TKP’nin Sesi
18 Kasım 2011
Örgütlü bir toplum suçsuz insanlarını ne hapishanede ne enkaz altında bırakır. Suçun büyüğü depremde, suç, faşizmi yükseltenlerde mi, örgütlenmeyenlerde mi?
ÖRGÜTLÜLÜK ‘AYRINTI’ DEĞİL İŞİN ÖZÜDÜR! Türkiye sürekli deprem yaşaması bir yana, on iki yıl arayla iki tane büyük deprem yaşadı. Bu on iki yılda herhangi bir hazırlık yapılmadığı açıkça görüldü. Van şu anda terk ediliyor ve geriye kar altında bir çadır kent kalacağa benziyor. Türkiye halkına depreme karşı fon oluşturmak için ek vergiler salınmıştı. Bu fonun başka işlere, örneğin duble yollara harcandığı açıklandı. Hükümete göre bu normal bir durumdu! Türkiye yollarını durmaksızın modernize etti. Bir yılda trafikte, Van depreminde ölenlerin on katı insanımız ölmeye devam ediyor. Türkiye’nin demokratikleştiği söyleniyor. Ama bir partinin Anayasa komisyonuna gönderdiği temsilcisi toplantıdan iki hafta sonra tutuklanıyor, bir başka partinin milletvekili meclis kürsüsünden ite kaka indiriliyor. Türkiye ekonomisinin sağlam olduğu, geliştiği söyleniyor. Yoksullar ve işsizler azalmıyor; ama dikkate de alınmıyorlar... İddia ediyoruz: Bu tablonun nedeni cahillik veya çaresizlik değildir. Depreme önlem alınabileceğini, işsizliğe çözüm bulunabileceğini biliyoruz. Çarenin SOSYALİZM olduğunu söylüyoruz. Çözüm bulunabilir, çare yaratılabilir. Bunun önkoşulu ise ÖRGÜTLÜLÜKtür. İnsanlık, dünyada ve Türkiye’de örgütsüz olduğu için, örgütsüz olduğu ölçüde insanlıktan çıkıyor. Hal böyleyse yukarıda sayılan sorunların hepsinin başına, asıl sorunu yazabiliriz. Türkiye’nin derdi ÖRGÜTSÜZLÜKtür! Türkiye Komünist Partisi ülkemizde SOSYALİZMİN TEMSİLCİSİDİR. Çözüm arayanların, bugünkü durumu içlerine sindiremeyenlerin, sosyalizmin bir seçenek olduğu fikrini ciddiye alanların yüzlerini dönecekleri yer TKP’dir. TKP emekçileri, aydınları, kadınları, gençleri sosyalizm için örgütlenmeye çağırıyor.
Cüneyt’in ilk duruşması 9 Aralık’ta TKP üyesi ODTÜ Felsefe Bölümü öğrencisi Cüneyt Çakır, emekli öğretmen Metin Lokumcu’nun ölümüne neden olan polis saldırısını protesto için AKP Ankara İl Başkanlığı önünde yapılan eyleme katıldığı için 2,5 aydır tutuklu. Genel seçimlerde yeniden tek başına iktidar olma şansını yakalayan AKP’nin, toplumsal muhalefeti sindirme ve teslim alma operasyonunun bir parçası olan ve kamuoyunda “Hopa Davası” olarak bilinen tutuklama terörü kapsamında gözaltına alınan devrimcilerin ilk duruşması 9 Aralık’ta Ankara’da yapılacak. AKP iktidarı süresince çeşitli örneklerini gördüğümüz hukuk dışı olduğu kadar akıl dışı da
sayılabilecek iddianame, farklı siyasi partilerin ve demokratik kitle örgütlerinin üye ve yöneticilerinin tamamının tek bir terör örgütünün üyesi veya destekçisi olarak cezalandırılmasını talep ediyor. AKP, toplumu teslim almanın en önemli gerekliliklerinden birisinin devrimcileri susturmak, teslim almak olduğunu biliyor ve bunun için her yolu deniyor. Savcılığın öne sürdüğü suçlamalar bir yana, Cüneyt yoldaşımızın tutukluluğunun esas gerekçesi TKP üyesi olmasıdır. Daha önce ilan etmiştik: “Boyun eğmeyeceğiz.” Şimdi bir kez daha hep beraber boyun eğmeyeceğimizi göstereceğiz.
Kürecik üssüne karşı miting 19 Kasım günü aralarında TKP Malatya örgütünün de yer aldığı ilerici parti ve sendikalar bir miting düzenleyecekler. TKP il örgütünün yayınladığı bildiri “AKP’ye, ABD’ye, NATO’ya, Füze Kalkanınan Geçit Vermeyelim” başlığını taşıyor.
TKP’nin Sesi
TKP Genel Merkezi Karanfil Sk. No: 58 Kat: 3 Kızılay ANKARA Tel: 0312 417 29 68 www.tkp.org.tr Baskı: Kayhan Matbaacılık Güven Sanayi Sitesi C Blok No: 244 Zeytinburnu İst.
18 Kasım 2011
ÖRGÜTLÜLÜK ‘AYRINTI’ DEĞİL İŞİN ÖZÜDÜR! Bu ülkede, sosyalizmi uzak bir düş sayanların dışında, gerçek ve gerçekçi bir çözüm olduğunu düşünenler de vardır. Ne var ki, düşünmek ile inanmak arasındaki fark da bir ayrıntı değildir. İnsanları düşündüklerine aynı zamanda inanmaktan alıkoyan, düşünsel süreçteki bir geçiş tıkanıklığı değil, doğrudan doğruya örgütsüzlüktür.
Yıllardır Türkiye’nin “çağ atladığını” söylüyorlar. Ülkenin dünyada en hızlı ve istikrarlı büyüyen ekonomiye sahip olmasıyla övünüyorlar; ama gerçekten böyle olduğu dönemlerde bile her nedense ne işsizlik, ne yoksulluk azalıyor, ne de gelir dağılımında küçük de olsa bir düzelme görülüyor… Türkiye’nin, “demokrasi” şöyle dursun artık “ileri demokrasiye” geçtiği söyleniyor; ama ülke kanun hükmünde kararnamelerle yönetiliyor, insanlar meclis kürsüsünden ite kaka indiriliyor ve cezaevleri gazeteciler dahil hükümlülerle değil tutuklularla dolup taşıyor… Türkiye’nin teknolojide, iletişimde ve ulaşımda “çağı yakaladığını” söylüyorlar; ama bir deprem inşaat teknolojisinin fo-
yasını meydana çıkarıyor, insanlar oturup internet nasıl sansürlenir diye düşünüyorlar ve “duble yollar” can kayıplarını azaltmıyor… Kapitalizm bir bakıma gerçekten “yenilikçi” ve “yaratıcıdır”; ancak bu yenilikçiliği ve yaratıcılığı, önce hastalık ve sorun üretip sonra bunların tedavisine ve çözümüne odaklanma şeklinde ortaya çıkmaktadır. Peki, bu böyle sürüp gidecek mi, gider mi? İnsanların bu rezaletin böyle sürüp gideceğine, bugünkü düzenin bir alternatifi olmadığına inanmalarının temel nedeni, cehalet, bilinçsizlik, duyarsızlık veya aptallık değil, örgütsüzlüktür. Evet, insanların bir yerlerden anımsadıkları, kimi özelliklerini yüzeysel de olsa bildikleri sosyalizmi bugünkü düzenin alternatifi olamayacak kadar uzak bir düş saymalarının başlıca nedeni, örgütlü olmamaları, örgütlü mücadelenin içinde yer almamalarıdır. Apolitiklikse, örgütsüzlük bunun sonucu olduğu kadar nedenidir de… Dolayısıyla, örgütlülük bir “ayrıntı” değil, işin özüdür. Bu ülkede, sosyalizmi uzak bir düş sayanların dışında, gerçek ve gerçekçi bir çözüm olduğunu düşünenler de vardır. Ne var ki, düşünmek ile inanmak arasındaki fark da bir ayrıntı değildir. İnsanları düşündüklerine aynı zamanda inanmaktan alıkoyan, düşünsel süreçteki bir geçiş tıkanıklığı değil, doğrudan doğruya örgütsüzlüktür. Bu nedenle, sosyalist örgütlülük, sosyalizmin ön gerçekleşme biçimidir… Türkiye Komünist Partisi, bu ülkenin insanlarını sosyalizmin bir çözüm olduğunu düşünmeye değil buna inanmaya, inanmanın tek gerçekleşme yolu olan örgütlü mücadeleye, partiye, TKP’ye davet etmektedir. TKP, bugünkü rezaletin alternatifinin ancak sosyalizm olabileceğini, araya başka etaplar, sorular, olasılıklar vb karıştırmadan doğrudan ve açıkça söylemektedir. Eğer sosyalizm bir alternatif, bir çıkış yolu, kurtuluş ise, sosyalizmin adı da Türkiye Komünist Partisi’dir. Düşünmek ile inanmak arasındaki fark
nasıl bir ayrıntı değilse, “sen” ile “siz” ve “sizler” arasındaki fark da ayrıntı değildir. Bir insanın mahallesinde, işyerinde, bir kentte ve çevresinde “sosyalist” olarak bilinip tanınması bir şeydir. Bu durumda kişi, “sen” ile başlayan sorulara muhatap olacaktır. Kendisine bir sosyalist olarak “sen olsan ne yapardın?”, “sen nasıl bir çözüm önerirsin?”, “sen şu konuda ne düşünüyorsun?” türü sorular yöneltilecektir. Bu, bir yere kadar “bir şeydir.” Ama bir yere kadar. Asıl önemli olan, bu insana yönelik soruların “siz ne diyorsunuz?”, “sizinkiler ne çözüm öneriyor?” biçimini almasıdır. Daha da önemlisi, artık soru faslının aşılıp görüş, yorum ve saptamalara geçilmesidir: “Son eyleminiz epey ses getirdi”, “şu konudaki görüşünüze ben de katılıyorum”, “yayınlarınızı bana da getirsene” gibi… Düşünmekten inanmaya geçiş nasıl niteliksel bir sıçrama ise, “sen”den “siz”e geçiş de böyledir ve bu niteliksel sıçrama yalnızca örgütlülükle, örgütlü mücadeleye katılmakla, TKP’de yer almakla gerçekleşebilir. İnsanların daha çok seçimlerde kullandıkları oylarla “AKP’li”, “CHP’li” veya “MHP’li” olarak tanındıkları ortamlarda “TKP’li aktif üye” olarak bilinmek, sosyalist mücadeleye katacağı güç kadar kişisel bir onur vesilesi olacaktır. Evet, bir kez daha: örgütlülük, sosyalizmin ön gerçekleşme biçimidir…
TKP, bugünkü rezaletin alternatifinin ancak sosyalizm olabileceğini, araya başka etaplar, sorular, olasılıklar vb karıştırmadan doğrudan ve açıkça söylemektedir. Eğer sosyalizm bir alternatif, bir çıkış yolu, kurtuluş ise, sosyalizmin adı da Türkiye Komünist Partisi’dir.
TKP’li hekimler
Türkiye Hekim Meclisindeydi Önümüzdeki yıl AKP’nin emperyalist merkezlere verdiği söz doğrultusunda, sağlıkta özelleşmeyi tamamlayacağı, cepten ödemeleri artıracağı, SGK primlerinin kesilmeye başlayacağı ve dolayısıyla AKP’nin sağlık alanında yarattığı sahte halkçılığın sonuna yaklaşıldığı belirtildi. 1990 yılından bu yana Dünya Bankası ve İMF’nin yönlendirmesiyle başlayan “Sağlıkta Dönüşüm” AKP hükümetinin TBMM’ye rağmen çıkardığı Kanun Hükmünde Kararname ile 21 yıl sonra tamamlanmış oldu. Sağlıkta dönüşüm; sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesini, genel sağlık sigortası ve aile hekimliğini kapsıyordu. KHK ile devlet hastanelerinin şirketleşmesi, sağlık tekellerine devredilmesi, sağlıkta serbest bölgelerin oluşturulması, ucuz emek gücü yaratamaya dönük olarak yurtdışından hekim ve hemşire getirilmesi gibi hükümleri içeriyor. Ayrıca TTB’nin kamunun yararını gözetmesi ilkesi, bu ilkeye dayanarak dava açmasını engellemek için ortadan kaldırıyor. İlk tepkileri azaltmak için Bayram arifesinde gece yarısı çıkartılan KHK’ye TTB tüm Türkiye’den hekimleri ve ilgili örgütleri Türkiye Hekim Meclisine davet ederek yanıt verdi. 12 Kasımda Ankara’da toplanan Hekim Meclisi TBMM’nin yok edilen meşruiyetini sorgulaması açısından önemli bir yere oturuyordu. Hekim Meclisi’nde yapılan görüşmelerde KHK oylandı ve reddedildi. AKP’nin bu dayatmasına karşı iyi örülmüş, iyi anlatılmış, sonunda süresiz iş bırakmayı da kapsayan bir eylem süreci tarif edildi. Önümüzdeki yıl AKP’nin emperyalist merkezlere verdiği söz doğrultusunda, sağlıkta özelleşmeyi tamamlayacağı, cepten ödemeleri artıracağı, SGK primlerinin kesilmeye başlayacağı ve dolayısıyla AKP’nin sağlık alanında yarattığı sahte halkçılığın sonuna yaklaşıldığı belirtildi. TKP de Hekim Meclisinde partili hekimler tarafından temsil edildi. Parti adına yapılan konuşmada haklı eylem sürecinin sonuna kadar destekleneceği, Türkiye’nin her yerinde sağlık emekçilerinin meclislerinin kurulması gerektiği söylendi. Bundan sonra kurulacak meclislerin iki meşruluk kaynağı olacağı; bunlardan birisinin AKP’yi meşrulaştırmamak ve direnmek, diğerinin ise sosyalizme yönelmek olduğunun altı çizildi ve TTB’nin “parasız, eşit sağlık hizmeti” gibi haklı değerlerinin ancak sosyalist bir cumhuriyette toplumun bayrağına yazılabileceği vurgulandı.
TKP’nin Sesi
18 Kasım 2011
Faşizme boyun eğmeyen Deniz yoldaşı andık
TKP faşist yükselişe karşı uyardı
Mustafa Hayrullahoğlu, faşizmin işkencecileri eliyle katledildiğinde 34 yaşında bir komünistti. TKP İstanbul İl Sekreteri ve Merkez Komitesi üyesi olan “Deniz yoldaş” 12 Eylül faşizminin cellatları karşısında eğilmeyen boynuyla ülkemizin ve uluslararası komünist hareketin tarihinde onurlu yerini aldı. TKP’liler ölümünün 29. yıldönümünde Hayrullahoğlu’nun mezarı başındaydı.
Geçtiğimiz ayın son günlerinde KCK operasyonu adı altında yeni bir tutuklama dalgası yaşandı. Aydınlara uzanan bu dalga TKP tarafından 3 Kasım’da Kadıköy’de yapılan bir yürüyüş ve açıklamayla protesto edildi.
HAFTANIN SORUSU Yunanistan emekçileri örgütsüzlüğün insanlığın başına bela haline geldiği bir dünyada, örgütlü niteliğin ne anlama geldiğine ilişkin tarihsel bir örnek yaratıyorlar. Yunanistan’ın yaşadığı krizin nedeni, daha terbiyeli bir ifadeyle bu ülkenin “ürettiğinden daha fazla tüketmesine”, hakarete varan bir ifadeyle de “tembelliğe, hazır yemeciliğe” bağlandı. Bu suçlama hakikatin üstünü örtmek için ortaya atılıyor elbette. Yunanistan dünya kapitalizmine tam boy eklemlenmek anlamına gelen AB üyelik sürecinde bağımsız bir ekonomik yapıdan arındırıldı. Mevcut sanayisi tasfiye edildi, özelleştirmeler son noktaya kadar götürüldü, avro sistemine geçişle beraber ülke para politikası ehliyetini yitirdi. Uluslararası işbölümüne ve AB’ye turizm, finans gibi dış dalgalanmalara tamamen açık sektörler üstünden dahil edilen Yunanistan’a, bu süreçte bir süreliğine kaynak aktarıldığı doğrudur. Ancak bu kaynaklardan yarar sağlayanlar ülke emekçileri olmamıştır. Büyük borç batağı emekçilerin gelirlerinin artmasıyla ortaya çıkmış değildir. Tersine borçların
Yunanistan’da Ne Oluyor? ödenmesi için kent ve tarım emekçilerinin gelirleri azaltılmış, sosyal haklar budanmış, yeni vergiler konmuştur. Gerekçe kriz... Kriz ekonominin durması diye özetlenecekse, kimsenin aklına tüketme ihtiyacında olan yoksullara kaynak aktarmak gelmez. Öncelik sermayenin kârlarının düşmesini önlemeye verilir hep! Yunanistan işçi sınıfı onlarca kez genel grevler örgütleyerek krizin faturasının emekçi halka yıkılmasına itiraz etti. Bu mücadelelerde Yunanistan Komünist Partisi’nin (KKE) ve partinin örgütlediği işçi kitle örgütü PAME’nin rolü belirleyici. “Yunanistan’da yine protesto, yine genel grev” diye geçilen haberlerde mümkün olduğunca komünistlerden söz edilmemesi ise bir rastlantı değil. Medya protestonun örgütsüz olanından hazzediyor! Mücadelenin örgütlü bir mücadele olduğunu, mümkünse gölgede bırakmayı tercih ediyor... Ancak örgütlü mücadele karşısında mızrak çuvala sığmaz. Geçtiğimiz günlerde sosyal-demokrat PASOK hükümetinin istifasıyla bu parti ile sağcı
Yeni Demokrasi Partisi teknokrat nitelikli ve ülkeyi seçime götürecek bir koalisyon kabinesi oluşturdular. Karşımıza çıkan sonuç Avrupa’da uzun zamandır rastlanmaya bir tablodur: İki partinin hükümet oluşturmasıyla KKE düpedüz anamuhalefet partisi haline gelmiştir. Yunanistan halkı örgütsüz olsaydı tembel denilip aşağılanacaktı. Örgütlüyken ise iş değişiyor. Şimdi Yunanistan seçimlere gidiyor. Komünist Parti halkın umudu olarak büyüyor. Yunanistan’daki gelişmelerle ilgili olarak soL portal’daki şu bağlantılara bakılabilir: 1- http://haber.sol.org.tr/enternasyonal-gundem/ yunanistanda-genclik-buyuk-mucadeleninneresinde-haberi-48345 2- http://haber.sol.org.tr/enternasyonal-gundem/ aleka-papariga-secimler-20-gun-icindeyapilmali-haberi-48120 3- http://haber.sol.org.tr/enternasyonal-gundem/ yunanistan-komunist-partisi-gelismeleri-sol-adegerlendirdi-haberi-47431