İçindekiler Dergi Adı: Tesisat İnşaat Malzemecileri Federasyonu Dergisi 2010/1
Sayı 05 Baymak A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Murat Akdoğan “Benim devletten hiçbir beklentim yok. Devleti bizim güçlendirmemiz gerekiyor. Ben bugüne kadar devletin benden alacaklı olduğunu düşünerek hareket ettim.”
İmtiyaz Sahibi ve Adresi: Serdar Dönmez (serdardonmez@timfed.com) İncirli Cad. No:28 Bakırköy - İSTANBUL
2010/1-Sayı 05
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü ve Adresi: Mehmet Arslan (mehmet.arslan@tepeinsmalz.com.tr) Kayışdağı Mah. Bostancı Dudullu Yolu No: 40 Kadıköy - İSTANBUL Genel Yayın Yönetmeni: Prof. Dr. T. Hikmet Karakoç (hkarakoc@anadolu.edu.tr) Yapım & Görsel Tasarım Yönetmeni: Güray Ergün (guray@timfed.com)
Söyleşi: Baymak A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Murat Akdoğan
Akademik Objektif: 9 Eylül Ünv. Metalurji ve Malzeme Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Kazım Önel
Makale: Prof. Dr. Hikmet Karakoç: Konfor, Sağlık ve Çevre Üzerine Nem’in Etkileri
Makale: Prof. Dr. Nihat Karakoç: Yeni Rekabet Koşullarında Stratejik İşletme Teknikleri
Makale: Prof. Dr. Yavuz Odabaşı: Sosyal Medya ve Pazarlama
Fuarlar: UNICERA, PIPEXPO, YAPI FUARI
Yapım & Görsel Tasarım Yardımcı Yönetmeni: Orhan Hopa (orhan@timfed.com)
Millî egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar yanar, yok olur. Milletlerin esareti üzerine kurulmuş müesseseler her tarafta yıkılmağa mahkûmdurlar.
1929
İstanbul Valiliği web sitesi - www.istanbul.gov.tr
TİMFED Yönetim Kurulu : Serdar Dönmez (TİMDER), Emin Ayar (TİMKODER), Ali Yalçın Tung (TİMDER), Kemal Yıldırım (TİMDER), Aydın Eşer (TİMDER), Yunus Altun (TİMKODER), Özkan Işıldar (ANTİMDER), Murat Duman (BURTİMDER), Abdullah Şahin (SİMSAD), M. Mesut Aygören (DİMSİAD), Durmuş Arıcan (FİMSİAD). Yayın Yürütme Kurulu : Prof. Dr. T. Hikmet Karakoç, Mehmet Arslan, Serdar Dönmez, Emin Ayar, Aydın Eşer, Nurhan Tanyeli, Güray Ergün, Orhan Hopa. Yönetim Yeri Adresi: Ortaklar Cad. No:14 K: 3 D: 5 Mecidiyeköy - İSTANBUL Basım Yeri Adresi Telefonu: Ömür Matbaacılık A.Ş. Haramidere Beysan San. Sit. Birlik Cd. No:20 Büyükçekmece - İSTANBUL 0212 422 76 00 Basım Tarihi : Temmuz 2010
Yayın Türü : Yaygın Süreli
İlan İndeksi : İletişim Bilgileri : Adres : Ortaklar Caddesi No: 14 K: 3 D: 5 Mecidiyeköy - İSTANBUL
Ön Kapak İçi: Arka Kapak: Arka Kapak İçi:
Seramiksan Eczacıbaşı - İntema Uşak Seramik
Telefon : 0 212 274 28 42 / 0 212 274 28 43
1 33 41 51 63
Elmor Bien Seramik Baymak Visam Gül Pres Döküm
e-posta : info@timfed.com Web Sitesi : www.timfed.com 2 Ocak - Haziran 2010 / Sayı 05
İçindekiler
Söyleşi
24
Baymak A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Murat Akdoğan
6
İnşaat Malzemesi Satıcıları TİMFED ve TOBB İşbirliğinde İlk zirvesini Gerçekleştirdi
18
TİMKODER Eğitim Programı 2009-2010 Sertifika ve Ödül Töreni Yapıldı
ANTİMDER’den
28
Dokuz Eylül Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Metalurji ve Malzeme Mühendisliği Bölümü
TİMFED’den
TİMKODER’den
Akademik Objektif
Şehrin Nabzı - Samsun
54
Şahin Ticaret ve SİMSAD Yön. Kur. Bşk. Abdullah Şahin Simpa Ticaret Şirket Müdürü Köksal Ersayın Teknik Hırdavat Şirket Müdürü Murat Alanyurt Çağman Yapı Şirket Müdürü Ahmet Çağman Feyza İnşaat Şirket Müdürü Salih İpçi Mega İnşaat Şirket Müdürü G. Murat Kurt
Şehrin Nabzı - İzmir
20
64
Tara - İzmir Genel Müdürü Hamdi Gedik Hera Seramik Genel Müdürü Müjdat Uyar Özdede İnş. ve Tes. Malz. Genel Müdürü İsmail Özdede Kirazoğlu Genel Müdürü Asaf Turgutalp
ANTİMDER Mayıs Ayı Olağan Toplantısı Gerçekleşti ANTİMDER Haziran Ayı Olağan Toplantısı Gerçekleşti
Makale - Prof. Dr. T. Hikmet Karakoç
44
Konfor, Sağlık ve Çevre Üzerine Nemin Etkileri
DİMSİAD’tan
22
Makale - Prof. Dr. Nihat Karakoç
DİMSİAD’ta Yeni Yönetim Çalışmalarına Hız Verdi
48
Yeni Rekabet Koşullarında Stratejik İşletme Yetenekleri
Fuarlar Seramik Sektörünün Buluşma Noktası UNICERA Büyüme Rekorları Kırdı Boru Sektörünün Yeni Buluşma Noktası PIPEXPO Boru Endüstrisi Fuarı 33.Uluslararası Yapı Fuarı İstanbul 2010 Gerçekleşti
34
Makale - Prof. Dr. Yavuz Odabaşı
52
Sosyal Medya ve Pazarlama
Hukuken
72
Anonim Şirket Ortağının Rekabet Yasağı 3 Ocak - Haziran 2010 / Sayı 05
Yönetimden
Serdar Dönmez TİMFED Yönetim Kurulu Başkanı serdardonmez@timfed.com
"Üyemiz olsun, olmasın tüm sektör paydaşlarımızın fikirlerine federasyon ve derneklerimizin kapısı her zaman açıktır." 2001’den bu yana hızla büyüyen Türkiye ekonomisi 2006’da yavaşlama sürecine girmiştir. 2007’nin özellikle ikinci yarısında genel seçimler, Cumhurbaşkanlığı seçimi, terör, Kuzey Irak’taki belirsizlikler, dünya piyasalarında yaşanan finansal krizlerinin etkisiyle durgunluk dönemine girilmiştir. 2008 yılında ABD ve Avrupa’da patlayan “küresel finans krizi” ile ülke ekonomileri ve sektörler önemli ölçüde sarsılmıştır. Bilindiği üzere Türkiye 2008-2009 yıllarında tüm dünyayı saran ekonomik krize, güçlü bir kamu maliyesi, sağlıklı bir bankacılık sektörü ve etkili bir kurumsal denetim ve düzenleme çerçevesiyle yakalandı. Bu nedenle, 1994’te ve 2001’de yaşadığımız gibi bir yıkım olmamasına rağmen büyümenin itici gücü olan tüketim harcamaları, tüketici güveninin azalmasıyla birlikte yavaşladı. Azalan tüketim sonucu Türkiye’nin bir taraftan iç pazarı küçülürken diğer taraftan da Avrupa ülkeleri dâhil olmak üzere, önemli ihracat pazarları daraldı. Bu süreçler yaşanırken ve ileriki yıllarda yaşanabilecek benzeri süreçler karşısında TİMDER ile oluşturduğumuz sektörel güç birliğini daha da ileri boyutlara taşımak amacıyla 2007 yılında TİMFED’i kurduk. Federasyonlaşma kararımızda çıkış noktalarımız ve ihtiyaçlarımız ise şu şekildeydi: Türkiye çapında 1000’i aşan üyemizin perakende ve toptan müşterileri ile günlük hayatta karşılaştıkları küçük ama önemli sorunları sürüncemede kalmadan ve kesinlikle çözülmesi amacıyla ortak çözümler üretilmesi gerekiyor. Türkiye’nin her yanında toptan ve büyük montanlı işlerde sorun yaşandığında yada zaten sorun olacağı baştan belli olan kişi veya firmalardan 4 Ocak - Haziran / Sayı 05
Sözleşmelerin mutlaka yazılı hale getirilmesi, hukuk dili ile yazılmasını ve mutlaka hukuk müşavirleri yada bu konuda uzman avukatlara okutularak ilerde menfi kullanımlara açık maddeler kalmaması için ortak çözümler bulunması gerekiyor. haberdar olunması amacıyla bu kişi ve firmaları mutlaka herkese acilen bildirilmesi ve ortak mücadele edilmesi gerekiyor. Tedarik ve sevkıyatlardaki zaman kayıplarını önlemek yada maliyetleri düşürmek için aynı bölgedeki yakın satıcılar arasında bayilik/temsilcilik farkı gözetmeden birlikte davranılarak çözüm üretilmesi gerekiyor. Büyük yapı gruplarına yapılan toplu satışlarda meydana gelebilecek her türlü sorunun tolere edilebilmesi için satış sözleşmelerinin mutlaka yazılı hale getirilmesi, hukuk dili ile yazılmasını ve mutlaka hukuk müşavirleri yada bu konuda uzman avukatlara okutularak ilerde menfi kullanımlara açık maddeler kalmaması için ortak çözümler bulunması gerekiyor. Bu gerekliliklerden yola çıkarak çözümleri üretmek için üyemiz olsun, olmasın tüm sektör paydaşlarımızın fikirlerine federasyon ve derneklerimizin her zaman açık olduğunu, sektörümüze çözümler üretmek için de hepimizin bir çatı altında hareket etmesi gerektiğini belirtirmek isterim.
Editör
İnşaat Sektörünün 2010 Görünümü Prof. Dr. T. Hikmet Karakoç TİMFED Dergisi Genel Yayın Yönetmeni
İMSAD, İnşaat Malzemesi Sanayicileri Derneği, aylık olarak sektörün gelişimine yönelik raporlar yayınlıyor. Bu raporlar, inşaat sektöründe mevcut durumu gözlemlemek açısından oldukça yararlı projeksiyonlar ortaya çıkarmaktadır. Bu yazımda, İMSAD’ın Haziran 2010 raporundan önemli notları sizinle paylaşacağım. İnşaat sektörüne ilişkin olarak 2010 yılının ilk çeyreğine yönelik rakamlar, olumlu sonuçlar ortaya çıkarmamaktadır. Gerek konut satışları verileri, herekse yapı ruhsatı izinleri ivme kaybına işaret etmektedir. Bu sonuçta mevsimsel etkilerin yanı sıra hızlı artan gayrimenkul fiyatları da önemli rol oynamaktadır. Aşağıdaki diyagramda Türkiye ve İstanbul için konut satışlarındaki değişim görülmektedir. TÜİK’ten alınan verilerle hazırlanan bu grafikten görüleceği gibi; 2009’un ikinci çeyreğinde 200 bine kadar çıkan konut satışları, 2010’un ilk çeyreğinde 85 binlere kadar düşmüştür.
hkarakoc@anadolu.edu.tr
TCMB ve TÜİK’in rakamlarına göre, yapı kullanım izinlerinin 2008-2010 aralığındaki değişimi aşağıdaki diyagramda verilmektedir. Bu değişim incelendiğinde yapı kullanım izinlerindeki dramatik düşüş açıkça görülmektedir.
Şekil 2: Mart 2008-Mart 2010 arasında yapı ruhsatlarındaki değişim (TÜİK)
Kriz ortamına karşın, konut dışındaki diğer yapılara oranla ticari binalardaki düşüşün daha sınırlı olduğu ortaya çıkmıştır. Bu durum gayrimenkul yatırımlarının ticari binalara kaydığının göstergesidir.
Şekil 1: 2008 yılı ilk çeyreği ile 2010 yılı ilk çeyreği arasında Türkiye ve İstanbul’da konut satışlarındaki değişim (TÜİK)
TÜİK raporlarına göre, inşaat sektörü istihdam endeksi değişim oranları incelendiğinde inşaat sektörü istihdamında toparlanma sinyalinin devam ettiği görülmektedir. Aşağıdaki diyagramda 2007 ilk çeyreği ile 2010 ilk çeyreği arasında inşat sektörü istihdam endeksi değişim oranları görülmektedir.
Konut satışlarındaki bu gerilemede, gayrimenkul fiyatlarının yüksek olması etkili olmuştur. Merkez Bankası’nın gösterge faizlerini düşük seviyelerde tutması sonrasında gayrimenkule olan talep sonucu fiyatlarda yükselme ortaya çıkmıştır. Fiyatların artışı ise, konut satışlarında gerilemeye yol açmıştır. Bununla birlikte mevsimsel etkilerin de ortaya çıkmasıyla konut satışlarının yılın ikinci çeyreğinde yukarıya yönelmesi beklenmektedir. Göz önünde bulundurulması gereken diğer bir nokta ise, gayrimenkul yatırımcısının dikkatini ticari binalara çevirmesidir. Yapı ruhsatı rakamları incelendiğinde, gayrimenkul yatırımcısının ciddi bir biçimde ticari binalara kaydığı görülmektedir. Bunun bir sonucu olarak da konut satışlarının, gayrimenkul satışlarındaki payı azalmaktadır. Bu eğilimin temel nedeni, alışveriş merkezi gibi büyük yapıların yeni yaşam alanları olarak ortaya çıkmasıdır. Ayrıca ticari gayrimenkulün kira getirisinin yüksek olması, bu türe yönelik talebi de artırmaktadır.
Şekil 3: İnşaat sektörü istihdam endeksi değişim oranları (TÜİK)
İMSAD’ın Haziran 2010 raporu sektörün 2010’nun ilk çeyreğini olumlu geçirmediğini açıkça ortaya koymaktadır. Bununla birlikte, gayrimenkul sektöründe gerek konut satış rakamları, gerekse yapı ruhsatları verileri ile çizilen bu olumsuz görünümün 2010’nun ikinci çeyreğinde olumlu yöne değişmesinin beklendiği kaydedilmektedir. En iyi dilek ve saygılarımla. 5 Ocak - Haziran / Sayı 05
TİMFED’den
İnşaat Malzemesi Satıcıları TİMFED ve TOBB İşbirliğinde İlk Zirvesini Gerçekleştirdi
İnşaat malzemesi satıcıları, ticaret odası ve sivil toplum örgütleri yetkilileri Tesisat İnşaat Malzemecileri Federasyonu (TİMFED) ve Türkiye Odalar Borsalar Birliği (TOBB) organizasyonunda, Ankara Ticaret Odası (ATO)’nın katkılarıyla 08 Haziran 2010 tarihinde Ankara’da bir araya geldi. 1. İnşaat Malzemesi Satıcıları Zirvesine yurdun dört bir yanından gelen ve TİMKODER tarafından karşılanan katılımcılar, ATO’ya getirilerek kayıt yaptırmasının ardından Anıtkabir’e ziyarette bulundu. Ata’nın huzurunda saygı duruşunun ardından Anıtkabir’i gezen katılımcılar öğle yemeğinin ardından TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu’nun “Türkiye Ekonomisi” konferansını dinlemek için ATO konferas salonunda bir araya geldi. Konferansın ardından oluşum sürecinden bugüne kadar desteklerinden dolayı TOBB M. Rifat Hisarcıklıoğlu’na TİMFED ve TİMDER Yönetim Kurulu Başkanı Serdar Dönmez tarafından, ATO Başkanı Sinan Aygün’e ise TİMFED Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Emin Ayar tarafından teşekkür plaketi takdim edildi. Plaket töreninin ardından başlayan 1. İnşaat Malzemesi Satıcıları Zirvesinde geniş kapsamlı bir sektör değerlendirmesi yapıldı. Panelin ilk konuşmasını gerçekleştiren TİMKODER Yönetim Kurulu Başkanı Emin Ayar, TOKİ nedeni6 Ocak - Haziran 2010 / Sayı 05
yle sektörde oluşan sorunlar ve çözüm önerilerine değinirken, TİMDER Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ali Yalçın Tung, sektörümüzde karşılaşan yasal mevzuatlardaki olumsuzluklara dikkat çekti. Ali Yalçın Tung’un ardından konuşmasını yapmak üzere sözü devralan ANTİMDER Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Üstem ise; yapı marketlerin mağazacılık sektörüne etkileri hakkında bilgi aktardı. BURTİMDER Yönetim Kurulu Başkanı Murat Duman; standart ve standardizasyon hakkında konuşmasını gerçekleştirirken, FİMSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Durmuş Arıcan; sektörde uygulama sırasındaki eksiklikler ve eğitim sorunu üzerine sunum yaptı. DİMSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Çetinkaya ise üretici ve bayi ilişkilerine değinirken, SİMSAD Yönetim Kurulu Başkanı Abdullah Şahin; bildiriminde satış kanalları sorunları ve çözüm önerileri hakkında görüşlerini ifade etti. TİMFED ve TİMDER Yönetim Kurulu Başkanı Serdar Dönmez ise; TİMFED’in kuruluş nedenleri, oluşum süreci ve yol haritası hakkında bilgi verdi. Sektörel sorunlar için TİMFED üyesi derneklerin üyesi olsun olmasın tüm sektör paydaşlarının sorun, çözüm önerileri ve fikirlerine kapılarının açık olduğunu belirten Dönmez’in konuşmasının ardından gerçekleşen soru cevap bölümü ile zirve sona erdi.
TİMFED’den
Panelistler TİMFED ve TİMDER Yönetim Kurulu Başkanı Serdar Dönmez, TİMKODER Yönetim Kurulu Başkanı & TİMFED Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Emin Ayar, TİMDER Başkan Yardımcısı & TİMFED Muhasip Üyesi Ali Yalçın Tung, ANTİMDER Yönetim Kurulu Başkanı & TİMFED Yönetim Kurulu Üyesi Mustafa Üstem, BURTİMDER Yönetim Kurulu Başkanı & TİMFED Yönetim Kurulu Üyesi Murat Duman, FİMSİAD Yönetim Kurulu Başkanı & TİMFED Yönetim Kurulu Üyesi Durmuş Arıcan, DİMSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Çetinkaya, SİMSAD Yönetim Kurulu Başkanı & TİMFED Yönetim Kurulu Üyesi Abdullah Şahin PANEL Oturumu yönetmek üzere seçilen TİMFED Yönetim Kurulu Üyeleri Aydın Eşer, Yunus Altun ve Yusuf Yıldırım’ın kürsüye geldi. Panel Başkanı Aydın Eşer’in daveti ile kürsüye gelen TİMFED ve TİMDER Yönetim Kurulu Başkanı Serdar Dönmez, 1. İnşaat Malzemesi Zirvesine yaptıkları katkıdan dolayı TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu ve ATO Başkanı Sinan Aygün’e, sektörün sorun ve çözüm önerilerini tartışmak üzere salonda toplanan katılımcılara teşekkürlerini ifade etti. Zirvenin ilk konuşmasını gerçekleştiren TİMKODER Yönetim Kurulu Başkanı Emin Ayar, TOKİ nedeniyle sektörde oluşan sorunlar ve çözüm önerilerini şu şekilde ifade etti; İnşaat malzemecileri olarak amacımız ülkemizde üretilen veya yurt dışından ithal edilen malzemeleri depolama suretiyle inşaat müteahhitlerine ve nihai tüketiciye satmaktır. Bu işlemi yaparken tabii ki giderlerimizin karşılanması için bir kar marjı da hedeflemekteyiz. İşletmelerimizin masrafları çalıştırdığımız kişilerin ve bizlerin geçimimizin sağlanması ve firmalarımızın devamı için bu kazancı elde etmek zorundayız. Bu kazancı elde edebilmek içinde sattığımız malzemelerle ilgili tahsilâtları da zamanında yapabilmeliyiz. Teminatlar yolu ile üretici firmalara malzeme karşılığı yapacağımız ödemeleri ertelemek bile mümkün değildir. Bundan dolayı sattığımız malzemelerin tahsilâtını yapamazsak zora gireriz. İşletmelerimizi kapatabiliriz, hatta cezaya bile çarptırılabiliriz. Sektörümüzde bu durum maalesef 2005 yılından itibaren sıkça yaşanmaktadır. Geçmiş yıllarda müteahhitliğin
karlı bir iş olması dolayısıyla diğer sektörlerde iş yapan insanlarda inşaat yapmaya başlamışlardır. Rahatlıkla satabileceklerini düşünen bu insanlar bankalara ve bizlere borçlanarak inşaatlarını tamamlamışlardır. Fakat devletin tüm sektörlerden özelleştirme yoluyla çıkmasına rağmen TOKİ vasıtasıyla inşaat sektörüne gireceğini ve kendileriyle rekabet edebileceğini hesaba katmamışlardı. TOKİ’nin rekabeti sonucu ellerinde tamamlanmış dairelerini satamamışlardır. Dolayısıyla bizlere olan borçlarını ödeyememişlerdir. Bu durumda maalesef birçok meslektaşımız işlerini terk etmiş zor durumlara düşmüştür. Bu sektörümüzün TOKİ ile ilk tanışması ve yenilen ilk darbe olmuştur. TOKİ’nin kuruluş süreci hakkında bilgi veren ve amaçları hakkında bilgi veren Ayar, 06.08.2003 tarih ve 4966 sayılı kanunla TOKİ’nin görevlerinin; 1.Konut sektörüyle ilgili şirketler kurmak veya kurulmuş şirketlere iştirak etmek; 2.Ferdi ve toplu konut kredisi vermek, köy mimarisinin geliştirilmesine, gecekondu alanlarının dönüşümüne, tarihi doku ve yöresel mimarinin korunup yenilenmesine yönelik projeleri kredilendirmek ve gerektiğinde tüm bu kredilerde faiz sübvansiyonu yapmak; 3.Yurtiçi ve yurtdışında doğrudan veya iştirakleri aracılığıyla proje geliştirmek, konut, altyapı ve sosyal donatı uygulamaları yapmak veya yaptırmak; 4.İdareye kaynak sağlanmasını teminen kar amaçlı projelerle uygulamalar yapmak veya yaptırmak; 5.Doğal afet meydana gelen bölgelerde ge7 Ocak - Haziran 2010 / Sayı 05
TİMFED’den
rek görüldüğü takdirde konut ve sosyal donatıları, altyapıları ile birlikte inşa etmek, teşvik etmek ve desteklemek.olduğunu belirtti ve sözlerine şu şekilde devam etti; Bu görevler ile birlikte toplu konut idaresi, uygulama yaptığı bölgelerde birim kurabilme ve gerektiğinde bu birimlerde valilik, belediye ve diğer kamu kurumları personelinden geçici görevli istihdam etme yetkisine sahip olmuştur. Bu itibarla Bayındırlık ve İskân Bakanlığı makam onayı ile İstanbul, Bingöl, Erzurum, Diyarbakır ve Van’da birim kurma kararı alınmıştır. Ayrıca yine yapılan yasal düzenlemelerle idare, hazineye ait arazileri bağlı olduğu bakan ve maliye bakanı teklifi ve başbakan onayıyla bedelsiz olarak devralma yetkisine sahip olmuştur. Ülkemizdeki hızlı nüfus artışı sonucu artan konut talebi için devletin direkt olarak inşaat sektörüne girmesi yerine arsa üretimi yapıp yatırımcılara devretmesinin daha uygun olacağını düşünüyoruz. Ayrıca TOKİ’nin sosyal projelere ağırlık vermesini istiyoruz. Bu konuda TOKİ’nin yapması gerekenler: 1.Dar gelirli ve evi olmayan insanlara peşinatı az vadeleri uzun kira öder gibi ödenebilecek sağlıklı oturulabilir konutlar üretip teslim etmeli. 2.Kırsal alanlarda toplu konutlar yaparak büyük kentlere göçü önlemeli. Buralarda talebin mevcut olup olmadığı iyice incelenmeli. Yapılan konutlar elde kalmamalı. Veya alakasız insanlara satılmamalıdır. 3.Büyük kentlerin görünümü bozan gecekonduların yerine yaşanabilir, sağlıklı görüntüyü bozmayacak yeni konut projeleri yapmalıdır. Gecekondu dönüşüm/ kentsel yenileme projesi 4.Doğal afet meydana gelen bölgelerde afetzedelere yeni konutlar üretmeli. Bu konutların bölgede yaşanan afete (deprem, sel vb.) Dayanıklı olmasına dikkat etmeli. Konutlar yaşanan afetin bir daha yaşanmaması en kuvvetli olan yerlere yapılmalı ve afetten en fazla zarar gören insanlara dağıtılmalıdır. 5.TOKİ tarihi eserlere sahip çıkmalıdır. Tarihimizin izlerini taşıyan bulundukları bölgeyi geçmişin hatıraları ile süsleyen bakıma ve onarıma muhtaç kültür varlıklarımızın onarım ve restorasyonunu da takip etmeli, yapmalı, yaptırmalıdır. 8 Ocak - Haziran 2010 / Sayı 05
Bu bahsettiğimiz sosyal projeleri uygularken devletin bir takım imkânlarının kullanılmasına kimsenin itirazı olması mümkün değildir. Ama yasadaki haklarını kullanarak gereğinde bedelsiz aldığı çok kıymetli arsaları gelir ortaklığı modeli ile çok güçlü inşaat firmalarına vererek sektörde orta düzeyde inşaat yapan firmaları zor durumda bırakması bizce uygun değildir. TOKİ’nin bir takım harçları ödemediği ve yapı denetimine de tabi olmadığından bu giderler diğer firmalar için artı bir maliyet olmakta ve fiyatlarla rekabet edemez duruma gelmektedirler. Ayrıca TOKİ’nin yaptığı evler daha başlamadan TV’lerin haber programlarında dakikalarca örnek daire gösterilerek ve altına en ucuz dairenin fiyatı yazılarak reklam edilmekte ve bu durumda alıcıların kafasını karıştırmaktadır. Bu programlarda gösterilen örnek dairelerin her şeyi dört dörtlük olarak sunulmakta fakat tüm daireler bittikten sonra bir yığın eksiklikler ve aksaklıklar ortaya çıkmaktadır. Bu durumda diğer inşaat yapımcılarını dairelerini satmak konusunda zorlamakta, sıkıntıya sokmaktadır. Daireler bittikten sonra ortaya çıkan eksikliğin giderilmesi konusu daire sahipleri arasında istenmeyen olaylar çıkmasına sebep olmaktadır. Ayrıca kullanılan kalitesiz ve iş görmez malzemeler kırılıp yerine yenisi alınarak milli servetin heba olmasına da neden olmaktadır. Bizim inşaat malzemecileri olarak TOKİ’den en büyük şikâyetimiz; düşük fiyata işi alan müteahhidin bir takım işleri taşerona devredip malzemeyi taşerona aldırması ve daha sonra malzeme ile ilgili ödemeler yapılmayınca ne idarenin nede müteahhidin malzemeyi inşaatında kullanıldığını bile bile borcu kabul etmeyişidir. Buna acil bir çözüm getirilmesi gerekmektedir. Başka bir konuda müteahhit firmanın işi çok ucuza aldığı için malzemeyi de ucuza getirmek istemesi. Bu durumda malzemeyi miktarı fazla olduğu için fabrikadan almak yoluna gitmektedir. Buda daralan pazarımızda bizlere bir darbe olurken üretici firmalarla aramızdaki üretici-bayi ilişkisini de zedelemektedir. Panel’in ikinci konuşmasında TİMDER Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ali Yalçın Tung, sektörümüzde karşılaşan yasal mevzuatlardaki olumsuzluklara değindi. Avrupa Birliği üyeliği hedefinde AB müktesebatına uyum sağlamak için yapılan birçok yapısal reformların ticaret hayatına yansımaları olumlu şekilde hissedilmeye başlandığını belirten Tung, iş hayatlarını direkt etkileyen ticaret kanunu ve standardizasyon konularında yapılması gereken düzenlemelerin geç kaldığını, beklentilerini şu sözlerle ifade etti; Ticaret kanununda ve standardizasyon konularında yanlış ve eksik uygulamalar iş hayatımızı olumsuz etkilemekte ve haksız rekabete yol açmaktadır. Çek yasaları ile ilişkili birçok kez çıkarılan düzenlemeler yeterli olmamış dürüst ve basiretli tüccarlar ve sanayiciler kötü niyetli piyasa oyuncularına karşı savunmasız kalmaya devam etmişlerdir. Artık
TİMFED’den günümüzde ticari faaliyetler üretmek, alıp satmak ve kar etmek yerine maalesef risk yönetimi şekline dönüşmüştür. Bugün avukatlarımızın önemli bir bölümü borçlu müvekkillerinin daha fazla olmasından mutlu olduklarını söyler hale gelmişlerdir. Hileli iflas, sahte belge ve karşılıksız çekle ilgili yasal çalışmaların caydırıcı ve cezalandırıcı yapıya kavuşturulması son derece önemlidir. Ticaret ve sanayi hayatını güvenli bir zemine oturtmak için gerekli yasal düzenlemelerin bir an önce çıkarılması zorunlu hale gelmiştir. Ulusal Standart Kurumumuz TSE’nin uygulamaları da çağın gerisinde kalmıştır. Farklı kalitelerdeki malların aynı standart belgesine sahip olmaları özellikle imalat sanayinde haksız rekabete yol açmaktadır. Daha iyi bir yapılanma ile mamullerin imalat aşamasında değil sunulduğu pazardan temin edilerek teste tabi tutulması ve belgelendirilmesi gerçekçi bir çözüm olacaktır. Türk İnşaat Sektörü olarak gerek ülkemizde gerekse dünyada önemli bir güç oluşturmaktayız. Türkiye müteahhitlik hizmetlerinde dünyada 3. sırada, inşaat malzemeleri sanayinde ise üretim üssü konumundadır. Sektörümüze bağlı bin’i aşkın alt veya ilişkili sektör çalışmaktadır. Çok sayıda alt sektörle bu denli yakın ilişkisi bulunan inşaat sektöründe yaşanan daralmalar işsizlik başta olmak üzere pek çok problemi beraberinde getirmektedir. 2008 yılı son aylarında başlayan küresel ekonomik krizin kaçınılmaz olumsuz ivmesiyle sektör 2009 yılı itibari ile % 16.30 küçülmüştür. Sonraki dönemde de olumsuzluklar devam etmiştir. Diğer sektörlerde büyüme rakamları 2009 son çeyreğinde artışa geçmesine karşın inşaat sektörü 4 çeyrekte de küçülen tek sektör olmuştur. Emek yoğun bir yapıya sahip olan sektörümüz bu daralmasına karşın hükümetimizce çıkarılan teşvik uygulamasında 12 kritik sektör arasına girememiştir. Bu uygulamaların sonunda inşaat sektörü istihdam ve iş hacmi büyüklüklerinde hemen hemen eş değer olmasına rağmen otomotiv sektörüne sağlanan ÖTV ve vergi indirimi gibi avantajların benzerlerinden yararlanamamıştır. Yüksek üretim tüketim ve istihdam parametrelerinde büyüme odaklı bir strateji izlememiz kaçınılmaz bir gerçektir. Ekonomimizin tamamında yüksekliği tartışılan %18 KDV oranı özellikle inşaat sektöründe haksız rekabete ve kayıt dışılığa sebep olmaktadır. Lokomotif sektör olarak kabul edilen sektörümüzün iç ve dış etkenlere karşı bu denli kırılgan bir yapıya sahip olması olası makro olumsuzluklara karşı öncelikli tedbir alınması gereken sektör olmasını da zorunlu kılmaktadır. Konunun bu aşamasında bir noktaya daha önemle işaret etmek isterim. Vasıfsız işçi problemi SSK prim-
lerinin çok yüksek olması ve bildirimsiz işçi çalıştırma sektörünün en önemli sorunlarından birkaçıdır. Söz konusu sorunları çözebilmek için prim oranlarının düşürülmesini sağlayacak düzenlemeler yanında bildirim yükümlülüğüne de kolaylık getirilmesi yararlı olacaktır. Emek yoğun sektörümüzün istihdam üzerindeki vergilerinin sektörümüze özel yeniden ayarlanması beklenen ve özlenen canlılığı getirebilecektir. Ayrıca ATO Başkanımız Sayın Sinan Aygün’ün sıkça işaret edip önerdiği gibi çok yüksek rakamlara ulaşan Vergi ve SSK borçlarının uzun vadeli yapılandırılarak ekonomimize katılması hem hazineye bir artı değer katacak hem de iş dünyasının yükünü azaltacaktır. 17 Ağustos depreminin üzerine çıkarılan 4708 sayılı yapı denetim kanunu 10 yıl geçmesine rağmen amacına ulaşamamış ve birçok sorunu da beraberinde getirmiştir. Erzincan ve Afyon gibi deprem riski olan illerin pilot bölge olarak seçilen 19 İlin arasına girmemiş olması üzücü ve düşündürücüdür. Sistem tam bir keşmekeş içerisindedir. Denetimden sorumlu teknik elemanların yarısı sorumlu olduğu imza attığı inşaatları bile bilmemektedir. Yapılardaki denetime tabi tutulacak kısımların tespiti de akılcı ve mantıklı olmalıdır. Esas olan can ve mal güvenliliğini sağlayan taşıyıcı sistemin yani betonarme ağırlıklı bir denetimin yapılmasını sağlamak olmalıdır. İnşaatın diğer ince işçilik ve malzeme montaj kısımlarının denetim fonksiyonları azaltılmalı mümkünse kaldırılmalıdır. İnşaat 9 Ocak - Haziran 2010 / Sayı 05
TİMFED’den Ziyaretçilerin meslek konumlarına baktığımız zaman; Serbest Meslek %24,7 Özel Sektör %47 Kamu Sektörü %11,5 Ev Hanımı %6,6 Öğrenci %3 Diğer %7,2 özel sektörde çalışan insanların % 47 sini oluşturduğunu görmekteyiz.
ruhsatları bakanlığın imar kanununa uygun bir şekilde azami standarda oturtulmalı ve prosedür sadeleştirilmelidir. Eşit m2’lerdeki inşaatlara farklı belediyelerce çıkarılan vize ve harç bedelleri gözden geçirilmeli, farklılıklar ortadan kaldırılmalıdır. Belediyeler Bakanlığın belirlediği imar kanunu ve yönetmeliklere uymalıdır. TİMKODER Başkanımızın biraz önce belirttiği gibi TOKİ kuruluş kanunundaki yapıya ve işlevine geri dönmeli piyasada gerek küçük müteahhitler gerekse biz satıcılar için adil ve yapıcı bir rol üstlenmelidir. İnşaat sektörümüzün en önemli vergisel problemlerinden biri yapılardaki KDV oranının bir kademelendirme olmadan 150 m2 den büyük konutlar için %1 den %18 ‘e aniden çıkmasıdır. Olması gereken KDV oranlarında kademeli geçiş sağlanmalıdır. Böylece 150 m2’nin üstüne 1 m2 bile aşılmasında konut bedelinin tamamı üzerinden %18 KDV alınması sonucunda çıkan sakıncalar giderilebilecek yapılan hileli işlemlerin önüne geçilebilecektir. Ali Yalçın Tung’un ardından konuşmasını yapmak üzere sözü devralan ANTİMDER Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Üstem ise; yapı marketlerin mağazacılık sektörüne etkileri sunumunu şu şekilde gerçekleştirdi; Yapı marketlerle ilgili gerçekleştirilmiş olan akademik düzeyde bir anket çalışmasının sonuçlarını aktararak başlamak istiyorum. İstanbul’da 600 kişi üzerinde yapılan araştırma sonuçları şöyledir. Bu araştırmaya göre yapı marketlerini ziyaret eden kişilerin marketlere gelme sebeplerine bakıldığında 3 grupta toplanmıştır. 1.Zorunlu ihtiyaçtan gelen kişilerin oranı %4,8 2.Kişisel zevk %52,3 3.Tasarruf amaçlı %42,9 Buradaki ziyaret etme sebepleri oranlarına bakıldığında kişisel zevkin %52,3 gibi yüksek bir oran teşkil etmesi yapı marketlerin tüketici gözünde cazibe merkezi olarak algılandığının göstergesidir. 10 Ocak - Haziran 2010 / Sayı 05
Öğrenim Durumları; İlkokul %2,7 Ortaokul %7 Lise %31,6 Üniversite %54 Diğer %4,7 Öğrenim durumlarına bakacak olursak ziyaretçi portföyünün yarısından fazlası üniversite mezunudur. Yaş Ortalaması; 18–14 arası %12,5 25–34 arası %37 35–44 arası %24,3 45–54 arası %21,3 55–64 arası %3,7 65 Yaş üstü %7 Yaş ortalamasına baktığımız zaman da yapı marketleri ağırlıklı olarak orta yaş grubunun ziyaret ettiğini görmekteyiz. Bu anketin sonucunda deneklerin %40‘ının ürün kalitesi ile ilgili beklentilerinin karşılanmadığı ortaya çıkmıştır. Tüketiciler daha düne kadar ürüne ve hizmete aç, fazla beklentisi olmayan, bulduğu mal ve hizmetle yetinen, fazla seçme ve karşılaştırma şansı olmadığı için eleştiremeyen kabullenen bir yapıda iken bugün beğeni ve tercihleri hızla değişen, hep daha fazlasını isteyen, daha fazla karşılaştıran ve eleştiren her geçen gün daha çok bilinçlenen bir kesime dönüşmüştür. Tüketici boş zamanlarını daha iyi değerlendirebilmek için küçük satış birimlerini tek tek dolaşmak yerine bütün ihtiyaçlarını karşılayabileceği tek çatı altında tek duraklı alışverişe yönelmiştir. Günümüzde alışverişi bir ihtiyaç gidermeden çok eğlence ve boş zaman değerlendirme kültürünün bir parçası haline getirmiştir. Yapı marketler de bu değişimi gözlemlemiş olacaklar ki göze ve görsele hitap eden yapılarıyla 1980’lerden beri ülkemizde açılmaya başlamışlardır. Yapı marketlerle ilgili yasanın bir türlü yürürlüğe konulamamasından dolayı şehir merkezi dışında olması gereken 400m2 üzerindeki marketler şehir merkezlerinde yoğunluğun en çok olduğu yerleri tercih etmişlerdir. Son bir yıl içerisinde ise 20.000m2 büyüklüğündeki AVM’ler yine yasa boşluğundan yararlanarak yerel yönetimlerin izniyle şehir
TİMFED’den
merkezinde inşa edilmişlerdir. AVM’ler bununla kalmayıp 5.000m2 büyüklüğündeki yapı marketleri içinde barındırarak insan trafiğinin yoğun olduğu bu mekânlarda yapı marketlere avantaj sağlamaktadırlar. Yine yasa ile çalışma saatleri belirli bir zaman dilimine bağlanmamış olan yapı marketlerin sadece yerel yönetimdeki belediye encümeni veya il encümeninden almış oldukları izinle kendi çalışma saatlerini istedikleri gibi belirlemektedirler.Yapı marketler tüketicilerin güvenini kazanmalarından dolayı mağaza düzenlemelerinde ve fiyatlandırmalarında tüketiciyi yanıltıcı politikalar izlemektedir. Buna örnek verecek olursak; çok cüzi miktarda kalan markalı ürünlere çok düşük fiyat etiketi asıp altına da stoklarımızla sınırlıdır ibaresini eklemektedirler. Bunun yanı sıra teşhire önem verilmediği gibi seramik grubunda ismini kanıtlamış bir marka ürün paletinin üzerine daha düşük segmentte ki başka bir markanın ürün numunesi ve fiyatı konmaktadır. Fiyat etiketinde de marka belirtilmemektedir. Bunun benzeri haksız rekabetlerin önüne geçmek için derneklerimiz kanalıyla her türlü mercide mücadelemizi vermeliyiz. Bu duruma bir de bölgemiz açısından bakacak olursak; TİMFED Kurucu Derneklerinden ANTİMDER 2004 yılında kurulmuş olmasına rağmen gerek bulunduğu bölge itibari ile gerekse dernek kuruluşundan bu güne kadar tüm üyelerimizin özverili çalışmaları ile ilimizin en önemli kuruluşları arasına girmeyi başarmıştır. Konumumuz itibariyle de gelişime elverişli olan ilimizde sektörümüz birçok sıkıntıya maruz kalmaktadır. Antalya Türkiye’nin inşaat merkezi olarak görülen ve göç alma hızında Türkiye’nin en hızlı göç alan şehridir. Antalya son 10 yıl içinde inşaat malzemeleri piyasası bakımından da üretici firmaların çok önem verdiği bir kent halini almıştır. İnşaat sektörü ülkenin ve Antalya’nın geleceğinin alt yapısını hazırlayan ekonomiye büyük ölçüde etki eden ve kendisine bağlı birçok sektörü hareketlendiren lokomotif bir sektördür. İnşaat sektörü Antalya’nın dördüncü büyük sektörü konumundadır.
Bu durum üretici firmalar kadar yapı marketlerin de dikkatini çekmiş olacak ki 1998 yılından bu yana ilimizde yapı marketlerin sayısı gün geçtikçe artmakta hatta il merkezi ve ilçelerde şubeleşmektedirler. Şehrimize Türkiye genelinde şubeleşmiş bir yapı market ilk olarak 1998 yılında açılmış olup Antalya Merkezden taşarak Alanya gibi potansiyel İlçelere de şube açarak pazardan pay elde etmeye çalışmışlardır. 2010 yılı itibariyle Antalya’da toplamda 50.000m2 alanda faaliyet gösteren yapı marketlerde yaklaşık 650 personel çalışmaktadır. Bu çalışanların %50‘si dolaylı yoldan yapı market çalışanıdır. Yani tedarikçi ve ya üretici firmaların personeli olduğu tespit edilmiştir. ANTİMDER toplam 63 üyesi ile yaklaşık 55.000m2 kapalı alandaki showroomları ile yaklaşık 700 kişiye istihdam sağlamaktadır. Yukarıda bahsettiğim gibi yapı marketlerin personel sayılarına bakıldığı zaman neredeyse dernek üyesi meslektaşlarımız istihdam sayısına eşit olduğu ancak marketlerin personelinin kalifiye olmamasından dolayı ödediği ücret, meslektaşlarımızın tamamen işinde uzman kişiler çalıştırmasından dolayı ödediği ücretin neredeyse yarısına eşdeğer olduğu bilinmektedir. Marketlerin avantajı bununla kalmamaktadır. Çünkü market çalışanlarının yarısının ücreti tedarikçi firmalar tarafından finanse edilmektedir. Bu durum da marketlerin personeli için ödediği ücret neredeyse meslektaşlarımızın personeline ödediği ücretin dörtte birine denk gelmektedir. Yine bölgemize baktığımız zaman söz konusu yapı marketlerin nakliye aracı olmadığı gibi servis hizmeti de bulunmamaktadır. Buna karşılık ANTİMDER üyelerinin yaklaşık 250–300 adet nakliye aracı bulunmaktadır. Bu araçların demirbaş ve yıllık yakıt maliyetlerini göz önünde bulundurduğumuz zaman meslektaşlarımızın ciddi bir bedel daha ödedikleri gözlemlenmektedir. Şu anki verilere göre sektörümüzün bölgemizdeki toplam yıllık cirosu yaklaşık 300 Milyon TL olup, bu cironun %45’i yapı marketler tarafından %55’i meslektaşlarımız tarafından gerçekleştirilmektedir. 11 Ocak - Haziran 2010 / Sayı 05
TİMFED’den
Çünkü tüketicilerin yapı malzemeleri satın alırken alternatif satın alma merkezleri arasında fayda-masraf analizi yaparak rasyonel karar vermesi kaçınılmazdır. Bu da tüketicilerin yukarıda saydığım hizmetleri veren market ve ya işyerlerini tercih etme yönünü belirleyecektir. Yukarıda bahsettiğim servis hizmeti mağazalarımızdaki canlı teşhirin düzgünlüğü ve kalifiye personelle hizmet vermesine rağmen pazarımızda marketlerin payı her geçen gün neden yükseliyor? Çünkü her ne kadar yukarıda bahsettiğim artılar bir avantaj ise globalleşen dünyada sermayenin gücü en büyük faktörü oluşturmaktadır. Bunun için öncelikli yapmamız gereken en önemli hadise; dernek çatısı altındaki meslektaşlarımızın güven tesisinin temelini oluşturmalı, akabinde ortaklık kültürümüzü de geliştirerek sermayelerimizi birleştirmenin yollarına bakmalıyız. Sonuç olarak küçük olsun benim olsun değil büyük olsun bizim olsun ilkesini benimsemeliyiz. Bu mücadele nasıl ticarette sermayelerin birleşmesi ile büyük bir güç oluşturulabiliyorsa, meslektaşlarımızın da bulundukları bölgede mesleki dernekler çatısı altında toplanmaları gerekmektedir. Derneklerimizin de Türkiye genelinde toplumsal bir güç oluşturabilme adına TİMFED çatısı altında birleşmeleri gücümüzün bölgesel konumdan çıkıp daha büyük ulusal bir güce ulaşmasını sağlayacaktır. Zirvenin dördüncü konuşmasını ise standart ve standardizasyon başlığı altında BURTİMDER Yönetim Kurulu Başkanı Murat Duman gerçekleştirdi. TSE ve ISO gibi standardizasyon kurumlarının kuruluş amaçları ve faaliyetleri hakkında bilgi veren Duman konuşmasında şunları ifade etti. 30 yıl önce seramik denildiğinde aklımıza 15x15 beyaz seramik gelirken bugün seramik standartlarının çok daha uç noktalara ulaştığını görüyoruz. Bundan da anlaşılacağı gibi standartlar zaman içinde insanın vardığı düzeye göre gelişme göstermek mecburiyetindedir. Bir başka noktaya da global bir standart örneği olan trafik kurallarından yola çıkarak dikkat çekmek istiyorum. İhtiyaçlar doğrultusunda gelişerek bugünkü yapısına kavuşmuş trafik standartlarına uyulmaması çok vahim sonuçlara neden olmaktadır. Bu nedenle standartları oluşturmak kadar denetiminin de en iyi şekilde sağlanması gerekmektedir. Yani bir üretici tesislerinin özellikleri 12 Ocak - Haziran 2010 / Sayı 05
neticesinde aldığı bir standardı bir başka kuruma fason olarak ürettirdiği veya o koşullara sahip olmayan başka bir üretim tesisinden çıkan bir üründe kullanamamalıdır. TSE ile standartlara uymayan ve ülkemize giriş yapan Çin malları hakkında bir görüşme yaptık. Yaklaşık 230 adet ürün denetime tabi tutulmuyor. Örneğin; armatür denetime tabi değil. Biz rekabet veya ithalata karşı değiliz. Ancak ülkemizde üretilen bir ürünle ithal edilen bir ürünün mukayese edilerek bir standardı olması gerektiğini vurguluyoruz. Sohbet sırasında bir üretici “Öyle bir hale geldik ki; fabrikam var, armatürü Çin’den getirmek durumunda kalıyorum. Biliyorum bizim standartlarımızda olmadığını ama rekabet edebilmek için bunu yapmak durumunda kalıyorum.” Dedi. Bu ürün ile ülkemizde üretilmiş çok daha üstün bir ürün aynı rafta rekabet ediyor ve tüketici bu konuda uzman olmadığı için fiyat üzerinden değerlendirme yapıyor. Bu ürünler denetime tabi tutulduğunda tüketicinin bu ürünleri kaliteleri ile karşılaştırma fırsatı doğacak ve çok daha doğru bir rekabet oluşacaktır. Sektörde uygulama sırasındaki eksiklikler ve eğitim sorunu konusunda konuşmasını yapmak üzere sözü devralan FİMSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Durmuş Arıcan; insan gücünün işletmelerin başarısında en önemli faktörlerden biri olduğunun altını çizerek başladığı konuşmasında şunları söyledi; Günümüzde giderek yoğunlaşan rekabet karşısında işletmelerin sektörlerde varlıklarını sürdürmek, yoğun rekabet ortamında başarılı olabilmek ve sürekli değişen taleplere cevap verebilmek için insan kaynakları ve kalite yönetimi gibi yeni yönetim tekniklerini uygulamak zorundadırlar. Çağımızda teknoloji hızlı bir şekilde değişmekte ve bunun en belirgin etkileri de iş yaşamında kendini göstermektedir. Ürün ve hizmet üreten işletmeler yenilikleri izlemek, kendilerini yeni koşullara uydurmak zorundadırlar. Bu yeni gelişmeleri izlemek, sadece profesyonel yönetim kadrolarının değil, operasyonel uygulama safhasında büyük sorumluluk yüklenen uygulamacı işgücünün de sorumluluğu olmalıdır. Bir firmanın insan kaynakları dağılımını incelediğimizde, kadronun en fazla %10’luk kısmının profesyonel eğitimli yöneticiden oluştuğu, kalan %90’lık kısmın operasyon kadrosunda işi yapan uygulamacı teknik personelden oluştuğunu görmekteyiz. Günümüzde
TİMFED’den teknolojik imkânlar kullanılarak hazırlanan fizibilite raporlarında bütçeler son derece kesin ve net olarak yapılabilmektedir.Oysa bu kadar kesin bütçelerin hedeflerinden sapmasının en önemli etkenlerinden birinin firma bünyesinde çalıştırılan eğitimsiz personel olduğu görülmüştür. İşletmeler operasyon kadrosunu oluştururken ne kadar dikkatli olsalar da işe alınan kişilerin iş sürecinde mesleki eğitimdeki eksikliklerinden dolayı işi iş yaparken öğrenme yöntemi izlendiğinden firmada verimlilik düşmekte, müşteri memnuniyetsizliği oluşmaktadır. Bu da firmaya zaman ve para kaybı olarak dönmektedir. Firmaların, sivil toplum örgütlerinin, meslek odalarının ve devletin içinde olmadığı eğitim, mutlaka bir yönüyle eksik kalmaktadır. Mesleki ve hizmet içi eğitim mutlaka kurumsal bir anlayışla ele alınmalıdır. Hizmet öncesinde verilen bilgilerin iş ortamında yetersiz kalması, çalışanlarda kariyer yapma isteğinin artması, değişime ve gelişmelere uyum zorunluluğu, bazı bilgi ve becerilerin sadece iş başında öğrenilmesi, öğrenme ve kendini geliştirme isteğinin olması gibi nedenler hizmet içi eğitimi zorunlu kılmaktadır. Hizmet içi eğitim, çalışanın işi öğrenmesini tesadüfî olmaktan çıkartıp planlı ve programlı hale getirmektedir. İşgücü kalitesini arttırmak isteyen ülke; ilk, orta ve yüksek eğitime gereken önemi vermek durumundadır. Bu da ilk, orta ve yüksek öğrenime devam eden nüfusun ilgili yaş grubundaki toplam nüfusa oranını zaman içinde yükselterek ve her düzeydeki eğitimin kalitesini artırarak sağlanabilir. Burada en önemli yükümlülük ne yazık ki; devletin üzerindedir. Ne yazık ki dememin nedeni; bu planlamayı ve organizasyonu, keşke iş çevreleri kendi başlarına başarabilseler. Her ne kadar firmalar, fabrikalar bu konuda çeşitli eğitimler düzenlese de sonuç tatmin edici değildir. Çünkü bu eğitim süreci oldukça kapsamlıdır ve çok zor bir organizasyonu gerektirmektedir. Şu anda sektörde eğitilmiş işçi, eğitilmemiş işçiden çok daha az iş bulmaktadır. Çünkü eğitilmiş işçi, müşteri ile muhatap olurken yapacağı işin karşılığında daha fazla ücret talep etmektedir. Aynı işi; eğitilmemiş, yani işi iş yaparken öğrenen işçi, çoğu zaman yarı yarıya ücretle yapmaktadır. Dolayısıyla yapılan iş kalitesiz olunca en kaliteli malzemeyi verseniz bile müşteri firmadan memnun kalmıyor. Geriye tek çıkar yol kalıyor: Elinde bulunan işgücünü eğitmek. Bu da sadece işverenin çabasıyla olmuyor. Belki bu yakınmaya şöyle bir cevap verilebilir; Meslek Liseleri eğitilmiş işgücünü karşılar, denebilir. Ne yazık ki; buradan mezun olan öğrenciler öğrenim hayatında yeterli pratiği yapamadığı için ilk yıllarda bu kişilerden gerekli verim alınamıyor. Ayrıca yetiştirmek üzere işe aldığınız kişi tam işi öğrendi derken askerlik hizmeti için çalışmaya ara vermek zorunda kalıyor. Bu sorunların çözümünde mutlak bir işbirliği gerekmektedir. Sanayi Bakanlığı, Çalışma Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı ile bizim
gibi meslek örgütleri kesinlikle yapılacak bir protokol çerçevesinde birlikte çalışmalıdır. Meslek Liseleri ve işyerleri arasındaki şu andaki uygulamanın olumlu bir çok tarafı olmasına karşın, bir takım eksiklikleri de vardır. Bu eksikliklerin başında öğrencilerin pratik eksikliği gelmektedir. Şu andaki durumda öğrenciler sadece son sınıfta işyerlerinde çalışabilmektedir. Bu staj süresi iki seneye hatta üç seneye çıkarılabilirse öğrenci piyasa şartlarını öğrenir, işinde belli bir pratik kazanır ve okuldaki öğrenimini de tamamlar. 13 Ocak - Haziran 2010 / Sayı 05
TİMFED’den Sonuçta mesleki eğitim almış kişilerin piyasa şartlarında daha başarılı olduğu kesin bir gerçekliktir. Bunu hem araştırmalar söylüyor hem de kendi yaşamımdan biliyorum. Endüstri Meslek Lisesi’nin torna-tesviye bölümünü bitirdikten sonra bir ustanın yanında çalışmaya başladım. Okulda edindiğim bilgiyle 10 yıllık kalfanın ulaştığı seviyeye bir yılda ulaştım. Daha sonra bu birikimimle ticarete atıldım. Başka ülkelerde de durumun aynı olduğunu görüyoruz. Örneğin; Danimarka’da yapılan bir araştırmada mesleki eğitim almış yüksekokul mezunu yetişkinlerin piyasa şartlarında daha iyi performans sergileyip daha çok kariyer fırsatı yakaladıkları görülmüştür. Buraya kadar söylediklerim belki uzun vadede gerçekleşebilecek çalışmalar. Bunun yanında içinde bulunduğumuz gerçeklikte acil yapılması gerekenler de vardır. Bunların başında mevcut piyasada çalışanların eğitilmesidir. Şu anda fabrikalar, çeşitli firmalar tarafından bu eğitimler verilmektedir. Ancak bu eğitimlerde önce firmaların sonra da ustaların yaklaşımlarının değişmesi gerekmektedir. Bugün, ustaların bu eğitimlerden beklentisi verilecek hediye ve akşam yenilecek yemekten ibarettir. Bu iş firmaların da işine gelmektedir diye düşünüyorum. Çünkü bu hem usta bağlamak hem de kısa yoldan reklam yapmaktır. Bu olumsuz durum eğitimlerin mahallinde ve daha uzun süreye yayılarak yapılması ile giderilebilir diye düşünüyorum.Ayrıca firmaların satış elemanlarının da çok iyi eğitilmesi gerektiği kanısındayım. İşyerindeki satış elemanı, fabrika satış elemanından yeterli bilgiyi alamazsa satışta da gerekli performansa ulaşamıyor, müşterinin sorunlarına ve beklentilerine gerekli çözümü sunamıyor. Bunun yanında, satışta çalışan personelimizin bilgi eksikliğinden kaynaklanan yetersizliği bir süre sonra işyerindeki uyumu bozarak tüm çalışanların verimliliğini düşürüyor. Bu da firmanın genel performansına olumsuz biçimde yansıyor. Sonuç olarak şunları söyleyebilirim: İşin uygulama aşamasında müşteri ile karşı karşıya gelen usta ve yanında çalışanların mutlaka eğitilmesi gerekmektedir. Hatta bu eğitim sadece yaptığı işin kalitesini arttırmakla sınırlı olmamalıdır. İletişim, hijyen, güvenirlik gibi konularda da eğitilebilmelidir. Federasyonumuzu oluşturan derneklerden TİMDER’in İstanbul’da 5 yıldır sektörün eğitim misyonunu üstlenmiş olduğu, TİMKODER’in de Ankara’da 2009 – 2010 dönemi eğitim faaliyetlerini başarılı bir şekilde tamamladığını belirtmek istiyorum. Üretici ile satıcı arasında bir köprü görevini üstlenmiş olan örgütlerimizin akademi kapsamında sürdürmekte olduğu eğitimler sektörün çalışanlarının gelişmesi adına verilen önemli bir hizmettir. Kişisel gelişim ve işlerinin gereği olarak pazarlama ve satış konularının işlendiği eğitimlerde sektör çalışanları bedelsiz olarak yararlanabilmektedir. Bilindiği üzere; ürünlerin kalitesi satış sonrası hizmetleri ile bütünleştiğinde önem kazanır. Kaliteli bir ürüne, montaj / demontaj / onarım gibi, verilecek hizmetlerdeki ehil ve uygun iş gücünün önemi tartışılmazdır. AB uyum 14 Ocak - Haziran 2010 / Sayı 05
çerçevesinde hükümetimizin de programına almış olduğu “İnşaat ve Tesisat İşlerinde Yetki Belgeli Usta Çalıştırılması”nın 2012 yılında uygulanacak olması, sektörümüzün gelişmesi adına atılmış önemli bir adımdır. TİMFED’i oluşturan değerli örgütlerimizden ANTİMDER’in usta yerleştirme eğitim faaliyetlerini başarılı biçimde sürdürmekte olduğunu da gururla belirtmek isterim. Sektörümüzün gelişmesi adına gerçekleştirilecek olan, Bayındırlık ve İskân Bakanlığının uhdesinde gerçekleştirilecek olan yetki belgeli usta eğitimlerinin organizasyonlarında görev almamızın, örgütümüz adına onur vesilesi olacağını ayrıca belirtmek isterim. Görülüyor ki bu sorunun gerçek anlamda çözümü için uzun bir süre, kapsamlı ve koordineli bir organizasyon gerekmektedir. Fakat kısa vadede yapılabilecek çalışmalar da olmalıdır. Bu, fabrikaların satış temsilcilerinden başlayarak ustaya hatta ustanın yanındaki işçiye kadar verilebilecek bir eğitimle sağlanabilir. DİMSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Çetinkaya ise üretici ve bayi ilişkilerine şu sözlerle değindi; İnşaat sektörünün üç halkadan oluştuğunu düşünürsek 1.halka ÜRETİCİLER, 2.halka İNŞAAT MALZEME SATICILARI yani bizler, 3.halka ise TÜKETİCİLER yani inşaat yapan kesim veya evini yenileyen kesimdir. Bizlerin görev alanı üreticiyle tüketici arasındaki alandır ki, bize göre en önemli alandır. Bu görev alanımıza ait bizler tarafından tartışılarak kabul edilmiş bir sistem yoktur. Yetkili Satıcılık, Bayi veya Tali Bayi adı altında üreticiler tarafından yazılı hale getirilmiş olan sözleşmelerle bu alana sistem koymaya çalışmışlardır. Bugünkü bu toplantının asıl amaçlarından biri görevlerimizi yaparken üreticiler ve tüketicilerle asgari müşterekte uzlaştığımız bir sistemin ortaya konularak en üst kuruluşumuz olan TİMFED’in gözetiminde uygulamaya koymaktır. Bizler öyle bir sistem ortaya koymalıyız ki bu sistem bulunduğumuz şehre, ülkemize, ailemize ve şirketlerimize azami derecede fayda sağlamalıdır. İnşaat malzemesi satısı olarak hangi ürünün satışını yaparsanız yapın, üreticilerin hepimizin bildiği gibi sözleşmelerle kayıt altına alınmış bazı destekleri olmaktadır. Bu desteklerin alınması sırasında yapılan tüm masraflar bizler tarafından yapılmakta, daha sonraki alımlarınız içinde çok yüksek taahhütler alınarak belli oranlarda bu masraflar verilmeye çalışılmaktadır. Bu sistem bizlere serbest hareket etme imkanı tanımamaktadır. Üreticiler kendilerini disiplin altına alamadıkları için maalesef haksız rekabetin oluşmasının nedeni olmaktadırlar. Bundan dolayı bizler gerekli büyümeyi yapamadığımız gibi kurumsal hale gelmemizde engellenmiş olmaktadır. İnşaat malzemesi satıcıları olarak bizler üreticilerle yaptığımız satıcılık sözleşmeleriyle tam
TİMFED’den bağımlı hale gelmemize rağmen bazı özel satış noktalarına verdikleri özel destekleri bizlere vermemektedirler. (Yapı marketlere verilen destekler) Ön ödemeli yüksek metrajlı bağlantılar bayiler arasındaki disiplini bozduğu için bizlere para kazandırmadığı gibi haksız rekabete yol açmaktadır. Önümüzdeki on yıl içinde inşaat sektörünün milli ekonomi içindeki oranı %6,5’ tan %8’ e çıkacağını, dolayısıyla iç Pazar payımızın 100 Milyar Dolar olacağı tahmin edilmektedir. Ülkemizin 75 milyonluk genç tüketici nüfusu yabancı ülkelerdeki ve Türkiye’deki büyük mağazaların ilgi alanı içine girmektedir. Bizler bu 100 Milyar dolarlık pazardaki payımızı kaybetmemek için bizlere özel kalıcı bir sistemi uygulamaya koymak zorundayız. Türkiye de inşaat malzemesi satıcılarının sermayelerini üst üste koyduğumuz zaman çıkacak rakamın büyüklüğünün karşısında sağladığı faydanın çok küçük olduğu hepimiz tarafından tahmin edilmektedir. Sermayenin sağlayacağı faydanın daha yükseğe çekilebilmesi için en ideal bir mağaza modeli tespit edilerek yeniden bir yapılanma modeli içine gidilmelidir. Orijinal, markalı ve kaliteli ürünlerin taklitçileriyle, üreticilerle beraber mücadele edilmeli yani emek hırsızlarına imkan tanınmamalı, Nakliye konusunda demir ve deniz yollarının özel sektör anlayışıyla işletilmesini istiyoruz. Bir kamyonluk mal Çin’ den gelebiliyorsa Türkiye’de de taşınabilmeli, şayet mümkünse, demiryolları özel nakliye şirketlerine açılmalı, İnşaat mazemesi satıcıları olarak bizlerle ilişki içinde olan kurum ve kuruluşlar üst kuruluşumuz olan TİMFED ve ona bağlı derneklerin belli zamanlarda görüş ve fikirleri alınmalıdır. SİMSAD Yönetim Kurulu Başkanı Abdullah Şahin ise konuşmasında satış kanalları sorunları ve çözüm önerileri hakkında görüşlerini şu şekilde ifade etti; Geleneksel olarak son otuz yıldır belli marka veya küçük ölçekli üretim yapan firmalardan almış olduğumuz ürünleri bir alt dağıtım kanalına veya nihai tüketicilere ulaştırarak ticaret yapıyoruz. Ancak, son yıllarda gelişen dünya da gördük ki; klasik ve geleneksel satış yöntemleri artık karlılıktan uzak ve sürekli irtifa kaybetmektedir. Artık bilgi, teknoloji sermaye ve eğitimli iş gücü ön plana çıkmış küresel dünyanın güçlü firmaları ortaya çıkmaya başlamış, bu firmalar; teknoloji, güçlü sermaye ve eğitimli iş gücü ile piyasaya hakim olma yolunda hızla ilerlemektedirler ama hiçbirimiz bunun farkında bile değiliz. Yabancı sermaye ülkeyi sarmış, artık büyük metropollerden 500.000 nüfuslu orta ölçekli nüfusa sahip kentlerimize kadar gelmişlerdir. Bizim gibi firmalar dar sermaye ve usta çırak ilişkisi ile yetişmiş elamanlarla artık piyasadan çekilmeye zorlanmaktadır. Bizler hala küçük hesaplar peşine düşerek kusur veya eksiklikleri başka yerlerde aramaktayız. Bir dostum yakın bir tarihte şöyle bir tespiti olmuştu; Dünya artık %90 ı yönetilen %10 da yönetenlerin dünyasına doğru gidiyor. Yani artık kendi ülkemizde yöneten değil yönetilen konu-
muna doğru bir gidiş gözlemleniyor. Şimdi şapkayı önümüze koyup çözüm üretmek ve bu gelişmelere ayak uydurmak zamanıdır. Üretici firmalar; maliyetlerini asgariye indirmek ve pazardan daha kolay Pazar payı almak için kolay olan yolu seçerek büyük ölçekli yapı marketleri tercih etmektedirler. Tabii ki bu yapı marketlerinin ülkemizde uzun vadede yapacakları tahribat ayrı bir tartışma konusu. Bizim insanımız; ülkemizde yatırım yapıp kazamakta, kazandıklarıyla da ülkemizin kalkınmasına ve refahına katkı sağlamaktadırlar. Yabancı sermayenin kazancı ise o ülkenin kaybıdır. Bir havuz düşünün; katma değer yarattıkça havuzdaki su çoğalıyor. Ama siz o havuza başka bir havuzdan hortum salarsanız havuzun suyu azalır ve öyle bir noktaya gelir ki; havuzdaki balıklar artık yaşayamaz hale gelir. İşte bu havuzdaki balıklar önce biz yani dağıtım kanalları diye adlandırdığımız toptancı ve perakendeciler daha sonra ise üreticilerdir. Bu filmin biz bakkal ve gıda toptancılarında gördük. Onlarda bazı şeylerin farkında değillerdi. Bugün baktığımızda da büyük bir çoğunluğu yok oldu. Şimdi mazeretler üretmek yerine küreselleşme yolunda olan dünyaya ayak uydurmamız gerekiyor. Dağıtım kanalları olarak ticaret anlayışımızda değişiklikler yapmalı, tüketicilerin zamanlarını en verimli kullanabilecekleri yapılar oluşturmalıyız. Öncelikle sivil toplum örgütlerimizi oluşturarak birleşmeli ve kolletif çalışmayı içimize sindirmemiz gerekmektedir. Sindirmemiz gerekir diyorum çünkü; kollektif çalışma Türkiye coğrafyasında bilhassa Karadeniz bölgemizde çok gelişmiş ve kabul gören bir kültür değildir. Bunun başlıca ana sebepleri başında güven ve eğitim eksikliği gelmektedir. Birbirimize güveni tesis edemediğimiz için ne işimizi, nede sermayemizi teslim edemiyoruz. Tabi ki bu eksiklerin bir diğer nedeni de kurumsallaşma yapısından uzak olmamızdır. Bölgemizde son beş yılda farklı kişilerin kurmuş olduğu şirketlere baktığımızda ancak %10 u devam etmekte, ayrılıklar ve analaşmazlıklar %90 ını yok etmiştir. Bu ayrılıkların ve anlaşmazlıkların temelinde güven bilgisizlik ve kurumsal yapılanma kültürünün yokluğu başı çekmektedir. Artık geleneksel ticari bakış olan az olsun benim olsun düşüncesinden hızla çıkıp yerine bizim olsun büyük olsun anlayışını benimsememiz kaçınılmazdır. Tabii ki bölgesel avantajlarımıza da kullanarak daha avantajlı hale gelme şansımız yok değildir. Bunlar geleneklerimizi bilmek, müşteri sadakati, bölge insanı olma, beşeri ilişkiler gibi avantajlarımızı kullanarak üstünlük sağlamak daha kolay olacaktır. Bu konuda diğer bir önemli eksiklik ise; eğitimli insandır. İşte bunları da kurmuş olduğumuz sivil toplum kuruluşlarımızla tamamlamalıyız. Derneklerimizi sadece yemekler ve tanışma kokteylleriyle değil, aynı zaman da kalifiye elman eğitimleriyle de ön plana çıkarmamız gerekmektedir. Eğer örgütlü yapılarımızı sağlam ve ortak çıkarlarımızda birleştirebilirsek gerek üretici ile 15 Ocak - Haziran 2010 / Sayı 05
TİMFED’den ilişkiler de gerekse de tüketici ilişkilerinde daha sağlıklı ve uzun vadeli ilişkiler oluşturabiliriz. Neden bizler bir araya gelerek büyük dev yapı marketler kuramıyoruz? Neden dünya ölçeğinde yerli bir yapı marketimiz yok? Bunları sorgulamalıyız. Mağazada oturarak müşteri bekleme dönemi bitti. Artık güç birliği zamanı. Buraya kadar çuvaldızı kendimize batırarak bizlerin yapması gerekenleri anlatmaya çalıştım. Birde sektörümüzün diğer paydaşı olan üreticileri değerlendirelim. Dağıtım kanallarını kullanarak üretim yapan firmaların milli sermaye önceliklerini düşünerek yerli dağıtım kanallarına teşvik edici tutum göstermeleri gerekmektedir. İşin kolaycılığına kaçarak güçlü yabancı sermaye aracılığıyla Pazar paylarını artırmayı tercih etmemeliler. Kısa vade de bu konuda zorlanmalar olabilir. Ancak uzun vade de yine ülkemiz kazanacaktır. Biz her zaman birebirimize muhtacız. Yani o meşhur sarı öküz hikayesindeki gibi biz nerde yanlış yaptık sorusuyla karşı karşıya gelmememiz gerekir. Üreticilerimizin ne kadar zorluklar yaşadıklarını bilmezden gelemeyiz. Bizlerde, yani dağıtım kanaları olarak üretmenin ne kadar kutsal ve saygıya değer olduğunu, her ne olursa olsun üretimin sürdürülmesi için bütün fedakarlıkların sonuna kadar yapılması ve desteklenmesi görüşündeyim. Ayrıca bu birlikteliğim diğer bir ayağı da kurumlarımız ve yerel yönetimlerdir. Sivil toplum kuruluşlarımızın diyalog ve girişimleri ile gerek yasal gerekse uygulamalarda alınan kararlara katkı sağlanmalı ve bu konudaki müzakerelere katılın malı bununda federasyonlar aracılığı ile yapmalıyız. Özetle dağıtım kanallarımızın geleneksel yapılarından uzaklaşarak değişen dünyanın gereklerine hızla ve örgütlü olarak adapte olmamız ve üreticileriyle bir bütün haline gelerek gerek iç piyasada gerekse de dış piyasalarda etkin olmak. Öncelikle iç piyasada yabancı sermaye ye Pazar payı kaptırmadan yabancı ülkelerden Pazar payı alarak üretimimizi artırmaya katkı sağlamamız gerekmektedir. Panelin son konuşmasını gerçekleştirmek üzere sözü devralan TİMFED ve TİMDER Yönetim Kurulu Başkanı Serdar Dönmez, katılımcılara TİMFED’in kuruluş nedenleri, oluşum süreci ve yol haritası hakkında bilgi verdi. Sektörel sorunlar için TİMFED üyesi derneklerin üyesi olsun, olmasın tüm sektör paydaşlarının sorun, çözüm önerileri ve fikirlerine kapılarının açık olduğunu belirten Dönmez, sözlerine şu şekilde devam etti; Neden federasyonlaşma gereği duyduğumuz hakkında bilgi vermek isterim. Çünkü; Türkiye çapında 1000’i aşan üyemizin perakende ve toptan müşterileri ile günlük hayatta karşılaştıkları küçük ama önemli sorunları sürüncemede kalmadan ve kesinlikle çözülmesi amacıyla ortak çözümler üretilmesi gerekiyor. Türkiye’nin her yanında toptan ve büyük montanlı işlerde sorun yaşandığında yada zaten sorun olacağı baştan belli olan kişi veya firmalardan haberdar olunması amacıyla bu kişi ve firmaları mutlaka herkese acilen 16 Ocak - Haziran 2010 / Sayı 05
bildirilmesi ve ortak mücadele edilmesi gerekiyor. Tedarik ve sevkıyatlardaki zaman kayıplarını önlemek yada maliyetleri düşürmek için aynı bölgedeki yakın satıcılar arasında bayilik/temsilcilik farkı gözetmeden birlikte davranılarak çözüm üretilmesi gerekiyor. Büyük yapı gruplarına yapılan toplu satışlarda meydana gelebilecek her türlü sorunun tolere edilebilmesi için satış sözleşmelerinin mutlaka yazılı hale getirilmesi, hukuk dili ile yazılmasını ve mutlaka hukuk müşavirleri yada bu konuda uzman avukatlara okutularak ilerde menfi kullanımlara açık maddeler kalmaması için ortak çözümler bulma gerekiyor. Bu gerekilikler için de hepimizin bir çatı altında hareket etmesi gerekiyor. TİMFED’i oluşturan derneklerin faaliyetleri hakkında bilgi veren Dönmez, “TİMFED üyelerimizin eğitim konusundaki gayretleri ve bu konudaki başarıları örgütümüz adına övgü vesilesidir. Bu nedenle AB uyum çerçevesinde hükümetimizin programında yer alan “İnşaat ve Tesisat İşlerinde Yetki Belgeli Usta Çalıştırılması”na 2012’de başlanacak olması, sektörümüz adına önemli bir girişimdir. TİMFED olarak böyle bir projede yer almak istemimizi bir kez daha ifade etmek isiityorum.” Dedi ve konuşmasına şu şekilde devam etti; Ülkemiz sathına yayılmayı amaçlayan Federasyonumuza bağlı örgütlerimizin genişleme alanlarını öncelikli olarak tanımlanmıştır. Genişleme bölgelerinin dışında kalan diğer bölgelerde ise özellikle aynı sektörde görev yapan ticaret odalarımızın değerli üyelerinden oluşacak temsilcilerle yapılanmanın uygun olacaktır. Esasen sektör temsilcilerimizin büyük bir bölümünün aynı zamanda ticaret odası meclis üyesi ve/veya başkanlık görevini üstlenmiş olduğu ve bazı projelerde (Evini Yenile Türkiye, Satıcıların rekabet gücünün arttırılması) birlikte hareket edilerek sinerji yaratıldığı dikkate alındığında, sektör adına güçlü projeler üretilecektir. Federasyonumuzda; sektörümüz nabzını tutmak, sektör çalışanlarımızın gelişimlerine katkıda bulunmak, sektörel sorunlarımızın tartışıldığı platformlar düzenlemek yetkililere mesaj ve taleplerimizi iletmek gibi temel faaliyetlerimizin yoğun biçimde sürdürülmesine devam edecektir. Önümüzdeki süreçte ise; •Yapı Malzemeleri sektöründe gelecekteki tüketici davranışları projesi, •21. yüzyılda tesisat ve inşaat malzeme firmalarının ideal yapısı, •Yapı malzeme sektörünün geleceği için arama toplantıları, •Yeni finansal mimaride KOBİ’lerin durumu, •Satıcı yetiştirme programları, •Tesisat ve inşaat firmalarında inovasyon ve teknoloji konularındaki projelere yer verilecektir.
TİMFED’den 1. İnşaat Malzemecileri Zirvesi Sonuç Bildirgesi İnşaat malzemesi satıcılarının sorunlarını görüşmek, çözüm önerileri üretmek adına 08 Haziran 2010 tarihinde Ankara’da TİMFED organizasyonunda TOBB ve ATO katkılarıyla düzenlenen 1. İnşaat Malzemecileri Zirvesinde sunulan bildiriler, yapılan konuşmalar ve gündeme getirilen temel konular aşağıda maddeler halinde sunulmuştur. TOKİ’nin orta düzeyde inşaat yapan firmaları zor durumda bırakmaması için, asıl amacı olan sosyal projelerde faaliyet göstermesi konusunda yetkili mercilere baskı oluşturulmalıdır. TOKİ işini alan müteahhidin, bir takım işleri malzeme alımı ile birlikte taşerona devretmesi ve bu malzeme alımını gerçekleştiren taşeronların, malzeme ödemesini yapmaması durumunda, TOKİ’nin ve müteahhidin borcu kabul etmemesinin açtığı yaraların sarılması için çalışmalar yapılmalıdır. TOKİ ve diğer projelerde malzeme tedarikinin direkt fabrikalardan yapılması inşaat malzemesi satıcılarına darbe vururken üretici – bayi ilişkilerini de zedelemektedir. Üreticinin tedarikçiye, tedarikçinin üreticiye ihtiyaç duyduğu unutulmamalı. İki sektör paydaşının birlikteliğine verilen zarardan dolayı bu gibi çalışmalardan vazgeçilmelidir. Farklı kalitelerdeki ürünlerin aynı standart belgesine sahip olmaları, özellikle imalat sanayinde haksız rekabete yol açmaktadır. Ancak daha iyi bir planlama ile mamullerin imalat aşamasında değil, sunulduğu pazardan temin edilerek teste tabi tutulması gerçekçi sonuçlar doğuracaktır. Bu konuda Ulusal Standart Kurumumuz TSE, uygulamalarını güncellemelidir. TSE tarafından denetlenmeyen 230 ürün, haksız rekabeti önlemek için denetime tabi tutulmalıdır. Dernekler, ticaret odaları bünyesinde standardizasyon ve denetim kurulları oluşturulmalıdır. Ekonomimizin tamamında yüksekliği tartışılan yüzde 18 KDV oranı, özellikle inşaat sektöründe kayıt dışılığa ve haksız rekabete sebep olmaktadır. Oranın daha alt seviyelere çekilerek denetimin arttırılması sağlanmalıdır. Bu haksız rekabetin önüne geçeceği gibi ülke ekonomisine daha büyük katkılar sağlayacaktır. Amerika örneğinde olduğu gibi KDV’nin üretici ve satıcılar yerine sadece tüketicilerden alınması ülkemize daha büyük katkı sağlanabilir. 150 metrekareden büyük konutlarda KDV oranı, sert bir kırılma ile yüzde 1’den yüzde 18’e yükseliyor. Olması gereken KDV oranının kademelendirilmesidir. Muhtemel hilelerin ve doğacak sakıncaların önüne geçilmelidir. SSK primlerinin yüksek olması ve bildirimsiz işçi çalıştırma, sektörün en önemli sorunları arasında yer almaktadır. Bu sorunun önüne geçebilmek için prim oranları düşürülmeli ve bildirim yükümlülüğüne kolaylık getirilmelidir. Hazineye artı değer katılması ve iş dünyasının yükünün azaltılması için; çok yüksek rakamlara ulaşan vergi ve SSK prim borçlarının uzun vadeli yapılandırılarak ekonomimize katılması gerekmektedir. Eşit metrekarelerdeki inşaatlara farklı belediyelerde çıkartılan vize ve harç bedelleri gözden geçirilmeli, aradaki farklılıklar ortadan kaldırılmalıdır. Belediyeler, İmar Kanunu ve Bakanlığın belirlediği yönetmeliklerine uymalıdır. AVM’ler ile ilgili yasa yürürlüğe konularak, 400 metrekare üzerindeki yapıların şehir merkezlerinde bulundurulmasına engel olunmalıdır. İnşaat malzemesi satıcılarının, ortaklık kültürünü geliştirerek birlikte hareket etmesi, ‘küçük olsun benim olsun’ mantığından sıyrılarak ‘büyük olsun bizim olsun’ mantığını benimsemeleri gerekmektedir. Bu konuda yapılabilecek uygulamalara örnek teşkil etmesi için, dernekler ve ticaret odalarının ortaklık şeması oluşturulmalıdır. Dağıtım kanalları olarak ticaret anlayışımızda değişiklikler yapmalı, tüketicilerin zamanlarını en verimli şekilde kullanacakları yapılar oluşturmalıyız. Üreticilerle yaptığımız sözleşmelere rağmen yapı marketlere verilen özel desteklerin bize verilmediği bilinmektedir. Haksız rekabete yol açan bu uygulamalardan vazgeçilmeli. Kalifiye eleman sorununa çözüm olmak adına sivil toplum örgütlerimiz tarafından gerçekleştirilen eğitimlerin meslek odaları ve devletin içinde bulunduğu bir yapı ile sağladığı yararın en üst düzeye çıkarılması sağlanmalıdır. Meslek liselerinde eğitim gören öğrencilerin çalışma hayatı içine girdiklerinde yeterli pratiği olmadığı görülmektedir. Bu eksikliğin çözümü adına staj süreleri 2 hatta 3 yıla çıkartılmalıdır. Yapılan eğitim çalışmalarında örnek teşkil eden destekleyici kuruluşlar araştırılarak eğitimlerin kapsamı ve bölgeleri arttırılmalıdır. AB uygulamalarına geçiş çerçevesinde, hükümetimizin programında yer alan ‘İnşaat ve Tesisat İşlerinde Yetki Belgeli Usta Çalıştırılması’ uygulamasına 2012’de başlanacak olması, sektörümüz adına önemli bir girişimdir. TİMFED olarak böyle bir projede her zaman göreve hazırız. 17 Ocak - Haziran 2010 / Sayı 05
TİMKODER’den
TİMKODER EĞİTİM PROGRAMI 2009 – 2010 SERTİFİKA VE ÖDÜL TÖRENİ YAPILDI
Aralık 2009’da başlayan ve Nisan 2010’a kadar 16 hafta süren TİMKODER Eğitim Programı, 22 Haziran Salı günü Ankara Ticaret Odası Meclis Salonunda yapılan Ödül ve Sertifika Töreni ile son buldu. Eğitim Programının gerçekleştirilmesinde büyük destekler sağlayan Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün ve TİMKODER Yönetim Kulu Başkanı Emin Ayar’ın açılış konuşmaları sonrasında, Eğitim Programında 8 dersin üzerinde devamlılık sağlayarak, Sertifika almaya hak kazanan 151 katılımcıların sertifikaları dağıtıldı. ğitim sonunda gerçekleştirilen sınavda dereceye giren katılımcılara da ödülleri takdim edildi. Üçüncülük ödülü olan Dijital fotoğraf makinası, Katılım Sertifikası ve Plaketi Hitit Seramik A.Ş. Satış Müdür’ü Galip Dündar Kırmacı tarafından Meryem Sevimoğlu’na takdim edildi. Aynı dereceyi paylaşan Hilal Kahraman ise ödüllerini Ekpaş A.Ş. Ticaret Müdürü Fettah Şık’ın elinden aldı.
Sınavlarda İkincilik başarısını sağlayan Tayfun Özerol’un iPhone Cep Telefonu, Katılım Sertifikası ve Plaketininden oluşan ödüllerini Duravit A.Ş. Genel Müdürü Müfit Ülke takdim etti.
En iyi derece ile sınavı tamamlayan Okan Özata ise Dizüstü Bilgisayar, Katılımcı Sertifikası ve Plaket’ten oluşan ödüllerini ATO Başkanı Sinan Aygün’den aldı. 18 Ocak - Haziran 2010 / Sayı 05
TİMKODER’den Derceye giren katılımcılara plaket ve hediyelerinin dağıtılmasının ardından eğitim programını eksiksiz olarak organize etmiş olan İC Danışmanlık ve Eğitim Ltd. Şti. Genel Müdür’ü Arda Mutlu’ya ATO Başkanı Sinan Aygün tarafından plaket verildi. Organizasyonun son bölümde tecrübe ve birikimlerini katılımcılarla paylaşmış olan Eğitmenlere ve sponsor desteği veren kurumların temsilcilerine de plaketleri takdim edildi.
Katılımcılara Vergi Mevzuatı ve Vergi Daireleri ile ilişkilerinde yön vermek üzere son derste görüşlerini paylaşarak eğitimi sunan Kızılbey Vergi Dairesi Müdürü Mehmet Değirmenci, plaketini eğitim programının her aşamasında özveriyle emek gösteren TİMKODER Eğitim Komitesi Üyesi Tekin Yetiş’ten aldı.
Eğitime esprili anlatımı, ve etkin örnekleri ile renk katan Ali İsmet Koçak’ın plaketi TİMKODER eğitim komitesi Üyesi Burak Şahin tarafından takdim edildi. Eğitim programında en çok konuyu en iyi peformansıyla aktaran Prof. Dr. Ali Halıcı’ya, plaketi TİMKODER Muhasip Üyesi Yunus Altun tarafından verildi.
TİMKODER, Eğitim Programına değerli destek sağlayan, sertifika ve ödül törenine de katılım gösteren Türkiye Seramik Federasyonu, Türkiye Seramik Karo Üreticileri Derneği, Kale Grubu, ECA Serel, Hitit Seramik, Akgün Seramik, Duravit, Çanakçılar, Teka, Ekpaş’a ayrıca değerli katkılarından dolayı Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ve Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün’e teşekkürleri sunar. 19 Ocak - Haziran 2010 / Sayı 05
ANTİMDER’den
ANTİMDER Mayıs Ayı Olağan Toplantısı Gerçekleşti
Tanıtımın tamamlanmasının ardından önceden hazırlanmış olan çekiliş organizasyonu için bilet satışı yapıldı. Bilet satışlarından elde edilen gelir ile Kalfa AVM’den alınan dört hediye çekilişle üyelere dağıtıldı. Çekilişin ardından Türk mutfağının güzel örnekleri ile sohbet tadında geçen toplantı sonunda geleneksel olarak üyelerin Mayıs ayı özel günleri kutlanarak pasta kesildi. Toplantının sonuna gelindiğinde sponsor olarak derneğe katkılarıdan dolayı Kalfa AVM Sahibi Şahabettin Öztekin’e günün anısına kabartmalı Antalya plaketi takdim edildi. Toplantı 4 Mayıs 2010 tarihinde Kalfa AVM sponsorluğunda AVM’nin restoranında yaklaşık 40 kişik katılım ile gerçekleşen toplantı ANTİMDER (Antalya Tesisat İnşaat Malzemecileri Derneği) Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Üstem’in açılış konuşmasıyla başladı. Artık bir gelenek haline gelen Kalfa AVM sponsorluğu ve mağazadaki değişim rüzgârı için Şahabettin Öztekin’i tebrik ederek konuşmasına başlayan Üstem, kısa konuşmasının ardından sözü Şahabbettin Öztekin’e devretti. Öztekin konuşmasında 1983 yılında Kalfa İnşaat ünvanıyla müteahhitlik faaliyetleri ile başlayarak 1987 yılında aile bireylerinin de katılımıyla Kalfa İnşaat ve Ticaret A.Ş. firması hakkında bilgiler verdikten sonra sözlerini "siz değerli meslektaşlarımı mağamızda ağırlamaktan memnuniyet duyuyorum. Değerli katılımlarınızdan dolayı hepinize teşekkürlerimi sunarım." diyerek tamamladı. 20 Ocak - Haziran 2010 / Sayı 05
ANTİMDER’den
ANTİMDER Haziran Ayı Olağan Toplantısı Gerçekleşti
Çanakçılar Seramik A.Ş. sponsorluğunda 11 Haziran 2010 tarihinde Antalya Sheraton Hotel’de gerçekleşen toplantıya 70 kişinin katılım gösterdi. Toplantı ANTİMDER (Antalya Tesisat İnşaat Malzemecileri Derneği) Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Üstem’in açılış konuşmasıyla başladı. Üstem konuşmasına 08 Haziran 2010 tarihinde TİMFED ve TOBB organizasyonunda gerçekleştirilen "1. İnşaat Malzemesi Satıcıları Zirvesi" hakkında katılımcılara bilgi vererek başladı. Üstem, organizasyonun oluşum süreci ve amacı hakkında katılımcılara bilgi verdikten sonra sözlerine şu şekilde devam etti; "1. İnşaat Malzemeleri Satıcıları Zirvesi’nde Türkiye’de 81 ilimizin Ticaret ve Sanayi odalarına bağlı sektör temsilcilerimizin katılımıyla başarılı bir organizasyon gerçekleşmiştir. Bu toplantıda ve toplantı öncesi hazırlıklarda beni yalnız bırakmayan Yönetim Kurulu üyelerimize, sizlerin nezdinde gerek hazırlık aşamasındaki yardımlarından, gerekse toplantıya katılımlarından dolayı teşekkürlerimi sunarım.Üyesi olduğumuz ve bölgede temdilini gerçekleştirdiğimiz TİMFED organizasyonunda gerçekleştirmiş olduğumuz bu toplantıda sektörümüzün sorunları ayrıntılı bir şekilde masaya yatırıldı, çözümler arandı. Sesimizi duyurduğumuza inanıyorum. Bence bu toplantıda en önemli olan Federasyon çatısı altında toplanabildiğimizi gücümüzü, birlik ve beraberliğimizi göstermiş olmaktı. Katılımcı meslektaşlarım TİMDER uzantılı derneklerin bulunmadığı bölgelerde Dernek kuruluşu için çalışmalara başlayacaklarını akabinde de TİMFED çatısı altına dâhil olacaklarını bildirdiler. Bu da daha çok güçleneceğiz anlamına gelmektedir. Daha çok kişi, daha çok dernek daha güçlü TİMFED için çalışacağız." Üstem’in konuşmasının ardından zirve ile ilgili hazırlanan kısa slayt sunumu ile katılımcılara bilgi verildi. Sunumun ardından toplantı sponsoru Çanakcılar Seramik A.Ş.’nin Genel Müdürü Zeynel Kibar kısa bir açılış konuşması gerçekleştirerek firma hakkında bilgi vermesi amacıyla sözü Çanakcılar Seramik A.Ş. Halkla İlişkiler Yönetmeni Nesil Var’a devretti.
Hazırlanan sunum ile Çanakcılar A.Ş. hakkında bilgi veren Nesil Var, bir aile şirketi olduklarının altını çizerek artık çalışanların da kendilerini bu ailenin bir ferdi olarak gördüklerini ifade etti. Toplantı, Vahdet Narin‘in “İletişime Farklı Bir Bakış” konulu sunumu ile devam etti. İletişim de en önemli olan noktaları güncel örnekler ve uygulamalar ile Narin, bir sunumdan ziyade birebir iletişimle konusunu başarı ile işleyerek katılımcıların beğenisini topladı.
ANTİMDER Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Nesrin Ayan Özben, katılım ve paylaşmış olduğu değerli bilgilerden dolayı Vahdet Narin’e teşekkürlerini ifade ederek günün anısına bir plaket sundu.
ANTİMDER Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Üstem ise; toplantıya katkı ve katılımlarından dolayı Çanakcılar Seramik A.Ş. Yönetim Kurulu Üyesi Hakan Çanakcı’ya günün anısına teşekkür plaketi takdim etti. Toplantı, geleneksel olarak üyelerin özel günlerinin kutlanması ile son buldu. 21 Ocak - Haziran 2010 / Sayı 05
DİMSİAD’tan
TİMFED Yönetim Kurulu Mayıs Ayı Toplantısı Denizli'de Geçekleşti
Tesisat İnşaat Malzemecileri Federasyonu (TİMFED) Mayıs ayı Yönetim Kurulu Toplantısı 21 Mayıs 2010 tarihinde Denizli İnşaat Malzemesi Satıcıları İş Adamları Derneği (DİMSİAD) merkezinde gerçekleşti. DİMSİAD Yönetim Kurulu ve Üyeleri tarafından karşılanan TİMFED Yönetim Kurulu Üyeleri DİMSİAD'ın hazırladığı program nedeniyle öncelikle Çamlık Mesireliği'nde hep birlikte kahvaltı yapıp sektör üzerine sohbet etme fırsatı buldular. Uzun süren sohbetin ardından doğanın içine gizlenmiş Değirmen Restorant'ta öğle yemeğinin ardından TİMFED Yönetim Kurulu Başkanı Serdar Dönmez, DİMSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Çetinkaya’ya günün anısına bir plaket sundu. Daha sonra TİMFED Yönetim Kurulu Üyeleri’nin DİMSİAD genel merkezine geçmesiyle toplantıya geçildi. Yönetim Kurulu Toplantısı derneklerin faaliyetleri hakkında bilgi vermesi ile başladı. TİMFED'in yayılma politikası ve bölgesel oluşum çalışmaları ile 08 Haziran 2010 tarihinde gerçekleşmesi öngörülen İnşaat Malzmesi Satıcıları Zirvesi programının da gündeme alındığı toplantı yönetim kurulu üyelerinin bir sonraki toplantıda gündeme alınmasını istediği konular alınarak son buldu.
22 Ocak - Haziran 2010 / Sayı 05
DİMSİAD’tan
DİMSİAD’ta Yeni Yönetim Çalışmalarına Hız Verdi
Genel Kurulun yapılmasının ardından Hüseyin Çetinkaya Başkanlığında revize edilen DİMSİAD Yönetim Kurulu, görevi devraldığından beri çalışmalarını hızla sürdürüyor. Bir yıllık görev süreci içerisinde biri olağanüstü olmak üzere iki defa genel kurul toplantısı yapılan DİMSİAD’ta 30 Ekim 2009 tarihinde yapılanında tüzük değişikliğine giderek 7 olan Yönetim Kurulu Üye sayısını 15'e çıkartarak derneğin çalışmalarını hızlandırmayı amaçladı. Her ay Anemon Otel’de istişare toplantısı düzenlemeyi gelenek haline getirilmesiyle bu toplantıları iki panel halinde gerçekleştirilmeye başlandı. Birinci bölümde üyelerini bilgilendirmek için konusunda uzman kişiler davet edilerek bilgi alındığı toplantıların ilinci bölümünde dernek faaliyetleri hakkında üyelere bilgi verilerek üyelerin görüşleri dinleniyor. İletişim hususunda da yeni bir gelişime imza atan yönetim her ay 3000 adet DİMSİAD Gazetesi ile Denizli bölgesine üyelerini tanıtarak sektör hakkında en sağlıklı bilgileri ulaştırmaya gayret ediyor. Üyelerinin iş potansyelinde talebin arttırılması ve haksız rekabetin önlenmesi için mavi nokta projesi çalışmalarına hız kazandıran DİMSİAD yakın bir zaman içinde hayata geçireceği bu projesinde üyelerinin sermayelerini ve dükkanlarını bir araya getirmeden kriterleri belirlenmiş bir sistem oluşturarak güç birliğnin oluşmasını sağlamayı amaçlıyor. Aynı
DİMSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Çetinkaya
zamanda mavi nokta projesi içine giren dükkanların itimat edilir, pazalıksız satış yapan, açık hesapları sıfır noktaya çekilmiş, çalışma saatleri yapı market saatlerine uygun olan mağazaların bulunduğu caddelerin yerel yönetimler tarafından yayaların rahatça gezebildiği ve alışveriş yapabildiği otopark ve sosyal tesislerin bulunduğu bir cadde haline getirilmesi de yütülen çalışmalar içinde yer alıyor. Proje hayata geçtiğinde dükkanlarının isimlerinin yer aldığı bir insört yayınlayarak DİMSİAD gazetesi ile dağıtım yapılmasıyla projenin içinde yer alan kuruluşlara talebin artması hedefleniyor. Ayrıa dernek TEB ile gerçekleştirmiş olduğu anlaşma neticesinde üyelerine taksitli satış sistemi sunuyor. 23 Ocak - Haziran 2010 / Sayı 05
Söyleşi
Baymak A.Ş. Yön. Kur. Bşk. Dr. Murat Akdoğan
Baymak’ta ilk olarak çocuğu yeni doğmuş, 24 yaşında bir baba olarak ailemin ihtiyaçlarını karşılamak için doğru bir şirkette çalışmak hedefi ile göreve başladım. Bu temel ihtiyacımı karşılamam ile birlikte hedeflerim büyümeye başladı. Türkiye’de çok girişimci vardı ama yönetici konusunda da büyük bir zafiyet vardı. Şirketlerin batışlarını da bir incelediğinizde önemli ölçüde şirketler hızlı büyüme sürecinde batmışlardır. Bir şeyler yaparak büyümek, ülkesine katkı sağlamak isteyen çok insanımız var ama yöneticilik zafiyetlerimiz nedeniyle uçuruma giden yollar başarıya gidiyor gibi görülüyor. Ben bu konuda daha çocuk yaşlarda bir bilinç kazanmıştım. Öyle ki; ayakkabı boyarken sandığımı nereye koyacağımı herkesten daha iyi bilirdim. Özellikle merdivenlerin ilk basamağında durur, o uzun merdivenleri çıkacak olan kişilerin soluklanma anında ayakkabılarını boyardım. Bunu düşündüğümde henüz 10 yaşımdaydım. Zaman içinde de kendimi geliştirmek için elimden geleni yaptım. Kendimi iyi bir yönetici olmaya 24 Ocak - Haziran 2010 / Sayı 05
odakladım. Yönetim organizasyon alanında doktoraya başladığım sırada bir yandan da Baymak’ta Fabrika Müdür Yardımcılığı görevini üstlendim. Sonrasında Fabrika Müdürü oldum. Baymak’ta da o dönem yaşanan sıkıntılar ile birlikte girişimci olma zaruretim doğdu. Hızlı büyüme sürecinde konkordato noktasına gelen Baymak’ın özgür olmasını hayal ettiğimizde yeni bir dönem başlaması gerekiyordu. Reçetemizi belirledik; bütün iş süreçleri yenilenecek, yönetim anlayışı değişecek, farklı iş modelleri getirilecek ve yeni ürünler yaratılacaktı. Bu bağlamda benim yönetimimde çalışmalar başladı. Borçlardan kurtulmak için yeni ürünler ile farklı iş kollarına genişlememiz gerekiyordu. Bunun için benim yönetimimde bir sistem pazarlama şirketi kuruldu. Belki de ilk örnektir; bir ısıtma firması olarak klima işine girdik. 200m2 bir alanda işe başladık sonra fabrikayı geri aldık. Ardından borçlarını temizledik. Yaptığımız köklü değişiklik ve genişleyen çalışma yapısı ile 1996 yılı Ocak ayına geldiğimizde konkordato noktasındaki Baymak’ın borçlarını yabacı ortaklık olmadan, bir kuruş kredi
Söyleşi kullanmadan, kendi gayretlerimiz ile temizledik ve Baymak özgürlüğünü ilan etti. Akılcı yönetim sistemi ile borçlardan kurtarmamızın ardından şirket sahibi aile Baymak’ın %20 hissesini bana devretti. Hedeflerimiz doğrultusunda kat ettiğimiz yol ile özgürlüğe kavuşmamızın ardından hedefimizi; Baymak’ı uluslararası bir şirket haline getirmek olarak belirledik. Özgürlüğümüzü ilan etmemizden henüz 2 yıl geçmişti ve liderliğe oynuyorduk. Kazandığımız başarı ile Baymak artık yabancıların gözbebeği olmuştu. Wolf Grubu Baymak’ın hisselerini almak için 1998 yılında harekete geçti. Görüşmeler %50 üzerinde başlamıştı ancak Grup, Baymak’ın %80 sahibi olan ailenin şirket yönetiminde hiçbir fonksiyonu olmadığını gördüğünde ailedeki tüm hisseleri alarak benimle ortak olmak istediklerini belirttiler. Görüşmeler ailenin tüm hisselerini Wolf Grubu’nun alması ile sonuçlandı ve Baymak çok uluslu bir şirket oldu. Çok uluslu bir şirket olmamız ile birlikte artık farklı vizyonlara yelken açmaya başladık. Wolf Grubu’nun 2002 yılında yapı sektöründen çıkma kararı alması ile birlikte benim için yeni bir başka fırsat ortaya çıktı. Grup ile anlaşarak şirketin bütün hisselerini bir borç ödeme planı çerçevesinde aldım. Ertesi sabah ürünlerinin satışında lider olduğumuz İngiliz Baxi Group yöneticileri ile kahvaltı sırasında yaptığımız yarım saatlik görüşme sonucunda şirketin %50 hissesini 2001 krizinin henüz aşılmamasına rağmen Baxi Group’a sattım. Artık ortaklık yapımız stratejik bir uluslararası ortaklık olmuştu. Bu stratejik ortaklık sonucunda onlar için olmaz denilen şeyler bizim için mümkün olmaya başladı. Örneğin Fransa’daki ve Danimarka’daki tesisler ülkemize taşındı. Bu sadece bir makine parkurunun ülkemize gelmiş olması değil, sektörün dünya ölçeğinde önemli oyuncularından birinin Ar-Ge ve müşterilerini ülkemize taşımaktır. Başbakanımızın 2008 yılında açılışını yaptığı tesisimizin ile birlikte Baymak, sadece hayallerine değil daha da fazlasına sahip olmaya başladı. Güçlü bir uluslararası şirket olmamızın yanı sıra bunun meyveleri ile Avrupa’nın en güçlü üretim şirketleri arasında yer almaya başladık. Bununla birlikte biz dünyaya şunu ispat ettik; bu Türkiye’de Danimarka ve Fransa’da yapılan üretimden çok daha kaliteli ürünü üretebiliyor, çok daha uygun teslimat koşullarına sahip oluyoruz. Bildiğiniz üzere Baymak’a ortak olan Baxi Group, De Dietrich ve Remeha Group ile birleşti ve BDR Group oldu. Yani 3 milyar Dolar yıllık cirosu olan, Ar-Ge’ye yıllık 50 milyon Euro yapan bir şirket oldu. Bizde bundan üretim merkezleri olarak en iyi şekilde yararlanıyoruz. Hatta bu çalışma bizim için öyle kazançlı ki; onlardan aldığımız teknolojiyi burada geliştirerek onlara satabiliyoruz. Örneğin; Biomas kazan teknolojisini onlardan öğrendik ama geliştirdiğimiz bu teknolojiyi onlara satar hale geldik. Baymak, kazan tesislerinden sonra Avrupa’nın en iyi kombi tesislerinden birini kurdu. Hemen ardından Avrupa’nın en modern güneş kolektörleri tesisini kurdu. Bununla da yetinmedik Avrupa’nın en modern boyler ve termosifon üretim tesisini devr-
eye aldık. Son makinemizi bekliyoruz. Bu röportaj yayınlandığı zaman içinde de muhtemelen bu tesislerimizde üretim yapılıyor olacak. Bütün bu gelişim süreçlerimizde Ar-Ge’ye çok büyük önem verdik. Zaten böyle gelişmeler gösterirken Ar-Ge’nin göz ardı edilmesi veya kısıtlanması kabul edilebilir değil. Şuan Baymak’ın Ar-Ge departmanı Danimarka ve Fransalılar ile birlikte merkezi Türkiye’de olmak üzere yenilenebilir enerji kaynakları, biomas konusunda Avrupa’nın en önemli Ar-Ge merkezleri arasında yer alıyor. Bu merkezlerimiz, tesislerimiz dünyanın en zorlu pazarlarına girebilmek için bizim anahtarımızdır. Avustralya, Yeni Zelanda, Almanya, Fransa, İsveç gibi zorlu pazarlarda bu sayede başarı sağlıyoruz. Şuan 55 ülkeye ulaştık ve bu ülkelerin merkezleri dünyanın en gelişmiş bölgeleridir. Biz daha yeni yüzümüzü doğuya çevirdik. 15 yıldır ihracatımız bu bölgelere vardı ama genel ağırlığımızı Batı Avrupa ülkeleri, Avustralya, Yeni Zelanda gibi bölgelere verdik. Çünkü bu bölgelere mal satabilirseniz dünyanın her yerine mal satabilirsiniz. Bunu düşünürek hedeflerimize entegre olduk ve başarılı olduk. Bir televizyon programında bana; “Bu kadar yatırım yapıyor, istihdam sağlıyorsunuz. Devletten ne bekliyorsunuz.” diye sordular. Benim devletten hiçbir beklentim yok. Devleti bizim güçlendirmemiz gerekiyor. Ben bugüne kadar devletin benden alacaklı olduğunu düşünerek hareket ettim. Bundan sonraki hedeflerimizde ülkemize daha neler kazandırabiliriz düşüncesi var. Bu düşünce ile hareket ederek bundan 3 sene önce bir sağlık yatırımına başladık. Bu yatırımımızın nedeni para kazanmak değil ülkemize hizmet etmektir. 25 Ocak - Haziran 2010 / Sayı 05
Söyleşi
“Ben iki konuda servet edinmek amacıyla hareket etmeyi kabul edemem. Birincisi sağlık, ikincisi eğitim. Hastane sahibiyim ama ondan para kazanmayı bir iş adamı olarak doğru bulmuyorum. Güvenlik, adalet, eğitim ve sağlık devletin asli görevleridir.” Ben iki konuda servet edinmek amacıyla hareket etmeyi kabul edemem. Birincisi sağlık, ikincisi eğitim. Hastane sahibiyim ama ondan para kazanmayı bir iş adamı olarak doğru bulmuyorum. Güvenlik, adalet, eğitim ve sağlık devletin asli görevleridir. Bunlar aynı zamanda ülkenin her ferdi için vatani görevdir. Bende bu bilinç ile vatani görevlerimi yerine getirmeye gayret gösteriyorum. Güvenlik ve adalet hususunda elimden gelen askerlik görevimi yerine getirmekti yaptım. Kalan görevlerde ise ülkeme daha fazla hizmet edebileceğimi düşündüm. Bu nedenle eğitim hususunda doktoramı aldığım günden itibaren üniversitelerde eğitim vermeye başladım. 26 Ocak - Haziran 2010 / Sayı 05
Marmara Üniversitesinde 19 yıldan beri ders veriyorum. Ben kendi üstüme düşen görevleri belki yerine getirdim ama bunu yeterli görmüyorum. Ömrüm vefa ettiği sürece de elimden geleni yapacağım. Bir hayalim daha var; Türkiye’de ilk sosyal hizmetler ve sağlık yüksek okulunu kurmak istiyoruz. Hastane yatırımlarımızın da ana nedeni; istihdam yaratmak, devletimize yardımcı olmaktan ziyade bu okulun temellerini oluşturmak içindir. Yaptığımız yatırımlar kurmuş olduğumuz Murat Akdoğan Eğitim Vakfını fonluyor, bu vakıf ta az önce bahsettiğim bu hedefimizi gerçekleştirecektir. Bu okul özürlü çocuklarımız, yaşlılarımız, süper zekalı çocuklarımız, konuşma bozukluğu olan çocuklarımız için Türkiye’de uzmanlar yetiştirecek. Sağlık Bakanlığı ve Sosyal Hizmetler Müdürlüğü ile bir protokol imzaladık. Bu protokol neticesinde Yetiştirme Yurtlarından 18 yaşını doldurarak ayrılan yılda 250 evladımızın eğitim ve diğer ihtiyaçlarını karşılayacağız. Daha da ileri hedeflerimiz arasında da bu evlatlarımızı yurtlardan ziyade 4-5 kişilik gruplar halinde sosyal yaşantı ile daha yakın bir çerçevede evlerde ikamet etmelerini sağlamak var. Bu çerçevedeki hayallerimiz arasında 5 yıldızlı otelde tatillerinden sinema biletlerine kadar tüm ihtiyaçlarını karşılayacak, motive edecek bir destek te bulunuyor. Ben babamın Yetiştirme Yurtlarında öğretmenlik yapması nedeniyle 1 yaşımdan 12 - 13 yaşıma kadar bu çocuklarla iç içe yaşadım. Onlarla birlikte kavgaya gittik, ekmeğimizi paylaştık. Bu nedenle onların neye ihitiyacı olduğunu çok iyi biliyorum. Yetiştirme yurtlarından en heyecanlı, kanı kaynayan haldeyken çıkan bu çocukların bir bölümünün toplumsal risk oluşturma ihtimalini sıfıra indirerek fırsata dönüştürmek istiyoruz. Verdiğimiz emeklerle bir servet edindik tabi ki ama bu şekilde topluma borçlu olduğumuzu düşünerek hareket etmemiz gerektiğine inanıyorum. Türkiye’nin 65. zengini değilim ama kişisel vergi sıralamasında 65. sırada yer alıyorum. İnanıyorum ki ardımızdan gelen arkadaşlarımıza yaptıklarımız birer model olacak ve çok hayırlı işlere vesile olacaktır. Enerjinizin büyük bir bölümünü sosyal sorumluluk çalışmalarınıza harcıyorsunuz. Diğer açıdan da ülkemizin önemli sanayi kuruluşları arasında olan Baymak var. Bir arkadaşımız bana; “Baymak’a dışarıdan bakıldığında One Men Show olarak görünüyor ama içine girdiğimde anladım ki çok kurumsal bir şirket yapısı var.” demişti. 23 senedir bu şirket sistematik kurarak, geliştirerek bu günlerine geldi. Gerçekten Türkiye’nin en kurumsal şirketleri arasında yer alıyor. Herkes neyi, nasıl, ne zaman yapacağını biliyor. Mekanizması oturmuş, kredisi yüksek, yönetilmesi kolay bir şirket haline geldiği için bu çalışmalarda rahatlıkla yer alabiliyorum. Şirketin başarısını da zaten bu sistematiğin sağlam kurulmasından geliyor. Bu sayede biz 2007 Kasım ayında krizin geleceğini gördük ve tedbirlerimizi aldık. Bayilerimizin karışık mal satmasını engelleyerek riskleri minimilize ettik. Bayilerimiz; ciro kaybımız olur v.s. diyerek bize isyan ettiler. Krizden korunmak için bu tedbirler şart dedik. Ne krizi dediler. Bir yıl sonra ne krizi olduğu anlaşıldı.
Söyleşi
TİMDER’inde üye olduğu İMSAD’ın başkanlık görevini yürütürken 22 derneği bir çatı altında topladık. Bu dernekteki faaliyetlerimiz sırasında da Nisan ayında bir toplantıda büyük bir kriz çıkacak, Türkiye’nin kendi içinde çıkardığı krizlere benzemeyecek önleminizi alın dedik yine bir şaşkınlıkla karşılandık.
hip olduğumuzu anlatmaya çalışıyoruz ama Türk insanına Bir şey anlatmak istiyorsanız onu görmeli, dokunmalı. Yabancılar dünyanın öbür ucundan gelirken burada kendi insanımızı getirmek için çok çaba gösteriyoruz. Çabalarımızın karşılığını da görüyoruz.
Baymak işte böyle bazı şeyleri önceden gören, gerektiğinde gard alan, gerektiğinde harekete geçen bir şirket olduğu için bugünkü konumunda yer alıyor. Şuan Baymak üretim tesisleri 3 vardiya 24 saat çalışarak ve talebi karşılamaya çalışıyor.
Bizim iddiamız nedir? İsveç, Norveç, Danimarka gibi en uzak pazarlara, Almanya gibi en yüksek standartları olan ülkelere mal satacağız. Bizim bu iddiamızın önündeki en büyük engel Türk imajıydı. Bunu turizm, otomotiv, seramik sektörleri aştı. Isıtma – soğutma sektörünün de bunu aşması gerekiyor. Biz bunun için bütün dünya’ya üretim tesislerimizi gezdiriyoruz. Eğer Toshiba bu tesisi gezip, bu firmanın ürünleri alınabilir diye bir demeç verdiyse bu çok önemli bir sonuçtur. Biz Türk Malı imajımızı doğru noktaya çekmek için bu sektörde liderlik yapmaya gayret ediyoruz. Çünkü tüm sektörler için geçerlidir ülkemizin marka değerini yükseltmekten başka çaremiz yok. Bu ülkede en iyi ürünün üretilebildiğini dünyaya ispatlıyoruz. Artık tüm Türk şirketlerinin Cumhurbaşkanlığı köşküne mal satabilecek konumda olmaları gerekiyor. Birçok firma Çin’den termosifon ithal edip piyasaya ürün sunuyor. Biz ise burada tesis kuruyoruz. Çin bizim için sadece bir pazardır. Oradan kalitesiz ürün ithal etmek veya orda bir tesis kurmak gibi bir düşüncemiz hiç olmadı.
Biz tesislerimiz içinde kaynak, satış sonrası, otomasyon, montaj olmak üzere 4 branşta Milli Eğitim Bakanlığı ve İşçi Bulma Kurumu birlikteliğinde okul kurduk. Bu yetiştirdiğimiz kişilerinde %70’ine istihdam garantisi veriyoruz. Eğitim almalarının ve ülkemizde kalifiye eleman sıkıntısı nedeniyle de kalan %30 rahatlıkla iş bulabiliyor. Şirket içinde yüksek lisans eğitimi veren ilk firma da Baymak’tır. Ömer Dinçer hocam ile birlikte başladık ve bu işletme üçüncü kez yüksek lisans yaptı. Bir yandan mavi yakalalıları geliştirirken diğer yandan da yeni elemanlar yetiştiriyoruz. Baymak; üretim teknolojileriyle, işgücü politikalarıyla, Ar-Ge politikalarıyla herkesten çok farklı bir konuma geldi. Bunu ancak Baymak’ın içine girenler anlayabiliyor. Bir kamu kuruluşundan iki memur arkadaşımız geldi ve tesislerimizi gezdi. Bize; “Cumhurbaşkanlığı köşküne bir Alman firmasının kazanını almıştık. Bir Türk firmasından da çok büyük tepki görmüştük. Bizde siz Cumhurbaşkanlığı Köşküne layık bir ürettiniz de biz bunu kullanmadık mı? Yapın alalım. Vatanseverlik halkına uygun olmayan ürünü verek değil, doğru ürünü vermektir. dedik. Biz bu tesisi, üretim teknolojisini gördüğümüzde artık hata yaptığımızı anladık.” dediler. Hemen ardından da bu kamu kuruluşunun ihtiyaçları bu tesislerden çıkan ürünlerle karşılandı. Tesislerimizi dünyanın sektörde başarılı ülkelerinden ziyaret etmeyen kalmadı. Türkiye de ise nedendir bilinmez neredeyse zorla getirmek gerekiyor. Bu üretim tesislerinin nasıl bir teknolojiye sahip olduğunu, nasıl farklı iş modelleriyle Türk Mühendislerinin başarılı olduğunu herkese göstermek istiyoruz. Biz ülkemizin her köşesini gezerek ne teknolojiye sa-
TİMDER’in benim için özellikle manevi anlamda önemi çok büyük. Bizim zor günlerimizde de hep omuz omuzaydık. Benim moral hocam da o dönem TİMDER Yönetim Kurulu Başkanı Ferhan Özkap’ti. Sivil toplum örgütleri’nin de ülkenin gelişimine çok büyük katkıları vardır. Bir ülkede demokrasinin gelişmesi o ülkenin sivil toplum örgütlerinin gelişmesine bağlıdır. Bu nedenle tüm alanlarda sivil toplumun gelişmesini desteklememiz gerekiyor. Her krizin ardından dağıtım kanalları çöküyor. Bu kadar krizin olduğu, dağıtım kanallarının çöktüğü bir ülkede disiplinsiz bir ticaret hayatı var demektir. Bu disiplinsizliğinde baş kaynağı üreticilerdir. Sivil toplum örgütlerinin de bu disiplinsizliğe karşı üyeleri için üreticilere baskı oluşturması gerekiyor. Disiplinsiz sektörler verilen emeğin karşılığını almasını engelliyor. 27 Ocak - Haziran 2010 / Sayı 05
Akademik Objektif Dokuz Eylül Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Metalurji ve Malzeme Mühendisliği Bölümü
Sağdan Sola En alt sıra : Prof. Dr. İ. Akın Altun, Prof. Dr. Kazım Önel (Bölüm Başkanı), Esra Akıncı (bölüm Sekreteri), Araş. Gör Aslıhan Süslü, Prof. Dr. Ümit Cöcen (Bölüm Başkan Yrd.), Araş. Gör. Işıl Birlik. Sağdan Sola ikinci sıra : Yrd. Doç. Dr. Uğur Malayoğlu, Müh. Haluk Gürses, Doç. Dr. A. Bülent Önay, Araş. Gör. Esra Dokumacı. Sağdan Sola En üst sıra : Araş. Gör. Murat Kuşoğlu, Yrd. Doç. Dr. Bahadır Uyulgan, Araş. Gör. Kadir Cihan Tekin, Doç. Dr. Ali Aydın Göktaş, Araş. Gör. Onur Ertuğrul, Araş. Gör. Orkut Sancakoğlu.
Dokuz Eylül Üniversitesi Mühendislik Fakültesine bağlı Metalurji ve Malzeme Mühendisliği Bölümü’ne yaptığımız ziyarette başta Bölüm Başkanı Prof. Dr. Kazım Önel ve Bölüm Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Ümit Cöcen ile Doç. Dr. Ali Aydın Göktaş, Doç. Dr. Bülent Önay, Yrd. Doç. Dr. Uğur Malayoğlu ve Yrd. Doç. Dr. Bahadır Uyulgan bizlere hem bölümlerinin tanıtımı hakkında bilgiler verdiler hem de üniversite-sanayi işbirliği hakkında değerli görüşlerini paylaştılar. Tarihçe Fakültemiz aslında 40 yıllık bir fakülte, daha önce Ege Üniversitesi’ne bağlı olan bir fakülteydi. Bizim bölümümüzün temelleri 1977 yılında konuşulmaya başladı ancak 1997’de Dokuz Eylül Üniversitesi bünyesinde kuruldu ve 1999 yılında da öğrenci alımına başladı. DEÜ Mühendislik Fakültesi Metalurji ve Malzeme Mühendisliği Bölümü bölgemizdeki tek metalurji ve malzeme mühendisliği bölümü olarak kuruluş yılından itibaren öğretim ve araştırma amaçlı laboratuvarlarını oluşturma çalışmaları başlatılmış, DPT, TÜBİTAK ve Üniversitenin bilimsel araştırma projeleri kapsamında edinilen donanım ile laboratuvar alt yapısı oluşturulmuştur. Bölüm ilk öğrenci grubunu 1999–2000 öğretim döneminde 30 kişi olarak kabul etmiştir. ÖSS giriş puanları sıralamasında ODTÜ, İTÜ, YTÜ ve İstanbul Üniversitesi Metalurji ve Malzeme Bölümlerinden sonra beşinci sırada yer almaktadır. 28 Ocak - Haziran 2010 / Sayı 05
Bölüm Başkanı Prof. Dr. Kazım Önel
Akademik Objektif
Soldan Sağa: Yrd. Doç. Dr. Uğur Malayoğlu, Doç. Dr. A. Aydın Göktaş, Prof. Dr. Kazım Önel (Bölüm Başkanı), Yrd. Doç. Dr. Bahadır Uyulgan, Prof. Dr. Ümit Cöcen (Bölüm Başkan Yrd.)
Bölümün kuruluşundan itibaren yapılmaya başlanan ve halen yenileri ile devam eden DPT, TÜBİTAK, BOREN ve Üniversitemizin desteklediği bilimsel ve uygulamalı projeleri (BAP) çerçevesi içinde hızlı bir şekilde araştırma parkı olanakları arttırılmıştır. Yüzey teknolojileri, nanoteknoloji, yüksek sıcaklık alaşım malzemeleri, kompozit malzemeler, klasik seramik malzemeler, elektronik malzemeleri, fotokatalitik malzemeleri, biomalzemeler ve hasar analizi konularında ileri düzeyde araştırmalar yürütülmektedir. Bölümümüz laboratuvarlarında lisans, yüksek lisans, doktora ve doktora sonrası çalışmaları ile endüstri – üniversite işbirliği kapsamında çeşitli çalışmalar da yapılmaktadır. Kurulduğu günden bugüne bölümümüz yaklaşık 200 mühendis yetişrdi ve mezun etti. Bu mühendisler demir çelik, döküm, ısıl işlem ve metal imalat sektörlerinde, kalite kontrol ve gözetim alanlarında çalışmaktadır. Bazıları da yurtdışı üniversitelerde araştırma elemanı olarak çalışmaktadır. Görüldüğü kadarıyla içinde bulunduğumuz ekonomik şartlarda mezunlarımızın herhangi bir istihdam sorunu bulunmamaktadır.
Yrd. Doç. Dr. Bahadır Uyulgan
Eğitim içeriği ve amacı Mühendislerin tüm alanlarda üretim yapabilmesi için malzemeye gereksinimleri vardır. Farklı ürünler için farklı özelliklerde malzemeler kullanmak gerekir. Kaliteli ve fonksiyonunu tam olarak yerine getiren ürünler elde edebilmek için doğru malzeme ve doğru işlem uygulamak önemlidir. Bölgemizde makine imalatçıları, makine parçası imalatçıları, çelik üreticileri, döküm tesisleri, plastik malzemeler ve seramik üretim tesisleri faaliyet göstermektedir. Bu tesislerdeki üretim faaliyetleri genelde metalurji ve malzeme mühendisliği ile ilişkilidir. Bölümümüz mezunu mühendisler bu alanlarda kaliteli üretim sağlanmasına katkı yapacaklardır. Bu tesislerin Ar-Ge çalışmaları olursa bölüm bu tür faaliyetlere doğrudan veya dolaylı olarak katkıda bulunma potansiyeline sahiptir. 29 Ocak - Haziran 2010 / Sayı 05
Akademik Objektif Metalurji ve Malzeme Mühendisliği Bölümü, sahip olduğu laboratuar olanakları ve modern cihazların yanı sıra, bilgili, deneyimli ve uzun yıllar sanayi ile uygulamalı proje yapma alışkanlıkları olan akademik kadrosuyla sanayinin gereksinim duyduğu konularda Ar-Ge, teknoloji üretme ve geliştirme ile eğitim kapsamlı çalışmalar yapmayı önemli bir hedef olarak kabul etmiştir. Bölümümüzün temelinde hep daha iyi ve daha faydalı bir malzeme nasıl elde edilir ya da mevcut malzeme nasıl daha verimli özelliklere kavuşturulur sorularına cevap arayan, bilime ve teknolojiye bu anlamda gelişime açık bir eğitim felsefesi vardır. Sanayi ve Üniversite İşbirliği Üniversite sanayi işbirliği ülkemiz açısından oldukça önemli bir oluşumdur. Takdir edersiniz ki teori ve pratiğin bir araya gelmesidir aslında... Ancak biz her nedense sanayi kuruluşlarına yaptığımız ziyaretler de her ne kadar sıcak karşılanıyor olsak ta sonrasında yeterli ilgiyi ve bağı kurmakta zorlanıyoruz. Bu noktada sanayicilerimizin bir kısmının lisanslı üretim yapıyor olması ve bir sorun çıktığında lisansın olduğu ülke üzerinden problemlerini çözebiliyor olması bize olacak muhtemel bir ihtiyacı da bertaraf edebiliyor. Son zamanlarda Sanayi Bakanlığı’nın başlattığı San-Tez projeleri sanayi-üniversite işbirliği konusunda istediğimiz birlikteliklerin, fikir alışverişlerinin ve yeni sinerjilerin oluşmasını sağlar oldu ama hala
daha bu konularda diğer gelişmiş ülkelerdeki işbirliklerine nazaran yolun başındayız diyebilirim. Ne yazık ki akademik olarak bu ülkelerdeki üniversitelerle hiç bir farkımız olmamasına rağmen, onlar kadar sanayi ile içli dışlı olamıyor olmamız aramızdaki tek farkı yaratıyor.Söz konusu ülkelerde sanayinin gelişmişliği açısından ivmesinin bu derece kuvvetli olmasında arkalarına aldıkları üniversite gücü yadsınamazdır.Biz burada kendimize proje finansmanı için zor kaynak bulurken yurt dışında bunun örneklerinin daha farklı yaşandığını görüyoruz. Örneğin proje dayalı üretimler yapılıyor ve bu projeleri de mutlaka bir bakanlık, özel sektörden büyük bir firma ile birlikte üniversite yürütüyor. Burada öğrenci de çalışıyor, yeni üründe geliştiriliyor ve üretimde yapılıyor. Düşünün ki öğrenci’nin burada laboratuvar ortamında küçük bir potada döküm yaparken fabrikada gerçek ortamında olması gerektiği gibi görüyor ve öğreniyor. Hayatın gereksinimlerinden doğan yeni sorulara cevap arayan bilim yuvaları olarak üniversiteler ve bunları hayatın içine üreterek sokan sanayinin işbirliği bir ülkenin kalkınması için itici güçtür, bu gelişmiş ülkelerde hep böyle olmuştur. Somut bir sorunun cevabını ararken fayda üretmek mümkün olmaktadır, ekran başında simulasyonlarla yapılan projelerin ürettiği faydalar da tartışılır, ancak üretim ile ortaya net sonuçlar çıkacaktır. Tabii bu biraz da ihtiyaçla doğru orantılıdır, özellikle son dönemlerde bizim de özellikle savunma sanayiimizin ortaya koyduğu yeni ihtiyaçlar, ihtiyaca dönük sorulara aradığı cevaplar yurtdışındakilere benzer projelerinde üretilmesine vesile olmaya başladı. Malzeme mühendisliği bölümü insanlığın hayat akışında ciddi değişikliklere yol açabilecek önemli bir bölümdür. Malzeme’nin yapısı değiştirilebildikçe kullandığımız herşeyin formu değişebileceği gibi teknolojisi de değişecektir. Bu anlamda böylesine önemli bir bölümün ülke gelişmesinde ve sanayileşmesindeki etkisi tartışılmazdır. Aslında bu konuyu en iyi yine bölümümüzün kendine has yapısı üzerinden ifade edebiliriz diye düşünüyorum. Malzeme Biliminin disiplinler arası özelliği yer, felsefi ve sorumluluk bakımından farklı olmayan uyumlu bir eğitici gurubuna gereksinim duymasıdır. Mühendislik hariç diğer konular, malzemede olduğu gibi gerçek hayattaki problemlere pratik yaklaşıma açık değildir. Gerçek hayatta karşılaşılan problemlerin çözümü için bilim kadar, deneyimlerle elde edilen ampirik bilgiye de ihtiyaç vardır. Çünkü gerçek hayatta karşılaşılan problemler sözü edilen disiplinlerin sınırlarını aşarlar. Malzeme bilimci aldığı üniversite eğitimi boyunca tüm fiziki bilimlere, mühendisliğe, ticari ve mali piyasalara açık olduğundan, gerçek hayattaki problemlere karşı donanımlıdır. Malzemeciler mali piyasalardakiler gibi sorgular, risk alır ve somut sonuçları yeğlerler. Malzemeciler piyasanın istekleri doğrultusunda akıllı, yetenekli ve uyumlu olmalıdırlar. İşte bu sebepledir ki özellikle malzeme bilimi ile sanayinin işbirliği mutlaka ve mutlaka olmalıdır, geliştirilmelidir.
30 Ocak - Haziran 2010 / Sayı 05
Akademik Objektif Bölümün Sanayinin Hizmetine Sunduğu Laboratuarlar Mekanik Test ve Araştırma Laboratuarı Analiz ve Testler: Çekme ve basma deneyleri, eğilme dayanımlarının belirlenmesi, 600oC sıcaklığa kadar çekme deneyleri, makro Vickers sertlik ölçüm cihazında HV0,2 – HV30 aralığında malzeme yüzey sertliklerinin ölçülmesi, çentik darbe cihazında -150oC – oda sıcaklığı aralığında Charpy ve İzod deneyleri, strain-gauge ile gerilim ölçümleri ve yorulma deneyleri yapılabilmektedir. Kimya Laboratuarı Analiz ve Testler: Bu laboratuarda, çözeltilerin pH ölçümleri, analizler için kullanılacak her türlü numunenin temizlenmesi, hassas terazi kullanılarak numune ağırlıklarının belirlenmesi, değişik amaçlı çözelti ve dağlayıcıların hazırlanması ve saf su elde edilmesi çalışmaları yapılmaktadır. Korozyon laboratuarı Analiz ve Testler: Metallerin elektrokimyasal davranışlarının belirlenmesi, metallerin gerilmeli, yorulmalı korozyon, taneler arası, aralık ve oyukcuk korozyonu davranışlarının ve kaplamaların korozyon dirençlerinin incelenmesi, tuz püskürtme testi, bakır alaşımları için çinkosuzlaşma testi, kaynak dikişlerinin korozyonun incelenmesi çalışmaları ile kaplama ve kaplama kalınlığının ölçümü de yapılabilmektedir. Numune Hazırlama Laboratuarı Analiz ve Testler: Bu laboratuarda, analiz cihazlarında (mikroskop gibi) incelenecek malzeme numunelerinin zımpara ve elmas gibi aşındırıcılarla yüzeylerinin hazırlanması (parlatma), bakalit veya polyester kullanılarak kalıba alınması, ve hazırlanan numunelerin yüzeylerinin değişik çözeltilerde dağlanması işlemleri yapılmaktadır. Ayrıca, elektrolitik parlatma da yapılabilmektedir. Metalografi Laboratuarı Analiz ve Testler: Laboratuarda, malzemelerin içyapılarının (optik mikroskoplar) incelenmesi, mikro ve ultramikro sertlik ölçümleri, tane boyutu ölçümü, kaplamaların altlık üzerine yapışma mukavemetlerinin ölçümleri gerçekleştirilmektedir. Triboloji Laboratuarı Analiz ve Testler: Bu Laboratuarda, Sürtünme ve Aşınma Test Cihazı kullanılarak, test numuneleri için, sürtünme kuvveti, sürtünme katsayısı, aşınma, devirsel hız, devir sayısı, test süresi, gidip gelme ya da salınım frekansı ve kayma mesafesi gibi parametrelerinin ölçümleri yapılmaktadır. Karakterizasyon Laboratuarı Analiz ve Testler: Jeol JSM-6060 model Taramalı Elektron Mikroskobu ((SEM) ile metal ve metal-dışı malzeme yüzeylerinden yüksek büyütme ve çözünürlükte görüntüler elde edilmesi, numunede bulunan elementlerin tespiti (EDS yöntemi) ile hafif ve ağır elementlerin numune içerisindeki dağılımları (BE yöntemi) incelenebilmektedir. Döküm Isıl İşlem Laboratuarı Analiz ve Testler: Laboratuarda 1000 oC’ a çıkabilen 2 adet kutu fırın içerisinde, yüzey işlemleri, ısıl işlemler, kalsinasyon, tavlama ve sinterleme işlemleri yapılmaktadır. İndüksiyon fırını, vakum ve inert gaz altında yapılacak
metaller ve metal-matriksli kompozitlerin dökümü için kullanılmaktadır. Laboratuarda Jominy test düzeneği, kuma döküm seti, elek seti ( 3350 – 26 µm) ve kum test cihazları da bulunmaktadır. Vakum Ark Ergitme cihazı ile de koruyucu gaz (Ar, N2) ortamında metalik alaşımlar üretilebilmektedir. Elektronik Malzemeler Laboratuarı Analiz ve Testler: Süper iletkenlik geçiş sıcaklığı ölçüm cihazı (Tg), FTIR (Fruier Transform Infrared Spectroscopy) cihazı, Refraktometre, Spektrofotometre, Dielektrik analiz ve Gaz duyarlılık cihazı ile laboratuarımızda; süper iletken malzemelerin geçiş sıcaklıkları 4 K dereceye kadar ölçülebilmekte, organik bağlı polimerik malzemelerin FTIR kullanılarak bağ yapısı tayini yapılabilmekte ve cam üstü seramik kaplamaların kalınlık ölçümünde kullanılan refraktif index değerleri, buna bağlı olarak kaplama kalınlıkları nm seviyesinde ölçülebilmektedir. Spektrofotometre cihazı ile ayrıca malzemelerin band aralığı ve UV Absorbans yada Transmitans değerleri ölçülebilmektedir. Dielektrik analiz cihazı ile kaplama malzemelerinin yada doğrudan seramik bağlı malzemelerin dielektrik katsayıları, empedans, dielektrik kayıp ve direnç değerleri frekansa bağlı olarak ölçülebilmekte ve ayrıca SnO2 gibi malzemelerin N2 ve CO2 gazları bulunan ortamlardaki sensör özellikleri tayin edilebilmektedir. XRD Laboratuarı Analiz ve Testler: Laboratuarda bulunan Rigaku D/Max– 2200/PC model X ışınları difraktometre cihazı, metal ve metal-dışı malzeme numunelerin kristal yapılarını belirleyebilmektedir. Cihazda, ince film, kütlesel (bulk) ve toz halindeki numuneler için kalitatif faz analizi, tekstür ve artık gerilme calışmaları gerçekleştirilmektedir. Seramik Laboratuarı Analiz ve Testler: Bu laboratuarda, 1200oC ve 1400oC lik üç adet tüp fırın ile seramik malzemelerin sinterlenmesi amacıyla kullanılan ve 1800oC kadar çıkabilen bir adet fırın bulunmaktadır. Kurutma için bir etüv vardır. Laboratuardaki DTA/TG cihazında, azot ve/veya oksijen gazı altında, toz numunelerin sıcaklıkla ağırlık ve entalpi değişimleri belirlenebilmekte, Reometre cihazında da saf sıvılar, çözeltiler, seramik çamur ve polimerik malzemelerin sıcaklık ve hıza bağlı olarak viskoziteleri ölçülebilmekte, çözeltilerin jelleşme özellikleri saptanabilmekte, sıvı, çözelti, seramik çamur ve polimerik malzemelerin sıcaklık ve hıza bağlı olarak diğer başka reolojik özelliklerin saptanabilmektedir. Bulunan Spin kaplama cihazı da, solgel yöntemi ile altlıklar üzerinde ince film tabakalarının oluşturulmasında kullanılmaktadır. BET cihazı ile, partikül özgül yüzey alanı ve bulk numunelerde gözenek boyut dağılımı ölçüm işlemleri yapılmaktadır. Seramik bilyalı jet değirmen ile seramik hammaddelerin öğütme işlemleri de gerçekleştirilmektedir. Plastik Şekillendirme Laboratuarı Analiz ve Testler: Bu laboratuarda bulunan tel erozyon cihazında hassas numune hazırlama işlemleri yapılabilmekte, bir diğer cihaz olan 100 tonluk hidrolik preste ise ekstrüzyon, kompaktlama ve şekil verme işlemleri yapılabilmektedir. Bu laboratuar içerisinde bulunan Atölyede ise, gerek eğitim, gerekse Ar-Ge projeleri ve çalışmaları sırasında gereksinim duyulan, numune hazırlama ve küçük çapta imalat ve tamir işlerinde kullanılan torna tezgahı, şerit testere, matkap gibi aletler bulunmaktadır. Hidrolik Pres ile sıkıştırmalı döküm, ekstrüzyon ile üretim, seramik ve metal toz karışımı presleme, sıcak ve soğuk şekillendirme yapılmaktadır. 31 Ocak - Haziran 2010 / Sayı 05
Akademik Objektif
Bilimsel Araştırma Projelerimiz Prof.Dr. Kazım ÖNEL -Metal bazlı süreksiz katkılı kompozit üretimi ve özelliklerinin belirlenmesi -B4C malzemelerin üretilmesi, geliştirilmesi ve endüstriyel uygulanması -Al-SiCp kompozitlerinde termal yorulma -İleri teknik seramik üretimi -Mikrodalga sinterleme yöntemi ile açık gözenekli seramik malzeme üretimi -Gaz ve su atomizasyon ile Fe bazlı ve bronz alaşım tozların üretimi ve kullanılabilirliği -Toz metalurjisinde üretim yönteminin mekanik özelliklere etkisi Prof. Dr. Tevfik AKSOY -İnce seramik filmlerin mekanik özelliklerinin belirlenmesi -İki farklı çeliğin farklı bir elektrotla kaynatılması sonucu uyumsuzluğun incelenmesi -Sfero dökme demirlerin kaynağının kırılma mekaniği açısından incelenmesi -Sfero dökme demirlerin kaynağında uyumsuzluğun incelenmesi Prof. Dr. Ümit CÖCEN -Döküm bir parça için kalıp tasarımı ve süreç benzeşimi -Borkarbür nanofiber ve nanotüp üretimi ve karakterizasyonu -Elektro-eğirme yöntemi ile seramik nanofiber ve karbon nanotüp üretimi -Metal matrisli kompozitlerin sıkıştırmalı döküm yöntemi ile üretimi ve üretim parametrelerinin özelliklere etkisinin araştırılması -Aluminyum bazlı silisyum katkılı metal matris kompozitlerin özelliklerinin ısıl işlem ile değişiminin araştırılması Prof. Dr. Ahmet ÇAKIR -Sol-jel tekniği ile üretilen piezoelektrik malzemelerin sentezlenmesi, karakterizasyonu ve elektriksel özellikleri -Co bazlı implant malzemeler üzerine HAP filmlerin üretilmesi, fiziksel ve mekanik özelliklerinin incelenmesi -İnce seramik film kaplı 316L paslanmaz çeliğin aşınma davranışlarının incelenmesi -İmplant malzemelerde seramik film uygulamaları -Sol-jel yöntemi ile316L paslanmaz çelik implant malzemelerin üzerine hidroksiapatit kaplamaların üretilmesi, kimyasal-elektrokimyasal–mekanik karakterizasyonu -İmplant malzeme yüzeylerinde elektrolitik olarak çöktürülen işlevsel derecelendirilmiş biyoaktif hidroksiapatit tabakaların hazırlanması, elektrokimyasal ve mekanik karakterizasyonu Prof. Dr. Akın ALTUN -İnduksiyon ocaklarında kullanılan refrakterlerin geliştirilmesi -MgO esaslı kendiliğinden akıcı refrakterlerin geliştirilmesi -MgO esaslı refrakterlerin geliştirilmesi -Alumina esaslı bağlayıcı matris sistemin eldesi, karakterizasyonu ve kendiliğinden akıcı dökülebilir refrakterlerde uygulamaları -MgO ve MgO-CaO partiküllerinin Titanya ile sol-jel yöntemi kullanarak kaplanması -Endüstriyel uygulamalar için gerekli mekanik özellikler ve korozyon direncine sahip refrakter-metal esaslı yüksek sıcaklık alaşımlarının üretimi
Doç. Dr. Bülent ÖNAY -Nanteknolojik yöntemler ile yüzey özelliklerinin iyileştirilmesi -BN, B4C, TiB2 ve ZrB2 malzemelerin yüksek sıcaklık korozyon davranışlarının incelenmesi ve korozyon dayanıklılığının arttırılması -Bor bileşikleri içeren refrakter metal esaslı kompozit malzemelerin vakum ark ergitme metodu ile üretimi Doç. Dr. Erdal ÇELİK -Kurşun magnezyum niobyum oksit Pb(Mg1/3Nb1/3)O3 esaslı ferroelektrik seramik kapasitörlerin üretimi, geliştirilmesi ve karakterizasyonu -ReBa2Cu3Ox süperiletken kaplamaların sol-jel metoduyla sentezlenmesi, karakterizasyonu ve uygulaması -ReBa2Cu3Ox süperiletken kaplamaların vakum-dışı tekniklerle sentezlenmesi, karakterizasyonu ve uygulaması -ZnO esaslı yarı iletken filmlerin vakum-dışı tekniklerle sentezlenmesi, karakterizasyonu ve uygulaması -Termal sprey yöntemleriyle çeşitli endüstriyel parçaların metal ve seramik malzemelerle kaplanması, geliştirilmesi ve endüstriye uygulanması -NiCrMo esaslı altlıkların üzerine sırlama yöntemiyle diş porselen üretimi, karakterizasyonu ve uygulaması -Geliştirilmiş çok fonksiyonlu ve bilgisayar kontrollü elektrolitik kaplanma sistemi tasarımı ve seramik nanopartiküllü metal filmlerin birlikte depositlenmesi -UEMUM (Ulusal elektronik malzemeler araştırma ve uygulama mükemmeliyet merkezi) Doç Dr. Mustafa TOPARLI -Spin kaplama tekniği ile üretilmiş filmlerin mekanik ve süperiletkenlik özelliklerinin incelenmesi -Diş dolgu malzemelerin aşınma davranışlarının ve kırılma tokluğu değerlerinin incelenmesi, AFS Projesi, 2000-2002 -Gaz sensörü uygulamaları için spin kaplama tekniğiyle üretilmiş SnO2 esaslı filmlerin mekanik ve yarıiletkenlik özelliklerinin optimizasyonu, -BAP Projesi, 2009-2011 -Yarı iletken sensör teknolojisinin seralar üzerinde uygulaması ve akıllı sera optimizasyon çalışmaları , Santez prjesi 2009-2011 Yrd. Doç. Dr. Uğur MALAYOĞLU -Magnezyum alaşımlarının mikro ark oksitlenme (MAO) yöntemiyle aşınma ve korozyona karşı dayanımlarının arttırılması -Alkali metallerin plasma elektrolitik oksitlenme yöntemi ile yüzey modifikasyonu
Öğretim Kadrosu Prof. Dr. Kazım ÖNEL (Bölüm Başkanı) Prof. Dr. Ümit CÖCEN (Bölüm Bşk. Yard.) Prof. Dr. Tevfik AKSOY Prof. Dr. Ahmet ÇAKIR Prof. Dr. İ. Akın ALTUN Doç. Dr. Erdal ÇELİK Doç. Dr. Bülent ÖNAY Doç. Dr. Mustafa TOPARLI Doç. Dr. İsmail ÖZDEMİR Yrd. Doç. Dr. Uğur MALAYOĞLU Yrd. Doç. Dr. Aylin Ziylan ALBAYRAK Öğr. Gör. Serat KORSACILAR 32 Ocak - Haziran 2010 / Sayı 05
Arş.Gör.Dr.Bahadır UYULGAN Arş.Gör. Dr. Funda AK AZEM Arş.Gör. Süleyman AKPINAR Arş.Gör. Işıl BİRLİK Arş.Gör. Esra DOKUMACI Arş.Gör. İ.Murat KUŞOĞLU Arş.Gör. M.Faruk EBEOĞLUGİL Arş. Gör. Osman ÇULHA Arş. Gör. Onur ERTUĞRUL Arş. Gör. Aslıhan SÜSLÜ Arş. Gör. Orkut SANCAKOĞLU
Fuarlar
UNICERA
Seramik Sektörünün Buluşma Noktası UNICERA Büyüme Rekorları Kırdı
Türk seramik sektörünün gurur kaynağı, UNICERA Seramik Banyo Mutfak Fuarı, 22. sektör buluşmasını 7 - 11 Nisan 2010 tarihlerinde TÜYAP Beylikdüzü Fuar ve Kongre Merkezi’nde gerçekleştirdi. Türk seramik sektörünün yenilikleri ile rakiplerine gözdağı verdiği fuar kırdığı rekorlarla da gelecek için umut verdi. Türkiye Seramik Federasyonu (TSF), Tesisat İnşaat Malzemecileri Derneği (TİMDER) ve TÜYAP Fuarcılık A.Ş. iş birliğiyle hazırlanan ve açılışı Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir, TOKİ Başkan Yardımcısı Ahmet Haluk Karabel, TSF Yönetim Kurulu Başkanı Zeynep Bodur Okyay, TİMDER Yönetim Kurulu Başkanı Serdar Dönmez ve TÜYAP İcra Kurulu Başkanı Serdar Yalçın tarafından açılışı gerçekleştirilen UNICERA 22. Uluslararası Seramik, Banyo, Mutfak Fuarı, bu yıl da adından çok söz ettirerek büyük bir başarıya imza attı. Açılış töreni TÜYAP İcra Kurulu Başkanı Serdar Yalçın’ın konuşmasıyla başladı. UNICERA Fuarı’nın geçmişten günümüze uzanan süreçte yüzde 22 büyüdüğünü belirten TÜYAP İcra Kurulu Başkanı Serdar Yalçın, fuar stratejisini de “Avrasya coğrafyasına hâkim olmamız gereken bir bölgedeyiz. Agresif bir fuar pazarlaması yaptık. Bu yıl 50 binli rakamlara yaklaşacağımızı düşünüyorum. Bu fuar 300-400 milyon avroluk bir hacim oluşmasını sağlayacaktır” dedi.
çizdi. Türk seramik sanayinin girdilerinin tamamına yakını yurtiçi kaynaklarından temin edildiğinin ve diğer sektörlere göre katma değerinin çok yüksek olduğunu belirten Dönmez, “Enerji yoğun ve nakliye hizmetlerinden çok pay alan sektörün, yüksek enerji fiyatları ve ülkemiz ulaşım hizmetlerindeki altyapı sorunları ile özellikle de inşaat sektöründeki daralma sebebiyle uluslararası rekabette son zamanlarda oldukça kan kaybettiği görülmektedir. Hükümet ve ekonomi yönetimi geçen yılki teşvikleri devreye almayı düşünmüyor olsalar da, inşaat sektörünün üç temel alanda, hükümeti teşvik için ikna etmesi gerektiğini gösteriyor.” dedi ve bu üç alan hakkında eylem planı önerdi.
Serdar Yalçın’dan sözü devralan TİMFED ve TİMDER Yönetim Kurulu Başkanı Serdar Dönmez, fuarın 22 yıllık geçmişinde kat ettiği mesafe hakkında bilgi vermesinin ardındından UNICERA’nın yıllardır sektörün tek ve en görkemli fuarı olduğunun altını
Türkiye Seramik Federasyonu (TSF) Yönetim Kurulu Başkanı Zeynep Bodur Okyay ise konuşmasında sektörün tarihçesinden önemli kesitler sundu. 8 bin yıllık bir geçmişe uzanan seramik sektörümüzün 1950’li yılarda üretime 1 milyon metre kare ile
34 Ocak - Haziran 2010 / Sayı 05
UNICERA başladığını hatırlatan Bodur Okyay, Türk seramik sektörünün 1980’li yıllardan itibaren hızlı bir gelişme içerisine girdiğini belirtti ve sektörel bilgiler paylaştı. UNICERA Fuarı’nın açılışında konut sektörüne dönük bir konuşma yapan Toplu Konut İdaresi (TOKİ) İstanbul Başkan Yardımcısı Ahmet Haluk Karabel, UNICERA’nın Avrasya bölgesinin büyük bir etkinliği olduğunu seramik, banyo ve mutfak sektörünün de markası haline geldiğini ifade etti.
Fuarlar Açılış konuşmalarının ardından Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir, TOKİ Başkan Yardımcısı Ahmet Haluk Karabel, TSF Yönetim Kurulu Başkanı Zeynep Bodur Okyay, TİMDER Yönetim Kurulu Başkanı Serdar Dönmez ve TÜYAP İcra Kurulu Başkanı Serdar Yalçın’ın açılış kurdalasını keserek fuar turu attılar.
UNICERA 2010’unun açılışını yapan Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir de yaptığı konuşmada inşaat ve seramik sektörünün Türkiye açısından önemine değindi.
Bakan Demir, “Yurt dışı müteahhitlik hizmetlerinde de sekiz yılda çok büyük bir mesafe kaydettiğimizi biliyoruz. Bugün, artık dünyada ilk 225 müteahhitlik kuruluşu arasına 31 firmasını yerleştiren ve yıllık yüklendiği iş hacmi itibarıyla 25 milyar doları aşan, dünya taahhüt sektöründe 130 milyar dolarları bulan iş kapasitesi ile birlikte dünyada ikinci sıradaki bir sektöre sahibiz. Yurt dışı müteahhitlik hizmeti veren firmalarımızın büyüklükleri şu anda 400 milyon dolarları bulmuştur. Dolayısıyla bugün fuarımızın konusu olan seramik sektöründeki büyümenin de yapı sektöründeki büyümeye paralel olduğunu görüyoruz. Buradaki fuar organizasyonunun bağlı olduğu diğer sektörlere katkı sağladığını da hiç unutmamak lazım. Bu organizasyon dünyada hatırı sayılır ilkler arasında ve öncü organizasyonlar arasında yer alıyor” diye konuştu.
Fuar turunun ardından düzenlenen protokol yemeğinde yoğun iş temposu nedeniyle bir araya gelme fırsatı bulamayan sektör temsilcileri Bayındırlık ve İskan Bakanı eşliğinde yemek yiyerek sohbet etme fırsatı buldu. Fuar süresince CNN Türk ve Haber Türk başta olmak üzere birçok televizyon kanalı sektör temsilcileri ile canlı yayında röportaj gerçekleştirdi.
35 Ocak - Haziran 2010 / Sayı 05
Fuarlar
Etkinlikler UNICERA Fuarı boyunca, Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümü Öğretim Görevlisi Mutlu Başkaya’nın başkanlığında hazırlanan ve 44 eserin yer aldığı Çağdaş Seramik Sanatı Sergisi “ceramİSTanbul”, TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi 1. Kat Fuaye alanında izleyicilerin beğenisine sunuldu. Eserler ziyaretçiler tarafından ilgiyle izlendi. UNICERA Fuarı’nın ikinci gününde ise birçok etkinlik gerçekleştirildi. Bu kapsamda, Mimarlar Günü Etkinliği olarak düzenlenen “Sürdürülebilir Malzemeler” konulu seminerde Material ConneXion’un İtalyan araştırma ekibinden Kütüphane ve Malzeme Araştırma Bölüm Direktörü Micol Costi ve “Sürdürülebilir Tasarım” konulu seminerde Delft Üniversitesi’nde Endüstriyel Tasarım Mühendisliği Fakültesi’nin Sürdürülebilir Tasarım Bölüm Başkanı Prof. Dr. Han Brezet konuşmacı olarak yer aldı. Gün içerisinde ayrıca T.C. Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı İhracat Genel Müdürlüğü Markalaşma ve Ar-ge Destekleri Daire Başkanlığı’nda uzman yardımcısı olarak görev yapan Feyza Erdoğan da Turquality programı ve içeriği hakkında bilgiler verdi.
36 Ocak - Haziran 2010 / Sayı 05
UNICERA
UNICERA Seramik Onur Ödülleri sahiplerini buldu Fuarın üçüncü gü nünde geleneksel hale gelmiş olan Seramik Onur Ödülleri sahiplerini buldu. Seramik Onur Ödülleri çerçevesinde, TİMDER ödülünü Bekir Kamil Zabcı TİMDER Başkanı Serdar Dönmez’den alırken, Türk Seramik Derneği (TSD) ödülünü Prof. Dr. M. Lütfi Öveçoğlu’na TSD Başkanı Tolun Vural verdi. Seramik, Cam ve Çimento Hammaddeleri Üreticileri Derneği (SERHAM) ödülünü İsmet Kasapoğlu, SERHAM Başkanı Selim Çiçek’ten alırken, Seramik Sağlık Gereçleri Üreticileri Derneği (SERSA) ödülünü Atila Ildaş’a SERSA Başkan Yardımcısı Haluk Bayraktar takdim etti. Seramik Kaplama Malzemecileri Derneği (SERKAP) ödülünü Erhan Kuşüzümü’ne SERKAP Başkan Yardımcısı Hanifi Mutlu verirken, SERFED ödülü ise TSD Başkanı Tolun Vural’a SERFED Başkanı Zeynep Bodur Okyay tarafından takdim edildi. UNICERA 22. Uluslararası Seramik Banyo Mutfak Fuarı inşaat sektörünün yapı taşlarından biri olarak, katılımcı firmaları gerek yurt içinden inşaat taahhüt proje firmaları, mimar-iç mimar-dekoratörler, yapı marketlerle gerekse yurt dışından Avrupa, Balkanlar, Rusya, Kafkasya, Batı ve Orta Asya, Orta Doğu ve Afrika’dan önemli alıcılarla buluşturarak büyük bir ticari potansiyel oluşturdu. Ülkemizin önde gelen sektörlerinden biri olan seramik sektörünün en geniş katılımcı kitlesine sahip, seramik banyo mutfak fuarı unvanını taşıyan UNICERA, sektörün beklentileri doğrultusunda önümüzdeki yıl yeni tarihi olan 2-6 Mart 2011’de TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi’nde düzenlenecek.
Fuarlar
TİMDER Başkanı Serdar Dönmez ve Bekir Kamil Zabcı
TSD Başkanı Tolun Vural ve Prof. Dr. M. Lütfi Öveçoğlu
SERHAM Başkanı Selim Çiçek ve İsmet Kasapoğlu
SERSA Başkan Yardımcısı Haluk Bayraktar ve Atila Ildaş
SERKAP Başkan Yardımcısı Hanifi Mutlu ve Erhan Kuşüzümü
Tolun Vural ve TSF Başkanı Zeynep Bodur Okyay
37 Ocak - Haziran 2010 / Sayı 05
Fuarlar
PIPEXPO
Boru Sektörünün Yeni Buluşma Noktası PIPEXPO Boru Endüstrisi Fuarı
Türkiye’nin konumu itibariyle en önemli ve gelişim hızı en yüksek sektörlerinden olan Boru Endüstrisi’nin ihtiyaçları ve beklentilerinden doğan PIPEXPO 1. Boru Endüstrisi Fuarı, UNICERA 22. Uluslararası Seramik Banyo Mutfak Fuarı ile eşzamanlı olarak TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi - Büyükçekmece / İstanbul’da gerçekleşti. Tüyap Fuarcılık A.Ş.’nin, TİMDER (Tesisat ve İnşaat Malzemecileri Derneği) işbirliği ile hazırlamış olduğu PIPEXPO 1. Boru Endüstrisi Fuarı’nın açılışı Bayındırlık ve İskan Bakanı Sn. Mustafa Demir, TOKİ Başkan Yardımcısı Sn. Ahmet Haluk Karabel tarafından yapıldı.
İlk Fuara Büyük İlgi Fuarın gerek yerli gerekse yabancı ziyaretçi bakımından büyük ilgi görmesi sektörde ve iş çevrelerinde büyük yankı uyandırdı. Özellikle inşaat ve yapı malzemeleri sektöründe daralan pazarlar ve son dönemde ekonomide kaydedilen uluslararası gelişmeler dikkate alındığında PIPEXPO 1. Boru Endüstrisi Fuarı tüm sektör temsilcilerine yeni pazarlar yaratma sözünü yerine getirmeyi başardı. Fuar boyunca özellikle yurtdışından gelen ve TÜYAP tarafından misafir edilen alım heyetlerinin yoğunluğu ve niteliği katılımcı firmaların büyük beğenisini kazandı. PIPEXPO 1. Boru Endüstrisi Fuarı’nı UNICERA 22. Uluslararası Seramik Banyo Mutfak Fuarı ile eşzamanlı yapılmasının da getirdiği olumlu etkileşimden dolayı 70 ülkeden 53.394 kişi ziyaret etti. Yurtdışından gelen 2.883 yabancı ziyaretçi ile ilk fuarın uluslararası niteliği de önümüzdeki yıl için çok önemli bir gösterge oldu. Fuarın ilk gününde özellikle yakın coğrafyadaki komşu ülkelerden gelen alım heyetlerinin yoğun bir şekilde ziyaret ettiği PIPEXPO 1. Boru Endüstrisi 38 Ocak - Haziran 2010 / Sayı 05
PIPEXPO
Fuarlar
Fuarı kapsamında sektörün en saygın ve lider kuruluşlarının yanı sıra ülkemizdeki en büyük boru kullanıcıları ve dolayısıyla alıcıları olan Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’na bağlı Yapı İşleri Genel Müdürlüğü ve İller Bankası Genel Müdürlüğü de katılımcı olarak yer aldı. Fuar süresince yurtiçinde önemli boru kullanıcıları ve alıcıları olan özellikle Büyükşehir belediyelerinin altyapı, su ve kanalizasyon şirketlerinin üst düzey yöneticileri fuarı ziyaret etmiştir. Bu kapsamda İGDAŞ, ESKİ (Eskişehir Su ve Kanalizasyon İşleri), KOSKİ (Konya Su ve Kanalizasyon İşleri) gibi kurumlar adına üst düzey katılım sağlanmıştır. İGDAŞ Genel Müdürü Bilal Aslan ve Kalite Güvence Müdürü Serhan Taflan ile ESKİ (Eskişehir Su ve Kanalizasyon İdaresi) Genel Müdürü Garip Yıldırım, KOSKİ (Konya Su ve Kanalizasyon İdaresi) Genel Müdürlüğü Yatırım ve İnşaat Daire Başkanı Ahmet Demir, Su Tesisleri Daire Başkanı Bayram Kahveci, Su Yapım Şube Müdürü Murat Erdoğan, Su Şebeke ve İşletme Şube Müdürü Yaşar Samast ve Su Proje Müdürü Osman Taşlıca açılış töreninde hazır bulunmuşlardır. Açılış töreninde ayrıca İller Bankası Strateji Geliştirme Dairesi Başkan Yardımcısı Emine Ertekin ve Strateji Geliştirme Şube Müdürü Aslı Olgun kurumlarını temsilen yer aldı.
Sektörün Coğrafi Avantajları Türkiye’nin uluslararası enerji trafiğinde köprü haline gelmesi, sulamaya elverişli çok geniş tarım alanlarına sahip olması ve her geçen gün artan altyapı yatırımlarının odak noktası olması dolayısıyla Türk boru sektörü bölgesinde büyük bir güç haline gelmişdi. PIPEXPO 1. Boru Endüstrisi Fuarı boyunca bu gücü harekete geçirecek yeni kapılar açması beklenen birçok büyük alıcının fuarı gezmesi fuarın sektör açısından bölgedeki en büyük pazarlama platformu olduğunu şimdiden gösterdi. PIPEXPO 1.Boru Endüstrisi Fuarı başta inşaat sektörü olmak üzere tarım ve hayvancılık, enerji, makine, kimya, lojistik ve gıda üretim sektörlerinin en önemli yapı taşlarından biri olan boru sanayinin gelişimine paralel olarak beklentilerin üzerinde bir hareketlilik sağladı. Bu bağlamda; yurtiçinden inşaat taahhüt proje firmaları, mimar - iç mimar - dekoratörler, yapı marketler yurt dışından Avrupa, Balkanlar, Rusya, Kafkasya, Batı ve Orta Asya, Ortadoğu ve Afrika’dan önemli alıcıları katılımcılarla buluşturarak büyük bir ticari potansiyel yarattı.
39 Ocak - Haziran 2010 / Sayı 05
Fuarlar
PIPEXPO
PİMAŞ A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Tlabar ve TİMDER Yönetim Kurulu Başkanı Serdar Dönmez
Boru Endüstrisi Onur Ödülü PIPEXPO 1. Boru Endüstrisi Fuarı kapsamında PIPEXPO Boru Endüstrisi Onur Ödülü düzenlenen törenle sahibini buldu. Boru Endüstrisi Onur Ödülü’ne sektöre olan katkılarından dolayı ENKA İnşaat Sanayi A.Ş. Onursal Başkanı ve ENKA Vakfı Başkanı Şarık Tara layık görüldü. Tara’nın ödülünü PİMAŞ A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Tlabar TİMDER Yönetim Kurulu Başkanı Serdar Dönmez’in elinden aldı. Ustalar Günü TİMDER destekleri ile her yıl düzenlenen Ustalar Günü etkinliği için yurdun çeşitli bölgelerinden gelen ustalar fuar alanına dev bir Türk bayrağı açarak İstiklal Marşı eşliğinde geldi. Düzenlenen organizasyonda her zaman olduğu gibi ustaların yanında olduklarını belirten TİMDER Yönetim Kurulu Başkanı Serdar Dönmez’e İstanbul Doğalgaz Sıhhi Tesisat Kalorifer Teknisyenleri Esnaf ve Sanatkarlar Odası Başkanı Yaşar Biter tarafından teşekkür plaketi takdim edildi.
İstanbul Doğalgaz Sıhhi Tesisat Kalorifer Teknisyenleri Esnaf ve Sanatkarlar Odası Başkanı Yaşar Biter ve TİMDER Yönetim Kurulu Başkanı Serdar Dönmez
Organizasyona sponsorluk desteği veren Fırat Boru, Ekpaş, KAS Vana yetkilileri de birer konuşma yaptı. Etkinlik sponsor desteği veren kuruluşların yetkililerine, yılın ustalarına ve odaya katkıları bulunan üyelere plaket sunulmasının ve ustalara hediyeler dağıtılmasının ardından sona erdi. 40 Ocak - Haziran 2010 / Sayı 05
Ülkemizin önde gelen sektörlerinden biri olan boru endüstrisinin en geniş katılımcı ve ziyaretçi kitlesine sahip fuarı ünvanını taşıyan PIPEXPO 2. Boru, Pompa, Vana Endüstrisi Fuarı; sektörün beklentileri doğrultusunda önümüzdeki yıl 02-06 Mart 2011 tarihleri arasında TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi Büyükçekmece / İstanbul’da düzenlenecek.
Fuarlar
YAPI
33.Uluslararası Yapı Fuarı İstanbul 2010 Gerçekleşti
Yapı-Endüstri Merkezi’nin bu yıl 33’cüsünü gerçekleştirdiği, Türk yapı sektörünün ve bölgenin en büyük yapı buluşması olan Uluslararası Yapı Fuarı İstanbul, bu yıl pek çok yenilik ve sektöre ticari katkı fayda sağlayacak etkinliğe sahne oldu. Her geçen gün büyümekte ve gelişmekte olan Türk yapı pazarına ulaşmanın en etkili yolu Fuar, 103.848 yerli yabancı yapı profesyonelini bir araya getirdi. 33. Uluslararası Yapı Fuarı İstanbul 5- 9 Mayıs 2010 tarihleri arasında, 60.000 m2 alanda, üretim alanlarına göre gruplanmış 10 ayrı salon ve açık alanda, yaklaşık 850 katılımcı firma ile gerçekleşti. Yapı Fuarı İstanbul İş Geliştirme Platformu Fuar olgusunun yanı sıra yurt içi ve yurt dışı tanıtım ve alım heyeti programları ile Yapı Fuarı İstanbul, Türk yapı sektörüne her yıl yeni fırsatlar, yeni işbirlikleri ve ticari anlaşmaların yolunu açtı. Yapı Fuarı İstanbul 2010 İş Geliştirme Platformu çerçevesinde gerçekleştirilen ve büyük ilgi gören etkinlikler:
(AB) desteklediği Proje, bölgenin en büyük yapı buluşmasının sinerjisi ile, Türk yapı sektörü firmalarına uluslararası alanda teknolojik ve ticari işbirliği fırsatları sundu. Yapı Fuarı İş Geliştirme Platformu kapsamındaki “Stop4Business” B2Fair ikili iş görüşmeleri, 14 ülke; Almanya, İtalya, Slovakya, Slovenya, Belçika, Danimarka, İspanya, İsveç, Lüksemburg, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Romanya, Avusturya ve Türkiye’den uluslararası alanda teknoloji ve ticari işbirliği talebinde bulunan ülkelerdeki firmaların nitelik ve taleplerine göre projenin özel eşleştirme sistemi sayesinde gerçekleştirildi.
STOP4Business Projesi - Yapı Sektörü Teknolojik ve Ticari İşbirliği İkili İş Görüşmeleri ABİGEM Doğu Marmara işbirliği ile “STOP4Business Yapı Sektörü Teknolojik ve Ticari İşbirliği İkili İş Görüşmeleri” büyük ilgi gördü; Türk yapı sektöründeki firmalarla 14 ülkeden gelen 84 firma arasında toplam 440 adet görüşme gerçekleştirildi. Etkinliğe katılan tüm firmalar görüşmelerin verimliliği ve olumlu katkısı ile ilgili memnuniyetlerini ilettiler.
Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı (DTM) İşbirliği Alım Heyetleri Programı Uluslararası Yapı Fuarı İstanbul İş Geliştirme Platformu kapsamında, Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı Alım Heyeti Programı ile, 26 yabancı ülkenin inşaat yatırımlarından sorumlu alım heyetinin Fuar’a katılımı sağlandı. Afganistan, Almanya, Azerbaycan, Birleşik Arap Emirlikleri, Beyaz Rusya, Cezayir, Fas, Güney Kore, Hindistan, Irak, İngiltere, Kanada, Katar, Kazakistan, Kuveyt, Libya, Malezya, Polonya, Romanya, Rusya Federasyonu, Singapur, Sudan, Suriye, Umman, Ürdün, Yunanistan’dan katılan alım heyetleri ile yapılan görüşmeler, Türk Yapı Sektörü’nün uluslararası faaliyetleri açısından son derece verimli geçti.
Yapı Fuarı İş Geliştirme Platformu kapsamında düzenlenen “Stop4Business” projesi Yapı-Endüstri Merkezi ve ABİGEM Doğu Marmara işbirliği ile ilk kez Türkiye’ye gerçekleştirildi. Avrupa Birliği’nin
Türkiye Genelinde “Yurtiçi Alım Heyetleri Ziyaret Programı” Ülke çapında sektörün tüm paydaşlarının birbirleri ile etkin bir biçimde iletişime geçebilmesi, sektördeki
42 Ocak - Haziran 2010 / Sayı 05
Fuarlar
YAPI tüm yeniliklerden haberdar olup, takip edebilmesi, bu alandaki ticari faaliyetlerin artması amacıyla Yapı Fuarı İstanbul 2010’da geçen yıllarda olduğu gibi “Yurtiçi Alım Heyetleri Ziyaret Programı” gerçekleştirildi. Türkiye genelinden Mimarlar Odası, Sanayi ve Ticaret Odası, Mühendisler Odası, İs Adamları Birlikleri başkan ve alım heyetlerinden oluşan meslek komiteleri Yapı-Endüstri Merkezi’nin organizasyonu ile Yapı Fuarı İstanbul’un davetlisi olarak katılım sağladı. Avrasya Yapı Forumu Yapı Fuarı İstanbul 2009’da ilki düzenlenen ve büyük ilgi gören, DEİK/ Türk – Avrasya İş Konseyleri işbirliği ile gerçekleştirilen “2. Avrasya Yapı Forumu” uluslararası alanda “Yapı ve Müteahhitlik Alanında İşbirliği Olanakları ve Projeler” başlığı altına gerçekleştirildi. Rusya, Azerbaycan, Moldova’dan foruma katılan devlet yetkilileri ülkelerindeki yatırımlar ve bunlara dair işbirlikleri ile ilgili Türk yapı sektörü profesyonellerine bilgi verdiler. Yapı Fuarı İstanbul 2010 Ödülleri Türk Yapı sektörünün en büyük ödülü, Altın Çekül “Yapı Ürün Ödülü” sonuçları açıklandı, ödüller Yapı Fuarı İstanbul’un açılış töreninde sahiplerine takdim edildi. YEM Ödülleri Projesi kapsamında düzenlenen Türk yapı malzemesi sektörünün en iyi ürünü seçildi. Yapı Sektörünün En Büyük Ödülü ALTIN ÇEKÜL “YAPI ÜRÜN ÖDÜLÜ” 2010’a sürdürülebilir yapı malzemeleri damgasını vurdu... Yrd. Doç. Dr. Cem Altun (Mimar, İstanbul Teknik Üniversitesi), Ali Bakova (Endüstri Ürünleri Tasarımcısı), Erdal Özyurt (Mimar, Norm Mimarlık), Prof. Dr. Hasan Şener (Mimar, İstanbul Teknik Üniversitesi) ve Prof. Dr. Leyla Tanaçan(Mimar, İstanbul Teknik Üniversitesi)’dan oluşan seçici kurul bu yıl 36 ürünü üretim, uygulama ve kullanım süreçlerinde akılcılık ve enerji tasarrufu sağlamaları, çevreye, sağlığa zararlı bir yönlerinin olmaması ve üretimde yerli kaynakların da kullanılması gibi kıstaslara göre değerlendirildiler. 1991 yılından bu yana verilen Altın Çekül “Yapı Ürün Ödülü 2010” “Matrix Takım Klozet” ürünü ile Eczacıbaşı Yapı Gereçleri A.Ş.- VitrA’ya değer bulunurken, Valfsel Armatür Sanayi A.Ş.’ye ait “E.C.A. PRIMEMIX” ürünü Altın Çekül Teşvik Ödülü’ne değer bulundu. Altın Çekül “Yapı Ürün
Ödülü 2010”a değer görülen VitrA’nın yeni nesil su tasarruflu klozetleri, yoğunlukla 6 – 7,5 veya 9 litre ile fonksiyon yapan klozetlerin kullanıldığı pazarda eski teknoloji ile üretilmiş standart klozetlerin gösterdiği yıkama performansını 4 litre su ile aynı düzeyde gerçekleştiriyor. Bu sistemi kullanarak dört kişilik bir ailenin yılda 42 ton su tasarrufu yapması mümkün oluyor. Altın Çekül “Teşvik Ödülü” kazanan, sıcaklık ve debinin ayrı ayrı ayarlandığı banyo armatür grubu E.C.A. PRIMEMIX; soğuk su kullanımında kombinin gereksiz ateşlenmesini önlüyor, su sıcaklığı ayarının bir defa yapıp sabit tutarak kullanıcıya konfor, enerji ve su tasarrufu sağlıyor. Yapı Fuarları’nda geleneksel olarak, fuara katılan firmalar arasında düzenlenen “Amacına Uygun Düzenlenmiş Stand Ödülleri” Yapı Fuarı İstanbul kapsamında düzenlenen törenle sahiplerini buldu. Yrd. Doç. Dr. Ali Çiçek, Y. Mimar Hayriye Sözen, Yrd. Doç. Evren Enginöz, Dr. Emrah Acar ve Mimar Ali Manço’dan oluşan seçici kurul, fuarda yer alan standları: Standın ürünle kurduğu bağlantı, Standın ürünün belirtilmek istenen niteliklerini en iyi şekilde vurgulaması, Standın üç boyutlu tasarım nesnesi olarak düzenlenmesi, Standdaki görsel malzeme kullanımındaki estetik kriterler özelliklerine göre değerlendirmeye tabii tuttular. Seçici kurulun değerlendirmesi sonucunda yukarıdaki kriterlere ek olarak; ürünün ve teknolojik olanakların sergilenmesi ve vurgulanmasında ortaya koyduğu yenilikçi tutum, stand strüktürünün tasarımı, ziyaretçi tasarımı için oluşturulan yenilikçi çözüm ve özenli uygulama ile “Aspen Yapı ve Zemin Sistemleri San. ve Tic. A.Ş.” birincilik ödülüne layık görüldü. İkincilik ödülü; ürünleri ve kurumsal kimliği, yenilikçi mobilya, aydınlatma ve görsel tasarımlar ile etkileyici biçimde sergilemesi, iç mekan kurgusu ile yenilikçi, ziyaretçi-kurum diyalog olanakları yaratması, özenli uygulaması nedeniyle “BASF Yapı Kimyasalları Sanayi A.Ş.”ye verildi. “Kale Sinterflex Çanakkale Kalebodur Seramik A.Ş.” üçüncülük ödülünü; ürünün tüm uygulama olanaklarını bütünlük sergileyen bir mimari ve iç mekan düzenlemesi sebebiyle aldı. Mansiyon ödülü; tamamen ürünün kendisiyle oluşturulan başarılı stand mekanı, uygulanan etkileyici aydınlatma ve görsel efekt ile“MPG Yapı San. ve Tic. Ltd. Şti.”ne verildi.
TİMDER Yönetim Kurulu Başkanı Serdar Dönmez, Seramiksan Satış Pazarlama Grup Başkanı H. Bülent Şamlı, Satış Pazarlama Grup Başkan Yardımcısı M. Süreyya Çağlar, TİMDER Yönetim Kurulu Üyesi Yıldıray Yılmaz ve Polat Yapı’dan Ceyhun Birkan Seramiksan Standında
43 Ocak - Haziran 2010 / Sayı 05
Makale
Prof. Dr. T. Hikmet Karakoç hkarakoc@anadolu.edu.tr
KONFOR, SAĞLIK ve ÇEVRE ÜZERİNDE NEMİN ETKİLERİ Nem, diğer bir adıyla rutubet, insanların yaşam alanları ve sağlıkları üzerinde önemli bir etkendir. Yapılan çalışmalar göstermiştir ki, bir ortamın nem değeri belli bir değer aralığında olmalıdır. Bu yazıda Sterling çalışması olarak bilinen bir araştırmanın sonuçları da değerlendirilmiştir. Soğuk iklimlerde birçok binada çok sayıda pencere bulunmakta ve % 50 bağıl nem ile -10°C sıcaklıktaki dış ortamın yol açtığı duvarlarda yoğuşma problemi söz konusu olmaktadır. Bundan dolayı bu seviye sabit tutulamamaktadır. Sağlık nedenlerinden dolayı, aşırı bir yoğuşma olmadan nem seviyesi mümkün olduğunca yüksek tutulmak istenir. Çok kalabalık birçok bina için, dış hava sıcaklığı ile uyumlu bir nemlilik kontrolü, soğuk algınlığı nedeniyle alınan izinlerin yol açacağı iş kayıplarını dengelemektedir. Sonuç olarak; 1.Kış aylarında iç ortamın bağıl nemini nemlendirme ile yükseltmek, soğuk algınlığı nedeniyle alınan izinlerin yol açacağı iş kaybını ciddi anlamda azaltmaktadır. 2.Okul öncesi çocuklar için, nemlendirilmiş ortamlardaki soğuk algınlığının yol açtığı devamsızlık problemleri, nemlendirilmemiş ortamlara göre %50 azalmaktadır. 3.Kış aylarında iç ortamlardaki nem, binalarda yoğunlaşmadan dolayı zarar vermeyecek şekilde olabildiğince yüksek tutulmalıdır, ancak % 50 bağıl nem oranını da aşmamalıdır. 4.Kış aylarında ilk yatırım, işletme ve enerji maliyet44 Ocak - Haziran 2010 / Sayı 05
leri, nemlendirmenin sağladığı devamsızlık problemlerindeki azalma ile dengelenmektedir. Nem ve Deri Rahatsızlıkları Kış aylarında meydana gelen kaşıntı, dermatit, çatlama, diz, dirsek ve eklemlerde acı veren deri çatlakları, çürükler ile saç ve tırnak dökülmesi herkeste görülebilir, ancak bu hastalıklar özellikle yaşlı insanlar açısından çok daha risklidir. Bağıl nemin %35-50 arasında tutulması bu tür problemleri azaltılmasında etkin bir rol oynar. Alerjik Nezle ve Astım Nemlendirmenin vücudun özel bazı alerjiklere karşı tepkisini artırma yönünde az bir etkisi vardır. Bununla birlikte, ev içi tozların, tüylerin vb., oluşumunu en aza indirir. Bazı astım hastaları ani sıcaklık ve/veya nem değişikliklerinden etkilenerek kriz geçirebilirler. Sabit bir nem seviyesi bu tür problemlerin oluşumunu engeller. Sterling Çalışması ve Buna İlişkin Yorumlar Normal oda sıcaklığında kişilerin sağlığını etkileyen faktörler ile bağıl nem arasındaki ilişki Sterling tarafından ayrıntılı olarak incelenmiş ve diyagram haline getirilmiştir. İç ve dış ortamdaki kaynaklardan etkilenen birçok gaz ve özellikle kirleticiler gibi bağıl nem de hava sıcaklığının bir fonksiyonudur. Sıcaklık etkisine ilaveten, en çok istenen nemlilik aralığının seçimi, nem seviyesinin artış ve azalışının meydana getirdiği karmaşık durumlar nedeniyle basit değildir. Örneğin, nemi artırmak, solunum enfeksiyonlarını azaltarak astım hastaları için rahatlama sağlayabilir. Diğer taraftan, nemi artırmak aler-
Makale jiye neden olabilecek mikroorganizmaların yayılmasını da artırabilir. Bu iki durumun dengelenmesi gerekmektedir. İdeal nem seviyesine göre, insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri en aza indirecek bir bağıl nem seviyesi belirlenirken, insan sağlığı ve konforunu etkileyen biyolojik canlıların oluşumunun veya kimyasal reaksiyonların hızının mümkün olduğunca düşürülmesi gerekmektedir. Sterling sütun grafiği, bağıl nem aralığı ile normal oda sıcaklığında bulunan kişilerin sağlığını etkileyen faktörler arasındaki ilişkiyi göstermektedir. Grafik, %0 ile %100 bağıl nem aralığı ile (yatay eksende gösterilmektedir) 1.Bakteri, virüs ve mite’lar gibi biyolojik organizmalar, 2.Solunum enfeksiyonları, astım ve alerjiye yol açan solunum problemlerine neden olan patojenik durumlar, 3.Ozon üretimi ile kimyasal etkileşim arasındaki ilişkileri göstermektedir. Sütunların daralan genişliği azalma etkisini ifade etmektedir. Sterling çalışmasına ilişkin yorumları ise şöyle sıralayabiliriz: % 30 bağıl nemin altında ve %60 bağıl nemin üzerindeki seviyelerinde bakteri nüfusu artış göstermektedir. Virüs yoğunluğu % 50 bağıl nemin altında ve % 70 üzerindeki seviyelerde artmaktadır. Fungi düşük bağıl nem seviyelerinde herhangi bir problem oluşturmazken, % 60 seviyelerinde göze çarpmakta ve %80-90 arasında artarken, %90’ın üzerindeki bağıl nem seviyelerinde ciddi bir artış göstermektedir. %50 bağıl nem seviyesinin üzerinde mite yoğunluğu artmaktadır. Bağıl nemin % 40 seviyesinin üzerinde solunum enfeksiyonları artarken, % 50 bağıl nemin üzerindeki değerler için etkiler hakkında çok fazla bilgi bulunmamaktadır. Alerjik rinit problemleri % 60 bağıl nemin üzerinde artarken, astımla ilgili problemler % 40 bağıl nemin altında artmaktadır. Pek çok kimyasal etkileşim bağıl nemin % 30 seviyesinin üzerindeki değerleri için artarken, ozon üretimi bağıl nem seviyesi ile ters orantılı olarak değişir. Edinilen bulgulara göre biyolojik organizmaların oluşumu ve kimyasal etkileşimlerin hızının en aza indirilmesi ile insan sağlığının iyileştirilmesi bağıl nemin % 30-60 seviyeleri arasında dar bir aralıkta meydana gelmektedir. Bu dar aralık, grafikte optimum bölgeyi gösteren sütun ile verilmiştir. İç ortam nem seviyesini bu bölge içersinde tutmak sağlık problemlerini en aza indirse bile biyolojik organizmaların veya kimyasal faktörlerin sağlık üzerindeki negatif etkilerinin kalktığı bir nem seviyesi bulunmamaktadır. Dikkat edilecek olursa birçok faktör için, özellikle kimyasal etkileşimler için, bu etkiler yine de optimum bölgeyi gösteren sütun içerisinde bulunmaktadır.
Şekil 1: Sterling Çalışması
Bağıl Nem Seviyesi için Öneriler Konfor şartlarını oluşturmak için çalışan mühendisler için ASHRAE geniş kapsamlı standartlar oluşturmuştur. 1981’e kadar (ASHRAE 1966) kabul edilen bağıl nem aralığı %20 ile %60 arasındaydı. Bununla birlikte 1981’den sonra (ASHRAE 1981) üst limit, iklimlendirme sistemlerinde büyük enerji tasarrufları sağlanabilmesi için %90 seviyesine çıkarılmıştır. Fakat, sağlık ve konfor şartlarını etkileyen şartlar (organizmaların oluşumu, çoğalması ve çeşitli kimyasallar), mevcut aralığın % 30-%60 seviyesine düşürülmesi gerektiğine işaret etmektedir. Bu aralığın eski ASHRAE standardından daha dar olması, özellikle modern ve kapalı ofis ortamlarında meydana gelen birçok sağlık ve konfor probleminin en aza indirilmesine katkıda bulunmaktadır. Hayvanlar için Nemlendirme Hepsi olmasa bile nemlendirmenin insanlar için faydalarının büyük bir kısmı hayvanlar için de geçerlidir. Toz, duman kontrolü, bulaşıcı hastalıklar, mange, kaşıntı ve diğer rahatsızlıklar uygun nemlendirme olanağı bulunmayan ortamlarda artış gösterir. Verim ve kaliteyi artırmaya yönelik zirai çalışmalarda hayvanların bulundukları ortamların atmosfer şartları üzerinde yoğunlaşılmaktadır. Bina Döşemelerinin Çürümesi Binaların iç kısımlarında, hava nemlendirilmediği zaman oluşan zararın maliyeti yüksektir. Tahta ve mefruşattaki fiberler kırılganlaşarak bu malzemelerin çürümesine neden olur. Duvar kaplamaları büzülerek boşluklar oluşur. Duvar panelleri, pahalı mobilyalar ve müzik enstrümanları da aynı şekilde zarar görür. Tahta yer döşemeleri büzülür ve ortaya çıkan boşluklar kir veya toprakla dolar, yeniden nemli bir ortam oluştuğunda ise bu bölgelerde şişme meydana gelir. Yeterli seviyede nem, bu tür problemlerin oluşmasını engeller. Bu da binalardaki döşemeler ile tahta malzemelerin çürümesini ve çatlamasını önler. Statik Elektrik Halı üzerinde yürüyüp de bir kapının koluna dokunduğunda pek çok kişi bir çarpma ile karşılaşmıştır. Bu çarpma statik elektriktir. İlk kez milattan önce 600’de kaydedilmiş, ancak sebebi milattan sonra 1800’lü yıllara kadar belirlenememiştir. Yüksek elektrik dirençli malzemeler birbirlerine sürttüklerinde ya da birbirleri üzerinde hareket ettirildiğinde, 45 Ocak - Haziran 2010 / Sayı 05
Makale sürtünmeden dolayı bir statik elektrik yük oluşumu meydana gelir. Giysilerin birbirine yapışması statik yüke bir başka örnektir. Halı ya da giysiler üzerinde yapılan statik elektrik birikimini önleyici işlemler, bu problemi azaltsa da tamamıyla önleyememektedir. Evlerimizde veya giysilerimizde karşılaştığımız bu durum belki bir rahatsızlık sayılabilir ancak bu problem, araştırma laboratuarları ve özel endüstriyel ortamlar gibi kontrollü çevrelerde çok daha ciddi boyutta problemlere yol açmaktadırlar. Diğer sebeplerin haricinde, hastanelerde, yüksek konsantrasyondaki oksijen ve diğer yanıcı/patlayıcı risk bulunan gazların karışımının da statik elektrik problemini ortadan kaldırmak için özel nem seviyeleri söz konusudur. Binaların bakımı da statik elektrikten etkilenir. Binalarda yüksek verimli filtreler kullanılsa bile hava içerisinde küçük toz parçacıkları mevcuttur. Bu tozların bazılarının filtreler ile ortamdan alınması mümkün olmamaktadır. Bu toz parçacıkları duvarlara, perdelere ve diğer döşemelere yapışabilir. Hava difüzörlerini saran tavan boyaları bu parçacıkları yükleyerek tavanda birikmelerine yol açar. Statik toz kalıntıların biriktiği bir diğer durum da binaların dış cephelerindeki alçı kaplamayı tutturan çivi ya da vidalar gibi paralel ısı transferinin meydana geldiği yerler olmaktadır. Soğuk çivi başları ısıl elektrik statik oluşumuna bağlı olarak negatif yüklenmekte ve pozitif yüklenmiş toz parçacıklarını çekmekte olduğu ortaya çıkarılmıştır. Tüm bu statik elektrik kaynaklı problemler, tamamen ortadan kaldırılmasa bile, %30-60 bağıl nem seviyelerinde azalma göstermektedir. Nem ve Kokular Sigara dumanı ve saf buhar kokularının algılanışı sıcaklık ve nem ile değişim gösterir. Sabit kuru termometre sıcaklığında, nemin artması, duman veya buhar kokularının algılanmasını azaltmaktadır (Kerka, and Humphreys; Kuehner). Bu etki bazı koku türleri için diğerlerine göre daha kuvvetli olmaktadır. Sabit nemde sıcaklığın artması ise, sigara dumanı kokusunu az miktarda düşürür. Kokuya olan adaptasyon ilk duyulma anında çok daha hızlı gerçekleşir. Sigara dumanının kokusunun algılanması duman içinde bulunulan sürenin artmasıyla azalma gösterirken, göz ve burun rahatsızlıkları artar. Bu rahatsızlıklar düşük nem seviyelerinde en yüksektir. Koku algılaması ve rahatsızlığı en aza indirmek için iklimlendirme sistemleri bağıl nemin %45-60 seviyeleri arasında çalıştırılacak şekilde tasarlanmalıdır. Sabit nem de sıcaklığın koku algılaması üzerinde az bir etkisi bulunmasından dolayı bu etki genellikle ihmal edilir. Sıcaklık kontrolü ekonomi veya konfor şartları göz önüne alınarak yapılmalıdır. Nem ve Ses İletimi Ses dalgaları nem seviyesinden etkilenirler. Havanın ses dalgalarını maksimum absorbe et46 Ocak - Haziran 2010 / Sayı 05
tiği seviye, bağıl nemin %15-20 değerleridir. Yüksek frekanslı sesler düşük frekanslı seslere göre daha çok etkilenirler. Optimum ses iletimi %40-50 bağıl nem seviyelerinde gerçekleşir. Sonuç olarak; Bulunduğumuz ortamın iç hava kalitesini etkileyen en önemli faktörlerden birisi de nemdir. İç hava kalitesini etkileyen diğer önemli faktörlerden birisi de ortam sıcaklığıdır. Ortam sıcaklığı, kolaylıkla ölçülebildiğinden sıcaklık hakkında doğrudan bir fikir sahibi olabilmekteyiz. Oysa genelde bulunduğumuz ortamlarda nem ölçen bir cihaz bulunmadığından ortamın nenmi hakkında herhangi bir fikre sahip olamayız. Ortam sıcaklığı 20-22 gibi çok konforlu değerde olsa bile nem değerinin konforlu sınırlar arasında olmamasından dolayı kendimizi konforlu hissetmeyebiliriz. Hissedilen sıcaklığın nem değeri ile yakından ilişkisi bulunmaktadır. Ortamdaki sıcaklık ve bağıl nem arasında ilişki bulunmaktadır. Yapılan çalışmalar konforlu bir ortam için nem seviyesinin % 35-55 arasında olması gerektiğini belirtmektedir. Ortamın nemi, konforun dışında sağlık açısından da çok önemli sonuçlar doğurabilmektedir. Nem miktarının gerekenden az ya da çok olması farklı sağlık sonuçlarının ortaya çıkmasına neden olabilmektedir. Havadaki nemin fazla ya da az olmasından kaynaklanan sorunları ortadan kaldırmak için binaların nemlendirme ve nem konularındaki gereksinimleri bilinmeli ve gerekenler yapılmalıdır. Kış aylarında görülen kaşıntı, dermatit, çatlama, saç ve tırnak dökülmesi gibi hastalıkların temel nedenleri de nemin standart değerlerin altında kalmasıdır. Özellikle alerjik nezle ve astım hastalıklarında nem özel bir öneme sahiptir. Nem, insanların yanı sıra hayvan barınaklarında da özel bir öneme sahiptir. Nemlendirme, sanayide de büyük bir öneme sahiptir. Ürün kalitesi açısından pek çok sektörde nem, en önemli faktördür. Tekstil, odun, kağıt, fotoğraf, peynir, şekerleme, unlu mamuller, deri, işletmesi bunlar arasında sayılabilir. Kütüphane özel arşivlerin korunması ve müzelerde nem, kıymetli evrakların korunmasında oldukça önemlidir. Hastane nemlendirmesi, temiz oda tasarımında önemli bir faktör olarak ortaya çıkmaktadır. Kaynaklar ASHRAE, ASHRAE Handbook Fundementals SI Edition Handbook, 1997. Karakoç T. H., Gökşin A. H., NT: Nemlendirme Tekniği, HAVAK, 2010. Lynch B. (Çeviri: Gökşin a. H.), Daha İyi Bir Çevre İçin Nemlendirme Mühendisliği, DriSteem, HAVAK, 1997. Sterling E. M., Criteria for Human Exposure in Occupied Building, ASHRAE Winter Meeting, 1985.
Makale
NT Nemlendirme Tekniği Kitap Tanıtımı ISK-Sodex Fuarında Yapıldı
Mak. Müh. Ahmet H. Gökşin ve Prof. Dr. T. Hikmet Karakoç
Kısa adı NT olarak belirtilen Nemlendirme Tekniği kitabının dağıtımı 5 Mayıs 2010 tarihinde SODEX fuarında düzenlenen bir toplantı ve kokteyl ile gerçekleştirildi. Kitap şimdiye kadar 18 kitabı yayınlanmış olan Prof. Dr. Hikmet Karakoç ile HAVAK Genel Müdürü Mak. Müh. Ahmet Gökşin tarafından yazıldı. Kokteylde kitabın sunuş konuşmasını TTMD Onursal Başkanı Celal Okutan yaptı. Üniversitelerden akademisyenlerin ve sektörün yoğun katılımıyla gerçekleşen toplantı ve kokteylin sonunda katılımcılara NT Nemlendirme Tekniği kitabı dağıtıldı. Kitabın ana başlıkları aşağıdaki şekilde oluşturulmuştur: Temel Tanım ve Kavramlar Psikrometrik Diyagram Ve Uygulamaları Nem Ölçüm ve Kontrol Teknikleri Nemlendirme Yük Hesapları Konfor, Sağlık ve Çevre Üzerinde Nemin Etkisi İç Hava Kalitesi ve Binalarda Nemlendirmenin Önemi Değişik Malzemeler ve İşlemler için Önerilen Bağıl Nem Değerleri Uçaklarda İç Hava Kalitesi ve Nemin Etkisi Üretim, Sanayi ve Özel Mekanlarda Nem Kontrolünün Önemi Nemlendirici Tasarımı Nemlendirme Cihazları 47 Ocak - Haziran 2010 / Sayı 05
Makale
Prof. Dr. Nihat Karakoç nkarakoc@balikesir.edu.tr
YENİ REKABET KOŞULLARINDA STRATEJİK İŞLETME YETENEKLERİ Pazar koşullarında ve rekabeti etkileyen unsurlarda geçmişten bu yana önemli değişiklikler olmuştur. 1960’lı yıllarda “üretim” gücüne dayanan rekabet, on yıl sonraki dönemde, talep açığının karşılanıp arz-talep dengesinin kurulması ile birlikte; “fiyat” odaklı bir boyut kazanmıştır. 1980’li yıllardan başlayarak pazarda ortaya çıkan arz fazlası rekabeti, “müşteri odaklı” yeni bir alana taşımıştır(1: 92). Ülkelerin Pazar ekonomisine geçmesi, sermayenin ve malların ülkeler arası serbest dolaşım alanının genişlemesi, rekabeti küreselleştirmiş ve şiddetlendirmiştir. Bu koşullarda, işletmelerin rekabet alanındaki varlığını sürdürebilmeleri ile müşteri beklentilerini karşılama yetenekleri arasında güçlü bir ilişki olduğu her geçen gün daha iyi anlaşılmaktadır (2). Müşteri beklentilerindeki ve bu beklentileri karşılama yarışına giren güçlü işletme sayısındaki sürekli artış, işletmelerin kazanmaları gereken yeteneklerin sayısını ve önem sırasını değiştirmektedir. Stratejik Yetenek Nedir? Selznick’e göre yetenekler, işletmeyi rakiplerinin önüne geçirme potansiyelini taşıyan, ayırt edici unsurlardır(3). Marino’ya göre yetenekler, işletmeye özel uygulamalar, iş yapma süreçleri ve kültürüdür. Halfat ve Peterraf ise, işletme yeteneklerini, belirli bir sonuca ulaşmak amacıyla koordinasyon gerektiren görevlerin yapılabilmesi ve örgütsel kaynakları kullanabilme kabiliyeti olarak tanımlamışlardır(4). Ayrıca işletme yeteneklerini, “stratejik iş süreçleri kümesi” işletmenin kaynaklarını yaratan kapasitesi ve yönetsel kapasiteyle edinilen dinamik ve kollektif alışkanlıklar olarak nitelendiren yazarlar da bulunmaktadır(5). Hamel ve Prahalad’a 48 Ocak - Haziran 2010 / Sayı 05
göre, işletmede paylaşıma dayalı örgütlemeyle yaratılan yetenekler her türlü bilgi, ustalık, deneyim, kültürel kodlar ve teknik süreçlerle etkileşerek işletmeye özgü temel yeteneğe dönüşmekte; rekabet gücünü ve üstünlüğünü elde edip sürdürebilmenin kaynağını oluşturmaktadır. (3) Buna göre, stratejik işletme yetenekleri, işletmenin yaşamı için kritik önemi bulunan, rekabette güç, dayanıklılık ve üstünlük kazandıran “kapasitesi”, kaynaklarını yaratma ve kullanma “kabiliyeti”; bilgi, beceri ve kültür “birikimi”; süreçler bütünü biçiminde tanımlanabilir. Stratejik İşletme Yetenekleri İşletmelerde yeni rekabet koşullarının gerektirdiği başlıca stratejik yetenekler şunlardır: 1.Öğrenme Yeteneği: Bu yetenek, işletmedeki tüm çalışanların, yaptıkları işin gerektirdiği bilgilere erişebilme bu bilgileri anlayıp yorumlayabilme, yoruma dayalı yeni bilgileri üretebilme, ürettiği bilgileri diğer çalışanlarla paylaşarak işletmenin bilgi dağarcığını aktarma, bu dağarcığı işletme sorunlarının çözümünde ve yeni mal/hizmet üretiminde kullanabilme kapasitesi ya da kabiliyetidir. (6: 435) Öğrenme, tüm canlılar için olduğu gibi, doğadaki en zeki varlık olarak bilinen insanlar ve onların oluşturduğu birimler/örgütler açısından da yaşamsal bir yetenek konumundadır. İşletmelerin yaşamlarını sürdürebilmeleri, çevresiyle ilgili gelişmelerin ve uyarıların gerektirdiği değişimi, yönetim anlayışı ve uygulamalarına yansıtma ya da öğrenme hızlarına bağlıdır. Öğrenme hızı çevredeki değişim hızının altında kalmayan işletmeler, rekabet alanında kalma haklarını elde edebileceklerdir. (7: 80)
Makale İşletmelerin öğrenme hızını ve kapasitesini belirleyen başlıca faktörler, tepe yöneticisinin bireysel öğrenme yeteneği, işletmede kurulan öğrenme sisteminin gücü ve tüm çalışanların bireysel ve takım olarak öğrenme yetenekleridir. İşletmenin gereksinim duyduğu yetenekleri edinebilmesi ve geliştirebilmesi, öğrenme yeteneğine bağlıdır. Dolayısıyla öğrenme yeteneği, işletme yeteneklerinin merkezinde, diğer yeteneklerin kaynağı konumundadır. Şekil-1:Stratejik İşletme Yetenekleri
Çevikliğin başlıca unsurları: (9) Tepki verme duyarlılığı: Beklenen ve beklenmeyen değişiklikleri fark etme, algılama ve hızla tepki verme; atiklik. Esneklik: İşlerde, süreçlerde, örgütsel yapıda, çıktıların modellerinde ve miktarında, insan kaynaklarında, hedeflerde, pazardaki konumda, teknolojide değişiklik yapabilmek.
İletişim
Farklılaştırma
3.Çeviklik yeteneği: İşletmenin, Pazar koşullarındaki, müşteri isteklerindeki, rakiplerin davranışları ve teknolojideki değişiklikleri algılama hızı ve yanıtlama kıvraklığıdır. Bu yetenek, müşteri beklentilerinde ortaya çıkan değişime uygun mal ve hizmetleri, yüksek kalitede, düşük maliyet ve fiyatla, en hızlı biçimde karşılayabilme kabiliyetidir. (8)
Çeviklik
Hızlılık: Yeni ürünleri pazara sunma, ürün teslimi, süreçleri tamamlama, pazardaki konumu değiştirme, karar alma vb. konularda hızlı olmak. Yetkinlik: İstenen tepkiyi ölçülü, yeterli, verimli, isabetli ve estetik biçimde vermek.
İşbirliği
İşletmelerde çevikliğin gerektirdiği başlıca yönetsel ve örgütsel koşullar ise şunlardır:
2.İletişim yeteneği: İşletmenin, yaptığı işin gerektirdiği her türlü bilgi ve veri alış-verişini hızlı ve sistemli biçimde yapabilme kabiliyetidir. Başka bir açıdan bu yetenek, işletmenin yaptığı iş nedeniyle etkileşimde bulunduğu müşteriler, işgörenler, rakipler vb. tüm grupların özelliklerini, beklentilerini, mesajlarını ve bunlardaki değişimi algılama ve yanıtlama duyarlılığıdır.
* İşgörenlerin, yaptıkları işin gerektirdiği yetkiye, bilgiye ve motivasyona sahip kılınması; işin sahibi konumuna getirilmesi.
İşletmeler, belirsizliği azaltmak, doğru kararlar alabilmek, sorunları öngörebilmek ve gerekli önlemleri gecikmeden almak için işletme içi ve çevresiyle ilgili düzenli bilgi girdisi sağlamalıdır.
* İşletmenin sahip olduğu yeteneklere en uygun işlerin belirlenip, temel yeteneklerin dışında kalan işlerin başka işletmelere yaptırılması, örgüt yapısının küçültülmesi
Öte yandan, işletmelere rekabette güç ve üstünlük kazandıran unsurlardan birisi de, kamuoyunda yarattığı güvenilir, başarılı, güçlü, yenilikçi, desteğe değer bir işletme imajıdır. Bu imaj, yetenekli işgörenleri işletmeye çekme, uygun koşullarda kolay kredi bulma, işbirliği yapmaya istekli işletmeler bulma, müşterilerin tercih ettiği bir marka olma, işgörenlerde bağlılık ve motivasyon yaratma vb. amaçlar açısından önemlidir. Kamuoyunda tercih edilen niteliklere sahip bir imaj oluşturmanın temelinde ise, işletmeyi ve faaliyetlerini tanıtan, kamuoyunun beklentilerini karşılayan, sistemli duyurma çabaları bulunmaktadır.
* İşletme içi ve dışındaki gelişmeleri ve beklentileri izleyen, sistemli bilgi akışını sağlayan iletişim sisteminin bulunması
İletişim yeteneği, bilgi alma ve bilgi verme yönleri olan; süreklilik, tüm çalışanların etkin katılımı, hak etmek, saygınlık gibi ilkelere dayanan; işletme içi ve dışı, yatay ve dikey, biçimsel ve biçimsel olmayan boyutları olan, başlı başına bir sistem alt yapısı gerektirmektedir. Bu özellikleriyle de iletişim yeteneği, öğrenme, farklılaştırma, işbirliği ve çeviklik yeteneklerinin gücünü belirleyen bütünleyici bir unsurdur.
* Katma değer yaratmayan eylem ve mevkilerin örgüt yapısından çıkartılması, tüm süreçlerin kısaltılması, örgüt yapısının basıklaştırılması; yalın örgüt yapısının oluşturulması.
* Örgütün hızlı öğrenme yeteneğine sahip olması. 4.Farklılaştırma Yeteneği: Müşterilere, işletmeyi ve ürünlerini tercihlerinde etkili olan, artı değerler kazandırmaya yönelik; yönetim anlayışında, girdilerinde, süreçlerde, çıktılarda, imajında, yenilik ya da başkalaştırma yapabilme yeteneğidir. İşletmeler, zorlu rekabet koşullarında başarılı olabilmek için, örgüt yapısını, yönetim anlayışını, yeteneklerini ve çıktılarını, pazar koşullarına göre biçimlendirme zorunluluğu ile karşı karşıya kalmışlardır. Bu biçimlendirmeyi belirleyen unsurların aynı pazardaki işletmeler için ortak olması, aynı pazar koşullarında çalışan işletmelerde, benzer karaktere dönüşme eğilimi yaratmıştır. (10) Bu eğilim, aynı pazarda benzer ürünleri çoğalttığından, fiyat rekabetini arttırarak karlılık oranlarını 49 Ocak - Haziran 2010 / Sayı 05
Makale
düşürmüştür. (11:6) İşletmeleri hızla yok eden aynılık (benzerlik) temeline dayalı fiyat rekabeti girdabından kurtarabilecek en etkili yol farklılaştırmadır. (12) İşletmelerde farklılaştırma yeteneğinin alt yapısını oluşturan başlıca unsurlar şunlardır: * Yaratıcılık potansiyeli yüksek, farklı yeteneklere ve bakış açılarına sahip, güçlendirilmiş işgörenler * Farklılaştırmayı destekleyen ve güdüleyen örgütsel yapı ve yönetim anlayışı * Öğrenme ve iletişim kapasitesinin düzeyi 5.İşbirliği Yeteneği: İşletmelerin rekabet gücünü ve üstünlüğünü arttırmak için başka işletmelerle dayanışma, işbirliği ve ortaklık kurabilme/ geliştirme kabiliyetidir. (5) İşletmeler tek başına altından kalkamayacakları büyüklükteki siparişleri karşılayabilmek, fiyat rekabetini sınırlandırarak karlılıklarını yükseltebilmek, yeni pazarlara daha az risk alarak girebilmek gibi nedenlerle rakipleriyle işbirliği yapabilmektedir. Temel girdilerinin kalitesini güvence altına almak, girdi ve stoklama maliyetlerini düşürmek için satıcılarla (tedarikçilerle) ortaklık kurabilmektedir. Pazar paylaşımı, araştırma-geliştirme birimleri kurma maliyetini paylaşma, girdi maliyetini düşürme, yeni yetenekleri kazanma konularında yapılan bu tür işbirlikleri, işletmelere önemli bir sinerjik güç ve rekabet üstünlüğü sağlamaktadır. İşbirliği yeteneğinin önemini, Hamel ve Doz, ittifak üstünlüğü adını taşıyan kitapta, “bugünkü şirketlerin geleceğe kalıp kalmayacaklarını belirleyen önemli göstergelerden bir tanesinin, işbirliği yeteneklerinin olup olmadığıdır” biçiminde vurgulamışlardır. (13: 100) Sonuç İşletmeler, her geçen gün bilinci ve beklentileri artan, memnun edilmesi kolay olmayan müşterilere mal ve hizmet satabilmek için güçlü rakipleriyle büyük bir yarış içersindedirler. Müşteri gözünde inandırıcılığını büyük ölçüde kaybetmiş, fiyat indirimi, maliyetine satışlar, reklâm vb. geleneksel araç ve yöntemlerle, rekabeti sürdürme olanakları daralmıştır. Yeni Pazar koşullarında müşteriler, kendilerine güven veren, alışveriş sırasında ve sonrasında pişmanlık değil doyum hissettiren işletmeleri tercih etmektedirler. İşletmelere, müşterilerin tercihini belirleyen nitelikleri kazandırabilecek başlıca stratejik yetenekler öğrenme, iletişim, çeviklik, farklılaştırma ve işbirliğidir. Aralarında sıkı etkileşim bulunan ve birbirini bütünleyici nitelikleri olan bu yeteneklerin işletmeye kazandırılması, yöneticinin yetki ve sorumluluğundadır. İşletme yöneticisinin, bu yetenekleri işletmeye kazandırabilme başarısını ise, bu yeteneklere bireysel olarak sahip olma düzeyi belirleyecektir. 50 Ocak - Haziran 2010 / Sayı 05
Kaynaklar [1] Kavrakoğlu, İ. (1992). Toplam Kalite Yönetimi. B. 2. KalDer Ya. İstanbul. [2] Ugboro, I.O. & Obeng, K. (2000). Top Management Leadership, Employee Empowerment, Job satisfaction, and Customer Satisfaction in TQM Organizations: an empirical study. Journal of Quality Management, 5(2), 247- 272. [3] Altuntuğ, N. (2009). Rekabet Üstünlüğünün Sürdürülmesinde Yeteneklerin Rolü: Yetenek Yönetimi Yaklaşımı. Süleyman Demirel Ün. İİBF Dergisi. 14 (3). 445-460. [4] Zehir, C. Ve Acar, Z. (2008). Kaynak Tabanlı İşletme Yetenekleri Ölçeği Geliştirilmesi ve Doğrulanması. Gebze Y.T.E. İşletme Fakültesi Dergisi. 8 (1). 103-131 [5] Zehir, C. Ve Acar, Z. (2005). Örgütsel Yeteneklerin İşletme Performansına Etkileri. Gazi Ün. İİBF Dergisi 7 (3). 15-34 [6] Koçel, T. (2003). İşletme Yöneticiliği. B.9. Beta Yayınları. İstanbul. [7] Kırım, A. (1998). Yeni Dünyada Strateji ve Yönetim. Sistem Yayınları. İstanbul. [8] Usta Süleyman, T. (2008). Çevikliğin İşletme Performansına Etkisine Yönelik Yapısal Bir Model Önerisi. Gazi Ün. İİBF Dergisi 10 (2). 161-178 [9] Kasap, G.C ve Peker, D. (2009) Çevik Üretim: Otomotiv Ana Sanayinde Faaliyet Gösteren Bir İşletmenin Çevikliğinin Ortaya Konmasına Yönelik Bir Araştırma. Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi 27 (8). [10] Ataman, G. (2003).Örgüt Tasarımında Yeni Tekniklerin Yayılım dinamikleri. Öneri,5(19), 13-19. [11] Kırım, A. (2005). Farklı Olan Kazanır. 8. Baskı İstanbul: Sistem Yayınları. S. 6. [12] Argüden, Y. (2006). Yeni İş Geliştirmek İçin Yapmanız Gerekenler. (http//www.arge.com.tr). [31.07.2007] [13] Arat, M. (2006). Yönetimin Geleceği. Varlık Ya. S. 906. İstanbul.
Prof. Dr. Nihat Karakoç, 1979’da Eskişehir İ.T.İ.A Kütahya Yönetim Bilimleri Fakültesi’ni bitirdi. Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yönetim-Organizasyon Bilim Dalında, 1985 yılında Yüksek Lisans derecesini; 1988’de Doktor unvanını aldı. Yönetim ve Organizasyon Ana Bilim Dalında,1991’de Doçent ve 1997’de Profesör olan Dr. Nihat KARAKOÇ, Balıkesir Üniversitesi MMF Endüstri Mühendisliği Bölümünde öğretim üyesidir. Yeni yönetim teknikleri, insan kaynakları yönetimi, iletişim, zaman yönetimi ve halkla ilişkiler alanlarında yayınlanmış kitap ve makaleleri bulunmaktadır. Evli ve iki çocuğu vardır.
Makale
SOSYAL MEDYA ve PAZARLAMA
Prof. Dr. Yavuz Odabaşı Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi yodabasi@anadolu.edu.tr
Gün geçmiyor ki, sosyal medya hakkında bir şeylerin söylenmediği yazılmadığı gün olsun. Hızla değişen tüketici davranışlarını etkin biçimde izleyip buna ayak uydurabilmek için, pazarlamacılar da davranışlarını değiştirip uyum sağlamaya çalışmakta. Sosyal medya, en güçlü şekilde ve hızlı büyümesi, buna bağlı olarak da öneminin ve kullanım düzeyinin hızla artması nedeniyle, Bütünleşik Pazarlama İletişiminin bir unsuru olarak ele alınmalıdır. Çığır açan bir kavram ve uygulama olarak sosyal ağ siteleri, pazarlama iletişiminin etkin bir kanalı olarak işlev görmeye başlamıştır. Sosyal paylaşım siteleri ya da kısaca sosyal medya; bilgisayar araçlı iletişim teknolojilerini (internet teknolojilerini) kullanarak, bilgisayarlar gibi insanları da birbirine bağlayarak etkileşimli iletişim sağlamaya olanak veriyor; diğer bir deyişle, insanların çeşitli sosyalleşme alanlarında bir araya getirerek sosyalleşmesini sağlıyor. Sosyal medya; Web 2.0’ı temel alan ve onun üzerine inşa edilen, kullanıcıların yarattığı ve dağıttığı içeriğe olanak sağlayan bir grup internet temelli uygulamalardır. Sosyal medyayı oluşturan bu uygulamalar Sosyal Toplanma yerleri olarak düşünülebilir. Ortak bir ilgiyle bağlı olarak bilgi alışverişi yapanların oluşturduğu haberleşenler camiası, sosyal medya olarak da tanımlanabiliyor. Sadece milyarlarca cihazın değil, insanların da birine bağlı olduğu bir ağ sistemi sosyal medya. Gelecekte dünyadaki tüm insanların birbirlerine bağlanması söz konusu olacaktır. İnternet temelli sosyal medya ya da tüketicinin yarattığı medya, bir kişinin yüzlerce hatta binlerce ki52 Ocak - Haziran / Sayı 05
şiyle hızlı ve en az çabayla iletişim kurmasını olanaklı kıldı. Tüketiciden – tüketiciye olduğu kadar tüketiciden – şirket ve kuruluşlara doğru oluşan bu yeni iletişim türü pazarı kökünden sarsıyor. Tüketiciler kendi aralarında birbirleriyle konuşma olanağı buluyor, milyonlarca kişiye deneyimlerini aktarıyorlar. Bu açıdan Sosyal Medya, her iki yönde çalışan geleneksel Ağızdan Ağza (WOM) ve Viral Pazarlama iletişimlerinin uzantısıdır. Sosyal Medya ile kuruluşlar müşterileri ile konuşma olanağı buluyorlar. Pazarlama yönetimi için yeni çağın genç tüketicilerinin iletişim süreçleri şu davranışları içerir: • Tek taraflı geleneksel iletişim dönemi Web 2.0 ile sona ermiştir ve Web 2.0 şemsiyesi altında günümüzde yeni davranışlar gelişmektedir. • Yer ve zaman gözetmeden her an paylaşım içindedirler. • Eğlence, bilgi edinme ve sosyalleşme eğilimi Web. 2.0 üzerine kuruludur. Bu konuda çok güzel bir benzetme yapılıyor, “albümlerdeki fotoğraf gösterimi bitti, internette oluşturulan albümler var artık”. Bu benzetme pazarlamadaki değişimi de yansıtması açısından çok önemli mesajlar içermektedir uygulamacılar için. İkinci nesil web olarak ifade edilen Web 2.0 ve onun yarattığı devrimden sözediliyor. Sosyal Paylaşım platformları ve serbest kürsü görevi gören “bloglar”, “mikro- blogging‘e olanak sağlayan
Makale Twitter, Friendfeed ve Facebook ile Youtube gibi “sosyal paylaşım”, Gitti Gidiyor.com gibi alışveriş ve açık artırma olanağı sunan “ekonomik paylaşım” siteleri, Sanal Yaşa başlığı altında bulunan Second Life gibi “ sanal dünya” uygulamaların gerçekleşmesi hız kazandı. Daha çok gençlerin bulunduğu bu ortamlarda tüketiciler; kişisel profiller, günlük alışkanlıklar, aktiviteler gibi kendi yaşamlarıyla ilgili küçük detayları paylaşmaktan ve başkalarını da izlemekten büyük zevk alıyorlar. Başkalarının ne yapıp ettiğini bilmek istiyorlar. Sosyal Medya • Sosyal Ağlar (My Space, Facebook, Faceparty) • Yaratıcı Çalışmalar (fotograf ve video) • Paylaşım Siteleri (You Tube) • Sanal Dünyalar ( Second Life ) • Ticari ve Ekonomik Topluluklar (e-Bay, Amazon.com, bloglar ile üretici ve kullanı cıların oluşturdukları topluluklar). İşletmelerin Üç Uygulaması Olabilir İşletmeler bu gelişmeler karşısında üç farklı hareket tarzı gösterebilirler. 1. Sosyal Medya gereklerini yerine getirmeyenler Geleneksel eski usul uygulama mantığı, deneyimi ve yöntemlerini sosyal medya kullanımında da sürdürmekte olanlar. 2. Sosyal Medya gereklerini yerine getiriyormuş gibi yapanlar! Geleneksel uygulamaların yanında önemi anlaşılan sosyal medyayı ayrı bir yapı, uygulama biçimi olarak uygulamayı seçenler, 3. Sosyal Medya gereklerini etkinlikle ve hakkıyla yerine getirenler Geleneksel uygulamaların yanında bütünleşik olarak sosyal medyayı pazarlama iletişim elamanı olarak kullanır ve uygulamaları gerçekleştirirler. Unutulmaması gereken bir konu da markaların hedef kitlelerini oluşturan tüketicilerin hem markaya ait ürünlerle hem de birbirleriyle iletişim kurmalarına olanak sağlaması yönündeki gereklilik bu konuda yeni gelişmelerin etkin biçimde içinde olunmasını zorunlu kılıyor. “Neyi pazarlıyorsan onun iletişimini yapmalısın” sözü pazarlama ve iletişimin ayrılmazlığını gösterdiği gibi “pazarlama iletişimdir, iletişim pazarlamadır” sözü de göz ardı edilemez. Daha önceleri büyük bir megafonla, belirlenmiş kitlelere tek bir mesaj gönderiyordu pazarlamacılar. Günümüzde, 360 derece deneyimleri ve iletişimi isteyen tüketiciler için, silolar ya da ayrı ayrı kanallar biçimindeki iletişimler artık geçerli değildir. Her yerde, her zaman ve her ortamda tüketicilerle birlikte olmak gerekiyor.
Prof. Dr. Yavuz Odabaşı, 1949′da Bafra’da doğdu. A.İ.T.İ.A. 1971 yılı İşletme-Muhasebe bölümünden mezun oldu. Aynı Akademi’deki İşletme Yönetimi Enstitüsü Pazarlama Bölümünü 1973 yılında tamamlayarak İşletme Bilim Uzmanlığını kazandı. Askerlik görevini takiben 1975 yılında Cam-Elyaf San. A.Ş.’de Satış Sorumlusu olarak çalıştı. 1976 yılında devlet bursu ile gittiği A.B.D.de pazarlama konusunda master ve doktora derecelerini aldı. 1982-1985 yıllarında Erciyes Üniversitesi’nde öğretim üyesi olarak çalıştı. 1985 yılından bu yana Anadolu Üniversitesi’nde görev yapmakta olup; Eskişehir Meslek Yüksekokulu Kurucu Müdürlüğü, Engelliler Entegre Yüksekokulu Müdürlüğü ve İşletme Fakültesi Kurucu Dekanlık görevlerinde bulunmuştur.1998-2005 yılları arasında Akademik Danışma Kurulu Başkanlığı görevini yürütmüştür. İşletme Fakültesi öğretim üyesi olan Prof. Dr. Yavuz Odabaşı, “Journal of International Consumer Marketing” dergisinin Editorial Review Board üyeliği ve Industrial Marketing Management dergisinin hakemlerlerinde bulunmaktadır. Halen, Pazarlama ve İletişim Kültürü (Pİ) Dergisinin ortak editörlerindendir. Merkezi İngiltere’de bulunan MCB University Press’in dergilerinde yayınları olanların üye olabildikleri LITERATI CLUB üyesi olup, aynı zamanda Pazarlama Derneği’nin kurucu üyeleri arasındadır. Şirketlere yönelik eğitim ve danışmanlıklarını sürdürmektedir. Postmodern Pazarlama, Tüketim Kültürü, Tüketici Davranışları, Pazarlama İletişimi Yönetimi, Müşteri İlişkileri gibi kitapları ve çok sayıda ulusal ve uluslararası makaleleri vardır.
53 Ocak - Haziran / Sayı 05
Şehrin Nabzı
Samsun
Şahin Ticaret ve SİMSAD (Samsun İnşaat Malzemeleri Satıcıları Derneği)
Yönetim Kurulu Başkanı
Abdullah Şahin Ticaret hayatımda ilk parayı 8 yaşımda bölgemizin nimetlerinden hamsinin ticaretini yapanlara poşet satmakla kazandım. Bu kazandığımız parayla cumartesi günümüz için sinema bileti, gazoz ve leblebi paramızı çıkarmıştık. Ticaretten aldığımız bu haz ile birlikte ticarete hep sıcak bakmaya başladım. 1977 yılında babamın gıda sektöründe toptancılığa başlaması ile birlikte artık iyice benimsemiştim. Babam da toptan ticaret yapardı. Bende babamdan aldığım deterjan, sabun gibi ürünleri satmak ile birlikte artık ticarete odaklanmaya başladım. 1993 yılında birlikte hareket etmenin öneminin bilincine iyice varmıştım. O dönem Ünye'de 20 ortaklı bir A.Ş. kurduk. Herkes bu kadar ortaklı bir yapının yürümeyeceğini iddia ediyordu ama biz yolumuza başarılı bir şekilde devam ediyorduk. Ben 2001 yılında bu ortaklıktan ayrıldım ama o şirket bizim kurduğumuz prensiplerle halen hayatına devam ediyor. Biz bunların bilincinde olarak her zaman birlik içinde olmamızın, birlikte hareket etmemizin yararını vurguluyoruz ama henüz bölgemizde birliktelik ruhu tam manasıyla kavranamadı. Bu sektördeki ticaret hayatıma 1998 Şubat’ında yapı malzemesi satarak başladık. Bu işe başladığımız 1998 yılında nalbur ölçeğinde bir işletmeydik ama yapımızı perakendeden ziyade toptan dağıtım kanalı oluşturacak bir dağıtım kanalı olmayı tercih ederek ticaret yapımızı oluşturduk. Öncelikle Ünye ve Ordu'da dağıtım yapmaya başladık. Yaklaşık 1 yıl sonra da Fırat bayiliğini alarak markanın gücünü de arkamıza alarak güçlendik. İnsanımızda bir üründe marka bedelinin bir şekilde ödeneceği yönünde bir görüş vardır. Bu görüşün neticesinde de ilk dönemler biraz daha zor bir ticaret hayatımız vardı. Şu bilincin artık oluşması gerekiyor; kaliteli ürün en ucuz üründür. Çünkü o ürünü atıp atıp tekrar yenileme, para verme ihtiyacı duymazsınız.
54
2001 yılında çok gönüllü olmamamıza rağmen yaptığımız görüşmeler ile Fırat'ın Samsun Bölge Yöneticiliğini de aldık. Çok gönüllü değildik ama şuan baktığımda iyiki de böyle bir organizasyon gelişimimiz olmuş. Bugün Samsun'da boru sekOcak - Haziran 2010 / Sayı 05
"Projemizi her platformda görüştüğümüz kurum ve kuruluşlarla paylaşıyoruz. İtiraz eden yok, takdirle karşılanıyor. Hadi ayağa kalkıp harekete geçelim dediğimizde ise arkamıza bakıyoruz kimse kalmamış. Yani sen yapta mecbur kalırsak bizde geliriz diyorlar." törünü dikkate alacak olursak Fırat ile Şahin Boru bir otorite oluşturdu. Pazar ağımız Ünye'deki ofisimiz ile Terme'den Giresun, Niksara kadar bir yarım ay şeklinde bir etki alanımız var. Buradaki etki alanımız ise yine bir yarım ay şeklinde Çarşamba'dan başlayarak Sinop ve Tokat'ı kapsayan bölgeden oluşmaktadır. İki mağazamız ile birlikte yaklaşık 1000 noktaya hizmet veriyoruz. Bunun 600'ü de aktif müşteriden oluşmaktadır. Bölgemizde henüz sulama sistemlerinde bir bilinç sağlanamadı. Bölgenin de yağış alması nedeniyle çiftçilerimiz bu sistemleri kurmak ile kurmamak arasındalar. Bu nedenle düşünüldüğü gibi bir sulama sitemleri pazarımız henüz mevcut değil. TOKİ bölgemizde oldukça fazla konut üretti. Bunun yanında yap-sat müheahhitler ve orta ölçekli müteahhitlerimizde oldukça yüksek sayıdadır. Bu nedenle inşaat bu bölgede pek duran bir sektör değildir. Bu inşaat üretim hacmini şehrimiz aldığı göç ile kaldırabiliyor ama bu göç alma olgusunun da ne kadar devam edecek? Göç alımına etken oluşturacak sanayileşme ve iş potansiyeli gibi noktalarda ne kadar gelişme sağlayacak? Bunlar önem taşıyor. Altyapı oluşturulmadığı takdirde alınan göç mersin ve Van örneğinde olduğu gibi sorunlar yaratmaya başlayacaktır. Samsun hem bölgesel açıdan, hem stratejik açıdan çok önemli bir il olma özelliği taşıyor. Bunun yanında kara, hava, deniz ve demiryolu ulaşım
Samsun
Şehrin Nabzı
altyapısıyla da ülkemizin 3 önemli ulaşım merkezinden biri konumundadır. Bu ulaşım avantajlarımızın yanında birde Karadeniz çanağındaki komşu ülkelere en yakın merkez olmasıyla da Türkiye'nin giriş kapısı olmaya önemli bir adaydır. Mahali ve genel yönetimlerin bölgemizdeki bu özellikleri dikkatle incelemesi ve gekli organizasyonları yapması gerekiyor. Bu avantajlara sahip bir şehrin gelişmesi ile bundan şehrimizde, bölgemizde, ülkemizde katma değer sağlayacaktır. Bizim gibi tabandaki insanların çabaları yukarıya bir dalga yaratmaz ama yukarıda bir dalgalanma sağlanabilirse bunun tabana etkisi büyük olur.
de burdan mal almak için müşteriler gelecektir. Bu müşterilerde yapı malzemesi alırken mobilya, mobilya alırken tekstil ürünlerine ticaret için ilgi duyacaktır. Böylelikle bu alana yerleşen sektörlerde yurtdışı ticaret hacmi de genişleyecek. Dolayısıyla bu proje yerel bir katma değer yaratmaktan ziyade ülke genelinde katma değer yaratcak bir yapıya kavuşacaktır. Burada yaşanan ticaret hacmi de gerek Samsun'da gerekse çevre illerde hazır pazar yakınlığı avantajı ile sanayileşmeyi güçlendirecektir. Bu merkezin hayata geçmesi durumunda gelecek 5-10 yıl içinde istihdama önemli katkılar sağlayacaktır.
Biz birlikten kuvvet doğar felsefesi ile hareket ederek bölgede ihitiyaç duyulan dialog ortamını yaratmak adına arkadarşarımız ile yaptığımız sohbetlerden yola çıkarak Samsun İnşaat Malzemeleri Satıcıları Derneği (SİMSAD)'ı kurduk. Sonucunda da bu işi Samsun'da en iyi yapanlardan oluştuğunu da söyleyebileceğimiz 60 kişiyi bir çatı altında buluşturduk. Biraz daha faaliyetlerimizi arttırdığımızda bu sayının 300'e kadar ulaşacağını düşünüyorum.
Projemizi her platformda görüştüğümüz kurum ve kuruluşlarla paylaşıyoruz. İtiraz eden yok, takdirle karşılanıyor. Hadi ayağa kalkıp harekete geçelim dediğimizde ise arkamıza bakıyoruz kimse kalmamış. Yani sen yapta mecbur kalırsak bizde geliriz diyorlar. SİMSAD'ın tek amacı başımızda bir baş olsun bir yere gittiğimizde sektörü temsil edelim değil, Samsun'a ve ülkemize birşeyler katmaktır. Kuşa sormuşlar; ne yapıyorsun? diye. Demiş ki; orman yanıyor, gagamla su taşıyorum. Orman yangını senin gagandaki suyla sönermi dediklerinde; sönmeyeceğini bende biliyorum ama benim elimden gelen budur. Ben elimden geleni yapayım da belki fili de harekete geçiririz demiş. Bizim hikayemizde bu gagamızda suyu taşıyor, fili harekete geçirmeye çalışıyoruz.
Sadece kendimiz için değil şehrimiz, bölgemiz için bir proje oluşturduk. 4 – 5 sektörün bir arada bulunduğu ve ayrı ayrı binalarda sektörel AVM'ler oluşturmayı planladık. Kampüs gibi bir ticaret merkezi olmasını planladığımız bu yapı için de sinemadan yüzme havuzuna kadar birçok sosyal yaşam ve aktivite alanı da bulunuyor. Şehrimizde 430 dönümlük bu proje için müsait bir alan var. Bunun 200-250 dönümlük bölümü 5 sektörün böyle bir yapıya kavuşması için yeterli, 50 dönümlük bir alanın da fuar alanı olarak değerlendirdiğimizde geri kalan alanda otel bu yapıları desteklemek amacıyla otel gibi yatırımlara ayrılabilir. Bu proje ile sadece şehrimize hizmet etmekle kalınmayacaktır. Çevre illerinde bir ticaret merkezi olarak burayı tercih edeceklerinden şüphe edilemez. Bunun yanında ulaşım avantajları da değerlendirildiğinde özellikle Karadeniz çanağındaki çevre ülkelerden
Burada asıl maksatlarımız arasında özlem duyulan ve SİMSAD ile gerçekleşmeye başlayan birliktelik duygusunu geliştirmek var. Bunun içinde örgütlenmemizin yanında herkesin biraz taşın altına elini koyması gerekiyor. Bir iş bölümüne gideceğimiz zaman herkesin işinin çıkmasına anlam veremiyorum. Bu huyumuzdan kendimiz ve sektörümüz için vazgeçmeliyiz. Gelecek dönem çalışmalarımızda sektörümüzün en önemli eksiklerinden olan eğitim hususunda faaliyet çalışmaları yürütüyoruz. Yakın zaman içinde bu noktada yaşanan sıkıntılara da çözüm üreteceğiz.
55 Ocak - Haziran 2010 / Sayı 05
Şehrin Nabzı
Samsun
Simpa Ticaret Ltd. Şti.
Yönetim Kurulu Başkanı
Köksal Ersayın
"Bundan sonraki rekabette iyi kurgulanmış, iyi ekiplerle, inovasyon yaratabilen, stabil kalmaktan uzak duran satıcıların mutlaka başarılı olacağına inanıyorum." Samsun 19 Mayıs lisesinden mezun olmamın ardından İstanbul Üniversitesi Gazetecilik ve Halkla İlişkiler bölümünde tahsil hayatım devam etti. O dönem popülaritesinin zirvesinde olan Uğur Dündar,Tarık Akan ve Kadir İnanır gibi sanatçılarımız da bir yandan sanatlarını sürdürürken bir yandan da aynı okulda öğrenimlerine devam etmekteydi. TRT Maçka stüdyolarında ancak haftada 3 saat yayın yapılabiliyordu. Terörün had safhada olduğu bir İstanbul dönemiydi. Televizyon ağırlıklı olarak eğitimimi tamamlamamın ardından Samsun’a döndüm. Yedek Subaylık dönemimin ardından da baba mesleğimiz olan ticareti devam ettirmek adına 1979 Ağustos ayında Simpa Ticaret’i kurdum. O dönem küvetin ,şofbenin karaborsa temin edildiği bir süreç yaşıyorduk, böyle ürünleri bulabildiğinizde extra bir kar belirlenebiliyordu. Böyle bir zaman diliminde başlamamızdan kısa süre sonra 12 Eylül darbesi oldu,ardından 24 Ocak kararları gibi çok radikal ekonomik tedbirler alındı.Daha sonra seçimler yapıldı,Seçimlerden sonra 1983 yılında Özal hükümetinin kurulması ile birlikte alışık olmadığımız hızlı kabuk değiştirme dönemi başladı. Bazıları halen sevmez ama ben Özal hareketinin Türkiye’nin önemli bir miladı olduğunu düşünüyorum. 1990 yılından itibaren gerek küresel nedenlerle ,gerekse iç konjöktür yüzünden istikrarlı bir durum yaşadığımızı söyleyemem. 1994 de Tansu Çiller Başbakanlığı döneminde faizler olağanüstü artmış,% 70 lere varan Devalüasyonlar yapılmıştı. Ekonomimiz iyice daralmış,çarklar nerdeyse durma noktasına gelmişti.2001- 2002 yılında atlatılan kriz ile birlikte bir toparlanma sürecine girmiştik ki bu da 2007 yılına kadar sürdü. 2007 yılında yaşanan sıkıntıların ardından ise malum son yaşamış olduğumuz global kriz patlak verdi. Bu kriz dönemi diğerlerinden çok daha büyük yaralar açtı. Geçen sene %10 küçülen ülkemizde İnşaat sektörü %20 küçülmüştü.Bu sene % 6’lık büyüme beklenmesine rağmen inşaat sektörünü %10 küçülecek 56 Ocak - Haziran 2010 / Sayı 05
diye tahminler yapılmaktadır. Bunu bardağın dolu tarafından bakarak %10 iyileştiği yönünde değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum. Bu seneye baktığımızda yılın kötü başlamadığını söyleyebiliriz. İlkbaharda yaşanan hareketlilik ile birlikte konut stokunun fazla olmasına rağmen temellerin atıldığını görüyoruz. Doğu aksında sanayileşme açısından gelişme gösteren şehrimizde batı ve güney aksında ise ticari ve müteahhitlik hizmetleri alanında önemli gelişmeler yaşanıyor. Yirmi yıldır göç veren Samsun’da geçen seneki nüfus gelişimine baktığımızda 17.000’lik artış göze çarpıyor. Bu da geçmişte göç veren şehrimizin artık göç almaya başladığının bir göstergesidir. Karadeniz’in hinterland’ı olan Samsun’un gelecekte bölgeye daha ciddi katkılar sağlayacağını düşünüyorum. Bütün bunlara rağmen tozpembe bir ticari hayatımızın olduğunu söylemek tabi ki mümkün değil ama ben bardağa dolu tarafından bakıyorum. Gerek ziraat gerekse konut sektöründe yaşanacak gelişmeler ile Samsun’un istihdam sorununu bölgedeki diğer illerden önce çözeceğine inanıyorum. TOKİ, rahmetli Özal döneminde gelir düzeyi düşük vatandaşlarımızı ev sahibi yapmak amacıyla kurulmuş olmasına rağmen son döneminde artık amacından saptığını düşünüyorum. Konut üretmekten ziyade İstanbul Ataköy örneğinde olduğu gibi 700-800.000 Euro’luk konaklar inşa edip satma yoluna gitmiştir.Bence çok fahiş bir hata…Çünkü yerel müteahhitin ekmeğine ortak olmuştur. Anadolu’da gerekli veya gereksiz bölgelerde de konut faaliyetlerini hızlandıran TOKİ’nin kendisi için belirlediği merkezlerden biri de Samsun. Son 5-6 yıl içinde TOKİ tarafından Türkiye de 600.000’in üzerinde konut yapıldı. Samsun gibi öncelikle inşaat sonrasında ise ziraat ile istihdam yaratan bir şehirde TOKİ’nin özel sektörün pastasından bu kadar büyük bir dilimi kapmasının yarattığı
Samsun sıkıntıların nasıl aşılabileceğini artık kestiremiyoruz. Yapılan konutlar için işçi doğu illerinden, malzeme tedariki ise Samsun dışındaki illerden hatta direkt üreticiden alınmasıyla birlikte büyük yatırımlar olmasına rağmen bölgeye vergi dahil hiçbir maddi katkı sağlanmamaktadır.. Bunun siyaseten de ele alınarak yanlışlarının düzeltilmesi gerekmektedir. Öncelikle bu projelerin popülizm adına yerel idareler tarafından teşvik edilmemesi icap eder. Samsun’da odaya kayıtlı 1.000’in üzerinde müteahhit, ortalama 10.000’in üzerinde konut stoku var. İşlerin açılmasıyla bu stokun önemli bir kısmının eriyerek yeni konutların devreye gireceğini düşünüyoruz. Bizde bu öngörü ile birlikte yapsat faaliyetlerimizde özenli çalışmalar yürütüyoruz. Aynı zamanda kendi iş yerimiz içinde bir iş merkezinin temellerini attık. Bodrum katı ile birlikte 11 kattan oluşacak iş merkezimiz Anadolu’da pekte alışıla gelmemiş bir konsept taşıyor. Böyle bir merkezin sadece inşaat sektörü ile iştigal edecek bir yapıda oluşturulması pekte rasyonel bir davranış değildir ama şehrimize de gelen yapı marketler ile gelecek rekabet ortamının temellerini atmış oluyoruz. Süper Marketler ile bakkalların durumuna düşmek istemiyoruz. Zaten tecrübemiz, altyapımız, kadromuzun deneyimi ile kolaylıkla mücadelemizi başaracağımıza inanıyorum. Ticarin geliştiği güney aksında Samsun merkezine 3km uzaklıkta 9 dönüm’lük bir yer aldık ve burada depomuzu oluşturduk. İlerleyen dönemde orada da 10.000m2’lik bir mağaza açmayı düşünüyoruz ama bu düşüncemizi şuan yapımı devam eden iş merkezimizin tamamlanmasının ardından değerlendireceğiz. Üyesi olduğumuz Samsun İnşaat Malzemesi Satıcıları Derneği (SİMSAD)’ın Yönetim Kurulu Başkanı önderliğinde bu işi toptan ve perakende yapan arkadaşlar bir araya geldik. Ankara ve İzmir’de örneklerinin bulunduğu gibi şehrimizde de bu işin bir merkezinin oluşturulması hususunda çalışmalar yürütüyoruz. Bu amaçlar ile birlikte TİMDER’in de amaçları arasında yer alan birlikte hareket etmek, toplu alım yapmak gibi hususlarda avantajlar sağlayacağımızı da düşünüyorum. Oluşturmak istediğimiz alanın büyüklüğü nedeni ile bu merkezin şehir merkezi yakınlarında yapılandırılmasında bazı zorluklarla karşılaşıyoruz. Bunu da yerel yönetimlerimizin destekleri ile aşacağımıza inanıyorum. Yabancı sermaye yatırımları ile rekabet edebilmek için de yerli sermayenin bu gibi birliktelikler oluşturması gerekiyor. Yabancı sermayeli yapı marketlerin bölgemizde yapılanmaya başlaması ile birlikte bir arkadaşım “bu sizi ne kadar etkileyecek.” demişti. Bende çok iddialı bir şekilde “hiç etkilemeyecek” cevabını vermiştim. O dönem bu ona çokta inandırıcı gelmemişti ama geçen zaman içinde haklılığımız ortaya çıktı. Çünkü; biz müşterilerimize açık hesap mal veriyor, işini tamamladığında artanını geri alıyor, yapım sırasında ihtiyacı doğrultusunda hiçbir ek bedel talep etmeksizin 2 çimento, bir kutu seramiği inşaat alanına kadar götürüyoruz. Ya da
Şehrin Nabzı bir perakende müşterimiz kapı alacaksa yine hiçbir bedel talep etmeksizin ölçü almaya gönderiyoruz. Halbuki bahsetmiş olduğumuz kuruluşlarda bu dediğimiz hizmetlerin hepsinin bir tarifesi var. Açık hesap diye bir şey yok. Kadrolarının da sürekli değişmesi nedeniyle eğitimli elemanları bulunmuyor. Bizim gibi her gelen müşteriye özel bir ilgi alaka göstermemeleri de oturmuş ticaret kültürümüzde onlar için büyük bir dezavantaj. Dolayısıyla biz bu ticaret kültürümüzü koruduğumuz ve kaynak yetersizliklerimizi aşabildiğimiz sürece rekabette her zaman bir adım önde olacağız. Onların yaptığı; müslüman mahallesinde salyangoz satmak. Avrupa’da uygulanan sistemler ile Türkiye’de başarılı olunamaz. Bölgemizde kurulan yabancı sermayeli yapı market 14.000 m2 alanda yola çıktı. Bizim kuracağımız iş merkezi 3.500m2, depo alanımız da 9.000m2 dolayısıyla onlardan bir eksiğimiz yok, artımız var. Stok hacimlerimizi karşılaştıracak olursak; birçok kalemde dağılmaları nedeniyle bizim elimizde tuttuğumuza seramiğin 20/1’ini bile ellerinde tutmuyorlar. Bizim verdiğimiz hizmeti de vermiyorlar. Bundan sonraki rekabette iyi kurgulanmış, iyi ekiplerle, innovasyon yaratabilen, stabil kalmaktan uzak duran satıcıların mutlaka başarılı olacağına inanıyorum. Değerli Belediye Başkanımız Yusuf Ziya Yılmaz Bey bir sohbet esnasında Türkiye’nin en önemli sorunun eğitim olduğunu, bunu aşmak içinde iş adamlarımızın çorbada tuzu gerektiğinden bahsetmişti. Bizde 6 iş adamı onun ricası üzerine bir çanak oluşturduk ve 5 tane 24 derslikli, 1 tane 32 derslikli olmak üzere bölgemize 6 okul kazandırdık. Milli Eğitim arsalarını temin etti, belediye ve valiliğin desteği ile de bu okullar tamamlandı. Köksal Ersayın Anadolu Lisesi de bu okullardan bir tanesidir. 2010 Eylül ayında ilk öğrencilerini alacak olan bu okulda Milli Eğitim tarafından özenle seçilen eğitim kadrosuyla iyi bir eğitim kurumu oluşturulacak. Bu yapmış olduğumuz proje biz iş adamlarının kazandıklarının bir kısmının kamu yararına bir dönüşü olması gerektiğine olan inancımız ile ortaya çıktı. Bundan sonra da bu tip oluşumları desteklemeye gayret edeceğiz.
Henüz yapım aşamasında olan Simpa Ticaret Merkezi Ocak - Haziran 2010 / Sayı 05
57
Şehrin Nabzı
Samsun
Teknik Hırdavat İnş. Gıda San. Tic. Ltd. Şti.
Şirket Müdürü
Murat Alanyurt Teknik Hırdavat firması Babam Ali Alanyurt ve Hayati Gümüşova adında iki genç müteşebbis tarafından 1969 yılında kuruldu. Yaklaşık 20 yıllık ortaklıklarının ardından her ikisi de aynı yolda farklı çatılar altında ticaret hayatlarına devam etme kararı almışlardır. Bende Babam Ali Alanyurt namı diğer Ali Baba’nın yanında küçük yaşlarda çıraklıktan başlayarak ticaret hayatına atıldım. Edindiğim tecrübenin yanı sıra eğitim için gittiğim Ankara dan sonra İstanbul’da kendi firmamı da kurdum. Bu firma ile bir yandan İstanbul’da ticaret yaparken diğer yandan da Teknik Hırdavat’a destek sağlıyordum. Babamın 2003 yılında vefat etmesi ile birlikte de ticaret hayatıma Teknik Hırdavat ile devam etmek için İstanbul’daki firmamızı ortağıma devrederek Samsun’a dönüş yaptım. Yaklaşık 10.000 çeşit ürün yelpazemiz ile hırdavatçılığın yanı sıra tedarikçilik yapıyoruz Karadeniz bölgesinde yaklaşık 120 noktaya mal tedariki yapıyor, Samsun içinde 15 üretici firma ile birlikteliğimiz bulunuyor, gemi ve limandaki firmalarada tedarikçilik yapıyoruz. Bunun yanında BBT İnşaat firmamız ile de inşaat kolunda da çelik konstrüksiyon ve beton işi ile iştigal ediyor, kaynak grupları ve iş güvenliği kollarında fason üretim ile oluşturduğumuz Baliba markamızla da piyasaya ürün sunuyoruz. Baliba markamızdaki bu ürün gamımızı gelecek ihtiyaçlar doğrultusunda da çeşitlendirmeyi düşünüyoruz. Bayiliklerimizde direkt dağıtıcı olmak üzere bölge bayilikleri almayı tercih ederek ticari faaliyetlerimizi sürdürüyoruz. Samsun ve Marmara bölgesini karşılaştırdığımızda; Marmara’da 3 fabrika da 50-60 CNC tezgahı bulmak mümkün bunun bölgemizde karşılığı ise bütün Karadeniz’deki CNC tezgahlarını katsak belki bu kadar yoktur. Bölgemizde özellikle fındığa dayalı olarak tarım ile geçim sağlanıyor. Bir liman şehri olmamıza rağmen bunun avantajlarını etkin bir biçimde kullanılabildiğini söyleyemeyiz. Liman şehri olmamızın yanı sıra ülkemizde sadece 3 şehrin sahip olduğu bir ulaşım ağına sahibiz. Deniz, hava, kara ve demiryolu ulaşım ağının etkin olması 58 Ocak - Haziran 2010 / Sayı 05
"Yapı malzemecileri olarak yapı marketlerden en büyük farkımız profesyonel hizmet anlayışımızdır. Yani mağazamıza giren müşteriye bir an önce malı satmayı değil, onun ihtiyaçları doğrultusunda en uygun ürünü en iyi koşul ve hizmetler ile sunmayı amaçlarız." bir ticaret şehri olmamız için çok müsait bir ortam yaratıyor. Zaten zamanında da Samsun bu özelliği taşımış bir şehir. Ancak zaman içinde uygulanan politikalar ile bu vasfımız biraz daha geri planda kaldı. Eskiden İstanbul’dan Samsun’a gelip mal alınırdı. Bugün ise İstanbul her bölgeye hatta ilçe, köy ve kasabaya mal satmak için gidiyor. Bölgenin ticari hakimiyetinin kaybedilmesinde tabi ki bu da bir etken oluşturmuştur. Bu noktada farklılık yaratmak, hizmetleri her zaman bir üst noktaya taşımak gerekiyor. Bizde bu bağlamda her geçen gün daha kaliteli hizmet vermeye özen gösteriyoruz. Bunun yanında interaktif satış üzerine de bir çalışma yürütüyoruz ama müşteri kitlesine baktığımızda henüz interaktif satışa duyulan soğukluk, şüphe sona ermedi. Biz buna rağmen gelecek için bu yönde çalışmalarımıza da devam ediyoruz. SİMSAD’ın kurucu üyeleri arasında yer alıyorum. Bu derneği kurarken bölgemizde oturmamış birlikte hareket etme olgusunu geliştirmeyi amaçladık. Sonucunda da her gittiğimiz kapı bunun için ardına kadar açıldı. Üye kazanmamız ile birlikte projeler sunduk. Bu noktada da her üyemiz taşın altına elini koymak isteği ile hareket etti. Bu gelişmeler sonucunda birlikte hareket, bölgemize katma değer felsefesi ile bir proje geliştirdik. Sektörel bir AVM oluşturarak hırdavattan seramiğe, hatta diğer uzak ilişkili sektörleri de kapsayacak bu projemizi üyelerimize sunduk herkes sahip çıktı. Yaptığımız görüşmelerde kamu kurum ve kuruluşları da bunu takdirle karşıladı. Bu projenin hayata geçmesi için uygun alan araştırmalarımıza da başladık
Samsun
Şehrin Nabzı ketlerin avantajı gibi görünen tüm faktörler bir noktada toplanmak ile birlikte mağazacılık kültürünün getirmiş oldu ve onlarda bulunmayan profesyonel hizmet, müşteri ilişkilerindeki sıcaklıkta bu noktada bir çatı altına girecektir. Bir çatı altında hareket etmek için sadece bu bahsettiğimiz proje veya ortaklık olması da gerekmiyor. Örneğin bir müşterimizin bizden boru veya izalasyonla ilgili bir talebi olursa biz müşterimizi SİMSAD Üyesi firmalarımıza yönlendirerek kardeş kuruluş olarak gördüğümüz bu firmalar ile müşterimize çözüm üretiyoruz . Biz yapı malzemecileri olarak yapı marketlerden en büyük farkımız profesyonel hizmet anlayışımızdır. Yani mağazamıza giren müşteriye bir an önce malı satmayı değil, onun ihtiyaçları doğrultusunda en uygun ürünü en iyi koşul ve hizmetler ile sunmayı amaçlıyoruz. Bu profesyonel hizmet anlayışı tüm SİMSAD üyeleri için geçerlidir.
ki ekonomik kriz dönemi devreye girdi. Bununla birlikte beklediğimiz siyasi desteği de göremedik. Projemizin çalışmaları halen devam ediyor ama böyle bir yapılanmayı duyan arazi sahipleri dün 50TL değeri olan araziyi bugün 150TL’ye kadar çıkartarak fırsattan istifade etmeye çalışıyor. Dolayısıyla bu projeye maksimum destek vermesi gereken herkes bir nevi önümüze taş koymaya çalışıyor. Umarım bu sorunlarımızı aşıp siyasi destekler ile birlikte bu projemiz hayata geçecektir. Böyle bir yapı hayata geçirildiğinde yapı mar-
Yapı marketlerin ucuz olduğuna dair bir bilincin varlığından bahsediliyor. Bu ancak bilinçsiz müşteri kitlesinde karşılaşılabilen bir durumdur. Bu da yavaş yavaş müşterilerin yapmış olduğu alışverişler ile birlikte kırılıyor. Bizim müşteri portföyümüzün %70’i inşaat firmaları, usta ve fabrika gibi profesyonellerden oluşuyor. Müşterilerimizin büyük bölümü için ödeme demek; çek demektir. Yapı marketlerde ise ödeme demek kredi kartı veya nakit demektir. Bundan daha da önemlisi bizim müşterimiz nitelikli hizmet, yakın ilgi ister bu nedenle yapı marketler ile ayrı kulvarlar da koşuyoruz. Sattığımız tüm ürünler garantilidir. Müşterinin bir sorunu olduğunda 24 saat kendi aracımız ile gider ürünü teslim alır servise verir sonrasında da ürünü müşterinin ayağına kadar götürürüz. İşte profesyonel hizmet anlayışı bu şekilde sağlanabiliyor. Bu nedenle bizim için müşteri demek ortağımız demektir. Onun zarar görmesini kabullenemeyiz.
59 Ocak - Haziran 2010 / Sayı 05
Şehrin Nabzı
Samsun
Çağman Yapı Malz. San. ve Tic. Ltd. Şti.
Şirket Müdürü
Ahmet Çağman Sektörümüzde Samsun piyasasına baktığımızda 1965’ten beri bu işin içinde olmam nedeniyle en eski benim ama artık yenilere yetişemiyoruz. Biz demode olmuşuz. Bizim sorunlarımız çek, senet ve nakit olarak alacak sorunlarından oluşuyor. Çekler dönüyor ama karşı tarafa ödeme yapmak zorundasınız. Benim anlamadığı şey; ben bu kâr marjları ile çalıştığım halde çekimi, senedimi ödeyebiliyorsam diğer bir kimse neden ödemiyor? Burada bir eksik veya fazla var. Karadeniz’in birde bölgesel olarak fındık sorunu vardır. Sekizinci ayda çek almak diye bir şey yok, ancak dokuzuncu ay sonunda çeklerinizi tahsil etmeye başlayabilirsiniz. Bu geciken tahsilât döneminde ortaya çıkan vade farkları yine biz ticaret adamlarına fatura ediliyor. Kışında burada diğer bölgelere oranla biraz fazla sürmesi sezonumuzu daraltıyor. Bölgemizde yapı market oluşumunun Çağman Yapı olarak bize bir etkisi yok. Bizde bulunan ürünlerin bir bölümü orada bulunuyor ama benim 106 TL’ye sattığım ürünü orda 139 TL’ye satıyorlar. Dolayısıyla benim müşterimin yapı marketin avantajlı olacağı yönünde bir düşüncesi kalmıyor. Yapı marketin avantajlı olduğunu düşünen müşteri ücra köşede olan bir tali bayinin müşterisi olabilir. Nedeni ise benim 106 TL’ye, marketin 139 TL’ye sattığı ürünü kâr marjını çok yüksek tutarak 150 TL’ye satmaya çalışıyor. Oysa; tali bayi bu ürünü benden 97 TL’ye alıyor. 125-130 TL’ye sattığı takdirde müşterisini de kaçırmayacak, yeterli kâr marjına da ulaşacak. Hayır, ben bunu bu fiyata satacağım dediği sürece müşteri bizim gibi bayilere de gelmiyorsa, fiyat araştırması yapmıyorsa yapı marketin avantajlı olduğunu düşünüyor. Bu yanlış yapılmadığı takdirde yapı market’in bir kozu var; ucuz ürün. Bu ürünleri satın alan müşteri de 3 ay sonra ürünü çöpe attığında bir daha kapısından içeri girmiyor. Dolayısıyla sektörümüz içinde yanlışlar yapılmadığı takdirde yapı marketlerin uzun vadede, bu bölgede başarılı olması mümkün değil. SİMSAD’ın oluşturmak istediği bir ticari merkez var. Bu merkez hayata geçirilebildiğinde ticaretin tüm 60 Ocak - Haziran 2010 / Sayı 05
"Sektörümüz içinde yanlışlar yapılmadığı takdirde yapı marketlerin uzun vadede, bu bölgede başarılı olması mümkün değil." can damarları bir arada toplanacak. Burada da rekabet hizmet ile sağlanacak. Tüketici de bu merkeze geldiğinde kendini yapı marketlerde olduğu gibi çeşitliliğin içinde bulacak. Bunun İzmir’de bir örneği var. Oradaki bir arkadaşım; çarşı içinde bu kadar kazanamıyorduk demişti. Nedeni; müşterinin bilincinde bu işin merkez noktası burasıdır, alışverişimi burada yapmalıyım oturmuş. Eskiden bir ürünü almak için ustalar gelirdi, şimdi ise; tüketici kendisi geliyor. Bizim de bu noktada onlara ehli ustalar ile doğru hizmet sunmamız doğuyor. Yani çarklar artık tersine işliyor. Yine bir eski anekdot; müşteri gelir 10 liralık alışveriş yapar 8 lirasını verir bir hafta sonra 2 lirasını getirirdi. Bu sırada bir ihtiyacı varsa onu da alır öyle giderdi. 80’den sonra çek – senedin devreye girmesiyle bu kalktı, çantalı sistem başladı. Sonrasında mezarlık senetleri yapılmaya başlandı. Şimdi ise senedin yüzüne bakan yok. Alışveriş alışkanlığı özellikle son dönemlerde kredi kartıyla yapılmaya yöneldi. Bizde pos cihazlarımızı aldık. Bu seferde “Limitim dolu abi” diyorlar. Ne yapsanız da bir bahane muhakkak bulunuyor. Bu bahaneler nedeniyle de ticaret yapmak zorlaşıyor. Proje işlerinde adam geliyor “senden malzeme alacağım, sende benden daire alacaksın.” diyor. Ama projenin tümü değil, dairenin değeri kadar ürün alacakmış. Diğer açıdan da ciro, vergi yükseliyor ama kâr yok. Peki, kâr yoksa nasıl bir ticaretten bahsedilebilir? Büyüme var gibi görünüyor ama her sene bir öncekini aratıyor. Rakamlar büyümüş ama kâr yok. Bu nedenle toplu işlere ve müteahhitlere pek sıcak bakmıyoruz. Tali bayilerimiz ve perakende müşterilerimiz ile ticaret hayatımıza devam ediyoruz.
Samsun
Şehrin Nabzı
Feyza İnşaat
Ltd. Şti.
Şirket Müdürü
Salih İpçi "Bu sektörün geçmişte enflasyon odaklı bir yapısı vardı. Bugün ise stok maliyetleri denilen bir başka kavram var. Bu nedenle sektörümüzde ticaretin yapısı çok değişti." Firmamızın kökleri 1966 yılına kadar dayanıyor ama 1994 yılından beri Feyza İnşaat firmamız ile ticaret hayatımıza devam ediyoruz. Babamızın yanında çıraklık ile başladığımız sektör hayatımız bugünlere kadar devam etti. Üç kardeşiz, yapı malzemeleri sektörünün yanında kuyumculuk sektöründe de faaliyetlerimiz bulunuyor. 400m2 kapalı teşhir mağazamızın yanı sıra açık depo alanımız bulunuyor ve 8 kişi ile hizmet veriyoruz. Kurulduğumuz günden bugüne de Seramiksan markası ile birlikteliğimiz devam ediyor. Bundan 2-3 yıl öncesine kadar ticaret hayatımızı toptan malzeme satışı ile sürdürüyorduk. Ancak krizlerin de etkisiyle işimizin büyük bir bölümünü perakende sektörüne yönelttik. Sektörümüzde üreticinin de, tedarikçinin de, tüketicinin de sorunları var. Bize bakan yönüne baktığımızda işletme maliyetleri artmasına rağmen kar marjları dibe vurmuş. Özellikle son 15 yılda büyüme gösteren ülkemizde seramik sektörü dünyada söz sahibi ama iç pazara baktığımızda üretim ve kapasite fazlalığı nedeniyle hem üreticiler hem de tedarikçiler sıkıntı yaşıyor. Üreticilerin artık ben üreteyim de nasılsa satılır dememesi gerekiyor. Devletin ise piyasada %100 denetim yapması gerekiyor. Bunlar olmadan bu sektörde faaliyetleri sürdürmek gerçekten de çok zor.
Bu sektörün geçmişte enflasyon odaklı bir yapısı vardı. Bugün ise stok maliyetleri denilen bir başka kavram var. Bu nedenle sektörümüzde ticaretin yapısı çok değişti. Bölgemizde sektör yapılanması ile ilgili büyük bir eksiklik vardı. SİMSAD’ın kurulması ile bu eksikliğimizi giderdik. Tüm arkadaşlarımızın da bu oluşuma destek vermesi gerektiğini düşünüyorum. Derneğimizin TİMFED’e üye olması ile birlikte daha güçlü, ulusal bir dayanışma sağlandı. Bu dayanışmanın da faaliyetlerini arttırmasıyla gerek bölgemize gerekse sektörümüze büyük katkılar sağlayacağını düşünüyorum. Dernek ve federasyonumuzdan beklentilerimiz; yasal boşlukların tesbit edilerek çözüm üretilmesi, nitelikli eleman yetiştirilmesinde aktif rol oynayarak bu noktadaki eksikliklerin tamamlanması, bilgi ve teknik akışın sürekli yenilenmesidir. SİMSAD, Samsun’da bir ticaret merkezi oluşturmak adına bazı çalışmalar yürütüyor. Bu çalışmalarda bazı engeller ile karşılaşıldı. Bunların en önemlileri ise bürokratik engeller. Bu noktada öncülük etmesi, destek vermesi gereken kuruluşların sorun üretmesine bir anlam veremiyorum. Bu yapının olması gerekiyor. Bunun gerçekleşmesinin önündeki engeller ile zaman hem bizim hem de karşı tarafın aleyhine işliyor. Bence artık bu engelleri bir kenara bırakıp bizim için, bölge için destek verilmesi gerekiyor.
Bölgemizde TOKİ’nin 8-10 senedir büyük bir atılımı var ama hem malzemesi hem de işçiliği dışarıdan geliyor. Bölgeye yararı olmadığı gibi buranın ekonomik değerlerini de götürüyor. Konut ihtiyacının büyük bir bölümünü karşılaması ile birlikte yap-sat müteahhitlerimiz de büyük sıkıntılar yaşıyor. Bunun yanında bölgemizde yerel yönetimlerden kaynaklı olarak şehir içinde bu ticareti yapmanın vermiş zorluklarımız da bulunuyor. 61 Ocak - Haziran 2010 / Sayı 05
Şehrin Nabzı
Samsun
Mega İnşaat San. Tic. Ltd. Şti.
Şirket Müdürü
G. Murat Kurt Sektöre ilk müteahhit ve taşeron olarak adım attım. Kardeşimin 2000 yılında mezun olmasının ardından, 2001 yılında aile şirketimiz olan Mega İnşaatı kurduk. Ben şirketimizin ticari faaliyetleri ile ilgilenirken kardeşim Orkun Kurt yap-sat müteahhitlik faaliyetleri ile ilgileniyor. Ticaret ve müteahhitlik faaliyetlerimizin yanında bu sene Megakim markası ile yapı kimyasalları, Megabanyo markasıyla banyo mobilyası üretmek üzerine çalışmalarımız devam ediyor. 2005 yılından bugüne kadar da Seramiksan ürünleri ile Orta Karadeniz bölgesine hizmet veriyoruz. Bize üretime iten sebeplerin başında nakliye giderleri bulunuyor. Özellikle yapı kimyasalları gibi ağır malzemelerin nakliyesi büyük bir gider kalemini oluşturuyor. Bu malzemenin üretimi ile ilgili bölgemizde ham madde var ama üretici yok. Bu nedenle ürünün maliyetleri oldukça yükseliyor. Bunu göz önünde bulundurarak bölgemizde yatırım yapmamızın en doğru karar olduğunu düşündük. Böylelikle sektörümüzde önemli bir gider olan nakliye masraflarının kar yaratmasını hedefliyoruz. İki katlı 300m2’lik mağazamız ve Ankara yolunda 4.400m2 depolama alanımız ile 13 kişiye istihdam sağlıyoruz. Üretici ayağımızın çalışmalarını da depolama alanımızda sürdürüyoruz. Üretimin başlamasıyla 20 kişiye ulaşacak istihdam rakamlarımızın giderek artacağını düşünüyoruz. Son dönemde sektörümüzün yaşadığı sıkıntıların başında TOKİ faktörü bulunuyor. Bu kurum nedeniyle sektör çok büyük bir haksız rekabete maruz kalıyor. Birçok arsayı bedelsiz olarak alıyor ama amacına yönelik yapılar üretmiyor. TOKİ’nin gecekondu bölgelerinde, kentsel dönüşüm projeleri ile dar gelirli vatandaşlarımıza konut üretmesine hiçbirimizin itirazı yok. Ama amacının dışında hareket ederek devlet müteahhitlik yapıyor. Bugün bir Samsun turu atın neredeyse her binada bir iki daire boş bekliyor. Bu hiçte normal bir durum değil. Bu konuda hata yapanların artık bundan vazgeçmeleri gerekiyor. Lüks konut üretmek, uzun vadeler ile kredi 62 Ocak - Haziran 2010 / Sayı 05
"Lüks konut üretmek, uzun vadeler ile kredi sağlamak TOKİ’nin işi olmaması gerekiyor. Bunu yapacaksa devlet nasıl özel sektörden yana oluyor?" sağlamak TOKİ’nin işi olmaması gerekiyor. Bunu yapacaksa devlet nasıl özel sektörden yana oluyor? Yapı marketler bölgemiz insanının alışveriş alışkanlığına pek uygun değil. Diğer açıdan mağazacılık sektörü birer ihtisas alanıdır. Marketlerde ise tüm ürünler aynı önemi taşıyor. Bilgi, satış sonrası hizmet verilmeden, müşteri beklentilerini karşılamadan ticaret yapılmaya çalışılıyor. Seramik almak ile tornavida almak aynı şey değildir. Detaylı bilgi alabileceğiniz geniş bilgiye sahip ihtisas mağazaları tercih edilmesi gerekiyor. Bu nedenle yapı marketlerin bize bir tehdit oluşturacağını düşünmüyorum. Bölgemizde inşaat malzemesi satıcıları belli bir ticaret hacmine ulaşmıştır. Böyle firmaların, kişilerin de birçok ihtiyacı doğuyor. Bu ihtiyaçların karşılanması içinde bir araya gelmemiz gerekiyordu. Bu SİMSAD ile sağlandı. Bu oluşuma destek veriyoruz. Bölgemizde en büyük eksiklik; kalifiye eleman yetersizliğidir. Bu nedenle derneğimizden de en büyük beklentimiz bu konuda çalışmalar düzenlemesidir.
Şehrin Nabzı
İzmir
Tara
- İZMİR
Yapı Malz. Tic. ve San. A.Ş.
Genel Müdürü
Hamdi Gedik “İzmirde yapı malzemesinin kalbinin atttığı inşaatçılar çarşısında da işler iyi gitmiyor. Kutuplara doğru çekilmeler başladı, kredibilitesi iyi olmayan, finansal gücü yeterli gelmeyen firmalar özellikle kriz sonrasında elekten elenmeye başladı. Çarşımızın aynası olan Yenişehir Çarşı’da giriş katında yaklaşık 12 mağaza kapandı.” Aslen Manisa Salihli’liyim. Ancak İzmir’de büyüdüm. İlk orta lise öğrenimimi İzmir’de yaptım. Üniversiteyi de Dokuz Eylül Üniversitesi İşletme Fakültesinde tamamladım. Kişisel olarak bir çok uğraşım bulunmaktadır. Bunlardan hayatımın içinde en önemli yer alanı edebiyat olmuştur. Uzun yıllar edebiyat dergilerinde yazarlık, şairlik ve yayımcılık yaptım ve bizzat yapım aşamalarında kurucu üye olarak görev aldım. Bu merakımdan bugün bile kopmadan arkamda iki tane de şiir kitabı bıraktım. Sanatın her dalıyla yakından ilgiliyim, bunun yanısıra yelken sporu ve motorsikletlere de özel ilgim var. Sektöre girişimin hikayesi ise Eczacıbaşı İntema’da attığım ilk adım ile başlıyor, burada iki yıl çalıştıktan sonra da askerlik görevimi yapmak üzere ayrıldım.
64 Ocak - Haziran / Sayı 05
Askerlik vazifem biter bitmezde 1988 yılında Toprak İnşaat Malzmeleri İzmir Mağazasında satış temsilcisi olarak işe başladım. 1989 yılında çalıştığım mağazada müdür oldum, 7 yıl mağaza müdürlüğü, 4 yılda Ege Bölge müdürlüğü yaptıktan sonra Toprak İnş.Mlz.’den ayrıldım. Bu ayrılık sonrasında Tara A.Ş’nin kurucusu Bekir Zabcı ile Tara İzmir şubesinin kurulması aşamasında yollarımız kesişti ve ben 2000 yılının Ocak ayında profesyonel yönetici olarak Tara İzmir’de çalışmaya başladım. 2000 yılından bugüne geldiğimizde bu birliktelik artık benim ortak olmamla yeni yapıya kavuştu. Tara firması İstanbul’da oldukça güçlü bir firma ve sektörde de hatırı sayılır bir yere sahip, biz Bekir Zabcı’nın da liderliğinde aynı iş disiplini ve anlayışını buraya da taşıyarak İzmir ticaretinde de farklı bir soluk getirdiğimizi düşünüyorum. 20 kişilik bir ekibimiz var ve sosyal demokrat yapımızla hepsinin özlük hakları, çalışma saatleri ile insanca yaşama hakkına sahipler ve onların bu durumu bizim işimize de motivasyon, işi sahiplenme ve işe değer katma olarak geri dönüyor. Aynı zamanda İzmir içerisinde fiziki olarak ta güçlü bir yapımız var. İnşaatçılar çarşısındaki mağazamız showroom ve idari kısımları ile toplam 1.000m2, ayrıca 2.000 m2’lik bir açık-kapalı depolama alanımız da var. Bunların yanısıra A+ konseptte ürünleri sergilediğimiz Alsancak’ta bir mağazamız daha var. Ayrıca Çanakkale’nin Çan ilçesinde
İzmir
Şehrin Nabzı içinde yer alan hiç bir paydaşına da ticari anlamda bir şey kazandırmadı; tam aksine bir çok yapı malzeme satıcısının batmasına sebep oldu. Üreticilerle olan ilişkilere bakacak olursak ta biz satıcıları bekleyen en önemli sorunun münhasırlık olduğunu görüyoruz. Münhasırlık, ticarette alternatif ürünler satarak kazanacağımız esnekliği n dar alanda kısa palaşmalara dönmesine sebep oluyor. Haliyle sektörde yer alan diğer satıcı arkadaşlarımızla rekabet etme şansımız kalmıyor. Müşteri kapıdan içeri girdiğinde ve elindeki listede münhasırlığımız dışında bir ürün istediğinde müşteriyi tamamen de kaybedebiliyoruz. Bu konu şu anda çok dile getirilmese de ileride karşımıza önemli bir sorun olarak çıkacak gibi görünüyor. Münhasırlık bir marka çatısı altında her ne kadar konsept çözümler sunsa da gözden kaçırılan şu noktaya dikkati çekmek gerekiyor; her markanın her ürünü pazarda lider durumda değil. İzmirde yapı malzemesinin kalbi atan inşaatçılar çarşısında da işler iyi gitmiyor. Kutuplara doğru çekilmeler başladı, kredibilitesi iyi olmayan, finansal gücü yeterli gelmeyen firmalar özellikle kriz sonrasında elekten elenmeye başladı. Çarşımızın aynası olan Yenişehir Çarşı’da giriş katında yaklaşık 12 mağaza kapandı. Düne kadar bu mağazalarda hava parası ile devirler yapılırken şimdi içerisine kiracı bulunamıyor ve bulunsa da daha düşük kiralardan ve maalesef sektörle ilgili olmayan iş kollarında faaliyet gösteren firmalar geliyor.
Kale Seramik fabrikalarına oldukça yakın bir yerde 8-10 dönüm büyüklüğünde bir depolama ve lojistik merkezimiz daha bulunmaktadır. Ticaretimizin etki alanı İzmir’den başlayarak kuzeyde Bursa mağazamız da olduğu için AyvacıkKüçükkuyu civarlarına, güneyde ise Antalya’ya kadar uzanıyor. İşlerimizin dağılımına bakacak olursak ta %80 tali bayi ağına, %10 Şantiye ve toplu işler kalan %10’da da parekendeye hizmet verdiğimizi söyleyebiliriz. Bence İzmir konut furyasının Türkiye’deki çıkış noktasıdır. İzmir’de yıllar öncesinde sosyal konut üretimi için kurulan kooperatifler ve belediyelerin bu konulardaki önemli projeleri bu anlamda önemli örneklerdir. Günümüz devlet politikalarına baktığımızda her ne kadar özelleştirme temelli politikalar olduğunu görsek te TOKİ’nin kurumsal yapısı itibariyle devletçi bir zihniyetin ürünü olduğunu söyleyebiliriz, söyleyebiliriz diyorum zira TOKİ’nin bu konuda çok önemli uygulama hataları var. TOKİ, devlet kurumu olmasına rağmen tamamen sosyal anlayışın dışında konut üretimi yapıyor. Orta gelir grubuna konut anlamında bir fayda sağlayamadığı gibi aynı zamanda konutların üretim sürecinde müteahhitinden başlayıp bu zincirin
Sektörümüzde bir diğer büyük sorunu ise çok uluslu şirketler, büyük sermaye güçleriyle kurdukları yapı marketlerle oluşturuyor. Tüketiciye sundukları sosyal imkanlarla onların alışveriş niyetinde olmadan da oralara gelmelerini cazip hale getiriyorlar. Geniş otopark alanları, restoran bölümleri ve hatta çocuklar için oluşturdukları oyun alanları ile haftasonlarını burada geçirmek isteyen tüketiciler farkında olmadan alışverişe doğru kanalize oluyorlar. Her ne kadar taksit imkanları bizden daha geniş olsa da satış esnasında ve sonrasında yapı marketlerin sunamadığı hizmetler (sevkiyat, montaj, teknik destek) ve ilgisizlik müşterilerin bize geri dönmesini sağlıyor ancak yine de yakın zamanda tartışacağımız bir diğer konunun da bu olacağına eminim. Bu sebeple de özellikle bu konular üzerinde şimdiden sektörel olarak çözümler üretmemiz gerektiği kanaatindeyim. Son olarak vurgulamak isterim ki sorunların tespitinden çok bunlara çözüm getirmek gerekiyor ve bu amaçla İ yakın bir zamanda örgütlenerek, İzmirde de sektörümüzü örgütlü bir güç birliği ile temsil etme ihtiyacı duyuyoruz. Şahsen İzmir Ticaret Odasında Meclis Üyeleği ve Meslek Komitesinde görev alıyorum ama benim münferit çabamdan ziyade İzmir’de yapı malzemesi satıcılarının artık bir araya gelmesini gerekli görüyorum. 65 Ocak - Haziran / Sayı 05
Şehrin Nabzı
Hera Seramik İç ve Dış Ticaret A.Ş.
Genel Müdürü
Müjdat Uyar
İzmir
“Doğru yolda bile olsanız, oturuyorsanız sizi ezip geçerler. Bunun bilinci ile hareket ediyor satışımızı yaptık işimizi tamamladık demiyoruz. Müşteri memnuniyetini sağlamak için ekiplerimiz mutlaka satış sonrasında müşterimizin yanında olur ve memnuniyeti en üst çıtada tutmak için çalışırlar.” 1952 yılında İzmir’de doğdum. Öğrenim hayatım da İzmir’de geçti. 1970 yılında İzmir Atatürk Lisesi ve 1975 yılında Ege Üniversitesi Makine Mühendisiliği bölümünden mezun oldum. Askerlik görevimin ardından da Elginkan Holding bünyesindeki şirketlerden ELBA Basınçlı Döküm Sanayinde, alüminyum radyatör üretim bölümünde işe başladım. Fabrikalarda 2 sene süren Makine Mühendisliği görevim ile birlikte bir yandan da ısı grubu satışlarında görev aldım. Sonrasında yine Elginkan Holding şirketlerinden Elmor Tesisat Malzemeleri Tic.A.Ş. ne geçtim.O yıllarda kadro revizyonları nedeniyle geçici olarak 6 aylığına gelmiş olduğum görev, özverili çalışmalarım neticesinde sağladığım başarılarla kalıcı göreve döndü.
66 Ocak - Haziran / Sayı 05
İzmir Satış alanında bu şekilde başlayan kariyerim, zaman içinde E.C.A. Satış Müdürlüğü ve Satıştan Sorumlu Genel Müdür Yardımcılığı ile devam etti. E.C.A.’nın sektöründe en iyi olduğu 80’li yıllarda; bu camianın içinde görevde bulunmam benim gelişimime de büyük katkılar sağladı. Bu sürenin sonunda ( yıl 1992 ) E.C.A. şirketlerinden BİMTAŞ A.Ş.’nin Genel Müdürlülüğüne terfi ettim. 2 yıl Genel Müdür olarak İstanbul da çalıştım fakat İzmir’den bir türlü kopamadım. Ailemin ve dostlarımın hasretine dayanamayarak, Holding’in ısrarlarına rağmen BİMTAŞ’taki Genel Müdürlük görevimden ayrılarak İzmir’e geri döndüm. Bir süre İzmir’de dinlenmemin ardından, 1994 yılında İzmir de ikamet etmek koşuluyla Toprak Seramik ve Pazarlama Şirketinde Genel Müdür Yardımcısı olarak göreve başladım. Yaklaşık 10 yıl süren bu görevim sırasında hem Toprak Seramik Pazarlama hem de Toprak Seramik İnşaat Malzemeleri Pazarlama’da görev aldım. Bu görevimden ayrılmamla birlikte 1 Ocak 2004 tarihinde ortağı bulunduğum Hera Seramik İç ve Dış Ticaret A.Ş.’yi kurduk. Şirketimizin diğer ortağı da Graniser Granit Seramik Sanayi A.Ş.’dir. Şirketimizde hem ithalat hem de ihracat ile faaliyetlerimizi sürdürüyoruz. Bizim için markalaşmak önemli. Bunun için markamızı oluştururken, İspanyolca’da Kraliçe anlamına gelen Reina kelimesinin sonuna seramiğin ser’ini ekleyerek markamızın ismini belirledik. REINASER markamızın üzerine kraliçenin tacını logo yaptık. Bize göre de kral gibi değil, kraliçe gibi ürünler ile Graniser’in girmediği noktalara ulaşma hedefi ile pazara girdik.
Şehrin Nabzı İnşaat Sektörünün kalbinin attığı yer olan İzmir İnşaatçılar Çarşısında bulunuyoruz. Diğer illerdeki arkadaşlarımız tarafından, örnek bir yapı malzeme mağazacılık merkezi olarak görülmesine rağmen esasında güvenlik, trafik, stoklama, tabela kirliliği gibi birçok sorunumuz vardır. Birde hırdavatçılar, gıdacılar, inşaatçılar, elektrikçiler gibi herkesin bir merkezde karışık bir şekilde organize olmasının getirdiği bir keşmekeşlik yaşanmaktadır. Bu konuları Ticaret Odası ile birlikte bir envanter çalışması yaparak Valilik, Belediye, Trafik Şubesi gibi ilgili kurumlara ilettik. Şu an bu konuların takipçisiyiz. Yakın zamanda bu sorunlarımıza da bir çözüm getirilebilirse İzmir İnşaatçılar Çarşısı tam anlamıyla örnek bir ticaret merkezi olacaktır. Genel sorunlara da değinecek olursak; TOKİ’nin ilk kaynaktan alım yapması, yapı malzemesi ticareti pazarında bu işin tedarikçiliğini üstlenenlerin büyük bir pazar payının elinden alınmasına neden oluyor. Diğer yandan bir de yapı marketler ile ilgili bilinen sorunlar var. Bunlardan en önemlilerinden biri çalışma saat ve günlerinin neredeyse sınırsız olması. Haftasonu, bayram demeden saat 10’a kadar çalışma düzenlerinin olması haksız rekabeti getiriyor. Bu konuda Avrupa’da olduğu gibi çalışma saatlerinin haksız rekabete yol açmayacak şekilde düzenlenmesi gerektiğini düşünüyorum. İzmir’de artık sektörel örgütlenmeyi ateşleyerek, birlikte hareket edeceğimiz bir çatı oluşturmamız gerekiyor. Sorunların çözümü ancak bu şekilde sağlanır ve elimiz kuvvetli olur.
Uzakdoğu’dan granit, cam tuğla, cam mozaik ithal ediyoruz. İthal ettiğimiz bu ürünleri, Graniser tesislerinde üretilen sırlı porselenlerimiz ile birlikte REINASER markasıyla yurtiçi ve yurtdışı pazarına pazarlıyoruz. Meclis üyesi olarak görev yapmakta olduğum İzmir Ticaret Odası, 2008 yılında Rainaser markası ile Yunanistan, Bulgaristan ve Romanya gibi ülkelere gerçekleştirdiğimiz ihracat sebebiyle bizi gümüş madalya ile ödüllendirmiştir. Şirketimizi ilk kurduğumuzda öncelikle iç pazarda iyi bir yapılanmayı hedefledik. Zamanla başlayan ihracat organizasyonumuz ile birlikte de ithalat yaparken, harcadığımız dövizden fazlasını ihracat yaparak ülkemize kazandırdık. Depolama alanı olarak ürünlerimizin üretildiği Graniser fabrikasında bir stok alanımız bulunmaktadır. Bunun yanında İstanbul’da da bir depo oluşturmak üzere araştırmalarımız sürmektedir. Satış yapımız ise tamamen bayilere yönelik ve toptan satış şeklindedir. ‘’Doğru yolda bile olsanız, eğer oturuyorsanız sizi ezip geçerler.’’ Bunun bilinci ile hareket ediyor, satışımızı yaptık işimizi tamamladık demiyoruz. Müşteri memnuniyetini ve müşteri beklentilerini sağlayarak, güncel trendlere uygun ürünler ile hizmetlerimize devam ediyoruz. 67 Ocak - Haziran / Sayı 05
Şehrin Nabzı
İzmir
Özdede
İnş. ve Tes. Malz. Tic. San. Ltd. Şti.
Genel Müdürü
İsmail Özdede “Ülkemizin her bölgesinde faaliyet yürüten TOKİ’nin bölgemize bir katkısı yok, hatta zararının olduğu da açıkça görünüyor. Ürünlerini direkt fabrikadan alan TOKİ konut ihtiyacının büyük bir bölümünü karşılamasıyla orta ölçekli müteahhitlerin işlerinin yavaşlamasına neden oldu.” Özdede İnşaat ve Tesisat Malzemeleri 1972 yılında Şirinyer, Yıkıkkemer’de boya, cam ve hırdavat ürünlerinin ticaretini yapmak üzere kuruldu. Sonrasında ürün portföyümüze seramik kalemini de ekledik. Babamın ölümü ile birlikte 1983 yılında aile şirketimizin yönetimi benim ağırlığım üzerine devam etmeye başladı. Zaman içinde gelişen ihtiyaçlar doğrultusunda ikinci şubemizi de inşaatçılar çarşısında kurduk. Yıkıkkemer’de 5 katlı mağazamızda tesisat, inşaat malzemeleri, boya ve nalburiye ürünlerinin satışını gerçekleştiriyoruz. Yeni açtığımız çarşı içindeki ikinci mağazamız olan konsept mağazamızda ise 350 m2’lik showroom’umuz ile ithal ve yerli üst segment ürünlerin ticaretini yapıyoruz. Bu ayrımı müşteri kitlesine göre daha yakın ve ilgili hizmet verebilmek adına yapıyoruz. Mağazalarımızın haricinde de işimizin gereği olan stoklarımız için 11 dönümlük bir depolama alanımız bulunuyor. Stok maliyetlerinin her geçen gün artmasına rağmen müşterilerimizin
68 Ocak - Haziran / Sayı 05
İzmir htiyaçlarına hızlı cevap verebilmek adına stoklu çalışmayı tercih ediyoruz. 50’nin üzerinde kişiye istihdam sağlıyoruz. Bunların büyük bir bölümünün de eski çalışanlarımız olması bize iç iletişimde avantaj sağlıyor. Ege genelinde etkin olduğumuz ticaretimizin %50’sini perakende pazarında yaparken diğer %50’lik kısmı ise profesyonel müşteri dediğimiz mimar, müteahhit, proje işleri ile gerçekleştiriyoruz. Yoğun müşteri sirkülasyonumuz bize kendi bölgemizde birçok kez satış derecesi getirdi. İzmir’de yapı malzemecilerinin bir merkezde toplanmış olmasının getirdiği dezavantaj ile burada rekabet biraz daha yoğun oluyor. Müşteri 15 dakika içinde birçok mağazaya girerek fiyat değerlendirmesi yapıyor, alımını bunun ardından gerçekleştiriyor. Sanayinin İzmir bölgesinde az olması, şehrin bir emekli kenti olması ile kişi başına düşen gelir’in az olduğunu görüyoruz ve seramik fabrikalarının yakın bölgelerde olmasının da kar marjlarını düşürmede etkisi kaçınılmaz. İzmir’i cazip bir merkez olarak görerek dışarıdan gelen firmalar piyasanın kısıtlı olması nedeniyle çok tutunamadılar. Kriz öncesi bayilere daha rahat koşullarda mal veren üreticilerinde kriz sonrasında kendilerini garanti altına aldıkları politikalar izlemesi küçük çaplı, finansal gücü zayıf firmaların elekten düşmesine neden oldu. Artan müşteri beklentileri de artık büyük çaplı, geniş showroomlu, stoklu ve satış sonrası destek veren firmaların tercih edilmesini sağlıyor. Bu eleme sürecinin biraz daha devam edecek. Zira kapatmak ve ticari geçmişi temizlemek için bile firmanın belli bir gücünün olmasını gerektiriyor. Ülkemizin her bölgesinde faaliyet yürüten TOKİ’nin bölgemize bir katkısı yok, hatta zararının olduğu da açıkça görünüyor. Ürünlerini direkt fabrikadan alan TOKİ konut ihtiyacının büyük bir bölümünü
Şehrin Nabzı karşılamasıyla orta ölçekli müteahhitlerin işlerinin yavaşlamasına neden oldu. Ancak ürünleri yapı malzemesi satıcı bayilerinden alınmayan bu konutların içinde ikamet edilmeye başlandığında bir yenileme pazarının doğacağını öngörüyoruz. Müteahhitlerin bu bölgede iş yapması, konutlaşmadan pay alabilmesi için TOKİ’nin asıl amacı olan kentsel dönüşüm projeleri ile dar gelirli vatandaşa yönelik konutlar üretmesi gerekiyor. Bu kuruluş asıl amaçları doğrultusunda hizmet etmediği müddetçe inşaat sektörünün tüm paydaşlarına zarar vermeye devam edecek. Yapı marketlerin dürüst ticaret yapmadığını gözlemliyoruz. Insert’lerine bakıp ürün almaya gidiyorsunuz ya ürün birbirini tutmuyor yada stoğumuzda kalmamış cevabı alıyorsunuz. Stokta olmayan mal ile ticaret olmaz. Müşteri kapıdan içeri fiyat cazibesi ile girdiğinde stokta olmayan ürün nedeniyle başka bir ürün alıp çıkıyor. Bence bu aldatıcı bir satış politikasından başka bir şey değil. Piyasanın canlanmaya başladığı şu dönemlerde yenileme pazarında tüketicinin üst segment ürünleri tercih ettiğini gözlemliyoruz. Bu, müşterinin bir kere yaptıracağım, doğru ürün seçmeliyim mantığının da bir göstergesidir. Bilinçli tüketici sayısı arttıkça bu yöndeki eğilimin artarak devam edeceğini öngörüyorum. Bölgemizde örgütlenmeye ihtiyaç duyuyoruz. Bu nedenle TİMDER’in bölge yapılanma çalışmalarını hızlandırarak bölgemizde iyi bir ekip ile yapılanmayı sağlayarak takipçisi olmasını istiyoruz. Etki alanı geniş insanlarla, yeni bir anlayışla oluşturulabilecek bir örgütlenme ile İstanbul yapılanması gibi aktif bir örgüt politikası izlendiğinde bölgemizdeki yapı malzemecileri bundan önemli yarar sağlayacaktır. Geniş etkin bir örgüt yapılanması ile birlikte bankalarla anlaşmalar yapılarak nihai tüketiciye cazip gelen kredi kartı taksit şartlarına ve gücüne ulaşacağımızı düşünüyorum. Etkin bir örgütlenme ile bunun gibi daha birçok proje oluşturulabilir.
69 Ocak - Haziran / Sayı 05
Şehrin Nabzı
İzmir
Kirazoğlu
Demir Çelik Gida İşletmeleri San. ve Tic. A.Ş.
Genel Müdürü
Asaf Turgutalp “Daha iyi hizmet sunmanın yolu iyi eğitilmiş personelden geçiyor. İzmir’de bu konuda önemli bir ihtiyaç olduğu kanaatindeyim. İlgili kurumları da harekete geçirerek bu konudaki eksikliği gidermemiz gerekiyor, zira bizim münferit çabalarımız yerelde ve genelde bu sorunu çözmeye yeterli gelmiyor. ” 18 Mayıs 1958 İzmir doğumluyum, evli ve bir çocuk babasıyım. Üniversite tahsilimi Ege Üniversitesi İşletme Fakültesi’nde tamamladım. 1977 yılında babamın vesilesiyle bu sektöre Termak A.Ş.’de saygıyla ve rahmetle andığım Ünal Ertan’ın yanında başladım. 14 sene burada çalıştım ve gerçekten benim için orası bir okul oldu. Üniversite’de öğrendiğim teorik bilgileri gerçek ticaretin içinde pratik eğitimle pekiştirme imkanım oldu. İşe ilk girdiğiniz yerde öğrendikleriniz çok önemlidir. Bu-
rada edindiğiniz iş terbiyesi sizi bir ömür bırakmaz, dürüst ve ilkeli ticaret yapan bir yerde yetiştiyseniz daha da kalıcı olur. Sektörde nitelikli eleman sıkıntısı biraz da dürüst ve ilkeli ticaretin işleyişini çalışanlarına öğretemeyen ve kendisi de uygulamayan işletmelerden kaynaklanıyor. Termak A.Ş.’den ayrıldıktan sonra 1999 yılına kadar kendi işimi yaptım. Bu yıldan sonra artık yeter diyerek bir kenara çekilip emekliliğimin keyfini sürmek niyetindeyken yolum Kirazoğlu grubuyla kesişti ve grubun yapı malzemesi satışı ile ilgili yapılanma çalışmaları ile başlayan süreç bugüne kadar süregeldi. Kirazoğlu Grubu 30 yıllık geçmişi olan Demir-Çelik, BAT Ege Bölgesi Dağıtıcılığı, beton satışı, yapı malzemesi ve Romanya Köstence Liman İşletmeciliğ ile gemi işletmeciliği gibi konularda faaliyet gösteren köklü bir firmadır. Geçtiğimiz Nisan ayında patronumuzu kaybettik, kendisinin girişimci ruhu sayesinde kurulan yapı malzemesi grubu bu faaliyet alanlarına katılan son birimdir. Kirazoğlu grubu zaman içerisinde büyüyüp ilk kurulduğu yer olan
70 Ocak - Haziran / Sayı 05
İzmir Yağhaneler semtindeki yerine sığamayıp taşınınca kendisi bu ilk göz ağrısı yeri boşa çıkartmayı istememiş ve burayı değerlendirmek adına bu iş koluna girmeyi tercih etmiştir. Daha önce yine yapı malzemesi bayiliği tecrübeleri olmasına rağmen bu sefer ince eleyip sık dokuyarak grup vizyon ve misyonuyla da tam anlamıyla örtüşen VitrA grubu ile işbirliği tercih edilmiştir. 2004 yılında münhasır bayi olarak faaliyete geçtik ve VitrA grubu dışında sadece onların ürün gamlarında yer almayan Hüppe, Teka ve Franke gibi markaları ilave ederek hizmet verdik ve vermeye devam ediyoruz. İşlerimizin dağılımına baktığımızda %30 parekende %70 toplu iş olarak değerlendirebiliriz. Ancak 2010 yılı itibariyle parekende kısmımızda da hedeflerimizi yükselterek Yağhaneler semtinden sonra ilkesi kaliteli hizmet ve dürüstlük olan firmamız değerli iş ortağının fikirlerinide alarak Alsancak semtinde de bir mağaza açmayı planladı ve sizinle şu an içinde bulunduğumuz yer Haziran 2010 itibariyle hizmete girdi. Her iki mağazamız hem müşteri profili bakımından hem de mağaza imkanları açısından farklılık göstermektedir. Örneğin yağhanelerdeki merkezimizde 450m2 showroom, 3.000m2 depo ve 50 araçlık bir otopark imkanı varken buradaki mağazamızda 120m2’lik showroomla daha yalın bir sunum yapmayı uygun gördük. Alsancak mağazamız temsilcisi olduğumuz markanın da yapısına uygun olarak yenilikleri sunduğumuz bir mağazası oldu ve zaten bu bölgede de buna ihtiyaç vardı. Bunların dışında Kirazoğlu grubunun Çiğli’de 5.000 m2’si kapalı olmak üzere 50.000 m2 büyüklüğünde bir deposu daha var, ilerleyen zamanlarda burada da farklı bir proje ve sunumla yeni bir hizmet noktası oluşturmayı düşünüyoruz.
Şehrin Nabzı taraftan da son kullanıcı cephesinde de önemli değişiklikler olduğunu vurgulamakta fayda görüyorum. Artık müşteri daha bilinçli ve bu durum üreticileri farklı ürünler ortaya koymaya, biz satıcılarında daha iyi hizmetler sunmasına sevkediyor. Özellikle bizim açımızdan olaya baktığımızda daha iyi hizmet sunmanın yolu sohbetimizin başında da değindiğimiz üzere iyi eğitilmiş personelden geçiyor. İzmir’de bu konuda önemli bir ihtiyaç olduğu kanaatindeyim. İlgili kurumları da harekete geçirerek bu konudaki eksikliği gidermemiz gerekiyor, zira bizim münferit çabalarımız yerelde ve genelde bu sorunu çözmeye yeterli gelmiyor. TİMDER İstanbul gibi bir güçlü örgütlenme yapısı ile İzmir’de tekrar bu birliği hayata geçirerek başta eğitimli personel olmak üzere diğer sorunlarımıza da çözümler bulacağımızı düşünüyorum.
35 yıllık meslek hayatımda toplu işlerin 2010 yılındaki daraldığı bir dönemi daha hatırlamıyorum. Özellikle Ege Bölgesi için diyebilirim ki turizm tesislerinde yenileme ve yeni yatırımlar oldukça azaldığından bizim piyasamızda bundan etkilendi. Bu da reflekslerimizi geliştirip, diğer bir deyişle cadde üzerinden ayrılıp ara sokaklara da girmemize sebep oldu. Pazarlama grubumuz hemen hemen bütün şantiyelere ulaşmaya çalışır hale geldi, zaten sektörde rekabet ettiğimiz diğer firmalarda aynı stratejiyi izlediğinden artık biraz daha tatlı-sert rekabet eder hale de geldik. Sektörü İzmir özelinde değerlendirdiğimizde bana göre karşımıza bir TOKİ canavarı çıkıyor. 2008 yılında imalatları bitenTOKİ evlerinin hala satılmamasından dolayı konut arzında fazlalık doğmuş olup buda yerel İzmir müteahhilerinin gerek proje bazında gerekse münferit bazda yatırım yapmamaya yönlendirmiştir. Ancak 2011 yılına yönelik müteahhit grubundan gelen olumlu sinyallerde umut vericidir.Artık konut üretimin de de tarzlar değişti, müteahhit hızlı üretip hızlı satabileceği 1+1 ve 2+1 tipi dairelerin olduğu projeler üretmeye başladı. Diğer 71 Ocak - Haziran / Sayı 05
Hukuken
Anonim Şirket Ortağının Rekabet Yasağı Av. S. Murat Çelikten TİMDER Hukuk Danışmanı murat@murathukuk.com Bu yazımızda Türk Ticaret Kanunu’nu içerisinde düzenlenen Rekabet Yasağı türlerinden biri olan Anonim şirket yoneticileri bakımından geçerli rekabet yasağının sınırlarını değerlendirmeyi uygun bulduk. Anonim Şirket Yönetim Kurulu üyesinin, rekabet yasağının hukuki sonuçlarını incelemeden önce, rekabet yasağının ne anlama geldiği ve neden yasaklandığını anlamak faydalı olacaktır. Anonim şirkette rekabet yasağı, bir ortaklığın bütün işlemlerini, iş sırlarını denetleme ve öğrenme imkan ve imtiyazına sahip yöneticilerin, ortaklığın menfaatlerine zarar verebilecek her türlü ticari ve mesleki faaliyetlerden kaçınmalarını zorunlu kılan bir yasaktır. Rekabet yasağının düzenlenme sebepleri arasıda sadakat yükümünün ihlali, ortaklık ile yönetici veya ortağın menfaatlerinin çatışması, ortaklık yönetiminde görev alan kimselerin tüm mesai ve çalışmalarını ortaklığa ayıramayacak olmaları, ortaklık imkanlarının kötüye kullanılabilecek olması ve ortaklığa ait önemli bilgilere, ticari sırlara vakıf olunması gibi sebepler sayılmıştır. Rekabet Yasağı hükümlerine göre, Yönetim Kurulu üyesi, ortaklığın iştigal konusuna giren bir ticari faaliyeti kendisi veya başkası hesabına yapamaz, aynı türden ticari işlerle uğraşan bir ortaklığa sınırsız sorumlu ortak olarak giremez. Burada iştigal konusu esas sözleşmede yazan konu ile sınırlandırılmamalı; ortaklığın fiilen uğraştığı işler olarak anlaşılmalıdır. Yasak kapsamına giren faaliyetler ticari nitelikte olanlardır; ortaklığın konusuna girmekle birlikte ticari nitelikte olmayan faaliyetlerin yapılması rekabet yasağına tabi değildir. Anonim Şirket Yönetim Kurulu üyeleri bu tür işleri kendi adlarına ve açık temsil yoluyla yapamayacakları gibi, kendi hesaplarına yani kazanç ve zararları kendi hesaplarına olmak üzere gizli temsil yoluyla başkalarına da yaptıramazlar . Anonim Şirket Yönetim Kurulu üyelerinin aynı iştigal konusuyla uğraşan bir ortaklığa sınırsız sorumlu ortak olarak girmeleri yani; kollektif ortaklığa girmeleri, komandit ortaklıkta komandite ortak olmaları veya adi ortaklık ortağı olmaları yasaklanmıştır. 72 Ocak - Haziran 2010 / Sayı 05
Dolayısıyla aynı konu ile uğraşan bir ortaklığa sorumluluğu sınırlandırılmış ortak olarak girmeleri; komandit ortaklıkta komanditer ortak olmaları, limited veya anonim ortaklığa ortak olarak girmeleri rekabet yasağına tabi değildir. Ancak anonim şirket yönetim kurulu üyelerinin aynı konu ile uğraşan bir limited şirkette müdür olmalarının rekabet yasağı hükümlerine tabi olduğu öğretide ve Yargıtay kararlarında kabul edilmiştir . Yönetim Kurulu üyelerinin kanunen rekabet yasağına dahil olan bu faaliyetlerine Anonim Şirketin esas sözleşmesindeki bir hükümle veya Genel Kurul Kararıyla izin verilmemiş olması lazımdır. Eğer böyle bir izin varsa ortada bir rekabet yasağı da yoktur. Bu faaliyetlere önceden izin verilebileceği gibi sonradan icazet de verilebilir. Rekabet Yasağına aykırı davranan Yönetim Kurulu üyesi hakkında uygulanabilecek yaptırımlar yine madde hükmünde yer almaktadır. Buna göre aykırı hareket eden Yönetim Kurulu üyesinden tazminat talep edilebilir, yönetim kurulu üyesi tarafından yapılan işlem ortaklık adına yapılmış sayılabilir, elde edile menfaatlerin ortaklığa bırakılması talep edilebilir. Bu yaptırımlardan birini seçme ve uygulama yetkisi yasağa aykırı davranan üye dışında kalan Yönetim Kurulu üyelerine aittir. Görüldüğü gibi Anonim Şirketlerde rekabet yasağı hükümleri, Yönetim Kurulu üyelerinin genel kurulun iznini almadan, şirketin konusuna giren bir ticari faaliyeti kendileri veya başkası hesabına yapması, şirketin iştigal konusuyla uğraşan bir şirkete sorumluluğu sınırlandırılmamış ortak olarak girmesi durumlarını kapsamaktadır. Bununla beraber bir Anonim Şirket Yönetim Kurulu üyesinin aynı iştigal konusu ile uğraşan bir limited şirkette müdür olması veya bir limited şirket müdürünün aynı iştigal konusuyla uğraşan bir anonim şirkette yönetim kurulu üyesi olması Doktrin ve Yargıtay kararlarınca kabul edildiği üzere rekabet yasağı hükümlerine aykırılık teşkil etmektedir. Rekabetin haksız olanından daima uzak durmanız dileğiyle iyi bir yaz sezonu geçirmenizi temenni ederiz.