EDİTÖRDEN…
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Sonbaharın dinginliği ruhumuza işlesin! eğerli Still Life okuyucularımız, yeni sayımızla tekrar birlikteyiz. Tempolu geçen yaz mevsiminin ardından, zamanın kendi ritmine kapılıp giden mevsimler hızla değişti ve takvimler melankolinin mevsimini gösterir oldu. İlkbaharın enerjisiyle içimiz çiçek açtı, yazın sıcaklarıyla bunaldık. Ülkemizin hızla değişen gündemine ayak uydurmakta da zaman zaman zorlandık. Bir tatili elbette hak etmiştik ki, Kurman Bayramı tatili imdadımıza yetişti. Kimimiz deniz, kum, güneş üçlüsünden vazgeçemedik, kimimiz gözlerden uzak ruhumuzu dinlendirdik. Aile büyüklerini de unutmadık elbette.
4
Tatil bitti, şimdi valizleri toplayıp (güzel anılarla birlikte) evlerimize, ofislerimize ve elbette okullarımıza dönme vaktidir artık. Bizler Still Life ailesi olarak, sizler için yine dopdolu bir sayı hazırladık. Özenle hazırladığımız yeni sayımızda şehrimizin nabzını tutmaya devam ediyoruz.
Binnur OLCAYTÜRKAN @binnur.olcayturkan
Bu sayımızda yine, birbirinden değerli yazarlarımız Cemal Ataman, Emine Supçin ve Emrah Varol keyifle okuyacağınız yazılar kaleme aldılar. Baro Başkanımız Sayın Müjdat İlhan, 2016-2017 yılının bir değerlendirmesini yaptı. Stil danışmanımız Nilüfer Bayrak sonbahar-kış trendleri hakkında bilgi sahibi olmamızı sağladı. Diş Hekimi Hamdi Özdemir, Lamina Porselen hakkında bilinmeyenlerden bahsetti. 8 asırdır devam eden Çal Koyun Atlatma Festivali’nden renkli görüntüler sayfalarımızı süsledi. Denizli’de iz bırakan değerli ressamımız Emin Güler’in Bodrum’da açtığı resim sergisine yolumuz düştü. Keyifle okuyacağınızı tahmin ettiğimiz yeni sayımızda ayrıca; Denizli’de çekilen ilk korku filmi Semur-Şeytanın Kabilesi başta olmak üzere, edebiyatımızın dev çınarları, kitap ve sinema önerilerimiz de yer alıyor. Ve elbette iki yıl önce kaybettiğimiz meslektaşlarımız İlyas Haytan ve Alperen Ersoy… Acıları hala taptaze içimizde… Haber peşinde koşarken, hayatlarının baharında, sevdiklerini geride bırakarak aramızdan ayrılmalarının üzerinden tam iki yıl geçti. Bu vesileyle meslektaşlarımızı rahmetle anıyor; aile ve sevenlerine tekrar başsağlığı diliyoruz. Sevgiyle kalın…
İŞLETMELERE YILDIZ SİGORTA GÜVENCESİ... Firmanızda güvenle ve huzurla çalışmak sigorta yaptırmakla mümkündür. EN KAPSAMLI İŞYERİ VE KONUT SİGORTALARINIZ İÇİN YILDIZ SİGORTA 7/24 YANINIZDA...
İÇİNDEKİLER
EYLÜL - EKİM 2017 İmtiyaz Sahibi Binnur OLCAYTÜRKAN
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Burak KUTLUĞ
6
18 OMUZ AĞRISI nedenleri nelerdir?
20 BAŞKAN İLHAN 2016-2017 YILLARINI DEĞERLENDİRDİ
Editör Binnur OLCAYTÜRKAN Haberler Zeliha Şengül Pazarlama Burak KUTLUĞ Katkıda Bulunanlar Cemal Ataman Emine Supçin Emrah Varol Hamit Tekkanat Ümit Bilgiç Seçil Alptekin Mimar Halit Coza Opr. Dr. Ersen Çelikbaş Diş Hekimi Hamdi Özdemir Nilüfer Bayrak Süleyman Yalçın Mithat Yalçınkaya Hukuk Danışmanı Av. Evrim BAŞEREN
24 KALİFİYE ELEMANIN ADRESİ DTO
Kapak ve Sayfa Tasarım Burak KUTLUĞ Adres Denizli Grup Gaz. Mat. ve Medya San. Tic. Ltd. Şti. Çaybaşı Mah. 1582 Telefon: 0 258 265 59 99
BASIM YERİ Gülermat Matbaacılık 5619 Sok. No:6 Meriç Mh. Çamdibi - Bornova - IZMIR Tel: 0232 433 61 33 www.gulermat.com Still Life Dergisi basın yayın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir. Köşe yazılarının sorumluluğu yazarına aittir. Still Life Dergisi basın yayın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir.
31 DENİB’TEN TÜRKİYE ALMANYA İLİŞKİLERİNE BAKIŞ
38 YOLU SEVGİDEN GEÇENLERLE ELBET BİRGÜN BULUŞURUZ
42
EL HALISI KALİTESİNDE MAKİNA HALISI ELEXUS
48
ŞEHİTLER’E İTHAF EDİLDİ
KOYUN ATLATMA FESTİVALİ
SANCILI HAŞHAŞ / Emin Güler
54 SONBAHAR-KIŞ TRENDLERİ / Nilüfer Bayrak
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
DÜNYACA ÜNLÜ YILDIZ OTILIA BULDAN’DA
48
7
34
58 MARIANA ÇUKURU
66 İNSAN ELİYLE 10 FELAKET
76 SİZE ÖZEL TASARIMLAR E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
210X297mm / 3mm Bıçak / CMYK
SALTAK - AKKONAK - SIRAKAPILAR - MEHMETÇİK
w w w. p e k d e m i r g i d a . c o m
Cemal Ataman
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
YOL ARKADAŞI
10
“Servis aracı doldu, ikinci araca binin” dediler. Belki iyi olmuştu aracın dolduğu. Ön koltuklar boştu ve önde yolculuk yapmayı severdi. 22. 20 uçağı için üç saat önce düşmüştü yollara. Havaalanına vardığında özel şirketin görevlileri, sadece sırt çantası olduğu için, kuyruğa girmeden yer alabileceğini söylediler. Kimlik numarasını verdiğinde görevli kadın: Sizin uçuşunuz görünmüyor. Uçuş bilgilerinizi alabilir miyim? Dediğinde, gerekli bilgileri mesajlara bakarak verdi. “Sizin uçağınız sabah 6. 30’da kalkmış efendim” dedi görevli kadın. Ne yapacağını şaşırdı. Gitmeliydi bu gün mutlaka. Başka uçuşlar aradı. Her şirketten, ” Bu gün oraya uçuşumuz yok. ” Cevabını aldı. Gidiş-dönüş aldığı biletin gidiş saati kalmıştı aklında. Karayolunu denemeliydi. Havaalanından çıkıp soruşturunca, o yöne giden bir otobüs şirketinin yakın olduğunu öğrendi. Taksi onu on dakika bile gitmeden ulaştırdı oraya. Biletini almış, hafif bir şeyler atıştırmıştı. İçerisi sıcaktı. Dışarıya çıktı. Otobüsün gelmesine ya da hareketine bir saatten fazla zaman vardı. Güneş ufukta batmış, kızıllığı ufuk çizgisini ve üstündeki bulutları etkilemiş, çok güzel bir görünüm oluşturmuştu. Az ilerde bir bank vardı. Gidip oraya oturdu. Az sonra, elindeki telefonla kavga eder gibi konuşan bir kadın gelip yanına oturdu. Başıyla hafif bir selam verdi. İster istemez duyuyordu konuştuklarını. Bir havayolu yetkilisiyle konuşuyor, derdini anlatmaya çalışıyor, karşıdaki anlamayınca daha çok sinirleniyordu. O da kaçırmıştı uçağını. Kabahat işi savsaklayan görevlideydi… İlginçti doğrusu aynı bankta uçak kaçıran iki kişinin aynı anda bulunması. Konuşma bitince: Bu bank uçak kaçıranlar bankı olmalı” dedi genç adam gülümseyerek. Kadın da bütün öfkesini unutarak gülümsedi: “Siz de mi kaçırdınız uçağınızı?” “Benim uçak sabah erken saatte kaçmış. Bileti gidiş-dönüş almıştım, saatleri karıştırmışım. ” Gülmekten başka yapabilecekleri bir şey yoktu. Babasının rahatsızlığı nedeniyle acele gitmesi gerekiyormuş ama olmamış işte. Bodrum arabasına bilet almış. Tesadüfün bu kadarına da “pes” demek gerek. İkisi de aynı otobüse bilet almışlar. Bu durum bir kez daha gülümsetti onları. Adam tesadüfün bu kadarının, yukarılardan, en yukarılardan ayarlandığını düşündü bir an. Sabah kalkacak uçağa akşam gelmesi, kadının uçağı göz göre göre kaçırması ve aynı otobüs başka türlü açıklanamazdı. “Kader ağlarını örüyor. ” derlerdi ya o gerçekleşiyordu sanki. Otuzlu yaşların ortasında görünüyordu kadın. Uzun boylu sayılırdı. Ne çok kiloluydu ne de zayıf. İlk gördüğünde dikkatini çeken gözleriydi. Gözleri de gözbebekleri de oldukça iriydi. Gözleri herkesinkinden daha parlaktı. Işıl ışıl bakıyordu tüm maviliğiyle. Saçları kızıldı. Ama doğal bir kızıllıktı bu. Kot pantolon ve aynı mavilikte bir gömlek vardı üzerinde. Güzel, çok güzel bir kadındı. Saygınlık uyandıran dalgalar yayıyordu sanki. Ağır çekim bir oyunun oyuncularıyken hızlı bir çekime girmiş gibiydiler. Bu karşılaşma ikisine de iyi gelmişti. Kadın avukatmış. İstanbul’da yaşıyormuş. Konuştular, konuştular. Kadının telefonu çaldı. Telaşla açtı. –Efendim abi. -………. –Abi uçağı kaçırdım. Otobüsle geliyorum. -……. . Abi öğle olmadan orada olurum. -…. – Deme abi ya. Ne zaman? Kadın hıçkırarak ağlamaya başladı. Kötü giden bir şey vardı. Ama neydi? Telefon kapandıktan sonra:-Babam, dedi. Sonunu getiremedi. Adını bile bilmediği kadın hıçkırarak ağlıyordu. Ne yapmalıydı? Kadına
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
yaklaşıp başını göğsüne bastırdı. Teselli etmeye yarayacak cümleler kurmaya çalıştı. Tanısa da tanımasa da böyle bir durumda kimseyi yalnız bırakamazdı. Kadından otobüs biletini istedi. Yazıhanedekilere kendi Muğla biletini Bodrum’a çevirmelerini ve ikisine yanyana koltuk ayarlamalarını söyledi. Gerekli farkı ödedi. Dışarı çıktığında kadın ağlıyordu. Yasemin Yüksel olarak geçmişti bilete adı. Gözyaşlarını silmeye çalışarak, babasının son zamanlarda ağırlaştığını, ama işlerinin çokluğundan gidemediğini, onu son bir kez daha göremediğini, söylerken yeniden hıçkırmaya başladı. “Benim adım Murat. Ben de İstanbul’da yaşıyorum. Muğla’ya gidiyordum. Bileti değiştirdim. Seninle Bodrum’a geleceğim. Yan yana yolculuk yapacağız. Böyle bir durumda düşmanımı bile yalnız bırakamam. İtiraz istemiyorum. ” Dedi. Kadın, şaşkınlıkla ve minnetle baktı ona. Otobüs geldiğinde birlikte bindiler. Cam kenarına oturdu kadın. Bir süre sessiz kalmanın, kadını acısıyla bırakmanın iyi olacağını düşündü adam. İçin için ağlarken uyudu kadın. Uyumak, unutmaktır, diye düşündü adam. Günü yeniden yaşamaya başladı. Evden ayrılışını, servis aracını, uçağı kaçırışını, mini gara gelişini ve karşılaşmalarını düşündü. Kadına sevgiyle baktı. Nekadar masum görünüyordu. Oldukça güzeldi de. Kızdı kendine. Kadın acısıyla uğraşırken, o güzellik düşünüyordu. Bir süre sonra uyandı kadın. Uyanmak, gerçeğe dönmekti. Yeniden ağlamaya başladı. Sonra özür diledi. “Özür dileyecek bir durum yok. ” Dedi adam. Konuştular alçak sesle uzun uzun. Otobüs Bodrum otogarına geldiğinde taksiye bindiler. Evin önü kalabalıktı. Herkese sarılıp, herkesle ağladı kadın. Adamın içinde de bir şeyler sızlamaya başladı. “Keşke daha çok ağlamasa. ” Diye geçirdi içinden. Ortalık biraz durulunca, abisi: “Bu arkadaş kim? Diye sordu. Bu soruyu hiç düşünmemişlerdi. Kadın bir an şaşkınlık geçirdikten sonra: “Kocam, abi biz geçtiğimiz ay evlendik. Yani resmi işleri yaptık. Düğünü sizinle konuşup yapmayı düşündük. ” dedi. Şaşırma sırası adamda ve çevredekilerdeydi şimdi. Murat: “ Böyle bir ortamda tanışmasak daha iyiydi aslında. Affedin artık bizi. ” Diye tamamladı konuşmayı. Bu acılı günde bunun muhasebesi yapılmazdı. Cami, mezarlık, gün bitti. Bir süre sonra yatma vakti geldi. Herkes çok yorgundu. Onlara bir oda verdiler. İlk defa yalnız kalıyorlardı. Yasemin: Kusura bakma, ikimiz de uçağı kaçırmışız, otobüs beklerken karşılaştık. Aldım buraya getirdim diyemezdim. Bundan sonra bir şekilde söyleriz, bir şeyler yaparız. “Evleniriz. ” Dedi Murat. İnanmayan gözlerle baktı Yasemin. Düşündü sonra. Bu adam ona sahip çıkmış, yolunu değiştirmiş, teselli etmiş, buralara kadar getirmişti. İyi adamdı, yakışıklıydı. Daha ne isterdi? Gözleri parladı: ” Neden olmasın? Evlenelim. ” Dedi. En sevdiği adam, babası, giderken yerine birini bırakmıştı sanki. Birbirlerinin gözlerinin içine baktılar derin derin. Fazlası olamazdı. Acının içine gelmişlerdi. Sessiz sedasız evlendiler sonra. Kimseler bilmedi nasıl tanışıp evlendiklerini. Zamanı gelince çocuklarına anlatacaklardı hikayelerini.
E M İ N E S U P Çİ N
KIL-TÜY-YÜN (2) eçen sayıda “Kıl-Tüy-Yün” başlıklı bir yazı dizisine başladığımı ilan etmiş ve günah keçisi olarak ilkin erkeklerin kıllarını masaya yatırmıştım. (Masaya kıl yatırmak mı? Yemeğe kaçar len! Üf, püf püffff!!) Sırada hanımlar ve onların kıl mevzusu var. Fakat tereddüt içindeyim. Çünkü içimdeki ses, “Haydi şu ağda belasından bağırtarak başla!” diyor. Ama sonrasında hanım okurlarım, beni nasıl bağırtırlar diye düşünmeden edemiyorum. Bin ağdaya bedel bir sopa ile karşılaşırmışım. İyisi mi, aklımız başımızdayken aşağılardan vazgeçip, yukarılara tırmanalım. Efenim, biz hanımların saç kılları çok mühimdir. Sırf onlara bakarak, hava durum tahmini gibi, kadının da ruhsal durum tahmini yapılabilir. Örneğin, saç baş dağılmış, her kıl kafasına göre takılır vaziyette ise, o kadının iç dünyası süper demektir. Yok, saçlar yeni boyanmış, şekil yapılmış gıcır bir durum varsa, anlayın ki moral bozuk ama kuyruğu dik tutmak hali içindeyiz. İyi de gelir hani. Dıştan yanmalı motor mübarek! Ruhun ateşleyicisi dışarıdan gelecek. Bir çiçek alan yoksa, kendini çiçek yap, anasını satayım durumu. Saç boyatmanın anlatılacak hiç ilginç bir tarafı yok. Renk konusunda karar verirken, eline tutuşturulan katalogdan gözünü alabildiysen işler kolay. Kuaförün boyayı karıştırır, kafaya boca eder, bin tane sallama çay poşeti geçirilmiş dilek ağacı vaziyetinde beklersin.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
G
12
Yıkanır durulanırsın ama ‘bu saç boyandı’ diye ilan eden, alın diplerinden şakak bitimlerine kadar tenine de geçmiş aynı renkle üç gün dolaşırsın. Ahan da budur boya işi. Saçların hızlı uzuyorsa yandın! İki hafta geçer geçmez, başlar diplerden asıl renk fışkırmaya. Hele ala kırçıl dönemdeysen, o ne çirkin şeydir diplerden çıkan beyazlar!Benim gibi olacaksın, boyatmayacaksın! Bırak beyazlar da görsün dünyayı ayol. Onların hakkı yok mu? Neyse, saç işleri narin, diyelim ve kapatalım konuyu. (Ah, dayak korkusu!) Gelelim kaş bıyık mevzusuna. Allahım! O nasıl bir zulümdür kendimize ettiğimiz! Bıyık ayrı uzar, kaş ayrı. Biri ötekinden önce gelir, öteki berikinden. Canına yandığımın kıl yumağı tiplere güzel görüneceğiz diye, kendimizi kılsız tüysüz lanse etmeye çalışmanın dayanılmaz işkencesi! Uf!.. Sanki erkeğin dişi versiyonu değil de uzaydan başka bir gezegenden gelmiş narin yaratıklarmışız gibi davranışlar filan. Bıraksan pek çoğu erkekler kadar kıllı olabilen tipleriz biz de. Ha bir tek göğüs bölgemizde çıkmaz, onda da östrojen sağ olsun. Kaşlar önce cımbızla azaltılır. Ardından bir ucunu ağzına tutturduğu iple geçer başına kuaför. Gerdir bakalım tenini. Hızlı hareket edebiliyorsa ne âlâ. Yok, eli ağır birine denk geldiysen, her kılın kökünden ayrılırken, önce etinin nasıl bombelenip sonra ne biçim zorlanarak diplerden… ta derinlerden sökülüp geldiğini an be an duyarsın. Canın o biçim
yanar. O biçim can yangısının ardından ince kaşlı dönem kaç gün gider dersiniz? Taş çatlasın bir hafta. Sanki gübrelenmiş bereketli tarladır bu istenmeyen tüy bölgeleri. Pıt pıt başlar çıkmaya. Kadıncağız, iki de bir kuaföre gidemiyorsa yahut da süreyi uzatmak istiyorsa, ilk çıkanları kendi kendine almaya başlar. Şair ne bilsin iç sıkıntıyı, sanır ki çok keyifli: “Bir elinde cımbız, Bir elinde ayna Umurunda mı dünya?” der. Len, ayrık otu gibi çıkan kaştan daha mühim dünya mı var o esnada? Size şiir yazdıran kaşlar, kolay mı keman çalıyor sanıyorsunuz? Bir bilseniz çekilenleri… Hepsini anlıyorum da kollarındaki kılları aldıran hanımları hiç anlamıyorum. İnsan kolundaki tüyü yolar mı kız? Pamuk gibi oluyormuş, öyle diyorlar. Sanki eski Mısır kraliçesi haspam. Cık cık cık… Bitti mi sanıyorsunuz kıl mevzusunu? Bitmedi. Henüz sadece cımbızla üstünden geçtim. İple geçmeyeyim artık. Yeter bu kadar kıl konusu.
MS. SUPÇİN ÇOCUK KULÜBÜ l Birinci yılın sonunda, kurum ortalaması 97’yi yakalamanın haklı gururu ile: l İlköğretim 1’den 8. Sınıfa kadar yoğun İNGILIZCE VE AKADEMIK DESTEK! l Maksimum 10 kişilik, seviye grupları ile özel TEOG çalışmaları! l Hedefimiz, başarısından mutlu olan; mutlu olduğu için başarıyı yakalayan dünya insanları yetiştirmek. Adalet Mah. 10065 Sk. Beyaz İnci Apt. Zemin Kat DENİZLİ E-MAIL: eminesupcin@gmail.com
GSM: (0)541 463 22 33 TEL: (0) 258 408 24 88 E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
Not: Denizli’nin her yerine servis hizmetimiz mevcuttur.
n EMRAH VAROL
Cumhuriyet, ADAM olmaktır!
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
T
14
Saldırıyorlar Atatürk’e. Onun üzerinden de Cumhuriyet’e. Kimisi diliyle saldırıyor, kimisi çekiçle, orakla, tahrayla. Artık seviyeyi o kadar düşürdüler ki Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım’a vardırdılar işi.
arih 28 Ekim 1923. Atatürk, Çankaya Köşkü’nde o herkesin bildiği cümlesini söyledi: ‘Beyler, yarın Cumhuriyet’i ilan edeceğiz’.
Herşey bu cümleyle başladı.Ne zamanki ülke Cumhuriyet ile yönetilmeye başladı, saldırılar da aynı ölçüde başladı. Hem de içeriden. Halbuki Kurtuluş Savaşı’nı bilmiyorlar mıydı bu insanlar. Atacak mermimizin kalmadığı, süngüyle hücum ettiğimiz çatışmalarda nice askerimiz şehit olmamış mıydı? Tekalif-i Milliye emirlerinin dünyada eşi benzeri var mıydı mesela. Mustafa Kemal öyle bir emir vermişti ki Türk Milleti’ne. Herkes iki öküzünden birini ya da iki çorabından birini devlete verecekti. Bitmiş, tükenmiş, har vurup harman savrulmuş bir devletten geriye kalanlarla ayakta kalmaya çalışıyordu. Milletse artık bitmişti. Hastalıklar, çaresizlik, fakirlik Anadolu’yu bitiriyordu. Ama namusuna uzanan eli kırmaya da kararlıydı millet. Ege’nin bir köyünde evinde yalnız yaşayan 16 yaşındaki bir kız çocuğu Yunan askerlerinin köyü yakıp yıktığını gördükten sonra evine döndü. Yunan askerlerin eve girmeye çalıştığını anlayan 16 yaşındakı kız çocuğu, evle birlikte kendini de yakmıştı. Hayatına son vermiş ama namusuna el sürdürmemişti. Böylesine zorlu, böylesine trajedilerin yaşandığı bir dönemin ardından kurulmuştu Cumhuriyet. Devlet yine bizim devletimiz, halk yine bizim halkımızdı. Ancak cahillik başa belaydı. O zaman da belaydı, şimdi de bela. Atatürk’ün dinsizliğinden! tutun da neler neler. Neymiş savaşı Atatürk değil de başka güçler kazanmış. Uydurdukları yalanlara artık akıl da yetişmiyor. Sarıklı bi hoca gökten inip savaş kazanmış mesela. 100 yıldır savaş kaybederken kimse yardım etmiyordu ne zamanki Mustafa Kemal önderliğinde ülke topyekün mücadeleye başladı o zaman başladılar yardım etmeye.
Söyleyecek cümle bulamıyorum bu cahilliğin, geri kafalılığın karşısında. Mustafa Kemal’in ve kurduğu Cumhuriyet’in yanlışları yok muydu? Elbette vardı. Her fani gibi onun da hataları, yanlışları, eksikleri vardı. Ancak Türk Milleti’ne sıfır imkanla yepyeni bir ülke bırakan Mustafa Kemal, eleştiriyi değil önce alkışı, tebriği, duayı hakediyor. Atatürk gibi bir lider 100 yılda bir gelirdi ve o da bu yüzyılda bize gelmişti. Kurduğu Cumhuriyet’in ne demek olduğunu hala anlamayanlara ise hemen yanı başımızdaki ülkelere bakmalarını öneriyorum. Görmüyorlar mı Irak’ı, Yemen’i Suriye’yi, Mısır’ı, Arabistan’ı. Başlarında bir dikatatör. Her gün ölüm kusuyor sokakları. Komşu komşusunu gammazlıyor, ya da sokak ortasında etnik kökeni ya da inancı yüzünden öldürüyor. Cumhuriyet aydınlanmasını yaşamasaydık bizim halimiz de onlar gibi olmayacak mıydı zannediyorsunuz? Okuma yazma oranının yüzde 10’un da altında olduğu, birçok yerde sağlık ocağı, okul, yetişmiş insanın olmadığı bir ülkenin aynı geri kalmışlık, aynı zihniyetle yönetildiğini düşünsenize. Saldırıyorlar Atatürk’e. Onun üzerinden de Cumhuriyet’e. Kimisi diliyle saldırıyor, kimisi çekiçle, orakla, tahrayla. Artık seviyeyi o kadar düşürdüler ki Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım’a vardırdılar işi. Hem de en kahpece cümlelerle. ‘Atatürk’ün manevi kızıyla ilişkisi vardı’ diyecek kadar da pervasızlaştılar. Birileri de Atatürk’ün heykellerine saldırdı. Nasrettin Hoca’nın, Fatih Sultan Mehmet’in heykellerinin de bulunduğu ülkede ‘günah’ diyerek sadece Atatürk’ün heykellerine saldırmalarının amacının Cumhuriyet olduğu çok açık değil mi. Bekledik ki birileri bu olaylara bir iki şey söylesin. Her olayda ağlayanlar, karşısındakine sert cümlelerle bağıranlar, küçük bir açıklamayla olayı adeta ‘sıradan’ laştırdılar. Çok şükür ki Türk Milleti, Ata’sını yürekten seviyor. Bizim için Cumhuriyet, Mete Han’dır, Alparslan’dır, Nasrettin Hoca’dır, Yunus Emre’dir, Karacaoğlan’dır, Osman Bey’dir, Fatih Sultan Mehmet’tir, Aşık Veysel’dir, Rauf Denktaş’tır, Ömer Seyfettin’dir, Ahmet Hulusi Efendi’dir, Alim Yılmaz Yarbay’dır, Arslan Binbaşı’dır, Ömer Halisdemir’dir. Bizim için Cumhuriyet Mustafa Kemal Atatürk’tür. Biz bu Cumhuriyet’i cüzdanlarımızdaki para kadar, memleketteki bahçemizin ederi kadar sevmiyoruz. Bizim için Cumhuriyet yürekten gelen sevgidir. Bizim için Cumhuriyet eşimle, ailemle, arkadaşlarımla bağımsız, kimseye bir şey sormadan özgürce yaşayabilmektir. Mustafa Kemal’i bu ülkeye bahşeden Allah’ıma binlerce şükürler olsun. Velhasıl Cumhuriyet ADAM olmaktır. Adam olmayanların anlayamayacağı !!!
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
GEZİ DELİSİ
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
SEÇİL ALPTEKİN
16
S
ize bu ay, gidip-görüp hayran kaldığım bir yerden bahsedeceğim… Görülmesi gereken kültürel tarihi ve turistik yerleri biraz olsun tanıtmak amaçlı başladığımız bu yazı dizimizde bu ay herkese Prag’dan merhabalar :) Prag’da görüp, sevip gezilmesi gereken ilk baştaki yerimizi tanıtacağım: Prag’da gezilecek yerler sırasında ilk yer ASTRONOMİK SAAT olmalı… Prag’da Old Town ( eski belediye ) meydanında bulunan bu saatin ilginç özellikleri bulunuyor. 15. yy’da yapıldığı tahmin edilen saatin en büyük özelliği: 12 saat diliminin, 12 burcu temsil etmesi. Astronomik Saat’in yapımına dair birçok rivayet bulunmasına rağmen bunların en çok kabul göreni: 15.yy’da saat ustası Hanus tarafından yapıldığı ve bu güzellikte başka bir eser üretememesi için, o devirde çok uygulanan geleneksel kör etme yöntemiyle dönemin kralı tarafından kör edildiği. Ancak Hanus, kendisine yapılan bu haksızlığın intikamını saatin mekanizmasını bozarak almış. Başka büyük bir usta tarafından tamir edilene dek yıllarca çalışmayan saat, birçok kez bozulup tamir edilerek günümüze dek gelmiş. En son 1800’lerde kapsamlı bir tamir-bakımından geçen saat, İkinci Dünya Savaşı’nda Almanlar tarafından tekrar ciddi darbeler almış. Günümüzde de bir bozul, bir tamir işlevini devam ettirmekte.
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
Zaten Old Town meydanına geldiğinizde saatin önünde bir turist kalabalığı görüp merak ediyorsunuz. Her saat başı 1 dk’lık animasyonu ile meraklıları cezbetmekte. 1 dk. boyunca saatin üzerindeki her figürün bir görevi var. Önce bir elinde kum saati tutan figür, ölüm saatine bakar ve diğer eliyle ölüm çanının ipini çeker. Elinde ayna bulunan figür, kibir ve kendini beğenmeyi; iskelet figürü ise ölümü sembolize eder. Saatin sağ yanında, keyfi sembolize eden, mandolin çalan Osmanlı figürü bulunur. Eğlenceyi, zevki sefayı ifade eden Osmanlı figürünün solunda elinde para kesesi tutan cimri bir Yahudi figürü görünür. Yahudi aç gözlülüğü sembolize eder. Yani bunca figür aslında “ HER CAN BİR GÜN ÖLÜMÜ TADACAKTIR” mesajı verse de meydandaki turistler için bir eğlence haline gelmiş gibi. Ne yalan söyleyeyim ben de bir ürperti yapmadı değil :) Bunun üzerine ahşap pencereler açılır, arkadan İsa ve 12 havarisi geçer. Pencereler kapanır ve bir horoz ötüşü ile animasyon sona erer. Saat kulesinin tepesine çıkıp güzel bir Prag manzarasıyla akşamüzerinizi bu meydan da sonlandırabilirsiniz. Gidip görmeniz gereken yerlere başka bir yerden devam edeceğiz, şimdilik sevgiyle bol geziyle kalın. :)
UZM. DR. HÜSEYİN AKCA
OMUZ AĞRISI nedenleri nelerdir? K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Omuz ekleminin büyük hareket kabiliyeti onu hasarlanmaya da açık hale getirir. Omuz ağrısı her yaş grubunda oldukça yaygın bir şikayettir. Çocuklarda ve gençlerde genellikle darbe ve zedelenme benzeri nedenlerden dolayı omuz ağrıları görülürken ilerleyen yaşlarda daha çok yıpranmaya bağlı olarak gelişir.
B
el, boyun ve diz ağrılarından sonra en sık görülen kas iskelet sistemi ağrısıdır. Omuz ağrısının en çok görülen nedeni kaslar, tendonlar ve omuz yapısını oluşturan diğer yumuşak dokulardaki zedelenmelerdir. Bu durum bölgeye alınan darbeler, ters hareketler veya omuza aşırı yük bindiren egzersizler neticesinde oluşur.
18
Omuz ağrıları nadiren vücudun başka bölgesindeki sorunlardan kaynaklı yansıyan ağrı şeklinde karşımıza çıkabilir.
Omuz ağrısının genel nedenleri şunlardır • Tendonlarda sıkışma sendromu • Tendinitler • Donuk omuz • Eklem instabilitesi ve tekrarlayan çıkıklar • Dejenerasyon ve kireçlenme • Artrit (eklem iltihabı) • Avasküler nekroz • Kırıklar • Tümörler Omuzda başka bölgeden kaynaklı yansıyan ağrılar olabilir mi? Omuz ağrıları nadiren vücudun başka bölgesindeki sorunlardan kaynaklı yansıyan ağrı şeklinde karşımıza çıkabilir. Bunlar; • Boyun bölgesindeki rahatsızlıklar • Kalp kaynaklı ağrılar • Nadiren oluşan akciğerin üst kısmından kaynaklı tümörler • Karın içi organlardaki hastalıklarda (diyafram hassasiyetine bağlı) • Polimiyaljia romatika gibi romatizmal hastalıklar • Yumuşak doku romatizmaları Tanıda neler yapılır Omuz ağrıları genelde kol hareketleri
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
ile artar istirahatle geçer. Bazı günlük yaşam hareketleri birden fazla hareketin kombinasyonudur. Dolayısıyla o hareket yapıldığı anda omuzdaki sorun ön plana çıkar. Bu nedenle hastanın şikayetlerini iyice dinlemek ve uygun fizik muayene tanıya gitmede önemlidir. Tanıda görüntüleme de önemlidir. Görüntülemede öncelikle daha kolay ve kısa zamanda yapılan direkt grafiler ile başlanır. İleri tetkik gerekirse bilgisayarlı tomografi, MR (EMAR) görüntüleme ve ultrason gibi tetkikler tanı koymada hekime yardımcıdır ve operasyon kararı ve yapılacak operasyonun şeklini belirlemede de önemlidir. Ne zaman doktora gitmeli Hasta akut travmaya maruz kalmış genç bir sporcu ise en kısa zamanda hekim görmelidir. Bunun dışında • Süregelen ağrısı olan hastalarda • Bir eşyayı kaldırırken zorlanıyorsa • Eklemde deformasyonu gelişmişse • İstirahat ve gece ağrısı çekiyorsa • Omuzda kısıtlılık oluşmuşsa • Eklemde veya kolda şişlik varsa mutlaka bir uzman hekim kontrolünden geçmelidir Omuz eklem hastalıklarında tedaviler Omuz ağrılarının çoğunlukla cerrahi gerektirmeden tedavi edilebilmektedir. • Akut durumlarda mutlaka buz uygulaması
• Kronik ve uzun süreçli durumlarda sıcak uygulama • Hastalığın tanısı konduktan sonra durumuna göre istirahat veya kontrollü egzersiz uygulamaları (egzersizler hem omuz eklem hareketliliğini sağlar ve kısıtlılığın önüne geçer hem de omuz çevresi kasların kuvvetlenmesini sağlayarak omuzdaki tendon kıkırdak ve kapsül gibi omuz eklemini oluşturan yapılar yüklenmeyi azaltır) • Gerekirse omuz askısı • Omuz enjeksiyonları: • Tendon hareketlerini kolaylaştıracak sıvı enjeksiyonları • İnflamasyoınu azaltmak için kortizon enjeksiyonları • Kıkırdak tamiratını sağlamak için PRP ve KÖK HÜCRE enjeksiyonları • Cerrahi gerekmeyen hastalarda fizik tedavi uygulamaları ile hasta önemli ölçüde rahatlayacaktır. Fizik tedavi sayesinde omuz rahatsızlıklarının beraberinde oluşan kısıtlılık ve fonksiyon bozukluklarının da önüne geçilecektir. Bu süreçte ESWT denilen şok dalga tedavileri ve kinezyo bantlama gibi işlemler de iyileşmeye katkı sağlar. Yapılan bu tedavilere cevap vermeyen durumlarda veya kemik tendon ve kıkırdak yapılarda belirgin hasar bulunan hastalarda cerrahi tedavi gereklidir
• Tekrarlayan omuz çıkıkları • Omuz tendonlarında ve eklemdeki kıkırdak yapılarda ileri derecede yırtıklar (Not: bu tür yırtıklar onarılmaz ise ilerde omuz ekleminde ileri derecede dejenerasyon oluşacağından dolayı yapılacak operasyonun şekli değişmekte ve protez uygulanmak zorunda kalınabilmektedir)
• Fizik tedavi ve cerrahi olmayan diğer yöntemler ile ağrısı ve kısıtlılığı geçmeyen hastalar Omuz ağrısının tekrarlamasını önlemek için genel önlemler • Ağrı yoksa eller günde en az bir kez başa, enseye ve sırta konulmalıdır. • Ağrı olan tarafın üzerine yatılmamalıdır. • Otururken kollar bir destek üzerine konulmalıdır. • Kollar sık sık omuz seviyesinden yukarıya kaldırılmamalıdır. • Ağır yük taşınmamalıdır. • Doktorun önerdiği omuz egzersizleri günde 2 kez 10 ar defa tekrarlanmalıdır.
Omuz ağrılarında ne zaman cerrahi gerekir? • Gençlerdeki akut spor yaralanmaları E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Omuz ağrısının en çok görülen nedeni kaslar, tendonlar ve omuz yapısını oluşturan diğer yumuşak dokulardaki zedelenmelerdir. Bu durum bölgeye alınan darbeler, ters hareketler veya omuza aşırı yük bindiren egzersizler neticesinde oluşur.
19
Denizli Barosu Başkanı Sayın Müjdat İlhan, Still Life okuyucuları için, son derece sancılı geçen 20162017 yıllarının genel bir değerlendirmesini yaptı. “Hukuk çatısı çökerse hepimiz altında kalırız” diyen İlhan, kamuoyunu meşgul eden pek çok dava ile ilgili evrensel hukuk normlarına uygun yargılamaların yapılması gerektiğinin altını çizdi.
BARO BAŞKANI
MÜJDAT İLHAN 2016 -2017 YILLARINI DEĞERLENDİRDİ
Ü
lkenin kendi gündemi ve yerel gündemini birlikte değerlendirdiğimizde, yaşadıklarımızın birçoğu hem il genelinde hem de ülke genelinde bize birçok acıyı birlikte yaşattı. En başa dönersek; hukuk üzerinden dizayn çabası içerisinde olan bir kısım hain yapıların, başta Ergenekon, Balyoz ve kamuya mal olmuş birçok davalarda, hukuku kullanarak neler yapabileceklerini görmüştük. Biz bunu o zaman da gayet net ve algıladığımız şekliyle, oldukça saf bir şekilde, anlatmaya çalıştık ama o zaman bunu maalesef, birçok yetkili ve birçok hukuk adamı anlamadı, anlamak istemedi. Ergenekon ve Balyoz yargılamalarını takip eden birkaç baro başkanından biri olarak orada hukukun nasıl örselendiğini, yapılanların yargılama olmadığını, bir hınç ve öç alma çabası olduğunu, yaratılan delillerin bile hukuka aykırı olduğunu beyan ettik ve maalesef sonraki süreçte haklı çıktık. Bu davalarda şu anda tutuklu kimse bile kalmadı ama hayatlarının beş yılını orada geçirenler, hatta oradan çıkamayıp ölenler oldu. Bunun hesabını kimin vereceği de hala meçhuldür. Bu süreç devam edip, hukuku kullanarak, insanların hukuka olan inancını yerle bir ettikten sonra, en son geldiğimiz noktada, maalesef, 15 Temmuz hain darbe girişimi oldu. Buradaki yaratılmak istenen algıda; kendi güçlerinin varlığını hem insanımız üzerinde hem de idarecilerin üzerinde hissettirme çabasıydı. Aslında ellerindeki güçle bir darbe yapıp, hükümet olma şanslarının olmadığını kendileri de biliyordu ama en son tahlilde bir iç savaş çıkartıp; yine ülkenin değerlerini, insanını alt üst etmeyi, kendilerine amaç olarak seçmişlerdi. Şükür ki bunda da başarılı olamadılar. Bizler, henüz darbeyi kimin yaptığını dahi bilmeden, henüz daha özel kuvvetler, Ankara, meclis bombalanmadan; kendi sosyal medya hesaplarımız başta olmak üzere darbeye ve darbenin her türlüsüne karşı olduğumuzu, her zaman hukukun yanında olduğumuzu bizzat açıklayan insanlardan biriyiz. Sorumluluk makamının sorumluluğu da bunu gerektirir; insan olarak, hukukçu olarak yapmamız gereken de buydu. Bunu yaptık. Zaten hayata bakışımız da bunu gerektirir. Hiçbir darbenin hiçbir menfaati, hiçbir zaman, kimseye olmamıştır. Darbeyi yapanlar da dahil. Onu da söyleyeyim. Sonraki süreçte gördük.
Hukuka Güveni Yeniden Tesis Etmeye Çalışıyoruz Şimdi buradaki yargılamaları da takip ediyoruz. Oradaki beyanları da takip ediyoruz. Aktif olarak silahın ucundan tutanları
da; hiç konuyla alakası olmayanları da bir şekilde yargının önüne gönderdik. Ülke olarak şimdi onun yargı eliyle ayıklanmasını bekliyoruz. Maalesef, yargılama sürecindeki tanık beyanlarından, gizli tanık beyanlarından, sanık beyanlarından olayın aslında tam da yansıdığı şekilde olmadığını; farklılıkların olduğunu, farklı amaçlarla hareket edenlerin olduğunu, yani henüz, tozun çökmediğini görüyoruz. Bu da aslında bizim için de büyük sıkıntı. Yargılamayı yapan kürsüdeki hakim, savcı için de sıkıntı. İnanın bir ülkede adalet sisteminin içerisinde, adalet dağıtma görevi olan hakim ve savcıların, mevcut toplamının üçte birine yakını bir kalemde, görevlerinden uzaklaştırılıp; bir kısmı tutuklanıp yargılama süreci başladıysa; zaten hukuk sistemine var olan zayıflamış güveni inancı da ortadan kaldırıyor. O yüzden biz, hem adaleti yeniden tecelli etmeye; hem olmayan hukuka güveni yeniden tesis etmeye
sinde, verdiği tırnak içerisinde söylüyorum hukukçu olarak birçok hukukçuyu ve bizleri de tatmin etmeyen kararlar sonrasında bir referandum süreci yaşadık. Şimdi ise yeni bir hükümet sistemine doğru gidiyoruz. Bir taraftan yeni yasal düzenlemelerle 2019’a hazırlanmamız gerekiyor bir taraftan da siyasi figürlerimiz, yöneticilerimiz başta olmak üzere; birbirini hiç dinlemeyen ve birbirinin söylediklerine sürekli olarak kulağını tıkayan; birbirine karşı ithamları hat safhaya çıkaran bir algı ile, bir anlayışla, yola devam ediyoruz ve aslında bizim şu anda en fazla ihtiyacımız olan; birbirimize olan güvendir, birbirimizi dinlemektir, biz bunu başaramıyorsak bundan sonraki süreci kurgulama konusunda büyük bir sıkıntı yaşayacağız demektir. İnşallah geçmişte, maalesef, haklı çıktığımız noktaların varlığını sizinle paylaştım. Bundan sonraki süreçte haklı çıkmayız diyorum.
Hukuk Sisteminin Desteğe İhtiyacı Var
çalışan bir durumun içerisindeyiz.
Referandum Süreci Toplumu Kamplaştırdı Tabi bunlar devam ederken bir de referandum süreci geçirdik. Toplumun kamplaşmasına sebep olan; aslında verdiğimiz oyun da ne anlama geldiğini bilmeden, yurttaşımızın da büyük bir çoğunluğu sandığa gidip tercihini kullandı. Oradaki belirleyici olarak, yurttaşımızın birçoğu ki, ben, hukukçu meslektaşlarımız için de, kendim için de, öz eleştiri yaptığımda bunu söylüyorum; hukukçular bile hazırlanan metnin içeriği konusunda tam bir izahatta bulunamazken; vatandaşımızdan bunun bize getireceklerini ya da bizden götüreceklerini bilmesini beklememiz mümkün değildi. Çok kısa bir süreç içerisinde komisyondan, sonra olaylı bir genel kurul sürecinden sonra bu vatandaşın önüne gelen bir değişiklikti. Oradan da yine Yüksek Seçim Kurulu’nun, yine süreç içeri-
Bizim bir an önce yargılamalarda şüpheli sıfatıyla yargılananların, yine geçmişte yaşadığımız olumsuzlukları yaşamadan, masumiyet karinesinin varlığını bilerek bu süreci tamamlayıp, bir an önce, kendileri hakkında, hukuka uygun hükümlerin verilmesini sağlamaktır. Hukukçu olarak boynumuzun borcudur bu. Şimdi birçok insan, çeşitli gerekçelerle ihraç edildi, birçok insan tutuklu. Yargı süreçlerinin önü kapandı, idari yargıya başvuru yok, meclis komisyonu kuruldu. Şimdi bir inceleme komisyonu kuruldu, bunlarla ilgili başvurular yapılıyor ki binlerce başvuru var. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ellerindeki dosyaları bu sürecin tamamlanması gerektiğini beyan ederek iade etti Türkiye’ye. Aslında hukuk sisteminin bu anlamda gerçekten büyük bir desteğe ihtiyacı var. Çatısının çökmemesi gerekiyor hukuk sisteminin. Çatısı çöktüğünde hepimiz altında kalacağız. Bunu bir an önce çözmemiz gerekiyor. Bu nedenle yeri geliyor, çok kısa süreli stajlarla kürsüye gelip hakim, savcılık yapmak zorunda kalan meslektaşlarımız oluyor. Onların da yükünü hafifletmemiz gerekiyor.
Siyasiler Yargılama Süreçlerine Müdahale Etmemeli Siyasi iradenin ve siyasetçilerin tamamının, bu yargılama süreçlerine müdahalesini bir an önce azaltmaları gerekiyor. Tabiî ki devletin refleks olarak, kendini savunmak adına alacağı tedbirler vardır. Devlet bu tedbirleri en sert şekilde alır, ama o güvenliği sağladıktan sonra da olayı tamamen bağımsız ve tarafsız, kürsü dokunulmazlığının varlığına E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Birçok Acıyı Birlikte Yaşadık
21
laşıyoruz. Bununda herkes tarafından böyle kabul edilmesi gerektiğine inanıyorum.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Kendini İfade Edemeyen İnsandan Pozitif Katkı Bekleyemeyiz
22
emin olan yargıçlara teslim etmek zorunluluğu vardır. Şu anda bütün beklenti de budur.
Sorunlarımızı Empati Yaparak, Konuşarak Çözmeliyiz Ülkemizin içinde yaşadığı her türlü olumsuzluğun, ekonomik ve siyasal çevremizin, komşular olarak baktığımızda ne kadar karışıksa; bunun bize yansıyacağını da düşünerek, biz kendi adımıza, kendi sınırlarımız içerisinde yapmamız gerekenleri bir an önce yapıp, bu çevresel olumsuzlukları da minimize etmemiz gerekiyor. Milyonlarca mülteciyi barındırmak durumundayız. Onların ihtiyaçlarını karşılamak durumundayız. Bir o kadar kendi insanımız var, geçim derdinde olan. Onların geçimlerini sağlamak zorundayız. Eğitim sorunlarımız var. Eğitim politikalarımızın, eğitim camiasına hizmet üreten başta sendikalar olmak üzere, eleştirdiği noktalar var. Bunları empati yapıp, bir birimizi dinleyerek, konuşarak çözmemiz gerekiyor. Eğer bunları yapamazsak bizim bundan sonraki yüzyıla; ülke ve insanımız olarak hazırlanmamız gerçekten zor olacak. Kendi adımıza, olumsuzlukları gidermemizin en büyük amacı da mutlaka karşımızdakini dinlemek olacaktır. Katılıp katılmamak ayrı. Başta algı duvarını kapatarak, kimin ne söylediğinin önemi yok; benim söylediğim doğru dersek, hiçbir zaman doğruya ulaşamayız. Biz Denizli Barosu olarak, bu konuda hassas davranmaya çalışıyoruz. Kamuoyunu bilgilendirmek, meslektaşımızı bilgilendirmek için; her konudaki fikri Denizli Barosu’nda paylaşmak konusunda olanak sağlıyoruz. Başta staj eğitim merkezlerimiz olmak üzere, Denizli Barosu, meslektaşlarımızın katılımı ve kamuoyuna açık seminerler ve söyleşilerle bunu çözmeye çalışıyoruz. Kendi görüşlerimizi de dönem dönem sizler aracılığıyla kamuoyuyla payE Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
Kendi gibi düşünmeyenin terörist ilan edildiği bir ortamda, kimse sağlıklı bir üretim yapamaz, bilimsel sunum yapamaz, kendini ifade edemeyen, kendini ifade etme şansının olmadığını düşünen insandan da pozitif bir katkı beklememiz mümkün değil. Yani insanımızın eğitimini, ekonomisini düşündüğümüz kadar; mutluluğunu da düşünmek zorundayız. Yeni sorunlu nesiller, yeni mutsuz nesiller oluşturmamamız gerekiyor. Biz de kendimize düşeni yapmak zorundayız bu süreçte. Bir hukukçu olarak, avukat olarak, Denizli Barosu’nun sorumluluk makamındaki kişiler olarak, öncelikle fiziki şartlarımızı iyileştirip, fiziki şartlarımızı iyileştirdikten sonra da bu anlamda kamuoyuna, Denizli yereline, adliye teşkilatımıza, adliye personelimize hizmet üretir bir hale geldik. Bugün artık Denizli Barosu hizmet binasında, bakanlığımızdan gelen yazı doğrultusunda, adliye personelinin eğitimlerine hizmet verebilecek, bölge eğitim merkezi olma yolunda ilerleyen bir baroyuz. 1200’e varan sayımızla, mesleğimizi icra etmeye çalışıyoruz. Yaşadığımız sorunlarımızı da ilk ağızdan ilgililere iletme konusunda çaba sarf ediyoruz. Bunu da tabiî ki sizler aracılığıyla yapıyoruz. Biz bunu yapmaya devam edeceğiz.
Olağan Üstü Hali, Olağan Hale Getirmemeliyiz Kanun hükmünde kararname süreçlerini, OHAL’in uzamış olması, terör tehdidinin ortadan kalktıktan sonra, ki olağan üstü hal kanununda bu açıkça yazar, her şeyin normale dönmesinin bir an önce sağlanması gerektiğine inanıyoruz. Adı üstünde, olağan üstü dönemlerde yapılan olağan üstü şeylerin, olağanlaşmamıza bir katkısı olmayacaktır. Bizim bir an önce olağan sürece dönüp, başta yasama tekniğimize de uygun, yasal düzenlemeler yapmamız lazım. Kanun hükmünde kararnamelerle oluşturulan düzenlemelerinde aslında OHAL şartları ortadan kalktıktan sonra, bir anlam ifade etmeyeceğini bir hukukçu olarak beyan etmemizin, bunu da kamuoyuyla paylaşmamızın doğru olduğunu düşünüyorum. Biz, olağanüstü hali, olağan hale getirmiş olmamamız gerekiyor diye düşünüyorum. Bu süreçte herkese görev düşüyor. Siyasi iradeye, muhalefete, yerel yöneticilere, yerel siyasetçilere, sizlere, bizlere, herkese görev düşüyor. O yüzden kimse görevden ve sorumluluktan kaçmamalı. Kimse taşın altına elini sokmaktan korkmamalı. Maalesef, yurttaşımızın en büyük sıkıntısı, acaba ben de bir şeylerle itham edilip, ben de işimden edilir miyim korkusu
yaşıyor. Bu paranoyadan, bu korkudan, bir an önce kurtulmamız lazım. Asıl olan hukukun yeniden tesisidir. Biz hukuku yeniden tesis edemezsek, mahkemedeki kürsü hakimini, karar verirken, ben bu kararı verirsem başıma bir şey gelir mi psikolojisinden uzaklaştıramazsak sağlıklı bir sonuç elde edebileceğimizi düşünmüyorum.
Evrensel Hukuk Normlarına Uygun Yargılama Yapılmalı Bugün toplumun her kesiminden şüphelinin, tutuklu-tutuksuz yargılanması devam ediyor. Bu yargılamaların da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararları; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmeleri’nin maddeleri doğrultusunda; evrensel hukuk normlarına uygun bir şekilde yapılması lazım. Hukukta asıl olan, masumiyet karinesidir. Suçun varlığı tespit edildikten sonra, o kişiyle ilgili hüküm kurulup, karar kesinleştikten sonra, suçluluğu tescillenmiş olur. Ama bizde maalesef son dönemde öyle olmuyor. Başta meslektaşlarınız basın mensupları olmak üzere, doğrudan bir yaftayla kamuoyu oluşturup, sonra da o kişi hakkında bu şaibeleri bir suç duyurusuna dönüştürüp, suç isnat edip, yargılamalar yapılması sağlanıyor. Bu da hiç kimsenin hukuki güvenliğinin olmadığı anlamına gelir ki; bu da ülkede kaosa sebep olur. Yatırımcı yatırım yapmaz, üretici üretim yapamaz, hukukçu hukukçuluğunu yapamaz, gazeteci gazeteciliğini yapamaz. O yüzden bizim doğrudan ithamdan uzaklaşıp, yargı süreçlerini özgür ve bağımsız bırakıp, doğru kararlar alabilmelerini sağlayacak ortamı oluşturmamız lazım. Bu da biraz önce söylediğim gibi kamuoyunu kendi suçlusunu yaratır noktadan uzaklaştırmamız gerekiyor.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
KALİFİYE ELEMANIN ADRESİ
24
enizli Ticaret Odası, sektörlerden gelen talepler doğrultusunda çeşitli kurslar düzenliyor. Bu kapsamda tekstil sektörüne yenilikçi ve tasarımcılar, inşaat sektörüne de ısı, ses ve su yalıtımı konusunda uzman elemanlar yetiştiriliyor. Ayrıca Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (KOSGEB) Denizli Merkez Müdürlüğü ve Çalışma ve İş Kurumu (İŞKUR) işbirliği ile gerçekleştirilen girişimcilik eğitimleri sayesinde ekonomiye yeni işverenler, işletmeler ve istihdam kapıları kazandırılıyor. Denizli Ticaret Odası Başkanı Uğur Erdoğan, “Bir sivil toplum örgütü olarak bizim asli görevimiz, vizyon oluşturmak, ihtiyaçlara cevap verecek projeler üretmektir. Biz de bu noktada yaptığımız araştırmalar ve
D
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
DTO
sektörlerden gelen talepler doğrultusunda ihtiyaç olan sektörlere kalifiye eleman yetiştiriyoruz. Bu noktada sektörlerden gelecek taleplere açığız” dedi.
nem yalıtımı kursları düzenleniyor. Projede, İŞKUR İl Müdürlüğü ve Milli Eğitim Müdürlüğü Halk Eğitimi Merkezi ile de işbirliği yapılıyor.
75 YALITIM UZMANI YETİŞİYOR
Kurs süresince projeye katılan kursiyerlere günlük 20 TL ödeniyor ve sigorta primleri karşılanıyor. Bir ay boyunca devam edecek kursların sonunda 75 uzman yalıtımcının inşaat sektörüne kazandırılması hedefleniyor.
Denizli Ticaret Odası, Avrupa Birliği kaynaklarıyla hazırladığı Öğrenmeyi İnşa Ediyoruz Projesi kapsamında ısı, ses, su ve nem yalıtımı eğitimleri düzenleniyor. Proje kapsamında inşaat sektörüne 75 yalıtım uzmanı kazandırılması hedefleniyor. Denizli Ticaret Odası, geliştirdiği projelerle son dönemde sektörlerin ortak sorunu haline gelen kalifiye eleman sıkıntısını gidermeyi amaçlıyor. Bu doğrultuda Avrupa Birliği kaynaklarının kullanıldığı Öğrenmeyi İnşa Ediyoruz Projesi kapsamında, ısı, ses, su ve
İSTEYİN KURSLAR AÇALIM! Denizli Ticaret Odası Başkanı Uğur Erdoğan, Orhan Abalıoğlu Endüstri Meslek Lisesi’nde devam eden kursları ziyaret ederek bilgi aldı. Birçok sektörün kalifiye eleman açığı olduğunu vurgulayan DTO Başkanı Erdoğan, açtıkları kurslarla bu ihtiyacı karşılamaya çalıştıklarını ifade etti. Erdoğan, “Her plat-
formda yetişmiş eleman sıkıntısı dile getiriliyor. Bu durum hemen her sektörün ortak sorunu haline geldi. Mesleki eğitime biz de Denizli’nin en büyük sivil toplum örgütü olarak katkı sağlamaya gayret ediyoruz. Odamız bünyesinde devam eden Moda Tasarım kursunda tekstil sektörüne uzman tasarımcılar yetiştiriyoruz. Bunun yanı sıra inşaat sektörümüzün bir kolu olan yalıtım alanında da kalifiye eleman yetiştirmek için kurslar açtık. Isı, ses, nem ve su yalıtımı üzerine uzmanları tarafından verilen eğitimlerimizin oldukça verimli geçtiğini görüyorum. Proje paydaşlarımız olan İŞKUR ve Halk Eğitimi Merkezi yetkililerine teşekkür ediyorum. Biz Denizli Ticaret Odası olarak, talep gelmesi durumunda sektörlerimizin yetişmiş eleman ihtiyacını gidermeye yönelik benzer kurslar açmaya hazırız” diye konuştu.
GELECEĞİN TASARIMCILARI MENDERES TEKSTİL’DE enizli Ticaret Odası bünyesindeki Tekstil Yenilik ve Tasarım Merkezi kursiyerleri, Menderes Tekstil’e eğitim amaçlı gezi düzenledi. Kursiyerler, Menderes Tekstil’in AR-GE ve Tasarım Merkezlerinde yetkililerden bilgi aldılar. Kursiyerlere eşlik eden Denizli Ticaret Odası Başkanı Uğur Erdoğan, tekstil sektörünün ihtiyacı olan tasarımcılar yetiştirdiklerini belirterek, “Denizli tekstili, dünya pazarlarında ancak yenilikler ve özgün tasarımlar üreterek rekabet edebilir. Biz de tekstilin bu alandaki ihtiyacını karşılamaya çalışıyoruz” dedi. Denizli’de ilk ve tek olan “Denizli Tekstil Yenilik ve Tasarım Merkezi” tekstil sektörü için tasarımcı yetiştiriyor. Denizli Ticaret Odası bünyesindeki merkezde eğitim alan 30 kursiyer, teorik ve uygulamalı eğitimlerin yanı sıra ihracat ve istihdamı ile ön planda olan firmalara giderek yerinde bilgiler almaya başladı. 6 aylık eğitime tabi tutulacak kursiyerler,
D
Denizli’nin köklü ve büyük firmalarından Menderes Tekstil’in AR-GE ve Tasarım merkezlerindeki çalışmaları inceleme fırsatı yakaladı. Denizli Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Uğur Erdoğan’ın da hazır bulunduğu ziyarette, Menderes Tekstil Genel Müdürü Ali Atlamaz, tasarımcı adaylarına eşlik etti. Atlamaz, AR-GE çalışmalarına önem verdiklerini belirterek, “Günümüzde üretim yapmanın yanı sıra yeniliğe de açık olunması gerekmektedir. Bizler kurum olarak bu kapsamda çalışmalar yürütüyoruz. Denizli Ticaret Odasının da Tekstil Yenilik ve Tasarım Merkezi oluşturması çok yerinde bir karar. Tasarımcı arkadaşlarımızı burada görmekten mutluyuz” dedi. Denizli Ticaret Odası Başkanı Uğur Erdoğan, uluslararası piyasalarda rekabet edebilmek için yenilikler ve özgün tasarımlar üretmek gerektiğini belirterek,
“Kurduğumuz Tekstil Yenilik ve Tasarım Merkezi, Denizli’de tekstil sektörünün bu alandaki ihtiyacını karşılama amacı taşıyor. Kursiyerlerimiz, Odamızın 6. katında bulunan merkezimizde gerek teorik gerekse de uygulamalı eğitimler alıyor. Bu ekibimizi Denizli’de AR-GE ve Yenilik merkezi kuran tekstil firmaları ile de buluşturmaya Menderes Tekstil ile başladık. Bu tür teknik gezilerin ufuk açtığına inanıyoruz. Bu sebeple de gezilerimizi devam ettireceğiz. Bizleri ağırlayan, sıcak ilgi gösteren Menderes Tekstil’e çok teşekkür ediyorum” dedi
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
9 AYDA 735 GİRİŞİMCİ
26
Denizli Ticaret Odasında girişimcilik eğitimini tamamlayan kursiyere, sertifikaları verildi. 2016 yılının Aralık ayından bu yana gerçekleştirilen eğitimlerde, toplam 735 kişi girişimci olarak yetiştirildi. Denizli Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Uğur Erdoğan, Denizli’nin girişimci ruhunun ön planda olduğuna dikkat çekerek, “Eğitim alan kursiyerlerimizden 75 kişi işyeri açtı. Bu bizlere mutluluk vermektedir” dedi.
enizli Ticaret Odası ile KOSGEB Denizli Merkez Müdürlüğü ve İŞKUR işbirliğiyle gerçekleştirilen girişimcilik eğitim programına katılan kursiyerlere sertifikaları, düzenlenen törenle verildi. Denizli Ticaret Odasındaki törene, Denizli Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Uğur Erdoğan’ın yanısıra KOSGEB Denizli Merkez Müdürü Mahmut Oğuz Kılınç ile İŞKUR Müdürü Fatih Işık katıldı.
D
ERDOĞAN: HER İŞYERİ YENİ BİR İSTİHDAM KAPISI Başkan Uğur Erdoğan, yaptığı konuşmada, Denizli’ye yeni girişimciler kazandırdıkları
için mutlu olduklarını belirterek, “Yeni işyeri, yeni istihdam anlamına gelmektedir. Bir kişinin işçiyken işveren konumuna geçmesinin ekonomimiz için çok olumlu etkileri vardır. Bizlerden kurs alıp işyeri açan kişi, yeni işçiler alıp hükümetimizin başlatmış olduğu istihdam seferberliğine ve ekonomimize katkı sağlamış demektir. Bugüne kadar eğitim alanların 75’i kendi işyerini açtı. Bu, ekonominin çarklarının hızlandırılması, yeni istihdam kapılarının açılması anlamına gelmektedir. Sertifika alan kardeşlerimize başarı diliyorum” şeklinde konuştu.
KILINÇ: DTO ÖNEMLİ BİR İŞ YAPIYOR KOSGEB Müdürü Kılınç, Denizli Ticaret Odasının girişimcilik eğitimleri ile önemli bir görev yerine getirdiğini ifade ederek, “KOSGEB, girişimcilerimiz için kolaylaştırmalar yapıyor. Hibe başvuruları ile ilgili ciddi düzenlemeler yapıldı. Çünkü yeni bir işletme, Denizli ve Türkiye’ye katkı demektir. Hibe başvurularında kendi
IŞIK: DENİZLİ’NİN RUHUNDA GİRİŞİMCİLİK VAR İŞKUR Müdürü Fatih Işık ise şöyle konuştu: “Denizli’de insanlar, biraraya gelerek şirket kurmaktadırlar. Yani ilimiz, girişimci ruhu ile ön planda. Sizler de girişimciliğin ilk adımı olan kurslara katılarak bu yolda olduğunuzu gösterdiniz. Sizlere başarılar diliyorum.”
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
hazırlıklarınız önemlidir. İstediğiniz konuda bizlere başvurabilirsiniz. Ülkemizin istihdam seferberliğine girişimcilik kurslarıyla destek veren Denizli Ticaret Odasına çok teşekkür ediyorum” dedi.
27
‘’KOBİBANK DIŞ TİCARET TOPLANTISI’’ GERÇEKLEŞTİRİLDİ
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
T
28
ürkiye Ekonomi Bankası tarafından 9 Ağustos 2017 Çarşamba günü KOBİBANK Dış Ticaret Toplantısı gerçekleştirildi.
Birliğimiz Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen toplantıda TEB Dış Ticaret Merkezlerinden sorumlu Dış Ticaret Uzmanı Berk ARBİL’in güncel durum, ihtiyaçlar, riskin azaltılmasına, likidite sağlamaya, dış ticaretin geliştirilmesine yönelik çözümler, döviz kredileri, Eximbank kredileri, ülke kredileri konularında verdiği bilgilerin ardından, TEB KOBİ Bankacılığı Pazarlama Müdürü Nihal KILINÇOĞLU tarafından KOBİ’lerin gelişimine ve rekabette güçlenmelerine destek vermek amacıyla dış ticaretle ilgili ihtiyaç duyabilecekleri güncel bilgileri içeren “tebledisticaret.com” portalının tanıtımı yapıldı.
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
Portalın nasıl kullanılacağı, içeriği, yeni pazarların nasıl keşfedilebileceği, sektörel raporlarla doğru strateji nasıl belirlenebilir, alternatif kaynaklarla daha fazla potansiyel müşteriye nasıl ulaşılabilir, İthalat-İhracat sürecinde ihtiyacımız olan veriler, Dış Ticaretin Finansmanı, Dış Ticaret Stratejisinin analiz edilebilmesi ve gerekli konularda çözüm önerilerinin alınabilmesini teminen TEB Yurtdışı Satış ve Pazarlama uzmanlarıyla görüşmeler yapılması, ülke/ürün grupları özelinde tüm veri değişiklikleri ve buna bağlı yeni yayınlardan e-postalar vasıtasıyla nasıl haberdar olunabilinir konularında katılımcılar bilgilendirildi. Firmaların genel müdür ve genel müdür yardımcıları, finansman, muhasebe, satış ve pazarlamadan sorumlu elemanlarının yanısıra bankacıların da katıldığı toplantı, başarılı ve keyifli bir şekilde tamamlandı.
ENİB Akademi, 8 Ağustos 2017 Salı günü DENİB Nihat Zeybekci Toplantı Salonu’nda, 10 Ağustos 2017 Perşembe günü de Denizli İhracatçılar Birliği ve Uşak Ticaret ve Sanayi Odası işbirliğiyle Uşak Ticaret ve Sanayi Odası Eğitim Salonu’nda İhracatta Finansal Okuryazarlık - İhracatta Ödeme Yöntemleri Eğitimi’ni gerçekleştirdi. Eğitimde İhracat Eksperi Ümit Osman Yılmaz tarafından İhracat nedir? Bankasız ihracat mümkün mü? Döviz Alım Belgesi, Döviz Satım Belgesi, İhracatta banka seçimi, Banka masrafları, Döviz kredisi, İhracat taahhütdü kapatma, Muvafakatname, İhracatta ödeme yöntemleri, peşin ihracat,
D
mal mukabili ihracat, vesaik mukabili ihracat, Banka ödeme yükümlülüğü, Ödeme yöntemleri ile ilgili Ocak-Mayıs 2017 verileri, Akreditif türleri, Red Clause Letter of Credit, Transferable Letter of Credit, Revolving Letter of Credit, Back-of-Back Letter of Credit, Standby Letter of Credit, Bill of Exchange (Draft)-Poliçe, Promissory Note Senet (Bono) konularında katılımcılar bilgilendirildi. Gerek Denizli’de gerekse Uşak’ta gerçekleştirilen eğitim programına, firmaların ihracat, pazarlama, mali işler, satın alma, lojistik departmanında görev yapan kişiler katıldılar. DENİB AKADEMİ programlarına, 12 Eylül 2017 tarihinde “Aile Şirketlerinde Kurumsallaşma Söyleyişi Programı” ile devam edecektir
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
DENİB AKADEMİ İHRACATTA FİNANSAL OKURYAZARLIK İHRACAATTA ÖDEME YÖNTEMLERİ
29
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
30
Türkiye Almanya İlişkilerine Bakış Süleyman Kocasert TİM Başkan Vekili DENİB Başkanı
T
ürkiye ile Almanya, tarihsel yakınlığa ve dostane ilişkilere sahip iki ülke. Ancak; son aylarda yaşanan gelişmeler hepimizin malumu ve iki ülke arasındaki ilişkiler zorlu bir süreçten geçiyor…
Öncelikle iki ülkenin dış ticaretlerine bakacak olursak; Türkiye ile Almanya’nın çok önemli iki partner ülke olduğunu söyleyebiliriz. Öyle ki, 2016 yılında iki ülkenin dış ticaret hacmi 35 milyar USD’yi geride bırakmış durumda. Geçtiğimiz yıl 14 milyar USD ihracat gerçekleştirdiğimiz Almanya, en çok ihracatımız olan ülke ve genel ihracatımızdan yüzde 10 pay alıyor.
Almanya Seçimleri Yaklaşıyor Bilindiği gibi, 24 Eylül 2017’de Almanya’da genel seçimler gerçekleştirilecek. Merkel Hükümeti, bu seçimler öncesinde bazı muhaliflerin eleştirilerini bertaraf etmek adına sert çıkışlar gösteriyor. Bu durumun altında yatan sebeplerden birinin de muhalefete karşı elini güçlendirmek olabileceğini düşünüyorum. Takınılan tavır biraz da iç siyasete dönük olup, yaklaşan seçimlere ilişkin oluşturdukları politikanın bir parçası olarak değerlendirilse de, bu noktada Türkiye’ye dönük bazı yorum ve tavırlar kabul edilebilirlik sınırlarını fazlasıyla aşıyor. E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
Gümrük Birliği’nin Güncellenmesi Önemli Avrupa Birliği, en önemli dış ticaret ortaklarımızdan biri konumunda. Yıllık ihracatımızın neredeyse yarısını Avrupa Birliği’ne gerçekleştiriyoruz. Ticari ilişkilerimizin bu seviyede olmasında şüphesiz Gümrük Birliği Anlaşması’nın payı oldukça büyük. Ancak; 20 yılı aşkın bir süredir yürürlükte olan bu anlaşmanın güncellenmesi gerekliliğini Türkiye İhracatçılar Meclisi olarak son derece önemsiyoruz. Gümrük Birliği Anlaşması’nın güncellenmesi, hem ülkemiz hem de Avrupa Birliği ekonomisine son derece olumlu katkılar sunacak olup, ülkemizin Avrupa Birliği ile olan ticaretinde bir kaldıraç etkisi göstereceği kanaatindeyim. Ekonomi Bakanımız Sayın Nihat Zeybekci’nin bu konuda gösterdiği çabalar için müteşekkiriz. Avrupa Birliği’nin en büyük ekonomisi olan Almanya ile son dönemde yaşanan tüm gelişmelere rağmen, iki ülkenin karşılıklı paydaşlıkları ve işbirliği de göz önüne alındığında 24 Eylül’deki seçimlerin ardından tekrar normalleşeceğini ve Gümrük Birliği’nin güncellenmesine ilişkin müzakerelerin yeniden başlayacağını ümit ediyoruz. Saygılarımla.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Ağustos ayı ihracatı 224 milyon dolar
DENİB’DEN İHRACAT REKORU! enizli İhracatçılar Birliği tarafından kayda alınan ihracat ağustos ayında 224 milyon USD olarak gerçekleşti. Bu rakam, DENİB’in ilk ihracat rakamlarının açıklandığı 1994 yılından beri ulaşılan en yüksek değer olarak kayıtlara geçti. Ağustos ayında gösterdiğimiz performans hepimiz için bayram hediyesi oldu. Daha önce, en yüksek ihracat değerini 223 milyon USD ile 2013 yılının kasım ayında yakalamıştık... Son iki yıllık süreçte, küresel ekonomideki gerilemenin ve dünya mal ticaretinin daralmasının etkilerini oldukça yakından hissetmiştik. Ancak şunu önemle belirtmek isterim ki; piyasalara hâkim olan ılımlı hava ve dünya ekonomisinin yeniden büyüme yönünde güçlü sinyaller vermesi bundan sonrası için de pozitif senaryoların ve yeni rekorların ipucu niteliğinde…
D
31
tüm ihracatçılarımıza bir kez daha teşekkürlerimizi sunuyoruz. Saygılarımla,
Süleyman Kocasert TİM Başkan Vekili DENİB Başkanı
LOKOMOTİF SEKTÖR TEKSTİL VE KONFEKSİYON
Ağustos ayında yüzde 5 artarak 133 milyon USD olan tekstil ve konfeksiyon ihracatımızın, toplam ihracatımız içindeki payı yaklaşık yüzde 60. Bu sektör içinde pastanın büyük dilimini ise havlu, bornoz, çarşaf ve nevresim grupları oluşturuyor. Bu ürün gruplarının ağustos ayındaki ihracatı 82 milyon USD… Bunun yanı sıra; elektrik, elektronik, madencilik, demir-demir dışı metaller ve gıda sektörlerinde de güçlü ihracat artışları yaşanmaya devam ediyor. İlimizde ihracat yapan sektör çeşitliliğinin artması gelecek adına umut ve cesaret verici. Denizlili ihracatçılar olarak, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da hem var olan pazarlarda etkinliğimizi sürdüreceğimize hem de yeni pazarlarda boy göstererek ülkemiz ekonomisine katkı sunmaya devam edeceğimize inanıyoruz. Ağustos ayında kırdığımız ihracat rekoru için E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
DENİB YÖNETİM KURULU’NDAN ANKARA ZİYARETİ
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Ekonomi Bakanımız Nihat Zeybekci, önceki dönem Denizli Milletvekilimiz ve şu anda Adalet Bakanlığı’nda Bakan yardımcısı olarak görev yapan Sayın Bilal Uçar makamında ziyaret edilerek güncel konular hakkında görüş alışverişinde bulunuldu.
32
enizli İhracatçılar Birliği Yönetim Kurulu üyelerinden oluşan heyet, Süleyman Kocasert başkanlığında 14 Ağustos 2017 Pazartesi günü bir dizi ziyaret için Ankara’daydı. Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, Ekonomi Bakanlığı Müsteşarı İbrahim Şenel, Adalet Bakan Yardımcısı Bilal Uçar ve Dışişleri Bakan Yardımcısı Ahmet Yıldız makamlarında ziyaret edildi. İlk ziyaret Ekonomi Bakanımız Sayın Nihat Zeybekci’ye gerçekleştirildi. Toplantıda Heyet adına konuşan DENİB Başkanı Süleyman Kocasert, DENİB’in Başkanlığını yapmış, ihracatın içinden gelen bir Bakanın 65’inci hükümette yerini korumasından dolayı büyük memnuniyet duyduklarını ifade ederek, bu durumun şehrimiz için çok önemli bir fırsat olduğunun altını çizdi. Denizli’nin bu yılın Temmuz ayında geçen yılın aynı ayına göre ihracatını %39 artırarak 198 milyon dolar; 2017’nin ilk 7 ayında ise %14 artırarak yaklaşık 1,4 milyar dolar ihracat yaptığını belirtti.
D
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
Yatırım teşvikleri ve devlet yardımları konusunda ihracatçıların beklentileri dile getirildi. Ayrıca, başta Maliye bakanı olmak üzere ekonomiyle ilgili diğer Bakanlıkların görev alanına giren konularla ilgili önümüzdeki günlerde Denizli’de değerlendirme toplantısı yapılması konusunda Sayın Bakanımızdan destek talep edilmiştir. Heyet toplantının ardından, Ekonomi Bakanlığı Müsteşarı Sayın İbrahim Şenel’e makamında nezaket ziyaretinde de bulundu. Ekonomi Bakanlığının ardından, önceki dönem Denizli Milletvekilimiz ve şu anda Adalet Bakanlığı’nda Bakan yardımcısı olarak görev yapan Sayın Bilal Uçar makamında ziyaret edilerek güncel konular hakkında görüş alışverişinde bulunuldu. Adalet Bakanlığının ardından yine Denizlili Dı-
şişleri Bakan Yardımcısı Sayın Ahmet Yıldız, makamında heyetimizi kabul etti. Ülkelerle ilişkiler ve ihracatçıların dış pazarlara ilişkin beklentileri değerlendirilerek, yurtdışına çıkışlarda büyük kolaylık sağlayan yeşil pasaport konusundaki memnuniyetimiz ifade edilmiştir. DENİB Heyeti, son derece verimli geçen görüşmelerde, öneri ve beklentilerini iletme fırsatı buldular...
Uluslararası Eğitim Programlarımızla
Fark Yaratıyoruz! Cambridge Uluslararası Orta Öğretim Sertifika Programı
TED - Kanada Uluslararası Öğrenci Değişim Programı
TED Bilim İnsanı Yetiştirme Programı İşletme ve Teknoloji Eğitim Konseyi Programı
TED’li Olmanın Tam Zamanı! Okul Öncesi • İlkokul • Ortaokul • Lise
0 (258) 385 7 385
/teddenizli
ZELİHA ŞENGÜL
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
YAŞAM
KOYUN ATLATMA FESTİVALİ
34
ŞEHİTLER’E İTHAF EDİLDİ al İlçesi’nde, 8 asırdır sürdürülen ve UNESCO’nun Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi’ne aldığı “Koyun Atlatma Festivali” bu yıl terör şehitlerimize ithaf edildi. Çal Belediye Başkanı Fethi Akçan yaptığı açıklamada, bu yıl 843. kez düzenlenen festivalin terör şehitlerine ithaf edildiğini açıkladı. Çal’ın Aşağıseyit Mahallesi’nde bu yıl 843. kez düzenlenen Sudan Koyun Geçirme Yarışları her yıl olduğu gibi bu yıl da renkli görüntülere sahne oldu. Festival şeklinde iki gün yapılan yarışlarda bu yıl terör olayları nedeniyle konserler iptal edildi. Aşağıseyit Mahallesi Büyük Menderes yatağında yapılan yarışa AK Parti Denizli Milletvekili Cahit Özkan, MHP Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan, Çal Kaymakamı Selami Korkutata, Çal Belediye Başkanı Fethi Akçan, MHP Denizli İl Başkanı Cafer Birtürk ve 3 bine yakın kişi katıldı.
Ç
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
ÇOBANLARIN BÜYÜK ÇABASI Yarışlarda Çal, Çivril ve Baklan gibi ilçelerden toplam 49 çoban, “el koyun” adı verilen sürübaşı koçlarıyla birlikte koyun sürüsünü Menderes Nehri’ne atlatarak karşıya geçirmeye çalıştı. Toprak yoldan koyunlarıyla birlikte gelen çobanlar, önce kendileri suya atlayarak koç ve koyunlarının suya atlamasını bekledi. Bazı çobanlar başarılı olurken, bazıları da tüm çabaya rağmen koyunlarını sudan geçiremedi. 8 asır önce bir beyin, kızına aşık olan çobana koştuğu şart olarak, tuz yedirilen koyunların su içmeden nehirden karşıya geçirmesini istemesi efsanesinden yola çıkılarak yapılan yarışlara özellikle fotoğraf sanatçıları büyük ilgi gösterdi. Çok sayıda fotoğraf sanatçısı ve meraklısı nehirden geçen koçların ve çobanların farklı enstantanelerini yakalamaya çalıştı. KONSERLER İPTAL EDİLDİ Sudan koyun geçirme etkinliğinin
843. kez düzenlendiğini söyleyen Çal Belediye Başkanı Fethi Akçan, terör olayları nedeniyle bu etkinlikteki konser organizasyonlarını iptal ettiklerini belirterek, “Bu sene buruk bir kutlama yapıyoruz. Ülkemizde yaşadığımız terör olayları nedeniyle bütün eğlence kısımlarını kaldırdık, geleneğimizi yaşatmak adına bu sene tüm şehitlerimiz için koyunlarımızı sudan atlatıyoruz. İnşallah terör belasından kurtulur normal hayatımıza döneriz. Ülkemizdeki terörü kınıyorum. Bu topraklar üzerinde bir süre emelleri olanlar var. Bir sürü şerefsizler, hainler var. Bu topraklar Türkler’e bırakılacak kadar değersiz değil diyen namussuzlara karşı, bu toprakların Türk toprağı olduğunu, Türk toprağı kalacağını bugünkü festivalimizde anlatıyoruz. Koyunlarımız da tüm şehitlerimiz için atlıyor” dedi. MENDERES’TEKİ KİRLİLİK VE VAHŞİ SULAMA ÖNLENMELİ Menderes Nehri’ndeki kirliliğe ve yaşanan kuraklığa da vurgu yapan Başkan Akçan, “Ülkemizde bir kuraklık var. En fazla etkilenen yerlerden bir tanesi Çal yöresi. Özellikle Işıklı Gölü’nden beslenen Menderes Nehri, Baklan ve Çivril Ovası’ndaki vahşi sulama nedeniyle sularımız yok olma durumunda. Acilen yetkililerimizin bu konuda önlem almasını ve vahşi sulamayı durdurmalarını istiyoruz. Eskiden Menderes Nehri’nde çocuklarımız yüzmeyi öğrenirdi, hatta içme suyunu bile buradan karşılardı. Bugün su çok kirli. Acilen kirlilikle ilgili önlem alınması ve vahşi sulamanın bitirilmesi lazım” şeklinde konuştu. Festival kapsamında en güzel çoban köpeği ve en güzel koyun yarışları da yapıldı.
şart koşar. Çoban istenileni yapar, ancak koyunlar sudan geçer geçmez susuzluktan ölür. Ne var ki bey kızını yine de çobana vermez. Çoban, ölen kara koyunu ile aşık olduğu kıza ağıt yakar. Bu ağıda dayanamayan kız hastalanır ve ölür. Çoban, ömrünü dağlarda kaval çalarak geçirir. Sevdiği kıza ve çok sevdiği kara koyununa türküler ve ağıtlar yakar. Yöre çobanları, hem mesleklerine gösterdikleri saygı ve özeni göstermek için hem de çoban ile bey kızının aşklarını ölümsüzleştirmek için 8 asırdır yapılan bu yarışma ile sürülerini boyayıp süsleyerek, Menderes Nehri’nden karşı kıyıya geçirmektedir. En hızlı geçen sürünün çobanı ise ödüllendirilir. Efsanenin yanı sıra, hayvanların yıkanmasını da amaçlayan gelenek, günümüzde Turizm Bakanlığı bünyesinde, “Aşağıseyit Sudan Koyun Geçirme Festivali” olarak sürdürülmektedir. Her yıl Ağustos ayının sonu veya Eylül ayının başında yapılan festival çeşitli etkinlik ve konserlerle zenginleştirilmektedir. Festival, Türkiye’nin her yerinden ziyaretçinin yanı sıra fotoğraf sanatçılarının da yoğun ilgisini çekmektedir.
35
SUDAN KOYUN GEÇİRME EFSANESİ Çal’da her yıl büyük bir coşkuyla yapılan ve ilçeye çok sayıda ziyaretçinin gelmesine neden olan Koyun Atlatma Festivali’nin 8 asırlık bir geçmişi var. Günümüzde bu etkinlik UNESCO’nun Somut Olmayan Kültürel Miras Listesi’ne de girmiş durumda. Her yıl kutlanan bu festivalin çıkış noktası da hüzünlü bir aşk hikayesine dayanıyor. Efsaneye göre; Karakoyunlu aşiretinden bir çoban, Çal yöresine yerleşir ve bir beyin kızına aşık olur. Bey de çobana, kızını vermek için, “Koyunlarına 3 gün boyunca tuz yedireceksin ve Büyük Menderes Nehri’nden su içilmeden karşıdan karşıya geçireceksin” diye T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
YOLU SEVGİDEN GEÇENLERLE ELBET BİRGÜN BİR YERLERDE BULUŞURUZ
38
‘Mahallemizin En Güzel Abisi’ EMRAH VAROL
İlyas
abi sen gideli 2 yıl olmuş.Öldüğün günü hatırlıyorum oysa. Nasıl sana doğru koştuğumu ve ayaklarımın beni nasıl geriye götürdüğünü. 100 metrelik yolun hayatımın en uzun yolu olduğunu o an anlamıştım. Çok ağladım abi arkandan. Bazen odama kapandım hatıralarımıza bakıp ağladım, bazen mezarına geldim yalnız ağladım. Kimse bilsin istemedim acımı. Ailenin, Nalan ablanın, biricik evladının acısının yanında bizimki acı mıdır ? Ama içimiz acıdı be abi. Sen gittikten sonra ne mi oldu.? Bilmiyorum abi ama sensiz mesleğin bile tadı kalmadı sanki. Yaklaşık 6 ay sonra ben de koptum meslekten. Geldim memlekete açtım dükkanımı. Başköşeye de senin fotoğrafını koydum. Her bakışımda ‘Ölüm var Emrah’ diyorum kendime. Tıpkı senin gibi kalp kırmamaya, güleryüzlü olmaya çalışıyorum. Senin gibi olmak ne mümkün ama çalışıyorum işte be abi. Ölmeden yazmıştın ‘Yolu sevgiden geçenlerle elbet birgün bir yerlerde buluşuruz’ diye. İnanıyorum abi sevgiye, güzelliğe, adalete, vefaya… Acıtsa da gidişin çok şey öğretti öğrenmek isteyene. Bakmasını bilene. Seninle birlikte bir adım daha yaklaştım ölümün acı gerçeğine.
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
Seni çok özleyince aklıma komik anılarımızı getiriyorum abi. Eylemlerdeki halimize, her öğlen kimin yemek ısmarlayacağına falan. Sonra sana çok benzeyen Hüseyin Kağıt’ı açıyorum abi. Seninle de dalgasını geçerdik ya. Onu dinlerken gülmek yerine ağlamak geliyor içimden ama olsun. Yeter ki seni anımsayayım, yeter bu bana. Geçenlerde rüyamda gördüm abi seni. Seni rüyamda gördüğüm için ne kadar mutlu olduğumu anlatamam. Rüyamda da olsa seninle sohbet ettik mesela. Sen yine gülüyor, yine bizi güldürüyordun. Biraz zayıflamışsın ve ne güzel olmuşsun abi. Ama sen mahallemizin en güzel abisi değil miydin zaten.. Bize şu gerçeği bir kez daha anımsattığın için minnettarız abi: ‘’Dünyadan giderken yanınızda götüremeyeceğiniz şeylerle çok da ilgilenmemek lazım.’’ Sen dünyadan giderken bize sevgi, saygı, hoşgörü, güleryüz,vefa, adamlık bıraktın.. Eyvallah abi..Ha bir de SENİ ÇOK AMA ÇOK ÖZLEDİK…
‘Her saniye yaşadığım adamı anlatamıyorum’ NALAN KAYA Herkesin nazarında nam-ı diğer ‘Gülen Adam’.. Ruhunun şahidi olarak söylemeliyim ki aslında kimseyi üzmemek adına içinde kopan fırtınaları, kırgınlıkları, kızgınlıkları,ciddiyetini, çaresizliğini,gözyaşını o kocaman
yüreğinde saklayan ‘GÜÇLÜ ADAM”..Benim nazarımda ise 2005 yılı itibariyle hayatıma doğan sırdaşım,en yakın arkadaşım, sevgilim,ailem, eşim, can yoldaşım, gülen yüzüm, kızımın babası,herşeyim.. Hayatıma girdiği andan itibaren bendeki adı her geçen gün kat kat daha fazla anlamlaşan ADAM.. 2015 yili itibariyle batan güneşim, ölümüm,yürek yangınım, rüyalarım, şarkılarım, anılarım, hayallerim, gözyaşım, kalabalıktaki yalnızlığım,gecelerim,uykusuzluğum,toprak tutan ellerim,son bakışım, sessizliğim, eksikliğim, kazandığım ve kaybettiğim en buyuk hazinem, kaderim.. ilk ve son AŞK’ım olan ADAM..” Ben İlyas’ı başka türlü anlatamıyorum. İçim bin parça. Beraber paylaştığımız nice güzellikler varken, yaptığı esprileri bile hala aklıma geldiğinde güldürebiliyorken. İçimdeki acı tutuyor yüreğimi, dilimi, parmaklarımı.. ‘Her saniye yaşadığım adamı anlatamıyorum’
BETÜL HAYTAN AKGÜL Siz çok sevdiğiniz canınız kanınız olan birinin, internette ‘acı kaybımız mekanı cennet olsun’ yazısı ile acı haberini aldınız mı? Ben aldım. 30 yılım çocukluğum gençliğim, en mutlu anılarım vardı.Hepsi defalarca gözünüzün önüne gelip ağladınız mı ? Aylarca inanamadım kabul etmedim. Anladım ki kabul etmeli. Abimin de dediği gibi hayat devam ediyordu. Anne, babam, eşim, oğlum için ayakta durmam gerekiyordu.Abim gidince hayatımızdaki bayramlar doğum günleri de gitti. Sadece çocuklar için yapılması gereken bir şey haline geldi. Çocukluğumda birlikte top oynayıp ip atla-
Evlendim. En mutlu anımda her dakika eşi Nalan’la beraber birlikteydik.Oğlum doğdu, ben dayı oldum diye apar topar yanıma gelmişti. Saatlerce eve gitmedi. Nalan’a ‘ben kucaklayacağım dayısıyım’ derdi.Nalan ‘ben kucaklıyacağım yengesiyim’ derdi ve atışırlardı. Yarınlardan habersiz planlar yapıp gülüp eğlenirdik. Babamlarda yemek yerken masa yakında küçük gelecek torunlarla sığmayacağız dıye konuşur yenı çocuk hayallerı kurardık. 3-5-10 yıl sonralarımız vardı.Hepsi onunla gitti. Artık hayatımda 3-5 yıl sonrasının hayalini kurmuyorum. Gülmeyi çok sever sürekli şakalar yapardı.1 Nisan gününü unutmazdı. Sürekli anneme telefon açar. Aşağıya in diye şaka yapardı. İlk kez annem 1 Nisan 2014’te şaka yaptı. O da Betül doğum yaptı diye inandırmıştı. İlk kez anneme şaka yapamamıştı.İlyas abim eşim
O günden bu yana kimseye 3-4 gün önceden hediye almıyorum. Mümkün oldukça göreceğim gün hediye alıp vermeye çalışıyorum. Hayatta eminim kimseyi kırmadı. Çünkü kırmamak için herşeyi yapmaya çalışırdı.. Kimseye hayır demek istemezdi.En çok sevdiği kadın hayatındaydı ve kızçesi vardı. Ela Sare’si onun en kıymetlileri ve bize emanetleri vardı. Nice başarılara imza attı. İşine bağlı severek yapardı ve yüzündeki gülümsemeyi asla bırakmazdı. En zor anlarda bile gülerdi İlyas abimi biz ailesı ve eminim onu sevenler ile bir an bile unutmadık ve unutturmayacağız. Kızçesi Ela Sare’nin eksik yanını dolduramayız ama emanetine gözümüz gibi bakacağız. Son yazısında dediği gibi belki bir yerlerde gülen yüzü bize bakıyor ve gülümsüyordur. Bunları yazmak için günlerce uğraştım. İnsan iki kelimeyi bir araya getiriyor da göz yaşlarına o anki duygularına hakim olamıyor. Anne-babamı ayakta tutmak için ben onların yanında ağlayamıyorum. Annem babam hergün ciğerim yanıyor dedikçe bayram günleri gözyaşları süzüldükçe inan canım daha cok acıyor. Onu tarif edilemeyecek duygular ile çokkkk özledim. Allah kimseye canından birinin zamansız acısını yaşatmasın. İlyas abimi biz ailesi unutmadık. Siz sevenleri de unutmadığınız ve unutturmadığınız için hepinize sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Allah sevdiklerinizi korusun.Sizlerden zamansız ayırmasın..
Anılar biriktirmek… OSMAN NURİ BOYACI DGC Başkanı
dığımız evde iki abim top oynarken kırılan vitrin camları gibi kırıldı yarınlarımız. Atatürk Caddesi Oruç Apartmanı giriş katında otururduk. Annem yolun karşısındaki parka geçerken araba çarpmasın diye kapıyı kilitlerdi. Bizde arka balkondan inerdik. Ben 2,5-3 yaşlarında idim. Önce İlyas abim iner sonra büyük abim İbrahim Dursun beni balkondan çıkartırdı. Dursun abim yukarıdan sallar İlyas abim aşağıda basacağım yerlere ayağımı sağlam koymaya calışır indirirdi. İndiğimiz yer tehlikeliydi. Tekstilin çatısına inerdik. Çatısından düşüp yuvarlansak aşağıya 2 kat daha düşebilirdik ama 3 kardeş oradan iner el ele tutuşup o parka giderdik.Liseyi aynı yerde okuduk. İlyas abimin arkadaşlarıyla çıkışta Kınıklı’dan Karaman Mahallesi’ne yaz aylarında yürüyerek gelirdik, eğlenirdik.
Eser’i ne zaman alışveriş merkezinde veya Çınar’da görse ‘Eser 42 numara’ diye takılırdı. En son 23 Eylül’de bir alışveriş merkezinde abimle karşılaştık. Kurban Bayramı arefesiydi. Abim Eser’e yine ‘Eser 42 numara unutma’ dedi. Eser de ‘abi bayram namazında ayarlıyayım’ dedi, güldü. Eser de Ekim de Nalan’ın doğum gününde hediye bakarken, abime de birşey bakalım hep takılıyor 42 numara diye, sürpriz olsun dedi ve 24 ekimde abime hediye aldık. Telefon açtım nerdesin seni görmeye gelelim mi diye.İlçedeyim dedi. 25 ekim aradım. ‘Akşam gelecek misiniz bak 42 numara yokmuş 43 numara bulduk ona göre’ dedim. O da ‘sen bugün sakla abin gelirse kaptırma sakın ben yarın sözüm söz geleceğim’ dedi ve 26 ekim söz verdi, geldi. Ama ne hediyeyi verebidim ne de görebildi.
İki yıl önce 25 Ekim’de gazeteciler olarak meslek hayatımızın en acı haberlerinden birini almıştık. Hepinizin de hatırlayacağı gibi 12 yıl gazetecilik yaptıktan sonra Denizli Büyükşehir Belediyesi Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü’nde çalışmaya başlayan İlyas Haytan, seçim çalışmaları sırasında Sarayköy İlçesi’nin Ahmetli Mahallesi yakınlarında içinde bulunduğu otomobilin sulama kanalına düşmesi sonucu Alperen Ersoy’la birlikte yaşamını yitirmişti. İlyas ve Alperen’in ölümü tüm basın camiasını acıya boğdu. Cenaze töreninde İlyas’ın gençliği, gülen yüzü, candan arkadaşlığı, samimiyeti, esprileri meslektaşlarının gözlerinde damla olup aktı. İlyas ve Alperen’in can verdiği kazanın haberini yazmanın zorluğunu kelimelerle tarif edemem. Hayata neşeli ve pozitif yaklaşımı nedeniyle hepimizin Gülen Adam dediği İlyas Haytan aramızdan ayrılalı neredeyse iki yıl oldu. O’nun gülen yüzünü, hayata pozitif bakışını, şakalarını unutamam. İlyas, Deha Tv ve Deha20 Gazetesi’nde uzun süre spor muhabiri olarak çalıştı. Özellikle Denizlispor’un maçlarında fotoğraf çekmek için indiğimiz E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
‘Son hediyemizi abime veremedik’
39
sahada çok renkli, keyifli anılarımız var. Sık sık çektiğimiz güzel fotoğrafları birbirimize gösterir, maçın gidişi hakkında yorumlar yapardık. İlyas, özellikle Hacı Selamoğlu ile sık sık gol dakikası, maç sonucu, ilk yarı sonucu hakkında iddiaya tutuşur, haklı çıktığında keyfi yüzüne ve kahkahasına taşınırdı. Zaman zaman da
40
işlerin yoğunluğundan, mesleğin zorluklarından, Denizlispor’un geleceğinden konuşurduk. İlyas’la güzel anılar biriktirdik. Şimdi onlarla avunuyorum. Gazetecilik gerçekten meşakkatli, fedakarlık isteyen bir meslektir. Her ne kadar dışarıdan rahat, zevkli ve ayrıcalıklı bir meslek olarak görünse de zorlukları, riskleri ve sorumlulukları daha ağır basan bir iştir. Her şeyden önce mesai gibi bir kavramınız yoktur. Özellikle sahada haber peşinde koşuyorsanız, bir çok riski de taşırsınız. Takip ettiğiniz haberi okuyucu ve izleyiciye bir an önce aktarmak için taşıdığınız riskleri unutursunuz. Konvoy takip ederken aşırı hız yaparsınız, sel, yangın, deprem gibi doğal afet haberlerinde güvenliğinizi bir kenara bırakıp en iyi görüntüyü almaya çalışırsınız, asayiş haberlerinde şiddete ve tepkiye maruz kalacağınız aklınıza gelmez. Aldığınız ücret de taşıdığınız risklerle karşılaştırdığınızda tatmin edici değildir. Gülen Adam da, 12 yıl sektörde çalıştıktan sonra adını gözlerinin içi gülerek söylediği biricik kızı Eda Sare ve bir ömrü birlikte paylaşmak için imza attığı çok sevdiği eşi Nalan’a daha iyi bir gelecek sağlamak, onlara daha çok zaman ayırmak için işini değiştirdi. Denizli Büyükşehir Belediyesi Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü’nde çalışmaya başladı. Alın yazısı bu hayalini gerçekleştirmesine izin vermedi. İzlenme rekorları kıran üçleme bir filmin bir sahnesinde oğlunu toprağa veren babanın, “Babalar evlatlarını gömmemeli” sözü en çok etkilendiğim diyaloglardan biridir. Kaderimize, alın yazımıza razıyız ama erken kayıplar insana zor geliyor. İlyas ve Alperen’in ölümü de bizim için zamansız ve zordu. Ateş düştüğü yeri yakıyor. İlyas’ın ve Alperen’in ölümü hepimizi acıya boğdu, hepimiz üzüldük. Ama, bu acıyı aileleri ve İlyas’ın eşi yıllar geçse de sürekli yaşayacak, yüreklerindeki sızı dinmeyecek. İlyas’ı unutmamak, eşine ve kızına destek olmak gazeteciler olarak hepimizin görevi. Kazanın ardından İlyas’ın ve Alperen’in ailelerine çeşitli sözler verenlerin görevi de verdikleri sözleri tutmaları. Zaman geçiyor, acılar külleniyor ama verilen sözler unutulmuyor.
Seni Unutmadım Müdürüm! LÜTFİ KOÇAK Denizli O’nu “Gülen Adam” olarak tanırdı. Yıllarca emek verdiği basın camiasında insanlarla olan pozitif ilişkisi ve herkese karşı “Gülen Yüzü” ile tanıttı kendini. Evet İlyas Haytan’dan bahsediyorum. Hani seçim çalışmaları sırasında Alperen Ersoy ile birlikte elim bir kazada kaybedip, kara toprağa verdiğimiz İlyas Haytan… Aynı mahallenin çocuğu, aynı kurumun çalıE Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
şanı ama daha önemlisi çok iyi bir dost olarak benim hayatımda unutulmaz izler bırakan İlyas Haytan’ı kaybedeli 2 yıl oldu. Zaman ne kadar hızlı akıyor değil mi? Ama gelin de onu sevgili kardeşim İlyas’ın ailesine sorun! İlyas ile mesleğe başladığı günden 2015 yılının 23 Nisan tarihine kadar DEHA çatısı altında 7 gün 24 saat neredeyse hep birlikte idik. İlyas, sevgili eşi Nalan ile evlendiğinde benim de oturduğum aynı apartmanda “mutlu yuvasını” kurdu. İlyas’ın gülen yüzünün arkasındaki acı, çaresizlik, hüzün, kırgınlık, kızgınlık, hüznü herkes bilmez, ama biz o acıları, üzüntüleri birlikte paylaştık. Her zaman İlyas, “Ağabey biz ne zaman güleceğiz, hep mi kötüler kazanacak?” diye sorardı. “İyiler bir gün kazanacak” cümlesini en çok söylediğim kişi bugüne kadar bence İlyas olmuştur. İş yerinde İlyas’a oğlumun adı olan “Mustafa Efe”, evde oğluma seslenirken de “İlyas” derken kendimi bulmuşluğum çok oldu. O kara gün, acı haberi eşim Cemile telefonda, “İlyas kaza geçirmiş, vefat etmiş” diyerek verdi. İnanmak bir kenara ihtimal bile vermediğim olayın gerçekliğini kaza yerine gidip kendisine ve Alperen Ersoy’a mezar olan aracı görünce bile inanamadım. Çünkü; O’nun hayalleri ve hedefleri vardı. Daha iyi şartlar sağlayacaktı eşi Nalan ve kızı Ela Sare’ye. O eşinin ve kızını canından bile çok seviyordu. Ama gerçekleşmesi mümkün olmayan o kadar olmaz bir araya gelmişti ki İlyas ancak böyle bir şekilde bize veda edebilirdi. Ben O’nu kara toprağa teslim ederken bile İlyas’ın öldüğüne inanamadım. Bir çok soru işareti, cevaplanmayı bekleyen onlarca soru, yüzlerce “Neden?” soruları arasında İlyasımız’ı öte aleme gönderdik. Geride acılı bir eş, dünyalar tatlısı bir kız, her gün acısı giderek büyüyen anne Ayşe, Baba Cafer, kardeşler Betül ve Dursun kaldı. İlyas bu camiada “Gülen Adam” idi. Herkes bunu dillendirdi. Ama geride kalan emanetlerin yüzünü az da olsa güldürmek için basın camiası bence gerekeni yapamadı. Yapılması gerekenler burada yazmaya gerek yok. Herkes her şeyi biliyor. Hiçbir şey için geç kalınmış değil, hala İlyas’ın emanetleri için yapılacaklar vardır. Herkes bu konuda kafa yorup gerekeni yapmalı. 2015-2017… 2 yıl geride kaldı. İlyas Haytan dost sohbetindeki yerini her zaman alıyor. Ama kiminle konuşsam acımız tazeleniyor. Biz bu durumdaysak eşi, kızı, annesi, babası, kardeşleri ve akrabaları ne durumda acaba? Sevgili kardeşim İlyas, nur içinde yat. Seni sadece yıl dönümlerinde değil her sohbetimde yaşatacağım. Mekanın cennet olsun….Seni unutmadım, unutmayacağım…
YAŞAM
DÜNYACA ÜNLÜ YILDIZ
OTILIA BULDAN’DA 22. Buldan-Yenicekent Tripolis, Sultaniye Çekirdeksiz Üzüm Festivali’nin finali, dünyaca ünlü Romanyalı Star Otilia’nın muhteşem konseri ile gerçekleşti. Konser öncesi Denizli’de alış veriş yapan ünlü sanatçı, bir klibini Buldan İlçesi’nde çekeceğini söyledi.
22
le yaşanan izdihamda zor anlar yaşayan Otilia, aracına özel güvenlik, zabıta ve jandarmanın koruma çemberi arasında güçlükle ulaşabildi. Konser öncesi Denizli’ye gelen ve Ada Çorap’ta alışveriş yapan ünlü sanatçı bir klibini Denizli’nin Buldan İlçesi’nde çekeceğini belirtti. Buldan İlçesi’nin tarihi yapısına ve doğallığına hayran kaldığını belirten Otilia, ekibiyle ilçeyi gezdiklerini ve klip için güzel mekanların olduğunu ifade etti.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
‘nci Buldan-Yenicekent Tripolis, Sultaniye Çekirdeksiz Üzüm Festivali nedeniyle Buldan’ın Yenicekent mahallesinde sahneye çıkan Romen popçu Otilia hem sesi, hem de sempatik tavırları ile izleyenlerin kalbini kazandı. 2014 yılında seslendirdiği Bilionera isimli parça ile 123 milyonun üstünde tıklanan, Youtube’da 5 milyonun üstünde izleyiciye ulaşan Otilia, bir gün önce seyirciye seslenen hemşehrisi Alexsandra Stan’ın ardından yağmur nedeniyle bir gün ertelemeli sahne aldı. Buldan’ın Yenicekent mahallesi Cumhuriyet alanının dolduran binlerce izleyiciye şarkılarını söyleyen Otilia’ya dansçıları eşlik etti. Yaklaşık 1,5 saat sahnede kalan Otilia, dünya listelerinde hit olan ünlü parçası Bilionera ve diğer yabancı parçaların yanında Türkçe parçalar da seslendirdi. Özellikle Serdar Ortaç’ın klipinde eşlik ettiği Balım isimli parçayı düzgün bir Türkçe ile iki sefer söyledi. Konser sonunda Efeoğlu Tekstil tarafından Otilia’nın resminin işlendiği Buldan’da dokunmuş peştamal hediye edildi. Ayrıca Buldan Belediye Başkanı Mustafa Gülbay, Otilia’ya, Belediye El sanatları ve Kültür Merkezi’nde dokunmuş, Romanya bayrağının renklerini taşıyan ipekli şal ve bir sepet çekirdeksiz üzüm hediye etti. Konser sonunda hayranlarının aşırı ilgisi nedeniy-
43
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
Zeliha ŞENGÜL
EL HALISI KALİTESİNDE MAKİNA HALISI
mit Bayseçkin, 17 yaşından bu yana iş hayatının aktif bir üyesi. Almanya’da başlayan hayat yolculuğu 1983 yılında yurda kesin dönüş yapmalarıyla birlikte yeni bir yola girmiş. 17 yaşında, İstanbul Kapalı Çarşı’da başlayan ticari hayatı daha sonra Ege Bölgesi’nde devam etmiş. Almanca’yı ana dili gibi bilen Bayseçkin, zamanla bildiği yabancı dil sayısını 8’e yükseltmiş. Hayatı boyunca turizmle iç içe olan başarılı iş adamı, özellikle el halısı konusuna özel bir ilgi duymuş. “Halı benim için annemi ifade ediyor” diyecek kadar sevgiyle bağlı el halısına. Ümit Bayseçkin, yılların biriktirdiği tecrübe ve sevgiyle Denizli’de Elexus markasını faaliyete geçirdi. Başarılı iş adamıyla yeni markası Elexus’u ve el halılarını konuştuk.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Ü
44
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
45
Ümit Bey, okuyucularımız için kendinizden biraz bahseder misiniz? 1966 Almanya doğumluyum. Babam Almanya’ya işçi olarak giden ilk gurbetçilerden. Ben orada doğdum ve 17 yaşıma kadar da orada yaşadım. 17 yaşında babamın isteği ile yurda kesin dönüş yaptık İstanbula Yerleştik. Almanca ve İngilizce biliyor olmam Kapalı Çarşı’da çalışmaya başlamama sebep oldu . O yıllarda yabancı dil bilen insan sayısı çok azdı. Ben de Almanca ve İngilizce’yi çok iyi konuşmam sebebiyle Kapalı Çarşı’ya gelen turistlere her türlü ürünü rahatlıkla tanıtıp satışını gerçekleştirmeye başladım. Sonraki yıllarda Antalya’da halı üzerine mağaza açtım. Aynı zamanda dokuma hanem vardı. İş hayatınız çoğunlukla Ege Bölgesi’nde devam etmiş. Peki Denizli’ye gelme sürecinden bahseder misiniz? Öncelikle Denizli’yi çok sevdiğimi belirtmek istiyorum. Ben ilk olarak 1995 yılında geldim Denizli’ye ve 2009 yılına kadar da buradaydım. Net Holding’de çalıştım. 2009 yılında Doğuş Grubu’nun Ege Bölgesi Genel Müdürü oldum ve Selçuk’a gittim. Ama benim içimde kaldı Denizli. Burada çok güzel bir çevre edindik. 2014 yılında emekli oldum. Emekli olduktan sonra bir yıl çalışmama kararı almıştım. Daha önce 25 yıl beraber çalıştığım Arkadaşım Mehmet bey ve gönül birliği yaptığımız dostum olan Ali bey ile Denizliye Mağaza açma kararı aldık
Denizli’ye gelmek istemenizin sebebi neydi? Denizli’de çok güzel bir müşteri potansiyeli var. Müşteri burada bulamadığını Muğla’da, Bodrum’da, İstanbul’da ya da İzmir’de buluyor. Bizim amacımız İzmir’i, İstanbul’u buraya getirmekti, getirdik de. Şu anda çok olumlu tepkiler alıyoruz. Müşteri geri dönüşlerimiz çok olumlu. Sadece mağazamızın yapısı itibariyle değil, mağazada bulundurduğumuz ürün gamı itibariyle de müşterilerimizden olumlu geri dönüşler alıyoruz. Bu sadece halı anlamında değil; bahçe mobilyasında, mutfak mobilyasında da böyle.
Elexus markasından bahseder misiniz? Elexus Rusça kökenli bir kelimedir ve kelime anlamı koruyucu (Nazarlık). Yani evin koruyucusu anlamına gelir. Bizden aldığınız her ürün evinizi korur. Elexus, bizim el halılarımızın içinde ayrı bir marka aynı zamanda. Elexus, kendi içerisinde bir halı ürünüdür. Bu halının şöyle bir özelliği var. Bu halıyı internette bulamazsınız; bizim dışımızda Denizli’de de bulamazsınız. Bu halı türü, Türkiye’nin sadece belirli yerlerinde mevcut. Elexus’un en önemli özelliği, şu anda Türkiye’de dokunabilinen en yüksek piksel sayısına sahip halı olmasıdır. Bir iki desen itibariyle, el halısı sertifikası almış,
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
46
dünyadaki tek makine halısıdır. Ayrıca kullanılan malzemeler de yine son derece kalitelidir. El halısı sizin için son derece önemli. Mağazanızdaki halılardan söz eder misiniz? Bizde çok üst boyutlu el halıları var. Örneğin derseniz ki; bana 30 metrekare halı lazım, bizde 30 metrekare halı da var. Derseniz ki 5 metre 10 metre ipek halı lazım, onlar da var. Tasarım isterseniz tasarım yaptırabiliriz. Ya da kendi resminizi halıya dokutabiliriz. Yani halı anlamında biz de yok diye bir şey yok. Bu kadar farklı çeşitteki halıları nasıl temin ediyorsunuz, kimlerle çalışıyorsunuz? Biz farklı imalatçılarla çalışıyoruz. İyi bildiğimiz imalatçılar var; desteklenmesi gereken imalatçılar var. Çünkü Türkiye’de el halıcılığı bitmek üzere. Artık yurtdışına bağımlıyız. Biz de ne yaptık? 2000 yılında Türk desenlerini yurt dışına çıkardık. Malzemesini, Türk malzemesini yurt dışına çıkardık. Sadece dokuyan kız, Türkçe dışında farklı diller konuşuyor ama Türk halısı dokuyor. Örneğin Çin’de Hereke şehri kuruldu ve Hereke halısı dokunuyor. Hereke, dünyanın en büyük, en ince, en güzel halısıdır. Halıya karşı özel bir sevginiz var anladığım kadarıyla. Halı sizin için ne ifade ediyor? Biz Anadolu kültüründen geliyoruz. Bir kuşak geriye gitsek mutlaka bir köyle ilişkili bir durumla karşılaşırız. Ve mutlaka bir halı ya da kilim vardır bu ilişkinin içinde. Bu bizim kendi kültürümüz zaten. Halı dokumak kültürümüzün içerisinde var. Halı özellikle Anadolu’da yetişen bir bayan için aslında psikolojik bir terapidir. Çünkü kadın, söyleyemediklerinin hepsini halıya dokur. Bu halıya dokuduklarını da herkes okuyamaz. Benim görevim, E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
mesleğim halıdaki ezgiyi, hareketi, çiçeği, rengi, akarsuyu; dokuyan kadınla birlikte birleştirip onun hikayesini bulmak. Ve ben de onu okurum. Ben her halıyı okurum. Halı benim için aslında düğümlerin tınısıdır. Anadolu kültüründe kadın çok önemlidir. Halı dokumak feminen bir meslektir aynı zamanda. Anadolu’da kadının ifade edemediği çok eksik duygular vardır. Eşine karşı, babasına karşı, abisine karşı hep böyle bir çekinik durumu; içene attığı durumlar vardır. İçine attıkları birikir birikir… Nereye kadar birikir? Düğüme kadar birikir. Ne zamanki o düğümün dili başlar çözülmeye, işte o zaman, o halıdan, öyle hikayeler çıkar ki! O hikayelerin başında durmak, okumak, görmek, hissetmek gerekir. İşte beni halıya
iten konu da bu. Ürün çeşidi ve kalitesine baktığınızda insanların alım gücüne göre Denizli piyasasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Denizli, muazzam büyüyen bir şehir. İhtiyaçları büyüyor. Evler büyüyor. Denizli’de muazzam büyüyen, artan bir kalite var. Bunu bütün emtia için söylüyorum. Ev kalitesi artıyor. İnşaat kalitesi artıyor. Mobilya kalitesi artıyor. İnsan kalitesi artıyor. Bence bu en önemli faktörlerden bir tanesi. Getireceğiniz ürünlerin kalitesi de ona göre olmalı. Yani kalite kaliteyi getiriyor. Biz de bunu hedefliyoruz. Alınabilir, ödenebilir bir lüksten bahsediyorum. Bir lüks vardır ki erişemezsin. Ama erişebileceğin bir lüksten bahsediyorum ben. Bizdeki de öyle bir emtia. Çok kaliteli bir ürünü çok uygun fiyata bulabilir insanlar.
Halıda moda diye bir şey var mı? Var elbette. Aynı kıyafet gibi düşünün. Her sene değişir. Renk değişir, boyutlar değişir. Değişimi pek çok faktör etkiler. İç mimar,
piyasada ki moda, mobilya etkileyen faktörlerdir. Mobilyada renkler değişir, bu perdeye yansır; perde değişir; bu da halıya yansır; halı değişir. Şu dönemde ara renkler başladı mesela. Halıda grinin her tonu kullanılıyor. Trend ise geriye doğru gidiyor. Örneğin bir Uşak halısını düşünün, Uşak halısı Osmanlı’dan kalma bir alışkanlıktır ve çok hoş bir halıdır. Son dönemde Uşak halısı, evrim geçirdi. Renkleri, boyutları değişti. Çok güzel oldu bence. Peki aldığımız bir halıyı nasıl koruyacağız, temizliğinde nelere dikkat edeceğiz? Neler tavsiye edersiniz? Birincisi kimyasal hiçbir şey kullanmayacaksınız. Arap sabunu ya da yeşil sabun kullanmalısınız. Su ve sabunla halınızı temizle-
yebilirsiniz. Kullandığınız suya biraz elma sirkesi katarsanız halınız pırıl pırıl olur. Still Life: Siz, sosyal medyada bir kampanya yaptınız. Yeni evlenecek çiftlere halı hediye ediyorsunuz. Bundan bahseder misiniz? Evet, yeni evlenecek çiftlere davetiyelerini getirmeleri karşılığında halı hediye ediyoruz. Şu ana kadar 50’den fazla çiftimize hediyelerini verdik. İlk başta biraz şaşkınlıkla karşılasalar da çok mutlu oluyorlar. Ağustos ayının sonuna kadar devam edecek kampanya. Son olarak önümüzdeki dönemler için yeni hedefleriniz var mı? Şirket olarak hedefimiz Elexus’u Denizli’de biraz daha büyütmek ve şube sayımızı arttırmak istiyoruz. Biz Denizli’ye bir şeyler katmak için geldik. Bir başlangıç yaptık ve inşallah daha güzel şeylerde yapacağız Denizli’de. İşimizi çok seviyoruz, aşkla yapıyoruz. Cumartesi-Pazar dahil olmak üzere sabah dokuz, akşam on burada değerli müşterilerimize hizmet veriyoruz.
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Evlerdeki halı ihtiyacı azalıyor mu? Ya da evden halıyı çıkardığınız zaman o ev bir şey kaybeder mi ya da halı bir eve ne katar? Evlerdeki halı ihtiyacı azalır mı sorusuna cevap olarak; bir ressam düşünün, bir fon yaratmadan asla öne çıkartmak istediği objeyi çizmez. Halı da fondur. Halı, öne çıkartmak istediğiniz ürünün anasıdır. O nedenle halı çok önemlidir. Halıdan asla vazgeçilmez. Halının modası asla geçmez. Şekli değişir, ebadı değişir, rengi değişir ama halı her zaman halıdır.
47
SANCILI HAŞHAŞ enizli’nin sanatsal faaliyetlerinde önemli izler bırakmış olan; ülkemizin yetiştirdiği değerli ressamlarımızdan Emin Güler, sanat yaşamının 38. yıl dönümünde yine bir kişisel resim sergisiyle adından söz ettirdi. Bodrum’da gerçekleştirilen sergi, sanat severlerden yoğun ilgi gördü. K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
D
EMİN GÜLER
Denizli’nin çeşitli kasaba ve köylerinde 6 yıl resim öğretmenliği yapan ressam, ilk kişisel resim sergisini de Denizli’de açmıştı. Kişisel ve grup sergileri olmak üzere, bugüne kadar, yurtiçi ve yurt dışında sayısız sergiye katılan sanatçı; aynı zamanda sanat eğitimciliğine de devam ediyor. “Bir sanat insanı, sanat yolculuğuna çıktığında, öncelikle kendi yaşantılarından, gözlem ve izlenimlerinden hareketle yapıtlarının alt yapısını kurgular. Anadolu’yu ve Anadolu insanının hem yaşamını bilen; hem de bu yaşamın içinden gelen birisi olarak gözlem ve izlenimlerimle yaşanmışlıklarımın sentezini yaparak resimlerimi oluşturma çabasındayım. Seçtiğim konularla birlikte; bana ait olan renk, kurgu
48
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
ve kompozisyonlarımla, Emin Güler resminin ve resim dilininin yaratılma çabası içerisinde çalışmalarımı sürdürmekteyim” diyerek sanat anlayışını özetleyen değerli sanatçıyla, sanat yolculuğunu ve son sergisini konuştuk. Still Life: Emin Güler kimdir? Okuyucularımız için kendinizden bahseder misiniz? 1950 yılında Malatya Doğanşehir’de doğdum. 1968 yılında Mersin İlk öğretmen Okulunu bitirdikten sonra Denizli’ye ilkokul öğretmeni olarak atandım ve altı yıl süren ilkokul öğretmenliğimden sonra sınavlara girerek Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Resim Bölümüne girdim ve 1978 yılında da okulun bitiminden sonra yeniden Denizli Cumhuriyet Lisesi’ne resim öğretmeni olarak atandım.
Still Life: Emin Güler’in resim aşkı nasıl başladı? İlkokula yeni başladığım yıl olsa gerek köyümde Mart ayı ve karlar yeni yeni erimeye
Still Life: Bir çok kişisel ve karma sergilerde yer aldınız, bunlardan bahsedelim mi biraz. İlk kişisel sergimi Denizli’de açtım. O zamanlar sergi açacak mekan da yok. Kültür Müdürü Özden Çandır Hanıma isteğimi bildirdim. Şimdiki Devlet Güzel Sanatlar Galerisi olan kütüphanenin altındaki alan boşaltıldı, temizlendi ve çeşitli yerlerden panolar toplayarak ilk sergimi gerçekleştirmiş oldum. Daha sonraki yıllarda elimde biriken resimlerimi il dışına da taşımaya başladım. İzmir, Ankara, İstanbul ve çeşitli illerde ve ilçelerde hem kişisel hem de karma sergilerle resim yolculuğum sürdü. Bundan iki yıl önce İtalya’nın Floransa kentinde düzenlenen bienale katıldım, daha sonra da Danimarka’da
düzenlenen ART NORDİCK sanat fuarına davet edildim. Ayrıca Almanya’da kişisel ve karma sergiler gerçekleştirdim. Bugün de dünyanın birçok ülkelerinde düzenlenen etkinliklerine davet edilsem de bazen ekonomik nedenlerle, bazen da zaman sorunu nedeniyle her yere gidemiyorum. Yıllarca Ankara, İzmir ve İstanbul’da düzenlenen sanat fuarlarına da katılarak hem çalışmalarımı sergiledim; hem de sanatsal gelişmelerin uzağında kalmamaya gayret ederek yurt dışı gezilerde müze ve sergiler görme gayreti içerisinde bulunmaya çalıştım. Still Life: Kendinizi Türk Resim Sanatı içerisinde nerede görüyorsunuz? Bugüne kadar yaptığım çalışmalar, katıldığım sergiler ve aldığım ödüllerle Türk resmi içerisinde bir yerimin olduğunu düşünüyorum. Hakkımda yazılanlar, yurt içinden ve yurt dışından aldığım sergi davetleri; hatta son olarak Çin Sanat Bankasından aldığım birlikte çalışma daveti ve resimlerimin Çin sanat pazarına sunulma teklifi de bir Türk sanatçısı olarak ülkemdeki yerimin bir ifadesi olsa gerek. Still Life: Size ne resim yaptırır, yani ilham kaynaklarınız neler, yaratıcılığınızı neye bağlıyorsunuz? Ben sürekli gözlem yapan ve çevreme karşı duyarlı bir kimliğe sahip bir insanım. Yaşadığım ortamlarda neler olup bittiğini gözlemlerken ilişkiler üzerine de kafa yormaya çalışırım. Resme yeni başladığım yıllarda “haşhaş” konusunu, daha sonraki yıllarda “İlişkiler”, “Denizin Bereketi”, “Kısmetin Peşinde” gibi konularda resimler yaptım. Son dönem çalışmalarımda da insanın yaşam mücadelesi ile birlikte diğer canlıların da yaşam mücadelesini resimlerimde görebilirsiniz. Bana resim yaptıran ve yaratıcılığımı E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Sonrasında da Kınıklı Anadolu Lisesi’nde beş yıl çalıştıktan sonra Milli Eğitim’den ayrılarak tamamen resim çalışmalarıma yöneldim. Resim serüvenimin profesyonel olarak başlaması da Denizli’ye resim öğretmeni olarak atanmamla başladı.İlkokul öğretmenliğim yıllarında Çivril bölgesinde çalışırken haşhaş bitkisine çok rastlardım ve benim üzerimde büyüleyici bir etkisi vardı; resimlerini yapmak isterdim ama yapamazdım. Ayrıca o yıllarda Amerika’nın Türkiye üzerinde haşhaş ekimi konusunda büyük baskısı vardı ve içimdeki öfkeyi ben de hiç olmazsa resim olarak ifade edebilir miyim düşüncesindeydim ama bu konudaki düşüncelerim ancak resim bölümünü bitirdikten sonra resimlere dönüşmeye başladı. Denizli’ye resim öğretmeni olarak atandıktan sonra ilk çalışmam bu konuda oldu. Yaptığım resmi DYO resim yarışmasına gönderdim ve sergilenmeye değer görülü. Bu benim için müthiş kamçılayıcı bir başlangıçtı ve çok hızlı bir biçimde bu konuda resimler yapmaya başladım ve yıllarca “SANCILI HAŞHAŞ” başlığı altında resimler yaptım. Bu çalışmalarımı hem Türkiye’de hem de Almanya’da sergileme olanağı buldum. Bu konuda yaptığım resimlerim yurt dışında da çok ilgi gördü. Daha sonraki yıllarda da resim serüvenimi hız kesmeden sürdürme gayreti içerisinde oldum ve bugün de gücümün yettiği ölçüde çalışmalarımı sürdürme çabası içerisindeyim.
başlamış. Babaannem sırtında mavzeri ile atın üzerinden indi ve hemen yanına koştum ve amcamın oğlunu sordum. Babaannem “Koyunların, kuzuların, oğlakların resimlerini yapıyor” deyince bende müthiş bir heyecan başladı. Hemen annemden defterimi ve kalemimi isteyip ben de yollara koyuldum ve amcamların dönemsel olarak yaşadığı koma doğru karda kışta yalnız başıma resim yapmak için yollara düştüm. Annem arkamdan yalnız gidemeyeceğimi söylese de dinleyen kim. Kom’a gittiğimde oğlaklar, kuzular nasıl da şenlikli bir ortamda evin avlusunda analarını emebilmek için arayış halindeydi görülmeye değer. İşte ben bu anlarda onların resmini yapabilmek için müthiş bir istek ve heves duymuştum ve o gün sanki benim resim serüvenimin başlangıcı olmuştu. Daha sonraki zamanlarda şu anda Almanya’da yaşayan ağabeyim Mehmet Güler’in çalışmalarını gördükçe resme karşı hevesim sürekli arttı ve bugünlere kadar da yakamı bırakmadı.
49
yaşadığım için bu konularda o zamanlar epey yazdım. Şu anda sanki bir göçebe hayatı yaşadığım için öyle çok yazı yazacağım alan bulamıyorum. Bakalım zaman ne gösterecek. Yeniden yerleşik bir hayata geçersem belki yeniden bu alana el atabilirim. Şimdi hayatımı yazmaya başladım. Taslak halinde çıktı ama nasıl kitap haline getiririm bilemiyorum.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Still Life: Önümüzdeki dönemler için plan ve projeleriniz nelerdir? Önümüzdeki dönemde de en ağırlıklı çalışma alanım yine resim. Otuz sekiz yıllık profesyonel resim yaşamımı daha da zenginleştirerek sürdürme çabasındayım. Şu anda resimlerim hem ülkemde, hem de yurt dışında oldukça ilgi görüyor ve bu durum da benim üretkenliğimi kamçılıyor. En verimli dönemimdeyim ve her yıl gelen sergi tekliflerine yeni resimlerle yetişme çabası içerisindeyim. Bu durum hem yaşamımın zenginleşmesine, hem çevremin zenginleşmesine ve geleceğe yönelik üretimlerimin artmasına ortam hazırlıyor ve kendimi daha güçlü ve zinde hissetmemi sağlıyor.
50
tetikleyen şey yaşama karşı duyarlılığım olsa gerek. Still Life: Resimlerinizde genelde at, kuş ve balık figürleri kullanıyorsunuz? Bunun bir nedeni var mı? Son dönem çalışmalarımda, sizin de gördüğünüz son dönem resimlerimin sergilendiği Bodrum sergimde, atlar, kuşlar, balıklar ve Anadolu insanının yaşam mücadelesini gözlemlediniz. Resimlerimde bu konuları seçerken insanı resimlerimin odak noktası yaparak çevresinde var olan canlılarla ilişkilerini ön planda tutmaya çalışıyorum. Sonuçta insan çevresiyle zenginleşen bir varlık. O nedenle resimlerimde insanlar kimi zaman yanında atıyla, kimi zaman da keçisiyle, kedisiyle yaşamını paylaşarak yaşamına zenginlik katar. Elbetteki salt böyle bakmıyorum resmimi kurgularken. Resimsel dilin oluşumunda kendinizi en iyi ifade eden resimsel ögeleri yan yana getirerek kendi resim dilinizin oluşmasını da böylece gerçekleştirmiş olursunuz. Benim bakış açım biraz da bu. Çünkü resminizi izleyen insanlar zaman içinde size ait olan renkleri, kompozisyonu, figürleri sizin anlatım biçiminiz çerçevesinde görmek isterler. Bu bir anlamda sizin imzanızdır ve resminizin altında imzanız olmasa da resminiz bilinir ve tanınır hale gelir. O E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
nedenle birçok insan benim resimlerim için “Emin Güler’in resimlerinin altında imzası olmasa da binlerce resim arasından onun resmi olduğunu anlarız” ifadesini kullanmışlardır. Still Life: Sanat Eğitmenliğinizin yanı sıra sanatsal ve toplumsal içerikli yazılarınızla basında yer alıyorsunuz. Bu çok yönlülüğünüzle ilgili neler söylemek istersiniz? Sanat eğitimciliği yaşamımda vazgeçemediğim bir uğraş. Örgün eğitim yaşamımı noktaladıktan sonra atölyemde de bu işi aralıksız sürdürme çabası içinde oldum. Açı Sanat Galerisini yönettiğimiz dönemlerde de gelen sanatçıların ve resim izleyicilerinin buluşması aşamasında da eğitimci kimliğimizi arkadaşımla birlikte ortaya koyarak eksiksiz sürdürdük. Yaşadığımız sürece de bu görevimizi sürdürmeye devam edeceğiz. Ayrıca sergilerimde de sürekli sanat anlayışım, bir resme nasıl bakmalı, resim okumaları ve teknikler üzerine ya da sanatçı arkadaşlarımın sergileri üzerine değerlendirmeler yazmak gibi daha birçok alanda eğitimci kimliğimi sürdürme gayreti içindeyim. Bütün bunlarla birlikte yaşadığımız toplumda gözlemlediğimiz sorunlar ve problemlerle birlikte siyasi kimliğiniz de yazıp çizmenizi gerektiriyor ve yazmaktan geri duramıyorsunuz. Uzun yıllar Denizli’de
Son olarak eklemek isteğiniz bir şey var mı? Size teşekkür ederim derginizin sayfalarını yeniden bana ve çalışmalarıma ayırdığınız için. Uzun yıllar oldu Denizli’den ayrılalı ama yine de beni unutmamış olmanız beni mutlu etti. Hala Denizli’de dostlarımın olduğunu bilmek çok güzel bir duygu. Umarım ileriki yıllarda da yeni sanat etkinliklerinde yeniden buluşma olanağını yakalarız. Sanatı yaymak, sanatla toplumu buluşturmak bizler kadar sizlere de düşen bir görev ve siz de biz de bu görevi üstlendiğimiz sürece toplumu aydınlatma ve modern bir toplum oluşturma çabasında üstümüze düşeni yapmanın kıvancını yaşamış olacağız. Çabalarınızı kutluyorum ve tekrar teşekkür ediyorum
GEZİ
BULGARİSTAN ANILARIM Ağustos ayı başında bir haftalık tatil için Bulgaristan’a gittim. 2002 yılında da üç günlük bir gezi için bu ülkeye gitmiştim. Hem eski anıları tazelemek hem de değişiklikleri görmek istiyordum. 2002’de Bulgaristan Avrupa Birliği üyesi değildi (2007’de AB üyesi oldu). Aradan geçen 15 yılda pek çok şeyin iyi yönde değiştiğini gördüm.
HAMİT TEKKANAT
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
gitmedim. Bu nedenle Bulgaristan’ın tümünü değil Sofya’yı anlatacağım.
52
B
ulgaristan 6 milyon nüfuslu bize göre nüfus ve yüzölçümü olarak küçük bir ülke. Başkent Sofya’nın nüfusu 1,5 milyon. Nüfusun çoğunu Bulgarlar oluşturuyor, Türkler, Romanlar, Ruslar ise etnik gruplar. Bulgaristan’ın AB üyesi olmasıyla birlikte nüfusu hızla azalmaya başlamış. İş bulamayan gençler AB ülkelerine gidiyor. Bulgaristan adeta bir emekliler ülkesi olmuş. 65 yaş üzerindeki vatandaşların halkın %20’sini teşkil etmesi bunun açık göstergesi. Bulgar yöneticiler 2050 yılında nüfusun 5 milyona düşeceğini Türkler ve Romanların çoğunluğu oluşturacağını söylüyorlar. Çünkü Türkler ve Romanlarda nüfus artışı çok fazla. Tatilimi Sofya’da geçirdim. Denize girme imkânı az olduğu için Karadeniz kıyısındaki yerlere
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
Sofya sırtını Balkan dağlarına yaslamış güzel bir şehir. Şehirde dikkatimi çeken ilk konu her tarafın yemyeşil olması ve şehrin içerisindeki parklar. Benzer manzarayı eski komünist blok ülkesi Moldovya’da görmüştüm. Şehirde çok park olduğu için cadde ve sokaklar biz de olduğu gibi kalabalık değil. Sofya halkı parklarda eğleniyor ve spor yapıyor. Sofya altyapı sorunlarını çözmüş, caddeler geniş, bakımlı ve temiz. Toplu ulaşım için metro, tramvay, troleybüs ve belediye otobüsleri kullanılıyor. Bizde olduğu gibi yuvarlak kavşaklar yok, insanlar trafik kurallarına son derece saygılı, korna sesi adeta yok. Vatandaş ışıksız yaya geçidine adım attığında araçlar duruyor. Araba fiyatları bize göre çok ucuz olduğu için her ailenin birden fazla aracının olduğu söyleniyor. Yollarda genellikle yeni model Alman arabaları özellikle de Mercedes ve Audi görülüyor. Sofya’da yaşam koşullarına gelince, elektrik, doğalgaz ve su ücretleri son derece ucuz. Gıda özellikle de et, süt ve yumurta fiyatları da bize göre neredeyse yarı fiyatına. Bunlara bakıp yaşamanın kolay olduğu kanaatine varılmasın, asgari ücret 200 Euro ve işsizlik had safhada. Bulgaristan bir tarım ülkesi, tarım fazla kar getirmediği için köyler boşalmış durumda. Ekonomiyi
Bulgarlar yemeyi, içmeyi ve eğlenmeyi çok seviyorlar. İçki fiyatları çok ucuz. Şehrin içerisinde ve ormanlık bölgelerde lüks restoranlar var. Restoranlar çok temiz ve servis hızlı. Özellikle et, balık ve deniz ürünleri bol miktarda tüketiliyor. Tarihi yerlere gelince, Bulgaristan 500 sene Osmanlı hâkimiyetinde kaldığı için gözlerim doğal olarak Türk eserleri aradı. Şehrin içerisinde cemaate açık bir tek cami var ve yıllardır restore edilmeye çalışılıyor. Diğer camiler ya yıkılmış ya da kiliseye çevrilmiş. Mimar Sinan’ın eseri Türk hamamı ise müzeye dönüştürülmüş. Müzeler bizdeki gibi zengin değil. Komünist döneme ait hatıralar adeta silinmiş. Kraliyet dönemi (1908-1944) ön plana çıkarılmış. Sofya’nın en önemli tarihi eseri şehrin ortasında yer alan büyük kilise. Bu kilise 1877-78 Osmanlı-Rus savaşından sonra Rus, Bulgar, Sırp askerlerinin aralarında topladığı para ile yaptırılmış. Zaten 1877-78 savaşı Bulgaristan’ın kurulmasındaki ilk adım olduğu
Kraliyet dönemi (1908-1944) ön plana çıkarılmış. Sofya’nın en önemli tarihi eseri şehrin ortasında yer alan büyük kilise. Bu kilise 1877-78 Osmanlı-Rus savaşından sonra Rus, Bulgar, Sırp askerlerinin aralarında topladığı para ile yaptırılmış. için çok önemseniyor. Bu kilisenin önünde Türkiye’den gelenlerle karşılaşmak hoş bir sürpriz oldu. Bu kilise turistlerin uğrak yeri ve şehrin sembolü haline gelmiş. Türk- Bulgar ilişkilerine gelince, maalesef çok iyi şeyler söylemek mümkün değil. Bulgarlar Türk korkusunu içlerinden atamamışlar. Bulgaristan’da yaşayan Türklere vize zorluğu çıkarıyorlar. Bunlara rağmen Bulgarların en fazla ziyaret ettiği ülke Türkiye, Türkler ise genellikle kumar oynamak için Bulgaristan’a gidiyorlar. Sonuç olarak yemek, içmek ve Türkiye’deki siyasi gerilim ortamından kaçmak için bir Sofya gezisi önerebilirim. E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
ayakta tutan gelirin yurt dışında çalışanların gönderdiği paralar olduğu söyleniyor.
53
K Ăœ LTĂœ R , S A N AT v e YA Ĺž A M DER G Ä°S Ä°
STÄ°L DANIĹžMANI
54
2017-2018
NÄ°LĂœFER BAYRAK
SONBAHAR/KIĹž TRENDLERÄ°
S
ahillerin yavaĹ&#x; yavaĹ&#x; boĹ&#x;aldÄąÄ&#x;Äą, doÄ&#x;anÄąn baskÄąn renginin yeĹ&#x;ilden kÄązÄąllara, sarÄąlara, kahvelere dĂśndĂźÄ&#x;Ăź bir sonbahar daha geldi çattÄą. Sonbahar bazÄąlarÄąmÄąz için hĂźznĂźn ve melankolinin mevsimi olsa da moda dĂźnyasÄą için Ăśzellikle EylĂźl ayÄą yeni bir sezonun baĹ&#x;langÄącÄą demek. Bu yĂźzden tĂźm moda dergileri için “September Issueâ€? lar Ăśzel bir titizlikle hazÄąrlanan ve takipçilerinin dĂśrt gĂśzle beklediÄ&#x;i sayÄąlardÄąr. Ben de dergimizin bu sayÄąsÄąna aynÄą Ăśzenle hazÄąrlanÄąp sizler için sonbahar/kÄąĹ&#x; moda trendlerini analiz ettim.
STILLIFE için hazÄąrladÄąÄ&#x;Äąm ilk yazÄąyÄą (Ocak-Ĺžubat 2017) okuyanlar, indirimler baĹ&#x;lamÄąĹ&#x;ken nelere yatÄąrÄąm yapacaklarÄąnÄą gĂśrmĂźĹ&#x;lerdi ; kadife, ekose, renkli yapay kĂźrkler, trikolar, ÄąĹ&#x;ÄąltÄąlÄą parçalar‌ Tavsiyelerime uymuĹ&#x; olanlar bu kÄąĹ&#x;a neredeyse hazÄąr bir gardÄąropla baĹ&#x;lamÄąĹ&#x; olacaklar đ&#x;˜Š. Ä°Ĺ&#x;te bu kÄąĹ&#x; sezonunun desen, renk ve tarzlarĹ‌
1
Ekose ÇĹlgÄąnlÄąÄ&#x;Äą AdÄą ekose, kareli, tartan‌ hiç fark etmez ; sezonun en saÄ&#x;lam deseni. Klasik takÄąmlardan , preepy eteklere, erkeksi paltolardan, gece elbiselerine kadar her yerde. Ama bunlar 90’larÄąn grunge ekoselerinden çok , 70’lerin ekoseleri havasÄąndalar. Her zaman sĂśylediÄ&#x;im gibi ; giyerken desen bĂźyĂźklĂźÄ&#x;Ăź ve renk kombinasyonu seçimine dikkat ! E Y LĂœ L - E K Ä° M 2 0 1 7
2
Bordonun Asaleti
3
Altın Işıltılar Günlük seçimlerinizde kullanmak kolay olmasa da belki sadece ayakkabı, çanta yada aksesuar olarak deneyebilirsiniz. Ama safran gibi koyu gold tonlarını, özellikle sıcak renk tonlamasındaki kişilerin gece kıyafetlerinde mutlaka kullanmasını öneririm. Kış düğünü yapacak cesur beyler de, gold bir ceketi damatlık olarak seçerek tarzlarını konuşturabilirler.
4
Metalik Yansımalar Disco topu gibi giyinmek hep hayalinizde ise, bu sezon hayalinizi sonuna kadar özgürce yaşayabilirsiniz. Hele de soğuk renk tonlamasında iseniz. Peki bu rengi sıcak tonlular hiç kullanmasın mı ? Tabi ki de hayır. Onlar da botlar, çantalar, etek yada pantolonlar gibi parçalarda soğuk metali tercih edebilirler. Yeter ki yüzlerinden uzakta kalacak parçalar seçsinler.
5
Pantolonlu Takımlar Sonbahar defilelerinde tüm markaların sabit parçası ; pantolonlu takımlar. Beyler için dolabın standart elemanı ama hanımlar da günlük hayatta daha çok kullanacaklar. Şık pantolonlu , dikkat çeken omuzlara sahip , kruvaze, yumuşak ve dökümlü…seçim sizin. Stil sahibi görünmek için , klasik gömlek eşleşmesi yerine, grafik baskılı tshirtlerle kullanmanızı öneririm.
6
Kürke, posta bürünenler
90’larda giydiğiniz napanızı saklıyorsanız sandıktan çıkartmanızın zamanı geldi. Astar, yaka ve manşetlerden, tasarımın tamamına kadar yayılan yapay kürk ve postlar, sezonun en cool dış giyim parçaları olacak. Hem sıcak, hem konforlu bu trend, botlardan çantalara kadar her yere yayılacak ve içimizi ısıtacak. E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Kırmızı bu kış en çok kullanılan renk gibi görünse de , asaleti ve kullanım kolaylığı ile ikinci favori renk olan bordoyu daha çok öneriyorum ve zengin, derin, muhteşem bordodan kendinizi mahrum etmeyin diyorum. Monokromatik yani baştan ayağa tek renk giyim için özellikle ideal ama cesaret edenler parlak kırmızılar yada menekşe rengi ile de kombin yapmayı mutlaka denemeli.
55
7
SalkÄąm saçaklÄąlar GĂźnlĂźk tercihlerde salaĹ&#x; veya country esintili , gece kÄąyafeti seçimlerinde Great Gatsby filminden fÄąrlamÄąĹ&#x;, 1920’lerin dansçĹlarÄą gibi gĂśrĂźnmek isteyenler, pĂźskĂźller saçaklar bu kÄąĹ&#x; emirlerinize amade‌ “Yok yok ben bunu bĂźtĂźn bedende kullanamam, çok iddialÄąâ€? derseniz de, sadece kĂźpenizde, çantanÄązda, ayakkabÄąnÄązda kullanÄąn ama illa kullanÄąn!
8
Şeffaf Seçimler
K Ăœ LTĂœ R , S A N AT v e YA Ĺž A M DER G Ä°S Ä°
Modada Ĺ&#x;effaflÄąk bahis konumuz olduÄ&#x;unda, kÄąĹ&#x; ile hiç ĂśrtĂźĹ&#x;mĂźyor deÄ&#x;il mi ? Ama moda otoriteleri bu kÄąĹ&#x; bĂśyle buyuruyor. Benim gibi çok ĂźĹ&#x;Ăźyen, yaz insanlarÄąndan iseniz çizmenizin topuÄ&#x;undan Ăśteye geçmeyecek bir trend olabilir ya da içine ne koyduÄ&#x;unuza baÄ&#x;lÄą olarak çantanÄązda kalabilir đ&#x;˜Š. Fakat kimbilir; belki kalÄąn, yĂźn bir sĂźveterle Ĺ&#x;effaf bir bluzu kombinlemeyi de deneyebiliriz.
56
9
Mesaj KaygÄąsÄą GĂźnĂźmĂźzde hepimiz, hoĹ&#x;umuza giden bir cĂźmleyi, hayat mottomuz yapabileceÄ&#x;imiz bir sĂśzĂź yada sĂśylemek istediÄ&#x;imiz bir mesajÄą sosyal medyada paylaĹ&#x;Äąyoruz. ModacÄąlar bunu yeterli gĂśrmemiĹ&#x; olacak ki bu kÄąĹ&#x; mesajlarÄąmÄązÄą Ăźzerimizde taĹ&#x;ÄąyacaÄ&#x;Äąz. Ä°nsan haklarÄą, kadÄąn haklarÄą, beden algÄąsÄą ile ilgili dayatmalar‌protesto etmek ve fikirlerinizi kÄąyafetiniz Ăźzerinden haykÄąrmak isterseniz‌
E Y LĂœ L - E K Ä° M 2 0 1 7
10
Bozuk YapÄąlar
11
RahatlÄąk BaÄ&#x;ÄąmlÄąlÄąÄ&#x;Äą
Geçen ilkbahar/yaz sezonunda hakim olan parçalardan biri, yakalarÄą kaymÄąĹ&#x; veya tek omuz gibi giyilmiĹ&#x;, formu bozulmuĹ&#x; gĂśmleklerdi. Bozuk yapÄąlarÄąn etkisi bu kÄąĹ&#x; da devam ediyor. KesilmiĹ&#x;, parçalanmÄąĹ&#x;, alÄąĹ&#x;ÄąlmadÄąk Ĺ&#x;ekilde yeniden birleĹ&#x;tirilmiĹ&#x; yada hiç tamamlanmamÄąĹ&#x; gibi gĂśrĂźnen bu kÄąyafetler, marjinal bir tarzÄą olanlar için ideal.
“RahatlÄąkâ€? kÄąyafet seçimi sĂśz konusu olduÄ&#x;unda vazgeçemediÄ&#x;imiz bir kriter. Ă–yle ya, kim içinde rahat etmediÄ&#x;i bir Ĺ&#x;eyi giymek ister? Bu sorunun podyumdaki yansÄąmasÄą, kocaman paltolar, bĂźyĂźk kazaklar, bol siluetler olarak gĂśrĂźlĂźyor. Ama unutmayÄąn; bu bol kÄąyafetler içinde, kendinize dikkat etmeden geçireceÄ&#x;iniz bir kÄąĹ&#x;Äąn bedeli, yaz baĹ&#x;larken girmek zorunda kalacaÄ&#x;ÄąnÄąz diyet olmasÄąn.
D
enizli’de yıllardır restoran sektöründe hizmet veren Ayhan Ulam büyük bir hayalini gerçekleştirmenin mutluluğunu yaşıyor. Kebap Dükkanı Restaurantın iş vereni ve şef Ayhan Ulam yıllardır hayalini kurduğu sinema aşkını ünlü oyuncularla hayata geçirdi.
Denizli’de çekilen ilk psikolojik gerilim filmi olan Semur Şeytanın Kabilesi filmi 18 Ağustos Cuma günü vizyona girdi. Filmin yapımcısı Ayhan Ulam Denizli’de ilk kez psikolojik gerilim filminin çekildiğini belirtti. Tüm zorluklara rağmen filmi tamamladıklarını belirten yapımcı Ayhan Ulam Denizli Sarayköy’de, Forum Çamlık’ta, teleferikte ve Çınar’da çekilen filmi izleyicilerin beğenisine sunduklarını ifade etti. Denizli tanıtımına da büyük katkı sağlayacağını belirten yapımcı Ulam “Denizli’de çekilen
ilk psikolojik gerilim filmi. 18 Ağustos Cuma günü Denizli’de tüm sinema salonlarında ve Tüm Türkiye’de aynı anda sinema salonlarında izlenmeye başladı. Ekibimizle birlikte 6 aydır yoğun bir emek verdiğimiz projemizin artık sonuna geldik. 6 ayın öncesi de var. Denizli’de vatandaşlarımızın bizleri ilgi ile takip ettiğini biliyoruz. Denizli’nin ilk filmi olan Semur’u Denizlimizin ve Tüm Türkiye’nin beğenisine sunduk. Özellikle Denizlili sinemaseverlerden filmimize destek bekliyoruz, bu filmimize sahip çıkmalarını bekliyoruz. 90 salonda sinema severler ile buluşmanın heyecanını yaşıyoruz. Semur’un çok ciddi bir başarı grafiğine ulaşacağını düşünüyoruz. Bu filmimizden sonra yeni projelerle yine Denizlimizde güzel projelere imzalar atacağız.” dedi. Semur Şeytanın Kabilesi filminin Denizli’nin tanıtımında çok önemli katkılar sağlayacağını belirten Ulam “Filmimizde, Denizli’nin kaplıcalarını, dünyanın 8. harikası Pamukkale’den güzel sahnelerimiz var. Teleferikte yaptığımız çekimlerde Denizli’nin kuş bakışı bir gece görünüşünü izleyecilere sunacağız. Emeği geçen herkese teşekkür ederiz. Filmden iyi bir gişe bekliyoruz. Denizli halkından iyi bir desteğe ihtiyacımız var. Denizli halkı destek verirse bize moral olacak ve yeni projelere imza atmamızda bize enerji verecek.” dedi
Gerilim, Korku “Merve’nin çocukluğu, annesini kıskanan teyzesinin yaptırdığı büyü yüzünden zorluklarla geçse de, bir hoca büyüyü çözünce sonrasında mutlu bir hayatı olur, üniversitede tanıştığı Ozan ile evlenir. Bir süre sonra teyzesi vefat eder. Merve, çok kötü anılarının olduğu cenaze evine gitmeyi hiç istemese de annesinin yoğun ısrarıyla karşılaşınca zor bir karar vermek durumunda kalır.” Yapımcılığını Ayhan Ulam’ın üstlendiği filmin yönetmenliğini ve senaristliğini Gökhan Aksu üstleniyor. Filmin kadrosunda; ‘İpek Erdem, Balamir Emren, Yakup Yavru, Gökçe Nergiz Odzak, Tekin Temel, Batuhan Yar, Musa Yılmaz, Murat Ercanlı, Aydan Çakır’ gibi birçok ünlü ismin yer aldığı belirtildi.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
ŞEFLİKTEN YAPIMCILIĞA
57
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
D Ü N YA’N IN E N D ERİN NOKTA SI
MARIANA K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
ÇUKURUNUN GİZEMİ
58
eryüzünün en gizemli yerlerinden biri hiç kuşkusuz Mariana Çukuru’dur. 10.994 metre derinliğe sahip olan bu çukur, yeryüzünün en derin noktasıdır. Büyük Okyanus’ta, Japonya ve Endonezya’nın tam ortasında bulunan Mariana Çukuru eşsiz güzelliğinin yanı sıra korkunç bir çekiciliğe sahip. Challenger Çukuru olarak da bilinen bu yer, uzun yıllardır bilim dünyasının ilgisini çekiyor. Yapılan dalışlar ve araştırmalarda, daha önce benzerine rastlanmayan, sıra dışı, pek çok canlıya ev sahipliği yaptığı kanıtlanan bu gizemli yere bilim dünyasının ilgisi her geçen gün artıyor.
Y
EVEREST’İ YUTACAK KADAR DERİN Mariana Çukuru o kadar derin ki, derinliğini algılayabilmek için yeryüzünün en yüksek noktası olan Everest’i yuttuğunu hayal etmek gerekiyor. Hatta Everest Dağı’nı içine alsa bile hala 1 km’lik bir boşluk kalıyor. Bu korkunç derinlikteki çukurun en derin noktası 10.994 metre olarak ölçüldü. Çukurun uzunluğu 2.542 kilometre, genişliği ise 69 kilometre olarak kayıtlara geçti.
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
ÇUKURUN OLUŞMA SÜRECİ Mariana Çukuru, Pasifik Plakası ile Mariana Plakası’nın birbirine çarpması sonucu oluşmuştur. Daha detaylı anlatırsak; kimi zamanlar yer kabuğunu oluşturan plakalardan bazıları birbirlerine yaklaşarak çarpışırlar. Bu çarpışma neticesinde plakalardan biri diğerinin altına girerek “dalma” adı verilen bir durum gerçekleştirir. Dalma durumunun anlamı ise yoğunluk bakımından üstün olan plakanın, daha az yoğun olan plakanın altına kayması olayıdır. Bu bölgelerde şiddetli depremler görülebilir ve depremlerin oluştuğu derinlikler levhala-
1 KİLOGRAMLIK AĞIRLIK, 1 SAATTE DİBE ULAŞIR Mariana Çukuru’nun ne kadar derin olduğunu idrak etmek için şöyle bir örnek de verilebilir: Suyun içine atılan 1 kilogram ağırlığındaki bir metal, yaklaşık olarak 1 saat sonra tabana ulaşır. Ancak, suyun yoğunluğu ve metalin öz kütlesi de hesaba katıldığında, tabana ulaşma süresi artıp azalabilir. Çukurun dip noktasındaki basınç yeryüzündeki basınca göre yaklaşık 1.000 kat daha fazladır. SIRA DIŞI CANLILARA EV SAHİPLİĞİ YAPAR Mariana Çukuru’nda sıra dışı pek çok canlı türü hayatını sürdürmektedir. Yapılan araştırmalar; aşırı basınçlı ve soğuk ortamda yaşayabilen birçok mikroorganizma, balık ve yengeç türünü ortaya çıkarmıştır. Buradaki yaşamın temel dayanağı, 300 dereceye ulaşan volkanik püskürmeler ve buradan çıkan sülfürü metabolize edebilen bakterilerdir. Bu kadar derinde yaşayan balık türlerinin hayatları yüzlerce yılı bulabilmektedir. Buradaki canlıların, Prehistorik Dönemler’den(Tarihöncesi Dönem) bu yana aynı kaldığı düşünülmektedir. Deniz seviyesindeki basıncın 1.100 kat daha yüksek olduğu derinlikte yaşayan bakteri miktarı, denizin 5-6 kilometre derinliğinde yaşayan bakteri miktarından neredeyse 10 kat fazladır. Derin denizlerdeki çukurlar, ölü deniz canlıları, yosunlar ve diğer organik canlıların oluşturduğu
1951 YILINDA KEŞFEDİLDİ Çukur, 1951 yılında “Challenger II” gemisiyle Büyük Okyanus’ta araştırma yapan bilim insanları tarafından keşfedildi. Bilim insanları, Mariana veya Larron takımadalarının doğusunda denize saldıkları sondanın 10.863 metreye kadar indiğini görünce, o güne kadar bilinen deniz çukurlarının (Filipinler, 10.540 metre, Japonya, 10.535 metre, Karmadek takımadaları, 9.425 metre) en derinini bulduklarını anladılar. Sonraki yıllarda araştırmalar devam etti. 23 Ocak 1960 yılında “Trieste” adlı batiskaf, denizin altında 10.916 metreye kadar inebildi. Batiskaf’ın içindeki İsviçreli bilim insanı Jacques Piccard ile ABD Donanması’ndan Teğmen Donald Walsh, Mariana Çukuru’na inebilmeyi başaran ilk insanlar oldular. Böylelikle, 8.850 metrelik Everest Dağı’nı bile kolaylıkla yutabilecek olan Mariana Çukuru keşfedilmiş oldu. Mariana Çukuru ile ilgili araştırmalar sonraki yıllarda da devam etti. İlk anda 11.521 metrelik bir derinliğe inildiği hesaplanmış, ancak 1995 yılında yapılan ölçümlerde doğru derinliğin 10.916 metre olduğu anlaşılmıştır. Derin noktaya iniş yaklaşık 3 saat 15 dakika sürmüş, burada 20 dakikalık bir sürenin ardından tekrar yüzeye çıkılmasıyla toplamda 5 saatlik bir sürede dalış ve yüzeye çıkış tamamlanmıştır. ÜNLÜ YÖNETMEN DE ÇUKURA İNDİ Titanik, Terminatör, Aliens ve Avatar
filmlerinin ünlü yönetmeni James Cameron’da Mariana Çukuru’na dalış yaptı. Cameron, 25 Mart 2012’de, “Dikey Torpil (Deepsea Challenger)” adlı özel denizaltısıyla Mariana Çukuru’na tek başına inmeyi başardı. 156 dakikada Dünya’nın tabanına inen, 3 saat incelemelerde bulunan Cameron, beklenenden daha kısa sürede, 70 dakikada yüzeye çıktı. James Cameron, okyanusun en derin noktasına tek başına inen ilk insan olmayı başardı. Kendisi tarafından tasarlanan denizaltı ile okyanusun en derin noktasına dalan ünlü yönetmen çektiği görüntüler ve topladığı numunelerle iki yeni canlı türünün tespit edilmesini de sağladı. ARAŞTIRMA YAPMANIN ZORLUKLARI Mariana Çukuru’nun korkunç derinliği aynı zamanda korkunç bir basıncı da beraberinde getiriyor. Bu nedenle çok derinlerde ölçüm yapmak lojistik olarak son derece zor. Bunun yanı sıra, doğru veriler elde etmek de büyük önem taşıyor. Mariana Çukuru’nun derinliklerinden elde edilen bakteriler laboratuar ortamında incelenmeye kalkılsa, ısı ve basınç değişimi nedeniyle ölecektir. Bu yüzden çukurdaki büyük basınca dayanıklı, orada ölçüm yapabilecek donanımlar geliştirildi. Dip noktasındaki basıncın yeryüzündeki basınca göre yaklaşık 1100 kat daha fazla olduğunu belirtmiştik. Bu derinlikteki basınç 108.6 megapaskaldır. Bu basıncın gücünü daha kolay anlatabilmek adına şöyle bir örnek verebiliriz: Ortalama ağırlıktaki bir insanın 30 santimetrekarelik bir alana (yaklaşık olarak dik durduğumuzda yere bastığımız alan) uyguladığı basıncın neredeyse 10.000 katı. Yani, üzerinize 10.000 adet 100 kilogramlık insanın çıkması gibidir. Bu basınçtan ötürü, bu derinlikte suyun yoğunluğu % 4.96 civarında fazladır. E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
rın büyüklüğüne göre 700 kilometreyi bulabilir. İşte Mariana Çukuru da böyle bir çarpışmanın sonucu oluştu.
akıntılarla beslendiği için mikrobiyolojik yaşama uygun yerler olarak biliniyor. Ayrıca, bölgede sık yaşanan ve sığ sulardaki maddelerin yer değiştirmesine neden olan depremlerin de derinlerdeki besin zenginliğine katkıda bulunduğu düşünülüyor. Mariana Çukuru gibi oluşumlar, derin okyanusların sadece yüzde ikisini oluştursa da küresel karbon döngüsü için büyük önem taşıyorlar.
59
Biyografi
DÖKÜLEN YAPRAKLAR
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
ZELİHA ŞENGÜL
60
BU DÜNYADAN
“NAİF BİR RUH”GEÇTİ HARUN KOLÇAK arun Kolçak, 1980’li yıllarda doğanların belleklerine aşk nameleri söyleyen eşsiz sanatçılardan biriydi hiç kuşkusuz. Pop müzik furyasının başladığı yıllarda; dönemin gençleri ‘Gir Kanıma’ diyerek aşklarını dile getiriyordu. Hızlı geçen 90’lar yerini milenyuma bırakırken müzik sektöründe yıldız gibi bir anda parlayıp aynı hızla yok olan pek çok sanatçı oldu. Harun Kolçak ise müzik severlerin gönlünde hatırı sayılır bir yer edinmeyi başaran nadide kişiliklerden biriydi. Harun Kolçağı özel kılan; eşsiz sesi, çok yönlü sanatçı kişiliği ve belki de en önemlisi naif bir ruha sahip olmasıydı. Kolçak, “Ölüm hayatta birçok şeye anlam katıyor. Ölümsüz olsaydık, birbirimize değer vermezdik” sözleriyle hayata ve ölüme bakışını ortaya koymuştu.
H
Harun Kolçak, sanatçı bir ailenin tek çocuğu olarak İstanbul’da dünyaya geldi. Babası Eşref Kolçak’ın ünlü bir sinema sanatçısı olması, sanatla iç içe büyümesine neden oldu. Harun Kolçak’ın müziğe olan ilgisi çok küçük yaşlarda başladı. Saint Benoit Fransız Erkek Lisesi’nde ortaöğrenimine devam ederken basgitar çalmayı öğrendi. Profesyonel müzik E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
“Teslim Oldum” adını taşıyan albümde, kendi çizgisinin yanı sıra pop-rock tarzını da öne çıkardı. Albümde yine kendi söz ve besteleri ağırlıkta olmakla birlikte İskender Paydaş, Eda Özülkü, Metin Özülkü, Eser Taşkıran, Günay Çoban gibi isimler de yer aldı. “Günahım Boynuna” albümün çıkış parçası olurken, sözleri Sezen Aksu’ ya ait olan “Yeniden” adlı parçayı Aşkın Nur Yengi ile birlikte seslendirdi. 2000 yılına gelindiğinde Harun Kolçak’ın “Yaşasın” adlı albümü müzik marketlerdeki yerini aldı. Sanatçı bu albümde eser düzenleme-
leri için Emre Irmak ile çalışırken kendi bestelerinin dışında Şehrazat, Günay Çoban, Ümit Sayın, Ercüment Vural gibi müzisyenlerle çalıştı. Bu albümde “Yaşasın”, “Kal Benimle”, “Derbeder Sevdalı” ve “Rüyalar” öne çıkan parçalar oldu. Harun Kolçak’ın, ulusal düzeyde kazandığı birçok ödülün yanı sıra bir de yurtdışı başarısı bulunuyor. 1996 yılında Litvanya’da 13 ülkenin katılımıyla gerçekleştirilen “Müzikos Festivalis Nerinos Vasara 96” yarışmasında Türkiye’yi başarıyla temsil etti ve “En İyi İkinci Şarkıcı” seçildi. Müziğe bir süre ara veren sanatçı 2006 yılında “Müzisyen” adlı albümü ile müzik dünyasına iddialı bir dönüş yaptı. Harun Kolçak, vejeteryan, hayvan sever ve doğa tutkunu biri olarak biliniyordu. Meditasyon, parapsikoloji ve zen-budizm ile de yakından ilgilendi. 2013 yılında “Harun Kolçak ve Rock Off” isimli grup kurdu. Harun Kolçak 2014 senesinde yakalandığı prostat kanseri nedeniyle ameliyat oldu ve kanser tedavisi gördü. Tedavisi aylarca süren sanatçı 11 Eylül 2016 yılında taburcu oldu. “Ölüm hayatta birçok şeye anlam katıyor. Ölümsüz olsaydık, birbirimize değer vermezdik” sözleriyle hastalığıyla nasıl mücadele ettiğini açıklayan Kolçak, kanseri maneviyatı ile yendiğini ve bu esnada alkali diyeti yaptığını açıklamıştı. Harun Kolçak, hastalığının tekrar etmesi neticesinde 19 Temmuz 2017 tarihinde 62 yaşında hayata gözlerini yumdu.
Albümleri: 1991-Beni Affet, 1993-En
Büyük Aşk, 1995-Yanımda Kal, 1998-Teslim Oldum, 2000-Yaşasın, 2006-Müzisyen 2012-Yeniden Doğuyorum
Oyunculuk: 1999-Aile Bağları (TV
Dizisi), 2002-Reyting Hamdi (TV Dizisi) 2002-Kurşun Asker (TV Dizisi) 2006-Yalancı Yabancı (TV Filmi) 2008-İçimdeki Yabancı-Seni Seviyorum (TV Filmi), 2012-Pis Yedili (TV Dizisi)
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
yaşantısına, Erkin Koray ile çalışarak başladı. 1978 yılında Rıza Silahlıpo’da Ritm 68 Orkestrasına bas gitarist olarak katılan Harun Kolçak, askerlik dönüşü caz müziğine yöneldi. Bu dönemde Aydın Esen, Neşet Ruacan, Nükhet Ruacan, Erol Pekcan gibi ünlülerle çalışan ve deneyimini artıran sanatçı, birçok ünlü ismin de yer aldığı Onno Tunç Orkestrası’na katıldı. Burada, yedi yıl boyunca bas gitaristlik, vokalistlik ve solistlik yaptı. Orkestranın dağılmasının ardından bir süre vokalist olarak çalıştı. Bu arada, 1987 yılında katıldığı ve birinci olduğu yerel bir şarkı yarışmasında yaptığı düet ile büyük beğeni topladı. Harun Kolçak’ın çıkış yapması 1991 yılında Onno Tunç ile ortak yaptıkları “Gir Kanıma” isimli albümle oldu. Bu büyük çıkışı daha sonra ikinci albüm “En Büyük Aşk” takip etti. Onno Tunç’un vefatından sonra İskender Paydaş ile çalışmaya başladı. Daha sonra 1995 yılında “Yanımda Kal” adını taşıyan üçüncü albümünü müzikseverlerin beğenisine sundu. Albümde çoğunun söz ve müziği Harun Kolçak’a ait on şarkı yer aldı. “Korkuyorum”, “Dualarım Yoluna” ve “Yanımda Kal” gibi şarkılar unutulmaz Harun Kolçak şarkıları arasında yerini aldı. Harun Kolçak, 1998 yılında çıkardığı dördüncü albümünde bambaşka tarzlar denedi.
61
YEŞİLÇAM’IN JAMES DEAN’I KUZEY VARGIN eşilçam’ın usta oyuncusu Kuzey Vargın, yerli James Dean olarak tanınıyordu. Yakışıklılığı ve oyunculuğu ile bir döneme imza atan Kuzey Vargın, yüksek tansiyona bağlı yaşadığı rahatsızlık nedeniyle Marmaris’te 1,5 ay yoğun bakımda tedavi görmesine rağmen kurtarılamadı ve 13 Ağustos 2017 tarihinde yaşamını yitirdi. 77 yıllık yaşamı boyunca sayısız karaktere hayat veren başarılı oyuncuyu yakından tanıyalım.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Y
62
Kuzey Vargın, 15 Haziran 1940 tarihinde İstanbul’da doğdu. Ankara Maarif Koleji ve Sanat Enstitüsü’nde eğitimini tamamladı. Vargın’ın Yeşilçam macerası 1960’lı yıllarda jön olarak başladı. Sanat kariyerini ilerleyen dönemlerde ağırlıklı olarak kötü adamları canlandırdığı karakter rolleriyle sürdürdü. Sinema oyunculuğuna 1965 yılında “Yasak Sokaklar” filmiyle başarılı bir giriş yaptı. Kariyerinin ilk döneminde Çılgın Gençlik, Ağlayan Kadın gibi filmlerde rol aldı. Kartal Tibet’den sonra Karaoğlan karakterine hayat verdi. 1972 yılında Suat Yalaz yönetiminde çekilen Karaoğlan filmlerinin sonuncusu “Karaoğlan Şeyhin Kızı Samarra” filminde Karaoğlan rolünü canlandırdı. Türk sinemasında “Yerli James
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
Dean” olarak anılan Kuzey Vargın, Hollywood’da şansını deneyen oyunculardan biriydi. Kuzey Vargın’ın bir diğer yönü de sinema oyunculuğunun yanı sıra sahneye çıkarak şarkıcılık da yapmış olmasıdır. 16 Ekim1972’de bir kavga sırasında kendisine kafa atan oyuncu arkadaşı Salih Güney’i bıçaklayan oyuncu, adam öldürmeye tam teşebbüsten tutuklu olarak yargılandı ve hakkında 36 yıl hapis cezası istendi. Sağmalcılar Cezaevi’nde yaklaşık 1,5 yıl yatan Kuzey Vargın, 15 Mart 1974’te kefaletle serbest bırakıldı. 5 bin liralık kefaleti, Müzeyyen Senar’ın kızı Feraye yatırdı. Vargın ile Feraye daha sonra evlendiler ve Amerika’ya yerleştiler. Bu evlilik 10 yıl sürdü. Kuzey Vargın, 15 Mayıs 1974’te ilan edilen genel af sayesinde tamamen özgürlüğe kavuştu. Amerika’da kaldığı dönemde çeşitli işlerde çalışan Kuzey Vargın, Türkiye’ye döndükten sonra yeniden sinema oyunculuğuna başladı. İkinci evliliğini Mücella Hanım’la yaptı. Canısı, Sırılsıklam, Aşkına Eşkıya, Aşkımızda Ölüm Var, Aşk Oyunu gibi televizyon dizilerinde rol aldı. Oyunculuğun yanı sıra ticari hayatına da devam etti. İstanbul Sarıyer’de “Kuzey’in Yeri” adında bir balıkçı lokantası işleten Kuzey Vargın bir kız babasıydı.
Ödülleri: 1997- 11. Adna Altın Koza Film Şenliği-En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu (Çökertme) Oynadığı Film ve Diziler
2012-Kurtlar Vadisi Pusu 6. Sezon (Aksaçlı Adil Eşrefoğlu), 2010-Küstüm Çiçeği, 2010-Ezel, 2008-Para=Dolar, 2007-Kartallar Yüksek Uçar, 2007-Kaptan, 2007-Genco, 2007-Avrupalı, 2005-Aşk Oyunu 2004-Türkü Filmi, 2004-Aşkımızda Ölüm Var, 2003-Yeşilçam Denizi, 2003-A.G.A 2002-Sırlar Dünyası, 2002-Kurşun Asker 2001-Yeni Hayat, 2001-Aşkına Eşkıya 1999-Küçük Besleme, 1999-Kurt Kapanı 1998-Sırılsıklam, 1998-Marziye 1998-Birisi, 1997-Çökertme 1997-Canısı, 1990-İki Yabancı 1989-Öğretmen Zeynep, 1987-Tutsak 1987-Kuruluş/Osmancık, 1986-Kader Kurbanları, 1985-Gözlerden Kalbe 1985-Ateş Dağlı, 1984-Kanun Kanundur 1975-Elazığlı Dilaver, 1974-Şehitler 1974-Yılan Yuvası, 1972-Battal Gazi’nin İntikamı, 1971-Batakhaneler Kralı 1969-Karaoğlan Şeyhin Kızı, 1968-İngiliz Kemal’in Oğlu, 1967-Ömrümce Ağladım 1966-Bana Bela Derler, 1965-Yasak Sokaklar, 1965-Davudo
Biyografi
ZELİHA ŞENGÜL
EDEBİYATIN DEV ÇINARLARI H E R Ş E Y İ N FA Z L A S I Z A R A R L I D I R YA ; FA Z L A Ş İ İ R D E N Ö L D Ü
64
E
debiyatımızın en önemli şairlerinden biri olan Edip Cansever, 8 Ağustos 1928 tarihinde İstanbul’da dünyaya geldi. Kumkapı Ortaokulu’nu ve İstanbul Erkek Lisesi’ni bitirdi. Daha sonra Yüksek Ticaret Okulu’na girse de okulu bitirmedi. Cumhuriyet Dönemi Türk Edebiyatı’nda II. Yeni Hareketi içerisinde yer alan Edip Cansever, eğitim yaşamını tamamlamadan ticarete atıldı. 1950 yılında İstanbul Kapalı Çarşı’da ticaret yapmaya başlayan Cansever, şiiri de bir kenara bırakmadı. İlk olarak yazdığı şiirleri 1944 tarihinde “İstanbul” adlı dergide yayımlayan Edip Cansever, yine bu yıllarda çeşitli dergilerde şiirlerini yayımlamaya devam etti. 1951 yılında arkadaşları ile birlikte “Nokta” dergisini çıkardı. 1950’li yıllarda Edip Cansever, farklı bir şiir tarzı ile şiirlerini kaleme aldı. Esasen ilk kitabında farkını belli eden şair, daha sonra edebiyat çevreleri tarafından fark edilmeye başladı. Türk edebiyatına tüm geleneklerin de ötesinde yeni bir soluk geliyordu ve bu soluk Edip Cansever tarafından inşa ediliyordu. Cansever, üretken bir şair olarak varlığını korumakla birlikte; şiir hakkındaki fikirler-
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
ini yazdığı düzyazılarda da açıkladı. 1957 yılında “Yerçekimli Karanfil” adlı kitabını yayımlayan Edip Cansever, büyük bir beğeni topladı. Yerçekimli Karanfil, 1958 yılında “Yeditepe Şiir Armağanı” kazandı. Kendisinin de içinde bulunduğu II. Yeni Hareketi’nin karakteristik özelliklerini bu kitaptaki şiirlerde gösteren Edip Cansever, ülkemiz şiirine bambaşka bir tarz getirdi. 1976 yılında yine şair için ve edebiyatımız için çok farklı bir noktada duran “Ben Ruhi Bey Nasılım” adlı kitabını yayımladı. Şairin bu kitabı, 1977 yılında “Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü”nü aldı. Usta şair son olarak, “Yeniden” adı altında tüm şiirlerini bir araya getirdi ve bu kitap 1982 yılında “Sedat Simavi Edebiyat Ödülü” aldı. 1976 yılına kadar Kapalı Çarşı’da turistik eşya ve halı ticareti yapan Edip Cansever, daha sonra tamamen şiire yöneldi. II. Yeni Hareketi içerisinde yer alan Edip Cansever, şiirlerinde kapalı diye tabir edilen bir şiir anlayışı benimsedi. Şiirlerinde bir kişi seçerek onun üzerinden soyutu ve somutu anlatan Cansever, birçok kalıbı yıkarak şiirlerini oluşturdu. “Masa da Masaymış Ha” adlı şiiri bir nesne üzerinden birçok fikri, kapalı bir şekilde, kaleme almasının en büyük örneklerinden biridir. Şair, söz konusu şiirde bir masa ve bu masaya konulan nesneler üzerinden birçok dünya görüşünü, yaşayış biçimini, fikri muazzam bir ustalıkla kaleme aldı. Bunun yanı sıra Edip Cansever, herhangi bir nesneyi şiirine dekor oluşturarak hareket etmeyi amaçladı. Çünkü şaire göre insanlar ile nesneler arasında büyük bir bağ var. Bunun yanı sıra Edip Cansever’in şiirinde tiyatro da büyük yer tutar. Şiirlerinde tiyatro diyalogları, özellikle de Klasik Yunan üslubu
Şiir Otel kolleksiyonundan...
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
EDİP CANSEVER
tiyatro diyalogları, önemli yer bulur. Edip Cansever, şiiri bir uğraş olarak görmekten çok bir yaşam biçimi olarak benimsedi. Öyle ki Cemal Süreyya, Edip Cansever için yazdığı şiirinde, onun şiire olan tutkusunu şu şekilde dile getirir: “Yeşil ipek gömleğinin yakası Büyük zamana düşer. Her şeyin fazlası zararlıdır ya; Fazla şiirden öldü Edip Cansever.” Hayatı şiirle iç içe geçen Edip Cansever, 1986 yılında, Bodrum’da tatil yaptığı sırada beyin kanaması geçirdi. Tedavi için getirildiği İstanbul’da 28 Mayıs günü yaşama veda etti.
ESERLERİ İkindi Üstü Yerçekimli Karanfil Çağırılmayan Yakup Umutsuzlar Parkı Petrol Tragedyalar Sonrası Kalır Yeniden Oteller Kenti Ben Ruhi Bey Nasılım? Nerde Antigone
K Ü Ç Ü K İ N S A N L A R I N B Ü Y Ü K YA Z A R I ;
rhan Kemal, Türk Edebiyatı’nın en çok okunan, sevilen yazarlarından biridir. Hanımın Çiftliği, Gurbet Kuşları, 72. Koğuş ve diğerleri edebiyatseverler için başucu kitaplarıdır. Usta yazar, öykü ve romanlarında günlük yaşamın değişik yönlerini işledi. Kahramanlarını çoğunlukla sömürülen, yoksul insanlardan seçti. Kendi küçük dünyalarında yaşam mücadelesi veren bu insanlardan dev karakterler yarattı. Karakterlerinin yaşamlarını, sorunlarını, iç dünyalarını yansıtırken kinsiz, sevecen ve umutlu bir yaklaşım benimsedi. “Baba Evi”nde çocukluk yıllarını, “Avare Yıllar”da gençliğini anlattı. Eserlerinin hemen hepsinde toplumsal yapıdaki çelişkileri ustaca vurguladı. Güçlü gözlem gücü, özgün ve yalın anlatımı, hızlı olay akışı onun yazma tarzını oluşturdu. Sanatının olgun döneminde daha çok Adana yöresindeki toprak ve fabrika işçilerini konu aldı. Türk Edebiyatı’nın en güçlü kalemlerinden biri olan Orhan Kemal, 15 Eylül 1914 tarihinde Adana’nın Ceyhan ilçesinde doğdu. Asıl adı Mehmet Raşit Öğütçü olan usta yazarın babası ilk milletvekillerinden biri olan ve bakanlık da yapan Abdülkadir Kemali Bey, annesi ise Azime Hanım’dır. Orhan Kemal, babası siyasal nedenlerle Suriye’ye kaçmak zorunda kalınca 1931 yılında daha 17 yaşındayken orta öğrenimini yarıda bırakmak zorunda kaldı. Suriye’de ve Lübnan’da bulaşıkçılık ve matbaa işçiliği yaptı. 1932 yılında yalnız başına Türkiye’ye döndü. Adana’ya yerleşen yazar burada çırçır fabrikalarında işçilik, dokumacılık, ambar memurluğu ve kâtiplik yaptı. 1938 yılında ilk şiirlerini de yazdığı Niğde’deki askerliği esnasında, komünizm propagandası yapmakla suçlandı ve 27 Ocak 1939’da 5 yıl hapse mahkum oldu. Kayseri, Adana ve Bursa cezaevlerinde yattı. 1940 yılı kışında Bursa Cezaevi’nde Nâzım Hikmet’le tanışması yaşamının ve yazarlığının dönüm noktası oldu. Orhan Kemal, 26 Eylül 1943 tarihinde cezaevinden çıktıktan sonra Adana’ya döndü. Karataş’ta toprak taşıma işinde amele, Devlet Demiryollarında hamal olarak çalıştı. Sebze nakliyeciliği, Adana Verem Savaş Derneği’nde katiplik yaptı. Yazın yaşamına askerdeyken şiirle başladı. İlk şiirleri Raşit Kemali imzasıyla “Yedigün” ve “Yeni Mecmua”da çıktı. Bunları, hapisteyken “Yeni Ses”, “Ses”, “Yürüyüş” dergilerinde çıkanlar izledi. Nazım Hikmet’in etkisiyle düzyazıya yöneldi. İlk düzyazısı, Baba Evi romanının bir bölümü olan “Balık” 1940 yılında “Yeni
Sarhoşlar 1951 Çamaşırcının Kızı 1952 72. Koğuş 1954 Grev 1954 Arka Sokak 1956 Kardeş Payı 1957 Babil Kulesi 1957 Dünyada Harp Vardı 1963 Mahalle Kavgası 1963 İşsiz 1966 Önce Ekmek 1968 Küçükler ve Büyükler (ölümünden sonra) 1971
Edebiyat” gazetesinde yayımlandı. İlk öykülerini Bacaksız Orhan takma adıyla yayımladı. Öyküleri Raşit Kemali ve Orhan Raşit imzalarıyla “Yeni Edebiyat” gazetesinde yayımladı. 1942 ve 1943 yıllarında Orhan Kemal imzasıyla yazmaya devam etti ve bu eserleri de “Yürüyüş” ve “İkdam” gazeteleri ile “Yurt ve Dünya” dergisinde yayımlandı. Öykü ve romanlarının yanı sıra film senaryoları yazdı. 72. Koğuş, Murtaza, Eskici Dükkanı, Kardeş Payı adlı yapıtlarını oyunlaştırdı. İspinozlar oyununu yazdı. Bu oyunları çeşitli tiyatrolar tarafından sahnelendi. 72. Koğuş oyunuyla 1967’de “Ankara Sanat Severler Derneği”nce en iyi oyun yazarı seçildi. 17 Nisan 1951 yılında İstanbul’a yerleşti ve hayatını yazılarıyla kazandı. 7 Mart 1966’da komünizm propagandası yapmakla suçlandı ve yargılandı. 17 Temmuz 1968 yılında bu davadan beraat etti. Yaşamının son döneminde Bulgaristan ve Romanya Yazarlar Birliği’nin davetlisi olarak, daha çok da tedavi amacıyla Sofya’ya gitti. Orhan Kemal, 2 Haziran 1970 tarihinde Sofya’da tedavi gördüğü hastanede beyin kanaması nedeniyle 56 yaşında vefat etti. Cenazesi İstanbul Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verildi. Orhan Kemal’in ailesi, anısını yaşatmak için, 1972 yılından itibaren “Orhan Kemal Roman Armağanı” düzenlemektedir. Diğer yandan usta yazarın anısın yaşatmak için İstanbul’un Beyoğlu ilçesindeki Cihangir’de Orhan Kemal Müzesi açıldı.
ORHAN KEMAL’İN ESERLERİ ÖYKÜLERİ Ekmek Kavgası 1949
ROMANLARI Baba Evi 1949 Avare Yıllar 1950 Murtaza 1952 Cemile 1952 Bereketli Topraklar Üzerinde 1954 Suçlu 1957 Devlet Kuşu 1958 Vukuat Var 1958 Gavurun Kızı 1959 Küçücük 1960 Dünya Evi 1960 El Kızı 1960 Hanımın Çiftliği 1961 Eskici ve Oğulları 1962 (Eskici Dükkanı adıyla 1970) Gurbet Kuşları 1962 Sokakların Çocuğu 1963 Kanlı Topraklar 1963 Bir Filiz Vardı 1965 Müfettişler Müfettişi 1966 Yalancı Dünya 1966 Evlerden Biri 1966 Arkadaş Islıkları 1968 Sokaklardan Bir Kız 1968 Üç Kağıtçı 1969 Kötü Yol 1969 Kaçak (ö.s.) 1970 Tersine Dünya (ö.s.) 1986 OYUNLARI İspinozlar 1965 72. Koğuş 1967 ANI Nazım Hikmet’le Üç buçuk Yıl 1965 E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
O
ORHAN KEMAL
65
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Binnur OLCAKTÜRKAN
66
DÜNYANIN BAŞINA İNSAN ELİYLE GELMİŞ
KORKUNÇ 10 FELAKET nsan oğlu çiğ süt emmiş. Daha çok kazanç için, para için, güç için dünyayı katletmeye doymadı; doymuyor. Küçücük dikkatsizlikler, sorumsuzluklar, ihmalkarlıklar geri dönüşsüz tahribatlar yaratıyor. Aileler paramparça oluyor. Doğaya, denizlere, havaya acımasızca zarar verilliyor; hayvanların da bu katliamdan fazlasıyla nasiplerini aldığını söylememize gerek yok. Doğal afetlerin neden olduğu ya da tetiklediği; Fukushima gibi olayları saymazsak, işte dünyanın başına insan yüzünden gelmiş birbirinden korkunç 10 endüstri felaketi.
İ
1
YIL: 2010
DEEPWATER
HORIZON PATLAMASI
Meksika Körfezi'ndeki "Deepwater Horizon" petrol platformunda Nisan 2010'da meydana gelen ve 11 işçinin de yaşamını yitirdiği patlama, eşi benzeri görülmemiş bir çevre felaketine yol açtı. Bilim insanlarına göre tam 15 milyon litre ham petrol masmavi sulara karıştı; yani yaklaşık 70 bin ile 100 bin varil arası. Kuyu patlamadan 85 gün sonra ancak kapatılabildi. Hasar öyle boyuttaydı ki yıllar boyunca bu körfezde balıkçılık yapabilmek mümkün olamadı. Tahminlere göre yüzbinlerce canlı da korkunç şekilde telef oldu. E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
2
YIL: 1921
Almanya’nın Oppau bölgesindeki ünlü BASF fabrikasında, 21 Eylül 1921’de tam 4.500 ton amonyum nitrat ve sülfat karışımı patladı. Patlamanın sesi 300 km öteye kadar duyulmuş, bütün fabrikayla beraber çevredeki tüm binalar da yerle bir oldu. Patlamanın 30 km ötesinde dahi cam kırıklıkları yüzünden trafik durdu. 600’e yakın kişi hayatını kaybetti; 2.000 kişi yaralandı ve 6.500 kişi de evsiz kaldı.
3
YIL: 1989
EXXON VALDEZ KAZASI
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
OPPAU PATLAMASI
67
Exxon Valdez tankeri, 24 Mart 1989'da California'ya doğru ilerlemekteyken Alaska'da sıkışarak bir resife çarptı. Birkaç gün içerisinde 11 ila 38 milyon galon petrol denize saçılmıştı; yani 42.000 ila 144.000 m3. Bu nedenle yeryüzünün başına insan eliyle açılmış en büyük felaketlerden biri kabul edilir. Kazanın ardından, 100.000 - 250.000 deniz kuşunun, en az 2.800 su samurunun, 300 fok, 247 kartal ve 22 balinanın telef olup öldüğü rapor edildi. Balık ve somonları ise sayabilmek mümkün olamadı... 2010 yılında bile halen civardaki kum ve topraktan petrol çıkmaya devam ediyordu.
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
4
YIL: 1953
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
LOVE CANAL TOKSİT FELAKETİ
68
Hooker Chemical Company isimli firmanın, 1940 ve 1953 yılları arasında New York'un kuzeybatısında bulunan Love Canal hendeğine tam 22.000 ton zehirli atık boşalttığı ortaya çıktı. Niagara civarlarından çocuk ve yetikşin yüzlerce insanın benzer şikayetlerle ard arda hastanelere akın etmeye başlaması kuşku uyandırmıştı. Lösemi, astım, epilepsi ve daha pek çok hastalık oranında
5
anormal bir artış vardı. Biraz araştırılınca, sebebi bulundu. Su ve topraktan alınan numunelerde benzen ve dioksin gibi son derece zehirli maddelerin yanı sıra, yüzlerce farklı kanserojen bileşime çok yüksek miktarlarda rastlandı. Yüzlerce ölüme sebep olan bu felaketin ardından, bölge tamamıyla boşaltıldı; karantinada tutuldu ve temizlenebilmesi yıllarca mümkün olamadı.
YIL: 1932
MINAMATA FELAKETİ Japonya'nın Minamata şehrinde, Chisso Corporation isimli şirketin, 30 yıla yakın bir süre boyunca tüm endüstriyel atıklarını denize boşaltması, ileri düzeyde zehirli olan metilcivanın körfezdeki tüm deniz ürünlerinde birikmesine yol açtı. Bu deniz ürünleriyle beslenen halk ve hayvanların tamamı cıva zehirlenmesine uğradı. Felaket, Minamata hastalığı denen ve 1956'da keşfedilen korkunç bir hastalığa yol açtı. Yüksek miktarda cıvaya maruz kalmanın etkisiyle gerçekleşen bu nörolojik hastalık, görme kaybından vücut felcine, komaya ve ölüme yol açıyor. 2265 kişiye Minamata teşhisi koyuldu; bunların 1784'ü hayatını acı içinde kaybetti.
6
YIL: 1917
HALIFAX PATLAMASI
Cephane ile dolu bir Fransız kargo gemisinin Halifax limanında patlaması sonucu oluşan felaket, 2000 kişiye ölüm getirdi. 9000 kadar kişi de yaralandı. Patlama limanda tsunami yarattı ve havanın sıkışarak ağaçların kopmasına, demiryollarının eğrilmesine yol açan bir rüzgarı ortaya çıkardı. E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
7
YIL: 1991
KUVEYT PETROL YANGINI 1991'de Irak askeri güçleri, Körfez Savaşı'nın ardından Kuveyt'ten geri çekilirken 700 civarı petrol kuyusunu ateşe verdi. 7 ay sonra, bunların daha ancak 400 civarı kontrol altına alınabilmişti. Yaklaşık 1 milyar varil petrolün yandığı tahmin ediliyor. Bu, bilim insanlarına göre dünyanın "nükleer kış"ıdır. Bölge aylarca cayır cayır yandı; olduğu gibi siyaha büründü. Neredeyse Kuzey Yarımküre'nin tümünde yangının dumanı dolaştı; asit yağmuru olarak şehirlerimize indi.
8
YIL: 1947
Teksas patlaması olarak da bilinen olayda, 2300 ton amonyum nitrat taşıyan Fransız bandıralı Grandcamp, Teksas limanında korkunç bir şekilde patladı. Liman yakınlarında 600 civarı insan öldü; bir kısmı teşhis dahi edilemedi. 5000'e yakın kişi yaralandı; 2000 kişi evsiz kaldı. Halen çoğu insan bunu ABD'de gerçekleşen en büyük endüstri felaketi olarak anıyor.
9
YIL: 1986
ÇERNOBİL NÜKLEER FELAKETİ 26 Nisan 1986. Çernobil Nükleer Santrali'nin 4. reaktöründe meydana gelen patlama, etkisi upuzun yıllar boyu sürecek bir felakete yol açtı. Reaktörün patlamasıyla ortaya çıkan radyasyon, Hiroşima ve Nagazaki'ye atılan atom bombalarından tam 200 kat daha etkiliydi. Rusların uzunca süre dünyadan saklamaya çalıştığı felaket, İskandinav semalarında anormal düzeydeki radyasyonun fark edilmesiyle açığa çıktı. İlk aşamada 31 kişinin ölümüne sebep olan patlamada, kurtarma ve temizleme çalışmalarına katılan 4000 kişi, 1 sene içinde hayatını kaybetti. Ukrayna, Rusya ve
10
Belarus'ta 2004 yılına kadar 18 yaş altı 4000 çocukta tiroit kanseri vakası görüldü. Sayısız çocuk, yetişkin ve hayvan mutasyona uğradı. Bilim insanları, 30.000 ile 60.000 arasında insanın Çernobil’in sebep olduğu kanser türlerinden dolayı öleceğini tahmin ediyor. Felaketin ardından Türkiye de, kanser oranının çok ciddi bir şekilde artacağı ve etkileri günümüzde bile devam eden bir döneme girmiş oldu. 1986'daki kanserli hasta oranı, 1987'de Marmara Bölgesi'nde iki, Karadeniz'de üç katına çıktı ve çok sayıda insanımızın da ölümüne sebep oldu.
YIL: 1984
BHOPAL FELAKETİ 2 Haziran’ı 3 Haziran’a bağlayan gece Hindistan’ın Bhopal bölgesinde bulunan pestisit fabrikasında meydana gelen bir kazanın yol açtığı zehirli gaz sızıntısı, saatler içerisinde 4000’e yakın insanın ölümüne sebep oldu. 550 binden fazla kişi etkilendi. İki hafta içerisinde, tam 8000 kişi ölmüştü. Ve uzmanlar bir 8000 kişinin daha, sonradan bu gaz zehirlenmesin bağlı olarak öldüğünü tahmin ediyor. Bhopal, halen daha dünyanın en büyük ve bir numaralı endüstri felaketi kabul edilir. E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
GRANDCAMP PATLAMASI
69
70
ağlıklı bir ağız ve diş, etkileyici bir gülüş, kim istemez ki? Ne yazık ki bu beyaz parlak dişler ışıltılı gülüşler pek nadir olarak doğuştan kazanılmış bir durum olarak karşımıza çıkıyor. Kimi zaman “ama her gün sabah akşam fırçalıyorum ben”e rağmen oluşan çürük kaviteleri, kimi zaman doğuştan gelen koyu renkli yada çapraşık dişler şöyle dolu dolu gülmemize engel oluyor ve yapılan estetik dolgular, diş temizliği, ağartma (bleaching) yada ortodonti tam da istediğimiz sonucu veremiyor. O zaman iş dişlerin formunu ve rengini hepten değiştirmeye kalıyor yani porselen kronlara.
S
Günümüzde ihtiyaçların farklılaşması, sosyal yaşam, insanların uzak diyarlara bile anlık görüntüler gönderebilmesi estetiğe olan talebi arttırıyor. Her sektörde firmalar ve araştırmacılar bu artan talebe uygun ürünler sunmaya çalışıyorlar. Muayenehane pratiğinde çok kullandığımız metal destekli porselen, zirkon destekli porselenler ve tam porselenler dedental estetik için sürekli gelişiyor değişiyor. Bu protetik çözümlerin en bilineni “porselen lamina”. Porselen laminanın popülerliği aslında uygulama yapılırken dişin ya hiç kesilmediği yada çok az belli belirsiz kesildiği fikrinden ortaya çıkıyor.
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
DİŞ HEKİMİ
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
LAMİNA YAPRAK
KKÜÜLTÜ LTÜRR, ,SSAANNAT ATvveeYA YAŞŞAAMMDER DERGGİSİSİ İ
Peki nedir bu porselen lamina yada yaprak porselen. Uygun vakada uygun şekilde yapıldığında müthiş estetik sonuçlar veren sadece porselenden oluşan bir protez türü. Ancak diş yüzeyinden bir tabaka kaldırmadan o yüzeye bir şey yapıştırmak –estetik olarak- mümkün olmadığından elbette ve illaki diş kesilmekte. O yüzden de dişlerin ön yüzünde kesim miktarı dişin durumuna pozisyonuna ve hatta rengine göre 0,6 mm ile 1,5 mm arasında olabiliyor. Dişler uç kısımlarından da 1 ila 1,5 mm kesim yapılır. Yine vakanın durumuna göre dişin kontak noktaları da yani yanları da tamamen kesilebilir. Laminanın özelliği dişin kesilmemesi değil sadece porselenden oluşması nedeniyle doğal dişin ışık geçirgenliğini koruması ve taklit etmesi ile çok yüksek estetik sonuçlar vermesidir. Yeterince, gereğince kesim yapılmamış dişe yapılan lamina hiçbir zaman ideal sonucu veremeyecektir. Porselen lamina en baştan yapıştırılma anına kadar hem hekim hem de teknisyenin özenli çalışmasını gerektiren bir çalışmadır. O kadar ki son aşamada kullanılan yapıştırıcısının bile dişe uygun farklı renkleri vardır.
71 71
Bunlardan bahsederken amacım elbette göz korkutmak değil. Ama mutlak ve mutlak biliniz ki bu seçenek size dişiniz hiç kesilmeyeceği için değil çok yüksek estetik sağlayacağı için önerilecektir. Ve lamina porselen ve dişin birleşimi mükemmel olduğu vakit dişinize de bu işlem nedeniyle asla zarar gelmeyecektir. Unutmayınız ki biz diş hekimlerinin amacı sizlere tüm diş tedavilerinizde en doğru en fonksiyonel en estetik çözümü sunmaktır. Ne istediğinizi siz neye sahip olabileceğinizi biz iyi bilirsek sonuç mükemmel olacaktır. Sağlığınız gülüşünüz daim olsun.
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
72
BELKİ DE TARİH BİRGÜN GERÇEK BİR DAHİYİ GÖRDÜĞÜ AN TANIYABİLECEKTİR
ikola Tesla, Sırp asıllı Amerikalı mucit, fizikçi ve elektrofizik uzmanıdır. 1856’da Hırvatistan’daki Smijlan’da doğmuştur. Sıra dışı bir hafızası vardır ve 6 dil öğrenmiştir. Gratz’taki Politeknik Enstitüsünde matematik, fizik ve mekanik çalışarak 4 yıl geçirir.
sistemini, radarın temellerini, elektron mikroskobunu ve mikrodalga fırını da Nikola Tesla’nın icat ettiğini bilenlerin sayısı oldukça sınırlıdır. Bunların yanı sıra; AC Akım Jenaratörleri ve Motorları, MRI, lazer teknolojisi, robot teknolojisi, deprem makinesi de Nikola Tesla’nın teorileri kaynaklık edinilerek yaratılmış projelerdir.
1. Dünyadaki bilim ve teknoloji yapısını
3. Tesla, 1884’te Birle-
N
tam anlamıyla “kökünden” değiştirebilecek birçok “kullanılan ve kullanılmayan” deneye/buluşa imza atmasına rağmen ders kitaplarında adı nadiren geçer. Özellikle “elektriğin kablosuz taşınabilmesi” gibi bir buluşu ve bunu kanıtlaması O’nun ne kadar benzersiz bir mucit olduğunu açıklar.
2. Radyoyu Marconi icat etti sanılır, X ışınlarını Röntgen’in keşfettiği, vakum tüp amplifikatörünü de Forest’in. Ayrıca Floresan lambayı, neon ışıklarını, hızölçeri, otomobillerdeki ateşleme E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
şik Devletler’e ilk defa geldiğinde, Thomas Edison
için çalışır. Edison henüz ampulün patentini almıştır ve elektriğin dağıtımı için bir sisteme ihtiyaç duymaktadır. Edison akkor telli ampulü yeni icat etmişti ve elektriğin aktarılması konusunda bir sistem geliştirmeye çalışıyordu ve Tesla’dan bu konuda yardım istemiş, eğer sistemdeki sorunu çözebilirse büyük miktarda para vereceğini söylemiştir. Tesla, sistemdeki sorunları çözerek Edison’u belki de milyon dolarlık bir masraftan kurtarmış ancak vaat edilen parayı hiçbir zaman alamamıştır. deyken Tesla’yı af dilemek için yanına çağırtmış fakat Tesla, “Vaktimi boş laflar dinleyerek geçireceğime, insanlık adına gerekli icatları bularak geçiririm” diyerek Edison’un son arzusunu yerine getirmemiş ve yanına gitmemiştir.
5. Nikola Tesla, ilk defa elektriğin bir kaynaktan çevreye yayılarak kablosuz ve çok yüksek miktarlarda iletilebileceğini söylemiştir. Daha sonra yaptığı deneylerle de bunu göstermiştir. Kendisinin elinde kablosuz yanan bir ampul tutan fotoğrafı bulunmaktadır. 6. Tesla’nın rüyası, dünyaya bedava enerji sağlamak idi. 1900 yılında, yatırımcı J.P. Morgan’ın sağladığı 150 bin dolarla Tesla, Telsiz Yayın Sistemi/Wardenclyffe adındaki kulenin yapımına Long Island New York’ta başladı. Bu yayın kulesi, dünyanın telefon ve telgraf servislerini bağlayacaktı. Aynı zamanda resimleri, borsa verilerini ve hava durumu bilgisini dünya çapında aktaracaktı. Maalesef, Morgan bunun dünyaya bedava enerji anlamına geldiğini fark ettiğinde bu işe para yatırmayı kesti. Dünya, henüz duyulmamış olan sesin ve resmin iletiminden sonra onun bir kaçık olduğunu düşündü. Eğer destek o gün kesilmeseydi, günümüzde insanlar elektriği ücretsiz bir şekilde kablosuz olarak kullanabilecekti.
7. Tesla’nın en önemli
projesi Kablosuz Enerji İletimi idi. 20 adet ampulü kablo olmadan 25 mil uzaktan yakabildiği kayıtlara geçmiştir.
8. Tesla, alternatif akım ile ilgili olarak şu sözleri söylemiştir: “Frekans yüksek olduğu müddetçe yüksek voltajlardaki alternatif akımlar derinin yüzeyinde, herhangi bir yaralanmaya neden olmadan salınırlar. Ama bu amatörlerin becerebileceği bir şey değildir. Sinir dokularına nüfuz edebilecek miliamperler öldürücü bir etki yaratabilir ama derinin üzerindeki amperler kısa süreler için zarar vermez. Derinin altına sızabilecek düşük akımlarsa, ister alternatif ister doğru akım olsunlar, ölüme yol açabilir.” 9. Endüstrinin floresan lambayı “icat etmesi”nden 40 yıl kadar önce kendi laboratuvarında floresan lamba kullanıyordu. Fuarlarda ve sergilerde cam tüplere ünlü bilim adamlarının isimlerinin şeklini veriyordu; bugün her yerde gördüğümüz neon ışıkların ilk örnekleri. 10. Ford, ilk motorlu aracı ile gösteriş yaparken yanına giden Tesla, bu kadar büyük bir motora gerek olmadığını anlatmış fakat Ford kendini fazla üstün gördüğü için Tesla’yı dinlememiş; bunun üzerine Tesla, ateşleme sistemini icat etmiş ve Ford’a bunu göstermek zorunda kalmıştır. Fakat her zaman olduğu gibi şanssızlığı burada da kendini göstermiş ve Ford, ateşleme sistemini kullanmak
için patentini kendine almıştır.
11. 1898’de, Madison Square Garden’da dünyaya ilk uzaktan kumandalı model botunu gösterir. Yani Tesla’ya uzaktan kumandalı uçaklar, arabalar ve botlar (ve hatta televizyonlar) için de teşekkür edebiliriz. Geleneksel Elektrik Fuarının geliştiği yer ve genellikle Barnum-Bailey sirkinin çalıştığı büyük alanın ortasına büyük bir tank koydu ve suyla doldurdu. Bu küçük gölün üzerine, yüzmesi için, 1 metre uzunluğunda anten direği olan bir tekne koydu. Teknenin içinde bir radyo alıcısı vardı. Nikola Tesla, seyircilerin isteği doğrultusunda ileri gitme, sağa veya sola dönme, durma, geri gitme, ışıkları yakıp söndürme gibi çeşitli şeyleri uzaktan radyo kontrol sayesinde yaptı. Unutulmaz gösteri tüm seyircileri hayran bıraktığı gibi günlük gazetelerin ön sayfalarında yer aldı. Nikola Tesla’yı izleyen herkes Nikola Tesla’nın bunu beyin gücüyle yaptığına inanmıştı. Nikola Tesla’nın uzaktan kumandası temel alınarak günümüzde uzaktan kumanda ile kontrol edilebilen uzay mekikleri, uydular, cihazlar geliştirilmiştir. 12. Amerikalılar savaş zamanında Alman denizaltılarını bulabilmek için Edison’dan yardım istemiş ve Tesla’nın önerisi olan “enerji dalgalarını kullanalım” fikrine Edison’un şiddetle karşı çıkması sebebiyle bugün “radar” dediğimiz aygıt 25 yıl geç keşfedilmiştir.
13. Nikola Tesla, uzaydaki hayatın varlığı ile de yakından ilgilenmiş. Dünya’da ilk defa 1899 yılının Mart ayında kendi laboratuvarından uzaya ses dalgaları göndermiştir. Uzaydan kozmik ses dalgalarının kaydını yapmıştır. Bunun duyurusunu yaptığında bilim çevresinden ilgi ve destek görememesinin sebebi o yıllarda kozmik radyo dalgaE Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
4. Edison, ölüm döşeğin-
73
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
larının bilim camiasında yeri olmamasıdır. Tesla, Mars’tan ve Venüs’ten radyo sinyalleri aldığını belirtmişti. Bugün onun aslında sinyalleri uzaklardaki yıldızlardan aldığını biliyoruz, fakat o zamanlar evren hakkında çok az şey biliniyordu. Basın ise onun “rezil” iddialarıyla eğlendi.
74
14. Tesla, Marconi’nin kabul edilen radyonun icadından 10 yıl önce radyo ilkelerini zaten göstermişti. Aslında (Tesla’nın öldüğü yıl olan) 1943’te yüksek mahkeme Tesla’nın daha önceki açıklamalarından dolayı Marconi’nin patentlerinin geçersiz olduğuna hükmetmişti. Hala pek çok referans kaynak, radyonun icadıyla ilgili olarak Tesla’nın ismini zikretmiyor. (Ayrıca Marconi’nin radyosu sesi iletmiyordu, sadece sinyal iletiyordu, halbuki Tesla, yıllar öncesinde ses iletimini göstermişti.) 15. Tesla’nın tabiatın işleyişini bizim göre-
mediğimiz bir yetenekle görebildiği ortadaydı. Kilometrelerce öteden elektrik ampullerini yakabilmesi, depremler, şimşekler gibi doğayı kökten yok edebilecek güçleri kontrol edebilmesi bunu açıkça gösteriyor. Tesla’nın bulduğu şeyleri silaha dönüştürecek olan bir ülkenin diğer ülkelere üstün olacağı bariz ortadadır. Bugün ABD, Tesla’nın fikirleriyle deprem jeneratörü yapmıştır. HAARP (High Frequency Active Auroral Research Program/Yüksek Frekenslı Aktif Auroral Araştırma Programı) olarak nitelendirilen projenin kapsamında yapılan denemelerin, 17 Ağustos depremi gibi dünya üzerindeki yıkıcı depremlerin tetiklenmesine sebep olduğu dedikoduları ortalarda dolaşmıştı. Depreme şahit olanların ışık kümeleri-parlamaları görmeleri de ilginç gelmişti.
16. Tesla, dünyanın ilk hidroelektrik santralini Niagara Şelaleri’nde gerçekleştirmiştir.
17. Tesla’nın başarıları karşısında elde ettiği ödül neydi dersiniz? Edison Madalyası!.. Edison tarafından sürekli eleştirilen birine bundan daha kötü bir ödül verilemezdi.
18. Elektrik üzerine yaptığı sayısız deneyler ve buluşlar vardır. 7 Ocak 1943 yılında kendisine ait patent aldığı 700 buluşla en çok patent sahibi kişi olarak dünya tarihine geçmiştir. 19. Modern dünyayı icat eden insan,
milyarder olabilecekken neredeyse meteliksiz bir şekilde 86 yaşında 7 Ocak 1943’te New Yorker otelinde ölü bulundu. Hayatını kaybettiği odaya Nikola Tesla ismi verildi. Tesla’nın bütün dokümanlarına ABD hükümeti tarafından el konuldu. Tesla’dan geride kalanlar üzerinde çalışmalara devam edildiği ve geliştirilen teknolojiler olduğu söylentileri bulunmaktadır.
20. Bilim adamları bugün onun notlarını satır satır taramaya devam ediyor. Uçuk teorilerinin çoğu bu günün ünlü bilim adamları tarafından ispatlanıyor. Örneğin Tesla, pervanesiz disk türbin motoru, bugünün modern malzemeleriyle birleştirildiğinde, tasarlanmış en verimli motorlardan biri oluyor. 1901’de patentini aldığı kriyojenik (mutlak sıfıra yakın sıcaklıklarda) sıvılarla ve elektrikle olan deneyleri süper iletkenlerin kaynağını sağlıyor. 21. Tesla, yıllar önce elektron altı yükleri olan parçacıkların varlığını ortaya koyan deneylerden bahsetmişti; 1977’de bilim adamları nihayet keşfettiler: Kuarklar.
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
Belki de tarih bir gün gerçek bir dahiyi gördüğü an tanıyabilecektir. Ayrıca Nobel ödülünü reddetmiş tek bilim (fizik) adamıdır. Prestij adlı 2006 yapımı filmde Nikola Tesla, David Bowie tarafından canlandırıldı. Tesla’nın günümüzde değeri gitgide anlaşılıyor ve onun fikirlerini çalan bilim adamları sık sık göndermelere maruz kalıyor. Modern Dünyayı Şekillendiren Bu Eşsiz Dehadan Geriye Kalan Veciz Sözler: “Paranın başkaları için taşıdığı anlam, benim için bir şey ifade etmiyor. Para, insanların kendine biçtiği kıymete haiz değildir. Benim bütün param deneylere yatırılmıştır. Bunlarla yeni keşiflerde bulunup insanoğlunun yaşamını biraz daha kolaylaştırmasını sağlıyorum.’’ “Nefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi; bütün dünyayı aydınlatırdı.” “Bırakın doğruları gelecek söylesin ve herkesi eserlerine ve başarılarına göre değerlendirsin. Bugün onların olsun; ama uğrunda çok uğraştığım gelecek, benimdir.”
” R A L N I D A K Ü L “SÜS 013 yılında nam-ı diğer, Uçan Teker Sema Gür önderliğinde başlayan Türkiye’nin en eğlenceli kadın dayanışma etkinliği “Süslü Kadınlar Bisiklet Turu” bu yıl Denizli’de de gerçekleştirildi. Süslü Kadınlar Bisiklet Turu, 24 Eylül Pazar günü yüzlerce kadının katılımıyla, başta Denizli olmak üzere, 50 şehirde eş zamanlı olarak yapıldı. “Egzoz kokusuna karşı parfüm kokusu yolları sarsın” sloganıyla pedal basan kadınlar eğlenceli bir etkinliğe imza atmakla birlikte; “Otomobilsiz Kentler Günü”ne de dikkat çektiler. Denizli’deki etkinlik, Güler Gülgüt tarafından organize edildi. Kentimizin gözde mekanlarından Forum Çamlık’ta başlayan etkinlik yine Çamlık’ta noktalandı.
2
SÜSLÜ KADINLAR BİSİKLET TURU NEDİR? Süslü Kadınlar Bisiklet Turu, 2013 yılında hayatımıza girdi. Her şey İzmir’de yaşayan ve tarih öğretmeni olan Sema Gür’ün bisikletle tanışmasıyla başladı. Kısa sürede kartopu gibi büyüyen bu eğlenceli etkinlik 2017 yılına gelindiğinde 50 şehirde, tama-
YOLL ARDAYDI men gönüllüler tarafından organize edilir hale geldi. Kar amacı gütmeyen etkinliği herhangi bir kuruluş, kurum, parti ya da şirket finanse etmiyor. Hayatı dolu dolu yaşamayı seven, kendine değer veren,
kendini ve etrafındaki şeyleri güzelleştirmeyi seven kadınlar tarafından organize ediliyor.
AMAÇ FARKINDALIK YARATMAK Bu etkinlik her şeyden önce sosyal medyada yorumlandığı gibi “ojeni sür, kokoş giyin, fotoğraf çektir” den fazlasıdır. Süslü Kadınlar Bisiklet Turu bir farkındalık etkinliğidir; yerel yönetimlerin ve idarecilerin dikkatini çekebilmek için özellikle “süslü” sürüş yapılmaktadır. Bisikletin güvenli bir ulaşım aracı olması ve egzoz kirliliğine karşı dikkat çekilmek istenmektedir. Yaptır saçını, sür parfümünü, giy kokoş elbiseni, tak şalını, sür rujunu-ojeni, giy topuklunu; sadece kendini mi süsleyeceksin? Hayııır… Bisikletini de süsle, çık yollara…
TURA KATILIM KOŞULLARI 1- Kadın olmak 2- Süslü olmak 3- Süslü bir bisiklete sahip olmak 4- En fazla 10 km hızla ilerlemek 5- Şaşkın şaşkın bakanlara el sallamak E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
BU YIL DA
75
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
ÖZEL E D Z İ N İ R E L GÜN L E Z Ö E Z İ S R A L M I R A S TA
76
Söz, Nişan, Düğün, Doğum, Bebek Mevlidi, Doğum Günü ve Sünnet gibi özel günlerinizde üzerinizdeki tüm yükü alma hedefiyle yola çıkan TwoBe Tasarım Organizasyon, ilk günkü heyecanı ile işini sürdürüyor. “Mutlu Gün Tasarımcısı” sloganıyla hizmet veren TwoBe özel günlerinizdeki organizasyonlarınızda en iyi hizmeti ilke edinerek Denizli’de ve komşu illerde hizmet veriyor. E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
Tuğba DALYANOĞLU
olmaz olan kapı süsü, süslemelik çiçek, altın yastığı, hediyeliklerin konulduğu sepetler, anı defteri, bebek odası süsleri, bebek set konseptleri, mevlid hediyelikleri, talebinize göre hazırlanan bebek şekerleri, bebek odası ürünleri ile en güzel doğum odasını hazırlamanıza imkan sağlıyor. Minimum fiyatlar ile dilediğiniz ürünleri seçebilir, bebeğinizi beklerken doğum odanızı bütçenize uygun şekilde hazırlatabilirsiniz.
G
Özellikle yeni doğan bebek organizasyonlarında, annelerin vazgeçilmezi haline gelen TwoBe Tasarım ve Organizasyon, oluşturduğu konseptlerle Denizlililerin gönlünde adeta taht kuruyor. Özel Sağlık Hastanesi ile anlaşması bulunan TwoBe Tasarım ve Organizasyon, doğum öncesi ve sonrası yaptığı çalışmalarla adından sıkça söz ettiriyor. Doğum organizasyonlarında annenin sevdiği renk, konsept ve detaylara uygun olarak odayı özenli bir şekilde hazırlıyor. Ailenize katılacak en yeni üyeyi, olabilecek en güzel şekilde karşılamak için hazırlıkları özenle yapıyor. Annelerin doğum yapacak olmanın stresini yaşarken tüm organizasyonun kusursuz bir şekilde ilerlemesini sağlayan firma el emeği ile özenle hazırlanmış ürünler üretiyor. Hastane odası süsleme, doğum günü organizasyonları ve diğer tüm özel günler ile ilgili hizmet veriyor.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
elen talep ve isteklere göre, söz, nişan, düğün, doğum, bebek mevlidi, doğum günü organizasyonları, sünnet töreni gibi etkinlikler ve konsept tasarımlar alanlarında hizmet sunuyor.
3 yıldır Denizli halkına hizmet etmekten dolayı büyük memnuniyet duyduklarını dile getiren TwoBe Tasarım ve Organizasyon Sahibi Tuğba Dalyanoğlu, birbirinden farklı ürün yelpazesiyle Denizli halkına hizmet verdiklerini kaydetti. Dalyanoğlu, “Birbirinden farklı estetik ürünlerimizle başta yeni anne olan bayanlarımıza ve bebeklerine isteğe göre tasarımlar sunuyoruz. Özellikle onların yaşam alanlarını ve misafirlerini ağırlayacakları odayı onların istekleri doğrultusunda baştan aşağı adeta yeniliyoruz. Bunun yanında bebek kıyafetleri ve onların ihtiyaç duyabilecekleri eşyaları da temin ediyoruz. Kişiye özel olarak tasarladığımız hediyelikler, çikolatalar ve sunumlarımızı talep ve isteklere göre çalışıyoruz. Ailelere sadece mutlu günlerinin tadını çıkarmak kalıyor. Bunun dışında özel gün ve geceler için de organizasyon ve tasarım çalışmalarımız oluyor. Sektörde tescilli tasarımlarımız ile sıradan süslemelerin dışına çıkıyoruz. Özel günlerinizdeki organizasyonlarınızda farklı fiyat alternatifleri ve geniş ürün seçeneği ile özel günlerinizi bütçenize uygun olacak şekilde daha da özel hale getiriyoruz. Tüm Denizli halkını farkı farklı yaşamak için Sağlık Hastanesi karşısındaki iş yerimize davet ediyoruz.” dedi.
77
Deneyimli ve profesyonel kadrosuyla tasarımlar yapan şirket, oluşturduğu kişiye özel konseptlerle gönüllere ve gözlere hitap ediyor. Yeni anne ve bebeğin odasından, misafirlerin ağırlanacağı odalara kadar baştan sona hazırlık yaparak adeta görsel şölen sunan TwoBe Tasarım ve Organizasyon, hastane doğum organizasyonlarında olmazsa E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
SOSYAL SORUMLULUK
78
HAYATIMIZ’IN MERKEZİ;
SEVDİKLERİMİZ
H
ayatın her alanında sahiplenmek veya sahip çıkmak önemlidir. Ailene, sevdiklerine, çalıştığın işe ve kuruma, doğru bulduğun şeylere, ihtiyaç sahiplerine ve Allahın sessiz kullarına can dostlarımıza (kedilerimiz, köpeğimiz, şahinimiz, baykuşumuz. . ) Bir can dostunu sahipleniyorsanız. Hem maddi hemde manevi olarak kolay olmadığını bilmemiz gerekir. Bazen hasta olur. Çocuğumuzdaki gibi uyuyamayız uykusuz kalırız. Bazen yalnız kalır diye düşünür. Koca bir senenin tatil planını ona göre ayarlarız. Bebekliğini bilirsiniz. Büyüdüğünü görürsünüz. Siz sahiplenirsiniz ama o sizi zaten çoktan sahiplenmiştir. Zamanın büyük bir bölümünü sahiplendiğin can dostuna kuşuna, koyununa, kedine, köpeğine ayırırsın veya harcarsın.
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
HASAN KILINÇ / VETERİNER Genetik özellikleri önemlidir fakat birçok davranışı, hareketi, şımarıklığı, duygusallığı, yanlışı, doğruyu sizden öğrenir. Onun alışkanlıkları sizin yapacağınız
hareketlerde ve ona karşı davranışlarda gizlidir. Kısacası can dostunuzun rol modeli sizsiniz. Bu rol model kelimesi size yabancı değildir. Örnek kişi, insanlarda olduğu gibi hayvanlarda da çok önemlidir. Can dostlarımızda (muhabbet kuşu, köpek, kedi. . ) taklitçi hareketlerle karşılaşırsınız. Yeri gelir. Yemek masanızda onada bir tabak koyarsınız. O kadar çok karşılıklı sahiplenme belirtileriyle karşılarız ki hayatımızın merkezi olmuştur. Arkadaşlarımıza, dostlarımıza, sevdiklerimize ailemizin en önemli üyesi diye tanıtırız. Günden güne her saniye her dakika onu düşünür acaba yemeğini yedi mi ? Şuanda evde nasıldır ? diye sorular gelir aklımıza, işimize bile odaklanamayız. Duygusal bağı çoktan karşılıklı kurmuşuzdur. Can dostumuz yavaş yavaş hayat merkezimizin tam ortasına doğru yol alır.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Dünya doğumların, yaşamların, ölümlerin olduğu dünya. Aksiliklerin her anında veya istenmeyen zamanlarda bile karşımıza çıkan dünya. Sevdiklerimizle güzel günler geçirdiğimiz, ağladığımız, güldüğümüz, birbirimizi üzüp kırdığımız ve küsdüğümüz dünya. Başlangıç hayata doğumla, son nefes ölümle sonuçlanan dünya. Merkezine koyduğumuz sevdiklerimizin, sevdiğimiz herşeyin, can dostlarımızın hatta kendimizin dahil birgün ansızın belkide dünyadaki son nefesimizi ölümle sonuçlandıracağımızı unutmamalıyız. Veteriner hekimlik mesleğimde son nefesi ve demleri yaşayan, yaşaması için kalp masajı, suni teneffüs ile kullanılan ilaçlara varasıya müdahale ettiğim canları dışarıda yas tutan can dostlarını ve göz yaşlarımı o anları unutmam asla. Merhametli vicdanlı dostlar, hayat bugün hepimiz için var demiyeceğim. Çünkü belkide yok. Her aldığımız nefesin, sevdiklerimizle yaşadığımız anın ve kendimizin kıymetini bilelim. Bencillik olarak görmeyin. Hayatımızın merkezi başta kendimiziz. Ne kadar çok kendimize değer verirsek. O kadar çok sevgi saygı dolu hayat yaşar. Yaşadığımız her anın kıymetini biliriz. Var-
79
sın kendini beğenmişlik bencillik desinler. Biz yaratılanı severiz, Yaradan’dan ötürü. . Veteriner hekimlik mesleğide tüm meslekler gibi önce sevgiyle başlar. Empati kurarak devam eder. Hastam şuramda ağrı var diyemez. Ancak iyi bir muayene ile sen sağlık durumu hakkında konuşabilirsin. İşimiz şifa dağıtmak. Amacımız bir fazla daha can dostumuzu hayata kazandırmak. Kazanmak için büyük emekler gerek. . Seviyorsanız, sonuna kadar mücadelelerinde can dostlarını yanlız bırakmayın. Seviyorsanız, sevdiklerinize vakit ayırmayı unutmayın. .
Her aldığımız nefesin, sevdiklerimizle yaşadığımız anın ve kendimizin kıymetini bilelim. Bencillik olarak görmeyin. Hayatımızın merkezi başta kendimiziz. E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
SEKTÖRÜNDE LİDER MARKA
eniş ürün yelpazesiyle sektöründe öncü firma olan Bürotime Denizli satış noktası Setofis Büro Mobilyaları birbirinden farklı tasarımlarıyla müşterilerine eşsiz kalitede hizmet sunuyor.
80
2007 yılından bu yana ofis mobilyaları alanında hizmet veren Setofis Büro Mobilyaları 2012 yılından itibaren Bürotime ailesine katılmış olup; 1000 m2’lik konsept mağazasıyla Denizlililere hizmet vermektedir. Ofis mobilyaları sektöründe konsept mağaza anlayışını Denizli’ye kazandırdıklarını ifade eden Bürotime Denizli satış noktası Setofis yöneticisi Tolga SÜRÜCÜ en hızlı ve kaliteli hizmeti satış öncesi ve sonrasında sunma hedefinde olduklarını belirtti.
G
Ayrıca SÜRÜCÜ “2007 yılından bu yana ofis mobilyaları sektöründe hizmet vermekteyiz. 2012
yılında ise Türkiye’nin en büyük ofis mobilyası üreticisi olan Bürotime markasını Denizli halkına kazandırdık. Antalya yolu üzerinde kurduğumuz konsept mağazamızla Denizli’de bir çok yeniliğe imza attık. Ofis mobilyası sektöründe Denizli’de mağaza anlayışını değiştirdik.”dedi. Bürotime İle Ücretsiz Mimari Projelendirme Hizmeti Veriyoruz Uzman teknik ekibe sahip olan Bürotime Ofis Mobilyaları müşterilerine ücretsiz keşif ve destek imkanı sağlıyor. Hazırlanan 2 boyutlu ve 3 boyutlu proje çalışmaları müşterilerinin beğenisine sunuyor. Müşteri memnuniyetinin en temel amaçları olduğunu kaydeden Tolga SÜRÜCÜ “Bürotime işinizi kolaylaştırmak amacıyla ofisleriniz için ücretsiz mimari Tolga Sürücü
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
Satış Sonrası Hizmet Bürotime Denizli satış noktası Setofis Büro Mobilyaları tarafından satılan tüm ürünlerde garanti süresi boyunca ücretsiz bakım ve servis hizmeti veriliyor. Ürünlerinin satış sonrasında da hizmet ve kalitesine oldukça önem veren Bürotime; oluşabilecek sorunlarda ise müşterisine en hızlı şekilde servis ve bakım hizmetini gerçekleştirmektedir. Ayrıca ofis mobilyaları üreticisi Bürotime’dan almış olduğumuz ürünlerin nakliye ve montaj hizmeti ücretsiz olarak sağlanmaktadır.
diğini belirtti. Kendi alanlarında tek rakiplerinin yine kendileri olduğuna da değinen Sürücü “Yurt dışından da yoğun şekilde siparişler alıyoruz. Amerika, Fransa Almanya gibi Avrupa ülkeleri ve Afrika ülkelerine yani 3 kıtaya teslimatlar yapıyoruz. Yine çevre illerden de mağazamıza yoğun talep var. Şu anda en hızlı teslimatı biz yapıyoruz ve hedefimiz daha da hızlı hale gelmektir. Tüm Denizlilileri mağazamıza kahve içmeye bekliyoruz.” dedi.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
projelendirme hizmeti sunmaktadır. Mağazamızda bulunan iç mimarlarımız sayesinde müşterilerimizin istekleri doğrultusunda çalışmalarımız hazırlanmaktadır. Sizlerin tasarlanmasını istediğiniz ofis ölçülerine göre Bürotime’ın mobilyalarını seçmenizde ve 3 boyutlu olarak bilgisayar ortamında görmenizde size imkan sağlamaktadır. Bürotime ailesi olarak anahtar teslim çalışmalarımızı yaparak müşteri memnuniyetine son derece önem vermekteyiz. Yani tabandan tavana en ince ayrıntılara kadar oluşturduğumuz görsel konsepti müşterilerimize sunmaktayız.” diye konuştu.
81
Tolga-Aydın Sürücü
2015- En İyi Bayi Ödülü, 2016- Satış Birinciliği Ödülü
Bürotime Olarak Bölgeye ve Yurtdışına Hizmet Sunuyoruz Bölgenin en kapsamlı ofis mobilyaları mağazası olduklarını da belirten Tolga Sürücü, en hızlı teslimatı da Denizli Bürotime mağazasının gerçekleştir-
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
82
İŞYURTLARI KURUMU
DENİZLİ FUARI YOĞUN İLGİ GÖRDÜ
Adalet Bakanlığı Ceza İnfaz Kurumları ile Tutukevleri İşyurtları Kurumu tarafından düzenlenen “Ürün ve El Sanatları Denizli Fuarı” Ağustos ayında kapılarını ziyaretçilere açtı. 37 ceza infaz kurumunun katıldığı fuarda, yüzlerce çeşit ürün stantları süsledi. Gıdadan tekstile, mobilyadan hediyelik eşyaya kadar ürün yelpazesi oldukça geniş olan fuar, uygun fiyatlarıyla da ziyaretçilerin yüzünü güldürdü. Bu yıl Antalya, İzmir, İstanbul ve Yozgat’ın ardından beşincisi Denizli’de düzenlenen fuarı, yaklaşık olarak 30 bin kişinin ziyaret ettiği açıklandı. -9 Ağustos tarihlerinde Adalet Parkı karşısında bulunan alanda kurulan fuarın açılış törenine; Adalet Bakan Yardımcısı Bilal Uçar, Denizli Milletvekilleri Sema Ramazanoğlu, Şahin Tin ve Cahit Özkan, Denizli Valisi Hasan Karahan, Hakimler ve Savcılar Kurulu Başkan Vekili Mehmet Yılmaz, Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kenan İpek, Hakimler ve Savcılar Kurulu Birinci Daire Üyeleri Yaşar Şimşek ve Hüseyin Şahin Hakimler ve Savcılar Kurulu İkinci Daire Üyeleri Mehmet Ademoğlu, Cafer Ergen, Alp Arslan ve Prof. Dr. Ali Cengiz Köseoğlu, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü Enis Yavuz Yıldırım, Cumhuriyet Başsavcısı Ergül Yılmaz, Denizli Belediye Başkanı Osman Zolan, Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Hasan Erbil, Antalya Cumhuriyet Başsavcısı Ramazan Solmaz, Afyon Cumhuriyet Başsavcısı Mehmet Özel, Muğla Cumhuriyet Başsavcısı İlyas Yavuz, Denizli merkez ve çevre adliyelerde görevli hakim ve Cumhuriyet savcıları, ceza infaz kurumu müdürleri ve personelleri ile denetimli serbestlik müdürlüklerinde görevli müdür ve personelleri katıldı.
4
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
Adalet Bakanlığı Ceza ve Tutukevleri Genel Müdürü Enis Yavuz Yıldırım, geçen yıl 7 farklı ilde düzenlenen fuarlara 600 bin kişinin katıldığını, bu alanda dünyadaki en büyük fuarı gerçekleştirdiklerini söyledi. Ceza İnfaz Kurumları İş Yurtları’nın, fuarları ülke genelinde geleneksel hale getirdiğini belirten Yıldırım, “Ceza ve infaz sistemimizin genel amacı, toplumun korunması, suç işleyen kişilerin toplumuma kazandırılmasıyla tekrar suç işlenmesinin önlenmesidir. Hükümlülerin topluma kazandırılmasını amaç edinen infaz sistemimizde suç işleyen bireylerimizin eğitim çalışmaları gerçekleştirilmektedir. Hükümlü ve tutukluların bizlere emanet olduğu düşüncesiyle infaz sisteminin temelinde insan ve insani yaklaşım düşüncesi bulunmaktadır” dedi.
TARIM VE GIDADA CİDDİ ÜRETİM ARTIŞI YAPTIK İş yurtlarında son üç yılda büyük gelişmeler kaydedildiğini belirten Yıldırım, “Ceza İnfaz kurumları ve adalet saraylarında çay ocaklarında ihtiyaç duyulan çayların temini için Kalkandere Açık Cezaevi İş Yurdu bünyesinde çay paketleme servisini hizmete açtık. 700 bin litre temizlik malzemesi, 65 bin led lamba üretimi gerçekleştirdik. Tarım ve gıdada ciddi üretim artışı yaşadık. 2016 yılında 149 kurum ve kuruluşla yapılan protokoller çer-
çevesinde 1827 hükümlü, öncelikle başsavcılıklar olmak üzere, belediye başkanlıkları ve çeşitli kurumlarda çalıştırıldı. Özel sektörle yapılan anlaşmalar sonucu 2764 hükümlü ve tutuklunun çalışması sağlandı” şeklinde konuştu.
287 İŞ YURDU BÜYÜK BİR DESTAN YAZIYOR
li’deki Bozkurt Açık Kadın Cezaevi, Türkiye'nin en büyük açık kadın cezaevi durumunda. Oranın kapasitesini büyütmek ve yeni ürünler üretmek için yeni açık cezaevimiz de açıldı. Orada neler üretebiliriz onları düşünüyorduk. Ama ömrü vefa etmedi. O bizim camiamızda ilelebet güzel anılacak” diye konuştu.
Adalet Bakan Yardımcısı Bilal Uçar ise yaptığı konuşmada; toplumdan uzakta dört duvar arasında bir hayatın var olduğunu, orada tutuklular, hükümlüler, gardiyanlar ve müdürlerin bulunduğunu, ancak bunun görünmediğini belirterek; “Bugün bu fuar vesilesiyle bunu görmüş olacağız. Eskiden cezaevlerinde zaman öldürmek için kibrit çöpünden gemi yapılırmış. Geldiğimiz noktada iş yurtları sayesinde hükümlü ve tutuklular üretim yapıyorlar. Meslek sahibi olmakla birlikte ıslah ediliyorlar. Ayrıca sigortaları yapılıp maaşlarını alıyorlar. Ülke ekonomisine katkı sağlıyorlar. 287 iş yurdu, büyük bir destan yazıyor. Bu, dünyada bir başarı hikayesidir. Dünyanın birçok yerinden adalet bakanlıkları temsilcileri gelip bizim iş yurtları sistemimizi inceleyip nasıl başardığımızı soruyorlar. ABD’de 2,5 milyon hükümlü varken bizim sisteminizdeki kadar çalışanları yok” dedi. Konuşmasında Şehit Başsavcı Mustafa Alper’i de anan Uçar, “Yakın zamanda aramızdan ayrılan, devlet adamlığıyla iz bırakan Cumhuriyet Başsavcısı Mustafa Alper’e rahmet diliyorum. Kendisi burada çalışırken güzel işler yaptık. Deniz-
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
HÜKÜMLÜ VE TUTUKLULAR BİZLERE EMANET
83
Still Art DR. MİMAR HALİT COZA
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
KENTLERİ BİNALAR OLUŞTURUR
84
ok uzun zamandır şehrimizde büyük bir altyapı-üstyapı çalışması süreci yaşıyoruz. Yeterli plan ve programsız gerçekleştirildiği kesin olmakla birlikte, yaşanan eziyetler, çekilen sıkıntılar ortaya çıkan sonuç sonrası zaman geçtikçe sanırım unutuluyor. Uzun zamandır Denizli’den yolu geçmemiş birinin şehre tekrar uğradığında, son senelerdeki değişimi fark etmemesi mümkün değil. Şehir değişiyor, kent gelişiyor. İhtiyaçlar doğrultusunda yollar açılıyor, kaldırımlar değişiyor, asfaltlar kaymaklaşıyor. Bu her belediyenin bütçesi, çalışkanlığı ve becerisine göre değişen, yıllar içinde olması gereken doğal gelişimler elbette. Yeni parseller imara açılıyor, yeşil alan düzenlemelerinde değişikliklere gidiliyor, hesaplar doğrultusunda belediyeye ait kamusal alanlar satılıyor, park sayısı artıyor,
Ç
kat sayısı artıyor, emsal artıyor, vesaire… Olumlu ya da olumsuz bulunan tüm bu gelişmelerle ilgili taraflar birbirlerinden hesap soruyor, birbirlerini şikâyet ediyor, övüyor ya da yeriyor. Enteresan olan, şehre kondurulan binalarla ilgili yaşanan süreç. Bu süreçle ilgili sanırım herkes halinden memnun. Çünkü ne yerel yönetimin, ne mimar ve müteahhitlerin, ne de arsa sahiplerinin bu durumla ilgili ciddi serzenişlerine şahit olmuyorum. Arsa sahibi şehrin en görünen, cazip konumundaki arsasını, sadece kendi isteği doğrultusunda bir mimara veriyor. Bu da muhtemelen ya da çoğunlukla diyelim, en ucuz, en hızlı, ya da yönetmelikteki açıkları arsa sahibi lehine kullanmayı becerebilen, belediyeden hızlı proje geçirebilen mimar arkadaş oluyor. Proje çoğunlukla, sadece arsa sahibinin istekleri doğrultusunda, hesaplanan maksimum emsalden gram ödün vermeden, her santimetrekaresi
kullanılmış şekilde tasarlanıp, üretiliyor. Daha sonra uygulama aşamasında devreden çıkarılan, ya da “hiç işim olmaz bir de onunla mı uğraşacağım” diyen mimar arkadaşın onayı ve bilgisi olmadan o kütle şehrin ortasına konduruluveriyor. Hemen onun yanındaki parsel, bir yanındaki parsel, karşı köşesindeki parsel ya da o cadde üzerindeki parsellerin hemen hemen tamamında süreç bu şekilde işliyor. Binanın cephesine, rengine dahi muhtemelen mal sahibi, müteahhit, boyacı ustası ve boyayı satan firmanın renk körü pazarlamacısı “bu renk açtı, bu renk kapattı, bu boğdu, bu öldürdü” tarzı cümleler havada uçuşarak karar veriyorlar. Bu süreçte yerel yönetimin tek derdi binanın yönetmelik kapsamında uygulanmış olup olmadığı... Aslında bugünün yerel yönetim koşullarında bu durumdan memnun ve razı olsam da, şehrin başarısız kimliğinde asıl sıkıntı bence burada!
Uzun zamandır Denizli’den yolu geçmemiş birinin şehre tekrar uğradığında, son senelerdeki değişimi farketmemesi mümkün değil. Şehir değişiyor, kent gelişiyor. İhtiyaçlar doğrultusunda yollar, kaldırımlar değişiyor, asfaltlar kaymaklaşıyor.
Tüm bu süreç, yönetmelik kurallarına tamamen uyularak, sıfır risk, sıfır tolerans ve inisiyatifle oluyor diyelim. Ne çıkıyor peki sonuç olarak? Ortaya çıkan siluet ne peki? Caddesindeki bina kalitesinden, estetiğinden memnun olan var mı? Şehirde sadece kaldırım ve yollarda değişim yok. Yapılaşma hızla artıyor. Belediyelerde projelere, yoğunluktan dolayı 4-5 ay gibi süreçlerde ruhsat alınabiliyor. Hızla yeni binalar yapılıyor, şehir merkezinde kütleler jet hızıyla bitirilebiliyor. Üstelik tüm bu yapılanlar tamamen yönetmeliklerin izin verdiği ölçüde yapılıyor. Zaten belediyenin kentin estetiğine doğrudan katkıda bulunacak, rant derdi olmayan bir yapıda, olumlu inisiyatifini mimardan ya da estetikten yana kullandığına, yönetmelik dışına çıktığına, şimdilik şahit olmadım. Yönetmeliklerin de kentin estetiği ile ilgili bir derdi ve kaygısının olmadığına adım gibi eminim. Kimler tarafından, hangi kafa ve ruh hali ile yazıldığını da çok merak ediyorum. Tüm bu yönetmelikler doğrultusunda yapılan yapılar sonucu ortaya çıkan sonucu biraz irdeleyelim. Tamamen yenilenmiş bir caddenin, örneğin daha yeni alt ve üst yapısı tamamlanmış Ulus Caddesi’nin herhangi bir köşesinden cadde siluetine baktığınızda neler hissediyorsanız, şehrin tamamında bu duygular geçerli ne yazık ki. Çaybaşı Caddesi’ni, Lise Caddesi’ni, Atatürk Caddesi’ni, ya da yeni yapılanmış Yenişehir Mahallesi’nin yollarının, kaldırımlarının
tamamını granitle kaplasak ne değişiyor? Yapılan çalışmalar, çekilen eziyetler sonrası istenilen estetik ve konfora ulaşabiliyor muyuz? Hoşumuza gidiyor mu yaşadığımız sokak ve caddeler? Kentleri binalar oluşturur. Kentleri ne yazık ki binalar oluşturur.
Estetik kurullar artık bir yapının cephesine, rengine, doğrudan müdahale edebilecek, mimari projeler üzerinde değişiklik, yorum yapma hakkında sahip olacak. Peki bu estetik kurullar kimlerden oluşacak? Kurul üyeleri nasıl seçilecek? Projeleri neye göre değerlendirecekler?
Tüm kaldırımlar granitle döşense, tüm yollar en kaymağından asfaltla kaplansa, peyzaj çalışmaları için onlarca bitki, ağaç dikilse dahi kentleri binalar oluşturur. Şehir kimliğini oluşturan bu koca koca kütleleri daha estetik, daha mimari şekle büründürebilmek için yerel yönetimler neler yapabilir? Yakın zamanda yürürlüğe girecek yeni yönetmelik, yerel yönetimlere biraz daha fazla söz sahibi olma hakkı veriyor. Bu aslında bizim için büyük bir şans olabilir. Konunun önemli muhattabı mimarlar ve Mimarlar Odası olarak oluşturduğumuz yönetmelik komisyonunun sunacağı öneriler umarım şehirdeki tüm belediyeler tarafından olumlu değerlendirilir.
Hangi vasıflara sahipler, hangi kariyer ve başarı ile bu derece önemli bir karar mekanizmasında söz sahibi olacaklar? Şehrin geleceği ile ilgili hayati önemli bir merciinin kimlerden oluşacağı ile ilgili büyük merak içindeyim.
Ne yazık ki kentleri binalar oluşturur. Çaybaşı Caddesi’ni, Lise Caddesi’ni, Atatürk Caddesi’ni, ya da yeni yapılanmış Yenişehir Mahallesi’nin yollarının, kaldırımlarının tamamını granitle kaplasak dahi şehrin estetik kimliğinin oluşmasında bunların fazla hükmü yok.
T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 7
85
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
PAHOY YENİ DÖNEM İÇİN AVRUPA’DA MORAL DEPOLADI
86
uruluşunun 32. yılını kutlayacak olan, Türkiye’nin en köklü Halk Oyunları Dernek’lerinden olan PAHOY (Pamukkale Halk Oyunları G.S.K. Derneği) yeni dönem öncesi 35 dansçısıyla birlikte 17 gün süren Avrupa turunu bitirerek yeni döneme hızlı bir giriş yaptı. Yunanistan’da Selanik ve Kavala, Makedonya’da Manastır ve Ohrid, Macaristan’da Budapeşte, Hırvatistan’da Zagrep, Dubrovnik, Zadar ve Rijeka, İtalya’da Milano ve Venedik, Fransa’da Nice, Marsilya ve Cannes, İspanya’da Valencia ve Barselona, Monako ve Andorra olmak üzere 9 ülke ve 18 şehir olmak üzere büyük bir kültür turu yaparak ülkemize döndü.
K
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
Cannes
Kemanlı geceler...
Balayı Çiftleri Nil-Nazım Höke.
PAHOY Başkanı Deniz SEMERCİ “Başarılı geçen sezon sonrası her yıl olduğu gibi yine yurt dışına çıkarak moral depolayıp yeni döneme başlıyoruz. Bizimle dünyayı dolaşmak, gösterilerde festivallerde yer almak isteyen tüm dansçıları PAHOY’a ve TUANA’ya bekliyoruz" dedi .
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Geziye, PAHOY dansçısı Nil ile müzisyeni Nazım HÖKE’nin balayı olması ve Devlet Tiyatroları Sanatçısı ve dizi oyuncusu Taner TURAN’ın katılmasıda ayrıca renk kattı. Taner TURAN gezi boyunca, oynadığı Paramparça, Şeref Meselesi, Ezel, Aslı ile Kerem, Dadı, Kurtlar Vadisi, Muhteşem Yüzyıl gibi birçok dizideki ve tiyatrodaki anılarını PAHOY’lularla paylaşarak gezinin neşeli geçmesini sağladı.
87
Barselona sokakları... Taner Turan-Deniz Semerci
Venedik Gemi turu...
Selanik Atatürk Evi...
Milano...
Milano’da Giuseppe Meazza Stadyumu
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
SİNEMA THOR 3 K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
RAGNAROK
88
27 Ekim 2017 Tür: Aksiyon, Macera, Fantastik Yönetmen: Taika Waititi Oyuncular: Chris Hemsworth, Tom Hiddleston, Cate Blanchett Thor serisinin 2017 yılında izleyiciyle buluşacak olan üçüncü filminde, yaklaşmakta olan Norse kıyametine tanık olacağız. Asgard’tan uzakta, evrenin öbür ucunda hapsolmuş olan Thor çıkış yolu bulamamaktadır. Üstelik güçlü çekici de yanında değildir ve Asgard bir yıkımın eşiğindedir. Ragnarok zamanı gelmiştir, eğer gerçekleşirse bütün Asgardlıları yok edecektir.
KURTLAR VADİSİ: VATAN 29 Eylül 2017 Tür: Aksiyon, Macera, Gerilim Yönetmen: Serdar Akar Oyuncular: Necati Şasmaz, Sinem Uslu, Cahit Kayaoğlu Kuzey Irak’ta operasyon yapan Polat Alemdar ve ekibini bir sürpriz beklemektedir. Ele geçirilen Türkiye haritasında askeri birlikler ve özel harekât merkezleri gibi
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
stratejik önemi olan onlarca hedefin yanı sıra sınırdaki bir nokta da işaretlenmiştir: Yalavuz…Asırlardır Türkün toprağını işgal etmek için fırsat bekleyen düşman, koca bir orduyla sınırımıza dayanmış, darbeden gelecek haberi beklemektedir. Polat Alemdar ve ekibi, Türk Milleti ile birlikte içerdeki ve dışarıdaki düşmanlara karşı zorlu bir mücadele verecektir.
ÇİZGİ ÖTESİ
BEKAR BEKİR
Yaşamın ötesini merak eden tıp öğrencileri, ölümle yaşam arasındaki çizgiyi kontrol altında tutarak, öte tarafa kısa süreli ziyaretler yapmaya karar verirler. Beden
1 Eylül 2017 Tür: Komedi, Yönetmen: Serdar Işık Oyuncular: Bektaş Erdoğan, İrem Derici, Burçin Bildik 32 yaşında halen bekar olan Bekir annesiyle yaşamaktadır. Eline “kız tavlama sanatı” adlı bir kitap geçirmiştir ve halen gerçek aşkını aramaktadır! Ama gerek sakarlığı, gerek saflığı ve şanssızlığından dolayı aradığı aşka yaklaşamaz bile. İmda-
BENZERSİZ 15 Eylül 2017 Tür: Gerilim, Yönetmen İlker Sarı Oyuncular: Cemal Hünal, Ekin Türkmen, Ruhi Sarı Kendi halinde bir eczacı olan adamın başına, bir gece nöbet tutarken, talihsiz bir kaza gelir. Bu kazadan sonra ağır bir ameliyat geçirir ve gözünü farklı biri olarak açar. Bu süreç sonrası gerçek benliğini sorgulamaya ve hakikatin peşinde kendini aramaya başlar. Ancak bu süreç hem onun için hem de çevresindekiler için oldukça zorlu geçecektir.
SİCCİN 4 1 Eylül 2017 Tür: Korku, Yönetmen Alper Mestçi Oyuncular: Mirza Metin, Yasemin Kurttekin, Sebahat Adalar Yılmaz ailesi, geçmişte oldukça zengin bir ailedir ancak bu durum zamanla değişir. Aile, yaşadıkları maddi sorunlar nedeniyle babaanne Saadet’in yanına taşınmak zorunda kalır. Fakat Saadet bu evde sandıkları gibi yalnız değildir. Bahçesinde kocasının mezarı bulunan Saadet’in eski evi, başka alemden oalan sakinler tarafından sahiplenilmiştir.
fonksiyonlarını durdurarak ölümü görme imkanı yakalayan gençler, bu deneyimin karanlık yönleriyle de hesaplaşmak zorunda kalacaklardır. Yönetmenliğini Joel Schumacher’in yaptığı film artık bir kült yapım olarak kabul ediliyor. Her ne kadar yönetmene özgü bazı muhafazakar ve tartışmalı mesajlar içerse de, ciddi anlamda özgün bir film.
dına mahalledeki yakınları koşar ve aralarında para toplayarak bir umut olması açısından Bekir’i lüks bir otele yollarlar. Fakat bu otelde hayatının aşkını ararken beklenmedik maceralara da bulaşacaktır! Yönetmenliğini Serdar Işık’ın üstlendiği komedi filminin başrolleri Bektaş Erdoğan ve İrem Derici’ye ait. Senaryosu Baykut Badem’e ait olan yapımda ayrıca Burçin Bildik, Mevlut Acaroğlu, Billur Yılmaz, ve Merve Sarıtaş da rol alıyor.
KORKACAK Bİ’ŞEY YOK 15 Eylül 2017 Tür: Komedi Yönetmen Burak Donay Oyuncular: Burak Aydın, Ahu Seda, Alkım Çetin İstanbul’un Hasanpaşa’sında voleyi vurmanın peşinde olan bıçkın ve fırıldak semt delikanlısı Seko arkadaşları ile anlaşıp bir tatil planı yapar. Maddi olarak rahat olan arkadaşları Serkan’a masraflar için yüklü bir para verirler. Ancak Seko organizasyonu yapmak yerine borçlu olduğu kumar mafyasına barbut oynayarak parayı kaybeder. Tatil planı için kara kara düşünen delikanlı, rahmetli dedesinin “En kıymetli hazinem” deyişini hatırlayarak yeni bir plan yapar. Grup tatil için Seko’nun yeni planıyla Edirne Uzunköprü’ye giderler. İstanbul’un fırlama gençleri, Trakya’nın neşeli ve samimi insanları ile bol kahkahalı ve eğlenceli bir maceraya atılacaklardır. Yönetmen koltuğunda Burak Donay’ın oturduğu komedi yapımının senaryosunda Serhat Özev imzası var.
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
13 Ekim 2017 Tür: Gerilim, Korku, Bilimkurgu Yönetmen Niels Arden Oplev Oyuncular: Ellen Page, Diego Luna, Nina Dobrev
89
ZELİHA ŞENGÜL K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
90
Ki tap lık
Gündelik Hayata Direnmek Süreyya KARACABEY Epos Yayınları “Direniş, sadece büyük politik karar anlarının eşlik edicisi değildir, direniş aslında bir formun dışına çıkmak için verilen kocaman bir mücadeledir. Evde çocuğunuza bakarken, iş yerinizde işinizi yaparken hatta alışveriş yaparken bile bir formun içinde olduğunuza ayılmadıkça kullandığınız bütün muhalif sözcükler kırık cam parçaları gibi ağzınıza batar ve kanatır dilinizi”. Belâgat ustası Süreyya Karacabey’in altmış sekiz yazısını bir araya getiren bu kitap, gündelik hayata direnişi temsil eden bir kurgu şaheseridir. Yazarın düşünsel izleğindeki tutarlılığın kendiliğinden ve organik halinin kaçınılmaz sonucu olarak yarattığı kurgu, hem Türkiye’de esaslı bir geleneği içeren o kadim hegemonik entelijensiya ile uzlaşmayı reddetmesi hem de dolaysız pratik siyasal tutumun daimi püritenliğinden azade kalmayı tercih etmesi nedeniyle eşsiz bir kültür sosyolojisi ve tarih eleştirisi sunuyor. Evlerinizi kaleleriniz olarak kutsar ve size öğretilmiş akıllarla içine girer, nesnelerden medet umar ve infilak etmiş kalbinizi görmezsiniz. Rahatı
sevmenin, küçük düzenleriniz bozulmasın diye verdiğiniz ödünlerin aslında sistemle ittifakın en karanlık bölgeleri olduğunu düşünmezsiniz. “Hayattan el çektirme stratejisi olarak aşkın patolojisi başlıklı çalışmamla … kariyerimi pekiştirdim. Bunları niye anlatıyorum, karşınızda konunun uzmanı var dikkatle dinleyin diye.”. “Baskı biçimlerine karşı çıkarken sessizce babanıza, kocanıza, karınıza, çocuğunuza gündelik hayatın bütün baskıcı iktidarlarına tapınmayı sürdürürsünüz....”
Theo’ya Mektuplar Vincent Van GOGH Çevirmen: Azra ERHAT Remzi Kitapevi Vicent Van Gogh, Paris’te bir galeri yöneticisi olan kardeşi Theo’yla dertleştiği mektuplarında, renk tutkusuyla dolu bir ressamın yaşam savaşına ve yaratıcılık uğruna gösterdiği özverilere tanık oluruz. Van Gogh’un, başta Gauguin olmak üzere, çağdaşı ressamlarlaa yakın ilişkilerine de ışık tutan Theo’ya Mektuplar, hayatı boyunca şiddetli ruhsal sarsıntılarla boğuşmuş sanatçının daha yumuşak ve coşkulu yönünü ortaya çıkarıyor. Bu ünlü yapıtın, Azra Erhat derlemesi ve çevirisini yeniden yayınlamaktan kıvanç duyuyoruz. E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
Yüz Doktor Yüz Hastalık
Türkiye’nin Yöresel Mutfakları Serkan ŞENGÜL - Oğuz TÜRKAY Detay Yayıncılık Yöresel mutfakların o yöreye ait insanlar ve topluluklar için önemine benzer bir önemi de o bölgeyi merak eden, öğrenmek isteyen, o bölgenin değerlerini ve dinamiklerini anlamak isteyenler nazarında ortaya çıktığı görülmektedir. Bu bahsettiğimiz kitleyi turistler olarak ele alırsak, yöresel mutfağın bir bölgenin turistlerce ziyaret edilmesinde en çekici unsurlardan biri olduğunu, yöreye ilişkin çok büyük anlama sahip değer, yaklaşım, olgu ve pratiklerin yöresel mutfak deneyimiyle turistlere aktarılabileceğini görebiliriz. Bu bakımdan yöresel mutfakların yaşatılması, korunması nasıl bir milli görev ise aynı zamanda bölge kalkınmasının anahtar sektörlerinden biri olarak turizmin gelişmesi ve bölgenin ekonomik kalkınmasına hizmet etmesi için de önemli bir gereklilik olduğunu söyleyebiliriz. Bu eserde yöresel mutfakların turizm açısından taşıdığı önem tartışılmakta, sonrasında da Türkiye’mizin başlıca bölgeleri itibariyle yöresel mutfakları tanıtılmaya çalışılmaktadır. Bu tanıtma çabası, örnek menüler ve örnek yemek reçeteleri ile biraz daha pratiğe dökülmeye çalışılmakta, kitabın uygulamacılara katkısı artırılmaya gayret edilmektedir.
Sağlık ve sağlıklı olmak. Hepimizin en çok istediği, hep hayal ettiği bir konu bir başlık. Bu, insanoğlunun var olduğu günden beri aradığı, bulmaya çalıştığı bir gerçek. Günümüzde ise en büyük sorun yaşam şartlarının değişmesi, zorlaşması, yoğun bilgisayar ve araba kullanımı, hiç bitmeyen aksine artan stres sonucunda ortaya çıkan çeşitli sağlık sorunları. Bunun yanında, bilgiye ulaşmanın, internet vs. sayesinde çok kolaylaşması ve ortada ciddi bir bilgi kirliliğinin olması. Neyin doğru, neyin yanlış olduğunu bilemez hale gelmemiz. Yani kişilerin sağlıkları ve sağlıklı kalabilmeleri için devasa bilgilere ulaşabilmesi. Diğer yanda, şu gerçeğin varlığı; internette bulunan bilgi ve yayınların yarısı yanlış, ama hangi yarısı onu ben de bilmiyorum. İşte bu noktadan hareketle, yıllarını sağlık muhabirliğine adamış gazeteci olarak, 2 yılı aşan, uzun ve zorlu
çalışmalarla sona geldim. Sağlık sistemimizdeki çok değerli, konusunda uzman İzmirli 100 doktorumuzdan topladığım bilgileri bir kitap haline getirdim. Bir başucu kitabı niteliğinde sizlerin görüşüne sunuyorum. İnşallah hiç ihtiyacımız olmaz, hep sağlıklı kalırız ama yine de bilgili olmalıyız. Hepimize sağlıklı ve mutlu günler diler, en derin sevgi ve saygılarımı sunarım.
Lozan’da Türk-Yunan Mübadele Siyaset
91
Zekai GÜNER Siyasal Kitabevi Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasına dayanak teşkil eden Lozan Konferansı, uluslararası alanda devletimizin tescili anlamında değerlendirilmelidir. Lozan, Birinci Dünya Savaşı’nı kazananlarla, İstiklâl Savaşı’nı kazananlar arasında, eşitlerin çetin diplomatik müzakereleriyle imzalanmış bir belgedir. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra imzalanan antlaşmaların hiçbiri bugün geçerliliğini korumazken, Lozan Antlaşması 94 yılını devirmiş dimdik ayakta durmaktadır. Kitabımızın konusunu teşkil eden mübadele meselesi 30 Ocak 1923 tarihinde imzalanan bir sözleşme ve protokolle karara bağlanan “Türk ve Yunan Nüfus Mübadelesine İlişkin Sözleşme ve Protokol” başlığını taşıyan anlaşmadır. Lozan Konferansı’nda, tarafların üzerinde mutabık kaldıkları ilk iki metinden biridir. Nüfus Mübadelesi Antlaşması, her iki ülkedeki azınlıkları göçmen haline getiren on yıl sürecek olan döneme resmi bir nitelik kazandır-
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Bülent KANTARCI Cinius
mıştır. Ayrıca bu sorunun çözülmüş olması, mübadillerin nakillerinden, onların gittikleri bölgelerde ekonomik anlamda bütünleşmelerine kadarki süreçte hükümetlerin siyasî ve iktisadî adımlar atmasını da gerekli kılmıştır. Savaştan yeni çıkmış, çökmüş bir ekonomiye sahip Türk Hükümeti, Yunan ordusunun verdiği zarar, yıkım ve felaketler sonucu evsiz barksız kalan insanların durumuyla uğraşırken mülteci gerçeğiyle karşı karşıya kalmıştır.
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
KÜLTÜR - SANAT
Geçtiğimiz Ağustos ayı içerisinde Denizli’de adeta yıldızlar geçidi yaşandı. Çok sayıda konser ve tiyatro etkinliği ile Denizlili sanatseverler eğlenceye doydu. Şehrimize gelen tiyatro oyunlarından ve konserlerinden bazıları şöyle:
KİBARLIK BUDALASI K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Moliere’in ölümsüz eseri Kibarlık Budalası, 2 Ağustos’ta Denizli Açıkhava Tiyatrosu’nda sahnelendi. Türk Tiyatrosu’nun büyük ustası Haldun Dormen’in, yıllar sonra yeniden sahnelere döndüğü Kibarlık Budalası; 17. yüzyıl Fransa’sında, cahil, saf ama çok zengin bir adam olan Mösyö Jourdain’in asilzade olabilmek için düştüğü komik durumları anlatıyor. Moilere, yarattığı bu olağanüstü tiplemenin etrafını, onu sömürmeye çalışan Kont, ayakları yere basan karısı, sağduyunun ve samimiyetin temsilcileri hizmetçi ve uşak ile bir dantel gibi örer.
92
FERHANGİ ŞEYLER Ferhan Şensoy’un 7 Mart 1987’den beri aralıksız olarak oynadığı tek kişilik gösterisi 1 Ağustos tarihinde Denizli Açıkhava Tiyatrosu’nda sevenleriyle buluştu. Gündelik olayların Ferhanca mizah anlayışıyla sahnelendiği oyun 30. yılında dünya tiyatro tarihine geçecek bir rekora da imza attı.
BİR ZAMANLAR GAZİNODA
NOTRE DAME’IN KAMBURU QUASİMODO MÜZİKALİ Ağustos ayında gerçekleştirilen etkinliklerden biri de Notre Dame’in Kamburu Quasimoda Müzikali idi. Açıkhava Tiyatrosu’nda 11 Ağustos günü sahnelenen müzikal Victor Hugo’nun unutulmaz eseridir. Müzikalde; çirkin ve kambur Kilise zangocu Quasimodo ile Fransa’nın ruhani ve dini lideri Claude Frollo’nun, semtte yaşayan Çingene Kızı Esmeralda’ya olan aşkları anlatılır.
EROL EVGİN KONSERİ Geçtiğimiz Ağustos ayının en dikkat çeken sanat olayı hiç kuşkusuz efsane sanatçı Erol Evgin’in Denizli’de konser vermesiydi. 1969 yılında çıkardığı ilk 45’lik plağı ile sanat yolculuğuna başlayan usta sanatçı, milyonların kalbinde taht kurmuş sayısız şarkıya hayat verdi. Son yaptığı “Altın Düetler” albümüyle adından söz ettiren Erol Evgin, 21 Ağustos gecesi Açık Hava Tiyatrosu’nda sevenlerine unutulmaz anlar yaşattı.
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
65. sanat yılında Haldun Dormen’in hem yazıp hem de başrolünde oynadığı “Bir Zamanlar Gazinoda” 16 Ağustos’ta Denizli Açıkhava Tiyatrosu’nda seyircisiyle buluştu. Oyun, yıllar önce herkesin gönlünde taht kurmuş iki eski komedyenin tekrar şöhreti yakalayabilmek için eski kırgınlıklarını bir kenara bırakıp tekrar bir araya gelmelerini anlatıyor.
EYLÜL-EKİM PROGRAMI Yaz aylarını oldukça hareketli geçiren Denizli, Eylül-Ekim aylarında da yine çok sayıda sanatçıyı ağırlayacak.
CAN BONOMO K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Son dönemlerin başarılı seslerinden Can Bonomo, farklı ses rengi ve başarılı sahne performansıyla Denizlili hayranlarıyla buluşacak. 2012 Eurovision Şarkı Yarışmasında ülkemizi temsil eden şarkıcı, 7 Ekim günü sevilen şarkılarını Denizlili hayranları için söyleyecek.
GÖKHAN TÜRKMEN
93
DUMAN
Müzik hayatına 2003 yılında canlı performanslarla başlayan Gökhan Türkmen, 2008 yılında “Büyük İnsan” albümüyle dikkatleri üzerine çekti. Yaptığı her şarkıyla yükselişini devam ettiren Türkmen, 23 Eylül’de Denizlili sevenleriyle buluşmaya hazırlanıyor.
1999 yılından günümüze pek çok albüme imza atan Duman Grubu Denizli’ye geliyor. 19 Ekim 2017 akşamı Açık Hava Tiyatrosu’nda sahne alacak grubun hayranları şimdiden heyecanlanmaya başladı.
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
BU DÜĞÜN UNUTULMAZ… İki sanatçı Özgür Ergül ile Selen Güven’in birlikteliği muhteşem bir düğünle taçlandı.
H K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
atice - Ahmet Ergül çiftinin oğlu Pamukkale üniversitesi yabancı diller Yüksekokulu İngilizce okutmanı ve aynı zamanda Denizlinin tanınmış nefesli saz sanatçısı Özgür Ergül ile Ayşe- Gürkan Güven’in kızları Denizli Büyükşehir Belediyesi Halk dansları eğitmeni Selen Güven’in dillere destan düğünü DEDA Garden düğün salonunda gerçekleştirildi. Düğünün hafta içi olmasına rağmen genç çifti aileleri ve yakınları yalnız bırakmadı. 1.500’ün üzerinde davetlinin katıldığı
94
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
düğünde davetlilerin alkışları eşliğinde dans edip oynayan genç çiftin mutluluğu gözlerinden okunurken, coşku ünlü sanatçı Hakan Eyiden’in şarkıları ile gece boyu devam etti. Gecenin ilerleyen saatlerinde de misafir sanatçılar Adnan Koparan, Efe ve Ozan Ozanca da çiftlere birbirinden güzel parçalarını seslendirerek mutluluklarına ortak oldu. Still Life Dergisi olarak Ergül ve Güven ailelerini tebrik eder, genç çiftlere ömür boyu mutluluklar dileriz.
MASAL GİBİ DÜĞÜN
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
DENİZLİ’ NİN ÜNLÜ SOLİSTİ TOLGAY YILMAZ VE VOKALİSTİ BEGÜM KÖSEOĞLU, MARLA RESTAURANT’DA MASAL GİBİ DÜĞÜNLE DÜNYAEVİNE GİRDİLER…
D
enizli’ nin ileri gelen ailelerinden Tuncay Yılmaz ve Zeynep Tatarın biricik oğlu Tolgay ile Yaşar ve Meltem Köseoğlu’ nun kızları Begüm Marla restaurant’ da masal gibi bir düğünle evlendiler. Genç çiftler iyi ve kötü günde birbirlerinin yanında olacaklarının ve bir ömrü beraber geçireceklerinin sözünü verirken, genç çiftin mutlulukları gözlerinden okunuyordu. Marla Restaurant’ a dans eşliğinde giren çift, dansçılar eşliğinde kareografik danslarıyla göz doldurdular. 1250 kişinin katıldığı düğünde davetliler DJ GÜRAY YALÇIN, PERKİSYONİST SERHAT GÖNÜLLÜ ve DJ ORHUN ÖZSOY’ un eşliğinde gece boyunca dans ettiler. Gecenin sonunda sahne alan TOLGAY her zaman ki gibi misafirlerini çılgınca eğlendirdi. Herkes tarafından duyarlılığı ile tanınan TOLGAY YILMAZ, düğününde de davetlilerden kendilerine takı takılması yerine ‘’ ÇOCUKLAR GÜLSÜN DİYE’’ projesine destek vermelerini isteyerek sosyal sorumluluk projelerine ne kadar önem verdiğini bir kez daha kanıtladı. ‘Allah herkese mutlu bir yuva kurmayı nasip etsin.’ diyen genç çift, “Bizleri bu mutlu günümüzde yalnız bırakmayan tüm akraba ve dostlarımıza ayrıca emeği geçen herkese sonsuz teşekkür ediyoruz.” dediler. Bizde STİLL LİFE ailesi olarak bir ömür boyu mutluluklar diliyoruz.
95
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
96
EVİMİZDEKİ
RENKLER BİZİ NASIL ETKİLER Duvar renkleri, duvar renk seçimi, duvar rengi nasıl seçilir yeni bir eve taşındığımızda yada tadilata girmişsek ilk yapacağımız şey duvarları boyatmak olur. Bunun için hem mobilyamıza hem de zevkimize uygun olarak seçtiğimiz duvar boyasının renginin beynimizde gerçekleştirdiği uyarılmalar,
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
yaşam kalitemizi direkt olarak etkiliyor. Yapılan çalışmalarda, renklerin sinir sisteminin uyarılmadan sorumlu bölümlerini direkt olarak etkilediğini belirtiliyor. Bir renge odaklandığımızda beynimiz, bizi fiziksel ve duygusal seviyede etkileyen çeşitli kimyasallar salgılanıyor.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
KIRMIZI
Kırmızı, odanızın enerji düzeyini yükseltir. Oturma odası ve yemek odası için mükemmel bir renktir çünkü insanların bir arada olmasını ve sohbet etmesini sağlar. Ayrıca iştah açıcı özelliği vardır. Giriş duvarlarında da kırmızı rengi güzel durur ve güçlü bir ilk izlenim yaratır. Fakat kırmızı yatak odaları için önerilmez çünkü rahatlamak istediğiniz bir ortamda uyarıcı bir renk olursa bunu yapamazsınız.
SARI
Sarı güneş rengidir ve mutluluk hissi verir. Küçük alanlar için ideal bir renktir. Genellikle neşeli olan bir renk olsa da, sarı bazen negatif etkiye de sahip olabilir. Bütün renkler arasında, gözü en çok zorlayan renk sarıdır ve bu da bıkkınlık ve sinire neden olabilir. Yatak odaları için önerilmez. Bazı araştırmalar, sarı renkli odalarda yatan bebeklerin daha çok ağladığını göstermiştir.
MAVİ
Mavi, rahatlatıcı bir renktir. Kan basıncını düşürür, kalp atışını ve solunum sistemini yavaşlatır. Bu nedenle, banyo ve yatak odaları için ideal bir renktir. Mavi, aynı
zamanda, zihni sakinleştirerek, üretim ve yaratıcılığı arttırır. Bu nedenle ofisler için de son derece uygundur. Fakat bu rengi oturma odanızda, mutfakta ve aktif olmayı istediğiniz diğer odalarda kullanmaktan kaçınmalısınız. Çünkü, mavinin, rahatlatıcı etkisi durgun hatta depresif olmanıza neden olabilir. Ayrıca mavinin tonuna da dikkat etmelisiniz ki odanıza soğuk bir hava vermesin.
TURUNCU
YEŞİL
Siyah, gri, beyaz ve kahverengi nötr renklerdirler. Siyah, gücü ve asaleti temsil eder ve odaya derinlik kazandırır. Beyaz, temizliği ve saflığı temsil eder ve diğer renkler için temiz bir geri plan yaratır. Kahverengi ve tonları, son senelerde gözde renkler arasına girdiler, insanlar toprak tonlarında mekanlar yaratmaktan hoşlanıyorlar. Nötr renkleri kullanırken dikkatli olmalısınız, aksi takdirde hafif ve etkisiz durabilirler.
Yeşil, doğanın rengidir ve gözler için en dinlendirici renk olduğu iddia edilir. Ayrıca tazeleyici ve rahatlatıcı bir etkisi vardır. Birçok tonu olduğu için dikkatlice seçilmesi gereken bu rengin doğru tonu, evinize dinginlik hissi verecektir.
MOR
Mor, kırmızı ve mavinin karışımıdır. Bu da yükseltilmiş farkındalık ile rahatlatıcı etkinin mükemmel bir karışımını yaratacağı anlamına gelmektedir. Koyu tonlardaki mor, dramatik ve lüks bir hava katarken, açık tonları (lila ve lavanta gibi) rahatlatıcı bir etki verir. Ev ofisiniz (home office) için koyu mor çok iyi bir seçenek olacaktır. Açık mor ise çocuk odalarına son derece yakışır.
97
Turuncu heyecanı ve şevki tetikleyen bir renktir. Tıpkı kırmızıda olduğu gibi, turuncu bir odaya girer girmez enerjiniz yükselir. Bu nedenle de turuncu, egzersiz yapılacak odalar için iyi bir seçimdir ama yatak odası ya da salon için de bir o kadar kötüdür.
NÖTR RENKLER
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
Sevgili Koçlar, dönemsel enerjiler aşk hayatınız ve ilişkilerde coşkulu ancak bir yandan da ciddi biçimde hareket edilmesi yönünde etkili oluyor. Özellikle yeni bir karar aşamasında isek, karşımızda kişinin hayata ve ilişkiye bakış açısını önemsiyoruz. Aşkı, akılcı biçimde ele alıyoruz. Sadakati önemsiyoruz. Gelir geçer olana değil, gerçekten ilerisi adına güven verene yöneliyoruz. Maddi konularda da etkili bu görünüm dikkatli bir şekilde bütçenizi gözden geçirmenizde yardımcı oluyor.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Sevgili Boğalar, iş ortaklığı, bir evin, bir mülkün paylaşımı, bir kredinin alımı, bir işin kurulması, payımıza düşen mirasın değerlendirilmesi konular üzerinde ciddiyetle durulması olası. Bunun yanı sıra, ilişkilerimizde güven olgusu bilhassa önemli. Geleceğimiz söz konusuysa, ortaklaşa hareket edebilmeliyiz. Bunun önemsenmesinde yarar var.
Sevgili İkizler, enerjiler, yakın çevremiz veya özel hayatımızla ilgili konular üzerinde ciddi ve akılcı şekilde düşünmenin önemini vurgulayacak. Karşımıza biri çıksa dahi, onunla uyumlu bir ilişki yaşayabilir miyiz diye düşüneceğiz. Eğer partnerimizle aramızda bir sorun varsa, bu enerji sayesinde bir daha gözden geçireceğiz. Sağlam ve güvenilir olup olmadığına bakacağız. El birliği, gönül birliği, hayatı birlikte ele almak hali, özellikle kıymetli hale gelecek. Rastgele değil, hakikaten işe yarar olana yöneleceğiz.
98
Sevgili Yengeçler, enerjiler, iş veya özel ilişkilerimizi şöyle bir ciddiyetle ele almamızda yardımcı oluyor. Hem sağlıklı hem kazandırıcı hem de gerçekten güven verici olanı tercih etmekten yanayız. Zarar görmek, kayıp yaşamak, sonra pişmanlık duymak istemiyorsak, tabii ki aklımızı başımıza alıp düşünmek yararlı olacaktır.
Sevgili Aslanlar enerjiler aşk hayatımızın ciddiyetle ele alınması yönünde kıymetlidir. Bu sadece özel hayatımız değil, iş ve ailevi konularda da aynı şekilde düşünülmesi anlamına geliyor. Kişisel tercihlerimizi yaparken bunun faydası nedir, ilerisi adına umut taşır mı, doğru mudur, güvenli midir diye ele almamız doğru olacaktır. Gelişim yolunda aşk rehberimiz olabilir. Kadersel anlamda bizi etkileyecek biriyle tanışabiliriz. Bu kişi bize ışık olur, zayıflıklarımızı güçlendirir.
Sevgili Başaklar bu dönem enerjiler, gerek çevre ilişkileri gerekse iletişimden yolculuklara kadar her türlü meselenin güven olgusu gözetilerek ele alınmasında yardımcıdır. Belki bazı konular içten içe sizi düşündürüyor olabilir. Net ve açıkça belli değildir veya biz tam güvenemiyoruzdur. O zaman yapmamız gereken, gerçekçi olmaktır. Aklımız başımızda hareket etmektir. Böylece daha doğru bir açıdan durumu görmek mümkün olur. E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
Sevgili Akrepler bu dönemdeki enerjiler her türlü ilişkinin ciddiyetle ele alınması yönünde önem taşıyor. Partnerin hem iş hem maddi anlamdaki durumu, karar verirken öncelik taşıyacak. Güven vermeyen, istikrarlı olmayan, bizi zorlayan beraberlik yerine, hayatımıza renk katan, hakikaten rahatlatıcı olan, sorumluluk sahibi kişilere yönelmeliyiz. İlişkide bunlar mutlaka gözetilmelidir.
Sevgili Yaylar size yönelik enerjiler, ciddiyet ve güven ilkesini ilişkilerimizde önemsememizi sağlayacaktır. Bu tabii ki faydalıdır. Hayatı ele alış biçimimiz, fikirlerimiz, amacımız ortak mı değil mi diye bakmamız son derece yararlı olacaktır. Yurtdışı, yüksek eğitim, yeni bir teklif, tayin, atama, bir işin başarılması ve gelişim yönünde bu haftanın görünümleri kadersel dönüm noktasını işaret ediyor. Yabancı ülke bağlantılı veya başka bir şehirde yaşayan kişiyle evlenebilirsiniz. Yabancı bir ülkeye yerleşebilir, orada hayatınızı sürdürebilirsiniz. Önemli bir projede görev alabilirsiniz.
Sevgili Oğlaklar, bu dönem enerjiler gerek aşk hayatımız gerekse sosyal ilişkilerimizde dürüstlük, güvenilirlik ilkesini önemsemenin işaretçisidir. Bakacağız duruma. Kimlerle ne gibi paylaşımda bulunuyoruz, bunlar doğru mu yanlış mı diye gözden geçireceğiz. Gözümüz açık olacak ve bilinçli düşüneceğiz.
Sevgili Kovalar, bu aylarda enerjiler arkadaşlık veya ciddiyet içersin fark etmez, ilişkilerimizi güven ilkesi, sadakat ve sorumluluk çerçevesinde gözden geçirmemizi sağlayacak. Amacımız aynı mı, yolumuz aynı mı diye bir bakacağız. İş hayatında da ailevi ilişkilerde de, yuvamızı ilgilendiren konularda da bu olguları önemseyeceğiz.
Sevgili Balıklar size yönelen enerjiler her alanda güven, sorumluluk ve sağlamlık ilkesini merkez alarak kararlarımızı gözden geçirmemizde önem taşıyor. Sağlıklı ve gerçekten istikrarlı olana yöneleceğiz. İnsanlarla olan ilişkimizde kendi kafa yapımıza uygun olanla bağlantı kuracağız. Artık verimli olmayan, zorla katlandığımız hiçbir şeyi hayatımızda istemeyeceğiz. Seçimlerimizi de buna göre yapacağız.
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Sevgili Teraziler bu dönemki enerjiler çok sevdiğiniz, kafanızın yattığı kişilerle irtibatta bulunmak istediğinizi gösteriyor. Çocuğunuz varsa onunla, sevgilinizle, yakın bir arkadaşınızla duygularınızı paylaşırsınız. Siz, sıkboğaz edilmekten hoşlanmıyorsunuz. Bugün elden geldiğince hoşgörülü olmaya çalışacaksınız. Grup faaliyetleri, bilgi paylaşımları, bir şeyleri öğrenmek amaçlı aktivitelerde bulunabilirsiniz.
99
100
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ