Dinamik 79

Page 1

Kasım 2015 - 79. Sayı dinamikgazete.com

1

dinamik@buik.net

@DinamikGazete

gazete Boğaziçi Üniversitesi İşletme ve Ekonomi Kulübü yayınıdır. Ücretsizdir.

GÜVENLIK DOSYASI 1. Kız Yurdunda yaşanan saldırının ardından yüksek sesle tartışılmaya başlanan ve gündemden düşmeyen güvenlik sorunu, 11 Kasım’da toplanacak olan Üniversite Yüksek Kurulunun da en önemli maddelerinden birini oluşturuyor.

2015 Girişlilere Dinamik Bir Bakış >> 2’de

>>8’de

BOĞAZİÇİ NEDEN DÜŞÜYOR? >> 5’te

KULUP ETKINLIKLERI 10 Ekim 2015 Ankara

>> 13’te

STAJ GUNLUGU

Koray Çalışkan ile Röportaj >> 6’da

>> 14’de


2

2015 GİRİŞLİLERE DİNAMİK BİR BAKIŞ

KAMPÜSTEN

Genel Yayın Yönetmeni

2015 GİRİŞLİLERE

Burakcan Beno burakcan.beno@buik.net

DİNAMİK BİR BAKIŞ Kübra N. Yılmazer nur.yilmazer@boun.edu.tr

Merhaba, Her gün ağzımızdan bir çırpıda çıkan sıcak ve samimi bir “merhaba”nın ne anlama geldiğini hiç düşündük mü? Aslen farsça kökenli olan “merhaba”, mer ve heba’dan oluşur. Mer yılan, heba ise yok etmek demek, bir araya geldiklerinde aradaki küslüğü, düşmanlığı yok edelim anlamına gelir. İçinde bulunduğumuz bu günlerde ne kadar da ihtiyacımız var içten merhabalara. 25 yıllık dergicilik ve gazetecilik geçmişiyle Boğaziçi’ni, Boğaziçi’liyi sayfalarına taşıyan Dinamik Gazete yeni seneye ve tüm okuyucularına bu sayıyla merhaba diyor. Peki, Dinamik Gazete nedir, kimdir? Dinamik Gazete bir kampüs gazetesi ve her kampüs gazetesi gibi okulu, öğrencilerini ve hocalarını sayfalarına taşır. Bakıldığı zaman gazetede sizin, bizim yani okulda okuyan herhangi bir öğrencinin içerisinde kendinden bir parça bulabildiği veya merak ettiklerini, okulda yaşanan olayların iç yüzünü hatta arkadaşlarının ve hocalarının ne düşündüklerini öğrenebileceği haberler ve içeriklere yer vermeye çalışılmaktadır. Dışarıdan bakıldığı zaman sanılır ki İşletme ve Ekonomi Kulübü çatısı altında bulunan Dinamik Gazete yanlı yayınlar yapmakta ve sadece kulübün görüşünü yansıtmaktadır. 4 yıldır bu kulübün içerisinde olan biri olarak bir an bile Dinamik Gazete’nin sadece BUİK’in malı olarak görmedim. Hatta öyle görülmesin diye kendimizi üvey evlat olarak gördüğümüz de olmuştur. Velhasılıkelam, Dinamik Gazete hiçbir görüşün veya kurumun tarafı, taraftarı değil, aksine farklı seslerin bir arada bulduğu okulun tek kampüs gazetesidir.

Boğaziçi Üniversitesi başarıları, hocaları,binaları ve manzaralarının dışında aktif sosyal hayatı ve kulüpleriyle bilinir. Her kulüp farklı özellikleriyle, farklı çalışmalarıyla bizleri etkiledi. Soracak olursanız Dinamik beni ne zaman, nasıl etkiledi? 2011 yılının aralık sayısını okuduğum zaman işte gerçek bir gazete demiştim. Büyük puntolarla yazılmıştı kapağa “Giriş, Gelişme, İşgal”. Ne yalan söyleyeyim, istediğini almak için çaba gösteren bir öğrenci kitlesi ve bunu kapağına taşıyan bir gazete. Önce bunu gerçekleştiren öğrencilere, sonrasında kimseden çekinmeden bunu yazabilen gazeteye imrenmiştim. Açılıştan beri gördüğümüz herkes yapılanın üstüne konmaya çalışmaktadır. Güneyde yeni açılan student lounge’tan bahsediyorum. ÖTK ve Rektör sanki sadece kendi çabalarıymış gibi gösteriyorlar. Kusura bakmayın ama vefasızlık yapmamak lazım 2011 yılında “bu mekan Starbucks’ın değil, öğrencilerin olsun” diyenlere. Onların sayesinde Güney’de oturabileceğimiz bir yer daha var. Ben kendi adıma Boğaziçi şirketlerin değil öğrencilerin diyenlere, kalemiyle bize ulaştıranlara teşekkür ederim. Son olarak geçtiğimiz sene yaptığı başarılı çalışmalardan dolayı başta Mehmet Evrim Saraç olmak üzeri tüm Dinamik Gazete ekibine çok ekibim adına teşekkür ederim. Bu sene de ağustos ayından bu yana tatillerinden feragat ederek zamanlarını ayıran 2015-2016 Dinamik Gazete ekibi içinde hayırlı ve başarılı bir sene olmasını dilerim.

Aybike Canbek aybike.canbek@boun.edu.tr

Hazırlık öğrencileri olarak yeni yeni “Boğaziçili olmak” kavramına adapte oluyoruz. Kelime kulağa pek hoş gelmese de üzerimizde yeni bir etiket oluşmaya başlıyor. Evet, hepimiz Boğaziçili oluyoruz. Fakat işin diğer boyutunda hepimiz cebimizde farklı ideolojilerle, karakterlerle, hayallerle ve amaçlarla geliyoruz. Farklı koşullarla farklı noktalardan başlıyoruz üniversite hayatımıza. Kendimize neleri katıyoruz, neleri değiştiriyoruz, nelerim farkına varıyoruz? Tüm bu soruların cevabı için oluşturduğumuz anket ile okulun profiline geniş bir yelpazeden bakıp sizler için fikir edindik.


2015 GİRİŞLİLERE DİNAMİK BİR BAKIŞ Sosyal Medya Kullanımı ve Teknoloji Hazırlık öğrencilerinin teknoloji ve sosyal medyayla ilişkilerini araştırdık ve sonuçlar gösteriyor ki, 2015 girişli öğrencilerin çoğu günde yalnızca 0-1 saat arasında bilgisayar başında vakit geçiriyor. Telefon kullanımında ise vakit aralığı artıyor ve günde 4-6 saatini telefona ayıranlar çoğunlukta yer alıyor.

3

Mekan Tercihleri

Okul Güvenliği

Yemek için tercih edilen mekanların başında yemekhane geliyor. Zehirlenme iddiaları, temizlik spekülasyonlarına rağmen bütçe uygunluğu ve konum itibariyle kolay ulaşılabilir olması öğrenciler için burayı ideal bir tercih haline getiriyor.

Geçtiğimiz günlerde yaşananlardan sonra çoğunluğun ‘’Hayır’’ demesi beklenirken öğrencilerin yarıdan fazlası güvende olduklarını düşünüyor. Sarıtepe Kampüsü öğrencileri ise güvenlikten maalesef memnun değil.

Muaz Toğuşlu, Kimya Bölümü Hazırlık öğrencisi

Yine anket aracılığı ile YGS/LYS maratonundan yeni çıkan öğrencilerin, sosyal medyaya hayli yoğun ilgi gösterdiği sonucunu elde ediyoruz. Anketi cevaplayan hazırlık öğrencilerinin %64’ü aktif olarak sosyal medyayı kullanıyor ve %13’ü internette 7 saat ve üzeri; %26’sı 4-5 saat arasında vakit geçiriyor. Öğrencilerin yaklaşık %50’sinin 4 ve üzeri sosyal medya hesabı bulunuyor.

Aylık Harcamalar Cevaplarda aylık beslenme harcaması çoğunluğun ortak paydasını oluştursa da “Barınma” seçeneği de hatırı sayılır bir yüzdeye sahip. Kilyos’tan gelen anket cevaplarında ise beslenme seçeneğinin oranı %80. Hayatınızda sorun yaşadığınızı düşündüğünüz alanlar hangileridir? Bu soruda para biraz daha öne çıkan sorunlardan biri. Ardından okul ve sevgili geliyor. Sorun yaşadığını düşünmeyenler veya fikir beyan etmeyenler de %20’ye yakın bir orana sahip.

Okuldan Memnun Muyuz? Şunu söyleyebiliriz ki çoğunluk okulla ilgili sorun yaşamadığını belirtmiş ve okuldan memnun gözüküyor. Bunun dışında dersler konusunda şikayetçi olunmuş ve sonrasında da ulaşım, yemek ve sosyal aktivite belirtilmiş. Kilyos’taki anketlerin sonucunda ise ders saatlerinin uzun olması ve 59RK seferlerinden kaynaklanan problemler mevcut.

ÖĞRENCİ GÖRÜŞÜ

Siyasi Görüş ve Gündem Takibi Anketi cevaplayan öğrencilerin çoğu siyasi gündemi takip etme çabasını “5 üzerinden 3” olarak puanlamış. Bunun yanı sıra %94-95 civarlarında bir oranla da herhangi bir siyasi parti veya kuruluşa üye değiller. Siyasi görüşe gelirsek grafiğe göre büyük payı sosyal demokratlar oluştururken hemen ardından apolitikler geliyor. Yine sosyal demokratlar kadar olmasa da “Diğer” seçeneğini işaretleyenler de büyük bir yüzdeyi oluşturuyor.

Boğaziçi’nin sosyal ortamında eğlenmek ve farklı fakültelerden arkadaşlara sahip olmak Boğaziçi hazırlığının bizlere getirileri. Tabii tatlı bir işkencesi de yok değil. Örneğin eğitim süreleri biraz dengesiz hazırlanmış gibi. Özellikle uzun gün dersleri fazla yorucu oluyor. Sınıfların kalabalığı da herkes için sorun. Bunlar dışında eleştirebileceğim pek bir şey yok. Sonuçta hazırlık okumak, Boğaziçi’nin ne büsbütün içinde ne de büsbütün dışında olmak.

AKADEMİSYEN GÖRÜŞÜ Vasfiye Geçkin, YADYOK Öğretim Görevlisi Yıllara göre öğrencilerin gerek hocalara olan tutumu gerek akademik veya potansiyellerinin nasıl bir değişim gösterdiğini düşünüyorsunuz? Öncelikle, ben burada 4 yıldır yoktum ve benim bıraktığım öğrenci profili farklıydı. Malum eğitim sistemi sürekli değişiyor. Benim bıraktığım zamanda, 2010’dan bahsediyorum, çok fazla dil bilen vardı. Alman Lisesi, Sainte Pulchérie gibi ikinci bir dille gelen ve İngilizceyi üçüncü dil olarak öğrenen öğrenci sayısı çok fazlaydı. Sistem farklılığından dolayı her kültürün öğrencileri farklı. Bu sebeple geçen sene büyük bir kültürel şok yaşadım. Geçen seneki öğrencilerim, dikkat ve konsantrasyon bakımından yetersizdi. Yıllara göre bir istikrar veremiyorum. Gözlemlediğim kadarıyla lisede okula fazla güven yok, akademik başarı açısından devamlılık yok. Bir şekilde ek takviye yapılıyor. Bu durumda da buraya geldiğinde de aynı tarzı devam ettirmek istiyor öğrenci. Kitap okumaktan ziyade sosyal medyayı tercih eden yeni bir nesil ile karşı karşıyayız genel olarak. Bu yüzden de bir konu hakkında konuşacağımız, yazacağımız vakit öğrencinin bir fikri olmuyor ama bu sistemden kaynaklı genel bir problem. Yaptığımız program çok ağır, özellikle 1 ve 2. Kurlar için. Hem dil öğretiyorsun hem fikir edindiriyorsun. Bu yüzden epey zorlayıcı bir yıl

olacak gibi gözüküyor. Tüm hazırlık öğrencilerine başarılar diliyorum!


4

KISA KISA

-.

. .

KAMPUSTE NELER OLUYOR?

İsmet Tarık Gölge ismettarik01@gmail.com

B KAMPUSE YENI CAMASIRHANE

Y

urtlarda kalan Boğaziçililer için çamaşır önemli bir sorun. 3. Kuzey Yurdundaki çamaşırhanenin talebi karşılamaması üzerine bu sorunu çözmek adına yeni bir adım atıldı ve 1. Kuzey Yurduna yeni bir çamaşırhane açılması için çalışmalara başlandı. Çamaşırhanenin kullanıma açılacağı tarih kesin olmamakla birlikte çalışmalarda sonra yaklaşıldığı söyleniyor. Yeni çamaşırhane 8 çamaşır makinesi ve 8 kurutma makinesi kapasiteli olacak.

KAPILAR KAPATILDI

ir süre önce yaşanan üzücü saldırı sonrası kampüs ve çevresinde güvenlik önlemleri arttırılmış durumda. Bu önlemler doğrultusunda her gün binlerce öğrenci ve personelin kullandığı kampüs kapılarında kimlik kontrolü uygulamasına başlandı. Bilindiği üzere Boğaziçi Üniversitesi turnike sistemi kullanmıyor, kimlik kontrolünü güvenlik personeli yapıyor. Güvenlik personeli sayısının tüm kapılarda kimlik kontrolü yapmaya yetmemesinden dolayı bazı kapılar kapatılmış durumda. Şu an için Kore Kapısı kullanım dışıyken cami çıkışı sadece gündüz açık kalıyor. Tüm kapıların açılması için ise ÖTK girişimlerini sürdürmekte.

YEMEKHANEDE VEGAN MENU TALEBI

V GUNEYIN DUVARLARINA DIKENLI TEL

eganlık, en basit tanımıyla, hayvan kullanımını ve hayvansal herhangi bir ürünü tüketmeyi reddetmektir. Boğaziçili veganlar geçtiğimiz günlerde vegan menü taleplerini yemekhane yönetimine ilettiler. Kantin ve Kafeteryalar Şube Müdiresi Meral Zeren, talepte bulunan vegan birey sayısının azlığı ve yemekhane kapasitesi sebebiyle şu an için ayrı bir vegan menü çıkarılmasının mümkün olmadığını ancak talepte bulunan öğrencilerle görüşmeye devam ettiklerini söyledi. Şimdilik ayrı bir vegan menünün çıkarılması mümkün olmasa da yemekhane yönetimi Boğaziçili veganları mağdur etmemek için elinden geleni yapıyor.

K

ampüste alınan güvenlik önlemleri çerçevesinde Güney Yerleşke’nin Hisar tarafındaki duvara dikenli tel örgü çekildi. Tel örgünün, kapılarda kimlik kontrolünün başlamasından sonra söz konusu duvardan atlayarak kampüse giren şahıslar olması nedeniyle çekildiği belirtildi. Uygulama bazı öğrencilerin beğenisini toplarken bazıları tarafından üniversitenin özgürlükçü yapısına ters düştüğü gerekçesiyle eleştiriliyor.

KILYOSLUNUN BITMEYEN CILESI: 59RK

G

üney Yerleşke ile Sarıtepe Yerleşkesi arasında ulaşımı sağlayan 59rk hattı, sık sık değişen sefer saatleri ve çoğunlukla geciken, bazen hiç gelmeyen, otobüsleriyle bu yıl da hazırlık öğrencilerinin kabusu haline gelmiş durumda. İşte 59rk’nin son güncellenen sefer saatleri.

NAFI BABA TURBESINDE SONA YAKLASILDI

G

üney Kampüs’te çoğumuzun bilmediği bir tarihi hazine olan Nafi Baba Türbesi uzun zamandır restorasyon çalışmalarıyla gündemde. Ekim 2013’ten bu yana devam etmekte olan çalışmalarda artık sona gelindi. Türbenin birkaç ay içinde ziyarete açılması planlanıyor. Nafi Baba Türbesi’nin bulunduğu bölge Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’un fethinde ilk otağ-ı hümayunu kurduğu ve Rumeli Hisarı’nın inşasını yönettiği bölge olma özelliğini taşıyor. Nafi Baba Tekkesi olarak anılan alanda günümüze yalnızca kalıntıları ulaşan bir tekke, içinde Nafi Baba mefdun olmasa da Nafi Baba Türbesi olarak anılan bir türbe ve Avrupa yakasındaki ilk şehitlik olma özelliği taşıyan şehitler kuyusu yer alıyor.


EĞİTİM

5

BOGAZIÇI NEDEN DÜSÜYOR ?

Emrecan Bilgin emrecan.bilgin@buik.net

H

THE’nın sıralamasında bu sene gerilerde kalmamızın nedenleri sizce nedir?

Peki bu kriterlerin daha tutarlı ve geçerli bir hal alması için bir çalışmanız olacak mı? Bizim bu sıralamaları manipüle etmek gibi bir amacımız yok. Bu sıralamaları küçük bir gözlem olarak kabul ediyoruz. Çünkü değerlendirme yapılırken sanal veriler kullanılıyor. Örneğin artık öğrencilerle ilişiğimizi kesme durumumuz olmadığı için son bir yılda öğrenci sayımızın arttığı gözüküyor. Dolayısıyla bu sıralamalar birçok hatayı barındırıyor. Bu da bu sıralamaların sağlıklı bir gözlem olmadığını bizlere gösteriyor. Bu sıralamada üniversitemizin gerilere düşmesi birçok soru işaretini beraberinde getirdi. Bu konuyla ilgili bilinçlendirme çalışması yapılacak mı? Eğer bir öğrenci doktora yapmak için yurt dışında bir okula gidecekse bu sıralamaya bakması normaldir. Ancak üniversite seçen bir lise öğrencisine bu sıralamanın söyleyeceği hiçbir şey yoktur. Çünkü eğitim daha iyi midir, yönetimin öğrencilere ilgisi nasıldır, öğrencilerin kalitesi nasıldır? gibi sorularla ilgili bir cevap bulamazsınız. Dolayısıyla da çoğu araştırmaya dayalı bu sıralamaların lise sonrası üniversite tercihi yapacak öğrenciye söyleyecekleri çok azdır.

KRİTERLERİN GENELE ETKİSİ

%2,5

,5

Birincisi bizim üniversitemiz CERN’de yapılan iki deneye de katılan tek türk üniversitesi ve bu deneylerden çıkan makaleler çok fazla atıf alıyorlar. Fakat bu makalelerin binden fazla yazarı var. Bu bin yazarlı makaleler akademik dünyada bin yazarlı makale olur mu, olmaz mı şeklinde bir tartışma yarattı. Bu baskılar üzerine THE, bin ve daha fazla yazarlı makaleleri değerlendirme dışı bırakmaya karar verdi. Bu bizi çok etkiledi çünkü Boğaziçi’nin hem atıf hem de yayın sayısı ciddi derecede azaldı. İkinci olarak bizim üniversitemizin yarısı sosyal bilimlerde çalışan arkadaşlardan oluşuyor. Bunların da akademik üretim araçları çok farklı. Bunlar kitaplar olabiliyor, sergiler olabiliyor. Bu yapılanlar değerlendirmeye katılmıyor. Üçüncü olarak makalelerin aldığı atıfları izleyen veritabanları var. Thompson Reuters en bilineni ve biz bunu kullanıyoruz. Kuzey Amerikan ağırlıklı bir değerlendirme. Bir de Avrupa ağırlıklı bir değerlendirme olana Scops var. THE bu sene yeni bir veri tabanına (Scops) geçti. Bu yeni veri tabanında üniversitelerin sadece İngilizce yayımlarını değil, kendi dillerinde yaptıkları yayımları da değerlendirmeye tabii tuttular. Sadece atıflar üzerinden üniversitenin performansını ölçmek de problemli. Herkes bunun yaklaşık bir ölçüm olduğu ve hatalar barındırdığı konusunda hemfikir. Üniversiteler bunun dışında eğitim ve topluma katkı konusunda da işler yapıyor. Bunu belirlemek için şirketler anket yapıyor. Bu anketleri de bildikleri sayılı akademisyenlere uyguluyorlar ve soru şekilleri nedeniyle üniversitenin bölgesi çok önemli. Biz kendimizi Amerikan stiline yakın bir üniversite sayarken ülkemiz Asya ülkesi olarak görülüyor.

Ayrıca sıralamaların akademisyen kalitesinden ziyade sadece akademisyen öğrenci oranlarını ölçmesi de oldukça sorunlu.

Teaching

%7

er yıl dünyada birçok kurum belirli kriterler ışığında üniversiteleri sıralamakta. Bunlar arasında Times Higher Education (THE), QS World University Rankings, Shangairanking, CWUR gibi önemli kurumlar yer alıyor. En kapsamlı ve kabul gören değerlendirmeler ise Times Higher Education tarafından yapılmakta. Pek çoğumuz iki yıl önce üniversitemizin ilk 200’de yer almasıyla bu sıralamayı öğrenmiştik. Fakat işler artık bizim için o kadar da iyi değil. THE’nın bu yıl yaptığı sıralamada Boğaziçi Üniversitesi önceki yıla göre dört yüz sıra birden geriledi ve Türkiye’de de ilk üçün dışında yer aldı. Türkiye’deki birçok üniversitenin de benzer düşüşler yaşaması tartışmalara neden oldu. Bu tartışmalara katılan ODTÜ ve Bilkent rektörleri de dahil birçok yetkili sıralama ölçütlerinin değişmesinin, düşüşlerdeki asıl neden olduğunu iddia etti. Peki gerçekten Boğaziçi’nin düşüşünün sebebi bu mu? Bunun cevabını öğrenmek için önemli kurumların sıralama ölçütlerini araştırdık ve okulumuzun Uluslarası İlişkiler Ofisi Başkanı Prof. Dr. Taner Bilgiç’le konuştuk.

%30

%30

%30

Research

DEĞERLENDİRME KRİTERLERİ VE BOĞAZİÇİ’NİN PUANLARI Teaching (the learning environment) (21.2/100) Bu değerlendirmede 5 alt başlığa ayrılıyor. Akademisyenlere yapılan bir anket, akademik personel-öğrenci oranı, doktora öğrencilerinin oranı, ödüllü akademisyen oranı ve kurumsal gelir ‘teaching’ değerlendirmesinin alt başlıkları.

Research (volume, income and reputation) (17.2/100) Bu bölümde yapılan araştırmalara ayrılan gelir ve araştırma üretkenliği değerlendiriliyor. Boğaziçi olarak en başarısız olduğumuz alan ‘Research’. Citations (research influence) (45.4/100) Atıf sayısı. Yapılan araştırmaların ne kadar etkili olduğuyla ilgili bir ölçüm. Aldığımız puan yüksek gözükse de Koç Üniversitesinin 74.9 puan aldığını düşünürsek bu alanda da çok iyi sayılmayız. International outlook (staff, students and research) (38.3/100) Uluslararası öğrencilerin yerli öğrencilere ve akademisyenlere oranını gösteren ölçüt. Industry income (knowledge transfer) (35.5/100) Bu değerlendirmeyse okulun yaptığı araştırmaların iş hayatında ne kadar etkili olduğuyla ilgili bir ölçüt.

Citations International Outlook Industrial Outcome


6

RÖPORTAJ

KORAY ÇçCALISKAN Gerek sosyal medyada gerek basında adını sıkça duyduğumuz Boğaziçili akademisyen Koray Çalışkan istifası, milletvekili aday adaylığı ve tweetleriyle bir süredir gündemden düşmüyor. Akademisyenliğe devam edip etmediği, okula dönüşü ve ülkenin durumu hakkındaki düşünceleri merak konusu olan hocamızla gerçekleştirdiğimiz röportajda Boğaziçililerin soru işaretlerini yanıtlamaya çalıştık.

İstifanız, aday adayı oluşunuz özellikle hükümete yakın basın-yayın organlarında oldukça ses getirdi. Ardından listeye giremeyişinizle alakalı birçok yorum yapıldı. Aday olmaya nasıl karar verdiniz?

Ardından kendi işime geri döndüm. Ama yine CHP üyesiyim ve CHP’ye politikalarını geliştirme konusunda destek vermeye devam ediyorum. Kısa bir süre sonra YSK listeleri yayınladı. Listelerde olmadığımı gördüğüm zaman zaten dilekçe vermiştim geri dönmek için. Hemen ertesi gün işime geri döndüm.

Genel başkanın bir daveti oldu. 7 Haziran’da da olmuştu ama ben istememiştim çünkü çocuklar çok küçüktü. Hocam 7 Haziran’dan beri çok mu büyüdü çocuklar diye sorabilirsiniz. Haklısınız çok büyümediler ama çok çocuğumuz öldü. Yani 7 Haziran’dan bugüne 700’den fazla insan öldü Türkiye’de ve artık olağanüstü bir durum söz konusu. Yani ben meclise girip girmemeyi erteleyeyim, işte formal mecliste siyaset yapayım, milletvekili olarak siyaset yapayım. Bu soruları ne kadar sonra, ne kadar önce yaparımın cevabını artık veremiyordum çünkü. Türkiye bambaşka bir yere savrulmuştu. O noktada genel başkan davet edince ben de tamam dedim ve milletvekili aday adayı olduğunuzda eğer kamu görevlisiyseniz işinizden istifa etmeniz gerekir. Bu geçici bir istifadır. Kanun gereği istifa edersiniz ve hakkınızdır tekrar işinize dönmek. Aday oldum. Zaten çok az yer vardı, başka birilerini değerlendirdi genel başkan.

Sizce listeye giremeyişinizin sebebi nedir? Bu süreçte yapmasaydım daha iyi olurdu dediğiniz bir şey var mı? MYK bir listeye karar verir, sonra o liste parti meclisine iner parti meclisinde onaylanır ya da onaylanmaz. MYK’nin bir araya getirdiği listede ben İstanbul 3. Bölge 9. sırada milletvekili adayıydım. 9. sıradaki aday giriyor meclise. MYK’den çıktıktan sonra genel başkanın yanına birileri gidiyor kim oldukları çok önemli değil. Bir şeyler oluyor, bir şeyler konuşuluyor orada ve MYK’den sonra liste değisiyor. CHP’de bazen böyle şeyler oluyor. Önemli olan parti meclisinin önüne gelen listedir. MYK’den çıkan listede vardım. Parti meclisine giren listede yoktum. Çok önemli değil yani benim milletvekili olmam veya olmamam. Çok değerli insanlar zaten milletvekili olacak CHP’de. Ama

CHP’nin birisini davet ettiği zaman ya da birisine “Biz senle şurada şu şekilde mücadele etmek istiyoruz” dediği zaman arkasında durması gerekiyor. Havuz medyası bundan yararlanarak “İşte bak Koray Çalışkan o kadar CHP’li onu bile değerlendirmiyorlar, bunlar hayırsız” gibi ithamlarda bulundu CHP’ye. Fakat CHP hayırlı olsaydı ya da CHP doğru yapsa havuz medyası zil takıp oynayacak mı? Hayır! Onlar zaten bir anomali. Siyasi iktidara yanaşmış, onun yanaşması olup oradan nemalanan, çocuklarının karnını o parayla doyuran gazeteci müsvettelerinin olduğu yerler. Basın tarihi de siyasi tarih de bunları ileride yazacak. Gurur duyacak hiçbir yanları yok.

7 Haziran’dan sonra, özellikle Suruç Patlamasından sonra bir terör ortamına girildi. Özellikle 10 Ekim’de Ankara’da bir patlama oldu, 102 insan hayatını kaybetti. Bu ortam hakkında, yani terör hakkındaki görüşleriniz neler? 7 Haziran’dan sonra 700’den fazla insan öldü bu ülkede. Ne değişti 7 Haziran’da? AKP milletvekili sayısını %20 kaybetti, Kürtler başkanlığa desteğini çekti ve “Seni başkan yaptırtmayacağız!” dediler,


7

Bir Ben Var Bende Benden Baya İçeri, Bulamıyorum Emin Çenberlitaş emin.cenberlitas@buik.net

Türkiye siyasi toplumu Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlık hayallerine dur

dedi. Ne olduysa bundan sonra oldu. Bu kaos ortamında, Burhan Kuzu ne dedi: Halk kaosu seçti. Kaosu kim yarattı? Kamuoyu araştırmalarında PKK teröründen, PKK’yı sorumlu tutanlar ile Erdoğan’ı sorumlu tutanlar aynı yüzdede. Tayyip Erdoğan 400 vekil istedi, olmaz dediler; hiç olmazsa hükumet kurabilecek gücü verin AKP’ye dedi, halk olmaz dedi. Seçmenin %60’ı AKP iktidara gelmesin dedi, ondan sonra Türkiye’nin başkentinin göbeğinde bombalar patlamaya başladı, Türkiye’nin doğusunda yeni bir iç savaş çıkarmak için provalar başladı ve terör, savaş, tekrar dirildi. Sorumlusu AKP’dir. Türkiye’yi kim yönetiyor, Marslılar mı yönetiyor? AKP yönetiyor. Bunu düzeltmedikleri için, içişleri onlarda olduğundan AKP sorumludur. Türkiye’deki bu savaş ikliminden de şiddetten de birinci derecede Recep Tayyip Erdoğan, 2. derecede AKP’nin başındaki Ahmet Davutoğlu sorumludur.

Sosyal medyayı çok sık kullandığınız biliniyor. Bazı tweetleriniz, özellikle millî maçtan sonra attığınız “İki milyonluk Letonya’yı 80 milyonluk Türkiye yenemiyor. Bravo Fatih Terim ve bravo Recep Tayyip Erdoğan” büyük tepki aldı. Hatta sizi “troll” olmakla bile itham ettiler. Bu konu hakkında düşünceleriniz nelerdir? Recep Tayyip Erdoğan bir futbolcuydu, lisanslı futbolcuydu. Kasımpaşa Spor’da oynadı. Türk sporuna çok büyük yatırımlar yaptığını iddia etti, o geldiğinden beri futbol baş aşağı gidiyor. Fatih Terim gibi kendinden başka hiçbir şeyi büyütemeyen birisi Türkiye futbolunun başkanı oldu, başkanlık rejimi getirdiler. Recep Tayyip Erdoğan gelmeden önce Türkiye kaçıncı oldu Dünya Kupasında? Recep Tayyip Erdoğan geldiğinde şans eseri Avrupa Şampiyonasına girdik diye şükrediyoruz. Passolig getirdi bütün stadyumlarda millet hırsız katil diye bağırıyor diye. insanlar bağırmasın diye stadların kapılarını kilitletti. Futbola ilgiyi düşürdü. Böyle bir duruma geldik. Şimdi sıkıntı şu: Sen Türk sporunu inanılmaz yerlere getirdim, spora bir sürü yatırım yaptım, ben zaten futbolcuyum diyeceksin ve sen gelmeden önce Dünya 3.sü olmuş Millî Takımımız sen olduktan sonra rezili rüsva olacak. Tabii ki sensin sorumlusu. Spor, trafik kazası, terör... Bunlar politik enstrümanların sonucudur. Küçücük Letonya’da senin kadar lisanslı sporcu varsa ve ufacık Katalonya bir Barcelona çıkarıyorsa, sen Yunanistan’dan büyük İstanbul’da bir tane dünya futboluna yön vermiş etkileyecek takım çıkaramıyorsan bu Türkiye’nin spor politikalarının sonucudur. Onlar tabii “Yahu bu kadar da olur mu?” diyorlar. Ama neden? Çünkü sosyal medya kontrasta açık bir yerdir. İlçe örgütümüzle arkadaşlarımızı ziyaret ettik diyerek sosyal medyada görünür olamazsınız. Orada bir renk cümbüşü olması lazım. Orada insanları siyasi olana, ilginç olana eğlenceyle angaje eden bir şey olması lazım. Trollerin ne söyledikleri çok fazla önemli değil.

Yazıya şöyle önemli işler yapmış bir abinin okkalı bir özdeyişiyle başlamak isterdim. Eh, bulamadım. Çok fazla da aramadım zaten. Benim derdim özdeyiş açıklamak değil. Peki ne senin derdin derseniz sanırım derdimin ne olduğunu bilmemem. Rahatsızım. Bu yazdıklarımı sizinle yüz yüze olsaydık ifade edemeyeceğimi bilmek beni rahatsız ediyor. Neden diyeceklerim hakkında ne düşündüğünüzü bu kadar önemsiyorum? Bilmiyorum. Neden zihninden kopup gelenleri diline dökemez rahatlıkla insan? Her söylediğimi tartmak, bazen ellerimi koyacak yer bulamamak beni yoruyor biliyorum, yine de yapıyorum. Sorun öyle çok kapsamlı değil, neden sonuç fırtınaları koparamam. Ama var söyleyecek birkaç şeyim. Size de şu kısacık ömrünüzün çoğunu başkalarının zihinlerindeki kalıpların şeklini alarak geçirmek garip gelmiyor mu? diye sormak istiyorum her gördüğüme. “Kendimi yalnız değilken tanıyamıyorum. Düşüncelerim, konuşmam, duruşum, her şeyim o kadar farklı ki... Yakın bir arkadaşımın yanında farklı, ailemin yanında çok farklıyım. Beni asıl korkutansa bu farklılığı yaratanın bilinçli bir ben olmaması. Kuvvetimin ulaşabileceği sınırların çok dışında bir şey bu ve ne kadar karşı koymaya çalışırsam çalışayım, hep nafile.” Şu evlenme programını trolleyen genci hepiniz izlemişsinizdir. Programda en çok dikkatimi çeken en gencinden, yaşlısına, kadın-erkek fark etmeksizin ‘saygı’ kelimesinin ağızlardan düşmemesiydi. Yaşa saygı, karşı

cinse saygı, makama saygı, paraya saygı... Onlar saygıyı üstün olduğunu düşündükleri kişilere (bu üstünlük kimi zaman yaş onlar için kimi zamansa cinsiyet) gösterilecek itaat zannediyorlar. Bakmayın onlar, bunlar dediğime. Onlar aslında benim, sensin, biziz. Yalnızca bunun çok da farkında değiliz. Doğduğumuz andan itibaren el birliği etmiş bir toplum tarafından kafamıza kazınan bu düşüncelerin dışına çıkmayı beceremiyoruz. En azından ben becerememişim. Kendimi suçlamıyorum. Küçücük bir bireyin koskoca bir toplum canavarının onu ezmesine karşı koymasını nasıl bekleyebilirim ki? İşte tam da bu yüzden, derinlerde bir yerlerde sürekli etrafı tartan ve kukla ipleriyle beni yönlendiren bir ‘ben’ daha var. Bu ‘ben’i internette çok daha rahat görebiliyorum. Birbirinden mutlu insanların birbirinden güzel fotoğrafları, kitap okumakla arası olmayanların Nietzche sevdaları her gördüğümde beni bir yandan güldürürken bir yandan da bu yazdıklarımı düşünmeye itiyor. Neden olduğundan farklı davranır insan? Kendi kıyafetlerinden bu kadar nefret edip başkalarının elbiseleriyle gezme hevesi nereden? Hayatımı, davranışlarımı, düşüncelerimi başkalarına göre şekillendirmek istemiyorum. Hayatımın geri kalanı boyunca bu isteksizliğimin hiçbir işe yaramayacağının ve öteki ‘ben’in ellerini ovuşturarak beni yenmeye devam edeceğinin de bilincindeyim. Bilincindeyim de elimden bir şey gelmiyor işte. Ben de en azından bu satırlarda olsun belki de gerçek ‘ben’ olmayı seçiyorum.


8

GÜVENLIK

1. Kız Yurdunda yaşanan saldırının ardından yüksek sesle tartışılmaya başlanan ve gündemden düşmeyen güvenlik sorunu, 11 Kasım’da toplanacak olan Üniversite Yüksek Kurulunun da en önemli maddelerinden birini oluşturuyor.

8

Ağustos sabahı 1.Kız Yurdunda yaşanan olayda, jiletli bir saldırgan yangın merdivenini kullanarak yurda girmiş ve bir öğrenciyi yaralamıştı. Bunun üzerine harekete geçen emniyet güçleri, kamera kayıtlarından tespit edilen saldırganı yakalamıştı. Medyada da geniş yer kaplayan bu saldırı, üniversite sakinlerinden büyük tepki almış ve üniversite yönetimi güvenlik önlemlerinin yetersizliğinden dolayı eleştirilmişti. Peki bu saldırı, üniversite yönetiminin bahsettiği gibi talihsiz bir olay mıydı yoksa kampüslerde gerçekten de bir güvenlik sorunu mu var ? Diğer üniversitelerin aksine, Boğaziçi Üniversitesinin kampüslerine girmek bu olaydan önce çok kolaydı. Gün içinde herhangi bir kimlik kontrolünün yapılmadığı kapılarda sadece akşam saatlerinde kimlik soruluyordu. Yaşanan bu saldırının ardından girişlerde kimlik gösterilmesi zorunlu hale getirildi. Bu durum, diğer kampüslerdeki derslerine yetişmek için koşuşturan ve kimlik göstermekle zaman kaybetmek istemeyen bazı öğrenciler tarafından eleştiriliyor. Boğaziçi öğrencilerinin alıştıkları gibi rahat bir şekilde kampüslere girememesi ve son uygulamayla birlikte üniversite dışından bireylerin kapıya kimlik bırakma zorunlulukları da üniversiteye erişimi zorlaştırdığı için tartışılmaya devam ediyor. Ancak yaşanan olaylardan sonra bazı önlemlerin alınması zorunluluğu da ortaya çıkmış durumda. Çoğunluğun görüşü kimlik gösterme uygulamasının kısa vadede en doğru çözüm olduğu yönünde.

Öte yandan ÖTK’nın yaptığı ankette öğrencilerin %71.4’ü kendilerini gündüz saatlerinde kampüslerde güvenli hissederken, bu oran akşam saatlerinde %35.7’ye düşüyor. Üniversite sakinlerinin %40’ının turnike

sistemini tamamen desteklediği belirtilen ankette ortaya çıkan önemli sonuçlardan biri de ortak kanının Boğaziçi mensubu olmayan bireylerin kampüslere girerken denetim altına alınmaları gerektiği.

Güvenlik meselesini okulumuz Sosyoloji bölümü hocalarından Cenk Özbay’a ve Rumeli Hisarı Mahallesi Muhtarı Çetin Karayılan’a sorduk.

Cenk Özbay Akademisyeni Sosyoloji Bölümü

Güvenlik sorununun neden kaynaklandığını düşünüyorsunuz?

Kimlik kontrolünün doğru olduğunu mu düşünüyorsunuz?

Zaten güvensiz bir dünyada yaşıyoruz. Daha 10 gün önce Ankara’da patlama oldu, ben de oradaydım. Böyle bir Türkiye’de güvenlik sorunu her an her yerde var zaten. Bunun üniversite özelinde bir de şöyle bir yanı var: Amerika’da, Avrupa’da hiçbir üniversiteye kimlikle girmedim ben. Türkiye’de bugüne kadar Boğaziçi dışındaki bütün üniversiteler kimlikle alıyordu. Durum böyle iken, özünde doğru bile olsa siz bir yerin kapısını böyle açarsanız bu “Ben açık hedefim gel beni vur” demek oluyor. Şimdi göstermelik bile olsa en azından kapıda bir kimlik kontrolü var. Bir de yakın tarihte kız yurdunda yaşanan olay var. Öğrenciyi kampüsün içinde korumak üniversitenin yükümlülüğüdür. Burası bir kurum.

Güzel bir şey değil ama yapmak zorundasınız. Bunun teknikleri olabilir turnike gibi. Ben mesela turnikeye kimlik basma fikrini hiç beğenmiyorum, bana hapishaneyi çağrıştırıyor. Bir de pratik açıdan şöyle bir sıkıntı var: Sizin belki üç kampüste de dersiniz olabilir. Gitmek gelmek zaten sıkıntı. Bir de kapıya kimlik kontrolü koyduğun zaman bu iyice ders trafiğini aksatan bir şey oluyor. Buradaki mesele güvenlikten ziyade Boğaziçi topoğrafyasının getirdiği pratik sorun. Biz üç kampüs arasında öğrencileri on dakikada derse nasıl yetiştirebiliriz? O yüzden çok karmaşık bir durum. Kimliğe baksan bir türlü, bakmasan bir türlü. Bu durumda Boğaziçi Üniversitesi yönetiminden mucizevi bir çözüm bekleyemezsiniz.


DOSYASI Çetin Karayılan R. Hisarı Mah. Muhtarı

Boğaziçi’ndeki güvenlik sorunuyla ilgili ne düşünüyorsunuz ?

9

ögrencı göruslerı Aytaç İrşat Candemir-İşletme, 1. Sınıf Kampüslerde bir güvenlik önleminin gerekli olduğu çok açık. Böyle yol geçen hanı gibi olursa bazı sıkıntıların olacağı çok bariz. O yüzden kısa vadede kimlik kontrolü yeterli bir çözüm ancak uzun vadede değil. Turnike sistemine ise tamamen karşıyım. Kesinlikle zaman kaybı. Yemekhanede bile bir turnikeden geçebilmek için ne kadar bekliyoruz. Turnike biraz ekstrem bir çözüm olur ama öte yandan kimlik gösterme sistemi de kalıcı olmamalı. Ömür Boran Kanargı-Makine Mühendisliği, 1.Sınıf

Biraz önce Bebek Kapı’dan geldim. Oradaki personel beni görmeden kapıyı açmıyor. Ben muhtar olabilirim ama üniversiteye girme hakkım yok. Beni tanıdıkları için kapıyı bana açıyorlar ama başkaları giremiyor. Buradaki uygulamayı takdir ediyorum. Bununla da kalmadı, üniversite duvarlara dikenli tel çekiyor. Bu demek oluyor ki üniversite yönetimi bazı şeyleri dikkate almış. Personel alımı yaparak, aydınlatma sorunuyla ilgilenerek üniversite gerekli önlemleri alıyor.

Kesinlikle turnike sisteminin gerekli olduğunu düşünüyorum. Burası üniversite. Tamam, bizim işimize geliyor böyle rahat bir şekilde girip çıkmak ama kampüslere kimin girip çıktığını da bilmek lazım. Zaten sipariş getirenler belli. Onların hepsi kayıt altına alınmalı ya da gerekirse onlara da kart verilmeli. Üniversite dışından gelenler de kapıya kimlik bırakarak girmeli. Fatih Dinç-Elektrik - Elektronik Mühendisliği, 2.Sınıf

Kapıda yapılan kimlik kontrolünü gerekli görüyor musunuz? Şu anki güvenlik sisteminin doğru olduğunu düşünüyorum. Senin apartmanına yabancı biri girse,”Nereye gidiyorsun?” diye sormaz mısın? Ben sorarım. Bu okul da sizin eviniz, yaşadığınız yer. Aynı şey değil mi? O yüzden üniversite mensubu olmayanlara kesinlikle sorulmalı “Sen nereye gidiyorsun?” diye. Ben olsam okuldaki bankayı kaldırırım. Çünkü ben oraya gideceğim diye girerim içeri, bir daha da çıkmam. Öte yandan bana dokunmayan yılan var ya bin yıl yaşayan, yaşamasın. Çünkü bir gün gelir o yılan seni de sokar. Siz, kimlik kontrolü yapılmadığında rahatsız olmalı, gerekirse şikayet etmelisiniz. Bir olumsuzluk gördüğünüz an, durumu hemen gerekli yerlere iletmelisiniz. Mesela dikkatimi çekti, Güney Kapı’da yeteri kadar güvenlik görevlisi var fakat Hisar Kampüsü’nde sadece bir görevli var kapıda. Bu sayı en azından iki olmalı. Sonuç olarak, siz fikirlerinizi aktarmadıkça alternatifleri sunmadıkça bu iş olmaz.

Güvenlik sorunun temel sebebinin okula giren ve çıkan insanların kaydının tutulmasında buluyordum ancak gördüğüm kadarıyla bu sorunu çözmek amacıyla belli başlı önlemler alınmış. Ancak bu gerekli uygulamayı yetersiz buluyorum. Bu uygulama ile okul dış dünyaya karşı oldukça kapalı ve erişilemez hale geldi. Öte yandan okulun güvenlik politikaları yumuşamaya çok müsait. Bir iki ay olay olmazsa bu uygulama da kalkabilir. Oysa böyle kurumların olaylardan bağımsız kesin çizgileri olmalı.

İdil Cengiz-İşletme, 3.Sınıf Okuldaki güvenlik sorununun asıl sebebi Boğaziçi’nin, diğer üniversite öğrencileri için de takılma mekanı olarak görülmesi ve bu öğrencilerin bir aktivite gibi Boğaziçi’ne gelmeleri. Yani dışarıdan çok talep var. İnsanlar İTÜ’ye ya da Yıldız Teknik’e değil, Boğaziçi’ne geliyorlar. Yeni güvenlik uygulamasını ise başarılı buluyorum. Daha ekstremi olamaz sonuçta burası bir okul, özel bir şirket değil.

Nevcan Altuğ-Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler, 2.Sınıf Bence okuldaki güvenlik sorunu aslında sokaklarımızdaki güvenlik sorunumuzdan bağımsız değil. Gerçekleşen olaylar da kampüsümüze özgü değil. Kapılarda özel güvenlik çalışanlarınca yapılmakta olan kimlik kontrolü ise kamusal alanlarda ve yurtlarda rahat hissetmemizi sağlamak için yetersiz kalıyor. ÖTK tarafından yapılan anketin sonucunda çoğunluğun turnikeyi tercih ettiğini gördük ama bunun aslında bizim ihtiyacımıza uygun bir çözüm olduğunu düşünmüyorum. Öğrenciler ile akademisyenlerin, Ankara katliamı sonrası gerçekleşen açık derse benzer bir şekilde periyodik olarak bir araya gelip bilinçlenme forumlarında tartışıp kolektif çözümler üretebileceği kanısındayım.


10

KAPILARI SEVGIYE ACILAN BIR SIFA KULUBESI Birlikte yaşam felsefesinden yola çıkarak, okulumuzun doğal hayatını korumak amaçlı 2013’ün Ekim ayında veteriner kliniği kurulmuş. Okuldaki sevimli dostlarımızın takibi bu klinik sayesinde yapılıyor. 2013 yılının Ekim ayında kurulan veteriner kliniği, Güney Kampüs’teki otoparkın hemen arkasında şirin bir kulübede yer alıyor. Her ne kadar 2013 yılında kurulmuş olsa da, faaliyetine 2014 yılının başlarında başlayabilmiş. Klinik ile Veteriner Kadir Koç, gönüllü hocalarımız ve Büpati (Boğaziçi Üniversitesi Hayvan Hakları Topluluğu) gönüllüleri ilgileniyor. Kliniğin içinde 10 adet kafes bulunmakta, bir odasında da bulaşıcı hastalık taşımayan müşahede altındaki hayvanlar bulunuyor. Genellikle kafeslerin hepsinin dolu kaldığını söylüyor veterinerimiz, bir de kliniğin arkasında köpekler için korunaklı kulübeler bulunuyor. Şu anda sadece Boğaziçi Üniversitesi’ndeki hayvanlarla ilgileniliyor, okuldaki doğal hayatın korunması ve sevimli dostlarımızın sağlıklı olabilmesi için klinik çok çalışıyor. Okuldaki hayvanlar çip ile takip ediliyor Daha çok koruyucu tedaviler ve çalışmalar yapılıyor klinikte, okuldaki hayvanların aşılaması klinik tarafından yapılıyor, hatta okuldaki hayvanların aşı takibi mikroçip ile sağlanıyor. Hastalanan hayvanların basit tedavileri burada yapılıyor, iyileştirilme ve takip süreçleri klinikten izleniyor. Kapsamlı tedaviler ise anlaşmalı kliniklerde

O

Köpek Eğitmenleriyle Birlikte Çalışmalar Yapılmış Okuldaki köpeklerle görme engelli öğrenciler arasında bir dönem 5 seanslık bir terapi uygulanmıştı, bu terapide çalışan köpek eğitmenleri daha sonra okuldaki köpekleri incelemiş ve onlar için çalışmalar yapmıştı, bazı köpeklere antidepresan tedavisi uygulanmıştı. Bu çalışmalar kliniğin ortamında yapılmış, veterinerimiz bu çalışmaları yürütmüş. Okuldaki köpeklerimizin boynundaki tasmalar ise kliniğimiz tarafından takılmış, okuldaki köpeklerimizin tespiti ve kimliği için bu tasmalar oldukça önemli bir yere sahip. Okuldaki hastalıklı hayvanların tespiti de okuldaki hocalar, Büpati gönüllüleri ve öğrenciler tarafından sağlanıyor, rahatsızlığı olan hayvanlar kliniğe getiriliyor. Okuldaki mama ve su kapları, kedi evleri de klinik tarafından sağlanmış. Genel Sekreterliğin Kararı ile Kurulmuş

yapılıyor. Kısırlaştırılma çalışmaları için İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile anlaşılmış, belediyede sevimli dostlarımızın kısırlaştırılma işlemi yapıldıktan sonra tedavi ve iyileşme süreci klinikte gerçekleştiriliyor.

BOGAZICI’NIN GORUNMEZ KUTULARI

Okuldaki hayvanlara şifa dağıtan klinik, rektörlüğün kararı ile kurulmuş. Daha sonra Doğal Hayatı Koruma Komisyonu oluşturulmuş, klinik de bu komisyonun kararları doğrultusunda hareket ediliyor. Kliniğin temizliği için de gönüllüler kolları sıvamış, Büpati gönüllüleri ve çalışanlar klinikte Veteriner Kadir Koç’a yardımcı oluyorlar.

kulumuzda geri dönüşüm kutularının nerede bulunduğunu biliyor musunuz? Boğaziçi’ndeki öğrencilerin bu kutuların kullanımı konusunda duyarlı olduğunu düşünüyor musunuz? Çevreci toplulukların yapmış olduğu organizasyonlar kadar, üniversitelerde yürütülebilecek çevresel faaliyetler geri dönüşüm bilincinin geniş kitlelere yayılmasına yardımcı olabilir. Türkiye’de birçok üniversitede olduğu gibi Boğaziçi Üniversitesinde de bazı noktalarda geri dönüşüm kutuları bulunmakta. 2012 yılında yerleştirilen metal kutular, kullanımda bazı zorluklar çıkardığı için kullanımı daha rahat olan mavi kutularla değiştirildi. Bu kutular her hafta Sarıyer ve Beşiktaş Belediyesi tarafından toplanmakta. Geri dönüşüm kutularının yerleştirilmesinin yanında okulumuzda Gri Su Geri Kazanımı ve Rüzgâr Enerjisi Santrali gibi sürdürülebilirlik ile ilgili çalışmalar yürütülmektedir. Yapılan çalışmalara rağmen birçok öğrenci gerek geri dönüşüm kutularının kullanımının belirli binalarla – New Hall, Natuk Birkan, İİBF binası, Hamlin Hall vs.- sınırlı kalması, gerekse kutu sayısının azlığından ötürü geri dönüşüm faaliyetlerinin yeterli olmadığını düşünmekte. Aynı zamanda bazı hizmetlilerin geri dönüşüm atıklarını diğer atıklarla birlikte topladığı ileri sürülmekte. Görevlilerin bir kısmıysa kutuların öğrenciler tarafından doğru bir şekilde kullanılmadığını, bunun da kutuların yerleştirilmesine engel olduğunu iddia ediyor. Okulumuzdaki geri dönüşüm faaliyetleri ile Yeşil Kampüs Komisyonu ve Çevre Kulübü ilgilenmektedir. Bina amirlerinin ve hizmetlilerin geri dönüşüm atıkları konusunda bilgilendirilmesi, geri dönüşüm kutularının yerleştirilmesi faaliyetleriyle birlikte; geri dönüşüm atıklarının toplanma sürecinde yaşanabilecek aksaklıkların önlenmesi gibi çalışmaların Yeşil Kampüs Komisyonu tarafından yürütüldüğü belirtildi.

Öğrenci Görüşleri Ömer Burak Özdemir - Hazırlık – Jeofizik Yüksek Lisans İstanbul Üniversitesinde Çevre Kulübü çok aktifti. Çeşitli ilkokul ve ortaokullara bilgilendirici seminerler veriliyordu. Okulun belli başlı yerlerinde herkesin görüp kullanacağı şekilde kutular yerleştirilmişti. Aynı zamanda kantinlerde ve sınıflarda da kutular vardı. Boğaziçi’nde ise sınıfların yanında, kantin ve yemekhanelerde geri dönüşüm kutuları bulunmamakta. Bu kutuların sayısı artırılmalı, ama öncesinde bu bilincin yerleştirilmesi için geri dönüşüm, geri kazanım ile ilgili dersler de verilmeli.

Şeyma Öztürk – Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik - 2. Sınıf Geri dönüşüm kutuları önemsenmiyor ve kutulara dikkat edilmiyor. Kutuların üstüne atıkların geri dönüştürülmediği takdirde çevreye nasıl zarar verdiği ve onların üretimi için ne kadar enerjinin, ağacın vs. kullanıldığı ile ilgili bilgilendirici ve çarpıcı yazılar asılabilir.


KÖŞE YAZISI

YESEREN KAMPUS Sarıtepe Kampüsü “Sürdürülebilir Kampüs” olma yolunda bir adım daha attı. Tema Vakfıyla imzalanan anlaşmaya göre Kilyos, 2025’te doğal alanları ile göz alıcı, bilimsel gözlem konusunda ilerlemiş, bütün dünya çapında örnek gösterilecek bir kampüs oluyor.

B

oğaziçi Üniversitesi ile TEMA Vakfı, “Sürdürülebilir Kampüs” vizyonu çerçevesinde bir araya gelerek özellikle Kilyos kampüsüne büyük ölçüde fayda sağlayacak bir protokol imzaladı. Boğaziçi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Gülay Barbarosoğlu ve TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç’ın imzaladığı protokole aynı zamanda sürdürülebilirlik vizyonuna gönül vermiş isimler de katıldı. Anlaşmaya göre Kilyos Kampüsü, on yıllık uzun bir vadede ağaçlandırma ve biyoçeşitliliğin artırılması hedefleriyle ön plana çıkacak. Tema Vakfı Genel Müdürü ve Boğaziçi Üniversitesi öğretim görevlisi olan Barış Karapınar, proje hakkında şu detayları verdi: “Kilyos 2025 yılında daha yeşil, üniversite öğrencilerinin doğayla iç içe yaşadıkları bir kampüs olacak. Bizim Tema Vakfı olarak düşündüğümüz ve de umduğumuz şey çocukların doğrudan doğanın içinde yaşadıkları, doğada koştukları, yürüdükleri, bisiklete bindikleri, doğayla daha entegre yaşadıkları bir hayat.” ORMAN OKULU Orman okulu çerçevesinde ekolojik okur-yazarlığın arttırılacağı bu projenin bir diğer amacı ise anaokulu ve ilkokul çocuklarına eğitim vermek ve

onların orman hayatıyla buluşacakları bir alan oluşturmak. Üniversite öğrencilerinin İngilizce dışındaki alanlardan birinde de kendilerini geliştirmeleri gerektiğini savunan Karapınar, hazırlık öğrencilerine “ekolojik okur yazarlık formasyonu” sağlamanın mümkün olacağını belirtti. İmzalanan protokole göre Kilyos, kuş gözlem kuleleri, toprak gözlem alanları gibi faaliyetlerle çevre araştırmalarının yapıldığı bir merkez haline getirilecek. Böylece öğrencilerin hem eğitim aldıkları hem de yaşayarak öğrendikleri bir ortam oluşturulacak. Ayrıca, kum zambağı gibi endemik bitkilerin korunması ve yeni fidanların toprakla buluşması da proje kapsamı dahilinde. FİDAN DİKİM ŞENLİĞİ 13 Kasım 2015’te proje için ilk ağaç dikimi yapılacak. Festival havasında gerçekleşecek olan etkinliğe herkes katılıp bireysel fidanını dikebilecek. Dikilen çam fidanlarına herkes isim koyabilir, istenilen zamanda su verebilir. İstanbul’un farklı ilçelerinden bir sürü öğrencinin katılacağı bu etkinlik, Tema gönüllülerinden pek çok kişiyi de bir araya getirecek. Bu şenlik aynı zamanda gönüllülük çağrısı yapması bakımından da önem taşımakta.

11

Bana Amerika’nın Tatlı Bir Oyunu Mu Bu? Tarık Çalışkan tarik.caliskan@buik.net

G

eçen gün gördüğüm bir videoda, bir kadın artık DNA’yı editleyebildiklerini ve bundan doğabilecek etik problemleri konuşuyordu. Videonun başını seyrettikten sonra durdurdum ve kendime sordum; bu gelişme bende ne gibi etik sorular uyandırıyordu? Ben böyle konularda geniş bir insan olduğum için bir etik problem göremedim. Devam ettim, prosedür bir çok genetik hastalığı yetişkinken tedavi edebildiği gibi, embriyoda da değişiklik imkanı tanıyormuş. Bu sayede ilerleyen yıllarda insanların boylarına, göz renklerine ve zekalarına etki etmeye kadar varabileceğini söylüyor. Daha ne olsun? Fakat kadın bu merak ettiğim etik soruların ne olduğuna değinmeden konuşma bitti. Bunun üzerine ev arkadaşıma gittim ve onda bir etik soru uyandırıp uyandırmadığını sordum, insanların dayatılan güzellik algısına yönlenerek tek tipleşebileceğini söyledi. Saatlerce tartıştık bunun üzerine, dayatılan güzellik algısı ne demek? Arkadaşlar, Hollywood’daki adamlar niye oturup “Evet uzun, sarışın ve renkli gözlü insanların güzel olduğunu insanlara kabul ettirmeye çalışıyoruz. (kötü kahkaha atıyor)” desinler, yani böyle bir şey olabilir mi? Adam kendine güzel gelen birini sahneye çıkarıyor ve bu işten de anlıyor ki diğer insanlar da beğeniyor. Güzellik algısı zamanla değişebilen göreceli bir şey evet, ama o kadar da göreceli değil. Durup dururken kendilerini niye dayatma sıkıntısına soksunlar, o insanlar zaten güzel? Adamlar insanların talep ettiği bir şeye arz oluşturuyorlar, herhangi bir dayatma yok. Bunun yerine adam kendini nor-

malde yaptığı işe verip, başarılı işler çıkarıyor. Paranoyaya kapılanlar da, adamlar yapıyor, demek ile yetiniyorlar genelde. Yeniliklere yönelik bir paranoya da söz konusu, özellikle teknolojiye. “Akıllı telefonlar sosyal hayatımızı öldürüyor!” deniyor. Bu, zamanında “Matbaalar çok kitap basıyor, kitap okumak sosyal hayatımızı bitirdi, iki kelime edemiyoruz!” demek ile aynı şey. Kitap, kullanmasını bilene hazine olduğu gibi, internet de öyle. O zamanki teknolojik gelişme kitapların yaygınlaşması, ki bizi nerelere getirdi, şimdi de internet. Tıpkı kitap gibi akıllı telefonu da herkes faydalı şekilde kullanmayacak, fakat ‘bağımlılık’ kavramı kabul edilemez, bağımlılık bireylerin kendilerine zarar vermesine rağmen bir şeyi yapmaya devam etmek istemeleridir, burada bir zarar yok. Değişim var. Doğru ellerde çıkan güzel işler var. Paranoyaya kapılmak yerine neden faydalı iş yapanlardan olmayalım?

“Paranoyanın sizi ele geçirip bakış açınızı daraltmasına izin vermeyin.” Tüm bu paranoyalardan kurtulup önümüze bakmadıkça yavaş ilerleriz. Fakat her ihtimale karşılık, eğer CIA köşemi takip ediyor ve Amerika’nın oyunlarına dahil etmeye çalışıyorsa onlara iki çift lafım var: Şu güzellik algısının ayarlarıyla biraz oynayın da şişmana sen ne kadar şişmansın denilmediği gibi, benim gibi zayıflara da amma zayıfsın denilmesin artık!


12

KARABATAK KARAKÖY

H

avaların soğumaya başladığı şu günlerde İstanbul’da güzel bir haftasonu geçirmek hepimizin en büyük isteği. Kış mevsimine girmeden önce bir pazar günü nasıl geçirilir sorusunu yanıtlamak için sizler için Taksim çevresinde olan mekanlarda küçük bir gezinti yaptık.

Üçüncü durağımız Karaköy’de bulunan Karabatak adlı hoş bir kafe oldu. Modern sanat müzesini gezdikten sonra bir kahve molası verelim diyerek buraya geldik. Atmosferi son derece hoş olan bu kafede enteresan Viyana kahvelerini deneme fırsatı yakaladık. Hasty Neumann ve Wiener Melange isimli kahvelerden içtik. Hasty Neumann espressolu ağır bir içim sunarken, Wiener Melange mocha tarzında hafif bir içim sağladı. Kahve fiyatları 11-15 tl arasında değişiklik gösteriyor. Yanında minik cookieler de Karabatak’ın ikramı.

VELVET CAFE Ilk durağımız Velvet Café oldu. Galata yakınlarında Anemon Otelinin olduğu sokakta, Sensus Şarapevi’nin karşısında yer alan küçücük fakat bir o kadar da içimizi ısıtan bir mekan. Daha ilk adımımızı atar atmaz ne kadar doğru bir tercih yaptığımızı anladım. İngiltere’den gelen yaklaşık elli senelik fincanımda çayımı yudumlarken sıcacık peynirli omletime başladım. Her şey ev yapımı bu mekanda. Mekan işletmecisi Yüksel Bey’in annesi Firuzan Hanım ve teyzesi Firdevs Hanım’ın o maharetli ellerinden çıkıyor o harika yiyecekler. Ekim 2013 de açılan Velvet kadife anlamına geliyor. Koltukların ve dekorasyonun kadife olmasının haricinde Yüksel Bey’in anneannesinin teninin kadife gibi olması bu ismi koymalarına sebep olmuş. O muhteşem pazar kahvaltısından sonra İtalya,Fransa ve Almanya’dan gelen antika fincanlarımızda Türk kahvelerimizi yudumluyoruz. Gelen her kişiye özel olarak fincan seçtiriliyor kısa bir tarihçesi anlatılarak. Kimi fincanlar aile yadigarı, kimisi hediye, kimini de Yüksel Bey yurtdışı seyahatlarinden getirmiş . Sadece fincanların değil tüm detayların bir anısı var mekanda. Anneanne gelinliği, anneanne koltuğu, eski plaklar, abajurlar, vitrindeki nostaljik bardaklar... Bir yandan Yüksel Beyle sohbetimize devam ederken diğer yandan meşhur tatlılarından olan un helvası ve muzlu mum’s puddingin tadına bakıyoruz. Gerçekten bu ünü hakediyorlar. Fiyatlar ise öğrenciye yönelik. Lavabolara post-it yapıştırarak ya da anı defterine içinizden gelen her şeyi yazabilirsiniz. Bu samimi ve içten insanlarla tanışmanın verdiği mutluluk içinde yolumuza devam ediyoruz.

PIZZARIA PERA Asmalımescit'in ara sokağında kalmış minicik ama bir o kadar da lezzetli pizzaları barındıran bir yer Pizzeria Pera. 2013 yılında Serdar Bey ve Ufuk Bey açmışlar bu güzel yeri. Bildiğimiz hatta neredeyse sürekli yediğimiz kalın hamurlu az malzemeli pizzaların aksine tam anlamıyla İtalyan mutfağını tattırıyorlar bize o incecik hamurlu leziz pizzalarıyla. Menüde 28 çeşit pizza haricinde makarna, salata, ve mezelerde mevcut. 16 yılı aşkın süredir İtalyan restaurantlarda çalışıp İtalyan şeflerden eğitim gören pizza şefi Mahir Bey’in 3 çeşit özel pizzası bulunuyor. Ayrıca domuz etli ve vejeteryan pizza seçenekleri de var. Kullanılan fırın İtalya'nın Monte Vesuvio yanardağının volkanik taşından yapılmış bir odun fırını. Yediğimiz "Pizza peperoncino di pollo " ve " margherita " pizzanın üzerine pasta şefi Savaş Bey'in yaptığı tadına doyulmaz tiramisuyu tadarken Serdar Bey’le sohbetimize devam ediyoruz. Trip advisor tarafından "Mükemmellik Sertifikası " almış bu mekanı tüm pizzaseverlerin görmesi gerek. Bu sıcak sohbet ortamı ve harika bir akşam yemeği için Pizzeria Pera'ya teşekkürler.

YAŞAMAK DENEN BU ZAHMETLİ İŞ Atlas Pasajı Küçük Sahne

İSTANBUL MODERN SANAT MÜZESİ İkinci durağımız modern sanat müzesi oldu. Son derece ilgi uyandırıcı eserlerin yer aldğı bu müzede aynı zamanda hoş manzaralı bir kafe de mevcut. Müzede Tomas Saraceno, Olafur Eliason gibi yabancı sanatçıların yanında Ara Güler, Ergin Çavuşoğlu gibi birçok yerli sanatçımızın da eserleri mevcut. Haftasonunu boşa geçirmek istemiyorsanız, muhteşem manzarayı ve eserleri kaçırmayın, mutlaka gidin derim. Öğrenci için giriş ücreti 5 tl gibi gayet uygun bir fiyat, Perşembe günleri ise ücretsiz hizmet vermekte. Pazartesi günleri müzenin kapalı olduğu tek gün.

Ocak ayına kadar devam edecek olan Yaşamak Denen Bu Zahmetli İş oyunu hoş bir haftasonu akşamı geçirmek isteyenlere şiddetle tavsiye edeceğimiz bir etkinlik. Leviva ve Yona’nın evlilikleri üzerinden hayatın nasıl bir döngü olduğunu görüyor, oyunun içinden kendimize ait parçalar bulup çıkarıyoruz. Atlas Pasajında yer alan Küçük Sahneden biletlerinizi temin edebilirsiniz. Toplu bir arkadaş grubuyla giderseniz 6 tl, öğrenci bileti ise 10 tl.


13

KULüp ETKİNLİKLERİ Boğaziçi Üniversitesi dendiğinde ilk akla gelen, sayısı 40’ı aşan ve her yıl birbirinden farklı etkinliklere imza atan sosyal kulüpleridir. Peki, biz bu kulüpleri aslında ne kadar iyi tanıyoruz? Oryantasyon günlerini aratmayacak bir yazı dizisi karşınızda! Mükemmel atölyeleri ve enfes etkinlikleriyle Bugusto’yu; gizemli mağaraların ardındaki BÜMAK’ı daha yakından tanımaya hazır mısınız?

OKULUN KALBİNE GİDEN YOL MİDESİNDEN GEÇER! Boğaziçi’nin en çok rağbet gören kulüplerinden Bugusto, 2011 yılında yemek aşkıyla yola çıkan bir grup öğrencinin bir araya gelmesiyle ortaya çıkmış; 2012 yılında üniversiteye bağlı resmi bir kulüp haline gelerek, “Boğaziçi Üniversitesi Gastronomi ve Degüstasyon Kulübü” adını almış. “Beslenme ve gastronomi alanına Boğaziçili bir bakış getirme” amacıyla yola çıkan kulüp, ilk yıllarından itibaren birçok etkinlikle bu amaca yoğunlaşıyor. İstanbul’da gidilmedik restaurant bırakmayan BuGust’lar; yöresel lezzetleri yerinde denemek üzere değişik bölgelere düzenledikleri ve çeşitli üretim tesislerine yaptıkları gezilerle; tadarken aynı zamanda öğrenmeyi ve öğretmeyi hedefliyor. Usta aşçılar tarafından Cookhane’de verilen atölyeler ise, yemek menüsün

hazırlanmasından malzemelerin alınmasına kadar yine öğrenciler tarafından organize ediliyor. Küçük bir mutfaktan büyük işlere imza atan kulübün bu sene de birçok farklı etkinliği olacak. Kulüp başkanı Mustafa Doğanay’ın paylaştığı bilgilere göre ilerleyen günlerde bizi, yemek temalı birçok gezi, sertifikali eğitimler ve ileride bir mekan sahibi olmayı düşünen öğrencilere yönelik; iş dünyasında onları nelerin beklediğinin işleneceği seminerler bekliyor. Mustafa Doğanay’ın tanımıyla: “Yemeği seven, iyisini arayan, keyfinin peşinde,bu konuda kafa yoran; yemeğin içinde olduğu her alanda öğrenmek ve üretmek isteyen, muhabbeti lezzetli ve keyifli insanlar” olan Bugust’lar sofralarına bir tabak daha koymaya hazır! Bugusto sizleri bekliyor!

ADRENALİNİ DERİNLERDE ARAYANLARA! 1973 yılında “Doğa bilimlerine ilginin dar bir çerçevede sıkışıp kaldığı, doğal özelliklerinin üzerinde yaşayanlardan çok yabancılar tarafından bilindiği ve araştırıldığı bir ülkede, üniversite öğrencilerine mağarabilimi tanıtmak, onları doğa araştırmalarına yöneltmek” amacıyla Nüzhet Dalfes tarafından kurulan BÜMAK, Boğaziçi’nin en köklü kulüplerinden biri. İlk yıllarından itibaren İstanbul ve çevresinden başlayarak, Türkiye’nin birçok bölgesinde kapsamlı araştırmalara imza atan kulüp, bugüne kadar 200’den fazla mağara keşfetmiş ve birçok bilimsel yayınla tüm çalışmalarını belgelemiş durumda. Dünyanın en derin 30 mağarasından ikisinin araştırma ve keşif çalışmalarını tamamen kendisi yürüten kulüp, Türkiye’nin mağara derinlik rekorunu da -330m’den -1429m’ye kadar indirmeyi başarmış.

Toroslar’dan Kastamonu’ya, düzenlediği sayısız gezi ve macera dolu etkinlikle BÜMAK, bu sene de yeni üyeleriyle heyecan dolu etkinliklere imza atmaya hazır. İhtiyaç duyulan birçok ekipmanın kulüp tarafından sağlandığı BÜMAK, yeni üyelerini bekliyor! Eğer siz de adrenalini derinlerde arayanlardansanız, neden olmasın?

KAMPÜSTE BU AY

28-29 Kasım HeRo İnsan Kaynakları Zirvesi(BUİK) - Türkiye’nin en köklü ve en büyük kulübü Boğaziçi Üniversitesi İşletme ve Ekonomi Kulübü’nün ilk kez gerçekleştireceği HeRo İnsan Kaynakları Zirvesi 28-29 Kasım’da! Geleceğin nabzını tutan ve yenilikçi yapısını her zaman koruyan Boğaziçi Üniversitesi İşletme ve Ekonomi Kulübü, HeRo ile İnsan Kaynakları Yönetimi kapsamında yetenek yönetimi, iş hayatı, çalışma ortamı ve iletişim gibi birçok konuya değinerek geleceğin kahramanlarına farklı bir perspektif sunacak. 20-21 Kasım Boğaziçi Ekonomi Zirvesi(BUİK) - 9 senedir düzenlenerek bir BUİK klasiği haline gelen “Ekonomi Zirvesi” bu sene de kaldığı yerden devam ediyor! Geçtiğimiz yıllarda Gazi Erçel, İbrahim Turhan, Vedat Akgiray, Ersin Özince, Burak Saltoğlu ve Refik Erzan gibi önemli isimleri ağırlayan Ekonomi Zirvesi’nde her yıl önemli ekonomi konuları masaya yatırılıyor. 14-15 Kasım Compec Garaj Hackathon - Boğaziçi Üniversitesi Bilişim Kulübü, sizleri 4-15 Kasım’da Kağıthane Papirüs Plaza’da gerçekleşecek olan Mobil ve Web Hackathon etkinliğine bekliyor! 14-15 Kasım PUSULA’15(BÜYAK) - Birçok farklı departmandan konuşmacının tecrübelerini paylaşarak öğrencilere ulaşacağı kapsamlı bir etkinlik sizleri bekliyor! 15 Kasım Sokak Fotoğrafçılığı Workshopu(BÜFOK) - Fujifilm ekibiyle gerçekleştirilecek etkinlik, sokakta fotoğraf çekmeyi seven ve bu işin tekniğini öğrenmek isteyen herkese açık! 20 Kasım Üst Kattaki Terörist (EDEBİYAT KULÜBÜ) - Emrah Serbes’in Erken Kaybedenler kitabından aynı isimli hikaye Sami Berat Marçalı tarafından sahneye uyarlanmış. Garanti Kültür Merkezi’nde izleyebilirsiniz!


14

Değişmeden Kalanlar, Birtakım Heyecanlar Adalet Eroğlu adalet.eroglu@buik.net erakleitos, “Aynı nehirde iki defa yıkanamazsınız” diyerek değişmeyen tek şeyin değişim olduğunu vurgulamıştır. Zira, ne ikinci defa elinizi değdirdiğiniz nehir önceki nehirdir ne de eliniz eskisi gibidir. Öte yandan Elealı Parmenides, bir varlıkta değişimin mümkün olamayacağını savunur ve bunu “Doğa Üstüne” adlı şiirinde şöyle de ifade eder: “(Var olan) aynı kalarak ve aynı yerde kalarak kendi içinde dingin ve kendi içinde değişimsizdir.” *** Geçenlerde tüm bu düşünce bulutundan birkaç dakikalığına zihnimi arındırdığımda akıp giden yaşantımda bazı şeylerin hiç değişmediğini fark etmiş vaziyetteydim. Ne hoştur ki, güneş asırlardır aynı canlılıkla doğup aynı ihtişamla –eskilerin deyimiyle- gurub ediyor. Ormanları yalayan rüzgârın taradığı ağaçlar; günler, haftalar ve yıllar içinde değişmesine rağmen yerinde duruyor. Bu durum, dikkatle nazar etmeyenlerin yanılmasına da sebep olabiliyor. Her yaz sonunda ekilen araziler Azeri şair Şehriyar’ın deyimiyle insanlara gülümsüyor. Ya yapraklar? Fısıldamıyorlar mı her sabah kulağımıza aynı şarkıyı aynı heyecanla? Zannediyorum ki sabah serinliğinde şu çınarın altında içilen çayın lezzetini günler azaltamaz, o hep aynı hazzı yaşatır. Bacağına sürünen o kedi de aynı sevgiyi beklemekte senden, önceki günden az ya da çok değil. Bazı şeyler hiç değişmiyor.

H

Her sene tav oluyorum defterlere pembe kapaklı oldukları için. Okula her sabah mutlu geliyorum. Çünkü sevdiğim insanları, arkadaşlarımı, her gün görebilmek için harika bir bahane bu! Her defasında ilk defa görüyormuşçasına bakıyorum kedilere. Ve eteğimi tırmalayacağının farkında olarak kucağıma alıyorum birini. Hiçbir zaman yumuşacık tüylerine bir buse konduramayacağımı bilsem de buna teşebbüs ediyorum aynı heyecanla, daima. Bazı şeyler hiç değişmiyor. Her sene yeni insanlar geliyor bu kampüse. Farklı düşünceleri, farklı hissiyatları olan ve kendilerini farklı şekillerde ifade eden insanlardan, gençlerden bahsediyorum. Bu mekânları, daima öğrenen ve paylaşan insanlar işgal ediyor. Kampüsü değerli kılan şey bu oluyor her sene birilerine göre ve her sene yeni insanlar geliyor bu kampüse aynı heyecanla! Yemeğin ucuzluğu ilginç geliyor hepsine, kütüphane devasa görünüyor gözlerine. İçlerinden biri güney yokuşu nefes nefese tırmanırken yan tarafındaki manzaraya göz kırpıp “Benden güzelsin be sen.” diye mırıldanıyor; hiç değişmiyor sesindeki heyecan ya da titreme, nasıl ifade ederseniz artık. Her kim ise bu, böyle, biliyorum. Ve hayat her gün bir başka güzellikte ve her daim arzı endam ediyorken üniversitemizde, ona karşı heyecanımızın hiç değişmemesi dileğiyle…

STAJ GÜNLÜKLERİ

STAJ NASIL BULUNUR? Staj Yerleriyle İletişim Kurmak İçin Çevrenizi Kullanın. “Sosyal Referans” olarak da tanımlanan tanıdık, akraba veya arkadaşlar aracılığıyla bir kuruma girmek mümkün. Bu kişiler size referans olur ve alımınızı kolaylaştırmanıza katkıda bulunur. Her kesimle iletişime geçin, size kimin yardımının dokunacağını bilemezsiniz. Şansınızı zorlayın. Hedeflediğiniz şirketlerin bir listesini hazırlayın ve bu şirketlerin internet sayfalarını düzenli bir şekilde kontrol edin. Kurumların kendi resmi web sitesinin insan kaynakları veya kariyer sayfasından başvuru formunu doldurabilirsiniz. Staj bulmanın bir diğer yöntemi mevcut okulunuzun mail sayfaları veya kariyer siteleridir. Genellikle üniversiteler birtakım staj duyurularından önceden haberdar olur ve üniversitenin mail ve kariyer sayfalarında bu duyuruları paylaşır.

Yararlanabileceğiniz İnternet Siteleri kariyer.net yenibiris.com secretcv.com toptalent.co boğaziçi Network linkedin istaj.com

Kendinizi Kabul Ettirin! Staj mülakatında; stajyer olarak başvurduğunuz şirkete ne gibi katkılarda bulunacağınızı, sizi neden işe almaları gerektiğini açıkça anlatmanız gerekiyor. Yeteneklerinizden, deneyimlerinizden, sertifikalarınızdan bahsetmeniz yararlı olacaktır. Staj yapacağınız yerin kurumsal kimliğini mutlaka araştırın; iş için istekli ve enerjik olduğunuzu gösterin.

Staj Deyip Geçmeyin! Stajyer olduğunuzda herkesin gözü üzerinizde olacak. Stajları ve sizi izleyen insanları önemsemelisiniz. Her staj hayatınızın en önemli iş fırsatına açılan bir kapı olabilir.

Daha fazla çalışmaya gönüllü olun. Sabırlı olun, daha ilk günden size sorumluluk verilmesini beklemeyin. Basit işleri önemsiz görmeyin. Sürekli ilgili görünün, soru sormaktan çekinmeyin. Ama soru sormayı da abartmayın. Yöneticinizle, iş arkadaşlarınızla ve İK departmanıyla iyi ilişkiler kurun. Unutmayın, bu ilişkiler gelecekte sizin için faydalı olabilir. Bolca gözlem yapın. İşlerin nasıl yürüdüğünü, hangi konuların kime söylenmesi gerektiğini anlamaya çalışın.

Verilen işlerden şikayet etmek Yapılan işleri veya kişileri eleştirmek Mesai saatlerine uymamak İlişki kurmamak, etrafındaki kişilerle ilgilenmemek Patronunuzun sizinle aynı mizah anlayışına sahip olduğunu düşünmek Stajı sadece zorunluluk, CV doldurmak için bir araç olarak görmek


Stajyer Röportajları

15

Deniz Toprak – 4. sınıf Mühendis Departman: Tedarik Zinciri Şirket: Öncelikle çalışmak istediğim şirketi seçerken birçok kriteri göz önünde bulundurdum. Unilever’in stajyere çalışan gibi davranan, onu proje süreçlerine dahil eden, ona kendi projesini üretme, takip etme hatta hayata geçirme fırsatı sunan bir staj programına sahip olması tercih sebebimdi. Tabi keyifli bir çalışma ortamının olduğunu dışarıdan katıldığım etkinliklerde fark etmem de bu tercihimde etkili oldu. Kararımı verdikten sonra online bir başvuru sürecinden geçtim: İnternet üzerinden kendimle ilgili bilgileri doldurduğum bir form. Daha sonra online matematik/mantık testinden geçtim. Görüşmede tedarik zincirinden iki müdürle birlikteydik; gayet keyifli, hiç gergin olmayan bir ortamdı. Staj başvurum kabul edilirse gerçekleşecek olan süreci anlattılar. Bu da tabi başvuru heyecanını biraz daha arttırdı. Kabul edildikten sonra 3 ay boyunca Çorlu Food Fabrikası’nda kalite güvence departmanında

staj yaptım. Bunun yanında process kontrolle ilgili bir ana proje vardı. Dahil olduğum veya önerdiğim başka projeler de oldu. İçinde bulunduğum alan kişisel olarak beni çok geliştirdi; kariyer anlamında benim için fotoğrafın daha çok netleşmesini sağladı. Her gün rafa çıkan ürünlerin üretildiği fabrikada bulunmak gerçekten çok dinamik bir tecrübeydi. Tabi içinde bulunduğum her proje; insan ilişkileri, başkalarıyla çalışma, iş yaptırabilme yetileri ile ilgili beni çok geliştirdi. Bir şirketin size verdiği projeler ve staj alanlarının yanında içinde bulunduğunuz atmosfer ve birlikte çalıştığınız insanlar da sizi çok etkiliyor. Unilever’de çalışma ortamı, kurulan iletişimler ve çalışılan hitap şekilleri çok arkadaş canlısı; mobbingi kesinlikle hiçbir alanda hissetmemek çok rahatlatıcı. Her zaman her türlü soruyu sorabileceğiniz, bir şeyleri yanlış yaptığınızda size rehberlik edecek insanları bulabileceğiniz bir ortam. Ayrıca tedarik zinciri daha sonra da çalışmak istediğim bir alan.

Burcu Teberik – 4. sınıf Ekonomi Departman: Pazarlama

Şirket:

Birkaç farklı şirkette staj yaptıktan sonra marketing alanında yoğunlaşmak istediğime karar verdim. Bu sebeple bir FMCG’de (Fast Moving Consumer Goods-Hızlı Tüketim Malları) çalışmak istedim ve bu alandaki en iyi şirketlerden biri olan Unilever’e başvurdum. Online başvurumdan sonra telefon mülakatı yapıldı. Başvuru dönemimde Erasmus programında olmama rağmen her şey çok rahat ilerledi. Telefon mülakatından sonra Skype mülakatı yapıldı ve daha sonra staj programına kabul edildim. Mülakatlardan sonraki süreçle alakalı mailler aldım ki bu da hoşuma gitti. Çünkü bazen şirketlerin araması uzun sürebiliyor ve uzun süre haber almayınca ortada bir belirsizlik oluyor. Kabul edildikten sonra Regional Brand Development Marketing-Unilever’de, Laundry kategorisinde yumuşatıcı markaları olan Yumoş ve Comfort’ın proje stajyeriydim, stajım 4 ay sürdü. Bir Unilever

çalışanı olmak bana büyük ve başarılı bir takımın oyuncularından biri olduğumu hissettirdi. Bu stajda kesinlikle her alanda çok şey öğrendim. Yaptığım proje ve bunun dışında aldığım sorumluluklar iş hayatında güzel tecrübeler edinmemi özellikle de marketing alanında kendimi geliştirmemi sağladı. Kişisel olarak da daha girişken ve aktif olabilmeyi öğrendim. Çünkü hep dinamik ve eğlenceli bir çalışma ortamım vardı. Pek çok sorumluluk almama rağmen huzurlu ve stressiz bir ortamda bulunmam sebebiyle çok verimli çalışabildim. Bundan sonra da kariyerime marketing alanında devam etmek istiyorum. Özellikle bu stajım bundan emin olmamı sağladı. İleride Unilever’de çalışabilmeyi çok isterim.

Bulmaca?


16

Bogaziçi Ögrencileri Zeki, Çevik Aynı Zamanda da Ahlaklı

Boğaziçi birçok alanda ön planda olduğu gibi sporda da başarıyı elden bırakmıyor. Birçok takım katıldıkları turnuvalarda derece elde ederek bizi gururlandırıyor. Biz de okul gazetemizin ilk sayısında okulun başarılı takımlarından biri olan “Sultans” a yer vermek istedik. Takımın kaptanı Yasin Can Parlak ile keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Bu sayede Amerikan futbolunu daha yakından tanıma fırsatı bulduk.

Sahibi Boğaziçi Üniversitesi İşletme ve Ekonomi Kulübü Adına Ahmet Sancaktutan Genel Yayın Yönetmeni Burakcan Beno Editörler Emin Çenberlitaş, Merve Dumanlı Görsel Yönetmen R. Tamer Özgen Yazı Sorumluları Adalet Eroğlu, İlayda Çiloğlu, Tarık Çalışkan, Yeliz Arda Reklam İşleri Sorumluları Emin Çenberlitaş, Yeliz Arda Yazı Kurulu Adalet Eroğlu, İlayda Çiloğlu, Tarık Çalışkan, Yeliz ArdaAdalet Eroğlu, İlayda Çiloğlu, Tarık Çalışkan, Yeliz ArdaAdalet Eroğlu, İlayda Çiloğlu, Tarık Çalışkan, Yeliz Arda Matbaa

İlk olarak Amerikan futbolu nedir, nasıl oynanır? Bize biraz bunlardan bahsedebilir misin Yasin? Öncelikle Amerikan futbolu oynayabilmeniz için elinizde yeterli sayıda insan olmalıdır. Defans ve hücum olarak maçlar toplam on bir kişiyle oynanır. Kask (baş), pent (bacak) gibi vücudun belirli bölgelerini koruyan ekipmanlara da sahip olmanız gerekmektedir. Amerikan futbolu 12’şer dakikalık 4 çeyrekten oluşur. Senin için Amerikan futbolu nasıl başladı, neden “Sultans”? 2011 girişliyim. Daha önceden takım sporlarıyla uğraşıyordum. Okulda katıldığım takım toplantısından sonra da Amerikan futbolu ilgimi çekti, denemek istedim. Eskiler &Yeniler Maçı adlı Facebook’ta gördüğüm etkinlik sayesinde Uçaksavar’ a gittim, maçı izledim ve çok eğlenceli buldum. Daha sonra seçmelere katıldım ve öyle başladım. Okulun en başarılı takımlarından birisiniz. Ulusal çapta da başarılarınız var. Peki Amerikan futbolunda başarılı olmanın sırrı nedir, neyi doğru yapıyorsunuz? Bizi biz yapan, bizi özgün yapan en önemli şeylerden biri idman disiplini. Haftanın 3 günü idmanlarımızı yapar, geri kalan zamanda da oyuncularımızı kişisel olarak ağırlık programlarıyla geliştirir ve her maça videolarla, idmanlarla çok iyi bir şekilde hazırlanarak çıkarız. Antrenmanlarınızı anlatır mısın bize? Salı(17.30), perşembe(17.30), cumartesi(13.00) olmak üzere üç idmanımız var. Salı günleri kondisyon idmanı, perşembe günleri pozisyon idmanı yaparız. Diğer sporlarda da

olduğu gibi Amerikan futbolunda da belli pozisyonlar var: hücum, defans, top tutanlar, top atanlar(quarter back). Cumartesi günü ise takım olarak hazırlık maçları yapıyoruz. Son üç yıldır başarılı bir şekilde ilerliyorsunuz. Biraz da başarılarınıza değinebilir misin? Üç senedir şampiyonuz. Bu sene de inşallah bir yenisini ekleyeceğiz. Şu an Üniversite Ligi, Kulüpler Ligi ve Avrupa Şampiyonlar Ligi olmak üzere üç dalda ilerliyoruz. Hedefimiz tabi ki hepsinde başarılı olmak. Özellikle Avrupa’da geçen sene gösteremediğimiz gruptan çıkma başarısını bu yıl gerçekleştirmek istiyoruz. İki senedir Şampiyonlar Ligi’ne katılıyoruz. Sırbistan ve Slovenya takımlarıyla maç yaptık. SırbistanTakımını burada Uçaksavar’ da ağırladık. Taraftar durumu nasıl? Seyirciler her sene artıyor. Geçen yıl Koç Üniversitesi ile oynadığımız maçta iki bine yakın seyircimiz vardı. Organizasyon iyi yapıldığı zaman gerçekten insanların ilgisini çeken bir spor. Seyirciler arasındaki herkes Amerikan futbolunu tam olarak bilmese bile gelip keyifle izleyebilecekleri bir karşılaşma oluyor. Koç finalinden bahsetmişken, Koç Üniversitesi bir özel okul olarak daha fazla imkana sahip olmasına rağmen son karşılaşmalarda kazanan taraf hep biz olduk. Bu durumu neye bağlıyorsun? Bizim başarılarımızın en önemli nedenlerinden biri alt yapıdan oyuncu yetiştiriyor olmamız. Kendi içinizde, kendi değerlerinizle bir oyuncuyu yetiştirip onunla sahaya çıktığınız zaman başarı geliyor. Yurtdışından iyi oyuncular transfer eden Koç, Yeditepe gibi üniversiteler de

elbette iyi işler yapıyorlar; fakat işin içine fiziksel güçten ziyade takım ruhu ve azim gibi mental şeyler de giriyor. Takım olarak bu değerlere sahip olduğunuzda öne çıkıyorsunuz. Seçmelerde nasıl bir yol izleniyor? Belirli bir şart var mı, herkes takıma girebiliyor mu? Amerikan futbolunun doğası gereği her türlü yapıda, kiloda insana ihtiyacımız var. Yani kısa veya uzun, yüz kilo üstü veya yüz kilo altı olabilir, fark etmez. Yeter ki o bağlılık, o disiplin onda yer alsın. Seçmeler de şöyle; hız, güç gibi pozisyonlar için adayları o tarz birimlere sokarak ölçüyoruz. Ben sporun “tutku” olduğunu düşünüyorum. Sen sporu tek kelimeyle ifade etmek istersen bu ne olurdu? Spor benim için “takım ruhu” diyebilirim. Sence kaptan kimdir? Kaptan, takım arkadaşlarını aynı hedef, aynı fikir altında toplayabilen, ve en önemlisi onlara yön gösterebilen; yani sadece söylemekle kalmayıp aynı zamanda uygulayarak gösterip liderlik eden insandır. Dinamik okurlarına söylemek istediğin bir şey var mı? Küçük bir rica olarak, bize olan seyirci desteği ne kadar artarsa, başarıya da o kadar yaklaşacağımızı düşünüyoruz. Seyirci kitlesinin artması hem bizim için hem Amerikan futbolunun gelişmesi için en önemli etken. Dinamik Gazete olarak “Sultans” takımına teşekkür eder, başarılarının devamını dileriz


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.