EYLÜL - EKİM 2016 SAYI: 10
HOŞGÖR’Ü DOKUYAN ŞEHİR
BULDAN
MİMARİ SIRLARIYLA
Mimar Sinan BU YAZ BÜTÜN STARLAR
Marmaris
ZENGİN TOPRAKLAR ÜZERİNDE
Çivril
BMW Service
ONUNLA HER ZAMAN DOĞRU YOLDASINIZ. BMW RETROFİT NAVİGASYON SETİ. 30 Eylül’e kadar Özgür Oto’ya gelin, Orijinal BMW Retrofit Kit Navigasyon Seti’ne %20 indirim avantajıyla sahip olun.
Özgür Oto
Borusan Otomotiv BMW Yetkili Servisi
Özgür Oto Borusan Otomotiv BMW Yetkili Servisi İzmir Yolu Menderes Bulvarı No: 41 Gümüşçay / Denizli Tel: (0258) 265 96 56 Kampanya 15.07.2016 – 30.09.2016 tarihleri arasında geçerli olacaktır ve Borusan Otomotiv BMW Yetkili Servisi Özgür Oto’da uygulanan geçerli fiyatlar üzerinden uygulanacaktır. BMW Retrofit Navigasyon Seti, Borusan Otomotiv BMW Yetkili Servisleri yönünden 400 adet stok ile sınırlıdır. BMW Retrofit Navigasyon Seti, 6,5” standart ekrana sahip, BMW 1 Serisi (F20, F21, F20LCI, F21LCI), BMW 2 Serisi (F22, F23, F45, F46), BMW 3 Serisi (F30, F31, F34, F35, F30LCI, F31LCI), BMW 4 Serisi (F32, F33, F36), BMW X1 (F48, F49), BMW X3 (F25), BMW X4 (F26), BMW 5 Serisi (F10, F11, F10LCI, F11LCI, F18) modellerinde ve 07/2012 sonrası üretim otomobiller için uyumludur. Özgür Oto kampanyayı durdurma veya koşullarını değiştirme hakkını saklı tutar. Kampanya koşulları diğer özel indirim ve avantajlarla birleştirilemez. Ayrıntılı bilgi için Borusan Otomotiv BMW Yetkili Servisi Özgür Oto’ya başvurunuz.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
2
2016
İŞİNİZ, EVİNİZ VE AİLENİZLE
GELECEĞE GÜVENLE BAKIN! A’DAN Z’YE TÜM SİGORTA İHTİYAÇLARINIZI KARŞILAMAK İÇİN SİZLERİN YANINDA...
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
3
2016
EDİTÖRDEN…
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
Kendimizi Tazelemek Gerek
K
endimizi adeta Londra’da hissettiğimiz dengesiz yaz mevsimimizin sonuna gelmiş bulunmaktayız. Bir gün günlük güneşlik, sıcaktan bayılmaya yaklaştığımız bir havayla karşılaşıp ertesi gün sağanak yağmurlarla ıslandık bu yaz. Bu dengesiz yaz mevsimi umarım sizlerin de dengesini alt üst etmemiştir. Özellikle Ağustos ayının ikinci haftasından sonra sonbahar kendini iyiden iyiye hissettirmeye başladı. Önümüzdeki Kurban Bayramı da sıcak bölgelere kaçmak için elimizdeki son şans. Tatil demek bence kendini “reset”lemek demek, bütün bir yılın yükünü üzerinden atmak, sorumluluklardan biraz olsun kaçmak, nefes almak demek. O yüzden hazır sonbahar yüzünü yeni yeni göstermeye başlamışken bayramı fırsat bilip biraz kaçmak gerek. Kendinizi yenilemeden, biraz olsun nefes almadan olmuyor bu hayatta. Herkesten, her şeyden uzaklaşma isteği çoğu zaman gelir hepimize. Bizi bağlayan şeyler yüzünden yapamayız bunu. Kimseden kaçamadıkça, kendimizi toparlayamadıkça tüm dertler içimizde koca bir dağ olur. Arkasından mutsuzluklar başlar. Kendi içinizdeki yalnızlık başlar. Etrafınıza da yansır bu durum. Kendiniz mutlu olamadığınız gibi etrafınızdakileri de mutsuz eder hatta belki kırıp dökersiniz. Yatağınıza yattığınızda uyku tutmaz, tavana bir sinema perdesi asar geçmişi ve geleceği orada oynatırsınız. İşte bu yüzden arada “reset”lenmek lazım diyorum. Tatili bahane edip herkesten ve her şeyden uzaklaşmak gerek bazen ya da sizden kilometre olarak uzak ama canınızdan daha yakın olanlara gidip sığınmak gerek. Ruhunuzu bedeninizi dinlendirmek gerek. Gelelim bu sayıda neler yaptığımıza.Hoşgür’ ü dokuyan şehir BULDAN’ ı ele aldık bu sayımızda..Hoşgör dokumasının enteresan hikayesini zevkle okuyacaksınız. Zeki AKAKÇA’nın objektifinden Çivril’de gezintiye çıkacaksınız. Emrah VAROL’un kaleminden anlamlarını unuttuğumuz kavramları hatırlayacaksınız. Denizli’nin genç yeteneği Harun BABADAĞ ile keyifli sohbetimize eşlik edeceksiniz. Halit COZA’nın sizler için önerileri, Cemal ATAMAN’ın güzel hikâyeleri, Safranbolu’nun kendine has evleri, Mimar Sinan’ın eşsiz eserlerindeki gizli sırlar gibi pek çok konuyu sizler için bu sayımızda bir araya getirdik. Umarım okurken çokça keyif alırsınız. Çünkü biz hazırlarken oldukça keyif aldık.. Sevgiyle kalın..
Binnur OLCAYTÜRKAN @binnur.olcayturkan
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MART-NİSAN
4
2016
İÇİNDEKİLER
EYLÜL-EKİM 2016 İmtiyaz Sahibi Binnur OLCAYTÜRKAN Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Burak KUTLUĞ
DTO’dan şehitler için 65 bin TL’lik yardım
52
10
ZENGİN TOPRAKLAR ÜZERİNDE
ÇİVRİL
Editör Binnur OLCAYTÜRKAN Haberler Mete Üstüntaş İlayda Gökçeviran Pazarlama Burak KUTLUĞ
38
Katkıda Bulunanlar Zeki Akakça Ümit Bilgiç Emrah Varol Cemal Ataman Mimar Halit Coza Opr. Dr. Ersen Çelikbaş Opr. Dr. Yasin Levent Özçelik Dermatoloji Uzmanı Ayşe Narin Mithat Yalçınkaya Hukuk Danışmanı Av. Evrim BAŞEREN Adres Denizli Grup Gaz. Mat. ve Medya San. Tic. Ltd. Şti. Çaybaşı Mah. 1582 Telefon: 0 258 265 59 99 BASIM YERİ Gülermat Matbaacılık 5619 Sok. No:6 Meriç Mh. Çamdibi - Bornova - IZMIR Tel: 0232 433 61 33 www.gulermat.com
ANADOLUDA BEZE DAİR BİR EFSANE
“HOŞGÖR”
40
AĞRINIZLA BAŞ ETMENİN 7 KOLAY YOLU
36
EVİNİZ
FENG SHUİ
FELSEFESİNE UYGUN MU?
BULDAN YENİCEKENT FESTİVALİ DOLU DOLU GEÇTİ
DENİB’TEN HABERLER
24
64
Safranbolu
MİMAR SİNAN’IN MİMARİ SIRLARI
42
DOST ELİ
72
32
80 HARUN BABADAĞ
86
MOBİLYA SEÇİMİNDE PÜF NOKTALAR
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
8
2016
愀
渀 弁 愀 戀
夀氀
氀 攀 稀 혀 愀琀氀愀爀
䘀椀礀
倀爀漀洀漀猀礀漀渀
䈀椀稀攀 唀氀愀弁渀 ⸀⸀⸀ 㔀㌀㜀 ㈀㈀㈀ ⴀ 㔀㐀㔀㜀㘀㜀 㔀㐀㜀 9 KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
2016
DTO’dan şehitler için 65 bin TL’lik yardım
Denizli Ticaret Odası, “15 Temmuz Şehitleri Dayanışma Kampanyası”na 65 bin TL’lik katkı sağladı.
D
enizli Ticaret Odası Yönetim Kurulu’ndan yapılan açıklamada şöyle denildi: “15 Temmuz’da milletimiz ve devletimiz büyük bir badire atlatmıştır. Bu gecede canını ortaya koyarak, vatanını koruyan şehitlerimiz ve gazilerimiz için Başbakanlıkça belirlenen esaslar çerçevesinde harcanmak üzere Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı görevlendirilerek bir yardım kampanyası başlatılmıştı. Denizli Ticaret Odası olarak üyelerimizin dikkatini çekmek amacıyla SMS gönderimi ve internet sayfamızda duyuru yapılmıştır. Ayrıca Odamız binasına afiş yaptırılarak, kampanyanın etkin bir şekilde görünümü sağlanmıştır. 15 Temmuz darbe girişimine karşı duranların acılarına ortak olmak amacıyla Denizli Ticaret Odası olarak bizler de kampanyaya 65 bin TL’lik katkı sağladık. Bu vesileyle demokrasimiz için şehit olanlara Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyor ve gazilerimize de acil şifalar diliyoruz. Üyelerimizin kampanyaya sağduyulu bir şekilde yaklaşarak katılımlarını daha da arttırmalarını bekliyoruz.” KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
10
2016
KÜLTÜR, SANAT YAŞAM DERGİSİ KÜLTÜR, SANAT veve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM OCAK-ŞUBAT
11 15
2016 2016
Cemal ATAMAN Şiirler yazdım, kitaplar okudum Elime bir bardak aldım, onu yeniden oydum Derinlerde kaldım böyle bir zaman Kim bulmuş ki yerini, kim anlamış sanki mutluluktan Ey yağmur sonraları loş bahçeler, akşam sefaları Söyleşin benimle biraz bir kere gelmiş bulundum. Edip Cansever
A
nkara yolcumuz kalmasın!” çağrısıyla sigarasını söndürüp otobüsteki koltuğuna yerleşti. İyi ki rahat araba seçmişim, en önden 1 numaralı koltuğu almışım, dedi içinden. Otobüs tatil beldesini arkada bırakıp ilerlerken o da arkada bıraktıklarını düşündü. Onu düşününce önce bir mutluluk sardı bütün varlığını. Sonra bir başka duygu aldı yerini daha ağır basarak. Bırakıp gidiyordu işte sevdiğini ve yaşadıklarını. Kasabanın sahilinde pazar kuruluyordu her akşam. Bu pazarda her türlü giysi satıcıları, incik- boncuk satıcıları çoğunlukta olmak üzere her şey satılıyordu. Bir de kitapçı vardı. Bazı akşamlar hem sahilde yürümek hem de serinlemek için giderdi oraya. Bazen yalnızca sahilde yürür bazen de pazarın kalabalığına karışırdı. O akşam da sahilde dolaştıktan sonra pazara uğrama, kalabalığa karışma isteği uyandı içinde. O kalabalık içinde bir eski tanıdığa rastladığı oluyordu. Belki birine rastlar, laflar yalnızlığını unuturdu. Belki daha yakın bir arkadaşa rastlar bir iki kadeh içerdi. Bu duygularla girdi pazara. Kalabalık aynıydı yine. Bütün satıcıların önü insan kaynıyordu. Tek tenha yer kitapçının önüydü. Kitapçıya uğrayayım kitaplara bakayım, diye düşündü ve oraya yöneldi. Aynı anda, karşıdan bir kadın geliyordu oraya. Aynı anda geldiler kitap sergisinin önüne. Otobüs durunca düşüncelerinden sıyrıldı Can. Yeni yolcular almak için durduğu yerin solunda kıyı uzanıyor, sahile vuran dalgaların sesi kulağına gelirken güneş ufukta bütün güzelliğiyle batıyor, bulutlarla kırmızının tonları dans ediyordu. Ah bu gün batımları beni öldürecek, diye düşündü. Sahil, deniz, güneş, su, ekmek… Her şey onu hatırlatıyordu. Kitap sergisinin önüne gelen kadın: Sahilde Kafka’yı arıyorum. Satıcı bana baktı bu cümleden sonra. O kitabı ben almıştım en son. “Maalesef elimizde kalmadı. Sonuncusunu beyefendiye verdik. Kendisi Haruki’nin hayranıdır.” Kendini suçlu hissetmişti birden kadın ona bakınca. Kadın o zaman bakıp: Ben de hayranım Haruki Murakami’ye. Hemen hemen bütün kitaplarını okudum. Bu tatilde okuyayım istemiştim Sahilde Kafka’yı.” Bir şey söyleme gereği oluştuğu için söze girmişti. –Eğer kitap gelmeyecekse ben getirebilirim size, deyiverdi. Kadın kitapçıya çevirdi başını. Kitapçı: Gelmez o kitap yakında, dedi. O zaman ben yarın getirir bırakırım buraya, siz akşam alırsınız. İşte o anda görmüştü kadının gözlerini. Birden masmavi olmuştu sanki gece. “ Çok teşekkür ederim, çok memnun olurum. Yarın akşam alırım. Hatta birlikte çay içer kitapları konuşuruz. Bu saatlerde gelirim ben buraya .” Peki, demekten başka bir çaresi yoktu sanki. Oysa
yarın arkadaşlarıyla buluşacaktı başka bir sahilde. Peki gelirim bu saatte, cevabını alınca iyi akşamlar dileğiyle gitmişti kadın. Çaresiz telefon edecekti arkadaşlarına mazeret bildirecekti. Uzun boylu, kısa kesilmiş sarı saçlıydı kadın, uzun süredir buralarda olduğu teninin güneşe doymuşluğundan anlaşılıyordu. Üzerindeki beyaz elbisesiyle çok güzel görünüyordu. Sevmezdi Can bu tür olup bittileri. Nedense böyle davranmıştı işte. Birden bir sesle irkildi. Otobüsün görevlisi ne içeceğini soruyordu. Çay, dedi düşüncelerinden sıyrılıp. Kadın da çay demişti o akşam. Hem de kaç sefer. Saymamıştı ama çok içmişlerdi çayı. Kitaplarla başlayan sohbet kendilerini anlatmaya dönüşmüştü daha sonra. Birdenbire kırk yıllık arkadaş gibi olmuşlardı. Vakit nasıl da geçmişti öyle. Sanki yelkovanı değil akrebi kovalayan vardı saatlerde. Ne kadar istemeseler de gitme vakti gelmişti. Zaten çay servisi de kesilmişti. Kafe çalışanları: “Burası sizin artık.” Deyip gitmişlerdi. İletişim konusunda kimse yarışamazdı o kadınla. Hemen herkesle saniyede iletişim kuruyor, sevgi ve saygılarını kazanıyordu. Kahkahaları çınlatıyordu ortalığı. Akrebi ve yelkovanı bir kez daha suçlayıp kalkmışlardı. Evine kadar bırakmak da şart olmuştu. Ne kadar da istemese böyle bir kadın yalnız gönderilemezdi bu saatte evine. Binlerce teşekkürle ayrılırlarken ikisi birden aynı sözcüğü söylemişlerdi ve gülmüşlerdi. Yarın, evet yarın ne yapacaklardı? Yarın ikisinin de işi yoktu. Gerçi yarın çoktan olmuştu da… Çalan telefonda ismini görünce utanmıştı kendinden o sabah. Kendisi aramalıydı. Ama beceremezdi işte hemen aramayı. Rahatsız etmekten çekinirdi. Gene buluşmuşlardı. O akşam konuşmuşlar, konuşmuşlar ve sonunda o söylemişti: Neler oluyor bize, bir şarkı mı bizim başımıza gelen? demişti. Olanlar olmuştu işte. Ne diyeceğini bilememiş, gözlerinin içine akarcasına bakıp gülümsemişti. Otobüste yardımcının bir durak yerine geldiklerini bildiren anonsu yine böldü düşüncelerini. Yaz aşkıdır gelir geçer diye düşündüğü ilişki aşka dönüşmüştü işte. Düşünmeden edemiyordu. Bir akşam önce geleceklerinin olamayacağını söylemişti kadına. Kadın hiç sesini çıkarmamış, pınar gibi akıtmıştı gözyaşlarını. Sonra sessizce ayrılmışlardı. Uğurlamaya da gelmemişti. Otobüsten indi. Telefonda ismini buldu. Sevda. Hiç tereddüt etmeden bastı arama tuşuna. Uzun uzun çaldı telefon ama açılmadı. Bir kere daha bastı arama tuşuna. Dördüncü aramada açıldı telefon. “Efendim.” Telefonda söyledikleri netti Can’ın. Bekle, geliyorum. Seni seviyorum. Karşıdan Sevda’nın sesi geldi sevinç yüküyle: Peki Can’ım bekliyorum.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
12
2016
w w w.final okullari.com .tr
FEN VE ANADOLU LİSESİNE KAYIT YAPTIRIN TEOG PUANINIZA GÖRE
%100
’E VARAN
BURSLARIMIZDAN YARARLANIN!
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
13
2016
Amaaann… Bir daha mı geleceğiz dünyaya?
İlayda GÖKÇEVİRAN
Ü
nlü bir kitap satış mağazasında aylık dolaşımımı gerçekleştirirken yeni bir roman takıldı gözüme. Çok hoş bir kapak tasarımı olan kitabı elime alıp biraz kurcaladığımda içten, samimi bir dili olduğunu fark edip hemen aldım. İki yakın arkadaş. Birisi üniversiteyi yarım bırakmış evlenip üç çocuk yapmış, kendisiyle ilgilenmeye vakit bulamayan bir kadın. Diğeri ise ödüllü, başarılı bir spiker. İkisi de zaman zaman birbirlerinin hayatlarına özeniyorlar. Bir sabah uyandıklarında kendilerini birbirlerinin bedenlerinde ve birbirlerinin hayatlarında buluyorlar. Daha kitabı bitirme fırsatım olmasa da konusu beni çok etkiledi. Kariyer yapmış bir kadın aile kuramamasından, ailesini kurmuş olan kadın ise öğrenimini yarım bırakmasından pişman. Çok sevdiğim bir söz vardır: “Pişman öleceksin. Ya yaptıklarından ya da yapamadıklarından.”. Bu söz her zaman benim rehberim olmuştur. Hayat bizi her zaman tercihler yapmaya zorlar. Her zaman önümüze seçenekler sunar ve kendi yolumuzu çizme imkânını verir. Fakat neyi seçersek seçelim aklımız hep diğerinde kalır. Kendime farklı bir yol çizseydim şimdi nerede olurdum diye düşünür dururuz. Şu yaşıma kadar hiçbir pişmanlığımın olmaması benim en büyük gururum. Bazen bir şeyleri yaşamak, deneyimlemek ve ders almak gerekir. Sadece geçmişte yaptıklarım için “Şöyle yapsaydım kendimi şimdi daha iyi hissedebilirdim.” derim. Lakin bunu bir pişmanlık, bir keşke olarak gören birisi değilim. Hayata bir kere geliyoruz. Her şey için sadece bir şansımız var. Doğru ya da yanlış; bu kararlar bizim, bu kalp, bu akıl bizim. İster kalbimizle ister aklımızla hayatımızı istediği-
miz gibi şekillendirmek bizlerin elinde. “El âlem ne der?” diye düşünmeden yaşamak bizim elimizde. Pişmanlıklar yaşamadan ölmek bizim elimizde. Geriye bakıp düşünmenin kim ne faydasını görmüş ki bugüne kadar? Tecrübelerden dersler çıkarmamak değil tabii ki bahsettiğim ama geriye bakıp ah vah etmeninde kimseye bir yararı yok. Önümüze bakmalıyız her zaman. Gelecekle ilgili planlar yapmalı ama bu planları gerçekleştirmeye çalışırken de anı kaçırmamalı. Mümkün olduğunca güneşin batışını ve doğuşunu izlemeli. Güne erken başlamalı. Sabahın o temiz havasını içimize çekmeli. Doya doya yaşamalı. Kapitalist bir sistemin içinde olduğumuzun, okula gitmek gerektiğinin, işe gitmek mecburiyetinin elbette ki farkındayım. Fakat gün herkese 24 saat ve hem hayatın gerekliliklerini yerine getirip hem de gerçek anlamda yaşamayı bilen insanların sayısı yadırganmayacak kadar az. Lisedeyken sabahçı gruptaydım son sene. Yaş 18 olmuş. Hayatı ve insanları çoktan anlamışım. Okula gitmek için her sabah beş buçukta kalkıp tam 06.40’ta metroya binerdim. Günün ilk ışıklarını izlerdim istasyona giderken. Yeni bir güne hazırlardım kendimi. İnsanları izlerdim. Onların hayat telaşını, yüzlerindeki yorgunluklarını. O zamanlar öğrendim her anın değerini, zamanın nasıl akıp gittiğini. Demem odur ki; yaşayın. Doya doya yaşayın. Pişman olmadan, keşke demeden yaşayın. Öldüğünüzde ne yaptıklarınızdan pişman olun ne de yapamadıklarınızdan. O kadar spermin içinden sıyrılıp o yumurtaya ulaşmış birer mucizeyiz hepimiz. Onu başarmışız yahu! Bu hayatta bize ne engel olabilir ki?
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
14
2016
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
15
2016
Mete ÜSTÜNTAŞ
POKEMON GO ÇILGINLIĞI 90
’larda başlayıp uzun bir süre çocukları televizyon ekranlarına bağlayan Pokemon çizgi filmini kimse unutmamıştır sanırım. Bizleri o günlerde televizyon başında saatlerce oturtan Pokemon şimdi ise sokaklara döküp sokak sokak dolaştırmak istiyor. Niantic oyun şirketi tarafından geliştirilen ve The Pokémon Company tarafından yayımlanan, iOS ve Android tabanlı artırılmış gerçeklik oyunu Pokemon Go, çıktığı 6 Temmuz 2016 tarihinden itibaren sadece 3 ülkede yasal olmasına rağmen dünya çapında büyük bir ilgi gördü. İnsanlar resmi olmayan farklı yöntemler deneyerek bu oyunu indirmeye başladılar. Peki, Pokemon Go nasıl oynanır? Aslında günümüzde gerçekçi oyunlar gittikçe artmakta fakat Pokemon Go farklı olarak sizin konumuzun yanı sıra kameranıza da erişerek sizin bulunduğunuz ortamın bir haritasını çıkartıyor. Oyun ilk olarak karakter oluşturmakla başlıyor ama açıkçası daha iyi bir stil oluşturabilme imkanı sunulabilirmiş gibime geldi. Karakterinizi oluşturduktan sonra olduğunuz yerde birkaç tane başlangıç pokemonu veriliyor. Beliren pokemonların üstüne tıkladığınızda poke topu beliriyor ve topu pokemonun üstüne at-
tığınızda yakalamış oluyorsunuz. Aslında oyun temel olarak bundan ibaret. Seviye atladıkça size oyun tarafından poke topları ve pokemonlar için bazı iksirler verilmekte. Bundan sonrası sokak sokak pokemon aramakta. Bir süre sonra pokemon avlamaktan sıkılacağınızı düşünen oyun şirketi belli bir seviyeden sonra size takım seçip diğer takım oyuncuları ile savaşma imkanı sunuyor. Oyunun strateji oyunlarından farkı yok denilebilecek kadar az aslında. Bu çılgınlık bizi telefonlara daha da bağlayacak gibi duruyor. Artık sokakta dolaşırken sürekli gözümüz telefonlarımızda olacak sanırım. Oyun, Türkiye’de dini, sosyal ve daha birçok konuda tartışmaya yol açsa da gün geçtikçe indirilme sayısı oldukça artmakta. Türkiye’ye henüz resmi olarak gelmedi ama edinilen bilgilere göre 500 bini aşkın indirmesi bulunmakta. Dünya çapında bir haftada 10 milyonu aşkın indirme gerçekleşti. Çizgi filminden daha çok oyunu etkisini bırakıyor. Bizde neler olduğunu görmek için oyunu indirdik ama bağımlısı olmamak için çok fazla oynamıyoruz. Sizin de bu çılgınlığa katılmanızı tavsiye eder iyi oyunlar dilerim… KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
16
2016
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
17
2016
n EMRAH VAROL
Asker, darbe, cemaat ve kavramlar üzerine… Temmuz 2016 gecesi Türkiye Cumhuriyeti için tam bir kabus gecesiydi. Kimsenin beklemediği bir sırada bir araya gelen bazı cuntacı askerler, Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı bir darbe yaparak yönetimi değiştirmek istediler. Neyse ki askerin, polisin, siyasetçinin, medyanın ama en önemlisi halkın gösterdiği o büyük direniş darbeyi püskürttü. Bu darbenin öncesini, sonrasını, kahramınını, vatan hainini tarihçiler yazar. Ben daha çok 15 Temmuz gecesinde ‘kirletilen’ kavramları yazmak istiyorum.
15
Türkiye’de yaşayan insanlar kendimi bildim bileli askere karşı büyük bir sevgi beslerler. Bunun elbette çok sebebi var. Er ve erbaş olarak askerlik yapılması, Güneydoğu’dan gelen şehit haberleri ve daha birçok sebep askere karşı olan sempatiyi daha yukarılara taşıyor. Düşünün ki askerlerin bu kadar sevildiği bir ülkede her 10 senede bir darbe oldu. 1960’tan bu yana 10 yılda bir darbelerde inanılmaz acılar yaşandı. Ancak asker sevgisi hiç azalmadı. Ta ki son darbe girişimine kadar. Bu hain girişimin ardından inanılmaz bir tepki doğdu askere. Sokakta görülen askerler dövüldü, bazılarının öldürüldüğü bile iddia edildi. Çünkü artık insanlar askeri siyasette değil, kışlasında görmek istiyor. Bu darbeci hainlerin başarısız girişiminde başarılı oldukları nokta içimize attıkları fitne tohumu oldu. Artık kışla içindeki asker birbirine, sivil vatandaşların da birçoğu askere güvenmemeye başladı. ‘Ya bir daha denerlerse’ korkusu kapladı. Askere bakışlar bir kez daha olumsuz etkilendi. Bakalım ‘asker’ bu durumdan kendisini nasıl çıkaracak ki onları bekleyen diğer terör örgütleriyle mücadele dururken… Diğer yıpranan kavram ise cemaat. Türkiye’de insanların daha önce camiide oluşturduğu topluluğa verilen cemaat adı son yıllarda bir terör örgütüyle birlikte anılmaya başlandı. Dini vecibelerini yerine getirmek için bir araya gelen insanlarla ülkenin idaresini eline almak için masum sivillere kurşun yağdıran insanlar nasıl aynı isimle anılabilir? Anılamaz, anılmamalı. Cemaat camiide saf tutan insanlardır. Cemaat, masum insanlara kurşun yağdıran, devleti ele geçirmeye çalışan hainler olamaz. Olmamalı ama maalesef öyle oldu. Hadi şimdi etrafınıza bir sorun “Cemaat nedir?” diye. Ülkenin yarısından fazlası cemaat deyince Fethullahçı Terör Örgütü’nü (FETÖ) anlıyor artık. Bu darbe girişimin yaraladığı en çok bu iki kavram oldu. Fitne tohumunu en ufak hücremize kadar atan bu girişimin ardından insanların birbirlerine güveni artık yok derecesinde. Asker deyince darbeci, cemaat deyince terör örgütünün akla geldiği günlerden geçiyoruz. Bir an önce bu kavramları eski yerlerine oturtmalıyız. Asker yine bizim gözbebeğimiz olmalı. Cemaat ise camiide namaz kılan, hayırseverlikte birbiriyle yarışan insanlara verilen isim olmalı. Buna çok ihtiyacımız var. Kimseyi kaybetme lüksümüz de kalmadı. Türkiye’ye yakışan herkesi kucaklayan toplumsal uzlaşı çerçevesinde gelecek yıllara hazırlanmak. Bunu başaracak aklımız da gücümüz de var.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
18
2016
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
19
2016
Uzm. Dr. F. İlay TOKTAY Nöroloji Uzmanı / EEG-EMG
MİGREN
B
aş ağrısı tüm dünyada oldukça sık görülen bir durumdur. Toplumun %90’ından fazlasında baş ağrısı görülmektedir. Altta yatan başka bir sebep olmadığında görülen baş ağrıları primer (birincil) baş ağrıları olarak sınıflandırılmaktadır ve migren birincil baş ağrıları arasında yer almaktadır. Migren temelde baş ağrısı ataklarının görüldüğü kompleks bir hastalıktır. Tarihinin insanlık tarihi kadar eski olduğu tahmin edilmektedir. MÖ 1200’lü yıllarda ilk kez eski Mısır papirüslerinde migrene ait tanımlamalar yer almaktadır. Kadınlarda erkeklere oranla daha sık görülür. Yaklaşık 5 kadından 1 ‘i ve 10 erkekten 1’inde migren görülmektedir. Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre işgücü kaybına yol açan hastalıklar içinde migren kadınlarda 12. erkeklerde 19.sırada yer almaktadır. Tüm bunlara rağmen hastaların yaklaşık 2/3’ü doğru tanı ve tedavi alamamaktadır. Migrenin sebebi tam olarak ortaya konulmamış olup çevresel ve genetik faktörlerin rol oynadığı bilinmektedir. Hastaların yaklaşık %70’inde ailede migren öyküsü bulunmaktadır. Beyin korteksi ve beyin sapındaki trigeminal çekirdekte ağrıdan sorumlu sinir hücrelerinin anormal fonksiyonu sonucu beyin damarlarında değişiklikler meydana gelir. Migren baş ağrılarının %15’inde aura olarak tanımladığımız öncül nörolojik belirtiler eşlik eder. Bu öncül belirtiler arasında görsel semptomlar, karıncalanmalar -uyuşmalar şeklinde duyusal semptomlar, koku ve işitsel belirtiler ve baş dönmesi olabilmektedir. Ancak bazı durumlarda başağrısı ile eş zamanlı olarak da görülebilmektedir. Görsel semptomlar en sık görülenlerdir ve genellikle ortadan başlayıp etrafa doğru yayılan görsel bozukluk şeklindedir. Görsel belirtiler arasında parlak ışıklar veya farklı görme alanı kayıpları da sayılabilir. Bir kişide hem auralı hem aurasız migren atakları görülebilir.
Migren tipi baş ağrısının özellikleri:
Zonklayıcı olma eğilimindedir ve hareketle artar. Genellikle tek taraflı, göz etrafında, şakaklarda olmakla birlikte başın her yerinde ve boyunda da hissedilebilir. 1-2 saat içinde şiddetlenir. Şiddetli olarak 4-72 saat sürebilir. Işık, ses ve kokulara hassasiyet gelişir. Hastaların büyük çoğunluğunda bulantı ve hatta kusma görülebilir. Hasta günlük işlerini yapamaz hale gelebilir.
Baş ağrısı başlamadan önce hastaların büyük çoğunluğunda öncül belirtiler görülür. Bunlar;
Uyku hali, halsizlik ve kontrol edilemeyen esneme isteği, Aşırı yeme isteği veya iştahsızlık, Işık, ses ve kokulara hassasiyet, Susama hissinde artış ve sık idrara çıkma, Dikkat kaybı, depresif şikayetler gibi zihinsel ve duygudurum değişiklikleri, Vücutta ödem, Kabızlık ya da ishal
Migreni tetikleyebilecek durumlar kısaca şöyledir;
Hormonal değişiklikler özellikle kadınlarda menstruasyon ve ovulasyon dönemleri, doğum kontrol hapı ve
Aura yaklaşık 5-60 dakika sürer, çoğunlukla baş ağrısından önce başlar, aura bitince ardından baş ağrısı başlar. Aura eğer 60 dakikayı aşarsa ‘uzamış aura’ olarak tanımlanır. Çok nadir olarak aura günleri bulabilmektedir ve böyle durumlarda hastada herhangi bir nörolojik bulgu görülmese de beyin görüntülemesinde bir veya birden fazla iskemik lezyon görülebilmektedir. Bu durum ‘migrenöz enfarkt’ veya ‘komplike migren’ olarak tanımlanmaktadır.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
20
2016
diğer hormon ilaçları, Stres, İlaçlar, Kafa travması Uyku değişiklikleri (normalden az veya fazla uyuma), Hareketsizlik, Hava değişimi, rüzgar ve özellikle lodos Ağır kokular, bazı yiyecek ve içecekler (özellikle alkollü içecekler) Taşıt tutması
Migrende ağrı geçtikten sonraki 24 saatte artçıl belirtiler görülebilir: Yorgunluk ve halsizlik, huzursuzluk İyilik hali, Kas ağrıları, İştahsızlık veya iştah artışı
Migrenin tanısı öykü ve muayeneye göre konulmaktadır. Migren tanısı koydurabilecek herhangi bir laboratuar veya görüntüleme yöntemi bulunmamaktadır. Ancak baş ağrısı tipi belirsiz ise, ek şikayetler mevcutsa, muayenede altta yatabilecek başka bir patolojiyi düşündüren bulgular varsa hastadan çeşitli tetkikler istenebilmektedir. Görüntülemede beyin tomografisi (BT) ve beyin manyetik rezonans görüntüleme(MRG) yöntemleri kullanılabilmektedir.
Migren tedavisi:
Migren tedavisi ilaç tedavisi ve ilaç dışı tedaviler olarak ikiye ayrılır. İlaç tedavisi atak tedavisi ve önleyici tedaviler olmak üzere başlıca 2 kategoride toplanabilir. Atak tedavisi, ağrı anında veya auralı migren için aura dönemi başladığında önerilen basit ağrı kesiciler, non-steroid antienflamatuar ajanlar ile ergotamin ve triptanlardan oluşur. Ataklar sırasında hastalar bulantı ve kusmadan sıklıkla şikayet edebilmektedir. Bu hastalarda antiemetik ilaçlar da kullanılabilmektedir. Burada amaçlanan hastanın atağının özelliklerine göre ister basamaklı ister hedefe yönelik olarak uygun tedaviyi
hastanın ek hastalıkları ve kullandığı ilaçlar varsa onları da göz önünde bulundurarak seçmektir. Amaç hastanın ağrısını hızlı ve etkin bir biçimde kesmek, 24 saat içinde tekrarlama riskini azaltmak, yaşam kalitesini yükseltmek ve günlük işlerine dönebilmesini sağlamaktır. Migren ataklar halinde seyreden bir hastalıktır ve ayda 2 veya daha fazla sayıda atak geçiren yahut ayda 4 günden daha fazla baş ağrısı çeken hastalarda atak önleyici (profilaktik) tedaviler gerekebilmektedir. Bu tür durumlarda beta-blokör veya kalsiyum kanal blokörleri, antidepresanlar, antiepileptik gruptan ilaçlardan yararlanılabilmektedir. Ayrıca bazı antihipertansifler, magnezyum, coenzim Q gibi farklı gruplardan ilaçlar tercih edilebilmektedir. Profilaktik tedavide amaç atakların gelme sıklığını, süresini ve şiddetini azaltmak, yaşam kalitesini yükseltmek, ataklardan dolayı oluşabilecek özürlülükleri engellemek ve hastayı mümkün olduğunca yan etkilerden uzak tutabilmektir.
İlaç dışı tedaviler:
Hastanın bilgilendirilmesi, hastalığı tetikleyen faktörlere farkındalığının arttırılması, buna göre tetikleyici faktörlerden uzak durma ve yaşam şeklinin düzenlenmesi çok önemlidir. Özellikle düzenli uyku, düzenli beslenme, gevşeme teknikleri ve egzersiz atakların önlenmesinde etkili yöntemlerdir. Alkol, sigara gibi tetikleyicilerden uzak durmak, gürültü, koku veya parlak ışık gibi çevresel etmenleri en aza indirmek yine hastanın kendisinin kolayca uygulayabileceği yöntemlerdir. Bunlar dışında özel kognitif-davranışsal tedaviler veya bio-feedback yöntemleri önerilebilmektedir. Migren toplumda oldukça sık görülen, günlük yaşamı etkileyen ve iş gücü kaybına yol açabilen bir hastalıktır. Yaşam şeklinin düzenlenmesiyle ve ilaçlarla tedavisi düzenlenebilmektedir.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS-HAZİRAN
21
2016
İlayda GÖKÇEVİRAN
İLHAN ‘YARGI BAĞIMSIZLIĞINDAN TAVİZ VERMEYECEĞİZ’
Denizli Barosu Başkanı Müjdat İlhan’la Türkiye’nin gündemindeki önemli konular üzerine söyleştik. FETÖ Terör Örgütü’nün15 Temmuz hain darbe girişimi, Gaziantep’teki düğüne yapılan terör saldırısı ve 17-25 Aralık süreci gibi konuları değerlendiren İlhan, yargı bağımsızlığından ve bağımsız savunmadan yana mücadelelerinin artarak süreceğini sözleri ekledi.
15
Temmuz gecesi ülkemiz bir darbe girişimiyle karşı karşıya kaldı. Gerek vatandaşlar gerekse siyasetçiler birlik oldular. Bu konuyla ilgili neler söylemek istersiniz? Öncelikle 15 Temmuz şehitlerimize Allah’tan rahmet yakınlarına başsağlığı diliyorum. Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK ve silah arkadaşları öyle bir Cumhuriyet kurmuşlar ki bizim için hâlâ yurdum insanları yaşadıkları olumsuzluklara karşı bir olma kuvvetini gösteriyorlar. 15 Temmuz’dan sonra bu birlikteliğin kararlılığı bütün dünyaya gösterildi. Bundan sonraki süreçte de bu birlikteliğin ne kadar gerekli olduğu görülmüş oldu. Çünkü ister Pkk deyin, ister Işıd deyin bunlar durmayacaklar. Fetö zaten
tekrar bir araya gelmeye çalışacak ve durmayacak. Bu yüzden laik-sosyal devlet olmanın yapı taşı olması, Cumhuriyet’in korunmasının gerekliliği görülmüş olundu. 20 Temmuz 2016 Çarşamba günü saat:14:30'da; Türkiye Barolar Birliği Başkanı Sayın Avukat Prof. Dr. Metin FEYZİOĞLU, Türkiye Barolar Birliği yetkili kurulları ve tüm Baro Başkanlarımız ile birlikte, darbeye kalkışan demokrasi düşmanlarının, içeride milletvekilleri bulunduğu sırada havadan ve karadan saldırısına maruz kalan demokrasinin kalbi Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni ziyaret ettik, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın İsmail KAHRAMAN'a geçmiş olsun dileklerimizi sunduk. Ziyaretimizin ardından Türkiye Barolar Birliği ile ortaklaşa yaptığımız basın açıklamaKÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
22
2016
sında, darbe girişimi; vatandaşlarımızın devlete bağlı sağduyulu ve milli asker ve polislerin, Cumhurbaşkanımızın, iktidar ve muhalefet partileri ile yurt çapında yaygın demokratik kitle örgütlerinin, medyanın, Türkiye Barolar Birliği’nin, istisnasız tüm Baroların kararlılıkla karşı durması sonucunda engellendiğini; devletin içinde yuvalanmış olan bu terör örgütünün hukuk çerçevesinde ve ivedilikle devlet yapısından ayıklanması gerektiğini; hain darbe girişiminin, hiçbir şekilde milli ordumuza leke sürmesine izin verilemeyeceğini, bütün terör örgütleri karşısında olduğu gibi adı geçen FETÖ terör örgütüne karşı da devletin en etkili gücü, hukuk kurallarına uygun davranmaktan kaynaklanan meşruiyeti olduğunu; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda
demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olarak ifadesini bulan Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı yapılmış bir saldırı olarak gördüğümüzü; bu terör örgütünün yıllar içerisinde sinsice verdiği ve en sonunda kanlı darbe teşebbüssüyle yol açtığı büyük zararı hep birlikte gidereceğimizi; hukukun üstünlüğünden, Cumhuriyetimizin ilke ve değerlerinden, demokratik, laik, sosyal hukuk devletinden ve bunun güvencesi olan kuvvetler ayrılığı ilkesinden; adil yargılanma hakkının temel şartı olan yargı bağımsızlığından ve bağımsız savunmadan yana mücadelemizi aynı kararlılıkla sürdüreceğimizi bir kere daha yineledik.
Dileğimiz özellikle siyasetin başındaki isimlerin birlik ve beraberliklerini sürdürmesi ve halkımızın birlikteliği öcü olmalıdır.
hâlâ öyle kullanılıyorlar çünkü. Kullanılmaya da devam edecekler. Önemli olan onları kullananlara müsaade etmemek.
Gaziantep’te bir düğünde patlama yaşandı ve birçok can kaybettik. Çok sayıda da yaralımız var. Bu terör saldırı için cümlelerinizi alalım.
Cumhurbaşkanı “Rabbim ve milletim beni affetsin.” dedi. Aynı şekilde iktidar partisi de öz eleştiride bulunarak hata yaptıklarını söylediler.
Oradaki şehitlerimiz için de Allah’tan rahmet dileyerek başlamak istiyorum. Terör örgütünün icraa ettiği bir olaydı. Ben kesinlikle kendilerinin planladıklarına ve planlayabileceklerine inanmıyorum. Önceki yıllarda nasıl oyuncak olarak kullanıldılarsa
Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK yıllar önce bu ülkenin şeyhler, tarikatlar, müritler devleti olmaması gerektiğini, uygarlık seviyesinde, bilim yolunda olması gerektiğini söylemişti. Normal zamanda eleştirilen yandaş olmadığı söylendiği için dışlanan medyanın varlığının nasıl önemli olduğu da görüldü. Geçmişte yapılan hataların siyasi veya hukuki geri dönüşleri olmalı ve bunun hesapları mahkemelerde verilmelidir. Tankın altına yatan kişinin yanına gidip birisi fotoğraf çektiriyor ve “Benim tarikatımdan.” diyor. Tekrar aynı şeylerle karşılaşma korkusu oluyor tabii ki. 12 Eylül referandumu, Ergenekon, Balyoz… Şu an bu davaların yalan olduğunu ve tutuklanan herkesin serbest bırakıldığını görüyoruz. Peki, milat olarak kabul edilen 1725 Aralık için neler söyleyeceksiniz? 17-25 Aralık’ı hiçbir yere oturtamayız. Onu yapanların da kim olduğu belli. Cumhurbaşkanı kendisi söylüyordu “Bu yapının tepesi ihanet, ortası ticaret, altı ibadet.”. Sayın cumhurbaşkanının kendi ifadesidir bu. 17-25’ten önceki hatalar yok sayılıp vicdanlar rahatlatılamaz.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
23
2016
DENİB Heyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Başbakan Binali Yıldırım’ı makamlarında ziyaret etti. Ziyarette konunun ana başlığını 15 Temmuz Darbe Girişimi ve sonrası ekonomi oluşturdu.
T
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Yıldırım’ı makamlarında ziyaret ettik
ürkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Yönetim Kurulu ile 60 ihracatçı birlik başkanı ve yönetim kurulu üyeleri Cumhurbaşkanı Recep Tayyip ERDOĞAN’ ı 10 Ağustos 2016’da Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde ziyaret ederek bir istişare toplantısı gerçekleştirdi.TİM heyetinde, Süleyman KOCASERT başkanlığındaki Denizli İhracatçılar Birliği Yönetim Kurulu üyeleri de tam kadro yer aldılar. TİM Başkanı BÜYÜKEKŞİ’nin ve Ekonomi Bakanı Sayın Nihat ZEYBEKCİ’nin de birer konuşma yaptığı ziyarette, Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN ihracatçılara seslenerek, ülkemizde yaşanan sürecin
yabancı muhataplara iyi anlatılması gerektiğinin altını çizdi. ERDOĞAN konuşmasında, FETÖ mensuplarının toplumun her kademesinden en etkin şekilde temizlenmesi gerektiğinin altını çizdi. 2023 hedeflerine Türkiye’nin, 15 Temmuz sabahından çok daha yakın olduğunu ifade eden Cumhurbaşkanı, ekonominin güçlenmesi ve ihracatın geliştirilmesi için gereken çalışmaların yürütüldüğünü vurgulayarak, ihracatçıların dünyada gidilmeyen yer, sıkılmayan el bırakmamaları gerektiğini ifade etti. Cumhurbaşkanı ERDOĞAN, konuşmasında bankalara da seslenerek,
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
24
2016
içinden geçilen bu süreçte finans sektörünün de doğru pozisyon alması gerektiğini ve piyasaları rahatlatacak şekilde faiz oranlarının gözden geçirilmesi gerektiğini vurguladı. DENİB, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ardından Çankaya Köşkü’nde Başbakan Binali Yıldırım’ı da ziyaret etti. TİM heyetinin Cumhurbaşkanlığı Külliyesinden sonraki durağı Çankaya Köşkü oldu. Başbakan Binali YILDIRIM, Çankaya Köşkü’nde İhracatçılara yaptığı konuşmasında, 15 Temmuz’da millet olarak hep birlikte ayağa kalkıldığını ve büyük bir belanın def edildiğini belirtti. Konuşmasının önemli bir bölümünü, hükümetin ekonomiyi ve iş dünyasını rahatlatacak olan politikalara ayıran YILDIRIM, bundan sonra ihracatın artması için yeni pazarlarda çok daha aktif olunması gerektiğinin altını çizdi. Navlun desteğinden, ihracatçılara yeşil pasaport uygulamasına kadar birçok yeni uygulamaya konuşmasında yer veren Başbakan YILDIRIM, yenilenen teşvik uygulamaları ile firmaların projelerine göre özelleşmiş destekler sağlayacaklarını ifade etti.
DENİB, Kanada’nın Toronto kentinde 7 - 9 Haziran 2016 tarihlerinde ilki gerçekleştirilmekte olan Hometex & Floorex Uluslararası Ev Tekstili ve Halıcılık fuarına katılım sağladı.
DENİB Heyeti Kanada’da Hometex&Floorex Fuarı’nda
D
enizli İhracatçılar Birliği koordinatörlüğünde ve Ekonomi Bakanlığımız destekleri ile sürdürülmekte olan “Uluslararası Rekabetçiliğin Geliştirilmesi (URGE) Projesi” kapsamında Kanada’nın Toronto kentinde 7 - 9 Haziran 2016 tarihlerinde ilki gerçekleştirilmekte olan Hometex&Floorex Uluslararası Ev Tekstili ve Halıcılık fuarına katılım sağladı.
İlgili bölgede sektörü bakımından bir ilk olan bu fuara çoğunluğu Türkiye’den olmak üzere 100’ün üzerinde katılımcı firma tarafından iştirak etti. Toplam 19 kişiden oluşan ve 8 firmanın yer aldığı URGE projesi heyetinde ise Pamir Tekstil, Tosunoğlu Tekstil, ABC Tekstil, Neşe Tekstil, Evteks, İpekyolu Tekstil, Zorel Tekstil ve Vateks Tekstil yerini alıyor. 7 Haziran 2016 Salı günü fuarın açılışı, Kanada Büyükelçimiz Sn. Selçuk ÜNAL’ın yaptığı konuşma sonrasında DENİB Yönetim Kurulu Üyesi ve URGE Komite Başkanlarından Sn. Ahmet ZORA’nın da katılımıyla kurdele kesilerek yapıldı. Açılış sonrasında Büyükelçimiz Sn. Selçuk ÜNAL, Toronto Başkonsolosu Sn. Erdeniz ŞEN ve Toronto Ticaret Ateşesi Sn. Süleyman CANIDEMİR ve beraberindeki KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
25
2016
heyet DENİB URGE projesi katılımcıları ve diğer Türk firmalarının stantlarını ziyaret etti. Aynı günün akşamında Büyükelçimizin katılımları ile tertip edilen “Kanada’da İş Yapmak” konulu resepsiyonda Kanada pazarı ve bu pazara ihracat ile ilgili bilgiler paylaşıldı. Kanada pazarı hakkında önemli bilgilerin edinildiği programda DENİB heyetinin hediyelerinin takdimi de gerçekleştirildi.
EV TEKSTİLİ HEYETİ YENİDEN ABD’ DE ABD
’nin New York şehrinde düzenlenen Home Textiles Sourcing fuarı 12 Temmuz 2016 Salı günü kapılarını ziyaretçilerine açtı. Ekonomi Bakanlığı destekleri ile DENİB tarafından yürütülmekte olan UR-GE kümelenme projesi kapsamında ABC Tekstil, Erteks Tekstil, Evteks Tekstil, İpekyolu Tekstil, Kaynak Tekstil, Menekşe Tekstil, Vateks Tekstil ve Zorel Tekstil fuara katılım sağlıyor. 7 ülkeden toplam 126 katılımcıya ev sahipliği yapan fuar, Kuzey Amerika ev tekstili sektöründe önemli bir durak olmanın yanı sıra 2017 trendlerine odaklanan çeşitli seminerleri ile pek çok alıcıya hitap ediyor. Fuar esnasında New York Ticaret Ataşemiz Sayın Özgür ÇELİKEL de DENİB standını ziyaret ederek, katılımcılar ile görüş alışverişinde bulundu.
İHRACATÇILAR YEŞİL PASAPORT ALABİLECEK 9 Ağustos 2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 6728 sayılı kanunun 14. maddesine göre, yıllık ortalama ihracat değerlerine göre yapılan sınıflandırmada; son üç yılda yıllık ortalama ihracat tutarı Bakanlar Kurulu’nun b e lirleyeceği değerin üzerinde olan ihra-
catçılara 2 yıl süreyle yeşil pasaport verilecek. Bu yeni düzenlemenin tüm ihracatçılarımıza hayırlı olmasını temenni ederiz. Değiştirilen kanun maddesi şöyle; MADDE 7 - 15/7/1950 tarihli ve 5682 sayılı Pasaport Kanununun 14.maddesinin (A) bendine aşağıdaki paragraf eklendi. “Yıllık ortalama ihracat değerlerine göre yapılan sınıflandırmada; son üç yılda yıllık ortalama ihracat tutarı Bakanlar Kurulunun belirleyeceği değerin üzerinde olan firma yetkililerine, Türk Ceza Kanununun 53 üncü KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
26
2016
maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile; kasten işlenen bir suçtan dolayı bir yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına ya da affa uğramış olsa bile; Devletin güvenliğine karşı suçlar, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, zimmet, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık suçlarından mahkûm olmamaları kaydıyla, Bakanlar Kurulunca belirlenen esaslara göre iki yıl süreyle hususi damgalı pasaport verilebilir.”
DENİB AKADEMİ ‘’ PROBLEM ÇÖZME TEKNİKLERİ’’ EĞİTİM PROĞRAMI DENİB Akademi, 16 Ağustos 2016 Salı günü Denizli İhracatçılar Birliği (DENİB) ve Denizli Genç İş Adamaları Derneği (DEGİAD) ile ortak işbirliğiyle “Problem Çözme Teknikleri” konusunda eğitim programı gerçekleştirdi.
D
enizli İhracatçılar Birliği Nihat Zeybekci Toplantı Salonu’nda gerçekleştirilen eğitim programında TİM Başkan Vekili ve DENİB Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman KOCASERT ile DEGİAD Yönetim Kurulu Başkanı Melek SÖZKESEN açılış konuşması yaptılar. Eğitimde problem çözmenin dayanakları, makul problem çözme yaklaşımı, problem çözümünde ön-
celikler, engeller, çözüm sürecinin bileşenleri, makul problem çözme yaklaşımı, problemde kök nedenin bulunması ve iletişim gücünün ve iletişim kalitesinin yüksek olması, doğru soruları doğru zamanda sormanın çözümde anahtar görev olduğu, problem çözme de kurumsal çözme teknikleri; beyin fırtınası, nominal grup tekniği, PÜKO döngüsü, pareto kuralı ve balık kılçığı gibi birçok önemli konuda İzgören
AKADEMİ’den Salih ÖZGÜR tarafından katılımcılara bilgi verildi ve mevcut bir problem üzerinde uygulamalı beyin fırtınası gerçekleştirilerek birlikte keyifli bir eğitim günü geçirildi. DENİB AKADEMİ tarihi önümüzdeki günlerde kesinleşecek olan Eylül ayında yapılması planlanan “Ufuk 2020 ve KOBİ Aracı Bilgilendirme Günleri” programı ile devam edecek.
DENİB AKADEMİ’DEN FİNANS EĞİTİM PROGRAMI Denizli İhracatçılar Birliği’nin eğitim faaliyetlerini yürüten DENİB AKADEMİ, 19 Temmuz 2016 Salı günü Finansçı Olmayanlar İçin Finans Eğitimini gerçekleştirdi.
Eğitimde katılımcılara Dünya Ekonomi, Dış Ödemeler, Finansal Piyasalar, Türkiye Ekonomisi, İthalat-İhracat Rakamları, Bütçe Açığı, Ülke Bazında İhracat Tutarları, Kamu Bütçesi, Ver-
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
27
2016
gi Gelirleri, Enflasyon Oranları gibi konularda genel bir bilgilendirme yapıldıktan sonra Faiz, Döviz Kuru ve Enflasyon İlişkisi, Ekonomi Politikası, Patron, Kobi Sahibi, Yönetici, Genel Müdür vs. neyi bilmelidir? EBITDA nedir? Mali Tabloları Anlamak ve Yorumlamak, Gelir Tablosu, Paranın Zaman Değeri ve Örnekleri, Alacak Yönetimi ve Kredili Satışlar, Mali Analiz ve Mali Analizlerin En Çok Kullanılan Tekniği, Finansal Analizler, Mali Analiz Çeşitleri, Oranlar ve Krediler gibi birçok önemli konuda İnotec Akademi’den Çağlayan ATEŞ bilgi verdi. Denizli İhracatçılar Birliği Nihat Zeybekci Toplantı Salonu’nda gerçekleştirilen eğitime ilgi oldukça yoğundu. İhracatçı firmalarımızın Yönetim Kurulu Üyeleri, Finansman ve Muhasebe Müdürleri, Mali İşler Yöneticisi, Genel Müdürleri, Satın Alma Müdürleri ve Yöneticileri katıldılar.
DENİB Yönetim Kurulu Üyeleri, Kocasert Başkanlığında Denizli Valisi’ne ‘Hayırlı Olsun’ ziyaretinde bulundu ve birlikte üretilecek projelerin önemini vurguladı.
DENİB YÖNETİM KURULU’ NDAN DENİZLİ VALİSİ’NE HAYIRLI OLSUN ZİYARETİ…
D
enizli İhracatçılar Birliği Yönetim Kurulu üyeleri, 27 Haziran 2016 Pazartesi günü Denizli Valisi Sayın Dr. Ahmet ALTIPARMAK’ ı makamında ziyaret ettiler. Samimi bir atmosferde gerçekleşen ziyarette, TİM Başkan Vekili ve DENİB Başkanı Sayın Süleyman KOCASERT, Sayın Dr. Ahmet ALTIPARMAK’ a yeni görevinde başarı dileklerini iletti. DENİB Başkanı KOCASERT, Denizli İhracatçılar Birliği olarak Denizli Valiliği ile bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da işbirliği içerisinde olmayı istediklerini ifade ederek, birlikte üretilecek projelerin oldukça önemli olduğunun altını çizdi.
DENİB AKADEMİ ‘’YÜKSELEN SEKTÖRLER VE YURT DIŞI PAZAR FIRSATLARI’’ EĞİTİM PROGRAMI DENİB Akademi, 4 Ağustos 2016 Perşembe günü Denizli İhracatçılar Birliği (DENİB) ve Müstakil Sanayi ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) ile ortak işbirliğiyle “ Yükselen Sektörler ve Yurt Dışı Pazar Fırsatları “ konusunda eğitim
programı gerçekleştirdi. Eğitimde nüfus artışında devam eden dengesizlik, temel kaynakların daha fazla kısıtla karşılaşması, ekonomik güç, evrensel veri erişimi, sanayi devrimi, kimya devrimi, konteyner devrimi, iletişim devrimi, bilişim devrimi, küreselleşme, küre dışına çıkış, evrensellik, yükselen sektörler, yurt dışı pazarlara açılma nedenleri, stratejik fırsatlar, fırsatları kullanabilmek için neler yapılabilir, uluslararasılaşmanın nedenleri, uluslararasılaşma stratejileri, küresel yolculuk, küresel riskler sar-
malı, küreselleşme stratejisi oluşturma süreci ve değişim süreci gibi birçok önemli konuda Rönesans Değişim ve Yönetişim Bilimleri Enstitüsü’nden Mehmet Nail ŞENCAN tarafından yapılan sunumla katılımcılara bilgi verildi. Denizli İhracatçılar Birliği Raşit GÜNTAŞ Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen eğitim programı, TİM Başkan Vekili ve DENİB Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman KOCASERT, MÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı İsmail BİLTEKİN, DENİB Yönetim Kurulu Başkan Yrd. İbrahim UZUNOĞLU ve Yönetim Kurulu üyesi İsa DAL’ın yanında birçok Firma Sahibi, Pazarlama Müdürleri, İhracat Temsilcileri, Genel Müdür, Satış ve Kurumsal İletişim Uzmanları ile Mali Müşavirlerin katılılımıyla keyifli ve başarılı bir şekilde tamamlandı.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
29
2016
GLORIOUS DMC TRAVEL İSTANBUL – KAPADOKYA – KUŞADASI’NDAN SONRA SİZLER İÇİN ŞİMDİ DENİZLİ’DE JOLLY TOURS TEK YETKİLİ SEYEHAT ACENTASI OLAN GLORIOUS DMC TRAVEL OTEL REZERVASYONU, KÜLTÜR TURLARI, OKUL GEZİLERİ, GEMİ TURLARI, ARAÇ KİRALAMA, HAÇ VE UMRE HİZMETLERİ, VİZE İŞLEMLERİ, YURT İÇİ VE YURT DIŞI FUAR ORGANİZASYONLARI, KONGRE & TOPLANTI VE SEMİNER ORGANİZASYONLARI, KİŞİYE KİŞ ÖZEL TATİL PROGRAMLARI VE TÜM HAVAYOLU ŞİRKETLERİ İÇİN REZERVASYON YAPMAKTADIR.
SİZ DEĞERLİ DENİZLİ HALKINA HAYIRLI OLMASINI TEMENNİ EDERİZ. GLORIOUS DMC TRAVEL YÖNETİM KURULU BAŞKANI ŞAFAK KARAKAN
SİZ SADECE HAYAL EDİN GERİSİNİ BİZE BIRAKIN DÜNYA ÇAPINDA 9 ÜLKE VE 18 ŞUBEMİZLE SİZLERİNDE HİZMETİNİZDEYİZ. EN UYGUN FİYATLARLA TATİL YAPMAK İÇİN ARTIK SİZ DENİZLİ HALKINA HİZMET VERMEKTEYİZ. SİZLERİ TURLAR VE DETAYLAR HAKKINDA BİLGİLENDİRMEK İÇİN OFİSİMİZE BİR KAHVE İÇMEYE DAVET EDİYORUZ
Veni Vidi Vici Mete ÜSTÜNTAŞ
Safranbolu ehir eski çağlarda Homeros’un İlyada destanında geçen Paflagonya bölgesinde yer almakta ve bilinen tarihi M.Ö. 3000 yıllarına kadar gider. İsmini kentte yetişen safran çiçeğinden aldığı rivayet edilmektedir. 1994 yılında Unesco tarafından Dünya Miras Listesine girerek Dünya şehirleri arasında yer almıştır. Şehrin girişinde Unesco simgesi yer almaktadır. Şehre girdikten hemen sonra tarihi dokuyu Osmanlı zamanından alışılagelmiş Arnavut kaldırım taşlarından anlayabiliyorsunuz. İlk olarak yol sizi direkt Safranbolu’nun merkezinde yer alan Cinci Han ve hamamının üst bölgesine götürmekte. Buradan gezinize yaya bir şekilde devam etmeniz tavsiye ederim. Eğer gezinize başlamadan önce güzel bir kahve içmek ve meşhur Safranbolu lokumunu tatmak istiyorsanız
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
32
2016
Karadeniz dediğimizde akıllara her zaman maviyle yeşilin buluştuğu o güzel sahil kasabaları gelir. Bu düşünceye karşı koyan ve insanları tarihi dokusuyla mest eden şehir Safranbolu.
size önerebileceğim yer Safranbolu Çarşısı olacaktır. 48 dükkânın yanyana ve karşılıklı olarak sıralandığı bu çarşıda hediyelik eşyalara bakmaktan ve ikram edilen lokumları tatmaktan kendinizi alıkoyamayacaksınız. Bu çarsı içerisinde birçok kafeye girip közde Türk kahvenizi içebilirsiniz. Genelde kahveniz Osmanlı şerbeti, damla sakızlı su ve Safranbolu lokumuyla servis edilecektir.
Sonrasında ise Safranbolu’yu yüksekten görmek için Hıdırlık Tepesi adı verilen yere gitmenizi tavsiye edebilirim. Buraya Safranbolu sokaklarından geçerek çıkmanız mümkün ama benim tavsiyem araç kullanarak gitmeniz çünkü gezip görmeniz gereken bir sürü yer var. Çok güzel bir manzara olduğu için gelin-damat fotoğrafı çekimleri ile karşılaşırsanız şaşırmayın derim.
Kahvenizi içtikten sonra Safranbolu’nun evlerini gezmeye başlayabilirsiniz. İlk katı taştan ve diğer katları ahşaptan olan bu evlerde 3 nesil bir arada yaşarmış. Her evde genişçe bir salon ve kapıları bu salona açılan çekirdek ailenin yaşadığı odalar yer almakta. Safranbolu’da hala yaşayan halk olduğu için her eve istediğimiz şekilde giremiyoruz ama bütün evlerin örneği olan içindeki balmumu heykeller ile o dönemin yaşam tarzını anlatan Kaymakamlar Gezi Evini gezebilirsiniz.
Tepede yer alan Eski Hükümet Konağı 2006 yılından itibaren Safranbolu Kent Tarihi Müzesi olarak kullanılmakta. Bu müzede gezdiğiniz zaman bir bölümünde Safranbolu’nun kronolojik tarihi geçmişini görürken diğer bölümde ise yok olmaya yüz tutmuş bakırcılık, kalaycılık, yemenicilik gibi birçok zanaat canlandırmasını görebilirsiniz. Bakırcılık demişken Safranbolu Demirciler Çarşısına mutlaka uğrayın. Safranbolu evlerinin kapı tokmakları bu çarşıda imal edilmekte.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
33
2016
İlginç yapılardan biri ise dere yatağının üstüne kurulmuş olan Kaçak Camii. Akçasu deresinin üzerindeki en dar noktaya inşa edilmiş bu camii. Şehrin birçok yerini gezdikten sonra doğal güzelliklerini görmeden buradan gitmek olmazdı. Tokatlı Kanyonu’nun girişinde yer alan Kristal Teras’tan başlayalım isterseniz. Yerden 80 m yükseklikte 3cm kalınlıkta özel bir camdan yapılmış olan bu teras Türkiye’de bir ilk. 75 ton ağırlığı kaldıra bildiği söylense de 3 kişiden fazlası alınmıyor. Eğer yükseklik korkusu olmayanlar varsa terasın en ucuna gidip mükemmel bir selfie çekebilir. Kristal Teras’tan sonra Tokatlı kanyonuna inmeden biraz yürüdükten sonra Sadrazam İzzet Mehmet Paşa tarafından şehre su taşıyabilmek için yaptırılmış, 116 metre uzunluğunda 6 kemerli İncekaya Su Kemer’ini görmeniz mümkün. Cesaretiniz varsa kemer üstünden karşıya geçebiliyorsunuz. Açıkçası ben geçerken korktuğumu söylemeliyim. Su kemerinden sonra Tokatlı Deresi’ nin ortasından aktığı Tokatlı
Kanyonu’na inebilirsiniz. Sadece su ve kuş seslerini duyabileceğiniz eşsiz bir yolculuğa başlamaya hazır olun. Başlangıçta Kristal Teras’ın alttan görünümünden etkilenmemek mümkün değil. Tokatlı köyünden başlayan bu kanyon bir saat keyifli bir yolculuktan sonra sizi Safranbolu Çarşısı’nın gümüş mahallesine çıkartıyor. Safranbolu’da günübirlik gidebileceğiniz bir sürü yer var ama buraya geldiğinizde ayrılmak istemeyip ve daha fazla gezmek isterseniz konaklayabileceğiniz birçok otel yer almakta. Bunlardan en bilineni ve müze olarak da kullanılan Asmalı Konak’tır. Gelmişken Safranbolu Bükmesini yemeyi ve Safran çiçeğinden yapılan lokumu, kolonyasını ve sabununu almayı unutmayın. İyi gezmeler.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
34
2016
EVİNİZ
FENG SHUİ
FELSEFESİNE UYGUN MU? Feng Shui, yaklaşık 3000 yıllık bir geçmişi olan, uzak doğu öğretisidir.
E
nerjinin nasıl kontrol edilebileceğini ve yaşam alanlarında doğru uygulamalar ve doğru eşyalarla, insan yaşantısını nasıl etkilediğini açıklar. Çincede Feng rüzgâr, Shui ise su anlamına gelir. Çin kültüründe, rüzgâr ve su sağlıklı hayatla ilişkilendirilir ve bu sebeple insana iyi ya da kötü şans getireceğine inanılır. Feng Shui felsefesine göre yaşam alanlarımızdaki kötü enerjileri mümkün olduğunca yok ederek ya da kamufle ederek iyi şansı ve talihi evimize getirebiliriz. Ne kaybederiz ki, hadi başlayalım! KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
36
2016
Binnur OLCAYTÜRKAN Mutfak, sadece bu felsefeye göre değil, birçok eski inanışa göre evin kalbi ve merkezi sayılır. Mutfağın hemen dış kapıdan içeri girildiğinde gözükmemesi gerekiyor. Feng Shui’ye göre yanlış konumlandırılmış bir mutfak sindirim ve beslenme sorunları yaratıyor. Makbul olan tüm evi sarıp sarmalayan ve merkez konumda bir mutfaktır. İnşaatçılığa başlayamayacağımıza göre, dış kapıdan girildiğinde gözüken mutfağı dekoratif bir perde ya da paravanla gizleyebiliriz. Dar bir alandan bahsediyorsak eğer, girişe insanın dikkatini, mutfaktan uzaklaştırıp, üzerine çekebilecek parlak bir aksesuar yerleştirilebilir. Ocağın üzerinde sürekli bir şeylerin kaynıyor olması, özellikle yemek kokusunun bereketi artırdığına inanılır. Ayrıca ocağın mutfağın ortasında ada mutfak tipinde düzenlemiş olması en makulü olsa da, yine pratik bir düzenleme yaparak, ocağın arka kısmına ya da yanlarına yerleştireceğiniz aynalarla çözüm üretebilirsiniz. Mutfak düzenli ve oldukça temiz olmalı, kullanmadığınız, bozuk eşyaları mutfaktan uzaklaştırmalısınız. Salona geçtiğimizde ise, sivri köşeli mobilya ve aksesuarlar yerine, sivri köşesi bulunmayan estetik geçişler öneriliyor. Duvarların düz olması, kiriş ve sütunlar var ise tablo ve süs eşyaları ile saklanması gerekiyor. Oldukça rahat ve kullanışlı olan koltukların kullanılması, evimizde yakalayabileceğimiz huzur için çok önemli. Feng Shui felsefesine göre salonda mutlaka kırmızı bir objenin olması gerekiyor. Bu kırmızı renkte bir tablo, aksesuar olabilir, evin enerjisini barındırır. Yaratıcı ve sanatsal objeler eve pozitif bir enerjinin yayılmasına neden olur. Ölü, plastik veya kurutulmuş çiçekler yerine, yaşayan nefes alan bitkiler tercih edilmelidir. Banyo ya da tuvalete geçtiğimizde ise yine temiz ve parlak bir alan olması bekleniyor. Bu alanlar Feng Shui felsefesine göre parayı temsil ettiği için, kesinlikle sızan bir boru, damlayan bir musluk olmamalı. Klozetin kapağı her zaman kapalı tutulmalı, kapı arkasına gelecek şekilde gizlenmelidir. Tuvaletin duvarına bitişik olan alana kesinlikle yatak yerleştirilmemeli, araya bir tahta elementi mesela bir dolap koyularak, enerji akışı sağlanmalıdır. Sifon ağzı kapalı şekilde çekilmeli, evin bereketi kaçmamalıdır. Bu yazı, Feng Shui felsefesinin ince ayrıntılarına girmeden, yüzeysel geçiş yapılmış bir yazıydı. Aslına bakarsanız, düşündüğümüzde anlatılan ve yapılması gerekenler sıralandığında, mantığa aykırı gelen hiçbir noktanın olmadığını göreceksiniz. Evlerin temiz olması, rahat olması, tuvalet ve banyoların içeriğindeki düzen, yaşantımız içinde olması gereken ve bizi koruyan maddelerdir. KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
37
2016
ANADOLUDA BEZE DAİR BİR EFSANE
“HOŞGÖR” HOŞGÖR ADININ ORTAYA ÇIKIŞ ÖYKÜSÜ
Ö
ncelikle, Hoşgör bir çeşit bükülü türüdür. 1950’ de bir dokumacının bulduğu söylenir. Bu nedenle Hoşgör adlı bezin yöresel olarak bu şekilde tanımlanması yerine özgün “Hoşgör” adının kullanılması doğru olur. İlk kez bu kumaşı dokuyanın, bir anlamda yaratıcısının, Avukat Doğan Tansöker’ in babası olduğu ve ailenin lakabının bu yüzden Hoşgör olduğu söylenir. Dokumacının dokumasını sürdürürken, çözgüde yanlışlık yaptığı veya taharda bir yanlışlık olduğu ve bu yanlış çözgüyü dokumacının dokuduğu sırada eşinin ‘bu nasıl iştir?’ dediğinde “Oldu bir şey, bu da böyle oluversin, kızma “Hoşgör” dediği ve bu kumaşa “Hoşgör” adı verilirken, ailenin de lakabının Hoşgör diye anıldığı anlatılmıştı. Bu anlatıya göre; iplikleri karıştıran dokumacı, kendiliğinden, rastlantısal olarak bir bez yaratmıştı. Ama bu bez çok beğenilince 50, 60 tezgâh dokumaya başlamış, “hoşgör” adlı yeni bir tip doğmuş oluyordu. Zaten birçok halk dokuması doğal olaylar, doğal gereksinimler, bazı istenmeyen durumlardan doğan uygulamalardır. Örneğin; dokumacının ipliğinin bitmesi ya da elinde kalmış ne varsa onu kullandığı vb nedenlerle doğmamış mıydı? Hoşgör belki de rastlantısal desenler çağının son temsilcisi olarak bir devri kapıyordu. Artık; bilgi, araştırma ve teknolojiyle yeteneğin birleştiği yerde, tasarımcının yaratılarıyla yeni ürün-
ler doğacaktı. HOŞGÖR bir çağın hem son örneği hem de Buldan’ın dokumacılık kültürünün sembolü olarak coğrafi işaret kapsamında ele alınacak kültürel bir değerdi. O dokumacı bir ailenin yerel adıydı. Hoşgör Süleyman, 62 sene sonra doğduğu topraklara geri geldi ve 2 Eylül Cuma günü temsili bir cenaze töreni ile eşinin yanına defnedildi. Hoşgör’ün pamuk ve suni ipek karışımı bir tür olarak devam ettiği söylenmiştir. Dokuma kumaşları hammaddelerine göre sınıfladığımızda, Hoşgör ipek dokumaların bir türü sayılabilir. Hem bükülü için yeni örnekler hem de günlük kullanımda yeri olan ipekli dokumaların da temsilcisidir. Aynı zamanda Anadolu’da “melez” adı verilen karışık elyaflarla yapılan dokumalar göz önüne alınırsa, Anadolu’ da önemli bir melez dokuma olarak da ele alınabilir. Hatta melez dokumalar içinde hem geleneksel hem de çağdaş bir görselliğe sahip ve yalın bir desen özelliği ile yöresel bir
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
38
2016
Prof. Dr. Günay ATALAYER
özgünlük taşıyan ender bir türdür demek yanlış olmaz.
BÜKÜLÜNÜN BAŞKA BİR BOYUTU OLARAK “HOŞGÖR” Kumaşın özgünlüğü üzerine; Hoşgör, hem bükülüyü farklı bir boyuta taşıyan yeni bir tür, hem ipekli dokumalarda bir yenilik hem de melez kavramını temsil eden bir çeşit olarak değerlendirilmiş- tir. Bu özellikleri ile özgün bir dokuma olarak değerlendirdiğimiz hoşgör geleneksel Buldan dokumacılığını temsil eden bir örnek olmaya adaydır. Çünkü hem geleneksel dokumacılığın özelliklerini taşımakta hem de güncel bir dokuma örneği olarak, güncel beklentilere hizmet etmektedir. Buldan’a özgü kültürel kimlikli bir dokuma örneği olarak kabul edilirken; aynı zamanda Buldan için coğrafi işaret olarak değerlendirilebilecek bir ürün olacaktır. Bu kaliteden yararlanarak, yeni dokumalar geliştirilebilir. Her
yıl hoşgör yarışması yapılabilir ya da dokuma yarışmasında bükülü, hoşgör gibi kategoriler açılabilir. Farklı örgüler denenebilir, yüzey düzenlemede değişiklikler yapılabilir. Değişimler türü geliştirmek üzere, bükülü özellikleri korunarak, ipek kullanımı özendirilerek yapılmalıdır.
BULDAN DOKUMACILIĞININ SEMBOLÜ OLARAK “HOŞGÖR” Hoşgör neden Buldan dokumacılığının sembolüdür; Bu türün ortaya çıkışında anlatılan bir hata, insani bir yaklaşım öyküsü olsa da, dokumanın yapısı geleneksel desen yaratma anlayışına dayanır. Çünkü Buldan’daki yerel dokumaların kompozisyon özelliği ve işleme anlayışı ile oluşan görsel düzenleme; gerek üstlükler, gerekse düz dokumalar ve peştamallarda, çizgiler ve bu boşlukları dolduran işleme motiflerinin beraberliğinden oluşmaktadır. Peştamallar, başörtüleri ve ev tekstilleri, hep pamuk ve ipek bantlarla oluşan çözgülerle dokunur ve aynı şekilde atkı sıralaması ile kareli olarak dokunan tüm bezlerde meydana gelen pamuk kareler üzerine ipeklerle işleme yapılır. İşlemeler Buldan’ a özgü zincir tekniği ile kasnak adı verilen geleneksel bir gereç ve bız denilen özel tığ ile yapılırdı. Kaplama 1978’ de ifade edildiği gibi giderek daha çok işleme makineleriyle yapılmakta ve ‘suzeni’ adını al-
makta olsa da Buldan’ a özgü motif yüzey düzenleme ve işleme tekniği özelliğini korumaktadır.İki bantlı bu dokumalar üstlük ve sofralıkta kareli dokuma için kullanılırken bu kez hoşgörde bantlar aynı renk ve farklı kalite ipliklerle, tek atkı ile dokunmuş çizgili tek renk dokumalar ancak iplik farkları ile büzülmeler ve ışık farklılıkları oluşmuştur. Bu anlamda kumaşta doğal desenli çizgiler oluşturarak desenlerin kumaş
anlayışı Buldan’da ortak bir karakter kabul edilebilir. Potlu çarşaf desenleri, melez desenlendirme, çizgi desenler bir arada hoşgör türünde toplanmıştır. Hoşgör, Buldan’daki ipek-pamuk karışımının gelenekte yer alması ve bu geleneğin yarattığı desenlendirme anlayışının sürdürülmesi sonucu ortaya çıkmıştır. Yeni KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
39
2016
buluşlar bu tür deneysel çalışmalar; kültürel birikimlerin değerlendirilmesi ile oluştuğunda türlerin gelişmesinin sağlandığı ve anlamın yaşamakta olduğu görülür. Ancak ipek ipliğin az oluşu, floşun bu türde kullanılmasına neden olmuştur. Hoşgörü bir floş kalitesi olarak tanımak yanlış olur. O gerçekte ipek ve pamuk çözgü bantlarından oluşan atkısı ipek bir bükülü kalitesidir. Bugün işlevleri, sağlıkla ilgili özellikleri, estetik görünüşleri, ışık yansımaları ile fantezi katkılar (örgü veya iplik farkları gibi) eski Hoşgör kalitesi olarak korunmalıdır. Bilindiği üzere, floş ile dokunan Hoşgörlerde çözgüde açılmalar meydana gelmektedir. Bu konuda yapılacak doğru saptamalar ve türü geliştirme çalışmalarına katkı olabilecek birkaç analiz örneğinden söz edebiliriz. 1978’de 15 yıl önce dokunduğu belirtilen bu örneği yaklaşık olarak, 1960 başlarında üretildiği kabul edilirse, 20 yıl sonra dikilmiş ve halen kullanılmaktadır. 20 yıldır kullanılmakta olup bilinen doğru Hoşgör örneğidir. Kumaşta herhangi bir bozulma yoktur.
BÜKÜLÜ BEZ GURUBUNDA Kİ AYIRICI ÖZELLİKLERİYLE “HOŞGÖR” Estetik, yapısal analizlerin ışığında, Hoş- gör tanımlamaları yapabiliriz; Hoşgör, tek renkli, çizgili bükülü bir kumaştır. Hoşgör, hammaddesi ile desenin oluşturuldu- ğu bükülü bir kumaştır. Hoşgör, ipek pamuk karışık bir melez bükülü kumaştır. Hoşgör, pamuğun kıvraklığı ve iki ipliğin farklı çekmeleri nedeniyle farklı bir tür bü- külü görüntüsünde bir kumaştır. Hoşgör, ipekli fantazi bükülü bir kumaştır. Hoşgör, pamuklu fantazi bükülü bir kumaştır. Hoşgör, kültürel bir simge olan bir bükülü kumaştır. Hoşgör, tarihi bir türün güncel gelişimi olan bükülü kumaştır. Hoşgör, bükülünün hacimli özelliğinin abartıldığı dalgalı bir bükülü kumaştır. SONUÇ: Hoşgör, Buldan ipek peştamalı ile tarihi bükülü bezin / buldan bükülüsünün birleşimidir. Her iki kültürel kimliğinin günümüzde yeni bir türü oluşturduğu bir sentezin adıdır. Başka bir deyişle; bugün Buldan’ın özgün kimliği olan HOŞGÖR Buldan peştamalıyla, Buldan bükülüsünün ortaklığıdır. Buldan’ı tarihten bu yana değişik adlarla temsil eden bükülü / kıvrak / krapon / bürümcük / buldan bezi / buldan bükülüsü ve sosyal yaşamında önemli yeri olan peştamal ve üstlüklerden sonra; günümüze çağdaş teknolojiye ve görselliğe uyum sağlayan, bir anlamda iki geleneğin buluştuğu güncel bir türdür. Buldan Bükülü bezinin yeni özgün ve yöresel yüzü- dür. “Hoşgör” Buldan’ın günümüzdeki sembolüdür. Hoşgör adı ile de Anadolu insanının duygusal durumunu
simgeleyen bir ifadedir ve özgün bir türü oluşturmaktadır. Bu bezin yaşatılması ve kültürel bir miras olarak de- ğerlendirilmesi gereklidir. Hem tarihsel, hem yapısal özellikleriyle, hem de ipek ve pamuğun üretildiği yöre olarak ortak bir kültür ögesini
de oluşturuyor. HOŞGÖR ortak kültürel öge olarak; bölgede hem ipek hem de pamuğun yaşatılmasını ve yeni tasarımlarla, sanatsal araştırma geliştirme, üretim projelerini gerekli kılıyor. Hoşgörünün herkese gerekli olduğu görüşü ile hoşça kalın.
Eski bir Hoşgör örneği motorlu tezgahta pamuk bükümlü çözgü, suni ipek düz atkısı ipek olarak dokunur. Renkliler sonradan boyanır. Evlerde kumaş boyama dalgalı olduğundan boyamayı tüccar yapmaktadır. (Saide Yörükoğlu, motorlu tezgahta hoşgör dokuyup esnafa satardı diyor Nuri İşçioğlu, 1978)
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
40
2016
HOŞGÖR’Ü DOKUYAN ŞEHİR
BULDAN
• HOŞGÖR sevgi dokumaktır. • HOŞGÖR saygı dokumaktır. • HOŞGÖR tahammül edebilmektir, • HOŞGÖR müsamaha göstermektir. • HOŞGÖR, hataları kusurları görmezden gelmektir. • HOŞGÖR, tolere edebilmektir, • HOŞGÖR katlanmaktır, • HOŞGÖR dayanmaktır.. • HOŞGÖR nezakettir. • HOŞGÖR zarafettir. • HOŞGÖR, sevmenin sevilmenin dokumasıdır. Velhasıl-ı kelâm HOŞGÖR hatadan, kusurdan güzellik çıkarabilmenin adıdır. Buldan HOR GÖRÜLSE DE, HOŞ GÖRÜR. Çünkü BULDAN HOŞGÖR’ÜN ve de HOŞGÖRÜNÜN BAŞKENTİDİR. Sitemi vardır elbet. Görmezden gelenlere… Ama Buldan ağır sözler söylemeyi sevmez. Çünkü Buldan bilir ki sözcükler önemlidir. Sözcükler var da, eder yok da. Hoşgörünün Başkentidir Buldan, hoşgörülüdür elbet. Ama Beyt-ül mala el uzatanı, tüyü bitmemiş yetim hakkı yiyeni asla hoş görmez Buldan. Kul hakkını yiyeni affetmez. Dürüstlükten asla taviz vermez. Çünkü dokumanın, tekstilin duayenlerinden Rahmetli ALİ HAYDAR AKIN’ın; “EN BÜYÜK KURNAZLIK DÜRÜSTLÜKTÜR” sözü, Buldan’ın şiarıdır. Tahammül eder, müsamaha gösterir, görmezden gelir, tolere eder, yokmuş gibi yapar, katlanır, dayanır, dişini sıkar. Ama nezaketten, zarafetten ve cesaretten asla vazgeçmez BULDAN.
ÇÜNKÜ BULDAN, HOŞGÖRÜNÜN BAŞKENTİDİR... Buldan der ki; “Bizden farklı olabilirsin, bizim gibi düşünmeyebilirsin, bazı şeyleri bizden farklı yapabilirsin, ama Buldan seni seviyoruz. Olduğun gibi ol, yeter. Bizi kandırmadığın, ahlâklı davrandığın sürece seni severiz. Yaradan’dan dolayı severiz, sen de bizler gibi bir ananın kuzusu olduğun için severiz... Severiz işte.”
MUSTAFA GÜLBAY
Buldan Belediye Başkanı KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
41
2016
Binnur OLCAYTÜRKAN
MİMAR
SİNAN’IN MİMARİ SIRLARI
OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDA 50 YILA YAKIN BİR SÜRE MİMARBAŞILIĞI YAPAN, İMPARATORLUĞUN HER YANINA DAĞILMIŞ ÇOK SAYIDA ÜNLÜ ESERİ BULUNAN MİMAR SİNAN, BUGÜN BİLE DÜNYACA TANINMIŞ MİMARA DERS VERİYOR.
MİHRİMAH SULTAN CAMİİ Mimar Sinan’ın, Kanuni Sultan Süleyman’ ın kızına aşkını anlatmak için yaptığı Mihrimah Sultan Camii’nin 10 yıldır süren bakım ve onarım çalışmaları sırasında, ünlü mimarın bir mühendislik sırrı daha gün yüzüne çıktı. Caminin etrafında yüzden fazla kuyu tespit edildi 1999’daki Gölcük depreminde gördüğü hasar nedeniyle restorasyon çalışmaları süren caminin etrafında
yüzden fazla kuyu bulunduğu tespit edildi. Uzmanlar, Mimar Sinan’ın, eski İstanbul’un en yüksek tepesine inşa ettiği camiinin zeminindeki su dengesini sağlamak için temelin etrafına kuyular açtığını, böylece temeli korumaya aldığını belirledi.Mihrimah Sultan adına16. yüzyılda inşa edilen Mihrimah Sultan Camii, dönemin üç padişahına mimarbaşılık yapan ve hala birçok eserinde kullandığı mühendislik tekniği sırrını koruyan Mi-
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
42
2016
mar Sinan tarafından Kanuni Sultan Süleyman’ın kızı Mihrimah Sultan adına 1562-1565 tarihleri arasında inşa edildi.1998 yılında restorasyon programına alınan caminin rölöve, restorasyon, restitüsyon ve temel güçlendirme projeleri hazırlanarak, onay için ilgili koruma kuruluna sunuldu. 2007’de çıkan onayın ardından restorasyon için gerekli olan hasarlı minarenin yeniden yapılması tamamlanarak cami tepeden tırnağa yenilendi.
ÇO K E T K İ L E Y İ C İ B İ R H İ KAY E …
MİMAR SİNAN’DAN 400 SENE SONRASINA MEKTUP Bir Mimar Sinan eseri olan Şehzadebaşı Cami´nin 1990´li yıllarda devam eden restorasyonunu yapan firma yetkililerinden bir inşaat mühendisi, caminin restorasyonu sırasında yaşadıklarını anlatıyor. “Cami bahçesini çevreleyen havale duvarında bulunan kapıların üzerindeki kemerleri oluşturan taşlarda yer yer çürümeler vardı. Restorasyon programında bu kemerlerin yenilenmesi de yer alıyordu. Biz inşaat fakültesinde teorik olarak kemerlerin nasıl inşaa edildiğini öğrenmiştik fakat taş kemer inşaası ile ilgili pratiğimiz yoktu. Kemerleri nasıl restore edeceği-
miz konusunda ustalarla toplantı yaptık. Sonuç olarak kemeri alttan yalayan bir tahta kalıp çakacaktık. Daha sonra kemeri yavaş yavaş söküp yapım teknikleri ile ilgili notlar alacaktık ve yeniden yaparken bu notlardan faydalanacaktık. Kalıbı yaptık. Sökmeye kemerin kilit taşından başladık. Taşı yerinden çıkardığımızda hayretle iki taşın birleşme noktasında olan silindirik bir boşluğa yerleştirilmiş bir cam şişeye rastladık.
ŞİŞEDEN ÇIKAN MEKTUP
Şişenin içinde dürülmüş beyaz bir kâğıt vardı. Şişeyi açıp kâğıda bak-
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
43
2016
tık. Osmanlıca bir şeyler yazıyordu. Hemen bir uzman bulup okuttuk. Bu bir mektup idi ve Mimar Sinan tarafından yazılmıştı. Şunları söylüyordu: “Bu kemeri oluşturan taşların ömrü yaklaşık 400 senedir. Bu müddet zarfında bu taşlar çürümüş olacağından siz bu kemeri yenilemek isteyeceksiniz. Büyük bir ihtimalle yapı teknikleri de değişeceğinden
bu kemeri nasıl yeniden inşaa edeceğinizi bilemeyeceksiniz. İşte bu mektubu ben size, bu kemeri nasıl inşa edeceğinizi anlatmak için yazıyorum.” Koca Sinan mektubunda böyle başladıktan sonra o kemeri inşa ettikleri taşları Anadolu´nun neresinden getirttiklerini söyleyerek izahlarına devam ediyor ve ayrıntılı bir biçimde kemerin inşasını anlatıyordu. Bu mektup bir inşanın, yaptığı işin kalıcı olması için gösterebileceği çabanın insanüstü bir örneğidir. Bu mektubun ihtişamı, modern çağın insanlarının bile zorlanacağı taşın ömrünü bilmesi, yapı tekniğinin değişeceğini bilmesi, 400 sene dayanacak kâğıt ve mürekkep kullanması gibi yüksek bilgi seviyesinden gelmektedir. Şüphesiz bu yüksek bilgiler de o koca mimarın erişilmez özelliklerindendir. Ancak erişilmesi gerçekten zor olan bu bilgilerden çok daha muhteşem olan 400 sene sonraya çözüm üreten sorumluluk duygusudur.
K U Ş LA R I N KO N M A D I Ğ I
ŞEMSİPAŞA CAMİ (KUŞKONMAZ CAMİ) HİKAYESİ İstanbul’un tarihi ilçesi Üsküdar sahilinde bulunan Şemsipaşa caminin diğer bir adı da Kuşkonmaz camidir. Camiye Kuşkonmaz cami denmesiyle ilgili anlatılan bir de hikaye bulunmaktadır. İşte, anlatılmakta olan o hikaye; Camiye adını veren Şemsi Ahmet Paşa 1500’lü yıllarda yaşamış olan, Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa ile rekabet halinde olan titiz biridir. Sokullu ile bir araya geldiklerinde sürekli çekişirlermiş. Bir gün bir aradayken Sokullu Mehmet Paşa’nın Sultanahmet Cami’nin yanı başında yaptırdığı, Edirne’deki Selimiye KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
44
2016
Cami’nin minyatürü olan cami ile ilgili Şemsi Paşa Sokullu’ya der ki; “ Efendim, bir cami yaptırmışsınız. Çok hoş ancak güvercinler camiyi pisletmişler.” Sokullu da Şemsi Paşa’ya hitaben “ Efendim, Allah’ın yarattığı mahlukattır. Normal bir durum, engel olamazsın olur böyle şeyler…” der. Sohbetleri de böylece kapanır. Gün gelir Şemsi Paşa da gelecek nesle kendinden bir hatıra kalsın diye cami yaptırmak ister. Aklına da Sokullu ile olan konuşması gelir. Kendi kendine eyvah! Ne yapacağız? Bir laf çıktı ağzımız-
dan bizi ne duruma düşürdü, diye düşünür. Buna çözüm bulmak için Mimar Sinan’ın kapısı çalınır. Şemsi Ahmet Paşa, Mimar Sinan’a “ Ben vaktinde böyle böyle bir cümle sarfettim. Acaba üzerinde kuşların uçmayacağı bir yer bulunur mu?” diye sorar. Mimar Sinanda Şemsi Paşa’ya öyle bir yerin olduğunu söyler. Mimar Sinan kısa bir araştırma ve gözlemden sonra mimari dehasını da kullanarak, Üsküdar’da kuzeyden ve güneyden gelen rüzgarların kesiştiği bir noktayı tespit etmiştir. Mimar Sinan bu noktada dalgaların kıyıya vurmasıyla oluşan titreşimleri inceler. Oluşan titreşimlerin kuşları rahatsız edeceğine kanat getiren Mimar Sinan, caminin yapılacağı yeri kesin olarak belirler. Caminin yapılacağı yer, boğazın hemen kenarında sürekli rüzgar alan, dalgaların dövdüğü, bazen serin bazen de ılık olan bir noktadadır. Şemsipaşa cami işte bu bölgeye inşa edilmiş ve o gün bugündür avlusuna kuşların konmadığı bir cami olmuştur. Halk tarafından Kuşkonmaz Cami adı da bundan dolayı verilmiştir. Yolunuz Üsküdar’a düştüğünde bu eşsiz camide namaz kılmanızı özellikle tavsiye ederiz.
SÜLEYMANİYE, SELİMİYE VE AYASOFYA CAMİLERİNİN ŞİFRELERİ Yaklaşık 3-5 yıl kadar önce, Süleymaniye Cami yıkılma tehlikesi geçirmekteymiş. Bu büyük eser, sorun çözülmez ise yıkılma durumuna girmiş. Mimar Sinan tarafından yapılan bu muhteşem eserde, tüm taşıma kabiliyeti kemerlerde ve kemer ortalarında bulunan kilit taşlarındaymış. Elimizde bir proje olmadığından,
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
45
2016
Türkiye’nin ünlü mimar ve mühendislerinden bir ekip oluşturulmuş ve camide incelemelere başlanmış. Cami üzerindeki incelemeler sırasında, kemer altında gizli bir bölme bulunmuş ve bölmede, Arapça yazılı bir not ortaya çıkmış. Bu kağıtta ünlü mimar, Sinan’ın imzası varmış. Kağıtta, bu kağıdı bulduysanız, ke-
merlerden birinin kilit taşı aşındı ve nasıl değiştireceğinizi bilemiyorsunuz, işte yolu! diye bir de tarif yapılmaktaymış. Heyet, mektupta bulunan yöntem ile taşı değiştirmiş. Bu mektup, şu an Topkapı Sarayında saklanmaktaymış. Ne kadar doğru olduğunu bilmiyoruz, ama caminin kilit taşı için ekip kurulduğu ve değiştirildiği bilinmektedir. 1950’li yıllarda bir Japon heyeti, Türkiye’ye gelmiş ve İmar Bakanlığı’ndan izin çıkararak, Ayasofya’yı, Süleymaniye Cami’ni gezmişler. Mimar Sinan’ın öğrencisi olan, Mimar Davud Ağanın eseri olan Sultanahmet camiine gelindiğinde, günlerce araştırmalar devam etmiş. Japonların yaptıkları araştırmalarda, caminin yumuşak bir zemine yapıldığı anlaşılmış. Bunca yıl çatlak bile olmadan caminin nasıl ayakta kaldığını ise, camilerin tabandan sabitlenmediği ve sarsıntı olduğunda salınıma geçerek ayakta kaldığı ortaya çıkmıştır. Mineralerde ise çok farklı bir sistem varmış. Minareler, sanki raylı bir sistem üzerine oturmuş ve sağa, sola 5’ er derecelik bir eğim ile hareket edebilmekteymiş. Edirnedeki Sinan’ın ustalık şahaser olan Selimiye Cami’nde araştırma yapıp, ülkelerine dönmüşler.
SELİMİYE CAMİ
Koca Sinan, ustalık eserimdir dediği bu SELİMİYE CAMİİ’nin inşaatında başlamadan önce inşaatta kullanacağı bütün taş malzemeyi araziye yerleştirmiş, iki yıl süresince tonlarca taş zeminin üzerinde beklemiş. İnşaatçıların kullandığı zemin oturması denen bir olay vardır. Sinan da Selimiye’nin zeminini önceden sıkıştırarak, bu şekilde zeminin oturmasını sağlamıştır. Böylece iş bittikten sonra oluşacak olan çatlama ve kaymaların önüne geçmiştir. Bugün, Japonların depreme dayanıklı bina inşaatlarını Mimar Sinan’ dan öğrendikleri söylenmektedir. 1500’lü yıllarda depreme dayanıklı ve sistemi olan deha ürünü binalar tasarlayan Mimar Sinan, bu yıllarda ufacık sarsıntılarda binlerce insanımızın ezilerek öldüğünü görseydi, inanın bizden utanırdı. Söyleyecek çok şey kalmıyor ne yazık ki.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
46
2016
SÜLEYMANİYE CAMİİ’NİN YAPIMI SIRASINDA KANUNİ İLE MİMAR SİNAN ARASINDA YAŞANAN KÜÇÜK BİR HİKAYE… 7 yıllık bu uzun süre Kanuni’nin canını sıkmıştı. Sinan’ın yapıyı neden bir türlü açmadığını anlamamıştı. O sırada her taraftan da dedikodular yağmaya başladı Sultan’a. Kanuni durumu kendi gözleriyle görmek için bir ikindi vakti Süleymaniye’ye gitti. Muhteşem yapının içine girdiğinde Sinan tam da söylendiği gibi caminin ortasında oturmuş nargilesini tüttürmekteydi. Sultan gözlerine inanamadı. Tok sesiyle ve bütün haşmetiyle ”Bu ne iştir Mimarbaşı” diye haykırdı. Oysa Mimar Sinan’ın içtiği nargilede tömbeki yoktu. İçtiği sadece suydu. Usta mimar, nargilenin fokurtularını dinleyerek caminin akustiğini ölçmeye çalışıyordu. Mihraptaki imamın sesini, aynı oranda bütün camiye nasıl ulaştıracağını hesaplıyordu. Bunun için Anadolu’nun değişik köşelerinden 65 tane dev turşu küpü getirtti. Bu küpleri içleri boş, ağızları dışarıya gelecek şekilde kubbenin eteklerine dizdirdi. Amacına ulaşmıştı Mimarbaşı. Sesi, yüzlerce metrekarelik mekanın her köşesine, en iyi şekilde yaymayı başarmıştı. Kanuni de , Sinan’ın niyetini anlamış, ustasını hemen bağışlamıştı.
• Mimar Sinan yapının içine bir de hava koridoru inşa etti. Elektriğin henüz bulunmadığı o yıllarda, Süleymaniye 275 dev kandille aydınlatılıyordu. • Sinan, bu kandillerden çıkan is camiye zarar vermesin ve cemaati rahatsız etmesin diye orta kapının üzerine küçük bir odacık yaptırdı. Binanın değişik köşelerine açtığı oyuklardan giren islerin bu odada toplanmasını sağladı Adına da “İs Odası” denilen bu bölmenin içine özel bir nemlendirme sistemi kurdu Sinan. Odada toplanan islerden, dönemin en kaliteli mürekkebini damıttı. • Süleymaniye’nin duvarlarında gördüğünüz o muhteşem kalem işleri, yazılar, süslemeler, caminin kandillerinden çıkan isten damıtılan o mürekkeple yapıldı. • Bütün bunlar günümüzden 458 yıl öncesinin bilimiyle, teknolojisiyle yapıldı. • İsin bir odada toplanmasını sağlayan ve hava akımını içeri alan iki oyuktan içeriye baktığınızda, birinden caminin içindeki Allah, diğerinden ise Muhammed yazılı dev levhaları görürsünüz. • Ayrıca Süleymaniye’nin hangi köşesini, hangi duvarını, hangi açısını ölçerseniz ölçün, sayısal olarak karşınıza Allah kelimesinin ve katlarının çıktığını görürsünüz. • Süleymaniye camiinin 4 minaresi vardır. Bunun nedeni Kanuni’nin İstanbul’un fethinden sonraki dördüncü padişah; bu dört minaredeki on şerefininde Osmanlının onuncu padişahı olduğunun bir işaretidir. • Caminin kıble tarafında içinde Kanuni Sultan Süleyman’ın ve eşi Hürrem Sultan’ın bulunduğu bir hazire mevcuttur. • 28 revakın çevrelediği cami avlusunun ortasında dikdörtgen şeklinde bir şadırvan bulunmaktadır. • Kanuni Sultan Süleyman’ın türbesinin kubbesi yıldızlarla donanmış gökyüzü imajını vermesi için, içeriden, metalik plakalar arasına yerleştirilmiş pırlantalarla (elmaslarla) süslenmiştir. • Dört fil ayağı üzerine oturan caminin kubbesi 53 m. yüksekliğinde ve 26,5 m çapındadır.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
47
2016
Biyografi
DÖKÜLEN YAPRAKLAR Mete ÜSTÜNTAŞ
YAŞAR NURİ ÖZTÜRK Yaşar Nuri Öztürk, Bayburtlu bir anne ile Sürmeneli bir babanın çocuğu olarak 5 Şubat 1951 Pazartesi günü Bayburt’ta doğdu. Trabzon’un Sürmene ilçesinin Fındıcak köyünde büyüdü. Çoğu Çaykara’da bulunan Niyazoğlu sülalesindendir. İlk eğitimini babasından Kur’an okuyarak aldı ve dokuz yaşında hâfız oldu. On yıllık klâsik medrese eğitiminden sonra hukuk ve ilahiyat eğitimini tamamladı. 12 yıl imamlık ve vaizlik yaptıktan sonra üniversiteye tekrar dönerek 1980 yılında “İslâm Felsefesi” konulu doktorasını tamamladı ve 1986 yılında aynı dalda doçent oldu. Ortadoğu, Balkanlar, Avrupa ve Afrika ülkeleri, ABD, Güney Kore ve Japonya’da kendi alanı ile ilgili akademik araştırmalar yapan Öztürk, ayrıca Fransa’da Grenoble Üniversitesi’nde çalıştı. New York’ta “İslâm Düşüncesi ve Çağdaş Sûfî Düşünce” dersleri okuttu. Türkçe, Arapça, Farsça, İngilizce ve Fransızca dillerinde çeşitli çalışmaları bulunan Yaşar Nuri Öztürk, hayatını İslam tarihini anlatmaya adadı. Yurt dışında ve yurt içinde pek çok yerde İslâm dininin zihniyeti, insan ve insan hakları konularında konferanslar verdi. Türkiye’de Kur’an-ı Kerîm’in Özüne Dönüş Hareketi’nin öncüsü olan Yaşar Nuri Öztürk aynı zamanda da, Türk üniversitelerinde öğretim üyesi ve dekan olarak 26 yıl görevde bulundu. ABD-New York’ta (The Theological Seminary of Barrytown) bir yıl misafir profesör olarak “İslâm Düşüncesi” dersleri okuttu. Aynı süre içinde The World Scripture’ın İslâm bölümünün hazırlanışında görev aldı. Büyük çoğunluğu İslâmiyet hakkında elliye yakın kitabı vardır. Özellikle onun “Kur’an’daki İslâm” adlı ansiklopedi vasfındaki kitabı, Yaşar Nuri Öztürk tarafından çoğu konferansında telkin edilmekteydi. 1992 yılında İstanbul Üniversitesi’nde İlahiyat Fakültesi kuruldu. 19 Kasım 1993 yılında ise Öztürk kurucu dekan olarak atandı. İlk tercümesi Elmalılı M. Hamdi Yazar tarafından yapılan Kur’an’ın yorum katılmamış Türkçe çevirisini yayınlamıştır. 1993 - 2003 yılları arasında 126 baskı yapan bu çeviri, “Türkiye Cumhuriyeti Tarihinin En Çok Baskı Yapan Kitabı” sayılmaktadır. Yaşar Nuri Öztürk, 3 Kasım 2002 seçimlerinde Cumhuri-
yet Halk Partisi’nden İstanbul milletvekili olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girdi. Daha sonra CHP’den istifa etti. Ardından da Halkın Yükselişi Partisi’ni kurdu ve bu partinin genel başkanlığını dört yıl boyunca sürdürdükten sonra 19 Ekim 2009 tarihinde üniversite ile çok ilgilenemediği gerekçesiyle genel başkanlıktan istifa ederek aktif siyasi hayatını sona erdirmiş oldu. Öztürk, İstanbul ilinin Beykoz ilçesine bağlı Paşabahçe semtinde ikamet etmekteydi. 100’e yakın eseri bulunan Öztürk’ün en bilinen eserleri ise; Kur’an’ı Tanıyor musunuz? (O’nu hiç okudunuz mu?), Din Maskeli Allah Düşmanlığı, “Şirk” ve Şirke Tepkinin Felsefeleşmesi: “Deizm” ve Atatürk’ten Sonraki CHP (Çağı Yanlış Okumanın Serüveni) ‘dir. Ayrıca Yaşar Nuri ÖZTÜRK, 1978 ve 1982’de “Türkiye Millî Kültür Vakfı” ödüllerini kazanmıştır. Son yıllarda Yaşar Nuri, Aydınlık Gazetesi’nde makaleler yazmaktaydı. 14 Şubat 2013 tarihinde TRT sanatçısı Nazlı Kanaat ile nişanlanmıştı. 2011 yılından beri mide kanseri ile mücadele eden Yaşar Nuri Öztürk, 22 Haziran 2016 Çarşamba günü İstanbul’daki evinde hayatını kaybetti. Cenazesi Kanlıca Mezarlığı’na defnedildi.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
48
2016
ASIM CAN GÜNDÜZ (AWESOME JOHN) İstanbul’da doğan Asım Can Gündüz, dört yaşında iken ABD’ye yerleşen gurbetçi bir ailenin New York’ta yetişen evladıdır. Uzun yıllar yaşadığı Amerika Birleşik Devletleri’nden Türkiye’ye 1980’li yılların sonunda dönmüş ve ilk albümü “Anasının Gözü/Cin Gibi”yi 1992 yılında çıkarmıştır. Albümdeki parçalardan bazılarının argo kelimeler içermesi gerekçesi ile albümün satışı o yıllarda yasaklanmıştır. Albümdeki “Turkish Girls” isimli şarkısı ise o yıl büyük başarı yakalayarak BFBS Radio’da (İngiliz radyosu) “ayın en iyi yabancı şarkısı” seçilmiştir. İlk gençlik yıllarında kendisini etkileyen “Jimi Hendrix, Grand Funk Railroad, Johnny Winter, Alvin Lee, Eric Clapton, Black Sabbath” ekollerinin etkisi ile yaptığı müzik tarzı çoğunlukla sert üç kişilik “hard power trio” idi. Gençlik yıllarında New York’un önde gelen müzik eleştirmenleri tarafından “geleceğin yeni gitar idolü” olarak nitelendirilmiştir. New York’un ünlü gösteri semti Broadway’de sergilenen ve Jimi Hendrix’in hayatını anlatan “Jimi and Janis Together Again” isimli müzikal için binlerce kişi arasından Jimi Hendrix’i canlandırmak için başrol oyuncusu olarak seçilmiştir. Bu arada New York’un sanat merkezi olan Grennwich Village semtindeki efsane gece kulübü “The Bottom Line” ‘da dört gün üst üste kapalı gişe konserler verdi. Ünlü gece kulübünün sahibi onun hakkında medyaya “Ben bütün gitaristleri gördüm, ama şimdiye kadar hayatımda gördüğüm en iyi gitarist Awesome John” şeklinde demeç vermiştir. Sonrasında, Asım Can Gündüz müzikal ile birlikte Amerika turnesine başlamıştır. Jimi Hendrix müzikali dışında Asım Can kendi grubu ve kendi yaptığı müziklerle her geçen gün ün kazanarak New York ‘ta dikkat çekmeye devam etti ve birçok ünlü gurup için açılış sanatçısı olarak sahne aldı (örneğin: Leslie West, Deep Purple/Brian Gillian, Billy Cobham vs.) 1995 yılında rahmetli annesinin hatırası için yapmayı
planladığı ve” Türkiye’deki ilk Türkçe sözlü romantik blues örneği olan “Bir Sevgi Eseri “ isimli ikinci albümünün çalışmalarına başladı. Albümün içeriği Annesinin çok sevdiği ve bütün dünyaca bilinen romantik blues şarkıların Türkçe sözlü aranjmanları idi. Ancak, Türkiye’nin o güne kadar telif hakları konusunda başarılı bir sicili yoktu ve Türk olduğu için Asım Can, bu şarkıların sahiplerinden izin almakta zorlanıyordu. Bundan dolayı Türkiye’nin ilk başarılı telif hakları kuruluşlarından olan MSG’nin (Müzik eserleri Sahipleri Gurubu) kurucu üyesi oldu. Tam altı sene süren izin çalışmalarından sonra nihayet yabancı telif firmalarının güvenini kazandı ve Eric Claptan, Gary Moore, Lionel Ritchie, George Michael, Sam Brown, Richard Marks ve Carlos Santana’nın telif firmalarını ikna ederek albümü çıkarma hakkını elde etti. Bu arada medyada tekellilikten çok kanallı TV ‘ye geçiş dönemi hızla sürüyordu. Asım Can Gündüz, renkli konuşma tarzı ve kişiliği ile birçok yeni televizyon ve radyoda yer alarak hit yapımlara imza atmaya başladı. TRT, ATV, Star TV, Kanal 6, Kiss FM, Power FM vb. medya kuruluşlarında yaptığı programlardaki farklı, dobra ve esprili konuşma ve sunuş tarzı ile yine Türk medyasında yeni akımlara neden oldu. Asım Can Gündüz Türk toplumu tarafından en çok, yüksek gitar performansı ve coşkulu sahne performansıyla bilinir. Bununla birlikte doğal afetlerden hasar gören ve yardıma muhtaç insanlar için verdiği sonsuz hayır konserleri ve çabaları pek bilinmez. 2000 yılında ABD’ye geri dönme kararı alsa da bir sene sonra Marmaris’e taşındı, Marmaris içinde ve Türkiye dışında çeşitli mekânlarda konserler verdi. 2011 yılında Nazar Değdi ve Yavrum şarkılarını yayınladı. Son yıllarında Heavy Sky grubu ile konserlere çıkıyordu. Awesome John evinde geçirdiği kalp krizi nedeniyle 24 Haziran 2016’da hayatını kaybetti. Cenazesi İstanbul’a getirilerek Kanlıca Mezarlığı’nda annesinin yanına defnedilmiştir. Biz onu muhteşem sahne şovları ile hatırlarken o yükseklerden yine bizi izliyor olacak.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
49
2016
HAKKI DEVRİM
1929
y ı l ı n d a Eskişehir’de doğan Hakkı Devrim, 1947 yılında Kabataş Erkek Lisesi’ni bitirdi ve 1951 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. 19501954 yılları arasında İstanbul Radyosu söz ve temsil yayınlarında reji asistanı olarak çalıştı. Hakkı Devrim
gazeteciliğe ilk adımını 1952 yılında Son Saat’te röportajı ile attı. Daha sonraları Tercüman, Havadis, Yeni Sabah, Ege Ekspres ve Tasvir gazetelerinde çeşitli görevlerde bulundu. Yeni Sabah’ta genel yayın yönetmenliği yaptı; “Fısıltı” köşesinin yazarlığını yaptı. 1965’te Meydan Dergisi’nin kurucuları arasında yer aldı. Meydan Larousse ansiklope-
NEZİH TUNCAY Usta oyuncu Nezih Tuncay, 1945 yılında İstanbul’da doğdu. 1965 yılında Avni Dilligil Tiyatrosu’nda sanat yaşamına başlayan Nezih Tuncay, Arena Tiyatrosu, Sezer Sezin Tiyatrosu, Mücap Ofluoğlu Tiyatrosu, Lale Oraloğlu Tiyatrosu’nda çalışmasının ardından uzun süre Devekuşu Kabare topluluğunda kaldı. Mahallenin Muhtarları, Rus Gelin ve Yaprak Dökümü gibi çok sayıda dizide oynayarak halk tarafından oldukça beğenildi. Birçok sinema filminde de oynayan Tuncay, en son 12 Şubat 2016’da vizyona giren“ Dünyanın En Güzel Kokusu” isimli filmde rol aldı. Aynı zamanda, seslendirme çalışmaları yapan sanatçının bir de senaryosu bulunmaktadır. Cenazesine birkaç ünlü isim dışında katılım sağlanmayan Usta oyuncu Nezih Tuncay, 29 Haziran 2016’da, tedavi gördüğü hastanede 71 yaşında hayatını kaybetti. Cenazesi vasiyeti üzerine Maltepe Mezarlığı’na defnedildi. KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
50
2016
disinin genel yayın müdürlüğünü yaptı. 1973 yılında, arkadaşlarıyla birlikte Kaynak Kitaplar Yayınevi’ni kurdu. Bir süre basın-yayın dünyasından uzaklaştıktan sonra 1990’da Doğan Yayın Grubu’nda gazeteciliğe döndü ve tanıtım (promosyon) programlarında yer alan ansiklopedilerin hazırlanmasına katıldı. Daha sonraları, AD Kitapçılık’ta Genel Yayın Yönetmeni olarak çalıştı. 1995’te Posta’da Telaynak köşesini yazdı. CNN Türk’te “Hakkıyla Sohbet” ve “Günbegün” adıyla sohbet programları yaptı. 2005-2011 yılları arası Okan Bayülgen’in birçok programlarında daimi konuk olmuştur. 1996’dan ölümüne kadar Radikal’de köşe yazarlığı (Cihannüma) yapmıştır. Türkiye 1923-1973 Ansiklopedisi, Başlangıcından Bugüne Dünya Tarihi, El örgüsü ansiklopedisi, Meydan Larousse adında eserler yayınlamasının yanında, Memo Larousse, Théma Larousse, Dictionnaire Larousse, Büyük Larousse, Demokrasinin 50 Yılı adlı eserlerde katkıda bulunmuştur. 26 Nisan 2008’de eşi Gülseren Devrim’i toprağa verdi. Bir süredir kanser tedavisi gören Hakkı Devrim, yaşının da verdiği sorunlardan kaynaklı olarak 15 Haziran 2016’da evinde hayatını kaybetti.
EYLÜL-EKİM OCAK-ŞUBAT
KÜLTÜR, SANAT SANAT ve ve YAŞAM YAŞAM DERGİSİ DERGİSİ KÜLTÜR,
71 95
2015 2016
Veni Vidi Vici
ZENGİN TOPRAKLAR ÜZERİNDE
ÇİVRİL YA Z I V E F OTO Ğ R A F LA R
Z E K İ A KA KÇA
V
erimli ovalarda rengarenk tarlaları görüp hayallere yolculuk yaptığımda aklımda uçuşanlar ”Bereketli Topraklar” olmuştur hep. Bereket ne kadar geniş ve okkalı bir sözcüktür. Yazar Orhan Kemal’in 1950 li yılların ortalarında yayınlanmış olan kitabı “Bereketli Topraklar Üzerinde” adlı romanı düşer sonra aklıma. Daha sonra Fakir Baykurt’un, Irazca’lı, Kara Bayramlı, eşek ve inek koşulu kağnıları ve diğerlerinin olduğu kitaplar serisi gelir ha bir de çakır dikenli, sarı sıcaklı tasvirleriyle Yaşar Kemal’in Çukurova içerikli kitaplar serisi… Bu gün yaşamakta olduğumuz süreçte çoğumuza uzak ülkelerdeymiş gibi gelen bu yaKÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
52
2016
zarlar ve kitaplarının ciddi bölümü toprağı en iyi anlatan eserlerdir. Bir kültür belgeseli sunarlar, kültürel tarihi gözler önüne sererler ve yaşamın en acımasız ve sadesini sunarlar… Yaşadığım kentin sevimsiz renklerinden sıkılıp uzaklara gitmek istediğimde çoğu zaman toprağın koşulsuz hakimiyet kurduğu yerlere akar giderim ardıma bakmadan… Çivril havzası bu noktalardan biri olur çoğu zaman. Yaz kış, bahar, sonbahar hiç fark etmez. Bilirim ki her zaman oralarda güzellikler beni sarıp sarmalayacak ve yüreğimdeki yükün ağırlığını hafifletecektir. Oralarda su vardır, toprağın yüzünü yıkayan, rüzgar vardır ağaçların saçını tarayan ve güzel havalar varKÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
53
2016
dır gökyüzünü renklere boyayan… Sonra insanlar vardır gülümseyip selamlayan ve toprak vardır en bereketlisinden… Baklan ovası ve Çivril ovasının idari sınırı olmakla beraber coğrafi olarak sınırını belirlemek kolay değildir. Denizli-Ankara karayolunda ilerlerken Kaklık kavşağından sola dönüp Yokuşbaşı rampasını tırmanıp Çal-Bekilli kavşağına ulaşınca bana göre Çivril havzası başlar. Ve bu havza buradan Dinar’a kadar da uzar gider.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
54
2016
Zira havzayı şekillendirenler dağlar kadar onların ortasından akıp ovayı ikiye bölen sudur. O su “Büyük Menderes”in ana koludur ve yüzlerce yıldır buradan akıp durmuş, yüzlerce kilometre yol gittikten sonra sevgilisine Umman’ına kavuşmuştur. Acılar çekmiş canı yanmış-yakılmış, azalmış, kurumuş ama tamamen yok olmamıştır. Hep varlığını göstermiş ve göstermeye devam etmektedir. O Büyük Menderes ki; Dinar “Su Çıkan” mevkiinden
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
55
2016
yeryüzüyle buluştuktan sonra “Menderesler” çizerek bu coğrafyayı döne döne geçip gitmektedir. Arada göller, göletler, barajla , kanyonlar onun önünü kesmeye çalışsa da o asla vazgeçmeden yoluna devam edip deryasına kavuşmaktadır. Çivril havzası sadece coğrafyası, doğası ile değil tarihi ve kültürel değerleriyle de ayrı bir öneme sahip ayrıcalıklı yöredir. Öyle ki tarihi süreçte bu havza nice yerleşimlere sahne olmuş, savaşlar barışlar, bayramlar ve eğlencelere sahne olmuştur. Su medeniyetlerin kurulmasının ana sebebi olarak anlatılmıştır hep. Gerçekte bu değil midir? Yaşam varsa medeniyet olacaktır, yaşam ise; su, toprak ve hava değil midir? Bu üçlünün nelere kadir olduğunun en iyi göstergelerinden biridir bu yöre. Görüp, gösteren, anlayıp değerini bilenler için. Beyce Sultan höyüğünden başlayıp, Eumenia antik yerleşimine,Gümüşsu daki Homa yerleşimi-
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
56
2016
ne, Miryakefelon savaşının yapıldığı bölgelere ve Işıklı’daki Selçuklu yerleşimlerine, ovanın ortalarında yer alan ve diğer illerle sınır olan Özdemirci çevresindeki yerleşimlere ve Emirhisar taraflarındaki yerleşimlerin izleri varıncaya kadar onlarca uygarlığın elle tutulur gözle görülür somut kanıtları öylece ortada durmaktadır. Tarihi kanıtlar kalıntılar deyince birazcık oyalanmak gerekir. Akdağ’ın eteklerine tutunan bu tarihi değer-
lere her gün yenileri eklenmekte ve bilinmeyenleri ise gizemini korumaktadır. Işıklı yerleşiminin olduğu yerde antik yerleşim kalıntıları, mağara yerleşimleri ve sur kalıntıları içinden yeryüzüne çıkan berrak tatlı suları nasıl anlatmalı ki. Akdağ’ın bu bölgedeki batı ucundan doğuya doğru uzanan ovaya sınır çizen noktalarından yeryüzüne fışkıran doğal kaynak sularını nasıl anlatmalı. Işıklı bölgesinden başlayıp, Beydilli ve Gök göl
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
57
2016
kaynaklarına uzanan bu şeritteki su aynı zamanda Işıklı gölünü de beslemektedir. Burada bir sulak alan oluşmasını sağlamakta orada yüzlerce canlı türüne yaşam alanı olmaktadır. Suya bağlı yaşamlar kadar toprak ve suyun aşkına tanıklık edilen yöre bu özelliği ile meyve ve sebze yetiştiriciliği ile balıkçılık için de çok verimli olarak değerlendirilmektedir. Kirazı, Hünnap’ı, Elması, Erik ve Şeftalisi ile ve tabi ki tahıl grubu ürünleriyle hep birkaç adım önde
olan yöre insanı hayvancılıktan da ciddi gelir elde etmektedir. Bu yönüyle yöre insanının yaşamı diğer yörelere göre daha rahat ve varlık içindedir. Tarihin o çok eski döneminde de buralarda yerleşim olmasının bu değerlere bağlıdır. Çivril havzasına genişçe bir bakmak ve değerlendirmek gerekirse eğer; Akdağ’ın zirvelerine doğru yükselmek gerekir. Oralardaki yabanıl hayattan söz etmek gerekir. Yılkı atlarının , geyiklerin ve yırtıcı kuşların do-
ğal mekanı olan bu dağın aynı zamanda Doğa parkı statüsünde olduğunu belirtmek gerekir. Buradan uzaklaşmadan dağı güney-kuzey yönünde bölen Tokalı kanyonu unutmamak gerekir. O kanyon ki Afyonkarahisar-Sandıklı ilçesi sınırlarındaki Koca yayla’ dan başlayıp Işıklı gölüne yakın Gümüşsu havzasında sonlanmaktadır. Çok özel ve bir o kadar da güzel coğrafyadır Tokalı kanyon. Bu kadar kısa olarak onu anlatmak elbette mümkün değildir. Onu tam anlamıyla
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
58
2016
anlatıp-anlamak için özel olarak yazmak gerekir. Işıklı gölü en önde gelen değerlerindendir yörenin. Doğal bir göl olmayan Işıklı gölü havzası sulak alan olarak hep var olmuş yakın zamanda ise suyun akış yönündeki bölümünden önü kapatılıp taşkın yaşanma riski olan bölgelerine set çekilerek göl haline getirilmiştir. Büyük Menderes’in ilk kelepçe takılan bölümü aslında burasıdır. Alt rakımlardaki, Adıgüzeller-1 ve yeni yapılmakta olan Adıgüzeller- 2 ile Cindere barajları yakın tarihte inşa edilmiştir.
Işıklı gölü çevresinde bulunan köylerdeki az sayıda balıkçının da faaliyet gösterdiği yerdir. Kerevit’in ciddi yaşam alanı olan gölde şimdilerde kirlilik kaynaklı bu canlıya az rastlanır olmuştur. Yöre insanının “dişli” dediği turna balığı ile sazan gölde en çok avlanan balık türüdür. Gölü besleyen su kaynaklarının başlarında Alabalık yetiştiriciliği yapılması göl ekosistemine ciddi zarar vermekte ve göldeki canlı türler tehlike yaşamaktadır. İsrail sazanı olarak adlandırılan işgalci balık ile Dinar bölgesinden gelen kirli su gölün geleceğini tehdit eden olum-
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
59
2016
suzluklar olarak görülmektedir. Bu güzelliğin yaşaması için kısa sürede önlem alınması gerekmektedir. Göl çevresindeki bereketli topraklarda üretim devam ederken yaban hayatının ve kültürel varlıklarının da tehlike yaşamakta olduğunu unutmamak gerekir. Bir an evvel yöreye özel önlemler alınması gerektiği bölgeyi gezip gören herktesin ortak dileğidir. Bölgedeki camiler, mezarlıklar, antik yerleşim alanları çok özel görüntüler sunmakta ancak bunların bir bir envanterinin çıkarılarak korunup, kollanarak geleceğe taşınması adına ciddi çalışmalar yapılmalıdır. Beyce Sultan höyüğünde yapılmakta olan kazı çalışmaları ve henüz dokunulmayan diğer höyükler neleri saklamakta henüz bilinmemektedir. Sadece Beycesultan höyüğünün bu güne kadar ki kazısıyla elde edilen bilgi ve bulgular dahi yörenin geçmişiyle ilgili çok çok özel olduğunu anlatmaya yeter durumdadır.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
60
2016
Özdemirci bölgesinde bulunan eski mezarlıktaki mezar taşlarının çok daha özel bir sayfa açacak nitelikte olduğunu da belirtmekte yarar var. Zira buradaki taşlarda bulunan damgalar “tamga” ve yazıtlar çok ilginç bir tarihi döneme işaret etmektedir. Bu bölgenin yakın tarih denecek döneminde hangi medeniyetlere mekan olduğunun da araştırılmasında yarar vardır. Çivril havzası kısaca anlatılıp geçilecek kadar küçük bir bölge değildir. Bölge kitaplar dolusu yazıya malzeme sağlayacak kadar zengindir. Doğası, kültürü, tarihi kısaca yaşamı ve yaşanmışlığı ile özel olma, gizemli kalma halini korumaktadır. Bu yöreye gidip - görmek, yaşayıp bilmek ve güzellikleri hafızanıza kaydetmek için yeterince sebebiniz var!
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
61
2016
Ağrınızla Baş Etmenin Kolay Yolu Op. Dr. Veysel Kerem Bıkmaz Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı
A
ğrınızı azaltmanın tıbbi uygulamalardışında da bazı yöntemleri vardır. Üstelik bu yöntemler günlük yaşantınızında kolaylıkla uygulanabilecek türden. Üstelik bu yöntemler uygulaması kolay, ucuz ve etkili. Ancak sizi uyarmam gerekir, nasıl ki her tıbbi uygulama ağrıyı azaltma konusunda herkeste aynı etkiyi göstermez ise bu uygulamalarda herkeste aynı etkiyi göstermeyebilir. Yine de denemekten bir şey kaybetmezsiniz. İşte başlıyor.
İçinizdeki Endorfini Serbest Bırakın
Endorfin vücudumuz tarafından doğal olarak üretilen ve birçok görevinin yanı sıra ağrı kesici özelliği olan bir nörotransmitterdir. Endorfinin ağrı konusunda doğal morfin etkisi vardır. Peki bir katkı maddesi veya ilaç kullanmadan vücudunuzdaki endorfin düzeyini arttırmak için ne yapabilirsiniz? İşte basit birkaç öneri;
Spor yapın: yürümek, koşmak, yüzmek vücudunuzdaki en-
dorfin miktarını arttıracak ve böylelikle ağrınızın azalmasına yardımcı olacaktır. Spor yapmak zor mu geldi? Öyleyse bol bol kırmızı acı biber tüketin! Spor yaparken sakatlanmalarda karşı dikkatli olun, zira kaş yaparken göz çıkartmak istemeyiz.
Sosyal Destek Bulun
Özellikle kronik ağrılar mesela bir bacak kırığı ağrısının tersine pek fazla belirgin değildir. Gürültüsüz ama ağır bir tabloya sahiptirler. Ağrı son derece özneldir. Genelde bu tür ağrıları yalnız başınıza göğüslemek durumunda kalırsınız. Etrafınızda sizi anlayan, destekleyen birileri olsa da bu iyi niyetli çabalar genelde bir müddet sonra sona erer ve giderek yalnızlaşırsınız. Bu durumda benzer şikayetlere sahip insanlarla beraber olmak, deneyimlerinizi paylaşmak size iyi gelecektir. Günümüzde sosyal medya üzerinden böyle gruplara, forumlara ulaşmak hiç zor değil. Eğer böyle bir grup yoksa sizi bir girişimde bulunun, göreceksiniz ki sizin gibi nice insan hemen sizinle iletişime geçecektir.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
62
2016
Masaj Yağları Kullanın
Masaj yağları ağrı kesici özellikleri sebebiyle binlerce yıldır kullanılmıştır. Dilerseniz bir masaj uzmanından bu konuda yardım alabilirsiniz. Veya aktarınıza gidip nane yağı, biberiye veya lavanta yağı alarak evinizde ılık bir duş alıp uygulayabilirsiniz.
Dışarı Çıkmaktan Keyif Alın
Günde 10-15 dk direkt güneşe maruz kalmak vücudunuzun D vitamini sentezlemesine yardımcı olur. Araştırmalar yeterli düzede D vitamini alan hastaların almayanlara oranla daha az ağrı hissettiklerini gösteriyor.
Daha Sık Gülün!
Gülmek her derde deva. Gülmek kan dolaşımını arttırarak hücrelere daha çok oksijen taşınmasını sağlar, endorfin salgılanmasına sebep olur bu da otomatik olarak ağrınızı azaltır. Özellikler sosyal ortamlarda bir şeylere beraber gülmek gülmenin etkisini maksimuma çıkartıyor.
Kaliteli bir Uyku Çekin
Uyku sırasında hem bedenimiz hem zihnimiz kendini tazeler. Ağrı gibi olumsuz yaşantıları beynimiz uyku sırasında yeniden işleyerek düzenlemeye çalışır. Bu sebeple yeterli ve kaliteli bir uyku uyuyarak beyninize ağrılarla mücadele etmesi için yardımcı olun.
Yemek Yemekten Keyif Alın
Yiyecekler ile ağrı arasındaki ilişki binlerce yıldır bilinmektedir. Yiyecekler ve ağrı arasındaki ilişkiye kompakt bir şekilde ele alalım. Kaçının: Kırmızı şarap, bira, işlenmiş-paketlenmiş yiyecek ve içecekler, lahana turşusu, sucuk, salam, sosis, jambon, kurutulmuş et, kurutulmuş meyve ve sebzeler, eski kaşar, şeker, gluten. Yiyin: Ispanak, balık yağı, zeytinyağı, fasülye, ayçiceği ve kabak çekirdeği, vişne,
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
63
2016
İlayda GÖKÇEVİRAN
BU YIL 21. Sİ DÜZENLENEN FESTİVAL ANTİK KENT TRIPOLIS’İN İSMİNİ TAŞIYOR
BULDAN-YENİCEKENT FESTİVALİ DOLU DOLU GEÇTİ 21. Buldan-Yenicekent Tripolis Kültür ve Turfanda Sultaniye Çekirdeksiz Üzüm Festivali, 12-13-14 Ağustos tarihleri arasında gerçekleşti. Birçok etkinlik ve konserin gerçekleştiği festivale vatandaşlar yoğun ilgi gösterdi.
Y
enicekent Festivali kapsamında birçok traktör firması stant açtı, zirai ilaçlama ve tarımsal alanda faaliyet gösteren firmalar açtıkları stantta çiftçilere değişik ürünlerini sergiledi. Satış için kurulan 150 civarında stant ile adeta mini fuar alanına dönüşen Yenicekent Meydanı’nda vatandaşlar üzüm tarlasında yaşanan yorgunluğu atma fırsatı buldu. 21. Buldan-Yenicekent Tripolis KülKÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
64
2016
tür ve Turfanda Sultaniye Çekirdeksiz Üzüm Festivali’nin ilk gecesinde Yenicekent mahallesinde Cumhuriyet alanında yapılan Hoşgör mahalle buluşma etkinliğine çok sayıda vatandaşımız katılım gösterdi. Soru-cevap şeklinde ilerleyen etkinlik sonrası yerel sanatçımız Bedri SARIKAYA sahne aldı. Gecenin sonunda Ankaralı ünlü sanatçı Oğuz Yılmaz hareketli türküleri ile izleyicileri coşturdu.
2 BİN YILLIK TASARIMLI ELBİSELERLE DEFİLE Denizli’nin Buldan ilçesinde bulanan 8 bin yıllık Tripolis Antik Kenti’nde 21.’si düzenlenen festivalin ikinci gününde 1500 ile 2000 yıl öncesinin giyimine uygun kıyafetlerden oluşan defileyi izleyenler adeta tarihi yaşadı. Denizli’nin Buldan ilçesinde 21’incisi düzenlenen ‘Buldan-Yenicekent Tripolis Kültür ve Turfanda Sultaniye Çekirdeksiz Üzüm Festivali, 8 bin yıllık geçmişi olan Tripolis Antik Kenti’nde gerçekleştirildi. Halen kazı çalışmalarının devam ettiği Antik Kent’te gerçekleştirilen festivalin organizasyonu Pamukkale Üniversitesi Buldan Meslek Yüksekokul ile Buldan Belediyesi tarafından yapıl-
dı. Festivalde, 8 bin yıllık Antik Kentin dokusuna uygun olarak tasarlanan elbiselerden defile de gerçekleştirildi. 1500 ile 2000 yıl öncesinin giyimine uygun kıyafetlerden oluşan defileyi izleyenler adeta tarihi günlere gitti. Defile öncesi konuşma yapan Buldan Kaymakamı Hacı UZKUÇ, amaçlarının Antik Kent’in tanıtımını yaparak, daha fazla turisti ilçeye getirmek olduğunu belirtti. Buldan Belediye Başkanı Mustafa GÜLBAY, "Bugün çok önemli bir etkinliğimiz var. Sınırlı sayıda bir katılımcıya daha çok protokole yönelik bir defile olacak. Dünya tanıyor ama biz tanımıyoruz Tripolis’i. Hep üzü-
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
65
2016
mü ile öndeydi, bu sene biz mümkün olduğu kadar, Tripolis’i öne çıkaracağız. Bence dünyanın tanıması gereken ve halkın tarıma dayalı bir ekonomiden yavaş yavaş turizme dayalı bir ekonomiye geçişin önemli bir rengin ortası burası" dedi. Gece Sevcan ORHAN konseriyle sona erdi.
EN İYİ ÜZÜM YETİŞTİRİCİLERİNİN YARIŞTIĞI ÜZÜM YARIŞMASI 21. Buldan-Yenicekent Tripolis Kültür ve Turfanda Sultaniye Çekirdeksiz Üzüm Festivali’nin son gününde en iyi üzüm yetiştiricilerinin katıldığı bir Üzüm Teşvik Yarışması düzenlendi. Birçok üzüm yetiştiricisinin katıldığı yarışmada 85 puan alarak Yusuf ERCAN birinci oldu. 81 puanla Okan YEŞİL ikinci olurken 80 puan alan Veli YEŞİL üçüncülüğü elde etti. Denizli İl Tarım ve Buldan İlçe Tarıma bağlı ekiplerin bağlarda yaptıkları analiz sonuçlarına göre puanlamanın yapıldığı yarışmaya katılım yoğun oldu.
FİNAL GÜNÜNDE BİLEK GÜCÜ 21. Buldan-Yenicekent Tripolis Kültür ve Turfanda Sultaniye Çekirdeksiz Üzüm Festivali etkinlikleri kapsamında son gün yapılan Bilek Güreşi Turnuvası çok iddialı geçti. Denizli Bilek Güreşi ile birlikte düzenlenen turnuvada 6075 / 75-90 / 90+ kilogramlarda düzenlenen turnuva sonuçlarında 60-75 kilogramda Can DEMİRKAN birinci, Habib GAZDAĞLI ikinci, Burak ÜLKÜ üçüncü oldu. 75-90 kilogramda yarışan Nasuh ORDU birinci, Murat DENİZ ikinci, Adem ÖZEŞMEN ise üçüncülüğü aldı. 90 kilogram yarışmalarında belediye personeli olan Yusuf ALABAZ birinci olurken Ali YETİM ikinci, Soner KADIKÖYLÜ üçüncü oldu.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
66
2016
AĞALIK AÇIK ARTTIRMASI SÜRPRİZLE SONUÇLANDI Festivalin son günü alanda düzenlenen Ağalık Açık Arttırması 1500 TL ile başladı. Açık arttırma 2000- 2500- 3000 şeklinde ilerlerken bir anda 40 bin sınırına kadar yükseldi. Ağalık Yarışması’ndan bazı adaylar çekilmek zorunda kaldı. Ağalık Açık Arttırması’nın 50 bin TL ile son bulması beklenirken seyirciler arasından son anda yarışa katılan üzüm tüccarı Ali KADIKÖY 60 bin TL ile son noktayı koydu. Diğer adaylar hayırlı olsun diyerek yarışmadan çekildi.
SON GECEDE MÜZİĞE DOYDULAR Final gecesinde sahneye çıkan genç sanatçı Dilek ALŞAHAN alkışlar eşliğinde sevilen oyun havaları, arabesk ve fantazi müziklerden oluşan repertuarıyla dinleyenlerine ziyafet sundu. Halkın arasına karışarak vatandaşları coşturdu. Gecenin ve festivalin final sanatçısı ise Murat Başaran saat 22.30’da sahne aldı. Uzun süren konserinde vatandaşlar alkışları ile destek verdi. Duygusal şarkılarının yanı sıra hareketli şarkılara da yer veren sanatçı dinleyicilerine eğlenceli dakikalar yaşattı. Buldan Belediye Başkanı Mustafa GÜLBAY, sanatçılara buket çiçek hediye ederken vatandaşlara dönerek “Burası 10. köy. 9 köyden attılar, atabilirler ama burası 10. Köy. Buradan kimse atamaz. Hep beraber daha güçlüyüz." Dedi. Son gecede festival boyunca yapılmış olan yarışmalarda dereceye girenlere hediyelerinin takdim edilmesiyle 21. Buldan-Yenicekent Tripolis Kültür ve Turfanda Sultaniye Çekirdeksiz Üzüm Festivali son bulmuş oldu.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
67
2016
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
69
2016
YAŞAM
ERKEKLER
Binnur OLCAYTÜRKAN
MARS’TAN
Erkek ve kadınlar birbirine üstünlük sağlamaya çalışmak gibi bir içgüdüye sahiptir.
KADINLAR Erkekler ve kadınlar gerçekten iki ayrı dünyadan mı gelmişler bilinmez, öyle olduğuna inanmak her ne kadar çok kolay olsa da… Elimizdeki tek gerçeklik ise bu iki cinsin insan başlığı altında dünya üzerinde yaşayan canlılar olduğu. Fakat her ne hikmetse bu iki cins neredeyse varoluşundan beri birbirine üstünlük sağlamaya çalışmak gibi bir içgüdüye sahip. Yaradılış olarak birbirinden fersah fersah uzak olan bu iki cins aynı zamanda birbirlerine eş olmak durumundalar üstüne üstlük. Kadın ve erkek farklılıkları üzerine yüzlerce, binlerce konu işlenmiştir bu güne değin, gerçekten de kadın ve erkeğin duygusal ve düşüncesel anlamda tamamen zıt yönlerde olduğunu kabul etmemek mümkün değil. Peki, bilimsel olarak erkek ve kadının durumları nedir acaba, bir de bu pencereyi açalım; Aslında başlangıçta hepimiz kadınız. Erkek bebeklerin cinsel gelişimi
VENÜS’TEN
E
Kadınlar umumi tuvaletlerde en az 153 sn. kalıyorlar, erkekler için bu süre 113 sn. İşte kadınlar tuvaletinin önünde her zaman daha uzun kuyruklar olmasının nedeni!
ancak cenin altıncı haftasındayken başlıyor. İki cinsin de vücut ve organ yapılarıyla ilgili gerçekleştirilen bir araştırma ilginç sonuçlar ortaya koydu. Buna göre, kadınlara göre daha "su"lu ve "kan"lı olan erkek, boyda, kiloda ve el uzunluğunda karşı cinse fark atarken, kadına oranla daha kısa yaşıyor. l Erkeğin beyni yüzde 14 oranında daha ağır. Erkeğin kalbi de daha büyük ancak, yavaş atıyor. Erkeğin kalbi dakikada ortalama 72, kadının kalbi ise 80 kez çarpıyor. Erkeklerde 4.5 litre kana karşılık, kadınlarda 3.6 litre kan bulunuyor. l Erkek vücudunun yüzde 60-70’i sudan ibaret iken, kadınlarda ise KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
70
2016
bu oran yüzde 50-60 arasında. l Erkekler hareketsiz vaziyette, vücudun metrekaresi başına ortalama 39.5 kalori, kadınlar ise 37 kalori yakıyor. Erkek günlük 2 bin 700 kaloriye, kadın ise 2 bin kaloriye ihtiyaç duyuyor. l Erkeklerde, kadınlarınkinin yarısı
AYRILDIKTAN SONRA Erkek
Kadın
İlk Gün
Bir Hafta İçinde
Bir Ay İçinde
kadar yağ dokusu var. Kadınlarda yağ dokusu vücudun yüzde 27?sini, erkeklerde yüzde 15’ini oluşturuyor. Kadın vücudunda erkeklerden 3.5 kg daha fazla yağ bulunuyor. l Her 105 erkek çocuğa karşılık 100 kız çocuk doğuyor. l Erkek beyni yüzde 14 oranında daha ağır. Buna karşılık kadınların iki beyin yarım küresindeki iletişim daha iyi olup, beyindeki kan dolaşımı da daha sağlıklı gerçekleşiyor. l Erkekler kadınlardan daha hızlı yaşlanıyor. 55 yaşındaki bir kadın, beden gücünün yüzde 90’ına sahip. Oysa aynı yaştaki erkekte bu oran yüzde 70. l 35 yaşındaki erkeğin damar sistemi, 50 yaşındaki kadınınkine eşdeğer. Buna karşılık, kadında sadece cilt daha ince olduğu için daha erken yaşlanıp kırışıyor. Kadınlar yaşlanma olayını, psikolojik olarak erkeklerden daha güçlükle kabulleniyor. l Erkekler, kadınlardan yüzde 50 oranında fazla kas hücresine sahip bulunuyor. Buluğ çağında erkeklerde kas hücrelerinin sayısı 20 misli, kadınlarda 10 katı artıyor. Erkek vücudunun yüzde 40’ı, kadın vücudunun yüzde 35’i kaslardan oluşuyor. Kadınlardan üçte bir oranında daha güçlü olan erkekler, bacakları daha uzun ve daha kaslı olduğu için kadınlardan daha iyi koşup daha uzağa zıplayabiliyor.
l Gırtlaktaki Adem elması adı verilen çıkıntı da sadece erkeklere hastır. l Erkekler dakikada ortalama 16 kez, günde de 23 bin kere soluk alıp veriyor. Kadınlar ise dakikada 20-22 kez, günde 30 bin kez kere nefes alıp veriyor. Her iki cins de 12 bin litre hava soluyor. l Erkekler ortalama 71.5 yıl, kadınlar 78 yıl yaşıyor. l Erkeklerde 4.5 litre, kadınlarda 3.6 litre kan bulunuyor. -Erkeklerin omuzları daha geniş, kolları ve bacakları daha uzun, kemikleri daha ağır, eklemleri de daha büyüktür. Buna karşılık kadınların kalça kemikleri daha geniş, eklemleri de daha oynaktır. l Kadınların ses telleri daha kısa olduğu için sesleri de daha tizdir. l Kadınların işitme ve koklama duyuları daha güçlüdür. Buna karşılık erkekler parlak ışığa karşı daha hassastır. Erkek gözü ayrıntıları daha iyi seçer. l Erkeklerin vücut ısısı kadınlardan daha yüksektir. l Kadınların saçları daha sık ve telleri daha dirençlidir. Saç kökleri kafa derisinden 2 milim daha derinde olduğu için erkeğinki kadar çabuk dökülmez. l Kadınlar daha çok KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
71
2016
antikor üretir, bu sebeple de erkeklere kıyasla bakteri ve virüs hastalıklarına daha seyrek yakalanır. l Erkeklerin sivilce sorunu daha fazladır. Bu da daha çok testosteron üretmesinden kaynaklanır. Bu hormon yağ bezelerini uyarır ve derideki gözeneklerin tıkanmasına, dolayısıyla sivilceye sebep olur. l Kadınlar, deri altındaki yağ tabakasının fazlalığı sebebiyle erkeklerden daha iyi yüzer. Sonuç olarak kabul etmek gerekir ki erkekler Mars’tan Kadınlar Venüs’ten gelmiş bile olsa bu dünyada yaşıyorlar. Bütün o derin farklılıklara rağmen birbirlerine muhtaçlar, birlikte yaşıyorlar, ürüyorlar ve ekolojik sistem gereği düzenin bir parçası olmaya devam ediyorlar. İşte tam da bu noktada bilimin, aklın ve mantığın dışındaki bir mucize ortaya çıkıyor ve de âşık oluyorlar. Ki iki farklı gezegenden gelmiş olmanın bir önemi kalmasın.. Demek ki neymiş tek gerçeklik “AŞK”
SOSYAL SORUMLULUK
DOST ELİ
Büyük vakalarda daha çok araştırıyorum. İstişareler yapıyorum.Gerekirse profösör hocalarla konuşuyorum makaleler okuyorum.
B
u gelen vaka öyle bir vaka ki trafik kazası şüphesiyle kliniğimize gelen köpeğimizin sol arka ayağı var fakat kemik tamamen dışarıda ve o ayak görevini yerine getirmiyor basmıyor, çalışmıyor.Her zaman araştırın okuyun diye boşuna denilmiyor. Yurt dışında ve ülkemizde greft ve flep cerrahisinin yapıldığı yani doku nakli yapıldığını fakat bir çok vakada doku uyuşmadığı için başarı sağlanmadığını araştırırken öğrendim ve hemen kitapları makaleleri karıştırıp bu konuda fikir sahibi oldum.
HASAN KILINÇ
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
72
2016
Köpeğimiz genel olarak iyi yemek yiyor su içiyor vücudu tamamen sağlam tek sorunumuz 4. Ayak ve derdim o ayağın tekrar basması iyileşmesi.Kararımı verdim doku naklini yapıcaktım kalçasından parçayı alıp diğer bölgeye transfer edicem. Tekniker Muhsine hanımla beraber ameliyata hazırlıklar için başladık.Önce bir toplantı yapıp ne yapıcağımı anlattım onun neler yapıcağını anlattım ameliyat sonrasındaki çalışmalar için personelimizde çağırıp istişare yaptık. 2 saat süren ameliyatta kalça bölgesinden alıdğımız dokularla resmen yeniden bir ayak inşa ettik ölen dokuları canlı hale getirdik . Öyle hummalı bir çalışmaydı ki hayatımda ki en büyük operasyonlardan biri ,ameliyat sonrası bakımı ise bizim için bambaşka önemli dokunun uyumu da zaten buna bağlı.
o azmini görmek bir kez daha bizi umutlandırıyordu. Dost az kaldı koşucaksın diyordum.O beni anlıyordu bunun içinde büyük bir mücadele verdi. Nitekim DOST o bir ayağı için bizim çabalarımızı gördü son zamanlarda kilolu tombul bir köpekde olsa 4 ayağıyla koşmaya başladı. Düşündüğümüzde 3 ayaklı kalabiliceğini düşünen çok olmuştu ama azim bize zaferi getirdi.Dost şuanda mahallesinde Eyüp bey tarafından bakılıyor.O bile bu kadar vahim bir durumdan dostun 4 ayaklı olarak mahallesine geri dönüşüne şaşırdı.Arada bizde Dostu gidip ziyaret ediyoruz.Maşallah yerinde durmuyor. O kadar şanslıyım ki Allahın sesiz kullarının sesi olabilmek onlara şifa olabilmek anlayabilmek.Evet bir Dost daha kazandık.Mutluyum,mutluyuz. Hep beraber Allahın sesiz kullarına sahip çıkalım..
Klinik ekiplerimizce köpeğin adına Dost koyduk.Başta huysuz aksi olan Dostu kendi ellerimle besliyordum. Bana alıştı onunla sohbet ederken kafasını omzuma koyar dinlerdi.Hergün sabah ilk işim onun tedavisini yapmaktı.Uzun bir süre padokta bekledi.Ayağını ilk başlarda fazla hareket ettirmek istemiyordum. Dostun gezme vakti gelmişti dışarıya çıkarıp güneşin o D vitamininden yararlanması ayağının güçlenmesi gerekiyordu.Nitekim yürüyüşler yapıyoruz tuvaletini yaptırıyoruz gün geçtikce ayağını yavaş yavaş basmaya hatta hareket ettirmeye başladı.Doku uyuşmaya başlayınca klinikteki büyük mutluluk görmeye değerdi. 4 ayaklarıyla yaşaması için verilen emekler ve köpeğin KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
73
2016
Biyografi
DENİZLİMİZ’DEN ÇIKAN ÜNLÜ İSİMLER
KÜLTÜRÜMÜZÜN SİMGELERİ ÖZAY GÖNLÜM Özay gönlüm, dokumalar diyarı Denizli’ nin Kızılcabölük Kasabasında 1940 yılında doğdu. Evli ve iki çocuk babasıydı. 16 yaşında, Yurttan Seslerin kurucu hocası Muzaffer Sarısözen ile tanışmış ve onun daveti ile Ankara Radyosu Yurttan Sesler Programlarına misafir sanatçı olarak katılmıştı. Tam 34 yıldır TRT ailesinin en sevilen fertlerinden olan Özay Gönlüm, çalıp söylediği Ege Türküleri kadar; taklit yeteneği, şovmenliği, anlattığı Türkü Hikayeleri, Fıkraları, Mahalli Denizli şivesiyle folklorümüzü sunuşu ile de gönlümüzde taht kurmuştur. Özay Gönlüm derlediği türkülerinin önemli bir kısmı TRT Repertuarına girdi. Bazıları şunlardır; Denizli’nin Horozları Çil Horoz, Çözde Al Mustafa Ali, Asmam Çardaktan, Cemilemin gezdiği Dağlar Meşeli, Osmanımın Mendili, Evlerinin önü bulgur kazanı, Şu dağlar tepe tepe, Zobalarında kuru meşe yanıyorda efem Nesilden nesile aktarılan büyük bir kültürel zenginlik olan Denizli Türküleri ile cura, bağlama ve çörüğü bir araya getirerek üçlü saz olarak da anılan Yaren adlı enstrümanıyla gönüllere taht kuran büyük üstad Özay GÖNLÜM kentin kültürel simgelerindendir.
BAŞARILI SANATÇI
BULUT ARAS Gerçek adı Uğur Fidan olan Bulut ARAS, 1953 yılında Denizli’nin Yukarı Şamlı Köyü’nde doğmuştur. 1976 yılında Tercüman Gazetesi’nin düzenlemiş olduğu Sinema, Fotoroman, TV Yarışması’nda birinci seçilen, “Hain” filmi ile sinema oyunculuğuna başlayan, ülkemizin ünlü sinema oyuncusu Bulut ARAS, yaklaşık 50 filmde rol almıştır. KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
74
2016
KÜLTÜREL HAZİNEMİZ
HAYRİ DEV Denizli’nin serin suları ve havasıyla ünlü ilçesi Çameli’nde 1933 yılında dünyaya gelen kocaman yüreği ile müziğe gönül veren kültürel efsane, çoban ve müzisyen Hayri DEV… Gönlünü verdiği üç telli curası ve çam düdüğü ile UNESCO’nun Yaşayan İnsan Hazine Listesi’ne giren, 1992 yılında Sorbonne Üniversitesi Müzikoloğu Fransız Jerome CLER’in
bir bağlama sesinin büyüleyici etkisiyle Türkiye’ye gelmesi ve koca ustayı bulmasıyla ünü ülke sınırlarını aşan paha biçilemez bir kültürel değer… Hayri Dev’in yöresinde sanata adadığı yaşamı Ormanlar Arkası adlı belgesel filme konu olmuş büyük usta defalarca davet üzerine Fransa’ya giderek konserler vermiştir. Müziğe gönül vermiş bir Fransız
ise, her yıl Dev’den ders almak üzere Fransa’dan Çameli’ ne uzanan yolu katetmiştir. Hayri Dev, Koca Usta lakabını kendine kazandıran elinin birçok işe yatkın olması özelliğine rağmen ömrünü müzisyenlik ve çobanlık yaparak geçirmiştir. Bu kültürü devam ettirmek üzere Denizli Belediye Konservatuarı hocaları, koca ustadan yaptığı müzik hakkında dersler almaktadır.
DÜNYACA ÜNLÜ RESSAMIMIZ
İBRAHİM ÇALLI 1982 YILINDA Cal ilçesinde dünyaya gelen, Denizli’nin yetiştirdiği en önemli sanatçılardan biri olan İbrahim ÇALLI eserlerini, manzara, natürmort, nü ve portre çalışmaları şeklinde ortaya koymuştur. İyi bir sanatçı olmasının yanında önemli isimlere öğretmenlik yaparak, ressam olarak yetişmelerine katkıda bulunmuştur. Şeref Akdik, Refik Epikman, Saim Özeren, Elif Naci, Mahmut Cuda, Muhittin Sebati, Ali Avni Çelebi, Zeki Kocamemi ve Bedri Rahmi Eyüpoğlu yetiştirdiği öğrenciler arasında gösterilebilir. 1914 kuşağı ressamlarına adını vererek Çallı Kuşağı olarak anılmasına sebep olan ünlü KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
75
2016
ressamın, Denizli’ de başladığı yaşam yolculuğu, arkasında eşi bulunmaz eserler bırakarak 1960 yılında İstanbul’ da sona ermiştir.
RUHUMUZU BESLEYEN BİR KAYNAK
Bir bahar akşamı rastladım size… Nerden sevdim o zalim kadını… Bakışı çağırır beni uzaktan… Kalmadı bende ne arzu ne gönül…
SELAHADDİN PINAR Klasik Türk Müziğinin eşsiz eserleri arasında yer alan bu güzel şarkılar hepiniz hatırladınız ve mırıldanmaya başladınız değil mi? Bu değerli eserleri dinleyip de gönül teli sızlamayan kişi yoktur heralde… Söz konusu güzide eserlerin bestecisi, yine Denizli’den çıkan önemli bir kültürel değer olan; besteci udi ve tambur Selahaddin PINAR’dır.
Türk Sanat Müziğine besteleri ile hayat verenlerden, hala dillerden düşmeyen şarkıların sahibi Selahaddin PINAR, 1902’de Çal’da dünyaya gözlerini açmış, arkasında keyifle dinlenen ve dinlenmeye devam edecek olan, kültürümüzün önemli parçası haline gelen eserler bırakarak 1960 yılında İstanbul’da hayata gözlerini yummuştur.
TÜRK TİYATROSUNUN DUAYENLERİNDEN
TEKİN AKMANSOY Yıllarca ekranlarda Kaynanalar dizisinde canlandırdığı Kayserili uyanık işadamı Nöri Gantar tiplemesi ile Türk seyircisinin gönlünde taht kuran, canlandırdığı rolle başarıyla bütünleşmesi sebebiyle birçok kişinin hala Kayserili zannettiği ünlü tiyatro ve sinema sanatçısı, Denizli’ nin yetiştirdiği önemli kültürel değerlerdendir. 1998 yılında Devlet Sanatçısı ünvanı verilen, Türk tiyatrosuna kattığı değerler ile unutulmazlar arasına giren sanatçı, meddah geleneğinin sürdürücülerinden biri olmuştur. 1924’ de Sarayköy’ de dünyaya gelen ve yaşam yolculuğu 2013’de sona eren büyük usta yönettiği, rol aldığı tiyatro eserleri, dizi ve filmleri ile önemli eserler bırakmıştır.
YAPIMCI VE YÖNETMEN
OSMAN SINAV 1956 Yılında Acıpayam İlçesi, Yeşilyuva Kasabasında doğan Osman SINAV Ülkemizin ünlü yapımcı, yönetmen, senarist ve reklamcılarındandır.Kariyerine televizyon reklâmlarına metin yazma ve yönetmenlikle başlamış, 500’ü aşkın reklâm filminin yapımında görev almıştır. Ülkemizde tanınan ve çok sevilen birçok dizinin ve sinema filminin yapımcılığını ve yönetmenliğini yapmıştır. Dizileri ve filmleri Türkiye’de ve dünyada çok sayıda ülkenin televizyonunda ilgiyle karşılanmıştır. 30 yıldan fazla uğraş vererek televizyon ve film dünyamıza unutulmaz eserler kazandırmıştır. KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
76
2016
KURBANLIKLAR GÖRÜCÜYE ÇIKTI Denizli Ticaret Borsası Canlı Hayvan Borsası’nda kurban satışları başladı. Eskihisar mahallesi mevkiisinde bulunan pazarda vatandaşların ve satıcıların güven içerisinde alış veriş yapabilmeleri için gerekli önlemler Denizli Ticaret Borsası tarafından alındı. Kurbanlık hayvanlarını getiren satıcıların belgeleri kontrol edildikten sonra, araçları dezenfeksiyon tüneline sokularak pazara girişleri sağlanır. Belge kontrolü sayesinde kaçak hayvanların pazara girişi engellenir. Dezenfeksiyon tünelinden çıkan araçlar indirme rampalarına yönlendirilir ve araçtaki hayvanların ön sağlık kontrolü görevli veteriner hekimleri tarafından sağlanır. Bu sayede hastalıklı hayvanların pazara girişi önlenir. Pazarda görevli veteriner hekimleri, vatandaşların talebi doğrultusunda, büyükbaş hayvanların yaş tayinlerini ve gebelik durumlarını kontrol etmektedir. Vatandaşların kurban ibadetlerini uygun şekilde yerine getirebilmeleri için bu hizmet ücretsiz olarak verilmektedir. Pazar içerisinde herhangi bir gasp, hırsızlık vb. olayın
önüne geçebilmek için 24 saat kayıt esasına dayanan güvenlik sistemi mevcuttur. Bu sayede satıcıların ve alıcıların güven içerisinde alış veriş yapmaları sağlanmaktadır. Canlı kilogram alım satımları için pazar içerisinde 9 adet dijital hassas kantarlar mevcuttur. Bu kantarlar sayesinde büyükbaş ve küçükbaş hayvanlarının alım satımı kilogram üzerinden yapılabilmektedir. Kurban pazarına gelen vatandaşların ihtiyaçlarını karşılayabilmeleri için sosyal tesisler de pazar içerisinde bulunmaktadır. Pazar içerisinde lokanta, büfe, mescit, lavabo gibi temel ihtiyaçları karşılayacak sosyal tesisler hazır çalışır durumdadır. Görevli temizlik ekipleri alıcıların ve satıcıların ferah bir ortamda alış veriş yapabilmeleri için sürekli pazar içerisinde temizlik hizmeti vermektedirler. Pazarın müdüriyet
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
77
2016
kısmında bulunun para sayma / kontrol makinesi, alıcı ve satıcıları sahte paraya karşı korumaktadır. Talep doğrultusunda taraflar paralarını burada kontrol ettirerek mağduriyetlerin önüne geçebilirler. Araçlarıyla gelen vatandaşların araçlarını ücretsiz park edebileceği otopark olduğu gibi şehir merkezinden kalkan minibüs ve otobüsler pazarın yanından geçmektedir. Vatandaşlar kolay bir şekilde pazara ulaşım sağlayabilirler. 65 bin metrekare alana sahip pazarın 27bin metrekarelik alanı kapalı durumdadır. Yaklaşık 50 bin küçükbaş 4 bin büyükbaş hayvanın geleceği pazarda, aylar öncesinden çalışmalara başlayan Denizli Ticaret Borsası, vatandaşların ve satıcıların huzurlu, ferah bir ortamda alış veriş yapabilmeleri için gerekli tüm önlemleri almış durumda.
Biyografi
EDEBİYATIN DEV ÇINARLARI Mete ÜSTÜNTAŞ
Aziz Nesin Bir gün bu ülkenin başucuna bir not, yanağına da bir öpücük kondurup gideceğim. “Çok tatlı uyuyordun uyandırmaya kıyamadım.” diyeceğim. Mehmet Nusret Nesin ya da bilinen adıyla Aziz Nesin 20 Aralık 1915’de Heybeliada’da doğup 1995 yılında Alaçatı’da hayata gözlerini kapatan mizah, kısa öykü, tiyatro ve şiir dallarında pek çok yapıtı bulunan Türk mizah yazarıdır. Neredeyse edebiyatın her dalında eser vermiş olan Aziz Nesin günümüzde can alıcı sözleri ile tanınmaktadır.
İlhan Berk Korkuyorum, bir gün biri çıkıp “Ey insanoğlu!” diyecek ve kimse üstüne alınmayacak. Edebiyatın dev çınarlarından biri olan İlhan Berk, 18 Kasım 1918 tarihinde doğup 28 Ağustos 2008 tarihinde Bodrum’da 90 yaşında hayata gözlerini kapamıştır. Şair ve yazarlığının dışında bir öğretmen olan İlhan Berk, hayatının bir kısmında çevirmenlik bile yapmıştır. İlhan Berk, Yeni Edebiyat anlayışı içinde yer almış, Servet-i FÜ’nün (Uyanış), Ses, Yığın, Yeryüzü, Kaynak gibi dergilerde yazmıştır. Türk şiirinin en deneyci şairlerinden biri olan İlhan Berk, durmadan yatak değiştirerek, ama bazı sorunsallara hep bağlı kalarak şiirini günümüze kadar eskitmeden getirmeyi başarmıştır. KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
78
2016
Rıfat Ilgaz
Ölür mü acılara katlanmasını bilenler, Direnenler tüm kırımlara karşı... Ölmez sevgiden yana olanlar Defneler ölmez! Stepne lakabıyla tanınan büyük usta 7 Mayıs 1911 tarihinde Kastamonu’da doğup 7 Temmuz 1993 tarihinde İstanbul’da hayatını kaybetmiştir. Roman, oyun, öykü yazarı ve şair olan Rıfat Ilgaz’ın en bilindik eseri ise eğitim sistemini ele aldığı Hababam Sınıfı eseridir. Birçok şiir kitabı piyasadan toplanan Rıfat Ilgaz en sonunda çocuklar için yazmaya başladı. Çok sevdiği Kastamonu şehrinde her ölüm yıldönümünde festivaller düzenlenerek anılmaya çalışılır.
Turgut Özakman 1948'den beri Mustafa Kemal'in askeriyim, terhis olmak istemiyorum. Diyen Türk bürokrat, yazar ve avukat Turgut Özakman 1 Eylül 1930’da Ankara’da doğup 28 Eylül 2013’de yine Ankara’da vefat etmiştir. Yazdığı Şu Çılgın Türkler adlı eseriyle hafızalarda yer etmiştir. Senaryolarının birçoğu yayınlanmış ve neredeyse yazdığı tüm oyunlar sahne almıştır. Sevdiğimiz karakter Keloğlan onun kaleminden çıkma bir senaryodur. Adı Eskişehir’de açılan bir tiyatroya verilerek yaşatılmaya devam edilmektedir. Edebiyatımızın dev çınarlarını ölüm yıldönümleri dolasıyla saygıyla, özlemle ve rahmetle anıyoruz. Kalemleriyle hayatımıza dokunan o güzel yüreklere selam olsun.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
79
2016
HARUN BABADAĞ
İlayda GÖKÇEVİRAN
D
enizli’nin genç yeteneklerinden biri Harun Babadağ. Kafasına koyduğu her hayali gerçekleştirmeye çalışan bir ressam. Aynı zamanda bir teknoloji şirketi sahibi. Sizler için bu genç yetenek ile kısa bir sohbet gerçekleştirmek istedik. Denizli’de yetişen resim sanatçısının kim olduğunu gelin hep beraber öğrenelim.
olarak görüyordum. Normal bir teknik liseyi elektrik elektronik okuyarak bitirdim. Sonrasında Pamukkale Üniversitesi Endüstri Elektriği bölümünü bitirdim. Üniversite döneminde çeşitli projeler tasarladım. Robot ev projesi ve üniversite kapsamında rüzgârgülü projeleri gibi birçok proje ürettim. Üniversiteden mezun olduktan sonra birkaç sene içerisinde ulusal yarışmalara katıldım. Boğaziçi Üniversitesi’nin yapmış olduğu bir yarışmada ilk 4’e girerek ödül aldım. Sonrasında ise ODTÜ’ de robot bilimlerine dâhil oldum. 2016’da savunma sanayi kümelenmesine girdim ve şu anda savunma sanayi kümelenmesinde üretim için destekçi bir firma olarak ilerliyorum. 2015 yılının başında resmi olarak kurmuş olduğum bir teknoloji firmasını yönetiyorum. 2.Sanat dışında ilgilendiğiniz başka faaliyetler var mı? Çocukluğumdan beri çok yönlü aktif biriyim. Yedi yaşında jimnastik sporuna başladım. Uzun yıllar profesyonel olarak bu sporu yaptım. Sonrasında 3 yıl profesyonel olarak yüzme yaptım. Ardından 3 yılda karate sporuyla uğraştım. İlgilendiğim spor dallarında birçok madalya ve Ege Bölgesi şampiyonluğum var. Bunların yanında kros ve tenis yaparak spor hayatında aktif bir insan olmaya çalıştım.
İlk olarak Harun Babadağ kimdir? Bu zaman kadar neler yapmıştır, kısaca bahseder misiniz? 1988 yılında Denizli’de doğdum. Soyadımdan da anlaşılacağı gibi Denizli’nin Babadağ ilçesindenim. İlkokul yıllarım 19 Mayıs İlköğretim Okulu’nda geçti. Lise döneminde güzel sanatlar lisesini kazanmama rağmen gitmedim. Çünkü resim yapmayı bir iş olarak değil bir aşk KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
81
2016
Çizmeye ne zaman ve nasıl başladınız? Çizim yapmaya 4 yaşında karakalem yaparak başladım. Daha sonrasında yağlı boya çalışmalarına devam ederken Karaköy’de bir sergiye katıldım. Bu sergi benim tanınmamı sağladı. Sonrasında 2012 yılında Denizli’de geniş bir katılım olan kişisel bir sergi açtım. Bu arada 2009 yılında dijital sanat dünyasına katıldım. Bu sanat dünyasında Arjantinli ve İtalyan arkadaşlar ile tanıştım. Dünyaca ünlü karikatür grubuna dâhil oldum. Burada çizimler yapıyorum ve birkaç ödül sahibiyim. Halen daha dijital sanat ile içli dışlıyım ama son bir yıldır iş yoğunluğum sebebiyle çok ilgilenemiyorum.
şey, elime kâğıt kalem aldığımdan beri çizim yapıyorum. Yani benim için resim yapmak nefes almak gibi bir şey bu hayatta. Resim yapmadığım zaman aklımın bir köşesine yer ediyor ve günlük hayatımdaki işlerde karmaşıklar yaşanıyor. Benim resme başlangıcım içgüdüsel olarak gerçekleşti. Hiçbir eğitim almadan bu halime geldim.
Çizim yapmaya sizi teşvik eden, destekleyen şeyler nelerdi? Kendimi bildim bileli çizim yapıyorum. Bu zamana kadar ailem her konuda desteğini esirgemedi. Çizmek benim için bir çocukluk aşkı gibi bir KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
82
2016
Peki, insanlar sergilerde sizin resimlerinizi incelediğinde ne hissediyorsunuz? Ben çocukluk yıllarımda resimlerimi kimselere göstermezdim hep saklardım. Okulda çizdiğimde falan alacaklar diye çok korkardım. Baksınlar ama çizdiğim şey bende kalsın sadece benim olsun gibi tavrım vardı. Ama liseden sonra bu duyguyu aş-
maya başladım. Ve insanlara göstermeye başladığım zaman benim yaptığım çizimlere baktıklarında insanların mutlu olduğunu gördüm. Beğenmelerini hissetmek hoşuma gitmeye başladı. Sergide eleştirmeleri bile hoşuma gidiyor artık. Hangi akım size daha yakın geliyor? Birçok süreç oldu benim için. İlk olarak figürlerle başladım. Sonrasında realist olarak devam ettim. Ama bana göre kübist akım karmaşık çizimler daha iyi. Sürrealist akımda çizilen soyut tablolar da dikkatimi çekiyor. Aslında birçok akım bana yakın ve bu akımlarda çalışmalarım var. İdolleriniz kimler, hangi sanatçıların tablolarını daha çok beğeniyorsunuz? Güncelde takip ettiğim realisttik çalışan Taner Ceylan var. Klasik olacak ama Leonardo Da Vinci, Michelangelo, Rafael, Picasso ve Dali var. Ben daha çok yaşam tarzlarını seviyorum. O dönemlerde yaşamak isterdim. Hele ki Rönesans döneminde yaşamayı çok isterdim.
Son olarak bundan sonra ki hayalleriniz neler? Ben kafama koyduğum şeyi 3 ya da 5 yıl içerisinde yapan biriyim. O yüzden şu zamana kadar hayal etmiş olduğum sergi açma, şirket kurma gibi hayallerimi gerçekleştirdim. Bunlardan sonra ki hayalim ise Amerika’da San Francisco’ya taşınmak. Böyle bir fırsat 4 yıl önce elime geçmişti ama ailevi sebeplerden dolayı gidememiştim. Bir gün orada olacağıma inanıyorum. Still Life Dergisi olarak, Sizler için Harun Babadağ ile küçük keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Umarız bundan sonra ki hayatında başarılarının devamı gelir ve bir gün tüm hayallerini gerçekleştirmiş bir ressam olarak karşımıza çıkar.
Ailelere göre sanat para getirisi olmayan işler arasında gösteriliyor ve çocuklarının sanatla uğraşmasını desteklemiyorlar. Siz bu konu hakkında ne söylemek istersiniz? Ailelerin bu işin kötü olacağını söyleyip karşı çıkmalarını kabul etmiyorum. Kendi açımdan öyle bir şey istemezdim. Benim ailem beni çok serbest bıraktı. Babam sporu çok seven bir insan olduğu için abim ve ablamı spora teşvik etmiş, bende çocukluğumdan beri çizim yaptığım için beni de bu konuda her zaman desteklediler. Çocuklar aileye güven verebiliyorsa her türlü desteklenmeliler. Önemli olan çocukların bu olumsuz algıyı kırmalarıdır. KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
83
2016
KÜLTÜR - SANAT
Mete ÜSTÜNTAŞ
FERHANGİ ŞEYLER
12 Ağustos 2016 tarihinde Denizli açık hava tiyatrosunda gerçekleşen etkinlik, Ferhan Şensoy tarafından 7 Mart 1987’den beri aralıksız devam eden tek kişilik bir tiyatro oyunu. Oyunu kısaca tanımı ise şöyle; gündelik herhangi bir olayın Ferhan Şensoy’un mizahi açısından değerlendirilmesine dayanıyor. En son 2015 Senesinin Aralık ayında Denizli’ye gelen Ferhan Şensoy tekrardan sevenleriyle buluştu.
FIRAT TANIŞ İLE ‘GELİN TANIŞ OLALIM’ 31 Ağustos 2016 tarihinde Açık Hava Tiyatrosunda izleyici ile buluşan Fırat Tanış ile Gelin Tanış olalım adlı sahne gösterisi beğeniler eşliğinde izlendi. “Tanışalım da “işi kolay kılalım, sevelim sevilelim zira bu dünya kimseye kalmaz.” Farklı kültür ve yörelere ait 11 türkünün de yer aldığı gösterinin yazarı Prof.Dr. Semih Çelenk, Yunus’u rehber edinmiş bu yol hikayesini yazarken. “Bu yol uzaktır,menzili çoktur, Geçidi yoktur derin sular var.” Kibirden kavgaya, servetten korkuya … tüm engeller aşılamasa, menzile varılamasa bile mühim olan
yolda olmak. İşte o yolun ışıkları; Yunus Emre’den Aşık Veysel’e, Pir Sultan’dan İbrahim Hakkı’ya, Somuncu Baba’dan Karacaoğlan’a… hep bunu öğütlemişlerdi. Yaşasalardı da aynı şeyi diyeceklerdi Pir Sultan gibi: “Bir nefesçik söyleyelim, Dinlemezseniz neyleyelim. Eksiklik kendi özümüzde, Darına durmağa geldik”. Aradığımız sır belki de hiç tahmin edilmedik kadar kolay bir yerde saklıdır. 80 dakikalık sürede Fırat Tanış 11 türkü söylerken, oyunculuğuyla sözü şiiri müziği enfes yorumuyla harmanlıyor ve seyircisine adeta bir terapi vaat etti.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
84
2016
ANADOLU ATEŞİ 15. YIL ÖZEL GÖSTERİMİ
A
nadolu Ateşi dans topluluğu kurulduğu 1999 yılından beri 98 ülke, 293 şehirde gerçekleştirdiği 4760 canlı performans ile 40 milyon izleyiciye ulaştı. Anadolu Ateşi, 15. yıl etkinlikleri çerçevesinde daha geniş bir kadro ile 3 kuşak bir arada muhteşem bir sahne performansıyla sizlerle buluştu. Anadolu Ateşi’nin 15. yılına özel muhteşem gösterisi 24 Ağustos’ta Denizli Açıkhava Tiyatrosu sahnesinde yer aldı.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
85
2016
Still Art Dr. Mimar Halit Coza
MOBİLYA SEÇİMİNDE PÜF NOKTALAR
M
obilya sektörünün canlı olduğu, evlenenler ve evini yenilemek isteyenlerin en yoğun olduğu bu dönemde kullanıcıların mobilya seçiminde hata yapmamaları ve mobilya tercihlerinde doğruya yönelmeleri adına bildiğim bazı püf noktaları paylaşmakta yarar var. Bilgi paylaşımı ve araştırmanın çok kolay olduğu bir iletişim ağına sahip olduğumuz için hemen her markanın tasarım olarak benzer ürünler çıkardığı bir gerçek. Bir çok firma birbirine yakın ürünler tasarlayıp üretmekte. Zaten bir koltuktan veya ahşap mobilyadan gerekli ergonomik koşulları sağlayacak şekilde, boyut değişkenliği olmadan farklı tasarım olarak sonsuz alternatif beklemenin gerçekçi olmadığını düşünüyorum. Tarzınız ister modern, ister avangart, ister klasik olsun, zevkinizi uygun mobilya seçerken de dikkat etmeniz gereken çok nokta var. Bütçe olarak az rakam tutmayan ve sürekli yenilenen bir ürün olmadığı için mobilya seçiminde yapılan hatalar ciddi pişmanlıklar doğurabiliyor. Bu nedenle özellikle güvenilir, marka olduğunu kanıtlamış, satış sonrası hizmet vermeye devam edecek firmalardan alışveriş yapmaktan vazgeçmemenizi öneririm. İster döşemeli, ister panel ürün seçimi yapın öncelikli dikkat etmeniz gerekenlerden biri mobilyanızın kullanılacak olan odaya uygunluğu. Hem
estetik açıdan, hem de mobilyanın boyutları açısından uygunluğu konusunda biraz çalışmanız gerekecek. Mevcut odanın boyutları, odadaki diğer objeler, zemin kaplaması, duvar renkleri, odanın aydınlık seviyesi, mobilyanızı seçerken, dikkat etmeniz gereken önemli kriterler...Mobilya mağazalarının hacimsel büyüklüğü, dekorasyon açısından etkileyici sunumlarını gözardı etmemenizi öneririm çünkü aynı mobilyanın evinizde aynı ihtişamla durmaması ya da sığmaması gibi durumlarla karşılaşabilirsiniz. Mobilya sektörünün sevilmeyen malzemesi "sunta" ile ilgili genel kanının aksine bir tespitim olacak. Sunta malzeme sanıldığı kadar kötü bir ürün değil. Eski
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
86
2016
dönemlerde sunta üzeri laminat malzeme yapıştırma tekniği, yapıştırıcı malzemelerin yetersiz oluşu, üzerindeki kaplama kalınlığı gibi kriterlerin tüm suçunu tek başına üstlenmiş olan sunta malzemeyi maliyet sizin için önemli bir kriterse, pek tabi ki gerektiği yerde kullanabilirsiniz. Suyla direkt teması olmayan yerlerde, aldığınız ürünün iç aksanında eğer üzerinde iyi bir kaplama ve işçilik varsa sunta kullanılmasında bir sakınca görmüyorum. Tabi marka önemli bir kriter... Mobilyanızı seçerken sadece dış görünüşe aldanmamak lazım. Sonrasında "dışı sizi, içi cebinizi" yakabilir ve aldığınız ürün çok kısa zamanda kullanılamaz duruma gelebilir. Özellikle koltuklarda çelik konstrüksiyon veya 1. sınıf kayın ağacından üretilmiş döşemeli ürünleri tercih etmenizi öneririm. Yerinden kalkmayan içi tamamen sunta doldurulmuş koltukların ömrünün çok uzun sürmeyeceğine emin olabilirsiniz. Bununla birlikte koltuklarda kullanılan kumaş kalitesi, iç sünger yoğunluğu, döşeme içinde elyaf, kırpık sünger, kaz tüyü gibi malzemelerin varlığı koltuğunuzun kalitesi ve kullanışlılığını belirleyen ana faktörler. Bunlarla ilgili markanın satış temsilcisine soracağınız sorulara alacağınız cevaplar bile sizin seçiminizde markayı tercih etme kriteriniz olmalı. Ahşap mobilya seçiminde, tercih edebileceğiniz birkaç seçenek var. Değer olarak alttan üste sıralayacak olursak, sunta üzeri melamin kaplama ürünler, mdf üzeri laminat kaplama ürünler, lake veya doğal ahşap kaplama ürünler ya da tamamen ağaç kullanılan masif ürünler seçenekleriniz arasında. Markalar arası fiyat kıyaslaması yaparken ürünleri malzeme malzeme sınıflandırarak seçiminizi yapmanız çok önemli. Bir
markada beğendiğiniz sunta üzeri melamin kaplama yemek masası ile masif mobilya arasındaki fiyat farkını sorgulayacak olursanız ayıp etmiş olursunuz. Yemek odası takımları, yatak odası takımlarında renk ve kaplama seçiminde size önerim, dönem dönem moda olan, çok iddialı kaplamalı ürünlerden uzak durmanız. Çok uzun yıllar kullanacağınızı
göz önünde bulundurarak bir zaman sonra bu fazla iddialı kaplamalardan sıkılabilir, kaplamasını değiştirebilmek için taklalar atabilirsiniz. Hiç bir zaman dönemi geçmeyecek, geçse de mutlaka bir süre sonra geri gelecek beyaz lake veya ceviz kaplamadan vazgeçmemenizi öneririm. İyi alışverişler... KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
87
2016
Beyaz Perde
İlayda GÖKÇEVİRAN
ME BEFORE YOU
SENDEN ÖNCE BEN
S
oylu bir İngiliz ailenin oğlu olan Will Traynor bir trafik kazası geçirir ve felç olur. Macera ve aksiyonu çok seven, başarılı bir genç adam için bu kaza bir nevi hayatının sonu olur. Sadece boynundan yukarısını hareket ettirebilen bu adam için hayat çekilmezdir ve gülümsemeyi bile unutmuştur. İntihar etmeye karar vermişken bir kadın gelir evine. Yaptığı türlü gevezelikler ve şaklabanlıklar sayesinde o genç adama gülmeyi hatırlatan, ona yaşamdan zevk aldıran, onu güzel kalbiyle büyüleyen Louisa Clark. İşte hikayemizin esas kızı. Louisa, ailesine destek olabilmek için çalışmak zorundadır. Karşısına bir felçli hasta bakımı işi çıkar ve mecburiyetten kabul eder. Will’in soğukluğu, asık suratlılığı, ukalalığı Louisa’yı birçok kez işi bırakma noktasına getirmiştir. Fakat ailesi için devam etmek zorunda kalır. Will ve Louisa birbirine zaman geçtikçe alışmaya başlarlar ve Will yeniden hayattan keyif alır. İki-
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
88
2016
si içinde zulümden keyife dönüşen günler beraberinde aşkı da getirir. Film bir peri masalı gibi ilerlerken, izleyici mutlu sonla birlikte gözyaşlarıyla gülüşlerinin birbirine karışmasını beklerken beyninizden vurulmuşçasına ilginç bir sonla bitiyor. Jojo Moyes’in 2012 yılında çıkardığı çok satan kitabından esinlenilmiş bir film. Ben kitabı okumadım fakat duyduğum yorumlara göre kitaptaki hikaye zarar görmeden filme dönüştürülebilmiş. İngiltere’nin güzelliklerini, ara sıra Fransa’yı ve daha birçok özel yeri görebileceğiniz, hem gülebileceğiniz hem de ağlayabileceğiniz filmlerden biri Senden Önce Ben. P.s I Love You, The Notebook, Sil Baştan ve Aşk Tesadüfleri Sever gibi başarılı romantik filmlerle karşılaşmayalı uzun zaman olmuştu. En beğendiğim sahne hiç kuşkusuz Will ve Louisa’nın dans ettiği sahneydi. Bedensel engellerin aşkı doya doya yaşamaya engel olamayacağının en büyük göstergesiydi. Romantik film sevmeyenleri bile derinden etkileyebileceğine inandığım çok başarılı bir yapım.
mıyla büyüleyici ve peri masalı etkisini biraz da o veriyor sanırım. Yönetmen Thea Sharrock’u ayakta alkışlamak istiyorum. Zaten vizyon süresi de filmin başarısını ortaya koymakta. Bu arada filme bir kere gitmek çoğu insana yetmiyor ve tekrar tekrar gidiyorlar bizzat şahidim. Velhasıl-ı kelam bu filmi izleyin sevgili okurlar. Pişman olmazsınız benden söylemesi.
Oyuncular çok doğru seçilmiş ve aralarında çok etkileyici bir uyum var hepsinin. Çekim yapılan mekanlar tam anlaKÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
89
2016
Kitapçı Kedisi
GERÇEK HESAP BU N E J AT İ Ş L E R
H
iç kitap okurken içinde kendinizi bulduğunuz oldu mu? Ben uzun zamandır bu hissi yaşayamamıştım. Ama okuduğum bu kitapta herkesin kendinden bir şeyler bulacağına eminim. Son dönemlerde oyuncular arasında en fazla sevilen isimlerden bir tanesi olan Nejat İşler Gerçek Hesap Bu kitabı ile yazarlığa da bir adım atıyor. Ünlü oyuncu, Nejat İŞLER ’in kendi hayatını kaleme aldığı ve Can Yayınları tarafından piyasaya sürülen bu kitap hayatınızda okumanız gereken 100 temel eserden biri olmalı diye düşünmüyor değilim. Nejat İşler’in edebiyat tutkusunu zaten onu tanıyanlar biliyor. Meslek kariyerine kitap satarak başlayan ve ünlü bir oyuncu olduğunda yaptığı ilk yatırımlardan bir tanesi kitap dükkanı açmak olan ünlü ismin kitabı Gerçek Hesap Bu ile onu daha
iyi tanıyabileceksiniz. Kitabın içinde yer alan; “Gerçekten istediğim şeyleri yapmak, gerçekten istediğim yerde, gerçekten istediklerimle zamanımı değerlendirmek. Tek isteğim ve hali hazırda yaptığım şey bu. Söze gerek var. Gerçek hesap bu!” cümlelerinin genç yazarlara ışık tutacağını ve ilham kaynağı olacağını düşünmekten kendimi alıkoyamıyorum. Kitabı okurken sıkılmamanıza sebep olan olay ise sanki karşınıza oturmuşta sizinle muhabbet ediyormuş ve size hayat hikayesini anlatıyormuş gibi hissetmeniz. Kitap, isminin nereden geldiğinden başlayıp bu günlere nasıl geldiğini anlatarak devam etmekte, aralarda ise hayata dair birçok tavsiye bulabilirsiniz. Sonrasında bu zamana kadar dostlarıyla nasıl tanıştığını ve bir kült haline gelen Kaybedenler Kulübü’nü
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
90
2016
nasıl çektiklerini anlatmakla devam ediyor. Son bölümde ise kendisini oluşturan olguları ve bugüne kadar yaptıkları hakkında bilgiler vermekte. Bu yüzden Nejat İşler hayranları için Gerçek Hesap Bu tam bir bilgi kaynağı diyebilirim. Bir takıma ne kadar sevdalı olduğunu ve bu takım için neler yaptığını anlatmaktan da geçmiyor ünlü oyuncu. Tezgah anılarını okudukça gülmekten gözlerinizden yaş geleceğinden şüphem yok. Gençlere örnek olarak gösterilebilecek bir otostop hikayesi de mevcut kitapta. Bu bunaltan sıcaklarda bu kitabı alıp herhangi bir yerde oturup ve soğuk bir şeyler içip bu muhteşem biyografiyi okumanızı tavsiye ediyorum. Umarım bir gün sizde gerçek hesaplarınızı kaleme alırsınız…
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
91
2016
SOSYAL SORUMLULUK
KORUYUCU AİLE
D
enizli Koruyucu Aile Derneği Başkanı Ayfer DOĞAN 17 yıldır koruyucu sisteminin içinde yer alıyor. İki biyolojik oğlunun yanı sıra dört kız çocuğunun koruyucu aileliğini yapıyor. 2009 yılında Denizli Koruyucu Aile Derneği’nin kurucu başkanı olan Ayfer Doğan, koruyucu
aile hizmet modelinin yaygınlaştırılması adına çalışmalar yapıyor. Koruyucu Aile Derneği ile bu çalışmalarını ulusal ve uluslararası alana taşıyor. Sevgili Ayfer DOĞAN ile bir araya geldik ve koruyucu ailelik nedir, ne değildir, doğru bilinen yanlışları nelerdir, hepsini öğrendik.
İlayda GÖKÇEVİRAN • Gönüllü aile olmak, koruyucu aile olmak ve evlat edinmek. Üç kavram var karşılaştığımız ve birbirine karıştırdığımız. Bizler için aralarındaki farkı açıklar mısınız?
• Öncelikle Denizli Koruyucu Aile Derneği ne zaman kuruldu, yola çıkarken amacınız neydi, bunlardan bahsedelim. 2009 yılının Haziran ayında kurulduk. 6 koruyucu aile ve bir sosyal hizmet uzmanıyla geçici yönetim kurulunda yer aldık. Türkiye’de ilk kurulan dernek değildik bu konuda ama şu an Türkiye’de öncü derneklerden biriyiz. Amacımız öncelikle Denizli’de bilinç oluşturup daha sonra ulusal ve uluslararası bağlamda bu konuya gönül vermiş insanlarla bir araya gelerek projeler yürütüp, tüm çocuklarımıza ulaşmak. • Koruyucu aile nedir? Biyolojik aileleri tarafından bakımları sağlanamayan çocuklarımız sizinle birlikte yaşıyorlar. Ailelerimiz onların eğitim, bakım, yetiştirilme sorumlu-
luğunu kısa veya uzun süreli olarak, ücretli veya gönüllü statüde devlet denetiminde üstleniyorlar.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
92
2016
Gönüllü aile olmak; hafta sonlarında, bayramlarda, tatillerde çocuklarımızı evlerinizde misafir etmek demektir. Evlat edinmek ise, çocuğun velayetini almak demektir. Koruyucu aile sistemindeyse çocuğumuz sizin evinizde sürekli olarak yaşar, yani sadece tatillerde ya da bayramlarda almazsınız. Çocuğun velayeti ise biyolojik anne ve babasında kalır. Ayrıca biyolojik aile çocuğa bakabilecek duruma gelirse, çocuğumuz koruyucu ailesinden ayrılır ve biyolojik ailesiyle yaşamaya başlar. Çocuğumuzun koruyucu ailesi varken biyolojik ailesiyle düzenli olarak belirlenen zamanlarda ve belirlenen yerlerde görüşmesine olanak sağlanır.
• Koruyucu aile olmak için gerekli şartlar nelerdir? Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak, sürekli Türkiye’de ikamet etmek, 2565 yaşları arasında olmak, en az ilkokul mezunu olmak, adli sicilin temiz olması, düzenli bir gelire sahip olmak, çocuğun öz anne-baba ya da vasisi olmamak ve tabii ki fiziksel ve ruhsal sağlığın bir çocuk yetiştirmeye uygun olması koruyucu aile olmak için gereken şartlardır. Evli olmak gibi bir kaide de yok. Koruyucu aile, başvuru aşamasında koruyucu ailesi olmak istediği çocuğun yaş, cinsiyet, sağlık durumuna yönelik tercihlerde bulunabilir. Yapılan sosyal inceleme sonucunda başvuru olumlu değerlendirilmişse kişi/ailenin talebi dikkate alınarak çocuk/çocuklarla karşılaştırılır. Çocukla iletişimin doğru kurulduğu inanına varılırsa koruyucu aile olunabiliniyor. • Çocuğun biyolojik aileyle görüştürülmesi onun psikolojisi açısından doğru mu peki? İki tarafta da bir aile çıkıyor ortaya. Ayrıca bir süre sonra çocuğumuz koruyucu aileden alınıp biyolojik aileye veriliyor dediniz. Koruyucu aile için büyük bir yıkım olmuyor mu bu durum? Koruyucu ailenin en büyük handikabı bu. Ayrıca birçok insanın sisteme dâhil olmak istememesinin en temel sebebi. Önemli olan bu durumu kabullenerek koruyucu aile olmak. Biyolojik aile görüşmeleri önceleri bir sorunmuş gibi görünse de deneyimlerimiz bunun öyle olmadığını göstermekte. Bizde bu duruma ilk başta tepkiliydik ve bunu
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
93
2016
kabullenmekte zorlandık. Fakat sonra gördük ki çocuğumuz biyolojik ailesiyle görüştükçe terk edilmediğini anlıyor. Ailesinin ona bakamayacak durumda olduğunu bu yüzden bir ailenin ona yardımcı olduğunu, biyolojik ailesinin onu hala sevdiğini ve durumunu düzelttiğinde onu yanına alacağını bildiğini büyük psikolojik sorunların önüne geçilmiş olunuyor. Geri alınmasında aile için sıkıntı çocuğa fazla bağlanmış olmak. Çünkü devlet çocuğun geleceğini planlamıyor. Size ne kadar süre koruyucu aile olacağınızı söylemiyor. Hal böyle oluna istemsiz olarak bağlanıyorsunuz ve zamanı geldiğinde çocuğumuzdan ayrılmak çok zor bir süreç haline geliyor. Ülkemizde zaten uzun süreli koruyucu aile modeli var. Bizde bu sorunları bakanlığımıza ilettik, sistemle ilgili bu tür sıkıntıların giderilmesi için çaba sarf ediyoruz. • Çocuklar biyolojik ailelerine döndükten sonra koruyucu aileleriyle görüşemeye devam edebiliyor mu? Maalesef hayır. Fakat biz görüşmesi taraftarıyız. Sonuçta 3 yıl, 5 yıl emek veriyorsunuz ve sonra elinizden alınıyor. Bu konuyla ilgili de yürüttüğümüz çalışmalarımız var.
• Koruyucu ailesi olduğunuz çocuğu daha sonra evlat edinmek bir imkânımız var mı? Tabii ki var. Özellikle biyolojik aile durumunu bir türlü toparlayamadıysa. Zaten biyolojik aile 2-3 yıl arayıp sormadığında çocuk evlat edindirme durumuna geliyor. Öncelik koruyucu aile oluyor ama eğer aile evlat edinme şartlarını taşımıyorsa çocuk aileden alınıp başka bir aileye evlat edindiriliyor. Bu da hala bizim karşısında olduğumuz büyük bir problem.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
94
2016
• Devletin ne gibi bir desteği oluyor peki koruyucu ailelik sürecinde? Maddi yardım söz konusu. Kurumda nasıl ki bütün ihtiyaçları gideriliyorsa aynı şekilde koruyucu ailenin yanındaki çocuklarımızın ihtiyaçları da maddi destekle giderilmeye çalışılıyor. Fakat bu ücret gerçekten düşük bir miktar. Ciddi anlamda arttırılması gerekiyor çünkü çocuk için harcama yapmaya başladığınızda anlıyorsunuz ne kadar yetersiz olduğunu. Aynı zamanda dönem dönem eğitimler
yapılıyor. Koruyucu aileler bir araya gelerek sorunlarını paylaşıyorlar. Uzmanlar tarafından sorunların çözümüne yönelik tavsiyeler paylaşılıyor. • Sizin hikâyenize geçelim. İki çocuğunuz var ve 4 çocuğa koruyucu ailelik yaptınız ve yapıyorsunuz. Benim hikâyem 19 yıl önce başladı. Gece TRT 2’de bir program izliyordum ve bu program koruyucu aileliği anlatıyordu. Çok ilgimi çekti izledim ve program bittiğinde koruyucu aile olma fikrini benimsemiştim. Eşime anlattım ve koruyucu aile olmak istediğimi söyledim. Eşim hiç itiraz etmedi ve bizim ondan sonra koruyucu aile serüvenimiz başladı. Başvurumuzdan bir ay sonra evimize bir kız çocuğu yerleştirildi. 8 yaşındayken Meral geldi hayatımıza. Etrafımdan çok fazla tepki aldım ve ağır laflar da işittim. Fakat tabii ki hiç kulak asmadım. Böyle konuşan insanları da sonunda haksız çıkardık. Meral Eğitim hayatını tamamladı ve sosyolog oldu. Şu an Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nda bir il müdürlüğünde Koruyucu Aile Birimi Sorumlusu. 135 çocuğu ailelere yerleştirdi. Bizi çok gururlandırdı. Kardeşleriyle ilişkileri de çok güzel geçti. Onun büyüyüp üniversiteye giderek
ailemizden ayrılmasıyla ev bomboş kaldı. Tam da derneğin kuruluş sürecindeydik o zamanlar. Tabii kurumla iletişim halindeydik. Bana tekrar koruyucu ailelik teklifi geldi. Artık köyde oturuyorum dedim ve ilk başta reddettim. Burada ilkokul yok, şehirden uzak, çocuklar burada mutsuz olur dedim. O zaman iki tane yerleştirelim dediler. Yeniden koruyucu aile olmak için bir engel yoktu bizim için ve iki kardeş talep ettik. İki kızım yerleştirildi. Biz onlar için yaşamaya başladık. Her gün Denizli’ye gidip geliyorduk onlar için. Daha sonra bir çocuk daha aldık. 3 yıl oldu o da geleli, bu sene üniversiteye gidecek. Onları yetiştirirken de dernek için yeni fikirlerim çıktı ortaya. Onların hayatıma kattıkları çok fazla. • Bugüne kadar yaptığınız projelerden ve ilerleyen zamanlardaki planlarınızdan bahsedelim son olarak. “ Bir Küçük Bir Gülücük” adlı projemizde Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
95
2016
öğrencileri ile bir çalışma yaptık. “Her Çocuk Özeldir” isimli uluslararası bir çalıştayımız var. “Korkmuyorum Karanlıktan Eskisi Gibi” projemizde fotoğrafçılık eğitimi almış çocuklarımız fotoğraflarını sergileme deneyimi yaşadılar. “Sevgi Dolu Bir Ailede Büyümek Her Çocuğun Hakkı” projemizde koruyucu ailelik hakkında farkındalık toplantıları yürüttük. Ayfer DOĞAN’a verdiği bilgiler için çok teşekkür ederiz. Dileriz ki koruyucu aile olmanın önemini duyurmayı başarırız ve çocuklara umut ışığı olunmasında bir faydamız olur.
Binnur OLCAYTÜRKAN
ÖMÜR BOYU MUTLULUKLAR SİZİNLE OLSUN Denizli’nin önde gelen ailelerinden olan GÜVEN ailesinin biricik kızları Aytül ile YALÇINKAYA ailesinin biricik oğlu Güray, Twenty X 20 düğün salonunda yapılan muhteşem bir düğün ile dünya evine girdiler. Denizli’mizin ünlü DJ’ lerinden Güray Yalçınkaya ile Aytül Güven’ in dügününe çok sayıda davetli katıldı.Düğün salonunda kıyılan nikahta bir ömür boyu birlikte olmaya ‘’evet’’ dediler. Düğünde sahne alan TOLGAY birbirinden güzel şarkıları ve performansı ile geceye renk kattı. Mutlulukları gözlerinden okunan genç çift gece boyunca TOLGAY’ ın hareketli parçaları ile dans ettiler. Bizde STİLL LİFE DERGİSİ olarak genç çifte ömür boyu mutluluklar diliyoruz.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
96
2016
MUHTEŞEM DÜĞÜNLE DÜNYA EVİNE GİRDİLER Denizli’nin tanınmış ailelerinden olan Turan ailesinin biricik oğlu Kamuran Turan, hafta sonu düzenlenen muhteşem bir düğün töreni ile hayatını Işık Kandukçıoğlu ile birleştirdi. Genç çiftin düğün töreni ise Denizli Atlı Spor Kulübü’nde yapıldı.
D
enizli’nin tanınmış ailelerinden Turan ailesinin biricik oğlu avukat Kamuran Turan ile Kundakçıoğlu ailesinin avukat kızı Işık Kundakçıoğlu, hafta sonu düzenlenen muhteşem tören ile dünya evine girdi. Muhteşem çiftin nikah töreni ise Sarayköy’de yapıldı. Sarayköy’de yapılan nikah törenine Sarayköy Belediye Başkanı Ahmet Necati Özbaş, Turan ve Kurdakçıoğlu aileleri ve yakınları katıldı. Genç çiftin nikahını ise Sarayköy Belediye Başkanı Ahmet Necati Özbaş kıydı. Heyecanları gözlerinden okunan çift belediye başkanının sorusuyla, bir ömür için ‘Evet’ dediler. Genç çiftlere bir ömür boyu mutluluklar dileyen Sarayköy Belediye Başkanı Ahmet Necati Özbaş, “Bugün bir ömür boyu için ‘Evet’ dediniz. Evlilik yolunda attığınız bu ilk adımda sizlere bir ömür boyu mutluluklar dilerim” dedi. Genç çift nikah törenin ardından Denizli Atlı Spor Kulübü’nde düzenlenen düğün törenine katıldı. Denizli Atlı Spor Kulübü’nde düzenlenen düğün töreninde genç çift çalınan birbirinden güzel şarkılar ile dans etti. Heyecanları gözlerinden okunan genç çifti, düğüne katılan davetlilerde pistte yalnız bırakmadı. KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
97
2016
En değerli yansımalarını, derinlerinde varlığından dahi haberdar olmadığı duyguları açığa çıkaranlar insanlardır. İster öfke patlaması şeklinde isterse gözyaşlarına boğan başka tepkiler. Sorun yaşadığınız insana bakın. Ona odaklanın ve ona sesli ve sessiz aşağıdaki cümleyi söyleyin.. "Ben seni bana neyi hatırlatmak için seçtim. Cevap içsel rehberliğinizden size ulaşacaktır."
ZÜLEYHA SIĞIŞ Astrolog ve Tarot Yorumcusu
Şu anda var olan ve iyi giden en küçük gördüğün mutluluğa dahi şükret.Ve geçmişte olanlar ve gelecekte olacaklar için şimdiden içtenlikle şükret. Şükür seni sevgi enerjisinde tutar.UNUTMA !
Parasal konularınızla ilgili her detaya hâkim olmalı ve kontrolü elinize almalısınız. Bu aralar toplantılar, görüşmeler ya da anlaşmalar için uygun günlerdesiniz. Yakın dostlarınızla bir araya gelerek keyifli vakit geçirebilirsiniz. Aşk hayatınızda olumlu etkiler altındasınız. Yaşananlardan ders çıkarma zamanı Sevgili Boğa’lar. Kendi isteklerinizle başkalarının beklentilerinin çakışması sizi zorlayabilir. Sizi belli konularda zorlamaya çalışan kişilere karşı farklı bir yöntem bulmanız gerekebilir.
Konuşulanları daha dikkatli dinlemeli ve sizi tartışmaya iten kişilerden kendinizi uzak tutmalısınız. Mevcut işlerinize odaklanmalı ve daha hızlı hareket etmelisiniz. Böylelikle eleştiri ve negatif yorumlara maruz kalmayacaksınız. KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
98
2016
Esnek, anlayışlı ve sabırlı olmayı başarabilirseniz hedeflerinize ulaşmanız daha kolay olabilir. İş birlikleriniz, ekip çalışmaları veya grup aktiviteleri sırasında pratik olabilirseniz daha şanslı olacaksınız. Bazı handikaplara karşı tedbirli olmakta veya sağlık başlıklı konuları ihmal etmemekte fayda var. Toleranslı, pozitif ve içten bir tavır sergilemelisiniz. Belli başlı konularda manipüle edilebilir ya da eksik bilgilendirilebilirsiniz. Parasal başlıklarda özellikle dikkatli olmalısınız. Aşırı harcamalara son vermelisiniz. Aklınızdaki soru işaretlerini açıkça ifade etmeli; ancak farklı fikirlere de tolerans göstermelisiniz. Değer verdiğiniz kişilerle daha sık iletişim kurarak mevcut sorunları daha çabuk çözebilirsiniz. Göreviniz olmayan işleri üzerinize almamalısınız.
Şans kapıda Sevgili Terazi’ler. İmajınızda yenilikler yapabilir, tüm potansiyelinizi ortaya koyabilirsiniz. İpleri elinize alarak olumlu bir profil çizebilirsiniz. Yarım kalan işlerinizi tamamlayın; zira meyvelerini toplayan yine siz olacaksınız. Güçlü işbirlikleri yaratmak ya da sağlam bir çevre oluşturmak için epey zaman harcıyorsunuz. Ancak bunun için mevcut işlerinizi aksatıyor ya da sekteye uğratıyor olabilirsiniz. Agresif tepkilerden kaçının. Hedeflerinizden sapmadan daha fazla odaklanmanız gereken günlerdesiniz. Mantık dışı ve yararsız teklifleri dikkate almamalısınız. Öte yandan benzer hatalara düşmemek için her şeyi detaylandırmanız gerekiyor. Cesaretinizi kaybetmeyin ve geri planda durmayın. Böylelikle yaşanan olumsuzluklar size etki etmeyecektir.
İleriye yönelik planlamalarınız bugünün doğru seçimlerinden çıkabilir. Yaşam alanınızda yapacağınız köklü değişikler hem standartlarınızı yükseltecek hem de size daha fazla moral verecek.
Kendinize yatırım yapmanın zamanı geldi Sevgili Kova’lar. Prensiplerinizden ödün vermeden daha fazla sorumluluk alırsanız, başarı sizinle… Özverili çalışmalarınızın karşılığını çok yakında göreceksiniz.
Görev ve sorumluluklarınızla ilgili sizin iyi niyetinizi suistimal etmek isteyen kişiler olabilir. Öte yandan verdiğiniz sözleri artık yerine getirmelisiniz. Üstünüze vazife olmayan işlere dâhil olmamaya özen göstermelisiniz. Tartışmalı ortamlara girmeden, ilişkilerinizi belli bir dengede yürütmelisiniz. ŞAHİNGÖZ YAŞAM MERKEZİ KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
99
2016
0533 090 53 26- 0507 935 75 12
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
EYLÜL-EKİM
100
2016