Atsız Mecmua - 10

Page 1

Yı! : 1

15 k u r u ş

İstanbul (K a d e r) M atbaası


Yarım

ATSIZ MECMUA

asırdan beri İşçisi

i.

Her ayın on beşinde çıkar

îi

Sermayesi

Türkçülük ve Köycülük

Müstalıdinıi

■•i ;

Müstehliki

Mefkuresi etrafında birleşenlerin

T ü r k olan ve bütün manasiyle Y erli M a lı olan

mecmuasıdır. Onu O k u y u n u z

PERTEV MÜSTAHZARATI Avrupa müstahzaratiyle cidden reka­ bet kabul etmez bir nefaset ve elıveniy ettedir. Bazı müstahzaratı: Krem (yağlı ve yağsız), briyantin, 1 İi ı Pudra, Ruj, esans, losyon, ve saire iI ve saire... i

ve O k u t u n u z Fialı 15, yıllık abonesi 180 kuruştur.

Eski sayılarımızı: Ankara caddesinde Orhan Bey

ham

zemin katında, Umum gazeteler ve mec­ mualar müteahhitliğinde bulabilirsiniz.

MÜNİR REMZİ LÜKS TUHAFİYE MAĞAZASI İstanbul - Borsa karşısında N ö. 67

Bayram ihtiyaçlarınızı temin ederken müşterilerden ne hiç bir fedakârlıktan çekinmeyen bu Türk müessesesini tercih ediniz.

Azerbaycan Yurt Bilgisi Edebiyat Fakültesi

«Türk Lisanı. Tarihi» müderris muavini Dr. Caferoğlu

Ahmet Beyin idaresinde çıkmaya başlıyan bu aylık, ilmi mecmuanın birinci ikinci

ve

sayılan çıkmıştır. Köprülüzade Fuat ve Zeki Velidi Beylerin, mecmuanın

yazı heyeti arasında bulunduğunu söylemek kıymeti hakkında bir fikir vermeye kâfidir.


a

i | ij

Adres İstanbul Posta kutusu 367 ___

__

i

f

r

r

y

o

T

r F

A . ji & İ J u

MECMUA

r

Abone şartları Tiirkîye için Yıllığı 180 kurıış Altı aylığı 90 » Yabancı memleketler için Yıllığı 1 dolar

A ylık fik ir m e c m u a s ı

YıL : I, Sayı: 10

Sahibi ve müdürü : H. Nihâi

15 Şubat 1032

K u ş b ak ışı:

Halk ve Münevver Halk münevverler için değil, münevverler Halk içindir.

Geçmiş zanianlardanberi cemiyet ha­ yatımıza bakacak olursak bu memleket münevverlerinin halkına karşı daima azçok kayıtsız, duygusuz, beceriksiz ve hatta ekseri zamanlarda zararlı olduğunu görürüz. Bu münevver zümre, ancak pek mah­ dut ve kısa süren müddetler içinde bu halka heyecanla sarılıyor, ona birçok vaitlerle yaklaşıyor ve büyük İçtimaî hareketlere kalkıyor. Tanzimat bu hare­ ketlerin yarıda kalmışlarından ve doğar­ ken ölmüş olanlarından biridir. Sonra bir meşrutiyet inkilâbı ile kar­ şılaşıyor, halka doğru bir hareketin ve halkın iztirap ve ihtiyaçlarına kıymet vermeğe uğraşan bir uyanışın bu mü­ nevverler arasında doğduğunu görüyoruz. O da çok sürmüyor geçiyor ve büyük harp içinde bozularak, bu halkı aç bıra­ kıp istismara başlıyor. Münevverler, istiklâl harbimiz esna­ sında büyük bir insanlık ve civanmertlik göstererek halkımızla etele veriyor, onunla kaynaşıyor, oııun kıvrandığı ihtiyaçlar içinde kıvranıyor, velhasıl onunla bera­ ber ağlıyor ve onunla beraber gülüyor. Gayeler ve hayatlar müşterektir. Beraber ölecekler veya beraber kurtulacaklardır. Münevverle halkın bu kaynaşması mu­ vaffak oluyor v e ‘ istiklâl Harbi gibi

tarihimizin en parlak ve yüksek sayfa­ larından birini yazıyoruz. Yıllarca halk içinde kaynaşan münev­ ver o büyük iztirap kaynağından birçok acıklı ilhamlar almıştır. Halkı için çalış­ mak ve onun için yaşamak azmindedir. Halka doğru yeni ve asil bir hareket başlıyor. Sultanlar kaçıyor, Halifeler boğuluyor, halkı bir ejder gibi asırlardanberi istis­ mar eden tekkelerin, tarikatlerih, beyni kefenli softaların vücutları kaldırılınasa da nüfuzları kırılıyor ve zararları azaltı­ lıyor. Teşkilâtı esasiye kanunumuzla halk cumhuriyetini kutluluyor ve ondan sonra çıkan hukukî vesikalarla bu inkilâbı, tamamlıyor, münevverlerimizin iztirabını gördükleri ve duydukları kalkmaza karşı olan borçlarından bir kısmını ödemiş olu­ yoruz. Dün halk içinde duyan; insanlar bu­ gün müsterihtir. Çünkü onun için en faydalı rejimi yapmışlar ve onun içiıı düşündükleri biitiin hayırlı tedbirleri al­ ınışlardır. Halkına karşı vazifelerini yaparak derin bir nefes alan münevver biraz da kendi dertlerini ve kendi iztiraplarını düşünmeye ve kendi refahı için çalışmaya ve uğraşmaya başlıyor. Bu onun en tabii


Sayfa. 238

ATSIZ MECUMA

Sayı; İO

iniş ve münevver kendi âlemine dönmüş­ hakkı değil midir?... tür. Yarım münevvere meydan boş bira Münevver, belki gençlik hülyaları kılmış, üstelik eline kuvvetli silâhlar da içinde bile düşünemediği bir refaha ka­ verilmiştir, halkın henüz yabancısı oldu­ vuşuyor. Münevver kendi âlemine çekil­ ğu kanunları tatbik edecek ve halkı he­ miş. halk ile olan alâkası eksilmiş veya nüz hiç bilmediği ve pek acemisi olduğu kesilmiştir. Arada bir mutavassıt var : siyasî hayata alıştıracaktır. Yarım münevver. Yarım münevver herşeyi kendi arzu­ Bu yarım münevver eskidenberi var­ larına ve menfaatlerine göre tefsir ediyor. dır. Halk ile münevver arasındaki uçu­ Herşeyi kendi refahı, kendi serveti ve. rumu bu dolduruyor. Tanzimatta halka kendi obur ihtirasları doğru gitmek istiyen uğrunda kullanıyor münevver, muvaffak Od bre hey, senin ve harcıyor. olamamış, bütiin iş­ Mey içelim azar azar. En temiz eserler ler bu yarım mü­ Kahpe felek almm ve en giizel kanunlar nevvere kalmıştır. Ne dilerse onıı ı/azar. bu yarıntı münevverin O öyle bir zümre ki, ★ elinde halk için za­ halkı istismar etme­ Yazın bahçeler sazlanır rarlı ve korkunç bi­ sini öğrenmiştir. Az Yar dudağı birazlanır. rer vasıtadır. En şah­ tahsilli çok zekânın Çağırırsan yar , eser örneğini kaza­ neler yapabileceğine Çağırmazsan tutup kızar. larda gördüğümüz bu en canlı misaldir. yarım münevver eh ★ En mukaddes ga­ büyük halk ve înkiEle girm ez bir da, yelere bile kendi mi­ lâp düşmanıdır. Bize binde bir diişse de, desini, husyesini ve Çünkü o sever­ Yar gerdanı gümüşse de kesesini dolduracak ken zehirlîyen, iyilik Deli gönül bir gııtı bezer, bir vasıta diye ba­ yaparken aldatan ve ir kıyor. yutmakla doymıyan Haydi durma *d doldur, Meşrutiyet geli­ bir canavardır.: Sağrağuu göğe kaldır, yor. Münevver doğ­ Güzel işler yap­ Bu günlerin tadı baldır, ruca halk ile temasa tığından emin olarak Yarın kahpe felek bozar geçince bu yarım kendi âlemine dönen münevver asıl vazi­ * münevver aldanıyor. fesi olan, kanun ve Çaldıgurbet reba Kuzularını kurda edirektif dahilinde Bitirdi aşk kitabını, manet etmiş bir ço­ normal ve dürüst * Atsız» ecel şarabını ban kadar bedbahttır. çalışma devrine baş­ Elbet bir gün içip sızar... Onun güzel heyecan­ lıyor. Fakat çok sür­ ları ve güzel eserleri Alsız müyor. Münevver ne kirli 'ellerde ve ne fena tatbik olu­ halktan uzaklaşıyor yor. Halkın iztirabı artıyor. Halk için ve hatta onu istismara başlıyor, en gü­ için ağlıyor, iniltisi duyulmaya başlayor. zel vasıtası yarım münevverdir. Münevverde aldanmış bir adam hiddeti İstiklâl harbi ile beraber, münevver ile canlı bir uyanış var. Kuzularını kurt­ tekrar halkın içindedir. Yarı münevverin lara emanet etmenin fenalığını anlamış gözü önünde ve nufuzu altındadır. Nave fazla bir hodbinlik ile kendi âleminde muslujolınaya ve halka hayırlı yaşamaya bir refaha çekilmenin hatasını duymuştur. mecburdur. Aksini yaparsa» münevver Bu uyanmanın eıı güzel eseri olarak tarafından cezaya çarpılacağını biliyor. H a l k e v l e r i n i görüyoruz. Münevverİnkilâplar olmuş, güzel ganunlar çık-


Sayı: 10

ATSIZ MECMUA

lere seferberlik var. Münevverler, yine halkın içine girecek, onun iztirabıııa eş ve ihtiyaçlarına kardeş olacaktır. Münevver halk içinde ve halk için çalışmaya baş­ lıyor. Halka müjde veriyorum. Münevverler sana geliyor. Onun bir sözii vardır. «Büyük adamlardan zarar gelmez.» der. Bununla kasdettiği münevverdir. «Kanunları bilenler kurt, bilmiyenler de kuzudur. Kurt kuzuyu her zaman yer

Sayfa: 239

Ef. diyen yine bu halktır. Bu temsil ile de yarım münevveri anlatmak ister, işte ona müjde veriyorum. Biiyük adam­ lar geliyor. Sırtındaki kurtları yok etme­ ye seni yarım münevverin elinden kur­ tarmaya geliyor. Çok istiyoruz ve dili­ yoruz ki, artık bu halka doğru gi­ diş devamlı ve tam imanlı olsun. Bu gü­ zel kaynaşmayı da .yarıda bırakıp kendi keyfimize ve uykumuza dalmıyalım. Halkımızı yine yarını münevverin eline bırak mıyalım. ■»

Kayıkçı Kul Mustafa ve Genç Osman H ikâyesi h a k k ın d a yeni vesikalar Kayıkçı Kul Mustafa ile Genç Osman Hikâyesi hakkındaki tetkiklerimi, 1930da T ürk Sazşairlerine metinler ve tetkikler külliyatının beşincisi olarak neşretrniştim. O zamandanberi bu mevzua dair elime geçen bazı yeni vesikaları, o kitaba bir lâhika olmak üzre neşretmeyi faydalı buldum.

1.— Kayıkçı Kul Mustafa

yatı için değil, Dördüncü Mur ad'm halk şairlerini ve deyişçilere iltifatını ve rağ­ betini göstermek itibarıyla da mânidardır. Bu hususta diğer tarihî menbaTarın ver­ diği malûmat, t şşaqi nin bu kaydıyla tamamen tetabuk etmektedir, şairi­ mizin Dördüncü Mıırad'a intisabı, nında deyişçilikte kazanmış olduğu biiyük şöhretle de bir delildir. Kayıkçı Mustafa'nın XVIII inci asrın ilk yarısında hâlâ meşhur bir sazşaiı i olarak tanıklığını, hattâ klâsik şairler ara­ sında bile mârııf olduğunu, o devrin mü­ him şairlerinden V (Jy*- -V-j) nin bir şiirinden anlıyoruz. Vahid i Mavlûınî, Kaplan Mustafa paşa hakkındaki bir kasidesinde şairimizden şu suretle bahsediyor:

lUşşaqiZade’ nin meşhur Şaqâyiq zeyli» nde Dördüncü Murad’ııı nıukarrip ve musahiplerinden Deyişti Kara Mus­ tafa dan hallolunmaktadır [Bu meşhur eserin muhtelif yazma nüshaları vardır. Hususî kütüpaneınizdeki yazma ııusha, varak 140 b : mervîdir ki Sultan Mıırad mukarribleriııden Deyişti Kara Mustafa Skender-i şüerâymı ki etti bahr ü beri vesâtetiyle çâbikdest ve hoşnüvisliği vâHad i qalenırevinıe nazın fi nesr ile idxAI Piyade başına Kayıkçı Mustafa kimdir sıl-ı seın’-i padişah oldukda-. ilhj. Re’îs-i ehl-i hünerken benimle ede cidal. /A d e'nin bahsettiği bu kara Mus­ tafa'nın Kayıkçı KulMustafa'danHususî baş­ kütüphanemizdeki bir mecmu­ ka biri olmadığını zannediyorum. Dördün­ ada mevcut olan bu ^güzel kaside, XVI ncı asır şairlerinden gibi cü Mıırad devri vak’alarına ait muhte­ bazılarının gemici ıstılahlarıyla yazdıkları lif şiirler yazmış olan Kayıkçı'M ustafa' kasideler tarzında yani gemiciliğe a it'ıs ­ ran, onun zamanında saraya intisabını tılahlarla yazılmıştır ; şairin sair mâruf gösteren bu kayt, yalnız şairimizin ha­


Sayfa: 240

Sayı:

ATSIZ MECMUA

1Q

sazşairîerinden bahsetmiyerek yalnız Ka­ aşiretiyle beraber buralara geldiği ve bu suretle bu havalide marufiyet, iktisap ey­ yıkçı Kul Mustafa'dan bahsetmesi de şüp­ hesiz onun Kayıkçı bâkabı ile şöhret lediği istidlal olunabilir. almasından dolayıdır. Fakat, her ne 1 olursa olsun, Vahtd-i n'in bu Genç Osman dedikleri bir küçük uşak kaydı, Kayıkçı kıû ’Mnm o sırada Beline kuşanır mukaddem kuşak * * hâlâ şöhretini muhafaza ettiğine, unu tut­ 2 madığına bir delil teşkil eder.

2 — Genç Osman rivayetleri « Kayıkçı KıılMustafa ve hikâyesin,Ğe; XVII nei asra ait edebî bir membada mevcut şekilden başka, Osman'a, ait muhtelif halk rivayetlerini (Adana Türkmen aşiretleri arasındaki ri­ vayetle,Çankırı, Karaman, Mudurnu, Kon­ ya, Bağdat rivayetlerini) tespit, tahlil ve mukayese etmiştim. Bu makalemde onlara ilâve olmak üzre (Ilgın, Niğde, Safranbo­ lu, Kırım) rivayetleriyle, Adana Türkmen aşiretleri arasındaki diğer rivayetleri tetkik etmek istiyorum.

a.Ilgın rivayeti Genç Osman hikâyesinin Ilgın rivaye­ ti, iptida muallim Midhat Şakir Bey ta­ rafından neşredilmiştir Mecmua, numara 86, 15 teşrinievvel 1923.] Ali Rı­ za Beyin 1339 da Tarsus gazetesinde neş­ rettiği Genç Osman rivayetini gören ve gene Osman’ı—yanlış olarak—bir sazşairi zanneden Midhat Şakir Bey diyorki: «Tür­ künün şekli,Genç Osman’ın bazı hareket­ lerine temas eden noktaları, bu halk şai­ rinin buralara kadar yayılmış bir şöhre­ ti olduğunu teyit edecek mahiyettedir. Yalnız burada Genç Osman’ın bu havali­ den olduğu rivayetiyle Ali Rıza Beyin tetkikatında hatırımda kaldığına nazaran şairin aşiretlerden birine mensubiyeti karşılaştırılır ve hâlâ bile yaz mevsim i’rti geçirmek üzre Adana ve Antalya’dan bazı aşiretlerin Ilgın havalisine gelerek konaklamakta olması göz önüne alınırsa, bıı türkünün bu havaliye mezkûr aşiret­ lerden intikalen yayıldığı, ve yahut ta, her hangi bir zamanda Geııc Osman’ın da

Gene Osmanin elindedir çöğeni ikisi kardeşi, biri yiğeni Ordu içine girer verir figanı Atladı geçti hendeği Genç Osman

3 Atın şişhaneyi dumanı kesmen Buna gavga derler incinüb küsmen Geriden geriye silâhı kesmen Atın babaların vurttn ağdacı.

Ağdacın’m bir'şahs ismi olması muh­ temel ise de, bunun kim olduğunu öğ­ renemedik. Acaba şu türkü Genç Osman’ın şahsî bir mücadelesi için mi söylendi ? vo bu mücadelede rakibi Ağdacı mı idi ? Bu son mısra‘lar bu gibi bir hayli mülâ­ hazaları müphem bir surette vârid kıl­ maktadır» (YeniMecmua, s. M3). Midhat Şakir Beyin neşrettiği şekilde yukariki manzume böyle kıt’alara ayrıl­ mamıştı: biz onu—tahminî surette—kıt’alara ayırarak yukarki şekle soktuk. Mid­ hat Şakir Beyin aynen naklettiğimiz iyzahatına gelince, aşağıda iyzah edeceğimiz muhtelif sebeplerden dolayı, onlara işti­ rak etmek kabil değildir. Yukarki manzumeyi sair Genç Osman rivayetleriyle mukayese edince,(kıt’a I, mısra 1,2) nin yalnız aşağıda münderiç Kırım rivayetinde (kıt’a II. mısra 1,2), (kıt’a II, mısra 4) 1in de Çankırı rivaye­ tinde (kıt’a I, mısra 2) küçük farklarla mevcut olduğunu görüyoruz. Esasen çok eksik olan bu Ilgın rivayeti biraz dikkat­ le okununca, bu manzumenin muhtelif mısraları arasında mantıkî bir rabıta bu­ lunmadığı derhal görülüyor: meselâ (kıt’a II) de Genç Osman’ın elinde çevkân bulun­ duğu, kardeşlerinden ve yiğeninden bahs­ edildiği, (kıt’a III) te galiba şahsî bir kav­ gadan bahsolunduğu anlaşılıyor. Bunla-


Sayı: 10

ATSIZ MECMUA

rnı Bağdat kahramanı Genç Osman’la hiç bir münasebeti olmadığı pek sarihtir. Bü­ tün bunlara bakılınca, bu Ilgın manzu­ mesinin, bizim Genç. Osman’a ait bir riva­ yetin bazı küçük bakiyeleriyle, ondan büsbütün başka bir «Osman» baklandaki bir türkünün mantıksız surette karışma­ sından hasıl olduğu hükmünü vermek zarurîdir. Aşağıda «Zeybek Osman» hakkındaki kısımda, buna ait malûmat vere­ ceğiz. Mevcut Gene Osman rivayetlerinin en ehemmiyetsizi ve karışığı olan bu Ilgın manzumesinde yegâne dikkati celbedecek nokta, onunla Kırım rivayeti arasındaki rabıtadır. Midhut Şakir Beyin, Gene Os­ man türküsünün Adana Türkmen aşiretri vasıtasıyla Ilgın havalisine gelmiş ol­ ması lıakkındaki tahminine de hiç ihti­ yaç yoktur; Anadolu’nun birçok sahala­ rına uzun zamanlardan beri yayılmış olan ve şimdilik «Adana, Çankırı, Karaman Konya, Mudurnu, Niğde, Safranbolu» rivayetleri -elimizde bulunan Genç Osman hikâyesinin Ilgııı’dada mevcut olması, IIgtn’ıtı coğrafî mevkii düşünülünce, tabiî değil hattâ zarurî görülmek icap eder. Il­ gın ve havalisinde bu Genç Osman riva­ yetinin, Midhat Şakir bey tarafından neş­ redilen yukarki şekilden daha tam şekil­ lerine tesadüf edileceğini kuvvetle tahmin etmekteyiz.

B.Niğde rivayeti. Genç Osman’ın Niğde rivayeti, Profe­ sör W . Gordlcvskitarafından Niğde’de tespit edilmiştir. Rivayet şeyledir: Dör­ düncü Murad Bağdadı muhasara ettiği zaman derviş elbisesini giyerek ordudan çıkmıştı. Yolda bir çobana tesadüf etti ve «şehri nasıl fethetmeli» diye sordu. Çoban da «bugünkü işini yarma bırakma» dedi. Sultan, içinden çobana teşekkür ederek ordusuna döndü ve hücum emrini verdi. Genç bir delikanlı muhasara ve hiiçuuı esnasında kahramanlığıyla teıneyyıiz etti. Bu, Genç Osman idi. Harbederken Osman’ın başı kesildi. O da kesik kellesini koltuğuna alıp harbe devam etti

Sayfa: 241

[W. Oordlevski,Osmanskıya skazaniya i leğendi,Mosktoa, 1912, p. A5]. Bu ri­ vayetin baş tarafı,kitabımızda iyzah etti­ ğimiz Türkmen rivayetinin çok eksik ve değişik bir bakiyesidir; ve burada Genç Osman’dan hiç bahis yoktur. Bağdat fet­ hinde Genç Osman’ın kellesi koltuğunda harbettiğiııi anlatan son kısım ise, bütün Genç Osman rivayetlerinde müşterektir. Hülâsa, Oordlevski’nin tespit ettiği bu eksik Niğde rivayeti, Genç Osman’ın bu­ ralarda da maruf olduğunu göstermekten başka bir ehemmiyeti haiz değildir.

C.Safranbolu rivayeti. Genç Osman hikâyesinin Safraııboiüda da meçhul olmadığı, o havali hakkında kıymetli halkiyat tetkikleri yapan Ahmet Baha Bey tarafından tevdi olunan aşağıki manzumeden anlaşılmaktadır: 1 Sabalı namazını(tıanıazin?)kıldıın tozdan dunundan Allah ayırmasın dinden imandan Şehitler mezarı gözükmez kandan Şehitlere serdar oldu Genç Osman

•2 Analar doğurmaz böyle bir arslan Bağdad’ın içine girilmez yasdan Atladı hendeği geçti Genç Osman

3 Genç Osman’ın atı kötüden kötü Kılıcının ağzı zehirden katı Çekiverin benim derviş Kır Atı Üzengiler al kanlara boyansın

4 Atladı hendeği geçti Genç Osman Analar doğurmaz böyle bir arslan Bağdad’ın içine girilmez yasdan

Bizim Genç Osman’a ait olan bu halk türküsünün yalnız iiç kıt’adaıı mürekkep olduğu görülüyor; çünkü dördüncü kıt’a ikinci kıt’anıtı intizamsız bir tekrarından ibarettir. Bu rivayeti diğer rivayetlerle mukayese edecek olursak, şu neticeleri elde ederiz: (kıt’a I) diğer rivâyetlerden müstakildir ve ilk iki mısraın bu rivayet­ le mantıkî bir alâkası da yoktur; yalnız dördüncü mısra muhtelif rivayetlerde


Sayfa: 242

Sayı: 10

ATSIZ MECMUA

aynen mevcuttur (Karaman, II; aşağıda Türkufen rivayeti, III). Eksik olan (kıt’a II)' ile, Karaman (kıt’a XII), Konya (A, kıt’a III; B, kıt’a V), Mudurnu î.kıt’a II) rivayetleri - arasında bârız benzeyişler vardır. : Kezalik (kıt’a III) ile Karaman (ktt’a" IV), Mudurnu (Kıt’a I) rivayetleri arasında, dördüncü mısraın kafiye itiba­ rıyla diğer kıt’alardaıı ayrı olması cehetinden da, büyük bir benzeyiş görülüyor. Herhalde Safranbolu rivayeti, doğrudan doğruya Karaman ve Mudurnu rivayetle­ rine bağlı, fakat onlardan daha fakirdir. Bu muhtelif rivayetlerin besteleri tetkik edilecek olursa, bu nokta belki daha sa­ rih olarak anlaşılacaktır.

Paşalıx isterse asker vereyim Beylik isterse onu da vereyim.

6 Saba namazında aptes alırken Yağlı xuşıın yâmur gibi yağarken Ya şeitiik ya gazilik dilerken Şeitlerin serdarı’otdu Gence-Osman.

Bu manzumeyi neşreden «Olesnitskiy», Genç Osman hakkında şu iyzahatı veriyor: «Aslı itibarıyla Genç Osman kimdir? Kırım Tatarları onu kendi millî kahra­ manları olarak telâkki etmektedirler. Acaba böyle miydi?Filhakika Kırım ordu­ su dördüncü Murad’ııı 1631 seferine işti­ rak eylemişti. Fakat un koye .tansiıoo pod olomaııskoy S ortı,. Peterburg,1887,s(506-7 P nam eserinde verdiği malûmata nazaran d. Kırım rivayeti. bunlar yağtnakefliğe yarar bir kuvvet idi. Genç Osman hikâyesinin Kırım riva­ yeti Aleksey olesiıı Pesni Bundan dolayı da bir yardımcı olmaktan ziyade fazla bir yüktü. Türküde mahallî KrıııısIti'V Tıırole, Moskva, 1910 atlı ese­ unsurlar var gibi gözüküyor; lâkin Anarinde ıııüııdcreçtir. liusca tercümesi B.A. pa’ııın burada zikredilmesi, sonradan ya­ Kondaraki tarafından neşredilen ve VI. pılmış bir ilâve de olabilir. Her hâlde ŞuE tarafından da nazım şekline konan Genç Osman’ın kırımlı olmaktan ziyade bu Genç Osman rivayetini aynen nakle­ Osınanlı olduğunu söyliyebiliriz.Gordlevsdiyoruz. ki’nin dediğine göre hâlâ bugün bile Os­ manlIlar arasında Gene Osman’ın hatırası Gence - Osman mahfuzdur. Bu kabilden olarak Gordlevski 1 İstanbul’da İzmitli bir zatin ağzından İptida BağdacTa sefer olanda «Gene Ostııana bak» darbımeselini kay­ Yağlı xuşım yâmur gibi yağanda detmiştir. İhtimâl OsmanlIlarda bu isme Eren (erenler?) evliya dua xıîatıda Alla Alla deyü keçti Gence-Osman bağlı bir uıeııkabo de vardır. Yine Görd2 levski Niğdede bir köylüden, kafası ke­ Gencc-Osman dedikleri bir kenç ırşax silen Osman’ın kellesini koltuğuna alıp Beline bağlamış mukaddes xuşax düşmanlarla harp , vo ,on lan mağlup etti­ Aııapadan almış on sekiz uşax ğini işitmiştir. Alla Alla deyü keçti Gence-Osman Genç Osman hakkında hiç malûmatı y olmıyaıı rus müsteşrikinin bu mutaleaları, Egerleyin xır atnmn eisin hiçbir ehemmiyeti haiz değildir. Yalnız, fet eteyinı düşmanların episiıı Genç Osman’ın kırımlı olmadığını söyle­ Saba ,namazında Bağdat xapusuıı Mübarek el ile açtı Gence Osman mekle doğru bir tahminde bulunmuştur. 4 Genç Osman hakkında lisanımızda en zi­ Bağdat cenkitıi Gence-Osmaıı açtı yade «atladı geçti Genç Osman» tâbiri ya­ Gence-Osman in cenkinc Cebrail endi yılmıştır ki, bunun, Gene-Osman’ın muh­ Altı yüz xanatm dağlara açtı telif rivayetlerinde mevcut «atladı hende­ Alla Alla deyü keçti Gence-Osman ği geçti Genç Osman» mısramdan alındığı 5 anlaşılıyor. Ne Gordlevski’nin, ne de Gence-Osıııan dedikleri kelsin köreyinı Olesnitskiy’ in Viktor Maksimov’un O Nasıl xarmıaııdır men de bileyim


S a y ı: 10

ATSIZ MECMUA

1856 da neşrettiği «Hüdavendigâr ve Karaman tiirk lehçeleri hakkında bir tettik tecrübesinde : «Karamanda topladığı manzum parçalar arasında dördüncü Murad’m kumandanlarından Genç Osman’a ait bir destanın mevcudiyeti» hakkında verdiği malûmattan haberdar olmamaları çok gariptir! Bu küçük istitrattan son­ ra, Gene Osman hikâyesinin Kırım riva­ yetini diğer Anadolu rivayetleriyle mu­ kayese edelim. Kırım rivayetinde (kıt’a 1, mısra 1), edebî menbalardaki rivayetle Çankırı ri­ vayetinin ilk mısraının aynıdır; dördüncü mısra ise Karaman rivayetinde (kıt’a VI, mısra 4) mevcuttur. (Kıt’a II, mısra 1,2) yukarda söylediğimiz gibi yalnız Ilgın rivayetimde küçük bir fark ile - mukad­ dem yerine mukaddes - mevcuttur; bu kıt’anın üçüncü mısraı herhâlde Kırım’da uydurulmuş olmalıdır. (Kıt’a III) aynen edebî menbalarda (kıt’a II), pek az fark­ la Çankırı (kıt’a II), biraz daha farklı olarak Karaman (kıt’a VI) rivayetlerinde mevcuttur, (kıt’a IV) ün yalnız birinci mısraı biraz farkla Çankırı (kıt’a III, mısra 1) ve Karaman (kıt’a II, mısra 1), Konya (B, kıt’a III, mısra 1) rivayetle­ rinde mevcuttur; Diğer mısralar yalnız Kırım rivayetine münhasırdır. (Kıt’a V), epey mühim farklarla Çankırı (kıt’a IV), Karaman (kıt'a VII), Konya (B, kıt’a IV), Mudurnu (kıt’a III) rivayetlerine ve edebî menbalardaki şekle (kıt’a III) benzer; fa­ kat onlardan daha bozuk ve daha yeni­ dir. (kıt’a VI) nın yalnız son mısraı Ka­ raman (kıt’a II), yakardaki Safranbolu (kıt’a I), ve aşağıda zikredilecek Türkmen (kıt’a III) rivayetlerinde mevcut olup, ilk üç mısra yalnız Kırım rivayetinde mev­ cuttur. Bu mukayese gösteriyor ki, Kırım rivayeti, Anadolu rivayetleri arasında en ziyade Çankırı rivayetine benzemektedir. Anadolu rivayetleri arasıuda Genç Osman destanının XVII nci asırda tespit edilmiş şekline en yakın olan rivayet Çankırı ri­ vayeti olduğuna göre, Kırım rivayetinin eksikliği de anlaşılıyor. Bununla beraber

Sayfa: 243

' Kırım rivayeti sonradan diğer Anadolu rivayetlerinden daha fazla tahriflere uğ­ ramıştır.

E.

YeniTürkmen rivayetleri.

Kitabımda, Ali Rıza Bey tarafından neşredilen bir Türkmen rivayetine istina­ den Genç Osman hikâyesinin Adana Türkınenleri arasındaki şeklini tespit ve tahlil etmiştim. Adana havalisindeki Türkmen aşiretleri hakkında çok kıymetli tetkikâtta bulunan AliRıza Bey, Cenapla men Oymakları adıyla bu tetkiklerini bastırmaya başlamıştır. Bu güzel eserin nâşirin müsaadesiyle tetkik ettiğim ilk iki formasında Genç Osman hakkında ba­ zı yeni Türkmen rivayetlerine daha tesa­ düf ettim ki, her noktai nazardan çok ehemmiyetlidir. Bunlardan birisini Ali Rıza Bey, Aptal Topal adında bir sazşairinden dinlemiştir ki Türkm en aklrı, s. ^4] biz de ora­ ym O dan aynen naklediyoruz:

Türk­

1 İptidai Bağdad’a sefer olanda Atladı hendeği geçti Genç Osman Yıkıldı bayrakdar aldı bayrağı Eletti bedene dikti Genç Osman

2 Getirin de Kır Atımın ikisin Fethedeyim düşmanların hepisin Sabah namazında Bağdat kapusun Allah Allah dedi açtı Genç Osman

3 Genç Osman der isen hakka yetişti Atladı hendeği bedene düştü Kelle kucakladı üç gün savaştı Şehitlere serdar oldu Genç Osman.

Bu manzumenin I inci ve II nci kıt’aları pek az farkla Çankırı rivayetinin aynıdır; (kıt’a III) ise Çankırı rivayetin­ den (kıt’a III) ziyade Karaman rivayeti­ ne (kıt’a II) yakındır. Görülüyor ki bu Türkmen rivayeti, Anadolu rivayetlerinin en eskisi yani Kul nın manzu­ mesine en yakını olan Çankırı rivayetiyle tetabuk ediyor. Ali Rıza Bey’in kitabında Ilbeğli oy­ mağına mensup Kara Haşan naklen, Genç Osman hakkında bir rivayet


Sayı: 10

ATSIZ MECMUA

Sayfa: 244

dgıha vardır ki, onu da aynen naklediyo­ rum: «Sultan Murad Antakya civarında bir rüya görür. Rüyasında, Genç Osman’ı yanma al, derler. Sabahleyin Sultan Mu­ rad Genç Osman’ı köyünden getirtir; ana­ sına, geri getireceğine dair bir de senet verir. Bağdad’a giderlerken yolda Padişa­ hın ordusunu bir çiftçi üç gün besler, ozaıııan buralarda çok zengin ağalar bu­ lunurmuş. Padişaha bu adamı define sa­ hibi olarak tanıtırlar. Padişah çiftçiyi ça­ ğırarak: — Ulan, senin hâzinen varmış. Padi­ şah dururken çiftçiye hazine ne 'gerek. Onu çabuk bana getir! Der. Çiftçi hemen çıkar, ne kadar çift aleti varsa Padişahın önüne getirir, ve niyaz ederek: — Hiinkârim, işte benim hâzinem bunlardır. Der. Padişah bu çiftçinin sözünden hoşlanır. Onu hazinedar yapar. Bağdada gelirler. Bir gece Padişah kıyafetini teb­ dil etmiş, Genç Osman’ın çadırına gelmiş ve Genç Osman’a «Bağdad’ı alacak mıyız? demiş. Gene Osman: «Kır Atıma çift yem, bana tütün çıkmazsa Bağdat alınmaz» demiş. Ertesi gün Genç Osman’ın atına çifte yem çıkar ve kendisine de tütün gönderilir. Genç Osman öğle namazı sırasuıda Bağdadı zapteder. Burcu deler, şe­ hit olur. Kafasını koltuk altına alır. Ni­ hayet dört yol arasında düşer. Bağdat zaptedilir ama padişah geri dönerken Genç Osman’ın anasına verdiği senetten çok mahçup olur...». Ali Rıza Bey bu rivayeti anlattıktan sonra diyor ki : «Burada ev sahibi A ğa söze ka­ rıştı ve Bağdad’ın fethine dair olan şu türküyü söyledi: 1 Sana derim sana ey Acem Şahı Arslan yatağından kalktı gelir (geliyor?) Alır senin tahtın ile tacını Sultan Murad kendi kalktı gelir

2 Sultan Murad yer yüzünün Velisi İşte geldi Hakkın arslan Alisi

Seksen bin Urum-Eli delisi Doksan bin de Tatar Han’dan gelir

3 Altmış bin de kara postal giyici Yetmiş bin de tatlı cana kıyıcı Seksen bin de kendi kendin bilici Doksan bin de aşiretten er gelir

4 Allah Allah diyip çıktı yerinden Leblerimiz şekâr (şeker?) oldu seyrinden Binip cansız duvarları yürüten Hünkâr Hacı Bekta; Veli gelir.

Genç Osman hakkmdaki bu son riva­ yet okadar mühim değildir; Alî Rıza Bey’iıı vaktiyle neşretmiş olduğu Türkmen riva­ yetine esas itibarıyla benzemekle beraber ondan daha fakirdir; yalnız bıi son riva­ yette Genç Osman ile alâkadar olınıyan «Köylünün hazinedar olması* fıkrası, eski rivayette mevcut değildir; yine bu son rivayette Genç Osman’uı tütün istemesi, Sultan Murad devrinde tütünün şiddetle yasak edilmesi hâdisesinin bir bakiyesi­ dir. Ancak, bütün bu gibi teferrüat nok­ talarından sarfınazar, Ali Rıza Bey’in tespit ettiği iki türkü, Genç Osman hi­ kâyesinin tetkiki meselesinde umumî noktai nazardan çok mühimdir: Kitabımda, Adana Türkmenleri arasındaki Genç Osman türkülerinin ye onunla alâkadar rivayetlerin XIX uncu asır Türkmen şairi Dadal Oğlu’na ait öldüğünü nazarı itiba­ ra alarak, diğer Anadolu rivayetlerinin Kul Mustafa’nın Genç Osman destanıyla alâkadar olduğu halde, Adana Türkınenleri arasmpa Kul Mustafa’ya ait manzu­ menin unutulduğunu ileri sürmüş ve de­ miştim ki: «Mamafi bu sahadaki rivayetin de iptida Kul Mustafa’nın şiirini tefsir ve îyzahtan doğmuş olması pek muhtemeldir» Ali Rıza Bey’in topladığı bu yeni riva­ yetler, eski noktai nazarımın tamamen doğru olduğunu meydana çıkarmıştır: Çünkü, Aptal Topal’m ağzından kaydedi­ len — rivayetÇankırı rivayeti gibi — Kul Mustafa’nın şiiriyle çok alâkadar olduğu gibi, Ömer Ağa’nın Bağdat fethi hakkm­ daki türküsü de, yine Kul Mustafa’ya ait olup kitabımızda neşrettiğimiz manzume-


Sayı: 10

ATSIZ MECMUA

Sayfa: 24&

nin [Kayıkçı KulMustafa ve Gençdudağına, Os­ Bağdat rivayetinde de çenesine man hikâyesi, s. 9-10}az çok sapladı değişik [Kayıkçı Kul Mustafa ve Genç bir şeklidir. Demek oluyor ki Adana Osman hikâyesi, s. 34, 38]. Bu fıkranın eski bir an’aneye istinat ettiği Amasya Türkmenleri arasında,Kul Mustafa’nın yal­ nız Genç Osman türküsü değil, Dördün­ taribin’deki şu kayıttan anlaşılıyor: «Tarihen pek meşhurdur ki Amasya hükü­ cü Muradın Bağdat fethiyle alâkadar sair bazı manzumeleri de hâlâ yaşamaktadır. meti bıyıklarında demir tarak duramıyan işte bütün bu yeni rivayetler, Genç gençleri askerliğe almıyordu. Amasya Osman hikâyesinin, vaktiyle müdafaa et­ delikanlılarından bıyığı henüz terliyen bir miş olduğum gibi, Kul Mustafa’nın Genç genç, Çelebi Sultan Mehmed’in huzurunda Osman destanından çıktığını ve Osraanlı demir tarağı tist dudağına batırır, bıyı­ imparatorluğunun ta Kırıma kadar muh­ ğımda demir tarak duruyor diyerek as­ kerliğe kabul edilmesini rica eder ve bu telif sahalarına yayıldığını teyit etmeksuretle kabul edilir [A/nast/a tarihi, mektedir. s. 177}. / . Bazı ilâve ve tashihler. 4. — Kitabımda [ S.50, not 2 ] da 1. — Kitabımda, Ali Rıza Bey’in vak­ bahsettiğim Ebû Mu‘aşeri Belxî y*l tiyle neşretmiş olduğu Türkmen rivaye­ hakkında ayrıca bakınız tinde Genç Osman’ın köyü olarak göste­ Gibb Memorial Series, s. 198]. rilen «Kara Buclu, Kara Burdu» Köyü­ 5. — Kitabımda Kesik baş meselesin­ nün adına Dahiliye Vekâleti tarafından den epey etraflı surette bahsetmiştim neşredilen Köy adlarında, tesadüf olun­ [S. 45 ve müteakip]. Bu mesele hakkında madığını söylemiştim [S. 27, not 2]. Ali P, Saint - Fnes’in Lsaints ce Rıza Bey bir mektubunda: «Köy*Adları» hores» atlı makalesi bilhassa dikkate şa­ adlı kitabın 519 uncu sofyasmda Cebeli yandır [Reviıede Vhistodes religi bereketin İslahiye merkezî nahiyesinin Mars-Jııin, 1979). 36 ncı köyü olarak Kara Burdu köyü­ G. Osman Zeybek. nün mukayyet olduğunu haber vermek­ [Türk Yurdu, c.5, Numara 25, Kânu­ tedir. nusani 1926, S. 91] de Osman Zeybek 2. — Ali Rıza Bey Cenupta T ü rk ­ türküsü namıyla bir türkü neşredilmişti. men Oymakları adlı eserinde Genç Os­ Genç Osman’ın Ilgın.rivayeti, öyle zanne­ man türkülerinin Benderl denilen bir diyorum ki, asıl Genç Osman türküsüyle makamda okunduğunu kaydediyor [S. 14]. bu Zeybek Osman’a ait bazı türkü parça­ Başka hiç bir yerde adına tesadüf etme­ larının karışmasından viicude gelmiştir. diğim bu makamın musiki noktasından Bu türküyü neşreden Naci Bey’in verdiği tetkiki çok mühim olacaktır. Esasen Genç malûmata göre Osman Zeybek Yalvac’ın Osman rivayetlerinin Anadolu’da ve Kı­ Küstük köyünden olup Molla Veli Oğlu rımda terennüm edildiği besteleri toplıyadiye meşhurdu. Bundan kırk sene önce rak mukayeseli bir tetkik yapmak vazi­ eski büyük Konya vilâyeti içinde dağlar fesi genç musiki mütetebbilerine düşen Kıralı olarak şöhret kazanmıştı. Rivayete mühim bir iştir. gör e,o zamajı Anadolu’yu iktisaden yakıp 3.. — Genç Osman hikâyesinin Konya kavuran rum ve ermeni sermayedarlarının ve Bağdat rivayetlerinde bir tarak fıkrası müthiş bir düşmanı imiş. Türküyü aynen varâtr: Orduda hizmet edeceklerin bıyık­ naklediyorum: larında - Bağdat rivayetinde sakallarında - tarak durabilecek bir yaşta olmaları 1 icap ettiği hâlde, Genç Osman bıyıksızdı. Osman yükün yıkmış yolun sağına Atım işlemiyor Findüs Dağına Bunun için Konya rivayetinde tarağı üst


Sayı: 10

ATSIZ MECMTJA

Sayfa: 246

Hiç adam teslim olur mu Kürdün beğitıe Süpürün şu damlan Osman geliyor Kır Atma binmiş arslan geliyor,

2 Gece ile gündüz benim firarım Yoktur din-i islâma benim zararını Elimde martinim gâvur ararım Düştüm bir ırmağa ağlar giderim Kızıl Irmak gibi çağlar giderim

3 Osman'ın bindiği yaldızlı eğer Her gelen Kurşunlar Osman’a değer Osman’ın annesi .boynunu eğer Açıl gür dumanlı dağlar kaygılardayız. Garip bülbül gibi âh u zardayız

4 Atımı bağladım ben bir çalıya Arzıhâlim çıktı Bâbıâliye Yine minnet düştü Saçlı Doruya

3. - ilâve Bu makale münasebetiyle, ahiren elime geçen, Kul Mustafa’ya ait iki şiiri de bu­ rada neşrediyorum: 1 Yücesi dumanlı boralı dağlar İnciimen sunamı yol verin gitsün Eyyâm-ı şitâda bahar erişsüıı Eline bir deste gül verin gitsün

2 Uğratmam sunamı Kışa borana Kalkdı kısmet durulmadı çare ne Eşinden ayrilup giden ceylana Düzelin dağlar yol verin gitsün.

d

3

Dağlar Kerem edin açın yollan Üşümesin yarın nazik elleri Korkarım rikâbda..;... Beline l&liuri şal verin gitsiin

4 Mustafa’m der cemaline doyulmaz Seni görmeyince takatim gelmez Dostum gurbet elde yolun bulamaz Bir takım gılavuz kul verin gitsün

1

Sahalıdan uğradım ben bir güzele Taramış zülfünü gayet güzeldir Canım Kurban olsun serbest gezene Parlak pabuç ağ topuğa uygundur

2 Ben de geldim elinize gezerek Âh edüb de Kara bağrım ezerek Halaylar çekmede gözün süzerek Kütnı zubun usul boya uygundur

3 Behey nazlım işte geldim yanına Hayran oldum ağzındaki diline Hatalar getürme asla kaddine Turunç meme ağ göğsüne uygundur

4 Yürü hey sevdiğim yolunu yürü Al giyin sevdiğim serini bürü Gözünü sevdiğim şol peri gözü Kul Mustafa'm siyah Kaşa uygundur.

Prof. Dr.

KöpriilüzA f. Fua

T ü rkiyen in m u h te lif yerlerind eki o k u ­ yu c u la rım ız G e n ç O s m a n a ait bildik­ leri rivayet ve türküleri yollarlarsa, Atsız M e c m u a onları m e m n u n iy e tle basar.


Sayı: 10

ATSIZ MECMUA

Sayfa: 247

Azerbaycan halk edebiyatında “Sayacı,, Türküsü 9 uncu sayıdan mabat Evvelce bilhassa koyanları isim ve nevileri üzerine medheden « » şim­ dide çobanı ile ehli hayvanların sahibine bahşettiği serveti tasvir etmektedir. Göydek i göy bulutlar yorgan ıdı çobanın yastı yastı tepeler yasdığıdı çobanın yumru yumru gayalar yumurağıdı 1] çobanın , elindeki deyeneyh galxamdı çobanın yanındaki boz köpeyh yoldaşıdı çobanın ağzı gara canavar tüşmanıdı çobanın. ★ Nenem goyunun ağı 2] geder dolanı 3] dağı piçer 4] gafa giyağı 5] içer serin bulağı garılar GJ tutar yağı gelinner 7] yiyer gaymağı illaki gayganağı 8] çobana vurar dağı gıziara cebiz ağı 9] çobana çarıx bağı uşağa 10] şütüyh 11J bağı. ★ Nenem boz-ala goyun yolda susala 12] goyun [1] Yumruk 2] Beyaz koyun 3] Oezer 4] Biçer 5] Koyanların çok sevdikleri bir nevi ot 6] İhtiyar kadınlar 7) Gelinler 8] Salıande yu­ murta 9] Patiska 10] Çocuk U]Ninni 12JSMPK. S. II de köçerli yalnış olarak ‘mağrur'; ‘mütekebbir' manasında tercüme eylemiştir. Bilahâre ise «Balalara hediyye» unvanlı eserinde Köçerli «süzala» şeklinde kaydederek, haşiyede doğru

yiyen sening ucungıiaıı 1] getrir giz ala 2] goyun. i.

★ Nenem o gelin goyun guzunga telin 3] goyuu yiyen sening ucungnan getrip gelin goyun. ★ Nenem o gemer 4] goyun guzusa emer goyun yiyen sening ucungnan bağlıyıp kemer goyun. ★ Nenem o gaşga 5] goyun minmiseng eşge 6] goyun 7] yiyen sening ucungnan çıxıpti köşge goyun. ★ Nenem o gizil goyun yollara düzül goyun Şueybdeıı galmısang galasan yüz il goyun. ★

Nenem o sekil 8] goyun belinde kekil goyun ay garannıx gecede arxaca 9] çekil goyun, ★ olarak azerî tabirince 'keyfsizlemek' ; 'yan sağ yarı naçağ olmak, yani 'rahatsız', 'hasta olmak' manasında izah eylemiştir. 1] Sening ucungdan = senin varlığından senin sayende 2] Attun, gümüş 3] Yaklaş 4] ağımsu 5] Âlnı beyaz lekeli 6] Aşk 7] Bütün cümlenin manası 'Aşka gelmişsin 'demektir. 8] Beyaz ayaklı 9] Yazın koyunlarin istirahat ettikleri mahal.


Sayfa: 248

Sayı: 10

ATSIZ MECMUA

Nenem ağ garagaş goyun garn 1] dağlar aş goyun ay garanmx gecede çobana yoldaş goyun. ★ Nenem goyunun gelini avşara 2] gelmez yelini 3] Şora ketten 4] götürdüm dölünü 5] onu sağan giz gelinin imalıyım ellerini, ★ Nenem goyunun uzunu 6] döşünde 7] besler güzünü sağına yatar yozalar 8] soluna yatar yozalar 9] eli çanaxlı gızdar 10] goyunun yolunu gözder. 11] ★ Çoban goyunu götüresi bereye yetiresi ağ bileyhli gelinner sağanı sağam deyesi ağ birçeyhli ganlar 12] buluyum buluyum deyesi. ★

Bu oğlumun deyesi bu gizimin deyesi sarı suyu galanda boz köpeye tökesi. ★ Ucu yanıx kösöyle boz köpeyi döyesi ik Canaıu başlı boz köpeyh yeri 13] goyuna deyesi. ★ Kırdaca 14] xırdaca gızdar elleri xmalı gızdar ellerinde çanaxlar berenin yolun ğözder. ★ Xırdaca xırdaca çepişder 15] i] Karlı 2} Kucak 3] Koyun memesi 4] Kent = Köy 5] Menşey 6] Endamı güzel 7] Göyüs 8) İstirahet etmek 9] Neşe duymak 10] Kızlar 11] Bekler 12] İhtiyar kadınlar 13] Yürü 14] Ufacık 15] Çepişler - mini mini keçiler 16]

yöşamn 16] başın tişder geder yaylağı yaylar geler kermede 17] gışdar. Buradan itibaren «Sayacı» ahli hay­ vanları onların kendi lisanı île medheder ve onların meziyetlerini tarif eyler. Goyun deyir: men heç ottan doymaram payız oldu 18] çörün çöpün goymarauı her bir öyü 19] gelin kimi bezerem 20] ağır ağır salılarım var menim güllü güllü salçalarım var menim ★ Neneıiı o tatar 21] keçi gayada yatar keçi gış berk 22] gelende balanı 23] atar keçi. ★ Nenem o xallı keçi memesi ballı keçi ayağı naili keçi uca gaya başında tutuptu yattı 24] keçi. ★ Keçi deyir: menim adım Abdülkerimdi 25] gavala 26] çekilen deri menim derimdi UÇ ay gış Allah kerimdi şeytan şeytan balalarım var inenim gelbi 27] gelbi dağlarım var menim. ★ Camış 28] deyir: payız olcax 29] sa­ manlığımı doldurung yaz 30] olanda boyunduruğumu youdurung cüte 31] getmesem vurung meni öldürüng Bir nevi kokulu ot 17] Koyunun yatak yeri 18] Son bahar 19] Evi 20] Süslerim 21] Bu bir nevi büyük keçi cinsidir. İsmine bakılırsa Orta Asyadan ve ya Tataristandan gelmedir. Türkiyat Enstitüsü Asistnnı Abdûlkadir Beyin verdiği malûmata nazaran] Başkurtlar bu tabiri keçiye masharalığmdan dolayı vermişlerdir 22] Şiddetli 23]Yavru 24]Bu gün bille azerî türkierinde mev­ cut bir danstır. Bir kaç kişinin iştirakiyle el ele verilip mendille dans edilir. Bir dereceye kadar «Zeybek» ddftsım andırmaktadır 25] Azerî derblmeseline göre «Koyun olmadığı bir zamanda keçiye Abdülkerinı» derler. S M P K. S. 18 not 3 26] Def 27] Yüksek 28} Manda 29] Olacak 30] İlkbahar 31] Çift, Ekin.


Sayı: ip

ATSIZ MECMUA

Sayfa: 249

dolu-dolu samannıxlanm var inenim derin-derin deryalarım var menim ★ Öküz deyir: men ağama nökerem 1] üç ay gıy toulasıuda bikâram 2| yaz olanda çayır çemen sökereın ağlı gırmızıh buğda ekerem ağır-ağır xırmannarım var menim uca-uca 3] tayalarım var inenim ★ îneyh deyir: men doğanda melereuı ahımla dağı daşı delerem gurudumu 4] günnen güne serere m yasşı yaxşı kerelerim 5] var menim.

bride çobanın olsun üzüng ağ olsun 1] çoban ★ Bayrama ne galdı? ne galdı ne galmadı? bir ellice gün galdı. •★ Elli gün say otur garmala 2] guzu götür. ★ Eiil gün keçesi sayan yağış 3] yağası 8armaşıx öt pıtesi guzu telge 4] tutası oğ!ax irtmeyh atası. ★ ★ Eççex deyir: men hamıdan 6] fağıram 7] Küresinnen ağmnan palçığa 8] tüşende uca dağdan ağırını öldürmüşüz çağmuan çöllerde galanda men yiyemi 9]çağırram goyuıı neden hasıl oldu k^re naydan yoğun sesim var^menim. kimya yarpağınnan 5] ★ bizede getiring Deve deyir: heç hayvan götürmez üktituB gourmasmnan yağmnan. iyit oğlan gereyh çeke ipimi ★ erebistan içer menimi südttmü Yağ verenin oğlu olsun uzax uzax menzillerin var inenim doğduğu oğlan olsun. 6] uca uca tepelim var menim. * Burada a Sayacı»kendi medbiyesini Yarma 7J verenin gizi olsun bitirmekte ve artık «Nevruz» bayramı gzıda gotur olsun yaklaşmağa yüz tuttuğunu ve buna baş­ goturuna gurt tüşsün lıca delil kuzuların artması olduğunu izah gurtanguş 8] tapılmasın. 9] etmektedir. ★ Goyunun Özü geldi kısa 10] kısa gelenin dolandı düzü geldi kisnacağı dar olsun çobanın gucağmda basa basa gelenin birce cüt 10] guzu geldi. basmacağı berk olsun ★ bereketi bol olsun Can guzu canım guzu sizin de damağngız cağ olsun 11] tükü gırmızı guzu t] Teşekkür ve takdir makamında söyle­ İbrişim telli guzu nilen bir cümledir 2) Doğurmıyan koyun biri bey-ağanm olsun 3] Nisan yağmuru 4] Kuyruk 5] Köçerlinin 1] Hademe 2] İşsiz 3] Yüksek 4] Kurut - inek südünden yapılmış bir nevi konserdir. Ayran torbaya süzüldükten sonra duzlanır ve kurutulur. Ekseriyetle yumurta şeklinde olur. Kışın yemekler içerisine konulur. Başkurt ve Kırmızlarda, peynir manasındadtr. 5J Tere yağı 6] Herkesten 7] Aciz 8] Çamur 9] Sahibini 10| Çift, iki.

verdiği malûmata nazaran SMPK. s. 22 «kimya» halk itigadınca bir ot olup kendisine dokunutunca her bir şeyi altuna çevirmektedir. İşbu otun yaprağından da koyun vücude gelmiş ve ona göre goyunun altın kiymeti vardır. 6] Erkek çocuğun tercihine bir işaredir 7] Kırma buğday 8] İlaç 9] Bulunmasın 10] Kısmak fiilinden 11] Damağtng çağ olsun = neşeli, mesut


Sayla: 250

Mehemmed peyğenberin eşgine 1] Mehemmed peyğenberin-şenine 2] bir salara* ■ İşte

bu

Sayı: 10

ATSIZ MECMUA

türkü

söylendikten

*Saycıct» takdis mukabilindeki mükâfatını toplayarak diğer çiftliklere gider. D r. Ç a fe r o y lu A h m et Edebiyat Fakültesinde. Türk lisanı tarihi müderris muavini

sonra

Seyahat notları III 1 7 T e m m u z :' Bugün sabah erken­ den, saat 6,30 da İsmail de bizimle olmak üzere yola çıkıyoruz. Çanakkaya’nm di­ bine kadar katırla gitmek mümkün öİdiı; o da bin bir müşkülâtla. Çünkü, yolları, devrilmiş ağaçlar kapatmış. Orman işle­ rinin fena tanzim edilmiş olmasına insan asıl, böyle güzel ormanların içindeki faci­ aları görünce yanıyor : muazzam çam ağaçlan (geceyi evinde geçirdiğimiz ihti­ yar Hüseyin Ağanın anlattığına göre, vaktıyla gemi inşaatında kullanmak üzere bunlardan, çok sevkedilirmiş) yerlerde yatmış, çürüyor. Bunların ne devrilme­ sine, ne de devrilenlerin çiirümekten başka işlerde kullanılmasını düşünen kimseler yok. Köylü şöyle şikâyet ediyor: yazın, yaylalarımızda iken ormancılar kışlık odu­ numuzu tedarik etmemize (hatta devrik ağaçlardan bile) müsaade etm iyorlar; yazın mâni olmak, kesenlerden ceza almak ta kolaydır; zira ormancılar hep dağlar­ dadırlar... Biz de kışın odunsuz keldıkmı köylere yakın genç ormanları günü günü­ ne kesip harap ediyoruz». Sade burada değil, bütün ormanlarda bu devrilmiş yatan ve çiirümey^ bekliydi asırlık ağaç­ ları görünce irısan «sade bu kuru ağaçlar Türkiye’nin senelerce odun ihtiyacını temin eder ve ormanlara nefes aldırır!» diye düşünüyor., •Çanak-Kayanııı dibi, Isınailin çobanları bekliyeceği mahal, Köroğlu dağının yük­ sek çıplak mıiıtakalarınm hududu, sulak ve otlu bir . yer; otlar diz boyunu geçi1] Aşkına 2] Şanına

yor. Katırı, yaylaya geri, gitmek üzere, burada bırakıyoruz, ve îsmaille beraber, yüz metre kadar yukarımızdaki Çanak Kayaya çıkıyoruz. Çanak-Kaya, biraz arkasındaki Dedenin - Doruğu’ndan alçak olmakla beraber, bütün civara hâkim bir mevki.... Buradan etrafı ve Köroğlu kayasının dik başını seyrediyoruz. Yarını saat kadar dinlendikten sonra, saat 10 da Ismailden ayrılıyoruz ve sırtlar üzerinden, Çanak-Kayamn bulunduğu kitleyi asıl Köroğlu kitlesinden ayıran Aymaıi suyu buğazma iniyoruz. Hasçağaçdan doğrudan doğruya bu vadiyi takiben de Köroğlu’na çıkmak mümkündür. Şimdi, buğazdan. yukarı doğru, Köroğlu’nun dik yamaç*, larına tırmanmağa başlıyoruz. ÇanakKayadaıı itibaren, yarım saatte bir beş dakikalıkjmola vererek ve lezzeti hiç bir yerde bulunamayacak güzel sulardan, her defasında beşer altışar bardak içmek suretiyle dinlenerek tam 2 saat 40 dakika sonra, yani 12,40 ta Köroğlu kayasının dibinde kar kümelerinin bulunduğu yere geliyoruz. Buradan, bütün azametiyle Köroğlu kayası görülüyor. Bu dağ başı, uzakta, aşağılarda görülen yayla evleriyle (Devren yaylası), gelip geçen sürülerle, hiç to ıssız ve vahşi bir yer hissini ver­ miyor-.buralar, hür ve serazat insanların sükûn içinde yaşadıkları geniş, engin memlelıetler..... Köroğlu’nun şahsiyetine bu itibarla çok Uygun: Köroğlu, bir haydut olarak tasvir edildiği, destanlar­ da bile, hiç bir zaman;gizlenen, esrarengiz ve korkunç bir adaıiı değildir; onun


Sayfa: 251

ATSIZ MECMUA

bulunduğu mevki hâkim bir mevkidir, ve o bundan istifade ederek. saltanat sürer, dağların hükümdarı kesilir. Bir an bile yalnız)kalmadık. Bık çrada iken, karlarıp ; * buluh(lu^û yere, aşağıdaki yaylalardan iki çocuk geldi; evlerine kar götürdüler; yakınımızdan bir sürü geçti, iki çobanla konuştuk; bir başka sürünün, uzaktan çanlarını işittik. Bu yaylalarda, bazı büyük sürü sahipleri, çan hususunda çok meraklı oluyorlar; eskiden kalma bir ananeyi elân devam ettirenler v a r: sürü­ lerinde en çevik ve kuvvetli erkeçlerden, lekelerden her birine ayrı bir nota veren bir çan takıyorlar; bu çanların adedi 9-11 oluyor. Böylece düzgün bir gam yapan çanlarla sürü, tam bu dağlara yaraşan muazzam seyyar bir orkestra vücude getiriyor, işte, Köroğlunun tepe­ sinde duyduğum, çanlar da, zannederim böyle, şimdi pek nadir tesadüf edilen, tam bir takıma malik sürünündü. ' Kar yığınının yanında, toprağı eşerek meydana çıkardığımız bir kaynağın başın­ da yemek yedikten sonra, son bir hamle ile kayanın tepesine çıktık. Hakikaten insan, en büyük gururu, böyle yüksek yerlerde, kendisinden yüksek bir mevcu­ dun bulunmadığına kanaat getirdiği zaman duyuyormuş. Şimdi bulunduğdmuz nokta Şarktaki Ilgazla garptaki Keşişin tepeleri arasında en yüksek noktadır.. Bu açık yaz semasında gözlerimizin görebildiği bütün etraf dağlar, ayaklarımızın altında cüceler gibi kalıyor. Köroğlu’nun barındığı yerin harabeleri olarak gösterilen taş yığınları, bir takım duvar izleri teşkil edecek surette bu kayanın dibinde bulunuyor. Çobanların ara şıra buralarda define aradıkları, yer yer kazılmış topraktan belli... Bir kademe daha yaklaştığımız göklere, iki arkadaş

Sayı: 10

birer kurşun gönderdikten ve silâhları­ mızın akislerini dinledikten sonra, fazla geç kalmaktan korkarak inmeğe başladık. ,. Dpnüşürdüz dah% -jkışa.? oWu.:3,3M jsaltte Hasçağaz yaylasına yakın Bey-Pmarına geldik. Orada bir çay içtik ve yemek yedik. Artık Hasçağaz yaylasında, bir gece güzel bir uyku yapmaktan başka işimiz kalmamıştı. 18 Tem m uz: Bu gün aynı. yoldan Koz yakası yaylasına döndük. Sabahleyin, îsmailin tabirince yalnız yatmış giM soğıık olan Ayman deresinde bir banyo, o geceki güzel uykudan sonra bütün yorgunluğu muzu aldı. Köroğlu’nun tenef­ füs ettiği hava ile ciğerlerimiz dolu, yeni bir hayat bulmuş gibi dinç ve neşeli, yaylaya geldik. Bu gece yine çobanlarla olurup konuştuk. 19 Temmuz: Bu gün, asıl yayla yolnndan Kozyakasına döndük; köyle geçtiğimiz yayla arasındaki mesafenin ortasında* Kozyakasmın birinci yaylası bulunuyor. Bu mevsimde burası boş: faa­ liyet .ikinci yayladadır. 2 0 Te m m uz : Yanımda Koz yaka­ sından Mustafa ağa, Mudurnuya - yine ayni yoldan - dönüyorum.- Mustafa- ağa hoşsohbet, fakir bir köylü. Köylere daha kanunun filân girmediğinden yana yakıla bahisle, oğlunun iki evlenmiş olmasından şikâyet ediyor. «Bu fakirlik olmasaydı, ben bile, on beş yaşında bir kızla, karı­ mın üstüne ■evlenebilirdim ! » diyor. Ona göre, evlenmek istiyenler imama nikâh kıydırıyorlar, hükümeti de «hizmetçi alı­ yorum.» demek suretiyle kandırmak kolaydır. Mustafa ağa, bu uygunsuz işle­ rin asıl sebeplerini de., buluyor: memle­ kette kız çok, erkek ise azdır.

P ertev N aili


Saylar 252

ATSIZ MECMUA

Sayı: 10

Sayımbilik

Türkistan Cumhuriyetleri Nufusu V — B a ş k u rd is ta n Başkurdistan Şuralar Cumhuriyeti res­ ibn FadJân» başkurtlan Sırderya civannmen şuralar ittihadına dahil «Rusya feda oğuzlarla hemhudut olarak bulmuştur daritif şuralar cumhuriyeti» âzası adoluO zaman oğuzlar az çok İslâm tesiri altında nan «milllî şuralar cumhuriyeti* nden bi­ bulundukla» halde başkurtlar koyu şaman ridir. Başkurditan, Leningrat civarında ve barbar idiler. Bunları «îbn Fadlân» : vaki Pulkov rasathanesinden gecen tûl «Türklerden bir kavım olan ve Başkurt esas tutulmak itibarıyla takriben 22*.50' denilen bir kavmın ülkesine geldik. Bun­ ile 32° şarkî tûl, B1M 2flie 56*.30' »imâ­çok korktuk, Çünkü, bunlar Türklardan li arz daireleri arasında vakidir. Şirnâl ve lerin en şeriri,menfurudur. Katle şiddetle şark tarafları «Ural ülkesi», cenubuşarkî inhimâkleri vardır» diye tavsif ediyor. Moğol fütuhatı devrinde Başkurtlar, ve cenup taraftarı Kazakistan, cenubugarMoğol impratorluğunun kendi beyleri ta­ bî ve garp tarafları Şamara vilâyeti ve rafından idare edilen muhtar bir iilkesiTatariatan Cumhuriyetiyle mahduttur.Meolmuş,Moğol impratorluğunun sukutundan sahası 155.496 kilometre murabbaı olup sonra da müstekil bir el olarak yaşamış­ şimalden cenuba olan uzunluğunun en utır. Başkurdistana Rus istilâsı 1555te baş­ zak noktaları 680 kilometre, garp ile şark arasındaki en uzak noktalan 400 kilomet­ lar. Bu tarihten itibaren Başkurt Türklere kadardır. Merkez şehri «Ufa» dır. ri 1773 senesine kadar mütemadiyen Tarihî büyük Başkurdistan bugünkü Ruslarla harp hâlinde bulunmuşlardır. Resmî Rus tarihlerinin gösterdiği gibi Başkurdistana nazaran çok büyük ve ge Başkurdistan 1555 senesinde Rus tabiiye­ niş olmuştur. Şarkta İrtiş havzalarına, tini birden kabul etmiş değildir. Ruslar garpta eski Bulgar hududu olan İdil «VolBaşkurdistanı karış karış harple almışlar­ ga» nehirine, cenupta Sırderyaya ve şi­ dır. Başkurdistanın Rus impratorluğu mü­ malde Fin-Ogur kavımlarıyla meskûn olan zesine hakiki surette idhali şimalî Tür­ şimalî Ural ve Kama menbalanna kadar kistan hanlarından Ebulhayrr Hanın Rus imtidat eden saha «büyük Başkurdistan» tabiiyetini kabul etmesi ve Urenburg is­ yahut, 13 üncü asır Avrupa mubarirleritihkâmının inşasıyla ikmâl edilmiştir(1740). ne göre,«Büyük Macaristan» (Magna BunBu tarihten itibaren de Başkurdistan garn) ve Baskatirya tesmiye olunmuştur. dahilî muhtariyetini muhafaza edebilmiş, Başkurt Türklerinin bu sahayı ne vakit ta 1863 yılına kadar bir muhtar ülke ola­ işgal ettikleri tarihen meçhuldür. Batlarak kendi reisleri tarafınran idare edilmiş myus coğrafyasında Ural dağları olmasF Rus ordusuna merbut millî süvari alaymuhtemel olan Repaen yahut Ryperbore larma malik olmuştur. denilen dağların bir tarafında «Ağaçeri» Başkurdistan muhtariyetinin büsbütün ve «Baskartay» kavımla» bulunduğu ilga edilmesi dahilî Rusyadaki köylülerin kaydedilmiştir. Arap fütuhatı ve Islâmiserbestii hareket ve sefer haklanna ma­ yetin intişarı devrinde ise buralarda Baş­ lik olmasıyla alâkadardır. Bu andan iti­ kurt Türklerinin oturduğu malûmdur. baren Başkurdistana Rus muhacirleri akı­ 922 milâdîde bugünkü büyük .Türkistan nı başlıyor. Başkurdistan «Başkirya» ismi Üzerinden Bulgara seyahat eden «Ahmed


Sayı: 10

ATSIZ MECMUA

de resmen kaldırılıp Başkurdistan Ural (Perm, Urenburg, Ula, Şamara) vilâyetle­ ri arasında taksim olunuyor. Fakat Rus lamı Başkurdistan yerine «Ural ülkesi* coğrafî tabirleri ve İdarî taksimatı, «Baş­ kurdistan» adını Başkurt Türklerinin kal­ binden silmeye muvaffak olamıyor. 1917 inkılâbından sonra Başkurtlar, Başkurtla­ rın-sair Türk kavımlarıyle beraber-% 55 teşkil ettikleri yerleri terar «Başkurdistan muhtar cumhuriyeti» ilân ettiler; Rus muhacereti ve mezalimiyle mücadeleye karar verdiler. Hâkim millet ile mücade­ le devam etti. Nihayet «Başkurdistan muhtar cumhuriyeti» millî bir ülke sıfa­ tıyla sovyetler tarafından da resmen tas­ dik olundu(mart 1919).Fakat nufus itibari le % G0 Türk olan Başkurdistan hükümet merkezi için tehlike addolunup bunun hudutları tevsi, hukuku tahdit edilerek bugünkü Başkurdistan vücuda getirildi. Bugünkü Başkurdistanda nufus: 1926 yılı nufus sayımına göre Başkur­ distan cumhuriyetinde 2.605.836 kişi var­ dır. Bundan Tiirk milletine mensup ka­ vunlar :

-------»B C iı

Sayfa: 253

B aşkurtlar....................... 625.845 Tatarlar . . . 461.871 Çuvaşlar . , .................. ' 84.886 Sair Tiirkler (Azerî, Kırgız, Özbek) 2.950 Yekûn..................... ,1.175.552 R u s la r.......................... 1.064.707 Ükranyâlılar . . . . . . 76.710 Beyaz Ruslar . . . . . . . 18.281 Yekûn . . . . T.159.698 Fin, Oğur kavunları 194.136, ecnebi­ ler 490 nufustur. Bu hesaba nazaran bugünkü Başkur­ distanda Tiirk unsuru % 49, rus %J43,5 ve sair kavımlar % 7,5 teşkil ediyorlar. Başkurt millî hükümeti tarafından çi­ zilen Başkurdisean hududu dairesinde ise Türk unsuru % 55, ruslar % 37 Fin Oğur akvamı % 8 teşkil ediyordu. Bu vaziyet ta 1924 senesine kadar sabitti 1926 da rus nufusu birden bire%43.5 ııisbetine çıkıp, Türk unsurunun % 49 ııisbetine inmesi huduuun ruslar lehine ge­ nişlemesi ue Türk unsurunııü kafile ha­ linde, Rusyanın ruslarla meskûn vilâyet­ lerine nakil ve nefyedilmesinden ileri geliyor. A b d iilk ad ir -

Kulca hayatından parçalar Kulca aslından Tarancı memleketi oldu­ ğu için orada doğup büyüyen islâmlara umumiyetle tarancı manasına gelen çatıtu denir : böyle demekle beraher hakikatte hiç kimse çantuluğu kabul etmez, yine ka­ zak, kaçkarlık, buharlık,sart ilâh isimlerle tesmiye olunur; her kabile kendi an­ anasıyla yaşar birbirleriyle sıkı münasebette bulunmaz* yekdigerinden kız almazlar. En kalabalık olanlar kaşkarlık, tarancı, ka­ zaklar olup diğerleri nazarı dikkati celp etmiyecek kadar azdır: kabileler arasında hiç tesanüÇ yok, cehalet hâkim, hepsi ha­ ris..-Refah ve saadeti yalnız zenginlikte arı yurlar, onlarca para bir vasıta değil bir

gayedir. Büyük mektepler yok, ancak or­ ta ve iptidaî mektepler mevcut olup bu mekteplerde de lisan ve lehçede yekne­ saklık yok; mesela 1924 senesi biz mektepler tetkikatı yapmıştık: ilkevelâ tarancı Zeynulın mektebine gittik: Başınuallim Türkiyede tahsil görmüştü, ve orada alınış olduğu aşı üzerine mektebini idare etmeğe çalıştığı gözüküyordu: Mek­ tep beş sınıflı, şehrin yakınında açık bir meydana yapılmış, gayet büyüktü. Çocukların lıer ihtiyacı, kışlık oyun yerlerine varıncaya kadar temin edilmiş sıralar da çocukların boylarına göre yapıl­ mıştı. Bizim girdiğimizde beşinci sınıf


Sayfa: 254

ATSIZ MECMUA

mikroskopla sinek ayağı tetkik ediyorlar­ dı. Diğer sınıflar da biri musiki, diğerihesap öbürü kıraatla meşguldular. Kitap­ lar Kazan lehçesinde idi. Oradan çıkınca ikinci bir mektebe gittik. Burası da beş sınıflı olmakla beraber iki mektep ara­ sında biiyük bir fark göze çarpıyordu. Eski bir bina, tavanı basık odalar, küç­ üklü, büyüklü intizamsız sıralar, üst baş­ ları kirli çocuklar, mektep kendisi de toz içindeydi. Sınıfın birinde coğrafya dersi vardı. Muallim sınıfın bir başından diğer başına hızlı, hızlı dolaşarak, Taralıcı leh­ çesiyle ders takrir ediyordu. Çocuklar da uyuklamamak için gözleriyle hocayı ta­ kip ediyorlardı. Bu suretle birçok mektepler gezdik bunların bazıları henüz deyııekli hocalar­ dan, kitap yerine kürek kemikleri üzeri­ ne yazılı alfabelerden kurtulamamışlardı, liuslar tarafından açılmış olan mektepleri de gezdikten sonra Dernek mektebine git­ tik. Bu mektebin muallimleri Türkiyeden gelen esirlerdi. Zaten bü mektep onlardan Halil ve Mehmet beylerin teşvikiyle açıl­ mış, her kabileden talebe mevcut olup kullanılan lisan İstanbul lehçesi idi. tik, orta muallim mektebi kısmı mevcuttu. Kasaba ve köylere muallimler gönder­ meğe başlamışlardı. Fakat bu mektep çok yaşamadı. Ahoular(yanisarıklılar)ınşikâyeti üzerine Çin hükümeti tarafından kapatıldı. Orada Ahouların çok büyük nüfuzları vardır. Çünkü her şey dincilerin elinde olup tahsilin bu derece geri kalmasına sebep yine onlardır. Çünkü her yeniliğe bu şeriatta yoktur diye fetvalar uydu­ rarak mani olmaya çalışıyorlar. 28-29 se­ neleri pek ileri giderek kadınların sokak vaziyetlerine karışmaya başladılar; pek

Sayı: 10

açık gezenleri döğmek, şeriata gayrı mu­ gayir hareket edenleri öldürmek için Çin hükümetinden emir aldılar. Bu ahonlarm ekserisi Kaşkarlıklardaudır. Kazaklar ise söylediklerimden ıniistesnadır;çünkü bunlar Islâm dininde olmakla beraber dine esir olmayıp dini esir etmiş­ ler, kendilerine göre uydurmuşlardır. Gö­ çebe halinde yaşadıkları içiıi camileri de yoktur. Rastgele yerlerde namaz kıldıkla­ rı gibi, ekseriya kılmasını da uydururlar. Bir zaman namaz kılmakta olan birinin yanından geçiyordum. Döndü «Bu tarafa geçme tehlikelidir» dedi. Namazda konu­ şulur mu diye sordum.Bizimkisi kayıtlı-kuyutlu şehir namazı değil, Kazak namazıdır cevabını verdi tekrar namazına başladı. Kazaklar şehirlerde yaşamazlar yazlan yaylalarda, kışları kışla dedikleri dağ etek­ lerinde geçirirler. Şehre ancak mallarım satmak için gelir tuz, çay gibi yiyeceğe dair şeyler alıp giderler. Elbise ve kulla­ nılacak edavatı kendileri yaparlar. Yap­ mış oldukları kumaşa Çekmen denir. Çok kaba ve kalın olmasına rağmen yine onu kullanırlar. Bütün Türkistanlılar umumiyetle böyledir. Rusların ve Çinlile­ rin güzel ve ucuz kumaşları mevcut ol­ duğu halde yine kendi Şatıva, Mata, şahi adındaki kumaşlarını alır,ayak kaplarını da derilerine varıncaya kadar kendileri ya­ parlar ve bu hususta birçok şargılar da uydurmuşlardır ; meselâ: Şalıvayay şatıua Şatıvaı/ı luilım aılaTul

Şper hakla ba

«Ba, bar (garp türkçesinde var) dan muhaffeftir. «nerk» fiat; «hadtınanla» horgöruıeyin; «tul» dul; «hotun» kadın de­ mektir.

11ya/. kâşif


Sayı: ıo —

ATSIZ MECMUA * ------------: v , " 1

..

—l ;

-

-

— -

-

Sayfa: 265* 1.

'

u.„MBrr-

Bey BöyrakU| hikâyesinin Safranbolu kuzyaka rivayeti Anlatan : Kuzyakalı Mustafa Ef.

Ezâl zemân içindâ, qalbur semân içiııdâ ben nenâmö(n) beşiiğünü tıngır mıngır sallayökan fermânı diinyâlâri dahtına alınış böyük, önlü bi padişah vâmış. Kiınâ ne nam saîuııdusa ondan tiril tiril qorqallâ, hevâda uçan quşlâ, qurtlâ bilâ fermanım yerinâ qoIJâmış. Emmâ ne çara kü bu padişahun ek âk zürriyâti dünyâya gelmâdtiğündân çoq tasalaııûmuş. Qarnuııa girân qurt qalan onu erüm erüm ertitmüş. Dedinâ heç bi çârâlââ bulanıamuş. (*>alan, Kimsâlââlâ qonuşmâya ağzuııu Kilid-açmayomuş. Mevlâtn bikiilallah padişahuıı bu derdünâ çârâ bulatnayollâımış. Ayla, haftalâ, yıllâ hep böylâcâciiğüıııâ geçuıüs. Padişahun dödi bi sırrömuş. Eşi dostu çoq nasihatlâ etmiişlââ emmâ, qalan, Kâr-etmâmüş. Ehâli ilk yazın Köyün ilârüsiindâ bi seyran yeri vatmış, qalaıı ço!uq çocuq hep oraya gidâllââ, çoquşa çoquşa ferfeııâlââ edâllââ, şenliiklââ yapallâ, oq yayu’ oynallâ,. pehli­ van gürâşdüriillââ, çıqrıncağa binâllââ, cirid yaruşdûması edâllââtniş. Qalan o günü de koy hep tehnelâşmiş. Hekâş o seyir yerinâ gitmiş, Koydâ qala qala bi padişah qalmış. Bıi hâli görâıı lalası yalvarmuş yaqartnuş ııetdiysâ etmüş padişahu bu seyir yerinâ ayartup teptili qıyafâtlâ atlaruna binârak götümüş. Inilıâyât gelâ gelâ gelmişlââ seyir yerinâ qadara, hekâş zevkinnân sefâsınnan sal i nup ğeziyollâmuş. Emmâ qalaıı padişa­ ha hö yer qaranluq gözükiiyomuş. Dünyâ o(n)a zindan geliyomuş. Bikiilallah onu orada eylâmâk qâbil olamayomuş. Qalan [1] Kalın «K» yerine «q» harfini kullandık ki bu harf Aııadolunun ekseri yerlerinde kaim *g» harfine yakın telâffuz olnnur. Açık te» ye­ rine de «a» kullandık. İmâleli «â»leri iki »â»yi yan yana getirmek suretiyle gösterdik. Parantez içindeki «n» 1er sağır nündür.

Tespit eden: A. Baha

burada da içi sıqılmış; lalasına: «Hedi, başımızı alup dağlara qadara çıqalum, avlanalurn* demiiş. Derkân alıuuşlâ efândiim başlarunu, dağın yolunu dutmuşlâ. Az gitmişlâft, uz gitmişlââ, dârâ dâpâ düz gitmişlââ, qalan dağun doruğuna qadara çıqınuşlâ. Eımnâ bu esnâdâ gün dâ batmaya yöıı dutmuş. Ortaluq eyiidân eyüyâ qararmuş. Netsiinlââ. Heınâncâcüğümâ saraya dönmâyâ qarar vömişlââ. Tam yollaruııa qoyulaeaqlaru esnâdâ padişahun atuuuıı dizgünündâıı dutaqoyan bi devrüş peydahlamamuş uıuV Hemâııcâııâ devrüş padişahun eteğiiuü üç Kellim öpmüş. Soracuğuma: «Hoş geldi(ıı) padişah um» deıııüş.Padişahla lalası taaccupta- qalmışlâ. Buııu(n) iizârinâ padişah devrüşâ: «Be­ nim sen padişahluğuınu ııödân bildi(ıı) ?» deyâ sivâl etmüş. Devrüş te : «Efândiim iççâ bildüıtı. Bu erfânâ, bu elvân anca anca padişahlarundu. Bunu gayrisi ya­ pamaz. Qalan ondan bildiim efâııdüm» dem üş. Bu Kelam iizârinâ padişah devriîşâ: «Benüm padişahluğumu bilân, qalan qanumdakini dâ bilil. Öylâ isâ benüm qaııumdakini dâ bil baqayı(n)» demiiş. Bunu(n) iizârinâ devrüş tekrârân üç kellim padişahun eteğiinü öpmüş:«Ferman seni(n)dii » demiiş. . Soracağuma: «Efândümüztin ekâk zürriyâti dünyâya gelmâya da qurııntulanıyollâ» demiiş. 'Devrüşti(n) bu sözü üzârinâ padişah: «Bunu(n) çârâsi ııedti?» diyâ sönıuş. Devrüş tâ yiııâ pa­ dişahun eteğüııü öpmüş, cebiindân bi alma çıqararaq iki şaq etmüş. Padişaha: «Padişahum, çârâsii anca budu. Bunu(n) bi şaqını sen ye. Bi şaqmı sultan xanuma yedü. Qabuqlarunu da qısrağmıza ve (ıı). Bi iznillah dilâklâri(n)iz yerinâ qonû. Emmâ vâ lâkin emrü haq yerinâ geldiktâ doğan cocuğuıı adunu ben gelincâyâ qa-


Sayfa: 256

ATSIZ MECMUA

dara qouıa(n). Ben gelürtt(n); adım o vaqıt qoru(n)» demüş. orcuqtaıı heınühcaııii sırroluvemiş. 'Derkim efüııdüeüğüm padişahla lalası qalaqalmışlâ. Lafı qalan uzatmayalum, padişahla lalası seraya döıımiişlüü. Bu hâli görünlüü qoşınuşlâ sultan. xanuma: «Mücüdü sultanımı padişah eyi oldu», «Mücüdü sultanum padişah dilil gedi»diye ınücürtlümişlüa. Bıınu(n) üzar inii serayda qırq gün qırq geeii şenlüklaa yapulmuş. Padişah devriişıin dedüğii gibıi ötmüş. Almanın bi şaqıııu Kündii yeuıüş. bi şaqmu sultan xauuına yediiırıüş. IJabt'qlaruııu da qalaıı, qısrağına yediimtiş. Dekan eflindüm hudânı(n) emrünnün ikisi dii gabalüıniiş. Sultan xaııum aş yirınüyü başlayuııea serayda qırq giin qırq geeii oylüntilaaetınüşiüa, oyunla çiqarinuşlâ. Ay ginı temam ömuş, sultan xaııuiıi bi Ckiilı (;oeuq dünyüyii gotüıniişr. fpsrarjtan dasiti tay dünyaya gem is. Oocuq qalau biiyiiınüş. Biki qaç yaş una gir üncü mettiiba vemişlaü. Eımııâ eviil zemanlâda ıııettep yoqmuş. Mollaları qalan bi mağaraya qapallâ, lıocalarü kâzi kâzi gelii, diirsini verü, gidililmiş. Qalan çocuq ta uıettüba ğetmüyü Üuiaşduğu vakitlaadii üç yaşına giuıiştniş Qalan bu iııdii yedii yıl qapalu bi halda qalmış. Hocası o(n)a darsinü verü gidaiuniş. Mağara isii heç mi lıeç gün görnıüzmiş. Bi gün mağaranı(n) düpiisündilu bi daliik âçulmıış, içça bu diilülitiin içüriyü bi güııiiş izi gîtııiş. Qalan »;ocüq güııüşi(n) izi(n)i dutacağum deyii oqumasundan yazrnasundaıı ııevârü ömuş. Sabahtan avşama qadara giinüşi qovalamuş. Emmi,i bikülallah dutamayomuş. Güııiiş, he giin mağaradan içarüya giraii, çoeuq ta Ta(n)rını(n) lıe günü onu dutaeağum deyii qaıı tiir içiııdii qalumuş. Bu yüzdün zayıflaya zayıflaya iğini ipliğü dönmüş, mottüptii oıpıyamaz bi hâl almış. Hal bu mişvarda devam ediyâmuş. Günlaiidün bi giin ç.ocuq nıettüpta moilalâla oyun çııpırûküıı çocuqlâ omı adı olmaduğuç' n Adsuz Bey deyii bi aşağu bi yuqarı« çığirup zeklütıiyollâmuş. Bundan qalan çocuğıııı canı sıqulıuuş. Doğruca

Sayı: 10

eva varup anasına: «Ana ba(n)a uşaqlâ Adsuz Bey deyollâ. Neçün ben Adsuz Beyim?» deyii şekva etmiiş. Bunu(n) üzitrinü anası da: «Oğul seiıi(n) bi devriiş buba(n) vadu. Ben vamayunca admu katliyaıı qoma(n) demüş; önunçün adı(n)ı vemüyoz» deıniiş., Eınırıa bi dü ne baqsuııiâ lıi devriiş buba ya(n)larunda duraqomaya mu? Heınüncünü devrüş buba çocuğun adını vetniş Bey Böyriik, atı(n) adını qomuş Bengiboz. Orcııqtan gayıplara qaruşniuş. Meğür devrüş qıluqlu adam qalan «Xızur» uıuş. Bey Böyriik qalan artuq böyütuüş. Mettiibünü bittiınüş. Bi gün anasından bubasmdaıı izin alup Bengiboznaıı seyir yeriinü gitmiiş. Bi dü ııe baijsuıı ki bi elıâli birikintisi toplaşmişlâ, (lalan düııyii göziili«Aq Qavaq» qızunu(n) oq yay unu geçümiiğü çalıştyollâmuş. Bundan tııurad^ oımış ki qalan kim ki diinyii gözülini(n)oq yayunu geçıisü,dünya göziili ehdiman etmiiş ki o(n)a varacağum deyü.Qalaıı kimselüii dünya göziili «AqQ,avaq» qızınu(tı)oq yayıınu geçürtümiiyomnş. Oq yayu atuşuna qalaıı Bey Böyriik ta qaruşımış. Daha iççii şöylü böyla yayu dutâ dutınaz bi atuşa dünya gözalini(n) •oq yayunu geçümiiş. Bunu görünlüa qoşmuşlâ, heıııancücüğiima padişaha mücürtlüuıiişlüü: «Mücüdü padişahum, Bey Böyriik düııyii gözülini(n) oq yayunu geçiidü!». «Mücüdü padişahum, Bey Böyrük, Aq Qavaq qızmu(n) oq yayunu bi atuşa geçüdii» deyii... Buııu(n) ı'izürinü padişah ferman etmiiş, qırq giin qırq geeii dünya gözali ilan Bey Böyrüğiıı nişan merasimi ömuş. Nişan da öduqtan külli günlüüdan bi gün Bey Böyrük yiııa anasundaıı bubasuııdan izin alup Bengiboznaıı berâbiira yiııü seyir yerinil başını alup getmüş. Gidiirküııü bi çümiinlük yerii göıııiş Qalaıı gün dil epeyeürıü sıcaqbıyomuş. Bi çoq elıâli çütniiıılüğü yatmış günlayarnuş. Kimi dil uyuya qouıuşlâ. Bey Böyrük tii baqınuş oreuqta uyuyollâ, o da qalan Bengibozu qıra salıvemiş, qatuşınuş o adamlar un yauuna içi ııii qalan bi gaflat basınuş. O da o adauılâ gibi uyuya qo-


Sayfa: 256

ATSIZ MECMUA

dara qoma(ıı). Ben gelürti(n); adını o vatjıt qoru(n)» demüş. orcuqtan beınüncaııa sırroluvemîş. 'Derkiin efandüeüğiim padişahla lalası qalaqalraışlâ. Lafı- qalaıı uzatmayalım), padişahla lalası seraya döıııııüşlüü. Bu hâli görünlüü qoşuıuşlâ sultan xanuma: «Mücüda sultanilin padişah eyi oldu», «Mücüdü sultanum padişah dilii gedi»diye ıhücürtlümişlaa. Bıınu(ıı) üzürina serayda qırq giin qırq geeii şenlüklaü yapulmuş. Padişah devriişün dedüğii gibıi etmüş. Almanın bi şaqmu Kandü yeuıüş. bi şaqınu sultan xamıma yediiırıüş. t^abüqlarunu da qalan, qısrağına yediimıiş. Dekan efandüm hudânı(n) eınrüıınan ikisi dii gübalüıııüş. Sultan xaııuın aş yirınaya başlayuııca serayda qırq giin qırq geeii oylantilaa etmüşİaa, oyıınlâ çıqarmuşlâ. Ay gihı teınaırı öuıuş, sultan xanum bi öksik çoouq dünyaya gotiiınüş. lpsraqtan da'bi tay dünyaya göırıis. Oocuq qalau büyü­ müş. Biki qaç yaşutıa girünca uıettaba vemiştaa. Eımua eviil zeınanlâda nıettep yoqmuş. Mollaları qalan bi mağaraya qapallâ, lıocalarü kâzi kâzi gelii, darsiııi verü, gidimmiş. Qalan çocuq ta uıettaba ğetuıaya bulaşduğu vakitlaüda üç yaşına gimişmiş Qalan bu ıııda yedii yıl qapalu bi halda qalrnış. Hocası o(n)a darsinii verti gidaamiş. Mağara İsa heç mi heç gün görmazmiş. Bi gün mağaranı(n) dapüsündiiıı bi dakik âçulmıış, içça bu diiIiiktiin içüriya bi güııiiş izi gîtrıiş. Qalan <;ocûq güııaşi(n) izi(tı)i dutacağum deyii oquınasundan yazmasundaıı nevârii öuıuş. Sabahtan avşama qadara güniişi qova!amuş. Eıtımii bikiilallah dutaınayoıııuş. Giiııiiş. he giin mağaradan içarüya girim, çocuq ta Ta(n)rım(n) he günü onu dutacağuın deyii qaıı tiir içiııda qalumuş. Bu yüzdün zayıflaya zayıflaya iğna ipliğa dömııiiş, ınettiiptü oquyanıaz bi hâl almış. Hal bu mişvarda devam ediyâınuş. Gim1itadan bi giiıı ç.oeuq nıettiipta mollalâla oyıııı çupırûküıı çocuqlâ oıuı adı olmaduğuç ıı Adsuz Boy deyii bi aşağu bi yu<|aru çığirup zeklaııiyollâınuş. Bundan qalaıı çocuğun canı supılmuş. Doğruca

Sayı: 10

evü varup anasına: «Ana ba(n)a uşaqlâ Adsuz Bey deyollâ. Neçütı ben Adsuz Beyim?» deyii şekva etmüş. Bunu(n) üzürina anası da: «Oğul sehi(n) bi dev* riiş buba(n) vadu. Ben vamayunca admu katliyün qoma(n) demüş; önunçün adı(n)ı veuıüyoz* demiiş.. Ernına bi dü ne baqsunlâ lıi devriiş buba ya(n)larunda dııraqomaya mu? Heınüncünü devrüş buba çocuğun adını veıniş Bey Böyrük, atı(n) adını qomuş Bengiboz. Orcııqtan gayıplara qaruşrııuş. Meğür devrüş qıluqlu adam qalan «Xızur» ıııuş. Bey Böyrük qalaıı artuq böyünıüş. Mettübiinü bitüıruiş. Bi gün anasından bubasmdaıı izin alup Bengibozııan seyir yeriina gitmüş. Bi dii ne baqsun ki bi eh âli birikintisi toplaşmişlâ, ıialaıı diinyü gözali «Aq Qavaq» qızunu(ıı) oq yay unu geçtimiiğil çalışıyollâmuş. Bundan tııurad^ oınuş ki qalaıı kim ki diitıyü göziitini(n)oq yayutıu geçiisa,diinyü göziili ehdiınaıı etmiiş ki o(ıı)a varacağum deyii.Qalaıı kimselaa diinyü gözali «Aq G.avaq» qızınu(n)oq yayıınu geçürtümayomuş. Oq yayu atuşuna qalaıı Bey Böyrük ta qaruşııuış. Daha içça şöyla böyla yayu dutâ dutuıaz bi atuşa diinyü gözüliııi(n) *oq yayunu geçümiiş. Bunu görünlaa qoşıtıuşlâ, henıancacüğüma padişaha mücürtlamiişlaü: «Mücüda padişahum, Bey Böyrük diinyü gözülini(ıı) oq yayunu geçüdiiî». «Mücüdii padişahum, Bey Böyrük, Aq Qavaq qızınu(u) oq yayunu bi atuşa geçüdii* deyii... Buııu(n) uzarına padişah ferman etmiiş, qırq gün qırq geeii dünya gözali ilan Bey Böyrağiıı nişan merasimi ömuş. Nişan da öduqtan külli güıılüadaıı bi giin Bey Böyrük yiııa anasundaıı bubasuııdan îziıı alup Bengibozııan berâbüra yiııa seyir yerinii başını alup getmüş. Gidarkaııü bi çümüıılük yerü gömiş Qalaıı giiıı da epeycünü sıcaqlııyomuş. Bi çoq eiıâli çamüııliiğü yatmış günlayarnuş. Kimi dü uyuya qomuşlâ. Boy Böyrük ta baqınuş orcuqta uyuyollâ, o da qalaıı Bengibozu qıra salıvemiş, qatuşmuş o adamlarını yauuna içimi qalan bi gaflat basmuş. O da o adauılâ gibi uyuya qo-


Sayı: 10

ATS1Z MECMUA

muş. Emmii qalan orası sınırmış. Gavur qıralunu(n) orada serayı vâmış.Qıral seraymdan düldülla baqmuş ki biraz kişi sı­ nırı geçin fiş yatıya. Qıral qalan ferman etmiiş; «gidi(n), götü(n> şo adamları, at.ı(n) zindana» demüş. Qırahn adamları gitmişimi. Orcuqta yatan ne qadara kişi vasa hepsünü dutmuşlâ, götümüşlaa, atmışlâ zindana bunla zindanda yedü yıl rjaimuşlâ. Bey Böyrâk tâ bu dutulanlâla berâbarâ zindanda yedü yıl qalmuş. Qalan günlâadan bi gün Bey Böyrâk cebündakii çaqu bıçağunnan Zindanı(n) duvarunu öşa öşa bi insan gözü görücük qadara duvardan bi delük açmuş. Qalan orcuqtan etrâfı gözatlâamüş. EmmS quş uçmaya Kervan geçmâyömuş. Güıılââdân bi gün yinit bu deliiktân baqarkiinü i m ­ lâdan bi Kervan gözükmüş. Gelil gelii gömiş Kervan zındanı(n) o ibiik deliiğünii(n) önüna qonaqlamuş. Bunu(n) üziirina almış şo türküyü Kervana Bey Böyrak; baqalum ne söyladi. Kervaıı da. Rey Böyrâğâ ne dedi. Aldı Bey Böyrak:

S ay fa:2 5 7

giboz« ilen Aq Qavaqqızunu da sarayın onları da bilfi qalan ne Aiamdadü.. Aldı Bey Böyrak: Bengiboz emektar Aq Qanay

?

Aldı Bezirgân: Aq Qaoaq qızunû al dit Bilmüıı kim dim kivâdı dedilüll Balları Kel veziri(n) oğlunu adı dedilM Bunu da işittim i Bıınıı da işittim qulları(n)ızdan hey.

Deyiip kesti.. Qalan yoluna devama qoyuldu. Meğar bu türkiilâri gavur qıralunu(ri) qtzu gizlücii di ulama yaııı uy muş?. Heınâncânâ saqlanduğu yerdün Çıqtnıış.. Qalaıı ezâl zamanları zmdaıılâ yeri(ıı) dibtindii quyu gibi bi yedâ olûmıış. Ziııdaııı(n) dapâsindii dii qoca bi dekar daş bulunûmuş.. Qalan bu Ziııdanı(n) iştit t a ­ pusuymuş..Emma bu dekar daşı Şöyliie uçu­ ğuma qalduruvemâk bi kişini(n) ki kişiııi(n) değmâ kâri değülmüş... Gavur qıra!unU(n) qızu qalan bu qırk kişini(n) qalduranııya cağıı daşı Gelişi(n)ilerili bezirgan başı — Yâ Allah!.. Tıraşım bürüdü gözündü qaşı I'eyiip bi dutuşa qaldumuş. Ziııdanı(n) Yedil yıl ödııben zindanda qalımşanı qapusunu(n). açulduğunu görân hapıslâ Dıılıılmuş küffârü olınıışam qarunca misâli bu deliiğiiıı ağzuna üşiişAldı Bezirgân: miişlâit. Heniya yoğ mu qalan saluveriilâcâğüz deyâ... Derkaııü -efiindüm, qıralun Gelişim )sorâa(n Yoğıtz qızu zindana bi ip saluııdumuş.. Orada Abırum salarımı dünya ne qadara hapis vâsa hepiiciiğü qalan bu Beyim ne bilüyin) halindim ipii üşüşinüşlâa.. Qa!an hal bu ınüıışvarDeyve Beyim deyve oğlıısıı(n) daykâııa qıralu(ıı) qızu hapıslara. avazı Aldı Bey Böyrak: eıqduğu qadara Deyvemüyü doymaz bu derili Yürük Türkü söylâyân yiğit kim isâ o çıq h i n i i n v â h i n ' & n ölsüm mi su(ıı).. Qalan sizi sora çıqaruru(n) deyii Bııbaııı PadişahdıBende B bağurıııuş. Bunııda böylüca bili(ıi)efündüm hey.. Bunu(n) iizârinâ .Bey Böyrak ipâ dutunmuş. Qıralı.ı(n} qızu tekrârii(n) «yâ Aldı Bezirgân: Allah» Deyüp Bey Böyriiği Bubasundan Ana(n)ı sorasa(n) âh edüp ağlâ Anasuııdan saqlucana çıqarrnuş.. Yetınüş Buba(n)ı şorâsa(n) bağlâ -beş giinâ miihlat edariikdan saltıvönıiş.. Büyük qûdaşı(n) d in e y lü ü bi tekrâriina: Bunu da Böyliicü bili(n) hey — Yâ Allah! deyiip Zindânı(n) o üoea Bezirgân qalan bunu böylâ deyiincâ Bey dekar daşunvı yfiklandüğü gibii deliiğünii Böyrak kandil kandünâ bari demüş «Benbekâmüş..- Biz gelâliim Bey Böyrağii, qa-


Sayfa: 258 ’

ATSIZ MECMUA

lan gavur qıralunu(n) hızından yetmüş beş günü miihlüt alduqdaıı külli çekmı'iş başunu qalan o*dutulduğu çayura doğru., golükünü avluna Bengiboz gelivörniş kündü kündünü: — Mevlâm, Xızur ba(n)a imdâd edivesüdü qalan Bengibozu yetişdüsü... Onu burcumda yütüdttnıdü.... Demüş. Âhineıı âmış şo türküyü Bey Böyrük baqalum ne demiiş. Aldı Bey Böyrük: Arayı arayı bulsam İziniin )tozuna sıırs&m yiizümû Yetmüş beş gııns.qıralYetiiş Bengibozum yetüş Bu türküyü qalan Bey Böyrük ettiiktün külli dağu daşu Bengiboz kişir kişir kişnütmiiş.. Orcukda bir daş qovuğunu(n) dibündü yedü yıl qalmuşmuş; nasulsakü Bey Böyrüğün süsünü duymuş qalan hevlicanla süsün geldüğü yera doğru kişnüyi kişnüyi yaruşmuş. Doğrucana Bey Böyrağiin yanuna qadara gemiiş. yedü yıldu bi qovugda qalana nolu?. Üstünü başunu hep yosunlâ bürümüş; paslâ dut­ muş.. Derkünü efandüm Bey Böyrük Bengibozu(n) yosunlarını qalan sıyurmuş. Efan­ düm yedü yıldu Bengiboza Ta(n)rını(n) ergiisü ulaşmuş. Esahtan at bir, qoyun iki, üzüm üç... bunla qalan eennâttan çıkınuştu.. Bunları(n) hepsini(n) meleküsü vâdû onlara baqallâ.. qalan bunlara kö­ tülük te edilmüz, bi evi hem ehyü edüllaü, hem dü kökündün qurudullâ! Neysünü efandüm iççü cjalar. Bengibozu da meleküsi bu qovuqda Ta(n)rını(ıı) her aqşamıı baqmış. Bey Böyrük da qalan artux «Bismillah* Deyüp binmüş Bengibozu(n) üstünü.. Bengiboz qalan heç o eski Bengiboz değilmüş sanki, tozu du­ mana qatup gözünü açup qapayuncaya qadara onu bi quş misâli köyünün başı­ na dük götümtiş. Bi qoca qaru da bu esnüdli Bengibozu(n) anasını sulayomuş. Qalan Bengibozu görüncak kişir kişir kişnümüş. Mevlâm

Sayı: 10

Ta(n)rı o(n)a meğarsa ki Bengiboz oldu­ ğunu bildürmüş emmii qoca qaru «nolduğu bilinmüyüsi manzul menaraen ! Bey Böyrak ağanımı gödii(n)? Bengiboz tavını mı gödü(n)? yedü yıldu kişnümayodu(n)!» demiiş, qalan yüzünü bi tokat vumuş. Emmü o yinâ kişnümüş. Qalan o esahtan Bengiboz emmü kimin aq!una gelü? yedü yıldu pür gayıp. Bey Böyrük tâ qalan orda emmü saçu saqaluna qaruşmuş. Pırtularu eskimüş, bikülallah tanınmaz bi münşvar âmış. Qoca qaru qalân Bengibozu(ıı) anasını suladuqtan külli güç bala çeşmildün Bengibozu(n) anasını elatmüş. Bu esııüdü Bey Böyrük ta Bengibozdan in­ inüş, qalan çeşma başımda bi deltik hel­ keyi dolduracağın deyi eylünün bi qoea qaruya soqularaxdana: «Nenü, demüş, beni bu gecü evi(n)ü misâfir alu mu(n)?». Qoca qaru da duymazlanaraqdan yina çeşmadü helküsini doldumaya qoyulmuş. Bunu(tı) üzürünü Bey. Böyrük bitekrâren : «Nenü, demüş, beni bu geçli evi(n)ü misâfir alu mu(n)?». Bunu(n) iizlirina qoca qaru Bey Böyrüğa şöylücülünü bi baqmuş: «A!.. A!.. Oğul ben seni na­ sıl misâfir aluru(n) ? Tencürayü iki bulgur dünasi qodum. Biri altında qaynaya, biri üstündü qaynaya, Ben seni nasıl misâfir eder ü m demüş. Süksününü çeşmüni(n) oluğuna vömiş. Bunu(n) üzürina bi küllim dâ: «Nenü, demüş, beni bu gecü evi(n)ii misâfir alu ınu(n) ? » demüş. Cebiindün bi avuç dolusu altun çıqarmuş, qoca qa, rüya saqluca sunmuş. Qoca qaru altunlaru görüncünü: «Aluru(n) oğul aluru(n)! Atunu da aluru(n)» Seni de aluru(n) demüş.' Bey Böyrliği o gecü evtindü alıqomuş. Bey Böyrüknüıı qalan o geçli evdü qoca qaru hoş beş ediyoliâmuş, Tam bu esnüdü bi def tingirtisi, qaru fingirtisi öınuş, Bunu(n) esbübini Bey Böyrük qoca qarudan sivâl etm üş: «Nenü, demüş, köydü bi def tingirtisi, qaru fingirtisi vâ. Bu şenlük nedündü ?» demü?. Qoca qaru da: «Demü oğul demü! Padişahun ervan misâli bi qoç yiğit oğlu vâdî. Aduna Bey Böyrük dellüâdiş Yedü yıldu gayıplara


Sayı: 10

ATSIZ MECMUA

qaruştu. Onu köydü dünyü gözüli Aq Qavaq qızuna nışanlamuşlâdu. Yedü yıldu heç bi habar alamadılâ. Qalan onu iççü Baltacı kel veziri(n) oğlu tsmayıllâeveriyeIlâ da şenlük yapuyollâ» demüş. Bey Böyrak qalan bu sözlüri qoca qarudan duyunca tasasımdan uyqu gözünü gimümüş. Zabah olunca Bey Böyrak doğrucaııa şenlük ol­ an yerü qadara getmıiş. Bi da orcuqta ne göösü(n) kü ehâli düğün yeriinda qum çaqulu gibi bi ağacun dibünü birikmişlaü. Ağaca qalan bi naşpa altun asmuşlâ. Bu naşpayu qalan kim vurâsa padişah o(n)a ikram veraeâk deyü y etmüş iki divana avazcılâ çıqarmuşlâ. Gavur illüri(n)ü ha­ bar salundumuşlâ. Dünyüııi(n) dört ibiiğündün oq yaycularu gömiş. Qalan bunlaru(n) hepicüğii naşpayı bikiilallah vurup yerü indiramayollâmuş. Qalan kimsülarü naşpayı indümak nasıp olamamuş. îşta bu esnada Bey Böyrak ta atııcularun arasuna qatuşmuş. Ağaca baqup baqup: «Ben onu qalan bi dutuşa vururun emına ülimâ uya bi oq- yayu ösa» demüş. Qatan orcuqtaki adamla: «Hedi, hedi odan ınunnar menamâh» deyi Bey Böyraği qalan qovallâmuş. Bey Böyrük bu adamlaru(n) arasuna ne qadara qatuşsa bu adamla hepücüğündft qovallâmuş. Emmü Bey Böyrük yina: «Nolu, üliına uyâ bi oq yayu ösa? Bi qoman onu vurûdun» der miş. Emmü ödaki atuculâ yinü qaquşdurûlâ: gerisin geriyü atallâmış. Bunu(n) üzürinü padişah bu qıluqsuza: «Oğul dilaği(n) nedü?» deınüş emmü qalaıı bunu(n) Bey Böyrük olduğunu bilmüyamuş he... Bu qıluqsuz adam d a : «Efündüm, alıma uyâ bi oq yayu ösa ben onu vurûdum» demüş. Bunu(n) üzârüna padişah: Hedi oğul hedi, sen get mutlağada keşkek ye» deyi zeklanmüş ve yanuııdan qovmuş. Emmü ne münkün kü bu qıluqsuz adam yina dirüşdüuıüş: «Efandüm, ülimü uyâ qalan bi oq yayu ösa». Bunu(n) üzarünü artuq padişah dayanamamuş, yanundaki adamlaruna: «gidi(ıı) şona Bey Böyrağin oq yayunu elütti(n)» deya ferman etmüş. Nolsu(n) da Allahuııı bi dtinyüni(n) adam-

Sayfa: 259

lâru qaranluqla basqunladuğu halda heç mi vuramayomuş hec. Q,alan padişahun adamlara fermanı yerinü qomuşlâ. Bey Böyrük oq yayunu ehâ şöylüeücüğümü bi atuşta naşpayı tengür mengar altunlarıynan yerü yuvalamuş. Heküş bunu(n) üzürinü şaşırup qalıvömişlaa Aha bu qıluqsuz adam vudu deyi. Bunu(n)üzürina padişah ehâliya iiç küllima bağurmuş :«Qapuşu(n) ibâdullah qapuşu(n)!». Höküş qapuşmuşlâ emmü qalan bu qıluqsuz adara yerıindün qıpıırdamamuş. Bunu(n) üzürinü padişah taaccupta qalaraqdana: «Oğul neya qapmayo(n)?» Demüş. Qalan bu qıluqsuz boynu­ nu bükü qomuş. Bi şey demamüş. Padişah bi küllima dâ sömuş; yiııü cevap vömümiiş. Qalan üçüncü dafasmda padişah Dilü oğul beııdan dilü ne dilaüsi(n)» demüş. O d a : «Sağluğuııu» demüş «Oğul benüm sağluğümdan sa(n)a ne? ista beııdün ne istaüsi(n)» demiiş. O da tekrârane: «Sağluğunu istürüm» Demüş. Padi­ şah bu kallücüğümü : «Benüm şağluğumdan» sâ(n)a ne? Dilü oğul bendün ne dilaüsi(n)?» demüş. Qalan bu qiluqsuz adam bu q âük; «Efendilin düğün eviindaki qadunlaru birim birim oynatuıaq dilürüm» demüş. Bunu(n) üzürina padişah hemancünü fermân etmüş: «gidi(n) bu kiirt qıluqlu adamu düğün evündü eylündirü(n) deyü. Qalan almışlâ, götümüşlüa düğün eviinü Bey Böyraği emmü burcuqta da kimsalüa Bey Böyraği tanıyamamuş. Qalan bi gün değil kü yedü yıldu bi adam tıraş ömasa nolu? Saçu saqaluna qaruşu ülbüttünâ' Bu müşvâr iııün Bey Böyraği qarulâ da tanıyamamış. Bey Böyrük hâünan dura qosun, dökün efündüm düğün evündüki qarulâ bulaşmuşlâ oyuna. Qalan hepiisünü Bey Böyrak oynatmaya ferman­ lı ya? Almuş âlüııü defü Bey Böyrük baqalum ne söyîümüş, qalan oyuna çıqandana bu esnada cicasiymüş. Aldı Bey Böyrük : Ne baqâsı(n) monca monea Boyu(n) uzun, beli(n) incit Vezirü ilayıqsu(n) onca Her cahilsi(n) her cahil


Sayfa: 260

ATSIZ MECMUA

Qalan Bey Böyriiğün cicasii oyununu hitiirii b itümiiz yerinil otııinuş. Ondan soracuğuına sıra bitişiik qo(ıı)şu qızına geıniş. Qalan Bey Böyriik abmış iilinil deffi onu da oynatmuş. Aldı Bey Böyriik:

Evltırini(n)ö(n)ıî Köpeklnrini(n)ağzıı qaracuq İsniayd oğlana vctracııq Her calıilsi(n)her cahiy. Qalan bitüşük qo(n)şularu da sırasnnu savmuş. İnihayat sıra gelli gelii Aq Qavaq qızuna. germiş' Qalan Bey Böyriik oıııı da şo türkiiyniin, oynata qoınuş. Ne baqâsı(n) kinııi Sa(n)a deyin iki dinni —

itm

Sayı: 10

Oynayan Aq Qavaq qızu Yandtı y and udu Bey Böyriik qalan bu türküyü ediir etıuiiz Aq Qavaq qızu Bey Böyriiğiin sesünü bilmiiş. Hemiin orcııqta bir birünii günü gibi yapuşmıış, sarman dolaş olmuşlâ. Düğün evündiin hemiinciinii padi­ şaha nıüeüdiicilaâ salmdumuşlâ: «Müctidü padişahımı, Bey Böyriik çıqa qodu» dcdii. Bunu duyan B altacıkel veziri(n,) oğlu' lsmayılcuq da qorqusundan bi konut­ sa saqİanmuş. Başı kömiisi(n) davamna sıqıışunca camı imüğiindan hıqqadaııa çıqivaiimiş. Bey Böyriiknan qalan Aq Qavaq qrzuna qırq gün qırq geeâ düğün etmüşliiii. Onlâ ermüş muratlarıma, biz çıqduq zıyratlaruna... mı ■■

---------

Gazeteler, Mecmualar, Kitaplar Yeni Turan: Finlandiyada çıkmaya başladığını haber verdiğimiz bu gazete­ nin ikinci sayısı da çıktı. Bu gazetenin ve birçok Tiirkler için çok füsunkâr olan adının Türk âleminde nasıl bir rağbetle karşılandığını anlamak için içine bir bak­ mak, ve muhtelif Türk memleketlerinden, muhtelif Tiirkler tarafından gönderilen yazıları okumak kâfidir. Yeni Turanın ilk sayısında çıkan «Turan Kızı» atlı şiiri Kıbrısta çıkan «Söz» arkadaşımızda da gördük. Bu, sadece bir gazetenin öteki gazeteden bir yazı istinsah etmesi değildir. Bunun daha yüksek ve derin bir manası vardır. Bu da gösteriyor ki Tiirkleri Finlandiyada yahut Kıbrısta yaşamak birbirinden ayıramıyor. Yeter ki millî şuur biraz uyanmış olsun. İstiklâl: AzerbaycanlI Türk kardeşle­ rimiz ön güıide bir çıkmak üzre Berlinde bu atta bir gazete çıkarmaya başladılar. İlk sayısının başmakalesi « Kısılmıyaıı ses» serlevhasını taşıyordu. Bu ses istik­ lâl diye bağıranların sesidir. Onlar iman­ la bağırıyorlar, inananlar isterse bütün cihanı yıkar. Bu inananlar elbette' yarın gayelerine ereceklerdir. Safranboluda yürük düğünleri: A. Baha Beyin bu kitabı uzun zamandır faaliyetsiz duran Halk Bilgisi. Derneği ta­ rafından neşredildi. A. Baha Beyi tebrik

ederiz. Fakat maalesef kitap eksik olarak neşredilmiştir. Birçok yerlerinin tayyolunduğunu ve tashih edilirken kendisine hiç gösterilmediğini Baha Bey Bizzat bana söyledi. İlim ve neşriyat hayatında fise bilillah çalışanların gayretini kıracak ma­ hiyette olan bu gibi lâübâlîlikler maalesef memleketimizde çok yapılıyor. Yine aynı kitabın sonuna konulan ve Kösemihal zade Mahmut Ragıp Bey tarafından ve­ rilen notaların da, kimin tarafından ve­ rildiğinin tasrih olunmaması Halk Bilgisi Derneğinin bu şark kâri zihniyetine bir örnektir. Fakat memnuniyetle haber alı­ yoruz ki bol dedikodulu, az verimli bir müessese olan H. B. Derneğinin bu hâli­ ni gören bazı ciddi arkadaşlar «Türk Etnografya cemiyeti» adında yeni bir teşekkül kurmak için faaliyete geçmişler­ dir. Başında vukuf sahibi kimselerin bu­ lunmadığı H. B Derneği yerine Abdiilkadir, Pertev Naili, Mahmut Ragıp, A. Baha Beyler gibi bu işin ehli kimseler tarafından kurulan bu cemiyetin muaffak olacağı tabiidir. Hokkabazın Defteri: Şiir ve edebiyat sahasında, bu yakınlarda, hayli faaliyet var. Daima şiir kitaplarının neşrolundu­ ğunu görüyoruz. Şeref Şadi Beyin çıkar­ dığı bu kitap ta bunlardan birisidir. Hece veznindeki şiirleri güzeldir. Fakat şair serbest nazımda muvaffak olamamıştır. ]K. A .


VATANDAŞ:

I

BÜTÜN İHTİYAÇLARINI

ucuz

SAĞLAM VE

BİR SURETTE TEMİN EDECEĞİN

MAĞAZA

f

YERLİ MALLAR PAZARI dır.

Hereke, Beykoz, Feshane, Bakırköy ve diğer Millî fabrikaların mamulâtım bu müessesede bulacaksın. İstanbul, Bahçekapi birinci vakıf han.

Beyoğlu, İstiklâl caddesi |

Bir Türk müessesesini korumak ister misiniz ? NAUMANN D ikiş-N akış ıııakiııaları NAUMANN y a z ı makitıalart ( E r i k a , ideal) NAUMANN B isik letleri (G en ııa ııia ) NAUMANN

"

Elektrikli G ram ofonlar (P ortatif)

TERCİH EDİNİZ T A K S İT L E S A T IŞ

NAUMANN MAKİN A LAKI S A T IŞ TÜR K LİMTET ŞİRKETİ Türkiyenin her tarafında mümessil ve şubeleri vardır.

Merkezi: Galata, Hezaren sokağı 19-21


VATANDAŞ: Bütün ihtiyaçlarını s a ğ l a m ve UCUZ bir surette temin edeceğin mağaza

Yerli Mallar Pazarıdır. Hereke, Beykoz, Feshane, Bakırköy ve diğer millî fabrikaların mamulatını bu m üessesede bulacaksın. Kostümlük kumaşların envai, en nefis ipekliler, sağlam ve zarif kunduralar, her çeşit seyahat levazımı, halis yün battaniyeler, hazır elbiseler, ipek kravatlar ve saire.

İstanbul,

BalıçekapıBirinci V akıf Plan.

Beyoğlu,

İstiklâ

Bir Türk tnüessisesini korumak ister misiniz ? NAUMANN

Dikiş - Nakış makinaları

NAUMANN

Yazı makinaları ( Erika, İdeal)

NAUMANN

Bisikletleri ( Germenia )

NAUMANN

Elektrikli Gramofonlar (Portatif)

Tercih ediniz

Taksitle Satış Naumann Makinaları Satış Türk Limtet Şirketi Türkiyenin her tarafında mümessil ve şubeleri vardır.

Merkezi: Galata, Hezaren sokağı 19-2Î i

c ^ .^3t s 5^ .. S


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.