Atsız Mecmua - 9

Page 1

ButunKırklar bir ordu... Katılmıyankaçaktır..

ATSIZ MECMUA Yıl: 1

15 liHIMIŞ

İstanbul(Kader)Matbaası


Yanıtı asırdan beri

A T SIZ M ECM U A

İşçisi

Her ayın on beşinde çikar

Sermayesi

Türkçülük ve Köycülük

Müstahdimi Müstehliki

:

T ü r k olan ve bütün manasiyle Y e r li M alı olan

&

Mefkü^esi etrafında birleşenlerin sj

mecmuasıdır.

Odu O k u y u n M Z

PERTEV MÜSTAHZARATI Avrupa müstahzaratiyle cidden neka­

ve O k u t u n u z Ptetı 15, yıllık abonesi 100 kuruştur.

het kabul etmez U r nefaset veehveniy ettedir. f Eski sayılarımızı:

B azı m üstahzaratı:

Krem (yağlı ve yadsız), briyantin, Pudra, Ruj, esans, losyon, ve saire ve saire...

Ankara

caddesinde Orhan Bey

bam

zemin katında, Umum gazeteler ve mec­ mualar müteahhitliğinde bulabilirsiniz.

Pul M eşheri Aylık Türk Fiiâtelist Mecmuası İstanbul da çok zarif ve nefis, ayni zamanda her pul meraklısı için tetkiki lâzım bir mecmua var. O da PUL MEŞHERİ İs »ile ayda bir defa neşredilen bir mecmuadır. Mecmuanın kapağında görünmeğe başiiyan nefaset en

son sahifeye

kadar bütün eseri ihata etmiştir. Mündeıicatı itibarile Pul Meşheri kadar pul meraklılarının bütün arzularını tatmin edecek bir eser yoktur, diyebiliriz. Fiatı 25 kuruş, senelik abonesi 300 kuruştur.

1981 — 1982

TÜRK PULLARI KATALOĞU PUL MEŞHERİ sahibi Ali Nnsret Bey, yorulmak bümiyen azmiye 1931-1932 için bir katalok hazırlamaktadır. Bu kaialok, tab’i biter bitmez neşredilecektir. Katalok PUL MEŞHERİ ne abone olanlata forma forma olarak ta gönderilmektedir. Katalok gayet nefis bir kâğıda basılmaktadır. Bütün pulculara hararetle tavsiye ediyoruz. İzahat

almak istîyenler Beyoğlu _ Tünelbaşı,

Galipdede Caddesinde

430 No. ya PUL MEŞHERİ ne müracaat edebilirler.

Remzi kitaphanesi Ankara caddesi 98


r .....-

'

ATSIZ

.......•

A dres

İstanbul Posta kutusu 367

A bone şartlan

Türkiye için Yıllığı ISO kuru; Altı aylığı 90 » IYabancı memleketler için Yıllığı 1 dolar

MECMUA Aylık fik ir m ecm uası

YıL: I, Sayı: 9

Sahibi ve müdürü : H . Nihâi

15 Ikİncikflmın 1932

Kuş bakışı:

■■

Millî Gaye

“Neslim izin Âm entüsü,, ■Her şey, Büyük Türkiye uğruna ve onun için. Her gönülde bir Arslan yatar. Bizim milli göynömüzde yatan Arslan nedir?.. Çoknufuslu, ahlâkı, ilmi ve tekniği yüksek, büyük T ü r k i ­ ye d i r . Buna nasıl varacağız ?.. *** İstikbal, İstiklâl diyoruz. Şu halde Türk Cum­ huriyetini biz ölmeden ötdürmiyeceğiz. Yeni doğan Türk Demokrasisini kuvvetlen­ dirmeye ve her şeye hâkim bir esas olarak yaşatmaya çalışacağız. Ahlâkımızı, milli ilimlerimizi ve tekniğimizi yükselteceğiz. Az kazansak ta çok çalışacağız. En fena şeraitin yoksuzlukiarmı bedenî ve ruhî kabiliyetlerimizdeki acarlıkla kapatacağız. Nihâ? yet nufusumuzu, Türkiyedeki İçtimaî kesafeti arttıracağız. Bütün Türkler Türkiyede toplana­ caktır. İstikbalimizin temeli köylerimiz ve köylüleri­ mizdir diyor ve bunla kendimizden çok inanıyo­ ruz. Şu halde köylerimizin içine girecek, yağ kandilleri ve tezek kokuları içinde sessiz ve iniltisiz, nutuksuz ve yaygarasız mesai sarfedeceğiz. İçimizde yaştyanlâr bizden olanlardır. Dili bir, dileği bir, kam bir kardeşlerdir. Hiç kim­ seyi birbirinden ayırt etmiyecek ve aykırı adam bırakmıyacağız. Halkımızla el ele verecek, bera­ ber gülecek, beraber ağlıyacak, beraber çalışa­ cak ve beraber yükseleceğiz.- Halka tepeden ba­ kan ve.şehirlerde kahraman olanlara münevver demiyeceğiz. Şahsî bir derdimiz, şahsî bir ihtiraslınız ve > şahsi bir dileğimiz olmıyacak. Bu küçük dertleri ve hodbinlikleri büyük. İstırabın içinde kaynata­ cak ve unutacağız; Geçmiş asırlardanberi münevverlerimizin hal­ kımıza ve köylümüze karşı olan sonsuz borcunu ödemeye çalışacak ve. hiç değilse bu borç üstüne borç katmamaya andiçeceğiz. Yaygaralarla şöhret anyanlara Atsızlıktaki feragatle mukabele edeceğiz. Riyakârlığı nezaket sananlara kabalığın asaletini göstereceğiz.

Kuvvetini ve şahsiyetini halk içinde ve onun için tüketerek-ölenlere millî kahraman diye tapa­ cağız. Yalnız köylerde ve köylülerin göynünde yaşıyan ululara millî kahraman diyeceğiz. Salonlarda dile gelen, şehirlerde hak dava eden, iş görmek için mevki bekliyenlere ve yap­ tıklarıyla öğünenlere in,anmıyaeağız. En büyük kıymetlere, kıymet oldukları gün sırnaşmayacağız. Milletimizin iyiliği ,ve yüksekliği için mûsbet çalışanları göynûmüzde yaşatacak OVe Türkiye topraklarına gömüldükleri gün, me­ zarlarını millî mefküremizin mâbedi yapacağız. Yüze karşı söyienen sevgilere güleceğiz. Sev­ giler gönülde, hatıralar târihte, kahramanlar milli mâbetlerde kutlu olacak. Riya ve Şarlatanlık karışık olan her şeye tü­ küreceğiz. Millet ve Vatan yolunda can verenlere ve onların yadigârlarına bu milletin tarihte olduğu gibi en kutlu insanları olarak bakacak ve onları fedakârlıkta kendimize örnek edeceğiz. Millet ve Vatan işlerinde hırsızlık, ahlâksız­ lık ve fenalık yapanlara tafsilâtlı kanun madde­ leri yazarak cürme göre pazarlığa girişmeye ak­ lımız ermediğinden böylelerin yok almasını ve yokediimesint istiyeceğiz. Rüşvet ve İrtikâp kelimelerini sehpalara asılı yaftalarda seyredeceğiz. Halkın haklart ve dertleri için acı, sert, açık ve fakat doğru söyiiyenleri dinlİyecek, tatil, yu­ muşak, kapalı ve nezaketli konuşanlardan şüphe edeceğiz. Sefaletler İçindeki sefahetlere, İstıraplar kar­ şısındaki zevklere, iniltilerle alay eden kahkaha­ lara haykıracağız. t Halkın sıhhati, bayatı, refahı ve istikbali İçin faydalı olan her şeyi benimsiyecek, bunlara kar­ şı koyan ve ne‘şekilde olursa olsun halkı' esir yapmaya ve istismar etmeye uğraşan her şeyi düşman bileceğiz, Neslimiz bunları yaparsa, .nesillerimiz ve is­ tikbalimiz kurtulmuş olacaktır. # • *


Sayfa: 214

Sayı: 9

ATSIZ MECMUA

Kapitalizm Buhranı v Devlet nedir? Devletin vazifeleri Yazan ; N . B a s i l e s c ı t Bükreş Hukuk Fakültesi reisi

Ceviren :

Safâattin (Uza

Bütün filozofları binlerce senedir iş­ iniştir. Bu devrin telâkkisine nazaran te­ baanın malı ve şahsiyeti kayıtsız ve şart­ gal eden bir meseleye temas edeceğiz. sız. krala aitti. Fakat bu zihniyet ve te­ Sokrat, Platon hatta realist olan Aristo bile devlete çok mühim mana vererek lâkkiye muarız olan XVHI inci asır filo­ onun ifadesi ya­ zoflarını, büyük adamlarını hür­ nında ferde as­ Tütüncüler metle zikrede­ la ehemmiyet, Güneşin eteği çamlı bellere bilirizvermemekte idi­ Bir alev tül gibi dolaştı kaldı. ler. . Bu büyükFilhakika, Dört atlı katılmış esen yellere filozoflara na­ Turuncu dağlardan aştı yol aldı. Je&ques Rö‘ zaran ferdin ma­ ★ usseau, K ant, il ve şahsiyeti Rüzgârın dilinde bir serin beste, bilâ kaydüşart Atlılar bu gece başka hevesle: Humbolde ve devlete aitti. Yolların göğsünde tatlı, aheste Bu telâkki ta­ bütün ansikloNallarla atılan kahkahalar var. rihin ilk kıspedistler devle­ ★ mındac tamamen tin kudret ve Tütüncü dengiyle yatan , hüküm sürerek kuvvetine karşı Dumanın keyfini satan atlüar, Atina cumhu­ fertleri yüksel­ Ormanın kalbine batan atlılar riyetinin Roma terek insanın Gitmeyin bu gece yallar korkulu. i mpratorluğun un dünyaya tabiî ★ sukut ve inhihak ve hürri­ Yollarda gizliydi tütün kolcusu. yetlerle geldiği­ l&line kadar de­ Bir namlu ağzıyla haykırdı , ni, binaenaleyh vam etti. Göğüsler dolaştı ölüm onun bu tabiî Ayni telâkki­ « Kolcu ü o r|/»~narası titretti yolu. haklarını hiç bir ye, biraz ta­ •k kanun veya dil edilmiş şe­ Bir kızıl renk aldı ormanda , iradenin, nezkilde, orta de­ Kuytudan kuytuya haykırdı devler, edemiyeceğini , virde tesadüf Nihayet geceyi sardı alevler: ileri sürdüler. ederiz. Fakat Kurşunlar bir kanlı ezan okudu... Bu telâkki bu sefer bizzat I. Aydııı 1789 Fransız ih­ devlet şahsiye­ ti yerine muayyen bir hükümdarın şahsi­ tilâlinin kaidesini teşkil etmiş, bu ihtıyetini görüyoruz. Hükümdar, devletin lâlin inkişafında rehber olmuştur. Fransız ihtilâlinin bize verdiği hukuku âdem be­ bütün mana ve ifadesini kendi şahsında toplamıştır, işte bu telâkkidir ki XIV yannamesi ferdiyetçidir. 6ayesiJ[ferdin üncü Lüdvike: «Devlet benim..» dedırttabiî, haklarına dayanarak onları koru-


Sayı: 9

ATSIZ MECMUA

Sayfa: 21&

ledi. Dünkü ninterventioniste devlet ye­ rine bugiin fertçi telâkkideki devlet mef­ humuna aykırı bir interveııtioniste devlet teşekkül etti. Asrî devlet, teşkilâtı, unsurları, vası­ talarıyla fertlerin birer, birer hayat, .ve mamelekleriyle alâkadardır. Oııların şahsî istidatlarını teşyi ve takviye ettirir. Fertlerin hayat ve mamelekleriyle yakın­ dan alâkadar olan devlet bunların l^ y ’eti mecmuası olan cemiyetle de çok yakın Sismondi, Fic­ İÂÂJJkAÂAÂÂÂâi olarak ^alâka­ lAAAi ide, Â. Miilİer, dardır. Carey ye şaire, Devlet, ka­ bu müfrit fert­ nunları,mektep­ leri, müessese çiliği..tenkit ve «Çoban» diyip te geçme , yaklaş ve tanı ; cerhederek dev­ ve teşkilâtıyla Varsa damarlaruıdaasil Türkün öz . maddîye mane­ letin vazifesini işte asıl o adam sema tanıtacdkİilr . vî hayatlarımı­ alayiş ve ada­ Mâzini,tarihini, şerfinatam. zın hey’eti mec­ leti tevzie in ­ muasının hamişi hisar ettirmek Şunu bil k i bu çoban ölse de nâıiu kalır, istemişlerdir .... ve sahibidir • Çünkü «öz Türk» denilen çobaıi oğullarıdır... Selection nâtüFerdî gayret, ve relle nazariyesi, kudretlerin yet­ LamarkjBııffon mediği yerlerde; «Köylü» diyip te geçm , sifkme omzunudevlet yolcu 1 kudret ve bilhassa DârSerti beslemek midir o zd&nlluıın suçu ? ve gayretinin venin insanın Cahil diye eğlenip, güldüğün de belirdiğini, yar­ menşeine ait te­ Bir milleti doyurur tırpanının her ucu. dım ettiğini gö­ lâkki ve felse­ fesinden mül­ rürüz. işte Bismark Emiiı ol ki bu köylü dünyaya nam bırakır, hem olan bu a l­ Çünkü «öz *T ürk didiğim köylü çocuklardırzamanında . .. nazariye, fert­ çilik sistemini man devleti., o teşyi ve takvi­ zamana kadar D â n iş l l e m z i ye etmiştir. 19 husus! şâhıslar uncu asra ta­ mülkiyetinde mamen hâkim olan bu nazariye Saintbulunan- demiryollarını' .tamamen 'Bâtın Simon’un telinizi olan un dediği alarak devlet malı yapmıştır. Aynr devlet gibi devletin bütün manasiyle vazifei asbirçok limanlan yeniden inşa, M r k u z­ liyesindeiı muhteşem bir istifasını teşkil inini tamir etmiş, kanallar, muhtelif . inek-* eder. tepler açmıştır. Avrupacın. bütün diğer 19 uncu asrın nihayetlerine doğru devletleri de aşağı yukarı aynı gayret meşhur alman iktisatçıları Roscher ve alâka ile fertler ve cemiyetler için ess, Adolphe Wagıier ve saireninçalışmaktadır. saye­ sindedir ki bugünkü devletin asri vazi­ Fransa fertçi olmasına rağmen garp* feleri belli oldu.: Bu telâkki ve nazariyeteki demiryolları satın almış,yeni limanlar' ler bugünkü devlete, dün şüphe ve ta ­ inşa,eskileri tamir etmiş, millî Varlığı alâ­ savvur etmediği vazife ve alâkaları yük­ kadar eden her teşebbüsü korumuştur. • inaktır, âdâm beyannamesi vatandaşların kanun muvacehesinde müsavatını, herke­ sin hürriyetini, ve yekdiğeri arasında uhuvveti temin etmeğe matuftur. insanlar arasındaki bu fertçilik «înd-ividualisme», bir rekabet doğurmuştur. İnsanlar daimî bir surette yekdiğeriyle muhasama ve mücadeleye girmişlerdir. Bu mücadele ve muhasama diğer ta­ raftan birçok filozofların nazarı -dikkatini celbetmiştir. Saint-Simon,de

Öz Tiirk


Şayia: 216

Aİ& IZ MECMUA

İngiltere gibi fertçiliğin en belli oldu­ ğa bir memlekette bile interventionisme' in önüne geçmek ‘mümkün olamamıştır. Baldvin’in muhafazakâr hükümeti bu hususta çok ileri giderek Office National d’Energie adında büyük kumpanyalarla rakabet yapabilecek bir teşekkül vücuda getirerek halka ucuz elektrik ziyam ve kuvveti temin etmiştir. Ingilteredeki mesai fırkasının reisi Makdonalt tamamen interventioniste’ttr. Mesai fırkasının gayesi, madenleri, demir­ yollarını millileştirmek; şehir işlerini, su, ziya, nakliyat ve hidematı ammeye mü­ teallik bütün huşusatm belediyeler tara­ fından tanzim ve idare ettirilmesini istih­ daf etmektedir. Romanya da diğer devletler gibi aynı siyaseti takip etmektedir. Î.C. Bratianu, zamanında bütün demiryollarını satın al­ mıştır. Devlet bizzat Köstence, Kalas, lbarail gibi mühim ve büyük limanlan in­ şa ederek Tuna üzerinde birçok iskeleler yapmış, bilftmum iktisadi ve sınaî teşeb­ büslerle milli müdafaa ve umumî menfa­ ati alâkadar eden bütün müeaseselerin ıslâh ve inkişafına çalışmakta bulunmuştur» Romanya, milli bankanın teşekkülüne kendi sermayesiyle iştirak etmiş, köylü ve ziraat erbabına ziraat ve smaat kredi­ leri temin etmiş, halk bankalarının, köy kooperatiflerinin teşekkülünde faal bir amil olmuştur. Romanya devleti çok iyi yapmıştır, çok iyi yapmaktadır. Devlet nedir? Devlet,biz hepimiziz. Biz hepimiz dev­ letiz. Devlet, içimizden herhangi birimizdir. Biz, bütün vücudumuz, ruhumuz, servetimizle devlete aidiz. Devletin bizim kuvvet ve şahsiyetlerimizin temerküzün­ den başka bir şey olmıyan kudret ve kuvveti de bize aittir. Devlet kuvveti, onu .vücuda getiren fertlerin kuvvet ve kudretiyle ölçülür. Devlet camiasındaki fertler zengin ve ça­ lışkan iseler devlet te zengin ve çalış­ kandır. Bilâkis bu camiadaki fertler fakir

S a y ı- 9.

ve bedbaht iseler, devlet te fakir ve bed­ bahttır. Devletle, fertler arasında samimî ve mahrem bir münasebet ve alâka vardır. Devletin vazifesi efradı hayat mücadele­ sinde yalnız bırakimyarak maddî ve ma­ nevi alâka ve himayesini göstermektir. Devlet, efradın hey’efi umumiyesindeıı kazandığı-kudret ve kuvveti birer birer veya müştereken yine efradın refah ve saadeti için istimâl eder. Bu, bugünkü asrı ve medenî devlet­ lerin siyaseti, vazifesidir. 1926 senesinde frensiz bankası müthiş bir uçurum kenarında idi.. Bir İngiliz li­ rası 240 franga yükselmişti. Fakat Puankareniıı sihirkâr dehası karşısında buhran bertaraf edilmiş ve frensiz bankası dün­ yanın en zengin bir bankası olmuştur. Bu nasıl oldu? Fransa devleti millî bankanın ecnebi piyasasında döviz satın almaşından müte­ vellit bütün zararlan ödedi, ilk buhran senesi bu muameleden frensiz bankası 700 milyon altın frank ziyan etmiştir ki bunu tamamen devlet deruhte etmiştir. İşte bu ve- buna benzer birçok feda­ kârlıklar sayesinde frensiz bankası vazi­ yetini kurtarmış ve franşız devletini bu­ günkü haline yükseltmiştir. Almanyada husule gelen vekayi de aşağı yukarı böyledir. Alman devletinin kudret ve kuvvetini vücuda getiren Al­ man maliye müesseseleri hat bir buhran geçirirken Alman devleti onların yardı­ mına koşmak mecburiyetinde kaldı. Bu suretle buhrandan mustarip bankalar, malî müesseseler ,için tamam 488 milyon altın mark sarfetti (aşağı yukarı 250 milyon Türk lirası). Diğer taraftan Alman devleti bankaların memleket dahilindeki ve haricindeki vaziyetini takviye, kredi-, sini temin etmek gayesiyle bu gibi mü­ esseselerin alacaklılarına^ karşı lâzım ge­ len teminatı vererek kefilliğini ilân etti. Buna mukabil Alman devleti yalnız ken­ di hâzinesi için değil, fakat bütün Alman


Sayı: 9

33=

ATSIZ MECMUA

iktisadiyatı namına bir moratoryum elde etmeğe muvaffak oldu. Faşist ttalyada da aynı şeyi görmiyecekmiyiz? Musolini smaat âleminin kızıllaşan demirlerini kara bir renge boyamış, zirai, iktisadi bütiin teşebbüslere millî bir seci­ ye vermiştir. Bütün memlekete aç bir kurt gibi saldırmak Üzere bulunan komünizmin su­ ratına kara bir çamur yapıştırmış,' millî İktisadî, İçtimaî nizamı tanzim ve hima­ ye etmiştir. 1921 -1922 senelerinde İtalyanm vaziyetini pek âlâ hatırlıyabiliyor tuz . Bu senelerde Itaİya bolşevikliğm tesir ve nufuzu altında kıvranmakta, onun amansız pençesi altında ezilmekte idi. tşte yalnız devletin alâka ve müda­ halesi neticesidir ki bugün memleket si­ yasî ve İçtimaî anarşiden, İktisadî buhraniardaa kurtulmuş, muntazam neşvüne­ maya nıüsteit bir memleket halini al­ mıştır1921 - 1922 senelerinde Italyada dev­ let alâka ve müdahalesi vaki olmasaydı bugün Avrupayı altından fitilleyen bir bombaya,kemiren bir mikroba malik bu­ lunacaktık. Faşizmsiz İtalya, devletler haritasından silinecekti. Bugün medenî memleketler arasında hiç bir devlet yoktur ki ferdin ve müeeseselerin mustar kaldığı zamanlarda onların yardımına yetişmemiş bulunsun. Bu, dev­ letin vazifesi, bizzat varlığının k a p la m ­ dandır. Çünkü devletler ancak fert ve ınüesseselerin yaşamalarıyla kaim olabi­ lirler.

S r tfa : a ı ı

Fakat devletin, fert ve müesseselerin yardımına gelmesi buhranlı zamanlarda, mustar bulundukları vakitte vaki olur. Tabii zamanlarda fert ve müesseseler sınaî ve İktisadî teşebbüslerde kendi ser­ maye ve kendi kuvvet ve kudretlerini istimal ederek bundan doğan neticelere kayıtsız vc şartsız sahip olmaktadırlar. Fert v e : müesseseler ancak mustar ve mühtaç kaldıkları zaman devletin yardım ve alâkasını istiyeeeklerdir. Devlet, bütün bu fertler ve müesse­ seler fevkinde bulunup onlar arasındaki münasebatı tanzim, müsavatı temin ve amme menfaati mevzubahis olduğu zamaıı bütün kuvvetini sarfedeeektir. Devletin ticaret yapması, bilhassa fert ye müesseseler ie bu hususta rekabete geçmesi, asla tecviz olunamaz. Çünkü, devlet karşısında fertlerin mukavemeti im­ kânsızdır. Bu gibi mücadelelerde devletin fertlerde karşı kullanacağı silâhler gayri meştuüur. Bütün bu silâhlar fertlerden alınmıştır, tınlardandır. Bolşeviklerin, devletin ticaret yap­ ması, İktisadî ve sınaî teşebbüslerin dev­ let tarafından idare edilmesi şeklindeki iddiasına gelince, diyebiliriz ki, bugünkü cemiyetlerde, devletin bizzat sosyalizmde olduğu gibi İktisadî, sınaî ve İçtimaî mesuliyetleri tamamen deruhte etmişi doğru değildir. Bugünkü içtimai nizamı değiştirmekte inana yoktur. Devlet, fert ve cemiyetlere onlarden ayrı olarak fay­ dalı ve hayırlı olmaktadır. (Bitmedi)^

Millî Bütçe Devlet Bütçesi millet Bütçesine uymalıdır.

Bütçemiz, Cumhuriyet inkılâbındauberi mütevazin bir çekil>lmış ve her seneki devletjsarfiyatı, halkımızın verimine göre ayarlanmıştır» Şüphesiz, bu bizim için bü­ yük bir hamle ve büyük bir muvaffaki­

yettir. Osmanlı Devj^ti idaresindeki bütçele­ rimizin açığını, haricî istikrazlarla kapar­ dık. Avrupa bankerlerine yüksek faizler tediye etmek, maliyecilerimiz İçin en mit-


Sayfa: 21 S

ATSIZ MECMUA

Sayı: 9

kirlik alâmatleri görülünce bu noktaya vaffâkıyetli bir hedef ve gaye idi. Ö gön­ daha fazla kıymet ve ehemmiyet vermek lerde biri çıkıp .ta halkın verimine göre lâzımdır. Aksi takdirde İktisadî btinyebütçe yapınız deseydi, birçokları bir şey kendi kendini yemeye başlar. Devlet Büt­ anlatniyarak aptal aptal bakacak diğer çesinin ilk zamanlarda mîllî serveti azalt­ bir kısım da yaygaraya başlıyarak bunun maya ve nihayet halkın iliklerini kemir­ imkânsızlığından bahsedecekti. meye başlamasını mucip olur. Bu tam Devlet ve milletimizin iktisadi intihan manasıyla bir «kendini yemezdir. Bütçe­ demek olan o güiilerden ye 0 günlerin nin millî ve İktisadî Bünyeyi ve nihayet O sffianlt kafasından çok uzaktayız. Fa­ kendi kendisini ,yemesi ve harap etmesi kat hetıüz İktisadî şeniyetlere hakiki kıy­ demektir. metlerini ve cevaplarını veremiyoruz. Bu bir- intihar . Bugünün İk­ olmasa bile, her tisadî vazıyet' ve O d be dilber zev halde bir müzmin telakkilerine göre Orda yalnız ne ? zehirlenmedir. bugünkü bütçele­ Bütçemiz mil­ Ar şarâp kadehime rimizin de esas tu­ Dudağından bal katarsın. letimizin yıllık sa­ tumunu değiştir­ tış pilânçosuna ★ mek ve derinleştir­ Kızlar bana bakarsa da, uygun olacak ve mek lâzımdır. Yasemen, gül kokarsa millî iktisadımızın Her yılkı büt­ Yarin gönül bıkarsa da yorganına g ö r e çemizin en hakiki Bugün bana sen . ayağını uzatacak­ ve eri kıymetli ★ tır. eSası o yıldaki D u d a k l a r ı n :o ne meydir I Bütçemizin ta n ­ haricî satışları­ Bir şendeki nice huydur ? mızın yekûnu ola­ zim ve tahsilinde Oönlüm nişan, kaşın yaydır, Millî ruhiyatımıza bilir. Bir halk hü­ Kirpiğinle ok atarsın. temas eden mühim kümetinde devlet ★ sermayesi ve dev­ bir noktayı da göz Dersem sana: «sevişelim l* let bütçesi millet önünde tııtıriak lâ­ Dersin: «Hayır, konuşalım ! sermayesi ve mil­ zımdır. Desem:. «Kız gel Biı bakımdan let bütçesiyle kay­ O dem hemen kaş çatarsın. da köylülerimizi naşmış demektir. * Şu halde devlet f y i. tanımak ve Farın bir savaş , bütçe- sinin sevk dertlerini yakîndan Meydanda kan, baş olarsa, ve] idaresinde gü­ tatmak lâzımdır. «Atsız» a bir iş olursa dülecek esas mil­ Her. millet vergi­ Kız yine sen yaş tutarsın.... let bütçesinin pilere ve bütçe, tah­ lânçosudur. I A ts ız silâtına karşı bü­ yük, küçük ve az, Milletimizin bu yıl hariçten keseç o k b i r irkilme sine giren para ne. ise, devletimizin o gösterir. Bu ferdin cemiyete karşı olan yıldaki masrafı bu yekûnu geçmemelidir. hodbinliğinden doğar. Bu noktada İçtimaî Bunun haricinde hareket eder vş , sevkitabiî,-ferdî menfaat arzuları ye ihti­ memleketin ihracatında!^.fazla bütçe sar rasları ile karşılaşır.Nihayet cemiyetin ni­ fiyatı yaparsak bu halkımızın müterakim zamını ve disiplinini temin eden kanun sevetini veya -son habbelerini harcamakta kuvveti bu ferdî, hodbinliğin, karşısına olduğumuzu gösterir.- Bilhassa halkta façıkar. İradesini yener ve alacağını alır.


S a y ı: 9

A T S IZ M E C M U A

Millet ve cemiyet yolanda en verimli millet, Türk milletidir. Başka milletler içinde büyük yaygaralar uyandıran en küçük zararlar Türk milleti için de şes: siz ve sadasız geçer. İktisadî zaruretleri ve z a m la rı Devletine yüklemekten ziya­ de kendi Üstüne alır yeya almak mecbu­ riyetinde kalır. Türk milleti için vergi borcunu ödiyememek, namus borcunu ödiyememek kadar acı ve ağırdır. Tahsildara boş cep­ lerini göstermekten utanır. Fakirliği ve parasızlığı ayıp sayar. Borçla da olsa dev­ lete karşı olan borcunu öder. Bu da müm­ kün olmazsa, vergi tahsili yolunda ucuz pahalı satılan mallarının başında boynunu büker. Fertlere ve devlete olan borçlarını ödemek için uzun seferlere çıkar.Köyünü ve Obasını bırakır. Didinerek, çarpışarak en kötü şeraitte İktisadî vaziyetine dü­ zeltir ve ilk fırsatta köyüne çiftinin ba­ şına döner. Borç yüzünden hapis olmaktan ise muhacir öiup didinmeyi ve borçlarını bir namus borcu gibi ödemeyi cana minnet sayar. işte Devlet bütçemizin hesabında bu noktaya iâyik olduğu millî ve hayatî k ıymeti vermek lâzımdır. Fransız köylüsünün verimi vergisi ile belli olabilir. Çünkü parasını her şeyin üstünde tutar, Zarar başladığı gün, yay­ garalar ve parti hareketleri de beraber başlar. Bizde bile münevverlerimizle hal­ kımız arasında fark vardır. Ayda en aşağı 100 lira alan bir memurumuz biie kazanç ve buhran vergilerini öderken yüzünü ekşitir ve hoşuna gitmediğini belli eder. Fakat ayda 30 lira bile kazan-

Sayfa: 2 1 9

mıyan nice halkımız vardır ki aynı veya buna benzer vergileri sâkiu bir tevek­ külle öder. Netice olarak söylemek istediklerimiz şlinlardır : Halkımız milletine ve Devletine karşı en cömert olan halktır. Hatta yer yüzün­ de onun bir eşi daha yoktur. Varlığa darlık olmaz der verir. Darlığa yokluk olmaz der verir; Vergilerden en çok şi­ kâyet edenler vergi verebilecek kadar geliri olanlardır. Servetinden değil fakrinden, gelirinden ziyade dişinden ve tır­ nağından arttırarak vergi veren millet Türk miletidir. Şu halde bütçelerimizde ve devlet sar­ fiyatının tanzim ve idaresinde bu nokta üzerinde bilhassa durmak lâzımdır. Yıl­ lardan beri müzmin bir şekilde devam eden haricî ticaret muvazenemizdeki açığa rağmen balkımızın vergiilerini vermesi­ nin sırrı buradadır. Fakat bunun da bir haddi ve bir sonu olacağım ve halkın cömertliğine fazla dayanmanın neticede yine halkın ve devletin zararına olacağını hatırlatmaya lüzum yoktur. Türkiye bütçesinde bu noktaya kıymek vermek için bundaıi önceki şeniyete kıymet vermek ve her yılki bütçemizi her yıiki haricî satışımızdan fazla yapma­ mak, yine devletimizin, yine milletimizin ve yine bütçemizin ve nihayet millî istik­ bal ve İktisadî kurtuluşumuzun menfaati icabıdır. Bütçeler halkın maişeti ve halkın re­ fahı ile değil, halkın serveti ite beslenir­ ler. Böyle beslenirlerse çabiık büyür, çabuk kuvvetlenir ve çabuk yükselirler. F e h m i R a g ıp

Arkadaş I Yabancı millete beş kuruş vermek, yarın cephede göğüs göğü se çarpı­ şacağın düşmanın eline bir kurşun vermektir. Bu kurşun senin, senin değilse kar­ deşinin, kardeşinin değilse arkadaşının, arkadaşının değilse bir ırkdaşının göğsünü delecektir. Arkadaş I Tetik davran İ Buna sebep olma ve, atalarının sözünü unutma k i : Su uyur, düşman u y u m a z .»


Sayfa: 220

ATSIZ MECMUA

Sayı: 9

Hemşirı Manileri n Toplıyan: Hem ş inli Tevflk

Türküyü sıra ile Söyle şâirum. söyle Türkü söylemeyince Dert tukenur mi böyle

Gidenim yolum budur Başuma zulum budur Sevdum da alamadum Ecelsuz olum budur

Şu meşenun gürgeni Havalıdur havalı Çobanun âdetidur Dertli çalar qavalı

Atı tutabilesen Tut ki binebilesen Öyle şevde edeki Sonra alabilesen

Yol ustina mezarum Her geçen sorar befni Tenum da töpraq olsun Çimenum bekler seni

Ey ince uzun yollar Yar yara uzum yollar Benum divane y&rum Mektubu gizli yollar

Qa'rşıya çıraq yanar Çıraq ne iraq yanar Sevdaluq şerbetini Içduqçe yürek yanar

Dut ağacı dut verur Yaprağını qıt verur Qız küçuq oğlan büyuq Sarılması tat verur

Eminem gider misen Ben de gelecek iniyim baa [1] ki gelme dersen Ya ben ölecek niiyim

Mendil aldum terekten Bir yar sevdum yürekten Ne idi ki severdum Ölüyorum meraqteh

Eminem bir şey deyim Deyim ama darılma 0 gayurun oğluna Qoca diye sarılma

Sar beluna beluna Qaytanı yedi kere Çoq ta güzel deyildun Sevdum seni bir kere

Cebumden çıqarayım Oquyalım fermanı Dağun ardında qaldı Dizlerumun dermanı

Bağçeye quzu girdi Bir deyil yüzü girdi Sevduğum aramuza Düşmanun sozı girdi

l*] .Hemşin Rize Vilâyetinin Pazar kazasına tâbi bir nahiyedir. {!] Bana.


Sayı: 9

ATSIZ MECMUA

..

S a f e %21

Onlara!... Târk, kendi türesinden başka hiç bir hizama esir olamaz.

“Bu yazıyı, Hakimiyeti Milliye gazetesinin iç sütunlarında mevzie girip ateşe başlıyan gönüllülere ithaf ediyoruz.,, Musa, Isa, Muhammet ve- bütün din adamları, dünyadaki bütün beşerî hâdise* | leri din gözüyle görmüşler, bu gözle ta­ nıtmışlar, hakikata ve Allaha ancak bu yolla verileceğini söylemişler, dünya üze­ rinde büyük hâdiselere! inkilâplara, isti­ lâlara ve nihayet büyük muharebelere se­ bep olmuşlar, pek sever göründükleri zavallı ve kimsesiz olan halkı birbirine kırdırmışlardı. Bunlara göre herşey dinî ve İlâhî idi. Mucizeler ve peygamberler devri geçti. Şairler ve filozofler devri geldi. Lamark ve Darven beşeriyeti bir'hayvan nevi gibi gösterdiler.' Hayvanlar silsilesi içinde bir sınıf olan insanlığı ve onun bütün Dinamik. hâdiselerini hayvanlık şevki tabiileriyle izah ettiler. Bu fikir mo­ dası dünyayı] istilâ etti. Her şey yaşamak için öldürmek formülü'ile izaha başlandı. Ogüst Kont -poziti vistliği ] ortaya attı. Fizyokratlar türedi. Bir moda daha. Kari r Mark s atlı t bir vatansız yahudi çıktı. Almanyada doğdu. İngiİterede tetkik yaptı. Fıransada kitap bastırdı/H er şeyi Proletaryanın iztirabı ile izaha .kalktı. Kanunlar keşfetti. Mucizeler devri geç­ mesine rağmeiı bir sürü kehanetimde bu­ lundu çıktı gitti. Dürkhaym yetişti. Her hâdise'İçtimaî­ dir dedi. İçtimaî garizeden bahsetti.Artık okadar ki, bir isteri âksesi ile kendini pencereden "atan hizmetçi kızların bu ha­ reketleri bile İçtimaî bir r hâdise olarak izaha kalkışıldı. Viyanada]Fröyd atlı bir tıp î doktoru

türedi* Her şey cinsî şevki tabiilerden ve cinsî ihtibaslardan doğar dedi.-. .-Rüyaları­ mızı bile bunlarla- tefsir etti. Siyasî - bir fırka liderinin enerjik hamlelerinden tutunuz da' cephelerde ‘zaferler kazanan kumandanların cehdine, meme almak için ağzını açan bir süt çocuğunun * en basit mimiklerine kadar. her şeyi .şehvetle ve cinsî ihtibasla, husyelerin ve mebyızlârıu ifrazı ile izah yolunu tuttu.. Bu arada bu kodaman fikirlere göre cılız kalmış neler var?., işte Gfistâv Löbon beşerî hâdiseleri cemiyetlerin ruhiyatı, ile isbat yolundadır. İşte Spenser, Darvenin nazariyatını cemiyetlere tatbik, sevdasın­ dadır. Ve işte Lenin, Marksin nazariyatını genişletirken daraltarak bize bir İktisadî cemiyet nizamı çıkarma yolundadır. Eski Yunandan beri gelip geçmiş daha bir sürü peygçmber taslağı var. Onların hepsi bir parça hakikatin üstüne tonlarla yalan kattılar. MÜsbet b ir iş yapmadılar bolbol haykırdılar. Fakat bunların arasında yetişen asıl cins adamların yalan dolanlı davaları ve yaygaralı iddiaları yoktur; Kalbimizi bu­ lup bize gösteren Harvey, kalplerinizi bana veriniz deüıedi. Tepemizdeki elek­ trik Ampulünü yakan Edison, ben sizi tenvir edeceğini peşimden geliniz demiyor. Hepimizi kırıp geçiren salgınların mikrop­ larını bulduran ve bizi büyük belâlardan kurtaran' Pastör "ben sizin halâskânnızim demedi. Bizi kuduzdan kurtardı, ■fakat kuduz fikirleri yaymakla uğraşmadı, işte dünyânın döndüğünü isbat ettiği için zu-


Sayfa; 222

ATSIZ MECUMA

lüm gören Galile, işte kimyaya ve onun neticelerinden biri olan bugünkü medeni­ yeti kuran Lavazye kuduz fikir istilâları­ nın ortasında kaldı ve asıldı. Bunlar ve ve bunun gibi daha birçokları, dünyanın İçtimaî, tarihî, İktisadî ilh.. seyrini de­ ğiştirdiler. Düşündüler, yaptılar, fakat hiç bir zaman peygamberlik ve mürşitlik davasına kalkmadılar. Halbuki, öncekiler öyle mi?..: Musadaıı bugüne kadar gelip .giden büyük ya­ lancıların hepsi, az çok fasılalarla birbir­ lerini kopya ettiler. Hepsi zek&lannın adesesi nisbetiııde işi büyüttü. Hepsi be­ yinlerinden çıkan mevcelerin kilovatın­ daki kuvvet nisbetinde davalarını yay­ dılar. Cereyanlar, küçük cisimleri ve tozları çabuk cezbederler. Ne cüce kafalar bu şerareli fikirlerin cazibesine kapılmadı.Ne kavgalar ve ne kanlar bu yolda dökül­ medi. Her ağızdan birkaç ton yalanla birkaç grauı hakikat çıkıyor, herkes be­ nim söylediğim doğrudur, bunu yapınız diye haykırıyordu. Fakat, dünyada basit, tek ve misilsiz bir şey olmıyaeağını, herşeyin mürekkep olduğunu, en basit göüünen hakikatlerin bile her cinsten birer parça hakikatten yapılmış olduğunn kim­ se dinlemedi. Tek görünen kuvvetlerin bile Birçok ay n . kuvvetlerin muhassalasından ibaret olduğunu hiç bir büyük yalancı itiraf etmedi. Çünkü banların hep­ sinde ve bu yolda yaygara yapanların cümlesinde birer peygamberlik sevdası vardır. Her şeye rağmen, ölüm ve doğum gibi (mi tabiî hâdiseler önünde ve tabiatın kar­ şısında cılız, sefil ve kısır kalan büyük yalancılar milletlerin doğuşunu ve ölü­ sünü izaha kalktılar. Akıllarının yetme­ diği, muhakemelerinin artık ilerliyemediği son noktaları gaye, nihayet ve ha­ kikat diye gösterdiler. Her şeyi tek baş­ larına ve bir kiloluk beyinleriyle izaha yeltendiler. En yüksek bir kafanın, aynı şeraitte ve aynı vasatta yetişmiş normal üç kafadan daha yüksek olamıyacağını

Sayı: 9 W

söylemek ve peygamberlikten vaz geç-: mek işlerine gelmedi. İste memleketimizde ele bu yalancı peygamberlerin yaygaralı fikirlerinden biri hortlamaktadır. Dünyada yeniyim diye tellenip pullanıp ortaya çıkan lıer fikir sistemi gibi bunun da yalnız de­ koru yenidir. Her şey İktisadîdir diyorlar. Netekinı Diirkhaym da her şey İçtimaîdir, Fröyt, her şey cinsîdir, Speııser her şey Fizyolo­ jiktir diyor. Hiç bir şey bunların yalnız biri ile izah edilemez. Her şeyde, bunlar ve 'bunlar gibi birçok şeyden birer parça vardır. Mikropları malûm olan ve gözle gö­ rülen hastalıkların meydana çıkma sebep­ leri bile yalnız bu mikroplarla izah edi­ lemezken, bunlar tarihî, îetimaî, dinî, ruhî bütün büyük hâdiseleri ve inkılâp­ ları bile tek sebebe irca vo onunla İlmî?, müdellel?., ve müsbet?.. bir şekilde .izah ediyorlar. O. yahudi peygamberin bu genç evliyasına ve Moskovanm Marksist tekyelerinde bolbol icazet verilen bu mürit-lerine şunu da söyüyelim. Eğer her şey İktisadî sebep ve saiklerle olsaydı, Hakimiyeti Milliye gazetesi sü­ tunlarından teşkilâtı esasiye kanunumuza ateş açan Ef. lerin dahi İktisadî menfa­ atler uğrunda ve yolunda hareket ettik­ lerini kabul etmek lâzım gelirdi. Fakat biz sizin davanızın tek başına ve her şeyi isbat eden bir hakikat olduğuna inanma­ dığımız için sizi birer gönüllü âşık olarak kabul ediyor ve gözünün başka bir şey görmemesini tabii teiekki ediyoruz. Ancak, din propagandası yasak olan bu memlekette dininizi yaymaya uğraş­ mayınız. Duyuyor, anlıyor, görüyor söu sözlerinizin ne- olacağını seziyoruz. Bu memlekette halkın sesini duyurmak için kurulan Türk Parlamentosunu ve henüz meydana gelmekte bulunan Türk Demokrasisi gibi bir süt çocuğunu boğ­ maya ve boğdurmaya kalkmayınız. Sizi takdir ediyoruz. Tâbiyeniz çok güzel. Halk cahil ve şuursuz bir kütle-


ATSIZ MECMUA

S ay ı: 9

dir. Bu ktttleleri bir zümre idare eder. Fakat o zümrenin de müdir esasları yalnız iktisadi olmalıdır. Hiç kimseye da­ nışmadan ve sormadan sizin, yâni kır­ mızı yakalı değil, kızıl kafalı Erkânıharp­ lerin dediğini yapmalıdır. Çünkü inkılâbın akışı durmamıştır, Şu halde yeni macera­ lara atılabilir ve sizin istediğiniz kalıba dökülebiliriz. Efendiler., bu topunuzun bile bir manga dolduramıyacağı kuvvetle millî hakimiyet sütunlarını siper ederek çaptan düşmüş Rus tüfekleri ile ateş etmekten vaz geçiniz. Bu kara .ve. istiraplı günler­ de, Gazinin ve onun Oturduğu rejimin etrafında bir kafa ve bir kalp gibi topla­ nan bu millete ayrılık kundakları sok­ mayınız. Bizi kendinizden soğutmayınız. Silâhınız Türk muaddeli, cephaneniz Türk kurşunu olsun ve- bu silâhları Ankaranın göbeğinde henüz doğan Türk Demokrasisine değil, sizi yetiştiren ve propaganda fabrikaları ile meşhur olan memleket te dahil olduğu halde bu re­ jimi ve bu Cumhuriyeti bir türlü boş görmiyeıı ve kendi kafamızla değil onla­ rın arzulan ile yürümemizi istiyen ya­ bancılara çeviriniz.

Sayfa,;- 223

Efendiler.. Sizi huşû ile sükûte davet ediyoruz. Türk istiklâl harbim de sadece iktisadi sebeplerle izaha kalkmayınız. Ayvalıkta ilk ateşi açan kaymakam Atiyi, Samsuna bir idealle ayak basan Gaziyi, Aydından Yunanı kaçıran Yürük Aliyi İktisadî se­ beplerin birer gölge hâdisesi mevkiine düşürmeyiniz. Türk milletinin verasetinde ve asale­ tinde yaşıyan tabiî, İçtimaî, İktisadî, millî ve hatta dinî illi., kıymetleri ve faziletleri hiçe saymayınız. Efendiler., içinizde yaşıyan mukaddes bir kıymet varsa, çok hürmet ettiğiniz peygamberinize inan inanın aşkını tattınızsa göynümüzdeki mukaddes şeyleri yıkmaya kalkmayınız. Asırlardanberi va­ rını yöğunu devletine ve istiklâline ver­ mekten çekinmiyen Türk milletini ağzı dili bağlı bir esir vs ecir mevkiine dü­ şürecek plânlarla uğraşmayınız. Millî Hakimiyet gazetesinden, Türk milletine, onun hürriyetine, inkilâbma ve bugünkü rejimine titiz bir milliyet­ perver ruhu ile sahip ve hâkim olmasını bekler ve isteriz. M . E m in

' 'i#

İş hayatında kadın İlk defa umumî harp, onu takiben hayat pahalılığı, Türk kadınının müsteh­ lik vaziyetten müstahsil vaziyete geçme­ sini mucip oldu. Bu eebrî tahavvül, ka­ dınlığın bir devirden yeni bir devire, ka­ palı bir harem ve kafes hayatından hür ve açık bir sahaya geçmesinin dönümü idi. İlk kadın inkılâbının bu ilk hatveleri pek mütereddit, pek şaşkın, pek idaresiz olduğu için bunda hem kendileri, hetn biz erkekler çok şaşırdık. Onların genç­ leri birdenbire no oldum delisine, genç erkekler ise mal bulmuş'mağribiye dön­

düler. Ve bittabi pek çok dedikodulu bir münakaşa, çok gürültülü ve hatta kanlı bıçaklı vakalar oldu. Örf ve âdet, an’aııe ve eski telâkki­ lere pek mugayir görülen bu yenilikler pek tabiî idi, ki önce böyle karşılanacak ve bu çalışma pek dar bir muhite inhisar edecekti. Netekim de böyle oldu. Fakat asrın ve hayatın icabatı olarak kadının bu ilk korkak adımlarını cesaretli ve metin hâtveler ve hatta koşuşmalar, sür’atli ve baş döndürücü bir yanş takip edecekti. Her iki cins bu hayat stadında


Sayfa:. 224

ATSIZ MECMUA

büyük ve ebedî bir yarışa 'geçecekti. Bunu o zamanlardan hisseden biz er­ keklerden bir kısmı, iş hayatında hiç rakip görmemeğe ye kolayca ekmeğini kazanmaya, müşabakasız, gayretsiz, he­ yecansız para çekmeye alışmış olduğu için bu neticeden korktu. Fakat bu noktaı nazarı gizliyerek bir aciz ve meske­ netle eski kara kafalı, kara drşünceli muarızlara iştirak etti v e: Günahtır, dediler, ırza, namusa şeriata' uymaz. Bu siyah ve korkunç kararlarla bir çok çırpındılar. Lâkin neye yarardı;' artık ok yayından kurtulmuş, ilk hamle yapıl­ mış, ilk darbe vurulmuştu. İşte on beş on altı seneden fazladır, ha­ yata, atılan kadın kendini, hissini, ihtira­ sını çabuk, uyanıklıkla toplıyarak benli­ ğini, iradesini eline aldı. Bu küçük iş tarihinde baş döndüren sür’atli adımlarla ilerledi. Bizim yüzlerce seneden gelen sayimizle elde ettiğimiz neticeyi pek az bir farkla elde etti. Bugiin her yolda, her izde, her sahada bizimle omuz omuza yürüyen, birçoğunda fersah fersah geçen kadınlığımızla ne ka­ dar iftihar etsek hakkımızdır. Ancak, asıl temas etmek istediğim şu noktadadır: Türk kadınlığı inkılâp yolun­ da müthiş bir sur’atle asrın sür’at ve te­ rakki asrı olduğunu göstererek ilerler ve cinsiyetle resmiyeti, hususiyetle vazifeyi yekdiğerinden tefrik edici bir asrî terbi­ yeye ulaşırken - maatteessüf - erkekler bâlâ ’kaplumbağa kararıyla bu sür’at asrının inkılâpçı kadınlığı yanında afyonlu şark kafalarıyla ağızları salyeli, gözleri haris-bir ateş veya süzgün bir donukluk içinde seyirci vaziyettedirler. Bunu gö­ ren, bilen bir muhitte, bu çalışma saha­ sında hâlâ kadın işçiye karşı garip ve çirkin bir-muamele tarzı vardır. Onlara, bir kadın işçiden ziyade, daha başka bir nazarl&\bakan gözler kapanmamıştır. Se­ neler hâlâ bu gözlere tçkdoyum. olmuş bir sükûn vvermemiştir. El’an aynı maşa arkadaşı, iş arkadaşı, vazife arkadaşı

Sayı: 9

nazarıyla bakılamamaktadır. Araştırılırsa, veya şöyle bir bakışta bile görülür ve hissedilebir k i: her işçi kadın cinsiyetin­ den dolayı bir tehlike karşısmdadır. Pek müstesna yaradılışta, pek çetin bir terbi­ yede, pek yalçın bir müdafaada bulunan cüz’i bir kısmı şöyle ,bir kenara bırakıl diktan, sonra ekseriyeti, bir maniaya, bir haile çarpmak korkusu içinde çalışırlar. Zavallı işçi kadın. Bir muhitine em­ niyet ve itimat edemez. Bunda kendisinin vesvesesi değil, asıl o muhitteki erkek­ ler; hâl ve hareketleri, manalı nazarları, en küçük bir fırsattan istifade ederek imalarla, telmihlerle olsun söz tecavüzle­ riyle amil olurlar. öyle yerler, öyle çalışma yerleri gö­ rülür. ki, buralarda her ay kadın işçi de­ ğişir. Bunun, içyüzü aranacak olursa çok feci hakikatlerle karşılaşılır ve insanın yüreği sızlar. Bu gibi hususî müesseselerden tutunuz da her hangi bir kadın işçi bulunan her yerde aynı acı facialar -gizli gizli döner durur, ve o zavallı işçinin daima nikbeti, kadınlığı olur.- Ve hilka­ ten zayıf, ve müşfik ve merhametkâr Oluşu... Bu her zaman, her yerde, her köşede böyledir. ve bundau kadınlık zerre kadar müs’ul değildir. Çünkü: Erkeklerimizde hâlâ yirminci asrın ruh ve his tarbiyesi yapılmamış, aşılanamamıştıı;. İhtiraslarımızın önünde irade­ mizin zafiyeti, vijdanımızın körleşmesi bir emri kafidir. Kadının açılması, hayata atılması, senelerdenberi aramızda yaşaması bile bu kuduz illetini susturamamış dindirememiştir. Bunu biz, biraz da kendilerimize, rnhumıizu terbiye, sinirlerimizi ve irade­ mizi terbiye ile yapabilecek iken bilâkis teşdidi cihetine giderek her fırsatta ka­ dınlığın en -ince, en hassas noktalarını gıcıklıyarak hırslarını intibaha davet ederiz. Artık yetişir,, artık kâfidir efendiler. Her Türk kadını, her Türk kızı bu­ gün memleketin bir servetidir. Maddeten


Sayı; 9

ATSIZ MECMUA

ve manen millete bir küçük varlık olsun getiren bu kadın, yarın da ve belki de bugün bile bir Türk yuvasının anası ve babasıdır. Bir kadına el uzatırken değil fena bir niyetle bakarken bile, geride bir Türk evine bir Türk yuvasına suikast yaptığımızı düşünerek vijdanen titremeli* yiz. Artık hislerimizi terbiye, iradamezi takviye, insanlığımızı tenmiye etmeliyiz. Yanımızda çalışan ve ber zaman bize bir mevki ayıran kadına biz de hürmetkâr bir yer ayıralım kalplerimizde. En küçük müsaadesinde yardım etmek için bize ko­ şan, bir teşekkür bile beklemeden işleri­ mize muavenet eden mütebessim bir yüzle bize şefkat ve muhabbet gösteren o ka­ dına karşı fena nazarla bakarak yardı­ mından, tebessümünden manalar, bin fe­ satlıklar çıkarmaktan vazgeçelim. O, ka­ dınlığa has .bir ülüvvücenap ve şefkatle, bilinmez, duyulmaz ince hislerle bunları yaparken biz hemen, kalbe, sinire ait bir imaya hamletmiyelim. Bu bir seciye­ sizlik oluyor. tş hayatında bir işçi için bunlar bir liyakatsizlik gibi telâkki olunmadıkça, bu gibilere umumi hir nefret beslenmedikçe,

Sayfa: 225

işlerinden atılmadıkça, muhitin böyle bir yardımını görmeyen kadın, kadınlığına pişman ve hilkate karşı daima sitemkâr kalacaktır. Esasen, erkekliğin bu gibi hâlleridir ki birçok kadınlarımızı da asrın terakkiyatındari ye tekemmülâtmdan mahrum bırakıyor. Zira, erkeklerimizden korkan yine birçok erkeklerimiz vardır ki, ken­ dilerine ait kadınlarına^ taallükatma hâlâ harem hayatı yaşatıyor, belki de daha beter bir şekle sokuyorlar. Bunların adedi düşünüldüğü kadar mahdut değildir. Bi­ lâkis büyük bir yekûn tutar. H atta bun­ ların içinde - teessüflerle söylüyorum- mijiV let mekteplerine göndermeye, gitmeye korkan aile babaları, aile kadınları var­ dır ki bu pek acı bir neticedir. Yeter artık efendiler, kâfidir artık.. Sinirlerimize hâkim olamazsak, bir güıi yalnız birkaç erkekle, birkaç kadını de­ ğil, bütün bir milleti ahlâkî bir gangren saracak, ve koca bir tarih, koca bir mil­ let sinirlerine kurban gidecek. Biz, erkekler, öğrenmeli ve hiç bir za­ man unutmamalıyız k i : Her yerin bir zevki olduğu gibi, her zevkin de bir yeri vardır.

Dâtıiş Remzi

^Dertli” ve MŞem'î” ye dair «Atsız Mecmua» nın sekizinin sayı­ sında «Dertli ve Sem‘inin basılmamış şiirleri» adıyla bir makale neşrettim. Son­ radan elime geçen yeni bir cönkü tetkik ve istinsah ederken «Sem‘î» ye ait par­ çalar arasında bu şairin bir de na4tına tesadüf ettim. Aynen neşrediyorum: Na*t-i şerîf i Hâfız Şem‘î Bâ‘is-i xalq-i cihansın yâ şefi4ül- müznibîn [*J Rehnümâ-yi ins ü cansın yâ şefi4 ül-müznibîn Zât-i pâkinle şerefyâb oldu maxlû<]ât heb 1*1 Miiztıib (w^JU) sııçlıı demektiıMB

Mefxar-i kevn ü mekânsın yâ şefi'ül-müznibîn Fikr-i vech-i tâbnâkinle üıııern lebrîz-i şevq Sen sefâ-baxş-i cenansın, yâ şefı‘ ül-müznibîn Meııba‘-i 4ilm tihayâsm, ıneııbaM.lutf ü ‘atâ Melce4-i bîçâregânsm yâ şefî4 ül-müznibîtı Âsitân-i şefqatinden vâyedâr et «Şem‘i* yi Destgîr-i ‘âsiyânsm yâ şefî4 ür-müznibin Bu arada, yine aynı makalede «Dertli» ye ait neşrettiğim üç şiirden iki ve üç numaralı olanlara da tesadüf ettim, iki numaralı şiirin yeni bulduğum şekli ön­ cekine göre oldukça düzgün olduğundan aynen neşrediyorum;


Sayfa: 226

ATSIZ MECMUA

Elâ gözlerini sevdiğim dilber Güzeller cefâdan ni^ün usanmaz Ne cefâdan qaçar ne de rahm eyler Hâqdan hayâ edüb quldan utanmaz Düşüb gam ı hicre berbâd olanda Bülbül gibi işim feryâd olanda Bir çeşm-i şîrîn Ferhâd olanda Figânı âhma dağlar dayanmaz Himmet etsiin Mûsâ ‘aleyhisselânı Bü -aşqı sevdâyı ben- nasıl kesem «Dertli» yâr yoluna can verir desem Gelse ınezârıına görse inanmaz Üç- numaralı şiirin yeni bulduğum şekli pek az farklı ve evvelki gibi bozuk­ tur. Esasen ben bu şiirin Dertliye ait olmasından şüpheliyim. Fakat çonkte -Dertliye ait olarak gösterildiğinden ben de Dertliye ait olarak ortaya koyuyorum:

Kaldırım topalları Ilayaiııuz bağlı ım kaldırımın taşına, Kaldırım topalları Adınız mı yazıldı Kaldınınm başına, Kaldırım topalları?

Sayı: 9

Söküldü ‘aşqımın bendi yine bayram günleri Çoq olur dilberin fendi yine bayram günleri ‘Âşıqa ‘âlemde bundan ziyâde mihnet var mıdır Merhabâya gelse dilber kendi bayram günleri Görenler ‘âşıq olurdu sana b!n bir cân He Tahammül getürdünı buna düşündüm iz‘ân ile Farql yoqdur mahbûblartn âteş-i sûzân ile Ey ‘âşıqlar ey hâyifler yandı bayram günleri Kûşe-i vahdetden taşra seyre çiqmayım meğer Sabr eder görmez ise anların yüzünü eğer Kimi beyaz kimi yeşil kimi de allar giyer Nice mecnûn olmıyayım zinde bayram günleri Toquz tekbîr ile namaz qılınır olmaz melii Sıdq-ile mevlâ desen muradın verir ol çelil Yâ Muhammed'Mustafâ ol dediğin dergeh celîl Xatîb minberden aşaği İndi bayram günleri Şöyle bir rind-i cihandır sevdiğim ğâyet ‘ârif Salınur nâz ü şiveyle giyinmiş gördüm zarif Ey «Dertli >.. bîçâren dedi eyyâm-ı şerif Destini destime dilber sundu bayram -günleri-

M. Şakir

Deniz çocukları l Tzak ufuklardan koşan dalgalar Sahile çarpınca kırılır, ağlar. Bu sesten uyanan deniz çocuğu Sularda gömülü esrara dalar. ***

Mejıııın çölde aradı izlerini Leglâıun, özii gözünde yansın sizi Anne! anne! diye siz Leylâmzıda anın i Kaldırım topallan . *** i Me.ryemin aşkı gibi sır ını sizin aşkınız! | Babasız İsa gibi siz babasız mısınız? | Yösıınladı toprağı akıp giden yaşımız. i

| İ

Kaldırım topalları.

Yaşar Zeki

Günlerce durmadan koşar, dolaşır, Hayalı kazanmak için Sisli ufuklara güneş ulaşır, O yine sularda esrara dalar. Bir. gün gelir, anlar hayat ne Ne içindir acap bu kadar emek? «Beyhude sıdarla ömür kemirmen» Diyerek Karanlık esrara dalar

M

F e th i


Sayı: 9

ATSIZ MECMUA

Sayfa: 227

“Dertli,, ye dair Atsız mecmua nm sekizinci sayısında halkiyat mütetebbilerinden M. Şakir Bey Derdli nin edebiyat âleoıince henüz ma­ lûm olmıyan üç şiirini neşretınişlerdir. Hakkında gıyabî kürmet ve takdir besledi­ ğim Şakır beye teşekkürle beraber mülâ­ hazalarının bazı noktalarını şayanı izah ve bu üç şiiri muhtacı tevsik buldum: 1 Halk bilgisi mecmuasında Dertli’y e ' istinaden neşredilen şiirlerin Dertli’ye âit olmadığını müdellelen izah eden bir cevabım mecmua idaresine tâ o zaman gönderilmiş ise de mecmuanın ikinci nüs­ hası çıkmadığı için neşrediiememiştir. Müsait vakit bulursam bu hususa âit dü­ şüncelerimi tekrar yazar, neşri ricasıyla Atsız’a takdim ederim. 2 — Henüz ilk defa ortaya konuldu­ ğu beyanıyla neşredilen iki koşma ve bir divandan ibaret şiirlere gelince: Bu şiirlelerin Dertliye âit olmadığı vezin, kafiye, eda ve müedda itibarıyla zâhirdir. Vezin cihetiyle: birinci koşmadaki: Hacı bektaş veli olmayınca İkinci koşmadaki: Bize himmet etsün Musa aleyhisselâm gibi bozukluklar Dertli’de yoktur. Kafiye itibarıyla: birinci koşmadaki; (Bildirmeyince sildirmeyince, öldürme­ yince) kelimelerine (olmayınca) kelimesi­ nin; (Dehre Şehre) kelimelerine (vafire) sözünün; ikinci koşmadaki: (Belâ olanda, feryâd olanda, ferhâd olanda); «Aleyhis­ selâm, ansım, desem» zözlerinin yekdigeriyle kafiye olamıyacaklarını Dertli eserleriyle göstermiştir. Eda ve müddâya gelince: Dertlinin bütün şiirleri vazıh, münakkahtır. Bütün mısraları yekdiğeriyle hemahenktir. Onun için: Değme bir âdemi koymaz bu dehre Nefs-i emmâresin öldürmeyince ve: Düşüb gam-ı hicre belâ olanda Bülbül gibi işim feryâd alanda

gibi irtibatsızlıklar (olanda) gibi eskilik­ ler bu şairde yoktur. Divana gelince: Her hangi noktadan bakılırsa bu şairin olmadığına hükınolunabilir. Koşmaların bu şaire âidiyeti ka­ bul edilse bile bu divanın nâzımı oldu­ ğuna bin bir şahit getirilse inanılmaz. Çünkü vezni, kafiyesi tamamen bozuk; üslûbu başka; mevzuu tamamen Dertlinin meslekine aykırıdır. Dertlinin bütün şiirlerini toplamak suretiyle neşrettiğin iddiasında bulunma­ dım. Dertlinin münteşir olanları kadar olmıyan paçaları da olabilir.Netekim bu şai­ rin hayatında başlayıp vefatından on bir sene sonraya kadar yazılmış bir cönkte ve muhtelif perakendelerde ben de bir hayli şiirlerini buldum. Bununla beraber Dertli namına izafe veya tashih edilmiş öyle şiirler vardir ki bunların derhal kabulü ihtiyata muvafık düşmez Şu gönlerde tetkik elmekte olduğum Kastamonu-Bolu havalisinden Aksaraya gitmiş bir cönkte Kastamonulu Kemali’nin bütün şiirlerini mahlasleri (Fehmi) namına tashih sdilmış gördüm. Meğer bu Fehmi AksaraylI imiş. Her şairden birer ikişer mısra aşırmak suretiyle bir .lıaylı şiir de vücude getirmiştir ki bir defter halindedir, dezdimdedir. Kemalinin şiirlerini tanıımyan bir mütetebbi bunu Fehmi namın­ daki şairin zannedebilir. 'Netekim birçok kızılbaş şiirlerinin de Dertliye izafe edil­ diğini gördüm. Fakat küçük bir tâmik bunların (Kul himmet, sadık, veli) gibi alevî âşıklâra ait olduğunu meydana çı­ karmıştır. Aynı hâli Kâtibi, Gevheri, Âşık Ömer gibi meşhur âşıkların eserlerinde de görüyoruz. Şakir bey himmetlerinden dolayı tak­ dir olunur; böylelikle belki Dertliye âit olan şiirlerde ele geçebilir. Erbabına dü­ şen vazife ise bunları tefrik edebilmektir. Çankırılı

Ahmet Talât


Sayfa: 228

ATSIZ MECMUA

s » y ‘: 9

Azerbaycan halk edebiyatında “Sayacı,, Türküsü şadıyla alelâde bir Terekeme tarafından terennüm edilmektedir. Feridun beyin tarifince Sayacı n e : bir âşık ve ne de «tmam Ali» yi medheden bir derviştir. Bilâkis bilhassa kışın ve son baharın, ni­ hayetlerine doğru köy köy dolaşarak ser­ best şiirlerle göçebelilerin hayvanatı ehliyelerini medhederek mukabilinde un pey­ nir buğday, arpa» ve Saire topluyan «Terekeme» dir. 3) Filhakika Sayacı ların bu medhiyeleri, eğer tabir caiz ise, taktisleri Azerî göçebelerince bir Saadet telekki edilirse de fakat Sayacı kelimesinih filoloji, te t­ kik neticesinde bu vaktile hayvanattan vergi topluyan memurların isiminden kal­ ma bir bakiyedir. Zaten Sayacı türküsü­ nün mukaddemesinde dahi Sayacı kendi menşeini «Adam ata» |||j«Mu8a» ya ka­ dar irca etmektedir. Eskiden beri şimal­ den akıp gelen göçebe türklere sahne olan Azerbaycan iki mütezat medeniyetin mü­ cadelesini kendi üzerinde hissetmiştir, tik evvellerde buraları züra medeniyeti ile yaşadığı halde bilâhare Türk istilâsıyla bu medeniyet yerine sürücü göçebe .hayatı kaim olmuştur ki hâlâ bugüne kadar bu. hayat hâkimdir, tşte «Sayacı» nın tarif ettiği hayat ta bize o eski göçebe haya­ tı canlatmaktadır. Bu keyfiyeti na­ zarı dik kata almıyan Feridun bey Sayacı kelimesini Farisicenin sinden neşet ettirmiştir ki bu fikir tamamile yanlıştır Ona göre Azerî Türklerinde « ke­ [1] Pesni «Sayacı», Sbornik Materialov Mya limesi «Saadetgetiren» manasında imiş< Bn opisaniya Mestnostey i Plemyon Kavkaza.=SMPK. etimoloji sırf göçebe halka aittir.H akikatta Tiflis 1910. Vep. 41, otd. il, 24; Balalara hediye, Baku, 1912 3) Köçerli, ayni eser, s.2; Köçerli: 2) Netekim Türkiyat Enstitüsü asis­ Valex. SMPK. s. 24-36; A. B. Bagriy: tanı Abdülkadir beyin .verdiği malûmata Naroduaya Slove snost Kavkaza. Materialı nazaran kırgızlarda «koyçu batası» bu dlya bibliografiçeskago Ukazatelya. Baku 1926.8.40; kabil edebiyat mevcuttur. Şimdiye kadar Türk kavunlarına ait toplanan halk edebiyatı arasında izine tesadüf edemediğimiz Azerî Sapacı türküsü,Azerbaycan"göçebe «Terekeme» sinin sü­ rücülük hayatına bağladığı derin alâkayı göstermekle pek şayanı dikkattir. Sagacı mn hayvanları nevî üzerine tarifi ve on­ lara rikkat göstermesi her şeyden evvel «Terekeme» nin kendi kalbinden kopan sürücülük hayatının bir neşesidir. Sırf sü­ rü besliyen Azerbaycan göçebelerine, A* zeri tabiriyle «Terekeme» ye, mahsus bu türkü müstakil Azerbaycan cumhuriyeti­ nin Gence vilâyetiyle sürücülükle meşgul Baku kazalarında ' ve Erivan vilâyetinin Türklerle meskûn akşamında hâlâ bugün bile terennüm edilmektedir. Göçebe Azerî Türklerinin hayatının'en canlı bir aynası olması hasebiyle mezkûr Türkü iki'defa merhum Azerbaycan edebiyatı müdekkiklerinden Feridun Köçerli tarafından neşredilmişse de 1) fakat maatteessüf henüz kimsenin nazarı dikkatim celp etmemiştir. Aıiadoluda da bu nevi halk edebiyatının mevcudiyetine kani olduğu­ muzdan 2) bir an evvel bunların da toplan­ masına bir medar olmak üzere biz de Azerbaycan Sayacı türküsünün bu ver­ siyonunu birçok müşterek Azeri lehçesi hususiyetleri üzere izahlarla neşrini isti­ fadeden hali görmemekteyiz. Türkünün bugünkü mahiyetine bakı­ lırsa bu hayat ihtiyacatmı temin mak-


Sayı*:S

ATSIZ MECMÜA

S a y a c ı »kelimesi bizim bugünkü maq* fiilinden teşekkül etmiş bir isimdir

ise «

Türk lügatlerinde bu kelimeyi Andıran Üç nevi kelimeye tesadüf etmekteyim. </L. ; , ve kU , LU ; Birinci kelime doğru­ dan doğruya - ulak - manasında olup es­ kiden beri Osmanlı deyletinde bir esııaf teşkilâtı şeklini almıştır» 4), ki b u . bizim Sayacı kelimesi ile biç bir alâkası yoktur, ikinci arapça kelimeye geldikte bu oba­

dan baHt yahut obanın çevresinde otan deoe yatağı (ve alelâde koyun ağıly mandıra manalarında olup 5) bir dereceye kadar bizim «Sayacı» kelimesiyle münasebatta gibi gözükmektedir. Fakat son ve asıl türkçe olan, saya kelimesini tahlil ettikte ikinci arapça olan kelimenin de alâkası olmadığını görebiliriz. Umumi­ yetle türkçede sa mastarıyla teşekkül eden kelimeler pek boldur. Bu kabilden olarak adet manasında olan san, (düşün­ mek) mukabilindeki san ve (saymak) manasındaki saynıaq fiillerini kaydede­ biliriz. Bizim burada tetkik etmekte ol­ duğumuz Sayacı kelimesi de şüphesiz iş­ bu Saymaq filinden neşet etmiştir. Türk lügatlerinde Sayacı tabirine tesadüf edil­ miyorsa da mukabilinde vergiyi koyunla topluyan vergi memuru 6) ve «dans la premiers temps de la monarchie,- on de signait sous le nem de saya ocağı le bureau de perception de l’impot sur les moutons» 7) manalarında saya kelimesi vardır ki Sayacı kelimesi doğrudan doğ­ ruya cı lâbikasmın ilâvesiyle Azerî ağzın­ da Sayacı şeklini almıştır. Radlo'ff (cilt, n . S. 293) Osmaniıca için yalnız sayıcı şeklini kaydetmiştir. Burada göze çarpan ave i harfleri tebeddülüne geldikte Ç a­ ğatayca iİe lügat cihetinden pek büyük müşabehet arzeden Azeri lehçesi bu şekil . telâffuzu doğrudan doğruya çağataycanm 4) - 5) s.780. 6) 7) Vefik

Sayfa: 229

sm/amaç’ından ,8) almış ve Osmanlıcanın

sayıcı sına mukabil sayacı şeklini almış­ tır. Bu itibarla Köçerliniıı saye si mesele ile hiç de alâkadar değildir. Muhterem Kilisli Rıfat beyin şifahen verdiği malûmata nazaran vaktile Cevdet Paşa da bu mesele ile alâkadar olmuş fakat hiç bir neticeye varmadığından bu hususta tetkikatını neşretmemiştir.Umumi­ yetle Osmanlı devletince toplanılan sayım vergisi devletî bir mahiyette olup kanun şeklini aldığından ayrıca uzun ve müsta­ kil bir tetkike muhtaçtır/Bundan dolayı da bu meseleye burada temasa ihtiyaç görmedim. Mamafi -son zamanlarda bu vergi Köprülüzade M. Fuat bey tarafından bir derece mevzubahsolmuştur (Bizans Müesseselerinin Osmanlı Müesseselerine tesiri hakkında hâzı Mülahazalar; Türk Hukuk ve iktisat tarihi mecmuası, cilt. 1 1931. Türkiyat Neşriyatı). Metindeki lehçe hususiyetlerini göste­ ren işaretler ng = ‘i ; x = ^ • yb = Almanca’nın «ch» harfi.

«Sayacı» Türküsü Salam meliyh say beyler Bir birinnen yey beyler Saya geldi gördüngüz Salam verdi aldıngız Annı tepel 9) goç guzu Sayacıya verdingiz *** Siz sayadan gorxmuyunguz Safa yurdu gunmusuz Safa olsun yurdunguz Ulamasın gurdunguz Ac getsin avanıngız Tok gelsin çobanıngız.

Evliya Çelebi, cilt l;s.534. Asım. Efendi tercümesi, cilt 110.

*** Bu saya yaxşı- saya

Radloff; Wörterbuch, cilt II. 2888 Barbier de Meilnard. I. s. 196; Paşa:

•8) Şeyh Süleyman Efendi, s. 184.Lehceyi Osmani. S. 487 9) Alnı beyaz lekeli


Sayfa: 230

ATSIZ MECMUA

Hamya xeîrri [1] saya Hem çekmeye hem çaya Hem ölkere hem aya Hem yqxBuIa hem haya. [2] *** Bu saya kimuen [3] galdı «Adam» atadan galdı «Adam» a ta gelende Gizil Öküz duranda [4] Gizil huğda pitende 5) Dünya bünyat alanda «Musa» çoban olanda t») Şişliyngniz T) öyeşdi. 8) *** Onun derdi uludu Âşıxlığı 9) gurudu Ucası giym ettidi Gaburgası daddıdı 10) Gaburga içinde perde Perde iki ireyhdi 11) Böyreyh 12) ona direyhdi Atmış arşın bağırsax Bir birine olgaşu. 13) *** Ezzel 14) atasın deyim Söra anasın deyim Yıyer yıyer gerneşi 15) Atının 16) verir döyüşti Buynuzu var burma burma Yunu var yerden sıirme Zinhar goyun vurma Goyunsuz yerde durma (!) Herkese hayırlı (2) Zengine (3) Kimden (4) Azerî halk itikadınca kürrei arz altuıi öküz ürerinde durmaktadır. 5) Bitende 6) Musa, peygenberliğe davet edilmezde ev­ vel sene «Şuayb’in» sürüsünü beslemiş ve mukabilinde mükafat olarak kıziyle tazevvuc eylelemiştir. Evliya Çelebi’ye göre (cilt İ. S. 557) fuayp «Esnaf Südcuyan ağnam» in piridir. Has­ ret Hâmza belini bağlamıştır. 7) Kebaplığımız. 8) Çağ. Erveç. Koyun sürüsünün önünde keçi. Üç dört yaşındaki keçi. 9) Aşık genliği 10) tatlı 11) renk 12) Böbrek 13) Yendiğine bagli,karışık 14)Evvel 15) gemeşir 16) Alnın

Goyunnu öyler İ) gördüm Gur ulu yaya benzer 2) Goyunsuz öyler gördüm Gurumuş çaya benzer *** Goyun var kyere 3) gezer Goyçn var küre 4) gezer Geder dağları gezer Geler Öyleri bezer. 5) *** Kyeresidi goyunun Küresidi goyunun Açlığımızdan gezeriyh Çöyresini 6) goyunun. *** Nenem goyunun garası Gındığı t) polat parası 8) Yaz günü delemesi 9) Payızda 10 küremesi 11) Gış günü gourm&sı. 12) *** Nenem o şişeyh 13) goyun Yunu bir döşeyh goyun Bulamanı 14) tez yetir Bulunmanı bol eyle Girildi uşax 15) goyuıı..

*** Nenem gumral «tat* 16) goyun. İlden He art goyun Balaların ölmeyhde ölme gel namert goyun. *** Neneüı o «saçax» goyun (1) Evler 2) Köçerliye göre «gurulu yay» tabiri «bala­ layka» demekmiş S M P. K. 5. .3) Kulakları etrafına doğru çıkmış büyük koyun 4) Bir nevi ufak kulaklı koyun 5) Süsler 6) Çevresini, etrafını 7) yünün kesilmesi 8) Parçası 9) Süt peltesi. Bu koy.;n sütüne maya karıştır­ dıktan sonra hasıl olup, torbalarda sürülür 10) soıı bahar 11) yoğurtla südün karışmasından hasıl olan madde 12) kavurması 13) genç dişi koyun 14)Yeni doğumuş koyunun südü ateşte pişi­ rildikten sonra sarılığını kaybeder ve soğutulduk­ tan sonra ondan bir madde hası) olur ki buna «bulama denilir. 15) küçük, ufak, yeni doğma 16) koyunun bir nevidir 17) koyunun diğer bir


Sayı: 9

ATSIZ MECMUA

Bereden 1) gaçax goyun Şene yaman basanın Gözüne pıçax goyun. *** Nenem o, «kürdü». 2) goyun Ottadı durdu goyun Ay garannıx 3) gecede Ayağın yere döyer goyun. *** Nenem o «narış» 4) goyun Yunu bir ganş goyun

Saylat 231

Çoban sennen ktisüptü Südü ver barış goyun *** Nenem o «göyce» goyun Gederseng öyee 6) goyun Yiyen sening ucunnan 7) Dolanır beyce goyun.

Dr. Caferoğlıı Ahmet Edebiyat fakültesinde Türk' Lisanı Tarihi müderris ntuaviui

Son asır Hamzavî şairlerinden: Necini Hicretin üçüncü asrından itibaren bir teşekkül halinde görülen Melâmetîlerin neş’e ve irfanını tamamilo beniınsiyerek müfrit «Vahadet-i vücûd» akidesini yıl­ larca devam ettiren ve bu uğurda nice kurbanlar veren Hamzavîliği, tamamile tarihe intikal etmiş sanıyorduk. Bilhassa hicri 1305 tarihiude Usturunıcada ölen «Mısırlı Seyyid Muhammed Nûr ül-‘Arabi» nin melâmeti işrakîlikten tecrit ederek bir tarikat haline - ifrağı ve bu suretle son devre ınelâmlliğinin zuhuru; Bay ra­ mi-Hamzavî melâmîliğinin bu - tabu akı­ betini büsbütün tacil etmesi lâzımdı. Hamzavîlerin bir mümessil etrafında toplandıkları ve «Kalbe bakıcı» denilen rehberlerin; «gavs» ve «Kutb» telâkki edilen .-mürşitten irşada meziın- bulunduk­ tan malûm olduğundan «La‘lî zâde ‘Abdülbâqî»nin (i 159)«Sergüzeşt-i Melâmiyye» de 1138 de Varadinde şehit olan sadırazam Şehit Ali Paşadan sonra bir gavs gösterememesi de bu zannı takviye edi­ yordu. « Melâmîlik ve Melâmîler » âdındaki kitabımı yazarken; «Müsteq|m. zâde nevi 1) koyunun sağıldığı mahal 2) koyunun bir cinsi 3) karanlık 4) koyun cinsi 5) öıicç öl sahibin 7) senin derdinden.

Süleymâh Sa‘deddîn»io «Risâle-i Melftmiyye-i Şattâriyye* yahut «Risâle fil-melâmetiyye t-’il-‘âlûn» adındaki risalesinde «Habeşî zâde şair Rahîmî» (1140) ve bu zattan feyzalan serden geçti ağalığından mütekait Halil Ağa (1143) ile reisülküttâh Dilâver Ağa zâde Ömer Efendi (1172), Yeni Kapı mevlevîhânesi şeyhlerinden Peçevî ‘Ârifî Ahmed Dede (1137) ile Sey­ yid Ebû Bekir Dede (1189), Koca Mustafa Paşa Halveti şeyhi NÛreddîn Efendi (1160), Zaîm Ali Ağa (1178) gibi bazı nufuzlu Hamzavîleri kaydetmesi, nazarı dikkatimi celbetti. Anlaşılıyordu ki Hamzavîlik; velev pek gizli bir surette olsun on üçüncü asra kadar mutlaka devam etmiştir. Bütün bu kudretli zatların mtisteit gördükleri tâlibleri sohbetlerine al­ mamaları, yetiştirmemeleri muhaldir. Her halde Hâîîföâvîliğin teşkilâtı de vara edi­ yordu. 1 s' Kule kapısı (galata) jttçvlevîhânesinjie şârih Rtişûhî- ye Şeyh Gâlibin gömülü bulundukları türbenin önünde., metfun olan Gâlibin babası Mustafâ Reşîd Efen­ dinin (1216) mezar taşında da «Kibâr-i muhaqqıqîn-i melâmiyyeden» ; kaydı ve mumaileyhin - bu neşveyi mutlaka şeyhi, Seyyid El>û Bekir Dedenin oğlu ve ha-


Bay ,

;.j‘.

ATSIZ MECMUA

lefi Seyyid Ali Nutqî Dede (US9) den aldığı; Hamzavıliği» on üçüncü asırda da yaşamakta bulunduğuna ispat ve teyit etti. Sonraları son Hamzavî mümessili «Seyyid Abdülqâdîr-i Belxî» (1341) nin oğlu S. Muhtar Bey Efendiden Abdülkadir Efendiye kadar teselsül eden melftmt Hamzavî mümessillerinin isim ve tercütne-i hâllerini öğrenmeye muvaffak ol­ dum. Bu suretle Hâmzavfliğin tarihe in­ tikali hakkmdaki kanaatin yanlışlığı te­ zahür etti [1]. Son Hamzavî mümessilleri içinde bil­ hassa, Hamzavîlerin «Sultan Reşâd» de­ dikleri «Seyyid Ebû Bekir Reşâd» (1292) çok nufuzlu bir zattır. ★

Hacı Bayramdan itibaren başlıyan ve hassatan «Qaygusuz» mahlesi ile ve hece vezniyle çok güzel şiirler yazan «Vizeli ‘Alâaddîn» (970) ile takarrür eden [2] ve müfrit vahdet telâkkisiyle tasavvuf nazariyelerini terennüm etuıesi dolayısıyla zühdî' tasavvuf! halk edebiyatıyla reybî ye müstehzi bektaşi edebiyatından tamamile ayrılabilen Melâmi-Hamzavî edebi­ yatı da Hamzavîlerle beraber son zaman­ lara kadar devam etmiştir. İşte bir devriyesini neşrettiğimiz «Neemî», son asrın Hamzavî şairlerinden biridir. ★

Necini:Mora Yenişehirlidir. Sadettin Nüzhet Beyin Bektaşi

Şairlerinde [3]

(1] Bu hususta fazla malumat olmak için bakiniz: «Melâmîlik ve Meiâtnîler» Bayram! me­ tinliliğinin zuhuru ve tarihçesi, S. .170—189. [2] Meiâmî Qaygusuzun Vizeli ‘Aliaddiıı olduğunu evvelce bilmiyordum. Hatta «Melâmî­ lik ve Melâmîler» de de bu hususta ademi ma­ lûmat beyan etmiştim (S. 351). Sonradan bu zatın hakkında bazı vesikalar buldum. Bu su­ retle kaygusuzun — Bektaşi Qaygusuz Abdal başkadır — 'Alâaddîn olduğu anlaşıldı. Elliden fazla şiirini de toplamağa muvaffak oldum. Tercüme-i hâliyle beraber neşretmek niyetin­ deyim, (d) Sadettin Nüzhet Beye, Fenninin haya­ tına ait malûmatı ben vermiştim. Koyu bir Hu-

Sayı: 9

muhtasar tercüme*! hâli ve yedi şiiri mukayyet bulunan Fenni Babanın kar­ deşidir. Neemî, Morali Seyyid Bekir Reşâd Efendiye intisap ederek Hamzavî olmuş ve Reşâd Efendi, İstanbul* hicret etme­ den kalbe bakıcılık hizmetine tayin edil­ miş; yani, gavs namına irşada mezun ol­ muştur. Hayatını tecerrüt âleminde geçi­ ren bu kuvvetli halk şairinin Meiâmî cönklerinde ancak bir iki İlâhisine tesadüf edebildik. Bunlardan aşağıda yazdığımız devriye bestelenmiş olup Hamzevî ve Bektaşılar tarafından okunurdu. Tahmi­ nen 1300 tarihlerinde Yenişehir Fenerde ölmüştür. Nükteci, hoşsohpet, rind ve âlim bir zat olduğu mervîdir.

Devriye Gördüm yüzümün sîmâsı Âdem safî y-ullahdır bu Qaşım, gözümün imlâsı ‘Alî velî y-ullahdır bu [1]

M olan bu şairin, kendi el yazısıyla büyük ve mürettep bir divani, torunu Neemî Bey Mer­ humda idi. Tramvay Kondüktörlüğü ile maişe­ tini temin, eden merhumun ölümünde her halde kardeşi Fennî Beye intikal etmiştir. [1] Alevîler, insanın kaşlarıyla gözlerini çifte Ali, çifte zülfikara benzetmişler ve bu ben: zetiş, şiire de intikal ederek bazı mazmunların ibdaına sebebiyet vermiştir. Kılâsik şairlerden biri bu akideye gerek ma’nen gerek lafzen ha­ kikaten cemiyetli olan şu «Âyât-i muhabbet xat-i hüsnünde celidir * Ayneynin eyâ şîr-i xudâ çifte 'Alîdir* beytiyle tercüman olduğu gibi Şeyh Galibin «Keşide qaşlarına xatt-i mîr ‘Alî derler Ya zü l-fiqâr ile resm-i seyencelî derler» bey­ tinde «Nâr-i ‘Alî’den de iktibas ile yine'aynı akide görünmektedir («Nâr-i ‘Alî» için bakmız: «Mir’ât ül-maqâsid fî d e f il-pefâsid» s. 160-206; Sadettin Nüzhet, Bektaşi şâirleri, lügatçe, s. 487; Abdülbakİ, Melâmîlik ve'Melâmîler, ve s. 60). Hele Gâlibin şu «Ebruvânun da yazar ol seyyid-i 'âlî-tebâr * Lâ fetâ illâ'Alî lâ seyfe illâ zü l-fiqâr» beyti bu hususta. daha büyük bir sarahati havidir. Yine bu görüş ve bu akide te­ siriyle Bektaşılarda şöyle bir levha tertip edil­ miştir ki bu levha «taht-i Muhammed» ve «çırağlık* denilen ve on bir mumla kanun çı­ rağının mevzu bulunduğu kürsünün arkasına


Qildim Âdemden teselsül Doldu cibân lâle, silnbül Bu gülistanda bir bülbül Sedâ vi vahy’ullahdır bu Her demde eyledim efğân Cezbe*i ‘aşq oldu tuf&n Fülk-i vücudümde pinhftn Nûh-i nect y-ullahdır bu Bu tûfandan oldum ‘iyân Ma‘nâ-yi vahdet nümâyân Zebh ile nefsini qurban Xalfl saxî y-ullahdır bu Varlığım eyledim yağma Bu yağmada buldum kimyâ

Tûr-i dilden geldi nidâ Mösâ kelim ullahdır bu Söyledim bin bir kelâmı Verdim Meryeme selâmı Giydim kisven melâmî ‘Isâ-yi rûh ullahdır bu Selâmdan mest. Oldu Meryem Mâ--i muhaqqaq mü’min hem Oldum Muhammedle hemdem Benî ümmî y-ullahdır bu Pirelinden içdiın şarâb Bu zevqe ben oldum xarâb «Neemî* aslın ebü t-türâb Şâb-i velî y-ullahdır bu Konya Lisesi edebiyat muallimi

A b d ü lb a k i

|

Gazeteler

Türkiyenin fikir merkezi olan İstanbulun gündelek gazeteleri yeni matbuat kanununa rağmen, sürümlerini çoğaltmak için hâlâ acık saçık resimler neşretmekte devam ediyorlar. 65ya gençliğe faydalı olmak için arasıra gençlik sütunları,hatta çocuk sayfalan yapan bu gazeteler bir muallâktır. Bu kürsü Baba makamının .sonunda­ dır. önünde sejde için bir Balım taşı vardır:

Hurûfîler de göz ve kaşın şöyle bir Fâzıl adı­ nı teşkil ettiğini söylerler:

V

,

M ecm u al Kitaplar tezat numunesidir. Bir taraftan millî iktisattan, tasarruftan bahsederken diğer sayfalarında ecnebi mallarının büyük ve muhteşem ilânları bulunur. Bugün genç­ ler sayfası açarlarken( yarın ayiıı sayfada şehvet uyandırıcı resimler ve hikâyeler basarlar. Bu hikâye ve fıkraların baş nüktesini de çok âşıklı ve aldatıcı bir genç kızla, budala ve aldanan erkek veya zevç teşkil eder. Fakat bu kadarla da kal­ maz: atalarımızın büyüklüğünden bahse­ den bn gazetelerin bir köşesinde, günün birinde Çingiz Hanın bir vahşet timsali olarak zikrolunduğunu görürsü­ nüz. Halbuki Türkiyenin küçük merkez­ lerinde çıkan mütevazı vilâyet gazetele­ rine gelince iş değişir. Bunların ekseri­ sinde mahallî ve çok kıymetli tetkikler vardır. Yahut bu gazeteler köylü için çalışmaktadır. Netice itibarıyla şunu söylemet isteriz ki memlekete olan hizmet­ leri bakımından bu küçük, kötü basımlı ve adı işitilmemiş gazeteler istanbulun


Sayfa: 2 3 4

ATSIZ MECUMA

zengin vesaitU klişeli resimli gazetelerin­ den- üstündür. Aynı şeyi mecmualar hak­ kında da söyliyebilirir. Modası gesmiş garp ve bilhassa bayat fransız edebiyatı listelerini hâlâ önümüze koyan, ve göya garplılaşmak yolunda bol bol firenkperestlik, hıristiyanlık ve bolşeviklik propa­ gandası yapan bu mecmualar, yüzlerin­ deki allık ve düzgüne rağmen' vilâyet mecmualarının yanında pek küçüktürler. Gaziantep gezetesi. ^ Bu küçük v i­ lâyet gazetesi eylül başındanberi ilk ted­ risat müfettişlerinden Ali Riza Beyin «Bin boğa»ya yaptığı seyahat ait mektupları neşretmeye başladı: mektupların XIV üncü­ sü 16 teşrinisani nüshasında çıktı.Muallim arkadaşları memleket tetkiklerine teşvik etmesini de çok ,temenni ettiğim bu ya­ zılar,başka cihetlerden de kıymetlidir: Ali Riza Bey geçtiği yerlerden topladığı mahallî şiir ve türküleri, tarihî vak’alara ait müşahedeleri de ihmal etmiyor^ i Çankırıda Dıiygu: Cumartesi günleri çıkan bu küçük gazetenin son sayılarında vilâyet haberlerinden başka «dasitanı Ahmet Harami» atlı, bir destan var. Bu­ günün fikir ve kültür]' tarihini yazacak olan müstakbel müverrih bu gazeteleri muhakkak arayıp okuyacaktır.

Tosyada dilek: iki haftada bir çıkan bu sevimli ve küçük gazete «köy» için çalışmaktadır. Bunun için «Atsız» la karjdeş gazetedir. «Köy kanunun tatbikatına muhtıra» unvanlı tefrikası epey zamandır devam ediyor. 113 üncü şayiamdaki «Köylü ve Muallim» atlı makale köy mu­ allimlerini seferberliğe çağırıyor. Zonguldak: Karaoğuz Beyin himme­ tiyle yavaş yavaş tekâmül eden bu gaze­ tenin son sayılarında A. Baba Beyin «İstanbul semtlerinde Bartın ve Safranbutular» atlı makale serisi devam ediyor. Bu seriniıi tarih, etnografya ve içtimai­ yat. bakımından olan faydasını burada izaha girişmeyeceğiz. Yalnız öteki vilâ­ yet arkadaşlarımızı da bu çeşit makaleler

Sayı; 9

yazmağa teşvikle iktifa edeceğiz. Aynı sütunlarda Mahmut Ragıp Beyin musikiye ait yazıları da devam ediyor? Bartın : Bu da evvelki arkadaşı gibi tekâmül ediyor. M. Şakir Bey arkadaşımızın kıymetli yazıları,bütün gazete ve mecmu­ aları bilhassa halkiyat meraklılarını kıs­ kandıracak kadar kıymetli, ye mühimdir. M. Şakir Beyin «Sinop ve muhitinde halk sazları» altı makale serisi 333 üncü sa­ yıda bitmiştir. Aynı sayıda Sadi Yaver Beyin «Kemane, yahut yay» altı'makale­ si de bu mevzua aittir. M. Şakir Beyin «Sinop ve muhitinde hastalığa dair halk itikatları ve .hekimliği» atlı makale serisi ise devam etmektedir. S ö z : Kıbrısa çıkan bu haftalık Türle gazetesini okumak bize büyük bir zeyk veriyor, insan onun alelâde satırlarında bile Kıbrıs Türklerinin Anayurda, olan kuvvetli bağların] seziyor. Bu Türkler inkılâp ■şehidi Kütûlajy'. namına yapılacak abide için de para topluyorlar. «Söz» tin 520 numaralf* sayısından, şimdiye kadar 30 İngiliz lirasına yakın para toplandığı­ nı öğreniyoruz. Aynı zamanda gazetede­ ki bir yazıdan da burada «Darülelhan» adında bir musiki cemiyeti olduğunu an­ lıyoruz.

Masum Millet: Bu da Kıbnsta çıkan haftalık bir gazetedir. Üzerinde esnaf, rençberler ve işçilerin nâşiri efkârı oldu­ ğu yazılıdır. Fakat gazetede. Komünistlik yoktur. Samimî, terakkiperver bir gaze­ tedir. Her sayısında «Kıssadan Hisse», «Asrî fetva sütünü» ye «hilkati âlem sütunu» diye üç .sütunda zemine ve za­ mana uygun, doğru, güzel sözler, fikirler ve kıssalar bulunuyor'. Bü gazete şimdi­ ye kadar eski harflerle' çıkıyordu. Ma­ halli Ingiliz hükümetinin yeni harfler kullanmak hakkındaki kararı üzerine yavaşaş yavaş yem- bgrflçnUjde tatbike baş­ lamıştır. ‘H v ’l p J j Çığır: Geçen yıl , Boluda. çıkan ve mektep tatili dolayısıyla neşriyatım bir


bayta müddet için tatil eden bu mecmuanın yeni yılının birinci sayısı geçen yikiler­ den daha mükemmel bir halde çıktı. Bil­ hassa bu sayısında halkiyata ait küçük mevat ta olduğu için kıymeti artıyordu. Fakat maalesef mecmua sahibi Yasfi Be­ yin birdenbire Edirne Kız muallim mek­ tebine tayin edilmesi,üzerine ikinci sayısı çıkmadı. Ve. Galibada çıkmıyacak. Biz Maarif Vekâletinin muallimlerle dama oy­ namasını hiç te doğru bulmuyoruz. Bil­ hassa Bolu Kız Muallim Mektebinin «usul» hocalığını büyük bir muvaffakiyetle ya­ pan Vasfi Beyin birdenbire «elişi» hoca­ lığına tayini olunması ve pek haklı ola­ rak bunu kabul etmemesi üzerine Edirneye nakledilmez! bizi müteessir etti. Bir usul hocasının elişi hocalığına tayin olun­ ması çok gayrı ciddi bir harekettir. Sı­ rası gelmişken şunu da söyliyelim ki Ma­ arif. Vekâleti bu gibi yanlış hareketleri bilhassa edebiyatçılar hakkında pek fazla yapıyor; meselâ Derslerinde «Mevlânâ»yı «Muhiddîn-i ‘Arabi »nin oğlu diye öğreten felsefe mezunlarını edebiyat hocası yapı­ yor da Köprülüzade Fuat Beyin yetiştir­ diği en kıymetli bir edebiyat bocasını bir .ortamektebe türkçe hocası olarak ve­ riyor. Bu yanlışlık devam ettikçe liseler­ den millî kültürü kuvveti! talebe yetişemiyecektir. Mülkiye mektebi Mecmuası—Mülkiye mektebi sessiz ve mütevazi çalışan kıy­ metli bir müessemizdir. «Mülkiye Mektebi Mecmuası» adıyla her ay çıkan bu mec­ mua mülkiyelilerin nasıl çalıştığını gösteteriyor. Mülkiye Mektebi azçok ihmal edilmiş bir mektep olmasına rağmen,ken­ disiyle aynı cinsten olan, Hukuk Fakülte­ sine her zaman tefevvuk etmiştir; Hukuk müderrisleri barem kavgasıyla meşgulken ve hiç bir İlmî eser meydana getiremez­ ken mülkiyelilerin böyle çok faydalı ve kıymetli bir mecmua çıkarmaları her türlü takdire değer. Yeni Kalemler: îzmirde gençler tara­ fından çıkarılan bu mecmuanın ciddi bir

çehresi var. Bu da Atsız gibi her ayın on beşinde çıkıyor. Bir edebiyat mecmu­ asıdır. Arkadaşlarımıza muvaffakiyetler diler, ve kabul ederlerse; mahallî tetkik ve halkiyat yazılarına da bir iki sayfa ayırmalarını tavsiye ederiz. Edirne Muallim Mektebi Mecmuası:

Bu çök kıymetli mecmuanın ikinci sayısı da çıktı. Mecmua birinci derecede mu­ allimleri alâkadar ediyorsa da herkes için faydalıdır. Nihat Sami Beyin «Türk halk edebiyatı ve Muallimin vazifesi» atlı ya­ zısı yalnız muallimler değil daha ^amil bir kütle için de iyi bir hülâsa ve telkin­ dir. Bununla beraber biz mecmuanın asıl kıymetini mefkûre tarafında buluyoruz ki bu da bilhassa, bu ikinci sayıda Ni­ hat Sami Beyin «Mefkûre» atlı şiirinde tecelli ediyor. Muallimleri ve talebeleriyle çok kıy­ metli yamçıları olan bu kıymetli mec­ muayı candan kutlular ve devamını dile­ riz. Edime gibi talebesinin koyu ve kah­ raman milliyetperverliği İle tanınmış bir şehrimizde -bu mecmuanın yaşıyacağı ta­ biidir. Mendres (Doğuş): Aydında çıkan bu kıymetli gazete tam mahallî ihtiyacı karşılıyan bir varlıktır. Bir kerre her sayı­ sında İktisadî yazılar var. Bundan başka mufassal vilâyet haberleriyle edebî ve halkiyata, ait yazılar bulunuyor. Yalnız müsaadesiyle bu arkadaşımızı da biraz tenkit edeceğiz: Gazetenin başında köylü ve çiftçi gazetesi olduğu yazıldığı ve hakikaten de -böyle olduğu halde içinde ecnebi edebiyatı örneklerine fazla tesa­ düf olunuyor. Bizim fikrimize kalırsa bunlar tamamen lüzumsuzdur. Çünkü bunların Türk milletiue hiç bir faydası yoktur. Bunları yazmaktansa her hangi bir halk hikâyesini yeniden neşretmek daha doğru olmaz mı? Kastamonu, lise mecmuası: Bu son aylarda Türk mekteplerinde bir an’ane doğuyor: mecmua çıkarmak.. Bu an’aneye İstanbul mekteplerinin de bir kısmı işti-


s»y*: î

ATSIZ MECMUA

müddet için tatil eden bu mecmuanın yeni yılının birinci sayısı geçen yılkilerden daha mükemmel bir halde çıktı. Bil­ hassa bu sayısında halkiyata ait küçük raevat ta olduğu için kıymeti artıyordu. Fakat maalesef mecmua sahibi Yasfi Be­ yin birdenbire Edirne Kız muallim mek­ tebine tayin edilmesi, üzerine ikinci sayısı çıkmadı. Ve. Galibada çıkmıyacak. Biz Maarif Vek&letinin muallimlerle dama oy­ namasını hiç te doğru bulmuyoruz. Bilhasea Bolu Kız Muallim Mektebinin «usul' hocalığını büyük bir muvaffakiyetle ya­ pan Vasfi Beyin birdenbire «elişi» hoca­ lığına tayini olunması ve pek haklı ola­ rak bunu kabul etmemesi üzerine Edirneye nakledilmezi bizi müteessir etti. Bir usul hocasının elişi hocalığına tayin olun­ ması çok gayrı ciddi bir harekettir. Sı­ rası gelmişken şunu da söyüyelim ki Ma­ arif. Vekâleti bu gibi yanlış hareketleri bilhassa edebiyatçılar hakkında pek fazla yapıyor; meselâ Derslerinde «Mevlânâ»yı «Muhiddtn-i ‘Arabi »nin oğlu diye Öğreten felsefe mezunlarını edebiyat hocası yapı­ yor da Köprülüzade Fuat Beyin yetiştir­ diği en kıymetli bir edebiyat hocasını bir .ortamektebe türkçe hocası olarak ve­ riyor. Bu yanlışlık devam ettikçe liseler­ den millî kültürü kuvvetli talebe yetişemiyecektir. Mülkiye mektebi Mecmuası—Mülkiye mektebi sessiz ve mütevazi çalışan kıy­ metli bir müessemizdir. «Mülkiye Mektebi Mecmuası» adıyla her ay çıkan bu mec­ mua mülkiyelilerin nasıl çalıştığını gösteteriyor. Mülkiye Mektebi azçok ihmal edilmiş bir mektep olmasına rağmen,ken­ disiyle aynı cinsten olan, Hukuk Fakülte­ sine her zaman tefevvuk etmiştir; Hukuk müderrisleri barem kavgasıyla meşgulken ve hiç bir İlmî eser meydana getiremez­ ken mülkiyelilerin böyle çok faydalı ve kıymetli bir mecmua çıkarmaları her türlü tak dite değer. Yeoi Kalemler: îzmirde gençler tara­ fından çıkarılan bu mecmuanın ciddi bir

2 8 5 Sayfa:

çehresi var. Bu da Atsız gibi her ayın on beşinde çıkıyor. Bir edebiyat mecmu­ asıdır. Arkadaşlarımıza muvaffakiyetler diler, ve kabul ederlerse; mahallî tetkik ve halkiyat yazılarına da bir iki sayfa ayırmalarım tavsiye ederiz. Edirne Muallim Mektebi Mecmuası:

Bu çök kıymetli mecmuanın ikinci sayısı da çıktı. Mecmua birinci derecede mu­ allimleri alâkadar ediyorsa da herkes için faydalıdır. Nihat Sami Beyin «Türk halk edebiyatı ve Muallimin vazifesi» atlı ya­ zısı yalnız muallimler değil daha $amil bir kütle için de iyi bir hülâsa ve telkin­ dir. Bununla beraber biz mecmuanın asıl kıymetini mefkûre tarafında buluyoruz ki bu da bilhassa, bu ikinci sayıda Ni­ hat Sami Beyin «Mefkûre» atlı şiirinde tecelli ediyor. Muallimleri ve talebeleriyle çok kıy­ metli yazıcıları olan bu kıymetli mec­ muayı candan kutlular ve devamını dile­ riz. Edirne gibi talebesinin koyu ve kah­ raman milliyetperverliği ile tanınmış bir şehrimizde bu mecmuanın yaşıyacağı ta­ biidir. Mendres (Doğuş): Aydında çıkan bu kıymetli gazete tam mahallî ihtiyacı karşılıyan bir varlıktır. Bir kerre her sayı­ sında İktisadî yazılar var. Bundan başka mufassal vilâyet haberleriyle edebî ve halkiyata, ait yazılar bulunuyor. Yalnız müsaadesiyle bu arkadaşımızı da biraz tenkit edeceğiz: Gazetenin başında köylü ve çiftçi gazetesi olduğu yazıldığı ve hakikaten de -böyle olduğu halde içinde ecnebi edebiyatı örneklerine fazla tesa­ düf olunuyor. Bizim fikrimize kalırsa bunlar tamamen lüzumsuzdur. Çünkü bunların Türk milletiue hiç bir faydası yoktur. Bunları yazmak tansa her hangi bir halk hikâyesini yeniden neşretmek daha doğru olmaz mı? Kastamonu, lise mecmuası: Bu son aylarda Türk mekteplerinde bir an’ane doğuyor: mecmua çıkarmak.. Bu an'aneye İstanbul mekteplerinin de bir kısmı işti-


. Sayfa/ 2 3 6

ATSIZ MECMUA

rak ediyor. Bu an’ane birçok cihetlerden faydalıdır. Meselâ: tatebe arasındaki isti­ datlar burada inkişâf edebilir. Talebede fikrî hayâta karşı bir alâka uyanır. Ye nihayet, memleketimizde def talebe, âdet­ leri, yaşayışları, zevkleri, eğlenceleri mu1 ayyen olan faal bir sınıf haline geçer. Biz Kastamonu lisesi mecmuasını çok be­ ğendik, Istan buldakilere üstün bulduk. Onun yegâne kusanı. maddî fakirliğidir. Genç talebe arkadaşlarımıza bizim bir tavsiyemiz var: Kastamonu civarı Anadolu Türklüğünün eıı su. katılmamış havalisi­ dir, Genç arkadaşlar tatil mevsimlerinde küylere gitseler de ’ halkı, âdetlerini, li­ sânlarını, İktisadî ve İçtimaî vaziyetlerini tetkik ye tesbit etseler ve bunu mecmualannda neşretseler çok kıymetli; bir iş yapmış olurlardı. Yeni Turdn: Azerbaycan Türklerinden birkaç kişi,r Finlandivada bu atla türkçe ve fince bit gazete neşrine başladılar. Siyasî mahiyette olan gazetenin başma­ kalesi «Türklüfc-Rüslok mücadelesi» âdını taşıyor. Siyasete aklımız ermez. Fakat günlümüz esir Türk kardeşlerle birlikte çarpıyor.. Nasıl çarpmasın ki nabızlarımız­ da tarihin aynı aksisedası vuruyor. On­ ların ve bizim aynı temiz kanı taşıyan atalarımız vaktiyle ayı» sancak altında garbı türetmişlerdi. Türk kardeşler! Sizin' ızdıraplârinız, bizim ızdıraplarımızdır. Yaş Türkistan: Fransada Türkistan­ lılar tarafından çıkarılan bu mecmuanın

Sayı; 9 ....

25 inci sayısı intişâr etti. Bu siyasî bir mecmuadır. Fakat Ahmet Zeki Veîidî Bey hakkındaki yazılan biz doğru bul­ madık. Bundan başka Şark Tük lehçesiyle çıkarılan mecmuanın lehçesi de halis bir Özbek Türkçesi değil, Türkistan şehir­ lerinin acem tesiriyle bozulmuş şeklidir. Yaş Türkistan arkadaşımız urıığlu Özbek ve Çağatayca olar»k yazsa her halde da­ ha iyi olur. Çankırı Şairleri: Çankırınm cidden değerli mebusu Ahmet Talât Bey bu atla büyük bir kitap çıkardı. Çankırı matbaa­ sında basıldığı .için basım noktasından mükemmel değilse de bu, eserin kıymeti­ ni asla azaltmaz. 379 sayfalık eserin, so­ nuna ayrıca, bir de lügatçe ilâve olun­ muş, ve metindeki yanlışlar da bir doğru yanlış, cetvelinde düzeltilmiştir; Çankınlı 46 şairin (aralarında kadınlar da yar) ha­ yat ve eserlerini toplıyan bu kitabın kıy: meti hakkında söz söylemeyi lüzumsuz buluyoruz. Memleketin bu öz millî mah­ sulleri toplanıp tasnif ve tetkik, edilme­ dikten sonra tâm manasıyla medenî bir millet olamayacağımızı bugün hep biliyo­ ruz. Halkiyatımızın eski ve kıymetli emektarlarından A. Talât B ej bu eseriyle bu gayeye doğru Türkiyeye bir adım attırmış oluyor. Kitabın sonunda bu ese­ rinin ikinci cildiyle diğer eserlerinin de neşredileceğini' haber veriyor. Memlekete hizmet bağırıp çağırmakla değil, işte böyle olur. Müellifi tebrik ederiz. K. A.

.Aydında İşık kütüpanesi sahibi Ali Kemal beyle Bursada kitapçı AÜ Haydar bey “ Atsız mecmua „ nın ilk yed i sayısına ait hesapları birkaç defa olan ihtarlarımıza rağ­ men göndermemişlerdin Kendilerine aon bir ihtar olmak üzere burada meseleyi açığa koyuyoruz. Satılmıyan nüshaları geri göndermedikleri ve satılanların bedelini yolla** madıklan takdirde kendilerini “dolandırıcı» olarak tanıyacağımızı, ve mahkemeye mü­ racaat edeceğimizi ilân eder v e diğer arkadaşlanmızı da bu zatlarla olan muameleler, rinde ihtiyâtkâr .olmağa davet ederiz. Atsız mecmua


VATANDAŞ:

I

BÜTÜN İHTİYAÇLARINI

UCUZ BİR

SAĞLAM VE

SURETTE TEMİN EDECEĞİN

MAĞAZA

YERLİ MALLAR PAZARI dır. Hereke, Beykoz, Feshane, Bakırköy ve diğer Millî I

fabrikaların mamulâtım bu müessesede bulacaksın. İstanbul, Bahçekapı birinci vakıf h a n ..

Türkçe - Almanca Lügat M üellifleri: İ İh a m i Ş e v k e t - F r itz H e n s e r Müsteşrik Profesör Ih*. Ritter in de tetkikinden geçmiştir. . ________ Tavsiye ederiz 1

Beyoğlu, İstiklâl caddesi |

DAMPİNG ve

İktisadi Buhranlar Yaşan: T im a lı M u sta fa A h m e t Birinci kısım çıkıyor.. ■ _________ F îatı 75 k u ru ş

MÜNİR REMZİ LÜKS TUHAFİYE MAĞAZASI İstanbul * Borsa karşısında N o. 67

Bayram ihtiyaçlarınızı temin ederken müşterileri lerine hiç bir fedakârlıktan çekinmeyen bu Türk müessesesini tercih edinil.


VATANDAŞ: Bütün ihtiyaçlarını s a ğ l a m ve UCUZ b ir surette temin edeceğin mağaza

Yerli Mallar Pazarıdır. Hereke, Beykoz, Feshane, Bakırköy ve diğer milli fabrikaların mamulÂbnı bu müessesede bulacaksın. Kostümlük kumaşların envai, en nefis ipekliler, sağlam ve zarif kunduralar, her çeşit seyahat levazımı, halis yün battaniyeler, hazır elbiseler, ipek kravatlar ve saire.

İstanbul,

BdhçekapıBirinci Vakıf Han,

Beyoğlu,

"S

BirTürk ister misiniz ? NAUMANN

İsttklâ

müesskorum

Dikiş - Nakış makinaları

NAUMANN

Yazı makinaları (Erika, İdeal)

NAUMANN

Bisikletleri ( Germenia )

NAUMANN

Elektrikli Gramofonlar (Portatif)

Tercih ediniz

Taksitle Satış Naumann Makinaları Satış Türk Limtet Şirketi Türkiyenin her tarafında mümessil ve şubeleri vardır.

Merkezi: Galata,

Hezarensokağı Î9-21


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.