işçiokulu
FASİKÜL 5:
Kapitalizm nedir? Kapitalizmin en yüksek aşaması emperyalizm nedir? için maddi üretimde bulunmak zorundadır. İnsanların neyi ne kadar üretebileceği, tamamen kullandığı araçların teknolojik gelişme seviyesine, üreticilerin becerilerine ve bunların birlikte belirlediği verimliliklerine bağlıdır. Bunlar toplumların üretici güçlerini oluşturur. Öte yandan insanlar üretimi bir toplumsal işbölümü içinde yaparlar. Örneğin ayakkabının ortaya çıkması pek çok emekçinin işbirliğinin üründür; derisinden tabanına, yapıştırıcısından boyasına… İnsanlar üretim yapmak için belli ilişkilere girerler. Örneğin bugün bir işçi, kimsenin malı olmasa ve istediği yere gidebilse bile emek gücünü yani çalışma kapasitesini bir patrona kiralamak ve onunla bir ücret ilişkisine girerek üretime katılmak zorundadır… Bugünkü işbölümü içinde bir de doğrudan mal veya hizmet üretimiyle uğraşmayanlar vardır; onlar yöneticilik yaparlar, ticaret yaparlar veya çoğunlukla hiçbir şey yapmazlar. Bunlar patron sınıfıdır, kapitalistlerdir. Kapitalistler üretimi kontrol ederler ve üretim üzerindeki bu kontrolleri üretim araçlarının mülkiyetine sahip olmalarından ileri gelir.
Önceki derslerimizde işçi kimdir, patron kime denir tartıştık. Bunların toplumsal sınıfların üyeleridirler. Tarih boyunca toplumsal sınıfları oluşturansa üretim biçimlerinden başka bir şey değildir. Bu dersimizde, üretim biçimi nedir, kapitalizm nasıl bir üretim biçimidir, hareket yasaları nedir, kapitalizmin emperyalizm aşaması ne anlama gelir, neden son aşamasıdır, emperyalizmin özgül özellikleri nedir, Türkiye’nin emperyalizmdeki yeri nedir konularını kısaca açıklayacağız. Üretim biçimi nedir? Tarihte hangi üretim biçimleri görülmüştür? İnsan, her canlı gibi, yaşamak, ihtiyaçlarını karşılamak amacındadır; en başta da beslenme, giyinme, barınma ihtiyaçlarını. Fakat insan ihtiyaçlarını diğer canlılardan farklı olarak, düşünerek, tasarlayarak ve üreterek karşılar. Hatta insan türü alet yaparak evrimleşmiş, bir canlı türü olarak varlığını böyle sürdürebilmiştir. Bütün felsefelerden, ideolojilerden, politikalardan, dinlerden, devletlerden, eğitimden, kültürden, ahlaktan önce şu basit gerçek gelir: İnsan toplulukları yaşamlarını sürdürmek ve bunun
1
işçiokulu
FASİKÜL 5:
Kapitalizm nedir? Kapitalizmin en yüksek aşaması emperyalizm nedir? rak dâhil üretim araçlarının mülkiyetinden yoksun olan emekçiler yaşamak için üretim araçlarının mülkiyetine sahip olan sınıfa yani kapitalist sınıfa emek güçlerini satmak zorundadırlar. Bu anlamda kapitalizmde emekçiler köle olmaya devam ederler ama artık ücretli köledirler. Bu açıklamamızı biraz daha derinleştirirsek şunu söylememiz gerekir: Kapitalizmin ayrıksı özelliği emek gücünün metalaşmasıdır. Feodalizmde emekçi yine çalışmak zorundaydı, ancak kendi ihtiyaçlarını karşılamasını sağlayacak geçimlik denen bir toprağa da sahipti. Keza feodalizmde zanaatçılar lonca denen teşkilatların korumasında kendi üretim araçlarına sahiptiler. Her iki halde de bugün emek piyasası denen bir piyasa yoktu, yani emekçiler bu-
Peki, farklı nitelikte üretim ilişkilerini ne belirler? Bu üretim ilişkileri nasıl ortaya çıkar ve nasıl değişir? Üretim ilişkilerini belirleyen yukarıda tarif ettiğimiz toplumun üretici güçleridir. Üretici güçler gelişirken kendilerine uygun düşmeyen üretim ilişkilerini de yıkarlar ve mevcut ilişkilerin yerine yenileri geçer. İşte üretici güçlerle onlara denk düşen üretim ilişkilerine beraberce üretim tarzı diyoruz. Tarihte sırasıyla ilkel komünal üretim tarzı, köleci üretim tarzı, feodal üretim tarzı, kapitalist üretim tarzı ve sosyalist üretim tarzı ortaya çıkmıştır. Tüm devlet biçimleri, felsefeleri, ideolojileri, hukuku, sanatları, kültürü, ahlakı, dinleri, kısacası üst yapıyı belirleyen işte bu maddi temeldir yani üretim tarzlarıdır. Gelişen üretici güçlerin dayattığı yeni üretim ilişkileri eski üretim tarzının içinde doğar, onunla çatışmaya girer ve onu yıkana kadar gelişmeye devam eder. Bu durum, gelişmenin diyalektik bir yol izlemesi nedeniyle böyledir.
gün sahip oldukları tek şey olan emek güçlerini pazarda satmak zorunda değillerdi. Öte yandan satmaları mümkün de değildi çünkü zanaatçılar loncalarına, köylüler derebeylerine bağlıydılar, bir yere gidemezlerdi. Bu nitelikte olan kapitalist üretim tarzı da, ancak yeni tekniklerin yeni pazarları bir zenginleşme imkânı olarak önlerine koyduğu tüccar ve toprak sahiplerinin, giderek zanaatkârları ve köylüleri mülksüzleştirmesiyle ortaya çıktı. Mülksüzleşen emekçilerin emek-güçlerini bir meta olarak pazarda sunma dışında bir çareleri bulunmuyordu. Kapitalizmin gelişiminde makineleşme ile birlikte kapitalist üretim tarzı feodal üretim tarzına kesin bir üstünlük sağlar ve bu üretim tarzı kendisine sağlam ve kesin bir temel kazanır.
Kapitalist üretim tarzı nasıl gelişti? Bu soruya cevap vermek için önce kapitalizmin nasıl bir üretim tarzı olduğu sorusunu yanıtlamamız gerekir. Kapitalizme özgü üretim ilişkilerinin temel niteliği, bu üretim biçiminde üretimi yapan emekçilerin önceki üretim biçimlerinden farklı olarak, bireysel anlamda özgür ancak mülkiyetten yoksun olmalarıdır. Kapitalizmde emekçiler bir sahibe, bir efendiye ya da bir derebeyine, ağaya ait değildirler; bu anlamda kısmen özgürdürler. Ancak bu sadece biçimsel bir özgürlüktür. Çünkü top-
2
işçiokulu
FASİKÜL 5:
Kapitalizm nedir? Kapitalizmin en yüksek aşaması emperyalizm nedir? Kapitalizme özgü yasalara gelirsek, bunların başlıcası artı-değer yasasıdır. Kârın kaynağı olan artı-değeri azami hale getirmek, bunun için emek üretkenliğini artırmak kapitalizmin başlıca yasasıdır. Kapitalist üretim biçiminde üretici güçlerin önceki üretim biçimleriyle kıyas kabul etmeyecek kadar hızlı gelişmesinin nedeni de budur. Kapitalizmin bu temel özelliği aynı zamanda onun neden tarihte ilk defa eşitlikçi bir topluma yani sosyalizme geçişi mümkün kıldığını ve bunun neden devrimci biçimde gerçekleşmek zorunda olduğunu da açıklar. Çünkü kapitalistin artı-değeri artırmak üzere üretkenliği artırmak istemesi üretkenlikte ve genel olarak toplumun üretici güçlerinde muazzam hızlı bir artışa yol açmıştır. Ancak üretimin kontrolü buna denk düşmeyen biçimde özel kalmıştır. Kapitalizm, yarattığı üretici güçlerin önünde bir engel haline gelmiştir. Bu yüzden devrimci biçimde aşılmalıdır. Üretici güçler ile üretim ilişkileri arasındaki bu şiddetlenen çatışma kendisini ekonomik krizlerde gösterir. Kapitalizmin ikinci yasası krizlerin ortaya çıkmasıdır, krizler kapitalizmde kaçınılmazdır. Toplumsallaşmış niteliğine rağmen kapitalizmde üretime rekabet ve anarşi hâkimdir. Kapitalizmde krizler yoksulluktan ve yokluktan değil “bolluktan” çıkmaktadır.
Kapitalist üretim tarzının yasaları nelerdir? Büyük bir düşünür ve devrimci olan Karl Marx’ın bilime yaptığı en büyük katkılardan biri de yöntemle ilgilidir. Doğada yerçekimi yasası olması gibi toplumların hareketinin ve gelişmesinin de yasaları olduğunu Marx keşfetmiştir. Ancak bu yasalar doğadaki gibi işlemezler; doğrudan ve anbean gözlenemezler, sadece tarihsel süreçte etkilerini gösterirler. Bu yüzden Marx’ın yönteminin adı tarihsel materyalizmdir. Tarihsel yaklaşımı benimseyen Marx kapitalizmin eğilimlerini saptamıştır. Ancak Marx sadece kapitalizmin değil önceki üretim tarzlarının da ortak yasalarını bulmuştur. Bunların ilki değer yasasıdır. Değer yasası, sadece kapitalist üretim biçiminin değil tüm meta üretiminin ekonomik yasasıdır. Değer yasasına göre, metaların değişimi, onların üretimleri için toplumsal bakımdan gerekli-emek zamanı miktarına göre gerçekleşir. Bir diğer ortak yasa, yukarıda bahsettiğimiz üretici güçler ile üretim ilişkilerinin uygunluğu yasasıdır. Bir üretim tarzındaki üretim ilişkileri üretici güçlerdeki gelişmeye uymamaya başladığında çatışma başlar ve üretici güçlere denk düşen yeni üretim ilişkilerine geçiş devrimlerle olur; tüm devrimlerin temel dinamiği de bu çatışmadır.
3
işçiokulu
FASİKÜL 5:
Kapitalizm nedir? Kapitalizmin en yüksek aşaması emperyalizm nedir?
Bu ikinci yasa bizi Marx’ın kapitalist birikimin tarihsel eğilimi dediği yasaya götürür. Bir üretici güç olarak bilimin de kullanılmasıyla elde edilen bahsettiğimiz üretkenlik artışı sürekli olarak işçi sınıfını tehdit eder. İşçiler ürettikleri devasa zenginlikten küçülen bir pay alırlar. Bugünkü kronik, bir türlü düşmeyen işsizliğin altındaki acı gerçek üretkenlik artışıdır. İşçiler artan işsizlik tehdidi altında göreli olarak yoksullaşır, ürettiklerinden kendi aldıkları pay küçülürken kapitalist sınıfınki büyür. Kapitalizmin dördüncü yasası sermayenin merkezileşmesi, tekelleşmesi ve finansallaşmasıdır. Kapitalizmin üretim araçlarının özel mülkiyetine dayanmasından ötürü kapitalistler rekabet halindedirler. Rekabette üstünlük sağlamanın yolu üretkenliği artırmaktır; böylece rakibe göre daha ucuza üretmek ve onu piyasadan silmek mümkün olmaktadır. Üretkenlik artışı ise esas olarak yeni makinelerle ve üretimi büyütmekle sağlanır ki her ikisi de yeni yatırım gerektirir. Bu yeni yatırımlar özellikle sermaye yoğun denen metal, petro-kimya gibi sektörlerde bir kapitalistin tek başına karşılayabileceğinin çok ötesine geçer. Kapitalist başkalarının sermayesini kullanmak ister. Bu nedenle bazı kapitalistler diğerlerine karşı bir araya gelir ve sermayelerini birleştirirler yani hisse senedine dayalı anonim şirketler ortaya çıkar. Bununla beraber, başkalarının sermayesine ulaşmanın bir yolu olarak kapitalistler bankalardan kredi çekerler, yani finans sektörüne başvururlar. Zaten hisse senedi çıkarılmasına da finans sektörü aracılık eder ve bundan iyi kârlar kazanır. Sonuçta sermaye finans sektörünün öncülüğünde bazı ellerde merkezileşir. Bu merkezileşme ilerlediği ölçüde tekelleşmeye dönüşür. Özellikle çok yatırım gerektiren sektörlerde bankalar kredilerinin ödenmesindeki riski azaltmak ve kârlarını artırmak için firmaları birleşmeye zorlarlar. Böylece rekabeti azaltır ve tekel oluşumunu hızlandırırlar. Bu nedenle sermayenin merkezileşmesi ve tekelleşmesi, finansın öncüğünde ve hatta giderek kontrolünde gerçekleştiğinden finansallaşma ile iç içe geçen yasalardır. Tarihte 1870’lerden itibaren gelişmiş kapitalist ülkelerde tekstil gibi hafif sanayilerin yerini çok yatırım gerektiren demir-çelik, kimya gibi sektörler alırken tekelleşme de ortaya çıkmaya başlamıştır. Buraya kadar kapitalizmin yasalarını özetlemiş olduk. Şimdi bu yasaların kapitalizmde yol açtığı önemli bir yapısal dönüşüme bakalım.
Emperyalizm nedir? Kapitalizmle nasıl bir ilişkisi vardır? Emperyalizmin kaynağı kapitalist üretim biçiminin kendisidir. Emperyalizm veya sömürgecilik, işgalcilik, militarizm olmak zorundaydı çünkü emperyalizm kapitalizmin devamı, daha doğrusu onun gelişmiş ve nihai bir aşamasıdır. Emperyalizmi ve onun kapitalizmle ilişkisini anlamak için önce mali sermaye kavramını anlamalıyız. Tekelleşme ve finansallaşmanın ilerlemesi sürecinde rekabete dayanamayan kapitalistler sermayelerini kaybederken, bazı kapitalistler kontrol ettikleri sermayeyi finans kuruluşları sayesinde hızla arttırırlar. Bunlar devasa kârlarını kazanırken ve spekülasyonlarını yaparken finans kuruluşlarından yararlandıklarından, bunlara mali kapitalist ve sahip oldukları sermayeye de mali sermaye denir. Kapitalist sınıf giderek mali kapitalistlere dönüşürken aynı zamanda tamamen asalaklaşır. Koç’un, Sabancı’nın otomobil fabrikasına sahipken otomobillerin üretilmesi için onlara zerre kadar ihtiyaç duyulmaması gibi… Tekelci güçleri sayesinde aşırı kârlar peşinde koşan asalak mali kapitalistler kendi devletleri üzerinde büyük nüfuza sahiptirler. Örneğin serveti milyarlarca dolarla ölçülen ve çok daha fazlasının üzerinde kontrolü olan bir Amerikalı mali kapitalistin ABD devleti üzerinde nüfuzu olmaması düşünülemez. Örneğin her seçim kampanyası öncesinde bu mali kapitalistler finans kuruluşları ve vakıfları üze-
4
işçiokulu
FASİKÜL 5:
Kapitalizm nedir? Kapitalizmin en yüksek aşaması emperyalizm nedir?
rinden ABD başkanlık adaylarına ciddi yardımlarda bulunurlar ve kuşkusuz bu yardımlar karşılıksız kalmaz. Obama seçilirken Goldman Sachs gibi büyük yatırım bankaları milyarlarca dolar seçim yardımında bulundular ve Obama onları kurtararak, karşılıksız bırakmadı. Emperyalist ülkelerin mali kapitalistleri sermayelerine dünya çapında çok kârlı yatırım peşinde koşarlar ve bunun için dünyanın bağımlı ülkelerine yaptıkları hücumlarda devletlerini kullanırlar. Bağımlı ülkeleri sermayeleri için daha güvenli, daha kârlı olanaklar yaratmaya zorlarlar; ücretleri düşürmelerini, sosyal güvenceleri azaltmalarını ve böylece yatırımlara ve borçlara daha garantili kârlar sunmalarını sağlamak isterler. Hammadde kaynaklarını ve pazarları kontrol etmek isterler. Bunun için Ortadoğu’yu işgal eder, kukla rejimler kurarlar. İşte emperyalizmin özü, az sayıda tekelci mali kapitalistin ve onların kontrolündeki emperyalist devletlerin dünyayı sömürgeleştirme ve paylaşma mücadelesinden başka bir şey değildir. Ancak bu tekelleri üreten bizzat kapitalist üretim biçimidir ve bu sürecin geri dönüşü yoktur. Sadece ve sadece kapitalizmden kurtulmak emperyalizmden kurtulmayı sağlayabilir.
ğı, dünyayı kontrolleri altında hissedip rahatlayacağı ve barışın hâkim olacağını düşünmek bir safsatadan ibarettir. Öte yandan, kısa yoldan emperyalistlere teslim olup işgalden, savaştan veya tekellerin aşırı kâr hırsının yol açacağı toplumsal yıkımdan kurtulmanın mümkün olduğu tezi günümüzün liberallerinin ve liberal solunun temel tezidir. Onlara göre ABD ile veya Alman ve Fransız emperyalizmlerinin başını çektiği AB ile bir anlaşma noktası bulunabilir ve böylece demokratik haklar ve barış sağlanabilir. Hatta ABD veya AB, içerde bir türlü sağlanamayan demokrasiyi getirmek, Kürt sorunu gibi sorunlara çözüm bulmakta “yardımcı” olabilirler. Bunlar çok tehlikeli ve hain tezlerdir. Emperyalistlerin niyetini yukarıda tarif ettik. Aralarındaki rekabetin bitmesi mümkün olmayan emperyalistler, aşırı kâr hırslarına ek olarak, sürekli birbirlerinin nüfuz alanlarına müdahale eder, kâh bir tarafı kâh öbür tarafı destekleyerek birbirlerinden pay kapmaya çalışırlar. Bunu yaparken de yerli kapitalist ortaklar bulmakta güçlük çekmezler. Bu yüzden emperyalistlerle anlaşılabileceği, uzlaşabileceği mesajını veren sol sahte soldur. Ancak emperyalizmin hâkimiyeti ve rekabeti bizi karamsarlaştırmamalıdır. Zira emperyalizmin ortaya çıkması sadece savaşların, felaketlerin artması anlamına gelmez. Kapitalizmde tekelleşmeden kaçınmak mümkün değildir ancak tekelleşmenin müjdelediği şey kapitalist üretim biçiminin vadesini doldurduğudur. Tekelleşme, farklı üretim birimlerinin entegre edilmesi demektir. Bu dikey olabilir, yani doğrudan birbiri için üretim yapan sektörler arasında gerçekleşebilir veya yatay olabilir yani çok farklı sektörlerden işletmeler ilişkilenebilirler. Her iki durumda da üretimin toplumsallaşması çok yükselir. Çünkü tekeller içinde farklı üretim birimlerinden işçiler adeta tek bir üreticiymiş gibi organize edilirler, böylece kolektif üretim çok güçlenir. Ayrıca tekelleşme sayesinde üretimin planlanması da çok kolaylaşır. Bugün tekeller zaten üretimin büyük bir kısmını planlamaktadırlar. Ancak kapitalizmde bu planlama yine de sınırlıdır ve kapitalizm içinde rekabetin yol açtığı anarşiden kurtulmak mümkün değildir. Son olarak tekelleşme ile kapitalist sınıf üretimden yönetici olarak da çekilip işlevsizleşirken, asalak ve gereksiz bir sınıf haline gelerek bütün meşruiyetini yitirir. Bu nedenlerle Lenin emperyalizm çağını sosyalist devrimler çağı olarak tanımlamıştır.
Emperyalizm sosyalizme geçiş çağıdır! Peki, emperyalistler arası paylaşım mücadelesi nereye gider? Bir noktada bir pat durumuna, bir sulh durumuna ulaşır mı? Tarihte yaşanan en büyük işçi sınıfı devriminin önderi olan Lenin, emperyalizmin beş özgül özelliği olduğunu söyler. Birincisi, ekonomiye büyük ölçüde tekeller hâkim olmuştur. İkincisi, finans kuruluşlarının sermayesi ile sanayi sermayesi birleşerek mali sermaye niteliğini almış ve bunların sahipleri de mali kapitalist haline gelmişlerdir. Üçüncüsü, yabancı yatırımlar yani sermaye ihracı mal ihracına göre çok daha büyük bir önem kazanmıştır. Dördüncüsü, tekeller dünyayı paylaşma mücadelesi vermektedirler ve beşincisi, büyük emperyalist güçlerce dünyanın toprak bakımından bölüşülmesi tamamlanmıştır. Lenin’in bu saydığı özellikler halen büyük ölçüde geçerlidir. Emperyalist paylaşım mücadelesinin kapitalizm içinde bir çözümü yoktur, emperyalistler dünyayı güçleri ölçüsünde paylaşır ve yeniden paylaşırlar. Tekelci sermayenin aşırı kâr arayışının önünün alınması mümkün değildir. Dolayısıyla bir gün emperyalistlerin doyaca-
5
işçiokulu
FASİKÜL 5:
Kapitalizm nedir? Kapitalizmin en yüksek aşaması emperyalizm nedir?
görülmektedir. Emperyalist sistem içinde her kapitalist ülke gücü ölçüsünde yer alır ve ancak güçlü kapitalist ülkelerin pazarlık yapma şansları vardır. Türkiye hiçbir zaman güçlü bir kapitalist ülke olmadı. Dünyanın en büyük ekonomileri arasında olduğu söylenen kapitalist Türkiye’nin dünyadaki toplam doğrudan yabancı yatırım stoku içindeki payı sadece binde birdir. ABD’nin payının yüzde 25 olduğu hatırlanırsa Türkiye’nin pazarlık gücünün olmadığı kolaylıkla anlaşılır. Bunun yanı sıra Türkiye ekonomisi dış kaynak girişlerine bir uyuşturucu bağımlısının uyuşturucuya bağımlı olduğu kadar bağımlıdır. Dünyadaki büyük emperyalist güçler aynı zamanda en büyük borç verenlerdir. Türkiye sermaye girişine aşırı derecede muhtaçtır ve bu yüzden emperyalist sistemde bağımlı bir ülkedir. Sonuç olarak Türkiye’nin emperyalizmden uzak durması ya da pazarlık yapması değil sadece kopması söz konusu olabilir ki bunun da ülkemizde sosyalizmin kurulmasından başka bir yolu yoktur.
Kapitalist Türkiye emperyalizmden uzak durabilir mi? Türkiye’de kapitalist üretim biçimi hâkimdir. Ülkemizde üretim araçlarının mülkiyeti özeldir ve üretim kâr amacıyla yapılmaktadır. Çalışabilir nüfusun çok büyük bölümü de ev, araba gibi şeylere sahip olsalar da emek-güçlerini satarak geçinmek zorundadırlar. Emperyalizmin hâkim olduğu bir dünyada kapitalist üretim biçiminin hâkim olmaması da zaten imkânsızdır. Çünkü bizzat emperyalist ülkelerin sermayesi diğer ülkeleri sömürmek isterken onlardaki kapitalistleşmeyi alabildiğine hızlandırır. Peki, kapitalist olan Türkiye emperyalizme mesafe koyabilir mi? Aslında bu soru bir bakıma kendi yanıtını içinde barındırmaktadır. Çünkü zaten Türkiye’de kapitalizmin gelişmesi emperyalizmle iç içedir. Yine de ülkemizde emperyalistlerle anlaşarak onların yaratacağı felaketlerden uzak durulabileceği fikri sadece liberallerde değil kendilerine ulusalcı diyen kesimlerde de
6
işçiokulu
FASİKÜL 5:
Kapitalizm nedir? Kapitalizmin en yüksek aşaması emperyalizm nedir?
TARTIŞMA SORULARI
1. Emperyalist paylaşım mücadelelerine başka örnekler veriniz. 2. İşletmenizle ilişkili diğer işletmeleri, dikey ve yatay entegrasyonları tartışınız. 3. Kendi işyerlerinizin patronlarının asalaklaşmasını tartışınız. 4. Emperyalizmle anlaşmanın ve pazarlığın mümkün olduğunu savunanlara örnekler veriniz.
OKUMA ÖNERİLERİ
Engels, F. Ütopik Sosyalizm ve Bilimsel Sosyalizm, Sol Yayınları Lenin, V.I. Emperyalizm, Kapitalizmin En Yüksek Aşaması, Sol Yayınları
7
işçiokulu
FASİKÜL 5:
Kapitalizm nedir? Kapitalizmin en yüksek aşaması emperyalizm nedir?
8