2
M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
3
M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
EDİTÖRDEN…
KÜLTÜR, SANAT ve YAŞAM DERGİSİ
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
HAYAT KADINLARLA GÜZEL… evgili Still Life okuyucuları, yeni sayımız ile tekrar birlikte olmanın mutluluğu içindeyiz. Still Life ailesi olarak, her sayıda sizlerle buluşmanın heyecanını ilk günkü gibi kalbimizde hissediyoruz. Daima en iyisini yapabilmek için bitmeyen bir enerjiyle şehrimizin nabzını tutuyoruz. Yola çıktığımız ilk andan itibaren, sizlere daha iyisini sunabildiğimiz sürece mutluyuz.
S
Sevgili okuyucularımız, yaşam denilen bu zorlu yolculuk bir denge üzerine kurulu. İyi ve kötü, güzel ve çirkin, savaş ve barış, yaz ve kış… ya da kadın ve erkek. Bu kavramlar birbirinin zıddı gibi görünse de aslında birbirini anlamlandırır ve aralarında güçlü bir bağ vardır. İçinden geçtiğimiz dönemde biz bu dengeyi kaybettik sanırım. Gördüğümüz ya da göremediğimiz bir şiddet ve nefret sarmalındayız. Başta kadınlara olmak üzere, çocuklara, hayvanlara hatta doğaya karşı büyük bir nefretle saldırılar yapılıyor. Lütfen insan olduğumuzu tekrar hatırlayalım ve bu şiddet sarmalından kurtulalım. Sahip olduğumuz değerlerin kıymetini bilelim. Malum 8 Mart Dünya Kadınlar Günü. Lütfen bu gün takvimlerdeki sıradan bir tarih olmanın ötesine geçsin. Kadınlara, çocuklara ve hayvanlara yapılan saldırılar son bulsun.
4
Binnur OLCAYTÜRKAN @binnur. olcayturkan
Gelelim yeni sayımızda sizlerle paylaşmak istediğimiz konuların başlıklarına: bir iyilik hareketi olan Yeryüzü Doktorları’nın sınırları aşan yardım çalışmaları, Otizmli çocukların özel dünyaları, hayat tecrübeleriyle bizleri aydınlatan yaşlılarımıza duyduğumuz vefa, emekçi kadınların var olma mücadelesi kadınlar günü, şehrimizin kültür sanat etkinlikleri, sağlık ve stil köşemiz, sinema-kitap önerilerimiz yeni sayımızdaki başlıklardan sadece bazıları. Bu sayımızda da sizler için lezzet arayışımız devam ediyor. İtalya seyahatimizden notlar, dahi ressam Van Gogh, Çin Hanedanı’nın gizemli askerleri, gizemi hala çözülemeyen nesneler de ilginizi çekecektir. Değerli yazarlarımız Cemal Ataman, Emrah Varol, Kemal Tuncer, Halit Coza, Hamdi Özdemir ve Hasan Kılınç ise her sayıda olduğu gibi bu sayıda da bizleri yalnız bırakmadı. Bir sonraki Still Life ile görüşmek ümidiyle, sevgiyle kalın…
KEYİF ALDIĞINIZ SPORLARI GÖNÜL RAHATLIĞIYLA YAPIN! Kayak, motor sporları, hava sporları gibi aktivitelerinizi gönül rahatlığı ile yapabilirsiniz. Geniş teminatlı Yıldız Sigorta’nın Ekstrem Sporlar Ferdi Kaza Sigortası yaptırın, rahat edin.
7/24 YANINIZDAYIZ.
Sırakapılar Mh. 1583 Sk. Hikmet Bey İş Merkezi No:28 K:2 D:9 DENİZLİ Tel: 0258 265 99 61 Faks: 0258 241 66 08 info@yildizsigorta.com • www.yildizsigorta.com
İÇİNDEKİLER
MART-NİSAN 2018 İmtiyaz Sahibi Binnur OLCAYTÜRKAN
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Burak KUTLUĞ
6
16
20
AYBÜKE’NİN GÖZLERİNE İYİ BAKIN -Emrah Varol-
İNSANLIĞIN MERHAMETİDİR KADINLAR
Editör Binnur OLCAYTÜRKAN Haberler Zeliha Şengül Pazarlama Burak KUTLUĞ Katkıda Bulunanlar Cemal Ataman Emine Supçin Emrah Varol Psikolojik Danışman Kemal Tuncer Ümit Bilgiç Seçil Alptekin Mimar Halit Coza Opr. Dr. Ersen Çelikbaş Diş Hekimi Hamdi Özdemir Nilüfer Bayrak Süleyman Yalçın Uzm. Dr. Hüseyin Akça
22
Hukuk Danışmanı Av. Evrim BAŞEREN Kapak ve Sayfa Tasarım Burak KUTLUĞ Adres İstiklal Mah. 1170 Sk. No:18 D:2 DENİZLİ Telefon: 0 545 767 05 47
OTİZMİN TEK TEDAVİSİ EĞİTİMDİR
BASIM YERİ Gülermat Matbaacılık 5619 Sok. No:6 Meriç Mh. Çamdibi - Bornova - IZMIR Tel: 0232 433 61 33 www. gulermat. com Still Life Dergisi basın yayın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir. Köşe yazılarının sorumluluğu yazarına aittir. Still Life Dergisi basın yayın meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir.
26 DENİZLİ’NİN YÜKÜNÜ KADINLAR SIRTLIYOR
32 6. EV VE PLAJ GİYİMİ TASARIM YARIŞMASI
38 VERONA VE JULIET EVİ -Binnur Olcaytürkan-
46 WERNUAR LEZZET DÜNYASINA HOŞGELDİNİZ
SOKRATES
YERYÜZÜ DOKTORLARI
50
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
RUHUN SARILIĞI -Kemal Tuncer
40
7
58
70 TERRACOTTA -Toprak Askerler-
76 VAN GOGH
86 BUGÜNKÜ MİMARLIK -Halit CozaM A RT- N İ S A N 2 0 1 8
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
8
SALTAK - AKKONAK - SIRAKAPILAR - MEHMETÇİK
M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
w w w. p e k d e m i r g i d a . c o m
COLLECTION
İZ M E B ŞU E D ’ İ L Z DENİ
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
. 7 1
4 2 E D A V AY
Z I S T KAR Z I S T ŞAR Z I S T A N İ Ş PE
Adres: İstiklal Mh. İstiklal Cad. No: 116 Merkez (İlköğretim Okulu Karşısı) DENİZLİ
9
M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
Cemal Ataman KAT 7 OTOBÜS DURAĞI
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
S
10
öz vermese vazgeçecekti. On katlı bina ve asansör bozuk. Basamakları sayarak çıkmaya başladı. Bir süre sonra sıkılıp saymayı bıraktı. Yedinci kata geldiğinde, enerjisi tükenmişti sanki. Ne acelem var, deyip durdu ve soluklanmaya çalıştı. O sırada soldaki kapı açıldı. Kapıyı açan bayan, “burada otobüs mü bekliyorsunuz?” bakışı atınca, açıklama gereği duydu: Son kata çıkıyorum, taksi olmayınca otobüse kaldım, asansörünüz bozuk, soluklanmak istedim biraz. Basamakları yeniden tırmanırken kadının sesini duydu. –Ben de inecektim, vazgeçeyim o zaman. Hıh otobüs bekliyormuş. Cevap verme gereği duymadan devam etti. Onuncu kata geldiğinde yine soluk soluğa kalmıştı. Performansım iyice düşmüş spora başlamalıyım, diye düşündü. Zile hafifçe dokundu. Zil de sanki aynı yorgunlukla çaldı. Önce yüksek başlayıp sonra tınısını kaybederek devam etti. Zilin çalması bitmeden kapı arkasında bekleniyormuş gibi açıldı. Kapıda uzun boylu, mavi gözlü ve sarı saçlı bir kadın, bütün gülümsemesiyle “Hoş geldiniz Mehmet Bey” dedi. Islak şemsiyesini elinden aldı. Genişçe bir salonda, büyük bir masanın etrafında resim yapan beş altı kişi vardı. Kendisini oraya çağıran Sinem Hanım ayağa kalkıp: “Hoş geldiniz” dedikten sonra oradakilerle tanıştırdı. Üç erkek, dört bayan vardı. Kimi öğrenciydi kimi yetişkin. Ortak özellikleri, hepsi karakalem çalışıyorlardı. Salonun bir ucunda yüksekçe, ahşap bir platform, platformun üstünde de bir sandalye vardı. Sandalyede oturan kadın belli ki modellik yapıyordu. Salon duvarları beyaza boyanmış ve rengarenk tablolarla donatılmıştı. Mekan, insana bir rahatlık hissi ve pozitif enerji aşılıyordu. Sıcak karşılama Mehmet’i rahatlatmıştı. Kapıyı açıp kendisini karşılayan atölyenin sahibi Candan Hanım’dı. Salonun çevresinde bir mutfak ve üç oda vardı. Duvarlarda Candan Hanım’ın tabloları vardı. Çalışmalar çok iyiydi. “Geleceğinizi duyunca hemen çay demledim. Sizin çaycı olduğunuzu da öğrendim bu arada.” Mutfakta masanın çevresine hep birlikte oturdular. Çaylarından ilk yudumlarını alırken kapının zili aynı ayarda çaldı. Gelen yedinci kat komşularıydı. “Bunların çay saatidir, kurabiyesiz gitmesin istedim” diye daldı içeri. Göz göze geldiler. “Beyefendi sizin misafirinizmiş. Az önce, sanki biraz tatsız bir karşılaşma oldu. Merdivenlerde hızlı ayak sesleri olup bizim kapının önünde durunca korktum doğrusu. Özür dilerim, yüzünüze bakınca, kötü biri olmadığınızı hemen anladım.” Mehmet cevap verdi: “Yok hanımefendi özür dilenecek bir durum. Asıl ben sizi korkutmuşum, özür dilemesi gereken benim.” Candan Hanım,
M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
araya girip tanıştırdı ikisini. Kadın kırklı yaşların başında görünüyordu. Uzun boylu, kızıl saçlı, kahverengi gözlüydü. Gözleri iri ve ışıl ışıldı. Sözcükler dudaklarından tane tane, bir şarkının sözleri gibi dökülüyordu. Adı Şermin’miş. Az önceki cadı kadın gitmiş, bir melek gelmişti sanki. Çay kaşıklarının tıkırtısına kadınların kahkahaları eşlik ediyordu. Ne neşeli insanlarmış, diye düşündü. Neşe de keder de bulaşıcıdır derler ya. Şu birkaç dakikadır bütün sıkıntıları uçup gitmişti. Çay, kurabiye faslından sonra tekrar salona geçtiler. “Kim model olacak, sıra kimde? derlerken Şermin Hanım atıld: “Mehmet Bey model olsun. Ben de çizerim olur mu?” demeye kalmadan, model sandalyesinde buldu kendini. Yarım saat modellik yapacaktı. Süre bittiğinde, herkes gösterdi yaptığını. Şermin Hanım: “Benimki tamamlanmadı, tamamlanınca gösteririm” dedi. Hepsi iyi kötü benzemişti ama Candan Hanım gerçekten çok iyi çizmişti. Oradaki hocalığının boşuna olmadığı anlaşılmıştı. Sıra kahveye gelince, kahveleri yapmayı Şermin Hanım üstlenmişti. Kendisini de yardıma çağırmıştı mutfağa. İlk meraklı bakış Sinem Hanım’dan gelmişti. Onunla çok eski arkadaştılar. Onun bakışına omuz silkerek karşılık vermişti sezdirmeden. Mutfakta, kadın: “Telefonumun sesi çıkmıyor, çaldırır mısınız?” diyerek numarasını söylemiş ve çaldırmasını istemişti. Telefon çalıyordu. Kahveler de içildikten sonra, ayrılması gerektiğini hissetti. Her şey için oradakilere ve özellikle Candan Hanım’a teşekkür edip ayrılırken, bir çift kahverengi gözün üzerinde olduğunu hissetti. Asansör yapılmıştı. Apartmanın kapısından çıkarken bir tuhaf hissetti kendini. Ayakları geri çok ince bir numarayla. “Şer mi?” diye kaydetti. Zaman gösterecekti hayır mı şer mi olduğunu. Metro çıkışı merdivenlerde gördü telefonundaki aramayı. Şer mi aramıştı. Geri dönmemesi saygısızlık olurdu. Numaraya dokundu. Üçüncü çalışta açıldı telefon. Karşıda şen şakrak sesiyle Şermin Hanım: “Merhaba Mehmet Bey, nasılsınız, nerelerdesiniz? Yakındaysanız size bir sürprizim var.” -Taksim’de metro çıkışındayım. –Ne kadar iyi İstiklal’de Kitap Kafe’deyim gelir misiniz? –Tabi gelirim. On dakika sonra oradayım. Kitap katlarını geçip kafe katına ulaşınca en dipteki masada gördü onu. Kırmızı bir elbise vardı üzerinde. Koca kafede renkli tek kişiydi. Kafe siyah, beyaz ve gri kişilerden ibaretti sanki onun dışında. Şermin de onu görmüş ayağa kalkmıştı. Neredeyse masaların arasından koşup gelecekmiş gibiydi. Kendisi de hızlandığını fark etti. Sanki kırk yıllık arkadaşmış gibi kucaklaştılar. Bu ikisine de garip gelmedi. Karşılıklı oturunca ilk yaptıkları, birbirlerinin gözlerine
bakmak oldu. Uzunca bir süre sessizce bakıştılar. Sessizliği ilk bozan kadın oldu. –Siz ne yaptınız arkadaşım bana? Ben sanırım deliriyorum. Hiçbir erkeğe yakın olmadım şimdiye dek. Hep mesafe bıraktım. Hep kaçtım. Siz benim dengemi bozdunuz. Bütün tabularımı yıkıp sizi buraya çağırdım. Sakın beni yanlış anlamayın. Hafif bir kadın sanmayın. Öf be! Söyledim kurtuldum. Adam ne diyeceğini bilemeden dinledi. Kadının gözlerinin içine baktı. –Kendinize kızmayın lütfen. Ben de hep sizi düşündüm. Arasam mı aramasam mı, diye gitti geldi elim telefona. Teşekkür ederim bana verdiğiniz değere. Sevgiye. Ben de size aynı değeri ve sevgiyi veriyorum. Ne kutsal kişiler, bizi o atölyede karşılaştıran kişiler. Ne kadar teşekkür etsem azdır onlara. Asıl teşekkürüm size. Duygularınızı bana açtığınız için. Ben aynı cesareti gösteremedim işte. – Ama benim bahanem hazırdı sizi çağırmak için. Sandalyesinin kenarındaki karton kutuya uzandı. İçinden çerçeveli bir portre çıktı. Sanılanın aksine renkliydi bu portre. Yağlı boya ile tuvale yapılmıştı. Çok güzeldi. –Bunu siz mi yaptınız? Çok güzel olmuş. Ben kara kalem bekliyordum. –Evet, kara kalemle eskizini yaptım. Sonra tuvale döktüm. –Hani siz orada öğrenciydiniz. Resim yapmayı öğreniyordunuz. –Aman onlar öyle bilsinler. Bu portre ve benim resim yapmam sırrımız olsun. Hatta bu buluşma da sır olsun. O kız bizim oraya atölye açınca destek olmak istedim. Herkesi topladım. Kimse benim böyle resim yaptığımı bilmiyor. –Peki istediğiniz gibi olsun. Konuştular, konuştular, konuştular. Onlar konuştu, garsonlar çay taşıdı. Neden sonra vaktin geç olduğunu anladılar. İkisinin de başarısız bir evlilikleri olmuştu. İkisi de yalnızdı. Telefondaki Şer mi, Şermin oldu. Kadınlardan değil, karısından çektikleri onu karşı cinse hep uzak tutmuştu. Belki de bu sebepten Şer mi yazmıştı. Ama hayır çıkmıştı ardından. Birbirlerini daha iyi tanımak için her gün buluştular. Evlilik kararı aldılar. Davetiyede nikah ve kokteyl yeri enteresandı. Nikah Candan Resim Atölyesi’nde olacaktı. Şahitler Sinem Hanım ve Candan Hanım’dı. Davetlilerin arasında ilk tanıştıkları gün yanlarında olanlar vardı.
n EMRAH VAROL
YÜZDEKİ ÇİZGİLER nsanların yüzündeki çizgilere nasıl baktığınızla alakalı tüm mesele. Yüzdeki çizgilerden bir şeyler okumak gerekmiyor mu sizce de? Bu çizgilerin sahibi tam 77 yaşında. 1941 yılında doğduğunda Türkiye Cumhuriyeti henüz 18 yaşında gencecik bir fidandı. Annesi ve babası Selanik doğumluydu. Eğer olmasaydı savaşlar, olmasaydı Türkler ve Yunanlar arasındaki mübadele o da orada doğacaktı ve çok başka bir hayatı olacaktı belki. Doğduğunda ülke savaşlardan çıkmış yeni bir dünyaya doğru ilerliyordu. İsmet İnönü Cumhurbaşkanı’ydı mesela doğduğunda. Hitler çoktan 2.Dünya Savaşı’nı başlatmıştı. Büyüdü o kadın. Anne babası Yunanistan’dan geldiği için evde, mahallede Rumca konuşuluyordu. Bilmiyordu Türkçe’yi. Ana dili Rumca’ydı. Okula gitti. Dışladılar onu Türkçe bilmiyor diye. Zor da olsa öğrendi Türkçe’yi. Dönemin şartlarında okuyabildiği kadar okudu o kadın. Sonra mahalleden yakışıklı bir gençle evlendi. O evlilikten 2 çocuğu oldu. Başka çocukları da oldu ama maalesef o dönemin şartlarında doğar doğmaz hayatta kalamadılar. Tabi bu dönemde ülkede 27 Mayıs 1960 darbesi olmuş, dönemin Başbakanı ve 2 bakanı idam edilmişti. Haber çok sonra gelmişti yaşadığı yere. Evlerde idam edilenler için dua edildiğini hatırlıyor o yıllarda.. Zaman geçtikçe yüzündeki çizgiler artmaya başlamıştı. Çocuklarına bakmak kolay değildi. Bir yandan domates topluyordu,diğer yandan çocuklarına bakıyordu. Yoktu o zamanlar hazır mamalar, çocuk bezleri, ıslak mendiller… Eve gelip yemek yapıyor, sobayı yakarak çocuklarını üşütmemeye çalışıyordu. O dönemin birçok kadını gibi… 1970’lerin ülkesinde eşi yeni bir ev yapmaya karar vermişti. Yine aynı mahallede yeni bir eve geçtiler. Burada yeni komşular, yeni arkadaşlıklar edindi. Akşamları kapı önünde bir yandan sohbet ediyorlar bir yandan da diğer gün yapılacak işlerde birbirlerine yardım edeceklerinin sözünü veriyorlardı. Çocuklar ve kendisi büyürken 12 Eylül 1980 darbesi oldu bu defa. Her gün evin önündeki duvara yazı yazan ide-
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
İ
12
11 Cumhurbaşkanı, 54 hükümet, 3 darbe, 1 Dünya Savaşı gördü o kadın. Ölümler, ayrılıklar, yokluk gördü. Hiç isyan etmedi kaderine. Sağlık olsun gerisi olur gider dedi. Bu kadının şu anda 2 oğlu, 4 torunu, 1 de torununun çocuğu var. Yaşadığı mahallenin en sevilen kadınlarından biri. 77 yaşında olmasına rağmen, yüzündeki çizgiler çok şey anlatmasına rağmen yerinde duramayan ve hayata hep güzel tarafından bakan birisi.
M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
alist gençler bir bir toplandı. O kadının kocası evdeki tek tüfeği devletin camiden yaptığı anonsun ardından cami bahçesine attı. Ne yıllardı ama. Kadının yüzündeki çizgilere bir yenisi daha ekleniyordu. Çocukları büyümüştü artık. Askere gidiyordu çocuğun ilki terörün başladığı yıl. Gözyaşı döküyordu o kadın oğlunun arkasından. Tıpkı küçük oğlu ameliyat masasına yattığı gün ağladığı gibi… Ülke değişiyordu ve o kadın git gide yaşlanıyordu. Yaşlandıkça daha da gençleşiyordu belki. Ama yüzündeki çizgiler giderek artıyordu. Ülke değişiyordu o yıllarda, her eve televizyon gelmişti. O da kaptırdı kendisini televizyona belki ama en çok radyoyu severdi o kadın. Büyükçe bir radyosu vardı. Hatta büyük oğlu karnesindeki zayıf notları gizlemek için yıllar önce o radyoyu kullanmıştı. Açardı radyosunu odasında dinlerdi türküleri. Kimi zaman dini yayınlar dinlerdi ve dinlerken uyuyakalırdı odasında.
14
M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
■ SON SİSTEM BUZ BAŞLIK ÜTÜLEME EPİLASYON ■ SON SİSTEM BUZ BAŞLIK OPT IPL FOTO EPİLASYON K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
■ ZAYIFLAMA & SIKILAŞMA PROGRAMLARI ■ SELÜLİT VE ÇATLAK TEDAVİLERİ ■ SOĞUK LİPOLİZ ■ VELLASHAPE ■ POWERPLATE
15
■ LENF DRENAJ ■ TERMAJ CİLT GENÇLEŞTİRME ■ DERMAPEN ■ DERMAROLLER ■ LEKE - AKNE - SKAR TEDAVİLERİ ■ KALICI MAKYAJ (DUDAK - KAŞ - EYELİNER - DİPLİNER) ■ MİCROBLADİNG 3D KIL TEKNİĞİ KALICI KAŞ ■ KARBON PEELİNG ■ DÖVME SİLME ■ MEDİKAL EL AYAK BAKIMI ■ ÖLÇÜLÜ KAŞ ALIMI
SIRAKAPILAR MAH . SALTAK CAD. ADALET İŞ MRK. NO: 69/1 MERKEZEFENDİ-DENİZLİ
M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
AYBÜKE’NİN GÖZLERİNE
İYİ BAKIN!
enüz 23 yaşındaydı Şenay Aybüke Yalçın. Memleket sevdasıyla büyütülen milyonlarca gençten biriydi. Şarkı söylemeyi çok ama çok seviyordu. Bu yüzden müzik öğretmeni oldu. Atanması için beklemesi gerekiyordu. Bekledi Aybüke öğretmen. Ne olursa olsun öğrencileriyle buluşmak, onlara müzik sevgini aşılamak istiyordu. Neresi olursa olsun gidecekti. Yeter ki öğrencilerine bir türkü öğretmek için yetki versinlerdi ona. O gereğini yapardı.
H
E M R A H VA R O L İlk öğretmenler gününü bu okulda kutladı. Öğrencileriyle şarkılar, türküler söyledi. Okul bitiminde karnelerini dağıttı öğrencilerinin. Onlar kadar heyecanlıydı. Arkadaşlarıyla sohbet etmek için şehir merkezinde ilerlerken oldu olanlar. Tarihi boyunca kahpelikten başka bir şey bilmeyen terör örgütü pkk, yine haince, yine kahpece, yine şerefsizce saldırdı ve şehit etti Aybüke öğretmeni. Sokak ortasında uzun namlulu silahlarla rastgele ateş eden şerefsiz daha sonra da giderek bir karakolda kendisini patlattı ve Jandarma Uzman Çavuş Soner Fazlıoğlu da şehit düştü. Aybüke Yalçın ismi bu olaydan sonra hücrelerimize kadar işledi. Hele söylediği türküleri duyunca kahrolduk hepimiz. Mağusa Limanı türküsünü söylüyordu mesela bir kayıtta. Türkü sözleri miydi bu kadar acı olan yoksa Aybüke öğretmen miydi bu türküyü bu kadar acı yapan? ‘Mağusa limanı limandır liman Beni öldürende yoktur din iman’ Başka bir türküde ise şöyle diyordu Aybüke öğretmen: ‘’Aman ölüm, zalım ölüm 3 gün ara ver Al başımdan bu sevdayı götür yare ver’’ Ölüme bu kadar yakınken bu türküleri söyleyerek yaktı içimizi güzel Aybüke öğretmen. Ne olur onun gözlerine iyi bakın. Hayat dolu olan gözlerine. Ülkesi için yapacakları o gözlerinde saklıydı. Ama yaşatmadı hainler. Ve onlara silah verenler. Ve onlara moral verenler. Yaşatmadı Aybüke öğretmeni…
O güzel haber 2016 yılının Ekim ayında geldi. Ağladı sevinçten Aybüke öğretmen. Mutluluğunu ise sosyal medya hesabından ‘Öğretmen oldum ben’ diyerek paylaştı. 3 kelimelik cümleye koca bir roman sığdırmıştı bence. Bu cümledeki sevinci okudukça daha iyi anlamıyor musunuz siz de? ‘Öğretmen oldum ben’ yerine yazacağı hangi cümle bizi bu kadar etkileyebilirdi ki!
Oysa onun da umutları, sevdası, geleceği vardı. Müzik alanında yüksek lisans yapacaktı. Hepimizi ağlatacak yeni türküler söyleyecekti. Bir sevdiği vardı belki. Sevdiğinin gözlerinde baharı görecekti. Ona ve hepimize kara kışı yaşattılar…
Batman’a gitti Aybüke öğretmen. Çorum nere Batman nere demedi. Ama orada terör var demedi. Tek derdi vardı. Çocuklarına bir türkü söyleyetebilmek, bir enstrüman çaldırabilmek. Ne zamandır kapalı olan müzik odasını açtırarak başladı işe ilk olarak.
Arkasından ağladı Türk Milleti. Çok ağladı. Onun türkülerini dinleyip ağladı. Gözlerine bakıp ağladı. Bu coğrafyanın
M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
17
yetiştirdiği hayat dolu bir kızı hayattan koparan hainlere ve onun destekçilerine küfür ederek ağladı. Biz ağlarken sustu ama birileri. Zaten biz ne zaman ağlasak sustu onlar. Onlar kıyıda ölen bir balinaya ağladı, bir teröristin cenazesine ağladı, bir ağacın kesilmesine ağladı ama Aybüke öğretmenler, Necmettin öğretmenleri kaybettiğimizde sustular. Konuştuklarında da sanki hepimiz kana susamış vampirmişiz gibi davrandılar bize. Savaşa hayır dediler sanki biz ölmekten, savaşmaktan çok zevk alıyormuşuz gibi… Cenaze namazında al yıldızlı tabutunun üstünde o al yazması vardı Aybüke öğretmenin. Zaten ağlamaktan bitmiş ülkeyi bir kez daha ağlattı Aybüke öğretmen. O bakışlarıyla ağlattı, söylediği türkülerle ağlattı, al yazmasıyla ağlattı… Şehitlerimiz…Keşke son olsaydı Aybüke öğretmen. Biz kimleri kaybetmedik ki bu güzel vatan coğrafyasında..Neşe Alten öğretmeni babasıyla birlikte katlettiler Diyarbakır Bismil’de..Alim Yılmaz yarbay vardır mesela. Dönemin Mehmetçik programına katılmış ve şunları söylemişti askerlerini göstererek: ‘’Sızlasa da gönüller düşenlerin yasından, koşar adım gitmeli onların arkasından, kahramanlık içerek acı ölüm tasından, ileriye atılmak ve sonra dönmemektir. İşte benim kahramanlarım, işte benim şehitlerimin arkasından giden roketlerim. Türk anaları onları siz doğurdunuz.Ne kadar gurur duysanız azdır.’’ Alim Yılmaz yarbayı kahpece şehit ettiler. Tuna üsteğmeni 25 günlük evliyken Nihal öğretmeninden kopardılar. Hainler sevinmesin diye dik durdu
Nihal öğretmen tabutunun başında. Arslan Binbaşı’yı eşinin yanında vurdular. Eşini de öldüreceklerini anlayınca onun üzerine kapandı ve tüm kurşunları göğüsledi Arslan binbaşı.. Askerlik yaptığım Çukurca ilçesinin Kavuşak üs bölgesinde ben gittikten tam 1 yıl sonra çatışma çıktı. 24 asker şehit olmuştu. Hayat işte. Ben eğer o gün askerde olsaydım şu anda bu satırlar belki de yazılmıyordu… Canımızı vermekten bir an bile çekinmeyeceğimiz bir vatanımız var. Ancak biz bu ülke için daha çok yaşamak istiyoruz. Daha çok yaşayalım ki hainler sevinmesin, düşmanlarımız gülmesin. Biz bu vatan için öldüğümüz kadar da yaşayacağız. Gidenlerin yarım bıraktıklarını tamamlayacağız. Afrin şehidi Musa Özalkan’ın vasiyetini yerine getirip Türkmen balalarına anaokulu yapacağız. Aybüke öğretmen için müzik odaları yapacağız. Ali Gaffar Okkan’ın ismini çocuklarımıza vereceğiz. Alim Yılmaz yarbay gibi kahraman askerler yetiştireceğiz. Ömer Halisdemir gibi ölümü bile bile bir an bile gözümüzü kırpmayacağız… Hadi hep beraber bir kez daha dinleyelim o türküyü Aybüke öğretmenden: “Mağusa limanı limandır liman Beni öldürende yoktur din iman” M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
IŞIKLAR DİYARINA YOLCULUK
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
S AVA Ş Ü N LÜ
18
M
ardin benim için her zaman büyülü bir kent olmuştur. Geçmişi, tarihsel dokusu, geçmişte yaşanan uygarlıkları, dinler mozayiği, yöresel yemekleri daha bir güzelleştirmiştir bu şirin kenti. Mayıs ayının sonunda Mardin’de olmanın mutluluğunu yaşadım. Mardin’de indim. Otel arıyorum. İnsanları yardım sever. Dükkânlarını bırakıp bana otel gösteriyorlardı. Otellerin hepsi doluydu. Şaşırdım. Bir tek ben değilmişim Mardin sevdalısı. Araya sora Maria butik otelini buldum. Açılalı iki hafta olmuş. İçeri girince, dışarının sıcağına inat, bir serinlik tüm bedenimi sardı. Beni karşılayan otelin sahibi Amir Ertakgöz’dü. Genç, sevecen, sıcakkanlı bir kişi. Bakışlarındaki dostluğu okumakta zorlanmıyorum. Otelde kalan ilk yazar ünvanına kavuştum. Sevgili Amir, fotograflarımı çekiyor. Benim için büyük onur, diyor. Sözlerine başım gözüm üstüne diyerek başlıyor. Otelin içi bir sanat evi. Yerler halılarla kaplı, her yer pırıl pırıl. Duvarları bakır kaplar süslüyor. Duvarlarda bol bol kılıç, kama var. Çalışanların sıcaklığını, içtenliğini görünce, kılıçlar ve kamalar birer güle, karanfile dönüşüyor. Giriş kapısının üstünde bir geyik başı. Gözlerindeki ıslaklık ve ışıltı yok olsa da sevecen bakışlarını esirgemiyor kendisine bakanlardan. Otelin bir bölümü Urfa ve Midyat’tan getirilmiş kesme taşlardan yapılmış.
M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
Balkona çıkıyorum. Otel çalışanı Cesur da peşimden geliyor. Balkondaki esinti, Ege’nin meltemini aratmıyor. Ufuk çizgisinde kalın bir sis katmanı. Göz alabildiğine uzanan ekili tarlalar. Yeşil rengin egemen olduğu tarlalarda, hasadı bekleyen tarlalar da yok değil. Cesur, “ Bakın şurası Nusaybin, şurası Kızıltepe, sislerin arkasında saklanan ise Suriye.” diyor. Maira’nın Mardin’in eski adı olduğunu da öğreniyorum. Çantamı bırakıp otelden çıkıyorum. Merdivenli sokaklarda yitiyorum. Onlarca fotograf çekiyorum. Camiler, kiliseler, konaklarda saatlerce geziyorum. Akşam, siyah siyah Mardin’in üstüne yağmaya başlıyor. Işıklar belirginleşiyor. Mardin’in ünlü kaburga dolmasını ayran eşliğinde, ışığa kesmiş kente baka baka yiyorum. Önerim, akşamleyin bu yemeği yemeyin. Biraz ağır ya da bana ağır geldi. Işıl ışıl yanan kente bakıp kalıyorum birkaç saat. Sonra ver elini otel... Balkondaki esinti ömre bedel. Balkondan önümüze serilen ovanın gece görüntüsünü izliyorum. Gündüzleri bir denize benzetilen ova, geceleyin de bana öyle görünüyor. Karşısı sanki bir sahil kenti. Mardin’in ilçeleri ışık içinde yüzüyor. Suriye sınır, bir uçtan öteki uca uzanan bir gerdanlık gibi. Sis katmanının altından hazine çıktığını düşünüyorum. Bir masal dünyasındayız sanki. Ay gökyüzünde “ masalsı bir meyve “ gibi. Uzun huzmeleri-
ni yakmış, tüm ovayı aydınlatıyor. Kızıltepe ve Nusaybin’e gidip gelen arabaların lambaları karanlıkta birer ateşböceği. Amir bey yanımda. Kentle ilgili her şeyi anlatıyor, sıcacık çaylarımızı yudumlarken... Mardin’de gezilecek yer çok. Gümüş ve taş işçiliği için Midyat’a gidebilirsiniz. Hasankeyf ’e bir saatte ulaşabilirsiniz. Orada da bir günün keyfini çıkartmak, bilmiyorum nasıl anlatayım! Diyarbakır’a kısa sürede ulaşmak olası. Ceylanpınar’ı merak ediyorsanız, ulaşmak hiç de zor değil. Mardin’in merkezinde gidilecek öyle çok yer var ki, hangisini söyleyeyim. İstiyorsanız kalesinden başlayın. Bir ara da bakırcılar çarşısına uğrayın. Bakıra nasıl can verildiğini görün. Sevdiklerinize armağanlar alın. Ehl-i keyf almayı sakın unutmayın. Yöneticilerimiz içkiyi yasaklamak isteseler de, ehl-i keyflerde buz gibi soğuyan rakıyı içerken, Mardin’in belleğinizde kalan ışığa kesmiş görüntüsü, uzun yıllar en güzel mezeniz olacaktır. Mardin’de günlük çıkan “ Mardin Sesi “ gazetesine uğrayın. Gazetenin sahibi Fatih Avuk size gönüllü olarak rehberlik yapacaktır. Büyük kentlerde tükenen, süper marketlere karşı direnen bakkallara da rastlayacaksınız. Nostalji olan bakkal amca sıcaklığını da orada yaşayın Mardin görülmeye değer bir kent. Gittiğinizde bana hak vereceksiniz. Işıklara kesmiş kentin görüntüsü düşlerinizi süsleyecek uzun yıllar...
19
M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
İNSANLIĞIN MERHAMETİDİR KADINLAR!
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
K
adın hayatın vicdanı, merhametidir aslında. Yaşamdan kadını çıkardığınızda geriye kocaman bir “çirkinlik” kalır. Bir kadının kadife gibi sesi ve elleri her neye temas ederse ona can olur, nefes olur. Varlığı huzur ve güven verir. Şefkati ile sarıp sarmaladığında iyileşmeyecek yara bere yoktur. Annedir o, eştir, yoldaştır, evlattır… O reklamın da söylediği gibi evin aşçısı, doktoru, bahçıvanı yani evin süper kahramanıdır o.
20
Dışarıdan bakıldığında kırılgandır kadın, incedir, naiftir, duygularının esiridir. Ama gerçekte öyle mi ya? Kadın hayatın tüm yükünü omuzlar da yine zarafetinden bir şey kaybetmez. Duygusaldır doğru ancak duygusunu akıl süzgecinden geçirecek kadar da zekidir. Kadın doğanın yumuşak gücüdür, her işini incelikle halleder, sabırla demler. Karşılığında ne bekler? Sevilmek, değer görmek, taktir edilmek, hepsi bu. M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
KADININ AŞIRI ACIKLI HİKAYESİ Modern hayat en çok kadınları yordu, yoruyor. Kariyer mi, aile mi ikilemini yaşamayan kadın neredeyse yoktur. İşinde ilerleyip zirveye çıkmak mı, anne olup bir can dünyaya getirmek mi? Ne yaman çelişki? Anneliğinden feragat etse kadınlığı sorgulanır? Kariyerinden feragat etse basit bir “ev hanımı” etiketiyle yaftalanır. “Çocukta yaparım kariyer de” dese bin parçaya bölünür. Kaç cephede savaşır kadın? İş hayatında verimli bir çalışan, evinde iyi bir anne, sevecen bir eş, anne-babaya karşı iyi evlat olmakla yükümlüdür
o. Bütün bu cephelerde aynı sevgi ve özveriyle savaşmaktan gocunmaz da takdir edilmemekten gocunur. Sevgisine sevgi, merhametine merhamet, şefkatine şefkat ister. Çok şey mi ister? Peki onun bu insanüstü gayretine kör ve sağır olanlar? Sevgisini, vicdanını, merhametini insafsızca sömürüp bitirenler? Onlara ne demeli, ya da onları ne yapmalı? Bir kadını şefkatle sevmeyi bir türlü beceremeyip sırf ayrılmak istiyor diye kör bıçakla kesenlere, çocuğunun gözü önünde kurşun yağdıranlara ne yapmalı? KADIN HAKLARININ TAKVİMİ OLUR MU? Kadınlar şiddetin her türlüsüne maruz kalıyor. Kadına yönelik bedensel, ruhsal ve cinsel saldırılar hiç bu kadar yoğun yaşanmamıştı. Belki de hep vardı da dört duvar arasında yaşanıyor; kol kırılıp yen içinde kalıyordu. Teknolojiyle birlikte basın yayın araçlarının çoğalmasıyla birlikte toplumumuzun bu en çirkin yönüyle karşılaştık. Gün geçmiyor ki bir kadın öldürülmesin, gün geçmiyor ki çocuk sayılabilecek biri tecavüze uğramasın. Kadınlar sadece özel hayatlarında şiddete maruz kalmıyorlar, onlar için iş hayatı da farklı değil. İş hayatındaki psikolojik baskılar, mobbing uygulamaları azımsanmayacak boyutlarda. Kadınların erkek çalışanlara göre daha
KADIN GİDERSE… Özel hayatında sevilmek isteyen kadın, iş hayatında eşit haklara, eşit ücretlere ve eşit fırsatlara sahip olmak istiyor. Bu hakları elde edebilmek için bütün gücüyle mücadele etmekten çekinmedi, çekinmeyecek. Unutulmamalı ki kadın, özel ve toplumsal hayatın iki temel dayanak noktasından biri. Bu dayanak noktası tahrip edilir, yok edilir ya da sakat bırakılırsa toplumsal hayat da sakatlanır. Bir kadın giderse, sadece bir kadın gitmez: Evdeki huzur gider, güven gider, Sevgi gider, şefkat gider, Evdeki koku gider, Sofradaki bereket gider, Beşikteki bebek gider, Saksıdaki çiçek gider, Bir kadın giderse toplumun vicdanı, merhameti gider. M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Her insan bir ananın elinde/gönlünde yoğrulur, şekillendirilir, hayata hazırlanır. Kadının gücü tam olarak buradan gelir. Çünkü kadın yaşamın devamlılığının garantisidir. İnsanoğlu ona emanettir: o doğurur, o besler, o büyütür, o şekillendirir. Kadın hayatın neşeli şarkısıdır! Mutlu olduğunda, öyle bir etki yaratır ki çevresindeki her şey onunla birlikte şarkı söyler, kara bulutlar dağılır, güneş yeniden açar. Hayatın sesini duymak isteyenler kadınları mutlu etmeleri gerektiğini bilenlerdir. Bunun için ekstra çabalara, abartılı hediyelere gerek yoktur aslında: bir çift güzel söz, tatlı bir tebessüm bütün mücevherlerden daha kıymetlidir kadınlar için.
düşük ücretlerle çalıştırıldıkları da bir sır değil. Kadınların iş hayatında erkeklerle eşit haklara sahip olmak için verdikleri mücadele 1857 yılına kadar dayanıyor. 1857 yılında Amerika’da tekstil fabrikalarında çalışan kadınlar eşit haklar için canlarını ortaya koydular. O yıllarda başlayan mücadele 1910 yılında 2. Enternasyonel toplantısında 8 Mart’ın Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak ilan edilmesiyle sonuçlandı. 1977 yılında ise Birleşmiş Milletler Örgütü 8 Mart’ı tüm dünyada “Dünya Kadınlar Günü” olarak ilan etti.
21
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
22
OTİZMİN
TEK TEDAVİSİ EĞİTİMDİR Birleşmiş Milletler, bütün dünyada, Nisan ayını Otizm ayı, 2 Nisan’ı ise “Dünya Otizm Farkındalık Günü” olarak kabul ediyor. Açıklanan son verilere göre dünyaya gelen her 68 bebekten biri otizmli olarak doğuyor ve bu oran erkek bebeklerde kızlara göre 4,5 kat daha fazla gözleniyor. Otizm Spektrum Bozukluğu, doğuştan gelen ve genellikle yaşamın ilk üç yılında fark edilen karmaşık bir gelişimsel bozukluk olarak tanımlanıyor. Sebebi tam olarak bilinmeyen otizmin, tek tedavi yöntemi ise doğru eğitim. Still Life olarak, kendisi de otizmli bir evlada sahip olan Denizli Otizm Derneği Başkanı Dudu Karaman Dinç ile otizmi ve dernek çalışmalarını konuştuk:
N
Dudu Hanım, Denizli Otizm Derneği ne zaman kuruldu? Çalışmalarınızdan bahseder misiniz biraz? Derneğimiz 2014 senesinde, 2 Nisan tariM A RT- N İ S A N 2 0 1 8
hinde kuruldu. 2 Nisan aynı zamanda otizm farkındalık günüdür. Gönüllülük esasına göre çalışan bir derneğiz, burada her iş gönüllüler tarafından yapılıyor. Yaptığımız çalışmalar neticesinde büyükşehir belediyesi “otizm dostu belediye” oldu ve burayı bize tahsis etti. Çocukları ve aileleri uzmanlarla buluşturabileceğimiz bir yere ihtiyacımız vardı. Bu ihtiyacımızı büyükşehir belediyesi karşıladı. Derneğimizin 7 kurucu üyesi otizmli çocuk sahibi ailelerden oluşuyor. Kermes ya da benzeri bir takım etkinliklerde yapıyoruz ama ağırlıklı olarak çocuk ve aile odaklı etkinlikler gerçekleştiriyoruz. Bugüne kadar yaptığımız çalışmalardaki temel odak noktamız “otizmli çocukların toplumla bütünleşmesini sağlamak” oldu. Dernek olarak ailelere yönelik seminerler düzenliyoruz, bunların yanı sıra Türkiye’de ilk defa bizim tarafımızdan düzenlenmiş ve geliştirilmiş olan her yaz yaptığımız “tersine kaynaştırma yaz okulumuz” var. Programın planlanmasını ve koordinas-
yonunu yönetim kurulu üyemiz Burcu Bilik yapıyor. Bir diğer yönetim kurulu üyemiz Zeynep Yamacı aynı zamanda kız meslek lisesinde çocuk gelişimi öğretmeni. Onun görev yaptığı okuldan stajyer gönüllüler alıyoruz, onlar bizim çocuklarımızın ablaları oluyorlar. Denizli Otizm Derneği olarak yakın sayılabilecek bir tarihte kurulmuş almanıza karşın oldukça faalsiniz anladığım kadarıyla. Temelde biz otizmli bireylerle ilgili savunuculuk yapan bir derneğiz. Onların haklarını elde etmeleri için çalışmalar yürütüyoruz. Eğitimle ilgili yetersizlikler olduğu için eğitimlerine katkı sağlıyoruz. Buradaki faaliyetlerimizin yanı sıra, Türkiye Otizm Meclisi’nin hem kurucularından hem de üyelerinden biriyiz. Diğer taraftan Otizm Dernekleri Federasyonu üyesiyiz. Türkiye Otizm Meclisi, geçen sene Konya’da oluşturuldu. Meclisin sabit bir yeri yok,
Otizm konusunda yoğun bir çaba içindesiniz, peki kat ettiğiniz mesafe olarak değerlendirirseniz bulunduğunuz noktadan memnun musunuz? Öncü bir misyonumuzun olduğunu düşünüyoruz. Öyle hareket etmemiz gerektiğine inanıyoruz. Federasyonun ve meclisin en aktif üyelerinden biriyiz. Düzenlediğimiz tersine kaynaştırma yaz okullarında normal gelişim gösteren çocuklarla otizmli çocuklar bir arada eğitim alıyorlar. Temel hedefimiz, farklılıklar olsa da aslında bazı noktalarda aynı olduğumuzu göstermek. Birlikte öğrenmenin, paylaşmanın güzelliğini çocuklarımızın yaşamasını istiyoruz. Yaz okulunda çocukların her biri farklı alanlarda gelişim gösterdiler. Örneğin bize geldiğinde hiç kelime kullanmayan bir öğrencimiz bir ay sonra tek tek kelimeler kullanmaya başladı. Bir başkası sıra almayı, bir diğeri okumayı öğrendi. Tersine kaynaştırma yaz okulunda 2 tane çocuk gelişimi, 2 tane özel eğitim, 1 tane beden eğitimi öğretmeni ve 1 dil konuşma terapistimiz vardı. Böyle bir kadroyu oluşturmak çok zor. Bu ekibi oluşturduğumuz
ve gönüllü olarak programa katılmalarını sağladığımız için kendimizi şanslı hissediyoruz. Peki otizm tam olarak nedir? Otizm spekturum bozukluğu diye ifade ediliyor. Yelpaze olarak çok geniş, bu yelpazenin bir ucu dahilere dayanıyor. Dahilerin sayısal, sanatsal ya da sözel yönü çok güçlü. Dahiler, otizmlilerin yüzde onluk küçük bir bölümünü oluşturuyor. Yelpazenin diğer en ucunda ise kendi öz bakım becerilerini bile yerine getiremeyen otizmliler bulunuyor. Aslında her otizmli çocuk birbirinden farklı. Otizmin bir sürü özellikleri var ama her otizmli o özelliklerin hepsini gösterecek diye bir şey yok. Aileler çocuklarının gelişimini takip ederken hangi noktada “acaba benim çocuğumda böyle bir durum olabilir mi” sorusunu sormalı? Nelere dikkat etmeliler?
Ailelerin en kolay dikkat edecekleri şey göz temasıdır. Çocuk göz teması kurmuyorsa, çok basit komutları bile almıyorsa, tepki vermiyorsa, adıyla seslenildiğinde bakmıyorsa burada bir sıkıntı var demektir. Akranlarıyla iletişim kurmamak, oyun becerilerinde gerilikler önemlidir. Konuşma geriliği en sık görülen sıkıntılardan biridir ama her konuşmayan çocuk otizmli olacak diye bir durum söz konusu değil. Peki bu saydığınız durumlar çocuğumuzda var diyelim, ilk olarak ne yapmamız gerekiyor? Çocuğumuzu nereye götürmeliyiz? Otizm tanısını çocuk psikiyatristleri, çocuk nörologları, gelişimsel pediatristler koyuyor. Çocuk hekimine götürdüklerinde eğer bir sıkıntı varsa, çocuk hekiminin bunu fark edip yönlendirmesi gerekiyor. Çocuğunuzla oyun oynamazsanız bunu 4-5 yaşına kadar fark edemeyebilirsiniz. Özellikle çalışan aileler çocukları ile oyun oynama fırsatı bulamıyorlar. Oyun oynamazsanız bunu fark edemezsiniz. Çocuk doğduğu andan itibaren sürekli uyaranlar vereceksiniz, ses denemeleri yapacaksınız, yani bir sürü açıdan uyaran sunacaksınız çocuğa ve tepkisini ölçeceksiniz. İkinci çocukta fark etmek daha kolay, ilk çocuk normal gelişim gösterdiği için ikincideki farklılığı daha kolay gözlemleyebilirsiniz. Otizm, erkek çocuklarda kız çocuklarına göre 4,5 kat daha fazla görülüyor fakat kız çocuklarda daha ağır seyrediyor. Otizme sebep olan faktörler nelerdir? Aslında belirgin bir sebebi yok. Örneğin down sendromundaki mevzu genetik, üstelik anne karnında da tespit edilebiliyor ama otizmle ilgili sebebi şudur diye bir M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
her yıl seçilen bir sekreteryası var, şu anda bu sekreterya İzmir’de. Bu meclisin içinde otizm alanında faaliyet gösteren 60’a yakın sivil toplum örgütü var. Geçen sene resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren Otizm Eylem Planı var. Bu plan yürürlüğe girmiş olmasına rağmen uygulamaya geçmedi. Bizler bu planın uygulamaya geçmesi için takipçiler olarak hareket ediyoruz. Otizm eylem planının izlenmesi için iller bazında çeşitli kurullar oluşturuldu. Denizli’de oluşturulan kurulun üyelerinden biri de biziz.
23
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
24
tespit yok maalesef. Çoklu bir bozulmadan bahsediliyor. Genetikte bir kısım etkiliyor. Çalışmalara göre ikiz kardeşlerin birinde varsa aynı yumurta ikizlerinin ötekinde de olma ihtimali yüzde 90’lara çıkıyor. Yine kardeşlerden biri otizmliyse diğerinde olma ihtimali diğer çocuklara göre daha fazla ama down sendromundaki gibi şu genden dolayı ortaya çıkıyor gibi bir tespit söz konusu değil. Bunun yanı sıra beslenme, ağır metallerin vücutta çok fazla birikmesi, anne-baba yaşının büyük olması, hava kirliliği, aşılar gibi faktörler de otizmin sebepleri olabiliyor. Şu ya da bu neden yerine çoklu bir durumla karşı karşıyayız. Otizmin tedavisi nedir, örneğin ilaç kullanılıyor mu tedavisinde? Otizmin tek tedavisi eğitim. Erken yaşta tanı konulması, olabildiğince erken yani 1 yaş, 1,5 yaşta fark edildiği andan itibaren çocuğun yoğun ve doğru eğitimi alması çok önemli. Çocuklar küçük yaşta eğitime başlayıp, sıkı ve doğru eğitim alırlarsa çok iyi seviyelere kadar geliyorlar. İlaç konusu ise şöyle: otizmin yanı sıra bir hiperaktivite varsa, obsesif kompulsif bozukluk varsa, şizofreni varsa, yani otizme eşlik eden başka bir psikosomatik hasta-
M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
lık varsa o zaman doktorlar o rahatsızlığı ilaçla kontrol altına alıyorlar. Otizme şu ilaç etki ediyor, iyileştiriyor diye bir şey söz konusu değil. Peki otizmli çocukların ve bireylerin beslenmesi nasıl olmalı? Beslenme otizme etki ediyor mu? Beslenmeye dikkat etmek gerekiyor. Aslında hepimizde olduğu gibi market ürünleri, hazır gıdalar tüketmemek gerekiyor. Örneğin çocuğun hiperaktivitesini artırıcı yiyecekler verilmemeli. Pamukkale Üniversite Hastanesi’nden işbirliği içerisinde olduğumuz Yrd. Doç. Dr. Ömer Başay ho-
camız ile DOÇEM’de seminer düzenledik. Hocamız diyetlerin otizmli çocukların dörtte birinde etkili olduğunu, dörtte üçünde etkili olmadığını belirtti. Sizin çocuğunuz o dörtte birlik dilimde de olabilir. Örneğin otizmli çocukların çoğunda bağırsak problemleri var. Bu problem uygun diyetlerle, probiyotiklerle düzenlendiğinde o çocuğun günlük yaşantısını kolaylaştırıyorsunuz. Kendi günlük yaşantısı daha iyi hale geldiği için aldığı eğitimden de daha fazla fayda sağlıyor. Burada temel mantık çocuğu eğitime daha hazır hale getirebilmek. Beslenme vs. bunlar destekleyici durumlar. Dernek olarak her zaman bilimsel yöntemleri savunuyoruz. Otizmin tek tedavisi eğitimdir. Bunun yanı sıra destekleyici şeyler yapılırsa çocuk yararına olur. Otizm hep çocuklarla ifade edilen bir rahatsızlık, peki otizmli yetişkinlerin durumu nedir? Hep otizmli çocuklardan bahsediyoruz, nerede bu otizmli yetişkinler değil mi? Onlarda da durum yelpazenin neresinde olduklarıyla ilgili. Daha hafif durumdaysa
Otizmli bir çocuk sahibi olmanın zorlukları neler? Bizim çocuklarımızın bazı zorlukları var ama güzellikleri de var. Bir kere çocuklar saflar, temizler, masumlar. Aslında temel sıkıntı, çocukların kendisinden daha fazla bürokrasiyle ya da başka şeylerle uğraşıyor olmak bizim için daha yaralayıcı. Mevzuat açısından baktığımızda Türkiye’deki mevzu-
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
yani sadece iletişimle ilgili bazı şeyler yaşıyorsa iş hayatına devam edip, sürdürebilen otizmli yetişkinler de var. Bakım evlerinde kalan otizmliler de var. Bazı bakım evleri istemiyor çünkü hırçın olabiliyor otizmliler. Bunun da sebebi yüzde ellisinde konuşma da gelişmeyebiliyor ve bu oran düşük bir oran değil. Konuşma gelişmeyince bu beraberinde başka hırçınlıklar getiriyor. Öz bakım becerileriyle ilgili yetersizlikler devreye giriyor. Otizmli yetişkinlerin kalabilecekleri, yaşayabilecekleri yerlerin oluşturulması lazım. Devletin otizm eylem planını kabul etmiş olması önemli bir gelişmedir. Bu eylem planını sivil toplum örgütleri hazırladı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı da sahiplendi. Şu anda bir yıldır bununla ilgili çok az bir gelişme oldu biz de bu gelişmelerin artması için birtakım çabalar içindeyiz. Otizm eylem planının çocukların ve ailelerin gündelik hayatına yansımasını henüz göremedik. Görmek için uğraşıyoruz ve bu uğraşımızı sadece Denizli’de değil Türkiye çapındaki organizasyonların içinde yer alarak yapıyoruz.
at gayet düzgün bir mevzuat, birçok Avrupa ülkesinin ayarında bir mevzuat. Fakat ne yazık ki bu uygulamaya hiç yansımıyor. Uygulamaya yansıması münferit örneklerle olabiliyor. Çocuğun için gerekirse evini, arabanı satıyorsun bir sürü şey yapıyorsun, sonra okula götürüyorsun, konuşamadığı için atılan, istenmeyen öğrenci var. İngilizce, Almanca, Japonca biliyor olmasına rağmen bazı tekrarlayıcı hareketlere sahip olduğu için istenmeyen, atılan öğrenci var. Aslında burada “farklı olanı” kabul etmeme ve “farklı olanı” istememe durumu var. Otizmliyi de, engelliyi de, çingeneyi de istemiyor. Biz standart seviyoruz. Zor olan çocuklarla uğraşmak değil, dışarıdaki şeylerle uğraşmak. Sağlık ve eğitim sistemi oturmuş olsa çocuk belirlenen saatlerde istediği okula gidip gelebilse ve toplumla bütünleşme tam olarak sağlanabilse sorun kalmayacak.
25
M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
26
ÖZEL SEKTÖRDEKİ SOSYAL GÜVENCELİ ÇALIŞANLARIN YARISI KADIN! Emek yoğun sektörlerin geçim kaynağı olduğu Denizli’de, kadınlar üretimin can damarı niteliğinde. Şehirde sosyal güvencesi bulunanların yüzde 71,95’i özel sektörde çalışıyor ve bunların yaklaşık yarısı ise kadın! RÖPORTAJ
ÖZEL
Okuyucularımızın 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kutlayan Denizli Ticaret Odası (DTO) Yönetim Kurulu Başkanı Uğur Erdoğan, oda olarak aktif kadın girişimci sayısını artırmak için her türlü imkânı seferber ettiklerini, toplumda daha etkili olmaları için de her türlü katkıyı sağladıklarını söyledi. Ailesi ve işindeki zor görevinin yanında büyük
M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
DENİZLİ’NİN YÜKÜNÜ KADINLAR SIRTLIYORLAR bir özveriyle toplumsal sorumluluğunun gereğini de yerine getirmeye çalışan kadın girişimcilerle, daha güzel işlere imza atacaklarını ifade eden Başkan Erdoğan, “Burada olduğumuz müddetçe, kadınlara bakışımız değişmeyecek. Üretip devletine ve milletine katkı sağlayacak herkesin yanındayız. Kadınlara, sivil toplum kuruluşları ile memleketi yönetmede, daha fazla yer vermek isteriz” dedi.
DTO
Yönetim Kurulu Başkanı Uğur Erdoğan, kısa bir süre önce, koordinatörlüğünü yürüttükleri Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Denizli İl Kadın Girişimciler Kurulu üyeleri ve İcra Komitesi Başkanı Semra Akça Acar ile Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’yi ziyaret ettiklerini hatırlattı. Kurulun daha aktif olması için, kurumlarında
TOBB Denizli İl Kadın Girişimciler Ku-
rulu’na bir sekretarya oluşturup özel bir yer vereceklerini de vurgulayan Başkan Erdoğan, “Denizli, büyük bir şehir… Her yıl 10 şirketi ile ‘Türkiye’nin En Büyük 500 Sanayi Kuruluşu’ sıralamasında yer alıyor. 12 tanesi 500 ila 100 arasında, 543’ü de 100 ila 500 arasında çalışanı bulunan 25 bin 712 işletmesi var. İnsanımız, üretken ve çalışkan! Neredeyse hiç uyumuyor… Öyle ki; bu şehirde 7 gün 24 saat mutlaka bir çalışan vardır. Üstelik, özel işletmeler bu yapının çoğunluğunu oluşturuyor. Sadece 4/A kapsamındaki çalışan sayısı 230 bin. İlimizde sosyal güvencesi bulunanların yüzde 80’i, aktif çalışan. Sosyal güvenlik kapsamındaki aktif çalışanların il nüfusuna oranı, yüzde 31,29. Yani neredeyse her üç kişiden biri üretimin içinde. Sosyal güvencesi bulunanların yüzde 71,95’i ise özel sektörde ve bunların yaklaşık yarısı da kadın! Kadınlar, adeta Denizli’nin yükünü sırtlıyorlar. Onlar için ne yapsak azdır! Sizin aracılığınızla hepsinin 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kutluyorum” dedi. BAŞKAN ERDOĞAN: “KADIN GİRİŞİMCİLERİN SAYISINI ARTIRMAYA ÇALIŞIYORUZ” Başkan Erdoğan ayrıca, kadın girişimciliğinin geliştirilmesi ve sayılarının artması için çalışmalar
yürüttüklerini belirtti. Geçen yıl DTO’nun girişimcilik kursu için başvuran 3.698 vatandaşın 1.455’inin eğitimi tamamladığını, kursun bu yıl da devam ettiğini kaydeden Erdoğan, “Cinsiyet ayırt etmeksizin, iş dünyasının ihtiyaç duyduğu alanlarda mesleki eğitimler düzenliyoruz. Buna bir örnek olarak, geçen yıl kurduğumuz Tekstil Tasarım Merkezimizde oldukça verimli bir kurs düzenledik. Ve buradaki eğitim sayesinde ortaya çıkan ürünleri, ünlü mankenlerin de yer aldığı bir defilede sergiledik” diye konuştu.
KADIN, TOPLUMUN TEMEL TAŞIDIR DTO Başkanı Uğur Erdoğan, kadınları toplumsal barışın harcı olarak da görüyor. Onların bulunduğu yerde güven, huzur ve selamet olduğunu söyleyen Başkan Erdoğan, “Onlar, toplumu inşa eden ailenin temeli. Çocuklarımız yani ülkenin, insanımızın yarınları da onlara emanet. O nedenle, iyi bir eğitim almaları ve üretken bireyler olarak toplumda aktif yer almaları çok önemli. Biz de bu doğrultuda her türlü katkıyı sağlamaya çalışıyoruz” dedi.
M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
27
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
28
DENİZLİ VİZYON BAŞKENT BULUŞMAMIZ, BÜYÜK İLGİ GÖRDÜ DTO Yönetim Kurulu Başkanı Erdoğan, dönem sözcülüğünü üstlendikleri Denizli Platformu’nun sanayici ve tüccar üyeleriyle, geçen ay, yıllarca unutulmayacak bir etkinliğe daha imza attıklarını da anımsattı. Denizli Valiliği, Denizli Büyükşehir Belediyesi ile Denizlim Kültür ve Yardımlaşma Derneği’nin katkılarıyla Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin himayesinde gerçekleştirdikleri Denizli Vizyon Başkent Buluşması’nın büyük ilgi gördüğünü ve Ankara’da yaşayan üst düzey bürokratları Denizlili hemşehrileri ile buluşturduğunu belirtti. BAŞKAN ERDOĞAN: “SAYIN ZEYBEKCİ, MÜJDEYİ ANKARA’DA VERDİ” Denizlililer’in hep birlikte olmasını, birbirine destek çıkmasını, M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
elbirliğiyle memleketine ve şehrine değer katmasını önemsediklerini dile getiren Başkan Erdoğan, “Denizli Vizyon Başkent Buluşması’na Ekonomi Bakanımız Sayın Nihat Zeybekci ile Denizli ve Ankara’dan çok sayıda bürokrat, belediye ve dernek başkanı da katıldı. Gösterilen ilgiden dolayı Sayın Zeybekci ile davetlilere bir kez daha teşekkür ediyorum. Birlikten kuvvet doğar! Denizlililer’in birlikte hareket ettikçe baş edemeyeceği zorluk, çözemeyeceği sorun yok. Bu tür organizasyonlar, şehrin geleceğini şekillendirme anlamında aktif rol oynuyor. Böylelikle yeni dostluklar, yeni fikirler ve yeni projeler ortaya çıkıyor. Kente katma değer sağlıyor. Mesela, o gece, onur konuğumuz Ekonomi Bakanı Sayın Nihat Zeybekci’den bir müjde geldi. İzmir’i Antalya’ya birleştirecek otobanın Aydın’dan sonraki kısmının yapılmasıyla ilgili ihaleye çıkılması için gereken imzala-
ğince, sosyal sorumluluk bilinciyle ve özveriyle hareket edip, Denizli için çaba sarf edenleri biraraya getirmeye çalıştıklarına dikkat çeken Erdoğan, “Biliyoruz ki, birlikten kuvvet doğar! Elbirliğiyle her sorunun, her güçlüğün üstesinden gelinir! Ve herkesin de bildiği gibi, akıl akıldan üstündür; o sebeple bu tür buluşmalardaki fikir alışverişinden yeni projeler ve işler ortaya çıkar. Bundan hem memleketimiz hem de insanımız kazanır. Ülkemiz de daha iyiye ve güzele ancak böyle ulaşır” dedi.
DENİZLİLİLER, BİRLİKTE DAHA GÜÇLÜLER!
50 KİŞİLİK HEYETLE ALMANYA’YA GİTTİK
Arada mesafeler olsa bile fırsat buldukça, güçlerinin yettiği ve imkân elverdi-
Başkan Erdoğan bu arada, 50 kişilik DTO İnşaat ve Yapı Sektörü Heyeti ile de
Bautec Berlin 2018 Uluslararası Yapı ve İnşaat Teknolojileri Fuarı İş Gezisi düzenlediklerini, ardından da Türk Alman Ticaret ve Sanayi Odası üyeleri ile biraraya geldiklerinİ anlattı. DTO Başkanı Uğur Erdoğan, görüşmede Denizli ile ilgili konuşurken, son bir yılda yabancı yatırımlarda görülen kayda değer artışa dikkat çektiğini ve “DTO’nun kurulduğu 1926’dan 2017’ye 90 yıllık dönemde Denizli’de yabancı ortaklı şirket sayısı 55 idi. Sadece 2017’de, 29 şirket daha bunlar arasına katıldı. Son 1 yılda, sayı 84’e kadar çıktı. Bu Denizli’nin ne kadar hızlı büyüdüğünün bir göstergesidir” dediğini ifade etti.
M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
rın bakanlar kurulunda tamamlandığını ve kısa zamanda Aydın milletvekilleriyle de birlikte Başbakanımız Sayın Binali Yıldırım’ı ziyaret edip son imzayı da almayı beklediklerini açıkladı. Hatta yaz gelmeden ihalesinin yapıldığını görmek istediklerini belirtti. Hemen ardından da Aydın ve Denizli milletvekilleriyle Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanımız Sayın Ahmet Arslan’ı ziyaret ettiler. 21 Haziran’da ihaleye çıkılacağının duyurusu geldi ve Resmî Gazete’de yayınlandı. Hayırlı olsun” dedi.
29
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
İKİ DENİZLİLİ BİRARAYA GELİRSE, MUTLAKA İŞ KONUŞUR
30
Son olarak, Almanya’daki uluslararası organizasyonla ilgili olarak da kısa bir değerlendirmede bulunan Başkan Erdoğan, “Bizdeki potansiyeli, katma değere dönüştürecek projelere kapımız açık! Yapı ve inşaat sektörü, Türkiye’de iş dünyasının temel taşlarından biri. Sadece yurt içinde değil yurt dışındaki etkinliğiyle de Türk girişimciler, bu sektörde ilk sıralarda! Denizli’miz ise, girişimci ruhuyla tanınan bir şehir. İki Denizlili biraraya gelirse, mutlaka iş konuşur. İşte yeniliğe ve birlikteliğe de açıktır. Özellikle, son yıllardaki devasa projelerle ‘şehrimiz, baştan ayağa yeniden imar ediliyor’ desek yeridir. Türkiye’nin önde gelen en büyük firmalarının Denizli’mizde yatırım yapması, şehrimizin yapı ve inşaat sektöründeki önemini her geçen gün daha da artırmakta. O nedenle, Denizli’ye yapılacak her yatırım kazançlıdır! Ayrıca, ihracatçı firmalarımızın sayısı da, bizim için ayrı bir övünç kaynağıdır. Bunun yanında, müteahhit şirketlerimizin tam kapasite ile çalışıyor olması da önemli bir değerdir!” dedi. Ege Bilgi ve Yenilik Merkezi (EBIC-Ege) ve KOSGEB iş birliği ile Bautec Berlin 2018 Uluslararası Yapı ve İnşaat Teknolojileri Fuarı İş Gezisi Programı kapsamındaki Türk Alman Ticaret ve Sanayi Odası (TD-IHK) ve Denizli Ticaret Odası B2B Toplantısı, Berlin’de yapıldı.
31
M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
DENİB 6. EV VE PLAJ GİYİMİ TASARIM YARIŞMASI MUHTEŞEM FİNALLE GERÇEKLEŞTİRİLDİ K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Ekonomi Bakanlığı himayelerinde Denizli İhracatçılar Birliği tarafından bu yıl 6.sı düzenlenen “ DENİB Ev ve Plaj Giyimi Tasarım Yarışması “muhteşem finalle sonuçlandı. Yarışmada, Gülhan ATEŞ birinci, Melike DOLAN ikinci, Şilan GÖKER üçüncü oldu . Jüri Özel Ödülünü ise Abdul Cihat SÜNBÜL aldı.
32
M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
D
gecede, jüri üyeleri yurtiçi ve yurtdışında isim yapmış moda tasarımcılarından Atıl Kutoğlu, Hakan Akkaya, Niyazi ERDOĞAN, Özlem Erkan, Emre Erdemoğlu, DERİMOD A.Ş. Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Sedef Orman, Haliç Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tekstil ve Moda Tasarımı Bölüm Başkanı Yrd . Doç. Dr. Şöhret Aktepe, Boyner Özel Markalar Kategori Müdürü Seyhan Okur, Gardenya Tekstil Yönetim Kurulu Başkanı Mukaddes Başkaya ve DENİB Yarışma Komitesi üyesi Osman Uğurlu idi.
Yarışmanın açılış konuşmasını yapan TİM Başkan Vekili ve Denizli İhracatçılar Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Kocasert, DENİB Ev ve Plaj Giyimi Tasarım Yarışması'nın, moda tasarımı alanında bu toprakların sahip olduğu değerleri ortaya çıkarmak, fikri ve yeteneği olan, genç tasarımcıları desteklemek ve dikkatleri çekerek bu yarışmaya katılan genç değerlerin kariyer planlarında bir kilometre taşı olabilmek misyonuyla düzenlendiğinin altını çizdi. Kocasert konuşmasında şunları söyledi.
M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
enizli İhracatçılar Birliği tarafından sektöre yenililikçi, yaratıcı tasarımcılar kazandırmak amacıyla bu yıl 6. kez düzenlenen, " DENİB Ev ve Plaj Giyimi Tasarım Yarışması” nın finali 24 Şubat 2018 tarihinde Denizli Colossae Thermal Otel'de Rönesans Ajans Akif Örük koreografisiyle gerçekleştirildi. Öykü Serter’in sunuculuğunu üstlendiği ve jüri başkanlığını Yarışma Komitesi Başkanı Murat Tosunoğlu’ nun yaptığı
33
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
“Bugüne kadar gerçekleştirdiğimiz yarışmalarımızda yaklaşık 500 başvuru aldık, 20 finalistimiz dereceye girdi, 5 tasarımcımızı Ekonomi Bakanlığımızın destekleriyle moda ve tasarım üzerine dünyanın sayılı okullarına burslu olarak gönderdik. Yazılı basında yaklaşık 250 kere yarışmamıza yer verildi. Tech Anatolia, Rüya ve Düşler, Dönüşüm, Su, Ekoloji gibi farklı temalarda yarışmalar düzenlendi.
34
Son yıllardaki koleksiyonları incelediğimizde görüyoruz ki, üç boyutlu baskı ve aksesuarlar günlük yaşamımızın adeta bir parçası. Bu noktadan hareketle, geleneksel kumaşlarla tasarlanan koleksiyonların farklı ve bir o kadar da yenilikçi bakış açısıyla ortaya çıkması amacıyla bu seneki yarışmamızın temasını “3DREAMS” olarak belirledik. Sözlerimi noktalarken, bu yıl Birliğimizin kuruluşunun 25. Yılı. 25. yıl kutlama etkinliklerimizin ilk programı olarak Tasarım Yarışmamızı 5 yıldır destekleyen Ekonomi Bakanlığımıza teşekkürlerimi sunuyorum. Son olarak, organizasyonun ilk gününden itibaren yoğun bir çaba sarf eden DENİB Tasarım Yarışması Komite Üyelerimize, projeleri değerlendiren kıymetli jürimize, yarışmanın kreative direktörlüğünü yapan Özlem Kaya ile yarışmanın tüm aşamalarında teknik destek veren Mukaddes Başkaya’ya, çok değerli proje ekibimize ve emeği geçen tüm destekçilerimize şahsım ve yönetim kurulumuz adına şükranlarımı sunuyor, heyecan dolu finalde yarışacak arkadaşlarımıza başarılar diliyorum.” Ekonomi Bakanlığı himayelerinde gerçekleşen yarışmada dereceye girenlerin belli
M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
olduğu gecede, Denizli Milletvekilleri Şahin Tin, Denizli Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Zolan, Denizli Ticaret Odası Başkanı Uğur Erdoğan, Denizli Sanayi Odası Başkanı Müjdat Keçeci, Denizli Ticaret Borsası Başkanı İbrahim Tefenlili, Denizli Platformunda yer alan dernek ve kurumların başkanları, DENİB ailesi üyeleri, tekstil sektörünün tanınmış isimleri ve işadamları yer aldı. Ayrıca, Ankara, İstanbul, İzmir, Adana gibi Denizli dışından çok sayıda ihracatçı ve sanayici konuk katılım sağladı. Hazırgiyim ve Konfeksiyon Sektör Kurulu Başkanı ve İHKİB Başkan Hikmet Tanrıverdi, Tekstil ve Hammaddeleri Sektör Kurulu Başkanı ve İTHİB Başkanı İsmail Gülle, UHİB Başkanı Şenol Şankaya, EHİB Başkanı Emre Kızılgüneşler, ATİB Başkanı Zeki Kıvanç, AHİB Başkanı Hayri Uğur, TGSD Başkanı Hadi Karasu, MHGF Başkanı Hüseyin Öztürk,
TETSİAD Başkanı Ali Sami Aydın başta olmak üzere Türkiye’nin tekstil ve hazır giyim sektörlerinin önde gelen İhracatçı Birlikleri ve Kurumları başkanları ve temsilcilerinin katıldığı geceye ilgi yoğundu.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Yarışmada dereceye giren tasarımcılardan birinciye 10 bin, ikinciye 7 bin, üçüncüye ise 5 bin ve jüri özel ödülü 3 bin lira para ödülünün yanısıra dereceye giren 1 finalist Ekonomi Bakanlığı’nca yurtdışı eğitim hakkı sağlandı. Ayrıca, final gecesinde, yarışmaya katılan finalistlere İHKİB Başkanı Hikmet Tanrıverdi tarafından İHKİB yönetimince yapılan bir jest ile İHKİB’in iştiraki olan İstanbul Moda Akademisi’nde (İMA) eğitim sözü verildi.
35
DENİB AKADEMİ, Ben Var mıyım? DENİB AKADEMİ Ben Var mıyım?
programını, 7 Şubat 2018 Çarşamba akşamı yoğun bir katılım ile gerçekleştirdi. Programda Ben var mıyım? Kabul ediyor muyum? Değerli miyim? Güvenilir miyim? Seviliyor muyum? sorularının cevaplarının, bir insanın hayatında başarılı ve mutlu olabilmesi için nasıl ve ne kadar önemli olduğunu, yaşarken çevremizdekilere bu soruların cevaplarını hissettirmenin bir insan kazanmadaki yerini ve toplumda bir bireyin kendi yerini nasıl kendisinin belirlediğini İzgören Akademi’den Gökhan Okçu aktardı ve bu yıl da DENİB AKADEMİ’de iz bıraktı. Denizli İhracatçılar Birliği Raşit Güntaş Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen programa, Denizli İhracatçılar Birliği Yönetim Kurulu Üyeleri İsa Dal ile Bekir Serdar Mutlubaş’ın yanı sıra, DENİB’e üye firmalardan temsilciler katılım sağladı. DENİB AKADEMİ eğitimlerine 15 Şubat 2018 tarihinde “Sosyal Medya Yönetimi Eğitimi” ile devam edecek. M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
DENİB, TEKSTİL VE HAZIR GİYİM SEKTÖR KURULLARINI AĞIRLADI Tekstil ve Hazır Giyim Sektörleri İstişare Toplantısı, 24 Şubat 2018 Cumartesi günü Denizli’de düzenlendi. enizli İhracatçılar Birliği ev sahipliğinde gerçekleştirilen toplantıya; Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, Denizli Valisi Hasan Karahan, Denizli Milletvekilleri Şahin Tin ve Cahit Özkan, Denizli Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Zolan, Hazır Giyim ve Konfeksiyon Sektör Kurulu ve İHKİB Başkanı Hikmet Tanrıverdi, Tekstil ve Hammaddeleri Sektör Kurulu ve İTHİB Başkanı İsmail Gülle, TİM Başkan Vekili ve DENİB Başkanı Süleyman Kocasert ile Türkiye’nin tekstil ve hazır giyim sektörlerinin önde gelen birlik ve kurumlarının başkanları ve temsilcileri katılım sağladı. Açılış konuşmalarıyla başlayan ve ardından Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin Başkanlığında devam eden Tekstil ve Hazır Giyim Sektörleri İstişare Toplantısı’nda, 2017 yılında artış trendi yakalayan ve performansını 2018 yılında da güçlü bir şekilde devam ettiren tekstil ve hazır giyim sektörlerinde yaşanan gelişmeler ele alındı.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
D
36
Tekstil ve Konfeksiyon Rüzgârı Arkasına Aldı… Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci başta olmak üzere konuklara katılımlarından
M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
dolayı teşekkür ederek sözlerine başlayan, dünya piyasalarında yaşanan olumlu havanın da etkisiyle, rüzgârı arkalarına aldıklarını belirten TİM Başkan Vekili ve DENİB Başkanı Süleyman Kocasert, Denizli’nin ihracatta en önemli sektörünün tekstil ve konfeksiyon olduğunu belirterek, yıllık yaklaşık 1,4 milyar USD’lik tekstil ve konfeksiyon ihracatıyla ülke ekonomisine sundukları katkının altını çizdi ve sözlerine şu şekilde devam etti:
“Tekstil ve konfeksiyon sektörleri her ne kadar ayrı sektörler gibi görünse de aslında bir bütünün önemli ve adeta ayrılmaz iki parçası. İlimiz ihracatında da tekstil ve konfeksiyon önemli bir pay alıyor. Hem ihracat pazarlarımız genişliyor hem de ihracatçı sayımız hızlı bir şekilde artıyor. 2014 yılında 129 olan ihracat pazarımızı, 2017 yılında 157’ye çıkardık. Benzer şekilde, 2014 yılında 504 olan ihracatçı
Bugün burada aramızda bulunan tekstil ve konfeksiyon sektörünün önemli kurumlarının başkanlarına, temsilcilerine, Hazır Giyim ve Konfeksiyon Sektör Kurulu ve İHKİB Başkanı Hikmet Tanrıverdi, Tekstil ve Hammaddeleri Sektör Kurulu ve İTHİB Başkanı İsmail Gülle’ye şahsım ve Yönetim Kurulumuz adına teşekkürlerimi sunuyorum.”
Tasarım Finali Heyecanı Yaşandı…
Tekstil ve Hazır Giyim Sektör Kurulu Üyeleri, toplantının hemen ardından yoğun ve coşkulu bir
katılımla düzenlenen Ev ve Plaj Giyimi Tasarım Yarışması’na da konuk oldu. 10 finalistin kıyasıya yarıştığı final gecesinde, üç boyutlu tasarımlar sergilendi. Final gecesinin açılış konuşmasını gerçekleştiren TİM Başkan Vekili ve DENİB Başkanı Süleyman Kocasert, final gecesinde kendilerini yalnız bırakmayan tüm konuklara teşekkür etti ve şunları söyledi: “Bugün bizim için ayrıca önemli. 6.sını gerçekleştirdiğimiz tasarım yarışmamızda tekstil ve hazır giyim sektörlerinin çok değerli başkanları ve temsilcileri de bizimle birlikte. 1,5 USD olan kg başına ortalama ülke ihracatımız tekstil sektöründe neredeyse 8 USD seviyelerinde. Birlik ve beraberlik içinde; Ar-Ge, inovasyon, tasarım ve markalaşmaya daha çok odaklanarak bu rakamı çok daha üst noktalara taşıma hedefindeyiz.” Dereceye girenlerin açıklanmasının ardından Hazır Giyim Sektör Kurulu ve İHKİB Başkanı Hikmet Tanrıverdi, finalistlere İstanbul Moda Akademisi’nde istedikleri bir eğitimi alma imkânı sağlayacaklarını ifade etti.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
sayımız, bugün 622’ye ulaşmış durumda. Değinmek istediğim önemli noktalardan biri de tekstil ve konfeksiyonun en önemli alt sektörlerinden birinin ev tekstili olduğu. Bilindiği gibi ülkemiz dünya ticaretinden binde dokuz dolaylarında pay alırken ev tekstili sektörümüz, dünya ev tekstili sektöründen yaklaşık yüzde 3,5 pay alıyor. Ülkemizin gerçekleştirdiği yaklaşık 3 milyar USD’lik ev tekstili ihracatının hemen hemen yarısı ilimizden yapılıyor.
37
Denizli Ev Tekstili Kuveyt ve Dubai’de Kuveyt ve Dubai’de alıcılar ile Denizli ev tekstili firmalarını buluşturan program 10-15 Şubat 2018 tarihleri arasında Denizli İhracatçılar Birliği (DENİB) öncülüğünde gerçekleştirildi. Ekonomi Bakanlığı desteği ile yürütülmekte olan “Uluslararası Rekabetçiliğin Geliştirilmesi (URGE) Projesi” kapsamında toplam dokuz küme katılımcımız her iki şehirde yaklaşık 60 sektör temsilcisi ile görüşme fırsatı buldu. Türk havlusunun uluslararası arenadaki yeri günden güne artan kalite ve tasarım vurgusu ile rakiplerinden öne çıkmaya devam ediyor.
Türk Havlusu Bu Kez Körfez Bölgesi’nde
Dubai programı esnasında firmalarımızı ziyaret eden Dubai Ticaret Müşavirimiz Sayın Hasan ÖNAL programın Türk Hav-
lusu imajına ve firmalarımızın ihracat rakamlarına olumlu katkı sağlayacağını dile getirdi. Sayın ÖNAL ikili görüşmeler öncesi katılımcılarımıza Dubai ve Birleşik Arap Emirlikleri ticari yapısı ve ihracatta dikkat edilmesi gereken hususlar hakkında bilgi verdi. DENİB Yönetim Kurulu Üyesi Sayın Ahmet ZORA ve Denetim Kurulu Üyesi Murat TOSUNOĞLU ile Denizli ev tekstili sektörü ve hedefleri hakkında görüşen Sayın ÖNAL bölgeye
yapılacak ihracatın sürekli ziyaretler ve alım heyetleri ile desteklenmesinin önemine değindi. Her iki şehirde olumlu görüşmeler gerçekleştirilen firmalarımız programın diğer hedef ülkelerde gerçekleştirilmesinin başarılı sonuçlara zemin hazırlayacağını ifade etti.
RUHUN SARILIĞI.... Kemal TUNCER
PSİKOLOJİK DANIŞMAN
Özgüven eksikliği ve yetersizlik duygusundan kaynaklanan, bir kişinin veya bir ilişkinin yitirilmesinden korku duyulması anlamına gelen “kıskançlık”, karmaşık bir ruhsal yaşantı ve olumsuz bir tutumdur ıskançlık, kişiye bir başkasının sahip olduğuna kendisinin de sahip olması gerektiğini hissettiren çok güçlü bir duygudur. Türk Dil Kurumu, kıskançlığın tanımını şöyle yapar: “Bir kimse bir üstünlük gösterdiğinde veya sevilen birisinin, başkası ile ilgilendiği kanısına varıldığında takınılan olumsuz tutum…” Bu tutum doğuştan değil, sonradan öğrenilen ve birçok insanı etkileyen, rahatsız eden bir davranışlar bütünüdür. Çok yoğun bir duygudur. Kişide değersizlik, çaresizlik, öfke, mutsuzluk ve yalnızlık gibi duyguları ortaya çıkaran kıskançlık; dozunda olduğu sürece bir hastalık değil, bir “davranış bozukluğu”dur.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
K
38
Kıskançlık, insanoğlunun en doğal, en evrensel duygularından biridir. Sevilen bir kişinin başkasıyla paylaşılmasına katlanamamak olduğuna göre, sevginin olduğu her yerde kıskançlık da vardır. Belli bir ölçüye kadar sevgi gülünün dikeni sayılabilir. Ancak bu doğal duygu insanı kemiren bir tutku olmaya başlayınca, sevgiyi gözeten bir duygu olmaktan çıkar ve sevgiyi yok eden bir zehir haline dönüşür. Kıskançlık başka şeye benzemez. Can yakar, yıkıcıdır. Dryden ona ‘ruhun sarılığı’ der. Othello’da olduğu gibi, kimi zaman sevgiyi yok etmekle kalmaz, sevgiliyi de ortadan kaldıracak bir ölçüye varır. Fransız La Rochefoucauld şöyle der, ‘’Kıskançlık şüphenin olduğu yerde boy verir. Şüpheden kesinliğe geçtiğimiz anda ise ya deliliğe dönüşür ya da kayıplara karışır.’’ İnsanların bu duyguya bu kadar yapışıp kalmasının sebeplerinden biri de, kıskançlığın, özlemi duyulan pek çok temel hisse cevap veriyor olmasıdır.
M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
O halde kıskançlık, kişinin çaresiz ve küçük düşmüş hissettiği bir döneme verdiği gecikmeli bir tepki olarak da görülebilir. Bu kör tutkunun çıkış noktası güven duygusunun temellerinin atıldığı çocukluk çağıdır. Yani sorunun kaynağı da çözümü de ‘burada ve şimdi’ değildir genellikle. Bu yüzden bu duyguyla baş etmek kolay değildir. Hatta bu durumdan dolayı psikolojik destek alma noktasına gelenlerin dahi hızlı ve kolay bir şekilde bundan kurtulduklarını söylemek zordur. Çünkü etkili bir tedaviye yönelik hızlı ve
sihirli hazır reçeteler yoktur. İyileşmeye gidilen yolda öncelikle bakış açısında ciddi bir değişiklik yapmak gerekir. Kıskançlık bizi insan yapan unsurların büyük bir kısmının ardında ve pusudadır. Dolayısıyla hayatımızı kıskançlığın merceğinden bakarak masaya yatırdığımızda, hayatımızın dönüm noktalarını daha iyi anlama şansını da elde etmiş oluruz. Kıskançlık çetin bir cevizdir, sabır, kararlılık ve karşısında sağlam durmayı gerektirir. Bu mücadeleyi yapanlar kıskançlığı geride bırakarak yepyeni ve çok daha sevgi dolu bir yaşamın da kapısını aralamış olurlar.Sonuç olarak kıskançlık baharat gibidir, azı karar çoğu zarardır. DuyguIarın en zalimlerinden biri oIduğu kadar, en aIdatıcısı da olan patolojik kıskançlık ise, insanı aIçaItan, değersizlikle yükleyen ve küçüIten bir duygudur. Bu nedenle başkasının baIını kendi ağzınıza zehir etmek olan patolojik kıskançlık, güve gibidir, insanın ruhunu kemirir, keskin sirke gibidir, küpüne zarar verir. Bu sevgi’yi zehirleyen patalojik tuzaktan kurtulmak için öncelikle kendimizle barışık olmalı, kendimizi gerçekleştirmenin yollarını
bıkmadan aramaya devam etmeliyiz. Kendilik algısı yüksek olan bireylerin yani kendi varlıklarından hoşnut olan kişilerin patalojik kıskançlığın girdabına yakalanmadıkları görülür. Ruhumuzu ve partnerimizin ruhunu karartmadan sevgi dolu,huzur dolu birlikteliklere kucak açmak için bir yerden başlamak gerekir. Hemen,şimdi hem de. Halil Cibran endişelerimiz, korkularımız üzerine ne güzel söylemiş; ‘’Ve eğer,üzerinizden atmak istediğiniz bir endişeyse,onu kendinizin seçtiğini, kimsenin size yüklemediğini unutmayın. Ve kurtulmak istediğiniz bir korkunuz varsa, o korkunuzun merkezi sizin kalbinizdir, yoksa korkulanın avuçları içinde değil.’’ Selam ve sevgilerimle..
M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Pek çoğumuz sevdik mi kıskanç olmayı da doğal kabul ederiz. Kendiliğinden oluveren bir durum gibi bakarız. Kıskançlık, kişiye hiçbir uyarı sinyali yollamadan, kendi değerinden, kendi cazibesinden şüphe ettirir hale getirir. Sevgilinin cevap vermediği her telefona, ‘Ben olduğumu bilmesine rağmen açmadı’ şeklinde yorumlar yapılmaya başlar. Karısının her süslenip dışarı çıkmasında, ‘Kiminle buluşmaya gidiyorsun? ‘diye soran bir kişi haline dönüştürür. Kıskanç bir kişi bu güçlü duygunun peşine takılıp gitti mi, adeta dünyayla bağı kopar, buna odaklanır ve kolay kolay da vazgeçemez. Kıskançlığı tetikleyen şey kişinin kimliği, onun benlik algısıyla ilgilidir. Kıskançlığın kökleri kişinin kendisini güçlü, bağımsız ve arzulanır hissettirecek sevgi ve erotizm dolu tepkilerden yoksun kaldığı çocukluk ya da ilk gençlik yıllarına kadar uzanır.
39
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Binnur OLCAYTÜRKAN
İTALYA GEZİSİ (2)
@binnur.olcayturkan
Veni Vidi Vici
VERONA ve JULIET EVİ
40
İtalya’ya yolunuz düşerse muhakkak uğramaya çaba gösterin. Verona, UNESCO Dünya Mirasları listesinde yer alan bir İtalyan şehri.
M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
talya denince akla ilk gelen pizza ve makarna. Hem kesenize uygun, hem de lezzetli olmasından dolayı pizza en çok tercih edilen yiyeceklerin başında geliyor. Makarnanın her çeşidini bulabilirsiniz. Fakat makarnalar bizim alıştığımızdan farklı. Biraz az pişiriliyor. Pizzaların dilimi 2 Euro'dan tüm pizzalar ise 5 Euro'dan başlıyor. Denediğim her pizza çok lezzetliydi. Özellikle köy pizzaları.. Tatlı olarak daha çok tiramisu ve dondurma tüketiliyor. Aynı zamanda İtalya, espresso ve cappucinonun da anavatanı. Kahvenizi sıcak seviyorsanız mutlaka bunu belirtin. Yoksa sıcak yerine ılık bir kahve içmek zorunda kalırsınız. Kahvelerin fiyatı ise mekena göre değişiyor. Ortalama fiyatları ise 3 Euro'dan başlıyor.( şaraplarda aynı fiyat)
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
İ
KISACA VERONA İtalya'ya yolunuz düşerse muhakkak uğramaya çaba gösterin. Verona, UNESCO Dünya Mirasları listesinde yer alan bir İtalyan şehri. Türkiye'den Verona'ya doğrudan uçuş yok. Aktarmalı olarak diğer İtalyan şehirleri üzerinden ulaşabilirsiniz. Milano'dan 2 saat, Venedik'ten 1.5 saat, Bolonya'dan ise 50 dakikada ulaşmanız mümkün. Trenle geliyorsanız, Verona Porto Nuovo tren istasyonunda ineceksiniz. İstasyondan çıktıktan sonra ise sadece 15 dakika yürüyerek şehir merkezinde oluyorsunuz. Turizm ofislerini havaalanında, Porta Nuova tren istasyonunda ve Bra Meydanı'nda bulabilirsiniz. Alacağınız turist haritası ile gezilecek yerlerin tamamını yürüyerek gezebilirsiniz. Verona'yı gezmeye başlamadan önce
41
mutlaka Verona Kart alın. Oldukça kârlı çıkacaksınız. 24 saatlik kart 18 Euro, 48 saatlik kartlar ise 22 Euro. Verona Kart ile tüm müze, Arena, kilise, kale ve diğer tarihi mekanlara ücretsiz girebilir, aynı kart ile
otobüsleri de ücretsiz kullanabilirsiniz. Son derece sessiz, sakin ve bir o kadar da romantik bir şehir. Bence Venedik'ten daha romantik. Sevdiğiniz insan yanınızda olmadan gider-
M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
seniz kendinizi daha yalnız hissedip, hüzünlenebilirsiniz. Benim gibi iki kız gitmeyin, ne yapın edin sevdiğinizle gidin, bu şekilde Verona'yı daha çok seveceksiniz. Yazın çok fazla turist kalabalığına yakalanmak istemiyorsanız, ilkbahar ve sonbahar aylarında gidin. Eğer çok vaktiniz yoksa iyi bir planlama ile günübirlik bir gezi yeterli olacaktır. Venedik, Milano ve Floransa gibi şehirlere trenle ulaşım çok kolay. Şarap seviyorsanız çok başarılı şarapları tadabilirsiniz..Her İtalya şehrinde olduğu gibi burada da çok başarılı pizzalar var. Şayet Romeo ve Juliet'in evinde dilek dileyecekseniz, asma kilidinizi alıp öyle gidin, boşuna 5 Euro vermeyin. Malumunuz siesta var.
42
M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
Bundan dolayı akşam yemeğinden önce pek açık bir yer bulamazsınız. Aç kalmamak için çantanızda atıştırmalık bir şeyler bulundurun. Verona aşıklar kenti olarak biliniyor. Bundaki en büyük etken de elbette Shakespeare tarafından yazılan ve birbirine düşman Capuleti ve Montecchi Ailelerinin çocuklarının aşk öyküsünü anlatan Romeo ve Juliet adlı oyun. Dante’nin İlahi Komedya’sını okuyanlar bu iki ailenin isimlerinin burada da geçtiklerini göreceklerdir. İtalyanlar işi biraz pazarlamaya dökmüş ve Juliet’in evini ziyarete açmışlar. Hatta yakın bir dönemde bir de ‘Sposami a Verona’ isimli bir proje yaptılar. Juliet’in evinde evlenmek isteyenler için Belediye harekete geçti. Fiyatlar 600-1000 euro arasında değişiyor.
adreslerden biri Juliet’in Evi. Ev Erbe Meydanı’na çok yakın, Via Cappello’da bulunuyor.
YAPMADAN DÖNMEYİN n Rastgele yürümeden, tarihi, dar sokaklarda kaybolmadan, n Kuleye çıkıp şehre tepeden bakmadan, n Muhteşem pizzaları afiyetle mideye indirmeden, n Tarihi Arena'ya girmeden, n Adige nehri kenarında uzun uzun yürümeden, n Meydanlarda kurulan birbirinden güzel tezgahları gezmeden,
n Külah külah dondurma yemeden, n Sokak çalgıcılarını dinlemeden, n Opera festivaline denk geldiyseniz eğer opera izlemeden, n Tepeye çıkıp gün batımını izlemeden, n Kendinize ve sevdiklerinize magnet almadan ve en önemlisi: Aşk çeşmesine para atıp dilek dilemeden sakın dönmeyin.. İtalya‘nın Orta Çağ esintisi taşıyan kenti Verona, kurulduğu Adige Irmağı’nın iki yakasında, yemyeşil ovalar, el değmemiş ormanlar ve etkileyici yapılarıyla muhteşem bir manzaraya sahip.
M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Juliet’in Romeo’yu beklediği balkonu da ziyaret edebilen turistler burada fotoğraf çektirmek için para ödeyip sıraya giriyor. Evi ziyarete gelenler duvarlara isimlerini yazıyor, zaman içinde böyle bir gelenek oluşmuş. Önce bunun önüne geçilmeye çalışılsa da başarılı olunamamış. Artık duvarlar dolduğu için minik not kağıtları da yapıştırılır olmuş duvarlara. . Bir de bahçede Juliet’in bir heykeli bulunuyor. Heykelin sağ göğsünü tutmanın şans getireceğine inanılıyor. Yolunuz Verona’ya düşerse uğrayabileceğiniz
43
VERONA HAKKINDA 15 BİLGİ 1. Anıtlar ve sanatsal eserler bakımından
7. Şehrin en etkileyici yapılarından biri
zengin olan Verona aynı zamanda bir ticaret ve sanayi merkezi. Avrupa’nın en önemli tarım fuarlarının yapıldığı, iletişimin kalbi niteliğinde bir şehir.
Castelvecchio Kalesi. Della Scala ailesinden II. Cangrande’nin 1354–1357 yılları arasında yaptırdığı kale 1375 yılında tamamlanmış. Bitişiğindeki Ponte Scaligero köprüsü ise II. Dünya Savaşı’ndan önce yeniden inşa edilmiş.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
5. Şehrin en kalabalık ve güzel meydanı 2. Önemli otoyolların kesişiminde bulunan konumu nedeniyle şehir, II. Dünya Savaşı’nda hava saldırılarının hedefi olmuş. Geri çekilen Almanlar Adige Irmağı’ndaki 9 köprüyü havaya uçurmuş. Kentteki evlerin %44’ü yok edilmiş, ancak şehir o zamandan bu yana yenilenmiş.
Piazza delle Erbe. Meydan eski Roma forumunun yer aldığı ve her gün sebze meyve pazarının kurulduğu alanda bulunuyor. Piazza delle Erbe meydanı tabloyu andıran tarihi evlerle çevrili ve ortasında 14. yüzyıla ait bir çeşme yer alıyor.
8. Verona’da en dikkat çeken kiliselerden bazıları İtalyan Rönesans sanatçısı Titian’ın Assumption adlı tablosunun bulunduğu katedral; Roma tarzında büyük ve göz alıcı kilise San Zeno Maggiore; gotik tarzdaki Sant’Anastasia; Rönesans kilisesi San Giorgio; Santa Maria Manastırı ve San Bernardino.
44
3. Verona’nın temel sanayisini gıda işleme, baskı, tarım ve sanayi makineleri imalatı, deri ürünler, tıbbi ürünler, plastik ve kağıt oluşturuyor.
4. Verona’da dört büyük Roma kalıntısı bulunuyor. Bunlar; 22 bin kişi kapasiteli amfi tiyatro veya arena, Augustus döneminden kalma Arco dei Gavi; eski Roma duvarlarının kapısı Porta dei Borsari ve Adige Irmağı’nın sol yakasında yer alan, günümüzde tiyatro oyunlarının sergilendiği tiyatro. M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
6. Piazza dei Signori meydanı ise Rönesans dönemi şaheseri olan Loggia del Consiglio binası, kulesi olan belediye binası ve Dante ile Gioto’nun Verona’da bulunduğu sürede geçici olarak konakladığı Palazzo del Governo gibi harika binalarla çevrili ve asil bir atmosfere sahip. Yakında yine Arche Scaligere adında küçük bir meydan yer alıyor.
9. Bevilacqua, Pompei ve piskopos sarayları şehrin en güzel yapılarından. Verona’nın della Scala ailesi tarafından 14. yüzyılda inşa edilen, iyi korunmuş duvarları Avusturyalılar tarafından güçlendirilmiş.
10. Verona kentinin kuruluşuyla ilgili kesin bilgi bulunmuyor. MÖ 89 yılında Romalılar tarafından fethedilmeden önce Raetialılar, Etrüskler ve Galyalılar tarafından yurt edinilmiş. Barbar istilası sırasında Ostrogotların kralı Theodoric ve Lombard kralı Alboin’in en çok sevdikleri konutları bu şehirdeki olmuş.
11. 774 yılında Kral Charlemagne’nin eline geçen Verona, 10. yüzyılda I. İmparator Otto tarafından Bavaria düküne verilmiş. Feodal toprak sahipleri ile yükselen tüccar sınıf 12. yüzyılın başlarında özgür bir topluluk oluşturmak üzere işbirliği yapmış. Venota bölgesindeki diğer kentlerle birlikte Alman imparatorlara karşı Verona’da (1164) daha sonra Lombard Birliği (1167) adını alan Veronese Birliği oluşturulmuş.
12. Şehir soylu ailelerin rekabetine de tanık olmuş. Bu olay Shakespeare tarafından Romeo ve Juliet’in bir bölümünde işleniyor.
yılından 1259’da ölümüne kadar yönetmiş. Daha sonra hakimiyeti della Scala ailesi almış ve şehrin 1260 yılından 1387 yılına kadar sürecek olan siyasi ve sanatsal en parlak dönemi böylece başlamış. Cangrande I della Scala ailenin önde gelen ve en başarılı üyesiymiş, ancak arkasından gelenler onun kadar güçlü olamamış. Milan’ın Visconti lordları sonunda ailenin yıkılmasına neden olmuş.
14. Verona 1405 yılında Venedik hakimiyetini kabul ederek 1796 yılına kadar uzun bir süre huzur ve refah içinde yaşamış. İlk Fransızlar tarafından işgal edilen ve bunun üzerine başarısız bir isyana sahne olan şehir 1797 yılında Avusturya’ya bırakılmış. 18011814 yılları hariç Verona 1866 yılında İtalya Krallığı hakimiyetine girene kadar Avusturya
hakimiyetinde kalmış. Avusturya surları restore ederek dörtgen savunma sisteminin ana kalesi haline getirmiş. Bu surlar risorgimento savaşlarında önemli rol oynamış.
15. Veronalı sanatçılardan önde gelenleri mimarlar Fra’ Giocondo ile Michele Sanmicheli ve ressamlar Pisanello ile Paolo Veronese.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
13. Ezzelino III da Romano Verona’yı 1236
45
Köklü tarihi geçmişi ile Avrupa‘nın kaderini değiştiren olaylara sahne olan Verona, tam anlamıyla bir açık hava müzesi görünümünde. Müzeleri, sanat galerileri ve hareketli kültür-sanat yaşamıyla şehir sanat severler için çok sayıda alternatife sahip.
M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
“ORADA VE HERYERDE”
YERYÜZÜ DOKTORLARI eryüzü doktorları, bir grup sağlıkçının durumdan vazife çıkarması sonucu kurulan, kurulduğu günden bu yana çığ gibi büyüyen bir yardım organizasyonu. Modern dünya Avrupa’nın göbeğindeki Bosna katliamını sessizce seyrederken onlar oradaydı. Ya da ülkemizi bir anda acıya boğan, binlerce canımıza mal olan büyük Marmara depreminde onlar gönüllü olarak sahaya inmişlerdi. Yeryüzü doktorları halen dünyanın dört bir yanındaki doğal afet ve savaş mağdurlarının hayatlarına dokunabilmek için 15 bini aşkın gönüllüsüyle, 50’den fazla ülkede, gece gündüz demeden yardım faaliyetlerine devam ediyor. Dil, din, ırk, cinsiyet ayrımı yapmaksızın “insan hayatı kutsaldır” anlayışı ile hareket eden gönüllüler ordusu, Türkiye’nin ve dünyanın en etkin sivil toplum örgütlerinden biri aynı zamanda. Bu kutsal görevi büyük bir özveri ile yerine getiren Yeryüzü Doktorları’nın Yönetim Kurulu Başkanı Sayın Yahyahan Güney ile sizler için görüştük. Sayın Güney’in anlattıkları kendimizi “daha fazla insan gibi hissettirdi ve iyi ki iyi insanlar var” dedirtti. İşte Sayın Güney’in Still Life okuyucuları için anlattıkları:
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Y
46
M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
1969 yılında Kahramanmaraş’ta doğdum. 1992 yılında Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nden mezun oldum. 1999 yılında GATA Haydarpaşa Eğitim Araştırma Hastanesi İç Hastalıkları alanında ihtisasımı tamamlayarak dahiliye uzmanı oldum. 2002 yılından bu yana Özel Başakşehir Cerrahi Tıp Merkezi Mesul Müdürlüğü’nü yürütmekteyim. 2016 yılından beri de Yeryüzü Doktorları’nın yönetim kurulu başkanlığı görevini yürütmekteyim. Still Life: Yeryüzü Doktorları organizasyonuna katılmanız nasıl oldu? Bir grup gönüllü sağlıkçının girişimleri ile kurulan Yeryüzü Doktorları organizasyonunun başından beri içerisindeyim. Still Life: Yeryüzü Doktorları nasıl bir oluşum, hangi ihtiyaçlardan doğdu? Yeryüzü Doktorları özünde bir iyilik hareketidir. Bu iyilik hareketi, ilk olarak bir grup sağlıkçının Bosna-Kosova savaşlarında, Marmara depreminde gönüllü olarak sahaya çıkması ile başladı diyebiliriz. Bu gönüllü sağlıkçılar 2000 yılında Yeryüzü Doktorları’nı kurdular. Amaç sağlık hizmetine erişemeyen ihtiyaç sahiplerine ulaşmak ve onların hayata tutunmasına vesile olmaktı. Bugün 50’ye yakın ülkede 15 bini aşkın gönüllümüzün gösterdiği faaliyetlerle bu amaç için çalışmaya devam ediyoruz.
“Gözlerini Aç” kampanyası ile maddi ve teknik yetersizlikten dolayı tedavi olamayan hastaların katarakt ameliyatlarını gerçekleştirirken, “Açlıktan Ölüyorum… Gerçekten!” kampanyası ile açlıktan ölmek üzere olan insanlara özel teröpotik tıbbi beslenme tedavisi uyguladık. Still Life: Dernek olarak faaliyetleriniz nelerdir? Bizim çalışmalarımız sağlık odaklı gerçekleşiyor. Bu kapsamda öncelikle saha analizleri gerçekleştiriyoruz. Sonrasında süreç şu şekilde işliyor: İhtiyaç doğru olarak tespit edildikten sonra bu doğrultuda proje ve programlar oluşturulur; muayeneler ve ameliyatlar gerçekleştirilir, ilaç ve hijyen kiti dağıtımları yapılır, su kuyuları açılır, yerel kapasiteyi arttırmak amacıyla sağlık personeli yetiştirilir, hastanelere ekipman desteği sağlanır. Bu çalışmalara örnek vermek gerekirse; Suriye’nin abluka altında olan ve bu sebeple gıda ve ilaç temininin çok zor olduğu Doğu Guta bölgesinde uzmanlar gözetiminde gıda takviyesi sağlıyoruz, çocukların reçetelerini ücretsiz karşılıyoruz. Orta Afrika krizi sonrası Çad’a sığınan mültecilerin yaşadığı Sido mülteci kampında sağlık hizmeti veren tek kurumuz. Binlerce kişinin katarakt
operasyonları ile gözlerinin açılmasını sağladık. Gönüllü sağlık ekiplerimiz ile pek çok ülkede cerrahi ve dahili operasyonlar yapıyor, bölge şartları ile yapılamayan tedavileri gerçekleştiriyoruz. Ve bunlar gibi pek çok projemiz daha var. Still Life: Şuanda yürüttüğünüz ve yakın tarihte hayata geçireceğiniz yardım kampanyalarınız hakkında bilgi verir misiniz? “Gözlerini Aç” kampanyası ile maddi ve teknik yetersizlikten dolayı tedavi olamayan hastaların katarakt ameliyatlarını gerçekleştirdik. “Açlıktan Ölüyorum… Gerçekten!” kampanyası ile açlıktan ölmek üzere olan insanlara özel teröpotik tıbbi beslenme tedavisi gerçekleştirdik. Bu çalışmalarımız halen devam ediyor. Bunların yanı sıra, yeni başlatmış olduğumuz “Hayat Kurtarınca Güzel” kampanyamız ile tedavi imkanına erişemeyen kişilerin tedavilerini gerçekleştiriyoruz. Still Life: Şuanda dünyanın en problemli, tıbbı ve insani yardıma en çok ihtiyaç duyan yeri neresi? Dünyanın birçok yerinde yardıma ihtiyaç var ama savaş ve iç karışıklıkların olduğu bazı bölgelerde durum biraz daha ağır diyebiliriz. Arakan, Yemen, Suriye, Doğu Guta, Somali gibi… Örneğin Yemen’de iç savaş nedeniyle yaklaşık 7 milyon kişi açlık tehlikesiyle karşı karşıya bulunuyor. Doğu Guta’da Suriye İnsan Hakları Ağı, 5 yıldır uygulanan kuşatma süresince en az 397 kişinin açlık ve ilaç eksikliğinden
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Still Life: Sayın Güney sizi tanıyabilir miyiz?
47
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Yeryüzünün her türlü desteğe ihtiyacı var. Gönüllü olmak isteyenler web sitemiz üzerinden gönüllü ol formunu doldurarak gönüllümüz olabilir aynı zamanda ayni veya nakdi bağış yapabilirler. Gönüllü başvuruları ve projelerimize bağış yoluyla destek olmak için yyd.org.tr web sitemi üzerinden detaylı bilgi alınabilir.
48
dolayı hayatını kaybettiğini bildirdi. Bangladeş’e giden Arakanlı mülteciler ise; kamplarda temiz içme ve kullanım suyu bulunmaması ve hijyen şartlarının kötü olması nedeniyle salgın hastalıklar ile mücadele etmek durumunda kalabiliyor. Still Life: Yeryüzünün en problemli en zor coğrafyalarında mağdur ve mazlumlara yardım etmeye çalışırken ne tür zorluklarla karşılaşıyorsunuz? Zorluk evet muhakkak oluyor. İç karışıklıkların, salgın hastalıkların vb. problemlerin yaygın olduğu ülkelerde güvenlik tedbirleri alarak çalışmalarımıza devam ediyoruz. Ama bunlardan ziyade orada yaşananlara şahit olmak zorluyor insanı. Sahadan her dönüşümüzde içimizde hem burukluk hem de oradaki insanlara bir nebze de olsa dokunmuş olduğumuz için huzur oluyor.
Suriye’de Madaya bölgesine ve Halep’e yine Doğu Guta gibi kuşatma altında iken ulaşılamadı, Orta Afrika Cumhuriyeti’nin başkenti Bangui’ye kriz zamanı giriş çıkışlar çok zordu.
Still Life: 15 binden fazla gönüllünüzle hareket ettiğiniz biliyorum, derneğinize üye olmak ve yardım kampanyalarına katılmak isteyenler için prosedürünüz nedir?
Still Life: Ulusal ve uluslararası yardım kuruluşlarıyla ortak çalışmalarınız da var, bunlardan bahseder misiniz?
Gönüllümüz olmak için web sitemiz üzerinden gönüllü ol formunu doldurabilirler. 15 bini aşkın gönüllümüz var ihtiyaç doğrultusunda her meslek grubundan gönüllümüze vakti geldiğinde dönüş sağlıyoruz. Bu yolda, yetkinlikleri ve deneyimiyle çalışmalarımızın etkinlik ve verimliliğini arttıracak; samimiyeti ile rengini katacak tüm gönüllü adaylarımıza kapılarımız her daim açıktır.
Zaman zaman ulusal ve uluslararası yardım kuruluşları ile çalışmalarımız/iş birliklerimiz oluyor. Örneğin TİKA desteği ile yürüttüğümüz “Somali Tıpta Uzmanlık Eğitimi” projesi kapsamında Somali’de uzmanlık eğitimini alamayan doktorlara bu eğitimi sağlıyoruz. UNICEF’den Yemen’deki beslenme sağlığı merkezlerimizdeki tedavilerde kullanmak için özel teröpotiktibbi beslenme paketleri alıyoruz.
Still Life: Bugüne kadar herhangi bir nedenden dolayı ulaşamadığınız bir bölge oldu mu?
Still Life: Yeryüzü Doktorları’na destek olmak isteyen kişi ya da kurumlar neler yapabilir? Ne tür yardım ya da bağışları kabul ediyorsunuz?
İnsani yardım koridorları açıldığı zaman yardımlarımızı ulaştırıyoruz ama bazen yardım etmek için bu insani yardım koridorlarının açılmasını beklediğimiz oluyor Arakan’da olduğu gibi. Doğu Guta’da da durum aynı orada iş birliği yaptığımız partnerler ile Doğu Guta halkının yanında olmaya çalışıyoruz. Bunun dışında abluka sebebi ile giriş ve çıkışlar mümkün değil. Yemen’e aylar sonra bir yol bulup gittik,
Yeryüzünün her türlü desteğe ihtiyacı var. Gönüllü olmak isteyenler web sitemiz üzerinden gönüllü ol formunu doldurarak gönüllümüz olabilir aynı zamanda ayni veya nakdi bağış yapabilirler. Gönüllü başvuruları ve projelerimize bağış yoluyla destek olmak için yyd.org.tr web sitemi üzerinden detaylı bilgi alınabilir. Ayrıca 6612 bağış hattımıza gönderilecek SMS’ler yoluyla da destekte bulunabilirsiniz.
M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
Still Life: Doktorluk zaten çok kutsal bir meslek, bunu gönüllü olarak en zor coğrafyalarda menfaat gözetmeden yapabilmek ise tarifsiz bir durum. Bu sizde nasıl bir duygu yaratıyor? Kendinizi nasıl hissettiriyor? Biz her koşulda elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz ama bizim tüm bu çalışmalarımızı mümkün kılan gönüllülerimizin ve bağışçılarımızın desteği. Onlardan aldığımız iyiliği ulaştırıyoruz ihtiyaç sahibi kişilere. Her bir destekçimize teşekkürlerimizi sunuyoruz. Still Life: Yahyahan Bey, verdiğiniz bilgiler için çok teşekkür eder, çalışmalarınızda üstün başarılar dileriz. Ben teşekkür ederim.
49
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
50
LEZZET DÜNYASINA
HOŞGELDİNİZ event Soysal ve ekibi Ege lezzetlerinin yanı sıra çocuk oyun parkı ve minyatür hayvanat bahçesi ile çocukların kalbini çoktan fethetmiş. Bebek sahibi misafirlerinin konforuna da özen gösteren Wernuar, işletme içerisinde bebek bakım odası oluştururken; ibadetlerini aksatmak istemeyen misafirleri için de mescit yaptırmış. Kapalı ve açık alandan oluşan Wernuar, bahar ve yaz aylarında bahçesinin hizmete girmesiyle birlikte bin iki yüz kişiye hizmet veriyor. Düğün, nişan, kına gecesi, doğum
L
M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
“Eski lezzet şimdi yeni yerinde” sloganı ile kapılarını açan Wernuar, kısa sürede şehrimizin popüler mekanlarından biri olmayı başardı. Wernuar dünyası misafirlerine olağan üstü lezzetler tattırmanın çok daha ötesinde bir atmosfer yaşatıyor. günü partileri vs… gibi her türlü özel günlerde misafirlerinin mutluluğuna ev sahipliği yapan Wernuar, 7 gün 24 saat Denizli’nin hizmetinde. BİZİMKİ DE EGE KAHVALTISI Wernuar’ın en iddialı olduğu konulardan biri kahvaltı. Öyle ki günün hangi saati giderseniz gidin şahane bir kahvaltı ile kendinizi şımartmanız mümkün. Masanıza gelen sayısız lezzet midenizden önce gözünüzün doymasına yetiyor. Levent Soysal Wernuar’ın kahvaltısını anlatırken “bizimki de Ege kahvaltısı” demekten ken-
dini alamıyor. Soysal: “Son dönemlerde özellikle doğu kahvaltısı, Van kahvaltısı çok popüler oldu, bizimki de Ege kahvaltısı. Zeytinlerimiz Ege’den, zeytinyağlarımız Ege’den. Kendi damak tadımız. Egeliyiz, Ege kahvaltısı sunuyoruz. Menümüz her zaman tazedir, zeytinlerimizi, salçamızı, reçellerimizi kendimiz yaptırıyoruz. Kullandığımız ürünleri hazır almıyoruz” diyor. Wernuar’ın standart kahvaltısında 30’dan fazla çeşit masanızdaki yerini alıyor. Masaya koyulan çeşit sayısı standart fakat ürünlerin miktarı gelen kişi sayısına göre belirleniyor. Kahvaltı masalarının vazgeçilmez lezzetlerinin yanı sıra Wernuar’a özel yumurtalı ekmek, gözleme, ev yapımı yoğurt gibi lezzetleri makul bir fiyata, olağan üstü bir atmosferde sevdiklerinizle tatma fırsatı bulabilirsiniz. ÇOCUKLAR İÇİN HARCANAN
51
PARA GEREKSİZ DEĞİLDİR Wernuar’ı dizayn ederken Levent Soysal’ın en çok dikkat ettiği konulardan biri de çocuklu misafirlerinin konforu olmuş. Öyle ki anne babaları ile gelen küçük misafirler yemeğin ardından kendilerini oyun parkına atıyor. Levent Bey, bu oyun parkını İzmir’den gelen bir ekibe kurdurmuş. Parkın kurulumunda kullanılan her malzemenin kalitesine özen gösteren Levent Bey, “çocukların güvenliği çok önemli” diyor. Yer döşemesinden, kullanılan oyuncakların kalitesine; klimasından, çocukların eşyalarının koyulduğu dolaplara kadar her ayrıntıya dikkat edilmiş. Levent Soysal: “Yapmış olmak için yapmadık. Okul öncesi eğitimi almış, sertifika sahibi bir arkadaşımız bu parkta çocuklarımızla M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
52
ilgileniyor. Çocuklar bu parkta çok mutlular hatta çıkmak istemeyip ağlayanlar bile oluyor. Bu parkı yaparken harcanan para için gereksiz bir harcama olduğunu söyleyenler oldu. Çocuklar için harcanan para gereksiz değildir ki!” diyor. MİNYATÜR HAYVANAT BAHÇESİ Bir restoranda rastlayamayacağınız sıra dışı bir ayrıntı Wernuar’da var. Levent Bey ve ekibi yine çocuklar ve meraklıları için Wernuar’ın bahçesinde minyatür bir hayvanat bahçesi oluşturmuş. Burada cins güvercinler, tavus kuşları, sülünler, örümcek maymunları, kazlar, ördekler ve olmazsa olmaz Denizli Horozları bulunuyor. ÖZEL GÜNLERİNİZİN TANIĞIYIZ Wernuar geniş bir alana kurulu. Dört yüz kişilik kapalı alanının yanı sıra bin iki yüz kişinin aynı anda yemek yiyebileceği geniş bir bahçesi var. Toplu organizasyonlar için ideal bir mekan olan Wernuar; düğün, nişan, kına geceleri, doğum günü partileri gibi insanların özel günlerine ev sahipliği yapmanın gurunu yaşıyor. Düğün organizasyonlarında kişilerin talepleri doğrul-
tusunda hizmet seçenekleri oluşturan Wernuar, profesyonel ekibiyle birlikte özel anlarınıza tanıklık ediyor. Daha şimdiden Ramazan ayı için rezervasyonlar aldıklarını ifade eden Levent Bey: “İşletmemizin içine, ibadetini aksatmak istemeyen misafirlerimiz için mescit yaptırdık. Bebekli misafirlerimiz için bebek bakım odası oluşturduk. Hafta sonları toplu kahvaltı organizasyonlarımız oluyor. Siyasi parti teşkilatları, sivil toplum örgütleri yemek ve kahvaltı organizasyonları için bizi tercih ediyorlar. Hemen her kesimden misafirlerimiz oluyor. Sayın valimiz Hasan Karahan da ziyaretimize geldi. Yaptığımız çalışmalardan dolayı memnuniyetlerini dile getirdi. Biz burada doğal bir ortam yaratmak istedik. Ne çok salaş, ne de çok modern. İnsanların rahat edebilecekleri bir ortam yaratmaya gayret ettik. Bunu da başardığımızı düşünüyorum” diyor.
KALİTEDEN ÖDÜN VERMEYİZ Wernuar et çeşidini sınırlı tutsa da menüsüne dürümün yanı sıra Milas kavurmasını ve Manisa Kebabı’nı da ekledi. Etin kalitesi konusunda taviz vermeyeceklerini belirten Levent Soysal: “biz bonfile eti kullanıyoruz” diyor. Kahvaltı, dürüm, makarna çeşitleri, çorba, kuru fasulye-pilav, köfte ve pide çeşitleri Wernuar’ın vazgeçilmez lezzetlerinden bazıları sadece. GÜZEL YEMEĞİ TAKDİR EDERİM Yemekten bu kadar söz edipte Levent Bey’in yemekle ilişkisini sorgulamadan olmazdı, biz de sorguladık. Aldığımız cevap ise: “Yemek yemekten çok hoşlanan biriyim. Değişik tatları denemeyi çok severim. Yaşamak için yemek yiyen biri değilim. Yemek yemek için de yiyen biri değilim. Güzel yemeği takdir ederim. Mutfakta ekstra bir becerim yok ama iyi yapan bir arkadaşla birlikte yapabiliriz. Damak zevkim iyidir. Uzak Doğu yemeklerini çok severim” oldu. DENİZLİSPOR’A SELAM OLSUN Gelelim Wernuar’ın Denizlispor ile ilgisine. Wernuar, Fransızca bir kelime ve anlamı yeşil, siyah demek. Futbolla ilgilenenler bilir ki yeşil, siyah Denizlispor’un renkleri. Levent Bey: “Denizli’de yaşıyoruz ve Denizlisporumuzu destekliyoruz” diyerek Denizlispor’a selamlarını gönderiyor.
M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
53
M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
NİLÜFER BAYRAK STİL DANIŞMANI
MODASI GEÇMİŞ MODA KURALL ARI
Günümüzde zaman en hızlı akıp giden şey. Ve zaman, kendisiyle ilintili olan her şeyi hızının girdabına alıp, çevirip, tüketiyor. Zamandan ayrı düşünülemeyen moda da hızla evrilip değişiyor. Sadece trendler değil değişen, kurallar da zamanla değişiyor. oda tarihinin başında yani 1800’lerdeki, gün içinde yapılan aktivitelere göre kıyafet değiştirme kuralı asırlar öncesinde kaldı. Giyinirken yardımcı kullanma kuralı, bunu gerektirmeyen kıyafetler yapılmaya başladığından beri tarih oldu.
M
Daha yakın zamanlara gelirsek, en geleneksel sektörler de dahil olmak üzere artık iş hayatında giyim kuralları oldukça esnedi. Pek çok kurumda en azından haftanın bir günü serbest kıyafetle işe gidilebiliyor. Herakleitos’ un dediği gibi “Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir”. Öyle ise düne kadar uyduğumuz, bugün “demode” olmuş yani modası geçmiş moda kuralları nelermiş bakalım…
1
Bazı renkler bir arada giyilmez
2
Farklı desenler birlikte giyilmez Desen karıştırmaya nereden başlayacağınızı ve nasıl yapacağınızı bilmiyorsanız, öncelikle aynı renkte farklı desenleri ya da aynı desenin farklı renklerini bir araya getirmenizi öneririm. Böylelikle daha az risk alarak kendinizi daha güvenli hissederken, stil sahibi görünmeyi de başarabilirsiniz. Bu konuda ustalaştıktan sonra her desen ve her renk ailesini karıştırabilirsiniz.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Lacivertle siyah, kahverengiyle siyah ya da pembeyle kırmızı bir arada giyilmez kuralı artık yok. Siyah, kahve, lacivert gibi nötr renkler başka renklerle kullanılabildiği gibi, birbirleriyle de son derece uyumlu olarak yan yana gelebilirler.
55
3
Çanta ve ayakkabı aynı renk olmalıdır
4
Sim, payet sadece geceleri giyilir
Demode görünmek istemiyorsanız vazgeçmeniz gereken bir kural…Ayakkabının çantayla ya da kemerin ayakkabıyla aynı renk olması gerekliliği tarih olalı çok oldu. Kombininize uyan ayakkabıyı giydiğinizde, o günkü gerekliliğiniz büyük bir çantadan yanaysa, işinize yarayanı almak son derece doğaldır ve renkleri en son düşüneceğiniz şey olsun.
Günlük stilinizi biraz hareketlendirmek, kendinize biraz ışıltı katmak için bu kurala kulak asmayın diyorum. Ama bunu yaparken ayaklı disco topuna dönmemek için tek dikkat etmeniz gereken, kombininizde ışıltılı bir parça varsa, kıyafetinizin diğer ögelerini ve aksesuarlarınızı sakin tutmanız.
M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
Kışın beyaz giyilmez
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Her ne kadar eskiler “süreyanın düşkünü, beyaz giyer kış günü” demişse de, aslında bu atasözünün modayla hiç alakası yoktur, aldırmayınız. Kışın karanlık, kasvetli havaları sizi boğduysa, yılın hangi ayında olduğunuza bakmayın, çok moda olan beyaz kombinlerle içinizi açın derim.
56
Açık ayakkabı ile çorap giyilmez İyi bir çorap-ayakkabı eşleşmesi yapmayı ve özgüvenle taşımayı becerirseniz sizi vezir eder, aksi halde moda kurbanı olmaktan kurtulamazsınız. Son yıllarda gündeme gelen bu kuralı yıkmak için file veya dantel detaylı çoraplar kullanmayı ya da blok topuklu ayakkabılarla diz boyu renkli çorapları deneyebilirsiniz.
Altın ve gümüş takılar bir arada takılmaz Bazılarımız gümüş bazılarımız altın takılarla daha iyi görünsek ve birini favori olarak tercih etsek de son yıllarda bunların bir arada kullanılması giderek yaygınlaşıyor. Stilinizi hareketlendirmek ve ne yardan ne serden vazgeçmek istemiyorsanız, farklı materyaldeki ince zincirlerinizi, yüzüklerinizi ve bileziklerinizi birlikte kullanabilirsiniz.
Sadece zayıf ya da genç olanlar güzel giyinir İşte en saçma kural ! Güzel ya da zarif görünmek için, ne 36 beden ne de 30’lu yaşlarda olmanız gerekmez. Vücudunuzu tanıyarak, renklerinizi bilerek, hayat tarzınız ve kişiliğinize en uygun kıyafetleri giydiğinizde hissedeceğiniz özgüven ve aynadaki memnuniyetinizdir sizi güzel yapan; kıyafetin bedeni ya da markası değildir.
M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
5
6
7
8
57
M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Biyografi
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
EĞİTİMİN PAHALI OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORSANIZ CEHALETİN BEDELİNİ HESAPL AYIN...
58
SOKRATES
ukarıdaki sözler Antik Yunan’ın en ünlü filozofu Sokrates’e ait. Yüzlerce yıl önce söylenen bu sözler günümüzde de geçerliliğinden bir şey kaybetmiş değil. Sokrates, bütün insanlık tarihinde saygın sofist olarak kabul edilmektedir. Yunan Felsefesi’nin kurucularından biri olan Sokrates, felsefenin yanı sıra matematik, geometri, astronomi ve politika alanlarında da eğitimler vermiştir. Sokrates’in yazılı eseri bulunmamaktadır, onunla ilgili bilgiler öğrencisi Platon’un diyaloglarından öğrendiklerimizle sınırlıdır. Sokrates, M.Ö. 399 yılında yargılanmış ve ölüm cezasına çarptırılmıştır. Tarihin gelmiş geçmiş en önemli düşünürlerinden
Y
M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
biri olan Sokrates, yaşamı ve düşünceleri arasında çelişki olmadan ahlaklı bir yaşam sürmüş, kendi doğruları uğruna canını vermekten sakınmamıştır. “Benim tek bildiğim hiçbir şey bilmediğimi bilmektir” cümlesiyle de hafızalara kazınmıştır.
Sokrates, heykeltıraş Sophroniskos ve ebe Fenarete’nin oğlu olarak M.Ö. 469 yılında Atina’nın güneyinde bir kasabada dünyaya gelmiştir. Hayatının ilk dönemlerine ilişkin fazla bilgi bulunmayan Sokrates, antik kaynaklarda mizacı kötü biri diye anlatılan Ksantippe adlı bir kadınla evliydi ve bu evliliğinden üç erkek çocuğu oldu. Yunan dünyasında adının duyulması M.Ö. 432 yılında patlak veren Peleponnes savaşı ile gerçekleşti. Sokrates, felsefe çalışmalarına doğa felsefesiyle başladı ve Arkhelaos’un derslerine katıldı fakat burada aradığını bulamadı zira doğa felsefecileri insani problemlere oldukça ilgisizdi. Sokrates doğa felsefesiyle ilgili hayal kırıklığının ardından Atina’da moral hayat ve politik düzende baş gösteren gerilemeyle ilgili tespitlerinin ardından “etiko-politik” bir felsefeye yöneldi. Otuz beş yaşından itibaren felsefede kendi kendisini yetiştirme yoluna girdiği; “Atinalıları uyandırıp, hayatın anlamı ve kendileri için gerçekten iyi olan üzerine düşünmeye sevk etmek” diye ifade edilebilecek misyonunu olgunlaştırmaya başladığı söylenebilir. Sokrates, hayatının
bundan sonraki döneminde, Atinalılarla özellikle de gençlerle “hayatın anlamı, neyin gerçekten iyi olduğu, insanın gerçek amacının ne olması gerektiği” gibi konularda felsefi tartışmalar (diyalektik) yaparak bir “moral reformu” gerçekleştirme çabası içinde oldu.
KENDİNİ BİL Sokrates, “ahlak felsefesi”ni ciddi ve kapsamlı olarak ele alan ilk kişidir. Sokrates felsefesi, aynı zamanda ahlak ve yaşam felsefesidir. Bu felsefe insanlara belli ahlak normları sunmaz, belli yaşam yolları göstermez aksine daima eleştirerek belli normlara, yaşam kalıplarına kapanıp kalmayı reddeden aydınlanmacı bir ahlak ve yaşam felsefesi sunar. Sokrates’in ahlak görüşü iki düşünceden oluşur: 1) Erdem bir bilgidir. 2) Kimse bilerek kötülük yapmaz. Sokrates, insanların yüzlerini ve fiziki yapılarını değiştiremeyeceklerini fakat ruhlarını ve karakterlerini değiştirip geliştirebileceklerini savunmuştur. Sokrates, insanların ruhlarında saklı halde bulunan ahlaksal yargıların
"Kötü insanlar yemek ve içmek için yaşar; iyi insanlar yaşamak için yer ve içerler." SOKRATES
M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
FİLOZOFU YAKINDAN TANIYALIM
59
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
60
varlığına inanır; filozofun görevi, bunu ortaya çıkarmaktır. Bu da ancak eğitimle olur. Sokrates’e göre insanı kötülüğe sürükleyen şey bilgisizliğidir. “Kimse bilerek kötülük yapmaz” sözü ile kişinin iyi bir yaşam sürmesini bilgi sahibi olmasına bağlamıştır. Bilgi edinen kişi erdeme sahip olacaktır. Erdem ve bilgi Sokrates’e göre özdeştir. Bilgi edinen kişi eylemlerinde iyiye yönelecek, iyi bir yaşam süren kişi erdem sahibi olacak ve erdem sayesinde de mutluluğa ulaşacaktır. Ahlakın amacı mutluluktur, insanın ulaşmak istediği en yüksek iyi de ancak mutluluktur ve mutluluğun yolu da erdemden geçer. Erdem, insanın kendini bilmesiyle ortaya çıkar; bu nedenle Sokrates “kendini bil” sözünü söylemiştir. Kişi kendisini tanımadıkça, kendisi için neyin iyi, neyin kötü olduğunu bilemez. Sokrates’e göre ahlak; amacı iyi ve iyilik olan bir düşüncedir ve herkes kendi iyiliğini istemektedir.
SOKRATES’İN FELSEFİ GÖRÜŞÜ Ünlü düşünürün felsefi görüşü: 1. Kendi kendimizi bilmek suretiyle elde edebileceğimiz ERDEM, 2. İrademizi erdeme bağlamaktan doğan CESARET, 3. Duygularımızla irademizin bağlanmasından doğan DAYANMA, 4. Kendi cinsimizden olanlara karşı ilişkilerimize ait eylemler yani HAK, 5. Tanrı ile birleşen irade yani DİN, 6. Kaynaklarını Tanrısal emirlerin oluşturduğu KANUNLARA UYMA şeklinde sıralanabilir. M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
BALDIRAN ZEHRİ İÇMEYE MAHKUM EDİLDİ
SOKRATES’İN ÜNLÜ SÖZLERİ
Sokrates, M.Ö. 399 yılında açılan dava ile Yunanistan’a yeni tanrılar getirmeye çalışmakla suçlanmış ve bu suçlamalar nedeniyle baldıran zehri içerek ölmeye mahkum edilmiştir. Eski Atina devletinde davalara, davanın önemine göre klanlardan seçilmiş yargıçlar bakardı. Sokrates’in davasına 500 civarında yargıç baktı. Suçlular genelde hitabet yetenekleri ile yargıçları etkileyip beraat ederdi. Sokrates hitabet yerine en iyi bildiği diyalektiği sorgulama yöntemi olarak kullandı. Kendini savunmak ve af dilemek yerine fikirlerini savundu. Ölüm cezasının değiştirilmesini istemedi. İdamı Atina’nın kutsal günü olduğu için ertelendi ve zindana atıldı. Zindanda nöbetçi yerine öğrencileri vardı ve onlarla sohbet etti. Kaçma teklifini reddetti. Kaçmadı ve baldıran zehri içerek idam edildi. Sokrates’in öğrencisi Platon, Sokrates’in davasını bütün ayrıntılarıyla izledi, mahkeme sürecini “Sokrates’in Savunması” adı altında kitaplaştırdı ve bu eser günümüze kadar ulaştı. Sokrates’in ölümünden sonra Atinalılar yaptıkları hatayı anladılar ve onu dava edenlerden birini yargılayıp idam ettiler diğerini ise sürgüne gönderdiler. Sokrates’in büstünü yapıp Atina Tapınağı’na koydular. Yunan felsefesinin en büyük filozofu Sokrates’in ölümünden sonra onun anısını canlı tutmak için eserler kaleme alınmış ve bazı okullar kurulmuştur. Bu okullarda Sokrates’in düşünceleri geniş bir şekilde anlatılmıştır.
n Yalnız bir iyi vardır: Bilgi; bir de kötü: Cehalet. n Sorgulanmamış bir hayat, hayat değildir. n Ben bilmediğimi bildiğim için diğer insanlardan farklıyım. n İnsanlar her zaman her yerde acıkmışlardır ama her zaman her yerde erdemli olmamışlardır. n Kendini bil. n Ben bir şey biliyorum, o da bir şey bilmediğimdir. n Görüp yapan, bilip yapan kadar muvaffak olamadığı gibi, bilip yapan da hissedip yapan kadar muvaffak olamaz. n Kimse bile bile kötü değildir, her kötülük bilgi sanılan bir bilgisizlikten gelir. n Yeşillikler toprağın çirkinliğini kapattığı gibi, tatlı sözde insanın birçok kusurlarını örter. n Bir şeyleri değiştirmek isteyen insan önce kendisinden başlamalıdır. n Kadın erkekle bir kez eşit hale getirildi mi, artık ondan üstün olur. n Tokgözlülük doğal zenginliktir; lüks ise yapay yoksulluk. n Hayattan uzaklaştığımız ölçüde gerçeğe yaklaşırız. n Eğitimin pahalı olduğunu düşünüyorsanız, cehaletin bedelini hesaplayın.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
61
MARKAMIZLA TANIŞMAYA VE YENİ SHOWROOMUMUZA BEKLİYORUZ.
M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
Biyografi
DÖKÜLEN YAPRAKLAR ZELİHA ŞENGÜL
AYDIN BOYSAN’A VEDA AYDIN BOYSAN KİMDİR?
62
Aydın Boysan, 17 Haziran 1921’de İstanbul’da öğretmen Nevreste Hanım ile muhasebeci Esat Boysan’ın çocuğu olarak dünyaya geldi. Çocukluğu Samatya’da Narlıkapı Çıkmazı’nda geçti. 1939 yılında Pertevniyal Lisesi’ni, 1945’te İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’ni (Mimar Sinan Üniversitesi Mimarlık Bölümü) bitirdi. Mimarlık mesleğini 1999’a kadar ara vermeden sürdürdü. Türkiye Mimarlar Odası’nın kurucuları arasında yer alan Boysan, odanın yönetim kurulu üyesi, ilk genel sekreteri ve İstanbul şube başkanı oldu. 1947 yılında Hakkari Hükümet Konağı’nı yaptı. 61 yaşında gazetecilik yapmaya başladı. Boysan aynı zamanda kitap yazıyordu ve kendi kitaplarını basmak için Bas Yayınları’nı kurdu. 41 tane kitabını kendi yayınevinden çıkarttı. Mimarlık mesleğini icra ederken 19571972 yıllarında İstanbul Teknik Üniversitesi’nde 15 yıl öğretim görevlisi olarak çalıştı. 1984-1993 yılları arasında on yıl Hürriyet ve üç yıl Akşam gazetelerinde köşe yazıları yazdı.
TASARLADIĞI YAPILAR
Aydın Boysan, 1945 yılında başladığı mimarlık mesleğine 1999 yılına kadar fiilen devam etti. Boysan, mimar olarak çalıştığı 54 yıl boyunca 1.5 milyon metrekare bina tasarladı. Aydın Boysan’ın imzasını taşıyan projelerden bazıları şunlar: Hakkari Vilayet Konağı - Bu proje ünlü mimarın ilk projesi olma özelliğini taşıyor. Hürriyet Medya Towers - Güneşli - İstanbul
M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
Renkli kişiliği ile tanınan mimar ve gazeteci Aydın Boysan, 97 yaşında organ yetmezliği sonucu Ulus’taki evinde 5 Ocak Cuma günü hayatını kaybetti.
Sütlüce’deki Arçelik Binası Arçelik Çayırova Fabrikası - İstanbul 1967 Nasaş Alüminyum Tesisleri - Gebze Kocaeli Turistik Otel Termal - Uludağ - Bursa Eczacıbaşı Binası - (Yıkıldı, yerinde Kanyon Alışveriş Merkezi var) İpekkağıt Karamürsel yapısı Orhangazi Döktaş binası Çorlu Aymar binası Mimar Sinan Üniversitesi Kültür Merkezi Çatalca’daki Nesin Vakfı binaları restorasyonu
KİTAPLARI
Mizah Paldır Güldür Yangın Var Umut Simit Yalan Oldu mu Ya! Fısıltı Dostluk Aldanmak Söylesem Bir Türlü Dünyayı Severek Yollarda Uzaklardan Yıl 2046 Uzay Anıları İstanbul Esintileri Leke Bırakan Gölgeler Yaşama Sevinci Sev ve Yaşa Damlalar Zaman Geçerken Aynalar Yüzler ve Yürekler Felekten Bir Gün İstanbul’un Kuytu Köşeleri Neşeye Şarkı
Nereye Gitti İstanbul? Merak Uyanınca Uzun Yaşamanın Sırrı Hayat Tatlı Zehir Ayıp Olmadan Şerefe Binbir Yaşam Sahnesi Yıldızlardan Bile Uzaklarda Bir Ömür Yetmiyor Ne Hoş Zamanlardı
TÜRK SİNEMASI’NIN ACI KAYBI
TURAN ÖZDEMİR 2018 yılı maalesef acı kayıplarla başladı. 5 Ocak’ta hayatını kaybeden ünlü mimar ve gazeteci Aydın Boysan’ın ardından bir acı haberde sinema camiasından geldi. Sinema ve dizi severlerin yakından tanıdığı Turan Özdemir, 15 Ocak günü İstanbul Beykoz’daki evinde geçirdiği kalp krizi sonucu yaşamını yitirdi. Özdemir, uzun yıllar İzmir Devlet Tiyatrosu oyuncusu olarak sahneye çıktı fakat Dondurmam Gaymak filminde canlandırdığı Ali karakteriyle daha geniş kitleler tarafından tanınır hale geldi. Pek çok sinema filmi ve dizide rol alan Özdemir, aynı zamanda seslendirme sanatçısıydı. Turan Özdemir, İzmir Devlet Tiyatrosu’nda yapılan törenin ardından Muğla Yatağan’da babasının mezarının yanında toprağa verildi. Özdemir evli ve iki çocuk babasıydı.
tarafından tanınması “Dondurmam Gaymak” filminde canlandırdığı Ali karakteriyle gerçekleşti. Pis Yedili dizisinde öğretmen Hasan Paşa karakterini canlandırdı. Aynı zamanda seslendirme sanatçısı da olan Turan Özdemir, 10 Haziran 2006 tarihinde 13. Altın Koza Film Festivali’nde en iyi erkek oyuncu ödülünü kazanmıştı.
HAYATI VE KARİYERİ
ROL ALDIĞI FİLM VE DİZİLER
Turan Özdemir daha önce de sağlık problemleriyle gündeme gelmişti. 2016 yılında anjiyo olduğu bilinen Özdemir, 21 Mayıs 2010 tarihinde talihsiz bir trafik kazası geçirdi. Muğla’nın Ortakent Beldesi’nde yolun üzerindeki kedinin ezilmesini önlemeye çalışırken bir motosikletin çarpması sonucu ağır yaralanan ünlü oyuncu, beyin kanaması geçirdi ve 9 Haziran gününe kadar yoğun bakımda kaldı.
Pis Yedili (2011), Geniş Aile (2010), Gölgedeki Renkler, Babam Büfe (2009), Üvey Aile, Mevlana Aşkın Dansı, Geç Gelen Bahar, Yağmurdan Sonra (2008), Adem’in Trenleri, Mavi Gözlü Dev, İki Yabancı (2007), Dondurmam Gaymak (2006), Kadın İsterse, Cennet Mahallesi (2004), Estağfurullah Yokuşu (2003), Çekirdek Aile, Aslı ile Kerem (2002), Tatlı Hayat (2001)
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Turan Özdemir, 10 Kasım 1952 tarihinde Muğla’nın Yatağan ilçesinde dünyaya geldi. Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü’nden mezun olduktan sonra İzmir Devlet Tiyatrosu’nda görev aldı. Bir süre İzmir Devlet Tiyatrosu’nda görev yaptıktan sonra İstanbul’a yerleşti. 2001 yılından itibaren kamera karşısına geçerek birçok sinema filmi ve dizide görev aldı. Geniş kitleler
BEYİN KANAMASI GEÇİRDİ
63
HALK MÜZİĞİMİZİN YEŞİL GÖZLÜ KRALİÇESİ
NURAY HAFİFTAŞ
Ü
nlü Türk halk müziği sanatçısı Nuray Hafiftaş’a, kolon kanseri ve karaciğer kanseri teşhisi konulmuştu. Uzun bir süredir tedavi altında olan Nuray Hafiftaş hayatını kaybetti.
DEVLET TÖRENİYLE UĞURLANDI
Hafiftaş için Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla Teşvikiye Camii’nde devlet töreni düzenlendi. Törene, Kültür ve Turizm Bakanı Numan Kurtulmuş, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Mevlüt Uysal, CHP Milletvekili Gürsel Tekin, İzzet Altınmeşe, Orhan Gencebay, İzzet Yıldızhan, Alişan ve sanat camiasından çok sayıda seveni katıldı.
NURAY HAFİFTAŞ KİMDİR?
Nuray Hafiftaş, 8 Ağustos 1964 yılında Çıldır’da doğdu. İlkokulu Taksim’de okudu. İTÜ Devlet Konservatuarı’nı bitirdikten sonra İstanbul Belediye Konservatuarı İcra Heyetinde 4 yıl kadrolu devlet sanatçısı olarak çalıştı. Aynı yıllarda İstanbul Radyosu’nda da sözleşmeli sanatçı olarak 4 yıl çalıştı. Şimdiye kadar birçok albüm çıkaran sanatçının 100’ü aşkın söz ve bestesi kendisine ait olan eserleri var. Bunlardan “Ayrılık Nikahı”, “Yalan Dünya” ve “İsyan Ediyorum”u Kibariye, “Hasret” ve “Gurbet”i ise İzzet Yıldızhan okudu. Sanatçının son albümünde ise kendisine ait Be Hey Gafil ve “Yavrular M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
isimli iki bestesi bulunuyor. Türk Halk Müziği’nin çağdaş, otantizm’e asla ihanet etmeyen ama teknoloji’ye açık bir neferi oldu. Zaman oldu kendi kulvarında birlikte yarıştıkları meslektaşlarının albümlerinde vokal yapacak kadar alçak gönüllü ve özverili oldu. Nuray Hafiftaş’ın Türk Halk Müziği klasik sanatçıları literatürüne girmesine neden olan özellikleri kuşkusuz sadece bunlar değil. “Eyvah Gönül” de ürettikleri eserlerden biri. Star Prodüksiyon etiketiyle piyasaya çıkan ‘Yazı Bir Dert Kışı Bir Dert’ isimli son albümünün prodüktörlüğünü
Yusuf Savaş üstlendi. 12 eserden oluşan bu albüm yaklaşık dört yıl aradan sonra çıktı. “Yerli Liz” diye tanınan Hafiftaş, Türk Halk Müziği’ni insanlara sevdiren sanatçılardan bir tanesidir. Müzikal anlamda olsun, kişiliği ile olsun profesyonel müzik hayatına atıldığı günden bu yana çizdiği çizgiden ödün vermeyen Nuray Hafiftaş, Prestij Müzik etiketiyle piyasaya çıkan “Eyvah Gönül” albümünde İsmail Derker’le çalıştı. Sanatçının, Bilal Ercan’la beraber “Çifte Yürek” adlı halk müziği programı sunuculuğu da çalışmaları arasında bulunmaktadır.
65
M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Lekeler ve yüzeysel leke tedavileri hakkında daha önce de birçok yazı yazdım ve alternatif işlemleri sizlerle paylaştım. Bu kez medikal ve diğerlerine göre çok daha agresif olan bir tedaviyi anlatmak istiyorum: DERMAMELAN &COSMELAN. Leke tedavisinde geçmiş yıllarda kimyasal peelingler, hylaronic asit uygulamaları uygulanıyordu ancak yine de hiç biri tam bir sonuç vermiyordu. Peki bu işlemin farkı nedir, kimler için uygundur ve süreç nasıl işler?
66
LEKE NEDİR, NASIL OLUŞUR? Leke, hem kadın hem de erkeklerde yaygın olarak görülen cilt rahatsızlıklarından biridir. Leke tedavisi her kişide ayrı ayrı planlanması gereken bir tedavidir. Leke oluşumunda farklı etkenler vardır. (güneş – hamilelik – genetik – yanlış kozmetikler – bazı sistemik hastalıklar vb.) Ciltte leke oluşmasının nedeni; cildin epidermis tabakasında bulunan melanositlerin aşırı aktifleşmesi sonucu salgılanan melanin miktarının çok fazla olmasıdır. Güneşten gelen UV ışınları, akıllı telefonlar, bilgisayar ekranı ve hatta ampullerden direkt gelen çok güçlü ışıklar da derideki pigment üreten hücreleri veya melanositleri stimüle edebilir. Melasmanın tekrarlanması için temel neden güneşe maruz kalmaktır. Gebelik, doğum kontrol hapı kullanımı, menopoz sonrası hormon tedavisi melasmanın sıklıkla gelişmesi bu kanaati doğurmuştur. “Gebelik maskesi” olarak bilinen pigmentasyon sorunu doğumdan
sonra özellikle hafif pigmentli bireylerde azalır veya yok olur ama doğum kontrol hapı alındığı müddetçe devam edebilir. Bazı kozmetik ürünleri de leke yapabilirler. COSMELAN-DERMAMELAN Cosmelan - Dermamelan, gebelikteki lekeleri, yaşlılık lekeleri, hassas ciltlerde güneşe maruz kalmaktan kaynaklanan lekelerin tedavisi ve lekenin diğer nedenlerinin tedavisinde kullanılan en etkili yöntemlerden biridir. Deride bulunan melanin miktarını azaltarak pigmentasyonu baskılayan etkin bir enzimatikpeeling yöntemidir ve etkisini ciltte leke oluşumunu tetikleyen mekanizmayı baskılayarak yapar. Cosmelan ve Dermamelan’ın asıl etkisi deri renginin belli bölgelerde koyu bir renge dönüşmesine sebep olan mekanizmanın içinde aktif rol oynayan tyrosinase adlı bir enzimin baskılanması ile olur. Bu enzimin baskılanması sonucu derideki melanin oluşumu azalarak cildin koyulaşmış bölümlerinin rengi açılır ve bundan kaynaklanan lekelerin etkin tedavisi sağlanır. Haricen deri yüzeyine uygulanmak suretiyle etki eder. Cosmelan ve Dermamelan enzim peelingin etken maddesi ciltte lekelerin oluşumuna neden olan melanini baskılar ve cildin rengini dengeler. Bu uygulama diğer tedaviler ile karşılaştırıldığında hem ağrısız hem de kişileri günlük hayattan koparmayan bir etkiye sahiptir. 1- 4 hafta içinde yüzde 90-95 civarı bir yanıtla parlak, tazelenmiş ve tüm lekelerden arınmış bir cilde sahip olmamıza yardımcı olur. Özetle cilt lekeleri, geniş gözenekler, mat cilt görünümünü düzeltmek akne izleri için uygulanan harika bir yöntemdir.
Ö Z L E M S A R I K AYA
EZBER BOZAN LEKE TEDAVİSİ
UYGULAMA HAKKINDA BİLİNMESİ GEREKENLER n İlk uygulaması klinik şartlarda hekim tarafından başlanan bu program, mutlaka doktorunuz tarafından açıklandığı şekilde, günlük düzenli uygulamalarla evde sürdürülmelidir. n Leke tedavisi süreci tamamlanana kadar tedavi kesinlikle kesintiye uğratılmamalıdır. n Cilt bir miktar kızarır ve güneş yanığına benzer bir görünüm alır. n Çok hassas cilt yapısına sahip olanlarda uygulamadan sonra 48 saat içinde bir miktar kaşınma hissedilebilir. n Ciltte bir miktar kızarıklık, kuruluk, soyulma, yanma, iritasyon ve gerginlik hissi oluşması normaldir ve sürecin bir parçasıdır. n Tedavi süresince güneş koruyucu kremler titizlikle kullanılmalıdır. TEDAVİ SONRASI DİKKAT EDİLMMESİ GEREKENLER İlk bir ay boyunca; sauna, buhar banyosu, havuz, solaryum, glikolik asit, retinolvs gibi soyucu uygulamalar, epilasyon- depilasyon, makyaj (fondöten, pudra, allık soyulma bitene kadar en az 1 ay) uygulamalarından uzak durulması ve UV zararlı ışınlarına karşı dikkatli olunması gerekmektedir.
Telefon : +90 258 213 65 66 Gsm : +90 541 281 28 78 Email : info@dolphinmed.com.tr Adres : Kuşpınar Mahallesi Kıbrıs Şehitler Caddesi No:64/A Denizli İnstagram/dolphinmed | Facebook/dolphinmed
67
M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
HALA GİZEMİ ÇÖZÜLMEMİŞ NESNELER VE YAPILAR
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Dünya üzerinde yıllar öncesinde bulunmasına rağmen hala nasıl yapıldığı bilinmeyen ve sırrı çözülemeyen o kadar nesne ve yapı var ki... İşte onlardan birkaçı... HARÇSIZ YAPILMIŞ TAŞ SETLER Peru’nun Cusco bölgesindeki bir İnka kalesinin etrafını 360 metre boyunca zikzak yaparak saran 9 metrelik setlerin yapımında, tanesi 300 tona varan kireçtaşı blokları kullanılmış. Ancak hiç harç kullanılmamasına rağmen bu kayalar, arasına kağıt bile sokulamayacak kadar mükemmel yerleştirilmiş. Günümüzde hala gizemini koruyan bu taşların harç olmadan nasıl yapıldığı ve o dönemde demir olmadan taşları bu şekilde nasıl işledikleri tam olarak bilinmemekle birlikte, taşların yine taş aletler kullanılarak kesilip şekillendirildiği tahmin ediliyor.
68
ALÜMİNYUM KEMER TOKASI 1956 yılında, Çin’de bir kazının yapıldığı yer bir mezardı. M.S. 265-316 yılları arasında yaşamış General Çou Çou’nun (ya da Çow Çu’nun) mezarının içinde bulunan bu kemer tokası yüzde 10 bakır, yüzde 5 manganez ve yüzde 85 oranında alüminyumdan yapılmıştı. Doğada saf olarak bulunmayan bir metal olan alüminyumun varlığını ilk kez 1700’lerin sonunda Fransız kimyacı A.L. Lavoisier ortaya koyduğu biliniyordu. İlk işlenmiş alüminyumu ise 1825’de H.C. Oerstead elde etti. Dolayısıyla bu kemer tokanın bulunmasıyla bilim adamları şaşkına dönmüştü.
2 BİN YILLIK PİL
KİEV KOZMONOTU
Alman arkeolog Wilhelm Konig tarafından 1938’de Irak’ın başkenti Bağdat’ın yakınlarında bulundu. 13 santimetre boyundaki toprak bir kabın içine monte edilmiş bir bakır silindir, onun etrafındaki demir çubuk ve testinin ağzını kapatan asfalttan oluşan bu nesne “dünyanın en eski pili” olarak tanımlandı. Pilin 2 volt enerji ürettiği saptandı.
Bu heykelcik Avrupa’da bulunan “uzay adamı” özelliklerini gösteren tek buluntu. Yaşı oldukça eski.
M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
KRİSTALDEN YAPILMIŞ KURU KAFA Maya dönemine ait 1000 yıllık bu kristal kuru kafa, tek bir blok kristal üzerine oyma olarak yapılmış. Nasıl yapıldığı hala anlaşılamayan kuru kafanın altından tutulan ışık, doğrudan göz çukurundan yansıyor. Bu teknolojinin bugün bile mümkün olmadığı
söyleniyor. Kristalden yapılmış gizemli kuru kafa insanlık tarihinin eski kalıntılarından sayılıyor. 1970 yılında Frank Dorland tarafından yapılan testlerde kafatasının normalötesi bir cisim olduğu sonucuna varıldı. Kafatasının normal ya da doğal kristal olduğu ve karakteristik olarak moleküler yapısına dokunulmadığı anlaşıldı.
KLERKSDORP KÜRELERİ Bu metal kürecik Güney Afrika, Klerksdorp’tan... Birinin üzerinde kürenin çevresini dolaşacak şekilde birbirine paralel 3 çizgi oyulmuş. Bu küreler Cambrian devri öncesine ait 2,8 milyar yıl öncesi dönemden pek çok mineral arasında bulundu. Bu kürelerden bazıları 6 milimetre kalınlığında, ince bir kabuğa sahip. İnce kabuk kırıldığı zaman kürenin içinden süngerimsi bir şey çıkıyor. Bu süngerimsi şey havayla temas edince parçalanıp toz haline geliyor. Bu kürelerin ne oldukları, ne amaçla yapıldıkları bilinmiyor. Üstelik 2,8 milyar yaşındalar!!
6 PARMAKLI DEV FOSİLİ
Coğrafya ve harita uzmanı ünlü Türk denizci Piri Reis’in 1513'te çizdiği Afrika, Amerika ve Güney Kutbu’nu gösteren harita, bulunduğu1929 yılında ortalığı karıştırdı. Çünkü Güney Kutbu’nun keşfi, haritanın çizilmesinden çok sonra, yani 1818'de gerçekleşmişti. Dahası, Piri Reis’in haritası, kıtanın buz altında kalmış sahil kesimlerini de gösteriyordu. Ancak kıta üzerindeki buzlar, haritanın çizilmesinden tam 6 bin yıl önce erimişti.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
GELECEĞİ GÖREN HARİTA
1895 yılında İrlanda’da Dyer tarafından mineral araştırmaları sırasında bulunan bir dev fosili... Boyunun karşılaştırılması amacıyla bir tren vagonunun önünde fotoğraflanan devin yüksekliği 3 metre 70 santimetre, ağırlığı 2 bin 50 kilogram. Ağırlığının taşlaşmış olmasından kaynaklandığı düşünülüyor. Sağ ayağında 6 parmak bulunan dev fosilinin 1900’lü yılların başında ortadan kaybolmasından sonra fosile ve sahibine ne olduğunu kimse bilmiyor.
69
HİYEROGLİFLERDE RESMEDİLEN ARAÇLAR Mısır‘daki Abydos tapınağındaki hiyerogliflerde, helikopteri, tankı, kargo uçağını ve planörü çağrıştıran şekiller bulunuyor. Bu hiyeroglifler başka hiyerogliflerin altına gizlenmiş şekilde bulunmuş. İlk tabaka hiyerogliflerin yerinden kopup düşmesiyle bu esrarengiz şekiller gün yüzüne çıkmış.
400 MİLYON YILLIK ÇEKİÇ Bir kum taşı içinde bulunan bu çekiç, kum taşı oluşurken çekicin orada olduğunu gösteriyor. Keşif 1844 yılında Fizikçi David Brewster tarafından yapıldı. İngiliz jeoloji arştırma merkezinden Dr. A. W. Med tarafından yapılan araştırmada bu kum taşının yaşının 360-460 milyon yıl olduğu saptandı. Yani çekicin de o kadar eski olması gerekiyor. Ama bilim dünyasına göre böyle bir şey imkansız! Tahta tokmak ve demir topuzdan oluşan bu ilkel aletin kaya bloğunun içine nasıl yerleştiği ve topuz kısmındaki demirin saflığı da bilim adamlarını hayrete düşürüyor. M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
70
Terra-Cotta Ordusu, 1974 yılında bir çiftçi tarafından bulunmuştur. Atları, at arabaları, okları ve bronz kılıçlarıyla 2 bin yıldır yerin altında kalan bu “ordu” arkeoloji dünyasında büyük heyecan yaratmıştır. Ancak heykellerin birbirine çok yakın olması, kırılgan ve kilden yapılmaları nedeniyle arkeologlar inceleme yapmakta zorlanmışlardır.
M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
TERRA TOPRAK ASKERLER
oprak Askerler aslında daha önce 1920 yılında bulunmuştu; fakat askerleri gören köylü korkarak askerleri tekrar gömmüştü. Eğer bu köylü korkup askerleri tekrar gömmeseydi belki de dünya bu cansız askerlerden daha önce de haberdar olabilirdi. Terra-cotta diğer bir ismiyle “Taş Askerler” 1974 yılında yine bölge halkından birileri kuyu kazarken tesadüfen fark edilmiştir. Çiftçiler kazdıkça fark etmişlerdir ki yerin altında sadece askerler değil, askerlerle birlikte gerçeğine uygun boyutta yapılmış atlar, at arabaları, diğer savaş arabaları, silahlar ve hizmetkarlar da vardı. Toprak Askerlerin inşası eski Çin Hükümdarı Qin Şhi Huang’ın ölümüyle ilişkilendirilmiştir. Çünkü Çin’de Qin Hanedanlığı döneminden önce eski bir geleneğe göre hükümdar öldüğünde hizmetkarları, savaş malzemeleri, askerleri, özel eşyaları ve hatta eşleri ile birlikte gömülürmüş. Ancak Çin hükümdarı Qin Şhi Huang öldüğünde kendisi için askerlerinin ve hizmetkarlarının öldürülmesini istememiş ve kendisine diğer dünyada eşlik etmek üzere pişmiş toprak ve bronzdan
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
COTTA T askerler, savaş arabaları, hizmetkarlar ve diğer ihtiyaçlarının hazırlanmasını emretmiştir. Bu ordunun Çin’de ilklerin hükümdarı olarak bilinen Qin Şhi Huang’ın mezarını koruduğuna inanılır.
71
Qin Şı Huang’ın Mezarının İnşası Çin’deki tüm beylikleri yenerek Savaşan Devletler Dönemi’ne son veren Qin Şhi Huang, Qin Hanedanlığını kurarak kendini İmparator ilan etmiştir. Tarihçi Si Maqian’in kaydettiğine göre, Qin Şhi Huang daha hayattayken MÖ. 246 yılında başlanan mezarının inşası 30 yıldan fazla sürmüş ve inşaatında 700 bin asker çalıştırılmıştır. Mezarın temeli dörtgen şeklinde kazılmıştır, güneyden kuzeye 350 metre uzunluğunda, doğudan batıya 345 metre genişliğindedir. 76 metre yüksekliğindeki toprak ise bir piramit şeklindedir. Boyları 183-195 cm arasında değişen bu Toprak Askerlerin her birinin yüz hatları farklıdır. Kazı alanında çoğu halen toprak altında 8000 asker, 520 atıyla birlikte 130 savaş arabası, 150 süvari atı bulunduğu tahmin edilmektedir. M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Toprak Askerler Hakkında Devam Eden Çalışmalar
72
Üç boyutlu son teknolojiyle Terra-cotta Ordusu’nun gizemini çözmekte önemli bir aşama kaydedilmiştir. University College London (UCL) ve Toprak Askerlerin bulunduğu müzeden bir ekip bu teknoloji sayesinde heykellere olabildiğince yaklaşıp dijital kopyalarını üretmiştir. Heykellerden 30’unun kulakları üzerinde yapılan inceleme her birinin farklı “insanlar” olduğunu ortaya koymuştur. Univesity College London’dan Andrew Bevan, insan kulaklarının neredeyse parmak izi kadar farklılık gösterdiğini ve heykellerde de her bir kulağın “biricik” olduğunu söylemiştir. Hatta, incelenen kulakların hiçbiri bir diğerinin aynısı çıkmazken, farklılık oranı da insan nüfusu arasındaki oranla aynıydı. Arkeolog Marcos Martinon-Torres, bu bulguyu “ilk örneklememize bakınca, Terra-cotta Ordusu gerçek savaşçıların portreleri gibi görünüyor” demiştir. Bu veriler 7 bin asker heykelinin 2 bin yıl önce fabrikasyon usulü
M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
bir üretimle yapılmış olabileceği yönündeki araştırma tezlerini de çürütmüştür. Toprak Askerler, 1987’de UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirasları Listesi’ne alınmıştır. Bugün Toprak Askerlerin bulunduğu alanın genişliğinin 15’km’yi bulduğu söylenmektedir. Alanın bir bölümü turistik gezilere açık olmasına rağmen diğer bölümlerinde çalışmalar devam etmekte ve nekropol’deki bu arkeolojik çalışmaların 2020 yılına kadar bitmesi planlanmaktadır.
73
M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
74
HUKUKİ DANIŞMANLIK OLASI RİSKLERİ ORTADAN KALDIRIR hmet Faruk Yaşar, gençidealist bir hukukçu. Her ne kadar İstanbul’da doğsa da çocukluğu ve ilk gençlik yılları Denizli’de geçmiş. Daha lise yıllarında hukuk okumaya karar veren Yaşar, bu idealini gerçekleştirmek için İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni tercih etmiş. Üniversite eğitiminin ardından Kanada’ya dil eğitimi için giden Yaşar, dönüşüyle birlikte İstanbul’da Yasa Avukatlık&Danışmanlık Ofisi’ni faaliyete geçirmiş. Ciddi bir mesleki tecrübeyle yola çıkan Yasa Avukatlık&Danışmanlık Ofisi, müvekkillerinin pek çok yasal problemine çözüm üretiyor. Still Life olarak, Ahmet Faruk Yaşar ile hukuk yolculuğunu ve Yasa Avukatlık&Danışmanlık Ofisi’nin hizmetlerini konuştuk.
Denizli’ye 1996 yılında babamın işi nedeniyle geldik. 2012 yılına kadar Denizli’de ikamet ettim. Hukuk fakültesi eğitimi almak için tekrar İstanbul’a geldim ve İstanbul’da kalmaya karar verdim.
Still Life: İstanbul doğumlusunuz. Denizli ile yolunuz ne zaman ve nasıl kesişti?
Still Life: Hukuk eğitiminizi hangi üniversitede tamamladınız? İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk
A
O C A K - Ş U BAT 2 0 1 8
Still Life: Meslek seçiminiz lise yıllarında şekillenmeye başlamış. Hukuk okumak istemenizin sebebi nedir? Hukukun size cazip gelen yanı ne oldu? Herkesin lise yıllarında hayatının şekil aldığı ve ileriye dönük olarak bir meslek seçimi yaptığı yıllarda benim kafamda da acaba hangi mesleği yapmalıyım sorusu vardı. Bu soru zamanla, lise yıllarımın bitimine doğru şekil aldı ve hukuk fakültesine giderek avukat olamaya karar verdim.
Fakültesi’ni burslu olarak tamamladım. Türkiye’de bir çok üniversiteyi tercih edebilme imkanım varken akademik kadro açısından Türkiye’nin en iyi hukuk fakültesi denebilecek üniversite olan İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni tercih ettim. Still Life: Ticaret ve iş hukukuna yönelmenizin sebepleri nelerdir? Babamın, ağabeyimin ve genel olarak çevremin tamamını ticaretle uğraşan insanlar oluşturduğundan; aynı zamanda ticaretin işçi ve işveren ilişkisi barındırmasından ve iş hukuku ile doğrudan bağlantılı olmasından dolayı bu iki alana yöneldim. Still Life: Kanada’ya dil eğitimi için gittiğiniz bir dönem var. Bu süreçten biraz bahseder misiniz? Ülkemizde yabancı yatırımın, uluslararası ticaret ve ilişkilerin artması sonucu, yabancı dil, hukuk açısından da
fazla önem kazanmaktaydı. Bu nedenle yabancı dil eğitimi için Kanada’ya gitmeye karar verdim. Kanada’da yabancı dil eğitimi alırken aynı zamanda Kanada Hukuku hakkında da araştırma yapma fırsatı buldum.
Still Life: İş hayatında hukuki sorunlarla karşılaşmamak adına iş adamlarına neler tavsiye ediyorsunuz? İş hayatında birçok hukuki sorunlarla karşılaşılmaktadır. Genellikle iş dünyası hukuki problemler zuhur ettikten sonra bir çözüm arayışına girmektedir. Halbuki iş dünyası, öncesinde, hukuki danışmanlık almış olsalar atacakları adımlarda, yapacakları sözleşmelerde olası riskleri ortadan kaldırabilirler. İş adamları bilmektedir ki bizim hukukumuz sözleşme serbestliğini esas almıştır. Ancak bu
Still Life: Mevcut kanunlar yeterli mi? Yeni düzenlemelere ihtiyaç duyuluyor mu? Mevcut kanunlar, hiçbir zaman, hiçbir toplum açısından yeterli olmaz. Çünkü toplum gelişen ve değişen bir yapıya sahiptir. Yeni ihtiyaçlar, değişimler var olduğu sürece yeni kanunlara da ihtiyaç duyulacaktır. yapılacak sözleşmelerin de geçerlilik şartları ve mevzuatın temeline uygun olması gerekmektedir. Bu açıdan şirketlerin yapacakları ticari faaliyetlerde olası risklerle karşılaşmaması için hukuki danışmanlık almalarında uzun vadede fayda sağlayacağını bilmelerini isterim. Danışmanlık, iş adamları açısından belli bir külfet olarak algılanabiliyor olsa da şirkette oluşabilecek zararların daha doğmadan önlenmesi ve oluşmuş olan problemlerde de riski en aza indirmek açısından değerlendirme yapıldığında; hukuki danışmanlık hizmetinin bu şirketleri aslında ne kadar ciddi maddi zararlardan korudukları görülecektir.
Still Life: Ahmet Bey, verdiğiniz bilgiler için teşekkür eder çalışmalarınızda başarılar dileriz. Ben teşekkür ederim.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Still Life: Denizli’ye dönmek yerine İstanbul’da kalma kararı verdiniz ve Hukuk Büronuzu kurdunuz. Hangi tarz davalarla ilgileniyorsunuz? Denizli benim büyüdüğüm, ailemin ve çevremin çoğunluğunun olduğu bir yer bu yüzden Denizli’nin yeri benim için başkadır. Ancak İstanbul’un iş dünyasının kalbi olması hasebiyle İstanbul’da ofis kurma düşüncesi üniversiteye başladığım yıllardan beri vardı. İstanbul’da ofis kurmak isterken de İstanbul’un merkezinde bu işi yapmak istiyordum. Nihayetinde okul dönemlerinde bu düşüncelerimi paylaştığım Av. Hüseyin Ali Şahintekin ve meslekte 43 yıllık deneyime sahip Av. Mehmet Aydın ile Taksim Sıraselviler Caddesi’nde Yasa Avukatlık&Danışmanlık adındaki ofisimizi kurduk. Birçok avukatı ve stajyeri bünyesinde barındıran Yasa Avukatlık&Danışmanlık Hukuk Bürosu olarak, dava tarzlarında değil ancak muhtevasında ayrım yapmaktayız. Şöyle ki; ekip yeterliliği ve uzmanlığı açısından Özel Hukuk ve Kamu Hukuku’nda hiçbir şekilde dava ve konusu ayrımına gitmemekte, davaların bizim açımızdan hukuki değerlendirmesi yapıldıktan sonra istişare sonucu davaya bakıp bakamayacağımıza karar vermekteyiz. Biz, önceliğine başarı ve sonucu esas alan bir hukuk bürosu olduğumuzdan, hukuki değerlendirmeden sonra müvekkilimizi en doğru şekilde bilgilendirir, her zaman dava yoluna değil; gerektiğinde alternatif çözüm yollarından birini tercih etmesini tavsiye eder ve yardımcı oluruz.
etmeleri gerekmektedir. Hem şirket bünyesinde çalışanlar açısından hem de şirketlerin birbirleri ile olan ticareti açısından sözleşmeler çok önem arz etmektedir.
75
Still Life: Türk şirketlerinin ve iş adamlarının en çok zorlandığı ya da sorun yaşadığı şeyler neler? Türkiye Cumhuriyeti, Anayasa’sında da belirtildiği üzere bir hukuk devletidir. Hukuk kurallar bütünüdür. Şirketler de bu kurallar ile yönetilmek ve iş yapmak durumundadır. Bu kurallara uyulmadığı vakit belli müeyyidelerle karşı karşıya kalabilmektedirler. Bu müeyyidelerden de iş adamları ve şirketler açısından belli sonuçlar doğmaktadır. Şirketlerin ve iş adamlarının en çok zorlandığı sorun mevzuat bilgisidir. Böyle bir bilgiye sahip olmamaları da doğaldır ancak iş adamlarına bu sorunları rahat aşabilmek adına hukuki olarak profesyonel bir danışmanlık almalarını tavsiye etmekteyiz. Still Life: Yurt içi ya da yurt dışı ticaret yaparken nelere dikkat edilmesi gerekir? Birçok konuya dikkat etmeleri gerekmektedir. Ancak öncelikli olarak firmaların yapacakları sözleşmelere dikkat M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
ÇILGINLIĞIN EŞİĞİNDEN DÜŞEN BİR DAHİ
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
76
VAN GOGH VİNCENT’ I TANIDIĞIMIZI DÜŞÜNÜRÜZ DEĞİL Mİ ? NE DE OLSA O BOYAYI YİYEN, KULAĞINI KESEN, GARİP RESİMLER YAPAN BİR ADAMDI. anat yolculuğumuzun bu durağında sizi Vincent'in bilinmeyenleri ile tanıştırmak ve de sanatını daha iyi anlamanıza yardımcı olmak istiyorum.
S
İçindeki yoğun insanlık sevgisini taşırıp boyalarla tuvallere aktaran adam, Vincent van Gogh. Yaşadığı sefil ve yardım dolu bir hayattan sonra elinde kalan ünlenmiş, mükemmel tablolarıydı. Ama o tabloların ününü de ancak öldükten sonra gökyüzüne yükselen özgür
ruhu görebildi. Dünya gözüyle görüp öğrendikleri Vincent’in ancak canını yakmış, onu her yarasının üstüne bir pansuman yapmak zorunda bırakmıştı. Vincent içinde taşıdığı tüm duyguların karşılığını bir renkte buldu ve onlara can verdi. Suya düşse yağmur damlası, yere düşse toprak parçası zannedip geçeceklerdi. Oysa o, resim yapmayı seçti. Renklerin insanlara getirdiği özgürlüğü balonlara asılı bırakıp insanların görmesini sağladı. Sadece insanlar bunu fark ettiğinde Vincent de balonların yanındaydı, hepsi bu.
Van Gogh'un çocukluğu Vincent 30 Mart 1853'te dünyaya geldiğinde ailesi Hollanda'nın güneyindeki Brabant bölgesindeki Groot - Zundert köyünde yaşıyordu. Babası da bu köyün papazıydı. 12 yaşına geldiğine komşu kasabanın okuluna eğitim için gönderilmişti ki, okulu yarıda bıraktı. Çünkü her şeyi çok yavaş anlıyordu ve zekasındaki bu durum onu okuldan soğutmuştu. Böylece eğitim öğrenim hayatını zirvede bıraktı.
Vincent'in ilk hayal kırıklığı Vincent, Londra Goupil Galerisi'nde çalışırken, burada kirada yaşıyordu. Ev sahibinin kızı Ursula Loyer'e aşık olmuştu. Vincent 22 yaşındaydı. Hissettiği aşk, ruhunu bir mengeneye sıkıştırmış ve boğuyor gibiydi. Ursula olmadan yaşayamayacağı düşüncesi içinde bir çığ gibi büyümeye başladığında onunla evlenmek istediğini söyledi. Ancak genç Vincent'in aşkı ne yazık ki tek taraflıydı. Evlilik teklifine aldığı olumsuz cevabın karşısında dünyada onun için olumlu olabilecek hiçbir şey kalmamıştı. Bu yaşadığı ilk aşk ve ilk hayal kırıklığıydı. Bu psikolojiyle orada daha fazla kalamazdı. Olay mahallinden kaçarak uzaklaştı. Vincent kendini toparlayamıyordu Londra'dan kaçışı Goupil Galerisi'nin Paris şubesine oldu. Ancak içinde bulunduğu kıskaç onu sıkıştırmaya devam ediyordu. Haliyle burada da barınamadı. Üzüntüsü, öfkesi bardaktan boşalırcasına etrafına dökülüyordu. Müşteriler, yöneticiler hepsi bu sağanak yağıştan nasibini aldığında yaşadığı anlaşmazlıklar ona evin yolunu gösterdi. Vincent aşkın zehrini bünyesinden atmaya çalışıyordu Hayat artık anlamsız ve her zamankinden daha zordu. Tüm acılar üstüne gelmiş, birkmiş, bir şovalye gibi savaşmak isterken o sessizdi. Kendini resim yapmaya verdi. Kimi zaman ne yapacağını bilmez halde sokaklarda
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Resim Satış Memuru, Vincent Van Gogh Okulu bıraktıktan sonra Vincent avare ve yalnız bir çocukluk geçiriyordu. İçine kapanmıştı. Babasının desteğiyle 16 yaşında La Haye'deki resim galerisinde memuriyet görevi ile iş hayatına başlamış oldu. Bundan sonraki durağı da Brüksel'deki Goupil galerisiydi ve 1873'te Londra şubesine ataması yapıldı. Resim bir virüs gibi kanında dolaşmaya inceden başlıyordu. Sadece Vincent bunun farkında değildi.
dolanırken, arada aklını başına devşirebildiği nadir zamanlarda da resim galerileri ve müzeleri dolaşıyordu. Yine de çoğunlukla resim yapmanın büyüsüne kapılmak daha cazip geliyordu. Papazlıktan inancını kaybetmeye kadar uzanan yolculuk Artık sokakları dolaşmak Vincent'e yetmediğinde başka şehirlere, ülkelere açılmıştı. Gittiği her yerde başka bir iş yapıyordu. Dil öğretti, rahiplerin yardımcısı oldu, kitap satıcılığı yaptı. Brüksel'e gidip ilahiyat dersleri aldıktan sonra Belçika'daki Borinage madenlerinde papazlık yaptı. Sefalet
bütün gerçekliğiyle Vincent'in hayatında kol geziyordu. Bundan başka madenciler için de savaşıyordu. İşte o andan sonra kesinlikle deli olarak anılmaya başlamıştı. Madencilere yardım için çırpınıyor, bin bir güçlük karşısında adeta direniyordu. Bu aslında kendi iç dünyasında direnemediklerine karşı da açtığı bir savaştı belki. Yine de köylüler ve madencilerin gözünde Vincent artık çağdaş bir İsa'ydı. Vincent günden güne daha da kötüleşiyordu. Bu savaş onu çok fazla yormuş ve hasta etmişti. Öylesine fakirleşmişti ki, köylülerin sadakasıyla günü bitirmeye çalışıyordu. Kardeşi Theo neredeyse ölmek üzere olan Vincent'i alıp Brüksel'e götürdü. Hayatı kurtulmuştu, fiziksel olarak her şey normal seyrine dönüyordu. Ama Vincent'in ruhundaki yaralar hala derindi. Aşk acısı, madenciler için savaşırken tanık oldukları kafasında her şeyi sorgular hale getirmişti Vincent'i. Tanrı'ya olan inancını kaybetmişti. Brüksel'de başlayan yeni hayat Vincent'ın sağlığı artık daha iyiydi. Ressam Ridden van Rappart ile tanıştığında ondan dersler aldı. Çünkü artık resim içinde büyütmek istediği tek tutkuydu. Anatomi ve perspektifi öğrenmişti bile. Theo da kardeşinin resme olan yeteneğini fark etmiş, ona maddi destek veriyordu. M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
77
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
78
Vincent ikinci hayal kırıklığı ile sarsıldı Ailesi Etten şehrine yerleşmişti. Vincent ailesinin yanına döndü. Dul kuzeni Kate'i uzun zaman sonra ilk kez görüyordu ve Kate kalbinin ritmini tekrar değişmişti. Ursula'dan sonra tekrar atmaz sandığı kalbi, belli ki sadece kan pompalamaktan sıkılmıştı. Ancak Kate de Vincent'in evlenme teklifini reddetti. Bir kez daha hayalleri kırılmıştı. Ama en azından bu sefer tecrübeliydi. Hemen kafasının içinden bir yara bandı çıkardı, özenle yapışkanlı kısmın üzerindeki koruyucu kağıdı sıyırdı ve yaralı kısmın üzerindeki kana aldırmadan yapıştırdı. Üstelik bu sefer yara bandı renkliydi. Çünkü Vincent'in fırçası ve boyası vardı. Vincent Van Gogh ilk yağlı boya tablolarını yaptı Vincent, 1883'e kadar La Haye'de kalarak, akrabası olan, ünlü ressam Mauve'den resim dersleri aldı. Önündeki iki yıl içinde ilk yağlı boya tablolarını yapacaktı. Bu
Vincent için bütün güzel şeyler adına attığı en güzel adımlardandı. Artık fırça darbeleri ile her şeyi renklendirebilirdi. Vincent'in bir türlü aşka kavuşamayışı Kalbini bantladıktan sonra kendine vereceği ikinci bir emire kadar o bandı oradan çıkarmamaya karar verdi. Bir süre Clasina Maria Hoornik (Sien) adlı bir fahişe ile yaşadı. Aşk adını vermiyordu. Araya çizdiği çizgi fazlasıyla inceydi. Ancak bu ilişki de Theo'nun hoşuna gitmemişti, kardeşine yakıştıramıyordu. Daha sonra Vincent'in birçok tablosunda Sien olacaktı. Bir daha kalbim kırılmayacak diye antlar verdiği zamanlardı. Neredeyse mutluydu. Ailesinin yanına döndü. Burada komşusu Margot Begemann ile aralarında aşk desen olmaz, demesen daha da büyük yalan sayılacak bir sevişme başlamıştı. Kalbindeki yara bandı artık kabuk bağlamış yaranın üzerinde daha fazla kalmak istemiyordu. Bunu fark eden Vincent, o yara bandına daha fazla ihtiyacı kalmadığını düşündü ve onu çekti. Hisettiği sızıya da hiç aldırmadı. Bu sefer Vincent'in engeli kendi ailesiydi. Margot ile evlenmesine razı olmadılar. Margot da bu durum karşısında fazlasıyla güçsüzdü ve intihara kalkıştı. Bu olay karşısında Vincent çok fazla sarsıldı. Kendini bir kez daha çıkmazdan kurtarmak için dişlerini çok fazla sıkmak ve bedenini sessiz çığlıklardan korumak zorundaydı. Vincent Van Gogh Paris'te Vincent'in babası 1885'te öldü. Margot ile yaşadıklarından sonra da onu buralara bağlayan pek bir şey kalmamıştı. Kardeşi Theo'nun isteğiyle bir yıl sonra Paris'e taşındı. Theo, kelimenin tam anlamıyla kardeşine bakmayı görev edinmişti. Özellikle resim ile ilgili desteği sonsuzdu.
Hazırlanmış bunca zeminden sonra Vincent üzerine düşeni yaptı ve ressam Cormon'un atölyesine kayıt oldu. Burası onun için yeni bir başlangıçtı. Özellikle empresyonist ressamlarla tanışma fırsatı buldu. Toulouse – Lautrec, Pissarro, Signac, Seurat ve Gauguin ile de tanışmıştı. Hepsinden ayrı etkileniyordu. Bir dönem de Pointillist tekniğini benimsedi. Resimlerinde bir dönem bu tekniğin etkileri görüldü. Paris'te yaşadığı bir yıl içinde 200'den fazla resim yapmıştı. 1888'de Lautrec'in fikriyle Güney Fransa'da Arles kasabasına gitti. Daima güneşli ve sıcak olan bu kasabada Akdeniz'in rengi Vincent'i büyülemişti. Gaugin de gelip ona misafir oldu. Hayat belki de Vincent için Paris'ten sonra başlamıştı. Vincent'in sonsuz insan sevgisi Vincent yaralı kalbinde kelimelere dökemeyip taşırdığı mükemmel bir insan sevgisi taşıyordu. O da kendini boyalarla ifade etmeyi seçti. Bunu yapmak zorundaydı. Çünkü insana ve resime duyduğu aşk kalbinin kabuk bağlamış yaralarını parçalayıp üstünde tepiniyordu. Artık
Kulağı kesik ressam, Vincent van Gogh İlk geldiğinde büyülendiği kasabanın güneşi, yaz aylarına Vincent'i bunaltmaya başladı. Tarlada güneş altında çalışmak zorunda olmak Vincent'in sinirlerini yıpratmıştı. Gaugin ile yaşamak da pek kolay sayılmazdı. 23 Aralık 1890 gecesi Gaugin'in küstah tavırları Vincent'i deli etmişti. O an oralarda usturasını gördü ve bir sinirle Gaugin'in gırtlağına doğru götürdü. Her şey çok hızlı gelişiyordu. Gaugin kendini korumayı başardı. Ancak bu sefer de hırsını alamayan Vincent, usturayla kendi kulağını kesti. Her şey sıradan bir andan ibaret gibiydi. O anda dünyanın başka bir yerinde de biri örneğin burnunu kesiyor ya da gözünün birini oyuyor olabilirdi. Öylesine bir soğukkanlılıkla kestiği kulağını şehrin genelevinden tanıdığı bir kıza götürdü.
Vincent akıl hastanesinde Gaugin o geceden sonra kaçmıştı. Yine Vincent'i kurtarmak için Paris'ten gelen Theo onu hastaneye yatırdı ve kulağını tedavi ettirdi. Burada tedavisi sırasında halüsinasyonlar görmeye başladı. Bu yeni şeylerin habercisiydi. Belli ki, yara bantları onu ancak şimdiye kadar getirebilmişti. Vincent van Gogh hayatının en muhteşem 200 tablasunu Arles'te yapmıştı. Oraya her şeye rağmen duyduğu bir bağlılık vardı. Bu yüzden kendi isteğiyle burada Saint
- Remy akıl hastanesine yattı. Buradan sonra başka bir akıl hastanesine daha gönderilecekti. Satışını gördüğü ilk ve son tablosu Kırmızı Üzüm Bağı adını verdiği tablosu Vincent hala yaşıyorken satılan ilk ve son tablosuydu. Bu onun resim adına aldığı bir ödül ve mutlu olduğu anlardan birinin karşılığıydı. Mercure de Francce dergisinde de hakkında ilk kez bir yazı yayınlandı. Vincent van Gogh'un ölümü Vincent hastaneden taburcu edildiğinde Theo onu tekrar Paris'e getirdi. Ancak Vincent, 27 Temmuz 1890 günü tarlalara resim yapmaya gitmişti ki, daha önceden bulduğu bir silahı göğsü ile karnı arasında ateşledi. Onu bir yandan büyüleyen bir yandan delirten güneş, ölümüne şahitlik etmek için o gün daha da acıklı parladı. Ona yetişen yine Theo oldu ama onu sadece 2 gün daha yaşatabildiler. 29 Temmuz'da öldü. Bir yıl sonra da Theo öldü. Auvers'e Vincent'in yanına gömüldü.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
sürekli resim yapıyor, içindeki salt sevgiyi böylece insanların üzerine bir hükümlülük gibi bırakıyordu. Resim artık öylesine hayatının bir parçası olmuştu ki, fırçayı bir kenara attı ve artık sadece boya tüpünü tuvalin üzerine öylece sıkıp parmaklarıyla o boyayı zevkle eziyordu. Hatta bazen boyaya duyduğu aşkla deliriyor ve tadına varmak için yiyordu. Yemeklerinin rengini veren artık boyalardı.
79
BABY BOTOKS
nedir?
B
otoks, derideki kırışıklık ve çizgileri geçici bir süreliğine yok eden bir toksindir. Estetik uygulama prosedüründe en sık kullanılan ve en güvenli uygulamalardan biridir. Clostridium Botulinum bakterisinden elde edilir. Botoks tedavisinin etki süresi 4-6 ay civarındadır ve kişiden kişiye değişiklik göstermektedir. Bu süreyi yaş ve uygulanan bölgenin durumu da etkilemektedir. Hamile veya emziren bayanlar dışında hemen hemen herkes botoks işlemi yaptırabilir. DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER
Oldukça kısa süren botoks işlemi, kazayağı, alın, boyun, kızgınlık çizgisi, kaş kaldırmak ve terlemeyi önlemek için kullanılabilir. Uygulama süresi 10-15 dakikadır. İşlem sonrası bir acı ve sızı hissedilmez. Hastalar uygulama sonrası hemen normal iş hayatına dönebilir. Botoksun uygulandığı gün spora, kuaföre veya saunaya gidilmemesi önerilir ayrıca 3 gün havuza gidilmemelidir. Aynı gün uyku pozisyonuna dikkat edilmeli yüz üstü yatılması gerekmektedir. Botoksun tam etkisi 2-3 hafta içinde görülür.
BABY BOTOKS “Kırışıklarım azalsın, yüzüm donuk durmasın ve mimiklerim hareket etsin istiyorum” diyorsanız “baby botoks” tam size göre bir teknik. Baby botoks tekniğinde etkisi daha düşük ve daha az dozda enjeksiyon uygulaması yapılır. Bu sayede yüz kasları doğal bir şekilde hareket etmeye devam eder, üstelik cilt de kırışmaz. Eğer botoks enjeskiyonu sonrasında mermer gibi pürüzsüz bir alın, şaşkın bir ifade, kaş çatmada ya da kaşları aşağı yukarı hareket ettirmede zorluk oluşuyorsa estetik operasyon hedefine oluşmamış demektir. Botoks uygulamasının başarılı sayılabilmesi için yüzün doğal görünümünün bozulmaması ve kişinin estetik olduğunun ilk bakışta anlaşılmaması gerekir. BABY BOTOKSUN AVANTAJLARI Baby botoks, düşük dozda, az miktarlarda uygulanarak yapılıyor. Baby botoks uygulamasında kişiye özel botoks planlaması yapılır. Kırışıklığın oluştuğu yerlerde düzelme sağlayacak dozlarda botoks enjekte edilirken; mimik hareketlerini sağlayan kaslara ise düşük dozlu enjeksiyonlar uygulanır. Operasyonun başarılı olması için yüz anatomisinin çok iyi bilinmesi gerekir. Bu sayede doğru noktalara gerektiği kadar botoks enjekte edilerek estetik operasyon tamamlanır. Ortalama
BABY BOTOKSUN KULLANIM ALANLARI Baby botoks ile alın ve göz bölgesi çevresi, kaş arası dikey çizgiler, göz kenarlarındaki kaz ayakları, alındaki yatay çizgiler tedavi edilebilmektedir. Botoks enjeksiyonun etkileri geçici olduğu için ortalama altı ayda bir tekrarlanması gerekir. Her seansta uygulanacak enjeksiyonların dozajının yeniden planlanması gerekir. BABY BOTOKS TEDAVİSİ NE KADARDIR? Baby botoks fiyatı tedavi uygulanan alanların sayısına göre hesaplanır. Bu nedenle kişiye göre değişiklik gösterir. Muayene sırasında kaç enjeksiyon yapılması gerektiği ve fiyatın ne kadar olacağı konusunda hasta ayrıntılı olarak bilgilendirilir. MİNİMAL BOTOKS Saflaştırılmış bir bakteri olan botoks, 1990’lı yılların başından beri kırışıklık tedavisi için de kullanılmaktadır. Botoks enjeksiyonu yüz kaslarının aşırı çalışmasını engellemek, böylece kaş ve göz çevresini, gülümseme hatlarını ve kazayağı görünümünü azaltmak için kasları gevşetme yöntemidir. 1970’li yıllardan beri tıpta birçok hastalığın tedavisinde de kullanılmaktadır. Uygulama sadece birkaç
dakika sürer ve etkileri ortama 6 aydır. İnvaziv yani ameliyatsız cerrahi prosedürlerin başında gelir. MİNİMAL BOTOKSUN FARKI NEDİR? Botoks enjeksiyonunda hasta şikayetlerinin tek nedeni sonuçlarının doğal görünmemesidir. Botoks işleminin doğal görünmemesinin birkaç ana sebebi vardır. Bunların başında mimik kullanımını engelleyecek düzeyde aşırı donuk ifade diğeri ise yaşa uymayacak düzeyde aşırı gergin ifadedir. Bunun nedeni ise botoks enjeksiyonun yüzdeki her noktaya yüksek dozda enjekte edilmesidir. Bu görünümleri engellemek ve doğal bir görünüme kavuşabilmek için alanında uzman cerrahlara gitmek gerekir. Minimal botoks donuk ifadeye engel olmak için dozun az miktarda ve yüzün sadece gerekli noktalarına uygulandığı bir yöntemdir. Minimal botoksta kişiye özel bir botoks tasarımı yapılıyor. Cildin durumu, yapısı, yaşı, mimik yapısı gibi faktörler göz önüne alınıyor ve tedavi planı buna göre yapılıyor. ÖNLEYİCİ BOTOX Preventative botoks yani önleyici botoks yaşlanmaya karşı cildi koruma altına
alan, son zamanlarda giderek yaygınlaşan estetik uygulamalardan birisidir. Özellikle 20’li yaşlardaki kadınlar arasında giderek daha popüler bir hale gelmektedir. Genç yaşta yani erken başlayan botoks tedavisinin kırışık önleme tedavisinde büyük avantaj sağladığı bir gerçektir. 20’li yaşlarda başlayan botoks enjeksiyonu tedavisi ile kırışıklıklar daha oluşmaya başlamadan önlem alınabiliyor; yüz hiç deforme olmadan pürüzsüz bir şekilde koruma altına alınabiliyor. 30’lu yaşlarda başlanan botoks tedavisinde kırışıklıklar azaltılabiliyor, ilerlemesi ve yeni kırışıklıkların oluşması durdurulabiliyor ancak 20’li yaşlardaki pürüzsüz haline getirilemiyor. ÖNLEYİCİ BOTOKSUN AVANTAJLARI Botoks tedavisi her yaş grubuna göre farklı avantajlar sağlayan bir uygulamadır. 20’li yaşlarda yapıldığında 18’li yaşlardaki görünüme sahip olunabilir. 30’lu yaşlarda uygulandığında 20’li yaşlardaki görünüme, 40’lı yaşlarda ise 30’lu yaşlardaki görünüme kavuşulabilir. Bu nedenle estetik uygulama için başvuran kişilerin beklentileri ile doğru orantılı bir uygulamadır. Güzellik kavramına önem veren ve güzelliğini uzan yıllar korumak isteyen bütün gençler botoks tedavisinden erken yaşlardan itibaren faydalanmaya başlayabilirler. İnvaziv yani ameliyatsız ve kalıcı olmayan bir prosedür olduğu için oldukça güvenilir bir uygulamadır. Herhangi bir yan etkisi de bulunmamaktadır. FARKI NEDİR? Önleyici botoksun en önemli farkı minimal dozlarda uygulanmasıdır. Çünkü yüzde henüz bir yaşlanma belirtisi oluşmadığı için en fazla kullanılan ve kırışıklığa neden olan kasların hareketini kısıtlamak amacı ile minimal dozlarda uygulanması yeterli olmaktadır. Bu sayede zaten gergin olan yüzde herhangi bir donukluk ya da mimik kaybına neden olmamaktadır.
Sırakapılar Mah. Saltak Cad. Terzioğlu İş Merkezi No:46 K:4 D:11 (İş Bank. Üzeri) M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
15 dakika süren bir operasyon ile yüz kaslarına dikkatli bir şekilde enjekte edilir. Botoks enjeksiyonunun etkisi ortalama 7-14 gün içinde ortaya çıkar. Baby botoks ile yüzdeki kırışıklıklar giderilirken mimik hareketi engellenmeden genç ve doğal bir görünüm sağlanır. Uzman dermatolog ve plastik cerrahlar tarafından doğru noktalara doğru dozlarda uygulanıldığında oldukça güvenilir bir estetik operasyondur.
81
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
SOSYAL SORUMLULUK
82
HASAN KILINÇ VE DOSTUN HİKAYESİ HASAN KILINÇ / VETERİNER gün anne karnında geçen serüven sonrası sekiz kardeş yağmurlu, ayaz bir günde, bir köprünün altında dünyaya geldik. Kardeşlerim ve ben babamı tanımıyoruz. Annem kahverengi-beyaz renklerde. Herhalde biz babamın renklerini almış olacağız ki üç kardeşimle birlikte siyah-beyaz renklerdeyiz. Diğerlerini görseniz demek isterdim ama iki tanesi doğar doğmaz ölmüşler.
kapılı evin önündeki mama kabından yemekler yemiş, sular içmiş. Bize de çocukluk dönemlerinde o evin sakinlerini anlatırdı. Onlara insan deniyormuş. Bize de köpek derlermiş. Annem yemek neyse de “kafamdan okşar, beni çok severlerdi. Gözlerime bakıp bana beni çok sevdiklerini söylerlerdi” derdi. Kalbinin o an hızla attığını ve gözlerini onların gözlerinden alamadığını, diliyle onları yalayarak sevgi gösterisinde bulunduğu anlatır, bizim de yüreğimizi ısıtırdı.
Babam yok, annemi terk etmiş. Annem gebelik süresince sokaklarda yemek bulmak için gezmediği mekan, kovulmadığı mahalle kalmamış. Hep kırmızı
Beni kırmızı kapılı evin sakinleri, iki aylıkken, bir yuvaya sahiplendirdi. Önce doktora götürdüler. Veteriner mi ne deniyormuş. Oramı buramı kontrol edeceğim
63
M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
derken canım biraz yandı. Hatta 40 gün boyunca anamı emdiğim süt burnumdan geldi. Nazlıyım da. Doktor iyi olduğumu, aşı zamanımın geldiğini söyledi. Karne denilen bir şey çıkardılar. Neymiş efendim 2-3 ayda bir parazit uygulamalarım varmış. Canımı az da olsa yakan bir yere neden bir daha geleyim ki? Hem bit, pire sarmayacakmış beni hem de kurtlanmayacakmışım. Bu ailem için de çok önemliymiş. Bu veteriner hekim ne kadar çok şey biliyor benimle ilgili. Sevecen de gamzeleri bile var. Karma aşı, kuduz, bronşin, lösemi aşılarından bahsederken bir de güzel kokulu sert bir şey hediye etti. O kadar tatlı
bir şey ki bu yemek yemeyi sevdiğimi de bildi. Ailede kardeş olarak küçük bir kız çocuğu var. Gerçek kardeşlerime benzemiyor. O benden 5 ay daha büyükmüş. Beni çok seviyor. Kulağımı çekiyor. Kafamı öpüyor. Ağladığı dönemde yatağının yanına çıkıp önce onu koklayıp sonra ellerini yalıyorum. Beni görür görmez hemen susuyor. Cici ne demek bilmiyorum. Bana cici diyor. Güzel bir şey demek olsa gerek hemen heyecanlanıyorum. Kalbim hızlanıyor. Bana ailemde “Dost” diyorlar. Kısa saçlı gür sesli bana “Dost” diye seslendiğinde yanına koşuyorum. Boynuma ip takıyor. Beraber dolaşıyoruz. Parka gidiyoruz. Sırf yolları kaybetme korkumdan belli bölgelere ara ara idrar bırakıyorum. Oh mis gibi toprak da var. Tuvaletimi yapıp bir güzel kapatıyorum. Uzun, sarı saçlı, zayıf çok sevecen ve ilgili davranıyor. Sokakta gezerken her şeyi koklamak serbest fakat yemek yasak. Gür sesli “dikkat et Dost, sen bizim için önemlisin, sokaktaki yabancı şeyleri yemeyeceksin’’ diye bağırdı. Günler geçti. Her gün, bir günün aynısıydı. Ben mutluyum. Sıcak ev, yemek de var. Yanında da sevgiyi unutmamak gerekir. Sadece vücudum ağırlaştı. Günde 3 defa yerken yaşım ilerledikçe öğün sayımı düşürdüler. Bunlar hep o gamzeli veteriner denilenden kaynaklı. Obeziteye dikkat edecekmişim. Tavuklu yemeyecekmişim. Direk çiğ kemik zarar
verirmiş. Benim alışkanlıklarım vardı. Ne olacak bende sahiplerimin o baharatlı, ayçiçeği yağlı yemeklerinin yanında bir de tatlı yesem? Hepside bana ve vücuduma zarar verir diye yasak, yasak, yasak! Kardeşim okula başladı. Her gün onun gelmesini bekliyorum. O yokken hiç bir şey yiyesim yok. Şimdi yanımda olsaydı oyunlar oynar dışarıya çıkar gezerdik. Acaba gelmesine daha var mı? Neyse biraz daha uyuyayım. En sevdiğim zaman kardeşimin tatil günleridir. Suya gideriz, biraz tuzlu, deniz diyorlar. Beni de suyun içine sokarlar. Kulaklarıma su kaçırmamam için kucaklayıp sadece ayaklarımın su içerisinde durmasını sağlıyorlar. Sıcakta dilim hep dışarıda. Sebebini veteriner denilen söyledi. Ter bezlerimden kaynaklıymış. Bana ne çok karışıyor. Artık yaşım 18’e geldi. Ayakta zor duruyorum. Sürekli uykum geliyor. Gür sesli ve sarı saçlı yaşlandığımı söylüyor. Kardeşim üniversite denilen okula başlayacak. İlk geldiğim günleri hatırlıyorum. Kardeşlerimi, beni dünyaya getiren annemi. Hepsi nerelerde diye sorguladığım zamanları…
Artık çıkmaz sokaktayım. Nefesimin sayılı anlarını yaşıyorum. Kardeşlerim, annem hepsi sanki yanımda gibiler. Bu güzel insanları, benim daha güzel yaşamam için bana verdikleri sevgiyi hiçbir zaman unutamam. Ben dünyaya gelen birçok köpekten daha şanslıyım biliyorum. Bunun farkındayım. Ne sokakta kalıp açlık çektim ne de yapayalnız bir hayat sürdüm. Gür sesli babam, sarı saçlı annem ve kardeşim. Kocaman yürekler. Canım ailem. Ben de onların biricik “Dost”ları…
Nefesi bile zor alıyorum. İlk defa gür sesli ve sarı saçlının bana sarılarak ağladığını görüyorum. Havlamak istiyorum. Viyakladım. “Dost” deklerini duyuyorum. Tepki veremiyorum. Bir ara kucakladıklarını hissettim. Gözlerimi hafif araladım. Karşımda gamzeli veteriner: “Dost’un iç organları işlevsel fonksiyonları kaybetmiş” dediğini duydum. Sona doğru geldiğimi anlamıştım. İştahım yok diye serum bağlandı. Yoğun bakım ünitesine koydular. Kardeşime telefonla haber verdiler. Onun gelmesini bekliyordum. Canım çıkacak gibiydi. Kardeşimi görmem, onu son kez de olsa yalamam, koklamam gerekiyordu. Zaman ilerliyor hala gelmemişti derken “Dost” diyen bir ses ve yaşlı gözler bana sarıldı. Bu gelen kardeşimdi. Kafamdan, gözlerimden öpüyordu. Dayan Dost, terk etme bizi, seni çok seviyoruz diyordu. Ben de sizi seviyorum diyeceğim ama maalesef konuşamıyorum ki. Hareket etmek, koklamak, yalamak istiyorum. Kıpırdayamıyorum. M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
83
AĞIZ KOKUSU
84
damın bir de ağız kokusunu çektik” sıklıkla kullandığımız aslında gerçek anlamda ağız kokusu çekmekten bahsetmeyen bu cümle, ağız kokusunun yaşamın içinde nasıl da kötü bir kavram olarak var olduğunu gösterir. Hemen yanı başınızda duran çok şık çok bakımlı çok da güler yüzlü birine yüzünüzü dönüp sohbet etmeye kalkıştığınızda çok fena bir ağız kokusu yüzünüze çarptığında yaşadığınız şok da çok fena olacaktır. Ve üstelik bu çok fena şoka neden olan siz de olabilirsiniz. E bir bakalım o zaman neymiş bu ağız kokusu denen şey. Halitozis, ağız veya ağız dışı olsun, kaynağına
A
bakılmaksızın hoş olmayan nefes kokusunu tanımlamak için kullanılan genel bir terimdir. Hem erkekler hem kadınlar arasında sıkça görülebilen ağız kokusu toplumun yaklaşık %50’sini etkilemektedir ve hatta çocuklarda da ciddi oranda görülebilmektedir. Sosyal olarak çok ciddi bir sorun olabilen halitozis %90 ağız boşluğu kaynaklıdır %9 oranında da solunum, sindirim ya da boşaltım sistemi kaynaklıdır ve %1 oranında da yeme alışkanlığı yada düzenli kullanılan ilaçlar neden olur. Kokunun temel nedeni
bakterilerin oluşturduğu uçucu gazlardır ve bunun başta geleni sülfür gazıdır. Ağız kokusunun nedeni büyük oranda ağız boşluğu kaynaklıdır demiştik, peki nasıl oluyor da oluyor? Ağzımızda ısı ve nem dolayısıyla bakteriler kolayca çoğalabilirler. Yaklaşık 500 adet farklı bakteri ağzımızda yaşamaktadır. Bunların birçoğu kötü kokuya sebebiyet veren maddeler üretmektedir. Bu bakteriler çoklukla dil yüzeyinde, diş ve dişetlerinde barınmaktadırlar ve organik maddeleri uçucu gazlara
DİŞ HEKİMİ
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
(HALITOZIS)
Tedavi edilmeyen diş çürükleri ve neden oldukları oyuklar yeni yemek artıkları için ortam oluşturmakta ve bakteriler buralarda çok hızlı çoğalabilmektedir. Bunun çözümü de aslında çok basittir, iyi bir ağız hijyeni ve düzenli hekim kontrolü. Ağız hijyeni derken
kast edilen sadece diş fırçalamak değil mutlak ve mutlak dili de fırçalamayı gerektirir. Bunu diş fırçanızla yapabileceğiniz gibi artık bir çok markette satılmakta olan “dil temizletici” ile de yapabilirsiniz. Ağız hijyenimizin korunmasında tükrük çok önemli bir yere sahiptir. Tükürüğün azalmasına sebep olan faktörler halitozise neden olabilmektedir. Antidepresan ilaçlar, tansiyon ilaçları, psikotik ilaçlar ağız kuruluğuna sebep olabilmektedir. Ağız kuruluğu bazen yaşla birlikte artabilmekte bazen de hastalık olarak karşımıza çıkabilmektedir. Tükrük bezi hastalıkları, diyabet, otoimmun hastalıklar, vitamin eksiklikleri, hepatit, menapoz, stres gibi kimi hastalıklar yada eksiklikler de ağız kuruluğuna ve buna bağlı olarak ağız kokusuna neden olabilir. Ağız dışında ağız kokusuna neden olabilecek nedenler arasında burun ve sinüsler en başta yer alırlar. Burun tıkanıklığı olan kişiler, burun akıntısı olanlar ağız solunumunu yapmak zorunda kalınca ağız kuruluğu oluşmakta ve bu da ağız kokusuna neden olmaktadır. Sinüs hastalıkları da geniz akıntısına neden olup yine başa çıkılamayan ağız kokusuna neden olmaktadır.
dışında nadir de olsa sindirim sitemi kaynaklı sorunlar da ağız kokusuna neden olabilmektedir. Pek de cinsiyet yaş ayırmadan çok ciddi bir sosyal sorun oluşturan ağız kokusu ile baş etmenin yolu bellidir. Ağız spreyleri, çiklet yada tabletler geçici olarak sorunu çözüyormuş gibi görünse de işin aslı çok iyi bir ağız hijyeninden geçer. Ağız kokunuz varsa ilk başvurmanız gereken kişi diş hekiminizidir. Hekiminiz gerekli kontrol ve tedavileri yapmasına rağmen süren bir sorun varsa sizi mutlak ilgili tıp hekimlerine yönlendirecektir. Siz siz olun hem günlük kişisel hijyene özen gösterin hem de hekim kontrolünü aksatmayın ne başkasının ağız kokusunu çekin ne de başkasına ağız kokusu çektirin. Ferah nefesli bol gülüşlü günleriniz olsun.
Ağız boşluğu yada burun ve sinüs KASIM-ARALIK 2017
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
dönüştürürler Kötü ağız hijyeni, yemek artıkları ve diş plakları bir müddet sonra diş ve diş eti hastalıklarına neden olmakta ve ağız kokusu gitgide şiddetlenmektedir..
85
Still Art DR. MİMAR HALİT COZA
BUGÜNKÜ
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
MİMARLIK
86
esleki itibarımızın çok değerli olmadığı bir ülkede yaşadığımızı kabul etmek gerekli. Sistemin doğru işlemediği, ekonomik ve sosyal düzenin yolunda gitmediği toplumlarda bu durumu doğal karşılamakla birlikte, masaya da yatırmak durumundayız. Bunda çok fazla etken olabilir fakat öncelikli sorunun estetik bilincin, mimari kaygının olmadığı bir kültür sorunu olduğunu belirtelim. Çevremizde yaşadığımız birçok sorunun “mesleki etik” eksikliğinden kaynaklandığını düşünüyor, toplum kültürüne teslim olup mimari kaygıyı bir kenara bırakan mimar meslektaşlarımı da, hastasını muayene etmeden istediği ilacı reçetesine yazan doktora benzetiyorum
M
M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
aslında... Halbuki insan sağlığı ve toplum psikolojisine bu denli direk etki eden mimarlık mesleğinin büyük sorumlulukları olduğunu, yaşadığımız kente biçim veren yapıları tasarlayarak kent psikolojisi ve günlük yaşantılarımız üzerinde ne kadar etkili olduğumuzu farkına varmalıyız. Her gün geçtiğimiz caddeler, sokaklar, yürüdüğümüz kaldırımlar, tasarladığımız mekânlarla mutlu veya mutsuz bir toplum yaratmadaki etkinliğimizin farkında olalım. Sabah kalkıp odamın perdesini açınca karşıma çıkan eflatun renkli, tanımsız kütleli binanın o günkü keyifsizliğimde önemli bir etken olduğunu en azından biz mimarlar bilelim, anlatalım, öğretelim. Şehirlerimizin, çevremizin geleceğinin biz mimarların etik anlayışına bağlı olduğunu, insanlığa karşı şiddetli bir sorumluğa sahip olduğunu
unutmayalım. Mimar, aldığı eğitim, kişisel bilgi, vizyon ve yetenekleri doğrultusunda kendinden tasarım bekleyen kişinin talepleri ve yaşam biçimine uygun tasarımı yapmakla yükümlüdür. Bununla birlikte kişilerin yaşam
tarzlarını değiştirebileceğinin, şekillendirebileceğinin bilincinde olmalıdır. Sadece iç-dış mekân tasarlamadığımızı, kişilerin hayatlarına şekil verdiğimizi bilerek mesleğini yerine getirmelidir. Şu ana kadar yaptığım işlerde mimari bilgisinin olmadığını kabul eden bir işverenle karşılaşmış değilim. Aksine, hemen her kişi, eğitimini almadığı halde mimari yeteneğinin doğuştan geldiğini öne sürüyor. Bu durum, bundan sonraki işlerde de çoğunlukla mutlaka karşıma çıkacak. Ne yazık ki mesleğimizin de “iki kere iki dört eder” şekli olmadığı için karşı tarafa, isteklerinin yanlış olduğunu anlatabilmek biraz zor oluyor. Çünkü bu durumu değiştirmek, bizim gibi meslek itibarı, estetik kaygısı olmayan toplumlarda, kısa süreçte olabilecek bir durum olarak görünmüyor. Ama bundan daha acı olan, bu duruma teslim olmuş mimarların, “müşteri ister, ben çizerim” anlayışıyla ve belki de yetersiz eğitimle bu sisteme yenik düşmüş olmaları... Mimari kaygılarını kenara koyup, daha fazla rant için, yarattıkları biçimsiz kütleleri kentin sanki zorunlu mimarisi haline getirenler oldukça, doğal olarak bunu önlemek isteyen mimari bilinci yeterince oluşmamış denetim mekanizmaları devreye girecek ve bu
mesleği layıkıyla yapmak isteyenler buna teslim mi olacak? Tabi ki hayır... Bu mesleğin de değerinin bilineceği ve hakkıyla yapıldığı günler gelecek ve bunu gerçekleştirenler de yine biz mimarlar olacak!
87
O C A K - Ş U BAT 2 0 1 8
ZELİHA ŞENGÜL K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
88
Ki tap lık
Avcılıktan Gurmeliğe
Yemeğin Kültürel Tarihi Priscilla Mary IŞIN Yapı Kredi Yayınları On bin yıl önce yaşamış insanların yedikleriyle bizim bugün yaptığımız yemekler arasında nasıl ortaklıklar var? Kamereddin kayısısı gibi meyvelerin, muhallebi gibi tatlıların isimleri nereden geliyor? Punch diye bilinen içkinin çıkış yeri ilk başta tahmin edebileceğimizden daha yakında olabilir mi? Osmanlı Mutfağı Avrupa mutfaklarını nasıl etkiledi? Yemekte çatal bıçak kullanma âdeti, sofrada sohbet etme alışkanlığı ne zaman yaygınlaştı? Avcılıktan Gurmeliğe Yemeğin Kültürel Tarihi bir mutfak kültürü tarihinden fazlası: Özgün kaynaklara dayanan ve dipnotlarına kadar her köşesinde karşılaşabileceğiniz ilginç bilgileriyle, içerdiği ufuk açıcı saptamalar ve eğlenceli anekdotlarla kapsamlı bir incelemenin yanı sıra keyifli bir okuma da vaat ediyor. Priscilla Mary Işın’ın şu sözleri, okurların kitapta bulacağı dünyanın zenginliğine dair ipuçları veriyor: “Yediğimiz yemek ve yiyeceklerin hepsi geçmişi yansıtır. Bu durum Türkiye’nin mutfağına baktığımız zaman özellikle dikkat çekicidir.
Mavi Akşamlar Aydın ÖZGÖREN Altınordu Yayınları Hayallerin, sevdaların, gençliğin yarım kaldığı bir dönemdi 1914 yılı. Bıyıkları yeni terlemiş gençler belki de bir daha geri dönmemek üzere Ruslarla savaşmaya götürülüyorlardı. Gazilik, esaret, hastalık… artık kaderlerinde ne varsa onu yaşayacaklardı. Trabzon’un bir köyünden on sekizindeki gençlerin Ruslara karşı savaşını, Nargin Adası’ndaki esaretlerini ve sevdiklerine kavuşma hikayesini anlatıyor bu roman. O dönemi akıcı bir üslupla zihinlerde canlandırmayı başaran yazar Aydın Özgören’in bu romanını keyifle okuyacaksınız.
M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
Buna sayısız örnek verilebilir: On bin yıl önce ilk çiftçilerin haşlanmış buğday yemeğinden miras kalan aşure, eski Anadolu medeniyetlerinden boza, eski Yunanlar’dan zeytinyağı, Romalılar’dan lokma, Hindistan’dan patlıcan, İran’dan yahni, Orta Asya’dan mantı, Ortaçağ Arap mutfağından muhallebi, Afrika’dan bamya, Avrupa’dan salça, Amerika’dan mısır...” Yemeğin Kültürel Tarihi gıdaların, yemeklerin, pişirme tekniklerinin, sofra alışkanlıklarının ve adabının kültürden kültüre, ülkeden ülkeye, kıtadan kıtaya yaptığı seyahatlerin sürprizlerle dolu hikâyesi; yemeklerin coğrafi sınırları tanımadığının, küreselleşmenin önce mutfaklar sayesinde gerçekleştiğinin kanıtlarıyla dolu bir kitap.
İslam Düşüncesinde Vicdan Kavramı
Çanakkale’de Deniz Harbi
Hermann LOREY Çevirmen: Mehmet Mert ÇAM İlgi Kültür Sanat Yayınları
Çanakkale Muharebeleri, tarihteki ilk topyekûn harp olan Birinci Dünya Savaşı’nın kaderine tesir etmiş, harbin Churchill’in deyimiyle 3 yıl daha uzamasına ve Çarlık Rusya’nın iç savaşa sürüklenip harbin dışında kalmasına yol açmıştır. Çanakkale Zaferi o tarihe kadar harp sahnelerinin gördüğü en büyük amfibik harekât olması dışında Osmanlı İmparatorluğu’na nefes aldırmış ve harbin Üçlü İttifak’ın lehine sonuçlanabileceği ümidini doğurmuştur. Çanakkale Muharebeleri içindeki deniz harekâtı ise plan ve uygulanış bakımından harp tarihinde önemli bir yer tutmaktadır. Hamidiye Zırhlısı’nın komuta kademesinde bulunan Binbaşı Hermann Lorey’in, İngiliz kaynakları ile zenginleştirdiği bu eseri Çanakkale’deki Türk-Alman başarısını ortaya koymakta ve Türkiye’de yazılması arzu edilen “Çanakkale Muharebeleri Monografisi” için katkı sağlamaktadır. “Avrupa’da hiçbir asker yoktur ki, bu ifadenin altını çiziyorum, Türklerle mukayese edilebilsin. Almanların müdafaada gayet iyi oldukları kabul olunabilir. Fakat siperlerde onlar dahi Türklerle kıyas edilemez. Misal olarak Gelibolu’yu zikretmek isterim. Orada bizim gemi ateşlerimizle büyük zayiata uğrayan kıtalar Türk olmasalardı, yerlerinde kalamaz ve derhal değiştirilirlerdi. Hâlbuki Türkler, bütün muharebe müddetince yerlerinde kaldılar.” -General Townshend-
Ahlâk düşüncesi için kilit kavramlardan biri olan vicdan kavramı günümüzde sıklıkla “ahlâkî bilinç” anlamında kullanılmaktadır. İslam düşüncesine bakıldığında ise vicdan kelimesinin bu anlamda kullanıldığını ya da yaygın olarak böyle bir içeriğe sahip olarak geçtiğini söylemek zordur. Nitekim birçok metinde bu kavram ahlâkî değil epistemolojik anlamda sezgiye karşılık gelecek şekilde geçmektedir. Bu çalışma ile amaçlanan; vicdan kavramını Îslamî gelenekler üzerinden işleyerek, kavramın bu geleneklerdeki karşılığını saptamaktır. Bu durum bizim, literal olarak vicdanın geçip geçmemesine bakmaksızın bir eylem karşısındaki eyleyenin ahlâkî farkındalığının oluşmasını sağlayan zihinsel halleri ve pratik sonuçlarını çözümlemeyi hedefleyen metinleri ele almamızı gerekli kılmaktadır. Bunu yaptığımız takdirde ahlak psikolojisine dair klasik metinleri tekrar yorumlama imkânını bulacağımız gibi, İslam ahlak felsefesinin yeniden üretimine bir katkı da sağlamış oluruz.
Savunmasız Sokrates’in Savunması Bekir BAYRAKTAR Yade Kitap Yayınları
Felsefe terimi İlk Çağ’dan itibaren kullanılmaya başlamıştır. Bilgiyi sevmek ve bilgiyi aramak her çağda karşılık bulmuştur. İnsanoğlu bilginin kaynağını bulmak amacıyla sürekli sorular sormuştur kendi kendine. Hatta bununla da yetinmeyip yaratıcı bir düşünüş, eleştirici ve sorgulayıcı bir tavır ve bakış açısıyla sorduğu sorulara yanıt aramaya çalışmıştır. Tüm bilimlerin kaynağı olarak da ifade edilen felsefe teriminin daha sonra kendisinden ayrılan tüm diğer disiplinlerden konusu ve yöntemiyle ayrıldığı görülmektedir. Bu kitapta da felsefenin tüm bilimlerin atası olduğu belli başlıklar altında verilmiş, konusunda uzman olan ve farklı alanlarda araştırmalar yapan bilim adamlarının felsefe konusunda diğer bilim dallarını nasıl yönlendirdiği örnekler verilerek açıklanmıştır.
Günlük Yaşamın Travmaları Mark EPSTEİN Çevirmen: Şakire OCAK KARABAY, Fahri KARABAY Yol Yayınları Travmanın yaşam yolculuğundaki rolünün çığır açan tarzda yeniden incelenmesi, büyüme ve iyileşmenin kapısını aralıyor. Ünlü psikiyatrist, yazar Dr. Mark Epstein bu kitapta, travmanın dönüşümsel potansiyelini ortaya çıkararak zihnin kendi gelişimi için nasıl kullanılabileceğini gösteriyor. Travmayı sadece şanssız olanlar yaşamaz. O, psikolojimizin esas temelidir. Bizi daha fazla insan yapar, daha duyarlı ve daha bilge yapar. Travma bizim en büyük öğretmenimizdir, bizi yok etmesine izin vermezsek, hem zihinlerimizin kapasitesini artırabilir, hem de başkalarının çektiği acıları anlama konusunda farkındalık kazanabiliriz. M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Yunus CENGİZ, Selime ÇINAR Nobel Akademik Yayıncılık
89
27 Nisan 2018
SİNEMA
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Tür: Aksiyon-Bilimkurgu Yönetmen: Joe Russo, Anthony Russo Oyuncular: Robert Downey Jr., Chris Hemsworth, Mark Ruffalo
90
AVENGERS AVENGERS SONSUZLUK SAVAŞI Kaptan Amerika ve Iron Man’in arasında yaşanan olayların ardından bölünen kahramanlarımız, birbirlerinden uzaklara savrulurlar. Hepsi kendi yandaşlarıyla dünyayı korumaya çalışmaktadır. Ancak dünyanın kaderi bir kez daha tehlikeye girer. Sınırsız bir güç kaynağı olan sonsuzluk taşlarının peşine düşen Thanos, dünyanın gördüğü en büyük tehdittir. İnsanlığın kaderi bir kez daha insanlık için savaşmaya ant içmiş kahramanlarımız elindedir. Hiçbir süper kahramanın tek başına yenemeyeceği büyüklükteki bu tehdit için ekipler birleşmeli ve tehdide tüm güçleriyle karşı koymalıdır... M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
KAYBEDENLER KULÜBÜ YOLDA 16 Mart 2018 Tür: Komedi-Dram Yönetmen: Mehmet Ada Öztekin Oyuncular: Nejat İşler, Yiğit Özşener, Hande Doğandemir Kaan ve Mete Olimpos’ta kalabalık bir Kadıköy grubuyla yaptıkları eğlenceli tatilin sonunda, motorlarıyla İstanbul’a doğru yola çıkarlar. İstanbul’a doğru ilerlerken, hayat onlara ve bize yolun, yolculuğun ve ilişkilerin hiçbir zaman planlandığı gibi ilerlemediğini bir kez daha ve oldukça sert bir biçimde gösterecektir…
DİRİLİŞ - KARATAY
13 Nisan 2018
SESSİZ BİR YER
Guyaseddin, babası Alaattin Keykubat’ın zehirlenerek öldürülmesi üzerine tahta geçmiştir. Fakat o babası gibi yetenekli bir devlet adamı değildir. Bu durum Moğol baskılarının artmasına
13 Nisan 2018 Tür: Gerilim-Fantastik-Korku Yönetmen: John Krasinski Oyuncular: John Krasinski, Emily Blunt, Noah Jupe 2 çocuklu bir aile, izole bir kırsalda sakin bir yaşam sürmektedir. Henüz büyüme çağlarında olan çocuklar da ebeveynleri de hiçbir şekilde konuşmamakta, işaret diliyle anlaşmaktadır. Ancak bunun sebebi konuşamıyor olmaları değildir. Aile gıcırtı çıkaracak her türlü adımdan, ses yapacak her türlü hareketten uzak durmaktadır.
PHANTOM THREAD 9 Mart 2018 Tür: Dram Yönetmen: Paul Thomas Anderson Oyuncular: Daniel Day-Lewis, Vicky Krieps, Lesley Manville 1950’lerin Londra’sında ünlü terzi Reynolds Woodcock ve kız kardeşi, Cyril Woodcock Ailesi’nin belirgin tarzıyla kraliyet ailesinden film yıldızlarına ve mirasçılardan sosyete kadar ülkenin önde gelenlerini giydirerek İngiliz modasının merkezinde yer almaktadırlar. Woodcock’un yolu kısa bir zaman içerisinde esin perisi olarak hayatının bütünleyici parçası ve sevgilisi olacak genç ve güçlü bir kadın olan Alma ile kesişir.
ZAMANDA KIVRILMA 20 Nisan 2018 Tür: Fantastik-Aile Yönetmen: Ava DuVernay Oyuncular: Storm Reid, Reese Witherspoon, Oprah Winfrey
neden olur. Emir Celaleddin Karatay bu baskılara karşı halkı büyük bir direnişe hazırlamayı planlar. Tüm tecrübesi ve gücü ile direniş hazırlıklarına başlayan Celaleddin Karatay, gencinden yaşlısına, kadın erkek demeden Anadolu’nun sessiz kahramanlarını da yanına alır. Yönetmenliğini Selahattin Sancaklı’nın üstlendiği filmin oyuncu kadrosunda Mehmet Aslantuğ, Fikret Kuşkan, Yurdaer Okur, Burcu Özberk yer alıyor.
PASİFİK SAVAŞI-İSYAN 23 Mart 2018 Tür: Macera-Bilimkurgu Yönetmen: Steven S. DeKnight Oyuncular: John Boyega, Scott Eastwood, Jing Tian Babasının uzaylılara karşı kahramanca savaşırken ölümü sırasında Jaeger pilotluğu eğitimine devam etmekte olan Jake, babasının ölümünün ardından eğitimini terk eder. Bir zamanların umut vadeden pilotuyken suç dünyasına bulaşan Jake’e uzaklaştığı kız kardeşi Mako Mori tarafından son bir şans tanınır. Savaşın gölgesinde büyüyen cesur yeni nesil pilotlara liderlik etmekte olan Mako, dünyayı tehdit eden yeni bir tehlikeye karşı mücadele vermektedir. Yetenekli pilot Lambert ve 15 yaşındaki Jaeger hackerı Amara ile güçlerini birleştiren Jake, elinde kalan tek aile ile birlikte dünyanın gördüğü en güçlü savunma hattı olma yoluna baş koyar...
Meg Murray, dahi kardeşi Charles ve arkadaşları Calvin her çocuk gibi oyunlar oynayan bir üçlüdür. Ancak günün birinde bir şey olur ve Meg’le Charles’ın bilim adamı olan babaları ortadan kaybolur. Bilim adamının kaybolmasının ardından onu bulmak da minik üçlüye düşer. Babalarını aramak için yolculuğa çıkan Meg Murray, Charles ve Calvin maceraya atılırlar. M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
9 Mart 2018 Tür: Savaş Filmi Yönetmen: Selahattin Sancaklı Oyuncular: Mehmet Aslantuğ, Fikret Kuşkan, Yurdaer Okur
91
KÜLTÜR - SANAT
MART-NİSAN PROGRAMI Still Life ailesi olarak şehrimizin kültür sanat etkinliklerini yakından takip etmeye devam ediyoruz. Şehrimiz MartNisan aylarında da yine önemli tiyatro oyunlarını ve ünlü sanatçıları ağırlamaya devam edecek. Denizlili sanatseverlerle buluşmaya hazırlanan sanatçılar ve tiyatro oyunları şöyle:
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
ÇOK DA FİFİ HATUNLAR STAND UP
92
Downtown House Cafe 9 Mart Cuma-20.30 Çok da Fifi: bir kankalık destanı, bir deli ruh halidir. “Hayatla dalga geçemezsek vallahi çatlarız” diyen, kimi oyuncu, kimi yazar, kimi İngilterelerde stand-up yapıp gelmiş 6 kadın komedyenden oluşuyor. Aralık 2015’te kurulan Hatunlar Stand Up, gösterilerinde sırayla sahneye çıkarak yaklaşık 2 saat boyunca sıradan dertleri şahsına münhasır şakalar eşliğinde anlatıyor. Kadınların mesaj gruplarında gerçekleşen şaibeli muhabbetleri, neşeyle sahneye taşırken, erkek izleyicilere kimi zaman minik tüyolar, kimi zaman
da minik şoklar yaşatıyor. Ekip Aslı Akbay, Buse Sinem İren, Deniz Özturhan, Meltem Parlak, Hande Yögen, Şirincan Çakıroğlu’ndan oluşuyor.
CEM ADRİAN KONSENİ Route-9 Mart Cuma-22.00 Müzikte sınırları, tarzları, kuralları dışlayan, kendini sadece “özgür müzisyen” olarak tanımlayan Cem Adrian, sevenleriyle buluşmaya devam ediyor. Geçtiğimiz Ocak ayının sonlarında unutulmaz türküleri yorumladığı yeni albümü “Seçkiler 2”yi çıkartan Cem Adrian’ın albümünde 11 eser bulunuyor. Cem Adrian bölge ayırt etmeksizin Türkiye’nin her şehrinde en fazla konser veren canlı performans sanatçıları arasında ön sıralarda yer alıyor.
NEREYE GİTTİ BÜTÜN ÇİÇEKLER
ATHENA
EGS Kongre Kültür Merkezi 13 Mart Salı-20.30 Tuğrul Tülek’in yönettiği “Nereye Gitti Bütün Çiçekler” tiyatro oyunu, izleyicisiyle buluşmaya devam ediyor. 7 kadın, 7 farklı hikaye... İddialı oyunda Şenay Gürler, Hale Akınlı, Goncagül Sunar, Feri Baycu Güler, Gözde Kansu, Melisa Doğu ve Ece Yüksel rol alıyor.
Merkez Kapalı Spor Salonu-10 Mart Cumartesi-20.00 Türkiye’de Rock müziğin en başarılı gruplarından biri olan Athena, Denizlili sevenleriyle buluşmaya hazırlanıyor. 1998 yılından bu yana başarı grafiğini sürekli yükselten Athena, müzik severlerin gönlünde hatrı sayılır bir yer edindi. Yurt içinde ve yurt dışında sayısız konser veren grup Hakan ve Gökhan Özoğuz, Umut Arabacı, Mehmet Emre Ataker ve Sinan Tına’dan oluşuyor.
M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
VAY SEN MİSİN BEN OLAN?
MART-NİSAN PROGRAMI
EVET NE SÖYLÜYORDUK Route-16 Mart Cuma-21.30 Dokuzsekiz müzik yapımcılığında ilk albümünün hazırlıklarına devam eden Ayçin Asan, albümden önce yayınlayacağı single çalışmasının ardından Route sahnesinde müzikseverlerle buluşuyor. Video paylaşım sitelerine yüklediği kişisel performans videoları ile kısa sürede fenomen haline gelen sanatçı “Evet Ne Söylüyoduk” projesi ile uzun süredir sahne çalışmalarını sürdürürken, sevilen şarkılara kattığı güçlü yorumu ile son dönemde performans mekanlarının en aranılan ismi olmayı başardı.
EGS Kongre Kültür Merkezi 26 Mart Pazartesi-20.00 Oyun bazı insanların karakterlerinin yaşam koşullarına göre değişmeyebileceğini, insanın yedisinde neyse yetmişinde de o olabileceğini, iki farklı evliliğin üzerinden mizahi bir dille anlatıyor. Aynı kültür ve çevreden yetişmiş iki arkadaşın koşullar aynı olsa bile yapıları gereği farklı kimliklere bürünebileceğinin altını çiziyor.
AŞK HALLERİ
GRİPİN
(ZUHAL OLCAY BURAK SERGEN) EGS Kongre Kültür Merkezi-17 Mart Cumartesi-20.00 Hollandalı yazar Maria Goos’un sevilen oyunu, “Doek!”, “Aşk Halleri” adıyla ilk kez Türkçe sahneleniyor! Liz ve Richard konservatuvarı beraber okudular, beraber bitirdiler. Okul hayatları boyunca iyi bir ikili oldular ve birlikte sahneye çıktıkları mezuniyet oyunlarının ardından da tam 20 yıl beraber sahne aldılar. Sonra Liz, her şeyi geride bırakıp Güney Fransa’ya yerleşti; sahnelerden uzak, sakin bir yaşam sürmeyi tercih etti. Liz’in gidişinin üzerinden 10 yıl geçti. Şimdi Richard, Liz ile 30 yıl önce oynadıkları mezuniyet oyunlarını tekrar sahneye koymaya hazırlanıyor. Liz’i, 30 yıl önce kariyerlerini başlatan bu oyunu tekrar oynamaya davet ediyor. Maria Goos’un “Aşk Halleri”nde bir kadın-erkek, karşı cinsten iki meslektaş, eski iki arkadaş ve eski iki sevgili olarak Richard ve Liz üzerinden kurduğu dünya, ilişkilere, geride bırakılanlara, özlemeye, vazgeçmeye ve geri dönmeye dair sorgulama…
Route Denizli-21 Nisan Cumartesi-22.30 5 yıl aradan sonra 2017 yılının son günlerinde yayınladıkları “Nasılım Biliyor Musun” albümü ile büyük beğeni toplayan Gripin konserlerine hız kesmeden devam ediyor. Birol Namoğlu, Murat Başdoğan, Arda İnceoğlu ve İlker Baliç’ten oluşan grup Denizlili sevenleriyle buluşacak.
MEHMET ERDEM KONSERİ
Route Denizli- 30 Mart Cuma-22.00 Yaptığı şarkılarla büyük beğeni kazanan Mehmet Erdem, 30 Mart’ta Route’ta sahne alacak. Başarılı sanatçı, 2012 yılında yaptığı iddialı çıkış ile tüm ödülleri tek tek topladı ve müzikseverlerin gönlünde özel bir yer edindi. Son albümü “Hepsi benim yüzümden” ile konserlerine devam eden sanatçı Denizlili hayranlarıyla bir araya gelecek.
SİVRİSENEK DEDİN DE AKLIMA GELDİ SUNAY AKIN VE NİHAT SIRDAR EGS Kongre Kültür Merkezi 25 Mart Pazar-19.00 Sunay Akın ve Nihat Sırdar, “Sivrisinek Dedin de Aklıma Geldi” isimli gösterileri ile 25 Mart’ta EGS Kongre Kültür Merkezi’nde sevenleriyle buluşuyor. Sevilen ikili, tarihten ve günümüzden derledikleri ilginç olayları mizahi bir dille izleyicilere anlatırken, Türkiye radyolarının konuşan tek hayvanı “sivrisinek” araya giriyor ve onlara eşlik ediyor. M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
93
/ F O T O Ğ R A F S A N AT Ç I S I
C E N K Ç ATA L O K
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
94
BİR ZAMANLAR GAZİNODA Oyun ile ilgili anlatacaklarıma geçmeden önce Bir Zamanlar Gazinoda bize ne anlatıyor? Öncelikle konusuna girizgah yapmak isterim. Oyun ikiliden İsmet’in yani Haldun Dormen’in kaldığı hotel odasında başlıyor. Haldun Dormen, ünlü bir sanatçı ile birlikte..Fakat neler yaşanmışsa, o birliktelik sona eriyor, ünlü sanatçı genç olanla evleniyor .Bu sebeple birbirinden hiç ayrılmayan bu arkadaşlar bir daha birbirleriyle değil karşılaşmak, isimlerini dahi anmak istemez duruma geliyorlar. Bu arada şaşalı gazino dönemi sona eriyor. Buna rağmen ikisi de o ihtişamlı günlerin özlemi ile çok zor gelecek teklifi tek başına bekliyorlar..
O
M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
Konuyu özet geçerek merakınızı gidermişsem ne mutlu. Gelelim sahnede olanları kadraja aktardığım duygu dolu anlara. Oyun iki perdelik bir komediden fazlasıydı bana göre. Fotoğrafını çektiğim sıradan bir figür değildi. Ömrünü tiyatroya adamış, çocukluğumuzun uşağı Pertev’den başkası değildi. Fotoğrafçılığa başlamadan önce ‘bir gün Haldun Dormen’i çekeceksin’ deseler inanmazdım. Fotoğraflarımı okurlarımın takdirine bırakıyorum. Ancak eleştiriler ne yönde olursa olsun, onu çekmek benim için büyük bir onurdu. Oyunu çekmeye başladığım andan oyun bitimine kadar gerek izleyenleri rahatsız etmeden, gerekse oyunu yaşayarak, titizlikle fotoğraflamaya çalıştım.
Son olarak: Gate Prodüction ailesinden Melih Özen’e Fotografane Mutfak ailesine, Haldun Dormen’e ve Bir Zamanlar Gazinoda oyuncularına Teşekkür ediyorum.
Cenk Çatalok’un çekip,Batı Edebiyatları ve Sanat Topluluğu’nun sunduğu SAHNEDEN KADRAJA FOTOĞRAF SERGİSİ 24-30 Mart tarihlerinde Forum Çamlık’ta!
instagram@sahnedenkadraja | instagram@fotografanemutfak | instagram@cenkcatalok
M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Fotoğrafçılık ‘anı’ yakalamaksa usta oyuncunun alışılagelmiş tepkilerini yakaladığımı düşünüyorum. Tabi bu anlattıklarımın yanında oyunda emeği geçen diğer emektarları unutmamak lazım. Kerem Atabeyoğlu ve Ruhsar Öcal’ı ilk kez görmeme rağmen, onları aynı oyunda izlemek ve fotoğraflamak oldukça keyifliydi. O halde ‘Bir Zamanlar Gazinoda’ yörenize geldiyse, vakit kaybetmeden cümbür cemaat gidip muhteşem bir akşam geçirin!
95
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
96
DENİZLİ’DE
Veysel Mutlu Rüzgarı Veysel Mutlu, internetin hayatımıza kazandırdığı güzel seslerden biri. Kendisi şöhret basamaklarını baş döndürücü bir hızla çıkarken muhteşem ses rengi ve mütevazi kişiliği de dikkatlerden kaçmıyor. Mutlu, sıradan bir işi (pazarda mandalina satmak) Allah vergisi sesinin de yardımıyla sıra dışı bir şekilde yapınca olanlar oldu. İşin içine internet de girince kendisini bir anda şöhretler dünyasında bulan Mutlu, yaptığı albümle müzik dünyasına hızlı bir giriş yaptı. “Vay Delikanlı Gönlüm” şarkısıyla milyonların gönlünde taht turan genç şarkıcı, Boss Lounge Club sahnesinde Denizlili hayranlarıyla bir araya geldi.
M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
VEYSEL MUTLU, BOSS LOUNGE SAHNESİNDE Denizlili hayranlarıyla buluşmak üzere şehrimize gelen “mandalinacı” Veysel Mutlu, Boss Lounge Club’ta sevenlerine unutulmaz bir gece yaşattı. Genç şarkıcı, gecede seslendirdiği birbirinden güzel şarkılarının yanı sıra fenomen olan “Vay Delikanlı Gönlüm” parçasıyla da büyük beğeni topladı. WERNUAR RESTAURANT’TA GAZETECİLERLE BİR ARAYA GELDİ Veysel Mutlu, Boss Lounge Club’taki sahnesi öncesi Wernuar Restaurant’ta gazetecilerle biraraya geldi. Gazetecilerin sorularına içtenlikle yanıt veren Mutlu, nasıl ünlü olduğunu da anlattı. Denizlili hayranlarının sosyal medyadan yoğun ilgi gösterdiğini belirten Mutlu, Denizli’de olmaktan duyduğu mutluluğu dile getirirken; “Beni Denizlili hayranlarım ile buluşturan Boss Lounge Club’e ve ev sahipliğinden dolayı Wernuar Restaurant yetkililerine çok teşekkür ediyorum” dedi.
97
M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
98
PAHOY-TUANA’dan
CASA BIANCA’da
MİLONGA GECELERİ… ıllardır Denizli’nin kültür-sanat hayatına katkılar koyan PAHOY-TUANA Dans yine bir ilke imza atarak CASA BIANCA’da düzenli olarak iki haftada bir Pazartesi akşamları MİLONGA geceleri düzenliyor. Tango eğitmeni Mehmet Lütfi ELMAS öncülüğünde, her Milonga’da farklı DJ’lerin müzikleri eşliğinde bir araya gelen Tango severler Casa Bianca’nın müthiş atmosferinde danslarını sergiliyorlar. Milonga’nın yanı sıra PAHOY-TUANA’lı dansçılar kent dışından gelen eğitmenlerle workshop ve seminerler düzenleyerek
Y
M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
kendilerini geliştiriyorlar. Geçtiğimiz ay İstanbul’dan gelen Acedamia Del Tango İstanbul eğitmenleri ve Tango Türkiye Şampiyonları Selçuk Atalay-Müge Öner çiftinin ardından, 15 yıldır Ankara, Eskişehir,Marmaris ve birçok şehirde eğitmenlik hayatını sürdüren Esra ÇİÇEK’le Tangoizm Denizli Kurucusu Mehmet Lütfi ELMAS eğitmenliğinde Seminerde bir araya gelerek PAHOY-TUANA’lı dansçılara CASA BIANCA’da dört hafta boyunca Tango Dansının inceliklerini öğrettiler. TUANA Dans yöneticisi Dilek SEMERCİ “ 32 yıldır kentimizde her tür dansın gelişmesine önderlik ediyoruz. Sadece öğretmek yetmiyor bunları sergileyebileceğiniz yerlerde olmalı. Bu nedenle Pazartesi akşamlarını bize ayıran ve Tango için müthiş bir mekan olan CASA BIANCA ve KÖZ’e, yetkililerine, çalışanlarına sonsuz teşekkür ederiz. Gelecek yılda da PAHOY-TUANA’nın sürprizlerine hazır olun” dedi.
99
M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
DİDEM SARACEL K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
100
KUSURLARIMIZI SEVELİM
Z
ayıf bir çocuk olan abimden 10 yıl sonra dünyaya geldim. Annemin iştahlı çocuk hasreti benim doğmamla sona erdi. Belki de dualarının karşılığı olarak Allah ona gürbüz bir evlat vermişti sonunda. Ben iştahlı bir çocuk olarak sekiz yaşlarına geldiğimde annem de artık fazla iştahlı bir çocuğun sakıncalı taraflarını anlamıştı. Minik yumurcakların ilk zamanlarında toplu olmaları sağlıklı olduklarına bir işaretse de ileriki dönemleri de sağlıksızlığa işaretti. Yaşım onları bulduğunda evdeki ekmeklerin artık dolap içlerine saklandığını hatırlıyorum. On yaşımdan itibaren hayat hep sağlıklı yaşama alışkanlıkları edinme çabalarıyla geçti. Artık yağda kızaran köftelere ekmeği bandırıp yemeler ya da tereyağını peynir gibi ekmeğin a rasına doldurup yemelere hep sınırlar getirildi. Buna rağmen yine de topluydum. Sonra ise hayatıma spor girdi. O dönemler İstanbul bir rüya şehirdi. Sene 1970’ler, İdealtepe ile Maltepe arasında İstanbul’un en meşhur plajları vardı. Bunlar İdealtepe ve Süreya plajlarıydı. Bizim yazlığımız da İdealtepe plajının hemen yakınındaydı. Marmara Denizi dünyanın hiçbir yerindeki denize benzemez. Deniz, içilesi kıvamda, bedeninizi yumuşak bir kumaş gibi sarar. Marmara’nın sahil şeridinin dibi
M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
genellikle kumdur. Bu sebepten geceleri ışıl ışıl parlayan yakamozlu bir deniz olur. O kum taneleri, kristal bir ayna gibi ay ışığını yansıtır. İşte böyle bir denize sıfır yazlıktı bizimkisi. Buraya altı aylıkken gelmişim. Ne zaman yüzmeyi öğrendiğimi hatırlamıyorum. O yaz fazla kilolarımdan kurtulmak için sabah dokuzda içine girdiğim sudan akşam dokuzda çıkıyordum. Hızla zayıflığa terfi ettim. On yaşımdan sonra ise hayatımda hep spor vardı. On beşlerimde zayıf ve atletik bir genç kızdım. Vücudumun hemen her yeri incelmesine rağmen kollarım genetik kodlamanın neticesinde hala “tombik” ti. Kendi kendime “neden benim kollarım hem cinslerim gibi zarif değil?” diye içlenip üzülüyordum. Bu sorunuma çare olarak kolsuz bir şey giymemeye çalıştım. Yıllar geçti. Evlendim, çocuklarım oldu. Emekliye ayrıldım. Kapalı yerlere duyduğum rahatsızlıktan dolayı artık yeni spor dalları yaşantıma girmişti. Bisiklet ve kayak sporu yapıyordum. Yüzme hayatım ise Marmara’nın acı kaderiyle birlikte çoktan bitmişti. Hayatım da her şey güzel giderken bir sevgililer günü sonrası gittiğimiz kayakta çok feci bir kaza atlattım. Sağ ayağım kayakların ayağımdan çıkmamasından dolayı vida gibi etrafında döndü. Feryatlar içinde hastaneye kaldırıldım.
Yapılan tespitlerden sonra sağ dizimin neredeyse çıkma noktasına geldiğini öğrendim. Kabuğuna sığamayan ben altı ay hareketsiz yattım. Sonrası koltuk değnekleriyle geçti. Doktorların bana söylediği şey ise sadece yüzebileceğimdi. Ben de yıllar sonra havuzda tekrar yüzmeye başladım. Eski sağlığıma kavuşamasam da koltuk değneksiz yürüyebilmek istiyordum. Yüzmenin bacağıma olan faydasını çok kısa bir
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
sürede fark ettim. İşte ondan sonra her gün üç saat suda kalıp yüzmeye başladım. Bir süre sonra da dizimden ameliyat oldum. Ameliyat sonrası tekrar yüzme çalışmalarına geri döndüm. Bu temponun sonunda kendimi çok iyi hissettim. Türkiye Yüzme Federasyonu’nun düzenlediği Masterlar yüzme yarışlarının yapıldığını öğrenince müracaat ettim. Trabzon’da yapılan yüzme yarışlarında 50 metre de birincilik 100, 200, 400 metrede ikincilik ve 800 metrede üçüncülük kazandım. 2017 Samsung Kıtalar Arası Yüzme Olimpiyatları’nda ise 2 bin 500 yarışmacının katıldığı uluslar arası olimpiyatlarda genel sıralamada 7. ve Türkiye sıralamasında 2. geldim. Şimdi hayalimi Avrupa’da yapılacak olan Dünya Olimpiyatları süslüyor.
101
Şişman bir çocuğun önce kilo verme çabası ve sonrasında ise o vahim kazanın açtığı hasarı giderme çabaları beni bu noktalara taşımıştı. Hiç şüphe yok ki aldığım bu madalyaların gerçek kahramanı benim “tombik” kollarımdır. Kişileri farklılaştıran “kusur” gibi görünen özelliklerdir. Ruh ve beden kusurlarımızı sevelim. Onların sayesinde kimlik kazanabildiğimizin farkına varalım. Bütün hüner farklılıklarımızı işleyip avantaja dönüştürebilmektir. Bizdeki “kusur” farklılık başkalarında yoksa o aynı zamanda bizim şansımızdır. Bütün mesele o farklılığı en iyi ve en doğru şekilde nerede ve nasıl kullanabildiğimizdir. Bir başka sonuç ise hayatınıza giren bazı olumsuzluklar belki de sizi farklı yerlere taşımak içindir. Aklınız size çıkış noktaları gösterecektir. Kalbinizin sesini dinleyin ve pes etmeyin. M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
En değerli yansımalarını, derinlerinde varlığından dahi haberdar olmadığı duyguları açığa çıkaranlar insanlardır. İster öfke patlaması şeklinde isterse gözyaşlarına boğan başka tepkiler. Sorun yaşadığınız insana bakın. Ona odaklanın ve ona sesli ve sessiz aşağıdaki cümleyi söyleyin.. "Ben seni bana neyi hatırlatmak için seçtim. Cevap içsel rehberliğinizden size ulaşacaktır."
ZÜLEYHA ŞAHİNGÖZ SIĞIŞ Astrolog ve Tarot Yorumcusu
Şu anda var olan ve iyi giden en küçük gördüğün mutluluğa dahi şükret. Ve geçmişte olanlar ve gelecekte olacaklar için şimdiden içtenlikle şükret. Şükür seni sevgi enerjisinde tutar. UNUTMA !
Yeni ay ile kurduğunuz hayalleri hayata geçirmeye daha yakınsınız. İç sesinize kulak verebilir ve sizi engelleyen her türlü durumu tespit edip bunu düzeltmek için harekete geçebilirsiniz. Sizi üzen tüm konuları masaya yatırabilir, çözümler üretip ruhsal bir arınma yaşayabilirsiniz. Kısaca bu yeni ay sizin için her şeyi temize çekme ve yenilenme etkisi getirecek.
102
Bu ay kendinizi sıkça arkadaşlarınızla program yaparken bulabilirsiniz. Ürettiğiniz fikirleri hayata geçirmek için de pratik çözümler bulacaksınız. Bu ay sosyalleşmekte oldukça başarılı olabilirsiniz. Kendinizi hayata dair daha umut dolu ve oldukça pozitif hissedeceksiniz.
Yeni ay öğrenciler için biraz zorlayıcı enerjiler ile başlasa da “azmin elinden hiç bir şey kurtulamaz” ilkeniz bu olmalı. Küçük kısıtlamalarla, bu süre zarfında tatmin edici bir nakit akışı için mücadele etmeniz gerektiğinin farkındalığı ile ilerleyin. Mali konularda ortaklardan zararlar ve hukuki sorunlar yaşanabilir; kontrolü elden bırakmayın. İçinizdeki ruhsal arayışı önemseyin ve ay boyunca maneviyatınıza önem verin. Ailevi ilişkilerde hâkim olan huzur, uyumu güçlü hale getirecektir.
Yeni ay hayatınızda ilerlemeleri getirecek olumlu yönde. Evli yengeçler, eşiniz kariyer veya finans alanında iyileşmeler yaşayabilir. Bu, onunla ilişkinizi size olan yaklaşımında daha sevgi dolu olmasını sağlayabilir, anlayış her şeyin üstesinden gelecektir. İş hayatınızda ortaklık teklifleri alabilirsiniz. Fırsatları değerlendirdiğiniz takdirde doğru adımlar ile finansal konularda iyileşmeler ile karşılaşabileceksiniz. Özel yaşamınızda ise kuşkularınızı ilişkinize yansıttığınız sürece krizler kaçınılmaz olacaktır.
Bu ay iş ve eğitim hayatınızda istikrarlı gelişmeler kıskanç kişilerin gözlerinizi üzerinize çevirebilir. Dikkatli olun kıskançlığın dışa vurumu sonucu çıkabilecek kavgaları önlemek için diplomatik yaklaşımlar ile hareket edin. Özel yaşamınızda ise eşinizin size olan yaklaşımlarından rahatsızlık duyabilir, her yaptığı şeyi farklı yorumlayarak tartışmaları başlatan ve sonrasını yönetemeyen kişi siz olabilirsiniz. Dikkat edin. Bu ay işbirlikleri sayesinde ek girişimler size kazanç sağlayabilir. Çalışma alanınızı genişletmek için inatla aynı şeyleri yapma arzusundan uzaklaşmalısınız. M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
Yeni ay kariyer umutları için mükemmel fırsatları barındırıyor sizler için. Terfi ve yeni pozisyonlar ile ilgili olumlu gelişmeler yaşayabilirsiniz. Yeni girişimlere girmek olumlu sonuçlar doğurabilir ve iş sisteminizi genişletebilirsiniz. Düşmanlarınız muhtemelen kıskançlık yüzünden ilerleme yolunda sizlere barikatlar kuracak dikkat edin ve ne olursa olsun polemiğe girmeyin. Sağlığınız ile ilgili sorunlarınızın azalmaya başladığı bir aydasınız. Özel yaşamınızda ise evliliğinizde ya da devam eden ilişkinizde gereksiz tartışmalardan kaçının, haklı olmaya değil mutlu olmaya bakın.
Bu ay iş ve eğitim hayatınızda şeref ve saygınlığınız artabilir. Göksel hareketler sizin ve ailenizin refahı için lehte etkileri barındırıyor bu ay. Spiritüalizm sizleri uyanışa geçirecek gördüğünüz bir rüya okuduğunuz ya da okuyacağınız bir kitap sizleri bambaşka birine dönüştürebilir pozitif anlamda. Zorlu alışkanlıklarınızı değiştirmekte zorlandığınız yaklaşımlarınızı kendi iradenizle dönüştürebilir, bırakabilir, yenilenebilirsiniz. İş hayatınızda akıllıca kararlar almakla birlikte, çalışma alanında yeni bir lider olarak üst sıralara çıkabilir; önemli başarılar elde edebilirsiniz. Ailevi ve özel yaşamınızla ilgili konularda ise sükunet sizlere çok fazla şey kazandırabilir.
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
Bu ay iş yerinizde yenilikler söz konusu olabilir bu yenilikle birlikte daha rahat ve huzurlu bir çalışma ortamına kavuşmuş olmak sizleri daha enerjik kılacaktır. Ailevi konularda ise sürekli beklentilerini maddi olarak size yüklemeleri karşısında gerginlikler yaşayabilirsiniz. Bu ay yüksek öğrenim görmek isteyen öğrenciler devlet kurumlarından fırsatlar elde edebilirler. Evli ve çocuk sahibi olmak isteyen Teraziler bu ay tıbbi müdahaleler ve tedavi ile ilgili aksaklıklar yaşayabilirler; bu durum duygusal olarak baskı altında hissetmenize ve nedensiz bir şekilde bu durumdan eşinizi sorumlu tutan bir yaklaşım sergilemenize neden olabilir, dikkatli olun ve empati yaparak dengeleri korumaya özen gösterin.
Bu ay cesaret sizleri çok daha iyi yerlere getirebilir. Ailevi konularda yaşanan gerginlikleri kararlı davranışlarınızla çözüme kavuşturabilirsiniz. İş hayatınızda ise korkusuz yaklaşımlarla yeni girişimler ve projelerden hoşnutluk duyabilir arzulanan sonuç ve kazançlarla üstlendiğiniz şeyleri başarabilirsiniz. Bu ay risklerden uzak durmalısınız; bilmediğiniz alanlara para yatırmaktan uzak durun. Özel yaşamınızda ise karışık etkiler söz konusu eş ya da sevgilinizin 103 geçmişiniz ile ilgili konuları bir dedektif gibi araştırması gerginlikleri tetikleyebilir.
Bu ay sağlığınız ile ilgili konularda daha duyarlı olmalısınız. Özellikle Oğlak erkekleri alt batın ile ilgili rahatsızlıklarınızı zaman geçirmeden bir hekime göstermeniz fazlası ile önem taşımakta, zamanında yapılacak müdahaleler olası büyük sağlık sorunlarının üstesinden gelmenizi sağlayacaktır. Bu ay iş ilişkilerinizde büyük başarılar sizleri karşılamakta aktif girişken ve çalışkan olduğunuz takdirde. Hukuki ve resmi işlerinizde bu ay tam istediğiniz gibi ilerleyecektir. Bu anlamda yapacağınız girişimlerin olumlu geri dönüşümleri ile karşılaşacağınız finansal olarak rahatlayacağınız enerjiler ile karşı karşıyasınız. Özel yaşamınızda ise tek taraflı kararlar almamaya özen göstermeli haklı olmadığınız konularda inatçı bir tutum sergilememelisiniz.
Bu ay iş ve eğitim hayatınızda çabalarınızı arttırmanız gerekebilir. Düşmanca davranışlarını ileri noktalara taşıyacak kişiler yüzünden ekstra emek vermeniz gerekse de pes etmemelisiniz. İşinizle ilgili konularda şansınızı kendinizin yaratacağının bilinci ile ilerleyin. Bu ay bulaşıcı hastalıklar, baş ağrısı, ateş, mide ve kemikler ile ilgili problemlere karşı çok dikkatli olun. Aşk hayatınızda ise genel anlamı ile huzur hakim olmaya başlıyor, ufak rüzgarların esintisi ile ilişkinizi sarsmamayı öğrenmelisiniz.
Burcunuzda gerçekleşecek yeni ay ile beraber fiziksel görüntünüzde değişiklik yapmak isteyebilirsiniz. Bu değişiklik estetik ameliyat gibi majör bir karar olabileceği gibi saç rengini veya modelini değiştirmek gibi de olabilir. Hayatınızla ilgili kararlar alabilir, bunları nasıl uygulayacağınız konusunda planlar yapabilirsiniz. Büyük yatırım planlarınızı devir ya da satın alma ile ilgili konuları tekrar gözden geçirmeli varlıklarınızı riske edecek hiç bir oluşumun içinde yer almamaya özen göstermelisiniz. Özellikle geniş çaplı bir işletme sahibiyseniz resmi kurumlar ile ilgili çalışmalar için yurtdışına seyahat etmeniz gerekebilir. Özel yaşamınızda ise gece hayatına düşkün arkadaşlarınız yüzünden skandallara karışabilir ve bir anda yapmadığınız şeyler ile sırf bulunduğunuz ortam yüzünden suçlamalar ve ciddi eleştiriler ile karşılaşabilirsiniz. Başkalarını kırmamak adına taviz vermemeyi öğrenmelisiniz.
ŞAHİNGÖZ
YAŞAM MERKEZİ
TAROT-ACCESS-SPRITUEL KİŞİSEL VE KURUMSAL GELİŞİM YAŞAM KOÇLUĞU
Züleyha ŞAHİNGÖZ SIĞIŞ 0507 925 75 12
Yunusemre Mh. Bursa Cd. Kat:3 D:5 Kömürcüoğlu Pide Üstü DENİZLİ
M A RT- N İ S A N 2 0 1 8
K Ü LTÜ R , S A N AT v e YA Ş A M DER G İS İ
s a r ı m s ı c a k / mehmet selçuk
104
YEŞİLAY'IN KONUSU "BAĞIMLILIK" OLAN ULUSLARARASI KARİKATÜR YARIŞMASI'NDA FİNALE KALAN VE SERGİLEME ÖDÜLÜ KAZANAN KARİKATÜRÜM...
M A RT- N İ S A N 2 0 1 8