STİLL LİFE 17. SAYI

Page 1




DUVAR REKLAMLARI

HAVAALANI REKLAMLARI

www.pamukkalereklam.com E-mail:info@pamukkalereklam.com


EDİTÖRDEN…

KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

Her veda biraz hüzünlüdür aslında… eğerli Still Life okuyucuları, zaman su gibi akmaya devam ediyor… Yeni sayımız aynı zamanda bu yılın son sayısı olma özelliğini de taşıyor. İçinde bulunduğumuz aylar 2017 yılının son ayları malumunuz. Acısıyla tatlısıyla koca bir yılı daha geride bırakmanın burukluğunu yaşıyoruz, zira her veda biraz hüzünlüdür aslında… Ancak, diğer yandan yeni yıla umutla hazırlanmaktan da geri durmuyoruz. Çünkü yeni olan her şey güzeldir, umutludur, temizdir ve insana kendini iyi hissettirir. Hemen hepimizin 2018’den pek çok beklentisi var. En klişe tabirle “gelen yıl, gidenden iyi olsun” demekten kendimi alamıyorum. Çünkü 2017 yılı gerek ülkemizde gerekse de dünyanın hemen her yerinde sayısız acı olayın yaşandığı bir yıl oldu.

4

Binnur OLCAYTÜRKAN @binnur. olcayturkan

Gelelim 2017 yılının son sayısına. Sizler için okumaktan keyif olacağınız, oldukça zengin bir içerik hazırladık. Yeni sayımızda şehrimizin güzide mekanlarından tutun da; başarılı iş adamlarıyla yapılmış söyleşilere kadar pek çok konu sizleri bekliyor. Organ Nakli Haftası çerçevesinde Pamukkale Üniversitesi Organ Nakil Merkezi Mesul Müdürü değerli hocamız Doç. Dr. Murat Özban ile organ bağışı ve nakli konusunu enine boyuna konuştuk. Yine önemli bir hastalık olan lösemi konusunu detaylı bir şekilde ele aldık. Şehrimizin ve Türkiye’nin sayılı bal firmalarından olan Balcıhacıoğlu ile bal konusundaki kafa karışıklığını gidermeye çalıştık. Köseoğlu Halıcılık’ın patronu Yaşar Köseoğlu ile halı sektörünün inceliklerini öğrendik. Miske Restaurant’ta dillere destan Antep yemeklerinin lezzetine vardık. Şehrimizin kültür sanat etkinliklerini de unutmadık elbette. Birbirinden ünlü sanatçıların konserlerini, tiyatro oyunlarını sizler için derledik. Yine bu sayımızda da sinema ve kitap önerileri olmazsa olmazlarımızdan. Değerli yazarlarımız Celal Ataman, Emine Supçin ve Emrah Varol’da yine sizler için yazdı. Biz, Still Life ailesi olarak; yeni yılda da bütün enerjimizle, okumaktan keyif alacağınız yeni sayılar hazırlamaya devam edeceğiz. 2018 yılının sevgi, başarı, sağlık ve umut getirmesi dileğiyle… Sevgiyle kalın…



İÇİNDEKİLER

KASIM - ARALIK 2017 İmtiyaz Sahibi Binnur OLCAYTÜRKAN

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Burak KUTLUĞ

6

10 MALUMUN OLSUN… Biz sende ülkemizi sevdik…

16 SPOR VE SPOR YARALANMALARI

Editör Binnur OLCAYTÜRKAN Haberler Zeliha Şengül Pazarlama Burak KUTLUĞ Katkıda Bulunanlar Cemal Ataman Emine Supçin Emrah Varol Psikolog Kemal Tuncer Ümit Bilgiç Seçil Alptekin Mimar Halit Coza Opr. Dr. Ersen Çelikbaş Diş Hekimi Hamdi Özdemir Nilüfer Bayrak Süleyman Yalçın Uzm. Dr. Hüseyin Akça

20

Hukuk Danışmanı Av. Evrim BAŞEREN Kapak ve Sayfa Tasarım Burak KUTLUĞ Adres İstiklal Mah. 1170 Sk. No:18 D:2 DENİZLİ Telefon: 0 545 767 05 47

DTO’DAN SEKTÖRLERE KALİFİYE ELEMAN

BASIM YERİ Gülermat Matbaacılık 5619 Sok. No:6 Meriç Mh. Çamdibi - Bornova - IZMIR Tel: 0232 433 61 33 www. gulermat. com Still Life Dergisi basın yayın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir. Köşe yazılarının sorumluluğu yazarına aittir. Still Life Dergisi basın yayın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir.

26 DENİB’TEN HABERLER

33 KADIN İNSANDIR


37 BİLDİĞİMİZ DEĞİL; BİLMEDİĞİMİZ BAL

46

NOT DÜŞEN OLAYLARI

2017’NİN TARİHE

İÇ MİMAR DEKORATÖR DEĞİLDİR

56 GARDROP KLASİKLERİ / Nilüfer Bayrak

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

HALISI OLMAYAN EV EKSİKTİR

40

7

50

63 DENİZLİ’DEKİ ANTEP SOFRASI

68 DÜNYA TARİHDE KADINLAR

90 HAYALİMDEKİ DENİZLİ KASIM-ARALIK 2017


Cemal Ataman

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

GECENİN GETİRDİĞİ GİZEMLİ ÇUVAL

8

Gök gürültüleri, şimşekler, zaten hafif olan uykusundan uyandırdı. Pencereye gidip perdeyi açtığında, şiddetli bir yağmur yağdığını gördü. Evleri tek katlı ve bahçeliydi. Yağmurun gürültüsü arasından, koşan bir adamın ayak seslerini duydu. Alçak bahçe duvarının ötesinde onu gördü. Koşmaktan bitap düşmüştü. Sırtında kocaman bir çuval vardı. Arkadakiler yaklaşmış, yakalamak üzerelerdi onu. Ani bir kararla çuvalı bahçe duvarından içeri atıp hızla uzaklaştı. Az sonra, jandarmalar ve polisler göründü ve hızla uzaklaştılar. Ali Amca, ne atmıştı bahçeye? Merakla dışarı çıktı ve çuvalı kaldırmaya çalıştı. Çuval oldukça ağırdı. Güçlükle içeri taşıdı. Ailesi pamuk ırgatlığına gittiğinden yalnızdı. Işığı yakmadan çuvalın ağzını açtı. Şaşkınlıktan boğazı kurudu birden. Çuval para doluydu. Ellilik, yüzlük kağıt paralar vardı demet demet. Bu paraları nereden almıştı Ali Amca, neden kaçıyordu? Yani işin içinde bir yasa dışılık vardı. Bu paralar onun olsa neler yapmazdı ki? Yarım kalan tahsilini tamamlar, zengin kızı Nalan’ı babasından istemeye yüzü olurdu. Ercan yirmi yaşındaydı, uzun boylu, yakışıklı bir delikanlıydı. Ama talihi kendisi gibi güzel değildi. Durumları iyiyken, liseyi ilçede bitirmiş, üniversiteyi de kazanmıştı. Orman mühendisi olacaktı. Ama birdenbire hayvanları hastalanmış, teker teker ölmüştü. Okulu dondurmak zorunda kalmıştı. Nalan, asıl önemli olan Nalan’dı hayatında. Kasabanın en güzel kızıydı. Gözlerine bakarken eridiğini hissederdi. Mavi gözleri, sarı saçları gözlerinin önünden gitmiyordu bir türlü. Nalan da onu seviyordu ama babası görüşmelerini yasaklamıştı. Mühendis olamayacağını anlayınca değişivermişti adam. “Ben fakire kız vermem. Ya zengin olacak ya da memur olacak.” diyordu. İki sevgili bir çıkmazın içine girmiş, ne yapacaklarını şaşırmışlardı. Dışardan yine sesler gelmeye başlayınca, düşüncelerinden sıyrılıp pencereye gitti. Polisler Ali Amca’yı yakalamış götürüyorlardı. O gece sabaha kadar uyuyamadı. Düşünüyor, düşünüyor bir çözüm bulamıyordu. Bu çuvalı ne yapacaktı? Sonunda çuvalı saklayıp, kimseye söz etmeme kararı aldı. Ali Amca gelince konuşur anlaşırdı. Aslında zor ve karışık bir adamdı. Gençliğinde bir yaralamadan ötürü cezaevinde yattığı biliniyordu. Zaman zaman yabancı adamlar geliyordu yanına. Aslında çok kibar, sevecen, tatlı dilli, muhabbeti dinlenir bir adamdı. Tan vaktiydi. Kapının usul usul çalındığını duyunca ürperdi. Yoksa jandarma kapısına mı dayanmıştı? Telaşla kapıyı açınca gördüğüne inanamadı. Bütün güzelliğiyle Nalan gülümsüyordu: Dün akşam geldim İzmir’den. Gece ışığını gördüm. Evde başka kimse de görünmüyordu. Günün dedikoducu gözlerinden uzak olalım, diye erkenden geldim. İçeri almayacak mısın KASIM-ARALIK 2017

beni? Hemen kenara çekilip: Olur mu öyle şey buyur tabi. Dedi Ercan. İçeri geçerlerken de düşündü, ne gece, ne sabah bu. Lodos yağmuru getirdi, sıkıntılar gitti. Para da geldi, sevgili de… Kendini hiç bu kadar hafif hissetmemişti. Konuştular, konuştular, bakıştılar. Dokundular biraz birbirlerine. Sokaktan sesler gelmeye başlayınca gitti Nalan. Ercan ona: Bekle beni, yakın zamanda bütün hayatımız değişebilir, deyince nasıl baktığını hatırlayıp gülümsedi. Yağmur bir hafta devam etti. Yağdı, yağdı, yağdı. Kasabalılar bir hafta işe gidemedi. Kahveler, doldu doldu boşaldı. Bu hafta içinde, iki kez görüştü Nalan’la Ercan. Nalan, ne kadar uğraştıysa da tek kelime alamadı, “bekle” ile başlayan cümleyle ilgili. İzmir’e okuluna döndü. Ali Amca’nın yok oluşu kimseyi şaşırtmamıştı ki gelişi şaşırtsın. Tek şaşıran Ercan’dı. O kadar polis, o kadar jandarmanın götürdüğü adam, nasıl olmuştu da bir haftada kurtulmuştu? En tuhafı da Ali Amca, onu görünce göz kırpmıştı. Az sonra da getirdiği çayı bırakırken, fısıldamıştı: Gece herkes çıksın sen çıkma, konuşalım akıllı oğlum. Tamam anlamında başını sallamıştı o da. Gece söze Ali Amca başladı: Yeğenim sözümü kesmeden beni dinle. Sonra, evet- hayır dersin. Bak akıllı evladım. Geçen gece ben bomba taşıyordum. Polis, jandarma peşime düşünce az kalsın elimde patlayacaktı. Ben ne yaptım? Ben bombayı sizin bahçeye attım. Patlamadı. Şimdi patlarsa zararını sen göreceksin. Ben sana zarar çektirmem güzel evladım. Ben aynı zamanda bomba imha uzmanıyım. Çözüm uzmanıyım. Bakma bomba dediğime, sanat eseri onların her biri. Sen anladın neden söz ettiğimi. Ressamı var, kalıpçısı var, baskıcısı var. Kağıtlar desen ithal. Şimdi top sende güzel evladım. Ben istemesem de sana bir pas attım. Tam gollük pas. Ya o topu kaleye atarsın, hepimizin hayatı değişir, ya da taca atarsın dımdızlak yaşarız. Bu paraları ben elime alıp bozdurmaya kalksam yanarım. Hep peşimde olacak polis, jandarma. Siz tertemizsiniz. Bu paralar yüzünden memleket ekonomisi zarar görmez. Sahicisinden ayırt edene bağışlarım hepsini. Sen de el sürmeyeceksin paralara. Abilerin, iki abin, dağ köylerinden büyükbaş hayvan alacaklar. Sonra pazarlarda satacaklar. Al, sat. Al, sat. Böyle büyüyecek sermaye. Bir jeepiniz olacak. Hani plakaları yağmurdan, çamurdan okunmayan. Gidip bir benzinlikten mazot alacak. Para verip üstünü alacak. Tekrar tekrar olunca, sermaye artacak. Sermayenin yarısı sizin, yarısı benim olacak. Son söz, bütün bunları, sen bileceksin, iki abin bilecek, ben bileceğim. Eşler ve sevgililer bilmeyecek. O kıza söylemedin değil mi? O ana kadar sessiz ve şaşkın dinleyen Ercan: Hayır söylemedim amca. Ali Amca devam

etti: Aferin evladım. O kayınpederin olacak adam sağda solda sallıyor, ben o adama kız vermem, diye. Kız nasıl verilir göstereceğiz ona. Sen istersen, tereyağından kıl çeker gibi halledersin bu işi. Abilerini de ikna edersin. Hayır dersen unuturuz mevzuyu. Bir ateş çekeriz yanar gider o sanat eserleri. İstersen bana hayır dersin, yaktım dersin, kullanırsın, ona da bir şey diyemem. Ama ben, senle o kızın nikah şahitliğine soyundum şu anda. Gel kabul et, aşkınıza da yazık olmasın. Ali Amca konuştu Ercan dinledi saatlerce. Sonra: Son cevabın nedir Ercan evladım, evet mi, hayır mı? Sorusuna “evet” dedi Ercan. Abileriyle konuştu, ikna etti. Çark dönmeye başladı. Hayvan alım satımları, mazot alımları derken, sermaye oluşmaya başladı. İzmir’e giden otobüste, hayaller kurmaya başladı Ercan. Sevdiğine sürpriz yapmalı, tesadüfmüş gibi çıkmalıydı karşısına. Onu ilk önce Nalan fark etmeliydi. Çıkış saatinde, bahçede ters istikamette yürürse gerçekleşirdi bu. Bir taraftan da parayı düşünüyordu. Bu para onu rahatsız ediyordu. Çok rahatsız ediyordu hem de. Ama başka çıkışı yoktu. Başka çaresi de yoktu. Abileri, piyangodan para çıktığını söyleyip inandırdılar insanları. Ali Amca, zaten varlıklı sayılırdı. Bu paralar kurtuluşuydu ama geri ödenmeliydi topluma. O gün o otobüste söz verdi kendine. Bir şeyler yapacaktı. Nalan, günün yorgunluğuyla okul çıkışına doğru yürürken, karşıdan gördü Ercan’ı. Çok şaşırdı. Bu saatte burada ne işi vardı ki? Yaklaştıkları halde Ercan görmemişti onu. Seslendi: Ercaaaan! Duymuyordu işte. İyice yaklaştıklarında gördü nihayet. Koşarak sarıldılar birbirlerine. Düğün şahitlerinden biri Ali Amca’ydı. Kimse bir anlam veremese de üzerinde durmadı. Ercan mühendis olmuştu, Nalan öğretmen. Güzel bir yaşamları vardı. İlçede bir bina yükseliyordu. Adları sonsuza dek yaşamasa da kurtardıkları, hayata kazandırdıkları genç kızlar güzel yaşayacaklardı. Köy ve kasabalardan gelecek kızlara hizmet verecek bir kız yurdu yaptırıyorlardı. Kızlar hiçbir ücret ödemeden kalacaklardı bu yurtta. Yurdun açıldığı gün en mutlu günüydü Ercan’ın. Eşiyle el ele mutluluk gülüşleri saçıyorlardı çevrelerine. Kendisine mikrofon sırası geldiğinde: Bu bir SANAT ESERİDİR, dedi. Tabelada SANAT KIZ YURDU yazıyordu.


COLLECTION

. 7 1

4 2 E D A V Y A

İZ M E B ŞU E D ’ İ L Z DENİ

Z I S T KAR Z I S T ŞAR Z I S T A N İ Ş PE

Adres: İstiklal Mh. İstiklal Cad. No: 116 Merkez (İlköğretim Okulu Karşısı) DENİZLİ


ANMA

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

n EMRAH VAROL

10

Bizim cesedimizi çiğnemeden ne Cumhuriyet’e ne de Atatürk’e ulaşamayacaksınız. Siz çukurun en aşağısında kendi pisliğinizde boğulacaksınız. Cumhuriyet ilelebet payidar kalacak. Atatürk de bu milletin gönlünde her daim sevgiyle, saygıyla anılacak.

KASIM-ARALIK 2017

Malumun olsun… Biz sende ülkemizi sevdik…

1881

’de Selanik’te başlayan bir hayatın, binlerce yıllık Türk tarihinde bir dönüm noktası olacağını kim bilebilirdi ki. Türkler tarih boyunca onlarca devlet kurmuştu. Biri yıkılmaya yüz tutsun, yenisi hemen kurulurdu. Asker-millet olmanın da verdiği avantajla milletimiz devletsiz kalmıyordu. Ancak bu kez sıkıntı büyüktü. 3 kıtaya hükmeden Osmanlı Devleti, zamanı iyi okuyamamanın verdiği geri kalmışlıkla maalesef tarih olmaya doğru gidiyordu. Düşman bu kez tek tek değil, toplanıp da gelmişti. Avrupa’da birçok yerde Osmanlı’yı nasıl paylaşırız, Türkleri bu coğrafyadan nasıl sileriz hesabı yapılıyordu. Ülkenin bu makus tarihini değiştirecek lider ise o cepheden bu cepheye savaşlarda kimi zaman destan yazıyor kimi zaman gizli toplantılar yaparak ülkenin kurtuluşu için nabız yokluyordu. Bu lider elbette Mustafa Kemal’den başkası değildi. Trablusgarp’tan Çanakkale’ye hemen her cephede durumun ahval ve şeraitini yerinde görmüştü. En sonunda Samsun’a çıkarak başladı mücadeleye. Yanında İsmetler, Kazımlar, Rauf’larla. Bana soruyorsanız Mustafa Kemal’in bu zaferi kazanmasının birinci nedeni neydi diye, ‘güven’ derim. Mustafa Kemal Türk Milleti’ne güveniyordu. Hele Anadolu’da yaşayan halka her şeyden çok güveniyordu. Zorluğu, çileyi bile bile başladı mücadeleye. Halbuki evlenip bir padişah kızıyla, kendisini İstanbul’da bir yalıda keyif çatarken bulabilirdi. Her gün en nezih yerlerde yemek yiyip, Boğaz’da kahvesini yudumlayabilirdi. Ya da sadece konuşup her gün ‘vatan’ kurtarabilirdi. Öyle yapmadı, güvendi Türk Milleti’ne. ‘Ya İstiklal ya ölüm’ sözüyle cesedimizi çiğnemeden bu topraklara sahip olamazsınız dedi, tek dişi kalmış emperyalistlere. Tekalif-i

Milliye emrini verdi milletine. Herkes 2 çorabından birini, 3 ineğinden birini verecek dedi. Verdi Türk Milleti. Yeter ki ‘Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli’ dedi. Savaş kazanılmış, düşman kovulmuştu. Asıl mücadelenin yeni başladığını anladı Atatürk. Cahillikle mücadele en zoruydu bunun. Türk Milleti çalışkandı. Elbette tarlasını bahçesini eker, fabrikalarda çalışır, ekonomisini toparlardı. Ama ya cahillik… 100 yıl öncesinden bu günleri görmüştü Atatürk. Türkiye’nin daha akılcı, daha çağdaş bir toplum olması için başta dil, kıyafet, eğitim, kadın-erkek eşitliği olmak üzere her alanda devrim yapmıştı. Bizim sormamız gereken soru ise şu; Yapmasaydı ne olurdu? Cevabı hergün Irak’ta, Suriye’de, Afganistan’da, Mısır’da patlayan bombalardır. Etnik ve mezhepsel olarak her gün öldürürdük birbirimizi belki de. Ortadoğu bataklığına, Batı aymazlığına rağmen hala ‘Atatürk’ diyeceği zaman dili adeta tutulanlara iki çift lafım var. Cumhuriyet Bayramı mesajlarında Atatürk yazmamak için deveye hendek atlatanlara iki çift lafım var. 29 Ekim’de sayfalarında Cumhuriyet Bayramı ile ilgili tek bir görsel, yazı paylaşmayıp, gelen Cumhuriyet Bayramı reklamını yayınlayacak kadar kişiliksiz olanlara iki çift lafım var. ‘Onun putlarını yerlerde sürükleyeceğiz’ diyenlere, annesi Zübeyde Hanım’a kahpece laf edenlere iki çift lafım var. Bizim cesedimizi çiğnemeden ne Cumhuriyet’e ne de Atatürk’e ulaşamayacaksınız. Siz çukurun en aşağısında kendi pisliğinizde boğulacaksınız. Cumhuriyet ilelebet payidar kalacak. Atatürk de bu milletin gönlünde her daim sevgiyle, saygıyla anılacak. Onu yok sayanlara inat…


• Son sistem ütüleme buz başlık lazer epilasyon • 12 aşamalı profesyonel cilt bakımı • Akne - Skar - Leke ve Kırışıklık tedavileri • Kimyasal Peeling • Dermapen - Dermaroller Uygulamaları • Kalıcı Makyaj • Eyeliner - Dipliner - Dudak Kontörü • Microblading 3D Kıl Tekniği Kalıcı Kaş Uygulaması • Zayıflama ve Sıkılaşma • Lenf Drenaj - Powerplate - Termoter • Soğuk Lipoliz Bölgesel İncelme • Vellashape Selülit Tedavisi


ÇATLAK KOVALAR Kemal TUNCER PSİKOLOJİK DANIŞMAN

izim kültürümüzdeki en çok kullandığımız deyimlerden biri de ''hatasız kul olmaz''dır. Ama günlük yaşamda hem çevremize ve en önemlisi de kendimize karşı genelde acımasız, önyargılı davranırız çoğu zaman. Gerçekten de insanın kendi değeri hakkındaki yerleşik düşünceleri, değiştirilmesi en zor olan düşüncelerdendir. Kişinin kendi kendine biçtiği değerler gerçekte aşırı genellenmiş düşüncelerden oluşur. Unutulmamalıdır ki kişiler davranışları değildir. Bu yüzden kendimizle ilgili konuşurken kendimizi damgalayacak ifadelerden kaçınmak gerekir. Ve başkaları her ne derse desin kişinin kendini kabul etmesi mutluluk için ön koşuldur. Kişinin kendini geliştirmesi için zaman zaman kendini başkalarıyla karşılaştırması gerekebilir. Ancak bu kıyaslamaları yaparken kendiyle ilgili kullandığı genellemeler ya da kendini aşağılayıcı söylemler kişiye hiçbir yarar getirmez. Yaşamın gerçek amacı kişinin sürekli olarak kendini kanıtlamaya çalışmasından çok yaşamdan doyum alması, keyif bulmasıdır. Kişi bir başarısızlıkla karşılaştığı zaman bunun dünyanın sonu olmadığını görmeli ve ''olduysa n'olmuş'' diyebilmelidir. Böyle demek hiçbir şeyi umursamamak, ''hiçbir önemi yok''anlamına gelmemeli, ''her şey bu demek değil''anlamına gelmelidir. Kendini kabullenme düşüncelerde başlar ve davranışlarda kendini gösterir. Kötü davrandığımızda kötü bir insan olmadığımız, yalnızca kötü davranışları olan bir insan olduğumuzu unutmamalıyız. Kazansak da, kaybetsek de, çekilsek de kendimizi kabul edebileceğimizi bilmeliyiz. Başkalarının görüşlerine değer verelim ama bu görüşlerin bizi tanımlamasına izin vermeyelim. Hele de kendimize başkalarının gözünden bakmamalıyız. Aptalca davrandığımız zamanlar olabilir ama bu aptal olduğumuz anlamına gelmez. Yanılgılarımızdan, hatalarımızdan ders çıkartmaya çalışmamız bile aptal olmadığı-

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

N

12

KASIM-ARALIK 2017

mızın kanıtıdır. Aptallık edebiliriz ama bu aptal olduğumuzu göstermez. Kendimizi ayıplamadan, örselemeden, aşağılamadan düzeltmeye çalışmalıyız. Kendimizi bir insan olarak kabul etmek, kendimin insanüstü olduğunu kanıtlamaktan ya da diğer insanların altında kendimi görmekten çok daha iyi olur. Başarılı olmak daha iyi olabilir ama bu beni daha iyi biri yapmaz. Aynı şekilde başarısız olmak kötü olabilir ama bu beni daha kötü biri yapmaz. Kavramları karıştırıp kendimiz değersizleştirmeyelim. Kendimizi kabul etmenin hiçbir şarta ya da kimseye bağlı olmadığını görelim, inanalım. Düşünce devrimi yapmak sanıldığı kadar zor bir süreç değildir. Yeter ki inanalım ve kararlı olup yeni düşünce kalıplarını sık sık kullanalım. ''Hindistan'da bir sucu, boynuna astığı uzun bir sopanın uçlarına taktığı iki büyük kovayla su taşırmış. Kovalardan biri çatlakmış. Sağlam olan kova her seferinde ırmaktan patronun evine ulaşan uzun yolu dolu olarak tamamlarken, çatlak kova içine konan suyun sadece yarısını eve ulaştırabilirmiş. Bu durum iki yıl boyunca böyle sürmüş. Sucu her seferinde patronun evine sadece bir buçuk kova su götürebiliyormuş. Sağlam kova başarısından gurur duyarken, zavallı çatlak kova görevinin sadece yarısını yerine getiriyor olmaktan dolayı utanç duyuyormuş. İki yılın sonunda bir gün çatlak kova ırmağın kıyısında sucuya seslenmiş:'Kendimden utanıyorum ve senden özür dilemek istiyorum. 'Neden? diye sormuş sucu. Kova yanıt vermiş: 'Çünkü iki yıldır çatlağımdan su sızdığı için taşıma görevimin sadece yarısını yerine getirebiliyorum. Benim kusurumdan dolayı sen bu kadar çalışmana karşın, emeklerinin tam karşılığını alamıyorsun'. Sucu şöyle demiş:' Patronun evine dönerken yolun kenarındaki çiçekleri farketmeni istiyorum. 'Gerçekten de tepeyi tırmanırken çatlak kova patikanın yanındaki yabani çiçekleri ısıtan güneşi görmüş. Ancak yolun sonunda yine suyunun yarısını kaybettiği için kendini kötü hissetmiş ve yine sucudan özür dilemiş. Sucu kovaya sormuş. 'Yolun sadece senin tarafında çiçekler olduğunu ve diğer kovanın tarafında hiç çiçek olmadığını farkettin mi?. . Bunun nedeni benim senin kusurunu bilmem ve ondan yararlanmamdır. Yolun senin tarafına çiçek tohumları ektim ve her gün

biz ırmaktan dönerken sen onları suladın. İki yıldır ben bu güzel çiçekleri toplayıp onlarla patronun sofrasını süsleyebildim. Sen böyle olmasaydın, o bu güzellikleri evinde yaşayamayacaktı. ''İşte bu hikayedeki gibi hepimizin kendine özgü kusurları vardır, olacaktır. Hepimiz aslında biraz çatlağız :) Kusurlarımızdan korkmadan, onlara sahip çıkarak kendimizi kabullenerek yaşamda yeni bir sayfa açabiliriz. Belki de o kusurlar gerçek gücümüzdür. Gönlünüzde çiçekler açmasına izin verin ve bu izni kimsenin onayına ihtiyaç duymadan kullanabileceğinizi hiçbir zaman unutmayın. Çaresiz olmadığımızı bilmeli ve engelleri tek tek ortadan kaldırmalıyız. Ve bu engellerin en önemlisinin de kendi kendimize oluşturduğumuz iç engeller olduğunu farketmeliyiz. Yapılacak şey, çaresizliğe götüren o içteki engelin aşılması ve "ben çaresiz değilim" demektir. "Ben yapamam" demek bir iç engeldir. Olumsuz düşünülen her şey bir iç engeldir, olumsuz düşünmeyi olumlu hale çevirmek, iç engelden kurtulmaktır. İkinci yol da kişinin dışında olan engellerdir. "Yapmazsın, edemezsin, başaramazsın" diyen ebeveynler, arkadaşlar, dostlar veya tanıdıklar en büyük engeldirler. Kişi kendi içindeki engeli aşamadığında dışındaki engelleri de kolay kolay aşamaz. Kişi "ben güçlüyüm, kendime inanıyorum, başarabilirim" diyerek birinci engeli, kendisine engel olmak isteyen kim varsa çevresinde onları dinlemeyerek de ikinci engeli aşmalı ve çaresizlik konusunda denemeler yapmalı, başlamak için en uygun zamanı beklemek yerine hemen başlamalı, şimdi başlamalı, şu anda bulunduğu yerden, elindekilerle başlamalıdır. Kişinin içindeki sınırsız deneme isteği, inancıyla birleşince imkânlar önüne de açılacak ve çaresizliğin belini kıracaktır. Çünkü bir şeyi denemeden kaybetmek, baştan kaybetmek demektir ama aynı şeyi deneyerek kaybetmek, deneme ile çaresizliği aşmayı öğrenmektir. Kendi kalbine bakamayanın yaşamı bulanıktır. Kendi yüreğine bakabilme cesareti gösterenler gönlünün muradını keşfedenlerdir. Dışarıya bakan rüya görür, hayal dünyasında kaybolur, içeriye bakan uyanır, kendini keşfeder. ”der C. G. Jung. . Hepimize mis kokulu çiçeklerin olduğu keyifli keşifler diliyorum. Ertelemeden, hemen bugün. . .





UZM. DR. HÜSEYİN AKCA

SPOR VE SPOR YARALANMALARI

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

Spor belli kurallara ve tekniklere uyularak yapılan, bedensel aktivitelerdir, fiziksel gelişmeyi desteklemek, eğlenmek ve yarışmak amacı da güder.

16

Spor yaralanmaları sadece ciddi spor dalları ile uğraşılırken değil, günlük hayatta da olabilir. En fazla kas, tendon, eklem kapsülü ve kıkırdak gibi yumuşak dokular yük altında kalır ve yaralanır. Bunların yanı sıra ağır travmalar sırasında kemikler ve iç organ yaralanmaları da görülmektedir.

N

Spor yaralanmalarının nedenleri

1) Kişisel nedenler 2) Çevresel nedenler. Kişisel nedenler arasında; • Kas ve kemik yapısının zayıf olması • Vücut anatomisinde bozukluk • Geçirilmiş yaralanma ve ameliyatlar • Vücutta var olan kronik hastalıklar ve enfeksiyonlar • Psikolojik sorunlar • Yaş ve cinsiyet ile uyumlu olmayan spor branşları • Yapılacak spor konusunda yeterli bilgi sahibi olmama sayılabilir. Çevresel nedenlerse; • Spor ve antreman tekniğinin uygun olmayışı • Kullanılan malzemenin ve ekipmanın kötü olması • Yetersiz sıvı ve mineral alımı • Uygun olmayan zemin ve hava koşullarında antrenman yapılması gibi nedenlerdir.

Spora başlamadan önce ve sonra nelere dikkat edilmelidir? Öncelikle, bir sağlık taramasından geçmek gerekir. Daha sonra da, düzenli sağlık kontrolleri gereklidir. Spora başlamadan önce mutlaka 15-20 dakika süreyle ısınma

KASIM-ARALIK 2017

hareketleri yapılmalıdır. Yapılacak spor dalı ile ilgili bilgi sahibi olunmalı ve ona uygun, giysi, ayakkabı ve malzeme kullanılmalıdır. Aşırı yorgunluk, çarpıntı, baş dönmesi, ağız kuruluğu gibi bulgular ortaya çıkarsa, antrenmana son verilmelidir. Sportif aktivite bitince 10-15 dakika süreyle soğuma egzersizleri ve sonrasında germe egzersizleri yapılmalıdır. Bu sayede egzersizi kaslar kasılmış olarak değil gevşek şekilde ve kasın normal boyunda tamamlamış oluruz.

Her yaşta spor yapmak mümkün müdür? Evet, her yaşta spor yapmak mümkündür ve gereklidir. Günümüzdeki yaygın hareketsiz yaşam; şişmanlık, kalp-damar hastalıkları, kemik erimesi, psikolojik sorunlar gibi birçok probleme yol açmaktadır. Okul öncesi yaş gurubunda (0-6 yaş), sağlıklı bir çocuk zaten hareketlidir. 6

yaştan itibaren çocuğun evde, okulda saatlerce bilgisayar ve televizyon karşısında zaman geçirmesinin önüne geçilmelidir. Fast-food gıdalar tüketmemeli, kola ve gazlı içecekler içmesi engellenmelidir. Düzenli beslenmeleri teşvik edilmelidir.


Yaşla birlikte organizmada ne gibi değişiklikler olur ve ne tür sporların yapılması daha uygundur?

Çocuklarda fiziksel aktivite

Yaşla birlikte: 1) Beyin ve sinir hücrelerinde artan kayıplar; denge, koordinasyon bozulmalarına, hareketlerde yavaşlamaya yol açmaktadır. 2) Görme ve işitme duyularında olan kayıplar, anlık tepkileri geciktirmektedir. 3) Kas ve kemik kitlesinde oluşan kayıp, yumuşak dokularda esneklik azalması; kolay yaralanma ve zorlu hareketleri yapamama sonucunu doğurmaktadır. 4) Kalp-dolaşım ve solunum sistemlerindeki kapasite azalması, güçsüzlük ve çabuk yorulmayı beraberinde getirmektedir. Bütün bunlara bakarak; orta yaş gurubunun, tenis, yüzme, koşma, bisiklete binme gibi aktiviteleri kolayca yapabileceğini, emekli ve ileri yaş gurubunda ise; yüzme ve yürümenin en iyi sporlar olduğunu söyleyebiliriz.

Egzersiz yapan çocuklar daha sağlıklı ve zinde olacaklardır, büyümeleri, gelişmeleri olumlu yönde etkilenecektir. Gerginlik, huzursuzluk, saldırganlık ve depresyon gibi sorunlarla daha kolay başa çıkabileceklerdir. Kendilerine güvenen, çevreleri ile sağlıklı iletişim kurabilen çocuklar ortaya çıkacaktır. Yapılacak spor; çocuğa zarar vermemeli ve yaş gurubuna uygun olmalıdır. Kemik ve kas gelişimi sürerken yapılacak aşırı yüklemeler, zedelenmelere, kırıklara ve kızlarda adet bozukluklarına yol açabilir. 5-7 yaş arası; koşma, tırmanma, yüzme, dans- folklor gibi bireysel aktiviteler öne çıkarılırken, yaş ilerledikçe, daha fazla güç ve enerji gerektiren aktivitelere, kademeli olarak geçilmelidir.

Düzenli yapılan egzersizler: • Oksijen dağılımını ve metabolik süreci düzenler • Kuvveti artırır • Dayanıklılığı artırır • Vücut yağ kitlesini azaltır • Kas eklem hareketlerini iyileştirir Yürüme için genç yaşlı ayırımı yoktur ancak yaşla birlikte yorucu egzersizlerin riskleri vardır. Haftada 2-3 kez 30 dakika ve üstünde yapılan egzersizler sağlığı korumada yeterlidir. Düzenli yapılan orta düzeyde (ılımlı) aktiviteler: • Kalp hastalığı

• Obezite • İnsüline bağımlı olmayan diyebet • Yüksek tansiyon • Osteoporoz gibi hastalıkların kontrol altına alınmasına katkıda bulunduğu gibi • Vücut ağırlığının kontrolünde • Vücudun strese karşı direncinin artmasında etkilidir. Spor yaralanmalarında fizik tedavinin önemi Spor yaralanmalarında etkilenen bölgeye, kişinin yaşına, cinsiyetine, yaptığı spora ve kas gücüne göre uygulanacak fizik tedavi değişiklik gösterecektir. Erken dönemde yapılacak müdahaleler sporcunun kalıcı sakatlanmalarının önüne geçebilir. Sporcunun yaşının genç olması, kas gücünün iyi olması, eklem veya diğer yumuşak dokularda kompleks yaralanmaların olmaması iyileşme ve fizik tedaviyi kolaylaştıracaktır. Spora dönüşte sporcunun saydığımız özellikleri ve yaralanma durumuna göre değişmekle birlikte birkaç haftada iyileşebilecek yaralanmalar olabileceği gibi 6 aydan uzun süren rehabilitasyon gerektiren durumlar da olabilmektedir. Fizik tedavinin yanı sıra sporcunun kişisel gayreti de bu süreyi etkileyecektir.

KASIM-ARALIK 2017

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

Yapılan çalışmalar, çocuklukta aşırı kilolu olanların, % 80'e varan oranda, yetişkinlikte de aşırı kilolu olduğunu göstermektedir.

17


210X297mm / 3mm Bıçak / CMYK

SALTAK - AKKONAK - SIRAKAPILAR - MEHMETÇİK

w w w. p e k d e m i r g i d a . c o m


BOTOKS İLE KIRIŞIKLIKLARINIZDAN KURTULUN

D

eri yaşlanmasının en önemli klinik bulgusu kırışıklıktır. Deride zaman içerisinde dermal kollajen, hyaluronik asit ve elastin azalmasına bağlı hacim kaybı ve doğal deri incelmesi görülür. Bu süreci güneş maruziyeti ve sigara hızlandırır. Ayrıca yüz kaslarının kasılmasıda görünür çizgi ve kırışıklıkların oluşumuna katkıda bulunur. Başlangıçta çizgi ve kırışıklıklar kızma ve gülme gibi aktif yüz ifadeleri sırasında görülür iken, zamanla dinlenme halinde de görünür hale geçerler.

BOTOX NEDİR ? NASIL ETKİ EDER ? lostridium Botulinum adlı bir bakteriden elde edilen nörotoksin denilen bir proteindir. Hedef kaslara uygulandığında kas-sinir bileşkesine etki eder ve kas kasılmalarında geçici azalmalara neden olur. Bu şekilde tedavi edilen alanda kırışıklıklar düzelir.

KİMLERE YAPILABİLİR ? Hamile ve emziren bayanlara botoks uygulaması yapılmaz. Nöromüsküler rahatsızlıkları veya kanama problemleri olanlar, tedavi yapılması istenilen bölgede cilt hastalığı olan kişilere de botoks uygulanmaz.

NE SIKLIKTA YAPILMASI GEREKMEKTEDİR ? Botoksun etkisi yaklaşık 3-4 aydır. Düzenli uygulamalar sonucunda bu etki 6 aya kadar çıkabilmektedir. Bu nedenle yılda yaklaşık 2 kez uygulanması tavsiye edilir.

HANGİ YAŞTA YAPTIRMALI ? Bu konu kişiye bağlıdır. Mimiklere bağlı kırışıklıklar genellikle 30’lu yaşlarda ortaya çıktığından bu yaşlarda yapılmaya başlanması önerilsede bazı mimiklerini çok yoğun kullanan ve buna bağlı kırışıklıkları erken ortaya çıkan kişilere de 20’li yaşlarda da yapılabilir.

RİSKLERİ NELERDİR ? Botoks uygulamasının yan etkisi yok denecek kadar az ve geçicidir. Hafif bir baş ağrısı, birkaç günde iyileşen ve makyajla kapatılabilen morarma olabilir. Hatalı uygulamaya bağlı olarak botoks ilacı, göz kapağına yakın bir noktaya doğru kayarsa, üst göz kapağının geçici olarak aşağıya sarkması gibi bir durum ortaya çıkabilir. Ancak bu çok nadir olarak görülen bir yan etkidir.

RİSKLERİ NELERDİR ? Hastalar uygulama sonrası hemen normal iş hayatına dönebilirler. İşlem sonrası yaklaşık 6 saat sigara içilmemesi, alkol alınmaması, makyaj uygulaması yapılmaması gerekir. Uygulamadan sonra 24 saat yorucu fiziksel aktivitede bulunulmaması, cilt bakımı ve yüz masajı yapılmaması ve kuaföre gidilmemesi gerekir. Uygulama gününden 3 gün sonrasına kadar sauna,hamam ve havuza girilmemesi gerekir.

AĞRILI BİR İŞLEM MİDİR ? Botoks uygulaması kısa süren, çok ince iğnelerle yapıldığı içinde ağrılı olmayan bir işlemdir.


K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

20

DTO’DAN SEKTÖRLERE KALİFİYE ELEMAN ERDOĞAN: İLİMİZE KALİFİYE ELEMAN KAZANDIRMAYA DEVAM EDECEĞİZ Denizli Ticaret Odası, çeşitli sektörlerin ihtiyaçları doğrultusunda kalifiye elemanlar yetiştiriyor. Denizli Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Uğur Erdoğan, tekstil sektörü başta olmak üzere inşaat sektörünün farklı dallarında eğitimler verdiklerini, bundan sonra oluşacak talepler üzerine Denizli’ye kalifiye eleman kazandırmaya devam edeceklerini söyledi. Denizli Ticaret Odası bünyesinde kurulan “Denizli Tekstil Yenilik ve Tasarım Merkezi” ile tekstil sektörüne tasarımcılar yetiştirdiklerini, Avrupa Birliği Fon Destekli Eğitim Projesi kapsamında 68 kişiye eğitim vererek, inşaat sektörüne ısı ve su yalıtımcısı kazandırdıklarını dile getiren Başkan Erdoğan, son olarak kaynakçılık eğitimi düzenleyerek, bu alandaki açığı kapatacaklarını vurguladı. E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7


tekstil sektörümüzün ihtiyaç duyduğu kalifiye eleman açığını gidermeyi hedefliyoruz. Burada 6 ay süreli Tekstil Moda Desen Tasarım Kursu düzenledik ve tekstil sektörüne yetişmiş 30 eleman kazandırdık. Bu kursiyerlerimizin tasarımlarını Kasım ayı içerisinde düzenleyeceğimiz bir defilede sergileyeceğiz” dedi

E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

TEKSTİL İÇİN TASARIM MERKEZİ

Uluslararası piyasalarda rekabet edebilmek için yenilikler ve özgün tasarımlar üretmek gerektiğini belirten Erdoğan, “Kurduğumuz Tekstil Yenilik ve Tasarım Merkezi, Denizli’de tekstil sektörünün bu alandaki ihtiyacını karşılama amacı taşıyoruz. Bu merkez için Odamızın en üst katını bir atölyeye dönüştürdük. Burada

21


68 YALITIMCI YETİŞTİRDİK ğrenmeyi İnşa Ediyoruz projesi kapsamında 25-64 yaş aralığında aktif istihdamın dışında kalan 68 işsiz veya emekliye, yalıtım kurslarının yanı sıra girişimcilik eğitimlerinin de verildiğini dile getiren Erdoğan, “Avrupa Birliği fon desteği ile Hayat Boyu Öğrenmenin Desteklenmesi Projesi kapsamında gerçekleştirdiğimiz Öğrenmeyi İnşa Ediyoruz Projesini, planlandığımız gibi 1 yılda tamamladık. Proje kapsamında Meslek Yeterlilik Kurumu ile işbirliği halinde iki seminer ve Mesleki Yeterlilik Kurumu Uzmanlarının katılımıyla bir bilgilendirme toplantısı düzenledik.

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

Ö

Kursiyerler eğitimlerin yanı sıra bu seminerlere de katılarak belge alma hakkı kazandı. Bu kursiyerlerimiz şimdi eğitimini aldıkları yalıtım alanında sektörde çalışabilecekleri gibi, aynı zamanda girişimcilik eğitimlerini tamamladıkları için iş kurarken 50 bin TL hibe ve 100 bin TL faizsiz kredi desteğinden de faydalanma imkanı elde etmişlerdir” diye konuştu. Öğrenmeyi İnşa Ediyoruz Projesi kapsamında önemli bir organizasyona daha imza attıklarını aktaran Erdoğan, “İlimizde ilk kez düzenlenen Denizli 1. Öğrenme Şenliğinde hayat boyu öğrenme yaklaşımı

pekiştirildi. Odamız hizmet binası önünde gerçekleşen 3 gün süreli şenlik boyunca tüm ilçelerimizin Halk Eğitim Merkezleri stantlar açtı. İlçelerimize özgü bazıları yok olmaya yüz tutmuş el sanatları, bu şenlik boyunca tanıtıldı” şeklinde konuştu. Erdoğan, Türkiye’de Hayat Boyu Öğrenmenin Desteklenmesi ve ikinci Hibe Programı kapsamında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Avrupa Birliği ve Mali Yardımlar Dairesi Başkanlığı tarafından imzalanan 180 bin Euro bütçeli projede ortak olarak yer alan İl Milli Eğitim Müdürlüğü, İŞKUR ve KOSGEB İl Müdürlüklerine teşekkür etti.

22

KAYNAKÇILIK BAŞVURULARI DTO’YA Kaynakçılık eğitimlerinin de sektörlere kalifiye eleman yetiştirme amacı doğrultusunda geliştirildiğini dile getiren Erdoğan, “Makine sanayinin son dönemde gelişme gösterdiği, inşaat sektörünün önemli bir yer tuttuğu Denizli’mizde kaynak konusunda yetişmiş eleman ihtiyacı oldukça fazladır. Bu bağlamda üyelerimizden gelen talepler doğrultusunda; İl Milli Eğitim Müdürlüğü Merkezefendi Halk Eğitim Merkezi, Türkiye İş Kurumu İl Müdürlüğü ve Odamız işbirliğinde, Orhan AbalıoğE Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7

lu Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nin Odamız tarafından revize edilen kaynak atölyesinde eğitimlerin verilmesi planlanmaktadır. Eğitimin verimliliğini artırmak amacıyla eğitime katılacak kişilerin talepleri doğrultusunda mesai saatlerinin yanı sıra mesai saatleri dışında da kurslar düzenlemeyi de planlamaktayız” diye konuştu. Erdoğan, kaynakçılık eğitimine katılmak isteyenlerin Denizli Ticaret Odasına şahsen başvuru yapmaları gerektiğini sözlerine ekledi.



GEZİ DELİSİ SEÇİL ALPTEKİN

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

VİYANA

24

Bu ayki sayımızda size gitmiş olduğum Viyana dan bahsedeceğim.. sevdiğim bir müzik grubunun konseri için 2 günlüğüne gitmiş olduğum Viyana'yı bende keşfetmeye gitsem de sanırım başaramadım ;) 150 kadar müzesi olan bu şehrin yalnızca 2 sine girebilmek bile sanırım kısıtlı zamanımda be-

N

KASIM-ARALIK 2017

nim için şanstı:) Viyana; 8 milyon nüfuslu Avusturya ülkesinin 1,6 milyon nüfusu ile en büyük ve en kalabalık şehri. Bakmayın nüfusunun böyle az olduğuna bir zamanlar 50 milyon nüfuslu koskoca Habsburg Hanedanlığının’da başkentliğini yapmış bir şehirdir. O Habsburg Hanedanlığı ki Osmanlı’nın en güçlü olduğu dönemde Osmanlı’ya kafa tu-

tan ve defalarca kuşatılmasına rağmen düşmeyen bir şehirdir. Bundandır ki hanedanlık “Bütün Dünyanın Egemenliği Avusturya’ya aittir” sözünün Latincesinin baş harflerinin armalarına yazmaktan onur duymuşlardır. Şehrin sokaklarını gezmeye başladığınızda sizi Mozart, Haydn gibi ünlü simaların giyimleri ile karşılayan ve konser bileti satmaya çalışan Viyanalı

gençleri görebilirsiniz. Günümüzde müzik dehalarından en büyüğü olarak gösterilen Mozart’ın ülkesinde müziğe verilen önemi görünce bilet satın almamanız içten bile değil. Sanat Severseniz müzik, eski, tarihi, mitolojik heykellerden hoşlanıyorsanız Viyana sizin için tam anlamıyla doyurucu olacaktır. ilk uğrak yerim, Prens Eugene için yapılan Avusturya’nın en önemli sanat koleksiyonlarının yer aldığı Belvedere Sarayı oldu. Orta Çağ’a ve Avusturya Barok dönemine ait eserlerin yanı sıra on dokuz ve yirminci yüzyıllara ait Avusturya sanatının önde gelen çalışmalarına da ev sahipliği yapan bu saray 1700’de mimar Lucas von Hildebrandt’ın başyapıtı.. içinde sayısız eser bulunmakta.. dış kapıdan adımımızı attığımızda eşsiz güzelliğe sahip olan bir bahçe ile turistleri karşılayan bu saray daha girer girmez insanı büyü-


yor . Avusturyalı Gustav Klimt (1862-1918)’in dünyadaki en geniş kolleksiyonu bu müzede bulunuyor. Yine Gustav Klimt e ait olan sarayın en gözdesi '' The Kiss'' eseri önünde takılıp kalıyorsunuz. Bu güzel Sarayı gezerken tabloların resmini çekmek için kendinize hakim olamayabilirsiniz ama bilmeniz gereken bir husus, tabloların olduğu yerde resim çekilmesine izin vermiyorlar. Fakat sarayın bazı bölümlerinde resim çekebiliyorsunuz. insanın defalarca gezme arzusunu tetikleyen bu saraya giriş 15 euro civarında ve şehir merkezine yürüyerek gidilecek mesafede eğer yolunuz düşerse mutlaka uğrayın derim..

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

lemekte.. aşağı ve yukarı belvedere sarayı olarak 2 ye ayrılan bu sarayda tercihim yukarı belvedere oldu ve saraya girdiğinizde giriş katında (Sala Terrena) bulunan tavanı tutan insan şeklinde heykeller, muhteşem işlemeli tavanlar, dev merdivenler, rölyef(kağıt ya da başka benzer bir malzeme üzerine çeşitli malzemeler kullanılarak yapılan kabartmalar) ve Büyük İskender’i temsil eden olağanüstü freskler, nefes kesici güzellikte. Carlone Salonu ise muhteşem tavan fresklerinin yanında eşsiz mobilyalara sahip. Mermer Salon ise göz alıcı görünüm ve iki katlı yapısı ile farklı dönemlere ait heykel, resim ve enfes tavan fresklerini ziyaretçilerine sunu-

25


K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

26

HOME&TEX FUARININ 5. Sİ EKİM AYINDA YAPILDI

T

ürkiye Ev Tekstili Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TETSİAD) ile CNR Fuarcılık organizasyonunda düzenlenen ve Türkiye’nin en büyük ev tekstili fuarı olan EVTEKS’in ardından en önemli fuarı olarak nitelendirilen Home&Tex Fuarı kapılarını açtı. 25-28 Ekim 2017 tarihleri arasında gerçekleştirilen ve bu sene 5.si düzenlenen fuara, Denib üyesi 28 firma katıldı. Home&Tex Fuarı’nda döşemelik kumaşlar, uyku ve yatak odası ürünleri, mutfak ve yemek odası tekstili, havlu, bornoz ve banyo

KASIM-ARALIK 2017

ürünleri gibi yeni koleksiyonlar ulusal ve uluslararası ziyaretçilerin beğenisine sunuldu. Fuarın ilk gününde, TİM Başkan Vekili ve DENİB Başkanı Süleyman Kocasert, Denizli Ticaret Odası Meclis Başkanı ve DENİB Yönetim Kurulu Üyesi Hüseyin Memişoğlu, DENİB Yönetim Kurulu Üyesi İsa Dal ve DETGİS Başkanı Mustafa Koltuksuz Denizli firmalarının standlarını ziyaret ederek başarı dileklerinde bulundular.


“İHRACAT HAFTASI 2017” TÜM TÜRKİYE’DE KUTLANDI Anadolu etkinlikleri kapsamında, 30-31 Ekim 2017 tarihlerinde Denizli'de gerçekleştirilen etkinliklerde farklı okullarda “ İhracat Sohbet Toplantıları “ yapıldı. TİM Başkan Vekili ve DENİB Başkanı Süleyman Kocasert, DENİB Yönetim Kurulu Üyesi Bekir Serdar Mutlubaş ve DENİB Denetim Kurulu Üyesi Süreyya Çalışkan ‘dan oluşan DENİB Heyeti TED Koleji, Mesleki Teknik ve Anadolu Lisesi, Bahçeşehir Koleji ve ODTÜ Koleji'nde öğrencilerle bir araya gelerek ihracatı anlattılar. TİM ve DENİB faaliyetleri hakkında bilgiler veren DENİB Heyeti, sürdürülebilir kalkınma ve büyüme rakamları için ihracatın öneminden bahsettiler. Öte yandan, TİM Başkan Vekili ve DENİB Başkanı Süleyman Kocasert , DENİB Yönetim Kurulu Üyesi Bekir Serdar Mutlubaş ve DENİB Denetim Kurulu Üyesi Süreyya Çalışkan yerel televizyon kanallarının canlı yayınlarına katılarak ihracata ilişkin bilgi paylaşımında bulundular. Türkiye İhracat Haftası 2017 kapsamında 30-31 Ekim 2017 tarihlerinde Denizli'de gerçekleştirilen etkinliklerden biri de , 31 Ekim 2017 tarihinde Denizli İhracatçılar Birliği'ndeki Türk Ticaret Merkezleri ve E-Ticaret Uygulamaları hakkındaki bilgilendirme semineriydi. 1-3 Kasım 2017 tarihleri arasında İstanbul Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilen etkinliğin açılışında konuşan Başbakan Binali Yıldırım, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci ve TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi ihracat-

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

Ekonomi Bakanlığı önderliğinde Türkiye İhracatçılar Meclisi tarafından ihracatımızın sürdürülebilir ve kalıcı bir şekilde artırılmasına yönelik olarak yapılan çalışmalar çerçevesinde, 30 Ekim -20 Kasım 2017 tarihlerinde “İhracat Haftası 2017”programı gerçekleştirildi.

27

çılara yönelik farklı desteklerden bahsederek, bu destekler sayesinde hem ihracatın hem de ihracatçı sayısının arttığını belirtti. Etkinlik boyunca birçok panel ve seminer düzenlendi. Ali Kırca’nın moderatörlüğünde gerçekleştirilen ve pek çok ünlü iş insanı ile gazetecinin katıldığı, ihracata ilişkin birçok konunun masaya yatırıldığı “İhracat Meydanı” oturumuna katılan TİM Başkan Vekili ve DENİB Başkanı Süleyman Kocasert, son yıllarda markalaşmaya önem verdiklerini , ihracatımızda markalı ve katma değerli ürünlerin oranını ne kadar artırırsak ihracatımızdaki artış da o denli kalıcı ve sürdürülebilir olacağı, Sponsorluklarımız ve tanıtım faaliyetlerimiz sayesinde marka değerimizin her geçen gün arttığı, alıcılar rakiplerimize kıyasla bize daha yüksek bedel ödemeyi kabul ettiklerini ifade etti.

Etkinliğin ikinci gününde ise Kocasert moderatörlüğünde “İhracatçılarımız Soruyor” paneli, T. C. Maliye Bakanlığı yetkilerinin katılımıyla düzenlendi ve güncel konular değerlendirildi. İhracat ile ilgili tüm konuların masaya yatırılmasını hedeflendiği “İhracat Haftası 2017” panellerin yanı sıra farklı ülkelerden firmaların katılımları ile İstanbul’da geniş kapsamlı bir alım heyetine ev sahipliği yaptı.

KASIM-ARALIK 2017


K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

28

Denizli İhracatçılar Birliği, Amerika Birleşik Devletleri’nde gerçekleştirilen “Global Home Show Eylül 2017” etkinliğinde “Turkish Towels” markası ile yer aldı. Ekonomi Bakanlığımızın destekleri ile yürütülmekte olan Turquality Projesi kapsamında katılım sağlanan etkinlik kapsamında ilk olarak, 10 Eylül 2017 Pazar günü sektörün öncü medya kuruluşu ve “Global Home Show” organizatörü Home Textiles & Today tarafından açılış programı gerçekleştirildi.

A

çılış programına katılan ve DENİB standını ziyaret eden New York Ticaret Ataşesi Sayın Özgür Çelikel ile DENİB üyesi firmaların da katıldığı programda Türk havlusu alıcılara tanıtıldı. 10-15 Eylül 2017 tarihleri arasında devam eden Global Home Show’da modeller tarafından sergilenen “Turkish Towels” logolu bornozların tanıtımı gerçekleştirildi. Türk havlusu kalitesi ve farkı ile beğeni toplarken, DENİB tanıtım masasına yoğun ilgi gösteren katılımcılara hediye el havlusu sunuldu. Denizli ev tekstili ürünlerinin ABD Pazar payı her geçen dönem büyümekte ve bu büyüme doğru tanıtım ve markalaşma ile desteklenerek Denizli ev tekstili ürünlerinin ABD pazarında sürekliliği ve pazar payını istikrarlı bir

şekilde artırması hedefleniyor.

Danimarka ve İsveç’e Türk Havlusu Çıkarması Öte yandan Danimarka - Kopenhag ve İsveç - Stockholm şehirlerinde düzenlenen ikili görüşme programı 4-7 Ekim 2017 tarihleri arasında DENİB öncülüğünde gerçekleştirildi. Ekonomi Bakanlığı desteği ile yürütülmekte olan “Uluslararası Rekabetçiliğin Geliştirilmesi (URGE) Projesi” kapsamında toplam dokuz küme katılımcımız her iki şehirde yaklaşık 20 sektör temsilcisi ile görüşme fırsatı buldu. “Turkish Towels” tanıtım çalışmaları kapsamında her iki şehirde yerel basın mensupları davet edilerek, Türk havlusunun uluslararası arenadaki yerine ve önemine değindi. Kopenhag programı esnasında firmalarımızı ziyaret eden Kopenhag Ticaret Başmüşavirimiz Sayın Emine Şendil programın Türk Havlusu imajına ve firmalarımızın ihracat rakamlarına olumlu katkı sağlayacağını dile getirdi. Kopenhag programında aynı zamanda DE-

NİB Yönetim Kurulu Üyesi Sayın Hüseyin Memişoğlu ve Cottonbox Yönetim Kurulu Başkanı Nuri Turgut’un, Kopenhag Büyükelçimiz Sayın Uğur Kenan İpek’i makamında ziyaret ederek programın hedefi hakkında bilgi verirken, Türk havlusu ve ev tekstili ürünlerinin Danimarka’da ihracatında kazandığı ivmenin yanı sıra küresel büyüme hızı ve hedef ülkelerdeki tüketim trendleri hakkında görüşüldü. Her iki şehirde olumlu görüşmeler gerçekleştirilen firmalarımız programın diğer hedef ülkelerde gerçekleştirilmesinin başarılı sonuçlara zemin hazırlayacağını ifade etti.


DENİB 6. Ev ve Plaj Giyimi Tasarım Yarışması’’nın Tanıtım Toplantıları Gerçekleştirildi Yarışma koçu Mukaddes Başkaya, DENİB yarışma koordinatörü Şadiye Baykent ve yarışmanın organizatörü Rönesans Ajans sahibi Akif Örük’ten oluşan heyetle gerçekleştirilen tanıtım toplantıları oldukça başarılı geçti. Yarışma Tanıtım toplantıları , farklı tarihlerde Marmara Üniversitesi, Yeditepe Üniversitesi, Dokuz Eylül Üniversitesi ve İzmir Ekonomi Üniversitelerinin Güzel Sanatlar Fakültelerinde olmak üzere toplam 9 Üniversitede gerçekleştirildi

Verimlilik ve Performans Artışı İçin Prim Teşvik Sistemleri Tasarımı ve Uygulamaları

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

Denizli İhracatçılar Birliği (DENİB) tarafından markalaşmaya dikkat çekmek, sektöre genç ve yaratıcı tasarımcılar kazandırmak amacıyla düzenlenen ve bu yıl “3D-REAMS” temasıyla 6. sının yapılacağı Ev ve Plaj Giyimi Tasarım Yarışması’nın üniversitelerde yapılan tanıtım toplantıları yapıldı. Yarışmanın tanıtım etkinlikleri kapsamında düzenlenen üniversite turlarına, 4 Ekim 2017 tarihinde Pamukkale Üniversitesi Denizli Teknik Bilimler Meslek Yüksek Okulu Moda Tasarım Bölümü öğrencileriyle yapılan ilk toplantı ile başladı. 5 Ekim 2017 tarihinde ise İstanbul Aydın Üniversitesi, Mimar Sinan Üniversitesi, Nişantaşı Üniversitesi ve Haliç Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültelerinin Moda ve Tasarım Bölümü öğrencileriyle gerçekleştirildi. TİM Başkan Vekili ve DENİB Başkanı Süleyman Kocasert, DENİB Yönetim Kurulu ve Yarışma Komitesi Üyesi İsa Dal, yarışmanın Kreativ Direktörü tasarımcı Özlem Kaya,

29

Denizli İhracatçılar Birliği’nin eğitim faaliyetlerini yürüten DENİB Akademi, 27 Ekim 2017 Cuma günü İşletmelerde Verimlilik ve Performans Artışı İçin Prim Teşvik Sistemlerinin Tasarımı ve Uygulamaları Eğitimi’ni gerçekleştirdi. Eğitimde katılımcılara işletmelerde motivasyon gereksinimi, motivasyon, çalışanların temel gereksinimlerini

anlamak, prim teşvik sistemlerinin amacı, karşılaşılan zorluklar, performans yönetimi, başarının değerlendirilmesi ve performansın değerlendirilmesi arasındaki farklar, çalışanların memnuniyeti ve beklenti analizi, satışta prim teşvik sistemleri, prim sisteminin hedefi, satışta prim sistemi gerekliliği için modelleme, prim sisteminde sonuca yönelik objektif ve subjektif kriterler ile prim sistemi uygulamaları ve örnek modelleri konularında Bülent BAŞAR tarafından bilgi verildi. Denizli İhracatçılar Birliği Nihat Zeybekci Toplantı Salonu’nda gerçekleştirilen eğitime firmaların Satış Temsilcileri, Genel Müdür ve Yardımcıları, İş Geliştirme Koordinatörleri, İşletme Müdürleri ve İnsan Kaynakları Müdürleri katıldılar. DENİB AKADEMİ eğitimlerine, 15 Kasım 2017 tarihindeki “Genel Gümrük Uygulamaları” eğitimi ile devam edecek.

KASIM-ARALIK 2017


KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ

YENİ NESİL LİDERLİK MODELİ EĞİTİMİ

30

DENİB Akademi - Denizli İhracatçılar Birliği ve Denizli İş Kadınları Birliği Derneği (DİKAB) işbirliğiyle, 12 Ekim 2017 Perşembe günü “Neuro Leadership -Yeni Nesil Liderlik Modeli Eğitimi” gerçekleştirildi. cademy Neuro’dan Mert AYDINER tarafından verilen eğitimde, beynimizde karar alma süreci nasıl işliyor, bizi değişime yönlendiren güdüler nelerdir, liderlik yapacağımız kişilerin ilgisini, sempatisini ve güvenini nasıl kazanırız, hedef kitlemizin algı filtresini nasıl aşarız, onlara vermemiz gereken mesajları gerçek karar verici kısma en etkili, hızlı ve kalıcı şekilde nasıl iletiriz, lider olarak güven kazanılması, karşılıklı uyumun yakalanması ve paylaşımda bulunmasını sağlayacak bütünsel yaklaşımın formülü, liderlik sürecinde ekibimizin cesaretini, motivasyonunu ve kararlılığını arttırma yönünde yapıcı geri bildirim verme, çalıştığımız kişilerden taahhüt alma, protokole bağlı kalınması ve gelişimini sürdürmede motivasyon sağlama, duygu ve ilişki yönetiminde gerçek hislerin ve düşüncelerin sözel olmayan yollardan nasıl okuyabiliriz, aktif dinleme nasıl yapılır, davranışların ortaya çıkma sürecinde “uyaran-düşünce-duygu-davranış”

A

KASIM-ARALIK 2017

modelinden duygu durumumuzu değiştirebilecek şekilde nasıl yararlanabiliriz, koçluk becerileri ile liderlik sürecinin yeniden yapılandırılması ile insanları düşünmeye sevk ederek etki alanımızdakileri yepyeni bir amaç etrafında toplayabilmek, onlara ilham ve cesaret verebilmek, içlerindeki potansiyeli açığa çıkarabilmek, yeni alışkanlıklar kazanmalarını ve bunu bir kurum kültürü haline getirebilmeleri ve liderlerin içinde bulundukları koşulları hem kendileri hem de organizasyonları adına bir fırsata çevirebilmelerini sağlayabilmeleri konularında, katılımcılar bilgilendirildi. Denizli İhracatçılar Birliği Raşit Güntaş Konferans Salonu’nda tüm gün gerçekleştirilen eğitime, Denizli İhracatçılar Birliği Yönetim Kurulu üyesi Bekir Serdar Mutlubaş, DİKAB Başkanı Nilgün ÖK, DİKAB üyeleri, DENİB üyesi firmaların Genel Müdür ve Yardımcıları, Koordinatörleri, Pazarlama Sorumluları, Dış Ticaret Sorumluları, Teknik Müdürleri görevlerindeki orta ve üst düzey yöneticileri ile işletme sahipleri katıldılar.




T

arih, kadınların maalesef sürekli aşağılandığı, ikinci sınıf insan muamelesi gördüğü nice olayla örülüdür. Bunun için ülkemiz de işin içinde olmak üzere tüm dünyada kadınlar, en kötü hakaretlere maruz kalmış, kimi yerde yaşama hakkı bile kocasının yaşadığı tarihle sınırlandırılmıştır. Zannediyoruz ki sadece Asya’da, Afrika’da kadınlar sıkıntı yaşadı. Halbuki Avrupa’da da kadınlar olmadık hakaretlere maruz kalmış, inanılmaz işkence yöntemleriyle öldürülmüştür. Kadınların ikinci sınıf insan muamelesi gördüğünü en iyi atasözleri açıklıyor. Türkiye ve tüm dünyadan kadınlarla ilgili atasözlerini duyunca eminim sizde çok şaşıracaksınız.

‘Kadınlar, eşekler ve fındıklar için insafsız bir el lazımdır’ (İTALYANLAR) ‘Evlilik adamların aldığı tek şeytandır. ’ ‘Üç büyük tehlike vardır : deniz, yangın ve kadın. ’ (YUNANLAR) ‘Erkeğin günahı eşikte kalır, kadınınki içeri girer. ’ ‘Kadını ruhun gibi sev, kürk palton gibi sopala. ’ (RUSLAR) ‘Sana on erkek evlat verse bile karına asla güvenme!’ (ÇİNLİLER)

n EMRAH VAROL

Bu atasözlerini daha da uzatmak mümkün. Tarihte sırf kadın olduğu için işkence gören de oldu doğar doğmaz gömülen kız çocukları da. Arap toplumunda bazı kimseler kız çocuklarını diri diri toprağa gömerken, İslamiyet’in ardından bu korkunç olay son bulmuştur. Eski Hint geleneğinde kadın, erkeğin mutlak egemenliği altında yaşıyordu mesela. Kocası ölen kadın, çoğu yerde kocası ile birlikte yakılıyordu. Eski Çin ve Japon geleneğinde kadının değeri, kocası-

‘Saçı uzun aklı kısa’ ‘Kadının söylediği kırk sözden sadece birisine inan’ ‘Kızını dövmeyen dizini döver. ’ (TÜRKLER) ‘Bir çiftlik evini üç şey yıkar, şirret bir kadın, tahtakurusu ve fare’ ‘Kadının yönettiği evde şeytan uşaklık yapar’ ‘Kadın bir ay gibidir, ödünç ışıkla parlar’ (ALMANLAR) ‘Kendini şirret kadından koru, iyi olanına hiç güvenme’ ‘Kadınlar kestane gibidir, dışları güzel içleri çürük. ’

KASIM-ARALIK 2017

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

Kadınlar insandır, biz insanoğlu!

33


K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

34

na ve kocasının akrabasına olan hizmeti ile ölçülüyordu. ‘Madem karını sabahleyin dövdün, öğleyin de niçin dövmeyeceksin ki’ şeklindeki Çin atasözü, bu dönemdeki anlayışı çok güzel anlatmaktadır. Eski Yunan ve Roma geleneğinde kadın, alınıp satılan veya devredilen bir eşya hüviyetini taşıyan, kötülüğün kaynağı, yaratılışta eksik kalmış sıra dışı bir varlık olarak kabul ediliyordu. Kadının ruhlu mu ruhsuz mu olduğu, şeytan olup olmadığı konusu ortaçağ filozoflarının tartıştığı konulardandı. Bu kadar zorlu bir tarihten gelen kadınların ‘insan’ sayılması bile çok yakın bir zamanda gerçekleşmiştir. Osmanlı Devleti 1831 yılında yaptığı sayımda sadece erkekleri sayarken 1844’de yaptığı sayımda kadınları da saymıştır. Cumhuriyet dönemine geldiğimizde ise Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde gerçekleşen devrimler belki de en çok kadınları etkiledi. Atatürk kadınların gücünün farkındaydı. Onların topluma karışmasıyla, toplumda yer edinmesiyle modernleşmenin daha hızlı olacağının bilincindeydi. Bu kapsamda Türk kadınına 5 Aralık 1934’te seçme ve seçilme hakkı verildi. Kadınlar artık muhtarlıktan tutun, milletvekilliğine kadar her alanda aday olabiliyor, seçilip meclise girebiliyordu. Bu olayın ne kadar önemli bir devrim olduğunu bugünden bakarak anlayamayız. Ancak kadının tarihsel süreçte hangi zorlu aşamalardan geçtiğini görünce daha iyi anlayabiliriz.

KASIM-ARALIK 2017

Mustafa Kemal Atatürk’ün ne kadar ileri görüşlü olduğunu kadınlara verdiği (ki aslında olması gereken budur) haklarda daha net görebiliriz. Kadınları toplumsal hayata katan Atatürk’e o dönemin bağnazlarının itiraz etmesini bir nebze olsun anlayabiliyorum ancak bu dönemin bağnazlarının hala bu kafada olmasını anlayamıyorum. Yıllarca Atatürk’ü kadınları toplumsal hayata soktuğu için din düşmanı ilan edenler

örnek olarak Suudi Arabistan’ı gösterirdi. Bakın Suudi Arabistan da kadınların artık araba kullanabileceğini statlarda maç izleyebileceğini açıkladı. Bakın görün Suudi Arabistan’da kadınlar daha çok haklar elde edecekler. 100 yıl geriden de gelseler insan haklarının hele kadın haklarının önünde hiçbir güç duramaz. Yazıyı başlıktaki Neşet Ertaş cümlesiyle bitirelim. ‘Kadınlar insandır, biz insanoğlu’



RÖPORTAJ

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

Zeliha ŞENGÜL

36

HALISI OLMAYAN EV EKSİKTİR aray, Pierre Cardin, Royal, Kaşmir, Dolcevita, Empera, Sanat, Artemis, Padişah, Dinarsu… Bütün bu ünlü markalar, tabiri caiz ise; “halı sektörünün yıldızlar topluluğu” olarak adlandırılabilir. Denizli’nin en köklü firmalarından olan Köseoğlu Halıcılık, birbirinden ünlü bu halı markalarını tek çatı altında toplamayı başarmış ve Bayramyeri Belediye İşhanı’ndaki merkezlerinde ilk

S

E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7

günkü heyecanla hem Denizli’ye hem de kargo yolu ile Türkiye’nin her noktasına hizmet sunuyor. Köseoğlu Halıcılığın patronu Yaşar Köseoğlu, ata mesleğimiz dediği halıcılığı, ailenin dördüncü kuşağını temsil eden yeğeni Onur Kalak ile birlikte daha ileriye taşımak için çalışmalarına devam ediyor. Still Life olarak, halıcılık sektörünü ve halı ile ilgili merak edilenleri Yaşar Köseoğlu ve Onur Kalak’a sorduk.


Still Life: Halı, bir evin olmazsa olmazlarından bana göre. Sizin için durum ne? Onur Kalak: Halı, bir evin halen daha, vazgeçilmez bir dekorasyon unsurudur. Mobilyanın tamamlayıcısıdır. Halı olmayan bir ev tamamlanmamıştır. Her ne kadar bazı yeni dekorasyon anlayışlarında, yeni trentlerde, halıya çok yer verilmese de halısız bir ev henüz bitmiş sayılmaz, eksiktir. Hem estetik anlamda, hem de işlevsellik anlamında böyledir. İşlevsel anlamda özellikle ısı ve ses yalıtımı sağlaması halının vazgeçilmez özelliğidir. Still Life: Yaşar Bey, baba mesleğiniz olduğu için bir nev-i halının içine doğmuşsunuz. Mesleğiniz olmasının ötesinde, halının sizin için özel bir yeri var mı? Var tabi. Halıcılık zaten sanat ruhu, duy-

gusal ruhu olan insanların yapacağı bir meslek. Derler ya tiyatrocular için “sahnenin tozunu yutunca bırakamaz” diye; bizler de halının tozunu yuttuk, bırakamıyoruz. Duyguların halıya işlenmesidir halıcılık; duyguların, hissiyatın yansımasıdır. Evveliyatından beri bu böyledir ve bizim kültürümüzdür. Halıcılık çok özel bir meslek, çok zahmetli bir meslek ve ancak sevenin yapabileceği bir meslek. Özellikle son yıllarda daha da zahmetli olmaya başladı. Ancak mesleğe aşıksanız yapabileceğiniz bir meslektir halıcılık. Still Life: Daha zahmetli olmaya başladı dediniz? Biraz açıklar mısınız? Üretimin fazlalaşması, ihracat azaldı, yurt içi piyasaya daha fazla halı sevk ediliyor. Bununla birlikte halıcılık ehliyetli ellerden

çıktı. Halıcılığı işin uzmanları yaptığı kadar; işin ehli olmayan insanlarda yapmaya başladılar. Tabi bu da piyasada güvensizlik oluşmasına, mesleği iyi yapamama durumuna neden oldu. Halıcılık, mesleği iyi temsil edemeyen insanların eline geçti. Bu durum müşteri memnuniyetsizliklerini de beraberinde getiriyor. Siz işinizde ne kadar iyi olursanız olun, gelen müşteriye önce kendinizi ifade etmek mecburiyetinde kalıyorsunuz. Bunların yanı sıra son yıllarda masraflar artıyor, rekabet artıyor ve kar marjları düşüyor. Bütün bunlar halı ticaretini zorlaştıran unsurlar. Still Life: Son dönemlerde inşa edilen evlerde alttan ısıtmalı sistemler ağırlık kazanıyor. Bu durum halının evdeki varlığını gereksiz kılar mı? Onur Kalak: Alttan ısıtma sistemlerinin devreye girmesiyle şöyle yanlış bir intiba oluştu: sanki halı, alttan ısıtmayı engelleyecek gibi yanlış bir inanış var. Aslında öyle değil. Çünkü tam aksine alttan ısıtmanın daha verimli sonuç verebilmesi için halının olması gerekir. Bu şuna benzer bir aydınlatmada ışığın direkt gözümüze gelmesi mi daha iyidir, yoksa bir yere vurup, yansımasının gelmesi mi daha iyidir. İkincisi elbette. Halı ve alttan ısıtma sistemleri arasındaki ilişki de buna benzer. Halı olursa ısı verimliliği artar, ısı kaybı ortadan kalkar. Çünkü yalıtımı artar. Bu ses içinde böyledir. Halılar alttan ısıtmaya uygun olacak şekilde üretiliyor. Farklı üretimler de var. Örneğin nano-teknoloji kullanılarak üretilen halılar var. Yüzeyde leke KASIM-ARALIK 2017

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

Still Life: Yaşar Bey, sizi ve firmanızı tanıyabilir miyiz? Aşağı yukarı 40 seneden beri bu mesleğin içerisindeyim. Hem tahsil hayatım, hem ticari hayatım bir arada yürüdü. Meslek olarak, baba mesleği, ata mesleğimiz olan halıcılığı tercih ettik ve devam ediyoruz. Dedelerimin babası Yörük’müş. Onlar, keçi kılından çullar dokurlarmış geçmişte. Daha sonra çul oldu, kilim; kilim oldu, halı. Gelişen zamana ayak uydurarak bizlerde mesleği geliştirerek devam ediyoruz. Zaten aile şirketiyiz. Ben üçüncü kuşağı temsil ediyorum. Aynı zamanda Ticaret Odası Meclis Üyeliği görevim de devam ediyor. Halıcılığı seçkin bir meslek olarak yapmak için elimizden gelen çabayı gösteriyoruz.

37


K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

38

tutmayan halılar var. Kolay temizlenen halılar üretiliyor. Antibakteriyal, antimayt, antimantar özellikleri olan halılar üretiliyor. Halı ile ilgili, halının kalitesinden bağımsız olmak üzere, en büyük şikayetlerden birisi; halının çok toz çıkartıyor olmasıydı. Artık yeni çıkan halılarda, belli bir kalitenin üzerindeki yeni halılarda, toz çıkma sorunu yüzde 80’e kadar çözülmüş durumda. Halının toz çıkartmıyor olması, antibakteriyal olması, alttan ısıtma olsun olmasın bir ev için büyük bir avantajdır. Still Life: Sizde imalat olmamakla birlikte ürün ve marka çeşitliliği oldukça yüksek. Hangi markalarla çalışıyorsunuz? Yaşar Köseoğlu: Bizde aşağı yukarı 20’ye yakın ünlü halı markası var. Türkiye’nin halı sektöründe en ön planda olan markalarıyla çalışıyoruz. Saray, Pierre Cardin, Royal, Kaşmir, Dolcevita, Empera, Sanat, Artemis, Padişah ve Dinarsu. Bunlar zaten Türkiye halı piyasasının başa güreşen markalarıdır. Gerek Denizlili müşterilerimiz gerekse de Türkiye’nin herhangi bir yerinde ikamet eden müşterilerimiz bu markaların ürünlerini bizden temin etme imkanına sahipler. Firmamızda aynı zamanda tasarım halılarımız da var. Dahası duvardan duvara halı kaplama da yapıyoruz. Zemin ve yer kaplamaları; büro ve işlerlerine, okullara halı kaplama işlemleri yapıyoruz. Bunun yanı sıra ebat sorunumuz yok. MüşteKASIM-ARALIK 2017

rilerimiz isterlerse bütün bir daireyi aynı desenden çeşitli ebatlarla komple donatabiliriz. İstenilen ebatlarda halı çözümleyebiliriz. Bu konuda hiç sıkıntımız yok. Yani halı olarak aklınıza gelebilecek her türlü çözümü sunabiliyoruz. Still Life: Personel politikalarınız nasıl, sonuçta yüzlerce çeşit renk, desen ve modelden oluşan bir sektörde faaliyet yürütüyorsunuz? İnsanların beğenilerini algılayıp ona göre çözüm üretmek zorundasınız. Yaşar Köseoğlu: Eğitimli personel bizim için çok önemli. Çalışanlarımızın yaptıkları işe hakim olmasını istiyoruz. Görev yapan personelimiz seminerlere katılıyor; desen ve tasarım eğitimleri alıyorlar. Müşterilerimizin yaşam alanlarındaki mobilya, perde ve duvar renklerini analiz ederek halı seçeneklerinden oluşan kombinler yapıyoruz. Bazı müşterilerimiz “ben ölçü bilmiyorum ya da hangi mobilyayla uyumlu olur bilemiyorum, yardımcı olur musunuz” diye geliyor. Böyle bir durumda eğitimli

personelimiz gidiyor; ön tespitler yapıp geliyor; alternatif ürünler üzerinde çalışıp tekrar müşterimize dönüyor. Böyle durumlarda; hangi ebat, hangi renk, hangi halı uygun, müşterimizin adına biz seçim yapabiliyoruz. Ürünleri servisimizle evlerine kadar teslim ediyoruz. Hatta Türkiye’nin her noktasına halı sevkiyatımız var. Mesela Gaziantep, Kayseri halıcı memleketleri olmalarına rağmen internetten kapılarına kadar halı gönderiyoruz. Bütün bu anlattıklarımın özü şu; biz halıcılığı seçkin bir meslek olarak, en iyi şekilde yapmak için bütün enerjimizle çalışıyoruz. Firma olarak 37 senedir aynı adreste hizmet veriyoruz. Ben üçüncü kuşağım ve üçüncü kuşak müşterilerimiz var. Kendisine halı alan müşterilerimiz, şu an torunları için halı almaya geliyor. İyi iletişim bizim için çok önemli. Müşteri ile olan diyalog çok çok önemli. Firma olarak her zaman sattığımız ürünün arkasında duruyoruz. Müşteri memnuniyetsizliklerinde mümkün olduğu kadar müşterinin yanında duran bir firmayız. Müşterilerimizin problemlerini, mantık ölçüleri dahilinde, çözmeye çalışıyoruz. Still Life: İyi ve kaliteli bir halının özellikleri nelerdir? Yaşar Köseoğlu: İyi bir halının birinci özelliği sentetik olmamasıdır. Halı, akrilik ve yün karışımı olmalı. Üzerinde hav tutmamalı. Bir de ilmek sayısı fazla yani sık olmalı. Bunlar iyi ve kaliteli halıların özellikleridir.


Still Life: Hemen her şeyin bir modası var aslında, halı için de durum böyle mi? Son dönemlerde öne çıkan halı desenleri ve modelleri hakkında bilgi verir misiniz? Yaşar Köseoğlu: Özellikle son yıllarda halının da modası olmaya başladı. Geçmişte bir halıyı, deseni yıllarca satıyorduk. Aynı desen sürekli satışta kalıyordu. Şimdi yılda iki defa halı fuarları oluyor. Nisan-Mayıs aylarında ve Ekim-Kasım aylarında gerçekleştiriliyor halı fuarları. Sürekli yeni ürünler çıkıyor. Lansman toplantılarına gidiyoruz. Dönemin mobilya ve perde renkleriyle konsept olabilecek halılar üretiliyor. Geçen yıllarda patchwork halılar modaydı bu dönem vintage halılar daha ön planda.

pazedeki bütün halılara sahibiz. Ayrıca bizim satışa sunduğumuz halıların arasında dünyaca ünlü tasarımcılar tarafından tasarlanan halılar da var. Artemis Halı, Belçikalı ünlü tasarımcı Thbault Van Renne’yi transfer etti. Onun tasarım halılarını müşterilerimiz bizden temin edebilirler. Diğer bir önemli nokta ise; halıda doğal malzemenin kullanılması. Gıdadan, dekorasyona kadar doğal malzeme kullanımı yükselen bir trent. Halıda da buna paralel olarak doğal malzemeler kullanılarak üretim yapılıyor. Akrilik, yün, bambu ipinden imal edilen viskon gibi insan sağlığına son derece uygun malzemelerle üretim yapılıyor.

için şuan üretimimiz yok. El halısı imal ettirecek büyük firmalar Nepal’a gidiyorlar. Orada işçilik ucuz, maliyet ucuz. Orada mal imal ettirip getirtiyorlar. Ama bizim özümüz olan o halıların üretimi azaldı. Onların kültüründeki halılar gelmeye başladı. Still Life: Son olarak okuyucularımız adına verdiğiniz bilgiler için teşekkür ediyorum ve uzun yıllar daha sektörde başarılı hizmetlere imza atmanızı temenni ediyorum. Biz teşekkür ederiz.

Still Life: Peki halıcılık sektöründe ülkemizin durumu nedir? Hangi ülkeler ön plana çıkıyor? Yaşar Köseoğlu: Türkiye’de özellikle Gaziantep ilinde üretilen halılar dünya halı üretiminin yüzde 70’ini oluşturuyor. Aslında Türkiye’de halı üretimi müthiş ve kaliteli halılar üretiliyor. Türkiye olarak parça halıda çok iyi bir yerdeyiz. Makine halısı anlamında ise Belkiça öne çıkıyor. Onlar duvardan duvara ve kaplama halıda çok iyiler. Ben el halısı konusunda biraz muzdaripim. Milas, Kula, Bünyan, Hereke, Yağcıbedir halılarımız var. Bu halıları üreten üreticilerimiz desteklenmedikleri için, emeklerinin karşılığını alamadıkları

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

Still Life: Halı temizliği ve muhafazası için neler tavsiye edersiniz? Yaşar Köseoğlu: Biz, halı temizliğinde çok fazla kimyasalları tavsiye etmiyoruz. Arap sabunu veya özel halı şampuanları kullanılmalı. Halının üzerine sıvı bir şey döküldüğünde önce peçete ve havluyla aldırılmalı ardından halı şampuanlarıyla tampon yaparak silinmeli. Bu kadarı yeterli. Fakat dikkat edilmesi gereken püf nokta; halıya bir şey döküldüğünde anında müdahale edilmeli. Aksi takdirde halı lekeyi içine alır. Silindiğinde üstü temiz olur ama belli bir süre sonra lekeyi tekrar yüzeye verir. Bunun için anında müdahale edilmesi gerek. Halıyı muhafaza etmek için de naftalinle bekletebiliriz. Yılda en az bir kere açıp havalandırmakta da fayda var. Halının bulunduğu yerin nemi ve ısısı önemli faktörlerdir.

39

Onur Kalak: Desen anlamında eskiden, klasik ve modern diye iki ayrım vardı. Şimdi, klasik desen olarak güllü dallı, babaannelerimizin kullandığı desenler var. Bunun yanı sıra geometrik desenli, soyut desenli halılar var. Bir de son 2-3 yıldır bu iki akımın birleştirilmesiyle ortaya çıkan vintage diye tabir ettiğimiz, klasik izler taşıyan, fakat renklendirmeyle modern hale getirilen halılar var. Vintage halılar son yıllarda çok revaçta. Şuan desen anlamında iki değil üç farklı akım var. Klasik, modern, bir de ikisinin birleşimi. Biz bu desen seçeneklerini sunuyoruz müşterilerimize. En klasikten en modernine kadar bu yelKASIM-ARALIK 2017


Zeliha ŞENGÜL

BİLDİĞİMİZ DEĞİL; BİLMEDİĞİMİZ K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

BAL

Evet, çoğumuz balın nasıl büyük bir mucize olduğunu bilmiyoruz. Bal, özellikle kahvaltıda tükettiğimiz bir besin öğesi olması dışında; hem bayanların kozmetik ihtiyaçlarını karşılayabilecek esaslı bir kaynak; hem de birçok hastalığın tedavisinde kullanılan etkili bir şifa kaynağı. Dünya ülkeleri balı ve arı ürünlerini apiterapi olarak adlandırılan tedavi yöntemlerinde kullanıp şifa dağıtırken; Türkiye olarak bizler piyasayı taklit ve tahşiş ürünlere kaptırmış durumdayız. Öyle ki laboratuarlardan dahi geçebilecek kadar taklit edilebilen ürünler piyasada kol geziyor. Böyle bir

40

ortamda tüketicilerin kafası gerçek bal konusunda hayli karışmış durumda. Still Life olarak, bal ve arı ürünleri hakkında detaylı bir dosya hazırladık. Bal ve arı ürünleri denince akla ilk gelen; yarım asırdan daha uzun zamandır bal üreten; Denizli’nin ve Türkiye’nin en önemli bal firmalarından Balcı Hacıoğlu firmasının kapısını çaldık. Firmanın ikinci kuşak temsilcisi Hüseyin Çalışkan; bal, arı, arıcılık ve arı ürünleri ile ilgili oldukça detaylı bir değerlendirme yaptı. İşte Balcı Hacıoğlu’nun sahibi Hüseyin Çalışkan’ın 50 yıllık birikiminden yansıyanlar:

Denizli’nin ve Türkiye’nin en önemli bal firmalarından Balcı Hacıoğlu firmasının kapısını çaldık. Firmanın ikinci kuşak temsilcisi Hüseyin Çalışkan; bal, arı, arıcılık ve arı ürünleri ile ilgili oldukça detaylı bir değerlendirme yaptı. E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7


zın 3. kuşak temsilcisi oğlum Muhammet Buğra Çalışkan katılmıştı yarışmaya ve üçüncülük yani bronz madalya kazandık.

1953 YILINDAN BU YANA ARICIYIZ Firmamızın kurucusu, rahmetli babam Nazmi Çalışkan, 1953 yılında 1 kovan arı ile başlıyor arıcılığa. Denizli’nin hatta ülkenin ilk gezginci arıcılarındandır aynı zamanda. O dönem verilen kursa da katılıyor ve arkadaşlarıyla birlikte 1955 yılında Muğla bölgesine arılarını götürüyorlar. Böylece Türkiye’de ilk gezginci arıcılık da başlamış oluyor. Babam kendi balını pazarlarken, etrafındakilerin de balını pazarlamaya başlıyor, böylece bal ticaretine başlamış oluyor. Ben 7 yaşından bu yana bu mesleğin içindeyim. Yarım asırdan fazla bir zamandır arıcılık yapıyoruz aile olarak. 1975 yılında ise Balcı Hacıoğlu markası ile Bayramyeri’ndeki merkezimizi faaliyete geçirdik. Bal ticaretinde 42. yılımızı tamamlarken Kıbrısşehitleri Caddesi’nde ikinci şubemizi açtık. Denizli’de 2003 yılında Denizli Arı Yetiştiricileri Birliği’ni kurduk, birliğin kurucu üyesiyim ve 9 yıl birli-

ğin 2. başkanlığını yaptım. Aynı zamanda birliğin Ankara delegesiyim. Ağabeyim, babam, eniştelerimizle birlikte bizim ailemizde yaklaşık olarak 2 bin kovan arı vardı. Ama son yıllarda piyasadaki taklit ve tahşiş ürünlerin fazlalığı nedeniyle ciddi sorunlar yaşamaya başladık. Bal adı altında ama bal olmayan şekerli, glikozlu ürünler çoğaldı. Biz de biraz daha butik tarzı çalışmaya başladık.

APİMONDİA İSTANBUL’DA BRONZ MADALYA KAZANDIK Arıcılık anlamında sürekli fuarlara, kongrelere katılıyoruz; arıcılığı geliştirmek için sektörle ilgili bilgi ve tecrübe alışverişi yapmaya çalışıyoruz. Görsel ve yazılı basından gelişmeleri yakından takip ediyoruz. Geçtiğimiz Eylül ayının 29 ile Ekim ayının 3’ü arasında “Dünya Arıcılık Kongresi Apimondia” İstanbul’da ilk defa yapıldı. Kongrelere katıldık. Bu arada çeşitli kategorilerde yarışmalar vardı. Firmamı-

Arıcılıkta Balcı Hacıoğlu markası Türkiye’de yerini buldu. Denizli’de bal dendiği, balcı dendiği zaman Balcı Hacıoğlu markası ön plana çıkıyor. Bu aşamalara uzun yıllar boyu süren çalışmalarımız sonucu geldik. Son yıllarda piyasaya taklit ve tahşiş ürünler çıkmadan önce, Ege Bölgesi’ndeki petekli bal piyasasını biz açıklıyorduk. Yurt içi ve yurt dışı yıllık ortalama 8 yüz ton petekli bal satışımız vardı. Suudi Arabistan’a Almanya’ya doğrudan biz ihraç ediyorduk. Diğer yandan başka ihracatçılara da bal temin ediyorduk. Ama şu an artık biraz daha butik üretime geçtik. Çünkü şuanda piyasada bu miktarlarda güvenilir balı bulmak artık çok zor. Biz ancak kendi sözleşmeli arıcılarımızdan; en az kendimiz kadar emin olduğumuz arıcılardan bal temin ederek Balcı Hacıoğlu markası adı altında satmaya gayret ediyoruz. Esas üreticiliğimiz de Dilek Yarımadası’nda devam ediyor. Kuşadası Dilek Yarımadası Milli Parkı’nda kendi arazimiz var. Bu araziyi 1988 yılında satın aldık. Arazimiz milli park sınırları içinde olduğu için yapılaşmaya açık değil. Orada Denizli’deki tek organik bal üreticisi olarak üretimlerimiz devam ediyor. Ürünlerimiz her türlü analize açık. Firmamızın denetimlerini Alman firması yapıyor.

KOLONİ BAKIMINDAN ÇİN BİRİNCİ TÜRKİYE İKİNCİ SIRADA Yaklaşık 3 ay kadar önce Çin’e bir bal ihracatımız oldu ki; dünyada koloni bakımından Çin birinci sırada Türkiye ikinci sırada bulunuyor. Bal ve arı üretimi noktasında ikinci sıradayız ama kalite noktasında inşallah Çin’i geçme çabası içerisindeyiz. Sadece şu taklit ve tahşiş ürünlerin önüne geçersek Türkiye’deki iklim ve coğrafi şartlardan kaynaklanan flora zenginliği bal ve arı ürünlerinin kalitesi anlamında bize birinciliği getirir. Dünyada 12-13 bin tür bitki var deniyor. Bunun 3. 500 tanesi endemik. Yani üçte biri sadece Türkiye’de yetişiyor. Dünyadaki ballı bitkilerin de yüzde 60-70 oranı Türkiye’de. Bitki çeşitliliği olarak böyle zengin bir ülkede yaşıyoruz.

KASIM-ARALIK 2017

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

EN AZ KENDİMİZ KADAR EMİN OLDUĞUMUZ ARICILARDAN BAL TEMİN EDERİZ

41


Böyle bir ortamda bal üretimi yapma imkanımız var ama maalesef bu gün maddi çıkar peşinde olan, ama arıcılarımızdan kaynaklanan ama arıcı olmadan fabrikalarda imalatçı olan insanlar çoğaldı.

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

BAL İMAL EDİLMEZ, ÜRETİLİR

42

Bal, imal edilmez; bal, arılar vasıtasıyla üretilir. Kovan içerisine doğrudan şeker şurubu veya glikoz vererek; arılar doğayı ve çiçeği görmeden bal üretiyorlar. Gıda boyası ile renklendirip, bal esansıyla kokulandırıp, içerisine Çin’den getirtilen kimyasal maddeler eklenerek bal adı altında ama bal olmayan ürünler piyasada satılıyor. Üstelik bu taklit ve tahşiş ürünler analizlerden geçebiliyor. Maalesef böyle bir sıkıntımız var. Bu ürünlerin üzerinde bakanlıktan alınmış üretim izinleri var, adresleri var, telefon numaraları var, markaları var. Vatandaşımız sadece fiyata göre değerlendirme yapıyor. Avrupalı artık şöyle diyor:“Dünyada balı arılar yapar; Türkiye’de insanlar yapar”. Bu noktaya geldik. Bu imajı kırmamız gerek. Bizim üreticiler olarak çok fazla yaptırım gücümüz yok ancak Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Gıda Koruma Kontrol Şube Müdürlükleri artık bu işi daha net bir şekilde ele almak durumundalar. Bakanlıktan izin belgesi almış yerleri, Koruma Kontrol Şube Müdürlüğü’nün en az yılda iki kez denetlemesi gerekiyor. Biz bundan hiçbir rahatsızlık duymuyoruz. Yalnız şu var; pazar yerlerindeki, sokaklardaki, cami önlerindeki, kahvelerde, köşe başlarında satış yapanların kontrolünü zabıta yapıyor. Ki hiçbir zabıta baldan anlamaz, gıda mühendisi değil çünkü. Balı, görüntüsüyle tadıyla anlamak mümkün değil; damak tadıyla anlaşılsaydı laboratuarlara gerek kalmazdı ki laboratuarlardan da geçebilen sahte ballar var. Bunun için zabıtadan değil de tek kanattan bunun denetiminin yapılması lazım.

BAĞ-BAHÇE SAHİPLERİYLE ETLE TIRNAK GİBİYİZ Arıcılarımızın da bilinçlenmesi lazım. Zamansız ve dozunu aşan ilaçlamalar yapılmamalı. Bal ve bal mumu absorbedir. Zamansız ve dozunda kullanılmayan ilaçlar balda kalıntı bırakıyor. Diğer bir önemli konu da zirai ilaçlar. Maalesef ziraat ile ilgilenen, tarımla geçinen bağ-bahçe sahipleri arıcıyı kollama noktasında yeterli bilince sahip değil. Arı sadece bal üretmiyor. Arı ülke ekonomisine tozlaşmadan dolayı,

KASIM-ARALIK 2017

polinasyondan dolayı milyarlarca dolar katkı sağlıyor. Ama kimse bunun farkında değil. Arının olmadığı bir ortamda tozlaşma olmaz, üründe verim kayıpları olur. Biz bunu Çivril’de denedik, gördük. Isparta’da kirazların çiçeklenme döneminde arıcıları davet eden bağ-bahçe sahipleri var. Honaz’da ve Çivril’de çiçeklenme döneminde arıcıları dikkate almadan ilaçlama yapan bağ-bahçe sahipleri verim kaybı yaşadıklarını anladılar. Şu an artık belli seviyeye geldik. Örneğin, Konya’da yağlık ayçiçeği üreticileri Muğla’ya gelip kovan başına belli bir bedel ödeyerek arıcı davet etmeye başladılar. Gümüldür’de satsuma mandalinası üretiminde buna dikkat ediliyor. Arıcılar birliği, belediye zabıtası, kaymakamlık ve ilçe tarım müdürlüğü o bölgedeki dekar başına kaç kovan arı düşecekse o bölgeyi parselliyorlar. Arıcıları davet ediyorlar. Asla hiç kimse ilçe tarım müdürlüğüne, ziraat mühendislerine danışmadan çiçeklenme döneminde ilaçlama yapmayacak diye anonslar yapıyorlar. Ki bu çok güzel bir gelişme, bu tarz uygulamaların yaygınlaşmasını istiyoruz. Anasonda ve pamuk çiçeğinde biz bu ilgi ve alakayı göremiyoruz. Ben arıcıyım, sizin köye arı getireceğim dediğimde kaç para vereceksin diyorlar. Oysa Avrupa ve Amerika’da arıcılar baldan gelir elde etmezler, o ekstradır. Arı konaklatmak suretiyle bağ-bahçe sahiplerinden, tarla sahiplerinden para alarak gelir elde ederler. Bizde durum tam

tersi. Zamansız ve dozunu aşan ilaçlamalar var. İlaçlamaların arı kovana çekildiği akşamüzeri yapılması gerek. Biz, bağ-bahçe sahiplerine ilaçlama yapmayın deme hakkına sahip değiliz. Gündüz ilaçlama yapıldığında o çiçeğe konan arı maalesef ölüyor. Kovanda koloni kayıpları oluyor. Bundan dolayı biz arıcılar da o bölgelere gitmiyoruz ama bizim de onlardan ayrı yaşama şansımız yok. Biz, bağ-bahçe sahipleriyle etle tırnak gibiyiz. Birbirimizi mutlaka kollamak durumundayız.

ORGANİK SERTİFİKASINI İSTEYİN Organik bal diye satış yapanlar var. Organik diyorsa belgesini göstermek zorunda. Tüketiciler bu belgeleri istesinler mutlaka. Organik ürünlerin üretilme aşaması çok farklıdır. Bahsettiğimiz zirai ilaçlama yapılan, zirai tarım yapılan alanlardan en az 3 km uzaklıkta olması gerekiyor arının. Sa-


nayi alanlarına, atık depolarına, ana yollara mutlaka belli bir mesafede olması gerekiyor. Arının kullandığı su kaynaklarının en az insanın kendi içmiş olduğu su kaynakları kadar kaliteli olması gerekiyor. Kimyasal hiçbir madde kullanmaması gerekiyor. Yani organik kelimesi çok basit çıkıyor ağızlardan ama çok şeyler içeriyor. Organik üretimde maliyet 1’e 3 artar, üretim ise 3’te 1 geriye düşer. Yani o kadar kolay bir şey değil. Efendim benim balım organik; yok böyle bir şey! Organik diyorsa tüketici mutlaka belgesini sorsun. İnsanların ne yediğini bilmesi lazım. Ayakkabı alacağı zaman mağaza mağaza dolaşıyor ama midesine girecek olan, sağlığını direkt etkileyecek olan ürünlere bu hassasiyeti göstermiyor. Efendim bu kara kovan balı, işte bunu tamamen arı yaptı diye fahiş fiyatla insanları kandırmaya çalışanlar var. Yani fiyatı yüksek olunca kaliteli olacak diye bir şey söz konusu değil.

ŞEKER HASTALARI ÇAM BALI YİYEBİLİR Türkiye, dünyadaki çam balı üretiminin yüzde 93’nü karşılıyor. Bu üretimin yüzde 80’nini de Muğla ili ve ilçeleri gerçekleştiriliyor. Çam balı çiçek balına göre daha değersiz gibi algılanırdı. Oysaki her balın kendine göre bir özelliği var. Diğer ülkeler nefes açıcı özelliğinden dolayı çam balını sporcularına yediriyor. Şeker hastaları tatlı yiyemez diye bir kural var. Gerçek balın şeker hastaları tarafından tüketilmesinde hiçbir mahsur yok. Tabi dozunu aşmamak kaydıyla, belli miktarlarda yediklerinde şekerlerinin yükselmediği görülür. Şeker hastalarının da tatlı ihtiyacı var, bunu kimyasal veya pancar şekerinden değil; doğal yolla

arılar tarafından yapılmış baldan karşılayabilirler. Kişiye ve bünyeye göre değişir. Benim şeker hastası müşterilerim var. Müşterilerimize dozunu aşmamak kaydıyla önerdiğimiz ürün çam balıdır.

APİTERAPİ Biz, ülke olarak potansiyelimizin daha yeni yeni farkına varmaya başladık. Yıllarca polenin insanlar tarafından tüketilmesinde faydalar olduğunu anlatmaya çalıştık. Yaklaşık 10-12 yıl önce Romanya’ya gittim. Orada belki 50 yıl önce kurulmuş bir enstitüyü ziyaret ettim. Orada apiterapi denen, arı ürünleriyle tedavi sistemine geçilmiş. Propolisi, poleni, arı sütünü, arı zehrini gördük. Bal en son geliyordu. Son yıllarda birde arı havası var. Arı kovanındaki hava doktor kontrolünde koklanarak bronşit, astım ve koah hastalıkları tedavi ediliyor. Maalesef ülkemizde biz bu aşamaya gelemedik. Bir, iki arkadaşımız bu konuda çalışma yapıyor ama resmi olarak henüz faaliyete geçemediler.

ARI ZEHRİ Felçli hastaları, daha önce travma geçirmiş, ezilmiş veya ameliyat sonrası hassasiyetini kaybetmiş olan sinirsel bölgelerin sinirini tekrardan canlandırmayla ilgili arı zehri doktor kontrolünde kullanılıyor. Felç geçirmiş olan bölgelerin, eski hassasiyetine, gücüne kavuşması noktasında şuan dünya bunun üzerine çalışma yapıyor. Arı zehrini hem toz halinde hem de iğne olarak kullanan ülkeler var. Ben geçtiğimiz yıllarda Pamukkale Üniversitesi’ne canlı arı verdim. Onlar arı zehrini alarak kanser hücreleri üzerine çalışma yaptılar. Kanser hücrele-

BAL BİR TATLI DEĞİL, ŞİFADIR Ben balın sadece ağzımıza aldığımızda damağımıza tatlı hissi veren bir madde olarak algılanmasına karşıyım. Bal bir tatlı değildir. Bal bir şifa kaynağıdır. Bunun çok iyi anlaşılmasını istiyorum. Bal, arıların el değmeden, herhangi bir katkı ilave edilmeden, doğadan getirmiş olduğu çiçek özlerini, kendi bal odacığında, kendi enzimleriyle işleyerek oluşturduğu maddedir. Balın içinde proteinler, aminoasitler, enzimler ve çok KASIM-ARALIK 2017

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

çeşitli vitaminler var. Balın rengiyle alakalı da bazen insanlar tereddüte düşebiliyor. 8-10 tür farklı renklerde ballar var. Koyu kıvamda, kırmızıya yakın, açık sarı, zeytinyağı sarısı olan. Balın rengi hangi bitkiden alındığına göre değişir. Mesela ayçiçeği balı, pamukçiçeği balı, akasya balı, narenciye balı, bunlar birbirlerine yakın renklerde, zeytinyağı sarısında olur. Ama anason balı kırmızıya yakındır. Kekik balı ki ülkemizde 170’e yakın kekik türü var. Rengi koyudur ve yemesi biraz ağırdır. Sofralık bal demeyiz. Kestane balının rengi siyahtır, hafif acımtıraktır, bunu da çok yiyemezsiniz. Bunlar sabahleyin aç karnına birer çorba kaşığı şifa niyetine alındığında; midedeki, bağırsaklardaki varsa rahatsızlığı giderir; kandaki değerleri yükseltir. Açık renkli ballar, onlara sofralık bal deriz, yemesi hafiftir. Balda, renkler farklı, aromalar farklı, besin değerleri de farklıdır. Alındığı çiçeğe göre değişir.

43


K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

BAL

44

ri üzerinde çok müthiş etkileri olduğunu gördüler. Bu sene tekrar başladılar ve yine canlı arı verdim. Bunun üzerinde tez çalışmaları var. Artık bundan sonra akademik çalışmalar neticesinde biz daha rahat konuşabileceğiz.

PROPOLİS Antikanserojen bir madde olduğu için son zamanlarda kanser hastaları propolis kullanmaya başladı. Bunun yanında vücut direncini, bağışıklık sistemini güçlendirici özelliği olduğu için sağlıklı insanların da hasta olmamak için kullandıkları bir maddedir. Bu konuda insanlar bilinçlendi. Arı, kovan içerisindeki çatlakları ve kovan girişini eğer çok genişse kendine zarar verecek olan böceklerden, hayvanlardan korunmak için ya da soğuk havanın girişini önlemek için zaman zaman daraltır. Buralarda bu propolis dediğimiz maddeyi kullanır. Propolis, bitkilerin tomurcuklarındaki veya dallarındaki reçinemsi maddedir. Biz bunu kovanlardan toplayıp belli işlemlerden geçiriyoruz, damıtarak, temizlenmiş saf olarak insanlarımıza sunuyoruz.

POLEN Polen bilindiği gibi çiçeklerin taç yapraklarındaki erkek organlardır. Arılar poleni kovan içerisindeki yavrularını beslemek için veya kendi ihtiyaçlarını gidermek için toplar. Mide ülseri, oniki parmak bağırsağındaki yaralar, bağırsaklardaki polipleşme, dışkılama konusunda kabızlığı giderici, kırmızı kanı çoğaltıcı, saç dökülmesi, tırnak KASIM-ARALIK 2017

kırılması gibi rahatsızlıklarda faydalıdır. En büyük özelliği sinir sistemini yatıştırıcı olmasıdır. Erkeklerde antrapoz, bayanlarda menepoz sonrası kullanılması gereken maddelerden birisidir. Kırmızı kanı çoğaltması sebebiyle stresli dönemleri çok daha rahat atlatmalarını sağlıyor. Ayrıca kemik erimesinde çok büyük yararları var. Bayanlar belli bir yaştan sonra kemik erimesine daha çok maruz kalıyorlar. Bu durumlarda mutlaka polen kullanılmalı. Günlük 20 gram. Sabah, öğle, akşam üç tatlı kaşığı tüketilmesi gerekmektedir. Bünyesi normal olanlar yemeklerden yaklaşık yarım saat önce; bünyesi zayıf olanlar yemekten sonra almalı.

ARI SÜTÜ Arı sütünün hücre yenileyici özelliği var. Yaşlanmayı durduruyor. Erkeklerde sperm yetersizliği olduğunda sperm sayısının çoğalmasında etkin madde. Hanımlarda yumurtlama sıkıntısı varsa ona da faydalı oluyor. Bunun yanında hamile kalındıktan sonra bebeğin anne karnındayken daha sağlıklı beslenebilmesi için daha zeki olabilmesi için hamilelerin mutlaka arı sütü tüketmesi gerekir. Doğum sonrası hanımlarda oluşan doğum çatlaklarında, yüzlerdeki kırışıklıklar, vücut sarkmaları, selülitler, güneş yanıkları, sivilceler, hatta açık yaraların iyileşmesinde çok büyük etken. Maske olarak da kullanılabilir. Yüzün daha pürüzsüzve sağlıklı görünmesini sağlıyor. Arı sütünü kozmetik ürün olarak rahatlıklar kullanabilirler.

Herhangi bir yeriniz kesildi. Kesici alet paslı, küflü ya da pis olabilir. Sağlık ocağının uzak olduğunu kabul edelim. Kesilen yerin temizlenmesi gerekiyor. Balı o bölgeye sürün, bal kanamayı durdurur. Antiseptik özelliği kazanır, kandaki suyla balın karışması doğrudan oksijene dönüşür ve o bölgeyi mikroplardan temizler. Yaranın daha çabuk iyileşmesini sağlar. Bir yere elinizi kolunuzu çarptınız veya bir kaza geçirdiniz. Bir bölgenizde berelenme var. O bölgenin çok daha çabuk iyileşmesi için gerçek bir ölçek bal ile o balın yarısı oranında gerçek zeytinyağı hafif ılık bir ortamda karıştırılıp berelenmiş bölgeye sürülür. Üzeri streçle örtülüp bir havluyla sarıldığında akşamdan sabaha o travmanın çok daha iyi olduğunu, ağrının çok daha çabuk geçtiğini göreceksiniz. Hem açık yaralarda hem de berelenmelerde bu tedavi uygulanabilir. Balı ılık şerbet şeklinde içtiğinizde kabızlığı önler, soğuk bal şerbeti olarak içtiğinizde ise ishali önler. Bu tıbben tespit edilmiş bir gerçektir. Balın faydaları saymakla bitmez.



SÖYLEŞİ

Zeliha ŞENGÜL

PUNTOART’IN GENÇ PATRONU MEHMET AKİF ÇAKIR:

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

İÇ MİMAR DEKORATÖR DEĞİLDİR

46

İç Mimar Mehmet

Akif Çakır, şu sıralar sektöre iddialı bir giriş yapmaya hazırlanıyor. Eğitimini Kıbrıs Akdeniz Üniversitesi’nde tamamlayan Çakır, “Tasarım, ayrılmaz bir bütündür ve iç mimar asla dekoratör değildir” cümlesinin altını çizerek; sektördeki yanlış algının da önüne geçmek istediğini özellikle belirtiyor.

KASIM-ARALIK 2017


ehmet Akif Çakır’ın mesleki yönelimi daha çocukluk yıllarında şekillenmeye başlamış. Babasının marangoz atölyesinde tanıştığı ahşabı, ahşabın dokusunu, kokusunu öyle sevmiş ki; kendisine meslek olarak, ahşabın da başrol oynadığı, geniş bir perspektife sahip iç mimarlığı seçmiş. Daha çocukluk yıllarında babasının kendisine yaptığı tahta araba, onu yeni heyecanlar aramaya itmiş. Ahşabın maharetli ellerde yeni bir form kazanması, başka başka şeylere dönüşmesi ona yeni ufuklar açmış. Sahada edindiği pratiği akademik eğitimle birleştiren Çakır, Puntoart ile sektöre hızlı bir giriş yapmaya hazırlanıyor. Still Life: Mehmet Akif Çakır kimdir, sizi yakından tanıyalım mı biraz? 1990 yılında Denizli’nin Çal ilçesinde dünyaya geldim. İlkokul ve ortaokulu Çal’da tamamladım. Daha sonra eğitimime Şehit Öğretmen Yusuf Batur Endüstri Meslek Lisesi Mobilya Dekorasyon Bölümü’nde devam ettim ve okulu birincilikle bitirdim. Ardından Bursa İnegöl Meslek Yüksek Okulu’nu kazandım. Mobilya tasarım bölümünden hem okul hem bölüm birincisi olarak mezun oldum. Mezuniyetimin ardından İnegöl’de iş hayatına

atıldım. İki yıl Nill’s Mobilya’da Ar-Ge müdürü olarak görev yaptım. Yine Hilal Genç Odası firmasının Ar-Ge alt yapısını ben yürüttüm. Burada edindiğim tecrübeler beni kendi işimin patronu olma fikrine alıştırdı ve okul hayatına tekrar yönelmeme neden oldu. İç mimarlık okuma isteği hep vardı içimde. Kıbrıs Doğu Akdeniz Üniversitesi’ni kazandım. 2015 yılında hem bölüm hem de fakülte birincisi olarak okulumdan mezun oldum. Okuldan sonra İstanbul’da Zirve Mimarlık Şirketi’nde tekrar iş hayatına atıldım. Ofis ortamının yanı sıra işin şantiye ayağını da öğrenmek istediğim için Emlak

Konut’un Başakşehir’deki projesi Ev El İstanbul projesinde 120 dairenin şantiye şefliğini üstlendim. Proje bittikten sonra Tekden Emlak geliştirmede 740 dairenin yine şantiye şefliğini yaptım. Ardından vatani görevimi tamamladım ve şimdi kendi şirketimi kurdum. Still Life: Babanızın marangoz olduğunu biliyorum. Çocukluğunuzdan başlayan bir süreç var aslında, mesleki yöneliminiz, eğitiminiz nasıl şekillendi? Bu süreçten bahseder misiniz? Ailem, Çal’ın Hançalar Kasabası’nda marangoz olarak tanınmış bir ailedir. Babamlar büyük gıda şirketleri olan Konfurt ve Penguen Gıda ile çalıştı uzun yıllar. Doğrama atölyesinde, talaşın içinde bulunduk çocukluğumuzdan itibaren. Oradaki ortam, gözlemlerim bana ilginç geldi her zaman. Babama yardım ederdim, destek olmaya çalışırdım. 11-12 yaşlarında işin ucundan tutmaya çalıştık. Babamın bize olan sevgisi de çok önemli. Babama “bana tahta araba

yapar mısın?” derdim, yapardı. Arabayı görünce nasıl yaptı acaba diye merak ettim, daha dikkatli gözlemlemeye başladım ve o süreç çok hoşuma gitti, merakım daha da arttı. Babamın sevgisi bize mesleği sevdirdi. Ana malzemeyi orada öğrendim diyebilirim. Still Life: Siz bir iç mimarsınız. Mesleğinizin algılanması anlamında bazen muğlak bir durum yaşanıyor. Bir iç mimarın görev tanımı nedir, kimdir iç mimar? Öncelikle ve özellikle şunu belirtmem gerekir ki; iç mimar asla bir dekorasyoncu değildir. İç mimar, mekan tasarlayan ve mekana hayat veren kişidir. Sadece tasarım ve fikir de değil, insanın hayalini o mekana yansıtmaktır esas olan. Her insanın farklı farklı zevkleri, renkleri, giyimi kuşamı vardır. Bu farklılıklar bizim için mekanda ve psikolojide önemlidir.

KASIM-ARALIK 2017

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

M

47


K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

Neden önemli? Çünkü o kişiye yansıyacak, o kişiyi yansıtacak mekan yapacağız. Ev, villa, otel, kafe, restoran bütün bu mekanlar tasarlanırken, hitap edeceği kişi önemli. Örneğin sizin evinizi yapıyoruz diyelim; siz neden hoşlanırsınız, hangi renkleri giyersiniz, aile yapınız nasıl, ailedeki kişilerin psikolojik eğilimleri bile bizim için önemlidir ve ipucu verir. O eğilimleri alarak ortaya bir ürün çıkarırız. Bu analizlerin yerine ben kendi zevkime göre bir tasarım yaparsam bu benim zevkim olur, sizinki değil.

48

Still Life: Kişilerin ya da firmaların özellikle bir iç mimarla çalışmasının avantajları nelerdir? Biz iç mimarlar, binaları ya da tasarladığımız mekanları bir konsepte uygun şekilde ve uyumlu bir bütünlük halinde tasarlarız. Çünkü tasarım ayrılmaz bir bütündür. Yaptığımız tasarımlarda asla kopuk kopuk bir durum yaşanmaz. Tasarımlarımız birbirinden bağımsız değildir. Hepsi anlamlı bir bütünü oluşturur. Kişiye özgü tasarımlar yaparız.

Still Life: Tasarımlarınızı oluştururken fonksiyonel olması mı yoksa estetik olması mı önceliğiniz oluyor? Şıklık kadar fonksiyonel olması da son derece önemli. İkisinin dengede olması gerekli. Bir ürün yaparsınız, eğer o ürünün bir işlevi yoksa işe yaramaz. Az önce de belirttiğim gibi yaptığımız tasarımlarda bir bütünlük olması lazım. İşlevinin yanı sıra şık da olmalı. Hepsi bir bütün. Hepsi birbirini tetikliyor. Still Life: Bir proje üretirken, yaratım aşamasında size ilham veren şeyler nelerdir? Tasarım aslında bir ilhamdır, bir fikir oluşur ve zamanla detaylarıyla birlikte açığa çıkar. Ben özellikle detaylara inmeye başladığımda müzikten ilham alıyorum. Müzik benim için çok önemli, çalışırken özellikle de detayları oluştururken müzik dinlerim. Müzikle başka bir duygu dünyasına geçiyorsunuz, başka bir aleme yolculuk yapıyorsunuz; bu da yaratıcılığınızı ortaya çıkarıyor. Still Life: Denizli hızla gelişen bir şehir, hızlı bir değişim dönüşüm yaşıyor. Bir iç mimar olarak mesleğinizin potansiyeli açısından Denizli’yi nasıl değerlendiriyorsunuz? Kişinin kendine özgü fikirleri çok önemli. Herkes iç mimar olamaz. Denizli’de bir iç mimarın yapması gereken işi genellikle mobilyacılar, dekorasyoncular yapıyor. Bir binaya gidildiğinde her zaman mekana bakarız. Mekanda bir bütünlük sağlanmış mı, bir uyum yakalanmış mı? Bir mobilyacı ya da dekorasyoncu asla bir iç mimar gibi mekanı algılayamaz. İç mimarın yakaladığı başarıyı yakalayıp, mekansal bütünlüğü oluştura-

maz. Bu açıdan iç mimarlık Denizli’de yeni yeni gelişiyor. Tabi sosyal medya da oldukça etkili. Artık insanlar gördükleri ve beğendikleri şeylere daha kolay ulaşabiliyorlar. Still Life: Sizin çalışma alanlarınız neler? Ev, kafe, otel, restoran, villa bizim ilgi alanımıza giriyor. Ya da şöyle özetleyeyim, tasarımın girdiği her noktada bir iç mimar mutlaka vardır ya da olmalıdır. Çünkü bizler tasarımcı olarak yetiştiriliyoruz. Okuduğumuz okullardan tasarımcı olarak mezun oluyoruz. Yaptığımız evdeki musluktan tutun da kapı koluna kadar her şey bir bütünlük, bir uyum içinde tasarlanır. Onlarca çeşit şekil, renk ve kalitedeki malzemeleri bir bütünlük halinde bir araya getiririz. Rastgele ürün kullanamayız. Still Life: İç mimarlık mesleği genellikle bayanlarla özdeşleşen bir meslek dalı ya da bayanlara daha çok yakıştığı düşünülür. Sizin bu konudaki fikriniz nedir? Dezavantajlı bir durumda olduğunuzu düşünüyor musunuz? Toplumda maalesef böyle bir kanı var. Artı bayanlar son derece şık giyinirler, renkleri daha iyi kullanırlar ve biz erkeklere göre daha detaycıdırlar. Bu özelliklerinden dolayı iç mimarlıkta da böyle bir algı oluşuyor. Bizim meslekte erkek olmak dezavantajlı bir durum. Ayrıca ağırlıklı olarak bayanlarla çalışılan bir alan. Örneğin

bir evle ilgili çalıştığınızda, beyefendi eşine yönlendirir. Ev sahibesi de genellikle bir bayan iç mimarla çalışmayı tercih eder. Maalesef durum bu. Ama işi ehline teslim etmek daha iyi sonuçlar almak için mutlaka gereklidir. Still Life: Erken yaşta tanıştığınız başarılar ve ödüller de var bildiğim kadarıyla. Evet, İnegöl’de çalıştığım dönemde Hilal Genç Odası tasarımım Modef Mobilya Fuarı’nda tasarım ödülü aldı. Çilek Genç Odası tasarımı birinci, benim yaptığım Hilal Genç Odası da ikincilik ödülü kazandı. Doğu Akdeniz Üniversitesi’nde öğrenciyken yaptığım fotoğraf stüdyosu tasarımım da mansiyon ödülü kazandı. Still Life: Genç bir mimar olarak, beğendiğiniz, tarzını sevdiğiniz iç mimarlar var mı? Kendimizi yenilemek için elbette dünyayı ve Türkiye’yi takip ediyoruz. Bu asla copy past şeklinde olmuyor elbette. Çünkü tasarımlarınıza kendi imzanızı atmanız, o tasarıma bir kimlik edindirmeniz gerekir. Ben Türkiye’den Emre Arolat’ı oldukça beğenirim ve çalışmalarını yakından takip ederim. Still Life: Still Life ailesi olarak bu keyifli sohbet için size teşekkür ediyor ve meslek yaşamınızda başarılar diliyoruz. Ben teşekkür ederim.



K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

2017 YILININ TARİHE

NOT DÜŞEN OLAYLARI

50

Türkiye’de ve dünyanın diğer ülkelerinde zaman hızla akmaya devam ediyor. İnsanlık tarihi bir yılı daha geride bırakırken hafızalarda yer eden olaylar birbiri ardına yaşandı. Gerek ülkemizde gerekse de diğer devletlerde siyasi, askeri, sportif, sanatsal ve hatta magazinel pek çok olay tarihteki yerini aldı. Gelin 2017 yılını uğurlamaya hazırlandığımız şu günlerde geride bırakmaya hazırlandığımız yıla damga vuran olayları kısaca hatırlayalım:

TÜRKİYE’DE BAŞKANLIK REFERANDUMU 2017 yılının ülkemiz için en önemli siyasi olayı hiç kuşkusuz başkanlık referandumu idi. 16 Nisan tarihinde gerçekleştirilen referandumda halkın büyük bir çoğunluğu sandık başına giderek yeni sisteme geçiş için evet oyu kullandı. Referandumda elde edilen % 51,41’lik evet oyu ile Türkiye artık başkanlık sistemine geçmiş oldu.

E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7

ABD’NİN YENİ BAŞKANI TRUMP ABD’deki başkanlık yarışını nev-i şahsına münhasır bir şahsiyet olan Donald Trump kazandı ve 20 Ocak 2017 tarihinde yapılan törenle ABD’nin 45. Başkanı olarak görevine başladı. Seçim kampanyası boyunca Trans-Pasifik ortaklığından çekileceğini açıklaması, Obamacare adıyla anılan sağlık reformunu revize edeceğini söylemesi ve aralarında enerji politikalarının da olduğu önceki yönetime ait ne


İNGİLTERE’NİN BREXİT (AVRUPA BİRLİĞİ’NDEN AYRILMA) KARARI İngiltere, referandumdan tam 9 ay sonra Avrupa Birliği ile olan yaklaşık yarım asırlık politik ve ekonomik iş birliğini sona erdirmek üzere Mart 2017’de düğmeye bastı. Yol haritası halen net olmamakla birlikte, Theresa May hükümeti “Article 50” adlı boşanma prosedürünü işleme koydu ve sürecin 2 yılda tamamlanması ön görülüyor.

REİNA SALDIRISI 2016’yı 2017’ye bağlayan yılbaşı gecesi İstanbul’un ünlü gece kulübü Reina’ya terör saldırısı düzenlendi. Yeni yılın daha ilk dakikalarında yaşanan bu terör saldırısı başta İstanbullular olmak üzere tüm Türkiye’yi bir anda yasa boğdu. Saldırıda 39 kişi yaşamını yitirdi 71 kişi de yaralandı. Saldırıdan kısa bir süre sonra Türk emniyet teşkilatının yoğun çabaları sonucu IŞİD terör örgütü üyesi Abdülgadir Masharipov düzenlenen operasyonla İstanbul’da yakalandı.

CUMHURBAŞKANLIĞI KÜLTÜR VE SANAT BÜYÜK ÖDÜLLERİ Her yıl 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda sahipleri açıklanan Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri’ne bu yıl; Tarih alanında Prof. Dr. İlber Ortaylı, Müzik alanında Göksel Baktagir, Sinema alanında Yavuz Turgul, Geleneksel Sanatlar alanında Ali Toy, Resim alanında Selahattin Kara ve Vefa alanında Nurettin Topçu layık görüldü.

yonunun (TFF) “Türkiye Futbol Oynuyor” projesi kapsamında destek verdiği, Turkcell’in ana sponsorluğunu üstlendiği Türkiye Bedensel Engelliler Spor Federasyonu (TBESF) bünyesindeki ay-yıldızlı ekip, şampiyonanın finalinde İngiltere ile Vodafone Park’ta karşılaştı ve şampiyon olarak Türk milletine unutulmaz bir sevinç yaşattı. ANTALYA 54. ULUSLARARASI FİLM FESTİVALİ Bu yıl 54’üncüsü düzenlenen Antalya Uluslararası Film Festivali yine büyük beğeni kazandı ve pek çok ünlü sinemacıyı bir araya getirdi. Festivalde; “En İyi Erkek Oyuncu Ödülü”nü “A Man of İntegrity” (Dürüst Bir Adam) filmindeki başarılı oyunculuğu ile İranlı aktör Reza Akhlaghirad, “En İyi Kadın Oyuncu Ödülü”nü ise “Angels Wear White” (Melekler Beyaz Giyer) filmindeki başarılı oyunculuğu ile Wen Qi’nin kazandı. “En İyi Yönetmen

51

FRANSA CUMHURBAŞKANLIĞI’NA EMMANUEL MACRON SEÇİLDİ 2017 Fransa Cumhurbaşkanlığı seçimi iki turda tamamlandı ve 7 Mayıs 2017 tarihinde yapılan seçimi Emmanuel Macron kazandı. Macron henüz 40 yaşında ve herhangi bir siyasi tecrübesi bulunmuyor. TÜRKİYE MİLLİ AMPUTE FUTBOL TAKIMI AVRUPA ŞAMPİYONU OLDU Türkiye Milli Ampute Futbol Takımı, İstanbul’da düzenlenen Avrupa Ampute Futbol Federasyonu Avrupa Şampiyonası’nın final maçında İngiltere’yi 2-1 yenerek şampiyon oldu. Türkiye Futbol Federas-

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

kadar uygulama varsa değiştireceğine dair söylemleri ile Trump farklı bir politika izleyeceğinin sinyallerini vermişti. ABD’deki bu değişiklik hem ABD’yi hem de diğer dünya devletlerini yakından ilgilendirmeye devam ediyor.

Ödülü” nü “A Man of İntegrity” (Dürüst Bir Adam) filminin İranlı yönetmeni Mohammad Rasoulof kucaklarken “En İyi Film Ödülü”nü Çinli yönetmen Vivian Qu’nun bir otelde orta yaşlı bir adamın saldırısına uğrayan iki kız öğrenciyi konu alan “ Angels Wear White” (Melekler Beyaz Giyer) filmi kazandı. “Genç Jüri Ödülü” “Scary Mother”(Anne) filmine , Dr. Avni Tolunay İzleyici Ödülü “The Guest” (Misafir) filmine , “Behlül Dal Genç Yetenek Ödülü” yönetmen Ender Özkahraman’ın “Zor Bir Karar” filmindeki oyunculuğuyla Şükran Aktı’ya , “Jüri Özel Ödülü” “ The Florida Project” (Florida Projesi) filmine verildi.

KASIM-ARALIK 2017


Festivalin “Onur Ödülü” ise dünyaca ünlü oyuncu Matt Dillon’a verildi.

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

RIZA KAYAALP DÜNYA ŞAMPİYONU OLDU (22 AĞUSTOS) 22 Ağustos 2017 tarihinde Fransa’nın başkenti Paris’te düzenlenen dünya şampiyonasında Rıza Kayaalp, grekoromen stil 130 kiloda Estonyalı rakibi Heiki Naibi’yi yenerek üçüncü kez Dünya Şampiyonu oldu.

52

Sekin’in tek başına teröristlerle çatışmaya girmesi ve onları durdurması çok daha büyük bir faciayı önledi. Fethi Sekin, gösterdiği kahramanlık ile Türk milletinin gönlünde taht kurdu ve unutulmaz kahramanlarımız arasındaki yerini aldı. 2017 YILININ OSCAR ÖDÜLLERİ 89’uncu Akademi Ödülleri 27 Şubat tarihinde yapılan törenle sahiplerini buldu. En iyi film ödülü Ay Işığı (Moonlight) filmine gitti. Ödülü ilk önce La La Land filminin aldığı açıklandı ve tören bir skandala sahne oldu. Yanlışlık kısa sürede düzeltildi ve ödülü Moonlight filminin kazandığı açıklandı.

YASEMİN ADAR ALTIN MADALYA KAZANDI (23 AĞUSTOS) 23 Ağustos 2017 tarihinde Fransa’nın başkenti Paris’te düzenlenen 2017 yılı Dünya Güreş Şampiyonası’nda Yasemin Adar, kadınlar 75 kiloda, finalde Belaruslu Vasilisa Marzaliuk’u 5-4 yenerek altın madalya kazandı. MEKSİKA’DA DEPREM Meksika’da 7 Eylül 2017 tarihinde 8.2 büyüklüğünde deprem meydana geldi, depremde yaklaşık 100 kişi hayatını kaybetti. Bu depremin ardından 19 Eylül’de 7.1 şiddetinde deprem oluştu ve yine 248 kişinin yaşamını yitirdiği açıklandı.

İZMİR ADLİYESİ’NE BOMBALI ARAÇLA TERÖR SALDIRISI (5 OCAK) İzmir’de 5 Ocak günü bomba yüklü araçla adliyeye girmek isteyen teröristler polisle girdikleri çatışmada bombalı aracı patlattılar. Saldırıda 1 polis ve bir adliye çalışanı şehit olurken, 2 terörist de öldürüldü. Saldırıda şehit olan polis memuru Fethi KASIM-ARALIK 2017

SURİYE’DE ESED REJİMİ KİMYASAL SİLAHLA KATLİAM YAPTI Suriye İdlip kentine bağlı Han Şeyhun kasabasına rejim uçakları kimyasal bomba attı. Saldırıda çoğu çocuk olmak üzere 100’den fazla sivil hayatını kaybetti.

HELİKOPTER DÜŞTÜ: 12 ŞEHİT (18 NİSAN) Tunceli’nin Pülümür ilçesinden kalkan Emniyet Genel Müdürlüğü’ne ait Sikorsky S-70 Blackhawk tipi helikopter düştü. Kazada 12 askerimiz şehit oldu.

İLHAN CAVCAV ÖLDÜ Gençlerbirliği’nin efsane başkanı İlhan Cavcav, 22 Ocak tarihinde, 81 yaşında hayata veda etti.

TAYFUN TALİPOĞLU YAŞAMINI YİTİRDİ Gazeteci Tayfun Talipoğlu, 55 yaşında hayatını kaybetti. Talipoğlu, 21 Mart’ta geçirdiği kalp krizi sonucu hayata veda etti. HALİT AKÇATEPE ÖLDÜ Sinema sanatçısı Halit Akçatepe, 31 Mart’ta, 79 yaşında hayatını kaybetti.

BÜLENT KAYABAŞ ÖLDÜ (19 NİSAN) Oyuncu Bülent Kayabaş 72 yaşında hayatını kaybetti. RECEP TAYYİP ERDOĞAN YENİDEN AK PARTİ GENEL BAŞKANI (2 MAYIS) Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 16 Nisan 2017 halk oylamasıyla kabul edilen anayasa değişikliği ile kurucusu olduğu AK Parti’ye yeniden üye oldu.


BAŞSAVCI MUSTAFA ALPER TRAFİK KAZASINDA YAŞAMINI YİTİRDİ (10 MAYIS) Denizli Cumhuriyet Başsavcısı Mustafa Alper (48) ve şoförü Muzaffer Akşehirli, aniden ana yola çıkan hafriyat kamyonunun makam aracına çarpması sonucunda yaşamını yitirdi.

FETÖ DAVALARI BAŞLADI (22 MAYIS) Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) 15 Temmuz’daki darbe girişimi sırasında Genelkurmay Başkanlığı’ndaki eylemlerle ilgili aralarında sözde “Yurtta Sulh Konseyi” üyelerinin de bulunduğu 221 sanık hakkında açılan dava başladı.

İBRAHİM ERKAL ÖLDÜ (11 MAYIS) Ses sanatçısı İbrahim Erkal hayatını kaybetti. Sanatçı evinin otoparkında hareketsiz bir şekilde bulunup hastaneye kaldırılmıştı. Beyin ölümü gerçekleşen sanatçının ani ölümü sevenlerini yasa boğdu.

HELİKOPTER DÜŞTÜ: 13 ŞEHİT (31 MAYIS) Şırnak’ta helikopter kazası yaşandı. Elektrik hatlarına takılan helikopter 300 metreden düştü ve mühimmatı infilak etti. Kazada 13 askerimiz şehit oldu.

PAYİDAR TÜFEKÇİOĞLU ÖLDÜ (17 MAYIS) Seslendirme sanatçısı ve tiyatro oyuncusu Payidar Tüfekçioğlu hayatını kaybetti. Sanatçı karaciğer yetmezliğinden yaşamını yitirdi. FENERBAHÇE BASKETBOL TAKIMI AVRUPA ŞAMPİYONU OLDU (21 MAYIS) THY Euroleague Finali’nde Fenerbahçe, Yunan ekibi Olympiakos’u yenerek Avrupa şampiyonu oldu. Tarihte ilk kez bir Türk takımı Avrupa Şampiyonu oldu.

FİKTER HAKAN ÖLDÜ (11 TEMMUZ) Türk Sinemasının efsane oyuncusu Fikret Hakan, 83 yaşında hayata gözlerini yumdu.

ENİS BERBEROĞLU TUTUKLANDI (14 HAZİRAN) CHP Milletvekili Enis Berberoğlu hakkında MİT’e ait TIR’ların durdurulmasıyla ilgili görüntülere ilişkin davada tutuklama kararı çıktı. Berberoğlu’na 25 yıl hapis cezası verildi. ADALET YÜRÜYÜŞÜ (15 HAZİRAN) CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, CHP milletvekili Enis Berberoğlu’nun tutuklanmasının ardından Ankara’dan İstanbul’a “Adalet Yürüyüşü” başlattı. HAKAN BALAMİR ÖLDÜ (4 TEMMUZ) Yeşilçam’ın unutulmaz oyuncularından Hakan Balamir, 72 yaşında hayata gözlerini yumdu.

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİNİN YIL DÖNÜMÜ (15 TEMMUZ) Darbe girişiminin 1. yılında TBMM Genel Kurulu’nda 15 Temmuz özel oturumu yapıldı.

HARUN KOLÇAK KANSERE YENİLDİ (19 TEMMUZ) Pop müzik sanatçısı Harun Kolçak, 62 yaşında hayatını kaybetti. Sanatçı kanser tedavisi görüyordu. RAMİL GULİYEV DÜNYA ŞAMPİYONU OLDU (10 AĞUSTOS) Londra’da düzenlenen 2017 Dünya Atletizm Şampiyonası’nda 200 metre final yarışına çıkan Ramil Guliyev, Dünya Şampiyonu oldu. 20.09’luk derecesiyle Türkiye’ye erkekler 200 metrede ilk altın madalyasını kazandırdı.

KUZEY VARGIN ÖLDÜ (13 AĞUSTOS) Sinema sanatçı Kuzey Vargın, 74 yaşında hayatını kaybetti. MUZAFFER İZGÜ ÖLDÜ (26 AĞUSTOS) Yazar Muzaffer İzgü, 84 yaşında hayatını kaybetti.

KASIM-ARALIK 2017

53


K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

VATAN ŞAŞMAZ ÖLDÜRÜLDÜ (27 AĞUSTOS) Sunucu ve oyuncu Vatan Şaşmaz, Beşiktaş’taki Conrad Otel’de eski manken Filiz Aker tarafından 4 kurşunla vurularak öldürüldü. ARAKANLI MÜSLÜMANLARA SOYKIRIM (1 EYLÜL) Arakanlı müslümanlara soykırım uygulanıyor. Budist saldırıları sonucu yüzlerce Müslüman hayatını kaybetti ve yaşadığı bölgeleri terk etmek zorunda kaldı. Birleşmiş Milletler Myanmar devletine itidal çağrısı yaptı. Arakan’da yaşananlara Türkiye sert tepki gösterdi ve bölgeye heyetler gönderdi. Türkiye bölgeye insani yardım yapmaya devam ediyor.

KUZEY IRAK’TA BAĞIMSIZLIK REFERANDUMU (25 EYLÜL) Kuzey Irak’ta Barzani’nin düzenlediği bağımsızlık referandumu uluslararası tüm uyarılara rağmen yapıldı.

ROBOTA VATANDAŞLIK VERİLDİ (27 EKİM) Suudi Arabistan, Sophia adlı robota vatandaşlık verdi. Sophia, dünyada vatandaşlık verilen ilk robot oldu.

CELAL TALABANİ ÖLDÜ (3 EKİM) Irak eski Cumhurbaşkanı Celal Talabani, 84 yaşında vefat etti.

KATALONYA BAĞIMSIZLIĞINI İLAN ETTİ (27 EKİM) İspanya’nın Katalonya özerk yönetimi parlamentosu, tek taraflı bağımsızlık ilan etti. Katalonya Parlamentosu’nda yapılan seçimlerde; bağımsızlık için 70 evet, 10 hayır oyu çıktı. İki vekil oylamaya katılmadı.

ABD VİZELERİ ASKIYA ALDI (8 EKİM) ABD Büyükelçiliği yaptığı açıklamada, Türkiye’den yapılan vize başvurularının askıya alındığını açıkladı.

54

ŞERİF MARDİN HAYATINI KAYBETTİ (6 EYLÜL) Sosyolog ve siyaset bilimci Prof. Dr. Şerif Mardin, hayatını kaybetti. ALMANYA SEÇİMLERİNİ MERKEL KAZANDI (24 EYLÜL) Almanya’da sandık çıkış anketi sonuçlarına göre yüzde 33.5 oy alan Merkel, dördüncü kez genel seçimleri kazandı. Ayrıca II. Dünya Savaşı’ndan bu yana ilk kez bir Nazi partisi de parlamentoya girdi.

KASIM-ARALIK 2017

TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ İDLİD’E GİRDİ (9 EKİM) TSK İdlib Bölgesinde keşif faaliyetlerini başlattı. Askerimiz sınırı geçti.

KERKÜK PEŞMERGE’DEN KURTARILDI (16 EKİM) Irak güçleri, yaptıkları operasyonla Kerkük’teki askeri üs, petrol sahaları ve havalimanını ele geçirdi. Kerkük tamamen kontrol altına alındı.

MELİH GÖKÇEK İSTİFA ETTİ (28 EKİM) Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, 23 yıldır (8.617 gün) sürdürdüğü görevinden, cumhurbaşkanının isteği üzerine istifa etti. BAKÜ-TİFLİS-KARS DEMİRYOLU HATTI AÇILDI (30 EKİM) Demir İpek Yolu olarak nitelendirilen, Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu Hattı açıldı. Bakü-Tiflis-Kars Demiryolu Hattı’yla, bölgedeki taşıma potansiyelinin değerlendirilmesi için Asya ile Avrupa arasındaki eski tarihi İpek Yolu üzerinde bulunan Türkiye, Gürcistan ve Azerbaycan arasındaki ilişkilerin daha da kuvvetlendirilmesi hedefleniyor. Uzunluğu 838 kilometre olan yeni demiryolunun, 76 kilometresi Türkiye, 259 kilometresi Gürcistan ve 503 kilometresi ise Azerbaycan topraklarından geçiyor. Hattın Türkiye bölümünde dört istasyon, üç köprü ile 76 kilometrelik demiryolu inşa edildi. Türkiye ile Gürcistan sınır



NİLÜFER BAYRAK STİL DANIŞMANI

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

GARDROP KLASİKLERİ

Kadın yada erkek , hangi yaşta olursak olalım, hepimiz iyi görünmekten ve beğenilmekten hoşlanıyoruz. En ilgisiz olanımız bile az da olsa modayı takip etmekten geri duramıyor ve trend bir kıyafeti veya sezonun rengini dolabına ekliyor. Günümüzde trendlerin sürekli değiştiğini, “fast fashion” markalarının koleksiyonlarına neredeyse haftada bir yeni ürünler eklediğini düşünürsek, bütçeniz ne olursa olsun, bu ciddi bir yatırım demek. Oysa yatırım yapmanız gereken parçalar, zaman karşısında değerinden bir şey yitirmeyen, pek çok ortam ve durumda kullanabileceğiniz şeyler olmalı. Etkili bir stile sahip olmanın sırrı da aslında burada gizli… Gelip geçen trendlerden etkilenmeyen , size uzun zaman hizmet edecek, herkesin dolabında kendi vücut tipine göre uygun olanından bulunması ve satın alırken fiyatını değil, kalitesini göz önünde bulundurmanız gereken dolabınızın klasik demirbaşları nelermiş bakalım…

K

56

1

Beyaz Gömlek Kumaşı, dikişi, telası, düğmeleri kaliteli beyaz bir gömleğiniz olmalı. İşleri gereği formal giyinmek zorunda olanların, bu gömlekten dolabında birkaç tane bulunacağı kesin. Ama daha serbest kıyafetle işe gidebilenler için de, el altında beyaz bir gömlek bulundurmaları acil durumlarda kurtarıcı olabilir.

KASIM-ARALIK 2017


2

Beyaz t-shirt V, U yada sıfır yaka beyaz bir tshirt de günlük giyim için olmazsa olmaz parçalardan biri. Spor kıyafetlerinizle, kumaş ceketle, deri montla her türlü kombinleyebileceğiniz beyaz tshirtünüzü, iyi bir markadan ve pamuklu kumaştan seçmenizi öneririm.

3 1940’ larda ülkemize giren Jean’in, modası asla geçmiyor. Sizin için seçim yaparken en önemli kriter ise o sene en moda olanı değil, vücut tipinize ve hayat rutininize en uygun olanı…Kaliteli bir markadan, yüksek fiyatlı olan bir Jean alacaksanız, ağartılmış / taşlı-nakışlı / yırtık vs. yerine, koyu renk masif olan bir tanesini satın alın ki uzun yıllar boyunca, pek çok farklı ortamda giyebilin.

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

Jean Pantolon

57

4

Deri Ceket 1900’ lerin başlarında motorcuların kullanması için üretilen bu ceket, esas ününü 1953’de Marlon Brando’nun “Wild One” filmi sayesinde kazandı. O günden sonra da sadece motorcuların değil, herkesin dolabında yer almaya başladı. Şimdiyse hem gece abiyelerle , hem gündüz spor kıyafetlerle birlikte çok rahat kullanabiliyoruz.

5

Blazer Erkek giysisi olarak, 16. yy sonunda moda sahnesine çıkan ceketin, bugün kullanılanlara yakın halini alması 18. yy sonlarını buldu. Günümüzde erkek egemenliğinden çoktan çıktı ve kadın dolaplarının da vazgeçilmezi oldu. Blazer’ı spor ceketten ayıran en önemli şeyin metal düğmeleri ve renk olarak lacivertin klasik olduğunu not olarak belirteyim. KASIM-ARALIK 2017


Trençkot

7

Kaşmir Kazak

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

6

Su geçirmez ve hafif kumaştan, askeri bir giysi olarak 1. Dünya Savaşında İngiliz ve Fransız ordularının kullanımı için tasarlanıp, 2. Dünya Savaşında da aynı şekilde ordu kıyafeti olarak kullanılmaya devam etti. Savaş dönemi sonrası, işçi kıyafetlerinin üzerine giyilmeye başladı. Bugün ise özellikle mevsim geçişlerinde, her türlü kombine rahatlıkla uydurabildiğimiz bir parça haline geldi

Lacivert, siyah, gri yada toprak renklerinden size uyan renk tonlarında, iyi bir markadan seçeceğiniz , kullanım rahatlığınıza göre V, sıfır, yarım veya tam balıkçı yaka kaşmir bir kazak, kış aylarında her durumda işinize yarayacaktır. Uzun yıllar bozulmadan kullanabilmeniz için gerek ve yeter şart, kullanım talimatlarına uymanız.

8

Deri Çanta

Klasik olsun, uzun yıllar dayansın, kararsız kaldığımda elimin altında bulunsun derseniz, deri bir çanta her halükarda işinizi görecektir. Günlük aktivitelerinizi göz önüne alarak boyutunu belirleyeceğiniz çantayı seçerken, astarının, fermuarının ve diğer metal kısımlarının kalitesine de özen göstermeniz, çantanızla birlikte geçireceğiniz süreyi uzatacaktır.

58

9

Sneakers

Spor ayakkabısı olarak 1917’de moda yolculuğuna başlamış bu ayakkabılar, 1950’ de James Dean’in, “Rebel Without a Cause” filminde sneaker’larıyla görünmesinden sonra popüler kültürün bir parçası haline geldi ve o gün bugündür de ayağımızdan çıkmıyorlar. Bütün yükümüzü taşıyan ayaklarımıza hak ettiği değeri vermek için, sneakers satın alırken iç kısmının da deri olmasına dikkat etmeyi unutmayın.

E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7

10 Saat Cep telefonlarını elimize aldığımızdan beri , saati öğrenmek için ekrana bakmaya başlamış olsak da aksesuar olarak gücü tartışılmaz. Kolunuza taktığınız saat, sadece zamanı değil, zevkinizi de gösterir. Bu yüzden ister metal, ister deri kayışlı, kaliteli bir saatiniz mutlaka olmalı. Plastik kayışlı saatleri ise sadece spor kıyafetleriyle veya spor yaparken takmalısınız.

11 Güneş Gözlüğü 2. dünya savaşının ardından, Hollywood yıldızlarının hayatımıza soktuğu güneş gözlüklerini artık bizler de yaz kış gözümüzden çıkarmıyoruz. Amacınız ; gözünüzü güneşin zararlı ışınlarından korumak yada stil sahibi görünmek , her ne olursa olsun, o sene trend olana değil, yüz, burun, göz ve kaş yapınıza en uygun olan klasik bir modele yatırım yapmanızı tavsiye ederim.



K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

rezonansdanışmanlık

60

CİLTTE ALTIN İĞNE MUCİZESİ

A KASIM-ARALIK 2017

ltın iğne, franksiyonel radyofrekans tedavisi cilt üzerindeki pek çok sorunu çözümleyebilen etkili bir tedavidir. Radyofrekans enerjisi, hali hazırda cerrahi işlemlerde kanamayı durdurmak ve kanatmadan işlem yapmak amacıyla kullanılır. Franksiyonel radyofrekans, kontrollü bir şekilde cilt altına hasar verir. İşleme altın iğne uçlarının eklenmesi ise bu enerjinin dağılmadan, cilt yüzeyine zarar vermeden sadece cilt altını etkileyerek ve deri yüzeyinde de gereksiz enerji kaybını önleyerek iletmesini sağlar.


AKUSTİK BUZ RADYO FREKANSI Akustik buz Radyo Frekans çalışma prensibi Son teknoloji ve gelişmiş bölgesel incelme cihazıdır. Bölgesel incelmeyi sağlamak ve bölgesel yağlanma problemlerini azaltmak için klinik olarak kanıtlanmış en son altarnatiftir. Bodydea akustik buz radyofrekans bozulmuş cilt reflekslerinin harekete geçirilmesi sayesinde dokulardan toksinlerin atımı aktif olarak gerçekleştirilir. Bununla birlikte antikor, oksijen ve beyaz kan hücrelerinin üretimi artar. Damarların genişlemesi ile kılcal damarların hidrostatik basıncı artar

ve lenf dolaşımı harekete geçirilmiş olacak. Serbest yağ asitleri ve gliserol, lenf ve kan dolaşımı sistemi ile çözüldükten sonra; su dışında, nötr yağlar atık olarak böbreklerden tahliye edilir. Yüksek sonuçlu BODYDEA AKUSTIK BUZ RET RF, tedavisinin ilk seansından itibaren karın basen bölgenizi inceltecektir. Bu incelme, vücut metabolizmasının harekete geçirildiği anlamına gelir. Bu tedavi lenf akışını da önemli derecede harekete geçirir. Sonuç olarak vücutta parçalanan doku atığı ve yağ tahliyesi vücuttan atılmış olur. E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

• YÜZ OVALİNİN BELİRGİNLEŞTİRİLMESİ • YÜZ SARKMASI VE BOYUN SARKMASI TEDAVİSİ • AMELİYATSIZ YÜZ GENÇLEŞTİRME CİLT YENİLEME • İNCE KIRIŞIKLIKLARIN TEDAVİSİ (AKORDEON ÇİZGİLER) • GÖZENEK SIKILAŞTIRMA VE CİLT YAĞLANMASININ DENGELENMESİ • AKNE SKAR TEDAVİSİ (AKNE İZLERİ TEDAVİSİ) • CİLT SIKILAŞTIRMA • LEKE (PİGMENT) TEDAVİSİ • CİLT ÇATLAKLARI (STRIA) TEDAVİSİ • KILCAL DAMAR (YÜZ TELENJİEKTAZİLER)TEDAVİSİ • VÜCUTTA BÖLGESEL CİLT SARKMASI TEDAVİSİ • KOLTUK ALTI TEDAVİSİ (HİPERHİDROZ) TEDAVİSİ • KOL SARKMALARININ GİDERİLMESİ • YARA İZLERİNİN TEDAVİSİ

61


COOLIFTING

4 DAKİKA 10 YIL GENÇLEŞMEK İÇİN ZAMANA MEYDAN OKUYAN EN MUHTEŞEM VE HIZLI TEDAVİ

nında Lifting Etkisi, Cildi Pürüzsüzleştirir, • Yüzey Kırışıklıkları Önler, • Derin Kırışıklıkları Azaltır, • Yüksek basınç ve atomize antiaging ve lifting bileşenleri soğuk CO2 kombinasyonu ile uygulanır. • Coolifting, atomize edilmiş aktif maddeler, son derece yüksek bir konsantrasyon ile birlikte çok düşük bir sıcaklıkta güçlü bir CO2 akış ve yüksek basınç kullanılarak yüz dokusuna püskürtür. Şimdiye kadar görülen en muhteşem ve hızlı bir tedavi yöntemidir. • Yoğun bir şekilde uygulanan soğuk uyarıcı etki ile damarların büzülüp genişlemesine sebep olur. Bunu takiben mikro dolaşımı tetikler. Bu sayede lokal atık maddelerin uzaklaştırılması hızlandırılır. • Coolifting aktiflerinin Dermise yüksek basınç eşliğinde uygulanması ve soğuk kombinasyonu, nüfuz eden ürünün etkilerini en üst düzeye taşınmasını sağlar. • Çok düşük sıcaklıkta ve yüksek basınçta CO2 akışı, kan dolaşımını mikro düzeyde harekete geçirir; bu kolajen ve elastin oluşumunu

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

A

62

uyarır ve dokuların oksijen seviyesini arttırır. Termal şok: Alttaki dokuların uyarılması; cilt altı dokusu normal olarak 36C (97F) arasındaki bir sıcaklıkta bulunmaktadır. Coolifting’in yüksek ve ani soğuk etkisi dermişte derin ve ani bir tepkimeye neden olur. Soğuk lifting, Coolifting güvenli, hızlı ve verimli yöntemi ile şok tedavisi gerçekleştiren devrimci bir sistemdir. Kaç seans gerekir? Gözle görülür pürüzsüz, beslenmiş ve daha parlak bir cilt için bir seans (5 dakika). Biz cilt yaşınızı 10 yıla kadar geri almak için haftada 2 seans olmak üzere 6 seans öneriyoruz. Uygulama sırasında ve tedavi sonrası ne hissedilir? Prosedür ağrısızdır. Uygulama, basınç ve sıcaklık teknik bakımından kontrol edilebilir ve herhangi bir rahatsızlık duyulmaz. Uygulama sonrası herhangi bir bakıma ihtiyaç duyulmaz. Sadece tek seansta gözle görülür etkiler. Yoğun nemlendirme, kolajen stimülasyonu, dermişin yenilenmesi, cilt dokusu ve kalitesinin artırılması.

rezonans

danışmanlık Dr. İldenİz Kalaycı Duran Saraylar Mah. , 496 Sk. No:7 20010 Merkezefendi/Denizli

(0258) 242 19 70

KASIM-ARALIK 2017


K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

DENİZLİ’DEKİ “ANTEP SOFRASI”

G

aziantep yemeklerinin namını duymayan, lezzetine övgüler dizmeyen yoktur. Bu yemeklerin lezzetine varabilmek için gurme olmaya da gerek yoktur üstelik. Gaziantep, geçmişi çok uzun yıllara dayanan, çok kültürlü kadim bir kent olmasının avantajlarını yemek kültüründeki zenginliklere de yansıtıyor. Tarihi İpek Yolu güzergahında bulunan kent, farklı medeniyetlere ve kültürlere ev sahipliği yaptığı için bu çeşitlilikten yemek kültürü de etkileniyor doğal olarak. Antep mutfağının zenginliği sayısız araştırmaya konu olup; yazılı ve görsel medyada sık sık işlenir. Çünkü Gaziantep mutfağı yalnızca Türkiye’de değil, tüm dünyada parmakla gösterilen türde bir hayranlık uyandırıyor. Öyle ki UNESCO geçtiğimiz yıl Gaziantep’i garstronomi dalında “Yaratıcı Şehirler Ağı”na dahil etti. Gaziantep’in bu başarısının sırrını çok kültürlü yapısı, doğasının cömertliği ve insanlarının özverisi oluşturuyor. Çünkü Gaziantep mutfağının altın kuralı: “yerel ve kaliteli malzemeleri kullanmak, ustalığı ve titizliği ön plana çıkartmak.” İşte bu eşsiz lezzetlerin Denizli’deki adresi: Miske Restaurant.

63

E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7


K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

64

BASAMAKLARI YAVAŞ YAVAŞ ÇIKTIK Miske Restaurant bir aile işletmesi. İşletmenin başında çocukluğundan bu yana bu işin içinde olan, tabiri caizse işiyle büyüyen Mehmet Kılınç Usta var. Mehmet Usta’nın oğulları İbrahim ve Mahmut Kılınç’ta yine işi mutfağında öğrenmişler. 9 yaşında Gaziantep’te fırıncı çırağı olarak başladığı iş hayatına bugün Miske’nin patronu olarak devam eden Mehmet Usta, önce memleketi Gaziantep’te, ardından da sırasıyla Kayseri ve Konya’da lahmacun salonları açmış. Mehmet Kılınç’ın yolu 1998 yılında Denizli’ye düşmüş ve o günden bu güne

“damağına düşkün” Denizlili yemek severlere Gaziantep mutfağının eşsiz lezzetlerini sunuyor. Mehmet Usta: “Biz basamakları yavaş yavaş çıktık. Antep mutfağı deyince orada duracaksın; çünkü Antep mutfağında 350’ye yakın yöresel yemek var” diyor. LAHMACUNLA YOLA ÇIKTIK Biz, daha önce Hazal Lahmacun’un kurucu ortaklarından biriydik. 2010 yılında ortaklığımızı sonlandırdık ve isim değişikliğine gittik, Miske’yi kurduk. Miske, Antep yöresinde kurutulup, yemeklere atılan bir ottur. Yöresel bir ot çeşididir. Biz lahmacunla başladık ve lahmacunla yola çıktık. Ardın-

dan müşterilerimizin de bizi tetiklemesiyle, “neden onu yapmıyorsunuz, neden bunu da yapmıyorsunuz diye” taleplerle karşılaştık. Zamanla Antep mutfağının yemeklerini de yapmaya başladık. Merdiven basamaklarını yavaş yavaş çıktık. Bunda da başarılı olduğumuza inanıyorum. Başarılı olduk da. KEBAP ÇEŞİTLERİ VE YÖRESEL YEMEKLERİMİZ VAR Antep Mutfağı deyince durmalısınız. Çünkü 350’ye yakın yöresel yemeğimiz var. Biz Miske olarak yöresel yemeklerimizi, tatlılarımızı ve kebap çeşitlerimizi Denizli halkına sunuyoruz. Kebaplarımızdan, Anteplim Kebabı, Beyti Sarma, Beyti Kebap, Patlıcan Kebabı, Domatesli Kebap, Yoğurtlu Kebap ve daha fazlası menümüzde var. Bu kebaplar Antep’te nasıl yapılıyorsa burada da aynı şekilde yapılıp müşterilerimize servis ediliyor. Diğer yandan yöresel yemeklerimizden, içli köfte, beyran çorbası, çiğ köfte, yuvarlama, kuru biber ve patlıcan dolması da müşterilerimizin bulabilecekleri yemeklerden bazıları. Malum havalar soğumaya başladı. Beyran çorbasını ilaç niyetine içeriz biz. Beyran şifadır. Ben kendim

lahmacun ustasıyım. Vejeteryanlar için vejeteryan lahmacun da yapıyoruz. Ayrıca çocuklar için çocuk menülerimiz de var. BAKLAVADAN “CENNET ÇAMURU”NA Türk mutfağının en önemli tatlılarından biri hiç şüphesiz baklava. Baklava bugün dünyada Türkiye ile özdeşleşmiş marka olmuş bir tatlımız. Doğal olarak baklavanın da memleketi Antep’tir. Biz Miske’de baklavamızı Antep’ten getirtiyoruz. Yani Miske’de gerçek Antep baklavası yer müşterilerim-


MALZEMELERİ ANTEP’TEN GETİRTİYORUZ Antep mutfağının birinci kuralı yerel ve kaliteli malzeme kullanmak. Biz de öyle yapıyoruz. Kullandığımız her türlü malzemeyi Antep’ten getirtiyoruz. Gaziantep’te yediğiniz bir yemeğin lezzetini tıpkı Antep’teymişsiniz gibi burada bulabilirsiniz. Çünkü tamamen aynı ürünleri kullanıyoruz. Tatlısından, bakliyat çeşitlerine, sebze kurularından, salçasına varıncaya kadar tamamen Antep’in ürünlerini kullanıyoruz. Etimizi Serinhisar’dan getirtiyoruz. Ağırlıklı olarak kuzu eti olmakla birlikte dana eti de kullanıyoruz. DENİZLİ HALKININ İLGİSİ GÜZEL Malum Antep mutfağı et ağırlıklı bir mutfak. Sayısız kebap çeşidimiz var. Bunun yanında baharat ve yoğurtta çok kullanılır. Bol salçalı ve

yağlı olur yemeklerimiz. Patlıcan, biber, kabak gibi kurutulmuş sebzeler ve bunlarla yapılan dolmalar da Antep mutfağının ana yemeklerindendir. Bakliyatlar, özellikle de bulgurlu yemekler çoktur. Ege mutfağında ve Denizli’de sebze ağırlıklı yemekler yapılıyor. Ama Antep yemeklerine Denizli’de güzel bir ilgi var. Çünkü insanlar eti de merak ediyor. Sağlıklı beslenmek için sebze ağırlıklı yemek lazım ama farklı lezzetler sunarsanız insanların ilgisini çekiyor. Ayrıca Denizli-Antep arası çalışan firmalar var. Antep’i benden iyi bilenler var ve gelip burada Antep yemeği yiyebiliyorlar.

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

iz. Baklavanın yanı sıra Cennet Çamuru adını verdiğimiz özel bir tatlımız daha var. Sütle şerbetlendiriyoruz. Cennet Çamuru da müşterilerimizden güzel ilgi görüyor. Bunların yanı sıra; şöbiyet, havuç dilimi, kaymaklı künefe gibi tatlı çeşitlerimiz var menümüzde. Tatlılarımızı sütle servis ediyoruz. Süt hem şekeri dengeliyor hem de yemeğin ağırlığını alıyor.

09.00’da başlayıp öğleden sonra 15.00’a kadar devam ediyor. Miske’nin Brunch’ı, aklınıza gelebilecek her türlü peyniri, reçeli, zeytini, şarküteri ürünü, hem kuru hem yaş meyvesi, sayamayacağınız kadar çok unlu mamulü ile aklınızı başınızdan almaya aday. Çocuklar için ayrıca düşünülmüş kahvaltılıkları yine ciddi bir titizliğin ürünü. Miske’de pazar günleri bir yandan uzun uzun kahvaltı keyfi yaparken diğer yandan gazetenizi okuyabilirsiniz.

65

PROTOKOL MÜŞTERİLERİMİZ VAR Miske olarak çok sayıda önemli misafiri ağırladık, ağırlamaya devam ediyoruz. Geçmiş yıllarda Denizli’de görev yapan valilerimizi, vali yardımcılarımızı ağırladık. Sanayi Odası Üyelerimiz, tekstilci gruplarımız ya da iş için Denizli’ye gelenler mutlaka bize uğrar, burada yemeklerini yerler. MİSKE’DE BRUNCH KEYFİ Miske Restaurant, her pazar günü enva-i çeşit kahvaltılıklardan oluşan harika bir brunch keyfi sunuyor müşterilerine. Beş yıldızlı otel kalitesinde, açık büfe kahvaltı sabah saat

KASIM-ARALIK 2017




DÜNYA TARİHİNDEN

GEÇEN KADINLAR ünya tarihinden öyle kadınlar geçti ki, onlar elinin değdiği yaşamları güzelleştirdiler, iyileştirdiler hatta kitlelere umut ışığı oldular. İnandıklarını her şeyden üstün tutarken, belki de sayısını bilmediğimiz kez engellenmeye çalışıldılar. Düşünebiliyor musunuz bu kadınlardan biri dahi olmasaydı tarihin şeklinin nasıl değişebileceğini? Belki hala iyileşebileceğine inanmadığımız bir hastalıkla boğuşacak, bir kadının uçabileceğine ihtimal vermeyecek ve kadınlardan bilim insanı olabileceğini düşünemeyecektik. Peki ya tarihe damgasını vuran bu kadınlar neler yaptı ve hangi şehirlerde yaşadı merak ediyor musunuz? O zaman sizin için hazırladığımız listeye bir göz atın. Başlamadan önce belirtelim ki listemiz yüzlerce kadın arasından güçlükle belirleyebildiğimiz seçmelerden oluşuyor.

E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7


1

Türkan Saylan / İstanbul

2

Frida Kahlo / Coyoacan

3

Florence Nightingale / Floransa

Meksika'nın güneyinde yer alan Coyoacan'da dünyaya gelen ve yaşamının büyük bir kısmını burada geçirmiş olan sanatçı Frida Kahlo, resimleri, özel hayatı ve politik görüşleriyle dönemin ikonlarından biri oldu. İlginç bir yaşam öyküsüne sahip olan Frida, 18 yaşında geçirdiği kaza sonucu çok uzun bir dönem yatağa bağımlı hale gelince, kendi otoportresini yapmaya başladı. İnişli çıkışlı evliliği ve resimlerine yansıyan acılı yaşamı ile sanatçı, dünya tarihine adını yazdıran kadın ressamlar arasında sayılıyor. Frida'nın Meksika'daki evi ise bugün ülkede en çok ziyaret edilen müzelerinden biri.

İtalya'nın Floransa şehrinde 1820 yılında doğan Florence Nightingale, yaşadığı dönemin ilerisinde bir görüşe sahipti. 19. yy ve 20. yy'ın başlarında bir meslek olarak görülmeyen hemşireliği tüm idealistliği ile bir meslek olduğunu kabul ettirdi ve modern hemşireliğin kurucusu sayıldı. Yaşamını sadece tek bir yerde geçirmeyen Florence Nightingale, Almanya, İngiltere ve Türkiye olmak üzere çeşitli ülkelerde hemşirelik yaparak özellikle savaş dönemlerinde sayısız askeri tedavi etti.

4

Sabiha Gökçen / Bursa

5

Prenses Diana / Sandringham

Kendinden sonraki pek çok kadına örnek olan ve pilotluğun kadın mesleği de olabileceğini kanıtlayan Sabiha Gökçen, 1913 yılında Bursa'da dünyaya geldi. Erken yaşta ailesini kaybeden Gökçen'in hayatı, içindeki okuma isteğini Bursa ziyareti sırasında Atatürk'e ulaşıp iletmesi ile tamamen değişti. Atatürk'ün evlat edindiği ve eğitimini tamamlamasına destek olduğu Sabiha Gökçen, öğrenimini ise İstanbul'da tamamladı. Sabiha Gökçen yalnızca Türkiye'nin ilk kadın pilotu olmakla kalmayıp, dünyanın da ilk kadın savaş uçağı pilotu oldu.

Galler Prensi Charles'in ilk eşi olan Diana, İngiltere'nin Sandringham şehrinde dünyaya geldi. Kraliyet ailesinin kurallarından farklı bir yaşam stilini benimseyen prenses, çocuklara, evsizlere ve AIDS hastalarına yaptığı yardımlar ve gönüllü olarak katıldığı çalışmalar ile herkesin sevgisini kazandı. Ölümünden sonra tüm dünyayı ve sevenlerini yasa boğan Diana, bugün hala yardımseverliği ve insanlara olan merhameti ile anılıyor.

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

1935 yılında İstanbul'da doğan Türkan Saylan, ilköğretim, lise ve üniversite eğitimini bu şehirde tamamladı. Tarihin unutulmayacak kadınlarından biri olan Saylan, ülkemizde dönemin çaresiz hastalığı olarak görülen cüzzam ile ilgili yaptığı çalışmalarla hastalığın tedavisinin mümkün olduğunu kanıtlamış, kız çocuklarının okutulması için yılmadan ve korkusuzca mücadele etmiş, insan hakları konusunda hassasiyetle çabalamıştır. Cüzzamla ilgili yaptığı çalışmalarla 'Uluslarası Gandhi Ödülü'ne layık görülen Türkan Saylan, bugün sayısız insana umut olmayı başardı.

69


K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

6

Coco Chanel / Paris

7

Marie Curie / Varşova

8

Margaret Thatcher / Londra

9

Marilyn Monroe / Los Angeles

70

10

Fransa'nın Saumur şehrinde doğan Gabriel Bonheur Chanel, sonraları takma ismi olan “'Coco”' ile anılmaya başlandı. Küçük yaşta ailesini kaybeden Chanel için hayat ilerleyen yıllarda Paris'e taşınması ile tamamen değişti. Tasarımları ve markası ile Fransa'nın hatta Avrupa'nın en ünlü moda tasarımcısı haline gelen Coco Chanel dönemin modaya yön veren ikonlarından biriydi. Günümüzde markasıyla hala bu şöhretini koruyan Chanel, Time dergisinin “'100 Yılın En Önemli 100 Kişisi”' listesinde yer alan tek moda tasarımcısıdır.

Aslen Polonyalı bir kimyager ve fizikçi olan Marie Curie (Madam Curie), öğrenimini Paris'te tamamladı ve ilerleyen yıllarda Fransız vatandaşlığına geçti. Kadınların çok başarılı bir bilim insanı olabileceğinin en güçlü örneklerinden olan Curie, radyoloji bilmini kurdu ve yaptığı çalışmalarla bilim dünyasında bir devir açtı. Hem Nobel Fizik Ödülü'nü hem de Nobel Kimya Ödülü'nü alan Madam Curie bu ödülü alan ilk kadın olmasının yanı sıra, Nobel Ödülü'nü tam iki kez alan ilk bilim insanı oldu.

İngiltere'nin Grantham şehrinde dünyaya gelen Margaret Thatcher, ülkesinin ilk kadın başbakanı oldu. Yaşamıyla çok sayıda kitaba ve ödüllü filme konu olan Thatcher, başkan olduğu dönemde bir yandan büyük destek görürken bir yandan da çok eleştiri aldı. Soğuk Savaş döneminde uyguladığı politikalar nedeniyle 'Demir Leydi' ismiyle anılmaya başlayan Thatcher, İngiltere tarihini etkileyen kadınlar arasında yer alıyor.

Amerika'nın en büyük sinema ikonlarından biri olan Marilyn Monroe, gerçek ismiyle Norma Jeane Mortenson, 1926 yılında Los Angeles'ta dünyaya geldi. Henüz 36 yaşında yaşama veda eden yıldız, filmleri, sansasyonel özel yaşamı ve güzelliği ile yaşadığı zamanın ötesine geçerek bugün bile hala adından söz ettiren dünyaca ünlü bir idol oldu. Monroe, yaşamı boyunca ve sonrasında çok sayıda derginin kapak yüzü olmasının yanı sıra, pek çok kurumun da ödülüne layık görüldü.

Rosa Parks / Montgomery

1913 yılında Amerika'nın Alabama eyaletinde dünyaya gelen Rosa Parks, yaşadığı dönemde siyahilere karşı uygulanan ırkçı tavra karşı gelerek, eşitlik adına başlatılacak direnişin öncüsü oldu.1955 yılında Montgomery'de kendisi siyahi olduğu için bir beyaza otobüste oturduğu yeri vermeyi reddetmesi, o dönem için asla kabul edilemeyecek bir karşı çıkıştı. Parks'ın bu hareketi ilerleyen dönemlerde Martin Luther King'in de öncüsü olduğu bir hareketlenmeye sebep olurken, bu güçlü kadın sayesinde siyahiler için tarihin seyri de tamamen değişmiş oldu.

KASIM-ARALIK 2017


YA Ş A M HAYA L İ K U RU L A N

EGE KASABALARI

H

er yıl olduğu gibi bu yıl da üzerine hemen hemen herkese büyük hayaller kurduran Milli Piyango yılbaşı büyük ikramiyesi açıklandı. 2017 büyük ikramiyesi tamı tamına 60 milyon Türk Lirası. Bir düşünsenize 60 milyon Türk Lirası’nın hepsi size çıksa. Her yılbaşı geldiğinde büyük ikramiyenin kendisine çıktığını hayal etmeyen yoktur sanırım.

Yılbaşı büyük ikramiyesi size çıkarsa ne yapmak istersiniz? diye sorduğumuz herkes kurduğu farklı farklı hayallerini anlattı bize. Ancak çoğunluk öyle bir şey dedi ki inanamadık. Yurdum insanı yılbaşı büyük ikramiyesi bana çıkarsa diye başladı söze ve hayaller şu şekilde söylene geldi; maddi sıkıntı çekenlere yani muhtaç olanlara yardım ederim, ailemin hayatını ve kendi hayatımı

garanti altına alırım, ev, araba, dünya gezisi diye liste devam ederken bizi en çok şaşırtan son söyledikleri oldu. ‘Ömrümü uzatacak sakin bir Ege kasabasına yerleşirim. Bahçemde domatesimi, biberimi yetiştiririm.’ Bizler de bunun üzerine gidip konuştuğumuz kişilerin yılbaşı büyük ikramiyesi çıktığında yaşama hayali kurdukları Ege kasabalarını listeledik.

3 BODRUM İlk sırayı tabi ki de Bodrum aldı. Türkiye’de Ege’nin en güzel köşesi neresi deseler birçok kişi ilk olarak Bodrum’u söyler. Bodrum; Yalıkavak’ı, Bitez’i, Gümbet’i, Göltürkbükü, Turgutreis’iyle insana harika bir coğrafyada yaşadığını hissettiriyor. Ünlü sanatçıların şarkılarına bile konu olan Ege’nin göz bebeği niteliğindeki Bodrum, dillere destan tarihi, muhteşem koyları, ılıman havası ve zeytinyağlı Ege otlarından oluşan mutfağı ile burada yaşasam hiç yaşlanmam diyebileceğiniz bir yer.

E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

Y I L BA Ş I B Ü Y Ü K İ K R A M I Y E S I Ç I K T I Ğ I N DA

71


2 DİKİLİ

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

İzmir çoğunlukla söylenen büyük şehir olsa da Dikili’nin yerinin herkes için ayrı olduğunu anladık. Güzel İzmir’in kuzeyinde yer alan Dikili’nin geçmişi milattan önce 5000 yılına kadar dayanıyor. Tarihin ve doğal güzelliklerin iç içe geçtiği Dikili huzur dolu atmosferiyle gelen ziyaretçilerini kendine aşık ediyor. Sadece tertemiz denizi, koyları ile değil şifa dolu kaplıca sularıyla da yaşanası bir yer olduğunu kanıtlıyor Dikili.

72

3 FOÇA

Eski ile yeninin, sakinlikle huzurun bir arada olduğu bir kasaba hayal ediyoruz dediler ve bu tanım bizi Foça’ya götürdü. Foça’yı görüp de sevmemek, gidip de geri gelmemek mümkün değil. Hele bir de akşam güneşini Foça sahilinde batırdınız mı, işte burada bir ömür yaşanır dersiniz. Eski Foça ve yeni Foça diye ikiye ayrılmış olan şehrin her noktası ayrı bir güzelliğe sahip. Mersinaki koylarının sahip olduğu plajlar en güzelidir.

4 AKBÜK Birçok kişi Akbük’ü bilmez. Öyle gizli saklı kaldığından da değil. Çünkü, doğa ile denizin kucaklaştığı Akbük’de, dillere destan eğlenceler yerine huzur ve dinginlik var, dediler. Didim’e gelen yazlıkçıların ve tatilcilerin sakin bir köşe aradıklarında kaçıp geldikleri yer olan Akbük, Aydın ili sınırları içerisinde kalıyor. Ege’de doğaya sarılmak isteyenlere tek tavsiyemiz. Yeşili ve mavisi ile güzide bir Ege kasabası.


5 URLA Yüzyıllardır her sabah zeytin ağaçlarının denizi selamladığı Urla’da yaşam hiç son bulmuyor, dediler ve rotalarını Urla’ya çevirdiler. Tarihin doğayla, rüzgarın denizle dans ettiği bu Ege kasabasında zaman M.Ö. 4000 yılına kadar geri gidebiliyor. Gün içerisinde kendinizi Urla’nın üzüm bağlarında kaybederken akşamları da ılık ılık esen sahilindeki balıkçı restoranlarında güneşi batırabilirsiniz.

6 DATÇA Strabon bizim yol göstericimiz dediler ve bize Datça’yı işaret ettiler. Eşsiz güzellikte bu kıyı ilçesi, Gökova ve Hisarönü körfezleri arasından Ege Denizi’ne uzanmaya devam ediyor. Dünya Doğayı Koruma Vakfı tarafından acil olarak korunması gereken 100 yeryüzü noktasından biri olan Datça sadece günümüzde

7 KÖYCEĞİZ değil eski çağlarda da oldukça önemli bir yere sahip. Hatta tarihçi Strabon, “Tanrı, yarattığı kulunun uzun ömürlü olmasını isterse, Datça Yarımadası’na bırakır.” demiş. Dünyanın başka hiçbir yeri için söylenmiş böyle bir söz olmaması Datça en yaşanabilir yerler arasında ilk sıraya oturtuyor.

Bizlere büyük ikramiye çıktığında direk yerleşeceğim yer Köyceğiz diyen bir takipçimizin söylediği şu sözü de sizlere iletmek istiyoruz: ‘İtalya’nın Roma’sı varsa, Türkiye’nin de Köyceğiz’i var.’ Tarihi 4 bin, doğal güzelikleri on binlerce yıl önceye dayanan Köyceğiz tertemiz havası, masmavi denizi, yemyeşil ormanları ile tüm dünyaya göz kırpıyor. Termal kaplıcaları, tarihi Kaunos antik kenti ve çevresinde barındırdığı aktiviteler ile huzur ve hareketliliği bir arada sunuyor.

KASIM-ARALIK 2017


CANLIDAN NAKİL YERİNE KADAVRADAN NAKİL SAYIMIZI ARTTIRMALIYIZ

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

O

74

rgan bağışı, her zaman gündemde olan ancak ne yazık ki ülkemizde hala yeterli seviyeye ulaştıramadığımız ciddi bir sağlık problemi. Bu sorunla hepimiz, her an karşılaşma riski altındayız. Öyle ki organ yetmezliği en ünlüsünden, başarılısına; en zengininden en sıradan insanına kadar ayrım yapmaksızın hayatları bir anda alt üst edebiliyor. Buna en son örnek olimpiyat, dünya ve Türkiye şampiyonu efsane haltercimiz Naim Süleymanoğlu’nun karaciğer yetmezliği ile komaya girmesi ve yoğun bakıma alınmasıydı. Organ bağışı konusunda bilinçli bir toplum yaratabilmek adına her yıl 3-9 Kasım tarihlerinde “Organ Bağışı” haftasında çeşitli etkinlikler düzenleniyor. Bu önemli konuyu, Pamukkale Üniversitesi Hastaneleri bünyesinde bulunan Organ Nakil Merkezi Mesul Müdürü ve Böbrek Nakli Merkezi Sorumlusu Sayın Doç. Dr. Murat Özban Hocamız ile konuştuk. Still Life: Hocam, sizi tanıyabilir miyiz? Pamukkale Üniversitesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı’nda yaklaşık 9 yıldır öğretim üyesi olarak çalışmaktayım. 2009 yılı Ocak ayında buraya atandım. Geldiğim tarihten bu yana; hem rutin genel cerrahi ameliyatları hem de böbrek nakli ameliyatlarına iştirak ettim. Böbrek Nakli Merkezimiz, 2006 yılında Prof. Dr. Çağatay Aydın tarafından kurulup faaliyete geçmiştir. 2009 yılından itibaren bu ameliyatlara katılarak deneyim ve eğitim sürecimi tamamladım 2012 yılının Kasım ayından itibaren de Organ Nakli Merkezi Mesul Müdürü ve Böbrek Nakli Merkezi Faaliyet sorumlusu olarak çalışmaktayım. Yaklaşık 11 yıldır Pamukkale Üniversitesi’nde böbrek nakli faaliyetleri başarıyla devam etmektedir. Still Life: Organ nakli nedir, ne anlamamız gerekiyor? Organ nakli, özellikle böbrek, karaciğer, akciğer, kalp gibi hayati organların, vücudumuzun sağlıklı bir yaşam sürmesi için gereken fonksiyonlarını yeterince

KASIM-ARALIK 2017

yerine getiremediği durumlarda; onun yerine sağlıklı bir organın nakledilmesi ile bu fonksiyonların idame ettirilmesidir. Çünkü bir organ yetmediği zaman; kalp, akciğer ya da karaciğer yetmiyorsa ciddi bir hayati tehlike altındasınız, her an hayatınızı kaybedebilirsiniz demektir. Ancak böbrekte durum biraz farklı. Böbrek hiç çalışmadığı zaman, diyaliz tedavisi ile çok uzun yıllar hayatınızı idame ettirebiliyorsunuz. Ama bu konforlu bir yaşam olmuyor. İşiniz varsa işinizi bırakmak zorunda kalıyorsunuz. Sosyal faaliyetlerinizden uzaklaşıyorsunuz. Kendi günlük ihtiyaçlarınızı göremeyecek hale geliyorsunuz ve haftanın en az 3 günü, 6-7 saatinizi diyaliz merkezinde kaybediyorsunuz. Diyalizle çok uzun yıllar yaşayabiliyorsunuz ancak diğer organlarda; karaciğerde, kalpte, akciğerde bu şansınız yok. Still Life: Bir böbrek hastasının öncelikli tedavi yöntemi nedir? Böbrek yetmezliklerinde hastaya sunabileceğiniz iki tedavi yöntemi var. Ya

diyaliz ya organ nakli. Diyaliz aşamasına geldiği zaman da öncelikle, yapılabiliyorsa, organ nakli. Yani diyaliz artık yetmediği zaman organ nakli değil. Çünkü diyaliz şansınız kalmadığı zaman, vücudunuz nakli kaldırabilecek, nakil sürecini atlatabilecek potansiyelini de kaybetmiş olabiliyor. O yüzden ikisinden birini tercih etmek zorundasınız. Mümkünse böbrek nakli oluyorsunuz, aksi takdirde diyalizle devam ediyorsunuz. Bu tedavilerin hepsinin adı renal replasman tedavisi. Nakil, kolay bir süreç değil. Diyaliz yerine daha konforlu bir hayat sunuyor. Nakil olduğunuzda, işinize gidebiliyorsunuz, evlenebiliyor hatta çocuk sahibi olabiliyorsunuz. Bunların pek çoğunu diyaliz sürecinde mümkün kılamıyorsunuz. Nakil bunu vaat ediyor ama ciddi bir ameliyat olmanızı ve uzun süre böbreği veya karaciğeri korumak adına bazı ilaçlar kullanmanızı gerektiriyor. Still Life: Merkez olarak ne sıklıkta böbrek nakli gerçekleştiriyorsunuz? Bu iş, gönüllülük esasına dayandığı için;


Still Life: Nakil konusunda, nakledilecek organ nasıl bulunuyor, ya da temin ediliyor? Canlı vericiniz varsa; Sağlık Bakanlığı mevzuatı dördüncü derece akrabalara kadar, etik kurulu izni gerekmeksizin böbrek bağışına izin veriyor. Bunlardan etik kurulu izni gerekmeksizin böbrek bağışı alabiliyorsunuz. Etik kurulu izni ise; dördüncü dereceden uzak akrabalar ve arkadaşlardır. Bunlardan bağış alabilmek için etik kuruluna başvurmak gerekiyor. Başında da belirttiğim gibi, tamamen gönüllülük esasına dayalı olduğu için; cerrah, alıcı, verici bu nakil sürecinin hiçbir aşamasında maddi bir kazanç sağlamamalı. Böbrek nakli, organ nakli ve doku nakli gibi hizmetlerin hiçbirinde mevzuat herhangi bir isim altında ek ücret alınmasına izin vermiyor. Ameliyat ücreti ya da yatak ücreti adı altında herhangi bir para talep edilemiyor. Her zaman canlı bir verici bulmak mümkün olmuyor. O zaman

da işin içerisine trafik kazalarıyla, beyin kanamalarıyla, yüksekten düşmelerle yoğun bakıma yatmış; beyin ölümü tespiti yapılmış ve kadavra bağışı olmuş hasta grubu devreye giriyor. Ülkemizde 100 nakilden 80’e yakını canlıdan bağış ama yurt dışında bu durum tam tersi. Kadavra bağışının önemi şu: sizin bir yakınınız, aile ferdiniz, trafik kazası, yüksekten düşme, motor kazası, beyin içi kanama gibi sebeplerle yoğun bakıma yatıyor ve beyin ölümü gerçekleşiyor. Beyin ölümü gerçekleştiği andan itibaren hastanızın normal hayata dönme şansı yok. Çünkü beyin ölümü demek beyin sapı ve beyin fonksiyonlarının geri dönüşümsüz kaybı demektir. Still Life: Bitkisel hayat, koma ve beyin ölümü birbirine karıştırılabilen durumlar. Bunların farkı nedir?

Komada, geri dönme ihtimali olan klinik tablolar tarif edilir. Her komaya giren hasta beyin ölümü değildir. Geri dönebilecek hastalara zaten beyin ölümü demiyoruz. Beyin ölümü demek için beyin sapı fonksiyonlarının geri dönüşümsüz kaybını ispat etmek zorundayız. Bunun için bir beyin ölümü tespit komisyonu toplanıyor, bazı testler, bazı görüntüleme metotları yapıyor. Beyin sapı fonksiyonlarının geri dönüşümsüz kaybolduğunu ispat ediyor, ve ilgili branşların imzalarıyla beyin ölümü tespit tutanağı imzalanıyor. O durumda aile yakınlarına, “hastanızın artık makinasız, yoğun bakımsız, yaşama şansı yok; bunun geri dönme şansı da yok” bilgisi veriliyor. Beyin ölümü tespiti imzalandıktan sonra organlarını bağışlar mısınız deniyor. Aile organlarını bağışlarsa bu hastanın kalbini, akciğerini, böbreklerini, korneasını, ince bağırsağını, pankreasını değerlendirme şansına sahip oluyoruz. Aile hangi organların bağışlanmasına izin verirse, Sağlık Bakanlığı bünyesinde o organları alıp ulusal koordinasyon merkezi ve bölge koordinasyon merkezlerinin yönlendirmesiyle sıra hangi merkezdeyse o merkezin hastalarından birine sunuyoruz. Still Life: Türkiye’de bağış konusunda ciddi bir sıkıntı var. Toplumumuzda organ bağışı yeteri kadar yerleşmedi. Siz bu durumu neye bağlıyorsunuz? Korku. Herkesin kararı farklı gerekçelere dayanabilmektedir. Eğitim ve farkındalık eksikliği üzerinde en çok durulması gereken sebepler. Bağıştan herkes şunu anlıyor: Kişinin hayattayken yaptığı bağış, beyin ölümü tespiti gibi bir süreç

KASIM-ARALIK 2017

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

yani rutin genel cerrahi işleyişinin dışında farklı bir çaba, farklı bir ruhsatlandırma, farlı bir titizlik gerektirdiği için; o işe özel bir zaman ayırmamız gerekiyor ve her gün genel cerrahi ameliyatı yapsak bile her gün böbrek nakli yapamıyoruz. Böbrek nakli sıklığımız ayda 2, 3 nakil. Tabi ki daha yüksek sayıda bu süreci yürütebilen daha tecrübeli merkezler var. Bizim burada en önemli amacımız, İlimizde bu sayıları daha yukarı çekebilmek. Biraz ince eleyip sık dokuyan bir merkeziz. Titizlikle çalıştığımız için sayımız az gibi görülmekle birlikte, başarı oranımız oldukça yüksek.

75


K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

76

yaşadığınızda, yakınlarınıza bir vasiyettir. Zaten sorun yaşamadığımız hasta grubu, “başıma bir iş gelirse organlarımı bağışlayın” diyen hasta grubudur. O hastaların yakınları, soracağınız sorunun farkındayız, organlarını kullanabilirseniz diyorlar. Bu farkındalığı yaşamayan hasta yakını, başlarına trajik bir süreç geldiği zaman, çok da doğaldır, o trajik sürecin etkisinde kalarak ne cevap vereceklerini bilemiyorlar. Yüksekten düşme, motor kazası, trafik kazası, beyin kanaması hiç beklemediğiniz bir anda karşınıza çıkıyor. Hayattayken organlarınızı bağışlarsanız ve yakınlarınıza bu konuda gerekli vasiyet bilgilendirmesini yaparsanız; yakınlarınızın böyle bir durumda cevap vermesi kolaylaşır. Bir diğer bakış açısı da şu; sizin de bir gün böyle bir organa ihtiyacınız olabilir. Yani siz bir gün, beyin ölümü tespiti yapılmış bir yakınınız için sorulmuş “organlarınızı bağışlar mısınız” sorusuna “hayır bağışlamak istemiyoruz” cevabı verirsiniz; 5 sene sonra bir böbrek yetmezliği, bir karaciğer yetmezliği tablosuna girersiniz ve organ beklemek zorunda kalabilirsiniz. İnsanlara bu farkındalığı aşılamak lazım. Bu farkındalığı yaratmak adına da sürekli anlatmak zorundayız. Still Life: Organ bağışı konusunda dini açıdan bir sakınca yok esasında. İnsanların bağış yaparken dini hassasiyetleri dikkate aldıklarını düşünüyor musunuz? Dinimiz organ naklini zaruri bir tedavi yöntemi olarak kabul eder ve karşı değildir. Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu 06.03.1980 tarih ve 396 sayılı kararı ile organ naklinin caiz olduğunu açıklamıştır. Biz özellikle Denizli’de yaptığımız toplantılarda, o dönemin tüm müftülerinden sonsuz destek aldık. Hepsi geldiler ve hep yanımızda oldular. Kur’an-ı Kerim’de (Maide Suresi, 32.Ayet); “Kim bir kimseye hayat verirse, o sanki bütün insanlara hayat vermişçesine sevap kazanır” buyrulmaktadır. Ben, insanların organ bağışlamadığı ya da aile yakınlarının organ bağışına izin vermediği anlarda dini kararlar verdiğini düşünmüyorum. Çoğunun karar verme mekanizması, o akut acı halinde yakınlarının bir ızdırap daha çekmemesi, vücut bütünlüğünün bozulmadan defnedilmesi gibi, tamamıyla psikolojik nedenler. O acı anında sağlıklı karar verme yetisini kaybediyoruz. Zaten

KASIM-ARALIK 2017

bizim organ bağış haftalarında, farkındalık yaratarak aşmamız gereken şey bu. Sağlıklı karar verebilme mekanizmasını, başlarına o an gelmeden başlatmak, o an geldiğinde hazırlıklı olmalarını sağlamak. İnsanların kararlarına saygı duymak gerekir ama farkındalığı arttırırsak, bilinçlenmeyi arttırırsak, ciddi bir organ bağış havuzunu oluşturabilir, organ kaybının önüne geçebiliriz. Çünkü amacımız canlıdan nakilleri arttırmak değil, kadavradan nakilleri arttırmak. Still Life: Türkiye’de böbrek nakli bekleyen hasta sayısı hakkında bilgi verir misiniz? Türkiye’de 80 bine yakın kronik böbrek yetmezliğine bağlı diyaliz aşamasında olan, diyalize giren, organ bekleyen hasta var. Bunların yaklaşık 22.000 tanesi bölge koordinasyon merkezlerine kayıtlı böbrek bekleyen hastalardır. 2016 yılında 1998 adet beyin ölümü tespiti yapılmış. Bunların maalesef sadece % 25 kadarı organ bağışına izin alınabilmiş hasta grubunu oluşturmuştur. Still Life: Organ bağışı konusunda bir yaş sınırlaması var mı? Hayır, bağış konusunda 18 yaşının üzerinde, sağlık, psikolojik ve sosyal açıdan mümeyyiz yani yeterli olan herkes organ bağışı yapabilir. Still Life: Peki, organ bağışı yapabilmek için nerelere başvuru yapmak gerekiyor? Sağlık müdürlüklerine, organ nakli merkezlerine, hastane bünyesinde sosyal hizmetlere, (organ nakli yapılmasa

bile her hastanenin bir organ nakli koordinatörü var) başvuru yapabilirler. Bir form dolduruyorlar ve bu formlar Sağlık Bakanlığı’nın sistemine entegre oluyor. Daha önce bir form doldurulup, bir kart verilip, bağışladım deniyordu ama bakanlık 2012 yılında bu sistemi güncelledi. Tüm bağışçıların tekrar başvurmalarını, tekrar sistemde bağışçı olarak görünmelerini sağladı. Sadece organ bekleyen hastaları değil, bağışçıları da bakanlık resmi kayıt altına aldı. En önemlisi bağışçı olan kişinin bu bilgiyi ailesi ve etrafındakilerle konuşması, bununla ilgili fikrini beyan etmesi. Bu şekilde kamuoyu oluşacak ve bağışçı sayısı artacaktır. Still Life: Organ bağış haftası ile ilgili ne gibi etkinlikler yapıyorsunuz? Biz, organ bağış haftasında hem Sağlık Müdürlüğü’ndeki etkinliklere katılıyoruz hem de kendi üniversitemizde bazı çalışmalar yürütüyoruz. Bazı vakıflar da bizi destekliyor. Muhtemelen Cafer Sadık Abalıoğlu Vakfı bu sene organ bağış haftasında, bizimle işbirliği içinde gerçekleştireceği bir organizasyon ile bu konudaki duyarlılığını gösterecek. Hastane girişlerine standlar açıyoruz. Sadece 3-9 Kasım tarihlerine bunu sığdırmakla bu işi yürütemezsiniz. Farkındalığı arttırmak, hafızamızı sıcak tutmak için sürekli güncel faaliyetler gerekiyor. Still Life: Değerli hocam, Still Life ailesi olarak, verdiğiniz bilgiler için çok teşekkür eder, çalışmalarınızda başarılar dileriz. Ben teşekkür ederim.



Biyografi

DÖKÜLEN YAPRAKLAR

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

ZELİHA ŞENGÜL

78

VATAN ŞAŞMAZ Vatan Şaşmaz, televizyon dünyasının en sevilen yüzlerinden biriydi. Her zaman gülümseyen yüzüyle “evimizin oğlu” sıfatını hak etmişti. Uzun yıllardır televizyon ekranlarında gördüğümüz başarılı oyuncu ve sunucu hiç tahmin edilemeyecek bir şekilde aramızdan ayrıldı.

KASIM-ARALIK 2017

lay, haber merkezlerine düştüğünde basit bir adli vaka olarak algılandı önce. İstanbul Beşiktaş’ta lüks bir otelde bir adam ölmüştü. Olayın detayları ortaya çıktıkça hem medya dünyası hem de bizler büyük bir şaşkınlık ve üzüntü yaşadık. Çünkü olayda adı geçen ve ölen kişi ünlü sunucu ve televizyon oyuncusu Vatan Şaşmaz’dan başkası değildi. Üstelik bir cinayete kurban gitmişti. Olay o kadar ani olmuştu ki kimse bir anlam veremedi. Ciddi bir bilgi kirliliği ve haber akışı yaşandı. Cinayeti bir kadın işlemişti ve Vatan’ı öldürdükten sonra kendi canına kıymıştı. Olayla ilgili en net olan şey sadece buydu. Cinayetle ilgili pek çok teori ortaya atıldı. En çok dikkat çeken teorilerden biri de Vatan Şaşmaz’ı dört kurşunla öldüren Filiz Aker’in Vatan’a karşı saplantılı bir aşk beslediğiydi. Diğer bir teoride ise çok büyük

O


miktarda paradan bahsedildi. Sebebi her ne olursa olsun bu ani ve trajik ölüm hem medya dünyasını hem de Türk milletini derinden üzdü. Vatan Şaşmaz, 27 Ağustos günü daha 43 yaşındayken aramızdan ayrıldı.

Vatan Şaşmaz, 8 Ocak 1974’te İstanbul’da Vatan Caddesi üzerindeki bir hastanede Safiye Hanım ve Süleyman Bey’in oğlu olarak dünyaya geldi. Bu sebepten ve bir yandan da ailenin milliyetçi yanı ağır bastığından ona Vatansever adı verildi. Zamanla ailesi ve akrabaları ona kısaca Vatan demeyi tercih etti. Vatan, 10 yaşındayken anne ve babası boşandı. Vatan’ı anneannesi ve dedesi büyüttü. Aslen Çanakkale Bigalı olan aile İstanbul’da yaşıyordu. Vatan da İstanbullu bir çocuk olarak büyüdü. Vatan Şaşmaz, Çapa Ortaokulu’ndan mezun oldu. Lise eğitimine Pertevniyal Lisesi ile başladı ve Şehremini Lisesi’nden mezun oldu. Üniversite için seçimini İstanbul Üniversitesi İşletme Bölümü’nden yana kullandı. Ancak Vatan idealindeki bölümün bu olduğundan emin değildi. 1996’da üniversiteden ayrıldı ve borsacı, yatırım danışmanı ve dealer olarak çalışmaya başladı.

ÜNİVERSİTE YILLARINDA MODELLİK YAPTI

Vatan Şaşmaz, üniversiteye başladığında üniversiteyle birlikte bir mankenlik ve fotomodellik ajansına kaydoldu ve çalışmaya başladı. Oldukça dikkat çeken bir fiziğe sahip olan Vatan Şaşmaz’ın sempatik kişiliği ve hafızalara kazınan gülüşü de iş hayatında hızla ilerlemesini sağladı. Fotomodelliğin arkasından reklam filmleri ve video klipleri geldi.

TELEVİZYON EKRANLARIYLA TANIŞMA

Vatan Şaşmaz, ajansla başladığı çalışma hayatını televizyona yönlendirme kararı aldı. Erkeklere özel kültür, sanat, yaşam ve magazin programı niteliğinde, “Erkekler Kulübü” adını verdiği bir format hazırladı ve Kanal 6’ya sundu. Kanal 6 yönetimi Vatan Şaşmaz’ın formatını kabul etti. Böylece Vatan Şaşmaz, 1998’de hazırladığı programı sunmaya başladı. Bu program 75 bölüm çekildi. 2000 yılında Vatan Şaşmaz’a ATV’den “Sabah Keyfi” için teklif geldi ve Vatan Şaşmaz yeni kanalına geçiş yaptı.

EN İYİ ERKEK SUNUCU

Vatan Şaşmaz, Melike Öcalan ile

birlikte “Sabah Keyfi” programını 4 yıl boyunca 875 bölüm sundu. Sabah programının gülen yüzüydü. Bunun yanında 9 yıl boyunca da magazin programı “Özel Hat”ı sundu. Bu program ile Magazin Gazetecileri Derneği onu “En İyi Erkek Sunucu” ödülüne layık gördü. Vatan Şaşmaz, ayrıca bütün etkinliklerin, ödül törenlerinin de aranan ismi olmuştu. O, Türkiye’nin güler yüzlü sunucusuydu.

İLK OYUNCULUK PERFORMANSI

Vatan Şaşmaz, oyunculuğa ilk adımını 2002’deki “Çocuklar Duymasın” dizisindeki Engin rolüyle attı. Bu adım onu uzun soluklu ve sağlam adımları olan bir yolculuğa

çıkarmıştı, çünkü bu dizi tam 10 yıl sürdü ve Vatan ilk 2 yılında dizinin Engin karakteri olmaya devam etti. Bu rol ile oyunculukta yetenekli olduğunu kanıtlamıştı. Bu performanstan sonra Vatan’ın yolu açılmış oldu. “2004’te Avrupa Yakası, 2005’te Çılgın Yuva ve Belalı Baldız, 2006’da da Aynı Çatı Altında, 2007 Dudaktan Kalbe, 2008 Yalancı Romantik, 2009 Kandıramazsın Beni, 2010’da tekrar Çocuklar Duymasın, 2012’de İşler Güçler” gibi projelerde rol aldı.

ÖTEKİ YÜZÜM GRİ

Kariyerini sunuculukla şekillendirdi Vatan Şaşmaz, buna oyunculuğu da ekledi; ucuna kıyısına bir de naçizane yazarlık eklemeyi ihmal etmedi. Yazar olma kaygısı gütmeden, bir gün bir şeyler yazdı ve adına “Öteki Yüzüm Gri” dedi. Çünkü ekranda görünenin dışında, özel hayatında siyah ile beyaz arasında kalan renkleri arayan bir Vatan vardı. İşte bu yüzden grinin skalasında aşklarını, başardıklarını, başaramadıklarını, özlediklerini, vazgeçtiklerini yazdı. Daha çok geçmişinden izler taşıyan bu kitap, Vatan Şaşmaz’ın yansımasıydı…

ÖZEL HAYATI

Vatan Şaşmaz, Nurşen Kocayaş ile 14 Temmuz 2011’de İngiltere’de konsoloslukta evlendi. Bu evlilikten çocuğu olmadı. Zaten uzun süren bir evlilik de değildi. Vatan ve Nurşen, 2, 5 yıl sonra 10 Ocak 2014’te boşandılar. Vatan Şaşmaz ikinci evliliğini 13 Eylül 2015’te Yasemin Adalı ile yaptı. Vatan Şaşmaz’ın cinayete kurban gitmesi kadar acı olan bir diğer şey ise; Vatan öldürüldüğünde eşi Yasemin Adalı’nın 4 aylık hamile olmasıydı. KASIM-ARALIK 2017

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

VATAN ŞAŞMAZ KİMDİR?

79


BAYAN YOH-YOH ESİN AFŞAR

sin Afşar, 14 Eylül 1936 tarihinde babasının diplomat (başkonsolos) olarak görev yaptığı İtalya’da Bari şehrinde doğdu. Babası Nüzhet Haşim Sinanoğlu’dur. Annesi Rüveyde Sinanoğlu, gazeteci ve yazardı. 3 yaşındayken Türkiye’ye döndüler. Babasını 5 yaşındayken kaybetti. Ankara TED Koleji’nde ilkokula başladı, okudu, ortaokulun ardından Ankara Devlet Konservatuarı piyano bölümünü bitirdi. Maria Callas ve Leyla Gencer’in hocası olan Madam Hidalgo ve Madam Böhm’den şan dersleri aldı. Devlet Tiyatroları’nda piyanist olarak işe başladı. Muhsin Ertuğrul’un “Sahnenin çukurunda olacağına üstünde ol” isteğiyle tiyatro oyunculuğuna başladı. 12 yıl boyunca çeşitli oyunlarda oynadı. Bu dönemde tiyatro oyuncusu Kerim Afşar ile evlendi ve kızı Pınar doğdu. Fantastiks adlı bir müzikalde oynarken, Erkan Özerman’ın teklifiyle müziğe döndü. 1968’i 69’a bağlayan yılbaşı gecesi, Ankara Bulvar Palas’ta hafif müzik tarzında şarkılar söylemeye başladı. Önceleri İngilizce, Fransızca ve İtalyanca şarkılar söyledi. Ruhi Su ile çalışmaya başlayınca folk müziğe yöneldi.

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

E

80

DİPLOMATİK SANATÇI

Esin Afşar, dönemin Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil tarafından “Diplomatik Sanatçı” ünvanıyla Macaristan’a gönderildi. 1969’da Kul Ahmet’in “Yoh-Yoh” adlı türküsünü tiyatral bir şekilde seslendiren

KASIM-ARALIK 2017

ve bu türküyle tanınan Afşar, uzun yıllar “Bayan Yoh Yoh” olarak anıldı. 1969’da Yunus Emre’den bestelediği “Bana Seni Gerek Seni” ile “Hafif Batı Müziği Düzenleme Ödülü”nü ve Fransa’da Jacques Brel ile paylaştığı Dario Moreno Ödülü’nü aldı. Fransız televizyonuna çıktı. Monacca Prensesi Grace Kelly tarafından televizyon festivallerine davet edildi. Romanya’da Brşov uluslararası müzik festivaline katıldı. Kritik Ödülü’nü aldı. 1970 yılında Türkiye’de yılın en iyi şarkıcısı seçildi. Aynı yıl Bulgaristan Uluslararası Altın Orfe Müzik Festivali’nde üçüncü oldu. 1972’de Türk Cumhuriyetleri’ne ve Moskova’ya gitti, programlar yaptı. 1972’de Tokyo’da, Seul’de, Hong Kong’da konserler verdi. 1973’te davet üzerine İsrail’e gitti. Kudüs Tiyatrosu’nda konser verdi. Aynı yıl İngiltere, İtalya, Belçika ve Tunus’a gitti, konserler verdi. 1974’te Avusturalya’ya gitti. Sidney ve Melbourne’de konserler verdi. 1975 yılında Türkiye’de ilk kez düzenlenen Eurovision elemelerine “Canı Sıkılan Adam” adlı parçası ile katıldı. 1977’te İsrail’de düzenlenen Akdeniz Halk Şarkıcıları Festivali’ne katıldı, dördüncü oldu. 1980 yılında İngilizce’den çevirdiği Kırmızı Pabuçlar oyununu, Ankara ve İstanbul Devlet Tiyatroları’nda 4 sene oynadı. 1985’te Fransa turnesine çıktı ve 1986’da Paris Şehir Tiyat-

ro’sunda konser verdi. Yedi yıl Fransa’da sürekli konserler verdi. Macaristan, Romanya, İtalya, Mornaco, Almanya, Japonya, Sovyetler Birliği, Avustralya, Tunus ve İsrail konserlerinin yanı sıra 1986’da Paris Theatre de la Ville, Lons- Le Sonie, Sarselle ve Rennes’de Orient Express 1. Avrupa Festivali’nde, Avrupa’nın tanınmış sanatçıları ile sahneye çıktı. 1982-83 yıllarında Bilgesu Erenus’un tek kişilik tiyatro oyunu “Kelaynaklar” da oynadı. Paris La Taniere Tiyatrosu’ndaki dokuz konserinden sonra 1987 Marsilya konseri büyük ses getirdi. 1987’deki Cora Vocauire ile Atatürk Kültür Merkezi ve Ankara konserleri; unutulmaz konserleri arasında sayılabilir. 1986’da Dünün ve Bugünün Türk Şiir ve Ezgileri adlı uzunçaları piyasaya çıktı. 1991’de Kuzey Amerika, Avrupa ve Uzakdoğu’da konserler yaptı. 199’de İstanbul Festivali kapsamında 6 Temmuz’da AKM’de sahneye çıktı. 1993’te Mevlana-Yunus Cd’si yayınlandı. Sofya’da konserler verdi. Aynı yıl Fransa’da Nazım Hikmet’in 30. ölüm yıldönümü nedeniyle onun şiirlerinden bestelenmiş şarkılar söyledi. 1995’te Atatürk şiirlerinden bestelenmiş CD’yi hazırladı. Ünlü Türk Bilim adamı Oktay Sinanoğlu’nun kız kardeşi olan Esin Afşar, 28 Ağustos 1975’te ikinci evliliğini Şener Aral ile yaptı. 1976’da oğlu Aydıncan Aral doğdu. Esin Afşar sanatla geçen yıllarının ardından lösemi teşhisiyle yatırıldığı Florence Nightingale Hastanesi’nde 14 Kasım 2011 tarihinde, 75 yaşında, yaşama veda etti.


PAMİRA KİŞİSEL GELİŞİM VE KOÇLUK MERKEZİ

Yaşam Koçluğu, ülkemizde ve dünyada giderek yaygınlaşan bir meslek türü. Türkiye’de doğan Nefes Koçluğu, uluslararası standartlarda Yaşam Koçluğu, Öğrenci Koçluğu, Finansal Koçluk, Liderlik Koçluğu gibi farklı alanlardaki koçluklar artık devlet tarafından da “meslek” olarak kabul ediliyor. Yaşam Koçluğu, 26 Haziran 2013 tarihli Resmi Gazete’de “Koçluğun Uluslararası Meslek Standartları” ile Türkiye’deki “meslek” dalları arasındaki yerini aldı. YAŞAM KOÇU KİMDİR VE NE İŞ YAPAR?

Yaşam Koçu, ne iş yapar? sorusu halen gündemdeki yerini korumaya devam ediyor. Yaşam Koçu, doğru iletişim becerilerini kullanarak, empatik yaklaşımlarıyla çözüm odaklı yol gösteren kişidir. İnsanlara veya kurumlara daha mutlu, huzurlu ve başarılı bir yaşam elde etmekte yol arkadaşlığında yardımcı olur. Bir yaşam koçu elinizdeki tüm kartları görür ve elinizdeki bu kartlarla oyunu en mükemmel şekilde oynamanıza ve kimi zamanda oyunun kurallarını değiştirmenize ve daha iyi bir oyun bulmanıza yardım eder. Hayallerinizi gerçeğe dönüştürmede, iç gücünüzü bulmanızda size aynalık yapar. Hedef ve başarılarla ilgilenir. Hayal dünyanızı gerçeklerin dünyasına taşır. Bir koç değişim, gelişim, dönüşüm ve “mutluluk” anahtarıdır. Koçlar seçenek ve imkanların yolunu açar. İçinde bulunduğunuz yolu gösterir. Size seçenekleri gösterir ve yeni bir yola girmenize yardım eder.

N

KASIM-ARALIK 2017


Bu değişimde sabır ve sebat etmenize yardım eder, sizi motive eder. Koç, kör noktalarınızı görmenizde, yanlış enerji kalıplarınızdan kurtulmanızda, sınırlarınızı sorgulamanızda size yardımcı olur. İyi bir yaşam koçu sizin hep özlediğiniz ama bir türlü tek başınıza bulamadığınız yolu, birlikte ve zevkli bir şekilde bulmanızı sağlar.

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

PAMİRA KİŞİSEL GELİŞİM VE KOÇLUK MERKEZİ

82

PAMİRA Kişisel Gelişim ve Koçluk Merkezi olarak biz, kişilerin içsel yolculuklarında hedeflerine, değerlerine ve kişisel çözümlerine giden yolda onlara rehberlik ederek; bütüne katkı sağlamak inancıyla yola çıktık. 2009 yılıyla birlikte çok daha fazla hızlanan ve her geçen gün artan kişisel gelişim farkındalığı ile hayatında yeni bir sayfa açmak, deneyimlerini danışmanlık ve koçluk üzerine yönlendirmek isteyen bireylerin rehberi olmak amacıyla çalışmalarımızı sürdürmekteyiz. Bilgi, birikim ve deneyim bilinciyle oluşan renkli kadromuz ile hem bireylere hem kurumlara pozitif değişim ile performans artırımı sağlayarak hedeflerine ulaşmalarında katma değer yaratıyoruz. PAMİRA Kişisel Gelişim ve Koçluk Merkezi farkı; daha mutlu, daha tutkulu yaşamın reçetesini sunma becerisindedir. Bilinç ve bilinçaltı seviyede eğitim tasarımları ile eğitimin sonunda davranış ve beceri boyutunda değişimi gerçekleştirmesi, koçluk programları ile bireylerin hayata bakış açısını değiştirebilme yetisindedir. Türkiye ve yurt dışından katılımcıları ile hedefimiz; bireylerin, kendi misyonunun farkına varmasını sağlayarak, yaşamlarında pozitif gelişime hizmet eden, gelişimlerini en iyi şekilde icra edecek profesyonelleri yetiştiren, kaliteli yaşamı ve toplumu hedef edinmiş, sektöründe lider, kişisel gelişim ve danışmalık firması olmaktır.

ODAĞINIZ NASIL DEĞİŞİR?

Odak değiştirme, bir konuyla ilgili canınız çok sıkkınken, daha iyi hissedeceğiniz bir konuya odaklanarak başınızın üzerindeki

kara bulutları dağıtmanız için kullanabileceğiniz harika bir araçtır. Aynı zamanda gün içinde de frekansınızı yükseltmek için uygulayabilirsiniz. NLP Teknikleri ile artık bu çok kolay. Kullandığımız sözcükler bizim inanç sistemimizi yansıtıyor. Olumlama cümleleri, inanç sistemimizin niyetimiz doğrultusunda değişmesi için bize destek oluyorlar.

DEĞİŞİM İÇİN ZAMAN YETERLİ

Bir istiridyenin içine bir kum tanesi girer. İstiridye kum tanesinden rahatsız olur ve onu sedefle kaplayarak başka bir şeye, değerli bir inciye dönüştürür. Hepimiz hayatımızdaki kum tanelerini inciye dönüştürme gücüne sahibiz. Diyorsanız ki; benimki kum tanesi değil koca bir kaya parçası! Onu da siz yarattınız ve belki de bu sayede dünyanın en büyük inci tanesine sahip olacaksınız. İnsanoğlu, sadece gündelik işlerini değil; yaşamayı, bir yetişkin olarak kendi kararlarını almayı, özgürlüğünü kullanmayı da erteler. IrvinYalom bir kitabında karar vermeden beklemenin karar verme acısını hafifletmeye çalışmak olduğunu anlatıyor. Harekete geçmeyip beklemek, karar vermekten kaçınmak sanki “yeteri kadar zaman geçerse kararlar kendiliğinden ortaya çıkacakmış” hissi nedeniyle ortaya çıkar diyor. Tüm yaptıklarınızın kahramanı sizsiniz.

BEDEN HİPNOTERAPİSİ

Belki çocukluğunuzdaki her şeyi hatırlamıyorsunuz. Annenizin sizi korumak için elinize vurduğu, babanızın işten eve sinirli geldiği, öğretmeninizin öğretmek adına sizi eleştirdiği gibi aslında tatlı anıların, bugün hangi kaygıların, korkuların, güvensizliklerin, öfkelerin anası olduğunu da bilmiyorsunuz. Bilinçaltınızdaki neredeyse her kayıt yaşamın ilk yıllarında oluşur. DNA yoluyla ve EPİGENETİK taşımayla aldıklarınız ise çocukluk anılarınız yanında Everest dağı gibidir. Siz kendinizi SİZ mi sanıyorsunuz? Değilsiniz! Araştırmalara göre, gün içindeki kararlarınızın % 95’ini bilinçaltı veriyor. Neden yapamıyorum, neden aşamıyorum, neden seçemiyorum, neden sevemiyorum, neden kabul edemiyorum? Bu sorulara bazen Lineer zihninizle cevap veremezsiniz. Özgür, güçlü, dengeli ve huzurlu olabilmenin şartı, KOŞULSUZ SİZ olabilmektedir. SİZ olduğunuzda geçmiş ya da gelecek yoktur, AN vardır. Geçmişin muhasebesi kapanmıştır, gelecek geldiğinde AN’daki özgürlüğünüzle onu SİZ yaşarsınız. Geçmişinizdeki tezahü-


BİLİNÇALTI ÇEKİRDEK İNANÇ ÇALIŞMASI

Bilinçaltı Programlama (Subliminal Programming) adı verilen bu teknik, yurtdışında uzun yıllardır kullanılmış ve halen kullanılmaya devam edilmektedir. Ülkemizde ise henüz çok yeni ve tam olarak keşfedilmemiştir. İnsanların istenmeyen alışkanlıklarından ve istenmeyen huylarından arındırılmasında veya insanlara yeni bir alışkanlık kazandırılması konularında bu telkinlerin çok olumlu ve yapıcı etkileri vardır. Subliminal telkinlerde mesajlar müziğin arkasına gizlenmiştir. İnsan kulağı belli bir desibel ses aralığına kadar duyar, subliminal telkinler böylece bilinçli zihninize takılmadan direk bilinçaltına gider, bu yüzden müziği dinlerken asla telkini duymazsınız. Böylece mantığınız da size verilmiş telkinleri sorgulayamaz. Yaşadığımız yüzyılda hayat kalitenizi arttırmanın en etkin yollarından birisidir ve

kesinlikle kullanılmalıdır. Subliminal Bilinçaltı Programlama ile istenmeyen yönlerinizi kolayca ve zahmetsizce değiştirmek mümkündür. Amacınıza uygun subliminal telkin cd.leri ile siz de hayat kalitenizi artırarak, hayatı mutlu ve doya doya yaşayabilirsiniz. Herhangi bir alışkanlığı değiştirmek için cd.yi en az 21 gün x 3 zaman aralığında dinlemelisiniz. Günde (özellikle gece uyurken) 5-6 saat dinlemeniz, ihtiyaç duyduğunuz konuyla ilgili gelişiminizi tamamlamanız için gereklidir. Negatif çekirdek inançların değişimi konusunda hazırlanan subliminal cd.leri ise en az üç ay günde 5-6 saat dinlemek gerekir. Gece uyurken dinlemek daha etkindir.

SUBLİMİNAL CD BAŞLIKLARINDAN BAZI ÖRNEKLER

Mutluluk, Bolluk Bilinci, İdeal Kiloya Ulaşmak, Olumlu Düşünceler, Özgüven, Sağlıklı Ego, Kendini Sevmek, Topluluk Önünde Konuşmak, Alkol Bağımlılığına Son, Sigara Bağımlılığına Son, Ruh Eşini Çekmek, Sosyal Fobiyi Yenmek, Kendine Güvenmek, Suçluluk Duygularından Kurtulmak, Sağlıklı Yaşam, Panik Atak, Depresyondan Kurtulmak, Atalardan Özgürleşmek, Şükran Duygularını Artırmak, Muhteşem İlişkiler, Affetmek, Yaratıcılık, Yeteneğini Geliştirmek, Kadınları Cezbetme, Erkekleri Cezbetme, Aşk Acısı, Evlilik Korkusu, Mutlu Evlilikler, Aldatılma Korkusu, Kaybetme Korkusu, Terk Edilme Korkusu, İşte Başarı, Eğitimde Başarı, Migren, Dikkat Eksikliği, Şimdide Yaşamak

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

rünüz değil. Sizi KOŞULSUZ SİZ yapabilmenin yöntemlerini öğrenmeye ve uygulamaya ne dersiniz?

83

SON BİR NOT

PAMİRA Kişisel Gelişim ve Koçluk Merkezi olarak; Yaşam Koçluğu Bireysel seanslar, Koçluk eğitimleri, NLP Quantum, Hipnoterapi, Bioenerji, Ayak detodoksları, EFT tekniği ve alanında tüm eğitim donanımları ile hizmet vermeye devam ediyoruz.


Biyografi

ZELİHA ŞENGÜL

EDEBİYATIN DEV ÇINARLARI

İ L HA N B E R K K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

CUMHURİYET’İN İLK GÜNLERİ GİBİYDİ YÜZÜN

B

84

ir kadına söylenebilecek en güzel dizelerden biri olan yukarıdaki mısra İlhan Berk’e ait. Şair ve şiir denince akla ilk gelen isimlerden biri olan usta kalem; taşların, otların ve kadınların şairi olarak da bilinir. Bir başka ünlü edebiyatçı Behçet Necatigil, İlhan Berk için “Şiirimizin uç beyi” benzetmesini yapmıştır. Ne yazsa şiir olacak, ne söylese mısralaşıverecekmiş hissi uyandıran şair; “Evde şiir yazılmaz, evde ancak ölünür” demiştir. Türk Edebiyatı’ndaki İkinci Yeni akımının öncüsü ve savunucusu olan ünlü şairin eserleri çok sayıda sanatçıya ilham

kaynağı olmuştur.

TÜRK ŞİİRİNE DA MGA VURAN USTA ŞAİRİ YAKINDAN TANIYALIM

Ziraat Bankası yayın bürosunda mütercimlik yapmış ve buradan emekli olmuştur. Emekliliğinin ardından sanat hayatına ağırlık veren İlhan Berk, 28 Ağustos 2008 tarihinde Bodrum’da hayatını kaybetti.

İlhan Berk, 1918 yılında Manisa’da dünyaya geldi. Lise öğrenimine kadar Manisa’da yaşayan şair; doğduğu ve çocukluğunu geçirdiği Manisa’yı yazın yaşamında “Ortaçağa” ve “Kapalı bir sandığa” benzetir. Lise eğitimini Balıkesir Necatibey İlköğretmen Okulu’nda tamamlar ve iki yıl süreyle ilkokul öğretmenliği yapar. Daha sonra, Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Fransızca Bölümünü bitirerek bir süre Samsun, Zonguldak ve Kırşehir’de öğretmenlik yapar. Usta şair, 1956 yılında Ankara’da KASIM-ARALIK 2017

YAZMAK MUTSUZLUKTUR

Sanat hayatı şiirle özdeşleşse de İlhan Berk, yaşamı boyunca farklı sanatsal uğraşların içinde oldu. Kendisini “Sapkın Nakkaş” olarak tanımlayan şair, “Yazmak mutsuzluktur. Mutlu insan yazmaz. Bu yeryüzünü cehennem eden yazmak eyleminden kurtulduğum, mutlu olduğum bir tek şey var; resim yapmak” demiş ve şiir yazmaktan kendini azat edip resimle anılmak istediğini de dile getirmiştir.

YAZIM HAYATI VE ŞİİR ÖZELLİKLERİ İlhan Berk, şiir yazmaya çok erken yaşlarda başladı. Henüz 19 yaşında şiirlerini “Güneşi Yakanların Selamı” adlı kitabında toplayarak edebiyat dünyasına hızlı bir giriş yaptı. Modern Türk Şiiri’nin en önemli isimlerinden olan İlhan Berk, şiirlerinde o yıllarda ulusal ölçü olan hece ölçüsünü


K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

kullandı. Şair lirik şiire olan ilgisini o yıllarda sembolizm ile birlikte kullanarak belli etti. İlhan Berk, zamanla edebiyat dünyasında kendisiyle özdeşleşen şiir anlayışına kavuştu. Genç yaşlarda kaleme aldığı konuları ve görüşleri zamanla değişti. Onun şiirlerinde aşk ve erotizm önemli bir yer tutar. Usta şair, bu durumu lirik şiirin bir göstergesi ve etkisi olarak nitelendirir. Aşk ve erotizmin yanı sıra onun şiirlerinde tarih ve mitoloji de ağırlık kazanan konulardandır. Berk, özellikle “Çivi Yazısı” ve “Otağ” adlı kitaplarında mitolojiye bol bol yer vermiştir. Diğer yandan tabiat ve coğrafya da şiirlerinde büyük önem taşır. Tüm yeryüzünü şiire konu eden Berk, şiiri bambaşka boyutlara ulaştırır. İkinci Yeni hareketinin en önemli isimlerinden olan Berk, lirik şiire bağlılığının yanı sıra toplumcu anlayışla da şiirler yazdı. Bazı şiirlerinde kırsal kesime, işçilere yönelen şair; bu noktada birçok duyguya yer verdi. Toplumcu şiirlerinde İlhan Berk; özgürlük ve eşitlik kavramlarına vurgu yaptı. Yaşamını şiire adayan İlhan Berk, 19 yaşında başladığı şiir hayatını büyük bir usta olarak tamamladı ve 90 yıllık yaşamında, şiire farklı bir boyut kazandırarak sayısız ödül aldı. ÖDÜLLERİ

85

Türk Dil Kurumu Ödülü (1979) Kül Behçet Necatigil Şiir Ödülü (1980) İstanbul Yedi Tepe Şiir Armağanı (1983) Deniz Eskisi Sedat Simavi Edebiyat Ödülü (1988) Güzel Irmak ŞİİRLERİ Güneşi Yakanların Selamı (1935) İstanbul (1947) Günaydın Yeryüzü (1952) Türkiye Şarkısı (1953) Köroğlu (1955) Galile Denizi (1958) Çivi Yazısı (1960) Otağ (1961) Mısırkalyoniğne (1962) Aşıkane (1968) Şenlikname (1972) Taş Baskısı (1975) Atlas (1975) Kül (1978) İstanbul Kitabı (1979) Kitaplar Kitabı (1981- Seçilmiş Şiirler) Deniz Eskisi (1982- Şiirin Gizli Tarihi’ni de içererek) Delta ve Çocuk (1984) Galata (1985) Güzel Irmak (1988- Şairin Kanı’nı da içererek) Pera (1990) Anlatı: Uzun Bir Adam (1982) E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7


K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

SOSYAL SORUMLULUK

86

VETERİNER

HEKİMİN GÜNLÜĞÜ HASAN KILINÇ / VETERİNER Daha 18 yaşında delikanlıydım. Veteriner hekimlik mesleğini canı gönülden istiyordum. Hatta gittiğim dershanede beni tanıyan ufaklıklar ‘baytar abi’ diye seslenirlerdi. Bu mesleği seçmemde ailemin çiftci kökenli olması da bir o kadar etkenlerden biriydi. Küçükken dedemin ineklerini sever, fakat taylarından korkardım. Onlar, oraya buraya koştururken ben de eve kaçardım. Nitekim bazı hayvanlardan korksamda onları ayırmaksızın canı gönülden severdim. Hiç unutmam. En çokta sabah köyde uyandığımda babamın kucağındaki ikiz kuzuları gördüğümde anladım, yüreğimdeki çırpınan meslek aşkını. Çalıştım çabaladım. Üniversiteye girmem ve hedeflerimi şekillendirmem için ailem elinden gelen bütün imkanları önüme koydu. Sınava gideceğimiz gün geldi. Babam

D

KASIM-ARALIK 2017

arabayı hemen evin önüne çekti. Annemin tesbihleri ve Yasin Suresi için kitabı hazırdı. Kahvaltı sonrası zemzem suyunu dua ederek içtim. Okunmuş şekerler

cebime sıkıştırıldı. Hep beraber arabaya bindik. Babam hemen Türkücü Bedia Akartürk’ün kasetini arabanın teyibine koydu. Zahidem türküsünü dinlemeye başladık. Şerife hanım türküsü ise tam bana ilham vericiydi. Sınava gireceğim okula geldik. Aileler, çocukları sınav için okula girerken sanki yolcu eder gibi sımsıkı sarılıp öpüyor ve helalleşiyorlardı. Çocuklarının arkasından dualar ediyorlardı. Nitekim sınavı kazasız belasız atlattık. Sonra puanlar açıklandı. Tercihlerimizi yaptık. Televizyondaki alt yazılarda ‘tercih sonuçları yarın açıklanacak’ diyordu. O dönemlerde düşüncem “Toprak ve hayvan olmazsa bir ülke kalkınamaz” diyerekten, hedefim, ya tarım ya da hayvancılık ile ilgili olsun. Gönlüm veterinerlikten yanaydı. Gece uyku tutmadı. Sabah annem ve ben bilgisayarın başında sınav sonuçlarının açıklanmasını bekliyorduk. Birara annem


Otobüse bindim. Kayıt günü tarihi yarın olarak görünüyordu. Denizli- Elazığ arasının 1150 km olacağını ve 18 saat yol yapacağımı tercih yaparken hiç düşünmemiştim. Ayaklarım davul, uykusuzluktan gözlerim kan çanağı gibiydi. Veteriner fakültesini kazanmanın hazzından dolayı beni ne uzun yol ne de uykusuzluk etkileyebilirdi. Çok şükür vardık. Elazığ insanları yani Gakkoşlar; mert insanlar ve yardım severler. Üniversteye fakülteye kadar bizi götürdüler. Kayıt sırasında yardımcı oldular. Üniversite eğitim ve öğretime açıldı. Yine 18 saatlik yol Hasan’ı ve nice Hasanlar’ı bekler. Otobüs terminali öğrenci ve aileler ile dolup taşmış. Anamın beni uğurlayacağından dolayı gözünde yaşlar. İlk defa ayrı kalıcaz. Dile kolay 18 yaşına kadar ananın babanın dizinin dibinde krallar gibi yaşa, sonra yaklaşık 5 yıllık eğitim hayatında birçok zorluklarla mücadele ver. İşte biz buna kendi ayaklarının üzerinde durma diyoruz. İlk yıllar üniversite hiç düşündüğüm gibi değildi.

Basketbol takımına seçmelere girdim. Antrenörümüz işte aradığımız adam dedi. Takıma Elazığ spora transfer oldum. İşte o günden itibaren hem Elazığı hemde üniversiteyi daha çok yaşamaya kabullenmeye başladım. Fakülte basketbol maçlarındaki yükselen maç grafiğimizle veteriner fakültesinde Rektalciler Taraftar Grubu’nu kurduk. Tüm farklı şehirden gelen veteriner hekim adayları fakültelerine öyle bir sahip çıkıyordu ki hocalarımızında desteğiyle birlik ve beraberliğin adı Veteriner Fakültesi olmuştu. Mühendislik fakültesine basketbol müsabakasında attığım 77 sayı sonrası kapının önüne toplanan arkadaşlarım ve hocalarımın alkışları “Büyük kaptan” diye slogan atmaları, hala unutamadığım ve hatırladıkça da duygulandığım bir anı olarak kaldı.

şekilde gerçekleştirmek. Bana ve eşim Veteriner Hekim Gülden Kılınç’a da nasip oldu. Ben Denizli Büyükşehir Belediyesi Sokak hayvanları kliniğinde Veteriner hekim, eşim ise Pethane 20/48 ‘in sahibi olarak bu mesleği tanıtmaya, anlatmaya, sahip çıkmaya, elimizdeki imkanlar dahilinde gerçekleştirmeye devam ediyoruz. Sizde sevdiğiniz meslek konusunda mücadele etmekten çekinmeyin. Sabır, özveri ve doğru zaman mücadele verdiğiniz şeyi kazanmanızı sağlayacaktır. Önce isteyin. Unutmayın her iş sevgiyle başlar. .

Elazığ ve veteriner fakültesi, hem eğitimöğretim hem de manevi olarak büyüdüğüm, gerektiğinde bir lokma ekmeği arkadaşlarımla bölüştüğüm, güzelliklerle dolu ve tecrübeler edindiğim bir şehirdir. Veteriner Fakültesini bitirmek zor ve sabır ister. Sadece okuyan için değil, aile içinde bir o kadar meşakatlidir. Çok şükür kazasız belasız bitimek ve bu mesleği başarılı bir KASIM-ARALIK 2017

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

mutfağa gitti. Bilgisayar ekranına baktığımda Fırat Üniversitesi Veteriner Fakültesi’ni kazandınız. Tercih sıranız 4 yazıyordu. Sevinç çığlıkları atıyordum. Annem koştura koştura geldi. Annem beni öyle kucakladı ki biranda annemin bu kadar kuvvetli olduğunu düşünememiştim. Mutluluktan annem, babam ve ben karşılıklı oynuyorduk. Hedeflediğim mesleği kazanmıştım. Fakat üniversitenin yeri olan Elazığ neresi. nasıl bir yer bilmiyordum.

87


88

orveçli ressam Edvard Munch’un insanın varoluşsal ızdıraplarını anlatan ‘Çığlık’ adlı tablosu, Leonardo Vinci’nin Mona Lisa’sından sonra sanat tarihinin ikinci en ünlü eseridir. Ressam, kendisinden daha ünlü olan eseri ile ilgili şöyle anlatır “İki arkadaşımla yolda yürüyordum: güneş battı, bir melankoli dalgasına kapıldım. Birden gökyüzü kıpkızıl bir renk aldı. Durup parmaklıklara yaslandım. Alev alev gökyüzü, mavi fiyordun ve şehrin üstünde kan ve kılıç gibi sarkıyordu. Arkadaşlarım yola devam etti; ben ise büyük bir endişeyle öylece duruyor ve doğada sonsuz bir çığlığı hissediyordum sanki. ”

N

Biz diş hekimleri bu tablodaki sahneyi, Norveç fiyortları kadar görkemli olmayan muayenehanelerimizde “hımm. . çürük çok ilerlemiş, kanal tedavisi yapmamız gerekiyor” dediğimizde hastamızın yüzünde görürüz sıklıkla. Hastalarımızda bir dehşet hali, bir renk değişimi, bir soğuk terleme, ünit koltuğunda fırlayıp kaçma isteği “tedaviye gerek yok çektireyim kurtulayım” telaşı başlar. Kanal tedavisinin tanımına bakınca kimseyi de suçlayacak, kınayacak bir şey yok aslında: Kanal Tedavisi, Çürük veya travma gibi nedenlerle dişin iç kısmında bulunan sinirinin (pulpa) iyileşemeyecek düzeyde zarar gördüğü ya da öldüğü durumlarda

E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7

uygulanan bir tedavi yöntemidir. Dişin içindeki sinirlerin alınması, diş köklerinin içindeki kanalların şekillendirilip mikroorganizmalardan arındırılması ve daha sonrasında genişletilmiş kanalların doldurulması işlemidir. Bu tanımın ötesinde nesilden nesile, komşudan komşuya aktarılmış pek fena kanal tedavisi anıları da beleklere en derin şekilde kazınmış haldedir. Oysa kullanılan aletlerin tüm sevimsizliğine rağmen kanal tedavisi dişiniz tamamen kaybetmeden ve daha pahalı, daha karmaşık ve uzun süreli tedavi seçenekleri öncesi son çaredir (Ülkemizde pek kıymeti bilinmez ama yurtdışında doğrudan dişi kurtarmak için özenle yapılan bir tedavi olduğu için kanal tedavisi çok kullanılan bir tedavidir). Pek çoğunuz için inanılmaz

DİŞ HEKİMİ

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

TEDAVİSİ


olsa da ağrısız ve vakaya göre oldukça kısa süren bir işlemdir. Günümüz teknolojisi ile birlikte kanal tedavisi için özel olarak üretilmiş döner aletler, özel alaşımlarla hazırlanan kanal eğeleri, tedaviyi kolaylaştıran kimyasallar, yeni dolgu malzemeleri ve görüntüleme sistemleri ile tedavi sonrası dişin sağ kalımı büyük oranda artmıştır. Basit de olsa son derece titiz dikkatle yapılması gereken bir tedavidir. Öyle ki kanal tedavisini tüm diş hekimleri rutin olarak uygulasa da aslında 5 yıllık diş hekimliği eğitimi sonrası ana işi kanal tedavisi olan “Endodonti Ana Bilim Dalı”nda 4 yıllık uzmanlık eğitimi de vardır. İşte bu eğitimi alan endodontistlerin kurduğu Türk Endodonti Derneği

kanal tedavisini ve süreçlerini akıl karıştırmadan net olarak anlatmış: • Dişin durumunun diş hekiminiz tarafından tespit edilip kanal tedavisinin önerilmesinin ardından tedaviye başlanır ve tedavi dişin durumuna göre bir ya da daha fazla seansta tedavi edilir. • İlk olarak tedavi yapılacak bölge uyuşturularak ağrı duymamanız sağlanır, ardından çürük var ise temizlenerek dişin sinirlerinin olduğu bölgeye ulaşmak için diş kuron kısmından açılır. • Radyografi (röntgen) çekilerek kanal uzunluğu tespit edilir. • Kök kanallarının içeriği (pulpa dokusunun) çıkarılarak temizlenir ve çeşitli el aletleri ve döner

gibi çürük ya da kırık oluşabilir ve diş eti açısından problemli olabilirler. Kanal tedavisi yapıldıktan sonra da ağız hijyenine dikkat edilmelidir. • Düzenli olarak dişlerinizi fırçalamanız, diş ipi kullanmanız ve doktorunuza kontrole gitmeniz gerekmektedir. Diş hekimliği artık hem bilgi hem de teknoloji ile dişinizi mümkün olan en uzun süre ağzınızda tutmaya çalışıyor. Ve bunu yaparken hastanın endişelerini de göz önünde bulundurup ona tedavi sırasında en yüksek konforu sağlamaya çalışıyor. Dişsizliğin çözümü olsa da dişinizden vazgeçmeyin, tedavisinden bakımından hiç taviz vermeyin. Sağlıcakla kalın.

KASIM-ARALIK 2017

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

aletler kullanarak kök kanalları şekillendirilir. • Kök kanallarının dezenfeksiyonu yani bakterilerden arındırılması sağlanır ve kanallar çevre dokular ile uyumlu bir malzeme ile doldurulur. • Tedavi, dişin durumuna göre 1–3 seans arasında sürebilir. • Özellikle dişin canlı olmadığı ve kök ucunda iltihabın bulunduğu durumlarda, kök kanallarına bakterileri yok etmek amacıyla ilaç konulabilir. Bu ilacın etki edebilmesi için kanalların içinde en az 5–7 gün kalması gereklidir. Bu süre zarfında diş, geçici bir dolgu maddesi ile kapatılır. • Ağır iltihap vakalarında, diş hekimi ağızdan da ilaç alınmasını önerebilir. • Tedavi sonrasında dişte hafif ağrı ve hassasiyet şikâyetleri görülebilir, ama bu durum geçicidir. Bu durumda en iyi çözüm o dişin bulunduğu tarafı birkaç günlük süre boyunca kullanmamaktır. Kısa bir zaman sonra hassasiyetin ortadan kalktığı görülecektir. • Kanal tedavili bir diş, hiç tedavi edilmemiş bir diş gibi yıllarca hizmet edebilir. Kök kanal tedavili dişlerde de, herhangi bir diş

89


Still Art DR. MİMAR HALİT COZA

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

HAYALİMDEKİ DENİZLİ

90

akın zamanda Denizli’de “Kentin Hayalleri” konulu bir etkinlik düzenlendi. Yekta Kopan’ın moderatörü olduğu programda, Şehir Bölge Plancısı Faruk Göksu, Mimar Nevzat Sayın ve Mimar İbrahim Şenel, Denizli kentiyle ilgili tespitlerinden, sorunlardan ve çözüm önerilerinden bahsettiler, az da olsa hayaller kurdular. Çok fazla sayıda katılımcı ile gerçekleşen etkinlik süresince konuşmacıları dinlerken kimi zaman kendi tespitlerimle ters düşen fikirlerle de karşılaştım, tamamen aynı fikirde olduklarım ve heyecanlandıklarımla da. Kentin sosyoekonomik, kültürel ve turizm yönünden daha güçlü ve başarılı olması adına en büyük güç ve iradenin yerel veya ulusal yönetimlerde olduğu konusunda hemfikirdi herkes. Fakat panele yerel yönetimden kimsenin katılmamış olması, her ne kadar davet edilip edilmediklerini bilmiyor olsam da, çok önemli bir hata veya eksiklikti. Hayallerin gerçeğe dönüşmesi adına asıl karar vericilerin olmaması, hayallerin hayal olmaktan öteye geçemeyeceği kaygısını fazlasıyla hissettirdi şahsıma. Şehirle ilgili çok uzun yıllardır hayal ettiğim, son dönemlerde de konuyla ilgili bazı haberler gündeme geldiği için de fazlasıyla üzerinde düşünüp taşındığım bir hayalimin gerçeğe dönüşmesi düşüncesi daha da etkin olmaya başladı zihnimde. Kentin tam ortasındaki askeri bölgenin şehir dışına çıkarılması ve bu büyük alanın tamamen kamusal ve yarı kamusal alanlara çevrilmesi hayaliydi bu. Askeri alanın şehir dışına taşınacağı haberleri gündeme gelmişti birkaç kez. Hatta bu büyük alanın ülkenin bilinen inşaat firmalarından birine tahsis edildiği dedikoduları da sık dile getiriliyordu çevremizde. Buna inanmak istemediğimi belirtip, hayalimi biraz daha detaylı anlatmam gerekirse; şehrin bu kadar

Y

içinde ve hatta yeni yerleşim bölgelerinin gelişmesiyle tam da ortasında bulunan bu büyük alanın kamusal alana çevrilmesi fikri ve hayali çok heyecan verici bir durum. Avrupa ve Amerika’daki şehirlerde kentin tam ortasında bulunan devasa park ve bahçelerin şehrin yaşam kalitesini artırdığını, sosyal hayatın canlanması ve şehir psikolojisine olumlu etkisi açısından büyük katkı sağladığını net bir şekilde söyleyebilirim. New York’taki Central Park bunun en güzel örneklerinden… Bir ucundan diğer ucu görünmeyen, kentin ciğeri, koskoca gökdelenlerin arasında yemyeşil, bambaşka bir dünya. Şehrin göbeğinde 3700 dönüm arazi üzerine konumlanmış, yaklaşık 500 futbol sahasından da büyük, en geniş yapay park. Belki de metrekare olarak dünyanın en değerli arazisinde böylesine devasa bir parkın var olması New York’un rüyaları süsleyen bir şehir olmasının önemli etkenlerinden. İnsan eliyle yapılmış olması da enteresan. Kapladığı alanı daha net anlayabilmemiz adına aşağıdaki görsellere bakabilecek olursak İstanbul’un tarihi yarımadasının büyük bir bölümünü kapsıyor Central Park. Kırmızı içine alınmış görsellerdeki iki alan da 3500 dönüm civarı. New York’a kattığı değeri de görsellerden çok daha iyi anlayabiliyoruz.


Bir diğer örnek de Amsterdam’daki Vondel Park. Şehrin ortasında bulunan, içinden geçilerek ünlü Leidseplein meydanına ulaşılan Amsterdam’ın en huzur veren yerlerinden. Sabah akşam işlerine ve evlerine gitmek üzere birçok insanın bisikletleriyle içinden geçtiği, göllerin çevresinde insanların piknik yaptığı, harika bir park için büyük bir alana sahip olmaya gerek olmadığının en güzel kanıtı. Aynı zamanda Leidseplein Meydanı’nı Amsterdam’ın en prestijli yerlerinden biri haline getiren park da diyebiliriz. Bu iki park sayesinde eminim ki insanlar daha mutlu, daha keyifli yaşadıkları şehirlerde. Belki de birçok turistin bu şehirleri ziyaret ve beğenme sebeplerinden biri de bu parklar. Kentleşmenin son derece çarpık

olduğu, şehirleşme adına kendimi çok mutsuz hissettiğim Denizli’nin gerçekten çok ihtiyacı var bu radikal karar ve değişime. Askeri bölge olmasından ötürü yeşil kalabilmeyi başarabilmiş, konumu nedeniyle şehrin her noktasına faydası dokunacak bu hayalimin gerçek olmasını çok istiyorum. Kapladığı alan itibariyle Yenişehir, Servergazi, Mehmetçik, Kuşpınar gibi bir çok bölgeden giriş ve çıkışları olabilecek, belki bu sayede evimden işime bisikletle ve hatta yürüyerek keyifle gidebileceğim, içerisinde göletler bulunduran ve hatta bu göletlerde su sporlarının yapıldığı, açık hava konserlerine, belki de ülkenin önemli müzik festivallerine ev sahipliği yapacak açık alanları olan çok keyifli bir hayal. Şehrin önemli eksiği kent müzesini de içinde barındırabilecek, büyük şehir kütüphanesiyle öğrencilerden geçilmeyen, geçiş mekanı değil sosyalleşme mekanı olan bir çok meydandan oluşan, açık ve kapalı çocuk parkları bulunan, spor alanlarıyla dolu, sabah akşam piknik yapılabilecek, akşam evime dönerken barlar sokağından geçerken yorgunluk birası mı içsem, yoksa arkadaşları çağırıp iki kadeh bir şeyler mi içsek diye düşündürten barlar sokağı, meyhaneler sokağı olan mest edici bir hayal bu. Ressamlar, sanatçılar sokağı olan, sokak müzisyenleri ile dolu, yeşili ve huzuru bol, araç gürültüsü az, insan cıvıltısı kıvamında, bisiklet zili sesi bol, çocuk sesi çok, harika bir hayal bu gerçekten. Üstelik tek bir ağaca dokunmadan…

KASIM-ARALIK 2017

91


K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

92

D E N İ Z L İ H A F TA S O N U N D A

D

MODAYA DOYDU

enizli’nin en çok ilgi gören alışveriş merkezi Forum Çamlık, Türkiye çapında tüm Forum AVM’lerde eş zamanlı düzenlenen Forum Fashion Week kapsamında Özge Ulusoy ve Kemal Doğulu’nun da katıldığı bir dizi etkinlik düzenledi. Sahnede Kemal Doğulu için bir sürpriz doğum günü kutlaması da yapıldı. Forum Çamlık’ın Forum Fashion Week kapsamındaki etkinlikleri, 14 Ekim 2017 Cumartesi günü saat 15. 00’te düzenlenen “Moda Sohbetleri” ile başladı. Tasarımcı ve Anjea Design Store’un Kurucusu Vildan Sivri Çaputçu, Shikka Marka Direktörü ve Gardenya Tekstil Kurucusu Mukkaddes Başkaya, Denizli’de moda, marka ve trendler hakkında konuştu. Büyük ilgi gören söyleşinin moderatörlüğünü Moda Yazarı ve Kreatif Direktör Ümit Temurçin üstlendi.

KASIM-ARALIK 2017


K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

93

Moda Sohbetleri’nin ardından Özge Ulusoy ve Kemal Doğulu’nun katılımıyla gerçekleştirilen ikinci söyleşiyi, Forum Çamlık’ın sosyal medya üzerinden başlattığı “En Stil Kim?” yarışmasının sonuçları takip etti. Finale kalan yarışmacıların kendi kombinleriyle sahneye çıkmasının ardından kazananlar açıklandı. Jüri üyeleri arasında Özge Ulusoy, Kemal Doğulu, Vildan Sivri Çaputçu ve Mukaddes Başkaya’nın da bulunduğu yarışmayı kazanan Şahika Mirzamlı, Gökselin Peker ve Ali Çalışkan, 1. 000 TL’lik hediye çekine sahip oldu. Jürilerden Kemal Doğulu için düzenlenen sürpriz doğum günü kutlaması ise renkli anlara sahne oldu. Saat 18. 00 itibariyle DJ ve ritim grubu eşliğinde başlayan alışveriş akşamı, ziyaretçilere kampanya fırsatları, hediye çekleri ve sürprizlerle dolu bir alışveriş gecesi yaşattı. Forum Çamlık’ın Forum Fashion Week 2017 etkinlikleri, 15 Ekim 2017 Pazar günü saat 15:00’ te gerçekleştirilen bir defileyle final yaptı. Markaların yeni sezon koleksiyonlarını sevilen mankenler Simge Tertemiz ve Elif Ece Uzun’un sergilediği bu özel defilede, tüm ziyaretçiler sezonun en favori parçalarından oluşan şık kombinleri görme fırsatı yakaladı. KASIM-ARALIK 2017


KÜLTÜR - SANAT

Denizli, geçtiğimiz Ekim ayında, kültürsanat etkinlikleri çerçevesinde yine başarılı organizasyonlara ev sahipliği yaptı. Bu organizasyonlar kapsamında pek çok ünlü sanatçı sevenleriyle buluştu. Ekim ayında şehrimizde gerçekleşen sanat etkinliklerinden bazıları şöyle:

ANNE BEN ARTİST OLDUM K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

İrfan Değirmenci’nin iki perdelik, tek kişilik gösterisi 20 Ekim tarihinde EGS Kongre ve Kültür Merkezi’nde seyirciyle buluştu. Ünlü haberci gösterisinde; ünlü olma, şöhretle başa çıkma, şöhreti toplumun faydasına kullanma gibi konuları mizahi bir dille sahneye aktarıyor. 20 yıl televizyon haberciliği yapan İrfan Değirmenci, geçtiğimiz dönemde çalıştığı kurumdan ayrılmak zorunda kalmıştı. İnsan öykülerini ve insanlık hallerini kendine özgü üslubuyla anlatmaya devam eden Değirmenci, bu defa televizyon ekranlarını değil, sahneleri kullanıyor.

94

MANGA DENİZLİ’DEYDİ Türk Pop Müziği’nin sevilen gruplarından MANGA, 28 Ekim Cumartesi akşamı Denizlili hayranlarıyla buluştu. Müzik dünyasına girdikleri 2004 yılından bu yana yaptıkları albümlerle hayran kitlesini sürekli artıran grup; “bir kadın çizeceksin, cevapsız sorular, dünyanın sonuna doğmuşum, beni benimle bırak, bitti rüya, dursun zaman, hint kumaşı, hayat bu işte” gibi sevilen şarkılarıyla Denizlili hayranlarına unutulmaz bir akşam yaşattı.

KANLI NİGAR EGS SAHNESİ’NDE Başkent Kültür Sanat Tiyatrosu tarafından 4 yıldır Ankara’da kapalı gişe sahnelenen ve bu sene ilk kez turneye çıkan Kanlı Nigar Müzikali, Denizlili sanatseverlerle buluştu. 14 Ekim tarihinde EGS Kongre ve Kültür Merkezi’nde sahnelenen müzikal; geleneksel Türk tiyatromuzun en önemli karakterlerinden biri olan Kanlı Nigar’ın acıklı, komik, müzikli, danslı serüveni anlatır. Oyunda fakir bir ailenin kızı olan Nigar, zengin ve şımarık bir ailenin yanına hizmetçi olarak verilir. Evin beyinden kedisine kadar herkesle birçok sorun yaşayan Nigar, neden Kanlı Nigar olmuştur? Sadık Şendil’in yazdığı 2 perdelik oyunun yönetmenliğini Abdullah Yüksekcan üstleniyor.

“AFİLLİ YALNIZLIK” EMRE AYDIN TEKRAR DENİZLİ’DE 2006 yılında çıkardığı “Afilli

Yalnızlık” albümü ile büyük ses getiren Emre Aydın, kısa bir sürenin ardından tekrar Denizlili hayranları için şarkılarını seslendirdi. Başarılı sanatçı 21 Ekim akşamı sevenlerinin de şarkılarına eşlik etmesiyle; başarılı bir sahne performansına imza attı. KASIM-ARALIK 2017

DENİZLİ “MİNİFEST”

Denizli geçtiğimiz Ekim ayı içerisinde tek günlük organizasyon olan “Minifest” kapsamında birbirinden başarılı sanatçı ve grupları ağırladı. 14 Ekim tarihinde; Necati ve Saykolar, Can Gox, Yüksek Sadakat, Adamlar ve Redd Açık Hava Tiyatrosu’nda sevilen şarkılarını hayranları için seslendirdi.


KASIM-ARALIK PROGRAMI 2017 yılının sonuna yaklaşırken, Denizli yine kültür-sanat etkinlikleri kapsamında yoğun bir dönem yaşayacak. Şehrimize ünlü sanatçılar ve başarılı tiyatro oyunları gelmeye devam ediyor. Denizlili sanatseverlerin Kasım-Aralık ayları içerisinde takip edebilecekleri etkinliklerden bazıları ise şöyle:

FARELER VE İNSANLAR TİYATRO OYUNU Onur Atacan’ın yönettiği “Fareler ve İnsanlar” tiyatro oyunu, 15 Kasım’da Denizli EGS Kongre ve Kültür Merkezi Sahnesi’nde. . . Issız bir kasaba… Umudunu yitirmiş insanlar… Yarını olmayan mevsimlik işçiler… Yalnızlıklarında kaybolmuş bu insanların arasında var olmaya çalışan iki dost: George ve Lennie…George sert, sabırlı ve zeki bir adamdır; Lennie ise zihinsel engellidir, son derece kuvvetli olmasına rağmen çocuksu bir karaktere sahiptir ve fare saplantısı vardır. Uzun zamandır beraber olan bu ikilinin, tüm

umutlarını yitirmiş insanların arasında en büyük şansları dostlukları ve hayalleridir. Bu hayaller, çiftlikteki diğer insanları da bir girdap gibi yavaş yavaş içine çeker; kasabadan kurtulmak için hayaller kurulur, planlar yapılır ve sonunda gitme zamanı gelir. Ne var ki, fareler ve insanların en iyi düşünülmüş planları genellikle boşa çıkar. John Steinbeck’in ünlü romanı Fareler ve İnsanlar’dan uyarlanan oyunun oyuncu kadrosu ise şöyle: Merve Sevi, Murat Makar, Murat Ilgar, Cüneyt Vural, Soner Enmutlu, Ubeyd Ünal Cengiz, Gül Umut ve Yaşar Poyraz.

MABEL MATİZ KONSERİ

NECDET KAYA KONSERİ Necdet Kaya, en sevilen türküler ve şarkılardan oluşan özel repertuvarı ile “Akustik Konserler” konseptinde müzik severlerle buluşmaya devam ediyor. 17 Kasım tarihinde EGS Kongre ve Kültür Merkezi’nde Denizlili müzikseverlerle buluşacak olan başarılı sanatçı, birbirinden güzel türkülerini seslendirecek. Etkileyici sesi ve yorumu ile son yıllarda en çok ilgi gören sanatçılar arasında yer alan Necdet Kaya, 2004 yılında TRT’nin yaptığı Türk Halk Müziği ses yarışmasında birinci olmuştu. 2016 yılında sözleri Sabahattin Ali’ye ait olan “Yetmez Mi Gönül” adlı single çalışmasını yayımlayan sanatçı, Türk Halk Müziği, Türk Pop Müziği ve Türk Sanat Müziği’ni kendine has tarzıyla yorumlayarak geniş kitlelere ulaşmayı başarıyor.

2011 yılında kendi adını taşıyan ilk albümüyle müzik dünyasına başarılı bir giriş yapan Mabel Matiz, yaptığı albümlerle başarı kariyerinde sağlam adımlarla ilerliyor. Matiz, aynı yıl GQ dergisi tarafından “Yılın Müzik Adamı” seçildi. 2014 yılında ise; “En İyi Çıkış Yapan Sanatçı” kategorisinde Altın Kelebek ile ödüllendirildi. Son dönemlerin en iyi seslerinden biri olan Mabel Matiz, birbirinden güzel şarkıları ve başarılı sahne performansıyla 22 Aralık’ta Denizlili sevenlerine unutulmaz bir gece yaşatacak.

HAYKO CEPKİN KONSERİ

Hayko Cepkin, 9 Aralık’ta Denizli’de sevenleriyle buluşacak. Alternatif müziğin güçlü sesi Hayko Cepkin, hayranları için sevilen şarkılarını seslendirecek.

YENİ TÜRKÜ KONSERİ Yeni Türkü, sevilen şarkılarını 2 Aralık’ta Denizlili hayranları için seslendirecek. Yeni Türkü’nün 2012’de çıkardığı son albümü “Şimdi ve Sonra”, çoğunluğu Derya Köroğlu bestesi olan 10 yeni şarkıdan oluşuyor. Adını Yılmaz Erdoğan’ın “Ankara” şiirinin dizelerinden alan “Şimdi ve Sonra”nın çıkış parçası “Böyle Gitmez”, Cengiz Onural ve Derya Köroğlu imzasını taşıyor. Derya Köroğlu, Erkin Hadimoğlu, Serdar Barçın ve Furkan Bilgi’den oluşan grup; hem yeni şarkılarıyla hem de klasik Yeni Türkü repertuarıyla sahnede olacak. KASIM-ARALIK 2017

95


/ F O T O Ğ R A F S A N AT Ç I S I

C E N K Ç ATA L O K K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

96

ekerpare’den kısaca bahsedecek olursam; Eski İstanbul'un Galata esnafını haraca bağlayan ve çevresinde pek de sevilmeyen bir karakter olan Ziver, evlatlığını evlendirmeye karar verir ve bunun için de karakola bekçi olarak atanan Cumali'yi uygun görür. Fakat

Ş

E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7

ŞEKERPARE

Cumali hiç hesapta yokken gönlünü Şekerpare'ye kaptırır ve olaylar bu yönde akar. Oyun, çağının ruhuna uygun rahatsızlıklarını, geçmişin bir zaman diliminin, çağından, günümüze yansıtmış. Karakterlerin canlandırılmasıyla ilgili çok hoş fikirler üretilmiş, her birinin ayrı bir kimliği var ve ekstra kişisel özellikleri oyuna ekstra soluk katmış. Ziver, Handune, Hurşit, Safinaz, Peyker bir hayli eğlendiren, ustalıkla yazılmış ve büyük emekle sahnelenen karakterlerdi. Oysaki bir filmin sahneye aktarılması ve sahnede seyirciye ulaşması büyük bir riskti, çünkü her oyuncu, her rol, her konuşulan dil, jest, mimik film ile karşılaştırılacaktı.


beklentiyle bakacak olan ve bu oyuna gidememiş sanatsever dostlar da hayal kırıklığına uğrayacaktır. Doğrusunu söylemek gerekirse “Şekerpare” ve “Hayal Perdesi” benden yana duyguları kadrajıma geçirme konusunda sınıfı geçmeyi hak etti. Böylelikle beni ve fotoğraflarımı takip edenleri hayal kırıklığına uğratmamış oldu. Alkışlar Şekerpare’yi bize tiyatro oyunu olarak armağan eden Engin Alkan’a… Alkışlar Engin Alkan’dan devraldığı bu bayrağı başarılı şekilde dalgalandırmaya devam eden Hayal Perdesi oyuncularına… Alkışlar, Denizli’de sahnelenmiş birçok oyunu fotoğraflamamda bana ilham kaynağı olan ailem FotografaneMutfak’a gelsin.

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

Şekerpare, gerek müzikal gerekse bir Yeşilçam esintisi sunduğundan oldukça keyifliydi. Oyun sırasında birçok kez filmden hafızalarımıza kazınan sahneleri anımsayıp o günlere gittik doğrusu. Dört yıl boyunca ilk kez oyunlarını fotoğrafladığım Hayal Perdesi oyuncularının da Engin Alkan’dan almış oldukları bu bayrağı başarılı bir şekilde taşıdığını samimiyetle söyleyebilirim. Ben bir oyunu izlemek istediğimde veya bir oyunun fotoğraflarını çekmeye gittiğimde beklentim şudur: hangi konu işlenirse işlensin oyuncuların içinde bulundukları duyguları kadrajıma ve bana aktarabilmesi. Zira o duygu kadrajıma geçmemişse, fotoğraflarıma büyük bir

97

‘’ Denizli’de ilk kez aralamış olduğum bu kapıyı tamamen açmama vesile olacak, tiyatro fotoğraflarımın yer aldığı, Batı Edebiyatı Sanat Topluluğu ve Fotografane Mutfak birlikteliğinde 24 Mart 2018 tarihli Bir Cenk Çatalok Sergisi’ne herkesi bekliyorum’’

(Forum Çamlık) İnstagram/fotografanemutfak instagram/cenkcatalok

E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 7


K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

SİNEMA

98

YOL AYRIMI 10 Kasım 2017 Tür: Dram Yönetmen: Yavuz Turgul Oyuncular: Şener Şen, Rutkay Aziz, Nihal Yalçın Yavuz Turgul’un yönettiği, başrolünde Şener Şen’in yer aldığı Yol Ayrımı, tüm hayatını babasından kendisine kalan tekstil imparatorluğunu daha da büyütmeye adayan; fakat geçirdiği bir kaza sonucu yaşama karşı bakış açısını değiştiren Mazhar Kozanlı’nın hikâyesini anlatıyor.

SEN KİMİNLE DANS EDİYORSUN 17 Kasım 2017 Tür: Komedi Yönetmen: Burak Aksak Oyuncular: Binnur Kaya, Demet Özdemir, Uraz Kaygılaroğlu

KASIM-ARALIK 2017

Annesiyle babasının vefatından sonra bir türlü toparlanamayan, hayata dair sorunları olan Aysel, yaşadığı bunalımlı günlerinden kurtulmak için kendini dansa verir. Dans ile hayata tutunan Aysel, “Şengül Dans Okulu”na dahil olarak yeni bir hayata merhaba der.


İÇİMDEKİ GÜNEŞ

STAR WARS: SON JEDİ

2017 Cannes Film Festivali’nin Director’s Fortnight bölümünün açılış filmi olan, Claire Denis’in yeni filmi İçimdeki Güneş, gönül işlerinde şansı pek yaver gitmese de aşkı aramaya devam eden, ressam Isabelle’in hikayesini anlatıyor. Dünyanın en

15 Aralık 2017 Tür: Macera, Bilim Kurgu Yönetmen: Rian Johnson Oyuncular: Daisy Ridley, Mark, Hamill, Johh Boyega, Adam Driver, Oscar İsaac Rian Johnson’ın yazıp yönettiği, Star Wars serisinin sekizinci bölümü olan The Last Jedi, The Force Awakens ile tanıştığımız Rey’in Luke Skywalker ile buluşmasının ertesinde olacakları konu ediniyor.

HUNTER KILLER 23 Kasım 2017 Tür: Gerilim Yönetmen: Donovan Marsh Oyuncular: Gerard Butler, Billy Bob Thornton Amerikan Donanma komandoları, henüz testleri tamamlanmamış bir denizaltı ve onun kaptanı ile işbirliği yaparak kaçırılan Rusya başkanını kurtarmak için yola koyulur. Yönetmenliğini Donovan Marsh ve Karina Kostadinova ikilisinin üstlendiği film, Don Keith’in romanından Peter Craig tarafından uyarlandı. Filmin oyuncu kadrosunda Billy Bob Thornton, Gerard Butler, Gary Oldman, Michael Trucco ve Michael Nyqvist gibi önemli isimler yer alıyor.

romantik şehrinde bile aşkı bulmak kolay olmayabilir… Paris’te yaşayan, boşanmış bir ressam. Hayata sımsıkı tutunan, her anı dolu dolu yaşayan bu kadının adı, Isabelle. Hayatını kendi kurallarına göre yaşayan, kendini korumak için sınırları olan ama yaşadığı onca şeye rağmen umudunu yitirmeyen bir kadındır Isabelle. Aşk hikâyesinde aktörler değişse de sonuçlar Isabelle için hep aynıdır: hayal kırıklığı ve yalnızlık… Isabelle’in aradığı mutluluğu bulabilmesi için önce yanlış yerlere baktığını fark etmesi gerekecektir.

JÜPİTER’İN UYDUSU 1 Aralık 2017 Tür: Bilim-Kurgu, Dram Yönetmen: Kornel Mundruczo Oyuncular: Zsomber Jeger, Gyorgy Cserhalmi, Merab Ninidze, Monika Balsai Kornél Mundruczó’nun prömiyerini Cannes Film Festivali’nde gerçekleştiren filmi Jupiter’in Uydusu, zorluklarla Suriye’den Macaristan’a gelen mülteci Aryan’ın sıra dışı hikâyesini konu ediniyor. Aryan ve babası, Suriye’den botla Macaristan’a kaçmıştır. Sınıra vardıkları sırada çıkan kargaşada ırkçı bir polis memuru tarafından vurulan 19 yaşındaki Aryan, korku ve dehşet içinde son nefesini vermeye hazırlanırken, götürüldüğü mülteci kampında mucizevi bir şekilde hayatta kalır. Olağanüstü bir şekilde göğe yükselen Aryan’ın mucizelere olan inancı artsa da içine düştüğü olaylarda bu yeteneği bile yeterli olmayacaktır. Aryan, sınırda kaybettiği babasını ararken aynı zamanda içine girmiş olduğu yeni dünyanın zorluklarıyla ve bir yandan da geçmişiyle yüzleşmek zorunda kalacaktır.

KARDEŞİM BENİM 2 24 Kasım 2017 Tür: Komedi, Dram Yönetmen: Mert Baykal Oyuncular: Burak Özçivit, Murat Boz, Ferdi Sancar, Leyla Feray, Pınar Deniz 15 Ocak 2016 tarihinde gösterime giren ve 27 hafta gösterimde kalıp 2 milyonu aşkın seyirciye ulaşan Kardeşim Benim filminin devam halkası. KASIM-ARALIK 2017

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

17 Kasım 2017 Tür: Komedi, Aşk, Dram Yönetmen: Claire Denis Oyuncular: Juliette Binoche, Xavier Beauvois, Josiane Dumas, Philippe Katerine, Alex Descas

99


ZELİHA ŞENGÜL K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

100

Ki tap lık

Çevrimdışı Aşk Şebnem BURCUOĞLU Dexplus Yayınları Kocan Kadar Konuş serininin yazarı Şebnem Burcuoğlu’ndan % 100 organik bir aşk masalı. Merhaba sevgili okur, Ben Kumru, baharı bekleyen Kumru. Gerçi ben baharı değil, sonuna kadar hak ettiğim o terfiyi bekliyorum ama merak etmeyin, kendisi kapıda. Size zirveye çok yakın bir yerden sesleniyorum. Önümde duran Beyaz Yakalılar Diyarı haritasını net bir şekilde okuyabiliyorum. Bir tarafında CEO ve CFO sıradağları görünüyor ki; kendileri çok yüksek ve diktir, doğru ekipmana ve gerektiğinde fazla ağırlık olarak aşağı atabileceğiniz birkaç elemana ihtiyacınız vardı. Diğer tarafta on beş yıldır terfi edemeyip demirbaşa dönüşenler düzlüğü bulunuyor. Şu tam ortadaki karaltı masum stajyerlerin çırpındığı fotokopi bataklığı. En uçta ise her şeyi bırakıp bir sahil kasabasına yerleşerek salatalık, domates yetiştirenler yarımadası mevcut. “Organik de organik” diye delirenlerin sürgüne gönderildiği yer burası. Canlarım ya, asıl bunlar baharı bekliyor. Ben tabii ki buraya ayak basmayacağım. Son derece kurumsalım. Bekle beni zirve,

bayrağımı dikeceğimi en tepeye! “… Organik yaşamdan söz edip de Ege’de küçük bir sahil kasabasına yerleşme olayına değinmezsem olmaz. Tamam çok şahane, geride kalanlara “Allah kurtarsın gençler” deyip her şeyden kaçmak istiyorsun da sen kurumsal olarak formatlanmışsın bir kere. O konuda ne yapacaksın? Elektrik kesilecek, cep telefonun çekmeyecek, oralarda kışın in cin top oynayacak, börtü böcek, solucan, örümcek… hiç düşündün mü işin bu tarafını? Sen Ege’yi istiyorsun da Ege de seni istiyor mu bakalım?. . . ”

Güzel Kaybettik Caner YAMAN Hayykitap Bize düşen, düştüğümüz yerde beklemek oldu hep. Bekleyecektik ve beklenenler asla gelmeyecekti. Gelecek dedikleri şey, olmayanlar, gelmeyenler ve kaybedilenler üzerine inşa edilecekti. Soğuk, karanlık, yalnız ve tedirgin koridorların çatlak duvarlarına asılmış birer gölgeydik bu hayatta. Bir fotoğraf kadrajının dışında bırakılmış sevimsiz bir detay, devam zorunluluğu olmayan sıkıcı bir derstik. Öğrenemediler. Onlar bizden vazgeçtiler. Vazgeçtiler ve kazandılar. Biz kaybettik. Yine de vazgeçmedik. Her seferinde daha güzel kaybettik. En güzel biz kaybettik. . . KASIM-ARALIK 2017


Gerçek Probiyotik Beslenme

İpek KUŞÇU Doğan Kitap

Gıdanın şifalı dönüşümü,

Sindirim sistemimiz ne kadar iyi çalışıyorsa o kadar sağlıklı, hatta o kadar mutluyuz aslında. Sağlıksız gıdalar, beslenme hataları, stres ve çevresel faktörler gibi pek çok etken sindirim sistemimizi zayıf düşürüp hastalıklara davetiye çıkarıyor. Peki ne yapmalıyız? Sindirimi iyileştirmenin ve bağışıklığı güçlendirmenin yolu probiyotik gıdalardan geçiyor. Ama probiyotik gıdalar için market raflarına koşmanıza gerek yok. En kolay ve en sağlıklı yöntem yediklerinizi mayalandırarak gerçek probiyotik gıdalara dönüştürmek! Hem de kendi mutfağınızda. Sebzelerden meyvelere, bakliyattan kuruyemişlere fermente süper gıdalar. Mevsimine göre hem sağlıklı hem lezzetli sindirim dostu turşular. İpek

Öteki Einstein Marie BENEDİCT Kanes Yayınları 20. yüzyıl dahisi Einstein’in karısı olmak bir lütuf mu yoksa bir lanet mi? Dünya tarihinin en ünlü bilim insanlarından biriyle evlenmiş ve birlikte çalışmış sıra dışı bir kadının hayat hikayesi… Mileva Mitza Maric, üç çocuk sahibi fedakar bir anneden çok daha fazlasıydı. O aynı zamanda çevresindekileri zekasına hayran bıraktıran bir fizikçiydi. Zürih’in en seçkin okuluna girmeye hak kazanmış sayılı kadınlardandı ve sınıf arkadaşı Albert Einstein’la orada tanışmıştı. Ona sonsuz bir aşkla bağlı olmasına rağmen Albert’in gittikçe artan ünü Mileva’yı gölgede bırakabilirdi. Geçtiğimiz yüzyılı derinden sarsan Genel Görelilik Kuramı Einstein dehasının bir ürünü müydü yoksa yalnızca ona mı mal edilmişti? Einstein’a ilham veren ve onun çalışmalarını üstün matematik yeteneğiyle destekleyen kişinin Mileva olduğu, ancak Albert tarafından gölgede bırakıldığı hala bir merak ve araştırma konusu. Öteki Einstein, sürükleyici anlatımıyla çeşitli ihtimallere yer veriyor ve tarihin tozlu raflarında unutulmuş bu dehanın hayatına ışık tutuyor.

Kuşçu Gerçek Probiyotik Beslenme’de, Anadolu’da binlerce yıldır uygulanan geleneksel yöntemi yeniden canlandırıyor ve kahvaltıdan atıştırmalıklara kadar pek çok tarifle sofralarınızı şifalandırıyor.

Hesaplaşma

101

Atakan BÜYÜKDAĞ Destek Yayınları “Evet değerli dinleyiciler. Bugün tarihin belki de en karanlık günü. Almanya sabah saatlerinde Londra’ya ve Moskova’ya eşzamanlı olarak attığı atom bombalarıyla dünya tarihinin en acımasız katliamını gerçekleştirdi. Hem Londra hem de Moskova sokakları can pazarına dönmüş durumda, ölü sayısı milyonları aştı. Yerde yatan insanların yüzleri seçilmiyor, patlamaya yakın olanların ise bedenlerinden eser yok. ” Eğer bu kitapta anlatılan gizli tarih yaşanmasaydı 1940’ların ortalarında herkes yeni güne böyle bir radyo yayını ile uyanabilirdi. Amerika ve İngiltere savaş sırasında bu korkuyla nasıl yaşayabildiler? Almanlar nükleer silah programı başlatırken onlar ne yapıyorlardı? Almanya atom bombasını neden icat edemedi? Bir sabotaj mı gerçekleşti? Peki nasıl? Amerika, Almanya’nın teslim olmasına rağmen neden atom bombası projesini devam ettirdi? Başka amaçları mı vardı?

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

Bağırsak ikinci beynimiz!

Savaş sonrası tüm o Alman teknolojisine ne oldu? Sivillerin günahı neydi? Hesaplaşma ile ilk defa Türkçe literatüre girmekte olan arşiv bilgileriyle, ülkemizde daha önce çoğu cevaplanmamış tüm bu sorulara cevap bulacak ve bu benzersiz bilgi keşfini Hitler’in, Churchill’in, Stalin’in ve Roosevelt’in hatta bazen Truman’ın botlarıyla, II. Dünya Savaşı’nın yaşandığı topraklarda seyahate çıkarak, o anları yaşayarak gerçekleştireceksiniz.

KASIM-ARALIK 2017


Koçlar Kasım ayında başarının manevi boyutla alakası olduğunu unutmamalılar. Başarı maddiyat ile ilgili değil tamamen kişinin kendisini geliştirmesi ve etrafına davranış biçimi ile alakalıdır. Koçların Kasım ayında kendilerine sürekli bunu hatırlatmasında fayda var. Kasım ayında iş yeri ve duygusal hayat ile alakalı baskılar söz konusu olabilir. Ama gezegenlerin enerjisi sizin bunların üstesinden gelmenize yardımcı olacak. 13 Kasım tarihinden Aralık ayı başlangıcına kadar çevrenizdeki dramatik olaylar sebebiyle hayatınıza hiçbir şey yokmuş gibi devam etmek zor olacak sizin için. Kasım sonunda ilişkiler ve duygusal hayatı planlama modeline geçecek, radikal kararlarlar alacağınız bir dönem olacak. Kasım ayında akrep yeniayının etkisiyle daha pratikleşip çözümlere çabuk kavuşacaksınız. Aralık ayında sizi bir seyahat planı bekliyor olacak. Fakat bu planlarda ertelemeler ve ya vazgeçişler ile noktalanacak. Ayrıca Aralık ayında ilişki bakımından sınavlar sizinle olacak gözüküyor. Bu ay duygusal hayatta daha dikkatli davranmanızı tavsiye ederim. Maddi açıdan hayalleri peşinden hayalperest bir şekilde koşmak isteyeceksiniz.

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

Kasım ayında boğaları maddi sürprizler bekliyor. İçinde bulundukları maddi krizler nihayetinde sona eriyor. Farklı karaktere ilgi duyabilirsiniz. Sonuçları göz önüne aldığınız sürece yeni deneyimler yaşamak size zarar vermeyecektir. 17 Kasım tarihinde iş hayatınızda yaşanacak şanslı gelişmeleri müjdelemekte. Uzun zamandır uzlaşma sağlayamadığınız bir işiniz bu günde gerçekleşebilir. Kasım ayında sizleri tutku ve şehvetlerinize yenik düşmek bekliyor. Aman dikkat! Aralık ayında ise Kasım ayının aksine iş hayatınızla ilgili konularda yaşanacak bir tartışmaya işaret etmekte. Dürüst ama taktiksel bir konuşmayla uzun zamandır yaşadığınız sorunları kökten çözüme kavuşturabilirsiniz.

Bu ay ikizler için erteleme ayı olacağından biraz canları sıkılacak. Tüm çabalara rağmen durup çözümü göremeyeceklerinden plan değişikliği yapmak onlara iyi gelecek. 13 Kasım kariyer hayatınızda önemli bir döneme sokacak sizi. Şartları zorlayarak istediğinizi elde edeceksiniz. Bu ay manevi duygularınızı tatmine de gideceksiniz. Yakın çevrenizin uyarılarını dikkate almanız Aralık ayında yüzünüzün gülmesine neden olacak. Aralık ayında maddi konularda oldukça şanslısınız. Unuttuğunuz ya da tahsil edemediğiniz bir alacağınız bu ay gelebilir. İlk lafı söyleyen taraf siz olmamalısınız. Ani çıkışlar yapmamalısınız. Aralık ayında oldukça huzurlu olmanıza rağmen yakın çevrenizde huzurunuzu kaçırmak için size geçmişte yaşadığınız olumsuz olayları hatırlatacak ve enerjinizi düşürmek için uğraşacak kişilere karşı dikkatli olmanız yönünde sizi uyarıyor. Aralık ayında sizi bile şaşırtacak istikrar sizlerle beraber olacak.

102

Kasım ayı yengeçlerin yaşamını basitleştirerek, miktardan çok kaliteye önem vermeleri gerektiğini söylüyor. Bu ay özel hayatınızla ilgili yapmayı düşündüğünüz bir plan hiç beklemediğiniz bir şekilde engellenmek istenebilir. Dürüst olmayan olaylarla karşılaşabilirsiniz. Kariyerinizle ilgili alacağınız risklerde dikkatli olmalısınız. Kasım sonunda sizi saracak olan başarısızlık korkusu mevcut. Bu durumu sosyal çevrenize de yansıtmanız mevcut. İç dünyanızda yalnızlık duygusuna kapılabilirsiniz. Sabır sizi başarıya taşıyacak. Aralık ayında ailevi konular ön plana çıkacak. Huzursuzluk yaşadığınız her konu çözüme ulaşacak. Adil tutumunuz sizi bu ay başarıya taşıyacak. Gerek iş, gerek özel hayatınızda göreceğiniz ilgi ile beraber özgüven artışı yaşayacaksınız.

Kasım ayında aslanları iş konusundaki artış hızlı yükseliş bekliyor. Bu artış ise duygularına yansıyarak küçümseme duygusuna çekebilir aslanları. Kasım ayının ortasında iş hayatınızla alakalı önemli bir teklif almanız olacak. Ayrıca bu dönemde yeni bir ilişkiye başlayabilirsiniz. Tabii bu dönem başlayacağınız yeni ilişkinizde egonuzun kurbanı olmamaya dikkat edin. Kasım ayı sonunda yapacağınız meditasyon sizi tamamen olumsuz enerjilerden arındıracak ve huzura ermenizi sağlayacaktır. Tavsiye edeceğim tarih ise; 29-30 Kasım. Aralık ayında özel hayat ile ilgili şaşırmalarınız söz konusu. Uzun süredir zaman zaman tekrar eden sorunlarınız eş, partner tarafından yaptığı hatanın farkında olarak uyum içinde son bulacak. Bu ay keskinlikleriniz yüzünden sosyal çevrenizde sorun yaşayabilir, yaptıklarınızdan pişmanlık duyabilirsiniz.

Kasım ayı başakları iş hayatında değişime açık oldukları anda maddi manevi olumlu gelişmeler bekliyor olacak. Kasım ayı işbirliklerine açık olun, ailevi konularda ise tartışmalar yaşayabilir, aile bireylerinizin hal ve hareketlerinizi incelemeye alıp sizi eleştirmesi canınızı sıkabilir. Olabildiğince sakin davranıp, olayları büyütmemelisiniz. Kasım ortasında da iş çevrenizden eleştireler sizi bekliyor. Bu eleştirileri yapıcı yönde algılamanızda fayda olacak. Bunu başardığınız taktirde zorlandığınız konuların son bulacağını göreceksiniz. Aralık ayında ise sizleri isabetli kararlar almak bekliyor. Keskin zeka evresine girecek ve amaçlarınızı nereye kadar zorlamanız gerektirdiğinizin farkına varacaksınız. Bu ay doğaçlamalı sürprizler kapınızda olacak. İş hayatında önemli bir anlaşmanın altına imza atabilirsiniz. KASIM-ARALIK 2017


Kasım ayı terazilerin enerjilerini yükseltirken, geçmişin izlerini ruhlarından silmiş olmanın verdiği huzuru hissedecekler. Bu ay stres yaratan ilişkilerden kurtulacak, huzur sağlayacak bir hayata kavuşacaksınız. Yakın çevrenizde gelişen olumlu olaylar sizleri de olumlu etkileyecek. Kasım ortasında hemen her konuda cesurca davranışlar sergileyebilirsiniz. Bu durum sizi tüm rahatsızlıklardan kurtaracak. Aralık ayı aşk hayatınızda son derece coşkulu gelişmelerle yüreğinizin coşacağına işaret ediyor. Hayata güçlü bir başlangıç yapabilirsiniz. Bu ay sağduyunuz güçlenecek, hayalleriniz yaşamınızdaki rehberiniz olacak. Duygusal anlamda tatmin edici olaylarla berabersiniz.

Kasım ayında kendilerine bir hayli güvenen yayların uzun uzun bir düşünüp ondan sonra hareket etmesi gerekecek. Düşünüp planlanmayan işlerden kimseye fayda gelmez. İşiniz ile ilgili konularda anlık kararlar almamalısınız. Başkalarının ne dediklerinden daha çok kendi hislerinize güvenmelisiniz. Bu ay ruh ve maneviyat boyutunuz artacak. Ruhunuzu dinlemeye başlayabilir ve bu konuda onu beslemeye karar verebilirsiniz. Aralık ayında maddiyatınızda düşüncesiz harcamalar yüzünden sorunlar yaşamanız gözüküyor. Alış veriş tutkunuzu bastırmalısınız bu ay. Bu ay özellikle iş çevrenizde nefret, kıskanç duyguları ön planda olacak. Bu durumdan zarar almadan ve sakince kurtulmak için başka konularla ilgilenmeden sadece iş odaklı olmanız size fayda sağlayacaktır. Özel hayatınızda zıtlaşmalar ardından beklenmedik sonuçlar sizi bekliyor.

K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

Kasım ayı akreplerin imajlarında yapacakları değişiklikle sürecek. Aynı zamanda kendi yetenek ve kabiliyetlerinin daha da farkında olacaklar. Bu ay akreplere gerçeklerin sadece sözlerle ifade edilemeyeceğini öğretecek. Kasım ayında hayal kurma kabiliyetiniz algılarınızın önüne geçebilir. Çözümleri artık kendi ruhunuzda arayacağınız bir dönem başlıyor sizler için. Kasım sonunda özellikle işiniz ile ilgili konularda ısrarcı olabilir, fikir ayrılıklarınızı diretebilirsiniz. Aralık ayı ise sizi, kendinize ve etrafınıza karşı daha nazik davranmanızı gerektirecek bir ay olacak. Davranışlarınız sözlerinizden daha önemli bir yere sahip olacak. Gündelik işlerinizde sabırsız oluşunuz monoton insanlara karşı tahammülünüzü azaltacak. Bu ayda ayaklarınızı yere sağlam basmanızla çevre ve hayatınızdaki kargaşadan kurtulacaksınız.

Kasım ayı oğlaklar için yaşamlarında düzenlemeler yaptıkları bir ay olacak. Bu ay daha önce kapanmadığını sandığınız 103 tartışma konularınız tekrardan gündemde olacak. Bu konuları ay boyu çözmek zorunda kalacaksınız. Kasım ayı ortalarına doğru daha dinamik ve enerjik bir yapı sizi bekliyor. Yaptığınız işin en iyisini yapmak için çaba sarf edip, sonunda zafere ulaşacağınız bir ay olacak. Aralık ayında ise etraf tarafından fazla hırslı gözükebilir ve bu konuda eleştiriler alabilirsiniz. Etraf tarafından hırslı gözükürken, iç dünyanızda ise hassas bir döneme gireceksiniz. Bu ay kendinizi oldukça yorgun hissedebilirsiniz. İçinizden bir şeyler yapmak gelmeyebilir. Yeni fikirleriniz olmasına rağmen hayata geçirmekten vazgeçebilirsiniz. Aralık sonunda ise her şey beklediğinizden daha iyi sonuçlanacak.

Kasım ayı kovaların iş ile ilgileneceği bir ay. Fakat ne kadar iş kolik olurlarsa olsunlar aşk hayatından kazançları daha fazla olacak. Ani ilişkiler veya ani gelişen çöküşler olabilir bu ay hayatınızda. Kasım ortasında hayatınızda bulunan otoriter birisiyle bir tartışma yaşayabilirsiniz. Ancak karşılaşacağınız tüm engel ve zorlukları bu ay çözüme kavuşturacaksınız. Özgürlüğünüzün kısıtlanmasıyla insanların tamamen özgür olana kadar küçük küçük adımlarla ilerlemeleri gerektiğini hatırlayın. Bu ay aslına bakarsanız sizin için yumuşak, tatlı dilli ve hassas geçecek. Aralık ayında arkadaş çevrenizden sizi umutlandıracak sözler alacaksınız. Bu sözler gerçekten iyi niyetle verilen sözlerdir. Ama siz işinizi sağlama alın. Dünya hali bu. Bu ay içgüdülerinizi dinleyerek yepyeni bir projeye başlayabilirsiniz. Bu yüzden sabırsız ve öfkeli olabilirsiniz. Ama bu duygularınızı fark edip kontrol altına alacaksınız.

Kasım ayı balıkların ağır ağır hareket edeceği, düşünmeye bile üşeneceği bir ay olarak gözüküyor. Bu ağırlık iş ve aşk hayatınıza da yansıyacak ve bu sebeple tartışmalar yaşayıp strese gireceğiniz bir ay olacak. Duygularınızı kontrol altına alamadığınızı fark edip profesyonel bir yardım almayı düşünebilirsiniz. Yaptığınız planların erteleniyor olması sizin bu planları sonlandırmanız gerektiği anlamına gelmez. Biraz sabırlı olmanız rahata kavuşmanız için gerekli. Şüphe ve beklentilerinizin artması da çevrenizin size vermiş olduğu kaygılardan kaynaklı. Aralık ayında ise sağlıksal olarak ihmal ettiğiniz problemlerin ortaya çıkışı mevcut gözüküyor. Kaçmak yerine zaman ayırmalısınız. Kendi değerinizi kendiniz belirleyin. Başkalarının size değer biçmesini beklemek sizi aciz yapar ve başarısızlığa iter. Bu ay kararlı olmanız ve çalışmanız halinde tüm engelleri hayatınızdan kaldırabileceksiniz. Yeter ki inanın.

ŞAHİNGÖZ

YAŞAM MERKEZİ

TAROT-ACCESS-SPRITUEL KİŞİSEL VE KURUMSAL GELİŞİM YAŞAM KOÇLUĞU

Züleyha ŞAHİNGÖZ SIĞIŞ 0507 925 75 12

Yunusemre Mh. Bursa Cd. Kat:3 D:5 Kömürcüoğlu Pide Üstü DENİZLİ

KASIM-ARALIK 2017


K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ

s a r ı m s ı c a k / mehmet selçuk

104

“KÜÇÜK BALIKÇI” DATÇA-2016

KASIM-ARALIK 2017


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.