerinin korunması noktasında iş birliği, karşılıklı pazar bilgisi paylaşımı, ticari ortaklıklar kurulmasına öncülük etme, fuar organizasyonları, yerel ürünlerin tanıtımı konusunda işbirliği yapılmasını öngörüyor. Erdoğan, hem Kızıldeniz Eyaleti, hem de Khartoum’da imzaladıkları iki ayrı anlaşmanın bu ülkeyle ticaret yapacak Denizlili girişimciler için büyük bir referans olacağını söyledi. Erdoğan, “Son derece başarılı ve verimli bir Sudan gezisi gerçekleştirdik. Sudan’da üst düzey yöneticiler tarafından ağırlandık ve ticari iş birliği için önemli adımlar attık. Yaptığımız bu anlaşmaların, Denizlili işadamlarımız için büyük bir kazanım olduğunu ifade etmek istiyorum. Bundan sonraki süreçte yapılan anlaşmaların hayata geçirilmesi ve ticari iş birliğinin artırılması noktasında Denizli Ticaret Odası olarak sürecin takipçisi olacağız” dedi. Toplantıda ayrıca Denizlili bir elektrik firması da, Sudanlı bir şirketle anlaşmaya imza attı. Karşılıklı hediyelerin verilmesinin ardından bu toplantıyla birlikte Sudan temasları noktalanmış oldu.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
KUŞLAR SİZİ ÇAĞIRIYOR
24
Kültür ve Turizm Bakanlığı, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ve Anadolu Efes ortaklığındaki Gelecek Turizmde kapsamında Buldan Yayla Gölü’nde ve çevre ekosistemine dikkat çekmek amacıyla “Kuş Şenliği” düzenlendi. Kuş Şenliği’nde çevre halkı unutulmaz güzel bir gün yaşadı.
T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
Buldanlılar ve Misafirler kuşlar için bir araya geldi Gelecek Turizmde tarafından desteklenen ”Kuşlar Sizi Çağırıyor” projesi kapsamında Denizli Buldan Yayla Gölü’nde düzenlenen etkinlik Buldanlıların katılımıyla gerçekleşti. 200’e yakın kuş türünün bulunduğu Yayla Gölü’nde, gölün ekosisteminin korunmasına dikkat çekmek için Gelecek Turizm’de ” Kuşlar Sizi Çağırıyor” projesini Buldan halkına ve misafirlere anlatıldı.
Buldan’da bulunan Yayla Gölü eşsiz güzelliği ile dikkat çekiyor. Buldan Belediye Başkanı Mustafa Gülbay geçekleştirelen etkinlikte bir konuşma yaptı. Başkan Gülbay:”Buldan ilçemizde bulunan bu eşsiz güzelliğin değerini bilmeliyiz. Kuşların ekosistemini koruyarak, burayı turizme açmalıyız” dedi. Başkan Gülbay ilçe halkının yardımı ile buranın dünyanın sayılı turizm bölgeleri arısına girebileceğini belirtti.
Buldanlıların Uçurtmaları göklerde süzüldü, gönüllerince eğlendiler ”Kuşlar Sizi Çağırıyor” projesi kapsamında buluşan Buldanlılar ve misafirler, Yayla Gölü’nü gezdiler, uçurtmalar uçurdular ve müzikler eşliğinde dans ettiler. Buldan’ın 11 km üzerinde bulunan bu yayla Buldanlılar’ın, Buldan Belediye Başkanı Mustafa Gülbay’ın, Hayvanları Koruma Derneği Başkanı Müjgan Gülbay’ın ve Buldan Kaymakamlığı’nın desteği ile Denizli, Türkiye ve Dünya’dan gelecek misafirlere açılacağa benziyor. Kuşların doğal ortamı Buldan’da korunacak.
Gelcek Turizmde nerelerde faaliyet gösterdi Gelecek Turizmde şimdiye kadar Bursa, Mardin, Seferihisar, Şanlıurfa, Malatya, Safranbolu, Isparta, Adana, Balıkesir, Denizli, Foça ve Demre projelerini gerçekleştirdi.
T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Turizm Potansiyeline Dikkat çekildi
25
n EMRAH VAROL
SAYGI ve TAHAMMÜL(süzlük) er geçen gün daha tahammülsüz, daha saygısız insanlarla karşılaşmaya başlamadık mı sizce de? Belki de daha sabırsız. Her olaya daha fazla tepki gösteriyoruz artık. Normalde başımızı çevirip karışmayacağımız olaya bile kavgada söylenmeyecek sözlerle katılır olduk. Zaman mıdır bizi bu hale getiren, yoksa biz miyiz zamanı bahane edip her türlü çirkefliği yapan bilmiyorum. Ama benim bakış açıma göre saygısızlığın, tahammülsüzlüğün, sabırsızlığın altında yatan en önemli sebep teknolojinin getirdiği hız.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
H
26
Siz yaşantınızda ne kadar sabırlı ve tahammüllü olursanız, emin olun eşiniz de arkadaşınız da size o şekilde davranmaya başlayacaktır. Belki bunun için bile sabır göstermeniz gerekebilir.
Hepimiz ne kadar da teslim olduk teknolojiye. Eskiden sosyal medyaya sadece bilgisayarlardan girilirken, sosyal medyanın cep telefonlarına girmesiyle sabrımız daha da kısaldı. Çünklü artık her dakika, her saniye telefonumuzdan birşeylere ulaşmaya alıştık. Bankadan para mı havale edeceğiz ne gerek var bankaya gitmeye. Tek tuşla yolla gitsin. Elektrik parası mı ödenecek ne gerek var sıra beklemeye. Tek tuşla öde faturanı. Düğününüz mü var? Ne bekleyeceksin gelin damattan gelecek fotoğrafı çek telefonla paylaş anında. Sonra say beğenileri. Herşeye bu kadar kolay ulaşan insanlar, hastanede, postanede ya da pastanede iki dakika sıra bekledi mi başlıyor saygısızlıklar, tahammülsüzlükler. Saygısızlık ve tahammülsüzlük en üst seviyeye ise trafikte ulaşıyor.Trafik ışıklarında beklerken kırmızı sarı olalı 1 saniye olmadan arkadan selektörler, korna sesleri başlıyor. Daha trafik ışığının kendisinin haberi yok yeşile geçeceğinden bizim ahali başlıyor sabırsızca, tahammülsüzce hareketlere. Sanki
önünde bekleyen kişi yola kırmızı ışıkta beklemek için çıktı. Elbette onun da işi var ve bir yerlere gidecek. Aynı şekilde yol verme anlamında trafikte yaşadıklarınızı bir düşünsenize. Biraz kenara çekilip karşıdan gelen aracın geçişine izin vermek yerine o çekilsin bakışları altında hareket edenler çıkmadı mı karşınıza hiç. Hele arabayı bir bayan kullanıyorsa daha fazla tahammülsüz hareketler başgösteriyor.‘ Sana ehliyet verenin….’ Diye başlayan cümleleri siz tamamlayın artık. Kendisi sanki doğuştan öğrendi araba kullanmayı.
Biraz daha sabırlı, saygılı olamaz mıyız ey ahali, biraz daha hoşgörülü? Hiçbirimiz hastanede, postahanede yada trafikte beklemek için göbek atmıyoruz. Ancak yüzbinlerce insanın yaşadığı güzelim memlekette illa ki sıra bekleyeceğiz. İlla ki trafik sıkışacak. Bizim sabırsız davranmamız o işi çözmeyecek. Yaptığımız saygısız hareketler, toplumdaki çürümeyi de hızlandıracak. Herkes kendi gemisini kurtarmaya çalışırken, aslında hepimizin aynı gemide olduğunu unutmamız ne kadar acı. Buradan genç arkadaşlarıma da sesleneyim. Sabrın, tahammülün en çok işe yaradığı yerlerin başında AŞK gelir. Sabrınız ne kadar çoksa, ne kadar tahammül seviyeniz yüksekse o kadar huzurlu ve mutlu olursunuz eşinizle, arkadaşınızla. Yoksa ‘Ben mesajı attım. Tam 2 dakika oldu hala dönmedi’ sabırsızlığıyla nasıl mutlu olunabilir ki? Siz yaşantınızda ne kadar sabırlı ve tahammüllü olursanız, emin olun eşiniz de arkadaşınız da size o şekilde davranmaya başlayacaktır. Belki bunun için bile sabır göstermeniz gerekebilir. Ama cefasız sefa olmuyor unutmayın. Biraz daha sabır, biraz daha gayret, inanmak herşeyin temeli elbet… ‘’Saygı kayığına binmeden sevgi denizi geçiImez.’’
T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
TÜRK İHRACATÇILARI BÜKREŞ’E ÇIKARTMA YAPTI konomi Bakanlığı koordinasyonu ve Türkiye İhracatçılar Meclisi organizasyonunda Türkiye-Romanya İş Forumu, ikili iş görüşmeleri ve firma ziyaretleri gerçekleştirmek üzere, 25 ihracatçı firma yetkilileri 12-14 Haziran 2017 tarihleri arasında Bükreş'teydi. K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
E
TİM Başkan Vekili ve DENİB Başkanı Süleyman Kocasert'in heyet başkanı olarak yer aldığı organizasyon kapsamında gerçekleştirilen Türkiye-Romanya İş Forumu'na, Romanya İş Ticaret ve Girişimcilik Bakanı Alexandru Petrescu, Bükreş Büyükelçisi Osman Koray
Ertaş ve Bükreş Ticaret Müşaviri Mükerrem Aksoy da katılım sağladı.
28
Türkiye-Romanya Arasındaki Stratejik Ortaklık Çok Önemli Forumun devamında kürsüye çıkan Kocasert, iki ülkenin Bükreş ve Ankara Büyükelçiliklerine, Ticaret Müşavirlerine, Sivil Toplum Kuruluşlarına, Türk ve Rumen iş insanlarına teşekkürlerini ileterek başladığı konuşmasında, iki ülke arasındaki ticaret verileri ve potansiyel sektörler hakkında bilgi verdi ve Türkiye ile Romanya'nın stratejik ortaklığının son derece önemli olduğunun altını çizdi.
T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
2011 yılında 7 milyar USD'ye yaklaşan Türkiye ve Romanya arasındaki ticaret hacminin geçtiğimiz sene 5 milyar USD dolaylarında seyrettiğini ifade eden Kocasert, Türk ihracatçılar olarak bu rakamları ilk etapta eski seviyesine, daha sonra ise 10 milyar USD'ye ulaştırma hedeflerinin olduğunu vurguladı. Forumun ardından gerçekleştirilen, Türk ve Rumen firma temsilcilerinin katılım sağladığı ikili görüşmeler ve toplantıların oldukça verimli geçtiği belirtildi. Program kapsamında, Bükreş Büyükelçisi Osman Koray Ertaş'ın ev sahipliğinde iftar organizasyonu gerçekleştirildi.
TİM TİCARET HEYETİ İSRAİL’ DEYDİ
TİM Başkan Vekili ve Denizli İhracatçılar Birliği (DENİB) Başkanı Süleyman Kocasert’in de katıldığı heyette çeşitli kurum kuruluş ve birlikler ile gıda, çelik, otomotiv, kimyevi maddeler, tekstil ve hazır giyim sektörlerinden Türkiye’nin önde gelen firmaları yer aldı. Program kapsamında gerçekleştirilen ikili görüşmelere ek olarak İsrail’in önemli teknoloji ve inovasyon merkezlerine ziyaretler gerçekleştirildi. TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi yaptığı konuşmasında birbirine çok benzeyen ülkeler olan Türkiye ve İs-
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Ekonomi Bakanlığı’nın koordinasyonu ile Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) tarafından 15-17 Mayıs 2017 tarihleri arasında organize edilen İsrail Ticaret Heyeti 120 kişilik bir katılımla Tel-Aviv’de gerçekleştirildi. rail’ in ticari ilişkilerinin artık normalleşmeye vardığını belirtirken; TC Tel Aviv Büyükelçisi Mustafa Ökem ve İsrail Ekonomi Bakanlığı Müsteşarı Ohet Cohe de konuşmalarında ticari ilişkilerin güçlendirilmesi için ellerinden geleni yapacaklarını belirtti. Tim Başkan Vekili Kocasert; Türkiye ve İsrail arasındaki ticari ilişkilerin geliştirilmesi açısından gerçekleştirilen verimli ikili görüşmelerin ve ziyaretlerin yakın gelecekte önemli getirilerinin olacağına inandığının altını çizdi.
29
DENİB Akademi Kurum Kültürü ve Aidiyetlik Bilinci Oluşturma Eğitimi DENİB Akademi, 29 Haziran 2017 Perşembe günü Kurum Kültürü ve Aidiyetlik Bilinci Oluşturma Eğitimi’ni gerçekleştirdi.
E
ğitimde Bemar Kariyer Okulu’ndan eğitmen Şehzan Seçen tarafından yapılan sunumla, Kurum kültürünü oluşturan sosyalleşme, yardımlaşma, kurum içi iletişim ve sosyal sorumluluk anlayışının geliştirilmesi, Kurumsal motivasyon yetkinlikleri ve uygulanabilirliği, Takımdaşlık, Aidiyetlik, Kurumsal aidiyetliğin 3 boyutu, Çalışanlarımıza mesajımız var mı? İş değiştirme nedenleri, Kişisel başarılar nasıl ödüllendirilmeli, nitelikli insan gücü, Maslow İhtiyaçlar Piramidi, Misyon, Vizyon, Ortak değerlerimiz, Kurum kültürü, Kurum kültürünü etkileyen faktörler, Bilgi paylaşımı, Güç paylaşımı, İleti-
şim çağı, davranış stillerimiz, Kişilerin 5 güç kaynağı, Kurumsal İmaj, Bireysel İmaj, İlk izlenim, Beden Dili, İletişim konularında katılımcılar bilgilendirildi. Katılımcılarla birlikte ekip çalışmasına ve kurum kültürünün kendi firmalarında oluşturulmasına yönelik uygulamalar yapıldı. Üye firmalardan Yönetici, Genel Müdür, Mali İşler Müdürü, İnsan Kaynakları Sorumlusu,
Elektrik Mühendisi, Proje Koordinatörü, Satın Alma Müdürleri düzeyinde katılım sağlanan eğitim, keyifli ve başarılı olarak tamamlandı. DENİB AKADEMİ programlarına, 12 Temmuz 2017 tarihinde “Denizli İhracatçılar Birliği’nde 13 Temmuz 2017 tarihinde ise Uşak Ticaret ve Sanayi Odası’nda gerçekleştirilecek olan “Stratejik İnovasyon” eğitim programı ile devam edecek.
T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
30
FİNAL FOUR’ DA TÜRK HAVLUSU HEYECANI Avrupa basketbolunun en üst düzey organizasyonu Turkish Airlines Euroleague’de en iyi dört takımın sahne aldığı Final Four heyecanı 19 ve 21 Mayıs 2017 tarihlerinde İstanbul Sinan Erdem Spor Salonu’nda gerçekleştirildi.
T
emsilcimiz Fenerbahçe, Rusya’dan CSKA Moskova, Yunanistan’dan Olympiakos ve İspanya’dan Real Madrid’in şampiyonluk için kıyasıya çekiştiği organizasyonda mutlu sona ulaşan ekip Fenerbahçe oldu. Bu sene ilk kez Euroleague-Denizli İhracatçılar Birliği işbirliğiyle, Final Four’da dört takımın kullandığı tüm havlular en üst kaliteyle Denizli’de üretildi. Türk havlusunun marka bilinirliğinin artırılması amacıyla “Turkish Towels” markası altında yürütülen çalışmalar kapsamında, dünyada sektör oyuncuları tarafından bilinen Türk havlusunun algı düzeyinin nihai tüketiciler tarafından da artırılması amaçlanıyor. ŞAMPİYONLAR TÜRK HAVLUSU KULLANIYOR Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkan Vekili ve Denizli İhracatçılar Birliği Başkanı Süleyman Kocasert, böylesine büyük bir organizasyonda “Turkish Towels” markasının yer almasının heyecan verici olduğuna değinerek sözlerine şu şekilde devam etti: “Bu sene Turkish Airlines Euroleague ile bir başlangıç yaptık ve Final Four’un
T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
sponsorlarından birisi olduk. Dünyanın en ünlü basketbolcularının sırtlarında Türk havlusunun yer alması hepimiz için büyük bir gurur kaynağı. Finaller iki yüzün üzerinde ülkede canlı olarak yayınlandı ve yüz milyonlarca insan televizyonlardan maçları takip etti. İnanıyorum ki, bu proje Türk havlusunun markalaşma sürecinde bize çok büyük katkılar sunacak.”
DENİB İFTAR YEMEĞİNDE BİR ARAYA GELDİ enizli İhracatçılar Birliği, her yıl geleneksel olarak düzenlenen ve bu yıl 7. si verilen iftar yemeğinde, Ekonomi Bakanımız Nihat Zeybekci, önceki dönemlerde görev yapan Birlik Başkanları ve Yönetim Kurulu üyeleri, DENİB Yönetimi ve Personeli eşleriyle Denizli Marla Restaurant’ da 11 Haziran 2017 Pazar akşamı bir araya geldi. İftar Yemeğinde kısa bir konuşma yapan TİM Başkan Vekili ve DENİB Başkanı Süleyman Kocasert, bu özel ve anlamlı günlerin dostluk ve beraberlik duygularını pekiştirdiği, DENİB yönetimi ve personeli olarak ailelerimizle her yıl biraraya gelmeye özen göstermeye çalıştıklarını, bu ve benzeri organizasyonların birlik ve beraberliği güçlendirmeye vesile olması nedeniyle ayrı bir öneme sahip olduğunun altını çizdi.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
D
Türk havlusunun tanıtımı için “Turkish Towels” markamızla sponsor olduğumuz, Mayıs ayında İstanbul’da gerçekleştirilen Türk Hava Yolları Euroleague Final Four Turnuvası için hazırlanan ve sporculara dağıtılan havluların yapımını üstlenen firmaya ve emeği geçenlere, plaketleri Sayın Bakanımız tarafından verildi. Ayrıca, Mayıs ayında Birliğimiz organizasyonuyla gerçekleştirilen Genç Mucitler Aranıyor İnovatif Fikirler Yarışması’nda dereceye giren öğrenci ve öğretmenleri plaketlerini Sayın Bakanımızın elinden aldılar.
31
T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
23. İSTANBUL ULUSLARARASI
EVTEKS FUARI
Bu yıl 23. sü düzenlenen İstanbul Evteks Fuarı 16-20 Mayıs 2017 tarihleri arasında gerçekleştirildi. diği, modaya yön veren ürünlerin ziyaretçilerin beğenisine sunulduğu Evteks fuarı, katılımcılardan tam not aldı. Ekonomi Bakanı Sayın Nihat Zeybekci’nin fuarın üçüncü gününde onurlandırdığı EVTEKS Fuarı’nda TİM Başkan Vekili ve DENİB Başkanı Süleyman Kocasert ve DENİB Yönetim Kurulu üyeleri de hazır bulundu.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Dünyanın en büyük iki ev tekstili fuarından biri olan EVTEKS Fuarı, Başbakan Yardımcısı Sn. Numan Kurtulmuş ile Gümrük ve Ticaret Bakanı Sn. Bülent Tüfenkci tarafından açıldı. 200’ü yabancı olmak üzere binin üzerinde firmanın katılımıyla gerçekleşen ve ev tekstili sektöründeki tüm yeniliklerin sergilen-
32
DENİB YEREL LEZZETLERİ GÜNEY KORE İLE BULUŞTURDU
D
enizli İhracatçılar Birliği tarafından Ekonomi Bakanlığı’nın desteği ile yürütülmekte olan URGE projesi kapsamında faaliyetlerini sürdüren Denizli Gıda Kümesi, yurt dışı pazarlama programlarına bir yenisini daha ekledi. Moskova, Abu Dhabi, Barselona, Paris ve Dubai’den sonra 6. Yurtdışı Pazarlama Programını 13-20 Mayıs 2017 tarihleri arasında Güney Kore (Seul)’de gerçekleştirdi. Denizli Gıda Kümesi; 16-19 Mayıs 2017 tarihleri arasında “Korea International Exhibition& Convention Center (Kintex)”da düzenlenen Seoul Food & Hotel Fuarı’na Hall 4’te yer alan 4E701 nolu standında 9 üye firması ve 16 kişilik heyet ile katılım sağladı. Fuar esnasında; Denizli İhracatçılar Birliği Yönetim Kurulu üyesi Sayın Süreyya ÇALIŞKAN tarafından Denizli Gıda Kümesi standını ziyaret eden TC Seul Büyükelçisi Sayın Arslan Hakan Okçal ve Seul Ticaret Müşaviri Sayın
T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
M. Alper Atilla’ya ziyaretleri için teşekkür edilerek Denizli İhracatçılar Birliği ve Denizli Gıda Kümesinin faaliyetleri konusunda bilgiler verildi.
Seoul Food & Hotel Fuarında geniş ürün yelpazesi ile ziyaretçilerinin beğenisini toplayan DENİB-Denizli Gıda Kümesi; Denizli’nin yerel lezzetlerini Güney Kore ile buluşturdu.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
DTB Canlı hayvan Borsası kurbana hazırlanıyor
34
enizli Ticaret Borsası Canlı hayvan Borsasında kurban için yapılan hazırlıklar tamamlandı. Eskihisar mevkiisinde bulunan pazarda vatandaşların ve satıcıların güven içerisinde alışveriş yapabilmeleri için gerekli önlemler Denizli Ticaret Borsası tarafından alınıyor. 65 bin metrekare alan sahip olan pazarın 27 bin metrekarelik kısmı kapalıdır. Pazar 50 bin küçükbaş, 4bin büyükbaş hayvan kapasitesindedir. Pazar içerisine giren tüm araçlar dezenfekte tünelinden geçerek pazara alınacak. Araçlardaki hayvanların belge kontrolü sağlanarak kaçak hayvanların pazara girişleri engellenecek. İndirme rampalarına yönlendirilen araçlardaki hayvanlar ilgili veterinerler tarafından ön sağlık kontrolünden geçirilecek. Hastalıklı veya şüpheli hayvanlar karantina padoklarına alınarak satışları engellenecektir. Görevli veterinerler vatandaşların talepleri doğrultusunda gebelik ve yaş kontrolü yapacaklar. Bunlar ücretsiz olacak. Pazarda 24 saat kayıt esasına dayanan güvenlik sistemi hazır durumda.
D
T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
Bu güvenlik önemleri sayesinde pazarda gasp, hırsızlık vb. olayların önüne geçilecek. Alıcılar ve satıcılar için güvenli alışveriş ortamı sağlanacak. Pazarda bulunan dijital hassas teraziler sayesinde alıcı ve satıcılar kilogram üzerinden alış veriş yapabileceklerdir. Müdüriyet kısmında bulunan para sayma makinesi alıcı ve satıcılar sahte paralara karşı koruyacaktır. Pazar içerisinde bulunan sosyal tesisler, lokantalar, büfe, mescit, lavabo, duş gibi hizmetler birçok ihtiyaca hizmet verecektir. Araçları ile gelen vatandaşların araçlarını park edebileceği ücretsiz park alanları olan pazara şehir içi minibüsler ve otobüslerle ulaşım imkanı mümkündür.
İNANCIN PEŞİNDE
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
TARİHİ VE MİSTİK TAPINAKLAR
38
nsanoğlu yaşadığı iyi ya da kötü olaylar sonucunda hep bir şeylere inanma ya da tapınma ihtiyacı duydu. Duyduğu bu ihtiyaç nedeniyle yüzyıllar boyunca hep bir tanrı yaratıp tapındı. İnsanlık tarihin başladığı yıllardan günümüze gelene kadar insanoğlu bu ihtiyacın ve inancının peşinden giderek; doğadaki varlıklara, gökyüzüne, putlara ya da beş duyu organı ile algılanamayan tanrılara taptılar, dualar ettiler, kurbanlar adadılar ya da görkemli tapınaklar yaptılar. Bu inançların birçoğu günümüzde kabul göremese de halen bu eski inançları yaşatan toplumlara rastlamak da mümkün.
İ
İnsanlık tarihi hakkında bildiklerinizi yeniden gözden geçirmenizi sağlayacak, dinler tarihini sorgulatacak, bir kısmımızın varlığından haberi dahi olmadığı dünyanın dört bir yanında insanoğlunun ihtiyaçları doğrultusunda yaptığı ve mutlaka keşfedilmesi gereken tapınakları sizler için bu listemizde sıraladık. T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
1.
Tanah Lot Deniz Tapınağı
15. yüzyılda rahip Nirartha tarafından inşa edildiği söylenen Tanah Lot, Bali dilinde ‘Denizdeki Toprak’ anlamına gelir. Bali’nin turistler tarafından en çok ziyaret edilen ve en çok fotoğraflanan yerlerinden olan bu tapınak günümüzde de halk tarafından ibadethane olarak kullanılmakta. Adeta su üzerinde
BALİ
yüzüyormuş gibi görünen ada okyanus gel-gitleri ile hep farklı bir manzara sunmakta. Zamanın ve doğanın yıpratıcı gücüne çok fazla dayanamayan adanın zaman içinde kaybolan üçte birlik kısmı daha sonra insan eliyle tekrar inşa edilerek günümüzdeki haline kavuşmuştur.
Borobudur
ENDONEZYA
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
2.
Borobudur, dünyanın en büyük ve tek parça halinde olma özelliğine sahip bir Budist tapınağıdır. Yapımı 75 yıl süren tapınağın, milattan sonra 750 yılında inşa edildiği saptanmıştır. Dünya Mirası listesinde yer alan yapının inşasında her biri 40 kilo ağırlığında olan iki milyon blok taş kullanılmıştır. Tapınağa Kuşbakışı bakıldığından mandala şekli görülmektedir.
3.
Bagan Tapınakları
MYANMAR
Bagan, tarihteki eski adı Pagan olan Myanmar’daki Mandalay Bölgesi’nde kurulmuş antik bir kenttir. Günümüzde terk edilmiş bu antik şehir, 9. yüzyıldan 13. yüzyıla kadar; Myanmar’ın kuruluşuna katkıda bulunan Pagan Krallığı’nın başkenti görevini üstlenmiştir. Krallığın altın çağına ulaştığı 11. ve 13. yüzyıllar arasında sadece Bagan ovalarında inşa edilen 10.000’den fazla Budist tapınağı, pagoda ve manastırdan arta kalan 2.200’den fazla tapınak ve pagoda günümüzde halen tüm görkemiyle ayakta durmaktadır.
4.
Key Gompa Manastırı
TİBET
Key Gompa, denizden yaklaşık olarak 4.166 metre yükseklikteki Spiti nehrinin kenarında inşa edilmiştir. Tibet Budistlerine ait olan bu manastırın yapımı 11. yüzyıla kadar uzanmaktadır. Yapımının tamamlandığı ve keşişler tarafından kullanılmaya başlandığı günden bu yana manastır halen kullanılmaktadır. 2000 yılında, milenyum nedeniyle Dalai Lama burayı ziyaret etmiştir. Günümüzde de halen kullanılan manastır, Manali’den Kali’ye yapılacak 210 kilometrelik bir otobüs yolculuğuna katlanabilen her ziyaretçiye kapılarını açmaktadır.
T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
39
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
5.
40
Partenon Tapınağı
YUNANİSTAN
Yunanistan’ın başkenti Atina’da bulunan ve hazine anlamına gelen Partenon, Yunan tanrısı Athena’nın tapınağıdır. MÖ 5. yüzyılda Atina’nın en yüksek tepesindeki yerleşim olan Akropolis’te inşa edilmiş bu tapınak dünyanın en önemli tarihi yapıları arasında gösterilmektedir. Partenon, Perslerin MÖ 480’de eski Athena tapınağını yerle bir etmesinden sonra yapılmış ve tarihin tüm tahribatlarına karşı meydan okurcasına ayaktadır. Her adımda tarihe tanıklık ettiğinizi hissettiren tapınak 2500 yıllık bir hazinedir. Altın oranın insanoğlu tarafından ilk uygulamalarından biri olarak gösterilen yapı Antik Yunan mimarisinin ulaştığı zirve nokta olarak da değerlendirilmektedir.
7.
Bonus: Göbeklitepe
1995 yılından beri Şanlıurfa’nın 20 kilometre kuzeydoğusundaki Örencik köyü yakınlarında, yaklaşık 300 metre çapında ve 15 metre yüksekliğinde geniş görüş alanına hakim bir konumda yer alan Göbeklitepe’nin kazıları devam etmektedir. Göbeklitepe; İngiltere’de bulunan Stonehenge’den 7000, Mısır piramitlerinden ise 7500 yıl daha eski. Ayrıca yerleşik hayata geçişi temsil eden kültür bitkisi buğdayın atasına da Göbeklitepe eteklerinde rastlanmıştır. İnşa edildikten 1000 yıl sonra üstleri insanlar tarafından kapatılarak gömülen bu tapınaklar yeniden gün ışığına çıkartılmaya devam etmektedir. İnşası milattan önce 10000 yılına uzanan Göbeklitepe hakkındaki bir bilgiyi bu noktada düzeltmekte fayda var. Konuyla ilgili Prof. Dr. Mehmet Özdoğan; ‘Göbeklitepe, öyle bahsedildiği gibi bulunmuş en eski tapınak filan değil. Zaten kazı başkanının da böyle bir iddiası yok. O dönemde birçok yer var aynı tip, aynı yapıya sahip; mesela Çayönü. Göbeklitepe’nin en önemli özelliği, o dönemden bugüne çok az bozulmuş olması. İyi kazıldı, iyi korundu; çok iyi bir usta var başında... En eski tapınağın Göbeklitepe’de olmaması, elbette burayı daha önemsiz yapmıyor.’ T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
ŞANLIURFA
6.
Angkor Wat
KAMBOÇYA
Kamboçya’nın Siem Reap kentinin 6 km kuzeyinde yer alan Angkor Antik Şehri’ndeki tapınaktır. Khmer Krallığının başkenti ve gücünün simgesi olan Angor Wat, Vişnu adına bir Hindu tapınağı iken 13. yüzyılda bir Budist tapınağına çevrilmiştir. 1115-1145 yıllarında Kral II. Suryavarman tarafından yaptırılmış bu dev tapınak, şehir terk edildikten sonra orman tarafından sarılıp sarmalanmış olması sebebiyle günümüze kadar tüm görkemiyle gelmeyi başarmıştır. Ülke bayrağı üzerinde bile bulunan yapı Kamboçya’nın simgelerinden biridir. Angkor Wat klasik Khmer mimarisinin en üst örneği ve Angkor Wat Stili’ne adını veren tarzdır.
41
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
BAŞ DÖNMESİ Uzm. Dr. F. İlay TOKTAY Nöroloji Uzmanı / EEG-EMG aş dönmesi hastalar için oldukça rahatsız edici bir durum olup ciddi bir fonksiyon ve iş gücü kaybına yol açabilmektedir. Ne yazık ki pek de nadir değildir ve insanların neredeyse üçte biri hayatlarının bir döneminde baş dönmesi yaşayabilmektedir. Hemen her yaşta görülebilmektedir ve yaş ilerledikçe görülme sıklığı artmaktadır. 85 yaş üstü kişilerin yaklaşık yarısında ortaya çıkabilmektedir. Acil servislere başvuruların da ciddi bir oranı yine baş dönmesidir.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
B
42
Tekrarlayıcı baş dönmelerinin altında sıklıkla iç kulak hastalıkları ve migren yatabilmekle birlikte özellikle ilk kez olan baş dönmelerinde beyin ve sinirleri etkileyen damar tıkanıkları, kanamalar, tümörler, Multipl skleroz, enfeksiyonlar gibi hayatı tehdit edebilecek rahatsızlıkların hızla araştırılması büyük önem taşır. Bu nedenlerden dolayı baş dönmesi, üstünde ciddiyetle durulması gereken bir yakınmadır. Hastalarımızın baş dönmesi olarak tariflediği durum aslında tek bir antite değildir. Kişiler çoğunlukla bu hissi tariflemekte zorlanabilmektedirler. ‘Duvarlar fırıl fırıl dönüyor’, ‘sabah kalktım sanki dünya başıma yıkıldı’, ‘yürürken dengemi sağlayamıyorum’, ‘başım sersem gibi, sanki havada gibi yürüyorum’, ‘kayıkta sallanıyormuşum gibi geliyor’, ‘yer ayağımın altından kayıyor’, ‘gözüm kararıyor, sanki bayılacak gibi oluyorum’ gibi çeşitli şekillerde ifade edilebilmektedir. Ancak bu ifadelerin her biri
vücudumuzdaki farklı merkezlerdeki aksaklıkların göstergesi olabilmektedir. Baş dönmesi olarak tariflenen semptomlar kabaca 4’ e ayrılabilir ve buna göre de sebepler araştırılabilir.
1-Vertigo:
Dönme illüzyonunun net olarak hissedildiği durumdur. Yani hasta etraf dönüyormuş, eşyalar dönüyormuş gibi hisseder. Ya da kendisi şiddetli bir şekilde dönüyormuş kayıkta sallanıyormuş hissine kapılır. Çoğunlukla ani hareketlerle özellikle yataktan kalkarken, eğilip doğrulurken, başı döndürdüğünde şiddetlenir ve hastanın dünyası tabiri caizse tepetaklak olur. Bu sırada denge kaybı ve düşmeler de yaşanabilmektedir. Sıklıkla bu tip vertigoya bulantı ve kusma da eşlik edebilmektedir. Vertigo ilk kez oluyorsa ek bir fonksiyon kaybı, felç, konuşma, bozukluğu, bayılma gibi belirtiler de olduysa ivedilikle beyin damar tıkanıklığı, kanamalar açısından beyin görüntülemeleri yapılmalıdır. Nörolojik muayenede ek bir fonksiyon kaybı saptanmadıysa iç kulak gribi olarak adlandırabileceğimiz denge sinirinin iltihabı vestibüler nöronit de akla gelmelidir. Vestibüler nöronit hastanın yaşam kalitesini bozan, işinden alıkoyan, düzelmesi haftalar sürebilen bir hastalıktır ve ilk aşamada hastanede yatırılarak tedavisinin düzenlenmesi de gerekebilmektedir. Vestibüler nöronit dışında denge siniri ve/veya beyin sapı ve beyincik olarak adlandırdığımız beyin alanlarını tutan lezyonlar özellikle Multipl skleroz, tümörler, enfeksiyonlar nöroloji hekimince mutlaka araştırılmalıdır. Tekrarlayan vertigo ataklarının altında sıklıkla iç kulak patolojileri, migren, boyun ve daha nadir olarak beyin hastalıkları olabilmektedir. En sık gördüğümüz tekrarlayan baş dönmesi sebebi benign pozisyonel paroksismal vertigodur. İç kulak yarım daire kanalları içindeki kalsiyum karbonat kristallerinin yerinden oynaması nedeni ile olur. Şiddetli baş dönmesi, bulantı ve kusma görülür. Tedavisinde kristallerin tekrar eski yerlerine oturması için poliklinik şartlarında nöroloji ve kulak-burun-boğaz hekimlerince yapılabilen düzeltici manevralardan belirgin fayda görülmektedir. Bunun dışında meniere, labirentit gibi diğer iç kulak rahatsızlıklarında da bu tip şiddetli vertigo durumları yaşanabilir.
T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
Servikojenik vertigo yani boyun yapıları ile ilgili olan baş dönmesi de hastayı oldukça rahatsız edebilmekte, bulantı ve kusmaya neden olabilmektedir. Pozisyonel vertigo ile sıklıkla karışabilir. Çünkü servikojenik vertigo da özellikle boyun hareketleri ile, yukarı bakmakla ve aşağı eğilmekle tetiklenebilmektedir. Bu tür durumlarda hastanın boyun ağrısının da olması ve/veya travma öyküsü bizi bu tanıya daha çok yaklaştırabilmektedir. Muayenede provakatif manevralar tanıya yardımcı olabilmekle birlikte laboratuar ve görüntülemeler yetersiz kalabilmektedir. O yüzden dikkatli öykü, muayene ve diğer nedenlerin mutlaka dışlanması gerekmektedir.
boyun damarlarında daralma ve çeşitli kalp hastalıklarında görülebilmektedir. Özellikle ileri yaşlarda şah damarlarında daralma ve kalp hastalıkları açısından dikkatle incelenmelidir.
4- Dengesizlik: Hastalarda çok net baş dönmesi illüzyonu olmadan denge kaybı, düşmeler, itilme hissi, sağa/sola yalpalama tariflendiğinde beyin ve sinirleri etkileyebilecek birçok durumun iyi analiz edilmesi gerekmektedir. Ani geliştiğinde özellikle inme (beyinde damar tıkanıklığı veya kanama bağlı olarak görülen nörolojik bozukluk) mutlaka akla gelmeli, hasta mutlaka nöroloji hekimince ayrıntılı değerlendirilmeli, sebebe yönelik beyin görüntülemeleri ve ek tetkikleri yapılmalıdır. Özellikle daha yavaş gelişen dengesizliklerde Multipl skleroz, beyin ve omurilik tümörleri, diyabet, böbrek ve karaciğer yetmezliği, b12 vitamin eksikliği gibi sistemik etmenler araştırılmalıdır. Baş dönmesi altta yatan çok farklı sistemlere ait hastalıkların habercisi olabilir. Nöroloji hekimince ayrıntılı muayene edilip gerekirse tetkiklerle tanıya hızlı gitmek yaşam kalitesi için büyük önem taşımaktadır.
2- Sersemlik hissi, vertigo olmayan baş dönmeleri: Bu tür durumlarda hastada tam bir dönme
illüzyonu yoktur ancak sanki havada yürüyormuş gibi, kafada bir boşluk var gibi hisler, odaklanma sorunları görülebilir. Altta yatan nedenler genellikle kaygı bozukluğu, depresyon, fobik bozukluklar olabilmektedir.
3- Bayılacak gibi olma: Bu durumda hastalar daha çok göz kararması ve terleme gibi belirtilerle birlikte sanki bayılacakmış hissi tariflerler. Bazen oturduğu yerden ani kalkmakla, uzun süre ayakta kalmakla tetiklenebilmektedir. Bu tür şikayetler daha çok beyne giden kan akımını etkileyen tansiyon düşüklüğü, kansızlık, T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Migren, baş ağrısı ile daha çok kendini gösteren bir hastalık olarak bilinmektedir ancak baş dönmesinin de eşlik edebildiği artık iyi bilinmektedir. Migrende baş dönmesi atağı baş ağrısıyla beraber görülebilmekle birlikte baş ağrısı atağı olmadığı dönemlerde de ortaya çıkabilmektedir. Özellikle altta yatan başka bir neden bulunmadığında hasta mutlaka migren açısından sorgulanmalı ve tetikleyici faktörler belirlenmelidir. Migrende baş ağrısını tetikleyen açlık, stres, uykusuzluk ve rüzgar gibi faktörler baş dönmesi ataklarını da tetikleyebilmektedir.
43
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Zeliha ŞENGÜL
44
BU GURUR BİZİM U
lusal tarihimiz çok büyük, parlak zaferlerle doludur. Ama Türk Ulusu’nun burada kazandığı zafer kadar kesin sonuçlu, yalnız bizim tarihimize değil, dünya tarihine yeni bir akım vermekte kesin etkili bir meydan savaşı hatırlamıyorum. Türk Devleti’nin, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli burada sağlamlaştırıldı, ölümsüz yaşayışı burada taçlandırıldı. Bu alanda akan Türk kanları, göklerde uçuşan şehit ruhları, devletimizin, cumhuriyetimizin ölümsüz koruyucularıdır.” Mustafa Kemal Atatürk, bugün 95’inci yıl dönümünü gururla kutladığımız 30 Ağustos Zafer Bayramı’nı, 1924 yılında yaptığı Dumlupınar konuşmasında bu sözlerle anlatıyordu.
Savaş Yılları Türk tarihine altın harflerle yazılmış olan 30 Ağustos Zaferi, Türk milleti için son derece önemli bir zaferdir. Başkomutan Mustafa Kemal’in bizzat yönettiği meydan muharebesi sonucunda, düşman vatan topraklarından tamamen atılmış, bu sayede düşman işgaline nihayet bir son verilmiştir. Bu büyük zafer, her yıl 30 Ağustos günü coşku ile kutlanmakta; Büyük Önder Atatürk ve Türk ordusu minnet ve rahmetle anılmaktadır. 19 Mayıs 1919’da Atatürk’ün Samsun’a çıkmasıyla, kurtuluş mücadelesine başlayan Türk milleti, Atatürk’ün önderliğinde düşmanı yurttan kovmanın T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
ve asırlardır bağımsız olarak yaşadığı topraklarda yine bağımsız olarak yaşayabilmenin azmi içerisindeydi. Amasya Genelgesi’nin yayınlanmasının ardından yapılan Erzurum ve Sivas Kongreleri ile Anadolu tek vücut olmaya başlamıştı. 23 Nisan 1920’de TBMM’nin kurulması ile memleketin yönetim hakkı Türk milletine verilmiş, bu sayede Ankara’da Kurtuluş Savaşı’nın merkezi durumuna gelmişti. Misak-ı Milli sınırları içinde vatanın bir bütün olduğu ve parçalanamayacağı görüşünden hareketle, düşmanla mücadele kararı alınmış, oluşturulan düzenli ordu ile savaşa girilmiştir. Doğuda Ermeni çetelerine karşı kazanılan başarıların ardından, Yunanlılarla yapılan
I. ve II. İnönü savaşlarının kazanılması ile büyük bir moral kazanılmış oldu. Yunanlılar mağlubiyetin ardından tekrar saldırıya geçti. Mustafa Kemal, Türk ordusuna “Hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır. Bu satıh, bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz.” emrini verdi. 23 Ağustos ve 12 Eylül 1921 tarihleri arasında yapılan Sakarya Meydan Muharebesi Türk milletinin savunma durumundan taarruz durumuna geçtiği önemli bir savaş olarak da tarihe geçti. Bu zaferin ardından, Mustafa Kemal’e TBMM tarafından, “Gazi” unvanı ve “Mareşal” rütbesi verildi. Sakarya Savaşı’ndan sonra, büyük bir taarruzla düşmanı
Zafer Bayramı’nın Anlam ve Önemi Zafer Bayramı, 30 Ağustos 1922 tarihinde Dumlupınar’da Mustafa Kemal’in başkomutanlığında zaferle sonuçlanan Büyük Taarruz’u anmak için Türkiye Cumhuriyeti ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde her yıl 30 Ağustos günü kutlanan ulusal bayramımızdır. Mustafa Kemal Atatürk’ün başkomutanlığında yapıldığı için “Başkomutanlık Meydan Muharebesi” adıyla da bilinen Büyük Taarruz’un başarıyla sonuçlanmasından sonra Yunan orduları İzmir’e kadar takip edilmiş; 9 Eylül 1922’de İzmir’in kurtarılmasıyla Türk toprakları Yunan işgalinden kurtarılmıştır. İşgal birliklerinin ülke sınırlarını terk etmesi daha sonra gerçekleşse de; 30 Ağustos sembolik olarak Türk topraklarının geri alındığı günü temsil etmektedir. İlk kez 1924 yılında Afyon’da “Başkumandan Zaferi” adıyla kutlanan 30 Ağustos günü, 1926 tarihinden itibaren “Zafer Bayramı” olarak kutlanmaktadır.
tamamen yok etme kararı alındı. 1922 yılı Ağustos ayına kadar savaş hazırlıkları tamamlandı. Türk Ordusu, Gazi Mustafa Kemal Paşa Başkomutanlığında 26 Ağustos 1922’de düşmana saldırdı. Düşman mevzileri bir saat içinde ele geçirildi. 30 Ağustos’ta düşman çember içine alındı. Sağ kalanlar esir alındı. Esirler arasında Yunan Başkomutanı Trikopis’te vardı. Bu savaş, Atatürk’ün başkomutanlığında yapıldığı için “Başkomutanlık Meydan Muharebesi” olarak adlandırıldı. Büyük Taarruzun başarıyla sonuçlanmasından sonra Yunan ordusu İzmir’e kadar takip edildi ve 9 Eylül 1922’de İzmir tamamen düşmandan temizlendi. Böylece Türk milleti vatanını
tamamen düşman işgalinden kurtarmış oldu.
İlk Tören ve Zafer Bayramı 30 Ağustos günü, ilk kez 1924’te Dumlupınar’da Çal Köyü yakınlarında Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’ün katıldığı bir törenle “Başkumandan Zaferi” adıyla kutlanmıştır. Çal Köyü’nde gerçekleşen ilk törende Mustafa Kemal, milli ruhun canlı tutulmasının önemini vurgulamış ve Meçhul Asker Abidesi’nin temelini eşi Latife Hanım ile beraber atmıştır. Başkumandan Zaferi 1926’dan itibaren “Zafer Bayramı” olarak kutlanmıştır. 1 Nisan 1926’da ka-
bul edilen Zafer Bayramı Kanunu’nda 30 Ağustos Başkumandan Muharebesi gününün Cumhuriyet ordu ve donanmasının Zafer Bayramı olduğu; her yıl dönümünde bu bayram gününün kara, deniz ve hava kuvvetleri tarafından kutlanacağı belirtildi. Hava Kuvvetlerinin ülke savunmasında önemli bir yeri olması nedeniyle, Tayyare Cemiyeti de 30 Ağustos tarihini “Tayyare Bayramı” olarak adlandırdı. Zafer Bayramı için özellikle 1960’lardan itibaren daha kapsamlı kutlamalar yapılmaya başlandı. 30 Ağustos tarihi aynı zamanda askeri okulların mezuniyet törenlerini yaptıkları gündür ve subay ve astsubay rütbe değişiklikleri bu tarihte gerçekleştirilir.
45
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
46
DOĞAL KOZMATİK ÜRÜNLER oğal kozmetik ürünler, dayanıklılık kazandıran herhangi bir yapay madde içermedikleri için, saklanmasına ve kullanım sürelerine dikkat edilmeli. Şifalı bitki demlemeleri ve besin maddeleri ile hazırlanan kozmetikler hemen kullanılmalı. • Bitkisel yağlar birkaç ay boyunca bozulmadan bekleyebilirler. Kremler ve losyonlar da en çok iki hafta içinde kullanılmalı. • Mutfakta hazırlanan doğal kozmetikler ile deriye, saçlara ve tırnaklara hiçbir zarar vermeden bakım yapılabilir. Ama bu bakım sürecinde de problemler yaşanabilir. • Daha önce sürekli hazır kozmetik ürünü kullananlarda, doğal kozmetik ürünleri bazen sivilcelenme veya deri gözeneklerinin iltihaplanması gibi tepkiler oluşabilir. Alerjilerde ise durum değişiktir. Bazı bitkilere veya bitki yağlarına karşı deri hemen veya kısa bir süre sonra, kızarıklık veya kaşıntı gibi tepkiler verebilir. Bu durumda, alerjiye yol açan reçetenin kullanımına hemen son verilir. • Önerilen dozlar aşılmadan kullanılmalı. Bazen fazla kullanılan birkaç damla eterli yağ bile önemli değişikliklere yol açabilir. Eğer reçetede belirtilmemişse eterli yağlar, kesinlikle doğrudan cilde uygulanmamalı. • Eğer imkanları varsa uzman hekim tavsiyesi ile kozmetik ürünleri kullanmaları daha yararlı olacaktır.
D
DOĞAL PEELİNG Yulaf maskesi: Pişmiş yulaf ezmesini yüzünüze sürün, 15 dakika kadar kurumasını bekleyin. Daha sonra yüzünüzü ılık suyla teT E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
mizleyin. Bu maskeyi vücudunuza da uygulayabilirsiniz. Cildinizdeki değişikliği hemen fark edeceksiniz. Cildin derinlemesine temizlenmesini sağlamak ve siyah noktalardan kurtulmak için birebir etkili. Bu maske aşırı yağlanmayı da önler. Avokado maskesi: Kış mevsiminin sert etkisini yüzünüzden silebilmek için ideal çözüm. Püre haline getirilmiş avokadoya bir iki damla zeytinyağı ve limon suyu ekleyin. Yüzünüze sürüp 10 dakika bekleyin. Avokado maskesi yüzünüzdeki pürüzlü tabakayı yok etmekle kalmayıp ayrıca sağlıklı bir cildin ihtiyacı olan vitaminleri de sağlar. Limon peeling'i: Yağlı cilt için uygulanır. 2 yemek kaşığı dolusu ince rendelenmiş limon kabuğu, 2 yemek kaşığı yulaf unu ve 6 yemek kaşığı dolusu buğday kepeği iyice karıştırılır ve biraz su eklenerek esnek bir lapa haline getirilir. Dairesel hareketlerle, 2-3 dakikalık bir süre boyunca cilt temizlenir. Bol ılık suyla yıkanılır. PAPATYA YAĞI HER CİLDİN DOSTU Papatya yağı: Her tür cilt için uygulanabilir. 30 gr. papatya (Temiz yerlerde yetişen papatya kullanılmalı), 100 ml susam yağı ve 100 ml kırmızı kantaron yağına eklenir. Cam yağ kavanozu bir saat boyunca çok sıcak su banyosunda (Benmarin yöntemi) bekletildikten sonra iyice çalkalanır. Karışım tülbentten geçirilerek süzülür. Yağa batırılan pamukla yüz iyice temizlenir. Lavanta suyu: Karışık cilt için önerilir. Sa-
bahları ve akşamları, bir pamuğu lavanta suyu ile ıslatın ve yüzünüze, boynunuza, dekoltenize sürün. Yağlı cilt için lavanta suyu: Bu karışım cildin canlanmasını sağlıyor. 50 ml lavanta destile suyu, 2-3 damla nane yağı ve 1 tatlı kaşığı dolusu elma sirkesini bir cam kabın içinde iyice çalkalayarak karıştırın. Yüzünüzü, boynunuzu ve dekoltenizi, bu sıvıyla ıslattığınız bir pamukla temizleyin. 20 DAKİKADA TAZELİK Cildin kendini tazelemesini sağlayan, sadece 20 dakika uygulanan üç farklı maske • Bal, limon suyu ve 1 tatlı kaşığı zeytinyağı iyice karıştırılır maske haline getirilir. • Limon suyu ve 1 yumurta sarısı da yüz için önemli karışımlardandır • Sütte pişirilen 1 elma iyice ezilir ve ılıklaşınca yüze sürülür.
Veni Vidi Vici
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
SİZİ ALIP BAŞKA DİYARLARA GÖTÜRECEK
MASALIMSI
48
İZMİR KÖYLERİ
B
aharın tüm coşkusuyla devam ettiği bu günlerde şehir yaşamından ve stresinden uzaklaşma ihtiyacı duyduğunuzu tahmin edebiliyoruz. Hatta belki de doğayla ve doğal olanla buluşmak nicedir aklınızda olan bir hayal iken artık bu hayali gerçekleştirmek için can atıyor olabilirsiniz. Ülkemizin en gözde duraklarından İzmir ise bu kez merkezi değil, köy yaşamıyla size uzun zamandır düşlediğiniz her şeyi sunuyor. Hazırsanız samimi yöre halkı, sımsıcak evleri, Arnavut kaldırımlı sokakları ve daha nice güzel detayıyla İzmir köylerine doğru içinizi ısıtacak bir yolculuğa çıkaralım.
T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
1.
BADEMLİ KÖYÜ
B
2.
BİRGİ KÖYÜ
Ö
demiş ilçesine bağlı şirin bir köy olan Birgi, İzmir il merkezine 110 km uzaklıkta yer alıyor. Ahşap pencereli ve kiremit çatılı taş evleri, yemyeşil ağaçlarla bezenmiş sokakları ile hem aradığınız huzuru bulacağınız hem de kendinizi tarihi bir yolculukta hissedeceğiniz bu köy, unutulmaz bir bahar rotası sunuyor. Birgi sokaklarında gezinirken bol bol fotoğraf çekebilir, ahşap işçiliği bakımından önemli bir örnek olan Birgi Çakırağa Konağı’nı ziyaret edebilir ve uzun zamandır ihtiyacınız olan huzuru burada bulabilirsiniz.
3.
ŞİRİNCE KÖYÜ
İ
zmir’in Selçuk ilçesine bağlı eski bir Rum köyü olan Şirince, tıpkı ismi gibi ülkemizdeki şirin mi şirin duraklardan biri. Yaz - kış demeden şehrin kalabalığından uzaklaşmak isteyenlerin önemli adreslerinde olan köy, yalnızca ülkemizden değil dünyanın pek çok yerinden sayısız ziyaretçiye ev sahipliği yapıyor. Hemen belirtelim ki bu durum kafanızı karıştırmasın çünkü Şirince sanılanın aksine öyle kalabalık tatil yerlerine hiç benzemiyor. Aksine köy, korunmayı başarmış Rum evleri, meyve şarapları, mütevazı konaklama birimleri ve sevimli dükkanları ile görebileceğiniz en özel köylerden biri. T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
ize göre ‘keşfedilmeyi bekleyen cennet' tabirinin en yakışacağı yerlerden biri Bademli. İzmir'in sevimli ilçelerinden Dikili'ye bağlı olan ve ilçe merkezine 10 km mesafede yer alan köy, muhteşem denizi, dillere destan kumsalı ve zeytin ağaçlarının gölgesinde yaşayan candan insanları ile ömrünüzde bir kez olsun gidip görmeniz gereken yerlerin de başında geliyor. Ege'nin pek çok kasabasında olduğu gibi balık restoranlarında sevdiklerinizle keyifli bir sohbete dalmadan, yörenin zentinyağına ekmeğinizi banmadan, köyün meşhur koruk şerbetini denemeden ve bir de muhteşem koylarına uğramandan Bademli'den ayrılırsanız çok üzülürsünüz, bizden söylemesi.
49
4.
GERMİYAN KÖYÜ
G
elelim İzmir’in ayakta alkışlanacak köylerinden Germiyan Köyü’ne. Neden mi bu köyü ayakta alkışlıyoruz? Çünkü Germiyan Türkiye’nin ilk Slow Food köyü olmayı başarmış. Yereli koruyan, fast food ürünlere karşı olan, organik ve geleneksel yiyecekleri savunmayı amaçlayan bu hareketin bir parçası olmak için köy konseyi 3 yıl boyunca İtalya ile bir çalışma yürütmüş. Bir de üzerine köy sakinlerinden Nuran Hanım’ın duvarları rengarenk çiçeklerle boyaması köyü tadından yenmeyecek bir hale getirmiş.Size tavsiyemiz ise Germiyan Köyü’nü ziyaret etmek için çok fazla beklemeyin, plan yapmaya şimdiden başlayın.
5.
ÖZBEK KÖYÜ
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
U
rla’ya bağlı bir köy olan Özbek Köyü isminden de anlaşılacağı üzere Özbekistanlı göçmenler tarafından kurulmuş. Köyün en belirgin özelliği deniz kıyısında yer alması ve tam bir balıkçı kasabası niteliğinde olması. Aynı zamanda geçim kaynakları olan balıkçılık, köyde en meşhur balık restoranlarını da beraberinde getirmiş. Köyün tarihi ne yazık ki yıllar önce hükümet konağında çıkan bir yangında belgelerin yok olması nedeniyle tam bilinmese de adımınızı atar atmaz zaten tarihi bir yerleşimin içinde olduğunuzu tüm benliğinizde hissedebiliyorsunuz.
50
6.
MORDOĞAN
İ
zmir’in bir diğer balıkçı kasabası ise Mordoğan. Oldukça küçük ama bir o kadar sevimli bir belde olan Mordoğan, son dönemlerde oldukça popüler tatil bölgelerinden biri haline geldi. Belde ismini ise 70 çeşit mor çiçeğinin yanı sıra muhteşem gün doğumu ve gün batımından alıyor. İzmir il merkezine 80 km mesafede yer alan Mordoğan balık restoranları, kafeleri ve muhteşem deniziyle ziyaretçilerine özellikle bahar ve yaz aylarında eşsiz bir seyahat olanağı sunuyor.
7.
K
BARBAROS KÖYÜ
endine has bir köy olan Barbaros Köyü sıradaki durağımız. İzmir’in Urla ilçesine bağlı olan köy, doğa harikası olmasının yanı sıra bir o kadar kendi halinde. Kendi geleneksel değerlerini korumak adına bünyesinde Barbaros Oyuk(Korkuluk) Festivali düzenleniyor. Köy halkına tarım zamanının geldiğini hatırlatan bu festivalde yörede yaşayanlar kendi korkuluklarını yapıp, köy merkezinde sergiliyorlar. Tüm bunların sonucunda da ortaya muhteşem bir görüntü çıkıyor. Festival bu yıl 19-20-21 Mayıs tarihlerinde düzenlendi.
T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
www.olympusplus.net Salonumuz 3 katlıdır. Üst katımızda sadece bayanlara özel pilates zumba ve fitness dersleri verilmektedir. Salonumuzda 6 erkek, 4 bayan antrenörümüz vardır. Açılışımız sabah 10:00, kapanış akşam 11:00’dir. Pazar günleri kapalıyız Üyelerimizin sağlığını önemsediğimiz için salon içindeki kafemizde üyelerimize özel diyet menüler çıkarılarak beslenmeleri kontrol altında tutulmaktadır.
N
İNİ G L İ BİR
Zİ
KE MER
BİRE
KAYIT İÇİN TELEFONLAR
0543 693 69 33 - 0539 361 76 33 0553 294 57 44
2017
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
1
PLAJ MODASI
B
ir soğuk , bir sıcak geçen bahar günlerinden sonra hepimizin özlemle beklediği yaz , nihayet geldi. Yaz deyince de bir çoğumuzun aklına tatille birlikte havuz, plaj ve deniz geliyor. O zamanlar yaz tatili kavramı varmıymış bilinmez ama insanlar 1800’lerden beri denizin keyfini çıkartmaya çalışmış. Denize girmek için özel kıyafetlerin olmadığı o tarihlerde bunu yapmaları bir hayli zor olmuş olmalı. Denize özel giysilerin, bugün giydiğimize benzer hale gelmesi için neredeyse 100 yıl geçmesi gerekmiş ve mayoların deniz giysisi olması, 1900’lü yılların başını bulmuş. 1913 yılında olimpiyatlarda kadın yüzücülerin yarışmaya başlaması fonksiyonel mayonun üretilmesinin ve mayo giyilmesinin yolunu açmış. 1930’lara kadar mayoların kolları ve sırtı açılıp daha çok ten görünür hale gelmiş. Savaş zamanlarında kumaşın kıtlaşmasının ve ekonomik krizin de buna etkisi olmuş tabi.
NİLÜFER BAYRAK STİL DANIŞMANI
52
2
T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
B
ikiniye benzer iki parçalı giysinin tarihi ise çok daha eski; Sicilya'da bulunan 4. yy'dan kalma mozaik resimlerinde bikini cinsi iki parçalı giysiler giymiş kadınlar görünüyor ama bunun deniz kıyafeti mi olduğu bilinmiyor. Mayolar dönem dönem iki parçalı hale de gelmiş , ancak 1946'da Fransız modacı Jacques Heim “dünyanın en küçük mayosu” diyerek ilk bikiniyi üretmiş. Bundan sadece iki ay sonra aslında bir makine mühendisi olan fakat sonradan aile işini devralıp moda dünyasına giren Louis Reard’ın tasarladığı ve “bikini” adını verdiği göbeği açıkta bırakan “dünyanın en küçük mayosundan da küçük mayo” çok daha popüler olmuş. Sanırım bunda tanıtımında model kullanmasının ve bikininin gerçekten küçük olmasının büyük bir rolü olsa gerek .
4
T
arihi süreci bu halde olan plaj giyiminin bu sezon ki durumuna gelirsek; uzun yıllardır bikininin egemenliğinde olan plajlarda, bu yıl mayonun saltanatı var. Geçen yaza göre mayo üretiminde %18’lik bir artıştan söz ediliyor ve bu çıkış birkaç yaz daha devam edecek gibi de görünüyor. Mayo ve bikiniler güncel modadan ayrı kalmadığından, sezonda gördüğümüz trendler plaj modasına da yansıyor. Önceki trend yazılarımızda bu sezonun baskın renkleri olacağını söylediğimiz sarı, pembe ve mavi plaj modasında da ağırlıklı. Ama tabi siyah, kırmızı, beyaz da bitmiş değil. Desenler de ise, modası hiç geçmeyen çizgi, puantiye, çiçek yanında, hayvan desenleri ve tropik baskılı desenler çokça görülecek. Tshirtlerde kullanılmasına alışkın olduğumuz slogan baskıları da mayoların üzerinde yerini alıyor. Bu yılın makro trendi fırfırlar plaj modasına girmese olmazdı diye düşünen mayo üreticileri, fırfırı bolca kullanmaktan kaçınmamış. Ancak tıpkı giyimde olduğu gibi, plaj giyiminde de fırfırları kullanırken vücut tipinizi ve yaşınızı göz önüne almanızı öneriyorum.
5
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
3
Bahar/yaz sezonunun diğer bir trendi bağcıklar, plaj modasında görülüyor. Daha dişi bir tarz ihtiyacı olanlar, bu trendi hayvan desenleriyle bir arada kullanarak istedikleri etkiyi yaratabilirler.
53
6
Daha kadınsı bir tarzdan söz etmişken, tercihini özellikle mayodan yana kullanmak isteyenlerin faydalanabileceği bir trend de derin V kesimli mayolar. 80’ler etkisiyle derin bacak oyukları ile birlikte derin V yaka kesimleri bu yaz göreceğimiz formlardan.
T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
7 Mayo giymek isteyen ama bikini alışkanlığı olup mayoyu çok kapalı bulanlar için cutout kesimli mayoları önerebilirim. Özellikle bel kısmında pencereleri bulunan modeller seçerseniz bikiniden mayoya geçişiniz kolay olabilir.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
8
54
Tarz görünmek isteyen hanımlar için, mayo ve bikinide form olarak, tek omuzlu modelleri önerebilirim. Ama kullanımının biraz zor olduğunu ve göğüs büyüklüğünüzün önemli olduğunu hatırlatmakta fayda var.
9
Bohem bir hava yakalamak ve 70’ler esintisi yaratmak isteyenler, bu yazın plaj trendi örgü mayo ve özellikle bikinileri tercih edebilir. Becerikli olan hanımların kendi bikinisini örerek hiç kimsede olmayan model ve rengi giyme şansları da olacaktır.
11 Gövde bacak orantısında gövdeden yana uzun olan vücut tipindeki hanımlar için anvelop üstlü bikiniler iyi bir tercih olabilir. Uzun olan gövde boyunuzu bölerek daha orantılı görünürken , sezon trendlerinden birini de takip etmiş olacaksınız. T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
10
Hollywood yıldızları sayesinde 1960’larda plajları kasıp kavuran bikinilerin, bu dönemi andıran yüksek belli modelleri, sezonun trendi olarak tekrar geri geliyor. Karın bölgesini toparlayarak kurtarıcımız olacak bu modellerle stil sahibi görünmek de cabası.
Biyografi
Zeliha ŞENGÜL
EDEBİYATIN DEV ÇINARLARI M İ Z A H D Ü N YA S I N I N “ H U YS U Z İ H T İ YA R” I
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
OĞUZ ARAL
56
Oğuz Aral, ünü ülke sınırlarını aşan Türk mizah tarihine damga vuran en büyük ustalardan biridir. Yaşamı boyunca sanatın pek çok alanında çalışmalar yaptı, satış rekorları kıran mizah dergileri kurdu. Öyle ki kurucusu olduğu Gırdır Dergisi, yakaladığı satış rakamlarıyla dünya sıralamasında üçüncülüğe yükseldi. Aral, yarattığı birbirinden ünlü tiplemelerin yanı sıra günümüzün birçok ünlü komedyenini, karikatüristini de yetiştirdi. Büyük usta Oğuz Aral, 26 Temmuz 2004 yılında geçirdiği kalp krizi sonucu Bodrum’da yaşamını yitirdi. Ölümünden bir yıl sonra Cihangir Parkı’na heykeli dikildi. Oğuz Aral, 1936 yılında İstanbul’un Silivri İlçesi’nde dünyaya geldi. Babasını 9 yaşında kaybetti. Liseyi Davutpaşa Lisesi’nde bitirdi. İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nden üçüncü sınıfta ayrıldı. 1950’den sonra döneme damgasını vuran Akbaba, Marko Paşa ve Dolmuş gibi çeşitli dergi ve gazetelerde karikatür çizmeye başladı. Ti-
T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
yatro çalışmalarına 1958 yılında kurduğu pandomim tiyatrosu ile başladı. Ölümsüz karakterlerinden biri olan “Huysuz İhtiyar”ı yarattı. Bu oyunu hem yazdı, hem yönetti hem de dekor tasarımını dahi kendi yaptı. Müşfik Kenter ile özdeşleşen oyun yakaladığı büyük başarı sayesinde yıllarca sahnelendi. 1972 yılında mizah dergisi Gırgır’ı kurdu ve yönetti. Kardeşi Tekin Aral ile birlikte çıkardıkları dergi zaman zaman bir milyona ulaşan haftalık tirajı ile dünyanın en çok satan üçüncü mizah dergisi oldu. Birincinin Rusya’dan ikincinin Amerika’dan çıktığı mizah dergisi satışlarında Gırgır, kırılması zor bir rekora imza attı. Ancak muhalif tavrıyla da bilinen Gırgır 12 Eylül döneminde kapatılan yayın organlarının başında geldi ve birçok kez soruşturmaya uğradı. Aral, derginin el değiştirmesi üzerine 1989
yılında Avni adlı yeni bir mizah dergisi çıkarmaya başladı. Avni, 1996 yılına kadar yayın hayatına devam etti. Hasan Kaçan, Latif Demir, Mehmet Çağçağ, Metin Üstündağ ve Gani Müjde gibi onlarca ünlü karikatürist ve yazar; Oğuz Aral’ın Gırgır dergisinde yetişti. Derginin kapanmasının ardından Hürriyet Gazetesi’ne geçen Aral, vefatına kadar karikatür ve yazılarına bu gazetede devam etti. Oğuz Aral, karikatürün dışında Anadolu’nun çeşitli yerlerinde pandomim gösterileri de yaptı. Koca Yusuf (1966), Direkler Arası (1967), Bu Şehri İstanbul (1968) ve Ağustos Böceği ile Karınca (1971) ile çizgi film sektöründe de önemli bir yer edindi. Türkiye’nin ilk canlı karikatür stüdyosunu kurdu, burada reklam filmleri yaptı. Oğuz Aral’ın en ünlü tiplemesi Avanak Avni olmakla birlikte; Hayk Mammer, Köstebek Hüsnü, Utanmaz Adam ve Vites Mahmut gibi tiplemeleri de oldukça ünlüdür.
HA BA BA M S I N I F I ’ N I N BA BA S I
Rıfat Ilgaz, Türk edebiyatının
ve mizahının temel taşlarından birisidir hiç kuşkusuz. 1957 yılında kaleme aldığı “Hababam Sınıfı” Türk toplumunun gönlünde ölümsüz bir yer edinmiştir. Türkiye’nin çalkantılı yıllarında yaşayan ve sürekli olarak üreten yazar, siyasi baskılar görmüş, eserlerinden bazıları ise toplatılmıştır. Rıfat Ilgaz, 7 Mayıs 1911 yılında başlayan ve 7 Temmuz 1993 yılında sona eren 82 yıllık ömrüne sayısız eser sığdırmıştır. Tam ismi Mehmet Rıfat Ilgaz olan yazar, 1911 yılında Kastamonu’nun Cide ilçesinde dünyaya geldi. Ilgaz’ın şiirle tanışması ortaokul yıllarında gerçekledi. İlk şiiri 1927 yılında Nazikter Gazetesi’nde yayınladı. Açıkgöz, Güzel İnebolu ve Güzel Tosya Gazetelerinde şiirleri ve yazıları yayınlanmaya devam etti. 1930 yılında yatılı olarak okuduğu Kastamonu Muallim Mektebi’nden mezun oldu ve 6 yıl süreyle Gerede, Akçakoca ve Gümüşova’da ilkokul öğretmenliği yaptı. 1938 yılında Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü’nü bitirince Adapazarı Ortaokulu’na Türkçe öğretmeni olarak atandı. 1939 yılında İstanbul Karagümrük Ortaokulu’na Türkçe öğretmeni olarak atandığında yazı ve şiirleri büyük dergilerde yer buldu. Oluş, Ulus, Güneş, Yücel, Varlık, Hamle ve Yeni İnsanlık dergilerinde şiirleri yayınlandı ve aynı yıl Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü’ne başladı. 1942 yılında Ömer Faruk Toprak ile birlikte Yürüyüş dergisini çıkardı. Bu dergide Orhan Kemal, Sait Faik, Cahit Irgat ve Nazım Hikmet gibi edebiyatçılarla birlikte çalıştı. 1943 yılında ilk kitabı “Yarenlik”i çıkardı. Ocak 1944 yılında ise “Sınıf ” adlı şiir kitabını çıkardı ancak bu kitap sıkıyönetim kararıyla toplatıldı. 1946 yılında Esat Adil, Sabahattin Ali ve Aziz Nesin ile birlikte “Gerçek” gazetesini çıkardı. Yaşadığı sıkıntılar nedeniyle vereme yakalanan yazar, Validebağ Sanatoryumu’na yattı. 1947 yılında Sabahattin Ali, Aziz Nesin ve Mim Uykusuz’un çıkardığı Markopaşa dergisinin kadrosuna katıldı. Ancak dergi sık sık kapatıldı. 1950’li yıllarda gazetecilik yapmaya başladı. 1952-1960 yıllarında Tan Gazetesi’nde çalıştı. Turhan Selçuk ve İlhan Selçuk’un çıkardığı Dolmuş dergisinde “Stepne” mahlasıyla yazılar yazdı. 1953 yılında çıkardığı “Devam” isimli şiir kitabı
da yine toplatıldı. 1961 anayasası yürürlüğe girdikten sonra kendi adıyla yazı yazabilme olanağına kavuştu. “Sınıf Yayınları”nı kurdu ve kendi kitaplarını yayınlayabildi. 1970 yılında Basın Şeref Kartı’nı aldı ve 1974 yılında emekli oldu. Emekliliğinin ardında doğum yeri olan Cide’ye yerleşti. 12 Eylül 1980 döneminde gözaltına alındı. Bu dönemde yaşadıklarını “Kırk Yıl Önce Kırk Yıl Sonra” isimli kitabında anlattı. İstanbul’da oğluyla birlikte yaşamını sürdüren Ilgaz, 7 Temmuz 1993 yılında vefat etti.
Pijamalılar (Bizim Koğuş) (1959) Karadeniz’in Kıyıcığında (1969) Halime Kaptan (1972) Meşrutiyet Kırathanesi(1974) Karartma Geceleri (1974) Sarı Yazma (1976) Yıldız Karayel (1981) Apartıman Çocukları (1984) Hoca Nasrettin ve Çömezleri (1984) Hababam Sınıfı İcraatın İçinde (1987) Anı Yokuş Yukarı (1982) Kırk Yıl Önce Kırk Yıl Sonra (1986) Dördüncü Bölük (1992): Damian Croft tarafından ingilizceye çevrildi. Çocuk Kitapları Bacaksız Kamyon Sürücüsü Bacaksız Okulda Bacaksız Paralı Atlet Bacaksız Tatil Köyünde Bacaksız Sigara Kaçakçısı Öksüz Civciv Küçük Çekmece Okyanusu Cankurtaran Yılmaz Kumdan Betona
Ödülleri Yıldız Karayel ile Madaralı Roman Ödülü (1982) Yıldız Karayel ile Orhan Kemal Roman Armağanı (1982) Ocak Katırı Alagöz ile Ömer Faruk Toprak Şiir Ödülü (1987) Edebiyatçılar Derneği Onur Ödülü (1993)
Eserleri Şiir kitapları Yarenlik (1943) Sınıf (1944): Kovuşturmaya uğradı. 6 ay hapis yattı. Yaşadıkça (1947): Toplatıldı. Devam (1953): Toplatıldı. Üsküdar’da Sabah Oldu (1954) Soluk Soluğa (1962) Karakılçık (1969) Uzak Değil (1971) Güvercinim Uyur mu (1974) Kulağımız Kirişte (1983) Ocak Katırı Alagöz (1987) Çocuk Bahçesi (1995): Çocuklar için şiirler Romanları Hababam Sınıfı (1957) T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
RIFAT ILGAZ
57
Biyografi
DÖKÜLEN YAPRAKLAR Zeliha ŞENGÜL
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Suna PEKUYSAL
58
Asıl adı Suna Belener olan Suna Pekuysal, 24 Ekim 1933 yılında İstanbul’da dünyaya geldi. Pekuysal, İstanbul Belediye Konservatuarı Şan ve Bale Bölümü’nde eğitimini sürdürürken;1949 yılında İstanbul Şehir Tiyatrosu’nun çocuk bölümünde Kadri Ögelman’ın “Artist Aranıyor” adlı oyunuyla ilk kez sahneye çıktı. Aradan üç yıl geçtikten sonra, 1952 yılında, İstanbul Şehir Tiyatrosu drama bölümü kadrosuna geçti. 1964 yılında tiyatro sanatçısı Ergun Köknar ile evlendi ve bu evlilikten bir oğlu dünyaya geldi. Unutulmaz sanatçı, tiyatronun yanı sıra televizyon ve sinema filmlerinde de rol aldı. 1984 yılında İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda sahnelenmeye başlanan, “Lüküs Hayat” operetinde; Zihni Göktay ile birlikte 14 yıl süreyle aralıksız oynadı. Büyük bir başarı kazanan ve yediden yetmişe her yaştan seyirciye nostalji yaşatan “Lüküs Hayat”ın ardından emekli olan sanatçı, Şehir Tiyatro-
ları’nda Joseph Kesselring’in yazdığı ve Çetin İpekkaya’nın yönettiği “Ahududu” adlı oyunda konuk sanatçı olarak rol aldı. Adı her zaman Türk tiyatrosunun en iyileri arasında yer alan sanatçı, 1979 yalında Fakir Baykurt’un uyarlaması olan “Tırpan” daki rolüyle 1980 Avni Dilligil ve Ulvi Uraz ödüllerini; “Lüküs Hayat”taki rolüyle de 1986 Sanat Kurumu ve 1987 İsmail Dümbüllü ödüllerini kazandı. Birçok reklam, dizi ve müzikalde rol alan sanatçı, 54 yıl Şehir Tiyatroları’nda görev yaptıktan sonra, 24 Ekim 1998 yılında Şehir Tiyatroları’ndan emekli oldu. Yarım asırdan fazla süredir devam eden sanat yaşamı boyunca 250’den fazla oyunda, 100’e yakın sinema filminde rol aldı. “Sanatçının emeklisi olmaz” ve “Sahnede ölmek istiyorum” sözleriyle tiyatroya ve sanata olan sevgisini belirten sanatçı, 22 Temmuz 2008 tarihinde kalp yetmezliği sonucu yaşamını kaybetti.
İLKLERİN KADINI
SANAT DÜNYASININ UNUTULMAZ YILDIZLARI
Afife JALE 1902 yılında İstanbul’da dünyaya gelen Afife Jale, Türk kadının en güçlü simgelerinden biridir. Türk tiyatrosunun ilk kadın oyuncusu olan sanatçı, tiyatroya olan aşkı ile bir ilki başardı. Afife Jale, müslüman kadınların sahneye çıkmasının yasak olduğu bir dönemde zoru başararak adını sanat tarihine altın harflerle yazdırdı. Babası tarafından desteklenmeyen Afife Jale’nin en büyük destekçisi annesi oldu. Sahneye ilk kez Hüseyin Suat’ın “Yamalar” adlı oyununda “Emel” rolüyle çıktı. Şehir tiyatrolarına girmek için yapılan sınavı kazanarak “Jale” takma ismini aldı. Tiyatro, müslüman kadınların sahneye çıkmasının yasak olması nedeniyle sık sık polis baskınına uğradı. Baskınların birinde yakalanan sanatçı; devlete karşı gelmek, isyan çıkarmak, dinine, milletine karşı gelmekle suçlandı ve hırpalandı. Olaylar sonrası babası tarafından evlatlıktan red edildi. Yaşadığı maddi manevi zorluklardan dolayı bunalıma giren sanatçının sağlığı da ciddi şekilde bozuldu. 1923 yılında Mustafa Kemal Atatürk, Türk kadınının sahneye çıkma yasağını ortadan kaldırdı. Afife Jale özgür bir şekilde oyunculuğa geri döndü. Turnelere çıkan sanatçı, birçok tiyatro oyununda rol aldı. Fakat yaşadığı ağrılar ve zorluklar nedeniyle morfin bağımlısı haline geldi. Bu nedenle tutkuyla bağlı olduğu tiyatroyu bırakmak zorunda kaldı. Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine yatırılan Afife Jale, 24 Temmuz 1941 tarihinde, daha 39 yaşında, hayatının baharındayken yaşama veda etti. Tiyatro aşkı nedeniyle hayatı boyunca zorluklarla mücadele etmek zorunda kalan Afife Jale’nin adı, her yıl düzenlenen “Afife Jale Tiyatro Ödülleri” ile ölümsüzleştirildi.
Can YÜCEL biçim arayışlarıyla uğraştı. 1973’te basılan ikinci şiir kitabı “Sevgi Duvarı”nda imge-sözcük-anlam üçlüsünün birbiriyle dengelendiği insan-doğa ilişkilerini konu alan şiirleri dikkat çekti. Kara mizah öğeleri taşıyan siyasal içerikli bazı şiirlerinde tarihsel ve günlük olayları iç içe işledi. 1974’te çıkan üçüncü kitabı “Bir Siyasinin Şiirleri”, önceki dönemlerin bileşkesiydi. Şiirin yanı sıra tiyatro oyunları da çevirdi. 12 Eylül sonrasında müstehcen olduğu iddiasıyla “Rengahenk” adlı kitabı toplatıldı. K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Modern Türk şiirinin ölümsüz şairlerindendir. 21 Ağustos 1926’da İstanbul’da dünyaya geldi. Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi Klasik Filoloji Bölümü mezunu olan Yücel, eğitim hayatına İngiltere’de Cambridge Üniversitesi’nde devam etti. Uzun süre Paris ve İngiltere’de yaşadı. Askerliğini, 1953’te Kore Savaşı’na katılan Türk birliğinde tamamladı. Askerlikten sonra tekrar İngiltere’ye gitti. Londra’da BBC’nin Türkçe bölümünde spikerlik yaptı. 1963’te Türkiye’ye döndükten sonra Marmaris’te bir süre turist rehberi olarak çalıştı. Ardından İstanbul’a yerleşti. Bağımsız çevirmen ve şair olarak yaşamını sürdürdü. 12 Mart döneminde Che Guevara’nın “Gerilla Harbi” ile “İnsan ve Sosyalizm” kitaplarının çevirisi nedeniyle 15 yıl hapis cezasına mahkum edildi. 1974 affıyla özgürlüğüne kavuştu. İstanbul’da Vatan, Demokrat, Söz gazetelerinde köşe yazıları yazdı. Önce İzmir’e oradan da Muğla’nın Datça ilçesine taşındı. 12 Ağustos 1999’da yaşamını yitirdi. Can Yücel, edebiyata şiirle başladı. Çeşitli dergilerde yayınlanan şiirlerini 1950’de basılan ilk şiir kitabı “Yazma”da bir araya getirdi. Bu kitabın ardından uzun süre
59
Müşfik KENTER Müşfik Kenter, 9 Eylül 1932’de İstanbul Üsküdar’da doğdu. 1947 yılında Ankara Devlet Tiyatrosu Çocuk bölümünde tiyatroya başladı. Lise eğitimini yarıda bırakarak abisinin teşviki ile 1950 senesinde konservatuara girdi. Ankara Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü’nde gördüğü eğitimi 1955 yılında yüksek derece ile bitirdi ve devlet tiyatrosuna girdi. Sanat yaşamı, devlet tiyatrosunda oynadığı Oğuz Ata oyunu ile başladı. Müşfik Kenter, 1959 yılında Devlet Tiyatrosu’ndan ayrılarak İstanbul’a yerleşti. Burada ablası Yıldız Kenter ile beraber Muhsin Ertuğrul’un yönetimindeki Küçük Sahne’de oynamaya başladı. 1960-1961 yılları arasında Yıldız Kenter ve onun eşi Şükran Göngür ile birlikte Site Tiyatrosu’nu kurdu. Daha
sonra tiyatronun adını “Kent Oyuncuları” olarak değiştirdiler. Müşfik Kenter, turnelerle Anadolu’yu uzun yıllar dolaştı. İngiltere, Amerika, Fransa, Almanya, Yugoslavya, Kıbrıs gibi birçok ülkede oyunlar sergiledi. Müşfik Kenter, İngiliz Kültür Heyeti ve Rockefeller’den burs alarak Amerika ve İngiltere’de tiyatro araştırmaları yaptı ve incelemelerde bulundu. Kenter, sanat yaşamı boyunca yüzün üzerinde tiyatro oyunda oynadı ve sinema oyunculuğu da yaptı. 1966 yılında düzenlenen Antalya Film Festivali’nde, “Bozuk Düzen” filmiyle “En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu” ödülünü kazandı. Müşfik Kenter, yerli ve yabancı pek çok televizyon filminde seslendirme yaptı. Vincent Van Gogh , Bir Garip Orhan Veli, Aziz Nesin’in Çiçu’su, Savunma, Nazım Hik-
met’in Kuvayı Milliye’si, Atatürk’ün Nutuk’u gibi tek kişilik oyunlar oynadı. Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı’ndan emekli olduktan sonra, Haliç Üniversitesi Konservatuarı Tiyatro Bölümü Başkanlığı ve Bakırköy Belediyesi Şehir Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmenliği görevlerini yaptı. Müşfik Kenter, akciğer kanseri ve buna bağlı gelişen akciğer enfeksiyonu nedeniyle 15 Ağustos 2012 tarihinde 80 yaşında hayatını kaybetti.
T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
ASLIZEN
N E Z I N L E Z S I A ASL N E Z I L S AASLIZSELINZEN A
Z I L S A N
E Z I N L E Z S I A SL
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
E Z I L AASSLIZSELIN A
A
L S A
60
T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
Siz nota bilmezken birçok şarkı yaptınız ve bu şarkılarınızı çok büyük isimler seslenirdi. Çok büyük bir gurur sanırım sizin için. Tabiki çalamadığım gitarımla yaptığım şarkılar yazdığım sözler hepsi evlat gibi bana. Nota bilmek iyidir ama ben alaylıyım.
Z
EN
NEN
Aslızen‘i tanıyabilir miyiz? Aslen İstanbulluyum. 1977 de Kanlıcada doğdum ve orda büyüdüm. İlkokul yıllarında başladım müziğe ve hayat benim için müzikle birleşmiş oldu.
Z I L
IZ
Aslızen nasıl bir anne? Ben söylenene göre çok pimpirikli bir anneymişim. Kızımın üzerine titreyerek geçiyor hayatım. Aslında bu beni çok yoruyor ama elimde değil. Gözümün nuru o benim. Kalcıyımdır ama herşeye rağmen şımarık çocuklara asla tahammülüm yoktur. Çok zor dönemler geçiriyorsunuz bugünlere gelmek için. Evi terk ediyorsunuz, sokaklarda yaşıyorsunuz. Bunu bir de bir kadın olarak yapmak, cesaret edebilmek zor olmuştur. Neler yaşadınız bu süreçte? Tabi üzerinden yıllar geçti artık o günlerin ama o zorlukları yaşamasaydım bugün ki rahat hayatıma kavuşamazdım. çok çabaladım didindim ve çok calıştım. Zor ve kötü günlerdi. Anne baba ayrı sürekli sevgiye aç bir çocuk ve ruhunda müzik tut tutabilirsen. Şükür şimdiki günlerime kavuştum o günler sayesinde. Sezen AKSU, Meral OKAY, Emel MÜFTÜOĞLU... Bu isimler sizin için ne ifade ediyor? Emel Müftüoğlu ile aynı evde 1 yıl yaşadım ve Emel’e vokal yaptım. Aynı dönemlerde Sezen Aksu ve Meral Okay’ la tanıştım. Sezen’ e vokale başladım ve Meral abla kolumdan tutup beni zorla oyuncu yaptı ki iyi ki de yaptı. Benim bile farkında olmadığım bir yeteneği buldu. Bende onun sayesinde bir çok dizi ve sinema filmlerinde rol almış
Yeni imajınız çok ses getirdi. Mide ameliyatını yaptırdıktan sonra 30 kiloya yakın verdiniz, kendinizi nasıl hissettiniz? Bununla ilgili neler söylemek istersiniz? Yıllarca kilo sorunu yaşadım. Hiç bir şekilde zayıflayamadım ve sonunda tüp mide ameliyatıyla 35 kilo verdim. Yeniden doğmuş gibiyim artık ve kendimi şahane hissediyorum. Sizin için hangisi daha ağır basıyor söz yazıp beste yapmak mı yoksa yorumlamak mı? Sahne alkışlar ayrı bir keyif ama şarkı yazmak ve o şarkıları insanların ağzından duymak apayrı bir keyif ve tarifsiz mutluluk. İşte Benim Stilim yarışmasına katıldınız. Nasıl bir süreçti, neler yaşadınız, bu yarışma size neler kattı? İnsanlara sesimi duyurdum ve karakterim hakkında ipuçları verdim. Bir duruş sergiledim ve çok tanındım. Bana gayet faydalı bir yarışma oldu ve çok eğlendim. Şimdiye kadar yazdığınız en iyi şarkı sizce hangisiydi? Bence cennet. Cennet şarkısını Ferhat GÖÇER’e verdiğiniz için pişman mısınız? “Ben söyleseydim keşke. ” dediniz mi hiç? Hayır. Cenneti ben yada bir başkası söylese olmazdı. Ferhat Göçer çok güzel taşıdı şarkıyı. Profesyonel anlamda ilk albüm çalışmanızdan bahseder misiniz? İlk albüm çalışmam 2008 yılında Şerefe’dir. O şarkıyı Bulgaristan’da yaptım. 6 ay Sofia’da kaldım. Balkan müziği tutkunuyum. Oradaki müzisyenlerle çalıstım ve bu bana müzik anlamında çok şeyler kattı. “Gittiğim her yeri güzelleştiririm” demiştiniz daha önce. İyi bir enerjiniz var diyebilir miyiz o zaman. Bir de sanırım pollyannacılıkta var biraz. Hayata her zaman olumlu bakıp, zorluklar karşı-
sında yılmadan çalışmayı seviyorsunuz. Eşin dostun söylemesi bu tabi ama farkındayım enerjim çok yüksek. Beni görür görmez insanlar hemen gülerler. Sanırım birazda espirili bir kişiliğim. (Övünmek gibi olmasın) Önümüzdeki günler için ne gibi planlarınız var? Single, albüm, konser, televizyon… Yeni bir single hazırlıyorum. Bir yandan da ikinci baharımı yaşıyorum. İkinci kez evlendim ve bir aksesuar mağazası açmayı planlıyorum. Eşim mobilya tasarımcısı yeteneklerimizi birleştireceğiz inşallah. Ve tabi ki hayatımın baş rolünde kızım var onun okul hayatı başlıyor ilk iş annelik yani. Son olarak STİLL LİFE okurları için söylemek istedikleriniz? Okurlarınıza keyifli günler dilerim bizi buluşturduğunuz için de siz STİLL LİFE DERGİSİNE sonsuz teşekkürler ve sevgiler.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
oldum. Sezen Aksu, Emel Müftüoğlu ve Meral Okay benim için çok değirli insanlardır. Ve yerleri çok ayrıdır.
61
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
BİNNUR OLCAKTÜRKAN
62
MAYALARIN YOK OLUŞU VE ARDINDAKİ GİZEM!
Birçok filme konu olan ve tarihte birçok olaya tanıklık eden bir uygarlığın yok oluşundan bahsedeceğim sizlere. Mayaların doğal felaketler sonucu yok olduğu gerçeği ortaya atılmıştı ve bu gerçek kabul edilmiş, benimsenmişti. Ta ki yeni araştırmalar ve yeni sonuçlar ortaya çıkana dek aslında bilimin en güzel tarafı bu gerçekliğin hiçbir zaman kesinlik kazanamaması. T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Y
apılan yeni incelemeler ve araştırmalar Mayaların sonunu doğal olayların yanı sıra kötü ruhların getirdiğini ortaya koyuyor. 700.000 km’ye varan topraklarıyla hüküm sürmüş ve bünyesinde birçok insanı barındıran bir topluluktu Mayalar. Günümüzün Guatemala, Belize, El Salvador ve Hondurası da bu uygarlık topraklarına aitti. Mayaların altın çağı klasik dönem olarak bilinen dönemleriydi halk bolluk içinde yaşıyor ve topraklar sürekli genişliyordu ancak bilinemeyen bir nedenden dolayı halk göç etmeye başladı, nüfus inanılmaz bir şekilde azaldı ve bunun gibi birçok olay yaşandı ve Mayalar yavaş yavaş küçülmeye yok olmaya başladı. Bunun nedeni doğal olaylar ve felaketler olarak incelendi ilk olarak fakat şimdi? Doğal olaylar doğrulanmadı değil ancak tam olarak tek nedenin bu olmadığı açıkça ortaya konuldu şöyle ki; yapılan araştırmalar, doğal olayların yani güneşin yetersiz kalması ve buharlaşmanın çok fazla olması, toprakların verimsiz oluşu Maya uygarlığının sadece bir bölümünü etkilemiş bazı kısımlarda altın çağ yaşanmaya devam etmiştir. Peki neydi bu gizli güç, Mayalar neden bir anda yok oldu?
63
LANETLİ BÖLGELER
Maya Tanrıları ve ilahi krallar, araştırmacılar çöküşe bunların neden olabileceği konusunda ısrarcı… Terk edilen ve kuraklaşan bölgeler Mayaların gözünde lanetlenmiş bölgeler olarak yer aldı ve artık o bölgeler onlara ait değil sadece lanetli birer boş alandan ibaretti. Mayalar bu lanetli bölgeleri bir zaman sonra tekrar işgal etmeye çalıştı ve tanrıların öfkesini çekmemek adına ritüeller hazırladı ve ortaya koydu. Elbette su kaynaklarının azlığı, geçim sıkıntısı, yiyecek sorunları, kuraklık vs… Bu tarz sorunlar muhakkak etkiliydi yalnız araştırmacılar bunun yanı sıra inancın etkili olduğu Mayalarda ilahi tanrıların buna sebep olduğunu düşünüyor bununla ilgili daha geniş araştırmalar düzenlenmiş ancak sonuçlar çevresel faktörler ve doğal olaylar olarak sınırlandırılmıştır. Sizler için güzel bir belgesel buldum gayet güzel hazırlanmış bunun yanı sıra sıkılmadan ve soluksuz izleyeceğiniz onlarla ilgili harika bir film var ”Apocalypto” belgeselin yanı sıra filmi izlemenizi de şiddetle tavsiye ederim. T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
TÜRKİYE’DEN MEKANLAR VE RENKLER
64
Dünyanın lider boya markalarından Jotun, renk seçimi sürecini kolaylaştırıyor. Milyonlarca kullanıcının dekorasyon seçimlerinde büyük rol oynayan Pinterest.com’ da en çok tercih edilen renkleri evin yaşam alanlarına göre ayıran Jotun Türkiye ‘’Mekanlar ve Renkler’’ infografiğini oluşturdu.
TEL: 0258 261 261 0
T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
EN SEVİLEN YATAK ODASI RENKLERİ
Yatak odaları günün bittiği ve yeni başladığı yerdir. Seçilecek renk, sabah güne verimli bir şekilde başlamaya ve geceleri de huzurlu bir şekilde uyumaya yardımcı olmalıdır. Pinterst’ te en çok tercih edilen ve paylaşılan yatak odaları beyaz yeşil ve mavi tonlarında.
RENK VE IŞIK
tonları tercih edilmelidir. Koyu pembeler de kırmızı gibi uyku sorunlarına neden olabilir.
ricidir. Bulunduğu ortama dinginlik katan, bedeni ve zihni rahatlatan mavi rengin açık tonları yatak odaları için idealdir.
RENKLER VE ODA ÖLÇÜLERİ
BEJ VE TOPRAK TONLARI
MOR
Çok güneş alan odalarda canlı ve parlak renkler kullanılmamalıdır.
Küçük mekanlarda fazla kontrasttan kaçınmalı, monokromatik renk harmonisi tercih edilmelidir. Uzun ve dar alanlarda soğuk renkler kullanılmalıdır. Koyu ve canlı renkler daha sıcak ve samimi bir ortam yaratır. Soğuk ve pastel renkler ferahlık katar.
TAVANLAR
Daha ferah mekanlar yaratmak için, duvar rengi ve tavan rengi arasındaki kontrast azaltılmalıdır. Aynı renklerin kullanıldığı tavanlar ve duvarlar sonsuzluk hissi yaratır. Duvarlarda bordür kullanılıyorsa, bordürün üst kısmında ve tavanlarda aynı renk kullanılarak daha yüksek tavanlı bir atmosfer yaratmak mümkün. Yüksek tavanlı mekanlarda, tavanların daha yakın görünmesini sağlamak için ise, yüksek kontrastlar kullanılabilir. Koyu renklerin kullanıldığı duvarlarda beyaz gibi açık renkler kullanılabilir.
PEMBE
Gri gibi nötr renklerdir. Beyaz veya canlı renklerle kullanılmadığı taktirde ruhsuz ve sıkıcı bir ortam yaratabilir.
TURUNCU TONLARI
Yatak odalarında en az tercih edilen renkler arasındadır. Turuncu, eğlenceyi, neşeli ve enerji dolu zamanları simgeler. Turuncunun sağlayacağı ortamda dinlenmek çok zor olabilir.
BEYAZ
Saflık, masumiyet ve temizliği simgeler. Ferah bir yatak odası için beyaz renk idealdir. Yatak odası için beyazın yanında göz yormayacak renklerde aksesuarlar ve mobilyalar önerilir.
YUMUŞAK YEŞİL TONLARI
Dinlendirici ve yenileyici yeni bir güne başlamaya yardımcıdır. Yatak odaları için yumuşak ve göz yormayan yeşil tonları tercih edilmelidir.
MAVİ
Hayallerin ve romantizmin rengidir. Yatak odaları için pembenin uçuk ve pudra
Değişik tonlarıyla farklı etkiler yaratır. Çivit ve gece mavisi gibi koyu maviler yatıştırıcı, açık mavi tonları ise huzur ve-
Asaleti, zenginliği ve ruhsallığı simgeler. Yatak odalarında kullanılacak açık mor tonları nostaljik bir atmosfer yaratır ve romantizmi harekete geçirir. Koyu mor tonları, yatak odalarını kasvetli bir hale getirebilir. Bu nedenle tercih edilmelidir.
SARININ TOPRAK TONLARI
Gözleri yormadan yatak odasına canlılık getirir. Ancak sarı yaratıcılığın ve zihinsel aktivitenin rengidir. Vücudun yenilendiği ve dinlendiği ortamlarda canlı sarı tonlarının kullanılmaması önerilir.
GRİ TONLARI
Son zamanların en popüler yatak odası renkleri arasındadır. Yatak odalarında zerafet ve sakinliği beraberinde getirir. Gri tonları hem kadınsı hem de maskülen dekorasyon stilleri için uygun bir renktir.
KOYU KIRMIZI
Romantizm ve tutkuyu simgeler. Sadece tek bir duvarda uygulanması önerilir. Kırmızının yoğun kullanıldığ yatak odalarında uyku sorunları yaşanabilir.
‘’MEKANLAR VE RENKLER’’infografik tasarım projesi, JOTUN TÜRKİYE ve Danimarkalı T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7 tasarımcılar Peter Qrntoft&Mie Frey Damgaard işbirliğiyle gerçekleşti.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
BİRAZ DAHA İPUCU
65
66
T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
67
T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
İHTİŞAMLI
PARLAMENTO BİNALARI
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Stratejistler dünyayı bir satranç tahtası gibi görürler. Siyasi, askeri ve ekonomik savaşların planlanıp koordine edildikleri yerler devletlerin kalbi olan parlamento binalarıdır. Tarih boyunca var olan bütün devletlerin yönetim yerleri, o devletin gücünün ve ihtişamının sembolü olmuştur. Zaman içinde ülkelerin yönetim modelleri değişse de; yönetim binaları zeka ve strateji oyunlarının en önemli hamlelerinin tasarlandığı yerler olmaktan hiç geri kalmadı. Dünyanın güç odakları, en büyük devletleri; devlet aklını ve kalbini bu binalarda bir araya getirdi. İşte 21. yüzyılın görkemli parlamento binaları:
68
I. TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
Zeliha ŞENGÜL
(KURTULUŞ SAVAŞI MÜZESİ)
B
üyük Millet Meclisi, Türk Milletinin asırlar süren arayışlarının özü ve onun bizzat kendisini idare etmek şuurunun canlı bir timsalidir.” Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk, millet meclisinin önemini vurgulamak için bir konuşmasında bu cümleyi kurmuştur. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kuruluşundan bu güne parlamento binası olarak üç ayrı bina kullandı. Bunlardan birincisi bugün Kurtuluş Savaşı Müzesi olarak hizmet veren I. Meclis Binası’dır. Dönemin olağanüstü şartlarına rağmen; ülkeyi düşman işgalinden kurtarıp yeni devlet yapılanmasını gerçekleştirmek için Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde 115 mebus 23 Nisan 1920 tarihinde, bu tarihi binada, ilk toplantısını gerçekleştirdi. Kurtuluş Savaşı bu binadan sevk ve idare edildi. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşuna tanıklık eden bu binada tarihi kararlar alındı. İlk anayasanın kabulü, İstiklal Marşı’nın kabulü, saltanatın kaldırılması, Ankara’nın başkent ilan edilmesi, Cumhuriyet’in ilanı,
Lozan Barış Antlaşması’nın kabulü ve Gazi Mustafa Kemal’in yeni devletin ilk cumhurbaşkanı seçilmesi bu mecliste karara bağlandı. Ankara Ulus meydanında bulunan I. Türkiye Büyük Millet Meclisi Binası’nın inşası 1915 yılında başladı. İttihat ve Terakki Cemiyeti Kulüp Binası olarak tasarlanan binanın planı evkaf mimarı Salim Bey tarafından yapıldı. Kolordunun askeri mimarı Hasip Bey nezaretinde inşaat devam etti. Türk mimari stilinde olan iki katlı binanın en belirgin özelliği duvarlarında Ankara taşı (andezit) kullanılmış olmasıdır. 23 Nisan 1920 tarihinde meclis açıldığında bina henüz bitirilmemiş durumdaydı. 23 Nisan 1920 ile 15 Ekim 1924 tarihleri arasında I. Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak kullanılan bina daha sonra Cumhuriyet Halk Fırkası Genel Merkezi ve Hukuk Mektebi olarak hizmet verdi. Bina 1952 yılında Maarif Vekaletine devredildi ve 1957 yılında müzeye dönüştürülmesi kararlaştırıldı. Yapılan çalışmalar sonucu 23 Nisan 1961 yılında “Türkiye Büyük Millet Meclisi
Müzesi” adıyla halkın ziyaretine açıldı. Mustafa Kemal Atatürk’ün doğumunun 100. yılını kutlama programı çerçevesinde, 1981 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü tarafından restorasyon ve teşhir-tanzim çalışmaları sonucu 23 Nisan 1981 tarihinde “Kurtuluş Savaşı Müzesi” adıyla yeniden ziyarete açıldı.
II. TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ (CUMHURİYET MÜZESİ) I. Türkiye Büyük Millet Meclisi binası zamanla genç cumhuriyetin ihtiyaçlarını karşılayamaz hale geldi. Binanın fiziki yetersizliklerini gidermek için bazı değişiklikler yapılsa da meclisin ihtiyaçları tam olarak giderilemedi. Bunun üzerine parlamento, 18 Ekim 1924 tarihinde II. Türkiye Büyük Millet Meclisi binasına taşındı. II. Meclis binası, T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
mimar Vedat Tek tarafından Cumhuriyet Halk Fırkası Mahfeli olarak tasarlanmıştı. 1924-1960 yılları arasında hizmet veren bina, değişen koşullardan dolayı meclis binasına dönüştürüldü. 1960 yılına kadar bu binada çalışmalarını sürdüren meclis, Atatürk ilke ve inkılâplarını gerçekleştirdi. Yeni yasalar çıkardı. Uluslararası alanda Türkiye’nin et-
kinliğini ve saygınlığını artıran antlaşmalara imza attı. Çok partili sisteme geçti. Türk siyasi tarihinde önemli yeri olan II. Türkiye Büyük Millet Meclisi binası işlevini; 27 Mayıs 1960 tarihine kadar 36 yıllık bir dönem boyunca sürdürdü. 1961 yılında meclisin yeni yapılan modern binasına taşınması üzerine bina; Merkezi Antlaşma Teşkilatı’na (CEN-
TO) tahsis edildi. 1961-1979 yılları arasında CENTO Genel Merkezi olarak kullanılan bina CENTO’nun kaldırılması ile aynı yıl Kültür Bakanlığı’na devredildi. Kültür Bakanlığı tarafından binanın ön kısmı Cumhuriyet Müzesi olarak arka kısmı ise Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü hizmet binası olarak düzenlendi. Günümüzde Cumhuriyet Müzesi olarak hizmet veren binada; ilk üç cumhurbaşkanı dönemini yansıtan olaylar, kendi sözleri, fotoğrafları, bazı özel eşyaları ile o dönemde mecliste alınan kararlar ve kanunlar sergilenmektedir.
TBMM’nin halen çalışmalarını sürdürdüğü üçüncü binasının mimarı, Avusturyalı Prof. Clemens Holzmeister’dir. 1938’de açılan proje yarışmasına 14 proje katıldı. Yarışmayı Mustafa Kemal Atatürk’ün de beğendiği Holzmeister’in projesi kazandı. Binanın inşaatına 26 Ekim 1939 tarihinde dönemin Meclis Başkanı Abdülhalik Renda’nın attığı temelle başlandı. İkinci Dünya Savaşının başlaması nedeniyle inşaat çalışmalarına aralıklarla devam edilebildi. 1957’den sonra yapımı hızlandırılan yeni meclis binası, 6 Ocak 1961’de hizmete açıldı. 475 bin 521 metrekarelik arazi içinde bulunan meclis ana binasının yerleşim alanı 19 bin 372 metrekaredir. Beş katlı olan binanın ön cephe uzunluğu 248 metredir. TBMM binasının mimari özellikleri ve genel yapısı, Türkiye Cumhuriyeti’nin gücünü ve ölümsüzlüğünü simgeleyecek biçimde; ağır başlı, sağlam ve dayanıklı nitelikte tasarlanmıştır. Tüm mekanlarda anıtsal, dengeli ve üç boyutlu bir düzenleme ele alınmıştır. Yapının tam ortasında ve arazinin en yüksek noktasında, büyük toplantı salonlarının olduğu merdivenli ve sütunlu girişi ile ana kütle yer almaktadır. Ön cephede birbirine paralel iki sıra halinde yanlara uzanan kanatlar ve bu
kanatları birleştiren köprüler bulunmaktadır. Meclis kampüsüne girişler sağ ve solda Atatürk Bulvarı ve Dikmen Caddesi üzerindeki iki ana kapıdan yapılmaktadır. Ana Binanın ön cephesindeki orta alanda Şeref Girişi, köprü kanatlar altında 1 ve 2 numaralı, arka cephede ise 3 ve 4 numaralı giriş kapıları yer almaktadır. Anıtsal nitelik taşıyan Şeref Girişi’nden iç taraftaki Şeref Holüne beş büyük bronz kapıyla geçilmektedir. Buradan iki iç bahçenin bulunduğu mermer salon ve sütunlu galerilere girilmektedir. Milletvekillerinin kulis yerleri olan bu galerilerin çevrelediği orta mekanda ise, Genel Kurul Toplantı Salonu bulunmaktadır. Toplantı salonunda üyeler için 640, dinleyici localarında 980 olmak üzere toplam 1620 oturma yeri vardır. Başkanlık kürsüsüne göre sol taraftaki localarda Cumhurbaşkanlığı ve resmi yöneticiler için ayrılan bölümler, sağda ise kordiplomatik locası yer almaktadır. Kürsünün karşı tarafındaki ilk loca basın mensuplarına, bu locanın üstündeki localar dinleyici vatandaşlara ayrılmıştır. Binada, Genel Kurul Salonun dışında siyasi parti grupları için ayrılmış 176, 415 ve 700 kişilik üç büyük toplantı salonu ile 44 salon ve 352 küçüklü büyüklü oda bulunmaktadır. Binanın iki yanından uzanan köprü geçiş-
lerle bağlanmış iki kanat bölümden birinde, TBMM Başkanlık makamı ve çalışma büroları ile Başkanlık Divanı üyelerinin odaları; diğer uç bölümde ise, iç içe üç büyük salondan oluşan TBMM Tören Salonu yer almaktadır. Ana bina içinde Genel Kurul salonunun dışında siyasi partilere ayrılmış yönetim büroları, komisyonların toplantı salonları, Meclis Kütüphanesi, bilgisayar merkezi, arşiv, basın ve lostra salonları, PTT, havayolları ve demiryolları bilet satış gişeleri ile Genel Sekreterlik ve bağlı hizmet birimleri bulunmaktadır.
T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
69
AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ KONGRE BİNASI
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
ABD Kongre Binası, Neo Klasik mimari tarzıyla 1793-1800 yılları arasında inşa edildi. Binanın mimarı, William Thornton’dur. Washington DC’nin Capital Hill denen bölgesinde yer alan Kongre Binası, ABD’nin federal yönetiminin merkez binası konumundadır. Birleşik Devletler Kongresi Washington DC’yi ülkenin
70
başkenti ilan etmeden önce New York ve Philadelphia gibi şehirlerde ilk toplantılarını düzenledi. 1789 yılında kabul edilen Birleşik Devletler Anayasası’ndan sonra kesin bir başkent arayışı hız kazandı. Her ne kadar zaman içinde Washington DC’de karar kılınsa da şehrin hazır olması için zamana ihtiyaç vardı. En
önemli ihtiyaçların başında ise hiç kuşkusuz meclis binası geliyordu. 1792 yılında ABD’nin kuruluşundaki en önemli isimlerden biri olan Thomas Jefferson hem Kongre Binası hem de Başkanlık Sarayı için bir yarışma düzenlenmesini önerdi. Yarışmayı William Thornton’un projesi kazandı ve proje 5 Nisan 1793’te resmen onaylandı. Her ne kadar orijinal tasarım zaman içinde değişikliklere uğrasa da inşaat 18 Eylül 1793’te başladı. İnşaat tamamen bitirilmeden temsilciler meclisi ilk toplantılarını 17 Kasım 1800 tarihinde bu kongre binasında gerçekleştirdi. 1812 yılında İngilizler şehri işgal ettiklerinde Kongre Binasını ateşe verdiler. 1815 yılında başlayan tamirat çalışmaları 1819 yılında tamamlanabildi. Yapının 1850’li yıllarda genişlemesiyle mevcut kubbe görsel olarak küçük kaldı. Bu görsel sorunu halletmek için orijinal kubbenin üç katı büyüklüğünde ve 30 metre çapındaki dökme demir kubbe binaya eklendi. 1904, 1958 ve 1962 yıllarında yapıya eklemeler yapıldı. 2000 ile 2008 yılları arasında ziyaretçi merkezinin inşaatı tamamlanarak Kongre Binası’na eklendi.
İNGİLTERE PARLAMENTO BİNASI (WESTMİNSTER SARAYI) Westminster Sarayı Birleşik Krallığın iki yönetim birimi olan Lordlar Kamarası ve Avam Kamarası’nın yer aldığı bir parlamento binasıdır. Sarayda bin 100 oda, 100 merdiven ve yaklaşık 5 kilometre uzunluğunda koridorlar yer alır. Her ne kadar yapı 19. yüzyılda yeniden inşa edilse de bazı bölümleri Ortaçağ’dan beri korunmaktadır. 1834 yılında çıkan yangın sırasında zarar gören Parlamento Sarayı’nın yeniden inşa edilmesi için Kraliyet Komitesi oluşturuldu. Amerika Birleşik Devletleri’nde inşa edilen Beyaz Saray ya da Kongre Binası gibi Neo Klasik yapılar o dönemde
daha popüler olsa da binanın mimarı tarzı, muhafazakar değerleri temsil etmesi nedeniyle Gotik Stil oldu. 1836 yılında komisyona sunulan 97 projeden Charled Barry’in önerisi kabul edildi ve1840 yılında inşaat çalışmaları başladı. Saray, Charles Barry ve Augustus Welby Pugin’in öncülüğünde 1840 ile 1864 yılları arasında yeniden inşa edildi. Yangında ayakta kalan St. Stephen Kilisesi ve Westminster Salonu gibi bölümler yeni yapılan bölümlerle birleştirildi. İkinci Dünya Savaşı’nda hasar gören yapı mimar Giles Gilbert Scott tarafından 1950 yılında tekrar restore edildi.
ALMANYA PARLAMENTO BİNASI (REİCHSTAG) 1870’li yıllara kadar Berlin’in çeşitli bölgelerinde birçok bina meclis amaçlı kullanıldı ama hiçbirisi bu hizmet için yeterli kapasiteye sahip olmadığı için 1872 yılında yeni bir parlamento binasının inşaatı için bir mimari yarışma düzenlendi. Ancak gerek proje için yer belirlenmesi gerekse Otto von Bismarck T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
ile milletvekilleri arasında inşaatın detayları konusunda anlaşılamaması nedeniyle süreç gecikti. En sonunda 1892 yılında 189 mimarın katıldığı ikinci bir proje yarışması düzenlendi. Yarışmayı Frankfurt’tan gelen Paul Wallot adlı mimar kazandı. 9 Haziran 1884 tarihinde inşaatına başlanan Reichstag 1894 yılında ta-
mamlandı. 1894 yılında açılan Reichstag, 1933 yılına kadar Almanya Federal Parlamentosu olarak hizmet verdi. 1933 yılında, Hollandalı Marinus van der Lubbe tarafından kundaklandı ve ağır hasar gördü. Kundaklama olayı üzerindeki şüpheler halen giderilebilmiş değil. Başka bir varsayım ise; Nazilerin bu kundak-
propaganda çalışmaları için kullanıldı. İkinci Dünya Savaşı sırasında askeri amaçla kullanılan bina, bombardımanlar sonucu harabeye döndü. Soğuk Savaş sırasında Batı Berlin sınırları içinde kalan Reichstag Binası, yeni başkent Bonn olduğu için, meclis olarak hiç kullanılmadı. 1961 ile 1964 yılları arasında Paul Baumgarten adlı bir mimarın öncülüğünde
restore edilen bina 1990’lı yıllara kadar toplantılara, konserlere ve sergilere ev sahipliği yaptı. 3 Ekim 1990 günü Almanya’nın birleşme merasimi Reichstag Binası’nda yapıldı. Birleşmenin hemen ertesi günü hem Batı Almanya hem de Doğu Almanya milletvekilleri ilk sembolik toplantılarını Reichstag binasında gerçekleştirdiler. 20 Haziran 1991 tarihinde başkentin yeniden Berlin olmasına karar verildikten sonra açılan yeni mimarlık yarışmasını Norman Foster kazandı. Orijinal projede yer almayan modern kubbe Norman Foster’in tasarımında en dikkat çeken unsur. İçi tamamen yıkılarak yeniden inşa edilen Reichstag Binası nihayet Nisan 1999’da tamamlandı ve kullanıma açıldı. Gerek yapının kendisi gerekse de modern kubbesi Reichstag Binası’nı, Berlin’in en popüler turistik mekanlarından biri yaptı. Ziyaretçilere açık olan kubbeden Berlin’in 360 derecelik panoramik manzarasını seyretmek mümkün.
FRANSA PARLAMENTO BİNASI (ASSEMBLEE NATİONALE DE FRANCE) Fransa’nın krallıkla yönetildiği yıllarda Bourbon Düşesi Louise-Françoise için yaptırılan saray, 1799 yılından bu yana Fransa Ulusal Meclis Binası olarak kullanılmaktadır. İlk yıllarda binayı kiracı olarak kullanan meclis, 1827’de Fransa Devleti’nin binayı satın almasıyla kalıcı olarak buraya yerleşti. Demok-
rasinin ve devlet geleneğinin köklü bir kurumu olan Fransa Ulusal Meclisi’nin böylesi görkemli bir binada yer alması Fransa Devleti’nin otoritesini ve tarihi değerini gözler önüne sermektedir. Meclis binası, Ulusal Miras Günleri ve bazı özel etkinliklerde ziyaretçilere açılmaktadır.
71
ARJANTİN ULUSAL KONGRE BİNASI (CONGRESO DE LA NACİON) İtalyan mimar Vittorio Meano tarafından tasarlanan ve Arjantinli mimar Julio Dormal tarafından inşa edilen Arjantin Ulusal Kongre Binası, halen Buenos Aires’in en etkileyici binalarından biri olmaya devam ediyor. Neo Klasik mimari tarzda inşa edilen binanın inşaatına1898 yılında başlandı. Her ne kadar inşaat çalışmaları 1906 yılında tamamlansa da bazı estetik detayla-
rın tamamlanması 1946 yılına kadar devam etti. Zaman içinde mevcut binanın ihtiyacı karşılayamaması üzerine 1974 yılında ek bir bina daha inşa edildi. 1976 ile 1983 yılları arasında ülke askeri diktatörlükle yönetildi. Darbe yönetimi, idare ve yönetim merkezi olarak bu binayı kullandı. Demokrasiye dönüldükten sonra da bina meclis işlevini sürdürmeye devam etti.
BREZİLYA ULUSAL KONGRE BİNASI (COGRESSO NACİONAL) Brezilya, 1960 yılına kadar Rio De Janeiro’dan idare edildi. Başkent, daha sonra yapay bir şehir olan Brasilia oldu. Yeni şehrin yaratılmasındaki amaç; halkın iç bölgelere yerleşmesini teşvik etmekti. Bu amaçla yaratılan başkent Brasilia’da birçok idare binası inşa edildi. Bu binaların birçoğunun mimarı olan Oscar Niemeyer, Brezil-
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
lamadan istifade edip (ya da bizzat kendileri gerçekleştirip) rakiplerini birer birer yok ettikleri yönünde. Naziler bu olayı bahane ederek Almanya Komünist Partisi’ni yasakladılar. 12 yıl süren Nasyonel Sosyalist idaresinde (1933-1945) Reichstag binası meclis toplantıları için bir daha kullanılmadı. Bina Nazilerin iktidarı tamamen ele geçirmelerinden sonra
ya Ulusal Kongre Binası'nın da mimarı aynı zamanda. Bulunduğu bölgenin en büyük yapısı olan Ulusal Kongre Binası kabaca üç bölümden oluşur. İkiz kulelerde milletvekillerinin odaları ve ofisler yer alırken, kubbenin bulunduğu bölgede Senato, ters kubbenin bulunduğu bölgede ise Federal Meclis ve ona bağlı idare birimleri yer alır. T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
YAŞAM
72
Bahara
merhaba kermesi
Şehrimizin başarılı sivil toplum kuruluşlarından Gönül Köprüsü Dayanışma Derneği, geleneksel “Bahara Merhaba Kermesi”nin ikincisini gerçekleştirdi. Çatalçeşme Oda Tiyatrosu Bahçesi’nde gerçekleştirilen kermes, çok sayıda ziyaretçi tarafından yoğun bir ilgiyle takip edildi. Dernek Başkanı Nergiz Şenocak, 23-26 Mayıs tarihlerinde gerçekleştirilen kermesten elde edilen gelirin tekerlekli sandalye alımında kullanılacağını açıkladı. Başkan Şenocak ile Bahara Merhaba Kermesi’ni ve dernek çalışmalarını konuştuk.
ergiz Hanım, sizi tanıyabilir miyiz? Nergiz Şenocak, 43 yaşındayım, evliyim ve bir kızım var. Pamukkale TV’de Her Evin Hikayesi adında bir program yapıyorum. Gönül Köprüsü Dayanışma Derneği’ni bir yıl önce 7 arkadaşımla birlikte kurduk. İhtiyaç sahipleri için özveriyle çalışmaya devam ediyoruz.
N
Gönül Köprüsü Dayanışma Derneği nasıl hayata geçti, o süreci biraz bizimle paylaşır mısınız? Ben, bir yıl öncesine kadar Alzheimer Derneği’nin yönetimindeydim. Başkan yardımcısı olarak iki yıl görev yaptım. Düşüncelerimi hayata geçirebilmek için bu derneği kurmaya karar verdim. Yapmış olduğum televizyon programı zaten bir T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
Kermeste satışı gerçekleştirilen eşyaları nasıl tedarik ediyorsunuz? Burada bulunan eşyaların büyük çoğunluğu ikinci el. Bunları ben evlerden topluyorum. Bağışçılar telefonla ulaşıyorlar bize, gidiyoruz evlerden alıyoruz bu eşyaları. Sonrasında bunları tasnif ediyoruz. Kullanılabilir olanları kullanıyoruz. Geleneksel hale getirdiğimiz kermesimizde satışa sunuyoruz. En önemlisi de bunları dağıtabilmek. Köylerde belirlediğimiz ihtiyaç sahibi insanlara ulaştırabilmek. Asıl amaç dağıtmak. Bu kermesin amacı ise; bir hastanın tekerlekli sandalyesini alabilmek ya da herhangi bir eksiğini giderebilmek. Biz sadece kıyafet toplamıyoruz. Bir evin ihtiyacı olabilecek her şeyi; bir çay kaşığından tutun da kibrite kadar her şeyi alıyoruz. Mobilya ve beyaz eşya da dahil. Sizler evde ne kullanıyorsanız bir başkasının evinde de onlar ihtiyaçtır. Evinizin bir köşesinde bir gün bu lazım olur, ya da yazlığa götürelim diye kullanmadığınız eşyaları lütfen tutmayın. Maalesef ben dahil, bizler bunu çok yapıyoruz. Bir eşyanın yenisini aldığımızda diğerini vermeliyiz; o eşya henüz düzgünken, sararıp solmadan ve birilerinin işine yararken ihtiyaç sahiplerine ulaşabilsin. Kermesten elde edilen geliri nasıl değerlendireceksiniz? Geçen yıl düzenlediğimiz kermes geliriyle iki tane tekerlekli sandalye aldık. Bu yıl da iki tane tekerlekli sandalye almak istiyoruz. Tabi gönül 5 tane almak istiyor ama bizim toplumumuzda ikinci el kıyafet kullanımı çok yaygın değil. Aslında Avrupa kültüründe
ikinci el kıyafet kullanımı çok yaygın. Herkes kapısının önünde satış yapıyor. Özellikle öğrenci grupları daha çok ilgi gösteriyor. Siz yerel bir televizyon kanalında program da yapıyorsunuz. Programınızın içeriği ile dernek çalışmalarınız birbirini tamamlar nitelikte. Bu etkileşimden biraz bahseder misiniz? Programı yaparken biz bir köprü vazifesi de görüyoruz. Evine konuk olduğumuz ailelerin ufak tefek sorunlarını giderebiliyoruz. Bilgi verebilmek bile bir hizmettir bana göre. Zira insanların çoğu belediyelerin hizmetlerini bilmiyor, ya da evde bakım hizmetini bilmiyor. Hukuki haklarını bilmiyor. Biz ailelere bilgi de aktarıyoruz. Onlara yol gösterici de oluyoruz aynı zamanda. Ailelerin doğru bilgilere doğru yerden ulaşmalarını da sağlıyoruz. Kermese ilgi ne düzeyde? Beklediğiniz ilgiyi görebildiniz mi? Güzel bir ilgi var. Buraya gelen insanların büyük çoğunluğu zaten ihtiyaç sahibi. Biz kermes alanımızda ücretsiz dağıtım da yapıyoruz. Bir diğer önemsediğimiz şey ise; özellikle kısıtlı bütçesi olan insanların kendi paralarıyla alışveriş yapabilmelerini sağlayabilmek. Onlara alış veriş yapmanın mutluluğunu yaşatabilmek. İki, üç liraya alışveriş yapabilsinler ve mutlu olsunlar istiyoruz. Ekonomik durumu yerinde olan insanlarda kermesimizden alış veriş yapıyorlar. Hem derneğimize katkı sunmak adına alış veriş yapıyorlar hem de bir başkasına hediye edebilecekleri şeyleri alıyorlar. Çoğunlukla yardım amaçlı alıyorlar. Kermesinizde ağırlıklı olarak ikinci el kıyafet satışı gerçekleştiriyorsunuz. Kıyafet anlamında; kadın,
çocuk ve erkek ürünleri görüyorum. Bunların dışında ürün gruplarınız neler? İkinci el kıyafetler ağırlıklı olmakla beraber tekstil ürünleri de var. Bir diğer nokta ise biz kermes alanına birçok ürünümüzü getirmedik. Örneğin, ufacık bir biblonuzu sizden almışızdır ama buraya getirmedik. O tarz ürünleri hediyelik eşya kermesimizde değerlendirmeyi düşünüyoruz. Hediyelik eşya kermesimizde biblolar, takılar, oyuncaklar, örgü güller, kremler magnetler ve daha birçok ürün yer alacak. Yine dernek merkezimizde yapımını gerçekleştirdiğimiz bez bebekler de burada yerini alacak. Öte yandan Durmuş Ali Çoban Lisesi öğrencileri bizim için kitap ayraçları yaptı. Biz onları da hediyelik eşya kermesinde sergileyeceğiz. Dernek yardımlarınızı ihtiyaç sahiplerine ulaştırırken neleri göz önünde bulunduruyor, nelere dikkat ediyorsunuz? Her şeyden önce gerçek ihtiyaç sahiplerine ulaşmak bizim için son derece önemli. Çünkü suistimale açık bir konu. Ben vakıflardan ya da başka kaynaklardan aileler ile ilgili en doğru bilgiyi almaya çalıyorum. Onun dışında en çok önem verdiğimiz şeylerden biri de veren el ile alan elin birbirin görmemesi. Şu ana kadar 5 tane tekerlekli sandalye bağışında bulunduk. 3 tanesi bağışçılarımızdan geldi. 2 tanesini de dernek olarak biz bağışladık. Sandalyeleri ihtiyaç sahibi ailenin oturduğu mahallenin muhtarına teslim ettik. Bağışçılarımızın aklında herhangi bir şüphe kalmasın diye sadece teslim anının görüntüsünü aldık. Gönlümüz rahat, akşam başımı yastığa huzurla koyuyorum. Akşama kadar o kadar çok insana dokunuyorum ki; onlar mutlu olduğunda ben iki kat mutlu oluyorum. Bu duyguyu herkesin yaşaması lazım. Gönlü güzel olan herkesi derneğimize davet ediyorum. Çünkü herkesin yapabileceği, ucundan tutabileceği bir şey mutlaka bu çatı altında var. Herkese kapımız açık, herkesin bir fikri ve becerisi mutlaka var. Derneğimizde her türlü fikre açığız ve fikir fikirden üstündür diyoruz.
T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
birikim oluşturmuştu bende. Program kapsamında ihtiyaç sahibi aileleri belirliyoruz. O ailelerin ihtiyaçlarını karşılarken bir köprü vazifesi görüyoruz. Artık bunu resmileştirmek, bir çatı altında toplamak istedik. Ne yapabiliriz diye düşünürken eşya toplayıp, ihtiyacı olan ailelere dağıtabileceğimize karar verdik.
73
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
74
M
agazin dünyasında en bilinen haliyle balık kılçığı ya da diken şeklinde iplerle yüzü yukarıya doğru asma işidir. Teşbihte hata olmaz yüzü bir mandalla ya da ataçla içeriden yukarıya asmak gibidir. Bu yöntemle yüz germe işleminin özellikle yaşlanma belirtilerinin yeni başladığı ya da sarkmanın fazla olmadığı, nispeten genç hastalara uygulanması daha başarılı sonuçlar ortaya çıkaracaktır. Erken dönemde yüz sarkmasından şikayet eden ve ameliyat için erken olan vakalarda idealdir. Doktor ve hasta olarak uygulamaların hızlı yapılabilir olması, etkilerinin uzun sürmesi, güvenilir ve modern olmaları, uygulama sonrasında iş ve günlük yaşama çabuk dönülebilecek kadar yan etkilerinin az olması bu yöntemi cazip hale getirmektedir. ASMA İŞİNDE EN SIK KULLANILAN İPLERİN İÇERİKLERİ Genellikle PDO yani poli diakson, PLA yani poli laktik asit ve Kaprolakton denilen ve vücut tarafından biyolojik olarak yok edilebilen maddelerden yapılmıştır. Bazıları ise polypropilen olup vücut tarafından sindirilmeyen madde içerir. Ancak ömür boyu kalsa da reaksiyon oluşturmazlar. Hem laboratuar olarak hem de klinik uygulama sonuçları ile uzun yıllardır etkinlik ve güvenlikleri test edilmiştir. Vücudun diğer bölgelerinde kullanılabilse de bu yazıda konumuz yüz kullanımıdır. APTOS NEDİR? Aptos, PLA ve Kaprolakton içeren, Alman-
T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
KILÇIKLI İPLERLE YÜZ ASMA ya üretimi bir iptir. Gürcistan’da Tiflisli dermatoloji uzmanları ve plastik cerrahi uzmanlarından oluşan bir ekibin tasarımıdır. KİMLERE HANGİ DURUMLARDA UYGULANIR? Yüzün aşağı sarkan kısımlarını yukarı toplamada, çene hattını düzeltmede, kaş kaldırma, alın toparlama, boyun toparlama, derinleşen yanak oluğunu dolgu kullanmadan yanlara doğru çekerek açmada kullanılır. Yüzü, deri ve deri altı dokusu aşağıya doğru sarkmış, dolgu ile düzeltilemeyecek ya da dolgu istemeyen kişilere yapılır. Aynı zamanda aşırı doku sarkması olan kişilerde etkisi yeterli olmayabileceği için uygun vakanın belirlenmesi, iyi sonuç verecek kişilere uygulanması önerilir. Yaş aralığı 3060 gibi olsa da 70 yaşında olup güzel sonuçlar alınan ya da 40 yaşında bile olsa iyi sonuç alınamayan vakalar olabilmektedir. Bu nedenle uygulama için yaş kriter değildir. Cildin ve yumuşak dokuların sarkma derecesi ve asmaya uygunluğu önemlidir. Hafif yüz sarkıklığı olan, yorgun ifadeli yüzlerde, daha genç ve dinamik görünmek isteyenlerde kısa sürede çok iyi sonuçlar alınmaktadır. Klasik yüz germe ameliyatları sonrasında “gerilmiş, gergin” bir yüz ifadesi yaratmadığı için hasta ve sosyal çevresi tarafından daha kabul edilebilir. İpliklerle yüz germe-asma yöntemi basit ve kolay uygulanabilir gibi görünmekle birlikte yüz germe operasyonlarının alternatifi değildir.
KİMLERE YAPILAMAZ? Bağ dokusu hastalığı olanlar, hamile ve emzirenler, uygulama yerinde enfeksiyonu, uçuğu ve aktif deri rahatsızlığı olanlarda bu işlem yapılmaz. UYGULAMA SÜRESİ NEDİR? İşlem, ağrı olmaması için uygulanan anestezik kremle uyuşturma sonrası 30 dakika kadar sürer. YAN ETKİSİ VAR MIDIR? Deri altına yerleştirilmesi gereken iplerdir. Yüzeye yerleştirilirse deri üzerinde küçük çukurlara yol açar. O zaman ya iplerin erimesi beklenmekte ya da ipler çıkarılmaktadır. İplik gerilimi ve yerleştirilimi iki tarafta simetrik ve eşit olmazsa asimetrilere yol açabilir. Mimik kaslarının güçlü olduğu çok kullanılan alanlarda etki diğer bölgelere göre daha hızlı kaybolabilir (alın, boyun gibi). Bu bölgeler botox ile desteklenebilir. YAZIN YAPILABİLİR Mİ? İşlem her mevsimde yapılabilir. Deriyi soyucu, tahriş edici bir durum söz konusu değildir. Sadece biraz ödem, bazen de morarma olabilmektedir. Bu nedenle işlem öncesinde kan sulandırıcı aspirin gibi ilaçların ve E vitamini gibi vitaminlerin alınmaması gerekir. Çünkü kanama ve morarma riski ortaya çıkar. KAÇ YIL ETKİLİ OLUR? Bu maddelerin erime süresi yaklaşık 2 yıl-
dır. Bu yüzden APTOS yöntemi ile iple yüz asma işleminin kalıcılığı yaklaşık 2 yıldır. İplerin yapıldığı maddeler aynı zamanda kolajen stimülatörü yani deriye kolajen sentezleten içeriklerdir. Bu sayede deride parlaklık ve daha taze bir görüntü ortaya çıkar. ÖRÜMCEK AĞI UYGULAMASINDAN FARKI NEDİR? Öncelikle yapılış amaçları , bu nedenle de sonuçları farklıdır. Asma yöntemi dokuyu yukarı kaldırıp asma amaçlı iken; örümcek ağı uygulaması, dermisin kalitesini artırıp deriyi sıkılaştırmak için yapılır. Örümcek ağı uygulamasında deri içine çok sayıda (yüze yakın) ip konulur. İpler orada dermis tabakasına konulurken, bu uygulamada daha derine konulmalıdır. Yüzeysel konulursa hem işe yaramaz hem de çöküntüler oluşturan kötü bir görünüm ortaya çıkar. Örümcek ağı uygulamasında kullanılan ipler sadece PDO içerirken, asma işi için kalın ve güçlü olması bakımından başka içerikli materyaller kullanılır. KİMLER UYGULAMA YAPABİLİR? Deri ve deri altı dokuları ilgilendiren bir işlemdir. Bu konuda eğitim almış Dermatoloji Uzmanları ve Plastik Cerrahi uzmanları tarafından uygulanır. NASIL UYGULANIR? Öncelikle temiz çalışmak gerekir. Çünkü doku içine uzun zaman kalacak bir madde konmaktadır. Yüz iyi bir şekilde temizlenmeli, steril bir ortam sağlanmalıdır. Hasta ayakta iken istenen düzeltmeyi sağlayacak olan gerekli alanlar işaretlenerek en iyi düzeltme sağlayacak şekilde çizim yapılır. İplikler kanül denilen uzun iğnelerin içindedir. Deri altı boyunca doku içinde bu uzun iğnelerle ilerlenerek istenilen alan boyunca iğne içindeki ip, dokunun
diğer ucundan çıkarılır. Kanül çıkarılır. İpler, kancalarıyla birlikte deriye tutunur. Fazla olan ip kısımları, uçlar deri içinde kalacak şekilde kesilir. Bu işlemden önce deri istenen seviyede yukarı kaldırılarak maksimum kaldırma etkisi sağlanır. Yüz, boyun, yanak ve kaşların toparlanması, yukarı kaldırılması işlemlerinde kullanılır. İşlem sonunda bir hafta kadar işlem yapılan alanda ödem veya morluk olabilir. İz bırakmayan bir işlemdir. İplerin giriş çıkışlarında ilk üç beş günde gamzeleşme olabilir ancak sonra düzelecektir. Kaç adet ip kullanılacağına kişiye ve elde edilmek istenen etkiye göre karar verilir. Sonuçlar işlemin hemen ardından kısmen fark edilse de tamamlanmış gerçek sonuç birkaç hafta sonrasında görülebilmektedir. Cilt dokusundaki doğal kolajen oluşumu iplerin etrafında giderek artar. SONRASINDA DİKKAT EDİLMESİ
GEREKENLER Enfeksiyondan kaçınmak için işlem sonrası antibiyotik kullanımı gerekir. İlk 10 gün ağzın çok geniş açılması veya abartılmış mimiklerin yapılmasından kaçınılmalıdır. İşlemden 3 hafta sonrasına kadar ise yüzün ovuşturulmasından ve yüz üstü yatmaktan kaçınılması istenmektedir. Yüze fazla baskı yapılmaması gerekmektedir. Günlük yaşama hemen dönülebilir. Bazen ödemin kaybolması açısından birkaç gün dinlenme gerekebilir. İşlem başında tedbirli bir planlama daha uygun olur. Sonuç olarak; ameliyat için yaşı erken ancak yüzünün aşağı doğru sarkmış durumundan rahatsız kişiler için son derece memnuniyet verici sonuçları olan bir işlemdir. 70 yaşında bile uyguladığımız ve mutluluk verici sonuçlar elde ettiğimiz, güvenli bir yöntem olduğu akılda tutulursa uygun vakalar için iyi bir yüz kaldırma seçeneği olarak elimizde bulunmaktadır. Daha iyi ve daha uzun süre kalıcılığı olan ve en az bu kadar güvenli olacak ameliyat dışı başka yeni yöntemler bulununcaya dek elimizde var olan en iyi seçeneklerden biridir. Sağlıklı, mutlu ve güzellik dolu günler dilerim.
Sırakapılar Mah. Saltak Cad. Terzioğlu İş Merkezi No:46 K:4 D:11 (İş Bank. Üzeri) T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
75
SİZİN
PARTİ
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
PARFÜMÜNÜZ
76
HANGİSİ? 1. Parti makyajınız…
a) Tamamen doğal. Düzgün bir cilt ve biraz maskara yeterli. b) Trendlere uygun. Bu sezonun trendi olan grafik göz makyajını uyguladınız. c) Klasik. İkonik bir kırmızı ruj her zaman zariftir. d) Göz alıcı. Neon dudaklar ve parıldayan her şey.
2. İdeal gece ayakkabınız:
a) Rahat ve şık- kahve tonlarında bağcıklı maskülen ayakkabı. b) Defilelerde görüp direkt ayağınıza geçirdiğiniz diz üstü bağcıklı çizmeler. c) Sofistike yüksek topuklu stiletto. d) Son moda fuşya koşu ayakkabısı!
3. Parti için seçtiğiniz müzik:
a) Atmosfer müziği. Yüksek ses konuşmanızı engellememeli. b) Gürültülü! DJ’li bir partiyi müzik gruplarına tercih edersiniz. c) Canlı müzik. Klasik veya caz müzik grubu ortamı anında değiştirir. d) Dans edebileceğiniz her şey uyar.
4. Tırnaklarınız:
a) Manikürlü: kısa kesilmiş, temiz ve ten rengi ojeli. b) Tercihiniz tırnak sanatı ile süslenmiş, desenli tırnaklar. c) Kusursuz. Haftada bir manikür yaptırır, kırmızı renk ojeden vazgeçmezsiniz. d) Ojesiz çünkü eğlenmekten oje sürecek zaman bulamadınız!
5. Parfümünüz…
a) Hafif ve taze parfümünüzü yıllardır kullanıyorsunuz. b) Yeni- Beyonce de bu parfümü kullanıyormuş! c) Eşsiz. Her kokuda bulunmayan özel notalar içeriyor. d) Şişesi çantanıza sığıyor, gün içinde istediğiniz an yenileyebiliyorsunuz.
T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
ASizinŞıkkı Çoğunluktaysa için tazeliğin ve temizliğin
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
yerini hiçbir şey tutamaz. Samimi bir ortamda aileniz ve yakın arkadaşlarınızla geçireceğiniz bir akşam tam size göre. Gece çok geç saatlere kalamazsınız, çünkü sabahki yoga dersini kaçırmak istemezsiniz. İmza kokunuz; sade, masum ve feminen Elvie!
B Şıkkı Çoğunluktaysa
Siz tam bir moda seversiniz! Parti takviminiz büyük ihtimalle aynı gece katılmak durumunda olduğunuz davetlerle dolu. Her duruma uygun bir parfümünüz var, ama “büyük gece” için iddialı parfümünüz kesinlikle Love Potion olmalı!
77
CGardırobunuz Şıkkı Çoğunluktaysa ikonik parçalar-
dan oluşuyor; özel dikim ceketler, tasarımcı çantaları, ne çok uzun, ne çok kısa topuklu ayakkabılar… Şampanyasız bir parti sizin için parti değil! İhtişamlı Divine Idol EdP’den başka koku aramayın!
D Şıkkı Çoğunluktaysa
Yaşama sevinciyle dolu bir kişisiniz. Gökkuşağının tüm renklerinde göz farınız ve sayamayacağınız kadar çok arkadaşınız var. İnsanları enerjinizle kendinize çekiyorsunuz. Sabahın ilk ışıklarına kadar dans edeceğiniz partiler tercihiniz. Tatlı ve meyvemsi kokusuyla Happydisiac, tam da sizin gibi neşe dolu!
T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
TA Ş K E S İ L E N Ş E H İ R
POMPEI
78
YOK OLAN BİR MEDENİYET VE
HELAK OLAN İNSANLAR T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
P
Pompei şehri M.Ö 79 yılında ve o zaman dilimlerinde zengin, denize yakın, Capri adasına çok yakın ve cennet gibi bir yerdi. Ticaretin üst düzey olduğu bir kentti Pompei. Bu şehirde İtalya’nın elit kesimi, aydın kişileri ve çok çok zenginler yaşıyordu. Şehir ayrıca eğlencenin başkenti ve kumar merkeziydi. Bu şehirde köleler başka köleler tarafından öldürülüyor, geceleri dövüşler düzenleniyordu, tıpkı Spartacus dizisi gibi… Vahşetin ve insanlık dışı her şeyin yaşandığı bir şehirdi. Şehirde adım başı fuhuş evleri boy gösteriyordu. Pompei şehri M.Ö 79 yılında Vezüv Yanardağı’nın harekete geçmesiyle yok oldu. Yanardağ o kadar şiddetliydi ki şehri 6-8 metre derine kadar lavlarla gömdü, şehir yok oldu, insanlar ve etrafta ne varsa taş kesildi. Bu bulgular 18. yüzyılın başlarında bir İtalyan köylüsünün tarlada çalışırken kazmayı vurduğu yerde rastladığı duvarın izi sürülerek bulundu. M.Ö 79 yılında bir yaz ayında 1-2 gün yanardağın olağanüstü lav püskürtmesiyle 200.000 kişi hayatını kaybetti. Patlamalar, lavlar öyle şiddetliydi ki çoğu insan olduğu yerden kıpırdayamadı bile. Etnograf Prof. Dr. Carlo Giardano Pompei’de olanları şöyle aktarıyor: ‘O gün öğle vakti volkanın ağzından ani olarak yükselen bir kül bulutu birkaç saat içerisinde bütün Pompei’yi kaplayıvermişti. Böylece şehir çok uzun bir sessizlik uykusuna girdi. Şehrin uykusu, taşları, eşyaları ve sanat eserlerini yeniden hayata kavuşturan kazılara kadar yüzyıllar boyu sürdü. Burada yaşayan binlerce insanın tehlikenin bu kadar yakınında oldukları halde gafil avlanmış olmaları o tarihlerde Vezüv’ün bambaşka bir manzara altında olmasından ileri gelmiştir. Yamaçları meşhur politikacıların villalarıyla süslü olan Vezüv, bağlar, bahçelerle çevrili ağaçlık bir yerdi.
daydı. Tepesindeki kalkerleşmiş taşlardan başka eski zamanların dramlarını hatırlatan herhangi bir hali yoktu. Oysa daha önceleri Vezüv’de yine bir püskürme olmuştu. Fakat o tarihlerde yeryüzünde hiçbir insan yaşamıyordu. Bu püskürmeyi çok sonra Yunan çoğrafyacısı Strabon, kraterleri incelemek suretiyle keşfetmişti. Ancak bundan bahsetmemeyi uygun bulmuştu. Hoş, söyleseydi de ona kimse inanmazdı. Çünkü insanların gözü para ve zevkten başka bir şey görmüyordu. Şu var ki M.Ö. 62’de meydana gelen ve şehri hemen tamamıyla yıkan bir zelzele dahi bu felaketin habercisi sayılabilirdi. Zelzeleler de o kadar sık oluyordu ki artık Pompei halkı bunlara alışmış, önemsememeye başlamıştı.’
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
ompei İtalya’da bulunan Napoli şehrine 25-30 km uzaklıktaki bir şehirdir. Şehrin M.Ö 5000 yıllarında kurulduğu tahmin edilmektedir. Bu şehirde Vezüv yanardağı bulunmaktadır. Bu yanardağ M.Ö 79 yılında harekete geçti ve bu hareket çok şiddetliydi.
19. yüzyılın ortalarında İtalyan bilim adamı Giuseppe Fiovelli taşlaşan şehrin arasında bir boşluğa denk gelince oradan kalıplar çıkardı ve gözlerine inanamadı, her şey taşlaşmıştı, insan suretleri bile… Bunları bilimsel yöntemler ile çıkartmayı başaran Giuseppe Fiovelli insan vücutları, çeşitli hayvanlar, atlar, köpekler, çocuğuna sarılmış anneler bulmuştu. Bu bulgular hala Napoli müzesinde sergilenmektedir.
79
Bilimsel yönlerin dışında müslümanlar Pompei’de yaşananları, onların kumar, fuhuş, insan kavgası ve her türlü ahlaksızlıklarının cezası olduğunu taşlaşma olayının da insanlara ibret olması gerektiğini düşünüyorlar ve normalde lav püskürmesiyle insanların tamamen yok olacağı, taşlaşamayacağı da öne sürdükleri en önemli gerekçe. Günümüzde de taşlaşma olayı hakkında çeşitli görüşler var ama bilimsel olarak ispat edilmiş herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.
Napoli körfezine, Capri adasına baktığı için devamlı deniz kokulu esintiler altın-
T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
80
PANDORANIN KUTUSU Tarihsel süreç içerisinde Avrupa medeniyetleri, Eski Yunan Medeniyetini bu medeniyetin özellikleri nedeniyle kendine oldukça benimsemiş durumdadır. Bu durumun bu şekilde oluşmasında, Eski Yunan Medeniyetindeki felsefik ve mitolojik yapının önemi oldukça büyüktür.
D
aha çok mitolojiyle anılan bu medeniyette, çok tanrılı bir inanç sistemi mevcuttur ve her şeyin bir tanrısı vardır. Bu tanrılar içerisinde ise şüphesiz ki en popüler olan ve çoğu kesim tarafından bilinen tanrı Zeus’tur. Aynı zamanda Zeus, bu eski medeniyette en önemli tanrı olarak da görülmektedir. Pandora ise, Zeus ile ilgili bir kavramdır. Eski Yunan Medeniyetindeki inanışa göre Zeus, kötülük yapan insanları cezalandırmak için çok güzel bir kadın olan Pandoranayı yaratmıştır. Pandora kelimesinin anlamı ise, Tanırların hediyesini ifade eder. İnanışa göre Zeus’un insanoğlunu cezalandırmak için çok güzel bir kadın olan Pandora’yı neden yarattığı incelenirse eğer, Zeus’un ateşini Prometheus’un kardeşi Epimetheus kendisinden çalmıştır ve çalınan bu ateş Epimetheus tarafından insanlara verilmiştir. Zeus, bu duruma oldukça kızmıştır ve insanlardan intikam almak için Pandora’yı yaratmıştır. Yunan mitolojisindeki inanış bu şekilde kendini göstermektedir. Zeus tarafından intikam almak için yaratılmış olan Pandora’ya, ateşi Zeus’tan çalan Epimetheus aşık olur. Kardeşi Prometheus kardeşini ol-
T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
dukça fazla uyarmıştır fakat bu uyarılara rağmen Epimetheus, Pandora ile evlenmiştir. Eski Yunan Medeniyetindeki bu efsane bu evlenmeyle başlamış bulunur ve aynı zamanda bu efsane binlerce yıl öncesinden günümüze kadar gelebilmeyi başarmış durumdadır. Günümüzde Pandora dendiği anda ilk akla gelen ifadelerden birisi olarak kutu gelmektedir. Hollywood filmlerine de konu olmayı başarmış olan Pandora’nın kutusu ise, efsaneye göre Zeus’un Pandorayla evlenen Prometheus’a düğün hediyesi olarak verilmiştir. Aslında bu düğün hediyesi bir kutu değil topraktan yapılmış bir kavanoz’dur.
Kutu olarak anılmasının nedeni ise çeviri hatasından kaynaklanan bir durumdur. Kutu olarak anılan fakat aslına çömlek görünümlü topraktan yapılmış bir kavanozu ifade eden ve de filmlere de konu olmuş olan bu düğün hediyesindeki gizem ise, Zeus’un bu hediyenin asla açılmaması gerektiğini söylemesidir. Böylece bu düğün hediyesindeki gizem başlamıştır ve Zeus’un bu hediyenin açılmaması gerekmesinin söylemesindeki neden ise, bu kavanozun içinde kötülük olmasıdır. Eski Yunan Medeniyetinin en ünlü efsaneleri arasında yer alan Pandora efsanesinde oldukça ilginç bir özellik kendini göstermektedir. Bu ilginç özellik ise, içerisinde oldukça büyük bir kötülük olan düğün hediyesini Prometheus’un değil, Zeus’un intikam almak için yaratmış olduğu Pandora’nın açmasıdır.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Pandora merakına yenik düşmüş ve düğün hediyesini açmıştır. Bundaki en büyük neden ise, Pandora’nın hediyedeki gizemi merak etmesidir. Efsaneye göre kavanozun kapağı açıldığında kavanozda saklı duran kötülük dünyaya yayılmaya başlar. Bunu Pandora fark eder ve hemen kavanozun kapağını kapatır. Bu durum, efsaneye farklı bir boyut kazandırmaktadır. Çünkü Pandora Zeus tarafından intikam almak için yaratılmıştır fakat o, kötülüğün yayılmasını kavanozun kapağını tekrar kapatarak engellemeye çalışmıştır. Pandora’nın merakına yenik düşerek kavanozu açması, kadınların merak duygusunu temsil etmektedir. Bu efsaneyle ilgili farklı söylentiler de mevcuttur. Pandora kavanozu açtığında kötülüğün bütün dünyaya yayıldığı da söylenmektedir. Bu tür farklı söylentiler mevcut olsa da, Yunan mitolojisinde oldukça önemli bir konuma sahip olan Pandora, kavanozu açtıktan sonra kendine düğün hediyesi olarak verilen kavanozun içine esir olarak girmiştir ve kavanozun içerisinde esir olmuştur. Bütün dünyada bilinirliliği ve popülerliği oldukça fazla olan ve Hollywood filmlerine de konu olmayı başarmış Pandora’nın efsanesi, bu şekilde mitolojideki yerini almış durumdadır.
81
T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
SOSYAL SORUMLULUK
82
VETERİNER HEKİMLİK MESLEĞİ HAYAT DOLUDUR HASAN KILINÇ / VETERİNER
Veteriner Hekimlik mesleği çok zor bir meslektir. Çünkü genel potansiyel hayvan sahibi dostların araştırmak için ellerinde internet diye bir kaynak vardır. Bu kaynak evet çok güzel bilgiler öğretirken sonuçta mesleğin incelikleriyle beraber yer alan bilgilerin bir kısmıda doğru değildir.
İ
şi ehline sorun veya danışın deriz. Ama klinikler arası dolaşıldığında genelde veteriner hekimler biribirini yada hasta sahibi bir veteriner hekimin yanında diğer hekimi kötüler. Bu da halka şeklinde gider büyür çok büyük mesleki facialara yol açar. Facialar sonrası karalama kampanyaları başlar. Karalama kampanyası başlatan insanlar acaba hiçbir hayvanın kafasından okşadı mı? Sokakta ki canlar için şimdiye kadar neler yaptı ? Has-
T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
ta hayvana engelli bir hayvana baktı mı? Bir çok insanın aklına soru geliyor gelmesine ama insan doktoruna gideriz. Birçok ilaç kullanırız iyileşemeyiz. Sabreder tekrar gideriz. İyileşisiye kadar çabalarız. Bir Veteriner Hekime hasta hayvanımızı götürdüğümüzde ise hemen ertesi günü koşmasını yemesini içmesini bekleriz. Hatta Veteriner Hekimle muayne ve müdahale sonrası pazarlık yaparız. Beşeri hekimlikte bu durum söz konusu bile olmaz. İnsanın canı canda peki hayvanın ki patlıcan mı?
Büyükbaş kliniğine girer hasta sahibi nasıl hekimsin köpeğimin bir kırık operasyonunu yapamadın der. Hadi gidelim beşeri hekimlikte kalp doktoruna çocuğumun kırık operasyonunu yapın diye söyleyin. Acaba ne tepki verir hiç düşündük mü? Hiç anlaşılabilir gibi değil. İşin ehli dedik. Biz nasıl insana operasyon yapmıyorsak. Bir doktorda hayvana müdahale etmemeli. Haberlerde çıkıyor izliyoruz. Hepimizin hoşuna gidiyor. Ne iyi kalpli doktor diyoruz. İnsan anatomisi, fizyolojisi v. s hayvanlar ile aynı değil. Etiklik ve ahlak bakımından zaten doğru bir hareket değil. Beşeri hekim insan için, Veteriner Hekimlik ise insanlık içindir. Veteriner Hekim odalarıda daha çok meslektaşlarına sahip çıkmalıdır. Sorunlar çok fazla. Bu ülkede tarım ve hayvancılık olmazsa olmazımız. Üretmeliyiz çünkü tüketmeyi seviyoruz. Mesleki anlamda sorunları çözebilirsek. Hem hayvanlarımız hemde hekimlerimiz mutlu olucak. Hayvanları koruma kanunu tekrar görüşülmelidir. Son zamanlarda ülkemizde hayvana, çocuklara işkence, şiddet uygulanıyor. Bunların önüne
Sorumluluk almak kolay değildir. Bir hayvan sahipleniyorsanız. Bir çocuk kadar masrafının olucağını unutmayın. Bir anlık zevk için sahiplenip sonra sokağa salmayın. Sonuçta karşınızdaki hayvanında canı olduğunu unutmayın. Anlatacaklar bitmez. Bu mantalite ile yola çıkılırsa bu mesleği alaşa etmeye çalışan çok insan olucağını düşünüyorum. Malesef bilgisayar programcısı dört saat uğraşıp kazanmıyorda Veteriner hekim neden muayne ücreti alıyor. Biz format atmıyoruz. Biz şifa dağıtıyoruz. Elbetteki elindeki ücret listesine göre gece hizmet veren bir Veteriner Kliniği o ücreti alır. Hizmet sonrası şifa dağıtır. Canların iyileşmesine ön ayak olur. Birde sokak hayvanları kliniğine 153’ den ulaşabilirsiniz dedikce buna bile karşı çıkan kabullenmeyen insanların olduğunuda bilmek de üzücü bir durum. Kendini ispatlamaya çalışan insanların yada savaş alanına çevirip ortamı kaçan insanlar olduğunu gene ortamın derlenip toplanmasınada Veteriner Hekim tarafından yapıldığınıda unutmamak lazım.
Kılınç isminin geçmesi de gurur verici, tabi ki bazı olaylara veya durumlara tek başına yetememek de üzücü. Her zaman diyorum elbette bir Hasan gelir bir Hasan gider. Benim olmam veya başkasının olması fark etmez sokak hayvanları kliniğinin veya veteriner hekimlik mesleğinin arkasında durmak o dili olmayan canlara sahip çıkmak gerekir. İş yapmak olarak değil de gerçekten sahiplenmek gerekir. İşte o zaman hem bu meslek hemde yapılan iş daha çok takdir görür ve değerlenir. İşte o zaman bir veteriner hekim asgari alıcağı ücretin çok çok altında ücretle çalışmaz. Karalanmaz saygınlık kazanır.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
geçmek için caydırıcı cezalar verilmelidir. İnsanlar eğilmelidir. Gerek sosyal medya yardımıyla gerekse belediye, tarım müdürlükleri, orman su işleri gibi devlet kurumlarının desteğiyle vatandaşlarımıza hayvan psikolojisi ve nasıl bakarız, eğitirizi öğretmeliyiz. Bir çok problemi bu şekilde çözeceğimize ve sevgiyle geleceğe bakan bir nesili kazandıracağımıza inanıyorum.
Bu ülkenin hem tarıma hemde hayvancılığa ihtiyacı var. Yani Veteriner Hekimlere ihtiyacı var. Veteriner hekimlerinize sahip çıkın. Önceden kaymakamı olmayan bir ilçede geçici kaymakam olarak görev yapan veteriner hekimler şimdi maalesef ki... Çalışmak, şifa dağıtmak bizi yormaz. Biz ameliyata girip çıktıktan sonra biran önce iyileşip koşturmasını bekleriz hastamızın. İyi olduğunda mutlu olur ve mutluluk gözyaşları dökeriz. Gece gündüz çalışırız. Yeter ki canlar iyi olsun. Bizim can dostlarına ihtiyacımız var. Onlarında bize. Birlik ve beraberlik içerisinde hem bu mesleği hemde canların daha refah düzeyi yüksek bir hayat içerisinde yaşamasını sağlarız. Haydi hekimimize ve canlarımıza sahip çıkalım….
83
Nolucak bu mesleğin hali diye düşünürsek benim düşüncem her şey düzelicek demek doğru değil. Çok yol katetmemiz lazım. Veteriner Hekimlik mesleğini seviyorum. Beş yıl zorlu eğitim hayatı, sonunda sokak hayvanları kliniğinde çalışmak ve başarılı bir şekilde devam etmek hayvanların iyileştiğini görmek beni en çok mutlu eden duygulardan biridir. Veteriner Hekimlik sadece işin değil hayatındır. Hayat dolu bir meslektir. Zorluklar yaşıyormuyum ? çok fazla. Sokak hayvanları kliniği hayatımda yaşadığım ve sevdiğim en güzel kliniklerden biridir. Sokak hayvanları denince Hasan T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
LAZER Light Amplification by Stimulated Emission of Radiation
“Light Amplification by Stimulated Emission of Radiation”ın kısaltılmış biçim olan “laser” in Türkçe hali de var elbet “çok yoğun, çok güçlü ışık parıltıları oluşturan ışık kaynağı”.
T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
DİŞ HEKİMİ
84
Artık insanlar lazerden gerçek fayda bekliyordu, en azından ışın kılıcının minyatürü bir lazer bıçağı ile ekmeği hem dilimlemek hem de aynı anda kızartabilmek mümkün olmalıydı. Bu
oldu mu bilmiyorum ama lazer cihazlarının üretim maliyetinin düşmesi boyutlarının farklılaşması hızla her alanda yaşamımıza girmesine neden oldu. Tıptan otomotive, estetikten mühendisliğe, göz ameliyatlarından statlarda kalecinin gözüne tutmaya yaşamın her alanına girdi, kedi videolarının vazgeçilmezi bile oldu. Diş hekimliğinin kullanımına girmesi de elbette çok uzun sürmedi. Ama bir türlü beklenen mucize sağlanamadı. Önce özellikle dişeti cerrahisinde elektro kotere alternatif oldu ama alternatif olarak kaldı (Elektro Koter ameliyatlarda dokuyu yakarak kesme ve birleştirme işlemi yapan bir cihazdır). Dişte çürüğü temizleyecek, kesim yapabilecek, kemik cerrahisinde kullanılabilecek lazer cihazları var artık ama hala istenildiği verimde olmadığı gibi maliyetleri de inanılmaz yüksek. O yüzden de bir klinikte doğrudan çoklu tedavide kullanılan lazer görmeniz pek de mümkün değil. Genelde yaygın olarak, bildiğiniz halojen yada led ampul kullanan cihazlar yerine daha güçlü bir ışık kaynağı olarak işlem süresi kısalsın diye -komposit dolguyu sertleştirmek, diş ağartma yapılırken kullanılan kimyasal jeli aktive etmek için- kullanılıyor. Bu kadar ümitsiz yazdığıma bakmayın
argon, diyote, ng:yag, er:yag, soft, cold lazerlerle diş hekimliğinin neredeyse tüm dallarında tedavi yapılıyor ve bunun muayenehane pratiğinde kolayca kullanılabilmesi için çok ciddi çalışmalar çabalar var ama görünen o ki biraz zamana ihtiyaç var. Hekimlerimiz güncel teknolojiyi takip edip sizlere ulaşılabilir en iyi hizmeti sunmak için çaba gösterecek olsa da siz lazerin büyüsüne kapılıp yüksek beklentilere kapılmayın, aksatmadan günde iki kez dişlerinizi fırçalamayı bırakmayın. Lazer silahınızın ayarı sersemleticide emniyeti kapalı olsun, hoşça kalın.
T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
S
izin yaşamınıza ne zaman girdi bilmem ama ben lazerle Uzay Yolu dizisiyle tanıştım ve elbette silah olarak, lazer tabancası. Geleneksel tabancaya da benzeyen bu silahın iki ayarı vardı, sıklıkla kullanılan sersemletici ve elbette öldürücü. Sonra Uzay 1999 ‘da tamamen farklı tasarımda aslında biraz mobilyacı zımbasına benzeyen lazer tabancası ortalığı kasıp kavurdu. Tasarımı gereği artık lazer tabancası değil de lazer silahı deniyordu ve onun da iki ayarı vardı. İş böyle silahtı toptu olunca lazer yaşamımıza çok da faydalı bir şeymiş gibi girmedi. Geçen zaman maliyetlerin görece düşmesi ile lazerle ilk fiziksel olarak diskolarda oldu – evet disko diye bir şey vardı. Elma kokulu kanserojen olup olmadığını kimsenin umursamadığı yoğun dumanın içinde dolanan yeşil ışıkla herkes coşar eliyle ışığa temas etmeye çalışırdı. Silahtan sonra bu kez de eğlence aracı oldu lazer. Elle sığacak boyuta gelince slayt sopası yerine geçti lazer pointer olarak yurtdışına çıkan hocaların elinde.
85
KÜLTÜR - SANAT
TUANA BALE
“KARLAR ÜLKESİ”
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
İLE DENİZLİ’Yİ SALLADI
86
T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
87
K
uruluşunun 20.yılında yine çok büyük bir prodüksiyonla seyircinin karşısına çıkan TUANA Bale ve Dans Stüdyosu, muhteşem bir sahne dekoru eşliğinde özel tasarım kostümleri ,dansları ve 275 dansçısıyla Egs Kongre ve Kültür Merkezi’nde seyircileri büyüledi . Karlar Ülkesi adlı oyunu başarıyla sergileyen TUANA’lı dansçılar sahne dekoru ve kostümleriyle adeta profesyonel bir bale oyununu sahneye koydular. İzleyicilerin hayranlıkla izleyip ayakta alkışladığı dansların
ardından TUANA Bale yöneticisi Dilek SEMERCİ kapanış konuşmasında “ Bu geceyi gerçekleştirdiğimiz gösterimizde onlarca insanın emeği var, görünen görünmeyen tüm dostlarımıza, ailelerimize, dansçılarımıza, hocalarımıza ve katılan tüm izleyicilere teşekkür ederiz “ dedi. Gecenin sonunda katkı koyan kurum ve kuruluşlar plaketlerini Tavas Kaymakamı Osman VAROL’un elinden aldı. Gece, tüm dansçıların konuklarla birlikte sahneye çıkarak dans etmesiyle sona erdi.
T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
PASVAK GELENEĞİ BOZULMADI 88
37 ÇOCUK İÇİN TOPLU TÖREN
Y
ıl içinde belirlenen 37 aileyi bu güzel merasime davet eden Pasvak Yönetim Kurulu, 6.'sı düzenlenen törende çocuklara değişik hediyeler verdi. Tam bir şenlik havasında gecen sünnet merasimine katılım oldukça yüksekti. Merasim sonrasında Pamukkale Sağlık Eğitim Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Topuz şu açıklamaları yaptı. ''“Bu sene ,yemek verdiğimiz, talebi olan ailelerden tespit ettiğimiz 37 çocuğun sünnet düğününü vakfımız adresinde altıncısını yaptık. Kendi çocuklarımız için yaptığımız düğünler bu toplumun içinde ve göz önünde yapılmaktadır. Her çocuğun sünnet kıyafeti giyerek bir günlüğüne de olsa prens, şehzade, bey, kral olma hakkı vardır. Küçük yüreklere yokluğu anlatmak zordur. Onların hayatlarının kalan kısmanda karşılaşabilecekleri güçlükler karşısında bu toplum bana sahip çıkmıştı, yine çıkabilir umudunu vermek ve yaşatmak gibi bir görevimiz var. Mutluluk bireysel değildir. İçinde yaşadığımız toplum huzurlu olmadığında; bireyler de huzurlu ve dolayısı ile mutlu olamazlar” dedi. Pasvak yönetim kurulu vakfımızı yalnız bırakmayan Denizli Valimiz Hasan Karahan, Denizli Büyükşehir Belediye Başkanımız sayın Osman Zolan, Pamukkale Kaymakamımız Hayrettin Balcıoğlu, Merkezefendi Kaymakamımız Şükrü Görücü, İl Emniyet Müdürümüz Mevlüt Demir, Maddi ve manevi desteklerini esirgemeyen bağışçılarımıza, kısacası herkese teşekkür ederim'' dedi.
T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
90
ANADOLU
ET MANGAL EVİ AÇILDI Anadolu’nun lezzetlerini bir araya getiren Anadolu Et Mangal Evi, düzenlenen tören ile hizmete açıldı. n Binnur OLCAYTÜRKAN Denizli halkına farklı lezzetler ve tatlar sunmak için yola çıkan Anadolu Et Mangal Evi, düzenlenen görkemli bir tören ile açıldı. Açılış törenine AK Parti Denizli Milletvekili Cahit Özkan, CHP Denizli Milletvekili Kazım Arslan, Milli Eğitim Müdürü Mahmut Oğuz, Anadolu Et Mangal Evi Sahipleri Muzaffer Uzun, Savaş Bülbül ve İşletme Müdürü Akın Özyer ve çok sayıda davetli katıldı. Trabzon’nun balığı, Adana’nın kebabı, Van’ın meşhur kahvaltısını Denizli’de Anadolu Et Mangal Evi’nde bir araya getirdiklerini belirten Anadolu Et Mangal Evi Sahibi Muzaffer Uzun, “Denizli’nin lezzet anlayışını değiştirmek için çıktığımız bu yolda ilk adımımızı Denizli’de atmış bulunmaktayız. Amacımız ismimizde olduğu gibi Anadolu’nun farklı lezzetlerini bir araya getirerek Denizli halkının damak tadına sunmak” dedi. STİLL LİFE DERGİSİ olarak bizde hayırlı olsun diyoruz ve bol kazançlar diliyoruz. T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
, Bursa Eğitim şair ve yazar Seyyit Nezir Aydınlık Gazetesi yazarı ve eski aşım. 47 yıl sonra buluştuk Enstitüsü’nden okul arkad yılları yad ettik.
zar ve şair nat Derneği standında ya Cemal Süreyya Kültür Sa dik. arkadaşlarla biraraya gel
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Cemal Ataman ile FUAR TURU
91
ı. tmen iki kitabını imzalad Genç şair Süreyya Aylin Ar
nuştuk. ı ve memleket ahvalini ko lar ap kit ile t na ka rık Kı Mine var artık bende. Tabi imzalı bir kitabı da
belki beşyüz, yazar. İmza kuyruğunda Hasan Ali Toptaş. Denizlili naşsam en vardı. Elimde kitapla ya belki de daha fazla bekley çekilebildim. nlızca selamlayıp fotoğraf Ya i. erd erl ed ç lin m ırı san
Yazar Adnan Binyazar ile koyu bir sohbet gerçekleştirdik.
T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
KÜLTÜR - SANAT
92
AYS SANAT ATÖLYESİ’NDEN
GÖRKEMLİ AÇILIŞ
AYS
Sanat Atölyesi Merkez Bankası’nın arkasında sanatseverlerin hizmetine açıldı. Açılışa çok sayıda sanatsever katıldı. Denizli’nin tanınmış ressamlarından Celal Günaydın’da davetlilerin arasındaydı. Günaydın, ressam Aysun Döner’in başarılı bir sanatçı olduğunu belirtti. Günaydın, “Aysun hanımı genç ressamların öncüsü olarak görüyordum. Başarılı çalışmalara imza atıyor. Denizli her zaman büyük sanatçılar yetiştirmiştir” dedi. Resme meraklı ve yeteneğini geliştirmek isteyen her yaş grubundan kursiyerlerin eğitim alabileceği Ays Sanat Atölyesi’nde çalışanlar için gece kursları da mevcut. Açılış töreninde davetlileri ile yakından ilgilenen ressam Aysun Döner, “Pazar hariç her gün eğitim ve resim çalışmalarımız olacak. Çocuk grubuna özel bir önem veriyoruz. Gece çalışmaları ile çalışan kesime hitap etmek istedik. Çünkü Denizli’de gece çalışması yapan atölye yok. Oysa böyle bir ihtiyaç vardı, biz yaptığımız programla bu ihtiyacı karşılamayı umuyoruz” dedi.
T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
MASAL GİBİ DÜĞÜNLE
DÜNYAEVİNE GİRDİLER
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Özel Efort Ortepedi Tıp Merkezi yönetici Başhemşiresi Seçil Odabaşıoğlu masal gibi bir düğünle dünya evine girdi. Efort Ortepedi Tıp Merkezi’nin sevilen Başhemşiresi Seçil Odabaşıoğlu, Liva Kır düğün salonunda düzenlenen muhteşem bir düğünle, Dentaş Kağıt A.Ş personellerinden Artunç Alptekin ile mutluluğa yelken açtı. Genç çiftler iyi ve kötü günde birbirlerinin yanında olacaklarının ve bir ömrü beraber geçireceklerinin sözünü verirken, genç çiftin mutlulukları gözlerinden okunuyordu. 'Allah herkese mutlu bir yuva kurmayı nasip etsin.' diyen genç çift, "Bizleri bu mutlu günümüzde yalnız bırakmayan tüm akraba ve dostlarımıza teşekkür ediyoruz.” dediler. Bizde STİLL LİFE ailesi olarak bir ömür boyu mutluluklar diliyoruz.
93
T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
Zeliha ŞENGÜL K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
94
Ki tap lık
Diyabet ve Zayıflama Kürleri Dr. Ümit AKTAŞ Hayy Kitap 91 günlük Anti-Diyabet Yaşam Programı ile Tip 2 diyabetten kurtul, insülin direncini yen ve kilo ver! Çok satanlar listesinden inmeyen İlaçsız Yaşam, Bitkisel Kürlerle İlaçsız Tedavi ve Mutluluk Kürleri kitaplarının yazarı Dr. Ümit Aktaş’tan diyabete ve fazla kilolara elveda demek isteyen herkese hediye... Öncelikle size söylenen her şeyi unutarak işe başlayın. Hayat boyu ilaca mahkûm olduğunuzu söylediler. Tip 2 diyabetin iyileşemeyeceğini söylediler. Zayıflamak istiyorsan mutlaka diyetisyene git, dediler. Bunların hepsini unutun. Sizi sağlıklı bir yaşama davet ediyorum. Anahtarı kaybettiğiniz yerde aramanız gerektiğini biliyorsunuz artık. Bu ne demek? Beslenme hataları yüzünden hasta oldunuz, kilo aldınız ve sorunu ancak beslenme modelinizi değiştirerek çözebilirsiniz. Diyabet ve Zayıflama Kürleri ile anti-diyabet beslenme modelinin detaylarını öğreneceksiniz. Diyabet ve kilo kontrolünde büyük önem taşıyan hayati yapıtaşlarını, neler yemeniz, nelerden kaçınmanız gerektiğini
öğreneceksiniz. Bunları yaşamınıza uyarlamaya başladığınızda ise… Kan şekeriniz düzene girecek. İnsülin direnciniz kırılacak. Kilo vereceksiniz. Şeker hastalığının yaptığı tahribatı durduracaksınız. Vücudunuza kendini onarması için ihtiyacı olan besinleri vereceksiniz. Tip 2 diyabetle el ele yürüyen hastalıklarla aranıza mesafe koyacaksınız. Hastalığın sizden çaldığı yaşam enerjiniz geri gelecek. Diyabetle yakından ilişkili olan o depresif ruh halinden kurtulacaksınız.
Sorunlarla Yüzleşmek İlker BAŞBUĞ Kırmızı Kedi Yayınevi İlker Başbuğ, 21. yüzyılın ilk çeyreğinde sorunlarla boğuşan Türkiye’ye analitik bir bakış açısıyla yaklaşıyor ve çözüm arayışlarına odaklanıyor: Türkiye’de eğitim ve öğretim çağdaş bilim esaslarına uygun şekilde mi yönetilmektedir? Eğitim ve öğretim sistemi nasıl olmalıdır? Türkiye’de milli burjuvazi nasıl oluşabilir? Türkiye’nin terörle mücadelesinin uluslararası zeminlerde tartışma konusu haline dönüştürülmesi nasıl önlenebilir? 16 Nisan 2017’de referanduma sunulacak Anayasa değişiklik tekliflerinin ana sorunları nelerdir? Mustafa Kemal Atatürk, milletin şahıslara, kendini unutacak ve kendini kaptıracak kadar bağlanmasına neden karşı çıkıyordu? Türkiye’de sağlıklı T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
sivil-asker ilişkisi nasıl kurulabilir? Türk ordusuna karşı uygulanan komplolar kimler tarafından, nasıl planlandı ve gerçekleştirildi? Kıbrıs’ta adil ve kalıcı çözüme nasıl ulaşılır? Ermeni iddialarına karşı neler yapılabilir? “Ülke sorunlarına duyarlı olmak bir vatandaşlık görevidir. Fakat görev burada bitmemektedir. Sorunları dile getirmek, şikâyet etmek yeterli değildir. Yanıtın bir parçası değilsen, sorunun bir parçasısın demektir.
Osmanlı’yı Öğreniyorum
Kalbimin Ses Telleri Özge UZUN İnkılap Kitabevi “Ben kalbimin ses tellerini aldıramam, aldıramıyorum, aldırmak da istemiyorum… Ki o kalbin sesi çoğunlukla kısılsa da, kırılsa da ve hatta çatlasa da... O sesler çoğu zaman acı bir türkü olup akıyor kalbimden. Olsun! Çünkü o acı türkünün peşi sıra kahkahalar atan, halaya duran seslerim de var benim. Neşeye bulanmış, ha bazen gözyaşı ile yıkanmış ama gülerek söylenen şarkılarım var benim. Bizi daha da güzelleştiren şarkılarımız. Peki ya siz? Kalbinizin ses tellerinden çıkan melodileri duyabiliyor musunuz?”
Özge Uzun yeni kitabı Kalbimin Ses Telleri ile size bir kadını anlatacak. Bu kadın evli de olsa, aşklı ya da aşksız, çocuklu veya çocuksuz, mutlu veya mutsuz da olsa herkesin içinde taşıdığı o hem çoklu hem saklı kimliğiyle, tüm duygularıyla bir bütün olarak var hayatta… Yapmaz, yapamaz, olmaz, olamazlar değil Özge Uzun’un kalbinin ses tellerinden akanlar; olanlar ve yaşananlar sadece… Saklamadan, önyargı cehennemine taş atmaktan korkmadan… Kalbinizin ses telleri titrese de okumaktan korkmayın…
Bir çocuğa, hayatı ve insanları anlatmak zordur. Hele ki yüzyıllara damga vuran köklü tarihimizi. Büyükler için bile karmaşık olan konuları, bir çocuğun anlayabileceği cümlelere dökmek hiç kolay değil. Ama bir yerden başlamamız gerekiyor. Bu kitap öğrenmeye meraklı çocuklar ve nasıl anlatsam diyen büyükler için yazıldı. Bu kitapta: Türklerin tarih boyunca ilim sahibi insanlara büyük değer verdiğini... Osmanlı’nın uzun yıllar dünyanın süper gücü sayıldığını, birçok alanda öncülük ettiğini... Hem korkulan hem de hayranlık uyandıran olduğunu... Dünyanın en önemli müzisyenlerinden Mozart ve Beethoven’ın Osmanlı’nın mehter takımından etkilendiğini ve eserlerinde kullandığını...
Dünyanın ilk sporcu kanununun ve sporcu transferlerinin Osmanlı’ya ait olduğunu... En ateşli derbilerin Osmanlı’da yaşandığını, taraftar padişahların varlığını... Hatta Osmanlı’nın ne yediğini içtiğini... Kahramanlarını, dâhilerini, popüler kişilerini ve daha nice bilgiyi öğreneceksiniz.
Huzursuzluk
Zülfü LİVANELİ Doğan Kitap
İstanbul’un kargaşası içinde sıradan bir yaşam süren İbrahim, çocukluk arkadaşı Hüseyin’in ölüm haberi üzerine doğduğu kadim kent Mardin’e gider. Onun, önce sevdaya sonra ölüme yazılmış, Mardin’de başlayıp Amerika’da sona ermiş hayatını araştırmaya koyulur. Böylece âdeta bir girdabın içine çekilir, tutkuyla ve hırsla gizemli bir kadının peşine düşer. Harese nedir, bilir misin? Develerin çölde çok sevdiği bir diken var. Deve dikeni yedikçe ağzı kanar. Tuzlu kanın tadı dikeninkiyle karışınca bu, devenin daha çok hoşuna gider. Kanadıkça yer, bir türlü kendi kanına doyamaz… Ortadoğu’nun âdeti budur, tarih boyunca birbirini öldürür ama
aslında kendini öldürdüğünü anlamaz. Kendi kanının tadından sarhoş olur. Mardinli Hüseyin ile IŞİD zulmünü misliyle yaşamış Ezidi kızı Meleknaz’ın ve kelamın çocuklarının hikâyesi... Livaneli okuru, sevda ile acının iç içe geçtiği bir Ortadoğu gerçeğiyle buluşturuyor. T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Pelin ÇİFT Genç Destek
95
SİNEMA
Zeliha ŞENGÜL
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
MUMYA
96
9 Haziran 2017 Süre: 1saat 51dk Tür: Fantastik, Macera, Korku Yönetmen: Alex Kurtzman Oyuncular: Tom Cruise, Russell Crowe, Annabelle Wallis İlki 1932 yılında çekildikten sonra beyazperdede kendine hatırı sayılır bir yer edinmeye başlayan mumya hikayeleri, uzun bir aradan sonra, 1999 yılında bu kez Stephen Sommers'ın kamerasıyla yeniden izleyiciyle buluşmuştu. Universal Stüdyoları orijinal “The Mummy”i bir yeniden çevrimle tekrar canlandırma yoluna gitti ve yönetmen olarak Mama (2013) filminin genç yönetmeni Andrés Muschietti'yi seçti. Senaryo koltuğundaki isimler ise Billy Ray (The Hunger Games) ve Jon Spaiths (Prometheus). Sıkıca mühürlenmiş olan antik bir mezar yüzyıllardır unutulmuş bir çölde yatmaktadır. Ancak askeri bir operasyon sonucu keşfedilir ve açılır. Zamansız bir şekilde hayatı elinden alınan antik kraliçenin ruhu da uyanmış olur. Yüzyıllar boyunca büyüyen öfkesiyle günümüze uyanan kraliçe insanlığa boyun eğdirmeye ve kendisine yapılanları ödetmeye kararlıdır.
RECEP İVEDİK 5 23 Haziran 2017 Süre: 1saat 53dk Tür: Komedi Yönetmen Togan Gökbakar Oyuncular: Şahan Gökbakar, Orkan Varan, Deniz Ceylan Recep İvedik serisinin beşinci filmi olan yapımda, Recep bu sefer yanındaki ekiple birlikte yarım kalan önemli bir işi tamamlamak için yollara dökü-
T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
lüyor. Çeşitli spor dallarında profesyonel olarak ter döken genç sporcuları müsabakalara taşımayı görev edinen İvedik, kaş yaparken yine göz çıkartıyor ve Türkiye’yi atletizm, boks, güreş vb. sporlarda temsil etmek İvedik ve ekibine düşüyor! Filmin yönetmenliğini gelenek bozulmadan yine Togan Gökbakar üstlenirken, oyuncu kadrosunda Şahan Gökbakar’a Orkan Varan ve Deniz Ceylan eşlik ediyor.
TRANSFORMERS 5-SON ŞÖVALYE 23 Haziran 2017 Tür: Aksiyon, Bilimkurgu Yönetmen Michael Bay Oyuncular: Mark Wahlberg, Isabela Moner, Anthony Hopkins Son Şövalye, Transformers bu sefer serinin özündeki efsaneleri paramparça etme hedefini taşıyor. İnsanlar ve Transformerlar savaşta, Optimus Prime ise gitmiş. Geleceğimizi kurtarmanın yegane çıkar yolu geçmişin sırlarında ve
Transformerların dünyadaki gizli geçmişinde yatıyor. Dünyayı kurtarma görevi; Cade Yeager Bumblebee; bir İngiliz lordu ve bir Oxford profesöründen oluşan sıra dışı bir birliğe kalıyor. Sevilen fantastik serisi Transformers’ın 5. devam halkası olan Transformers 5: Son Şövalye’nin yönetmen koltuğunda serinin ünlü yönetmeni Michael Bay oturuyor. Filmin başrollerinde bir önceki filmin Cade Yeager’ı Mark Wahlberg, Laura Haddock, Anthony Hopkins, Josh Duhamel ve Santiago Cabrera yer alıyor.
16 Haziran 2017 Süre: 1saat 49dk Tür: Animasyon Yönetmen Brian Fee Oyuncular: Owen Wilson, Larry The Cable Guy, Armie Hammer Pixar’ın sevilen serisi Arabaların 3. devam halkası Arabalar 3’te yönetmen koltuğunda tekrar Brian Fee oturuyor. Şimşek McQueen’in yeni maceralarını göreceğimiz filmde sevimli arabayı kendisinden genç ve hızlı arabalar tarafından
KEDİ 9 Haziran 2017 Süre: 1saat 20dk Tür: Belgesel Yönetmen Ceyda Torun Oyuncular: Bülent Üstün Başrollerinde İstanbul sokaklarının sıcak sakinleri olan kedilerin yer aldığı belgeselde, bu küçük dostlarımız yaşadıkları sıkıntılara ışık tutulur. Filmin en dikkat çeken yanlarından biri İstanbul’un en işlek yerlerinden alınan doğal görüntülerden oluşmasıdır. Belgesel, Ceyda Torun imzasını taşımaktadır.
BÜYÜ 2 23 Haziran 2017 Tür: Korku Yönetmen Adnan Güler Oyuncular: Gizem Salkım, Özgül Kavruk, Can Arpacı 2004 yapımı ünlü yerli korku filmi Büyü’nün devam filmi olan yapımda yönetmen koltuğunda Adnan Güler oturuyor. Filmin senaryosu ise Şafak Güçlü ve Servet Aksoy’un kaleminden çıkma. Filmin yapımcılığını ise Aksoy Film üstleniyor.
bozguna uğratılmış olarak görüyoruz. Şimşek pistlere geri dönmenin hayalini kurup kenara itildiğine içerlerken bir anda #95’in işinin henüz bitmediğini kanıtlamaya karar veriyor. Hevesli genç yarış teknisyeni Cruz Ramirez’in yardımına, kazanmak için bir plana, merhum Hudson Hornet’in verdiği ilhama ve birkaç beklenmedik numaraya ihtiyacı olan arabamız Piston Kupasının en büyük yarışında boy göstermeye hazırlanıyor.
MAYMUNLAR CEHENNEMİ-SAVAŞ 14 Temmuz 2017 Tür: Bilimkurgu, Aksiyon, Macera Yönetmen Matt Reeves Oyuncular: Andy Serkis, Woody Harrelson, Judy Greer Gişe hiti serinin son halkası In War for the Planet of the Apes filminde Sezar ve onun takipçileri insanlarla acımasız bir savaşta karşı karşıya gelirler. Fakat tüm inancına ve hırsına rağmen Sezar’ın ordusu büyük kayıplar verir. Kendisini ordusuna ve halkına karşı sorumlu hisseden Sezar, Colonel ile birebirde yüzleşmek için yola koyulur. Şimdi iki ırkın da geleceğinin kaderi bu yüzleşmeye bağlıdır. 2011 yılında Rise of the Planet Apes filmiyle yeniden başlatılan seriye, 2014 yılında vizyona giren Dawn of the Planet of the Apes filmiyle devam edilmişti. Filmin senaryo ve yönetmenliğini bir kez daha Matt Reeves üstlenirken, senaryoda ona ikinci filmden Mark Bomback eşlik ediyor. Kadroda yer alan başlıca isimlerse Andy Serkis, Woody Harrelson, Steve Zahn, Terry Notary ve Karin Konoval.
T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
ARABALAR 3
97
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
aşk hayatı için uygun bir ay. Koçun çiftler evinde bulunan Jupiter aşk gezegeni Venüsle ve çiftler evinin yöneticisiyle güzel bir üçgen oluşturacak. Yolunuzda hâla bazı engeller olsa da, şans sizin tarafınızda olacak ve size mutlu birliktelikler, ilişkiniz boyunca size yardım edecek düşünce alışverişi, romantik yürüyüşler veya sizi mutlu kılacak diğer olaylar getirecek. Arabuluculuk, anlaşmalar, ortaklıklar veya işbirlikleri için uygun zaman. Sadece sabırlı olmalı ve kararlarınızın sonuçlarını düzgün hesaplamalısınız.
Gönül işleri biraz gergin olacak. Bu tartışmaların konusu çeşitli olabilir, fakat genelde parayla, çalışmayla, sorumlulukların paylaşımı, ebeveynler veya diğer akrabaların sahip oldukları mal varlıklarıyla ilgili olacaktır. Bu dönemde diğerlerine yapacağınız iğneleyici yorumlar, yerinde olmayan tutum ve sabırsızlığınız da işleri zorlaştıracak.
Aşk ve çiftler gezegeni Venüs’ün İkizler burcunda olması dolayısıyla, Temmuz 2017 İkizler burcu için en güzel aylardan biri olacak. Venüs’ ün burcunuzda bulunması bu dönemi güzel yapmaya yeterli. Özel şeylerin gerçekleşeceği özel haftalar yaşanacak. Tatil, hobiler ve eğlence için mükemmel bir dönem. Sağlık problemlerinizi hafife almayın.
98
Mars sizi fethetmeye yönlendiriyor, fakat kontrol edilmezse dikkatsizliğe, agresifliğe veya çatışmaya yol açabilir. Tutkularınızı kontrol etmek ve yönlendirmek konusunda dikkatli olmalısınız ki, istenmeyen durumlarla sonuçlanmasın. Gizli aşklar, duygusal bağımlılık, hayal kırıklıkları görünüyor. Kariyer anlamında çok aktif bir ay olacak, Canlı ve enerji dolu bir ay geçireceksiniz.
Bu ay romantizmin kanatlarıyla uçmak ve olaylara daha gerçekçi bir açıdan bakmak gibi iki farklı yönlerin mücadelesini getirecek. Bu ay bazı şeyleri toparlamaya ve değerlendirmeler yapmaya uygun bir ay. İşleriniz finansal açıdan gelişiyor. Bu daha fazla dinlenmeniz ve sağlığınıza dikkat etmeniz gereken bir dönem.
İlişkiniz bu dönemde belirli baskılardan geçecek. Fakat aynı zamanda kaydadeğer bir şeye ulaşacağınızı öngörüyor. İlişkiniz resmi hale gelecek, çiftlerin psikolojik ve maddi rahatlamasına etki edecek profesyonel başarı kazanacak veya bu türden başka olaylar gerçekleşecek. Sağlığınızı ciddiye alın! Kendinize iyi bakmalı, size zarar verdiğini düşündüğünüz şeylerden uzak durmalı, hastalıklarınızı ciddiye almalı (eğer varsa) ve vücudunuzdaki herhangi bir problemi hafife almamalısınız. T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
Duygusal açıdan güzel bir döneme giriyorsunuz. Yeni ilişkilere başlayabileceğiniz bir dönem. Bu dönemde duygusal zeka veya çiftlerin psikolojisiyle ilgili bir kitap okumanız iyi gelecektir. Siz önsezilerinizi kaliteli bilgiyle birleştirmekten zevk alacaksınız. Bu iş hayatınıza olumlu yansıyacak. Fazla çalışacak ve enerjili olacaksınız buda verimi getirecek. Formunuz ve kondisyonunuz iyi değil, hatta büyük ve güçlü olduğunuzu düşünseniz bile bunu aklınızda tutun. Her zamanki dayanıklılığınıza sahip değilsiniz. Yaralanmalara dikkat.
Aşk gezegeni Venüs Yay burcunun çiftler evinden geçecek, böylece mutluluk yakın. Güzel birşeyler olacak. Ruhunuza, aşkınıza ve beraber yaşama iyi gelen bir şey yaşanacak. Yay burçları için bu ayın önemli finansal anlamı olacaktır. Düşünmeden harcama yapmayın! Zaten var olan problemleriniz daha çok belirginleşecek ve beklenmedik kriz veya kazalar riski mevcuttur. Moraliniz de yara alacak. Son on günde genel durumunuz iyileşecektir.
Bu ay Oğlaklar tüm enerjileri, inisiyatifleri ve hareketleri sevdikleri kişiye yönelecek. Ekstra enerjinizi harcamanın en iyi yolu ortak amaçlar doğrultusunda sevgilinizle beraber hareket etmek. Bu ay çok ta rahat bir dönem değil: o stres ve ani değişiklikler veya karmaşık durumlar getiriyor. Finansal olarak işler yeni bir evreye girecek, özellikle son on günde bu daha bariz görünecek. Oğlağın hastalıklar evinin yöneticisi de kötü pozisyonda, bu yüzden tatsızlıklar da yaşanabilir. Kendinize iyi bakın, gardınızı düşürmeyin!
Temmuz 2017 boyunca Merkürün Kova’nın ilişkiler evinde bulunmasıyla uyarıcı konuşmalar, yeni düşünceler veya ilginç konular aracıyla siz flört yapmakta ve hatta baştan çıkarmada çok başarılı olacaksınız. Sizin sadece sivri zekalı ve güzel konuşan birine karşı hisleriniz olacaktır. Ortaklıklar ve işbirlikleri yaşanacak bir dönem. Pratik yolla anlaşmalı ve parayla ilgili tüm anlaşma şartlarını incelemelisiniz. Akut acılı, iltihaplı hastalıklar ve kazalar olabilir. Dikkatli olun!
Balıklar için bu ay romantik tutku ve hareket ayı. Aşk en az beklenilen anda, aniden alev gibi ortaya çıkabilir. Bu tür aşk büyük yangınlar oluşturabilir, her türlü problem yaratabilir ve düşüncesiz hareketler ortaya çıkarabilir. Fakat mücadeleler bittikten sonra sakince devam edecektir. İş hayatınızda her şey yolunda. Yatırımlar yapabilirsiniz. Enerji dolu bir aya giriyorsunuz. Bu yüzden spor faaliyetlerinde başarılı olabilirsiniz.
T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Bu ay boyunca siz duygusal olmaya meyilli olmayacaksınız. Terazinin çiftler evinin yöneticisi Mars açık duygular ve acemi aşk yerine statü, prestij, ün gibi şeylere daha çok önem verecek. Çiftlerin beraber kültürel, ruhsal veya coğrafi dünyanı daha fazla tanımaya çalıştığı ilişkiler için de uygun bir ay. Yurtdışından birileriyle uzak mesafeli ilişkiler başlatmanız da mümkün. Finansal getirileriniz profesyonel karar ve hareketlerinize tümüyle bağlı. Aşırılıklardan ve risklerden uzak durmalı ve sağlığınıza dikkat etmelisiniz.
99
mehmet selçuk
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
s a r ı m s ı c a k /
100
VAKIF EMEKLİLİK 5. “Sarı Kareler” Ulusal Fotoğraf Yarışması “Sergileme-Dijital” ödülü
T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7