“Hopa Davası”nda tutuklu arkadaşlarımızın ilk duruşması için
9 Aralık’ta Ankara’dayız!
GELECEK HAPSEDİLEMEZ! Türkiye’de cezaevlerinde 500’e yakın üniversite öğrencisi bulunuyor. Tutuklu yargılanan öğrencilerin ortak yönleri ülke sorunlarına duyarlı solcu gençler olmaları, tutukluluk hallerinin hukuksuz ve çoğu zaman garip suçlamalar sonucunda gerçekleşmiş olması. ODTÜ Felsefe Bölümü öğrencisi, Türkiye Komünist Partisi üyesi Cüneyt Çakır da 3 aydan fazla süredir Sincan Cezaevi’nde tutuklu.
Gerici iktidarlar tarihin her döneminde toplumları teslim almak için önce sola, sosyalistlere saldırdılar. Sosyalistleri teslim almadan, sosyalistleri sindirmeden halkları esir alamayacaklarını gördüler. Sosyalistler ise aydınlık geleceğin, eşit ve özgür bir ülkenin savunusu ile yetinmediler, her zaman ülkelerinin aklının ve vicdanın, geleceğin temsilcisi oldular.
Türkiye hızla büyük bir hapishaneye dönüşüyor. AKP, toplumun tüm kesimlerine boyun eğdirmek için, direnen, kabul etmeyen kesimlere dönük saldırılarını arttırıyor. Operasyonlar, tutuklamalar, yalan, şantaj ve baskı. Tüm bunlar ardı arkasına kullanılıyor. Üniversite gençliği, akademisyenler, Kürt siyasetçiler, gazeteciler, yazarlar ve AKP’nin düzenine ikna olmayan herkes bu saldırıların açık hedefi durumunda. Tüm toplumsal kesimlerden ilerici, solcu insanlar düzmece iddialar ile hapsediliyor. AKP bir bütün olarak topluma boyun eğdirmede epey yol almış olsa bile “Türkiye toplumu teslim alınmıştır” denilebilecek bir durum söz konusu değil. Bunda, ülkemiz tarihinde de önemli rol oynayan gençliğin; özellikle de üniversite gençliğinin payı büyük. Üniversitelerin canlı,
farklılığa ve değişime açık, dinamik, “özgürlüğe düşkün”, görece kolay tepki üreten bir yapıda olması ve en önemlisi fazlaca sosyalist genci barındırması düzenin başını en çok ağrıtan gerçeklerden. AKP eliyle kurulan 2. Cumhuriyet rejiminde, hükümet partisi için temel amaçlardan birisinin, üniversite gençliğini susturarak yeni rejime eklemlemek ve 2. Cumhuriyetin geleceğini “garanti” altına almak olduğu söylenebilir. Bunun için ise üniversitelerin aklını ve vicdanını temsil eden gençleri, sosyalistleri sindirmeleri, susturmaları gerektiğini biliyorlar. Hopa olaylarının ardından başlayan tutuklama ve saldırı dalgası buraya oturuyor. Üniversitelerinin, memleketin aydınlık geleceği için mücadele eden öğrenciler 5 aydır haksız bir şekilde hapishanelerde tutuluyor.
Biz susarsak... üniversiteliler, “siyasete bulaşmadığını” iddia edenden, “böyle gelmiş, değiştiremeyiz” diyene kadar geniş bir yelpazede, aslında az çok farkında olduğu, kendisinin, yakınlarının, ailesinin yaşadıklarından gördüğü sıkıntıları
görmezden gelmeye, belki de ses çıkarmayarak kendisinin de sorumlusu olduğunu hissettiği meseleleri “hasıraltı etmeye” çalışıyor. Ancak bu çok önemli bir gerçeği değiştirmiyor. Biz görmezden geldikçe, hapishaneler gence-
2011’in Mayıs ayı sonunda Hopa’da AKP mitingini protesto etmek isteyen halka, kolluk kuvvetleri acımasızca saldırmış ve emekli öğretmen Metin Lokumcu atılan gaz bombaları sonucu kalp krizi geçirerek hayatını kaybetmişti. Vahşi saldırı İstanbul, Ankara, İzmir başta olmak üzere ülkenin pek çok kentinde protesto edilmiş ancak AKP polisinin bu protestolara dönük tepkisi de farklı olmamıştı: Atılan gaz bombaları, kent meydanlarında halka terör estiren “robocop” özentileri ve gözaltına alınan çok sayıda insan. Onlarca üniversiteli eylemlerde yer aldıkları gerekçesiyle tutuklandı. AKP olayın “peşini bırakmadı” ve üzerinden çok zaman geçmeden yeni gözaltılar gerçekleşti. Ağustos ayında TKP üyesi ve ODTÜ öğrencisi Cüneyt Çakır Ankara’daki “Hopa protestosuna katılmak ve terör örgütüne üye olmak suçu” ile gözaltına alındı ve tutuklandı.
cik insanlarla doluyor! Biz görmezden geldikçe, rektörler; öğrencileri, akademisyenleri aptal yerine koyarak istenildiği gibi seçiliyor! Biz ses çıkarmadıkça, ufacık bir depremde ölen bine yakın insanımızın ardından yüzsüzce açıklamalar yapılıyor! Bu nedenle susmayalım diyoruz, bu nedenle üniversite öğrencilerinin hep birlikte yaratacağı örgütlü direncin büyük önem taşıdığını söylüyoruz.
Üniversiteli ayağa kalk
Hepimiz için üniversiteli olmanın bir anlamı var. Birçoğumuz üniversiteye “büyük hayaller” ile geldik, lise yıllarında hep “üniversiteli olma”nın özlemini taşıdık. Bunun bir yanında meslek sahibi olma varsa, diğer yanı şüphesiz ki anlamlı bir kimlik edinme ihtiyacı. Türkiye ve dünya tarihinde pek çok örnek, üniversite-toplum ilişkisinin önemini gözler önüne serer. Üniversite, hem iktidarların toplumsal alana müdahale için önemli araçlarından birisi, hem de toplumun, ülkedeki pek çok meselede tavrını gördüğü, hissettiği bir kurumdur. Sermaye iktidarı üniversitelerin halkçı, toplumcu bir tavır alışından bu yüzden endişelenir. Burjuva iktidarlar, üniversitelerden gerici politikalarına dayanak oluşturma adına yararlanırken; üniversitelerin toplumsal muhalefetin bir unsuru olmaması ve hatta tersi yönde bir misyonunun olması adına üniversiteyi toplumdan koparmaya çalışır. Bugün Türkiye’nin yaşadığı sıkıntıların bir parçasını da bu uğursuz rol oluşturmaktadır. Özellikle 12 Eylül 1980’den bu yana, daha da yakıcı olarak AKP’li yıllarda, üniversite; toplumu da eğiten, ona yol gösteren bir kimlik sunmamaktadır. Rektörleri Cumhurbaşkanı’nın iki dudağı arasından çıkacak olan sözle belirlenen, YÖK ile AKP’nin kuruluşları haline getirilmek istenen üniversiteler toplumla değil, “piyasa tanrısı” ile ilişki tazelemektedir! Üniversitenin toplumla güçlü bağlar kuran, ilerici, aydınlanmacı bir merkez haline gelmesini, hükümet partisinden bekleyemeyiz. Üniversitede öğrenciler var! Biz varız! Üniversitelerimizi biz toplumun, halkın kurumları olarak yeniden kuracağız. Üniversiteli kimliğimiz, üniversiteli olmak bizlere bu sorumluluğu hissettiriyor. Halkına karşı sorumlu, ülkesinin bağımsızlığından yana, yurtsever bir damar taşıyan yeni bir kuşağı yaratmak zorundayız. “Üniversiteli kimliği” ayağa kaldırmak zorundayız!
Yanındayız Cüneyt ODTÜ öğrencisi Cüneyt Çakır ve aynı davadan yargılanacak olan onlarca üniversitelinin özgürlüklerinin neden ellerinden alındığını çok iyi biliyoruz. AKP’nin “dokunan yanar” çizgisi, “konuşan, karşı çıkan yanar” olarak daha ileri bir noktaya taşındı. Şimdi ise çoğu zaman “bizden olmayan yanar” dediklerini
biliyoruz. Oysa biz Nazım’ın dizelerinin yeterince açıklayıcı olduğunu düşünüyoruz: “Sen yanmasan, ben yanmasam, biz yanmasak, nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa!” Derdimiz “yanmak” değil elbette, karanlıkları aydınlığa çıkartmak. Bunun için şimdi bir araya gelme vakti. Ortak aklımızı, bir
araya gelişimizi, güçlü bir koro haline getirme vakti... Şimdi aynı zamanda dayanışma vakti. Dayanışma, “içerideki” arkadaşlarımızın yalnız olmadıklarını göstermek için değil sadece, “karanlıklar aydınlığa çıkacak” diyenlerin sayısını artırmak için. Cüneyt’e söylenenlere, Cüneyt için söylenenlere yer veriyoruz:
Cüneyt Çakır’ın ODTÜ Dağcılık’tan arkadaşları... Gerçek demokrasiden bahsedebilmenin temel koşulu, düşünce ve ifade özgürlüğünün yaşama geçirilmesidir. Bu anlamda taleplerini ifade eden öğrencilerin tutuklanması demokratikleşme sürecinin önündeki en büyük engeldir. Tutuklu öğrencilerin acilen serbest bırakılması gerekmektedir. Himmet ŞAHİN ODTÜ Mezunlar Derneği Yönetim Kurulu Başkanı “Siyasi iktidar, toplumsal yaşamı kendi belirleyiciliği üzerinden okuyor. Sistem eleştirilerine karşı tahammülsüzlük “ileri demokrasi”nin başat özelliği. İlerici, devrimci, yurtsever, antiemperyalist kesimler, baskı ve zorun en ağır faturasını öderken, üniversite gençliği de, paylarına düşeni almaktalar. Bunun sonucu olarak, çok sayıda öğrenci bugün tutuklu olarak gözaltında tutulmakta ve süreç uzadıkça yargısız infazla cezalandırılmaktalar. Bu durumun kabul edilmesi mümkün değildir. Gençliğin baskı altına alınmasının ve eğitim hizmetinden yararlanma hakkının siyaseten cezalandırmayla gasp edilmesinin önünü almak için akademisyenlere de görev düşmektedir. Haksız ve hukuksuz uygulamalara maruz kalan tüm öğrencilerimize dayanışma duygularımızı iletiyor, yanlarında olduğumuzun bilinmesini istiyoruz.” Nurettin Abacıoğlu Üniversite Konseyleri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı
Cüneyt Çakır nezdinde tüm Hopa tutuklularının serbest bırakılmasını talep ediyor, arkadaşlarımızı ait oldukları yerlerde, üniversitelerde görmek istiyoruz. Yanınızdayız dostlar. “(…)Biz, adımlarını tarihin akışına uyduran temelleri çöken emperyalizme vuran, yarını kuran-larız O duvar, o duvarınız, vız gelir bize vız!” Nazım Hikmet (1925) ODTÜ Yapı Topluluğu
*** AKP, özellikle son zamanlarda vazgeçemediği bir silahı haline getirdiği mağdur edebiyatı ve toplumsal muhalefeti bertaraf ve terörize etme yöntemleriyle acı yüzünü Ankara’daki Hopa protestosu sonrasında bir kez daha bizlere göstermiştir. Bunun sonucu olarak hiçbir tutarlılığı bulunmayan “delil” ve suçlamalarla “terörist” ilan edilen arkadaşımız Cüneyt ÇAKIR da hukuksuz bir şekilde 3 ayı aşkın bir süredir cezaevinde tutulmaktadır. Dağda ekmeğimizi paylaştığımız, içtiğimiz suyun ayrı gitmediği dünyanın en iyi niyetli, temiz insanlarından birisinin böyle bir muameleye maruz kalması hepimizi derinden üzmüştür. Fakat Cüneyt bu sindirme gayesinin karşısında boyun eğmeden dik bir şekilde durmuştur ve durmaya devam edecektir. Onun dağcı arkadaşları olarak bizler de onun yanında yer almaya her zamankinden daha çok devam edeceğimizi tereddüt etmeden söyleyebiliriz. Yanındayız Cüneyt... ODTÜ DAĞCILIK VE KIŞ SPORLARI KOLU *** Cüneyt kardeş, Biz senin Baraka’dan komşun sayılırız. ODTÜ Çevre Topluluğu olarak sana dayanışma mesajımızı iletelim istedik. Bizim uğraştığımız meseleler çok da değişmedi açıkçası, hala ülkenin HES’lerle delik deşik olmasını engellemeye, nükleer tesislerle bekarlığın kıyaslanabilmesini
değiştirmeye çalışıyoruz. Bir de üstüne, ne yazık ki, Van’daki deprem felaketinin ardından orada yaşayan yurttaşlarımızın yaralarını sarmaya çalıştık. Sana söylemek istediğimiz tek şey sen aramıza döndüğünde daha yaşanabilir bir ODTÜ ve ülke bırakmak için canla başla çalışıyor olduğumuz. 9 Aralıkta biz de ORADA, adliyenin önünde olacağız; seni ve diğer dostlarımızı özgürlüğe kavuşturmak için. Senle ve diğer arkadaşlarımızla yeniden buluşmak için sabırsızlanıyoruz. ODTÜ Çevre Topluluğu *** AKP’nin sosyalistlere saldırılarını yoğunlaştırdığı bu dönemde ODTÜ’lü sosyalistler olarak sosyalist ideolojiyi yaygınlaştırmaya çalışıyoruz. Bangır bangır kuruluşunu ilan eden 2. Cumhuriyete karşı sosyalist 3. Cumhuriyetin bayrağını taşıyoruz. Çünkü biliyoruz; sosyalizm ülkemizin ekmek kadar su kadar acil bir ihtiyacıdır. Daha fazla insanı sosyalizm ile tanıştırmak, hep birlikte eşit ve özgür bir ülkeyi kurmak için okuyoruz, tartışıyoruz ve üretiyoruz. Topluluğumuz üyesi ve aynı yolu paylaştığımız arkadaşımız Cüneyt Çakır’ın bir an önce serbest bırakılmasını talep ediyoruz. ODTÜ Sosyalist Düşünce Topluluğu
Dünya Demokratik Gençlik Federasyonu
Dünya Demokratik Gençlik Federasyonu (WFDY), bir kez daha gençliğin ve Türkiye halklarının sosyal ve sivil haklarına karşı giderek daha fazla saldırganlaşan baskıcı Türkiye rejimini kınamaktadır. Türkiye’de ilerici, demokratik ve komünist güçler yıllardır hükümet tarafından zarar görmektedir; ancak son zamanlarda, özellikle son seçim dönemi ve sonrasında saldırılar şiddetlenmiştir. (…) Gerici güçleri korkutan şey, Türkiye’deki gençliğin örgütlü mücadelesi ve ilerici harekettir. Erdoğan hükümeti işte bu yüzden, kendi politikalarına karşı çıkan herkesi, özellikle örgütlü gençlik hareketini, polisi ve ceza sistemini kulla-
narak baskı altına almaktadır. Baskılar sosyalist örgütler, Kürt hareketi ve hatta gazeteciler üzerinde şiddetlenerek artmaktadır. Bugün 500’ün üzerinde üniversite öğrencisi siyasi nedenlerle cezaevlerinde tutulmaktadır. WFDY Türkiye’nin halk tabakalarıyla, özellikle de bu tabakaların ilk sırasında bulunan militan gençlikle dayanışmaya çağırıyor. Onların mücadelesi, sadece kendi halkları için değil, aynı zamanda komşu ülkelerin halkları için de çok büyük önem taşımakta. Biz, bütün zorluklara ve baskıya rağmen, onların mücadelesine umut ve inançla bakıyoruz, halklar kazanacaktır.
500’den fazla tutuklu öğrenci var
Sevgili Cüneyt, Bir felsefe öğrencisi olarak “adalet”in ne olduğunu sabrın ve direncinle göstereceğine bütün yüreğimle inanıyorum. Yanındayız. Yıkılma sakın Prof. Dr. Ahmet İnam oDTÜ FELSEFE BÖLÜMÜ *** ODTÜ çalışanlarının her haklı mücadelesinde onlarla birlikte saf tutan, okumuş insan olmanın getirdiği sorumlulukların bilinciyle hareket eden, yemekhane boykotlarından, yıllık izin mücadelelerinden tanıdığımız Cüneyt kardeşimiz... Sen nasıl zor günlerinde ODTÜ emekçilerinin yanında olduysan, ODTÜ çalışanları da öylece senin yanındadır. Moralini yüksek tut. Umarız pek yakında seni yeniden aramızda görebiliriz… Hasan Doğan ODTÜ çalışanı *** Odamızı, yaşam alanımızı gün gelip ekmeğimizi suyumuzu paylaştığımız Cüneyt arkadaşımızın, gençlerine hiçbir gelecek vaat edemeyen bir ülkenin baskıcı iktidarı tarafından sırf toplumsal meselelere tepki verdi diye toplumsal yaşamından, eğitim öğretiminden mahrum bırakılmasını her vicdan sahibi insan gibi biz de kabullenmiyoruz. Cüneyt arkadaşımızın özgürlüğünü onunla birlikte geri istiyoruz. Yurt arkadaşların olarak yanındayız Cüneyt! Yurttan Arkadaşları *** “ODTÜ Kütüphane Fotokopi çalışanları olarak seni tekrar aramızda göreceğimize inanıyoruz. Sevgiler.” ODTÜ Kütüphane çalışanları *** Bugünlerde hep aynı şarkı yankılanıyor zihnimde. Birden bire bütün acıları, yorgunlukları, umutsuzlukları yenebileceğime inanıyorum bu şarkıyla. Şöyle diyor şarkı: “Geçse de yolu-
muz bozkırlardan, denizlere çıkar sokaklar.” Umuyorum ki bu şarkı seni de ziyaret ediyordur sık sık. Çorak topraklarda, denize ulaşmak inancıyla yürüdüğüne, şarkısını mırıldanmaktan, hatta ne mırıldanması haykırmaktan vazgeçmediğine inandığım güzel bir arkadaşa, Cüneyt’e aynı denizin maviliğine hasret bir arkadaştan yürekten bir ‘Merhaba!’ olsun bu yazı. Denizin dalga sesleri geliyor. Seni ve o bozkırların ardındaki sonsuz maviliğe sevdalı tüm insanları kucaklamak için, dalgalar bozkırları aşıyor. Bir bakmışsın, Ankara’nın o gri yolları maviliklere boyanmış ve hep birlikte selamlamışız o sevdalısı olduğumuz güzelliği. Sevde - felsefe bölümünden arkadaşı *** (...) Bu ülkede “parasız eğitim”i savunmak, puşi takmak, Metin Lokumcu’nun ölümü ile sonuçlanan Hopa olaylarını protesto etmek terörle mücadele suçu kapsamına kolaylıkla sokulabilmekte. AKP, kendilerine karşı sergilenen her türlü muhalif duruşu yok etmeye yönelik bütünlüklü bir politika izlemektedir
ve öğrencilerimize karşı yürütülen yıldırma süreci de bu politikanın bir parçasıdır. Bu hukuksuz yargılamaların bir an önce sonlanması gerektiğini ve tutuklu bulunan tüm öğrencilerimizin bir an önce serbest bırakılması gerektiğini düşünmekteyiz. “Öğrencime Dokunma!” diyoruz. 9 Aralık’ta gerçekleşecek olan Hopa duruşmasını da takip edip, o gün tutuklu öğrencilerimizin yanında olacağız. Eğitim Sen Ankara 5 Nolu Üniversiteler Şubesi
(...) Hopa olayında siyasal iktidarın halka neler yapabileceği ve tahammülsüzlüğünü nerelere kadar vardırabileceği açıkça görülmüştür. Bugün siyasetin hukuk üzerinden şekillendirilmeye çalışıldığı somut bir gerçektir. Siyasal iktidar, hukuk enstrümanını kendi istediği istikamete uygun olarak kullanmaktadır. Hopa’da olanlar ve sonrasındaki protesto eylemlerine yönelik uygulanan şiddetin boyutu aslında fazla söze yer bırakmamaktadır. Eylemler ardından yargı eliyle ortaya konan ve tüm süreci tamamlar mahiyetteki mahkemelerin pratiği ise kabul edilemezdir. Hopa olayları ile ilgili Ankara’daki yargılama
süreci de bunların bir parçasıdır. İddianame ile bugün fiziken var olmayan örgüte üyelik ve onun propagandasının yapılması iddiası başlı başına bir hukuk garabeti olarak değerlendirilmelidir. Ancak özellikle son iki yıllık süreçte yargı makamlarınca kitlelerin hak taleplerinin sürekli terörle mücadele yasası kapsamında değerlendirilmesi mütemadi bir pratik halini almıştır. Yasal kitle gösterileri, basın açıklamaları ve protesto eylemleri sürekli terörle mücadele yasası kapsamına sokulmaya çalışılmaktadır. Bu yargılama çerçevesinde de gene aynı durumun karşımıza çıktığı görülmektedir. Keza iddianame ile polisin insanlara uyguladığı yoğun şiddet ortadayken, sanıklar hakkında TCK 265.
(…) Dernek olarak daha önceden de beyan ettiğimiz üzere tüm ülke cezaevlerindeki tutuklu öğrenci sayısının 500 civarında olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. (…)Gelinen aşamada “tutuklu öğrenciler sorunu” olarak tanımlayabileceğimiz bu mesele acilen çözülmesi gereken bir noktaya gelmiştir. Dernek olarak daha önceki raporumuzda ve açıklamalarımızda da belirttiğimiz üzere, yargı makamlarının konu itibariyle hukuka aykırı pratikleri ve öğrencilerin hak arama faaliyetlerinin mütemadiyen terörle mücadele yasaları kapsamına alınma yaklaşımı meselenin düğümlendiği yerdir. Tüm bunlarla birlikte siyasal iktidarın meseleyi yok sayma veya taraf olarak yaklaşma tavrı kanaatimizce kabul edilebilir değildir. Özellikle Adalet Bakanlığı konuyu doğrudan gündemine almalı ve en azından kamuoyuna açıklama yapmalıdır. Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul Şube olarak bir kez daha tutuklu öğrenciler meselesine dikkatleri çekiyor ve tüm kamuoyunu duyarlı olmaya çağırıyoruz. (Çağdaş Hukukçular Derneği Kasım Ayı Tutuklu Öğrenciler Raporundan alınmıştır)
Maddeden dava açılması da anlaşılır gibi değildir. Açıkça anlaşılmaktadır ki, dava kapsamında haksız gözaltı ve tutuklama tedbirlerine kamuoyu nezdinde bir meşruluk kazandırılmak istenmektedir. İddianamenin genel perspektifinden bu durum ortaya çıkmaktadır. Hiçbir somut delile dayanmayan ve çok zorlama iddialar ile oluşturulmuş bu dava kapsamında tüm tutukluların bir an önce serbest bırakılması gerekir. Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul Şubesi olarak yargılamanın takipçisi olduğumuzu bir kez daha buradan duyurmak isteriz. Çağdaş Hukukçular Derneği İstanbul Şubesi
Cüneyt’ten mektup var!
İlk duruşma için
9 Aralık’ta Ankara’dayız! Dostlar, Arkadaşlar, İlerici Öğrenciler; Türkiye mücadele tarihinin simgesi haline gelen ODTÜ mensuplarına, Sincan 1 No’lu F tipi hapishanesinden yazıyorum. Hopa’da bir öğretmenin ölümüne sebep olan vahşeti protesto etmek amacıyla Ankara’da yapılan basın açıklamasına katıldıktan sonra hakkımda yakalama kararı çıkarıltılmıştı. TKP üyesi olarak katıldığım basın açıklamasının ardından varolmayan “THKP/C Dev Yol Devrimci Gençlik (!)” adlı örgüte üye olmaktan tutuklandım. Hopa’da “eşkiya” , Ankara’da “yasa dışı örgüt üyesi” olduk! Başbakan “Arap baharı” olarak yansıtılan gelişmelerde, gençliğe özgürlük öğütleri verirken, ülkesinde muhalefet eden, hak arayan gençliğe ise tutsaklığı, baskıyı reva görmektedir. Tüm muhalefet baskı altına alınarak düşünceler hapsedilmek istenmektedir. “Erdoğan’ın Yolu” kendi ülkesindeki gençliği; yani ülkenin geleceğini mahpus ederken, Arap ülkelerindeki gençleri de emperyalizme (yani sahte özgürlüğe) mahkum etmenin peşindedir. Onların isteği gençlik Mısır’da Erdoğan’a “hoşgeldin” pankartı açan, İstanbul Üniversitesi açılışında muhalif öğrenciler şiddete maruz kalırken dahi Başbakan lehine tezahürat edebilen cemaatçi gençliktir. Ben ve biz ODTÜ’nün ilerici geleneğini taşıyoruz. Boyun eğmedik, eğmeyeceğiz. Tarafımızı ve yolumuzu seçtik. Tıpkı Tekel işçileri Ankara ayazında direnirken, onlarla birlikte olduğumuz gibi. Köşke lüks arabaları ile çıkan gençler sultan sofralarında yemekleri paylaşırken, biz Tekel işçisiyle umudu paylaştığımız gibi. 9 Aralık’ta “Erdoğan’ın yolu”na boyun eğmeyenlerin mahkemesi var. Biz orada olacağız. Düşünceye hapis etmelerine onay vermediğini göstermek istiyorsan , orada görüşmek dileğiyle. Dostça, Yoldaşça... Cüneyt Çakır Ankara 1 No’lu F Tİpİ Ceza Evİ C-6-85 Yenİkent Sİncan ANKARA
Tutuklu bulunan öğrencilerin ilk duruşması 9 Aralık günü Ankara’da olacak. Ülkenin dört bir yanından üniversiteliler; ülkesine, üniversitesine, geleceğine ve arkadaşlarına sahip çıkanlar, orada olacak. AKP susturamadıklarını, teslim alamadıklarını “marjinal” kılmaya, asılsız suçlamalarla toplum tarafından sahiplenilmelerinin önüne geçmeye çalışmaktadır. Türkiye, üzerine “ölü toprağı” serilmiş bir görüntü sunuyor. Bunda AKP’nin halkı ideolojik, siyasal ve örgütsel olarak kuşatma girişimi kadar; memleketin durumundan kaygı duyan, en kaba ifade ile “bir şey yapmalı” diyen kesimlerin ortaya koyduğu atalet havası da önemli bir rol oynamaktadır. TKP’li Öğrenciler cezaevlerindeki öğrencilerle dayanışmanın ve onları “uyduruk” suçlamalarla hapseden AKP iktidarından hesap sormanın önemli olduğunu düşünüyor.
Önemli, çünkü hiçbir dayanağı olmadan çok sayıda üniversiteli aylardır hukuksuzca cezaevlerinde tutuluyor. Önemli, çünkü AKP biz “alıştıkça” saldırılarına yenilerini ekliyor. Önemli, çünkü AKP üniversitelilerin dayanışmasını görmekten korkuyor. Önemli, çünkü AKP kendi sonunu getirecek olanın, dayanışan, bir araya gelen bir toplum olacağının farkında. 9 Aralık’taki ilk duruşma için Ankara’ya gidiyoruz! Tutuklu bulunan öğrencilerin ilk duruşması 9 Aralık günü Ankara’da olacak. Ülkenin dört bir yanından üniversiteliler; ülkesine, üniversi-
TÜRKİYE KOMÜNİST PARTİLİ ÖĞRENCİLER
Hopa iddianamesinden inciler (…) Savcı ayrıca, hiç de hakkı olmayan bir şekilde, Ankara’daki protestolara katılan yasal sosyalist örgütlere “marjinal sol gruplar” deme cüretini gösteriyor. Bunun devamındaki cümle ise daha vahim: “Terör örgütleri adına faaliyette bulunan legal oluşumlar içerisindeki bazı şahıslar”. Savcı, yasal faaliyetlerini sürdüren siyasi örgütleri açıkça “terörist” olmakla itham ederek hedef gösteriyor. (…)Belki en trajikomik noktalardan bir ta-
tesine, geleceğine ve arkadaşlarına sahip çıkanlar, orada olacak. TKP’li Öğrenciler seni de bu dayanışmanın parçası olmaya çağırıyor. Gerici hükümet partisine, diktatörlük heveslilerine, “hukuksuzluğu” hukuk diye yutturmaya çalışanlara, halk düşmanlarına, gelecek hırsızlarına, “2.Cumhuriyet”çilere ülkeyi dar etmek için, halkı depremde çaresiz bırakanların, ırkçıların, insan müsveddelerinin, dolandırıcı bakanların “kültürsüzlüğüne” karşı dayanışma kültürünü örmek için; “GELECEK HAPSEDİLEMEZ” diyenler 9 Aralık’ta Cüneyt’i ve tutuklu öğrencileri “hukuksuzluktan çıkarmak” için Ankara’da olacaklar.
nesi ise, savcının hemen tüm devrimcileri bağladığı THKP-C “örgütünün”, pratikte varlığına dair hiçbir somut kanıt olmaması. Bu isimle bir örgütün yaptığı son silahlı eylemin üzerinden on yıllar geçti. (…)Savcının iddianameye yazdığı “suç aletleri” ise oldukça ilginç. Aletlerden bazıları şunlar: “2 adet yaklaşık 150 cm uzunluğunda ve 2 cm çapında gri renkli sert plastik boru, 1 adet yaklaşık 150 cm uzunluğunda ve 2 cm çapında açık gri renkli
sert plastik boru, 1 adet yaklaşık 150 cm uzunluğunda ve 2 cm çapında siyah renkli sert plastik boru, 1 adet 90x90 cm ebadında siyah-beyaz kareli puşi...” (…)Yanı sıra, savcı, Komünist Parti Manifestosu’ndan bahsederken “Marks ve Engels isimli şahıslar”, Kapitalist Toplum kitabından söz ederken ise, “Zubritski, Mitropolski, Kerov gibi şahıslar” diyor. (…)Savcılık iddianamesinde, komik bazı unsurlar da var. Örneğin, yapılan ev bas-
kınlarında polislerce el konulan ve üzerinde büyük ihtimalle “Newroz Kawa’nındır, Dehak’ın değil” yazan bir kağıt, polislerin marifetiyle, “Nevroz kovanındır de hakkın değil”e dönüşerek iddianameye girmiş. Bunun yanı sıra, savcılık şu anda piyasada bulunan ve serbestçe satılan kitapların da aslında yasaklı olduğunu keşfetmiş. Bu kitaplar arasında, V.İ. Lenin’in Devlet ve İhtilal, Gençlik Üzerine kitapları, Marx ve Engels’in Komünist Parti Manifestosu, Marx’ın Fransa’da İç Savaş kitabı, Jozef Stalin’in Strateji ve Taktik ile Anarşizm mi, Sosyalizm mi isimli kitapları, Mahir Çayan’ın Bütün Yazılar’ı kitabı da var.
TKP İstanbul İl Örgütü | Kasım 2011 | Serasker Cad. Kazasker Sok. No: 10 Kadıköy Baskı: Kayhan Matbaası Davutpaşa Cad. Güven Sanayi Sitesi C Blok No:244 Zeytinburnu-İstanbul