MART-NİSAN 2016 SAYI:8
MAHMUT YILMAZ
Afrika Kabileleri RÖPORTAJ
Erman Erikoğlu ISSIZ ADAM
Cemal Hünal
Laodikeia HAYALLERİ
BU DÜNYADAN
Özay Gönlüm İZ BIRAKARAK GEÇTİ
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
2
2016
HER ŞEYİN BAŞI SAĞLIK! Bireysel sağlık sigortası ile sizin ve ailenizin karşılaşacağı kaza veya hastalıkların yurtiçinde yada yurtdışında tedavisi için gereken masrafları karşılamaktadır. Yurtiçinde ve yurtdışında anlaşmalı sağlık kuruluşlarımızda gerçekleşecek teminat kapsamındaki sağlık harcamalarınız sizin yerinize sağlık sigortanız tarafından doğrudan ödenmektedir.
7/24 TAM BİR SAĞLIK SİGORTASI İÇİN...
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
3
2016
EDİTÖRDEN…
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
Güneş Ruhumuza Doğsun
H
avalar bugünlerde mis, aman bozulmasın. Cemreler düştü, kır çiçekleri açtı, güneyde deniz sezonu açıldı, her gün güneş parıl parıl parlıyor.
İçimiz ısınıyor, cıvıl cıvıl oluyoruz, tazeleniyoruz, yenileniyoruz, güzelleşiyoruz. Baharın ortasına geldik, yavaş yavaş bitiriyoruz. Yaz geliyor ahali yaz! Çıkın ortalığa. Atın üstünüzdeki, ruhunuzdaki fazlalıkları. Ayağınız toprağa değsin. Çimenlerde dolaşın, atın elektriğinizi. Kurtulun gereksiz dertlerden, üzüntülerden. Hayat kısa mutlu olun. Gezin, dolaşın. Hayatın, havanın, yaşamanın tadına varın. Sizi sevenleri sevin, üzenleri affedin, hatta unutun gitsin. Olumsuz her ne varsa uzaklaşın. Her bahar yeniden doğmaktır benim için ( tabii baharda doğmuş olmamın bununla hiçbir ilgisi yok ). Bedenim, ruhum, kalbim yeniden başlar yaşamaya. Çiçekler, ağaçlar nasıl yaprak döker kışın, dimdik durur yine de ayakta; sonra bahar gelince yeşillenir dalları, çiçeklenir. İnsan da böyledir işte. Her bahar yeni umutlar, yeni başlangıçlar, hatta yeni nefestir. Bu kadar merak yeter. Gelelim bu ay ki sayımıza. Tabii ki dopdolu bir sayı hazırladık sizlere. Aradım taradım Issız Adam’ımız Cemal HÜNAL’ı buldum sizler için. Harika bir röportaj gerçekleştirdik. Afrika’daki kabileleri fotoğraflamak gibi deli hayallere sahip olan ve bunu başarabilen yetenekli bir isim, Mahmut YILMAZ. Özay GÖNLÜM, Âşık Veysel ve Sabahattin ALİ’yi de anmayı unutmadık. Denizli’nin gururu tasarımcımız İlke USLUCA ile eşsiz bir sohbet. Tabii ki ülkemizde kadın olmanın zorluklarıyla birlikte Kadınlar Günü yazımız.
Binnur OLCAYTÜRKAN @binnur.olcayturkan
Her sayımızın olmazsa olmazı Cemal ATAMAN, mimarımız Halit COZA, Zeki AKAKÇA’nın Veni Vidi Vici yazısı, sinema, kitapçı kedimiz, astroloji sayfamız, Ayşe NARİN’den güzellik önerilerimiz, bahar ve yaz modası tüyolarımız, kusursuz makyaj teknikleri… Daha neler neler. Keyifle okumanız dileğiyle. Bir sonraki sayımıza kadar bu baharda ruhunuza güneş doğsun!
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
4
2016
Çeşmeliler’de lastiklerinizi değiştirin, havanız değişsin! 1 Nisan - 30 Haziran 2016 tarihleri arasında otomobil yaz lastiklerinde size özel %20 indirim . Üstelik 7 dünya markası arasından dilediğinizi seçerek, yola güvenle devam edin. Hemen yetkili servislerimize uğrayın, yaza kazançla başlama fırsatını kaçırmayın. * Kampanyaya dahil olan lastikler, belirtilen otomobil lastik markalarının, Mercedes-Benz Türk A.Ş. tarafından belirlenmiş yaz lastik ebatlarıyla ve stoklarla sınırlıdır. * %20 indirim kampanyası 1 Nisan – 30 Haziran 2016 tarihleri arasında kampanyaya katılan Yetkili Servisler’de geçerlidir.
www.mercedes-benz.com.tr
Çeşmeliler Koll. Şti.
Çeşmeliler Koll.Şti. Halil İbrahim Deniz ve Ortakları Mercedes-Benz Türk A.Ş. Yetkili Servisi Akçeşme Mah. Menderes Bulvarı No: 130 Merkezefendi, Denizli Telefon 0258 371 78 78veFaks 0258 371 31 04 KÜLTÜR, SANAT YAŞAM DERGİSİ MART-NİSAN 2016 5
İÇİNDEKİLER
14 Ve ben KADINIM,
İmtiyaz Sahibi Binnur OLCAYTÜRKAN Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Burak KUTLUĞ Editör Binnur OLCAYTÜRKAN Haberler Mete Üstüntaş İlayda Gökçeviran Pazarlama Burak KUTLUĞ
Erman Erikoğlu
MART - NİSAN 2016
22 GÖZ SAĞLIĞINDA TAM DONANIMLI HASTANE GÖZAKADEMİ HASTANESİ ILE İLGİLİ BİLMEDİKLERİNİZ...
30
Katkıda Bulunanlar Zeki Akakça Ümit Bilgiç Emrah Varol Cemal Ataman Mimar Halit Coza Opr. Dr. Ersen Çelikbaş Opr. Dr. Yasin Levent Özçelik Dermatoloji Uzmanı Ayşe Narin Mithat Yalçınkaya Hukuk Danışmanı Av. Evrim BAŞEREN Adres Denizli Grup Gaz. Mat. ve Medya San. Tic. Ltd. Şti. Çaybaşı Mah. 1582 Telefon: 0 258 265 59 99
Laodikeia H AYAL L ERİ
54
BASIM YERİ Gülermat Matbaacılık 5619 Sok. No:6 Meriç Mh. Çamdibi - Bornova - IZMIR Tel: 0232 433 61 33 www.gulermat.com DÜZELTME Geçen sayımızda dizgi hatası nedeniyle eski çalışma arkadaşımız Fatma Tunçer’in ismi geçmiştir. Okurlarımızdan özür dileriz.
40
‘TECH ANATOLIA’ ÇİMENOĞLU OTEL 5. EV ve PLAJ GİYİMİ TASARIM YARIŞMASI
TEMASI TANITILDI
OZANCA’nın
albüm gelirleri sokak hayvanlarına
18
20
Makyajda profesyonel eğitim
26 90.YILA ÖZEL TASARIMLAR GÖRÜCÜYE ÇIKTI
44 CEMAL HÜNAL
48
60
İLKE USLUCA MAHMUT YILMAZ MOBİLYA ÖNERİLERİ
76
82
PEGEM AKADEMİ’DEN ÖĞRENCİLERE BÜYÜK DESTEK
Pamukkale Üniversitesi Genç Bakış Topluluğu’nun Denizli Pegem Akademi’ nin sponsorluğunda düzenlediği seminerde Prof. Dr. Ersan Öz, “Kamu ve Özel Sektörde Kariyer Olanakları ve Mülakat Teknikleri” konulu bir seminer verdi.
Öğrencilerin yoğun ilgi gösterdiği seminerde Prof. Dr. Ersan Öz önemli bilgiler verdi. Denizli'de KPSS A Grubu, Öğretmenlik, Lisans, Lise-Önlisans Memurluk, ALES ve DGS'ye hazırlıkta öncü kuruluş olan Pegem Akademi kurucularından Süleyman Yalçın, Eren Sarıkaya ve Onur Ülkeroğlu’nun
da hazır bulunduğu seminere öğrenciler büyük ilgi gösterdi. Seminerde Prof. Dr. Ersan Öz kariyer olanakları ve mülakat teknikleriyle ilgili çok özel bilgileri öğrencilerle paylaştı. Etkinlik sonunda Prof. Dr. Ersan Öz'e Pegem Akademi Kurucu Müdürü Süleyman Yalçın tarafından plaKÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
8
2016
ket takdimi yapıldı. Ayrıca Genç Bakış Topluluğu’nun düzenlediği selfie yarışmasının kazananlarına Pegem Akademi tarafından kitap seti hediye edildi. Program sonunda öğrencilere Pegem Akademi tarafından başta ücretsiz eğitim olmak üzere sürpriz hediyeler de verildi.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
9
2016
SOSYAL SORUMLULUK
İMECE USULÜ YARDIMLAŞMA Denizli Sadettin Kıbrıslıoğlu İlkokulu idarecileri ve Okul-Aile Birliği ‘Biz Bize Yeteriz’ isimli proje hazırladı. Hazırlanan projeye göre okul öğrencileri ve hayırseverler tarafından okulun yanında bulunan boş alandaki standa yiyecek ve kıyafet koyuluyor. Bir fırın tarafından her gün sıcak ekmekler standa koyulurken, bir market de zaman zaman yiyecek poşetleri hazırlayacak. Okul öğrencilerinin ailelerinin de destek verdiği ve ihtiyaç sahibi vatandaşların buradan yiyecek ve giyeceklerini almasını amaçlayan proje kapsamında bir tören düzenlendi. Okul idaresinin ve öğrencilerin hazır bulunduğu açılışta kurulan standa ekmek, market ihtiyaçları, kıyafetler koyuldu.
“ÇOCUKLARA YARDIMLAŞMAYI VE PAYLAŞMAYI ÖĞRETMEK İSTİYORUZ” Sadettin Kıbrıslıoğlu İlkokulu Okul Aile Birliği Başkanı Ertuğrul Gümüş, amaçlarının öğrencilere yardımlaşmayı öğretmek olduğunu söyledi. Gümüş, “Projemizin adı ‘Biz bize yeteriz.’ Projemizin amacını öğrencilerimize yardımlaşmayı ve paylaşmayı öğretmek olarak belirledik. Biz bu projenin sadece okulda kalmasını istemedik. Bunu tüm Denizli’ye duyurmak istiyo-
ruz. İnsanlarımızın ihtiyaç fazlası eşyalarını getirmesini bekliyoruz. Bu yeni kıyafetler de olabilir, eski kıyafetler de olabilir. Burada askıya koyulacak yardımlar ihtiyaç sahipleri tarafından alınacak. Askıya ekmek, gıda, kıyafet koyarak
Denizli’de Sadettin Kıbrıslıoğlu İlkokulu idarecileri ve Okul Aile Birliği tarafından hazırlanan projede öğrenciler ve hayırseverler tarafından verilen yiyecek ve giyecekler askıya asılıyor. Askıda bulunan yiyecek ve kıyafetler ihtiyaç sahipleri tarafından alınırken, öğrencilere de yardımlaşmanın önemi anlatılıyor.
ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçlarını karşılamasını sağlayacağız” dedi. Hayırseverlerin desteğinin önemli olduğunu belirten Gümüş, “Bir fırınla anlaştık. Her sabah ekmekleri askıya bırakacak. Yine bir market haftada birkaç kez gıda malzemeleri bırakacak. Velilerimiz ve halkımızdan gelen kıyafetleri de biz seçerek düzgün olanlarını askıya bırakıyoruz. İnsanlarımız da buradan ihtiyaçlarını alıyor. Çocuklarımıza fiziki eğitim veriliyor ancak değerler eğitimi verilmiyor. Çocuklar eskisi gibi yardımlaşma ve paylaşmayı bilmiyor. Biz yeniden bu değerleri ön plana çıkarmak istiyoruz. Kendilerinden maddi olarak üsttekileri değil altındakileri de anlamalarını ve ona göre yaşamalarını istiyoruz” dedi. Okul öğrencilerinden Sabiha Naz Gümüş de proje kapsamında yardımlaşma ve paylaşmanın önemini anladıklarını söyledi.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
13
2016
ÇIĞLIKLARIMIZ SUSUP KAHKAHALARIMIZ KONUŞMALI!
D
Ve ben KADINIM, oğuran, büyüten, yediren, içiren, giydiren, hastasının geceler boyu başında bekleyen, uyuyan herkesin üstünü örten, düşünen, uygulayan, koşan, koşturan, dinleyen, anlatan, ağlayan, kırılan, dökülen, her şeye rağmen dağlardan daha dik duran, yine de gülen, güldüren, eğlendiren… Gerekirse tarlada kürek belleyen, gerekirse tırnağı kırıldığında üzülebilen, ister çamurlu çarıklarıyla, ister topuklu ayakkabılarıyla yeri göğü inleten… Bakışlarında bir hayat gizleyen, karnında can büyüten, kalbine bir dünyayı sığdıran ama bu koskoca dünyaya sığdırılamayan… Taciz edilen, tecavüz edilen, fiziksel şiddet gören, psikolojik şiddet gören, ezilen, aşağılanan, hor görülen, okutulmayan, toplumdan dışlanan, yok sayılan, öldürülen hatta bebekken diri diri toprağa gömülen… Tüm bunlara baş eğmiş gibi gözüksekte aslında hep direndik, direniyoruz. Bazen kendimiz için bazen de tüm kadınlar için çok güçlü çığlıklar atıyoruz. Fakat dünya bize hep sağır bunu da biliyoruz. Bakınız: 8 Mart 1857. ABD’nin New York kentinde 40.000 emekçi tekstil işçisi kadın daha iyi çalışma koşulları için greve başlamışlardı. Polis işçilere saldırmış ve onları fabrikaya kilitlemişti. Bu sırada fabrikada yangın çıkmış ve polis barikatlarını
İlayda GÖKÇEVİRAN
aşamayan kadınlardan 129’u can vermişti. Hiçbir kadın unutmadı bu yaşananları. Bilirsiniz hafızamız kuvvetlidir. Tam 13 yıl sonra 8 Mart’ın ‘Dünya Kadınlar Günü’ olarak kutlanması kararlaştırıldı. 11 yıl sonra da adı ‘Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ oldu. 16 Aralık 1977’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu da 8 Mart’ın kutlanmasını kabul etti. Ben size en başta söyledim. Baş eğmiş gibi gözüksekte hep direndik, direniyoruz. Dünyanın yüzyıllardır süre gelen ataerkil yapısı içinde dik durmayı hala başarıyoruz. İnsan yerine konabilmek için çabalıyoruz. Toplumda bir adımız, bir yerimiz olsun diye uğraşıyoruz. Ne kadar engel olunmaya çalışılsa da vazgeçmiyoruz. “Bir erkeği yetiştirirseniz bir insanı kurtarmış olursunuz. Bir kadını yetiştirdiğiniz de bir aileyi kurtarmış olursunuz.” demişler. Anneler, öyle evlatlar yetiştirin ki önümüzdeki yıllarda kadınların çığlıkları sussun, kahkahaları konuşsun.
TÜM KADINLARIMIZIN DÜNYA EMEKÇİ KADINLAR GÜNÜ KUTLU OLSUN! KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
15
2016
KADINLARIN ÖLMEDEN ÖNCE YA P M A S I G E R E K E N 1. Kapıyı kilitle 2. Avazın çıktığı kadar bağır 3. Merdiven boşluğuna saklan 4. Kapının arkasına komidin koy 5. Her gün 5 çeşit yemek yap 6. Tepkisiz kal 7. Işıkları kapat 8. Televizyon kumandasını kocana ver 9. Tavan arasına kaç 10. Eşinden az para kazan 11. Çocukları doyur 12. Bakımlı ol 13. Kırıtmadan yürü 14. Çocukların odasına kaç 15. Eşinin verdiğiyle yetin 16. Yolda yalnızca önüne bak 17. Her sabah kahvaltısını hazır et 18. Sessiz kal 19. Kayınvaliden ne diyorsa onu yap 20. Kapalı giyin 21. Perdeleri hep kapalı tut 22. Çarşıya pazara başkasını gönder 23. Elbiselerini ütüle 24. Komşuya sığın 25. Baba evine dön 26. Yorganın altında ses çıkarmadan dur 27. Kocanın maçı rahat izlemesini sağla 28. Evi toplu tut 29. Gardırobun içine saklan 30. Daha çok çocuk doğur 31. Kocan isterse ilişkiye gir 32. Yakınlarını çağır 33. Çamaşır ipi veya benzerlerini sakla 34. Sürekli evde dur 35. Kaçma planı yap 36. Yemeği sıcak servis et 37. Çocukları kendin büyüt 38. Evde silah varsa yok et 39. Apartman görevlisinde yardım iste 40. Misafirlikte konuşmadan otur 41. Hürmetli ol 42. İçkisini sen koy 43. Çamaşırını yıka 44. Sabırlı ol 45. Başka erkeklerden uzak dur 46. Yatağın altına yatarak sessiz kal 47. Polise git 48. Tatlı dilli ol 49. Duygularını gizle 50. Makyajını sil MART-NİSAN
100 ŞEY
51. Evdeki sivri maddeleri ortadan kaldır 52. Sabah kocandan erken kalk 53. Tuzruhu, kezzap gibi temizlik maddelerini yok et 54. Yastığı kalkan yap 55. Jandarmaya haber ver 56. Çığlık at 57. Pencereden dikkat çekmemeye çalış 58. Ahıra gizlen 59. Töreye uy 60. Yakın akrabalarını ara 61. Başını ört 62. Kocanın sözünü dinle 63. Topuklu ayakkabı yerine düz ayakkabı giy 64. Bulaşıkları yıka 65. Ev temizliğini kendin yap 66. Hep mutlu görün 67. Kilere saklan 68. Evlenir evlenmez çocuk yap 69. Tekmeyi savuştur 70. Saçlarını sıkı sıkı topla 71. Kocanın ayaklarını yıka 72. Gardıropla duvar arasına gir 73. Babanın istediği bir adamla evlen 74. Sokaktan yardım iste 75. Cep telefonunu sürekli yanında taşı 76. En yakın arkadaşının evine koş 77. Yemeği bir gün önceden hazırla 78. Küvetin içine sin 79. Kocanı evde rahat ettir 80. Eve kocandan önce gel 81. Uyuyormuş numarası yap 82. Çakmak-sigara gibi yanıcı maddeleri ortadan kaldır 83. Başka kadınlara göz yum 84. Çevik ol, hızlı hareket et 85. Kafanı iki kolunun arasına al 86. Yatakta kocan ne isterse yap 87. Bayılma numarası yap 88. Haline şükret 89. Çok hızlı koş 90. Rol yap 91. Yüzünü koru 92. Kaçınılmaz şeylerden zevk al 93. Sadece kocanla dışarı çık 94. Küçülüp kendini cenin pozisyonuna getir 95. Uyumlu ol 96. Terlik-ayakkabıdan kaç 97. Çocuğunla sen ilgilen 98. Kocanın terliklerini ayağına götür 99. Arkadaşlarına açıl 100. Kabullen
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
16
2016
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
17
2016
l Binnur OLCAYTÜRKAN
Makyajda profesyonel eğitim Türkiye’de güzellik sektörünün kalbi olan Akademi Royal Kurumu, Anadolu’daki ilk profesyonel makyaj eğitimini Denizli Lavin Otelde verdi. Türkiye’nin makyaj uzmanı Çetin Koyuncu tarafından verilen eğitimlerde, makyajın püf noktaları eğitimlere katılanlara verildi. Akademi Royal Kurumu tarafından Türkiye’nin makyaj uzmanlarını yetiştirmek için başlatılan eğitim çalışmalarının bu kez ki durağı Denizli oldu. Anadolu’da illerde verilecek eğitimlerin ilkini Denizli’de LAVİN OTEL’ de yapan Akademi Royal Kurumu, Türkiye’nin ünlü makyaj uzmanı Çetin Koyuncu ile güzellik uzmanları ve kuaförlere makyajın püf noktalarını aktardı.LAVİN OTEL’de gerçekleşen eğitimlere güzellik ve makyaj uzmanlarının ilgisi ise oldukça yoğun oldu. 11 Nisan ile 15 Nisan tarihleri arasında verilen eğitimlerde makyajdaki detaylar, gece makyajları, gündüz makyajları, film-klip makyajları, gelin makyajı gibi birçok konularda eğitimler verildi. Türkiye’nin ünlü makyaj uzmanı Çetin Koyuncu’dan eğitim alan katılımcılar, uygulamalı eğitim ile bilgilerini pekiştirdi. KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
18
2016
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
19
2016
SOSYAL SORUMLULUK
OZANCA’nın
albüm gelirleri sokak hayvanlarına Denizlili genç sanatçı Ozanca, Ege’den ismini verdiği albümün çıkış parçası olan ‘Erik Dalı Gevrektir’ isimli türküsünün klibinde aile üyelerini oynatırken, albüm ve konserden elde edeceği gelirin bir kısmını sokak hayvanları için kullanacağını söyledi.
Denizlili sanatçılardan Ozanca, yıllardır hayalini kurduğu albümünü geçtiğimiz günlerde tamamladı. Ege’den ismini verdiği albümünde Denizli, Aydın, Muğla ve Burdur yöresinden 10 türküye yer veren Ozanca, albümü için aylar süren bir çaba gösterdi. Albüm hazırlıklarını tamamladıktan sonra piyasaya süren ve imza günü de yapan Ozanca, ilk klibini de ‘Erik Dalı Gevrektir’ isimli Türkiye çekti. Denizli’nin Bekilli ilçesinde gerçekleştirilen klip çekimlerinde yerel mekanlar kullanılırken, klipte Ozanca’nın aile üyelerinin oynaması dikkat çekti. Eşi, amcası, oğlunun yanı sıra köpeğini de klibinde oynatan Ozanca klibinin büyük ilgi gör-
düğünü söyledi. Ege türküsüne aile sıcaklığında bir klip çektiklerini belirten Ozanca, “10 türküden oluşan albümümüzü tamamladık. Kendi ailemin de oynadığı sıcak bir klip oldu. Konusunu kendi yazdığım bir klip çektik. Klibimde ailem çok yardımcı oldu bana. Muğla, Denizli, Aydın ve Burdur türküleri var albümde. Klibimizi ise ‘Erik Dalı Gevrektir’ isimli türküye çektik. Klipte amcam Baki Karpuz, eşim Neşe Kaya Karpuz, oğlum Deniz Kaya Karpuz oynadı. Hepsi çok güzel oyunculuk çıkardı. Hatta köpeğim bile oynadı. Çok güzel bir aile klibi oldu” dedi. Ozanca, albüm ve konser gelirlerinin bir kısmını sokak hayvanları için kullanacağını sözlerine ekledi.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
20
2016
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
21
2016
GÖZ SAĞLIĞINDA TAM DONANIMLI HASTANE GÖZAKADEMİ HASTANESİ ILE İLGİLİ BİLMEDİKLERİNİZ...
Erman Erikoğlu Sayın Erman Erikoğlu ile Erikoğlu Yatırım Holding’in sağlık sektöründeki yatırım planları ve Gozakademi Hastanesi hakkında konuştuk.
Ş
ehrin trafiği ve karmaşasından uzakta Denizli halkına hizmet verdiklerini belirten Erman Erikoğlu, Erikoğlu Yatırım Holding bünyesinde bulunan Gozakademi Hastanesi’nin Medikal kadrosu ve çalışanları ile 29 Ekim Bulvarı 438 sokak numara 15’te hastaneye ulaşımın ve parkın rahat olduğu bir lokasyonda, havadar sakin ve huzurlu bir ortamda hastalara göz hastalıklarının tüm teşhis ve tedavilerinde en iyi şekilde kali-
teli hizmet vermeyi amaçladıklarını belirtti. Sağlık Bakanlığı Kalite ve Akreditasyon Başkanlığının değerlendirmeleriyle 7 yıldır A sınıfı hastane olma hakkı kazanan hastanemiz bu standartların gerektirdiği şartları taşıyan, tam donanımlı hasta odaları, ameliyathaneleri, özel Excimer Lazer operasyon birimimiz, 24 saat acil ünite ve ambulans hizmeti ile bin sekiz yüz metre kare kapalı alanda tüm tetkik ve tedavilerini sürdürmektedir.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
22
2016
Hastanemizde Medikal ekibe Prof. Dr. Cem Yıldırım liderlik etmekte olup, Uzm. Dr. Halil Aksoy’ da aktif görevi ile birlikte Mesul Müdürümüz olarak görevdedir. Op. Dr. Serdar Marol, Op.Dr. Sema Çivaş, Op.Dr. Uğur Yaşar, Op.Dr. Hasan Koyu, Op. Dr. Davut Özbay bir de acil hekimimiz Dr Sabahat Küçükkaya’ nın yer aldığı 7 kişilik kadromuzla hastalarımıza en iyi şekilde hizmet veriyoruz” dedi. Medikal Direktörümüz Profesör Doktor Cem Yıldırım’ında dahil olduğu kadromuzda, doktorlarının 30 yılı aşkın tecrübesinin ve bilgisinin de önemini vurgulayan Erikoğlu, Yönetim olarak bizim görevimiz Doktorlarımıza en doğru teknolojiyi sunarak hasta konfor ve güvenliğini arttırmak dedi. Doktorlarımızın tek odaklanması gereken hasta sağlığı, güvenliği ve doğru bilgilendirilmesidir. Bunun için Medikal ve İdari işleri ayırdık ve ihtiyaçları olan her türlü teknolojiye yatırım yaptık. Erikoğlu Yatırım Holding olarak en son 2015 yılında yaptığımız 1 Milyon Euroluk ilave yatırım ile, Catalys, iLasik ve Heidelberg gibi dünyanın en son teknolojisi olan cihazları Denizli halkının hizmetine sunmuş bulunuyoruz ve bununla da
gurur duyuyoruz. Femtosaniye Lazer Katarakt Cerrahisi ve İlasik Cihazı ile bugün için en gelişmiş teknoloji, cihaz ve yöntemler sayesinde katarakt ve excimer ameliyatlarını etkin, hızlı ve güvenli bir şekilde yapabilmekteyiz” dedi. Erikoğlu sözlerine şu şekilde devam etti; “Son 3 yılın katarakt cerrahisindeki en önemli gelişmelerinden kabul edilen FemtoLaser cihazları ile katarakt cerrahisi yeni bir boyut kazandı. FemtoLaser cihazı ile katarakt ameliyatı tamamen bıçaksız olarak yapılabilir hale geldi. Türkiye’de sadece 4 tane bulunan, Catalys FemtoLaser ile Katarakt ameliyatlarını daha hassas ve kontrollü bir şekilde yapılabilmekte. Ayrıca diğer bir yeni yatırımımız olan ILASIK Cihazı ile Denizli en gelişmiş teknoloji seviyesini yakalamış olup, Wavefront tedavisini tamamen bıçaksız, sadece laser ile hastalarımıza hizmet sunmaktayız. ILASIK dünyada en yaygın şekilde uygulanan seçici görme ameliyatlarından biridir. ILASIK teknolojileri kullanılarak yapılan klinik çalışmalar sayesinde NASA kendi astronotları için lazer KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
23
2016
görme düzeltmelerine izin vermektedir. Erikoğlu Yatırım Holding olarak önümüzdeki dönemdeki planlarından bahseden Erikoğlu, holding olarak, sağlık sektöründeki yatırımlarına 2016 yılı itibari ile hız kazandırdıklarını ve şubeleşme konusunda komşu illerde yatırım çalışmalarına başladıklarını ve en kısa sürede yeni şubelerle farklı lokasyonlarda Gözakademi Hastanesi olarak halkımıza hizmet vereceklerini, sağlık turizmini hedeflediklerini, bu globalleşme ile sağlık turizmi sektöründe de kısa zamanda ülkemize ve şehrimize dış kaynaklar yaratmayı hedeflediklerini belirtti.
Denizli Ticaret Odası’nın 90. yıl etkinlikleri kapsamında, Denizli’de ilk ve tek olan “Denizli Tekstil Yenilik ve Tasarım Merkezi”nde hazırlanan tasarımlar, düzenlenen defileyle ünlü mankenler tarafından izleyicilere sunuldu.
90.YILA ÖZEL TASARIMLAR GÖRÜCÜYE ÇIKTI KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
26
2016
D
efile öncesinde Denizli Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Yönetim Kurulu Üyesi Necdet Özer, Denizli Ticaret Odası Meclis Başkanı Habib Yıldız, Denizli Ticaret Odası Yönetim Kurulu üyeleri, Özlem Yıldız ve Didem Soydan’ın katılımıyla bir basın toplantısı düzenlendi. Toplantıda konuşan Başkan Necdet Özer, defileyi Denizli Ticaret Odası’nın kuruluş yıl dönümü olan 90. yıl etkinlikleri kapsamında düzenlediklerini belirterek, Denizli Tekstil Yenilik ve Tasarım Merkezi ile ilgili bilgiler verdi. Proje kapsamında tekstil sektörü için yeni ve özgün tasarımlar oluşturulmasını hedeflediklerini belirten Özer, “İlimizin en önemli sektörü olan tekstil için daha kaliteli, farklı tasarımcılar yetiştirilmesi ve Ar-Ge konularında işletmelerimize destek sağlamak için 18 ay boyunca 40 kursiyerimize Denizli Tekstil
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
27
2016
Yenilik ve Tasarım Merkezi’nde eğitim verdik. Bu eğitimin ardından da başarılı olan kursiyerlerimizin ürünlerini 90. yıl etkinliklerimiz kapsamında sergilemek istedik. Öne çıkan temalar da, ilimizin tekstilde en önemli kumaşlarından olan Buldan bezine uygulandı. Denizli Ticaret Odası olarak bu şekilde verdiğimiz ve vereceğimiz eğitim ve desteklerle tekstilin kalitesini yükseltmeyi hedefliyoruz.” dedi. Özer, yaptığı konuşma sonrasında Özlem Yıldız ve Didem Soydan’a Denizli bornozu hediye ederek, basın mensuplarına poz verdi.
Yapılan toplantının ardından defileye geçildi. Sunuculuğunu Özlem Yıldız’ın yaptığı defilede, Güney Ege Kalkınma Ajansı (GEKA) destekleriyle kurulan Denizli Tekstil Yenilik ve Tasarım Merkezi’nde hazırlanan 20 tasarım, Didem Soydan, Ece Begüm Yücetan ve Sinem Sülün’ün de aralarında bulunduğu mankenler izleyicilerin beğenisine sunuldu. Buldan bezinden yapılan kıyafetlerin büyük beğeni topladığı defile sonunda, tasarım eğitmeni Binnur Savaşçı’ya teşekkür plaketi, 10 tasarımcıya da teşekkür belgesi verildi.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
28
2016
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
29
2016
İlayda GÖKÇEVİRAN
Dopdolu, cıvıl cıvıl, çokça kafa karıştıran bir ilkbahar sezonu açılmış bulunmakta. Neler var neler… İspanyol esintileri, 80’lerden Hippi, volanlar, karışık desenler, üst üste kombinler, şifonlar ama bu ilkbaharın olmazsa olmazı AÇIK OMUZLAR!
2016 İLKBAHAR CÜMBÜŞÜ
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
30
2016
B
ahar dendiği zaman hepimizin aklına aynı renkler gelir. Açık pembeler, maviler, yeşiller… Moda, doğadan ilham almaya devam ediyor. Doğanın bu capcanlı renklerinizi kıyafetlerinize taşıyın. İlkbahar gecelerinde yıldız gibi parlamak istemez misiniz? Bolca gümüşler, bronzlar, taşlar, pullar, payetler sayesinde tüm gözler sizin üzerinizde olacak.
Şifon, her kadının ilkbahar-yaz sezonlarında vazgeçilmez bir kumaşken ceket içine giyilen gömleklerle mevsimsizliğini ilan etti. Bu bahar şifonların yanına en çok yakışan ise özellikle turkuaz taşlarla bezenmiş altın, büyük bilezikler. Sallantı küpeler sezonu sallayacak! Bu sezon mutlaka iri, gösterişli bir sal-
Çizgilerin ön planda olduğu bir sezon olacak. Vücut tipinize göre enine veya boyuna çizgili desenleri tercih edebilirsiniz. Şüphesiz her vücut tipine yakışacak olan ise çapraz çizgiler! Kot, kot, kot! Denim kumaşlar şekilden şekile girmekle birlikte bu yeni halleriyle dolabınıza da girmeli. Dar, düşük bel pantolonları unutun. Yüksek bel, bol kesim ve İspanyol paça pantolonlara yer açın. Yarım üstler ve bol kesim pantolonlarla yaptığınız kombinlerinizi isterseniz maskülen, isterseniz yüksek topuklu ayakkabılarınızla tamamlayabilirsiniz. Renk renk, desen desen gömleklerinizi istediğiniz etekle kombinleyebilirsiniz. Gömleğiniz desenli diye düz bir etek seçmek zorunda değilsiniz. Tüm tabuların yıkıldığı bu bahar sezonunda çiçek desenli gömleğinizi büyük karelerle bezeli bir etekle kombinlemekten çekinmeyin. Böylece vintage bir etki de yaratmış olacaksınız. Blazer ceketler gözden düşmüş değil! İnce çizgilere sahip bir ceket ve zarif bir stilettoyla şık olmak çok kolay.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
31
2016
lantılı küpe edinmelisiniz. Omuzların açıkta bırakılacağı bir baharın geldiğini düşünürsek onlara en yakışan aksesuarın sallantılı küpeler olduğunu unutmamak gerekir. Moda lügatına chocker diye geçen (tasma) kolyeler 90’lardan günümüze ışınlandı. 90’ların sonu, 2000’lerin başında hayatımıza giren, boynumuzun
tam ortasına yerleştirdiğimiz kolyemsi şeyler… Kadife ya da deri ve siyah rengi tercih sebebi olan chocker kolyeler sanki birazcık daha sıkı takılsa nefesinizi kesecekmiş kıvamında durmalı. Sezonun en önemli aksesuar trendlerinden birinin hakkını verin. En basit kıyafetlerinizin içindeyken bile kendinizi rock yıldızı gibi hissetmenize sebep olacaklar.
talara bıraktı. Beyaz bir elbise giyip gökkuşağını andıran kutu çantayla çok şık olabilirsiniz.
Tasma kolyenize bohem duruş katmak için onu farklı kolyelerle birlikte kullanabilirsiniz. Layer yapmak (üst üste kullanmak) takılarda da işe yarıyor. Chocker kolyeler en çok ekose gömleklerle birlikte kullanıldığında 90’lar etkisi yaratıyor. Sezonda esen Latin rüzgârı, izini volanlı tasarımlarda bıraktı. Kırmızı, siyah ve toprak tonlarıysa bu modellerde en çok öne çıkanlar. Omuzları açık bırakın, farbalaları arttırın, asimetrik kesimlerle vücudunuzu şaşırtın. Volanlı kısa üstlerin en yakın dostu yüksek bel pantolonlar. Flamenko dansçıları gibi gözükmemek için pötikare gibi tatlı ve nostaljik desenleri tercih edin. Büyük volanlar tercih edecekseniz kıyafetinizin içinde kaybolmamak adına görünümünüzü dengelemelisiniz. Alt kısım volanlıysa üst dar, üst kısım volanlıysa alt dar olmalı. Volanlar büyüdükçe topuklarınızı da yükseltin. Minik mi minik tatlı mı tatlı kutu çantalarla evinizi doldurabilirsiniz. Büyük çantalar yerini bu sezon iyice kutu çan-
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
32
2016
Çılgın logolu kumaşlar ve boyanmış vücutlar arasında gidip gelen, optik aldatmacalar ya da vatansever desen dalgaları, gelişi güzel karalamalar, dalga efektleri… Hepsi bu sezonda! Bolca karmaşa ve uyumsuzlukların uyumu. Triko giysiler, tığ işi çantalar, örgü ayakkabılar… Bu bahar yünün de söyleyecekleri var. Saç bantları bir kez daha podyum ışıkları altına geliyor ve şüphesiz yeni sezonun en seksi aksesuarları arasına giriyor. Onları sade, üzerinde fazla çalışılmamış saçların üzerinde, volüm verilmiş katmanların arasında ya da sadece çılgın dalgalarınızı sakinleştirmek için kullanabilirsiniz. Rengârenk eşarplarla saçlarınızı nasıl süsleyeceğinizle ilgili hiçbir sınır yok! Onları uzun bir saç bandı gibi kullanarak başınızın etrafında saçlarınızın arasına dolayarak büyük bir topuz halinde döndürebilir, saç örgünüzün içine katabilirsiniz. İnce telli saçlarınız varsa, ekstra hacim katmak için muhteşem bir aksesuar.
İlayda GÖKÇEVİRAN
Unutulmaması gereken
DOĞUM GÜNÜ “Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” diyor Enbiyâ, 107’de. Tek bir ayetten bile anlaşılıyor değil mi kimden söz ettiğim. Tek bir kavme, millete, dile, renge, ırka değil de tüm insanlığa rahmet ve ışık olması için gönderilen o yüce insan… Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.). İslam dinini anlatmasının yanı sıra ahlâkıyla, hoşgörüsüyle, adaletiyle ve güvenirliğiyle tüm insanlığa örnek olan son peygamberdi O.
Gecesi dışında dikkat çekilen bir gece yoktur. Ancak Osmanlı Devleti padişahı II. Selim Muhammed peygamberin doğum gününün kutlanması için Mevlit Kandili’ni gelenekselleştirmiştir. Mevlit Kandili de, Kadir gecesi dışında, diğer kandiller gibi İslam dininde herhangi bir kaynağa dayanmadan kutlama olarak kültürümüze yerleşmiş bir gündür. Bunu herkesin bildiğini sanmıyorum. Öğrendiğimde çok şaşırmıştım ve yeri gelmişken siz değerli okuyucularımızla paylaşmak istedim.
O doğmadan hemen önce dünyanın her tarafında cehalet, zulüm ve ahlâksızlık had safhaya çıkmış, insanlık korkunç ve karanlık bir duruma düşmüştü. O’nun doğmasıyla birlikte yeni ve güzel umutlar yeşermiş, zamanla O’nu tanıyan ve inanlar için mucizevi bir dünyanın kapıları aralanmıştı. Peygamberimiz hayatı boyunca kötüleri iyileştirmeye çalışıp, adalet ve medeniyetin rehberi olmaya uğraştı.
Bizler öğrettiklerinin gösterdiği yolun mirasçıları olarak miladi takvime göre 14- 20 Nisan tarihlerini bu güzel insana ayırıyoruz. Bu haftayı küçük hediyeleşmeler, çeşitli anmalar, sempozyumlar ve ibadetlerle süslüyor ve o güzel insana olan bağlılığımızı kuvvetlendiriyoruz.
Peygamberimizin doğumunu 571 yılının Rebiü’l-Evvel ayının 12. gecesi olarak biliyoruz ve bu günü Mevlit Kandili olarak kutluyoruz. Aslında Kur’an-ı Kerim’de Kadir
O kadar renkli ve zengin bir kültürümüz var ki. Milli ve dini bayramlarımız, günlerimiz var. Çocuklarımıza, gençlerimize, kadınlarımıza, annelerimize, babalarımıza, sevgilimize o kadar güzel günler armağan edilmiş ki. Biz atalarını, ananelerini önemseyen bir topKÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
33
2016
lumuz. Bu kültür zenginliği içinde rahmet peygamberine zaman ayırmamak olmazdı, yakışmazdı değil mi? O’nun doğum gününü atlamak, boş geçirmek olur mu hiç? İşte bu doğrultuda 1989 yılından bu yana insanlığa ve İslam’a adanmış bir ruhu anıyoruz sevgi dolu yüreklerimizde. Önceki yıllarda “Kutlu Doğum Aşı” , “Bir Dal Gül Ver” projesi gibi çeşitli şekillerde hayat bulan Kutlu Doğum Haftası bu sene “Tevhid ve Vahdet Gelin Birlik Olalım” temasıyla kutlanacak. Sonuç olarak bir Kutlu Doğum Haftası daha geldi çattı. İnançlarımız ve yüreğimizdeki sevgi doğrultusunda anmamızı, kutlamamızı yapacağız yine. Herkesin bu haftayı en güzel şekilde geçirmesi dileğiyle…
Veni Vidi Vici
Laodikeia HAYA LLER İ Yazı ve fotoğraflar: Zeki Akakça
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
34
2016
T
arih kitaplarını karıştırıp, arkeoloji ile ilgili yayınları izleyip, yazılanları okurken eşler adına yapılan eserler, yapılar ve kurulan kentlerden söz edilir. Bu konu kimi zaman uzun uzun anlatılır. Antik dönemin güçlü kudretli krallarını eşleri adına kent kurduran güç ne olabilirdi? Toplum yapısının gereğimi, eşlerinin toplum içindeki yeri, yönetimdeki etkisi mi? Krallara eşleri adına şehir kurduran gizem neydi? Herkesin dilinden düşürmediği beş harf ile şekillenen ”sevgi” olabilir mi bunun sebebi? Sevgi; bir sözcük, bir duygu, bir kavram olarak açıklanarak ortaya böyle eserler konmak istenmiş olabilir mi? Her ne yorum yapılırsa yapılsın, nasıl tanımlanırsa tanımlansın sonuca bakmak gerek. Laodikeia ve benzeri kentlerin varlığı tartışmasız, gerçek olarak ortadadır. Sevginin mimarı olduğu varsayımı ile Laodikeia’ya doğru yola çıkma zamanı şimdi.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
35
2016
Tarihi belgeler ve bilim insanlarının tespitlerine göre : Seluokosların (Suriye) Kralı II. Antiokhos, tanrılar tanrısı Zeus’un isteği ile eşi Laodikeia adına bir şehir kuracaktır. Kent için seçilen yer antik dönemin Lycos ovasının üst bölümlerinde bir noktadır. Bu gün olduğu gibi o zamanlarda verimli topraklar, su ve iklimi ile bölge çok özel konuma sahiptir. Laodikeia antik kenti uzun yıllar ticaret, tekstil ve kültür-sanatın merkezi olarak varlığını sürdürmüştür. Tarihi süreçte kent sadece Anadolu da birçok olayın merkezi olmakla kalmamış dünya çapında ünlenmiştir. (Bu konulara dair bilgi ve belgeleri merak edenler halen kazısı devam eden kentin kazı merkezi yahut PAÜ’ de ilgili bölümün arşivlerinden yararlanabilirler.) Antik dönemden bu yana defalarca el değiştirip doğal afetler ve savaşlarla yıkılıp yeniden kurulan kentin ilk olarak Seluokoslar Kralı II. Antiokhos tarafından eşi Laodikeia adına yapıldığının bilgisi temel alınarak bu güne gelmek gerekir. Zamanın adı bahar başları olarak konulduğunda, bir sabah vakti alıp başını değeri geç anlaşılan antik kente doğru yürümeli insan. Bu öylesine bir yürüyüş olmamalı. Tarihi, doğası, yaşanmışlıkları ve yaşanamamışlıklarıyla oralarda olunmalı. Papatyaların kısık sesli şarkılarına
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
36
2016
arıların nasıl eşlik ettiğine tanık olunmalı. Antik kent kalıntısı içinde yaşam bulan kertenkelelerin çokluğundan ve bir görünüp kayboluşlarına kadar hikayeler dinlemeli. Gelinciğin rengini belki de efsanevi güzellikteki Laodikeia dan aldığı hayal edilmeli… Güneş doğudan yükselip kentin kalıntılarını bir bir aydınlatırken çevreye de bakmalı yüksekçe bir kalıntı üzerine konuşlanarak. Kulak verip göz açmalı en hassasından.
Herkesin bildiği ana caddeden uzaklaşıp henüz kazı çalışmaları yapılmayan mekanlara da göz atmalı (yetkililerin izinleri dahilinde) Tiyatrolardan birine takılıp kalmamalı, 2. sine de zaman ayırmalı. Anadolu da çift tiyatrolu kaç kent olduğu da düşünülmeli örneğin ya da en büyük stadyum nasıl bir yerde ve durumda diye o tarafa çevirmeli yüzü… Orada öylesine durup bakınırken Denizli kentinin uzaktan görüntüsünün bu bölgeyle ilgisi nasıl olabilir diye
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
37
2016
de düşünmeli. Goncalı tren istasyonundan dönerek içeriye yol alan trenleri izlerken zamanın derinliklerine de bir yolculuğa çıkılmalı. Kentin yakınındaki Eskihisar (muhtemelen adını da bu kentin kalıntıları nedeniyle almıştır) ve hemen kentin kuzeyindeki Goncalı da gözden geçirilmeli çıplak gözle … Eskihisar ne kadar eski ise Goncalı bir o kadar yeni aslında. Kent insanının Goncalı deyince önce tren istasyonunu sonra çöp şiş düşünmesinin sebebi de dü-
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
38
2016
şünmeye değer mesela. Büyük tiyatronun olduğu bölgeden Çürüksu (Lycos) vadisi ve ovası geçmişten bugüne hayal edilebilmeli. Sonra Pamukkale’nin beyazlığı ve Hierapolis antik kenti ile karşılıklı olmanın yahut komşu olmanın olası bağlantının var olup-olmadığı üzerine fikir yürütülmeli… Laodikeia da durup önce Lycos vadisine bakmalı, sonra Hierapolis, Collesai, Tripolis ve Attuda’yı hayal etmeli. Dönüp Honaz dağının( Antik dönemdeki adı Kadmos) karlı görüntüsü, Karcı dağı ve Babadağın( antik dönem adı Salbakos) antik dönem varlıkları hayal edilmeli ve akarsuları, ovası, kuşu kurdu ve tüm yaşayanları ile o günden bugüne yolculuğa çıkmalı. Yolculuğa çıkmalı çünkü üzerinde durulan sadece mermer bloklar, taş
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
39
2016
yapılar, su kemerleri, sütunlu caddeler, gösterişli yapılarla çiçekler böcekler değildir. Efsaneleri, inanışları, yaşayışlarıyla topyekün bir kültür- tarih ve düne dair gizemli yaşamlardan kalanlardır. Denizli’nin hemen içinde denecek kadar yakınında olan Laodikeia antik kentini tanımak, yakından görmek çok derinlere inilmese de yüzeysel bilgilerle dünden bugüne bir yolculuğa çıkılmalı. Zamanın önemi yok Laodikeia’yı tanımak için; yıl, dört mevsim, on iki ay, elli iki hafta, üç yüz altmış beş gün nasıl olsa bir boşluk yakalanır. Yeter ki yürekte sevgi olsun, yeter ki sevginin nelere kadir olduğu merak edilsin, Laodikeia orada sizi misafir etsin !
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
40
2016
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
41
2016
DENİZLİ FİNAL ÖĞRENCİLERİ YETENEK SEÇİMLERİNDE Öğrencilerimizin yetenek seçimleri, psikomotor yetilerinin ölçülmesi 11.02.2016 Perşembe günü okulumuz spor salonunda başarılı bir şekilde yapıldı. Okulumuz faaliyet programında yer alan ölçümlerde öğrencilerimizin sürat -dayanıklılık –esneklik- çeviklik –pençe kuvveti ölçümleri yapılarak kayıt altına alındı. Ayrıca boy-kilo ölçümleri yapılan öğrencilerimizin beden kitle indeksleri veri tabanımıza kayıt edildi. Belirli aralıklarla tekrarlanacak bu ölçümler öğrencilerimizin erken yaşta doğru spor branşlarına yönelmesine sağlayacak.
GELECEĞİN RESSAMLARI USTALARLA BULUŞTU 31 Mart 2016 Perşembe günü düzenlenen etkinlikte geleceğin ressamı olmak isteyen Final İlkokul ve Ortaokul öğrencileri Pamukkale Üniversitesi’nde ustalarla buluştu. Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Bölüm Başkanı Prof. Dr. Tahsin Hancıoğlu öğrenciler ile bir söyleşi gerçekleştirdi. Öğrencilerin sorduğu tüm sorulara içtenlikle yanıt veren Hancıoğlu sanatın ve resmin, hayatımızdaki önemi ve gerekliliklerinden bahsetti. Final Okulları öğrencileri güzel sanatlar atölyelerini gezerek yapılan çalışmaları büyük bir hayranlıkla incelediler. Onlar için çok farklı bir deneyim olan bu ziyaretin sonunda mutluluklarını yaptıkları resimlerle ifade ettiler. Öğrenciler bu etkinliğin düzenlenmesinde önemli bir desteğe sahip olan üniversite yetkililerine teşekkür ederek mutlu bir şekilde okullarına döndüler.
GERİ DÖNMEYİ HİÇ DÜŞÜNMEYEN KAHRAMANLAR Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır. Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır. Çanakkale zaferinin 101. yıldönümünde Final Okulları Anadolu -Fen lisesi öğrencilerinin hazırlamış olduğu ‘’Ya İstiklal Ya Ölüm ‘’adlı program öğrenci ve velilerin katılımıyla gerçekleşti. Görsel sanatlar öğretmenlerimizin ilkokul ve ortaokul öğrencileri ile hazırlamış olduğu resim sergisi ile başlayan etkinliğimiz konferans salonunda öğrencilerin seslendirdikleri türküler, okunan şiirler müzik öğretmenlerinin de katılımıyla devam etti. Ardından öğrencilerimizin 18 Mart Çanakkale Zaferi ve Şehitlerimizi Anma törenine kendilerinin yazıp oynadıkları ve çekimlerini yaptıkları kısa film geceye damgasını vurdu.
10-Fen sınıfı öğrencilerinden Alper Burak Altuğ’un coşkuyla okuduğu İstiklal Marşı ‘mız ayakta alkışlarla ve büyük bir duygu seliyle dinlendi. Kurucu Müdürümüz Sadi Öztekin, programın ardından ‘’Çanakkale Zafe-
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
42
2016
rinin 101.yıldönümü vatanı ve milleti uğruna gözünü kırpmadan can veren şehitlerimizi rahmetle ve saygıyla anıyor, törende emeği geçen herkese ve katılımlarından dolayı misafirlerimize teşekkür ediyoruz ’’dedi.
Zarafetin ve huzurun buluşma noktası
Zarafetin ve huzurun buluşma noktası sloganıyla yola çıkan Çimenoğlu Otel, yeni konsepti ve hizmetleriyle, sizleri kentin karmaşasından uzaklaştıracak. ŞEHRİN KARŞAMASINDAN UZAKLAŞMANIN ADRESİ Çimenoğlu Otel Denizli, zarafetin ve huzurun buluşma noktası… Siz de hem şehrin merkezinde konaklayıp hem de şehrin karmaşasından uzaklaşmak isterseniz, beklentilerinize uygun olarak tasarlanmış oda seçenekleri ile sizleri bekliyor. Misafirler, kendini hem rahat hem de huzurlu hissedebileceği, etnik dokuların modern mimari içinde harmanlandığı otel, konforu ve lüksü bir araya getirmiş durumda. Lobi ve üst katımızda yer alan 2 adet restaurant, 50 kişilik toplantı salonu, yaz akşamlarını keyifli kılan teras ile sizlere eşsiz bir konaklama hizmeti sunuyor. KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
44
2016
FARKLI LEZZETLER
Çimenoğlu Otel, farklı tatların buluştuğu restaurantıyla, geleneksel yemeklerin yanında Dünya mutfağından özenle seçilmiş lezzetleri de sizlerin hizmetine sunuyor. 150 kişilik restaurant/bar bölümü ise günün yorgunluğu atmak için dikkat çeken önemli bir bölüm. Bunun yanında misafirler için düzenlenen hafta sonu etkinlikleri de müşterilere farklı bir eğlence imkanları sunuyor.
SPA &WELLNESS CENTER İLE BEDENİNİZİ DİNLENDİRİN
Çimenoğlu Otel, kendisine değer verip, kendine zaman ayıranlar için alanında uzman masaj terapistler eşliğinde müşterilerine, zihin ve bedenen dinlenme imkanı da sunuyor. Çeşitli masaj seçenekleri yanında merkezimizde Türk Hamamı, Sauna, Buhar Odası, Fitness Alanı, Jakuzive Tuz Terapi Odası bulunuyor. Tamamen kaya tuzu ile kaplı olan bu oda da yapacağınız nefes egzersizleri sayesinde hem gençleşebilir hem de solunum yolları ile ilgili rahatsızlıklarınıza şifa bulabilirsiniz. KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
45
2016
KONFORU YAŞATAN ODALAR
Yeni yüzüyle tamamen değişen ve müşterilerine huzur ve keyifli bir konaklama imkanı sunan Çimenoğlu Otel, konforlu odalarıyla da dikkat çekiyor. Standart, Corner ve Delux Odalar ile müşterilerine 3 farklı seçenekle hizmet veren otel, başka konfor ve huzur olmak üzere tüm teknolojileriyle de dikkat çekiyor.
OTEL KONSEPTİ DEĞİŞİYOR
2002 yılında Denizli’de hizmet vermeye başlayan ve 2016 yılında konsept değişikliğine giden Çimenoğlu Otelin Genel Müdürü Nihan Çimenoğlu ise Denizli’nin kaliteli ve konforlu otellere ihtiyacının olduğunu söyledi. Denizli’nin son yıllarda turizm anlamında önemli atıllımlar gerçekleştirdiğini ve bununla birlikte kentte konaklama anlamında önemli bir potansiyelin oluştuğunu belirten Genel Müdürü Nihan Çimenoğlu, “Denizli Pamukkalesi, antik kentleri, kış turizmi, yaylaları ve ekonomisiyle dikkat çeken bir kent haline geldi. İlimizdeki bu olumlu gelişmeler turizm sektörü ve otelcilik sektörünün gelişmesini sağladı. Çimenoğlu Otel olarak bu alanda Denizli halkı başta olmak üzere ilimize gelen misafirlerimize en iyi hizmeti sunmayı hedefledik. Bunun için otelimizde köklü değişiklikler yaptık” dedi. KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
46
2016
KONFOR VE KEYİF BİR ARADA
Çimenoğlu Otel’in şehrin karmasından uzaklaşmak isteyenlerin adresi olduğunu belirten Genel Müdürü Nihan Çimenoğlu, “Misafirler, kendini hem rahat hem de huzurlu hissedebileceği, etnik dokuların modern mimari içinde harmanlandığı otel, konforu ve lüksü bir araya getirmiş durumda. Çimenoğlu Otel, kendisine değer verip, kendine zaman ayıranlar için alanında uzman masaj terapistler eşliğinde müşterilerine, zihin ve bedenen dinlenme imkanı da sunuyor. Çeşitli masaj seçenekleri yanında merkezimizde Türk Hamamı, Sauna, Buhar Odası, Fitness Alanı, Jakuzive Tuz Terapi Odası bulunuyor. Tamamen kaya tuzu ile kaplı olan bu oda da yapacağınız nefes egzersizleri sayesinde hem gençleşebilir hem de solunum yolları ile ilgili rahatsızlıklarınıza şifa bulabilirsiniz” dedi.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
47
2016
Biyografi
Bende hiç tükenmez bir hayat vardı Kırlara yayılan ilkbahar gibi Kalbim hiç durmadan hızla çarpardı Göğsümün içinde ateş var gibi
25
Şubat 1907'de Edirne Vilayetinin Gümülcine Sancağına bağlı Eğridere kazasında doğdu. Babası piyade yüzbaşısı Selahattin Ali Bey'in görev yerlerinin sık sık değişmesi dolayısıyla, ilköğrenimini İstanbul, Çanakkale ve Edremit'in çeşitli okullarında tamamladı. 1921'de Edremit'e göçtüklerinde bölge Yunan işgalinde olduğu için emekli olan babası aylığını alamadı ve aile çok zor günler geçirdi. İlkokulu bitirdikten sonra parasız yatılı olarak Balıkesir Öğretmen Okulu'na girdi ve beş yıl burada okudu. 1926 yılında
Bazı nur içinde, bazı sisteyim Bazı beni seven bir göğüsteyim Kah el üstündeydim, kah hapisteydim Her yere sokulan bir rüzgar gibi Aşkım iki günlük iptilalardı Hayatım tükenmez maceralardı İçimde binlerce istekler vardı Bir şair, yahut bir hükümdar gibi Hissedince sana vurulduğumu Anladım ne kadar yorulduğumu Sakinleştiğimi, durulduğumu Denize dökülen bir pınar gibi Şimdi şiir bence senin yüzündür Şimdi benim tahtım senin dizindir Sevgilim, saadet ikimizindir Göklerden gelen bir yadigar gibi Sözün şiirlerin mükemmelidir Senden başkasını seven delidir Yüzün çiçeklerin en güzelidir Gözlerin bilinmez bir diyar gibi
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
48
2016
Başını göğsüme sakla sevgilim Güzel saçlarında dolaşsın elim Bir gün ağlayalım, bir gün gülelim Sevişen yaramaz çocuklar gibi
Mete ÜSTÜNTAŞ İstanbul Öğretmen Okulu'nda mezun oldu. Bir yıl kadar Yozgat'ta ilkokul öğretmenliği yaptı, Millî Eğitim Bakanlığı'nın açtığı sınavı kazanarak Almanya'ya giderek iki yıl (1928-1930) orada okudu. Yurda döndükten sonra, Orhaneli’nde ilkokul öğretmenliğine atandı. Aydın ve sonra Konya ortaokullarında Almanca öğretmenliği yaptı. Konya ‘da öğretmenlik yaparken bir arkadaş sohbeti sırasında Atatürk’e hakaret içeren bir şiir okuduğu gerekçesiyle hapse atıldı. 1932 yılında girdiği cezaevinden Cumhuriyetin 10.yıl affı ile çıkmış oldu. Bu bir yıl içerisinde Konya ve Sinop olmak üzere iki cezaevi değiştirdi. Sabahattin Ali yazı yaşamına şiirle başlamış, hece vezniyle yazdığı ve halk şiirinin açık izleri görülen bu ürünlerini 1926 yılında Balıkesir'de çıkan ve Orhan Şaik Gökyay tarafından yönetilen Çağlayan dergisinde yayımladı. 1926-1928 yılları arası Servet-i Fünun, Güneş, Hayat, Meşale gibi dergilerde de yazdı. Bu arada öykü de yazmaya başladı. İlk öyküsü "Bir Orman Hikâyesi" 30 Eylül 1930 tarihinde Resimli Ay'da yayımlandı. Toplumsal eğilimli olan bu öykü Türk Edebiyatında az rastlanan eserlerdendi. 1933 yılında cezaevinden çıktıktan sonra tekrardan göreve başlamak için Milli Eğitim Bakanlığı’na başvurduğu sırada Atatürk’ü sevdiğini gösteren “Benim Aşkım” şiirini yazdı.
"İçimizdeki Şeytan" romanı milliyetçi kesimde büyük tepki topladı. Nihal Atsız'ın hakkında yazdığı hakaret dolu bir yazıya karşılık dava açtı, dava sırasında çok sıkıntı çekti. 1944 yılında davayı kazanmasına rağmen tepkilerden kurtulamadı. Olaylı duruşmalar sonunda bakanlıkça görevinden alındı, 1945 yılında İstanbul'a giderek gazetecilik yapmaya başladı. Ancak fıkra yazdığı La Turquie ve Yeni Dünya gazeteleri, Tan olayları sırasında tahrip edilince işsiz kaldı. 1946 - 1947 yılları arası Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz'la Marko Paşa, Malum Paşa, Merhum Paşa, Öküz Paşa gibi siyasal mizah dergilerini çıkardı. Ancak, bu gazeteler tek parti iktidarının baskılarıyla karşılaştı, dergilerin isimlerindeki Paşa ifadesiyle "Milli Şef" İsmet Paşa ile alay edildiği iddiası ile kapatıldı, yazılar ve yazarları hakkında soruşturmalar açıldı. Dergilerde çıkan yazılarından dolayı üç ay hapis yattı ve karşılaştığı baskılardan
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
49
2016
bunaldı. Ali Baba dergisinde yayımladığı "Ne Zor Şeymiş" başlıklı yazıda, içinde bulunduğu durumu şöyle anlatmaktadır: "Çalmadan, çırpmadan bize ekmeğimizi verenleri aç, bizi giydirenleri donsuz bırakmadan yaşamak istemek bu kadar güç, bu kadar mihnetli, hatta bu kadar tehlikeli mi olmalı idi". Bir başka dava nedeni ile 1948'de Paşakapısı Cezaevi'nde üç ay yattı. Çıktıktan sonra zor günler geçirmeye başladı, işsiz kalıp, yazacak yer bulamadı. Baskılardan uzaklaşmak için yurt dışına gitmeye karar verdi ancak kendisine pasaport verilmedi. Yasal yollardan yurt dışına çıkma olanağı bulamayınca da Bulgaristan'a kaçmaya karar verdi ve para karşılığı Ali Ertekin adlı bir kaçakçıyla anlaştı. Ordudan atılmış olan bir astsubay olan Ertekin, geçimini yurt dışına adam kaçırmakla sağlamakta, öte yandan Millî Emniyet Hizmeti Riyaseti adına ajanlık yapmaktaydı. Resmi açıklamalara göre Ertekin, "milli hislerini tahrik ettiği için" Sabahattin Ali'yi başına sopa vurarak öldürdü. Cesedin 2 Nisan 1948 tarihinde Bulgaristan sınırında şaibeli bir şekilde bulundu. Yüzlerce eseri bulunan Sabahattin Ali’nin ayrıca, Aldırma Gönül, Leylim Ley, Göklerde Kartal Gibiydim, Melankoli gibi birçok şiiri bestelenmiş durumda. Şiir dışında oyun, öykü, roman, çeviri ve derleme çalışmaları bulunmaktadır. Günümüzce Kuyucaklı Yusuf denilince akıllara gelen Sabahattin Ali’nin İçimizdeki Şeytan ve Kürt Mantolu Madonna kitaplarını okumanızı şiddetle tavsiye edebilirim.
Cemal ATAMAN
GEÇMİŞİ TEMİZLEYEN NİSAN YAĞMURLARI
Kadın ince uzun boylu, siyah saçlı, beyaz tenli. Sanırsın hiç güneş görmemiş. Yeşil gözleri oldukça iri. Hafif çilleri belli belirsiz farkediliyor. Otuzlu yaşların bütün güzelliğini taşıyor. Adam kırk yaşlarında, uzun boylu, siyah saçlarının arasından tek tük beyazlar “burdayım” diyorlar.
Tren istasyona yanaşırken heyecanını bastırmaya çalışıyordu adam. Lokomotif hızını yavaşlattı ve durdu. Adam açılan kapılara tek tek bakarken gördü beklediği yolcuyu. Uçarcasına gitti yanına ve valiziyle birlikte kucaklayıp indirdi ilk basamaktan. Kadın, uzun boylu ve inceydi. Üzerinde mavi bir yağmurluk vardı. “Nihayet. Nihayet gelebildin” dedi adam. Kadın yosun yeşili gözlerini yere indirdi. “O kadar israr ettin ki gelmem gerektiğine inandım. Ne söyleyebilirsin bunca yıldan sonra merak ettiğim için geldim. Sakın başka şeyler düşünme.” Adam tüm özlemini gözlerinde yoğunlaştırarak baktı kadına. “Gideceğimiz yerde konuşalım isterim sakin sakin.” “Peki” dedi kadın. İstasyonun dışındaki turuncu arabaya yönelip ön kapıyı açtı adam. Kendisi de direksiyona geçip sürdü arabayı. Bir süre yol aldılar. İkisi de konuşmadı. Adam dikiz aynasından baktı birkaç kez kadına. Nihayet kenara çekip durdurdu arabayı ve kapıyı açtı yapmacıksız bir nezaketle. Akşam. Işıklar yeni yanmış. Yani siyah iplikle beyaz iplik ayırt edilmez olmuş. İki kanatlı kocaman demir kapının ardına kadar açılmış aralığından girdiler içeri. Karşıda bir havuz. Suyu on santimden fazla yükseltemeyen bir fıskiye, küçük sarı balıklar. İki katlı ahşap bir ev. Altı hayat. Yani iki tarafta duvarlar var, ön taraf açık. Hayatın kenarından bir merdiven üst kata açılıyor. Arkada iki oda. Orta kısma bir bar tezgahı konmuş. Sonra geniş bir bahçe, içinde portakal ve limon ağaçları var. Ağaçlar çiçekte olmalı ki havada güzel kokular var. Yedi sekiz masa ve sandalyeleri… Hepsi ahşap. KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN OCAK-ŞUBAT
50
2016
Rahatsız edici ışık yok. Hafif bir aydınlatma yapılmış. En dipteki masaya yöneliyor kadın. Erkek de arkasından yetişip sandalyesini çekiyor, yardım ediyor oturmasına. Kadın ince uzun boylu, siyah saçlı, beyaz tenli. Sanırsın hiç güneş görmemiş. Yeşil gözleri oldukça iri. Hafif çilleri belli belirsiz farkediliyor. Otuzlu yaşların bütün güzelliğini taşıyor. Adam kırk yaşlarında, uzun boylu, siyah saçlarının arasından tek tük beyazlar “burdayım” diyorlar. Yanık teni sahilden bugün gelmiş izlenimi veriyor. Mavi pantalonunun üzerinde beyaz uzun kollu gömleği var. Kara kaşlı kara gözlü. Davranışlarında ölçülü bir nezaket var. İkisinin de yüzü asık. Adam söze nereden başlayacağını bilmiyor gibiyken kadın da bitsin bu işkence bir an önce havasında. Gelen garsona iki kırmızı şarap söylüyor adam. Kadın başlıyor önce söze: “Beş yıl aradan sonra nasıl hatırlayabildin de aradın?” Adam konuşmaya başladı ama kadın onu dinlemiyordu sanki. Düşünüyordu. Sıradışı bir aşk yaşadığı adam, bu adam mıydı? Yeşil gözlerine hüznün gölgesi düştü. Kirpikleri ıslandı. Öyle bir aşktı ki tüm dünyaya meydan okutmuştu. Aileleri yüz çevirmiş, akrabaları küsmüştü. Aşklarını koruyan, savunan şövalye gibi hissetmişlerdi kendilerini. Sonra kabusa dönen evlilik. Kavgalar, kıskançlıklar deliye çevirmişti Birgül’ü. Bir gün kendilerini hakimin karşısında bulmuşlardı. Evlerini ayırdıktan sonra kendileri de ayrılmıştı. İki gün önce tanımadığı bir numara ısrarla arayınca açmak zorunda kalmış-
tı. Israrına dayanamayıp kabul etmişti buluşmayı. “Beni dinlemiyorsun, daldın gittin. Lütfen beni dinle.” Birgül ilk defa baktı eski kocasının yüzüne dikkatle. Yılların ona dokunduğunu gördü. Bu bahçede evlilik teklifini yaptığında simsiyah ve gür saçları vardı. Bu bahçede almıştı evlilik teklifini. Hemen kabul etmişti. Oysa ikisinin de işi yoktu o sıra. Kıyamet de ondan sonra kopmuştu. Ailesiyle bağları kopmuştu. “Evet, evet dinliyorum seni. Zaten fazla vaktim de yok. Hemen gitmeliyim.” “ Yo benim seni hemen göndermeye niyetim yok. “Ya öyle mi? Sen kaybol, beş yıl arama, ondan sonr ısrarcı ol. Ne diye geldim sanki buraya. “Birgül, lütfen beni dinle. Beş yıl gönlümü nadasa soktum.” Ne diyordu bu adam? Birgül’ün yosun gözleri adamın gözlerine değdi birden. İçinde bir şeylerin değiştiğini fark etti. Ama olmamalıydı. Bundan sonra aralarında hiçbir ilişki söz konusu olamazdı. Bir kavşağa gelmişler yollarını ayırmışlardı. Herkes yeni yaşamına alışmıştı. Geri dönülemezdi. “Nihayet birini sevdin, benden izin almaya mı geldin?” “Hayır, beş yıl boyunca hep seni düşündüm. Geçmiş yaşamımızı tartıya koydum. Yanlışlarımı gördüm. Bütün kabahat bendeydi. Seni nasıl üzüp kaybettiğime hayıflanıp durdum.” Birgül gözlerini açmış hayretle bakıyordu adama. Şarap kadehini alıp bir dikişte bitirdi. “Sen sarhoş değilsin değil mi? Çünkü ben sarhoş değilim ve duyduklarıma inanamıyorum. Bunca olaydan sonra beni buraya günah çıkarmaya mı çağırdın? Seni asla affetmem. Günahlarınla baş başa kal ve beni bir daha sakın arama.” Son sözcükler yüksek çıkınca yan masadakilerin meraklı bakışları onlara kaydı. Birgül hızla kalkıp çantasını aldı. Yürümeye hazırlanırken Erol kolunu yakaladı
ve kulağına fısıldadı: “Evlen benimle .” Birgül durakladı. Ayakta kalakaldı. Sanırsınız taş heykel oldu. Erol onu yeniden sandalyesine oturttu. Bu kez Erol dikti şarap bardağını. “Lütfen konuşmayalım, bir süre susalım. Nisan yağmuru bu durumda yakaladı onları. Bahçedeki herkes kaçtı yağmurdan. Ama onlar sanki farkında değillerdi yağmurun. Islandıklarının farkında değillerdi. Yağmur sanki geçmişlerinden arındırıyordu onları. İkisinin de konuşacak halleri yoktu. Birgül şoka girmiş, gözlerini şarap bardağına dikmiş boş bardağa boş boş bakıyordu. Hangisi rüyaydı? Kavgaları ayrılıkları mı, yoksa şu an mı? Yağmur yağıyordu ve onlar ıslanıyordu. Garson onları yağmurdan kurtarma düşüncesiyle yanlarına gitti ve sordu kibarca: “Şarap ister misiniz efendim?” Birgül verdi cevabı: “Getirin lütfen.” Garson çabasının boşa gittiğini düşünerek getirdi şarap kadehlerini tekrar. Birgül yosun yeşili gözlerini Erol’a dikti. Baktı, baktı, baktı dakikalarca. Bu bakışlarda “Sen delirdin mi, şimdiye kadar nerdeydin? “ Soru ve sitemleri vardı. Erol bu bakışlardan ezildi, kaçırdı gözlerini. Tekrar baktığında yine üstünde gördü gözleri. Birgül yine şarap kadehlerine dikti gözlerini. Erol suskun oturuyor, büyüyü bozmaktan korkarcasına sessizliğini koruyordu. Celladın ipini bekleyen idam mahkumu gibi bekliyor Birgül’ün cevabını. Şimşek çakıyor birden. Birgül başını kaldırıyor, şarap kadehini alıp uzatıyor karşıya, gözlerini Erol’a dikip veriyor cevabını: “Yeniden denemeye.” Bulutların arasından ay yüzünü gösteriyor mucizenin tanığı gibi. Erol sevdiğinin eline uzanıyor: Gözlerimi açıyorum, yüzünü gözlerini görüyorum. Gözlerimi kapıyorum hasretin başlıyor.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
51
2016
Lütfen konuşmayalım, bir süre susalım. Nisan yağmuru bu durumda yakaladı onları. Bahçedeki herkes kaçtı yağmurdan. Ama onlar sanki farkında değillerdi yağmurun. Islandıklarının farkında değillerdi. Yağmur sanki geçmişlerinden arındırıyordu onları. İkisinin de konuşacak halleri yoktu.
Binnur OLCAYTÜRKAN
CEMAL HÜNAL Cemal HÜNAL ile DENİZLİ ATLI SPOR KLÜBÜ’ NDE sizler için bir araya geldik. Okuduğu okullardan ilk filmine, kadınlardan evliliğine, at çiftliğinden oyunculuk deneyimlerine kadar her şeyi sorduk soruşturduk, didik didik ettik bolca şey öğrendik. Cemal HÜNAL nasıl biri? Cemal HÜNAL vaktinin büyük bir kısmını evde geçiren biri. Aslında evcimenim, çok aile insanıyım. Çok iç içe olan bir ailede büyüdüm. Sonrasında üniversite yıllarında bir yurtdışı kaçamağım oldu. 10 yıldan fazla kaldım yurtdışında. Orada işim, arabam, evim vardı ama ailem buradaydı ve ailemin yanına dönmek istedim. Nasıl bir çocuktunuz peki? Çok çok haylaz bir çocuktum. Fransa’ da Saint Benoit’te okuyordum ama adam olacağım yoktu pek. Arkasından İskoçya’ya gittim orada da rahat durmadım. :) Gittiğim her yerde haylazlık yapardım. Çokta iyi bir öğrenciydim çokça KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
52
2016
meraklıydım. Hiperaktifim birde. Sürekli yeni bir şeyler öğrenmem, bir şeyler katmam lazım. Yapamıyorum durgunlaşamıyorum. Peki, evde nasıl vakit geçirirsiniz? Yemek yapmayı çok severim. Eşime yemek yapmayı, çocuğuma yemek yapmayı çok severim. Oturup kitap okumayı seviyorum, yazmayı ve çizmeyi seviyorum. Kendime ayırdığım vakit benim için çok değerli. Kendimi geliştirmeyi seviyorum ve bana artı değer katan insanlarla vakit geçirmekten hoşlanıyorum. Kendinize ayırdığınız vaktin değerliliğini biraz açar mısınız? Hayattan beslenmek bir sanat aslında. Sadece biraz sabırlı olmak gerekiyor. İlber Ortaylı’nın bir röportajını izliyordum geçenlerde ve çok önemli bir şey söyledi. “ İnsan kendisine ayırdığı vakitte zekasını geliştirebilir.” Başarıya ulaşmak için mesai harcamak gerekiyor. Ben çok şanlı bir insanım. Hayat herkese istediğini yapma şansı vermiyor. Hayatını yönlendirme fırsatı olamayabiliyor. Ben sevdiğim bir işi yapıyorum, işime severek gidiyorum. Hem aileme hem hobi-
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
53
2016
Kardeşim ile bir çizgi-film şirketi kurduk ve çizgi-film yapmaya çalışıyorduk. Çok fazla çalışma yaptık ama hiçbir zaman kurumsallaşamadık. Hep amatör tattaydık. Kardeşimin sonunda sabrı taştı ve oturdu kendisi bir film bitirdi. Benim yazdığım bir senaryoydu. “ Kayıp Armağan”. Şu an Youtube da seyredebilirsiniz. Oyunculuk hayatınıza nasıl başladınız? Sizi ilk kim keşfetti?
lerime ayırabilecek vaktim var. Ama bunu idare etmesini biliyorum tabii ki. Geçirdiğim en kötü gün için bile şükrediyorum. Çünkü aslında o kötü bir gün değil, dünyada daha kötü günler geçiren insanlar var. Neden oyunculuk okudunuz? Sizi bu bölüme yönlendiren neydi? Oyunculuk okudum ben ama yazmayı çok seviyorum. Senaryo ve oyun yazmak çok daha zor bir iş bir kere. 20-30 sayfa hikaye yazabilirim ama bunu üç saatlik sahnelere dönüştürmeye geldiği zaman iş daha
da zorlaşıyor. Çok daha net planlar yapmam lazım resimleri kurabilmem lazım, dramanın orda olması lazım.Bir şekilde çalışıyor olması lazım. Senaryo yazmayı geliştirebilmek için oyunculuk okumanın daha faydalı olduğunu düşündüm. Okuduğum okulda çok tiyatro yaptım. Shakespeare’in eserlerini oynama fırsatım oldu ve bu işin hazzını Los Angeles’da yeteri kadar aldım. Türkiye’ye döndüğümde kariyer planlarım arasında oyunculuk yoktu. Peki, döndüğünüzde ilk ne yaptınız?
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
54
2016
Çağan Irmak.:) Çok komik bir hikaye bu.İlk filmim Ulak fakat Ulağın çekimlerine de Yetkin DİKİNCİLER’in birinci dublörü olarak gittim, göz rengimiz tutuyor diye. Yetkin kişisel aile sebeplerinden dolayı gelemedi. Çağan dedi ki, zaten yüzünü göstermeyeceksin at binmem gerekiyor yapabilir misin?. Böyle bir eğitimim olduğunu söyledim çok şaşırdı biz seni daha önce neden bulmamışız ki dedi. O gün çekimler çok verimli geçti. Sinemaya bir film izlemeye gittiğimde Ulağın fragmanında kendimi at üstünde koştururken gördüm, hiç beklemiyordum. O anda benim sinemayla ilgili bütün hayallerim gerçekleşmişti. Birkaç hafta sonra Çağan beni ulak rolünü oynamak ister misin diye çağırdı. Bende seve seve kabul ettim.
Yurtdışında neler yaptınız? Bir çok filmde figüranlık yaptım. Yönetmen yardımcılığı çok yaptım. Asistanlık, çaycılık, focus puller’lık yaptım. Setlerde çok farklı işlerde çalıştım. 19 yaşındaydım Londra’da sanat tasarım okuyordum, Aynur VELİDEDEOĞLU beni sete asistan
olarak aldı bu benim ilk setimdi. İlk set günümde çaycılık yaptım ben. Bir sette kimin ne iş yaptığını çok iyi biliyorum ben. Issız Adam filmindeki rolünüz yüzünden kadınların antipatisi oluştu size, bende onlardan biriyim. Nasıl değerlendiriyorsunuz bunu.
Bu hayatımda duyduğum en güzel iltifat. Demek ki çok iyi oynamış ve inandırabilmişim. Tepki aldınız mı peki size negatif neler yaptılar mesela? Olmaz olur mu, o kadar çok ki. Teyzenin biri kolumdan tuttu mesela durdurdu beni “Niye evlenmedin o kızla?” dedi. “Senaryoda öyle yazıyordu.” Dedim “Ayy, yazık sana!” diyor:) çok daha da tuhafları var, anlatamayacaklarım da var. Kadınlarla ilgili konuşalım o zaman. Kadınlar nasıl varlıklar sizce, toplumdaki yerleri ne? Düşüncelerinizi alabilir miyiz? Kadınlar bile kadınları sevmiyor diyebilirim. Çekemiyorsunuz çünkü birbirinizi. Bir kadının mutlu olabilmesinin tek şartı vardır; dünyadaki tek kadın olması. :) bu da mümkün olamayacağı için kadınları mutlu etmek çok zor. Kadın zaten üstün bir yaratık. Neşet ERTAŞ ne demişti: “Kadınlar insandır, erkekler insanoğlu.”. Ev kadınlığı rolü yüzyıllar içinde kabullenilmiş bir roldür. Avcılık-toplayıcılıktan beri böyle. Kadın aslında karar verendir her zaman.eski türk toplumlarında da kadınlar yönetiyordu toplumu. At sürülerinde bile
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
55
2016
herkes zanneder ki o sürünün başında poz kesen dayılık yapan aygırdır, halbuki kadındır. Oradaki en yaşlı en doğurgan dişidir. Çünkü sadece o öğretir nerede ne yapılacağını. Erkek bunlarla uğraşmaz ki. Toplumdaki birçok kadın bu rolü bu anaçlığı üstlenmeden etrafından dolaşmaya çalışıyor. Modern toplum içinde çok farklı bir rol edinmiş artık kadın. Bu mutsuzluk için yeterli bir sebep aslında. Aynı şeyi erkeklerde yapıyor toplumda. Gerçekten rolünün hakkını verebilen bir oyuncusunuz. Bunun sırrı nedir peki? Duyguyu bulmak. Disiplinle de ilgili tabii ki. 100 metre koşacaksanız idman yapmanız gerekiyor. Oyunculukta da böyle. Özel hayata girmek istiyorum biraz da. ilk evlilikten sonra ikincisine daha zor karar verilir. Sizin için nasıl geçti bu süreç? Lale ile tanışmasam evlenmezdim büyük ihtimalle. Tanıştık, arkadaş olduk, çok iyi vakit geçirdik ondan sonra çok renkli ve çok kendine özgü bir çizgisi olan güçlü bir kadın. Baş edilmesi de çok zor bir insan. İdealleri var bu dünyada, yapmak istediği şeyler var, tutunduğu şeyler var, eğitimli ve kültürlü bir insan, hayatta kendisiyle ilgili beklentileri var. Dolayısıyla kendi eforuyla kendini mutlu eden bir insan ve onunla vakit geçirmek çok özel bir şey. Beni
de çok güzel motive ediyor. Çok sevgi dolu bir eş. Herkes çok şaşırdı ama ben hiç şaşırmadım, çok iyi bir anne. Bir çiftliğiniz var. Bu fikir nasıl oluştu, nasıl gerçekleştirdiniz? İlginçte bir ismi var. Mavi At Binicilik. Mavi, şizofrenide özgürlüğü temsil ediyormuş. Mavi at ismini koyarken bunu bilmiyordum ama mavi at bana özgürlüğü çağrıştırıyor diye gök at dediğimiz atlar da var. Çok genç taylarda maviye yakın bir renk oluyor. En çok o rengi severim ben atlarda. Çok da aklıma yattı, çok sade bir isim arıyordum, çok eski bir şey arıyordum. Modern bir şey yapma çabasında değildim. Atları anlayan, gerçekten binici olmaya çalışan tam anlamıyla profosyonel kişiler yetiştiriyorum. Bir sertifika verme ya da yarışlara katılma gibi dertlerimde yok. Daha derin fikirlerim var. Ata özgüven verip kendi kendine karar vermesini sağlayabilecek, onunla iletişim kurabilecek biniciler yetiştirmek istiyorum. Atlarımız bütün gün dışarıda. Mümkün olduğu kadar dışarıda tutmaya çalışıyoruz ve ben öğrenci seçerken de çok dikkatli olmaya çalışıyorum. Denizli’yi nasıl buluyorsunuz? Denizli’yi çok seviyorum. Denizli Atlı Spor Klübü sahibi Tamer Tekin abim var zaten burada. Biz onunla Kıyam’dan beri bir sürü organizasyonda çalıştık. Çok iyi bir dost ve gerçekten bizim için sürekli fırsatlar ya-
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
56
2016
ratan, güzel işler çıkartan, kardeşim, abim gibi bir insan benim hayatımda. Denizli’de her zaman çok rahat ediyorum arkadaşlarım olduğu için. Onlar ailece beni çok iyi ağırlıyorlar. Etrafındaki dağlara baktığım zaman benim için yeterli zaten. Buranın suyuyla duş alırken dinleniyorum. Dün gece çok güzel uyudum, sabah çok güzel bir duş. Çünkü havası, suyu, toprağı güzel bir memleket. Coğrafi olarak da çok özel bir yerde. Çok derin bir tarihi de var. Önünüzde ne gibi projeler var peki şu an? Bizim sektörde havada uçurtma çok. Hangisinin ipi yerinde hangisinin kopuk, evet şu iş demem mümkün değil. Şu anda tiyatro var. Tiyatro programımı yoğunlaştırdım diziden çıktıktan sonra. Çiftlikle ilgileniyorum çok yeni bir oluşum çünkü. Ufaklıkta bir buçuk yaşında. O yüzden çok bir acelem yok. O yüzden atlamıyorum hiçbir şeye. Televizyon olacaksa çok severek çalışacağım bir şey olması lazım, sinema olacaksa beni iteleyip biraz yerimden oynatacak bir şey olması lazım. Çok özenilmiş işler de gelmiyor açıkçası. Gerçekten iyi senaryo Türkiye’de çok zor denk geliyor. Çünkü yazarların kıymetini bilmiyorlar. Kağıtta bir şey yoksa yapabileceğimde bir şey yoktur zaten, ne kadar kurtarabilirsiniz ki? Cemal HÜNAL’a bize vakit ayırdığı için ve bu güzel, neşeli sohbeti için çok teşekkür ediyoruz.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
57
2016
5. EV ve PLAJ GİYİMİ TASARIM YARIŞMASI
‘TECH ANATOLIA’ TEMASI TANITILDI
T
ürkiye’de markalaşmaya dikkat çekmek, sektöre genç ve yaratıcı tasarımcılar kazandırmak amacıyla düzenlenen ve bu yıl 5.si yapılacak olan “TECH ANATOLIA” temalı DENİB Ev ve Plaj Giyimi Tasarım Yarışması’nın tanıtım toplantısı, 21 Mart 2016 Pazartesi günü DENİB Konferans Salonu’nda gerçekleştirildi.
Ekonomi Bakanlığı ve TİM destekleriyle DENİB tarafından düzenlenen yarışmanın ilki 2012 yılında “EKOLOJİ”, ikincisi 2013’de “SU”, 2014 yılında üçüncüsü “DÖNÜŞÜM” ve 2015 yılında ise dördüncüsü “RÜYA& DÜŞLER” temalarıyla gerçekleştirilmişti. DENİB 5. Ev ve Plaj Giyimi tasarım Yarışmasının bu yıl ki teması: “TECH ANATOLIA” . Yarışmanın kreativ direktörü Gül Ağış ve Komite üyeleriyle Nisan ayı içerisinde İstanbul ve İzmir’deki üniversitelerde özel workshoplar yapılarak tanıtımı yapılacak. Son başvuru tarihi 10 Haziran 2016 olarak belirlenen yarışmanın 17 Haziran tarihinde ön elemesi gerçekleştirilecek.
Lansmanda yarışmanın önemine dikkat çeken TİM Başkan Vekili ve DENİB Başkanı Süleyman KOCASERT; "Yarışma ile her yıl dikkatleri biraz daha fazla üzerimize çekiyoruz. Ülkemizde tekstil sektörünün önemli bir şehri olan Denizli'de bu işi bir görev olarak kabul etmiş durumdayız ve şehrimizin tanıtımına da büyük katkı sağladığımız kanaatindeyim. 2023 yılında 500 milyar dolar ihracat hedeflerimize ulaşmak için olmazsa olmazımız markalaşma ve inovasyonun önemine dikkat çekmeyi amaçlıyoruz. Başarı hem sürdürebilir hem de ölçülebilir olduğu müddetçe bir anlam ifade eder. Bu yıl 5.si düzenliyor olabilmek, sürdürebilirlik konusunda önemli bir mesaj olarak düşünüyorum, çünkü Denizli gibi Anadolu'nun çok hareketli önemli kentlerine girdiğinde doyasıya moda ağırlıklı iç içe geçmiş bir yarışmayı böyle organize edebilmek ve her yıl taşın üzerine taş koyup, tuğlanın üzerine tuğla koyarak gelişmeyi her birlikte izlemek açık-
çası bize gurur ve mutluluk veriyor. 5.sini düzenleyeceğimiz yarışmanın ilimiz ve ülkemiz için hayırlı olmasını diliyorum , diye konuştu. DENİB Tasarım Yarışması Komitesi Başkanı Murat TOSUNOĞLU'da yaptığı konuşmada, "Bu yola çıkarken yarışmayı geleneksel hale getirmeyi amaçlamıştık ve bugün bunu başardığımızı söylemek yanlış olmaz. Ümit ediyoruz ki, Yarışmamıza katılan genç tasarımcılarımıza gelecekleri adına birikimler katar ve onların yetenekle-
rini keşfetmelerine yardımcı oluruz.” ifadelerini kullandı. Rönesans Ajans'ın sahibi ve yarışmanın organizatörü Akif ÖRÜK, yarışmanın kreativ direktörü, moda tasarımcısı Gül AĞIŞ, DENİB Tasarım Yarışması Komite üyesi Bekir Serdar MUTLUBAŞ ile dört yıldır yarışmaya teknik olarak destek veren Vildan ÇAPUTCU ve Mukaddes BAŞKAYA ile DENİB Arge, Eğitim ve Organizasyon Şube Müdürü Şadiye BAYKENT de hazır bulundu.
DENİB Akademi’den KAIZEN Eğitimi Denizli İhracatçılar Birliği’nin eğitim faaliyetlerini yürüten DENİB Akademi, 9 Mart 2016 Çarşamba günü Verimli Bir İşyeri için (5S) ve Verimlilik Artırma Teknikleri (KAIZEN) Eğitimi’ni gerçekleştirdi. Eğitimde katılımcıları Neden 5S? 5S Adımları, 5S'in Önemi, Örnek 5S Uygulamaları, Müşteri beklentisi, Yalın üretim, Kurum, KAIZEN nedir? Örnek KAIZEN Çalışması ve KAIZEN Uygulaması konularında İnotec Akademi Genel Müdür'ü Hayati ÇAĞLAR bilgilendirdi 5S ve KAİZEN sistemini uygulayan katılımcılarının sorularını ile bu sistemi kullanmak isteyen firmaların sorularını cevaplandırdı. Denizli İhracatçılar Birliği Nihat Zeybekci Toplantı Salonu'nda gerçekleştirilen eğitime firmaların Çevre, Kimya ve Tekstil Mühendisleri, Kalite ve Enerji Yönetim Temsilcileri, Genel Koordinatörleri ve İnsan Kaynakları Yöneticileri katıldılar.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
59
2016
DENİB Türk havlusunun tanıtımı için yeniden ABD’de Denizli İhracatçılar Birliği tarafından Ekonomi Bakanlığı’nın desteği ile yürütülmekte olan URGE Projesi kapsamında, Amerika Birleşik Devletleri’ne düzenlemiş olduğu yurt dışı pazarlama faaliyetlerine dördüncüsü ile devam ediyor. "Home Textiles Today” Dergisi Kokteylinde "TURKISH TOWELS” Damgası "Turkish Towels” konseptiyle New York'ta 13-17 Mart 2016 tarihlerinde gerçekleştirilen "Market Week”e
katılmak üzere proje katılımcısı 17 firma ile New York'ta bulunan DENİB heyeti, HT&T kokteyli ile "Global Home Show” etkinliğine katıldı. Kokteylin seçkin katılımcılarına "Turkish Towels” logolu havlu seti hediye edilirken, Denizli'de üretilen
bornozları giyen modeller tarafından tanıtım materyalleri dağıtıldı. Söz konusu kokteyl, Kuzey Amerika' da ev tekstili sektörünün yakından takip ettiği ve son derece prestijli olan "Home Textiles Today” dergisi tarafından düzenlendi.
İş Görüşmeleri Başladı 17 Mart 2016 tarihine kadar devam eden programa katılımcı 17 üye firma, New York'un en ünlü yerleşkesi Manhattan'da bulunan Prince George Ball Room salonunda ürünlerinin tanıtımını yapıp, ABD'li alıcılar ile ticari görüşmelerini gerçekleştirdiler. TİM Başkan Vekili ve DENİB Başkanı Süleyman KOCASERT, etkinlikle ilgili Global Home Show'a dördüncü kez katılım sağladıklarını belirterek, ABD pazarının Denizli için çok önemli olduğunu vurguladı.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
60
2016
“Denizli İnovasyon Stratejisini Oluşturuyor Projesi” eğitim programları Denizli İhracatçılar Birliği eğitim faaliyetlerini yürüten DENİB Akademi, 10-11 ve 17-18-19 Mart 2016 tarihlerinde “Denizli İnovasyon Stratejisini Oluşturuyor Projesi” kapsamındaki eğitim programları gerçekleştirdi. T.C. Güney Ege Kalkınma Ajansı’nın 2015 Yılı Teknik Destek kapsamında desteklenen proje etkinliğinde toplamda 20 firmanın katıldığı 5
gün süren eğitimde İnovasyon ve Kurumiçi Girişimcilik konuları etraflıca ele alınırken aynı zamanda metodolojiler katılımcılar tarafın-
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
61
2016
dan uygulamalı yapıldı. Eğitim süresince, Fikir Bulma, Yalın İş Modeli, Minimum Geçerli Ürün, Müşteri doğrulama teknikleri kullanıldı. Son gün ise yatırımcı sunumları yapılarak en başarılı proje seçildi. Denizli İhracatçılar Birliği Nihat Zeybekci Toplantı Salonu’nda gerçekleştirilen 5 günlük eğitim Kovan- Ortak İnovasyon Platformu’ ndan Mehmet Emre Özbek ve Yavuz Çinlitaş tarafından verilirken, eğitimin son günündeki programa DENİB Başkan Vekili İbrahim Uzunoğlu ve DENİB Yönetim Kurulu Üyesi İsa DAL’ da katıldılar. Programın sonunda, katılımcılara sertifikaları takdim edildi.
DENİB Akademi, ‘Üretimde Maliyet Düşürme Teknikleri’ Sertifika Programı Tamamlandı
D
enizli İhracatçılar Birliği eğitim faaliyetlerini yürüten DENİB Akademi bünyesinde Denizli ilinde bir ilk olarak T.C. Ekonomi Bakanlığı tarafından onaylı %70’i geri ödeme destekli olarak “Üretimde Maliyet Düşürme Teknikleri” “Yalın Üretim” “İleri Satış Teknikleri” ve “Markalaşma ve Marka Yönetimi” olmak üzere 4 ayrı konuda yapılacak eğitim programlarından ilki olan “Üretimde Maliyet Düşürme Teknikleri Sertifika Programı” 6-7-13-14 Nisan 2016 tarihlerinde Anemon Otel’de gerçekleştirildi. T.C. Ekonomi Bakanlığı tarafından akredite olan İnotec Akademi ile yürütülen sertifika programında eğitimci Bülent YENİ tarafından Pazar Şartları ve Temel Kavramlar, Maliyet Düşürmek için Uzun Vadeli Stratejilerin Oluşturulması, Operasyonel Maliyet Düşürme Teknikleri, İnsan Kaynakları Uygulamalarında Maliyet Düşürme ve Tedarik Zincirine Uzanan Maliyet Düşürme Tek-
nikleri başlıklarının altında üretim süreçlerinde, destek süreçlerinde, genel giderlerin düşürülmesinde, sabit maliyetlerin değişken maliyetlere dönüştürülmesi konuları ile SWOT Analizi, Hoshin Kanri Uygulaması, Değer Analizi, Organizasyon Şeması, Görev Tanımlamaları konuların da eğitim verildi. Bu eğitim programı ile temel süreçler, ürün geliştirme, insan kaynakları yetkinliklerini geliştirerek, katma değer yaratan faaliyetlerin ayırt edilmesinin sağlanması ve üretim maliyetlerinin düşürülmesine yönelik çalışmaların organize etme yeteneğine sahip olunması amaçlanmıştır. Eğitimde başarılı olan katılımcılara eğitimin
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
62
2016
son günü olan 14 Nisan 2016 tarihinde DENİB Başkan Yardımcısı Sedat ERİKOĞLU ve DENİB Genel Sekreteri Uğur DAYIOĞLU tarafından sertifika ve plaketleri takdim edilmiştir. Bakanlık Destekli Eğitim Programları 3-4-5-10-11-12 Mayıs 2016 tarihinde “Yalın Üretim Sertifika Programı” Dedeman Otel’de, 14-15 Mayıs 2016 tarihinde “İleri Satış Teknikleri Eğitim Programı” DENİB Nihat Zeybekci Toplantı Salonu’nda, 28-29 Mayıs 2016 tarihinde “Markalaşma ve Marka Yönetimi Eğitim Programı” DENİB Nihat Zeybekci Toplantı Salonu’nda yapılacak olup, DENİB AKADEMİ’nin gerçekleştirdiği eğitimler 22 Nisan 2016 tarihinde Yıldız Teknik Üniversitesi’nden Doç Dr. Pınar BÜYÜKBALCI’nın sunumuyla “Değer Üretimi: İş Modellemesiyle Özgünleşmek Eğitimi ile devam edecektir.
Veni Vidi Vici
MAHMUT
YILMAZ 1989
yılında Denizli’de doğan Mahmut YILMAZ üniversite dâhil olmak üzere tüm eğitim hayatını Denizli’de geçirdi. Fotoğrafa olan merakı ise 2010 yılında üniversitedeyken başladı. Günümüzde kendi aile şirketleri olan cam ve doğrama sektöründe çalışıyor aynı zamanda hobi olarak fotoğrafçılığa devam ediyor. Aslında çok küçük yaşlardan itibaren anı saklamaya merakı oluşan Mahmut YILMAZ, lise ve üniversite yıllarında eş ve dostun fotoğraflarını çekmeyle başladı işe. Daha sonra ise üniversitede bir arkadaşı profesyonel bir fotoğraf makinesini sınıfa getirdiğinde “Benimde böyle bir makinam olmalı.” diye düşünerek daha renkli daha canlı fotoğraflar çekmek için 2010 yılında kendisine bir makine aldı. Bu makineyi aldıktan sonra kendisinin fotoğrafçılığa başladığını hissetti. Başlarda eskiden olduğu gibi anıları ölümsüzleştirmek için fotoğraf çekse de sonrasında iş biraz daha fotoğrafın sanat kısmına doğru kaymaya başladı. Önce doğa manzara çekimleri ardından çok yoğun bir şekilde konser ve sahne çekimleri, model,
Arkadaşlarının fotoğraflarını çekerek başladığı fotoğrafçılıkta, bir anda kendini sanatın içinde bulan Denizlili fotoğraf sanatçısı Mahmut Yılmaz, Afrika kabilelerini fotoğraflayarak hayalindeki projelerinden birini gerçekleştirdi. ürün çekimleri derken gelin & damat çekimlerine kadar geniş bir dalda fotoğraf çekimleri yapar hale geldi. İş hayatının yoğunluğundan fotoğraf çekmeye fazla vakit bulamayan Mahmut YILMAZ bir proje düşünüp hayata geçirmeye karar verdi. Onu Etiyopya’ya gidip kabilelerin fotoğraflarını çekme projesine iten şey ise küçüklükten beri fotoğrafa olan aşkı oldu. Afrika’ya farklı bir ilgisi olan Mahmut YILMAZ birkaç kez Afrika’ya gitmiş olan arkadaşı Gökhan Emre Akıl ile beraber bir tur düzenlemeye karar verdiler. Kendi aile şirketinde çalışan Mahmut YILMAZ, patronlarından yani anne ve babasından izin alıp gerekli olan prosedürleri hazırlamaya başladı. Etiyopya için tüm hazırlıkları tamamlayan ikili ufak bir konsolosluk sıkıntısından sonra her şeyi halledip tur için Etiyopya’ya yola koyuldu. 17-25 Şubat tarihlerinde Etiyopya’nın Omo Vadisinde muhteşem fotoğraflar çeken Mahmut YILMAZ projesini sonlandırıp ülkesine geri döndü.
Hamer kabilesi Omo vadisinde yaşayan yaklaşık olarak 50.000 Hamer kabilesi mensubu vardır.Hamer kabilesi kadınlarını diğer kabile mensuplarından ayıran en önemli özellikleri saçları ve onları örme şekilleridir. Kadınlar toz şeklindeki kırmızı kili su ile karıştırıp bu karışımı saçlarına uygularlar ve saçlarını örerler.Bir süre sonra kuruyan saçları birbirinden ayrık ve kalıp şeklinde durur,bu kıvamı sabit tutmak ve kalıp şeklindeki formu korumak adınada düzenli olarak saçlarına yağ sürerek sabit kalmasını sağlarlar. Hamer kabilesini farklı kılan ve ilgi gören birde evlilik öncesi törenleri vardır;bu törene boğa atlama (bull jumping)ismi verilir.Bu tören sayesinde erkekler cesaretlerini sergilerler.Tören öncesinde kadınlar kendi aralarında şarkılar söyler ve dans ederler. Erkekler ise bu esnada kendi yöresel alkollerini tadarlar. Törenin yapılacağını genç bir erkek boynuzdan yapılmış boruya üfleyerek kabile üyelerini çağırır. Evlenecek olan kişinin vücudu beyaz bir boyayla boyanır. Tören esnasında ardarda dizilmiş 7tane boğanın üstünden erkek düşmeden atlamak-geçmek durumundadır.Bu geçiş esnasında yere düşerse tören iptal edilir ve evlenmek isteyen erkek bir sene sonrayı beklemek zorundadır.Hamer kabilesinden elinde boynuzdan yapılan boru bulunan erkek boruya üfledikten sonra erkek evleneceği kadının sırtını kırbaçlamaya başlar. Diğer akrabalarda sırasıyla bu kırbaçlama olayına dahil olur.Bize ürkütücü gelen bu olaya genç kızlar hevesle katılır ve bu kırbaçlamayı kabile içinde onur olarak görürler.Sırtlarındaki yara izlerinide gururla taşırlar.Ve kabile içinde sırtınızdaki kırbaç izi ne kadar çoksa o kadar saygı görürsünüz.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
65
2016
Karo Kabilesi Omo Vadisi Kabilelerinin arasında 3.000 kadar Karo kabilesi üyesi vardır. Bu kabile diğer kabilelere nazaran en az nüfusa sahip kabilelerden biridir. Yaşadıkları topraklar oldukça verimli ve güzeldir. Tarımda sorgum, süpürge darısı, mısır ve fasulye yetiştirirler. Hayvancılık küçükbaş olarak yapılır Diğer kabilelerde olduğu gibi karo kabilesinde de kadınlar göğüsleri açık şekilde gezerler ve deri etekler kullanırlar. Saçlarına su, tereyağı ve kırmızı kil karışımı olan karışımla bakım yaparlar. Erkeklerin renkli boncuklarla topuz yaptıkları saçları ön plana çıkar. Özellikle çenelerini delip, bu deliklere renkli çubuklar takmaları bir hayli ilgi çekici. Diğer Omo kabilelerinde olduğu gibi karo kabilesinde de saça takılan tüyler ve vücuttaki çizikler gücün, galibiyetin ve sosyal statünün göstergesidir. Kadınlarda ve erkeklerde vücuda yapılan dövmeler amaç olarak farklıdır. Bir karo kadını güzellik için dövme yaparken erkek ise güç gösterisi için dövme yapmaktadır. Hacamat adı verilen bu dövme şekli, derinin önce jiletle kaldırılması ve ardından yerine kül konul-
masıdır. Burada amaç yaranın iltihap kapıp şişmesidir. Dans törenlerinden önce tüm karo halkı vücudunu kireç ve tebeşirle boyar. Yüze siyah, kırmızı, sarı ve beyaz gibi renklerle desenler çizilmektedir. Dans figürleri Masai’ler ile benzerlik gösterir. Erkek en yükseğe zıplamaya çalışır ve sonra kadın gelir kendine uygun olan erkeği seçer. Dansın amacı çiftleri birleştirmek olduğu için sadece dolunay çıktığı zaman tören yapılır. Erkekler Donga denilen sopalar ve ağaçtan yapılmış yastıklarla gezerler. Bu sopaları sadece kabilenin meclisi tarafından cesaret onayı almış olan kişiler kullanabilir.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
66
2016
Dorze Kabilesi Soğuk bir iklim bölgesinde yaşayan dorzeler bütün bir sene boyunca neredeyse her gün sis içerisinde yaşarlar. Dorze kabilesi diğer kabileler arasında nam salmış bir kabiledir. Pamuk dokumacılığıyla geçimlerini sağlayan Dorzeler bu alanda kendilerini hala geliştirmektedirler. Kendilerine ait olan pamuk dokuma ile hem geçimlerini sağlayıp hem de büyük bir nam salmaktadırlar. Onları farklı kılan en önemli iki şey pamuklu kıyafetleri ve arı kovanlarını andıran evleridir. Dorze halkı sebze, meyve, baharat ve tütün yetiştirirler. Onlar için belki de en önemli şey yalancı muz ağacıdır. Elde edilen meyve ve kökler besin ihtiyaçlarını karşılamaktadır. Yapraklar ise bambu ile beraber ev yapımında kullanılır. Evler ortalama 6 metre boyundadır. Yaşadıkları bölge yüksek olduğu için tarımı teraslama yöntemi ile yaparlar. Erkekler pamuk dokuma ve ev yapımıyla ilgilenirken, kadınlar odun toplamak, pamuk işlemek, yemek yapmak gibi görevleri yerine getirmektedir.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
67
2016
Mursi Kabilesi Omo vadisindeki en ilgi çekici kabileler arasında yer almaktadır. Jinka şehrine yakın olan Mago Ulusal Parkı’nda yaklaşık 7500 Mursi yaşamaktadır. Yaz ve kış aylarında yani yılda iki kez yer değişimi gerçekleşir. Omo Nehri çevresinde tarım ve hayvancılıkla geçinmektedirler. Onları diğer kabilelerden ayıran en önemli fark kadınların dudaklarında bulunan tabak veya plakalardır. Mursi kadınları ergenliğe girmeden önce dudaklarının alt kısmını, çeneyle birleştiği noktadan deliyor ve çekerek genişletiyorlar.Burda oluşan boşluğada kilden yaptıkları tabakları takıyorlar. Yaşları ilerledikçede dudaklarına taktıkları tabakların boyutunu dudaklarını esneterek büyütüyorlar.Evlenme dönemine geldiklerindede dudaklarındaki tabağın büyüklü-
ğüne göre erkeğin ailesinden başlık parası istiyorlar.Başlık parasıda öküz ve silah olarak veriliyor. Tabaklar kil veya tahtadan yapılmaktadır. Ayrıca kadınlar derilerine jilet ya da diken kullanarak çeşitli işlemeler ve dövmeler yapmaktadırlar.Bu işlemi güzelleştiklerine inanarak yapmaktadırlar,tüm bu işlemler esnasında kadınların ağlamamaları çok önemlidir ve kabile üyeleri buna çok dikkat ederler. Erkekler ise yüz ve vücutlarında beyaz boya ya da kireç ile desenler uygularlar. Kadınlar ve erkekler arasındaki birliktelik iki erkek arasında yapılan yarışmada belli olur. İki erkek karşı karşıya gelir ve ellerine ‘Donga’ adı verilen sopa verilir. Dövüşü kazanan erkek bir grup kadın arasına yollanarak seçilen bir kadınla evlendirilir.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
68
2016
Karo kabilesinde yetişkinlerde olduğu gibi çocuklardada kız erkek ayırt etmeden renkli görünmek çiçeklerle taçlar yapıp takmak ve yüz boyamak çok önemlidir ve güzellik simgesidir.Çocuklarda yetişkinler gibi dudaklarında küçük bir delik açarak oraya süs takarlar,yetişkinlerde bu ot ve tüy tarzında şeyler olurken çocuklarda ise genellikle bir çiçek dudağı süsler.
Kasabalarda kurulan Pazar yerlerine çevre köylerden ve kabilelerden yüzlerce Etiyopyalı gelerek burada genellikle yerel halkın kendi üreterek sattığı ürünleri satın alıp yine kendi ürünlerini satarak alışveriş yaparlar.Kasabaların büyüklüklerine göre satılan ürünler değişiklik gösterirken kimi kasabalarda Başkentten temin edilen tekstil ürünlerini görebilirken kimi kasabalarda ise sadece halkın ürettiği pamuk tütün ve çeşitli sebzeleri sattığını görebilirsiniz KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
69
2016
Omo vadisinde dolaşırken yol üzerinde birçok farklı kabileden üyelere denk gelebilirsiniz.Bu kabileler genellikle yarı çıplak dolaşmaktayken bölgeye giden turistlerin etkisiyle bu yarı çıplaklıktan parça parça ayrılmaya başlamıştır.Bölgeye giden turistler yanlarında götürdükleri ve kendi kullandıkları ayakkabı terlik tshirt gibi günlük kullanım eşyalarını kabile üyelerine hediye etmeye başlamış ve görüntüdeki gibi modern hayattan esintiler ilkel kabilelerle buluşmıştur
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
70
2016
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
71
2016
Opr.Dr. Ersen ÇELİKBAŞ
Prp nedir? PRP (Platelet Rich Plasma), yani Trombositten Zengin Plazma demektir. Ortopedide kas iskelet sistemi yaralanmalarının özelliklede tendon ve kıkırdak yaralanmalarının tedavisinde kullanılmaktadır. Yaklaşık 10-20 ml arasında kan özel prp tüpüne alınır, bu kan prp tüpüne özel santrifüj cihazları ile ayrıştırılarak 2-4 ml , trombositten zengin plazma Elde edilir Trombositler dokunun onarımı ve iyileşmesine sağlayan büyüme faktörlerini içerirler. Bu büyüme faktörleri ortama verildiğinde, vücudun kendi iyileşme mekanizmalarına destek olarak hasarlı dokulardaki tamire yardımcı
olurlar. PRP hasarlanmış ve iyileşme potansiyeli olan dokuların tedavisinde kullanılmaktadır. Hasarlı dokunun iyileşmesini sağlayan hücrelerin bölgeye ulaşmasını ve çoğalmasını sağlayan büyüme faktörleri yer alır. Bu faktörler aynı zamanda yeni damarların oluşumu, enfeksiyonların önlenmesi ve doku proteinlerinin üretimine yardımcı olur.
PRP bir ilaç değildir. Yukarıdada anlatıldığı gibİ kullanılan madde kişinin kendi kanıdır kişinin kendi kanı dışında başka madde içermez bu nedenle mide böbrek karaciğer kalp gibi organlara yan ekkisi yoktur ve etkisi uygulanan bölge ile sınırlıdır ,
Ortopedide PRP kullanımı Tendon rahatsızlıkları: Tenisçi dirseğinde, aşil tendon hastalıklarında, patellar tendon yaralanmalarında ve plantar fascitis hastalığında PRP uygulamaları ile yüksek başarı oranları bildirilmiştir. Eklemlerde bağ yaralanmaları, kas yaralanmaları : hızlı iyileşme ve kaliteli bir doku tamiri beklendiğinde özellikle sporcularda PRP uygulanması yan etksininde olmaması nedeniyle tercih edilmelidir Osteoartrit (Kireçlenme): Diz eklemi içine PRP uygulamaları yaygındır her ekleme uygulanabilir özellikle kireçlenmenin erken evrelerinde prp uygulamaları iyi sonuçlar vermektedir. Dize uygulanan artroskopik girişimler sonrasında erken evre kireçlenmelerde PRP uygulamaları birer ay arayla iki yada üç kez yapılabilmektedir
PRP İÇİN SIK SORULAN SORULAR 1- KORTİZON İÇERİYORMU: RP kesinlikle bir ilaç değildir, kortizon içermez 2- UYGULAMA NASIL GERÇEKLEŞTİRİLİR: Uygulama yukarıda anlatıldığı gibidir sizden prp tüpüne 10-20 ml kan alınır bu kan 10 -12 dk satrifüj edilir elde edilen plazma 5- 10 dk içinde istenilen bölgeye steril koşullarda uygulanır 3- KAÇ KEZ UYUGULANIR: İki yada üç kez uygulanır. 4..UYGULAMA SONRASINDA NELERE DİKKAT ETMELİYİM: PRP uygulaması sonrasında uygulanan bölgeye göre buz uygulaması yapılabilir ağrı oluşursa parasetamol ve benzeri ilaçlar kullanılabilr prp nin etkinliğini azalttığı için diğer ağrı kesicilerin kullanılması uygun değildir (özellikle non KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
72
MART-NİSANMART-NİSAN
722016
2016
sterid antienflamatuar ilaçlar kullanılmaz ) 5..YAN ETKİLERİ VARMIDIR: Bazı PRP tüplerinde jel mevcut olup bu jele karşı alerjik reaksiyonlar nadirde olsa görülebilmektedir. Bu tür reaksiyonlardan kaçınmak için jelsiz prp kullanılabilir. Uygulama bölgesinde enfeksiyon olmaması için steril koşullarda uygulanmalıdır. Nadirde olsa uygulama bölgesinde şişlik ağrı oluşabilir bu durumlarda parasetamol gibi ağrı kesiciler kullanılabilir buz uygulaması yapılabilir bu tür şikayetler bir iki gün içinde geçer
Saraylar Mah. Doktorlar Cad. (Hastane Cd.) No:24 Merkezefendi/DENİZLİ Tel: 0258 265 30 03
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
73
2016
SOSYAL SORUMLULUK
HASAN KILINÇ
M
erhamet ve şefkat duygusuna sahip ülkemin insanlarının ,insanlara doğaya vede hayvanlara karşı ilgili olması ve benimde hem hayvansever ve mesleğimden dolayı Allahın sesiz kullarının sesi olmak onları anlamak beni mutlu eden en büyük şeylerden biridir Özellikle sokak hayvanlarına bakış açımız bambaşka farklı ve bir o kadarda diğer ülkelere göre şanslıyız.Avrupadaki ülkelerde sokakta yaşayan kedi köpek göremezsiniz fakat bizde komşu neyse sokak hayvanlarıda odur, mahalle sakinidir Doğduklarında köpekler 9-10 kardeş olurlar keza kedilerde 3-5 ve zamanla anne sütünden kesildiklerinde yuvalar
dağılır düşünsenize refah düzeyi yüksek olmayan bir lokma ekmeğe suya muhtaç olduğumuz durumları.Biraz empati kurup sokaktaki köpeğin yada kedinin yerine koysak kendimizi anne baba yok kardeşler yok ve yapayanlız hasta olmuşsun ziyaret eden yok bakan yok işte sokaktaki canlarımız içinde bu durum böyle ama Denizlideki ve benim çalıştığım hayatımdada çok büyük anlamı olan Denizli Büyükşehir Beleiyesi sokak hayvanları kliniğinin hizmetleriyle bir nevi canlarımıza sahip çıkıp refah düzeyi yüksek bir hayat hazırlamaya gayret ediyoruz.Özellikle Belediye Başkanımız Osman Zolana duyarlılığı ve desteği için hem sokak hayvanları adına hemde kendi adıma çok teşekür ediyorum.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
74
2016
5199 sayılı hayvanları koruma kanununa göre çalışan sokak hayvanları kliniğimize birçok farklı vakalar geliyor. Son zamanlarda trafik kazaları bir hayli fazla ve yaşama hakkı hepimizin yaşaması için gece gündüz demeden mücade veriyoruz kliniğimizde icapcı hekim ve 24 saat hizmet veren personelimiz bulunmaktadır.Vatandaşlarımız 153 ve (0258)2680081 ile kliniğimize ihbarda bulunabilirler.Her zaman söylediğimiz bir şey vardır bu hayatta sadece biz yaşamıyoruz hepimiz birbirimizin yaşam alanına saygı göstermeliyiz.
İnsanlarımızdan özellikle ricam başta çocuklarımız olmak üzere sevmeyi sevgiyi aşılamak ,kedi sevmiyor köpek sevmiyor diye insanları eleştirmek uzak tutmak yerine o düşüncedeki insanları kazanmamız gerekir evimizin önüne su dolu bir kap veya bir tas mama koymak bile en büyük duyarlılıklardaan biridir.Davamız hepimizin aynı’’ALLAHIN SESİZ KULLARININ SESİ OLMAK’’ birlik ve beraberlik içinde hareket etmek ,merhamet ve şefkat dolu vatanına toprağına milletine Allahın yarattığı canlara , sahip çıkan gelecek yetiştirmek.Bu ülke hepimizin bu canlar hepimizin…
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
75
2016
Biyografi
BU DÜNYADAN İZ BIRAKARAK GEÇTİ KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
76
2016
Denizli’nin şivesi denince kim akla gelir dense herhalde birçoğumuz Özay Gönlüm deriz. Denizli şivesini öylesine güzel, öylesine ağdalı kullandı ki Özay Gönlüm,biz kendi Denizli şivemizden şüphe eder olduk. 1940 yılında doğdu Özay Gönlüm Tavas’ın Kızılcabölük Mahallesi’nde. 16 yaşında müziğe karşı olan ilgisi fark edilmeye başlanan Özay Gönlüm henüz 26 yaşındayken TRT’nin Ankara Radyosu’nda saz sanatçısı olarak çalışmaya başladı. O yıllarda daha ne Denizli, ne de Türkiye bu usta sanatçının farkında değildi. Daha sonraki yıllarda yaren adlı enstrümanda cura, bağlama ve çöğürü bir araya getirecek olan Gönlüm halk müziğinde yeni bir dönemi de başlatmıştı. TRT Ankara Radyosu’nda çalışırken İzmir Enternasyonal Fuarı’ nda çıkmaya başlayan Özay Gönlüm, Zeki Müren başta olmak üzere birçok sanatçıyla çalışma imkanı buldu. 1970’li yılların ortasında Denizli’den çok sayıda vatandaş fuarı gezmeye gittiği kadar muhakkak Özay Gönlüm’ü de dinlemek isterdi. Nasıl dinlemesinlerdi ki. Ege’nin Denizli’nin, Tavas’ın en güzel türkülerini söylüyordu Gönlüm. Hem de ne söyleme. Türküyü söylemeden önce türkünün hikayesini anlatırdı. Çöz de al Mustafa Ali türküsünü bir anlatışı vardı ki insan gülsün mü yoksa türküyü mü dinlesin bilemezdi. Şöyleydi Çöz de Al Mustafa Ali türküsünün öyküsü.
geeldiydi, Tam oynayacekken çalgılar susuveemesin mi. gadıncaz ortalıkta sibeek gibi galıverdi. Ağlıya ağlıya eve gelmiş, ‘ben çoban garısıysam insan değil miyim mustufa alim” demiş. Mustufa Ali’nin de gafası bi gızmıış,ertesi gün bizim köylülere, ‘goyunları guzuları güdüvemecem, kiim güderse gütsün’’demiş. köyün büyükleri hep ayağına geldiler, ‘emret mustufa ali, ne istiyosan yerine getirelim, irezil etme goyunları guzuları” dediler. Mustufa Ali düşünmüş taşınmış ertesi günü bizim köylülere “on parça çengi çalgı getirin şehirden, yeniden düğün kurun, benim garım için aşem için çalsın çığırsın domuzlaa sabahtann aaaşşamlara gadaa!” demiş. e geri mi goceklee mıstıfa ali’nin lafını, aldılar geldiler çengiyi çalgıyı, on parça bi düğün gudulaa köyün ortasında. Akşam üstüne doğru Mustufa Ali goyunları guzuları evlerine ağıllarıne salmış gelmiş bakmış, evde Ayşe yok. Düğün yerinde. varmışımış düğün yerine ayşe oyneppduru hala. ‘gız aaşeee. yetiveesin gaari ooynadigiin, hadi yörü eve gidelim!” ayşe’nin içinde galdı oynımesi yaavrıım. gooveecek miydi ya.Hem ooyneeyoomuş hem de oyununu bozmudan: ‘mustufa alim. Ben aççık daha oyneeceen. sen şu belimden anahtarı, çöz de al da gide go mustufa aliim, çöz de aalll”
ÇÖZ DE AL MUSTAFA ALİ’NİN ‘ÖZAY GÖNLÜM’CE ANLATIMI’
Özay Gönlüm’ün en fazla beğenilen eserleri ise Ninemin Mektupları oldu. Dönemin şartlarına göre değiştirdiği mektuplarda değişik konulan ele alan Özay Gönlüm, işte tam da burada Denizli Şivesi’nin tüm özelliklerini sıralıyordu. Artık her albümünde bir mektup yayınlayan Gönlüm’ün bu mektup-
Bizim köyün çobanı Mıstıfa Ali goyunları guzuları güdüveemeyo gari.sebebi de geçenlerde ıraz gızın gına gecesinde gadınlar toplandıla çengile çalgılaa başladılar.Çalıp çığırışmıya. tam sıra çoban mıstıfa ali’nin garısı aşeye
ÖZAY GÖNLÜM VE TÜRKÜLERİ
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
77
2016
ları TRT’de okuması ise vatandaşlar tarafından büyük bir dikkatle izleniyordu. Sosyal mesaj vermeyi de ihmal etmeyen Özay Gönlüm’ün ‘Fiş de al Mustafa Ali’ olarak değiştirdiği şarkı sözleri dönem itibariyle vergiye yönelik makbuz toplamaya vatandaşları davet ediyordu.Denizli’nin birçok yerinde konserler veren Özay Gönlüm’ün ünü ülke sınırlarını çoktan aşmıştı. Özay Gönlüm Türkiye’nin çeşitli illerinin ardından Avrupa’da Amerika Birleşik Devletleri’nde, Avustralya, Çin ve Hindistan’da konserler vererek sevenleri ile buluşmuştu. Özay Gönlüm 30 yıl içinde Denizli, Burdur, Aydın, Kütahya illeri başta olmak üzere 3 bine yakın türküyü derledi. Derlediği türküler arasında en çok bilinenleri ise şunlar oldu: ‘’Elif dedim be dedim, Adım adım Denizlinin yolları,Arabaya taş koydum, Asmam çardaktan, Denizli’nin horozları, Derbent Deresi, Ninenin mektubu, Çil Horoz, Çöz de al Mustafa Ali, Cemilemin gezdiği dağlar meşeli,Tepsi tepsi fındıklar, Sobalarında kuru da meşe yanıyor, Karahisar kalesi,Hatçam çıkmış gül dalına, Dağların başındayım, Elindedir bağlama, Gıcır gıcır gelir yarın kağnısı, Hıkkıdık duttu beni, İki keklik, Gımıldanıver, Bağlamamın Düğümü’’ 1998 yılında akciğer hastalığına yakalanan usta sanatçı hastalığın pençesinden çıkamadı. 1 Mart 2000 yılında 60 yaşına geldiğinde hastanede hayatını kaybeden Özay Gönlüm’ün eşi Ayten Gönlüm’den 2 kız çocuğu bulunurken, Gönlüm’ün mezarı Cebeci Asri Mezarlığı’ndadır. Yaşadığı 60 yıla binlerce eser sığdıran Özay Gönlüm’ü Denizlililer olarak rahmetle anıyoruz ve ona onun gibi seslenmek istiyoruz..’ De gidi goca çınar de. Mekanın cennet oluvesin gari.
ŞEHİTLER VE AŞK Türkiye son günlerde yine terör sarmalı içinde. Sınırlarımızın dışında başlayan terör dalgası zamanla başta Güneydoğu olmak üzere tüm yurda yayıldı. Her gün askerimiz, polisimiz, sivil vatandaşımız kahpe kurşunlarla şehit oldu. Özellikle büyükşehirlerde canlı bomba eylemleriyle sivil vatandaşlara yönelik terör saldırılarında işinden eve dönenler, maçtan çıkıp evine gitmek isteyenler hayatını kaybetti.
B
izim için iş burada bitiyor işte. Hemen hemen birçok haberde yukarıda yazdığım şeyleri okuyoruz. Sonra bu yaşanılanları unutuyoruz. Çünkü şehit düşen askeri, polisi, öğrenciyi, emekliyi, ev hanımını şahsen tanımıyoruz. İşyerimizde bu haberi okuduktan sonra eve gidip normal hayata dönüş başlıyor. Ya şehit düşenlerden geri kalanlar..Ya yarım kalan aşklar.. Daha sevdiğinin saçlarında baharı koklamamış genç kızlar, genç erkekler. Onlar ne yapıyor? Bu acıya nasıl dayanıyor? Eve geldiğinde ‘Hoş geldin sevdiğim’ diye karşıladığı eşini bir daha göremeyecek olmak nasıl bir acıdır. Hangimiz bu acıyı yaşadık ki? Günlük hayat telaşı içinde oradan oraya savrulurken insanoğlu unutuyor ülkesi için şehit düşen yiğitleri. Biz unutmayalım istedik. Onları anlatalım istedik. Aşklarını anlatalım istedik. Henüz 2 aylık evliyken şehit düşen Teğmen Tuna’nın Nihal’e olan aşkından, çocukluk aşkı Sibel Arslan ile evlenen Arslan Binbaşı’nın aşkına..Biz onları unutmadık. Aşklarını da unutmadık.Unutmayacağız..Haklarını helal etsinler. Bizimki zaten helal…
TUNA ÜSTEĞMEN VE NİHAL ÖĞRETMENİN AŞKI Yıl 2005..Henüz 23 yaşındaydı Teğmen Tuna Kara. Teğmen olduktan sonra görev yaptığı İstanbul’dan tayini Hakkari’nin Çukurca ilçesine çıkmıştı. Öğretmen eşiyle henüz 25 gün önce ‘AŞK’ ile evlenmişlerdi. Henüz hayatlarının baharındaki 2 genç İstanbul’da boğazda yemek de yediler, Kız Kulesi’ne bakarak aşk da tazelediler. Tayini bir süre sonra Hakkari’nin Çukurca ilçesine çıktı. Öğretmen eşi Nihal’in içine bir sızı düşmüştü ama yapacak bir şey yoktu. Vatan meselesiydi. Bayrak varsa bir yerde korunacaksa gidilecekti. Terör vardı, bomba vardı, mayın vardı. Ama Vatan aşkı da vardı. Gitti Teğmen Tuna Kara. Eşi İstanbul’da kalmıştı. Aşklarına, birbirlerine doyamamışlardı. Gider gitmez görevlere çıkmaya başladı Tuna Teğmen. Teröristler yola C-4 patlayıcı döşemişti. Tam da o anda patlattı kahpeler. Ayırdılar Teğmen Tuna’yı 25 günlük sevdiğinden. Daha saçlarında baharı koklamamıştı Teğmen Tuna Nihal Öğretmenin. Acı haber İstanbul’a çok çabuk ulaştı. Haberi duyunca yıkıldı Nihal Öğretmen. İsyan etmek istedi önce. Aşkına, sevdiğine, yarine, belki de çocuklarının babası olacak Tuna’sı yoktu artık. Ağladı, çok ağladı. Ta ki cenazeye kadar. Gümüşhane’de kılınan cenaze namazında Nihal Öğretmen eşinin tabutuna sarıldı. Fotoğrafını öptü defalarca. Bırakmak istemedi tabutu. ‘Ayırmayın bizi’ dedi. Ama son mesajını tüm Türkiye’ye verdi: ‘’SENİNLE GURUR DUYUYORUM AŞKIM.. BAŞIM DİMDİK. GÖRSÜNLER BENİ’’
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
78
2016
Emrah VAROL
ARSLAN BİNBAŞI ARSLAN GİBİ ŞEHİT OLDU Aslen Amasyalı olan Arslan Kulaksız Binbaşı aşkının kucağında şehit düşmüştü. Sibel Kulaksız ile severek evlenen ve büyük aşk yaşayan Arslan Binbaşı,Malazgirt ilçe jandarma komutanıydı. Görev süresi bittiği halde 1 yıl daha bölgede kalmış ve özelliklere çocuklara yardım etmeye devam ediyordu. Malazgirt halkıyla büyük bir birliktelik sağlamıştı. Şehit olduğu gün bambaşkaydı. Eşiyle ilçe hakiminin evinde dönüyorlardı. Sibel Arslan Şevval orucu tuttuğu için erken kalkıp yola koyulmuşlardı. Kendilerini takip eden iki araçtan bir anda araca ateş açtı teröristler. Yüzlerce mermi araca isabet aldı. Hem Arslan Binbaşı hem de eşi yaralandı. Arslan Binbaşı olacakları hissetmişti. Eşini korumak istedi. Kurşunlar yağmur gibi yağarken Arslan Binbaşı üzerine kapandı. Belki de eşine gelecek kurşunlara göğüs gerdi. Olayın ardından Arslan Binbaşı kaldırıldığı hastanede şehit düşerken, eşi de kolundan ve göğsünden yaralanmıştı. Sibel Kulaksız’ın dünyası başına yıkıldı. Şöyle anlattı o anları Sibel Kulaksız: ’’Sağ tarafımızdan bildiğim kadarıyla 8 tane kurşun yağdırmışlar. İkisi yiğidime, biri bana. Ama biri daha gelecekti, yiğidim göğsünü bana attı, beni korudu. Şehit mertebesine ulaşırken bir de eşini korudu. Yavrularını öksüz bırakmamak için beni yaşattı.Aşkı, sevdiği, çocuk-
larının babası, askerlerin komutanı Arslan Binbaşısını kaybetmişti. 2 çocuğuyla yapayalnız kaldı. Ne hayalleri vardı oysa. Malazgirt görevi bitince Türkiye turuna çıkacaklardı. Karadeniz’i gezeceklerdi mesela baştan sona. Ama yok muydu o kahpe kurşunlar. İnsanları sevdiğinden, çocukları babasından, askerleri komutanından ayıran..Gitmişti canının canı.. Ne hafifletirdi bu acıyı. Hangi teselli merhem olurdu? Toprağa vermeden son kez görmek için yanına gitti eşinin..Pamuğu suyla ıslatarak dudaklarını sildi. Kelime-i şahadet getirdi. Arslan Binbaşı’nın yüzü gülüyordu. Son suyunu hayat arkadaşı Sibel Kulaksız vermişti. Hayat arkadaşını, sevdiğini, çocuklarının babasını kaybeden Sibel Kulaksız, eşinden sonra ise şunları söylüyordu. Anlayana çok şey ifade eden sözler: ‘’O Benim Arslan’ım. O benim çocukluk aşkım. Biz birbirimizi çok sevdik. Beni sevgilimden ayırdılar. Bir gün bakıyoruz teröristler pusu kurmuş. Haberler “Bir asker şehit oldu” diyor ve ertesi gün herkes unutuyor. Ama benim aklımdan çıkmıyor. Çünkü benim sevdiğim adamı öldürdüler. Hani o feminizmden söz edenler var ya? Kadın haklarından, çocuk haklarından söz edenler. Sokağa çıkıp ‘Kadın hakları’ diye bağıranlar… Hiçbiri… Hiçbiri aramadı. Bir telefon bile etmedi.Bu ülke için canımızı verdiğimiz insanlar ise unuttu bizi.’’ RUHUNUZ ŞAD, MEKANINIZ CENNET OLSUN..
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
79
2016
TASARIMLARIYLA FARK YARATAN ÇİZGİSİYLE DENİZLİ’NİN GURURU TASARIMCI
İlke USLUCA
Biyografi
Biraz hayatınızla ilgili bilgi alarak başlayalım. Nerede doğdunuz, nasıl bir hayatınız oldu? Denizli’de doğdum ve lise eğitimimi lisede tamamladım. Ardından Mimar Sinan Güzel Sanatlar fakültesini kazanmam ile İstanbul’a taşındım. Güzel bir çocukluğum ve öğretim dönemim oldu. 7 yaşımdan itibaren resimle ve sanatla iç içe idim, bir şekilde erken çocukluk yaşlarımdan itibaren tasarımcı olma isteği ile büyüdüm. Bunda ailemin de katkısı oldukça büyük, beni her zaman desteklediler ve yapmayı istediğim mesleğe hiç engel olmadılar. Neden tasarım? Sizi bu işe iten şeyler neler? Az önce dediğim gibi sanırım sanatla iç içe büyümemin etkisi büyük diye düşünüyorum. Yaratıcılığı ve hayal gücü geniş
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
80
2016
bir çocuk idim ve küçüklüğümden itibaren tasarım defterlerim vardı, hep çizerdim. Ama beni bu işe iten ana düşüncenin, kendimi ifade edebilmek ve hayalini kurduğum tasarımların gerçeğe dönüştüğünü gördüğüm zamanki mutluluktan ileri geldiğini söyleyebilirim. Sizce iyi şeyler tasarlayabilmenin sırrı nedir? Kesinlikle çok iyi beslenmek gerekiyor. İyi bir göze sahip olmak ve iyi bir eğitim almış olmakla başlıyor bence herşey. Ardından insan kendi ne yaparsa yapıyor ve temelinin üzerine ekliyor. Olabildiğince sergi görmek, olabildiğince hayat deneyimi kazanmak ve kesinlikle açık fikirli olmak gerekiyor. Bir de sınırları aşmak, sınırların ötesine çıkmak. Olmaz denilenin olabilitesini bularak onu mümkün kılmak gerekiyor.
İlayda GÖKÇEVİRAN Çeken ve çekmeyen ipliği bir araya getirerek 6 parçalık bir kumaş koleksiyonu oluşturdunuz ve bununla birinciliğiniz var. Nereden aklınıza geldi bu fikir? Bu fikir örümcek ağlarından yola çıkarak tasarladığım kumaş koleksiyonunu geliştirme aşamasında ortaya çıktı. Kumaş koleksiyonunun ana amacı güçlü bir doku yaratmak ve innovatif bir görünüm sağlayabilmek idi. Hem katmanlı, hem de geometrik bir etki elde etmek istedim ve yüzeyde bu şekilde farklı bir doku oluşturabileceğimi düşündüm. Kumaş koleksiyonun üretim aşamasında yardımcı olan Marmara Üniversitesi, Tekstil Sanatları Bölümü öğretim üyesi Prof. Günay Atalayer ve Mersin Üniversitesi Tekstil ve Moda Tasarım Bölümü öğretim üyesi yard. Doç. Özge Usluca’nın destekleri ile üretim aşaması daha somut ve erişilebilir bir hale geldi.
Bu koleksiyonu hazırlama sürecinizi anlatabilir misiniz? Sizi en çok zorlayan şey ne oldu? Bu koleksiyon ilk önce 6 parçalık bir öneri olarak sunuldu. Büyük ve güçlü bir jürinin seçimi ile 10 finalist seçildi, ardından İTHİB tarafından ürünlerimizi ürettirebilmemiz için sponsporlar bulundu. Sponsorlardan aldığımız yardım ile birlikte, kumaşların bazıları baskı bazıları dokuma üretim yöntemleri ile üretildi. Bu aşamada herşeyi takip etmek, zamanlamayı doğru yapmak, doğru malzemeyi sağlamak gerekiyordu. Bu elbette çok fazla şey kazandırdı ve önemli bir öğrenim süreci oldu benim için de. Bu aşamada beni en çok zorlayan şey ise bir yandan WGSN ofisinde ve Nan-Art’da part time çalışıyor olmam, bir yandan Mimar Sinan için diploma projemi hazırlıyor olmam, bir diğer yandan da yarışmaya hazırlanıyor olmamdı. Üretim aşa-
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
81
2016
masında bazı sorunlar da yaşandı, beklediğim gibi sonuç vermeyen teknikler oldu. Bu gibi durumlar başta stres yaratsa da aslında daha çok öğretici oluyor, aynı sonuca nasıl farklı yöntemler ile ulaşabileceğimi deneyimlemiş oldum. “Tekstil Üretiminde Alternatif Geri Dönüşüm Yolları” adlı bir tez yazdınız. Bu tezden biraz bahseder misiniz? Bu tezi University of the Arts London’da tamamladım. Okulun deneysel ve sanatsal ektileri ile daha farklı bir proje denemek istedim. Geri dönüşümün önemi ve gerekliliğinden yola çıkarak, elektrik kablolarının tekstille bir araya gelmesi ile ilgili bir proje hazırladım. Teknolojiyi çok hızlı tüketmemiz ve birçok zaman eskiyen ya da artık kullanmak istemediğimiz ürünleri nereye atacağımızı bilemememiz ya da bu konuya dikkat etmeyerek doğaya zarar vermemiz fikrinden
yola çıktım. Sonuçta yine dokusal bir etkisi olan heykelsi ve 3 boyutlu tekstiller yaratarak, bir kumaş koleksiyonu oluşturdum ve bu kumaşları bir dış giyim koleksiyonuna uyarladım. 1 adet ürünün prototipini ürettim ve proje bu şekilde lanse edildi. Büyük şirketlerde önemli isimlerle birlikte çalıştınız. Bu çalışmalar size neler kattı? Her birlikte çalıştığım tasarımcı ve firma, elbette birçok şey öğretti. Her iş yerinin sistemi farklı, her işte öğrenilecek olan şeyler birbirinden çok farklı. Bu anlamda çeşitli iş tecrübeleri, tasarım ve üretim tecrübeleri edindim. Elbette iletişim tecrübesini de unutmamak gerekiyor. Üretimin takibi ya da tasarımın üretime dönüşmesi aşamasında kişinin bilgilerini doğru aktarabilmesi fabrikaların üretimi doğru yapması açısından oldukça önemli. Bir idolünüz var mı veya mutlaka şu isimle/şirketle çalışmalıyım diye bir hayaliniz? Elbette var. Ancak şuan yolun başında olduğumu ve daha çok fırın ekmek yemem gerektiğini biliyorum. Onun için hedefleri daha erişilebilir tutarak, adım adım ilerlemeyi tercih ediyorum. Üniversite yıllarımın hayali olan Bora Aksu ile çalışmış olmak güzel bir başlangıç, ardından Zara ve Mango ile de çalışma tecürbesi edinmiş olmak benim için çok önemli. Ama başarılı projelerde yer alarak ilerlemek istiyorum. Size göre hayatınızdaki en büyük başarınız nedir? Hayatımın tüm yönünü ve gidiKÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
82
2016
şatını değiştiren, kumaş yarışmasını kazanmamın ardından Londra’ da master yapabilmek adına başvurduğum okula kabul almam diye düşünüyorum. Böylece yıllardır hayalini kurmuş olduğum Londra yaşamına adım atmış ve tüm bu süreci başlatmış oldum. Londra’da neler yapıyorsunuz, ne gibi hizmetler veriyorsunuz? Bir kaç büyük ve küçük firma ile çalışıyor, aynı zamanda kişisel tasarım siparişleri alıyor veya onarımları yapıyorum. Aldığım eğitim geniş bir eğitim olduğu için, verebileceğim hizmetler de o denli geniş. Baskı tasarım, dokuma tasarım, ayakkabı, iç çamaşırı yada giysi tasarım, dikiş servisleri ile trend da-
nışmanlığı olarak gruplayabiliriz. Şu an bir markasınız ve birçok firmayla çalışıyorsunuz. Önünüzde ne gibi hedefler var, gelecek planlarınız ne? Öncelikli hedefim bir tasarım ismi olarak “ilkeusluca”yı duyurmak. Şuan websitesi üzerinde çalışıyor ve yeni sezon için yeni bir baskı ve giysi koleksiyonu hazırlıyorum. Gelecek planları arasında elbette öncelikle daha çok insanla tanışarak ve bağlantı kurmak ve ardından da çeşitli projeler ile daha başarılı bir seviyeye çıkarak, daha geniş bir kitleye hitap etmek yer alıyor.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
Biyografi
(ŞATIROĞLU) Selam saygı hepinize Gelmez yola gidiyorum Ne karaya ne denize Gelmez yola gidiyorum Ne şehre ne de köye Ne yıldıza ne de aya Uçsuz bucaksız deryaya Gelmez yola gidiyorum
K
oyun sağmadan dönerken, taşlı tepede sancılandı Gülizar Ana. Tek başına doğurdu ve hatta taşlı kesti göbek bağını Veysel’inin. Hayatı bu tepede başladı bu tepede bitti. Doğduğu yere gömülmek istemişti. Hayatı boyunca acıları ile yazıp çaldığı eserleri ile birçok sanatçıya ön ayak olmuş bir isim o.
Gemi bekliyor limanda Tayfaları hazır ondan Gözüm kalmadı cihanda Gelmez yola gidiyorum Eşim dostum yavrularım İşte benim sonbaharım Veysel karanlık yollarım Gelmez yola gidiyorum
1894 yılında Sivas’ın Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan köyünde dünyaya geldi. Annesi Gülizar, babası “Karaca” lakaplı Ahmet adında bir çiftçiydi. Veysel’in iki kız kardeşi, yörede yaygınlaşan çiçek hastalığına yakalanarak yaşamlarını yitirdi. İki gözünün kör olmasını Âşık Veysel şöyle anlatır: “Çiçeğe yatmadan evvel anam güzel bir entari dikmişti. Onu giyerek beni çok seven Muhsine kadına göstermeğe gitmiştim. Beni sevdi. O gün çamurlu bir gündü, eve dönerken ayağım kayarak düştüm. Bir daha kalkamadım. Çiçeğe. Yakalanmıştım... Çiçek zorlu geldi. Sol gözüme çiçek beyi çıktı. Sağ gözüme de, solun zorundan olacak, perde indi. O gün bugündür dünya başıma zindan.” Hayatı Boyunca olumsuzluklarla yüzleşmek zorunda kalan Âşık Veysel hiçbir zaman hayat neşesini kaybetmeyip karanlık hayatına hep iki elle
sarıldı. Babasının, Âşık Veysel’e oyalanması için aldığı bağlamayla önce başka ozanların türkülerini çalmaya başladı. Veysel’in annesi ve babası seferberlik sonlarına doğru “belki biz ölürüz ve kardeşi Veysel’e bakamaz” düşüncesiyle Veysel’i akrabalarından Esma adında bir kızla evlendirdiler ve Esma’dan bir kız, bir oğlu oldu Veysel’in. Oğlan çocuğunun daha on günlükken ölümüyle tekrar hayata küsen Veysel, bundan sonra 24 Şubat 1921’de annesi, ondan 18 ay sonra da babasının ölümüyle iyice yıkıldı. Bununla da bitmedi ünlü ozanın acıları. Karısı bir gün başka biriyle kaçınca kucağında altı aylık kızı ile tek başına kaldı Veysel ama kızı da 2 yıl sonra hayata gözlerini yumarak onu terk etti. Veysel’in köyünden ilk ayrılışı şöyledir: Zara’nın Barzan Baleni köyünden Kasım adında birisi Veysel’i köyüne götürerek iki üç ay beraber yaşadıKÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
84
2016
lar. Kendisini Adana’ya göndermeyen Deli Süleyman, Sivaslı Kalaycı Hüseyin, Veysel’e yol arkadaşlığı ettiler. Dönüşte Veysel, Hafik’in Yalıncak köyüne ve Zara’nın Girit köyüne uğrayarak 9 liraya güzel bir saz aldı; Sivas’tan Sivrialan’a dönerken arkadaşları bir “üçkâğıtçı” grubuna yakalanarak bütün paralarını kaybettiler. Arkadaşları Veysel’in 9 lirasını da alarak kumara verdiler. Veysel bu hadiseden bir müddet sonra Hafik’in Kara Yaprak köyünden Gülizar adlı bir kadınla evlendi. 1931 yılında Sivas Lisesi edebiyat öğretmeni olan Ahmet Kutsi Tecer ve arkadaşları “Halk Şairlerini Koruma Derneği’ni kurdular. Ve 5 Aralık 1931 tarihinde de üç gün süren Halk Şairleri Bayramı’nı düzenlediler. Böylece Veysel’in yaşamında önemli bir dönüm noktası işlemeye başladı. O zaman Sivrialanın bağlı olduğu Ağaca kışla nahiyesi müdürü Ali
Mete ÜSTÜNTAŞ
Rıza Bey, Veysel’in bu destanını çok beğeniyor, “Ankara’ya gönderelim” diye istiyordu. Veysel de “Ata’ya ben giderim” diye arkadaşı İbrahim ile yürüyerek yola düştüler ve Ankara’ya gittiler. Veysel Ankara’da konuksever tanıdıkların evlerinde kırk beş gün misafir kaldı. Destanı Atatürk’e getirmek hevesiyle geldiğini söylüyorsa da destanı Atatürk’e okumak kısmet olmadı. Ancak, Hâkimiyet-i Milliye (Ulus) basımevinde destanı gazeteye verildi ve destan gazetede üç gün boyunca yayınlandı. Bundan sonra da bütün yurdu dolaşmaya, dolaştığı yerlerde çalıp-söylemeye başladı. Köy Enstitüleri’nin kurulmasıyla birlikte, yine Ahmet Kutsi Tecer’in katkılarıyla, sırasıyla Arifiye, Hasanoğlan, Çifteler, Kastamonu, Yıldızeli ve Akpınar Köy Enstitüleri’nde saz öğretmenliği yaptı. Öğretmenlik yaptığı bu okullarda Türkiye’nin kültür yaşamına damgasını vurmuş birçok KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
85
2016
aydın sanatçıyla tanışma olanağı buldu. 1965 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi, özel bir kanunla Âşık Veysel’e, “Anadilimize ve milli birliğimize yaptığı hizmetlerden ötürü” 500 lira aylık bağlandı. Eserlerinde Türkçe ‘si yalındır. Dili ustalıkla kullanır. Yaşama sevinciyle hüzün, iyimserlikle umutsuzluk şiirlerinde iç içeydi. Doğa, toplumsal olaylar, din ve siyasete ince eleştiriler yönelttiği şiirleri de vardır. Şiirleri, Deyişler (1944), Sazımdan Sesler (1950), Dostlar Beni Hatırlasın (1970) isimli kitaplarında toplandı. 21 Mart 1973 günü, sabaha karşı saat 3.30’da doğduğu köy olan Sivrialan’da, şimdi adına müze olarak düzenlenen evde yaşama gözlerini yumdu. Ölümüne kadar birçok acılar çekmiş, halk ozanlarının son örneklerinden biri olan Âşık Veysel Şatıroğlu’nu saygı, sevgi ve rahmetle anıyoruz.
Still Art Dr. Mimar Halit Coza
MOBİLYA ÖNERİLERİ
B
aharın gelmesiyle birlikte mobilya sektörünün canlandığı dönemlere girildi. Evlenenler ve evini yenilemek isteyenlerin en yoğun olduğu bu dönemde kullanıcıların mobilya seçiminde hata yapmamaları ve mobilya tercihlerinde doğruya yönelmeleri adına bildiğim bazı püf noktaları paylaşmak istiyorum. Yeni evlenecek olan çiftlerin ya da evini yenilemek isteyen bir kadının kendi mobilyalarını seçerken yaşadıklarını gözlemliyorum. Sıklıkla, genç çiftlerin aşık oldukları, çok beğendik-
leri mobilyalardan aileleri tarafından vazgeçirildiklerine, orta yaş bir kadının, ikinci kez mağazaya komşusu, yakın arkadaşı veya çocukları ile birlikte geldiğinde çok beğendiği koltuk takımından soğumasına şahit oluyorum. Bu insanların mağazaya bir önceki gelişlerindeki kararlılıklarını, mağaza çıkışındaki heyecan ve mutluluklarını hatırlayınca da şaşırıyorum. Mobilya seçimi konusunda genel olarak ne istediğini bilmeyen, “başkaları ne der” “ailem de beğenir mi” düşüncesi bilinçaltlarında çok baskın olan müşteri profili ile çok sık karşı-
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
86
2016
laşıyorum. Önceliğimizin “başkalarının beğenisi” olduğu bir toplumda da doğruya yönelmenin daha zor olduğuna inanıyor, her bireyin kendi ihtiyaçları ve hayat standartları doğrultusunda “kendi” istediği yaşam alanlarında yaşamalarını umuyorum. Pek çok mobilya firmasının farklı kullanıcılara hitap edecek şekilde, avangart, klasik, modern, minimal, country tarzı mobilyalarla müşterileri profillerini şekillendirdiği görebiliyoruz. Bu doğrultuda evinde yaratmak istediği ortamda kararlı kullanıcılara kolaylık sağlaması açısından farklı
stillerde beğendiğim mobilyalardan birkaç örnek sunmak istiyorum. Neo-klasik tarzın başarılı örneklerinden biri olan Alba oturma grubu, klasik tarzın ağırbaşlı çizgisinden vazgeçemeyenlerin ana yaşam alanlarına güncel bir dokunuş kazandırıyor. Sırt ve kol bölümleri düğmeli tasarlanan koltukların derin ve geniş oturma alanları ise günümüzün konfor odaklı hayat tarzına sesleniyor. Özellikle pastel renkler ve chenille tarzı kumaşlarla tercih edilebilir. Bugünün en ilgi çeken dekorasyon ve yaşam kültür akımlarından olan doğallık, hemen herkesin daha natüralist, daha samimi yaşam alanları yaratmaya itiyor. Gayda yatak odası ham ağaç dokulu yüzeyleri ve bu malzemeyi kutsayan formuyla doğallığı bir kez
daha vurguluyor. Eskitme kulpları ve antik görünümlü aynası ondaki yaşanmışlık hissini artıran detaylardan…
Doğadaki naturel ton ve konforun evlerinizdeki nostaljik yansıması Polka koltuk takımı. Ana oturma gruplarının nötr renkleri, berjerin dikey desenli yansımaları, konforun estetik ve sadelikle bütünleştiği bu oturma grubu, pastel ve kırsal tarzın modern yorumu olarak tanımlanabilir. Country klasiğinden vazgeçmek istemeyenlerin tercihi olabilir. Günümüzün Loft tarzı dekore edilmiş evlerine yönelik tasarlanan Barcelona oturma grubu, geniş ve uzun formlu kanepesiyle kalabalık aileler veya arkadaş grupları için oldukça ideal. Sırt yüzeyi katlanan, dik ve yatay olarak iki modelde kullanılabilen kanepe, uzanma modülüyle L forma kavuşuyor. Nötr tonlarda döşenen kanepenin tamamlayıcı koltuğu ise desenli kumaşla kombin edilebilir. Geniş yastıklar ve alçak kolçaklarıyla Barcelona kanepe, modern mekanların aradığı serbestlik duygusunu bütünüyle sağlıyor. Lüks dokuların tercih edildiği, parlak lake yüzeylerin öne çıktığı, prestijli ürünlerle kurgulanan Oscar Yemek grubu, tasarımlarında modernizmi süslüyor, mimari sadeliği Rönesans’tan aldığı kodlarla yoğuruyor.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
87
2016
ULTRAFORMER İLE
AMELİYATSIZ NEDİR?
YÜZ GERME HANGİ DURUMLARDA, HANGİ BÖLGELERDE KULLANILIR? Ultraformer ile gençleştirme uygulaması; dekolte, boyun, gıdı, alın, yanaklar ve şakak gibi bölgelere uygulanmaktadır. - Yüz ve boyunda Gevşeme - Yüz ve boyunda Sarkma - Yüz kontür Kaybı, - Çene çizgisinde sarkma - Gevşemeye bağlı olarak belirgin hatların, özellikle çene ve gıdı hattının silinmesi - Derin olmayan çizgi ve kırışıklıkların giderilmesi gibi problemlere çözüm olur. - Kaş kaldırma
Son derece konforlu ve ağrısız, güncel, etkin, tek seans uygulama ile gençlik sağlayan ultraformer uygulamasını, güçlendirilmiş ses dalgaları ile gençleşme olarak da adlandırabiliriz. Deride saten etkisi uyandırır ve sıkı, gergin bir cilt oluşturur. 30-60 dakika kadar süren bir uygulamadır. İşlemden hemen sonra günlük işinize dönebilirsiniz.
- Göz çevresi kırışıklıklarında cerrahi bir işlem yaptırmadan düzelme ve gençleşme sağlanır. NASIL BİR SONUÇ OLUŞUR? İşlemde, tek seansla germe ve seramik etkisi elde edilerek bu problemler çözümlenir. Yapılan uygulamadan sonra seramik ve saten gibi bir doku elde edilir. Pürüzsüz, parlak, sıkı, belirgin hatlara sahip olan bir görünüm elde edilmiş olur. Kendi ifadeniz kaybolmadan yüzü yukarıya doğru toparlar. Genç ve dinamik bir görünüm sağlar. İlk seans sonunda bir canlanma oluşsa da esas etkinlik 2-3 ay içinde tam olarak ortaya çıkacaktır.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
88
2016
HANGİ SİSTEMLER ÜZERİNDEN ETKİ EDER? Ultraformer ile cilt gençleştirme işleminde odaklanmış güçlü ses dalgaları kullanılır. Bildiğimiz ultrasondan biraz farklıdır çünkü ses dalgaları güçlü hale getirilmiş ve uygulanan dokuda bir ısınma etkisi oluşturup cildi canlandırmaya yönelik çalışması hedeflenmiştir. Bu şekilde cildin alt katmanlarında kollagen yapımını uyararak sıkılaşma ve kaldırma etkisi yani lifting etkisi sağlayan bir tedavi yöntemidir. Yaşla birlikte ciltte elastikiyet kaybı ortaya çıkar. Temel mekanizma ses dalgalarının derinin alt tabakalarına iletilmesi, ardından titreşim ve termal/ısı etkisi sağlanmasıdır. Kolajen derinin temel proteinidir. Kolajen lifleri ise protein zincirlerinin üçlü heliks sarmallarından oluşmuştur. Isıya maruz kaldığında bu yapı bozularak, liflerde kalınlaşma ve kısalma ile doku sıkılaşmasına neden olur. Fokuslu Ultrason ile amaçlanan, hem kolagen yapıdır hem de sarkmanın yüz kontürünü bozduğu durumlarda yüzün V şeklini korumaya yönelik olarak SMAS doku hedef alınır. SMAS veya superfisyal muskuloaponörotik sistem, yüzü ve boyunu saran özel kas ve bağ dokusu ağını
Ayşe Narin
tanımlayan kavramdır. SMAS, yüz germe ameliyatlarının kritik dokusudur. Taşıyıcı bağ doku da diyebiliriz. Kılıf şeklindeki bu doku, başboyun bölgesini kesintisiz sarar. Bulunduğu derinlik, tüm bölgelerde, cilt-ciltaltı doku katmanlarının hemen altıdır. Ancak bu kas-fasya ağı, her bölgede farklı özellik gösterir. SMAS, yüzün orta bölümünü ince bir fibröz tabaka olarak sarar. Bu ince dokunun SMAS olduğunun cerrahi müdahale sırasındaki pratik kanıtı, çekmeyle, incecik olmasına rağmen kopmamasıdır. Bu doku fokuslu ultrasonla ısıtılarak küçültülür ve yüzün yukarı doğru toparlanması sağlanır. Ses dalgasının odaklanmış olması, istenilen derinliğe kadar çalışılabilmesini sağlar. 4.5 mm-3mm1.5mm derinlik ayarları ile uygulama yapılacak bölgelere göre ya
tüm alanlar ve tabakalar ya da ihtiyaç duyulan derinlik çalışılır. Derinin kalınlığı yüzün değişik bölgelerinde farklı olduğundan derinlik ayarlaması ona göre yapılır. Göz çevresi daha ince iken yanaklar daha kalın bir deri yapısına sahiptir. Derinin üst tabakasında görünür bir bozulma yapmadığı için günlük yaşamı bozmaz. Hemen arkasından kişi işine dönebilir. ETKİSİ NE ZAMAN BAŞLAR? Uygulama sonrası ilk andan itibaren başlayan etki her geçen gün daha belirginleşir, 3 ayın sonunda istenen maksimum etki ortaya çıkıyor. Ultraformer ile cilt gençleştirme ciltte kolajen üretimini uyardığı için sonuçlar uzun süreli kalıcı oluyor.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
89
2016
ETKİSİ NE KADAR SÜRER? Ultraformer ile elde edilen saten etkisi 1-2 yıl kadar sürer. Ancak 1-1.5 yıl sonunda bir kez daha tekrarlanması durumunda 5 yıl kadar etkinliğini devam ettirir. Deri dış etkilerden ve hormonal yapıdan, genetik miraslardan, beslenme şeklinden, yaşam tarzından, uyku düzeni ve şeklinden etkilenir. Bu nedenle tedavi edilen her ciltte kalıcılık süresi de farklıdır. İŞLEMDEN SONRA NELERE DİKKAT ETMELİ? Güneşten korunmak , 1 hafta boyunca çok sıcak su ile duş almamak, baş aşağı şekilde uzun süre durmamak önemlidir. 1 hafta sonunda spor ve rutinlerinize geri dönebilirsiniz.
Sırakapılar Mah. Saltak Cad. Terzioğlu İş Merkezi No:46 K:4 D:11 (İş Bank. Üzeri)
ÇINARLARIMIZ… Herkes doğar büyür yaşlanır bu hayatın kuralı. Keşke bu kuralı unutmasak yani bir gün bizde yaşlanacağız. İnsan ne yaşatırsa onu yaşıyor bu hayatta. Yaşlılarımıza o koca çınarlarımıza saygı duymaz sevgi göstermezsek bizde bunları bulamayız.
nneler ve babalar gününün tarihini herkes bilir değil mi? Bizi sevgiyle, ilgiyle ve büyük bir dikkatle büyüten anne ve babamızı sevindirmek için bir fırsat geçer elimize. Her çocuk coşkuyla anne babasının yüzünü güldürmek için uğraşır. Şiirler, küçük hediyeler, öpücükler falan. Sonra yıllar geçiyor çocuklar büyüyor, anne babaların yüzüne çizgiler dolmaya başlıyor. İşte bu insanın takviminde dönüm noktasıdır. Yüzü gülsün diye uğraştığımız özel günlerde hazırlık yaptığımız anne babamıza oflamalar başlar, şikâyetler ederiz. Eskiden sözünü ikiletmediklerimizin sözü ağır gelmeye başlar. Sonra hastalandığımızda başımızda sabahlayan, doğum günümüzKÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
90
2016
İlayda GÖKÇEVİRAN
de bisiklet alabilmek için çalışıp didinen anne babalarımızı huzur evine bırakma vakti gelir. Yetmezmiş gibi ziyarete gitmeyip, arayıp sormayız. Oysa ne çok severdik küçükken onları. Babalarımız değil midir ilk aşklarımız ve kahramanlarımız. Anneleri kadar güzel yemek yapan eş değil mi erkeklerin rüyası? Her zorda kaldığımızda dayandığımız dağ, düştüğümüzde kalkmamız için uzanan el değil miydi onlar? Eee ne değişiyor yaşlanınca? Çınarın değeri artmaz mı yaşlandıkça? Uzun lafın kısası şöyle ki ülkemizde 18–24 Mart tarihleri “YAŞLILAR HAFTASI”na ayrılmıştır. Yaşlılarımızı, ki ben onlara çınarlarımız diyorum, hatırlamak, gönüllerini almak için iyi bir fırsat olabilir bu hafta. Yukarıda anlattıklarım gibi olumsuz bir tablo çizmek is-
temezdim ancak ülkemizde huzur evi diye bir gerçek var ve dolup taşmış durumdalar. Yukarıdaki satırlarımda size anlatmaya çalıştığım şey bir zamanlar bizim için kahraman olanlar, idol kabul ettiklerimiz gün geliyor tüm değerlerini yitiriyor. Sizce de bu haksızlık değil mi onlara? Onlar hep kahramanımız ve hayallerimizdeki eş olarak kalsalar aynı değerlerini sürdürseler huzur evi diye bir gerçeği kabullenmesek belki dünya daha iyi bir yer olur, ne dersiniz? Herkes doğar büyür yaşlanır bu hayatın kuralı. Keşke bu kuralı unutmasak yani bir gün bizde yaşlanacağız. İnsan ne yaşatırsa onu yaşıyor bu hayatta. Yaşlılarımıza o koca çınarlarımıza saygı duymaz sevgi göstermezsek bizde bunları bulamayız. Ulu Önder’imizin her konuda ileri görüşlülüğünü, neKÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
91
2016
zaketini gösterdiği bir konusu ve konuyla ilgili sözü vardır. Ülkesini zafere götüren o koca yürek çınarlarımız için “Bir milletin yaşlı vatandaşlarına ve emeklilerine karşı tutumu; o milletin yaşama kudretinin en önemli kıstasıdır. Geçmişte çok güçlüyken, tüm gücüyle çalışmış olanlara karşı minnet hissi duymayan bir milletin, geleceğe güvenle bakmağa hakkı yoktur” demiştir. Maalesef aile bağları böyle boyutlara geldi artık. Ancak silkelenip kendimize gelmeliyiz. Yaşlılar Haftasında Çınarlarımızı ziyaret etsek hoş olmaz mı? Yolumuz illaki düşer bir huzur evine bir hastaneye… Kitap okusak onlara onlarla sohbet etsek? Hediyeye gerek yok güler yüzümüz ve sevgimiz beslemeye yeter o koca ton ton çınarlarımızı.
Korkunç Kazaların Önleyicisi
ARI GÖZÜ
Japon otomobil üreticisi Nissan, arıların gözlerinin yapısından esinlenerek, çarpışmaya karşı yeni bir teknoloji geliştirdi. Araba kullanan insanların en çok korktuğu olay hepimizin bildiği üzere kaza yapmaktır. Bu konu hakkında daha öncesinde birçok teknolojik gelişmeler yapıldı. Ama bu son çıkarılan arı gözü teknolojisi insanların ani bir dalgınlıkla kaza yapmasını oldukça aza indirebilecek bir buluş gibi gözüküyor. Peki, arı gözü teknolojisi nedir ve nasıl kullanılır? Sizler için bu sayımızda bunları araştırdık. Japon otomobil üreticisi Nissan, arıların gözlerinin yapısından esinlenerek, çarpışmaya karşı yeni bir tekno-
loji geliştirdi. Tokyo’da düzenlenen Ceatec elektronik fuarında, bir metre yüksekliğinde bir tür robot biçimindeki otomobilde tanıtılan prototip “BR23C”, 180 derece açıda ve iki metre ötedeki tüm engelleri tespit edebilen bir sensörle donatıldı. Sistemde veriler bir mikroişlemciye geçilir geçilmez anında çarpışmayı önleyici bir manevra yapılması sağlanıyor. Araç önüne aniden biri çıkarsa, tekerleklerin yönü çevriliyor. Şu an sadece prototip şeklinde ça-
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
92
2016
lışan mekanizmayı tanıtan Nissan, bu ürünün patentini aldıktan sonra piyasaya süreceği yeni model araçlarında bu teknolojiyi kullanacaklarını açıkladı. Araştırmadan sorumlu mühendisin yaptığı açıklamada ise şu sözler yer a ldı : “Araç bir engeli tespit ettikten sonra saniyenin çok kısa bir bölümünde, çarpışmadan kaçacak kadar veya daha fazla açıda tekerleklerinin yönünü çeviriyor. Sistem, yaban arılarının diğer yaban arılarına ve böceklere çarpmamak için kullandıklarına benziyor. Her şey bir bakışta olup bitiveriyor. Bunun eski sistemlere göre tek farkı, çarpışmadan kaçınılacak manevranın tamamen içgüdüsel yapılması, bu olmadan robot engelden kaçmak için yeterince hızlı hareket edemez” şeklinde konuştu. En yakın zamanda hayata geçirmeyi planladıkları projeyi tanıtan Nissan firması yaşanan kazaların %50’lik bir oranda azalacağını umduklarını söyledi. Umarız ki düşündükleri gibi kazalar artık en az orana düşer hatta hiç yaşanmamaya başlar.
KAĞIT İSRAFINA ARTIK SON
Xerox’dan Silinebilen Kağıt
B
u hayatta kaç tane kağıdı en ufak bir hata yüzünden çöpe attınız? Çoğumuz bir kağıdı doldurmadan çöpe atmak zorunda kalıyoruz. İsrafı önlemek adına geliştirilen silinebilen tükenmez kalemlerden sonra en büyük buluş olabilecek bir icat Xerox firmasından geldi. Firma gereksiz yere fazladan kağıt kullanımını azaltmak için geliştirdiği bir kağıdı piyasaya sürmek üzere olduğunu açıkladı. Dünyanın önde gelen teknoloji şirketlerinden Xerox, geliştirdiği yeni bir teknoloji ile gelecekte insanoğlunun kağıt tüketim anlayışını değiştirecek bir yeniliğe imza atıyor. Xerox’un Kanada’daki AR-GE Merkezi ve Palo Alto’daki ünlü PARC AR-GE Merkezi’nin ortak buluşu ile yakın gelecekte kağıtların kısa süreli bilgi vermek üzere basılması ve aynı kağıdın tekrar tekrar kullanılabilmesi mümkün olacak.
Xerox, “silinebilir kağıt” adını verdiği ve halen geliştirilme aşamasında olan bu buluşu için patent başvurusunda bulundu. Xerox’lu bilim adamları silinebilir kağıt geliştirebilmek için geçici olarak var olacak görüntüler yaratmanın yollarını arayarak işe başladılar. Çalışmaları ilerlerken “tamam şimdi bulduk” denilen nokta, belli miktar dalga boylarında ışık alan parçaların renk değiştirdikleri ve belli bir süre sonra kendiliğinden ortadan kayboldukları an oldu. Bu noktadan hareket ederek, şu an için kendisini 16-24 saat arasında silen defalarca tekrar kullanılabilen kağıtların buluşu ortaya çıktı. Bununla da kalmayan araştırma firması PARCAR-GE, bu silinebilen kağıt üstüne defalarca baskı yapabilecek bir yazıcı geliştirmenin ilk adımını attıklarını açıkladı bile. PARC’daki Xerox bilim adamları hali hazırda, farklı dalga boyla-
rındaki ışıkları yazma kaynağı olarak kullanan prototip bir yazıcı geliştirdiler. Mevcut geliştirilen teknoloji, basılmış yazı ve görüntülerin zaman içinde doğal olarak kaybolmasını veya istenirse belli bir ısı seviyesinde anında ortadan kaldırılabilmesine imkan veriyor. Silinebilen kağıdın tanıtımında ise; “Daha az çöp, daha az enerji, daha az tüketim, daha az kağıt kullanımı” sloganını kullanan firma çevreye önem verdiklerini göstermeyi unutmadı.
Beyaz Perde O S C AR’ I AV L AYA N Bİ R Fİ L M
T HE RE VE NA NT Leonardo Di Caprio’nun başrolünü üstlendiği ve ünlü oyuncuya Oscar’ı aldıran bir macera filmi. Aslında son zamanlarda ön plana çıkan macera türü filmlerden çokta farkı olmasa da film şu an 12 ödüle aday gösterilmiş durumda. Senaryo çalışmaları 2010 yılında başlayan film için 135 milyonluk bir bütçe ayırılmış olmasına karşın filmin yapmış olduğu hasılat 381 milyonu aşmış durumda.
381 milyon dolarlık hasılata ulaşan The Revenant’ın çekimleri 5 yıl sürdü. Bu süre zarfında ise 135 milyon lira harcandı.
Mete ÜSTÜNTAŞ
FİLMİN KONUSU
Film, kürkü için hayvanları avlayan bir kuruluşta çalışan Hugh Glass’ın 1823’ün Amerika’sında geçiyor. Kürk avcısı Hugh Glass (Di Caprio) sefer aramasında iken sonradan Dakota Territory olacak olan yerde
ayılar tarafından vahşice saldırıya uğrar ve yaralanır. Yoldaşlarından John Fitzgerald (Hardy) Glass›ın genç yarı Kızılderili oğlunu öldürürken kendisini de soyar ve ölüme terk eder. Fakat Glass hayatta kalır ve kağnı ile 200 mil kadar gidip
kendisine ihanet edeni bulmak ve oğlunun intikamını almak için arayışta bulunur. İnsanı sürükleyen bu kurgusal macera, sadece hayatın değil, onurun, adaletin, inancın, yuvanın ve ailenin içgüdüsünü keşfetmemizi sağlıyor.
Film tamamen doğal bir çekim sürecinden geçtiği için filmde yapaylık yok. Aynı zamanda en çok zorlanılan sahneler ise Leonardo Di Caprio’nun vejetaryen olmasına rağmen bir sahnede gerçekten bir yaban öküzünün karaciğerini yemesi ve hayvan cesetlerinin arasında uyuması oldu. Ayrıca başrol
oyuncusu olan Di Caprio’nun karakteri filmde sadece 15 satırlık bir repliğinin olması büyük bir ilginçlik oldu. Film, Arjantin, Kanada ve ABD olmak üzere 3 farklı ülkede ve 12 farklı mekânda çekildi. Filmde Di Caprio haricinde Tom Hardy, Domhnall Gleeson, Will Poulter gibi ünlü oyuncular da yer al-
makta. Film, yayınlanan her sitede 7,5’den büyük bir izleme ve beğenme oranı alırken ünlü film sitelerinde bir ayda iki kez günün filmi unvanını almış durumda. İzlemenizi şiddetle tavsiye ettiğim bu filmi beğeneceğinizden hiç şüphem olmadığını belirtebilirim sizlere. Şimdiden herkese iyi seyirler.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
95
2016
PEUGEOT i-COCKPİT İLE TANIŞIN!
D
aha güvenli ve konforlu bir sürüş deneyimi için tasarlanan Peugeot i-Cockpit markanın gelecekteki binek otomobil kokpit yaklaşımının ön gösterimi niteliğinde. Gelişmiş ergonomi seviyesi, dijital head-up ekranı ve interaktif dokunmatik ekranıyla teknoloji hiçbir zaman böylesine mükemmel bir görünüm ve kullanım yaklaşımı sergilemedi. Peugeot yapmış olduğu çalışmada 208, 2008 ve 308 modellerinde kullanılan güncel Peugeot i-Cockpit versiyonunu kullanan 2,2 milyon kullanıcının deneyimlerini dikkate aldı ve değerlendirdi. Sürücünün sürüş hislerini geliştiren yeni Peugeot i-Cockpit aynı zamanda sürücü ve beraberindeki yolculara heyecan uyandıran tamamen yeni bir sürüş deneyimi yaşatıyor. Bir Peugeot kullanmak, her zaman heyecanlı bir deneyim olmuştur. Peugeot otomobilleri, sürüş dinamikleriyle direksiyon başındaki sürücüyü mutlu ediyor. Peugeot, söz konusu sürüş keyfini daha da geliştirmek ve tamamen yeni bir boyuta taşımak üzere birkaç yıldır yenilikçi bir sürüş pozisyonu konsepti üzerinde çalışıyor. Bu yenilikçi sürüş konseptimizde yok yok. Daha atak manevra yapma imkânı sunan ve sürüşü bir keyfe dönüştüren kompakt bir direksiyon. Böylece direksiyonu kavramak ve manevra yapmak için kollarını çok fazla açmak zorunda kalmayan sürücü aynı zamanda daha rahat bir sürüş pozisyonunda daha hızlı ve çevik hareket edebiliyor. Tüm temel bilgileri sürücünün görüş hizasında gösteren gösterge paneli sayesinde sürücü gözünü yoldan ayırmadan tüm bilgilere ulaşırken, bütün dikkatini sürüşe verebiliyor. Sürüş ergonomisi, sürücüyü yormayan ve sürüş konforunu arttıran kompakt direksiyon ile destekleniyor. Radyo, iklimlendirme ve diğer tüm konfor kumandalarını gösteren geniş dokunmatik ekran araca ait tüm bilgilere ulaşma ve ekipmanları konforlu ve ergonomik bir şekilde kontrol etme imkânı sunuyor. Böylece kullanıcıya modern, kullanımı kolay ve teknolojik bir gösterge paneli sunuluyor. Geride kalan dört yıl boyunca markanın
en çok satan üç modeli, aynı zamanda geçtiğimiz yıl Avrupa genelinde sınıfının en çok satan ilk üç aracı içinde yer alarak başarısını bir kez daha kanıtladı:
308, markanın genel olarak en çok satan modeli
2012 yılından bugüne toplam 2,2 milyon kullanıcı Peugeot i-Cockpit’i deneyimledi. Gerek Avrupalı, gerekse de Çinli müşteriler Peugeot i-Cockpit ile donatılan araçları kullanmanın benzersiz ve heyecan verici bir deneyim olduğu konusunda hemfikir oldular. Söz konusu yeni konsept Peugeot’nun yeni ürünlerinin vazgeçilmez ve en önemli unsuru olarak kabul görmüş durumda. Daha da ileriye giden marka yeni sezgisel duyular geliştirerek bir Peugeot kullanmayı; benzersiz, unutulmaz ve bağımlılık yapan bir deneyime dönüştürmek istiyor.
Yeni nesil ileri teknoloji PEUGEOT i-Cockpit
Markanın mühendis ve tasarımcıları yolcu kabininin ön bölümünü geliştirerek yeni konsepti hayata geçirdiler. Mükemmel ve fonksiyonel bir yapıya sahip olan yeni Peugeot i-Cockpit var olan tüm temel özellikleri korurken kullanım kolaylığıyla dikkat çekiyor: l Daha kompakt olan direksiyon sürücünün görüş ve diz mesafesini arttırmak üzere tasarlandı. l Yüksek çözünürlüklü 12,3” büyüklüğündeki dijital gösterge paneli sadece sürücünün ihtiyacı olan tüm bilgileri göstermekle kalmıyor, aynı zamanda özelleştirilebilir olmasıyla da farkını ortaya koyuyor. Her bir konfigürasyon için belirlenen animasyonlar sadece daha estetik bir görünüm sunmakla kalmıyor, kullanım kolaylığını destekliyor ve kullanım keyfini arttırıyor. l Konsolun ortasında yer alan 8” büyüklüğündeki dokunmatik ekran bünyesinde barındırdığı interaktif teknolojisiyle sadece görsel bir şölen sunmakla kalmıyor, aynı zamanda kullanım kolaylığıyla da dikkat çekiyor. l İç mekândaki her bir detay kalitesi ve yenilikçi tasarımıyla duyuları harekete geçiriyor. Her bir ekipmanın tasaKÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
96
2016
rımı, saten krom detaylar, vücudu saran koltuklar, kapı panellerinin tasarımı, gri kumaş malzemelerin seçimi ve büyük bir titizlikle uygulanan işçilik gibi detayların birleşimi mükemmel bir bütünü oluştururken benzersiz bir sürüş deyimini beraberinde getiriyor. l Yeni Peugeot i-Cockpit, güncel iletişim ve bilgilendirme teknolojilerin tamamını destekliyor: l 3D navigasyon, sesli yönlendirme, Tom Tom gerçek zamanlı trafik bilgisi ve navigasyon ve yönlendirme bilgilerini gösterge paneline aktarma imkânı l Sesli komut ile eller serbest kullanım, metin mesajlarını okuma ve gönderme gibi otomatik yönetim l Mevcut sürüş destek sistemlerinin bilgilendirilmesi l Apple CarPlayTM, Mirrorlink ve Android Auto teknolojileri üzerinden Mirror Screen fonksiyonu l Yeni Peugeot i-Cockpit, Peugeot’nun en temel özelliklerinden biri olan sezgisel sürüş özelliklerini daha da ileriye taşıyor. l Basit bir düğme dokunuşu ile neredeyse bütün duyular harekete geçiyor. l Görme, aydınlatma şiddetini ve rengini ayarlayarak iç mekân ambiyansını değiştirme l Dinleme, ses sistemi ayarlarını değiştirme l Dokunma, konforlu koltuklar ve dokunma hissi uyandıran düğmeler kullanım keyfini arttırma l Koklama, koku özelliği ile kabin içi koku ambiyansını değiştirme l Dinamik sürüş için “Boost” ve daha sakin sürüş için “Relax” olmak üzere yolculara iki farklı iç atmosfer standart olarak sunuluyor. Her iki atmosfer de araç içerisinde geçen süreyi benzersiz bir deneyime dönüştürmek ve unutulmaz kılmak üzere sürücü ve beraberindeki yolcuların zevkleri doğrultusunda kişiselleştirilebiliyor. Yeni Peugeot i-Cockpit her alanda daha da ileriye gidiyor. Daha kaliteli bir görsel sunum, daha teknolojik ve yenilikçi bir tasarım, daha etkin bağlantı özellikleri, daha sezgisel ve daha fazla kişiselleştirme olanaklarıyla Yeni Peugeot i-Cockpit geleceğin kokpitini ve sürüş deneyimini gözler önüne seriyor.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
97
2016
En değerli yansımalarımızı derinlerimizde varlığından dahi haberdar olmadığımız duyguları açığa çıkaran insanlardır. İster öfke patlaması şeklinde isterse gözyaşlarına boğan başka tepkiler. Sorun yaşadığınız insana bakın. Ona odaklanın ve ona sesli ve sessiz aşağıdaki cümleyi söyleyin.. "Ben seni bana neyi hatirlatmak için seçtim. Cevap içsel rehberliğinizden size ulaşacaktır."
ZÜLEYHA SIĞIŞ Astrolog ve Tarot Yorumcusu
Şu anda var olan ve iyi giden en küçük gördüğün mutluluğa dahi şükret.Ve geçmişte olanlar ve olacaklar için şimdiden içtenlikle şükret. Şükür seni sevgi enerjisinde tutar.UNUTMA !
Asla pes etmemeniz gereken olaylarla karşı karşıyasınız. Artık duyguları bir kenara bırakıp mantıklı davranın. Kilo kayıpları devam ediyor.İstikrarı elden bırakmazsanız hem fiziksel, hem maddesel, hem de duygusal kazanımlar elde edebilirisiniz.
Mücadele ettin hesap kitap yaptın. Bir türlü bütçen uymadı. Neden? Çünkü hayal bile edemiyeceğin maddiyat geldiğinde biraz şaşır diye evren sabrını denedi. Artık tadını çıkar.
Kimseye ihtiyacın kalmadığını anladın artık içindekini dışarı çıkar. Çoğu insan sana yaptıklarından utanacak. Duygusal hayatınızda eyvallah etmem diye büyük konuşmayın. Büyük aşklar yolda.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
98
2016
Detaylardan ziyade hayata yüzeysel bakın. Boşverdiginizde her şey ne kadar güzel olduğunu anlayacaksıniz. Yeni ortaklıkları iyi düşünün. Çok güzel günler sizi bekliyor. Akışta kalın. Sadece takıntılı olmamaya özen gösterin.
Zorlukları kolaylaştırma ayına hoşgeldiniz. Biraz dinlenin. Aylardır yönünü bulamadığınız hem duygusal hem maddi hayatınızın yönü artık kesin ve net bir şekilde belli
Sizin için fırsatların ayağınıza kadar geldiği bir ay diyebilirim. Emeklerinizin karşılığını alacağınız mazoşistlikten sıyrılıp, güçlü bir insan olarak görüneceğiniz muazzam bir Nisan ayı. Güzel günler ayağınıza gelirken, misafirden nefret eden küçük çocuklar gibi odanıza kapanırsanız o güzel günler geriye dönerler.
İstisnai durumlar dışında daima dobradır. Özellikle 15’inden itibaren kendinizi seyrederek “Mutluyum ve hayat daha da güzel olacak benim için “derken bulabilirsiniz kendinizi.
Duygusal anlamda bereketli bir ay sizleri bekliyor tutkulu Akrepler. Dediğim gibi özellikle, aşk ve arkadaşlık konusunda faal bir ay olabilir.
Ne istediğinize karar vermeniz gerekiyor. Mutlu olmak için siz size yetersiz. Ama illaki yanınızda birilerini istiyorsanız biraz vefakarlığınızı kısın, bakın nasıl değerli oluyorsunuz.
Birçok gelismeyle karşılaşacağınız, uzun zamandır beklediğiniz haberlerin birden karşınıza çıkacağı, yorulacagınız ama bu yorgunluğun sizi asla mutsuz edemeyeceği bir aya ‘Merhaba’ deyin.
Birgün kablumbağa olup diğer gün tavşan gibi zıpzıp bir insan olmak. Ani duygu değişimleri yaşayacaksınız. Birgün melek iken, diğer gün şeytan, bir gün kibarken, diğer gün 11 ayda olmadığınız kadar kaba olabileceğiniz potansiyeldesiniz. Yalnız bu bahsettiklerim ayın ikisine kadar geçerli.
Bu ay sizin için heyecan ayı diyebilirim. Nisan ayında bazı insanların değerini daha iyi anlamalısınız. Bu insanların kim olduğunu bilmiyor olabilirsiniz, ama zaman size herşeyi bütün çıplaklığıyla gösterecektir. Nisan ayında daha koruyucu ve daha şık bir Balık ile karşılaşabilir insanlar. ŞAHİNGÖZ YAŞAM MERKEZİ
0533 090 53 26- 0507 935 75 12 KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
99
2016
Kitapçı Kedisi
MEMLEKETİ
BEN KURTARACAĞIM GÜLSE BİRSEL
Memleketin Kurtuluşuna Gülse BİRSEL Talip Olursa… Oyuncu, senarist ve köşe yazarı olan Gülse BİRSEL yazarlığa başladığından beri yazdığı altıncı kitabı raflarda yerini almış durumda. Kitabın ana konusu olarak ülkemizin yaşamış olduğu olumsuzlukları mizahi bir anlatım çerçevesinde ufak ufak dokundurmalarla anlatan Birsel, kitabını üç bölümden oluşturmakta. Sade, akıcı ve yalın bir dile sahip olan bu kitap, iyi bir okuyucunun bir gün içerisinde hiç sıkılmadan okuyabileceği türden bir sürükleyici etkiye sahip. Yaptığı göndermeler ve günümüz konularıyla mizah birleştiğinde çok güzel bir eser çıkmış ortaya. İçinde otobiyografiden, sosyal medyaya, siyasetten, astrolojiye hatta modaya dair bile bir şeyler bulacağımız bir eser olmuş. Kitabın konusu ise şöyle; Öncelikle kitap otobiyografi şeklinde başlıyor. Kendi doğumunu istenmeyen bir bebek şeklinde özetliyor ve aile içinde yaşadıklarını babasının avukat olması nedeniyle onun da avukat veya doktor, mühendis gibi üstün nitelikli bir mesleği olmasını fakat bunun yanında topuklu ve döpiyesler giyen, dantelli eldivenler takan zarif bir kız olmasını umut ediyor. Bir ara fikrini değiştiren babası kızının güçlü kuvvetli ve erkeklere karşı sert bir karakter olmasını da istiyor. Birçok şeye sahip olmak isteyen Birsel bu şartlarda büyüyor ve okuma-yazmayı
kısa sürede öğreniyor. Hatta ilkokula geçtiğinde kitap okuyabilecek seviyeye geldiğinden bahsediyor. Ergenlik yıllarında saçlarının sarı olmasını istediğini fark ediyor. Küçüklüğünde çok süt içmesinden dolayı boyu sürekli uzuyor ve sonrasında üniversite yıllarına geçiyor. Boğaziçi Üniversitesi İktisat Bölümü mezunu olan yazar okuduğu sırada bir moda dergisinde editörlük de yapıyor. Sonraları ise insanları güldürmek isteği bir amaç haline geliyor. Bunu da işi olarak benimseyerek televizyon dünyasına adım
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
100
2016
atıyor. İlk olarak g.a.g programı ve sonrasında Avrupa Yakası başlıyor. Sonrasında da Yalan Dünya. Kitabın diğer bölümlerinde ise ülkenin durumuyla ilgili müthiş hiciv örnekleri veriyor. Ağaçların katledilmesi, her yere Avm yapılması, yanlış yapılanma, demokrasi gibi konularda mizahla karışık eleştiriler dile getiriliyor. Siyasetle ilgili düşüncelerinden sonra kendi hayatıyla ilgili demeçlerde veriyor. Örneğin kendisinin astrolojiye inanmadığını, diyet hiç yapamadığını, sosyal medyayı kullanış biçiminden ve daha birçok şeyden örnekler veriyor. Kitabın sonu ise çocukken hayran olduğu ve tiyatrolarını izlediği Gazanfer Özcan’dan bahsediyor. Daha anaokulu zamanında ailesinin onu Gazanfer Özcan’ın tiyatrolarına götürdüğünü, yaşı ilerledikçe babasıyla sürekli onu izlediklerini anlatıyor. İnsanları güldürme isteği ilk Gazanfer Özcan ile gelmiş. Onunla ilk tanışmasını, Avrupa Yakası için görüştüklerinde yaşadığı heyecanı, ondan aldığı oyunculuk derslerini ve Gazanfer Özcan’ın aramızdan ayrılışını ve o süreci kendi diliyle çok güzel bir şekilde anlatıyor. Şiddetle okumanızı tavsiye ettiğim bu kitabı gerçekten çok beğeneceğinizi umuyorum. En kısa zamanda kitaplığınızda ki yerini alması dileğiyle, İyi okumalar.