MAYIS-HAZİRAN 2017 SAYI: 14
K Ü LT Ü R - S A N AT v e YA Ş A M D E R G İ S İ
HİÇ YIKILMAYACAĞINI DÜŞÜNEN
DİKTATÖRLER TÜRKLERİN KÜLTÜR KODLARI
NAKIŞLI CAMİLERİMİZ DTO BAŞKANI ERDOĞAN:
D O K U M A K Ü LT Ü R Ü N Ü N B E Ş İ Ğ İ
BULDAN
EĞİTİMLER İSTİHDAMA DÖNÜŞÜYOR
B E LK Ü M Buldan Belediyesi El Sanatları ve Kültür Merkezi
yaz akşamlarının tadı Renes’te bir başka çıkar...
Acıpayam Asfaltı No: 14 / DENİZLİ (Şiir Otel Karşısı) REZERVE : 0258 266 43 44 | 0532 113 23 30 www.renesrestoran.com
EDİTÖRDEN…
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Yaza Still Life ile merhaba... TILL LIFE 2.5 yılını geride bıraktı. Dergimiz ilk sayısından itibaren sizlerden öyle güzel tepkiler aldı ki, bizde her seferinde daha iyisini yapabilmek için canla başla ve daha büyük bir şevkle çalıştık ve çalışmaya da devam edeceğiz. Bir türlü ısınmak bilmeyen havaların ardından nihayet bahar yüzünü göstermeye başladı. İlkbaharın özlemiyle Mayıs- Haziran ayını karşılıyoruz. Mayıs- Haziran, okulların kapandığı, tatil planlarının yapıldığı, insanların deniz, kum ve güneş hayalini kurduğu güzel bir yazın habercisi.
4
Oldukça hareketli ve stresli bir referandum sürecinin ardından tatil planları herkese iyi gelecek. Umarım hepimiz için hayırlı bir dönem olur. En azından umut etmek istiyorum. Yine sizler için dopdolu bir dergi hazırladık. Objektifimize takılan birbirinden renkli kareler umarım sizlerinde ilgisini çekecek.
Binnur OLCAYTÜRKAN @binnur.olcayturkan
Ümit Şıracı sizler için Denizli’ de bulunan tarihi 300 yıllık nakışlı camilerini sizler için görüntüledi. Buram buram tarih kokan bu yazının hoşunuza gideceğini umuyorum. Buldan Belediyesinin yeni iştirakı olan Belediye El Sanatları ve Kültür Merkezini ziyaret ettik ve Buldan Belediye başkanı Sayın Mustafa Gülbay ile keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Emine Supçin, Cemal Ataman ve Emrah Varol’un keyifle okuyacağınız köşe yazıları, Still danışmamız Nilüfer Bayrak hanımdan 2017 gözlük trendleri, Kitap Fuarından renkli görüntüler, Sağlik köşemizde efort ortopedi ve travmatoloji merkezi doktorlarından Op.Dr. Mehmet YILDIRIM kök hücre tedavisi ile ilgili bilgiler aktardı. Biz çok büyük bir keyifle hazırladık. Sizinde aynı keyifle okuyacağınızı umuruyoruz. Sevgiyle Kalın…
İSTER AMATÖR, İSTER PROFESYONEL OLSUN SPORCULARIMIZIN SİGORTASI YILDIZ SİGORTA’DA...
SPORCU SİGORTASI İLE DAHA TANIŞMADINIZ MI? Amatör sporculara, antrenörlere ve spor idarecilerine yönelik, ister lisanslı ister lisanssız tüm sporcular Yıldız Sigorta güvencesinde...
EN KAPSAMLI KONUT ve İŞYERİ SİGORTALARINIZ İÇİN YILDIZ SİGORTA 7/24 YANINIZDA...
İÇİNDEKİLER
MAYIS-HAZİRAN 2017 İmtiyaz Sahibi Binnur OLCAYTÜRKAN
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Burak KUTLUĞ
6
16 BAHAR BAYRAMI, NEVRUZ YA DA YENİGÜN
20 GİRİŞİMCİLİK EĞİTİMLERİ İSTİHDAMA DÖNÜŞÜYOR
Editör Binnur OLCAYTÜRKAN Haberler Mete Üstüntaş İlayda Gökçeviran Pazarlama Burak KUTLUĞ Katkıda Bulunanlar Emrah Varol Cemal Ataman Mimar Halit Coza Opr. Dr. Ersen Çelikbaş Diş Hekimi Hamdi Özdemir Nilüfer Bayrak Emine Supçin Süleyman Yalçın Mithat Yalçınkaya Hukuk Danışmanı Av. Evrim BAŞEREN
18 TERMAL İYİ GELİR
Kapak ve Sayfa Tasarım Burak KUTLUĞ Adres Denizli Grup Gaz. Mat. ve Medya San. Tic. Ltd. Şti. Çaybaşı Mah. 1582 Telefon: 0 258 265 59 99 BASIM YERİ Gülermat Matbaacılık 5619 Sok. No:6 Meriç Mh. Çamdibi - Bornova - IZMIR Tel: 0232 433 61 33 www.gulermat.com Still Life Dergisi basın yayın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir.
24 DENİZLİ FİNAL OKULLARI’NDA 23 NİSAN COŞKUSU
28 DENİZLİ İHRACATÇILAR BİRLİĞİ (DENİB) ETKİNLİKLERİ
42 GÜÇ VE PRESTİJİN SEMBOLÜ MÜZELER
52 DOKUMA KÜLTÜRÜNÜN BEŞİĞİ;
BULDAN
2017 İlkbahar/Yaz GÖZLÜK TRENDLERİ
58 KİTAP FUARI’NDA REKOR KIRILDI
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
NAKIŞLI CAMİLERİMİZ
50
7
36
66 DİKTATÖRLER
78 KÖPRÜLER
84 HAYATI ISKALAMA LÜKSÜMÜZ YOK M A RT - N İ S A N 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
210X297mm / 3mm Bıçak / CMYK
8
SALTAK - AKKONAK - SIRAKAPILAR - MEHMETÇİK
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
w w w. p e k d e m i r g i d a . c o m
9
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
10
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
11
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Cemal ATAMAN
HÜZÜNLÜ KADINLAR MEYHANESİ
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
S 12
evincini saklayamadığı gibi, hüznünü de saklayamazdı hiçbir zaman. Dudaklarına kondurduğu gülücük ve mavi gözlerinin ışıltısı bir deniz dalgası gibi sarıp sarmalardı sizi. Gamzelerinin derinliğine düşerdiniz kuyuya düşer gibi. Onu ilk gördüğünde içinden geçenlerdi bunlar. Bu yaşına gelmiş, hiç bu kadar etkilenmemişti bir kadından. Uzun boyu, güvenli, dünyayı ben yarattım bakışı ve açığa çıkardığı özgüven çok etkilemişti onu. Kalabalık bir grup içinde görmüştü onu. Ortak arkadaşları vardı. Sormuştu arkadaşlarına, bu kadının kim olduğunu. “Gülay” demişlerdi. Belli, demişti. Gerçek bir ay, gülmesini de iyi biliyor. Bu kadınla konuşmayı, arkadaş olmayı ta yüreğinden istemişti. İstemişti ama nasıl olacağını bilememişti. Gece bitmiş, herkes gitmişti. Şerefine içilecek bir kadını tanıdığı için, her zamankinden fazla içmişti o gece. Odasına çıkıp yatmak ve uyumak da gelmemişti içinden. Gece güzel ve serindi. Sahilde yürümek, gecenin tadına varmak varken uyku da neydi ki? Yavaş adımlarla yürürken, bir sandalın içinde gördü onu. Ağlıyordu. Hem de hıçkıra hıçkıra. Ne yapacağını bilemedi bir an. Yürüyüp gitmek ya da konuşup sakinleştirmek. Böyle bir kadın gözyaşlarıyla bırakılamazdı. Sandala çıkıp merhaba, dedi. Kadın şaşkın ve biraz da mahcup, hıçkırıklarını tutmaya çalışarak karşılık verdi: Merhaba. O merhaba sözcüğü bir şarkının en güzel melodisi gibiydi. Başka ne diyebilirdi ağlayan kadına? -Bu güzel gecede hüznü anlarım da gözyaşları fazla değil mi? Kadın gözlerinin yaşını parmaklarıyla silmeye çalışarak baktı. Dozu fazla mı kaçmıştı cümlenin, diye düşündü adam. Kadın gözlerini kırpıştırarak: Hüzünler dev dalgalar gibi olunca gözyaşına dönüşmeleri kaçınılmaz oluyor. Ne cevap verilirdi bu cümleye? Esen meltem en iyi cevaptı. –Rüzgara verelim hüznü, alsın götürsün. Gözyaşlarını da kurutsun meltem. Kadının yüzünde bir huzur aydınlığı oldu. Hafifçe gülümseyerek:-Peki verelim ama taşıyabilir mi dersiniz onca ağırlığı? Kadının biraz yatışması mutlu etmişti beni: -Dalgaları büyüten, değirmenleri döndüren rüzgar alır götürür bütün hüzünleri. Gözleri gözyaşlarının nemiyle daha fazla ışıldıyordu sanki ay ışığında. Lacivert mavi, diye bir renk var mıydı? Kadının ağlaması geçmiş, gözyaşları dinmişti. -Benim adım Mesut, sizinkini biliyorum, Gülay. – Nüfusçu musunuz siz kuzum, nereden biliyorsunuz adımı? –Nüfusçu değilim, hiç meraklı değilimdir üstelik ama sizin adınızı sormadan edemedim arkadaşlara. – Kızmam mı gerekiyor, sevinmem mi bilemedim işte şimdi. –Lütfen kızmayın, bağışlayın beni yeter. –Siz, siz beni takip etmediniz değil mi? – Yok, tamamen tesadüf bu karşılaşma. Mekanda şerefine içilecek insanlar olunca, biraz fazla kaçırdım içkiyi. Sonra da attım kendimi sahile. – Şerefine içilecek insanlar, derken kimleri kastettiniz? –Sizi. Öf affedersiniz, ben sizden çok etkilenmiştim. Birden ılık meltem soğuğa dönüştü. Kadın, ne diyeceğini bilemedi. Sonra gülmeye başladı. – O kadar insanın içinde şerefine içilecek, yalnızca ben mi vardım? –Evet siz vardınız, yalnızca siz vardınız. Kadın gülümseyince buzlar eridi. – İyi ki geldiniz, Gelmeseniz ben hala ağlıyor olacaktım. Neydi adınız? Ha Mutlu Bey. –Mutlu değil, Mesut. İkisi de aynı kapıya çıkar. Gerçek olan şu anda çok mutlu olmam. Bir kadını, çok güzel bir kadını hüzün denizinden çıkardım. Şimdi de sandaldan çıkara-
M A RT - N İ S A N 2 0 1 7
cağım isterse. Sandaldan çıkıp sahilde yürümek çok iyi geldi ikisine de. Birinin sarhoşluğu, birinin hüznü dağıldı. Yıllardır ailesinden ve biricik kızından ayrı olmanın hüznü çökmüş ve bağıra bağıra ağlamak istemişti Gülay. Ailesine söz geçiremeyince tek başına bu sahil kentine gelip küçük bir kafe bar açmıştı. Biricik kızının velayeti de ayrıldığı yabancı kocada kalmıştı. Yıldan yıla görebiliyordu ancak. Anne babası ve kardeşi bir türlü gelemiyorlardı. “Buraya gelip ne yapacağız?” diyorlardı. Ağlama krizinin sebebi bunlardı. Gece bitmez miydi? Bitti. Evine bırakırken: -Seni yarın akşam, yarın da denemez, bu akşam bir yere götürmek istiyorum, gelir misin? –Tabi gelirim. Neresi orası? –Hüzünlü Kadınlar Meyhanesi. –Öyle bir yer mi varmış burada benim bilmediğim? –Yarın görürsün. –Peki görelim bakalım. Akşam olmuyordu ki bir türlü. Nasıl bir kadına kapıldığını düşünürken adam, Gülay da gece gelen kurtarıcı diye algılıyordu adamı ve daha çok tanımak istiyordu. Konuşulanları üst üste koyuyor, bir analiz yapamıyordu. Nasıl olmuştu da bu adama bu kadar açılmıştı? Sarhoştum, dese değildi. Sandaldan inip tıpış tıpış yürümüştü adamla. Sanki bir ara el ele tutuşmuşlar mıydı? Neler oluyor Gülay, kendine gel. Bir kere gördüğün bir adamı böyle düşünmek neyin nesi? Evden alayım, dedi. Saat söylemedi, telefon yok. Ben akşamüstü evde mi bekleyeceğim? İşyerinden eve doğru yürürken kendi kendine hem gülüyor, hem kızıyordu. –Haydi Mesut vakit tamam, akşam demiştin, işte oldu akşam, geleceksen gel gayrı. Mesut doğru sokakta olduğundan şüpheliydi yürürken. Bir önceki sokak mıydı, bu muydu diye düşünüyordu. Evler de sokaklar da birbirine o kadar çok benziyordu ki… Karşıdan gelen Gülay mıydı? Uykusuzluktan serap görmeye mi başlamıştı. Yok yok oydu işte. Boyu, yürüyüşü… Gülay da onu görmüştü. Adımları hızlandı birdenbire. El sıkıştılar. Utanmasa sarılacaktı Mesut Gülay’a Gülay Mesut’a. Bir süre sessiz yürüdüler. Sonra hal hatır sordular. İkisi de sözü geceye getiremedi bir türlü. –Evet şimdi Hüzünlü Kadınlar Meyhanesi’ne yaklaştık. Gülay’ın işyerine doğru yürüyorlardı. Tam önüne geldiklerinde. –İşte burası Hüzünlü Kadınlar Meyhanesi. Gülay gülmeye başladı. Mesut şaşkınlıkla ona bakıyor, neden güldüğünü anlamaya çalışıyordu. Gülay.-Burası benim. Deyince ne diyeceğini bilemedi. Şaşkınlığın ardından o da gülmeye başladı. Getire getire Gülay’ın Kafe Barı’na getirmişti. Bir gün oradan geçerken içerde gördüğü üç kadını da hüzünlü görüp, o adı vermişti buraya. Asıl hüzünlü kadın da buranın sahibiymiş. Birlikte girdiler içeri. –Davet eden sensin hesaplar senden. –Tamam olur. Hatta yalnızca sana değil herkese benden birer bira. Biralar içildi. Gece gezmesine çıkıldı bir süre sonra sahile. Sandal aynı yerde duruyordu. Dudaklarına kondurduğu gülücük, mavi gözlerinin deniz dalgaları gibi kucaklayan ifadesi, “Haydi sandala.” Davetiydi. O sandal o sahilden ayrıldı ama onlar hiç ayrılmadılar birbirlerinden.
13
M A RT - N İ S A N 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
E M İ N E S U P Çİ N
AH ERKEKLER AH… ilirsiniz kırmızı ışıkta beklerken, yan yana denk düşen sürücüler genellikle göz göze gelirler. Hareketli cezaevi gibidir arabalar. Herkes metal bir kutunun içinde hapistedir ve diğer hapishane komşularını gözden geçirir. Metal kutusu ile birlikte ilerleyebilmesi için yeşil yanması gerekir. Pardon sarı yansa yeter aslında. Sarıda ilerlemeyeni korna ile ya dövüyor, ya da sövüyoruz, malum. İşte öyle anlarda yanıma denk gelen ve yüzü gülümsemeye hazır duran ama hiç tanımadığım hoş hanımlara “Merhaba” demeye bayılıyorum. Bazen “Günaydın,” bazen “Harika görünüyorsunuz,” bazen “Çok şıksınız”a varana kadar o an içimden ne geçiyorsa… Amacın birazı verdikleri tepkileri gözlemlemek, birazı da karşıdakinin gününü değiştirmek. İşe yarıyor mu? Kesinlikle evet! Yüzlerinde kocaman bir gülümseme ile devam ediyorlar yollarına. Dikkat ettiyseniz yukarıda ‘hanımlar’ dedim. Aynı şeyi beyler hak etmiyor mu? Deneyimlenmiş, net yanıtım: Bizim ülkemizde asla! Eminim Arap ülkelerinde eline megafon alıp tecavüze davet etmek anlamına bile gelebilir. Pardon, pardon! Oralarda kadınlar kendileri araba gibi bir eşya olduklarından araba kullanamıyorlar zaten. Ama yani, di mi? Bir eşyanın başka bir eşyayı kullandığı nerede görülmüş? Siz hiç bulaşık makinesini çalıştıran buzdolabı gördünüz mü ki Şeriatla yönetilen ülkelerde araba kullanan kadın görülebilsin! Doğuya gittikçe çirkinleşiyor mu insan ne?! Durun ben şu deneyimi anlatayım… İngiltere’de yaşarken, aynı şeyi bir beyefendiye yaptım. Üstelik öyle günaydın filan değildi sözlerim. İndirip pencereyi, “Çok yakışıklısınız” dedim. Biraz mahcup bir ifadeyle teşekkür etti ve yeşil yanınca yollarımıza devam ettik. Sevimli bir anı olarak kaldı bende. Aslında bu yaptığım orada da pek normal değildi ama kıyamet koparacak bir durum da değildi hani. İnsanlar birbirlerine “Güzelsiniz, yakışıklısınız” diyebilirdi. Tuhaf olan yalnızca trafikte, hiç tanımadığın biri tarafından denmesiydi. Yine de kıyamet kopmazdı bundan. Nezaketle teşekkür eder, yoluna devam ederdin. Aynını Türkiye’de denedim desem… “Hayııııır!” diyeceğinizi biliyorum. Ama maalesef denedim… Bundan 10 yıl kadar önceydi. Avrupa’daki deneyimin etkisi hâlâ üzerimdeydi belki de. Bilemi-
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
B
14
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
yorum. Yanımda 3 tane genç kız, kırmızı ışıkta durduk. Kızlardan biri, “Çaktırmadan yandaki arabanın sürücüsüne baksanıza, ne kadar yakışıklı,” dedi. Çaktırmamak nedendi ki? Ne gerek vardı(!) Doğal olarak döndüm ve hakikaten az bulunur yakışıklılıkta bir adam duruyordu direksiyonda. “Niye çaktırmayalım kızlar, ona bunu söyleyelim, o da mutlu olsun,” diyecek ve dediğini yapacak kadar salaklığım üstümdeydi o gün. Camı indirdim, zaten etrafı kolaçan eden bakışlarla denk geldim ve içtenlikle kendisine çok yakışıklı olduğunu söyledim. Beklediğim tepki ise yukarıdaki gibi mahcup bir ifade ile teşekkür etmesi idi. Öyle olmadı tabi. Kocaman bir sırıtış, gözlerde ateş dansı, bakışlarda ‘Yaşadık lan!’ ifadesi ile ne diyeceğini şaşırmış bir tip oluverdi. Ağzını açtı, tam bir şey diyecekti ki sarı yandı. E, malum sarı da farlamalısın(!) Fırladık. Ana! Beş dakika geçmedi ki adam peşimizde. Yanımdaki kızlar panik. “Bizi takip ediyor!” dediler. “Sakin olun,” dedim. “Aynı yöne gidiyor olabilir.” Takip edip etmediğini anlamak için ana yoldan çıkıp bir ara sokağa girdim. “Bakın göreceksiniz, takip etmiyordur” dedim kızlara da. Ben dikiz aynasından, kızlar tamamen arka koltuğa yapışık hem yol alıyor hem de geriye bakıyorduk. Len Allah kahretsin! Hemen ardımdan, o da aynı ara sokağa girmesin mi! Kızların paniği büyüdü. Büyümekle kalmadı bana bulaştı. Trafikteki sürüşüme, mahallenin sokaklarını tanımama güvenip altımdaki arabayı cayırdatmanın zamanı geldi diye düşündüm. “Şimdi görürsün sen!” deyip adamı ekme serüvenini başlattım. Aramızda bir kovalamaca başladı ki sormayın. Sanki arkamızdaki polis,
biz de hırsızlıktan kaçan çete elemanları! Ben hızlandıkça o da hızlanıyor. Köşeleri dönüyor, ara sokakların tozunu kaldırıyor, yan yatıyor, yalpa yapıyordum! Ralli sürücüsü ne ki! Düz yolda dedem de sürer! Sen gel de Denizli ara sokaklarında, peşindeki birinden kurtulmaya çalış. Kurtulamadım elbette! Ben nereye saparsam o da beş saniye farkla arkamdan geliyor, deli gibi kaçma kovalamaca oynuyorduk. En sonunda tepem attı! Uygun bir yerde durdum, el frenini çektim ve koltuk altındaki kısa saplı baltayla dışarı fırladım. Aklımdan geçen, yüzünün tam ortasına baltayı indirmekti. Her yakışıklılığın bir sonu vardır muhakkak diyerek. Ben arabadan inene kadar o da yanımızda bitti ve durdu. Az önce kendisine‘Çok yakışıklısınız,’ diyen insan değildim artık. Yüzümde ve duruşumda nasıl bir ifade varsa, adamda da sırıtma kalmamıştı. “Ne istiyorsunuz?” dedim. Verdiği cevap, sakın yabancılardan şeker alma öğüdünün haklı kanıtı sayılır cinstendi. “Siz öyle deyince…” diye başlayıp kısa bir duraksama ardından, “Belki eğlenceli şeyler yaparız diye düşündüm” demez mi?! Hangi akla hizmetle dediğimi bilmediğim şu cümle çıktı ağzımdan: “Bizimki basit, insani bir söylemdi. Şimdi ya yolunuza devam edin, ya da inin arabadan!” Harbi gerzekliğimin zirvesindeymişim diye düşünüyorum şimdi. ‘Yerim senin insani söylemini’ deyip arabadan inse ne halt edecektim acaba? Hem düelloya davet eder gibi, o arabadan inmeye davet etmek nedir len!? Aklımca dövüşeceğim. Hay ben o aklımın… Neyse ki uzatmadı, ana yola doğru sürdü gitti. Nasıl saplanıp kaldıysam, ana caddeye çıkan köşeyi dönene kadar elimde balta öylece dikildim. Kızlar yanıma geldiler. Tüm bunların başlamasına neden olan şımarık şey ne dese beğenirsiniz? “Belki eğlenceli şeyler yapardık hocam ya…”
BAHAR BAYRAMI, NEVRUZ YA DA YENİGÜN Yeni’nin pozitif enerjisi, uyanmak, tazelenmek ve çoğalmak. Baharın enerjisi dişidir; üretir, çoğaltır ve güzelleştir. Ağır kış koşullarında sessiz ve derin uykusuna dalan doğa, baharın gelişiyle birlikte özünü hatırlar; canlanır, renklenir ve efsunlu bir koku yayar. Bu uyanış sadece doğa için değil biz insanlar için de geçerlidir. Öyle ki binlerce yıldır tekrarlanan bu dönüşüm, pek çok ülkede yaşayan milyonlarca insan tarafından bayram sevinciyle kutlanır.
B
ahar bayramı yani Nevruz ya da Yenigün bu değişim ve dönüşümün adıdır. İnsan ve doğa arasındaki yaşamsal bağın belki de en köklü ifadesidir. Kökeni binlerce yıl eskiye dayanan Nevruz, etrafında ördüğü kültürel mirasıyla birlikte artık Birleşmiş Milletlerin Dünya Manevi Kültür Mirası Listesinde yer almış ve 21 Mart, Dünya Nevruz Bayramı olarak kabul edilmiştir.
ORTA ASYA’DAN BALKANLARA Nev(yeni) ve ruz (gün) kelimelerinin birleşmesinden meydana gelen ve Yenigün anlamını taşıyan Nevruz, Kuzey Yarımkürede yaşayan Türk toplulukları başta olmak üzere birçok halk tarafından yılbaşı olarak kutlanır. Orta Asya’dan Balkanlara kadar geniş bir bölgede yaşayan milletlerin kendi inanç ve kültürlerine göre kutladıkları bir gündür. Nevruz özü itibariyle baharın gelişinin kutlanmasıdır. Özellikle Anadolu’da ve Türk kültürünün yaygın olduğu coğrafyalarda geçmişi çok eskilere dayanan bir gelenektir. Gece ile gündüzün M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
eşitlendiği 21 Mart tarihinde güneş ışınları Kuzey Yarımküreye yönelir ve bu tarih baharın başlangıcı kabul edilir. Bu nedenle 21 Mart bütün varlıklar için uyanış, diriliş ve yaradılış günü olarak kabul edilir.
TARİH VE GELENEK Nevruz teriminin tarihte yer aldığı ilk kayıtlar M.S. 2. yüzyıldaki Pers İmparatorluğu kayıtlarıdır. Bu kayıtlarda Perslerin hakimiyeti altında yaşayan toplulukların, Pers Şahına Nevruz gününde hediyeler gönderdiklerine dair bilgiler görülür. O çağlarda mevsimler ve doğa olayları, insanoğlunun yaşamında günümüzdekinden çok daha fazla önem arz ediyordu. Yaşamla ilgili olan her şey dört mevsim ile çok yakından ilgiliydi. Sert ve ağır geçmiş bir kışın ardından gelen bahar, doğanın uyanması, hayvanların yavrulaması insanoğlu için büyük bir fırsat ve bolluk demekti. Darlıktan bolluğa çıkış, baharın gelmesi insanlar tarafından büyük bir sevinçle karşılanıyordu. İnsanlar bahar sevinçlerini çeşitli şenlikler, ziyafetler düzenleyerek kutlamaya başladılar. İlk resmi Nevruz kutlamalarının Pers Kralı Cemşid zamanında başlatıldığına inanılıyor. Perslerle başlayan bu kutlamalar zamanla çeşitlenerek farklı coğrafyalarda yaşayan insanlar arasında da yayıldı.
TÜRKLER'DE NEVRUZ Nevruz Türkler için Ergenekon'dan çıkışı yani kurtuluşu temsil eder. Göktürk efsanesine göre Türkler demir dağını eritip bulundukları durumdan kurtulurlar. Eski
Türklerdeki Nevruz gelenekleri Selçuklu ve Osmanlı devletleri tarafından da sürdürülmüştür. Selçuklu ve Osmanlı Devletleri Nevruzu milli bayram olarak kabul etmişlerdir. Nevruz, büyük şenliklerle kutlanmış, başta edebiyat olmak üzere Türklerin yazılı ve sosyal kültüründe önemli bir yer edinmiştir. Yine Nevruz şenliklerinde büyük ziyafetler verilmiştir. Osmanlı İmparatorluğu’ndan kalan ve günümüzde de devam eden Mesir Macunu şenlikleri 21 Martta yapılmaktadır. Baharın gelişi olarak kabul edilen Nevruz, binlerce yıllık birikimiyle; Doğu Türkistan'dan başlayarak Balkanlardaki tüm Türk toplulukları tarafından, her yıl 21 Mart'ta kutlanmaktadır. Ülkemizde ise geleneksel bir kültür olan Nevruz, 1995 yılında bayram olarak kabul edildi.
DÜNYA NEVRUZ BAYRAMI Binlerce yıldır pek çok millet kendi kültür ve inanışına göre Nevruzu kutladı. Özü itibariyle baharın gelişini temsil eden bu kavramın etrafında çok yoğun ve çeşitlilik arz eden kültürel bir miras oluştu. Binlerce yılın bu kültürel mirası Birleşmiş Milletler tarafından 2010 yılında Dünya Manevi Kültür Mirası Listesi’ne dahil edildi. Bu tarihten itibaren Birleşmiş Milletler Manevi Kültür Mirası Koruma Kurulu 21 Mart'ı "Dünya Nevruz Bayramı" olarak kabul etmiştir.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
TERMAL İYİ GELİR
18
enizli turistik otelciler ve işletmecileri derneği (DENTUROD), Pamukkale karahayıt ve Sarayköy de yer alan 4 ve 5 yıldızlı 8 termal oteli içine alan otellerle DENTUROD çatısı alt ında Büyükşehir belediyesinin desteği ile Denizli bölgesinin termal farkındalığının yaratılması Pamukkale bölgesinde özellikle daha fazla yerli misafir konaklatılabilmesi şehrin günübirlik turlardan kurtarılabilmesi için adına TERMALİYİGELİR verdikleri kampanyanın bu yıl ikincisini düzenledi.
D
Geçen yıl ilki düzenlenen ve oldukça ilgi çeken bu kampanya bu yıl daha geliştirilerek tekrarlanıyor, kampanyanın www.termaliyigelir. com adlı web sayfasından otellere rezervasyon yapılabildiği gibi gelecek misafirlere Denizli seyahatleri sırasında şehri tanımaları için yakın civar gezilecek yerlerin tanıtımı yemek yenecek alışveriş yapılabilecek yerlerin konum ve açıklamaları da M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
yapılıyor. DENTUROD başkanı Gazi Murat ŞEN yapmış oldukları kampanyaya gerek Denizli den gerekse yakın il ve ilçelerden oldukça yoğun bir şekilde ilgi gördüklerini söyleyerek tüm hemşerilerimizi kampanyamıza destek vermeye davet ediyoruz dedi. Yıl boyunca çok uygun fiyatlarla sabah kahvaltısı 5 çayı akşam yemeği konaklama mükemmel bir kahvaltı otellerin termal ve açık havuzlarından ve diğer imkanlarından faydalanmanın çok uygun fiyatlarla kampanya dahilin de tesisler tarafından sunulduğunu ifade eden ŞEN, şehrimizin ülkemizin termal kür ve sağlık merkezi olmaması için hiçbir neden yok Pamukkale fizik tedavi hastanesinin de tamamlanması ile şehrimiz tarihten gelen termal merkez hüviyetine tekrar kavuşacaktır dedi. ŞEN kapısında altın şehir yazan Hierapolis Pamukkale antik kentine herkesi davet ediyoruz.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
GİRİŞİMCİLİK EĞİTİMLERİ İSTİHDAMA DÖNÜŞÜYOR
20
Denizli Ticaret Odası tarafından geçtiğimiz yıl Kasım ayından başlatılan girişimcilik eğitimlerine katılan kursiyerler, işyeri açıp istihdam sağlamaya başladı. Denizli Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Uğur Erdoğan, “Belgeniz ekonomiye can versin” sloganıyla başlattıkları eğitimlerin meyvesini vermeye başlamış olması dolayısıyla büyük memnuniyet duyduklarını ifade etti. enizli Ticaret Odası, 28 Kasım 2016 tarihinde Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (KOSGEB) işbirliğiyle “Uygulamalı Girişimcilik Eğitim Programı” başlattı. Denizli Avrupa Birliği İş Geliştirme Merkezi (ABİGEM) tarafından 4 gün süreyle 32 saatte verilen eğitimler sonunda her ay 60 kişi girişimci oldu. KOSGEB ile 900 girişimci yetiştirmeyi hedefleyen DTO, yoğun talep dolayısıyla Çalışma ve İş Kurumu (İŞKUR) İl Müdürlüğü ile de protokol imzalayarak, 1225 kişinin daha girişimci olmasına imkan sağladı. Protokol gereği eğitimler, 2018 yılı Haziran ayına kadar devam edecek.
D
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
21
ERDOĞAN: SAÇTIĞIMIZ TOHUMLAR FİLİZLENİYOR Denizli Ticaret Odası bünyesinde devam eden Girişimcilik Eğitimleri meyvelerini vermeye başladı. Bu eğitimlere katılan Belkıs İnesi, İstasyon Caddesi’nde çocuk giyim mağazası açtı. Mağazanın açılışını, Girişimci Belkıs İnesi’nin daveti üzerine Denizli Ticaret Odası Başkanı Uğur Erdoğan gerçekleştirdi. Açılışa İŞKUR İl Müdürü Fatih Işık da katıldı. İnesi, açılış törenine katılmaları dolayısıyla Erdoğan ve Işık’a teşekkür etti. Kalabalık bir davetli topluluğu ve müşterilerin de hazır bulunduğu açılış töreninde konuşan Denizli Ticaret Odası Başkanı Uğur Erdoğan, girişimcilik eğitimlerinin sonuçlarını böylesine güzel bir şekilde almanın mutluluğunu yaşadığını ifade etti. Başkan Erdoğan, girişimcilik eğitimlerini, toprağı sürerek tohum saçmaya benzettiğini ifade ederek, “Bizden eğitim alarak işyerini kuran Belkıs İnesi gibi girişimci kardeşlerimizin işletmelerinin, baharla birlikte filizlenen bitkiler gibi ekonomimize canlılık getireceğine inanıyorum. Açılan her yeni işyeri, istihdam demek, işbirliği yaptığı sektörlere müşteri, partner demek. Böyle güzel şeyler olduğunu görmek beni M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
umutlandırıyor. Daha çok çalışmamız, daha çok girişimci yetiştirmemiz konusunda bize güç ve motivasyon kaynağı oluyor. Ben girişimcilik eğitimine katılan kardeşlerimize sertifikalarını takdim ederken, her birine işyerlerinin açılışlarına katılacağıma dair söz verdim. Bu sözümü tekrar ediyorum. Her yeni işletmenin açılışında bulunmak bizim için onur kaynağıdır” diye konuştu.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
İSTİHDAM SEFERBERLİĞİNE KATKI SAĞLIYORUZ
22
Denizli Ticaret Odası olarak istihdam seferberliğine katkı sağladıklarını söyleyen Başkan Erdoğan, “İlimizde iş kurmak isteyen kişiler, eğitimlerini alıp, iş kurabilecekler. Bir kişinin iş sahibi olması ve yanında eleman çalıştırması istihdam açısından çok önemlidir. Ülkemizde işsizlikle mücadele kapsamında başlatılan istihdam seferberliğine bizler de Denizli Ticaret Odası olarak böylece destek vermiş oluyoruz.” diye konuştu. KOSGEB ile 900, İŞKUR ile de 1225 girişimci yetiştirileceğini aktaran Erdoğan, “Toplamda yıl sonuna kadar 2 bin 125 kişi girişimcilik eğitimi almış olacak. Eğitimlerin ilimiz, bölgemiz ve ülkemiz için hayırlı olmasını diliyorum.” dedi.
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
KOSGEB MÜDÜRÜ KILINÇ: İŞYERİ AÇMADAN KOSGEB’E BAŞVURULABİLİR Denizli Ticaret Odası ile işbirliği yapmaktan memnuniyet duyduklarını söyleyen KOSGEB Denizli İl Müdürü Mahmut Oğuz Kılınç, “Girişimcilik programı, sadece eğitim değil bunun devamında işinin kurulmasıdır. Eğitimleri tamamlayıp sertifikasını alan girişimcilerimiz, daha önce işletmelerini açtıktan sonra KOSGEB’e başvuru yapabiliyordu. Bu şart, yürürlükten kaldırıldı ve artık girişimcilerimiz, iş yeri açmadan da KOSGEB’e müracaat edebiliyorlar. Bu da girişimcilerimize sağlanan yeni bir kolaylığımızdır” şeklinde konuştu.
İŞKUR MÜDÜRÜ IŞIK: DTO İLE YENİ GİRİŞİMCİLER YETİŞTİRECEĞİZ İstihdamın artırılmasını çok önemsediklerini ifade eden Denizli Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürü Fatih Işık ise şöyle konuştu: “Girişimcilik, işsizlikle mücadelede önemli bir yöntemdir. Çünkü çalışmayan veya işçi konumundaki bir kişi iş kurarak istihdama katkı sağlamaya başlıyor. Denizli Ticaret Odası ile yaptığımız protokol ile yeni girişimciler yetiştireceğimize inanıyoruz.”
23
M AYMI SA RT - HA - Z NİİRS A N 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
DENİZLİ FİNAL, ETKİNLİK VE BAŞARININ ADRESİ OLMAYA DEVAM EDİYOR
24
DENİZLİ FİNAL OKULLARI’NDA 23 NİSAN COŞKUSU
C
umhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘’ Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir.’’ diyerek 23 Nisan 1920’de açtığı TBMM’nin kuruluş yıldönümü ve dünyada çocuklara armağan edilen tek bayram olan 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı nedeniyle Denizli Final Okulları öğrencileri bir dizi etkinlik hazırladı. Doğan Cüceloğlu Konferans Salonu’nda düzenlenen törende Anaokulu ve İlkokul öğrencilerinin sahnelediği etkinliklerle coşku dolu anlar yaşandı. İlköğretim müdürü İpek Pulat Dönmez’in günün anlam ve önemini anlatan duygu yüklü konuşması ile başlayan tören, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve aziz şehitlerimizin saygıyla anılmasının ardından hep bir ağızdan oku-
nan İstiklal Marşı ile devam etti. Miniklerin seslendirdiği şiirler, 23 Nisan için hazırladıkları tiyatro ve dans gösterileri ile daha da zenginleşen etkinlik; Minikler ve Barış Çocukları Korosu’nun seslendirdiği şarkılarla devam etti. Gece; çocuklarını sevinç, heyecan ve gurur dolu gözlerle izleyen velilerin coşkulu alkışları eşliğinde okunan 10.yıl marşıyla sona erdi. Program sonunda söz alan okul kurucu müdürü Sadi ÖZTEKİN ’’Final Okulları her yaştan öğrencileriyle müthiş işler yapmaya devam ediyor. Bugün de burada minik çocuklarımızı, onları yetiştiren ailelerini ve onları eğiten çok değerli öğretmenlerimizi tebrik ediyorum. İnanıyorum ki bu çocuklarımız ileride çok iyi yerlerde olacaklar. Onlarla gurur duyuyor ve başarılarının devamını diliyorum.’’dedi.
DENİZLİ FİNAL UKULELE TOPLULUĞU İLE BÜYÜLEDİ
D
enizli Final Minikler Korosu ve Barış Çocukları Korosu,23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı etkinlikleri kapsamında Hakkı Dereköylü Güzel Sanatlar Lisesi’nde düzenlenen 10. Çocuk Koroları Şenliği’nde okullarını başarıyla temsil ettiler. Seslendirdiği birbirinden güzel şarkılarla büyük alkış alan koro, izleyenleri adeta büyüledi. Korolar Şenliği’ne Denizli içinden ve il dışından toplam 29 koro katıldı. Denizli’de ukulele topluluğuna sahip tek koro olan Final Okulları Barış Ço-
MA AY RT I S -- NHA İSA Z İNR A 2 0N1 72 0 1 7
cukları ve Minikler Korosu, okul müzik öğretmenleri Aslı Zencir ve Ahmet Öztabak önderliğinde performanslarıyla da ayrıcalık yarattı. Etkinliklerine hız kesmeden devam eden topluluk; Mayıs ayında okul bünyesinde yer alan Doğan Cüceloğlu Konferans Salonu’nda konserlerini tüm müzik severlere tekrar sunacaklar. 28 Mayıs’ta da Ankara’da düzenlenecek olan Türkiye Polifonik Korolar Şenliği’ne katılacak olan korolar; hem okullarını hem de ilimizi temsil edecekler.
DENİZLİ FİNAL AİLESİ KİTAP FUARI’NDA… Fuarların en güzeli kitap fuarıdır çünkü kitabın olduğu yerde mutluluk, barış, sevgi ve saygı eksik olmaz. Bu sebepledir ki Denizlilerin uzun zamandır gerçekleşmesini bekledikleri kitap fuarı organizasyonlarının ilki kapılarını geçtiğimiz günlerde kitapseverlerine açtı. Denizli Final Okulları da bu özel organizasyonda ilk gününden itibaren tüm öğrenci, öğretmen ve personeliyle yerini aldı. Yüzlerce kitap alan Final ailesi gönülden destekçisi olduğu Kelebek projesine de birçok kitap bağışladı.
Fuar alanını sıklıkla ziyaret edip okul kütüphanesini gün be gün zenginleştiren okul müdürleri Sadi Öztekin ve İpek Pulat Dönmez; ‘’Bu yıl ilki gerçekleşen uzun ve keyifli bir maratonun ilk adımı olan 1. Geleneksel Kitap Fuarı’nın ve daha nice kültürel faaliyetlerinin, ilimizde sıklıkla gerçekleştirilmesini diliyoruz. Denizli Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği bu güzel etkinlikten dolayı başta Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Zolan ve Denizli Valisi Ahmet Altıparmak’a sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz ‘’dediler.
Happy Days Theatre Denizli Final Okulları’nda
S
inema tarihinin unutulmaz filmlerinden “The Lord of the Rings” ve “ The Snow Globe ‘’ temalı tiyatro gösterisi “Happy Days Theatre” tarafından geçtiğimiz gün Denizli Final Okulları’nda sahnelendi. Öğrenciler, oyun öncesinde İngilizce öğretmenlerinin kendilerine dağıtmış oldukları kitapçıklarla hem gösteri hakkında bilgi sahibi oldular hem de öğrendikleri yeni kelimeleri tiyatroyu izlerken pekiştirdiler. İlkokul kademesinde öğrenim gören öğrenciler ‘’Happy Days Theatre’’ın yabancı ve profesyonel oyuncuları tarafından sergilenen ‘’The Snow Globe’’, Ortaokul ve Lise öğrencileri ise ‘’Lord of the Rings ‘’ adlı İngilizce tiyatro oyunlarını izlediler. İlkokuldan liseye kadar tüm öğrencilerin katılmış olduğu etkinlikte sergilenen kostümler ve dekorlar öğrencileri müthiş bir yolculuğa çıkardı. 40 dakika süren oyunla hem iyi ile kötü arasındaki savaşa hem de birbirinden ilginç karakterler arasındaki rekabete şahit oldular. Tüm kadronun yabancı olduğu ve öğrencilerin interaktif olarak katıldığı gösteri sonunda tüm öğrenciler oyuncular ile bir araya gelerek, İngilizce pratik yapma şansına sahip oldular.
Gazeteci-yazar Berrin Karakaş Denizli Final Okulları öğrencileriyle buluştu. Final Kültür Sanat Yayınları aracılığıyla minik okurlara ulaşan ”Ada’nın Saçları” adlı kitabın yazarı Berrin Karakaş 1. Sınıf öğrencileriyle kitap hakkında uzunca süren bir sohbet gerçeklştirdi. Kitapta yer alan Elif ve bebeğinin hikâyesini, slayt gösterisi eşliğinde tekrar anlatan Karakaş ile Final’in mini mini birleri birlikte keyifli saatler geçirdiler. Yazara ‘’Ada’nın Saçları’’ adlı kitabıyla ilgili sorular soran meraklı minikler söyleşi sonrasında da kitaplarını imzalatmayı ihmal etmediler. Miniklere özellikle mucizelere inanmaları ve asla
umutlarını kaybetmemeleri gerektiğiyle ilgili tavsiyelerde bulunan Karakaş, hep birlikte çekildikleri hatıra fotoğrafının ardından yeni serüvenlere atılmak üzere yola çıktı. Okul müdürü İpek Pulat Dönmez: ‘’ Mümkün olsaydı her karış toprağa buğday eker gibi kitap ekerdim demiş Horace. Onun bu anlam yüklü sözünden hareketle öncelikle kitapları miniklerimize ulaştıran Final Kültür Sanat Yayınları’na ve çocukların yüreğine bu denli saf ve temiz duygularla inebilen Berrin Hanım’a teşekkürlerimi sunuyorum.’’ diye konuştu.
Miniklerinden Uygulamalı Yangın Tatbikatı
D
enizli Final Okulları’nda 06 Nisan Perşembe günü Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Müdürlüğü’ne bağlı ekipler tarafından deprem ve yangın tatbikatı gerçekleştirildi. İtfaiye Dairesi Başkanlığı Eğitim Şube Müdürü Veysel Bike ’nin kontrolünde bir kısmı teorik bilgi, bir kısmı da uygulamalı anlatım olmak üzere üç bölüm halinde gerçekleştirilen tatbikatta yangın alarm cihazlarının çalıştırılmasıyla birlikte çocuklar kontrollü olarak binadan tahliye edildi. Ardından çocuklara yangın anında yapılması gerekenler anlatıldı. Son olarak ise bina bahçesinde yangın çıkarılarak yangına müdahale edildi. İtfaiye Müdürlüğü
ekipleri tarafından yaklaşık 1 saat süren tatbikatta yangın çeşitleri, hangi tür yangınlarda hangi tür tüplerin kullanılacağı ve yangına ne şekilde yaklaşılacağı konularının yanı sıra, söndürme teknikleri ve yangın tüplerinin kullanılışı uygulamalı olarak anlatıldı. Okul Kurucu Müdürü Sadi Öztekin ise yangına karşı alınması gereken tüm önlemleri aldıklarını söyledi. M AYMI SA RT - HA - Z NİİRS A N 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
‘’ADA’NIN SAÇLARI’’NIN YAZARI DENİZLİ FİNAL ÖĞRENCİLERİYLE BİRLİKTE
25
n EMRAH VAROL
ANNE nneler, annelerimiz. Hayattaki en değerli varlıklarımız. ‘Anne ayağım ağrıdı’ hemen bir ilaç. ‘Anne midem kötü’ hemen ıhlamur tedavisi. ‘Anne içim acıyor’ hemen psikolojik tedavi. Var mı onların söyledikleri kadar bize iyi gelen sözler. Mide ağrısını normalde geçirmeyecek olan ıhlamur bile anne elinden gelince şifa deposuna dönmüyor mu? Nedir anneleri bu kadar özel yapan şey? Neden annelere karşı olan bu aşırı sevgimiz, güvenimizin altında yatan gerçek?
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
A
26
Keşke biraz daha sabırlı olsaydım anneme karşı. Keşke ufacık meselelerde o kadar çok bağırmasaydım anneme. Keşke onu ne kadar sevdiğimi daha çok söyleseydim yüzüne. Keşke, keşke…
Anneler, annelerimiz. Bizim annelerimizle olan bu sevgi ve güvene dayalı ilişkimiz doğum öncesine kadar gidiyor. Bu sonuca varmam için eşimin anne adayı olmasını görmem gerekiyormuş demek ki. Bir anne adayı olan eşimin henüz 5 aylık hamileyken yaptığı hareketleri görünce anladım anneye duyulan sevginin ve güvenin anlamını. Henüz anne minicik bir şey olan bebeğimize gösterdiği hassasiyet annenin ne demek olduğunu bir kez daha gösterdi bana. Mesela daha doğmayan oğlumuz için evde yüksek sesle konuşmamaya başladık. Henüz 6 aylık olan oğlumuzla anne karnında konuşuyor mesela. Ben diyorum ki ‘Çocuk seni duymuyor’, o diyor ki hayır duyuyor. Bu saniyeden sonra bana söylenecek söz de kalmıyor. Biliyorum ki o hissediyor. Diyor ki ben konuştukça çocuğum tekme atarak bana cevap veriyor. Biliyorum ki bu yazıyı okuyan birçok anne aynı duyguları yaşamış, aynı gözyaşlarını dökmüştür. Anneler, annelerimiz. Haberlerde çok sık rastlarız. ‘Anne oğluna böbreğini verdi’, ‘Anne, engelli kızını 2 kilometre sırtında taşıyarak okula götürdü’ diye.. Fedakarlığın diğer adıdır çünkü anne. Bilin, bilelim kıymetlerini. Yaşlanınca değil ama, ölünce değil. Gençken de bilmeliyiz annenin kıymetini. Kur’an-ı Kerim’de de öyle buyrulmuyor mu zaten, ‘’Rabbin, O’ndan başkasına kulluk etmemenizi ve anne-babaya iyilikle-davranmayı emretti. Şayet onlardan biri veya ikisi yanında yaşlılığa ulaşırsa, onlara: ‘Öf’
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
bile deme ve onları azarlama; onlara güzel söz söyle.’’ (İsra 23). Bu yazıyı okuyup da annesini kaybedenler, keşke diyor şu anda.. Keşke biraz daha sabırlı olsaydım anneme karşı. Keşke ufacık meselelerde o kadar çok bağırmasaydım anneme. Keşke onu ne kadar sevdiğimi daha çok söyleseydim yüzüne. Keşke, keşke… Anneleri hayatta olanlaradır sözümüz. Sadece Anneler Günü’nde değil her daim sevin annelerinizi. Her daim arayın sorun onları. Birgün annenizi aradığınızda ‘Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor’ dediklerinde keşke dememek için çok sevin onları..Başta annem ve eşim olmak üzere tüm annelerin ‘Anneler Günü’ kutlu olsun…
EKONOMİ BAKANLIĞI’NDAN DENİZLİ ÇIKARTMASI Ekonomi Bakanlığı’ndan Müsteşar Yardımcısı Sayın Kadir Bal Başkanlığında 5’i Genel Müdür olmak üzere yaklaşık 30 kişiden oluşan kalabalık bir heyet, firmaları ziyaret etmek üzere bir hafta boyunca Denizli’deydi.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
İhracat, İthalat, Serbest Bölgeler, Yurt Dışı Yatırım ve Hizmetler, Ürün Güvenliği ve Denetimi ile ihracatçıları yakından ilgilendirebilecek diğer konularda da etkin bilgilendirmenin amaçlandığı ziyarette, Denizli'de en çok ihracat ve istihdam gerçekleştiren 150'ye yakın firma tek tek ziyaret edildi, firmaların talepleri ve sorunları en yetkili ağızlardan yerinde dinlenildi.
28
Ekonomi Bakanlığı'ndan Bir İlk Denizli İhracatçılar Birliği Başkanı Sayın Süleyman Kocasert, bu denli üst düzeyde katılımla bir hafta boyunca Denizlili ihracatçılara ziyarette bulunulmasının, ihracatçıların taleplerinin ve sorunlarının böylesine yaygın dinlenmesinin bir ilk olduğunu belirtti ve bu durumun da Denizli'ye nasip olduğunun altını çizdi.
Bürokratlar da Oldukça Memnun Sözlerine firmaların bu ziyaretlerden dolayı son derece memnun olduklarını belirterek devam eden Kocasert, bürokratların da bu ziyaretlerde ilimizin reel sektörünü çok daha yakından tanıdıklarını ve ilimizden memnun ayrıldıklarını vurguladı. Heyet, 07 Nisan 2017 Cuma günü Türk Eximbank Denizli Şubesi'nin açılış törenine de katılarak Eximbank yetkilileriyle görüşmeler gerçekleştirdi.
GENÇ MUCİTLER FİNALDE Denizli İhracatçılar Birliği veDenizli Milli Eğitim Müdürlüğü işbirliğinde düzenlenen "DENİB Genç Mucitler Aranıyor İnovatif Fikirler Yarışmasının" başvuru süreci 20 Mart 2017 tarihi itibariyle sona ermiştir. Gelen yoğun başvuruların ön elemesi PAÜ Teknokent, İl Milli Eğitim Müdürlüğü, Derya Baltalı Bilim Sanat Merkezi ve Denizli İh-
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
racatçılar Birliği temsilcilerinden oluşan jüri tarafından gerçekleştirilmiş olup, her kategori için 10 asil finalist 4 yedek finalist belirlenmiştir. 08 Mayıs 2017 Hasan Kasapoğlu Kültür Merkezi'nde gerçekleşecek olan Yarışmaya ilgi göstererek eserleri ile katılan tüm öğrencilere teşekkürlerimizi sunarız.
DENİB AKADEMİ 6 Nisan 2017 tarihinde “Pazarlama Stratejileri ve Rekabet Yönetimi” Eğitimi gerçekleştirildi. Eğitimde ZOBU Consulting’den Mustafa Hakan ZOBU tarafından işletmelerin amaçları, doğru bir pazarlama yönetimi ve stratejisi için yanıt verilmesi gereken sorular, stratejik amaçlar, yerel pazar, endüstriyel pazar, segmentasyon, bu pazarda satmalımıyız, ne satmalıyız, bir sonraki müşterimiz kim olacak, konumlandırma, 4P, fiyat, ürün, dağıtım, tutundurma, fiyata etki eden faktörler, fiyat stratejileri, ürün yaşam eğrisi, dağıtım kanalları, tutundurma karmasını oluşturma süreci, ihtiyaçlar hiyerarşisi, tüketici davranışı, sosyal kurallar, araştırma yöntemleri, pa-
zarlama planı, pazarlama hataları nelerdir ve örnek olaylar anlatılmıştır. Katılım için yoğun talep gören eğitim genel müdür, yöneticiler, pazarlama ve satış departmanı çalışanlarının katılımıyla başarılı bir şekilde tamamlandı. DENİB AKADEMİ, 12 Nisan 2017 tarihinde Türk Eximbank, Denizli İhracatçılar Birliği ve Uşak Ticaret ve Sanayi Odası işbirliği ile “Uşak Ticaret ve Sanayi Odası”nda yapılacak olan “Türk Eximbank Kredi ve Sigorta Programları” bilgilendirme toplantısı ile faaliyetlerine devam edecek .
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
DENİB AKADEMİ, PAZARLAMA STRATEJİLERİ VE REKABET YÖNETİMİ EĞİTİMİ…
29
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
“TÜRK EXİMBANK KREDİ VE SİGORTA PROGRAMLARI” BİLGİLENDİRME TOPLANTISI DÜZENLENDİ
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Türk Eximbank ve Denizli İhracatçılar Birliği işbirliğiyle, 14 Nisan 2017 Cuma günü “Türk Eximbank Kredi ve Sigorta Programları” Bilgilendirme Toplantısı gerçekleştirildi. Denizli İhracatçılar Birliği hizmet binasında düzenlenen etkinliğe firma sahipleri, ihracat ve finansman yöneticileri yoğun ilgi gösterdi.
T
oplantının açılış konuşmasını gerçekleştiren Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkan Vekili ve Denizli İhracatçılar Birliği Başkanı Süleyman Kocasert, geçtiğimiz hafta Türk Eximbank Denizli Şubesi’nin açılışının hemen ardından düzenlenen bu toplantının ihracatçılarımız için son derece verimli geçeceğini belirtirken, Türk Eximbank’ın Denizlili ihracatçılarla koordineli bir şekilde çalışmasının ihracatımıza yaratacağı olumlu etkinin önemine değindi. Türk Eximbank Genel Müdürü Adnan Yıldırım ise, Denizli’nin Türkiye ihracatında önemli aktörlerden birisi olduğuna değinerek, Denizli ilinin yıllık ihracatının 3 milyar USD’ye dayanması ve barındırdığı ihracat potansiyeli göz önüne alındığında Eximbank’ın Denizli’de şubeleşmesinin ihracata daha fazla katkı sunacağının altını çizdi.
30
Açılış konuşmalarının ardından, kredi ve sigorta programları hakkında bilgilendirmeler için, Türk Eximbank Ege Bölge Müdür Yardımcısı Mehmet Yıldırım ve Türk Eximbank Operasyon ve Raporlama Müdürlüğü Müdür Yardımcısı Zeynep Kandiyeli sunumlarını gerçekleştirdi. İhracatın finansmanı, ihracat kredileri ve sigorta işlemleri konularıyla ilgili bilgilendirmelerin ardından, toplantının soru-cevap kısmına geçildi.
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
DENİB Akademi, 21 Nisan 2017 Cuma günü DENİB, KOSGEB, Türk Eximbank ve İŞKUR işbirliği ile KOSGEB – Türk Eximbank – İŞKUR Destek Programları Bilgilendirme Toplantısı’nı gerçekleştirdi.
DENİB TURKİSH TOWELS MARKASI İLE GLOBAL HOME SHOW’ DA
E
konomi Bakanlığımızın destekleri ile yürütülmekte olan Turquality Projesi kapsamında Denizli İhracatçılar Birliği, Amerika Birleşik Devletleri'nde gerçekleştirilen "Global Home Show 2017” etkinliğinde "Turkish Towels” markası ile yer alıyor. Etkinlik kapsamında ilk olarak, 26 Mart Pazar günü sektörün öncü medya kuruluşu ve "Global Home Show” organizatörü Home Textiles & Today tarafından açılış programı gerçekleştirildi.
Başkan KOCASERT: "Amerika Pazarı Önemli Fırsatlar Sunuyor” TİM Başkan Vekili ve DENİB Başkanı KOCASERT, DENİB olarak Turquality Projesi kapsamında Global Home Show'a 2. kez katılım sağlandığını belirterek; ABD pazarına Denizli'nin geçmişte önemli miktarlarda ihracat gerçekleştirdiğini vurguladı ve Dünya ekonomisinin içinden geçtiği süreç değerlendirildiğinde, Amerika'da eskiden olduğu gibi etkin olabilmenin yolunun markalaşmaktan geçtiğinin altını çizdi.
Açılış programına katılan ve DENİB standını ziyaret eden New York Ticaret Ataşesi Sayın Özgür Çelikel ile DENİB üyesi firmaların da katılımcı olarak yer alacak olduğu New York Türkiye Ticaret Merkezi hazırlıkları için ABD/ New York'ta bulunan TİM A.Ş. yetkililerine "Turkish Towels” markamız ve gerçekleştirilen projeler konusunda bilgiler verildi.
KOCASERT; nasıl araba dendiğinde akla Almanya, saat dendiğinde akla İsviçre geliyorsa; "Havlu ve Bornoz” dendiğinde de akla "Türk Havlu ve Bornozu”nun gelmesi gerektiğini ve bunun için de tüm fırsatların değerlendirilmesinin oldukça önemli olduğunu belirtti.
26 Mart- 31 Mart 2017 tarihleri arasında devam edecek olan Global Home Show'da modeller tarafından sergilenen "Turkish Towels” logolu bornozların tanıtımı gerçekleştiriliyor. Türk havlusu kalitesi ve farkı ile beğeni toplarken, DENİB tanıtım masasına yoğun ilgi gösteren katılımcılara hediye el havlusu sunuluyor
T
oplantıda KOSGEB Denizli İl Müdürü M.Oğuz Kılınç İşletme Geliştirme, Finansman Kredi Faiz, Laboratuvar ve Bilgilendirme, Yurt İçi Fuar, Yurt Dışı İş Gezisi, Tanıtım, Eşleştirme, Nitelikli Eleman İstihdam, Enerji Verimliliği, Sınai Mülkiyet Hakları, Gönüllü Uzmanlık, AR-GE İnovasyon ve Endüstriyel Uygulama, Girişimcilik ve İşbirliği Güçbirliği gibi birçok destek programlarının kapsamı, amaçları, başvuru koşulları, destek oranları hakkında, Türk Eximbank Denizli Şubesi Uzmanı Muhammet Afşar Eximbank Reeskont, Sevk Sonrası Reeskont, İhracata Hazırlık, Sevk Öncesi İhracat, Katılım Bankaları Sevk Öncesi İhracat Kredileri, İhracata Yönelik İşletme Sermayesi ile İhracata Yönelik Yatırım Kredileri ve Kredi programlarının vade imkanları, taahhüt kapatma süreleri, faiz oranları, limitleri hakkında Türk Eximbank Denizli Şubesi Uzmanı İlker Özcan Kısa Vadeli İhracat Kredi Sigortası ile Sevk Sonrası Reeskont Kredisi Sigorta Programları, Neden ihracat kredisi sigortası kullanılması gerektiği, sigorta programının işleyişi, fonksiyonları, limitleri, teminat oranları, vade ve faiz oranları hakkında ve İŞKUR Şube Müdürü Atilla Çakır ise İş ve Meslek Danışmanlığı, İşbaşı Eğitim Programı, Kadın, Genç ve Mesleki Yeterlilik Teşviki 4447 Geçici 10. Madde, İşsizlik Ödeneği Alanların İstihdam Teşviki hakkında bilgilendirme yaptılar. DENİB AKADEMİ programlarına, 3-4 Mayıs 2017 tarihlerinde T.C. Güney Ege Kalkınma Ajansı ile birlikte yapılacak olan “Proje Yönetimi” eğitim programı ile devam edecektir… M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
DENİB AKADEMİ KOSGEB, TÜRK EXIMBANK ve İŞKUR DESTEK PROGRAMLARI
31
NEW YORK TÜRKİYE TİCARET MERKEZİ AÇILIYOR
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Türk ürünlerinin ve markalarının tanıtımında hedef ülkelerle direk etkileşim sağlayacak olan Türkiye Ticaret Merkezleri projelerinden bir tanesi olan New York Türkiye Ticaret Merkezi’nin açılışı için çalışmalar devam ediyor.
32
Ekonomi Bakanlığı’nın kira, istihdam, tanıtım ve dekorasyon için %75 oranında destek sağladığı ve TİM koordinatörlüğünde yürütülen proje kapsamında; “10 East 34th Street” adresinde yer alan New York Türkiye Ticaret Merkezi binasının 9. katında faaliyete geçecek olan halı sektörüne ait bölümün açılışı gerçekleştirildi. Ev tekstili ve hazır giyim sektörlerine ait çalışmalar ise, hızlı bir şekilde devam ediyor
Yurt Dışına Açılmak İçin Çok Önemli Fırsat TİM Başkan Vekili ve DENİB
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
Başkanı Süleyman KOCASERT, New York TTM’nin açılış hazırlıkları için New York’ta bulunan TİM A.Ş. yetkilileri ile bir araya geldi ve halı sektöründe yürütülmekte olan TTM Projesi’nin açılışı için New York’ta bulunan İstanbul Halı İhracatçıları Birliği Başkanı Sayın Uğur UYSAL ile bir görüşme gerçekleştirdi. Görüşmenin ardından KOCASERT; New York TTM Projesinde katılımcı olarak DENİB üyesi olan firmaların da yer aldığını ve düşük maliyetli fuar alanı niteliğinde olan TTM projelerinde katılımcı olmanın yurt dışı pazarlara açılmak için çok önemli bir fırsat olduğunu vurguladı
34
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
DOKUMA KÜLTÜRÜNÜN BEŞİĞİ;
BULDAN B
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
uldan sokaklarında yankılanan dokuma sesleri, çağlar boyunca, bu yörenin bebeklerine ninni; tezgahlardandökülen dokumalar ise örtü olmuş. Buldan’ın kaderi tezgahlarda örülürken yöre insanın kültürel varlığı daime dokumanın etrafında şekillenmiş. Günümüzde Buldan Dokuması olarak markalaşan kumaş, mütevazi el tezgahlarından çıkarak Roma İmparatorluğu döneminde asilzadelerin en kıymetli elbiselerinin yapımında kullanılmış. Osmanlı Sarayları’nda ise padişahlara kaftan, şehzadelere elbise ve hanım sultanlara çeyizlik olarak değer bulmuş. Geleneksel dokumanın kültürel mirasını onurla taşıyan ilçe, belediye bünyesinde hayata geçirilenBelediye El Sanatları ve Kültür Merkezi (BELKÜM) ile ayrı bir heyecan yaşıyor. Geçmiş yıllarda hükümet binası ve cezaevi olarak kullanılan bina kompleksi restore edilerek; yerli ve yabancı turistlerin geleneksel dokumayı yakından tanımaları için atölye haline getirilmiş. Kompleks içerisinde uygulamalı anlatımla birlikte, geleneksel dokuma ve boyamanın yanı sıra ürünlerin teşhir edildiği ve satışının gerçekleştirildiği mağaza ile birlikte bir de dokuma müzesi planlanmış. Buldan Belediye Başkanı Mustafa Gülbay ile BELKÜM’ü ve ideallerini konuştuk.
36
MA AY RT I S -- NHA İSA Z İNR A 2 0N1 72 0 1 7
Mustafa Gülbay: Burası ticari amaç gütmeden, belediyenin hediyelik eşyalarını dokuttuğumuz bir yerdi veBelediye Kültür ve El Sanatları Merkezi olarak faaliyet gösteriyordu. Şimdi ise belediyenin iktisadi ve sosyal tesisi olarak satış da yapılabilen bir merkez haline dönüştürdük.Henüz emekleme aşamasındayız. Hedefimiz ise; Buldan dokuma kültürünün mutfağını burada gösterebilmek. Bu işin ne kadar meşakkatli bir iş olduğunu ne kadar zor bir iş olduğunu, boyamanın hangi aşamalardan geçtiğini, elyafın ister ipek ister pamuk isterse de yün olsun ne gibi bir süreçten geçerek dokumaya dönüştüğünü burada gelen misafirlerimize göstereceğiz. Doğal boya atölyesi çalışmamız da olacak. Burası yaşayan bir dokuma müzesive tabiri caizse dokuma kültürünü yansıtan bir workshopolacak. Burada üretim yapılıyor ancak amacımız esnafımızla rekabet etmek değil. Biz tarihi dokuma mirasımıza sahip çıkarak unutulmasına engel olmak istiyoruz. Örneğin Hoşgör yöremize ait olan ancak zamanla unutulmaya, sandık diplerinde kalmaya başlayan bir kumaşımızdı. Çalışmalarımız sonucu biz bunu gün yüzüne
çıkardık, görünür hale getirdik. Buldanımıza gelen misafirlerimizin çarşı pazar gezerek dokumayı tam olarak hissetmelerine imkan yok, atölyemizi ziyaret ederek dokumanın her aşamasını yakından görebilecekler. Still Life: Buldan denilince akla dokuma geliyor. Çok zengin bir tarihi birikim var. Geleneksel yöntemlerin ve motiflerin dışında yenilikleriniz olacak mı? Mustafa Gülbay: Elbette yeni çalışmalarımız var. Örneğin, Buldan’daki Hayvanları Koruma ve Yaşatma Derneği ile birlikte “Kuşlar Sizi Çağırıyor” isimli projemizi yürütüyoruz. Kaymakamlığımız da projenin katılımcılarından. Yaylagöl’ünde yaşayan kuş türlerinin dokuma kültüründe bir yeri olmalı diye düşündük. Motif anlamında geleneksel olanların yanı sıra ilçemizde yaşayan kuşların da dokunan şallar üzerinde yer aldığını görmeye başlayacağız. Still Life: Buranın bir nevi AR-GE merkezi gibi işlevi de var anladığım kadarıyla. Kesinlikle doğru. Burası AR-GE merkezi gibi de çalışacak. Böyle bir misyonu da var. Az önce belirttiğim gibi yeni motifler anlamında çalışmalarımız olacak. Daha önce hiç kimse kuş figürü işlemedi dokumalara. Buldan’ın bir nevi maskotu haline gelen gri, beyaz balıkçıl türlerimiz var. Onları şallarımıza işleyeceğiz.
M MAY AYIISS - HA HAZZİ İRRAANN 22001177
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Still Life: Sayın başkan, Belediye El Sanatları ve Kültür Merkezi’ni (BELKÜM) hayata geçirirken nasıl bir idealle yola çıktınız?
37
Biz burada hem istihdam hem ekonomik değer hem de turizm anlamında bir değer yaratmak istiyoruz. Buldan da el değmemiş kültürel miraslarımız var, her anlamda. Buraya gelen yerli ve yabancı turistler sadece alışveriş anlamında gelmesin bu kültürel birikimimizi de yakından tanısınlar istiyoruz. Ayrıca burada yaşayan hemşerilerimizin de farkındalığınıyükseltmek istiyoruz.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Still Life: Kültür Merkezi olarak tercih ettiğiniz binaların tarihi bir dokusu var. Bu bina kompleksinden biraz bahseder misiniz? Mustafa Gülbay: Burası geçmiş yıllarda cezaevi ve hükümet konağı olarak kullanılan tarihi binalardı. Bizden önceki dönemlerde restore edilmişti. Hükümet konağı olankısım 1946 yılında yanmış ve Buldan tarihine ait pek çok belge de o yangında maalesef yok olmuş. Orijinali üç katlı binanın ancak şu an iki katı kullanılabilir durumda. Atölyemizin müze kısmını ikinci katta hayata geçireceğiz. Still Life: Buldan’ın dokuma ve tekstille alakalı bu kadar köklü ve zengin bir kültürün merkezi olmasını siz neye bağlıyorsunuz? Mustafa Gülbay: Buldan asırlar öncesinden dokumanın odak noktası olmuş bir yerleşim alanı. Buldan’ın en önemli marka değeri tarih
38
boyunca süzülüp gelen dokuma kültürüdür. Çünkü burası çok kadim bir yerleşim alanı. Tripolis antik kentimizde yapılan kazılarda dokuma kültürüne ait çok önemli arkeolojik değerler ortaya çıkartıldı. İki, üç bin yıl öncesinin dokuma tezgahları var. Bu iş binlerce yıl önce ticari amaçla yapılıyormuş. Ayrıca bu coğrafyadaki Türkmen kültürünün de etkileri var. Öyleki dokumanın ham maddelerinden olan çok kaliteli yün ve kıl üretiliyormuş. Tekstilde kullanılan doğal malzemelerin tamamının Buldan sınırlarında olması haliyle dokumacılığın gelişmesini, zenginleşmesini sağlamış. Ham madde olarak; ipek var,
M AY I S --HA HA ZZ İ Rİ R AA NN2 021071 7
BELKÜM, EMEL YANGÖZ’E EMANET Buldan Belediyesi’nin yeni iştiraki olan Belediye El Sanatları ve Kültür Merkezi (BELKÜM) Emel Yangöz’eemanet. Dört ay gibi kısa sürede önemli mesafe kat eden Yangöz, neredeyse tekstilin içinde gözünü açmış başarılı bir idareci. Henüz gençliğinin ilk yılları sayılabilecek yaşlarda mesleki kariyerine tekstilde başlama ve sürdürme kararı almış. “Öğrendikçe daha çok merak ediyorsunuz” diye özetlediği tekstil sektöründe, 25 yıllık kariyerini ardında bırakarak El Sanatları ve Kültür Merkezi’nin sorumluluğunu üstlenmiş. Yangöz, imalattan ipliğine, boyasından pazarlamasına kadar merkezde yürütülen her bir ayrıntıyla tek tek ilgileniyor.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
keten var, pamuk var yün ve kıl var. Bitki çeşidinin fazla olması sebebiyle bol ve çeşitli boya kaynağı da mevcut. Bitkiler, çiçekler, kökler ve meyve kabukları boyanın ham maddesini oluşturuyormuş. Örneğin eski kaynaklarda erguvani bir eflatundan söz ediliyor. Ama zamanla teknolojik ilerlemeyle birlikte Buldan’ın bu geçmişi göz ardı edilmeye başlanmış. Tekstilde ciddi bir teknolojik dönüşüm yaşandı hatta nanoteknoloji de girdi işin içine. Bizim buralarda varlık gösterebilmemiz mümkün değil. Ancak geleneksel üretimi biraz modernize ederek; özellikle de el dokumasını önplana çıkartarak Buldan’ın markalaşmasını arzu ediyoruz.
39
Still Life: Sizin ciddi bir emek ve vizyonla yola çıkarak oluşturduğunuz bu merkez, tekstil işi ile ilgilenen çevreler tarafından nasıl karşılandı? Mustafa Gülbay: Gayet olumlu karşılandığını söyleyebilirim ve doğal olarak iletişim halindeyiz. Her şeyden önce burası bir rekabet noktası değil. Burası Buldan dokuma kültürüyle alakalı; hem tasarım anlamında hem ufuk anlamında hem de unutulmuş değerlerin gün yüzüne
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
40
çıkartılması anlamında bir işleve sahip. Bunu yaparken de kendi tezgahlarımızdan çıkan ürünleri açtığımız mağazada satışa sunmuş olacağız. Still Life: Sayın Başkan, Buldan Bezi ve Şile Bezi birbirine karıştırılabilen iki kumaş türü. Bunların hikayesindenbahseder misiniz? Mustafa Gülbay: Buldan Bezi aslında bir tepki sonucu bu ismi aldı. Dokumamızın ismi aslında bükülüdür. Buldan Bükülüsü ya da Buldan Bürümcüğü olarak bilinir. Buldan bükülüsünün Buldan bezi olma süreci 1946’lı yıllara dayanır. O yıllarda burada ciddi bir işsizlik ortaya çıkıyor. O nedenle insanlar İstanbul’a, İzmir’e ve Bursa’ya göç ediyor. Tabi yanlarında bu kültürü de götürüyorlar ve tekstil işini oralarda da sürdürmeye devam ediyorlar. Özellikle Şile bölgesinde ürettikleri Buldan bezini Karadeniz’in tuzlu sularında terbiye ediyorlar. Böylece bugün Şile bezi olarak bildiğimiz kumaş türü ortaya çıkıyor. Still Life: Dokuma denince ülkemizin pek çok noktasında marka değeri yüksek başka merkezler de var. Siz Buldan olarak bu merkezlerle bir kıyaslama yaptığınızda ortaya nasıl bir sonuç çıkıyor? Mustafa Gülbay: Üzülerek söylüyorum ki dokumanın merkezi olan Buldan’da bu kadar zenginliğe rağmen marka değeri yüksek firmamız yok. Örneğin Ödel var. Ancak Ödel Bursa’da da var. Çünkü kökleri burada. Akrabaları var. İstanbul’da ya da Bursa’da faaliyet gösteren büyük tekstil firmalarına bakın çoğunun kökenin Buldan olduğunu görürsünüz. M AY I S --HA HA ZZ İ Rİ R AA NN2 021071 7
41
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
TÜRKLERİN KÜLTÜR KODLARI OLARAK NİTELENDİREBİLECEĞİMİZ VARLIKLARIMIZ
NAKIŞLI CAMİLERİMİZ
Bir dağcı, yerel bir araştırmacı, kültürümüze ve atalarımızın bıraktıklarına miraslarına hayran biri olarak, yaklaşık on yıldır Denizli ilçelerini köylerini kasabalarını yani kısacası bu ilin tüm kılcal damarlarına varıncaya kadar gezmekte ve araştırmaktayım. Türk milletinin Anadolu’da ilk yurtlarından biri olan Denizli Türkler açısından önemli değerlere, köy ve kasabalara, tarihi kabristanlara, türbelere, Haçlı savaşlarının geçtiği mekânlara ve bunları taçlandıran nakış nakış işlenmiş camilere tekkelere sahiptir.
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
Bu değerler ve tarihi verilerin hepsi bu bölgedeki Türk tarihinin canlı tanıkları, abideleri ve tapu senetleridir. Türklerin yaşadığı kadim topraklarda, Moğolistan’da Kazakistan’da, Özbekistan’da, Yakutistan’da, Altaylarda, Azerbaycan, vb. kadim Türk yurtlarında bugün balbal, kurgan, kaya resmi, Göktürk anıtları, vb. adını verdiğimiz Türk tarihin abideleri Denizli’nin unutulmuş yörelerinde, mezarlıklarında, dağ zirvelerinde bulmak bunları keşfetmek ve görmek beni son derece mutlu etmektedir.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
43
KORUNMASI GEREKEN ÇOK DEĞERİMİZ VAR Uzak Türk coğrafyalarında olan ne varsa benzerleriyle Denizli coğrafyasında karşılaşmak Turan kavimlerinin yüzyıllarca, hatta binlerce yıl öncesinde burada yaşadıklarının birer kanıtlarıdır. Denizli’de bugün turizm adına bir kısır döngü devam etmektedir. Her defasında Denizli gelen yerli ve yabancı turistin kalmadığı konaklamadığı günübirlik gelip gittiğinden yakınılmakta, turizmin il geneline yayılamadığından yakınılmaktadır. İşte bunun sebebi; kanaatimizce Denizli sadece Hierapolis (Pamukkale ) ve Laodikya (Eskihisar) ile tanınmakta ve hala bu iki antik kentimiz ön plana çıkarılarak Denizli turizmi adına medet beklenmektedir. Tüm yatırımlar, turizmden elde edilen gelirler ve dış destekler buraya aktarılmakta ve bu iki antik kentimiz ihya edilmekte ve adeta yeniden inşa edilmek-
tedir. Elbette bu antik kentler ihya edilecek ve korunacaktır. Buna itirazımız olamaz. Bir yerel araştırmacı kültür tarih meraklısı olarak bizde bu yapılan çalışmalardan memnuniyet duymaktayız. Ancak Denizli sadece bu iki antik kente kilitlenmemeli ve sahip olduğu diğer tarihi değerleri de korumalı ve turizmin istifadesine sunmalıdır. 3-4 metre uzunluğundaki balballar ile dolu mezarlıkları, Selçuklu-Osmanlı döneminin eşsiz şahidelerinin olduğu İlbade mezarlığı ve cami hazireleri, Anadolu’yu Türk yapan katalizör dervişlerin ebedi istirahatgahları eren türbeleri, dağ zirvelerindeki kurganları, Türk mitolojisinin hala yaşayan canlı kanıtları gök direkleri ve her biri birer müze olacak nitelikteki NAKIŞLI CAMİLERİ de koruma altına alınmalı, onarılmalı, başta Denizli sakinleri olmak üzere Türk halkına tanıtılmalıdır. Bu saydıklarım kadim TÜRK eserleridir ve bizimdir. Bunları korumakta başta Denizlili hemşerilerim olmak üzere
hepimizin görevidir.
NAKIŞLI CAMİLERİMİZ KÜLTÜR KODLARIMIZDIR Denizli Nakışlı Camiler ile doludur ve ülkemizde başka bu sayıda tarihi camiye sahip bir başka ilimiz yoktur. Bizim araştırmalarımıza ve kaynaklara göre Denizli’de 25 adet nakışlı cami bulunmuştur ve bu sayı her geçen gün artmaktadır. Tekstil merkezi olarak bilinen ve yakında sağlık turizminin başkenti olması beklenen Denizli en az 300 yıllık geçmişleri olan bu tarihi camilere mutlaka sahip çıkmalı ve korumalıdır. Bayat, Boğaziçi, Belenardıç, Tahtalı, vb. çok kötü durumdadır ve yıkılmak üzeredir. Bir zamanlar tarikat ya da Bektaşi tekkeleri olduğuna inandığımız, içleri nefis süslemelerle dolu olan ve her biri kadim Türk sanatının örneklerini sunan ve geçmiş ile
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
gelecek arasında bir kültür köprüsü olan bu güzelim camiler onarılarak Türk kültürünün öğretildiği müzeler olarak yaşatılmalı ve gelecek kuşaklara devredilmeleridir. Türk’ün kültür kodları bu camilerin duvarlarında yer almaktadır. Marifet bu kültür kodlarını günümüz insanına aktarmak ve göstermektir.
44
Eğer camilerimiz ve sahip olduğu öz kültür varlıkları tekrar ayağa kaldırılır ve ziyarete açılırsa, Denizli şu anda ağırlamakta olduğu yerli ve yabancı turistin en az 3-4 katı ziyaretçi akınına uğrayacaktır. Bu ecdat yadigârı camilerin neler olduğu, içlerindeki süslemelerin neden yapıldıkları, Türk kültüründeki yerleri ortaya çıkacak ve kaybolan kadim medeniyetimizin ihtişamı gözler önüne serilecektir. Tabir caizse Denizli halkı Yunus’un sözlerinde ki gibidir: “DERYA İÇREDİRLER ANCAK DERYAYI BİLMEZLER”. Denizli’de yaşayanların çok az kısmı bu değerlerden haberdardır. Bu değerlerimizden birkaç tanesinden burada bahsedelim.
ÇAL BELEVİ KÖYÜ CAMİ Çal Belevi Köyü Cami’nin 1800 yıllarda yapıldığı bilinmektedir. Bu cami Denizli’deki Nakışlı Tarihi camileri arasında iyi durumda olanlardan biridir. Birkaç kez tamir geçiren bu camiye geniş bir avludan girilmektedir. Geniş bir mekâna kurulmuş olan caminin mihrabının tam üstünde büyük bir ibrik ve hemen altında iki tane küçük ibrikler göze çarpar. Mihrabın etrafı tek sıra halinde Kuran ayetleri ile bir kuşak olarak sarı renkte sarılmış ve bordur olarak da kiremit renginde mozaik döşeme yapılmıştır. Mihrabın sapından Allah lafzı ile başlayarak sol tarafında Muhammed ve dört halife isimleri boyalarla süslenmiş ve panolar halinde
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
duvara nakşedilmişlerdir. Cami duvarlardan birinde ise Medine-i Münevvere panosu çok dikkat çekicidir ve yeşilin en güzel tonu burada kullanılmıştır. Ravza-i Mutahhara adı verilen Hz. peygamberin kabrinin yer aldığı duvar panosunun alt kısmında bulunan revaklı bölüm ise gerçekten görülmeye değerdir. Yine duvarın birinde süsleme olarak Salur damgası çok açık bir şekilde işlendiğinden bu caminin eskiden bir Tahtacı-Bektaşi dergâhı olarak kullanıldığı aklımıza
gelmektedir. Hemen bu süslemenin sağ tarafına baktığımızda ise önceki tarihi camilerde görülen bir terazi ve 8 kat cennet süslemeleri karşımıza çıkar. Terazi mizanın kurulacağını ve insanoğlunun mutlaka yaptıklarından dolayı ahirette hesaba çekileceğini belirtirken, sekiz katlı cennet figürü ise imtihanı doğru verenlerin yerinin cennet olduğunu göstermektedir. Allah, Peygamber, dört halife, Hasan ve Hüseyin efendilerimiz, çiçek panoları, Kâbe ve Ravza-ı Mutahhara tasvirleri, mizan, terazi, cennet ve cehennem figürleri, sancak-ı şerifler, ibrikler, kandiller, kadınlar mahfilindeki çiçek resimleri ve kökboyalı duvar nakışları Belevi Köyü camisinde bulunan eşsiz tasvirlerdir.
BELENARDIÇ KÖYÜ NAKIŞLI CAMİSİ
Güney duvarında yoğun olarak görülen süsleme bitkisel, mimari ve yazı ağırlıklıdır. Oldukça sade olan mihrap nişinin içinde yeşil renkli açılan perde motifi ve onun arasında kandil motifi işlenmiştir. Güney duvarında mihrabın batısında Kâbe tasviri vardır. Merkezdeki Kâbe tasviri etrafında mescit ve ağaç tasvirleri yer almaktadır. Tüm kompozisyon revakla çevrelenmektedir, revaklar üzerinde yerleştirilen yedi minare tasviri vardır. Kompozisyon olarak Baklan Boğaziçi Camii ile benzerlik göstermektedir.
Belenardıç Köyü Nakışlı Camisi, Akköy şimdiki Pamukkale ilçesine 20 km. uzaklıktaki Belenardıç köyü cami, kareye yakın dikdörtgen planlı bir yapıdır. Ahşap destekli ve ahşap tavanlıdır. Kitabesine göre Halil Ağa tarafından 1884 yılında yapılmıştır. Kuzeyinde son cemaat yeri ve bir minaresi mevcuttur. Planı; enine dikdörtgen planlı olan harime son cemaat yerindeki kapıdan girilmektedir.
Son cemaat yeri ile harim arasında kot farkı vardır. Caminin yakın zamana kadar örtü sistemi toprak dam iken, günümüzde kırma çatılı olarak inşa edilmiştir. Üç ahşap sütun harimi dört sahhına bölmektedir. Caminin mihrabı doğuya kaydırılmıştır. Son cemaat yeri düz ahşap tavan ile örtülüdür. Malzemesi moloz taştır Belenardıç caminin içinde yer alan süsleme duvarlarda hiç boş yer bırakmamacasına uygulanmıştır. Bitkisel kompozisyonlar, mimari tasvirleri natürmortlar, sembolik tasvirler ve yazılardan oluşmaktadır. Dönüşümlü olarak belli bir düzende uygulanan bu süslemeler panolar içine yerleştirilerek birbirlerinden ayrılmıştır. Harimin dışında son cemaat yerinde kalan süslemeler ise üzerlerinin boyan-
Mihrabın yanında yer alan servi ağacı mavi renkte işlenmiştir. Servi ağacı mezarlık ağacıdır ve ölümü hatırlatmaktadır. Bu panonun üzerinde ise lale ve gül demetlerinden oluşan çiçek kompozisyonu vardır. Güney duvarının doğusunda yer alan madalyonda iç içe geçmiş üçgenler on iki kollu yıldız motifini oluşturmaktadır.
BOĞAZİÇİ (ASI ÇAL) ESKİ CAMİ Boğaziçi caminin hangi tarihte kim tarafından yapıldığı bilinmemektedir. Caminin iç kısmında harime giriş kapısının sağ ve solunda boyalarla tarihler vardır. Yapılması hicri 1188 boyanması 1293 olarak yer almaktadır. Bu tarihler miladi 1774 ve 1876 olarak verilebilir. Baklan Boğaziçi Eski Cami günümüzde ibadete kapalıdır. Yanına yapılan yeni camide ibadet yapılmaktadır. Boğaziçi Eski Camii, Anadolu halk resim sanatı için bir müze değerinde. Yanına yeni betonarme bir cami yapıldığı için yan kapıdan giriliyor. Cami 8 ahşap direkle 3 sahhına ayrılmış. Bir direkte 1188 hicri / 1775 Miladi tarih, kitabede 1288 hicri /1876 Miladi tarih var. Kırmızı zemine beyaz çıtalı tavan süslemesi, mühr-ü Süleymanlar, orta bölümde 12 kollu yıldız geometrik süslemeleri var. Caminin duvarları kalem işi ile
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
ması nedeniyle anlaşılamamaktadır.
45
46
süslenmiş. Rumi, palmet, kıvrık dallar, lale, karanfil, menekşe, hançer yaprağı gibi bitkisel motifleri, üçgen, altıgen, sekiz, on, on iki kollu yıldızlar ve çarkıfelekler gibi geometrik bezemeler çevreliyor. Camideki en ilginç kompozisyon mizan terazisi, cennet ve cehennemden oluşan üçlü pano, solda peygamber bayrağı altında güneş, ay, bir çelenk ve mizan terazisi; ortada yedi katlı cehennem, kenarlarından alevler fışkırıyor, bir tarafta katran kazanı, zehirli zakkum ağacı, sağda en tepedeki tuba ağacı ve sancakları ile sekiz katlı cennet. Camide ortadan bölünmüş bir panoda ise dervişleri ya da tarikat erbabını anımsatacak resimler yer alıyor: Bir sancak, içinde ‘Ya Hû’ M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
yazan bir keşkül, bir mızrak, bir balta İslam inancında bir gün mahşerde mizan terazisi kurulacak ve her insan dünyadaki amellerine göre hesaba çekilecektir. Denizli nakışlı camilerinde bu düşünce ana temalardan biridir ve her camide mutlaka vardır. Burada mizan terazisinin bir kefesi mavi ve boş olarak, diğer kefesi ise yeşil renkte ve içinde iki nesne ile işlenmiştir. Kefenin üzerinde bir hilal ve terazinin ucunda çelenk motifi yer almaktadır. Yeşil İslamiyet’in rengi olduğu için iyiliği ve güzelliği temsil eder. Mavi kefenin olduğu tarafta içe doğru makas hayatın sona erdiğinin ve birazdan hesaba çekilmenin rabbinin huzurunda başlayacağının işaretidir. Siyah renk günahları temsil eder. Terazi motifinin arasından yukarı doğru uzanan üç kol ise Yazır boy damgasına benzemektedir ve bize göre bilerek nakşedilmiştir. Cami içindeki yedi basamaklı merdiven şeklindeki tasvir cehennemi tasvir eder. Merdivenin basamakları dönüşümlü olarak siyah ve kırmızı renklerde işlenmiştir Merdivenlerin arasından düz, siyah, sade bir direk ve bir ağaç motifi çıkmaktadır. Bunların arasından alevler fışkırır şeklindedir ve kaynayan kazan vardır. Gerek renklerin işlenişi gerekse sembolik olarak yerleştirilmiş motiflerden ‘Mahşer Günü’, ‘Sırat ‘Köp-
kesmemesine işarettir. Kâbe tasvirinin tam altındaki kompozisyon vaiz kürsüsüdür ve Cenab-ı Hakk’ın arş üzerindeki kürsüsünü temsil eder. Dikdörtgen biçimli olarak işlenen kürsü üzerinde yeşil, mavi ve kırmızı renklerle oluşturulmuş bir süsleme yer almaktadır. Yeşil İslam’ı ve cenneti, mavi gökyüzünü ve sonsuzluğu ve kırmızı ise cehennemi yani ateşi temsil eder. Kürsünün üzerinde üç şamdan üzerinde üç mum yer almaktadır. Alttaki dikdörtgen içinde yer alan yıldız imanın 6 şartını, kürsü üstündeki üçlü lale motifleri ve üç şamdan Hz. Allah (C.C.)-Hz. Muhammed (S.A.V ) - Hz. Ali (R.A.) üçlemesidir ve bir tarikat ritüelidir. Kürsünün üzerinde durduğu ters üçgen içindeki bölümlenme daha sonra doğu duvarında göreceğimiz sembolik tasvirin bir benzeridir. Salur boyu, Oğuz Kağan Destanı'na göre Oğuzların 24 boyundan biri ve Kaşgarlı Mahmud'a göre Divân-ı Lügati't-Türk'deki yirmi iki Oğuz bölüğünden beşincisidir. Salur önemli bir Oğuz boyudur. Bu boyların Üçoklar kolundan (sol kolundan) Oğuz Kağan'ın oğlu Dağ Han'ın soyundan geldikleri kabul edilir. "Salur" kelimesi kılıç sallayan anlamında kullanılmıştır. 14. yüzyılda Sivas, Kayseri ve Tokat civarında hüküm sürmüş Kadı Burhaneddin Devleti Salur boyuna mensuptur. Anadolu'da Salur boyuna mensup halkın yaşadığı bölgelerde Salur ismini ta-
şıyan çok sayıda köye rastlanmaktadır. Bu soydan gelenlerden bir grup, İskilip'te Salur köyünü kuranlar ve günümüzde Salur soyadını taşıyanlardır. Çağdaş Türkmenlerin kökeni Salur boyu Türkmenistan, Özbekistan, Afganistan, Irak ve İran’da ve aynı kökten olan Çin'deki Salar uyruğu Salur boyundan geldiğine inanılır. Baklan camisi hariminde cami tasvirinin yanındaki panoda yer alan kompozisyonda tüfek, kılıç, sancak, teber, keşkül, mızrak, su kabağı gibi tekke sembolleri vardır. Bu süslemedeki renkler sarı, kırmızı, mavi, yeşil ve siyahtır. Bu semboller tarikatlarda genellikle şu manalarda kullanılır. Teber ( Pir’in manevi gücü), keşkül (fakirlik), asa (hikmet), taç (ruhani saltanat ve manevi gücü), kılıç (bağlılığı), sancak (hâkimiyet ve aidiyeti) ve su kabağı ( ölmeden önce ölmeyi) temsil etmektedir. Tarikat tekke ve dergâhlarında dünya ve ahiret hayatı birlikte yaşanılır ve varlıkla-yokluk hep bir aradadır İbrik Motifi; İbriğin, İslâmiyet öncesi Doğu kültürlerinde yaygın kullanıldığı bilinmektedir. Tapınaklarda tanrılara kutsal su sunma, putları yıkama, tapınağı temizleme, güzel kokulu sıvılar serpme işleri ibrikle yapılırdı. Buradan anlaşılacağı gibi ibrik ve şekli, kullanım alanı bakımından özel bir konuma sahiptir. İbrik motifinin cami süslemelerinde kullanılmasıyla verilen mesaj “abdest almak” la ilgilidir. Burada abdest almayı konu ederken, aynı zamanda Kur’an’ın el-Maide Süresi 5/6 yı işaret etmektedir. Âyet, namaz
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
rüsü’ ve ‘Cehennem’ tasvirlerinin işlendiği açıktır. Merdivenlerin yedi basamaklı ve köprünün üzerinde yedi kademenin bulunmasının sembolik anlamının cehennemin yedi tabakadan oluştuğudur. Mahşer günü panosunun yanındaki panoda, diğer iki kompozisyondan farklı olarak kırmız, yeşil ve siyahın dışında sarı renkte kullanılmıştır. Aşağıdan yukarı doğru daralan sekiz farklı renkteki alan yer alan vardır. Yukarıda beş yapraklı üç çiçek dalları ile motifi desteklemektedir. Kompozisyonun sağında terazi tasvirinin olduğu panodaki gibi bir tasvir yer almaktadır; sol tarafında ise bir sancak tasviri vardır. Burada yer alan sembollere bakıldığında, çiçek motiflerinin desteklediği ve yukarı doğru daralan motifin cennetin katlarını temsil ettiği görüşü açıktır ve cennet sekiz katlıdır. Bu da Allah (c.c.) ‘ın rahmetinin gazabından fazla olduğu gerçeğine yapılan vurgudur ve kulun hiçbir zaman Allah’ın rahmetinden ümidini
47
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
48
kılmak için abdest almayı farz kılıyor. Müslümanın abdestsiz namaz kılmayacağı dikkate alındığında, sanatkârın buradaki amacının, ibrik motifi ile namaz kılana, el-Maide Sûresi 5/6 vasıtasıyla Kur’an’ı hatırlatmak, gündeminde tutmak için, mesaj verdiği söylenebilir. Böylece sanatkâr dekoratif bir güzellikle eserine içerik kazandırarak, ayetlerin tekrarına da zemin hazırlamaktadır. Boğaziçi cami mihrap kavsarası 5 sıra alçı mukarnaslıdır. Süsleme, mukarnasların kademelerinin farklı renklere boyanması ile oluşturulmuştur. Mihrap nişinin içinde açılmış perde motifi uygulanmıştır. Mihrap kavsarasının aynalıklarında simetrik olarak yerleştirilM AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
miş çiçek motifleri ve iki tane madalyon motifi yer almaktadır. Mihrap kavsarasını çevreleyen farklı renklerdeki, perde motiflerinin her birinin arasından yaprak tasviri çıkmaktadır. Tüm mihrabı çevreleyen dikdörtgen şeridin içinde ise Ayetel-Kursi yer almaktadır. Ayetlerin arasında, şeridin köşelerinde birer lale motifi ile boşluklar doldurulmuştur. Şeridin alt kısmında servi ağaçları, mihrabın iki yanına simetrik olarak yerleştirilmiştir Son olarak belirtmek isterim ki bu camiler Denizli’de pek bilinmese sahip çıkılmasa da özelikle Avrupa’da meraklıları çok olup 2014 yılında İngiliz dergisi CORNU COPIA Denizli Tarihi Nakışlı Camilerini keşfederek özel sayı yapmış ve çok ilgi uyandırmıştır.
GÜÇ VE PRESTİJİN SEMBOLÜ
MÜZELER
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Modern dünyanın devletleri, hemen her konuyu güç ve prestijin öznesi haline getirirken; sanat, kültür, bilim ya da teknoloji ürünlerinin korunduğu ve sergilendiği müzeler de bu güç yarışından payına düşeni almaktadır. Zira dünyadaki turizm hareketleri düşünüldüğünde dünyanın en ünlü müzeleri her yıl milyonlarca turisti ağırlamaktadır. Turizm alanındaki bu hareketlilik devletlere güç ve prestij olarak geri dönmektedir.
50
Kültür turizmindeki en katı rekabet alanlarının başında yer alan müzeciliğin gelişmesi için, UNESCO, tüm dünyada 18 Mayıs’ı “Müzeler Günü” ilan etmiştir. Ülkemizde de 18-24 Mayıs tarihleri çeşitli etkiliklerle Müzeler Haftası olarak kutlanmaktadır. Kültür turizminin önemli aktörlerinden olan ulusal müzeler, devletlerin kendi somut benliklerinin en güçlü şekilde dışa vurulduğu yerlerdir. Ulusal müzeler, ait oldukları toplumun tarihin ilkçağlarından günümüze kadar devam eden kültürel birikiminin özetini teşkil eder. Uluslararası Müzeler Birliği (İCOM) ise; müze kavramını “kültürel değer taşıyan bir bütünü, türlü biçimlerde korumak, incelemek, değerlendirmek ve özellikle halkın beğenisinin yükselmesini ve eğitimi için sergilemek amacıyla toplum yararına yönetilen kurumlar” olarak tanımlamaktadır. Uluslararası Müzeler Birliği; koruma amaçlı kurumlar ve sergi galerileri başta olmak üzere; sürekli bakım altında olan kütüphane ve arşiv merkezlerini; doğal, arkeolojik ve etnografik anıt ve alanları; tarihi anıt ve alanları; botanik ve zoolojik bahçeleri; akvaryumlar gibi canlı örneklerin sergilendiği enstitüleri; doğal ortamlar ve doğa harikalarını; bilim merkezleri ve planetaryumları müze tanımlamasının içine dahil etmektedir.
Ş
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
ESKİ YUNAN’DAN GÜNÜMÜZE MÜZE KAVRAMI
Helenistik çağların bir ürünü olan museion, İlk Çağ Grek kültüründe düşüncelere dalınacak yer yani felsefe yapılan yer olarak kabul edildi. Aynı zamanda esin perileri Musaların da tapınağı olarak adlandırılırdı. M.Ö. 306 – 285 yılları arasında Mısır’ın İskenderiye kentinde, saray bahçesine museion yani müze yapılmıştır. Bu müzenin etrafında kitaplık, amfi, gözlemevi, yemek ve çalışma odaları, botanik ve hayvanat bahçeleri yer almıştır. Hem üniversite hem akademi hem de manastır niteliği taşıyan bu müzede Yunanistan’ın ve doğu ülkelerinin eski ve yeni sanat yapıtları toplanmış, belgelenmiş ve korunmuştur. Bu anlamda İskenderiye Müzesi günümüzdeki müze anlayışının temelini teşkil etmektedir. Orta Çağa gelindiğinde ise; koleksiyonların temelini, tapınaklara ve kutsal kabul edilen yerlere bırakılan hediye ve adaklar oluşturur. Rönesans Döneminde, bilim ve sanattaki hızlı ilerleyiş koleksiyonculuğu da etkilemiştir. Eski eşya ve eser toplama merakı 16. yüzyılın başında bütün dünyada yayılmıştır. Müze kelimesi 16. yüzyılda, ilk defa İtalya’da “Medici” ailesine ait bir koleksiyonun tanıtılmasında kullanılmıştır. Yine bu yüzyılda sanat eserlerinin korunduğu ve sergilendiği müze ve galeriler kurulmaya başlanmıştır. 18.yüzyılda müzeler herkesin yararlanabileceği kurumlar haline getirilmiştir. 1746 yılında Fransa Krallığı’nın sarayında toplanmış olan tarihî sanat eserlerinden genel bir koleksiyon yapılmış; eserlerin halka gösterilmesi düşüncesi kabul edilmiştir. 1750 yılında Lüksemburg Müzesi kurularak bu düşünce hayata geçirilmiştir. Dolayısıyla Lüksemburg Müzesi dünyanın bilinen ilk resmî müzesi ünvanını almıştır. İngiltere’de ise 1759 yılında British Müzesinin temelleri atılmıştır. ABD’de 1773 yılında Güney Carolina’da Charles
Müzesi ilk “halk müzesi” olarak açılmıştır. 1793’te Fransa’da bulunan Louvre Sarayı’nda bir müze kurulmuş ve burada Avrupa’nın birçok ülkesinden elde edilen paha biçilmez hazineler ve savaş ganimetleri sergilenmiştir. Bu dönemde Madrid, Berlin, Budapeşte, Prag, Münih gibi Avrupa’nın birçok başkentinde önemli müzeler açılmıştır. 19. yüzyılda dünyanın birçok ülkesinde büyük müzeler kurulmuştur. 1874’te dünyanın en büyük müzelerinden biri olan Amerikan Tabiat Tarihi Müzesi, 1880 yılında ise New York Metropolitan Sanat Müzesi hizmete açılmıştır. Japonya’da Tokyo Ulusal Müzesi (1872), Avusturya’da Viyana Sanat Tarihi Müzesi (1891), Belçika’da Brüksel Güzel Sanatlar Kraliyet Müzesi (1830), Fransa’da İnsanlık Tarihi Müzesi (1878), İtalya’da Ulusal Müze (1865), Yunanistan’da Atina Ulusal Arkeoloji Müzesi (1866) gibi çok sayıda müze kurulmuştur.
TÜRKİYE’DE MÜZECİLİK Ülkemizde müzecilik faaliyetleri 19. yüzyıl ortalarında Ahmet Fethi Paşa tarafından başlatılmıştır. 1846 yılında Sultan Abdülmecid’in emri ile bazı eski eserler ve eski silâhlar Aya İrini Kilisesi’nde toplanmış daha sonra 1868 yılında Ali Paşa'nın sadrazamlığı sırasında kilise ve içerisindeki eser-
VATİKAN MÜZESİ 1473’te Papa II. Julius tarafından kurulan Vatikan Müzesi, halen dünyanın en büyük müzeleri arasında yer almaktadır. Rönesans dönemine ait en önemli koleksiyonlar bu müzede sergilenmektedir. Özellikle Rönesans döneminin en ünlü eserlerinden biri olarak kabul edilen Michelangelo’ya ait “Son Yargılama” adlı resmin bulunduğu Sistene Şapeli, müzenin en önemli bölümünü oluşturmaktadır. Papalar için inşa edilen saraylardan oluşan şapellerde birbirinden değerli sanat eserleri sergilenmektedir.
ANADOLU MEDENİYETLER MÜZESİ Başkent Ankara’da bulunan Anadolu Medeniyetler Müzesi, ülkemizde ve dünyada bulunan müzeler arasında önemli bir yer tutar. Anadolu’nun binlerce yıllık zengin kültürüne ışık tutan müzede birbirinden değerli çok sayıda tarihi eser sergilenir. 1997 yılında Avrupa Konseyi’ne bağlı Avrupa Müze Forumu tarafından Avrupa Yılın Müzesi Ödülü’nü kazanmıştır. Başlangıçta sadece Hitit Müzesi olarak düşünülmüş olsa da zamanla sınırlarını aşmış ve Anadolu’da yaşamış diğer medeniyetlere ait eserlere de ev sahipliği yapar hale gelmiştir. Müzede, Kral Midas’ın çalışma masası, Mısır Kraliçesi’nin Hitit Kralı’na yazdığı mektup, dünyanın en eski aynası ve pek çok tanrıça heykelciği sergilenen eserlerden sadece bazılarıdır.
METROPOLİTAN SANAT MÜZESİ New York’ta bulunan Metropolitan Sanat Müzesi ya da diğer adıyla MET, 2 milyondan fazla esere ev sahipliği yapmaktadır. Dünyanın en büyük müzelerinden biri olan MET’te Mısır, Yunan, Avrupa, İslam ve Japon Sanatı gibi kategorilerde çok sayıda eser bulunmaktadır.
MISIR MÜZESİ Kahire’de bulunan Mısır Müzesi, dönemin Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa tarafından eski Mısır Medeniyetinden kalan eserlerin ticaretinin yapılmaması ve yağmalanmaması için kurulmuştur. İçerisinde 120 binden fazla eseri bulunduran müzede en dikkat çekici eser; Tutankamon Anıt Mezarı’dır.
DÜNYANIN EN ÜNLÜ MÜZELERİ Dünyanın pek çok kentinde, her yıl milyonlarca turistin akınına uğrayan birbirinden ünlü müzeler bulunmaktadır. Özellikle kültür turizminin en önemli aktörlerinden olan bu ünlü müzelerden bazıları şunlardır:
mektedir. Çeşitli yasadışı yollarla ülkemizden yurt dışına çıkarılan tarihi eserleri bu müzede görmek mümkün.
LAUVRE MÜZESİ
Fransa’nın başkenti Paris’te bulunan müzede 300 binden fazla eser bulunmaktadır. Ünlü müze, başta Mısır olmak üzere; Yunan, Arap ve daha birçok medeniyete ait tarihi esere ev sahipliği yapmaktadır. Dünyanın en büyük ve adı en çok bilinen sanat müzesi olan Louvre’da, Mona Lisa’da dahil olmak üzere Leonardo Da Vinci ve Michelangelo gibi ünlü ressamların eserleri sergilenmektedir.
51
BRİTİSH MUSEUM (İNGİLTERE MÜZESİ)
SMİTHSONİAN ENSTİTÜSÜ
İngiltere’nin Londra kentinde bulunan müzede, dünyanın her bölgesinden getirilen eskiçağ eserleri sergilenmektedir. Aslında müze 1753 yılında kurulduğunda sadece el yazmaları ve bazı antika parçalar sergile-
1846 yılında Washington’ da kurulan müze, dünyanın en geniş yerleşim alanına sahip müzesi olarak bilinmesinin yanı sıra en çok ziyaretçi çeken müzeler arasında da zirvede yer almaktadır. Amerikan Tarihi Müzesi, Doğal Tarih Müzesi, Amerikan Yerlileri Müzesi gibi 19 farklı müze kompleksinden oluşmaktadır. Bu müzeler kompleksinde 136 milyon parça tarihi eser sergilenmektedir.
ERMİTAJ MÜZESİ
niyordu. Daha sonraları arkeolojiye ilginin arttığını fark eden müze yetkilileri, özellikle Anadolu ve Trakya bölgelerinden olmak üzere dünyanın çeşitli bölgelerinden paha biçilemez eserleri çeşitli yöntemlerle veya satın alarak müzede sergilemeye başladılar. Halen Yunan ve Mısır medeniyetlerine ait birçok önemli eser bu müzede sergilen-
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
ler “Müze-i Hümayun” adı altında ilk müze olarak açılmıştır. 1881 yılında Osman Hamdi Bey’in müze müdürü olmasıyla modern anlamda müzecilik çalışmaları ileri bir düzeye ulaşmıştır. Osman Hamdi Bey, 1883 yılında eski eserlerin yurt dışına çıkışını önleyen Eski Eserler Kanunu’ nu hazırlamış, Anadolu’daki kazılar bu dönemde denetim altına alınmıştır. Osman Hamdi Bey'in vefatından sonra yerine Halit Eldem atanmış ve bu dönemde Türk-İslam eserlerini içine alan “İslam Müzesi” kurulmuştur. 1924 yılında Topkapı Sarayı, 1934 yılında ise Ayasofya müze olarak hizmete sunulmuştur. Mevlevî Dergâhı ve Mevlâna Türbesi 1926 yılında Konya Âsâr-i Âtîka Müzesi adı altında müze olarak hizmete başlamış, 1954 yılında adı Mevlâna Müzesi olarak değiştirilmiştir. Cumhuriyet döneminde yapılan ilk müze binası Ankara Etnografya Müzesi’dir. Müze, 1930 yılında ziyarete açılmıştır.
Rusya’nın Saint Petersburg şehrinde bulunan müze Çariçe II. Katerina tarafından 1764 yılından kurulmuştur. Ermitaj Müzesi, dünyanın en büyük ve en eski müzeleri arasında yer alır. Ayrıca büyük bir çoğunluğu tablo olmak üzere 3 milyondan fazla esere ev sahipliği yapmaktadır. Leonardo Da Vinci, Rembrandt, Peter Paul Rubens, Francisco Goya, Michelangelo, Van Gogh ve Pablo Picasso gibi dünyaca ünlü birçok ressama ait tablolar bu müzede bulunmaktadır.
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
2017 İlkbahar/Yaz
Altın yaldızlı Fransız Kraliyet gözlüğü - 1805
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
GÖZLÜK TRENDLERİ
52
NİLÜFER BAYRAK STİL DANIŞMANI
G
özlüğün insan hayatındaki yolculuğu , 10. yy da İbn-i Heysem’in Kahire’de optik ve cam mercekler üzerindeki araştırmalarıyla başladı. 13. yy başında İtalyanların cam endüstrisindeki ileri çalışmalarıyla bu günkü merceklere yakın mercekler üretilmesi mümkün oldu. 1727 de İngiliz Edward Scarlett gözlük sapına benzer uzantıları icat edene kadar gözlük, kullanımı zor bir ürünken , 1783 de Philadelphia’ da Francis Mc Allister ilk gözlük dükkanını açmayı başardı. Gözlüğün görme bozuklukları yanında , güneş ışınlarından koruma işlevinin ise ilk olarak 14 yy. da Çinlilerce düşünüldüğü sanılsa da , bildiğimiz güneş gözlüğüne en yakın ürün, 1752 de İngiliz James Ayscough tarafından üretildi. 1. Dünya Savaşı sonrası film yıldızlarının çokça kullanmasıyla yaygınlaşan güneş gözlüklerinin , geçmişte çıkan pek çok modeli, yeniden yorumlanarak bugün de birer klasik olarak kullanılmakta.
Güneş gözlükleriyle bir yandan gözümüzü koruyup , gizemli bir ifade ve simetrik bir yüze sahip olurken , bir yandan da şık olmayı istiyoruz. Bu yüzden çoğu tamamlayıcı aksesuar gibi , her sezon yenilenen ve farklı farklı formlarda karşımıza çıkan modeller arasından seçim yaparken , bütçeniz ve tarzınız kadar, ten renginizi, yüz ve burun şeklinizi de göz önünde tutmalısınız. Ayrıca uzun zaman severek kullanmak ve aynı zamanda stil sahibi görünmek için, daha zamansız modeller seçmenizi de tavsiye ederim. Doğru bir güneş gözlüğü seçimi, kombininizi tamamlamakla kalmayacak, daha şık ve zarif görünmenize de katkıda bulunacaktır. M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
Geleceğe Dönüş: Bir ortama girdiğinizde tüm gözlerin üzerinize çevrilmesi sizi rahatsız etmeyecekse, bu yıl çok trend olan , Jetgillerden
fırlamış gibi görünen aşırı fütüristik ve bir o kadar da maksimal gözlükleri seçebilirsiniz. Bilimkurgu filmlerine düşkünseniz de bu gözlükleri çok seveceksiniz. Yalnız bu iddialı gözlükleri seçerken tarzınızı, yaşınızı ve hayattaki konumunuzu değerlendirmeyi unutmayın .
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Geometrik Oyunlar: Geçen sezonun en popüler gözlükleri yuvarlak formda olanlardı. Bu sezon geometrik şekilli gözlükler daha fazla ilgi çekmeye başladılar. Bu çerçevelerin hem kemik yada plastik çerçeveli olanlarını, hem de 90’ların renkli camlı , metal çerçeveli olanlarını bulabilirsiniz. Özellikle yuvarlak yüzlü olanlar için yüz hattında köşeler oluşturacak bu modelleri öneririm.
53
Çift Çizgi: Görünüş olarak sanki iki farklı çerçevesi varmış gibi görünen, tel çerçeveli gözlüklere zaten bir süredir gözümüz aşinaydı. Bu sezon iyice yerleşen metal, tel çerçeveli gözlükler, eskisi kadar renksiz değil. Daha önceleri yalnızca aynalı ya da düz siyah camlarla gördüğümüz metal çerçeveli gözlüklerin bu sezon iyice renkli olanları da mevcut.
Kedicikler: Klasikler arasına girmiş olan , “Cat Eye” yani kedi gözü gözlükler, 1950 lerden beri aramızda. Sezonun trendine göre her yıl
form ve renk değiştirseler de cat eye gözlükler kendi DNA larından fazla uzaklaşmıyorlar. 70’lerde, 80’lerde daha ince yapıda gördüğümüz bu parçalar, sezonda günümüz modasına uygun olarak daha genişledi ve büyüdü. M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Oversize: Eskiden yalnızca assolistlerde veya ünlü cenazelerinde gördüğümüz, neredeyse yüzü kaplayan gözlükler, bu sene en trend parçalardan. Yalnız tek farkı bu gözlükler o kadar sıkıcı değil, hatta alabildiğine renkli ve eğlenceli. Gözlük ne kadar büyük olursa o kadar trend, ama minyon bir yüze sahipseniz bu gözlükleri seçerken çok dikkatli olmalısınız .
Yusyuvarlak: Geometrik gözlükler revaçta olsa da , son yılların bir diğer trendi olan bu gözlükler, kare yüz veya belirgin bir çene gibi keskin özelliklere sahip kişiler için, sert hatları yumuşatmaya yardımcı olurlar. Özdeşleştiği John Lennon’ dan beri popüler olan yuvarlak çerçeveli gözlüklerin “tortoise” yani kaplumbağa desenli olanlarını denemenizi öneririm.
54
Süslüler: Bazı aksesuarlarınız , giydiklerinizden çok şey anlatır. Boncuklarla , taşlarla süslenmiş, adeta bir sanat eserine benzeyen bu gözlükler, kendine has bir ağırlığa sahipler. Özellikle feminen ve cesur bir tarzı olan hanımların seçebileceği iddialı parçalar olarak sezonda yer alıyorlar.
Şeffaf ve renkli: Güneş ısıtırken, terlikler ve sandaletler gün yüzüne çıkmışken sizin içinizden de rengarenk gezmek gelmiyor mu? Renkli ve şeffaf çerçeveli güneş gözlükleri bu sezon aramızda. Kıyafetlerinizde genellikle daha minimal seçimler yapıyorsanız, kombininize biraz hareket katmak için bu güneş gözlüklerinden edinebilirsiniz. M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
Biyografi
EDEBİYATIN DEV ÇINARLARI
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
ÖZDEMİR ASAF
Kim o, deme boşuna... Benim, ben. Öyle bir ben ki gelen kapına; Baştanbaşa sen. “Gidişiyle boşluk yaratanlardan ol” dedi ve gitti bundan yıllar önce Özdemir Asaf.
56
11
Haziran 1923 tarihinde Ankara’da doğdu. Asıl adı Halit Özdemir Arun’dur. Babası Mehmet Asaf Şura-yı Devlet’in kurucularındandır. Babasının öldüğü yıl, 1930, Galatasaray Lisesi’nin ilk kısmına girdi. 1941 yılında 11. sınıfta, bir ek sınavla Kabataş Erkek Lisesi’ne geçip 1942 yılında mezun oldu. Hukuk Fakültesi’ne, İktisat Fakültesi’ne (3. sınıfa kadar) ve bir yıl Gazetecilik Fakültesi’ne devam etti. Bu arada Tanin ve Zaman gazetelerinde çalıştı ve çeviriler yaptı. İlk yazısı Servet-i Fünun, Uyanış dergisinde çıktı. 1951 yılında Sanat Basımevini kurdu ve kitaplarını Yuvarlak Masa Yayınları adı altında yayımladı. 1962’de Mehmet Ali Aybar öncülüğünde kurulan Temel Hakları Yaşatma Derneği’nin kurucularından oldu. Özdemir Asaf’ın ilk eşi Sabahat Selma Tezakın’dan Seda isimli bir kızı; ikinci eşi Yıldız Moran’dan ise Gün, Olgun ve Etkin adında üç oğlu vardır. 13 şiir, 1 öykü kitabı ve 1 kitap çevirisi olan Özdemir Asaf, 28 Ocak 1981’de hayata veda etti. Ölümünden 7 yıl sonra Özdemir Asafça adında şiirlerinin toplandığı bir kitap yayınlandı.
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
EDİP CANSEVER K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Soruyordun İlk yaz işte Uyanıp bir bahçeyi dinliyoruz Tenhalık böyle Dallar mı kırılmış, sarmaşıklar mı toz içinde Beklesem hemen gelecek olduğun Tam öyle olduğun Oysa hep yanımdasın, seninle her şey yanımda Kırıp dökük de olsa yanımda…
Edip Cansever’in dediği gibi, Ne gelir elimizden insan olmaktan başka…
8
Ağustos 1928’de İstanbul’da doğdu. İstanbul Erkek Lisesi’ni bitirdi. Kapalıçarşı’da turistik eşya ve halı ticareti yapmaya başladı.
57
İlk şiiri 1944’te İstanbul dergisinde yayınlandı. Yücel, Fikirler, Edebiyat Dünyası, Kaynak dergilerinde çıkan ilk gençlik şiirlerini “İkindi Üstü” kitabında topladı. Bu şiirlerde varlıklı, her şeye yaşama sevinciyle bakan bir gencin avarelikleri, duyguları ön plandaydı. 1951’de “Nokta” dergisini çıkardı. Bu dergi genç şairlerle ve yazarlarla tanışmasını sağladı. İlk kitabından 7 yıl sonra yayınladığı “Dirlik Düzenlik” bu dönemin ürünüdür. 1957’de yayınlanan “Yer çekimli Karanfil” ile kendisine özgü bir şiir evreni kurdu. İkinci Yeni akımının özgün örneklerini verdi. Yenilik, Pazar Postası, Yeni Dergi gibi dönemin sanat yayınlarında şiirsel canlılığı besleyen şairlerden biri oldu. “Dize işlevini yitirdi” gerekçesiyle yeni arayışlara yöneldi. Şiirde tiyatrodan esinlenen diyaloglar kullandı. “Nerde Antigone”, “Tragedyalar”, “Çağrılmayan Yakup” bu dönemin ürünleri. Yine de İkinci Yeni içindeki bazı şairler gibi anlamsızlığı savunmadı.
Kapalı, anlaşılması güç, yine de anlamdan ayrılmayan bir şiire yöneldi. Çok farklı imgeler kullanırken bile düşünce öğesini göz ardı etmedi. Yapıtlarına tutarlı bir bütünlük kazandırdı. Şiirinde düzyazı olanaklarını kullanmaktan da çekinmedi. Yalnız şiirleriyle değil tepkileri ve yaşama biçimiyle de kendisinden söz ettirdi. Sürekli yazan, yayınlayan bir şair olarak ilgileri hep üstünde tuttu. 1976’dan sonra yalnızca şiirle uğraştı. 1958’de Yeditepe Şiir Armağanı’nı, 1977’de Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü’nü, 1982’de Sedat Simavi Edebiyat Ödülü’nü aldı. Bodrum’da tatildeyken beyin kanaması geçirdi, tedavi için getirildiği İstanbul’da 28 Mayıs 1986’da yaşamını yitirdi. M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
58
Kitap Fuarı’nda rekor kırıldı Denizli Büyükşehir Belediyesinin bu yıl ilkini düzenlediği Ege’nin en büyük kitap fuarı açıldığı günden bu yana 68 binin üzerinde ziyaretçi sayısına ulaşarak kırılması zor bir rekora imza attı.
D
enizli Büyükşehir Belediyesi Kongre ve Kültür Merkezi Fuar Alanı'nda ilk gün 10 binin üzerinde ziyaretçi çeken fuar hafta sonu binlerce kitapseveri buluşturdu. Açıldığı günden bu yana 68 binin üzerinde ziyaretçi sayısına ulaşarak rekor kıran fuara sadece Denizli merkezden değil ilçe ve çevre illerden de ziyaretçi akını yaşandı. Denizli Büyükşehir Belelediyesi’ nin düzenlediği, her gün farklı yazarların imza günleri ve konferanslar düzenlediği fuar 38 bin kitapseveri ağırladı. Vatandaşlar 163 yazar ve 123 yayınevinin katıldığı geniş kapsamlı fuar için Denizli Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Zolan'a teşekkür ederken, 7'den 70'e onbinlerce kişinin katıldığı fuarda ayrıca Denizli Büyükşehir Belediyesinin kente kazandırdığı 111 kültür yayını da yer aldı. Her gün söz konusu kültür yayınlarından 3 yayının eser sahipleri tarafından imzalanarak ücretsiz dağıtıldığı fuar için kentin iki ayrı noktasından yine
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
ücretsiz otobüs seferleri kondu. Fuar süresi boyunca alana Pamukkale Üniversitesi (PAÜ) Kredi Yurtlar Kurumu (KYK) önünden her yarım saatte bir, İstiklal Caddesi'ndeki eski kütüphane önünden ise her saat başı ücretsiz otobüs kalktı.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Sık sık fuarı ziyaret edip vatandaşlarla bir araya gelen Denizli Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Zolan, Denizli'de bir ilki daha gerçekleştirmenin mutluluğunu yaşadıklarını söyledi. Denizli'nin fuar şehri olmasını istediklerini vurgulayan Başkan Zolan, "Bugüne kadar burada bir çok fuar düzenlendi ama en güzeli kitap fuarımız. Açıldığı ilk günden beri 7'den 70'e onbinlerce vatandaşımız tarafından ziyaret edildi. Gençlerimizi, ço-
59
cuklarımızı kitapla buluşturduk. Bunun mutluluğunu yaşıyoruz" dedi. Fuara katılan herkesi çok istekli gördüğünü anlatan Başkan Zolan, "Pırıl pırıl gençlerimiz kitaplara sarılmışlar işte arzu ettiğimiz gençlik bu. Okuyan, araştıran bir gençlik" diye konuştu. Kitap okumanın genel kültürün yanında insan hayatına birçok faydası bulunduğunu; okuduğunu anlama, hızlı okuma kabiliyeti kazanma, karar verirken mantık yürütme, doğru karar verme ve bunların sonucunda başarılı olma konusunda yol gösterici olduğunu vurgulayan Başkan Zolan, "Kitap yol göstericidir. Tecrübelerin, yaşanmışlıkların paylaşılmasıdır. Burada vatandaşımızdan çok güzel geri dönüşler aldım. İnşallah bir sonraki fuarımız daha geniş katılımlı olacak. İnsanımızı burada mutlu ve huzurlu bir şekilde kitaplarla iç içe görmenin tarifi anlatılmaz" dedi. M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
Biyografi
DÖKÜLEN YAPRAKLAR
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Mete ÜSTÜNTAŞ
60
Halit AKÇATEPE Nam-ı değer GÜDÜK NECMİ...
1 Ocak
1938’de Üsküdar’da doğan usta sanatçı daha 5 yaşında iken kamera karşısına geçmiş ve vefatına kadar birçok projede yer hafızalarımızda yer edinmiştir. İlkokulu Refik Halit Karay Mektebi’nde okur. Babası Sıtkı Akçatepe’dir. Konservatuvar eğitimi hiç almamıştır (kendisi konservatuvar eğitimiyle uzaktan yakından bir alakası olmadığını belirtmiştir). Dönemin yönetmelerinden birinin, babasına bize çocuk oyunca lazım demesiyle oyunculuk hayatı başlamıştır. Saint Benoit Fransız Lisesi’nden mezun oldu. 1959’da Anıtkabir’de 1,5 yıl askerlik görevini yaptı. Usta oyuncunun babası Sıtkı Akçatepe ve annesi Leman Akçatepe de Türk Sineması’nda birçok yapımda rol almış oyunculardır. Özellikle babası Sıtkı Akçatepe, Hababam Sınıfı film serisinde oynadığı Paşa Nuri tiplemesiyle tanınmaktadır. Babası Sıtkı Akçatepe annesi tarafından Osmanlı İmparatorluğu’nun Lale Devri Sadrazamı Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın torunudur. 1963’te Yasak, Gün doğarken, Semaya Baktım Seni Gördüm filmlerini çekti. 1972’te Tatlı Dillim filmiyle şöhreti yakaladı. 1975’te
Hababam Sınıfı adlı filmindeki Güdük Necmi tiplemesiyle Türk sinemasına adını altın harflerle yazdırdı. 1973 yılında rol aldığı ve yönetmenliğini Ertem Eğilmez’in üstlendiği “Canım Kardeşim” Türk sinemasının en iyi dramlarından biri olarak kabul edilir. İki kez evlenen oyuncu ilk evliliğini 1963 yılında Tülin Akçatepe ile yapmış bu evliliğinden Itır ve Ebru isminde iki kızı olmuştur. 1981 yılında Tülin Hanımdan boşanan oyuncu 1999’da kendisinden 39 yaş küçük olan Rezzan Akçatepe ile evlenmiştir. Bu evliliğinden ise 2001 yılında kızları Günsu doğmuştur. Halit Akçatepe ve Rezzan Akçatepe 2009 yılında boşanmıştır. 73 yıllık sanat emekçisi olan Halit AKÇATEPE, bu süre içerisinde 110 aşkın filmde rol almış ve senaryo yazarlığı yapmıştır. Usta oyuncu 2011 yılında Altın Portakal Yaşam Boyu Onur Ödülüne layık görülmüştür. 31 Mart 2017 tarihinde saat 13.55’te hastanenin acil servisine getirildi ve yapılan 45 dakikalık müdahaleye rağmen saat 14.40’ta hayatını kaybetti. Ölüm sebebi ise ani bir kalp krizi olarak açıklandı. Cenazesi 2 Nisan Pazar Günü 10.30’da Caddebostan Kültür Merkezi’nde düzenlenen törenin ardından Karaca Ahmet Mezarlığı’na defnedildi. Mekânın Cennet olsun usta oyuncu. Bundan sonra Hababam Sınıfından Güdük Necmi’de yok yazılacak…
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
BAMTELİMİZ KOPTU
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
TAYFUN TALİPOĞLU
61
G
azeteci ve televizyon yapımcısı olan Tayfun TALİPOĞLU 1962 yılında Kars’ta doğmuştur. İlkokulu Malatya Şeker İlkokulu ve Eskişehir Yunus Emre İlkokulu’nda okudu. Ortaokulu Eskişehir’de, liseyi Ankara Atatürk Lisesi’nde tamamladı. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden 1983 yılında mezun oldu. Siyasi görüşleri nedeniyle kaymakam yapılmadı ve bu süreçte kargoculuk, Ankara düğün salonlarında ve pavyonlarında orkestra solistliği gibi birçok değişik iş yaptı.
vekili aday adayı oldu[6]. Partinin ön seçimlerinde dördüncü olan ve partisince 5. sıradan milletvekili adayı gösterilen Talipoğlu meclise giremedi. 21 Mart 2017 tarihinde gece saat 02.30’da İzmir’deki evinde fenalaşıp Kâtip Çelebi Üniversitesi Hastanesi’ne kaldırılan gazeteci Tayfun Talipoğlu 55 yaşında yaşamını yitirdi.
Milliyet Gazetesi’nde muhabir olarak başladığı gazetecilik yaşamına önce Star1’de, sonra ATV’de haber muhabiri olarak devam etti. 1995 yılından itibaren önce ATV’de, 1999-2008 yılları arasında NTV’de, 2008 -2010 yılları arasında TRT’de, 20112012 yıllarında Tv8’de ve son olarak 2016 yılından itibaren de Halk TV’de Bam Teli programını hazırlayıp sunmuştur. Takvim, Yeni Yüzyıl, Cumhuriyet gazetelerinde köşe yazarlığı da yapan Talipoğlu evli ve bir çocuk babasıdır. Benim Yolum, Ne Çoktular Ne Kadar Çocuktular, Eskiyen Yüzümün Yeni Gülümseyişi, Çoluk Çocuk Yazıları, Eşekle Gelen Aydınlık yayınlanmış kitaplarıdır. Seyyah ve Bam Teli Yol Müzikleri adlı şiir ve türkü kasetleri de vardır. TRT-1 de Bam Teli programının yanı sıra Nasılsınız isimli bir tartışma programını da yönetmiştir. Aynı zamanda Ekim 2007’den beri UNICEF Türkiye İyi Niyet Elçiliğini yapmaktaydı. 7 Haziran 2015 yılı seçiminden önce CHP’den Aydın ili milletM AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Kaybedeni olmayan referandum!
62
16 Nisan 2017’de Türkiye, Anayasa maddelerinden 18’inin değiştirilmesiyle ilgili bir referanduma gitti. AK Parti’nin uzun süredir hazırlığını yaptığı ancak gerekli çoğunluğa sahip olmadığı için bir türlü yasalaştıramadığı maddelere destek Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli’den geldi. MHP’nin verdiği destekle birlikte TBMM’nde oylama yapıldı ve 18 maddenin halka sorulmasına karar verildi ve Türkiye yine bir seçim atmosferine girdi. Seçim atmosferi diyorum çünkü referandumda adeta partiler yarıştı. Değişen 18 maddeyle pek ilgilenen olmadı. 18 maddenin getirdikleri arasında bulunan hükümet sisteminin değişerek Başbakanlığın ortadan kalkması ve artık hükümeti Cumhurbaşkanı’nın kuracak olmasını isteyenler ile bunun tek adamlığa gideceğini savunanlar arasında kıasyıa bir Evet-Hayır cepheleşmesi başladı. AK Parti’nin başı çektiği ‘Evet’ cephesinde MHP, BBP, HÜDA-PAR gibi siyasi partiler yer alırken, bu cephenin liderliğini Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yaptı. Referandum
süresince birçok ilde toplu açılışlarda konuşan Erdoğan, ‘Evet’in doğal lideri gibiydi. Başbakan Binali Yıldırım da birçok ilde açık hava mitingleri yaptı. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin mitinglerine olan az katılım belki de ülkücülerin tercihini anlatır gibiydi. Hayır cephesi ise tek koldan çalışabildi. Karşısındaki sağ bloğa ve devlet imkanlarına karşı CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu salon toplantılarıyla ‘Hayır’ı vatandaşa anlatmaya çalıştı. Bunun yanında Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, MHP’li muhalifler de etkin olarak Hayır için çalıştı. Her seçim döneminde olduğu
n EMRAH VAROL gibi yine hakaretler, terörist nitelemeleri, aşağılamalar oldu. Ve 16 Nisan referandumu gerçekleşti. Referandum sonuçlarına göre :: Evet:%51.4—Hayır:%48.6 oy aldı. Sonuçların ardından 18 anayasa maddesinin değişikliği kabul edilmiş oldu. 2019 yılında yapılacak seçimlerin ardından Türkiye, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile yönetilecek.
YORUM Çok sert geçen refeandumun ardından aslında kimse umduğunu bulamadı denilebilir. AK Parti ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan oy oranı olarak yüzde 55’in üzerini hedeflerken, alınan sonuca şaşırdıkları gözlendi. Son seçimde yüzde 50’ye yakın oy alan AK Parti, MHP ve BBP’den gelecek oyların rahat bir galibiyet getireceğini düşünürken, istenilen oyların gelmemesi AK Partili kurmayları üzdü. Parti teşkilatılarının iyi çalışmadığı ve birçok il ve ilçede değişime gidileceği konuşulmaya başlandı.
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
Referandumun en büyük kaybedenlerinden biri de MHP oldu. Yaptığı mitinglerde Evet’i hararetli bir şekilde savunan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli,bu değişikliğin elzem olduğunu parti tabanına anlatamadı. Yapılan araştırmalarda MHP’ye oy veren seçmenlerin yüzde 75’inin Hayır oyu verdiği ortaya çıktı. MHP’li muhaliflerin başını çektiği ve aralarında eski Ülkü Ocakları Başkanlarının da bulunduğu Hayır cephesi, daha etkin olduğu gözlendi. Parti tabanının özellikle Batı illerinde yüzde 90’a yakın Hayır demesinin ardından Bahçeli’nin ne yapacağı merakla beklenmeye başlandı. Hayır cephesinin doğal lideri konumundaki CHP ise itidalli bir dil kullandı referandum boyunca. AKP yerine AK Parti diyerek herkesi kucaklamaya çalıştıkları intibasını veren CHP’de genel başkan Kemal Kılıçdaroğlu da sakinliğini korudu. Özellikle Batı illerinde MHP seçmenine sıcak mesajlar veren Kılıçdaroğlu, her ne kadar referandumdan Evet çıksa da yüzde 49’a yakın oy almanın keyfini yaşadı. Denizli’de çıkan sonuçlar da birçok yorumcuyu şaşırttı. AK Partili belediyeler
tarafından yönetilen Denizli’de yüzde 55 ‘Hayır’, yüzde 45 ‘Evet’ oyu çıktı. İlçelerde ise 5 ilçede Evet oyları, 14 ilçede ise Hayır oyları ipi göğüsledi. Denizli’de AK Parti 1 Kasım’da aldığı yüzde 46’ya yakın aldığı oyların gerisinde kaldı. Burada MHP ve BBP’den oy gelmediği gibi kendi seçmenlerinden de oy kaybığı yaşadığı görüldü. Hayır oyları ise 1 Kasım seçimlerinde CHP, MHP ve HDP’nin aldığı oyların toplanması gibi oldu. Her ne olursa olsun 16 Nisan 2017’de yapılan anayasa referandumunda yüzde 51.4’lük bir oranla kabul edildi. Evet oylarını alanlar kazandığı için mutlu olurken, Hayır oyu verenler aldıkları yüzde 49’a yakın oydan dolayı umut doldular. Kısaca referandum sonunda kimse kendisini kaybetmiş hissetmedi. Bu refeandum da tarihe ‘kaybedeni olmayan referandum’ olarak geçti.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
TAŞ İŞÇİLERİNİN, TAŞLAŞMIŞ DÜZENE BAŞ KALDIRISI 1 MAYIS İŞÇİ BAYRAMI “1 Mayıs İşçi Bayramı”, içinde bulunduğumuz modern zamanlarda, “bayram” kelimesinin sevinç ve heyecanı gibi pozitif duygularla özdeşleşse de aslında uzun ve zorlu bir mücadelenin; bir hak arayışının öyküsüdür. Emeğinden başka satacak hiçbir şeyi olmayanların hikayesini anlatır. Alt sınıflar olarak küçük görülenlerin yükselişi ve kendine yer bulma mücadelesidir. Günümüzde, işçi ve emekçiler tarafından tüm dünyada kutlanan; birlik, dayanışma ve haksızlıklarla mücadele günü olarak kabul gören “1 Mayıs” olgusu, yüz yılı aşan tarihi sürecinde; kaba, sert ve nasırlı ellerle yoğruldu.
64
İLK KIVILCIM AVUSTRALYA’DA ÇAKTI
T
arihler 1856 yılını gösterdiğinde yoğun emek gücüyle çalışan Avustralyalı taş ve inşaat işçileri uzun çalışma saatlerini protesto etmek için yürüyüşe geçti. Melbourne kentinde yaşayan işçiler, çalışma sürelerinin günlük 8 saatle sınırlandırılması için Melbourne Üniversitesi'nden Parlamento Binasına kadar yürüdü. Bu eylem, işçi sınıflarının daha insani koşullarda yaşamak için düzenlediği ilk eylem olarak tarihteki
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
yerini aldı. Avrupa’da başlayan uyanış, 1886 yılında Amerika kıtasına ulaştı. Amerika İşçi Sendikaları Konfederasyonu öncülüğünde, işçi sınıfları organize olarak günde 12 saat olan çalışma sürelerinin 8 saatle sınırlandırılması için iş bıraktı. Kısa sürede büyük kalabalıklara ulaşan ve hızla yayılan işçi hareketleri renk, ırk ve cinsiyet ayrımı gözetmeksizin; sömürü düzenine karşı, emeğin ve insanca yaşamanın kriterleri gibi ortak paydalarda kenetlendi. Öyle ki eylemlerde, derisinin rengi nedeniyle, yüzlerce yıl köle olarak kabul edilen ve her türlü sosyal, siyasal ve ekonomik haktan mahrum bırakılan siyahiler; beyazlarla birlikte hak arayışında yerini aldı. Devam eden günlerde işçi sınıfının eylemlerinin engellenmesi için yasal baskılar ve polisiye önlemler arttırıldı. Kanlı Haymarket Olayı başta olmak üzere çok sayıda olay yaşandı. Polisle işçiler arasında çıkan çatışmalarda ölenler oldu. 3 gün süren gösteriler sonrasında ise sendikacılardan dördü idamla, dördü ise ağır hapis cezasıyla cezalandırıldı.
VAHŞİ KAPİTALİZME KARŞI İNSANCA YAŞAMA MÜCADELESİ 19. yüzyılın başlarında Kapitalizmin ortaya çıkışıyla birlikte alt sosyal sınıfların üzerindeki baskılar iyiden iyiye arttı. Öyle ki yoğun emek gücüyle çalışan sosyal kitlelerin yaşam koşulları her geçen gün ağırlaştı ve insanların yaşam süreleri 3540 yaş sınırına kadar düştü. Ağır işlerde 16 saati bulan çalışma süreleri, kötü yaşam koşulları insanların ömürlerini tüketir hale geldi. Esasında sosyal bir varlık olan insan, uyumanın ve yemek yemenin dışında kalan süre içerisinde sadece çalışıyordu. Dinlenme, eğlenme, kendine, eş ve çocuklarına zaman ayırma imkanına sahip değildi. O dönem için çalışma süresinin azaltılması hayati öneme sahip bir talep haline geldi. Bu talep etrafında örgütlenen işçiler, grev ve gösteri düzenlemeye başladı. Bu mücadele kısa sürede ilk sonuçlarını verdi. 1850’li yıllarda ABD ve İngiltere’de günlük çalışma süresini 10 saate indiren yasalar kabul edildi. Ancak işçi sınıfları, 24 saat olan günün; 8 saatini çalışmak, 8 saatini uyumak, 8 saatini de kendine ayırmak istiyordu. 1860’lı yıllarda ABD’de günlük çalışma süresini 8 saate indirmeyi amaçlayan örgütlenmelere gidildi, dernekler kuruldu ve grevler, gösteriler yapıldı. Düşük ücrete ve uzun
yapılamadı. 27 Mayıs 1960’da gerçekleşen askeri müdahale sonrasında baskı ve tutuklamalara son verilse de 1 Mayısın yasal olarak kutlanmasına izin verilmedi. Yarım yüzyıl sonra ilk yasal 1 Mayıs kutlaması 1975 yılında İstanbul yapıldı. Türkiye’de 1 Mayısın ilk kez büyük ve görkemli bir mitingle kutlanması 1976 yılında oldu. DİSK tarafından düzenlenen 1 Mayıs kutlaması Beşiktaş’tan yürüyüşle başladı ve Taksim Meydanı’nda mitingle sürdü.
iş gününe karşı sürdürülen bu mücadele 1. Enternasyonal’in 1866 yılında toplanan kongresinde yasal çalışma süresinin 8 saat olması talebinin kabul edilmesiyle uluslar arası bir boyut kazandı. 1884 yılında 8 saatlik işgünü talebiyle başlayan mücadele, 1886 yılından itibaren giderek yükselmeye başladı. Düzenlenen grevler ve gösteriler güvenlik güçleri tarafından zor kullanılarak bastırılmaya başlandı. 1884-1886 yılları arasında başka ABD olmak üzere Japonya, Fransa ve Rusya’da 8 saatlik iş günü talebiyle grevler yapıldı. 1886 yılının Nisan ayına gelindiğinde ABD’de pek çok işyerinde 8 saatlik işgünü mücadelesi grevler, direnişler sayesinde fiilen kazanılmıştı. O dönemde ABD’de örgütlü iki işçi sendikasından biri olan Örgütlü Meslek ve İşçi Sendikaları Federasyonu, 8 saatlik işgünün yasallaşması talebiyle 1 Mayıs 1886 tarihinde ülke çapında grevler ve gösteriler düzenleme kararı aldı. 1 Mayıs 1886 günü ABD’de ondan fazla kentte 350 bin dolayında işçinin katıldığı gösteriler yapıldı. Milwaukee kentinde düzenlenen gösteriye polis silahla müdahale etti. Polisin göstericiler üzerine ateş açması neticesinde dokuz işçi öldürüldü.
1 MAYISIN RESMİLEŞMESİ Uzun ve kanlı mücadelelerin ardından, Amerika Örgütlü Meslek ve İşçi Sendikaları Federasyonu, 1888 yılının Aralık ayında yaptığı kongrede, 8 saatlik işgününün kabulü için 1 Mayıs 1890’da gösteriler düzenlenmesi kararı aldı.1888 ve 1889 yıl-
larında belirli bir günün uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü olarak kutlanması amacıyla çeşitli öneriler gündeme getirildi. 2. Enternasyonalin (Uluslararası İşçi Derneği) 1889 Paris kongresinde ise Amerikan İşçi Federasyonunun kararına atıfta bulunularak 8 saatlik işgünü için 1 Mayısta bütün dünyada gösteriler düzenlenmesi benimsendi. Böylelikle 1 Mayısın, işçi sınıflarının uluslararası düzeyde birlik, mücadele ve dayanışma günü olması kabul edildi. Aradan geçen yıllar içinde 8 saatlik işgünü hakkı kazanıldı. 1 Mayıs, her yıl çeşitli talepler etrafında işçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü olarak kutlanmaya devam edilmektedir.
TÜRKİYE’DE 1 MAYIS Ülkemizde 1 Mayısın tarihi yüzyıllık bir geçmişe sahiptir ve imparatorluk yıllarına kadar uzanır. 1872 yılında işçi hareketleri başlar ve ilk grevler görülür fakat çok uzun sürmez. 1908 yılında Meşrutiyetin ilanıyla birlikte işçiler arasında hareketlenmeler yeniden başlar. Osmanlı topraklarındaki ilk 1 Mayıs kutlaması, 1909 yılında, Üsküp’te Türk, Bulgar ve Sırp işçilerin katılımıyla kutlanır. 1913-14 yıllarında 1 Mayıs kutlamalarına yasak getirilir. Birinci Dünya Savaşı yıllarında ise 1 Mayıs kutlanamaz. 1923 yılında toplanan İzmir İktisat Kongresi, 1 Mayısın Türkiye İşçileri Bayramı olmasını ve mesai kanunun çıkartılması kararlaştırır. 1926 yılından başlayarak 1975 yılına kadar 1 Mayıslar da açık kutlama
Tarihe “Kanlı 1 Mayıs” olarak geçen 1977’deki kutlamalar, daha sonraki yıllar için Taksim Meydanı’na özel bir anlam yükledi. Yaklaşık 500 bin kişinin katılımıyla o zamana kadarki en geniş katılımlı 1 Mayıs toplantısı düzenlendi. Kutlamalar sırasında Intercontinental Oteli ve Sular İdaresi binasından işçilerin üzerine ateş açıldı. Çıkan arbede sonrası eylemcilerin birçoğu ezilerek hayatını kaybetti. Daha sonraki yıllarda bu ölümlü kutlamalar için Taksim Meydanı 1 Mayıs’ın simgesi haline geldi. 1980 yılında sıkıyönetim nedeniyle kutlamalar yapılamazken, 12 Eylül 1980 darbesinin ardından 1981 yılında Milli Güvenlik Konseyi 1 Mayıs İşçi Bayramı’nı resmi tatiller arasından çıkardı.
EMEK VE DAYANIŞMA GÜNÜ 12 Eylül döneminde resmi tatil olmaktan çıkarılan 1 Mayıs, 30 yıla yakın aradan sonra Nisan 2009'da "Emek ve Dayanışma Günü" olarak resmi tatil ilan edildi. 2010 yılında, uzun bir aradan sonra en geniş kapsamlı kutlamalar gerçekleştirildi. Resmi rakamlara göre 140 bin, gayriresmi rakamlara göre 500 bin kişinin katıldığı kutlamalar Taksim Meydanı’nda olaysız bir şekilde gerçekleşti. 2013 yılına kadar polis gözetiminde ve yoğun güvenlik önlemi altında gerçekleşen kutlamalarda herhangi bir olay yaşanmadı. 1 Mayıs, bütün dünyada işçilerin birlik, dayanışma ve mücadelesini simgeleyen gündür. İşçi sınıfının hak ve çıkarlarını kazanma mücadelesinin içinden doğmuş ve işçi sınıfı mücadelesinin sembolü olarak gelenek halini almıştır. Her yıl 1 Mayısta dünyanın çeşitli yerlerinde işçiler, din, dil, ırk, cinsiyet ayrımı gözetmeksizin düzenledikleri etkinliklerle 1 Mayısı kutlamakta, güncel taleplerini dile getirmekte, insanca çalışma ve yaşama koşulları talep etmektedirler. M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
KANLI 1 MAYIS: 1977
65
HİÇ YIKILMAYACAĞINI DÜŞÜNEREK İNSANLARA KAN KUSTURAN
DIKTATORLER K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
VE İBRETLİK SONLARI
66
İ
nsanoğlunun içinde yatan canavar bir kere uyanmayıversin. Bir daha dizginlemek mümkün olmayabiliyor bazen. Bu canavarı en kolay uyandıran şeylerden biri ise güçtür. Tarih, güç zehirlenmesi yaşayarak insanlara kan kusturmuş diktatörlerle doludur. Hemen hepsinin hikayesinde de bol bol ortak noktalar vardır. Yavaş yavaş yükselme, kontrolü ele alınca ilk iş muhaliflerinin üzerine çullanma, servet içinde yüzerken insanları yoksulluğa mahum etme, kaybedeceğini sezince ortalığı kana bulama vs. Birçoğu da kendini ilahi bir lütuf olarak görür ve tarihteki onca devrik diktatöre rağmen asla yenilmeyeceği kanısına kapılır. Yarınlar yokmuşcasına zulümlerine zulüm eklerler. Bunlardan bazıları tanıdık gelmiştir belki... Kimisi gerçekten de yaptıklarının bedeli ödetilemeden göçüp gitmiştir bu dünyadan. Ancak kimileri de suçlarının cezasını çok ağır bedellerle ödemiştir. İşte hiç yenilmeyecekmiş gibi yaşayan ancak sonu ibretlik olan 11 diktatör...
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
ADOLF HİTLER Sovyet ordusu Berlin’e girince intihar etti...
N
BENITO MUSSOLINI Kurşuna dizildi ve cesedi Loreto Meydanı’nda teşhir edildi. Benito Mussolini - Avrupa’nın ilk faşist lideri olan Benito Mussolini, İtalya’nın başına geçtiği 1922 yılından sonra terör estirmeye başladı. Faşist parti dışındaki partileri kapatmak, gazetelere sansür uygulamak, sendikaları yasa dışı ilan etmek gibi pek çok faşizan politikayla halkı bezdirdi. Adolf Hitler ile müttefik olan faşist diktatör, saldırgan iç ve dış politikaları nedeniyle 400 bin insanın ölümünden sorumluydu. Roma İmparatorluğu’nu
yeniden canlandıracağını iddia ediyordu. Cephelerdeki ve iç siyasetteki başarısızlıklarıyla başlayan çöküşünün ardından 25 Nisan 1945’te komünist partizanlar tarafından yakalandı. 28 Nisan’da metresi Clara Petacci ile birlikte kurşuna dizilerek öldürüldü. Ertesi gün Mussolini’nin, sevgilisinin ve birkaç yandaşının cesedi Milano’da Loreto Meydanı’ndaki Esso benzin istasyonunun çatısından başaşağı sallandırıldı.
NİKOLAY ÇAVUŞESKU Eşiyle birlikte kurşuna dizildi... 1965’te Romanya’nın başına geçen Nikolay Çavuşesku, düşünce ve ifade özgürlüğüne karşı savaş açtı. Kendisi servet içinde yüzüp oldukça lüks bir hayat yaşarken, halk yiyecek ekmek bulmakta bile zorlanıyordu. 1989’da başlayan barışçıl gösteriler sırasında eylemcilerin üzerine ateş açılmasıyla olaylar daha da büyüdü ve ordunun da dahil olduğu bir ihtilale dönüştü. Kaçmaya çalışan Nikolay Çavuşesku ve eşi Elena Çavuşesku, 25 Aralık 1989’da yargılanarak kurşuna dizildiler. M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
asyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi (NSDAP)’nin kurucusu ve başkanıydı. Almanya’nın başına geçince önce iç temizliğe girişerek muhaliflerini vahşice katletti. Geri kalanları da hapishanelere tıktı. Ardından hem 6 milyon Yahudi’nin katledildiği Yahudi Soykırımı’nın hem de on milyonlarca insanın hayatını kaybettiği ikinci dünya savaşının fitilini ateşledi. Tarihin en kanlı faşist diktatörlerinden biriydi. Savaşı kaybettiği kesinleşince ve Sovyet ordusu Berlin’e girince, yeni evlendiği Eva Braun ile birlikte intihar etti. Braun, siyanür kapsülünü ısırarak saniyeler içinde öldü. Hitler ise önce siyanür kapsülünü ısırdı, ardından aynı anda silahıyla kendisini kafasından vurarak öldü.
67
SADDAM HÜSEYİN
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Asılarak idam edildi... Irak’ın 5. Cumhurbaşkanı (19732003). 1970’li yıllardan itibaren devleti kademe kademe ele geçirmeye başladı. Bu dönemde Irak nüfusunun yalnızca beşte birini oluşturmalarına rağmen Sünni Araplar pek çok kilit yönetim kademesine getirildi. Hükümeti devirmeye çalışan veya bağımsızlık çabasına girişen Şiiler ve Kürtlere karşı pek çok kez sindirme girişiminde bulundu. Bu süreçlerde 5 bin kişinin öldüğü Halepçe Katliamı’nda olduğu gibi kimyasal silahlara da başvurdu. 2003 yılında,
ABD ve Britanya öncülüğündeki koalisyon güçleri Irak’ı işgal etti. Harekatın başlamasından üç hafta sonra, 9 Nisan 2003 tarihinde başkent Bağdat’ın koalisyon güçlerinin eline geçmesiyle Saddam Hüseyin iktidarı sona erdi, kısa süre sonra da Baas Partisi yasaklandı. Yaklaşık sekiz ay sonra saklandığı sığınakta yakalanan Hüseyin daha sonra yargılandı. 5 Kasım 2006’da, idam cezasına mahkûm edildiğinde yaklaşık 2 milyon insanın ölümünden sorumluydu. 30 Aralık 2006’da asılarak idam edildi.
MUAMMER KADDAFİ Linç edildi... 1969’da yaptığı darbe ile Libya’nın başına geçti. 2011 yılında başlayan iç savaşa kadar da ülkeyi yönetti. Petrol zengini ülke, komşularına nazaran daha zengin görünse de kendinden başka hiçkimseye iktidar şansı tanımayan Kaddafi’nin yasakları ve kısıtlamalarıyla boğuşmak zorunda kaldı. Muhalifleri bastırmada sık sık şiddete başvurdu. Son olarak 2011 yılında başlayan içsavaşla devrildi ve isyancılar tarafından linç edilerek öldürüldü.
68
HİDEKİ TOJO Başarısız intihar girişiminin ardından asılarak idam edildi. Japon ordusunun Çin’de ve Güneydoğu Asya’da işlediği insanlık suçlarının baş sorumlularından biri olan faşist general. Başbakanlığı döneminde Japonya’nın etki alanlarında yapılan ve yaklaşık 8 milyon insanın öldüğü katliamların da sorumlusudur. II. Dünya Savaşı sonrası kurulan M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
Uzak Doğu Uluslararası Askerî Ceza Mahkemesi tarafından A Sınıfı savaş suçlusu olarak hüküm giydi. Tutuklanması için evi kuşatıldığında kendini göğsünden vurarak intihar etmeye çalıştı ancak kurtarıldı. Daha sonra 23 Aralık 1948’de asılarak idam edildi.
POL POT Ev hapsinde öldü onluk Kamboçya nüfusunun 3 milyon 300 binini katletti. 1979’da devrilince Kamboçya’nın ormanlık bölgelerine kaçtı ve burada gerilla hareketine devam etti. 1997’de tekrar başkenti ele geçirmeye çalıştı ancak başarısız oldu. Bunun üzerine yandaşlarınca ömür boyu ev hapsine mahkum edildi. 1998’de kimi iddialara göre kalp krizi nedeniyle, Kızıl Kmerler’in iddialarına göre ise intihar ederek öldü.
MOBUTU SESE SEKO Canını zor kurtardı, sürgünde öldü. 32 yıl boyunca (1965–1997) o zamanki adıyla Zaire günümüzdeki adıyla Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin devlet başkanlığını yapmıştır. Yönetim süresi boyunca yanlış politikalarla zengin yeraltı kaynakları olan ülkeyi fakirleştirmiştir. Aynı zamanda demir yumrukla yönettiği ülkede aykırı seslere karşı da tolerans göstermemiştir. Kendisini sürekli ilahi bir güç olarak gösteriyor, bu şekilde tasvir ettiriyordu. 1994’ta yaşanan Ruanda soykırımı sırasında Hutuları desteklediği için Tutsilerin tepkisini çeken Mobutu, Kasım 1996’da ülkenin doğusundaki Tutsileri sınır dışı etmeye çalışması üzerine Uganda ve
Ruanda hükümetlerinin desteğini alan Laurent-Désiré Kabila liderliğindeki Tutsiler ve diğer Mobutu muhalifi gruplar başkent Kinşasa’ya yürüyüşe geçti. Ne kanser hastası olan Mobutu ne de emrindeki silahlı kuvvetler direnecek durumda olmadığından Mobutu’nın isteği üzerine başlayan barış görüşmeleri başarısızlıkla sonuçlandı. 16 Mayıs 1997’de Kinşasa’yı ele geçiren muhalif gruplar 32 yıllık Mobutu iktidarını devirdiler. Devrilen Mobutu sürgün olarak önce geçici olarak Togo’ya ardından Fas’a gitti. 7 Eylül 1997’de sürgündeyken prostat kanseri’nden yaşamını yitirdi ve Fas’ta defnedildi.
ALFREDO STROESSNE Ülkesinden kaçtı, sürgünde öldü... 1954 ve 1989 yılları arasında Paraguay’ı yöneten askeri diktatör. Latin Amerika’da 20. yüzyılın en uzun süren diktatörlüğünü kurmuştur. 4 Mayıs 1954’te Başkan Federico Chavez’i devirdi. Ardından yalnızca kendisinin aday olduğu bir seçimle devlet başkanlığına geldi. Bir yandan kırsal kesimdeki yoksullar ile kent işçilerinin huzursuzluğunu yatıştırmaya çalışırken, bir yandan da büyük toprak sahiplerinin ve işadamlarının çıkarlarını kolladı. Meclisi ve mahkemeleri yandaşlarıyla
doldurdu. Altı kez art arda başkan seçilmesini meşrulaştırmak için 1967 ve 1977’de anayasa iki kez değiştirildi. Rejim karşıtlarına ağır baskılar uyguladı. 1983 ve 1988’de iki kez daha devlet başkanlığına seçilen Stroessner, Şubat 1989’da bir askeri darbeyle yönetimden uzaklaştırıldı. Darbeden sonra bir sonraki on yedi buçuk yıl sürgünde yaşayacağı Brezilya’ya kaçtı. Ölümünden önce ülkesine dönmek istedi ama hükümet izin vermedi. 16 Ağustos 2006’da öldü.
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Kurduğu ve yönettiği Kızıl Kmerler adlı radikal komünist hareket ile verdiği gerilla savaşı sonucu Kamboçya yönetimini ele geçirdi ve 19751979 yılları arasında yönetti. Kentlerde yaşayan milyonlarca insanı zor kullanarak köylere yerleştirerek çiftliklerde ve pirinç tarlalarında çalıştı. Yaklaşık 1.5 milyon insanın çekiç, balta ve kürekle öldürme emri verdi. İktidarda olduğu süre içinde 7 mily-
69
İDİ AMİN
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Ülkesine dönebilmek için yalvardı, sürgünde öldü... 1971-1979 arasında devlet başkanlığı yapmış olan Ugandalı asker diktatör. İdi Amin’in yönetimi sırasında politik baskı, etnik ayrımcılığın yanı sıra insan hakları ihlalleri yoğun şekilde gözlemlendi. Uluslararası gözlemciler ve insan hakları gruplarının tahminlerine göre, 100,000 ila 500,000 insan İdi Amin’in yönetimde olduğu dönemde öldürüldü. Ekim 1978’de Tanzanya tarafından desteklenen Uganda Ulusal Kurtu-
luş Ordusu adlı gerillaların saldırıları başladı. Sonunda 13 Nisan 1979’da isyancı gerillalar başkent Kampala’ya ulaşmadan önce, ülke dışına kaçtı. İdi Amin, hayatının geri kalanında Uganda’ya dönmesine izin vermesi için Uganda Devlet Başkanı Yoweri Museveni’ye yalvardı ancak Yoeri izin vermedi. Amin, 16 Ağustos 2003 tarihinde, Cidde’de, hastanede öldü ve Cidde Ruwais Mezarlığına gömüldü.
70
SLOBODAN MILOSEVIC Lahey’de yargılanırken öldü... Eski Yugoslavya’nın ve Sırbistan’ın Devlet Başkanlığını yaptı. Balkan Kasabı lakabıyla anılan savaş suçlusu Slobodan Milosevic, Bosna’da gerçekleştirdiği vahşi katliamlarda 250 bin kişinin ölümüne neden oldu. Savaş suçlarının dışında hakkında birçok yolsuzluk suçlaması da vardı. Yenilmez olduğunu düşünen Milosevic, “Beni M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
mahvedemezler ve kıramazlar!” diyordu... 2000 yılında yapılan seçimler ve ardından patlak veren isyanla iktidarı kaybeden Milosevic, önce Belgrad Cezaevi’ne gönderildi. Ardından Hollanda’nın Lahey kentinde kurulan Savaş Suçları Mahkemesi’nde yargılandı. 11 Mart 2006’da savaş suçlarından yargılandığı sırada Lahey’de öldü.
72
H
iç dişhekimine gitmemiş beş yaşındaki bir çocuk diş hekiminden neden korkar hatta ismini duyunca dehşete kapılır ve ailesi tedavi için randevu almaya çalışırken telefonda neden arkadan çığlık-ağlama sesleri gelir? Ve nasıl olur da beş yaşındaki diğer çocuk aslında endişe duysa da elinde “diş kutusu”, ebeveyni bekleme salonunda StilLife’ı karıştırırken tek başına içeri gelir ve tedavi için koltuğa oturur? Bir yetişkin nasıl olur da aslında kötü bir deneyim yaşamamışken tek başına diş hekimine gelemez?
Bunların o kadar çok sebebi olabiliyor ki. Çocukların çevresinde dehşetle anlatılan kötü deneyimler, “Uslu durmazsan iğne yapar bak” dan, “şeker yersen doktor amcan dişini çeker”e, “o vızz sesi var ya..” ya da “hani kemik kokusu geliyor ya..” ya uzanan bir sürü şey. Aslında hepsinin temeli bir şekilde yerleşmiş, yerleştirilmiş olan iğne korkusu ve siz uyanıkken ağzınızda hatta gözünüzün önünde farklı farklı alet ve gereçlerle bir şeyler yapılıyor olması. Özellikle ABD’de bu korku yada endişeyi yenmek için hafif baygınM AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
lık –sarhoşluk- hali veren gazların kullanımı çok yaygındır. Hatta gülme gazını(azot protoksit) anestezik olarak ilk kez bir dişhekimi, Horace Wells kullanmıştır. Hikayesine bir göz atalım: “Birleşik Devletler’deki bir fuarda, Connecticutlı bir dişçi olan Horace Wells, azot protoksit gazının etkisi altındayken bacağını yaralayan bir adamı gördü. Adamın bacağı yaralanmış olmasına rağmen canı acımıyordu. Bunun üzerine Wells, bu gazı solurken bir dişini çektirdi. 1845 yılının Ocak ayında Wells, azot protoksit gazının diş çekimi sırasında kullanımı üzerine bir sunumu Massachusetts’te bulunan Harvard Tıp Okulu’nda gerçekleştirdi. Bir sonraki yıl bir başka diş hekimi William Morton, bir hastasının boynundan tümör alırken hastaya güldürücü gaz verdi. Ameliyatın başarılı geçmesinin ardından azot protoksit gazının ameliyatlarda kullanımı, özellikle Londra ve Paris’te yaygınlaştı. Günümüzde güldürücü gaz kullanımı özellikle doğum ve diş hekimliği alanlarında yoğun olarak kullanılmaktadır. Gazı alan kişinin gergin olan sinirleri rahatlar ve ağrılarının kesildiği görülür.” Yani bu endişeleri gidermek için kimi zaman karşılıklı sohbet ve güven yeteceği gibi gülme gazından genel anesteziye kadar her şey de mümkün. Esas olan tedavinizin en kolay en çabuk en sorunsuz şekilde yapılması. İğne, dişhekimi, doktor korkusunun oluşmasın en büyük sorumlu
en yakınımızdakiler olsa da bazen izlediklerimiz okuduklarımızda bilinç altına yerleşiyor illaki. Dentist (1996), Küçük Korku Dükkanı (1986), Marathon Man (1976), Kayıp Balık Nemo (2003), Novacain (2001), Komşum Bir Katil (2000), Horrible Bosses (2011), Charlie’nin Çikolata Fabrikası (2005), The Secret Lives of Dentists (2002), Hangover (2009) ve daha bir sürü filmdeki diş hekimi karakteri endişe yada sempati duygumuzu arttırabiliyor. Ama ne olursa olsun ne okusanız ne izleseniz konu komşudan ne duysanız da siz siz olun dişhekiminizle iyi iletişim kurun doğrusunu hekiminizden öğrenin endişelerden kurtulun ağız sağlığınızdan vazgeçmeyin, çevrenizdekilerin de vazgeçmesine izin vermeyin.
DİŞ HEKİMİ
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
KORKU ÜZERİNE...
Denizli’nin yaşam merkezi Forum Çamlık, yeni kuşağın genç ve başarılı sesi Buray’ı ağırladı. 22 Nisan günü coşkulu bir mini konser gerçekleştiren Buray’ın hayranları, Forum Çamlık’a akın etti. Şehrin buluşma noktası Forum Çamlık, 22 Nisan Cumartesi günü coşkulu bir kalabalığa ev sahipliği yaptı. Yeni neslin beğenilen sesi Buray, Forum Çamlık’ta hayranlarıyla buluşarak mini bir konser gerçekleştirdi. Konserin ardından Forum Çamlık’a akın eden kalabalığa imza dağıtan Buray, şarkılarına eşlik eden tüm ziyaretçilere keyifli anlar yaşattı.
KKÜÜLTÜ LTÜRR, ,SSAANNAT ATvveeYA YAŞŞAAMMDER DERGGİSİSİ İ
Forum Çamlık’ta Buray coşkusu
73 73
Ferman Akgül, Forum Çamlık’ta hayranlarıyla buluştu
D
enizlili hayranlarıyla buluşan Manga Grubu'nun solisti Ferman Akgül, ilk solo çalışması “Yürüyorum İçimde” albümünden şarkılarını seslendirirken “Osmanlı Cadısı Tirnova” isimli kitabını da okurları için imzaladı. Manga Grubu solisti Ferman Akgül, ilk solo albümü “Yürüyorum İçimde” ve yeni kitabı “Osmanlı Cadısı Tirnova”nın tanıtım turnesi kapsamında Denizli’nin alışveriş ve yaşam merkezi Forum Çamlık’ta sevenleriyle bir araya geldi. Kurulan mini sahnede albümde yer alan şarkılarını hayranları için seslendiren Akgül, sevenleri ile bol bol görüntü ve fotoğraf da çektirdi. Yaklaşık 1,5 saat sahnede kalan Akgül daha sonra yazdığı “Osmanlı Cadısı Tirnova” kitabını da okurları için imzaladı. M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
74
19 MAYIS
GENÇLİK VE SPOR BAYRAMI Türk milletinin DNA’sına işleyen en önemli tarihlerden biri de hiç kuşkusuz 19 Mayıs 1919 tarihidir. Bu tarih, yaşam hakkı elinden alınmak istenen bir milletin; sarsılmaz bir iradeye sahip lideriyle buluştuğu, kenetlendiği ve yeniden var olma mücadelesine giriştiği tarih olarak hafızalara kazınmıştır.
B
azı tarihler vardır, bir milletin bütün toplumsal kodlarına ince ince işler ve üzerinden yüzlerce yıl dahi geçse öneminden bir şey yitirmez. İnsanlık tarihi boyunca var olan Türk milletinin DNA’sına işleyen en önemli tarihlerden biri de hiç kuşkusuz 19 Mayıs 1919 tarihidir. Bu tarih, yaşam hakkı elinden alınmak istenen bir milletin; sarsılmaz bir iradeye sahip lideriyle buluştuğu, kenetlendiği ve yeniden var olma mücadelesine giriştiği tarih olarak hafızalara kazınmıştır. 19 Mayıs, imparatorluktan geriye kalan ve uzun yıllar devam eden savaşlar sonucu yenilmiş, yoksul düşmüş, yok olmakla yüz yüze kalmış bir milletin uyanışının sembolüdür.
HASTA ADAM’DAN YENİ TÜRK DEVLETİNE Dünya milletleri 19. yüzyılın başından itibaren büyük bir değişim ve dönüşüm yaşamaya başladı. Uzunca bir süre dünyanın süper gücü konumundaki Osmanlı İmparatorluğu ise; 17. yüzyıl itibari ile güç kaybediyordu. Kan kaybeden imparatorluk, çeşitli ıslahatlar yapsa da eski kudretli günlerini bir daha yaşayamadı. 18. ve 19. yüzyıllarda güç kaybetmeye devam eden Osmanlı İmparatorluğu Avrupa devletleri tarafından Hasta Adam olarak nitelendiriliyordu artık. Uzun yıllar devam eden savaşlar ve isyanlarla M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
kabul edilen bu tarih Mustafa Kemal Atatürk tarafından Türk gençliğine armağan edilmiştir.
ATATÜRK GÜNÜ’NDEN GENÇLİK VE SPOR BAYRAMINA Tarihimizde Gençlik ve Spor Bayramı, ilk defa 24 Mayıs 1935 yılında “Atatürk Günü” adı altında kutlanmıştır. Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün girişimleriyle Fenerbahçe Stadı’nda yapılan ilk kutlamaya Galatasaray ve Fenerbahçeli yüzlerce sporcu katılmıştır. Beşiktaş Kurucu Üyesi Ahmet Fetgeri Aşeni, Spor Kongresi’nde yaptığı konuşmada Atatürk Günü’nün “19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı” olarak her yıl kutlanmasını teklif etmiştir. Kongrede oylanan bu öneri kabul edilmiş ve Atatürk’ün de onayıyla
yasalaşmıştır. 20 Haziran 1938 tarihli kanunla “Gençlik ve Spor Bayramı” olarak kutlanan bu milli bayramın adı 12 Eylül Askeri Darbesinden sonra “Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı” olarak değiştirilmiştir. 2012 yılından itibaren ise başkent Ankara dışındaki illerde stadyum kutlamaları kaldırılmıştır.
19 MAYIS KUTLAMALARI 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı kutlamalarının en dikkat çeken etkinliği; Samsun’dan yola çıkarılan ve milli atletler tarafından taşınan Türk Bayrağı’nın Ankara’da tören alanında Cumhurbaşkanına sunulmasıdır. Üzerinde “Gençlikten Atatürk Sevgisiyle Cumhurbaşkanına” yazan ve “Sevgi Bayrağı” olarak adlandırılan bayrak, Kurtuluş Yolu’ndaki Tütün İskelesi’nden karaya çıkarılarak Samsun Valisi’ne teslim edilir. Samsun Valisi de bayrağı, Cumhurbaşkanı’na sunulmak üzere genç atletlere emanet eder. Sporcular tarafından alınan Türk Bayrağı, Samsun’dan başlayarak Amasya, Tokat, Sivas, Erzincan, Erzurum, Kayseri, Nevşehir, Kırşehir ve Kırıkkale illerine ulaştırılır. Son olarak 19 Mayıs günü törenlerin gerçekleştirildiği alana getirilerek Ankara’da Cumhurbaşkanına sunulur. M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
yorgun düşen devlet, 1. Dünya Savaşı’ndan da yenik ayrıldı. Çok ağır şartlar içeren Mondros Ateşkes Antlaşmasını imzalayan Osmanlı Devleti, Anadolu’yu açık işgallerin hedefi haline getirdi. Anadolu’da korkunç işgal günlerinin yaşanmaya başladığı bu tarihlerde Mustafa Kemal Atatürk, tarih sahnesindeki yerini aldı. Türk milletinin kalbinde sonsuz bir sevgi ve minnetle yer edinen bu kahraman asker 19 Mayıs 1919 günü, Anadolu’daki düşman işgallerine karşı halk direnişini örgütlemek için İstanbul’dan Samsun’a geldi. Sonraki yıllarda “Benim doğum günüm 19 Mayıs günüdür” diyecek kadar milletine aşık olan Mustafa Kemal Atatürk, uzun ve zorlu bir savaşın ateşini 19 Mayıs günü Samsun’da ateşlemiştir. Yokluklarla, imkansızlıklarla başlayan Türk Kurtuluş Savaşı, Mustafa Kemal’in milletine duyduğu sonsuz inancın ve sarsılmaz iradenin etrafında kenetlenerek 1923 yılında Türk Milletinin kesin zaferi ile sonuçlanmıştır. Bağımsızlık savaşının kazınılmasının ardından yeni bir devlet kurulmuş Cumhuriyet ilan edilmiştir. Mustafa Kemal Atatürk, yeni devleti ve Cumhuriyeti çok güvendiği Türk gençliğine emanet etmiştir. Kurtuluş Savaşı’nın başlangıcı
75
SOSYAL SORUMLULUK
BİR SOLUK DÜNYA, SIMSIKI SARILIRIM CANLARA.. K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
HASAN KILINÇ / VETERİNER
76
U
yumadığım zamanlar olur.S ebebi bellidir. Ya gündüzden kahveyi ve çayı fazla kaçırmışımdır.Ya da çok etkilendiğim bir olay yaşamışımdır.Bu uykusuzluğun sebebi o üst üste gelen iki vakanın bir türlü aklımdan çıkmamasından kaynaklı. Saat gece 23:00 sıralarında telefonum çaldı. Ekip arkadaşlarımız bir kediye köpeklerin saldırdığını söyledi.Hemen giyinip o bölgeye yol aldık.Kediyi 5-6 köpeğin hışmından kurtardık.Fakat kedicik kendinde değil.Tüylü kırçıllı hafifte siyah biraz beyaz biraz da kahverengi tüyleri vardı.Bilirsiniz değil mi? Kedilerde genelde 3 renk var ise dişidir.Aynen şuandaki gibi..
Kalp atışları çok düşük ve ölü gibiydi.Hatta başta öldüğünü bile düşünmüştük.Hemen kalp masajı yaptım.Solunum cihazına bağladık.Elle muayne ettiğimde gebe olduğunun teşhisini koydum.Zaten gebeliğini gözlede baktığımızda açık ve net olarak görebiliyorduk.Arka sol ayak kopmuş ve çürümeye doğru yol almıştı.Bütün belirtiler maalesef bizim aleyhimizeydi. Kendine gelmişti.Çok masum duruyordu.. Mahallesinde bakan vatandaşımız kliniğe geldi.Ağlıyor kurtarmamız için lütfen elinizden geleni yapın diyordu.Çok tedirgindi.Kedisinin gebe olduğunu ve belli bölgelerde derin yaralarının olduğunu söyledim.Fakat kedisinin erkek olduğunu söyledi. Biraz panik havasıyla bize kızarak kesinlikle görmek istiyorum dedi. Tabikide gösterebileceğimi söyledim. Kedisini görmesi tabiî ki de önemli.Fakat her geçen süre o güzel ve yaralı kedinin aleyhine işliyordu.Üstelik
öyle durumda hasta sahibinin yaralı ve kötü durumda görmesinin psikolojik anlamda travmalara yol açtığını çok iyi biliyorum. Mahallesinde bakan vatandaşımız kediyi gördüğünde o kadar çok üzüldü ki gerçekten insanın yüreğinden bir şeyler kopup gidiyordu.O an hekimin düştüğü durum ancak telkinle kalıyordu.Hala kurtarabilirim Allahım diye dualar ediyordum. Doğum yaklaşmış yavruların anne karnından çıkması eli kuM AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
Gece saat 02:23 anne kedi biraz daha iyi görünüyordu.Yavrulardan ikisi gayet keyifli.Dualarımızı esirgemeyelim. İnşallah iyi olur.Sabaha kadar gözlerimize uyku girmedi. Sabahın ilk ışıklarında anne aynı durumda hiçbir ilerleme göstermemiş en son nasıl ise hala aynı durumdaydı.Yavrulardan bir tanesi ölümle burun buruna geriye kalan iki yavru gayet iyi bir şekilde hem miyavlıyorlar hemde ayaklandılar. Solunum cihazı anneyi biraz daha yaşama bağlıyor gibi olsada anne öğle vaktine doğru maalesef hayatını kaybetti.Son anlarda kalp masajıda dahil ne yaptıysam kurtaramadım.Ölüm her canlı için var biliyorum.Yapılan tüm müdahaleler maalesef o güzel gözlü kediyi kurtaramadı.Gözlerimi her kapattığımda Anne yavrularının büyüdüğünü göremiyecek.Yavrularıda gerçek annelerini tanıyamayacak diye aklımdan geçiriyorum.Tek telkinim o iki minik yavrunun hayvan dostu Hülya hanım ve Ziya bey tarafından sahiplenilip süt annesi tarafından bakılmasıydı.Allah tüm can dostlarına ve tüm canlarımıza sağlık sıhat ve şifa versin.. Veteriner Hekimlik mesleği hayat dolu bir meslektir.Hele birde ailede eşinde Veteriner Hekim ise bu meslek hayatın olur.Daha yeni anlattığım vakanın etkisinden çıkmadan gece gene telefon çalar.Saat 01:00 ama bu sefer çalan telefon benim değil eşimin telefonudur.
Eşim evlendikten sonra Muğladaki kliniğini bir nevi Denizliye taşır. Pethane 20/48 isimli bir klinik açar. Eşim olduğu için demiyorum.Hayvan gönüllüsü canlara düşkün bir insandır.Hekimlik kısmını anlatmaya gerek yok başarısını herkes biliyor. Telefondaki vatandaşımız kendi kedisinin doğuramadığını söyler.Eşim hemen kliniğine davet eder.Yanlız bırakmak olur mu.Hemen bende arabamızı çalıştırır eşimin kliniğine doğru onu bırakmak için yol alırım. Kedi geldiğinde sancılı bir şekilde ve karnı aşırı derecede şişmiş ve kanaması ileri derecedeydi.Veteriner Hekim Gülden yani eşim muaynesi sonrası kedi sahiplerine anne karnında yaklaşık beş taneden fazla yavru olduğunu söyler.Doğuramadığı içinde sezaryene alınması gerektiğini belirtir.Kabul eden kedi sahipleri meraklı bir şekilde beklerler.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
lağında neredeyse.Yavrular inşallah ölmemiştir.Durum çok ağır sezaryene alıp en azından o minik yavruları kurtarmam gerekiyor. Hemen ameliyat için hazırlıkları yaptım.Hala anne ve yavrularını kurtarma şansımız var.Ameliyat sırasında dualar ettim.Yavrulardan birincisi maalesef ölü olarak doğdu.Diğer yavruları kurtarmamız gerekiyor.Sonra bir yavrumuzu daha çıkardım.Hemen eşim Gülden o güzel ve şirin yavruya masajlar yaptı.Nefes alıyor nefes alıyor diye mutluluk çığlıkları atıyor.Diğer yavruda sağlıklı bir şekilde çıktı. Masajlar, sıcak su torbaları derken üç tane yavrudan iki tanesi gayet sağlıklı doğdu.Annenin durumu çok ağır. Solunum cihazında, nefes alış verişi düzensiz.Arka ayak çürümüş ve kopmuş.Anne çok kan kaybetmiş.Serum ve ilaç tedavisine başladık.
Kedi sahipleri yavruları olucağından dolayı hem mutlular hemde biraz tedirginler yeterki anneye olumsuz anlamda bir şey olmasın. Ameliyat hazırlıkları başladı.Hemen operasyon başladı.Yaklaşık kırk beş dakikada altı tane yavrular doğdu.İri yavruları annenin doğurması imkansızdı.Çok şükür anne ve yavrular çok sağlıklıydı. Sahipleri ilk defa kedi yavrusu gördüklerini dile getirdiler.Yavruların miyavlama sesleri eşliğinde sevdiler ,temizlediler.Mutlulukları gözlerinden belli oluyordu. Ertesi gün ziyarete geldiklerinde anne ve yavrular gayette iyi ,anne yavrulara iyi bakıyor.Çok şükür Allahım yavruları annelerine bağışladı.
77
Hayatta acılarda,tatlılıklarda var.Güzelin yanında çirkin,kötünün yanında iyinin olduğu gibi.Bir çok yaşadığımız hatta unutamadığımız vakalar ve olaylar tecrübe olarak kabul ettiğimiz deneyimlerimizdendir.Her zaman kazandık mı ? hayır tabikide ama kaybederken bile kazanmak için mücadele verdik.Bazen kaybettik üzüldük uyuyamadık ağladık.Bazen öyle vakalarda mücadele verdik kazandık mutluluktan ağladık.Biz insan oğluyuz.Elimizde sihirli deynek yok ama kocaman yüreğimizle mücadele azmimimiz sevgi ve şefkatimiz var. Unutmayalım.Şifa,önce sevgiyle başlar.Sevgiyle hoşca kalın… M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
BULUNDUKLARI ŞEHİRLERİN SİMGELERİ HALİNE GELEN
KÖPRÜLER
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Köprüler, şehirlerin öne çıkan özel yapılarından biridir. Özellikle usta mimarların elinin değdiği ve inşa edildikleri şehrin kısa süre içinde sembolü haline gelen bazı köprüler var ki, onlara sanat eseri demek daha doğru olacaktır. Bir kısmının metropol şehirlerde yer aldığı ve her seferinde ilgi çekmeyi başaran bu yapılar, aynı zamanda bulundukları bölgenin her iki yakasını da görebildiği için göz alıcı bir manzaraya sahiptir. Kara parçalarını kavuşturmayı başaran bu özel yapılar arasından sizin için derlediğimiz 9 muhteşem köprüyü listemizde bulabilirsiniz.
78
1.
Tower Bridge
Londra
Londra’dan bahsederken akla gelen elbette onlarca simge bulunur; ancak Tower Bridge kesinlikle ilk beşte yer alacaktır. 1886 yılında inşası başlayan ve tamamlanması tam olarak 8 yıl süren bu köprü, Thames Nehri üzerinde yer almaktadır. Londra’nın iki yakasını birleştirmek için ihtiyaç duyulan; fakat gemilerin limana erişiminin engelleneceği için bir türlü tasarlanamayan köprü en sonunda açılır kapanır olarak inşa edilir.
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
2.
Brooklyn
New York
Köprü, New York’ta East River üzerinde yer almakta ve Brooklyn ile Manhattan’ını birbirine bağlamaktadır. Şehrin en ünlü simgelerinden biri olan bu yapının tamamlanması ise 13 yıl sürmüştür. 1883 yılında hizmete açılan Brooklyn Köprüsü’nün yapım aşamasında ne yazık ki 27 çalışan çeşitli iş kazaları sonucu hayatını kaybetmiştir. Kimilerine göre inşası sırasında yaşanan talihsiz olaylar nedeniyle uğursuzluk getirdiğine inanılan köprü oldukça uzun ve görülmeye değer bir manzaraya sahip.
Ponte Vecchio
Sanatın şehri Floransa’da Arno Nehri üzerinde yer alan köprünün, dönemin önde gelen ve İtalyan Rönesansı’na etki eden güçlü ailelerinden Medici Ailesi’nin halka karışmadan, koridordaki resimlere bakarak geçmeleri için inşa edildiği söylenmektedir. Bir dönemler ise kasapların yer aldığı köprüde bugün çok sayıda kuyumcu bulunmaktadır. Günün
4.
Charles
Floransa
birinde köprüyü ziyaret edecek olursanız, köprü üstünde bulunan kuyumculardan alışveriş yapmasınız bile, hemen köprünün başından alacağınız kocaman bir dondurma ile oturup gün batımında şehrin mükemmel manzarasını izlemeyi ve 1900 yılında şehrin en ünlü kuyumcusu olan Cellini’nin fotoğrafını çekmeyi ihmal etmeyin.
Prag
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
3.
79
Prag’ta Vitava Nehri üzerinde yer alan Charles Bridge, oldukça eski bir tarihe sahip. Köprü günümüzde yalnızca yaya trafiğine açık. 1357’de yapımına başlanan ve 15. yy’a kadar süren yapının üzerinde ise barok stilinin hakim olduğu çok sayıda heykel yer alıyor. Muhteşem bir manzaraya sahip olmasının da etkisiyle Charles Köprüsü, yıl boyunca yüksek oranda turiste ev sahipliği yapıyor.
5.
Chengyang
Guangxi
Çin’de yer alan bu köprü oldukça ilginç yapılardan biri çünkü üzerinde yer alan çatıların yapımında tek bir tane dahi çivi kullanılmamış. Tamamen ahşap ve demirden yapılmış Chengyang Köprüsü ülkenin en ünlü köprülerinden biri ve 64 m uzunluğa sahip. Günün birinde ziyaret etme şansınız olursa bölgenin oldukça sakin ve huzurlu olmasının yanı sıra önemli turizm merkezlerinden biri olduğunu belirtmekte fayda var. M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
6.
Sidney Harbour
Sidney
Araçların, yayaların hatta trenlerin kullanımına uygun olan Sidney Köprüsü, limanda yer alıyor ve yapımı 1932 yılında tamamlanmış. Sidney’de yaşayan halk arasında “‘Elbise Askılığı”’ adıyla anılıyor. Yapı 503 m uzunluğa sahip ve aynı zamanda eni göz önüne alındığında en geniş köprü ünvanını taşıyor. 134 m yüksekliği olan köprü tahmin ettiğiniz üzere tıpkı diğer bahsettiğimiz yapıları aratmayacak muhteşem bir şehir manzarasına sahip.
7.
Port du Gard
Fransa’da yer alan ve Romalılar tarafından su kemeri olarak inşa edilmiş bu köprünün bir katında taşıt yolu yer alırken bir katında ise su kanalı bulunmaktadır. 1. yy’ın ortalarında yapılan ve günümüze kadar gelmeyi başarmış köprü 50 km uzunluğundaki bir su yolunun parçası olup, UNESCO Dünya Miras Listesi’nde bulunuyor.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
80
Gard
8. Rialto
Venedik
Rialto Köprüsü, sanatın ve güzelliğin muhteşem birleşimi olan ve kanallarla birbirine bağlanan İtalyan şehri Venedik’te bulunuyor. Büyük Kanal üzerindeki dört köprüden en ünlüsü olan yapı günümüze gelene kadar çeşitli badireler atlatmış. İlk olarak şehirde 1310 yılında çıkan bir ayaklanma sonucu tamamen ahşaptan oluşan köprü yanmış daha sonra yeniden inşa edilmiştir. 1444 yılında ise gemilerin geçiş törenini izlemek için çok sayıda kişinin burada toplanması sonucu bu kez de çökmüştür. Tüm bunların sonucunda günümüzde taş köprü olarak 1591 yılından beri şehrin önemli simgelerinden biri olarak ayakta durmaktadır.
9.
Khaju
İsfahan
İran’ın İsfahan kentinde yer alan bu köprünün 1650’li yıllarda yapıldığı bilinmektedir. Hem köprü hem de üzerinde bulunduğu nehrin akışını düzenleyen bir baraj görevinde olan yapı, şehrin en gözde ve ünlü mimarilerinden biridir. M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Annemin mitakondrisi BENDE KALDI Ş
ikago’da yaşayan ünlü Türk genetikçi Hande Özdinler’in annesinin vefatından sonra yazdığı hem bilimsel hem de duygusal yazısı:
Annem vefat etti, onu yıkadık, pakladık, demir tabuta koyup Türkiye’ye uçakla getirdik. Oğlunun üstüne, eşinin yanına, toprağın içine sanki bir tohum eker gibi nazikçe, dualarla bıraktık. Bir ömür bitti, annem gitti… Ama annemin mitokondrisi bende kaldı. Benim hücremde, benim her hücremde annemin mitokondrisi var. Her nefes alışımda, her kalp atışımda, her elimi uzatışımda, her düşüncemin başlangıcında, ne için enerji harcıyorsa bu vücudum işte orda annemin mitokondrisi var. Annem gitti belki ama mitokondrisi bende kaldı…
Enerji santrali, kaynağı anne İnsanın başlangıcı olan o ilk iki hücrenin yumurta olanı büyük ve zengindir. İçinde bir hücrenin yaşaması, çoğalması, değişmesi için gerekli olan her şeye ve bir ömür gerekli olacak enerjiyi üretecek mitokondriye de sahiptir. Mitokondri, hücreye enerji veren, canlı olmasının temelini sağlayan organeldir ve babadan değil, anneden gelir. Anne her çocuğuna enerjisini verir, enerji üretme mekanizmasını verir. Harcanan her enerji annenin çocuğuna verdiği mitokondriden gelir. Dolayısıyla anneler vefat edebilir ama anneler ölmez!!! Biz farkında olmadan annelerimizi gizli bir şifre gibi her hücremizin
81
içinde taşırız. Annemiz vefat etse de bize enerji vermeye devam eder. Ben bunu yazarken ve siz bunu okurken annelerimizin bizlere miras bıraktıkları mitokondrinin ürettiği enerjiyi kullandık farkında mısınız…
En karmaşık yapı Mitokondri hücre içindeki organellerin en karmaşık ve ilginç olanlarından biri. Kendine has DNAsı var, kendine özgü kişiliği var, kendisine has proteinleri var, çalışma mekanizması ve prensibi var. Hem enerji üretir hem hücreyi ölümlerden korur, bölünür, çoğalır, hücre içinde dolaşır, nerede enerji lazım oraya gider. Hücre içinde sanki annemizmiş gibi çalışmaya biz ölünceye kadar devam eder. Ve her kadın mitokondrisini çocuğuna armağan eder, dolayısıyla hayat enerjisi anneden anneye geçer. Bu yüzdendir ki kim nerden gelmiş, kim kimin atası diye insanlık tarihi araştırması yapıldığında erkeğe değil, kadına bakarlar. Analarımızın mitokondri DNA’sına, o DNA’nın nerelere gittiğine, kimlerden kimlere geçtiğine bakarak yaşam enerjisinin haritasını çıkararak bilirler kimiz ve nereden geldik… Ben bugün laboratuvarımda mikroskopumun başında annemi düşünüyorum. 15 Ağustos sabahı vefat etti annem, elimden bir su tanesi gibi kayıp gitti… Annem benim vefat etti ama ölmesi mümkün değil, çünkü mitokondrisi bende kaldı…
Hande Özdinler
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
ESTETİĞİ ÇELİKLE BULUŞTURAN MARKA
82
GSD
ÇELİK YAPI İNŞAAT S
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
till Life Dergisi olarak bu sayımızda GSD Çelik Yapı İnşaat şirketine konuk olduk. 1981 yılında Ahmet BALCI tarafından Güven Soğuk Demir olarak temelleri atılan ve o günden bugüne Denizli’nin katma değerine büyük katkı sağlayan GSD Çelik Yapı İnşaat, artık kurumsallaşan kimliğiyle statik, mimari ve tasarım alanında da sektöründe ilklere imza atmaya devam ediyor. Babadan aldıkları bayrağı kaliteden ödün vermeden daha da iyi noktalara taşıyacaklarını söyleyen işletme sahibi Ramazan Balcı, hedeflerini ve çalışmalarını Still Life Dergisi’ne anlattı.
çelik imalatları iken, yeni kimliğimizle mimari ve tasarım yönünde de çalışmalara başladık. 1000 metrekare iş yerimizde teknik eleman kadromuz ve ekipmanlarımızla müşterilerimize en iyiyi sunmanın çabası içindeyiz. Özellikle 2016 yılından bu yana çelik konstrüksiyon imalatına yönelmiş olup, mimari ve statik projelerini hazırlayabildiğimiz fabrika, besihane ve depo imalatlarını da yapmaktayız.
“KURUMSAL YAPIYA GEÇİŞ YAPTIK”
36
yıllık tecrübeyle en iyiyi sunmak için 2017 yılı başında yapısal değişikliğe gittiklerini belirten Balcı, “İşletmemiz 1981 yılında Güven Soğuk Demir olarak kurulmuş ve bu isimde Denizli halkına hizmet sunarken 2017 yılının başında GSD Çelik Yapı İnşaat San.Tic.Ltd. Şti. olarak kurumsallığa yönelmiştir. Geçmişte yaptığımız işler daha çok demir doğrama, ferforje ve küçük çaplı
2016 yılında ağırlık vermiş olduğumuz çelik konstrüksiyon imalatlarında, ilk yılı olmasına rağmen şehrimizin en prestijli işi olan Denizli Büyükşehir Belediyesi Asfalt Şantiyesi olduğunu belirten Balcı, böylesine zorlu bir işi 120 gün gibi kısa bir zaman diliminde teslim ettiklerini söyledi. Salihağa mahallesindeki bu çalışmada 800 ton çelik malzemeden 14 bin metrekare kapalı alan imal ettiklerini ve böylesine büyük bir projenin içerisinde yer almanın gururu içerisindeyiz” diye konuştu.
“KALİTEDEN ÖDÜN VERMEYECEĞIZ”
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
800 TON ASFALT ŞANTİYESİ İMALAT VE MONTAJINI TAMAMLADIK
83
Bugüne kadar hiçbir zaman kaliteden ödün vermediklerini ve bundan sonraki süreçte de vermeyeceklerini belirten Balcı, “İş yerimizde belli bir disiplin çerçevesinde işlerimizi üretiyoruz. En büyük amacımız GSD Çelik Yapı İnşaat’ın ismini şehrimizde olduğu gibi, dünyanın birçok ülkesine yayabilmektir. Bugüne kadar estetiği kaliteyle buluşturan firmamız, çizgisini yükselterek Çelik Konstrüksiyon konusunda çözüm noktası haline gelecektir. Müşterilerimiz bizlere Eskihisar Mahallesi Hurdacılar Sitesi 8021 sokak numara 38’den ya da 0258 371 19 94 nolu telefonlardan ulaşabilir ve www.gsdcelik.com adresini ziyaret edebilir.
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
HAYATI ISKALAMA LÜKSÜMÜZ YOK
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
M
84
ustafa Zeybek, çocukluğunun ilk yıllarında geçirdiği çocuk felcine iki ayağını kurban vermiş. Uzun ve zorlu geçen tedavi süreci nedeniyle eğitim hayatına epey geriden başlamış fakat aradaki mesafeyi kısa sürede telafi edip akademik kariyerinde doktora öğrenciliğine kadar yükselmiş. Mesleki kariyeri ise 14 yıldır görev yaptığı Bereket Enerji Grubu’nda Finansal Raporlama Müdürü olarak devam ediyor. Zeybek, eğitim ve iş hayatındaki başarılarının yanı sıra sosyal hayatı da es geçmiyor. Basketbol, yüzme gibi spor dallarının yanı sıra Türkiye Sakatlar Federasyonu Denizli Şube Başkan Yardımcılığı görevi ile kendisi gibi çeşitli engel grubundaki insanlara, moral, motivasyon ve umut aşılıyor. Mustafa Zeybek: “Hayattan beklentim net, hayallerim net, dünya vatandaşı olmalıyım çünkü hayatı ıskalama lüksüm yok” diyor.
Mustafa Zeybek kimdir? Kendinizden biraz bahseder misiniz? İsmim Mustafa Zeybek. 1976 yılında Denizli’de doğdum, Denizli’de ikamet etmekteyim. Pamukkale Üniversitesi İşletme Bölümü mezunuyum. Aynı üniversitede Muhasebe Finansman Anabilim Dalı’nda yüksek lisansımı yaptım. Yine aynı üniversitede doktora öğrenciliğim devam ediyor. Aynı zamanda mali müşavirim. Şu anda ise Bereket Enerji Grubu’nda Bütçe Planlama ve Raporlama Müdürü olarak görev yapmaktayım. Çok başarılı bir eğitim ve iş hayatınız var ama özel bir durumunuz da var. Bu özel durumunuz ile alakalı neler söylemek istersiniz? Benim özel durumum çocukluk yıllarında yaşadığım bir hastalıktan ileri geliyor. Yani sonradan. İki yaşındayken halk arasında çocuk felci olarak bilinen hastalığa yakalanmışım. Bu hastalığın sonucu olarak önce sağ ayağımı kaybetmişim yani kullanamaz hale gelmişim. Sonra değişik operasyonlar sonucu yürümeye başladım fakat bu M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
defa 7 yaşında sol ayağımda benzer bir virüs aktive oldu. Dolayısıyla sol ayağımı da kullanamaz hale geldim. Geçirdiğim tüm operasyonlardan sonra tekerlekli sandalye kullanmaya başladım. 8 yaşımdan bu yana tekerlekli sandalye kullanmaktayım. Gerek akademik kariyer açısından gerekse de iş hayatında başarıyı yakalamış durumdasınız. Bu noktaya gelirken ne gibi zorluklarla karşılaştınız? Daha da önemlisi motivasyonunuzu nasıl sağladınız? Hayatta herkesin yaşadığı engeller var. Bu engelleri aşabilen insanlar daha başarılı olabiliyor. Ben de benzer engellerle karşılaştım biraz fazla biraz eksik. En başta
bedensel engelli olmam nedeniyle eğitim hayatımda fiziksel engellerle karşılaştım. Tedavi sürecim nedeniyle ilkokula 10 yaşında başlayabildim. Fakat 3 yılda bitirim ilkokulu. Mevzuatın ve müfredatın izin verdiği minimum süre 3 yıl ilkokulu bitirebilmek için. Daha sonra 4 yıl ara verdim eğitim hayatıma çünkü o dönem köyde yaşıyordum. Dolayısıyla eğitim olanakları kısıtlıydı, ulaşım imkanları sınırlıydı. Denizli’de ikamet etmeye başladıktan sonra 17 yaşında ortaokula başladım. Dışarıdan ortaokulu ve liseyi bitirdim. 23 yaşında ise üniversite hayatım başladı. 27 yaşında lisans öğrenimimi tamamladım. Tabi bu süre zarfında özellikle ulaşılabilirlik ve erişilebilirlik noktasında fiziksel engeller oldu. Ancak benim gelecekle ilgili beklentilerim ve planlarım net olduğu için ulaşmak istediğim hedefim belli olduğu için bu hedefe ulaşma noktasında her zaman kendimi motive edebildim. Elbette başta ailem olmak üzere çevremdeki birçok kişiden de destek aldım. Eğitim ve iş konularında kariyer odaklı bir insansınız. Peki bunların dışında sosyal hayat söz konusu olduğunda neler söylersiniz? Maalesef iş hayatı çok yoğun olduğu için, hayatımın büyük bir
Siz aslında birçok insan için örnek teşkil ediyorsunuz. Onların da yapabileceklerinin, başarabileceklerinin canlı bir örneğisiniz. İnsanlara çoğu zaman bazı şeyleri soyut olarak anlatabilmek çok daha zor olabiliyor. Anlattıklarınızı insanların içselleştirmesi çok daha zor. Engelli insanların günlük hayatta bir engeli var. Onlara bu engeli aşabilirsini anlatmak yerine; aşılabildiğini somut olarak göstermek, onlarla empati kurarak “ben de sizlerden biriyim” diyebilmek çok daha etkili olabiliyor.
te. Örneğin Avrupa’nın birçok ülkesinde engelli bireylere pozitif ayrımcılık yapılıyor ve maddi olarak bir takım sosyal yardımlarda bulunuluyor. Engelliler çalışmaya başladıklarında bu sosyal yardımlar kesilmiyor. Fakat bizim ülkemizde engelliler bir ikilem içerisinde bırakılıyor, ya bu sosyal yardımı alacaklar ya da çalışacaklar. Bir tercih yapmak zorunda kalıyorlar. Türkiye’de gelir seviyesi düşük olduğu için engelli birey çalışsa da elde edeceği gelir alacağı yardım kadar olacağından çoğunlukla sosyal yardım almayı tercih ediyor. Dolayısıyla topluma ve kendine katkı sağlamak yerine kendini evine kapatıp sosyal yardım almayı tercih ediyor. O nedenle pozitif ayrımcılık gösterilen gruplardan çalışabilir durumda olanların sosyal yardımları kesilmemeli. Peki engelli hakları ile ilgili ülkemizin durumu nasıl, haklar yeterli mi? Türkiye’de mevzuatsal anlamda ciddi düzenlemeler yapıldı. Özelikle 2005 yılında çıkan engelliler kanunuyla birlikte ve buna bağlı çıkan yönetmelik ve alt mevzuatla birlikte engellilerin hakları ile ilgili bir takım düzenlemeler yapıldı. Mevzuatsal olarak Avrupa ülkeleri ve gelişmiş ülkelerle karşılaştırma yaptığımızda gerilerde olduğumuzu söyleyemeyiz. Ancak yasal düzenlemeler tek başına yeterli olmuyor. Bunun toplumsal hazırlığının da önceden yapılması gerekiyor. Kanunun geçici maddelerindeki bazı düzenlemeler sürekli uzatılıyor. Çünkü başta yerel yönetimler olmak üzere kamu kurum ve kuruluşları özel kurumlar bu düzenlemelere henüz hazır değil. O
yüzde aynı paralelde gerçekleşebilmesi için toplumsal bir dönüşüme ihtiyaç var. Engelli bireylere neler önerirsiniz. Kendilerini nasıl motive etmelerini tavsiye edersiniz? Sonuç olarak denemekten hiç kimse bir şey kaybetmez. Özellikle genç arkadaşlarıma ve herkese aynı şeyi tavsiye ediyorum. Denemekten hiç kimse hiçbir şey kaybetmez. Bütün zorlukları aşmak için bütün şartları zorlasınlar, denesinler. En önemlisi de dünya vatandaşı olmaya özen göstersinler. Çünkü artık sadece yaşadığımız çevreyle ilişkili değiliz. Yaşadığımız dünya küçük bir köy halini aldı. Küresel bir dünyada yaşıyoruz. O yüzden insanlarının tüm dünyada çalışabilir ve yaşayabilir yetkinliği kazanması lazım. O da kendilerine özgüven sağlamaları ve kendilerini yetiştirmeleri ile ilgili bir durum. Son olarak kendinize yeni hedefler koyuyor musunuz? Kendime biraz daha fazla zaman ayırmak istiyorum. Özellikle sportif faaliyetlere yoğunlaşmak, daha fazla basketbol oynayıp yüzmek istiyorum. Ölmeden önce gezilecek yerler listem giderek kabarıyor. Gezilecek yerler, izlenecek filmler, okunacak kitaplar çoğalıyor. Aynı zamanda iş hayatı sınırsız bir dünya. Çünkü öğrenme ve gelişme bitmeyen, yaşam boyu devam eden bir süreç. O yüzden kendimi gelişmeye ve öğrenmeye açık tutmaya çalışıyorum.
İstatistiksel verilere göre toplumların ciddi bir oranı engelli bireylerden oluşuyor. Bu gerçekten yola çıkarak engelli bireylerin toplumda yeteri kadar yer bulduğunu söyleyebilir misiniz? Şöyle belirteyim dünya istatistiklerine ve Türkiye istatistiklerine baktığımızda toplumun yaklaşık olarak % 12,13’ünü engelli bireyler oluşturuyor. Ancak sosyal hayata baktığımızda engellilerin bu kadar aktif olmadığını görüyoruz. Başta yazılı ve görsel medya olmak üzere engellilerin biraz daha fazla ön plana çıkartılması gerekiyor. Onların da normal hayatın bir parçası olduğunu hissettirmemiz lazım. İnsanlar farkında olmadıkları için bu engel grubundaki insanlara karşı herhangi bir bakışa ya da farkındalığa sahip değil. Toplumsal farkındalığı yükseltmemiz lazım. Tabi bir de toplumun ön yargıları var. Hem kariyer hem de eğitim anlamında engelli bireylerin önünün açılması ve onlara güvenilmesi gerekmek-
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
bölümünü iş hayatım oluşturuyor diyebilirim. Fırsat bulabildiğim zamanlarda basketbol oynuyorum. Pamukkale Belediyesi Tekerlekli Sandalye Basketbol Takımı oyuncusuyum. Antrenmanlara gidiyorum. Bölgesel ligdeyiz profesyonel olarak oynuyoruz. Diğer taraftan fırsat buldukça yüzüyorum spor yapmaya, kültürel aktivitelere katılmaya çalışıyorum. Türkiye Sakatlar Federasyonu Denizli Şubesi’nin başkan yardımcısıyım aynı zamanda. Yaşadığımız tecrübelerden yola çıkarak; engellilerin sorunları, hayata kazandırılmaları başta eğitim hayatları olmak üzere istihdamlarının sağlanması noktalarında bazı projeler yürütüyoruz. Projelerimizi, sivil toplum kuruluşları, kamu kurum ve kuruluşlarıyla ortak yürütüyoruz. Özellikle engelli bireyleri, engelli hakları konusunda bilinçlendirmek; engeli olmayan bireylerin ise farkındalıklarını artırmak için bilgilendirme çalışmaları yapıyoruz.
85
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
SİZDEN BİRİYİZ Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, ülke nüfusumuzun % 12,29’unu engelli bireyler oluşturmaktadır. Türkiye genelinde 8,5 milyon engelli birey, aileleri de söz konusu olduğunda neredeyse ülke nüfusunun yarısını ilgilendiren bir konu haline gelmektedir. Şehrimizde ise 2011 yılı araştırmalarına göre 90 bin engelli yaşamaktadır.
86
T
ürkiye Sakatlar Derneği Denizli Şubesi kurulduğu 1996 yılından bu yana şehrimizde yaşayan engelli bireylerin sorunlarını çözmek ve topluma entegre olmalarını sağlamak için çeşitli faaliyetler yürütmektedir. Dernek Başkanı Osman Çiyancı amaçlarını; başta ortopedik sakatlar olmak üzere tüm engelli bireylerin; ekonomik, sosyal, kültürel ve mesleki hak ve çıkarlarını korumak; özgür, üretken bireyler olarak toplum yaşamında etkin rol almak şeklinde özetliyor. Dernek faaliyetleri 1016 Mayıs Engelliler Haftası etkinlikleri, 3 Aralık Dünya Engelliler Günü faaliyet-
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
leri, çeşitli sivil toplum kuruluşları, kamu kurum ve kuruluşları ile birlikte yürütülen bilgilendirme ve farkındalık yaratma projelerinden oluşuyor. Çiyancı’nın üzerinde çalıştığı bir diğer konu ise engelli maaşlarının bağlanması ve kesilmesini düzenleyen yasa ile ilgili. EN BÜYÜK SIKINTI ENGELLİ MAAŞLARININ BAĞLANMASI VE KESİLMESİ Dernek Başkanı Osman Çiyancı: “Yürürlükte olan yasaya göre % 40 ve üzeri ihtiyaç sahibi engellinin maaş alabilmesi
için bireyin kendi geliri yerine; aile ve akrabalarının toplam gelirine bakılıyor. Yani haneye giren aylık net maaş, ücret, nafaka, yevmiye ve diğer gelirlerin aylık tutarı gelire dahil ediliyor ve muhtaçlık sınırı üzerinden engelli maaşı bağlanıyor. Aile içinde kişi başına düşen gelir 423 liranın üstünde ise engelli maaşı bağlanmıyor veya almakta olduğu maaşı kesiliyor hatta geriye dönük borç dahi çıkarılıyor. Engelli maaşı ve evde bakım aylığı ödeneklerinin bağlanması için ‘engelli geliri dışında başka bir kişinin gelirine bakılmasın’ talebimizi 164 sivil toplum örgütünün imzasıyla birlikte yasanın değiştirilmesi için mecliste grubu bulunan bütün siyasi partilere ulaştırdık.”
Still Art Dr. Mimar Halit Coza
N
itelikli yapı üreten mimar olma gayesiyle yaşayan meslektaşlar bir yana, nicelik derdine düşen işverenler tarafından, bana göre meslekten caydırılan, kandırılan ya da bu mesleğin sözlük anlamını tam olarak kavramadan piyasaya sürülmüş, mezun edilmiş mimar arkadaşlarıma bir konuda çok özeniyorum. İşverenin istediği o “daha fazla metrekare” derdini çözmeyi çok iyi beceriyorlar gerçekten… “1000 m2 arsam var kaç apart ya da daire sığar” sorusuna hiçbir zaman doğru cevabı verememiş olmak, en fazla metrekareli proje çıkaran mimarın “en iyi mimar” olarak tanımlandığı şu dönemde büyük bir “mesleki yetersizlik” galiba. Arsa boyutları, konum, arazi kotları, kullanıcı istekleri göz ardı edilerek, imar durumunda yazan metrajın emsal katsayılarıyla çarpılarak, gittikçe azalan metrajlarda yaşanılan konut hesabına girişmek, günümüz mimarlığının tecrübe ve yetenek gerektiren detaylarından. Çemkirmemin sebebi bu nedenden ötürü çok iş kaybetmiş olmamdır, belki fark edilmiştir fakat, nitelikli ve konforlu mekanlar üretme kaygımıza ne diyorsunuz? Kalmadı mı böyle bir gayemiz artık? Mimarlık mesleğinin kullanıcıların sosyal ve psikolojik etkileri üzerinde çok önemli misyonu varken şimdi yok mudur bu amacımız? Üniversite öğrencilerini niteliksiz, konforsuz minyatür dairelere tıkıştırabilme yeteneği kaç zamandır bu mesleğin vasıflarından? Sık karşılaştığım “Sizin bölgede dairelerin metrekare fiyatı kaçtan gidiyor” sorusunu hiç anlayamadım, anlayamayacağım galiba. “Kim
çizmiş, kim tasarlamış, kim yapmış ve ne kalitede bir yapı çıkmış ortaya” kısmı çok önemli “hiç” olmayacak sanırım. “Sevgili abicim yanlış yapıyorsun, kötü yapı yaparsan 700’e, çok iyi yaparsan 750’ye kiraya verirsin boşuna ne uğraşıyorsun” cümlesi de çok karşıma çıkacak galiba Öncelikli mesleki amacımızın, müteahhitlere daha fazla ekonomik kazanç sağlamak olduğunu yeni yeni farkına vardığım şu dönemde, müteahhit abimiz 30 daireli 40 m2 konut inşa edeceğine, 40 daireli 30 metrekare konut üretmesinin kendisine daha iyi kazanç getireceğini bana anlatırken, ne kadar seviyesi düşük bir üniversiteden mezun olduğum hissine kapıldığımı da söylemeden geçemeyeceğim. Son dönemlerde ülkemizde genel kullanıcı profilinin ekonomik ya da başka kaygılarla daha küçük mekanlarda yaşama isteği olduğu bir gerçek. Diğer ülkelerle kıyaslanırsa çok daha büyük yaşam alanlarına sahip olduğumuzu da söyleyebiliriz fakat nitelikli konfor üretme konusundaki başarısızlığımızda elimize su dökülemez diye düşünüyorum. Umurumuzda olmayan kişisel kriter ve isteklerimizin yerlerde sürünüyor olması, bizi daha iyiye, daha konforluya ulaşmak adına fazlasıyla törpülüyor sanırım. Ne istersek daha konforlu mekanlarda yaşar, daha rahat ederiz onu bile bilmiyoruz ki. İşte bu nedenle, yataktan kalkınca tavanına kafamızı çarptığımız çatı odalarında, göbeğimizi içimize çekmeden kapısını kapatamadığımız tuvaletlerde, oturduğumuz koltuktan televizyon izlerken boyun fıtığına yakalandığımız odalarda yaşamaya mahkum ediliyor ve galiba bunu hak ediyoruz.
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
İYİ MİMAR
87
TANINMIŞ PSİKİYATRİST
DR. HÜSNÜ MENTEŞEOĞLU İLE
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
PSİKİYATRİ, ALDATMA VE ALDATILMA ÜZERİNE KEYİFLİ BİR SÖYLEŞİ
88
ARTIK BİR YASTIKTA KOCANMIYOR MU? Sohbetlerimizde 27 yıllık hekim olduğunuzdan bahsetmiştiniz. Kaç yıldır Denizli’desiniz? Sevdiniz mi, ısındınız mı? Ben aslen Muğla Köyceğizli’yim. 49 yıllık hayatımın son 27 yılını Denizli’de geçirdim. Ve Denizli’yi, ilçelerini, köylerini çok sevdim. Zaten Denizli ili ile Muğla sadece Sandıras Dağı ile ayrılıyorlar. Dağın Denizli tarafında
Beyağaç, Muğla tarafında da Köyceğiz vardır. Buranın halkı da Muğlalılar gibi sıcakkanlı ve misafirperver. Denizli ne kadar Ege’nin sıcaklığını yaşıyorsa, Muğla’da Akdeniz’in rahatlığını yaşar. Dolayısıyla yabancılık çekmedim.
doktorlarının önerdiği ilaçların kullanılmasıdır. Bu konuda ilaç konusunda en yetkili ve şüphesiz en bilgili kişi psikiyatristtir. Psikiyatrist sadece ilaç yazan değil, aynı zamanda profesyonel bir şekilde hasta ile konuşan yani psikoterapi yapan kişidir.
Toplumda sık karşılaşılan bir yanılgıya dikkat çekerek başlamak istiyorum. Psikolog ile Psikiyatrist farklıdır değil mi?
Bunun için mi biraz önce psikiyatrinin hem bilim hem sanat olduğundan bahsettiniz.
Tabii. Psikiyatrist ile Psikolog arasındaki temel fark: psikologlar Fen-Edebiyat fakültesinden mezun olurlar. Psikiyatrist ise aynı zamanda tıp doktoru yani hekimdir. Bu nedenle de Psikiyatri ilaçlarını yazmaya tek yetkili kişi ve aynı zamanda da bu bilim ve sanatı en iyi bilen kişi Psikiyatristtir. Çünkü o en az 5 yıl psikiyatri ilaçları konusunda temel bir eğitim almıştır. Ve yine bu konuda özgün bir tez vererek ve çok ciddi bir sınavdan geçerek uzmanlık diplomasına sahip olmuştur. Toplumumuzda en sık yapılan hata konu komşunun, psikologların, eczacıların ve diğer tıp M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
Psikiyatr Dr. Hüsnü MENTEŞEOĞLU’nun ev çalışma ofisinden bir görüntü…
Evet elbette… Bütün bu bahsettikleriniz için sadece üniversite eğitimi yeterli olmasa gerek. Heybeyi doldurmaktan bahsettiniz ya… Kişinin kendisini çok iyi yetiştirmiş olması lazım değil mi? Evet, çok çok okuması ve hatta yazması gerekir. Özellikle Denizli için soruyorum. Şehrimizde yoğunlukla karşılaştığınız psikiyatrik sorunlar var mı? Tabii ki psikiyatrinin her alanında sorun yaşayan her yaş ve cinsiyetten, her yerden has-
Ben 1999-2014 yılları arasında 15 yıl DDH’nin Psikiyatri ve Alkol Madde Bağımlılığı servisinin şefliğini yaptım. Ayaktan on binlerce hastayı tedavi ettim. Şimdi nispeten kısa bir süredir özel muayenehanemde çalışıyorum.
Pekiyi gelelim asıl konumuz olan aldatılma ve aldatma konusuna. Kadınlar aldatıldıklarını nasıl anlarlar? Kadının hisleri çok kuvvetlidir. Hemen hemen her kadın aldatıldığını hisseder ve bunu açığa çıkarmada pek zorlanmaz. Zaten erkekler de bu tür sırlarını saklamada genellikle beceriksizdirler. Kanepede unutulan bir cep telefonunda ki iç gıcıklayıcı mesajlar ya da dalgınlıkla açık bırakılmış bir bilgisayar sayfasında ki gecelikli, açık saçık fotoğraflar, ya da paylaşılan pornografik filmler, her şeyi bir anda anlamaya yeter. Sonra da arkasından yıkım gelir tabii… Aldatıldığını anlamanın ipuçları nelerdir? En önemli ipucu, erkeğin, eşinden soğumasıdır. Ya da bazen tam tersine, suçluluk duygusuyla birlikte, eşine karşı, içten olmayan aşırı bir üstüne düşme davranışı da gösterebilir.
Edebiyat dünyasında adını duyurmuş psikiyatrist yazarlarımız var. Sizin de kitabınız yayınlandı. Yazmaya nasıl başladınız. Yazmaya okuma öğrenmeyi öğrendikten sonra başladım. Yani 43 yıldır okuyup yazıyorum. Okuduğunuz kitap ilk kitabım değil. Yayınlanmış ilk kitabım “Güncel Psikiyatri Yazıları” ydı. Şu anda baskısı tükendi, yeniden genişletilmiş 2. Baskısını yayına hazırlıyorum. Okuduğunuzu söylediğiniz kitap “ Yüzbinlerin Yolculuğu “ adını taşımaktadır “ Gecenin En Güzel Gülümsemesi” alt başlığıyla yayınlandı. 2. Baskıda ise alt başlığı “Ruhun Derinliklerine Doğru” . Geçtiğimiz şubat ayında yayınlandı. Bu kitabın da baskısı bitmek üzere. Yüzbinlerin Yolculuğu kitabım anılar, öyküler ve aşka, varoluşa ve Tanrı’ya adanmış şiirlerden oluşuyor. Başka kitap projeniz var mı? Çiftçinin kalbinde gelecek sene, yazarın kalbinde yeni kitap projeleri eksik olmaz. Mutluluk üzerine bir cep kitabı ve çeşitli konularda psikiyatrik cep kitapları serisini yakında Mavi Nefes Yayınlarından yayınlayacağız. Size klasik bir soru daha sormak istiyorum. Psikiyatrist olmasaydınız şu olurdum dediğiniz oldu mu? Psikiyatriyi kendime yakıştırıyorum. Seviyorum. Kendime uygun buluyorum. Ama psikiyatrist ya da yazar olmasaydım tamamen do-
Aldatılan kadın duygusal olarak neler yaşar? Öncelikle, temel güven duygusu sarsılır. Sadakatsizliğe uğrayan kadın elbette büyük bir öfkeye kapılır. Ama daha önemlisi, ruh sağlığı, ağır sarsıntı ve stres etkisiyle genellikle bozulur. En çok Kaygı (Anksiyete) ve Depresyon ortaya çıkar, aldatılmaya reaksiyon olarak. Bazen alkol, madde kötüye kullanımı, hatta intihar ve cinayette eklenebilir bu duruma. Bir de aldatılan kadın, çevresinden ve kendi içinden gelen güçlü bir baskıyla karşı karşıya kalır. Yuvayı koruma iç güdüsü ile, aldatan adama bir tekme atıp boşanma dürtüsü arasında bocalamalar, derin kararsızlıklar yaşar ve her ikisi de çok zor gelir sadakatsizliğe uğrayan kadına… Özellikle ekonomik özgürlüğü olmayan ve küçük çocuk sahibi kadınlar çok daha fazla zorlanır, sıkıntı çekerler. Burada önemli olan şudur: Aldatılan kadın genellikle depresyona girer ve depresyon da, yanlış kararlar verilmesine neden olur. Bu nedenle, ihanete uğrayan kadın, sakinleşmek
ve iyileşmek için bir zaman kredisi açmalıdır kendisine. Ama son kararı mutlaka kendisi vermeli ve kararlarının sorumluluğunu alabilmelidir. En sağlıklı yaklaşım, kadının, kendisini aldatan eşini değil, aralarında ki ilişkiyi ve bizatihi aldatma eyleminin kendisini sorgulamayı başarabilmesidir. Yoksa öfke baldan tatlıdır. Eski defterleri açmakta çok kolaydır. Ben sen kavgalarını başlatmakta çok kolaydır. Zaten erkeğin kolay tahrik olan, sinirlenen bir yapısı vardır. Ama intikam dürtüsüyle tahrik etmenin kimseye bir yararı dokunmaz. Hele ilişkiye hiç. Eğer kadın, kendisini aldatan eşini hala daha sevdiğinden, hislerinden eminse, evliliğini kurtarmak için her şeyi yapmalı ve bu bağlamda psikiyatristlerden ve klinik psikologlardan destek almaktan çekinmemeli… Eşi tarafından aldatılan kişilere vermek istediğiniz mesaj nedir? l Sakın kendine verdiğin değeri azaltma ve özgüvenini kaybetme. l Yaşama sevincine gözün gibi bak ve “Zaman her şeyin ilacı” diye düşün. l Paylaştığın güzel anıları, birlikte başardıklarını ve harcadığın emekleri düşün. l Eşinle duygusal bağlarını ve tensel temasını kesme. Daha bakımlı ve özenli ol. l Bu büyük bir sarsıntı ama bu, hayatın boş ve anlamsız olduğu manasına gelmez. l ”Bunu bana nasıl yapabildi?” diye öfkelenmekte haklısın ama eğer öfkeni kontrol altına almayı başarabilirsen ve birazcıkta affedebilirsen, inan sorun çok daha kolay çözülecek. l O kadına mağlup olma. Teslim bayrağını çekme. Eşine soğuk, uzak ve mesafeli davranarak O yuva yıkıcının ekmeğine yağ sürme. l Çok da uzun olmayan bir süre sonra, her şeyin kendiliğinden ne kadar çok düzeldiğine ve ilişkinizin ne kadar güzel bir hal aldığına sen de hayret edeceksin. l Marifet, büyük yıkımları, birikip yeniden sıçramak için, yeni fırsatlara dönüştürebilmektedir… Bu hoş sohbet için teşekkür ederim. Sizden bu konuda ve psikiyatrinin tüm konularında daha detaylı bilgi almak isteyenler size nasıl ulaşabilirler? Ben teşekkür ederim size ve Still Life Dergisine. 0.532. 377 73 95 no.lu cep telefonum 7 gün 24 saat açıktır. Terapide bile olsam mutlaka geri dönüş yaparım. Ayrıca muayene tedavi ve hipnoz olmak isteyen danışanlarımız gündüz 09.00 ile 18.00 saatleri arasında sekreterim Rukiye Parım’ın 0. 258 262 33 36 nolu telefonundan randevu alabilirler… M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Siz yıllarca Denizli Devlet Hastanesinde doktorluk yaptınız. Şu anda serbest çalışıyorsunuz. Sizin açınızdan çalışma hayatınızda fark oldu mu?
ğanın içinde yaşayan ağaçlarla çiçeklerle haşır neşir olan bir çiftçi olmak isterdim.
89
F a c e b o o k : H Ü S N Ü M E N T E Ş E O Ğ LU
talar geliyor. Ama en sık görülen nedir diye sorarsanız tabii ki birinci sırada kaygı yani anksiyete, ikinci sırada ruhsal çöküntü yani depresyon, üçüncü sırada da panik atak yani bedensel belirtilerle seyreden korku nöbetleri gelir. Denizli, Ankara, Muğla diye bir ayrım yapılamaz. Bunu söyleyecek bilimsel bir veri de yoktur. Yalnız çok önemli bir noktayı vurgulamak isterim. Şöyle ki; bu hastalar psikiyatriye tedaviye gelen hastalardır. Fakat tedavi edilmesi gerektiği halde utanma, çekinme gibi nedenlerle psikiyatriste başvurmayan asıl büyük kitleyi cinsel işlev bozukluğu olan kişiler oluşturur.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
90
Türkiye’nin dört bir tarafından ve yurt dışından da yoğun ilgi gören Yaylalı Göz Hastanesi’nin Yönetim Kurulu Başkanı ve Göz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Volkan Yaylalı’ya konuk olduk.
ALANINDA UZMAN BİR GÖZ HASTANESİ:
YAYLALI
GÖZ HASTANESİ Bu yıl kuruluşunun 10. yılını kutlayan Yaylalı Göz Hastanesi, hem teknolojik alt yapısı hem de uzman kadrosuyla Denizli’de hizmet veriyor. Yaylalı Göz Hastanesi tam teşekküllü hizmet veren A sınıfı hastane olma özelliğini taşıyor.
D
enizli’de özel sektörde ilk göz nakli, crosslinking (keratokonus'un ilerlemesini durduran yöntem) ve ring uygulaması, vitreoretinal cerrahi ameliyatlarıyla adından sıkça söz ettiren hastanede ayrıca son dönemlerde yaygın olarak tercih edilen ve gözlükten kurtulmak isteyenlerin tercih ettiği Excimer Laser uygulamasını başarıyla hastalarına uyguluyor. Göz hastalıklarının teşhis ve tedavisinde Prof. Dr. Volkan Yaylalı ve ekibi ile hizmet veren hastanede Sgk ve anlaşmalı kurumlar ile bankalar, özel sigortalar, tamamlayıcı sağlık sigortaları, odalar ve işletmelere de tedavi hizmeti veriliyor. Bu sayımızda Türkiye’nin dört bir tarafından ve yurt dışından da yoğun ilgi gören Yaylalı
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
Göz Hastanesi’nin Yönetim Kurulu Başkanı ve Göz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Volkan Yaylalı’ya konuk olduk. Bize göz kusurlarından bahseder misiniz? Miyopi (uzağı görememe), hipermetropi (yakını görememe) ve astigmatizma (net görememe) gözün ön arka uzunluğundaki normal dışı değişiklikler sonucu oluşur. Bu şekil bozukluğundan dolayı kornea ve mercekte kırılan ışık tam retinanın üzerine düşemez. Gözdeki bu kırılma kusurları gözlük ve kontakt lens kullanılarak giderilebildiği gibi refraktif göz cerrahisi ile ileri lazer teknolojisi sayesinde EXCIMER LASER-LASIK, WAVE FRONT, PRK, LASEK ve FAKİK LENS yöntemleriyle de düzeltilebilmektedir.
Excimer lazer nedir? Miyop, astigmat ve hipermetrop gibi gözde kırılma kusurlarının tedavisinde uygulanan cerrahi yöntemdir. Görme bozukluğunun derecesine göre, bilgisayar aracılığıyla programlanan Excimer Laser ışını ile gözün üzerindeki saydam kornea tabakasının yeniden şekillendirilerek doğru odaklama ve net görme sağlanır. Refraktif göz cerrahisi teknikleri arasında bütün dünyada en yaygın kullanılan yöntem lazerdir. Excimer lazer tedavisi tıp dünyasında 1980’li yıllardan itibaren yerini almış FDA onaylı güvenli bir cerrahi yöntemdir. Bu sayede birçok insan gözlük ve lens kullanımının oluşturduğu kısıtlamalardan kurtulmuştur.
18 – 60 yaş arası sistemik hastalığı (diyabet - romatizma vb.), kronik göz hastalığı (üveit vb.) ve kornea hastalığı (keratokonus) olmayan, kornea dokusu kalınlığı yeterli olan, son bir yılda göz dereceleri 0,50 dioptriden fazla değişmemiş, 10 dereceye kadar miyoplar, 6 dereceye kadar hipermetroplar ve 5 dereceye kadar astigmatlar yararlanabilir. Burada önemli olan hastaya doğru teşhislerin konulup buna uygun tedavilerin uygulanmasıdır. Kısaca bahsedersek; LASIK; Keratom vasıtasıyla kornea dokusundan bir kapakçık kaldırılıp, kapakçığın altındaki dokuya Excimer Lazer ışınları uygulanarak görme kusurunun düzeltilmesi yöntemidir. Kişi bu işlem sonrası ertesi gün günlük işlerine dönebilmektedir. Yüzeysel Tedavi (PRK-LASEK); PRK tekniğinde gözün en ön saydam tabakası olan kornea epiteli alındıktan sonra lazer uygulanır. LASEK tekniğin de gözün en ön saydam tabakası olan kornea epiteli seyreltilmiş alkol
ile yumuşatılarak kaldırılmakta ve altta kalan kısma lazer uygulanmaktadır. Ardından epitel tekrar eski pozisyonuna yerleştirilmektedir.Her iki teknikte de ortalama 3 günde iyileşme gerçekleşir.
le orta yaş üstü kişilerde görülür fakat yeni doğan bebeklerde, şeker hastalarında, göze gelen fiziksel darbeler sonrasında ve uzun süreli kortizonlu ilaç kullananlarda görülebilen bir göz hastalığıdır.
Göz yapısı lazer tedavisine uygun olmayan yüksek miyop ve hipermetrop olan kişilere FAKİK GÖZ İÇİ LENS tedavisi uygulanabilir. Gözümüzün içinde saydam bir lens var, gözün kendi lensinin önüne 2. bir yapay lens yerleştirirek görme kusurları ortadan kaldırılabilir. 20 - 45 yaşları arasında kataraktı olmayan kişilere önerilir.
Katarakt’ın belirtileri; Görmede yavaş yavaş azalma, ışığa hassasiyet (göz kamaşması), çift görme, gece görüşünde bozulma, renklerde soluklaşma veya sararma, gözlük numaralarının sık değişmesi şeklindedir.
Peki Katarakt Hastalarının Gözlükten Kurtulması Mümkün mü? Öncelikle kataraktın kişiler üzerindeki etkilerinden bahsedersek; Katarakt, göz bebeğinin arkasında bulunan ve görmeyi sağlayan doğal göz merceğinin saydamlığını kaybederek matlaşmasıdır. Başka bir deyişle görüşün, buğulanmış bir camın arkasından bakıyormuşçasına bozulmasıdır. Katarakt genellik-
Katarakt, ilaçla veya gözlükle tedavi edilebilen bir rahatsızlık değildir. Kataraktın ilerlemesini durdurabilecek etkili bir yöntem yoktur ve oluşmuş bir kataraktın tek tedavisi ameliyattır. FAKO tekniğiyle yapılan ameliyat esnasında saydamlığını yitirmiş mercek göze küçük bir tünel açılarak emilir, yerine görme fonksiyonunu yerine getirecek kalıcı suni bir mercek (göz içi lensi) yerleştirilir. Ameliyat komplike bir vaka değilse yaklaşık 10 - 15 dakika sürer. Bu modern tekniklerin gelişimi sayesinde katarakt ameliyatları iğnesiz, narkozsuz, ağrısızyapılarak kişinin aynı gün evine dönmesi sağlanır. Sorunuzun cevabına gelince; katarakt gelişmiş başka bir göz rahatsızlığı olmayan kişilerde ameliyatla yerleştirdiğimiz MULTİFOKAL GÖZ İÇİ LENSLERİ sayesinde uzak ve yakın gözlüklerden kurtulmak mümkündür. Ameliyatla aynı seasta hem kataraktınız alınır, hemde uzak ve yakın görme sorunu ortadan kaldırılır. Burada öncelikle hastanın detaylı bir göz muayenesinden geçmesi gereklidir. Her hastanın gözü bu tip bir ameliyata uygun olmayabilir. Kataraktı olan hastaların mesleki konumu, yaşı, sosyal aktivitesi, okuma alışkanlığı, entelektüel düzeyi de yöntem seçiminde önem taşır. Uygun hasta seçimi, uygun teknik, ameliyatın gerçekleştirildiği kurumun ve hekimin tecrübesi ve tabiî ki doğru mercek seçimiyle yapılacak bu ameliyatlarda yüksek başarı oranı görülmektedir. M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Lazer tedavisinden kimler yararlanabilir?
91
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Lezzetin adresi
92
Denizli’de farklı konsepti ile müdavimlerinin uğrak yeri olan Sabanoğlu Grill dinlendirilmiş özel etleriyle Denizli’de fark yaratıyor. Kaliteyi hijyenik koşullarda damaklara sunan SABANOĞLU GRILL, misafirlerine Dry Aged dolabında dinlendirilmiş ürünlerini uygun fiyata sunuyor. Daha önce yurt içi ve yurt dışında birçok önemli noktalarda görev yapmış 35 kişilik tecrübeli ekibiyle hizmet veren SABANOĞLU GRILL, ekibini profesyonellerden oluşturuyor. Steak house olarak bilinen et restoranı ile kaliteye fark katan SABANOĞLU GRILL ilimizde farklı konsepti ile kış sezonunda 175, yaz sezonunda ise 300 kişi kapasitesiyle damaklara hitap ediyor. SABANOĞLU GRILL kırmızı et ile ilgili birçok farklı alternatifleri de beraberinde sunuyor. SABANOĞLU GRILL, restoran bünyesinde kapalı alanda kışlık bahçe, yazlık bahçe ve özel günlerdeki organizasyonlar ve iş görüşmelerinde kullanılmak üzere özel olarak hazırlanmış, 12 kişilik toplantı ve sunum salonu ile Denizlili misafirlerine haftanın 7 günü hizmet veriyor. SABANOĞLU GRILL’de çiftlikten sofraya en özel ürünler Dry Aged (Kuru Dinlendirilmiş) sistemi ile misafirlerinin beğenisine sunuluyor. Etler, Özel Dry Aged (Kuru Dinlendirilmiş) sistemi ile himayala tuzunda 28 gün dinlendiriliyor. Dinlenme işleminin ardından usta ellerden özenle hazırlanarak misafirlerine servis ediliyor. KALİTENİN ADI SABANOĞLU GRILL Kaliteden ödün vermeden, yenilikçi adımlar atan işletme; ilk önemli ve ciddi adımını markalaşma yolunda atarak bugünlere gelen SABANOĞLU ET bünyesinde yer alıyor. ISO 9001 ve ISO 22000 gıda güvenlik sistemi belgeleri olmak üzere dürüst ve sağlıklı hizmetin ülkemizde adeta karnesi olarak kabul edilen HELAL BELGESİNİ alan kurum, markalaşM AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
ma ve kurumsallaşma yolunda da Dünya Perakendeciler Birliği olarak da bilinen FSCC20 Belgesini de bünyesinde bulunduruyor. SABANOĞLU GRILL ÜRÜNLERİNDE ALKOL VE MUHTEVASI BULUNMUYOR ‘Tüm ürünlerimizde kesimler, hijyenik ortamda İslami usullere uygun olarak veteriner hekimler kontrolünde yapılmaktadır ‘diyen SABANOĞLU ET Yönetim Kurulu Üyesi Ayhan Sabanoğlu, “ Ürünlerimizin hazırlık aşamasında alkol ve alkol muhtevası kullanılmamaktadır. Ürünlerimiz ile marine edilmesi söz konusu değildir. Tüm ürünlerimiz doğal ortamda yetiştirilip Sabanoğlu Et tarafından vitrinde yerlerini almaktadır. Açık mutfağı ile mutfağında iddialı olan restoranda haftanın 7 günü serpme kahvaltı, öğle yemekleri ve akşam yemekleri ile günün her anı hizmet vermektedir. Ayrıca et ürünleri dışında günlük taze pasta çeşitleri, kek çeşitleri, dünya mutfağından da örnekler sunulmaktadır. Doğum günü, evlilik yıl dönümü vb. gibi özel günlerinizde organizasyon hizmeti verilmektedir. Organizasyon dışında talebinize göre özel yemekler, özel doğum günü pastaları gibi hizmetlerimiz de mevcuttur. Restoranımızdaki tüm ürünler açık mutfakta, tecrübeli ekibimizle hazırlanmaktadır. Hizmet kalitesine önem veren işletmemiz güçlü menüsü ile de dikkat çekmektedir. SABANOĞLU GRILL ekibi yemek, servis, hijyen, sunum, içecek konularında eğitim almış olup, güncel eğitimleri sürekli olarak devam etmektedir” dedi.
Ayhan Sabanoğlu, Ürünlerimizin hazırlık aşamasında alkol ve alkol muhtevası kullanılmamaktadır. Ürünlerimiz ile marine edilmesi söz konusu değildir. Tüm ürünlerimiz doğal ortamda yetiştirilip Sabanoğlu Et tarafından vitrinde yerlerini almaktadır.
S
ABANOĞLU GRILL, kaliteli ürünlerinin yanında uzman personeliyle de dikkat çekiyor. Kuşadası, Bodrum gibi turizmin kalbi şehirlerde önemli görevler yapan Şef Gürkan Kökçıkaran’da o personellerden biri… Tecrübesini uzun yıllar beş yıldızlı işletmelerde perçinleyen Gürkan Şef, 26 yıllık tecrübesiyle SABANOĞLU GRILL’de hünerlerini Denizli halkına sunuyor. Birbirinden farklı tarifleriyle müşterilerin özel ilgisini çeken Gürkan şef, o eşsiz deneyimlerinden birini Still Life dergisine paylaştı. İşte Gürkan Şef’den “FIRINDA KUZU KAFES”…
ŞEF GÜRKAN KÖKÇIKARAN KİMDİR? 1976 Denizli doğumluyum. Alaylı olarak bu mesleğe gönül verdim. Çok sevdiğim mesleğime 1991 yılında Kuşadası Fantasia Deluxe Hotel’de Deli Nurettin lakaplı Nurettin Ertürk’le başladım. Dolu dolu geçen zaman zarfı içinde Kuşadası Golf Hotel, İmbat Hotel ve çeşitli alakart restoranlarda çalıştım. Son olarak Rixos Premium Bodrum’da et ve balık üzerine şeflikler yaptım. Şimdi de doğduğum yer olan Denizli’de bilgi ve deneyimlerimi paylaşmak üzere SabanoğluGrill’de yöneticilik yapmaktayım.
HAZIRLANIŞI
Kuzu pirzolayı pişirme kabına alın. 200 derecede ısıtılmış fırında 10 dakika pişirin. Sarımsak ve maydanozu kıyın. Ekmek kırıntısı ve limon kabuğuyla karıştırın. Karışımı fırından çıkardığınız kuzu kafesinin üzerine yayın. Tereyağını kuzu eti sıcakken üzerine ekleyerek 15 dakika daha pişirin. Sosu hazırlamak için bütün malzemeleri derin bir kapta karıştırıp kuzu kafesi pişene kadar buzdolabında bekletin. Pişen kafesin üzerine gelişi güzel dökerek servis yapın. Afiyet olsun.
FIRINDA KUZU KAFES TARİFİ İÇİN MALZEMELER
Malzemeler • 1 kemikli kuzu pirzola (bütün) • 1 su bardağı kıyılmış maydanoz • 2 diş sarımsak • 2/3 su bardağı ekmek kırıntısı • 2 yemek kaşığı limon kabuğu • Zeytinyağı • Deniz tuzu • Tane karabiber • Tereyağı Sosu için • 1 küçük demet taze nane • 1 küçük boy soğanı • 1 su bardağı zeytinyağı • 2 yemek kaşığı limon suyu • 1 tatlı kaşığı sirke M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
LEZZETİN TARİFİ
SABANOĞLU GRILL’İN USTA ŞEFİ GÜRKAN KÖKÇIKARAN’DAN LEZZET TARİFİ
93
YA L N I Z B A ŞI NA SEYA H AT ETMENİ N B İR
İNSANA ÖĞRETTİĞİ
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
10 ŞEY
94
Seyahat etmenin hele ki tek başına seyahat etmenin bir insana kattığı şeyler saymakla bitmez. Yeni kültürleri tanımak, başka şehirlerin geçmişlerini öğrenmek, bulunduğunuz ülkenin coğrafyasını birebir yaşamak, farklı arkadaşlıklar edinmek ve en önemlisi de ufkunuzu geliştirmek yalnızca bol seyahat ederek elde edilebilecek kazanımlar. Hatta tek başınıza çıkacağınız ufak bir yolculuk, hayata bambaşka bir pencereden bakmanızı bile sağlayabilir.
M
aalesef maddi imkanlar, zaman yoksunluğu, dil bilmemek gibi kıstaslar çok fazla gezmeye engel olabiliyor. Elbette ki as olan cesarettir. Zira tek başına seyahat etmek pek çok kişinin gözünde büyüyen bir şey. Ancak yola çıktığınızda, her adımda farklı bir şey keşfetmenin size pek çok şey öğreteceğinden emin olabilirsiniz. İşte yalnız başına seyahat etmenin bir insana öğrettiği 10 şey.
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
1) Yalnız Kalmak
Tek başınıza bir şeyler yapmayı öğrenebilirsiniz. Mesela yalnız başınıza yiyeceğiniz bir öğlen yemeği sandığınızdan daha çok şey katabilir size. Sadece siz ve düşünceleriniz…
2) İnsanlarla Daha Rahat İletişim Kurabilmek
Seyahatiniz sırasında öyle anlar olacak ki, hiç tanımadığınız insanlardan yardım istemek durumunda kalacaksınız. Kimi zaman o insana güvenmeniz bile gerekecek. Hele bir de çekingen bir yapınız varsa, zamanla bu çekingenliğinizi nasıl yendiğinizin farkına bile varamayacaksınız.
3) Azla Yetinmek
Burada kendinizi sıkıntıya sokun, zorluğun dibine vurun demiyoruz elbette. Ancak siz elinizde kısıtlı imkanlarla çıkacaksınız o seyahate. Mecburen tutumlu davranmak durumunda kalacaksınız. Azla yetinmenin ne demek olduğunu ve hatta az buçuk bütçe planlaması nedir onu öğreneceksiniz.
4) Plansız Yaşayabilmek
Bazı insanlar plansız, programsız iki adım öteye bile gidemezler. Özellikle her şey dahil otellerde tatil yapanlar için plansız yaşamak söz konusu bile değildir. Ancak tek başınıza çıkacağınız küçük bir seyahatle bunun üstesinden gelebileceğinizi fark edeceksiniz. Şundan emin olabilirsiniz, keşfetmenin özünde planlar, katı kurallar, sabit bir program asla olamaz. Böylece aniden çıkan bir duruma hemen adapte olabilmeyi de öğrenmiş olacaksınız.
5) Her Anın Tadını Çıkarmak
Yaşadığınız her anın kıymete bindiğini fark edeceksiniz. Bu size her şeye hoşgörüyle yaklaşmayı da öğretecek aynı zamanda. Mesela otobüsünüzü kaçırdınız, bir sonraki otobüs gelene kadar durakta farklı insanlarla sohbet edebilir ya da gezmeye fırsat bulamadığınız yerleri görmek için zaman yaratmış olursunuz kendinize. Bulunduğunuz şehirde biraz daha zaman geçirebilme fırsatı yakalamışsınızdır çünkü.
6) Sabırlı Olmak
Seyahatiniz sırasında ne tür durumlarla karşılaşacağınızı önceden kestirmeniz olanaksız. Başınıza her türlü şey gelebilir. En kötüsü de kaybolmaktır sanırım. Böyle durumlarla başa çıkmak için sabırlı olmanız gerekecek. Hiçbir şey için acele etmemeniz ve sakin olmanız gerektiğinin farkına varacaksınız. Bu size zamanla sabretmeyi öğretecek.
Her zaman, her yerde lüks ve rahatlık aramamayı öğrenmeniz gerekiyor. Armut piş ağzıma düş gibi durumlar pek olmayacak oralarda, şimdiden söyleyelim. Bazı zorlukların üstesinden gelmek için kendinizi zorlamanız gerekecek. Kendi başınızın çaresine bakabiliyor olmanız lazım sonuçta. Ancak bu kazanımınız sayesinde her zaman bir adım önde olacaksınız. Bundan emin olabilirsiniz.
8) Vazgeçmemek
Seyahatiniz sırasında karşılaşacağınız zor durumlarla baş edebiliyor olmak size vazgeçmemeyi öğretecek. Her zaman bir çıkış yolu olduğunu bileceksiniz. Her ihtimali değerlendirecek, olmazsa kendiniz yeni bir yol çizeceksiniz.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
7) Zorlukların Üstesinden Gelmek
95
9) Özlemek
Uzun süre ülkenizden, yaşadığınız şehirden, ailenizden ve sevdiklerinizden uzak kalmak işin en zor kısmı belki de. Gün gelecek annenizin yaptığı tarhana çorbası burnunuzda tütecek. Bu süre içerisinde bunların hepsi kıymete binecek tabi. Göreceksiniz ki, “'özledim”' kelimesi, daha iki saat önce evine bıraktığınız sevdiceğinizin göndereceği mesajdan çok daha anlamlıymış aslında.
10) Hayatın Sürprizlerle Dolu Olduğunu Görmek
Belki de seyahat etmenin öğrettiği en önemli şey de bu. Çünkü seyahatiniz sırasında çok fazla arkadaş edinecek, bir dolu anı biriktirecek, belki de ikinci bir aile kazanacaksınız. Hepsi de sizin en değerli kazanımlarınız arasında yer alacak. Gezdiğiniz, gördüğünüz yerler sizin olacak. Ve her daim yeni maceralara açık bir insan olacaksınız.
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
Kitapçı Kedisi
İlayda GÖKÇEVİRAN
BİR UYUYUP UYANALIM K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
İRFAN DEĞİRMENCİ
96
K
arşılıklı yapılan resmi açıklamalardan hepimizin bildiği gibi referandum oyunu açıkladığı için işinden atılmış usta bir televizyoncu, haber spikeri İrfan Değirmenci. Kendi tabiri ile eski bir televizyoncu olan Değirmenci’nin ilk kitabı Bir Uyuyup Uyanalım okuyucularla buluştu.
çok sevdiğim cümlelerinden biri oldu. Çok basit gibi gözüken bu cümle ne derin anlamlar içeriyor. Günümüz “aşk”larına nasıl da güzel bir gönderme içeriyor. Hayatın her alanıyla ilgili böyle hoş şeylerle karşılaşıyorsunuz bu kitapta.
İrfan Değirmenci’nin okurlarından istediği ilk şey kimlerin komşunuz olmasını istemediğinizi listelemeniz ve kitaba öyle başlamanız. Irkçılığa, ayrımcılığa, ötekileştirmeye, dışlamaya dikkat çekiyor böylece. Kitapta altını çizip hayatınız için önemli anekdotlar haline getirebileceğiniz anahtar cümleler mevcut. ‘Yüzüne baktığında kendini dünyanın en zengin insanı gibi hissedip gülene âşık derler…’ benim
Kitabı okurken uykunuz gelirse bırakın kitabı, bir uyuyup uyanın demiş İrfan Değirmenci. Kitabın ismi de buradan geliyor. Bir yazardan duyulabilecek en samimi cümle bence. Bir apartman hikayesi koskoca bir ülkeyi özetliyor size. O ülkedeki her kesimden insanı anlatıyor. Tüm ülkeyi kucaklıyor. Şarkılar eşlik ediyor bir de bu kitaba. Aşık Mahzuni’den Barış Manço’ya, Sezen Aksu’dan Cem Karaca’ya kimler kimler var. Ön yargılarınızdan sıyrılabilirsiniz çünkü bu siyasi bir kitap değil! Sadece ve sadece kurgu bir hikayeyle bu ülkede yaşayan farklı kesimlerden insanların farklı hayat hikayelerini içeriyor. Belki bu karakterlerden biri sizsiniz ya da bir arkadaşınız, belki de yan komşunuz. Herkesin ama herkesin muhakkak okuması bir kitap olduğunu düşünüyorum. Herkese hayata dair birçok şey katabilecek bir kitap. Eline, emeğine, yüreğine, klavyene sağlık demekten başka bir şey kalmıyor bize. Var ol İrfan Değirmenci. Sen hep çok yaz! M AY I S HA - HA Z İZRİ A RN A N2 021071 7
Haber: Binnur OLCAYTÜRKAN
SAHNEDE SÜRPRİZ EVLENME TEKLİFİ... Dünya Türküleri Topluluğu PAÜ’de verdiği konser ile geceye katılanlara unutulmaz bir akşam yaşattı. Konserde orkestrada yer alan Nefesli Sazlarda çalan sanatçı Özgür Ergül’ün sevgilisi Selen Güven’e evlenme teklifinde bulunması ise izleyenlerin büyük ilgisini çekti.
Denizli Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi Öğretim Görevlisi Birol Işıkdemir’in düzenlemesini yaptığı konserde, Nefesli
Sazlarda Özgür Ergül, Perküsyon Vedat Erçok ve Bas Gitarda Erkan Armağan çaldıkları müzikler ile konsere renk kattı. Koronun şefliğini ise Müzik Öğretmeni Sevgi Utma yaptı. Konserde en büyük alkışı alan ise orkestrada yer alan müzisyenin sevgisine evlenme teklifinde bulunması oldu. Konser sırasında sahneye gelen ve sevdiği kıza evlenme teklifinde bulunan Nefesli Sazlarda görevli Özgür Ergül, herkesin dikkatini çekti. Selen Güven’e evlenme telifinde bulunan Özgür Ergül, bu ilginç evlenme teklifiyle izleyenlerin desteği ile ‘Evet’ cevabını aldı.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
B
irbirinden güzel türküleriyle izleyenleri büyüleyen ve konserlerinde izleyenlerin büyük ilgisini çeken Dünya Türküleri Topluğu’nun bu kez ki adresi Pamukkale Üniversitesi oldu. Pamukkale Üniversitesi Kongre ve Kültür Merkezi salonlarında düzenlenen konsere Denizli halkının ilgisi ise oldukça yoğun oldu. Solist Doç. Dr. Fatıma Akyüzlüler’in seslendirdiği birbirinden güzel eserler izleyenleri büyüledi.
97
M AYMI SA RT - HA - Z NİİRS A N 2 0 1 7
İlayda GÖKÇEVİRAN
SİNEMA
KOLONYA CUMHURİYETİ K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
BKM
’nin yapımcılığında hayata geçen Kolonya Cumhuriyeti, Dedemin Fişi, Çarşı Pazar sinema filmlerinin senaristi olarak tanınan Murat Kepez’in de ilk uzun metraj sinema filmi. Komedi türündeki yerli filmde Çağlar Çorumlu, Uğur Bilgin, Mahir İpek gibi isimler yer alıyor. Küçük bir kasabanın belediye başkanlığını, olmayacak vaatler sayesinde kazanan Peker Mengen (Çağlar Çorumlu) için icraat zamanı geldiğinin farkına varmıştır. İlk iş, söz verdiği üzere başbakanı oraya getirmek üzere harekete geçer.
98
Ancak başbakana yapılan tantanalı karşılama töreni sırasında beklenmedik olaylar yaşanır ve belde bağımsız bir ülke haline gelir. Üstelik Amerika ile savaşa girmişlerdir. Peker, eşi Mualla (Büşra Pekin) ve danışmanlarıyla birlikte Amerika’yla baş etmeye çalışırken sıfırdan bir ülke kurmanın hiç de kolay olmadığını anlayacaktır. Ve bu savaşın yanında birde Kolonya Cumhuriyetinin başında bir dert daha vardır. Bir uzaylı… Absürt komedi dalından Türk yapımcıların mizahları birbirlerine karıştırması sonucu ortaya çıkan Kolonya Cumhuriyeti seyirci tarafından merak edilen bir tanıtım filmiyle vizyona girdi. Büyük bir kitle tarafından sevilen film, bazı eleştirmenlerden kötü not aldı. İlk başlarda olayları anlamaya çalışırken biraz
MA AY RT I S -- NHA İSA Z İNR A 2 0N1 72 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
olsun kendinizi iyi hissedemeyebilirsiniz. Ama olayların çözülüp kurgunun akmaya başladığı zaman kendinizi gülmekten geri alamayacaksınız. Çoğumuzun ekranlarda görmüş olduğu tanıdık yüzlerin standart esprilerini göreceğinizi düşünüyorsanız yanıldığınızı söylemek isterim. Farklı tiplemeler ile karşınıza çıkmış birçok oyuncu görebileceğiniz bir film.
99
Film şu anda gişe bakımından birçok Türk yapımı absürt komedi filminden oldukça iyi bir gişe sergiliyor. Bizler sizin için gittik izledik ve beğendik Umarım siz hala izlemekte geç kalmamışsınızdır. İyi seyirler
M AYMI SA RT - HA - Z NİİRS A N 2 0 1 7
NEDEN KANSER OLUYORUZ? BU YAZIYI OKUDUKTAN SONRA ÇOK DAHA İYİ ANLAYACAKSINIZ
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
NEDEN KANSERSİN?
100
Sokaktaki her on kişiden üçü kanser. Sen de ya bu üç kişiden birisin ya da tüm bu saydıklarımı ısrarla yapmaya devam edersen, bir süre sonra dördüncüsü de sen olacaksın… M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
vücut ısısı ile deri tarafından emildiğini ve deri kanserinin en büyük nedeni olduğunu umursamadın. Çamaşırlarını boraks ve karbonat karışımı ile yıkayıp yumuşatıcı gözüne elma sirkesi koyarak muhteşem bir temizlik elde edeceğini umursamadın. n Bulaşık makinesine deterjan ve parlatıcı koyduğunda, o deterjanı ve parlatıcıyı yediğini fark etmedin. Deterjan yerine karbonat, parlatıcı yerine sirke koyarak hem sağlıklı hem de tertemiz bulaşıkların olacağını önemsemedin. n Evde basitçe kostik ve zeytin yağını karıştırıp kalıplara dökmek ve kendi doğal sabununu yapmak dururken, gidip içerisinde bin tane kimyasal zehir olan o sabunlarla her sabah yüzünü bedenini yıkadın. Her gün bu daha da iyi diye pazarlanan o şampuan zehirleriyle saçını yıkadın.
n Palm yağı, ayçiçek yağı, mısır özü yağı, margarin ve trans yağ içeren ürünleri kullandın. Tereyağı ve zeytinyağı tüketmedin ki organlarından biri iflas edene kadar bunları yedin. n Paketlenmiş hazır sıvı ve katı tüm ürünlerdeki koruyucu kimyasalların seni kanser edeceğini önemsemedin. Salçanı, makarnanı, turşunu hatta, limonu sıkıp limon suyunu bile kendin yapmadın. Hazır almak kolayına geldi. Pazardan nohutunu, fasülyeni bile almadın, bunları konserve satın almak yemek basitti. n İnsanlar 4000 yıldır misvak vb. doğal malzemelerle diş fırçalarken sen gittin 35 açılı sentetik diş fırçasını ağzına soktun. O da yetmedi; bildiğimiz çamaşır deterjanının şeker ve naneyle karıştırılmış şekli olan diş macunu ile hayat boyu diş fırçaladın ve bunun bir kısmını yuttuğunu göz ardı ettin. Bal ve karbonatın dişlerini tartarlardan bile temizlediğini bilmedin ve dişleri de o macunlarla çürüttün. n Çamaşır deterjanının ve yumuşatıcının
n Evini arap sabunu gibi doğal yağlarla üretilmiş bir sabun yerine, temiz olsun diye çamaşır suyuyla sildin. O su buharlaştıkça soludun ve akciğer kanseri oldun. n Karıncaları, böcekleri, sinekleri; limon karbonat fesleğen acı biber vb doğal yollarla evinden uzak tutmadın. Bastın böcek zehrini, o ağır kimyasalları temizlesen bile gitmez bunu unuttun. Soludun ve eşyaların üzerinden ellerinle ağzına soktun. (O kadar
mesini ve kanserden korunmayı sağlayan melatonin hormonunun gece uyurken zifiri karanlıkta üretildiğini hiç duymadın ya da duydun ama boşverdin. n Doğal beslenmeyen hayvanları, sebzeleri, meyveleri ve tahılları yedin ve adına da “doğal beslenme” dedin. n Üzerinde “organik” yazan her gıdayı gerçekten organik sandın bunlara normalden fazla para bile ödedin ama bir gıdanın gerçekten organik sayılabilmesi için gerekli standartlar nelerdir ve aldığın organik(!) ürün gerçekten de organik midir hiç merak edip araştırmadın incelemedin. n Yiyeceklerini cam ve toprak kaplarda saklamak ve pişirmek yerine çelik ve bilmediğin kaplamalarla kaplı kaplarda pişirdin yedin. En önemlisi de mutfağının her yerine plastik, teflon ve alüminyum soktun ve çizildikçe onları da yediğini unuttun. n Denize lağım ve fabrika atıkları boşaltırken o denizden çıkan balığı yedin, midyeleri yedin. n Fast food’un her aşamasının zehir ve ölümcül olduğu bas bas bağırılırken sen tepsi kadar pizzaları götürüyordun, üç katlı hamburgerleri yuvarlıyordun.
kandırıldın ki, böcek zehrine neden böcek ilacı dendiğini bile sormadın.)
n Evine naylon torba, naylon kıyafet, sentetik ayakkabılar terlikler soktun. Kıyafetlerinde sadece pamuk, bambu lifi, keten tercih etmedin.
n Yaşamını mahveden büyük şehirde egzoz gazı solumaya ve araba kullanmaya devam ettin.
n Sobayı attın ve evine klimayı ve bilimum elektrikli ısıtıcıyı soktun.
n Resmen radyoaktif olan cep telefonunu kulağına 2 saat yapıştırdın. Radyoaktif olan wi-fi (kablosuz ağ) vericisini evin içine soktun, radyoaktif olan alıcı bilgisayarı da kucağından indirmedin. Yatarken cep telefonunu hep başucunda tuttun ama uçak moduna almayı aķıl etmedin. n Hem çocuğunun odasına hem de kendi yatak odana gece lambası koydun ve geceleri açık tuttun. Bağışıklık sisteminin geliş-
n Toprağa dokunmuyor ve stresten gülümsemeyi unutuyorsun.
Sonuç; sokaktaki her on kişiden üçü kanser. Sen de ya bu üç kişiden birisin ya da tüm bu saydıklarımı ısrarla yapmaya devam edersen, bir süre sonra dördüncüsü de sen olacaksın… Hadi seni geçtik de kardeşim, peki ya çocuğunun suçu ne?” M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
H
ayatında hep şeker oldu. Çayı, kahveyi şekersiz içmedin. Kahvaltıya reçelsiz ve krem çikolatasız oturmadın. Beyaz pirinç ve ekmeğin şeker olduğunu unuttun. İçinde yüksek oranda fruktoz bulunan meyveleri kiloyla yedin. İçinde glukoz ve aspartam olan ürünler tükettin. Kolanın ve gazlı içeceklerin şeker ve zehir karışımı olduğunu bile bile içtin. Önce insülin direncin başladı sonra şeker hastası oldun, 150 kilo oldun ama durmadın.
101
Merkür’ün düzelmesiyle birlikte parasal işlerinizin, kişisel gelişimlerinizin peşine düşebilirsiniz. Yine de yakın çevre girişimlerinizde kandırılma ve aldatılma ihtimaline karşı uyanık olun. Para kazanma ve parayı idare edebilme beceriniz artmaya başlıyor. Gelirinizi arttırmak için yollar bulacağınız gibi sorunlarınız varsa onlara çözüm üretmekten kaçınmayacaksınız.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Merkür’ün düzelmesiyle beraber maddi konularda ve aşk hayatınızda iletişiminiz daha düzenli olabilir sevgili Boğa ve yükselen Boğalar. Çevrenizden göreceğiniz destekler, teklifler karşınıza gelecek. Önemli insanlardan güzel destekler göreceksiniz. 25 Mayıs’ta gerçekleşen Yeniay’la birlikte maddi konularda önemli adımlar atılabilir. Ticari girişimleriniz, yatırımlarınız, para kazançlarınız alanında yeni adımlar için destekleneceksiniz.
Enerjinizi yukarıya çekmeli, sosyal çevrenizdeki aktiviteler ve oluşumlardan faydalanmalı kendinizi iş alanlarınızda çok fazla zorlamamalısınız sevgili İkizler ve Yükselen İkizler. Merkür’ün düzelmesiyle beraber iletişiminiz rahatlıyor. Sosyal ortamlarda, önemli işlerinizde konuşma ve görüşmelerinizi hızlandırabilirsiniz. Sevdiğiniz insanla abartmaya meyilli olabilirsiniz. Varsa çocuğunuzla olan paylaşımlarınızda bu dönemde yüksek olacak.
102
İletişimsel konularda, satış bazında yaşadığınız sıkıntılarda rahatlayacaksınız. Sosyal çevrenizle beraber girişeceğiniz işlerde kendinizi daha mutlu hissedebilirsiniz sevgili Yengeç ve yükselen Yengeçler. Arkadaşlarınızın çöpçatanlıklarıyla karşılaşabilir, gireceğiniz çevrelerde aşkın karşınıza geldiğini görebilirsiniz. Arkadaşlarınızla, çevrenizle fikir alışverişlerine girmek önem kazanacak. Görüşmeleriniz ve konuşmalarınız hızlanabilir.
Kariyeriniz fazlasıyla aktif olacak sevgili Aslan ve yükselen Aslanlar. Seyahatleriniz ve iş planlarınız hız kazanıyor. İletişime dayalı her tür işinizde kendinizi ortaya koyabileceksiniz. Aile hayatınıza odaklanmanız gerekebilir. Evinize ve düzeninize önem vermelisiniz. Bu alanda önemli duygusal kararlar alabilirsiniz. Başka bir yere yerleşmenin kararı da devrede olabilir. Bir yandan da bu dönemde bir sosyal aktiviteye yazılırsanız yanıltıcı sonuçlar alabilirsiniz. Arkadaşlarınızla parasal konularda alışverişlerden kaçının.
Merkür’ün düzelmesiyle beraber maddi olarak geçirdiğiniz zorlanmaları geride bırakacaksınız sevgili Başak ve yükselen Başaklar. Eşinizin veya ortağınızın parasal sıkıntıları da size rahat nefes aldıracak. Bu ay kendinizi geliştirmek istediğiniz konularda hayat size göz kırpıyor. Bu ay sizin için önemli ve 25 Mayıs’ta oluşan yeniay la birlikte kariyer hayatınızda önemli karar ve başlangıçlar karşınıza gelebilir. Yeni bir işe başlamak, projeye dahil olmak, yaptığınız işlerde önemli adımlar atmak karşınıza gelebilir. M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
Özel hayatınıza ve parasal konulara daha fazla önem vereceksiniz sevgili Akrepler ve yükselen Akrepler. Merkür’ün düzelmesiyle beraber iş hayatınızdaki iletişiminizde, parasal konularda, çevre iletişiminizdeki sıkıntı ve problemler ortadan kalkmaya başlayacak. İkili ilişkiler ve özel hayatınızda olumlu gelişmeler altındasınız.
aşk hayatınıza daha fazla vaktinizi harcayacaksınız. Bir yandan günlük rutin işleriniz devrede olabilir ama diğer yandan aşkta uğraştığınız konularda sonuçlar görmek isteyebilirsiniz. Değişik farklı bir ilişki ya da sevdiğinizle alacağınız değişik bir karar devrede olabilir. 25 Mayıs’taki Yeniay önemli çünkü yaşadığınız hayal kırıklıkları, sıkıntı ve sorunların ertesinde belki de ya “devam” ya “tamam” kararı vereceksiniz. Vereceğiniz kararlar sizin lehinize. Bu yüzden ister devam ettirin, ister ilişkinize “tamam, bitti” deyin ama kararlar almaktan korkmayın.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Ortak parasal işlerinizin üzerine eğilebilirsiniz sevgili Terazi ve yükselen Teraziler. Merkür’ün düzelmesiyle beraber ilişkilerinizdeki iletişim sıkıntıları ve kafa karışıklıkları geride kalmaya başlıyor. İlişkileriniz, özellikle başkalarıyla kurduğunuz ilişkiler, ortak parasal işlerinizde bu süreçte size faydalı olacak. Bazı adımlarınız, girişimleriniz yakın çevre sorumluluklarınız yüzünden engellenebilir. Önemli işlerinizdeki sıkıntılar üzerinizde gerginlik ve öfkeye neden olabilir sevgili Teraziler. Bu süreçte sakin olmaya özen gösterin. Bir seyahatiniz engellenebilir.
103
Merkür’ün düzelmesiyle birlikte ev, aile ve aşk hayatınız için düşündüklerinizi hemen uygulamaya geçebilirsiniz sevgili Oğlaklar. Hem aşk, hem iş alanlarınız bu ay aktif olacak, kendi isteklerinizin üzerine eğilebilirsiniz. Aşk hayatınızı daha fazla konuşacağınız bir döneme giriyorsunuz. Öğrenmekten, yeni hobiler edinmekten mutluluk duyabilirsiniz. Aşk hayatınızda hoşlandığınız, sevdiğiniz bir insan varsa onunla konuşma ve görüşmelerinizi artırabilirsiniz.
Eviniz ve ailenizle olan iletişiminizi arttırmaya başlıyorsunuz. Emlak, alım, satım işleriniz devreye girebilir veya aile bireylerinizin sorunlarına çare üretmekten kaçınmayabilirsiniz. Satış, reklam, pazarlama, tanıtımla ilgili işlerinizde güzel ilişkiler, güzel sonuçlar elde etmeye yatkınsınız. Eğlenceli konu ve olaylar içinde kendinizi bulmak, sportif faaliyetlerde kendinizi göstermek önem kazanacak. Uzun zamandan beri aile hayatınıza olan düşkünlüğünüzden sonra bir anlamda hava almak, kendinize vakit ayırmak, hobilerinize, sanatsal faaliyetlerinize yer vermek ruhunuzu hafifletebilir.
Hala parasal fırsatlarınız devam ediyor. Merkür’ün düzelmesiyle beraber artık rahat bir nefes almaya başlayacaksınız. İletişiminiz artacak, ticari becerilerinizde daha etkin bir şekilde yolunuzda ilerleyeceksiniz. Beklenmedik parasal kazançlar karşınıza gelebilir. Yakın çevrenize ilginizi artırdığınız bu dönemde bir seyahate gitmek durumunda kalmak ya da bir işle ilgilenmek, sizi duygusal anlamda bayağı zorlayabilir. Yeniayla birlikte ev değiştirme, yuvanız, yerleşimle ilgili konular, alım satım işlerinize eğilebilirsiniz. Bu alandaki kararlarınızı bu tarih ve sonrasında devreye sokun. M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
104
M AY I S - HA Z İ R A N 2 0 1 7
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ