TEMMUZ - AĞUSTOS 2015 SAYI: 4
Bu Yazı Saçlarınla Özgür Yaşa
Genç ve Sağlıklı Bir Yüz İçin Geç Kalmayın
Osteoporoz Nedir?
Denizli’de Salıyı Cumartesi Yapan Adam
Çal’da Sekiz Asırlık Gelenek; Sudan Koyun Atlatma Şenliği
TAHA
Hakkı Pekdemir
Denizli’de İlklere İmza Atan Kadın; Emine Supçin
Fotoğraf: Zeki Akakça
Genç ve Başarılı İş Adamı;
Ödeme Kanalları: Yapı Kredi internet Şubesi worldcard.com.tr - Yapı Kredi Şubeleri gib.gov.tr
N! I Y MA R I Ç KA
Özgür Oto
SONAX ® Denizli Uygulama Merkezi Kampanyadan yararlanmak için “Motorlu Taşıtlar Vergisi” ödeme dekontu veya Yapı Kredi Worldcard işlem kodu ile birlikte size en yakın SONAX UYGULAMA MERKEZİ’NDEN randevu alıp başvurmanız gerekmektedir. SONAX Hybrid Boya Temizleme, Parlatma ve Koruma Uygulaması hakkında da fazla bilgi için www.sonax.com.tr adresine ulaşabilirsiniz. Kampanya 1 Temmuz15 Eylül 2015 tarihleri arasında SONAX Uygulama Merkezleri’nde geçerlidir. LONG (Minibüs, Jeep, SUV, Panelvan E Sınıfı ve üstü) araçlarda %25 fiyat farkı uygulanır.
İ z m i r Yo l u Ü z e r i n d e M e n d e r e s B u l v. N o : 4 1 G ü m ü ş ç a y - D E N İ Z L İ Te l : ( 2 5 8 ) 3 7 1 3 7 7 7 ( p b x ) - F a x : ( 2 5 8 ) 3 7 1 3 9 9 9
“0 Kilometre ve 2. El Araçlarda Memnuniyetiniz Garantimiz”
Denizli Oto Center Kumkısık Mh. Menderes Blv. N: 161 DENİZLİ
I AS
NLU MAL RU
SİGORT UK
ORUMLUL İS
ZO
KARiYERiNiZi GÜVENCE ALTINA ALIN
TIBBI KÖTÜ UYGULAMAYA İLİŞKİN ZORUNLU MALİ SORUMLULUK SİGORTANIZI YAPTIRMAYI UNUTMAYIN! Sevgili Doktorlarımız, olur da istenmeyen bir durumla karşılaşırsanız, işte o zaman Yıldız Sigorta yanınızda! Hekim sorumluluk sigortası 30.07.2010 tarihinden itibaren zorunlu hale gelmiştir . Bu ürün hekimlerimizin herhangi bir mesleki faaliyetleri nedeniyle karşılaşabilecekleri sorunlara karşı güvence altına almaktadır.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
Yaz geldi, iyi ki, hoşgeldi... Merhaba sevgili okurlarımız Temmuz- Ağustos sayımızda yine sizlerle birlikteyiz… Gelmek bilmeyen yaz mevsiminin ardından Temmuz – Ağustos aylarında birden bastıran sıcaklar ara ara bizi bunaltsa da sıcağı özlemiştik. Aslında tatil yapmayı özlemiştik galiba. Ağır geçen kış aylarından sonra güneşi gördük ve içimizde pusuya yatmış enerjimizi sokaklara fırlattık, ramazan ayının bitmesiyle tatil programları yaptık. İnsan ve iklim arasındaki en güzel ilişkilerden birisi ‘tatil’ olmalı. Dinlenme anlamında tatil yapmak bir tek yaz aylarına has bir şey değil ama tatil dendiğinde aklımıza çoğunlukla deniz, güneş ve kum geliyor; dolayısıyla yaz ayları. Eh, sonra gelsin turlar, ‘her şey dahil’ oteller, tatil köyleri, açık büfeler… Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde dolsun deniz kenarları…
Binnur OLCAYTÜRKAN @binnur.olcayturkan
Her sayısında büyük heyecan yaşadığımız dergimizin bu sayısında kapakta da gördüğünüz üzere 8 asırlık gelenek olan “ Sudan Koyun Atlatma “ geleneği yer alıyor. UNESCO Dünya Miras Listesi’ne alınan bu gelenekle kültürümüzü yeni nesillere de tanıtmayı ve aktarmayı amaçlıyoruz. Prestij sayfamızda Denizli’nin genç ve başarılı iş adamı Hakkı Pekdemir ile yaptığımız röportajla kendisini daha yakından tanıyarak iş dünyasında ki başarısını öğrendik. Oldukça mütevazi ve içten yaklaşımıyla başarının sadece iş dünyasında değil kişilikte de olması gerektiğini anladık. Röportajlarımızın devamında “Denizli’de Salıları Cumartesi Yapan Adam” olarak tabir ettiğimiz başarılı ses sanatçısı Taha Aydın’la sohbet ettik. Hiç değişmeyen çizgisini ve başarını konuştuk. Veni Vidi Vici sayfamızla, Ay tanrısı Selene’nin ülkesi; Latmos Dağı ve Bafa Gölü’ne uzandık. Bizi bölgemizin güzellikleri ile buluşturan gezi yazıları ve fotoğrafları ile dergimize renk katan sevgili Zeki Akakça’ya teşekkür etmeden geçmemek gerek. Denizlili cesur kadın yazar Emine Supçin ve yeni kitabi “Dokunulmamış Kadınlar” üzerine söyleştik. Denizli’nin ev tekstili konusunda gelişmesi ve markalaşma kavramını sektöre taşıyan ünlü tasarımcı Cenk Mommarje ile Denizli tekstilini konuştuk. Keyifli röportajlarımızdan bir diğeri de genç ve bilinçli yazar Vedat Onat oldu. Heyecanı ve insanları bilinçlendirmek için gösterdiği çabası ile dikkat çeken başarılı yazar Onat’la röportjımızda derin sulara daldık. Dergimizin her sayısında dikkat çekmek istediğimiz konularda yer verdiğimiz sosyal sorumluluk sayfamızda “İÇERDE ÇOCUK VAR” başlığıyla Türkiye’de 0-6 yaş grubu çocukların anneleriyle birlikte cezaevinde kalıyor olmalarına değindik ve onların yaşam standartlarının iyileştirilmesi için başlatılan kampanya ya destek istedik. Bir diğer sosyal sorumluluk sayfamız “ Endüstri Meslek Liselerimiz Geleceğin Yıldızı” kampanyası ile Endüstri Meslek Liselerine yardım eden Mercedes-Benz Türk şirketinin Denizli bayileri Çeşmeliler ve Hastalya işbirliğiyle yaptırılan, Orhan Abalıoğlu Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi’nde tam donanımlı teknoloji laboratuvarının açılışına yer vererek meslek lisesi öğrencilerimize umut olmak istedik ve böyle bir kampanya başlatan Mercedes-Benz Türk şirketini kutluyoruz. Bir önceki sayımızda yapmış olduğumuz küçük bir yanlışımızı da buradan düzeltmek istiyorum. 3. sayımızın Kitapçı Kedisi sayfanda yer verdiğimiz yazının hazırlayanını dergimizin Haber Koordinatörü Fatma Tunçer yapmış olup yanlışlıkla, daha önceki sayılarımızda bize destek olan Şebnem Gülsüm Özdamar’ın ismine yer vermişiz. Bu küçük hatamızdan olayı üzgün olduğumuzu da belirtmek isterim. Bunların yanı sıra dergimizin diğer sayılarında olduğu gibi sağlıktan, still style, stil arttan, sporcuya, kitap, sinema, edebiyat, moda,mekanlar, astroloji haberleride sizinle olacak. Dergimizin bütün içeriğini burada yer vermeyeceğim e birazda merak edin değil mi? Yeni sayıda yeni konu, konuk ve yazılarla buluşuncaya dek hoşça kalın…
TEMMUZ -AĞUSTOS 2015 İmtiyaz Sahibi Erdal ERKAN Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Erdinç ERKAN Görsel Yönetmen Sefira KURT Editör Binnur OLCAYTÜRKAN Haber Koordinatörü Fatma TUNÇER Fotoğraf Editörü Zeki AKAKÇA Pazarlama Sevda CULHA İnternet Yayın Sorumlusu Serkan BURSALI Katkıda Bulunanlar Fatma Tunçer Zeki Akakça Ayşen Şafak Kubilay Demir Seda Burhan Cemal Ataman Kadir Demir Ümit Bilgiç Dermatoloji Uzmanı Ayşe Narin Mimar Halit Coza Prof. Dr. Yasin Levent Özçelik Meltem Kurt Sultan Uğurlu Hukuk Danışmanı Av. Aykan DEMİRKAPI
Point Reklam Ajansı Saraylar Mh. Selçuk Cd. No: 27 Polat İş Mrk. K:4 ( Yön AVM üstü ) Bayramyeri / DENİZLİ 0258 264 99 90 - info@pointgorsel.com Point Reklam Marka ve Pazarlama Grubu Başkanı Erdal ERKAN Grafik Tasarım Sefira KURT BASIM YERİ EKSEN OFSET REKLAM ve MATBAA SAN. TİC. LTD. ŞTİ. Huzur Mah. Çamlık Cd. No:5 Seyrantepe / Sarıyer / İstanbul
42
Cennetteki Kaplumbağaların Yazarı; Vedat Onat
58 Genç ve Başarılı İş Adamı; Hakkı Pekdemir
8 11 12 14 16 22 24 26 28 30 32 36 42 44 46 48 52 53
Belediyeden Denizli Final Okulları’nın Gurur Haftası Yazın Eğlenerek Öğrenmenin Adresi Final Okulları Gül Bahçesi’nin En Güzel Gelinlikleri Podyumda Ay Tanrısı Selene’nin Ülkesi; Latmos Dağı ve Bafa Gölü Kıskançlık Tarih Kepçeye Takılmış Genç ve Sağlıklı Bir Yüz İçin Geç Kalmayın Saygıdeğer Veliler, Sevgili Öğrenciler Abalıoğlu Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’ne Mercedes’ten Laboratuar Denizli’de Salıyı Cumartesi Yapan Adam; Taha İçerde Çocuk Var Cennetteki Kaplumbağalar’ın Yazarı; Vedat Onat Gecenin Karanlığında Süzülen İzler Çal Belediye Başkanı Fethi Akcan ve Çal’a Dair Efsanenin İzinde; Sudan Koyun Geçirme Yarışmaları Küçük Dev Adımların İlk Maçında Dostluk Kazandı Forum Çamlık’ta Hediye Makinesine Girenler Kazançlı Çıktı
68 Başımızın Belası: Baş Ağrıları
66
Bu Yazı Saçlarınla Özgür Yaşa
Hakan Altun’dan Muhteşem Konser 54 Genç ve Başarılı İş Adamı; Hakkı Pekdemir 58 Denizli Ev Tekstilinde İlklerine İmza Atmış Başarılı Tasarımcı; Cenk Mommarje 62 Bu Yazı Saçlarınla Özgür Yaşa 66 Başımızın Belası; Baş Ağrısıları 68 Denizli’nin İlklere İmza Atan Kadınından Yeni Kitap; Emine Supçin 70 Osteoporoz Nedir? 74 Rüzgarın Oğlu Avrupada Fena Esti 76 Mimara Güven 78 Neden Okyanuslar Hakkında Uzaydan Daha Az Şey Biliyoruz? 80 Çocuklarla Tatile Çıkmanın Püf Noktaları 82 Bu Yazın Bikini ve Mayo Modelleri 84 “Soraya’yı Taşlamak” Recm Gerçeği 86 Huzurun Müziği; Chillout 88 Bilim ve Felsefe Işığında Aşk ve Sevgi 90 Alya Villa Otel ile Kalabalıktan Dinginliğe 94 Bu Yaz Sizi Hangi Sürprizlerle Karşılayacak 96 Cemiyetten 98 Cennetteki Kaplumbağalar 100
48
Efsanenin izinde; Sudan Koyun Geçirme Yarışmaları
202 Çölyak Hastasına Gıda Paketi Denizli Büyükşehir Belediyesi ve Çölyak Derneği Denizli Şubesi tarafından bu yıl 202 Çölyak hastasına glütensiz ramazan paketi teslim edildi. Denizli Büyükşehir Belediyesi ve Çölyak Derneği Denizli Şubesi tarafından 3 yıldan bu yana ortaklaşa yapılan çalışma ile Denizli ve ilçelerinde tespit edilen Çölyak hastalarına destek verilmeye devam ediliyor. Projenin ilk yılında 120 Çölyak hastasına destek veren Denizli Büyükşezhir Belediyesi bu yıl 202 Çölyak hastasına glütensiz gıda yardımında bulundu.
Denizli Büyükşehir Belediyesi Turan Bahadır Sergi Salonu’nda gerçekleştirilen gıda dağıtımına Denizli Büyükşehir Belediyesi Genel Sekreter Yardımcısı Mustafa Gökoğlan, Denizli Büyükşehir Belediyesi Sosyal Hizmetler Daire Başkanı Erdal Işık,Çölyak Derneği Denizli Şube Başkanı Türkan Gülsevin Satır, Dernek Yönetim Kurulu üyeleri, Çölyak hastaları ve yakınları katıldı.
Cama Can Verilen Festivalin 3. Yılı
Denizli Büyükşehir Belediyesi tarafından bu yıl üçüncüsü düzenlenen ve Türkiye’nin ilk “cam festivali” olma özelliği taşıyan 3. Uluslararası Denizli Cam Festivali’ne ilgi yine yoğun oldu. Festival eski Sümerbank binasında görücüye çıktı. Festivalin açılışının hemen ardından alana gelen Bakan Zeybekci, Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Zolan ve beraberindekiler, tek tek stantları gezerek bilgi aldı. 3. Uluslararası Denizli Cam Festivali’ne Amerika, Avusturalya, İran, Çek Cumhuriyeti ve Türkiye’den olmak üzere yerli ve yabancı cam sanatçıları ve akademisyenler katıldı. Cam sanatı hakkında Denizlilileri bilgilendirerek bir çok etkinliğe imza atılan festivalde, camla tanışmak isteyen ziyaretçiler için birçok seçenek ortaya konuldu. Ziyaretçilerin cam boncuk yapma gibi farklı faaliyetlere katılabileceği festivalde, canlı cam gösterileri, konferanslar, çocuk etkinlikleri, kısa cam filmleri ve cam sergileri düzenlendi. Etkinliklerin tamamen ücretsiz olduğu festival 31 Mayıs’ta son buldu.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
8
2015
Dans Festivalinde Muhteşem Gala
Denizli Büyükşehir Belediyesi tarafından bu yıl 15’incisi düzenlenen Uluslararası Halk Dansları Festivali’nin galası nefes kesti. Denizli Büyükşehir Belediyesi tarafından bu yıl 15’incisi gerçekleştirilen Uluslararası Halk Dansları Festivali’nin galası Ziya Tıkıroğlu Açık Hava Tiyatrosu’nda yapıldı. Arnavutluk, Bosna Hersek, Gürcistan, K.K.T.C., Kosova, Kosta Rika, Makedonya, Meksika, Moldova, Sırbistan ve Türkiye olmak üzere 11 ülkeden 380 dansçı yer aldı. “BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM” Denizli Büyükşehir Belediyesi Halk Dansları Topluluğu’nun Karadeniz yöresine ait sunduğu performans büyük alkış toplarken, finalde tüm gruplar sahneye davet edildi. Başkan Zolan ve galaya katılan herkesin Türk bayraklarıyla “Bir başkadır benim memleketim” şarkısını söylemeleri ise coşkuyu doruğa çıkardı. Sahnede tüm grupları tek tek kutlayan Denizli Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Zolan, 15. Uluslararası Halk Dansları Festivali’nde dünyanın değişik ülkelerinin, farklı renklerini ve kültürlerini Denizli’de buluşturduklarını söyledi. Başkan Zolan, “Herkes birbirini tanısın, bilmediğiniz şey size karanlık ve korku verir. İnşallah bu etkinliğimiz insanlığa ve dünyaya barış getirme anlamında hedefine ulaşır” dedi. Gece hep birlikte çekilen hatıra fotoğrafları ile son buldu.
Her Gün Bir Mahallede, İftar Sofrasında Buluşuldu Denizli Büyükşehir Belediyesi, Ramazan ayında her gün farklı bir mahallede iftar sofrası kurma geleneğini sürdürdü. Ramazan’da her gün 5 bin kişinin orucunu açacağı iftar çadırını da kuran Denizli Büyükşehir Belediyesi, camilerde lokma döktürüp limonata ikram etti. Denizli Büyükşehir Belediyesi, 11 ayın sultanı Ramazan ayında her gün farklı bir mahallede iftar sofrası kurma geleneğini bu yıl da sürdürdü. Denizli Büyükşehir Belediyesi, Ramazan boyunca vatandaşları aynı sofrada buluşturmayı sürdürdü. Her gün bir mahallede Denizlilileri iftar sofrasında bir araya getirerek Ramazan’ın manevi ikliminde dayanışmayı ve kaynaşmayı sağlamayı hedefleyen Denizli Büyükşehir Belediyesi, ayrıca her gün 8 camide de lokma döktürüp limonata ikramında bulundu. Mahalle iftarlarının yanında günde 5 bin kişinin iftar yaptığı Ulu Cami yanındaki alana iftar çadırını da kurarak tüm hazırlıkları tamamlayan Denizli Büyükşehir Belediyesi, oda ve hayırseverlerin verdiği yemekleri burada vatandaşlara ulaştırdı. Yaşlı ve hastaların sıra beklemeden yemeklerinin masalarına kadar getirildiği iftar çadırında her gün çorba, sıcak yemek, pilav ve tatlı olmak üzere 4 çeşit yemek ikramı yapıldı.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
9
2015
w w w.final okullari.com.tr
U L U K O YAZ
Z I M I R A KAYITL R O Y İ D E D EVAM
/denizlifinalokullari @finaldenizli
ÖZEL DENİZLİ
Sümer Mah. Akçeşme Cd. No: 9/A DENİZLİ Tel:0258 265 59 09
Denizli Final Okulları, 2014-2015 Eğitim-Öğretim yılını, Yabancı Diller Gecesi, Mezuniyet Töreni ve Yıl Sonu Gecesi’yle tamamladı.
Denizli Final Okullarının Gurur Haftası
Bu yıl ilki gerçekleştirilen Yabancı Diller Gecesi’nde öğrenciler performanslarıyla parmak ısırttılar. Tüm kademelerin sırayla gösterilerini sergilediği gecede Cinderella, Eurovision Final ile İngilizce ve Almanca tiyatroların yanı sıra şarkıların da yer aldığı mini bir konser verildi. Tören ile ilgili duygularını dile getiren Denizli Final Okulları Genel Müdürü Sadi Öztekin, Yabancı Diller Gecesi’nde üstün başarı gösteren öğrencileri ve onları hazırlayan yabancı diller zümre öğretmenlerini kutlayarak bu başarının, Final Okulları’nın yabancı dil alanındaki güzel çalışmalarının sonucunda gerçekleştiğini dile getirdi.
2014-2015 Eğitim-Öğretim yılı kapsamında 8.sınıf öğrencileri için düzenlenen mezuniyet töreni renkli görüntülere sahne oldu. Saraçoğlu Kasrı’nda gerçekleştirilen törene öğrenciler birbirinden şık kostümlerle katıldılar. Slayt gösterisinin ardından konuşan ortaokul müdiresi İpek Pulat Dönmez mezuniyet etkinliğini düzenleyen ve katkısı olan herkese teşekkür ederek mezun olan öğrencilere başarılar diledi. Mezuniyet belgelerinin ve plaketlerinin öğrencilere takdim edilmesinin ardından çalınan birbirinden güzel şarkılar eşliğinde geceye katılan herkes doyasıya eğlendi. Öğrenci velileri için duygu dolu
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
11
2015
sahneler de yaşanırken keplerini havaya atan muhteşem 7’li dilek fenerleri arayıcılığıyla gönüllerinden geçen en içten dilekleri semalara yükseltti. Okul bünyesinde düzenlenen yıl sonu programına ise veliler büyük ilgi gösterdi. Okul öğrencilerince hazırlanan skeçler, bale gösterileri, dans şovları ve canlı müzik gösterileri hem ailelerde hem de öğrencilerde coşku, gurur ve mutluluğu bir arada yaşattı. 3 saat süren gösteride ailelerin çocuklarından daha heyecanlı olduğu gözlerden kaçmadı.
Yazın Eğlenerek Öğrenmenin Adresi Final Okulları Denizli Özel Final Okulları’nın 14 Ağustos’a kadar sürecek olan yaz okulu eğitimleri başladı. Özel Final Okulları’nda 3-5 ve 6-8 yaş grubu Minik Final, 9-10 yaş grubu Yavru Final, 11-13 yaş grubu Genç Final öğrencileri için açılan yaz okulu kurslarına katılım yoğun oldu.
15 Haziran -15 Temmuz ve 20 Temmuz -14 Ağustos tarihleri arasında olmak üzere iki dönem devam eden kurslarda birinci dönem eğitimleri dolu dizgin başladı. Kurs etkinliklerinin 09: 00 ile 17: 00 saatleri arasında gerçekleştiğini belirten Denizli Final Okulları Genel Müdürü Sadi Öztekin, “ Okullar kapandı eğitime ara verildi düşüncesinden uzaklaşarak yaz aylarında da öğrencilerimizin eğlenerek öğrenmelerinin devamını sağlamak amacıyla yaz okulu kurslarımızı açtık. İki dönemden oluşan kurslarımızda ilk dönem kayıtlarına yoğun ilgi oldu. Özellikle yaz aylarında okulların kapanmasıyla çocuklarını herhangi kursa göndermek isteyen velilerimiz için bir çok kursu bir araya getirmiş olduk. Taleplerin bu kadar yoğun olmasının bir diğer sebebi de bilindik bir yerde, güvenilir bir ortamda birden fazla kursa gelip, hem eğlenmeyi hem öğrenmeyi sağlıyor olmamız. Amacımız yaz aylarında öğrencilerimizin eğlenerek öğrenmesini devam ettirebilmek. İlk dönem kayıtlarımıza ilgi gösteren herkese teşekkür ediyor, ikinci dönem kayıtlarımızın da başladığını buradan tüm Denizlili vatandaşlarımıza duyurmak isterim” dedi. Denizli Özel Final Okulları’nın yaz okulu kurslarının etkinlikleri de şöyle; 3-5 Yaş 6-8 Yaş Grubu; öğrencileri için 6 saat yüzme, 5 saat İngilizce, 4 saat resim, 4 saat orf, 2 saat drama, 5 saat deney atölyesi, 1 saat dans, 1 saat yoga, 2 saat satranç ile spor ve oyun aktiviteleri yer alıyor.
9-10 yaş grubu öğrenciler için de 3 saat resim, 3 saat ritim, 3 saat mimarlık atölyesi, 6 saat yüzme, 5 saat deney atölyesi, 2 saat drama, 2 saat zeka oyunları, 2 saat İngilizce, 2 saat satranç ve 4 saat basketbol kursları veriliyor. 11-13 yaş grubu kurs programında ise 2 saat enstrüman, 2 saat resim, 4 saat basketbol, 4 saat yüzme, 5 saat meraklı matematik, 2 saat grafik tasarım, 5 saat İngilizce, 2 saat oryantring, 2 saat mimarlık atölyesi, 2 saat zeka oyunları, 2 saat yaratıcı okuryazarlık. 2 saat deney atölyesi ve 1 saat drama yer alıyor. Yaz okuluna devam edecek öğrenciler için servisle ulaşım, sabah kahvaltısı, öğle yemeği ve ikindi kahvaltısı imkanı da sağlanıyor.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
12
2015
www.s adiksigor ta. com. tr TARSİM - DASK - KASKO - TRAFİK - İŞYERİ - KONUT - MÜHENDİSLİK BİREYSEL EMEKLİLİK - YILLIK HAYAT - SAĞLIK
EMEKLERİNİZ G Ü V E N C E M İ Z A LT I N D A
Topraklık Mah. T.Güneş Cad. 568 Sok. No:29/A PAMUKKALE / DENİZLİ Tel: +90 258 263 10 41 (Pbx) | D. Hattı: +90 532 111 81 81 Faks: +90 258 242 40 51
Kubilay Demir
Gül Bahçesi’nin En Güzel Gelinlikleri Podyumda
Genç moda tasarımcısı Emre Coşgun’un hazırladığı birbirinden şık gelinlikler Denizli Koruyucu Aile Derneği için podyumda gösterime çıktı. Gelirinin Denizli Koruyucu Aile Derneği’ne bağışlanacağı defilede, podyuma çıkan gelinlikler defileye gelen davetliler tarafından tam not aldı. Denizlili genç moda tasarımcısı Emre Coşgun, tasarladığı gelinlikleri ‘Gül Bahçesi’ adıyla koleksiyon haline getirdi. Koleksiyonun da defilesi Dedeman Park Otel’de düzenlendi. Defileye katılımda yoğun oldu. Birbirinden şık gelinlikler, podyumda mankenler tarafından sergilenirken, gelinlikler katılımcılardan tam not aldı. Gerçekleşen defilenin de geliri Denizli Koruyucu Aile Derneği’ne bağışlandı. Denizlili genç moda tasarımcısı Emre Coşgun, “Böyle bir organizasyonda yer aldığım için çok mutluyum. Denizli Koruyucu Aile Derneği’ne de teşekkür ediyorum. Şahsım olarak bu derneğin amaçlarına inandığım için bu projede yer aldım. Denizli Koruyucu
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
14
2015
Aile Derneği’ne de 2. kez destek veriyorum. İlerleyen zamanlarda da yeni projelerim olacak” dedi. Denizli Koruyucu Aile Derneği Başkanı Ayfer Doğan’da heyecanlı olduğunu söyledi. Doğan ,“Bugün bu organizasyonu gerçekleştirmek heyecan vericiydi. Sizi destekleyen birçok insanı görmek insanı mutlu ediyor. Bu farklı birde sorumluluk demek aslında. Daha iyisini yapmaya motive ediyor” diye konuştu. Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkan Vekili ve Denizli İhracatçılar Birliği Başkanı Süleyman Kocasert de “Geçen yıl desteklediğimiz bir projeydi. O çocukların aslında önce ihtiyaç duydukları şey sevgi elidir. Bununla ilgili bir farkındalık oluşturulması adına geçen yıl derneğimizle benzer bir organizasyon gerçekleştirmiştik. Bu yılda düzenlendi. Adeta geleneksel hale geliyor” ifadelerine yer verdi.
Dijital Dünya İçin
Dijital baskı çözümleri www.buroteks.com
Dijital Baskı - Plan Kopya - Ozalit - Grafik - Kırtasiye Altıntop Mah. 836 Sok. No:2/C Merkezefendi / DENİZLİ Tel: 0.258 242 72 82 83 Gsm:0.554 498 98 82
Büro Makinaları - Satış - Servis - Kiralama
Sırakapılar Mah. Saltak Cad. No:89/A Merkezefendi/DENİZLİ Tel: 0.258 242 46 10 Gsm: 0.554 498 98 81 Reklam - Totem - Tabela - Araç Giydirme İstiklal Mah. İnönü Cad. No:37/A Pamukkale / DENİZLİ Tel: 0.258 212 4 333 Gsm : 0.530 460 56 95
Veni Vidi Vici
Mitolojik hikayeler coğrafyasında zaman
Ay Tanrısı Selene’nin Ülkesi; Latmos Dağı ve Bafa Gölü… Ay ışığının dağı aydınlatarak göle düşürdüğü yansımanın büyüsünde hangi efsanenin, hangi mitolojik hikayenin girdabına kapılıp gider ki insan? Kaç bin yılın öncesinden bu güne koşup gelen Ay tanrısı Selene ile Latmos’lu Çoban Endymion hikayelerinin hangisine inanıp, hangisine dahil olurdu ki? Yoksa başka bir yorumla Büyük Menderes nehrinin binlerce yılda taşıdığı alüvyonlarla Selene’ye sığınak hazırladığına mı inanmalı? Yazı ve Fotoğraflar: Zeki Akakça
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
16
2015
Bafa Gölünün Kapıkırı Köyü sahilinde kayıklar
Antik dönemin Latmos’u bu günün Beşparmak dağlarının konuğu olduğum zamanlardan izler, renkler, kokular, dokular taşımanın telaşındayım. Nereden başlayıp nasıl anlatmalı, nasıl yansıtmalı binlerce yıl gerilerden gelen bu değerleri… Ay tanrısı Selene ile Çoban Endymion efsanesinden çok söz etmek telaşında değilim. O mitolojik hikâyeler işin ustalarınca öyle güzel ve gerçekçi anlatılıyor ki ben o rengi ve gizemi bozmak istemem açıkçası. Ama Latmos Dağı’nı ve değerlerini, Heraklia Antik Kentini, Bafa Gölünü ve yöre insanının yaşamından anları paylaşarak yöre değerlerine dikkat çekebilirim sanıyorum. Yıllar önce bir akşam gün batımında alelacele uğrayıp doğu sahilinden birkaç kare fotoğraf çekerek ayrıldığım. Bafa Gölü’ne bu kez konuk olmanın heyecanındayım… Sırtımı bin yılların efsanelerini, yaşanmışlıklarını saklayan çoban Endymionun dağı Latmos’a yaslayıp önüme de Ay Tanrısı Selene’nin ışıklarıyla gümüşe boyadığı Bafa Gölü’nü alıp gökyüzünün yıldızlarını saymayı deneyeceğim… Mayıs Ayı’nın son günlerinde sabah erken saatlerde Denizli’den başlayan yolculuğumuz Nazilli, Bozdoğan, Kavaklıdere ve Muğla yakınlarından Yatağan‘a ulaşarak devam ediyor ve sonrasında Milas ve Bafa’dan geçip Gölyaka’da göl ile selamlaşıp akşam saatlerinde Bafa Gölü kenarındaki kamp alanı Kapıkırı Köyünde noktalanıyordu. Kampı burada kurmaya karar veriyorduk yol arkadaşlarım Mustafa Erdem ve Mustafa Tokat ile. Bir gün sonra başlayacak “1. Latmos Doğa Şenliği” etkinliğine katılmak bahanesiyle buralardaydık. Birkaç yıl önce yarım kalan ziyareti tamamlamaktı amacımız. Yollarda yaşadıklarımızın her biri ayrı bir hikaye olarak bizde saklı kalmak kaydıyla kamp alanımızda ve sonrasındaki yaşadıklarım konum olacak bu kez. Yoğun yağış ve sel sularıyla dolup taşan derecikler bizi zorlamaktaydı biraz . Yağmur sebebiyle bulanıklaşan göl suyu ve ıslak zemine aldırmadan gölün kenarında çadırlarımızı kurup arabamızı da yanımıza alarak yorgunluk atacağız hesapta. Ama olmuyor tabi. Merak, çevreyi önceden göz atma ve Kapıkırı Köyü’nü biraz tanıyıp, Heraklia’dan haberdar olmak için çadırları kurup çantaları sırtlayıp hemen sahilden başlayarak köy içinde bir tur atıyor, antik kentten arta kalanları ve yöre kültürü hakkında ipuçları topluyoruz ağırdan . Bir gün sonra geleceklerden avantajlı olmayı hedefliyoruz böylelikle. Kamp alanımıza geri döndüğümüzde sahildeki minik büfe-restoran karışımı mekandan yiyecek bir şeyler alıp yanımızdakilerden de takviye ederek akşam yemeği sorunu çözüyoruz. Sırt ağrım nedeniyle köydeki pansiyonlardan birinde kalmayı düşünüp yer soruyorum bir kaç işletmeye.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
17
2015
Ama fiyatlar ile “yerliye vermiyoruz” gibi sözleri duyunca çabucak bu fikrimden vazgeçiyorum. Geceye teslim olup çadıra ve dolayısıyla uyku tulumumla bütünleşince sahile vuran küçük dalgalar ile ağırdan esen rüzgarın sesini dinliyorum uzun uzun. Ne kadar uyuduğumu bilmiyorum ama sabah güneş doğmadan çok önce uyanıp çadırdan çıktığımı biliyorum. Yeni güne sahildeki çadırımda merhaba dediğim gün şenliğin kayıtlarının yapılıp ilk gün etkinliklerinin yapılacağı zaman oluyordu. Sabah kahvaltısını köy içindeki kahvelerden birinde yapıp çevreyi gezmeyi hedefliyoruz.
Kapıkırı Köyünde otlayan inekler ve onları izleyen kayadaki figür... Yol arkadaşlarım sabah kahvaltıda süt içme lüksüne kaptırıyorlar kendilerini. (benim öyle bir alışkanlığım olmadığı için etkilenmiyorum) Ama bilmiyorlar ki ana geçim kaynağının hayvancılık, turizm ve kısmen tarım olan bu köyde doğal süt satılmıyor ve bulunamıyor. Herkes sütü mandıracılara toptan verdiği için ancak marketten pastörize süt alabiliyorsunuz! Köylülerle epeyce bunun muhabbetini yaptıktan sonra Heraklia Antik Kenti’ni gezmeye başlıyoruz. Bizimle birlikte birkaç orta yaşlı kadın
da dolanıyor ortada ve bize Karya Kenti, stadyum,Tiyatro ve tiyatronun vatandaşın tapulu mülkü olduğundan, yabancıların satın aldığı evlerden söz ediyorlar ardımız sıra .Sırtlarında da bohçalar var. Önce anlamıyoruz ama çabuk ayıltıyorlar bizi. Kent surlarının üzerine bir yere gelince bohçaları açıp “haydi bir şeyler satın alın bakalım” diyorlar. İncik-boncuk, yazma ve saireler peş peşe savrulmaya başlıyor. İki arkadaşım hızla ortamdan uzaklaşırken ben ortada kalıyor ve birer parça alıyorum nezaketen. Bu kez daha
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
18
2015
fazla almam isteniyor ve onlardan kurtulmak için hızla uzaklaşıyorum bende. Ancak arkadan onca söylenmeleri sürüp gidiyor. Rehberlik yaptıklarından, nefes tükettiklerinden ve saireden dem vuruyorlar. Bir an 1980 li yılların sonunda Pamukkale’deki seyyar satıcılar geliyor gözümüm önüne ve tebessüm ediyorum... Günün bu sürprizinden kurtulduktan sonra Latmos Dağı’nın Bafa Gölü’ne bakan bu yüzünde kurulu Antik Karya Kenti Heraklia’yı uzun zaman geziyor fotoğraflıyoruz. Surlar antik yapılar ama illaki kaya mezarları ile göl suyunun içine kadar uzanan yapılarla mezarlar çok ilginç geliyor. Yakın zamanda bu bölgede çekilen “Entel Köy Efe Köy’e Karşı” filminin sahnelerinin geçtiği yerleri geziyor ve oralarda da yine Selene ile çobanın aşkının anlatıldığı sahneleri anımsıyor
ve gülüyorum kendimce… Zamanın hızla aktığı günün öğle sonunda Milaslı arkadaşımız Hüseyin Kunduracıoğlu ile buluşup Latmos Dağı’nın değerlerinden “Yediler Manastırı” olarak anılan bölgeye çıkıyoruz. Hava sıcak, içme suyu yok ve yol sadece patika… İnsanların neden buralarda yaşamak zorunda kaldıkları ve yapıları, kaya resimleri hakkında uzun uzun yorumlar yaptıktan sonra manastır’ı inceleyince anlıyoruz neden bu izole yerlerin seçildiğini. Korku, saklanma, hastalıklara
Yediler Manastırı’nın yakınındaki blok kaya Hz. İsa’nın yaşamına dair resimler
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
19
2015
“Entel Köy Efe Köye Karşı” filminin bazı sahneleri bu mekanda çekilmişti...
Bafa Gölü’nün romantik ziyaretçileri atıştırmalıklarla kahvaltımızı yapıp tırmanışın başlayacağı Sakar kaya köyüne doğru hareket ediyorduk. Uzun sayılabilecek bir araç yolculuğu sonunda Latmos dağının doğusunda yüksek rakımlı yerlerde bulunan Sakarkaya Köyü’ne ulaşarak nihayet zirve yürüyüşümüze başlıyoruz.
yakalanmama, dini inançlar ve yaşama sevgisi…Latmos Dağı’nın gizemi… Akşama doğru kamp alanımıza geri döndüğümüzde bir diğer arkadaşımızla daha buluşup ekibimizi tamamlıyoruz. Ama bize bir sürpriz de bekliyor. Çadırımızın bulunduğu yerde eğlence ve sunumlar yapılacağı, kamp ateşi yakılacağı için yer değiştirmemiz gerektiği söyleniyor ve mini bir göç ile sorunu çözüyoruz. Akşam yemeğini ise etkinliği düzenleyen BODOKS tarafından ikram edilen keşkek, pilav, ayran ve tatlılarımızla çözüyoruz. Daha sonra eğlencelerini izleyip dinlenmek için sahildeki kamp alanımıza geri dönüyor ve keyifli bir akşam geçiriyoruz. Bir yanda halk oyunları gösterisi, diğer yanda Bafa Gölü kirliliği, Latmos Dağı doğa ve tarihi değerleri ile Kapıkırı Köyü’nün anlatıldığı sunumları izliyor, dilek balonlarının uçurulmasına tanıklık edip dostlarla söyleşerek bir sonraki zorlu yürüyüş-tırmanış için dinlenmek üzere geceye teslim oluyoruz. Son gün katılımcılar 2 ayrı gruba ayrılıyordu. 1. Grup zirve yürüyüşü-tırmanışı yapacaklar, 2. Grup ise kültür gezisi adıyla yakın yerlerdeki tarihi ve doğal alanlarda geziye katılacak olanlar. Bizim tercihimiz bir gün önce yöreyi gezip gördüğümüz için 1. Grup oluyordu. Dahil olduğumuz grup Latmos Dağı’C-C-nın zirvesi tekerlek tepeye tırmanacaktı. Bunun için de sabah erken saatlerde kalkıp kamp alanında ikram edilen çay ve küçük
Başlangıç bölümünde orman yolundan gidişle başladığımız yürüyüş kısa süre sonra patikaya girip dizelenerek tırmanmaya başlamakla sürüyordu. Yaklaşık 120 kişinin katıldığı tırmanış güzel bir coğrafyada ve yeni dostlarla tanışıp konuşarak ve çevreyi izleyerek zirveye doğru sürüp gidiyordu. Manzaralı yerlerde verdiğimiz molalarda katılımcılar fotoğraf için hemen pozisyon alıp anı ölümsüzleştirmeyi deniyorlardı. Özellikle su kaynaklarının olduğu yerlerdeki molalar pek sevimli bulunuyordu. Bir müddet sonra orman sınırı üzerine çıkıp tamamen kayalık bölgeye ve çıplak tepelere doğru tırmanır buluyorduk kendimizi. Kayaların şekilleri, su ve yağmurun oluşturduğu izler, renk renk açan minik çiçekler ve gökyüzünün maviliğine fon oluşturan bulutlar yürüyüşü anlamlı kılıyordu. Yemek molasının verileceği noktaya ulaştığımızda ise Bafa Gölü ve çevresi ayaklarımızın altında gibiydi adeta. Terlemiş, biraz yorulmuş ama mutlanmıştık bu noktalarda. Bu etkinlikte tanıştığımız Bodrum, Muğla merkez ve diğer illerden gelen dostlarla azıklarımızı paylaşıp anın keyfini çıkarıyorduk. Latmos’un zirvelerinin biraz altlarındaydık ve karşıda bize gülümseyen ve biraz da tepeden bakan zirve “tekerlek tepe” bulunuyordu. Rehberlerimizi yürüyüşün bu noktadan sonrası için gelmek istemeyen olursa bu noktada bekleyebilecekleri uyarısını yapıyor ve zamanı iyi kullanmak adına hemen harekete geçiriyordu grubu. Zorlu sayılabilecek bir patikadan yörenin en yükseği Latmos’un da zirvesi olan tekerlek tepeye ulaşıyorduk. Menderes havzasına ve Bafa Gölü ile Didim taraflarının gözlenebileceği bu nokta çok özel gelmişti bana.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
20
2015
Bafa Gölü kenarında güne veda eden martılar
Bir kez daha efsanelerin gizemini düşündüm. Tesadüf değildi onca anlatılan. Bir yerlere dayanıyor bir yerlere mesaj veriyordu… “Zirvede çok kalınmaz” gerçeğini bir kez daha anımsayarak anı fotoğraflarını çekip dönüş yoluna koyuluyorduk. Ana mola yerine kadar aynı güzergahtan dönüp buradan dağın güneye bakan ve göl manzaralı kısmından bir yay çizerek yürüyüşe başladığımız Sakarkaya Köyü’ne geri dönüyorduk. Yolda ayağımıza takılan ladenler, kekikler, karabaş otları ve yabani lavantaları “siz burada kalın” diyerek ardımızda bırakıp geldiğimiz yere geri dönüyorduk. Yorgun, güneş yanığı ve terimizin tuzlandırdığı tenlerimizle… Yorgun ve mutluyduk. Kamp alanına dönüp çadırları toplayıp malzemeleri araçlarımıza yüklediğimizde bir hüzün yuvarlanıp geliyordu ağırdan ağırdan Latmos zirvelerinden ve kuru derelerden üstümüze doğru. Latmos dağını ve Bafa gölünü ardımızda bırakıp evimize doğru hızla yol alırken; Ay tanrısı Selene ve çoban Endymion bize el sallıyorlar mıydı bilmiyorum ama biz onlardan kolay ayrılamıyorduk, vücudumuz öne bakarken gözümüz hep arkamızdaydı…
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
21
2015
KISKANÇLIK
Kıskanmak deyince aklınıza hemen sevilen geldi değil mi? Belki de en çok konuşulanı, düşünülen ve hissedilen olduğu içindir. Neleri kıskanır insanoğlu? Başarıyı, zenginliği, güzelliği kıskanır değil mi? Habil’le Kabil’i biliyorsunuz. İnsanoğlunun ilk cinayeti kıskançlık yüzünden işlenmiştir. Arkası da gelmiştir hep kıskançlık cinayetlerinin. Çoğu da aşırı sevgiden kaynaklanır. Nasıl bir sevgiyse? “Başkasına yar etmem!” Deyip basmışlar kurşunu, saplamışlar bıçağı.
çıkmış bu dizeler. Ama alabildiğine de
Neyse, geçelim bunları. Her şeyin aşırısı nasıl zararsa, kıskanmanın aşırısı da zarar. Hem kişiye hem sevdiğine. Bütün ayrılıkların kökeninde kıskançlık vardır, desem inanır mısınız? Gerçekten, en büyük aşkların bile yok edicisidir kıskanma duygusu. İnsan denen varlığın hayal gücünün sınırı yoktur. Olmayanları olmuş gibi hayal edip sık boğaz eder sevdiğini. Bu da karşı tarafta olumsuzluklar yaratır. Tekrarlanınca sık sık, sevgisinin bittiğini fark eder sevilen .
sorarsanız Türk erkeğinden daha kıs-
Aslında başarıya, güzelliğe götürmesi gereken kıskançlık, bir rekabet hissiyken zararlı bir şekle dönüşür. Bir çok kral, imparator ve yönetici kıskançlık hislerini gemleyemedikleri için zarar görmüşlerdir. Sakın bir söz söyleme, yüzüme bakma sakın, Sesini duyan olur, sana göz koyan olur
tehlike arz ediyor aslında. Annesinin okşaması bile çileden çıkarıyor şairi. “O şimdi ne yapıyor?” Nazım Hikmet’e bu dizeleri söyleten güç özlem midir, merak mıdır, kıskançlık mıdır? Hepsinden biraz olsa da en çok kıskançlık var sanki. Kıskançlığı çekememezlik diye de adlandırırız. Hangi ülkelerin insanları ya da erkekleri daha kıskançtır acaba? Bana kancı yoktur. Türk erkeğinin dünyanın en kıskanç erkeklerinden biri olmasının sebebi nedir sizce? Türk erkeği sevgilisine değil, kendine güvenemez. Senin için ölürüm, diyen sevgili öldürmeye de hazırdır sanki. Kıskanılacak güzelliklere sahip olmak da bir armağandır insana. Güzellik bir armağandır. Güzel bir sevdiğinin olması da bir armağandır. O zenginlikleri taşıyabilmekse bir yetenektir. Güzel bir sevgiliyi hep yanında tutabilmek yetenektir. Kıskançlık damarlarınız fazla kabarırsa kaybediverirsiniz sevdiğinizi. Sevgi kadar güzel bir duygu yok bu dünyada. Sevgiyi tutkuya dönüştürmek de kabul edilebilir. Ama tutku kıskançlığa varırsa tehlikeli limana yanaşmıştır aşk. Kıskançlık fırtınası aşk gemisinin
Düşmanımdır seni kim bulursa cana yakın
sonu olur.
Annen bile okşasa benim bağrım kül olur. Afrodit’i bile mutluluktan uçurabilecek kıskanç şairin duygularının yoğunluğunu kestirmek ne kadar güç değil mi? İlham perisi sihirli değneğini şairin kafasının üzerinde döndürünce
Cümlesi sizi kurtaramaz düşeceğiniz
Aman dikkat! “Sevdiğim için yaptım.” derin kuyulardan. Son olarak güzel bir sözle bitirelim. Sevgi teleskoptan bakar, kıskançlık ise mikroskoptan. Hoşça kalın dostça kalın.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
22
2015
Cemal ATAMAN
Ümit Bilgiç
Tarih, kepçeye takılmış Denizli Valisi Şükrü Kocatepe, beraberinde İl Jandarma Komutan Vekili Albay Mürşit Kuyumcu ve İl Kültür ve Turizm Müdürü Mehmet Korkmaz’la birlikte Tripolis Antik Kenti’nde incelemelerde bulundu. Tripolis Kazı Heyeti Başkanı Doç. Dr. Bahadır Duman özel bir şirkete ait kum ocağında yapılan kazı sırasında antik mezarın üst kapağının kepçeye takıldığını ve buradaki yetkililerin duyarlı davranarak kendilerine konuyu ilettiklerini söyledi. Hemen bölgeye giderek antik mezarı gün ışığına çıkardıklarını söyleyen Doç. Dr. Duman, “Lahit teknesinin 2 kısa kenarı ve 1 uzun kenarı üzerinde kabartma figürler yer almaktadır. İki kısa cephesinin bir yüzünde Psykhe ve Eros betimlenirken diğer kısa yüzde ise Ganymedes ve Kharon betimlenmiştir. Figürlü olan uzun yüzde ise sırasıyla Hermes, Narkissos, Heroik pozda mezar sahibi, Herakles ve Thanatos yüksek kabartma şeklinde betimlenmiştir. Diğer uzun kenarı ise kaba yonulu bırakılmış olup herhangi bir figür bulunmamaktadır. 60 santimetre yüksekliğindeki figürler burgu yivli sütunlar arasında kemer içerisinde betimlenmiştir” dedi. Lahit üzerindeki betimlemeler göz önüne alındığında, antik mezarın MS. 2-3. yüzyıllara ait olabileceğini düşündüklerini söyleyen Doç. Dr. Bahadır Duman, mezarın içerisinde iki insana ait iskelet bulunduğunu açıkladı. İskeletlerin iyi korunduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Duman, mezarın ve kemiklerin, geçmişle ilgili önemli bir kaynak olacağını be-
Denizli’nin Buldan ilçesinde kazı çalışmalarının devam ettiği Tripolis antik kenti yakınlarında önceki gün bulunan, içindeki iskeletlerin bir erkek ve bir kadına ait olduğu 1900 yıllık mezarın, özel bir şirkete ait kum ocağında yapılan kazı sırasında kepçeye takılması sonucu bulunduğu ortaya çıktı.
lirtti. İskeletlerin bir erkek ile bir kadına ait olduğunu söyleyen Doç. Dr. Duman, bu kişilerin bir çift olduklarını tahmin ettiklerini belirtti. Vali Şükrü Kocatepe ise Denizli’nin geçmişte birçok medeniyete ev sahipliği yaptığını, kültürel olarak önemli değerlerin kente ayrı bir zenginlik kattığını söyledi. Şehrin her köşesinin ayrı bir
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
24
2015
tarihi geçmişe sahip olduğunu söyleyen Vali Şükrü Kocatepe, Hierapolis ve Laodikya antik kentlerinin yanı sıra Tripolis antik kentinin de önemli bir kültür merkezi olduğunu söyledi. Bulunan eserin önemine değinen Vali Kocatepe, eserin geçmişle ilgili önemli bilgileri bilim dünyasına sunacağına inandığını sözlerine ekledi.
Ali Ocak “Turyap’a danışın, karlı bir işbirliği ile tanışın ”
Bereketli 0 258 361 04 04
Lozan
0 258 263 00 44
Üçler
0 258 361 02 02
Genç Ve Sağlıklı Bir Yüz için Geç Kalmayın!
Yüzünüzde ortaya çıkan kırışıklık ve oluklanmalar sizi rahatsız etmeye mi başladı? Bu yazı sizin için yazıldı. 30’lu yaşlardan itibaren aynada yüzümüze daha eleştirel bakmaya başlarız. Elimizle ya da mimiklerimizle düzelttiğimizde daha genç ve güzel görürüz kendimizi. Hepimizin amacı kusursuz olmak ve başkalarına benzemek değil, kendimiz gibi olmak ama gençliğimizi korumak ve güzel yaş almaktır. Hem kadın hem erkek için yüzde zamanla ortaya çıkan çizgileri silmenin ve yağ kayıplarını yerine koymanın günümüzde çok etkili ve sağlıklı yöntemleri vardır. Estetikle uğraşan bir dermatolog olarak gözlemlerim; pek çok kimsenin bu yönde ihtiyaç ve sıkıntıları olduğu, ancak bunları hangi yollardan düzeltebileceklerini bilmemeleri yönündedir. Benden sık sık ‘’çizgilerim artmaya, derimin eski güzelliği bozulmaya başladı, hangi kremleri kullanayım? ‘’ şeklinde öneriler istenmektedir. Bu soruyu sormaya başladığınızda kremler artık yeterli değil demektir. Çizgiler ince de olsa belirmeye başladıysa ve deri yapısı ve kalitesi bozulduysa kremden daha fazlası gereklidir. O zaman botox, dolgu, PRP, mezoterapi, iple deri gençleştirme-asma, fraksiyonel lazerle soyma, fokus ultrason yani ses dalgalarıyla gençleşme, radyofrekans, roller ile iğneleme, kimyasal peelingler gibi ihtiyacınızın şekline ve
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
26
2015
Ayşe Narin
derecesine göre değişik seçenekler karşımıza çıkmaktadır. Öncelikle bunlardan hangisinin uygulanacağına hekiminizle birlikte karar vermek gerekir. Erken vakalarda bir tek işlem bile arzulanan sonucu oluştururken; gecikmiş, bekletilmiş durumlarda birden çok işlemi kombine etmek gerekir. Bu uygulamalara erken dönemde başlamak, harcayacağınız para miktarını azaltacak ve elde edilen sonucun güzelliğini kat be kat artıracaktır. Bu uzun girişten sonra: BOTOX ve Hyaluronik Asit içeren Dolgulardan söz etmek istiyorum. Çünkü günümüzde botox ve dolgu yerinde ve kişiye özel çalışılırsa, son derece doğal ve tatmin edici sonuçlar elde edildiğine inanıyorum. Özellikle hanımlarda yüzdeki sert ifade, kadını feminen olmaktan uzaklaştırıp sert gösterir. Hem özel hayatta eş ve çocuklardan şikayet alır, çok asabi ve mutsuz bir görünüm ortaya çıkar, hem de iş yaşamında pozitif imajınızı bozar. Hangi meslekten olursa olsun, hoş ve bakımlı görünmek kendimize güvenimiz ve işimiz açısından da her zaman artı değerler kazandırır. Günümüzde botox ve dolgu uygulamalarından erkekler de yararlanmaya başlamışlardır. Çünkü yaşlanan sadece kadın değildir. Unutulmaması gereken; kişiye özel yapılmayan botoks başarılı olamaz. Botoksta amaç; mimik kırışıklıklarının yüzde yarattığı yorgun ve sert ifadeyi gidermektir. En çok alın, kaş ortası,
göz çevresi mimik kırışıklığı ve kaş düşüklüğünde tercih ettiğimiz bir tedavidir. Dudak üstü sigara çizgilerinde, diş gıcırdatmalarda, üst dişleri açıkta bırakan ‘’damak gülmesi’’ dediğimiz durumları düzeltmede, kare yüzleri ovale çevirmede, çene hattını ovalleştirme, boyun çizgilerini azaltmada da doğru uygulamalar yapıldığında botoxla çok başarılı sonuçlar elde etmekteyiz. Botox, uygulandığı kasın kasılmasını geçici olarak baskılar. Etkisi 1-2 hafta içinde ortaya çıkar. Etki süresi kişiye göre değişir.3-6 ay kadar etkilidir. Kaş arasında daha uzun etki süresi varken genellikle göz çevresi daha kısa süreli olmaya eğilimlidir. Yılda 2 kez yapılması genellikle yeterli olmaktadır. DOLGU Günümüzde en çok tercih edilen, dokuyla son derece uyumlu hyaluronik asit içeren dolgulardır. Dolgu, adı üstünde, boşalan - madde kaybı olan bir dokuya eksik olanları koymaktır. Bu, yapısal olarak ya da zamanla ortaya çıkan kayıplarda olur. Yağ dokusu ve hyaluronik asit denen su tutucu ve yüzümüze tazelik hissi veren madde yaşla azalır. Azaldığı yerlerde çukurlaşmalar, oluklanmalar ortaya çıkar ve yüzün yuvarlak-oval şeklini bozar. Bu bölgeler gölgeli bir hal alır, yüzü yaşlı, kederli gösterir. Göz altlarının derinleşmesi, kaş arası, yanak oluğu, dudak üstündeki sigara çizgileri, alın çizgile-
ri, yanakta elmacık bölgesinde oluklanmalar ve yanağın ikiye ayrılmış gibi görüldüğü durumlarda dolgu çok çok başarılıdır. Burunda var olan çıkıntı ve oluklanmaları düzeltmek de dolguyla mümkündür. Dudak uygulamaları doğru ve dozunda yapıldığında kişinin görüntüsüne cazibe ve kişilik kazandırır. Ördek dudaklı olmadan hoş bir görünüm elde edilebilir. Önemli olan; dolgu ve botox uygulamalarını doğru oranlarda ve kişiye yakışan şekilde uygulamaktır. Etkisi hemen ortaya çıkar, uygulanan malzemenin kalitesi (farklı markalar vardır) ve nereye uygulandığına göre kalıcılığı 8 ay-2,5 yıl arasında değişir. Dolgu ve botox ihtiyacı olan kişileri bu uygulamalardan kaçınmaya iten; toplumda gördükleri kötü örneklerdir. İyi yapılmış uygulamalar ise, karşınızdaki kişilerin ne yapıldığını anlamadıkları ama ‘’sende bir güzellik var’’ dedirtecek uygulamalardır. Kaç yaşında olursak olalım, hayatımızda her zaman yeniliklere ölçülü bir şekilde açık olmak, bizi geliştirir, güzelleştirir. Bunun için de risk almak değil ama cesur olmak gerekir. Bizi kabuğumuzdan çıkaran her şey, bizim için yeni bir başlangıçtır. Sağlıklı ve güzel yaş alacağınız bir hayat dilerim.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
27
2015
Saygıdeğer Veliler, Sevgili Öğrenciler...
Hayatta başarılı ve de mutlu olmanızı sağlayan en önemli etkenlerden biri mesleğinizdir. Kişi mesleğini sevmeli, gereklerini hakkıyla yerine getirebilmeli, sahip olduğu yetkinliklerini toplumun yararına kullanabileceği ortamlarda çalışabilmelidir. Bu nedenle kişinin geleceğini biçimlendiren önemli süreçlerden biri okul seçimidir. Ülkemiz ve dünyamızdaki nüfus artışı nedeni ile Sağlık alanı hızla büyümektedir! Hem yeni açılan ve açılacak olan sağlık kuruluşları, hem de sağlık sektö-
rünün etkileşimde olduğu diğer alanlarda yetişmiş eleman açığı her geçen gün artmaktadır. Sağlık meslekleri geleceğin meslekleri arasında yer almaktadır. Özel Denizli Farabi Sağlık Koleji olarak amacımız; Atatürkçü çizgide, değerlerini koruyan, ülkesine ve mesleğine karşı görev ve sorumluluk bilincinde olan; çağdaş;özgüven duygusu gelişmiş; soran-sorgulayan; uluslararası platformlarda kendini gösterecek ve kabul görecek “Sağlık Elemanları” yetiştirmektedir.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
28
2015
Günümüzün büyüyen Sağlık sektöründe, çağdaş bilgi ve son teknolojiyi kullanabilen, uluslararası standartları ve meslek ahlakını benimsemiş; profesyonel ve sosyal hayata kendilerini hazırlamış; ülkemiz ve tüm insanlık için çok değerli olan bu hizmetleri yürütebilecek beceri ve yeterlilikler kazanmış öğrenciler yetiştirmek, kurum hedeflerimizin başında gelmektedir. Yetişen neslin ülkemize ve dünyamıza faydalı hizmetler vereceği inancıyla.
SOSYAL SORUMLULUK
Denizli’de Mercedes-Benz Türk şirketi ve Denizli bayileri Çeşmeliler ve Hastalya işbirliği ile “Endüstri Meslek Liselerimiz Geleceğin Yıldızı” projesi kapsamında Orhan Abalıoğlu Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi’ne tam donanımlı teknoloji laboratuvarı açıldı. Açılışa Denizli Vali Yardımcısı Ali Şanlıer, Pamukkale Kaymakamı Veysel Beyru, Merkezefendi Kaymakamı Şükrü Görücü, Hayırsever iş adamı Orhan Abalıoğlu, Denizli İl Milli Eğitim Müdürü Mahmut Oğuz, Mercedes-Benz Türk Şirketi yetkilileri, Çeşmeliler Genel Müdürü Veysel Deniz, Çeşmeliler Satış Sonrası Hizmetler Müdürü Mehmet Ekmekci, Hastalya yetkilileri, öğretmen ve öğrenciler katıldı. Mahmut Oğuz, mesleki eğitimin önemli olduğunu ve bakanlık olarak da mesleki eğitime özel önem verdiklerini söyledi. Oğuz, motorlu araçlar teknoloji laboratuvarının öğrencilerin eğitime büyük katkı sağlayacağını, bu nedenle laboratuvara katkı sağlayan MercedesBenz Türk’e, Çeşmeliler’e ve Hastalya firmalarına teşekkür etti. Vali Yardımcısı Şanlıer de nitelikli eleman yetiştirmek için önemli bir adım olan laboratuvarı okula kazandıran Mercedes-Benz Türk şirketine teşekkür etti. Pamukkale Kaymakamı Veysel
Fatma Tunçer
ABALIOĞLU MESLEKİ VE TEKNİK ANADOLU LİSESİ’NE MERCEDES’TEN, LABORATUVAR Mercedes-Benz Türk şirketinin Türkiye’de 23 ilde başlattığı “Endüstri Meslek Liselerimiz Geleceğin Yıldızı” projesi kapsamında, Orhan Abalıoğlu Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi’nde tam donanımlı teknoloji laboratuvarı açıldı. Beyru ise yaptığı konuşmada, firma yetkililerine teşekkür etti. Bu projenin önemli bir sosyal sorumluluk projesi olduğunun altını çizdi. Mercedes- Benz Türk Satış Sonrası Hizmetler Müdürü Ergiz Esen, laboratuvarla otomotiv sanayinin, servis ve bakım hizmetlerinde ihtiyaç duyduğu kalifiye teknisyenlerin yetiştirilmesini amaçladıklarını söyledi. Çeşmeliler Genel Müdürü Veysel Deniz, Vali Yardımcısı Şanlıer’e
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
30
2015
Merdeces aracın maketini hediye etti. Konuşmaların ardından protokol üyeleri laboratuvarın açılışını yaptı. Proje kapsamında lisede teknoloji laboratuvarında her yıl ortalama 50 öğrencinin tam donanımlı eğitim almasına katkı sağlayacağı ifade edildi. Teknoloji laboratuvarını davetlilere Veysel Deniz tanıttı. Deniz bu projede eğitim için özel ekipmanlar ve kamyonun yer aldığı laboratuvara 500 bin lira katkı sağlandığını belirtti.
ERISKIN OPTİK
30 - 40 YAZ İNDİRİMİ
GÜNEŞ GÖZLÜKLERİNDE
%
%
Doktorlar Cad. No:11 DENİZLİ 0 (258) 265 03 66 - 265 60 03
Still Art
Denizli’de Salı’yı Cumartesi Yapan Adam
Taha! Denizli gecelerinden tanıdığımız, sahnesiyle davetlilerine doyasıya eğlence ve doyumsuz bir müzik ziyafeti veren isim o Taha… Keyifli sahnesi ile Denizli’de Salı gecelerinde sahne aldığı mekanda Cumartesi gecelerinin yoğunluğunu yaşatan Taha Denizli’yi ve Denizlilileri çok seviyor. Denizlililerinde severek dinlediği ses sanatçısı Taha ile samimi bir röportaj gerçekleştirdik. Samimi ve mütevazi duruşuyla Denizlililerin kalbini kazanan Taha Ayhan kimdir? Siz değerli okurlarımız için başarılı ses sanatçımızı tanıyalım önce. 1984 Ankara doğumlu. Annesi Karadenizli, baba Azeri, ailesi Ankara’da yaşıyor. 1 abisi 1 ablası olan Taha Aydın evin son çocuğu. Selçuk Üniversitesi Turizm Otelcilik Bölümüne 2004’de girmiş iki yıl bu eğitimini tamamladıktan sonra. 2006 Yılında da Selçuk Üniversitesi Konservatuarı Klasik Türk Müziği Bölümü’nü kazandı. 2012 yılında mezun oldu. Okulun bitmesiyle Denizli’den gelen iş teklifi üzerine Denizli’de yaşamaya başladı. Şimdi ise Kuşadası’nda yaşıyor. Müzik hayatına 6 yaşında bağlama kursuna giderek başlayan Taha Aydın, orgla devam etti. Okul hayatı boyunca bütün bayramlarda da şarkı söylettiklerini söy-
leyen Taha, “Aileme ilkokul öğretmenim Taha’yı konservatuar okutun dermiş. Öğretmenimin dediği gibi oldu ve konservatuar mezunu oldum. Sevdiğim işi yapıyorum ve bundan büyük keyif alıyorum “ dedi. Müzik hayatınızda kaçıncı yılınızdasınız ve nerelerde sahne alıyorsunuz? Üniversite yıllarımda sahne almaya başladım. Okul hayatından sonra Denizli’den iş teklifi geldi ve bir işletmede hafta’nın 4 günü sahne almaya başladım. 1 buçuk yıl Denizli’de yaşadım. Daha sonra Kuşadası’ndan teklif geldi ve şimdide orada yaşıyorum daha çok orda sahne alıyorum. 1 gün Denizli, 4 gün Kuşadası ve 2 gün Bursa’da sahne alıyorum. Ara sırada İstanbul’da sahnelerim oluyor. Neredeyse her gün bir şehirde sahnedeyim.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
32
2015
Bu tempo sizi yormuyor mu? Aksine yeni insanlar görmek, yeni ortamlarda sahnede olmak beni daha çok enerjik kılıyor. Sevdiğim işi yapıyorum ve yoğun olmak enerjimi tüketmiyor aksine daha dinamik hissediyorum kendimi. Bir albüm çalışmanız olacak mı? Bir albüm çalışmam vardı aslında ama prodüksiyon sahibinin hastalanması sonucu ertelendi. 2016 yılında bununla ilgili çalışmalara devam edeceğim. Albüm ve sahne almak dışında farklı hayaliniz var mı? İleride kendi işletmemi açarak orada sahne alıp, işletmesini de kendim yapmak istiyorum. Bu düşünce beni çok heyecanlandırıyor.
Fatma Tunçer
Yok hayır. Herkesin sesi çok güzel ama sadece müziği meslek olarak yapan benim.
Denizli’de daha fazla sahne almak iste misiniz?
Müzik anlayışınızdan bahsedelim birazda. Ne tarz müzik seversiniz?
Var aslında teklifler ama ben sevenlerimi sıkmak istemiyorum. Sevenlerim beni özlesin istiyorum yüzümü eskitmek istemiyorum.
Her müziği dinlerim ve her türlü müzikte söyleyebilirim. Günceli ve gündemi takip ederim yeni çıkan albümleri alırım. Araştırmacı olmam her konuda müziğe hakim olmamı sağlıyor. Repertuarımın da geniş olması buna bağlı. Meslektaşlarımın da bence eksik tarafı bu. Bu başarının sebebi ne peki? Denizli’de her Salı burada bir mekandasınız ve hafta arası olmasına rağmen Cumartesi günü gibi kalabalık oluyor bunun sebebi ne peki sizce? Çünkü eğlenmeye gelenleri müşteri olarak görmüyorum. Sanki evime gelmişler gibi. Kimin ne yiyip içtiğiyle ilgilenmiyorum. Her davetlimle bir arkadaşım gibi ilgileniyorum.
Müzik dışında bir iş yapsanız ne iş yapardınız? Güzellik uzmanı ya da kuaför olmak isterdim. Günlük hayatınız nasıl geçiyor peki? Nasıl bir yaşamınız var? Evcimenimdir. Evde zaman geçirmeyi çok seviyorum. Özelliklede evin mutfağında zaman geçirmek büyük keyif benim için. Yemek yapmak konusunda da becerikliyimdir. Evime gelen misafirlerime bir birinden lezzetli sunumlar yaparım. Onun dışında müzik dinlerim yeni çıkan albümleri dinle-
Bu düşünceniz ne kadar sürer peki? 3-5 sene belki daha erken bilemiyorum her anda olabilir sürprizlerle doluyum. Bunu da Denizli’de düşünüyorum. Çünkü Denizli’de çok ciddi bir seven kitlem var. Denizli’yi ben de çok seviyorum. Denizli’de kendimi evimde gibi hissediyorum. Denizlililer çok doğal, sıcakkanlı ve samimi insanlar o yüzden işletmemi Denizli’de açmayı düşünüyorum. Sanatınız ve hayatınıza ailenizin tepkisi nasıl? Sonuna kadar destekçilerim onlar benim, onların desteğiyle ilk bağlama kursuna gittim Konservatuar okudum. Şuanda ailem hala destekçim. Ailenizde müziğe ilgisi olan var mı? Ailemde herkesin sesi çok güzeldir. Sesimin güzelliği de ailemden geliyor galiba genetik bir şey Peki sizin dışınızda ailede müzikle ilgilenen var mı?
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
33
2015
rim ve sektörümüze dair araştırmalar yaparım. Her tarzdan müzik olabilir bu ilgimi çeken her tarzı dinlerim ve araştırırım. Bir enstrüman çalıyor musunuz? Evet. Piyano, bağlama, kanun ve lavta Söz yazmak ya da beste yapmak gibi bir düşünceniz var mı? Geleceğime dair yaptığım yatırımlarım var tabi 2016 yılında… Sevenlerim beni beklesin. Sürprizlerim var bu konuda. Hobileriniz nedir? Alışveriş yapmayı çok seviyorum. Kişisel bakımıma özen gösteririm bu konuda araştırmalar yapıp uygulamayı seviyorum. Dışarıda görüştüğüm çok fazla arkadaşım dostum yoktur benim. Onlarla görüşmekten büyük keyif alırım. Bu kadar efor sarf edilen bir iş yapıyorsunuz. Peki nasıl besleniyorsunuz. En sevdiğiniz yemek ne mesela? Et ve et ürünlerini çok seviyorum. Etçilim biraz fakat salatayı yeşilliği de çok severim. Olmazsa olmazımsa acı ve turşu. Sağlıklı kalmamda en büyük etkense düzenli uyku. Gece hayatında çalışıyorum
fakat sigara kullanmıyorum. Bunlarda sesimin sağlıklı kalmasını sağlıyor.
da Tarkan’dır. Onun tavrını çok beğenirim. Her zaman güzel işler başarır.
Türkiye’de müzik sektörünü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Denizli’de sahne alan meslektaşlarınızla ilgili neler söyleyeceksiniz?
Benim alanımda yanı gece hayatında sahne alan kişilerden bahsedersek herkes sahneye çıkıyor eğitimi olanda olmayanda, sesi güzel olanda olmayanda sahneye çıkıyor. Bu iş pişmeyle alakalı yani önce kendini geliştirmen gerekiyor. Ben pat diye sahneye çıkmadım. Çok kişiyi izledim ve hepsinden bir şeyler kaptım. Bu bende bir zenginlik yarattı. Bu işi yapmak istiyorsan ilk önce sahneden geçeceksin. İşin mutfağının sahne olduğunu düşünüyorum. Bunun dışında Türkiye’de insanlar şuanda albüm yaparak para kazanmıyor maalesef. Daha çok canlı performanslar ve konserlerle para kazanabiliyor. Bu sebeple albüm çalışması öncesi sahne alarak kendini geliştirdiysen sorun yaşamıyorsun.
Hepsi kendi dalında daha iyi ve güzel. Çünkü hepsinin tarzı farklı ve kendi tarzlarında iyi performans sergiliyorlar. Onlar kendi dallarında başarılı, bende kendi dalımda farklıyım ve başarılıyım. Beni de ben yapan bu zaten.
Örnek aldığınız sevdiğiniz sanatçı ya da sanatçılar var mı? Gökhan Sezen’in sesini çok beğenirim ve benim idolümdür. Duruşuyla, asilliğiyle, kalitesiyle örnek alınacak bir insan varsa
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
34
2015
Sizi Denizli’de 5 yıl önce tanıdık, o günde şuan ki halinizdeydiniz. Aradan zaman geçti daha başarılısınız fakat duruşunuzda bir değişme olmadı. Bunu neye bağlıyorsunuz peki? İnsanların enerjisi beni besliyor. Müzikal anlamda hep günceli takip etmem ve repertuarımı geniş tutmam başarı ivmemi yükseltiyor. Ben kompleksli biri değilimdir. Kendine güveni olan insanın kompleksi ve polemiği olmaz. Kimseyle bir yarışım yoktur. Çünkü kendimi biliyorum. Her zaman söylediğim şey “İnsan alçaldıkça yükselir.” Yani ne kadar mütevazi, doğal ve içten olursan o kadar değer kazanırsın. Benim hayat felsefemde bu oldu.
Sırakapılar Mh. Saltak Cd. Çalışkan Apt. N:73/1 DENİZLİ Tel & Faks: +90 258 371 34 59 - info@beydam.com.tr Gsm: +90 532 606 55 64 - 0532 648 20 33 www.beydam.com.tr
SOSYAL SORUMLULUK
İÇERDE ÇOCUK VAR! Türkiye’de 0-6 yaş grubu 600 çocuk anneleriyle birlikte cezaevinde kalıyorlar. Bu çocuklar yine cezaevlerindeki anaokullarında vakit geçiriyorlar. Ancak bu anaokullarından birçoğu çocuklar için yeterli oyuncak ve gerekli eğitim materyallerinden yoksun. Bu kapsamda Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakfı bir grup gönüllüyle bir araya gelerek cezaevlerindeki anaokullarının şartları iyileştirmek için kampanya başlattı. Kampanyanın adı “İçerde Çocuk Var”
Kampanyada toplanacak bağışla, 7 kadın cezaevindeki kreşlerin fiziki ve eğitim şartlarının yenilenmesi hedefleniyor. İlk hedef 19’u erkek, 34’ü kız olmak üzere 53 çocuğun bulunduğu Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nin anaokulu. Adalet Bakanlığı’ndan kreşlerin iyileştirilmesi için gerekli izinler alınmış durumda. Oyuncak ve Oyun Arkadaşları Yok Cezaevinde doğan ya da annelerinin kucağında parmaklıklar arkasına gelen, cezaevlerinin masum çocukları, hayatlarının en önemli evrelerini yaşıtlarının sahip olduğu birçok şeyden yoksun, olumsuz koşullarda geçiriyor. Oyun oynama ve eğitim almaları gereken zamanlarını annelerinin koğuşunda, çeşitli suçlardan mahkûm, yetişkin kadın koğuş arkadaşlarıyla geçiren çocukların, bu süreçte yaşadıkları deneyim, hayatlarının sonraki dönemlerini özellikle ergenlik ve gençlik yıllarını ne yazık ki derinden etkiliyor. Koğuşlar kalabalık olmasın diye her koğuşa sadece bir çocuğun konulduğu cezaevi çocuklarının oyuncak ve kendi yaşıtı oyun arkadaşları yok. Proje kapsamında yardımcı olunan cezaevi çocuklarının hikâyesi ise yürek burkacak cinsten. Üç yaşındaki Y.’nin en büyük eğlencesi gardiyanlardan önce uyanıp “koğuş kalk” diye bağırmak. Annesi, Y’nin
arama ve sayımları oyun gibi yaşadığını söylüyor. Bir yaşındaki F.’in annesi ise çocuğunun düne kadar “oyuncak” diye telefon kablolarıyla oynadığını oyuncağın ne olduğunu bilmediğini anlatıyor. F’nin annesi “Kreşten zebra verdiler çocuğum korktu. İlk kez gerçek bir oyuncakla tanıştı. Nasıl oynayacağını bilemedi. Şimdi yeni yeni oynuyor” dedi. Türkiye’de yaşanan bu gerçek hikayeleri masal gibi dinleyip üzülmek yerine sizde duyarlılık göstermek isterseniz… Proje ile ilgili detaylı bilgiye www.icerdecocukvar.com sitesinden ulaşabilirsiniz. Bağış için; COCUK yazıp 4528’ e SMS gönderilebilir. Banka bağışı için; Vakıfbank Kadıköy Şubesi, Şube kodu 012 Türkiye Çocuklara Yeniden Özgürlük Vakfı (TL) Bizde Still Life Dergisi olarak anneleri ile ceza-
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
36
2015
evlerinde yaşayan çocuklarımız için başlatılan bu kampanyaya destek veriyoruz ve ‘Çocuklar Hapsolmasın’ diyerek siz değerli okurlarımızın da bu kampanyaya desteklerini bekliyoruz.
Kompakt Arşivleme Sistemleri
www.hisarofis.com.tr
Ofisinizin yeni imajı... Sırakapılar Mh. 1521 Sk. No: 2 DENİZLİ Tel: 0258. 241 80 54 Ali Osman Yayla
Biyografi
“Cennetteki Kaplumbağalar’ın” Yazarı
Vedat Onat
Deniz kaplumbağalarına ve diğer canlıların yaşam alanlarına dikkat çeken ve onların duygularını ve yaşadığı zorlukları macera dolu, eğlenceli ve hüzünlü bir öyküyle dile getiren Cennetteki Kaplumbağalar kitabının yazarı Vedat Onat ile Akdeniz kıyılarına uzandık. Genç ve başarılı yazarın ilk kitabı olan ‘Cennetteki Kaplumbağalar’ çocuklara kaplumbağaları sevdirip, hayal dünyalarını genişletirken. Ebeveynlere de kaplumbağalar hakkında bilmediğimiz önemli bilgileri de okurlarına sunuyor.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
42
2015
Ayşen Şafak
Genç Yazar Vedat Onat’la gerçekleştirdiğimiz bu röportaja geçmeden önce yazarımızı kısaca tanıyalım isterseniz. Vedat Onat ilk, orta ve lise öğrenimini Hatay’ın İskenderun ilçesinde yaptı. Ortaokul yıllarında yazmış olduğu bir öykü ile okulda birinci seçildi. Mersin Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji bölümünden bu yıl mezun oluyor. Mersin Deniz Kaplumbağaları Araştırma Merkezinde 2013 yılında yapmış olduğu stajın ardından aynı yıl “Cennetteki Kaplumbağaları” yazmaya başladı. Genç Yazar Vedat Onat okuduğu biyoloji bölümünden aldığı bilgileri Edebiyatla harmanlayarak başta çocuklara olmak üzere yediden yetmişe herkese hitap eden bir eser ortaya koydu. Eserin detaylarını ve yazarla ilgili her şeyi kendisinden öğreneceğiz. Yazmaya ilk kez ne zaman başladınız ve böyle bir öykü yazmaya nasıl karar verdiniz? İlkokulda günlük tutmaya başladığım sıralarda yazmaya başladım. Günlük bir nevi benim arkadaşım olmuştu. En iyi arkadaşınıza nasıl yaşadığınız her şeyi anlatırsınız, bende tıpkı sizin gibi anlattığınız her şeyi yazarak günlüğüme anlatıyordum. Hatta izlediğim dizilerde geçen repliklere kadar... Ortaokul yazma konusunda bir tık ileri gitmemi sağladı. Bundaki en büyük pay, o sıralar çok sevdiğim Türkçe öğretmenimdi. Lise yıllarım denemeler, şiirler yazarak geçiyordu, ta ki üniversite sınavı denilen sosyal ölümün gelmesine kadar. Bir yılımı sınava hazırlanarak geçirdim, kazandıktan sonraki 3 yıl içerisinde tam anlamıyla hiçbir şey yazmadım. Kendimi resmen dışarıya kapatmıştım, hayatın anlamını sorgulayarak geçiyordu günlerim, üniversitedeki sınıf ortamı da istediğim gibi olmayınca iyice küsmüştüm. Ablamın tavsiyesiyle Mersin Üniversitesi Deniz Kaplumbağaları Araştırma ve Uygulama Merkezi’ne staj için başvurdum. Koca 22 gün, dile kolay gecemizi ve gündüzümüzü kaplumbağalara adayarak onlar için çalıştık. Bu süreç o kadar yorucu ve keyif vericiydi ki staj dönüşünde kaplumbağalar için bir şeyler yapmak istedim. Kaplumbağalar doğuyor ve ölüyordu. Bazıları doğaları gereği yok olup giderken bazıları ise türümüz tarafından bu yok oluş acımasızca sürdürülüyordu. Stajım boyunca öğrendiklerimi bir şekilde aktarmam gerekiyordu, bu sayede insanlar kış uykularından uyanacaktılar ve ben ne yapıyorum, yalnız değilim diyebilecektiler.
etmek istediğim yaş aralığına karar verdikten sonra bu yaşa hitap eden kitapları okumaya başladım. Birçok kitapçıya uğradım ve ne yazık ki Mersin bölgesinin Deniz kaplumbağaları üreme bölgesi olmasına rağmen okurları bu konuda bilinçlendirebilecek kitap bulamadım. Bu durumun beni rahatsız etmesinin yanında kitabıma olan bağı güçlendiriyordu.
Cennetteki Kaplumbağaları görmek istediğiniz yer neresi? Niçin? Kitabımın bir amacı var. Soyu tehlike altında olan Deniz kaplumbağalarının hayatlarını kurtarabilecek kadar doğaüstü bir kitap değil, bunun farkındayım ama en azından okuyanlar tarafından benimsenmesini ve kumsala attıkları her adımda yapabileceklerini düşünmelerini istiyorum. Yazmaya yeni başlayan yazar adaylarına neleri önerirsiniz? İnsanların yazdıklarınız hakkında söylediklerini kenara itin, çalışmalarınıza güvenin onların beğenmemiş olması kötü yazdığınız anlamına gelmiyor.Belki de yeni bir akımın başlangıcını yapıyorsunuzdur. Cennetteki Kaplumbağaları okuyun çünkü…desek okurlara iletmek istedikleriniz neler olur?
Nasıl keşfedildiniz? Destek aldığınız birileri oldu mu? Keşfedilmek… Henüz tam anlamıyla keşfedilmiş değilim. En büyük desteği arkadaşım Ayşen’den aldım. Yazım aşamasından basıma kadar hatta şu an bu satırları okumanızı da o sağladı. Kitabınız, hem akıcı hem de bilgi verici, aynı zamanda da hayal dünyasını zenginleştiriyor. Pekiyi bu kadar bilgiyi araştırdınız mı? Yoksa biyolog olmanız yeterli miydi? Süreç nasıl oldu? Teşekkürler. Biyoloji okumam veya staj yapmış olmam kitabın sadece özünü verdi, nasıl yazacağımı ise kitaplar öğretti. Hitap
den emin ve ne yapabileceğini bilen biri. Bir de Kibirli Kaplumbağa var, bu da bizim geçmişimiz: hani unuttum ben onu ya artık geçmişin külleri arasında kaldı deyip önümüze bakmaya çalıştığımız, buna rağmen aklımızın bir köşesinde sürekli bize fısıldayan anılarımızdan kurtulamadığımız benliğimiz. İri Baş Kaplumbağa, bu karakteri çok seviyorum, hayatımızın en uç zamanında önümüze çıkarak yaşantımızı değiştiren arkadaşlarımızı temsil ediyor. Misal Ayşen benim İri Baş’ımdı. Kitaptaki karakterler arasındaki tek insan, Kaplumbağaların Annesi ise insanların hepsinin kötü olmadığını simgelemek için bulunmakta. Hayatını kaplumbağalara adamış olan bu bilim insanı, duyarlılığı sayesinde kaplumbağaların gözünde anneden farksızdır.
Cennetteki Kaplumbağalar kitabındaki baş karakterler hangileri ve bu karakterleri yaratırken nelerden etkilendiniz? Kitapta kendine has birçok karakter var size öne çıkan birkaç karakterden bahsedeyim. Özellikle de Yeşil Kaplumbağa’dan. Yeşil Kaplumbağa aslında hepimizin hayata atıldığı ilk günkü halini yansıtıyor. Çekingen, korkak ama şans verildiğinde kendin-
Yaşam denge üzerine kuruldu, bunu tıpkı birbirlerine sıkıca bağlanmış olan zincir halkalarına benzetebiliriz. Halkalardan birinin koptuğunu düşünün. Otların yeşermediği, ceylanların doğurmadığı aç kalan aslanların birbirini yediği dönemde insanların yaşamasını nasıl bekliyorsunuz. Yaşamayı gerçekten arzuluyorsanız önceliği diğer canlılara vermek zorundasınız. Cennetteki Kaplumbağalar kitabıyla sıkıca kenetlenmiş olan zincir halkalarına göz atacağız, belki kitabı bitirdikten sonra en yakın kumsala koşup yerdeki ilk çöpü alan siz olmak istersiniz.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
43
2015
Hakan Altun’dan muhteşem konser
Avşar Organizasyon tarafından Denizlili sevenleri ile buluşan ünlü sanatçı Hakan Altun, unutulmaz bir gece yaşattı.
Twenty 20 Evliyaoğlu’da gerçekleştirilen konserde Hakan Altun hayranları saatler öncesinde yerlerini aldı. Konser öncesi sahneye ilk Denizli’nin başarılı sesi Aydanur çıktı. Aydanur konuklara güçlü sesiyle eğlenceli dakikalar yaşattı. Güçlü alkışlar arasında sahneye çıkan Hakan Altun bir birinden güzel şarkıları ile gece boyunca sevenlerine eşsiz bir eğlence sundu. Hakan Altun’un gecede sevenlerine bir de sürprizi oldu. Şarkıcı Berkay’la yakın arkadaş oldukları için Denizli’ye birlikte geldiklerini belirten Altun, konserde Berkay’dan Denizlili hayranları için şarkı söylemesini istedi. Hakan Altun’un bu isteği üzerine sahneye çıkan Berkay sevenleri için şarkılar söyledi. Birbirinden güzel şarkıları ile hayranlarını coşturan Hakan Altun, sürpriz bir evlenme teklifine de şahitlik etti. Büyük organizasyonlara imza atan Avşar Organizasyon, bundan sonraki süreçte de Türkiye’nin başarılı sanatçılarını Denizlililerle buluşturacak.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
44
2015
Altun konserinden renkli kareler
Twenty 20 Evliyaoğlu’da ilk kez gerçekleştirilen Hakan Altun konseri, davetlilerinden tam not aldı. Hakan Altun konserinde gece boyunca yaşanan sürprizlerle konuklar heyecanlı ve eğlenceli dakikalar yaşadı. Altun konseri Denizli’nin tanıdık simalarını da bir araya getirdi. Avşar Organizasyon ve Twenty 20 Evliyaoğlu bundan sonra ki süreçte de farklı konserler ve etkinliklerle Denizlilileri bir araya getirmeye devam edecek.İşte bu eğlenceli geceden Still Life kadrajına takılan birkaç kare…
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
45
2015
Veni Vidi Vici
Çal Belediye Başkanı Fethi Akcan
ve Çal’a Dair… Still Life Dergisi olarak bölgemizin kültürel zenginliklerine sahip çıkmaya çalışıyoruz. Kültürel yönden bir birinden güzel zenginlikleri içinde barındıran Çal’a doğru koyulduk yola. Çal Belediye Başkanı Akcan’la Çal’ı daha yakından tanımak adına bir röportaj gerçekleştirdik. İşte Başkan Fethi Akcan ve onun gözünden Çal…
Çal deyince son zamanlarda akla ilk gelen ‘Sudan Koyun Geçirme Şenlikleri’ oluyor. Fakat Çal bir birinden güzel zenginlikleri içinde barındırıyor. Çal Belediye Başkanı Akcan öncelikle 800 yıllı aşkın süredir yapılan Koyun atlatma şenliğinden bahsederek bu organizasyonu Türkiye’ye duyurarak genişletmek istediğini anlattı. Bizde yıllardır dillere ve gönüllere misafir olmuş ‘Sudan Koyun Geçirme’nin hikayesini fotoğraf sanatçısı Zeki Akakça’nın kadrajından ve kaleminden sizlere sunduk. Çal’ın zenginliklerine geçmeden önce Başkan Fethi Akcan’ı tanıyalım önce. İşte Fethi Akcan… Denizli Çal İlçesi Dağmarmara Köyü’nde 14 Şubat 1971 yılında
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
46
2015
dünyaya geldi. İlkokulu Dağmarmara köyünde, Ortaokulu Çal Süller İmamhatip Ortaokulunda, Lise öğrenimini ise Çal Endüstri Meslek Lisesi Elektrik bölümünde tamamladı. 1991 yılında Türkiye Elektrik Kurumunda göreve başladı. 1993 yılında Türkiye Elektrik Kurumu Baklan ilçe şefi olarak atandı. 1996 yılında Çal, Baklan ve Bekilli ilçeleri elektrik dağıtım şefliği birleştirilerek Çal ilçe şefliği görevine getirildi. 2009 yılına kadar bu görevi sürdürdü.5 Ekim 2009 tarihinde Aydem Elektrik Dağıtım A.Ş. Yatırım Müdürlüğü’ne atandı. Aydem Genel Müdürlüğü bünyesinde bulunan Sistem İşletme Grup Müdürlüğü Coğrafi Bilgi Sistemleri bölümünde Sistem Uzmanı olarak görev yapmıştır. Evli olup Mehmet Alperen ve Emir Tuna isminde iki çocuk babasıdır... Başkan Akcan’ın Gözüyle Çal ve Zenginlikleri… Başkan Akcan ; “Denizli’nin ilk Türk toprağı olan ilçelerinden biri olan Çal’ın geçmişi 1176’daki Miryakefalon savaşına kadar dayanır. 1862 yılında İzmir’e bağlı iken, Cumhuriyet’in ilanıyla Denizli’ye bağlanan ilçe, uluslararası ündeki ressamımız İbrahim Çallı’yı yetiştirmenin yanında ülkeye çok sayıda siyasetçi, bürokrat ve sanatçı kazandırmıştır. Antik çağdan başlayarak yerleşimin bulunduğu Çal’da Apellon Tapınağı’nın yanı sıra çok sayıda Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi yapısını da bünyesinde bulundurur. Doğal güzellikleriyle de dikkat çeken Çal, geleneklerin en
Fatma Tunçer
güzel yaşatıldığı ilçelerin de başında gelir. Türklerin Çal’a yerleşmesiyle başladığına inanılan ve 8 asra aşkın zamandır süren Sudan Koyun Atlatma Yarışması, trendi yükselen ve değer kazanan geleneklerden biridir. Tarıma dayalı ekonomisi bulunan Çal’da üzümün ayrı bir yeri vardır. Şaraplık ve
sofralık Çal üzümünün kalitesi ve namı ülke sınırlarını bile aşmıştır. Çal’ın ünlü pekmezi halen geleneksel usullerle yapılmaya devam etmektedir. Şehircilik anlamında çok kazancı bulunmayan Çal’da ilçenin gelişmesi için belediyenin önemli proje ve yatırımları devam etmektedir. Türkiye’de sade-
ce Denizli’de yaşatılan bu geleneğin UNESCO Dünya Miras Listesi’ne alınması için 4 yıl önce başvuruda bulunduk. UNESCO listesine girdik, İspanya’daki boğa güreşleri gibi dünyada bilinirliğini arttırmak için çalışacağız. Bu gelenekle Çal’da turizmi canlandırmayı hedefliyoruz. “ diye konuştu
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
47
2015
Veni Vidi Vici
Efsanenin izinde... Çoban ile bey kızının sevdası anısına “Sudan Koyun Geçirme” Yarışmaları Yazı ve Fotoğraflar: Zeki Akakça
Yüzyıllar öncesini unutmayanların- unutturmayanların hikayesidir bu Sudan koyun geçirme, suya koyun atlatma ya da koyun sudan geçirme… Yöre insanının farklı söyleyişlerle tanımlayıp aynı hikaye ile anımsadığı bir aşk hikayesi, bir efsane, bir kültürel değerdir bu… Anadolu’nun farklı coğrafyalarında farklı şekillerde yaşanan ama özü aynı olan bir hikaye. Özne değişmemiştir hiç ve değişmemeye de kararlıdır, özne; sevgi, özne aşk özne sevdadır… Engel tanımaz, ferman dinlemez gönüllerin çilesidir belki yaşananlar. O yüzden ölümsüzdürler belki de kim bilir? Anadolu da aşklar böyle yaşanmış, böyle anlatılmış, böyle saklanıp bu günlere taşınmıştır yüzlerce yıldır… İsimler değişmiş, mekanlar değişmiş, bazen hikayelerin sonları da değişmiş ama özler hep aynı kalmıştır. Çünkü öz KÜLTÜRDÜR, kültür ise yaşam…
Yüzlerce yıldır yaşanıp, yaşatıldığına inanılan sudan koyun geçirme ya da suya koyun atlatma geleneği de böylesi bir efsaneden yola çıkılarak bu gün hala yaşatılmaktadır. Yer Anadolu’nun batısında batı egenin iç egeye köprü olduğu coğrafyada Denizli’nin Çal İlçesi Aşağıseyit Köyüdür. Bu coğrafyada yer alan Çal, Çivril ve Baklan İlçelerinin kırsalında koyun çobanlığı yapanlar yılın bir gününde özel organizasyonla bir araya toplanırlar. Bu çoban ve koyunların birlikteliğine, anlaşmasına, dostluğuna dair gösteri gibi görünse de temeli elbette farklıdır. Öyle anlatılır ve öyle inanılır ki efsanenin kaynağı; konargöçer yörüklerin bu coğrafyaya yerleştiği zamanlarda “bey kızı ile yoksul çoban”ın sevdasına dayanır.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
48
2015
Öksüz ve yoksul bir çocuk olan çoban oba insanlarınca bakılır büyütülür. Günler ayları aylar yılları kovalarken yağız delikanlı olan çoban ova koyun otlatırken elinden kavalı düşürmez yanık ezgilerle önce koyunları kendine bağlar sonra dinleyenleri. Susuz ovalar, gölgesiz tepelerde dolanan çoban günün birinde bey kızı ile karşılaşır. Bakmak yeter kimi zaman. Bir görüşte sevda ateşi düşer yüreğine ve sonraki zamanlarda kavalına bir başka üfler, nağmeler daha yanık ezgiler bir başka olmaya başlar. Bu ses bey kızına kadar ulaşır ve o da bu sevdaya karşılık verir. Kendiliğinden bir sevda filizlenmiştir boz bulanık akan büyük menderesin kıyılarında… Bir zaman sonra bu sev-
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
49
2015
da dillenir oba haberdar olur bundan ve el birlik olan oba insanları beyden kızını çobana isterler. Kabul edilebilir bir durum değildir bu ama başkaca bir çare de yoktur. Serde sevda vardır, sevdalıları buluşturmanın sevabına da inanılır… Anasız babasız bir çoban için bey kızı istenmiştir. Usulünce beyin kulağına sevdanın tek yönlü olmadığı da fısıldanır. Kızını üzmek istemeye bey bir şartla kızını verebileceğini söyler gelenlere. Bu öyle bir şarttır ki herkesi düşündürür. İmkansız gibidir. Ama herkes görevini yapmıştır ve durum çobana iletilir. Bey’in ileri sürdüğü şart; çoban üç gün sürüyü ağılda tutup, tuz verecek, yalnız, su içirmeyecektir. Üçüncü gün ağılı açıp koyunları dereye çekecek ve su içirmeden karşıya geçirecektir. Bunu başarırsa eğer çoban sevdiğine kavuşacaktır. Bey bu şartı çobanın yerine getiremeyeceğinden emin olduğu için rahattır. Çoban çaresiz kabul eder şartı ve gözlemciler denetiminde koyunlar ağılda tutularak beslenir ve tuz verilir ancak su içirilmez. Büyük Menderes kenarında kümelenen obada bir merak bir telaş biraz da endişe yaşanmaktadır. Bu imkânsızdır. Çoban ise “el koyunum” dediği karakoyuna güvenmektedir. Onunla çok sıkı dostluğu vardır. O ne yaparsa koyunda onu yapmakta ve sürüyü peşinden sürüklemektedir. Zaman gelmiştir. Ağıl açılır, koyunlar tuzdan yanmış ciğerlerinin ateşini söndürmek ve susuzluğu dindirmek için dereye
doğru koşarlar. Çoban da eline aldığı kavalı ile ovada, bayırda sevdalı yüreğindeki duygularının tezahürü olan yanık türküleri üflemeye başlar. Bu sese alışık olan karakoyun liderliğindeki sürü bir an duraksar. Çoban peşlerinden gelip suya atlar. Susuzluktan yanan koyunlar şaşkın şaşkın suya bakarlar ve önce “el koyun” ve peşinden de diğerleri su içmeden çobanın arkasından suya atlayıp derenin karşısına geçerler… (El koyun çobanın sadık dostuna verdiği addır. Onun elinden beslenen “eldem” anlamındadır)
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
50
2015
Herkeste şaşkınlık ve sevinç duyguları kabarmıştır. Duruma tanık olan bey ve yakınları da verdikleri sözden dönmeyerek kızı çobana verirler. Bu olayın anısına günler süren düğün yapılır. “Onlar erer muradına dinleyenler çıkar kerevetine” diyerek biter anlatım. O gün bu gündür çoban ve bey kızının sevdası anısına Çal İlçesi Aşağıseyit Köyü kenarından geçen Büyük Menderes kenarında yaz mevsimi sonunda yöre çobanlarının katıldığı “Sudan Koyun Geçirme!” yarışmaları ve eğlenceleri yapılmaktadır. Bir sevdanın ölümsüzlüğüne dairdir anlatılanlar, efsanedir inanılır… Her efsanede biraz gerçek payı vardır denir? Kimbilir?...
El koyun çobanın beslediği, kokusuna, duruşuna ve komutlarına alışık olan ve iyi beslendiği için sürünün lideri konumunda olan koyundur. Bu gün yapılan etkinliklerde de el koyun özel süslenir, boyanır ve yarışmaya katılan koyunların en önünde yer alır. Yine şimdilerde yapılmakta olan yarışmalarda çoban köpekleri arasında da yarışmalar yapıl aktadır. Zira köpeksiz sürü olmayacağı için o da önemli ve değerlidir. Çoban köpekleri de el koyunlar kadar çobana sadık hayvanlar olarak değerli görülmektedir. Düzenlenen etkinliklerde yöreden olduğu kadar dışarıdan da çok sayıda izleyici gelmekte ve bu sayede yöre için ciddi bir tanıtım kültürel değerin yaşatılması adına da ciddi bir çaba sarf edilmiş olmaktadır.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
51
2015
Küçük Dev Adımlar’ın İlk Maçında Dostluk Kazandı
Denizli Valiliği,Denizli Emniyet Müdürlüğü ve Pamukkale Üniversitesi ile Forum Çamlık işbirliğinde hayata geçen ‘Basketbola Küçük Dev Adımlar’ adlı sosyal sorumluluk projesiyle bu yıl basketbolda deneyim kazanan çocuklar ilk maçlarına çıktı.
oynandı. Ardından sahaya çıkan Basketbola Küçük Dev Adımlar, rakibi Denizli Basket Spor Kulübü öğrencileriyle oldukça çekişmeli bir maç çıkardı. Sahada ter döken minik basketbolcuların aileleri çocuklarını soluksuz izlerken, maçta dakikalar ilerledikçe heyecan da doruğa ulaştı. Oldukça çekişmeli geçen maçta dostluk kazandı ve rakip takımların minik basketbolcuları birbirlerini tebrik ederek mutluluklarını paylaştılar.
Heyecanları yüzlerinden okunan dört kardeş takımın minik basketbolcuları, 30 Haziran Cumartesi günü profesyonel maçları aratmayan bir heyecan yaşattı. Denizli Valiliği, Denizli Emniyet Müdürlüğü, Pamukkale Üniversitesi ve Forum Çamlık Alışveriş Merkezi’nin işbirliğiyle çocukları spora teşvik etmek ve basketbolu yaşamlarının bir parçası haline getirmek amacıyla gerçekleşti-
rilen ‘Basketbola Küçük Dev Adımlar Projesi’3. yılında eylül asım ayından beri proje yürütücüsü Pamukkale Üniversitesi Spor Bilimleri ve Teknolojisi Yüksek Okulu Öğretim Üyesi Yardımcı Doçent Zekeriya Çelik yönetiminde antrenmanlarına devam eden minik basketbolcular, ilk maçlarına 30 Mayıs Cumartesi günü çıktı. Atatürk Endüstri Meslek Lisesi Spor Salonu’nda ilk karşılaşma, Özel Artı Koleji ile Atatürk Ortaokulu arasında
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
52
2015
Tüm takımların birinci geldiği basketbol turnuvasında gelecek vaat eden küçük basketbolculara madalyalarını, Pamukkale Kaymakamı Veysel Beyru, Pamukkale Sağlık Eğitim Vakfı Başkanı Prof. Dr. Bülent Topuz, Toplum Destekli Polislik Şube Müdürü Alparslan Altuğ, Özel Artı Koleji Kurucu Temsilcisi Alptekin Özdemir, Atatürk Ortaokulu Beden Eğitimi Öğretmeni Nurettin Gün ve Forum Çamlık Alışveriş Merkezi Müdürü Emre Uyar takdim etti. Basketbola Küçük Dev Adımlar Projesi, her yıl Denizli il merkezinde ilkokulların 3, 4, 5, 6, 7 ve 8. sınıflardan 25 kişilik iki öğrenci grubunu basketbolla tanıştırmaya devam edecek.
Forum Çamlık’ta Hediye Makinesi’ne girenler kazançlı çıktı!
Forum Çamlık, Türkiye’de ilk kez Forum Alışveriş Merkezlerinde gerçekleşen bir etkinlikle ziyaretçilerine Hediye Makinesi’nde sürpriz hediyeler kazandırdı. 20-28 Haziran tarihleri arasında Forum Çamlık’ta kurulan Hediye Makinesine giren ziyaretçiler, arkadaşlarının yardımıyla yüzlerce sürpriz hediyelerden birini kazanma şansını yakaladı. Heyecanları yüzlerinden okunan dört kardeş takımın minik basketbolcuları, 30 Haziran Cumartesi günü profesyonel maçları aratmayan bir heyecan yaşattı. Denizli Valiliği, Denizli Emniyet Müdürlüğü, Pamukkale Üniversitesi ve Forum Çamlık Alışveriş Merkezi’nin işbirliğiyle çocukları spora teşvik etmek ve basketbolu yaşamlarının bir parçası haline getirmek amacıyla gerçekleştirilen ‘Basketbola Küçük Dev Adımlar Projesi’3. yılında eylül asım ayından beri proje yürütücüsü Pamukkale Üniversitesi Spor Bilimleri ve Teknolojisi Yüksek Okulu Öğretim Üyesi Yardımcı Doçent
Zekeriya Çelik yönetiminde antrenmanlarına devam eden minik basketbolcular, ilk maçlarına 30 Mayıs Cumartesi günü çıktı.
Atatürk Endüstri Meslek Lisesi Spor Salonu’nda ilk karşılaşma, Özel Artı Koleji ile Atatürk Ortaokulu arasında oynandı. Ardından sahaya çıkan Basketbola Küçük Dev Adımlar, rakibi Denizli Basket Spor Kulübü öğrencileriyle oldukça çekişmeli bir maç çıkardı.
den Eğitimi Öğretmeni Nurettin Gün ve Forum Çamlık Alışveriş Merkezi Müdürü Emre Uyar takdim etti. Basketbola Küçük Dev Adımlar Projesi, her yıl Denizli il merkezinde ilkokulların 3, 4, 5, 6, 7 ve 8. sınıflardan 25 kişilik iki öğrenci grubunu basketbolla tanıştırmaya devam edecek.
Sahada ter döken minik basketbolcuların aileleri çocuklarını soluksuz izlerken, maçta dakikalar ilerledikçe heyecan da doruğa ulaştı. Oldukça çekişmeli geçen maçta dostluk kazandı ve rakip takımların minik basketbolcuları birbirlerini tebrik ederek mutluluklarını paylaştılar. Tüm takımların birinci geldiği basketbol turnuvasında gelecek vaat eden küçük basketbolculara madalyalarını, Pamukkale Kaymakamı Veysel Beyru, Pamukkale Sağlık Eğitim Vakfı Başkanı Prof. Dr. Bülent Topuz, Toplum Destekli Polislik Şube Müdürü Alparslan Altuğ, Özel Artı Koleji Kurucu Temsilcisi Alptekin Özdemir, Atatürk Ortaokulu Be-
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
53
2015
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
54
2015
ÖZEL
EĞİTİM KURUMLARI
İnglzce Öğretmnde Farklı Çzg LIVE ENGLISH / YAŞAYAN İNGİLİZCE Dil öğretiminde dilin konuşulduğu ortamda bulunmak, dili kullanmaya ihtiyaç hissetmek açısından oldukça önemlidir. Kendi ülkemizde yabancı bir dil öğretmek durumunda olan bizler öğrencilerimize uygun dl öğrenme ortamları sağlamaktayız. Bu çalışmalarımız 'LIVE ENGLISH' (Yaşayan İngilizce) adı altında yapılmaktadır. Bu kapsamda aşağıda belirtilen çalışmalar yapılmaktadır.
“Bilingual Method” Çift Dilli Eğitim Projesi Yabancı Dil Ağırlıklı 5.Sınıf Programı Onlne Eğtm Platformu Speaking Tests Dil Öğretiminde Teknolojinin Kullanımı İngilizce Hikaye Kitapları ve Kitap Okuma Saati Uygulaması English Spring Festival Drama Contest “Full Day English” İngilizce Yaz Okulu Programı İlk Kez Kayıt Yaptıran Öğrencilere İngilizce Kursları
ÖZEL
Servergaz’nn
EĞİTİM KURUMLARI
2015 Yılı Dünya Matematik Olimpiyatında 1 Gümüş Madalya Aldığımızı
2015 Yılı Tübitak Ulusal Bilim Olimpiyatlarında 9 Madalya Alarak Türkiye de En Çok Madalya Kazanan 4. Okul Olduğunu
2015 Yılı Avrupa Kızlar Matematik Olimpiyatında Türkiye’yi Temsil Eden Milli Takımın 4 Öğrencisinden 2'sinin Servergazili Olduğunu
2015 Yılı Ulusal Matematik Proje Yarışmasında Türkiye 1.si ve Türkiye 3.sü Olduğumuzu
2015 Yılı (Egmo) Avrupa Kızlar Matematik Olimpiyatında 1 Gümüş 1 Bronz Madalya Aldığımızı
2015 Yılı 20.Ulusal Akdeniz Matematik Olimpiyatlarında 1 Altın - 5 Gümüş 4 Bronz Madalya Aldığımızı
2015 Yılı 19.Genç Balkan Matematik Olimpiyatında Türkiyeyi Temsil Eden Milli Takımın 6 Öğrencisinden 3'nün Servergazili Olduğunu
2015 Yılı Türkiye Genç Şair Adayları Kategorisinde Türkiye 1.si Olduğunu
2015 Yılı 19.Genç Balkan Matematik Olimpiyatında 2 Gümüş 1 Bronz Madalya Aldığımızı
2014 Yılı Lys Okullar Sıralamasında Fizik ve Kimya da Türkiye 4.sü; Fen ve Mf Puan Türünde Türkiye 9.su Olduğunu
2015 Yılı Amerika Birleşik Devletleri Kimya Proje Alanında Dünya 3.sü Olduğunu
2014-2015 Yılları Teog Sınavlarında 3 Öğrencimizin 500 Tam Puanı Geçip Birinciler Birincisi Olduğunu
ABD Collegeboard Merkezli Sat ve Act Sınav Merkezi Olduğunu
2015 Yılı Teog Sınavlarında Toplam 24 Öğrencimizin Full Yaptığını
2015 Yılı 9. (İYİPO) Uluslararası Genç Mucitler Proje Yarışmasında Kimya Dalında Dünya 2.si Olduğunu
2015 Yılı Teog Ortalamasının 455 Puan Olduğunu
Blyor Muydunuz...
Genç ve Başarılı İş Adamı
“Hakkı Pekdemir”
“Dünyaya bir daha gelsem aynı ailede, aynı şekilde, aynı yerde yaşamayı isterdim” diyerek mutlu ve memnun olduğu yaşamı hakkında konuşan Hakkı Pekdemir, başarılı iş hayatı hakkında da önemli tüyolar verdi.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
58
2015
Fatma Tunçer
Pekdemir Gıda Alışveriş Merkezi Yöneticisi ve ASKON (Anadolu Aslanları İş Adamları Derneği) Denizli Şube Başkanı Hakkı Pekdemir’le bu sayıda keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Denizli’de genç ve başarılı bir iş adamı olan Pekdemir, profesyonelliği ve patronluğu bir potada eritmiş. Konuşurken ben demekten şiddetle kaçınan Hakkı Pekdemir’in seçtiği sözcükler, ilişki kuruş biçimi içten ve mütevazı. Ailesini, anlatırken de aynı ölçüde samimi ve duygusal olan Hakkı Pekdemir“ Dünyaya bir daha gelsem aynı ailede, aynı şartlarda, aynı yerde yaşamayı isterdim” diyerek memnuniyetini ve şükranlığını belirtiyor.
etmeyi tercih etti. Hakkı Pekdemir aileden yadigar“olduğun gibi görün” felsefesini benimsemiş, gösterişten uzak duruşuyla ön plana çıkan genç patronların başında geliyor. Bu durum doğal olarak şirketlerine de yansıyor. Güvenilirliği yüksek firmalar arasında yer alıyorlar.
Keyifle gerçekleştirdiğimiz röportajımıza geçmeden önce Hakkı Pekdemir kimdir kısaca tanıyalım isterseniz… 1983 Acıpayam Alaattin doğumlu Hakkı Pekdemir liseyi Denizli Lisesi’nde okudu. Pamukkale Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümünden 2006 yılında mezun oldu. Okul hayatı boyunca hem eğitimini hem de çalışma hayatını birlikte yürüttü. Mağazacılık, marketçilik sektörünü ve insanlarla diyalog halinde olmayı çok seven Pekdemir işletme okuyarak aile şirketinde çalışma hayatına devam
Kaç yaşında başladınız çalışmaya?
Hakkı Pekdemir; Çok küçük yaşlarda ailesine yardım ederek başladığı iş hayatında, bazen tarlaya karpuz almaya, bazen halden meyve sebze almaya ve bazen de ilçelerden tahıl almaya gitti. Ürünleri yerinden alarak vatandaşa taze ürünü uygun fiyatla buluşturmayı hedefledi. Bu kadar başarılı olmalarının sırrı buydu belki de…
Ben kendimi bildim bileli çalışıyorum aslında. Bizim çocukluğumuz markette geçti mağazada geçti yani ilkokul çağından beri çalışıyorum. Küçükken mağazanın önünde dondurma satardım böyle başladı bizim hikayemiz. Üniversiteyi Denizli’de okumam dolayısı ile o dönemlerden itibaren profesyonel anlamda yönetimin içindeydim. Hem okulumu hem de işlerimi takip ediyordum. Yaklaşık 2000 yılından bu yana aktif olarak şirkette görev alıyo-
rum yani 15 yıldır çalışma hayatının içindeyim. Firmanızda ki sorumluluklarınız neler peki? Şuanda sahadaki birçok operasyonla ben ilgileniyorum bize ait olan mağazaların takibi, stok takibi, muhasebe, personel, insan kaynakları departmanlarında belli sorumluluklarım var. Bizim grupla ilgili sahadaki bütün operasyonlarda sorumluluğum var yani. Hepsiyle ilgileniyorum hepsinde yönetme durumum var tabi ki çok aşırı stres durumu oluyor ama çok seviyorum bu işi çokta güzel bir iş. Birde şöyle bir şey var mağazanızda bir şeyleri insanların beğenisine sunuyorsunuz ama fiyat anlamında bir rekabetiniz oluyor, ama hizmet anlamında bir rekabet anlayışınız oluyor ve farklılaşmak için çok farklı atraksiyonlar deniyorsunuz e tabi bunlar beğenildiği zamanda çok hoşunuza gidiyor. Bizim amacımız her zaman bir farkındalık yaratabiliyor olmak, hep farklı açıdan bakabiliyor olmak oldu. İnsanlara da hep böyle farklılık sunabilmek için çalışıyoruz. Bir şeyi tabi ki en ucuza satmak marifet gibi görünüyor olabilir ama asıl iş doğru ürünü doğru fiyata satmak. İnsanların talep ettiği ürünleri doğru zamanda onlarla buluş-
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
59
2015
turuyoruz. Bilgi çağındayız ve dünya artık çok hızlı gelişip değişiyor. Bizde bu duruma ayak uydurmak için sektörümüzün gelişmelerini daha sık takip ediyor ve daha çok çalışıyoruz. Mağazacılık anlamında çok başarılısınız bunun için nasıl çalışmalar yapıyorsunuz? Yeni projeler kurmaya ve uygulamaya çalışıyoruz. Farklı mekanikler oturtmaya çalışıyoruz ondan sonra mağazalarda bunu uyguluyoruz. Şirketimizde içeride, işin mutfağında güzel bir devinim var. Bu heyecanı dışa yansıtabiliyor olmak çok önemli, ekibin bunu sahipleniyor olması çok önemli. Siz ne kadar kafanızda projeler üretseniz de birlikte çalıştığınız ekibe bunu yansıtamadığınız zaman bir kıymeti olmuyor. Mağazalarınızda insanlar sadece sizi görmüyor çalışanlarınızı görüyorlar. Orada sizin hizmet kalitenizi görüyorlar mağaza düzeninizi görüyorlar buna göre bir puanlama yapıyorlar tabi burada o heyecanı yansıtabiliyor olduğumuz için mutluyuz. Ekibin heyecanını en üst düzeyde sıcak tutabiliyor olmak çok önemli. Tabi bunun içinde sürekli farklı çalışmalar yapmak gerekiyor farklı farklı işlerle uğraşmak gerekiyor. Güncel olayları takip ederek gelişen duyarlılıklar üzerinde hassasiyetle hareket etmek gerekiyor tabi bunlara göre de bir davranış biçimi geliştirmemiz gerekiyor. Bunları geliştiriyor olmak bunları yönetiyor olmakta keyif veriyor. Benim karakterimle alakalı belki de planlıyor ve yönetiyor olmayı çok seviyorum. Bu işi yapmasaydınız peki ne yapmak isterdiniz? Hangi işle uğraşmak isterdiniz? Ben aslında okumayı çok seviyorum özellikle üniversitemden çok memnundum okuldaki bazı hocalarıma karşı özel hayranlığım vardı öğretmenlik aslında ideal bir meslekti benim için. Akademik kariyer yapmak isterdim. Konuşmak faydalı bir şeyler anlatmak ve bilgiyi paylaşmak beni mutlu ediyor. Bu sebeple üniversitede öğretim görevlisi yani bir akademisyen olmak isterdim. Aile şirketinde çalışıyor olmak nasıl bir olgu, yani güzel mi yoksa zorlu mu? Güzel yanları olduğu gibi çok zorlu tarafları da oluyor. 2000 yılında bu işe yönetici olarak başladığımda yeni nesili temsil ediyordum. Tabi ki çok farklı bir bakış açısıyla geliyorsun, şirkete
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
60
2015
farklılıklar kazandırmak istiyorsun. Büyük heyecanla, işletme politikalarının değişmesiyle alakalı yönlendirmelerde bulunuyorsun. Aile şirketi olmasının dezavantajı burada çıkıyor. Genç olman dolayısı ile tecrübesiz olmana bağlı olarak ön yargıyla karşılanıyorsun. Bazı şeylerde tıkanıklıklar yaşandığı zaman senin söylemlerin ve yöntemlerin çözüm olduğunda aa bu çocuk doğru söylüyormuş diyerek kabul görüyorsun fikirlerin daha önemli hale geliyor tabi. Aile şirketinde çalışıyor olmanın vermiş olduğu güven ve huzurlu bir ortamda çalışmakta hiçbir şeye değişilmez tabi. Kurumsallaşma konusunda firmanızın durumu nedir? Kurumsallaşmak çok geniş bir kavram. Aslında bizim gibi aile şirketleri için 3 yılda 5 yılda 10 yılda olacak şeyler değil. Buda kurumsal değiliz anlamına gelmesin. Bu kavram çok uzun soluklu bir süreci kapsıyor kurumsallaşma adına önemli çalışmalar yapıyoruz ve bu yolda gün geçtikçe ilerliyoruz. Kaç şubeniz var ve nerelerde? Bizim 8 şubemiz var. Toplam grup olarak bakacak olursak 102 şubeye ulaşmış durumdayız. Bizim şubelerimizin hepsi Denizli merkezde.
dim. Yönetim seçim sürecine girildi. Başkan adayımız sen ol diye bir istek geldi. Bu arkadaşlarımın teveccühü ile oldu. Yoksa benim başkanlıkla ilgili çok isteğim yoktu. Çok yoğun tempoda çalışıyorum zaten gerekli zaman tasarrufum olamayabilir dedim. Sonrasında her şeyi birlikte yapacaksak olur dedim. Arkadaşlarımda sağ olsunlar bu teklifimi kabul etti. Şuanda da zaten bütün işleri birlikte yürütüyoruz. Dernek olarak ne gibi faaliyetleriniz var? ASKON Türkiye çapında bir dernek İstanbul Merkezli bir dernek 1998 yılında kurulmuş köklü bir dernek aslında. Türkiye çapında da ciddi üyeleri bulunan bir dernek. Genel olarak farklı şehirlerdeki üyelerle iş geliştirme toplantıları oluyor. Şehirlerarası üyelerimizin birbiriyle kaynaşmasını, ticaret ağını arttırmalarını sağlayacak toplantılar düzenliyoruz. Bunun haricinde yurt içinde ve yurtdışında fuarlar oluyor fuarları takip ediyoruz ve katılıyoruz. İş hayatınızdaki konumuz sizi tatmin ediyor mu? Daha sonraki süreçte bir hayaliniz var mı? Şuanda kendi işimizi yapıyor olmanın
verdiği keyifle farklı projeler üretmeye çalışıyoruz. Farklı sektörlerde yer almayı amaçlıyoruz farklı işlerde yapıyor olmayı istiyoruz. Bunun haricinde tabi ki yine sosyal sorumluluk kapsamında farklı şeyler yapıyor olmayı bulunduğumuz topluma her anlamda faydalı olmayı amaçlıyoruz Peki paranın yada maddi olarak bir şeyin karşılayamayacağı hayatımda keşke olsaydı dediğiniz bir şey var mı? Ben kendimi çok şanslı bir insan olarak görüyorum her daim, iyi bir ailem var. Beni çok iyi anlayan beni çok seven benim çok sevdiğim bir ailem var. Onun haricinde çok iyi arkadaşlarım var çok iyi bir çevrem var yani bunlar zaten benim açımdan parayla ölçülebilecek şeyler değil. Böyle eksikliğini hissediyor olduğum bir şey olmadı bugüne kadar hayatımda elbette insanın zaman zaman farklı düşünceleri olur ama ben zaten bu açıdan kendimi çok şanslı görüyorum. Dünyaya bir daha gelsem her şeye rağmen aynı ailede, aynı şartlarda, aynı yerde yaşamayı isterdim. Onun için çok eksikliğini hissettiğim bir şey yok.
Şehir dışarına çıkmayı düşünmüyor musunuz? Şehir dışarı çıkmadık. Çünkü şehir dışına çıkmak için ciddi anlamda lojistik alt yapınızın sağlam olması gerekiyor. Bölgede bir tane mağaza açtım şehir dışında da mağazacılık yapıyorum demek çok doğru değil bana göre. Anadolu Aslanları İş Adamları Derneği (ASKON) Denizli Şube Başkanlığı görevini de yürütüyorsunuz bu gelişme nasıl oldu? 2011 yılına kadar herhangi sivil toplum kuruluşuna üye değildim. Arkadaşlarımız, eş ve dost vasıtasıyla sivil toplum kuruluşları ile görüşmelerimiz oldu. ASKON’da Denizli şubesini 2011 yılında açmış. Ben 2012 yılında arkadaşlarım vasıtasıyla üye olmuştum. Sonrasında bazı düzenlemeler yapılması istendi. Derneğin iş akışı şekliyle alakalı düzenlemeler yapıldı. Burada fikir verenlerden biri oldum nasıl yapılması gerektiği ile ilgili şeyleri söyleyenlerden biri oldum. Ben üye olduktan 6 ay sonra yönetimin yenilenmesi söz konusu oldu. Benim adımın yönetime yazılması konusunda talep geldi. Bende yönetimde olabilirim de-
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
61
2015
Still Art
Denizli Ev Tekstilinde İlklerine İmza Atmış Başarılı Tasarımcı
“Cenk Mommarje…” “Hayatım hep büyük firmaların markalarını, çocuklarını doğurmakla geçti” diyen Başarılı tasarımcı Cenk Mommarje, yaptığı çalışmaları ile Türkiye’de olduğu gibi Denizli’de önemli işler başardı. Ev tekstil ürünleri ile ün salmış Denizli’de markalaşma adına ilklere imza atmış başarılı tasarımcı Cenk Mommarje ile ilimizin tekstilinin gelişmesi adına yapmış olduğu önemli konuları konuştuk. İzmir Karşıyaka sahilde denize nazır yapmış olduğumuz bu keyifli röportajı siz değerli okurlarımıza sunuyoruz. Öncelikle Cenk Mommarje kimdir ve nasıl çalışmalar yapmış tanıyalım; Cenk Mommarje Antalya’da doğdu. İzmir 9 Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tekstil Sanatları ve Moda bölümünden başarı derecesi ile mezun oldu. Okul sonrası; bir Alman dış giyim firmasının, Türkiye ofisinde, nakış-tasarım sorumlusu olarak çalışmaya başladı. Ardından ev tekstili ile ilgili ürünler geliştirmenin daha çok ilgisini çeken bir uğraş olduğunu fark etmesiyle, bu sektörde kalıp,
yoğunlaştı... Türkiye’de ilk defa; havlu bornoz sektöründe yaptığı yenilikler ve düzenlediği bornoz defileleriyle adından söz ettirdi... Hazırladığı koleksiyonlardaki farklı desenler, teknikler ve renk seçenekleri; başta Frankfurt- Heimtextil Tekstil Fuarı olmak üzere, çeşitli, yerli ve yabancı fuarlarda sergilendi ve çok dikkat çekti. Banyo tekstillerinin ardından; yatak grupları (nevresim ve yatak örtüleri gibi..) mutfak- masa grupları ve perde sektörü için de tasarımlar hazırladı. Daha sonraki
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
62
2015
yıllarda “ev tekstili” sektöründe yaptığı çalışmalarıyla; Türkiye’deki önemli ev tekstili markalarının doğuşu ve marka konumlaması üzerine çalışmalar başlatarak bu konuda uzmanlaştı. Türk ev tekstili sektörüne D and D Collection Towel, Vakko, Unique Art, Priapos Home, Evita, Verdi Home, Issimo ve son olarak da Sarev gibi önemli markaları kazandırmıştır. 2005 yılında bir kısa bir sure Cezayir’e giderek Cezayirli bir firma için koleksiyon danışmanlığı yapmıştır. Ayrıca, İç ve dış
Fatma Tunçer
giyim firmaları için koleksiyonlar; kumaş firmaları için ürün geliştirme ve ar-ge danışmanlıkları gibi farklı projelerde de çalışmalarını sürdürmektedir. Tasarımlarındaki renk ve desen kullanımındaki cesareti, yerel olan ile uluslararası beğenilerdeki ortak paydayı yakalayabilme başarısı onu farklı kılan özellikleridir. Çok kültürlülük onun dünyaya bakış açısının da temelini oluşturmaktadır. Özetle; Cenk Mommarje: “tasarımın uzun soluklu bir serüven olduğunu biliyorum. Bu yüzden de, idmanlı olmak; deneyimlemek, çok çalışmak ve araştırmak, her zaman başarının da kapılarını açar; “tasarım, bilgi ve hislerin bir harmanidir” diyor. Cenk Mommarje, ev tekstili ve markalaşma üzerine seminerler vermektedir. Bu bilgilerin ardından serin bir meltem tadında geçen röportajımıza geçelim;
Denizli’ye gelişiniz ve yerleşmeniz nasıl oldu? Denizli’ye 1990 yılında geldiğimde bir Alman şirketinin elemanı olarak geldim. Denizli Kayalar Tekstilin misafirhanesinde kalıyordum yılın belli ayları gelip koleksiyon çalışıyordum daha sonra evime İzmir’e dönüyordum. 1992 yılında Denizlili oldum Denizli’den bir tekstil firması Denteks o zaman bana bizimle çalışır mısın teklifinde bulundu. Bende Alman şirketinde hedefsizlikten dolayı sıkılmıştım tamam iyi para kazanıyoruz ama hep aynı işi yapıyorum hiç kendimi geliştirmiyordum. Bu durum beni rahatsız
ediyordu. O yüzden ben başka emekleri başka heyecanları yaşayabileceğim ilerleyebileceğim ve etrafımı da benimle birlikte ileri noktaya götürebileceğim bir iş olmasını istedim. Denteks’in iş teklifini kabul ettim ve Denizli serüvenim başladı. İki yıl Dentekste çalıştıktan sonra Denizli’de herkes beni tanıdı. Bu süreçten sonra ben İstanbul’a taşınmayı düşündüm. İstanbul’a geçtim beş buçuk sene İstanbul’da yaşadım. Annemin rahatsızlığı sebebiyle İzmir’e dönmek zorunda kaldım. 1 yıl hiçbir iş yapmadım sadece annemle ilgilendim çok şükür sağlığına kavuştu ama oda benim için hayatımdaki önemli viraj noktalarından biri oldu. Son-
“Benim Yarışım Kendimle”
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
63
2015
adını bir etikete koyuyor, içinden gelen kuşu böceği logo yapıp, ondan sonra arkasının içeriğini dolduramadan 1 sene 2 sene fuarlara katılıp kaybolup gidiyorlar. Marka olmak çok başka kuralları olan çok başka oyunlar gerektiren bir sistem ama ne yazık ki Denizli’de bu görüş çok oturmadı. Markalaşma adına Denizlili tekstil firmaları nasıl çalışmalar yapmalı? Marka olabilmek için bana göre 2 önemli şey var. Birinci koşul devamlılık. Devamlılık ne demek? sizin her 6 ayda bir 3 ayda bir 8 ayda bir koleksiyonlarınızın yenileniyor olması lazım. Yenilendiğinin esnaf tarafından duyuruluyor ve biliniyor olması lazım yani siz yılda 1 kere 20 tane bornoz yapıp atarsanız ev tekstili fuarına giderken 10 tane renk boyatıp 10 tane nakışta havlu yaptım yaşasın koleksiyon yaptım diye sevinirseniz. Sizi hiç kimse kale almaz. Yurt dışındaki fuarlara dünyanın en önemli firmalarının temsilcileri geliyor bu adamlar marka olmanın kitabını yazmış insanlar. Bu insanlara karşı firma olarak güvenilir olmanız gerekir. Güvenilir olmak için çok önemli iki sürekliliğinizin olması gerek buda tasarım sürekliliği ve şirket sürekliliği. Yani şirketteki ekiplerin sürekliliği 3 ayda bir personeliniz 6 ayda bir tasarımcınız değişmemeli o yüzden seçimlerinizi doğru yapmalısınız bir tasarımcıyla devam etmelisiniz. Türkiye’de tekstil sektöründe çalışan elemana sadakat yok patronlar tarafından dolayısıyla buda karşıya yansıyor. Bir markanın başarılı olabilmesi için sabır gerekiyor yenilik yapacaksınız yani koleksiyonları sürekli ra bir sabah bir telefon geldi Değirmenci gruptan bir baktım Evita’da işe başladım. 2 seneye yakın Evita’nın en şaşalı günlerinin tanığıyım yani benim yaptığım koleksiyonlar o dönemin en şaşalı işleri oldu. Hayatım hep büyük firmaların markalarını, çocuklarını doğurmakla geçti. Tekstil sektöründe markalaşma hakkında neler söyleyeceksiniz? Yurtdışına hep çıkıyorum yurtdışındaki markaların neden marka oldukları hakkında çok kafa yoruyorum. Kendimde başarılı olmak istedim başarılı olduğum zaman bende bir marka dönüşüyorum bugün geldiğim noktada da bunu hissediyorum evet tekstil sektöründe bir marka oldum ben bir tasarımcıyım ama hakikaten adı bilinen önemli projelerde ilk ismi zikredilen tasarımcıyım o çağırılan istenilen adam oldum. İşte marka olmak bu. Denizli marka olma kavramını algılayamadı. Denizli!de firmalar çocuklarının
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
64
2015
Peki neden ev tekstili konusunda kendinizi geliştirdiniz? Ben ev tekstilinden çok hoşlanıyorum. Kaç kere teklif aldım. Giyim kuşam ile ilgili, moda evi açalım diye. Ben ev tekstilinden neden bilmiyorum aşırı derecede keyif alıyorum. Ev ile ilgili her şey beni çok mutlu ediyor. İnsanların evlerini güzelleştirmek… Mesela bir bluz yaparsın, sokakta 20 kişi görür, övgü alırsın. Benim yaptığım bir çarşafa övgü almam için 20 kişinin sizin yatak odanıza girmesi lazım o da girmiyor. Kaç kişi “bak ben çok güzel bir çarşaf aldım” diyip en yakın arkadaşına bile göstermiyor. Ama ben mutluyum. Sizin mutlu olduğunuzu ben bildiğim için mutlu oluyorum. Yıllardır ev tekstil fuarlarında konuşmacı oluyorsunuz bu konuda ne söyleyeceksiniz?
yenileyeceksiniz, sürekliliğiniz olacak sürekli yenilik yani birinci madde sürekli yenilik. Yılda bir kez 10 tane nevresim deseni basmakta yenilik yapılmaz. Dünya firmaları pazarlamacıları, artık markaya değil artık tasarımcıya bakıyor.
kurduğum bir dünya. Ben o dünyanın içinde var olmak için mücadele veriyorum. Kendi krallığımı savunuyorum. Kendi krallığımın prensiyim, kralıyım ve bu bana iyi geliyor.
Evet, herhalde şuanda ev tekstili sektöründe 9 yıl üst üste konuşmalar yapan tek tasarımcıyım, tek konuşmacıyım. Bu yılda çok şükür bütün salonun dolduğu, ayakta konuşmamı izleyen insanların olduğu bir konuşma yaptım. Ev tekstilinin gelişmesi ve Türk firmalarına markalaşma adın tüyolar ve tasarımın önemi üzerine konuşmalar yapıyorum.
Cenk Bey sizinle röportajım öncesi ‘Mommarje’ ne demek diye baya araştırma yaptım fakat bir anlam bulamadım. Mommarje ne demek sizdeki anlamı ne? Aslına bakarsanız Mommarje’nin bir anlamı yok. Bir gün okulda hoca ders anlatırken, arkadaşım bana seslendi. O an duyduğum uğultulu bir ses mommarj, mommarj diyordu bana. Buğulu ve ürkütücü bir sesti sanki hani çocuk doğarda kulağına ezan okunur ya, o ses bana öyle geldi. Anlaşılması zor bir durum. Sanki gökten bir ses benim kulağıma Mommarj diye fısıldadı. Okulda bir şey çiziyorum, imzamı Cenk Mommarşe diye atıyorum. Ben de bu kelimeyi evirdim çevirdim bir sözlükte olmayan Mommarje’ye çevirdim. Dünya üzerinde hiçbir yerde böyle bir sözcük yok. Yaklaşık 30 yıldan bu yana bu kelime benim soyadım gibi oldu ve herkes bana öyle sesleniyor. Sadece resmi işlerde kendi soyadımı kullanıyorum. Bundan da mutluluk duyuyorum. Bu benim
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
65
2015
StillStyle
Bu Yazı Saçlarınla , ÖZGÜR YASA
Peki kadınların bu saç sorunsalı ne olacak? 2015 yılı yaz sezonunun trendlerini incelerken dikkatler yine saçlarda. Fakat bu kez saçlar çok daha cesur ve çok daha özgür. Sokağın salaş halini saçlara odaklayan trendler eşliğinde en hit modellere göz atarken aldığım keyif ise yadsınamaz bir gerçek. Çünkü saç trendleri son yıllarda olduğu gibi bu sezonda da çabasız şıklığın altını bir kez daha çiziyor. Daha cool görünmek için yapmanız gerekenler aslında çok da basit. Zorlamaya gerek yok, ayna karşısında saatlerce vakit geçirmeye ise hiç gerek yok. Saç trendleri bu sezon fazlasıyla doğallığı yaşıyor ve biz kadınlara yaşatıyor. Yaz aylarının stilinize renk katacak ve bir o kadar ikonik görünmenizi sağlayacak saç modellerine örnekler;
Bohem Dokunuşlar; Bu sezonun trendlerine baktığımız zaman saçlardaki bohem dokunuşlar dikkat çekiyor. Dolayısıyla bu da saçların doğallığa yatkın olduğunu fazlasıyla ispatlıyor. Belirgin fön ve aşırı abartılı buklelerden uzak ve dağınık bir havayı yansıtan saç modelleri bu sezonun 70’ler modasına da gönderme yapmayı başarıyor.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
66
2015
Seda Burhan
Saç Örgüleri; Sezonun romantik havasını hem modern dokunuşlarla hem de vintage etkisi altında yansıtan saç modellerinin öncüsü, bu yaz örgülü modeller. Çeşitli stillerde örülmüş örgülerde de dağınık ve salaş bir hava vermeyi başardıysanız eğer gözler sizin saçlarınızda demektir.
Islak Görünümlü Saçlar; Cool kadın imajınızı sonuna kadar destekleyecek olan ıslak ve geriye doğru taranmış saç modelleri yaz aylarının trendlerini yansıtırken yaşattığı rahatlıkla kadınların gözdesi olmaya aday görünüyor. Çabasız ve cesur güzelliğin altını saçlarınızla bir kez daha çizmek istiyorsanız; bu zamansız saçı, gece ve gündüz şıklığınızla bütünleştirmek sizin elinizde. Cesaretinizi bir kez daha ispatlayın ve bu sezon kimi zaman ıslak saçlarınızla da var olmayı unutmayın!
Dağınık Topuz; Hani şu evdeyken topladığımız ama dışarı çıkarken bir türlü yapmayı başaramadığımız topuzlar var ya; işte tam da onlardan bahsediyorum. Çabasızca ve uğraş gerektirmeden yapılan dağınık topuzlar ile aslında fazlasıyla modern, yalın ve stil sahibi görünmeyi başarabilirsiniz.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
67
2015
Prof. Dr. Yasin Levent ÖZÇELİK
Başımızın Belası : Baş Ağrıları
Baş ağrıları hemen hepimizin sıklıkla yakındığı ve bir türlü çoğunlukla tamamen kurtulamadığımız kökünü kurutamadığımız baş belası bir durumdur. makla beraber genelde yarım baş ağrısı denilen başın bir tarafında yerleşen ağrılardır. Özellikle küme tipi baş ağrısı şakak ve alın bölgesinde göz arkasında yoğunlaşıp zonklayıcı tarzda olabilir. Migren ve gerilim tip baş ağrısı kadınlarda küme tip baş ağrısı erkeklerde daha sık görülür.
Burada daha çok genel özellikleri ve hangi baş ağrılarının daha tehlikeli olabileceği hangi tür baş ağrılarına karşı daha uyanık olmak gerektiğine değinmek lazım
Organik kaynaklı baş ağrıları asıl dikkatli olunması gereken baş ağrılarıdır. Özellik olarak diğer baş ağrılarından çok farklı değildir. Tek taraflı veya başın tümünde olabilir. Tipine bakarak ayırabilmek pek mümkün d e ğ i l d i r. Genellikle stresle vs ilgisi yoktur. Ancak böyle baş ağrılarının öncesinde genellikle ya kaza darbe gibi travmalar vardır; ya da ileri yaşlarda birden ortaya çıkarlar. Bu tür baş ağrılarının beraberinde genellikle görme bozuklukları, bayılmalar, kusmalar, kol veya bacaklarda güçsüzlük veya uyuşmalar, çift görme, konuşma bozuklukları vs gibi pek çok işarette bulunabilir.
Daha önce değindiğimiz gibi baş ağrılarının yaklaşık yüzde 90’ı nedeni kesin bilinemeyen halk arasında ‘sinirsel ‘ denilen baş ağrılarıdır. Bu grupta migren, küme tip baş ağrısı, gerilim tip baş ağrısı gibi ağrılar bulunur. Bu tip baş ağrıları genellikle yıllardır var olan baş ağrılarıdır. Genellikle stresle, üzüntüyle, uykusuzlukla, açlıkla vs. nedenlerle ortaya çıkan ağrılardır. Başlangıçlarında bir darbe kaza vs gibi nedenler bulunmaz. Kesin olma-
Her ne kadar kabaca sınıflamaya çalışsak ta şuna özellikle dikkat etmek lazım ki sadece daha önce belirttiğimiz ayrımlara bakarak kesin bir hükme varmak çok tehlikeli olabilir. Hastalarımızı bu konuda uyarmalıyız. Yıllarca migren tanısıyla tedavi gören ilk dinlediğimde benim de migren olduğunu düşündüğüm ancak yaptığımız tetkiklerde çok geç kalınmış kötü huylu bir urla karşılaştığımız hastamızı unutmuyorum.
Öncelikle şunu en baştan belirtmek gerekir ki baş ağrısı bir hastalık değildir. Belki yüzlerce hastalıkta görülebilen bir belirtidir. Belli başlı baş ağrısına yol açan hastalıklar arasında yüksek tansiyon, sinüzit, boğaz enfeksiyonları, boyun fıtıkları, beyin kanamaları, tümörler, travmalar, doğumsal hastalıklar sayılabilir. Daha önce saydığımız organik kaynaklı yani somut neden bulunabilen baş ağrılarından belki 8-9 kat fazla somut neden bulunamayan baş ağrıları da vardır. Bunlar daha çok oluş sebebi tam bilinmeyen gerilim tipi baş ağrıları, migren, nevraljiler gibi rahatsızlıklardır. Bu hastalıkları tek tek konuşmak bile başlı başına her biri için ayrı bir yazı gerektirecek kadar çeşitlilikte ve karmaşıklıktadır. Bunları gerekirse daha sonra tek tek inceleriz
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
68
2015
Özetle söylemek gerekirse okuyucularımız baş ağrısından muzdariplerse geçiştirmemeli alabalık sarma, patates sarma, nane yağı sürme gibi kocakarı yöntemlerini uygulamaktan kaçınmalı özellikle baş ağrısının beraberinde daha önce saydığımız belirtilerden bir veya birkaçı varsa ihmal etmeden bir nöroloji veya nöroşirurji uzmanına görünmeliler.
Biyografi
Denizli’nin İlklere İmza Atan Kadınından Yeni Kitap
Emine Supçin Yıllardır eğitim hayatında rol alan Denizli’nin yetiştirdiği başarılı yazar Emine Supçin, ortaokulda başlayan yazma hevesiyle çıktığı yolda büyük başarılara imza attı. Denizlili yazar başarısını ve yeni kitabı “Dokunulmamış Kadınlar’ı ” Still Life dergisine anlattı.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
70
2015
Fatma Tunçer
Denizli’nin yetiştirdiği başarılı isim Emine Supçin, emekli bir öğretmen. Fakat eğitimin bir ömür sürdüğüne inanarak hala genç beyinlere ışık tutmaya devam ediyor. Yazmaya önce ortaokul yaşlarında küçük karalamalarla başladığını söyleyen Supçin, kendini anlattı. Supçin “1966 yılında Beyağaç’ta doğdum. İlk ve orta öğrenimini Frankfurt ve Beyağaç arasında tamamladım. Lisans ve yüksek lisan derecelerini Pamukkale Üniversitesi’nden aldım. Oxford Brookes Üniversitesi’nde İş İngilizcesi eğimini aldıktan sonra devlet ve özel okullarda İngilizce öğretmenliği yapmaya devam ettim. Hâlen Küresel Dil Danışma Merkezi’nde, yabancı dil eğitimi danışmanlığı yapıyorum” dedi. Halikarnas Kitabevi’nde gerçekleştirdiğimiz söyleşide, eğitimci olmanın da etkisiyle yılların verdiği birikimi ve gözlemleri paylaşmanın yazmaktan geçtiğini belirten Supçin, basımı yapılan 2 kitabı ‘Hiç’ ve ‘Filozoflardan Seksi Şeyler’ in ardından son kitabı Dokunulmamış Kadınlar okurlarıyla buluştu. Yazmayı çok sevdiğini ve yazarken eğlendiğini söyleyen Supçin, farklı anlatımı ve hayata dair ne varsa ken-
di üslubu ile tiye alıyor. Supçin, mizahi felsefe yaklaşımıyla, yayımlanan kitaplarından insanlığın dününü ve bugününü sorgulamaya devam ediyor. İlk kitabı ‘Hiç’te insanlığı sorguladığını ifade eden Supçin, asıl ivmeyi ikinci kitabı ‘Filozoflardan Seksi Şeyler’ adlı kitabıyla yakaladığını anlattı. Yazar Emine Supçin ilk kitabı ‘Hiç’ten de bahsetti. “İlk kitabım Hiç’te ilkel zamanlarından bu yana, duygusal anlamda hiç değişmeyen insanlığı, mizahi bir bakış açısıyla ele aldım. Kıskanmak, varlık bataklığına saplanmaktır. Nasıl ki sahip oldukça uykuları kaçar insanın. Hiçliğe çekildikçe de derin bir huzur bulur. İnsanlıktan istifamın özü, insanlığa bir kahır dilekçesiydi. Fakat o istifa bana, insanlığa bir bütün olarak dışarıdan, objektif bakabilme şansı verdi ve hiçlik penceresinden varlık desenlerine baktığımda, düzeni ve evrenin kusursuzluğunu bozan tek etmenin insan olduğunu gördüm. Kitabımda, kıskançlıkla başlayıp, iletişim, şehvet, koku, gürültü, duygu sömürüsü, iki yüzlülük, tüketen toplum, küçümsemek, kapitalizm, GDO gibi kısa başlıklar altında devam ediyor, bazen kendimi bir köle sahibi, bazen bir köle yerine koydum, o andaki düşüncelerimi paylaştım” dedi. Filozoflardan Seksi Şeyler’ adlı kita-
bının çekinti duyulan cinsellik konusunu deşifre ettiğini söyleyen Supçin “Kitabım Destek yayınlarından çıktı.168 sayfalık kitabımda Zeus, Ömer Hayyam, Neyzen Tevfik, Charles Bukowski, Kazanova, Nietzsche, Leonardo da Vinci, Sigmund Freud, Sokrates, Afrodit, Marlyn Monroe, Mata Hari, Sayuri, Kleopatra gibi aşk ve cinselliğin simgesi olan kişilikler var. Sanatsal dokunuşlarla işlenmiş mizahi felsefenin en iyi örneğidir” dedi. Türkiye’de cinsellik üzerine kitap yazmış tek kadın yazar olması Emine Supçin’in de dediği gibi ‘bilinen ve bilinmesi gerekenlerin yazılması konusunda bireylerin kalemine kelepçe vurulmaz’ anlayışının en somut başarısı. Yerel bir yazar olarak cinsellik konusunda kitap yazmaktan dolayı tepki alabilecek olmanın tedirginliğini yaşadığını söyleyen Supçin “Babam yazmaya başladığımda ‘kaleme zincir vurulmaz kızım’ demişti. Bende kalemime zincir vurdurmadım. Ne düşünüyorsam yazdım. Eğitimci olarak da küçük yaşta çocuklarımın yanlış kaynaklardan sapkın cinsel bilgileri öğrenmemeleri için ‘Filozoflardan Seksi Şeyler’ kitabımı yazdım. Her yaş grubunun rahatlıkla okuyabileceği bir kitap” diye konuştu.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
71
2015
Dokunulmamış Kadınları size göre diğer kitaplarınızdan ayıran tarafı nedir? İlk iki kitabı ben yazdım. Onlar mizahi felsefe ağırlıklıdır. Biraz gırgır şamata, biraz bilim, biraz felsefe.Fakat Dokunulmamış Kadınlar’ı ben yazmadım, o kendini yazdırdı. Yüreğine dokunulmamış ama yüreği bin parçaya bölünmüş; aklına dokunulmamış ama aklı insanlığın cehaletine ermemiş; gelmiş-geçmiş tüm o hüzünlü, kahırlı, acılı, ahlı kadınlar bir olup bu kitabı yazdırdılar… Dokunulmamış Kadınlar benim eserim değil; “Cehaletin tek korkusu kadındır çünkü kadın öğrenirse, çocuklarına da öğretir” düşüncesini anlayan herkesin eseri… Destek Yayınları ile nasıl tanıştınız? Ah o tanışma! Muhteşem bir mistisiszm yatar o tanışmanın altında… “Bizi evren buluşturdu” desem yeter mi bilmem… Okuması yazması kıt memleketimizde kitabını raflarda görmek hülyalı bir hayaldir yazar için. Yazmaktan çok yayınlatmak; yayınlatmaktan çok da, okura ulaştırabilecek iyi bir yayınevi bulmak gerçek bir derttir. İşte o dertle karalar bağlamış şekilde gezindiğim günlerden birinde, Destek Yayınları’nın bir sosyal paylaşım sitesinde reklamını gördüm. Aradım. Editör hanımla kitabın adından söz ederken, yayınevi sahibesi Yelda Cumalıoğlu hanım kulak misafiri olmuş. Kitabın adının HİÇ olduğunu öğrenince şaşırmış zira kendisinin bir gün ön-
ceki köşe yazısının başlığı da HİÇ’miş. HİÇ’likle başlayan bir gönül dostluğunun imzası atıldı o gün. O gün, bugün devam ediyor… E-Kitap mı alıştığımız normal kağıda basılı kitap mı size daha çok hitap ediyor? E-Kitap hakkında ne düşünüyorsunuz? Kitap olsun da, ister -e olsun ister -a. :) Elbette benim tercihim kağıda basılı olan olacaktır, zira o gelenek ve alışkanlıktan geliyorum. Fakat ileride e-kitabın yaygınlaşacağını tahmin ediyorum. İnsanoğlu okumaktan vazgeçmediği sürece hepsi uygundur. Hatta benim gibi yatarak okuyanlar için, başını döndürdüğü yere geçebilen, okuyanın gözlerini takip ederek sayfaları kendiliğinden açılan yapay zeka ürünü halogram bir program müthiş olurdu. Sosyal medyanın yazarların tanınırlığı açısından arttırıcı bir etkisi olduğunu düşünüyor musunuz? Sizi yakından takip etmek isteyen okuyucularınız sizi sosyal medyadan nasıl bulabilirler? Sosyal medya kesinlikle etkin bir araç. Hem okuyucu ile birebir buluşmak, hem de okuyucuya ulaşmak için harika bir iletişim gerçeği. Beni takip etmek isteyen değerli okurlarım, Facebook için “Emine Supçin & Kitapları” sayfasından, Twitter ve Instagram’da da kendi adımla paylaşımlarda bulunduğum hesaplarımdan ulaşabilirler elbette. Gerçi Google gibi sınırları zorlayan bir arama motoru varken, hesap ismi vermeye bile gerek yok. Sahi yakında internet
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
72
2015
sitem de yayına girecek. Yazdığım, yazmakta olduğum Türkçe & İngilizce yazılara orada yer vereceğim. Dokunulmamış Kadınlar da işlediğiniz ana tema bence bugünlere kadar ulaşmış gelişmemiş ya da gelişmekte olan ülkelerin ortak problemi. Yarattığınız özellikle Meryem ( Nilüfer ) karakteri yakından şahit olduğunuz bir olayda yer alan bir karakterden mi kurgu yoksa kendinizin yarattığı bir karakter mi? Kitabın arka kapağında da değindiğim gibi: Her kadın özünde üç cevher barındırır: Tenindeki cevhere dokunursan, tende can yaratır; Yüreğindeki cevhere dokunursan, gönülde aşk çağlatır; Beynindeki cevhere dokunursan, dünyada iz bırakır! Peki ya dokunulmamışlar? İnsanlığın tarihsel sürecine bakarsak, kadındaki üç cevherden sadece tenindekine göz dikilmiş. Hep teni üzerinden politikalar üretilmiş, hurafeler geliştirilmiş, kutsanmış ya da horgörülmüş. (Çoğunlukla horgörü elbette). Kimse ne yüreğini görmüş kadının, ne de aklını. Hatta aklı için, şeytanın yuvası; yüreği için, kargaşanın mağarası anlayışı yerleşmiş. Kadın, hem ‘olsun’ hem de ‘olmasın’ çizgisinde ip cambazı gibi bir varlık sürecinde kalmış. Özellikle yarı aydın ve kör karanlıktaki toplumlarda kadın yaralı ve yarım kalmış… Çok canım yanıyor kadının, ‘adı yok’ varlığına… Kitabın karakterlerinin gerçek olup olmama meselesine gelince… Çevremdeki insanlar da dahil gerek sosyal medya, gerek-
se radyo- TV programlarında bu soru ile hep karşılaşıyorum. Meryem kurgu mu gerçek mi? Daphne var mı yok mu? Şu kadarını söyleyebilirim: Bu kitapta kurgu sanılanlar gerçek, gerçek-
tir diye düşünülenler kurgudur. Ve en önemlisi kitaptaki Meryem kurgu bile olsa, eline kına, bahtına karalar yakılan binlerce Meryem gerçeği vardır… Yazarken kendinizi en rahat hissettiğiniz yer ve zaman nedir? Sabah serinliği ve sessizliği olan her yer makbulümdür. Yeni kitap hazırlıkları var mı ? İçeriği hakkında biraz ipucu alabilir miyiz?
Dokunulmamış Kadınlar çok yeni. Beynimde onun devamı var. Meryem kimliğinden Nilüfer kimliğine dönüşen karakterin ve Daphne Ustanın devamını yazıyor aklım. Fakat henüz kağıda düşmüş notlar yok. Nöronlar arasında notlar tutuluyor. :) Başka yazarları bilmiyorum ama kaygısı yazmak olan herkesin başındadır diye düşündüğüm bir yaşayış biçimim var. Gökte uçan kuştan, yerdeki yaralı karıncaya; en iyi bakıma rağmen bir türlü
yüzü gülmeyen kaprisli salon çiçeklerinden, sokaktaki parke taşlarının arsından başını güneşe çıkarmış, tüm hücreleriyle yaşam coşkusu içindeki bir gelinciğe varasıya her canlının, her insanın hikayesi ile yaşıyorum. Dudağının kenarına kederli bir tebessüm yerleşmiş sokak çocuklarından, rolünü yaldızlı bir maskeye dönüştürmüş profesyonel yalancılara kadar her insanı kaydediyor beynim. Hepsini gözlemliyor, not tutuyor, zihnime fotoğraflıyor ve biriktiriyorum. Okudum bakış açım değişti dediğiniz kitaplar oldu mu ? Olduysa hangi kitabın hangi yönü sizi etkiledi? “Okudum, hayatım değişti” dediğim tek bir kitap oldu. Üniversitedeyken buhranlı bir önemimde Eric Fromm’um Sevme Sanatı adlı eserini okumuştum. İşte o hayata bakışımı değiştirdi. Sonrasında okuduğum tüm dev eserler o bakışın üstüne inşa edilen değişim ve gelişim süreçleridir. Still Life Dergisi ailesine çok teşekkür ederim bana zaman ayırıp bu keyifli röportajı gerçekleştirdiğiniz için. Sevgiler ve başarılar…
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
73
2015
Vücudumuzdaki kemiklerin sertliklerinin azalıp kalitelerinin bozulması sonucu daha zayıf ve kırılabilir hale gelmeleri ile ortaya çıkan ve tüm iskeletimizi etkileyen sistemik bir hastalıktır. Halk arasında kemik erimesi olarak bilinir.
OSTEOPOROZ RİSK TESTİ 1-ANNE VEYA BABANIZDA BASİT BİR DÜŞME SONRASINDA KALÇA KIRIĞI OLDUMU ? Evet – Hayır 2-SİZDE BASİT BİR ZORLANMA YADA DÜŞME SONRASI KALÇA KIRIĞI OLDUMU? Evet – Hayır 3- ÜÇ AYDAN UZUN BİR SÜRE KORTİZON İÇE REN İLAÇ KULLANDINIZMI? Evet – Hayır 4-BOYUNUZDA 3 CM DEN FAZLA KISALMA OLDUMU?
nedir?
Evet – Hayır 5-FAZLA MİKTARDA ALKOL TÜKETİYORMU SUNUZ? Evet – Hayır 6-GÜNDE 2O DEN FAZLA SİGARA İÇİYORMU
NEDENİ NEDİR?
Genetik faktörler, beslenme bozukluğu, sigara kullanımı, alkol, bazı hormonal hastalılar, menapoz, kortizon gibi ilaçların kullanımı nedenleri arasında sayılabilir. Hastalık 40‘lı yaşlardan sonra ortaya çıkmaya başlar ve menapozla beraber östrojen hormonundaki değişime bağlı olarak kadınlarda daha sık görülür. BELİRTİLERİ NELERDİR?
SUNUZ? Evet – Hayır 7-SIK OLARAK İSHAL SORUNUNUZ OLUYOR MU? Evet – Hayır 8-MENAPOZA 45 YAŞINDAN ÖNCEMİ GİRDİ
Başlangıç döneminde hastada hiçbir şikayet oluşturmaz ancak ileri evrede kemik dokusu direnci geri dönüşümsüz bir şekilde azalır ve kemiklerde yaygın ağrılar ortaya çıkar ve buna bağlı olarak basit düşmeler sonucu kemik kırıkları oluşur özellikle el bileği omurga ve kalça kırıkları sık görülür . NASIL TANI KONUR ? DEXA denilen bir yöntemle kemik mineral yoğunluğunun ölçülmesi ile tanı konur basit kolay ve hızlı bir yöntemdir menapoz sonrası ve özellikle 50 yaş sonrası DEXA ölçümü yapılmalı ve belli aralıklarla tekrarlanmalıdır. TEDAVİSİ NEDİR
NİZ? Evet – Hayır 9-ADET DÜZENİNİZ 12 AY SÜRE İLE AKSADI KESİNTİYE UĞRADIMI? Evet – Hayır 10-TESTESTERON SEVİYESİNDE AZALMAYA BAĞLI İMPOTANS VEYA LİBİDO KAYBINIZ OL DUMU? Evet – Hayır
Osteoporoz tedavi edilebilir ve önlenebilir bir hastalıktır en önemli amaç kırık riskini ortadan kaldırmaktır Birden fazla osteoporoz ilacı mevcut olup tanı sonrasında hekim tarafından hastanın ilaç kullanma tercihleri göz önüne alınarak reçetesi düzenlenir.
EĞER BU SORULARDAN BİR TANESİNE YANITINIZ EVET İSE DOKTORUNUZA BAŞVURUNUZ
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
74
2015
Sporcu AVRUPA ŞAMPİYONU GENÇ SPORCU ‘TOPRAK RAZGATLIOĞLU’
RÜZGARINOĞLU
AVRUPA’DA FENA ESTİ…
Toprak Razgatlıoğlu motor sporları alanında Türkiye’nin en fazla ümit beslediği genç yeteneklerden biri. Bu sezon ülkemizi Avrupa Superstock 600 Şampiyonası’nda temsil eden genç yeteneğimiz Toprak Razgatlıoğlu, sezonun altıncı yarışında İtalya’da şampiyonluğunu ilan etti. Kawasaki Puccetti Racing takımıyla yarışan Toprak, İtalya’nın Misano Dünya Pisti’nde ikinci cepten başladığı yarışta çok geçmeden liderliği ele geçirdi. Son turlara doğru ilk sıradaki yerini kaptıran Toprak, yarışı üçüncü bitirmesine rağmen şampiyonluğa ulaştı. Bu başarının ardından sevinen ve kazanan sadece Toprak olmadı. Bizlerde en az Toprak kadar heyecanlıyız ve bu güzel heyecanı Türkiye’nin adını Dünya’ya duyuran başarılı milli sporcumuzla Still Life dergisi olarak bir röportaj yaparak paylaştık. İşte bu keyifli röportajdan sizlere aktaracaklarımız… Motosiklet ile ilk ne zaman tanıştın? Doğrusunu söylemek gerekirse motosikletle doğmadan önce tanıştım demem lazım sanırım. Daha annemin karnındayken bile motosikletle dolaştırırmış babam bizi. Hastaneye doğuma bile motosikletle gitmiş annem Babamın aldığı Yamaha PW 50 motosiklet ile ilk olarak 5 yaşında motosiklete binmeye başladım. Genç yaşınıza göre idealis ve başarılısınız bunu neye borçlusunuz? Hırslı mısınız?
Genelde değil ama yarış zamanı çok hırslı oluyorum. Kendimi tamamen kazanmaya odaklıyorum. Motorsiklet kullanmak birazda cesaret işi. Bu cesaretimi çocukluğumdan bu yana edindiğim tecrübe olan tehlikeli motor akrobasiden almış olabilirim. Kendime hep hedefler koyarım ve o doğrultuda ilerlerim. Günlük hayatta Toprak Razgatlıoğlu, nasıl biridir. Günlerini nasıl geçirir? Günlük hayatımda fazla motora binmem spor yaparım yediklerime dikkat ederim. Bazen trial motorumla dağlara çıkar antrenmanımı yaparım. Bisiklete binerim Go –kart yapmayı da çok severim. Mizaç olarak daha ılımlı olsam da günlük hayatta da adrenalin ve heyecanlı şeyler yapmayı seviyorum ama buları spor amacı güderek yapıyorum. Hem eğlenip hem de sağlıklı kalmak günlük hayatımın bir parçası yani. Kenan Sofuoğlu’nun hayatınızda ki yeri nedir? Kenan Sofuoğlu’nu sadece yaptığı sporuyla değil kişiliğiylede hep kendime örnek almışımdır. Onu öz abim gibi gö-
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
76
2015
Fatma Tunçer
rüyorum. Aynı zamanda arkadaşta gibiyiz. Birbirimize şakalar yaparız. Bana başarısıyla hep örnek oldu ve Türkiye’de de bu konuda başarılı işlere imza atılabileceğinin inancını kazandırdı. Her daim yanımda olduğunu hissediyorum ve güç veriyor. Onunla tanıştığım için kendimi çok şanslı hissediyorum. Motosiklet kullanmayı ne zamana kadar devam etmek istiyorsunuz? Yaşadığım sürece motosiklet kullanmaktan vazgeçmem Allah’tan bir mani çıkmadıkça. Hedeflerime ulaşıp hayallerimi gerçekleştirdikten ve profesyonel anlamda motosikleti bıraktıktan sonra bile hayatımdaki en önemli şey olmaya devam edecektir motosiklet. Unutamadığın bir anın var mı? Üzücü bir anı maalesef. 2011 Türkiye Pist Şampiyonasının ilk ayağı için Yunanistan’daydık. Sıralama turları muhteşem geçmişti ve pole position da idim. Yarış günü piste yerleştik lambalar yandı söndü her kes uçtu bir anda ama ben kıpırdayamadım. Motorum çalışıyordu ama gaz yemiyordu. Arızalanmıştı. Üzüntüden ağladığımı hatırlıyorum.
Tam bir şanssızlıktı.
Hayır. Babam ‘Tek Teker Arif’ olunca
Türkiye’de motor denince akla tehlike gelir ve bu yüzden anne babalar çocuklarını motosikletten uzak tutmaya çalışır. Sizin hayatınızda böyle bir sorun yaşandı mı?
motosiklet hep hayatımızın içindeydi. Babam ve annem hep destek oldu bana. Annem ilk başta korkuyordu ama şimdi oda alıştı. Babama göre zaten motosiklet kullanmak çok sıradandı ve ben de seviyordum. Benim heyecanımı ve mutluluğumu gördükçe destekleri katlanarak arttı. Bu spora başlamayı düşünen gençlere ailelerine ne gibi tavsiyelerin olur? Motosiklet yarışçısı olmak isteyen kişilere ve ailelerine öncelikle bu sporun hiçte göründüğü kadar korkunç olmadığını söylem istiyorum. Gerekli ekipman ve kask ile pistlerde hiç bir tehlikesi yok. Türkiye Motosiklet Federasyonuna başvurarak Türkiye’de uygun branşlarda çok küçükse Motocross ile başlayabilirler. Tabi yarışların yollarda değil pistlerde yapıldığını hatırlatmak gerek. Ayrıca mutlaka teknik eğitim, ileri sürüş dersleri gibi özel eğitimler alınmalı. İnanılmaz zevkli bir spor yapıyoruz. Çok çalışınca dünya çapında başarılara sahip olmak imkansız değil. Kenan Sofuoğlu bunun en büyük ispatı. Bütün bunları bir araya getirince bu spora başlamayı düşünen herkesi gerekli eğitimleri aldıktan sonra pistler davet etmek kalıyor bize sadece.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
77
2015
Still Art
Mimara
Güven Mimarlıktan mezun olup iş hayatına ilk girdiğim dönemde hep şu ukalalığı yapmıştım. “Mimarlığı mimarlık için yapacağım, ne kazandığımın önemi yok, ki zaten bu şekilde davrandığım takdirde mutlaka değerim anlaşılır, hakkım fazlasıyla verilir” diye düşünmüştüm. Mezun olup İstanbul’da yanında çalıştığım birkaç başarılı mimarın meslek hikayelerini de gözlemlemeye çalıştım. Hak ettiklerini müşteriden alabilen, işin sonunda da iyi projeler çıkaran ve müşteriyi de fazlasıyla memnun eden mimarlık ofislerinde görev aldım. Kullanıcı talep ve önerilerini dinleyen fakat genel olarak da hiç bir şekilde mimari anlamda kendinden taviz vermeyen mimarlık ofisleriydi. İstemedikleri ya da tarzlarının uymayacağını fark ettikleri kullanıcılarla çalışmayabilecek kadar seçici ve başarılılardı. Müşteriyi fazlasıyla memnun ettikleri için mi projelerini buradaki bedellerle kıyaslanmayacak kadar yüksek bedellere çizdiler yoksa yüksek bedel aldıkları için mi bu kadar başarılı projeler ortaya çıkardılar, ilk bu işe başladıklarında nasıl bir yöntem uyguladılar bunu gözlemledim, sorguladım hep. Uzun bir süre İstanbul’da yaşadıktan sonra da Denizli’ye döndüm. Kendime göre yeterince donanımlı ve mesleğini çok seven bir mimar olarak bu şehirde mimarlık yapmaya başladım.
iş gelebilirdi ki? Tanıdık olacak, sana güvenecek ve senden de projeyi bedava denebilecek bir bedele çizmeni isteyecekti doğal olarak. Öyle de oldu. Proje bedeli konuşulmadı bile. Ki benim için de çok önemi yoktu gerçekten. Amacım istediğim yapının ortaya çıkmasıydı sadece. Bir eserim olacaktı sonuçta. Çok kafa yordum, çok uğraştım başarılı bir proje ortaya çıkması için. Mal sahibinin evinin alt katında çocukları için “özel ders hocası odası” isteğini gerçekleştirebilmem zor görünüyordu. Çocuklarının özel ders hocalarının geldiğini, onlar geldiğinde evin düzeninin bozulmasını istemediğini anlattı. Fakat toplam bina metrajı içinde bu odanın çı-
İlk işlerimden biri bir aile dostumuzun konut projesiydi. Zaten başka türlü nasıl
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
78
2015
kabilmesi için ya mutfak küçük olacaktı ya da salon. Anlattım fakat mal sahibini ikna edemedim ve istediği oda olacak şekilde projeyi tasarladım. Alt tarafı birkaç sene için, sonrasında çocuklar üniversiteye gidip evden ayrıldıklarında kullanılmayacak, tüm planı ve hatta bina kütlesini bozan bir oda yaparak, müşterinin isteğini yerine getirdim. Konutun üst katında ön cepheye bakan taraf, binanın en önemli cephesinde tuvalet penceresi açmak istemiyordum. Bu nedenle de plan tasarımında ön cephede tuvalet olmayacak şekilde bir plan çıkarmıştım. Mal sahibi bu isteğime karşı çıktı. Odasından çıkarak tuvalete gitmek için üç adım daha fazla atmak istemedi.
Dr. Mimar Halit Coza
lerinden karşılayabilme şansım oldu. Zaman içinde değerim daha anlaşıldı. En azından bu şehirde hakkını en iyi alabilen mimarlar sınıfında olabilmiştim.
Hem neden tuvalet penceresi açılmasını istemiyordum ki? Anlatamadım. Çatıda uydu-anten-güneş enerjisi gibi görüntü kirliliğine yol açan kalemleri gizlemekti amacım. Bu yüzden de eğimli kiremit çatı yanında düz teras çatı yapacak, bu malzemeleri de burada en azından ön cepheden algılanmayacak şekilde yerleştirecektim. Bu isteğime de karşı çıkıldı. Düz teras çatı onlar için başlı başına bir dertti. “Sen mi yıkayacaksın o teras çatıyı?” dedi mal sahibi kendince haklı olarak. Amacım hem kullanışlı, hem ekonomik, hem de estetik bir bina tasarlamaktı. Bina ön cephesi çok başarılı olmalıydı. Planı çözerken de sürekli kafa yoruyordum cephe için. Mal sahibi ön cephenin düz duvar olan kısmında “güneş figürü” istedi! Neden istedi bilmiyorum ama karşı çıktım. Binanın ön cephesindeki sağır duvara güneş figürü yaparak mı cepheyi güzelleştirecektik? Bu kadar basit miydi yani çözümü? Olmayacağını söyledim. “Ben istiyorum” dedi ve bunun sonrasında da ipler yavaş yavaş koptu. Ben heyecanımı kaybettim, onlar bana çok güvenmediler ve işin sonunda dış cephe boya rengine bile karar veremediğim bir konut projesi ortaya çıkmıştı. Üstelik tüm birikim ve emeğim karşılığında proje çıktı masraflarımı karşılayacak bir bedel ödemişti mal sahibi.
Aradan epey zaman geçti ve evlerinde yaşamaya başlamışlardı. Bir gün kendilerini ziyarete gittiğimde evleriyle ilgili ilk söyledikleri o “özel ders hocası odasının” gereksizliği oldu. “Nasıl oldu da bunu yaptık, çok gereksizmiş” dedi mal sahibi. Binanın girişinde anlamsız bir sağır duvar vardı tuvalet penceresinin hemen altında. Nasıl oldu da anlatamadım kendimi ve cephede buna izin verdim dedim kendime. İlk çizdiğim eskizlere bakarak “eğer uygulansaymış ne kadar da iyi olurmuş” dedim içimden. Ama becerememiştim. Biraz tecrübe ve özgüvenle, biraz yaşımla, biraz da mal sahibinin bilinçsiz istekleri ve sana inanması ile ilgiliydi aslında. 13 sene önceydi bu hikaye… O zamandan bu zamana sayısı çok fazla olmasa bile nitelikli projelerim oldu kendime göre. Kendim, kendi değerimin daha çok farkına vardım zamanla. Daha ikna edebilen ve sözü geçen oldum, olabildim. Mimarlıktan çok para kazanmadım ama mesleğime bakışım hiç değişmedi. Hep mesleğimi severek yapabilen olarak kaldım, çünkü günlük hayatımdaki ihtiyaçlarımı mimarlık dışındaki iş kalem-
Yakın zamanda bir apartman projesi tamamladım. Mimarının da, mal sahibinin de, uygulayıcısının da kendimin olduğu… Kimsenin karışmadığı, kimsenin fikir vermediği... Tek derdim biraz ticari bakıyor olmaktı sadece. Proje tamamlandı, ortaya çıkan sonuç çok beğenildi. Hem ticari hem mimari açıdan kendi adıma başarılı olmuştum. Tanıyan veya tanımayan kimselerden sık sık olumlu eleştiriler duyuyorum.Hala önünden geçerken büyük haz duyuyorum. Önünden geçmese bile yolumu uzatıp, yanımdakine “bu projeyi ben yaptım” demek istiyorum sürekli. Özetle şunu söylemek istiyorum ki... Sevgili müşterilerimiz veya bir diğer tabirle mal sahipleri… Hayatlarınızı geçireceğiniz, belki de ömrünüz boyunca karşınıza bir kez gelecek fırsat olan yaşam alanlarınızı yaratma şansınızı yakalamış ve bu konuda bir mimardan destek alabilme lüksünüz var iken biz mimarlara güvenin! Araştırın ve iyi olduğunu düşündüğünüz bir mimara tamamıyla güvenin lütfen. Kullanıcı ihtiyaç ve taleplerini dinleyip önemseyen, kaprissiz ama kendinden taviz vermeyen mimar meslektaşlarıma bırakın kendinizi. Şu ana kadar kendini mimar gibi hissetmeyen bir müşterim olmadı. Evet, belki de mesleğimizin tıp veya mühendislik bilimleri kadar kesin doğruları yok ama şunu bilin ki günlük hayatımızın bu kadar içinde başka bir meslek de yok bunun farkında olun ve mimarların mimarlığı sizden daha iyi bildiğini unutmayın lütfen!
İlk deneyimim başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Kendi isteklerimde mal sahibini ikna edememiş, onların isteklerinde de yanlış olduğuna inandığım fikirlerde kendilerini vazgeçirememiştim. Denizli’nin prestijli bir bölgesinde tamamlanan projemle ilgili memnun değildim. Bu yüzden de o konutun önünden geçmek istemiyordum. Geçersem de yanımda biri var ise ona “bu projeyi ben yaptım” diye gösteremiyordum.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
79
2015
Neden Okyanuslar Hakkında Uzaydan Daha Az Şey Biliyoruz?
Uzayın ne kadar büyük olduğunu hesaba katınca, kabul edilebilir bir kesinlikte, okyanuslar hakkındaki bilgimizin evren hakkındaki bilgimizden daha fazla olduğu kabul edilebilir.
lara geliyor. İnsanlar neden uzayın keşfini okyanusların keşfinden daha büyük bir hedef olarak görüyorlar? Bu sorunun cevabı, keşfin rahatlığıyla alakalı olabilir. Tabii ki bir uzay gemisine sahip olmak ya da uzayda keşifler yapmak kolay bir şey değildir. Fakat, 50 büyük yolcu uçağı üzerinizdeymiş gibi bir basınç altında okyanus tabanını keşfetmeye çalışmak da kolay değildir. Okyanuslar uzaya kıyasla oldukça karanlık ve umutsuz bir şekilde belirsizdir.
Fakat bu çıkarım acaba doğru mudur? Okyanuslar hakkındaki bilgimiz, bilip keşfedebileceğimiz uzay hakkındaki bilgimizle kıyaslanınca oldukça küçük kalıyor. 1969 yılından bu yana ay yüzeyine 12 insan gönderildi fakat okyanusun en derin bölümü olan Mariana Çukuru’na yalnızca 3 insan gidebildi. Hatta dahası, Dünya’nın yaklaşık yüzde 71’ini kaplayan okyanusların kabaca yüzde 95’i de hala keşfedilebilmiş değil. Bu rakam şaşırtıcı olmasın, çünkü bütün bir okyanus zemini haritalanmış durumda. Ancak henüz yalnızca 5 kilometre resolusyonunda haritalandırılabildi. Yani bu da demek oluyor ki, okyanuslarda 5 kilometreden fazlada hiçbir özelliği göremiyoruz. Okyanus zemininin haritalanmış olması, bütün bir zeminin keşfedildiği ya da görülebildiği anlamına da gelmiyor. Okyanus zemininin haritalanması, okyanus yüzeyinin radarla taranması ile mümkün olmuş durumda. Radardan elde edilen veriler sayesinde, okyanus tabanının nerelerde tepeler ve çukurlar oluşturduğu hakkında bir fikir sahibi olunabiliyor. Bu oldukça iyi bir adım fakat, okyanus
Bilimsel araştırmalar arttıkça okyanuslarla ve uzayla ilgili bilinmeyenler de bir bir açığa çıkacaktır. Henüz hangi boyutta olduğunu (hatta belki de kaç tane olduğunu) bilmediğimiz uzay ile ilgili yapılan çalışmaları ve okyanusların keşfi üzerine yapılan araştırmaları karşılaştırmak tabii ki iki çalışma alanı açısından da adil olmayacaktır. Fakat şu da bir gerçek ki, derin denizlerle ilgili bilgimiz ile etrafımızdaki gezegenler hakkındaki bilgimiz kıyaslandığında, derin denizlerle ilgili çok az şey bildiğimiz kolaylıkla görülebiliyor. @fizikist.com zemininin haritaları hala etrafımızdaki gezegenlerin haritaları kadar detaylı değil. Bilim insanları yüksek çözünürlüklü radar kullanarak okyanus zemininin yalnızca yüzde 0.05’ini detaylı haritalandırmayı başarmış durumdalar. Bu durumda yeni bir soru daha akıl-
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
80
2015
KAYBOLAN HAFIZAYI BİLİM İNSANLARI GERİ GETİRDİ Amerikalı ve Japon bilim insanları, farelerin ‘kaybolan’ hafızasını yerine getirmeyi başardı.
Massachusetts Teknoloji Enstitüsü ve Riken Beyin Bilimi Enstitüsü’nden bilim insanları bir protein yardımıyla farelerin beyin hücrelerini mavi ışığa duyarlı hale getirdi. Daha sonra mavi ışık titreşimleriyle hafıza oluşurken etkin hale gelen si-
nir hücrelerini harekete geçirmeyi sağladı. Bunun için bilim insanları önce bazı farelere bellek oluşumunu engellemek için anisomisin adlı bir bileşik verdi. Daha sonra farelere donma hissi yaratan elektrik şoku verildi ve hayvanlar başka bir bölüme alındı. Anisomisin alan, dolayısıyla hafıza kaybına uğrayan fareler elektrik şokunun verildiği bölüme geri getirildiğinde donma hissi duymazken diğer farelerin korkuya kapıldığı gözlendi. Mavi ışıkla beyin hücreleri harekete
geçirildiğinde ise hafıza kaybına uğrayan farelerin de korktuğu ve donma hissi duyduğu belirlendi. Yıllardır hafıza kaybının kafa travması, stres ya da Alzheimer gibi hastalıklardan kaynaklandığı ve anıların depolanamadığı varsayılan çalışmaları hatırlatan bilim adamlarından Susumu Tonegawa, bu araştırmanın geçmiş anıların silinmediğini gösterdiğini vurguladı. 1987 Nobel Tıp Ödülü sahibi Tonegawa, hafıza kaybında sadece anılara erişim mekanizmasının etkilendiğine dikkati çekti.
YARATICILIK VE PSİKOLOJİK BOZUKLUKLAR ARASINDAKİ GENETİK BAĞLANTILAR King’s College London’da yapılan yeni bir çalışma yaratıcılığın genetik bağlantılarını ortaya çıkardı. Bu çalışmaya göre yaratıcılık, şizofreni ve bipolar bozukluk (çok hızlı duygu değişimi sorunu) ile aynı genetik köke sahip. Hepimizin takip ettiği üzere daha önceki yapılan çalışmalar psikolojik bozukluklar ile yaratıcılığın arasında güçlü bir bağ olduğunu ortaya çıkarmıştı. Fakat bu bağın genetik tabanlı olup olmadığı bilinmiyordu. Yeni yapılan bu çalışma bu bağlantının genetik tabanlı olduğunu ortaya koydu. Yaratıcılık, bilişsel olarak düşünceyi ve olaylar karşısındaki tepkiyi dışa vurumda yeni yöntemler kullanılmasına denir. Şizofreni ve bipolar bozuklukta bu dışa vurumlar da bilişsel ve duygusal olarak yüksek düzeyde etkilenme ve dalgalanmalar şeklinde beliren psikolojik sorunlardır. Uzun zamandır yaratıcılık ve psikozun (düşünce ve duyunun ağır oranda bozulması) güçlü bir bağlantıyla birbirlerine bağlı olduğu zaten biliniyordu. Van Gogh’un kulağını kesmesi buna verilebilecek en iyi örneklerden bir tanesidir. Daha önce yapılan çalışmalar bipolar bozukluğun aile içerisinde daha yaygın olduğunu göstermişti. Ki bu aileler analiz edildiğinde birçoğunun yaratıcılık gerektiren mesleklerle uğraştığını görürsünüz. 86,292 İzlanda’lı ile yapılan çalışmada bir genetik risk endeksi belirlendi. Yaratıcı olarak tanımlanan gruplarda (aktörler, dansçılar, müzisyenler, görsel sanatçı ve yazarlar) genetik risk endeksinin normal bireylerden daha fazla olduğu görüldü. Bu çalışmadan önce, bu psikolojik
www.fizikist.com
sorunları geçiren bireylerin yaratıcılıklarının aileleriyle ve yaşadığı ortamla bir ilgisi olduğu düşünülüyordu. Fakat yapılan bu çalışma sonucunda bipolar bozukluk ve şizofreninin, yaratıcılık kazandırmaya yönelik etkisinin genetik olduğu görüldü.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
81
2015
ÇOCUKLA TATiLE Ç RLA IKMAN
PÜF
IN
NOKTALARI
Birçok anne baba için çocuklarıyla evde kalmak yeterince yorucu olabilirken, tatile birlikte çıkmak hayal gibi görünebilir. Çocuğunuzdan ayrı bir tatil geçirme hem onun için hem de sizin için daha sonrasında suçluluk duygusu yarattığı gibi çocuk üzerinde de olumsuz etkiler bırakabilir. Düzenli bir plan yaparak hem sizin hem de çocuğunuzun keyifli vakit geçirebileceği bir tatil yapabilirsiniz.
İşte çocukla tatile çıkacaklara öneriler...
• Nereye gideceğiniz, nasıl yolculuk yapacağınız hakkında mutlaka çocuğunuzun istek ve ihtiyaçlarını dikkate alarak karar verin. Unutmayın ki, o mutlu olursa siz de mutlu olacaksınız.
• Çocuklu tatil, farklı bir eylem planı gerektirir. Havaalanına giderken, seyahat sırasında bir yere yetişmeye çalışırken “geç kaldım” paniği yaşamamak için zamanı iyi hesaplayın. Her an tuvaletlerinin gelebileceğini, midelerinin bulanabileceğini unutmayın.
• Çadır kiralayacak olsanız da, beş yıldızlı tatil köyüne gidecek olsanız da mutlaka rezervasyon yaptırın.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
82
2015
Binnur Olcaytürkan
• Çocuk dostu uygulamalar size seyahat sırasında yardımcı olacaktır. Çocuğunuz uçakta, otobüste ya da arabada sıkıldığında tabletinize yüklediğiniz çocuk uygulamaları ve oyunlarıyla oyalayın.
• Ona da bir kamera ya da fotoğraf makinesi verin. Gördüklerini kendi bakış açılarıyla görüntülemeleri için bir şans tanıyın. Ayrıca, bu şekilde sıkılmalarını da engeller, daha rahat dolaşabilirsiniz.
• Tuvalet eğitimini yeni tamamladıysanız, şehirler arası yollardaki tuvaletler sizin için kabus olabilir. Yanınıza mutlaka taşınabilir klozet kapağı ve ıslak mendil alın.
• Hastalanma ihtimaline karşı, en sık kullandığınız ilaçları bavula koyun.
• Oyuncak unutmanız, kıyafet unutmanızdan daha kötü. Çocuğunuza tatilde yanına hangi oyuncakları istediğini sorun. Sevdiği kitaplar, boya kalemleri ve birkaç boş kağıt, unutulmaması gerekenler listesinin başında olmalı.
• Uçağa binmeden çocuğunuzun yemek, tuvalet gibi ihtiyaçlarını karşılamasını sağlayın.
• Çocuklarla çıkılacak tatilde araba koltuğu şart. Koltuk arabaya, çocuğunuzsa koltuğuna sabitlenmeli. Yolculukta mola vermek önemli.
• Tatile çıkıyor olmanız sizin ve çocuğunuzun beslenme düzenini bozmamalı. Bol sıvı ve meyve tüketimine bu dönemde ağırlık verebilirsiniz.
•Tatilde havuz yerine denizi tercih etmeniz olası mikroplardan korunmak ve daha sorunsuz bir tatil geçirmenizi sağlayabilir. Güneşte kalacağı vakti iyi ayarlamalı ve ona göre bir tatil yeri seçmelisiniz.
Tüm bunlara dikkat ettiğinizde sizde göreceksiniz ki aile olarak tatile çıkmak ayrı bir keyif. Ne kendinizi ne de çocuğunuzu bundan mahrum etmenize gerek olmadığını fark edin ve çocuklarınızla tatilin tadını çıkarın.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
83
2015
StillStyle
BU YAZIN BIKINI M
Havanın ısınması yaz aylarını, yaz ayları ise deniz ve kum çağrışımını tetikliyor. Dalganın sesi, güneşin göz alıcı parlaklığı, ayak tabanında hissedilen kum yüzeyin insanı içerisine çeken cazibesi… Her sene değişen ya da hep bir yerlerden bir esinlenme alarak kendini tekrarlayan moda, 2015 plaj trendlerine de uğramayı tabii ki de ihmal etmiyor. Dalgaların sesi, güneşin gözleri alan parlaklığı ve ayak tabanında ezilmeden direnen, insanı içine çeken kum yüzeylerin cazibesinden önce yaza hazırlanmak gerekiyor. 2015 bikini mayo modelleri tüm plaj modasını hem yeniliyor hem de biraz nostaljiyi de araya serpiştirmeyi ihmal etmiyor. Volanlı Bikini Çağı 2015 yılı püskül trendine bir de volanı ekliyor. Volanlı bikini modelleri ile plajlar biraz daha hareketleniyor. Fırfır olarak da adlandırılabilecek hareketi minimuma çeken; fakat cazibeyi arttıran modeller de mevcut. Geriye sadece iddianın boyutuna karar vermek kalıyor.
Halter Yaka Modası Cabası Kısa üst sokak modası seçimlerinde zirvede seyrederken, artık plajlarda bu trendden nasibini alıyor. Crop top adıyla da bilinen yarım bluzlar halter yakayla buluşuyor, beach’lere kadar iniyor. Hem şık hem sportif bir görünüm isteyenlere muhteşem bir seçimi gözler önüne seriyor.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
84
2015
Biraz Siyah Biraz Beyaz Renkli, cıvıl cıvıl seçimlere nazaran siyah beyaz bikini modelleri 2015 trendleri arasında sayılabilir. Siyahın ve beyazın sokak stilleri üzerindeki etkisi ne kadar tartışılmıyorsa, bikini ve mayo modellerinde de aynı durum söz konusu.
Fatma Tunçer
MAYO MODELLERI Yüksek Bel Bikini
Eskiyi andıran ve nostaljik bir tavır sergileyen yüksek bel bikini modelleri artık çokta geçmişi anımsatmıyor; çünkü geçtiğimiz sezonun trendleri incelendiğinde yüksek bel ayrıntısı yine ön plana çıkmayı başarmıştı. 2015 plaj modası trendleri araştırmasında da yine bele kadar yükselen bikini modelleri karşılıyor bizleri.
Transparan Geçişlere Merhaba Yine bir tekrar gibi olacak ama transparan artık her yere sızıyor. Özel davet elbiseleri, günlük kombinler derken şimdi de beachler. Kumların üzerinde salınan şık ve bir o kadar çarpıcı transparan mayolar. Çarpıcı demek de yetmiyor üstelik. “ Transparan mayo modelleri eşittir seksilik “ demek yeterli olur mu ki?
Pencere Dekoltesi
İşte yine sokak stillerinin trendleri arasında yer alan pencere dekoltesinin plajlara doğru harekete geçtiği gerçeği. Herkes sıcaktan kendini sokaktan plaja transfer ederken, günlük stilini çok aramayacak gibi duruyor. Bel dekoltesinin cazip görünümüne kapılıp, kendimizi dalgalara bırakma fikrine katılanlar parmak kaldırsın! Helenistik Çağrışım Sokak modası, abiye modası 2015 yılında Helenistik tarz ile çoktan kucaklaştı. Şimdi ki istikamet ise plajlar, beach club’lar. Farklı, şık, iddialı olmak isteyenlerin seçimlerinde asimetrik üstleri ile dikkat çeken bikini modellerine göz gezdirmeyi öneriyorum. Tabii tarzınızda biraz da lüks bohemle karıştırmalar yapmayı unutmamalısınız.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
85
2015
Beyaz Perde
“Soraya’yı Taşlamak” ve Recm gerçeği!
İLK TAŞI GÜNAHSIZ OLANINIZ ATSIN
Bazı filmler vardır, film hakkında bir şey söylemek zordur ve hatta gereksizdir. Onun yerine filmin anlattığı şeyler üzerine konuşmak en doğrusu olacak diye düşünürsünüz. Koltukta küçücük kalmıştım filmi izlerken. Nefes almakta zorlandığımı hissetmiştim. 21. yüzyılın büyük günah ve insanlık ayıbı karşısında sessizce çığlıklar atarak sitem dolu düşüncelerimle filmi izlemeleri konusunda arkadaşlarına önerilerde bulunmuştum. Şimdi de filmi izlemeniz önerisi ile siz değerli okurlarımız için yazıyorum.
Soraya’yı Taşlamak; beni en çok etkileyen filmlerden biri. Belki bu denli etkilenmemin sebebi eski modern Afganistan, İran ve Pakistan hakkında bildiklerim. Şuan içlerin de bulundukları cehalet cehennemine nasıl geçiş yaptılar? Bunu içim sızlayarak öğrendim ve dönüp ülkeme baktığımda gözlerimin korkudan büyümesine engel olamadım. İran kökenli Amerikalı sinemacı Cyrus Nowrasteh yönetmenliğindeki film, İran’ın küçük bir köyünde zina yapmakla suçlanan masum bir kadının taşlanarak öldürül-
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
86
2015
Fatma Tunçer
me olayını anlatıyor. İlk bakışta şeriat kanunlarının hüküm sürdüğü İslami faşizan yönetimlerde kadınlığa, kadının toplumda var olma çabasına ve yaşanan yasal vahşete dair çok çarpıcı bir hikaye. Bir kadın olarak filmde diyaloğu geçen şu cümle beni derinden etkilemişti. “Kadınların sesi burada değersizdir” … Bir kadın olmaya gerek yoktu aslında orada kadın olmanın zorluğunu anlamak için! 1994 yılında ilk baskısını yapan kitap, yayımlandığı tüm ülkelerde en çok satanlar listesine girmiş. 2009 yılında bu filme konu olmuş. Tam 15 yıl sonra üstelik ABD yapımı olarak… İlk aklıma gelen, Amerika’nın Irak’ta olduğu gibi İran’ı da demokratik ve özgür bir ülke yapmayı hedeflediği oldu. Filmin sonunda şöyle yazıyor tırnak içerisinde. “Türkiye’de Şimdilik Uygulanmıyor” -Bu duruma imalı bir gülümseme ile katılmıştım aslında. İçinde bulunduğumuz siyasi ortamın şeriat sistemini ilerleyen dönemde geçebileceği düşüncesi ile ürperdim açıkçası!Filmi izlerken insanlığınızdan utanıyorsunuz. İran, bu filmin vizyona girmemesi için Kültür Bakanlığı ile defalarca görüşür, resmi yazılar yazar. Talepleri geri çevrilir. Sadece 18 yaş sınırlaması getirilir. Kadın hakları insan hakları olmasına rağmen recm yöntemi halen İran, Afganistan, Pakistan, Suudi Arabistan gibi ülkelerde yasalarda yer almakta ve yasal olarak uygulanmaktadır. Bu filmin mutlaka izlenmesi gerekiyor. İzlerken hiç yabancı olmadığımız insan profilleri, provokatörler görüyoruz. Ülkemde halâ uygulanan töre cinayetleri ve onların perde arkasını çağrıştırıyor! Kadının küçük yaşta alınıp satılmasına, tecavüzün,
tecavüzcülere Adli Tıp’tan sahte rapor vererek meşru zemine oturtulma çabalarını hatırlatıyor! 100 kişinin tecavüzüne uğrayan çocuklar için “biz aramızda anlaştık” diyen zihniyeti getiriyor aklımıza!
recm cezasının Kuran’da olmadığını fıkıh
İslâm Alimleri ve İlâhiyatçı profesörler
Ahhh Süreyya ahhh!!!
olduğunu söylüyorlar. Fıkıh, din adamlarının yorumları ve bunlara dayanan uygulamalardır!
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
87
2015
Still Art
Huzurun Müziği
Chillout
Dinlemeye başlayalı çok uzun bir zaman olmadı ama hayatının odak noktası huzur olan birisi için ilk tercih edilmesi gereken müziğin Chillout tarzı olduğunu keşfettim. Bu keşif belki benim için geçti fakat birilerinin geç kalmaması için bunu yazıya dökmek istedim
Portishead
Eskmo
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
88
2015
Fatma Tunçer
Dinlemeye başlayalı çok uzun bir zaman olmadı ama hayatının odak noktası huzur olan birisi için ilk tercih edilmesi gereken müziğin Chillout tarzı olduğunu keşfettim. Bu keşif belki benim için geçti fakat birilerinin geç kalmaması için bunu yazıya dökmek istedim. Türkçe müziği çok fazla tercih etmiyorsanız ve dinlemek istediğiniz müzikte aradığınız şey huzursa Chillout tam size göre. Chillout’dan önce klasik müzik veya new age dinlerdim.Onlar da beni rahatlatıp relax olmama yardımcı oluyorlardı, ama her klasik müzik veya new age müzik aynı etkiyi yaratmıyor. Neyse ki çok geçmeden Chillout ile tanıştım. İstisnasız gevşeten, rahatlatan ve sizi rüyalar ülkesine yolculuğa çıkartabilecek kadar mutluluk verici bir müzik türü. Güzelliğin, dinginliğin, hafifliğin kısacası mutluluğun ve hayatın ezgisi, Chillout. Bir kez dinlemeye başladığınızda sizi hipnotize ediyor ve artık başka hiç bir müzik türünü dinlemek istemiyorsunuz. Her tınısı adeta hücrelerinizde geziniyor. Yankıları uzun süre ruhunuzu terk etmiyor. Hayatınızı adeta huzura boğuyor. Chillout’un ismi argodaki “rahatla” anlamına gelen “chill” kelimesinden türemiş. İşin ilginç yanı bu müzik akımının çıkış noktası gece kulüplerinde, barlarda bulunan retro tarzda dizayn edilmiş “chillout odalarından” gelmiş.
Bu odalarda hızlı müziklerden yorulmuş insanlar için rahat koltuklar, loş ışıklar, rahatlatan bir dekorasyon mevcutmuş. Bu özel odalar ilk olarak Manchester menşeli kulüplerde yer bulmuş. Günümüzde downtempo diye tabir edilen müzikler çalarmış. Ne konukları sıkacak düzeyde yavaş, ne de kafalarını şişirecek kadar hızlı olurmuş müzikler. Bu yüzden o dönemde chillout odalarında bulunan dj’lerin işi çok zormuş. Bir süre sonra da tahmin edeceğiniz gibi bu odalardan kendini çıkarmış chill-out. Sonra da bütün dünyada hızla yükselen bir akım haline gelmiş. Şu anda dünya üzerinde katılımcı sayısı her sene yükselen chill-out festivalleri başladı. The Big Chill, Sundaze ve Shambala... Özellikle The Big Chill Festivali dünya üzerinde eşi benzeri bulunmayacak müzik zevkini konuklarına sunuyor. Bar köşelerindeki özel odalardan, koskaca festivallere uzanan bir geçmişe sahip Chillout. Ben zevkle ve vazgeçmeksizin Chillout dinliyorum. Tanımayan, hiç dinlememiş olan herkese tavsiye ederim. Ruhunuzda bambaşka diyarlara yolculuk yapacağınız bu müzik tarzını bir deneyin derim.
Cafe del Mar
Bonobo
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
89
2015
Bilim ve Felsefe Işığında
Aşk ve Sevgi İlk insandan günümüze kadar şüphesiz bir şekilde üzerinde en çok konuşulan, nice yazarlara ve şairlere ilham kaynağı olan, ressamların hayallerini dolduran, bestelere ruh katan, kavgalar, cinayetler ve hatta büyük savaşlara neden olarak uğruna nice bedeller ödenen, her bireyin kendi içinde yaşadığı, çok iyi bildiğini sandığı, ama ne ironik bir durumdur ki hakkında en az bilgiye sahip olduğumuz bir duygudur aşk. Sadece bir duygu olmakla kalmayıp, düşüncelerimizi ve davranışlarımızı da esir alır, yönetir, amaca uygun şekilde yönlendirir. Bu kadar kuvvetli ve etkili bir duygunun bilimin konusu haline gelmemesi düşünülemez elbette. Yakın zamanda ortaya çıkan bilimsel gelişmelerle birlikte birçok bilim adamı aşk duygusunu ve aşık olan bir insanın beyninde olup bitenleri anlamak için yoğun çabalar harcamaktalar. Aşk nedir? Peki ya sevgi nedir? Bunlar aynı mı, farklı mı? Hangisi daha kalıcı, hangisi geçici? Hangisi daha kuvvetli? Bu soruların yanıtlarını bulmak için hem bilime hem de düşünür ve felsefecilerin düşüncelerine başvurmamız gerekir. Birçoğumuz, hayatımızın her anını etkisi altına alan bu konulara ne yazık ki yeteri kadar aşina değiliz. Kavramlar sıklıkla birbirine karışıyor, iç içe geçiyor, yerli yersiz kullanılıyor. Bu durum da büyük beklentileri beraberinde getirdiği gibi büyük hayal kırıklıklarına da zemin hazırlıyor. Sıklıkla tekrarlanan hatalar bazılarımızın hayatını çok daha karmaşık
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
90
2015
Dr. Cengiz Güneş
hale getirebiliyor. Deneyimlediğimiz, hissettiğimiz, algıladığımız, düşündüğümüz her şey beyinde belli kimyasal ve biyolojik değişiklikler yaratır. Bu nedenle önce konuya biyolojik açıdan bakmamız gerekecek. Aşkın Biyolojisi Öncelikle aşk kelimesi Arapça kökenli bir kelime olup, sarmaşık anlamına gelen “aşaka” kelimesinden türetilmiştir. Tam da anlamına uygun şekilde aşk, bir kez ortaya çıktı mı, bütün beyni sarmaşık gibi sarar. Aşk, ihtiyaçtan doğan bir duygudur. Bu ihtiyaç ise gerek yaratılış felsefesinde gerekse varoluşçu yaklaşımlarda önemli bir yer tutan, neslini bir sonraki kuşağa aktarma, yani diğer bir deyiş ile “üreme içgüdüsü” nün yarattığı bir ihtiyaçtır. Olgunlaşmış ve üreme becerilerine erişmiş bir bireyin, cinsel doyumunu sağlamaya yönelik arayışları, uygun bir zaman aralığında, yüceltilmiş bir partnere yansıtıldığında aşk duygusu ortaya çıkmaktadır. Peki aşık olan bireyin beyninde ne gibi değişiklikler ortaya çıkar? Bedenimizden salgılanan ve karşımızdaki insanın burnundaki alıcıları tarafından fark edilen “kokusuz” koku molekülleri “feromonlar” ilk olarak rol alırlar. Bu feromonlar tarafından uyarılan alıcılar beynimizdeki ilgili bölge olan orbitofrontal korteksi uyarır, oradan da daha derin beyin yapıları olan ve içgüdü ve duygularımızı kontrol eden hipotalamusa giden elektriksel sinyallerle başlar bu karmaşık süreç. Sonrasında beyinde bir dizi değişiklikler ortaya çıkmaya başlar. Maşukun elini tutmak, kokusunu almak, hatta onu karşısında görmek bile aşık bireyin beyninde “aşk molekülü” olarak bilinen “feniletilamin” maddesini arttırır. Bu madde de iştahın kaybı, uykusuz kalabilme, kalp atışlarının hızlanması, ellerin terlemesi ve zor soluk alıp verme gibi tepkiler ortaya çıkarır. Ardından beyinde dopamin, noradrenalin, serotonin gibi birçok madde devreye girerek beyinde ödüllenme hissi, motivasyonun tek noktada toplanması, haz alma gibi biyolojik sistemleri devreye sokar. Bununla birlikte ilginç olarak aşık olan bireyde beyninin önemli bir bölge-
sinde yavaşlama ortaya çıkar. Bu bölge de akıl yürütme, mantıklı kararlar verme, sebep sonuç ilişkileri kurma gibi fonksiyonları yürüten ve dürtülerimizi frenlemeyi sağlayan frontal korkteks bölgesidir. Aşk mı sevgi mi? Bu kadar ve hatta bundan daha fazla, ayrıntılı ve detaylı bilgiler bize aşk duygusunun çoğunlukla fizyolojik mekanizmalar tarafından düzenlenen, içgüdüsel, ve ihtiyaca dayalı olarak ortaya çıkan bir duygu olduğunu göstermektedir. Diğer bütün içgüdüsel ihtiyaçlarımız gibi doyum sağlandıktan sonra hızla tükenmeye mahkumdur. Bu nedenle “bitmeyen aşk” ütopik bir hayal, abartılı bir iyimserliktir. Aşkın mutlaka bitmeye mahkum olması, sizi o kadar da karamsarlaştırmasın, çünkü eğer yeterli olgunluğa ve sevebilme becerilerine sahipseniz bu aşk duygusu yerini çok daha yüce bir duruma bırakır; sevgi. Sevmek bir duygu olmaktan çok öte, bir düşüncedir, bilinçtir, öğrenilmiş ve emek isteyen bir süreçtir. Olgun sevgi “bulunan” bir şey değil, üzerinde emek, zaman ve çaba sarf ederek kazanılabilecek bir şeydir. Aşk, “seni seviyorum çünkü sana ihtiyacım var” demektir, sevgi ise, “sana ihtiyacım var çünkü seni seviyorum” dur. Olgunlaşmamış bir aşkta , ‘ben’leri yok etme pahasına ‘biz’ olmak, vardır. Oysa olgun aşk, yani sevgi ise ‘ben’ leri koruyarak biz olmak demektir. Aşk ihtiyaçları karşılamaya yönelik talep ve beklentiler içerir. Ancak i h t i yaçlar sınırsız olduğu için zamanla her şey az gelmeye başlar ve asla “tam” olarak tatmin edilemez.
Beklentiler karşılanmadığı zamanlarda ise büyük beklentiler, büyük hayal kırıklıklarına dönüşür ve nefret, öfke ve depresyon gibi olumsuz duyguları da beraberinde getirir. Aslında bu süreçte yaşananların “bağımlılık” sürecinde yaşananlardan çok da farkı yoktur. İhtiyaçlar giderildiği müddetçe harikadır, ama bir süre sonra ihtiyaçları gidermekte yetersiz kalmaya başlar. Ve sonuç olarak aşk hayal edilenle gerçek arasındaki fark anlaşılıncaya kadar sürer. Oysaki olgunlaşmış aşk, yani sevgi, beklentilerden ve ihtiyaçlardan arınmış bir durumdur. Eğer karşınızdaki bireye hiçbir konuda ihtiyaç hissetmiyorsanız ve ondan hiçbir beklentiniz yoksa ve buna rağmen onunla olmayı istiyorsanız bunu açıklayacak yegane kavramdır; sevgi. Olgunca seven bir birey karşısındakine kurallar koyma ihtiyacı hissetmez, kendisini onun sahibi veya hakimi gibi görmez, karşısındaki insandan herhangi bir durumda beklentiler içine girmez. Onu sadece o olduğu için ve olduğu şekliyle kabullenir ve sever. Olumsuz durumlar ortaya çıktığı zaman olgunca seven bir insan hissettiklerini, düşündüklerini dile getirir, ancak bu konularda karşısındaki kişiye zorlama ve dayatmalar yapmaya gerek duymaz. Kendi dünyası ile onun dünyasını birbirinden ayırt eder. Beklentiler olmadığı için sevgide hayal kırıklıklarına yer yoktur. Sevgi, aşk duygusundan farklı olarak bir bağımlılık değil, bir bağlılıktır. Gerçek sevginin koşulsuz olduğunu kabul edersek, sevgi, bir başkası tarafından sana hissettirilen b i r duygu değil,
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
91
2015
senin bir başkasına koşulsuz olarak hissettiklerinle ilgilidir. Bu nedenle hiçbir zaman sevildiğimizden emin olamayız. Bu nedenle ilişkilerdeki enerjimizi sevildiğimizi anlamaya çalışmak yerine karşımızdakini koşulsuz olarak sevmeye harcamalıyız, çünkü koşulsuz sevmek aslında sevilmeyi de beraberinde getirir. Koşulsuz sevgi sadece içinden geldiği için sunulan bir duygudur. Karşımızdaki bireyin bize karşı aynı şeyleri hissetmemesi, bizden soğuması, ayrılması ise verdiğimiz sevgiyle ilgili değildir. Bu durum karşıdaki insanın sunulanı görmemesi, görmek istememesi veya görmeye hazır olmaması ile ilişkilidir. Yani diğer bir deyişle sevilmeme durumu çoğunlukla sevenle ilgili değildir. İlişkinin bitmesi veya ayrılık, terk edilme gibi durumlar olgunca sevebilen bir insan için çok yıkıcı duygular değillerdir. Olgunca sevebilme becerisine sahip olan bireyler, bu kaybı ve yaratabileceği acıları baştan kabullenmiş olurlar çünkü bu riski alabilecek güce sahiptirler. Bunun insani bir durum olduğunun bilincindedirler ve sevebilme becerilerine sahip oldukları sürece yeni insanları tanıyabileceklerini ve sevebileceklerini bilirler.
gelgit çalkalanan bir deniz olsun sevgi. Şarkı söyleyin, dans edin, eğlenin birlikte ama ikinizin de tek başına olduğunu unutmayın. Çünkü kulağa hoş gelen müzik aynı da olsa onu oluşturan notalar ayrıdır. Hep yan yana olun ama birbirinize fazla sokulmayın, çünkü tapınağı taşıyan sütunlar da ayrıdır ve bir selvi ile bir meşe birbirinin gölgesinde yetişmez’’.
Tek başına mutlu olmayı becerebilen ve kendine yetebilen bireyler, gerçek sevgiyi daha kolaylıkla yaşayabilecek ve sevmekten tat alabilecektir. Bireyselliği korumak sevgiyi olgun ve sürekli kılmanın yegane yoludur. Diğer bir deyişle sevmek, benleri koruyarak biz olmaktır. Bu durumu en güzel açıklayan sözleri Halil Cibran’ın ifade ettiğini söyleyebiliriz: ‘’Bırakın da bunca beraberliğin arasında biraz boşluklar olsun ve Tanrısal alemin rüzgarları esip dolanabilsin aranızda. Birbirinizi sevin ama sevginin üzerine bağlayıcı anlaşmalar koymayın. Bırakın yüreklerinizin sahilleri arasında
Özgürlük, bir insanın yaşayabileceği en yüce değerdir. Bu nedenle eğer sevgi özgürlüğü yok ediyorsa mutsuz eder. Böyle durumlarda da sevgi ile özgürlük arasında tercihte bulunması gereken bireyler çoğunlukla özgürlüğü tercih eder. Eğer bireyler birbirlerine kurallar koymaya, birbirleri üzerinde hakimiyet kurma çabası içine girmişler ise bu durum yeterli olgunlukta değildir ve mutsuzluğu da beraberinde getirir. Bu konuya dair büyük yazar Victor Hugo çok güzel bir tanımlama yapmıştır. “Aşkım uğrunda gerekirse hayatımı veririm. Fakat özgürlüğüm uğrunda aşkımı da feda ederim.”
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
92
2015
diyerek, insanlara olgunca sevebilmenin yolunu göstermiştir. Sonuç olarak aşk, çok kuvvetli, yakıcı bir ateştir, bireyleri etkisi altına alır, biyolojik değişiklikler yaparak yönetir, davranışları yönlendirir, fazla yaklaşınca yakar ve yok eder. Sevgi ise küllenmiş bir közdür, belki aşk duygusu kadar şiddetli değildir, ama verimlidir, ısıtır, pişirir, olgunlaştırır. Aşk duygusu bizim kontrolümüz dışında gelir, bizi hedefe yönlendirir, amacına ulaştıktan sonra da bize sormaksızın gider. Sağlıklı ve kalıcı birliktelikleri var eden sevgi ise aşk duygusunun açtığı kapıdan girer, kendisini olgunlaştırır, büyütür, bireyselliği ve özgürlüğü feda etmeksizin kişileri gerçek mutluluğa ulaştırır. Son olarak aşka da hak ettiği değeri vermek gerekir; insanın biyolojik dengesini bozan, yargılama yeteneğini azaltan bir durum olan aşk eğer bir hastalık ise de en güzel hastalıktır.
Alya Villa Otel ile Kalabalıktan Dinginliğe
Dopdolu bir yaz sizi bekliyor. Bu yaz Türkiye’nin saklı cenneti Marmaris’te tatil yapmak isteyenler için, Alya Villa Butik Otel‘i öneriyoruz. Eşsiz doğa güzelliklerinin kucağındaki konumuyla sakin ve dingin bir tatil hayali kuranlara kusursuz şekilde ev sahipliği yapan Alya Villa Butik Otel sizleri ihtiyacınız olan gerçek tatil anlayışı ile buluşturuyor. Erken rezarvasyon fırsatlarını kaçırmamak için; Alya Villa Telefon: 444 32 70 - 0850 811 00 46 Cep: 0532 111 28 29 alyavillahotel.com
Şehrin sıkıntılarına, günlük hayatın olumsuzluklarına sırt çevirin. Sizleri havası, denizi ve doğa güzellikleri ile dikkat çeken Alya Villa Otel’ e bekliyoruz. Eşsiz doğa güzelliklerinin kucağındaki konumuyla sakin ve dingin bir tatile ev sahipliği yapan Villa Alya Butik Otel sizleri ihtiyacınız olan gerçek tatil anlayışı ile buluşturuyor. Doğa içinde kuş seslerinin yankılandığı Turunç Koyu’nun eşsiz manzarasını seyredebileceğiniz vadinin içinde bulunan Villa Alya Butik Otel toplam 10.000 m2 üzerine kurulmuş olup Delux Villalardan oluşuyor. Otelimizde her villanın özel havuzu ve bahçesi bulunuyor. (Villalar birbirinden bağımsız şekilde konuşlandırılmıştır. Havuzu ve bahçesi başka villalardan gözükmemektedir)
Muhafazakar aileler için İslami esaslara uygun olarak yapılandırılmış otelimizde, misafirlerimizin huzur içinde vakit geçirebileceği imkanlar sunuluyor. Otelimizde alkol kullanımı ve servisi yasaktır. Mutfağımızda kullanılan bütün ürünler Helal Gıda Sertifikasına sahiptir. Ömrünüzde yalnız bir kez yaşamayacağınız balayı tatilinizi bu eşsiz doğada, sakin ve huzur dolu geçirebilirsiniz. Hayatınızın en özel günleri olan balayını senelerce unutmayacağınız rüya gibi bir tatil için seçiminiz Alya Villa Otel olsun.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
94
2015
Fatma Tunçer
Villaların hepsi dublekstir ve terasları bulunmaktadır. Villalarda 3 Yatak Odası, 1 Oturma Odası ve tam donanımlı mutfak bulunmaktadır. Her odada banyo, saç kurutma makinesi, televizyon, telefon, wifi internet ve balkon bulunmaktadır. Bahçede mobilya, şezlong ve şemsiye bulunmaktadır. Villalarda 3 adet yatak odası 1 adet de salon bulunmaktadır. Her bir yatak odasında ebeveyn banyosu, tv ve salonda tam donanımlı bir mutfak mevcuttur. Her bir villa odasında 0-6 yaş aralığında 1 çocuk konaklayabilir. Her villada 2 tanesi büyük ve 2 tanesi tekli olmak üzere 6 adet yatak bulunmaktadır. Ayrıca Mavi Bayrak Ödüllü Turunç Koyu sahilinde bulunan özel plajımızda denize girebilirsiniz. Bayanlar için Özel Havuzumuzdan ücretsiz olarak faydalanabilirsiniz. Marmaris merkeze 20 km, Turunç merkez 2 km, Dalaman Havalimanı’ na 140 km mesafededir. 10 yıldır üst üste Mavi Bayrak Ödülünü alan Turunç Koyu’nun nezih, temiz, berrak ve turkuaz denizine girmek isteyen bayanlarımızın haşemalarını yanlarına almalarını öneriyoruz.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
95
2015
Bu Yaz Sizi Hangi Süprizlerle Karşılayacak
Meltem KURT Astrolog ve Tarot Falcısı
Haziran ayında yaza gökyüzünde geri giden gezegen enerjileri ile merhaba demiştik. Temmuz itibari ile Akrep Burcundaki Satürn geri gitme hareketindeki sabit enerjilerini yansıtırken, en önemli hamleyi Yengeç Burcundaki 1 senelik uzun yolculuğuna artık Aslan‘ da devam edecek olan Jüpiter yapacak. Jüpiter‘in arkasından da neredeyse tüm yaz boyunca geri gidecek olan aşk gezegeni Venüs‘ ün retro etkilerini yaşayacağız ki; bu bazı burçlar için oldukça hareketli bir ilişki gündemi yaratacağa benzemekte… Astrolojiye göre sırasıyla Temmuz 2015 içindeki gezegen hareketlerine baktığımızda Temmuz ve Ağustos Aylarının yorumları şöyle; KOÇ BURCU | 21 Mart - 19 Nisan Evliyseniz ve ailenizle ilgili değişik planlar yapıyorsanız istekleriniz hemen gerçekleşecek. Özelliklede evlilikle ilgili dileklerinizde çok şanslısınız. İş ve kariyerle ilgili kariyer planlarınız ve istekleriniz varsa biraz gecikecek gibi. Maddi bakımdan kayıp paralarınız varsa yeni kazançlarınızın artışıyla kazanca dönüşecek. Aşk hayatınızda yalnız veya yeni bir ilişkiye başlamak üzereysen acele etmeyin. Yeni tanışacağınız her türlü insanda seçici olmaya çalışın. BOĞA BURCU | 20 Nisan - 20 Mayıs Uzun zamandır para ile ilgili dilediğiniz şeylerin olması için sabrediyorsunuz. Beklemekten sıkıldığınız bir süreçtesiniz ama isyan etmeyin ARTIK TAMAM! Her şey sizin istediğiniz gibi sonuçlanacak, elinizde bol miktarda beklediğinizin üstünde para geçecek. Aşkta ve ilişkinizde doğruluğun ve dürüstlüğün ön planda olacağı özel bir döneme giriyorsunuz. Kalıcı ilişkiler kuracak, sizi düşündüren ve güven vermeyen insanlarla yol ayrımları yaşayacaksınız. Bugünlerde sağlığınıza daha özen göstermelisiniz. İKİZLER BURCU | 21 Mayıs - 21 Haziran İşlerinizin ve sorunluluklarınızın her zaman çok önemli ama bu dönem içerisinde bulunduğunuz işler ve dilekler daha önemli. İş hayatınızda mutlaka büyük değişimlerin ve fırsatların ayağınıza geleceği bir süreçtesiniz. Çevresel ilişkilerinizde sadece dostluğa önem verin, kimseye karışmayın. Herkese her şeyi anlatmayın! Çevrenizdeki insanlarla iletişime geçtiğinizde gereksiz samimiyetlerden kaçınmalısınız. Bu durum bir partneriniz varsa gereksiz kıskançlıklar yüzünden birbirinizle tartışmanıza sebep olabilir.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
96
2015
YENGEÇ BURCU | 22 Haziran - 22 Temmuz İsteklerinize ve dileklerinize özenle odaklandığınız bir dönemdesiniz. Hayatınızdaki her şeyin sizin istediğiniz gibi olması sizi çok mutlu edecek. Uzun zamandır planladığınız bazı görüşmeleri de gerçekleştireceksiniz. İş hayatınıza kariyer olarak önemli bir yükseliş yaşanacak para konusunda büyük imkanlara kavuşacaksınız. Bu kalabalıklar içinde sağlığınızı ihmal edebilirsiniz. Bu konuya da özellikle önem verin! ASLAN BURCU | 23 Temmuz - 22 Ağustos Geçmişte yaşadığınız her şeyi geride bırakacak ve çok rahatlayacaksınız. Vaktiyle çalıştığınız ve ayrıldığınız bir iş yerinden tekrar bir teklif alabilirisiniz. Asla denemişi denemeyin. Sizi daha iyi fırsatlar bekliyor. Önümüzdeki dönemde arzuladığınız işlerde imkan bulacak ve bunlardan da artı paralar kazanacaksınız. Aile içi ilişkileriniz ve duygusal ilişkileriniz, hayatınızla paralel güçleniyor. Sağlıkla ilgili gereksiz evhamları ve korkuları bir kenara bırakın. BAŞAK BURCU | 23 Ağustos - 22 Eylül Kendinize duyduğunuz güven nedeniyle kayıplar yaşamanız ve gelecekteki günlerinizi sorgulamanız olası yapmanız gereken tek şey geçmiş günlerde yaşanmış olayların peşini bırakıp tamamen gelecekteki günlerinize odaklanmak çevrenizdeki insanların sizin yaşam şeklinizi eleştirmelerine izin vermeyin. Sizi zorlayan işleri sadece sonuçlandırmaya odaklandırmayın ve hiçbir işinizi yarım bırakmayın. Maddi beklenti ve istekleriniz çabalarınız ve planlarınızla sonuçlanacak. Biraz kendiniz için dua edin, dışarıdan gelen negatif enerjiden kendinizi koruyun. Aşk ve ilişkilerinizde oldukça uyumlu bir dönemdesiniz seyahat planlarınız biraz gecike bilir TERAZİ BURCU | 23 Eylül - 22 Ekim Beraberlikleriniz için endişe etmeyi bırakmayı öğreneceğiniz bir süreçtesiniz sizi üzen ve yıpratan insanlarla uyumlu ve huzurlu ilişkiler kurmayı isteyerek hareket edeceksiniz. Böylece onların psikolojisine çok kolay uyum sağlayarak hem kendinize hem onlara huzur vereceksiniz. İş yerinizde çözülmeyi bekleyen işlerle mücadele verecek onları tek tek çözeceksiniz. Maddi beklentileriniz ve istekleriniz için biraz sabırlı olmalısınız. Bir rahatsızlığınız varsa şifa bulacaksınız. AKREP BURCU | 23 Ekim - 21 Kasım Plansız fakat hayırlı yolculukların hayatınıza olumlu etkiler yapacağı parlak bir döneme girdiniz. Beraber iş yaptığınız, çalıştığınız insanların karanlık yönleriyle yüzleşecek asla incinmeden gördüğünüz gerçek için şükredeceksiniz. Bazı ayrılıklar yaşasanız da bu geleceğiniz için hayırlı olacak ve sizin huzurlu bir döneme girmenizi sağlayacak. Aşkta dilediğiniz evlilikse bunun olması an meselesi! DİLEKLERİNİZE İNANIN. YAY BURCU | 22 Kasım - 21 Aralık Sizin için sevmek ve sevilmek çok önemli ama bazen sevgiye bu kadar önem veriyorken sevgisiz biri gibi görünebiliyorsunuz. Sizin bu durumunuz birlikte olduğunuz insanın büyük şaşkınlık yaşamasına neden oluyor. Onun sizi anlamasını beklemeyin ve tutarlı olun. Uzun süredir iş hayatınızla ilgili planladığınız yükselişleriniz varsa bu hemen olmayacak maddi istekleriniz olması için zamana ihtiyacınız var ama elinizdeki para ve imkanlarınızla ilgili çok şanslısınız. Gelmesini beklediğiniz bir iş haberi varsa hemen gelecek ve sizi çok sevindirecek. OĞLAK BURCU | 222 Aralık - 19 Ocak Bugüne kadar yaşadığınız aşklarda ve ilişkilerde hiç mutlu olmadığınızı kimsenin sizi anlamadığını herkesin yüzünüze gülüp arkanızdan iş çevirdiğini düşünüyorsanız artık üzülmeyin! Endişe etmeniz boşuna bundan sonra hiç olmadığınız kadar iletişim ve ilişkilerde seçici olacak size zarar veren insanları hayatınızdan çıkaracaksınız. İş ve kariyerle ilgili dilekleriniz varsa hemen olması zor, zamana ihtiyacınız var. Biraz uzun vadede de olsa her şey istediğiniz gibi olacak yüzünüz gülecek. KOVA BURCU | 20 Ocak - 18 Şubat İş hayatınızda birlikte çalıştığınız insanların karanlık ve sevimsiz yönleriyle yüzleşeceksiniz. Bu durum çok üzülmenize neden olacak. Her şeyi ve herkesi görmek istediğiniz gibi görmekten bir an önce vazgeçmecesiniz. Hakkınız olan paralarınızı almaktan çekinmemelisiniz. Çevresel ilişkilerinize bir denge ve düzen getirmelisiniz. Aşk hayatınızda sevdiğiniz kişiyle oldukça uyumlu ve huzurlu olacağınız bir dönem içerisindesiniz. Birlikte tatil ve seyahat planlar yapacak tehlikeli yolculuklara çıkacaksınız. BALIK BURCU | 19 Şubat - 20 Mart Elinize büyük miktarda paralar geçecek ve sizde bu paraları son derece akıllı ve planlı değerlendireceksiniz. İş ve çalışma ortamında sizi zorlayan insanlarla iyi ve uyumlu iletişiminiz olumlu sonuç verecek. Kariyerinizle ilgili bir yükseliş dileğiniz varsa bu olacak. Manevi – maddi yönden yükseleceksiniz. Uzun yıllardır görmeyi istediğiniz küs olduğunuz insanlarla aranız düzelecek, onlarla tekrar görüşmeye başlayacaksınız. Yalnızsanız yeni aşk ve ilişkiler için sabırlı olun. Evliyseniz oldukça uyumlu bir süreçtesiniz. Hayatınızdaki insanların değerlerini bilin.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
97
2015
İpek ve Polat Ailesinin Mutlu Günü Denizli’de Denizlispor eski Başkanı ve işadamı Ali İpek’in kızı Mine İpek ile genç işadamı Önder Polat muhteşem nişan töreniyle evliliğin ilk adımını attı. Pamukkale Tenis Kulübü Marla Bistro’da gerçekleştirilen nişan törenine seçkin davetliler katıldı. Genç çift davetlilerle tek tek ilgilendi. Ünlü yerel sanatçı Rohat Ağaçe’nin yanı sıra 2 müzisyenin sahne aldığı törende, misafir sanatçı da mikrofonu eline alınca neşeli saatler yaşandı. Davul-zurna eşliğinde pistten hiç inmeyerek eğlenen davetliler, dans şovlarıyla da geceye renk kattı. Nişan ve takı törenini ardından tüm oyunların sahnede boy gösterdiği gece yaklaşık 5 saat sürdü.
Cinkaya ve Ural Ailelerinin Mutlu Günü
Denizli’nin tanımış işadamlarından İbrahim Cinkaya’nın oğlu Yavuz Cinkaya, hafta sonu düzenlenen muhteşem bir düğün töreniyle hayatını Denizli’nin tanınmış işadamlarından ve siyasetçilerinden olan İlker İlhan Ural’ın kızı Şizen Ural ile hayatını birleştirdi. Denizli’nin tanınmış ailelerinden olan Cinkaya ailesinin oğlu Yavuz Cinkaya ile Denizli’nin tanınmış işadamlarından ve siyasetçilerinden olan Ural ailesinin kızı Şizen Ural, hafta sonu Anemon Otel’de düzenlenen muhteşem bir düğün töreniyle hayatlarını birleştirdi. Düğün töreni öncesi genç çiftin nikahı kıyıldı. Anemon Otel’in bahçesinde yapılan nikah törenine katılan davetlileri ise İbrahim-Fadime Cinkaya çifti ile İlker İlhanNuran Ural çifti kapıda karşıladı. Cinkaya ve Ural ailelerinin nikah töreni Denizli’nin iş ve siyaset dünyasını bir araya getirdi.
Özer ve Tuzcuoğlu Ailelerinin Mutlu Günü Denizi Ticaret Odası Başkanı ve Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Necdet Özer- Şennur Özer’in kızı Avukat Sena Özer ile Denizli’nin tanınmış ailelerinden Halit ve Elif Tuzcuoğlu’nun oğlu Özal Tuzcuoğlu EGS Kongre ve Kültür Merkezi Salonlarında düzenlenen muhteşem nikah töreniyle hayatlarını birleştirdi. EGS Kongre ve Kültür Merkezi Salonlarında gerçekleşen nikah törenine Denizli Eski Valisi Abdülkadir Demir, CHP Denizli
Milletvekili Melike Basmacı, Denizli Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Zolan, Merkezefendi Belediye Başkanı Muhammet Subaşıoğlu, işadamları, Özel ailesi, Tuzcuoğlu ailesi ve çok sayıda davetli katıldı. Genç çifti Başbakan Ahmet Davutoğlu ve bakanlar gönderdikleri telgraflarla tebrik ederken, tören genç çiftin küçüklükten bugüne yaşamlarını anlatan sinevizyon gösterisiyle başladı. 12 nikah şahidinin yer aldığı törende genç çiften 12 çocuk isteyen Denizli
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
98
2015
Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Zolan, yaptığı espriler ile herkesi kahkahaya boğdu. Denizli Eski Valisi Abdülkadir Demir’de, genç çifte bir ömür boyu mutluluklar diledi. Konuşmaların ardından CHP Denizli Milletvekili Melike Basmacı genç çiftin evlilik cüzdanını teslim etti ve bir ömür boyu mutluluklar diledi.
Ümit Bilgiç
Forum
Çamlık’ta
Sanatçı Efe’den Basına İftar
İftar Buluşması
Yaptığı birbirinden güzel türküler ile adından sıkça söz ettiren ünlü sanatçı Efe Güngör, Güral Restaurantta verdiği iftar yemeği ile basın mensuplarıyla bir araya geldi. Güral Restaurantta verilen iftar yemeğine Denizli Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Ümit Varol, ünlü müzik yapımcısı Şafak Karaman ve çok sayıda basın mensubu katıldı. İftar yemeğine katılan davetliler ile tek tek ilgilenen ünlü sanatçı Efe Güngör, iftar yemeğine katılan tüm davetlilere teşekkür etti.
Forum Çamlık AVM, her yıl ramazan ayında düzenlediği geleneksel iftar yemeğinde Denizlili gazetecileri ağırladı. Forum Çamlık AVM içerisinde bulunan Sir Winston Tea House’da düzenlenen iftar yemeğine, Forum Çamlık AVM Müdürü Emre Uyar ve Basın Halkla İlişkiler Müdürü Gül Kaygın ile Denizlili gazeteciler katıldı. İftar yemeğinde basın mensuplarıyla sohbet eden Forum Çamlık AVM Müdürü Emre Uyar, ramazan boyunca alışveriş merkezinde çeşitli etkinlikler düzenlediklerini belirterek, “Cuma ve cumartesi günleri fasıllar düzenliyoruz. Yine AVM içerisinde müzik dinletilerimizde oluyor. Denizli halkına en iyi şekilde hizmet vermeye çalışıyor” dedi.
Denizlili bir sanatçı olmanın gurur ve onurunu yaşadığını ve böyle önemli bir ayda her zaman yanında hissettiği Denizlili gazeteciler ile bir arada olmanın mutluluğunu yaşadığını belirten Efe Güngör, “Sanatçıların tanıtımında ve bizlerin seslerini halka duyurmada en önemli görevi sizler yapmaktasınız. Denizlili gazeteciler her zaman yanımda oldu ve bizlere haberleriyle destek verdiler. Bunun için başta Denizli Gazeteciler Cemiyeti Başkanımız Ümit Varol olmak üzere tüm gazeteci arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Verdiğim iftar yemeğine de katıldığınız için ayrıca teşekkür ediyorum” dedi.
‘Metin Meze Mangal ’ Hizmette Konuşmaların ardından iftar yemeğine geçildi ve hatıra fotoğrafı çektirildi.
Yeni şubesini Forum Çamlık altında açan ve Denizli’nin ilk Steak House’u ünvanını taşıyan ‘Metin Meze Mangal’ elit bir mekanda halkı damak tadıyla buluşturmayı hedefliyor. İlk işletmesini 2 yıl önce Çaybaşı Cami karşısında açan Steak House Metin Meze Mangal, Berber Metin Özdemir’in yan kuruluşu olarak Forum Çamlık altında hizmete girdi. İşletmesini Yusuf Özdemir’in yaptığı ‘Metin Meze Mangal’ın açılışına Büyükşehir Belediye Başkan Yardımcısı Ali Değirmenci, Pamukkale Belediye Başkan Yardımcısı Veli Demir, Ticaret Odası Başkanı Necdet Özer, DETGİS Başkanı İsa Dal, Şekerciler Odası Başkanı Abdurrahman Demirdak katıldı. Açılış öncesi açıklamada bulunan işletme Sahibi Yusuf Özdemir “2 yıl önce Çaybaşı Camisi çaprazında açtığımız ilk işletmemiz, şu an çiğ et ve meze satış noktası olarak işlevini sürdürüyor. 150 kişi kapasiteli Metin Meze Mangal ise, elit bir restoran olarak tüm Denizli halkına hitap edecek. Mekanımızda 30 çeşit günlük meze, dinlendirilmiş etler, serpme kahvaltı ve leziz mangalımızla davetler, doğum günleri ve toplu yemeklerde düzenlenecek. Amacımız halkımıza elit bir mekanda kalite ve damak tadını birlikte sunabilmek” dedi.
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
99
2015
Kitapçı Kedisi
CENNETTEKİ KAPLUMBAĞALAR Postiga Yayınlarından çıkan Cennetteki Kaplumbağalar, raflardaki yerini aldı.
Ayşen ŞAFAK
nizaltında çetin yarışların yapıldığı olimpiyatlara, Girit Adası’nın derinliklerinde kocaman bir lunaparka rastlayacaksınız. Hayal dünyasının gelişmesine katkıda bulunan bu kitap aynı zamanda deniz altı canlıları ile ilgili birçok bilgi veriyor. Kitabı okurken tüm denizaltı canlanacak gözümüzün önünde; utangaç ve çekingen olup sonraları cesareti bulan Yeşil Kaplumbağa, sürüsüne liderlik yaparken son nefesine kadar mücadele eden Bilge Kaplumbağa, Kibirli, İri Baş, Ahtapot Moli, Nil Kaplumbağası Ramses, Sivri Diş, mercanlar, midyeler, çeşitli balık türleri, kaplumbağaların pelikan arkadaşları ve doğayı kirleten insanoğluna rağmen diğer canlıları önemseyen bir avuç insan... Yediden yetmişe herkese hitap eden bu kitap özellikle çocuklara okutulmalı ki insanlık tüm canlıların değerinin bilinmesi için önemli bir yatırım yapmış olsun.
Nesli tükenmekte olan Deniz Kaplumbağaları Tunus’tan yola çıkıp Mersin’deki yumurtlama bölgelerine serüven dolu bir yolculuk yapar. Amaçları Mersine varıp Kazanlı Üreme Bölgesine yumurtalarını bırakmak olan bu canlılar yolculukları sırasında birçok zorlukla karşılaşır. Aşılacak en büyük engelse “İnsan”dır. Dünyanın ya da evrenin sadece kendisi için yaratılmış olduğunu düşünen insanoğlu tarafından doğanın işgal edilmesiyle kaplumbağalar yok olmakla karşı karşıyadır. Bu yok oluşun engellenmesi için kaplumba-
ğaların “Cennet” olarak nitelendirdiği Deniz Kaplumbağaları Araştırma Merkezi kaplumbağalara yardımcı olmaya çalışsa da toplumun geneli bu konuda bilinçli olmadıkça kaplumbağalar zarar görmeye devam etmektedir.
saygı duyulmasını sağlamak için mücadele ediyor ve bu haklı mücadelelerini bir insan gibi aktarıyor insanlığa. Yazar Vedat Onat, bu amacı hayatın komik, hüzünlü, eğlenceli, mizahi tüm yanlarını hesaba katarak topluma iletiyor. Adeta kendimizi içinde buluyoruz bu amacın. Ve Tunus’ta başlayan Mersin’de son bu-
lan bu yolculukta kendimizi de görüyoruz birden. Öğreniyoruz, ağlıyoruz, hayal ediyoruz, kahkahalara boğuluyoruz. Yaşamak ve ölüm arasında bir amaç için durmadan çalışıyoruz. Sonunda öykü bize şunu dedirtiyor: “Ben Bilge, Ben Yeşil Kaplumbağa, ben Ramses birazcık saygı birazcık insanlık istiyoruz.”
Bu öyküde, tüm hayvanlar kendilerini ifade edebilmek, yaşam sahalarına
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
MAYIS - HAZİRAN
100
2015
Genç Yazar Vedat Onat’ın bu kitabında insanlar ve havyanlar alemi arasında önemli uyarlamalar bulunuyor. Farklı karakterlerdeki insanı hayvanlar alemine uyarlayarak, bilgili, utangaç, kibirli, bencil, alçakgönüllü, lider ya da aşık olan karakterler yaratır. Bu defa de-