7 minute read

NICHITA STĂNESCU

WORDS BY MOHAMMED OMER SHABBIR

This poem is discussing the narrative between heart and mind, the link that is shared by both aspects in life and the need to understand the importance of using what we have. Life can be a minefield and we have to accept the different sides that built up our personality. The theme of this poem revolves around our conflict and struggle with both of these significant instruments.

Advertisement

Heart & Mind

The heart is a delicate thing, surprisingly fragile. The strength is more than that retained by a fist. It rarely makes sense how lies can turn the tide. I wonder rather not spend too much time wondering why.

The struggles of the heart are all well known. They have been made clear in so many ways, over so many years. Most would refuse being dictated by a emotional instrument. Still very few practice this belief, control has eluded most.

The battles of the mind, is where character is designed. How to increase the pace for improved results? There is no quick cheat to challenge the mind. Progression has to be made, day and night.

Does the mind need to adapt and change? The quality of life is determined by the quality of thoughts. Left or right, do not make that mistake. Remain indifferent as imbalance either way leads you astray.

The heart or mind? Both have a purpose and help your fate. The the wisest of all use every ounce of dynamite. Synchronise these instruments for maximum impact.

Nichita Stănescu

(1933-1983)

Nichita H. Stănescu doğumlu Nichita Stănescu ( d.31 Mart 1933, Ploieşti, Prahova ili - ö. 13 Aralık 1983) Romanya Akademisi’nin ölüm sonrası üyesi seçilmiş bir Rumen şair, yazar ve denemeciydi.

Şairin babası Nicolae Hristea Stănescu, daha sonra Ploieşti’de bir zanaatkar ve tüccar olan Prahovalı bir çiftçiydi. Annesi Tatiana Cereaciuchin, Rusya’da soylu bir ailenin parçasıydı.

1944 - 1952 döneminde “St. Petru şi Pavel ”, Ploieşti’den“ Mihai Viteazul ”oldu, böylece 1952 - 1957 yılları arasında Bükreş Üniversitesi Filoloji Fakültesi’nin kurslarına katıldı.

1952’de ikinci genç aşkı Magdalena Petrescu ile evlendi, ancak ikisi bir yıl sonra ayrıldı. 1962’de şair ve denemeci Doina Ciurea ile evlendi. Aşktan “Duyguların bir vizyonu” adlı cildin teması şekillenecek. Daha sonra şair ve yazar Gabriela Melinescu ile birlikte soyut evrenler yazma ve inşa etme konusunda birbirlerine ilham verecekler. 1982’de Todoriţa (Dora) Tărâţă ile evlendi.

Nichita, kendi sözleriyle yazdığı “dedikodu” şiirlerini “Argo” adlı ciltte topladı - karayolu üzerinde şarkılar ve ölümünden sonra, 1992’de Doina tarafından çok geç yayınlandı.

Edebiyat Gazetesi’nin şiir bölümünde kısa süreli redaksiyon ve ardından editörlük yaptı. 1963’te şairin ilk yurtdışı gezisi Çekoslovakya’da gerçekleşti. Üç yıl sonra Tineretului Yayınevi’nde 11 ağıtlı bir cilt yayınladı. Yazarlar Birliği Ödülünü aldı. “Romanya denen bir ülke” şiirlerinden bazıları.

Adrian Păunescu ile birlikte “Luceafărul” dergisinin genel yayın yönetmen yardımcılığına atandı ve 1970 yılında Nicolae Breban tarafından yönetilen “România literară” dergisinin genel yayın yönetmen yardımcısı oldu. İki yeni şiir kitabı yayımladı: “Beş Arkadaşta Belgrad” ve “Soğukların Büyüklüğü”. “The Reading Book” makalelerinin cildi için üçüncü kez Yazarlar Birliği Ödülü’nü aldı.

Bir yıl sonra son kez Yazarlar Birliği Ödülü’nü kazandı ve Johann Gottfried von Herder Uluslararası Ödülü’ne layık görüldü. “Literary Romania” için yorum yapan bir yayıncı oldu. Son evine, ünlü Gică akasya ağacının bulunduğu dairesinin penceresinin önünde, 9 Piaţa Amzei Caddesi’ne taşındı.

4 Mart 1977’de arkadaşı Nicolae Ştefănescu’yu kurtarmaya çalışan şair, depremden sonra yıkılan bir duvara çarptı. Şokun bir sonucu olarak, vücudun sol tarafında kısa süreli bir felç geçirir ve bu, iyileştikten sonra bile bir miktar engelli kalacaktır.

1978’de, aynı yıl Romanya Akademisi’nin “Mihai Eminescu” ödülünü alan Epica Magna şiirlerini yayınladı.

Ağustos 1981’de ilk karaciğer krizi geçirdi. Bu krizler sonbaharda da devam edecek ve şair bundan dolayı Fundeni Hastanesi’ne kaldırılıyor. Taburcu edildikten sonra, hastalığının tüm belirtilerinden saklanıyor, iyimserlik gösteriyor ve doktorlar olağanüstü direncine ve canlılığına hayran kaldıklarını söylüyorlar. 31 Mart hayatının 50. yılında şair için ulusal bir kutlama düzenlenir.

Yugoslavya gezisi sırasında doktorların müdahalesini gerektiren çok ciddi bir kriz yaşıyor.

12 Aralık’ta karaciğer bölgesindeki ağrı korkunç bir hal alır ve krizlerin son derece şiddetli olduğu ve şairin öldüğü Acil Hastaneye getirilir. Son sözleri, “Nefes al doktor, nefes al” oldur.

Herder Ödülü’nü kazandı ve Nobel Edebiyat Ödülü’ne (1980) aday gösterildi.

Hem edebiyat eleştirmenleri hem de halk tarafından “İlahi güzel” olarak adlandırdığı Romen dilinin en önemli yazarlarından biri olarak kabul edilen Nichita Stănescu, zamansal, yapısal ve resmi olarak modernist veya neo-şiire aittir. 1960-1970 yılları. Bununla birlikte, herhangi bir büyük yazar gibi, Nichita Stănescu da kendine benziyor, Alexandru Condeescu ve çok nadir bulunan mucit kategorisinin bir parçası olan olağanüstü genişlik, derinlik ve yoğunluk şairi Eugen Simion gibi bazı edebiyat eleştirmenleri tarafından değerlendirilir.

İKINCI AĞIT

Her boşluğa bir tanrı. Bir taş yarılsa, o saat içine bir tanrı.

Bir köprü ikiye ayrılsın yeter, o saat boşluğa bir tanrı.

Asfalt yollarda bir gedik mi açıldı, hop içine bir tanrı.

Bir yerinizi kesmeyin sakın bilerek ya da kazara, o saat bir tanrı korlar yaranın içine, her yerde, her zaman olduğu gibi korlar bir tanrı

önünde eğilelim diye, her şeyi korur çünkü o tanrı, her şeyi, kendinden kopup ayrılan. Gözünü seveyim, savaşçı, yitirme gözünü, aman, o saat getirir korlar göz çukuruna bir tanrı, taşlaşır kalır orada. Ve biz

yücelterek onu oluştururuz içimizi... Sen bile

yücelterek onu, yücelttiğin gibi bilinmeyenleri tüm, kalırsın ruhunun içinde kapalı.

ŞIIR

Ağlayan gözdür şiir ağlayan omuzdur omzun ağlayan gözüdür ağlayan eldir elin ağlayan gözüdür ağlayan ruhtur topuğun ağlayan gözüdür. Ah dostlar,

şiir bir damla gözyaşı değildir ağlamanın kendisidir fakat farkedilmemiş gözün ağlayışıdır en güzel olması gereken gözün en mutlu olması gereken gözün gözyaşlarıdır şiir.

PARÇA

De bana, yakalasaydım seni bir gün ve öpseydim ayağının altını öpüşümü ezmekten korkarak az biraz topallamaz mıydın o zaman?

Pictures source: ziaruldevrancea.ro ceascadecultura.ro facebook.com/ZambestevietiibyDaniela

ZEUGMA ANTİK KENTİ VE EŞSİZ MOZAİKLERİ

YAZAR ZEYNEP KEMALOĞLU

Mezopotamya, Fırat ve Dicle nehirlerini içine alan; Doğu’da Zargos dağları, Batı’da Suriye çölü, Kuzey’de Toros dağları, Güney’de Basra körfezine kadar uzanan bir coğrafi alanı kapsamaktadır. Tarihte bereketli Hilal olarak da anılan bu coğrafya, kaynaklarda insanoğlunun ilk buğday tanesini attığı yer olarak belirtilmektedir. Bölgede tarih öncesi devirlerin dışında: Sümerler, Akadlar, Babiller, Persler, Romalılar ve Müslümanlar hüküm sürmüşlerdir. Bu medeniyetlerden, kültürlerden biri de Zeugma’lılardır. Zeugma, Gaziantep’in Nizip ilçesinin doğusunda, Belkıs Köyü sınırları içerisinde, Birecik Barajı yakınında bulunmaktadır.

Güneydoğu Anadolu Bölgesinin en büyük, Türkiye’nin ise 6. büyük kenti olan Gaziantep, nüfusu, ekonomisi ile bir Metropol görünümündedir. Anadolu’nun ilk yerleşim alanlarından birisi olan Gaziantep, Kalkolitik, Paleolitik, Neolitik, Hitit, Mitani, Asur, Pers, Büyük İskender, Selevkoslar, Roma, Bizans, İslam, Türk-İslam, Osmanlı dönemlerini yaşamıştır ve bu dönemlere ait eserleri günümüze kadar taşımıştır. İlk uygarlıkların doğduğu Mezopotamya ve Akdeniz arasında bulunuşu, güneyden ve Akdeniz’den doğuya, kuzeye ve batıya giden yolların kavşağında oluşu, Tarihi İpek Yolu’nun buradan geçmesi uygarlık tarihine ve bugüne yön vermiş olup, ayrıca her dönemde kültür ve ticaret merkezi olma özelliğini korumuştur.

Antik dönemlerde Seleukia ve Apemeia şehirleri arasında “kavşak” ya da “köprü” vazifesi yapmış olan bu kent, Grekçe’de “geçit, köprü, kavşak” anlamına gelen Zeugma adıyla anılmıştır.

Arkeolojik buluntular ışığında geçmişi günümüzden 600.bin yıl öncesine dayandığı tespit edilen şehir, Anadolu’nun ne kadar köklü ve zengin bir mirasa sahip olduğunu gözler önüne sermektedir. Geçirdiği tarihsel süreçlerle Anadolu’nun yerel kültürünün yanı sıra Helenistik ve Roma’nın kültürlerini de kendi içinde barındıran, tüm buluntularıyla döneme ışık tutmuş antik bir yerleşimdir Zeugma.

Bu kenti Büyük İskender’in komutanlarından ve daha sonra Suriye Kralı da olan Selevkos Nikator kurmuştur. Kente İskit Lejyonu adı verilen askeri garnizonun yerleşmesi ile şehrin önemi ve canlılığı artmıştır. Belkıs/Zeugma Antik Kenti; Fırat’ın geçilebilir yerinde olması, askeri ve ticari bakımdan oldukça önemli stratejik bir bölgede bulunması nedeniyle tarihin her döneminde önemini korumuştur. Askeri ve ticaret geliştikçe beraberinde sanatı da beraberinde getirmiştir.

Zeugma, büyüyüp 70.000 nüfusluk dev bir kent durumuna gelince, tüccarlar Fırat gün batımına karşı villalar yaptırmışlardır. İmar faaliyetlerindeki gelişme sanata olan ilgiyi de arttırmış, villalar eşsiz mozaiklerle süslenmiştir. Bu mozaikler dünyanın her yerinde var olan en değerli mozaikler olma özelliğini taşımaktadır.

Nedeni ise Fırat nehrinin getirdiği renk çeşitliliğidir. Bu çeşitliliğe 13 renk armonisi denilmektedir. Başka mozaiklerde 3-5 renk kullanılırken Zeugma mozaiklerinde 12-13 renk kullanılmıştır. Zeugma’nın mozaik ve duvar resimlerinin işçiliği, teknikleri ve işlenen mitolojik olayların tasvir edilişi oldukça dikkat çekicidir. Zeugma

Picture source: Turkish Archaeological News

This article is from: