fasikul19

Page 1

işçiokulu

FASİKÜL 19:

Yabancı tekellere ve sermayeye karşı milliyetçilik işçileri korumaz mı?

1. Temel Tanımlar

gibi sunmak amacıyla ulusu ortaya çıkarmış; milliyetçilik, bu ihtiyacı karşılamak üzere büyük oranda kurmaca olan tarihsel referanslar ve homojenlik vurgusuyla beslenen bir söylemi oluşturmuştur.

Milliyetçilik Milliyetçilik en kaba haliyle, ulus ölçeğinde mevcut toplumsal yapı içindeki farklı sınıfsal konumlarda olan bireylerin, bu ulusa denk düşen siyasi yapı olan ulusdevlet idealine bağlılıklarını ifade eden ideoloji biçiminde tanımlanabilir. Öte yandan milliyetçilik, yalnızca bir ideoloji değil, bu ideolojinin işlerlik kazanmasını sağlayan siyasal pratiğin de adıdır. Milliyetçiliğin kendine dayanak edindiği yaklaşım şudur: İnsanlık etnik kimliklere bölünmüştür ve bu bölünme doğaldır. Bu nedenle ulusal kimlikler öncesiz, ezeli kimliklerdir. Bu yüzden “dış dünya” tamamen bu “ulusal kimlik” üzerinden anlamlandırılır. Ulusal/etnik kimlikler arası çatışma/mücadele ise bu nedenle kaçınılmazdır. Bu yaklaşım ulus içindeki çelişkileri tümüyle görmezden gelir. Ulus-içi ilişkilerin dayanışmacı, barışçıl ve düzenli olduğunu öngörür. Aynı ulusun bireylerinin tamamının çıkarlarının ortak olduğunu varsayar. Kapitalist sınıf, kendi çıkarlarını “tüm toplumun çıkarları”

Ulusalcılık Ulusalcılığın ayırt edici yanı, “ülke çıkarı” kavramını milliyetçi bir çerçeveye oturtmasıdır. Tarihte, siyasi iktidara yerleşmeye ve bu iktidarı pekiştirmeye çalışan burjuvazi, toplumdaki sınıfları kesen, ayrı sınıfları ortak zeminde buluşturan “ulusal çıkarlar” ya da “ülke çıkarları”nın varlığından söz etmiştir. Bu söylem, farklı coğrafyalarda değişik motiflerle bezenmiştir. “Ülke çıkarı” örneğin Büyük Britanya gibi kapitalistleşme sürecini daha önce yaşayan ülkelerde “dünya egemenliğinin korunması”, ABD gibi eski İngiliz sömürgelerinde “bağımsızlık”, Fransa gibi burjuva devriminin siyasal planda radikal uçlara yöneldiği ülkelerde “özgürlük ve eşitlik”, Almanya ve Çarlık Rusyası gibi görece geç kapitalistleşen ülkelerde ise “hızla ilerde olana yetişme” kavramları ile anlamlandırılmaya çalışılmıştır.

1


işçiokulu

FASİKÜL 19:

Yabancı tekellere ve sermayeye karşı milliyetçilik işçileri korumaz mı?

Bu açıdan bakıldığında milliyetçi bir çerçeveye oturan “ulusalcılık”, “ülke çıkarları” ya da “ulusal çıkarlar” söylemi, burjuvazinin egemenliğini pekiştirmesi için gereksindiği toplumsal meşruiyetin dayanağı olmuştur. Genç burjuvazi, büyük ölçüde bu kavramlar sayesinde, kendi çıkarlarını tüm toplumun çıkarları olarak sunmayı başarmış, en azından meşruiyet alanını ciddi ölçüde genişletmiştir.

ele alınamaz. Faşizm en açık karakterini, dışarda SSCB’nin sermaye sınıfını en çok korkuttuğu dönemde, içerde de devrimci kalkışmaların ve işçi sınıfı siyasetinin geri çekilme dönemine girdiğinden emin olunduğu dönemlerde kazanmıştır. Ünlü Alman komünisti Clara Zetkin’in özlü tanımlaması ile söylecek olursak “faşizm, devrimini gerçekleştirememiş işçi sınıfının çekmeye mahkum olduğu cezadır”. 2. Faşizmi Tanıyalım

Faşizm Faşizm, bir kapitalist devlet biçimidir. Burjuvazinin toplumsal tahakkümünün kendini yeniden üretmesini sağlayan devlet aygıtında baskıcı karakterin güçlendirilmesi ve açığa çıkartılmasıyla ortaya çıkan rejimdir. Başlangıç haliyle 1920’lerde İtalya’da aynı anda güçlenen milliyetçilik ve otoriter-devletçi sendikacılık hareketinin senteziyle ortaya çıkmış, yerel örgütlenmelere dayanan militarist bir siyasi akım olmuştur. “Faşist” adlandırması, daha çok muhalefet tarafından hakaretane bir içerikle kullanılmış, zamanla daha geniş bir dizi ortak özelliklere sahip baskı rejimine başta sol hareketler tarafından verilen isim haline gelmiştir. Faşizm, dünya sosyalist hareketinin tarihinden bağımsız

Faşizm, kapitalizmin öz evladıdır Bizlere tarih kitaplarında ya da medyada öğretilenlerde faşizm, Hitler ve Mussolini gibi “psikopat”ların iktidarı bir şekilde ele geçirdiği aykırı bir düzen olarak anlatılır. Oysa faşizm, kapitalizme karşı farklı bir toplumsal düzen değildir. Kapitalist düzenin kendine has özellikleri olan bir iktidar pratiği, bir devlet biçimidir. Burjuvazinin ideolojik hegemonyasının zayıfladığı, siyasi iktidarın eskisi gibi yönetemediği, kitlelerin ise eskisi gibi yönetilmek istemediği dönemlerde faşizm, iktidarın baskı ve zor mekanizmalarının da yardımıyla tekleştirilmesi hedefini temsil eder. Bunu yaparken kitle desteğini de arkasına alır.

2


işçiokulu

FASİKÜL 19:

Yabancı tekellere ve sermayeye karşı milliyetçilik işçileri korumaz mı?

İtalya’da faşizmin gelişimi, faşizmin ne derece kapitalizme ait bir rejim olduğunu gösterir. İtalya’da milliyetçiliğin sendikaları teslim aldığı dönem, devrimci işçi hareketinin geri çekilme dönemiyle örtüşür. Baskıcı ve güçlü bir devlet anlayışı ortaya çıkar. Güçlü ordunun finansmanı, patronların vergilendirilen aşırı kârlarından gelir. Karşılığında sendikalar işçiye, patron için değil, devlet için çalıştıklarını vaaz eder. Büyük devlet siparişleri ve artan sömürü, ilk başta fedakarlığa davet edilen patronlara ekstra kâr olarak geri döner. Kapitalizm yine işler, ama işçi devletin yüce amaçları için sömürülür, patron yine aynı yüce amaç için kâr eder.

Faşizm tarih sahnesine nasıl çıktı? Faşizm tarih sahnesine, emperyalist zincirin o dönem zayıflayan halkaları olan iki ülkede, Almanya ve İtalya’da çıktı. Birinci Emperyalist Savaş’ın mağlubu bu iki ülkede savaş sonrası burjuvazi, hegemonyasını adım adım faşizme giderek kurdu. Bir diğer mağlup ülke olan Rusya’da ise tam tersi yaşandı. İşçi sınıfı devrimci bir iktidarın kuruluşu için büyük bir adım attı. Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan Almanya’nın dış ülkelerdeki sermayesinin büyük bir çoğunluğunu kaybetmesi ve ağır bir borç yükü altına girmesi; savaş sonrasında üretimin büyük oranda düşmesine, işsizliğin artmasına ve toplumsal yapıdaki çatlakların daha da büyümesine neden oldu. 1929 dünya ekonomik bunalımı gelip çattığında, Alman ekonomisi bizzat sermaye birikim sürecinin getirdiği zaaflarla maluldü. Büyük sermayenin içerisinde bulunduğu krizden çıkış için tercihi, emek sömürüsünü daha da artırmak ve emperyalist yönelim içerisine girmek oldu. Faşist hareket yükseldi. İşçi sınıfı hareketi ise, faşist hareketin yükselişe geçtiği dönemin arefesinde yenilgiye uğra(tıl)mıştı. Alman Komünist Partisi’nin 1920’li yıllarda gerçekleştirdiği devrimci kalkışmaların başarısızlıkla sonuçlanması ve sermayenin Alman Komünist Partisi’ne fiziki saldırıları sonucunda partinin zayıf düşmesi bu yenilgiyi hazırlayan etmenler arasındaydı. Alman sosyalist hareketinin bu yenilgisi, 1929 dünya bunalımında, sosyalist hareketin kitleler nezdinde önemli bir güç olmasını olanaksızlaştırdı. Faşizmin iktidara gelişinde işçi sınıfı hareketinin bu yenilgisi önemli bir rol oynadı. Faşist parti 1930’da 6 milyon, 1932’de 14 milyon oy desteğine ulaştı. 1933’de Hitler başbakan oldu. Naziler kurdukları azınlık hükümetiyle tüm devlet organlarını ele geçirdiler. Katolik ve muhafazakârların desteğini alan

Hitler bir sonraki seçimlerde oyların %44’ünü aldı. Ardından muhalefetin ortadan kaldırılması için terör kullanıldı. Yargısız tutuklamamar kurumsallaştırıldı. Sendikalar kapatıldı. Partiler lağvedildi. Toplama kampları açıldı. Tüm dünya İkinci Savaş ile büyük bir felakete sürüklendi.

Türkiye’de faşist hareket Türkiye’de faşist hareket, solun güçlenmekte olduğu 1960’lı yıllarda merkezi bir yapıya kavuştu. Sermaye sınıfının 1960’lardan sonra kapitalist sistem içinde ayrı bir faşist partiye ihtiyaç duymasının temel nedeni budur. 1960 öncesinde sola karşı anti-komünizm misyonuyla hareket ettirilen milliyetçilik de böylece siyasal olarak daha tanımlı bir yere oturmuş oldu. Bahsedilen dönemde Türkiye solu ve işçi sınıfı hareketi toplumsal düzlemde meşru-legal olarak yükselmekteydi. 1965 yılında Türkiye İşçi Partisi, seçimlerden büyük başarıyla çıkmış ve Meclis’te sosyalistler gündem belirlemeye başlamıştı. Öğrenciler, Kasım 1967’de özel yüksek öğrenime karşı ülkeyi sarsacak kampanyalar düzenliyordu. Amerikan karşıtı gençlik eylemleri artıyordu. Temmuz 1968’de İstanbul’a demirleyen ABD’nin 6.Filosu’na karşı büyük gösteriler düzenleniyordu. Mayıs 1968’de “NATO’ya Hayır” kampanyası yürütülüyordu. 13 Şubat 1967’de Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu kurulmuştu. Burjuvazi bu yükselişi barışçıl, yasal, bir başka deyişle burjuva demokrasisi içinde durduramayacağını görüyordu. Bu süreçte faşist hareket, yükselen solun, gençlik ve işçi sınıfı hareketlerinin önünü almak için devreye sokuldu.

3


işçiokulu

FASİKÜL 19:

Yabancı tekellere ve sermayeye karşı milliyetçilik işçileri korumaz mı? saldırgan bir tutum içinde olmuştur. Faşist hareketin kanlı sicilinde en fazla işçi önderi ve sendikacıların katli, birçok direniş ve greve doğrudan saldırı vardır. En bilindik örnek, DİSK’in ve Türkiye Maden-İş Sendikası’nın başkanı Kemal Türkler’in katledilmesidir. Faşist hareket sadece işçi sınıfının yürüyüşünün karşısına “kolluk gücü” olarak çıkmaz. Siyaset ve ideolojik olarak palazlandığı dönemlerde işçi sınıfı safları içinde de önemsenmesi gereken bir örgütlülük yakalayabildiği görülmektedir. Genelde orta sınıf ve lümpen proleterya kesimlerinden taban devşiren faşist hareket, işçi ve emekçileri de kapsayabilmiştir. 12 Eylül öncesinin Milliyetçi İşçi Sendikaları Konfederasyonu (MİSK), bu adımların sendikal örgütlenmeye kadar ilerletildiğinin göstergesi olmuştur. MİSK, sınıf olgusunu yadsıyan, Türkiye’de işçilerin sorunlarının MHP’nin programı doğrultusunda çözümlenebileceğini ileri süren ve “tektip sendikacılığı” savunan bir anlayışa sahipti. MİSK’in en fazla üyeye sahip olduğu sendika Türk-Yapı oldu. İnşaat işkolunda örgütlü olan bu sendikanın gelişiminde geçmişten bugüne faşist harekete önemli maddi destek sağlayan faşist müteahhitler önemli roller oynamıştır. 1980 sonrası doğrudan devlet eliyle ortaya çıkarılan ve temelde yükselen kamu emekçileri hareketi ve sendikal örgütü KESK’e karşı palazlandırılan Türk Kamu-Sen Konfederasyonu da benzer şekilde dönemin milliyetçi kadroları ile yürütüldü. Türk Kamu-Sen bir dönem sonra kamu emekçilerinin en fazla üyeye sahip konfederasyonu haline geldi. 2000’li yıllarda ve özellikle AKP iktidarından itibaren ise bu işlevi Memur-Sen üstlendi. Bir anlamda “yandaş” sendikacılıkta el değiştirmiş oldu.

1965 yılında Alpaslan Türkeş ve arkadaşları Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’ne katıldı. Türkeş aynı yıl partinin genel başkanı seçildi ve kısa bir süre sonra partinin adını MHP olarak değiştirdi. Böylece faşist parti Türkiye siyasetinde sola ve işçi hareketine karşı doğrudan yedeklendi. Bunun yanında faşist hareket silahlandırıldı. Paramiliter bir sağ örgütlenme başlatıldı. Ülkücü Gençlik Derneği, Genç Ülkücüler Derneği, Ülkü Ocakları doğrudan bu güçlerin karargahkarakolu oldu. 1968 yılından itibaren komando kamplarının kurulduğu Alpaslan Türkeş’in ifadelerinde yer alır. Özellikle 1970’lerin sonlarında mücadele içindeki sosyalist ve işçilere yönelen şiddette faşist hareket, devletle iç içe geçmiş örgütlülükleriyle burjuvazinin “sivil kolluk gücü” oldu. Aynı yıllar Milliyetçi Cephe (MC) hükümetleri içinde yer alarak iktidarı paylaşan MHP ile devletin güvenlik aygıtları arasındaki ilişki çok daha sistematik bir hal aldı. Bu açıdan bakıldığında Türkiye’de faşist hareket en temelde “devletli” bir akım olmuştur. Faşist hareket, her ne kadar siyasi temsiliyete zaman zaman iktidar ortağı olduysa da, ayrı bir iktidar alternatifi olamadı. 1980’e kadar burjuva egemenliğinin anti-komünizm histerisine merhem olmuş, 12 Eylül sonrası ise başta Kürt sorunu olmak üzere, düzenin istikrarını bozucu başlıklarda sahaya sürülmüş, bunun yanında düzenin kirli işlerini üstlenmiştir. 1980 faşist darbesi ile burjuvazi “zor” aygıtını doğrudan üstlenmiş, faşizan uygulamaları faşist partiye teslim etmeden kendisi hayata geçirmiştir.

Faşist hareket ve işçi sınıfı Faşist hareketin işçi sınıfı içindeki misyonu esas olarak sınıf hareketinin yükseliş dönemlerinde şekillenmektedir. İşçi sınıfının türlü eylem, direniş ve kalkışmasında açıktan

4


işçiokulu

FASİKÜL 19:

Yabancı tekellere ve sermayeye karşı milliyetçilik işçileri korumaz mı? laşımı da köklü bir şekilde farklılık gösterir. Bunu bir kaç örnekle açıklayabiliriz. Milliyetçilik, Türkiye’nin dünya kapitalist sistemiyle, kendisi açısından en elverişli koşullarda, uluslar arası rekabet gücünü koruyarak eklemlenmesini ister. Yurtseverlik, dünya kapitalist sisteminin içinde kalarak elverişli bir uluslar arası pozisyona sahip olunamayacağını öngörür. Milliyetçilik açısından Türkiye’nin ulusal kaynakları, ülkeyi uluslararası planda daha güçlü kılacak biçimde kullanılmalı ve değerlendirilmelidir. Oysa yurtseverlik uluslar arası alanda güçlü bir Türkiye’nin aynı zamanda bağımsız, barışçı ve adil olması gerektiği inancıyla hareket eder. Milliyetçilik açısından “sosyal taraflar” olarak işçi ve “işveren” kesimleri hep birlikte “ülke çıkarlarını gözetmeli, aralarındaki uyuşmazlıkları ülke ekonomisini zayıflatacak noktalara taşımamalıdırlar. Oysa yurtseverler ülke çıkarları adına işçilerden fedakarlık istemenin eski ama etkili bir demogoji olduğunu bilir. Milliyetçilik, ülke yönetiminde başat rolde bulunan emperyalist projelerden kaçılamıyorsa, bu durumda “ülke çıkarları” açısından en fazla getirisi olan projelere itibar edilmesini savunur. Oysa yurtseverler emperyalist projelerin tümüne karşı durur, yalnız Türkiye halklarını değil, diğer halkları tehdit eden bütün açılımlara müdahale etmenin yolunu arar.

3. Yurtseverlik Ve Milliyetçilik

Sömürü ve bağımlılık açısından yurtseverlik ve milliyetçilik Başlarken tanımını yaptığımız milliyetçiliğin temel yaklaşım noktasının sınıf değil, etnik köken ve milli kimlik olduğunu ifade etmiştik. Emek ve sermaye arasında süregelen çelişki görmezden gelinerek her ikisinin çıkarının ortaklaşabileceğini varsaymak, sermayenin emek sömürüsünün devamını öngörmek anlamına gelir. Bu açıdan bakıldığında milliyetçilik işçi sınıfının sömürüsünün devamını öngörür. İşçi sınıfının tarihsel çıkarı, sömürünün ortadan kaldırılmasıdır. Sömürünün ortadan kaldırılması ise eşitlik ve özgürlüğün sağlandığı bir ülke, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya tasavvuru ile gerçekleşebilir. Bu açıdan değerlendirildiğinde milliyetçilik, sınıf kimliğini perdeleyen, bunu yaptığı oranda da işçi sınıfına düşman ideolojiler içinde yer alır. İşçi sınıfı yurtseverliğini milliyetçilikten ayıran en önemli özellik emek-sermaye çelişkisi ve emeğin sömürüsüne olan yaklaşımıdır. İşçi sınıfı yurtseverliği, eşitlik ve özgürlüğü de “sınıf” temelinde ele alır. Aydınlanmanın, modernleşmenin, bağımsızlığın emekçi halkların çıkarları doğrultusunda tanımlanabileceğini söyler. Emperyalizmin hegemonyasının en üst düzeyde olduğu günümüzde, bağımsızlık ancak sınıfsal bir temelde ve yurtsever bir kimlikle karşılık bulabilir.

4. İkinci Cumhuriyet ve AKP Faşizmi İşçi sınıfının hakları ve işçi hareketi söz konusu olduğunda AKP iktidarının faşizan yönelimleri, diğer faşist hareketleri aratmayacak düzeydedir. AKP’nin geride bıraktığı on yıllık iktidarında işçi sınıfının birçok hakkı elinden alındı. On yıllık süre zarfında yapılan yasal düzenlemeler, çıkarılan kanun hükmünde kararnameler bir bütün olarak işçi haklarına yöneldi. Bu dönem işçi sınıfı için “güvencesizleştirilme” dönemi olarak yaşandı. Üçüncü dönem iktidarında ise kıdem tazminatının tasfiyesi, kiralık işçilik, bölgesel asgari ücret, esnek çalışmanın ve taşeron işçi çalıştırmanın önündeki engellerin ortadan kaldırılmasına yönelik açıklanan programlar ile işçi sınıfını “geleceksizleştirme” politikaları gündemdedir. Diğer taraftan AKP, iktidarı boyunca işçilerin hak arama mücadelelerine çok sert tepki vermiştir. 2009 yılında Ankara’da Tekel işçilerinin, sonrasında Samsun BAT işçilerinin haklı mücadelesine yönelik polis şiddeti ve birçok işçi eylemine benzer müdahaleler iktidarın rutin tavrı haline gelmiştir.

“Ülke çıkarına” yaklaşım açısından yurtseverlik ve milliyetçilik Yurtseverlik ile milliyetçiliğin “ülkenin çıkarları”na yak-

5


işçiokulu

FASİKÜL 19:

Yabancı tekellere ve sermayeye karşı milliyetçilik işçileri korumaz mı?

TARTIŞMA SORULARI 1. Milliyetçilik, ulusalcılık ve faşizm kavramlarının kapitalizm ile nasıl bir ilişkisi vardır? 2. Faşizm neden ve ne zaman işçi sınıfının karşısına çıkmaktadır? 3. Türkiye’de faşist hareket ne zamandan itibaren ve nasıl oluşmaya başlamıştır? Günümüzde bu özellikleri taşıyan siyasi oluşumlar var mıdır? 4. Milliyetçilik ve yurtseverliğin, sömürü ve bağımlılığa bakışları arasında ne gibi farklar vardır? 5. İşçiler ülke çıkarlarına nasıl bakmalı? 6. AKP’nin faşizan özellikler taşıyan bir parti olduğu söyleniyor. Bunu gösteren örnekler vermek mümkün müdür?

OKUMA ÖNERİLERİ Marksist Leninist Araştırmalar Merkezi; Kavramlar sözlüğü http://mlam.tkp.org.tr/kavramlar/fasizm-nedir http://mlam.tkp.org.tr/kavramlar/milliyetcilik-nedir http://mlam.tkp.org.tr/kavramlar/ulus-nedir

6


işçiokulu

FASİKÜL 19:

Yabancı tekellere ve sermayeye karşı milliyetçilik işçileri korumaz mı?

7


işçiokulu

FASİKÜL 19:

Yabancı tekellere ve sermayeye karşı milliyetçilik işçileri korumaz mı?

8


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.