tkpninsesi_04_k

Page 1

TKP’nin Sesi

30 Eylül 2011

Komünizmin öldüğünü söyleyip sola gülüp geçenler, neden her attıkları adıma soldan birilerinin mazeret uydurmasına ihtiyaç duyarlar, dersiniz?

Sahte sol AKP’ye nasıl hizmet etti? Türkiye solunun uzun zamandır zayıf olduğunu, toplumsal bir etki yaratamadığını biliyoruz. Ama bu bir gerçeği değiştirmiyor: Türkiye egemen güçleri toplumun karşısına belirli bir yeni modelle çıktıklarında, çoğunlukla bu yeni modeli sola onaylatma ihtiyacı duyuyorlar. Çünkü yalan ve demagoji bunların üstüne yapışmış. Çünkü vicdan, sağduyu ve bilim kavramları solla akraba. Bu nedenle düzenin zor dönemeçlerinde gücüne-güçsüzlüğüne falan bakmadan soldan katkı arıyor egemenler. AKP’li yıllarda vicdana da, sağduyuya da, bilime de sırtını çevirip hizmete koşanlara, biz, “sahte sol”dan daha uygun bir lakap bulamadık, doğrusu.

8 Ekim’de Sokak Meclisi DİSK, KESK, TMMOB ve TTB, “Eşit, Özgür, Demokratik Bir Türkiye İçin”, “İnsanca Yaşamı Savunmak İçin” 8 Ekim’de Ankara’da miting düzenliyorlar. AKP politikalarının çok yönlü olarak eleştirildiği miting çağrı metninde “Türkiye‘de çoğulculuk adı altında tekseslilik, “ileri demokrasi” adı altında yeni bir diktatörlük biçimleniyor” deniliyor.

Aday üye eğitimlerinde yeni dönem başlıyor TKP 10. Kongresi’nde alınan kararlardan biri de, aday üye eğitimlerinin düzenliliğini güvence altına alacak ve etkinliğini arttıracak önlemler geliştirmek olmuştu. Daha önce, aday üye eğitimlerine seçim çalışmalarına konsantre olmak amacıyla ara verilmişti. Kongre sonrası aday üyelerin ayrı birimlerde yer almaları ve eğitimlerin adaylık sürecinin merkezine oturtulması yönünde adımlar atıldı. Şimdi Eylül sonu itibariyle bütün parti örgütlerinin aday üye listelerini tazelemeleri, aday üye sınıflarını belirlemeleri gerekiyor. Eğitimler tüm partide Ekim’den itibaren başlatılacak.


TKP’nin Sesi

TKP Genel Merkezi Karanfil Sk. No: 58 Kat: 3 Kızılay ANKARA Tel: 0312 417 29 68 www.tkp.org.tr Baskı: Kayhan Matbaacılık Güven Sanayi Sitesi C Blok No: 244 Zeytinburnu İst.

30 Eylül 2011

Sahte sol AKP’ye nasıl hizmet etti? Sahte solun AKP destekçiliği, bu iktidara ve uygulamalarına karşı gelişebilecek toplumsal muhalefet öğelerini sol adına ve “soldan” köreltme girişimlerinde somutlanmaktadır. AKP’ye karşı her tepkinin “soldan gelen sesler” tarafından milliyetçilikle, İttihatçılıkla, Kemalizm’le, Jakobenizmle, tepeden inmecilikle ve “Ergenekonculukla” suçlanması bu amaca yöneliktir. Bu ülkede solda olanların veya kendilerini böyle tanımlayanların, solun karşısında yer alanların iktidara gelmesine yardımcı oldukları dönemler hatırlanabilir. Örneğin 1950 seçimleri öncesinde “tek parti sultasından kurtulma” adına Demokrat Parti’yi destekleyen solcular çıkmıştır. 1970’lerde, solcuların önemlice bir kesimi Ecevit CHP’sinin iktidarı için doğrudan veya dolaylı biçimde elinden geleni yapmıştır. AKP’nin iktidara gelişinde (2002) ise, yukarıdaki örneklerdeki gibi bir “sol destekten” söz etmek mümkün değildir. Buna karşılık, AKP’nin 2002 yılından bu yana iktidarını pekiştirmesine, kendi açısından pürüzlü gördüğü her sathı düzlemesine bu ülkede kendilerini “solda” sayan kimi çevrelerin önemli katkıları olmuştur. Bir farklılık buradadır. İkinci farklılık ise şudur: Sol, 1950’deki DP ve 1970’lerdeki CHP destekçiliğinde naif davranmış da olsa kendini kirletmemiş, kirlettirmemiştir. Kimi siyasal gerekçeler ileri sürmüş, ama destekçiliğini “çok derin” tarihsel, sosyolojik, kültürel

ve siyasal tahlillerle süslemeye kalkışmamıştır. Buna karşılık 2000’li yılların AKP hizmetkârı solu, bu iktidarın her icraatında tarihsel, sosyolojik, kültürel ve siyasal keramet aramaktan geri durmamıştır. Böyle yaptığı için “sahte sol” nitelemesini hak etmiştir. Denecektir ki, bu ülkede zaten solun esamisi okunmuyor, etkisi neredeyse yok; o zaman nasıl oluyor da sahte bile olsa AKP’ye hizmet eden solculardan söz edilebiliyor? Bu sorunun yanıtı için, yıllardır gazetelerde köşe başlarını tutan, ekranlarda boy gösteren, nerede ne olsa mutlaka fikri sorulan “kanaat önderlerinin” kimler olduklarını şöyle bir hatırlayın. Sonra, kendi “solculuk” kriterlerinizi bir yana bırakıp, bunlardan kaçının toplumun çok geniş bir kesimi tarafından hâlâ “solcu” kabul edildiğini düşünün. Ne yazık ki, böylelerinin söyledikleri toplumda hâlâ “sol” sayılmaktadır. Sahte sol, AKP’ye işte böyle hizmet etmektedir. Sahte solun AKP destekçiliği, bu iktidara ve uygulamalarına karşı gelişebilecek

toplumsal muhalefet öğelerini sol adına ve “soldan” köreltme girişimlerinde somutlanmaktadır. AKP’ye karşı her tepkinin “soldan gelen sesler” tarafından milliyetçilikle, İttihatçılıkla, Kemalizm’le, Jakobenizmle, tepeden inmecilikle ve “Ergenekonculukla” suçlanması bu amaca yöneliktir. Sahte solun AKP destekçiliğine, sosyalist bir partinin bir zamanlar başkanı olan kişinin “Ergenekonculuk bizim içimizde de var” demesinden 2010 referandumundaki “yetmez ama evet” tutumuna kadar sayısız örnek verilebilir. Ancak, örnek sıralamak yerine, sahte solun hizmet anlayışının özünü oluşturan temel vurguya bakmak daha yerinde olacaktır. Sahte solun hizmetini AKP açısından değerli kılan şudur: AKP’nin karşısına aldığı, tasfiye etmek istediği ne varsa, bunlar sahte sol tarafından bir de solun duyarlılıklarına hitap edecek şekilde yeniden tarif edilmekte, gündeme böyle getirilmektedir. Sahte solun görevi, AKP’nin canını sıkan her şeyin tarihsel olarak solun da başına bela olduğunu göstermektir.

Bu bağlamda, AKP 2002’den bu yana 1923 Cumhuriyeti’ni tasfiye etmeye koyulmuşsa ve bugün bu süreci büyük ölçüde tamamlamışsa, sahte solun görevi, bu tasfiyenin sol açısından da hayırlara vesile olacağını anlatmak olmuştur. Denmektedir ki, Türkiye Cumhuriyeti, herhangi bir nesnel-sınıfsal dinamiğe dayanmayıp bürokratik elitin Kürtleri asimile etme ve Ermeni soykırımıyla ilgili gaileden kurtulma niyetlerinin yapay bir ürünüdür; zaten solu da hep ezmiştir ve tasfiyesi hayırlıdır… Örnekler mi? AKP’nin kamu yönetimini hallaç pamuğu gibi atarken amacı bambaşkadır; ama sahte sol vaazını vermekten geri durmayacaktır: İşte, geleneksel bürokratik devlet mekanizması parçalanıyor! Ergenekon operasyonunun ardındaki asıl niyet belliyken, durmadan haykırmışlardır: Derin devlet çözülüyor, gladyo açığa çıkarılıyor, sonuna kadar gidilsin! Doğası gereği Kürt sorununa özel duyarlılıkla bakan sola şu ayar verilmek istenmiştir: AKP öyle asimilasyoncu, otoriter

ve milliyetçi gelenekten gelmediği için bu sorunu ancak o çözebilecektir! 30 yıl önce 12 Eylül’ün gadrine uğrayanlar artık rahatlayabilirlerdi: Askeri vesayete karşı bayrak açan AKP 12 Eylül’le de hesaplaşacaktır! Solcular demokrasiye ve “demokratikleşmeye” çok meraklıysalar, AKP’ye güvenmeli, gerisini merak etmemeliydiler: AKP, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği ve bu üyeliğin gereklerini yerine getirme bakımından en kararlı partiydi! Kendilerini “Cumhuriyet aydını”, iyi eğitimli, seçkin ve kültürlü saydıkları için marazi bir gocunma duygusuna gömülmüş solcular da artık kendilerini avutabilirlerdi: AKP ile birlikte bunların hepsine alternatif, alttan gelen ve “halkçı” bir damar güçleniyordu! Konuya bir diğer tarafından bakılacak olursa, sahte solun AKP’ye en büyük hizmetlerinden biri de solun dikkatini sınıf, sınıf mücadelesi, işçi sınıfı, sermaye iktidarı ve benzeri temel kavramlardan uzaklaştırıp Weberci sosyolojinin ve burjuva siyaset biliminin dehlizlerine çekmesidir. Bu hizmet sayesinde sermaye iktidarının yerini bürokratik devlet (merkez), sınıfın ve halkın yerini “çevre”, sınıf mücadelesinin yerini “çıkar gruplarının üstünlük sağlama çabaları”, emperyalizmin yerini “küreselleşme”, emperyalist güdümün yerini de “karşılıklı bağımlılık” almıştır. Sonuçta AKP iktidarı bu yer değiştirmelerin her birinde kendine uygun bir boşluk, içte ve dışta attığı her adım için bir gerekçe bulabilmiştir! Sahte solun AKP için yapabilecekleri daha tükenmemiştir. Ne var ki, inandırıcılık açısından bir erozyona maruz kaldığı da kesindir. Şimdilik, bu erozyonun başlıca etkenlerinden biri, AKP iktidarının Kürt hareketi ile sert bir hasımlaşma içinde olmasıdır. Sahte solun AKP hizmetlerinde ilk sınıra Kürt sorunu bağlamında gelinmiştir. Sahte solun sola cazip gelen söylemlerinden başlıcası bu soruna ilişkin olduğundan, önemli bir başlangıçtır. Gerisini getirmek de bizim görevimizdir.

Komünist öğrenciler yeni döneme başlıyor Türkiye Komünist Partisi’nin Temmuz ayında gerçekleşen 10. Kongresi’nde yapılması kararlaştırılan Öğrenci Kurultayı 25 Eylül Pazar günü Ankara’da Ankara Sanat Tiyatrosu’nda yapıldı. Türkiye’nin dört bir yanından gelen yüzlerce üniversite öğrencisi delegenin katıldığı Kurultay’a İkinci Cumhuriyet’e karşı mücadele kararlılığı damga vurdu. TKP’li Öğrenciler Üniversite Kurultayı 25 Eylül Pazar günü Ankara’da toplandı. Türkiye’nin çok sayıda üniversitesinden Ankara’ya gelen yüzlerce delegenin katılımıyla Ankara Sanat Tiyatrosu’nda gerçekleşen Kurultay, “İkinci Cumhuriyet ve Gençlik”, “Durum Değerlendirmesi” ve “Yeni Dönem Görevleri” olarak üç başlıkta toparlanan tartışmalarla, TKP 10. Kongresi’nin belirlediği Üçüncü Cumhuriyet mücadelesinin gençlik alanında nasıl örgütleneceğini tüm boyutlarıyla ele aldı. Üniversitelerin ardı ardına yeni öğretim yılı açılışları yaptığı günlerde toplanan Üniversite Kurultayı, açılış törenlerini zafer şölenine dönüştüren düzen güçlerinin kazandıkları önemli mevzilere rağmen üniversiteleri çiftlik gibi yönetmelerine izin verilmeyeceği mesajını vermiş oldu.

Üniversiteler susmayacak Yeni öğretim yılının başladığı şu günlerde Üniversite Konseyleri Derneği de bir bildiri yayınladı. “Üniversiteler sahipsiz değildir” başlığını taşıyan bildiride seçimlerin sonrasında ülkemizde değişen konjonktür eğitim kurumları açısından değerlendiriliyor ve şu sonuca varılıyor: “Bilim üretmeyen, para karşılığı meslek edindirme kurslarına dönüşecek bir üniversiteye doğru hızla ilerliyoruz.” ÜKD açıklaması bir çağrıyla son buluyor: “Üniversitelerimiz halen piyasanın ve gericiliğin değil, bilimsel değerlerin, topluma karşı sorumluluğun, aydınlanmanın ışığı altında üreten akademisyenlere sahip. Eğer ortalığı boş sanıyorlarsa çok yanılıyorlar. Üniversiteler bilimsel sorgulamanın, eleştirel düşüncenin gereği olarak henüz ayaktalar. Bütün akademisyenleri, öğretim üyelerinden yüksek lisans öğrencilerine, birlikte davranmaya, üniversitenin onurunu birlikte savunmaya, üniversitelerin, bilimin ve çocuklarımızın geleceği için birlikte mücadele etmeye çağırıyoruz.” http://www.universitekonseyleri.org/index. php?option=com_content&view=article&id= 121:sahipsiz&catid=1:dernek&Itemid=24


TKP’nin Sesi

30 Eylül 2011

Barış Derneği’nin konukları vardı Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs barış komiteleri ilk kez geçtiğimiz yıl Midilli adasında ortak bir toplantı gerçekleştirmişlerdi. Bu buluşmada üç ülkenin barış örgütlerinin düzenli temasta bulunmaları yolunda alınan kararın gereği geçtiğimiz hafta sonu, 24-25 Eylül günlerinde İstanbul’da bir toplantı gerçekleştirildi. Türkiye Barış Derneği’nin evsahipliğinde İstanbul Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nde yapılan toplantıya üçü de Dünya Barış Konseyi üyesi olan bu yapıların yanı sıra DBK İcra Sekreteri İraklis Tsavdaridis de katıldı. Ortadoğu’da Arap ülkelerinde yaşanan gelişmeler çerçevesinde Suriye olayları, Filistin’in Birleşmiş Milletler gündemine taşınan bağımsız devlet talebi, Kıbrıs’ta son dönemde artan iç ve dış gerilim, Türkiye’nin bölgesel rolü ve Kürt sorunu gibi başlıklarda yapılan görüşmelerin ürünü olarak şekillenen ortak bir açıklama önümüzdeki günlerde redaksiyonu tamamlanarak kamuoyuna açıklanacak. Toplantıda üç barış örgütünün ortak çalışma başlıkları da ele alındı. Üçüncü toplantı 2012’de Kıbrıs’ta yapılacak. İstanbul toplantısını konu alan bir ortak bülten de önümüzdeki haftalarda yayınlanacak. Toplantı vesilesiyle Cumartesi gecesi Nâzım Hikmet Kültür Merkezi bahçesin-

HAFTANIN SORUSU Kamuoyuna unutturulan bir gerçek, Türkiye Cumhuriyeti devleti için 1950’lere kadar “Kıbrıs sorunu” diye bir konu olmadığıdır. Yüzlerce yıl Osmanlı’nın elinde tuttuğu toprakların Britanya tarafından işgal ve ilhak edilmesi karşısında Türkiye, yerine göre farklı pozisyon almış, Misak-ı milli’nin dışında kalan Kıbrıs’ın sömürgeleştirilmesi ise 20. yüzyılın bir verisi, statükosu olarak kabul etmiştir. Ta ki, Kıbrıslı Rumların ağırlıkta oldukları sömürgeciliğe karşı bir mücadele yükselene dek! Yürütülen kurtuluş mücadelesinin içerdiği milliyetçi tonlar, müslüman halkın sömürge yönetimiyle daha yakın konumlanması nedeniyle sivrildi, Kıbrıslı Rumların önemli bir kesimi kurtuluşu bağımsızlıkta değil Yunanistan’la birleşmekte görebildi. Bu noktada Türkiye’nin devreye girmesinin anlamı son derece açık olmalıdır. Çelişki Kıbrıs halkı ile emperyalist Britanya arasında olmaktan

de Vassilis Kasuras topluluğu ile Nâzım Hikmet Akademisi Müzik bölümü öğrencilerinin sahne aldığı bir “barış konseri” düzenlendi. Yine aynı tarihlerde çoğunluğu Yunanistan Barış Komitesi üyesi yaklaşık 75 kişilik bir grup da Türkiye’ye geldi. İstanbul’daki üçlü toplantının hemen öncesinde Dünya Barış Konseyi ve Dünya Demokratik Gençlik Federasyonu Ramallah ve Tel Aviv’e bir heyet göndermiş, bu heyet Birleşmiş Milletlerde Filistin’in görüşüldüğü günlerde Filistin siyasi partileri ve kurumları ile İsrail

barış hareketi temsilcileriyle temaslarda bulunmuştu. Türkiye Barış Derneği bu uluslararası misyonda da yer aldı.

TKP Kıbrıs sorununa nasıl yaklaşıyor? çıkartılmak, Türkler ve Rumlar, dolayısıyla Türkiye ve Yunanistan arasına yerleştirilmek ve halk bölünmek istenmiştir. İki NATO üyesi emperyalizmin denetiminden çıkma eğilimi gösteren stratejik ada halkını düpedüz duzağa düşürmüşlerdir. İçerdeki milliyetçi, şoven güçlerle birlikte... Ada halkının bağımsızlık, barış ve içerde kardeşliğin tesisi diye bir sorunu vardır. Yunanistan ve Türkiye’nin yayılmacı eğilimleri ise antiemperyalist yükselişi engelleme amaçlıdır. Türkiye kontrgerillasının ilk antreman sahası sayılabilir Kıbrıs. Tuzak bağımsız Kıbrıs devletiyle sürdürülmüştür. Hassas dengeler ve güvensizlik üstüne kurulan, son derece kırılgan, Britanya üslerinin ve üç “garantör”ün tehdidi altındaki bu küçük ülke bağımsız varlığını uluslararası alanda Sovyet dengesine yaslanmakta aradı. Küçük Kıbrıs Bağlantısızlar Hareketinin önemli bir unsuru haline geldi.

Tuzağın bu solculaşmayla boşa çıkartılması karşısında silahlar çekilir. 1974’te NATO üyesi Yunanistan bir faşist darbe düzenler ve NATO üyesi Türkiye adanın bir bölümünü işgal eder. Öyle ki Lefkoşa’yı bölen sınır çizgisi Britanya Büyükelçiliğine denk gelmektedir! Türkiye Komünist Partisi bugün Kıbrıs’ın emperyalizmden temizlenmesini ve birliğini savunmaktadır. Anti-emperyalist, ilerici, bağımsızlık yanlısı güçlerin uluslararası alanda ağırlık kazanmış tezi, iki bölgeli iki toplumlu bir federasyondur. Bunca komployla örülmüş bir sorun varken Kıbrıs’ın iki kesimi, Yunanistan ve Türkiye’nin ilerici, emekçi güçlerinin enternasyonalist bir odak oluşturmaları ve emperyalizme, şovenizme, gericiliğe karşı bir karşı-ağırlığı örgütlemeleri öncelikli görevdir. (Son gelişmelere ilişkin bir haber-yorum için bakınız: http://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/ akp-kibrisli-turkler-icin-ne-yapti-haberi-46776 )


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.