İsmail Acar - Etnik Bölücü Fitne Karşısında Devlet Dili Türkçe ve Azınlık Dili Hakları

Page 1



İsmail ACAR

Etnik Bölücü Fitne Karşısında

DEVLET DİLİ TÜRKÇE VE

Azınlık Dili Hakları

-

ı

-


LİVA YA YlNEVI SERTİFİKA NO

:22904

ISBN

: 978-975-91 07-23-9

© Alem Basım-Yayım (Abdülbaki Bayrak). Bu kitabın her türlü telif hakkı yazarına, bu baskının basım yayım hakkı anlaşmalı olarak Alem Basım-Yayım'a aittir.

: Halil Bayrak

Yayın Yönetmeni Dizgi

: Mustafa Bayrak

Kapak Tasanm

: Abdülbaki Bayrak

Baskı Yeri - Tarihi

: Balıkesir - Kasım 201 3

Baskı- Cilt

: ALEM BASlM YA YIM BALIKESİR

LİVA YAYlNEVi Anafartalar cd. No: 92 BALIKESIR Tel:

O 266 245 17 60 O 266 245 1 7 60

Belgegeçer :

-

2

-


İsmailACAR

Etnik Bölücü Fitne Karşısında

DEVLET DİLİ TÜRKÇE VE

Azınlık Dili Hakları

-

3

-


-

4

-


İsmail ACAR Balıkesir'in Bigadiç-Esenli köyünde ( 1 955) doğdu. İlkokulu köyünde, ortaöğrenimini Balıkesir Lisesi ' nde tamamladı ( 1 972). Necatibey Eğit. Enst. Türkçe Bölümü'nden mezun oldu ( 1 975).19751978 yıllarında Burdur Kız Öğretmen Okulu ve Eğitim Enstitüsü n de ; 1 978'de kısa bir süre Şanlıurfa- Birecik A yran köyü Orta Okulu 'nda Türkçe öğretmeni olarak çalıştı. Bigadiç Cumhuriyet Lisesi Müdürlüğünde bulundu ( 1 980 - 1 98 1 ).Balıkesir Lisesi 'nde öğretmenlik ve idarecilik yaptı.( l 98 1 - 1 993).AÖF Türk Dili ve Edebiyatı '

Bölümü 'nde Lisans tamamladı ( 1 99 1 ). 1 5 Ekim 1 993 'te Balıkesir Üniversitesi Rektörlüğü Türk Dili Bölümü Okulmanlığına atandı. BAÜ Sosyal Bilimler EnstitüsüTürk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı ' nda "Yahya Kemal'in Eserlerinde Kültür Unsurları" adlı teziyle Yüksek Lisansını tamamladı ( 1 996). Türk Ocakları derneği ve Türk Eğitim-Sen üyesi olan yazar, evli ve bir çocuk babasıdır. Balıkesir Üniversitesi Türk Dili Okutmanlığı görevini sürdürmektedir. Eserleri:

1 -Dilimiz Atatürk ve Sonrası ( 1 983). 2-Türk Dili ( 1 998) (5.Bas.2007) 3-Mehmet Akif ve Safahat'ta Seyahat (2005) . 4-Ziya Gökalp ve Türkçülüğün Esasları Üzerine Değerlendirme (2005). 5-Türk Ocakları (2005).

yayını)

6-Türkçülüğün Esasları (2005) (Giriş ve dip notlarla

Bir

metin

7-İstiklal Marşı ve Gençliğe Hitabe (2006). S-Cumhuriyet'in Kurucu Fikri: Türk Milliyetçiliği (2008)

9-Türkçede Yozlaşma ve Yabancılaşma (2008). 1 0-Türkçecilik Hareketleri veya Dilde Türkçülük (2009).

1 I-Kökü Mazide Olan Ali-Yahya Kemal (2009), 1 2-Atatürk'ün Balıkesir Ziyaretleri-Manevi Dünyası ve Balıkesir Hutbesi, (20 I O) 1 3-Atatürk'ün Türk Tarih Tezi ve Anadolu'nun Türk Kimliği (2009) (Bas ı l ıyor) Bazı makaleleri:

I -Devlet Dili Türkçe, Orkun, Eylül 2000, Sayı: 3 1

-

s

-


2-Tarih, Türk Tarihi ve Atatürk(ı-2), Orkun, Sayı:20-2ı,Ekim­ Kasım,ı999. (T. Korucuoğullan adıyla) 3-"Yanıt" Üzerine Notlar- Akademi, Kültür Araştırma dergisi, Sayı:ı, Mart 1995. 4-Atatürk'ün Sözlerinin Değiştirilmesi ve Sakıncalan, Orkun, sayı ı6, Haziran 1999. 5-Yahya Tahlili,

Akademi,

Kemai-"Süleymaniye'de Kültür

Araş

Der

Bayram Sabahı"

Balıkesir

Şiirinin

Temmuz-Ağustos

ı995,sayı:5-6. 6-Yahya Kemal ve Aralık 2008, Sayı-256.

Nev-Yunanilik Meselesi, Türk Yurdu,

7- ı 9 ı 2 den 2 0 ı 2 'ye Türk Ocaklan

Kurnluşu - Çalışmaları ­

-

Fikir/eri-Türk Yurdu Mart 2 0 ı 2 (100. Yıl, Türk Milliyetçiliği Özel Sayı)


İçindekiler Önsöz G.ırış .

ll

. . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ... . . . . . . . . . . . . . .. . . . . .

ıs

... . . . ... . . . ... ... ... ... ... ... ... ... ... . . . . . . ... ... ... ... ... ... . . . .

ı. Bölüm Dil- Millet-Milli Kültür Dil-Milli Kültar ve Milliyetçilik Tlirk Milliyetçisi

Atatürk ve Türk Dili

. . . . . . . . .. . .. . . . . ..... . . . . . .

25 35

.. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . .

2. Bölüm Devlet Dili-Devletler Devlet Dili veya Resmi Dil

ve

Azınlıklar

. . . . . .. . . . . . .. . . . . . . . . . .. . .. .. . . ..

51

Dünyada

Kaç Devlet- Kaç dil Var? Devletler ve Azınlık Dili Hakları. Bazı Ülkelerde Devlet Dili ve Azınlık Dili Uygulamaları. Almanya. . . . Avusturya . Fransa İngiltere . . . . İspanya . . . İtalya Hollanda

56 60

. . . . .. . . . . . . .. . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . .. . . . . . .. . . .. . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . ..

. . .

. . . . . .

. . . . . . .. . . .

... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..

. . .. . . . . . . . . . . ...... . . . . . . . . . . . . . . . .. . . .. . .

. . . . . . .

. . . . . . . . . . .

. . .. . . . .. . . . . . . . . .

65 66 66 . 66 68 68 69 69

. .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . .. . . . . . .

. . . . .. . . . . . . . .

.

. . . .

.

. . . . .

.

. . . . . . . . . . .

. . .

.

. . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..

-

7

-


Polonya Portekiz Amerika Birleşik Devletleri

. . ..............................................

.. . .. . . . . . . . . ...................................

70 70 70

..............•......•..

3. Bölüm Tarihte ve Bugün Türk Devletleri ve Türkçe Tarihte Türk Devletleri . ..... ...... . .... ... . .

.

. .

.

.

. .

.

. . . . . . . . . . . .

73

-Büyük Hun Devleti ... ... .. ... . ... ... . . 75 -Gök Türk Devleti . . .. . . . . . .... .. . .. . 77 -Uygur Kağanlığı ... .... .... . .... . ... . .. .79 -Karahanlı Devleti . .. ... . . . ....... ..8 1 -Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklu Devleti .84 -Osmanlı Devleti .... . . . . ... .92 Günümüz Türk Devletlerinde Türkçe . ı 06 Özerk Türk Cumhuriyetlerinde Türkçe. . . 1 08 Diğer Ü lkelerde "Resmi Dil" veya "Azınlık Dili" Türkçe .. .... 1 09 .

. . . .

.

.

.

. . .

.

. .

.

.

.

.

.

. .

.

.

.

.

. .

.

.

.

. .

.

. . .

.

.

. .

.

. .

. . . . . . . .

. . . .

.

. .

.

. . .

.

.

.

.

.

. .

.

. . . . . . . . . . .

. . . . .

. . . . . .

. . .

. . . . .

. . .

.

.

.

4.

.

.

.

Bölüm

Cumhuriyet Devri'nde

Devlet Dili-Azınlıklar ve Dil Hakları 1 13 Anayasa ve Kanunlarımızda Türkçe .. . .. . ...... . 1 1 4 Türkiye'de Azınlıklar ve Dil Hakları .. . . . 1 20 Türkiye'de Kürtler ve Azınlık Meselesi.. .......... . 1 23 Atatürk-Cumhuriyet ve Türkçe

. . . . . . . . .

.

. .

. .

. . .

.

.

. . .

.

. . . . . .

.

. . .

.

. . . . . . .

... .

.

. . . . . . . .

. . . .

. .

. . .

.

Kürtçe Nasti Bir Dildir?

..

.

.

.

.

.. ... .. . .

.

.

. . . . .

. 128 . .


Ana Dilde Savunma ve Eğitim Meselesi . . 131 Türkiye'de Etnik Topluluklar ve Dilleri................... 137 . . . . . .

.

Bölüm Türk Mill eti-Türkiye Cumhuriyeti 5.

Türkiye Türklerindir ............. . . . ... ...... ..............143 Cumhuriyet'in Millet Anlayışı............................. 152 Cumhuriyet'imiz Milli Devlet Olarak Kurulmuştur.154 Hedef

Türk Milleti ve Milli Devletimiz.. ................... ... 159

6. Bölüm Türkiye ve Türk Milletine Yönelik Tehditler Şark Meselesi ........................ ...... ........ ..........ı 63 Türkiye Etnik Mozaik iddiası ............ ......... ......175 Mavi Anadolu cu luk .................................. ..... 179 AB ve ABD Politikaları Destekçileri . . . ............. ..... 180 Eski Marksist Yeni Liberaller 182 Siyasi İslamcr/ar . ı 84 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Devlet Dili Apsından

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . .

Yabancı Dille Öğretim.......................................ı 90

Etnik Fitne ve

"Dil" Üzerinden Bölücülük ..............................ı 97 Çare veya Çözüm .......................................... 205 Kaynaklar 2ı 1 . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .


- ıo-


Ön Söz Ülkemizde bir süredir gündemin

ön

sıralannı

"sivil anayasa" tartışmalan işgal

etmektedir.

Anayasa

tartışmalannda genel olarak iki taraf vardır. Bu iki tarafı şöyle sınıflandırmak mümkün. 1. Türkiye Cumhuriyeti 'nin milü ve üniter (tek millet/i - tek merkezli) yapısıyla birlikte milletin ve Cumhuriyetimizin temel değerlerini savunan ve korumak isteyenler.

2. "Demokratikleşme ", "ileri demokrasi ", "sivil anayasa ", "Kürt açılımı ", "Çözüm süreci " vb kavramlar arkasına sığınarak Türkiye Cumhuriyeti 'nin kuruluş ilkeleri ve temel değerleri olan, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü, kurucu iradenin ve egemenliğin Türk milletine ait olduğu esasını bir tarafa bırakarak bunlardan taviz verilmesini veya Cumhuriyet 'in kuruluş ilkelerinin sinsice değiştirilmesini isteyenler. Cumhuriyetimizin temel kuruluş felsefesi ve değerleri bütün Cumhuriyet anayasalannda yer aldığı gibi, yürürlükte bulunan

1 982

Anayasası 'nda

da

yer

almaktachr.

temel ilkeleri ve değerleri 1 982 "Başlangıç" bölümü dahil bütünü içine yerleştirilmişse de esas olarak "değiştirilmesi teklif edilemez" Cumhuriyetimizin

Anayasası 'nın

nitelikli ilk üç maddesinde en açık ifadesini bulmuştur.

yetersiz

1 982 Anayasası'nın, askerler tarafında hazırlandığını, ve demokratik olmadığım vs ileri sürerek -

ıı

-


Cumhuriyet'in kuruluş ilkeleri değiştirilmeye ve böylece

etnik

bölücülüğe zemin hazırlanmaya çalışılmaktadır. Anayasa

üzerinden

noktasında, esas olarak

Türkçe"

sürdürülen

meselesi vardır.

resmi

dil

ve

odak

"Devlet dili

Türkiye Cumhuriyeti'nin milli ve

üniter yapısı içinde tek millet veya

tartışmalann

"Türk vatandaşlığı"

"Türk mil/eti",

"Türkçe"dir.

Yani

tek devlet dili

hedef,

"Türk"

ve

"Türkçe"dir. Cumhuriyet'in

temel

ilkelerini

değiştirmeyi

hedef

tek millet/i, tek dilli yapısı yerine, çok millet/i, çok dilli bir devlet yaptsı getirmeye çalışmaktadırlar. Bunun için "Devlet dili Türkçe" ilk alanlar, "Türk milleti"ne dayalı

aşılması gereken engel ol arak görülmektedir. Çünkü, "Devlet dili Türkçe", egemenliğin Türk milletine ait olduğunun en açık göstergesidir. "Devlet dili Türkçe"den taviz vermek, Türkçenin yanında başka dil veya dilleri "devlet dili" kabul etmek, Türkiye Cumhuriyeti 'nin milli ve üniter yapısından ve Türk

milletinin

egemenlik

hakkından

vazgeçmek;

Türk

milletine ortak kabul etmektir.

"Devlet dili",

modern milli devletlerin vazgeçilmez

egemenlik göstergeleıindedir. Her insan ve topluluk elbette kendi dilini kullanma hakkına sahiptir, Günlük yaşayışında

"devlet", otorite ve düzenleme demektir. Bundan dolayı her devlet anayasa ve kanunlannda "devlet dili" ve "azmlık dili" veya "yerel dil"

herkes istediği dili kullanabilir. Ancak

haklannı düzenlemek zorundadır.

"İnsan haklan", "azınlık

haklan" vb konul arda son derece hassas olduğunu ileri süren

Avrupa

Birliği

ülkelerinin

kendi

ülkelerinde

"devlet

dili"nden taviz vermedikleri görülmektedir. Biz bu kitabımızda kavramlannı,

"Devlet dili"

veya

"resmi dil"

Türkçenin Tarih boyunca nasıl devlet dili

olduğunu genel çizgileri ile ortaya koymaya çalıştık. Bir

-

12

-


Avrupa Birliği devletleri ile "devlet dili" ve "azınlık dili hakları"

karşılaştınna yapılabilmesi için diğer bazı devletlerde

ile ilgili uygulamalan gözden geçirdik İçinde bulunduğumuz şartlarda,

Türkçenin tek devlet dili olmasının önemine dikkat

çekerek

Türk milletinin ve Türkiye Cumhuriyeti 'nin varlığına

yönelik

"Dil üzerinden yürütülen etnik bölücü fitne"nin arka

planındaki

tehdit

ve

tehlikeleri,

bütüncü

bir

bakışla

göstenneye çalıştık. Mesele sadece, masum bir

dilde savunma "

"ana dili kullanma ", "ana

meselesi değildir. Mesele,

"milletin ve

ülkenin bölünmez bütünlüğü", "Türk milletinin egemenliği" meselesidir.

"Devlet

dili

Türkçe''den

taviz

vennek,

Türkiye 'de Lozan 'ın dışında yeni azınlıklar tanıyarak

"etnik

bölücü fitne"nin Türkiye'yi bölmesinin yolunu açmaktır. Türkçe, Türk milletinin varlık ve birlik sembolüdür. Türkçe, Türk milletinin manevi ve gerçek vatanıdır. Türkçe, Türk milletinin kalbidir; zihnidir. Yahya Kemal'in dediği gibi, " Tiirkçenin çekilmediği yerler vatandır;Türkçenin çekildiği yerler vatanlıktan çıkar" Kısacası, Türkçe giderse her şey gider. Onun için, "Devlet dili Türkçe"den hiçbir şekilde taviz verilemez. Bir Türk ve Türkçe sevdalısı olarak kitabımızda bu gerçeği anlatmaya çalıştık. İnanıyoruz ki

Türkçe, Türkçe çıkanlan

sevdalılannın

Türk milleti ve

çalışmalan

ile

karşısına

bu tehdit ve tehlikeleri de atlatacaktır. Türkçe

sahipsiz değildir.

"Devlet Dili Türkçe" çalışmamız, her çalışma gibi uzun bir çalışma ve emeğin mahsulüdür. çalışmalanmız,

1980 ' lerde

başlamıştı.

Bu

konudaki

Ancak

şimdi

kitaplaştırabildiğimiz bu çalışmanın çekirdeği, "Devlet Dili

- 13 -


Türkçe " adıyla Orkun dergisi, Eylül 2000,sayı 31 'de yayımlanan makalemizdir. Okuyucular,

kitabımızda

zaman

zaman

tekrarlam

rastlayacaktır. Bu durum, hem konunun akışından hem de bizim 40 yıla varan öğretmenliğimizin verdiği tekrarlama alışkanlığındandır. "Tekrar

güzeldir, yüz seksen kere olsa bile " sözünü de hatırlatarak okuyuculanmızın tekrarları hoş

görecegını

umuyoruz.

Her

çalışma

gibi

bizim

bu

çalışmamızda da elbette eksikler ve kusurlar vardır. İnşallah okuyucuların ve ilgililerin olumlu tenkitleri ile bunlan da ilerideki baskılarda gideririz. "Devlet

dili

Cumhuriyetimize çekebilirsek

biraz

Türkçe"

yönelen da

üzerinden

tehdit

olsa

ve

görev

milletimize

tehlikelere yapmanın

ve

dikkat

huzurunu

duyacağız. Çalışmalarımız

sırasında

yardım

ve

teşviklerini

gördüğümüz dostlanmıza, özellikle bütün çalışmalanmda fikir ve gönül desteği vererek beni sabırla destekleyen emekli edebiyat öğretmeni eşim Nazmiye Hanım'a gönül dolusu teşekkür ediyorum. Tarih boyunca Türkçeye

emek ve

gönül vermiş

Türkçecileri rahmet ve minnede anıyor; Türk'e ve Türkçeye gönül verenleri gönülden selamlıyorum.

Ayvalık, 30 Ağustos, 2013 İsmail ACAR

-

14

-


GİRİŞ

Türkçe, Türk kimliğinin, Türk kültürünün, kısaca Türk milletinin varlık, birlik, egemenlik sembolüdür. Türkçe, Türk milletinin "ses bayrağı"dır. Türkçe, Türk milleti; Türk milleti de Türkçe demektir. Bu sebeple milli varlığımızın ve milli kimliğimizin temeli olan Türkçeye sahip çıkmak, her devirde Türk'e sahip çıkmanın, Türkçülüğün yani Türk milliyetçiliğinin göstergesi olmuştur. Tarih boyunca milli duygu ve milli şuur sahibi bütün Türk devlet adamları ve aydınları Türkçeye sahip çıkmışlar, Türkçenin varlığını savunmuşlardır. Çünkü Türkçeye sahip çıkmak, Türk'e Türklüğe sahip çıkmak demektir. Bundan dolayı, tarih boyunca gördüğümüz "Türkçecilik hareketleri", aslında Türk milliyetçiliğinin tezahüıüdür. Milliyetçilik hareketleri, tarih boyunca genellikle önce Türkçecilik hareketi şeklinde başlamıştır. Bundan sonra da öyle olacaktır. Türklerde "vatan mukaddestir." Bu, destanlar devrinden günümüze böyledir. Türk milleti, İslamiyet'in kabulünden itibaren de "hubb-ül vatan min-el iman" diyerek vatan sevgisini imandan saymıştır. Vatandan bir "çakıl taşı" bile verilmez; vermeyiz. Evet, vatan muluuldestir; -

ıs

-


fakat dil, vatandan da mukaddestir. Çünkü "gerçek vatanımız dil"dir Bunu en iyi idrak edenlerin başında gelen Türkçenin büyük şairi, büyük Türk milliyetçisi Yahya Kemal, "Türkçenin çekilmediği yerler vatandır. Türkçenin çekildiği yerler vatanlıktan çıkar. Çünkü vatanın gövde ve ruhu Türkçedir. " diyor. .

"Milli his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir" Mustafa Kemal Atatürk "Türk dili, Türk milletinin kalbidir; zihnidir." diyor.

diyen Cumhuriyetimizin kurucusu de

Milletin varlığı ve devamı açısından bakıldığında, insan için kalp ve zihin ne ise dil de odur.

Devlet varlığı açısından ise

egemenlik ve istikHU göstergesidir. Aynen bayrak gibi, milli marş gibi egemenlik/istikHH sembolüdür. Egemenlik ve istikliil, ortakirk kabul etmez. Türkçe, tek "devlet dili" olarak dil,

Türk milletinin, Türkiye Cumhuriyeti 'nin kurucusu ve sahibi olduğunun, Türk milletinin egemenliğinin göstergesidir. Günümüzde, "demokratik

"Etnik Mozaik/ik",

haklar",

"ana

dilde

"çok kültürlü/ük",

eğitim",

"ana

dilde

savunma" vb gibi kavramlan gündeme getirip istismar ederek Türkçenin yanında başka dil veya dilleri "resmi

dil"

Cumhuriyeti ' nin

olarak

kabulünü

"milli''

ve

"devlet dili" veya istemek,

"üniter"

Türkiye

yapısını

ortadan

kaldırmaya yönelik tehdittir. Türkçenin yanında başka dil veya dilleri "resmi dil" olarak tanımak, Türk milletinin egemenliğine ortak kabul etmektir. Böyle bir durum, Türk milletinin Türkiye' deki (Anadolu coğrafyasındaki) yaklaşık bin yıllık egemenliğine son vermek demektir. Diğer taraftan

(Kürt azınlığı) yaratmak ve arkasından da "özerklik" talebinde bulunmak, uğursuz Sevr paçavrasının hortlatılıp yeniden uygulamaya konulması Türkiye 'de

demektir.

yeni

"Ana

azınlıklar

dilde

eğitim",

-

16

-

"ana

dilde

savunma",


"Kürtçenin resmi dil olarak tanınması" istek ve dayatmalan,

"özerklik" sonra da "bağımsız Kürdistan" yolunu açmaktır. Kürt azınlığı tanımak ve

yeni azınlıklar yatarak önce

Kürtçeye her çeşit resmiyet kazandırmak, Türkçenin yanında başka bir dili "devlet dili" veya "resmi dil" kabulü anlamına

Ziya Gökalp ' ın daha 191 6 ' a dediği gibi, "başka dil var diyenin başka bir emeli var"dır. gelir.

Büyük Türk milliyetçisi

PKK ve onu destekleyen bazı milırakların "anadilde eğitim", "ana dilde savunma" vb istek ve teklifleri, katiyen masum istekler değildir. Amaç, önce "Kürt özerkliğinin" sonra da Türkiye ' nin bölünmesinin ilk adımıdır. Türk milleti, Milli Mücadele'yi, Sevr'i uygulatmamak için vermişti. Türkçenin yanında başka bir dili veya dilleri "devlet dili"

veya "resmi dil" kabul etmek, uğursuz Sevr'i

uygulamaya koymak demektir. Bu sebeple, Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti için Türkçenin yanında başka bir dili veya dilleri

"devlet dili"

veya

"resmi dil"

kabul etmeye

zorlamaktan daha büyük tehdit ve tehlike olamaz. Bundan dolayı, hiçbir Türk ve hele hiçbir Türk milliyetçisi buna nza gösteremez; göstermemelidir.

Türkçeden başka dil veya

dillerin "resmi dil" veya "devlet dili" olarak kabul edilmesi, Türk milletinin Türkiye' de (Anadolu'da)

yaklaşık bin yıldır

süren hakimiyetine/egemenliğine ortak kabul etmek demektir. "Demokratik haklar" kavramının arkasına sığınarak ileri sürülen

"İki dilli/ik"

veya

"çok dilli/ik"

istek ve

teklifleri, tehlikenin görünen yüzüdür. Masum bir "ana dil" veya "mahalli dil" kullanma isteği değildir.

Zaten, Türkiye

Cumhuriyeti 'nde kimsenin günlük hayatında nasıl ve hangi mahalli dil veya şiveyi kullandığına bakılmaz. Türkiye' de bir süredir, "sivil anayasa", "demokratik anayasa",

"demokratik

açılım",

-

17

-

vb

kavramlar

arkasına


sığınılarak yeni anayasa hazırlıklan ve tartışmalan yapılmaktadır. Gerek anayasalar gerek kanunlar milletin ihtiyaçlanna, çağın gereklerine göre elbette değiştirilebilir veya yeniden düzenlenebilir. Ancak son zamanlardaki anayasa tartışmalannın yeni anayasa hazırlama isteklerinin arkasında masum ve iyi niyetli istekler yoktur. Bunun arkasında Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefe ve ilkelerinin, mi/If ve üniter yapısının değiştirilmesi niyet ve hedefi vardır. Nitekim ısrarla "sivil anayasa " hazırlama derdine düşenierin ilk hedefi, anayasanın "değiştirilemez" maddelerini ortadan kaldırmaktır. Yürürlükteki 1982 Anayasasının değiştirilemez ilk üç maddesini hatırlayalım:

Madde-l:Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir. Madde-2:Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru,millf dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı,Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk dev/etidir. " Madde-3: Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanunla belirtilen, beyaz ay yıldız/ı al bayraktır. Milü marşı, 'İstiklô.l Marşı 'dır. Başkenti, Ankara 'dır. " İşte "sivil anayasa" isteyenlerin asıl niyet ·1e hedefleri, bu temel maddeleri değiştirmektir. Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ve PKK' nın siyasi uzantısı Banş ve Demokrasi Partisi (BDT) yetkilileri bunu, her fırsatta açıklamaktadırlar

-

18

-


Türkiye'de Türk milletinin yaklaşık bin yıldır süren hakimiyetini ve Türkiye Cumhuriyeti 'nin üniter ve milli devlet yapısını temelden sarsacak düzenlemeler yapılmaktadır. Bu düzenlemelerden bazıları şunlardır:

-Devlet televizyonunda 24 saat Kürtçe yayma izin verilmiştir. -6zel Kürtçe kurslarının açılmasına izin verilmiştir. -Kürtçenin devlet okullarında seçme/i ders olarak okutu/ması kabul edilmiştir. - Üniversitelerde Kürtçe bölümler açılıp öğretmen yetiştirme çalışmaları baş/atılmıştır. -Siyasi partilere etnik dilde propaganda imkanı tanınmıştır. -Bazı belediyelerin Kürtçe yazışma yapmalarına ses çıkarılmamaktadır. Esasen birçok maddesi değiştirilen 1982 Anayasası 'nın yetersizliği ileri sürülerek Türkiye Cumhuriyeti 'nin milli ve üniter

(tek

milletli-tek

merkezli)

yapısı

değiştirilmek

istenmektedir. Yeni anayasa tartışmalarının odak noktası,

"devlet dili" veya "resmi dil" ve "ana dilde eğitim " meselesi ile "Türk" veya "Türk vatandaşlığı'Yl' kavramının anayasada nasıl yer alacağıdır. Sivil

toplum

kuruluşu

adı

altında

çalışan

bazı

"yeni ve sivil anayasa " adı altında bu ifade etmektedirler. Mesela "Abant

mihraklar ve Cemaatler, isteklerini

açıkça

Platformu" adı altında yapılan çalışmaların "26. Abant "dil" konusunda şu ifadelere yer verilmektedir: "Anayasa 'da farklı ana dillerde eğitim yapılma hakkı tanınmalıdır. " . . . "Resmi dilin öğrenilmesi ve öğretilmesi Bildirgesi"nde

-

19

-


şartı

ile

herkes

eğitimde

ana

dilini

kullanma

hakkına

sahiptir. "

F tipi cemaat yapılanmasına yakınlığı ile bilinen Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın yeni anayasa teklifinde de anayasadan "Türk adının çıkarılması", "ana dilde eğitim" yani Kürtçenin eğitim dili olması istenilerek şöyle denilmektedir:

"Anayasanın başlangıç bölümü kaldırı/maiL Cumhuriyeti vatandaşlığı ortak paydası,

Türkiye

yeni anayasanın

temel felsefesi olmalı. İlk ve ortaöğretim kurumlarında eğitim dili Türkçe olup yeterli sayıda velinin talebi halinde diğer bir dilin de eğitim dili olarak kullanılması ve ayrıca anadillerin öğretilmesi için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. " ı

Türkiye Cumhuriyeti 'nin milli ve üniter yapısını, temel kuruluş felsefesini değiştirmeye yönelik bu tür teklif ve istekler, sadece bazı sivil toplum kuruluşu altında faaliyet gösteren kuruluşların istek ve teklifleri değildir. Çünkü Türkiye'nin bugün idaresine hakim olan ''Siyasi İslamcı" ideolojiye sahip siyasi iktidar mensupları, hazırlanacak yeni anayasada "Türk" adının geçmesini istemediklerini açıkça ifade etmektedirler. Bu anlayış, Türkiye Cumhuriyeti'nin temel kuruluş felsefesi ve Türk milletinin egemenlik hakkı açısından son derece tehlikelidir. Türkiye'de "Türk" adını silmek demektir. Türkiye Cumhuriyeti'ni "Türk devleti" olarak kabul etmemek demektir. Çünkü, Türkiye Cumhuriyeti anayasasının "Başlangıç" bölümünde "Türk milletine", "Vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğüne", "Atatürk milliyetçiliğine" atıf yapılmaktadır. Bu da "Türk"e, 1 Sadi Somuncuoğlu, Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti Kimin Devleti'1, Milli Düşünce Merkezi, Ank.2 0 1 2,s.7.

-

20

-


"Türklüğe" ve Türkiye Cumhuriyeti 'ne karşı aleıjisi olan bazı çevrelere rahatsızlık vermektedir. Anayasanın "Başlangıç" bölümünü, "değiştirilemez ilk üç maddesini", "Türk vatandaşlığı" tanımını değiştirmek isteyenlerin gerçek hedefi, "Şark Meselesi'nin son aşamast­ Türk adını silme planı "nı uygulamaya koymaktır.2 Unutulmaması gereken gerçek, ülkemizin adı, 12. yüzyıldan beri "Türkiye"dir; "Türkiye, Türklerin ülkesi" demektir. Kısacası, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Atatürk'ün ifadesiyle, "Türkiye Türklerindir. " Türkçenin yanında başka dil veya dillerin "devlet dili" veya "resmi dil" olarak teklif veya kabulü, "Türkiye Türklerin değildir " anlamına gelir. İşte bunun ıçın Türkiye'de Türk milletinin hakimiyet 1 egemenlik göstergesi olarak Türkçenin tek devlet dili olması, son derece önemlidir. Türkçenin yanında başka dil veya dillerin "resmi dil", "devlet dili" olarak kabulü, egemenlik hakkından vazgeçmesi demektir. "Dil üzerinden bölücülük çalışması yapan etnik fitne" önünde en büyük engel olarak "devlet dili Türkçe'yi görmektedir. Büyük Türk milliyetçisi Ziya Gökalp1ın 1916'da "Başka dil var diyenin başka bir emeli var" dediği hiçbir zaman unutulmamalıdır.

2

Aslan Tekin, Türk Adını Silme Planı Şark Meselesi 'nin Son Aşamast-. Paraf

y, İst. 2013.

-

21

-


-

22

-


I.

BÖLÜM

Dil-Millet-Milli Kültür

- 23-



Dil-Milli Kültür ve Milliyetçilik

Tiirklüğün vicdanı bir Dini bir, vatanı bir Fakat hepsi ayrıbr Olmazsalisanı bir.

Ziya Gökalp

Millet varlığının, millet olmanın ve milli külttirün

dil" dir. Dil, "mi/If damgası en belirli kültür unsurudur. ''3 Kültür veya milli kültür, bir "toplum mirası "dır. Bu mirasın, nesilden nesile temel unsurlanndan biri belki de birincisi

devredilebilmesini sağlayan dildir.

"

"Dil olmadan hiç bir

toplum kurumu ve değeri gelişemez. Üretim, dağıtım, tüketim gibi bütün teknik ve bilgiye ait işlemler dil birleştirmesi

olmadan işleyemez/er. "4 Bundan dolayı, Milli kültürün varlığı ve devamı açısından dil, son derece önemlidir. Dilin ferdi ve sosyal olmak üzere iki yönlü fonksiyonu vardır. Bir kültür topluluğu içinde dünyaya gelen fert, önce dilini öğrenir. Dilini öğrendikçe içinde yaşadığı kültürü tanır. O

kültürün

bir

üyesi,

bir

temsilcisi

olduğunu

anlayıp,

mensubiyet şuuruna erişir. Böylece dil sayesinde kendisini, belli bir topluluktan -yani milletten- sayar. İnsanın kendisini bir milletten duygusuna 3 4

saymasına,

insandaki bir millete ait olma

"milliyet duygusu " diyoruz.

Prof. Dr. Muharrem Ergin, Türkiye'nin Bugünkü Meseleleri, İsı. 1975 s.7. Hilmi Ziya Ülken, Sosyoloji Sözlüğü, İst. 1969, "Kültür" maddesi . -

25

-


Dil, insan hayatının her anına refakat ettiği için dil ile insan arasında çok sıkı bir bağ vardır. İnsan bu bağ sayesinde çevresini, tabiatı, insanlan anladığı gibi, düşünce dünyasını da geliştirir. Çünkü dil, düşüncenin de aracı ve üreticisidir. Düşündüğümüz, hissettiğimiz, tanıdığımız, bildiğimiz her şey dile yansır. Dile yansımışsa vardır. Yani biz dilde var olanı biliriz. Bu açıdan bakılınca, "İnsan, dili ve onun kelime dünyasım tanıdığı, bildiği kadar düşünebilir " diyebiliriz. Dildeki her kelime, varlık aleminde bir şeye karşılıktır. Ferdin dili tanımasıyla, maddi ve manevi varlık alemini tanıması aynı şeydir. İnsan, dünyayı/evreni dil aracılığı ile ve dile yansıyan şekliyle algılar. Dil, bir kültür unsuru olarak sadece bir sesler ve

işaretler sistemi değil, "insanla insan, insanla diğer var olan şeyler arasında birleştirici bir münasebet kuran bir var/ık­ alanı ve mana sistemidir. " 5 Dil, insan buluşlannı, insanın ürettiklerini, dış ve iç

dünyasında tanıdıklannı, öğrendiklerini kelimelerinde temsil

edip saklar. Bu bakımdan dil, kendisi bir milli kültür unsuru olduğu gibi, aynı zamanda insan bilgilerini saklayan ve daha sonraya aktaran bir depodur. Yani dil, kültürün deposudur; İnsanın edindiği bütün bilgiler, ürettiği,

hazinesidir.

biriktirdiği her şey dille ifade edilir ve depolanır. Böylece dil, insan bilgisinin birikip gelişmesine zemin hazırlar. Çünkü hiçbir insan, hiçbir nesil, hayata sıfırdan başlamaz; doğduğu

zamandan itibaren, dil sayesinde saklanrnış, korunmuş ve

kendisine kadar gelmiş her çeşit bilgiyi hazır bulur. Daha sonra üreteceği bilgileri de dil sayesinde hazır bulduğu bilgilere ekler. Böylelikle kültür, dil vasıtası ile zenginleşip gelişerek devam eder.

5

Prof. Dr.Takiyettin Mengüşoğlu, Fetsereye Giriş,İst.I968, s.23 1 . -

26

-


Dil, bilgilerin

insan

başanlannın,

-kültürün-

insanın bulduğu,

ürettiği

koruyucusu ve taşıyıcısı olduğu için,

insanı aşan bir genişliğe ve zaman derinliğine sahiptir. Bu özelliği ile dil, insanı, bir

"tabii varlık "

"kendisinde başlayıp kendisinde biten" "tarihi bir varlık" haline

olmaktan kurtanp

getirir. Bundan dolayı, sadece insanın/insanlığın tarihi veya "kültürü"

vardır;

hiçbir

hayvan

türünün

tarihinden

ve

"kültür"ünden bahsetmek mümkün değildir. Eğer dil adını

"insan tarihi diye bir saha mevcut olmayacaktı. O zaman insan da hayvan gibi tarihi varlık sahasından, tarihflikten yoksun kalacak ve sadece tabii bir varlık olacaktı Çünkü dil olmadan, insanlar da tıpkı hayvan tekleri gibi biri birinden habersiz kalacaklar ve yan yana yaşayacak/ardı. İnsanlar arasında birleştirici bir münasebet, bir bağ da kurulamayacağından insanların birbirini anlamaları veya anlamamaları mümkün olmayacaktı. "6 Buradan hareketle, "İnsan, ancak dil sayesinde insan olma özelliğini kazanmaktadır." diyebiliriz. Kültür, en kısa tarifi ile "tabiatın zıddıdır. Yani verdiğimiz temel kültür unsuru olmasaydı,

yeryüzünde Allah'ın yarattıktan dışında insan tarafından üretilen maddi-manevi her şey kültür kavramı içindedir.

Kültür, doğuştan getirmediğimiz; sonradan öğrendiğimiz ve sosyal miras olarak nesilden nesi/e devrettiğimiz şeyler toplamıdır. "Kültür" kavramı sadece insanlara mahsustur. İnsanın dışında hiçbir varlığın "kültür"ünden bahsedilemez. Çünkü insan dışında hiçbir varlığın bilgiyi biriktirme ve "dil"i yoktur. İşte bu sosyal

sonraki nesle aktarma aracı olarak miras olarak insandan insana;

nesilden nesile devredilen

"Kültür"ün varlığı, "dil"e; "milletin varlığı" bağlıdır.

Yani dil olmadan kültür, kültür olmadan "millet"

olmaz. Bundan dolayı 6

da "kültür"e

her "kültür" bir millet demektir. Bu

Prof. Dr. Takiyeitin Mengüşoğlu, a.g.e., s.230 -

27

-


sebeple, "kültür" yerine daha çok "milli kültür" denilir. O halde milletin varlık sebebi, "dil" ve "kültür"dür. Dilin, kültür unsuru olarak tek tek fertler için taşıdığı değer yanında bir de kolektif/sosyal değeri vardır ve asıl "milli kültür unsuru olma" özelliği de bu sosyal değerinden gelmektedir. İnsanlar arasında birleştirici bir münasebet kurmaya yarayan dil, kendisini konuşan veya kendisiyle aniaşan insanlar arasında ortak unsur olabildiği derecede o insanlan belirli bir topluluk haline getirmektedir. Bu yönüyle dil, birinci derecede önemli bir sosyal fonksiyona sahip bir kültür unsurudur. Denilebilir ki dilin var olması, insan topluluklannın ·varlığına bağlıdır; fakat insan topluluklannın var olması ve "belirli topluluklar" (millet) halinde bulunmalan da dille mümkündür. Bu itibarla dil, tek insan varlığının aynlmaz bir parçası olduğu gibi, dili konuşan topluluklann da ayrılmaz bir parçasıdır. Yani insan toplulukları dili meydana getirdiği gibi, dil de insan topluluklarını meydana getirmiştir. Dilin meydana getirdiği, aynı dilin aracılığı ve ortaklığı ile bir araya gelmiş; aynı dili konuşan insan topluluklarına sosyoloji ilmi ''millet" adını vermektedir. O halde dil, ferdin ötesinde fertleri birleştirerek "millet" adını verdiğimiz sosyal varlığı ortaya çıkanyor. Böylece dil, kendisini konuşan, kendisiyle aniaşan insanlar arasında ortak bir duygu ve düşünce dünyası, kısaca "mensubiyet duygusu" meydana getiriyor. Aynı duygu ve düşünceleri paylaşan insan topluluklannda ise ortak bir dünya görüşü oluşuyor. Tarih içinde oluşan bu dünya görüşüne bağlı olarak ortaya çıkan diğer kültür unsurlan da dille ifade edildiğine veya dille tespit edildiğine göre dil, diğer kültür unsurlannın da koruyucusu ve taşıyıcısı olarak karşımıza çıkıyor.

-

28

-


Ortak bir duygu ve düşünce dünyasma, ortak bir dünya görüşüne, ortak bir mensubiyet duygusuna sahip olan insanlarm meydana getirdiği en büyük ve tabif insan topluluğuna millet diyoruz. Demek ki millet, "ırk" veya " kan akrabalığı "na değil; "kültür akrabalığı"na dayanıyor. Milletin, tarihi boyunca meydana getirdiği ve insanda bir millete mensubiyet duygusu uyandıran bütün birleştirici ortak unsurlarmm toplarnma da "milli kültür" diyoruz. Dil, bu milli kültürün hem temel kurucu unsuru hem koruyucusu hem de taşıyıcısıdır. Bu bakımdan "kültür deyince ilk akla gelen şey dil dir." 7 Dil, milletin "marka"sıdır. Milyonlarca insanın binlerce yıl, ürettiği, bulduğu, keşfettiği bilgi, duygu ve düşünceleri; tanıdığı maddi ve manevi bütün unsurlan, varlıklan dil, kelimeler halinde tespit etmiş ve bu güne kadar sosyal bir miras olarak taşımıştır. Bundan dolayı dil, milli kültürün bir aynası durumundadır. Bir milletin diline bakarak, dilini araştırarak kültürünü tanıyıp anlayabiliriz. Dil, milletin düşünme şekli, mantık sistemidir. Bu sistem dilin grameridir. Dil, yapısı ve işleyişi (grameri) ile de milletin düşünme sistemine şekil veren bir kültür unsurudur. Aynı dili konuşan insaniann zihinlerinin işleyişi de onun için aynı sisteme sahiptir. Dil bu yönüyle de kendisini konuşan insanlar arasında, millet fertleri arasında sosyal akrabalık bağı kurar. Bu bağ, hali hazırda yaşayan insanlar arasında kurulduğu gibi, daha önce yaşayanlarla şimdikiler ve gelecektekiler arasında da kurulacaktır. Böylece dil, millet varlığının kendisini meydana getiren kültür unsurlan ile birlikte var olmasını ve devam etmesini sağlayan temel kültür unsuru olarak karşımıza çıkmaktadır. Çünkü dil, diğer milli kültür unsurlannı da içinde taşır. Dil, bu birleştirici ve kültür 7

Prof. Dr. Mehmet Kaplan, Kültür ve Dil, İst. 1982, s.28. -

29

-


taşıyıcı özelliğini kaybettiği, diğer kültür unsurlarını birleştirme özelliğini kaybettiği zaman, diğer kültür unsurlannın birleştiriciliği de ortadan kalkar. Dilin, diğer milli kültür unsurlarını da nesilden nesile taşıyıp birleştiren özelliğinden dolayı, Ziya Gökalp da dili millet olmanın ve kültürün temel unsuru sayar. Bu görüşünü "Türkçülüğün Esasları" adlı eserinde uzun uzun açıklayıp ifade ettiği gibi 1916' da yayımiadığı "Lisan " başlıklı şiirinde de şöyle ifade eder: Türklüğün vicdanı bir Dini bir, vatanı bir Fakat hepsi aynlır Olmazsa lisanı bir8 Bir kültür unsuru olarak dil, "milü hafızanın, milli hatıraların, duyguların ve düşüncelerin, bütün maddi ve manevi değerlerin, bütün buluş ve yaratışların müşterek hazinesidir. "9 Milletierin tarihleri, sanatlan, edebiyatlan, ilimleri ve yaratıcılıklan dillerine yansır; dillerinde· yaşar. Dilin gelişmiş ve işlenmişliği, milli kültürün gelişmiş ve işlenmişliği demektir. Dilleri gelişmiş millet/erin, kültürleri

de aynı derecede gelişmiştir. Dil ile millet, milliyet ve milliyetçilik arasında çok sıkı bir bağ vardır. Çünkü dil, millet ve milliyeti meydana getiren, ortaya çıkaran temel unsurdur. Millet, milliyet, milliyetçilik kavram veya terimleri çok sık kullanılmalanna rağmen, üzerinde ittifak edilen kesin tariflerini yapmak 8

F. Abdullah Tansel, Ziya Gökalp Külliyatı- 1 , Şiiler ve Halk Masalları,

TTK, Ank .. , 1 952, s. 1 20.

9

Prof. Dr. Muharrem Ergin, Türk Dili -

,

İst. 1 986, s.20.

30

-


zordur. Çünkü milletierin tarihi gelişme ve millet oluş şartlan, sosyal yapılan birbirinden farklıdır. Bazı milletler "s oy"u, bazı milletler "coğrafya"yı, bazı milletler "dil''i, bazı milletler "kültür"ü, hatta bazı milletler, "hukuki vatandaşlık"ı birinci derecede milleti meydana getiren unsur olarak kabul ederler. Bu unsurlara göre bir millet tarifi yaparlar. Millet tarifleri esasen siyasi-hukuki ve tarihi­ sosyolojik olmak üzere iki temele oturtulur. Türk milliyetçi leri, millet tarifinde "mensubiyet " veya "kültür "ü esas kabul ederler. Bu ölçüye göre, "Türküm diyen herkes Türk'tür." ıo Kısaca Türk milliyetçilerine göre millet, "dili bir, gönlü bir, imanı bir insan yığını "dır. ı ı Bundan dolayı .

Türk milliyetçiliği, "kültür milliyetçifiği" esasına dayanır, denilmektedir. Bizim burada söz konusu ettiğimiz millet, tarihi­ sosyolojik temele dayanan "tabii millet " anlayışıdır. Millet ve.

milliyetçilik anlayışında pek çok tarif ve açıklama üzerinde durulabilir. Ancak, buradaki gayemiz bir millet tarifi çalışması yapmak değildir. Onun için konuyu uzatmak istemiyoruz. Gayemiz, dil, millet ve milliyetçilik ilişkisi çerçevesinde çeşitli millet tariflerinden hareketle, "millet" kavram ve terimi 12 hakkında açıklayıcı bir fikir vermektir.

10 Ziya

Gökalp, Türkçülüğün Esasları, Yay. Haz. İsmail Acar, Liva Yayınevi, İst. 2005,s.55 vd. 11

Yahya Kemal, Kendi Gök Kubbemiz'de, "Süleymaniye'de Bayram Sabahı" şiiri. kavram ve terimleri için bak, Sadri 12 "Millet" , "milliyet" ve "milliyetçi" Maksudi Arsal, Milliyet Duygusunun Sosyolojik Esasları, Ötüken yay.,İst. 1 975; İbrahim Kafesoğlu, Türk milliyetçiliğinin Meseleleri, Devlet Kitapları, İst. l 970.; Mehmet İzzet, Milliyet Nazariyeleri ve M illi Hayat, Ötüken Yay. ,İst. 1 969.;Aydın Taneri, Türk Kavramının Gelişmesi, Ank. Ünv. Türk ink.Tar. Enst., Ank. l 983.

...., 3 1 ....,


Millet, aynı soydan geldiğine inanan, aynı dili konuşan, tarih içinde beraber yaşama sonucu oluşmuş ortak kültür değerlerine sahip ve bağlı, bugün de bu değerleri yaşatmak azim ve iradesinde olan en geniş, en gelişmiş tabii insan topluluğudur. Başka bir ifadeyle millet, tarih içinde oluşan ortak kültür değerlerinden dolayı, mensubiyet duygusu ile birbirine bağlı en büyük tabii insan topluluğudur. Daha kısa bir tarifte millet, bir kültür birliğidir. Milleti meydana getiren kültür unsurlan sayılamayacak kadar çok ve çeşididir. Ancak çeşitli tariflerde dil, din, tarih, Öf:{, ade!, ahlak, vatan, ülkü birliği vb unsurlar millet tarifi veya milleti meydana getiren unsurlar olarak kabul edilip sayılmaktadır. En önemlisi de bu ortak unsurlann insanda meydana getirdiği "mensubiyet duygusu "dur. "Mensubiyet duygusu, "insandaki kendini bir

milletten sayma, bir millete ait kabul etme duygusudur. Milletin temeli de bu duygudur. Atatürk'ün "ne mutlu Türküm diyene " sözü ile Ziya Gökalp'ın "Türküm diyen her ferdi Türk tanımak " ifadesi bunu anlatır. Milliyet, insanın kendisini bir milletten sayması, bir millete mensup(ait) hissetmesi,· insandaki bir milletten olma duygusudur. Bu duyguyu insana veren veya kazandıran ise dil, din, tarih, ör, f adet, ahlak, vatan, ülkü, kader birliği vs "

gibi ortak kültür unsurlan, tarih içinde oluşan ortak değer hükümleridir. Fakat, dil, bütün bu ortak değerlerin, �(ültür unsurlannın başında gelir. Çünkü dil, milleti başka milletlerden ayıran en belirgin unsurdur. "Dil, milletin markasıdır." Ziya Gökalp'ın dediği gibi dil birliği olmazsa

-

32

-


diğer kültür Wlsurlannın birleştirici özelliği kalmaz. Atatürk de dilin, "milliyetin en bariz vasıflarından biri"; "Milletin kalbi ve zihni" olduğunu ifade etmiş; bu sebeple Türkçeye büyük önem vermiştir. Millet tarifleri gibi, milliyetçilik tarif ve anlayışlan da çeşididir. Türk milliyetçilerinin kabul ettiği ortak bir anlayışla milliyetçilik, insanın mensubiyet duygusu ile bağlı olduğu

milletinin, milletler ailesi içinde varlığının koruması, yaşatılması ve yükseltilmesi duygu ve şuurudur. Milletierin varlık sebebi, geniş anlamıyla mi/If kültür/eridir. Milli Kültürün yaratıcısı, koruyucusu ve nesilden nesile taşıyıcısı da sık sık ifade ettiğimiz gibi di/dir. Dil, kofWlup yaşatılırsa millet de yaşar. Bu bakımdan dil, milletin en belirgin, en

ayırıcı kültür unsuru olarak millet varlığı ile eşdeğer bir kültür unsurudur. Dilinin varlığı ile milletin varlığı aynı anlama gelir. Kısaca, "Dilleri olduğu için milletler veya milletler olduğu için dilleri vardır. " demek yanlış olmaz. Bundan dolayı her milletin dili, o milletin adıyla anılır. Tarih göstermiştir ki "Millet/erin tarih sahne!i·inden

çekilmesiyle, dillerinin kaybolması aynı ana rastlamaktadır. " İşte bu sebeple her millet, daha doğrusu her milliyetçi, milletinin varlığını koruyabilmek, milletini

yaşatabilmek, yükseltebiirnek için dilini, yapı işleyiş yönüyle hem yozlaşmaya hem de başka dillerin istilasına karşı korumaya, savunmaya, yaşatmaya geliştirmeye çalışır. Bundan dolayı milliyetçilik hareketleri, genellikle önce dil hareketi olarak ortaya çıkar. Çünkü milletin dilini, koruma, yaşatma, geliştirme duygusu, milliyetçilik duygusWlun bir ifadesidir. Bu durum özellikle Türk milliyetçiliği için daha geçerlidir. Türk Tarihi boyunca görülen Türkçeci/ik hareketleri bu anlamda Türkçülüğün veya şimdiki adıyla "Türk milliyetçiliği''nin bir tezahürüdür

-

33

-


Türkçe, Türk milletinin ve Türk vatanının varlık sebebidir. Türkçe varsa Türk milleti, Türk vatanı vardır. Zaten dil, "milletin manevi vatanı "dır. Büyük Türk şairi ve Türk milliyetçisi Yahya Kemal'in ifadesiyle, "Türkçenin

çekilmediği yerler vatandır; Türkçenin çekildiği yerler vatanlıktan çıkar. Vatanın gövde ve ruhu Türkçedir. " Bu sebeple, Kaşgarlı Mahmut 'tan Atatürk'e ve Atatürk'ten günümüze bütün Türk milliyetçileri -Türkçüler-, Türkçenin savunucusu olarak "Türkçeci"dirler; Türkçeci olmak zorundadırlar. Çünkü, Türkçe demek, Türk demektir.

Türkçeye sahip çıkmak ve Türkçeyi savunmak, Türk'e sahip çıkmak ve Türk'Ü savunmaktır. Türkçeye sahip çıkmak, Türk milletine, Türk vatanına, Türk devletine sahip çıkmak demektir. Türkçenin tek devlet dili olması, Türk vatanında Türk milletinin hakimiyeti demektir. Devlet dili Türkçe, bayrak gibi hakimiyet ve istiklal sembolüdür. Türk milliyetçileri, ses

bayrağımız Türkçenin yanında başka dil veya dillerin Türkiye Cumhuriyeti 'nde "devlet dili" veya "resmi dil" olarak teklif

veya kabulüne asla razı olamazlar. Türk milliyetçileri, "Türkçe giderse her şey gider" anlayışına sahiptirler. Bundan dolayı "Devlet düi Türkçe"den taviz verilemez.

-

34

-


Türk milliyetçisi

Atatürk ve Türk Dili Türk dü� Türk mü/etinin kalhidir, zihnidir. Atatürk

Dilimiz, asırlar boyunca milli duygu, milli şuur sahibi

Türk devlet adamlan ve aydınlan tarafından çeşitli şekillerde korunmuş

ve

savunulmuştur.

Bu

koruma

ve

savunma

hareketleri genellikle, dilimizin işlenmiş birer kültür, ilim ve

edebiyat dili olan Arapça ve Farsça ile karşılaşmasından sonra

ortaya çıkmıştır, Tarih boyunca süren, dilimizi konıma ve savunma hareketlerinin hepsine birden "Türkçecilik Akımı" veya "Türkçecilik hareketleri" diyoruz. Bu akım, şuurlu olarak XL yüzyılda Kaşgarlı Mahmut ile başlamış, Aşık Paşa, Karamanoğlu Mehmet Bey, Nevaf, Edirne/i Nazmf, Tatavialı Mahremf, Sait Bey, Şinasi, Namık Kemal, Ahmet Mithat Efendi, Ahmet Vejik Paşa, Şemsettin Sami, Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp, Yahya Kemal ve diğer pek çok Türkçecinin çalışmalan ile Cumhuriyet Devri 'ne gelmiştir. Tarih boyunca

süren bu şuurlu dil hareketleri, ayn bir araştırma konusudur.

Burada sadece hatırlatınakla yetiniyoruz. 13 Kısaca

varlığından

söz

ettiğimiz

Türkçeci/ik

hareketlerinin ortaya çıkışına dikkat edilecek olursa görülür ki bu,

Türkçecüik, Türkçü/ük-milliyetçilik duygu ve şuuronun ortaya çıkması veya canlanmasından başka bir şey değildir. Ana dilini koruma ve ona sahip çıkma, milli duygu ve şuurun

ortaya çıkan şeklidir.

Yani

Türk milliyetçiliği tarih boyunca

13 Tarih boyunca Türkçecilik hareketleri için bak: İsmail Acar, Tarih Boyunca Türkçecilik Hareketleri veya Dilde Türkçülük, Liva Yayınevi 2. baskı, Balıkesir,20 1 2.

-

35

-


kendisini önce

Türkçeci/ik

olarak göstermiştir. Kısaca dil

şuuru, millet şuuru, milli şuur demektir. Cumhuriyet Devri dil çalışmalan da bu tarihi akış

içinde görülmelidir. öncüsü,

devletimizin

Cumhuriyet Devri dil çalışmalannın kurucusu

Atatürk 'tür. Atatürk 'ün kendisinden öncekilerden farkı, dilimizi devlet adamı olarak, devlet himayesine almasıdır. Atatürk, Türkçeciliği, devlet politikası haline getirmiştir. Daha önceki Türkçecilik hareketleri, daha çok ferdi hareketlerdir.

Atatürk'ün bütün hareketlerinin temelinde Türk milliyetçifiği fikri vardır. Kurduğu. devlet, Türk Milleti'ne dayanan "milli" bir devlettir. Milli devlette milletin yapısı ne

kadar sağlam olursa devlet o kadar sağlam olur.

Atatürk şöyle ifade ediyor:

Bunu

"Biz doğrudan doğruya milliyetperveriz ve Türk milliyetçisiyiz. dayanağı Türk Cumhuriyetimizin topluluğudur. Bu topluluğun fertleri ne kadar Türk kültürüyle dolu olursa, o topluluğa dayanan cumhuriyet de o kadar kuvvetli olur. " "Milliyetin çok bariz vasıflarından birinin dil"

olduğunu belirten Atatürk, Türk milliyetçisi olarak Türkçeye eğilme,

ona

sahip

çıkma

gerekçesini,

Sadri Maksudi Arsal'ın Türk Ocaklan tarafından yayımlanan "Türk Dili İçin"(l 930) adlı eserinin kapağına bizzat el yazısıyla şöyle açıklamaktadır:

"Milli his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması milli hissin inkişafinda başlıca müessirdir.

-

36

-


Ülkesini yüksek istiklalini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarma/ıdır. " Göıiiyoruz ki Atatürk'ün dil konusuna eğilmesinin sebebi, milli hissi kuvvetlendirmek ve böylece milli yapıyı sağlamlaştırmak, milli birliği kuvvetlendirmektir.

Atatürk'ün Türk tarihi hem Türk düi ile ilgili çalışmalarının sebebi ve gayesi, Türk milli varlığını kuvvetlendirmekıir. Atatürk, Türk milletinde dü ve tarih şuurunu uyandırarak, milletin kendi varlığına güvenini artıracaktır. Türk tarihi ve Türk dili üzerine "Türk tezleri " geliştirecek kadar bu konuya hem

cğilmesinin sebebi budur. Atatürk büyük düşünmektedir. Atatürk'ün

dil

çalışmalarını

bu

anlayışın

değerlendirmek gerekir. Bunun dışındaki anlayışlar

bizi

yanlış

yollara,

yanlış

ışığında

değerlendirme ve

anlayışlara,

yanlış

adreslere götüıiir.

"Milü şuurun ayakta kalabilmesi ve uyanık bulunması için dil ve tarih uğrunda çalışmaya mecburuz. "

diyen Atatürk, sonra,

1928'de Harf İnkıhlbı'nı gerçekleştirdikten

Türk tarihi

ve

Türk dili

konulannda

başlamıştır. Bu çalışmalardan olarak önce

( 1 930)

kurdurmuş;

Kurumunu

kurdurup

bir

tarihçi

gibi

çalışmaya

Tarih Kurumunu

çalışmıştır.

Tarih

"Birinci. Türk Tarih Kongresi "ni 12 Temmuz 1932'de "Türk Dilini Tetkik Cemiyeti" adıyla toplayarak tarih çalışmalannı yoluna koyduktan sonra da

bugünkü Türk Dil Kurumunu kurdurmuştur. Atatürk'ün Türk Dil Kurumundan ne beklediğini, tarih

ve dil çalışmalarında yakınında bulunan belirtiyor:

-

37

-

Prof. Afet İnan şöyle


1- "Türk Dili 'nin

sadeleştirilmesi, hallan konuşma dili ile yazı dili arasında bir birlik ve ahenk kurulması, konuşma, edebiyat ve ilim dilimizin kesin kurallar ile tespit edilerek tarihi metinlerden ve yaşayan halk lehçelerinden tarama/ar, derlemeler yapılarak bir kelime ve terim hazinesi vücuda getirilmesi. " . 2- "Tarihi araştırmalarda belge değeri olan ölü veya eski dilerin metotlu bir şekilde incelenmesi ve karşılaştırmalar · yapılması. , Atatürk, Türk tarihi ve Türk dili çalışmalannı bir bütün

olarak

düşünüyordu.

Her

iki

alandaki

geniş

çalışmalarla, Türk milletinin tarihi varlığı, büyüklüğü, tarihte medeniyetler kurmuş en eski milletlerden konularak, hem millete

olduğu ortaya

güven duygusu aşılanacak hem de geri. bir ırk sayan A vrupalılara cevap verilecekti. Anadolu'nun, ezelden Türk yurdu olduğu ortaya konulacaktı. Türkleri

Tarih Kongrelerinde ve Türk Dil Kurultaylannda bu fikirler işlendi. Türk Dil Kurumunun kuruluşunun tamamlanmasından sonra ilk iş olarak, 26 Eylül 1 932'de

Birinci Dil Kurultayı

toplandı. Kurultay sonunda, Türk Dil Kurumunun yapması gereken

çalışmalan

Programı

tespit

gösteren

edildi.

7

"Birinci

maddelik Türk

bir

Dili

Çalışma Kurultayı"

zabıtlannda yer alan "Çalışma Programı" şöyledir:

"Çalışma Programı, Büyük Gazimizin himayesiyle şereflenen Türk Dili

Kurultayının günlük müzakerelerini candan

dinledik

İlk

medeniyeti kuran Türkler olduğu gibi ilk medeniyet Türkçe olduğuna da hiç kimsenin şüphesi kalmadı. Dillerin kaynağını

birçok ilim adamlan göstermişlerdir ki Türk Dili Hint-Avrupa

-

38

-


dili denilen dillerle Sami denilen dillerin anasıdır. Türk dili asırlardan beri yabancı dillerle kanşarak özlüğü, temizliği hozulmuşken

bile

Şark

medeniyetini

başlıca

aniatış

vasıtalanndan biri olmuştur. Türk dili yeniden işlenip özlüğüne kavuşturolursa

bugün de en ileri sayılan medeniyet dilleri arasında yerini bulacağına şüphe yoktur. En kestirme, en doğru yoldan dileğimize ermek için Devlet, millet hep birden elbirliğiyle

çalışmalıdır. Bizim tedbir olarak düşündüklerimizi aşağıda sıralıyoruz. Kurultayın bunlan karariaştırmasım dileriz.

1- Türkçenin �erek Sümer, Eti gibi en eski Türk dilleriyle, gerek Hint-Avrupa, Sami denilen diller/e mukayesesi yapılmalıdır. 2-Türkçenin tarihi inkişajları aranmalı, mukayeseli wameri yazı/malıdır. 3-Türk lehçe/erindeki kelimeler derlenerek lehçeler lügati, sonra esas Türk lügati, ıstı/ah lügati, Türk saifı nahvi tez elden yapılmalıdır. Saif, nahiv yapılırken, ıstı/ah konurken Türkçenin bütün lahikalarımn araştırılmasına, bu üihikaların ve edatların dilimizin bütün ihtiyaçlarına yetecek surette işlenilmesine ehemmiyei verilmelidir. 4- Türkçenin

tarihi, grameri yazı/malıdır.

5- Şark ve Garp memleketlerinde çıkan Türk dili hakkındaki eserler toplanma/ı, bu eserlerden lazım olanları dilimize çevrilmelidir. 6-Cemiyet gerek kendisinin gerek dışarıda Türk dili işleriyle uğraşanların fetkikierini bir mecmua ile neşretmelidir. -

39

-


7-Memleket gazetelerinde dil işlerine hususi yer verilmelidir. " 1 4 Birinci Türk Dili Kurultayı 'nın ardından geniş bir "derleme-tarama " seferberliğine girişi Idi. Sıra toplanan malzemelerin değerlendirilmesine gelince işler kanştı. Ham madde halinde toplanan IJlalzeme, olduğu gibi yaşayan dile aktantınağa başlanınca, durum müthiş bir tasfiyecilik ve dil ırkçılığı halini aldı. Bu durum 1 935 yılına kadar devam etti. Atatürk, milli önder olarak, milli kültür hedeflerini doğru tespit ediyordu. Ancak kendisi dilci değildi. Devrinde; tespit ettiği dil işlerini ilmi metotlarla yürütecek yeterli dilci kadro da yoktu. (O devrin tek dilcisi Ragıp Hu!Usi Özdem 'dir) Çevresindekiterin kimisi iyi niyetli yazar, kimisi inkılap heyecanıyla yanıp tutuşan aydın, kimisi de başka maksatlan olan kişilerdi. Böyle bir çevrede doğru uygulama sahası bulmak zor oldu. Çünkü, dil konusunda tespit edilen işlerin başanlabilmesi için geniş bir dilci kadrosu gerekiyordu. Devre genel anlamda hakim olan Türkçülük duygusu, ilmi bir konu olan dil işlerini yürütmek için yeterli gelmiyordu. Çünkü dil kültür çalışmalan ilmi bir alt yapı gerektiriyordu. Fakat, yeni Türkiye Cumhuriyeti'nde bu alt yapı ve yetişmiş insan gücü yoktu. Atatürk'ün dil-kültür çalışmalanndaki talihsizliği buradaydı. 1935 yılı sonlannda Atatürk, tasfiyecilik ve dil ırkçılığı halini alan dil politikasının dili çıkınaza sürüklediğini fark etti. Fikrini Falih Rıfkı Atay'a şöyle açtı:

14 Birinci Türk Dili Kurultayı -Tezler, Müzakere Zabıtları-, Devlet Mat. İst. 1 93 3,s. 455-456

-

40

-


"Türkçenin hiç bir yabancı kelimeye ihtiyacı tJ!madığını söyleyenierin iddiasını, tecrübe ettik. Bir çıkmaza �:irmişizdir. Dili bu çıkmazda bırakırlar mı? Bırakmaz/ar. lliz de kurtarma şerefini başkalarına bırakamayız, " Bu konuda şahit sadece Falih Rıtkı değildir. Aynı

düşüncelerini, İsmail Habib Sevük ve arkadaşianna da, "Bu dil işi bu tutumla sökmeyecek. Ben öldükten sonra döneceklerine ben kendim dönerim. " sözleriyle anlatmıştır. Yine aynı konuda Abdülkadir İnan 'ın, Yakup Kadri'nin, Ahmet Cevat Emre'nin ve o devirde yaşamış birçok kişinin yazdıklanndan, söylediklerinden delil gösterebiliriz. Aynca Atatürk'ün kendi söz ve davranışlanndan da bunu görmek,

anlamak mümkündür. Atatürk anlaşılıyor devresinde

ki,

bizzat

çeşitli

Atatürk,

çevresının

"uydurmacılık"

olduğunu

devrinin

yolunu fark

dil

belge

tesın

ile

denemiştir.

edince

ve

şahitlerinden

çalışmalannda

de

1932- 1935

"tasfiyeci/i/{',

Bunun

bırakmış

"çıkmaz ve

hatta yol"

"Yaşayan Türkçe"ye dönmüştür. Atatürk 'ün 1935 sonlarından itibaren iilümüne kadar takip ettiği dil politikası, "Güneş Dil Teorisi" anlayışına dayanır. Ağustos l 936'da toplanan Üçüncü Türk Dil Kurultayı'nın konusu, tamamen Güneş-Dil Teorisi olmuştur. Bu devrede tasfiyecilik temeline dayanan dil politikası tamamen bırakılmıştır. "Türk milletinin kullandığı, anladığı her kelime Türkçedir. " ilkesi esas ·

alınmış;

sadece

ilim

terimlerinin

Türkçeleştirilmesi

çalışmalanna ağırlık verilmiştir. Atatürk'ün, çevresindekilere

Tasfiyecilik ten '

söylediği

şu

sözler,

göstermesi bakımından önemlidir:

-

41

vazgeçtiği

-

Türkçe

dönemde anlayışını


"- Arkadaşlar! Kitap, kdtip, mektup, ilim, alim benimdir; ketebe, yektübü, lemyektüm. . . ve geri kalanı ı Arabmdır. , s Atatürk'ün

dil

politikası

olarak

tasfiyecilikten

vazgeçilcliğinin en sağlam belgesi, 24-3 1 Ağustos 1936 'da

Üçüncü Dil Kurultayı 'nda Kurum Genel Sekreteri İbrahim Necmi Dilmen tarafından Atatürk'ün de bulunduğu toplantıda okunan "Kuru/tay Raporu "dur Bu raporda şöyle

yapılan

.

denilmektedir:

"Güneş-Dil Teorisi, şimdiye kadar dilimize yabancı sanılan dillerdeki varlıkların Türk kaynağından geldiğini ispat etmekle ameli sahadaki dil çalışmalarımıza büyük bir genişlik ve kolaylık vermiştir. Halkın bildiği, manasını anladığı kelimelerin yabancı dilden geliyor sanılarak feda edilmesi zarureti bu teori ile ortadan kalkmış bulunuyor. ,ı 6 Türk Dil Kurumunun kuruluşundan 1935 sonbalıanna kadar,

Kurumun ve Atatürk'ün dil politikası,

"Tasfiyecilik" "Tasfiyecilik", "Dildeki bütün yabancı kökenli kelimelerin, halkın kullanıp kullanmamasına bakılmaksızın atılması " yani bir çeşit "di/ ırkçılığı " demektir. üzerine kurulmuştur.

Çevresindekiler, aşın Türkçülük heyecanı ile bunu Atatürk ' e telkin etmişler; Atatürk de

"deneyelim " diyerek denenmesine

fırsat ve imkan tanımıştır. Bu dönemde yabancı kökenli diye

"şey "

kelimesinin

Türkçeden

atılan

bile

kullanılmamasına

kelimelerin

yerine

ise

çalışılmıştır.

önce

derlenen herkes kendisi uydurmaya tasfiyecilik ile uydurmacı/ık birbirini

kelimelerden konulurken giderek başlamıştır.

beslemiştir.

Böylece

15 Ahmet Cevat Emre, Atatürk'ün İnkılap Hedefi ve Tarih Tezi, 1 956,s.54; Abdülkadir İnan, Dil ve Atatürk, Kubbealt ı Akademi Mec., C.2, 1 973. 16 Üçüncü Dil Kurultayı zabıtları, 1 936, s. 1 2.

-

42

-


Türk Dil Kurumunun kurulmasından sonra denenen Tasfiyeci-uydunnacı dil politikasının Türkçeyi istediği hedefe götürmediğini Atatürk bizzat görünce, bu politika "Güneş­ Dil Teorisi" manevrasıyla bırakılmıştır. Atatürk, 1 933- 1 934 yıllannda kendisine telkin edilen tasfiyeci dil anlayışı ile bazı denemeler de yapmıştır. 1 934 'te Dil Bayramı dolayısıyla yayımladığı telgraf şöyledir:

Ankara 27.9. 1934 (AA) Riyaseticumhur Umumi Katipliğinden Gönderilmiştir. Dil bayramından ötürü, Türk Dili Araştırma Kurumu genel özeğinden ulusal kurumlarından birçok kutunbitikler aldım. Gösterilen güzel duygulardan kıvanç duydum. Ben de kamuyu kutlu/arım. Gazi Mustafa Kemal " Fakat tasfiyecilik denemelerinin sona erdiği yıllarda ' telgraftan üç yıl sonra 1 937'de yine Dil Bayramı dolayısıyla yayımladığı telgraf da şöyledir: ilk

-

43

-


2 7 9 1 93 7

"

.

.

Dil Bayramı münasebetiyle, Türk Dil Kurumunun hakkımdaki duygularını bildiren telgrajlarınızdan çok mütehassis oldum. Teşekkür eder, değerli çalışmanızda muvaffakiyetinizin temadisini dilerim. Kemal Atatürk" Kısaca söylemek gerekirse Atatürk 'ün 1 932- 1 936 arasında tek dil politikası yok, dil politikalan vardır. Atatürk'ün bu dil politikalannı üç devrede toplayabiliriz: 1.

Devre: Aşın özleştirmecilik, tasfiyecilik devresi. "Tarama Dergisi "nin yayımlarunasına

1 932'den 1 934'te kadar.

2. Devre: "/lım/ı özleştirmecilik:' ve "tereddüt" devresi. Atatürk'ün dil çalışmalannın dili çıkınaza soktuğunu fark ettiği devredir. 1 934 'te Tarama Dergisi 'nin yayımlanmasından Kasım 1 93 5 'te "Güneş Dil Teorisi "nin ilanma kadar sürer. "Cep Kılavuzları " ve "anket " çalışmalan bu devrenin ürünleridir. 3. Devre: Kasım 1 93 5 'te, bizzat Atatürk'ün hazırladığı ve "Güneş Dil Teorisi"nin esaslannı açıklayan "Etimoloji, Morfo/oji ve Fonetik Bakımından Türk Dili " adlı kitapçıkta, "Güneş Dil Teorisi "nin kamuoyuna ilan edilmesiyle başlayan bu devre, Atatürk'ün ölümüne kadar sürer. Bu devrede,

-

44

-


Ağustos 1 936' da " Üçüncü Türk Dil Kurultayı " toplanmıştır. 17 K urultay'ın konusu, Güneş Dil Teorisi olmuştur. Atatürk'ün sağlığında, bilhassa 1 936'dan sonra d i l i miz, normal tabii gelişme yolunu bulmuştur. Ancak

Atatürk 'ün ölümünden bir süre sonra, özellikle, Dördüncü l>il Kurultayı 'nın toplandığı 1942 'den sonra, Atatürk ıliineminde denenip bırakılan, tasfiyecilik ve uydurmacı/ık ımfayışma dönülmüştür. Bu dönüş, 1960'/ardan sonra l ı ızlandınlarak "Öz Türkçecilik ", "Arı Türkçecilik ", "dilde ilericilik " gibi adlarla sürdürülmeye başlanmış, · ·,�vdurmacılık" ve "dil ırkçılığına " dönüştürülmüştür. Dilin yapı ve işleyişine, dil ilminin gerektirdiği illçülere ve kültürün devamlılığına uymayan bu dil anlayışı ve l ıarcketi, Atatürk'ün dil anlayışı ve ulaşmak istediği dil hedefi i Ic de bağdaştınlamaz. Atatürk, dili, milli duygulan ve milli kültürü geliştirici, ı ı ı i l li birliği kuvvetlendİrİcİ bir unsur olarak düşünınüştür.

:ltatürk 'ün dil ve kültür anlayışında "tasfiyecilik" söz konusu değildir.

"ırkçılık"

Atatürk'ün ölümünden sonra genel olarak 1 940lı yı l l ann başından itibaren Atatürk döneminin milliyetçi­ Tilrkçü kültür politikalan giderek terk edilmiştir. Atatürk diineminde "Türk kültürü" temeline dayanan Türkçü­ ı ı ı i lliyetçi kültür politikalan yerine Grek-Latin kültürü ıcınetine dayanan "Batıcı" bir anlayış yerleştirilmeye çalışılmıştır. Bu "Batıcı" anlayışa giderek "Devrimcilik" adı altında Sosyalist-Marksist politikalar yerleştirilmeye ı;alışılmış; "Biz doğrudan doğruya milliyetperver ve Türk 17

Dr. Osman F. Sertkaya, Atatürk'ün Dil Politikas ı , Muallimler Birliği-İkinci

ı >ıl Kongresi ve Akademi, İst. I 968; Abdülkadir inan, a.g.yazı . -

45

-


milliyetçisiyiz " diyen tarihin gördüğü en büyük Türk milliyetçisi devlet adamı Atatürk, adeta "Sosyalist bir şahsiyet" olarak tanıtılmaya başlanmıştır. Halbuki, Atatürk, Ziya Gökalp'ın ifadesiyle, "Türk milliyetçiliğine resmiyet veren ve Türk milliyetçiliğini devlet hayatında uygulayan, Türkçülüğün en büyük adamı "dır. Atatürk döneminden sonra ortaya çıkan ve Atatürk'ü her yönüyle ıstısınar eden "Devrimci" "tasfiyeci­ özleştirmeciler ", "Öz Türkçecilik" veya "dil devrimi" adı altında dil aracılığı ile sonu nereye varacağı kestirilemeyen "kültür devrimi " hedeflemişlerdir. Aslında "Öz Türkçeci "ler, dünya görüşü olarak "Öz Türkçü" veya "milliyetçi" olmadıklan gibi, ideoloji olarak da milliyetçiliğe karşıdırlar. Genellikle Marksist-Sosyalist dünya göıiişünülideolojiyi savunurlar. Yani bir taraftan "Öz Türkçecilik" savunuculuğu yaparken diğer taraftan "Türkçülüğe/milliyetçiliğe" karşıdırlar. Niyet ve gayeleri milli değildir. Asıl gayeleri ve hedefleri Türk nesilleri arasında kültür kopukluğu meydana getirmek, Türkiye Türklüğünü, hafızasıru kaybetmiş bir topluluk haline getirmek için böyle bir yol takip etmektedirler. Çünkü bazen Türkçe kelimeler bile değiştirilmekte, bazen de bir yabancı menşeli yerleşmiş kelime bırakılarak başka bir yabancı menşeli fakat yerleşmemiş kelime ortaya atılmakta, kullanılmaya çalışılmaktadır. Bu konuda şu cümleler ibret vericidir:

"Türk mü/eti, baş/uz deyişle Müslüman Türk anlamına gelir. ...... "millet", gibi oturmuş bir sözcük varken 'ulus ' gibi İslam öncesi hatta Moğo/ kökenli bir sözcüğü arama gereksernesi bu sıkıntıdan doğmuştur. " ı s ıa Bozkurt Güvenç, Türk Kimliği, s. 40; (Atatllrk'ün dil politikas ve ı çalışmaları için bak. !smail Acar, Dilimiz Atatürk ve Sonras ı , 1 983) -

46

-


Kısaca, Atatürk'ün dil-kültür politikası, "Öz Türkçecilik" adı altında sürdüiiiten "Tasfiyeci-uydurmacı" anlayış değildir. Atatürk'ün dili, özellikle 1 960- 1 980 arasında "Öztürkçecili/C' adı altında öne sürülen "uydurma dir', "uydurma Türkçe" değil; "Gençliğe Hitabe " ve · ·Onuncu Yıl Nutku "nun dilidir. Bugün, genel olarak 1 9401 980 arasında sürdüiiiten tasfıyeci-uydurrnacı dil politikalan yüzünden yeni nesiller, Atatürk'ün "Gençliğe Hitabesi"ni ve İ stikHil Marşı 'nı bile anlamaz duruma getirilmiştir.

-

47

-


-

48

-


2. BÖLÜM Devlet Dili Devletler ve Azınlık Dili Hakları

-

49

-


-

so

-


Devlet Dili veya Resmi Dil

"Devlet dili" veya " resmi dil" ifadelerini hepimiz duymuşuzdur. Bu ifade veya terimlerle neyin kastedildiğini anlamak için önce başlıca Türkçe sözlüklerde "resmi" ke­ limesine hangi anlamiann verildiğine bakalım:

Kamus-ı Türkf'de (Şemsettin Sami, 1 90 1 ): "Devlet tarafından veya devlet manasma olan; ilan-ı resmi, tevcihat-ı resmi. " Türkçe Sözlük'te (TOK, 1 998):

1- Devletin olan, devlete ait, devletle ilgili; 2-Devletin ı•apılan,

öngördüğü yöntemlere uygun olarak

llüyük Türkçe Sözlük'te: (Mehmet Doğan,2005)

1- Devlet tarafından veya devlet manasma olan, 2- Devlete ait, 3-Devletçe tespit edilen usullere uygun şekilde yapılan. Şimdi de "resmi dil" ve "devlet dili" verilen anlam ve tarifiere bakalım:

terimlerine

liramer Terimleri Sözlüğü 'nde (Prof. Dr. Zeynep Korkmaz, I'DK, 1 992):

"Resmi dil: Bir ülkede kanunla kabul edilen ve resmi ı·c ızışmalarda kullamlan dil. " -

-


Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi'nde, (Dergah Yay.): "Devlet dili (resmi dil): Resmi yazışmalarda kullanılan ve çok defa hususi bir üsluba sahip bulunan dile devlet dili denir. " "Resmi Dil/Devlet Dili: Bir ülkede yasa yahut anayasa ger,eğince resmi nitelik taşıyan işlerde kullanılması zorunlu olan dil ya da dillerdir. Resmi diller aynı zamanda, genellikle devlet dili olarak da adlandırılır. "19 Değişik sözlük, Ansiklopedi ve eserlerde verilen bu karşılık ve açıklamalardan hareketle bir terkibe vararak şöyle bir tarife ulaşabiliriz:

"Devlet dili, Bir devletin sınırları içerisinde idarede, devlete ait yazzşmalarda, hukukta, eğitimde, ticarette, resmi dil gerektiren her durumda, devlet kurumları ve vatandaş üişkilerinde yazılı ve sözlü iletişimde kullanılma mecburiyeti bulunan ve bu mecburiyeti anayasa veya kanunla tespit edilen dildir. "

"Devlet dili" terimi, genellikle "resmi dil" ile eş anlamlı kullanılır. Fakat "resmi dil" her zaman "devletin dili" anlamına gelmeyebilir. Çünkü devletçe varlığı resmen tanınmış her dil "devlet dili" değildir. "Resmi dil ", bazen "devlet dili " dışında "devletin, kanunlarla tanıdığı ve kullanılmasına izin verdiği " veya "hukuki olarak tamdığı dil " anlamına da gelir. Bu sebeple, "resmi dil ", her zaman "devlet dili " anlamına gelmez.

1 9 Ahmet Buran-Berna Yüksel Çak, Türkiye'de Etnik Diller ve Gruplar, Akçağ, Ank.20 1 2,s. l 03 .

-

52

-


Bazı ülkelerde ise devlet dili terimi daha çok milletler arası yazışmalar ve diplomasi dili anlamında da kullanılmaktadır. Tarih boyunca kurulan devletlerde "devlet dili" veya "resmi dil" terimleri kullanılmamış olsa da elbette devleti

k uran milletin dili olarak devlet yazışmalannda, kanunlarda, krmanlarda, adliyede, eğitimde, devlet-vatandaş ilişkilerinde kullanılmıştır. "Devlet dili" veya "resmi dil" terim veya k avramlan, önce Batı Avrupa'da Fransa, İngiltere ve : flmanya 'da gelişmiş ve kanunlara girmiştir. Türk devletlerinde l 876'ya kadar anayasa veya kanunlarda ifade edilmemiş olsa bile Türkçe, Türk devletlerinde fiilen devlet dili olarak kullanılmıştır. Türkçenin Türk devletlerinde "devlet di li" olarak kullanılması, ilgili bölümde geniş olarak i�lcnecektir.

"Devlet dili " veya "resmf dil ", terim veya kavramlan daha çok 1 8. yüzyıldan sonra "modern-milli devlet" (ulus devlet) yapısıyla ortaya çıkmıştır. 20 Çünkü, "dindaşlık" bağının yeterli ve geçerli olduğu modem öncesi devlet yapısında etnik farklılıklar, dolayısıyla da dil farklılıklan, devletin siyasi birliğine yönelik tehdit olarak algılanmıyordu. /\ncak mutlak monarşiler döneminde · "dil", devlet politikası olarak görülmeye başlandı. Bugünkü anlamıyla "devlet dili", esasen Fransız İlıtilali 'nden ( 1 789) sonra gelişen "siyasi milliyetçilik" hareketleri sonucu ortaya çıkan "milli devlet" anlayışı ile milli kimlik, siyasi birlik ve egemenlik göstergesi olarak anlam ve önem kazanmıştır. Genellikle I 8. yüzyıldan .•ıı Günümüzde, bazı kimseler, sözde "Öz Türkçecilik" anlayışıyla "millet" verine ulus, "milli devlet " yerine "ulus devlet " ifadelerini kullananlar vardır. Ancak, "ulus devlet" ifadesi doğru bir kullanış değildir. Çünkü, "eğer "ulus" "mil let" demekse "ulus devlet" de "millet devlet" demek olur. Halbuki "milli ılcvlct", "milletin devleti" veya "millete ait devlet" demektir.

- 53 -


itibaren gelişen milliyetçilik hareketleri sonucu ortaya çıkan

"modern merkezi devlet" yani "milll ve üniter devlet" (ulus devlet) yapısında, siyasi birlik ve ülke bütünlüğünü sağlamak

üzere, ortak bir " milll dil"e ihtiyaç duyulmuştur. Çünkü, ülke vatandaşlan

arasında

"milll

şuur"

uyandırarak

ortak

mensubiyet duygusunu geliştirmeyi, milli kültür bütünlüğünü,

"milletleşmeyi" sağlamanın en etkili aracı olarak

görülmeye

başlandı.

Fransa'da,

İtalya'da

"ortak dil"

Almanya'da

İspanya' da daha 1 6- 1 7. yüzyıllarda, dil birliğini sağlamak

üzere ortak kültür ve edebiyat dili geliştirme çalışmalan başlatıldı. Bunun için de

akademi veya dil kurumları kuruldu. Mesela Fransız Dil Akademisi 1 635'te kurulmuştur. İşte bu dil çalışmalan ile başlayan "ortak dil", devleti kuran milletin dili olarak anayasa ve kanunlarda yerini aldı. Modern milli devlet, ülkenin siyasi birlik ve bütünlüğünü sağlamanın yanında, bütün vatandaşları ile iletişim kurmak zorundadır. Bundan dolayı, bütün vatandaşların ortak bir dilde birleşmeleri gerekir. Bir düzenleyici siyasi otorite olarak devlet için, devlet kurumları arasında, bürokraside, devlet­ vatandaş ilişkilerinde, eğitimde, yayında, askerlikte, mahkemelerde ortak standart bir dilin veya belli dillerin kabulü ve yaygınlaştınlması bir çeşit mecburiyettir.21

Yani

her devlet, devlet olabilmek için kuruluş şartianna göre

"devlet dili" veya aynı anlamda "resmi dil" kabul etmek zorundadır. Kısacası, "devlet dili", devlet olmanın şartıdır. Bu sebeple her devlet, şu veya bu şekilde bir "dil planlaması" yapmak durumundadır. Devletler,

"iç planlama" ve "dış planlama" olmak

üzere iki tür dil planlaması uygulamaktadırlar.

İç planlama,

iletişim aracı olarak dilin içyapısı ve işleyişi, 21

gelişmesi,

Hüseyin Sadoğlu, Türkiye'de Ulusçuluk ve Dil Politikaları, İst. Bilgi Ünv. Yay., İst. 2003,s.36. -

54

-


zenginleştirilmesi,sadeleşmesi, yabancı etkilerden kurtanlması vb durumlan kapsar. Dış planlama ise dilin statü planlamasıdır. Ülkede kullanılacak dil veya dillerin siyasi­ resmi durumlannı kapsar. Devlet dili, azınlıklann dil haklan, yerel dillerin kullanılması vb konular dış dil planlaması ile ilgilidir. Ülke sınırlan içinde genel ortak dilin veya resmi/devlet dilinin dışında farklı dil topluluklan (dil azınlıklan) banndıran milli devletler (ulus devletler) için dış planlama önemli bir mecburiyettir. 22 Devletler açısından "devlet dili" veya aynı anlamda olmak üzere "resmi dil", genel olarak şu hususlan kapsar:

I-Devlet dili veya resmi dil, kamu kurum ve kuruluşları arasmda ve idari makamlarla vatandaşlar arasmda her türlü yazışma ve iletişim aracıdır. 2- Devlet dili veya resmi dil, ister özel alan olsun ister kamu alanı olsun ülkenin her yerinde geçerlidir.

3- Vatandaş-devlet ilişkilerinde devlet kurum ve kuruluşları yani idari makamlar, vatandaşlarm resmi dili bildiği kabul edilir. 4- Devlet dili veya resmi dil, eğitim-öğretimde mecburi dil olarak kullanılır. 5- Birden çok resmi dilin kabul edildiği ülkelerde, her dil, hukuki olarak eşit durumdadır. Devleti kuran iradenin sahibi olan milletin dili veya genel olarak ülkenin ortak dili olan devlet dili, siyasi birliğin,

milü birlik ve bütünlüğün, millet egemenliğinin bir göstergesidir. Bu sebeple özellikle "milli ve üniter devlet"ler 12

Hüseyin Sadoğlu, Türkiye'de Ulusçuluk ve Dil Politikalan, Bilgi Ünv. Yay.,İst.,2003,s.38-39. -

ss

-


için

dış dil planlaması

yani devlet dilininiresmi dilin tespiti,

azınlık ve yerel dillerin durumu/statüsü ile ilgili kanuni düzenlernelerin yapılması son derece önemlidir. Devletlerin, ilişkilerinde,

işleyişlerinde,

yargıda,

eğitimde,

yürütülmesinde kullanılacak dili,

devlet idari

kısaca

vatandaş işlemlerin

"devlet dili"ni

belirleme yetkisi, münhasır yetkilerinden yani "devlet olma" yetkilerindendir.

Avrupa İnsan Hakları

Sözleşmesi

de

özellikle idari konularda kişinin istediği dili kullanma hak ve hürriyetini güvence altına almaını ştır. Yani fertleri n, devletle ilişkilerinde "devlet dili"nden başka istediği herhangi bir dili kullanmalan yönünde bir haklan bulunmamaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi AİHM'in �e bu yönde kararı bulunmaktadır. Dünyadaki

200

civanndaki

devletin

büyük

çoğunluğunun sınırlan içinde, nüfusça değişik oranlarda farklı dil ve lehçeler konuşan topluluklar bulunmasına rağmen

"Dünyadaki ülkelerin genellikle resmi dili ile devlet dili 23 aynıdır ve çoğunlukla da tek dildir." Dünyada Kaç Devlet, Kaç Dil Var?

Dünya ' da yaklaşık 200 civarında bağımsız devlet, en az 3000 civannda da dil vardır. Her dil, farklı bir topluluk demek olduğuna göre yine dünyada 3000 civarında farklı dil

23 Prof. Dr. Ahmet Buran-Berna Yüksel Çak, Türkiye'de Diller ve Etnik Gruplar, Akçağ yayınevi, Ank. 20 1 2,s. l 03 .

-

56

-


topluluğu (etnik topluluk-kavim-millet) vardır. 24 Fransız Akademisi, 1 929'da dünyada 2796 dil konuşulduğunu tespit etmiştir. Dünya Dil Atıası'nda verilen bilgilere göre 1 999'da dünyada 6784 dil konuşulmaktadır. Dünyadaki dil sayısında kesinlik mümkün değildir. Çünkü, ilmi ve siyasi sebepler dolayısıyla dünyada kaç dil olduğu konusunda bir ittifak yoktur. Özetle çeşitli araştırmalarda dünyada 3.000 ile 1 0.000 arasında farklı dil konuşulduğu söylenir. Fakat bu dillerin hepsi aynı derecede gelişmiş ve yaygın diller değildir. Bu dillerin çok azı tarihte ve günümüzde devlet dili, kültür ve medeniyet dili olabilmiştir. Büyük çoğunluğu ise çok az nüfus tarafından konuşulmaktadır. Son araştırmalara göre dünyada,

- 10-100 milyon kişinin konuştuğu 60 dil -5-10 milyon kişinin konuştuğu 50 dil, -5 milyondan az kişinin konuştuğu 5.000 dil, - 1 00. 000 - 1. 000. 000 kişinin konuştuğu 1600 dil - 10. 000 kişiden az kişinin konuştuğu 3250 dil bulunmaktadır. 25

Amerikan · George Washington Üniversitesi'nin 1 96 1 'de yaptığı bir araştırmaya göre, en az bir milyon ( 1 .000.000) insanın konuştuğu dil sayısı 130'dur. Avrupa'da konuşulan 220 dilin de ancak 40'ı yaygın dildir. Görüldüğü gibi, dünyadaki devletlerin sayısı ve siyasi sınırlan ile farklı dil topluluklannın sayısı örtüşmemektedir. Yani dünya üzerinde kurulmuş devlet sayısı ile konuşulan dil sayısı eşit 24

DOnyada BM'ye Oye 1 7 1 ; ABD'ye göre, 1 90 devlet vardır. Buna karşılık Fransız Akademisinin 1 928 'deki tespitine göre, 2796; BM'ye göre, 6000 civarında dil vardır. 25 Roland Breton, Dünya Dilleri Atlası, Çev.Orçun Türkay, NTV yay.,İst., 2007, s.36. -

57

-


değildir. Dolayısıyla günümüzde hemen hemen her devletin veya ülkenin sınırlan içinde, o devletin kurucu iradesini temsil eden, yani devleti kuran milletin (halkın) dışında farklı etnik kökene sahip küçük dil topluluklan vardır. Bu farklı küçük topluluklann dili, "azınlık dili " veya "yerel dil " (bölgesel dil) olarak değerlendirilir. Bu küçük topluluk dilleri, sadece ülke kanunlannda veya milletler arası anlaşmalarda kabul edilmiş sınırlar içinde "azınlık dili " veya "yerel dil " olarak kullanılabilir. Yani dünyada varlığı bilinen en az 3000 civaondaki dilin çok azı "devlet dili" olabilmiştir. Çünkü bu dilleri konuşan küçük topluluklar, tarihin hiçbir döneminde devlet kuramamışlardır. Dünya Dil Atiası adlı eseri yayımiayan Fransız coğrafya bilgini Roland Breton 'a göre,

"100 kadar dil, bugün var olan 200 devletin ve onlara bağlı bölgelerin resmi dilidir. " Başka bir araştırmaya göre de "Fransız Dil Akademisinin 1929'da tespit ettiği 2796 dilin 26 ancak 1 18'i "devlet dili" olabilmiştir." Bu bakımdan ancak, tarihte ve bugün devlet kurmayı başaran, bir devletin kurcu unsuru olan milletierin dili "devlet dili" olabilmiştir. Devlet kurmayı başaramayan diğer topluluklarm dilleri, "bölgesel diller " veya "yerel diller " olarak kalmıştır. Günümüzde birçok ülkede "devlet dili", tabii olarak o ülke vatandaşlannın genel çoğunluğunun "ana dili" olarak 7 konuştuğu dildir? Devleti kuran iradenin yani devletin kurucusu ve sahibi olan milletin dili olan bu dile, "milif dil " de denilmektedir. Ancak bazı ülkelerde devletin kuruluş şartlarına göre, birden fazla "devlet dili " veya "resmi dil " 26

A. Dilaçar, Devlet Dili Olarak Türkçe, TDK Tanıtma Yayınları, Ank., 1 962,s.6. 27 Ana dili, "insanın doğup büyüdüğü çevrede edi �diği ilk dil yahut kendini en iyi ifade ettiği dil"dir. Ana dili, her zaman annenin dili veya etnik dil anlamına gelmez. (Ahmet Buran, B.Y.Çak, Türkiye'de Etnik Diller,s. I 02) -

58

-


bulunabilir. Devlet dili, genel olarak devletin kuruluş esasianna göre anayasa veya kanunlarla tespit edilmiştir. Devletlerin kuruluş esasianna göre, "devlet dili" veya "resmi dili" veya dilleri, genel olarak anayasa ve kanunlannda belirtilmekle beraber bazı devletlerin anayasalannda açıkça belirtilmemiştir. Fakat "devlet dili" fiilen uygulanmaktadır. Devletlerin genellikle "tek devlet dili" vardır. Dünyada egemen olan 200 civarındaki devletten l 60'ı milli düzeyde tek dillidir. Ancak bazı devletlerin kuruluşunda "çok dilli/ik" esası da kabul edilmiştir. Bu tür devletlerden 30'u iki dilli; 7'si üç dilli; 2'si dört dillidir. Kanada, Belçika, İsviçre, Finlandiya günümüzde çok dilli devletlere örnek olarak gösterilebilir. Mesela Belçika'da devletin kuruluşunda üç ayn dil, -Flamanca-Almanca-Fransızca- "resmi dil" olarak kabul edilmiştir. Dünyada devlet dili olarak kullanılan dillerin bir kısmı aynı zamanda milletler arası diller durumundadır. İngilizce,

Fransızca, ispanyolca, Portekizce, Arapça, Hollandaca, Almanca, Rusça, Farsça bu tür dillerdir. Aynca aynı dil,

birden fazla ülkede yani farklı ülkelerde devlet dili olarak kullanılmaktadır. Aynı dili konuşan devletler kendi aralannda birlikler oluşturmaktadır:

-Arapça konuşan 22 devlet, Arap Birliği; -19 devlet, İber-Amerikan Ülkeleri Organizasyonu; - Hollandaca konuşan 8 devlet, Birlik Kolokyumu; -8 devlet, Portekiz Dilini konuşan Ülkeler Birliği; -6 ülkeyi ve özerk bölgeleri kapsayan Türkçe 28 Konuşan Ülkeler Topluluğu meydana getirmişlerdir. 28

Roland Breton, Dünya Dil Atlası, Çev. Orçun T!lrkay, NTV, İst.,2007,s. 28. -

59

-


Devletler ve Azınlık Dili Hakları

Yukanda da işaret ettiğimiz gibi, dünyada mevcut devlet/ülke sayısı ile dil sayısı örtüşmemektedir. Günümüzde içinde farklı dil konuşan topluluklar bulunmayan devlet/ülke hemen hemen yok gibidir. Hemen her devletin sınırlan içinde kurucu milletin dışında farklı dil konuşan küçük topluluklar bulunmaktadır. Bir ülke içinde, genel ortak milli dilin (ortak genel dil) dışında sayıca daha az topluluklann konuştuğu bu

"azınlık dilleri" veya "yerel diller" (bölgesel diller) adı verilmektedir. "Azınlık dili" ve "yerel dil" terimleri, farklıdır. "Azınlık" kavramı, tarih boyunca söz konusu ise de genel olarak "milli devlet" olgusunun yaygınlaşmasına paralel olarak gelişmiş farklı dillere, · topluluğun hukuki durumuna göre

ve giderek önem kazanmıştır. ortak bir hukuki

Milleler arası kabul edilmiş

"azınlık" tanımı bulunmamakla beraber çeşitli

metinlerde

tanırnlara bakarak

azınlık

tanımlan

bulunmaktadır.

Bu

"azınlık dili" ve "yerel dil" tanımlannı

şöyle yapabiliriz.

Azınlık dili: Bir ülkenin sınırları içinde sayıca az olan, varlıkları ve farklılıkları kanunlarla veya milletler arası anlaşmalarla kabul edilmiş küçük toplulukların konuştukları dildir. Yerel dil: Bir ülkenin sınırları, toprakları içinde sayıca az olan vatandaşların geleneksel olarak konuştuğu, devletin resmi dilinden farklı ve hukuken azınlık olarak kabul edilmeyen toplulukların konuştuğu dildir. Yerel

dil ve azınlık dilleri, şöyle de tarif edilmektedir: Devletin resmi dilinden farklı olarak nüfusun -

60

-


geri kalanından sayıca daha az olan ve devletin bir bölgesinde geleneksel olarak bir grup tarafından kullanılan diller. Devletlerin 1 ülkelerin, sınırlan içinde genel ortak milli dilin dışında farklı dil konuşan topluluklann bulunması, devletler açısından çeşitli sıkıntılar doğurmakta ve devletleri dil haklan bakımından bazı düzenlemelere zorlamaktadtr. Devletler bu açıdan bakılınca bir taraftan ülke içinde siyasi ve kültürel birlik ve bütünlüğü sağlamak diğer taraftan da

hakları, demokratik haklar, kültürel haklar

insan

bakımından

azmiıkiann dil haklannı ; farklı dil konuşan vatandaşlannın haklannı düzenlemek zorunda kalmaktadır. Devletler, bu tür düzenlemeleri ya doğrudan kendi iradeleri

ile veya milletler

arası dış baskı ve şarttarla yapmaktadır. Azınlıklara ve dolayısıyla azıniıkiann dil hakianna dair meseleler, günümüzde devletlerin sadece iç işi olmaktan çıkmış, milletler arası anlaşmalar ve sözleşmeler meselesi olmuştur. Özellikle Birinci ve İkinci Dünya Savaşlan ' ndan sora azınlık haklan ile ilgili olarak milletler arası çeşitli düzenlemeler yapılmıştır. Genel

olarak iki

büyük savaş

sonrası gelişen ve önem kazanan azınlık haklan veya azınlık dilleri ile ilgili düzenlernelerin temel gayesi, azınlık haklannın korunması gibi görünse de aslında daha çok, büyük devletlerin diğer devletler üzerinde, siyasi-ekonomik çıkarlar elde etmek, nüfuz bölgeleri edinmek ve toprak paylaşımına müdahil olmaktır. Çünkü bazı emperyalist güçler, tarih boyunca ve günümüzde, etnik, din veya dil farklılığı temeline dayanan azınlıklan korumayı, devletlerin iç işlerine kanşma bahanesi

olarak

etmektedirler.

kullanmışlar

Günümüzde

ve

azınlık

kullanmaya haklan

devam

meselesinin,

"küreselleşme" olgusuna paralel olarak daha çok gündeme

-

61

-


gelmesi ve önem kazanması bu açıdan dikkat çekicidir. Küresel sermaye ve emperyalist güçler, bir taraftan kürselleşme ile dünyanın küçülüp bütünleşmesini savunurken, Avrupa Birliği gibi oluşumlar bir "Avrupa Devleti" olma yolunda adımlar atarken diğer taraftan azınlık politikalan geliştirerek yeni azınlıklar yaratma, dünyayı daha küçük parçalara ayırma, peşinde koşmaları bunu göstermektedir. Aslında birbirine ters veya zıt gibi görünen iki olgunun (Küreselleşme ve azınlık politikalannın) arka plan hedefi, milli devletlerin/ulus devletlerin yapısını yıpratıp daha kolay sömürebilmektir.

Azınlık politikaları ve Küreselleşme ile birlikte yaygınlaştınlan "Çok Kültürcülük" akımı veya politikaları da aslında "milli ve üniter devlet" yapılarını yıpratmanın başka bir uygulamasıdır. Çünkü, Çok Kültürcülük, "Batılı çok ulus/u küresel sermayenin geliştirdiği, ulus devletleri etniklik temelinde bölmeye yönelik sistemli bir akımın adıdır. "29 Halbuki milli devletler, ülke vatandaşları arasındaki farklılıklan çoğaltarak değil, azaltarak daha sağlam ve bütüncü yapıya kavuşabilirler. Kısaca temeli siyasi ve kültürel birlik ve bütünlüğe dayanan milli ve üniter devletler, dünyayı sömürmek isteyen küresel sermayenin önünde engel olarak görülmektedir. Milli ve Üniter devlet olarak kurulan Türkiye 'nin "çok kültürlü" veya "etnik mozaik bir ülke" gibi gösterilerek Lozan'da kabul edilen gayri Müslim azınlıkların dışında yeni azınlıklar yaratılmaya çalışılmasının arka planında bu politikalar vardır. PKK terörünün ve etnik bölücü siyasi Kürtçülük hareketinin, küresel güçler ve çeşitli AB ülkeleri tarafından desteklenmesinin sebebi de budur. 29 Ali Tayyar Önder, Türkiye'nin Etnik Yapısı, Fark yayı nlan 4 1 . baskı , Ank., 2007,s.55.

-

62

-


Azınlık hakianna dair meseleler, İkinci Dünya Savaşı 'ndan sonra ve özellikle iki kutuplu dünyanın değişmesinden, daha açık bir ifadeyle Sovyetler Birliği 'nin dağılmasından sonra yani 1 990'lı yıllardan itibaren devletlerin/ ülkelerin sadece iç politika, iç hukuk konusu olmaktan çıkmış, milletler arası bir konuma getirilmiştir. Azınlık haklan ile ilgili olarak günümüzde milletler arası hukukun konusu olan temel metinler yayımlanmıştır. Bunlann en önemlileri şunlardır:

- Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (1953 'te kabul edilmiştir) -Bölgesel ve Azınlık Dilleri Avrupa Şartı ( 1 Mart 1998 'de kabul edilmiştir) -Ulusal Azınlıkların Korunması Çerçeve Sözleşmesi (! Şubat 1 998 'de kabul edilmiştir.) Bu, milletler arası hukuk metinlerinde devletlere, Azınlık haklan çerçevesinde azınlık dillerinin ve yerel dillerin korunmasına dair çeşitli sorumluluklar verilmekte; azınlıklara devletlerin neredeyse temel kuruluş ilkelerini sarsıcı haklar verilmesi istenmektedir. Ancak azınlıklara tanınması istenilen bu haklar, kolektif (toplu) haklar değil; daha çok ferdi­ bireysel haklar olarak tanınmaktadır. Milletler arası metinlerde, azınlıklara haklar tanınırken elbette sorumluluklar da yüklenmektedir. "Bölgesel ve Azınlık Dilleri Şartı 'nın 5. maddesi şöyledir: "Bu Şartın hiçbir hükmü, Devletlerin egemenliği ve ülke bütünlüğü ilkesi de dahil, BM Şartı 'mn amaçlarına veya Milletlerarası hukuktan doğan yükümlülük/ere aykırı olacak

-

63

-


herhangi bir faaliyette bulunma veya herhangi bir eylem yapma hakkı biçiminde yorumlanamaz. " Çerçeve Sözleşme'nin 21. maddesi de şöyle düzenlenmiştir: "Sözleşmenin hiçbir hükmü, milletlerarası hukukun temel ilkelerine ve özellikle devletlerin egemen eşitliği, ülke bütünlüğü ve politik bağımsızlığına aykırı herhangi bir faaliyette bulunma veya herhangi bir eylem yapma hakkını yorumlayacak biçimde kullanılamaz. " Yukandaki metinlerden de anlaşılacağı gibi, Milletler arası hukuki metinler, azınlık haklarını ön plana çıkararak

ayrılıkçı politikalar izlenmesini; devletlerin toprak bütünlüğüne ve egemenliğine zarar verecek yorum ve hareketleri yasaklamaktadır. Azmlıklar, vatandaşa olduklan devlete sadakat göstermek ve vatandaşlık sorumluluklaram yerine getirmek zorundadırlar. Devletler, dil politikalannı düzenlerken milletler arası metinlerde yer alan azınlık dilleri ve bölgesel diller konusunda geniş takdir yetkisine sahiptir. Milletler arası metinlerde Azınlık veya bölgesel dil hakları konusunda özellikle şu hususlar dikkat çekmektedir:

-Dil hakları, kültürel haklar ve ifade hürriyeti kapsamında değerlendirilmektedir. -Dil hakları, kolektif (ortak-genel) haklar değil; ferdi/bireysel haklar olarak görülmektedir. -Dil hakları genel olarak eğitim, yargı, kamu yönetimi, medya, ticari ilişkiler, özel işler, azınlık dilinde ad ve soyadı

-

64

-


kullanma alanlarını kapsamaktadır. Kişiler azınlık dilinde ad ve soyadı alabilirler, Ancak azınlık dilindeki kişi adlarının ülkenin resmi alfabesine göre yazılması kabul edilmiştir. Mesela milletler arası sözleşmelere göre de Türkiye'de Türkçe olmayan özel isimlerde Türk alfabesinde bulunmayan x, w,q vb harflerinin kullanılması mümkün değildir. Azınlıklann genel haklan ve dil haklan ile ilgili milletler arası metinler, devletlere çeşitli yükümlülükler getirse de devletler tarafından farklı şekillerde yorumlanmakta ve uygulanmaktadır. Bazı devletler, sadece milletler arası anlaşmalarla veya kuruluşunda kabul edilmiş azıniıkiann varlığını tanırken bazılan da ülke içinde farklı dil konuşan azınlıklan ve dil haklannı tanımamaktadır. Ülkesi içinde farklı azmiıkiann bulunduğunu kabul eden ve azınlık haklannı kanun ve anayasa hükümleri ile tanıyan devletler daha çok Eski Sovyetler Birliği 'nin dağılmasından sonra ortaya çıkan Estonya, Polonya, Slovakya, Slovenya, Macaristan, Romanya, Çek Cumhuriyeti gibi Doğu Avrupa ülkeleridir. Bazı Ülkelerde Devlet Dili ve Azınlık Dili Uygulamaları

Avrupa Birliği ülkelerinden A vusturya, Bulgaristan, Estonya, Finlandiya, Fransa, İrlanda, İspanya, Kıbrıs Rum Yönetimi, Letonya, Litvanya, Macaristan, Malta, Polonya, Portekiz, Romanya, Slovakya ve Slovenya anayasalannda devlet dili veya resmi dil konusunda düzenlemeler bulunmaktadır. Almanya, Hollanda, İtalya, İngiltere, Yunanistan anayasalannda resmi dili düzenleyen hükümler Avrupa Güvenlik ve İşbirliği bulunmamakla beraber, Teşkilatı (AGİT) Ulusal Azınlıklar Yüksek Komiserliği'ne

- 65 -


verdikleri bildirimlerde fiilen uygulanan devlet dili veya resmi dillerini bildirmişlerdir. Örnek olması bakımından Devlet dili ve azınlık dili hakları konusunda bazı devletlerdeki uygulamalan daha yakından görelim:

Almanya30 Almanya' da çeşitli etnik gruplar bulunmaktadır. Ülkede 25 farklı dil konuşulmaktadır. Dan/ar, prizyanlar, Alman Sintileri ve Romanlar azınlık statüsüne sahiptir. Alman anayasasında bir hüküm bulunmamasına karşılık resmi dil, Al mancadır Resmi işlerde Almanca hariç hiçbir bölge ve azınlık dili kabul edilmez. Almanya, AG iT "Ulusal Azınlıklar Komiserliği"ne verdiği cevapta, resmi dilin Almanca olduğu bildirmiştir. .

Avusturya Avusturya anayasasının 8. maddesinde resmi dilin Almanca olduğu belirtilmiştir. Avusturya, Sloven, Hırvat, Macar, Çek ve A vusturyalı Romanların dillerini azınlık dili olarak tanımıştır.

Fransa Fransa anayasasının 2. maddesinde "Cumhuriyetin dili Fransızcadır. " hükmü bulunmaktadır. Fransa'da Bröton, 38

AB ülkelerinde Dil ile ilgili düzenlemeler ve azmhk dili haklara

bak: Prof.Dr. Yap ıs ı ,Kripto, Ank. 20 1 2. konusunda

Haydar

-

66

Çak,

-

Avrupa

Birliği'nin

Etnik


Alsaslı, Korsikalı, Bask, Roman, Kata/an, Hollandalz, Oksitan, Mağripli, Flaman, Ermeni, Tunus/u, Yahudi, Faslı vb farklı etnik gruplar yaşamaktadır. Ancak Fransa, hiçbir grubu azınlık kabul etmemektedir. Milletler arası azınlık haklan ile ilgili düzenleme ve anlaşmalara taraf olmamaktadır. Fransa'da iç hukuk düzenlemesi ile sadece Brötonca, Alsas dili, Baskça, Korsikaca, bölgesel dil kabul edilerek okul müfredatlanna konulmasına izin verilmiştir. Fransa' da Fransız Meclisi, 1 994 'te 665 sayılı 24 maddelik "Fransızcayı Koruma Konunu " kabul etmiştir. Bu kanun şu hükümleri getirmektedir: Madde-I: Fransa 'da eğitim, çalışma ve kamu hizmetlerinde kullanılacak dil, Fransızcadır. Madde-2: Bir malın bir ürünün bir hizmetin adında, sunuluşunda, tanıtılmasında, fayda/anma kitapçığında, garanti belgelerinde Fransızca kullanılması mecburidir. Yazılı, sözlü veya görüntülü her türlü reklam için de Fransızca kullanılması mecburidir. Madde-3: Kamuya açık bir yerde, bir toplu taşıt aracında halkı bilgilendirmek için yapılan tanıtımlarda ve buralara yapıştırılan her türlü yazı ve ilanlarda Fransızcadan başka dil kullanılamaz. Madde-4:Fransa 'da, Fransız uyruklu gerçek ve Tüzel kişilerce düzenlenen bir gösteriye, bir kolokyuma veya bir

- 67 -


kongr7ı.e katılan herkes görüşlerini Fransızca olarak ifade eder. " ı İngiltere (Birleşik Krallık) İngiltere, çok milledi bir devlet yapısındadır. Ülke içinde İrlanda/ı, İskoç, Gali, Hindu,Sih, Müslüman,Romani, Yahudi, Norman, Camaikalı gibi farklı etnik gruplar ve Göçmenler vardır. Sadece İskoçya'da Keltçe; Galler'de Gal dili; iriada'da İrlanda dili, resmi diller olarak tanınmıştır. İskoçlar, Galiler, İrlandalılar, Yahudiler, Sihler ve Romaniler azınlık olarak kabul edilmez. Azınlık dillerinin eğitim hakkı sınırlıdır.

İspanya 1 978'de kabul edilen anayasa ile özerk bölgelerden kurulu "otonomiler devleti" olarak yapılandınlmıştır. 1 7 Özerk bölge vardır. Anayasasında milletin ve vatanın bütünlüğü vurgulanan İspanya' da ispanyolca (Kastiliyen) resmi dildir. Anayasasının 2. maddesi, "Kastiliyen devletin resmi dilidir. Bütün İspanyollar onu bilmek ödeviyle yükümlü ve kullanmak hakkına sahiptirler. şeklinde düzenlenmiştir. Özerk topluluklara tanınan haklar, kuruluş kanunlan ile tespit edilmiştir. "

31

Yavuz Bülent Bakiler, Sözün Doğrusu-2, Türk Ed. Vak. Yay, 3. Baskı, İst. 2004,s. 93-94.; Prof.Dr.Haydar Çakmak, Avrupa Birliği 'nin Etnik Yapısı,Kripto,Ank.20 1 2,s.49. -

68

-


İtalya Anayasasında özel bir hüküm bulunmamakla birlikte İtalya'da devlet dili/resmi dil İtalyancadır. İtalyan anayasasının 5. maddesinde, "Cumhuriyet 'in bölünmez bütünlüğü " vurgulanır. Anayasanın 6. maddesinde "dilsel azınlıkları koruyacağı " ifade edilir. Etnik azınlık kabul edilmez. Yerel özerklik tanınan 5 bölge vardır. Fransızca, Almanca ve Slovence üç farklı bölgede İtalyanca ile birlikte resmi dil olarak kullanılır. İtalya'daki Arnavutlar, Yunanlı/ar, Hırvatlar, Oksitanlar azınlık olarak tanınmadıkları gibi dil haklan da yoktur. Ayrıca Sardunya adasının tamamına hakim Sardunyalılann Sard dilini kamu hayatında kullanmalan tamamıyla yasaktır.

Yunanistan Yunanistan anayasasında resmi dil ve azınlıklara dair bir düzenleme yoktur. Yunanistan'da Türk, Roman, Arnavut, Makadon, Ermeni, Yahıdi, Pomak ve Latin kökenli V/ah/ar gibi farklı etnik gruplar yaşamaktadır. Yunanistan da bu topluluklann dil haklan tanınınamıştır. Yunanistan, sadece Lozan Anlaşmasına göre, Müslümanlan azınlık kabul etmekte fakat bu Türk Müslümaniann etnik köken farklılığını inkar etmektedir. Batı Trakya Türklerini de "Tür/C' olarak değil, "Müslüman azınlık " olarak tanımaktadır.

Hollanda Hollanda anayasasında resmi dil ve azınlıklar konusunda bir hüküm bulunmamaktadır. Hollanda'nın esasen çoğunluk milletin bulunmadığı bir sosyal yapısı vardır. Ancak

-

69

-


AGiT Azınlıklar Yüksek Komiserliği'ne verdiği cevapta Flemenkçenin resmi dil olduğunu bildirmiştir. Hollanda azınlık politikalarını resmen kabul etmemiş fakat fiilen tanımaktadır. Hollanda azınlıklar meselesini iç işleri olarak değerlendirmektedir.

Polanya Polonya anayasasının 27. maddesinde Polonya Cumhuriyeti 'nin resmi dilinin Lehçe olduğu belirtilmiştir. Polonya'da Almanlar, Beleruslar, Romalılar azınlık statüsündedir. Polonya her türlü azınlık haklarını tanımıştır.

Portekiz Portekiz anayasasının l l . maddesinde Portekizcenin resmi dil olduğu belirtilmiştir. Azor ve Madeira takımadaları özerk bölgelerdir.

Amerika Birleşik Devletleri ABD anayasasında resmi dil ile ilgili bir hüküm ve düzenleme bulunmamaktadır. Ayrıca dil haklanyla ilgili düzenleme de bulunmamaktadır. ABD'de dil haklanyla ilgili düzenlemeler eyaletlere bırakılmıştır. Roland Breton'un yayımladığı dünya dil Atiası 'nda ABD'nin resmi dili İngilizce olarak gösterilmektedir. ABD'de 2007 'de "İngilizce Dil Birliği Kanunu" kabul edilmiştir. B u kanuna göre, "kamu ve özel işyerlerinde İngilizce kullanılması ", "vatandaşlık başvurularmda İngilizce bilme şartı getirilmiştir. "

-

70

-


3. Bölüm

Tarihte ve Bugün Türk Devletleri ve Türkçe

"' 7 1 -


-

72

-


Tarihte Türk Devletleri

"Devlet dili" veya aynı anlamda "resmi dil" kavramlannın ortaya çıkması ve anayasa veya kanunlarda yer alması, genel olarak 1 8. yüzyıldan sonradır. Ancak bu kavramlan ifade eden terimierin henüz kullanılmadığı zamanlarda da devletlerin kanunlannda, yazışmalannda, devlete ait işlerde, padişah veya hükümdar fermanlannda vs. kullandıkları dil veya dilleri vardı. Terim olarak ifade edilmemiş olsa da tarih içinde devletlerin kanunlannda yazışmalannda veya devlet işlerinde kullandıkları bu dil veya dilleri, modem zamanların anlayışına göre, devlet dili veya resmi dil olarak adlandırabiliriz.

Türk tarihinde Türkçe için "resmi dil" terimi, ilk defa, 1 876'da kabul edilen ilk anayasamız Kanun-ı Esasi'de kullanılmıştır. Ancak belirttiğimiz gibi, devlet dili veya resmi dil terimleri kullanılmamış olsa bile Türkçe, günümüzde olduğu gibi tarih boyunca da Türk devletlerinin "devlet dili " veya "resmi dili " olarak kabul edilmiş, kanunlarda, yazışmalarda, fermanlarda, devlet vatandaş ilişkilerinde fiilen kullanılmıştır. Nitekim günümüzde de bazı devletlerin anayasa ve kanunlannda doğrudan belirtilmese bile uygulamada fiilen kullandıkları devlet dilleri vardır. Türkçe, Türklerin kurduğu ilk Türk devleti olarak bilinen Hun Türklerinin kurduğu Asya Hun Devleti'nden (Hiung-nu) günümüze kadar çeşitli coğrafyalarda kurulmuş Türk

-

73

-


devletlerinin devlet dili olmuştur. Diğer taraftan Türkler, günümüzde olduğu gibi tarih boyunca aynı çağ veya devirde farklı coğrafyalarda birden fazla devlet kurmayı başarmışlardır. Tarih boyunca kurulan Türk devletlerinin sayısı konusunda tarihçiler arasında tam bir birlik yoktur. Çeşitli anlayışlarla yapılan tespitlerde 1 84 sayısını verenler olduğu gibi bu sayıyı 28 veya 1 8 olarak verenler de vardır. 32 ''Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü " tarafından yayımlanan "Türk Dünyası El Kitabı " adlı değerli eserde, Anadolu Beylikleri ve hanlıklar hariç Türk devletlerinin sayısı 6 1 olarak verilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti ' nin "Cumhurbaşkanlığı Forsu"nda bir güneş ve 1 6 yıldızla 16 Türk devleti temsil edilmektedir. Doç. Dr. Abdülkadir Donuk, "Tarihte 16 Türk Devleti Meselesi ve Türk Devletlerinin Karakteri" adlı makalesinde, " I 6 Türk Devleti" meselesini ve tarihte kurulan Türk devletlerini, İmparatorluklar, Devletler, Bey/ik/er, Atabey/ik/er, Han/ık/ar, Cumhuriyet Olarak Bilinenler şeklinde ısım ısım sınıflandırmış ve 1 13 Türk devleti tespit etmiştir. 33 Ünlü tarihçi Prof. Dr. Mehmet Altay Köymen, tarihte kurulmuş Türk devletleri konusundaki bir değerlendirmesinde, "Türk milleti dinamik millettir. Çeşitli sebeplerle ana vatan Orta Asya yı terk ederek türlü yönlere göç eden Türkler gittikleri her yerde devletler, imparatorluklar kurmuşlardtr. Pek karmaşık Türk tarihinin anlaştimasım ve anlattimasım kolaylaştırmak üzere bunu ikiye ayırmak mümkündür: 1Gövde, 2-Ko/lar

Dr. Nuri Yaz ; cı, Tarihte Türkler ve Türk Devletleri, ilgi-kültUr sanat, ist.20 1 1 , 1 0 1 - 1 07. 33 Abdülkadir Donuk, Tarihte 16 Türk Devleti Meselesi ve Türk Devletlerinin Karakteri, Türk Kültüıil dergisi, T K A EnstitüsU, Mart, 1 9!!4, Say ı :25 1 . 32

-

74

-


I-Büyük Hunlar, Gök-Türkler, Karahanlılar, Selçuklular, Osmanlılar ve nihayet Türkiye Cumhuriyeti Türk tarihinin gövdesini, 2-Bunun dışında kalan bütün Türk devletleri, Türk tarihinin koliarım teşkil ederler. " demektedir. 34 Tarih boyunca kurulmuş Türk devletlerinin hemen hemen tamamında Türkçe devlet dili olmuştur. Ancak biz çalışmamızda farklı coğrafyalarda kurulmuş bütün Türk devletleri yerine Prof Dr. Mehmet Altay Köymen 'in ifadesiyle "Türk tarihinin gövdesini temsil eden " başlıca Türk devletlerinde Türkçenin devlet dili oluşunu tarih sırasıyla kısaca gözden geçireceğiz:

Büyük Hun Devleti Büyük Hun Devleti (Hiung-nu), MÖ 220'de Orta Asya'da kurulmuş; sınırlarını doğuda Büyük Okyanus'a, batıda Hazar Denizi'ne, kuzeyde Sibirya'ya, güneyde Tibet'e kadar genişletmiştir. En parlak dönemi Mete Han dönemidir. Büyük Hun Devleti, MS 2 1 6'da yıkılmıştır. Asya Büyük Hun Devleti 'nin bir devamı olarak Hunlar, daha batıda Batı Hun Devleti'ni (MS 2- 4 yy) ve Avrupa Hun Devleti ni (MS 375454) ve Orta Asya'da Ak Hun Devleti'ni (MS 420-562) kurmuşlardır. Avrupa Hun Devleti, Güney Rusya' dan '

J4

Mehmet Altay Köymen, Büyük Selçuklu İmparatorluğu, Tarihte TOrk Devletleri- ! , Ankara Ünv. Rektörlüğü Yayınları :98, An k. 1 987, s.359. -

75

-


Avrupa içlerinde Almanya'ya kadar uzanan geniş coğrafya üzerinde kurulmuştur. Türk tarihinin en ünlü devlet adamlannın başında gelen Atilla, Avrupa Hun Devleti 'nin Avrupa'yı dize getiren hükümdandır. Kesin olarak bilinen Türk tarihi, Hunlarla başlatılır. Bilinen ilk Türk devleti de Asya Hun Hiung-nu devletidir. Hunlann tarih sahnesinde görünmelen M.Ö. 3 . yüzyıldır. Hunlarla ilgili bilinen ilk tarihi belge M.Ö. 3 1 8 tarihlidir.3 5 Bilinen ilk Türk devleti olarak Hiung-nu devletinin idarecilerinin ve hanedanın dili Türkçedir. Hun Türkçesinden günümüze fazla örnek kalmamış olsa da bazı kelime ve dil yadigarlan bulunmaktadır. Hun Türkçesi döneminden kalan Türkçe kelime ve adiann Çince şekilleri Çin kaynaklannda yer almaktadır. Prof. Dr. Talat Tekin, Hunlarm Dili adlı eserinde bu dil yadigarlannın 1 7'sini yayımlamıştır: Tengri, kut, yabgu, kmgrak, eb-çi, toplu, temir, ordu, atlı, aşçı, kapakçı, töre gibi kemleler bunlardandır. Aynca Hun Türkçesinden kalma (MS 329) Çinceleşmiş söylenilişiyle kaydedilmiş dört kelimelik iki cümle tespit edilmiştir. Cümleler Talat Tekin 'in okuyuşu ile şöyledir: Süke tılıkang 1 bugukgı tuktang Buguku geyiği veya liderciği tutun)

(Savaşa çıkın,

Hun Türkçesine ait bu iki cümle, Türkçe olarak tespit edilmiş en eski cümlelerdir. Hun döneminden kaldığı tespit edilen bu Türkçe kelime ve cümleler, hem Hunlann Türklüğünün hem de Asya Hun Hiun�-nu Devleti'nde Türkçenin kullanıldığının kesin belgeleridir. 6

35

Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültüril, TKA En st. , Ank., 1 977,s.39. Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun, Başlangıçtan Yirminci Yüzyıla Türk Dili Tarihi, Akçağ, Ank.2004,s.6 1 . 36

-

76

-


Asya Hun Türkleri döneminden kalma kelimeler, cümleler ve Çin kayıtlanndaki bilgiler, Hun Türklerinin MÖ 3. yüzyılda tarih sahnesinde göründükleri zaman Hun Türkçesinin devlet dili olarak kullanıldığını göstermektedir.37 Türkçe, Asya Hun Devleti 'nden sonra kurulan Batı Hunlan ve diğer Hun devletlerinde de devlet dili olarak kullanılmıştır.

Göktürk Devleti Tarihte "Türk" adıyla kurulan ilk Türk devleti olan Göktürk Devleti, MS 552 'de Bumin Kağan tarafından kurulmuş; 5 8 1 'de Doğu ve Batı Göktürk Devleti olarak ikiye bölünmüş, Batı Göktürk Devleti, 659'da yıkılmıştır. Doğu Göktürk Devleti ise 630'da Çin esaretine düşmüşse de 683 'te İl-Teriş Kağan 'ın verdiği İstiklal Savaşıyla yeniden kurulmuştur. Bilge Kağan (7 1 6-734) bu dönemin en ünlü devlet adamıdır. Göktürk Kitabeleri veya Orhun Abideleri olarak bilinen ilk yazılı metinlerimiz bu dönemin eserleridir. İl-Teriş Kağan'ın kurduğu ll. Göktürk Devleti, Göktürk hakimiyetinde yaşayan Uygur Türkleri tarafından 745 'te yıkılını ştır. Türk dili tarihinde bilinen ilk yazılı metinlerimiz şimdilik 8.yüzyıla ait Göktürk Kitabeleri'dir. Göktürkler döneminden kalma pek çok yazılı kitabe bulunmuştur. Bunlann en önemlileri 720'de Bilge Tonyukuk, 732'de Kül Tigin ve 734'te Bilge Kağan adına dikilmiş olanlardır. 38 Türkçe, Göktürk Kitabeleri 'nden günümüze kadar yazılı 37

A. Dilaçar, Devlet Dili Olarak Türkçe, TOK, Ank., l 962,s.6. Bak. Hüseyin Namık Orkun, Eski Türk Yazıtlar ı ; Muharrem Ergin, Orhun Abideleri, 1 000 Temel eser, 1 970.

38

-

77

-


metinlerle kesintisiz olarak takip edilebilmektedir. Göktürk Kitabeleri'nin veya diğer adıyla Orhun Abide/eri nin yazıldığı 8. yüzyıldan günümüze kadar Türkçe, Türk milletinin dili olarak, Türk devletlerinin "devlet dili " veya resmi dili " olma özelliğini korumuş ve sürdürmüştür. '

"

Dilimizin ilk yazılı metinleri olan Göktürk Kİtabeleri veya Orhun Abideleri, zamaİlın büyük devlet adamlan Bilge Kağan ve Kül Tigin adına veya onlann ağzından yazılmıştır. Özellikle Kül Tigin ve Bilge Kağan Kitabeleri, bu ünlü devlet adamlannın millete hitabı, Türk milletine ebedi vasiyetnamesi ve hatta "millete hesap vermesi"dir Yani Göktürk Kitabeleri 'nde Türk Kağanı, milletine/halkına Türkçe hitap etmektedir. Demek ki Göktürk devletinde; devlet dili kesin olarak Türkçedir. .

Göktürk Kİtabeleri 'nde Türk adı defalarca, en az 60 defa "Türk bodun şeklinde geçmesine rağmen Türkçe veya Türk dili ifadesi geçmez. Ancak, Göktürk toplumundaki bozulma sebepleri anlatılırken, "Türk beyler Türk adını bıraktı. Çin/i beyler Çin adını tutup Çin kağanına itaat etmiş. " ifadeleri geçmektedir. Bu ifadelerden Çinlileşmenin, yabancılaşmanın sadece şahıs isimlerinde olmadığı; milli kimlik ve Türkçe konusunda da söz konusu olduğu anlaşılabilir veya düşünülebilir. ''Türk beyleri Türk adını bıraktı " ifadesi, olumsuz bir durum olarak söylenmekte; "Türk adının bırakılmaması gerektiği " belirtilmektedir. . "

Kitabelerde, "Türk bey/eri, mil/eti, bunu işitin! Türk milletini toplayıp il tutacağım burada vurdum (buraya yazdım). Yanı/ıp öleceğini yine burada vurdum. Her ne sözüm varsa ebedf taşa vurdum. Ona bakarak bilin. "

-

78

-


denilmektedir.39 Kİtabelerde taşiara yazılan bilgileri "okuyup öğrenin " tavsiyesi ve vasiyeti yer aldığına göre Göktürk halkının yaygın şekilde okuyup yazma bildiğini, dolayısıyla öğretimin de bu dil ve alfabe ile yapıldığını düşünebiliriz. Hatta böyle düşünmekte bir yanlışlık bulunmadığını söyleyebiliriz. Nitekim Azerbaycanlı Prof. Ali İsa Şükürlü de 8. yüzyıl Türkçesinin ve Göktürk Alfabesi 'nin çok geniş bir coğrafyada kullanıldığını ve okullarda öğretildiğini savunmaktadır. 40 Göktürk Kİtabeleri 'nde veya diğer adıyla Orhun Abidelen'nde Bilge Kağan, Kül Tigin ve Bilge Tonyukuk Türk milletine/halka Türkçe hitap· etmektedirler. Devlet­ vatandaş ilişkisini ve devlet-vatandaş iletişimi gösteren Kİtabelerdeki ifadelerden, Göktürk Devleti 'nde Türkçenin devlet dili veya resmi dil olarak kullanıldığı bütün çıplaklığı ile görülmektedir.

Uygur Kağanlığı Uygur Türkleri, önce Asya Türk Hun Hiung-nu Devleti'ne sonra da Göktürk Devleti'ne tabi olarak varlıklarını sürdürüyorlardı. Bilge Kağan'ın ölümünden sonra zayıflayan Göktürk iktidarını devirerek beyleri Kutluğ Bilge Kül idaresinde 745 'te Uygur Kağanlığı 'nı kurmuşlardır. Göktürk Kİtabeleri 'nde Uygurlardan Dokuz Oğuzlar diye bahsedilmektedir. Bunlara Uygur boyunun da katılmasıyla on boy olan Uygurlara Dokuz Oğuı/on Uygur denilmiştir. 39 40

Prof. Dr. M. Ergin, Orhun Abideleri, İst. 1 970. s.3.n Prof. Dr. Ali İsa ŞükUrlü, Türkiye Gazetesi, 28. I 2. I993. -

79

-


Uygur Kağanlığı 'nın en parlak dönemi Böğü Kağan dönemidir. Uygur Kağanlığı 840'ta Kırgız Türkleri tarafından işgal edilip yıkılınca Uygurlann bir kısmı bugünkü Doğu Türkistan'a göç ettiler. Doğu Türkistan'da Turfan ve Kaşgar bölgesinde yeni Kağanlık kuran Uygurlar fazla siyasi varlık gösterernedilerse de ekonomi, ticaret, edebiyat, kültür alanlannda büyük gelişme gösterdiler. Yerieşik hayat süren Uygurlar, şehircilikte büyük gelişme göstermişlerdir. Uygurlar kağıt ve matbaayı da ilk kullanan Türk topluluğudur. Uygur dönemi Türk edebiyatı metinleri genellikle Mani ve Buda dinine ait tercüme metinlerdir. Türk Edebiyatında adı bilinen ilk şair de Uygurlar devrinde yaşayan Arpın Çor Tigin 'dir.4ı İslamiyet'ten önceki Türk tarihinde kültür ve medeniyet eserleri bakımından en zengin dönem Turfan Uygurlan dönemi olmuştur. Turfan Uygurlannın siyasi varlığı 13. yüzyıl başlarına kadar sürmüştür. Türkçe, Göktürklerden sonra 745 'te devlet kuran Uygurlar devrinde de varlığını gelişerek sürdürmüş, devlet dili olma özelliğini de korumuştur. Türkçe, Uygurlar döneminde devrine göre çok işlenmiş ve gelişmiştir. Eski Türkçe dönemi metinlerinin büyük çoğunluğu Uygur devrine aittir. Uygurlar dönemi eserlerinde dilimizin adı, Türk dili, Türkçe veya Türk Uygur dili olarak geçmektedir.42 Uygur Alfabesi, Göktürk alfabesiyle birlikte uzun süre kullanılmıştır. Uygur Alfabesinin Osmanlı devrinde kullanıldığı da

41

Uygurlar ve Uygur Türk Dili ve Edebiyat için bak. Prof.Dr. Ahmet Bican Ercilasun, Türk Dili Tarihi, Akçağ, Ank.2004,2 1 7-283 . veya Büyük Türk Klasikleri, Ötüken-Söğüt Yay., C. I. 42 Prof. Dr. Ahmet B . Ercilasun, Makaleler, Yay. Haz. Ekrem Arıkoğlu,Akçağ, Ank.2007 ,s. I S vd. -

80

-


bilinmektedir. Hatta Fatih Sultan Mehmed'in Uygur harfleri ile fermanı vardır. Türk hukuk tarihi terimlerinin büyük çoğunluğu da Uygur Kağanlığı döneminden kalmadır. Uygur Kağanlığı dönemine ait hukuk belgeleri arasında askeri biriikiere verilen malzeme ve yemek makbuz/arı, toprak satışı, toprak kiralama, evlat edinme, borç para verme, vergi toplama, hayvan kiralama vb gibi değişik konularda düzenlenmiş pek çok belge bulunmaktadır. 43 Tamamı Türkçe olan bu hukuk belgeleri, Uygur Kağanlığında yazılı belge düzenleme geleneğinin varlığını gösterdiği gibi, Türkçenin devlet dili veya resmi dil olduğunu da açıkça göstermektedir. Kısaca Uygurlar döneminde Türkçe hem edebiyat dili hem de devlet dili olarak işlenmiş ve büyük gelişme göstermiştir.

Karahan/ı Devleti Karahanlı Devleti, Orta Asya'da kurulan ilk Müslüman Türk Devleti olarak bilinir. Bu Türk devletine "karahanlı" denilmesinin sebebi, hükümdarlannın "güçlü­ kuvvetli " anlamına gelen "kara" unvanını kullanmalan dır. Karahanlı Devleti, 840'ta Uygur Kağanlığı'nın yıkılmasıyla kurulmuştur. Karahanlılann kökeni Karluk veya Yağma Türklerine dayanmaktadır. Karahanlı Hükümdan Satuk Buğra Han, 932'de İslam dinini kabul etmiş ve devletin resmi dini ilan etmiştir. Satuk Buğra Han ile birlikte iki yüz bin çadır halkı da İslam 'ı kabul etmiştir. İslamiyet, Orta Asya' da Türkler arasında Karahanlılar döneminde 43

Caferoğlu Ahmet, "Uygurlar'da Hukuk ve Maliye Istılahları" Türkiyat Mecmuası, İst. Ünv. Türkiyat Enst.,C IV, İst. 1 934. -

81

-


yaygınlaşmıştır. Siyasi varlıklannı I 2 1 2 'ye kadar sürdüren Karahanlılar dönemi Türk dil, edebiyat ve kültür eserleri yönünden zengin bir dönemi olmuştur. Hem İslami devir Türk edebiyatının ilk eserleri hem de dil, edebiyat ve Kültür tarihimizin en büyük ve en önemli iki eseri, Kutadgu Bilig ve Divan-1 Lügati't Türk, Karahanlılar dönemine aittir. Kutadgu Bilig, İslami Türk edebiyatının ilk büyük eseridir. Balasagun'lu Yusuf Has Hacip tarafından 1 069/1 070'te yazılan ve 6645 beyitten meydana gelen eser, manzum bir siyasetnamedir.

Yusuf Has Hacip, eserini "Türkçe" yazdığım, "Türkçeye el uzatıp onu, yabani bir geyiği evcilleştirir gibi işlediğini" özellikle belirtmiştir. Türk kültürünün temel eserlerinden Kutadgu Bilig 'in yazan, daha doğrusu şairi Yusuf Has Hlicip, devletin üst kademe idarecilerindendir. "Hiiciplik" veya "Has Hiiciplik", İslam devletlerinde ve özellikle Karalıantı Devleti 'nde önemli bir bürokratik unvandır. "Has hliciplik", Karahanlılar sarayında vezirlik ve ordu komutanlığından sonra en mühim mevkidir.44 Kutadgu Bilig'in mütefekkir şairi Balasagunlu Yusuf, "eserini Balasagun'da yazmağa başlamış, sonra Kcişgar'a giderek orada tamamlamış ve Tavgaç Kara Buğra Hanlar Hanı'nm huzurunda okumuştur. Hükümdar, şairin kalem kudretini takdir ederek, ona iltifat etmiş ve yanına alarak

44

Nihat Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, C. I, s. 23 I . Prof. Dr. Saadet Çağatay, Türk Lehçeleri Örnekleri, Ank. 1 963, s.79. -

82

-


'Has Hacip ' unvanını vermiştir. Bundan dolayı adı YusufHas Hiicip veya Yusuf Uluğ Has Hiicip diye meşhur olmuştur. 4 5 "

Yusuf Has Hacip ünlü eseri Kutadgu Bilig'de devlet yöneticilerinin sahip olması gereken nitelikleri, devlet yöneticilerinin çeşitli meslek mensupları ve halkla ilişkilerinin nasıl olması gerektiğini, halkın görevlerini, ayrıntılı şekilde anlatmıştır. Bu özellikleri ile Kutadgu Bilig'de temeli Asya Hunlanna dayanan Türk devlet ve siyaset anlayışı yansıtılmıştır. Türk dil ve kültürünün adeta bir ansiklopedik hazinesi olan Divan-ı Lügati't Türk de ( 1 077) Karahanlılar devri eseridir. Divan-ı Lügati 't Türk'ün yazarı, büyük dilci ve Türk milliyetçisi Kiişgarlı Mahmut'tur. Kiişgarlı Mahmut, eserinde belirttiği gibi, "nesepçe Türklerin en ileri gelenlerinden "dir. Eserindeki bilgilerden Kaşgarlı Mahmut'un Karahanlılar ailesinden değilse bile o ailenin çevresindeki yüksek Türk aristokrasisine mensup olduğu anlaşılmaktadır. 46 Karahanlılar döneminin bir başka Türkçe eseri de Edip Alunet Yükneki'nin Atabetü '1 Hakayık adlı manzum dini öğüt ve ahlak kitabıdır. ilk Türk mutasavvıfı Hoca Ahmet Yesevi de Karahanlılar döneminde yaşamıştır. Dini/tasavvufi şiirleri Divan-ı Hikmet adlı esrinde toplanmıştır. İslamiyet'in Anadolu'da da yayılmasında Anadolu'ya gelen Ahmet Yesevi dervişlerinin büyük payı vardır. Hoca Ahmet Y esevi ve dervişleri, Türkler arasında İslam'ı Türkçe anlatarak yaymışlar

45 46

Prof. Dr. Reşit Rahmeti Arat, Kutadgu Bilig-1 Metin, Ank. 1 947, s.22. Besim Atalay, D.L.T. Tercümesi C-1, 1 94 1 , Önsöz. M. Şakir Ülkütaşır, Büyük Türk Dilcisi Kaşgarlı Mahmut, Ank. 1 972, s.79. -

83

-


ve böylece Türk diline ve Türk birliğinin kurulmasına büyük hizmette bulunmuşlardır. 47 Ayrıca Kur'an-Kerim'in ilk Türkçe tercümeleri de Karahanlılar döneminde yapılmıştır. İlk Müslüman Türk Devleti Karahanlılar devri eserleri ve devrin kültür hayatı, Karahanlılar döneminde Tüklüğün ve Türkçenin itibarda olduğunu göstermektedir. Yusuf Has Hacip ve Kaşgarlı Mahmut gibi iki büyük Türk'ün eserlerinin ve şahsiyetlerinin Karahanlı Devleti içindeki yeri ve itibarlan da gösteriyor ki İsHimiyet'in kabulünden önce "devlet dili " olarak kullanılan Türkçe, İsHimiyet'in kabulünden sonra da bu özelliğini kuvvedenerek sürdürmüş; ilk Müslüman Türk Devleti olarak bildiğimiz Karahan/ı Devleti 'nde de devlet dili olarak kullanılmıştır. Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklu Devleti Büyük Selçuklu Devleti, Türk Gazneliler Devleti'ne karşı kazanılan Dandanakan Savaşı ile 1 040'ta kurulmuştur. Selçuklu Devleti'ni kuran Oğuz Türkleri, bugünkü Türkiye Türklerinin de dedeleridir. Devlet'e adını veren Selçuk Bey, 24 Oğuz boyundan Kınık boyuna mensuptur. Büyük Selçuklu Devleti, Horasan'da kurulmuş, Tuğrul Bey, Alp Arslan ve Melikşah zamanında Orta Asya, İran, Irak, Suriye ve Anadolu coğrafyasına hakim olmuştur. 1 1 57'de Sultan Sencer'in ölümü ile siyasi varlığını kaybetmiş; bundan sonra Büyük 47

Ahmet Yesevi ve Tesirleri için bak. Fuaı Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, An k. 1 99 1 .

- 84 -


Selçuklu Devleti yerine

olmuştur.

1075'te

Anadolu Selçuklu Devleti

Büyük

Selçuklulann

bir

kolu

hakim

olarak

Süleyman Şah

tarafından kurulan Anadolu Selçuklu Devleti

İslfunlaşmıştır.

Kısaca Anadolu'nun Türk vatanı oluşunu

de varlığını 1308 ' e kadar sürdürmüştür. 107 1 'de Alp Arslan'ın Malazgirt zaferi ile Türklere kapılan açılan Anadolu, Anadolu Selçuklulan devrinde Türkleşip Selçuklutara borçluyuz. Türkçe,

devrinde

devlet

bazı tarihi,

siyasi-sosyal

dili

olma

açısından

Selçuklular

Farsça

Arapça

coğrafi ve sosyal olumsuzluklar veya

zamretler yüzünden,

ve

ile

rekabet etmek zorunda kalmıştır. Hatta bir süre yazışmalarda kullanılamamıştır. Devleti'nde

lamında

Bu

durumu,

"devlet dili olmadığı "

yorumlayanlar

vardır.

Türkçenin

veya Bu

Selçuklu

"olamadığı "

yorumu

an­

yapanlar,

Türkçenin ancak, Selçuklu devletinin yıkılına döneminde

Karamanoğlu Mehmet Bey 'in 15 Mayıs 1277'de yayımladığı bildirilen fermanla "ilk defa devlet dili olduğu " gibi yanlış bir kanaali yaygınlaştırmaktadırlar. Hatta bu anlayışla, 15 Mayıs 1277 tarihini, "Türkçenin devlet dili olma bayramı " olarak kutlamaktadırlar. 48 Bu yanlış bir anlayış ve yorumdur. Türkçe, ''ilk defa" Karamanoğlu Mehmet Bey'infermanıyla devlet dili olmamıştır. Türkçe, Selçuklular' dan ve Karamanoğlu Mehmet Bey'in aslı bulunmayan Fermanından çok önce de elbette devlet dili idi. Yazı dili tarihi en az 2500

yıl tahmin edilen Türkçenin, ancak 13. yüzyıl sonlannda

devlet dili olduğunu düşünmek ve iddia etmek, ilim ölçülerine sığmaz.

48

Uluslararası Yunus Emre, Nasrettin Hoca, Karamanoğlu Mehmet Bey ve Türk Dili Semineri Bildirileri, Konya, 1 977. -

85

-


Selçuklular devrinde Türkçenin kısa bir süre de olsa devlet yazışma/arında kullanılamamış olmasının bir takım tarihi, coğrafi ve sosyal sebepleri vardır. Durumu doğru değerlendirmek için devrin tarihi, coğrafi ve sosyal sebep ve şartlannı iyi anlamak gerekir. Eğer bunu yapamazsak, Anadolu'yu Türkleştirip vatanlaştıran ve bize miras bırakan atalarımızı, Türklüklerini, milli kimliklerini unutmak veya kaybetmekle suçlamış oluruz. Bu da tarihi bir haksızlık ve insafsızlık olur. Çünkü Anadolu 'yu fethedip Türkleştiren onlardır. Kendileri Türk kimliğini unutan insanlar, bir coğrafyayı nasıl Türkleştirebilirler? Selçuklular devrinde devletin yazışma/arında bir süre Türkçe yerine Farsçanın kullanılmış olmasının sebebi, milli şuur zaafı değil, siyasi ve sosyal yapının getirdiği zaruretlerdir. Ünlü tarihçi Prof. Dr. Faruk Sümer, bu "zaruri sebepleri" şöyle izah ediyor: "İran Selçuklu devletinin mülki teşkilatında vezirlikten tahsildarlığa kadar bütün hizmetlerde İranlı/ar kullanılıyordu. Esasen Türk unsuru, yerli unsura nazaran sayıca az idi. Bu sebeple hükümdarlar Farsça öğreniyorlar ve mülki devlet memurları ile daha ziyade bu dilde konuşuyorlardı. Bununla beraber hanedan mensuplarının kendi ana dillerini unutmuş olduklarını düşünmek mümkün olmadığı gibi Türk geleneklerini de devam ettirmişlerdir. Esasen bir­ çoğunun annesi Türk olduğu gibi kendilerini büyütüp terbiye eden atabeyleri de Türk idi. Orduları ise, yeni katılan unsurlar ile daima Türk kalıyordu. Selçuklu devri Türkleri, dahil bulundukları İslam medeniyetinin tesiri altında kalmış olmakla beraber işaret edildiği gibi dillerini muhafaza etmekte ve geleneklerini yaşatmakta idiler. Bunlar ve diğer birçok hususlarda, onlar, Arap ve Acemierden ayrılıyor/ardı.

-

86

-


Türklerin bu unsurlar ile yaşamaları onlardaki kavmiyel şuurunu zayıjlatmamış, belki de kuvvetlendirmiştir."49 "Selçuklu/arın gerek İran ve gerek Anadolu 'da mülki teşkilatta yerli İranllları kullanmaları, resmi dilin Farsça olması, sadece ameli (pratik) gayelerle ilgilidir. Çünkü sultanlar kendi kavimlerinde (başta her zaman ve her yerde bütün devletler için hayati bir ehemmiyeti haiz bulunan mali saha olmak üzere) devletin mülki teşkilatında vazife görebilecek yeter derecede eleman bulamıyorlardı. " Farsçanın sadece yazışmalarda, devlet dili olarak kullanıl­ masının, Türkçenin terk edildiği manasma gelmediğini de hemen hatırlatmalıyız. Yine başka kültür ve coğrafyalar üzerinde devlet kuran Moğollar ve Araplar da aynı yola baş vurmuş/ardır. " 50 Selçuklu Sarayı'nda yazışma dili olarak Farsça kullanılırken Devlet ve Saray işlerinde, orduda, sözlü olan her şeyin "Türkçe ile yürütü/düğünü ", Prof. Dr. Tahsin Banguoğlu ''Devlet Dili Türkçe " adlı t€bliğinde şöyle açıklıyor: "Kendileri de Türk olan hükümdar/arın, devlet adam­ larının bir Türk memleketinde yabancı diller/e hükümet sürmeleri çok garip görünür. Ancak bu dillerin devlet dili olarak kullanılışını, oldukça dar bir manada anlamak gerekir... Sarayın ve ordunun konuşma dili Türkçedir. Devlet kapısında sözlü olan her türlü muamele Türkçe görülür. Saray çevresinden uzaklaşıldıkça her türlü işin Türkçe olarak yürütü/düğünü, özellikle valilerin, bey/erin halk ile olan bütün işlerini Türkçe gördüklerini tahmin edebiliriz. 49 50

Prof. Dr. Faruk SUmer, Oguzlar (TOrkrnenler), Ank. 1 972, a.g.e., s.XII.

- 87 -

s.

1 03.


Bu arada Türkçe, resmf bazı yazılarda da kullanılmış olmalıdır. " s ı Selçuklu

Sultanı

Melikşah'ın

şahsi

mektuplannı

Türkçe yazdığım da yukandaki bilgilere eklersek durumu biraz daha aydınlatmış oluruz. 52 Türkçe,

Selçuklular"

İran devleti

coğrafyasında zamanında

kurulan

devlet

"Büyük

yazışmalannda

kullanılma açısından yine de. bir sarsıntı geçirmiştir. Ancak 1 3 . yüzyılda Anadolu sahasında bilhassa

Beylikler Devri 'nde

tam bir inkılap havasıyla şahlanışa geçmiştir. Bunda yeni göçlerle

nüfus

yoğunluğunun

artmasının,

yeterli

insan

gücünün yetişmesinin ve Türkmen beylerinin rolü olmuştur. Türkçenin devlet dili olması konusunda Karamanoğlu

Mehmet Bey'in

Fermanı 'nın sanıldığından daha geniş bir te­

siri olduğu, hatta

Türkçenin "ilk defa devlet dili olduğu "

ileri

sürülüyorsa da bu görüş tarihi gerçeği yansıtmamaktadır.

Çünkü Türkçe daha önce devlet dili olduğu gibi, sadece Mehmet

Bey'in

olamazdı.

Karamanoğlu Mehmet

söz konusu

Fermanı'yla da Bey 'in 15

devlet

dili

Mayıs 1277'de

yayımladığı bildirilen Ferman, tek başına Türkçeyi devlet dili yapmaya yeterli değildir. Zira Mehmet Bey, hem kısa süre iktidarda kalmış hem de kendisi merkezi otoriteye sahip bir Türk devletinin başında sultan veya hükümdar değildir. Onun için söz konusu fermanın bütün ülkede yani bütün beyliklerde geçerli kabul edildiğini düşünemeyiz. Karamanoğlu Mehmet Bey'in,

devlet dili yaptL " 51 52

"Türkçeyi ilk defa

diye düşünülen fermanıru, tam bir milli

Prof Dr. Tahsin Banguoğlu, Dil Bahisleri, İst. 1 987, İçinde "Devlet Dili Türkçe". Selçuklular Tarihi ve Türk İslam Prof Dr. Osman Turan, Medeniyeti, ist. 1 969, s.344. -

88

-


şuurla yayımiayıp yayımlamadığı da şüphelidir. Selçuklu tarihi sahasının ünlü tarihçisi Prof. Osman Turan bu Ferman'ı değerlendirirken, "Esasen bu harekette millf duygunun mu kültür durumlarının mı daha fazla rol oynadığını tespit edecek bir delile de sahip değiliz. Bundan başka, Farsça devam eden bütün devlet muamelatının bir emir/e ve derhal Türkçeye çevrilmesi de kolay değildi. " demektedir.SJ Milli şuur, milli duygu eseri olarak ortaya çıkıp çıkmadığı kesin olmayan bir fermanından dolayı Karamanoğlu Mehmet Bey'i, edebiyat tarihçisi Nihad Sami Banarl1'nın ifadesiyle ''İdealist bir dil inkıliipçısı saymak aşırı bir görüştür. ,s4 Çünkü Türkçe, zaten Mehmet Bey' den çok önce Konya sarayında kendini kabul ettirecek güçte idi. Prof. Fuat Köprülü'nün de belirttiği gibi, "Eğer Türkçe eskiden beri devlet işlerinde hiç kullanılmamış olsa, böyle bir teşebbüste bulunulması imkansız olurdu. ,ss Nitekim Anadolu Selçuklu Sultanı İkinci İzzettin Keyktlvus'un (1 246- 126 1 ) o devirde halk tarafından sevilen ve destani bir eser olan "Diinişmendnlime "yi kendi yazıcısına Türkçe yazdırması, Konya sarayında Türkçeye verilen önemi gösteren dikkate değer bir harekettir. Diğer taraftan Karamanoğlu Mehmet Beyin 15 Mayıs 1277'de yayımladığı bildirilen fermanın bugün aslı mevcut değildir. Böyle bir fermanın yayımlandığı İbni Bibi'nin Selçuklu tarihine dair, ''Al Avamir-ül Aldiye Fil umur-ul Alamiyye " adlı Farsça bir eserinden öğrenilmektedir. Söz konusu eserde Fermanla ilgili olarak şöyle denilmektedir: 53 54 ss

a.g.e., s. 348.

Nihad Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi C. I, s.299. Prof. Dr. Fuat Köprülü, Türk Edebiyatı Tarihi, İst. 1 980, s. 25 1 . -

89

-


". • .

Divan kerbend u fermanha be etraf nüviştend u karar nihabend ki ba 'del-yevm der-divan u dergah u barigah, çüz be-zeban-ı türk� sühan nedaret',s6 (Yani, "Divan kurdular ve mülhakata fermanlar yazıp o günden itibaren Divan'da -büyük meclis-, Dergahta ve Bargah'ta -izinle girilen yer, çadır, meclis- Türkçeden baş�a hiçbir dilin kullanılmamas ma karar verdiler) İbni Bibi'nin eserinde naklettiği bu Ferman'la ilgili olarak Yazıcızade, Tevarih-i Al-i Selçuk adlı eserinde şu bilgiyi veriyor: "... Seyrandan dönüp divan duttu/ar ve her tarafa ahkdm biti/er gönderdiler. Ve halkı Düzme 'nin itaatine davet kıldı/ar. Ve dahi çığırttılar ki Şimden girü hiç kimesne ne kapuda ve divanda ve meclis ve seyranda Türki dilinden gayri dil söylemeye/er. Birkaç gün onların işi bu tarik üzre temşiyyet buldu. Karamanoğlu Mehmet Bey çün vezir oldu. Buyurdu ki defterleri dahi Türkçe yazalar. Ol zamanda bu Arabi huruf ile Türkçe yazmak adet olmamış idi. Her yazıcı kendi karihasmdan bir dürlü defter ve lafsil yazdılar Cümle idecekleri vaktin başaramadılar. Zira Türkinin zaptı kolay değildir ve rüknü yoktur. Naçar, girü Parsi şerh ve Arabi ruküm yazdılar"51

56

İsmail Hami Danişmend, Türklük Meseleleri, Dogu Kütüphanesi, İst.2006, s.43.

57

Yazıcıziide, Tevarih-i Al-i Selçuk, Haz. Abdullah Bakır, Çamlıca yay., İst.2009,s.832-833 -

90

-

·


Karamanoğlu Mehmet Bey'in Farsça ve Türkçe şekillerini naklettiğimiz fermanını, Prof. Dr. Zeynep Korkmaz da şöyle değerlendiriyor: ''Fermanın yayımfanmış olması, Anadolu bey/ikierindeki genel tutumu ortaya koyan bir davranış/ır. Mehmet Bey, Türk dil ve kültürüne üstün değer verdiğini gösteren bu davranışı ile bütün Anadolu beyliklerinde kök salmış olan mi/If bir akıma tercüman olmuş ve öteki beylik/erin de temsilciliğini yapmış bulunmaktadır. Eğer bütün Anadolu beyliklerinde böyle akım haline gelmiş bir gelişme söz konusu olmasaydı geçici buyruklarla Türk yazı dilinin temelini atmak asla mümkün olmazdı. 58 "

Yine bu fermanın değerlendirmesini yaparken Prof. Dr. F. Kadri Timurtaş da şu görüşlere yer vermektedir: "Bu emir vefermanın tarihi 10 Zilhicce 675'tir. Miladf 15 Mayıs 1277 gününe tekabül etmektedir. Bu buyruğun nasıl tatbik edildiği, daha doğrusu yürütü/üp yürütülmediği pek de belli değildir. Çünkü Cimri ve Mehmet Beyin hükümet sürmeleri çok kısa olmuştur. Esasen böyle bir Türkçe buyruk bu güne kadar ele geçmiş değildir. Bu sözler Farsça yazılmış tarihf kaynaklardan birinde zikredilmiştir. 59 "

Tarihi bir hadise olarak Karamanoğlu Mehmet Bey'in hareketi, geçici bir harekettir. Karamanoğlu Mehmet Bey, Konya'yı istila ederek "Cimri" adıyla tanınan sahte Selçuklu şehzadesini "Siyavuş bin Keykavus " adıyla Selçuklu tahtına oturtmuş, bu adam adına hutbe okutmuş ve 20 gün kadar Selçuklu veziri olarak hüküm sürmüştür. Fermanı işte bu 58 59

Prof. Dr. Zeynep Korkmaz, Anadolu Beylikleri Devrinde Türk Dili ve Karamanoğlu Mehmet Bey adlı Tebliğ. (68 nolu not içinde) Prof. Dr. F. Kadri Timurtaş, Türkçemiz ve Uydurmacılık, İst. 1 977, s. 263 . -

91

-


kanşık günlerde Konya'ya karşı isyan ettirdiği göçebe Türkmenlerin Farsça bilmeyişlerini hesaba katarak çıkardığı da ileri süıülmektedir. 60 Gerçekten bu göıüş kolayca reddedilemez. Zaten söz konusu Ferman Tevarih-i Al-i Selçuk 'ta verilen bilgilere göre uygulanamamıştır. Çünkü Karamanoğlu Mehmet Bey'in Konya isyanı bastınldıktan sonra, Ferman'ın geçerliliği kalmamıştır. Fakat, her ne sebep ve gerekçe ile olursa olsun, Karamanoğlu Mehmet Bey, Türkçe ile ilgili böyle bir harekete girişmişse onun bu hareketi, Türk milleti ve Türkçecilik açısından her türlü takdirin üzerindedir. Mehmet Bey, Türkçeci/ik tarihindeki haklı yerini almıştır. Bizim buradaki itirazımız demeyelim ama anlatmaya çalıştığımız, Türkçenin, Karamanoğlu Mehmet Bey'in Fermanı ile "ilk defa devlet dili oldu. görüşünün, "Türkçe için haksızlık olduğu"nu belirtmektir. Çünkü, Türkçe, ilk Türk devletlerinden itibaren "devlet dili" olma özelliğini kazanmıştır. Tarih içindeki iniş-çıkışlar bu gerçeği değiştiremez. "

Osmanlı Devleti Osmanlı Devleti, bir Türk devletidir. Devletin kurucusu, Selçuklu uç beylerinden Osman Bey'dir. Osman Bey, 1 299'da adına hutbe okutup para bastırmıştır. Bu sebeple 1 299 Osmanlı Devleti'nin kuruluşu olarak kabul edilir. Osmanlı lar, bir taraftan Anadolu Selçuklu Devleti 'nin varisi olarak diğer Türk Beyliklerini hakimiyetleri altına alıp Anadolu' da siyasi birliğini kurarken diğer taraftan da 60

Nihat Sami Banarlı, Resimli Ttlrk Edebiyatı Tarihi, C- 1 , s.299. -

92

-


Rumeli 'ye geçerek Balkanlarda fetihlere başladılar. İznik, Bursa ve Edirne devletin başşehri oldu. 1453 'te Fatih'in İstanbul 'u fethinden sonra çok kavimli, çok dilli, çok dinli bir imparatorluk halini aldı. Osmanlı Devleti, Türk tarihinin en kudretli devleti olmuştur. Sınırlan, doğuda Hazar denizinden batıda Viyana'ya; kuzeyde Kınm'dan güneyde Afrika kıyılan, Arabistan yanmadası ve umman denizine kadar ulaşmıştır. Kapladığı alan ortalama 20 milyon kilometrekaredir. Kanuni devrinde ( 1 520- 1 566) kudretinin zirvesine çıkan Osmanlı Devleti, 1 6. Yüzyılda tam bir cihan devleti olmuştur. 1 683 'te Viyana kapılanna dayanan Osmanlı Devleti, Viyana'yı kuşatmış fakat fethedememiş ve bundan sonra Avrupa karşısında gücünü kaybetmeye başlamıştır. 1 7. yüzyıl ortalanndan itibaren 20.yüzyıla kadar çeşitli askerf-siyasi ısiahat veya yenilik hareketleri ile yeniden eski gücüne ulaşınaya çalışmışsa da başanlı olunamamış; Duraklama ve gerileme devri denilen devirlerden sonra Birinci Dünya Savaşı ( 1 9 1 4- 1 9 ı 8) yenilgisi ile devrini tamamlamış ve 30 Ekim 1 9 1 8 Mondros Mütarekesi ile fiilen, ı Kasım ı 922'de Saltanatının kaldmiması ile de varlığı resmen sona ermiştir Hiç şüphe yok ki Osmanlı Devleti, bir Türk devleti idi. Selçuklutann Oğuzlann Kınık boyundan olduğu gibi, Osmanlılar da Oğuzlann Kayı boyundandır. Osmanoğulları hanedanı, genel olarak Fatih derine kadar soylarını daima Türk-Oğuz/Kayı boyuna bağlamışlar ve bunu meşruiyetlerinin kaynağı veya temeli olarak görmüşlerdir. Yazıcıoğlu, Aşık Paşa, Neşri gibi ilk dönem Osmanlı tarihçilerinin eserlerinde bu durum özellikle belirtilmiştir. Ancak Osmanlı Devleti 'nin Fatih Sultan Mehmet'ten sonra, sınırlannın genişlemesi ve çok dilli, çok kültürlü bir -

93

-


coğrafyaya yayılması (bir imparatorluk haline gelmesi) ile durum giderek değişmiş;

"Türk" kimliği veya "Türklük" "Müslüman" sonra da "Osmanlı" veya "Osmanlılık" kimliği kullanılmıştır.

kavramı yerine ortak kimlik olarak önce Osmanlı Devleti, yönetirnde

"din"

uygulanmıştır.

Fatih ' in İstanbul 'u fethinden sonra

temeline

dayanan

Osmanlı millet sisteminde,

millet, Osmanlı tebaası olup

"zımmi" sayılan gayri Müslim

Rum/ar, Ermeniler ve Yahudiler ayrı

milletler

kavramı,

sayılmıştır.

bugünkü

yönetiminde

"millet sistemi" Müslümanlar tek

de dini birer topluluk olarak

Osmanlıda

anlamında

kullanılan

kullanılmaz.

"millet" Osmanlı

"millef', aynı din veya mezhebe bağlı topluluk

anlamında kullanılmıştır. Osmanlı millet sisteminde,

veya etnik temeldeki farlılıklar dikkate alınmamıştır.

kavmi

Din

farklılığı temeline dayanan devlet yönetiminde, ayrı ayrı millet sayılan gayri Müslim topluluklar, kendilerine tanınan özerklikle

kendi din, hukuk ve geleneklerine göre ı "Zımmi" adı verilen gayri Müslim tebaaya

yaşamışlardır. 6 tanınan

bu

haklar,

günümüzdeki

"azınlık

hakları"nın

uygulaması dır. Osmanlı yönetiminde uygulanan

"millet sistemi", ( 1 839) ve

Tanzimat dönemine kadar sürmüştür. Tanzimat Isiahat gayri

( 1 856) Fermanlan ile yönetim anlayışı değişmiş; Müslim

getirilmiştir.

(zımmi)

Bundan

tebaa

sonra

Müslümanlarla

eşit

bütün hale

"Osmanlı Milleti" anlayışı

gündeme gelmiştir. Böylece her din, mezhep ve kökenden tebaa yani bütün Osmanlı vatandaştan, "Osmanlı milleti" sayılmıştır. Fakat, Osmanlı Devleti 'nin, dağılmasını önlemek için getirilen bu "Osmanlılık" sistemi de

gayri Müslim ve

gayri Türk (Arnavut, Arap vd) tebaanın siyasi ayrılıkçılık 61

Ali Güler, Osmanlı 'dan Cumhuriyet 'e Azınlıklar, Berikan Yay, Ank.2009, -

94

-


hareketlerini önleyememiştir. Avrupalı devletler ve Rusya, gayri Müslim tebaanın haklannı korumak bahanesi ile Osmanlı Devleti 'nin iç işlerine kanşmayı kendilerine hak olarak görmüşlerdir. Günümüzde, küresel güçlerin, Avrupa Birliği ve ABD'nin veya kısaca Hıristiyan dünyasının insan hakları, azınlık hakları, demokratikleşme, anadilde eğitim, anadilde savunma, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi vb. kavramlar arkasında Türkiye'ye dayattığı politika ve istekler, Osmanlı Devleti'nin dağılma dönemindeki uygulamalann bir benzeridir. Avrupa 'nın tarihi Şark Meselesi politikasının değişik görünüşleridir. Fatih Sultan Mehmet ( 145 1 - 148 1 ) döneminde özellikle İstanbul 'un fethinden sonra devlet yönetimine devşirme (Türk asıllı olmayan) sadrazamlar gelmeye başlamıştır. Çandarb Halil Paşa, Fatih döneminin son Türk asıllı sadrazamıdır. İstanbul'un fethinden sonra Fatih tarafından idam ettirilmiştir. Osman Gazi'den Fatih döneminde Çandarb Halil Paşa 'ya kadar Osmanlı yönetimine gelen l l sadrazarnın hepsi Türk asıllıdır. Fakat daha sonraki dönemlerde durum değişmiştir. Osmanlı Yönetiminde bulunan toplam 2 1 4 sadrazamdan ancak 79'u Türk, diğer 1 35'i ise çeşitli etnik kökenierden gelme yani devşirmelerdir. 62 Bilindiği gibi devşirme, Genellikle Balkanlardan toplanan 10-15 yaşlarında Hıristiyan çocukları arasında seçilip önce Acemi Oğlanlar Ocağında ve sonra da Enderun adı verilen Saray okulunda eğiti/ip devlet hizmetinde kullanılanlara verilen genel sıfattır.

62

İsmail Hami Danişmend, Türklük Meseleleri, Doğu Kütüphanesi, İst. 2006,s.46-4 7.

- 95 -


Fatih döneminden sonra devletin yapısının değişmesi, devşinnelerin yönetime gelmeye başlaması ve esasen de dini temele dayanan millet sisteminin uygulanması, "Türk" kavramına da giderek olumsuz anlamlar yüklenmesine sebep olmuştur. "1 6.yüzyıl başlarından itibaren iki-iki buçuk yüzyıl kadar Türk kavramının itibarı gerilemiştir. Çünkü bu yeni dönemde Türk 'e 'kaba, anlayışsız, cahil, köylü, göçebe ' gibi manalar yüklenmiştir. "63 Ancak, Osmanlı yönetiminde özellikle 16. yüzyildan sonra, "Türklük" kavramının geri plana.atılmasına karşılık Türkçenin kullanması açısından durum değişmemiştir. Çünkü Osmanlı yönetimine hakim Türk asıllı olmayan devşinneleri Türklüğe bağlayan temel bağ Türkçe olmuştur. Bernard Lewis, Osmanlı-Türkçe ve devşirmeler konusunda şu tespiti yapıyor: "Osmanlı İslam imparatorluğu içinde egemen grup Türk idi.(. . .)İmparatorluğun hakim dili Türkçe idi ve saray, ordu ve bürokrasi onu kullandi. İmparatorluğun kozmopolit idareci elit'i birçok ırktan kimseler arasından seçildi; fakat Türkçe konuşma, bu gruba mensup olmanın normal bir ek şartıydı ve Türkçe genellikle onların çocuklarının konuştuğu dil oldu. "64 Osmanlı Devleti 'nin sınırlannın giderek genişlemesi ile çok kavimli, çok dinli, çok dilli bir devlet/ülke yani "imparatorluk yapısı" ortaya çıkmıştır. Osmanlı Devleti'nin bir imparatorluk halini alması, "Türk kimliği bilinci" ve "Türk/ük" kavramının giderek zayıflamasına hatta silirimesine karşılık Osmanlı sarayının dili her zaman 63

Prof. Dr. Tuncer Baykara, Türk, Türklük ve Türkler, 2. Bas. IQ Kültür Sanat Yay.,2006, s.232-236. 64 B�mard Lewis, Modem Türkiye'nin Doğuşu, Çev. Metin Kıratlı, Türk Tarih K., Ank. I 970,s.328. -

96

-


Türkçe olmuştur. Devlet dairelerinde, bürokraside Devletin dili daima Türkçe olmuştur. Devletin bütün kayıtlan,

yazışmalan Türkçedir.

fermanlan Türkçedir. 65

Osmanlı

padişahlannın

Türkçenin

devlet dili olarak kullanılması, Osmanlı Devleti 'nde kuruluşundan itibaren güçlenerek devam etmiştir. "Gerçekten bütün imparatorluk idaresinin muameleleri, yabancı devletlerle muhaberat ve dünyanın en zengin Türkçe arşivi Osmanlı/ara ait olduğu gibi Orhan Gazi, vakfıyelerini ilk defa Türkçe yazmakla vakıf dilinin Arapça olması kaidesi de kısmen değiştirilmiştir. " 66 Osmanlı Beyliği, Anadolu'da Türk birliğini veya siyasi birliği kurmakla Batı Türkçesi'nin birliğini de sağlamıştır. Fatih, İstanbul'un fethinden sonra, devlet teşkilatını yeniden kurarken hazırlattığı kanunlan Türkçe yazdırdığı gibi, hazırlanması

sırasında

da

dil

konusuna

özellikle

dikkat

edilmesini istemiştir. Kanun hazırlanmasını emreden bir fer­ manın başında,

"... Kanunname tahrir olunmak lazım gelmeğin, bu abd-i hakir ferman-ı eeliilieri üzre nazm ve inşa idülüb ve herkes müstefid olmak içün ıstı/ah ve ibaretten feragat olunup... " ifadeleri yer almaktadır. Fatih'in, Osmanlı Devleti 'nde kanunlan Türkçe yazma konusunda açtığı bu çığır, sonraki padişahlar zamanında da sürüp gitmiştir. 67

65 66 67

Bak. Hayati Develi, Osmanlı 'nın Dili, 3F Yayınevi, İst. 2006. Prof. Dr. Osman Turan, Türk Cihan Hakimiyeti Mefkiiresi Tarihi, C-2, İst. 1 980, s.352. Prof. Dr. Enver Ziya Karai, "Osmanlılarda Dil Sorunu" Bilim ve ögretim Dili Olarak Türkçe, Ank. 1 978, İçinde.

-

97

-


Osmanlı devrinde Türkçenin devlet dili olarak hakim olmasının

bir

başka

sebebi

de

"Endernn Mektebi

dir

"

.

"Enderun ", Saray içinde bir okuldur. Saray içinde, orduda ve hükümet

işlerinde

yetiştirmek

bu

çalışacak

okulun

memurlan

görevi

idi.

çocuklan arasından seçilenler önce

ve

hizmetiileri

Toplanan

Hıristiyan

''Acemi Oğlan/ar" olarak

Türk ailelerin yanında Türkçeyi ve İslam'ı öğrenirlerdi. Daha sonra bunlar arasından da

Endernn 'a

öğrenci seçilirdi. Fatih

Sultan Mehmet döneminde açıldığı bilinen Enderun 'dan sad­ razamlar, kaptan paşalar, yeniçeri ağalan, eyalet valileri, sancak beyleri, daha başka hizmetler için ünlü kişiler, aynca şairler edipler, ressamlar, mimarlar, müzikçiler, tarihçiler ve daha bunlar gibi

medresenin

yetiştirmediği

bilginler de

yetişmiştir. Askerlik, siyaset ve teknik konulannın ağırlıklı olarak okurulduğu Enderun okulunun temel özelliği saray içinde bulunması ve bütün derslerin

Türkçe okutulmasıdır. 68

Fatih kanunnameleri ve Enderun mektebinin durumu

Kanun-ı Esasi'nin -sade Türkçe kullanma açısından olmasa da- "devlet dili" olarak gereken da

gösteriyor

ki

Osmanlı

devrinde

kabulüne kadar geçen dönemde de Türkçeye önem verilmiştir.

"Türkçeyi Osmanlı Devleti 'nin resmi dili yapan şartlar, devletin doğduğu yıllarda oluşmuş bulunuyordu. Resmi işlerinde hep Farsçayı ve Arapçayı tercih eden Selçuklu Devleti 'ne karşın bu devletin hakimiyeti altındaki beylikler Türkçe kullanıyordu. " Aynca, "Osmanlı Devleti, müstakil bir beylik haline geldiği yıllarda Türkçe Anadolu ya o kadar yerleşmiş ve nüfus olarak hakimiyetini Esasen,

61

Osman Ergin, TOrkiye'de Maarif Tarihi C- 1 , İst. 1 977, s. 1 6. -

98

-


kurmuştu ki başka bir dilin devlet işlerinde kullamlması imkanı kalmamıştı. Bu şartlarda Türk devletinin başına geçen hanedan hangisi olursa olsun Türkçeyi tercih etmek zorunda idi. "69 Türkçenin, günümüz hukukunda anlaşılan şekliyle

"devletin dili "

veya

belge olarak anayasada

"resmi dil " "resmi dil "

olması yani hukuki bir

23 Kanun-ı

ifadesiyle belirtilmesi,

Aralık 1876'da ilan edilen ilk Türk anayasası Esasi'nin yürürlüğe girmesi ile mümkün olmuşnır. Bilindiği gibi Kanun-ı Esasi, Il Abdülhamid devrinde hazırlanmış ve yürürlüğe girmiştir. Kanun-ı

Esasi'nin

"Türkçe" ile ilgili

12.

ilk

taslak

metninin

"dil"

ve

maddesi şöyle düzenlenmişti:

"Memalik-i Osmaniye 'de (Osmanlı ülkesinde) bulunan akvamdan her biri kendilerine mahsus olan lisanı ta/im ve taallümde muhtardır. Fakat hidemat-ı devlette istihdam olunmak için devletin !isan-ı resmfsi olan Türkçeyi bilmek şarttır. " Görüldüğü gibi bu taslak metin maddesinde,

bir anlayış

çok dilli

söz konusu idi. Taslak anayasa metnine göre,

Osmanlı ülkesinde Türkçenin dışında konuşulan bütün farklı dillere

"resmi

kavimlere Fakat,

dil"

payesi

veriliyor;

eğitim-öğretİrnde

Türklerin

dışındaki

"dil özerkliği" tanınıyordu. Eğinli Said Paşa, Il.

Uyanık bir devlet adamı

Abdülhamid' e bir rapor sunarak bu durumun ileride tehlikeler yaratacağına,

tebaa

arasında ayrılıklara sebep

olacağına;

azınlık dillerinin resmi kayıt altına alınmasıyla tarih önünde büyük sorumluluk altına girileceğine dikkat çekti ve bir çeşit "dil özerkliği" demek olan bu duruma şiddetle itiraz etti. Sait 69

Hayati Develi, Osmanlı'nın Dili, JF Yayınevi,İst.2006,s. 1 2. -

99

-


Paşa'nın bu itirazının kabul edilmesi ile Kanun-ı Esasi nin ilgili hükmü değiştirilerek, 1 8. madde ile şöyle düzenlenmiştir: '

"Tebea-i Osmaniyenin hidemat-ı devlette istihdam olunmak için devletin lisan-ı resmisi olan Türkceyi bilme­ leri şarttır. " Bu madde, devlet işlerinde çalışacak memurlann hangi din veya etnik kökenden olursa olsun Türkçe bilmeleri şartını getirmektedir. Bundan daha önemlisi de "Devletin lisiin-ı resmisi olan Türkçe " ifadesine yer vermesi ile Osmanlı Devleti 'nde tek resmi dilin Türkçe olduğu kesin hüküm altına alırunıştır. 1 876'da kabul ve ilan edilen Kanun-ı Esasi"de, Osmanlı Devleti'nin "resmi" dilinin "Türkçe" olduğunu kayıt altına alan başka maddeler de vardı: 57. maddesinde, "Meclis-i Türkçe olması ";

Mebusan 'da yapılacak

konuşmaların

68. maddesinde de

"milletvekili seçilebilmek için Türkçe bilme şartı " getirilmektedir. Meclis-i Mebusan'da resmi dil ile ilgili maddelere zaman zaman _itirazlar oldu. Seçilecek milletvekillerinin "Türkçe bilmeleri " ve "Meclis 'te Türkçe konuşu/ması " maddelerine özellikle Arap kökenli milletvekillerinin yaptıklan iriraziara Meclis Başkanı Ahmet Vefık Paşa, "Gelecek seçime kadar daha dört yıl var. Akılları varsa bu

-

100

-


zaman içinde Türkçe öğrenirler. koymuştur.70

"

diyerek kesin tavır

Osmanlı Devleti 'nin çok kavimli yapısında 1 876 anayasasına göre kurulan ilk Meclis 'te (o zamanki adı, Meclis-i Mebusan'da) 1 1 5 milletvekili (mebus) bulunuyordu. Mebuslann 69'u Müslüman, 46'sı gayri Müslim idi. Bunlann yandan fazlasının ana dili Türkçe değildi. Türk kökenli milletvekili sayısı diğerlerine göre daha azdı. Buna rağmen bir Türk devleti olan Osmanlı Devleti 'nde Meclis'in dili Türkçe idi. Meclis-i Mebusan'a seçilen milletvekilinin, kökeni-ana dili, milliyeti-etnik aidiyeti- ne olursa olsun Meclis'te kullanacağı tek "resmi dil", Türkçe idi. Bütün Meclis konuşmalan Türkçe yapılmak zorunda idi. Görüldüğü gibi, çok kavimli bir yapıya sahip olan Osmanlı Devleti 'nde bile tek "resmi dil" Türkçedir. Çünkü, Osmanlı Devleti bir Türk devletidir. Egemenlik hakkı, Osmanlı Devleti 'nin kurcusu ve sahibi olan Türk Osmanlı hanedanına ve dolayısıyla Tük milletine aittir. Osmanlı Meclis-i Mebusanı 'na seçilmiş Yunan asıllı Boşo Efendi bile istemese de o Meclis 'te "Türkçe" konuşmak zorunda idi. Nitekim Boşo Efendi, milletvekili olarak bulunduğu Meclis-i Mebusan'da "Ben Osmanlı Bankası kadar Osmanlıyım. derken de bunu, Türkçe söylemek zorunda kalmıştır. "

Bindiği gibi Osmanlı Bankası, Fransız ve İtalyanlann Türkiye'de vergi toplamak için kurduktan bankadır. "Osmanlı" adından başka hiçbir şeyi Osmanlı ile ilgili değildir. 70

d

Hüseyin Sa oğlu, Türkiye'de Ulusçuluk ve Dil politikaları, İst. Bilgi Ünv. Yayınları, İst. 2003, s . 1 06.

- 101 -


Okul kitaplanndan duyduğumuz, bildiğimiz ve yaygın olarak kullanılan

"Lisan-ı Osmani" veya "Osmanlıca ",

Türkçeden başka bir dil değil; Osmanlı devrinde kullanılan Türkçedir.

"Osmanlı"

diye

bir

millet

olmadığı

gibi

"Osmanlıca" diye Türkçeden ayn bir dil yoktur. Doğru İsimlendirme,

"Osmanlı Devri Türkçesi"dir.

"Osmanlı Devri

Türkçesi", Batı Türkçesi 'nin tarihi bir dönemini teşkil eder.

"16. · yüzyılda Osmanlı Türkçesi denilen dönem başlar; Osmanlı 'nın hakim olduğu bütün sahalarda edebi dil olarak kullanılır ve 20. yüzyıl başlarında Genç Kalemler hareketinin yaptığı terkipsiz Türkçeyle sona erer. "71 Osmanlı Türkçesi ıçın "Lisan-ı Osmanf" veya "Osmanlıca ", adı 1 9. yüzyıl ortalanndan

itibaren kullanılmaya başlanmış ve 72 yaygınlaşmıştır. Osmanlı Devleti'nin son yüzyılında Türkçe yerine

"Osmanlıca"

adının kullanılması, siyasi sebeplerledir.

Devletin farklı unsurlardan meydana gelen tebaasını bir arada tutarak dağılıp yıkılmasını önlemek için geliştirilen

Osmanf

yani Osmanlı birliği veya kısaca

siyasetine

uygun

olarak

siyasi

ittihad-ı

"Osmanlıcılık"

maksatlarla

dilimiz.e

de

"Lisan-ı Osmani" sonralan da "Osmanlıca " denilmiştir. Aslında, "Osmanlıca " diye bir dil yoktur; Çünkü Osmanlı diye bir millet yoktur. Osman, devleti kuran şahsın adıdır; Osmanlı Devleti'ni kuran millet ise "Türk milleti"dir. Bundan dolayı 1 3 5 yıl önce yani 1 850' lerden itibaren önce

1 876'da hazırlanan bugünkü anlamda ilk Türk anayasasında da dilimiz için "Osmanlıca " değil;

"Türkçe" adı kullanılmıştır.

Günümüzde, bazı siyasiler ve devlet idarecilerimiz, kendi politikalanna dayanak sağlamak amacıyla olsa gerek 71 Porf.Dr. Ahmet Bican Ercilasun,Başlangıçtan Yirminci Yüzyıla Türk Dili Tarihi,Akçağ,Ank,2004,s.46 1 . 72 İsmail Acar, Türkçecilik Hareketleri veya Dilde Türkçülük, 2 . bas., Liva yayınevi, Balıkesir, 20 1 2, s.52-54.

-

102

-


halkımıza Osmanlı Yönetimi ve Türkçe konusunda yanlış bilgi vermektedirler. Nitekim Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Partisinin Sakarya kongresinde Osmanlı dönemi ve Türkçe ile ilgili şu ifadeleri kullanmıştır: "Osmanlı döneminde, hariciye yazışmaları Fransızca yapılırdı. Resmi gazete Türkçenin yanında Rumca da Ermenice de Arapça da basılırdı. Balkanlar'da, Orta Doğu 'da, Kuzey Afrika 'da Türkçe bilmeyen, ama kendi halkının dilini konuşan memurlar bulunurdu. İstanbul'da, Anadolu 'da Türkçe konuşulur, ama onun dışında hiçbir yerde hiç kimsenin diline karışılmazdı. Osmanlı Devleti altı yüz yıl boyunca J,u hoşgörüyle, bu toleransla milletine verdiği bu haklarla ayakta kaldı. " 73 Yanlış bilgilere dayandığı anlaşılan bu ifadelerin düzeltilmesi gereken pek çok yeri vardır. Bir kere özel durumlar dışında harici ye (dış işleri) yazışmalan Fransızca değil Türkçe yapılırdı. Nitekim Kanuni'nin Fransa kıralı Fransuva'ya yazdığı mektup ortadadır. Osmanlı Devleti, elbette çok kavimli, çok dilli bir yapıya sahipti. Osmanlı yönetimi içinde kurucu unsur millet-i hakime- olan Türk'ün dışında 20 civannda Hıristiyan, 1 O civannda da Müslüman olmak üzere 30 civarında farklı kavim veya etnik unsur (tebaa) yaşıyordu. Bu farklı unsurlar elbette günlük işlerinde kendi dillerini de kullanıyorlardı; Fakat devletle ilişkilerinde Türkçe esas dil olduğu gibi, farklı ana dillere sahip Osmanlı tebaasının ortak üst iletişim dili de Türkçe idi. Bu bakımdan Türkçe, Balkanlar' dan Orta Doğu ya bütün imparatorluk coğrafyasında "geçerli dil", "üst değişke dili" idi. 73 Sadi Somuncuoğlu, Doğruyu Bilip Doğruyu Söylemek, Yeniçağ gazetesi, 23.06.201 2.

-

103

-


Basın tarihimizde ilk Türkçe gazete, aynı zamanda resmi gazete de olan Takvim-i Vekayi' dir. 1 83 1 'de yayımlanmaya başlanan Takvim-i Vekayi, devlet tarafından yapılan ve yapılmak istenilenleri halka doğru olarak anlatmak gayesiyle çıkanlmıştır. Devlet tarafından resmi gazete olarak yayımlanan Takvim-i Vekayi 'de resmi haberlerin yanında halkı ilgilendiren bazı haberlere de yer verilmiştir. Devletin yayımladığı resmi gazete olan Takvim-i Vekayi, esas olarak Türkçe yayınlanan bir gazetedir. Ancak, zaman zaman ihtiyaca göre resmi dil Türkçe dışında Fransızca, Arapça, Farsça, Rumca ve Ermenice olarak da yayımlanmıştır. Fakat bu yayınlar her zaman Türkçe nüshanın aynısı olmamıştır. Türkçe dışında çıkan bu nüshalar, hitap edilen topluluğa göre özel olarak düzenlenmiştir. Aynca Türkçe dışında yayımlanan bu resmi gazete nüshalan az sayıda yayımlanmıştır. Bu sebeple, "Resmi gazete, Türkçenin yanmda Rumca da Ermenice de Arapçada basılırdı. demek, yanıltıcı bir ifadedir. Çünkü, Esası Türkçe olan resmi gazetenin Türkçe dışında bazı dillerde yayımlanması sınırlı ve özel bir durumdur. 74 "

Osmanlı idare sisteminde (millet sistemi), bütün Müslüman tebaa, "millet-i hakime"den sayılır, dolayısıyla devlet memuru da olurlardı. Ancak ana dili Türkçe olmayan Müslüman tebaadan Arap-Arnavut vs memurlar, devlet işlerini kendi ana dilleriyle yani Arapça- Arnavutça vs değil, devletin resmi dili Türkçe ile yürütürlerdi. Tarihçi Yılmaz Öztuna bu konuda şu bilgileri vermektedir: bir 74

"Türkçe bilmeyen Müslüman 'm devlette küçük de olsa görev alması mümkün değildi. Yemen 'de de

Bak. Nesimi Yazıcı, Takvim-i Vekayi, Belgeler, Gazi Ünv. Yay., Ank. l 983. -

1 04

-


Macaristan 'da da Habeşistan 'da da Cezayir 'de de tek resmi . dı , .1.'T'." ur:kçe ı'd'ı. ,75 Dolayısıyla Osmanlı döneminde "Türkçe bilmeyen memurlar bulunurdu. demek, tarihi gerçekiere aykın yanlış bilgidir. Özellikle ilk Anayasamız Kanun-ı Esasi'nin kabulüyle ( 1 876), "devlet memuru olabilmek için Türkçe bilme şartı " getirilmiştir. "

Osmanlı Türk Cihan Devleti'nin Türklüğe en büyük hizmeti belki de kuruluşundan itibaren Türkçenin "devlet dili" olarak kullanılması olmuştur. Çünkü, "Türklük bilin ci"nin zayıflayıp silikleşmesine hatta hor görülmesine rağmen Türklüğün korunması Türkçe sayesinde mümkün olmuştur. Tarihçi Yılmaz Öztuna, Osmanlı Devleti 'nde Türkçenin "Türklük" için önemini şöyle açıklıyor:

"Türklüğün muhafazası kolay değildi. Bugünkü Türkiye 'de de kolay olmamaktadır. Türk nüfusun -mesela XVI ve XVII. Asır/arda- umumi nüfusun hiçbir zaman imparatorluğun dörtte bir nüfusunu geçtiğini sanmam, belki beşte bir nispetinde idi. Böyle bir teşekkülde Türk 'ü muhafaza edebilmek 'Türk mucizesi' denilen tarihi vakalardan biridir. Ve bunun baş sebebi de dildir, Türkçedir. "76 Yukanda verdiğimiz bilgilerden de anlaşılacağı gibi gerek Osmanlı Devleti'nin kuruluşundan itibaren Tanzimat devrine kadar uygulanan "millet sistemi"nde gerekse 1 876'da kabul edilen ilk anayasamız Kanun-ı Esasi ile getirilen meşruti sistemde Osmanlı Devleti 'nde resmi dil veya devlet dili, Türkçe olmuştur. Ülke içinde çeşitli azınlık dillerinin veya 75 76

Yılmaz Öztuna, Türkiye Tarihi, C . l O, Ötüken Yayınevi, İst. I 978, s. 203. Yılmaz Öztuna , age, s.204. -

105

-


yerel dil ve şivelerin konuşulması durumu değiştirmez. Çünkü, "devlet dili", devletin kurucusu ve sahibi milletin egemenlik 1 hükümranlık göstergelerindendir. Bundan taviz verilmesi, hükümranlığın-egemenliğin paylaşılması demektir. Osmanlı Devleti 'nde de buna müsaade edilmemiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi 'nde Türkçeden başka dil kullanmaya çalışmanın vahametini buradan tahmin edebilirsiniz. Sonuç olarak, Siyasi sınırlan içinde 30-40 civaonda farklı dil konuşulan yani çok kavimli, çok dilli bir yapıya sahip olan Osmanh Türk Devleti 'nde, egemenlik hakkı, devletin kurucu unsuru ve sahibi olarak Türk milletinin idi. Dolayısıyla Osmanlı Devleti'nde "devlet dili" veya "resmi dil" de kesin olarak Türkçe idi. Türkçenin, Osmanlı döneminde Kanun-ı Esasi adı verilen ilk Türk anayasası ile tek "resmi dif' veya "devlet dili" olarak kabulü ve uygulaması, Cumhuriyet devrinde de aynı şekilde sürdürülmüştür; sürdürülmeye devam edilecektir Günümüz Türk Devletlerinde "Devlet Dili" Türkçe

Tarihte olduğu gibi günümüzde de aynı zaman diliminde birden çok Türk devleti vardır. Türkiye Cumhuriyeti'nin dışında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Sovyetler Birliği 'nin dağılmasıyla kurulan 5 Türk Cumhuriyeti ile birlikte günümüzde 7 Türk devleti vardır. ·

1 99 1 'de Sovyetler Birliği (Rusya) dağılınca Orta Asya' da asli unsuru Türk boy ve topluluklanndan meydana gelen 5 yeni Türk devleti kuruldu. Sovyetler Birliği 'nin dağılmasıyla Orta Asya' da istiklallerini kazanıp kurulan 5 -

1 06

-


Türk Cumhuriyeti şunlardır: Azerbaycan, Kırgızistan, Türkmenistan, Özbekistan.

Kazakistan,

Sovyetler Birliği 'nin dağılmasından sonra istiklallerini kazan Türk Cumhuriyetleri, yeni milli Türk devletleri olarak kurulurken anayasalannda "dil" önemli bir yer tutmuştur. Topluca "Orta Asya Türk Cumhuriyetleri" adını verdiğimiz yeni Türk Cumhuriyetlerinde Cumhuriyetiere adını veren Türk toplulukları, anayasalannda dillerini de aynı topluluk adıyla resmi dil veya devlet dili olarak kabul etmişlerdir. "Azerbaycan dili ", "Kazak dili ", "Kırgız dili ", "Özbek dili ", "Türkmen dili ", gibi. Yani Türk Cumhuriyetleri dil adı olarak doğrudan "Türkçe" adını kullanmamışlardır. Ancak bütün Cumhuriyetler "Türk devleti" olduklannı, dillerinin de "Türkçe" olduğunu bilmektedirler. Çünkü, 5 Orta Asya Türk Cumhuriyeti, Türkiye Cumhuriyeti 'nin de katılımı ile I 992 yılından itibaren belirli aralıklarla toplanan "Türk Dili Konuşan Ülkeler Zirvesi" oluşturmuşlardır. Her defasında değişik bir Türk Cumhuriyetinde yapılan bu toplantılara devlet başkanlan ve diğer devlet yetkilileri katılmaktadır. 3 Ekim 2009 Nahçıvan anlaşmasıyla "Türk Dili Konuşan Ülkeler Zirvesi" daimi sekretaryası kurulmuş ve Zirve'nin adı "Türk Konseyi" olmuştur. Türkçe, Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinde her ülkede geçerli olan lehçesiyle "devlet dili" veya "resmi dil" olarak kabul edilmiştir. Türk Cumhuriyetlerinden Azerbaycan anayasasının 21., Kazakistan anayasasının 7., Kırgızistan anayasasının 5., Özbekistan anayasasının 4., Türkmenistan anayasasının 13. maddesinde "devlet dili" düzenlenmiştir. Türkçe, Azerbaycan, Özbekistan ve Türkmenistan' da tek resmi dildir. Fakat, Kazakistan ve Kırgızistan'da

-

107

-


Türkçenin yanında kullanılmaktadır.

Rusça

da

"resmi

dil"

olarak

Türk Cumhuriyetlerinin hemen hepsinde farklı dil konuşan topluluklann dil haklan, anayasalannda yer alınamakla birlikte tanınmaktadır. Kuzey Kıbns Türk Cumhuriyeti 'nde de tek resmi dil Türkçedir.

Özerk Türk Cumhuriyetlerinde Türkçe

Türkçe, "Devlet dili" veya "resmi dil" olarak kullanıldığı 7 müstakil, bağımsız Türk devletinin dışında Rusya Federasyonu'na bağlı 10 özerk-muhtar Türk cumhuriyetinde de "resmi dil" olarak kullanılmaktadır. Rusça ile birlikte Türkçenin çeşitli lehçelerini "resmi dil" olarak kullanan "özerk-muhtar cumhuriyetler" şunlardır:

Altay Özerk Cumhuriyeti Başkurdistan Özerk Cumhuriyeti, Çuvaşistan Dağıstan Hakas Kabartay- Balkar " Karaçay-Çerkez " Saha(Yakut) " Tataristan

-

1 08

-


Tuva Türkçe (Gagavuz Türkçesi) bir BDT ülkesi olan Moldova'ya bağlı özerk bölge Gagavuz Yeri 'nde Rusça ve M oldovanca ile birlikte Gagavuz Türkçesi, "resmf dil " olarak kullanılmaktadır Rusya Federasyonu'na bağlı bu özerk Cumhuriyetlerde Türkçe, Rusça ve cumhuriyetler içinde konuşulan diğer bölge dilleri ile birlikte kullanılmaktadır. Ancak, Bu Özerk cumhuriyetlerde, Türkçe, Rusça karşısında zayıf durumda kalmıştır. Özellikle, Altay ve Hakas Türkçeleri yeniden canlandınlmaktadır.

Diğer Ülkelerde "Resmi Dil" veya "Azınlık Dili" Türkçe

Türkçe, Balkanlardaki varlığını da korumaktadır. Bulgaristan, Yunanistan, Romanya, Makedonya ve Yugoslavya'da "azınlık dili" veya "resmi dil" olarak eğitim­ öğretİrnde kullanılmaktadır. Türkçe, Moğolistan ve Çin'de Uygur bölgesi Doğu Türkistan' da "azınlık dili" olaiiık kullanılmaktadır. Türkçe, Afganistan, İran, Irak ve Suriye'de de kullanılmaktadır. Türkçe, Batı Avrupa ülkelerinden Almanya, İsviçre, Hollanda, lsveç, A vusturya, Danimarka ve Belçika 'da, "göçmen dili" olarak kullanılmaktadır. Bu ülkelerde çok

-

109

-


sınırlı oranda görülmektedir. 77

77

eğitim

Türkçenin kullamldığı

için bak:

Ank.,Tarihsiz.

dili

olarak

da

kullanıldığı

ülke ve bölgelerde Türkçenin durumu

Doç. Dr. Nevzat Özkan, Türk Dilinin Yurtları, Akçağ ,

-

1 10

-


4. BÖLÜM

Türkiye Cumhuriyeti'nde

Devlet Dili-Azınlıklar ve Dil Hakları

"Bugünkü Türk mileti siyasi ve içtimai camiası içinde kendilerine Kürtlük fikri, Çerkeslik fikri, ve hatta Lazlık fikri veya Boşnaldık fikri propaganda edilmek istenmiş vatandaş ve milletdaşlarımız vardır. Fakat mazinin istibdat devirleri mahsulü olan bu yanlış isimlendirmeler, birkaç düşman aleti mürfeci beyinsizden maada hiçbir milletferdi üzerinde /eel/ümden başka bir tesir hasıl edememiştir. Çünkü bu millet fertleri de umum Türk camiası gibi aynı ortak maziye, tarihe, ahlaka, hukuka sahip bulunuyorlar. "

Atatürk (Medeni Bilgiler, s.23)

- 111 -


-

1 12

-


Atatürk-Cumhuriyet ve Türkçe

Türkçenin şimdilik ilk Türk devleti olarak bilinen Asya Hun Devleti (Hyııng-nu) ile başlayan devlet dili veya resmi dil olma konumu Türkiye Cumhuriyeti'nde de daha şuurlu ve kapsamlı olarak devam etmiş ve etmektedir. Türkçe, Cumhuriyet'in kuruluşundan itibaren Türk milletinin, Türk kimliğinin, Türk kültürünün varlık sebebi olarak görülmüş ve tarihinin en itibar/ı dönemine girmiştir. Cumhuriyet döneminde Türkçeye, bütün Türk tarihinde görülmeyen bir önem at/edilmiştir. Türkçe, Cumhuriyet döneminde ilk defa Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk'ün önderliğinde başlatılan çalışmalarla hem devlet dili olarak hem de ilim, edebiyat, kültür ve eğitim dili olarak devlet koruyuculuğuna alınmış; Türkçeci/ik hareketi, devlet-millet politikası haline getirilmiştir. Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk için Türkçe ve Türkçecilik, daha önceki dönemlerden farklı olarak sadeleşme, edebiyat veya edebi üslfıp meselesi olmaktan önce ve öte, bir Türk ' e dönüş, bir milli şuur, bir milletleşme, bir milli istiklal davası olarak ele alınmıştır. Çünkü Cumhuriyet bütünüyle bir "Türk"e dönüş projesidir. İşte bu sebeple -

113

-


Türkçe ve Türkçecilik, Cumhuriyet devrinde Atatürk'ün önderliği ile Türkiye Cumhuriyeti 'nin temel kültür politikalarından biri ve başlıcası olmuştur. Çünkü Atatürk'e göre, "Türk demek, Türkçe demektir. Türkçe, Türk milletinin kalbidir, zihnidir. " 78

Anayasa

ve

Kanunlarımızda Türkçe

Cumhuriyet Devrinde, Atatürk'ün önderliğinde devlet politikası olarak yürütülen Türkçecilik hareketi yanında Osmanlı döneminde başlatılan anayasa hükmü olarak Türkçenin "devlet dili " veya "resmi dil " olma konumu da gelişerek ve genişleyerek devam etmiştir. Devlet'in ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün temel unsuru ve egemenlik göstergelerinden biri olarak Türkçenin devlet dili olduğu, bütün anayasalanmızda değişmez hüküm olarak yerini almıştır. Kanun-ı Esasi 'nin Türkçe ile ilgili maddeleri, Cumhuriyet Devri 'nde 1 924 anayasasının hazırlanmasına kadar yürürlükte kalmıştır. Çünkü 1 92 1 'de tam bir anayasa hazırlanmamıştır. Sadece 23 maddelik, temel ilkeleri belirten bir metin hazırlanmıştır. 1 92 1 Anayasası olarak bilinen bu metnin 1 0. maddesinde "Kanun-ı E.sasi'nin (1876 anayasası) bu maddelerle çelişmeyen hükümleri tamamen yürürlüktedir. " denilerek 18, 57, 68. maddelerin de dahil olduğu bir çok hüküm geçerli sayılmıştır.

78

Atatürk ve Cumhuriyet Devri Türkçe Çalışmaları için bak. İsmail Acar, Türkçecilik Hareketleri veya Dilde Türkçülük, Liva Yayınevi, 2. baskı, Balıkesir, 2009. -

1 14

-


Türkiye hazırlanan

Cumhuriyeti 'nin

bütün

kuruluşundan

anayasalarımızda

egemenliğinin

göstergesi olarak Türk milletinin dili Türkçe, veya

"devlet dili"

itibaren, bir

"resmi dil"

ifadesiyle ilgili maddelerde yerini almıştır.

Cumhuriyet'in

ilanından

sonra hazırlanan ve Cumhuriyet Devri'nin ilk anayasası olan 1924 Anayasası 'nda Türkçenin "resmf dil" olduğu açıkça belirtilmiştir. Teşkilat-ı Esasi adı verilen 1 924 Anayasası 'nın 2. maddesi şöyledir: "Madde-2: Devletin resmi dili Türkçedir. "

1 924 Cumhuriyet Türkçenin,

Anayasası 'ndan Devri

sonra

hazırlanan

anayasalarımızda ve

devlet dili

veya

resmf dil

ilgili

bütün

kanunlarda

olma konumu aynı

şekilde devam etmiş ve etmektedir. Bugün yürürlükte bulunan

1982 Anayasası'nın 3.

maddesi şöyle düzenlenmiştir: Madde-3: "Türkiye devleti, ülkesi ve milleti ile bölünmez bir bütündür; Dili Türkçedir. -Bayrağı, şekli kanunda belirtilen, beyaz ay yıldız/ı al bayraktır. -Millf Marşı 'İstiklcil Marşı 'dır. -Başkenti Ankara 'dır. " 3. maddesi, 1 ve 2. maddeleri ile birlikte yine anayasamızın 4. maddesindeki "değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez. " hükmünün kapsamı içindedir. 1 982 Anayasası 'nın bu maddeleri Türkiye Anayasamızın bu

Cumhuriyeti 'nin

temel

ilkelerini,

özelliklerini

ifade

etmektedir. Bunlardan verilecek veya istenecek en küçük bir taviz bile, Cumhuriyet' in temellerine ve Türk milletinin egemenlik haklarına bir tehdit bir saldın demektir.

-

115

-


Ne var ki Günümüz Türkiye'sinde, özellikle 1 990'lı yıllardan itibaren Türkiye'yi bölme hedefine yönelik etnik bölücü siyasi Kürtçülük hareketi ve onun dış ve iç destekçisi Türk düşmanlan, Türkçenin, Türkiye Cumhuriyeti 'nin tek devlet dili ve dolayısıyla tek eğitim dili olmasını hazmedememektedirler. Demokratikleşme, azınlık hakları, çok kültürlü/ük, ana dilde eğitim, sivil anayasa, çözüm süreci vb kavramlarla ifade edilen politikalann arkasına sığınılarak Türkiye Cumhuriyeti'nin "milli ve üniter" temele dayanan kuruluş ilkelerini ortadan kaldırmaya çalışmaktadırlar. Bunu başarmanın yolu olarak da anayasamızdan "Türk vatandaşlığı " ile birlikte Türkçenin tek "devlet dili" olduğunu ifade eden hükümlerini değiştirmeyi veya kaldırmayı görmektedirler. Aynca belirtmeye lüzum yoktur ki Türkiye Cumhuriyeti 'nin kurucusu ve sahibi "Türk milleti"dir. Egemenlik/hükümranlık hakkı ve siyasi yetki de kurucu iradenin sahibi olan "Türk milleti"nindir. Egemenlik, "devletin özünde bulunan, sınırlanamayan, bölünemeyen ve devredilemeyen bir güçtür. "19 İşte bu güç ve yetki, milli devlet olarak kurulan Türkiye Cumhuriyeti 'nde devletin kurucusu ve sahibi Türk milletine aittir. Atatürk'ün dediği gibi, "Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir. " Burada kastedilen "millet", elbette belirtmeye bile lüzum yok ki Türk milleti dir. Türkiye Cumhuriyeti 'nde tek "devlet dili''nin Türkçe olması, bu hak ve yetkinin önemli göstergesidir. Türkçenin yanında başka dil veya dillerin "devlet dili" veya "resmi dil" olarak kabul ettinlemeye çalışılması, Türk milletinin egemenlik hakkına yani Türk devleti olan Türkiye 79

Prof.Dr. Hasan Tunç, Türkiye'de Anayasa Yenileme Süreci ve Temel Sorunlar, Berikan yayınevi,Ank.20 1 2,s. l 67. -

116

-


Cumhuriyeti 'ne ortak olunması demektir. Böyle bir duruma hiçbir Türk razı olamaz ve olmamalıdır. Dünyadaki her ciddi devlette, eğitim-öğretim devlet dili ile yapılır. Eğitim-öğretimi düzenleme yetkisi münhasıran devletin yetkisindedir. Milletler arası anlaşma ve sözleşmelerde de genel kabul bu yöndedir. Bunun aksi bir uygulama, "devlet olma gereği ve idarenin bütünlüğü ile çe!işir. "80 Bundan dolayı yine yürürlükte olan 1 982 Anayasası 'nın, "Eğitim ve öğrenim hakkı ve Ödevi "ni düzenleyen 42. maddesinde eğitim-öğretim dili ve Türkçe ile ilgili olarak şu hükme yer verilmiştir: Madde 42- "Türkçeden başka hiç bir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okululamaz ve öğretilemez. Eğitim ve öğretim kurum­ larında akutulacak yabancı diller ile yabancı dille eğitim ve öğretim yapan okulların tdbi olacağı esaslar kanunla düzenlenir. Milletler arası anlaşma hükümleri saklıdır. "

Türkiye Cumhuriyeti 'nin kuruluş belgesi olan Lozan A nlaşması ' nda, azınlık olarak tanınan gayri Müslim Rum, Yahudi ve Ermeniler dışında kalan bütün Müslüman vatandaşlar "Türk mil/eti'' mensubu olarak kabul edilmiştir. Yani Türkiye'de "Müslüman azınlık" yoktur. Cumhuriyet'in ilanından hemen sonra kabul edilen 1 924 Anayasasının 88. maddesi, "Türk kimliği"nin herkes için geçerli üst kimlik olduğunu açıkça göstermektedir: 88.madde şöyledir:

"Türkiye 'de din ve ırk ayırt edilmeksizin vatandaşlık bakımından herkese Türk denir. "

80

Prof.Dr. Hasan Tunç, Anayasal Terör, Düşünce Dünyasmda Türkiz-Siyaset

ve Kültür Dergisi, Sayı, 1 2, Kasım-Aralık,20 1 1 .

-

117

-


Günümüzde yürürlükte olan 1 982 Anayasasının 66. maddesinde de "Türk vatandaşlığı" veya "Türk kimliği" şöyle tarif ve ifade edilmiştir:

"Türkiye Cumhuriyeti'ne vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türk'tür. " Demek ki Lozan Antlaşmasına ve Türkiye Cumhuriyeti 'nin yürürlükteki anayasa hükümlerine göre, "azınlık" olarak kabul edilen gayri Müslim vatandaşlan dışındaki bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlannın eğitim­ öğretim dili, Türkçedir. Bu, anayasa hükmüdür. Anayasamızın 3. ve 42. maddelerine dayalı olarak 1 739 sayılı Türk Milli Eğitimi Temel Kanunu 'nda da dilimizle ilgili hükümler bulunmaktadır. Bu kanunun 1 O. maddesinin ikinci paragrafı şöyledir:

"Madde-lO: Millf birlik ve bütünlüğün temel unsurlarmdan biri olarak Türk dilinin eğitimin her kademesinde özellikleri bozulmadan ve aşırılığa kaçılmadan öğretilmesine önem verilir. Çağdaş eğitim ve bilim dili halinde zenginleşmesine çalışılır. Bu makmtla Mi/If Eğitim Bakanlığı 'nca gereken tedbirler alınır. " . . .

·

Yukanda zikrettiğimiz anayasa ve kanun maddelerinden de anlaşılacağı gibi, Türkçenin, tek "devlet dili" veya tek "resmi dil" olduğu anayasamızın 3. ve 42. maddeleri ve diğer kanunlanmızda açık seçik hükme bağlanmıştır. Türkçe, "milli birlik ve bütünlüğün temel unsurlarından biri" dir ve "eğitimin her kademesinde" eğitim öğretim dilidir. Günümüzde yürürlükte bulunan ilgili anayasa ve kanunianınıza göre, Lozan' da azınlık olarak kabul edilen azınlıklar dışında bütün vatandaşiann "ana dili" Türkçedir. Türkiye'de Türkçenin dışında "anadilde eğitim"

-

118

-


isteyenlerin hedefi, doğrudan Cumhuriyet'in temel nitelikleri olan "milli" ve "üniter" yapıyı değiştirmeye yöneliktir. "milli birlik ve bütünlüğün temel unsuru Türkçe"den taviz vermek, Türkçenin yanında başka bir dil veya dilleri "devlet dili", eğitim-öğretim dili" kabul etmek "milli birlik ve bütünlükten " vazgeçmek, açıkça bölücülük yolrum açmak demektir. "Etnik bölücü Kürtçülük hareketı.,'nin ve iç-dış destekçilerinin "Ana dilde eğitim " vb istek ve dayatmalan, bu sebeple kat' iyen masum istekler değildir. Türkiye' de "Ana dilde eğitim "den kastedilen, "Kürtçe" adı verilen dille eğitim demektir. "Devlet dili Türkçe"ye, "Kürtçe"yi ortak etmektir. Konu aşağıda geniş olarak işlenecektir.

"Türkçe, Türkiye Cumhuriyeti Devleti 'nin sadece resmi dili değildir. Türkçe, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile vatandaşlık bağı içinde bulunan herkesin aynı zamanda eğitim ve öğretim dilidir. Türkiye 'de Türkçe dışındaki mahallflbölgesel dillerin eğitim dili olarak kabul edilmesi mümkün olamaz. Zira, hiçbir uluslar arası sözleşmede de böyle bir hak düzenlenmemiştir. ,sı Özetlersek, tek "devlet dili"nin "Türkçe" olmasından hiçbir şekilde taviz verilemez, verilmemelidir. "Devlet dili Türkçe"den taviz verilmesi, Türk milletinin egemenliğinden taviz verilmesi demektir. Tek milledi yani "milli" bir devlet olarak kurulan Türkiye Cumhuriyeti 'nde, Tek millet, "Türk milleti", tek devlet dili de Türkçedir. Türkiye Cumhuriyeti 'nde Türkçenin yanında başka dil veya dilleri, "devlet dili " veya "resmi dil " 81

Hasan Tunç, Türkiye'de Anayasa Yenileme Süreci ve Temel Sorunlar, Berikan yayınevi,Ank.20 1 2,s.271 .

- 119 -


olarak teklif etmenin veya fiilen uygulamaya koymaya çalışmanın açık anlamı: I-Türkiye Cumhuriyeti'nin varlığına ve kuruluş ilkelerine saldırarak devletimizin milli ve üniter yapısını değiştirmek ve yıkmak demektir. 2-Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne son verilmesi, Türk milletinin ve Türk vatanının fiilen bölünmesi, yani Sevr'in uygulamaya konulması demektir. 3-Türk milletinin, 12. yüzyıldan beri adı "Türkiye" olan Anadolu coğrafyasındaki yaklaşık bin yıllık hakimiyetine son vermek demektir. "Türkiye Cumhuriyeti", adı üzerinde kurucusu ve sahibi "Türk milleti" olan bir "Türk Devleti"dir. Türkiye Cumhuriyeti'nde egemenlik veya hükümranlık hakkı Türk milletine aittir. Türkiye Cumhuriyeti 'ni kendi devleti kabul eden hiçbir vatandaş; Türk milletinin hiçbir ferdi ve özellikle hiçbir Türk milliyetçisi, "demokratik haklar ", "Ana dilde eğitim ", "azınlık hakları ", "sivil anayasa " vb dayatma veya isteklerle Türkçenin yanında başka dilin veya dillerin "devlet dili" olarak kabulüne razı olamaz ve göz yumamaz; yummamalıdır. Türkiye'de Azınlıklar

ve

Dil Hakları

Türkiye Cumhuriyeti 1 924 ve 1 96 1 anayasalannda ve günümüzde yürürlükte bulunan 1982 Anayasası 'nda "azınlık hakları"na ve dolayısıyla "azınlık dil hakları "na dair bir düzenleme yer almamaktadır.

-

1 20

-


Türkiye'de Cumhuriyet Devri'nde azınlıklar ve dil haklan ile ilgili temel düzenlemeler, 24 Temmuz 1 923 tarihli Lozan Barış Anlaşması ve 1 8 Ekim 1 925 tarihli Türkiye Cumhuriyeti-Bulgaristan Krallığı Dostluk Anlaşması ile tespit edilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti 'nde kimlerin azı nlık statüsünde olduğu, Türkiye Cumhuriyeti 'nin kuruluşuna temel olan milletler arası belge olarak imzalanan Lozan Anlaşması ile belirlenmiştir. Lozan Anlaşması 'nın "Azınlıklarm Korunması " başlıklı 37-45. maddeleri kapsayan III. Bölümünde "gayrimüslim" (Müslüman olmayan) esasına dayalı bir azınlık anlayışı benimsenmiştir. Lozan Anlaşması'nda azınlık kavramı, yalnızca Müslüman olmayan unsurlar için kullanılmıştır. Yani Türkiye Cumhuriyeti içinde yalnızca Müslüman olmayanlar "azınlık" statüsüne sahiptir. Gayri Müslimler dışında etnik kökenine bakılmaksızın bütün Müslüman unsurlar, "Türk milleti" kavram ve kapsamı içinde "Türk" kabul edilmişlerdir. Dolayısıyla herhangi bir azınlık hakkına veya statüsüne sahip değildirler. Yani Türkiye'de "Müslüman azınlık" yoktur. İstiklal Savaşı'ndan sonra Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuna temel olan Lozan Anlaşması 'na İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan, Romanya, Sırp-Hırvat-Sloven Devleti, Japonya, Portekiz, Belçika ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti (Türkiye) imza koymuşlardır. ABD Lozan Konferansına gözlemci olarak katılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti 'nin bir çeşit milletler arası "tapu senedi" olan Lozan Anlaşması, milletler arası bir belgedir. Lozan Anlaşması ve ekieri TBMM'de yapılan konuşma ve tartışmalardan sonra vapılan oylama sonucu 23 Ağustos 1 923 tarih ve 341 -344 sayılı kanunlar ile kabul edilmiş ve iç hukukun bir parçası haline gelmiştir. Bundan

-

12 1

-


dolayı Türkiye'de hiçbir kanun hiçbir anayasa hükmü Lozan Anlaşması hükümlerine aykın olamaz. Lozan anlaşması dışında 1 925 'te imzalanan Türk­ Bulgar Dostluk anlaşması ile Türkiye' deki Bulgarlar da azınlık statüsüne alınmıştır. Lozan' da azınlık statüsü verilen gayri Müslim Türk vatandaşianna ilgili maddelerle dini, medeni, siyasi, ticari vb alanlarda çeşitli haklar tanınmıştır. Bu azınlık haklan içinde "dil hakları"na, Lozan Anlaşması 'nın 39 ve 4 1 . maddelerde yer verilmiştir. Bu maddelerde Müslüman olmayan azınlıklann "dil hakları" şöyle düzenlenmiştir: "Madde-39 ( . . . ) Türk vatandaşlarının gerek özel gerek ticari hayatında, din, basın ve her çeşit yayın konusunda ve açık toplantılarda dilediği dili kullanmasına karşı hiçbir kısıtlama konulmayacaktır. Resmi dil mevcut olmakla birlikte, Türkçeden başka dil konuşan Türk vatandaşlarına mahkemelerde kendi dillerini sözlü olarak kullanabilmeleri için uygun kolaylıklar sağlanacaktır. " "Madde-41 Genel öğretim konusunda Türkiye Hükümeti, Müslüman olmayan azınlıkların önemli bir oranda oturdukları şehirler ve kasabalarda bunların çocuklarının ilkokullarda kendi dilleri ile öğrenim görmeleri için gerekli kolaylıkları gösterecektir. Bu hüküm, Türkiye Hükümeti 'nin bu okullarda Türk dilinin öğretilmesini zorunlu kılmasına engel değildir. (. . .) "82 Türkiye'de Lozan Anlaşmasının ilgili maddeleri ile azınlık statüsü verilen gayri Müslim Rum, Yahudi ve 81

Hüseyin Avni Çavdaroğlu, Öncesi ve Sonrası İle Lozan, Yeditepe, İst.20 l l ,s. l 65 . -

1 22

-


Ermeni/er,

kendi okullannda kendi dillerinde serbestçe eğitim

yapabilmektedirler. dergilerini

Hepsi

kendi

dillerinde

yayımlayabilmektedirler.

gazete

Kısaca,

ve

Türkiye

Cumhuriyeti tarafından varlıklan kabul edilen gayri Müslim azınlıklar, hem Lozan hükümlerine hem de diğer milletler arası anlaşma ve sözleşmelere uygun olarak kültürel haklannı serbestçe

kullanabilmektedirler.

Ancak,

gayri

Müslim

kuruluşundan

itibaren

azınlıklar, Türkçe eğitim de görmektedirler. Türkiye

Cumhuriyeti 'nin,

milletler arası anlaşma veya sözleşmeler karşısında takip ettiği

"statü/eri ikili veya çok taraflı anlaşmalarla belirlenen grupları azınlık sayma " esasına azınlık anlayış ve politikası

dayanmakta

ve

bu

politikasını

kuruluşundan

bu

yana

Türkiye, 1 Şubat 1 995 'te imzaya açılan "Ulusal Azınlıklarm Korunması Çerçeve Sözleşmesi" gibi milletler arası anlaşma ve sözleşmelere sadece Rum/ar, Ermeniler ve Yahudiler bakımından taraftır. sürdürmektedir.

Türkiye'nin bu azınlık anlayış ve politikasını tavizsiz sürdürmesi gerekmektedir. Bu politikadan vazgeçmesi, yeni azmiıkiann

kabulü

anlamına

gelir

ki

bu

da

Lozan'ın

delinmesi, milli ve üniter devlet yapısının bozulması demektir.

Türkiye'de Kürtler ve Azınlık Meselesi Türkiye

Cumhuriyeti ' nde

Lozan'da

kabul

edilen

"Müslüman olmayan azınlıklar " dışında, farklı etnik, dinf veya kültürel kökene mensup herhangi bir azınlık yoktur. Lozan'da kabul edilen gayri Müslim azınlıklar dışında bütün

dil, din, etnik köken farkı gözeti/rneksizin Türk milleti kavram ve kapsamı içinde "Türk" kabul edilmiştir. vatandaşlar,

Dolayısıyla her Türk vatandaşı, etnik kökeni, dini ne olursa

-

12 3

-


olsun Türk milletinin eşit haklara sahip bir üyesidir. Türkiye Cumhuriyeti 'nin kuruluşunda ırk, soy, din veya etnik temele dayanan bir millet anlayışı değil kültür ve mensubiyete dayanan bir millet anlayışı esas alınmıştır. Bundan dolayı Atatürk, 1 930'da okullar için bizzat yazdığı Medeni Bilgiler adlı kitapta bizzat el yazısı ile "Türk milleti"ni , "Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir. " 83 diye tarif etmiştir. Yine Cumhuriyet'in kuruluşunun onuncu yılı konuşması "Onuncu Yıl Nutku"nu, "Ne mutlu Türküm diyene" diyerek bitirmiştir. Büyük Türk fikir adamı Ziya Gökalp da 1 923 'te yayımlanan Türkçülüğün Esasları adlı ünlü eserinde Türk milletini tarif ederken "ırk "ı veya etnik kökeni değil, mensubiyeti esas almıştır. "ırk" veya "şecere"nin hayvanlarda aranması gerektiğini söyleyen Ziya Gökalp, sonuç olarak "Türk'üm diyen her ferdi Türk kabul etmekten; Türklüğe hıyaneti görülen varsa cezalandırmaktan başka çare yoktur." diyor. Yukanda da belirttiğimiz gibi, Türkiye'de hukuken de sosyolojik olarak da bir Kürt azınlığından bahsetmek mümkün değildir. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş ilkeleri, anayasası ve Lozan Anlaşması değişınediği sürece Türkiye'de Rum, Ermeni ve Yahudilerin dışmda bir Kürt azınlığından veya başka bir azınlık grubundan bahsedilemez. Diğer taraftan herhangi bir ülkede farklı dil, din ve etnik kökene mensup olduğunu iddia eden her topluluk "azınlık" sayılmaz ve "azınlık" olarak kabul edilemez. Önce milletler arası alanda üzerinde uzlaşılıp kabul edilmiş ortak bir azınlık tarif ve anlayışı yoktur. Genel anlamda "Azınlık, sayıca daha fazla olan bir topluluk içinde yaşayan ve 'dil, din, köken, inanç ve yaşama biçimi' gibi çeşitli özellikler 83

Afet İnan, Medeni Bilgiler ve M. Kemal Atatürk'ün El Yazıları, 3 . Bas . , TOrk Tarih Kurumu Ank. 1 998,s. 1 8. -

124

-


bakımından farklılık gösteren sayıca küçük topluluk demektir." Ancak bir ülkede büyük çoğunluktan farklılık gösteren her küçük topluluk da belirttiğimiz gibi "azınlık" değildir. "Azınlık" bir siyasi/Ihukuki statüdür. Bir topluluğun hukuki olarak "azınlık" sayılabilmesi için milli veya milletler arası anlaşma, sözleşme ve kanunlarla konumlannınistatülerinin belirlenmiş ve ilgili devletçe kabul edilmiş olması gerekir. İşte bu sebeple Türkiye Cumhuriyeti 'nde siyasi/ve hukuki açıdan bir "Kürt azınlık"tan ve dolayısıyla "Kürt azınlık dili"nden bahsedilemez. Aynca PKK terör örgütü veya "etnik bölücü siyasi Kürtçülük hareketi", "azınlık hakkı" değil, "Cumhuriyet'e kurucu ortaklık hakkı" yani Türk milletinin egemenlik hakkına ortaklık istemektedir. Aslında bunun arkasında da önce "siyasi özeklik" sonra da Türkiye Cumhuriyeti topraklannın bir kısmını bölerek "Kürdistan devleti" kurma hedefi vardır. PKK'nın siyasi kanadı "KCK" (Kürdistan Topluluklar Birliği) yapılanması da bunun en açık delilidir. KCK adı verilen kanun dışı yapılanma, PKK'nın siyasi paralel devlet yapılanmasıdır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 'na göre, (M.adde-66) "Türkiye Cumhuriyetine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk 'tür. " Türkiye'de yaşayan insanlar arasında dil, din, ırk, etnik köken farkı gözetilmemiştir. Esas olan Türkiye Cumhuriyeti 'nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüdür. Lozan'da kabul edilenler dışında bir "azınlık" kabul edilmesi, Türkiye'nin ve Türk milletinin bölünmesinin yolunu açacaktır. Bundan dolayı da bir "Kürt azınlığı" veya Laz, Çerkez . . vb başka bir azınlık ve "azınlık dili", veya herhangi bir "yerel dil''in Türkçeye ortak olması kabul edilemez. Bu noktada Türkçenin tek "devlet dili" olması, Türkiye Cumhuriyeti' nin "milli" ve "üniter" devlet olmasının .

-

1 25

-


en önemli göstergesidir. Etnik Bölücü Siyasi Kürtçülük Hareketi, "Devlet dili Tü rkç e"yi, aşılması gereken en büyük engel olarak görmektedir. Kısacası, Türkiye'de Rum, Ermeni ve Yahudiler dışında herhangi bir "azınlık" grubu yoktur; kabul edilemez. Nitekim, Anayasa Mahkemesi de konu ile ilgili olarak 9.8.1994 günü Resmi Gazete'de yayımlanan karannda bwm teyit etmiştir. Anayasa Mahkemesi 'nin ilgili kararı şöyledir: "Türkiye 'de Lozan Antiaşması ve Türk-Bulgar Dostluk Antlaşmasıyla kabul edilen gayri Müslim azınlıklar dışında başka bir azınlık yoktur. Yine bu karara göre, ulusal devletlerde dil, din, ırk ve mezhep bakımından birbirinden farklı toplulukların bulunması doğal karşılanması gereken bir olgudur. Ancak bu topluluklarda her birine azınlık hakkı tanınması, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü ilksine aykırı düşmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında bu ilke temel prensiplerden biri olduğu için, Avrupa Ulusal Azınlıklarm Korunması Protokolü çerçevesinde, bir ulusal azınlıktan Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde hukuken söz edebilmek mümkün değildir. ,,ıı4 Milletler arası belgelerde bir azınlığın varlığı için "ortak bir dil''in varlığı önemli bir ölçü olarak kabul görmektedir. Çünkü "dil, bir toplumun etnik kökeninin en önemli göstergelerinden biridir. ,,ss Halbuki, Kürtlerin konuştuğu "ortak bir Kürt dili" yoktur. "Kürtçe" adı verilen H4

Prof. Dr. Hasan Tunç, Türkiye'de Anayasa Yenileme Süreci ve Temel Sorunlar, Berikan Yayınevi,Ank.20 1 2, s. l 39. HS Ali Tayyar önder, Türkiye'nin Etnik Yapısı, Fark yayınları, 4 l .baskı, Ank.2007,s. l 67. -

12 6

-


Kırmançi, Sorani Göran� Gildani

dil, birbirini anlamayan lehçelerinden

meydana gelmektedir. Kürtçenin bir lehçesi

Zazaca

olarak takdim edilmeye çalışılan

ise Kürtçe ile ilgisi

olmayan bir dildir. Tarihi

"Şark Meselesi" politikalan çerçevesinde Türk

milletinin Anadolu coğrafyasındaki bin yıllık hakimiyetine son vermeyi hedefleyen Hıristiyan Batı dünyası ve

ulus/u küresel sermaye ", Türkiye

milli ve merkezi (üniter) devlet olan

Cumhuriyeti 'ni

görmektedirler.

İşte

"Çok

önlerinde

engel

Küresel Güçler

bu

ile

olarak

bu

güçleri

destekleyen veya bunlara alet olan bazı komşu devletler, başta

Kürtler

olmak üzere Türkiye'de yeni azınlıklar yaratma

peşindedirler. Bunun için 1 990' lı yıllardan beri Türkiye'nin

"mozaik bir ülke " propagandalan almış

"Çok kültürlü bir ülke " olduğu yürümüştür. Türkiye'yi 36 veya 47 etnik

veya

parçaya bölmeye çalışan bu propagandacılar, en çok Kürtler üzerinde çalışmaktadırlar.

Batılı Küresel Güçler, Ermenistan ve Kürdistan

planladıklan

başaramamışlardır.

İşte

bu

uygulamaya koyabilmek için Kürtleri

önce

azınlık

1 920' lerde

güçler,

planlannı

PKK terörünü

olarak

kabul

Sevr'de

devletçiklerini kurmayı yeniden

destekiernekte ve

ettirmeye,

sonra

da

Kürt Devleti kurdurmaya "Etnik Bölücü Siyasi Kürtçülük

Türkiye 'nin Güneydoğusunda bir çalışmaktadırlar.

PKK

ve

Hareketi nin ulaşmak istediği hedef de budur. Adının açılımı, Partiya Karkaren Kürdistan (Kürdistan İşçi Partisi) olan PKK terör örgütü de parti programında hedefini, "Bağımsız, Birleşik ve Demokratik Kürdistan " olarak ifade etmiştir. 86 "

86

Ali Nihat Özcan, PKK (Kürdistan İşçi Partisi), Tarihi, İdeolojisi ve Yöntemi, Ank. 1 999,s.63-64. -

1 27

-


Etnik Bölücü Siyasi Kürtçülük Hareketi ve bu hareketi destekleyen dış ve iç güçler, demokratik haklar, sivil anayasa, ana dilde savunma, ana dilde eğitim, Çözüm Süreci vb istek ve dayatmalada Kürtleri, Türkiye'de Türk milletinin bin yıldır süren egemenlik haklarına ortak etmeye çalışmaktadırlar. Siyasi Kürtçü hareketin bu hedefe ulaşahilmesi için önce Türkiye Cumhuriyeti 'nin Milli ve Üniter yapısının değiştirilmesi gerekmektedir. İşte bunun için Sivil anayasa çalışmalan arasında en çok gündeme getirilen istekler, 1 982 Anayasası 'nın değiştirilmesi teklif edilemeyecek ilk üç maddesinin ve vatandaşlık tarifinin değiştirilmesidir. Bu İstekierin anlamı, - "Türk " adının anayasadan çıkarılması, - Türkçenin yanında Kürtçenin de "devlet dili " veya "resmi dil " olarak kabul edilmesi, - Türkiye Cumhuriyeti 'nin temel kuruluş ilkelerinin değiştirilmesi; Atatürk 'ün kurduğu Cumhuriyet'e son verilmesi, -Türkiye Cumhuriyeti'nin bir Türk devleti olmad1ğ1nın ilanı demektir. İşte bu sebeplerle Kürtler, Cumhuriyet 'e kurucu ortak veya azınlık, Kürtçe de azınlık dili kabul edilemez. Bu konuda verilecek her taviz, Türkiye Cumhuriyeti 'nin temellerini sökınektir. Buna da hiçbir Türk'ün gönlü ve vicdanı razı olamaz, olmamalıdır.

Kürtçe Nas1l Bir Dildir? Konumuz açısından çok gerekli olmamakla beraber, okuyucularımızın merakını gidermek üzere "Kürtler" ve "Kürtçe" adı verilen dil ile ilgili kısa bilgiler verelim. Kürtler,

-

128

-


(eğer böyle ayrı bir milliyet varsa)

tarih boyunca bir devlet

kurabilmiş bir topluluk değildir. 20. yüzyılda Kürtler ve Kürtçe üzerine yüzlerce araştırma yapılmıştır. Bunun sebebi, elbette Kürtlerin ve Kürtçenin çok dikkat çekici özel likleri veya Kürtlerin insanlık tarih, kültür ve medeniyetine büyük katkılan bulunması değildir. Herhalqe kimse Kürtlerin kaşına­ gözüne aşık da değildir. Kürtler ve Kürtçeye gösterilen ilginin

Ruslann ve sömürgeci Batılılann büyük j eopolitik öneme ve enerji kaynaklanna sahip olan Orta Doğu'da, çıkarianna hizmet edecek, çıkarlan için kullanabilecekleri yeni bir etnik unsur yaratma çabalandır. sebebi, söylemeye bile lüzum yok ki

Yapılan

bütün

araştırmalara rağmen Kürtlerin ve

Kürtçenin kökeni hakkında kesin bir sonuca vanlamamıştır. Kürtçe

son

dilbilimi

ölçüleriyle

değerlendirildiğinde

vemaküler (karma) bir dil olduğu görüşü ağırlıktadır. Çünkü bütün Kürtlerin konuşup anlaştığı ortak bir Kürtçe yoktur. "Kürtçe" adı verilen ve birbirini anlamayan birkaç lehçe söz 87 konusudur. Bu telıçelerin bile kendi içlerinde anlaşabildiği söylenemez. Zaten "Kürt" kelime ve adı da Türkçedir. "Kürt" adı, Göktürk dönemi kİtabelerinden Elegeş yazılında geçmektedir. "Kürtçe" adı verilen dil, esasen Türkçe, Farsça, Arapça ve biraz da diğer bazı dillerden toplanmış bir dildir. Kürtçe, belirli bir gramer işleyişi olmayan bir söz yığınıdır. 1 860'ta Ruslann Erzurum konsolosluğunda bulunan

Jaba ' nın

Akademisi

çalışmalanna

dayanarak

tarafından 8378

yayımlanmıştır.

Bu

Kürtçe

Augusto Petersburg Bilimler

kelimelik bir Kürtçe sözlükteki

8378

sözlük

kelimenin

etimotoj ik kökeni şöyledir:

87 Ahmet Buran-Bema Yüksel Çak, Türkiye'de Diller ve Etnik Gruplar, Akçağ,Ank.20 1 3, s. l 99-208. -

129

-


"3080 kelime Türkçe, 2230 kelime Farsça, 2000 kelime Ararpça, 370 kelime Pehlevi lehçesi (eski Farsça), 220 kelime Ermenice, 1 08 kelime Keldanice, 60 kelime Çerkesçe, 20 kelime Gürcüce, 300 kelime kökeni belli değil,'.s8 Topluca "Kürtçe" adı verilen "dil, oturmuş, yapı­ morfolojik özellikleri düzenli, temel kuralları lehçeleri ,, kapsayan bütünlük içinde bir dil değildir. s9 Kısaca, tek bir Kürtçe yoktur. "neredeyse her vadide değişik bir Kürtçe konuşulduğu, Kürt olarak ifade edilen topluluklarm birbirini anlamadıkları da zaten bilinen bir gerçektir. "90

Ortak bir Kürtçe konuşma-yazı ve edebiyat dili olmamasına rağmen, emperyalist politikalar, etnik bir Kürt kimliği meydana getirmek amacıyla "Ortak bir Kürtçe" yaratma gayreti içindedirler. Türkiye'de "Kürtçe Tv yayını" da aynı amaca hizmet etmektedir. Türkiye'de daha çok, Kürtçe adı verilen dilin Kırmançi lehçesi kullanılmaktadır. Ancak, Kırmançi lehçesi konuşanlar arasında da tam bir anlaşma olduğu söylenemez. Bugünkü haliyle Kürtçe adı verilen dil, günlük bir anlaşma dili olabilir; fakat eğitim ve kültür dili olamaz. Bu sebeple, PKK kamplarında, PKK kongrelerinde, yayınlarında ve PKK'nın kendi içindeki diğer işlemlerinde kullanılan ortak dil bile Kürtçe değil, Türkçedir.91 Kürtçe, PKK'lılara bile yeterli olmayan dildir.

Prof. Dr. Abdulhalı1k M. Çay, Her Yönüyle Kürt Dosyası, İlgi kültür sanat, 8. baskı, Isı. 20 1 O.s. l 89. 89 Ali Tayyar Önder, Türkiye'nin Etnik Yapısı, Fark yay.,4 1 . baskı, Ank.2007,s. l 69. 90 Ali Rıza Özdemir, Kürtler ve Türkiük, Kripto, Ank.,2009, 1 53 . ı 9 Mehmet Bedri Gültekin, Kürtçe Eğitim Sorunu, Kaynak yay.,İst.201 2,s. l 5 vd. 118

-

130

-


PKK ve "Etnik Bölücü Kürtçülük Hareketi", "Kürtçe" adı verilen dil üzerinden siyasi " etnik kimlik" kazanma peşindedirler. "Kürtçe" üzerinde ısrarla durmalarının sebebi budur.

Ana Dilde Savunma ve Eğitim Meselesi Bilindiği gibi, Turgut Özal döneminden beri, özellikle de 1 990'lı yıllardan itibaren Türk milletini ve Türkiye'yi, "etnik " parçalara ayırma, bölme politikaları almış yürümüştür. "Türkiye'nin etnik mozaik bir ülke olduğu " her fırsatta tekrarlanmaktadır. 2002 'den beri iktidarda olan AKP yetkilileri ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, neredeyse her konuşmasına, "Türk, Kürt, Laz, Çerkez . . . vs " diye başlamakta, Türkiye'yi 36 veya 47 etnik parçaya bölmekte, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu, Anadolu'nun bin yıllık hakimi Türk milletini de "etnik" unsurlardan biri olarak görüp takdim etmektedir. Siyasi iktidarca uygulanan bu etniklik politikaları, ülkemizde "etnik fitne" uyandırmakta; etnik bölücülüğü kaşımakta hatta teşvik etmektedir. "Demokratik anayasa ", "sivil anayasa " istek ve çalışmalarının arkasında da esasen bu politikalar yatmaktadır. Anayasa'dan "Türk" adını ve "Türk vatandaşlığı" tanımını çıkarıp, "Türkiyeli/ik" kavramnun getirilmeye çalışılması, "etniklik" politikasının temelini oluşturmaktadır. Türkiye'de son yıllarda yürütülen bu etnikçilik politikaları ve "sivil anayasa" çalışmalan, "etnik kimliklerin tanınması ", "ana dilde savunma ", "ana dilde eğitim " gibi istek ve dayatmalara adeta cesaret vermiş; teşvik etmiştir. Bu bağlamda, sadece, "etnik bölücü siyasi Kürtçülük hareketi" (PKK) ve uzantıları değil, başka gruplar da aynı istekleri

-

131

-


savunur olmuşlardır. Mesela Kafkas Dernekleri bunlardan biridir.

Bu Federasyon,

Federasyonu "Çerkes/er Nasıl Bir

Anayasa istiyor? " başlığıyla yayımladıklan broşürde, "Anayasada vatandaşlık tanımının değiştiri/erek 'Türkiyeli/ik' anlayışının kabulünü", "etnik kimliklerinin tamnmasım ", "Kreş ve ana okullarmdan başlayarak ana dil eğitiminin devlet eliyle yapılmasını" istemektedirler. 92 Fakat biz,

"Çerkes"

adı

vatandaşlanmızın

altında

büyük

toplanan

Kafkas

kökenli

aynı

fıkirde

çoğunluğunun

olduklannı düşünmüyoruz. Bu sebeple bu konuyu uzatmak istemiyoruz. Ancak, "Çerkes" etnik kimliği peşinde koşan

N. M. Budayev'in, Selenga (2009) "Kim Bu Çerkesler" adlı

kardeşlerimize Rus bilim adamı yayınlanndan yayımlanan

eserini okumalannı tavsiye ederiz.

"ana dilde savunma ", "ana dilde eğitim " dayatmalan, esasen, PKK ve onun sözde siyasi

Türkiye' de, istek ve

uzantılan tarafından gündeme getirilmekte; iç ve dış mihraklar tarafından da desteklenmektedir.

Mesela AB 'nin mevcut

üyeleri dışında "dil" konusunda aday ülkelere uyguladığı 93 politika, "çok dilli/ik " esasına dayanmaktadır. Türkiye'de PKK ve onun siyasi uzantıları etnik bölücü siyasi Kürtçülük hareketi, etnik kimlik mensubiyeti geliştirinek ve bu kimliğine resmiyet kazandırabiirnek için "Kürtçe" adı verilen "dil"i kullanmak istiyor. Bunun için de

"ana dilde savunma" ve "ana dilde eğitim" istekleri ısrarla gündeme

getiriliyor.

Kürtçeden

daha

iyi

savunma

hakkı "

KCK

davası

sanıklan,

konuşabildikleri isteyerek

aksi

92

halde halde

Türkçeyi

"ana dilde savunma

WWW.kafkasfederasyonu.org. Özlem Eraydın Virtanen, "AB İle İlişkiler Çerçevesinde Türkiye 'de Dil Politikaları ", Astrid Menz-Chiristoph Schroeder, Türkiye'de Dil Tartışmalan, Bilgi Ünv. Yay.,İst.,2006,s. l 56.

93

-

132

-


yapmayacaklannı ısrarla belirttiler. Mahkeme buna izin vermedi. Ancak, siyasi Kürtçülük hareketine, "Kürt açılımı ", "Çözüm süreci " (?) adı altında taviz üstüne taviz veren AKP Hükümeti, hazırladığı kanun teklifini TBMM'den alelacele geçirerek CMK'nin 202. maddesinin şöyle kanunlaşmasını sağladı: "Meramını anlatabilecek ölçüde Türkçe bilen sanık, iddianamenin okunması, esas hakkında mütalaanın verilmesi üzerine sözlü savunmasını, kendisini daha iyi ifade edebileceğini beyan ettiği başka bir dilde yapabilir. " Burada şüphe yok ki "başka bir dil''den kasıt Kürtçedir. Böylece, "Türkçeyi bildikleri, hatta ana dillerinden daha iyi bildikleri halde ısrarla ana dilde savunmayı gündeme getirenierin talepleri yasalaştınlmak suretiyle iki resmi dile giden yol açılmıştır." 94 "Ana dilde savunma hakkı "nı elde ederek bir mevzi kazanan bölücü hareket, elbette bununla yetinmeyecektir. Arkasından "Ana dilde eğitim" ısrannın geleceği muhakkaktır. Zaten yıllardır bunu ifade etmektedirler. Nitekim, "Kürtçenin 5. sıniflardan itibaren seçme/i ders olarak okutu/ması kararı" bölücü çevreler tarafından yeterli bulunmamıştır. BDT eş başkanı Selahattin Demirtaş, "ana okulundan üniversiteye kadar Kürtçe eğitim talebini " defalarca tekrarlamıştır. Türkiye'de "Ana dilde eğitim" adı altında esasen "Kürtçe eğitim" dayatması vardır. Bunun başlıca savunuculan da başta PKK olmak üzere, ABD, AB kaynaklı Küresel güçler ve onlann iç destekçiteri ve Fetbullah Gülen cemaatidir. 95

94 Mehmet Öz, Red ve İnkar, Türk Yurdu, Mart 20 1 3 ,s.ayı: 307. 95Mehmet Bedri Gültekin, Kürtçe Eğitim Sorunu, Kayı>ak y, İst.20 1 2,s.54-55. -

133

-


"Kürtçenin eğitim dili olmasını isteyenler, bireysel planda kültürel bir hakkın kullanılmasını değil, ayrılıkçı etnik bilincin devletin okullan kanalıyla yaygınlaştınlmasını, derinleştirilmesini istiyorlar. "96 İnsanın kendisini yetiştirip geliştirmesi, hüner sahibi olması demek olan eğitim, dil, din, ırk ve cinsiyet farkı gözetmeksizin bütün insaniann hakkıdır. Eğitimin ferde sağladığı faydalann yanında toplumun bütününü ilgilendiren ortak faydalan da vardır. Bundan dolayı eğitim sosyal bir haktır ve devleti ilgilendirmektedir. Eğitim dilini belirleme hakkı ve yetkisi devletin egemenlik haklarındandır. Milletler arası sözleşmelere göre de kişi, istediği dilde eğitim isteme hakkına sahip değildir. Dünyanın hemen her ülkesinde, ülkenin genel ortak dili dışında "azınlık dili" veya "yerel dil" vardır. "Azınlık dilleri"nin statüsü, anlaşmalarla tespit edilmiştir. "Yerel dil''lerin konumu "Azınlık dili"nden farklıdır. Bir ülkede var olan çok sayıdaki "yerel dil "in her biri ile eğitim yapılması, devlet açısından hem imkansız hem mantıksızdır. Ayrıca böyle bir uygulama, devlet olma gereği ve idarenin bütünlüğü ilkesine de aykındır. Eğitim, anayasa ve kanunlarla belirlenmiş devlet dili ile yapılır. Dünyadaki genel uygulama da bu yöndedir. İnsan haklan ile ilgili milletler arası sözleşmelerde de devletin vatandaşianna yerel (bölgesel-mahalli) dillerde eğitim hakkı vereceğine dair bir hüküm bulunmamaktadır. Nitekim Avrupa İnsan Haklan Mahkemesi (AİHM), "Belçika'da Eğitim Dili Davası"nda, "istediğim dilde eğitim yapmalıyım " şeklinde bir hakkın bulunmadığı yönünde karar vermiştir. 96

Türk Ocakları Genel Merkezi, Anayasa Raporu. -

134

-


Türkiye'de Lozan'da kabul edilen azınlıklar dışında hiçbir grup veya topluluk, Türkçeden başka bir dille eğitim hakkına sahip değildir. I 982 Anayasasının 3 . ve 42. maddeleri uyannca, Türkçeden başka bir dilin "resmi dil" kabul edilmesi ve eğitim dili olarak kabulü mümkün değildir. Ancak vatandaşiann mahalli dil ve lehçelerini öğrenmesine ve bu dillerin özel eğitim kurumlannca öğretilmesine bir engel yoktur. "Ana dilde savunma", "ana dilde eğitim ", istek ve dayatmalannın hedefi, Kürt etnik kimliği mensubiyeti yaratmak ve Kürtçeye resmiyet kazandırmaktır. "Etnik fıtne dil üzerinden bölücülük yapmaktadır." Aslında, Kürtler arasında eğitim dili olabilecek ortak anlaşma dili olan bir Kürtçe de yoktur. Kürt kökenli vatandaşların ortak iletişim dili Türkçedir. Zaten Kürtçe eğitime talep de yoktur. 2000'li yıliann başında "Kürtçe kursları açılmasına izin verildi. Bütün Güneydoğu illerinde kurslar açıldı. Fakat kısa süre sonra bu kurslann hepsi öğrencisiziikten kapandı. Tunceli Üniversitesi 'nde 2009'dan Kurmanç ve Zaza dilleri seçmeli ders olarak müfredata konuldu. Birinci yıl öğrencilerin %30'u bu dersleri seçti; ikinci yıl oran % 7'lere düştü. Ama üçüncü yılında bu dersleri seçen öğrenci kalmadı. Diğer taraftan "ana dili" ile "etnik köken " her zaman birbiri ile örtüşmez. Bir insanın ana dili, her zaman annesinin dili değil, içinde yaşadığı, eğitimini gördüğü toplumun dilidir. "Anadili, bir çocuğun içinde büyüdüğü toplumun standart yazı dilidir ve söz konusu toplumun eğitim kurumlarında öğrenilir ve öğreti/ir. "91 Ayrıca zannedildiği veya propaganda edildiği gibi Güneydoğu Anadolu bölgemizin genel anadili, "

97

Astrit Menz-Chrsitop Schroeder, TOrkiye'de Dil Tartışmaları, İstanbul Bilgi Ünv., İst. 2006,s.2 1 2. -

135

-


Kürtçe değil, Türkçedir. Nitekim, "ana dilde eğitim" adı altında "Kürtçe eğitimi" savunan Eğitim-Sen adlı sendikanın 20 10'da Diyarbakır, Mardin, Van .ve Gaziantep illerinde yaptığı bir anket sonucuna göre, ankete katılaniann % 58,1 'i ana dilini Türkçe olarak belirtmiştir. 98 Bebek katili bölücü başı Abdullah Öcalan bile, "-Kürtçeyi mi yoksa Türkçeyi mi daha iyi biliyorsunuz ?" sorusuna, "-Ne Kürtçesi, ben rüyamı bile Türkçe görüyorum. Cevabını vermiştir. 99 "

"Kürtçenin eğitim dili haline getirilmesi talebi, iki milletli, iki devletli bir yapı oluşturma, ülkeyi bölme ve ayrıştırmaya götürme projesidir." ı oo

Şu veya bu şekilde, Türkçenin yanında Kürtçe veya başka bir dile resmiyet kazandırma dayatması, Cumhuriyet'in temel ilkelerine, "devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü "ne yönelik bir tehdittir. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 'nun da bu konuda gerekçe/i kararı vardır. Temmuz 2005 tarihli karar şöyledir: "Kişi

anadilini

çevresinde

ogrenir

ve

Türkçenin

kullanrmmm zorunlu olduğu alanlar dışında bu dili istediği gibi kullanır. Nitekim

toplumda

kullanılan farklı

dil

ve

lehçe/erin

öğrenilmesi, bu dil ve lehçelerde yayın yapılabilmesi demokratik bir

98

Mehmet Bedri Gültekin , age,s.26. Doğu Perinçek, Türkiye'nin Anayasa Birikimi, Kaynak yay. 2. baskı, İst.201 2, s.237; Mehmet Bedri Gülteki n, age, s. 1 3 . ıoo Nuri Gürgür, Türk Yurdu,.Temmuz 20 12, sayı: 299.

99

-

136

-


hak olarak kabul edilmiş ve bu amaçla yapılan yasal düzenlemeler hayata geçirilmiştir.

(. . .) Ancak,

ana dilde öğrenim ise çokfarklı bir kavramdır

ve ilk öğretimden itibaren tüm eğitim ve öğretimin devletin resmi dili dışında, farkit dillerde de eğitim ve öğretimde kullanılmasını gerektirir. Bir başka deyişle ana dilde öğrenim haklarının hayata

geçmesi, bir devlette sayısı belirsiz ana dilin kamusal alana taşınması demektir. Bu da üniter bir devlet olan, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olan, dili Türkçe olan Türkiye Cumhuriyeti 'nin anayasası ile

bağdaşmaz.

Anayasamız gereği

Türkiye

Cumhuriyeti 'nde

Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurnm/arında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okululamaz ve öğretilemez. ' Çünküfarklı dil ve lehçeleri sadece bir kültür öğesi görmek yerine, bu öğelerin 'farklı ana diller ' adı altında eğitim ve öğretim alanına

sokmayı

amaçlamak,

yukarıda

anayasaya aykırılık oluşturması yanında,

da

belirtildiği

gibi

toplumsal çelişkileri,

eğitim, öğretim, bilimsel ve kamusal alanda da artırmaya neden olacaktır. "

Bundan dolayı, hiçbir şekilde Türkçe"den taviz verilemez.

"tek devlet dili

Türkiye'de Etnik Topluluklar ve Dilleri

Günümüz dünyasında yaklaşık 200 civannda devlet vardır. Buna karşılık yeryüzünde sayısı kesin olmamakla birlikte en az 3000 civannda dil vardır. Çeşitli sayı veya oranlarda konuşanı bulunan en az 3000 civanndaki dilin içinde de ancak 100 civannda dil "devlet dili", kültür ve medeniyet dili olabilmiştir. Bundan dolayı hemen her ülkede veya devlet sınırlan içinde devletin kurucusu ve sahibi milletierin dışında etnik topluluklar ve dilleri vardır. Dünyada -

13 7

-


kültürel ve etnik bakımdan türdeş, homojen ülkelerin sayısı yok denecek kadar azdır. Dünyanın birçok ülkesi gibi, Türkiye'de de Türkçeden başka çeşitli sayı ve oranlarda konuşuru bulunan farklı dil ve lehçeler vardır. Türkiye'de 1965 genel nüfus sayımı verilerine göre Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlannın % 90'ının ana dili Türkçedir. Yine 2005'te Eurobarometre araştırmasına göre Türkiye nüfusunun %93 'ü Türkçe konuşmaktadır. Ayrıca Türkiye'de yaşayan bütün etnik gruplann ortak iletişim ve yazı dili de Türkçedir. Türkiye'de konuşulan dillerden Rumca, Ermenice ve Yahudice azınlık dilleri statüsündedir. Lozan'da kabul edilen Müslüman olmayan azınlık dilleri dışında azınlık statüsü bulunmayan Müslüman topluluklann konuştuklan Türkçeden farklı diller de vardır. Azınlık dili sayılmayan bu diller, "yerel dil" veya "mahalü dil" olarak değerlendirilmektedir. Türkiye'de Türkçenin dışında ana dili olarak en çok konuşulan dört dil ve konuşutma oranlan şöyledir: Kürtçe % 7,070; Arapça % 1,164; Zazaca %0,480; Çerkezce %0,186. Türkiye'de bu dillerin dışında konuşulan bazı yerel diller de şunlardır: Lazca, Gürcüce, Arnavutça, Çingenece, Boşnakça, Ahbazca Bu yerel dilleri konuşaniann sayılan genel olarak 30-50 bin civanndadır. ı o ı Türkiye'de farklı etnik kökene mensup vatandaşiann günlük ortak iletişim dili Türkçedir. Yine Farklı etnik kökene mensup her Türk vatandaşının ana dili de hukuken etnik köken dili değil, Türkçedir. Ayrıca etnik köken dili ile ana dili her zaman aynı değildir. Yani etnik köken farklılığı, ana dili farklılığı anlamına gelmez. Çünkü daha önce de belirtildiği gibi, Anadili, çocuğun veya insanın içinde doğup büyüdüğü .

101

Ahmet Bura-Bema YUksel Çak, TOrkiye'de Diller ve Etnik Gruplar, Akçağ, An k, 20 1 2,s. l 60- 1 65. -

138

-


tolumun ortak standart yazı dilidir. Başka bir tarifte "Ana dili, İnsanın doğup büyüdüğü çevrede daha çok 0-6 yaşları arasmda edindiği ve kendisini en iyi ifade ettiği dildir. KONDA'nın 2006'da yaptığı bir araştırmaya göre, Kürt-Zaza kökenli kişilerin % 8,82'sinin ana dili Türkçe; Türk kökenliterin %4,08 'nin ana dili de Kürtçedir. Yine BiLGESAM tarafından yapılan bir araştırmaya göre de Kürtlerin % 1 9, 1 'i evde Kürtçe değil Türkçe konuşmaktadır. Türkiye'de Lozan'da "azınlık" olarak kabul edilen gayri Müslimler dışında kalan farklı etnik kökenden Müslüman topluluklar ile Türkler arasında tarihi, dini ve kültürel yakınlıklar vardır. Bu yakınlıktan dolayı evlilikler de söz konusudur. Bu evlilikler, Türklerle diğer Müslüman topluluklar arasında "soy akrabalığı " da meydana getirmektedir. Mesela Kürtler ile Türkler arasındaki evlilikterin genel nüfusa oranı % 3,7'dir ki bu oran 2 milyon 708 bin kişiyi kapsamaktadır. Türkler ile farklı etnik kökene mensup diğer Müslümanlar arasındaki evlilik akrabalığı nüfusun % 3,6'dır. Bu oran da 2 milyon 661 kişiyi kapsamaktadır. 102 Türkiye Cumhuriyeti 'nin kuruluşunda "Türk milleti" kavram ve kapsamı içinde "Türk" kabul edilmişlerdir. Onun için Anayasa ve kanunianınıza göre, "Müslüman azınlık" tan bahsedilemez. Milletimizin eşit haklara sahip ayrılmaz birer parçası sayılan farklı kökene mensup ve farklı dil veya lehçeler konuşan Müslüman unsurlar (Kürtler, Zazalar, Çerkezler, ahbazlar, Araplar ve diğerleri) esasen günlük hayatlannda da Türkçe konuşmaktadırlar. İki dillilik oranı çok düşüktür. Ancak, bu vatandaşlanmızın günlük özel hayatlannda kendi mahallf/yerel dil ve lehçelerini "

101

Ag.e,s. 1 26. -

139

-


kullanmalanna, özel eğitim kurumlannda öğretilmesinde de bir engel yoktur. Lozan Antıaşması'nın ilgili hükümleri dışında Türkiye Cumhuriyeti'nin anayasa ve kanunlannda, azınlık dillerinin öğretilmesiyle ilgili özel bir düzenleme bulunmamaktadır. Sadece, 5580 Sayılı Özel Öğretim kurumlan Kanunu ile Rum, Ermeni, Musevi Azınlık okulları kabul edilmiştir. Avrupa Birliği uyum sürecinde Türkçeden farklı dil ve lehçeler konuşan ve azınlık sayılmayan Müslüman topluluklann kendi dillerini öğrenebilmeleri konusunda bazı düzenlemeler getirilmiştir. Bu konuda, 3.8.2002 tarih ve 477 1 sayılı "Yabancı Dil Eğitim ve Öğretimi İle Türk Vatandaşlarının Farklı Dil ve Lehçelerinin Öğrenilmesi hakkında Kanun " ile Türkçe dışındaki dillerde özel kurslar açılmasına imkan tanınmıştır. Bundan sonra "Farklı Dil ve Lehçe/erin Öğrenilmesi Hakkında Yönetmelik" çıkanlmıştır. Bu Kanun ve Yönetmeliğe dayanarak Batman'da ilk Kürtçe Kursu açılmıştır. Fakat yetersiz talep sebebiyle açılan kurslar kapanmıştır. Yine 4 Temmuz 2004'te yapılan bir anayasa değişikliği ile TRT'de Kürtçe, Arapça, Çerkezce ve Boşnakça radyo televizyon yayını yapılmasının önü açılmıştır. Avrupa Birliği uyum sürecinde yapılan bu değişikliğin asıl hedefi, Kürtçe yayını serhe!;t hırakmaktır. Avrupa Birliği ve "Etnik Bölücü Siyasi Kürtçü Hareket"in dayatmalan ile verilen bu tavizler, Türkiye'nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmaya yönelik uygulamalardır. İstekierin burada durmayacağı, bu tavizlerle yetinilmeyeceği de açıktır. Hedef, Kürtleri azınlık hatta Türk milletinin egemenliğine ortak; Kürtçeyi de Türkçenin yanında ikinci resmi dilidevlet dili yapmaktır.

-

1 40

-


5. Bölüm

Türk Milleti ve Cumhuriyetimiz

,.._

141 -


-

142

-


"Türkiye Türklerindir" Türkhia, "Türklerin ülkesi " demektir.

Türkiye'de "halk/ara özgürlük " diyenler ile "çok kültürlü/ük" veya "Türkiye mozaik ülke " propagandasını yapanların ortak görüşü ve siyaseti, "Türkiye Türklerindir " anlayışına karşı olmalarıdır. Kim ne iddia ederse etsin, Türkiye hiçbir ölçüye göre "mozaik ülke " veya "çok kültürlü bir ülke " değildir. Türkiye, yerli yabancı bütün araştırma ve istatistiklere göre, en az % 8 7'si "Türk" olan ülkedir. Diğer taraftan bugünkü Anadolu coğrafyası, 1 2 . yüzyıldan beri yerli ve yabancı kaynaklarda "Türk ülkesi" anlamında "Türkiye" (Türkhia, Turcia vb) olarak adlandınlır. Bugünkü vatanımız için ııTürkiye " ·adını ilk kullananlar Bizans-Latin kaynaklandır. Avrupalıların daha önce "Romania " (Roma ülkesi) dedikleri Anadolu, XII. yüzyılda Sultan Mesud (öl. l 1 55) devrinden itibaren "Türkhia" (Türkiye) olarak anıtınağa başlanmıştır. Bizans kaynaklarında özellikle 11 76 Miryokefalon Savaşı ' ndan sonra "Türkhia " (Türkiye) adı yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. Bugünkü "Türkiye" kelimesinde "Türk" adına ekiediğimiz "-iye" eki Latin kaynaklıdır. Yani, bugünkü Türkiye'ye "Türklerin ülkesi" anlammda Türkiye adı, Bizansidar tarafından verilmiştir. Çünkü, Sultan II. Kıhç Arslan ' ın, -

143

-


1 1 76 Miryokefalon Zaferi 'nden sonra Haçlı ve Bizans' ın artık Anadolu 'yu Türklerden geri alma ümitleri sona ermiştir. Böylece Anadolu 'da Türk hakimiyeti, Bizanslılar Anadolu 'nun tarafından da kabul ve tescil edilmiştir. Türkleşmesi, Türk vatanı haline gelmesi, kılıç zoruyla değil; nüfus ve kültür hakimiyeti şeklinde olmuştur. Türkçe 1 3 .- 1 4. yüzyılda Anadolu 'nun hakim dilidir. Buna işgal değil, fetih denilmesinin sebebi de budur. Diğer taraftan bugünkü Türkiye topraklan için Türkiye adı Anadolu adından eskidir. Anadolu adı, Bizans idaresinde ancak bugünkü Batı Anadolu için idari taksimatta Bizans' ın doğu bölgesi için kullanılan idari bir adlandırmadır. Anadolu, Türklerden önce bir coğrafya adı değildir. Anadolu adı, bugünkü anlamda 1 5 . yüzyıldan itibaren Türkler tarafından yaygınlaştırılmış ve coğrafya adı olmuştur. Anadolu- (Anatolia), "doğu ", "Bizans 'ın doğusu " veya "doğu Bizan.� " anlamında kökeni Grekçe bir kelimedir. Türk milleti veya Türkçe ile doğrudan bir ilgisi yoktur. Türkler, Anatolia kelimesini Türkçeleştirerek Anadolu şeklinde söylemişler ve bütün Anadolu için kullanmış/ardır. Anadolu için, Bizans döneminde Anadolu değil, Rum veya Diyar-ı Rum adları kullanılmaktaydı. Rum, "Roma" adının Araplar tarafından söylenen şeklidir. Rum, "Roma ülkesi " demektir. Mevlana'ya, Anadolu'ya geldikten sonra Celaleddin-i Rumi denilmesi de bundandır. Bugünkü Anadolu coğrafyası, 1 2. yüzyıldan itibaren hem idari-siyasi hakimiyet 1 egemenlik hem nüfus çokluğu hem de kültür bakımından Türkleşmiştir. 1 2 . yüzyıla kadar Rum veya Diyar-ı Rum (Roma ülkesi) olarak anılan Anadolu 'da Türklerden önce belki bir milyondan biraz fazla bir nüfus vardı. Yani nüfus

-

144

-

.


kalabalığı yoktu. 1 07 1 ' den itibaren Türkler tarafından fethedilmeye başlanan Anadolu'ya Orta Asya'dan 200 yıl içinde 3-5 milyon civarında Türk gelmiştir. Selçuklu Devri tarihçiliğinin büyük otoritesi Prof. Dr. Osman Turan, ünlü kavimler göçünün bile Anadolu ya gelen büyük Türk göçlerinin yanmda çok küçük kaldığını belirtmektedir. Anadolu coğrafyasının Türkleşmesi, buradaki eski yerli nüfusun İslamlaşıp-Türkleşmesi şeklinde olmamıştır. Yerli nüfus, yani Rum/ar, Ermeni/er, Süryaniler vs. varlıklarını daha sonraki yüzyıllarda da sürdürmüşlerdir. Mübadeleden kalanlar hala da sürdürmektedirler. Ünlü tarihçi Prof. Dr. Faruk Sümer, Türk göçleri ve Anadolu 'nun Türkleşmesini anlatırken şu bilgileri verıyor: "Anadolu 'nun pek büyük bir kısmı XI. Yüzyıldan başlayarak XIV. Yüzyıla kadar süren yoğun göçler ile lıer bakımdan Oğuz (Türkmen) ülkesi vasflm aldı ki bu lıususu, XIV yüzyıldaki yabancı müellijler de fark etmişlerdi. " ı oJ Tarihçi Prof. Dr. Tuncer Baykara, "Türk, Türklük ve Türkler" adlı eserinde Anadolu 'nun Türklüğü konusunda yaptığı araştırmalarının sonucunu şöyle belirtiyor: "Türkiye Türklerinin önemli bir kesimi (%90) iç Asya 'dan, Karadeniz kuzeyinden kopup gelen Türklerin çocuklarıdır. " "Düşünceme göre, Türkiye Türkleri'nin %60 'ı Oğuz, %30 'u öteki Türk boylarmdan (Çiğit, Kıpçak, Tatar vs) olup kalan %10 'u da uzun yıllar boyunca yerli veya 1 03

Prof Dr. Faruk Sümer, Oğuzlar- Türkmenler, -

145

-

s.

XIV.


Hıristiyan halkın (yeniçeri/er gibi) Türkleşen kesim/eridir. Kısacası, Türkiye'de İç As�a'dan gelmiş olan Türkler 1 etkin ve hakim unsurdur." 4 1 3 . yüzyılda Anadolu'yu dolaşan ünlü gezgin Marko Polo, Anadolu için genel olarak "Türkiye minör " (küçük Türkiye); Orta Asya için ise "Türkiye Major " (Büyük Türkiye) adlarını kullanmış; Doğu Anadolu için, "Türkomonia " (Türkmen ülkesi) adını da kullanmıştır. Sözün özü, Türkiye, 1 2.yüzyıldan beri ne tarihte ne de bugün "mozaik bir ülke" olmamıştır. Bundan dolayı Avrupalılar, Selçuklu ve Osmanlı devirlerinde de Anadolu coğrafyası veya bugünkü Türkiye için daima "Türkiye " adım kullanmış/ardır. "Türkiye" adı, Cumhuriyet'le birlikte gündeme gelmemiştir. Atatürk'ün 1 93 1 'de Tarih Kurumu 'na okullar için yazdırdığı dört ciltlik Tarih kitabının "Cumhuriyet Devri" ile ilgili olan 4. Cildinde, "Türk devlet ismi olarak Türkiye adı yeni değildir. " denilmektedir. Birinci Dünya Savaşı sonunda dağılıp yıkılan Osmanlı Devleti, Türklerin kurduğu bir Türk devleti idi. Zamanla genişleyerek çok kavim/i bir imparatorluk haline gelmişti. Ancak, 1 9 . yüzyılın ikinci yarısından itibaren önce Hıristiyan tebaanın daha sonra da Türk olmayan Müslüman tebaanın ( önce Arnavutlar ve sonra da Araplar'ın) istiklal davasına düşüp ayrılmasından sonra geriye devletin asıl kurucusu ve sahibi Türkler kaldı. Birinci Dünya Savaşı sonunda hem devleti yıkılan hem vatanı işgal edilen Türk milleti, Atatürk'ün önderlinde verdiği Milli Mücadele ile vatanı işgalden kurtarıp yeni bir Türk devleti kurdu. Yeni ı 04 Prof. Dr. Tuncer Bayara, Türk,Türklük ve Türkler, Yayıncılık, 2. Baskı İst. 2006, s.28. -

146

-

IQ Kültür Sanat


Türk devletinin adı da Türkiye Cumhuriyeti olarak tespit edildi. Türkiye Cumhuriyeti de yukanda belirttiğimiz gibi, sahibi ve kurucusu Türk milleti olan "milli devlet" olarak kurulmuştur. Atatürk, 1 930'da okullar için yazdığı (el yazılan ile de yayımlanan) Medeni Bilgiler adlı kitabında, "Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir. " diyerek Mavi Anadolucu/ann ve Mozaikçilerin, Demokratik Açılımcı/ar'ın "Türk" yerine "Türkiyeli" kimliği vermeye çalıştıklan "Türkiye halkı "n ın, "Türk mil/eti" olduğunu kesin bir ifadeyle belirtmiştir. Cumhuriyet'in kurucusu Atatürk, Türkiye'de Türk milletinin hakim olduğunu, Türkiye'nin tarihte ve halde "Türk" olduğunu her fırsatta belirtmiştir. Nitekim, Cumhuriyeti emanet ettiği gençliğe, "Ey Türkiyeli gençliği" diye değil, "Ey Türk Gençliği" hitap etmiştir. Çünkü Türkiye'de "Türk milleti" ve "Türk gençliği" vardır. Atatürk'e göre, * "Türkiye Türklerindir; işte milliyetperver/erin ilkesi budur. " (Söylev ve Demeçler,C.III)

* "Cumhuriyetimizin dayanağı Türk topluluğudur. Bu topluluğun fertleri ne kadar Türk kültürü ile dolu olursa o topluluğa dayanan Cumhuriyet de o kadar kuvvetli olur. " *"Türkiye halkı, ırken, dinen ve harsen müttehit, yek diğerine karşı hürmet-i mütekabile ve fedakarlık hissiyatıyla dolu ve mukadderat ve menfaalleri müşterek olan bir heyet-i içtimaiyedir. " (Söylev ve Demeçler,C- 1 )

-

14 7

-


* "Diyarbakır/ı, Van/ı, Erzurum/u, Trabzon/u, İstanbullu, Trakyalı ve Makedonyalı hep bir ırkın evlatları, hep aynı cevherin damarlarıdır. ( 1 932)" 105 * "Bugünkü Türk m illeti, siyasi ve içtimal camiası içinde kendilerine Kürtlük fikri, Çerkeslik fikri ve hatta Lazlık fikri veya Boşnaklık fikri propaganda edilmek istenmiş vatandaş ve milletdaşlarımız vardır. Fakat mazinin istibdat devirleri mahsulü olan bu yanlış isimlendirmeler, birkaç düşman aleti mürfeci beyinsizden maada hiçbir millet ferdi üzerinde teellümden başka bir tesir hasıl etmemiştir. Çünkü bu millet fertleri de umum Türk camiası gibi aynı ortak maziye, tarihe ahlaka, hukuka sahip 6 bulunuyorlar. " 10 Atatürk, 1 6 Mart 1 923 'te Adana Türk Ocağında, Adana esnafına hitaben yaptığı konuşmada da şu ifadelere yer vermektedir:

* "Ermeni/erin bu feyizli ülkede hiçbir hakkı yoktur. Memleketiniz sizindir, Türklerindir. Bu memleket tarihte Türk 'tü, o halde Türk 'tür ve ebediyen Türk olarak yaşayacaktır. (. . .) En nihayet, Asya 'nın göbeğinden tamamen kaynayan Türkler soyundan ırkdaşlar buraya gelerek memleketi, asli sahiplerine iade ettiler. Ermeniler ve sairenin burada hiçbir hakkı yoktur. Bu bereketli yerler, koyu ve oz .. rur ·· k memleketı·d·ır. " ı o7 105

Kemal Kadri Kop, Atatürk Diyarbakır'da, s. l 4; Yusuf Koç-Ali Koç, Tarihi Belgeler Işığında Belgelerle Mustafa Kemal Atatürk, 4.Baskı, Ank, 2005 , 1 7. 106 Prof. Dr. Afet İnan, Medeni Bilgiler ve Atatürk' ün El Yazıları, TTK, Ank. 1 998, s.23. 1 0 7 Atatürk 'ün Söylev ve Demeçleri, C.II,s. 1 26. -

148

-


Etnik bölücü ve Mozaikçilere karşı, Atatürk 'ün, "Bu memleket tarihte Türk 'tü, halde Türk 'tür, ehediyen Türk kalacaktır. " sözü, daha da önem kazanmaktadır. Mozaikçiler, etnik bölücüler, millet kavramını reddeden çeşitli ideoloj i mensupları, -eski Marksist yeni liboşlar, Siyasi İslamcılar- kısaca Türkiye Cumhuriyeti 'nin "mi/If "Türkiye devlet " hazmedemeyenler, oluşunu Türklerindir. ", "Ne mutlu Türküm diyene " gibi sözleri sevmezler ve benimsemezler. Bunlardan rahatsız olurlar. Çünkü bunlar, "Türk" adından rahatsızdırlar. Bugün Avrupa Birliği uyum kanun ve uygulamaları, azınlık hakları, kültürel haklar, demokratik haklar çok kültürlü/ük, çeşitliliğimiz zenginliğimizdir, Türkiye mozayiği, ana dilde eğitim, ve benzeri istek veya ifadeleri ile Türkiye Cumhuriyeti'nin temel kuruluş özelliği "milli devlet" yapısı, tartışma konusu haline getirilerek çökertilmek istenmektedir. "Millf devlet " ve "Türk kimliği "ni reddeden bütün siyasi görüşler, Türkiye Cumhuriyeti 'ni "federe devlet " haline getirme, Türkiye'yi bölme peşindedir. "A vrupa Birliği ", "demokrasi ", "azınlık hakları ", "insan hakları " vb gibi kavramlar buna alet edilmektedir. "Batılı çok ulus/u küresel sermaye ve güçler", dünyayı sömürebi lmek için "millf devlet "leri önünde engel olarak görmektedir. Bundan dolayı, "milli kimlik ", "kurucu unsur", "tek bayrak", ��tek merkezli/ik" ve "tek - 1 49

,._,


Devlet dili" esaslarını tartışma konusu haline getirerek yıpratmakta; bunların yerine "etnik farklılık ", "mozaik/ik " ve "çok kültürlülük ", "çok dillilik " kavramlarını ı yerleştirmeye çalışmaktadır. os Milli devletleri, "etniklik" temelinde bölerek kendisine tabi parçalara ayırarak kolayca hükmetmeyi ve sömürmeyi hedeflemektedir. Amerikan Dış Politika Araştırmaları Başkanı R. Strausz Hupe, bir makalesinde, hedeflerini şöyle açıklıyor: "Milliyetçilik bu yüzyılın en güçlü gerıcı kuvvetidir. . . Mal ve hizmetlerin serbest dolaşımını engeller, ekonomik ve kültürel gelişimi durdurur. Amerikan halkının misyonu, Milli devletleri tarihe gömmek, onların kalan halklarını, daha küçük birimlerde birleştirmek ve elindeki güç ile düzenin muhtemel sabotörlerini (. . .) caydırmaktır. Önümüzdeki 50 yılda gelecek Amerika 'nındır. , ıo9 Türkiye Cumhuriyeti' nin tek kurucu unsuru ve tek sahibi, Türk milletidir. Türkiye'de Malazgirt'ten bu yana yaklaşık 1 000 (bin) yıldır egemenlik, Türk milletine aittir. Hedef, Anadolu Coğrafyasındaki bu Türk egemenliğine son vermektir. Çünkü, Hıristiyan Batı, "Türksüz Anadolu" istemektedir.

ıoa Türkiye'deki etnik gruplar ve bu konuda Türkiye üzerinde oynanan oyunlar için bak. Ali Tayyar Önder, Türkiye'nin Etnik Yapısı, Fark Yayınlan, 4 1 . baskı, Ank.2007. ı 09 Ali Tayyar Önder, Türkiye'nin Etnik Yapısı, 4 1 . baskı, Ank. 2007, s.3 3 5 .

-

ı so

-


Türkiye Cumhuriyeti 'nin "milli" yapısını çökertmek ve Türk milletinin egemenlik hakkını sona erdirmek isteyen "Etnik Mozaikçiler"in sık sık söyledikleri, ,

"-Çanakkale 'de, İstikiiii Savaşı 'nda hep birlikte savaştık "; "- Türkiye Cumhuriyetini, hep birlikte kurduk " Hatta, Başbakan R. T. Erdoğan 'ın 30 Ağustos 20 1 3 konuşmasında, ifade ve iddia ettiği gibi,

''-Anadolu 'yu 107l 'de beraber fethettik " iddiaları, aldatıcı ve gerçek dışıdır. Elbette Türk ordusunun içinde, Türk vatanında yaşayıp kendisini farklı etnik kökenden kabul eden insanlar vardır. Ancak bunlar, Çanakkale'de, İstikiiii Sa vaşı 'nda kendi "etnik" kimliklerini temsilen, kendi etnik kimlikleri adına savaşmadılar. "Türk milleti " adına ve "Türk ordusu " üniformasıyla "Türk milleti " kimliğini temsilen savaştılar. Her ülkede, her milletin içinde şu veya bu oranda farklı etnik kökenden geldiğine inanan insanlar vardır. Fransız, İngiliz orduları hele Amerikan ordusu "saf kan" mı ? "72 milletin toplanmasından meydana gelen Amerika için bile "Mozaik" denilmiyor. "Amerikan Mozayiği " değil, "Amerikan milleti ", "Amerikan ordusu " deniliyor. Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş veya başka Türk spor kulüplerinde, Türk asıllı veya Türk uyruklu olmayan bir çok sporcu var; fakat takımlannda bunlann hiç birisi, kendi etnik veya milli kimliğini temsilen oynamıyor; giydiği kulüp formasını temsilen oynuyor. Türk Milli futbol takımında, Meksika asıllı Mehmet Oralyo, kendi etnik kimliğini temsilen mi oynuyor? Şimdi Türk milli takımında, Meksika asıl lı oyuncu var diye Türk milli takımına "Mozaik" mi diyelim? -

ısı

-


Çanakkale Zaferi veya Sakarya Zaferi, herhalde, "Türk-Kürt-Laz-Çerkes- ve saire mozayiği " zaferi değil; "Türk ordusu"nun zaferidir. Mehmet Akifin "Çanakkale Şehitleri" şiirindeki "Mehmetçikler " hangi etnik kökenden olursa olsun her halde, "Türk ordusu" üniformasıyla savaşan Türk askeridirler. Türkiye, "etnik mozaik " değil; Büyük Türk milliyetçisi Alpaslan Türkeş 'in dediği gibi "mermer "dir. Çünkü, Türkiye'de tek millet vardır; onun adı da, "Türk milleti" dir. Türkiye, 1 923 'ten değil, 1 2. yüzyıldan beri Türklerin ülkesidir. Kısaca, kim ne iddia ederse etsin, Atatürk'ün dediği gibi, "Türkiye Türklerindir. İşte milliyetçi/erin ilkesi budur. "

Cumhuriyet'in Millet Anlayışı

"Türk 'üm diyen herkes Türk 'tür. "

Türkiye Cumhuriyeti, tek millet, tek bayrak, tek dil esası üzerine kurulmuş bir "milli devlet"tir.

Türkiye Cumhuriyeti, adı üzerinde bir "Türk" dev/etidir. "Türk", Türkiye'de etnik bir grup değil, bir milletin adıdır. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundaki millet anlayışı, "kültür ve mensubiyet duygusu" na dayanır. Millet, "kan", "ırk", "soy" veya "etniklik" (kavim) temeline dayanan bir birlik değildir. Millet, tarih içinde oluşmuş, bu unsurlardan daha geniş ve daha kapsamlı bir sosyal-kültürel yapıdır. "Türk Milleti" de bir "kan", "soy" veya "etnik" - 152 -


birliği değil; "kültür" ve "mensubiyet" esasına dayanan bir varlıktır. Çünkü, "ırk", "anatomik bir yapı veya tipi " ifade eder; ancak hayvanlarda aranabilir. Büyük Türkçü Ziya Gökalp, "ırk"ın millette değil, hayvanlarda aranabileceğini, "at ırklarını " örnek göstererek belirtiyor. "Etniklik" veya "kavim", "aynı ana ve babadan üremiş, içine hiç yabancı karışmam ış bir kandaş zümre " demektir.

Günümüzde yeryüzünde . millet haline gelmiş hiçbir topluluğun, bu şekilde, "ırk" veya "kan" yani genetik bakımdan kandaş saflık özelliği taşıdığını iddia etmek, saçma ve ilim dışı bir görüştür. Onun için millet, tarih içinde oluşmuş ırk, kan, soy veya etnik (kavim) üstü bir kültür ve mensubiyet birliğidir. Nitekim, Türk fikir tarihinin ve Türk milliyetçiliğinin en büyük temsilcilerinden sosyolog Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları adlı ünlü eserinde, "Millet" ve "Türk milleti" tarifi üzerine değerlendirmeler yaparken milletin, ırk ve etniklik (kavim) temeline dayanamayacağını daha 1 923 'te ortaya koymuştur. Ziya Gökalp 'a göre, Türk 'tür.

"Türküm diyen her fert "

Büyük milliyetçi Şair, Yahya Kemal, milleti, "dili bir gönlü bir imanı bir insan yığını " olarak anlamıştır. Atatürk de Türklüğü, "Ne mutlu Türküm diyene " diyerek kabul esasına göre anlamış; Türk milletini de,

-

153

-


"Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir. " diyerek tarif etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti 'nin "Millet" ve "Türk milleti" anlayışı budur.

Cumhuriyetimiz Milli Devlet Olarak Kurulmuştur

Türkiye Cumhuriyeti, Türk milliyetçilerinin idealindeki "milli devlet " olarak kurulmuştur. Milli devlet, "kurucusu ve sahibi bir tek millet olan (bir tek millete dayanan) "; "egemenlik hakkı bir tek 10 milletin olan devlet " demektir. ı Türkiye Cumhuriyeti 'nin Türk milliyetçilerinin hayalindeki "milli devlet" olarak kurulduğunu, Türk milliyetçiliğinin en büyük fikir adamlarından Ziya Gökalp ve YusufAkçura, eserlerinde açık seçik belirtmektedirler Türk milliyetçiliğini sistemleştiren büyük fikir adamı Ziya Gökalp ölümünden bir yıl önce 1 923 'te Türk Ocağı tarafından yayımlanan ve Türk Ocaklılara ithaf ettiği Türkçülüğün Esasları adlı ünlü eserinde Türklerin, "kavmi devlet " ve "Sultanf devlet " devirlerinden sonra "Milli devlet" devrine geçtiklerini belirterek "milli devlet"in kuruluşunu şöyle ifade ediyor: "Dün, Türkler için hayali bir mejkure halinde bulunan 'milli devlet', bugün Türkiye 'de bir şe 'niyet (gerçek) halini almıştır. " ı ı ı 1 10

Nevzat Kösoğlu, Türk Olmak ya da Olmamak -Milli Kültilr, Mozaik KültUr ve Etnisite-, Ötüken, İst. 2005,s.20. -

154

-


Ziya Gökalp, aynı eserinde Türkiye Cumhuriyeti 'nin "milli devlet " olarak kuruluşuyla Türk milliyetçiliğinin de Atatürk tarafından fiilen devlet politikası olarak uygulandığını, "Bu mejkureye (Türkçülüğe) resmiyet veren ve onu fiilen tatbik eden de ancak Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri'dir. " diyerek belirtmektedir. ı n Yine 1 928'de Türk Ocaklan adına "Türkçülüğün Tarihi" adıyla Türk milliyetçiliğinin tarihini yazan Yusuf Akçura, söz konusu eserinde Milli Mücadele 'nin veya İstiklal Savaşı 'nın hedefini ve Türk milliyetçileri ile ilişkisini anlatırken, "Mustafa Kemal Paşa 'nın başkanlığında• başlayan Türk milli hareketi, milli bir Türk devleti meydana getirmeyi hedef alıyordu. Türk Ocakları gayet tabii ve mantıki olarak bu harekete illihak ve iştirak ettiler. İstanbul'da yapılan milli mitingiere öncü oldular. " demektedir. 1 1 3 Türk milliyetçiliğin� . öncülerinden Yusuf Akçura, İstikiiii Savaşı sonucunda kurulan Türkiye Cumhuriyeti 'nin kuruluşunu, Türkçüler ve Türk milliyetçiliği açısından şöyle değerlendiriyor: "Türkiye Cumhuriyeti 'nin başta Büyük Millet Meclisi Hükümeti namıyla, sonra hakiki adıyla kurulması, Türk milliyetçifiği açısından Türkçü/ük idealinin gerçekleşmesi demektir. Çoğu Türkçü/erin belki hayatlarında gerçekleşeceğini ümit bile edemedik/eri 111

Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları, (Haz.İsmail Acar), Liva Yay., 2. baskı Balıkesir,20 I 2,s.66. ı 12 Ziya Gökalp, age,s. l 06. ı 1 3 Yusuf Akçura, Türkçülük- Türkçülüğün Tarihi Gelişimi- , İlgi Kültür Sanat y., İst. 2007,s.2 1 5. -

155

-


ideal, bir Türk dehasının kudretiyle gerçek olmuştu, milli 1 14 Türk devleti kurulmuştu. " Türkiye Cumhuriyeti 'nin kurucusu Atatürk de 1 520 Ekim 1 927 günlerinde toplam altı gün veya başka ifadeyle 36 saat süren konuşmasından meydana gelen Nutuk adlı ünlü eserinde Türkiye Cumhuriyeti 'nin, "milli" ve "asri" "Türk devleti" olarak kurulduğunu şöyle ifade etmiştir: "Efendiler! Sizi günlerce işgal eden uzun ve teferruatlı beyanatımla mi/If varlığı sona ermiş sayılan büyük bir milletin istikldlini nasıl kazandığını; ilim ve tekniğin en son esaslarına dayanan milli ve asri (çağdaş) bir devleti nasıl kurduğunu anlatmaya çalıştım. "1 ıs Cumhuriyet'in kurucuianna göre, Türkiye'de tek millet vardır. O da Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ve sahibi olan "Türk milleti "dir Egemenlik hakkı da yetkisi de Türk milletine aittir. İçinde kaç çeşit azınlık veya farklı etnik kökenden gelen insan bulunursa bulunsun bu gerçek değişmez. Almanya, Alınanların; Fransa, Fransızların, İtalya'nın İtalyanların ülkesi vb olduğu gibi, "Türkiye" de "Türklerin ülkesi" demektir. Türkiye Cumhuriyeti, adı üzerinde "Türk Devleti"dir. Bundan dolayı Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti'ni "Türk gençliği"ne emanet etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti 'nin kuruluş tapusu, "Lozan Anlaşması"dı r. Lozan Anlaşması ' na göre, Türkiye'de gayri Müslim azınlıklar dışında kalan bütün unsurlar, "Türk milleti" kapsam ve çerçevesinde "Türk" sayılmışlardır. .

1 14 1 15

Yusuf Akçura, age, s.2 1 9. Atatürk,Nutuk, Haz. Zeynep Korkmaz, s. 607. -

156

-


Diğer taraftan Lozan Anlaşması görüşmelerinde en çok tartışılan konulardan biri, Türkiye'deki azınlıklar meselesi olmuştur. Bizde azınlık veya ekailiyel denilince eskiden beri gayri Müslimler anlaşılmış veya kastedilmiştir. Nitekim, Milli Mücadele'nin yol haritası Misak-ı Milli 'de de bu anlayış esastır. Azınlıklar konusu, Lozan'da hem alt hem de büyük komisyonda görüşülüp tartışılmıştır. Lozan' da azınlıklar konusunda Türkiye ' yi İsmet İnönü' den sonra ikinci delege olan Dr. Rıza Nur temsil ediyordu. Dr. Rıza Nur, hatıralarında Batılıların Lozan 'daki azınlık anlayış ve iddialarını şöyle anlatıyor:

"Frenkler bizde ekailiyel diye üç nevi biliyorlar. Irkça ekalliyet, di/ce ekalliyet, dince ekalliyet. Bu bizim için gayet vahim bir şey, büyük bir tehlike. Aleyhimize olunca şu adamlar ne derin ne iyi düşünüyorlar . . . Irk tabiri ile Çerkez, A baza, Boşnak, Kürt, ilh. .yi Rum ve Ermeni 'nin yanına koyacaklar. Dil tabiri ile Müslüman olup başka bir dil konuşanları da ekailiyel yapacaklar. Din tabiri ile halis Türk olan iki milyon Kızılbaşı (Aleviler) da ekailiyel yapacaklar. Yani bizi hallaç pamuğu gibi dağıtıp atacaklar. Bu taksimi işittiğim vakit, tüylerim ürperdi. . . Bilekleri sıvadım. Bütün kuvvetimi bu tabirleri kaldırmaya verdim. Pek uğraş tım. Pek müşkilat ile fakat kaldırdım. , ı ı 6 Lozan' da, Batılıların azınlık anlayışiarına dair Dr. Rıza Nur ' un çizdiği tablonun, bugün A vrupa Birliği dayatmalannın birer urunu olan Mozaikçilik, Çok kültürlülük, Demokratik açılım, Çözüm süreci adı altında uygulamaya konulan politikalarla ne kadar uyuştuğu ortadadır. Demek ki Batı 'nın Türkiye 'ye ve Türk milletine 116

Dr. Rıza Nur, Lozan H atıral arı, 3. Baskı, Boğaziçi yay., İst. 1 992,s. l 03 . -

157

-


yönelik emelleri hiç değişmemiştir. Lozan 'da başaramadıklarını, değişik politikalar altında yeniden denemektedirler. İşte bugün karşımıza çıkarılan İ ki dilli/ik", "ana "Türkçeden başka devlet dili teklifi", " dilde eğitim " ve onun üzerinden yürütülen bölücülük, bu Bugün Türkiye denemelerin açık bir göstergesidir. üzerinde dış ve iç milırakların oynadığı siyasi oyunlann, ülkemizi Mondros Mütarekesi ve Sevr şartianna getirdiği ap açık ortadadır. Gayri Müslim azınlıkların dışında kalan bütün Müslüman vatandaşlanmız, "Türk milleti" tarif ve kapsamı içindedirler. Nitekim, Cumhuriyet Devri 'nde hazırlanan i lk anayasamız olan 1 924 anayasasının 88.Maddesinde de "Türk kimliği"nin herkes için geçerli olduğu şöyle belirtilmiştir: "Madde-88: Türkiye'de din ve ırk ayırt edilmeksizin vatandaşlık bakımından herkes Türk"tür. " Bugün yürürlükte olan 1 982 Anayasasının 66. maddesine göre de "Türkiye Cumhuriyeti 'ne vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türk 'tür. " Atatürk, ''Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir. " diyerek bunu açık seçik ortaya koymuştur. ıı7 Kısaca, Türkiye Cumhuriyeti, Türkler tarafından kurulmuş bir Türk devletidir. Türkiye'de tek millet vardır; onun adı da "Türk milleti" dir. Bundan dolayı Türkiye Cumhuriyeti, "milli devlet"tir. 1 17

Prof. Dr. Afet inan, Medeni Bilgiler ve M. Kemal Atatürk'ün El Yazıları, TTK, Ank. 1 998,s.3 5 1 . -

1 58

-


Hedef Türk Milleti ve Milli Devletimiz

Türkçenin, Türkiye Cumhuriyeti 'nin tek "devlet dili" veya tek "resmi dili" olması, hem milli ve üniter devlet yapımızın temeli hem de Türk milletinin, Türkiye' de tek egemen-hükümran millet olduğunun göstergesidir. Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk, daha Milli Mücadele'nin başında Samsun yollarındayken Amasya'da, "Vatanın bütünlüğü, milletin istikllili tehlikededir. " demişti. Şimdi günümüzde Amasya. Tamimi'nden 92 yıl sonra, "özerklik" ve "iki dillilik" tehditlerine maruz kalan Türk milleti, Sevr şartlarına gen döndürülmek istenmektedir. Birinci Dünya Savaşı 'ndan sonra, Osmanlı Devleti 'ni tasfiye edip Türk milletine Sevr Paçavrasını dayatanların hevesleri, Milli Mücadele sonucu Türkiye Cumhuriyeti 'nin "milli" ve "üniter" devlet olarak kurulmasıyla kursaklarında kalmıştı. "Özerklik" ve Türkçenin yanında "ikinci veya başka bir resmi dil" talep ve dayatmalan, Sevr şartlarının yeniden hortlatılması demektir. Çünkü Sevr Antlaşması 'nın, 62, 63 ve 64. maddeleri, · önce "özerk" sonra da bağımsız bir Ermeni ve Kürt devleti kurulmasını ön görmektedir. Batı'nın Türk milletini ve Türk vatanını parçalayıp Türklüğü Anadolu 'dan silme projesi olan Sevr şartlarında, Türk vatanı üzerinde kurulması istenilen Kürt ve Ermeni devletleri kurulamamıştı. Bunu, o zaman başaramamışlardı; şimdi yeniden deniyorlar. Özerklik ve iki dillilik meselesi, bunun ilk esaslı adımı olmak üzere

-

1 59

-


denenmektedir. İşte Türkçenin tek devlet dili olması bu noktada önemlidir. Günümüzde Türkiye'de yeni azınlıklar yaratmak istiyorlar. "Anadilde eğitim ", ana dilde savunma Türkçenin tek devlet dili olmaktan çıkanlması, bunu sağlamanın yolu olarak görülmektedir. -Anadilde eğitim istekleri, Batılı güçlerin, içerideki işbirlikçiler eliyle ulaşmak istedikleri emellerinin ileri bir safhas ıdır. -Türkçenin yanında ikinci bir dilin resmi dil-devlet dili olarak tanınması, hem Türkiye Cumhuriyeti 'nin milli ve üniter yapısından vazgeçilmesi hem de Türk milletinin egemenlik hakkından vazgeçmesi veya Türk milletinin egemenliğine ortak olunması demektir. ABD ve AB kaynaklı sömürücü "küresel güçler", ve onların Türkiye'deki işbirlikçileri, Türk milletine dayanan ve "mi/If devlet " olarak kurulan Türkiye Cumhuriyeti 'ni, "çok etnik/i federe devlet" haline getirmeye, böylece Anadolu coğrafyasındaki bin yıllık Türk egemenliğine son vermeye çalışmaktadır/ar. Bu anlayış, Batı ' nın, "Şark meselesi" adını verdiği değişmeyen tarihi politikasının "Türksüz Anadolu " hedefinden başka bir şey değildir. İçerideki Türkiye Cumhuriyeti 'ni içine sindiremeyen siyasi ideoloj ik görüşler de buna çanak tutmakta; dış güçlerle iş birliği yapmaktadırlar. Türkiye' deki açılım-saçılırnın getirdifi ��özerklik ", iiiki dilli/ik " istekleri de bunun kavgasıdır. ı 1 ı ı s TOrk Ceza Kanunu 'ndaki "TOrkiOğe hakareti" önlemeye yönelik 30 1 . maddeden rahatsız olup maddeyi değiştirenler de aynı zihniyette olanlardır. TOrkiye Cumhuriyeti anayasasından "TOrk" adını çıkarmayı hedef alanlar da aynı gayeye hizmet etmektedirler. -

1 60

-


6. Bölüm

Türkiye ye ve Türk Milletine Yönelik

Tehdit ve Tehlikelerin Kaynakları

-

161

-


-

162

-


Şark Meselesi (Doğu Sorunu)

Şimdi biraz da Türkiye Cumhuriyeti 'nin milli ve üniter yapısını değiştirip yıkarak Türk milletinin Anadolu coğrafyasındaki yaklaşık bin yıllık hakimiyetine son vermek emelinin görünen yüzü, "demokratik haklar", "ana dilde eğitim ", "ana dilde savunma" , "özerklik" ve nihayet bir "Kürt devleti kurma" istekleri ile ortaya çıkan PKK terörü ve etnik bölücü Kürtçülük fıtnesinin arka planında hangi politikaların olduğunu görelim.

Türk milletinin ve Türkiye Cumhuriyeti 'nin varlığına yönelen tehdit ve tehlikelerin arka planındaki en kapsamlı ve en tehlikeli değişmez büyük proje. Batılıların, Şark Meselesi, (Doğu Sorunu) adını verdikleri uzun vadeli değişmez politikalandır. "Şark Meselesi "

anlaşılmadan, Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti 'ne yönelık tehdit ve tehlikeleri anlamak zordur. Çünkü, Türk milleti ve Türkiye üzerinde dün de bugün de oynanan oyunlan n arka planında Hıristiyan Batı 'nın "Şark Meselesi" adını verdiği tarihi, değişmez proje vardır. Bunu iyi anlamak lazım. "Şark meselesi", terim olarak açık seçik ilk defa 1815 Viyana Kongresi ' nde kullanılmıştır. Fakat bu, sadece Batılıların takip ettiği tarihi politikanın veya projenin adının konulmasından ibarettir.

-

1 63

-


Terim olarak, dar ve özel anlamıyla, "Şark meselesi" , "Osmanlı Devleti ile Rusya arasında yapılan Küçük Kaynarca (1 774) anlaşmasıyla başlayıp, Osmanlı Devleti 'nin parçalanıp payiaşılmasıyla sona eren bir sürecin, Avrupalılar tarafindan verilen adıdır. " Ancak, "Şark Meselesi", 1 8 . yüzyılda, 1 774 Küçük Kaynarca Analaşması ile başlamış ve bitmiş bir konu değildir. 1 8. Yüzyıl Osmanlı Devleti 'nin artık Batı karşısında gerilerneye başladığı,yenik düştüğü bir yüzyıldır. Önce 1 699 Karlofça Anlaşması ile sonra da 1 774 Küçük Kaynarca Anlaşması i le bu durum tescil edilmiştir. O devrin Avrupalı büyük devletleri, Çarlık Rusya, Avusturya-Macaristan, İngiltere ve Fransa, Osmanlılar yani Müslüman Türkler A vrupa 'dan atılırken, Osmanlı Devleti 'nin topraklarından kendilerine düşecek payın peşine düştüler. Osmanlı topraklarının paylaşılmasında aralarında anlaşmazlıklar çıktı. İşte Şark Meselesi, bu anlaşmazlıkların giderilmesi meselesi olarak 1 8 1 5 Viyana Kongresi ile gün ışığına çıktı. Avrupalılar, Osmanlı topraklarının paylaşılması sırasında aralannda çıkan anlaşmazlıklara ve Türk-İslam dünyası ile ilgili tarihi politikalanna genel bir terim olarak "Şark Mesesi" (Doğu Meselesi veya Sorunu) adını verdiler. "Şark Meselesi" adını koyanlar, Garplılar yani Batılılardır. "Şarklı" veya "Doğulu", olan biz Müslüman Türkleriz; Osmanlı Devleti 'dir. Görünüşte 1 8 1 5 'te kullanılmakla beraber "Şark Meselesi''nin başlangıç tarihi hakkında birçok farklı görüş

-

1 64

-


vardır. 1 903 'te Fransa'ya giden Yahya Kemal'in de Fransa' da tarih hocası olan ünlü tarihçi Albert Sorel, "Türkler Avrupa ya ayak bastığı andan itibaren bir Şark meselesi meydana geldiğini" kabul etmektedir. Şark Meselesi'ni, -Atilla 'nın V.yüzyılda Avrupa yı tehdit etmesi; -Türklerin XI. yüzyılda Anadolu Yu fetih/eri; -Osmanlı/arın XIV. yüzyılın ortalarında Rumeli ye geçmesi; - 1 683 Viyana kuşatması; -1699Karlofça ve 1 774 Küçük Kaynarca Anlaşmaları ile başlatanlar vardır. 1 19 Ancak, Şark Meselesi'nin ne zaman başladığı önemli değildir. Çünkü bu, Hıristiyan Batı dünyasının Türk-İslam dünyası üzerindeki değişmeyen politikasının genel adıdır. Ortaya çıkış şekilleri farklı farklıdır; değişmeyen hedefi ise, Türk-İslam dünyası, dolayısıyla günümüzde de Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti 'dir. "Şark Meselesi" teriminde ifadesini bulan "şark '! (veya doğu) "Osmanlı-Türk-İslam " dünyasının karşılığıdır. "Şark " (doğu), Batıltiara göre ve Batılılarca seçilmiş bir terimdir. Batılı Hıristiyan Avrupaltiara göre, "doğu"da halledilmesi, çözülmesi gereken bir mesele, bir problem veya bir dava vardır. Yani terimi üretenler ve adını koyanlar Batılılardır; "doğu"daki çözülmesi, halledilmesi gereken problem veya mesele de "Müslüman Türkler"dir. Daha başka ve açık bir anlatımla,

"Hıristiyan Avrupa ", "Batı"; "Müslüman Türkler", "Doğu" demektir. 1 19

Erhan Afyoncu, Sorularla Osmanlı İmparatorluğu, C . 5 ,s. l 20.

- 1 65 -


Osmanlı Dev Ieti' nin Avrupa' daki topraklanndan atılması ve bu topraklann paylaşılması, "Şark Meselesi"nin önemli fakat tek bir konuyu kapsayan dar anlamıdır. Osmanlı Devri 'nde 1 774 Küçük Kaynarca Anlaşması ile uygulamaya konulmuş; 1 8 1 5 Viyana Kongresi ile meselenin resmi adı belirtilmiştir. Fakat "Şark Meselesi "nin asıl geniş ve kapsamlı anlamı, "Osmanlı ve Balkanlar meselesi " değildir. "Şark Meselesi", Hıristiyan Avrupa 'nın, (Şimdi buna ABD de dahil), kökü çok eskilere giden, devirden devire tarihi­ siyasi şartlara göre şekil alan, fakat, hedefi hiç değişmeyen uzun soluklu dini-siyasi-ekonomik projesinin genel adıdır. Bu tarihi Hıristiyan Batı dünyası proj esi olan "Şark MeselesP'nin de�işmeyen hedefi, İslam dünyası ve bu dünyanın lideri konumundaki Türklerin hakim olduğu coğrafyanın yani Anadolu ve Orta Doğu 'nun siyasi­ ekonomik açıdan sömürülmesi; bu coğrafyaya tahakküm edilmesidir. ·

Bu sömürme ve tahakküm etmede, Batıltiann bazen kendi aralannda anlaşamadıklan da olmaktadır. Batı Hıristiyan dünyasının hedefine ulaşmasının önündeki en büyük engel, Anadolu ya hakim Müslüman Türk dünyasıdır. Anadolu, hem coğrafi-stratejik konumuyla hem Hıristiyanlıkça kutsal sayılan önemli bir coğrafyadır. Ayrıca Anadolu'da yaşamış eski kavimler dolayısıyla Anadolu, Hıristiyan Batı 'nın, üzerinde hak iddia ettiği bir coğrafyadır. İşte bu sebeplerden dolayı, "Şark Meselesi''nin temel nihai hedefi,

-

1 66

-


"Türkleri önce A vrupa 'dan ve .�onra da Anadolu 'dan kovarak, geldikleri Orta Asya )ıa geri göndermek; bu başarılamazsa Anadolu 'da asimile ederek yok etmektir. "tir. 1 20 Mozaikçilik, çok kültürcü/ük politikaları, "Türk kimliği " yerine "Türkiyeli/ik kimliği ", "Türkçenin tek devlet dili olmaktan çıkarılması " teklifleri, birer demokrasi meselesi değildir. Bunların arkasından gelen ana dilde yayın, ana dilde eğitim, ana dilde savunma, Kürtçeye resmiyet kazandırma ve nihayet özerklik vb dayatmaları, Şark Meselesi'ne hizmet eden politikalardır. Türkiye'de olup bitenler bu çerçevede düşünülürse Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti'ne yönelen tehdit ve tehlikeler daha açık ve kolay anlaşılır. Etnik bölücü fitnenin, mozaikçilik, çok kültürcülük gibi politikalar ve bu politikaların dış ve iç destekçilerinin esas hedefi, Anadolu coğrafyasındaki bin yıllık Türk hakimiyetini yıkmaktır. Bu, dün de bugün de böyledir. Büyük milliyetçi fikir adamı ve hikayecimiz Ömer Seyfettin, yaklaşık yüz yıl önce 1 9 1 4'te yayımladığı bir yazıda aynen şu ifadelere yer veriyor: sıkılmasalar (Avrupalılar) "Düşmanlarımız Türkiye 'de hiç Türk yoktur diyecekler. Fakat bu kadar müesseseleri, Türkçe konuşan kalabalığı inkar etmek kolay mı? Nihayet Türkiye 'de Türklerin nüfusunu beş-altı

120

Şark Meselesi ve hedefleri için bak. -Prof.Dr. Abdurrahman Küçük, "Şark Meselesi'nin Amacı Türkleri Ona Asya'ya Geri Göndermektir.", Türk Yurdu, Temmuz 2006,sayı:227; -Veysi Akın, Üç Devirde Bir Siyaset: "Şark Meselesi", Türk Yurdu, Temmuz,2006,sayı :227. -yılmaz Tezkan, Doğu Sonınu, Doğu 'nun Sorunu, Türk Yurdu, Temmuz,2006,sayı:227. -Raif Karadağ, Şark Meselesi, Turan Yayıncılık,İst. l 97 1 .(?) -

1 67

-


milyon gö.<tterirler ve dudaklarını büker/er. Ve bu azlığa "121 bazı Türkler de inanmışlardır. Bu ifadelerden de açıkça anlaşılıyor ki en az yüz yıldır değişmeyen hedef, "Türkiye 'de Türklerin varlığının ", "Türk egemenliğinin sona erdirilmesi "dir. Atatürk'ün, "Türkiye Türklerindir. " veya 11Bu memleket tarihte Türk 'tü, halde Türk 'tür, ebediyen Türk kalacaktır. " anlayışına karşılık, bazı siyasilerin 11Türkiye Türklerin değildir" diyerek 11Türk kimliği" yerine "Türkiyelilik " kimliği peşinde koşanların, Türkiye Cumhuriyeti anayasasından "Türk" adını çıkarmayı ph1nlayanların niyet ve hedefleri açıkça belli değil mi? Atatürk'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti 'nin Başbakanı Recep Tayi� Erdoğan, "Türkiye Türklerindir, gibi tezler yanlıştır. , ı ı diyerek "Türkiye 'nin, Türklerin olmadığı " iddiasına destek vermektedir. Her Türlü desteği gören basın organlarında da cesaretle, 11Türkiye Türklerin değildir. " diye yazılar yazılabi lmektedir. ııJ Batı, Birinci Dünya Savaşı sonunda Osmanlı Devleti ' ni yıkan ve Türkiye' yi parçalamayı hedefleyen Sevr Anlaşması projesi ile tarihi hedefine ulaşmak üzereydi. Fakat, Türk milletinin verdiği Milli Mücadele sonunda Lozan Anlaşması ve Türkiye Cumhuriyeti 'nin kurulması ile Batı' nın hesapları bozuldu. Türkiye ıı ı Ömer Seyfettin, Makaleler-!, yay Haz. Hülya Argunşah, Dergah yay. İst.

122

*Emin Çölaşan, "Türkiyelilik" Sözcü gazetesi, 8.08.2009. Yazı i l k defa 25.08.2009'da yayımlanmıştır. R.Tayyip Erdoğan' ı n sözleri, "2. Cumhuriyet Tartışmaları Röportaj ları" (Başak Yayınları) adlı kitaptan nakledilmiştir. 1 23

Metin Münir, M i l liyet gazetesinde " Türkiye Türklerin midir? " başlıklı

yazısında, " Tiirkiye Türklerin değildir, demektedir. Yazı, bütünüyle Yeni Çağ gazetesinde de yayınlanmıştır (9.08.2009) -

1 68

-


Cumhuriyeti'nin kurulmasından sonra Atatürk'ün başlattığı, Türk Tarih Tezi ve Türk Dil Tezi, projeleri ile Şark Meselesi 'ne kalıcı cevap verilmesi planlanmıştı. Çünkü Tarih ve Dil Tezleri, Şark meselesine verilen en iyi cevaptı. Ne var ki Atatürk'ün ölümünden sonra, pek çok Atatürk projesi gibi bu tezler de hem bırakıldı hem de ıı mi lletimize unutturuldu. 4 Batı için Şark Meselesi, I 923 'te Lozan' la sadece durdurulmuş; ama kapanmamıştır, şekil ve politika değiştirerek devam etmiş; bugün de devam etmektedir. Günümüzde, -Kıbrıs Meselesi, -Ermeni Meselesi, -ABD 'nin "Büyük Orta Doğu Projesi, -A vrupa Birliği'nin Dayatmaları Çerçevesinde Avrupalıların her fırsatta . planlayıp destekledikleri ve içeriden de gaflet ve dalalet içinde bulunanların yardımıyla uygulamaya koymaya çalıştıkları, "etnik mozaikçilik ", "çok kültürcülük " "ana dilde eğitim " "demokratik açılım " vs adı altında sürdürdükleri bölücüyıkıcı politikaların tarihi arka planında, hep Batı ' nın "Şark Meselesi" vardır. Türkiye'de, Türkçeden başka bir dil veya dillerin "resmi dil", "devlet dili" olarak kabul edilmesi durumunda, bölücülüğün ileri bir adımı atılmış olacaktır. Böylece, "milli" ve "üniter" devlet yapımız ortadan kaldırılmış; "Türkiye 'nin Türklerin olmadığı " tescil edilmiş olacaktır.

124

Güneş Dil Teorisi ve Türk Tarih Tezi için bak: İsmail Acar, Türkçecilik Hareketleri ve Dilde TOrkçOiük, Liva yay,2. baskı, Bal ıkesir,201 2 . ; İsınail Acar, Türk Tarih Tezi ve Anadolu'nun Türk Kimliği, Li va y.,Balıkesir, 20 1 3 .

-

1 69

-


Batılılar, tarihi Şark Meselesi projesi çerçevesinde Türkleri, Balkanlar'dan çıkarmışlar; Osmanlı Devleti 'ni parçalayıp yıkmayı başarmışlardır. Fakat bugüne kadar Anadolu'dan çıkarmayı başaramamışlardır. Batı, işte bunun üzerine, kademelİ bir projeyi uygulamaya koymuştur. Bu projenin uy�ulama denemeleri veya kademeleri şöyle açıklanabilir: 2 5

l. Türklerin A vrupa 'dan ve kovulması dönemi, (1800-1923)

Anadolu 'dan

Batı Osmanlı Devletini tasfiye eden Sevr Anlaşması ile buna çok yaklaşmış; fakat Lozan Anlaşması ve Türkiye Cumhuriyeti 'nin kuruluşu bunu durdurmuştur. Türkleri, Atatürk'ün ifadesi ile "Balkan/ardan sopa ile kovmuşlar" ; ama Türklerin Anadolu 'dan atılması başarı!amamıştır. Kısaca Türkiye Türklüğünün ölüm fermanı olan Sevr Hıristiyan Batı, uygulanamamıştır. bunu hazınedememektedir. 2. Kültür emperyalizmi bombardımanı dönemi (1923-1990)

Bu dönemde, özellikle 1940'/ı yıllardan itibaren Türk gençlerinin milli idealizmlerini kaybettirmek için çeşitli propagandalar üretildi. Gençlerimiz ideolojik kavgalara sürüklendi . Gayri milli eğitim ve basın yayın yoluyla, devlet, millet, tarih, vatan, bayrak, dil, din, müzik, aile, ahlak, namus kavramı vb gibi milli değerlerimiz önemsizleştirilmeye ve yıpratılmaya çalışıldı. 125

Yar. Doç. Dr. Veysi Akın, Üç Devirde Bir Siyaset, TUrk Yurdu, Temmuz 2006,sayı:227. -

1 70

-


Fakat, kayıplanmız olsa da Türk milleti ve gençliği bu metotla da yenilemedi. Türk milleti ve gençliği uyututup asimile edilemedi. Bu uygulamalar da başantı olamadı.

3.Mozaikçilik, yeni azınlıklar yaratma ve Türk kimliğini yok sayma dönemi, (1990- ?). Batılılar, Lozan 'da Türkiye'de azınlık yaratma gayretiyle çok direnmişler; fakat isteklerine ulaşamamışlardır. Bu sebeple,

-Lozan 'da kabul ettiremedikleri azınlık politikalarını, bu son dönemde yeniden kabul ettirme gayretine girdiler. -Yerli işbirlikçileri aracılığıyla her fırsatta A tatürk ve Cumhuriyet aleyhinde propagandaya giriştiler. Atatürk'ü ve onun Türkçü-milliyetçi politikalarını, "resmi ideoloji dayatması" diyerek tenkitten öte suçlamaya varan yayınlara, propagandalara başladılar. 126 -Liiik-anti Laik ve Alevi-Sünni gibi din ve mezhep çatışmaları çıkarmayı denedi/er; denemeye devam ediyorlar. Fakat başaramıyorlar. -Türkiye 'nin 2 7, 32 veya 4 7 etnik unsurdan meydana geldiğini iddia eden kitaplar yazdırdılar. 126

Bak. Büşra Ersanlı Behar, İktidar ve Tarih -Türkiye'de 'Resmi Tarih ' Tezinin Oluşumu- ( 1 929- 1 937),Afa yay, 1 996; Ahmet Yıldız, "Ne Mutlu Türkü m Diyebilene" Türk Ulusal kimliginin Etno-Seküler Sınırları (ı 9 ı 9ı 938)İietişim yay, İst. 200 1 . Bu eserıer, baştan sona Cumhuriyet' i ve Atatürk dönemini hedef almaktadır. Büşra Ersanlı Behar, Son yıllarda KCK davasında tutuklan mıştır. -

171

-


Güdümlü basın ve bazı sivil toplum kuruluşları aracılığı ile anketler yaptınlarak yeni etnik azınlıklar yaratma böylece "etniklikfitnesi uyandırma " yarışına girdiler.

- "Mozaikçilik ", "Çok Kültürcülük ", "Mavi Anadoluculuk ", "kültürel zenginlik ", "kültürel haklar " en son da "demokratik açılım " hatta doğrudan "Kürt açılımı ", "çözüm süreci" adları altında Türkiye'nin milli ve üniter (merkezi) devlet yapısını hedef alan bitmez tükenmez propagandalar başlatılarak "Türkiye 'yi bir etnik Cennet" ilan ettiler. -ABD kaynaklı "Büyük Orta Doğu Projesi" çerçevesinde yeni haritalar yayınlayarak, Türkiye 'nin bölünme planlarını her fırsatta açıkça ortaya koydular. -"Türk kimliği"ni de tartışmaya açıp Cumhuriyet'in sahibi ve kurucusu koskoca Türk milletini, "etnik azınlıklardan biri " sayarak "Türkiye 'de Türk yok" anlamına şelen "Türkiyelilik" kimliğini dayatmaya başladılar. 1 2 "Türkiyeli/ik" sözü de yeni değildir; en az yüz yıllık meseledir. Zira Ziya Gökalp ' ın, "Türk" ve ı "Türkiyeli" kavramlarını açıklayan yazılan vardır. ıs Söylemeye bile lüzum yoktur ki "Türk" başka, "Türkiyeli" başkadır. Her Türk, Türkiyeli olmad1ğ1 gibi, her Türkiyeli de "Türk" değildir.

127

Gazeteci Metin Aşık. şöyle diyor: "Akşamları hangi kanalı açarsanız

kimlik tartışması var. Biz Türk müyüz? Türk diye bir millet var mı? Türk kavramı bir kimlik dayatması mı? Birisi sözii 'Türkiye 'de Türk yoktur 'a kadar getirdi. " (Mi lliyet,20.08.09; Yeni Çağ, 20.08.09) 1 28

Ziya Gökalp, Terbiyenin Sosyal ve Kültürel Temelleri, 1 000 Temel eser, Devlet Yay., İst. 1 970. -

1 72

-


Bütün bu propagandalann SONUNDA, baklayı ağızlanndan çıkararak, Türkiye Cumhuriyeti yenne, "Anadolu Birleşik Devletleri" veya "Anadolu Federe Devleti" adını telaffuz etmeye ve kurulmasını istemeye başladılar. "Özerklik" veya onun ilk adımı "iki dillilik" teklif ve emelleri, Türkiye Cumhuriyetinin milli ve üniter yapısı ile Türk milletinin egemenlik hakkına doğrudan yönelik tehdittir. Bundan dolayı, "iki dillilik" veya Türkçenin yanında başka bir dilin "devlet dili" veya "resmi dil" kabul edilmesi, hafife alınacak bir konu değildir. Bu, Türkiye Cumhuriyeti 'nin "Türk devleti" olmaktan çıkanlması demektir. Kısaca Türklüğü, Türkiye Cumhuriyeti 'ni ve onun "Milli" yapısını hazmedemeyen, Türklüğe karşı adeta kin duyanlar dışandan AB ve ABD destekli iş birlikçiler, her türlü imkan ve propaganda usullerini kullanarak Batı 'nın "Şark meselesi"ni, hedefine ulaştırmaya çalışmaktadırlar. Fakat, bunu da asla başaramayacaklardır. Çünkü, "Sevr paçavrası "nı yırtan büyük Türk mil/eti, (Çılgın Türkler) bunlann da hakkından gelecektir. Tekrar edelim: Şark Meselesi, Hıristiyan Batılı/arın, Müslüman Türkleri önce Avrupa 'dan ve sonra da Anadolu 'dan çıkarma veya mukaddes saydıkları Anadolu topraklarını kendilerince barbar Türklerden Kurtarma Projesidir. Şark Meselesi, Hıristiyan Batı 'nın, "Türksüz Anadolu " hedefinin adıdır. Sahte belgelerle yazdığı "Mavi Kitap "la "Sözde Ermeni Soykırımı " iftirasını Türkiye'nin başına musallat eden İngiliz Gizli Servisinin elemanı tarihçi Arnold

-

173

-


Toynbi, yayımladığı hatıralannda annesının kendisine, "Anadolu Türklere bırakı/amayacak kadar önemlidir. " 129

dediğini anlatmaktadır.

Avrupa Birliğinin Türkiye 'ye karşı ileri sürdüğü, sonu gelmez isteklerin, dayatmalann, Kıbrıs Davası, Ermeni Meselesi, Ekümenik Patriklik meselesi, Ruhhan Okulu meselesi, Vakıflar Kanunu, Demokratikleşme, Demokratik Açılım, sivil anayasa vb kavramlar bahane edilerek ulaşmak istedikleri hedef, "Türkiye 'nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne ", Türkiye 'de Türk 'ün hakimiyetine son vermektir. Bütün bunlann arkasında hep Batı 'nın değişmeyen tarihi Şark Meselesi politikası Küresel

vardır. ABD'nin

Projesi"

Sermayenin, AB dayatmatarının ve

"Yeni Dünya Düzeni", "Büyük Orta Doğu "Şark Meselesi"nin

gibi dış kaynaklı politikalar

günümüzdeki uygulama planlandır. Unutmayalım, Hıristiyan Batı ve onun desteklediği politikaların son hedefi,

129

Türksüz Anadolu'dur

Hulki Cevizotlu, Yeniçal gazetesi, ? -

174

-


Türkiye "Etnik Mozaik" iddiası Bu

memleket,

Türk 'tü,

ttırihte

halde

Türk 'tür ve ebediyen Türk kalacaktır. ı :ıo

M. K. Atatürk

1 980'li yıllann ortalanndan -Turgut 6zal döneminden- itibaren, Türkiye'nin çok kültürlü, çok etnik/i yani "mozaik bir ülke" olduğu fikrinin propagandası yapılmaya

başlandı .

Bu

propaganda

1 990 ' l ı

yıllardan

itibaren de hızını arttırdı. Türkiye'nin siyasi hayatında ve idaresinde etkili veya yetkili kişiler bile önünü sonunu hesaplamadan,

- "Türkiye mozaik bir ülke "; - "mozaik kültür bizim zenginliğimizdir. " - "Çeşitliliğimiz zenginliğimizdir. " vs demeye başladı. Mozaiklik propagandasıyla beraber, içeride ve dışanda "Türk kimliği " de tartışmaya açılarak "Türk kimliği" yerine "Türkiyeli/ik " kimliği gündeme getirildi. Basında yerli yersiz Türkiye 'nin "etnik kimlik istatistikleri " yayımlanmaya başlandı. Bu

etnikçi-mozaikçilerin

hedefi,

Türkiye' yi

"mozaik ülke " i lan edip "milli" ve "üniter" devlet Türkiye Cumhuriyeti'ni çökertmek;

kurulan

bir

olarak "Türk

milleti"ni etnik unsur seviyesine indirerek bugünkü Türkiye coğrafyasında (Anadolu'da) yaklaşık bin yıldır süren Türk ı 30

Atatürk, bu sözlerini de 1 6 Mart 1 923'te Adana Türk Ocağında yaptığ ı

konuşmasında söylemiştir. Bak. Söylev ve Demeçler C.II, lst. l 98 l ,s. l 26.

"' ı 7 5 "'


hakimiyetine, Türk milletinin egemenliğine son vermektir. 1 07 1 'den itibaren fetbederek vatanlaştırdığımız Anadolu coğrafyasına, genel olarak 1 1 76 son Haçlı seferi Miryokefalon/Karamukbeli savaşından sonra bizzat Bizanslılar "Türklerin ülkesi" anlamında "Türkhia" (Türkiye) adını vermişlerdir. 1 279'da Doğu Anadolu'dan geçen ünlü seyyah Marco Polo, Anadolu 'yu, "Türkmenia" diye isimlendirmiştir. Yani bugünkü Anadolu coğrafyası 1 2. yüzyıldan başlayarak 1 3 . yüzyılda tamamen "Türk ülkesi", Türk vatanı haline gelmiştir. İşte bunun inkan olan Mozaiklik, Türkiye 'nin sadece Türk milletine ait olmadığı iddiasının adıdır. Türkiye'nin mozaikliğini kabul etmek, 1 2 . yüzyıldan itibaren " Türkiye" yani "Türk ülkesi" haline getirdiğimiz Anadolu coğrafyasındaki bin yıllık Türk hakimiyetine/egemenliğine son vermek demektir. Batılılann, Milli Mücadele ile yırttığımız uğursuz Sevr paçavrasını uygulamaya koymalan demektir. Bunun başka bir açıklaması yoktur. AB dayatmaları, demokratik haklar, insan hakları, Demokratik açılım, ana dilde eğitim vb gibi kavramlar bunun kılıfıdır. Mozaik, "bir bütünlük göstermeyen, eşit şartlarda yan yana yaşayan kültürler topluluğu "; "çok sayıda farklı etnik gruptan oluşan toplumsal yapı " anlamına gelir. Türkiye bu anlamda "etnik mozaik bir ülke" değildir. Etnik mozaik bir ülkede, ülkenin "hakim milleti ", "hakim kültürü ", ülkeye adını veren asıl millet yani ülkenin asıl sahibi olan millet olmaz; eşit şartlarda yan yana rıaşayan farklı kültürlerin sahibi etnik gruplar bulunur. ı 1 Yani "mozaik ülke ", yama/ı bohça gibidir.

131

Nevzat Kösoğlu, Türk Olmak ya da Olmamak, Ötüken, İst. 2005,s. 1 9.

-

176

-


Milletlerarası ilmi ölçülere göre, bir ülkenin "etnik mozaik " olarak tanımlanabilmesi için genel nüfusun en az %35 ' inin farklı etnik gruplardan meydana gelmesi gerektiği kabul edilir. Halbuki bu oran Türkiye'de % 1 0' lardadır. 74 milyon kabul edilen Türkiye nüfusunun % 90 'ı Türk 'tür. Türkiye'nin etnik-mozaik olduğunu iddia eden görüşler, genel olarak Alman Peter Aiford Andrews 'in Türkçeye 1 992 'de "Türkiye 'de Etnik Gruplar" adıyla tercüme edilen kitabına dayanmaktadır. 132 P.A. Andrews, bu kitabında Türkiye'yi 47 etnik gruptan meydana gelen bir mozaik ülke olarak göstermektedir. Andrews, eserinde Türkiye'de yaşayan 1 8 farklı Türk boy ve gurubunu Türk'ten ayrı birer etnik gurup saydığı gibi, 2 1 kişilik bir Alman gurubunu bile etnik gurup saymıştır. Türkiye'de etnik gurupların sayısını mümkün olduğu kadar arttırma gayretine rağmen Andrews 'in hesabına göre . bile Türkiye 'de Türklerin oranı, % 88. 03; diğerlerinin oranı ise % 1 1 .87 'dir. 133 P.A .Andrews'in 200 1 ' de ABD 'de bir kuruluş için hazırladığı başka bir raporda da Türkiye'de toplam etnik nüfus bütün zorlamalarla % 1 3 .79 olarak gösterilmektedir. Bu demektir ki her durumda, her çeşit zorlamaya rağmen Türkiye 'de kendisini "Türk " kabul eden nüfusun genel nüfusa oranı en az %86 'dır. Elbette her ülkede, devletin kurucusu hakim milletin dışında kendisini ırk, dil veya din bakımından farklı kimlikle tarif eden insanlar bulunabilir. Mesela "milli devlet " olan Fransa'da, kendisini Fransız kimliği dışında kabul eden etnik grupların oranı, % 23 civarındadır. Buna

1 2 3 Peter Aiford Andrews, Türkiye'de Etnik Gruplar, Tercüme Mustafa Küpüşoğlu, Ant yay.,İst. 1 992. ı 33 Ali Tayyar Önder, Türkiye'nin Etnik Yapısı, Ank. l 998, s 1 2. -

177

-


rağmen Fransa için, "etnik mozaik " veya "çok kültürlü bir ülke" denilmez; zaten Fransa da bunu kabul etmez. Fransa, Fransa'daki hiçbir etnik grubu, azınlık olarak kabul etmemektedir. Avrupa Birliği'nin kurucu patronlanndan olan Fransa, "Azınlık Dilleri A vrupa Şartı "nı imzalamış; fakat yürürlüğe koymamıştır. Buna, "ülkenin bölünmez bütünlüğünü " gerekçe göstermektedir. Fransa 'da, Resmi ve zorunlu dil Fransızcadır. Bütün Fransız vatandaşlarını "tek Fransız halkı " yani "Fransız milleti" olarak kabul etmektedir. Fransa gibi, pek çok Avrupa birliği ülkesinde pek çok "etnik grup" bulunmasına rağmen "tek devlet dili " veya "tek resmf dil " vardır. Mesela Almanya, İngiltere, İtalya, Yunanistan böyledir. ABD nüfusunun üçte birinin ana dili ispanyolca olmasına ve Çinceden İtalyancaya kadar çok sayıda farklı etnik grup dili konuşulmasına rağmen resmi işlemlerde kullanılan tek dil İngilizcedir. Bu ülkelerin hiç biri için "Mozaik ülke " denilmez ve buna izin verilmez. Türkiye 'yi "mozaik ülke " olarak görenler veya görmek isteyenler, Türkiye'de hakim ve devletin kurucu unsuru olarak "Türk milleti "nin varlığını ve egemenlik hakkını reddedenlerdir. Mozaikçiler, Türkiye'yi, içinde Türklerin de bulunduğu 36 veya 47 etnik gruba ayırıyorlar. Yani yaklaşık bin yıllık "Türk ülkesi" olan Türkiye'de "Türk"ü, P. Aiford Anrews'in (Türk boylannı da sayarak) bulduğu 47 "etnik' gruptan herhangi biri saymaya çalışıyorlar. Halbuki içinde hangi farklı etnik köken veya guruptan insan yaşarsa yaşasın Almanya'nın Alman ülkesi, Fransa'nın Fransız ülkesi olduğu gibi, Türkiye de Türk ülkesidir Adı üzerinde "Türkiye", kelime anlamıyla bile "Türklerin ülkesi" demektir. .

-

1 78

-


Türkiye Cumhuriyeti 'nde Türkçenin yanında başka bir dili "devlet dili" kabul etmek; Türkiye'nin "mozaik ülke" olduğunu iddia ederek etnik guruplan çoğaltınaya çalışmak veya yeni etnik azınlıklar yaratmaya çalışmak, "Türkiye Türklerin değildir. " anlamına gelmektedir. Zaten bunu açıkça da ifade etmektedirler. Bu anlayış ve politikalann hedefi, Türkiye'de Türk milletinin bin yıllık hakimiyetine son vermek demektir. Kendisini Türk hisseden, Türk sayan ruhu ve beyni satılmamış hiçbir insan -gaflet, dalalet veya hıyanet içinde değilse buna razı olamaz; olmamalıdır. -

Mavi Anadolucular Türkiye'de, Mozaikçi goruşun başka bir çeşidini savunan hatta Türkiye Türklüğünü, "melez bir Anadolu halkı " olarak gören bir gurup da "Mavi Anadolucular"dır. Bunlara göre, "Türkiye halkı "nın (Türkiye Türklerinin) kökeni Orta Asya'ya dayanmaz. "Mavi Anadolucular", Anadolu 'nun 1071 Malazgirt zaferinden itibaren fethedilip Türkleştiri/diğini kabul etmezler. Anadolu 'nun 1 07 1 'de Malazgirt Zaferi ile başlayan bir "Türk tarihi" yoktur. Mavi Anadolucular'a göre, belki "Doğudan bazı göçmenler(?) Anadolu ya gelmiştir. " Ancak bunlar, Anadolu'da Türklerden önce yaşayan yerli halktarla karışıp kaynaşmış ve böylece Türkiye' de, "Türk milleti " değil, "Türkiye Halkı " adını taşıyan "melez bir halk " meydana gelmiştir. Mavi Anadolucu-mozaikçi/ere göre, "Hitit/er hiç kuşkusuz Türk değildi, ama biz Türkler, biraz Hitit/i biraz Firigyalı biraz da Lidya/ı, Kapadokyalıyız, " İşte bu sebeple Mavi Anadolucular, "bugünkü Türk kültürünün,

-

1 79

-


Anadolu 'da yaşamış antik medeniyetlerin bir sentezi olduğunu " savunup bunun propagandasını yaparlar. Mavi Anadolucular' a göre Türkler, "doğudan Anadolu'ya gelen bazı göçmenlerdir." Bundan dolayı, Anadolu'da 1 07 1 'den itibaren Anadolu ' yu fethedip Türkleştiren müstakil bir "Türk milleti " ve "Türk kültürü " yoktur. Türkiye halkı melez olduğuna göre, Orta Asya Türklüğü ile de bir bağı ve ilgisi yoktur. Onun için, Mavi Anadolucular'a göre, Türkiye' de Türklerin sadece adı vardır. Kısaca, bu Mavi Anado/ucu görüş, Türkiye 'nin Türklüğünü veya Türkiye 'de Türk 'ün varlığım kabul etmemektedir. Kendisi de Mavi Anadotucu olan İsmet Zeki Eyüboğlu 'na göre, Mavi Anadolucu/ar' ın başlıca temsilcileri arasında, Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir), Sabahattin Eyüboğlu, Azra Erhat, Vedat Günyol, Melih Cevdet Anday, İskender Ohri, Bozkurt Güvenç 134 sayılabilir.

Türkiye'de AB ve ABD Politikaları Destekçileri Günümüzde, Türk milletinin varlığım, Türkiye Cumhuriyeti 'nin milli ve üniter yapısını, kısaca, "Devlet'in ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü " yıpratıp yıkarak Türkiye Coğrafyası üzerinde "Kürt" ve "Ermeni" devletçİkleri kurmayı bazen gizli bazen açıktan hedef alan A vrupa Birliği ve ABD politikaları, Türkiye içinden de destek bulmaktadır. Günümüzde, Türkiye 'de, 134

İsmet Zeki Eyüboğlu, Tanrı Yaratan Toprak Anadolu, Der yay.,İst.

- 1 80 -

1 990.


AB ve ABD bölücü politikalarına destek veren ve Türkiye de şu veya bu isimle AB ve ABD politikalarını uygulamaya çalışan ideoloj iler ve mensupları vardır. 20. yüzyıl başından beri, "Türk" veya "Türklük" milliyetçiliğini, dolayısıyla kavramlarını, Türk kuruluşundan beri de Türkiye Cumhuriyeti 'nin "milli" ve "üniter" yapısını içine sindiremeyen ve bu sebeple her fırsatta, " Türklük ", "Türk kimliği " ve Türkiye Cumhuriyeti ve Cumhuriyet' in kurucusu Atatürk aleyhinde çalışmakta birleşen dışandan da gerekli desteği alan başlıca iki gurup veya ideoloj i vardır: Marksizm-Komünizm ve Siyasi İsliimcılık Hem Marksistler hem Siyasi İslamcılar, "Türkiye Türklerindir" anlayışına karşıdırlar. Şimdi liberalleşen Eski Marksistler, 1 990 öncesi "halk/ara özgürlük " sloganını kullanıyorlardı. 1 980'li yılların ortalanndan itibaren ve 1 990 sonrasında taktik değiştirerek Türkiye'nin "etnik Mozaik yapılı" veya "Çok kültürlü " bir ülke olduğu propagandasını yaymaya başladılar. Böylece Türk milletini de mozaik yapının parçası, Türkiye'deki "etnik" unsurlarından biri saymaya çalışmaktadırlar. Onlara göre, Türkiye Türklerin ülkesi değil; Türklerin de dahil olduğu 36 veya 47 ayrı etnik grubundur. Türkiye'de "etnik mozaikçilik ", "çok kültürcülük " temeline dayanan politikaları savunan veya destekleyen yerli yabancı milırakların bütün hedefi, Türkiye Cumhuriyeti 'nin milli ve üniter yapısını ortadan kaldırmaktır. Marksist ve İslamcı ideoloj i mensupları, Türkiye Cumhuriyeti ' nin "Türk" adıyla ve "Türk milleti" temeline dayalı olarak Türk milliyetçiliği felsefesiyle kurulmasını, içlerine sindirip kabullenememişlerdir. Çünkü her iki ideoloj i de "millet" ve kavramlarını Türkiye reddeder. "milliyetçilik"

-

181

-


Cumhuriyeti'nin kurucusu Atatürk'e ve onun mirasına da bu sebeple adeta düşmandırlar. "Ne Mutlu Türküm diyene " sözüne de bu sebeple şiddetle karşıdırlar. Her fırsatta Atatürk'ü, Cumhuriyeti ve genel olarak "Türk" ve "Türklük" kavramlarını yıpratmaya çalışırlar. Türkiye Cumhuriyeti'nin anayasasında "Türk" adının geçmesini istemediklerini de açıkça beyan etmektedirler. Türkçe yanında başka dillerin de devlet dili olmasını istemelerinin sebebi de aynıdır. Bu iki ideoloj i mensupları, aynı sebeplerle Türk milliyetçi liğinin de amansız düşmanlarıdır. Çünkü, Cumhuriyet' in kurucu fikri Türk milliyetçiliğidir. Kısacası her iki ideoloj i mensupları, Türklüğü ve Türkiye Cumhuriyeti ' ni yıpratacak her propaganda ve politikaya destek vermekte birleşmektedirler.

Sözde Demokrat

Eski Marksist Yeni Liberaller Marksizm-Komünizm, "din " kavramını tanımadığı, kabul etmediği gibi, "millet " varlığını da tanımaz, kabul etmez. Çünkü Materyalist felsefeye dayandığı için, din veya maneviyat tanımaz. Her olayın sebebi, maddi yani ekonomiktir. Kısaca, "din afyondur. " Marksizm'e göre, insanlık tarihi, "sömüren­ sömürülen şeklinde "sınıf çatışması " tarihidir. Esas aldığı cemiyet birimi, "millet" değil, "işçi sınıfı "dır. Dünya milletler ailesi, insanlık tarihi milletler tarihi değil; sınıf kavgası tarihidir. Yani Marksizm 'de "millet" kavramı yoktur. Bundan dolayı, Marksist-Komünistler (Çoğu zaman kendilerini Sosyalist kimliği ile nitelerler), ancak mecbur kaldıklannda millet yerine halk-halklar terimlerini -

182

-


kullanırlar. Genel olarak 1 990 öncesinde "Halk/ara özgürlük " başlıca sloganlan idi. Çünkü bunlara göre, Türkiye 'de "Türk milleti" yok; "Türkiye halkları " vardır. 1 990'da Sovyet-Rusya'da Komünist reJ ımın yıkılmasından sonra bu ideoloji Türkiye'de de önemini kaybetti. Türkiye'deki taraftarlan da yön değiştirerek çeşitli fikir kılıkianna girdiler, sözde değiştiler. Değişmeyen tek yönleri ise Türkçü/ük - milliyetçilik dışında ve karşısında Bunlar, günümüzde Siyasi İsHimcı olmalarıdır. kardeşleriyle televizyon kanallarında her gün boy göstermekte; siyasi iktidarı desteklemektedirler. Eski Marksist yeni liberaller günümüzde İkinci Cumhuriyetçi, Satıcı, sözde insan hakları savunucusu, sözde demokrat, sözde liberal, Avrupa Birlikçi, laikçi vs olarak görünmektedirler. Türk milletinin milli bütünlüğünü ve Türkiye Cumhuriyetinin "milli" ve "üniter" yapısını içlerine sindiremeyen bu "Eski Marksist yeni liboşlar", her fırsatta Türkiye Cumhuriyeti'nin milli ve üniter yapısını hedef almaktadırlar. Milliyetçiliğe ve Türk milliyetçilerine, bitmez tükenmez kinleri vardır. Dün, Atatürk'ü istismar ederken hepsi sözde "Atatürkçü ! " , "devrimci", "Atatürk devrimlerinin bekçisi" idiler; fakat bugün Atatürk devrini ve Atatürk'ün siyasi ve fikri uygulamalarını "resmi ideoloji ", "resmi tarih " ve benzeri ifadelerle daima küçültüp yıpratmağa çalışırlar. Her fırsatta, Atatürk, Atatürk Devri ve Cumhuriyet aleyhinde konuşmaktadırlar. "Düşmammm düşmanı dostumdur " anlayışıyla Türkiye Cumhuriyeti ve Türklük aleyhindeki her fikri her politikayı görüşü desteklemektedirler. 1 35 ı 3s

Eski Marksistlerin bir kısmı,

1 990' 1ardan sonra "ulusalcı"

oldular.

Ulusalcı/ar, bazı konularda Türk milliyetçiliğine benzer görUşlere sahip olsalar -

1 83

-


Öyle ki bu mahut kalemler, PKK sözcülerine bile fazla iş bırakmıyorlar. Mesela Cengiz Çandar, "Kürtçenin seçme/i ders olarak kabulünü " bile yeterli bulmayarak şöyle diyor: "Sorun esas olarak şurada; Kürtçe Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları için yabancı dil değil ki. Kürtler bu ülkenin vatandaşları değil mi? Kürtçe onların ana dili. Her insanın ana dilinde eğitim görmesi temel insan hakkıdır. Kürtlerin kimlik bilincinin ulaştığı düzey, bu tür ihsanları büyük şükran duygularıyla karşılayacakları eşiği " 1 36 aştı. Türkiye'nin baş belası etnik · bölücü fıtne "Kürtçü/ük " konusunda da her fırsatta Türkiye Cumhuriyeti politikalarını tenkit edip "demokratik çözüm " adı altında Türkiye 'nin bölünmesine yol açacak politikalan desteklemektedirler. Allah ile A ldatmak

Siyasi İsllimcılar Önce "Siyasi İslamcılık" ile "Müslüman" olmanın aynı şeyler olmadığını belirtelim. "Siyasi İsllimcılık " adı üzerinde bir siyasi ideolojidir. l 9. yüzyıl sonları ve 20. yüzyıl başlarında, Osmanlı Devleti'nin dağılmasını önlemek için çare olarak ortaya konan reçetelerden biridir. Bu anlamda, bütün milliyetçiler de islamcıdır. Çünkü hiçbir Türk veya Türk milliyetçisi, o zamanki Türk devleti olarak Osmanlı 'nın dağılıp yıkılmasını istemezdi. Ancak bu görüş, tarihi siyasi gelişmelerle uygulanabilirliğini kaybetmiştir. da; Din, dil, tarih, mü/et vb gibi temel konularda Türk milliyetçiliği dışında ve karş ı sında olmaya devam etmektedirler. ı 36 Cengiz Çandar, Radikal gazetesi, 14.06.20 1 2. -

1 84

-


Önce Osmanlı tebaası Müslüman Arnavutlar sonra da Araplar, Osmanlı Türk Devletine karşı ayaklanarak istikHil davasına düşmüşler ve Osmanlı'dan ayrılmışlardır. Zaten bu gelişmeler sonucu veya bundan dolayı Il. Meşrutiyet yıllarına kadar ( 1 908) bir kültür-dil hareketi olan Türk milliyetçiliği, kültürel alandan siyasi alana da &eçmiştir. Esasen başta İ�tiklal Marşı şairimiz Mehmet Akif olmak üzere yerli lslamcılar, "millet" ve "Türk milleti" varlığını inkar etmezler; Türklükle kavgalan yoktur. Onların derdi, kaygısı, Müslümanlan uyandırmak ve Osmanlı Devleti 'nin dağılmasını önlemekti. Ama bunun mümkün olmadığı görüldü. Bu sebeple hepsi, Milli Mücadele'ye katıldılar; Türkiye Cumhuriyeti 'nin kuruluşuna harç koydular. Bugünkü "Siyasi İslamcılar", herhalde bu yerli İslamcıların (Mehmet Akiflerin) devamı olamazlar. Çünkü onlar, emperyalizmin amansız düşmanı idiler. Akif, emperyalist Batı' yı, "tek dişi kalmış canavar " olarak nitelemişti. "Ben hiçbir kavmin Türk 'e horoz olmasına tahammül edemem. " diyordu. 1 37 Bugünkü siyasi İ slamcıhk, kökleri " Namık Kemal'de, Mehmet Akif'te olan değil, dışarıda olan bir ideolojidir. Kendi milletine, vatanına, devletine yabancılaşmış bir İslamcılık söz konusudur. ıJs Burada söz konusu ettiğimiz Siyasi İslamcılar bunlardır. Kökleri dışarıda olan bugünkü Siyasi İslamcılar, ABD 'nin Büyük Ortadoğu Projesi'nin, AB dayatmalarının savunuculandır. Siyasi İslamcılar da Marksistler gibi, bugünkü anlamda "millet " varlığını kabul etmezler. Onlara göre insanlık tarihi, milletler değil; ümmetler tarihidir. Siyasi 137

Hasan Basri Çantay, Akifname,.ist. 1 966, Fahri Atasoy, "Türkiye'de Milletine Yabancılaşan İslamcılık", Türk Vurdu, Ekim 20 1 2. Sayı: 302. 138

- 1 85 -


İslamcılar, "Millet" kelimesini, kelimenin Arapçada kullanılan anlamını kastederek bizim bugünkü Türkçede "ümmet" kelimesiyle karşıladığımız "aynı dine ve aynı peygambere inananların meydana getirdiği topluluk " anlamında kullanmaktadırlar. Siyasi İslamcılar'a göre, insanlar arasında "milliyet bağı " yoktur veya böyle bir bağ geçerli değildir; tek geçerli bağ, "dindaşlık bağı "dır. İnsanın tek kimliği, "dini kimliği"dir. Bundan dolayı Siyasi İslamcı/ara göre, aynı dinden olanlar bir "millet"tir. O da "İstam milleti "dir. Bundan dolayı Siyasi islamcıların, sadece "millet " veya "milletimiz" sözlerini kullanmaları, bilmeyenleri aldatacak bir kavramdır. Çünkü, "millet " veya "milletimiz " sözleriyle "Türk milleti''ni kastetmezler. Kısacası, "millet " sözünü kullanan Siyasi İslamcılar, sözde "millet ", "m illetimiz ", "tek millet " vs. derler; fakat bir türlü bu milletin adını "Türk" olarak söylemezler. Bu sebeple Siyasi İslamcıların ağzından "Türk milleti" sözünü duymak pek mümkün olmaz. "Türk" adına son derece düşmanlık beslediklerini her fırsatta açığa vururlar. Esasen İ kinci Meşrutiyet yıllarından beri Türkiye'deki Siyasi İslamcıların büyük çoğunluğu, "etnik sıkıntı " içinde olup kendisini büyük Türk milletine mensup hissedemeyenlerdir. "Türk" aleyhtarlığı, "Türk milliyetçiliği" düşmanlığı da genel olarak buradan gelir. Siyasi İslamcı ideoloji mensuplannın büyük çoğunluğu, aslında İslam ' ı ve İ slamcılığı maske olarak kullanıp kendi "etnik­ kavmiyetçi-" fikirlerini, bu maske ile sürdürenlerdir. 2 1 . Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Başkanı Prof. Dr. Ü mit Özdağ, bir yazısında Siyasi İslamcı ideolojinin amacını şöyle tespit ediyor: "İstiklal Savaşı ile kurulan devletin Türk karakterinin ortadan kaldırılmasıdır. Ne yazık ki "' 1 8 6 "'


Müslüman olmanın ' milliyetsiz' olmak olduğuna inandırılan bir siyasal hareketin zihniyet dünyası, Türk milleti ile hep sorunlu olmuştur. Bir bölümü ise İslam dinini kendi etnikçi- ırkçı milliyetçiliklerini gizlemek ve Türk 'e düşmanlığı İslam 'ın arkasına saklamak yolunu seçmişlerdir. "139 Siyasi İsHimcılann, büyük bir bölümünün Türklük ve Türk milliyetçiliğine karşı tutumlan, Siyasi İslamcılığın gündeme geldiği İkinci Meşrutiyet yıllanndan bu yana aynıdırlar. Siyasi İslamcılar, "millet" ve "milliyetçilik" anlayışının İslam inancına aykırı olduğunu iddia ede gelmişlerdir. II. Meşrutiyet'ten bugüne bir taraftan etnik­ kavmiyelçi/ik yaparken bir taraftan da "İslam 'da kavmiyel davası olmaz" propagandasını sürdürürler. Türk milliyetçilerini, İslam dışı göstermeye çalışırlar. Halbuki "Millet" ve "milliyetçilik" kavramlannın İslam'a ters düşmediği yüz yıldır defalarca ortaya konulmuştur. ı 40 Türk milliyetçileri de en az siyasi İ slamcılar kadar Müslüman'dır ve İ slam'ın savunucusudurlar. Siyasi İslamcılar, Türk milliyetçilerinin millet anlayışının "ırk" veya "kavmiyet "e dayanmarlığını anlamaz görünerek milliyetçileri "ırkçı" diye itharn ederler. Halbuki Türk milliyetçilerine göre millet, "ırk", "kan " veya "soy " birliği değil; "kültür" ve "mensubiyet" birliğidir. Hasılı Siyasi İslamcılar, "Türk" kavram ve kimliğini içlerine sindiremezler. Belki en hoşlanmadıklan kelime 139 Ümit Özdağ, "Gelecek Hafta Demokratikleşme Paketi Açıklanacak", Yeniçağ, 1 4.09.20 1 3 . ı40 Bak, Ziya Gökalp, Türkleşmek-İslamlaşmak-Muasırlaşmak,.; Zekeriya Beyaz, İslam'a Göre Milliyetçilik, Öz Yayınlan, 2. Baskı, İst. 1 975; İsmail Yakıt, "Millet Kavramı ve İslamiyet", Türk Ocağı ve Etnik Fitne, Türk Yurdu yay, Ank.20 1 1 .

-

187

-


"Türk"tür. Türkiye' de "Türklüğü Marksistlerin "halklar" dediği "etnik " unsurlardan biri sayma gayretleri vardır. Bundan dolayı, söze, "Türk-Kürt- Laz-Çerkez . . . vs " diye başlarlar. Böylece, Türk milli birliği üzerinde bölücülük yaparlar. Diğer taraftan, İslam' a gönülden inanmış sade-temiz Müslüman vatandaşlarımız da "Siyasi İsldmcılık " ile "Müslüman olmanın " aynı şey olmadığını bilmedikleri için, Siyasi İslamcılar, sade-temiz-samimi Müslümanlan alabildiğine kandırıp siyaseten istismar etmektedirler. "Siyasi İsliimcılık ", adı üzerinde "siyasi ideoloji"dir. İ slam ise "siyasi ideoloj i" değil, başlı başına bir inanç sistemidir. Müslüman olmak için "Siyasi İslamcı" olmak gerekmez. İslam'ı bir ideoloj i seviyesine indirgemek herhalde İslam'a yapılacak büyük kötülüktür. Bugün siyasi iktidan ellerinde bulunduran "Siyasi İslamcı" siyasiler, kurucusu ve sahibi "Türk milleti" ve adı, "Türkiye Cumhuriyeti" olan devletimizin anayasasından "Türk" adını çıkarmak istediklerini her fırsatta açıklamaktadırlar. Nitekim AKP milletvekili Ayşe Bahçekapılı, 2 Aralık 2009 'da basında yer alan demecinde, "Anayasayı değiştireceğiz, vatandaşlıktaki Türklük tanımını kaldıracağız. " diyerek bunu açıkça ifade etmiştir. Anayasa Mahkemesi üyelerinin yemininden , "Türk milleti tarafindan demokrasiye dşık Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet " ifadelerinin çıkarılması bunun ilk 141 adımı ve işaretidir. Siyasi İ slamcılar, son yıllarda Batılı dış güçlerin de isteklerine uygun olarak, sadece "vatandaşlık" ve "coğrafyayı" esas alarak "Türk" yerine "Türkiyeli"; "Türki ük" yerıne de "Türkiyelilik", "Türkiye ",

14 1

Yeniçağ gazetesi,

1 3 Ocak 20 l l , "Ttirkltiğe Darbe" manşet haberi, -

188

-


vatandaşlığı " kimlik ve kavramlarını yerleştiınıeye çalı şmaktadıriar. "Türkiyeli" veya "Türkiyeli/ik" kimliğini ileri sürenler, hem "Türk " kimliğini hem Türkiye 'nin Türklüğünü yani Türkiye' de "Türk milleti "nin varlığını kabul etmeyenlerdir. "Türkiyelilik" kimliğini savunan/ar, kendilerini "Türk " değil "Türkiyeli " olarak kabul ediyorlar. Elbette herkes bilir ki "Türk" ile "Türkiyeli" aynı değildir. Siyasi İslamcılar, Atatürk'ün, "Türkiye Türklerindir" sözü gibi, "Ne mutlu Türküm diyene " sözünü de hem Türklük hem millet kavramına karşı oldukları için sevmezler. Siyasi islamcıların, eski Marksist yeni Liberallerin, Mozaikçilerin, Etnik Bölücülerin ve dış destekçilerinin el birliği ile "Türk " kimliği yerine "Türkiyeli " kimliğini savunmalan nın, hatta Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 'ndan "Türk" adını çıkarmayı düşünmelerinin sebebi, "Türk" adını kabul edernemeleri ve "Türkiye . Cumhuriyeti"ni içlerine sindirememeleridir. Demokratikleşme, demokratik açılım, sivil anayasa vb kavramların arkasına sığınılarak oynanan oyun budur. Aslında Avrupa Birliği taraftarı olmalarının sebebi de aynıdır. Çünkü, Türkiye Cumhuriyeti 'nin milli ve üniter yapısını Avrupa Birliği yoluyla çökertıneye çalışmaktadırlar. Sözün kısası, Türk başka Türkiyeli başkadır. Çünkü her "Türkiyeli", "Türk"; her "Türk ", "Türkiyeli" değildir. Türk milletini "etnik" unsurlardan biri ve Türkiye Cumhuriyeti'ni, "Anadolu Federe Devleti " haline getirmeye çalışanlar da kendilerini "Türk" değil, "Türkiyeli " kabul edenlerdir. Siyasi İslamcılar da bu görüştedirler.

- 189 -


Türkiye Cumhuriyeti 'nin, tek bayrağı, tek milli marşı olduğu gibi, tek resmi dili veya tek "devlet dili" vardır; o da Türkçedir. Türkçenin yanında bir başka dilin daha "devlet dili" veya "resmi dil " olarak teklif veya kabul edilmesi, Türk milletinin egemenlik hakkına ortak kabul edilmesidir. Böyle bir durum, Anadolu' da 1 07 1 'den buyana süren "Türk egemenliğine" son verilmesi demektir. Etnik bölücü siyasi Kürtçülük hareketi ve onun iç destekçileri, Eski Marksistler ile Siyasi İsh1mcılar, Türk'ün egemenliğine son verme fikrinde adeta ortak çahşmaktadırlar. Ama, Türk milleti, onların hakkından da gelecektir. Çünkü Türk milleti Allah'ın sevgili milletidir. *

Devlet Dili Açısından Yabancı Dille Öğretim "Yabancı dil öğretimi " ile "yabancı dille öğretim " birbirinden ayrı kavramlardır. Her medeni millet, diğer milletlerle mutlaka siyasf, iktisadi, kültürel, teknolojik vb alanlarda alışverişte bulunacaktır. Dünyanın giderek küçüldüğü, iletişim teknoloj ilerinin son derece hızlandığı dünyamızda milletler arası ilişkiler daha da önem kazanmış ve sıklaşmıştır. Yaygın ve hatta moda ifadelerle çağımız, "küreselleşme "- "globalleşme " çağıdır. Böyle bir çağda yaygın yabancı dilleri öğrenmenin dışında kalmak, "dünyanın dışında kalmak "tır. Bundan dolayı her millet, -

190

-


eğitiminde "yabancı dil öğretimi "ne de yer vermektedir; vermelidir. "Her !isan bir insan " anlayışı, çağımızda daha geçerlidir. Her millet (veya topluluk), her çağda bulunduğu coğrafyaya, mensup olduğu dine, içinde bulunduğu siyasi ve iktisadi şartlara göre, eğitiminde yabancı dil veya dillerin öğretimine yer vermiştir. Türkiye' de de "yabancı dil öğretimi " yeni bir uygulama değildir. ı 42 Selçuklu ve Osmanlı devirlerinde din, kültür ve edebiyat dili olarak Arapça ve Farsça öğretiliyordu. 1 8. yüzyıl ortalarından itibaren Batılılaşma hareketleri ile birlikte Batı dilleri de özellikle Fransızca öğrenilmeye ve öğretilmeye başlandı. Günümüzde "yabancı dil " denilince genel olarak gelişmiş Batı dilleri, İngilizce, genellikle Fransızca ve A lmanca kastedilmektedir. Bir dilin başkalarınca öğrenilmesi için o dilin genellikle üstün bir din, ilim, edebiyat, kültür-medeniyet dili olması gerekir. Tarih boyunca yabancı dil öğrenilmesi bu ölçüler içinde olmuştur. Türkiye'de yabancı dil olarak bir Batı dilinin öğretimi, 1 8.yüzyılda Fransızca olarak başlamıştır. Türk çağdaşlaşma tarihinde ilk kurumlardan biri, 1 793 'te kurulan "Mühendishane-i Berrf-i Hümayun " (Kara Harp Okulu)dur. Derslerin Türkçe verildiği bu okulda ilk defa bir Batılı yabancı dil (Fransızca) mecburi ders olarak okutulmuştur. Türkiye'de, ortalama 1 8 .yüzyıldan 1 950' lere kadar yabancı dil olarak Fransızca yaygın dildi; 1 950'lerden sonra Fransızca yerini İngilizceye bırakınağa başlamıştır. 142

Ömer Demircan, Dünden Bugüne Türkiye'de Yabancı Dil, Rcmzi Kitabevi, İst. 1 988. ,s. l 8 vd.

- 19 1 -


Günümüzde ise yabancı dil denilince insanımızın aklına İngilizce gelmektedir. "Yabancı dil öğretimi " ile "yabancı dille öğretim " birbirinden farklı kavramlardır. Bir devletin, kendi ana dilini hakkıyla öğretmek şartıyla vatandaşianna bir yabancı dili öğretmesinin elbette faydaları vardır. Ancak "yabancı dille öğretim " bundan çok farklı bir uygulamadır. "Yabancı dille öğretim", "bir ülkede devletin kendi vatandaşlarına ana dili dışında başka bir milletin diliyle eğitim yaptırması, vatandaşlarım yabancı bir dil aracılığı ile eğitmesi" demektir. Bu durum, önce ülkenin "istikliili " sonra da "istikbali " ile son derece yakından ilgilidir. "Yabancı dille öğretim ", her şeyden önce "bir hükümranlık-(veya egemenlik) meselesi "dir. Bundan dolayı yabancı dille öğretim, ancak sömürge ülkelerde görülen bir uygulamadır. Türkiye 'de yabancı dil öğretimi, Cumhuriyet Devri 'nden önce başlamış olmakla beraber, yabancı dille öğretim, Batı kültürlerinin, özellikle Anglosakson kültürünün baskılarıyla I 950' lerden sonra devlet eliyle yapılmaya başlanmış; 1 980'li yıllardan itibaren de yine devletçe teşvik edilerek yaygınlaştınlmıştır. Günümüzde, ilköğretimden üniversiteye kadar eğitimin her kademesinde yabancı dille eğitim-öğretim yapan resmi ve özel okullar vardır. Eğitim öğretimden başka, üniversitelerimizde akademik yükseltime ölçüleri içinde "yabancı dille dış yayın yapma mecburiyeri " de getirilmiştir. Türkiye 'de yabancı dille eğitim yapılması, Türkçeyi ikinci sınıf mahalli bir sömürge dili durumuna düşürmekte; böylece Türk milli kültürüne de büyük zarar vermektedir.

-

192

-


Türkçeyi bırakıp yabancı dille -özellikle İngilizce­ eğitimi savunanların görünürdeki gerekçeleri şöyle sıralanabil ir:

a. Milletlerarası ilim dili İngilizcedir. Türkçe ilim dili olarak yeterli değildir. O halde ilmi İngilizce yapmak gerekir. b. İngilizce bilmeleri çocuklarımıza iyi bir gelecek sağlamaktadır. Orta öğretimdeki İngilizce dersleri yetersiz kalmaktadır. c. İngilizce eğitim yapan üniversiteler, milletler arası statü ve itibar kazanacak. Böylece komşu ülkelerden ülkemize ogrenci gelecektir. (Özellikle Ortadoğu Üniversitesi için böyle düşünülmüştür.) d. Yabancı dille eğitim, eğitimin kalitesini arttırmaktadır. "Bir dil bir insan " anlayışından hareketle iyi yabancı dil bilen insan sayısını arttırarak Batı 'nın ilim ve teknolojisini kaynağından takip eden efamanlar yetiştirebiliriz. Aslında yabancı dille eğitim için gösterilen bu gerekçelerin hiç birisi geçerli değildir. ı43

Prof.Dr. Oktay Sinanoğlu 'nun dediği gibi, "Bilimin uluslararsı olan yanı yöntem/eridir. " Yurt dışındaki ilmi gelişmeleri takip etmek için yabancı dil bilmek gereklidir. Ancak, bu gerekçe, öğretimin yabancı dille yapılmasını gerektirmez. ıo

Oktay Sinanoğlu, Uluslararası Bilim-Ulusal Eğitim Dili, Bilim Kültür Öğretim Dili Olarak Türkçe, TTK., Ank. 1 978,s. 1 -4; Orhan Kavuncu, Yabancı Dille Öğretim Niçin Zararlıdır?, Yabancı Dille Eğitim ve Öğretim Meselesi, Aydınlar Ocağı-Açık Oturumlar Dizisi:Il, İst. 1 99 1 ,s.20. -

193

-


"Yabancı dille eğitim yapan okullann kaliteli olduğu" tamamen aldatmacadır. Aslında kaliteli olan, yabancı dille eğitim yapan okullar değil; yapılan propaganda ve özendirme sonucu olarak bu okullara yöneltilen üst zeka seviyeli öğrencilerdir. Yani keramet yabancı dilde değil, yabancı dille öğretim yapılan okullara yöntendirilen öğrencilerdedir. Mesele, iyi bir anadili (Türkçe) eğitiminden sonra veya onunla birlikte "yabancı dil''i, yabancı hayranlığına kapılmadan "yabancının dili" olarak anlayan ve algılayan insan yetiştirmektir. Türkiye' de "yabancı dille eğitim-öğretim "in teşvik edi lerek yaygınlaştırılmasının arkasında, gösterilen gerekçelerin dışında bazı "gizli sebepler" de vardır. ı 44 Bunları şöyle sıralamak mümkündür: a.

İnsanlarımıza aşılanan yabancı hayranlığı ve aşağılık duygusu: insanlarımıza bir yabancı dili (özellikle İngilizceyi) bilmiyorsak, eksik ve yetersiz kimse olarak görülmek, aniaşılmak korkusu verilmiştir. b. Sömürge ruh/u, milli şahsiyeti gelişmemiş, uydu şahsiyetler yetiştirmek: "Yabancı dille eğitim", yabancı kültür eğitimi; ınsanımızın kendi dil ve kültürüne yabancıtaşması demektir. Kendi dilini, kültürünü, dolayısıyla kendi milletini beğenmeyen, küçük gören, kendisinden olanı 1 44 Doç. Dr. Şerif Ali Bozkap lan. Yabancı Dille 6ğretim Sorunu, Türkçenin Çağdaş Sorunları, (Editörler Prof. Dr. Gürer Gülsevi-Doç.Dr. Erdoğan Boz), divan yay.,İst.2006. s.53.

-

194

-


sevmeyen yabancıya hayranlık duyan insan yetiştirmenin yolu, yabancı dille eğitim-öğretimdir. Çünkü "yabancı dille eğitim " sonucu, ancak "sömürge insanı ", "sömürge aydını " yetişir. c. Yabancı dille eğitim, bir ekonomik pazardır: Türkiye 'de yabancı dille eğitim yapan okullar için gerekli kitaplara harcanan para büyük yekun tutmaktadır. Bunların önemli kısmı döviz harcanarak ithal edilmektedir.

"Yabancı dille eğitim-öğretim "in Türkçeye ve Türk kültürüne verdiği zararları da şöyle sıralayabiliriz: 1 . "Yabancı dille eğitim ", kendi milletine ve kültürüne yabancı/aşmış; yabancı hayranı insan yetiştirmektir. 2. Yabancı dille eğitim, Türkçenin ilim-kültüredebiyat dili olarak işlenip gelişmesini önlemekte; Türkçeyi, ikinci sınıf bir sömürge dili durumuna düşürmektedir. 3 . Yabancı dille eğitim, yabancı dil mantığı ile düşünüp düşündüğünü görünüşte Türkçe ifade etmeğe çalışan insan tipi yetiştirmekle; yabancı kalıp/ı Türkçe söyleyişler artmakta; böylece, Türkçenin mantık yapısının bozulmasına, yozlaşmasına ve yabancılaşmasına sebep olunmaktadır. 4. Yabancı dil öğrenmek, nihayet bir "araç "tır. Fakat, yabancı dille öğretim, yabancı dil öğrenmeyi araç olmaktan çıkıp "amaç " haline gelmektedir. Böylece

-

19 5

-


eğitimin, bilgi ve beceri kazandırma hedefi gözden kaçırılmaktadır. 145 5. "Yabancı dille eğitim " Türkiye 'yi sömürge durumuna düşürmektedir. Çünkü yabancı dille eğitim­ öğretim bir sömürge uygulamasıdır. "Yabancı dille eğitimdeki en önemli sorun, bağımsız ülkelerin bağımsızlıklannın en önemli sembollerinden birisi olan bağımsız bir standart dilden, ileride kendi geleceğini teslim edeceği insaniann yetiştirildiği eğitim gibi bir alandan gönüllü olarak vazgeçmesidir. Türkiye'de yabancı dille eğitim tartışmalarında bu can alıcı nokta yeterince vurgulanma­ mıştır. " 1 46 Kısaca, "yabancı dille eğitim ", milll bir anlayış ve milli bir uygulama değildir. "Yeryüzünde yabancı dille öğretim yapan hiçbir ileri dünya ülkesi yoktur. Sadece üçüncü dünya ülkeleri olarak sınıflandırılan Arnavutluk, Bangladeş, Bulgaristan, Filipinler, Gana, Habeşistan, Hindistan, Kenya, Macaristan, Mısır, Nijerya, Pakistan, Sudan, Tanzanya, Uganda "da yabancı dille eğitim yapılmaktadır. Bunlara Türkiye de eklenmiştir. 147 Eski sömürge ülkelerinde, çok sayıda yabancı dil bilen bulunmasına rağmen, bu ülkeler ikinci sınıf ülke veya sömürge olmaktan kurtulamamaktadırlar. Bu da yabancı dille eğitimin siyasi, ekonomik, kültürel, teknolojik kalkınma ve gelişme için çözüm olmadığını gösteren başka bir gerçektir. 145

Sabri Akdeniz, Kültür Sömürgeciliği, M.Ü.İiahiyat Fak. Vak.yay.,İst. 1 988,s.249.; Orhan Kavuncu, a.g.e. 146 Nurettin Demir,Emine Yılmaz, Türk Dili El Kitabı,2. Baskı, Grafiker yay.,Ank.2005,s. l 4 1 . 147 Şerif Ali Bozkaplan, a.g.m. -

196

-


Her Devlet, kendi hükümranlık ve istiklalinin göstergesi olarak vatandaşianna anayasa ve kanunlarında kabul edilen devlet dili ile eğitim yaptırır. Milli devlet olarak kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin tek devlet dili Türkçedir. Eğitim-öğretim de ancak Türkçe ile yapılır; yapılmalıdır.

Etnik Fitne ve "Dil" Üzerinden Bölücülük

ı 48

Bölücü örgütün fiili durum oluşturarak bölgede egemenlik kurmak, gelişmeleri kontrolüne almak amacıyla başlattığı girişimler giderek artmaktadır. Anayasamıza ve kanunianınıza tamamen aykırı adımlar atılıyor; uygulamalar yapılıyor. Örgüt adına hareket eden sözde parti ve sivil toplum kuruluşlanyla örgüt sözcüleri ve kontrollerindeki belediyeler etnik fitneyi yaygınlaştırarak bölgede fiili uygulamalarla belirledikleri plan çerçevesinde bölücü hedeflerine ulaşınaya çalışmaktadırlar.

"İki dilli/ik " veya Kürtçenin olup bitti yapılarak belirli bir bölgede başta bazı belediyeler olmak üzere, kamu alanlannda ve resmi işlemlerde kullanılmaya çalışılması, bu konuda fiili bir durum yaratılması kabul edilemez. Böyle bir durum Türkiye 'nin fiilen bölünmesi demektir. 148

Türk Ocakları Genel Merkezi, "Etnik Fitne Dil Üzerinden Ayrıştırrna Amacındadır" başlıklı basın açıklaması, ( 6. 1 .20 ı ı ) -

197

-


Türk Mahkemelerinde "Kürtçe ifade " istek ve çabaları da aynı bölücü fitnenin başka bir yönüdür. Mahalli dil veya lehçe olarak Kürtçe denilen bir dilin veya başka bir dilin konuşulup öğrenilmesi hususunda şu anda herhangi bir kısıtlamanın bulunmadığı ortadadır. 1 49 Ancak bölücü Kürtçü/erin amacı, Kürtçenin serbestçe kullanılması, öğrenilmesi değil; bölücü politikaları dil üzerinden uygulamaya koymaktır. Bunu TBMM dahil, her zeminde yapma kararında olduklannı devlete meydan okuyarak açıklıyorlar. Anayasanın ve kanuniann uygulanmasında şu veya bu sebep veya gerekçe ile zaaf gösterildiği sürece etnik fitne giderek derinleşecek, "iki dillilik" üzerinden başlattıklan " Özerk Kürdistan" proJesını fiili uygulamalarla hayata geçirmek için vesileler bulacaktır. Başta Hükümet olmak üzere Türkiye Cumhuriyeti · kanunlarını uygulamakla görevli bütün devlet kurum ve makam/arı, yetkililer Türkiye Cumhuriyeti 'nin milli ve üniter yapısını korumakla görevlidirler. "İki dillilik" üzerinden yürütölüp "özerklik"le uygulamaya konulmaya çalışılan etnik bölücülük, Türk milletine ve Türkiye Cumhuriyeti'nin varlığına yönelen en büyük tehdit ve tehlikedir. Buna göz yuman yetkili ve sorumluların, gaflet ve dalalet içinde değillerse başka ne içinde olabileceklerinin 149

Türkiye'de siyasi Kürtçü bölücülük hareketleri ve

"Kü rtçe"

adı

Prof. Dr. Abdulhalük Çay, Her Yönüyle Kürt Dosyası, İlgi-Kültür Sanat ,yay, 8. Baskı, İst. 20 1 0.

verilen dil hakkında toplu bilgi iÇ in bak:

-

198

-


takdirini kendisini Türk milletine mensup vicdanianna bırakıyoruz.

sayanların

Sonuç Türkçeden Taviz Verilemez Türkçe, Türk milletinin varlık sebebidir. Devletin, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün temel unsurlanndan biridir. Devletin egemenlik göstergesidir. Türkçenin devlet dili olmasından taviz vermek, Türk milletinin egemenlik hakkından taviz vermek demektir. Türkçe, "Türk " adıyla bilinen ilk Türk devleti olan Göktürk Devleti 'nden günümüze kadar kültür dili, edebiyat dili, ilim dili, devlet dili olarak varlığını sürdürüp gelmiştir. Değişerek ve gelişerek buna devam edecektir. Türkçenin, her haliyle ve her yapısıyla Türk devletlerinde "devlet dili " veya "resmi dil " olması, Türk devletlerinin bir çeşit "hükümranlık" veya "egemenlik" göstergesidir. Çünkü devlet dili, aynı zamanda devletin kurucu unsuru olan milletin "ana dili"dir İşte bu sebep ve gerekçe ile 1 982 Anayasası'nın 42. maddesinde, .

"Türkçeden başka hiçbir di!, eğitim ve öğretim kurumlarmda Türk vatandaşlarma ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez." hükmü getirilmiştir. Yine Anayasamızın, "Türk vatandaşlığı"nı ve "Türk" kimliğini tespit ve hükme bağlayan 66. Maddesinde,

-

1 99

-


"Türk Devleti 'ne vatandaşlık bağı ile baklı olan herkes Türk 'tür. " hükmü getirilmiştir. Osmanlı Devleti 'nin Birinci Dünya Savaşı sonucunda yıkılıp dağılmasından sonra, Türklüğün dışında kalan veya kendisini Türk milletinden saymayan Gayri Müslim ve gayri Türk Müslüman tebaa, Türk milletinden ayrılıp kendi müstakil devletlerini kurmuşladır. Hatta ayrılmak için de 1 9. yüzyıl ortalanndan itibaren Osmanlı Türk Devleti'ne karşı mücadele de etmişlerdir. Osmanlı 'nın çok kavimli yapısından veya imparatorluk bakiyesi olarak Türkiye 'de kalan ve farklı etnik kökenden geldiklerine inanan Müslüman unsurlar, Türkiye Cumhuriyeti 'nin kuruluşuna giden İstik/al Savaşı ile birlikte, kendilerini Türk milleti kapsamı içinde kabul ederek tercihlerini Türk milletinden yana koymuş/ardır. Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti kuruculan da farklı etnik kökenden geldiğine inanan bütün Müslüman unsurlan kendisinden kabul etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti 'nin kuruluş belgesi Lozan Anlaşması'na göre, Türkiye'de sadece Rum/ar, Ermeniler ve Yahudiler yani gayri Müslimler azınlıktır. Yine Lozan ' a göre, gayri Müslimler dışında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bütün Müslümanlar, "Türk mil/eti" kavram ve çerçevesi içinde "Türk" olarak kabul edilmişlerdir. Türkiye'de Müslüman azmhk yoktur. Bütün Müslüman unsurlar, kendilerinin hangi etnik kökenden geldiklerine inanırlarsa inansınlar, "Türk milleti" kapsam ve çerçevesi içine girmekte ve "Türk" kabul edilmektedirler. Nitekim Atatürk, 1 930'da okullar için bizzat yazdığı Medeni Bilgiler adlı kitabın ilk konusu olarak "Türk milleti" tarifi yaparken daha ilk cümlesinde şöyle diyor:

-

200

-


"Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir." Yine aynı konunun devamında,

"Bugünkü Türk mil/eti, siyasi ve içtimal camiası içinde kendilerine Kürtlük fikri, Çerkeslik fikri ve hatta Lazlık fikri veya Boşnakhk fikri propaganda edilmek istenmiş vatandaş ve milletdaşlarımız vardır. Fakat mazinin istibdat devirleri mahsulü olan bu yanlış isimlendirmeler, birkaç düşman Iiieti mürteci beyinsizden maada hiçbir millet ferdi üzerinde teellümden başka bir tesir hasıl etmemiştir. Çünkü bu millet fertleri de umum Türk camiası gibi aynı ortak maziye, tarihe ahUika, 1 0 hukuka sahip bulunuyorlar." 5 Türkiye Cumhuriyeti 'nin kururcusu Atatürk, kendisine "Fahri hemşehrilik " heratı verilen Diyarbakır'ı ziyaretleri sırasında, şöyle demiştir:

"Diyarbakır/ı, Van/ı, Erzurum/u, . Trabzon/u, İstanbul/u, Trakyalı ve Makedonyalı hep bir ırkm evlatları, hep aynı cevherin damarlarıdır. (1 932) "1 5 1 Yine 1 926 'da kendisini ziyaret eden Türk Ocakları heyetine hitaben Cumhuriyet'in kurucu unsurunun Türk milleti olduğunu şöyle ifade etmiştir:

150

Prof. Dr. Afet inan, Medeni Bilgiler ve Atatürk'ün El Yazıları, TTK, Ank. l 998, s.23. 151 Kemal Kadri Kop, Atatürk Diyarbakır'da, s. l 4; Yusuf Koç-Ali Koç, Tarihi Belgeler Işığında Belgeleric Mustafa Kemal Atatürk, 4.Baskı, An k, 2005, 1 7. -

20 1

-


"Cumhuriyetimizin dayanağı Türk topluluğudur. Bu topluluğun fertleri ne kadar Türk kültürü ile dolu olursa o topluluğa dayanan Cumhuriyet de o kadar kuvvetli olur. " Atatürk, 1 6 Mart 1 92 3 ' te Adana Türk Ocağında, Adana esnafına hitaben yaptığı konuşmada da şu ifadelere yer vermektedir:

"Ermeni/erin bu feyizli ülkede hiçbir hakkı yoktur. Memleketiniz sizindir, Türklerindir. Bu memleket tarihte Türk 'tü, o halde Türk 'tür ve ebediyen Türk olarak yaşayacaktır. (. . .) En nihayet, Asya 'nın göbeğinden tamamen kaynayan Türkler soyundan ırkdaşlar buraya gelerek memleketi, asli sahiplerine iade . ettiler. Ermeniler ve sairenin burada hiçbir hakkı yoktur. Bu bereketli yerler, koyu ve öz Türk memleketidir. " ı 52 Türkiye' de Lozan Antiaşması 'nda kabul edilen "Müslüman olmayan azınlıklar " dışında azınlık yoktur. Türkiye'de kendini "Türk " olarak tanımlayanlann oranı, %90'lar seviyesindedir. Türkiye'de etnik kökenin sorulduğu ilk nüfus sayımı, ı 927; son nüfus sayımı da ı 965'tir. Bu sayımlarda, Türkiye 'de Türkçeden başka dil kullananların oranı % 9 olarak tespit edilmiştir. Son yıllarda yapılan çeşitli araştırmalarda da durum değişmemiştir. Halbuki bir ülkenin etnik mozaik sayılabilmesi için Avrupa ölçülerine göre, toplam etnik nüfusun % 35 civannda olması gerekmektedir. 1 53

1 52 1 53

Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C.Il,s. l 26. Ali Tayyar Önder, Türkiye'nin Etnik Yapısı, Fark y., 1 2.baskı,

2007 ,s.3 1 vd. -

202

-


Türkiye'de Özellikle "Avrnpa Birliği " dayatmalan ile Türkiye'yi "mozaikleştirerek" "İkinci dil" fitnesi üzerinden Türkçeyi tek devlet dili olma durumundan çıkanp başka azınlıklar ve azınlık dilleri yaratma hatta Türkiye'yi "Anadolu Federe Devleti" haline getirme emelleri vardır. "Federasyon " fikrini ilk ortaya atan da Turgut Özal'dır Zaten "mozaik/ik" politikası da Turgut Özal döneminde başlatılmıştır. .

Türkiye Cumhuriyeti 'nin kuruluş belgesi Lozan Antiaşması 'nda (24 Temmuz 1 923), sadece Müslüman olmayanlar "azınlık" olarak belirlenmiştir. Müslüman olmayan bu azıniıkiann dil, din, kültür alanındaki hakları, 3745.maddelerle teminat altına alınmıştır. Lozan Antlaşması'nm 39. maddesinin ikinci paragrafında,

"Devletin resmi dili olmasına rağmen, Türkçeden başka dil konuşan Türk uyrnklarına, mahkemelerde kendi dillerini sözlü olarak kullanabilmeleri bakımından uygun düşen kolaylıklar sağlanacaktır. " denilerek azınlık belirtilmektedir.

dillerinin

kullanılma

alan

ve

şekli

Yine Lozan'm 41. maddesinde, azmlık dillerinin öğretilmesi şöyle düzenlenmektedir:

"Genel eğitim konusunda, Türk Hükümeti, Müslüman olmayan uyrukların önemli bir oranda oturmakta oldukları il ve ilçelerde, bu Türk uyrnklarının çocuklarına ilkokullarda ana dilleriyle eğitimde bulunmasını sağlamak bakımından, uygun düşen kolaylıklar sağlanacaktır. Bu hüküm, Türk Hükümetinin, söz konusu okullarda Türk dilinin öğrenimini zorunlu kılmasına engel olmayacaktır. " ı s4 1 54 Seha L. Meray (çev),Lozan Barış Konferansı Tutanaklar-Belgeler 1 -S,YK yay., İst. 200 1 , C. l ,s.3 1 5-3 1 8.,C.8,s. l 3.

-

203

-


Görülüyor ki Lozan Anlaşması'yla kabul edilen azmiıkiann bile toplu olarak oturduklan yelerde kendi ana dilleriyle sadece ilkokullarda öğrenim haklan vardır; fakat bu hak bile onlara Türkçe öğretilmesine engel değildir. Türkiye' de, Rum, Ermeni ve Yahudiler dışında "Kürt" adlı bir azınlık bulunmadığına göre, "Kürtçe ana diliyle eğitim " diye bir durum söz konusu olamaz. Bu, talep veya düşünce, doğrudan Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş yapısına yönelik tehdittir. Mevcut anayasamıza da aykındır. Türkiye Cumhuriyeti, "milli" ve "üniter" (tek merkezli-bütün) bir devlet olarak kurulmuştur. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti'nde, "tek devlet dili" veya "tek resmi dili" vardır. O tek dil de "Türkçe"dir .

Bunu değiştirmeye kimsenin gücü yetmeyecektir.

- 2 04 -


Çözüm veya Çare Çözüm ve çareyi yine Cumhuriyet'in kurucusu Atatürk söylüyor:

Atatürk, 1 7 Şubat 1 93 1 'de ziyaret ettiği Adana Türk Ocağı'nda, yaptığı konuşmada, bölgede Türkçeden başka dille konuşulması ile ilgili olarak şöyle diyor: "Muhterem arkadaşlar, Bir arkadaşımız, 'Biz milliyet fikirlerini dağıtıyoruz. ' dedi. Tabif bu yıl da öteden beri sarf edilen gayretierin devem edeceğine şüphe yoktur. Yalnız milliyelin çok bariz vasıflarından birisi dildir. Türk milletindenim diyen insan, her şeyden önce ve behemehal Türkçe konuşma/ıdır. Türkçe konuşmayan bir insan, Türk düşüncesine bağlı olduğunu iddia ederse, buna inanmak doğru olmaz. Halbuki Adana 'da Türkçe konuşmayan 20. 000 'den fazla vatandaş vardır. Eğer Türk Ocağı buna müsamaha gösterirse, gençler, siyasi ve sosyal kuruluşlar, bu durum karşısında duyarsız kalırsa en aşağı yüz seneden beri devam ede gelen bu durum daha yüzlerce sene devam edebilir. (. . .) Efendiler! Herhangi bir felaket günümüzde bu insanlar başka dillerde konuşan insanlarla el ele vererek aleyhimize hareket edebilirler. Türk Ocaklarımızın başlıca vazifesi, bu gibi unsurları, -ki bunlar Türk -

205

-


vatandaşlarıdırlar, halde ve atide talih ve mukadderatımız birdir- bizim dilimizi konuşan hakiki Türk yapmaya ça1ışmaktır. ,ıss ***

Atatürk döneminde, "Vatandaş Türkçe konuş!" kampanyası başlatıldığı bilinen bir gerçektir. Bu kampanyanın hedefi, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olduğu halde Türkçe konuşmayan veya konuşamayan vatandaşlarımızın da -yani azınlıkların- milli birlik ve bütünlüğümüz için Türkçe konuşmasını sağlamaktır. "Vatandaş Türkçe konuş" kampanyasının, özellikle 1 960- ı 980 arasında "Öz Türkçecil ik" adı altında sürdürülen ve Türkçeye büyük zarar veren uydurmacı dil politikasıyla bir ilgisi yoktur. ***

Atatürk , 2 0 Mart ı 923 'te ziyaret ettiği Konya Türk Ocağı şubesinde yaptığı uzun konuşma yapmıştır. Adeta Türk milliyetçiliğinin beyannamesi olan bu konuşmasının bir bölümünde Atatürk şöyle diyor: "Arkadaş lar, Bir milletin namuskar bir mevcudiyet, şayam hürmet bir mevki sahibi olması için, o milletin yalnız alim ve mütefennin bulunması kafi değildir. Her ilmin, her şeyin fevkinde bir hassaya sahip olması lazımdır ki, o da o milletin muayyen ve müspet bir seciyeye malik bulunmasıdır. Böyle bir seciyeye malik olmayan fertler ve böyle fertlerden mürekkep milletler, birer fesat ocağı olurlar. Benim bildiğime göre memleketimizde çok 155

Prof. Dr. Zeynep Korkmaz, Atatürk ve Tür Dili-Belgeler-, TOK., Ank. 1 992. S.36 1 ; Füsun Ü stel, Türk Ocakları, İletişim y., s. 366. -

206

-


senelerden beri açılmış ve e/an mukaddes ateşler/e yanan, ve alevi her mensup olanın ka/b ve vicdanını münevver kılan Türk Ocakları 'nın esas gayesi, millete böyle müspet bir seeiye vermektir. Türk Ocak/arı, milletin harsı üzerinde mühim tesirler yapmalıdır. Zaten bunu yapıyorlar ve daha ziyade yapacak/ardır. Biz milliyet fikirlerini tatbikte çok gecikmiş ve çok tekasül (tembel/ik-gevşek/ik) göstermiş bir milletiz. Bunun zararlarını fazla faaliyetle, telafiye çalışmalıyız. Bilirsiniz ki milliyet nazariyesini, millet mejkiiresini inhilale sai olan nazariyalın (milliyet fikrini yok etmeye çalışan fikir/erin) dünya üzerinde kabiliyet-i tatbikiyesi bulunamamıştır. Çünkü tarih, vukuat, hadisat ve müşahedat hep insanlar ve milletler arasında, hep milliyelin hakim olduğunu göstermiştir ve milliyet prensibi aleyhindeki büyük mikyasta fiili tecrübe/ere rağmen yine milliyet hissinin öldürülemediği ve yine kuvvetle yaşadığı görülmektedir. Bahusus bizim milletimiz, milliyelinden tegafül edişinin çok acı cezalarını gördü. Osmanlı İmparatorluğu dahilindeki akvam-ı muhtelife hep millf akidelere sarılarak, milliyet, mejkuresinin kuvvetiyle kendilerini kurtardı/ar. Biz ne olduğumuzu, onlardan ayrı ve onlara yabancı bir millet olduğumuzu sopa ile içlerinden, koğulunca anladık. Kuvvetimizin zaafa uğradığı anda bizi tahkir, tezlfl ettiler. Anladık ki kabahatimiz kendimizi unutmaklığımızmış. Dünyanın bize hürmet göstermesini istiyorsak evvela bizim kendi benliğimize ve mil/iyetimize bu hürmeti hissen, fikren, fiilen bütün ef'al ve harekatımızia gösterelim: bilelim ki millf benfiğini bulmayan milletler başka milletierin şikarıdır. Mevcudiyet-i milliyemize (millf varlığımıza) düşman olanlarla dost olmayalım. Böylelerine karşı bir

-

207

-


Türk şairin dediği gibi, (Karşı duvardaki levhayı işaret ederek) "Türküm ve düşmanım sana, kalsam da bir kişi" diyelim. Düşmanlarımıza bu hakikati ifade ettiğimiz gün; kanaatimize, mejkuremize, istikbalimize yan bakan herferdi düşman teliikki ettiğimiz gün; millf benliğe uzanacak her eli şiddetle kırdığımız, milletin önüne dikilecek her haili derhal devirdiğimiz gün, haliis-ı hakikiye vasıl olacağız. Ve sizler gibi miinevver, azimli, imanlı gençler sayesinde bu haliisa " 1 56 (kurtuluşa) vasıl olacağımıza emin olabilirsiniz. İşte çözüm veya çare, -Türkiye Cumhuriyeti'nin milli ve üniter yapısını korumak; -Milli birlik ve bütünlüğümüzün temel unsuru Türkçenin, tek "devlet dili" olmasından taviz vermemek; -Türkçeyi, etnik kökeni ne olursa olsun bütün Türk vatandaşlarının ortak iletişim dili olarak öğrenmesini, kullanmasını sağlamak; -1990'h yıllardan beri propagandası yapılan "Etnik mozikçilik " politikalarını terk etmek; - Türkiye nüfusunun en az % 88 ve daha fazlasının "Türk kimliği"ne sahip olduğunu ve ana dilinin Türkçe olduğunu unutmamak; -Bütün Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını ortak üst kimlik olarak "Türk nıilleti" anlayışı ve mensubiyetinde birleştirmek;

156 Atatürk'ün Söylev Ank. l 9 8 l ,C.2, s. l 43 .

ve

Demeçleri,

-

2 08

-

İnkılap

Tarihi

Enst.,


-Büyük Türk milliyetçisi Gökalp'ın, 100 yıl önceki,

Fikir

adamı

Ziya

"Başka dil var diyenin başka bir emeli var" İ htar ve uyansını hiç unutmamak. Büyük Türkçü Ziya Gökalp daha 1916'da şöyle demişti:

Güzel dil Türkçe bize Başka dil gece bize İstanbul Türkçesi En safen ince bize *

Turanın bir dili var Ve yalnız bir dili var, Başka dil var diyenin Başka bir emeli var

Nihayet, Kim rahatsız olursa olsun, bütün Türk milliyetçileri,

"Ne Mutlu Türküm diyene"

demeye devam etmekte

kararlıyız. ***

-

209

-


-

2 10

-


Kaynaklar Acar, İsmail, Türkçecilik Hareketleri veya Dilde Türkçülük, Liva Yay., 2. baskı, Balıkesir, 20 1 2 . A. Dilaçar, Devlet Dili Olarak Türkçe, TOK yay, Ank. 1 962. Afyoncu, E rhan, Sorularla Osmanlı İmparatorluğu, C.5, Akçura, Yusuf, Türkçülük- Türkçülüğün Tarihi Gelişimi, İlgi Kültür Sanat Yay., 1 . has, İst.,2007. Akın, Veysi, "Üç Devirde Bir Siyaset", Türk Vurdu, Temmuz 2006, Sayı- 227. Andrews, Peter Alford, Türkiye'de Etnik Gruplar, (Terc. Mustafa Küpüşoğlu), Ant yay., İst. 1 992. Arat, Reşit Rahmeti, Kutadgu Bilig-I,Metin, TOK, Ank. 1 947. Atmaca, Nidai Sulhi, Çırpınış (Türkçenin Çırpınışı), Toros Kitaplığı,İst.2004 Atatürk, Söylev ve Demeçler, C.I-111, Ank Ünv. İnkıHip Tarihi Enst., Ank 1 98 1 . Bakiler, Yavuz Bülent,Sözün Doğrusu-2, Türk Ed. Vak Yay., 2. baskı , İst.2004. Banarlı, Nihat Sami, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, C.I, Devlet Kitaplan, İst. 1 97 1 . Banguoğlu, Tahsin, Dil Bahisleri, Kubbealtı Yay, İst. 1 987. Baykara Tuncer, Türk,Türklük ve Türkler, IQ Kültür Sanat yay.,İst.2006. Birinci Türk Dili Kurultayı Zabıtları, Devlet Matbaası, İst. 1 933. -

211

-


Bernard Lewis, Modem Türkiye'nin Doğuşu, Çev. Metin Kıratlı, TTK Yay, Ank. 1 970. Beyaz, Zekeriya,İslam a Göre Milliyetçilik, Öz Yay., 2. baskı İst. 1 975. Boran, Ahmet-Yüksel Çak Berna, Türkiye 'de Diller ve Etnik Gruplar, Akçağ, Ank.20 1 2 . Çakmak, Haydar, Avrupa Birliği' nin Etnik Yapısı, Kripto,Ank.20 1 2. Çantay, Hasan Basri, Akifname, İst. 1 966. Çay, AbdülhaiOk, Her Yönüyle Kürt Dosyası, İlgi Kültür Sanat yay., 8. bas,İst. 20 1 0. Çölaşan, Emin, "Türkiyelilik", Sözcü gazetesi, 8 .08. 2009. Danişmend, İsmail Hami, Türklük Meseleleri, Doğu Kütüphanesi, İst. 2006. Demircan, Ö mer, Dünden Bugüne Türkiye'de Yabancı Dil, Remzi Kitabevi, İst. 1 988. Develi, Hayati, Osmanlı 'nın Dili, 3F yay, İst2006. Demir, Nurettin-Yılmaz, E mine, Türk Dili El Kitabı, 2. bas, Grafiker yay., Ank.2005. Emre, Ahmet Cevat, Atatürk'ün İnkılap hedefi ve Tarih Tezi, İst. l 956. Ercilasun, Ahmet Bican, Makaleler, Haz. Ekrem Ankoğlu, Akçağ Yay.,Ank.2007 -------------,Başlangıçtan Yirminci Yüzyı/u Türk Dili Tarihi, Akçağ,Ank.2004. Ergin, Muharrem, Türkiye'nin Bugünkü Meseleleri, Aydınlar Ocağı yay., İst. l 975. Ergin, Muharrem, Türk Dili, Boğaziçi Yay., İst. 1 986. Ergin, Muharrem, Orhun Abideleri, 1 000 Temel eser, Devlet Kitaplan, İst. 1 970. '

-

2 12

-


Ergin, Osman, Türkiye' de Maarif Tarihi, C . l, İst. 1 977. Eyüboğlu, İsmet Zeki, Tanrı Yaratan Toprak Anadolu, Der Yay, İst. 1 990. Günümüzde Şark Meselesi ve Milli Egemenlik, Türk Ocaklan Ank. Şb Yay., Ank.2005 . Güler, Ali, Osmanlı 'dan Cumhuriyet 'e Azınlıklar, Berikan yayınevi,Ank.2004. Gültekin Mehmet Bedri, Kürtçe Eğitim Sorunu, Kaynak yay, İst.20 1 2 . İnan, Abdülkadir, Dil v e Atatürk, Kubbealtı Akademi M ec. C.2, İst 1 973 . İ nan, Afet, Medeni Bilgiler-Atatürk'ün El Yazıları-, TTK.,Ank, . 1 998. Kaplan, Mehmet, Kültür ve Dil, Dergah yay, İst. 1 982. Karaağaç, Günay, Dil Tarih ve İnsan, Kitabevi,İst.2008. Karai, Enver Ziya, "Osmanlılarda Dil Sorunu", Bilim Kültür ve Öğretim Dili Türkçe, TTK, Ank. 1 978. Kaşgarlı Mahmut, Divanü Lügati 't Türk, C . I, {Terc. Besim Atalay), TDK, Ank. 1 94 1 . Korkmaz, Zeynep, Atatürk ve Türk Dili-Belgeler, TDK, Ank. 1 982. Köprülü, Mehmet Fuat, Türk Edebiyatı Tarihi, Ötüken, İst. 1 980. Kösoğlu, Nevzat, Türk Olmak ya da Olmamak, Ötüken, İst.2005 . Küçük, Abdurrahman, "Şark Meselesinin Amacı, Türkleri Orta Asya'ya Geri Göndermektir", Türk Yurdu, Temmuz 2006,Sayı-227. Mengüşoğlu, Takiyettin, Felsefeye Giriş, İst. 1 968.

-

2 13

-


Ö nder, Ali Tayyar, Türkiye 'nin Etnik Yapısı, Fark Yay., 4 1 . bas., Ank.2007. Özdemir, Ali Rıza, Kürtler ve Türklük, Kripto Yay, Ank.2009. Öztuna, yılmaz, Türkiye Tarihi, C. l O, Ötüken Yay, İst. l 978. Doğu, Perinçek, Türkiye'nin Anayasa Birikimi,Kaynak yay., İst., 20 1 2 . Roland, Breton, Dünya Dilleri Atlası, Fransızcadan Çev. Orçun Türkay, NTV yay. ,İst.2007. Sadoğlu, Hüseyin, Türkiye'de Ulusçuluk ve Dil Politikalan, İst. Bilgi Ünv, İst.2003. Sertkaya, Osman F., "Atatürk'ün Dil Politikası", Yay. Haz. F.Kadri Timurtaş, Muallimler Birliği İkinci Dil kongresi ve Akademi, İst. l 968. Somuncuoğlu, Sadi, "Doğruyu Bilip Doğruyu Söylemek", Yeniçağ gazetesi, 23 .06.20 1 2 . Sümer, Faruk, Oğuzlar-Türkmenler-, Ank. 1 972. Tekin Aslan, Türk Adını Silme Planı -Şark Meselesi 'nin Son Aşaması-, Paraf Yayınlan, İst. 20 1 3 . Timurtaş, F. Kadri, Türkçemiz ve Uydurmacılık, Boğaziçi Yay. İst. 1 977. Tunç, Hasan, Türkiye'de Anayasa Yenileme Süreci ve Temel Sorunlar, Berikan yay,Ank.20 1 2 . ---------------,Anayasal Terör, Türkiz -Siyaset ve Kültür Dergisi-, Kasım-Aralık 20 l l , Sayı : 1 2 . Turan, Osman, Selçuklular tarihi v e Türk İslam Medeniyeti, Turan yayıncılık, İst. 1 969. Türk Ocakları Genel Merkezi, Türk Ocağı ve Etnik Fitne, Türk Yurdu yay. Nu: 94, Ank. 20 1 1 . _

-

2 14

-


Seminer Bildirileri, Uluslar arası Yunus Emre­ Nasrettin Hoca, Karamanoğlu Mehmet Bey ve Türk Dili Semineri, Bildiriler, Konya, I 977. Yakıt, İsmail, Millet Kavramı ve İslamiyet, Türk Yurdu dergisi, Mart-20 1 I ; Türk Ocağı ve Etnik Fitne, Türk Yurdu Yayınları, Ank.,200 I . Yazıcı, Nesimi, Takvim-i Vekayi-Belgeler-, Gazi Ünv. Yay., Ank. 1 983 . Yazıcı, Nuri, Tarihte Türkler ve Türk Devletleri, İlgi-Kültür, İst. 201 ı . Ziya Gökalp, Türkçülüğün Esasları, Yay. Haz., İsmail Acar, 2. bas, Liva yayınevi, Balıkesir,20 1 2 . Ziya Gökalp, Terbiyenin Sosyal ve Kültürel Temelleri-I, 1 000 Temel Eser, İst. l 970.

-

215

-



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.