Mart 2016 - 81. Sayı
v
dinamikgazete.com
dinamik@buik.net
@DinamikGazete
1
gazete Boğaziçi Üniversitesi İşletme ve Ekonomi Kulübü yayınıdır. Ücretsizdir.
BOĞAZİÇİ KADINları Her kadın kendi mücadelesini verir hayatta. Bir de engellere aldırmadan ve vazgeçmeden idealleri yolunda yürüyen kadınlar vardır. Boğaziçi de tarihi boyunca azimli ve cesur birçok kadına ev sahipliği yapmış ve yapmaya devam etmektedir. Biz de bu sayımızda sizler için Boğaziçi’nin ilk kadın rektöründen başlayarak başarılı kadın öğretim görevlilerimizi, mezunlarımızı araştırdık ve derledik. Bunların yanında üniversitemizdeki kadın öğrenci ve öğretim görevlileri sayılarıyla ilgili bilgilere yer verdik. Cesaretinizi ve umudunuzu kaybetmemeniz dileğiyle, keyifli okumalar!
Tutuklu Boğaziçi Öğrencileri Haberi >> 2’de
>>8’de Anti-Kapitalist Müslümanların Lideri: İhsan Eliaçık Röportajı >> 6’da
İStanbul’un SOKAK LEZZETLERİ
>> 12’de
mURAT GÜLSOY RÖPORTAJI
>> 14’te
2
gündem
Genel Yayın Yönetmenİ
Neden Boğaziçi? Burakcan Beno burakcan.beno@buik.net
D
önüp geçmişe baktığım zaman görüyorum ki Boğaziçi hayallerimin bir köşesinde hep vardı. O günlerde Boğaziçi adı hangi cümlede kullanılsa kulak kabartmadan edemiyordum. Televizyonlar, gazeteler sürekli okulun başarılarından, öğretim üyelerinin çalışmalarından ve kazanılan ödüllerden bahsederdi ve ben açıkçası imrenerek bakardım. Son birkaç seneyi düşünüyorum da, okulumuzla ilgili hangi haberler bizi gururlandırdı diye ancak bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar örnek bulabiliyorum. Durup düşündüğümde, belki de sadece ben çok fazlasını bekliyorumdur ve olması gerek veya olabilecek maksimum seviye budur Türkiye şartlarında. Bugüne gelip medyaya baktığımızda, sadece Dinamik son sayıları incelemek de yeterlidir, okulla ilgili yapılan haberlerde ve okulda gerçekleşen olaylarda ne yazık ki içimizi ısıtacak bir tablo söz konusu değildir. Ben istemez miyim gazeteyi açtığımda dünya çapında projelerde veya yarışmalarda kazandığımız ödüller kapak olsun. Ama son zamanlarda Boğaziçi Üniversitesi ile ilgili sadece nahoş haberler daha çok karşımıza çıkmakta. Bu olanlar okul için, öğretim görevlileri için, hatta en çok bizim için bir prestij kaybı değildir de nedir. Bu süreçte kızgın mıyım okula, yönetime, öğretim görevlilerine ve bize hayır, ama olayları ve olanları gördükçe üzülüyorum. Özellikle bu sene yazdan beri güvenlik ana başlığındaki kısıntılar çok fazla gündemde yer etti. Ben, biz ve okuldaki herkesin aklında “acaba güvende değil miyiz?” soruları geldi gitti. Ailemizin bizi arayıp “okulda bomba mı var?” demesi bile bana çok garip geliyor. Boğaziçi’nin taciz, bomba, terör örgütü propagandası ve benzeri haberlerle adı anılması bizzat öğrenci olarak beni çok rahatsız etmektedir. Fakat şu da bir gerçek ki bazı medya kesimleri bilhassa bu ve buna benzer her türlü olayı okulu kötülemek için bir araç olarak kullanmaktadır. Aç kurtlar gibi bekleşen ve bir sıkıntı olsun da biz Boğaziçi’ne laf edelim diye bekleyen bazı yazarlar ve gazetecilerin olması da bir yandan ilginç. Bir eğitim kuru-
muyla senin kişisel olarak veya siyasi görüşün olarak nasıl bir zıtlaşmaya gidersin. Hatta bunu da sormak lazım “Neden bomba düzeneği bulunan bir araç Boğaziçi’ne getiriliyor?”, “Neden Boğaziçi?” Şapkamızı önümüze koymamız gerekirse, bazı iyi niyetli çabalarının sonuçlarının da beklenildiğinden farklı sonuçlandığı aşikar. Öğrenci özgür olsun, hakkını savunsun, okulda kendini rahat hissetsin ve kendini ifade etsin istenildi belki de ama bu şu anda karşımıza ciddi bir güvenlik zafiyeti olarak çıkmış durumda. Uzun lafın kısası, hayallerimizdeki Boğaziçi Üniversitesi değer kaybetmektedir. Amacım suçlu bulmak falan değildir, ama hatası veya ihmali bulunanlar yaptırım yapılmalı ve çözüm amaçlı genel geçerlikten uzak kalıcı çözümler için adımlar atılmalıdır. **** Son olarak Dinamik, gazete olduğundan bu güne kadar amacı bir gazetenin gerektirdiği üzere Boğaziçi Üniversitesinde olan gelişmeleri tarafsız olarak olarak vermek olmuştur ve böyle olmaya devam edecektir. Ne bazılarının dediği gibi onun veya bunun görüşünü yansıtmakta ne de bizler gazetecilik oynamaktayız. Okulumuzda bulunan 40’tan fazla kulübün kuruluş amacı olduğu üzere öğrencilerin meraklı oldukları alanlarda deneyim kazanama yoludur. Çoğu medya kuruluşunun aksine işine vicdanını koyarak çalışan bir gazetedir. Boğaziçi’ne her fırsatta saldıranlar olduğu gibi, Dinamik için de benzer çabalar mevcuttur. Ama merak edenler bilsin ki, sadece prim yapmak için asparagas haber yapmak, yanlış bilgi aksettirmek bize göre değildir. Bu sebeptendir ki, gerçek olduğu ispatlanmamış hiç bir detaya yer vermemiz mümkün değilir. Eğer bunu yapmadığımız için suçlanacaksak ben her zaman gazetenin ve ekibimim arkasındayım. Eğer bizden cevap bekleyenler var ise bence bizi anlamıştır. ***** Sevgiyle.
HAPİSHANE 101: BOĞAZİÇİ’NİN TUTUKLU ÖĞRENCİLERİ
Merve Dumanlı merve.dumanli@buik.net
28 Ocak’ta yapılan öğrenci tutuklamalarının ardından iki Boğaziçili öğrencinin de tutuklu yargılanmasına karar verilmişti. Öğrencilerin dosyalarında gizlilik kararı var ve bu nedenle davalarla ilgilenen avukat dahil kimse kesin tutuklama gerekçelerini ve delillerin ne olduğunu bilmiyor.
3
HAKAN DEMİR
JÜLİDE YAZICI
HEJA TÜRK
Boğaziçi Üniversitesi Makine Mühendisliği 4. sınıf öğrencisi olan Hakan Demir, 7 Ekim sabahı Diyarbakır’a gitmek için beklediği Sabiha Gökçen Havaalanında gözaltına alınmıştı. 8 Ekim’de çıkartıldığı mahkemede tutuklu yargılanma kararı alındı. Dosyada tutuklandığı günden beri gizlilik kararı olması nedeniyle ailesi, arkadaşları ve avukatı dahil olmak üzere kimse tutuklanma gerekçesini bilmiyor. Dinlediği müzikler ve okuduğu kitapların örgüt üyesi olduğuna delil olarak gösterildiği ileri sürülüyor. Hakan Demir’in yine Boğaziçili arkadaşlarıyla Hisarüstü’nde yaşadığı evde, tutuklanmanın ardından bir arama yapıldı. Yapılan aramada evde bulunan puşiler, bandrollü bazı kitaplar ve Hakan Demir’in bilgisayarına el kondu. Hakan’ın HDK (Halkların Demokratik Kongresi) Gençlik Meclisi üyesi olduğu ve aktif çalışmalarda bulunduğu biliniyor. Tutuklu yargılanma kararının ardından İstanbul Maltepe Cezaevinde kalan Hakan Demir daha sonra İzmir’e sevk edildi. Avukatının verdiği bilgi sevk kararının Hakan Demir’in ailesine ve kendilerine bildirilmediği yönünde. Tutuklu kişinin tutuklu bulunduğu ve yargılanacağı yere en yakın cezaevinde kalması gerektiğini belirten avukatı, yapılan sevkin gerekçesiz olduğunu, Hakan Demir’in eğitim hakkının ihlal edildiğini ve Hakan Demir’in şehir dışında oluşunun onun görüşlerinden yararlanma fırsatını azalttığını savunuyor.
Boğaziçi Üniversitesi Felsefe 1. Sınıf öğrencisi olan Jülide Yazıcı 29 Ocak’ta tutuklanmıştı. Kendisi evde değilken evine yapılan baskının ardından ifade vermek için avukatı ile emniyete giden Jülide gözaltına alınmış, ardından çıkarıldığı nöbetçi mahkemede tutuklu yargılanma kararı alınmıştı. Şu an Bakırköy Kapalı Kadın Cezaevinde kalan Jülide’nin dosyasında da Hakan Demir’in dosyasında olduğu gibi gizlilik kararı bulunmakta. Jülide’nin sosyal medyada yaptığı paylaşımlarla terör örgütü propagandası yaptığı gerekçesiyle tutuklu yargılandığı öne sürülüyor. Davanın görüleceği tarih ise henüz belirsiz. Jülide’nin SDH’ye (Sürekli Devrim Hareketi) üye olduğu tarihlerde Grup Yorum konserine giderken gözaltına alındığı ve ifade verdiği bilgisine ulaştık. 26 Mart’ta görülecek olan davasında Jülide’yi vekâleten avukatı temsil edecek ve kendisi duruşmada bulunamayacak. Jülide’nin eleştirilerinin ve yorumlarının hiçbir terör örgütünü destekler nitelikte olmadığını ve Jülide’nin aktif bir örgüt üyeliğinin bulunmadığını söyleyen arkadaşları, tutuklu yargılamanın adil olmadığı düşüncesinde. Kabataş Erkek Lisesi mezunu olan Jülide’ye arkadaşları iletişimde olmak ve gerek manevi gerek hukuki anlamda destek olmak için bir mail ağı kurmaya çalışıyor. Kabataş Mezunları Derneğinin bu çabaya destek vermediğini belirtiyor arkadaşları. Jülide’ye arkadaşları tarafından ders notları ulaştırılarak eğitiminin aksamaya uğraması engelleniyor. Yazılan dilekçelerin ardından sınav döneminde okulda sınava girebilmesi için gerekli izinler alınmış. Kolluk kuvvetleriyle kampüse getirilerek ve ayrı bir sınav prosedürü uygulanarak sınavlara girişi sağlanacak.
28 Ocak’ta evine yapılan baskınla gözaltına alınan ve ardından tutukluluk süreci başlayan Heja Türk de Bakırköy Kapalı Kadın Cezaevinde kalmakta. Sosyal medya paylaşımlarıyla terör örgütü propogandası yapmak ve cumhurbaşkanına hakaret gerekçe gösterilerek tutuklanmış. Boğaziçi Üniversitesi Batı Dilleri ve Edebiyatı mezunu olan Heja’nın Colombia Üniversitesinden aldığı yüksek lisans bursu tutukluluk sürecinin devam etmesi halinde tehlikeye girecek. Diğer öğrenciler de olduğu gibi Heja’nın davasında da gizlilik kararı bulunuyor. 26 Şubat’ta Bakırköy Kapalı Kadın Cezaevinde, Tutuklu Öğrenciler Dayanışma Ağı (TÖDA) ve Boğaziçili öğrencilerin birlikte düzenlediği bir açık ders yapıldı. Galatasaray Üniversitesinden Neşe Özgen ve Boğaziçi Üniversitesinden Fatma Gök’ün katılımıyla açık ders gerçekleşti. Ders ilk olarak tutuklu öğrencilerin isimlerinin söylenmesi ve yoklamayla başlamıştı. Kadınların eğitim sistemindeki yeri ve tutuklu kadın öğrencilerin durumu hakkında bir açık ders yapıldı. Boğaziçi Üniversitesi akademisyenlerinden tutuklu öğrencilerin eğitim yaşamının kesintiye uğramaması gerektiği, sürecin takipçisi olunacağı ve öğrencilerine sahip çıkacakları yönünde bildiriler yayınlandı. Tutuklu öğrencilere destek olmak ve bilinirliği artırmak için arkadaşları tarafından etkinlikler düzenleniyor. Change.org’da başlatılan imza kampanyasının yanında kampüste forumlar düzenlendi. Kampüste düzenlenen Hapishane 101 etkinliğinde ise gözaltına alınma halinde kişinin hakları, tutukluluk süresi gibi konulara değinildi. Manevi destek sağlamak için de kampüste masalar kurulup notlar ve mektuplar yazılıp bu mektuplar kitaplarla beraber cezaevlerine gönderiliyor. Murat Uyurkulak da son kitabı Merhume’yi imzalayarak Jülide Yazıcı’ya gönderilmiş. Jülide Yazıcı, Hakan Demir ve Heja Türk’e adil bir yargılanma süreci diliyorum.
4
kampüs
kısa kısa İrem Ege Tuğcu ege.tugcu@boun.edu.tr
Boğaziçi Üniversitesi 2016 yılına çok hızlı bir giriş yaptı. Cinsiyetsiz tuvaletlerden, payer hall’a kadar okulumuzdan haberleri Dinamik gazete olarak sizin için derledik.
KİLYOS’TA BAHAR ETKİNLİKLERİ Boğaziçi Üniversitesi'nin Kilyos'taki Sarıtepe Kampüsü'nde her yıl bir önceki yıla göre daha fazla etkinlik yapılıyor ve bu etkinlikler İstanbul'daki kültür sanat etkinliklerini Kilyos’taki öğrencilerle buluşturuyor. Bu yıl ikincisi düzenlenecek olan etkinlikler Kilyos Spring temasıyla öğrencilerle buluşacak. Bahar döneminde tiyatrodan geziye konserlerden sergiye pek çok etkinlikte farklı alanlardan sevilen isimler ağırlanacak.
CİNSİYETSİZ Tuvaletler Kullanıma Açıldı
bÜTÜNLEMELER KALDIRILDI MI?
demİR DEMİRGİL SALONU YENİDEN HİZMETE GİRDİ
Boğaziçi Üniversitesi LGBTİ Çalışmaları Kulübü’nün çalışmaları sonucu üniversitedeki ilk ‘cinsiyetsiz tuvaletler’ kullanıma açıldı. "Özellikle bireylerin iktisadi hayata katılımında ‘eğitim’in belirleyici faktör olduğunu düşünürsek, eğitim-öğretim alanlarının LGBTİ+'lara da uygun düzenlenmesi gerekir ki bu sayede bir temel hak olan eğitim hakkından mahrumiyet durumu oluşmamalı. Eşitlik için bariyerleri kaldırmak önceliklidir." diyerek açıklama yapan BÜLGBTİ, bunun bir başlangıç olduğunu belirtti.
Çoğu öğrencinin merak ettiği, belirsizlikte olan bütünleme sınavlarının durumu senato kararı ile sonuçlandırıldı. Alınan kararlara göre 2016 Bahar yarıyılından itibaren bütünleme sınavları uygulaması yürürlükten kaldırıldı. E ve Mazeret sınavları uygulamalarına devam edileceği belirtildi.
Temmuz ayından beri kapalı olan ve 100 yıla yakın süredir Boğaziçi Üniversitesi'nde s anata ev sahipliği yapmış Demir Demirgil Salonu 11 Şubat Perşembe günü kapılarını tekrardan seyircilerine açtı. Açıldığından beri çok sayıda oyunu, oyuncuyu ve seyirciyi ağırlayan salon, yoğun restorasyon çalışmalarının sonucunda orijinal haline sadık kalınarak daha modern bir görünüşe kavuştu.
BOĞAZİÇİlİ AKADEMİSYENLERDEN KANSER TEŞHİSİNDE ÖNEMLİ ADIM Boğaziçi Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyeleri Prof. Günhan Dündar, Doç. Dr. Arda Deniz Yalçınkaya ve Doç. Dr. Hamdi Torun’dan oluşan çalışma ekibi, “Tahribatsız biyoölçüm veya biyoalgılama” adındaki çalışmada geliştirdikleri biyosensör teknolojisi ile hastalıkların teşhisi için yeni bir dönem başlatacak. Araştırmada biyolojik yapıların elektromanyetik özelliklerini çok hassas bir şekilde ölçebilecek ve bu sayede uzun vadede meme kanseri gibi hastalıkları erken dönemde tespit edilebilecek bir teknoloji geliştiriliyor.
PRAYER HALL MEDİKO BİNASINDA HİZMETE GİRDİ Boğaziçi Üniversitesi Öğrenci Temsil Kurulu'nun verdiği bilgiye göre içinde iki Prayer Room ve bir mescit içeren "Prayer Hall" 29 Şubat 2016'da öğrencilerin kullanımına açıldı. Prayer Hall Güney Kampüs Mediko binasında hizmete sunuldu ve ufak tefek rötüşlerin zamanla yapılabileceği belirtildi.
BOĞAZİÇİ’NDE BOMBA İHBARI 25 Şubat Perşembe günü saat 14.00 sularında Boğaziçi Üniversitesi Kuzey Kampüsü Kuzey Otopark'ında şüpheli bir araç teşhis edilip bomba ihbarı yapıldı. Polislerin ve bomba imha ekiplerinin araması birkaç saat sürdü ve bu süre içinde Kuzey Park Binası, 3. Kuzey Yurdu ve 4. Kuzey Yurdu boşaltıldı. Bu durum öğrencileri ve çalışanları korkuya sürüklerken, yapılan dersler iptal edildi.
5
CONSENT ÇİLESİ Boğaziçi’nde yeni eğitim dönemi yine consent çilesiyle başladı. Önce ders kayıt dönemi ve ardından add-drop dönemi her zaman olduğu gibi yine öğrenciler için sancılı geçti. Kotası çabucak dolan dersler, sistem hataları, consent vermeyen hocalar ve birçok başka zorluk ders seçim dönemini Boğaziçililer için bir çileye dönüştürüyor. Özellikle bazı seçmeli dersler büyük rağbet gördüğünden çoğu öğrenci bu dersleri alabilmek için birbirleriyle yarışıyor.
İSPANYOLCA İngilizce bilmenin artık tek başına yeterli olmadığı günümüzde dünyanın en çok konuşulan dillerinden olan İspanyolca’ya olan ilgi günden güne artıyor. Bu artıştan öğrencilerine yabancı dil öğrenimi konusunda geniş olanaklar sağlayan Boğaziçi Üniversitesi de etkilenmiş görünüyor. İspanyolca dersleri son yıllarda en çok talep gören ve consent almanın en zor olduğu dersler. Özellikle İspanyolca’ya giriş derslerinin kotası sistem açıldıktan hemen sonra doluyor ve consent almak bir çileye dönüşüyor. FA DERSLERİ Üniversitemizde Batı Dilleri ve Edebiyatı bölümünün verdiği FA kodlu sanat ve kültür derslerinin geneli de yoğun talep gören ve consent almanın zor olduğu derslerden. Geçtiğimiz ders kayıt döneminde ise FA dersleri arasından ” FA 486 Scriptwriting”, “FA 491 Art and Mind” ve “FA 49W The Art and Profession Screenwriting on Television” dersleri öğrencileri consent konusunda en çok zorlayan dersler olarak öne çıktı. PE DERSLERİ Beden eğitimi ve spor bölümü tarafından verilen PE kodlu spor dersleri ise bir başka gözde ders grubu. Geçtiğimiz ders kayıt ve add-drop dönemlerinde yüzme ve yoga dersleri yoğun talep alırken öğrencilerin PE dersleriyle ilgili genel şikayetleri ise kotaların çabuk dolması ve consent taleplerinin cevapsız bırakılması. Buna karşın PE eğitmenleri ise birçok öğrencinin kayıt döneminde dersleri ekleyip sonrasında derslere devam etmediğini belirtiyor.
Ertelemek Bizim İşimiz İlayda Çiloğlu ilayda.ciloglu@buik.net
H
angimiz procrastinator olmadık ki?
“Midtermler böyle geçti, finallerde kesin toparlarız!” En olmayacak işleri en olmadık zamanlarda çok acilmiş gibi yapmak bizim işimiz. Aylardır düzenlemediğin dolabı düzeltesin gelir, hava soğur kahve yaparsın, hava ısınır soğuk bir şeylerin arayışına girersin, çalışılacak dersin slaytlarını okumak için açtığın bilgisayarın sekmeleri birden “En güvenilir dövmeci nerede”, “Motorsiklet ehliyet sınav tarihleri ne zaman” gibi deli sorularla dolar. Saat 14.30 olsun başlıyorum dersin gecenin üçü olur, kafein etkisini hiçe saymış biçimde uyumuş bulursun kendini. Hayat ertelenmeyecek kadar kısa gibi cümleler kurmadım hiçbir zaman. Gördüğüm kadarıyla henüz ertele ertele bitmedi. Kısa vadede yapılması gerekenleri ertelemek benim sadece sınav döneminde yaşadığım bir olay olsa da uzun vadelileri ertelemek adeta hobim. Her şey, yapacak ne çok şey var diyerek işlerin gözünüzde büyümesiyle başlıyor. Zamanda kara delik açan bu cümle sizi içine alıyor ve koca haftasonunu evde süslü ders programları hazırlayarak, birden ilham gelmesi sonucu üstün kaligrafi yeteneklerinizle ders notlarını süsleyerek veya mutfak ile oda arasında mekik dokurken biraz daha kahve içsem konsantrasyonumu toparlarım belki umuduyla hareket ederek geçiriyorsunuz.
Belirtmek istiyorum ki erteleme hastalığından muzdarip olmanız tembel olduğunuz veya organize olmakta kötü olduğunuz anlamına gelmiyor. Dedim ya, ben bir sınav dönemi procrastinator’üyüm. Bu çoğunlukla içinden çıkamadığınız psikolojik durumların sizi sürüklediği bir hal. Yapmanız gereken işin bitmiş halinden korkmak, erteleyerek sonuçlarını görmekten kaçınmak... Tüm bunların üzerinizde yarattığı stres ile kendinizi bir dağınıklığın ortasında ve “verimli” geçmiş bir günün çok çok uzağında buluyorsunuz. Her şeye rağmen ertelediklerimden öğrendiğim bir şey varsa o da bazı şeylerden kaçılmadığı. Başarısızlık korkusu, almaktan endişelendiğiniz eleştiriler, riske atmak istemedikleriniz... Ertelemek mümkün ama kaçmak değil. Sabah çalan alarm erteleniyor ama zaman durmuyor. Çoğumuz bizden yana yüksek beklentilerin olduğu ortamlarda büyüdük, belki hala bu baskıyı hissedenlerimiz var ancak “ortalama” olmaktan korkmadığımız günün geleceğine ve işte o zaman ertelemekten vazgeçip ilerleme göstermenin mümkün olacağı bir geleceğe inanmak istiyorum ben. Kimsenin üzerinizde bu baskıyı yaratmasına izin vermeyeceğiniz gibi kendinize de izin vermemeli, erteleme hastalığının arkasındaki bu motivasyonu yıkmalı! Baharın ilk Dinamik sayısından herkese erteleme hastalığından uzak ve motivasyonla dolu bir dönem dilerim!
6
londongazete™ için birçok telefon aldık. Biz de bu çağrıya olumlu cevap verdik ve Gezi Parkı’na İslamcı kesimlerin de katılmasının önünü açtık. O dönemde Gezi Eylemlerini dinsizmiş gibi göstermeye çalışan çevrelere karşı Gezi’de Miraç Kandilini kutladık ve ardından Cuma Namazı kıldık. Hatta biz Cuma Namazı kılarken solcu arkadaşlarımız da etrafımızda çember oluşturarak bizleri korudular ve Kandil gününde içki içilmemesi için birçok afiş hazırladılar. Bu hareketimiz Gezi’ye katılan insanların dine karşı olmadığının tüm Türkiye’ce görülmesini sağladı
işgal olurken sen Atina’ya gittiğinde adı fetih hareketi olsun ki? Kaldı ki fetih Kuran’a göre barış süreci demektir. Ele geçirmek ve sefer düzenlemek
D.G.- Diyanet’e karşı olduğunuz belli ancak bunun temelinde hangi sebep yatıyor? Diyanet’in son zamanlarda toplumun birçok kesiminde tepki çeken fetvaları ve harcamaları mı yoksa dinin siyasallaşması mı?
,
R. Tamer Özgen tamer.ozgen@eyp.org.tr
ADALET DEVLETİ
Türkiye onları Gezi Parkı Eylemleri ile tanıdı. Gezi’de adından sıkça söz ettiren Anti-Kapitalist Müslümanlar ve liderleri İhsan Eliaçık’ı Fatih’teki Kültür Evleri’nde ziyaret ettik. Ceyrattepe Direnişi’nden Güneydoğudaki olaylara, Osmanlı’dan 2016 Türkiye’sine kadar geniş bir çerçevede sohbet ettiğimiz İhsan Eliaçık güncel olaylarla ilgili ilk kez Dinamik Gazete’ye konuştu. Dinamik Gazete- Anti-Kapitalist Müslümanlar ile başlamak istiyorum. Bu hareketin çıkış noktası nedir? Sizin bu hareketle bağınız nedir? Gezi Parkı Eylemleri sırasında adınızı sıkça duyarken sonraki süreçte sizi biraz daha geri plana çekilmiş gördük, neden?
,
İhsan Eliaçık- Ben 1980 Darbesinden sonra Mamak Cezaevi’nde 1 yıl süreyle tutuklu kaldım. Cezaevi sonrasındaki süreçte ‘İslam ve Sosyal Hayat’ ve ‘Devrimci İslam’ gibi kitaplar yazdım. 28 Şubat Süreci’nde irticai faaliyet suçlamasıyla 30’a yakın davada yargılandım. AKP iktidarının ilk yıllarının ardından umduğumun aksine Kapitalizme karşı bir duyarlılıklarının olmadığını fark ettim. Bu dönem
yaptığım eleştirilerden birisinde kullandığım ‘Bu kişiler kapitalizme abdest aldırıyorlar.’ sözüm büyük yankı uyandırdı. Sonraki dönemdeyse lüks iftar yemeklerini protesto etmek için ‘Yeryüzü İftarları’ projesini başlattık ve bu proje gerek medyada gerek toplumda büyük yankı uyandırdı. 2012 yılının 1 Mayıs’ında biz Fatih Camii’nde ölen işçiler için gıyabi cenaze namazı kıldık ve ardından 1100 kişi ile Taksim’e gidip 1 Mayıs törenlerine katıldık. Sayısı gittikçe artan arkadaşlarımızın ihtiyacını karşılamak için Kapitalizmle Mücadele Derneği’ni kurduk. Ben derneğin yönetimini arkadaşlarıma bıraktım ve sadece kitaplarımla destek verdim. 2013’te Gezi Parkı eylemleri başladığındaysa eylemlere katılmamız
İ.E.- En’am suresi 107. Ayet der ki: ‘Biz seni onların üzerine bir bekçi kılmadık. Sen onların vekili de değilsin.’ Yani Hz. Muhammed’in görevi bile sadece tebliğ etmek iken yasaklanan bekçilik, vekillik ve dayatma gibi olguların bir kişi tarafından kendisine görev bellenmesi hatta bu kavramların kurumsallaşması bizim karşı olduğumuz bir tutum. Ayrıca Diyanet olmazsa insanların dinden uzaklaşacağı gibi bir algı yaratılmaya çalışılmasına ve Diyanet’in İslam dininin ve Türkiye’deki Müslümanların temsilcisi gibi davranmasına karşı çıkıyoruz. Sadece Diyanet değil bu görevi sürdüren İslam Devleti, IŞİD, El-Kaide gibi örgütlere de karşıyız. Bizce doğru tutum Hz. Muhammed’in Medine Sözleşmesi’nde yaptığı gibi toplumdaki her kesimin özgürce yaşayabileceği bir ortam oluşturulması. Devletin kendisine Müslüman bir kimlik biçmesi çok yanlıştır. Çünkü devletlerin dini olamaz. İnsanların dini olabilir. İlla dini kavramlarla anlatacak olursak da devletin dini adalet, mezhebi eşitlik, meşrebi de özgürlüktür. D.G.- Avrupa’da son dönemde Müslüman karşıtlığının yükselişte olduğunu görüyoruz. Bunda IŞİD ve El-Kaide gibi unsurların etkileri yadsınamaz ancak bunlara ek olarak, bu yükselişin Siyasal İslam’ın özellikle Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Batı Asya’da güçlenmesiyle bir bağlantısı var mıdır?
,
İ.E.- Bunun sebebini Müslümanların tarihte hiçbir zaman İslam dinini doğru temsil edememesine bağlıyorum. Örneğin bana göre Osmanlı’nın İslam’ı yaydığı yoktur çünkü yaptıklarının hepsi işgal hareketidir. Neden Yunan birlikleri İzmir’e geldiğinde bunun adı
değildir. Hz. Muhammed sonrasındaki dönemde de fetih adı altında yapılan tüm hareketler aslında İslam’ı değil kılıç zoruyla Emevi ve Arap kültürünü yayma hareketi olmuştur. D.G.- Güncele gelecek olursak, bildiğiniz gibi son günlerde Artvin Cerattepe’de Gezi Eylemlerine benzer bir başkaldırı yaşanmakta. Sizin hareketinizin doğaya ve onun tahribatına bakış açısı nedir? İ.E.- Şahsen çevreyle ilgili hareketleri destekliyorum. Hatta hayvanseverliği ve et yememeyi Kuran’ın ruhuna uygun buluyorum. Yani dindar bir Müslümanın bunlara azami özen göstermesi gerekir. Burada göz önünde bulundurulması gereken buradaki madenin başta Artvinliler olmak üzere Türkiye’ye ne kazandıracağı. Artvinliler buradan bir kazanç elde edecek mi? Ağaçlarla büyüyen çocuklar onları korumanın önemini öğrenir. Halk hikâyeleri ağaçlardan ve orman hayatından bahseder. Eğer siz gidip oradaki ormanı yok ederseniz, aslında orada yaşayan insanların kültürünü yok etmeye başlarsınız. D.G.- Özellikle 2010 Anayasa Referandumu’ndan sonra medyaya yönelik baskıların arttığını ve muhalif gazetecilerin birçoğunun tutuklanıp cezaevlerine gönderildiği gördük. Kısa bir zaman önce Can Dündar ve Erdem Gül tahliye edildiler. Siz de muhalif bir isim olarak bu tutumdan
etkilendiniz mi?
,
İ.E.- Benim de şu anda Cumhurbaşkanına hakaretten iki davam devam etmekte. Dönemin durumu gereği bana ceza verebilirler ancak aynı lafları kendileri 28 Şubat döneminde dile getiriyorlardı. İçinde bulunduğumuz dönem ise 28 Şubat’tan çok daha tehlikeli bir dönem ve işin acı tarafı o dönemde baskı altında olan dini çevreler bunun farkında değiller. Şu anda baskı altında olanlar o dönemde bunun farkında değildi. O dönemde ne zaman irticacı görülen kanallara çıksak hakkımızda cadı avı başlardı. Şimdi de aynı şekilde muhalif kanallara çıkamıyoruz. Muhalif kanalları geçtim, 20 kitabı olan bir insan olarak kendi vergimle finanse edilen TRT’de bile bir programa çıkmama izin verilmiyor. İşte benim şanssızlığım da her iki dönemde de muhalif kanatta yer almam. D.G.- Birçok çevrede ses getiren Barış İçin Akademisyenler Bildirgesi yazıldı geçtiğimiz ay. Bu konudaki görüşleriniz neler?
,
İ.E.- Ben bildirgeyi canlı yayınlanan programımda imzaladım çünkü benim muhatapım devlettir ve ben devletin davranışlarını eleştirebilirim. Örgütü biz sadece uyarabilir ve barış çağrısında bulunabiliriz. Ben zaten silahlı mücadele ile bir yere varılamayacağı kanaatindeyim. Bunun yanında şimdi sosyal medyada Jandarma Özel Hareket adı altındaki hesaplarda savaş suçu teşkil edecek ve bu insanların yargılanmasına sebebiyet verecek görüntüler paylaşılıyor. Devletin kendini savunması bir izah olabilir ama ölüye saygısızlık kesinlikle kabul edilemez. Bunlarla büyüyen bir çocuktan devletini sevmesini bekleyemezsiniz. Kısacası ne devlet ne de silahlı örgütler tarihten ders almıyorlar. Aydınlar Bildirgesi’nde de bu durum dile getiriliyor ve ben de bunu sonuna kadar destekliyor
7 ve sayılarının artmasını bekliyorum.
,
D.G.-Bitmeden önce çözüm sürecine bakışınız nasıldı peki? İ.E.- Destekliyordum. Barışçı yöntemlerin arkasındayım. Bana Türklerin; Araplar, İranlılar ve Kürtlerden hangisiyle birlikte hareket etmesi daha doğru olur diye sorsalar, tarihsel ve sosyolojik bağları göz önünde bulundurursak Kürtlerle birlikte hareket edilmesi gerektiğini savunurum. Bundan önceki yönetimler maalesef Türk Devleti’nin kuruluş yapısından gelen bir refleksle birlikte; değil Kürtlerle dost, düşman olmuşlardır. Ancak bu tutum aynı zamanda tarihe ve sosyolojiye savaş açmak demektir. Bu da dış güçlerin müdahale etmesine ve sonunda her iki tarafın da kaybetmesine sebep olur. Bu bağlamda devletin yapısının da milliyetçi yapılardan arındırılması gerektiğini düşünüyorum. D.G.- Ülkemizde de ciddi bir radikal islam potansiyeli ve Alevi-Sünni ayrımı olduğunu görüyoruz. Sizce radikal İslam Türkiye’de güçlenerek karşısına aldığı gruplara şiddet uygulayabilir mi? Böyle bir potansiyel gerçekten de var mı?
,
İ.E.- Böyle bir potansiyel gerçekten de var. Bunun sebebi ise sorgulanmamış İslam kültürüyle yetişen, zamanında İslamcı düşünürler tarafından yazılarak, inanmayanların katlini vacip gösteren kitapları okuyan ve üç gömlek sonra IŞİD’ci olabilecek insanlar. Bu insanlar eğer uygun koşulları bulurlarsa yeni Madımak’lar, gerçekleştirebilirler. Bu nedenle bu gruplarla kültür yoluyla mücadele edilmelidir. Diyanet’in de eksik kaldığı nokta burada. Kendisine sorulan sorulara cevap verirken içtihad yapmaktan uzak olduklarından, eski kalmış kaynaklar kullanılıyor ve bu da soruların yanlış cevaplanmasına sebebiyet veriyor.
Devamı www.dinamikgazete.com’da
Depresyon Reçetesi Tarık Çalışkan tarik.caliskan@buik.net Geçen sayıdaki yazımda içi çürümüş okul düzeninde yaşadığımız içinden çıkılmaz krizden bahsetmiştim. Bu krizden kurtulmanın bir yolu yok, fakat dayanmak durumundayız. Ben de on altı yılın getirdiği tecrübeyle, okula bu gözle bakıp nasıl dayanabileceğimiz üzerine çıkarımlarımı paylaşmak istiyorum sizlerle. Sadece okul için değil, hayatınızın her anında kullanabileceğiniz bu önerileri ‘Depresyon Reçetesi’ adı altında yazıyorum. Benim uyguladığım ilk taktik geleceğe odaklanmak oldu. Anı yaşamanın mutluluk getirdiği koca bir yalandır arkadaşlar, o an derste nasıl anket hazırlanacağını dinleyen birine anı yaşamanın ne gibi bir faydası olabilir? Halbuki gelecek, gelmeyecek olsa bile güzeldir. Çünkü gelecek istediğin hayali kurman üzere seni bekler ve gelecek hakkında kötü düşünmek en basitinden enayiliktir. Kötü durumlar zaten hali hazırda buradalar, henüz gerçekleşmemiş ve belki de gerçekleşmeyecek olanlara odaklanmak yorgunluğunuza yorgunluk katacaktır. Oysa gelecek için iyimser olmak sizi iyi bir geleceğe taşıyabileceği
gibi cebelleştiğiniz işlerle baş etmenize de yardımcı olacaktır. Mesela, siz bütün bunları düşünürken ders zaten bitmek üzere. Dönemin bitmesine de çok az kaldı. Okul? Ohoo çoktan bitti! Şimdi anlatacağım taktiği ben çok geç keşfettim. Sevdiğim şeylerle uğraşarak hayatımı rayına oturtabileceğimi son birkaç yıla kadar düşünmemiştim, çünkü sevdiğim şeylerin ne olduğunu düşünmemiştim. Bütün hile bunun altında yatıyormuş meğer. Neyi sevdiğini bulmak ve meşguliyetinin sevdiğin şeyleri yapmana engel olmasına izin vermemek. Hayatımız boyunca yapmak istemediğimiz ama yapmak zorunda olduğumuz şeyler çıkacak karşımıza, yapmayı sevdiği şeylere odaklanmayan biri için bunlarla yüzleşmek zor olacaktır. Sevdiğim bir Woody Allen sözü vardır: “Hayat sefalet, yalnızlık ve acı doludur - ve hepsi çok kısa sürede biter.” Bu çok kısa süreyi çekilir kılmak elimizde. Sadece kendimiz için değil, başkaları için kılmak da elimizde. Hayat zaten yeterince zor, hayatı kolaylaştıranlardan olmak reçetedeki son ilaç.
BO İÇİ
ĞA Z
INl
AD
sİ K
İte
rs
İve
ün
ar
ı
8
Her kadın kendi mücadelesini verir hayatta. Bir de engellere aldırmadan ve vazgeçmeden idealleri yolunda yürüyen kadınlar vardır. Boğaziçi de tarihi boyunca azimli ve cesur birçok kadına ev sahipliği yapmış ve yapmaya devam etmektedir. Biz de bu sayımızda sizler için Boğaziçi’nin ilk kadın rektöründen başlayarak başarılı kadın öğretim görevlilerimizi, mezunlarımızı araştırdık ve derledik. Bunların yanında üniversitemizdeki kadın öğrenci ve öğretim görevlileri sayılarıyla ilgili bilgilere yer verdik. Cesaretinizi ve umudunuzu kaybetmemeniz dileğiyle, keyifli okumalar!
B
oğaziçi’nin başarılı kadınları yolculuğumuzda ilk durağımız,1992-2004 yılları Boğaziçi Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi ilk kadın dekanı ve 2004-2008 yılları Boğaziçi’nin ilk kadın rektörü olan Prof. Dr. Ayşe Soysal. Robert Kolej Yüksek Okulu'ndan üniversite birincisi olarak fizik-matematik çift ana dal programından mezun olmuştur. Michigan Üniversitesi'nden doktora derecesini alıp Boğaziçi Üniversitesi Matematik Bölümü'nde öğretim üyesi olarak işe başlamıştır. TÜBİTAK Bilim Kurulu, YÖK Genel Kurul ve UNESCO Türkiye Milli Komisyonu Yönetim Kurulunda görev almıştır. Kadınlarla ilgili yaşanan tereddütlerin kendi rektörlük zamanında da yaşandığını, güven uyandırmakta zorluk çektiğini belirtmiş,hiçbir zaman yılmayan Soysal uğraşmaya ve çabalamaya devam etmiş. Boğaziçi Üniversitesi'nin 141.diploma töreninde yaptığı veda konuşmasında kadın öğrencilerine seslenmiş ve onlara aynı zamanda önemli bir görev yüklemiştir ."Kadın olarak kariyerinizde yükselmeniz için erkeklerden daha çok çalışmanız, daha becerikli, daha başarılı performans göstermeniz ve erkeklerden daha cesur olmanız gerekecek." hatırlatmasında bulunup kendisini rektörler portrelerinin arasında yalnız bir kadın olarak bırakmamalarını da istemiştir. Prof. Dr. Süheyla Artemel, üniversitemizin önemli kurucularındandır. Oxford ve Durham Üniversiteleri'nde İngiliz Dili ve Edebiyatı üzerine yüksek lisans ve doktora yapan Artemel, gerek uluslararası yayınlanan makaleleriyle gerek yönettiği ve dahil olduğu projelerle gerekse UNESCO, Avrupa Konseyi
ve İngiliz Kültür Heyeti gibi önemli kuruluşlardan aldığı ödüllerle üniversitemizin akademik alanda başarı kazanmış kadınları arasında oldukça önemli bir yere sahiptir. Prof. Dr. Eser Borak;Robert Kolej Yüksek Okulu'ndan mezun olmuş, lisansüstü ve doktora derecelerini de Columbia University'den almıştır. Boğaziçi Üniversitesi'nde Pazarlama, Tüketici Davranışları ve İş Ahlakı derslerini vermektedir.2002- 2008 yıllarında İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi'nin dekanı olarak görev yapmıştır. EMBA Yürütme Kurulu Üyesi ve Etik Üst Kurulu Başkanı'dır aynı zamanda. Kendisi üniversitede birçok idari görevde bulunmuştur. Okulumuzun 2015-2016 sayısal verileri incelendiğinde görülecektir ki; okulumuzda şu anda lisans eğitimi gören 11754 ve lisansüstü eğitim gören 4763 öğrenci olmak üzere toplamda 16517 öğrenci bulunmaktadır. Oransal açıdan karşılaştırıldığında, bu öğrencilerin %47'sinin kadın; %53'ünün erkek olduğu görülmektedir. 2014 yılının istatistiksel verilerinde öğretim görevlilerinin sayısına bakıldığında ise kadın-erkek oranının birbirine yakın olduğu görülmektedir. 444 kişilik öğretim görevlisi kadrosunun 216 kişisini kadın, 228 kişisini erkek öğretim görevlileri oluşturmaktadır. Yani kişi sayıları arasında yaklaşık %49'a %51 gibi bir oran bulunmaktadır. İdari personel sayılarına baktığımızda ise kadın-erkek sayılarının birbirinden oldukça farklı olduğunu görüyoruz. Öyle ki, 984 kişilik idari personel kadrosunun sadece %38'lik bir kısmını kadınlar oluştururken; diğer %62'lük kısmı erkekler oluşturmakta. İş dünyasına baktığımızda ise Ekonomist dergisinin yapmış olduğu “En Güçlü 50 Kadın CEO” listesindeki kadınların %44’ü Boğaziçi Üniversitesi mezunu. Oya Eczacıbaşı: Günümüzde birçok farklı sergi ve etkinliğe ev sahipliği yapan İstanbul Modern Sanat Müzesi'nin Yönetim Kurulu Başkanı olan Oya Eczacıbaşı, Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü'nü bitirdikten sonra Leicester Üniversitesi'nde Müze İşletmeciliği üzerine master yapmıştır. Türk Eğitim Gönüllüleri Vakfı(TEGV) ve İstanbul Kültür Sanat Vakfı(IKSV)
gibi önemli kurumların yönetim kurullarında görev alan Eczacıbaşı, 2002-2007 yılları arasında da okulumuzda Müze İşletmeciliği dalında öğretim üyeliği yapmıştır. 2011 yılında ise Fransa tarafından Chevalier dans l’Ordre National de la Legion d’Honneur madalyası almaya layık görülmüştür. Güler Sabancı TÜSİAD'ın ilk kadın Yönetim Kurulu Üyesi olan Güler Sabancı, Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü'nden mezun olduktan sonra uzun süre LASSA Lastik Sanayi A.Ş.'de çalışmıştır. Günümüzde Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanlığı, Sakıp Sabancı Müzesi ve Sabancı Üniversitesi Kurucu Heyeti Başkanlığı yapmaktadır. European Round Table of Industrialists’in halen ilk ve tek kadın üyesi olmakla beraber International Business Council’in de ilk Türk üyesidir. 2013 yılında Fortune Dergisi'nin "Dünyanın En Güçlü 50 İş Kadını" listesinde 2. sırada yer alan Güler Sabancı, yer aldığı birçok projeyle de uluslararası birçok platformdan ödül kazanarak okulumuzun başarılı iş kadınları listesinde ilk sıralarda yer almaktadır. Ayşegül İldeniz Intel Yeni Teknolojiler Dünya Başkan Yardımcısı Ayşegül İldeniz de okulumuzun başarılı iş kadınlarından biri. İşletme bölümünden mezun olduktan sonra San Francisco State University'de dijital iletişim üzerine yüksek lisans yaparak eğitimini tamamlamış. Başarılı iş hayatı boyunca Intel markasının gelişmesinde büyük rol oynayan İldeniz, Intel Türkiye Genel Müdürlüğü yaptıktan sonra Silikon Vadisi'ndeki bu görevine yükselmiş. Kendisi aynı zamanda Amerika'nın ünlü ekonomi dergilerinden biri olan Fast Company'nin "Dünyanın en yaratıcı 100 kişisi" listesine giren tek Türk olmuştur.
9
Öğretim Üyelerimizin Başarıları -Prof. Dr. Şemsa Özar, Uluslararası Feminist İktisat Birliği (International Association for Feminist Economic) 2015-2016 dönemi başkanı seçildi. - Çevre Bilimleri Enstitüsü öğretim üyesi Prof. Dr. Nilsun İnce, Kimya Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Türkan Haliloğlu, Psikoloji Bölümü üyesi Prof. Dr. Ayhan Aksu Koç, Tarih Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Ayşe Selçuk Esenbel, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Yeşim Arat Bilim Akademisi “Akademi Asli Üyeliği”ne seçildi. - Gazeteci Örsan Öymen adına düzenlenen “Milliyet Örsan Öymen Yılın İnceleme Ödülü” 2012 yılında Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Ayşen Candaş ile Volkan Yılmaz’ın “Türkiye’de Eşitsizlikler” başlıklı ortak çalışmasına verildi. - Mühendislik Fakültesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç.Dr. Arzucan Özgür Avrupa Birliği tarafından verilen 2012 yılı Marie Curie CI Grant almıştır. - İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Ekonomi Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Begüm Özkaynak Avrupa Birliği tarafından verilen 2012 yılı Marie Curie ITN Grant almıştır. - Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü öğretim üyesi Doç. Dr. Nurcan Meral Özel ve Seyhun Püskülcü'nün yapmış oldukları toplam 9 uluslararası ortaklı SISMILE Projesi (Increase Vocational Skills to Face Earthquake Risk Inside of Buildings) 2011 yılında yürürlüğe girdi. - Boğaziçi Üniversitesi Çevre Bilimleri Enstitüsü öğretim üyesi Prof. Dr. Günay Kocasoy, "Katı atıkların yönetimi konusunda gerçekleştirdiği örnek çalışmaları" nedeni ile Akdeniz Üniversitesi Çevre Ödülleri kapsamında "2011 yılı Çevre Bilim Hizmet Ödülü" nü almıştır. - Prof. Dr. Nurcan Meral Özel Birleşmiş Milletler Nükleer Denemelerin Kapsamlı Yasaklanması Antlaşması Örgütü’nde (CTBTO), Uluslararası İzleme Sistemi’nden sorumlu direktörlüğe seçildi.
10
Efe Tuğberk Öztürk efe.ozturk@boun.edu.tr
Aklın Argosu Merve Dumanlı merve.dumanli@buik.net
Y
aşanır gibi gösterilen hayatlar, düşer gibi uçan martılar misali... Namağlup çıktığımız bir kavganın arafı aslında. Elimizde ne yaşamaktan kalan bir ödül ne bir yenilgi var. Sol cebimizde taşıdıklarımız yadsınamayacak kadar ağırlar. Belirsizlik okyanusunda dev dalgalarla çırpınmamızdan ibaret öykümüz. Hikâyemize sahte anlamlar yükleyerek bir roman kahramanı olmak istiyor egolarımız. Yuvarlanan taşlar gibi ilerliyoruz uçurumumuza, önemsediğimiz tek şey kat ettiğimiz yol, döndüğümüz köşeler... Geride bırakırken ezdiğimiz çimenlerin acısını unutuyoruz hepimiz. Toprakta bir iz bırakma ümidiyle ilerliyoruz yer çekimsiz dünyalarımızda. Kısıtlanamaz, özgür olmak için büyük savaşlar veriyoruz hayatımızda. Kimi zaman bazı bağları kesip atmayı göze alarak… Peki seçtiğimiz, o çok istediğimiz şeylerden memnun muyuz? Yalnızca ben mi tutuyorum her seçişin ardından kaybettiklerimin yasını? İncir ağacının bir dalında oturmayı seçmek diğer tüm dallarda serçeleri öldürmek demek. Diğer dallarda ölen tüm serçelerin yasıyla bir yaşam sürmek; diğer yaprakların rengini düşleyip, çiçeklerin kokusunu arzulayarak bitmek bilmez bir buhranla yaşamak zorunda hissetmek kaçınılmaz gibi. Büyük hayaller, yüksek hedefler ve bitmek bilmez bir umut sarmış etrafımı sarmalayan akvaryumun. Oysa, olmak ne ilginç bir fiil; yüzeyindeki yakamozların parlaklığıyla pozitif görünürken, derinlerinde kocaman bir belirsizlik ve kaos besleyen. Ne olacağım, ne olacak, ne olmalı diye düşünürken dallanıp budaklanma isteğiyle birçok yöne çiçek açıyorum. Ulaşılamaz olan ve özerkliğini ilan eden uçlarımı beslemeyi, onlara da köklerimden çektiğim suyu iletmeyi başaramıyorum kimi zaman. Yayılmak, genleşmek isteği, varlığımı en uç hudutlara kadar ulaştırma isteği bazen de fiziksel engellere takılıyor. Aynı dala taşınamayacak kadar yük bindirmek, bazı dalları susuz bırakıp ölüme terk etmek kaçınılmaz sonu hazırlıyor. Belki de Nilgün Marmara haklıdır, cinayet doğurulmuş olmak mıdır?
ben yönetseydİM Güvenlik meselesi ve akademik sıralama gibi konular Boğaziçi gündemini meşgul ederken, öğrencilere ve ötk yöneticilerine 'okulu siz yönetseydiniz neleri değiştirirdiniz ve nasıl projeler üretirdiniz? ' diyerek görüşlerini sorduk. Ergün Erdoğmuş – Bilgisayar Mühendisliği 1. Sınıf Yapacağım ilk şey artık yemeklerin değerlendirilmesi olurdu. Okulumuzda onlara muhtaç bu kadar hayvan varken şu an değerlendirilememesi çok acı. Bunun dışında, merak ediyorum, bu kadar köklü bir okulun nasıl bir bahar şenliği geleneği olmaz? Üstelik yapılabilecek bir sürü alan da varken! Kilyos dışındaki hiçbir kampüste halı saha olmaması ise inanılmaz. Son olarak okula geldiğimizden beri aradığımız klasik ekmeği yiyemiyoruz. Biliyorum ki yemekhaneye günlük ekmek almak büyük bir külfet ancak alınmaması bizler için daha kötü. Yiğit Dorukhan Dorukoğlu, Ekonomi, 2. sınıf Okulda idare ve öğrenciler arasındaki etkileşim yetersiz. Bölüm içinde hocalarımdan memnunum ancak gün yüzüyle rektörü görebilmiş değilim. Eğer yöneten kesimde olsaydım, muhtemelen öğrencilere biraz daha yakın davranırdım. Ama asıl güvenlikten dert yanacağım. Güvenlik sorunuyla ilgili çok yakın iki örneği yazın 1. Kız Yurdu’nda, geçtiğimiz ay içerisinde Güney Kampüs’te gördük. Okulumda, kendimi ev kadar güvende hissetmem gereken yerde, bomba tehlikesi yaşanınca; yurtta, uyuduğu yatağında, kendini okuldan çok daha fazla güvende hissetmesi gereken bir yerde kadın arkadaşlarım jiletle tehdit edilince ben bunda büyük bir güvenlik
eksikliği görüyorum. Mert Nacakgediği Başkanı
–
ÖTK
Benim öğrencileri ilgilendiren konulardaki yönetim sisteminde gördüğüm en büyük eksiklik akademik konularda. Mesela öğrenci final notunu öğrenmeden harf notunu öğreniyorsa hatta notuna itiraz dahi edemiyorsa, hocadan geri dönüş almıyorsa bunun bir yaptırımı olmalı çünkü bu bir akademik özerklik değil akademik disiplinsizliktir. Not dağılımındaki adaletsizliklerin üzerine gidilmeli, aynı dersin farklı sectionlarında ciddi farklılık oluşturulacak durumlara izin verilmemesi gerekir. Ders değerlendirme anketlerinin sonuçlarının öğrenciler ile de paylaşılması gerektiğini düşünüyorum. Bizlere eleştirmeyi öğretenlerin eleştireye de açık olması gerekir. Öğrencilerin derslerdeki sorumluluklarının harfiyen yerine getirilmesi beklenirken bazı hocalarımızın dersin syllabusını ders seçiminden önce sisteme yüklemesini dahi lütuf olarak gördüğüne şahit oluyorum ve Boğaziçi’ne bu anlayışı yakıştıramıyorum. Bana kalırsa özellikle seçmeli derslerde dersin syllabusı yüklenmeden o ders sistemde açılmamalı. Eminenur Çınar – ÖTK Başkan Yardımcısı Benim için ideal bir üniversiteve yönetim anlayışında, akademik şeffaflığı sağlamak, eşitsizlikleri
ortadan kaldırmak, derslerin, notlandırmaların üzerinde hocaların olduğu kadar öğrencilerini de hakkının olduğu bilincine gelmek, mağduriyet için değil daha iyiye gitmek için uğraşmak ve bütün bunları yaparken iletişimi temel araç olarak görmek bir akademik sistemin temel öncelikleri olmalıdır. Üniversitemizde gördüğüm ve ÖTK olarak çalışmalar yürüttüğümüz bir başka eksiklik de birimler arasındaki iletişimsizlik ve aslında “özgürlük” adı altında gördüğümüz özensizlik. Herkesin birbirini ve yaptığı işi ciddiye aldığı, saygı duyduğu, iletişime önem verdiği ve karşısındakini anlamaya çalıştığı bir ortamın çok daha sürdürülebilir ve verimli olacağına inanıyorum. Utku Açıkgöz – ÖTK Genel Sekreteri Boğaziçi’nin değişmez değeri öğrencilerdir. Üniversite yönetiminin öğrenciyi muhatap almadan herhangi bir planla yapılması düşünülemez. Üniversiteler öğrencilere sağladıkları nitelikli öğretim olanaklarının yanı sıra, kişinin öz gelişimini sağlayacağı ve öğrencilerin çizeceği kariyeri ikinci bir yuvadır. Ben üniversitenin yönetiminde rol almak istiyorken; inovasyonu ihmal etmeden -üniversitemizi dünyada ilk 100 hedefiyle- vizyon sahibi bir anlayış uygulamayı hedeflemiştim.
11
KULÜP ETKİNLİKLERİ Boğaziçi’nde bahar dönemi başlarken biz de,etkinlikleriyle baharın tadını daha iyi çıkarmamızı sağlayacak kulüplerimizi tanıtmaya kaldığımız yerden devam ediyoruz. Bu sayımızda da tüm tarih severleri bir araya getiren BUTİK’i ve sualtının gizemli dünyasına ışık tutan BÜSAS’ı tanıyacağız. Müge Boyacı muge.boyacı@boun.edu.tr
Tarihseverlerin Buluşma Noktası! Tarih İncelemeleri Kulübü, bir grup özverili tarih bölümü öğrencisi tarafından 2008 yılında, tarihe ilgi duyan öğrencileri buluşturmak ve ilgilerine göre etkinlikler düzenlemek için kurulmuş. Kulüp etkinliklerinin başında okuma atölyeleri, konferanslar ve geziler geliyor. Alternatif tarih senaryolarının tartışıldığı atölyeler gibi etkinlikler de olabildiğince hayata geçiriliyor. Her dönemin başında yapılan toplantılarda üyelerin ilgisine göre okumalar belirleniyor ve haftalık buluşmalarda üyeler okuduklarını
tartışıyor. Kulübün bu dönem için seçtiği kitap Immanuel Wallerstein’ın Dünya Sistemleri Analizi. Tarihsel sosyolojiye ilgi duyan herkes bu tartışmalara davetli. Konferansların konularını ise genel olarak önemli tarihi olayların yıl dönümleri, okumalarda ilgi çeken konular ve tarihsel bir bakış açısıyla kamuoyu oluşturulması gerektiğine inanılan güncel olaylar oluşturuyor. Kulübün gündeminde bu yıl mülteci sorunları ve Ortadoğu var.
liğini değerlendirmeyi amaçlıyor. Geçtiğimiz dönemki Kariye Müzesi ve Beyoğlu-Karaköy gezilerini, bu dönem Fener-Balat’la devam ettirmek kulübün planları arasında. Kulüp ayrıca dönemlik ‘Dem’ dergisini çıkarıyor. Tarihe ilginiz varsa, BUTİK sizi de SineBu’nun alt katında bulunan kulüp odasına çaylarını içmeye bekliyor.
İstanbul içine düzenlenen gezilerle kulüp kentin tarihsel zengin-
Sualtının gizemli dünyasıyla tanışın! Her yıl birçok kişiyi kar amacı olmaksızın sualtıdünyasıyla tanıştıran BÜSAS 1983 yılında Boğaziçili öğrencilere sualtı sporları eğitimi vermek amacıyla kurulmuş. Türkiye Sualtı Sporları Federasyonu’na bağlı olan kulüp, verilen eğitimin ardından üyelerine dalıcı brövesi verebilme yetkisine sahip. Uluslararası Sualtı Federasyonu’nun (CMAS) standartlarında verilendalıcılık eğitiminden kulüp üyeleri sorumlu. Bu eğitimler arasında öncelikle SCUBA dalışı (aletli dalış) var. Kulübe yeni katılan bir üyeyseniz 7 tane teorik dersi ve bu dersleri
Mart’ta BoğazİÇİ Investimate Sanal Yatırım Yarışması (BUİK) Geçen sene ilki düzenlenen ve büyük ilgi toplayan Investimate Sanal Yatırım Yarışması 7 Mart’ta yeniden bizlerle buluşuyor. 8 hafta sürecek yarışmada katılımcılar birbirinden değerli ödüllerin sahibi olma fırsatını yakalayacak.
EnterPrize Girişimcilik Yarışması (BUİK) - 25 Mart Türkiye çapında bir girişimcilik yarışması olan EnterPrize genç girişimcilerin iş fikirlerini hayata geçirebilmesi için fırsatlar yaratmaya bu yıl da devam ediyor. Yarışma boyunca çeşitli eğitimlerden ve mentorluk desteğinden yararlanacak olan gruplar arasından dereceye girenler, projelerinin hayata geçmesi noktasında
pekiştiren 4 tane havuz çalışmasını içeren 1 yıldız dalıcı eğitimi alıyorsunuz. Eğitimini başarı ile tamamlayan bir 1 Yıldız Dalıcı, dalışla ilgili teorik konularda bilgileniyor ve yanında 3 Yıldız Dalıcı veya bir dalış eğitmeniyle 18 metreye kadar açık deniz dalışları yapmaya hazır hale geliyor.Dönem sonuna doğru, öğrenilen teorik derslerden oluşan bir sınav yapılıyor, sonrasında Bodrum gezisine katılıyorsunuz. 1 yıldız brövesi alabilmek için yapılması gereken 5 dalış bu gezide tamamlanıyor ve kulüp bröveler için başvuruda bulunuyor. Bu gezi dışında biribahar tatilinde biri de bahar yatırımcılardan yatırım alma hakkına, Avrupa’da gerçekleşecek olan bir teknoloji zirvesine katılım hakkına ve Silikon Vadisi’ne gitme şansına sahip olacak. Boğaziçi Üniversitesi BETA Sektör Günleri - 25-26 Mart Türkiye’nin parlak ve gelecek vaat eden üniversite öğrencileri teknoloji ve inovasyon için BETA'da bir araya geliyor.
dönemi sonunda düzenlenen 2 büyük SCUBA gezisi daha var. Yaz aylarındaysa bazı hafta sonları Saros Körfezi’ne küçük geziler düzenleniyor. Bahar döneminde serbest dalış eğitimleri başlıyor. Teorik dersler ve sınavların yanı sıra eğitim süresince haftada 3 gün antrenmanlara katılıyorsunuz. Serbest dalış gezileriyse iki kez düzenleniyor. Kulübün bir diğer uğraşıysa Derin adlı sualtı dergisi. Eğer siz de sualtı dünyasına ilgi duyuyor ve bu dünyayı eğlenerek keşfetmek istiyorsanız BÜSAS olmanız gereken yer. Fakülteler Arası Turnuva (Spor Kurulu) - 9 Mart Boğaziçi Üniversitesi'nin klasikleşen heyecanlı ve çekişmeli Fakülteler Arası Turnuvaları başlıyor. Siz de fakülte takımınızı kurup bu heyecana katılabilirsiniz. Son başvuru tarihi: 8 Mart.
12
mekan
İstanbul’un SoKAK LEZZETLERİ
Simge Taşçıoğlu Muhsine Özsoydan simge.tascioglu@boun.edu.tr muhsine.ozsoydan@boun.edu.tr İstanbul’u İstanbul yapan geleneksel lezzetler vardır mini mini tezgahlarda. Yılların onlara getirdiği tecrübe ile her gün klasikleşmiş yerlerini alarak bize o muhteşem lezzetleri sunarlar. Biz de sizler için bu sayımızda İstanbul’un Sokak Lezzetlerini ele aldık.
HİSARÜSTÜ'NÜN VAZGEÇİLMEZ PİLAVCISI : FEVZİ ABİ BEŞİKTAŞ SUCUK EKMEKÇİ Akşam saat on sularında Beşiktaş Çarşısı’nda iseniz mutlaka bu sucuk ekmek tezgahına denk gelmişsinizdir. İştah açıcı bir koku gelir burnunuza ama belki de denemeye fırsat bulamamışsınızdır. Biz defalarca kez bu sucuk ekmekçinin önünden geçmemize rağmen denememiş olanlardandık. Yakın zamanda ilk kez tatma fırsatı bulduk ve söylemeden geçemeyeceğiz sucuk ekmek yiyecekseniz mutlaka burada yemelisiniz. Uzun zamandır tattığımız en lezzetli sucuk ekmekti. Oldukça geniş bir müşteri kitlesi olduğunu fark ettik. Özellikle saat on biri geçince çarşıda karnı acıkan buraya geliyormuş.
FULYA DÜRÜMCÜSÜ Meşhur Fulya dürümcüsü de tezgahını akşam geç saatte açanlardan. O kadar fazla müşterisi var ki, bu zamana kadar gördüğümüz en işlek dürümcüydü desek yeridir. Dürümlerin lezzeti de bir o kadar şahaneymiş. En beğenilen dürümü acılı adana dürüm olduğu için onu tattık. Bize biraz fazla acı gelmesine rağmen hepsini bitirdik. Tavuk şiş dürümünün de çok beğenildiğini belirtmekte fayda var. Fulya’ya yolunuz düşerse uğramadan geçmeyin.
YA SABIR : SABIRTAŞI 1988 yılında Kahramanmaraş'tan İstanbul'a gelen Ali Topçuoğlu, borçları sebebiyle Beyoğlu'nda içliköfte satmaya başlıyor. Bir gün bile yılmadan çalışan Ali Amca gösterdiği sabır ve çalışkanlıkla "Sabırtaşı" olarak biliniyor ve ismini buradan alıyor. Yaklaşık 20 yıl kadar Beyoğlu'nun sevilen ve aranan yüzü olan Ali Amca, vefat edince bu geleneği oğlu Mustafa Bey devam ettiriyor. Mantısı ve içliköftesiyle ünlü olan bu mekan, Kahramanmaraş mutfağını denemek isteyenlerin bir numaralı uğrak noktası. İsteseniz Galatasaray Lisesi'nin karşısındaki seyyar arabasından kızarmış içliköftenizi alabilir, isterseniz de 5.katta bulunan lokantalarında yöresel lezzetlerinin tadına bakabilirsiniz. Dipnot: Ali Amca'nın ölüm yıldönümü olan 29 Nisan tarihinde , oğlu Mustafa Bey babasının hayatını ve yaşadıkları zorlukları anlatan bir kitap yayınlayacak. İlgilenenler http://www.sabirtasi. com.tr/ adresinden duyuruları takip edebilir.
Geceleri acıktığımızda aklımıza ilk gelen isimlerden biri Fevzi abi. Camii sokağın oradaki mini minnacık seyyar arabasıyla satıyor pilavlarını. Sırf nişanlısına kavuşabilmek için bundan tam 3 yıl önce başlamış bu işe Fevzi abimiz. Öğrenci dostu olmasının getirdiği özelliğiyle sadece pilav yemekle kalmayıp harika sohbetine de tanıklık ediyoruz. Zabıta memurlarına kaptırdığı 3 arabasına rağmen güler yüzüyle, eşinin yaptığı o muhteşem pilavlarıyla acıkan karnımıza çare olmaya devam ediyor.
BEŞİKTAŞ SEYYAR İRMİK HELVACI Beşiktaş’ta balık pazarının yanına kurulan bu tezgahta lezzetli mi lezzetli dondurmalı irmik helvası yapılıyor.İrmik helvasını sevmeyene dahi birkaç denemeden sonra sevdirecek bir lezzete sahip. Küçük bir kase içinde servis edilen irmik helvasını isteğe bağlı olarak çikolata soslu olarak yemeniz de mümkün. Fiyat performans açısından bakılırsa oldukça başarılı bir tezgah olduğunu hiç tereddüt etmeden söylenebilir.
BALIK EKMEK TEZGAHININ YILDIZI: BALIKÇI EMİN USTA Karaköy'de balık ekmek denilince akla ilk gelen isim şüphesiz Emin Ustadır. 14 Ocak'ta düzenlenen 15.Time Out İstanbul Yeme-İçme Ödülleri'nde "En İyi Sokak Lezzeti" seçilen Emin Usta, nam-ı diğer Mario, Karaköy Balıkçılar pazarının oradaki tezgahıyla tüm balık severleri karşılıyor. Yalnızca ekmek değil lavaş arasına da balık koyup üzerine kızarmış soğanını da ekleyince muhteşem bir lezzet ortaya çıkıyor. Eğer yolunuz Karaköy'e düşerse oldukça sempatik olan Emin Ustamızın tezgahını ziyaret etmeyi unutmayın.
13
staj günlüklerİ Boğaziçi Üniversitesi dönemlik ve tüm yıl olmak üzere öğrencilerine iş imkânı sunmaktadır. Bu kısmi zamanlı işlere sınıf ve bölüm fark etmeksizin işin özelliklerine uygun bütün Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri başvurabilmektedir. Peki, bu işlerde çalışan arkadaşlar ne kadar ücret alıyor ve çalışma süreleri nasıl? Kısmi zamanlı çalışacak öğrencilere ödenecek ücret üniversite yönetim kurulu tarafından belirleniyor ve bir saatlik çalışma karşılığı 8,75 TL olarak belirlenmiş durumda. Ayrıca öğrencilerin haftalık çalışma sınırı maksimum 15 saat, yani çalışma saatinde maksimum sınıra ulaşan öğrenci aylık 525 TL’lik bir gelir elde etmektedir Bu bilgilerin dışında; kısmi zamanlı işler, iş ve ücret memnuniyeti, çalışmanın artı ve eksileri hakkında bizleri bilgilendirebilecek birkaç çalışan arkadaşımızla sizler için konuştuk.
Mehmet Yörüten, Kilyos Sarıtepe Kampüs Koordinatörlüğü Öncelikle bildiğiniz insanlarla, kendi okulunuzda çalışmak insana rahat hissettiriyor. Özellikle çalışma saatlerinin derslerinizle çakışmaması sebebiyle zor durumda kalmıyorsunuz. Sarıtepe Kampüsü’nde çalışan bir öğrenci olarak, işimin olduğu günler kampüste kalmak maddi açıdan beni çok rahatlatıyor. Paranızı harcayabileceğiniz çok bir yer olmadığı için ve üstüne bir de maaş aldığınız zaman para biriktirmek kolay oluyor. Fakat Kilyos’un şehirden uzak olması ayrıca bir eksi. Bu yüzden gitmek istediğiniz etkinlikleri kaçırabiliyorsunuz. Onun dışında okuldan para alıyor ve okulda çalışıyor olmamdan ötürü yer yer oku-
lun beni her alanda kullanmak istediği izlenimine kapılıyorum. İşimden genel olarak memnunum. Rahat bir şekilde, çok yorulmadan çalışıyorum ve aldığım ücretten memnunum. Kilyos’ta çalışan biri olarak konuşmak gerekirse, kafa dinlemek istiyorsanız ve yaza planlar yapıp para biriktirmek gibi bir gayeniz varsa çok güzel bir imkân. Ama benim gibi hep dışarı çıkmak istiyorsanız ve sokaklara hasret kalıyorsanız çok can sıkıcı bir iş olabiliyor. Ancak okulda çalışmak kendinizi bir konuda geliştirebileceğiniz ve kendinize katma değer katabileceğiniz bir iş olmadığı için dışarıda çalışma imkânınız varsa öncelik olarak onu tercih etmenizi de tavsiye ederim.
Fatma Turgut, Eğitim Bilimleri Bölümü Kendi bölümümün sekreterliğinde çalışmamın bana bölümümdeki hocalarla, asistanlarla ve sekreterlerle daha yakından iletişim kurmak; onlarla ders ve zorunlu alanlar dışında daha rahat bir ortamda birlikte olabilmek gibi büyük bir faydası oldu. Üniversite gibi bir yapıda bölüm ve fakülte içinde, özellikle idari işler olmak üzere birçok işin hangi yollarla ve hangi sırada halledilebileceğini öğrendim. Aynı zamanda tabi ki maddi olarak az da olsa faydası oldu ve sorumluluk almakla birlikte hayatımı programsal anlamda düzene soktu. Okulda çalışırken şu ana kadar herhangi bir zorlukla karşılaşmadım. Çünkü başından beri kısmi zamanlı çalışan öğrencilerle ilgilenen bir asistan var ve her hafta bizi çalışacağımız saatlerde ihtiyaç olunan yerlere sorunsuz bir şekilde yönlendiriyor. Çalıştığım insanlar da oldukça anlayışlı.
Aldığım ücretin “saat başı alınan ücret” olarak dışarıda yapabileceğim işlerle kıyasladığımda miktarın çok düşük olduğunu söyleyemem açıkçası. Fakat tabi ki öğrenciye destek olarak arttırılmasından yanayım. Ayrıca bölüm sekreterliklerinde kısmi zamanlı çalışan öğrenciler haftada maksimum 4 saat çalıştırılıyor, bu da aylık olarak hesaplandığında aslında oldukça küçük bir rakam. Bu saat okul içinde diğer kurumlarda çalışan öğrencilere uygulanan saatler gibi öğrencilerin boş saatlerine bırakılarak haftada maksimum 15 saat olarak düzenlenirse bence daha adil bir ortam sağlanabilir. İşimden oldukça memnunum, tek sorunum istediğim kadar çalışamamak. Okuldaki bütün öğrencilere gönül rahatlığıyla onların hem maddi hem akademik hayatlarına katkı sağlayacak bir çalışma alanı olduğunu söyleyebilirim.
Zuhal Çakır, Bilgi İşlem Merkezi Kendi adıma söylemek gerekirse, ders çalışmak için güzel bir vakit oluşturuyor. Sorumluluk duygusunu geliştirmesi ve maddi açıdan da oldukça güzel. Fakat yaptığım iş gereği takımca çalışıyoruz ve herkesin zamanı birbirine uymayabiliyor. Bu da planlama konusunda bazı sorunlar yaratıyor.
Ücretten memnunum ama bazen ücretin yatmasında gecikmeler olabiliyor, bunun dışında bir kere de ücretimiz eksik yatmıştı.(1 gün tatil diye sayılmış bu yüzden o ayın ücretleri eksik ödenmiş.) Ama genel olarak tam yatıyor. Ben halimden memnunum, maddi desteğe ihtiyaç duyan arkadaşlarıma da başvurmalarını tavsiye ederim.
14
röportaj
hayalet BİR ŞEHİRDE HAYALET BİR GEMİCİ
Yazar, Boğaziçi Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Enstitüsü öğretim üyesi ve BÜMED’de yaratıcı yazarlık dersi veren Prof. Dr. Murat Gülsoy ile edebiyat üzerine bir röportaj yaptık.
Elektrik-elektronik mühendisliği, psikoloji, biyomedikal mühendisliği gibi farklı disiplinlerde eğitim almanızın sebebi nedir? Mühendislik okuyanların sanatsal alanlara bu kadar çok yönelmesi Boğaziçi’ne mi özgü?
,
Fen ve matematikte çok başarılıydım ve nereye istesem girebilecek durumdaydım. Ben mühendisliğe gireyim, nasıl olsa çok kolay okur bir yandan da istediğim şeyleri yaparım dedim. Beni psikolojiye götürense insan aklı nasıl düşünüyor, nasıl hissediyor ya da nasıl yaratıyor sorularının cevaplarını aramamdı. Daha sonra edebiyatın da paralel olarak bu sorulara yanıt aradığını keşfettim. Mühendislikte de edebiyatta da temel mantık araştırma, okuma ve yaratma üzerine kurulu olduğu için iki disiplinin de birbiriyle uyumlu olduğunu söyleyebilirim. Peki yazarlık başladı?
maceranız
,
nasıl
Ortaokulda sıkıcı kompozisyon konularını renklendirmek için öykü şeklinde yazıyordum. Boğaziçi Üniversitesi’nde hazırlıktayken çok güzel kitaplar okudum ve Türk
Edebiyatından ilginç yazarlarla tanıştım. Benim için bu yazarlardan en önemlisi Oğuz Atay’dır. Oğuz Atay okuyunca hadi ben de bir şeyler yazayım diyorsunuz. Beni de içine alabilecek bir edebiyatın olduğunu düşündüm ve öyle başladım yazmaya.
,
Yazarlığınız ile öğretim üyeliğiniz arasında bir ilişki kurulabilir mi?
İkisinde de kendini karşı tarafa anlatabilmen lazım. Öte yandan edebiyatımın içerisinde çok anlaşılır olmam hocalığımdan kaynaklanıyor da olabilir. 10 yıl boyunca ‘Hayalet Gemi’ dergisini çıkardınız, radyo programları yaptınız. Nasıl deneyimlerdi? Bir dergi çıkarmak için yazıları toplamanız, derlemeniz gerekmekte. Bu öğretici bir süreç. Ama daha öğretici olanı beraber bir şeyler yapabilmek, organize olabilmek. Bunun tek yolu bir adım geri çekilmektir. Dergi sayesinde öğrenmiş oldum. Yaptığım radyo ve televizyon programları ise edebiyata ya da farklı alanlara dair yapmış olduğum araştırmaların sonuçlarını paylaştığım yerler oldu. Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Araştırma Merkezi’nin müdürlüğünü sürdürmektesiniz aynı zamanda. Nazım Hikmet ile tanışmanız nasıl oldu?
,
80’li yıllarda okumuştum ilk Nazım Hikmet’i. Şiiri çok farklı tarzlarda yazması, o güne kadarki kalıpların dışına çıkması ve küresel bakış açısı beni çok etkilemişti. Merkezin çalışmalarından bahsetmek gerekirse merkezi oluşturan bir hocalar grubu ve gönüllü öğrecilerimiz var. Sempozyumlar, yazar-şair buluşmaları düzenlerken aynı anda araştırmalar da yapıyoruz.
Eskiden edebiyat eleştirmenlerinin, dergilerin ve yarışmaların şekillendirdiği bir edebiyat ortamı vardı ama o dönem geçti. Ayfer Tunç çok sevdiğim, sürekli birlikte çalıştığım bir yazar. Küçük İskender ve Birhan Keskin sevdiğim şairlerdendir. Tabi tek tek yazar ismi söylemek doğru olmaz. O yazarın bazı kitaplarını çok severken, bazılarını da sevmeyebiliyorum.
Bir edebiyat eleştirmeni olarak günümüz Türk Edebiyatını nasıl değerlendiriyorsunuz? Okumaktan hoşlandığınız yazarlar kimler?
2014 yılında çıkan ‘Gölgeler ve Hayaller Şehrinde’ romanınızda Beşir Fuat’ı yazdınız. Bu nasıl aklınıza geldi?
Çeşitliliğin olduğu bir dönemden geçiyoruz. Çok fazla insan yazmak istiyor. Bu iyi bir şey ama sektöre dönüştüğü için yüzeysel kitapların ön planda olduğu ve iyi edebiyata erişmenin biraz zor olduğu bir dönem olduğunu kabul etmek lazım.
Bu kitabın düşüncesi ortaokul yıllarımda Beşir Fuat’ın hikayesini öğrenmemle ortaya çıktı. İntihar etmesi ve bunu kaydetmesi, yazıya dökmesi beni çok etkiledi ve ilgimi çekti. Bu yüzden kafamın bir tarafında hep Beşir Fuat vardı. 2010 yılında ise artık Beşir Fuat’la ilgili bir şeyler yazmak istedim. Onun doğu-batı arasında kalmışlığı, hem de temel bilimler ile edebiyat arasında kurduğu bağı anlatmak istedim.
,
,
,
Yaratıcı yazarlıktan bahsedebilir misiniz? Edebiyat yazarlığı eğitimi diyebiliriz. Bu eğitim yadırganıyor bazen. Bazılarının doğuştan yeteneği var, bazılarının ise doğuştan yeteneği yok fazla zorlamamak lazım gibi bir bakış açısı var. Bu tamamen yanlış bir düşünce. Yaratıcı yazarlık roman ve öykü yazma becerisini geliştiren bir eğitim. Bunun temelinde hikaye anlatmak var. Hikaye de hepimizde olan bir şey. Yazmak insanın kendi psikolojisi üzerine çalışmasıdır. Asıl sanat, insanın kendisiyle uğraşmasının dökümüdür.
spor
Selin Akbaş selin.akbas@boun.edu.tr
Saliha Gözel saliha.gozel@boun.edu.tr
DAĞLARI FETHETMEYE GELDİK
ÜLKEMİZE YABANCI BİR SPOR: yelken Yelken sporu henüz Türkiye’de emekle döneminde olan bir spor ve bu sporun Boğaziçi Üniversitesi’nde bir takımının olması ve bu takımın da müsabakalarda gayet başarılı olması gurur verici. Yelken sporu hakkında bilgi almak için Yelken Takımı’ndan Özge Bozal ile bir röportaj yaptık. Bizlere biraz yabancı olan bu sporu bize anlatır mısın? Yelken sporunun kendi içinde teknelere göre sınıfları var. Küçük yaşta başlayanlar laser optimist ile başlıyorlar. Tek kişi tek bir yelkeni kontrol ediyor. Centerboard tipi teknelerle iki kişi veya dört kişilik ekiplerle ve iki yelkenle, bir ana yelken ve cenova veya flok yelkeni ile yapılan yarışlar var. Biz yarışlarımızda balon yelkeni de kullanıyoruz. Ve bunlardan ayrı olarak bir de yat sınıfı var. Açık denizlerde yapılıyor bildiğim kadarıyla… Açık deniz, okyanus ve bizim de katıldığımız boğaz yarışları var. Türkiye’de yelken sporu dersem… Ne söylersin? Denize kıyısı olan şehirlerimizde kulüpler var. Aynı zamanda İstanbul’da da birçok yelken kulübü var. Ve bir de Türkiye Yelken Federasyonu var. Ama maalesef yelken sporu için bir üniversite ligi yok.
Yani, Boğaziçi Üniversitesi Yelken Takımı’nın yarışabileceği bir platform yok. Eğitimler nasıl gerçekleşiyor? İki aşamalı oluyor eğitimlerimiz. Teorik eğitimler takım üyeleri ve yarışan sporcularımız tarafından veriliyor. Pratik eğitimler ise Fenerbahçe Spor Kulübü’ne ait. Müsabakalar hakkında bilgi verebilir misin? En büyük yarışmamız özel bir kuruluş tarafından düzenlenen Campus Cup. Bunun dışında Jimmy Key Cup, Donanma Kupası gibi yarışmalar var. Bu sporu düşünenlere neler önerirsin? Yelken hem spor hem de keyif bence. İnsanlar sadece yarışmak için yapmıyorlar bu sporu. Gezi yelkenciliği diye de bir şey var. Benim en sevdiğim tarafı denizcilikle ilgili olması. Denizde yaşam, zor durumda kalanlara ilk yardım, haberleşme, teknenin motoru bozulursa ne olur gibi çok fazla şey öğreniyorsun. Özgürsün ve doğayla baş başasın. Bu yüzden herkesin en azından bir dönem de olsa takımımıza gelip, eğitimleri tamamlayıp bu deneyimleri tatmasını öneririm.
15
Kayak takımı ne zaman ve hangi amaçlarla kuruldu? Takımımız 1983 yılında; kayak severleri birleştirerek, kendilerini geliştirmelerini sağlamak ve yarışlara katılıp başarılar elde etmek amacıyla kuruldu. Kayak sporunun zorlukları desem? Zengin sporu olarak bilinmesinden de anlaşılacağı gibi maddi açıdan öğrencileri zorluyor. Onun dışında emniyet önlemleri fazla alınamadığı için korkulara yol açabiliyor. Kayak sporuna yeterli önem verildiğini düşünüyor musun? Yeterli değil ama dağda da tanık olduğumuz üzere kayakseverlerin sayısı gitgide artıyor ve bu da bizi sevindiriyor. Yeterli tesis var mı sence? Her çeşit piste ihtiyaç oluyor ama o kadar kapsamlı dağlarımız yok. Tabii bu coğrafyanın doğurduğu bir sonuç. Tesisler fena değil ama pist bazında eksiklik olduğunu düşünüyorum. Antremanlarınız nasıl oluyor? İlkbahar-yaz döneminde haftada iki kere Uçaksavar kampüsünde yapmaya çalışıyoruz. Koşu ve kas çalıştırmaya yönelik oluyor. Sonrasında sömestrdabansko gezimiz ve snow break oluyor. Bunun dışında da antrenör ayarlayıp yarışların öncesinde dağda antreman yapıyoruz. Sponsorlarınız var mı?
Sponsorumuz yok, okul da bizi çok fazla destekleyemediğinden bizlere fazla yük biniyor. Bu da yarışlara katılımı gitgide düşürüyor. Peki takım kurma süreci nasıl gerçekleşiyor? Tüm kulüpler gibi oryantasyon döneminde tanıtım yapıyoruz, bu şekilde kişi sayısı artıyor. Aktiviteler aracılığıyla da takımımızın birlikteliğini devam ettiriyoruz. Sonrasında birbirinden kopmayacak bir takım oluşmuş oluyor. Hedefleriniz neler? Keyifle kayak sporumuzu sürdürebilmek ve yarışlarda güzel başarılar sağlamak, tabii güvenli bir şekilde. Kişisel olarak bu sporun sana neler kattığını düşünüyorsun? Çok keyifli, bir meditasyon gibi. Takım ruhu kazandırdı bana. Dinamik okurlarına neler söylemek istersin? Bu keyifli sporu herkese öneririm. Okuldan bize katılmak isteyenlere de her türlü desteği veririz. Facebook’tan veya web sitemizden (www.kayaktakimi. com) bizimle iletişime geçebilirler.
16