Şükrü Elçin - Türkçülük ve Milliyetçilik

Page 1



Fatih Sultan Mehmed fıaxayı

Nakışhanesi başustası Babil Nakkaş'm

Mecmua-ül-acaip adlı eserinden bordür.


Türk Kadınları Kültür Derneği Merkez Yayınlarından

Akademik Seminerler Nu: 6

Türkçülük ve Milliyetçilik

Prof. Dr. Şükrü ELÇİN


Milletierin fikir ve kültür hazineleri kitaplarla nesillere Intikal eder.

'YORK KADlNLARI

KWtUr Derneği Genel Merkezi



Türkçülük ve Milliyetçilik


Türkçülük ve Milliyetçilik Prof. Dr. Şükrü ELÇİN

Muhterem Başkan, Muhterem dinleyenler, Millet, müşterek tarih içinde dil, din, ahlak, terbiye, estetik yani sanat anlayışı ile aynı ülkü uğrunda birleş­ miş müstakil yaşama iradesine s8.hip topluluk olarak ta­ rif edilebilir. Türklerin bu sosyal müesseseleri yaratma­ ları ve yaşatmaları çok uzun ve şerefli bir tarihin karan­ lıklarına kadar çıkmaktadır. Bu müesseseler nüve halin­ de bütün Türk boylarında yaşama ihtiyacından doğmuş ve zamanla tarifini yaptığımız millet hayatında birer te­ mel fikir haline gelmişlerdir. Biz millet hayatındaki bu temel fikirleri, maziyi hale, hali istikbale bağlıyan dil va­

sıtası ile öğrenebiliyoruz. Bundan ötürü milli şuurun bir­ leştiği ve kendisini yurtdaşlar üzerinde hissettirdiği içti­ mai bir birim olan milleti ve onun ülkülerini hayatın ay­ nası olan edebiyat ve fikir hayatımızda örneklerle göster­ mek istiyorum. Muhterem dinleyenler, çok kullanıldığı için her han­ gi bir tabir veya kelimenin manası açıktır, kanaati doğ­ ru bir hüküm değildir. Hayatımızda ruh ve beden gibi

7


birbirinden ayrılmaz "Ti.irkçülük", "Milliyetçilik" ve hat­ ta "Turancılık" kavramı da böyledir. Türklüğü ve Türki­ ye'yi parçalamak isteyen iç ve dış düşmanlar bu kavram­ ları zaman zaman bilerek tahrip ettikleri için fikir ha­ yatımızda bulanıklık, şüpheler, bazen korku ve vehimler birbirinin peşinden gelmiştir. Memleketimizde siyasetçile­ rio davranışiarına göre tarih, kültür ve medeniyetimize, hatta imanımıza fiyat biçen bazı karakter zaafı içindeki fikir adamlarının yazıları ve telkinleri de kargaşalığın bu güne kadar devam etmesine yol açmıştır. Aslında konu­ muzu teşkil eden Türkçülük ve Milliyetçilik sun'i Avru­ pa modeli sistemler olmaktan ziyade tabii, tarih içinde ge­ lişmiş birer hayat prensibidir.

İkisinin

birleşmesinden

milli vicdan doğmuştur. Orhun alıidelerinde bu milli vic­ dan şahlanır, halk, millet ve devlet idealini temsil eden hakanlarla şahsiyet kazanır. Hakanlar bu ideali temsil ettikleri müddetçe millet, şerefli, şanlı ve mesut yıllar yaşamış, bunu kaybettiği zaman zelil olmuştur. İşte Türk hayatının bu inişli ve yokuşlu safhaların­ da karşılaştığımiZ kavramların mana, ve ŞÜmulÜnÜ tayin edebilmek için bilineni tekrarlayıp kök kelimeye ve onun kavramına dönmek istiyorum. Türkçülük kelimesi Türk kökünden geçen asrın son­ larında yapılmış bir tabirdir. Aslında Türkler ll. asırda

Yusuf Has Hacib'in Kutadgu Bilik adlı meşhur eserinin

başında ifadesini bulan onun yurdu "Turan"la birlikte tari­ he damgasını vurmuş iki kelimedir. Son bir asırdan beri dil alimleri de Türk dilini Ural Altay veya Turan dilleri gru­ bu içinde mütalea etmişlerdir. Bu tasnife göre Ural bö­ lümünde başlıca Fince ile Macarca, Altay kısmında ise Türkçe ile Moğolca yer almaktadır. Bu dil akrabalığı bi-

8


iindiği iizer(· zamanla siyaset ve kültür alanında da bü­

yük rol oynamıştır.

Milıltlnn çok eski asırlara giden bir tarihe sahip ec­ dadımız, Türk adını ilk defa "Devlet" manasında Gök Türkler zamanında kullandılar. Onlann çok eski devirle­ re çıkan kültür ve medeniyet mirası hakkındaki bilgiler hususiyle Çin kaynaklan vasıtası ile tesadüfen ele geç­

mektedir. Bu sebeple devirler arasında kopan bağlar yü­ zünden eski mirası bu gün sıhhatle değerlendirme imka­ nından mahrum bulunuyoruz. Bununla beraber,

Çin ve­

sikalarının, Türklerin ortaya koyduğu maddi ve manevi medeniyet unsurları hakkındaki şehadetleri milletimizin uzun ve köklü bir tarihe dayandığ-ını göstermektedir. Bu kök, bu temel bizi yirminci asra kadar

getirdiği gibi

ebede kadar da götürecektir. Muhterem dinleyenler, Milletierin kültür ve medeniyetleri

söz ve yazı ile

yeni nesillere intikal eder. Bu intikalde yazı ve dolayısı ile alfabe mühim rol oynar. Milletler alfabelerini ya ka­ bul ederler veya bizzat icad ederler. Türkler kendi han­ çerelerinden çıkan bütün sesleri ifadeye elverişli Orhun alfabesini icad etmişlerdir. Bu icat hiç şüphesiz medeni seviyemiz için bir meşale olmuştur. Türk damgaları

ör-

. nek alınarak icad edilen bu alfabe ile yazılı şimdilik en eski eseriere altıncı asır Kırgızlarından kalma mezar taş­ larında rastlamaktayız.

Bu alfabe ile ele geçen büyük

eserler ise sekizinci asırda devlet kuran Gök Türkler'e aittir. Küçük taşlar istisna edilirse dikilmiş olan üç ki­ tabe medeniyet ve siyaset tarihimiz bakımından büyük değer taşımaktadır. Ritabelerden birincisi Gök Türkler'in

9


dört hfıkanına vezirlik yapmış olan Bilge Tonyukuk tara­ fından yazdırılınış ve bu vezirin ölümünden önce miladi

720 tarihinde bizzat Tonyukuk tarafından diktirilmiştir. Tonyukuk bu kitabede devrinin Türk tarihini kendi hatı­ raları şeklinde, yurdunu ve devletini seven bir kükfımet adamı görüşü ile hikaye etmiştir. Tonyukuk'ta millet sev­ gisi bir ideal olarak teşhis ve intak halinde ortaya çık­ mıştır. Bu birinci kitabeden sonra büyük cheınıniyet ta­ şıyan iki abide "Yuluğ Tigin" adlı bir prens tarafından yazılmıştır. Abideler, Çiniilere karşı İstiklal savaşı yapa­ rak Gök Türk devletini yeniden kuran Kutluk Hakan'ın çocukları kahraman Kül Tigin ile Bilge Kagan adiarına dikilmiştir. Kül Tigin abidesi 732, Bilge Kagan'ın ki ise

735 tarihini taşımaktadır. Muhterem dinleyenler, kısaca bilgi verdiğimiz Orhun abideleri Türk milli hayatının bir bakıma muhasebesini yapan vesikalardır. Gök Türk devletinin Bumin Kagan tarafından

kurulduğu

tarihten

yarım

asır

sonra Türk

beylerinin ana yurttan, temel müesseselerden ve ülküler­ den uzaklaşarak Çin'in hilekar siyasetine aldanıp nasıl dejenere olduklarını hikaye eder. Eskisi gibi bilgili ol­ mayan ve ideallerinden kopmuş hükümdar ailesinin elin­ de Türk bütünlüğünün nasıl zevale yüz tuttuğu bu eser­ lerde acı acı anlatılıyor.

Parçalanan Türk devleti Çin

hakimiyetine girmiş, Türk beyleri modaya uyarak Çince isimler almışlar, Türk oğulları köle, kızları cariye olmuş­ tur. Esir edilerek Çin'e götürülen Türk halkı Çin fütfı­ hatı için malzeme olarak orduda kullamlmış ve bu sa­ vaşlarda ölmüşlerdir.

1977 yılında gençlerimizin ibretle

hatırlamaları icap eden bu tarihi hadiseye ve düşmana el­ li yıl sonra İlteriş Kagan, etrafına topladığı 17 kahra­ maula karşı çıktı. İlk istiklal savaşımız böylece bir der-

10


lenıne, silkinme ve toplanma devrine

girdikten

sonra

Kül Tigin'in yardımı ile Bilge Kagan başa geçti. Dört tara­ fa akınlar yaptı. Yurdunu genişletti. Muhterem

dinleyenler, diline,

kültüriine, adet ve

ananeleri ile tarihine bağlı kahraman

"Devletebedmüd­

det" düsturu ve Türklük şuur ve gururu içinde şöyle ko­ nuşur. "Ey Türk Oğuz Begleri, milleti işidin Yukarıda ma­ vi gök çökmedikçe aşağıda yağız yer delinmedikçe se­ nin ilini ve töreni kim bozabilir? Türk Milleti titre ve ·

kendine dön." Muhterem dinleyenler,

bu hitapta Türk milletinin

dünya durdukça var olacağına ve yaşayacağına dair inanç barikulade bir kudretle ifade edilmiştir. Bu inanç, mil­ lete itimat ve sevginin meşalesi olmak itibariyle bu gün anladığımız Türkçülüğün temel taşı sayılabilir. İkinci cüm­ ledeki hitap ise dün olduğu kadar bu gün için de geçerli­ dir. Oğuz destanunızda çerçevelenmiş ve daha sekizinci asırdan itibaren gerçekleştirilmeğe başlanmış cihan haki­ miyeti fikrinin mimarları bakanlar, Çinlilerin oyunlarını, hilelerini, Türkler'e reva gördükleri zulümleri yaşamışlar, cemiyette türemiş köksüzleri, vicdansızları, bedbahtları ve satılmışları doğru yola getirmek için büyük bir müca­ dele vermişlerdir. İşte "Türk milleti titre ve kendine dön" hitabı sarsılmış milli şuuru arama ihtiyacından doğmuş bir ihtardır. On iki asır önce Türk hakanlarının söylediği bu sözlerden biraz önce ifade ettiğimiz gibi bu gün de alı­ nacak dersler vardır. Muhterem dinleyenler, Sekizinci asırda devlet, hukuk ve siyaset dilinin şa­ heseri abidelerle anlatılan bakanlar, dikkat edilecek olur-

11


sa konumuz olan "Türkçülük" ün adını koymadan "Türk­ çülük" yapmışlardır. Yinninci asırda "Türkçülük"ü "Türk milletini yükseltmek" şeklinde tarif eden Ziya Gökalp'le Türk hakanları 1200 yıllık mesafeden aynı noktada bir­ leşmişlerdir. Milletimizin kendi benliğini aramasını, bul­ masını maddi ve manevi istiklal için temel şart sayan ha­ kanların fikri, Ziya Gökalp'te sistemini bulmuş, son is­ tildal savaşı.mızda tarihi ve ebedi düşmanlarımızdan bi­ ri olan Yunanlıları Atatürk'ün denize dökmesi ile aksiyon haline gelmiştir. Muhterem dinleyenler, Gök Türkler zamanında aktif bir siyaset ve cihan hakimiyeti prensibi düşüncesinde yaşayan ecdadı.mız, Uy­ gurlar devrinde yeni kültür ve medeniyetlerle karşılaştı. Çin ve Hind kültür ve medeniyetlerinden aldı. Budizm, Manihaizm ve Hıristiyanlık

bazı unsurlar gibi dinlerle

karşı karşıya geldi. Bu yabancı kültür ve medeniyet alış­ verişi, müsbet tarafları dışında milletimizin ruhunda men­ fi tesirler yaptı. Yabancı asıldan gelen Uygur alfabesi, yaratıcısı olduğumuz milli, kendimize has Orhun alfabe­ sinin yerine geçti. Türk hayatında, bu ikinci alfabe, ister istemez nesiller arasındaki halkalardan birinin kopmasına yol açtı. Yeni yetişenler baba yadigan eserleri okuya­ maz hale geldiler. Nihayet bilindiği üzere dokuzuncu as­ rın ortalarından itibaren islamiyetle karşı karşıya geldik. Tarihin derinliklerinden gelen yeni aktif bir devir başla­ dı. Eski Türk inançlarının temeli olan Şamanizm, Budizm ve Manihaizm gibi müesseselerin tesir sahasından İslam din, kültür, medeniyet ve sanat müesseselerine geçiş mil­ letimizin hayatında büyük bir dönüm noktası oldu. Arap-

12


larla, İranlılarla ve diğer kavimlerle birlikte İslam mede­ niyetinin temelini atmış olduk.

(912- 1212)

yılları ara­

sında Karahanlılar devrinde Kaşgarlı Mahmud'un Diva­ nü Lügat-it Türk'ü, Yusuf Has Hacib'in Kutadgu Bilik'i ve nihayet Edib Ahmed'in Atabetü'l Hakayık'ı yazıldı. İslami Türk ruhuna uygun bu temel fikri eserlerin yanı başında Orhun devrinden gelen ruhun ve idealin devamı Selçuklu devleti kuruldu.

Bu imparatorluk, doğu Türk

illerinden Marmara ve Akdeniz kıyılarına, Kafkas dağ­ larından Hind denizlerine

uzanan

muazzam bir isiarnİ

Türk imparatorluğu olmuştur. Bu imparatorluğun kuru­ luşu ile islam dünyasının hakim milleti olmak iktidarı da Türkler'in eline geçmiştir. Bilindiği üzere devlete adı­ nı veren Selçuk'tan itibaren TUğrul Beğ, Alp Aslan ve Melikşah gibi büyük

hükümdarlar bu Türk devletinin

kurulması ve yayılması yolunda gayret sarf etmişlerdir. Malazgirt'de

Bizans imparatoru Romen Diyojen'i mağ­

lup ve esir eden Alp Arslan Türk tarihinin ebedi kahra­ manlarından biridir. Muhterem dinleyenler. Gök Türkler'den itibaren verdiği bu tarihi ve siyasi temel hakkındaki malum bilgilerden hareketle ecdadımı­ zın müstakil yaşama irade ve ülküsü yanında kültür ve medeniyet yolunda, kendini arama ve aşma konusunda, yani manevi cihazıanınada gösterdikleri faaliyeti örnek­ lerle gösterebiliriz. Onbirinci asırda Araplara Türkçeyi öğretmek mak­ sadı ile yazdığı Divanü Lügat-it Türk adlı eserinde Kaş­ garlı Mahmud atalarının şuuru

içindedir. Şöyle diyor:

"Gördüm ki yüce Tanrı devlet güneşini Türklerin bur-

13


cundan doğdurmuş,

onlara Türk

bakanlığı onlara kendisi

vermiş,

adını kendi zamanımızın

takmış, padişah­

lannı hep onlardan teşkil etmiş, cihan halkının dizgin­ lerini onların ellerine bırakmış, insanların saadeti için onları sebep yaratmış, doğrulukta onlara her zaman yar­ dımcı olmuş, onlara intisap edenleri, hizmette bulunan­ ları, aziz kılmış, onlara bir şey dinletmek, gönüllerini el­ de etmek için kendi dilleri ile konuşmaktan daha

gü­

zel vasıta yok, her kim onların diline sığınırsa onu ken­ dilerinden sayıyorlar, bunun içindir ki Türk olmayanlar da Türk diline sığınmakta, bu vesile ile zarar ve ziyan­ dan kurtulmaktadırlar." Muhterem dinleyenler, Divanü Lügat-it Türk'ten ver.diğim örnekten de an­ laşılacağı üzere insanın kendi milletine

karşı

duyduğu

sevgi, bağlılık onun saadetini araması, ona intisap ede­ cekterin elde edecekleri ğınmaları gibi düşünceler,

menfaatler ve Türkçemize sı­ daha önce söylediğim

gibi

Türkçülük kavramının temel taşlarıdır. Türk milletinin

siyasi İstikiali

yanında kültür is­

tiklalinin temeli olan dile, ana dilimize

KB.şgarlı

Mah­

mud'un gösterdiği saygı ve sevgi, bugün çarpık idealo­ jilere alet olan bir takım bedbahtların yolunu aydınlata­ cak bir ışıktır. Gök Türk hakanlarının "kendine dön" ihtan Kaşgarlı Mahmud'un kalbini ve kafasını aydınlatmış ve o bu şuur­ la, dil vasıtası ile kültür hazinemizi

halktan toplamış,

bizi biz yapan cevherleri zamanımıza kadar ulaştırrruş­ tır. Kaşgarlı'nın eserinde Türklük ve millet kavramları

14


birbirinin içinde beden ve ruh gibi bir bütün teşkil et-­ miştir. Bu sebeple dil vılsıtası ile Türkçülüğün bayrakdar­ lığını yapmış bir şahsiyet olarak anılmağa değer. On birinci asırda milleti ve milliyeti yapan unsurla­ rın başında gelen dile karşı beslenen bu şuur, on ikinci asırda da yaşamıştır. Afganistan'la Kuzey Hindistan'da Gaznelilerin yerine devlet kuran Gorlular zamanında ye­ tişen Fahreddin Mübarekşah adlı bir fikir adamı Türk büyüklerinin soyunu sopunu, şeceresini anlatmak mak­ sadı ile kaleme aldığı Şecere'i Ensab'ında şunları söylü­ yor. "Cihan halkının hepsi kendi chil ve aşireti arasında ve kendi şehrinde iken aziz

ve muhterem olur. Yalnız

Türklerin vaziyeti bunun aksidir. Onlar kendi yurtlann­ da sade insanlardır, diğer Türklerden farklı değillerdir. Lakin yurtlarından ayrılıp müslüman memleketlerine gel­ dikleri zaman kadir ve kıymetleri artar, emir ve sipeh-, salar olurlar." Türklerin islam memleketleri üzerindeki hakimiyet ve şahsiyetlerinin oynadığı rolü bize gösteren Fahreddin Mübarekşah, Türklerin akıllı,

kamil, fikrinin doğruluğu

ve bilgisinin çokluğu ile tanınmış piı.dişahı Afrasiyab'dan yani Alp Ertunga'dan bir mesel, bir söz, hikmet nakl eder. "Türk sadef içinde deryada bulunan inci gibidir. Ken­ di yurdunda bulunduğu zaman kadir ve kıymeti yoktur. Lakin oradan çıkınca

denizden ve sadeften çıkmış inci

gibi kıymetlenir, hükümdar taçlarının ve gelinierin süsü olur." Fahreddin Mübarekşah,

Türk milletinden ve onun

şahsiyetli insanlarından gururla bahs ederken Kiı.şgarh

15


Mahmud gibi bir dil şuuruna da sahiptir. Şöyle diyor: "Türklerin başka insanlara tercih edilmelerinin bir kaç sebebi vardır. Bunlardan birisi şudur. Arapça'dan sonra Türkçeden daha iyi ve heybetli bir dil yoktur. Bu gün Türkçeye rağbet eski

zamanlardan fazladır. Çünkü emirlerin ve sipehsalarların çoğu Türk'tür. Devlet on­

larındır. İnsanların muhtaç olduğu nimet ve servet onla­ rın elindedir." Fahreddin Mübarekşah, Türk devlet kudretinin dili muhafazada oynadığı role de temas etmekte ve Türkçe'­ ye Arapça'dan sonra yer vermektedir. Bu görüş İslam aleminde Arapça'nın Kur'an dili sayılmasından ve ona saygıdan gelen bir ifadenin neticesidir. Bilindiği üzere on ikinci asırda Acem dili de edebiyat

ve ilim dili olarak

gelişmişti. Fahreddin'in, diğer dillerden Türkçe'yi üstün görmesi, hem dilin zenginliğine, hem de onun ne derece de milliyetperver bir ruh taşıdığını göstermesi bakımın­ dan manalıdır. Muhterem dinleyenler. Tarihi sıraya riayet ederek Türklük şuurunun ya­ şayışını göstermesi bakımından Mukaddimetü'l Edeb adlı eserden söz etmek istiyorum. (1075- 1144) yılları arasın­

da yaşıyan Zemahşeri kendi milletinin kadınlarını şöyle

medh ediyor. "Dar gözlü Türk güzelleri bizi bizden almış­ tır. Aklımız, fikrimiz onlardadır. Hayallerimiz, düşünce­ lerimiz onlarla doludur.

Onlar baktıkları zaman yalnız

gözlerinin siyahı görülür. Gülecek olurlarsa bu siyahlar da örtülür, görünmez olur. Türk kızlarının ve kadınının yüzleri, Tanrı onları kem gözden saklasın, ayın on dör­ dü gibidir. Uğurlarında keseler

16

harcanacak ve altınlar


verilecek yüzlerdir. Türk güzellerinin kendinden geçirecek güzellikler başka güzellere bakmayın,

yüzlerinde insanı

vardır. Bundan ötürü

gözlerinizi Türk güzellerine

çevirin, öyle ki onlara baktıkça Tanrının kudretine

ve

kuvvetine hayran kalırsınız." Zemahseri'nin

kendi milletinin insanına

karşı

gös­

terdiği hayranlık edebi eserlerin bir çoklannda karşımıza çıkıyor. Kırgız Türklerinin

meşhur Manas

destanında

Türklerin başka kavimlerden daha üstün olduğuna dair bir çok mısralar vardır. Bilindiği üzere Ortaçağ müddetince Türklük'le İsla· miyet adeta birleşmiş gibidir. Ziya Gökalp'te sonradan ifa­ desini bulan "Türk milletindenim, islam ümmetindenim" parolası kaynağını bu devreden almaktadır. Ecdadımız, islamlığı kabul ettikten sonra kılıç kuv­ veti ile açtıkları ülkelerde camileri, medreseleri, tekkele­ ri kurmuşlardır. Bu müesseseler din yanında

tasavvuf

felsefesinden doğmuş tarikatlarla ruh ve fikir zeminimi­ zi zenginleştirmişlerdir.

Türkistan'ın Yesi kasabasında

doğmuş olan Ahmed Yesevi ve onun Anadolu'daki de­ vamı ve temsilcisi Yunus Emre gibi

derviş şairler alp

erenlerin Türkçülüğünü dil ve ruh bütünlüğü içinde devam ettirmişlerdir. Onların milletimizi ve milliyetçiliğimizi ta­ bii bir yoldan tarih şuuru içinde devam ettirdikleri devir­ lerde Çin esaretine düşüşe

benzer bir şekilde Selçuklu

sarayında Acem diline ve kültürüne marazi bir hayran­ lık baş gösterdi. Türk derviş - şairlerinden Mevlana'nın eserlerini Farsça yazması veya söylemesi bu tesirin ti­ pik delilidir. Bilindiği üzere saray

çevresinde ve fikir

muhitindeki kendinden uzaklaşmaya yine Konya çevre-

17


sinden milli bir uyanış, isyan baş gösterdi. Karamanoğlu Mehmed Beğ Acem dili tahakkümüne karşı Türkçe'nin yazı ve devlet dili olmasını emretti. Onun kendi tarihinin akışından gelen diline karşı gösterdiği bu saygı ve bağ­ lılık hiç şüphesiz bir Türkçülük hareketidir. Türkçülük ve Türkçecilik hareketi diğer Türk boy­ larında da canlı olarak yaşamıştır. On beşinci asırda Ça­ ğatay sahasında buna örnek

olarak Ali Şir Nevai'nin

eserlerinde göze çarpan şuur gösterilebilir. Ali Şir Nevai, yabancı dillerin dilimiz ve kültürümuz üzerindeki tahri­ batını çok iyi kavramış ve bunu akla uygun delillerle bil­ gi yolundan göstermiştir. Onun Muhakematü'l Lfıgateyn adlı eseri Türkçe ile Farsçanın mukayesesini yapar. Türk­ çe'nin ve Türklüğün Acem dilinden ve Acem'den üstün olduğunu gösteren. Ali Şir şunları yazıyor. "Türkler Sart­ lardan yani İranlılardan daha keskin zekalı, daha üstün anlayışlı insanlardır. Söz ve ibare yani cümle kurmada Türk Sart'dan üstündür. Türkler, hususiyle yabancı dil öğrenmekte Farslardan daha büyük kabiliyet göstermek­ tedirler. Türkçede incelikler, .derinlikler çoktur. Bu güne kadar hiç kimse bunları gün ışığına çıkarmamıştır. Ben ana dilim üzerinde düşünmeye koyuldum. Türkçenin de­ rinliklerine dalınca gözlerime 18 bin alemden daha yük­

sek bir alem göründü. Bu alemin süsler içerisinde engin­ leşen göğü dokuz gökten daha üstündü. Bu alemin bah­ çelerine daldım. Güçlükleri

yendim. Bu alemin aydınlık

alanlarında ilhamımın şahlanan atını koşturdum." Muhterem dinleyenler, Ali Şir Nevai'nin eserinde beş asır önce görülen Türk­ çü ve milliyetçi düşünce, altıbuçuk milyon kilometre kare

18


üzerinde Asya, Avrupa ve Afrika'da

Cihan hakimiyeti

fikrini yürüten Osmanlı Türklerinin edebi ve fikri eser­ lerinde de yaşadı. Milletimiz Türk ve İslam düşüncesinde yaşarken Os­ ınanlılar 18. asırda 1789 Fransız İhtilali'nin fikirleri ile karşı karşıya geldi. Bu ihtilalin getirdiği prensipler, sa­ nayi hareketleri ve müstemlekecilik

yanında, sonradan

Balkan yarımadasında hıristiyan teb'arnız arasında rağ­ bet bulunca, imparatorluğumuzun sosyal ve iktisadi se­ beplerle de za'fa uğradığı malumunuzdur. Aslında impa­ ratorluğumuzun,

medresenin ilmi zihniyetten

uzaklaş­

ınağa başladığı noktadan devam eden çöküntü, bizi Tan­ zimat devrine getirdi. Bu devrede

topraklarımızın

teb'arnızın mevcudunu muhafaza siyaseti başlıca

ve

kaygı

oldu. Narnık Kemal bu devrede vatan, millet ve hürriyet fikirlerinin geniş halk kitlelerine duyurulmasında en bü­ yük rolü oynadı. Bir manada, şuur altında devam eden ve düşmanlanınızla hıristiyan teb'amızın sarıldıkları kıy­ ınet

hükümlerinin

geçerli

olanlarını

milletirnize

aşıladı.

Halk fikrine değer verdi. "Usanmaz kendini

insan

bilenler halka hizmetten"

der. Millet yolundaki prensiplerini şöyle dile getirir: ''Felek her türlü esbab-ı cefasın toplasın gelsin" "Dönersem kahbeyirn millet yolunda bir azimetten" Namık Kemal, vatan, millet, istibdatla mücadele fikirlerini işlerken birlik ve beraberliğimizi bir hedefe gö­ türmek ister. Bütün şiirlerinde halka, millete olan güve­ nini terennüm eder, onu milli hedeflerde

birleştirrneğe

gayret eder. Vatan yahut Silistre piyesi bunun canlı bir ifadesidir.

HI


Türkiye'de Tanzimat devrinde mevcut hudutları mu­ hafaza gayret ve siyasetinden doğmuş olan Osmanlıcılık zamanında "gavurdan dost. domuzdan post olmaz" ata­ lar sözünün prensipleri milletin vicdanında canlı yaşıyordu.

Osmanlıcılık cereyanı,

olarak

Avrupa devletleriyle

Balkanlardaki hıristiyan teb'amızın müşterek saldırm.a.la­ rı sonunda iflas etti. Bazı mütefekkir ve şairlerle devlet adamları hiç olmazsa aynı dinden olan Muhammed Üm­ meti kardeşlerimizle siyasi birliğimizi muhafaza düşün­ cesiyle

"İslamcılık"

fikrinde

yayınlara

başladılar.

Son

defa Çanakkale harbinde acı bir gerçekle karşılaştık. Ba­ zı islam devletleri veya askerleri düşmanıarımızla birlik­ te bize saldırdı.

İslamcılık

davasının

ateşli ve samimi

temsilcisi Mehmed Akif Ersoy "İmanda birlik" adlı şiirin­ de bu düşünceyi ve düşman karşısında milli vicdanı bir hedefe götürmeye çalıştı. Cehennem olsa gelen göğsümüzde söndürürüz, Bu yol ki Hak yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz. Düşer mi tek taşı sandın harim-i namO.sun, Meğer ki harbe giren son nefer şehid olsun. Şu karşımızdaki malışer kudursa, çıldırsa, Denizler ordu, bulutlar donanma yağdırsa; Bu altımızdaki yerden bütün yanar dağlar, Taşıp ta kaplasa afakı bir kızıl sarsar, Değil mi sinemizin cephesinde iman bir, Sevinme bir, acı bir, gaye aynı, vicdan bir, Değil mi sinede birdir vuran yürek; yılmaz, Cihan yıkılsa emin ol bu cephe sarsılmaz.

20


Muhterem dinleyenler, Mehmed Akif'te Türk ve islam rfıhu ile birleşen fi­ kir devam ederken gerçekler bizi Türkçülük adı verilen teoriye götürdü. Sonradan Türkçülük adı verilen bu si­ yaset ve kültür hareketinden bahsetmezdim önce Avru­ pa'daki iki cereyandan

söz etmekte fayda vardır.

asırdan itibaren orada Türköri ve Türkoloji

18.

cereyanı

başladı. Birincisi bir moda idi. Zenginler salonlarını Türk halıları, çinileri, yazıları ve kilimieri ile süslemeğe itina gösterdiler. İkinci cereyanın sahipleri Türklerin mazisi­ ni tarihini araştırınağa başladılar. Leon Cahun'ün "Hun­ ların, Türklerin ve Moğolların tarihi" bunun en tipik ör­ neklerinden biridir. Avrupa'daki bu cereyan Türkiye'de de ilgi uyandırdı. Ahmed Vefik ve Süleyman Paşaların çalışmalarından, eserlerinden ve telkinlerinden yeni nesil­ lere aktarılan fikirler, 1911 - 1912 Balkan mağlubiyetin­ den sonra Türk Ocağı'nın ve lttihad ve Terakki Cemiye­ ti'nin prensipleriyle birleşerek kazandı.

siyasi bir

Zaruretler ve gerçekler

dünyada

başka dostumuzun ve yardııncımızın

fikir hüviyeti kendimizden

olmadığını acı da

olsa ortaya koydu. Türk fikir aqamları ve şairleri bu ül­ küyü halka aşılamağa gayret gösterdiler. Bu yolda ça­ lışanlar arasında Ziya Gökalp, Hamdullah Suphi Tanrı­ över, Mehmed Emin Yurdakul, Ömer Seyfeddin ve za­ manımızda Nihai Atsız belli başlı şahsiyetlerdir. Türk milletini yükseltmek, onun kültür ve medeniye­ tini öğrenmek, araştırmak, maddi ve manevi sahada kal­ kınma, esaret altına düşmüş Türklerin kurtuluşunu temin etmek fikri, Ziya Gökalp'te Türkiyecilik,

Oğuzculuk ve

Turancılık şeklinde bir sisteme ulaştı. Gökalp, İmparator­ luğumuzun maddeten ve manen bir çöküntü geçirdiği de-

21


virde milli ülküyü aşılamak için tarihin derinliklerine in­ di ve o şuurla hayalinde yaşayan büyük Türkiye'yi şöy­ le dile getirdi. Nabızlarunda vuran duygular ki, t3.rihin Birer derin sesidir, ben sahilelerde değil, Güzide, şanlı, necip ırkınun uzak ve yakın Bütün zaferlerini kalbimin tanininde, Nabızlarımda okur, anlar, eylerim tebcil. Sahilelerde değil, çünki Attila, Cengiz, Zaferle ırkımı tetviç eden bu nasiyeler,

o tozlu çerçevelerde, o iftira - amiz

Muhit içinde görünmekte kirli, şennende; Fakat şerefle nü:ın-lyan Sezar ve İskender! Nabızlarımda evet, çünki ilm için müphem Kalan Oğuz Han'ı kalbirn tanır tamamiyle, Damarlarımda yaşar şan ve ihtişamiyle, Oğuz Han, işte budur gönlümü eden mülhem: Vatan ne Türkiye'dir Ti.irkler'e, ne Türkistan; Vatan büyük ve müebbet bir ülkedir: Turan. Muhterem dinleyenler, Gökalp'in idealinde yaşayan üç siyasi merhaleden bi­ ri Türkiyecilik, İstiklal Savaşı sonunda Türkiye Cumhu­ riyeti'nin realist siyaseti olmuştur. Bu merhale, Güney Türkçesi konuşan soydaşlarımızda ve diğer Türk boyla­ rında zaman içinde aşılacak

hedeflerdir. Bu gün, bütün

Türk aleminde Rus, Çin, Bulgar,

Yunan esaretine rağ­

men tarihin getirdiği Türklük ve Milliyetçilik şufıru can­

lı olarak devam etmektedir. Kıbns davasında milletimizin gösterdiği şahlanış, Azerbeycan'da, lran'da,

22

Şehriyar'ın


Haydar Baba adlı şiirinin yazılması, Kırımlı Mustafa Ce­ miloğlu'nun ruhlarımızda uyandırdığı ürperti, Türkçiilük ve Milliyetçilik fikirlerinin bir cevher olarak siyasi, Içti­ ınal ve dini şartlara göre özünü kaybetmeden hayatımız­ da yaşadığını göstermektedir. Tarihimizde yazılı kaynakların elimize geçtiği gün­ den itibaren Alp Erenler'in rüyasını, i'la-i kemetüllah fikrini, kızılalmaları, Türk dünyasının maddi ve manevi saadet yollarını bize telkin eden ana fikir ve ülkü, Türk­ çülük ve 1vlilliyetçilik fikridir. Bu fikir tarihimizin bize çizdiği bir kader, bir dava ve bir iradedir. Bundan ötürü yaşama mücadelesinde yabancı ideolojiler peşipde koş­ mak milletimize, tarihimize ve istikbalimize karşı büyUk bir ihanettir. Netice olarak şunu ı:ıöyleyebiliriz. 8. asırdan zamanı­ mıza kadarki bazı dil ve fikir eserlerinde gösterrneğe ça­ lıştığımız Türkçülük ve Milliyetçilik fikri, bizim için tarihi, siyasi, içtimai zaruretlerle meydana gelmiş tabii bir mües­ sesedir. Son bir asırdan beri bazı fikir adamlarımızın biz­ de görülen bu müessese, düşünce ve hareketleri Avrupa'­ da gelişmiş edebi, felsefi ve siyasi mesleklere bağlayıp onların şapkaları altına sokma teşebbüsleri, Uygur ve Selçuklu devirlerinde olduğu gibi üçüncü bir kültür em­ peryalizmine boyun eğerek şahsiyetimizi kaybetmeğe gö­ türmüştür. Memleketimizde bu günkü içtimai, ahlaki, ve sıyası buhranı bu kopyacılıkla aşağılık duygusunda aramak icap eder. Kanaatimce bizi bu kopyacılık ve aşağılık duygu­ sundan kurtarıp istikbale güçlü götürecek tek fikir, Türk­ çülük ve Milliyetçilik ülküsüdür. 2

..•

,_)



TÜRK KADlNLARI KÜLTtm DERNEOİ GENEL MERKEZl YAYlNLARI

KİTAPLAR KONFERANSLAR: ı

-

1-filletimizi Ocak 1917

2

--

-

4

-

-

8

hükümleri;

26

Saadet Kaçar Evren. -

Prof. Tah­

Hin Banguoğlu. Sosyal değişmelerimizin hastalıklan: 22 Şubat 1977

-

-

Prof. Dr. Aydın Yalçın.

Aile ve Basın: 1 Mart 1967

-

-

Nezihe Araz.

Sosyal meselelerimizin içinde "Aşırı Cereyanlarm Yeri" 27 Mart 1967

7

kıyınet

Günümüzün fikir akımı: 15 Şubat 1967

-

6

tutan

Dr. Müjgan Cumhur.

Sosyal meselelerimiz içinde aşırı c ereyanların yeri:

2 Şubat 1967

3

5

ayakta -

Bir

-

Saadet Kaçar Evren.

Dil Konferansı: 15 Nisan 1967

-

Nihad Sfuni

Banarlı. -

Doğu'da, Batı'da, t�Iam'da kadın: 26 Nisan 1967

-

Prof. Dr. Necmeddin Erbakan.

25


9 - Sosyalizm ve Demokrasi: 27 Ekim 1967

-

Doç. Dr.

Nevzat Yalçıntaş.

Komünizm ve Maarifimize düşen vazifeler: ::ıım 1967 - Samiha Ayverdi.

10

4

Ka­

ll - İlim ve Ahlak: 15 Kasım 1967 - Assoc. Prof. Kor­

kut

Özal.

12 - Sosyal meselelerimizin içinde aşm cereyanların yeri: 10 Aralık 1967 Saadet Kaçar Evren. -

13 - Eğitim ve Kültür politikamızda kitap ve kütüpha­ nenin yeri: 25 Aralık 1967 İsmet Binark. -

14

-

Dünya ve bilhassa Türkiye'deki Gençlik Problem­ leri: 8 Mayıs 1968 Prof. Eva Buck. -

15 - Gençlik meseleleri ve mesulleri: ll Ocak 1969

-

S8.ntiha Ayverdi.

16 - Demokratik Düzen Anarşik Usullerle Nasıl Tahrip Edilir, Tarihten İbret Alınacak Misaller: 8 Şubat 1969 Fahri Tanınan. -

17 - Osmanlı İ mparatorluğu Hakkında Bazı Düşünce­

ler: 1?- 19 Aralık 1972

18

-

-

Prof. Nejat Göyünç.

Barış İçinde Bir Arada Yaşamanın Sovyet Yorumu: 26 Aralık 1972 Prof. Dr. Fahir Armaoğlu. -

19 - Türkiye'de Milli Eğ'itim: Açık 1973.

Oturum. 8 Ocak

20 - Kırk Ambar: Ord. Prof. Dr. Süheyl Ün ver. 1972. 21 - Milli Kültür Politikamız Üzerine. Mehmet Önder. 1975.

26


22

-

23

-

24

-

Türkiye'nin Sosyal Yapısına Göre Eğitimde Ve­ rimlilik. Prof. Nihat Nirun. 1975. Meritokrasi + Yığınların Yaşar Karayalçın. 1976.

Aldatılması. Prof. Dr.

Türkçülük ve Milliyetçilik - Prof. Dr. Şükrü Elçin 1978.

EDEBİYAT - SANAT: 25

-

Alexus'un Sancılan, Nureddin Sevin. 1968.

26

-

Nilüfer, Nureddin Sevin. 1969.

27

-

Çocuklarımıza Şiirler, Prof. Dr. Şükrü Elçin. 1974.

UÜLTE.NLER: 28

-

Çeşitli mevzularda 20

bülten.

İSTEME ADRES İ:

Türk Kadınları Kültür Derneği Genel Merkezi Fevzi Çakmak Sokağı, 17 Kızılay - ANKARA

27



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.