TKP’nin Sesi
TÜRKİYE KOMÜNİST PARTİSİ’NİN HAFTALIK BÜLTENİDİR 17 Eylül 2011 SAYI: 2
Gerici dönüşüme karşı TKP güçlü bir direnç örgütleyemedi. Peki, TKP’yi, haklı çıktığı her konuda zayıf düşürmeye çalışan, karalayan sahte solcuların hiç mi suçu yok!
İkinci Cumhuriyet rejimiyle görülecek hesabımız var
TKP 91 YAŞINDA Türkiye Komünist Partisi nisan ayından itibaren haziran ortasında yapılacak seçimlere konsantre olarak çalıştı. Seçimin hemen ardından kongre kararı aldı. Temmuz ortasından eylül başına kadar ise bir yeniden yapılanma yaşadı. TKP kendi kendisini seçimin yenik partisi ilan etti. Ama biliyorduk ki, partimiz bu damgayı mümkün olan en kısa zamanda üstünden atacaktı. İlginçtir, “seçimin yenik partisi” TKP’ye kimse “boyunun ölçüsünü alan parti” muamelesi yapamadı. Tersine, açıkça söylensin veya söylenmesin, karşı yakadakiler komünizmden bu kadar kolay kurtulamayacağını bilerek davrandılar; en genel anlamıyla bizim yakadakilerse, TKP’siz bir hayatın kabus haline geleceğini hissettiler. TKP ise yoluna kaldığı yerden değil, daha güçlü biçimde devam edeceğinin güveniyle, hazırlanarak geçirdi aradaki zamanı. Çünkü her şeyden önce, biliyoruz ki, ülkenin gidişatı TKP’nin haklı olduğunu kanıtlayıp durmuştur. Şimdi, haklılığımızı güce çevirmenin zamanıdır. Ülkenin en köklü ve en genç partisi, İkinci Cumhuriyet’le hesaplaşacak temel güçtür.
TKP’den kıdem tazminatı raporu Sendikalar ve Kitle Örgütleri Bürosu’nun, hükümetin kıdem tazminatına yönelik saldırısına karşı hazırladığı rapor broşür olarak yayınlanıyor. Hükümetin emek düşmanı projeleri arasında kıdem tazminatının gaspı öncelikli bir yer tutuyor. Saldırıya karşı etkili bir mücadele yürütebilmenin ön koşulu demagoji ve yalanların karşısına hakikate dayanarak dikilebilmek. “Kıdem Tazminatı Hakkımıza Sahip Çıkıyoruz” başlıklı broşür bütün öncü işçilerin ve sınıf sendikacılarının eğitim ve elkitabı olarak işlev görmeli.
Küba Beşlisi için kampanya José Marti Küba Dostluk Derneği, 12 Eylül 1998’den bu yana ABD’de tutuklu bulunan Kübalı kahramanlar, René González, Gerardo Hernández, Fernando González, Ramón Labañino ve
Antonio Guerrero için Avrupa çapında düzenlenen imza kampanyasını geçtiğimiz günlerde Türkiye’de örgütledi. 1 milyon imza toplanmasını hedefleyen kampanya kapsamında ABD Başkanı Barack Obama’ya bir de mektup iletilecek.
TKP’nin Sesi
TKP Genel Merkez Osmanağa Mah. Serasker Cad. No: 104/6 Kadıköy İst. Tel: 0216 346 95 92 www.tkp.org.tr Baskı: Kayhan Matbaacılık Güven Sanayi Sitesi C Blok No: 244 Zeytinburnu İst.
İkinci Cumhuriyet rejimiyle görülecek hesabımız var
TKP 91 YAŞINDA TKP, Türkiye’yi karanlık bir geleceğe taşımak isteyenlerin karşısına, bugün tasfiye edilmekte olan Cumhuriyet’e ait kimi değerleri, yeni içerikleriyle farklı bir bütünlükte, sosyalist Türkiye perspektifinde buluşturmadan çıkılamayacağını, tasfiye edilenin restore edilemeyeceğini söylemektedir. TKP, bu ülkede her şeye karşın yok edilemeyen, kökü kazınamayan aydınlanmacı, yurtsever, kamucu ve eşitlikçi geleneğin ancak sosyalizm mücadelesi ekseninde yeniden yaşam bulabileceğini savunmaktadır. Türkiye Komünist Partisi, 10 Eylül 2011’de 91’inci yılını kutladı. 91 yaş, bir insan için ileri bir yaştır. 91 yaş, kurulu sömürü düzeninin temsilcisi kurumlar ve siyasal partiler için de ileri bir yaştır. Çünkü ömrü uzamış bir düzenin temsilcileri, temsil ettikleri düzenle birlikte yozlaşıp çürüme, daha da gericileşip saldırganlaşma anlamında yaşlanırlar. Bu bakımdan, kurulu düzenin eski temsilcileri ile takvim yaşı çok genç de olsa diğer temsilcileri arasında yaş farkı yoktur. Hepsi yozlaşmış, çürümüş ve gericileşmiştir; çünkü şöyle ya da böyle hepsi çoktan geçmişe gömülmesi gereken bir düzeni ayakta tutmaya çalışmaktadır. Buna karşılık,
çürüyeni geçmişe gömmeye kararlı olan; sınıfsız, sömürüsüz, eşitlikçi ve adil bir toplum düzeni için mücadele veren partiler, takvim yaşları ne olursa olsun gençtirler, genç kalırlar. Geçtiğimiz hafta 91’inci yılını kutlayan TKP de genç bir partidir. TKP’yi 91 yaşında genç kılan, elverişsiz koşullara, kimseden saklanmayan başarısızlıklara ve yetersizliklere, ulaşılamayan kimi hedeflere karşın TKP’nin yılmaması, tersine yeni hamleler ve açılımlar için güç toplayıp seferber edebilmesidir. Tazelenen solukla ve pekişen kararlılıkla gelen bu gençlik, kuşkusuz başka kaynaklardan da beslenmektedir: Türkiye Komünist Partisi’nin sahiplendiği bir Marksist-Leninist
birikim vardır; bu ülkenin aydınlık geleceğine, sosyalizme inancı vardır; partileri ve çizgileri ne olursa olsun 1920’den günümüze uzanan dönemde özveriyle mücadele vermiş devrimcilerin, sosyalistlerin ve komünistlerin bıraktıkları miras vardır. Ancak, bugün 91 yaşındaki TKP’nin soluğunu tazeleyen, mücadele kararlılığını bileyip pekiştiren, en az yukarıdakiler kadar önemli bir başka gerçek daha vardır; TKP, bu ülkeyi, bu ülkenin insanlarını sevmekte ve sahiplenmektedir. Dahası, emperyalist odakların ve onların yardakçılarının, bu ülkeyi karanlık bir geleceğe sürüklediği saptamasını yapmakta, ülkenin insanlarının ise yurttaşlık şöyle dursun adeta insan olmaktan bile çıkarıldığı özel bir dönemden geçildiğini vurgulamaktadır. 91 yaşındaki TKP, bu gidişe karşı durma, bu gidişin önünü tıkama kararlılığını taşıdığı, bunun için bıkıp usanmadan yeni yollar arayacağı, daha geniş kesimlere uzanmak için çaba göstereceği için gençtir. 91 yılda düzenin gözünden Türkiye TKP takvim yaşı olarak da gençken, düzen, ülkenin insanlarına “imtiyazsız-sınıfsız bir kitleyle” çağdaş uygarlık düzeyine ulaşılacağı söyledi. 50’lerle birlikte bu ülkenin insanlarına artık demokrasiye geçildiği, Türkiye’nin batı medeniyetinde yerini aldığı, dış yardımlarla, NATO’suyla, CENTO’suyla ve ABD’nin inayetiyle ülkenin “küçük Amerika” olacağı söylendi. 60’lardan sonra bu kez Türkiye’nin artan sömürü ve baskılarla, palazlandırılan milliyetçilik ve dinci gericilikle, milliyetçi cephelerle,
TÜRKİYE KOMÜNİST PARTİSİ’NİN HAFTALIK BÜLTENİDİR - 17 Eylül 2011 SAYI: 2
askeri darbelerle “büyük Türkiye” olacağı ilan edildi. 80’lerle birlikte Türkiye, yoksulluk ve işsizlikle terbiye edilen işçi sınıfıyla, sermayeye peşkeş çekilen kamusal varlıklarıyla, tasfiye edilen sosyal devleti ve geri alınan sosyal haklarıyla, adım adım yok edilen tarımıyla bu kez “dünyayla gerçek bir bütünleşme” yaşıyordu. Egemen sınıflar ve onların temsilcileri, ülkenin geçtiği dönemleri insanlara böyle anlattılar, ülkeyi böyle pazarladılar. Türkiye Komünist Partisi, bu ülkenin sosyalistleri, devrimcileri ve komünistleri ise bu cilalı sözlerin ve pazarlamaların altındaki gerçekleri bıkıp usanmadan açıkladılar; açıklamakla kalmayıp örgütlendiler, emekçi kesimlere uzandılar ve mücadeleyi her dönem diri tutmaya çalıştılar. Bugün, yeni bir dönemdeyiz. Bugün düzen, bu ülkenin insanlarına, kimi eski motiflerle de bütünleştirerek görece farklı bir tablo, sözde başka bir Türkiye vizyonu sunuyor: Ekonomik büyüme hızı kesilmeyen, ulusal geliri sürekli artan, her ailenin en az üç çocuk yapabileceği kadar geleceği güvenli, küresel ekonomik krizlerden etkilenmeyen, 1923 Cumhuriyeti’nin dışlayıp bastırdıklarıyla barışan, dahası ABD’ye verdiği güven ve ondan aldığı destekle bölgenin lideri ve hamisi konumunda bir Türkiye… Türkiye Komünist Partisi, bu vizyonun felakete kapı açtığı saptamasını yapmaktadır. Bu vizyon, ülkeyi sonu belirsiz maceralara sürükleyecek bir vizyondur. Aynı vizyon, içerde baskıların daha da ağırlaşmasını, her tür muhalefetin sindirilmesini, işçi ve emekçilerin bir cendere içinde tutulmasını, toplumun dinci gerici-milliyetçi ideolojiyle kuşatılmasını ve belki de en önemlisi Kürt halkına ve onun siyasal temsilcilerine bu ülkede yaşayan insanların kardeşliğini kökünden dinamitleyecek saldırıları davet eden bir vizyondur. Türkiye Komünist Partisi, bugün önünde böyle bir Türkiye görmektedir. Türkiye Komünist Partisi’nin 10’uncu Kongresi, partinin böyle bir Türkiye gördüğünü saptamış, önümüzdeki dönemin görevlerini de bu temel saptama ışığında tanımlamıştır. Görülecek hesap için görev başına! 91. yaşını kutlayan Türkiye Komünist Partisi, 10’uncu Kongresi’nde 12 Haziran seçim sonuçları dahil olmak üzere başarısız ya da yetersiz kaldığı başlıkların ve alanların derinlemesine bir değerlendirmesini yapmış, önemli dersler çıkarmıştır. Özetle Türkiye
Komünist Partisi 10’uncu Kongresi, partinin önüne koyduğu hedeflere ulaşmada başarısız kaldığını saptamakla birlikte, bu başarısızlığın telafisini geriye dönük bir düzelticilikte değil, ileriye dönük yeni çıkışlarda, hamlelerde ve açılımlarda görmüştür. Bunu dayatan, TKP’nin birikimi ve gençliği kadar, ülkenin götürülmek istendiği karanlık mecraya ilişkin saptamaları, ülkeye ve insanına yönelik sahiplenmeyle bu gidişe meydan vermeme kararlılığıdır. Türkiye Komünist Partisi bu kararlılıkla 92. yaşının başlarında görev başındadır. TKP, Türkiye’yi karanlık bir geleceğe taşımak isteyenlerin karşısına, bugün tasfiye edilmekte olan Cumhuriyet’e ait kimi değerleri yeni içerikleriyle farklı bir bütünlükte, sosyalist Türkiye perspektifinde buluşturmadan çıkılamayacağını, tasfiye edilenin restore edilemeyeceğini söylemektedir. TKP, bu ülkede her şeye karşın yok edilemeyen, kökü kazınamayan aydınlanmacı, yurtsever, kamucu ve eşitlikçi geleneğin ancak sosyalizm mücadelesi ekseninde yeniden yaşam bulabileceğini savunmaktadır. TKP, emperyalizm karşıtı duygu, tepki ve yönelimlerin sağlam bir anti-kapitalist çizgide, sosyalist mücadele ekseninde buluşmadan etkisiz kalıp sönümleneceğini bilmektedir. TKP, on yıllardır büyük mücadeleler veren, bedel ödeyen Kürt halkının talep ve haklarının savunucusudur ve kendi sosyalist mücadele çizgisinde Kürt halkının siyasal temsilcileriyle daha yakın ve verimli bir diyalog içine girmeye kararlıdır. TKP, son seçimlerde aldığı oyun çok ötesinde bir ilgili, izleyici, destekleyici kesime hitap ettiğinin bilincindedir; şimdi bu kesimi güçleri, katkıları ve üretimleri ortaklaştırmanın bir yolunu bulmaya çağırmaktadır. Türkiye bugün, sorgulamayan, öfkelenmeyen, direnmeyen, karşı çıkmayan ve mücadele etmeyen insanın en başta insanlığının sorgulanmasını gerektiren bir noktaya gelmiştir. TKP, direnmeye ve mücadeleye kararlı insanın tükenmeyeceğini bilmektedir ve tükenmemişleri birlikte ortak mücadeleye çağırmaktadır. TKP, Türkiye’nin kendisine ihtiyacı olduğunu bilmektedir; bu ihtiyaca yanıt vermeye hazır ve kararlıdır. Bu ülkede düzen, kendi evrim süreci sonunda bugün AKP ile geldiği noktada Cumhuriyet’le, Kemalizm’le, laiklikle, aydınlanmayla, kamuculukla, orduyla, yargıyla, medyayla vb hesaplaşmıştır. Hesaplaşamadığı bir tek sosyalizm kalmıştır. Bizim de onunla görülecek hesabımız vardır.
Oslo’da emperyalizm sorgulanmalı 13 Eylül’de internete düşen haber, besbelli ki, bir yandan baskılanmaya çalışıldı, diğer yandan da kimse uzun süre işin içinden çıkamadı. Hürriyet sitesinde haber “Müthiş iddia” başlığıyla veriliyor, ama konuya yönelik ilgi dedikodu merakı düzeyine iniyordu. Milliyet ise haberin kendisine yoğunlaşmak yerine “niye bugün servis edildi” sorusunu sordu. Yabancıların gözetiminde yapılan bir MİT-PKK görüşmesinin telekulağa takılmasını doğru düzgün ele alma yeteneğini çoktan yitirmiş bir medya ve bir düzen siyaseti var karşımızda. 14 Eylül tarihli gazetelerde bir şey değişmedi. Aradaki espriler üstünden devam eden yorumcular “olur böyle şeyler”e çevirdiler işi. CHP’nin soru önergesi zaman kazanmaktan başka anlama gelmiyor. Sükunetini bozmayan MHP ise oylarını birkaç puan yükseltmek üzere ırkçılığın gazına basmakla yetinecektir. Bunun ötesinde muhalefet iktidardan kaçmayı sürdürecek. Sol Portal’ın, verilerden hareketle görüşme tarihini 2010 başları olarak deşifre ettiği haberi ise şöyle sona eriyordu: “Bu sözlerin akla getirdiği esas soru ise, devlet ‘PKK yöneticileriyle görüşüyor mu’ değil elbette. Esas sorulması gerekenler, bu görüşmelerin içeriği ve neden halktan gizlendiği, neden AKP’nin görüşmeleri inkar edip, ardından savaş çığlıkları atmaya başladığı ve Amerikalı ya da İngiliz olduğu belli olan koordinatörlerin orada ne işi olduğu?” (http://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/ mit-pkk-gorusmesinin-akla-getirdikleri-haberi46345) Temel çıkış noktası burasıdır. Çatışan tarafların görüşmesini sorgulamak demagojidir ve komünistlerin işi olamaz. Çatışanların görüşmesi değil görüşmemeleri istisnadır. Akan kan duracaksa görüşmek de zorunludur. Ancak toplantıyı organize edenin bizzat emperyalizm olması kabul edilebilir bir durum değildir. Bir gazetecinin deyimiyle “lojistiği” yabancılar tarafından temin edilen bir buluşma! Yıllardır dile getirdiğimiz, Kürt sorununda inisiyatifin emperyalizme geçtiği yolundaki saptamamız çıplak bir gerçek değil midir? Hal böyleyken devlet ve PKK arasındaki diyaloğun telekulağının kim olduğu bir muamma sayılabilir mi? Demokrat çevreler Kürt sorununda kanlı bir safhaya girilmesine işaret ediyor, buna itiraz ediyorlar. Bu noktaya gelinen sürecin emperyalizm tarafından örülmesine ve kontrol edilmesine karşı çıkmadan bu şikayet boştur.
TKP’nin Sesi
TKP’den açıklama 12 Eylül 1980 darbesinden sonra Türkiye’de işçi sınıfına karşı ağır bir saldırı başlatılmış, emekçilerin hakları sermaye sınıfı lehine gasp edilmişti. 31 yıl sonra işçi sınıfını köleleştirmek için yeminli bir siyasi iktidar Türkiye’yi yönetiyor. 12 Eylül’de hukuk filan yoktu. Darbeci generallerin emirleriyle insanlar idama mahkum ediliyor, yıllarca özgürlüklerinden alıkonuluyordu. 31 yıl sonra değişen bir şey yoktur, yargıya bu kez sivil zorbalar, cemaat liderleri talimat vermektedir. 12 Eylül darbecilerinin ilk işlerinden biri üniversiteleri bilimsel çalışmanın yapıldığı, özgür düşüncenin geliştiği kurumlar olmaktan çıkarıp, faşist zihniyetin elinde kötürümleştirmekti. 31 yıl sonra üniversiteler tüccarların, yobazların eline teslim edilmiş, bilim insanlarını üniversitelerden uzaklaştırmak için baskı, şantaj, tehdit, yasadışı idari tedbirler uygulanmaya başlanmıştır. 12 Eylül generalleri her yeri ama her yeri kontrollerine almışlar, spor federasyonlarına dahi yeri geldiğinde emekli subayları yerleştirmişlerdi. 31 yıl sonra İkinci Cumhuriyet’in zaferini kutlayan gerici parti yargı, üniversite, ordu, yerel yönetimler, medya gibi kurumlardan sonra futbol kulüplerini de tamamen ele geçirmek için hamle yapmıştır. 12 Eylülcü faşistler din işleriyle siyaseti iç içe geçirmiş, tarikatlarla anlaşmış, İmam Hatiplerin çoğalması için canla başla çalışmış, sokakta el ele tutuşan gençleri karakola çekmiş, bireysel özgürlükleri tamamen ortadan kaldırmıştı. 31 yıl sonra dinci parti yaşamın her alanını dinselleştirmekte, her tarafından ahlaksızlık ve çürüme akan bir toplumda ikiyüzlü bir ahlak anlayışının bekçiliğine soyunmaktadır.
HAFTANIN SORUSU TKP belirli başlıklarda diğer sol hareketlerden ayrı bir konumlanışa sahipse, farklı yaklaşımlar geliştirmişse bunu ortaya koyar elbette. Ortaklıkların öne çıktığı yerde ise TKP birlikte hareketin samimi ve yapıcı savunucusu olmuştur. Bu bütün siyasi hareketler için böyle olmalı ve aslında genel hatlarıyla böyle. Ancak TKP’nin ayrıksılığı başkalarında daha fazla göze çarpıyor. Son olarak TKP 12 Eylül’ün yıldönümü vesilesiyle İstanbul’daki “merkezi” mitinge ve yurt çapında yapılanların önemli bölümüne katılmadı. Bu, doğrudan içerik açısından ortaya çıkan mesafenin sonucuydu: 2011’de 12 Eylül darbesi hatırlatılırken yeni Anayasa talebinin öne sürülmesini yanlış buluyoruz.
TÜRKİYE KOMÜNİST PARTİSİ’NİN HAFTALIK BÜLTENİDİR 17 Eylül 2011 SAYI: 2
TKP Merkez Komitesi 12 Eylül vesilesiyle bir basın açıklaması yayımladı. “12 Eylül’le Hesaplaşmak İçin İkinci Cumhuriyet’e Karşı Ayağa Kalk!’ başlığını taşıyan açıklama şu şekilde: 12 Eylül darbesinden sonra Kürtleri inkar ve imha konusunda sistemli bir program yürürlüğe konmuş, Kürtler üzerindeki baskı ve şiddet artmıştı. 31 yıl sonra “Kürtler bana ve benim politikalarıma boyun eğerse, onlara bazı haklar veririm, yoksa imha ederim” diyen bir hükümet var. 12 Eylül cuntası Alevileri zorla camiye sokmaya çalışıyor, Alevi emekçilerini Türkiye’nin ilerici birikiminden koparmaya çalışıyordu. 31 yıl sonra Alevilere hakaret için kuyruğa giren iktidardaki partinin bakanları, bir yandan da Aleviliği cemaat düzeninin bir parçası yapmak için türlü hileler denemekte. 12 Eylül cuntasını “bizim çocuklar başardı” sözleriyle karşılayan Amerikalı emperyalistler darbeci generallere anti-komünist, gerici, militarist, halk düşmanı bir Türkiye yaratılmasında yol gösterdi, yardımcı oldu. 31 yıl sonra bölgenin başına bela olan Osmanlı özentisi İkinci Cumhuriyet’in arkasındaki güç ABD’dir ve ülkemiz yine antikomünist, gerici, militarist, halk düşmanı bir karakter kazanmıştır. Bundan iki gün önce, 10 Eylül’de 91. yaşını kutlayan Türkiye Komünist Partisi, 12 Eylül faşizminin sürdürücüsü ve mantıki uzantısı olan bugünkü siyasi iktidarı ve onun koruduğu düzene boyun eğmeyeceğini bir kez daha ilan eder. Türkiye’nin işçileri köleleşmeyecektir. Türkiye’nin öğrencileri cehaleti ve harç soygununu kabullenmeyecektir. Türkiye’nin bilim insanları hurafelere teslim olmayacaktır. Türkiye’nin Kürtleri emperyalist planları,
Aday üye eğitimleri başlıyor Aday üye eğitimlerinin düzene kavuşturulması ve Partinin sistematik biçimde işleyen temel bir mekanizması olarak yerleştirilmesi tartışmasız bir gereksinim. TKP saflarına katılan herkes, tersi bir özel karar merkezi olarak alınmadıkça üç aylık bir aday üyelik süreci yaşıyor. Bu sürecin en önemli öğesi ise aday üye eğitimi. Ancak parti yaşamının en fazla aksayan ve haklı olarak en çok şikayet konusu oluşturan başlığı da yine aday üye eğitimleri... Merkez Komite aksamaların önüne geçmek için, bugüne dek olağan parti birimlerine dahil olan aday üyelerin ayrı birimlerde örgütlenmesi kararını aldı. Eğitim aday üyenin partiyle ilişkisinde yardımcı, tamamlayıcı bir unsur değil, esas olacak. Aday üye sınıflarının eğitimcileri merkezi olarak belirlenecek, eğitimin içeriği standardize edilecek. liberallerin sahte çözümlerini, ikinci sınıf vatandaşlığı önünde sonunda reddedecektir. Türkiye’nin Alevileri hakaretler karşısında suskun kalmayacaktır. Türkiye’nin köylüleri, çiftçileri topraktan, ziraattan uzaklaştırılmaya dur diyeceklerdir. Türkiye’nin hukukçuları adaletsizlikleri sineye çekmeyecektir. Türkiye’nin gençleri kendilerine dayatılan yaşam tarzını, ortaçağ karanlığını yırtıp atacaklardır. Türkiye’nin kadınları eve hapsedilmeyi, aşağılanmayı ve namus bekçiliğine soyunan sapıkların yasaklarını reddeceklerdir. Türkiye’de insanlık boyun eğmeyecektir. Türkiye’nin komünist partisi TKP, tüm toplumu ayağa kalkmaya ve direnmeye çağırmaktadır.
TKP kendini solda yalnızlaştırıyor mu? Bizce 1980’in bugüne yansıyan en önemli yanı, AKP’yi miras olarak başımıza bela etmiş olması. Bunun baskın hale gelmediği bir platformu sakıncalı buluyoruz. Peki herkes katılsa, kendi görüşünü baskın hale getirmeye çalışsa... Bazen -örneğin çoğu 1 Mayıslarda- iyi bile olabilir bu. Ama bu yaklaşım sol içi ilişkilerde genel geçer uygulama olamaz. Çünkü buradan rekabet ve gerilim yükselir. Kimi durumlarda TKP ilerici ve devrimci güçlerin dayanışma zemininin zedelenmemesini gözeterek, dostlarına eylemlerinde başarı dilemeyi seçebilmektedir. Samimi olarak... Solda “farklı siyaset tarzları” da hüküm sürmektedir. TKP kendi tarzını işçi sınıfının sosyalizm
mücadelesinde en yararlı üslup olarak görüyor. Örnek olsun; soldaki toplumsal daralma siyasal hareketleri içe döndürüyor. Giderek sol, sözünün geniş kesimlere nasıl ulaşacağı ve nüfuz edeceği yerine, bir tür kendini gösterme çabasına girebiliyor. Bu tür daraltıcı üsluplardan TKP de bağışık değil. Ancak kendini düzeltmek için iradi bir çaba içinde. TKP’nin neden “uzak durduğunu” soran dostlarımıza yakın geçmişi hatırlatmalıyız. Solda geniş kesimler AB için “yararlı yanlarını alalım canım” derken, AKP’nin 1. Cumhuriyetle didişmesine demokratikleşme olasılığı açısından bakarken, TKP’nin farklı bir eylem çizgisi seçmesi ve bu anlamda kendini yalnızlaştırması kötü mü oldu?