KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EDİTÖRDEN…
Hazan Mevsimi ıpkı ömrümüz gibi mevsimler de gelip geçiyor … İlkbahar, yaz derken işte sonbahar da geldi, hatta Eylül tıpkı sararan yapraklar gibi rüzgarların peşine takılmış gidiyor bile. Eylül ayı; sarımsıcak, şahane bir ay… Sonbahar; bir başka deyişle hazan yani hüzün mevsimi. Kısalan günler, sararan yapraklar, yağan yağmurlar ve esen serin rüzgarlar hangimize hüzün vermez ki? Kimimiz gelip geçen ömrümüze yanarken, kimimiz sevgiliyle geçen güzel yaz günlerinin özlemini duyarız. Eylül'ün ayının ortalarını yaşıyoruz. Bir başka deyişle hazan mevsimi. . Günler kısalmaya başladı, gittikçe daha da kısalacak. Yaz günlerinin o kavurucu sıcakları yerini tatlı bir serinliğe terk ediyor yavaş yavaş. Doğa bir başka bahara kadar vedaya hazırlanıyor; sarının, kızılın her tonu sarıyor evreni, yapraklar rüzgarların peşi sıra koşturup duruyor. Yani eylül hüzünlerin ve ayrılıkların ayı… Bu nedenle de edebiyatçılara, şairlere ilham kaynağı olmuş hep… Ünlü şairlerde sonbaharı şu dizelerle anlatmış,
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
T
çiçekli badem ağaçlarını unut, değmez, bu bahiste geri gelmesi mümkün olmayan hatırlanmamalı. ıslak saçlarını güneşte kurut olgun meyvelerin baygınlığıyla parıldasın nemli, ağır kızıltılar… sevgilim, sevgilim, mevsim sonbahar… Nazım Hikmet RAN
4
Binnur OLCAYTÜRKAN @binnur. olcayturkan
Dalından kopan yaprakların Sararan yanlarına yazdım adını Sahte bir gülüşten ibarettin oysa. Ve hiç bilmedin ellerimin soğuğunu. Eylül’dü…… Di’li geçmiş bir zamandı yaşadığımız Adımlarımızın kısalığı bundandı Bundandı gözlerimin durgunluğu. Sarı sıcak cümlelerde sözün kadar yalan, Ellerin kadar ıssız, Sen kadar zamansız molalar veriyordum Ve çocuksu bir bencillikti hüznümüz. Eylül’dü…. . İzlerini çizdiği zaman ansızın gidişin, Şimdi yoktu bi anlamı suskunluğun. Çırılçıplak kalakaldım sessizliğinin orta yerinde. Sonra sesime yankı vermeyen uçurumlar kıyısında yürüdüm bir zaman En çok sesini aradım. Gözlerinse asılı bıraktığın yerdeydiler hâlâ. Gözlerini sildi zaman. . Dedim ya… Eylül’dü. Savruluşu bundandı kimsesizliğimizin.
Cemal Süreya
“Eylülde aşk, eylülde acı, eylülde yalnızlık zordur, Eylülde her şey zordur, ben eylülü onun için severim…” Diyen şair gibi eylülde her şey zor ve güzeldir. Tüm zorlukları yendiğiniz, mutluluk ve huzur içinde yaşadığınız bir ay olsun. Dopdolu bir dergi hazırladık yine sizler için. Zevkle okumanız dileklerimle. . Sevgiyle kalın. .
Çeşmeliler’de lastiklerinizi değiştirin, havanız değişsin! 31 Temmuz 2018 tarihine kadar Çeşmeliler Mercedes-Benz’e gelerek Michelin & Continental & Goodyear markalarında 4 adet Lastik alımı yapan müşterilerimize %20 indirim fiyat avantajı ile birlikte, Me Adapter veya 4 adet MB Jant göbek kapağı hediye edilecektir.
Çeşmeliler Koll. Şti.
Çeşmeliler Koll.Şti. Halil İbrahim Deniz ve Ortakları Mercedes-Benz Türk A.Ş. Yetkili Servisi Akçeşme Mah. Menderes Bulvarı No: 130 Merkezefendi, Denizli Telefon 0258 371 78 78 Faks 0258 371 31 04
www.mercedes-benz.com.tr
İÇİNDEKİLER
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ İKİ AYLIK YEREL SÜRELİ YAYIN YIL: 4 SAYI:22 EYLÜL-EKİM 2018
10
14
YENİ EĞİTİM SİSTEMİNDE BAŞARILI OLMANIN SIRRI
SAYILARIN HAYATIMIZDAKİ YERİ - Didem Saraçel-
İmtiyaz Sahibi Binnur OLCAYTÜRKAN
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Burak KUTLUĞ
6
Editör Binnur OLCAYTÜRKAN Haberler Zeliha Şengül Pazarlama Burak KUTLUĞ Katkıda Bulunanlar Cemal Ataman Abdil Yaşaroğlu Emrah Varol Psikolojik Danışman Kemal Tuncer Ümit Bilgiç Mimar Halit Coza Diş Hekimi Hamdi Özdemir Nilüfer Bayrak Didem Saraçel Savaş Ünlü Mehmet Selçuk
16 YE KAYBETSEYDİK -Emrah Varol29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI
Hukuk Danışmanı Av. Evrim BAŞEREN Reklam Koordinatörü Yasemin Çardaklı Kapak ve Sayfa Tasarım Burak KUTLUĞ Adres İstiklal Mah. 1170 Sk. No:18 D:2 DENİZLİ Telefon: 0 545 767 05 47
BASIM YERİ
20 SEVMEK İÇİN DİNLEMEK GEREK -Kemal Tunçer-
32 SIĞICAKTA YILDIZLARA ÇOK YAKINDIK -Savaş Ünlü-
Gülermat Matbaacılık 5619 Sok. No:6 Meriç Mh. Çamdibi - Bornova - IZMIR Tel: 0232 433 61 33 www. gulermat. com Still Life Dergisi basın yayın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir. Köşe yazılarının sorumluluğu yazarına aittir. Still Life Dergisi basın yayın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir.
22 DTO’DAKİ EĞİTİMLERİ 6 AYDA 970 KİŞİ TAMAMLADI
34 STİL YARATAN PARÇALAR (2) - Nilüfer Bayrak-
42 DENİZLİ BAROSUNDA BAŞKANLIK YARIŞI
46 CUNDA ADASI - Binnur Olcaktürkan-
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
SEKTÖR HAK ETTİĞİ DEĞERİ BULAMIYOR
38
7
52 ÇOCUKLAR YARININ BÜYÜKLERİ VE GELECEĞİN GÜVENCESİDİR
62 TRİPOLİS’TE MUHTEŞEM GÖSTERİ
58 KÜLTÜR MERKEZİ VE NİKAH SARAYI’NA MUHTEŞEM AÇILIŞ
64 SAHNELERİN SEVİLEN SANATÇISI: MUSTAFA AVAN
84 BUDAPEŞTE İZLENİMLERİ -Halit CozaT E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 8
0 258 265 444 1 Altıntop Mh. 1603 Sk. ( Melek Pazarı Yanı ) DENİZLİ denizlitekkampüsözelöğretimkursu tekkampusdenizli www.tekkampusdenizli.com
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
YENİ EĞİTİM SİSTEMİNDE BAŞARILI OLMANIN SIRRI
10
Denizli’de KPSS alanında adından söz ettiren PEGEM Akademi, başarısını Tek Kampüs Özel Eğitim Kursu ile birleştirdi. 9-10-11 ve 12 sınıf öğrencileriyle mezun olan öğrencilere farklı bir sistem ile eğitim verecek olan Tek Kampüs Özel Eğitim Kursları, yeni eğitim sisteminde öğrencilerine başarıyı yakalamanın eğitimini verecek. Denizli’de Kamu Personeli Seçme Sınavı alında iki şubesi ile hizmet veren PEGEM Akademi, yeni açtığı Tek Kampüs Özel Eğitim Kursu ile 9-10-11 ve 12 sınıf öğrencileriyle mezun olan öğrencilere hizmet verecek. Yeni eğitim sisteminde öğrencilerin başarıyı yakalaması için farklı bir eğitim sistemi geliştiren Tek Kampüs Özel Eğitim Kursları, Denizli’de eğitim alanında başarının adresi olacak. Tek Kampüs Özel Eğitim Kursları’na verilen eğitimler ve yeni eğitim sistemindeki önemli değişiklikleri Kampüs Özel Eğitim Kursları Kurucusu Süleyman Yalçın ile konuştuk. “ÖĞRENCİLERİMİZİ GELECEĞE HAZIRLIYORUZ” Denizli’de bugüne kadar PEGEM Akademi olarak 2 şube ile hizmet verildiğini ve Çınar Şubesini Tek Kampüs Özel Eğitim Kursu’na dönüştürdüklerini belirten
Kampüs Özel Eğitim Kursları Kurucusu Süleyman Yalçın, Tek Kampüs Özel Eğitim Kurslarında 9-10-11 ve 12 sınıf öğrencileriyle mezun olan öğrencilere hizmet vereceklerini belirtti. Tek Kampüs’te deneyimli eğitim kadroları ile öğrencileri geleceğe hazırladıklarını ifade eden Yalçın; “Kursumuza gelen öğrencilerimize bireysel eğitimin dışında eşit bir eğitim veriliyor. KPSS konusunda daha önceden deneyimli ve konusunda uzman öğretmenlerimiz bulunuyor. Bunun yanında Tek Kampüs’te öğrencilerin kullanabileceği kütüphane ve ders çalışabilecekleri alanlar oluşturuldu” dedi. “ÖĞRENCİLERE GELECEĞE DAİR HERŞEY ANLATILIYOR” Tek Kampüs Özel Eğitim Kurslarında verilen eğitimlerin dışında öğrencilerin yetenekleri ve ilgi alanlarına yönelik yönlendirmelerin de yapıldığını ifade eden Kampüs Özel Eğitim Kursları Kurucusu Süleyman Yalçın; “Tek Kampüs’te öğrencilere eğitim dışında gelecekte yapmayı planladıkları meslekler hakkında da bilgiler veriliyor. Öğrencimizin yeteneği veya ilgi duyduğu meslek bütün detaylarına kadar anlatılıyor. Böylece öğrencimizin hem mutlu bir mesleği seçmesinde yardımcı olunuyor hem de doğru bir yönlendirme yapılıyor” dedi. “EĞİTİMDE BAŞARININ SIRRI BİREYSEL TAKİP” Eğitimde başarılı olmanın en önemli konusunun bireysel takip olduğunu ve bunun Tek Kampüs’te en iyi şekilde yapıldığını ifade eden Yalçın; “Kurumuzda verilen eğitimlerde bireysel başarıyı kitleye yaymak için eğitim veriyoruz. Önemli olan bir tek başarılı öğrenci çıkarmak değil, bu başarıyı tüm kitleye yaymak. Bunun için kurumuzda eşit bir eğitim sistemini uyguluyoruz” dedi. Eğitimde en önemli konunun bireysel takip olduğunu ifade eden Yalçın, Tek Kampüs’te 4 ayaklı bir sistem ile öğrencilerin sürekli olarak takip edildiğini bu sistemin içerisinde öğrenci, öğretmen, veli ve rehber öğretmenlerin bulunduğunu belirti. Öğrencilerin ödevlerinin, derslerinin sürekli olarak takip edildiğini ve bunların bir raporda hazırlandığını söyleyen Kampüs Özel
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 8
Eğitim Kursları Kurucusu Süleyman Yalçın, “Bu sistem içerisinde her hafta öğrenci velimiz ile görüşüyor ve öğrencimiz hakkında hem bilgi alıyor hem bilgi veriyoruz. Diğer yandan sürekli yapılan sınavlar ile öğrencilerimizin başarısını rapor halinde elimizde bulunduruyor, öğrencimizin ileriye dönük durumunu incelemeye alıyoruz” dedi. “SINAV GERÇEĞİNİ UNUTMAMAK GEREKİYOR” Eğitim sistemindeki değişikliklerin öğrencileri olumsuz etkilediğini ama hem velilerin hem öğrencilerin sınav gerçeğini unutmamaları gerektiğini ifade eden Kampüs Özel Eğitim Kursları Kurucusu Süleyman Yalçın; “Sınavların kaldırılması diye bir konu olamaz. Sınav gerçeğini hem öğrenciler hem de veliler unutmamalı. Bunun için öğrencilerin iyi bir takip ve eğitim ile sınavlara hazırlanması gerekiyor” dedi. “BAŞARISIZLIĞIN SEBEBİ OKUMAMAK” Son sınavlara bakıldığında en önemli konunun okumamak olduğunu hatırlatan Kampüs Özel Eğitim Kursları Kurucusu Süleyman Yalçın, bu güne kadar Türkçe’nin önemsenmediğini ve bu sınavlarda öğrencilerin başarısız olma sebebinin okumama olduğunu belirten Yalçın; “Bizim sistemimizde Türkçe bugüne kadar hep ikinci plana atıldı. Son sınavlarda Türkçe’nin Türkiye ortalamasında 16, yüzde 50’yi bile bulamadı ve Türkçe’nin ne kadar önemli olduğunu gördük. Çünkü çocuklar okuduklarını anlamıyorlar. Bunun en büyük sebebi de internet! Artık günümüzde herkes internette ve ilgi alanı konuları takip ediyor ve okumuyor. Kolaycılığa kaçmamamız gerekiyor ve yeni sistemde sınavlarda kuru ezber soruların sorulmadığını öğrencilerimizin bilmesi gerekiyor” dedi.
Cemal Ataman
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
KIRMIZILI KADIN…
12
Eylül bütün güzelliği ile hükmünü sürdürüyordu. Ne çok sıcaktı ne çok soğuktu. Terletmeyen ve üşütmeyen bir hava vardı İstanbul’da. Mavi gökyüzü beyaz bulutları konuk ederken kara bulutlar da doluveriyordu zaman zaman. Hafiften yağmur çiseliyor, serin bir rüzgar yüzünü okşuyordu sevgiyle. Böylesi güzel bir havada evde oturulmazdı. Çıktı. Yürürken nereye gitmeli diye düşünüyordu. Taksim, Beşiktaş şıklarını eleyip Nişantaşı’na yöneldi. Halaskargazi Caddesi Dörtyol. Bir taraf Ergenekon’a uzanıyor. Karşısı Rumeli Caddesi. Rumeli’ye geçilecek. Işıklar kırmızıda. Birkaç kişi bekliyor. Küçük yeşil bir balon araçların rüzgarıyla savruluyor. İnsanların gözü onu takip ediyor sanki. Tekerlerin arasına girmeden caddede yol alıyor. Soldaki araçlar durmuş, karşı sağdaki arabalar hareketli. Bir kadın, nar çiçeği elbiseli bir kadın yürüyor orta refüje kadar. Orada bekliyor. Yeşil yandı yayalara. Hızla karşıya geçiliyor. Kırmızılı kadın caddeyi geçti. Ne olduysa o zaman oldu. Birden eteklerini tutmaya çalıştı iki eliyle. Ön tarafı havalanan eteği aşağı çekiştirince arka tarafı havalandı. Ortadan çekiştirip yürüyünce kurtuldu zor durumdan. Her şey on adımlık mesafede on saniyede gerçekleşti. On kadar tanıkla. Rezil oldum diye düşündü kadın. Yüzünün kızardığını hissetti. Yapacak bir şey yoktu. Oradan hızla uzaklaşmak için adımlarını sıklaştırdı. Bacaklarında ve iç çamaşırında yoğunlaşan gözleri düşündükçe kahroldu. Otuzlu yaşlara gelmişti. Hiç bu kadar utanmamıştı. Utanmaz kadın diye düşündü arkadan gelen altmışlı yaşlardaki kadın. Baldır bacağı geç her şeyini gösterdi diye düşünüp seslendirdi. -Utanmaz kadın. Kulağına geldi bu söz kırmızılı kadının. Bir erkek sesiyle beraber. Az evvel gördüğü kasketli, sakallı adam olmalıydı. Ağır bir küfürdü ağzından çıkan. Arkadan bir ses daha yükseldi. – Terbiyesizlik etme. – Edersem ne olacak? Sen mi terbiye edeceksin? Arkasından üç el silah sesi duyuldu. Telaşla arkaya baktığında birinin yere düştüğünü, kasketli adamın kaçtığını gördü. O tarafa doğru koşarken telefonunu bulmaya çalışıyordu çantasından. Muhtemelen kendisini edilen küfre karşı savunan adamdı yerdeki. Kendinden önce arayanların 112’ye ulaştığını görünce vazgeçti telefondan. Adamın başucuna gidip elini tuttu. Teşekkür ederim, teşekkür ederim, iyileşeceksiniz çok çabuk deT E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 8
mekten kendini alamadı. Ambulansın önce yol verin yetişeyim çığlığı sonra kendi geldi. Görevliler adamı ambulansa alıp ilk müdahaleyi yaparken o da ambulansa binmeye çalıştı. Hareket ederken: - Ben yakınıyım diyerek kendini kabul ettirdi. Bir taraftan çantasından bir kalem bulmaya çalıştı. Eline geçen makyaj kalemiyle telefon numarasını yazdı adamın koluna. Biliyordu ki acilde ayrılacaklar, bir daha ulaşamayacaktı kendisi için kendini feda eden adama. Ambulans hastaneye ulaşınca bir koşuşmayla acile alındı. Kadın giremedi ameliyat odasına. Görevlilerin konuşmaları durumunun ağır olduğunu gösteriyordu. Bir yanı bekle diyordu bir yanı evde çocuğun seni bekliyor ne kadar bekleyebilirsin? İki saat kadar bekledi. Onunla birlikte ambulanstan indirip acile taşıyan bir görevliyi gördü birden. – Hastamız nasıl oldu? Bilginiz var mı? diye sordu. Adam: - Onu ambulans uçakla Almanya’ya götürdüler. Özel sigortası varmış. Haberiniz yok mu? deyince ne söyleyeceğini bilemedi. Çaresiz evin yolunu tutacaktı. Nasıl bir gündü bu? Hiç tanımadığı bir adam onu savunmak için kavga ediyor, vuruluyor, ölümle pençeleşiyor. Ne adını biliyor, ne adresini? Elinden hiç bir şey gelmiyor. Adam caddeden karşıya geçerken öndeki kadının eteklerinin birden havalandığını görüyor. Kadının utancını hissediyor. Bir yandan da Tanrı’nın oradaki insanları bir mucizeyle ödüllendirdiğini düşünüyor. Film sahnesi gibi. Metro havalandırması ve uçuşan etekler. Marilyn Monroe. Bunları düşünürken arkasındaki adamın sesini duyuyor. Ağır bir küfür sallıyor adam. Ses de yabancı gelmiyor hiç. Arkasını dönünce eski çalışanını görüyor. İşten kovduğu çalışanını. O da tanıyor ve elini beline atıyor. Vücuduna darbeler geliyor. Bu darbelerle yavaşça yere yığılıyor. Koşuşturmalar, bağırış, çağırışlar. Bir kadın elini tutuyor, bir şeyler söylüyor, anlamıyor. O gece gözüne uyku girmiyor kadının. Sonraki geceler de… Düşündükçe kızıyor kendine. Ne işin vardı metro havalandırmasının üstünde? Artist misin sen orada etek uçuşturacak? Güzelliğini saklamaya çalışırdı her zaman. Dar elbiseler giymez, vücudunu ön plana çıkarmayı istemezdi hiç. Makyajını bile çok hafif yapardı. “Güzellik başa bela” derdi her zaman annesi. Doğruydu da. Ama bu olayın güzelliğiyle ilgisi de yoktu aslında. Gazetelerin üçüncü
sayfalarına bakmıştı üç gün. Olayla ilgili bir haber yoktu. Hastaneden de bir bilgi alamamıştı adamın kimliğiyle ilgili. Adamın yüzü gözünün önünden gitmiyordu. O haliyle bile güzel adamdı. Ne düşünüyorum ben? Adam belki öldü, belki Azrail’le savaşıyor, ben güzel adamdı diyorum. Kafam mı gidiyor ne? Almanya’da hastane odası. Adam yatakta uzanıyor. Elinde telefon var. Telefonda bir numara var. Arasa mı aramasa mı? Bu numara kolunda yazılıymış buraya geldiğinde. Kim yazmış olabilir o telaşın içinde. Hastabakıcı yoğun bakımdan çıkınca gösterdi numarayı. Kaç gündür aynı ikilemi yaşıyor. Aramalı, mutlaka aramalı bu numaranın sahibini. Dokundu arama tuşuna. Türkiye’de kullandığı numara var telefonda. Çalıyor, açar mı acaba? – Buyurun. – Ben Kemal, Kemal Kuzey. – Sizi tanımıyorum. – Bir dakika kapatmayın. Bu numara kolumda yazılıydı. – Evet, anladım, siz osunuz, caddedeki, hani vurulan benim yüzümden. – Evet, o adamım ben. – Ne kadar üzüldüm anlatamam. İyi misiniz, ölmemişsiniz. – Yok, ölmedim. Ölse miydim? – Yok, öyle demek istemedim. Af edersiniz. Hem başınızı derde soktum hem saçmaladım. – Başımı siz derde sokmadınız. O adamı ben işten kovmuştum. – Yani benim için değildi. – Hayır kavga sizin için başladı. Sonra tanıdık birbirimizi adamla. – Teşekkür ederim, böyle olmasını istemezdim. – Kimse istemezdi. – Siz şimdi neredesiniz? Nasılsınız? Almanya’ya gittiğinizi söylediler. – Siz nereden biliyorsunuz Almanya’da olduğumu? – Ambulansa bindim, hastaneye geldim ben de sizinle. – Gerçekten mi? Farkına varmadan yirmi dakika konuşmuşlardı. Tekrar görüşeceklerdi. Dış hatlar yolcu çıkışında kırmızı elbiseli bir kadın bir yolcu bekliyordu. Dış hatlardan gelen yolcu hemen tanıdı onu. Metronun Rumeli Caddesi havalandırmasına geliyorlar sık sık el ele.
NUT KOO IZDA RTALARIM
SİG
ve kımı a m a • Kli mbi Ba Yıkam Ko 2 Halı •6m
YE İ D HE
KONUTUNUZ
KORUMAMIZ ALTINDA! Yıldız Konut Sigortası ile eviniz ve içindeki eşyalarınız yangından hırsızlığa, depremden su baskınına kadar pek çok riske karşı koruma altındadır. EN KAPSAMLI İŞYERİ VE KONUT SİGORTALARINIZ İÇİN YILDIZ SİGORTA 7/24 YANINIZDA...
DİDEM SARACEL K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
14
SAYILARIN HAYATIMIZDA Kİ YERİ ayat matematiktir, aslında. Suya atılan bir taşın suda oluşturduğu dalgalara benzer, bir yaşam döngüsüne sahibiz. Hayata düştüğümüz andan itibaren genişleyerek giden ve sonunda yok oluveren dalgalar gibiyiz. Belli belirsiz izler bırakarak yaşarız, hiç bitmeyecek sandığımız hayatı. Bazen geçen zaman hiç yaşanmamış gibi gelebilir bizlere. İşte o zamanlar, hatıralarımız koşar imdadımıza. Geçmişe aralanınca kapılar, belleklerimiz şaşırtır bizi. Genellikle yaşadığımız, sıradan bir anı canlanır, düşlerimizde. Oysaki beklentilerimiz farklıdır. Gittiğimiz ziyafetler, gezdiğimiz onlarca yerler, giydiğimiz enpahalı kıyafetleri hatırlamayı beklerken, bir gülüş ya da sıcacık bir el dokunur yüreklerimize. Bu nedenle anları sevgi ile sarmadıkça yol alamayacağımızı bilmeliyiz. Anlar da noktalar gibidirler aslında. Uzayda bir noktayı en az iki veri ile oluşturabiliriz. Aynı hayatta anları oluşturan “zaman” ve “yer” ikilisi gibi. “ Ne zaman? ” ve “Nerede? ” sorularının karşılığıdır anlar. İşte bu değerlere “Kiminle?” verisini de ilave
H
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 8
ederek daha özelleşen anlar yaratabiliriz kendimize. Bu da matematikte x, y ve z koordinatlarıyla bir noktayı üç boyutlu tanımlamakla özdeşleştirilebilir. Noktaların bileşimi ise doğruyu oluşturur. İşte anların birleşimi de yaşadığımız hayattır. Bu açıdan bakınca rastlantılar da karşımıza matematiğin en can alıcı konusu olasılıklar olarak çıkıyor elbette. Rastlantılarla da kaderlerimizin şekillendiği düşünülebilir. Herkesin iyi ve güzel bir kadere sahip olmasını temenni ediyorum. Kısaca bizler fark etmesek de matematiksel verilerle çevrelenmiş bir hayatın içerisinde yaşıyoruz. Kilomuz, boyumuz, yaşımız, endişelerimiz, üstümüze kimin ve hangi ara bıraktığını bilmediğimiz onlarca görevi yetiştirememe telaşımız hep sayıların hayatımıza dayatmaları değil mi? Bu dayatmalara bir son vermek için ilk olarak teraziyi fırlatıp attım hayatımdan. Demokles’in kılıcı gibi sayıların kafamın üstünde keskin bir kılıç misali sallanmasına son verdim. Türlü dualar ederek çıktığım terazinin üstünden
yenilgiler yaşayarak inmekten bıktım. Üç yıldır tartılmıyorum. Daha mutluyum. Ve diyorum ki “Sen aynada kendini iyi görüyorsan, tamamsın” yok ötesi. Sonra meraklı gözlerini kocaman açıp yaşımı soranlarla da kozumu paylaşmaya karar verdim. Yaşımla ilgili gelen toplara spin atıyorum. Diyorum ki “On sekizinde olup yetmiş yaşında gösteren, yetmiş yaşında olup on sekiz yaşın dinçliğini gösteren insanlar görecek kadar çok yaşadım. Biyolojik yaşın bir önemi yok. Sen, beni kaç yaşında görüyorsan, yaşım o’ dur. Tabii benim kendimi kaç hissettiğimi hiç sorma onu tahmin edemezsin. ” Biraz uzun bir spin oldu ama vurdun mu, tam vuracaksın. Zamana gelince artık onun-
la yarışmaktan vaz geçtim. Havlu atıyorum. Anladım ki asla zamana yetişemeyeceğim. Ona yetişmek ömrün bitmesi demek. Artık kulağıma eğilip bir fısıltı halindeki “Yine geç kaldın, yetişemedin” sözlerini duyunca, kocaman gülümsüyorum ve bir koca gülümsemeyi de Evren’e yolluyorum. Terazinin ibresi, kalori hesapları, yaş korkuları, kollarımızda kelepçe gibi taşıdığımız saatler ve bütün bunların arasında koşuşturan bizler. Ağustos güneşi bizi bekliyor. Önce tembel tembel uçuşan martılar gibi sıcak kumsala uzanıp sakinleşelim ve sayıların hayatımızı kuşatmasına bir son verelim.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
n EMRAH VAROL
16
Ya kaybetseydik… unanistan Bursa’yı işgal ettiğinde Osman Gazi’nin türbesini tahrip etmiştir. Tahrip etmeden önce Yunan subay (Venizelosun oğlu Sofokles) Osman Gazi’nin sandukasına bağırarak ‘Kalk Osman kalk, senin evlatların seni koruyamadı. Kalk da evlatlarını kurtar’ dediği rivayet edilir.
Y
Bu olayın ardından, işgal büyük üzüntüye neden olur. Öyle ki Ankara’da, Büyük Millet Meclisi ko-
nuşma kürsüsüne Bursa düşmandan temizlenene kadar durmak üzere siyah bez örtülmüştür. -Ege’nin şirin bir köyünde yaşayan, köyün en güzel kızı Ayşe, pazardan dönerken alır işgallerin haberini. Yunan askeri adım adım köyüne yaklaşmaktadır. Aldıkları haberlere göre Yunan yakıp yıkmaktadır. Kadınlara, kızlara musallat olanları varmış bu Yunan’ın. Köye girdiğinde Yunan askeri, evde yalnız yaşayan Ayşe’nin evine gelmiş. Eve girseler
olacaklar belli. Düşünmemiş Ayşe önünü arkasını. Vermiş ateşe evi. Cayır cayır yanmış. Yanmış da çiğnetmemiş namusunu. Bu olayların daha yüzlercesi bu topraklarda yaşandı. Doğu’da Ermeni çeteleri bir yandan, Batı’da 7 düvel bir yandan. Çok acı çekti bu topraklar 1900’lü yılların başından itibaren. Milyonlarca insanımızı kaybettik. Kimisi vatanını savunurken şehit düştü, kimisi ilaç bulunmadığından salgın hastalıklara yenik düştü. Ya kaybetseydik noktası o kadar önemli ki. Ya Mustafa Kemal de başaramasaydı ne olurdu? Bugün Mustafa Kemal ve Cumhuriyet hakkında atıp tutanlar, ‘Keşke Yunan galip gelseydi’ diyen büyük akıllar!, İngiliz gemisiyle kaçan Vahdettin’i Mustafa Kemal’den çok seven çok bilmiş aydınlarımız… Sevr Antlaşması’nı okullarda yıllarca okuduğumuzdan olsa gerek, bizde bıraktığı tesir çok büyüktür. Ülkenin her yanının ateş çemberinde olduğu, Aydın’ın, İzmir’in, İstanbul’un işgal altında olduğu günler. Kaybetseydik sizce Sevr antlaşmasındaki gibi bize Anadolu’nun orta yerinde ufak bir devlet bırakırlar mıydı? Vallahi de
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 8
Kaybetseydik siz zannediyor musunuz ki camilerimiz oldukları gibi kalacaktı. Hani yıllarca Atatürk’e iftira atıp ‘Camileri ahır yaptı’ diyen zihniyet var ya. Onlaradır bu sözüm. Ya kaybetseydik ölüm kalım savaşını. Camilerimiz oldukları gibi kalacak mıydı? Selanik’te yüzlerle ifade edilen camilerden kaç tanesi açık bir bakın. Özgürce namaz kılmamızı da, ezanı günde 5 vakit huşu içinde dinlememizi de Atatürk ve silah arkadaşlarına borçluyuz. Ey Yunan galip gelseydi diyen zihniyet. Biliyorum kendini güçlü hissediyorsun. O yüzden içinden geldiği gibi atıp tutuyorsun. Ama şunu unutma. Bu topraklarda güçlüler değil, haklılar kazanır. Güçlüler kazansaydı, 1922’de seninkiler kazanırdı! Kaybetseydik eğer, Cumhuriyet kurulamazdı. Peki ne demek Cumhuriyet? Neden bu kadar önemli? Cumhuriyet, Işid kafasının bu topraklarda filizlenmemesi demek. Cumhuriyet millet bilincinin herkesin gönlüne yerleşmesi demek. Dışarıdan gelen fitnelere karşı Türk Milleti olarak yekvücut olarak tek seferde cevap verebilmek demek. Cumhuriyet, yazının başındaki hikayenin utancını yaşayanlara aşağıdaki hikayeyi hediye edenlerle onur duymak demek: ‘26 Ağustos sabahı hücum emriyle Türk Ordusu Afyon’da saldırıya geçer. 6 ayda yarılamaz denen Yunan cephesi 6 saatte darmadağın olur. Kaçışan Yunan askerlerini ön cepheye yakın karargahından izleyen Mustafa Kemal, Yunan ordu komutanının adını haykırarak bağırır. “Hacıanestiiii, neredesin? Gel de ordularını kurtar. ’ Mustafa Kemal Atatürk ve tüm silah arkadaşlarına Allah rahmet eylesin. Hakları ödenmez.
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 8
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
bırakmazlardı, billahi de bırakmazlardı. Tek dertleri vardı işgalcilerin. Topraklarımızı sömürmek. Dertleri ne zaman insan olmuştu ki bu emperyalistlerin. Dün Anadolu’da yapmaya çalıştıklarını, bugün Irak’ta, Suriye’de yapıyorlar. Milyonlarca insanı katlederek hemde!
17
SEVMEK İÇİN DİNLEMEK GEREK. . . Kemal TUNCER PSİKOLOJİK DANIŞMAN
ok eski bir tapınakta “Tanrı insanoğluna iki kulak ancak tek bir ağız vermiştir” der. “Dertlinin hikayesini can kulağıyla dinlesen, bil ki bu ona bir zekattır. Hasta gönüllerin dertlerini dinle. Su ve çamur canın yoksulluğuna sebeptir. Dertlinin gönlü duman dolu bir ev gibidir. Sen onun derdini dinleyerek bir pencere aç. Senin dinleyişinle nefes alır, evinden acı duman çıkmaya bir yol bulur” diyerek anlatır Mevlana da dinlemenin önemini. Dertli birini dinlemek evi dolduran dumanı boşaltmak gibidir diyerek dinlemenin ne kadar da ferahlatıcı, hafifletici bir unsur olduğunu anlatmaya çalışır. Gerçekten de bir yetişkinin dinlendiği zaman ki duyguları, bir bebeğin anne ya da babasının kucağındaki duygularla aynıdır. Dinlendiğini hissetmek, sevilmek, değer verilmek ve şefkat gösterilmekle aynı şeydir. Dinleme becerilerinizi geliştirdikçe, partnerinizle olan ilişkiniz daha sevgi dolu ve daha güçlü olacaktır. İnsanlar sıkıntılı zamanlardan geçerken, dertlerini anlatacak birilerine ihtiyaç duyarlar. İçine düştüğümüz maddi manevi sıkıntılarda,
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Ç
20
haksızlığa uğradığımızda, başımızı belaya soktuğumuzda bizi candan dinleyecek bir çift kulağa ihtiyaç duyarız. İşte o zaman ya hemen telefona sarılıp dostlarımızı ararız ya da yanlarına koşarız. Yüreğimizi sıkıştıran dertleri tek başımıza taşıyamayız, her şeyi içimizde tutamayız, boğulacak gibi oluruz. Fakat çoğumuzun yaşadığı bir deneyim de vardır. Bir nebze olsun rahatlamak umuduyla güvendiğimiz birine içimizi dökeriz ama gel gör ki sonrasında anlattığımıza anlatacağımıza pişman oluruz. Rahatlamak bir yana dursun, yangına körükle giden dinleyicimiz
bizi daha da sıkıştırır, içimiz daralır. Artık derdimize mi yanalım, yoksa anlattığımız kişinin söylediklerine mi bilemeyiz. Dinlemeyi gerçekten biliyor muyuz? Maalesef ki dinlemeyi gerçekten bilmiyoruz. Dinlediğimiz kişi adı üstünde dertli kişidir. Bu derdin yükünü taşıyamadığı için koşa koşa gelmiştir yanımıza. Belki göğsünü sıkıştıran yükü bir nebze olsun alırız umuduyla. Ama biz dinlemekten çok, kaza mahaline koşan iyi niyetli insanların kurtarma çalışması gibi; aşağıda saydığım bir dizi yanlışla derdini döken kişiye yardımcı olmaya girişiyoruz.
*Ona doğru yolu göstermeye çalışırız. *Akıl veririz. *Önerilerde bulunuruz. *Bu duruma düşene kadar nerelerde hata yaptığını tek tek sayarız. *Hatalarından nasıl ders çıkarması gerektiğini örneklerle anlatırız. *Benzer sorunlar yaşayan insanların bu dertlerden nasıl sıyrılabildiklerini anlatırız. *Bir daha aynı hataları yapmasın diye eleştiririz. *Onun yerinde olsak nasıl bir yol izleyeceğimizi anlatırız. *Aynı sorunları geçmişte kendimiz de yaşamış isek kendi hayatımızdan örnekler veririz. Yani dinlemek dışında her şeyi yaparız. “Doğru bildiğimiz bir şey varsa söylemeyecek miyiz, sevdiğimiz kişi uçuruma doğru gidiyorsa yardım etmeyecek miyiz” diyebilirsiniz. Elbette edeceksiniz ancak her şeyin bir zamanı var. Zamanlama doğru
olmazsa en doğru ve en iyi niyetli hamle bile iyi sonuç vermez. Akıl vermeden, öneride bulunmadan, ben olsam şunu yapardım demeden önce o kişinin içini boşaltmaya, anlaşılmaya, desteklenmeye ihtiyacı vardır. Dertli insana rehberlik etmek lafı ağzına tıkayıp ben senin bu sorundan nasıl kurtulacağını biliyorum, hataların bunlar, çıkış yolun burası diye nutuk atıp eline reçete tutuşturmak değildir. Peki iyi bir dinleme nasıl olur? Şimdi gelin bunlara göz atalım. İyi bir dinleme için şu adımlara dikkat ediniz: Sonuna kadar dinleyin… Sıkıcı da olsa, ne diyeceğini biliyor da olsanız bırakın karşınızdaki anlatsın, ağlasın, haykırsın. Susturmayın. Güçlü olman lazım, ama yapma ağlama, abartma gibi telkinlerde bulunmayın. Gözyaşlarını silin, elini tutun. Sarılın ve olabildiğince nötr olun. Anladığınızı karşınızdakine hissettirin. Onun duygularına tercüman olun. Bu aşamada hala bir yorum yapmayın. Sadece hissettiği duyguları bir kez de sizden duysun. Temiz bir ayna gibi olun. Dertli
kişi bu aşamada hala akıl almaya ya da sunacağınız rehberliğe hazır değildir. Sorunlarını çözebileceğine dair gücü olduğunu hatırlatın, kendine güvenmesini sağlayın. Bunun için en iyi yol daha önce aştığı sorunları, güçlü olduğu zamanları ona hatırlatmaktır. Umut aşılamaktır. Her şeyin Allah’tan geldiğini, her şerrin arkasında bir hayır olduğunu, kötü günlerin mutlaka geçeceğini söyleyeceğiniz aşama burasıdır. Pek çoğumuzun ilk adım olarak attığı adımdır. Rehberlik etmek. Dertli kişiyi rehberlik alacak duruma getirmek, onu hazırlamak işin zor kısmıdır. Bunları yaptıktan sonra kişiye önerilerinizi sunabilir, kendi hayatınızdan ya da aynı sıkıntıyı yaşayıp aşmış kişilerden örnekler verebilirsiniz. Dinlemek önemlidir. Dinlerseniz anlarsınız. Anlaşıldığını hisseden kişi ağzınızdan çıkan her kelimeyi can kulağıyla dinler. Eğer sevdikleriniz sizi dinlemiyorsa siz de onları dinlemiyorsunuz demektir. Unutmayalım, ''DİNLEMEK SEVMEKTİR''… Sevdiğinizi ilgi ve empatiyle, aynı duyguları hissederek dinlemek, ilişkiniz için yapabileceğiniz en iyi şeylerden biridir. Tam da bu noktada TERAPİ 'nin önemini de belirtmeden geçemeyeceğim. Güvenli bir ortamda, özgürce söze dökülen sıkıntıların, terapist tarafından dikkatle, özenle dinlenilmesi ve kişinin anlaşıldığını hissetmesi terapinin neden önemli ve değerli olduğunun açıklamasıdır. İnsan ruhu ile ilgili çok şey bilen terapist, danışanını can kulağıyla ve tüm kalbiyle dinler, gözlem yapar ve onu anlayarak, danışanının kendini yeniden yeni bir farkındalıkla keşfetmesini sağlar. Yağmurun sokakları temizlemesi gibi, TERAPİ de insanın yüreğini temizler, arındırır, ferahlatır… John Stuart Mill ne de güzel özetlemiş; ''Başkalarını iyilikle, saygıyla dinlemek, iç zenginliğinin en güzel belirtisi ve daha iyi olmanın en büyük yardımcısıdır'' vesselam. ..
T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 8
21
GİRİŞİMCİ YETİŞTİRİP, EKONOMİYE KATKI SAĞLIYORLAR
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
(
DTO’DAKi EGiTiMLERi ERDOĞAN’A 6 AYDA 970 KiSi . BiR GÖREV DAHA TAMAMLADI
22
Denizli Ticaret Odası Başkanı Uğur Erdoğan, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB)’nin Gümrük ve Turizm İşletmeleri Ticaret A.Ş. Yönetim Kurulu Üyeliği’ne atandı. 30 yıllık tecrübesiyle sektörün içinden gelen biri olan Erdoğan, daha önce de TOBB’un Genel İdare Kurulu (GİK) üyeliği ile Ticaret Odaları Konseyi üyeliğine seçilmişti.
DTO
Yönetim Kurulu Başkanı Uğur Erdoğan, Denizli’yi ve ticaret erbabını temsilen üstlendiği ulusal arenadaki görevlerine, bir yenisini daha ekledi. TOBB Gümrük ve Turizm İşletmeleri Ticaret A.Ş. Yönetim Kurulu Üyeliği’ne getirildi. Kararı, Erdoğan’a Gümrük ve Turizm İşletmeleri Ticaret A.Ş. (GTİ) Yönetim Kurulu Başkanı M.Arif Parmaksız tebliğ etti. ÜLKENİN EN BÜYÜK TİCARİ YAPILARINDAN BİRİ 2005’te, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ve 137 oda ile borsanın ortaklığıyla kurulan GTİ, “Yap-İşletDevret” modeli çerçevesinde sınır kapılarını modernize ediyor. DTO Başkanı Erdoğan, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin son genel kurulunda TOBB Genel İdare Kurulu (GİK) Üyeliği ile TOBB Ticaret Odaları Konseyi Üyeliği’ne de seçilmişti. BAŞKAN ERDOĞAN: “DENİZLİ’MİZİ VE İŞ DÜNYAMIZI EN İYİ ŞEKİLDE TEMSİL EDECEĞİZ” Başkan Erdoğan, yeni görevi kentte duyulur
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 8
duyulmaz kendisini arayıp kutlayan ve başarı dileyenlere, ilgilerinden dolayı teşekkür etti. Yeni görevinde de Denizli’yi ve iş dünyasını en iyi şekilde temsil etmeye çalışacaklarının altını çizdi. SINIR KAPILARININ MODERNİZASYONUNUN DÜNYADAKİ İLK VE TEK UYGULAYICISI Uluslararası standartlarda hizmet sunulmasıyla sınır kapılarının imajının pozitif yönde değiştirilmesi ve ülkemizin tanıtımına katkı koyan GTİ, “Yap-İşlet-Devret” modeli ile kara sınır kapılarının modernizasyonunun Türkiye’de ve Dünyada ilk ve tek uygulayıcısı. Şirketin yolcuların her türlü ihtiyacına cevap vermekte olan yiyecek ve içecek mekanları, bankalar, hediyelik eşya ve gümrüksüz satış mağazaları, en modern şekilde donatılmış durumda. DIŞ TİCARETİN GELİŞMESİNE KATKI SAĞLIYOR Yılda 5 milyon araca ve 15 milyonun üzerinde yolcuya hizmet veren şirket, sınır kapılarındaki verimliliği arttırarak dış ticaretin gelişmesine de katkı sağlıyor.
D
TO’nun Türkiye İş Kurumu Denizli İl Müdürlüğü (İŞKUR) ve Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (KOSGEB) Denizli Merkez Müdürlüğü ile iş birliğine giderek gerçekleştirdiği Girişimcilik Eğitimi programına katılıp tamamlayan kursiyerlere, sertifikaları DTO Konferans Salonu’nda düzenlenen törenle verildi. BAŞKAN ERDOĞAN: “İŞ YERİ KURMAK İÇİN GAYRET ETMELİSİNİZ” Denizli Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Uğur Erdoğan, tören öncesi yaptığı konuşmada, DTO olarak KOSGEB ile birlikte iki yıldan bu yana girişimcilik eğitimleri düzenlediklerini anımsatarak, “Sizler yoğun ilgi gösterdikçe, Denizli Ticaret Odası olarak farklı eğitimler de veriyoruz. Moda tasarım, yalıtım, kaynak eğitimleri sonrasında robotik
kodlama eğitimlerine de gelecek ay başlıyoruz. Çok yakında dış ticaret ve e-ticaret eğitimleri de vereceğiz. Denizli Ticaret Odası’nın faaliyetlerini takip ederseniz, bu sizlere katkı olarak dönecektir.” dedi. DTO BAŞKANI ERDOĞAN: “6 AYDA 970 MEZUN VERDİK” Son 6 ayda 970 kişiye girişimcilik eğitimi verdiklerini açıklayan Başkan Erdoğan, “Eğitim alanlardan 89’u, kendi işyerini kurdu. Bugün 130 sertifika daha dağıtıyoruz. Kursa katılıp sertifika almak yeterli değil! Her birimizin hedefi ve bir hayali olmalı. Denizli’miz üretimi, ihracatı ve istihdamı ile ön sıralarda olan bir şehir. İlimizde iki kişi biraraya gelince iş kurma düşüncesi içerisine girer. Sizler de muhakkak iş yeri açmak için gayret göstermelisiniz. İş kurmadan önce Denizli Ticaret Odası birimleri ve KOSGEB uzmanları ile görüşerek fikir alışverişinde bulunabilirsiniz. Sizler yeni iş yerleri
açınca da yanınızda olmaya devam edeceğiz; açılışlarınıza katılmaya gayret göstereceğiz.” diye konuştu. KOSGEB MÜDÜRÜ ACAR: “MERAK ETTİKLERİNİZ HAKKINDA BİLGİLENDİRMEYE HAZIRIZ” KOSGEB Denizli Merkez Müdürü Aziz Acar da, girişimcilik sertifikalarının hayırlı olmasını dileyerek, “KOSGEB olarak, her zaman girişimcilerimizin yanındayız. Görüş almak istediğiniz konularda, uzmanlarımız sizlere hizmet veriyorlar. İstediğiniz zaman kurumumuza müracaat ederek, bilgi edinebilirsiniz. Yeter ki siz iş yeri açmayı hedefleyin; biz sizleri yönlendirmek ve desteklerimiz hakkında bilgilendirmek için hazırız. Bugün alınan girişimcilik belgelerinin ilimiz ve ülkemizin ekonomisine katkı sağlamasını diliyorum. Denizli Ticaret Odası’na da teşekkür ediyorum.” dedi.
Kursiyerlerimizin de bu girişimcilik eğitimleri sonrasında aynı fikirle hareket ederek, iş yeri kurarak ekonomimize katkı sağlayacaklarına inancımız tam.” dedi. Sertifika alacakların arasında gencinden yaşlısına, kadın erkek her yaşta vatandaşın yanı sıra hamile, bebeğiyle veya çocuklarıyla törene katılan ev hanımları ile Özbek asıllı bir Türk vatandaşının da olması, renkli görüntüler oluşturdu.
törene katılarak sertifika almaları renkli görüntüler oluşturdu. Kursiyerlerin arasında Özbek asıllı bir Türk vatandaşı Abdullah Özbek’in yanı sıra bebeğiyle gelen, bebek bekleyen vatandaşların da yer alması, renkli görüntülere yol açtı. KENDİSİNİN YA DA EŞİNİN EŞSİZ YETENEĞİNİ İŞE DÖNÜŞTÜRECEK Sertifikasına kavuşmanın sevincini yaşayan Abdullah Özbek, kısa zaman önce Türk vatandaşlığına geçmiş bir ahşap ve taş el sanatları ustası… Eşinin de iyi bir
aşçı olduğunu anlatan ve işyerlerini açmak için geriye sadece KOSGEB desteğinin çıkmasını beklemek kaldığını söyleyen Özbek, “İkimizden birinin ya da her ikimizin bu yeteneğini, iş yerimizi açarak ticarete dönüştürmek istiyoruz. Bunun için de bana bu eğitimle farklı bir imkân verip önemli bir fırsat tanıyan başta Denizli Ticaret Odası Başkanımız sayın Uğur Erdoğan olmak üzere, KOSGEB ve İŞKUR müdürlerimiz ile çalışanlarına ve kurstaki eğitmenlerimize teşekkür ediyorum. Benimle birlikte sertifika alana tüm arkadaşlarıma da iş hayatında başarılar diliyorum.” dedi.
SERTİFİKALARINI ÇOCUKLARIYLA ALDILAR Yapılan konuşmalar sonrasında Başkan Uğur Erdoğan ile Müdür Aziz Acar tarafından girişimcilere sertifikaları verildi. Kursiyer annelerin, bebek ve çocuklarıyla E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 8
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Denizli Ticaret Odası (DTO)’nda düzenlenen Girişimcilik Eğitimi’ni tamamlayan kursiyerlere, sertifikaları düzenlenen törenle verildi. Kursu, yılbaşından bu yana 970 kişi tamamladı; 89’u kendi iş yerini açtı. Törende, eğitimi bitirerek sertifika almaya hak kazanan vatandaşlara seslenen DTO Başkanı Uğur Erdoğan, “Üretimi, ihracatı ve istihdamı ile iller arasında ön sıralardaki Denizli’mizde, iki kişi bir araya gelince iş konuşur ya da iş kurmayı düşünür.
23
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
24
“İMAR BARIŞINI” DETAYLARIYLA ELE ALDILAR
DTO, İLGİLİ KURULUŞLARI BİR ARAYA GETİRDİ Denizli Ticaret Odası (DTO) öncülüğünde, İmar Barışı Bilgilendirme Toplantısı düzenlendi. İlgili kurum temsilcilerinin katıldığı toplantıda konuşan DTO Başkanı Uğur Erdoğan, “Tüm sektörlerimize önderlik etmek için çalışıyoruz. Bugün de bu doğrultuda İmar Barışı hakkında bir araya geldik. Amacımız, sektörlerimizin temsilcilerinin, yetkili ve yetkin kişilerden bilgi edinmesi ve konunun daha sağlıklı işlemesidir.” dedi.
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 8
M
erkezefendi Belediyesi Bereketler Toplantı ve Sergi Salonu’nda gerçekleştirilen İmar Barışı Bilgilendirme Toplantısı’na, DTO Yönetim Kurulu Başkanı Uğur Erdoğan’ın yanı sıra Çevre ve Şehircilik İl Müdürü Fikret Büyüksoy, İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Denizli Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Şevket Murat Şenel ile çok sayıda davetli ve vatandaş katıldı. BAŞKAN ERDOĞAN: “DTO OLARAK, ÜZERİMİZE DÜŞENİ YAPIYORUZ” Toplantının başlangıcında kısa bir konuşmayla salondakilere seslenen DTO Başkan Erdoğan, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nün İmar barışı konusunda büyük bir özveriyle çalıştığını belirterek, “Müdürlüğümüzün takdire şayan çabaları, toplum yararına faaliyetlere dönüştü. Hepimizin ortak noktası ve amacı, toplumsal konulardaki hassasiyetimizi projelendirerek, halka yarayan, sorunlara çözüm üreten bir
hale getirebilmek. Bugün burada, bir kez daha bunun en güzel örneklerinden birini sergiliyoruz. Emeği olan herkese teşekkür ediyorum.” dedi. İmar Barışı ile ilgili konunun muhataplarının buluşmasının önemli olduğunu da dile getiren Başkan Erdoğan, “DTO olarak, tüm sektörlerimize önderlik etmek için çalışıyoruz. Bugün de İmar Barışı için bir araya geldik. Amacımız, sektörlerimizin temsilcilerinin, yetkili ve yetkin kişilerden bilgi edinmesi ve konunun daha sağlıklı işlemesidir. Bu tür organizasyonlarımıza yoğun katılım olması, bizlere güç vermektedir. Denizli Ticaret Odası olarak bize düşen ne varsa yapmaya hazırız. Bugün olduğu gibi yarın da sektörlerimiz için çalışmaya devam edeceğiz.” diye konuştu. ŞENEL: “SORULARIMIZA CEVAP BULACAĞIZ” İMO Denizli Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Doç. Dr. Şevket Murat Şenel ise,
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
selamlama konuşmasında İmar Barışı’nın en çok etkilendiği mesleklerden birisi olduklarını hatırlatarak, “Hepimiz biliyoruz ki; çok soru var. Yasa yayınlandı fakat henüz bir yönetmelik yok. Bakanlığın sitesindeki sorular ve cevaplarla, önümüzü görmeye çalışıyoruz. Ancak, köydeki tarlasına baraka yapmış vatandaşın sorunu ile otelindeki bir alanı ruhsatlandırmaya çalışan vatandaşın sorunu birbirinden farklı. Dolayısıyla, ayrı yöntemler kat etmeli. Bu toplantı, sorulara cevap verme noktasında faydalı olacaktır. Başta DTO ile Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü olmak üzere katkı koyan kim varsa teşekkür ediyorum.” dedi. İL MÜDÜRÜ BÜYÜKSOY: “İSKANA AYKIRI YAPILAR İÇİN, BAŞVURULAR 31 EKİM’E KADAR DEVAM EDECEK” Son olarak Çevre ve Şehircilik İl Müdürü Fikret Büyüksoy, iskana aykırı bir yer varsa mutlaka kayıt altına alınması gerektiğini vurguladı. Büyüksoy, “Verilen iskân haricinde yapılan bütün faaliyetler, İmar Barışı çerçevesinde değerlendirilmektedir. Türkiye genelinde tespit edilen 13 milyon kaçak yapı var ve büyük bir çoğunluğu bodrum katları ile çatı katları. Bunlar tapusu olmadan alınıp satılıyor. 13 milyonluk kaçak yapı için tutanaklar tutulmakta, cezalar yazılmakta ve mahkemeler meşgul olmaktadır. Ama yıkım yapılamamakta ve bu cezalar tahsil edilememektedir. İmar Barışı, bunun üzerine çıkarıldı. Denizli’de 25 bin 200 yapı kayıt belgesi alınmış; 12 bin civarında da yapı kaydı için başvurulmuş. Şu anda ilimizdeki İmar Barışı uygulamasında, 16 milyon 800 bin TL civarı para toplandı. Ve yeni bir imar kanunu hazırlanıyor; af da çıkmayacak.
25
Vatandaşlarımız, 31 Ekim’e kadar kaçaklarını bildirip bedelini ödesinler; biz de kayıt altına alalım.” diye konuştu. PANELDE SORULARI CEVAPLADILAR Yapılan konuşmalar sonrasında Denizli Ticaret Odası Yönetim Kurulu Üyesi Mimar İbrahim Şenel başkanlığındaki toplantının soru ve cevaplardan oluşan panel kısmına geçildi. Milli Emlak Müdürü Yavuz Uyaroğlu, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü İmar Şube Müdürü Musa Kavlak ile Altyapı ve
Kentsel Dönüşüm Müdürü Mustafa Ali Hıra, Merkezefendi Belediyesi İmar ve Şehircilik Müdürü İbrahim Turgut, Pamukkale Belediyesi İmar ve Şehircilik Müdürü Ayhan Hekim, Merkezefendi Tapu Müdür Yardımcısı Salih Gümüştekin, Pamukkale Tapu Müdür Yardımcısı Murat Özkaya ile ADM Tüketici Hizmetleri Bölge Müdürü Nafiz Keskin, salondakilerin sorularını cevaplandırdı. 3 saat süren etkinlikten, yüzlerce konuğun merak ettiklerini sorup öğrenmenin memnuniyetiyle ayrıldıkları görüldü.
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 8
Denizli’nin yoluna güvenle devam ettiğini söyleyen DTO Başkanı Uğur Erdoğan:
“TEŞVİK YATIRIMLARINDAKİ İSTİHDAM, YÜZDE 50 ARTTI” 26
Denizli Ticaret Odası (DTO) Meclisi, aylık değerlendirme toplantısını yaptı. DTO Başkanı Uğur Erdoğan, meclis üyelerine dünya, Türkiye ve Denizli ekonomisinde yaşanan gelişmeleri aktardı. Denizli’de, ilk 5 aylık dönemdeki teşvik yatırımlarıyla oluşan istihdamda bir önceki yıla oranla yüzde 50,25 artış yaşandığını açıkladı. Denizli’ninihracattaki artışını devam ettirdiğini de dile getiren Başkan Erdoğan, “İlimizin ihracat artışı, Türkiye ortalamasının üzerinde. Haziran ayı sonu itibarıyla, ilk 6 aylık dönemde, ilimizin ihracatı geçen yılın aynı dönemine göre, yüzde 17,51 oranında artış göstererek, 1 milyar 685 milyon 429 bin Dolar’a ulaştı.” dedi.
D
enizli Ticaret Odası Meclis Başkanı Salih Sarıkaya’nın yönettiği DTO 2018 Yılı Temmuz Ayı Olağan Meclis Toplantısı’nda, geçen bir aylık süreçteki faaliyetler ile gelecek döneme ilişkin kararlar ele alındı. DTO Yönetim Kurulu Başkanı Uğur Erdoğan, Meclis görüşmeleri sonrasında, sunumu eşliğinde ekonomideki gelişmeleri değerlendirdi. Ocak-Haziran döneminde Türkiye ihracatının geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 7,42 arttığını dile getiren Başkan Erdoğan, “İlimizin ihracatı ise, Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) verilerine göre, Haziran ayı sonu itibarıyla, 6 aylık dönemde, geçen yılın aynı dönemine kıyasla, yüzde 17,51 oranında artış gösterdi; 1 milyar 685 milyon 429 bin Dolar’a ulaştı. Haziran ayı sonu itibarıyla, en fazla ihracat sırasıyla 232 milyon 758 bin Dolar ile İngiltere’ye, 172 milyon 172 bin Dolar ile Almanya’ya, 121 milyon 150 bin Dolar’la da İtalya’ya gerçekleştirildi. Yine aynı dönemde en fazla ihracat sırasıyla hazır giyim ve konfeksiyon, elektrik-elektronik ve hizmetler ile demir ve demir dışı metaller sektörlerindeydi.” dedi.
İSTİHDAM YÜZDE 2,25 ARTTI Nisan ayı sonu itibarıyla, 4/a kapsamında kayıtlı istihdamın, geçen yılın aynı dönemine göre %2,25 oranında artışla, 224 bin 548 kişi olarak kayıt altına alındığını da söyleyen Erdoğan, yatırım teşvik belgeleri ile ilgili de çarpıcı bir veri paylaştı. TEŞVİKLERLE YAPILAN YATIRIMLARDA İSTİHDAM YÜZDE 50 ARTTI Mayıs ayı sonu itibarıyla, 5 aylık dönemde, Denizli’ye, 44 adet yatırım teşvik belgesi verildiğini ifade eden Başkan Erdoğan, “Bunun mali karşılığı 322 milyon Türk Lirası. Bu teşviklerin 21 adedi imalat, 8 adedi hizmetler, 3 adedi enerji, 8 adedi madencilik, 4 adedi ise tarım faaliyetleri için verilmiş. Teşvikler, bir önceki yıla göre, ilk 5 aylık dönemde %50,25 artışla 873 kişilik istihdam oluşturdu. 2017’nin OcakMayıs döneminde 581 kişide kalmıştı. Aynı dönemde, ilimizden Türk Patent Enstitüsü’ne, 730 adet marka, 22 adet faydalı model, 195 adet endüstriyel tasarım, 19 adet de patent başvurusu yapıldı.” diye konuştu.
KARŞILIKSIZ ÇEKLER %33,71 AZALDI Denizli’de karşılıksız çekteki azalışın da devam ettiğini anımsatan DTO Başkanı Erdoğan, “2017’nin haziran ayı sonu itibarıyla 2 bin 708 olan karşılıksız çek adedi, 2018’in Haziran ayı sonunda önceki yıla göre %33,71 oranında azalarak, bin 795 adede geriledi!” dedi. YABANCI SERMAYELİ ŞİRKET SAYISI, 113 OLDU Haziran ayı itibarıyla ilk 6 aylık dönemde Denizli Ticaret Odası’na 769 firmanın kaydını yaptırdığını dile getiren Erdoğan, sözlerini şöyle tamamladı: “2018 Haziran ayı itibarıyla, 12 bin 935’i faal, 3 bin 795’i askıda olmak üzere, Denizli Ticaret Odası’na 16 bin 730 firma kayıtlı. 106 firma ile inşaat taahhüt sektörü yeni kayıtlarda en önde. Bu sektörü, 46 firma ile evde kullanılan tekstil takımları perdeler vb. toptan satışı, 37 firma ile bakkal ve marketlerde yapılan perakende ticaret, 24 firma ile pamuklu kumaş dokuma imalatı, 22 firma ile de mermertraverten işleme sektörleri takip etti. Öte yandan, ilimizde faaliyet gösteren yabancı sermayeli şirket sayısı, Mayıs ayının sonu itibarıyla 113’e ulaştı.”
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
28
GELİN HAMAMI KEYFİ
LARA FORM SPA’DA Düğün hazırlıları ve düğün telaşı üzerinizde stres ve yorgunluğa sebep olduysa, arkadaşlarınızla güzel bir gün geçirmenizin vakti gelmiş demektir.
G
rand Denizli Otel ve Saltak Şubeleri ile Denizli’de masajın öncülerinden olan Lara Form Spa’da kendinizi Sultan gibi hissedeceğiniz eşsiz gelin hamamı deneyimi sizleri bekliyor.
ÖZEL İKRAMLAR SİZİ BEKLİYOR
Düğün öncesi gerçekleştirilen geleneksel eğlencelerden birisi de Şüphesiz ki Gelin Hamamıdır. Misafirlerimize, gelin hamamında geleneksel kese ve köpük hizmetiyle beraber, çok özel ikramlar sunulmaktadır. Gelin adaylarını ve misafirlerini girişte taze meyve ve kuruyemişlerden oluşan bir tepsi karşılıyor, hamam sefasında detoks etkili şerbetler, hamam sonrasında ise ada Çayı ve Iavanta kolonyası ikram edilmektedir. Hamam öncesi herkese özel olarak Üretilmiş, hijyenik peştamal verilmektedir. Eğlence için getirdiğiniz ikramlarda açık büfe olarak sizlere sunuluyor.
SULTANLARA LAYIK GELİN HAMAMI KEYFİ İÇİN E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 8
CUMHURİYET CADDESİ NO:6 MERKEZ DENİZLİ 0258 241 10 11- 532 064 35 11
29
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 8
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
RÖPORTAJ
MİSAFİRLERİNE “Bİ’DÜNYA LEZZET” TEŞEKKÜRÜ “Bu menü siz değerli misafirlerimizin önerileri ve yorumları doğrultusunda hazırlanmıştır. Katkılarınız ve düşünceleriniz için teşekkür ederiz. ”
30
Y
ukarıdaki teşekkür cümlesi Casa Bianca yönetimine ait. Çünkü yönetim yeni menüsünü oluştururken misafirlerinden özel bir istekte bulundu ve bir anket düzenledi. Onlara menüde neler görmek istediklerini sordu. Aldıkları cevaplar hayli ilginç olsa da Casa Bianca bütün taleplere cevap verecek kadar iddialı. Zira bir menü düşünün içindeki yemeklerin tamamı misafirlerin istekleri ve önerileri doğrultusunda hazırlanmış olsun. Bir menü düşünün içinde dünyanın pek çok ülkesinden eşsiz lezzetler barındırsın ve bir işletme düşünün bu kadar farklı kültüre ait yemeği aynı standartlarda sunabilecek kadar başarılı olsun. İşte Casa Bianca’nın yeni menüsü tam olarak bunu vaat ediyor ve “bi’dünya” lezzet sunuyor misafirlerine. Uzakdoğu’dan Meksika’ya, İtalya’dan İspanyol mutfağına kadar pek çok lezzeti barındıran menüyü Casa Bianca’nın Genel Müdürü Berk Bakır ve şefi Muhammet Çelik’e sorduk ve lezzetli bir söyleşi gerçekleştirdik.
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 8
Still Life: Yaptığınız anketi ne kadar sürede tamamladınız? Bu süreç aşağı yukarı 3 ay boyunca devam etti. Uzakdoğu mutfağından tutun da Meksika yemeklerine kadar farklı pek çok yemek menümüzdeki yerini aldı. İtalyan mutfağı, İspanyol mutfağı ve tabii Türk mutfağından yemeklerimiz de var. Still Life: Anket sonuçlarına göre hangi yemekler ön plana çıktı? Bizim burada satışını yaptığımız ürünlerden biri de şarap. Şarapla birlikte somon füme ciddi talep gördü. Bazı misafirlerimiz salyangoz istedi, bazıları İspanyol mutfağından tapas önerdi. Tapası menümüze ekledik. Salata çeşitlerimiz çok zengin bir hal aldı. En çok istenenlerden biri de avokadolu salataydı. Uzakdoğu mutfağından suşi yine yoğun talep gören yemeklerimizden öyle ki her pazartesi günü suşi yapıyoruz. Vejeteryanları da unutmadık tabi. Onlar için menümüzde pizzalar, sandviçler, ızgara sebzeler ve salatalarımız var. Diyet menüsünü hazırlarken sporculardan bilgiler aldık ve o doğrultuda hazırladık. Bunların yanı sıra kişiye özel yemek hazırlayabiliyoruz. Böylece misafirimiz istemediği ürünü tabağında görmüyor. Still Life: Peki bu istekler yeni lezzetler denemenin verdiği bir meraktan mı ileri geliyor yoksa ciddi talep görüyor mu? Sürekli talep görüyor bu ürünler.
Örneğin diyet menüsü koymuştuk. Az talep olduğu için kaldırdık fakat misafirlerimiz diyet menüsünü tekrar menümüze koymamızı istediler. Biz de tekrar daha özenli bir şekilde menüye ilave ettik. Menümüzdeki yemeklerin acı olup olmadığını, içinde yer alan malzemelerin neler olduğunu, soğuk olup olmadığını yanlarında belirttik. Still Life: Dünya mutfaklarından çok sevilen yemekleri sunuyorsunuz misafirlerinize. Ben bu yemekleri hazırlayan ekibi merak ediyorum. Şefim biraz da sizi tanıyabilir miyiz? Tabii, Muhammet Çelik ben. Alaylı olarak başladığım mesleğimde 20. yılımı yaşıyorum. İşimi işte öğrendiğim için mesleğimin her aşamasında çalıştım. Daha sonra mutfağa geçiş yaptım ve yemek yapma maceram da başlamış oldu. 5 kişilik çok yetenekli bir ekiple çalışıyoruz. Ekip arkadaşlarımızdan okulda bu işin eğitimini alıp gelenler de var, benim gibi alaylı olanlar da var. Geniş bir ürün gamımız
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Still Life: Berk Bey yeni menünüz çok iddialı ve iştah kabartıyor. Menünüzü belirlerken farklı bir yöntem izlediniz. Bir anket çalışması yaptınız. Anket yaparak menü oluşturma fikri nasıl doğdu? Biz 2016 Temmuz ayında açıldık ve ikinci yılımızı da başarıyla doldurduk. Otelimizde konaklayan, restaurantımızda ve cafe bistromuzda ağırladığımız misafirlerimiz açısından belli bir standardı yakaladık. Belli müdavimlerimiz var. Bizim diğer cafe bistrolardan farkımız otelimizle birlikte üçlü bir konseptin parçası olmamız. Otelimizde Pamukkale’ye gelen turistlerden tutun da CEO’lara, yönetim kurulu üyelerinden bölge müdürlerine, ünlü sanatçılardan gazetecilere kadar kendi alanında ciddi kariyer yapmış pek çok misafiri ağırlıyoruz. Üst düzey yöneticilere üst düzey hizmet anlayışıyla çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bununla birlikte iş çevrelerinin dışında cafemizde ve restaurantımızda yöre halkımıza da hizmet veriyoruz. Hal böyle olunca biz de yönetim olarak misafirlerimizin neler isteyebileceğini, menüde neler görmek isteyeceklerini merak ettik ve anket yapmaya karar verdik. O dönemki misafirlerimizden topladığımız verilerle menümüze yeni lezzetler dahil ettik. İstedik ki bizim misafirlerimiz buraya geldiğinde kendilerini özel hissetsinler. Kendi isteklerinin Casa Bianca tarafından yapıldığını görsünler. Değerli olduklarını hissetsinler.
var. Misafirlerimizin isteklerini ön plana çıkararak, profesyonel bir ekiple, hepsini tek tek deneyerek, en iyisini bulmaya çalışarak menümüzü oluşturduk. Still Life: Hep sorarlar ya şefin tavsiyesi nedir diye ben de soruyorum denememiz için ne tavsiye edersiniz? Yeni ürünlerimizden kinoalı somonlu salatamız var. Denemenizi tavsiye ederim. Still Life: Berk Bey bu yenilikçi çalışmanızdan dolayı sizi tebrik ediyorum ve başarılar diliyorum. Ben teşekkür ederim.
31
YAŞAM
SIĞACIK’TA YIDIZLARA ÇOK YAKINDIK
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
S A VA Ş Ü N L Ü
32
asan Doğan, sevili Hasan ağabeyim İzmir’e gelince çok mutlu oluyorum. Koca kent insanının yalnızlığını kendisinden başkası bilemez. Milyonları içinde yalnız olmak gerçekten çok acıdır. Bu yalnızlık acısı, Sait Faik gibi söylersek, kavun acısı gibi bir şeydir. Bu, gönlüne göre, kafana göre insan bulamamaktan geçer.
H
Akşehir’in, Nasrettin Hoca’nın tanıştırdığı güzel, en güzel ağabeylerimden, dostlarımdan birisi oldu son beş yıldır. İstanbul’a gidince ağabeyim İzmir’e gelince aramadan edemeyiz birbirimizi. İzmir’e geldiğinde üç gün kalacaktı. Gündüz işleriyle ilgileniyordu. Akşamlar bizimdi artık. İlk akşam Özdere’ye gittik. Bir tatil sitesinin açılış yemeği vardı. Yeni Türkü grubuyla anılara uzandık. Gecenin geç saatlerine dek kaldık. İzmir’e geldiğimizde saat sabaha doğru yol alıyordu. Sağ olsun Hasan Doğan’ın şoförü Recep dostumuz, evime dek götürdü beni. Gazeteci dostum Müslüm’ü de aynı şekilde eve servis yaptı.
Ertesi akşam, Hasan ağabey ile buluştuk. Nereye gidelim, nerede oturalım, derken Hasan ağabey, dur bizim Zeki Eren’i arayalım, dedi. Aradık, Seferhisar’daymış. Hemen yola koyulduk. Ege’nin güzelliklerine yakından tanık olmak için yolu uzattık. Seferihsar’ın üzerine griden bir örtü örtülürken Zeki Eren’in evine varmıştık. Balkona geçtik. Körfez önümüzdeydi. Ateş böcekleri gibi evler, sokaklar aydınlanmaya başladı. Denizde renkler oynaşmaya başladı. Karşıdan renkli ışıklar yakınımıza dek uzanmaya başladı. Akşam kahvelerini balkonda renk cümbüşü içinde içtik. Zeki beyin hanımı mantı yapmış. İlle yiyin, dese de kafamıza koymuştuk. Sığacık’a gidecektik. Sığacık için yola koyulduk. Arabanın pencereleri açıktı. Serinleten esintiliklerimize dek ulaşıyordu. Sığacık her zamanki sessizliğiyle karşıladı bizi. Yıllar önce hemen hemen her ay bir iki kez gittiğimiz Burç Lokantası’nı aradık. Sığacık, akıl almaz derecede değişmişti. Liman yapılmış, her şey birbirine karışmış gibi geldi. Su kanalları yapılmış, ama varlığını bir türlü anlayamadım. Eskiden Kale’nin hemen yanı başındaydı
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
33
gittiğimiz lokanta. Yat limanına yatlar yanaşmış, halkı da denizden uzaklaştırmıştı. Aradığımız lokantayı bulduk. Denizin dibindeki mekan denizden epey uzaklaşmıştı. Lokantada eski salaş durumundan kurtulmuş. Üzerine pahalı giysi mağazalarından giysi geçirilmiş kasabalı gibiydi. Lüks döşeme ilgimi çekti. Masaların birine oturduk. Zeki Eren, Hasan Doğan’ın çocukluk arkadaşıydı. Bir Akşehir muhabbeti açıldı. Saatlerce sürdü, Eskiyi hep birlikte andık. Yolumuz yeri geldi Engilli köyüne uzandı. Bazen de aldık başımızı Konya’ya gittik. Okul anıları, çocukluk anıları birbirine karıştı. Komik olaylarda güldük, masallarda yaşacak anılarda hüzünlendik. Anadolu neler çekmişti zamanında. Buları irinci ağızlardan dinledik. Masamız donanmıştı. Balılar, kalamarlar, Ege’nin mezeleri, haziran ayında tam kıvamını bulmuş erikler, onların çok ötesinde sıcacık dostluk sohbeti, birbirinden kopamayan eskimeyen dostlar. Zamanın nasıl geçtiğini anlayamadık. Yıldızlar
esniyordu sanırım. Onlar bile uyumak için köşe bucak ararken bizler canlı bir sohbete devam ediyorduk. Hele esinti bizlere daha oturun, der gibiydi. Yılların iz yapmış dostluğunu üç beş saate sığdırmak olacak şey değildi. Gecenin ikisinde lokantadan kalktık. Önce Zeki beyi evine bıraktık. Sonra ver elini İzmir. Yol karanlık, yıldızlar bizi aydınlatıyordu. Ne güzel, ilginç bir geceydi. O anıları onlarca kitap okusak bulamazdık. Anlatımdaki içtenlik, doğallık anlatılanları daha bir ilginç duruma getiriyordu. Hasan Doğan, yine bir güzelliğe imza atmış, bin yıllık dostuyla ortak anılarına bizi de katmıştı. Kendi adıma çok yararlandım. Üstelik her sözün başında, bunları yazın, dedim. Nerede onları yazacak zaman, dedi hasan Ağabey. Bana döndü, yaz işte, bunlardan güzel, doğal anıları nereden bulacaksın, dedi. Haziran ayının bir Ege akşamı, geceyle birleşmişti. Bizler yıldızların aydınlattığı yollardan, ışık kirliliğinin yoğun olarak yaşandığı İzmir’e yaklaşıyorduk…
T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 8
RÖPORTAJ
PİDE DÜNYASI’NIN GENÇ PATRONU BEKİR KARADABAN:
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
SEKTÖR HAK ETTİĞİ DEĞERİ BULAMIYOR! Değerli Still Life okurları bu sayımızın prestij konuğu şehrimizin önemli marka mekanlarından biri olan Pide Dünyası’nın genç patronu Bekir Karadaban. 1984 Tavas doğumlu olan Karadaban aynı zamanda Fırıncılar Odası Başkanı. 2014 yılında devraldığı görevine Ocak ayında yapılan seçimlerin ardından ikinci kez seçilmeyi başardı. Bekir Karadaban’ın insanı kıskandıracak bir çalışma azmi ve enerjisi var. Daha çocuk yaşta başladığı mesleğinde bugün zirveyi zorluyor. Vizyoner kimliği onu bir adım öteye taşırken babasından aldığı iş disiplini ve çalışma azmi de yere sağlam basmasını sağlıyor. Oldukça programlı ve disiplinli çalışmayı seven Karadaban, iyi bir kitap okuru, adrenalin tutkunu ve örnek bir aile babası. Yeni nesil iş adamı profili çizen Bekir Karadaban’la Pide Dünyası’nı, oda başkanlığı serüvenini, oğlu Mustafa’yı ve daha pek çok konuyu konuştuk.
34
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 8
Still Life: Babanızın mesleğini yapıyorsunuz ve kurulu bir düzen varken yeni bir başlangıç yapmak istemenize babanızın yaklaşımı nasıl oldu? Yenilikçi bir insanım ben, yeni bir çehre oluşturmak ve değişik bir şey yapmak istiyordum. Avukat olan ağabeyimi de kaybetmemiz sonucu babam zaten elini eteğini her şeyden çekmişti. Bizim ismimizi devam ettirsen daha iyi olur dedi ancak “Sen zaten bir başarı yakalamışsın ben de kendi başarımı ispat etmek istiyorum” dedim. Pide Dünyası böyle kuruldu ve ilk şubemizi 2007 yılında Bereketler Mahallesi’nde açtık. 2011 yılında ikinci şubemizi Akkonak’ta açtık. Kınıklı şubemizi ise 2014 yılında hizmete açtık. Sonraki süreçte Pide Dünyası’nın tek çatıdan kontrol edilebilmesi için ayrı bir depo sistemi kurduk. Ürünlerimizde kullandığımız malzemeler tek yerde hazırlanıyor ve dağıtımı yapılıyor. Still Life: İlk şubenizi açarken bugünleri görebileceğinizi hayal ediyor muydunuz? Yanımda bir kuzenim ve bir çırakla işe başlamıştım. Şimdi ise Pide Dünyası 50 kişilik kocaman bir aile. İş hayatımız boyunca sektördeki eksiklikleri görüp gidermeye çalıştık, çalışanlarımızın sosyal hayatlarını geliştirmeye devam ediyoruz. Hala eksik olan şeylerin olduğunu düşünüyorum ve değişik şeylerin yapılması gerektiğine inanıyorum. Still Life: Pide çok sevilen ve tercih edilen bir ürün. Yeni lezzet arayışlarınız da var üstelik. Kaç çeşit pide yapıyorsunuz? Çeşitlerimiz saymakla bitmeyecek kadar çok. Her türlü klasik pidenin
dışında çikolatalı pide, tahinli ballı cevizli pide, vejeteryan pidelerimiz var. Bunun haricinde her türlü eşleşen gıda ürününü kullanarak spesiyal pideler yapılabilir. Bu anlamda inanılmaz geniş bir ürün yelpazesi var. Still Life: Sizin en sevdiğiniz pide hangisi? Ben genellikle kenarları açık, çıtır pideyi tercih ederim. İnce hamurlu, peynirli yumurtalı pide zafer gazozuyla harika olur. Gelir seviyesi ne olursa olsun, en düşükten en yüksek kesime kadar herkesin tercih ettiği bir üründür pide. O nedenle tam anlamı ve kıvamıyla yapıldıktan sonra haftada 3-4 kez tercih edebilirsiniz. Still Life: İşinizi yaparken, markanızı oluştururken karşılaştığınız güçlükler oldu mu? İster istemez oldu tabi. Sektör hak ettiği değeri bulamıyor. Eski işletmelere baktığımızda içerde yarıya kadar fayans olan; kürdanları jelatinsiz olan; pideyi yapan kişinin, doğrayıp servis eden, hesap alan kişinin aynı kişi olduğunu görüyoruz. Garson sistemi olmayan, paket servisi olmayan işletmelerdi. Pizzacılık sektörüyle ilerlemeye başladı. Artık marketlerin bile evlere servisi var. Diğer yandan işin kalitesini biraz daha arttırmak istedikçe ücretlerin onu karşılamadığını görüyorsunuz, sistem hak ettiği değeri bulamıyor. Çünkü işletme sayısı çok fazla ve pasta dilimi her geçen gün daha da küçük parçalara bölünüyor.
Bu nedenle işletmeler tam kapasite çalışamıyorlar. Yetişmiş eleman ihtiyacı ortaya çıkıyor. Bu süreçte markanın ön planda olduğunu gördük. Denizli kendini çabuk geliştiren ama işletme sahibini mekanda görmek isteyen bir müşteri kitlesine sahip. Markalaşmakla birlikte işletmeciliği de bilmek gerekiyor. Markalaşmak ise çok zor. Marka mısınız diye sorarsanız tam anlamıyla bir marka olduğumuzu söyleyemem. Daha çok eksiklerimiz var. Kendi sektörümüzde, kendi ilimizde en iyi şeklide yaptığımızın, birkaç basamak yükseldiğimizin farkındayız ama daha iyi olmamız gerektiğini düşünüyorum daha da geliştirebilmeliyiz. Çalıştığımız arkadaşlarımızın sadece bedensel gücünden değil aynı zamanda fikirlerinden de istifade etmemiz gerektiğine inanıyorum. İşletme olarak toplantılar ya da anketler düzenleyerek yeni lezzetler ya da farklı konularda fikir alışverişleri yapmaya özen gösteriyoruz. Still Life: Ürünlerinizde kullandığınız malzemelerin özellikleri nedir, nelere dikkat ediyorsunuz? Beyaz ve esmer unu karıştırıyoruz, kendimize özgü bir karışımımız var. Kasabımız zaten sabit. Pide Dünyası kurulduğu ilk günden bu yana aynı kasapla çalışıyoruz. Reçetelerimiz var. Bu reçetelere göre ürün çıkarıyoruz. Mevsimsel dönemlerden kaynaklanan durumlarda örneğin kullandığımız domateslerde reçete değişikliğine gidiyoruz. Still Life: Birazda Fırıncılar Odası Başkanlığınızı konuşalım mı? Böyle bir görev için oldukça gençsiniz, nasıl gelişti olaylar? 2010 yılında oda seçimlerinde böyle bir sürecin içine dahil olduk. Aslında başka bir adayın başkanlığı için koşturuyorduk ancak bir aksilik olmasından dolayı E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 8
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Still Life: Bekir Bey okurlarımız için sizi biraz tanıyabilir miyiz? Dört çocuklu bir ailenin en küçük bireyiyim. Çok küçük yaşta ağabeyimin birini trafik kazası sonucu kaybettim. Diğer ağabeyim 1995 yılında İstanbul Hukuk Fakültesi’ni kazanmıştı. Ben de ilkokuldan yeni çıkmıştım ve babam 30 yıldır yaptığı mesleği birine bırakmak istiyordu. O nedenle benim okula devam etmemi istemedi. Askere gidinceye kadar babamla birlikte çalıştım. İşyerimiz sanayideydi ve ben tepsiyle sanayide pide sattım. İlerleyen yıllarda sanayide bir yer daha açtık. Orayı ben işlettim, çok para kazanmadım ama esnaf olarak kendi ayaklarımın üzerinde durabilmeyi öğrendim. Mesleğimle ilgili kalfalık, ustalık belgelerimi tamamladım. Vatani görevimi tamamladıktan sonra da kendi markam olan Pide Dünyası’nı faaliyete geçirdim.
35
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
36
benim aday olmam istendi. Seçimlere son 3 gün kala aday gösterildim ve 9 oyla kaybettim. 2014 yılında yapılan seçimlerde ise 105 oy farkla seçimi kazandık ve göreve başladık. Geliştirdiğimiz projeler sonucu insanlara Denizli’de fırıncılar odasının olduğunu gösterdik. Afrin’e dualarla birlikte 20 bin tane ekmek gönderdik. Denizli’de ilk gönderimi biz yaptık. Geçen yıl Cumhurbaşkanımızın yerli malı haftasında yerli ürün çağrısıyla 5 dönüm araziye buğday ektik. En son 15 Temmuz darbe girişiminin yıl dönümünde “O Gün Dur Dedik Ekmeğimizi Böldürmedik” projesiyle 15 bin ekmeğin ambalajlı bir şekilde dağıtımını yaptık. Bir ülkede darbe olması demek o ülkenin ekonomisinin 10 yıl geriye gitmesi demektir. Ocak ayında yapılan seçimlerde güven tazeledik ve tekrar başkan seçildik. Denizli için ne yapılması gerekiyorsa, elimizden geldiği kadarıyla, eğitim, üretim ve esnafın geliştirilmesi anlamında her zaman hazırım diyenlerden biriyim. Kendimi her zaman geliştirmeye açığım, konu çalışmak olduğunda vakit kavramımız yok. Still Life: Yeni dönem projeleriniz var mı? Henüz olgunlaşmamış, istişare yaptığımız projelerimiz var tabi. Hayatta başarıyı ya-
kalamak için proje adamı olmak gerekiyor. Fırıncılar Odası Denizli’deki her türlü unlu mamül yapan simitçi, yufkacı, börekçi, kadayıfçı, pideci gibi odaları kapsayan lezzet odalarından bir tanesi. İnsanlar alışveriş yapmaya gittiğinde tamamen güvenleriyle birlikte o işletmenin mutfağını ve hiç bir şeyini görmeden alışveriş yapıyorlar. Bu bir vebal meselesi. Biz de bu anlamda bize bağlı üyelerin dışında genel sektörle alakalı herkesi kapsayarak sektörün gelişimiyle, fiyatlarıyla, halkın alım gücünü düşünerek elimizden gelen gayreti gösteriyoruz. Bir işletmeye verilebilecek en güzel cezalardan biri oradan alışveriş yapmamaktır. Esnaf olmak, işletmeci olmak günümüz şartlarında çok zor. Aslında ayağımıza kurşunu biz kendimiz sıkıyoruz. Yanımızda çalışan ekip arkadaşlarımıza gerekli sosyal yaşantıyı ve gerekli imkanı sunmadığımız için zincirleme şekilde herkes mekan açıyor ve pasta dilimi bölünüyor. Diyelim ki şuanda Denizli’de 250 bin ekmek üretimi yapılıyor ve diyelim ki nüfusa göre de 40-50 tane fırın olmalı. Siz 51. fırını açtığınızda ister istemez onların payını bölüyor ve tekrar yetişmiş personel ihtiyacı yaratıyorsunuz. Still Life: Siz babanızın mesleğini yapıyorsunuz ve ileri bir noktaya taşıdınız? Sizin de bir oğlunuz var, nasıl bir baba-oğul ilişkinizin olduğunu merak ediyorum. Mustafa’ya pide yapmayı öğretiyor musunuz? Babam pideciydi ben de baba mesleğini sürdürüyorum. Oğlumun da öğrenmesini istiyorum elbette. Hatta aynı kıyafetlerden yaptırdık ara sıra mutfakta birlikte yapıyoruz. Oğlumla arkadaş gibiyiz. Birlikte yürüyüş yapıp, uçurma uçurup, kay kay bindiğimiz de oluyor. Still Life: İş dışında neler yapıyorsunuz? Yapmaktan keyif aldığınız şeyler var mı? Ben yoğun çalışan bir insanım, hayatımın belli bir noktasında “Bekir neyle mutlu olur”
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 8
diye soran kimsenin olmadığını fark ettim. Hemen herkes bir taleple geliyor. İşime, aile ayırdığım vakit kadar kendime de vakit ayırmam gerektiğini anladım. Bu nedenle ben de kendi seveceğim şeyleri aramaya ve denemeye başladım. Kitap okumaya o şekilde başladım. İyi bir okuyucuyumdur. İçinde adrenalin olan sporları seviyorum. King boks yapıyorum, fırsat buldukça rafting ve yamaç paraşütü yaparım. Yürüyüş yapmayı ve yüzmeyi severim. Okul hayatıma babamın isteği üzerine ilkokuldan sonra devam edememiştim. Ortaokulu dışarıdan bitirdim, şuanda da liseye devam ediyorum. Üniversite okumak da istiyorum. Still Life: Bekir Bey bu keyifli sohbet için teşekkür eder, yeni çalışmalarınızda başarılar dilerim. Ben teşekkür ederim.
2014 yılında yapılan seçimlerde ise 105 oy farkla seçimi kazandık ve göreve başladık. Geliştirdiğimiz projeler sonucu insanlara Denizli’de fırıncılar odasının olduğunu gösterdik.
37
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 8
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
STİL YARATAN PARÇALAR (2)
Merhaba… Sosyal medyada ya da sokakta birbirinden değişik kıyafetler görmeye alıştığımız günümüzde, vücudumuza uyan bir jean pantolon ve beyaz gömlek ya da çizgili bir tshirt ile de stil sahibi görünmemiz mümkün demiştik ve geçen sayımızda bu parçalardan Jean’nin hikayesi ile dizimize başlamıştık.
NİLÜFER BAYRAK STİL DANIŞMANI Bu yazımızda da çizgili tshirt’lerin en ünlüsü BRETON ile devam ediyoruz. “Breton”, adını Fransa’nın kuzeybatısında denizciliğin ana üslerinden olan Bretonya (Fr: Bretagne, İng: Brittany) bölgesinden alır. Orijinal “Breton” başlangıçta, çift kat bükülmüş saf yün ipliğinden, yuvarlak örme makinalarında örülür ve ortaya çıkan bu sıkı kumaş, denizciler tarafından sert rüzgarlar ve soğuktan koruduğu için baş tacı edilir. Çünkü yünün yapısında bulunan Lanolin maddesi, ıslakken bile sıcak tutma işlevini yerine getirebilir. Breton çizgili üstler, 27 Mart 1858 ‘de Fransa Denizcilik Bakanı Hamelin’in kaleme aldığı denizcilik bülteniyle resmi “Fransız Denizci Üniforması” olarak kabul edilirler. Bu zamana kadar Fransız Donanmasında sadece subaylar için resmi bir üniforma vardır ve diğer denizciler gemide kendi eski kıyafetlerini giymektedirler. Çıkarılan bu bültenle alt kademedeki mürettebat için de düzenleme getirilmiş olur ve bu çizgili üstleri giymek zorunda olanlar, gemi hiyerarşisi içerisinde diğerleri tarafından “zebralar” olarak adlandırılırlar.
esmi üniforma kabul edilen Breton tshirtler, kayık yakalı ve 3/4 kol uzunluğuna sahiptirler. 2 cm eninde beyaz, 1 cm eninde mavi ya da lacivert çizgilerden oluşurlar ve kollarda 14 adet, gövdede 20 adet mavi çizgi vardır. Çizgilerin sayısı rastgele seçilmemiştir; 1800 ‘lerde çok güçlü olan Fransız Donanmasının Napolyon döneminde İngilizlere karşı kazandıkları deniz zaferlerinin sayısıdır bu… Ayrıca bu çizgiler herhangi bir aksilikle denize düşen denizcilerin, dalgaların
içinde kolaylıkla fark edilebilmesini de sağlar. O tarihlerde bile fonksiyon ve amaç gözetilerek tasarlanan Breton’un beden boyu denizcilerin belini örtecek ve düğmesiz, bedene oturan yapısı da onların ağlara veya gemide herhangi bir yere takılmalarını engelleyecek şekildedir. Breton olarak adlandırılmasının dışında, çizgili denizci forması, yıllar boyunca “la marinere” (denizci), “le pull marin” (denizci süveteri) ve bugünde kullanılan “chandail” olarak isimlendirilir
B
irçok askeri giysi gibi çizgili üstler de zamanla sivil halk tarafından benimsenip kullanılmaya başlanır. Özellikle Fransa’nın kuzeyindeki balıkçılar ve kıyı tüccarları bunları çok kullanırlar. 1800’lerin sonunda mallarını İngiltere’de satma iznine sahip Fransız soğan ve sarımsak tüccarlarının giydikleri çizgili giysiler, kendi ticari markaları haline gelir ve Fransızların her şeyiyle eşanlamlı olur. Fransızca “marchand d’ail” yani “sarımsak tüccarı” kelimesi zamanla “chandail” takma adı-
nı alır ve giydikleri çizgililerin isim babası olur. Sadece tüccarlar değil, Belle Epoque döneminde Fransız yazar Colette kabarelerde ve maskeli balolarda çizgili üniformasıyla arz-ı endam eder. Ama çizgililerin moda dünyasıyla tanışması Coco Chanel sayesinde olacaktır. Geleneksel maskülen kıyafetleri 20. yüzyıl kadınına uyarlama konusunda engin yeteneğe sahip Chanel’in, 1917 de yarattığı koleksiyonda Breton çizgileri ve denizci ilhamlı birçok kıyafet bulunur.
39
B
K
adın modasının kurallar ve korseler içine sıkıştığı bir dönemde, “Lüks rahat olmalı, aksi takdirde lüks değil” sözleriyle Chanel, kadın bağımsızlığı ve özgürlüğünün androjen bir imajını oluşturur. Tasarladığı çizgili üstler, kadın ve erkeğe uygun, pratik jarse örgüsünde, genişletilmiş yaka ve kollara sahiptir ve Chanel bunları hasır şapkalar ve geniş paçalı pantolonlarla kombinler. Fransa’nın gözde sahil beldesi Deauville’de açtığı buti-
ğinde aristokrat müşterilerine sattığı mariner (marin) esintili parçalar burjuvazinin sembolü olur. Windsor Dükü ve eşi Wallis Simpson ya da Gerald ve Sara Murphy gibi dönemin influencer isimleri lüks Akdeniz tatillerine çizgili tshirtleriyle çıkarlar. Böylelikle tarih boyunca çizgili kıyafetlerin soytarılar, köylüler, deliler, hükümlüler ve cüzzamlılar gibi çizgi dışı kişilerce giyilmiş olması moda dünyasında yer almasını engellemez.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
R
elle Epoque ile yükselen çizgili denizci trendi, 1940 ların başında iki yöne doğru yol alır. Bir koldan John Wayne (Adventure’s End – 1937) ile Hollywood perdelerinde görünür. Bir diğer koldan ise Paris’in caz kulüplerinde, cafelerinde, galerilerinde, Boris Vian, Jean Cocteau, Pablo Picasso gibi yazarlar, sanatçılar ve entellektüeller arasında popüler olur. 2. Dünya Savaşından sonra genç nüfusun ebevenyleriyle nesil farkı ve dükkanlarda çok mal olması, gençlerin büyüklerle aynı şekilde giyinmek istememeleri sonucunu doğurur. Modern zamanlardır artık ve her şeye karşı olan Beatnik Kültürü bu marjinal deseni çok sever.
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 8
G
ümüş ekranın parlak yıldızları, çizgilerin zamansız ve ikonik bir desen olmasına oldukça katkıda bulunurlar. Çizgili tshirtler, dönemin asi gençleri Marlon Brando, James Dean, İngiltere’nin kötü çocuğu Mick Jagger yanında, “To catch a thief ” (1955) filminde yakışıklı Cary Grant üzerinde de görülür.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
E
rkek giysisi olarak sahneye çıkan çizgili tshirtlere kadın yıldızlar da kayıtsız kalmazlar; “Sabrina” (1954) filmi çekimlerinde Audrey Hepburn, Cannes Film Festivali sahillerinde (1958) Brigitte Bardot, Hollywood’un güzel sarışınlarından Ginger Rogers, 1960 yılı yapımı “Breathless” filminde Jean Seberg farklı renklerdeki çizgili üstlerle görüntülenirler.
40
E
fsane tasarımcılardan Yves Saint Laurent, 1962’de görücüye çıkardığı ilk koleksiyonu olan İlkbahar-Yaz kreasyonunda çizgili üste yer verir ve haute couture’da bir moda devrimine neden olur. Çizgilerle aşk yaşayan bir başka modacı ise 80’lerden beri podyumunda ve tüm üretimlerinde onu kullanmak-
B
reton çizgilerini alışılmadık yerde kullanan bir diğer tasarımcı, 2011 yılında Fransız Futbol Milli Takımına çizgili formalar tasarlayan Karl Lagerfeld olmuştur. Fransa’dan doğmuş ve hep Fransa ile anılmış çizgiler, forma üzerinde temiz, sade ve şık göründüyse de
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 8
tan çekinmeyen Jean Paul Gaultier’dir. O kadar ki 1995 yılında çıkardığı erkek parfümü “La male” in şişesi çizgili üst giymiş bir erkek torsudur. Gece kıyafetlerinde de çizgilere yer veren modacının en ikonik tasarımlarından biri, 2000 yılındaki Monaco Gül Balosunda Prenses Caroline tarafından giyilir.
fanatiklerden çok tepki alır ve yeşil sahalarda erkenden jübile yapmak zorunda kalırlar. Ama çizgiler spor dünyasından ayrılmak niyetinde değildir. Ünlü tenisçi Maria Sharapova ve dünyanın en çok kazanan golfcüsü Tiger Woods çizgiler içinde gördüğümüz sporculardandır.
F
ransa kıyılarından yelken açıp hayatımıza giren Breton, bugün farklı kesim, yaka şekli, çizgi kalınlığı ve renklerde üretiliyor. Moda podyumlarından sokağa her yerde ve celebritylerden sıradan vatandaşa kadar herkesin üzerinde yer alarak, modanın en demokratik ve zaman testine en dirençli parçalarından biri olmayı sürdürüyor. Onları ister jean veya chino pantolonlarla, ister deri mont veya blazerlarla, ister stiletto veya espadrille kombinleyin, her durumda şık olacağınızı size garanti eder.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Denizli’nin en etkin meslek odalarından ve sivil toplum örgütlerinden biri olan Denizli Barosu’nda başkanlık seçimi heyecanı yaşanıyor. Denizli Barosu’nun 46. Olağan Genel Kurul toplantısı 13-14 Ekim tarihlerinde yapılacak. Barosu’nun mevcut başkanı Müjdat İlhan bu göreve tekrar seçilebilmek için 5. kez aday olmuş durumda. Konuyla ilgili görüşlerine başvurduğumuz İlhan: “Baromuzun 46. Olağan Genel Kurulu’nu Denizli Barosu’na yakışır bir şekilde yapacağız. Aday olan tüm meslektaşlarıma şimdiden başarılar diliyorum” değerlendirmesinde bulundu.
42
DENİZLİ BAROSU’NDA BAŞKANLIK YARIŞI HEYECANI E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 8
DENİZLİ BAROSU'NUN HAFIZALARDA YER EDEN PROJELERİ Göreve geldiği günden bu yana yüksek bir profil çizen Müjdat İlhan pek çok projeye de hayat verdi. Denizli Barosu, seminerler, konferanslar, çeşitli işbirlikleri, eğitimler, sosyal sorumluluk projeleri ve çeşitli sosyal faaliyetlerin öncüsü ya da ev sahibi oldu. Biz de Still Life olarak Müjdat İlhan başkanlığındaki Denizli Barosu’nun geçtiğimiz dönemlerde hayata geçirdiği projeleri derledik.
Baromuz Hizmet Binası, 25 Kasım 2016 tarihinde yapılan açılış töreniyle hizmete girdi. Açılış törenine, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, TBB Başkan Yardımcısı Av. Berra Besler, TBB Sayman Yönetim Kurulu Üyesi Av. Sabri Erdal Güngör, Yönetim Kurulu Üyesi Av. E. Sabri Çepik ve Başkan Başdanışmanı Av. Zafer Köken, Denizli Valisi Dr. Ahmet Altıparmak, Denizli Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Zolan, Merkezefendi Belediye Başkanı Muhammet Subaşıoğlu, PAÜ Rektörü Prof Dr. Hüseyin Bağ, Merkezefendi Kaymakamı Şükrü Görücü, protokolümüzün değerli üyeleri, diğer illerin Baro Başkanları, adli yargı mensupları, meslektaşlarımız ve çok sayıda davetli katıldı.
DÜNYA ÇÖP GÜNÜ ETKİNLİĞİ Denizli Barosu Çevre ve Hayvan Hakları Komisyonu tarafından Çamlık mesirelik alanında düzenlenen 15 Eylül Dünya Çöp Günü etkinliğine diğer meslek odaları ve sivil toplum kuruluşları ile birlikte küçük yaştaki çok sayıda çocuk ve vatandaşlar katıldı.
GENÇLİK MECLİSİ BASKETBOL TURNUVASI Denizli Barosu Gençlik Meclisi Basketbol Turnuvası 18 Haziran 2018 Pazartesi günü Saat 20:00 da Potanın Vekilleri - Powerpuff Boys ve Baro Bulls - Düplik Fc; Saat: 20:45 de Kings - Tam Yargı Basket ve Replik Fc - Yüksek Yargı maçlarıyla Mustafa Kaynak Anadolu Lisesi Kapalı Spor Salonu’nda başladı.
MADALYA TÖRENİ Meslekte 40. ve 50. yılını dolduran meslek ustalarına Türkiye Barolar Birliği madalyaları baromuz ev sahipliğinde Denizli Barosu Hizmet Binası Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen törenle takdim edildi.
5 NİSAN AVUKATLAR GÜNÜ 5 Nisan Avukatlar Günü nedeniyle Denizli Valiliği önünde çelenk töreni düzenlendi; yapılan törene Denizli Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Osman ZOLAN, Denizli Sanayi Odası Başkanı Sayın Müjdat KEÇECİ, önceki dönem başkanlarımız, çok sayıda meslektaşımız ve davetliler katıldı. Törenin ardından adalete hizmet eden vefat etmiş meslektaşlarımızın mezarları ziyaret edildi.
43
TİYATRO 15 Mayıs 2018 Salı günü Saat 20:00’da Baro Hizmet Binası Konferans Salonu’nda Denizli Barosu Tiyatro Topluluğu’nun “ VARSAYALIM ARISTOPHANES” adlı oyunu 2. kez sergilendi.
SANAT MÜZİĞİ KONSERİ 5 Nisan Avukatlar Günü Etkinlikleri kapsamında düzenlenen Denizli Barosu Türk Sanat Müziği Korosu Konseri 18. 04. 2018 Çarşamba günü Baro Hizmet Binası Konferans Salonu’nda yapıldı. Değerli meslektaşlarımızın ve konuklarımızın katılımlarıyla gerçekleşen konser, izleyicilerden tam not aldı. Baromuz mensuplarından oluşan koromuz, Şef Mehmet Hulusi ŞİMŞEK yönetiminde Türk Sanat Müziği’nin eşsiz eserlerini seslendirdi.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
DENİZLİ BAROSU HİZMET BİNASI AÇILIŞI
GELENEKSEL KAHVALTI 06 Mayıs 2018 Pazar günü Tuna Dinlenme Tesisleri'nde Baromuzun 5 Nisan Avukatlar Günü etkinlikleri kapsamında her yıl geleneksel olarak düzenlediği Geleneksel Kahvaltı gerçekleştirildi.
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 8
DENETİMLİ SERBESTLİK VE DENİZLİ BAROSU ARASINDA İŞBİRLİĞİ
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
“ATATÜRK” FOTOĞRAFLARI SERGİSİ Türkiye Barolar Birliği’nin katkılarıyla Fahri Özdemir’in arşivinden fotoğraflarla gerçekleştirilen “Bir Önder, Bir Deha, Bir İnsan” Atatürk Fotoğraf Sergisi 11 Mayıs Cuma günü Denizli Barosu Hizmet Binası Fuayesi’nde açıldı. Açılışa Türkiye Barolar Birliği Başkanı Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, Fahri Özdemir, Denizli Milletvekili Kazım Arslan, Denizli Cumhuriyet Başsavcı Vekili, Denizli Vergi Mahkemesi Başkanı, Avukatlar, Hakim ve Savcılar, sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri, basın mensupları katıldı.
Denizlide kamu güvenliğinin sağlanması, mağdura verilen zararın giderilmesi, hükümlülerin yeniden suç işlemelerinin önlenmesi, toplumla iç içe olan hükümlülerin yeniden topluma kazandırılması için denetimli serbestlik yükümlülüğü altında bulunan kişileri hukuki konularda bilinçlendirmek ve bu konularda farkındalık oluşturmak amacıyla hukuki yardım yapılmasını, hukuki konularda kişisel gelişim seminerleri verilmesi düzenlenmiştir. Bu kapsamda denetimli serbestlik yükümlülüğü altında bulunan yükümlülere meslektaşlarımız tarafından; hukuk ile ilgili genel bilgiler, aile içi şiddet, işlenen
suçun mağdurlar üzerindeki etkisi, hukuk okur yazarlığı vb. konularda seminerler verilecektir. İşbirliği protokolü Denizli Cumhuriyet Başsavcısı Ergül YILMAZ ve Denizli Baro Başkanı Av. Müjdat İLHAN ile 11/12/2017 tarihinde imzalanmıştır.
HUZUREVİ ZİYARETİ Baromuz Kadın ve Çocuk Hakları Komisyonu tarafından 7 Mart 2018 Çarşamba günü 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü nedeniyle Denizli Huzurevi Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi ziyaret edilerek BM Grup Kuaför Salonu’nun katkılarıyla kalmakta olan yaşlılarımıza kuaför hizmeti sunuldu.
44
ÇED-ÇEVRESEL ETKİ DEĞERLENDİRMESİ KONFERANSI DOÇEV-Doğa ve Çevre Vakfı ile ortaklaşa olarak 10 Mayıs 2018 Perşembe günü Baro Hizmet Binası 2. Kat Staj Eğitim Salonu’nda “ÇED-ÇEVRESEL ETKİ DEĞERLEMESİ UYGULAMALARI” konferansı yapıldı. WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) Proje Koordinatörü Aslı GEMİCİ, Doğa Ve Çevre Vakfı (DOÇEV) Müdürü Bahtiyar AYSOY, TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Üyesi Tuğba UÇANKUŞ’un sunumlarıyla gerçekleştirildi.
DÜNYAYI TURUNCUYA BOYUYORUZ
ARABULUCULUK EĞİTİMİ Türkiye Barolar Birliği ve Başkent Üniversitesi işbirliği ile 29 Ocak 5 Şubat 2018 tarihleri arasında arabuluculuk eğitimi düzenlendi.
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 8
2001 yılında Birleşmiş Milletler tarafından başlatılan, 25 KASIM “KADINA YÖNELİK ŞİDDETE KARŞI ULUSLARARASI MÜCADELE GÜNÜ” ve 10 ARALIK “İNSAN HAKLARI GÜNÜ” arasındaki 16 gün her yıl “Dünyayı Turuncuya Boya” etkinlikleri düzenlenmektedir. Denizli Barosu olarak toplumsal cinsiyet ayrımcılığı ve kadın cinsiyetine yönelik şiddetin insan hakkı ihlali olduğunu vurgulayan Dün-
yayı Turuncuya Boya etkinliklerine biz de destek vermekteyiz. Bu etkinliklerden ilki 25 Kasım 2017 Cumartesi Saat 11. 00-14. 00 arasında “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Harekete Geç” Bisiklet Sürüşü ve Yürüyüşü olarak gerçekleşmiş olup, Baro Başkanımız Avukat Müjdat İLHAN, avukatlarımız ve sivil toplum kuruluşları katılmıştır. 16 gün boyunca etkinliklerimiz devam edecektir.
HALK MÜZİĞİ KONSERİ 5 Nisan Avukatlar Günü Etkinlikleri kapsamında 26. 04. 2018 Perşembe günü Denizli Barosu Türk Halk Müziği Korosu Konseri Baro Hizmet Binası Konferans Salonu’nda yapıldı. Değerli meslektaşlarımızın ve konuklarımızın
katılımlarıyla gerçekleşen konser izleyicilerden tam not aldı. Baromuz mensuplarından oluşan koromuz, Şef Kemal KOCAMANOĞLU yönetiminde Türk Halk Müziği türkülerimizi seslendirdi.
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Avukat Prof. Dr. Metin FEYZİOĞLU, Hukukçu ve TBMM 24. Dönem Milletvekili Prof. Dr. Süheyl BATUM, Psikiyatri Uzmanı ve Yazar Dr. Semih DİKKATLİ’nin katılımıyla “Anayasa Değişikliğini Tartışıyoruz” Paneli düzenlendi. Panel öncesi yapılan basın açıklaması ile Anayasa değişikliği konusunda basına bilgiler verildi. Tüm halkımızın davetli olduğu panel, büyük ilgiyle karşılandı.
HUKUK BALOSU Baromuzun 90. yıl Avukatlar Günü Etkinlikleri çerçevesinde 08 Nisan 2017 Cumartesi günü Spa Otel Colossae Thermal’de Hukuk Balosu düzenlendi. Açılış konuşmasını Baro Başkanı Avukat Müjdat İLHAN’ın yaptığı Hukuk Balosunda, 40 ve 25 yılını dolduran meslektaşlarımıza plaket takdim edildi.
CMK UYGULAMALARI EĞİTİMİ 03 Şubat 2018 Cumartesi Günü 13:00-18:00 saatleri arasında Baro Hizmet Binası Konferans Salonu’nda Yaşar Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Ruhan ERDEM, İzmir Barosu Üyeleri Avukat Sinan SÜRÜCÜ, Avukat Volkan GÜLTEKİN, Avukat Yakup GÜL’ün sunumuyla CMK UYGULAMALARI semineri yapıldı.
GENÇ RESSAMLAR RESİM SERGİSİ 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü nedeniyle, 09 Mart 2017 Perşembe günü Türk Kadınlar Konseyi Derneği Denizli Şubesi ile ortaklaşa Genç Ressamlar Resim Sergisi düzenlendi. Pamukkale Üniversitesi Resim Bölümü son sınıf öğrencilerinin eserlerinin sergilendiği sergi, üç gün boyunca ziyaret edilebilecektir.
“DENİZLİ BAROSU TARİHİ” TANITIM TOPLANTISI Türkiye Barolar Birliği Başkanımız Sayın Avukat Prof. Dr. Metin FEYZİOĞLU’nun katılımlarıyla gazeteci-yazar Yaşar TOK’UN kaleme aldığı” DENİZLİ BAROSU TARİHİ” kitabının tanıtım toplantısı yapıldı. E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 8
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİNİ TARTIŞIYORUZ PANELİ
45
Veni Vidi Vici
CUNDA ADASI NE GÜZEL TATİL CENNETİMİZMİŞSİN SEN CUNDA… BAYILDIK SANA! BUNCA YIL NASIL DA İHMAL ETMİŞİZ, ATLAMIŞIZ SENİ…
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Hafta sonu nereye gideceğimi düşürken, birden aklıma CUNDA geldi. Uzun yıllardır orda yaşayan arkadaşım Erdal beni defalarca çağırmıştı ve ben bir türlü fırsat bulup gidememiştim. Şu an nasılda hayıflanıyorum bunca zaman nasıl da ihmal etmişim atlamışım anlamıyorum gerçekten. Eşsiz doğası, tarihi dokusu, balık restaurantları ile bir o kadar hayatın içerisinde, bir o kadar da dışında kalmayı başarabileceğiniz bir yer Cunda.
46
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 8
Sahilde tahta sandalyeli meşhur Taş Kahve adım sizi alıp yıllar öncesine götürüyor Arnavut kaldırımlarında gezerken. İlk dikkatinizi çeken taş evler olur, her köşe başını döndüğünüzde ise bir tarih. Kapı önlerinde oturup sohbet eden kadınları da unutmamak gerekir, Rumlardan kalma bir alışkanlık hala devam ediyor. Siz kapılara, alınlıklara, pencerelere ve kapı tokmaklarına dikkat edin. Çok ince işçilik örneklerini göreceksiniz. Kent merkezindeki Taksiyarhis Kilisesi ve Despot Evi tarih ve resim meraklılarının uğrak yeri. Bu görkemli iki eser zamanın, insanın ve doğanın acımasızlığına meydan okurcasına hala ayakta. Birçok kilise ile manastırın
Böyle güzel sokaklarda geziyorsunuz işte…
yeri ise günümüzde bilinmemekte. Rumlar öyle güzel evler yapıp bırakmışlar ki, Cunda’da gezmeye doyamıyorsunuz. Taş Kahve’nin sadece bahçesinde oturmayın, içine de girin. İnşasında kullanılan doğal sarımsak taşı, taş işçiliği, yüksek tavanı ve kolonsuz inşası ile dönemin en mükemmel mimari yapılarından biriymiş. Zamanında Taş Kahve’de piyano çalındığı, ada sakinlerinin buraya gelip müzik dinlediği ve dans ettiği söyleniyor. Taş Kahve hem turistlerin, hem de yerellerin takıldığı bir mekan. Turistler yüzlerini denize dönüp otururken yerelleri sırtını döner diye okumuştum. Hakikaten de oranın yerlisi olduğu anlaşılan yaşlı amcalar sokağa bakan kısımda oturup çaylarını içiyorlardı. Taş kahvenin içerisinde kimsenin oturmadığını herkesin dışarıda oturduğunu fark ettim bir an. Başımı yukarı kaldırdım ve kenarlarda ki kırlangıç yuvalarını gördüm. Her yaz kırlangıçlar buraya gelip yuva yapıyorlarmış. Kırlangıçları rahatsız etmemek için içeriye kimse oturmuyormuş. Deniz kenarını bitirip içerilere girmeye başlayınca çok sevimli evler, Arnavut kaldırımlı dar sokaklar görüyoruz. Çok instagramik bir ada burası, her köşenin fotoğrafını çekmek istiyorsunuz. Ve Cunda evleri… Birçoğu butik otel olarak kullanılıyor. Şu Rumlar iyi ki zamanında bu evleri yapmış gitmiş… Mübadele
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
A
dada konuştuğumuz kişilerden aldığımız bilgiye göre Piri Reis’in “Kitab-ı Bahriye” sinde Yunt Adaları olarak geçmekteymiş. O zamanlar başıboş gezen atı eşeği bol bir yermiş. Yunda Adası demişler. Eski belediye mühründeki Osmanlıca yazı yanlış okununca adı Cunda olarak kalmış. Rumlarda Moshonisia derlermiş. Bunu da iki nedende anlatıyorlar. Rivayete göre Moshos adında bir korsan ilk olarak buraya yerleşmiş, sonra da onun adıyla anılmış. İkinci nedense yaşamadan anlatılmaz diyorlar. Her bahar yöredeki kokulu bitkilerden öyle güzel kokular yayılırmış ki dağ taş mis gibi kokarmış. Zaten Moshosun kelime anlamı da mis kokuluymuş. Mübadele döneminde Rumlar adadan ayrılınca Girit’ten gelen Türkler yerleştirilmiş adaya. Onlar da hiçbir değişiklik yapmamışlar kent merkezinde. Sarımsak taşından yapılmış iki üç katlı evler, dar sokaklar ve evlerin olmazsa olmazı sardunyalıklar. Sonraki yıllarda çıkarılan koruma kanunu da kentsel dokunun korunmasında etkili olmuş. Her
zamanı buradaki Hristiyanlar Yunanistan’a gidince Girit ve Midilli’den birçok Müslüman da Cunda’ya gelmiş. Cunda’nın sevimli sokaklarını gezdikten sonra sıra geldi tepedeki değirmene tırmanmaya. Aşıklar Tepesi olarak bilinen bu tepeye yürüyerek rahatça gidiyorsunuz, biraz nefesnefese kalınıyor ama 47 yukarıdaki manzara buna değer!. Ada mis gibi kokarken Çamlı Manastıra mutlaka gitmek gerekir. Eşsiz bir manzaraya sahip. Bir yanınız Edremit körfezine diğer yanınızsa Midilli’ye uzanır. Hemen önünüzdeki Pateriça, Maden Adası ve sessiz doğa… Pateriça yarım adası Cunda’nın arka tarafında kalır. İkinci köyden sonra 30 dk. Yürüyüşle gidilen Ayışığı Manastırı dik bir tepenin eteğinde kurulmuş. Mimarisi ve doğası ile essiz bir yer. Dönerken Bıyıklının yerine uğrayıp dev boyutlu “Pina” midyelerinden yemeyi unutmayın. Kendileri dalıp çıkarıyorlar. İlginizi çekerse sizde dalıp çıkarabilirsiniz… Yürüyerek Agios Yannis Kilisesi’ne Çıkın Cunda Adası’nda gezilecek yerlerin başında adanın simgelerinden birisi olan yel değirmenleri var. Hepsi ayakta değil, ama birkaç tanesi restorasyon geçirmiş. 1997’de Koç Ailesi tarafından restore edilip ve Sevim ve Necdet Kent Kitaplığı olarak yeniden işlevselleştirilen, kesme taş ve tuğladan yapılma, içinde HrisE Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 8
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
48
tiyanlık dinine ait freskoların bulunduğu Agios Yannis Kilisesi bunlardan bir tanesi. Aslında, bu kilise 17. ve 18. yüzyıllarda da kilise hukuku alanında çok önemli bir koleksiyona sahipmiş ama 1924 mübadelesinden sonra atıl kaldığından dolayı epey tahrip olmuş. Aşıklar Tepesi denilen bölgede bulunan kilise-kütüphanedeki kitaplar, The Coca Cola Company’nin CEO’su Muhtar Kent’in babası Emekli Büyükelçi Necdet Kent’e aitmiş. Zaten hepsi yine Muhtar Kent tarafından müzeye bağışlanmış. İçindeki gezilebilir alan ufacık, geniş bir yatak odası büyüklüğünde. Son olarak, Aşıklar Tepesi’ne çıkarken aman arabanızı almayın, üşenmeyin ve antikacılardan, tarihi fırınlardan, kaldırım taşlı dar sokaklardan geçe geçe yürüyerek çıkın. Agios Yannis’in Cafesinde Manzaraya Karşı Churchill İle Ferahlayın
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 8
Arabanızı almayın yürüyün dedik, şimdi yazın sıcağında yokuşun tepesindeki kiliseye çıkarken bizi parçalara bölmek istemeyin diye buraya hemen çaresini de iliştirdik. Hararete Churchill’den daha iyi deva bilmiyoruz. Limon, soda, tuz ve buzdan oluşan bu yangın söndürücü dörtlü neden daha fazla menüde yok bilmiyorum. Kalorisiz, sağlıklı ve süper tazeleyici. Bence Ege’nde Akdeniz’e tüm mekanlarda olmalı. Garsona bol buzlu demeyi unutmayın. Hemen Ötesindeki Tarihi Yel Değimenine Uğrayın Agios Yannis’ten baktığınızda az ötesinde bir değirmen daha göreceksiniz. Bu değirmen işletilmediği için günün her vakti ziyarete açık ve içine girebiliyorsunuz. Hatta merdivenlerini renove etmişler, ikinci katına da çıkmak mümkün. Değirmenler rüzgar alsın diye hep rüzgar alan tepelere yapıldığından
bunun da manzarası var. Koç Müzesi’nin Devamı Niteliğindeki Taksiyarhis Kilisesi’ni Görün 1873 yılından beri ayakta olan bu kiliseyi 2011 yılında Koç Ailesi restore edip 2014’te tekrardan ziyarete açmış. İstanbul ve Ankara’daki Rahmi Koç Müzeleri’nin devamı
niteliğinde, için de oyuncaklar, antika araçlar bulunuyor. II. Dünya Savaşı yaklaşırken kilisenin çanı 1936’da yerinden çıkarılarak savaş halinde halka haber verilmesi için Ayvalık’ın İlk Kurşun Tepesi’ne götürülmüş. Bugün kilise adanın en önemli sembolle-
yapı. Adanın en uzak köşesinde kaldığından buraya ulaşım için tek yol şahsi aracınız. Haftanın çok kısıtlı bir zamanında için açık. Mutlaka önden arayıp açık olup olmadığını teyit edin. Rahibe Okulu Şu an Komili ailesinin özel mülkü olan 1835 tarihli Rahibe okulu, tam da Komili ailesine yakışır şekilde zeytin ağaçları içinde. Tekne ile tura çıkanlar görebiliyor, onun dışında görmeniz biraz zor. Özel mülk olduğu için gezemiyorsunuz. Denizden tekneyle giderken bu güzel bina ne
derseniz diye ekleyelim dedik; kendisi tarihi Rahibe Okulu. Despot’un Evi Despotun Evi diye de bilinen papazın evi, Cunda’daki Rum evlerinin en ihtişamlı olanlarından. Hatta bizce Cunda’nın kıyıdan silüetini oluşturan en güzel yapılardan biri. 1862 tarihli bina, Yunanistan’dan Cunda Adası’na gelip yerleşen Despot adlı birinin malikanesi. Despot 1877’deki evine hırsızlar tarafından düzenlenen bir baskında öldürülür ve evindeki değerli her şey yağ-
malanır. Daha sonra Osmanlı döneminde, Osmanlı tarafından satın alınarak hükümet binası olarak kullanılan malikane, 1920’lerde öksüzler yurdu olarak da kullanılmış. Mübadele sonrası da Türkler tarafından ilkokul ve öksüz yurdu olarak işlev görmüş. 80’lerde yeni bir öksüzler yurdunun yapılmasıyla boşaltılan ve zamanla atıl kalan binanın restore edilerek turizme kazandırılması gündemde. Anelemmatik Güneş Saati Cunda merkezdeki güneş saati, 2004’te bölgenin sevilen isimlerinden
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 8
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
rinden biri. Tarihi Taş Kahve’de Soluklanın Cunda Adası’nda bir yer var ki tüm kilise ve müzelerinden daha fazla üne sahip: Deniz kıyısındaki 150 yıllık Taş Kahve. Vitraylı camları, içinde kuşlar uçan yüksek tavanı ile neo-klasik taş bina, bugün bile 7’den 70’e herkesin buluşma noktası. Yapımından bu yana kahvehane olarak kullanılmış. Ama o zamanlar denize sıfırmış, önüne sandal bağlıyorlarmış. Mübadeleden önce burada 2 tane kuyruklu piyano varmış, Cundalılar burada dans da ederlermiş. Sakızlı Türk kahvesi, Ayvalık tostu, adaçayı, kavunlu dondurması, sabah kahvaltısında tulum peynirli omleti meşhur. Kahvesini geleneksel yöntemlerlerle taş havanda döverek çekiyor, yani sakızlı ya da sakızsız ama bir Türk kahvesi şart. Ayışığı Manastırı’nı Görün Buraya gitmek için çok azimli olmanız gerektiğini söyleyerek başlayayım. Ayışığı Manastırı yani Rumca adıyla Aydimitri Ta Selina, Cunda Adası’nda, Patriça Yarımadası’nın en Kuzey noktasında kalan 16. yüzyıl tarihli manastır, mübadele sonrası Rumlar’dan boşlan tarihi yerlerden. Zamanında define avcıları tarafından talan edildiğinden atıl durumda kalan manastır, 2012’de Suzan Sabancı Dinçer tarafından satın alınıp, 1923’deki son haline uygun şekilde restore edilerek tekardan ziyarete açılmış bir
49
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
50
Ahmet Erol Keskin’in vefatı üzerine Ayvalık Belediyesi tarafından anısına yapılmış. Yerlisinden turistine herkes, güneş ışınlarının açısına göre gölgesinin düştüğü konumdan yola çıkarak saati öğrenmek için sıraya giriyor. Cunda’dan bahsedince rüzgârından bahsetmemek olmaz. Kış aylarında esen şiddetli poyraz adeta adanın sevgilisi gibi. Hep söylerler Cunda’nın “Ali’si, kedisi ve delisi meşhurdur” diye. Üçüncüsüne bu şiddetli poyrazın bayağı katkısı olsa gerek. Küçük koyları adeta sizi kucaklıyor. Koylarda deniz ayvalığın aksine sıcak. Günün son ışıkları da denize düşmeye başladığında deniz kıyısındaki restoranlarda uzun bol sohbetli akşam yemekleri yenir. Akşam yemeklerinin olmazsa olmazları, her yerde bulamayacağınız tadına doyum olmayan mezeler, rakı ve balıktır. “Papalina var mı?” diye mutlaka sorun. Papalina, Cunda’nın özel balığı, eski salaş meyhanelerin vazgeçilmez mezesi, Rakının Cunda’daki kardeşi. Şimdilerde her restoranlarda bulmak mümkün olmuyor. Egenin diğer restoranlarında olduğu gibi,
balıkları dolaptan görerek seçin, fiyatlarını da önceden sorun. Müşteri sayısına göre pazarlık yapma imkânınızda var. ( Biz Erdal sayesinde indirim aldık) Denizi, Poyrazı, balık ve yosun kokan sokakları, Arnavut kaldırımları, evleri, kiliseleri ile tarih ve kültür kokuyor. Cunda’dan göçenlerin burayı niçin unutmadıklarını görünce daha iyi anlıyorsunuz. Dönerken zeytinyağı almayı da unutmayın. Zeytinyağının bu kadar hasını bulamayabilirsiniz. Gece yola çıkarken dolu dolu bir günden geriye kalanlar eminim bir gün fotoğraf karelerinde karşınıza çıkacaktır. Girit mutfağı, Rum mirası sokaklar, özerk ada hissiyatı, hoş insanlar, şarap eşliğinde edilen muhabbetler, gün batımında rakı balık sefası ile ince ve dingin yaşamayı sevenlere hitap ediyor. Tabi ki bu söylediklerimiz buraların tadını en güzel çıkaracağınız zamanlar olan yani sezon başı ve sezon sonu için geçerli. Bayram gibi zamanlarda mutsuz eder sizi. Önerimiz bayram gibi yoğun zamanlarda tercih etmemeniz yönünde. Tatiliniz uyuyor ise yaz yerine okulların açık olduğu
Güneş Saati E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 8
zamanları tercih edebilirsiniz. Tarihe baktığınızda da Cunda’nın hep bir ağırlığı olmuş; Cunda 18. yüzyılda Osmanlı’dan özerklik almış, büyük bir şehir olmamasına rağmen 4-5 konsolosluğa ev sahipliği yapmış, Kurtuluş Savaşı sırasında işgalcilere ilk asker kurşunu burada sıkılmış (adanın diğer adı olan Alibey de tetiğin arkasındaki isim) ve böylece Yunan ordusuna Anadolu’da ilk direniş burada başlamış. Mübadele tarihine ilgi duyanların, özellikle de gurmelerin ve
ağırdan almak isteyenlerin Cunda’dan tebessümle ayrılması çok muhtemel. Daha fazla hareket arayanlara ise Cunda’yı Ayvalık ile birlikte gezmelerini öneririz, zaten araları sadece 25 dakika ama Ayvalık’a yazın dehşet bir trafik oluyor CUNDA’DA NE YAPILIR 1. Vino Şarap Evi’nde Şarap Yudumlayın / Ev Yapımı Likörlerinden Tadın Vino, peynir tabağıyla şarap içip arkadaşlarınızla sohbet muhabbet edip, bir zamanlar buralarda
DESPOT Evi
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
hakim olan şarap kültürünü yad etmek için süper bir yer. Mekan her ne kadar şarap ile özdeşleşmişse de mutlaka sahibesi Reyhan Hanım’ın elleriyle yaptığı likörlerden de denemelisiniz. Kendisi İstanbul’daki likör kültürünün kalbi olan Pera’da büyümüş, daha sonra Cunda’ya yerleşmişler. Reyhan Hanım’ın bir de “Likör Hikayeleri” diye bir kitabı var (Reyhan Yaman), biz de kendisi ile kitabı sayesinde Eskişehir’deki bir söyleşisinde tanışmıştık. Kumkuat ve sakız likörleri favorilerimiz. Masalar erkenden kapılıyor, ona göre! 2. Rumların İzinde Tarihi Sokaklarını Gezin Mübadele sonrası Rumlar’dan boşalan evler Cunda sokaklarının bugünkü çehresini oluşturan ana yapılar. Bu fotoğraftaki bina, buranın tipik mimari özelliklerini taşıyor: Bina volkanik bir taş olan sarımsak taşından yapılmış ve yapıştırmak için yumurta akı içeren bir harç kullanılmış. Taş Kahve de dahil tüm tarihi binalar bu malzemeler kullanılarak yapılmış, tipik Rum binaları. Sanırım yeri gelmişken tipik Rum mimarisi diye bahsedilen şeyi biraz açmamız lazım. Bilinenin sadece aksine, Rum mimarisi sadece taş ev olması ile karakterize edilmiyor, Türkiye genelinde aynı dönemlerden kalma taş ile örülmüş birçok Osmanlı evi de bulunmakta. Rum evlerini ayırdan özelliği kapı ve pencerelerinin bu resimdeki gibi blok taşlarla çerçevelenmesi. Cunda’nın Aşıklar Tepesi’ne çıkan kaldırım taşlı, begonvilli, ahşap ve ferforje demir kaplama kapılı taş evlerle dolu tarihi sokaklarının her biri görülmeye değer. Cunda Taş Fırın’dan taze çıkmış ekmek elde, civardaki antikacılara göz atın. 3. Pazardan Taze Otlar Alın Cunda Adası’nın pazarı öyle bildiğiniz klasik pazarlara benzemiyor. En taze en farklı Ege otlarını bulabileceğiniz bir pazar. Pazar Cumartesi günleri kuruluyor. 4. Plajlarında Deniz Keyfi Yapın Sezonda Cunda’daysanız sahillerinde deniz keyfi kaçmaz. Hemen tüyomuzu verelim. Adanın
en güzel plajları adanın arka tarafında kalıyor. Cunda Adası’nın her noktası henüz işletmelerce parsellenmemiş olduğundan dilediğiniz gibi havlunuzu atıp denize girebileceğiniz yerler hala mevcut. Eylül’e kadar rüzgar Kuzey’den estiğinden dalgasız denize girmek için en uygun yer Ortunç Koyu. Eylül’den sonra rüzgar dönüp de Güney’den esmeye başladığında ise adanın diğer plajları güzel oluyor. Cunda Adası’nda denize girmek için en güzel plajları aşağıda Cunda Plajları yazımızda verdik. CUNDA ADASI’NDA NE YENİR? 1. Lor Tatlısı ve Lor Kurabiyesi’ni Tadın Cunda’dayken denemeniz gereken 1-2 tatlı var. Höşmerim gibi peynir tatlılarına bayılmayan insanlar olarak buranın lor kurabiyesine ve şerbetli lor tatlısını (yanında mutlaka sakızlı dondurma da alın) sevdik. Size Cunda’da tarihi bir mekan önermek isterim ancak bildiğimiz kadarıyla Karadeniz Pastanesi dışına Cunda’da tatlıcı yok. Ama
Ayvalık’a geçecekseniz kendinizi oradaki tarihi Güler Tatlıhanesi’ne saklayın. Konum için tıklayın. 2. Papalina Yiyin Ayvalık’ın en özel lezzeti Papalina. Tiplerinin benzerliği nedeniyle çoğunlukla Sardalya yavrusu olduğu sanılsa da bu yanlış bir bilgiymiş. Hamsi gibi kılçığı ile yenilen ufak bir balık türü. Üzerine bir de yanında sakızlı dondurması ile lor tatlısı çektiniz mi mis! Bir de balıkçılarda bulabileceğiniz lor üstü vişne reçeli tatlısı var ki o da pek bir şehane. Aşağıda rakı – balık – meze muhteşem üçlüsünü bir arada bulabileceğiniz güzel mekanları bir bir yazdık. 3. Girit Mutfağı’nı Deneyimleyin Bir restoranın menüsünde, ismini ilk defa duyduğunuz yabani otlu yemekler, zeytinyağlı mezeler ve deniz mahsullü ara sıcaklar varsa o menünün Girit mutfağından esinlendiği çıkarımını kolaylıkla yapabilirsiniz. Mübadale zamanında Girit’ten bura-
lara gelip yerleşen Giritli Türkler, beraberlerinde Girit’in o hem pek sağlıklı, hem de yeme de yanında yat mutfak kültürünü de beraberlerinde getirmişler. Cunda’ya geldiğinizde, bir akşamınızı Girit yemekleri yapan bir restorana ayırın ve özellikle turp otu, radika, rezene, hardal otu, deniz börülcesi, kabak çiçeği, ısırgan, kazayağı, cibez otlu gibi ot yemeklerinden en az bir iki tanesini mutlaka deneyin. CUNDA’YI ANLAMAK Bugün gezdiğiniz Cunda’yı anlamak için az buçuk adanın tarihine hakim olmak şart. Merak etmeyin tarih boyu buradan geçen Aiol’ du, Karya’ydı gibi medeniyetlerinin kalıntılarını anlatıp narkoza bağlamayacağız. Zaten Cunda’nın tarihi, Topkapı Sarayı’nı ziyaret etmek ya da paranın icadını kitaptan okumak gibi bir şey değil, günlük hayatın akışında mimariden yemeklere karşınıza çıkıp kendi kendini anlatan hala içimizde yaşayan bir tarih. E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 8
51
ÇOCUKLAR!
Yarının büyükleri, geleceğin güvencesidir K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Dünyanın farklı ülkelerinde farklı günlerde kutlanan Dünya Çocuk gününün net zamanı merak edilmekte. İlk olarak nerede kabul edildiği hangi ülkerleri kapsadığının ve tam net tarihini sizin için araştırdık. . . Peki Dünya Çocuk Günü nedir? Ne zaman, nasıl kutlanır? işte haberimizde. . .
D
ünya Çocuk Günü nedir?
Uluslararası Çocuk Günü fikri, 1925 yılında Cenevre’de yapılan Çocukların Refahı için Dünya Konferansı’ndan sonra doğmuştur. 54 ülke katılımıyla gerçekleşen Konferans’ta Çocukların Korunmasına Dair Cenevre Bildirgesi kabul edilmiştir. Dünya Çocuk Günü adıyla çocuklar arasında ortak duygular oluşmasını, ulusların barış içinde yaşama özlemlerinin pekişmesini amaçlar.
52
Ekim ayının ilk Pazartesi günü Dünya Çocuk Günü’ dür. Çocukların iyi yetiştirilmesi ulusların ortak sorunudur. Bu ortak sorun için ilk çalışmalar 1923 yılında başladı. İsviçre’nin Cenevre kentinde toplanan kırk ülkenin delegeleri Uluslararası Çocukları Koruma Birliği’ni kurdular. Devamında ise bu birlik UNICEF’e dönüştü. UNICEF “Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu”nun kısa biçimidir. luslararası bu kuruluş, Birleşmiş Milletler Örgütü’ nün kurulmasını izleyen yılda UNICEF’ e dönüştü. UNICEF, “Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu”nun kısaltılmış adıdır. Birleşmiş Milletler Örgütü 1954 yılında oybirliği ile Ekim ayının ilk E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 8
pazartesi gününü Dünya Çocuk Günü olarak kabul etti. Dünya Çocuk Günü evrenseldir. Birleşmiş Milletler Örgütü’ ne üye bütün ülkelerde aynı günde kutlanır. Üye ülkelerin radyo, gazete ve televizyonlarında bu günün önemi anlatılır. Çocukların bakım ve korunmasının gerekliliği üzerinde durulur.
İnsanlığın mutluluğu, dünyamızın güzelleşmesi, çocukların korunmasına, iyi yetişmesine bağlıdır. Barış içinde yaşamak, güzellikleri paylaşmak, eğitimle olur. Dünya Çocuk Günü çocuklar arasında ortak duygular oluşmasını, ulusların barış içinde yaşama özlemlerinin pekişmesini amaçlar. Bu amacın gerçekleşmesi için Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 1959 yılında daha iyi bir yaşam, mutlu bir çocukluk dönemi için Çocuk Hakları Bildirisi’ ni yayınladı. Ülkemizde çocuklara sağlık hizmeti götürmek amacıyla çocuk hastaneleri açılmıştır. Çocuk yaşta suç işleyenlerin iyiye yöneltilmesi için Çocuk Islahevleri kurulmuştur. Büyük yerleşim merkezlerinde çocuk bahçeleri vardır. Çocukların yararlandığı çocuk kitaplıkları kurulmuştur. Öte yandan anasız, babasız çocukların korunması, bakımı, barındırılması için Çocuk Esirgeme Kurumu ve Yetiştirme Yurtları açılmıştır. Dünya Çocuk Günü bağımsız ve evrensel bir gündür. Hiçbir ülkenin tekelinde olmayıp Birleşmiş Milletler’e üye devletler tarafından kutlanır. Bu günde genel olarak çocukların nasıl korunması gerektiğine dair bildiriler hazırlanır. Bu günün en asli görevi ise dünya çocuklarını ırk, din, dil karıştırmadan aynı duygu etrafında toplamaktır. Bu günün hizmet alanlarında ise birinci sırayı dünya çocuklarının barışını sağlamak oluşturur. Çocuklar dünyanın ve milletlerin geleceğidir. Korunmaya ihtiyaçları olduğu
gibi sevgi dolu bir dünyada yaşama hakkına da sahiptirler. Ebeveynlerin başlıca görevi ise çocuklarına iyi bir eğitim vermektir. Kimsesiz kalmış çocukların bakımını ise devlet karşılamaktadır. Dünya Çocuk Günü’nde okullarda, sınıflarda günün anlam ve önemi üzerinde durulur. Dünya Çocuk Hakları ve Türk Çocuk Hakları Bildirileri okunur. Bildirilerde belirlenen belli başlı haklar konusunda açıklamalar yapılır.
TÜRK ÇOCUK HAKLARI BİLDİRİSİ Bu bildiri 28 Haziran 1963 günü UNESCO Türkiye Milli Komisyonu 7. Genel Kurulu’nda kabul edildi. 1- İyi bakım, iyi yetiştirilme ve çocuğa uygun bir eğitim, her yerde ilgi, sevgi ve yardım görme her Türk çocuğunun hakkıdır. Resmi, özel her kurum, her yurttaş bu çocuk hakkını tanımak, eldeki olanaklarla onu gerçekleştirmek yükümlülüğündedir. Sıkıntı içinde bulunan çocuğun kurtarılmasına öncelik verilir. 2- 16 yaşından önce hiç bir çocuk resmi öğrenimden alıkonularak özel işlerde çalıştırılamaz. Hiç bir şekilde sömürülemez. 3- Her ana baba çocuğuna bakmak, onu bilgili, becerili ve en iyi şekilde yetiştirmekle yükümlüdür. Orta dereceli öğrenime devam etmeyen, edemeyenlerin gerekli bilgi ve becerileri kazanmaları için devlet kurslar açar. Ana babanın yeterli olmadığı durumlarda bu görev çocuğun birinci derece yakın akrabalarına ve devlete düşer. 4- İlköğrenimden sonra orta dereceli okullara devam etmeyenler, edemeyenler için teknik, tarımsal bilgi ve beceri kazandıran kurslar açılması ve bu kurlardan çocukların
yararlanması için Milli Eğitim Bakanlığı, Belediye Başkanlığı ve muhtarlar işbirliği yapmakla yükümlüdür. 5- Sakat ve uyumsuz çocukların iyileştirilmeleri, yaşama zorluğu çeken çocukların kurtarılmaları, durumlarına uygun bir meslek için kendi yaşamlarını kazanacak derecede başarılı ve güçlü yetiştirilmeleri ana baba ile birlikte devletin ve bu amaçla kurulmuş örgütlerin ödevidir. 6- Çocuğun korunması ile ilgili yasalar öncelikle hazırlanıp çıkarılmalı, geciktirilmeden uygulanmalıdır.
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 8
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Çocuklar yarının büyükleridir. Geleceğin yöneticisi ve güvencesidirler.
53
WELLNESS’DEN BİR İLK
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
BAYANLARA ÖZEL MASAJ SALONU For Ladies Wellness Denizli’de bir ilke imza atarak sadece kadınlara hizmet veren masaj salonunu hizmete açtı.
54
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 8
de faal olarak çalışan bayanlarımızın kendilerini ve bedenlerini dinlendirebilecekleri özel bir masaj salonu bu güne kadar yoktu. Bizlerde bu konuda bayanlara hizmet vermek için For Ladies Wellenes ve Spa Masaj Salonunu hizmete açtık” dedi. Başka herhangi bir masaj salonu ile bağlarının bulunmadığını da belirten Daban, bayanların gönül rahatlığı ile salonlarına gelip kendilerine vakit ayırabileceklerini belirtti.
BAYANLARA HİZMET VERECEK TEK MASAJ SALONU Denizli’de çalışan ya da ev kadınlarının kendilerini ve bedenlerini dinlendirebilecekleri bir masaj salonunun bulunmadığının altını çizen Aliye Daban bu eksikliği gidermek için For Ladies Wellenes ve Spa Masaj Salonunu hizmete açtıklarını belirtti. Aliye Daban: “Denizli yoğun olarak bayanların çalıştığı bir kent. Sektörün her kesimin-
UZMAN KADRO İLE HİZMET Bayanlara hizmet verecek kadrolarının da bayan olduğunu ve uzman bir ekipten oluştuğunu ifade eden Aliye Daban: “Salonlarımızda hizmet veren personelimiz alanında uzmanlaşmış ve her türlü sertifikasını tamamlamıştır. Bu konuda en kaliteli masaj ve kuaför hizmetini bizlerin sunacağından kimsenin şüphesi olmasın” dedi.
İ
KUAFÖR VE KİŞİSEL BAKIM HİZMETLERİ For Ladies Wellness ve Spa Masaj Salonunda sadece masaj değil kuaför ve kişisel bakım hizmetleri de veriliyor. Aliye Daban: “Bayanlarımıza sadece masaj değil uzman kadromuzla kuaför ve kişisel bakım konularında da hizmet vermekteyiz” dedi.
KENDİNE ZAMAN AYIRMAK İSTEYEN BAYANLARI BEKLİYORUZ İş ve günlük hayatın stresinden biraz da olsa uzaklaşmak, kendine zaman ayırmak isteyen tüm bayanları For Ladies Wellness ve Spa Masaj Salonuna beklediklerini ifade eden Aliye Daban: “Denizlili bayanların kendilerine zaman ayıracakları For Ladies Wellness ve Spa Masaj Salonuna tüm bayanlarımızı bekliyoruz. Hizmetlerimizden yararlanmak için irtibat telefonumuzdan ve web adresimizden randevu alabilirler” dedi. 70 TL’YE MASAJ Firma olarak müşterilerinin bütçesini de düşündüklerini bu nedenle masaj fiyatlarının 70 TL’den başladığını belirten Daban: “Çalışan ve ev hanımı bayanlarımızın bütçesini de düşünerek fiyat politikamızı belirledik. 70 TL’den başlayan masaj hizmetlerimiz ile Denizli’de en uygun ve kaliteli masajı bayanlarımıza sunacağız” şeklinde konuştu.
For Ladies Wellness Adres: Siteler Mahallesi Ulus Caddesi No 96/A İrtibat Tel: 0 507 733 46 46 www. bayanlaraozelspa. com E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 8
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
ster iş hayatının aktif bir üyesi, ister sorumlulukları hayli fazla bir ev hanımı ya da eğitim hayatı devam eden bir öğrenci olsun fark etmiyor; kadınların günlük hayattaki stresi oldukça fazla kuşkusuz. Her yaştan kadın modern hayatın pek çok yükünü omuzlarken kendine zaman ayırma noktasında ise bazı kısıtlamalarla karşı karşıya kalabiliyor. İşte bu eksikliği tespit eden For Ladies Wellness Denizli’de bir ilke imza atarak sadece kadınlara hizmet veren masaj salonunu hizmete açtı. Merkezde masajın yanı sıra kuaför ve kişisel bakım hizmetleri de bayanları mutlu edecek seçenekler arasında. Merkezin sahibi Aliye Daban, For Ladies Wellness ve Spa Masaj Salonu ile hedefleri hakkında şu bilgileri verdi:
55
Başkan Subaşıoğlu, sahneden hayalini açıkladı…
KÜLTÜR MERKEZİ VE NİKÂH SARAYI’NA
MUHTEŞEM AÇILIŞ
Merkezefendi Belediyesi Kültür Merkezi ve Nikâh Sarayı’nın açılışı büyük bir şölen havasında gerçekleştirildi. Merkezefendi Belediye Başkanı Muhammet Subaşıoğlu, sahneden MKM ile ilgili hayalini açıkladı: “MKM’de en büyük hayalimiz dünya çapında bir yazar, romancı, senarist, yönetmen ve tiyatrocu yetiştirmektir. Binlerce kelime hazinesi ile Türkçe konuşan ve yazan bir neslin yetişmesine imkân sağlamaktır. Merkezefendimizin çocukları için dirilişin şiirine dokunan şairlerle beraber, yazarlık okulundan mezun olanlarla okuldan ekole geçiş yapabilmektir”
M
erkezefendi Belediyesi’nin açılışlar yılı olarak ilan ettiği 2018 yılı, bir büyük vizyon projenin daha açılışına şahitlik etti. Merkezefendi Belediyesi tarafından 1, 5 yıl içerisinde yapımı tamamlanan Merkezefendi Belediyesi Kültür Merkezi ve Nikâh Sarayı’nın açılışı büyük bir törenle gerçekleştirildi. Açılış törenine Türkiye Cumhuriyeti 65. Hükümet Dönemi Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, AK Parti Grup Başkan Vekili ve Denizli Milletvekili Av. Cahit Özkan, AK Parti Denizli Milletvekilleri Şahin Tin, Nilgün Ök, Denizli Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Zolan, Merkezefendi Belediye Başkanı Muhammet Subaşıoğlu, Merkezefendi İlçe Kaymakamı Şükrü Görücü, Pamukkale Belediye Başkanı Hüseyin Gürlesin, Emlak Konut Genel Müdür Yardımcısı Sinan Ayoğlu, Teknik Yapı Yönetim Kurulu Başkanı Nazmi Durbakayım ve Teknik Yapı Yönetim Kurulu Başkan Yardım-
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 8
cısı Umut Durbakayım, AK Parti İl Kadın Kolları Başkanı Nurcan Dalbudak, AK Parti İl Gençlik Kolları Başkanı Gökhan Akbulut, AK Parti Merkezefendi İlçe Başkanı Ekrem Başer, AK Parti Merkezefendi İlçe Kadın Kolları Başkanı Öznur Şen, AK Parti Merkezefendi İlçe Gençlik Kolları Başkanı Mert Koç, Denizli Ticaret Odası Başkanı Uğur Erdoğan ve protokol üyeleri katıldı.
BAŞKAN SUBAŞIOĞLU SALONLARI KENDİSİ TANITTI Merkezefendi Belediye Başkanı Muhammet Subaşıoğlu, büyük tanıtım programında protokol üyelerine Kültür Merkezi ve Nikâh Sarayı’nı gezdirerek içerikler hakkında bilgi verdi. Ardından da programa geçildi. Sunuculuğunu ünlü oyuncu Hazel Çamlıdere’nin yaptığı program, saygı
duruşu ve İstiklal Marşı ile başladı. Sonrasında ise Merkezefendi Belediye Başkanı Muhammet Subaşıoğlu’nun kendi sesiyle hazırlanan, MKM’nin yapılış hikâyesinin filmi ekrana geldi. BAŞKAN SUBAŞIOĞLU SAHNEDE… Merkezefendi Belediye Başkanı Muhammet Subaşıoğlu, filmin ardından sahneye çıktı. Subaşıoğlu, “2014 yılında kuruluşunu gerçekleştirdiğimiz Merkezefendi Belediyesi için, her yıl yeni bir hedef doğrultusunda stratejik planlamalar yapmış ve 2018 yılını vizyon projelerimizin açılış yılı ilan etmiştik. Yılın başında Bakanımız Sayın Nihat Zeybekci’nin teşrifleriyle Bereketler Toplantı ve Sergi Salonu ile başladığımız açılışlara Haziran ayında Ornaz Vadisi ile devam etmiştik. Ve bugün tarihte Türk Milleti olarak imza attığımız büyük zaferlerin haftasında Merkezefendi Belediyesi için vizyon projelerden birisi olan MKM’nin, Merkezefendi Kültür Merkezi ve Nikah Sarayı’nın açılışını gerçekleştiriyoruz. Açılışımız hayırlı, Zafer haftamız kutlu olsun” dedi.
“BÜYÜK BİR İŞ BİRLİĞİNE İMZA ATTIK” Başkan Subaşıoğlu, açıklamalarının devamında, “Yaklaşık 2 yıl önce Emlak Gayrimenkul Genel Müdürümüz, şimdi Çevre ve Şehircilik Bakanımız Sayın Murat Kurum ile birlikte ilçemize, Merkezefendimize kültür merkezi kazandırmak için büyük bir işbirliğine imza atmak adına yola çıkmış-
“YILLIK 3 BİN NİKÂH HEDEFİ” Başkan Subaşıoğlu, MKM’de yıllık 3 bin nikâh hedefi koyduklarını söyledi. Subaşıoğlu, “2017 yılının Kasım ayında Hürriyet Gazetesi tarafından icra edilen ve Türkiye’deki gayrimenkul sektörünün en önemli oyuncularının katılımıyla İstanbul’da düzenlenen Hürriyet Gazetesi tarafından İstanbul’da düzenlenen “Sign Of The City Awards’ın “En İyi Hizmet Yapıları” kategorisinde “Devam Eden En İyi Sosyo-Kültürel Yapı” ödülüne layık görülen Merkezefendi E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 8
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
tık. Kültür merkezimizi yapmaya karar vermiştik ama elimizde MKM’nin yapılacağı bir arazi yoktu. Yaklaşık 6 ay süren bir çalışmanın sonucunda 17 ayrı hissedarımızın gönlünü ederek kamulaştırmış olduğumuz bu binanın üzerinde bulunduğu arazi, ulaşım kolaylığı anlamında Merkezefendimizde en değerli lokasyonda bulunuyor. En az proje kadar değerli olan arazimizi kamulaştırdıktan sonra yaklaşık 1 buçuk yıl önce projemizin çizilmesine ve inşaatımıza başladık. O gün yaklaşık 5 bin metrekare olarak başlatmış olduğumuz projemize daha sonra gelecekteki 10 yılları düşünerek yer altına 3 kat yeraltı otoparkı yapmak suretiyle toplamda 15 bin metrekarelik bir kapalı alana ulaşmış bulunuyoruz. Emlak Gayrimenkul ’un iş ortağı Teknik Yapı firmasının işin çok önemli bir kısmını hem finansman hem de müteahhitlik olarak üstlenmesi ile birlikte Merkezefendi Belediyesi olarak böyle bir projeyi 18 ay gibi kısa bir süre içerisinde tamamlamanın bugün haklı gururunu yaşıyoruz” ifadelerine yer verdi.
59
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Belediyesi Kültür Merkezi ve Nikâh Sarayımız, yani MKM’miz içerisinde birçok imkânı barındırıyor. 500 kişi kapasiteli son derece modern Alyans Nikâh Salonumuza, Lale ve Sümbül adındaki 2 butik nikâh salonumuz eşlik ediyor. Artık çiftlerimiz ve onların aileleri en güzel günlerine bizim Alyans Nikâh Salonu, Lale ve Sümbül salonumuzda imza atacaklar. Denizli merkezde yaklaşık her yıl 4 bin nikâh kıyılıyor. Biz MKM olarak yıllık 3 bin nikâh yapmayı burada hedefliyoruz” diye konuştu.
60
“YARINDAN İTİBAREN ÇALIŞMALARA BAŞLIYORUZ” Başkan Subaşıoğlu, “Ayrıca içerisinde bulunduğumuz 750 kişilik çok amaçlı Servergazi Salon ve biraz önce dolaşmış olduğumuz 250 kişilik çok amaçlı Petek Salon da Merkezefendi’de kültürün, sanatın ve sosyal etkinliklerin merkezi olmak adına hizmet edecek. MKM’miz, içerisinde ayrıca yer alan 3 ayrı fuaye salonumuz ve sergi alanımızda merkezimizin fonksiyonlarına ayrı bir derinlik katacak. Böyle güzel kapsamlı bir eseri bugün hizmete açarken bu merkezimizin içine ruh katmak ve içini doldurmak adına da yarından itibaren çalışmalarımızı başlatacağımızın bilinmesini isterim” dedi. “HAYIRLI UĞURLU OLSUN” Merkezefendi Belediye Başkanı Muhammet Subaşıoğlu, açıklamalarının son bölümünde hayırlı olsun dileklerini iletti. Başkan Subaşıoğlu, “MKM’de en büyük hayalimiz dünya çapında bir yazar, romancı, senarist, yönetmen ve tiyatrocu yetiştirmektir. Binlerce kelime hazinesi ile Türkçe konuşan ve yazan bir neslin yetişmesine imkân sağlamaktır. Merkezefendimizin çocukları için dirilişin şiirine dokunan şairlerle beraber, yazarlık okulundan mezun olanlarla okuldan ekole geçiş yapabilmektir. Sosyolojiden felsefeye, psikolojiden
siyaset bilimine kadar ülkemizin geleceğini sosyal bilimlerde arayan ve buna inanan bir yönetim olarak ilçemize kazandırmış olduğumuz MKM’miz, Merkezefendi Kültür Merkezimiz hayırlı olsun” dedi. DURBAKAYIM, “BAŞKANIMIZIN HEYECANI BİZİ DE ŞEVKE GETİRDİ” Teknik Yapı Yönetim Kurulu Başkanı Nazmi Durbakayım, Kültür Merkezi ve Nikâh Sarayı’nın başarının da merkezi olacağını söyledi. Durbakayım, “Merkezefendi Belediye Başkanımız Muhammet Subaşıoğlu, başından beri o kadar heyecanlıydı ki, bizi de şevke getirdi. Bende gezdikten sonra bu kadar kısa sürede böyle güzel bir eser nasıl meydana geldi deyince sırrı biraz evvel belli oldu. Bu güzide şehrimiz aynı zamanda sosyo-kültürel gelişmişlik acısından parmakla gösterilen en güzel örneklerden biri… Teknik Yapı olarak bu özel ve güzel şehrimizdeki kültür sanat etkinliğine ev sahipliği yapacak bir eser kazandırmaktan gurur duyuyoruz. Belediye Başkanımız Muhammet Subaşıoğlu’nun maddi ve manevi destekleriyle bugün açılışı yapılan kültür merkezinin mutluluk ve başarının da merkezi olmasını da dilerim” ifadelerine yer verdi.
“DENİZLİ’YE HAYIRLI OLSUN” Emlak Konut Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı Genel Müdür Yardımcısı Sinan Ayoğlu, Merkezefendi Belediyesi Kültür Merkezi ve Nikâh Sarayı’nın hayırlı olmasını diledi. Ayoğlu, “Bizi buraya davet eden değerli Merkezefendi Belediye Başkanımız Muhammet Subaşıoğlu’na, Teknik Yapı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Nazmi Durbakayım’a ve çok değerli siz Denizlili vatandaşlarımıza çok teşekkür ediyor, ödüllü projemiz Merkezefendi Kültür Merkezi’nin hayırlı uğurlu olmasını diliyorum” diye konuştu. ZOLAN “MERKEZEFENDİMİZE YAKIŞIR BİR MERKEZ” Denizli Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Zolan, Merkezefendi Belediyesi Kültür Merkezi ve Nikâh Sarayı’nın Merkezefendi ilçesine çok yakıştığını söyledi. Zolan, “Birçok etkinlik alanıyla Merkezefendimize yakışır bir merkez kazandırıldı. Merkezefendi Belediye Başkanımız Muhammet Subaşıoğlu’na ve emek veren herkese teşekkür ediyorum. Merkezefendimize 4 yılda birçok güzel hizmetler ve katkılar sağladı. Şehir sadece park, yol, köprü değil, şehirleşme yönünde ihtiyaç duyduğumuz kültür merkezlerimiz büyük katkı sağlayacaktır ve burada birçok etkinliklerde ve nikâhlarda birliktelik yaşatacaktır. Kültür Merkezimizin birçok güzelliklere vesile olacağına inanıyorum. Projemiz hayırlı uğurlu olsun inşallah daha güzel projeler yapmak nasip olsun” dedi. MİLLETVEKİLİ ÖK, “EMEĞİ GEÇEN HERKESE TEŞEKKÜR EDERİM” AK Parti Denizli Milletvekili Nilgün Ök, projenin Merkezefendi’ye kazandırılmasında emeği geçenlere teşekkür etti. Ök, “Merkezefendi Kültür Merkezi ve Nikâh
Sarayımız Merkezefendimize ve Denizlimize çok yakıştı. Bu projede emeği geçen tüm belediye çalışanlarına ve Teknik Yapı ekibine teşekkür ediyorum. Denizlimize hayırlı uğurlu olmasını temenni ederim” diye konuştu. TİN, “BU ESERLERİ GÖRDÜKÇE GURUR DUYUYORUZ” AK Parti Denizli Milletvekili Şahin Tin, böyle eserleri gördükçe duydukları gururu anlattı. Vekil Tin, “Bu eserleri gördükçe gururlanıyoruz. Büyüyen ve gelişen Türkiye’yi burada görmekteyiz. Yapılan bu eserden dolayı Merkezefendi Belediye Başkanımız Muhammet Subaşıoğlu’nu, belediye personelini ve inşaat firmasını tebrik ediyorum. Bundan sonrada daha güzel eserlerin açılışını yapacağımıza inanıyoruz. Hayırlı uğurlu olsun” şeklinde konuştu. “ŞEHRİM ADINA ÇOK SEVİNDİM” Türkiye Cumhuriyeti 65. Hükümet Dönemi Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, ilçeye kazandırılan Merkezefendi Kültür Merkezi ve Nikâh Sarayı için Başkan Subaşıoğlu’na teşekkür ederek, “Şehrim adına çok sevindim” dedi. Zeybekci, “Bu güzel eserden dolayı hakikaten şehre atılan bir imza olan bu Merkezefendi Kültür Merkezi ve Nikâh Sarayı imzasından dolayı değerli kardeşim Muhammet Subaşıoğlu’na ve ekibine ‘Allah
razı olsun’ diyorum. Çok teşekkür ediyorum. Şehrim adına hakikaten çok sevindim. Emeği geçen herkese başta başkanımız olmak üzere başkan yardımcılarına, meclis üyelerine, bütün teknik personel, bütün belediye personeline teşekkür ediyorum. Teknik Yapı burada güzel bir fedakârlıkta bulunmuş. Biraz önce değerli yönetim kurulu başkanının da dediği gibi bu şehirden aldığını bu şehre vermek adına onlara da çok teşekkür ediyorum. Burada inşallah hep güzellikler olsun. Burada kıyılan nikâhlar Allah onların hepsini bir yastıkta kocatsın. Allah onları hep güzelliklerle mürüvvetlerini paylaşmak nasip etsin. Bu merkezde kültürün gümbür gümbür sergilendiği bir merkez olsun. Bu duygularla sizleri tekrar saygıyla, sevgiyle, muhabbetle selamlıyorum” dedi. Konuşmalar sonrası plaket töreni yapıldı. BÜYÜK SALONUN SAHNESİNDE KOCAMAN AİLE FOTOĞRAFI Merkezefendi Belediyesi Kültür Merkezi ve Nikâh Sarayı’nın Servergazi Salon’un-
FERHAT GÖÇER COŞTURDU 1 Eylül Cumartesi akşamı gerçekleştirilen açılışta ise sahneye ünlü sanatçı Ferhat Göçer çıktı. Göçer, Merkezefendi Belediyesi Kültür Merkezi ve Nikâh Sarayı’nın açılışına katılan binlerce Denizlili’ye unutulmaz bir akşam yaşattı. Konser akşamında Merkezefendililere seslenen AK Parti Grup Başkan Vekili ve Denizli Milletvekili Av. Cahit Özkan, “ Belediye Başkanımız Muhammet Subaşıoğlu, bugüne kadar hep sizler için çalıştı. Hep beraber kenetlendik ve bugün Merkezefendi Belediyesi Kültür Merkezi ve Nikâh Sarayımızın açılışında büyük bir coşku olduğunu görüyoruz. Merkezefendimize hayırlı olmasını diliyorum” diye konuştu. Açılış kurdelesinin kesilmesiyle birlikte Merkezefendi Belediyesi Kültür Merkezi ve Nikâh Sarayı sunuldu. BAŞKAN SUBAŞIOĞLU’NA SOSYAL MEDYADAN TEBRİK YAĞDI Açılışla ilgili kişisel sosyal medya hesaplarından paylaşımlar yapan Merkezefendi Belediye Başkanı Muhammet Subaşıoğlu’na vatandaşlar yoğun tebrik mesajı gönderdi. MKM, ‘EN İYİ’ SEÇİLMİŞTİ Merkezefendi Kültür Merkezi ve Nikâh Sarayı, Hürriyet Gazetesi tarafından İstanbul’da düzenlenen “Sign Of The City Awards’ın “En İyi Hizmet Yapıları” kategorisinde “Devam Eden En İyi Sosyo-Kültürel Yapı” ödülüne layık görülmüştü.
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 8
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
da protokol üyelerinin katılımıyla hatıra fotoğrafı çekildi.
61
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
62
TRİPOLİS’TE MUHTEŞEM GÖSTERİ Tripolis antik kentinde gerçekleştirilen “Hoşgör’ün Kuşlarla Dansı” isimli gösteri izleyenleri büyüledi. uldan Belediyesi ve Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi işbirliği ile planlanan 3 günlük Hoşgör Dokuma Şenliği’nin ilk günü antik kent Tripolis’te, kuşları canlandıran dansçıların, Buldan’ın özel kumaşı olan Hoşgör’den yapılan giysilerle yaptıkları gösteri yaklaşık 1 saat sürdü.
B
Gösteriye, ses sanatçıları Ömür Gedik, Nur Ertürk, işadamı Nuri Akın ve ilçe protokolü ile çok sayıda davetli izledi. Gösterinin açılışında basın açıklamasını Ömür Gedik okudu. Açıklamada gerçekleştirilen gösterinin, Buldan’ın doğal güzellikleri ve burada yaşayan kuşlar ile Buldan’ın 5000 yıllık dokumacılık geleneğinin ürünü olan Hoşgör
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 8
Gösteri sonrası bir açıklama yapan Buldan Belediye Başkanı Mustafa Gülbay, 5000 yıllık dokumacılık geçmişi olan Buldan’da dokumacılık geçmişte neyse bugün de ayni öneme sahip olduğunu, dokumanın ana maddeleri olan yün, ipek ve pamuğun Buldan’da öyle bir harmanlandığını ve öylesine dokunduğunu, bunun bir örneğini başka yerde görmenin mümkün olmadığını belirterek şunları söyledi: “Buldan, havası, suyu, Yayla Gölü, kuşları ve birbirinden güzel bitkileri ile dokumacılara hep ilham kaynağı olmuş, dokumacılarımızın hayal gücünü zenginleştirmiştir. Buldanlı dokumacı ayni zamanda hoşgörü sahibidir. Bu kentin insanları bir başka kentte olmayan Hoşgör kumaşının da yara-
tıcılarıdır. Biz işte bu hoşgör kumaşı ile Yayla Gölümüzün kuşlarını bir araya getirerek Hoşgör’ün Kuşlarla Dansı isimli bu gösteriyi gerçekleştirdik. Amacımız, hem dokumacılarımıza yeni bir ufuk açmak, hem de başta Hoşgör Kumaşımız olmak üzere, Yayla Gölümüzü, tarihi Tripolis kentimizi ve bilhassa Buldan’ımızı tanıtmak istedik. Umarım bir şeyler yapabilmişizdir. Bu gösteriye katkıda bulunan başta Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Günay Atalayer olmak üzere tüm emeği geçenlere teşekkürlerimi sunuyorum. ”
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
kumaşının birlikteliği canlandırılarak geçmişten geleceğe bir kapı açmak, dokumacılığa zenginlik katmak, izleyenlere ve Buldanlı çocuklara sanat ve yaşamın birlikteliğini göstermek ve Yayla Gölü gibi doğal güzelliklerin korunmasına katkıda bulunmak için böyle bir gösteri düzenlendiği belirtildi. Ayrıca böyle bir gösteri alanı olarak halen kazıların devam ettiği antik kent Tripolis’in seçilmesinin bir diğer amacının da antik kente ilgiyi arttırmak olduğu ifade edildi.
63
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 8
SAHNELERİN SEVİLEN SANATÇISI
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
MUSTAFA AVAN
64
İŞİNİZİ DÜZGÜN YAPMAZSANIZ BİR NEFESLİK OLURSUNUZ? Sahnelerin sevilen sanatçısı Mustafa Avan sanat hayatının 20. yılına hazırlanırken siz değerli okurlarımız için kendisiyle keyifli ve müzik dolu bir söyleşi yaptık. Profesyonel olarak ilk kez 1999 yılında adım attığı sahneye tutkuyla bağlı, başarılı bir müzisyen Mustafa Avan. Müziği içselleştirmiş ve hayatının her alanında müzik var olmuş bir sanatçı. E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 8
Still Life: Şehrimizin en sevilen sanatçılarından birisiniz. Okurlarımız için sizi biraz daha yakından tanımak istiyoruz. Aslen Afyon Sandıklı doğumluyum ama kendimi bildim bileli Denizli’deyim. Babamın görevi nedeniyle ilkokul, ortaokul ve lise eğitimimi Denizli- Çal ilçesinde tamamladım. Ardından KTÜ Müzik eğitimimi bölümünü kazanarak profesyonel anlamda müzik eğitimime başlamış oldum. Şuan hem eğitimci hem de solist olarak hayatıma devam etmekteyim.
ilgimin olduğunu anlamasıyla başladı. O yıllarda Yıldırım Gürses’in bütün şarkılarını da ezbere söylüyormuşum. Şarkıları şuan bile hala aklımdadır. Aslında ilkokul yıllarında kendim de müziğe olan ilgimi fark etmiştim. Hatta komşumuzun çocuğunun küçük bir orgu vardı ben de babamdan org almasını istemiştim. O dönemlerde Türkiye’de org bu kadar yaygın değil ve pahalıydı. Böyle olunca da babam yurt dışından bir tane org getirtti ve bende şarkıları dinleyerek kulaktan kendi kendime çıkartmaya ve çalmaya başladım. Liseyi bitirdikten sonra üniversite sınavlarına girdim. İşletme ve sınıf öğretmenliğine gitmek yerine müzik okumak istedim. Daha sonra Karadeniz Teknik Üniversitesi Güzel Sanatlar Eğitimi Müzik Bölümü sınavlarına girdim ve kazandım. 1999 yılında bu bölümü başarıyla bitirdim ve müzik öğretmeni olarak Denizli’de görevime başladım ve halen devam etmekteyim. Ayrıca Denizli Belediyesi Konservatuarında da uzun yıllar korist ve solist olarak sahne çalışmalarım oldu.
Still Life: Müziğe olan ilginizi ne zaman fark ettiniz? İlkokul yaşlarında ve hatta daha da küçükken, 4 yaşlarında ailemin Türk sanat müziğine
Still Life: Profesyonel sahne hayatınız ne zaman başladı? İlk profesyonel sahne deneyimimi üniversite son sınıfta yaşadım. 2019 yılında özel bir
geceyle sanat yaşamımın 20. yılını tüm sevenlerim ve dostlarımla kutlayacağım. Still Life: Sahne çalışmalarınız nasıl devam ediyor? Sanat yaşamım boyunca birçok önemli mekanda sahne aldım. Kış döneminde daha çok Pamukkale Karahayıt bölgesindeki otellerde sahne alıyorum. Yaz döneminde ise Giza Plaza Kır Düğünü Salonu’nda solist olarak çalışıyorum. Ayrıca yurtiçi ve yurt dışı özel geceler, firma-bayii toplantıları ve festivallerde de sahne almaktayım. Sahne aldığım mekanlar konusunda seçiciyimdir.
Still Life: Düğünlerde gelindamat ya da davetliler sizden ne tür şarkılar istiyorlar? Repertuarınızı nasıl hazırlıyorsunuz? Düğün günü öncesi mutlaka gelin ve damatla ön görüşme yaparım. Görüşmede çiftlerin hangi tarz müzikleri sevdiklerini ve neler istediklerini sorarım. Özellikle ilk dans çiftler için çok önemli. İlk dans şarkıları genellikle popüler olan veya zevklerine uygun şarkılar isteniyor. Nostaljik veya yabancı şarkı isteyen çiftlerimiz de oluyor. Müzikler her çifte göre farklılık gösterebilmektedir. Önümüzdeki yıl 20. sanat yılımı kutlayacağım. 20 yıldır hiçbir
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 8
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
H
enüz çocukluk yıllarında tanıştığı müziği, eğitim hayatıyla birleştiren Avan, bir yandan genç yeteneklere müzik sevgisi aşılarken diğer yandan da sahne çalışmalarına ara vermeden devam etmektedir. Birçok enstrümanı yeterli düzeyde çalabilen sanatçı, sesinin güzelliğiyle de gece hayatının en sevilen yüzlerinden birisi olmuştur. Avan, başarısının sırrını“İşinizi düzgün yapmazsanız bir nefeslik olursunuz” sözleriyle özetliyor.
65
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Eğer bir albüm ya da single çıkartma durumum gündeme gelirse aslında şarkılarım hazır. Ünlü birkaç sanatçı arkadaşlarımın albümde kullanmam için bana söz verdikleri besteleri var.
66
zaman hazır bir repertuarla sahneye çıkmamışımdır. O anki ortam neyi gerektiriyorsa ona göre anında repertuar belirliyorum. Profesyonellik bence burada devreye giriyor. Şarkıların geçişi ve şarkı seçimi bence çok önemli, paldır küldür, bir şarkıdan diğer bir şarkıya asla geçmem. Şarkıların tarz ve türleri geçişlerde önemlidir. Birbiri ile bağlantısı olmayan şarkılarla geçişler yaptığınızda insanlar hem zevk almazlar hem de eğlenemezler. Still Life: Hem eğitimcisiniz hem de sahneye çıkıyorsunuz. Hem teori hem de pratik bir arada diyebiliriz. Bu ikisini nasıl dengeliyorsunuz? Yaptığım işlerin her ikisi de müzik. Birinde müziği anlatıyorsunuz diğerinde sizi dinleyenlere müziği şarkılarınızla aktarıyorsunuz. Sahne bambaşka bir şey, sürekli göz önündesiniz. Eğitimcilik daha farklı, müzik eğitiminin pedagojik yönü çok E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 8
önemli. Sahnede insanların istekleri ve taleplerine göre müzik yapmak durumundasınız. Barda ya da özel bir gecede yaptığınız müzikle düğün sahnesinde yaptığınız müzik farklı olmalıdır. Tüm sahnelerinizde ortak şarkılar ve repertuar olabiliyor fakat her çıktığınız sahnenin formatına göre seçtiğiniz şarkılar da farklılık göstermelidir. Bence bir solistin repertuarı zengin olmalıdır. Ayrıca az da olsa müzik eğitimi almış olması gerekiyor. Tabi ki piyasada alaylı müzisyenlerde var fakat piyasada uzun süre kalabilmeniz için eğitim ve işinizi iyi yapmanız önemli. O yüzden işinizi düzgün yapmazsanız bir nefeslik olursunuz. Still Life: Müzik piyasasını konuşursak günümüzde ünlü olmak, popüler olmak artık çok daha kolay. Popüleriteye nasıl bakıyorsunuz? Şu anki toplum çok hızlı tüketen bir toplum. İnsanlar şar-
kılarınızı çok hızlı tüketiyorlar. Bu dönemde piyasada kalmak gerçekten çok zor. Geçmişe baktığınızda sanatçı çok az yetişiyordu. Şarkıcı demiyorum, sanatçı çok zor yetişiyordu ve bir yerlere gelebilmek için birilerinin sizin elinizden tutması gerekiyordu. O dönemde yapılan müzikler bambaşkaydı ve insanlar özümsüyordu, sindiriyordu müziği. 80’li, 90’lı yıllardaki müzikler hala kulaklarımızda ve yeni nesil o müzikleri şu an bile dinleyebiliyor ve söyleyebiliyor. Şu anki müziğe ve piyasaya baktığımızda çok hızlı bir sirkülasyon var. Şarkıları çok hızlı bitiyoruz ve şarkılar yorgunlaşıyor. Böyle olunca da hemen yeni bir şarkı bekliyorsunuz o şarkıcıdan. Sanatçı demiyorum, şarkıcı. Sanatçı ve şarkıcı bambaşka şeyler. Herkes şarkıcı olabilir, herkes albüm yapabilir. Bu dönemde eğer paranız varsa kolaylıkla albüm yapabilirsiniz. Fakat Sanatçı olmak çok zordur. Gerçek bir
sanatçının sahne duruşu, tavrı, davranışı bambaşkadır. Still Life: Beste yapıyor musunuz? Küçük denemelerim oldu. Fakat yoğunluktan pek zamanım olmuyor. Eğer bir albüm ya da single çıkartma durumum gündeme gelirse aslında şarkılarım hazır. Ünlü birkaç sanatçı arkadaşlarımın albümde kullanmam için bana söz verdikleri besteleri var. Onların bir kaçı ile albüm ya da single çıkartmam mümkün fakat gündemimde şuan için albüm düşüncesi yok fakat ilerde ne olur bilemiyorum. Still Life: Kimleri beğeniyorsunuz ya da dinliyorsunuz? Yeni jenerasyondan Derya Ulu, Simge Sağın ve Tuba Yurt’u beğeniyorum. Hatta geçtiğimiz ay birlikte sohbet etme imkanımız olmuştu. Bu şarkıcıların sesleri yumuşak ve güzel buluyorum. Eskimeyen sanatçılardan Sezen
Aksu, Tarkan ve Harun Kolçak’ı severek dinliyorum. 80’ler, 90’lar daha çok hoşuma gidiyor. Bence müzikte seçici olmak lazım her önünüze gelen müziği dinlememelisiniz. Ben müzik türü bakımından hiçbir zaman ayrım yapmam fakat kalitesiz müziği de asla dinlemem. Still Life: Sahne kıyafetlerinizi seçerken nelere dikkat ediyorsunuz? Sahnede kıyafet bence çok önemli. Kıyafetlerimi daha çok kendim belirliyorum. Giydiğiniz kıyafet karşı tarafa verdiğiniz önemi gösterir. Şık ve ortama uygun kıyafet giyinebilmek önemli. Şuan sahnede yeni trend spor görünümlü kıyafetler. Spor derken günlük kıyafetle de sahneye asla çıkılmamalı. Yılbaşında, özel bir gecede ya da baloda özel tasarım kıyafetler seçebilirsiniz fakat her hafta sonu çıktığınız bir mekanda da abartı bir kıyafetlerle sahneye çıkılmamalı.
Still Life: Sahne hazırlıklarınız nelerdir? Özel olarak yaptığınız şeyler var mı? Çok titiz ve biraz da mükemmeliyetçi birisi olduğumu söylerler. Kendi işimi kendim takip ederim. Program öncesi sesimi yormamak adına çok fazla konuşmamaya dikkat ederim. Uykumu mutlaka alırım. Sahnenin ve müzisyenlerin hazır olup olmadığını ki kıyafetlerine kadar dikkat ederim. Programlarımda iki kostüm kullanır sahne arası mutlaka kostüm değişikliği yaparım. Sesim için ılık şeyler içmeyi tercih ediyorum. Eğer sesimde yorgunluk ve kısılma varsa ılık, karanfilli ballı su içerim.
Still Life: Müzik dışında neler yapıyorsunuz? Hobileriniz var mı? Yapı olarak bir işe başladığım zaman onu sonuna kadar ilerletirim. Masa tenisi hobimdi. Fakat bu branşta ilerleyerek masa tenisi milli hakemi oldum ve yurt içinde turnuvalarda hakemlik yapmaktayım. Aynı zamanda bir televizyon programı için Rahmi Aygün ve Mehbare Çelik’ten spikerlik ve sunuculuk eğitimi aldım. Ayrıca uzun yıllar il içi ve il dışı programlarda spikerlik ve sunuculuk görevlerinde bulundum. Bir diğer ilgi alanım ise Halk oyunlarıydı. Bu alanda da kendimi geliştirerek Halk oyunları antrenörlük belgesine sahip oldum. Yaptığım bir hobiyi sonuna kadar ilerletmeyi seviyorum ve hobilerimi meslek haline de dönüştürebiliyorum. İş dışında sinema, tiyatro ve operaya gitmeyi, fırsat buldukça da seyahat etmeyi ve gezmeyi seviyorum. Still Life: Yemekle aranız nasıl? Yemek ile aram iyidir. Bence bir erkeğin kalbine giden yol midesinden geçiyor derler ya benim için de öyle. Evde yemek çok önemli. Eşim güzel yemekler yapar fakat ben de mutfağa girdiğim zaman farklı yemekler denemeyi severim. Daha çok hafif ağır olmayan yemekleri ve
etli yemekleri tercih ediyorum. Özel sosları ve farklı tatlıları mutlaka denerim. Still Life: Son olarak Denizli’nin gece ve eğlence hayatını sormak istiyorum. Denizli’de eğlence hayatı önceleri güzel ve çeşitliydi. Fakat son zamanlarda canlı müzik yapan mekanların azalmasıyla alternatifler de pek kalmadı. Bu durumda da birkaç mekan çalışır oldu ve buralarda da aynı solistler sahne almakta. Durum böyle olunca da insanlar daha çok il dışına farklı solistleri dinlemeye gidiyorlar. Bence mekanlarda sürekli aynı solist yerine farklı günlerde farklı solistler sahne almalı. Müzikli mekanlar ne kadar çok olursa dinleyicilerin de sanatçılarla buluşması o kadar kolay oluyor ve onları dinleme imkanı buluyorlar. Denizli’de güzel bir dinleyici kitlesine var ve artık müzik dinleyicileri çok bilinçli. İnsanlar iyi kötüyü, amatör veya profesyoneli çok iyi ayırt edebiliyor. Still Life: Mustafa bey benim sorularım bu kadar. Sizin eklemek istediğiniz bir şey var mı? Öncelikle bu özel ve kaliteli dergi aracılığı ile beni tekrar dinleyicilerimle buluşturduğunuz için çok teşekkür ediyorum. Müzik ruhun gıdasıdır. Sizler de müzikten asla ayrılmayın ve hep müzikle kalın… Still Life:Bu keyifli sohbet için biz çok teşekkür ediyor ve çalışmalarınızda başarılar diliyoruz.
Still Life: Sanatçı kaprisi var mı sizde ya da egosu? Ben olmadığını düşünüyorum. Fakat işimde çok titiz olduğum için böyle düşünenler olabilir. Eğer bu kaprisse işimde evet kaprisliyim. Fakat kişilik olarak mütevazi bir insanımdır. Çünkü çıktığınız sahneye size değer E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 8
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
veren insanlar geliyor. O yüzden insanlara en iyisini vermeniz, en iyisini yaşatmanız gerekiyor. Yoksa sizin orada olmanızın bir anlamı yok.
67
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
68
BULUNMAYI BEKLEYEN EN DEĞERLİ HAZİNELER
KAYIP HAZİNELER
G
ünümüzde bankalar aracılığı ile paramızı güvende tutabiliyoruz fakat bizden nesillerce önce yaşamış toplumlar için böyle bir durum söz konusu değildi. Eski çağlarda insanlar paralarını güvende tutmak için onu kimsenin bulamayacağı yerlerde saklarlar ve hatta gömerlerdi. İnsanlık tarihinde uzunca bir zamandır hazinelerin gömüldüğünü düşünürsek yerin altında servet yatıyor diyebiliriz. Öyle ki günümüzde bir sektör haline gelen defineciliği bazı insanlar zengin olma hayaliyle yaparken bazı insanlar ise hobi olarak yapmaktadır.
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 8
İŞTE DÜNYA TARİHİMİZİN BULUNMAYI BEKLEYEN EN DEĞERLİ HAZİNELERİ
Avrupa’yı tir tir titreten, Roma’yı vergiye bağlayan, Vatikan’a dokunmaması için Papa 1. Leo’nun diz çöktüğü, dünyanın en büyük hükümdarlarından olan Attila 453 yılında öldü. Roma elçisi olan Priscus’a göre Attila’nın naaşı için dışında çift katlı demir bulunan içinde ise sırasıyla önce altın sonra gümüşten oluşan bir tabut hazırlatıldı. İnsanlık tarihindeki bu en şaşaalı tabutun içerisine tonlarca altın ve değerli mücevherler konuldu. Attila’nın mezarının saklı kalması için defin işlemini gerçekleştiren sadık askerler Attila gömüldükten sonra kendilerini öldürdüler. Birçok tarihçi tarafından belirtilene göre Attila’nın mezarı Tuna Nehri’nin altında bulunmakta fakat bürokratik engellerden dolayı bu alanda kazı yapılması yasak.
tıklarında kaçmayı başardı. Hazinenin akıbeti ise hala bilinmemektedir.
büyük çalışmalara rağmen hazinesinin izine rastlanamamıştır.
PİRİ REİSİN HAZİNESİ
BİZANS’IN KAYIP HAZİNESİ
Osmanlı’nın en ünlü denizcilerinden olan ve çizmiş olduğu olağanüstü harita ile de dünyanın en büyük gizemlerinden birinin sahibi olan Piri Reis, iddalara göre maddi olarak da çok büyük bir servete sahipti. 2. Beyazıt zamanında korsanlık yapan ve sonrasında Osmanlı Donanmasına katılan Piri Reis kazanmış olduğu savaşlarda pek çok ganimetin de sahibi oldu. Piri Reis öldükten sonra izine rastlanamayan hazinenin uzun yıllar kaldığı ve evi olarak kullandığı Çanakkale’deki Kilitbahir Kalesi mevkisinde olduğu düşünülmekte.
Haliç’in dibinde olduğu söylenen ve yüzyıllardır konuşula gelen belki de dünyanın en büyük şehir efsanelerinden biridir “Bizans’ın Kayıp Hazinesi”. 1453 yılında Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethedince “Kutsal hazinelerimizi Türklere vereceğimize denize dökeriz” diyen Bizanslıların tonlarca hazineyi Haliç’e attıklarına inanılmaktır.
AHİT SANDIK
Ahit sandığı, içinde Hz. Harun ve Hz. Musa’nın eşyaları olan çok değerli ve oldukça da gizemli bir sandıktır. Bu sandık hakkında bilgiler Kur’an-ı Kerim’de de yer almaktadır ms. 70 yılında Beytülmakdis’i Roma valisi yıktırmış ve sandığın saklandığı özel korunağa ulaşıp bu sandığı Roma’ya götürmüştür.
KUSANAGİ KILICI
LA NOYSTIRA SENYORA DİADOTA GEMİSİ LİMA HAZİNESİ
15 ve 16. yy. da gerçekleştirilen coğrafi keşiflerle birlikte, bölgeyi işgal eden İspanya İmparatorluğu Güney Amerika’nın tüm zenginliklerini sömürmüştü. Bu durumdan rahatsız olan bölge halkı git gide huzursuzluk çıkarıyordu. İsyanın kokusunu alan Peru Valisi değerli eşyalarını korumak için Meksika’ya göndermek istedi. Vali, gemiye zorla sığan hazinelerini taşıma görevini Kaptan William Thompson’a verdi. Valinin unuttuğu bir şey vardı, Thompson korsan kökenli bir denizciydi ve hazinenin karşı konulamaz cezbediciliğinden olacak ki Thompson ve yanındaki sadık adamları tüm mürettebatı öldürerek hazineyi Coco Adaları’na götürdü. İspanyol kralı tarafından yakalanan Thompson’ın tüm adamları öldürüldü. Hazinenin yerini gösterme vaadiyle Thompson canlı kalmayı başarabildi fakat adaya ayak bas-
Güney Amerika’nın yerli halkından zorla alınarak oluşturulan büyük bir hazine bir gemiye dolduruldu ve İspanya’ya yol aldı. Kapasitesinden daha fazla yükle dolan gemi fırtınanın da etkisiyle daha fazla dayanamadı ve 1622 yılında çıktığı yolculukta içindeki tüm hazine ile birlikte suya gömüldü. Bu olaydan yüzyıllar sonra Amerikalı denizci Mel Fisher, kayıp hazinenin bir bölümünü buldu fakat bulduğu miktar yüklenmiş olan hazinenin 1/50’si kadar bile değildi. Hazinenin neredeyse tamamı hala suyun altında bulunmayı beklemekte.
Kusanagi Kılıcı, Japon halkı ve inançları doğrultusunda paha biçilemeyen kılıçtır. Kusanagi Kılıcı 1185 yılında Japonya’da bir deniz savaşı sırasında düşürülmüştür. O günden beri aranmakta olduğu halde bulunamamaktadır.
FABERGE YUMURTALARI
Faberge Yumurtaları 53 tane olduğu bilinmektedir. 8 tanesinin varlığı tespit edilememiş 45 yumurtanın şimdi nerede oldukları ve şekilleri ise bellidir. Faberge Yumurtaları’nın genelinin çoğu Amerika koleksiyonlarında çok küçük bir kısmı ise Kremlin Sarayı’ndadır.
KARASAKALIN HAZİNESİ
Tarihin en ünlü korsanlarından olan Karasakal kaptan olana kadar gemilerde tayfa olarak çalışmıştı. Kaptanlığı yalnızca iki yıl sürmesine rağmen bu kısa süre içerisinde pek az insana nasip olacak büyüklükte bir servete sahip oldu. Karasakal, İngiliz denizcileri ile girdiği bir savaşta ölmüş ve yapılan E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 8
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
AVRUPA HUN İMPARATORU ATTİLA’NIN MEZARI
69
Biyografi
DÖKÜLEN YAPRAKLAR ZELİHA ŞENGÜL
KOCA USTAYI KAYBETTİK
HAYRİ DEV 70
Denizli’nin Çameli ilçesinde yaşayan ve 2008 yılında UNESCO tarafından “Yaşayan İnsan Hazinesi Kültürel Miras Taşıyıcısı” seçilen Hayri Dev, 18 Temmuz tarihinde tedavi gördüğü Pamukkale Üniversitesi Hastanesi’nde 85 yaşında yaşamını yitirdi. Hayri Dev, müziğin devleşen isimlerinden biriydi kuşkusuz. Denizli’nin yetiştirdiği en önemli sanatçılardan biri olan Dev, cura (üç telli saz) çalıp “Masıt Kırığı” denilen mahalle ezgileri çalarak adını duyurmuştu
T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 8
Hayri Dev, çaldığı yöresel çam düdüğüyle UNESCO tarafından, Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi kapsamında 2008 yılında ‘Yaşayan İnsan Hazinesi Kültürel Miras Taşıyıcısı’ ilan edildi.
S
anatı, Sorbonne Üniversitesinden Jerome Cler’in doçentlik tezine konu olan Hayri Dev’in hayatı ise 15 kişilik Fransız bir ekip tarafından “Ormanlar Arkası” adlı belgesele konu edilmişti. Yaşamı ve sanatı belgesellere konu olan Dev, dünyada birçok üniversitede ders verdi. Bir süre Denizli Büyükşehir Belediye Konservatuarı’nda üniversite öğrencilerine de ders veren Dev’e, yöre halkı “Koca Usta” ismini verdi. Yöre halkı tarafından “Koca Usta” olarak anılan Hayri Dev, 19 Temmuz günü Gökçeyaka Mahallesi’nde toprağa verildi.
HAYRİ DEV KİMDİR? Hayri Dev, 1933 yılında Denizli’nin Çameli ilçesinin Gökçeyaka köyünde dünyaya geldi. Yoksul dağ köyünde, yürümeye başladıktan kısa bir süre sonra ailenin en önemli mal varlığı olan birkaç keçinin peşine düştü. Dağlarda yankılanan yanık kaval sesine, düğünlerde dinlediği üç telli saza gönül verdi. Hayri Dev hiç okula gitmedi. Okuma yazmayı okula giden bir arkadaşından öğrendi. Cura denilen üç telli çalgıyı öğrenip türkü söylemeye o yıllarda başladı. Hayri Dev zamanla yaşadığı Gökçeyaka Köyü’nde Masıt Kırığı denilen dokuz sekizlik mahalli ezgileri çalan ve söyleyen bir usta oldu.
HAYATINI DEĞİŞTİREN OLAY İkisi erkek, üçü kız beş çocuğu olan Hayri Dev ailesinden habersiz elindeki üç telli sazı
ve çam düdüğünü hiç bırakmadı. Evlere gidip yarenlik yaptı, düğünlerde insanları eğlendirdi. Ormanda, dağlarda çobanlar için çaldı, söyledi. Zaman 1992 yılına kadar böyle akıp geçti. Hayri Dev’in hayatı 1992 yılında değişti. Fransız Jerome Cler İspanya’da duyduğu bir bağlama sesinin büyüsüne kapılarak Türkiye’ye geldi. Bin beş yüz metre yükseklikteki Çameli ve Fethiye dağlarında uzunca bir süre bu sesin kaynağını bulmaya çalışırken yörenin kültürü hakkında 350 sayfalık bir tez hazırladı. Sorbonne Üniversitesi’nin Etimoloji Bölümü’nden doçentlik alması da bu tezle oldu. Cler, Türkiye’ye bu tarihte geldi. Hayri Dev’i buldu. Dinlediği ses, Dev’in elindeki üç telli saza aitti. Daha sonra 15 kişilik bir Fransız ekibi tekrar köye geldi. Dev’in hayatı “Ormanlar Arkası” adlı belgesel filmle anlatıldı. Fransız müzikologlar üç defa ülkelerine konser verdirtmek üzere çağırdılar. Hatta bir Fransız her yıl Dev’den ders almak üzere Çameli’ne kadar geliyor; belgesel çekimler yapıyordu. Fransız araştırmacı Jerome Cler’in kendisini Paris’e davet etmesinin ardından yaşamı değişen Hayri Dev, müzisyen arkadaşlarıyla yurt dışında konserler verdi. Davet üzerine
1996 yılında Fransa ve Almanya’ya giderek müzik festivallerine katılan Dev, 1997 yılında Amsterdam’da, 1998’de Strasbourg Marc Bloch Üniversitesinde konser verdi, 2002’de Brüksel’de Beaux-Arts’ta, 2003’te Paris’te Fransız Kültür Bakanlığı yetkililerinin de katıldığı özel dinletilerde sanatını icra etti. Hayri Dev, çaldığı yöresel çam düdüğüyle UNESCO tarafından, Somut Olmayan Kültürel Mirasın Korunması Sözleşmesi kapsamında 2008 yılında ‘Yaşayan İnsan Hazinesi Kültürel Miras Taşıyıcısı’ ilan edildi.
KOCA USTA Yöre halkı tarafından “Koca Usta” olarak anılan Hayri Dev’in bu lakabı almasının sebebi elinden her işin gelmesi. Hayri Dev, marangozluk, terzilik (başındaki şapkayı kendisi yapmış), ayakkabıcılık gibi işlerin elinden geldiğini söylüyor. “Elin yapacağı her şeyi yaparım” diyen Dev, sözlerine şöyle devam ediyor: “Ama hiçbirini yapmak istemedim. Çünkü ben çobanım ve müzisyenim. Çalgıcılıktan çok aç kaldığım oldu ama hiçbir zaman ondan ayrılmadım. ” Hayri Dev, Çameli Halk Eğitimi Merkezi’nin oluşturduğu 10 kişilik grup içinde üç telli cura ve çam düdüğü çaldı. 2004’de Ankara’da, 2005’de İstanbul’da Kültür Bakanlığı’nın yaptığı Halk Oyunları şölenlerine, 2007 İzmir İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nün davetlisi olarak bu grubun içinde yer aldı.
Biyografi TÜRK ÖYKÜSÜNÜN ÖLÜMSÜZ YAZARI
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
SAİT FAİK ABASIYANIK 72
Sait Faik, ömrünü parasız geçirmemiş, babadan kalanla güzel yaşamıştır elbet. Ama onun derdi paralı yaşamak değil yakut mavisi gözlerine çalınan dünya insanını, o insanın anlam dünyasını onun kavrayışıyla görebilmek; anlamak ve anlatmak olmuştur.
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 8
A
sandalyeyi de anlamaya uğraşmış; onların dilinden öyküler yazmıştır. Öykülerinde zaman zaman bir susam helvası olup bir ceketin cebinde kırıntıya dönüşerek insanları izlemiş; yeri geldiğinde yaşlanmış, ömrünün son ânını yaşayan bir balık cismiyle ortaya çıkmıştır. Garip olan şudur ki bu hikâyelerde bile bir imge peşinde olmamış, insanı asıl ulaşılması, anlaşılması gereken öğe olarak en başa oturtmuştur. Meseleyi ortaya dört başı mamur şapka gibi bu haliyle koyunca tuvaldeki resim netleşiyor. O yüzdendir ki yaşamak istediği hayat, önüne hazır konmamıştır demekle evvela zamanı iyi tahlil etmiş oluyoruz. Sabahattin Kudret Aksal’ın Sait Faik’i anlatırken kurduğu şu cümle, ne kadar zor bir zamana doğduğunun sağlaması olmaz mı sizce de: “Sait Faik, edebiyattan hoşlanacak bir okur topluluğunu hazır bulan talihli yazarlardan değildi. Okurunu yetiştiren, eğiten, okuruyla birlikte oluşan bir yazardı. Gerçek talihinin de bu olduğu söylenemez miydi?” Talih midir, değil midir bilemeyiz. Şıp diye olmadığını, Sait Faik’in burjuva yaşamına, köpeği peşinde kasaba sakini olarak geçirdiği günlerine, İstanbul semtlerinde volta atmasına, sinema kapılarında vücut bulup illa ki bir sinemada rast gelinişine, meyhanelerde meyhane müdavimlerine dost
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
ttilâ İlhan’ın çokça ifade edip neredeyse deyim haline getirdiği tabiriyle ‘40 Karanlığı’ yılları; bir yanda devasa savaş makinelerinin insan öğütmeye hazırlanan homurtusu, bir yanda gölgesinden korkanların ülke genelindeki siyasi baskıları, öte yanda geçimini çiftçilikle, balıkçılıkla, ağırlığı esnaflıkla sağlamaya çalışan insanların yaşadığı geçim sıkıntısı… Eli kalem tutmak, kalem tutmakla kalmayıp hemen hemen hiçbiri soyuta, hayale, anlaşılmazlığa düşmeyen öyküler kaleme almak; bunu da hem sağlığında hem de ölümünden sonra Türk okuruna benimsetmiş olmak, dedik ya, hiç kolay iş değil. Tüccar bir baba ve hayatının uzunca bir dönemini birlikte geçireceği, onun gözünde “yazıcılıkla” para kazanıp “büyük adam” olmayı kafasına koymuş bir evlat için hiç de kolay olmayan bir uğraştan söz ediyoruz. Hemen bir duralım, Sait Faik, ömrünü parasız geçirmemiş, babadan kalanla güzel yaşamıştır elbet. Ama onun derdi paralı yaşamak değil yakut mavisi gözlerine çalınan dünya insanını, o insanın anlam dünyasını onun kavrayışıyla görebilmek; anlamak ve anlatmak olmuştur. Sadece insanı da değil! Yeri geldiğinde bir martıyı, balığı, kediyi, köpeği hatta sandalı, yelkeni, masayı,
73
olup hikâye biriktirmesine (bunun böyle görünmesine) aldanmamak gerektiğini biliriz, biliriz ya, en çok Sait Faik bilir bunu. Hemen bir anekdot: Burgazada’daki evine ziyarete gelen Rıfat Ilgaz, bahçede Sait Faik’le söyleşirken, filanca dergi falanca yazın için şu kadar para yolladı benle deyip cebinden çıkardığı parayı vermek isteyince Sait Faik; “Koy cebine, yukarı çıkalım da yemekte anamın yanında verirsin” der. Ölümüne az bir zaman kala oluyor hem de bu bahis. Anasına bile kabul ettirmekte nice zorluklar yaşamıştır kendisini ki burnundan kıl aldırmaz edebiyat çevrelerinin kendisini kabul etmesinin nasıl zor olduğunu düşünün. Kendince, (elifi elifine der öykülerinde) tamı tamına, Lüzumsuz Adam olan Sait Faik’ten bahsediyoruz. Neresinden tutulsa “Lüzumlu Bir Adam”
olduğunu anlatmak için onun dizdiği taşların üzerinden geçiyoruz şu an. Kimin sözüydü sahi: “Hikâye, kelime kusarak değil kelime yutarak yazılır” demişti. Elbet Sait Faik için bu tanımı kullanmak iddialı olmayacaktır fakat azla yetinmişlik olacağı kesindir. Sait Faik’in öykücülüğü, yazını; kendine has olmasıyla birdir. Burada yine başa dönüp bu özgünlüğün yerleştiği koşullara bakmak gerekirse Sait Faik’in kendi tuzunda kavrulmasını değil kendi kendini pişirdiğini ifadeye mecbur kalırız. Şu tanıma bir göz atın: “Konuşması çok tatlıydı. Kendini zorlamaz, bir edebiyat adamı görünümüne girmek istemezdi. Bütün sevdası herhangi bir insan izlenimini vermekti. Hele yeni tanıştığı kimselerde, kayıtsız, edebiyata pek aldırmaz insan E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 8
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
74
görüntüsünü, kuşkusuz ki isteyerek, uyandırdığı çok olmuştur. Ama bu dış görünüşün altında, yazgısını sanatın yazgısıyla birleştirmiş kişiyi görmek o kadar da güç değildi. (…) Kaç kez, sanatçı değişik bir yaratık gibi görünmemeli, insanlar içinde bir insan olduğunu unutmamalıdır, dediğini duymuşumdur. Yazılarındaki o anlatılmaz sıcaklık, ilk tümceyle insanı hemen sarıveren büyü, bir bakıma duyguyla düşüncesinin gerçeğini yakalamak için kendi kendisiyle yaptığı bir savaşımın sonucudur. ” Kendi kendini pişiren bir adamın, kendisi olmak üzere çıktığı sergüzeştin nihai durağının, esasen hepimizin her gün sokaklarda, okullarda, hastanelerde, sahillerde, yollarda, kahvecilerde görüp tanıştığımız, sevdiğimiz, seviştiğimiz, birlikte olup zaman geçirdiğimiz yahut hiç sevmeyip yüzüne bakmadığımız ‘insan’a olan yolculuk olduğunu anlıyoruz. Kendinden çıkıp kendine dönen yolculuğundaki diyalektiği insanlık durumlarıyla formüle eden bir adamdır Sait Faik.
İnsanı anlamak üzerine geliştirdiği diyalektiğin içinde yine o her yönünü bildiği insan olduğu içindir ki kimseye güvenemez, herkesten uzak durur, kendini işe yaramaz hisseder hikâyelerinde; misal ne tüccarlığı tüccarlıktır, çünkü kandırılmaya müsaittir: Ben Ne Yapayım? öyküsünde ortaklık ettiği tüccarın cingözlük edip onu nasıl kandırdığını anlatır güzel güzel (hakikaten bir süre babasının ısrarıyla bu işi yapmıştır), sonunda da sanki uzun kemikli parmaklarını ve buz mavisi gözlerini sonuna kadar muziplikle açarmış da öyle sorarmış gibi sorar: “Söyleyin ben ne yapayım?” diye. Üstelik ona göre ne de yazıcılığı yazıcılıktır, kendini hor görür de bir hikâyeyi nasıl yazdığıyla ilgili öyle büyük büyük cümleler kurmak istemez: Sait Faik, hikâyede de Sait Faik’tir, birinci tekil şahıstır; “Mahcup ama ağzım kulaklarımda susuyordum” diye yazar. Canım Sait Faik! Güzelliğe bakar mısınız? Eftalikus’un Kahvesi öyküsündeki derinliği ifşa edişi de ayrı bir alçak gönüllüktür. Hikâyede, karşılaştığı okuru
ile sohbet ederken, gözüne kör bir adam ilişir. Körün anlam dünyasına, nesneleri, olayları kavrayış yeteneğine odaklanır derhal. Körün karşı tarafa “Mahmut Bey” diye seslenişinden, onun Taksim Sineması önünde bulunduğunu anlamış olduğunu, bunu yapabilme yeteneğini bir seziş olarak düşünsek bile esasen bu kavrayış halinin kör adamın kim bilir kaç senesine mal olduğunu hesapladığını okuruz. Sonra kendini bir kör ruh haline sokarak, “Belki semtlerin kokuları vardır. Dükkânlar da ayrı ayrı kokabilir. Onun tabanının bildiği çukurlar da, tümsekler de bulunabilir” diye yazar. Okuruyla sohbeti sırasında okuru ısrarla nasıl yazdığını sormaktadır, bir formül, yöntem öğrenme arzusunda olduğu açıktır. Okuru soruyu tekrarlayınca, “Bilmem” der yine “işte böyle körü körüne…” Açık açık, beylik cümlelerle, kendini çoktan satarak, uzun, kallavi, endamlı
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 8
abartılarla hikâyeyi nasıl yazdığını anlatacak yerde, ben nasıl yazıldığını bilmem der ve canlı canlı bir hikâyenin nasıl yazılabileceğini; insanın algısına, empatisine, anlam ve kavram dünyasına yayılmadan, dolup taşmadan bu işin olmayacağına inandırır okuru. “İşte böyle körü körüne” cümlesiyle, körün görmediğini onun gibi görmeyerek düşünür Sait Faik. ‘Hikâye cümleleri kusarak değil, cümleleri yutarak yazılır’ tanımının Sait Faik’te anlamını bulduğunu fakat eksik bir tanımlama yapmış olabileceğimizi ifade etmiştik, işte neden eksik kalırın yanıtı budur. Bu sadeliğe erişmekteki gücünün sırrını ise birçok öyküsünde açık açık yazmasıyla da kendine hastır o. Birahanedeki Adam öyküsünde bunun altını kırmızı kalemle çizmiştir âdeta: “Ben hikâyeciyim diye sizden ayrı şeyler düşünecek değilim. Sizin düşündüklerinizden başka bir şey de düşünemem.
Sait Faik’in altı üstü pişmiş, içi insan kalmış bir yalnızlığı vardır. Rızkı peşinde denize şarkı söyleyen balıkçılardan, ağzı sakızlı, eli sustalı Çingenelerden, dini bütün bazense yarım Hıristiyanlardan, dost canlısı esnaf Yahudilerden, kötü niyetli sokak çocuklarından, bir kadeh viski ve ekmek parası peşindeki hayat kadınlardan, şişenin sonunu bir türlü ayık göremeyen meyhane müdavimlerinden, üstü paspal dilencilerden, simitçilerden, kestane kebapçılardan, hiç tanımadan iki lafın belini kırdıklarından hatta kedilerden, köpeklerden, balıklardan seçtiği ahbaplarıyla olan dostluğu bir an gelir son bulur. Yazdıklarını iyi yazar olma hasretiyle değil de yalnızlığına olan kızgınlığını sakinleştirme gayretiyle yazdığını, bunu bir imdat çekici gibi kullandığını anlarız çoğu öyküsünde. Sait Faik’i okumakla, gidip göremediğimiz yerleri, tanışıp sohbet edemediğimiz insanları tanır, üzerine kamera takılmış bir kartalın uçup gezdiği uçsuz bucaksız dağları, yolları, gölleri görür biliriz adeta. Biliriz bilmesine de bunu başka yazarların başka kitaplarında da görmez miyiz? Elbet görürüz. Aradaki fark ise Sait Faik’in yalnızlığının üzerini örtme konusundaki maharetinde saklıdır. Aradaki estetik fark ya da estetik anlayış, bu örtünün ta kendisidir. Denebilir ki nihayetinde bir yazar, bir öykücü o da, her söylediği sözden kendisine pay çıkarmak mümkün
değildir ya! Doğru olabilir tabii fakat Sait Faik’in iç dünyasındaki çoksesliliğin, birbirini takip eden konuşmaların, arayışının ortaya çıkması da bir o kadar isabetli bir tespittir. “Şu uyku insanın sevgilisi gibi bir şey, gelmeyince sinirlendiriyor” diyen bir adamdan bahsediyorsanız, her satırının altında, o kabul etmese de, birkaç anlam aramak gerekir. Kitaplarında yıllar içindeki konu ayrımında benzerlik aynı gibi görünse de ilk eserlerindeki sade, duru, doğrudan anlatım biçimi son eserlerine doğru somuttan soyuta ilerleyen bir çizgiye bürünmüştür. Bunun mesajını Mahalle Kahvesi isimli kitabındaki Karanfiller ve Domates Suyu öyküsünde verir gibidir esasen: “Kitaplar, bir zaman bana, insanları sevmek lazım geldiğini, insanları sevince tabiatın, tabiatı sevince dünyanın sevileceğini, oradan yaşama sevinci duyulacağını öğretmişlerdir. Hayır, şimdi insanları kitapların öğrettiği şekilde sevmiyorum. ” Bu karmaşık psikoloji, başta annesine olmak üzere yaşadığı dünyaya uzun bir kendini kabul ettirme sürecinin, burjuva yaşamının içindeki sınırsız yalnızlığın kendisini devamlı ‘Lüzumsuz Adam’ olarak hissettirmesinin, gerçek dünyayla savaşımının, anlamak ve anlatmak üzerine giriştiği uzun soluklu mücadelenin sonucu olarak görülebilir. Aksi, küfürbaz, sade, soğuk, samimi, kırılgan, sevecen… Her şeyiyle yekpare… İnatla kurduğu devrik cümlelerinin kendine haslığı, yazarak yaşamını sürdürmede kararlığı, her halükârda kabul gördüğü yazınıyla, neresinden bakılsa ‘Lüzumlu Bir Adam Sait Faik!’
ARKADAŞ Bugünlerde bir akşam, şehrin aynalı gazinosuna ve aynaların içine Selim-i salis gibi oturacağım. Önümde rakı. . . dışarda akşam, akıntı, kayıklar ve gelip geçen. . . Meyhanenin kapısından, iki elini gözüne siper edip bakan birisi; '' Bu herif aşık '' diyecek. Saçları perişan, dudakları mürekkepli, hali bencileyin serseri bir kızı Büyük bir sandal - Akıntının içinden çekip Rakı kadehimle benim arama bırakacak Diyeceğim: '' Bu akşam değil bir başka akşam seni alıp bir kocaman şehre götüreceğim: ''O şehirde toprak çoktan patlamıştır; ''Yıkılmıştır bildiklerim; ''Kocaman cepheleriyle borsalar, saraylar, kim bilir belki de mahkemeler, zindanlar. . . ''Masaldır artık ''Onların kahramanlığı, onların merhameti, onların fazileti. . . Ezanlar, mevlütler, harbler, taburlarla kahramanlar. . . Kafam alkolsüz, ellerim kelepçesiz, Seni bir akşamüstü, Sotiraki' nin gazinosundan Rakı kadehimle benim aramdan alıp Altın akşamların sarı çocukların tırmandığı Kuşların öttüğü ve yemişlerin yendiği Hudutsuz ve çitsiz, Perisiz ve cinsiz, Kümessiz ve evsiz Hasılı numarasız Bir memlekete götüreceğim. İstasyondan iner inmez Seni metrolar başka beni başka tarafa götürsün. Zararı yok Yalnız yine böyle kumral akşam üstleri Yapayalnız kaldığım kasım akşamları Buruşuk manton, dağınık saçların; mürekkepli ağzın ve hemşire çehrenle - Ayaklarını bir sandalyeye dayayıpBana iki satır bir şey söyleyeceksin: ''Bugün ne yaptın, çalıştın mı? '' İstersen sonra kalkar, gezmeye gidersin Bensiz. . . Sen bilirsin. Sait Faik Abasıyanık E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 8
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
O halde bu adamın hikâyesi (birahanede bira içen bir adamı gözlemler öykü boyunca) ne olabilir? Sakın benden büyük vakalar beklemeyin, n’olur?”
75
GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ;
HAYALİ CİHANA DEĞER! E M R A H VA R O L
Size bu yazıyı yazarken arka fonda Füsun Önal’ın zamana meydan okuyan ‘Senden başka’ şarkısı çalıyor. Hemen arkasından da Belkız Özener söylüyor ‘Sevemedim Karagözlüm’ü… fisimin bir duvarında Yeşilçam artistlerinin posterleri asılıdır. Zaman zaman bakıp dalarım o güzel insanların fotoğraflarına. O dönemlere giderim. Zamanın olanca yavaşlığıyla aktığı, sevdalıların gizli gizli buluştuğu sokak başlarını, pastaneleri hayal ederim. Bir anda kendimi Yeşilçam filmleri içinde bulurum. Cüneyt Arkın’la kaleler fetheder, Sadri Alışık’la uzaya çıkarım. Tarık Akan ve Gülşen Bubikoğlu’nun gezdiği sokaklarda gezerim.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
O
76
Bence Türk sinemasının en güzel 3 kadınından biridir Gülşen Bubikoğlu. Filmlerinde hem güzelliğiyle hem oyunculuğuyla daha da devleşir gözümde. Tarık Akan, Gülşen Bubikoğlu’nu görene kadar çapkın olsa da bu güzellik karşısında ‘gerçekten aşık’ olur. Tarık Akan’ın çapkınlığını bildiğinden olsa gerek önceleri yüz vermese de o da aşık oluyor ve film akıyor öylece… Nasıl da meftunuyuz ama o anların. Tarık Akan’ın Gülşen Bubikoğlu’nun peşinden koştuğu ama yüz bulamadığı anları nasıl da heyecanla izledik. Bir defa değil, yüz defa hemde… Peki size Hababam Sınıfı desem… Güdük Necmi, İnek Şaban, Damat Ferit, Mahmut Hoca, Hafize Ana, müfettiş ve diğerleri. Hadi itiraf edin filmi en az yüz defa izlediğinizi ve her izleyişinizde sanki ilk defa izliyormuş gibi yeniden güldüğünüzü. Mahmut Hoca’nın haylaz öğrencileri adam etme serüvenini neden bu kadar sevdik acaba? Hepimiz biraz İnek Şaban, Güdük Necmi, köyden gelen Ahmet ya da Mahmut hoca olduğumuzdan olabilir mi? Bu filmi yazanlar ve çekenler bizi ne kadar da iyi tanımışlar ve filme aktarmışlar. Haylaz da olsak, tembel T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 8
de olsak aslında iyi insanlar değil miyiz biz? Her filmin sonunda toplumsal bir sorunla ilgili verdikleri mesajlarla da efsane değil mi Hababam Sınıfı? Münir Özkul-Adile Naşit filmleri ne muhteşemdir ama. Münir Özkul geniş ailesine bakabilmek için ilerlemiş yaşına rağmen çalışır. Ama namusuyla, dürüstlüğüyle, ahlakıyla. . . Söz konusu patronu dahi olsa eğer ortada sevdikleri varsa, ‘Beyim sana iki çift lafım var’ diye meydan okumayı bilir. Sahip çıkar ailesine. Adile Naşit mutfağındaki bir kapta biriktirdiği paralarla evi adeta çekip çevirendir. Çocuklarına paylaşmayı, sevgiyi, güzelliği öğretendir. Evde hep neşe vardır. Herkes ne kadar da mutludur o filmlerde. Evleri başlarına yıkılacak dahi olsa onları ayakta tutacak sevgileri vardır. Şimdiki filmlerde ve hayatımızda eksik olan… Zeki Alasya-Metin Akpınar’ın filmlerinin çekildiği sokaklar, mahalleler… Ahh o tahta kapılı evlerde doğsaydım keşke. Mahallenin bıçkın delikanlısı Metin Akpınar hepimize göz kulak olsaydı. O sokaklarda topun peşinde koştursaydım. Bir düğün yapıldı mı tüm mahalle bir araya gelip yükü omuzlasaydı. Zeki Alasya haylazlık yaptı mı Metin Akpınar bir güzel
dövseydi onu! Ne güzel mahalleydi ama değil mi? Mahallenin bakkalının, berberinin, kasabının henüz kapitalizme boyun eğmediğinden olsa gerek sürekli neşeli olduğu, her ne olursa olsun mahalle kültürünün asla bozulmadığı o güzel Zeki-Metin filmleri… Sizleri de çok özledik… Aşk ne demek, sevda ne demek, vefa ne demek, emek ne demek… Türkan Şoray-Kadir İnanır filmleri. Ahh o ‘Selvi boylum al yazmalım’ filmi. Aşkı nasıl bu kadar güzel anlattılar inanın bilmiyorum. Ben filmi her izleyişimde hem Asya’ya hem İlyas’a hem de Cemşid’e hak veriyorum. Türkan Şoray ne de güzel bakıyordu Kadir İnanır’a mesela. Baygın baygın gözlerle bakarken sevgiyi sorguluyordu filmi izleyen milyonlar gibi. Öperlerken birbirlerini ne kadar samimi, ne kadar naiflerdi. Kadir İnanır ilk aşkıydı ve kalbinde çarpıntı yapandı. Çocuğunun da babasıydı. Ama ona emek veren, vefa gösteren, sevgi gösteren Cemşid’i oynayan Ahmet Mekin’di. Asya Cemşid’i seçtiğinde İlyas ‘Elveda Asya, elveda selvi boylum al yazmalım, elveda bitmemiş türküm benim’ derken bu topraklardaki aşkın her zerresi adeta hayat buluyordu. Nasıl da güzel betimlenmişti bu topraklardaki aşk. O aşkları, sevdaları,
hasretleri yaşamak için neler vermezdim ki… Filiz Akın, Ediz Hun, Erol Taş, Kemal Sunal, Halit Akçatepe, Fatma Girik, Müjde Ar, Perran Kutman, Hulusi Kentmen, Cüneyt Arkın, Şener Şen, Ayşen Gruda, İlyas Salman ve daha niceleri. Yeşilçam dediğimiz o dönemin filmlerinin hepsinden alacağımız yüzlerce ders var. Vefa var, sevgi var, aşk var. Sadece güzellikler değil. Acılar var, bitişler, tükenişler var, yapılan hatalar var. Biz Yeşilçam’ı çok ama çok sevdik. Acısını da sevdik, hasretini de sevdik. Kusurunu bile sevdik. Biz biliyoruz ki kusuru ile sevmektir kusursuz sevmek! Arka fondaki şarkı değişti değerli okuyucu. ‘Devlerin aşkı’ çalıyor ve ben bir kez daha büyük bir özlemle anıyorum o güzel günleri ve insanları…
77
HİPOKRAT’TAN GÜNÜMÜZE E N SAĞL IKLI SPOR
YÜRÜYÜŞ K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Mutluluk hormonlarınızı harekete geçirip, kaslarınızı canlandırmak, dolaşım sisteminizi koruyup, eklemlerinizi genç tutmak mı istiyorsunuz? O halde hemen yürümeye başlayın.
78
E
v kadınıysanız sabah işlerinizi bitirince, olmadı akşam bulaşığını makineye koyup mutfağınızı toparladıktan sonra, çalışıyorsanız sabah duşunuzu almadan, hafta sonunda yemyeşil bir parkta yürüyüş yapabilirsiniz. Öylesine mütevazı ve öylesine masum bir spor ki yürüyüş. Yapmamanız için bahaneniz yok. Yürümeniz için ise tam onlarca geçerli nedeniniz var. Tıp biliminin atası Hipokrat, M. Ö. 5. yüzyılda “Eğer tüm vücut bölümleri ılımlı düzeyde kullanılır ve egzersiz yaptırılırsa sağlıklı olur, iyi gelişir ve geç yaşlanır, eğer kullanılmaz ve kendi haline bırakılırsa hastalıklara yatkın olur, sağlıksız gelişir ve hızlı yaşlanır” demiş ve hareket etmenin ne denli yararlı olduğunu vurgulamıştı. Hipokrat’tan bu yana her çağın hekimleri egzersizi önerdi. 1960’lardan itibaren ise, egzersiz, hastalıklardan koruyan ve var olan hastalıkları tedavi etmekte yardımcı bir ilaç olarak reçete edilmeye başlandı.
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 8
YÜRÜMENİN DE BİR USULÜ VAR Yapılması kolay, yararı çok olan yürüyüşe başlamaya karar verdiğinizden eminiz. O zaman gelin bu spora başlarken neler yapmak, neler giymek ve nasıl yürümek gerektiği konusunda bilgilerimizi tazeleyelim. Öncelikle yürüyüşün ağır bir yemek öğünü ardından yapılmaması gerektiğini bilmekte yarar var. Bir de diyabet, hipertansiyon ve diğer sistemik hastalıkları olanların doktorlarını ziyaret etmesi önerilenler arasında. Başka neler mi yapmalı? İşte bilinmesi gerekenler: ■ Kilo vermek amacıyla naylon vb. gibi giysiler vücuda sarılmamalı. ■ 40 yaşın üstündekiler doktora görünmeden, yürüyüş programına başlamamalı. ■ Yürüyüş öncesi ve sonrasında susuz kalmamaya dikkat etmeli. ■ İnce tabanlı ve makosen ayakkabılar ile yürüyüş yapılmamalı. ■ Yürüyüşün ilk bir-iki dakikasında yavaş yürünmeli sonra hızlanmalı. ■ Hızınız yürüyüş sırasında konuşmanızı engelleyecek düzeyde olmamalı. Eğer nefes nefese kalıp konuşamıyorsanız hızınız çok fazla, hiç çaba harcamadan konuşuyorsanız çok yavaşsınız demektir. ■ Doğal yürüyüşünüzle yürüyün ve elleriniz doğal bir şekilde yanlarda sallansın. ■ Yürüyüşün bitmesine 2-3 dakika kala terinizin soğuması için hızınızı azaltın. ■ Çok sıcak havalarda ve saatlerde yürüyüşten kaçının. ■ Bir sıkıntı hissedildiğinde yürüyüşe inatla devam etmeyin. ■ Yürümeye haftada 3-5 kez 20
dakikayla başlayın. Süreyi yavaş yavaş artırın. ■ Yürümek için emniyetli bir yer seçin. Eğer yol kenarında yürüyorsanız trafik akışına ters yönde gidin. ■ Zemini rahat hissedilen bir yolda yürüyün. Düz ve düzgün döşenmiş yüzeylerde daha emniyetli yürüyebilirsiniz, düzensiz veya ıslak zeminlerden uzak durun. Güvenlik açısından işinize ve evinize yakın bir yerde yürüyün. ■ Soğukta rüzgara ve soğuğa dayanıklı dış kılıfları olan eldivenler giyin, vücut ısısının yarısı baştan kaybolduğu için şapka giymeyi ihmal etmeyin. ■ Giderken rüzgara doğru, dönüşte rüzgar arkanızda yürüyün. ■ Yaz aylarında sıcaklığın düşük olduğu erken veya geç saatlerde yürümeye çalışın, bol miktarda su için.
GİYSİLERE DİKKAT! Her şey tamam. Peki yürüyüş yaparken nasıl giyinmeniz gerektiğini biliyor musunuz? İşte sağlıklı, rahat bir yürüyüş için giyim rehberi: ■ Yürüyüş yapmak için seçeceğiniz giysiler rahat hareket etmenizi sağlayacak gevşek giysiler olmalıdır. ■ Giysileriniz sıcak hissettiğinizde kolayca çıkartabileceğiniz, serin hissettiğinizde kolayca giyebileceğiniz birkaç kattan oluşmalıdır. ■ Ayağınıza rahat ve terlemeyi önleyen özel koşu çoraplarından giyiniz.
AYAKLARINIZ İSYAN ETMESİN Vücudunuzun tüm yükünü taşıyan ayaklar yürüyüş sırasında en fazla özeni hak ederler. Peki nasıl bir ayakkabıyla yürüyüş yapmak gerekir? Yürüyüşün işkenceye dönüşmemesi için mutlaka kaliteli bir yürüyüş ayakkabısı edinmelisiniz. Belki de bu sporun tek masrafı ayakkabılar için harcadığınız para olacaktır. Aslında iyi marka bir spor ayakkabı sizin için ideal olacaktır. Ayakkabıyı alırken ise şunlara dikkat etmeniz yararınıza olur: ■ Ayakkabılarınız ayağınıza tam olarak uymalıdır. ■ Yürüyüş ayakkabılarınız normal ayakkabılarınızla aynı numarada veya yarım numara daha büyük olmalıdır. ■ Yürüyüş ayakkabıları esnek, kolay bükülebilir olmalıdır ■ Yürüyüş esnasında yer ile ilk temas eden kısmınız topuklarınızdır. Ayakkabınızın topuk kısmında topuklarınızı koruyan ve dengede tutan ince bir yastık olmalıdır.
YÜRÜMEK İÇİN 24 NEDEN 1- Yürüyüş kan akımını ve kan damarlarının miktarını artırarak, dolaşımı iyileştirir, kalp-damar ve beynin damarsal hastalıkları riskini azaltır. 2- Kalp kası dahil vücut kaslarını kuvvetlendirerek daha etkin çalışmalarını
sağlar. 3- Her bir kasılmada kalbin pompaladığı kan miktarını artırarak, istirahat de kalp atım sayısını (nabzı) azaltır. 4- Egzersiz ve stres durumunda arteriel kan basıncında (tansiyonda) oluşan yükselmeyi azaltır. 5- Kan basıncını düzenler. 6- Kalp kasının yan damarlardan beslenmesini destekler. Böylece kalbin ana damarlarında oluşacak tıkanıklıkların vereceği zararı azaltır. 7-Şişmanlık riskini azaltır. 8- Sindirimi kolaylaştırır. 9- Beyine oksijen sağlanmasını artırarak, zihinsel keskinlik ve yaratıcı düşünce potansiyelini yükseltir. 10- Egzersiz sırasında ve sonrasında metabolizmayı uyarır. 11- Solunumsal kapasiteyi ve aerobik gücü artırır. 12- Büyümeyi ve travma sonrası toparlanmayı olumlu etkiler. 13- Kan yağlarının düzeyini düşürür. 14- Kolestrol dengesini düzenler. 15- Koordinasyona olumlu etki yapar. 16- Eklem ve kasların esnekliğini artırarak, bel ve boyun ağrılarını hafifletir. 17- Kemiklerin sertleşmesini ve kuvvetlenmesini sağlar. 18- Dayanıklılığı artırır. 19- Yorgunluk duyumunu engeller. 20- Uykusuzluğu azaltır. 21- Vücudun doğal keyif verici hormonları olan endorfinlerin salınımını sağlar. 22- Yaşlanma sürecini geciktirerek, genç görünüm sağlar. 23- Moral, özgüven ve iyimserliği artırır. 24- Lenf yani beyaz kan sistemini düzenler. Bu gerekçelerden biri mutlaka size uyuyordur.
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 8
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
■ Sizi güneşten veya soğuktan koruyacak bir başlık takınız. ■ Gözlerinizi ultraviyole ışınlarından koruyacak bir gözlük takınız. ■ Yapacağınız yürüyüş yarım saatten uzun sürecekse yanınıza su kabı alın.
79
HORLAMA
80
K
esin öyledir, başkası horluyordur. Ama yine de biraz bahsedelim bakalım neymiş bu horlama.
Sesli bir şekilde horlama problemi bir çok insanın karşılaşabileceği kişisel bir sorun olsa da horlama anı sadece uyuyan insan için değil, beraberinde bulunan kişi içinde ciddi sıkıntılar doğurabilmektedir. Horlama sorunun rahatsız edici bir hal alması çeşitli nedenlerden oluşabilmektedir. Horlama anında oluşması mümkün olan yüksek ses, alınan havanın boğaz ve burun bölgesinde rahat olarak geçememesinden kaynaklanmaktadır. Uyku anından damak bölgesinin gevşemesi, solunum yolunun daralması ve hava geçişi esnasında titreşim ses oluşumunu yani horlamayı meydana getirir. Horlama neden olur sorusuna verilebilecek tek bir cevap yoktur. Kilo sorunu, yanlış uyuma pozisyonu, alkol alımı, uyumadan önce sigara içilmesi gibi ciddi durumlar horlamaya neden olmaktadır.
Horlama problemi olan insanlar –ki ben kesinlikle bunlardan biri değilim- tek bir sebepten veya birden fazla sorunun bir araya gelmesinden kaynaklı olarak bu sorunu yaşayabilmektedir. Horlama nedenlerinin başında gelen fazla kilo sorunu bu hastalığı ciddi bir şekilde etkilemektedir. Obezite veya fazla kilosu bulunan insanlar zayıf insanlara oranla çok daha fazla şekilde horlarlar. Bunun te-
mel sebebi ise vücutta bulunan yağın solunum yollarını daraltması ile gerçekleşir. Bunun hemen arkasına horlamanın oluşabilmesi için etkili diğer bir sebepten uyku pozisyonudur. Birey her pozisyonda horlayabilir. Alıştığı ve sessiz yattığı uyku pozisyonlarında dahi horlama sorunu yaşanabilmektedir. Kişinin yan yatması yerine sırt üstü uyuması boğaz kaslarını gevşeteceği için horlama sorunu yaşanabilmektedir. Horlama nedenleri arasında bulunan diğer bir sebepte alkoldür. Alkol alan bir kişide boğaz kasları yumuşak ve sarkık bir haldedir. Bu durum alkol alınan gece için ise sıkıntı oluşturup, horlama sorununu meydana getirecektir. Aynı şekilde bunu vücudun gevşeyeceği biçimde düşünürsek kaslarında aynı şekli alması mümkündür. Bu sebeptendir ki o gün alkol alınacak ise uyuma saati sıralarında alınması önerilmemektedir. Horlama oluşturabilecek diğer bir neden ise insan anatomisidir. Ağız
DİŞ HEKİMİ
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
“Ben hiç horlamam!”
bölgesinde bulunan dokulardan ötürü horlama problemi yaşanabilmektedir. Bunun temel nedeni ise dokuların solunum yolu darlığı oluşturup, nefes alma olayını zorlaştırması ile gerçekleşir. Aynı şekilde gece uyurken solunum yollarını tıkayacak diğer bir sorunda saman nezlesidir. Herhangi bir şekilde toz veya polenden ötürü alerjen durumları baş gösterir. Bu da zaman içerisinde solunum yollarını tıkayıp nefes almayı bir hayli zorlaştırır. Hayatlarında herhangi şekilde horlamamış olan –yada bunu iddia eden- kadınlar, erkeklerden şikayetçi olanlar ve gecenin bir yarısı bu ses ile uyanan kadınların hamile kaldıkları dönemde horlama oranları yüksektir. Bunun temel iki sebebi bulunmaktadır. İlki hamilelik dönemi ile alakalı olarak hormon dengesizlikleri ve mukoza tabakasının şişmesi ile birlikte burun tıkanıklığı sorunu yaşanmasıdır. Horlama tedavisi bulunmayan bir sorun olarak gözükse de hayatınızda ufak değişiklikler meydana getirerek bu sorundan kurtulmanız mümkündür. Horlamaya çözüm olarak önerilebilecek ilk durum yatış pozisyonudur. Horladığınızı düşünüyor iseniz mümkün olduğunca sırt
üstü yatmamaya özen göstermelisiniz. Bunun yanında alkollü bir yaşam tarzının bırakmalı ve mümkün olduğunca az sigara tüketmelisiniz. Aynı şekilde fazla kilolu olan insanlarda horlama sorununu sık bir şekilde yaşamaktadır. Vücutta bulunan fazla yağların ağırlık yapmasını önlemek ve güzel bir uyku çekmek için zayıflamalı ve ciğerinizi genişletmelisiniz. Son olarak ise horlamayı tamamen hayatınızdan çıkarmak için burun kanallarını açmalısınız. Burun tıkanıklığı ile horlama sorunu birbirini tetikleyen iki eş problemdir. Bu sorunu ortadan kaldırdıktan sonra çok daha kaliteli bir uyku düzenine sahip olabilirsiniz. Ama tüm bunların yanında horlamayı kesmek için ürünler var ki bunlar olmadan da olmaz. Bir göz atalım; HORLAMA YASTIĞI Son zamanların yeni trendleri arasında bulunan horlama yastığı aslına bakarsanız yaklaşık 10 yıldır var olmaktadır. Horlama yastığı olarak adlandırılan yastıklar başınızı dik bir şekilde tutup daha rahat nefes almanızı sağlamaktadır. Gene aynı şekilde yatma pozisyonunuza göre şekillenen yastık başını yüksekte tutarakta sizi daha kaliteli bir uykuya sevk edecektir. Horlama
yastığı her insanın evinde bulunması gereken bir yastıktır. Bu sorun sizde bulunmasa dahi bir misafiriniz geldiğinde ona yardım amaçlı da verebilirsiniz. Bu sayede hem siz hem de misafiriniz daha sağlıklı bir uyku çekmiş olacaktır. HORLAMA BANDI Horlama tedavisi için önerilen diğer bir yöntem de horlama bandıdır. Burun kanallarında açıklıklar meydana getirerek daha rahat nefes almanızı sağlayan bu ürün ile sizlerde kaliteli uykulara sahip olabilirsiniz. HORLAMA AMELİYATI Horlama durumları ve uykuda nefes durması gibi konular ciddi durumlar olup bir uzman tarafından kontrol edilmeli ve gerekirse ameliyat safhasına geçilmesi gerekilmelidir. Geniş bir alana yayılan bu tedavi süresi içerisinde damak ve yutak ameliyatları, dik kökü ameliyatları, burun ameliyatları ve çene ameliyatları olarak kendi içlerinde de çeşitli alanlara ayrılmaktadır. Horlama ameliyatı genellikle doktor ve hastanın ortak konuşması sonucunda kabul görülen bir durumdur. Hayati durumlar söz konusu olmadıkça karar doktora bırakılmamaktadır. Aynı şekilde bu durumun çocuklarda yaşanması dahilinde daha farklı bir sistem uygulanıp, aile bireyleri ile ortak bir karar alınmaktadır. Çocuk ameliyatlarında ise bademcik ve geniz eti alımı ile bu sorun tedavi edilmektedir. HORLAMA PROTEZİ Diş hekimliği alanına girdiği için bunu biraz detaylı anlatalım. Ağız içi bu aparat dişlerin üzerine yerleştirilerek kullanılır. Alt çeneyi, öne ve aşağıya doğru olacak T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 8
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
82
şekilde durmasını sağlarlar. Bunun yapılmasının nedeni ise, sarkmış olan dokuların gerginleştirmektir. Kullanımı oldukça basittir ve efektif neticeler verir. Horlama protezleri kesinlikle kişiye özeldir. Başkasının protezi asla bir başka hastaya kullanılamaz. Her hasta için bireysel olarak yapılır, prefabrik ya da hazır bir ürünün uyumlandırılmasından oluşmaz. Her hastanın ağız yapısına ve hastalığın ilerleme durumuna göre özel tasarlanır. İlk geceden horlama tedavisi sonuç vermeye başlar. Horlama Protezi, her gün geceleri (uykuda) 6 saat süreyle takılmak şartıyla, hastanın ve hastalığın durumuna göre 4-12 ay kadar kullanılır. Bu yöntem ile hiçbir kalıcı olumsuz etki olmaksızın, Horlama ve Uyku Apnesi hastalığı kalıcı olarak tedavi edilebilir. Horlama protezlerinin riskleri ve faydaları diğer tedavi yöntemleriyle kıyaslanmayacak derecede olumludur. Hastalığın, yumuşak damağa yönelik cerrahi müdahaleden 1 yıl sonra tekrar etme ihtimali varken, horlama protezi’nde başarı oranı %95’dir. PEKİ AVANTAJLARI?
tıkanmayı engellediği için kişi daha rahat nefes alıyor ve daha konforlu uyuyor.
yapılması protezin kullanımı açısından güçlük yaratmaz.
Ne kadar sürede tedavi olunuyor? Tedavi süresi hastalığın şiddetine ve hastanın özelliklerine (kilo, yaş, sistemik rahatsızlıklar, cinsiyet vb) göre değişmekle beraber ortalama 4-12 ay arasındadır. İyileşme, protezin kullanımı sırasında düzenli kontroller ile takip edilir; zamanı gelince uygulama bitirilir.
Tam dişsizlik durumunda ya da ağızdaki herhangi bir protez varlığında da uygulanabilir mi? Horlama protezi bireye özgü yapıldığı için yukarıda sayılan tüm durumlarda kolaylıkla ve sağlıkla uygulanır.
n Hastalığın her aşamasında uygulanabilir olması n Cerrahi müdahale içermeden uygulanması n Cerrahi müdahaleyi reddeden veya cerrahi müdahele yapılamayan hastalarda alternatif bir tedavi seçeneği olması n Diğer tedavilere göre iyileşme belirtilerin daha çabuk görülmesi n Etkinliğinin kanıtlanmış olması n Çok kısa sürede hazırlanması n Tedavi maliyetinin düşük olması n Hastalar tarafından kolayca tolere edilmesi n Başarı oranının %95 olması Söz konusu bir “protez” kullanımı olunca merak ve endişe edilenler,
Protez boğaza kadar mı uzanıyor? Hayır, sadece dişlerden destek alınıyor.
Protez geceleri mi takılıyor, rahatsızlık veriyor mu? Evet, sadece geceleri uyurken kullanılıyor, en az 6 saat takılıyor. Rahatsızlık vermiyor aksine gece uyurken horlamayı ve
Protez ne kadar sürede etki edecek? Kullanılmaya başladığı ilk geceden itibaren etki göstermeye başlıyacaktır. Horlama ve tıkanmaların sayısı ilk geceden itibaren azalacaktır (çoğu zaman tamamen kesilir) ve ana etkiler 3-4 hafta içinde gözlenir.
Kullanımı rahat mıdır? Takılıp çıkartılması zor mudur? Bireyin kendi ağız yapısına göre hazırlandığı için kullanımı rahattır, bir gözlük ne kadar rahatsızlık veriyorsa protezde o kadar rahatsızlık verir. Kullanımı gözlüğü takıp çıkarmak kadar basittir. Gece protez ağzımdayken ağızım açık mı kalacak, ağız kuruluğu yapar mı? Hayır, dudaklar protez ağızdayken kapanacaktır. Ayrıca vücuttaki oksijen miktarı yükseleceği için tükürük salgısı normale dönecek ve ağız kuruluğu olmayacaktır.
Protez malzeme olarak sert midir? Tedavi etkinliğin artması için sert malzemeden imal edilmiştir. Fakat protezin sert malzemeden E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 8
Protez aşırı kilolu hastalarda veya aşırı kilolu kişilerde tedavi ediciliğe sahip midir? Evet, aşırı kilolu hastalarda da tedavi edici etkinliğe sahiptir. Fakat kilo verilebildikçe daha etkili ve çok daha kısa sürede iyileşme gerçekleşmektedir. Hastaların mevcut kilolarından daha fazla kilo almamaları da önemlidir. n Protezi uzun uzun anlattım ama siz hangi tedavi yöntemini seçerseniz seçin bu önerilere mutlak uyun! n İyi bir adele tonusu kazanmak için sportif bir yaşam biçimi seçilmeli. n Horlayan kişiler uyku ilaçları, sakinleştirici ve antihistaminik denilen alerji ilaçlarını uykudan önce almamalı. n Uykudan 4 saat önce alkol almaktan sakınmalı. n Uykudan 3 saat önce ağır yemekten sakınmalı. n Aşırı yorgunluktan sakınmalı. n Uykuda sırt üstü yatmak yerine yana yatmak tercih edilmeli. Eski bir öneri olsa da pijama sırtına tenis topu koymak hala faydalı bir metottur -böylelikle sırt üstü uyumaya engel olunur. Ve elbette ve kesinlikle evde horlamayan kişilerin sizden önce uykuya geçmeleri için onlara süre tanıyın :) Hoşçakalın.
Still Art DR. MİMAR HALİT COZA
BUDAPEŞTE İZLENİMLERİ Yakın zamanda tekrar gitme fırsatı yarattığım Budapeşte, bıraktığı izlenimle arayı fazla uzatmadan tekrar beni çağıracak anlaşılan. Doğal güzellikleri, tarihi yapıları, sosyal hayatı ve özellikle aradığım kendimi çok turist hissettirmeyen kimliğiyle en sevdiğim Avrupa şehirlerinde ilk sıralarda.
urtdışı tur organizasyonlarının değişmez Viyana-BudapeştePrag üçlüsü arasında beni kendine en hayran bırakan şehir olmasa da en rahat ve yakın hissettiğim şehir diyebilirim bu üçlü arasından. Viyana’nın o muhteşem ama kasvetli, şehrin tamamını müze gibi hissettiren havası, Prag’ın tarihi, tatlı, şirin, küçük ama fazla turistik ortamı ile kıyaslanırsa Budapeşte’de turist olmayı seçiyorum.
Y
Birçok Avrupa şehrine hayat veren Tuna nehri, Budapeşte’ye biraz daha farklı hava katıyor sanki. Şehri Buda ve Peşte olarak ikiye ayıran nehrin yarattığı etkiyi İstanbul Boğazı’na benzetenler bence çok abartmıyorlar. Nehir üzerinde bulunan her biri farklı tasarlanmış köprüler özellikle geceleri ışıl ışıl ve çok etkileyici. Nehir turu yapmayı planlayanlar için gece turunu seçmelerini tavsiye ederim. Budapeşte’de klasik Orta Avrupa mimarisinin özelliklerini eski binaların hemen hemen tamamında bulabilirsiniz. Cepheleri geniş, iç avlulu, silueti bozmayan
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 8
binalar şehrin kimliğinde önemli ve olumlu etki yaratmakta. Şehir Buda ve Peşte olarak ikiye ayrılıyor. Buda tarafı İstanbul’un Anadolu yakası, Peşte tarafı ise Avrupa yakası olarak tanımlanabilir. Buda tarafı tepeler üzerine kurulmuş, daha tarihi, doğal güzellikleri fazla iken, Peşte bölgesi topografik olarak daha düz, iş ve sosyal hayatı daha hareketli, daha kalabalık. Peşte tarafını neredeyse tamamen yürüyerek gezebilirsiniz. 3-4 günlük her yurtdışı seyahatimde uyguladığım, ilk gün tüm kenti, şehir turu otobüsleriyle dolaşarak fikir sahibi olup, kalan günler gözüme kestirdiğim bölgelerde daha uzun vakit geçirme stratejimi size de tavsiye ederim. Böylelikle ilk günden şehri kabaca tanımış olup, sonraki günleri kendi isteklerinize göre değerlendirmek adına plan yapmanız daha kolay oluyor.
Geçmiş tarihte Roma ve Osmanlı imparatorluklarının hâkimiyetinde kaldığından zengin tarihi birikimi nedeniyle Budapeşte’de görülmesi gereken yerler oldukça fazla. Buda Kalesi, Peşte’deki Parlamento Binası, Aziz Stefan Bazilikası, Zincirli Köprü, Gellert Tepesi, Kahramanlar Meydanı, Andrassy Caddesi, Matthias Kilisesi, Vaci Utca Caddesi, Terör Evi Müzesi ilk önerdiklerim. Turist olarak gidip buraları görmezseniz turistik görevlerinizi yerine getirmemiş sayılırsınız. Tuna nehri üzerinde bulunan Margaret adası da görülmeye değer. Aslında burası
kocaman bir park fakat geceleri de bünyesinde birçok mekân bulundurduğundan gece hayatının canlı olduğu bir adacık. Ama yine de akşamları sosyalleşmek adına şehir merkezindeki mekânları tavsiye ediyorum. Bununla ilgili Budaşte’de mekân önerisinde bulunacak herkesin vereceği ilk cevap Szimpla olacaktır. Ruin barların en bilineni Szimpla’da terk edilmiş büyük bir bina bar haline çevrilmiş. Gayet kalabalık, sıcak ve eğlenceli bir mekân. Şimdi gelelim bu şehre üçüncü kez gitmeme neden olan ve bundan sonra da her sene aynı dönemde Budapeşte’de bulunmak isteyeceğim mazeretime. Sziget Müzik Festivali, Avrupa'nın en büyük
kültür ve müzik festivallerinden biri. Festival her yıl Ağustos ayında Tuna nehri üzerindeki 110 hektar ormanlık adada düzenleniyor. Bir hafta süren bu etkinliğe dünyanın her ülkesinden insanlar akın ediyor. 400000 kişi kapasiteli bu festival için binlerce çadır kuruluyor, insanlar adada bir hafta boyunca bu çadırlarda kalıyorlar. Onlarca sahnesi, yüzlerce grubu, birçok kültürel aktivitesi ile festival size apayrı bir dünya sunuyor. Coldplay, Dua Lipa, David Guetta, Rihanna gibi dünyanın en meşhur müzisyenlerinin sahne aldığı bu organizasyonda müziğe tam anlamıyla doyuyorsunuz. Özetle Budapeşte bana göre Avrupa’nın, bünyesinde her zenginliği barındıran en değerli şehirlerinden.
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 8
SOSYAL SORUMLULUK
KÖYDEN KENTE HASAN! HASAN KILINÇ / VETERİNER HEKİM
86
Veteriner hekimlik mesleği kutsal bir meslektir. Veteriner hekimler en çok yıpranan zoonoz hastalıklara karşı mücadele veren ağzı dili olmayan şuram ağrıyor buram ağrıyor diyemeyen yeri gelince ısırılma yeri gelince saldırılma tehlikesi durumundaki hastalara bakan ve maalesef bu mesleğin karşılığını tam anlamıyla alamayan bireylerdir.
enizli de haziran ayının bir cuması, öğle vaktinde sıcak çökmüş. Kediler, köpekler ağaçların gölgelerinin altına sinmiş. İnsanların ellerinde şemsiye, kafalarında şapka. Cuma namazı öncesi kahvede toplanmış amcalar. Ezan sesiyle dünyaya gelen minicik parmaklı yavru, annenin babanın gözleri mutluluktan yaşlı, hemşirelerin ilgisi ve bir yarımşar köfte ödül ile ödüllendirildi. İsim son anda karar verilip ataerkillik bozulmadı. Babamın ismi olsun denilip ailedeki dört tane Hasan’dan sonra ismine Hasan koyuldu. Kısaca biz 4. Hasan diyoruz. Çiftci kökenli bir aile lise mezunu çoban bir
D
T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 8
babanın çocuğu olmak hayvan sevgisinin belkide temelinin atılmasında en büyük etkendir. Babanızın sabah erken saatlerde minicik ikiz kuzularla belirmesi, bakraçtaki sütü kaynatıp içmek, atı köyün pınarında suya götürmek küçücük yaşta büyük iştir. Fakat iş olarak görene, bu işin Hasan’ın hayat felsefesi olucağını Hasan da bilmezdi. İnsan taydan korkar mı, yılandan korkmayan, yalandan korkmayan o küçük bedenli çocuk dedesinin minicik tayından korkup kapıları kapattırıp kaçardı. Şimdiki küçücük yaştaki çocuklara sorsak taşın, betonun, asfaltın yoğunluğundan belkide tayı bilmezler. Olsun en küçük yaştaki çocukta bile akıllı telefon var. İnternete girer bakar artık.
Bakraçtan taze yoğurda, süte, koyunu beraber güttüğü Paşaya hasret kalsa da, şehrin merkezindeki can dostlarına bakmaya sokakta yaşayan canlara yardımcı olmaya onlara şifa dağıtmaya başlamış. Gece gündüz demeden hizmet vermiştir. Hasan’ın, adına türküler yazılmış namı dilden dillere yayılmış ötüşüyle ve yiğitliğiyle tanınan Denizli horozuda vardı. Yanında ailesi Denizli tavukları. Hatta koyun sürüsünün arasında dostu kangal köpeği Paşada ona eşlik ederdi. Köyün bayırlarına çıkarlar. Paşa sürüye oda paşaya sahip çıkar. Sesin en yankı yaptığı yerde denizin dibinde hatcam türküsünü bağıra bağıra söylerlerdi. İlkokul, lise derken sıra geldi üniversite imtihanına. Ne olacağına karar vermişti. Köye bir hekim lazımdı. Hayvanları seven onlara şefkat ve merhamet duyguları besleyen köylünün derdini anlayan, hayvanların derdine derman olan. Nitekim Fırat üniversitesi Veteriner Fakültesini kazanır çocuk. Anne, baba mutlu. Haritada Elazığın yerini daha o an öğrenirler. Kayıt olur. Artık on sekiz saatlik uzaklıklarda okumaya başlar. Zorlu ve uzun bir süreçtir Veteriner fakültesi. Zorlansada bitirir. Memleketine gelir. Hatta şehre yerleşir. Çünkü köyünde eskisi gibi ne insan nede hayvanlar kalmıştır. Bakraçtan taze yoğurda, süte, koyunu beraber güttüğü Paşaya hasret kalsa da, şehrin merkezindeki can dostlarına bakmaya sokakta yaşayan canlara
yardımcı olmaya onlara şifa dağıtmaya başlamış. Gece gündüz demeden hizmet vermiştir. Veteriner hekimlik mesleği kutsal bir meslektir. Veteriner hekimler en çok yıpranan zoonoz hastalıklara karşı mücadele veren ağzı dili olmayan şuram ağrıyor buram ağrıyor diyemeyen yeri gelince ısırılma yeri gelince saldırılma tehlikesi durumundaki hastalara bakan ve maalesef bu mesleğin karşılığını tam anlamıyla alamayan bireylerdir. Hasan bu kutsal mesleği yapmaya ve o can dostlarına mesleğin olumsuzluklarına
rağmen tüm veteriner hekimler gibi hizmet vermeye devam edecektir. Yeri gelecek ineğin boynuz veya ayak darbelerine yeri gelecek mesleğini küçümsemeye çalışan insanlara karşı duracak. Sadece para kazanmak için değil. Hayvancılığın bir adım daha ileri gitmesi, ağzı dili olmayan hayvanlara işkenceyi şiddeti engellemek için. Gelecek nesillere hayvan, doğa hatta canlıyı sevebilmenin saygı duymanın ne kadar önemli olduğunu aşılamak için mücadele vermeye devam edecektir. Her iş sevgiyle başlar. Lütfen bu mesleğe ve can dostlarına sevgi ve saygı gösterin.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
RÖPORTAJ
88
İNSANLARA İYİ HİSSETTİRECEK FİLMLER ÇEKMEK LAZIM
O
, umudun peşinden koşan, aydınlık Türkiye’nin aydınlık bir kadını. İçinde umut olan, kendi mucizesini yaratan ve yarattığı mucizeyi yaşayan insan hikayelerinin peşine düşmeyi seviyor. Jale İncekol, 2003 yılında başladığı yönetmenlik kariyerine bağımsız festival filmleri çekerek devam ediyor. Başarılı yönetmen, 10. Montreal Türk
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 8
Filmleri Festivali’nde “En İyi Belgesel Film” ödülünü kazanan “Müzikli Bir Hikaye”nin ardından yine kendi mucizesini başarmış bir hikayeyle karşımıza çıkmaya hazırlanıyor: “Umutlu Bir Hikaye”. Jale İncekol, bu hikayede emekli müzik öğretmeni Şükran Akdeniz ve onunla birlikte 19 kadının azim ve başarısıyla tanıştıracak bizleri.
Televizyon izleyicilerinin severek izlediği önemli dizilerin yönetmenliğini yaptınız ama son dönemlerde belgesel çekimleriniz daha ön planda. Belgesele nasıl yöneldiniz? Planlanmış bir şey değildi. Ben dizi çekmeye devam ederim diye düşünüyordum. Ancak hayat beklemediğim bir anda bir yol ayrımı çıkardı karşıma. Çok da iyi oldu. Belgesel çekmek benim çocukluk hayalimdi. Son yıllarda televizyonda yapılan dizilere baktığımda kendimi orada mutlu bir resmin içinde göremiyorum. İçinde silah, entrika, parasal zenginliğe övgü olan ve maalesef kadını değersizleştiren işler yapılıyor. Filmler de insanlar da büyük bir hızla tüketiliyor, giderek daha yoğun bir kuralsızlık hakim oluyor sektöre. İnsanlara iyi hissettirecek filmler çekmek lazım, zaten zor korudukları dengelerini bozacak filmler değil. “Bir insan değiştirir dünyayı” inancıyla insan hikayeleri anlattığınız belgeseller çekiyorsunuz. Bunlardan biri de kısa süre sonra izleyicisiyle buluşacak olan “Umutlu Bir
Hikaye”. Bu proje nasıl hayat buldu? Bu hikaye bizlere ne anlatıyor? Umutlu Bir Hikaye, uzun metraj, dokümanter drama türünde bir film. Hikaye Lüleburgaz’ın Ertuğrul Köyü’nde geçiyor. Geçen Ekim ayında karşıma çıktı ve aynı gün projeyle ilgili çalışmaya başladım. Duygusu gereği bahar aylarında çekilmesi gerekiyordu, filmin kahramanlarının içinde uyanan umudu, doğanın uyanışıyla desteklemek gerekiyordu. Öyle de oldu. Mayıs ayında çekildi. Film, içinde müzik ve umut olan kadın hikayeleri anlattığım üçlemenin ikinci filmi. Emekli müzik öğretmeni Şükran Akdeniz yıllar sonra memleketine dönüyor ve kendi köyünün kadınlarıyla Cumhuriyet Kadınları Korosu adını verdiği bir koro kuruyor. Kadınların yaşları 40 ile 82 arasında, tamamı ilkokul mezunu. Bir yıl içinde elliye yakın konser veriyorlar. Sahnede büyük bir özgüvenle hem türküler, şarkılar, marşlar söylüyorlar hem de kendi kültürlerini tanıtıyorlar. Eşlerinin ve ailelerinin de desteğiyle hayatlarında ilk defa farklı şehirlere seyahat edip yüzlerce seyircinin önünde “Aydın bir Türk Kadınıyım” diye haykırıyorlar. Koro sayesinde köye farklı illerden turlar gelmeye başlıyor, gelenlere kahvaltı vererek para da kazanıyorlar. Hem birbirleriyle hem de eşleriyle olan ilişkilerinde olumlu değişiklikler oluyor, kendilerini çok daha iyi ifade edebiliyorlar, umutlular, yüzleri gülüyor. Bu durumu röportaj yaptığımız koristlerden Şadu-
düşündüğümden çok daha fazla sayıda izleyiciye ulaşması oldu. İnsanlar umutlandılar ve kendilerini sorguladılar, “Dünyayı güzelleştirmek için ben ne yapabilirim” sorusunu sordular kendilerine. Bir filmden daha fazla ne bekleyebilirim ki?
man Teyze “Köye Cumhuriyet geldi” şeklinde tanımladı, bütün ekip ağladık. Yine insanların ruhuna dokunan ve önemli de bir ödül alan belgeseliniz var. “Müzikli Bir Hikaye”. Bu projenizden ve aldığı ödülden bahseder misiniz? Üçlemenin ilk filmi, İzmirli bir müzik öğretmeninin Muş’un Varto İlçesi’nde bir mezrada köy çocuklarıyla kurduğu 40 kişilik orkestranın hikayesini anlatıyor. Dünyada ve Türkiye’de çok sayıda festivalde gösterildi, uluslararası yarışmalarda iki en iyi belgesel film ödülü var. Benim için en büyük ödül
Son olarak yeni projelerinizi sormak istiyorum. Peşine düşeceğiniz yeni hikayeler var mı? Gücümün yettiğince umut veren insan hikayeleri anlatmaya devam edeceğim. Zor, çok zor günler yaşıyoruz. Ama seyirci kalarak hiç bir şeyi değiştiremeyiz. Elimizi taşın altına koymak, canımız acısa da mücadele etmek, yılmadan, yorulmadan, vazgeçmeden yolumuzda devam etmek zorundayız. Çocuklarımıza aydınlık bir Türkiye bırakmak ve ülkemiz için aydınlık çocuklar yetiştirmek için buna mecburuz. Jale Hanım çalışmalarınızda başarılar diliyorum ve bu keyifli sohbet için teşekkür ediyorum. Ben teşekkür ederim.
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 8
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Jale hanım sizi biraz tanıyabilir miyiz? Ege Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu Radyo - Televizyon bölümü mezunuyum. Uzun yıllar televizyon sektöründe çalıştım. 2003 yılından beri yönetmenlik yapıyorum. Bir süredir yapımcılığını da yaptığım bağımsız festival filmleri çekiyorum.
89
Tür: Aksiyon, Bilimkurgu Yönetmen: Ruben Fleischer Oyuncular: Tom Hardy, Michelle Williams, Riz Ahmed
5 EKİM 2018
VENOM
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
SİNEMA Eddie Brock hırslı bir muhabirdir. Sevgilisinin çalıştığı araştırma firmasının sahibi de peşinde olduğu hikayelerden biridir. Kötü niyetli ve kendi amaçları doğrultusunda hareket eden bu adamın hikayesinin peşinde koşarken, Eddie, sadece simbiyoz hâlinde yaşayabilen ve adrenalinle beslenen uzaylı bir organizmanın firma tarafından keşfedildiğini ve insan deneklerle birleştirilmeye çalışıldığını öğrenir. Ancak araştırmasında fazla ilerleyen Eddie, Venom adı verilen bu organizma-
90
ZEHİRLİ ÖFKE
nın sıradaki taşıyıcısı olur. Bir yandan vücudunu ve zihnini kontrol altına alan organizmayla mücadele eden Eddie, bir yandan da firma sahibinin kendisini öldürmesi için gönderdiği kişilerden kaçmalıdır. . . Marvel çizgi roman evreninin ezeli kötülerinden Venom'un beyaz perde uyarlaması olan filmde Venom’a Tom Hardy hayat veriyor. Filmde 4 Oscar adaylığı bulunan Michelle Williams, 2 Oscar adaylığı bulunan Woody Harrelson, Altın Küre adayı Rüz Ahmed, Jenny Slate de yer alıyor.
ZİFİR-İ AZAP 7 Eylül 2018
Tür: Korku, Gerilim Yönetmen: Haydar Işık Oyuncular: Ümit Acar, Burhan Çelik, Ayberk Yılmaz Zifir-i Azap, kısa yoldan para kazanmak için arkadaşları ile define aramaya giden Hakan’ın yaşadığı korkunç olayları konu ediyor. Hakan, zengin olmanın hayali ile yaşayan hırslı bir adamdır. Kısa yoldan para bulmanın derdine düşen Hakan, bunun için her şeyi yapmaya göze alır. Para kazanma hırsı yüzünden adeta gözü dönmüş olan HaT E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 8
kan farkında olmadan arkadaşlarını da etkiler. Hakan, arkadaşlarını da yanına alarak define bulmak için bilmedikleri bir sona doğru yola koyulur. Çıktıkları bu yolculuk onların hayatının alt üst eder. Boyabat Kalesi’ne varan yolculukları ölümün soğuk yüzü ile karşı karşıya kalmalarına neden olur. Aklın sınırlarını zorlayan yolculukları bin yılı aşkın süredir toprağın altında bekleyen tılsımlı bir gömüye varır. Ancak bu lanetli keşif Hakan’ın umduğu gibi onu zengin edip hayatını kurtarmayacak, hayatını kara ve korkunç bir kabusa çevirecektir.
DEHŞETİN YÜZÜ 21 Eylül 2018
Tür: Korku Yönetmen: Corin Hardy Oyuncular: Demian Bichir, Taissa Farmiga, Jonas Bloquet Romanya'daki bir manastırda yaşayan genç bir rahibenin intihar etmesi, sorunlu geçmişinin etkisinden kurtulamayan bir rahip ile nihai yeminini etmenin eşiğindeki bir çırak Vatikan tara-
fından bölgeye gönderilir. İkilinin amacı olayı araştırmaktır. Ancak birlikte, manastırın korkunç sırrını keşfederler. Hayatlarının yanı sıra inançlarını ve ruhlarını da tehlikeye atan ikili, şeytani rahibe biçiminde boy gösteren kötü niyetli Valak ile karşı karşıya kalır. Manastır, yaşam ve lanet arasında korkunç bir savaş alanı haline gelecektir. . .
AY’DA İLK İNSAN Ay’a ilk ayak basan insan Neil Armstrong’un NASA temelli aya gidiş görevini konu alacak olan yapımın yönetmenliğini 6 Oscar ödüllü Aşıklar Şehri’nde birlikte çalışmış olan ve 2017 yılının Akademi Ödülleri’nde En İyi Yönetmen ödülüne layık görülen Damien Chazelle üstleniyor. Film ünlü astronotun 1961-1969 yılları arasına odaklanıyor.
İYİ OYUN
12 Ekim 2018
Tür: Macera, Yönetmen: Umut Aral, Oyuncular: Mert Yazıcıoğlu, Afra Saraçoğlu, Yiğit Kirazcı Cenk liseyi yeni bitirmiş genç bir çocuktur. Evin yükünü tek başına omuzlayan annesine yardım etmeye çalışan Cenk, yarı zamanlı çalıştığı internet kafede başkaları adına para ile oyun oynar. Fakat bir gün yeni kurulan bir takımın menajeri tarafından keşfedilince kendisini bambaşka bir dünyanın içerisinde bulur. Profesyonel oyun dünyasının içerisinde takım arkadaşları Batu, Naz, JJ, Aslan ve koçları Özer ile birlikte zorlu bir yolculuğa çıkan Cenk turnuvayı kazanmak için çabalar.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
12 Ekim 2018, Tür: Biyografik Yönetmen: Damien Chazelle, Oyuncular: Ryan Gosling, Claire Foy, Jason Clarke
MÜSLÜM 26 Ekim 2018
Tür: Biyografik Yönetmen: Ketche Oyuncular: Timuçin Esen, Zerrin Tekindor, Ayça Bingöl
91
Arabesk müziğinin efsane ismi Müslüm Gürses’in hayat hikayesini beyazperdeye taşıyan “Müslüm” filminin yönetmenliğini Ketche üstleniyor. Senaryosunu Hakan Günday’ın kaleme aldığı filmde Müslüm Gürses’i Timuçin Esen, eşi Muhterem Nur’u ise Zerrin Tekindor canlandırıyor.
BABAMIN CEKETİ 5 Ekim 2018, Tür: Komedi, Yönetmen: Müfit Can Saçıntı, Oyuncular: Müfit Can Saçıntı, Mert Turak, Erkan Can Babamın Ceketi, evlenebilmek için iş bulmaya çalışan bir gencin hikayesini anlatıyor. Bir süredir birlikte olan Ferhat ve Aslıhan ilişkilerini evlilikle taçlandırmak istemektedir. Fakat Ferhat’ın işsiz olması evlenmeleri önünde büyük bir engeldir. Bu sırada Aslıhan’ın babasının kalp krizi geçirmesi durumu daha da çıkmaza sokar. Aslıhan’ın babası yaşadığı sağlık sorunu sonrası kızına evlenmesi için baskı yapmaya başlar. Babası ölmeden önce kızının mürüvvetini görmek istemektedir. T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 8
ZELİHA ŞENGÜL K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
92
Ki tap lık
Mutfaktaki Kimyacı Bülent ŞIK Doğan Kitap
T
opraktan çatala, çataldan vicdana gıda güvenliği… Onu yeme bunu yeme; peki ne yiyeceğiz? Çocuk gelişimini bozan kimyasal maddeler gıdalara nasıl bulaşıyor? Çocuklar neden bu kadar hızlı kilo alıyor? Çocukluk çağında görülen obezitenin gerçek nedenleri neler ve çözüm için ne yapılmalı? Toksik kimyasalların gıdalara ve sulara bulaşması neden önlenemiyor? İklim krizi mutfak alışkanlıklarımızı etkileyecek mi? Patlıcan kebabı ya da patates kızartması yaptığımızda başka neleri de birlikte yeriz? Küresel ısınma sorunu gıda üretim ve tüketim süreçlerinde ne gibi değişimlere yol açacak? İyi pirinç GDO’lu olmaz; peki neden çizgili pijama gibi olur? Ekmek yemekten vazgeçtiğimizde neleri yitiririz? Zeytin ağaçlarının yokluğu neden hikâyelerimizin de yokluğudur? Temel Reis ıspanaktaki nitratları bilse ne yapardı? Medyanın fast food hali ile kötü beslenme arasında bir ilişki var mı?
Evde yoğurt yaparak kapitalizmi yıkabilir miyiz? Gıda güvenliğini sağlamaktan sorumlu kamu kurumları ne yapıyor? Gıda ve beslenme sorunlarını çözecek politikaları nasıl oluşturabiliriz? Bülent Şık’ın Mutfaktaki Kimyacı’sı bu sorulara yanıtlar arayan bir kitap. Çocuk sağlığı ve beslenmesini gıda güvenliği konusunun odak noktasına yerleştiren; gıda güvencesi ve gıda güvenliğiyle ilgili meselelerin ekoloji ve mutfak kültürlerimizle olan ilişkilerini kurmaya çalışan bir kitap.
Yaygın Kaygı Bozukluğu Çalışma Kitabı Melisa ROBİCHAUD, Michel J. DUGAS Psikonet Belirsizlik, Endişe ve Korku ile Baş Etmek için Kapsamlı bir BDT Kılavuzu… Eğer yaygın kaygı bozukluğunuz (YKB) varsa; sağlık, finans, ilişkiler ya da randevulara geç kalmak gibi küçük sorunlarla ilgili olarak aşırı ve kontrol edilemez endişe yaşayabilirsiniz. Bu kronik durumun hayatınız için ne kadar rahatsızlık verici olduğunu, konsantrasyon sorunları, yorgunluk, uyku bozuklukları ve kas gerginliği gibi pek çok değişik belirti ortaya çıkartabileceğini zaten biliyorsunuz. İki ünlü kaygı uzmanı tarafından yazılmış ve Bilişsel Davranışçı Terapi’ye (BDT) dayanan bu çalışma kitabı aşırı endişe ve kaygının üstesinden gelmek için etkinliği kanıtlanmış yöntemler sunuyor. Yaşamın belirsizliklerinin kaygınızı nasıl ateşlediğini keşfedecek ve bu belirsizliklerle çarpışmak için gereken becerileri geliştireceksiniz. T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 8
Sâdî-i Şirâzî’nin ölümsüz eseri Bûstan, iki dilde (Farsça-Türkçe) hazırlanarak, Naci Tokmak’ın yetkin çevirisiyle okura sunuluyor. “Dünya çalkalandıktan sonra durulmadı mı? Sa‘dî arzusuna ulaşana kadar dolaşmadı mı? Murâda eremedim diye üzülmekten ne çıkar? Geceler gebedir, gün doğmadan neler doğar. ”
Şebnem BURCUOĞLU Dex Onlarınki mahalle aşkıydı, bilmeyen yoktu. Cemal ve Süreyya’nın hikâyesi, bizim alt sokaktaki Arma Pastanesi’nde, tezgâhta son kalan acıbadem kurabiyesini paylaştıkları gün başladı. Önce Cemal, biz centilmen adamız evelallah havalarında Süreyya’ya ikram etti kurabiyeyi. Süreyya ise, utangaç bir bakışla gözlerini yere indirerek kurabiyeyi tezgâhtan aldı ve tam ortadan ikiye böldü. Biliyorum, çünkü ben de oradaydım. Hayır, pastanenin içinde değil, dışında, diğerleri kadrosunda. Hani hayatta bir kahramanlar vardır, bir de diğerleri ya, aynen o hesap. Kocan Kadar Konuş’un yazarı Şebnem Burcuoğlu’ndan sımsıcak bir mahalle hikâyesi! İsmi bir zamanlar Tatavla olan, Kurtuluş semtine hoş geldiniz. Büyük mağazaların sıralandığı Rumeli Caddesi’yle, fanfirikli Nişantaşı kafelerinin hemen üstünde yer alan Kurtuluş’ta, bir liracı, çiğ köfteci, turşucu, yufkacı, yorgancı, overlokçu, son ütücü,
kısaca ne ararsanız vardır. Ramazan’da pide, Noel’de kurabiye, Paskalya’da çörek pişer burada. Bu semtin sayısız hikâyesi içinde en kalplere dokunanı ise Cemal, Süreyya ve Feza’nınkidir.
Babil’den Sonra Yaşayacağız Ara GÜLER Aras Yayıncılık
She-Kadın Psikolojisini Anlamak Robert A. JOHNSON Chiviyazıları Yayınevi
Ara Güler’in erken döneminde kaleme aldığı öykülerle daha sonra çektiği fotoğrafları bir araya getiren bu kitap, Türkiye’de yaratıcı fotoğrafçılığın uluslararası alanda ün kazanmış en önemli temsilcisi olarak kabul edilen ve fotoğrafçı kimliğiyle öne çıkan sanatçının pek bilinmeyen bir yönünü, öykücülüğünü ve yazarlığının türlü yönlerini etraflı bir şekilde ortaya çıkarıyor.
She, Kadının içindeki eril enerjinin kitabı; bir Jung analisti de olan Robert A. Johnson kadına mitolojiden de yararlanarak başka bir bakış atıyor. Jung’un tanımlamasına göre, her kadının bilinçdışında animus (maskülen yön), her erkeğin bilinçdışında ise anima (feminen yön) vardır. Bu özellikler cinsel ya da davranış unsuru olmaktan çok arketipsel enerjilerdir. Johnson, bu kitapta ve birlikte okunduğunda daha zevkli bir okuma serüveni sunan He kitabında bu enerjilere yoğunlaşmaktadır.
T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 8
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Bahar GÖKTEN, Yücel SÖNMEZ Hürriyet Kitap
Alaca Bustan
Sadi ŞİRAZİ Ayrıntı Yayınları
“Gitgide daha bunaltıcı bir hale gelen şehir hayatından kaçmak. . . Doğanın temiz ve kudretli kollarına kendini bırakmak. . . Gerçek olamayacak kadar güzel bir hayal…” Dediğinizi duyar gibiyiz. Peki, neden gerçek olamayacak diye düşünüyorsunuz? İstediğimiz her şeye hızlıca ulaşabilmek ve sahip olmak için çaba harcadığımız şeylerden çabucak sıkılmak, şehir hayatının bize ister istemez kabul ettirdiği bir olguya dönüştü. Bizler de doğrusunun bu olduğunu düşünüp, keşmekeşin bizi düşürdüğü durumlara boyun eğmeyi öğrendik. Ama aslında doğrunun bu olmadığının farkına varıp ona göre hareket etmek için hiç de geç değil. Daha temiz bir havaya, suya ve daha sağlıklı gıdalara kavuşmak bir hayal değil, en doğal hakkımız olmalı. İşte ‘Alaca’, doğaya dönüş hayallerini gerçekleştirmek amacıyla yola çıkan Yücel Sönmez ve Bahar Gökten’in bizler için hazırladığı bir ilham kaynağı. Tecrübelerinden yola çıkarak, doğanın kalbine geri dönmeyi dileyen herkese, atılacak en doğru adımları anlatıyorlar. Gönlünü doğaya kaptırmış insanlara yol göstereceğini düşündüğümüz ‘Alaca’, doğaya dönüş hikâyelerinin rehberi oluyor.
Süreya Kuaför Salonu
93
KÜLTÜR - SANAT
EYLÜL-EKİM 2018 PROGRAMI Denizli’de kültür sanat etkinlikleri hız kesmeden devam ediyor. Şehrimiz EylülEkim aylarında da birbirinden önemli sanatçıların konserlerine ev sahipliği yapacak. İşte Denizlili sanatseverlerin takip edebilecekleri etkinliklerden bazıları:
EDİS KONSERİ
İLHAN ŞEŞEN & SUNAY AKIN KONSERİ
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
(21 Eylül Cuma - 21:00)
94
(Aşk Şarkiları ve Öyküler)
(5 Eylül Çarşamba - 21:00) Sunay Akın ve İlhan Şeşen, Aşk Şarkıları ve Öyküler programı ile Denizli Açıkhava Tiyatrosu’nda. . . Denizli aşkla dolu bir geceye tanıklık etmeye hazırlanıyor. Şair, yazar, tiyatrocu, araştırmacı ve ayrıntı ustası Sunay Akın, kendine has, şaşırtıcı üslubuyla anlatacağı etkileyici sevda öyküleri ve seslendireceği aşk şiirleriyle sahnede olacak. Akıcı diliyle seyirciyi içine çeken, kısacık bir performansa bile binlerce kitabın ışığını sığdıran Sunay Akın’a sahnede, aşk şarkılarının en sevilen yorumcularından İlhan Şeşen eşlik edecek. O gece Sunay Akın ve İlhan Şeşen sahnede aşka kelimelerden ve notalardan bir kostüm hazırlayacak.
“Çok, Çok”, “Dudak” gibi parçalarla milyonların kalbinde taht kuran, yeni neslin tartışmasız en çok konuşulan yıldız ismi Edis, müzik kariyerinin ilk albümü “Ân” ile yerli-yabancı müzik listelerinde tüm dengeleri değiştirdi. 12 şarkıdan oluşan ve her bir şarkı ile dijital satış platformlarında ayrı ayrı listelere giren Edis, 21 Eylül akşamı Denizli Açıkhava Sahnesi’nde hayranları için unutulmaz bir performansa imza atmaya hazırlanıyor.
SELDA BAĞCAN KONSERİ (22 Eylül Cumartesi - 21:00) Times dergisinin “Dünya Müziğinde Yaşayan Efsane ve Tarihi Kadın Şarkıcılar ve Rolling Stones Dergisi’nin “100 Yılın En İyi 100 Kadın Vokali” listelerinde yer alan Seldan Bağcan 22 Eylül’de Denizli Açıkhava Tiyatrosu’nda sevenleriyle buluşacak.
MABEL MATİZ KONSERİ (29 Eylül Cumartesi - 21:15) Mabel Matiz, 29 Eylül Cumartesi akşamı Açıkhava sahnesinde hayranlarıyla buluşacak.
T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 8
KAAN SEKBAN SAÇMALAR (26 Temmuz Perşembe - 21:00) Kaan Sekban, Denizli - EGS Kongre ve Kültür Merkezi Sahnesi’nde… Plaza hayatından cast ajanslarına dünyanın en saçma yolculuğuna hazır mısınız? 10 yıl boyunca kurumsal hayatta bir plaza insanı olarak çalıştıktan sonra yurt dışında oyunculuk eğitimi alıp beyaz yakalı hayata veda eden Kaan Sekban, kendi odasından yaptığı talk şovları bir adım öteye taşıyarak seyirci karşısına çıkıyor ve plaza hayatından cast ajanslarına, beyaz yaka dramlarından sosyal medyadaki davranış bozukluklarına kadar kendine has üslubuyla saçmalıyor.
HALUK LEVENT KONSERİ (5 Ekim Cuma - 21:00) Sevilen rock sanatçısı Haluk Levent, Çeyrek Asır Açıkhava Konserleri projesi kapsamında 5 Ekim’de Denizli Açıkhava Tiyatrosu sahnesinde sevenleriyle buluşmaya hazırlanıyor. Haluk Levent’in “Yollarda”, “Sevenler Ağlarmış”, “Elfida” gibi hit olmuş şarkılarının yanı sıra son albümünden de birçok şarkıyı seslendireceği bu performansı kaçırmayın.
DİLAY VE ERTUĞRUL ÇİFTİNİN MUTLU GÜNÜ Denizli’de nalburiye, hırdavat, plastik sektörünün öncü firmalarından Ekizoğlu Nalburiye işverenlerinden Yılmaz ve Hülya Ekiz çiftinin çocukları Ertuğrul ile Hatice - Emin Öner çiftinin çocukları Deha TV çalışanı Dilay Öner muhteşem bir düğünle dünya evine girdi. Beyaz İnci Düğün Salonu’nda nikah ve yemekli mevlit merasimi gerçekleşirken aynı günün akşamı Karahayıt Pamukkale’de Colossae Thermal Hotel’de düğün eğlencesi yapıldı. Çiftin sevenleri ve aile yakınları mutlu çifti yalnız bırakmadı. Genç çiftin nikah şahitleri Denizli Büyükşehir Başkan Vekili Ali Değirmenci, Av. Haluk Değirmenci,
Denizli Eski Belediye Başkanı Ali Aygören ve çiftin yakınları oldu. Ekizoğlu Nalburiye işvereni ve damadın dedesi aile büyüğü Ertuğrul Ekiz: “Adımı taşıyan, torunum Ertuğrul’un mürüvvetini görmekten dolayı çok mutluyum, bugün burada bizimle olan tüm eş, dost, akraba, arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum, Allah bir yastıkta kocatsın, mutlu olsunlar” dedi. Denizli'li ünlü sanatçı Tolgay'ın sahne aldığı gecede gelin ve damat sahneden hiç ayrılmadı. Tolgay'ın davetlileri coşturduğu gece ilerleyen saatlere kadar devam etti. STİL LİFE DERGİSİ olarak, Dilay ve Ertuğrul'a, ayrıca Öner ve Ekiz ailelerini tebrik ediyor, mutluluklar diliyoruz.
ONLAR ERDİ MURADINA Denizli'de ve Ege Bölgesinde yıllardır hizmet veren Baytek Yangın Güvenlik Elektronik Otomasyon Sistemleri işverenlerinden Halil Gençer dünya evine girdi. Ayşe ve Musa Gençer çiftinin çocukları Halil ile Hafize ve Celal Sezer'in biricik kızları Sezen muhteşem bir düğünle dünya evine girdi. Şehzade Düğün Salonlarında yapılan nikah ve düğün merasimine genç çiftin ailesi, yakınları, arkadaşları ve çok sayıda davetliler katıldı. Gece boyu mutlulukları gözlerinden okunan çift sahneden bir an olsun ayrılmadı. Genç çifti sevenleri sahnede yalnız bırakmadı. Eğlence geç saatlere kadar devam etti. Bizler de genç çift; Sezen ve Halil'i, ayrıca Sezer ve Gençer ailelerini tebrik ediyor, bir ömür boyu mutluluklar diliyoruz.
İnstagram/cenkcatalok
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
C E N K Ç ATA L O K
/ F O T O Ğ R A F S A N AT Ç I S I
İnstagram/tiyatrodip
Fotoğraflarla
EDİP AKBAYRAM
96
nadolu pop ve özgün müzik yorumcusu Edip Akbayram, bu kez soluğu Denizli’de aldı. Unutulmaz eserlerini yıllar sonra Denizli’de seslendiren sanatçı , her zaman olduğu gibi hayranlarında eşsiz bir tat bıraktı. Yıllar kendisinde kırışıklıklar yaratsa da plaklardan, kasetlerden ve radyolardan severek dinlediğimiz o ses, canlı canlı kulaklarımızda yankılanmaya başlamıştı. Sahnede gölgesi görüldüğü anda başlayan alkışlar hiç durmadan devam etti. Kimilerini geçmişe götürürken, onu ilk kez dinleyenleri de kendisine aşık etti. Engeller, Edip Akbayram ‘da takdire şayan bir görüntü bırakmış, taraflı tarafsız herkes gözü dolarak, şarkıları hep bir ağızdan söyleyerek eşlik etmişti unutulmaz geceye. Geriye bütün bu güzellikleri fotoğraflamak, Edip Akbayram’ı fotoğraflarla yaşatmak kalıyordu. Tabiri caizse gecenin en dehşet anlarını yakalamaya gayret gösterdim. Dinleyenler kadar, bu anları görmek isteyenleri de o anlara götürmek
A
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 8
istedim. Umarım her zaman olduğu gibi bu amacımı gerçekleştirmiş, takdirinizi kazanmışımdır. Yıllardır sevilen, sesleriyle insanların kalbinde yer etmiş üstadları bir fotoğraf ansiklopedisinde toplarken, bu ansiklopedinin en özel sayfası şüphesiz bu konsere ait olacaktı. Doksanlarda doğup o yılları yaşayan birisi olarak, üstad Edip Akbayram’ı fotoğraflamak benim için eşsiz bir deneyim oldu. Satırlarıma son verirken sizleri, Edip Akbayram ile baş başa bırakıyor, diğer fotoğraf çalışmalarımın yer aldığı instagram sayfam ‘fotografanemutfak’a davet ediyorum. Bir diğer sayıda buluşmak dileğiyle. Keyifli seyirler. . .
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
TED DENİZLİ KOLEJİ’NDE
YENİ DÖNEM HEYECANI. . .
Türk Eğitim Derneği’nin Denizli’deki okulu TED Denizli Koleji 2018 – 2019 eğitim öğretim yılına öğrenciler, veliler ve öğretmenlerin katılımı ile düzenlenen resmi açılış töreni ile başladı.
E
ğitim’de görerek, öğrenerek, deneyerek ve yaparak öğrenme metodu ile öğrencilerini geleceğe hazırlamayı ilke edinen TED Denizli Koleji İlkokul Müdürü Aslı Karakurt, Ortaokul ve Lise Müdürü Türkay Kılcı, Kurucu Temsilcisi ve Genel Koordinatör Fatih Canpolat, Yönetim Kurulu Üyesi Handan Oto konuşmalarında eğitim yılının başlamasından dolayı duydukları mutluluğu ifade ettiler. Açılış ve hoşgeldiniz konuşmalarından sonra birinci ve beşinci sınıfa başlayan öğrenci gösterilerinden sonra TED Marşı ile devam eden törende heyecanlı anlar yaşandı. 90 yıllık bir misyonu üstlendiklerini ve büyüyen kadroları ile yüzü geleceğe dönük, aydın, dünya vatandaşı bireyler yetiştirmenin önemine değinen Kurucu Temsilcisi ve Genel Koordinatör Fatih Canpolat “Öğrencilerimizi hayata ve geleceğe sadece akademik değil sosyal çalışmalar ile hazırlayabiliriz. Sürdürülebilir başarı ise ancak bütünsellik sağlanarak mümkün olabilir. Bu temeli okul öncesi eğitim ve birinci sınıftan başlayarak atmalıyız. Bu temel üzerine her kademede çocukların gelişimine
uygun, dünyadaki ve teknolojideki yeni gelişmeler ile entegre edilmiş bilgiler ile inşa edeceğiniz bir eğitim sistemi oluşturduğunuzda ve sürdürdüğünüzde başarıyı yakalamak mümkün olabilir. Her çocuk ve her öğrenci özeldir. Bu bilinç ile çocuğu odak noktasına alan okulumuzun, hem akademik olarak girdikleri sınavlarda aldıkları başarılı sonuçlar, hem de sosyal açıdan edindikleri yetkinlikler ile Denizli’de kurulduğumuz ilk günden itibaren gördüğümüz yoğun ilgiden oldukça mutluyuz. TED Denizli Koleji olarak öğrencilerimize sunduğumuz yaşam temelli, akademik ve sosyal becerilerin gelişimine yönelik eğitimler ile sınavlara yönelik eğitimlerin yanı sıra yabancı dil eğitimimiz ve sunduğumuz uluslararası geçerliliği olan sertifika, diploma ve değişim programlarıyla da onları birer dünya vatandaşı olarak yetiştirme hedefimiz doğrultusunda ilerliyoruz. Bugün velilerimiz, öğrencilerimiz ve öğretmenlerimiz ile yeni bir döneme başlamaktan heyecanlıyız, gururluyuz. 2018-2019 eğitim öğretim yılında 90 yıllık TED tecrübesi ile Denizli’de geleceğin aydın nesillerini yetiştirmeye devam edeceğimiz için çok mutluyuz.
97
E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 8
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
En değerli yansımalarını, derinlerinde varlığından dahi haberdar olmadığı duyguları açığa çıkaranlar insanlardır. İster öfke patlaması şeklinde isterse gözyaşlarına boğan başka tepkiler. Sorun yaşadığınız insana bakın. Ona odaklanın ve ona sesli ve sessiz aşağıdaki cümleyi söyleyin. . "Ben seni bana neyi hatırlatmak için seçtim. Cevap içsel rehberliğinizden size ulaşacaktır. "
ZÜLEYHA ŞAHİNGÖZ SIĞIŞ Astrolog ve Tarot Yorumcusu
Şu anda var olan ve iyi giden en küçük gördüğün mutluluğa dahi şükret. Ve geçmişte olanlar ve gelecekte olacaklar için şimdiden içtenlikle şükret. Şükür seni sevgi enerjisinde tutar. UNUTMA !
Aylardır süre gelen ruh sıkıntımız 5 Ekim’den sonra artık sonuca bağlanacak. Seviyor ve seviliyorsan bile bu ilişki nereye gidiyor diye sorgulamalar var. Sakin ve sabırlı olmanızı tavsiye ederim. Bekar koçlar artık hayatının aşkını bulma aylarındasınız. Maddi olarak sıkıldınız ama artık harekete geçme zamanı. Yeni şanslar size maddi kazanç getirecek yeni girişimci fırsatları kaçırmayın. Sağlık konusunda eklem ağrıları ve kilo kontrolüne artık el atma zamanı.
98
Artık ektiğinizi biçme ayları … Duygusal hayatınızda şu ara radikal kararlar almayın. Öfkenizi kontrol edin ve kendinizi tekrar etmekten artık vazgeçin. Finansal konularda önümüzdeki aylar için endişe duyduğunuz kaynaklar açılıyor. Derin bir nefes alacaksınız. Sağlık konusunda özelikle mide, bağırsak ve cilt konularına dikkat edin.
Çok kayıplarınız oldu, büyük bir sınavdan geçtiniz. Şükürler olsun… Maddi anlamda artık kimseye güvenmeyip kendi öz sermayenizi koruma altına alıp ilerlemeye devam edin. Aşk ve duygusallıkla beslenen ikizler artık karşı tarafa duygularınızı açma zamanı, sevgiyi paylaş ki sana da sevgi dolu dönsün. Sağlık konusunda maddi manevi dengeleniyor olmanız psikolojinizi rahatlatacak.
Ne dipsiz kuyulara girdin, ne çok üzüldün, ne çok haksızlığa uğradın. Dengen şaştı, acaba enerjisi sana takıntılı olduğun her şeyden vazgeçmek gerektiğini mi hatırlatıyor. Maddi anlamda artık yolunu bulma zamanı. Hangi konuda başarılı isen ona devam et. Şu sıra yeni macera ya gerek yok. Aşkta her şey istediğin gibi yarım olanlar tamamlanacak. Sağlıkta uykusuz gecelere, göz ve baş bölgesine dikkat.
Sevgili aslanlar artık derince bir oh çekmenin zamanı geldi. Sabrı öğrendin artık şükür deme vakti. Hem maddi hem manevi dengeleniyorsun. Aşkta yeni, yine, yeniden. Sağlık konusunda ani kazalar ve darbelere dikkat. Eylül ve Ekim ayları kazançların seni mutlu edecek. Hisler ve hissiyatlar yükselecek doğru ve yanlışı ayırt edecek sevgili Aslanlar. E Y LÜ L - E K İ M 2 0 1 8
Sevgili Başaklar aileden, sevdiklerinizden sınandınız. Nerden geldim nereye gidiyorum? Kendi öz benliğinize döndünüz. Böylece içinizdeki cevher ortaya çıkacak. Eylül Ekim ayından başlayarak bütün bir yıl bolluk ve bereketi kucaklayın. Maddi anlamda her ne kadar önem vermiyor gibi görünseniz de önemli. Bu ay şanslarınızı kaçırmayın. Aşkta aradığın duygusallık geçmişte kaldı. Hep önüne, daima önüne bak. Sağlık için hızlı gelişen olaylara karşı direnç için bol bol vitamin öneririm.
Sevgili Akrepler etrafınızda olan biten her şeyi kontrol edemezsin, gizemini çözemezsin, yorulur, üzülürsün. Akışa bırak, Eylül Ekim hayatının fırsatları önüne çıkacak. Kariyerde yükselme haklarını koruma gibi konular ön planda. Aşkta ruhuna dokunan seni maceraya sürükleyen bir enerji kapıda mevcut. Aşk yaşayanlar da aynı şekilde. Sağlıkta ise sanırım güzelleşme vakti. Diyet, estetik, botoks, saç ekme…
Sevgili Yaylar kendi burcunuzun da özelliği ile aylardır gergindiniz ama artık rahatlama zamanı. Yaz ayları boyunca Eylül Ekim ayına odaklanan Yaylar maddi manevi aradıklarını bulacaklar. Aşk hayatlarında radikal kararlar var. Daha önce duygusal hayatta kendini savunmayan Yaylar partnerlerinizi kırmadan üzmeden durumu halledin. Sağlıkta ruhsal sıkıntılar olabilir. Bol bol yeşil doğa, mavi havayı tercih etsinler.
Hedeflerin doğrultusunda bekleme süreci olduğundan oldukça sabırlı davranışlar içerisine girdin. Eylül ve Ekim ayları maddi konularda yatırım zamanı beklenen projeler hayata geçecek. Kendi enerjini düşürecek hiç bir ortamda olmak istemeyecekler. Aşk hayatlarının ortasında kalan oğlaklar karar vermekte güçlük çekecek ama yine de heyecan onların yakasını bırakmayacak. Sağlık konusunda özellikle böbreklere dikkat, bol bol su için.
Sevgili Kovalar bütün her şey sıkıntılı gibi görünse de içinizde anlam vermediğiniz bir mutluluk ve huzur var. Haksız da sayılmazsınız. Eylül ve Ekim ayları boyunca enerji sizi doğru iş, doğru mekana doğru sürükleyecek. Aşk hayatınızda bu kadar emek verdiğiniz partnerinizi yalnız bırakmayacak ve tam destek olacaksınız. Beraber yürüyeceğiniz bu yolculuk size şans getirecek. Kulak ağrılarına dikkat edin.
Sevgili Balıklar hayal ettiğiniz her şey zorla da olsa artık elde etme vakti. Aile içi karmaşık durum artık huzura eriyor. Çok çalıştınız çabaladınız, strateji yaptınız. Plan, programlar gecikmiş gibi görünse de Eylül Ekim aylarında artık yüzünüzü güldürecek. Aşk hayatında ömürlük aşkla tanışma zamanı. Evli Balıklar artık aile içine huzur gelecek. Sağlık konusunda diyet, güzellik, estetik form tutma zamanı.
ŞAHİNGÖZ
YAŞAM MERKEZİ
TAROT-ACCESS-SPRITUEL KİŞİSEL VE KURUMSAL GELİŞİM YAŞAM KOÇLUĞU
Züleyha ŞAHİNGÖZ SIĞIŞ 0507 935 75 12- 0533 090 53 26
Yunusemre Mh. Bursa Cd. Kat:3 D:5 Kömürcüoğlu Pide Üstü DENİZLİ
T E M M U Z - AĞ U S T O S 2 0 1 8
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Sevgili Teraziler demirden bir iradeye sahip olduğunu yine gösterdin. Artık hedeflerine kolayca kavuşma zamanı. Gerçekten hayatındaki fazlalıkları çıkarma zamanı. Nerden geldiğini bile anlayamayacak maddi rahatlığına herkes gıpta ile bakacak. Geleceğe yatırım yapma zamanı, ev gayrimenkul gibi… Sağlıkta özelikle baş boyun ve diş ağrılarına dikkat.
99