Abdulhadi Toplu - Türk Milliyetçiliği ve Karşı İdeolojiler

Page 1



c--Uc�J

lf/D

,J;/l�C.-�--


Şu­ okuyu­

Bu kitap, Milli Eğitim Bakanlığı Tebliğler Dergisinin 10

bat 1975 tarih, 1826 sayı, 72-73. sayfalar, cilt culara tavsiye edilmi�tir.

JS'de


TÜRK MİLLİYETÇiL:iGi ve

KARSI 1DEOLOJİLER I

ÜÇÜNCÜ BASKI

TÖRE

-

DEVLET YAYINE\1 P.K. 203 Kızılay - Ankara


Töre-Devlet Yayınları Nu: 27

1. Baskı, Toplu Yayınlar 19, 2. Ank. 2. Baskı, Töre-Devlet Yayınevi 1976. Ank. 3. Baskı, Töre-Devlet Yayınevi 1978. İst.

Kapak: C. Kanıka ya • Baskı: Kutok Matbaası Film : M:ıtmaı Reprodüksiyon - Ankara

4

-İstanbul


ÖN SÖZ Bu eserimle, yeni bir görüş getirme iddiasında de­ ğilim.

Zira, mevzu yeni bir görüş getirmeyi gerektir­

mez. Olam, olduğundan başka türlü göstermek isteyen­ lerle, bunlara uymak gafletinde bulunanlara gerçeği bir kere rlaha kaynaklarına inerek hatırlatmakta fayda mü­ lıüıaza ettim. Bu kitap; genç ülkücülere, geleceğin milliyetçi genç­ liğine, özellikle Türk milliyetçiliği ve bu milliyetçilik aleyhtarı ideolojilerin fikriyatı hakkında bir fikir verebi­ lir ve son olaylar karşısında Türk milliyetçilerinin der­ lenip toparlanmasına vesile olabilirse görevini yapmış olacaktır. Zira, 1961 yılmdanberi, çok garip olaylarla karşı­ laştık Bir tarafta ağzından milliyetçilik lafını düşürme­ yen siyasi parti ve kuruluşların davranışı, diğer taraf­ tan muhafazakar hasmın tutumu bizi hayrete düşürmek­ tedir.

Bilhassa Türk milliyetçiliği ve Atatürk ilkeleri­

nin ebedi bekçisi, umut kaynağı olara� mütalaa olunan müesseselerden, bu umdelerin

saliklerinin kovulması,

adli merciin en yüce başından batıl felsefelerin görüş­ lerini aksettirir sözlerin serdedilmesi, Diyanet

İşleri

Reisliği'ni bir kadastro memurluğu ile eş tutar zihni­ yetlerin iktidarlara hakim olması gerçekten üzücüdür.

5


İlmi sosyalizm adı altında Marksist zihniyetli partile­ rin, derneklerin kurulm�ı ve bunların koruyuculuğu altma girmesi,

T.B.M.M.'nin

memlekette yıkıcı faali­

yetlere girişilm:!si, bütün bu oldu bittiler karşısındaki iktidara sahip ola.nlar'm iktidarsız

kalışları,

gayri

mes'ul mah(illerden bu yıkıcı faaliyetlere karşı gösteri­ len tepkilerin ise; meclisi ile, basım ile susturulmaya ça­ lışılması her Türk'ü derin derin düşündürmeye yetecek kadar hayret ve ibret verici olmuştur. Özellikle DİSK, TÖS, İLKSEN gibi teşekküllerin yö­ neticelerinin istikbale yönelen hazırlıklan, boykotlar, iş­ galler, kardeş kavgalara gibi olaylar ve bu olaylar kar­ �ısmda da bu hadiseleri, masum hareketler veya mu­ halefet oyunu olarak mütalaa ıedip hafife alan iktidar­ larm mevcudiyeti bizim gibi ülkücüleri basirete davet etmeye yetecek kadar önemli ikazlardır. Ben bu olaylar içinde, günlük polemik ve hareket­ lerden uzak 'kalarak hadiselerin gerçek zuhur sebeble­ rini kaynaklarma inerek; misaller vererek, konferans ve münazaralannıla gençlerimize ilettiğim gibi,

bugün

de bu eserimle meseleleri bütün gençliğimizin gözleri önüne ser ·iş bulunuyorum. Gayret bizden yardım Allah'tandır. Tanrı Türk'ü korusun. Erzincan, 1 Mart 1971

6


iCiN D EK İLER I

ön söz

5

BiRiNCi BÖLÜM Giriş

11

Milliyetçilik Nedir?

14

Millet Nedir?

15

'Milliyet Nedir?

17

Türk Milliyeti

20

İslamdan evvl Türk Devlet anlayışı

26

İslamiyet döneminde Türklerde Millet, milliyet, milliyetçilik

28

Türkörü ve Türkoloji cereyanları

11

7


Türk milleti'nde milliyet unsuru Türk milliyetçiliği

48

İKİNCİ BÖLÜM Milliyetçiliğe karşı ideolojiler

55

Komünizm

58

Siyonizm

67

Yılanın başı

70

Son oyun mu?

91

Komünizmin ve Siyonizmin, Türk milliyetçiliğinı: özel olarak karşı bulunuşunun sebepleri

96

Faşizm ve Nazizm

98

Bölücülük

99

Azınlık (ekalliyet) ırkçılığı

101

Kürtlerin Türklüğü

104

Kürtçüler ne istiyorlar ?

11 2

Artık bu yaraya bir neşter vurulmalıdır

121

Davaları nedir

122

N e olacak

12 4

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM Komünistlerin - Siyonistlerin - Azınlık ırkçılarının Türk milliyetçilerine taarruzlarındaki müşterek taktikleri

131

Irkçılı k

135


Turan.:ılık

1-t 2

Turancılıeın geliliimi

l ·l · 1

Pan·lslamizm

152

Dostların ganeti

1 ;,,;

Bozkurt miti

1 ;"ıH

Bozkurt 'un zararlı amblemh•r arasında gösterilmesi

1 ı; :!

Atatürk Dtiıjmanlıfıı

1 ı;;,

Atatürk veya Kemalizm

1 ı;ı

Cumhuriyetçilik

ı 7:!

Halkçılık

17 ı

Devletçilik

1H1

lnkiliipçılık

ı Hrı

Laiklik

1 H!l

Sonsöz

1 !l!l

Dünya görüşü

ı !l!"ı

!)



BİHİ'.\C'İ

BÜLfl!\1

Giriş

11



Tarihin ilk çağlanndanberi, köklü milletler için var olan, dünya siyaset sahasına 19. asırda yeniden ve daha şuurlu olarak çıkan ( 1 ) , ("Milletlerin kendi kader­ lerini kendilerinin tay.in etmeleri» prensibinden doğan milliyetçilik nedir? Bu anlayış içinde Türk milliyetçiliğinin yeri nedir? Milliyetler meselesinin cihanşümul bir hal aldığı,, bütün milletlerin milliyetler·ine sarıldığı ve buna alkış tutulduğu şu yüzyılda, zaman zaman Türk milliyetçiliği aleyhine fikir ve eylemler neden zuhur eder? Bu taar­ ruzl ar Tmk milliyetçiliğine hangi ideolojiler cephesin­ clen gelir? Niçin gelir? Türk milliyetçiliği, gerçek anla­ mı dışına çekilerek neden yorumlara tabi tutulur? Baş­ ka milletler için mübah olan, Türk milleti için neden günah olur? Dünyanın belli başlı ideolojilerini ve Türk tarihi ile Türk içtimaiyatını incelemiş olanlar, elbette bu sualle­ rin cevabını vermiş ve vereceklerdir. Ben bµ eserim­ le, genç nesle, bu husustaki düşünclerimi ve kanaatımı iletirken , t-u meseleleri eleştirmiş olanlara bir kere da­ ha murakabe fırsatını vermeye vesile olabilirsem, ken­ dimi bahtiyar addedeceğim. 0)

Elie Kedourie - M. Halı'.lk Timurtaş - Avrupa'da Mil­ liyetçilik - Devlet Matbaası - 971 - Sa : 1 - 23. Ramsay Muir - Erol Ulubelen - Emperyalizm ve Mil­ liyetçilik - Aykaç Kitabevi - 967 Sa : 34 - 35. Prof . Gaetano Mosca Samih Tiryak.ioğlu - Siyasi Doktrinler Tarihi - Varlık Yayınlan - 963 - Sa : 286 . Mehmet İzzet - Milli yet Nazariyeleri - ve Milli Hayat Ötüken Yayınevi 969 - Sa : 31. ·

-

·

-

13


Milliyetçilik nedir? Bugün yaygınlaşmış anlamları ile milliyetçilik, ·mil­ letini sevmek, onu yüceltmek, yükseltmektir. (2) Bu anlam içinde, milliyetçilik hakkındaki görüşümü belirtmeden evvel, milliyetçiliğin; sevilmesini, yüceltil­ mesini, yüı<seltilmesini hedef tuttuğu millet gerçeğinin ne demek oduğunu belirtmeliyim.

(21

Ziya Göl:alp - Türkçülüğün Esas:arı - Varlık Yayınlan

- 952

-

Sa :

11.

Remzi Oğuz Ank Ayyılclız Matbaası

Türk İnkılfıbı v e Milliyelçiliğimiz -

958 -

Sa

rıi

Konya

Ho::aoğlu

Basımevi Selahatlin

Orkun Drrgisi

-

Met.met T•Jrgııt

Mehmet t'zzct Elie

Kedourie

953

:

29.

Ye·

: 21i.

Millet ve Milliyetçilik

-

: 15. Geleceği - Ajans Sa : 170. Sa : 110. eser - Sa : 289. Sa : 40.

6 - Sa

Tiirkiye"nin !ı71

Ayni ı·<l•r

Mosca ·

Sa

-

Ertürk

Sayı

Matbaacılık Sanayıı Prof. Gaetano

-

:

Türk çü lü k >iedir?

Hocaoğlu Sel.fıhattin Ertürk

Aynı

Aynı c�er

Türk


Millet nedir Ycryiii',Ündcki

ınillPllcriıı

<�damları. ya!)adıkları

7

içlinıaiyalçıları,

bilim

zaman, zemin ve muhit içinde

ınillcl ınl'sclesine cevap vermeye çalışmışlardır. Mille­ '<'

yeniden varlık kazandırmak isleyenler nazariyeler

ıcal etmiş, tarihi milletler ise, gerçek varlıklarını ilmi zihniyetle sistemleştirip, nazariyat haline getirmişler­ ciir. (3) Modern cemiyetin bilim adamları ise; daha umuımi olarak, her millete tatbik olunabilen tariflere ulaşmaya c;alışmışlardır. Bu iç�imaiyatçılar

çoğunlukla, millet;

«Herhangi bir esas elrcıfmda toplanmış mütesanit in­ san kitlesidir» şeklinde tarif ediyorlar ( 4) . Etrafında toplanılacak bu esasın, etnolojik, antropolojik,

(3)

Tahsjn

Ünal

-

Milliyet

Üzerinde

Düşünceler

tarihi.

Rekor

- 961 : 11 . Dr. l\ıırt Karaca - Y.illiyctçi Türkiye - Çınar Yayıncvi 971 - Sa : 16. Matbaası

Kazım Nami Duru - Sosyolojinin Unsurları - fst. Drvlet

Matbaası - 936 - Sa : 361 . Elie

Kedourie

Mehmet (4)

-

Aynı

cı;er

İzzet - Aynı eser

- Sa : 5-7-61-73. - Sa : 15- 17- .18

Hami Danişmend - Milliyetin Tarifinde İh­ - ve Türk Milliyetinin Tarif - Orkun Dergisi 951 - Sayı : 5 - Sayfa : 2. Ziya Gökalp - Aynı eser - Sa : (8 - 18). İsmail

tilaflar

ıs


içtimai ideolojik, siyasi şartlara göre tayin edilebile· Almanlar'da ırkın,

Arap �

Slavlar'da dil.in, Arnerikahlar'da tabiiyet'in,

Avusttır·

ceğini ifade ediyorlar.

yahlar'da din'in, İsveçliler'de vatan'ın, Fransız}ar'da kültür'ün bu m illetlerin varlıklarına vücut ver�n baş· lı..:a unsurlar olduğunu belirtiyorlar (5). Bu tarif ve tavsifler yanında, sosyoloji ilmi ; bize, milletin tabii ve tarihi bir oluşumun sonucu olduğunu ve bu tabiiliğin temelinde de «Milliyet» deri.ilen unsurun bulunduğunu ifade etmektedir (6). Sosyologlarca m ilfet olmanın ana unsuru olarak te­ Jfilcki edilen,

milliyetin ne

olduğunun belirtilmesi mil­

let denilen toplumun tarifine sarahat vereceğinden, bu anlamdan da kısaca bahsetmekte fayda mülahaz� di-

(5)

Hikmet Tanyu

_

-

Atatürk ve Türk Milliyetçiliği

9&1

- Or

70-71-72. Ziya Gökalp - Aynı eser - Sa : 361 .

kun YaYınlan

(6)

-

-

Sa

:

İsmail Hami Danişmend - Aynı makale de\-amı - Or­ kun Dergisi

-

951 - Sayı

:

18

54

-

Sa

:

Sa

:

18.

Elle Kedourel - Aynı eser - Sa

:

58.

Mehmet İzzet - Aynı eser

2.


\

\Milliyet nedir? Milliyet, h ym milletlerin doğumunu, hem de birbir­ lerinden tefrikmi sağlayan başlıca unsurdur.

«aile»

İçtimai varlığın belirdiği ilk iptidai toplumun

olduğu içtimaiyat ilminin tayin ve tesbit ettiği gerçek husustur.

Biyolojik ve ırki bir hadise

olarak teşek­

kül eden bu ilk topluluğun tesanüt unsuru

ise, dil, to­

tem ve iktisattır (7). Ailenin zamanla çoğalarak, pederşahi bir hakimiye­ tin allına girme arzu ve zorıınluğu «Kabile» denilen da­ ha geniş bir aile topluluğuna vücut vermiştir. Aynı dili konuşan, aynı toteme bağlı, aynı iktisadi münasebet içinde olan ve aynı örfe sahip bu ailelerin teşkil ettiği kabilelerin birleşmesinden de <<Aşiret» de­ nilen, lisani aile zümresi teşekkül etmiştir. Tarihte bu aşiretlere «Kavim» denildiği gibi, aynı lisani aile gu­ rubuna mensup aşiretlerin bir arada, birleşmesine

de

millet anlamına kavim denmiştir. Kavmiyete vücut veren unsurlar arasında «kin» de­ nilen husumet bağının da zikredilmesi gerektiği (7)

Jean

Baby

Tenkidi

-

-

Adil

Sosyal

Onu rs al

Yayınlar

-

-

Kapitalist

963 - Sa

KAzım Nami Duru - Aynı eser - Sa Sadri

Maksudi

jik Esaslan

Arsal -

Milliyet

Ötüken Yayınevi

:

:

Ekonominin 11-14.

99- 1 05-220-361.

Duygusunun -

1972

ka-

-

Sa

Sosyolo:

57-58 59

17


naatındayım. Zira; müşterek sevgi bağları olduğu gilıl. · müşterek antipati bağları da vardır. Kendilerinden ol mayan kavimlere karşı, düşmanlık, onlara hakim olma arzu�u veya bu arzuya karşı koyma mecburiy� ti aile­ !crin, aşiretlerin bir arada toplanmalarına, kcndilu:iı1i daha kuvvetle müdafaa etmelerine vesile olmuştur. /,ym dili ko m , ş cı n , aynı toteme (dine) bağlanan.

ay­

nı örf ve adet içinde bulunan, aynı hayatı paylcl!)illl, �ynı �eylerc� husumet duyan fertlerin meydana toplumlardaki,

getirdii.ti

bir arada yaşama arzu ve iştiyakına

Lilim adamları milliyet diyorlar.

Yani , aynı ırk, dil,

din, vatan, kültür ve iktisat bağlariyle meydana gel miş topluma fertlerin duydukları bağlılık hissidir. Hu na milliyet diyorlar (8). Bir toplumda milliyetin teşekkülü,

millet

olmaya

Yi'ıfi gC'lmiyor. Ayrıca milliyetini idrak eden bu toplu mun, bir «Ülke» üzerinde

siyasi organizasyonu - dt>v

Jetini - kurması gerC'!�iyor. Yani, milliyet halinl'

p;(•lrııi�

toplumların, bir vatan üzerinde ve istiklali tamme için­ c'e

bir devlete sahip olmaları ancak millet varlıkları

n'1 vücut verir. Nerede bir toprağa bağlılık ve dcvld

v;:ırsa

orada millet vardır. Ntrede bir devlet

r;ıih bağlılık yoksa orada millet yoktur.

ve

lop­

Bu izahlıır:.ı

piirc :

MillC't: Bir vatan üzerinde, kendi kurduğu devle­ tin uyr,:�:.rırl.a mii�ta'<il olarak :va�ayan, aym m illiyet<' mC'nsııp insıın topluluğudur, diye tarif olunur. Millet ve milliyet farkını bugünkü devletlerden ör­ nekler v e re rek açıklarsak. daha belirli şekilde bu ta­ rifleri anlamış oluruz.

(8)

Sadri Maksudi /1rsal - Aynı eser : Sa Tahsin Ünal - Aynı eser - Sa : 5. Selahattin Erlürk Türkçülük Nf'clir? Basımevi - 953 - Sa : 10.

:

59.

Yeni i{onya


Bugün. �o.ı,�ı! .. :t..� Suriyl'. fr;:k, :\Iısır, Suudi Ar; ı

bistan,

ay:·ı ayı ı dn·ıetkr lı;ılindt• birl'r ıııilll'l isl'lı·r

de, a ynı nıilli)dc ?JH•ns:.ıpturlar. Çünkii h eps i de Ar :ı p milliyetindu1dirh·. Zi; ;ı: ırkları Anıp, dilleri Ar;ıpca, dinleri

İslam,

iiı-fü adet�eı·i bir, kültürleri bir

tarihi

Vl'

gelişimleri birrtir. Fa ka t ayrı ayrı millt•tler ha li nd e lcş­ kilatla nmı�la r d ır. Keza ko,ıı�.umuz İsrail bir mille t t ir lmdi milliyetine mensuptur.

.

Bu mil let Ya­

!\'!illet haline gelmemiş,

dünyanın muhtelif yerlerinde yahudi milliyetinden top luluklar da vardır. Bu topluluklar siyasi organizasyon kura madık ları i"·in r,1illet olam a mışlard ır .

Bugün Türkiye'de bir Türk milleti vardır. Bu mil­ let Türk milliyetine mensuptur. Ama, Türk milliyetine mensup oh'P. mi!k·l haline gelememiş,

veya millet ha­

lini !<aybel:iıiş Türk milliyetine mensup başka luklar da vardır.

Azerbaycan,

dediğimiz yurt parçalarında,

toplu­ Ö Türkistarı, zbekistan

Türk

soyundan

gelen,

Türkçe konuşan, Türk kültürünü taşıyan, örfü adeti bir, tarihi gelişimi bir,

İslam dinine mensup Yakut, Kır-

1!1Z, Özbek, Kıpçak, Tatar, Oğuz gibi Türk boyları var­

dır. Rınlar Türk milliyetindendir rakat siyasi organi­ zasyonlarını kurı.;p müstakil dcvletlPri tc�ekkül etmedi­ �indm milk·t değillerdir. Paris antropoloji

mektebi

profesörlerinden

Dr.

George Montnndon «Irk sırf bünyevi bir mefhum, mil­ let siy;�si

bir guruptur.

Milliyet ise. hünye, dil, kül­

tür, hususiyetleri ile taayyün eden tabii bir topluluk­ tur. :\1i!let sun'i bir bağ. milliyet ebedidir» diyor. Bir millet devletini kaybedip, ı:zaklaşabilir.

millet

anlamından

A mma milliyet daimidir. Yeniden millPt

niabilme imkanı devam eder.

19


Türk milliyeti Milliyetin yukarıdanberi izah ettiğimiz

muhtevası

içinde, Türk milliyetinin te�ekkülünü araştırdığımız za· man, tarihin öncelerine kadar gidebiliyoruz. Çin kayr:ıaklarına göre Mete (Oğuz Han) nin kur­ duğu «Büyük Hun İmpara torluğu», milliyetini müdrik ilk Türk devletidir. Zira; Tanrı dağları ile Altay dağ­ ları :ırasında yaş;ı.ycın, beyaz ve brakisefal ırka men­ sup .<Çu'lar, Hun'lar, Kırgız'lar, Karluk'lar, Oğuz'lar, Uygur'lar, Tik'ler, Yakut'lar, Özbek'ler, Türkeş'ler vs.> Türkler, ilk zamanlar ayrı ayrı aşiretler halinde ya­ şarlarken, M.Ö. 220 yıllarında Moğol ve Tunguz aşiret­ leri ile de kaynaşarak aynı dili «Türkçe:ı:- konuşan, ay nı toteme <<Gök Tanrı'ya» tapan, ayrıı örfe tabi, aynı hakana bağlı Hun aşiretinin adı altınd:> ı>ıüst;-ı\.;il ve hü­

yük bir devlet kurmuşlardır. Büyük Okyanus'tan, Ha­ zar Denizi'ne, Tibet ve Kişmir'den

Kuzey Sibirya'ya

kadar 18 milyon kilometrekare arazi üzerinde ve Me tenin buyruğunda bulunan bu ulusun mefkfıresi, kav· rni cihan hakimiyetidir (9). Türk milliyeti hakkında, bugünkü anlamda en do­ yurucu bilgiyi Göktürk'lerde buluyoruz. (9)

Yılmaz Öztuna Cilt

:

1

-

Sa

:

-

Türk Tarihi

136.

-

Hayat Yayınları

-

953


liiill İıııparillorlugu·nuıı p.ın,·.ıl;ıııııı;ısı

ııı illl'l

ıll',

';ır:ığı sun;ı l'l'l'll ;ıyııı ıııilliyl'k ıııensup Türk a :;irl'lkri . lıir l;ırnrtan

Asya " ııı n nıulıtelif bülgl'll'riıw y ayı lır k l ' n .

diğeı· tarartuıı Orta Asya'da yl'ııidcn topadcının;ık i�

iiyukı i!,:ine girmişle rdi r.

Bu i�tiyak onları,

M.S.

;,;,ı

tarihinde kavmi sıfatlurı olan (;ükHirkll'r adı altında �

iyasl organi ; msy ona kavw;turıııuştur. Çin k cı ync ık ları,

l;u cl ( ' v letin , llun Dcvlcti'nin varisi olduğunu hl'l i rtmek

·

lı cfir. Bilge Kağan ile jsteııı i l\;ığan'ın kurdu�u hu Tiirk ! k vleti .

doğuda Kore'nin k uzey in d e Büyük Oky anus ' tcı n ,

halıda Ural dağları ve Ural Nehri'ni atlayar a k Volga'­ ya u:zanını!i. Aral. B n yka l , Ilalkaş gölleri Türk iç deni­ zi ve gölleri halim• gel m iş tir . Hazar'ın doğu ve kuzeyi, Doğu ve Güney Türkistan ile Batı Türkistan clevll'l in lıııclutlı:ırı iç ine

girmiştir.

Bu d ev le t kurucularının bıraktığı kitabeler, bu bü­ yü k Tiirk clevlPlinin; layı�ını,

biitün bilim

milliyt•l, milk•t, milliyetçilik cın­ aduınlarına ula ştı rmı ştı r .

Orkun

kil cı helerinelen sa rahatl'n gere ke n bilgileri almaktayız. Bilgı• Ka�aıı ad ına dikill'n anıttak i Giiktürk Kcığa­

nı ' nın Türk milletine hitabesi bugünkü nesle dahi ibret

olacak niteliktedir. Yüz yılların ötesinden Türk milleti­ ne seslenen Bilge Kağan şöyle

diyor :

ı'B{'n Tanrı'y� hcn1('r, Taıırı'daıı olrntı!i, Türk Bilıze Kağan: Tanrı irade ettiii;i ic;in. Kağanlık tahtına

;lum. E�· milletim : Ey ha ned anım , sözlerimi

otur­

dikkatle

dinle :

İleride

gü� do�usuna, gün c yd(' ı:ı;iin orta sına , batı­

da gün llfltısına, kuzeyde gece ortasına k adar

bütün

milletler ıtimdi hana tabidir. �imdiki gibi, kar�a!ialık olmaksızın, Türk Kağanı

Ötüken'de oturursa, Türk

yor-

21


llunda sıkıntı olmaz. Ben Ötüken'de oturarak tek ba­ �ına yurdu idare ettim. Çinlilerin altınına, gümüşüne, ipeğine, tatlı sözüne, değerli hediyelerine kapılmadım. Bunlara kapılan �e kadar Türk'ün öldüğünü, Çin bo­ yunduruğıma düştüğünü unutmadım. Tann yardım etti Tiirk Kağanı oldum. Dağılmış milletimi bir araya topla­ dım. Fakir milletimi zengin ettim. Azalmış milletimi ço­ ğalttım. At.alanın Bumin Kağan'a, İstemi Kağan'a la­ yık bir evlat olmaya çalıştım. Atalarım Türk ülkesini öylesine sıkı tuttular, öyle birlikle, öyle giizel törelerle idare ettiler ki Türk mille­

ti bahtiyar oldu. Onların ölümlerine candan ağladı. Ata­ larıma tabi olan bütün yabancı milletler, Çinliler,

Ti­

betliler, Moğollar bile onların çağında yaşadığı hayatı unutmadılar. Atalarım o kadar ünlü kağanlardı. Sonradan bilgisiz, kötü kağanlar Türk tahtına otur­

du !ar, onların kötü idaresi ve Çinlilerin hilesi yüzünden Türk milleti, zengin ülkelerini kaybetti. Türk kağanla­ nnın cihanı tutan şevket! mazi oldu. Bu yüzden Çinlilere beğlik eden Türk kişizadeler köle, Türk kızlıJ.n cariye oldu. Türk beğleri şanlı isim­ lerini bıraktı. Çince isimler kullanmaya başladı. Türk­ ler, Çin kağanına tıihi olup, elli yıl onun acıklı ve utan­ dırıcı idaresinde yaşadılar. Fakat, Gök Tanrı, 'fürk'ün bu haline acıdı. Türk milleti yok olmasın, eskisi gibi cihanın en yüce milleti olsun diye babam İlteriş Kağan ile anam İl - Bilge Ha­ tun 'u Türklere kağan kıldı. Tann güç verdi. Babamın Türk ordusu kurt, Türk düşmanları koyun oldu. Kurt �nünden kaçan koyunlar gibi, dağılıp gitti. Babam Ka­ ran. doğudan batıya at koştunıp Türk milletini topladı, Türk devletini ihya etti.

22


E.\ Türk Oğuz Beğleri, üstten gök ç ökmedik çe , alt tı:ıı �-�·r ddiıınıedikf,'e hil ki, Ttirk

m illeti,

Türk .\·urdu.

Türk de\"leti, Türk töresi bozulmaz. Ey ölümsüz

Türk

•!•illeti! i\l'ncliıw cliiıı. Su gihi akıttığın kana, dağlar gibi

.\ ıii;dı�ın l,t•ıııikl�·n· lıh·ık ol. Ey :\lilll'tiııı; hil ki. hl'n zengin \'c parlak bir nıil­ h•te hiUı olıııaclıııı. Za_\·ır \'l' zanılh hir milletin ba!'jına

!!l'(·iıı·. t;ıhta oturdum. K ar d t•!'ji nı Kültiğin ve yeğenlerim 11laıı iki ıııTııs il.- aıd it:tik.

amcamın ha _\«ıtların ı ,·er­

dikll'ri •:,ifi:t 11;:.-.,!i:!a hiz tlt• hiitiin J!;İİCİimüzle çah!')tık.

Hıt'illHl '.!"(·tF:im ("I'

Tiirk

m illt•t i nin

!'jan ''e !'je\·kcti için ge­

11.\"U•ııatl.ııı, !�iiıııliiı oturn•aılını, iih•si.\.(', b i tc si_\· e ça­

lıştım. Tanrı .\"<ırclıııı l'fli. Bahtım .\·ar oldu. Yoksul mil­ lctiıııi l.ı'n�in dtiııı.

Türk nıillctini bütün milletlerden

iistiin kıldım.11

Gi'r �ildiiğiı gihi. hil<ılwltP: millet. milliyet. milli· �·l't: ı ilii· ;ı:•l:ı�

;�ı

\t'<'İt. hir �ı·!;.ild<' hl'Iİr!nl'kh'dir.

Soy.

tiir<'. din. ülkl', iktisat. Çin'e k<lrşı kin. milletin başlıca lt•sanüı ı:n�unı olıı•:ıkt :ıdır. Jlıı tcsaniit unsurları Türk milh�tin

·

diı-ut n·rııwktPdir. Rlı milliyı•lp ııwnsup olan­

ların toplanması.

�iic;lPnılirilm<'si,

üstiin kılın�ı•;:s• iil':ii�ii

diğt.>_r milletlerden

ıııi!liy<'tı;ilir,i

doğurm:ıktadır.

Ötük<'n°ıh- yt•rlı·�nw \t' lıiir müstakil bir c.ll'\"ll't

olma

isar<'li Tii•·!, ınilldiııi 'iil'llıla .�<'lirnwkll'dir. Calibi dil.;kattir ki o zaınanl;ır. k<'ndilcı:ini Tanrı'­ ııın h:·nt.l':·i, onun yl·r�·ilziindl' nıiiıni•s!;ili addeden, Tan­ rı gibi. ıloilnı sei1.lii. cliil'iist. iıdil olduklarını ifad<' eden h:ı k;'.;-�:·nlar. kc•ndili•riııi nıilll•tin hizml'linde gilrdükleri n·

ıııillı·t in yıkılı!; \ l' fakir olu� selwhll'rini de millette

dı·�<j! k•·nıli sı·ll'rll'rinıll·. �-.ıni k<'ndil<'ri �ihi. Tanrının ,_.,. .. �:iiziincl<' ht'ffl.<'ri atalarıncla bulmakta. onların yol: l;ırın• �a�ırmalarından ınillı·tiıı hıı felak<'llt•re uilradığını if;ul�· f'lml'kl<'. ınilldi yüc<' tutmaktadırlar.

Bu ani � � ?" -.


yışla bir de yirminci asrın siyasilerinin millete bakı? açılarını mukayese ettiğimizde doğrusu hicap duyma� lan kendimizi alamıyoruz. «Bu cahil millete, bu liyakaı

·

�iz millete mi demokrasi .. » gibi lafları az işitmiyoruz. M.S. 745 yılında Göktürk devletinin dağıldığını, bu­ gün Araplaı"da olduğu gibi,

Avrupa ve Asya"da ayrı

ayrı Türk milliyetine mensup dev Jetlerin kurulduğunu görüyoruz. Asya 'da kurulan başlıca üç büyük dr·vlcL. Oğuz on Uygurlar»,

Uygurlar «Dokuz

Karahanlılar.

Gazncliler, zaman zaman büyük Türk hakanlık tahtı­ na oturmak için

birbiri ile

çarpışmışlardır.

Evvela

Uygurlar, sonra Karahanlılar büyük Hakanlık tahtını temsil elrr.işlerd i r .

'

Karahanlılar müslümanlığı kabul

edere�, Türk milletini bu dine so�:muşlardır. Karahanlılar devrinde de Tüı k"ün millet, milliyet ve milliyetçilik anlayışının devanı

ettiğini

bırakılan

eserlerden anlıyoruz. Bilhassa Kaşgarli Mahmut; Hila­ fetin merkezi Bağdat'ta 1074'dc _yazarak Abbasi Hali­ fesi Muktedi'ye takdim ettiği Divanı Lugatit Türk na­ mındaki ölmez eserinin önsözünde bu anlayışı bize ilet­ miştir. Kaşgarlı Mahmut şöyle diyor :

«Tanrı'nın devlet güneşini Türk burçlarından do­ ğurmuş olduğunu ve Türkler'in ülkeleri üzerinde gök­ lerin bütün dairelerini döndürmüş bulunduğunu gör­ düm. Tanrı onlara Türk adını verdi. Yeryüzünde hakim kıldı. Cihan İmparatorları Türk ırkından çıktı. Dün­ ya milletlerinin yuları Törkler'in eline verildi. Türkler Tanrı tarafından bütün kavimlere üstün kılındı. Hak'­ tan ayrılmayan Türkler Tanrı tarafından hak üzre kuv­ vetlendirildi. Türkler ile beraber olan milletler bile aziz oldu. Böyle kavimler Türkler tarafından her arzuları­ na eriştirildi. Türkler himayelerine aldıkları kavimleri rlüşmanlar111 şerrinden korudu. Cihan hakimi olan Türk-

24


Onlara derdini dinletebilmek iı;in de Türkç� öğrenmek lazımdır.» (10) !er'c lı;;rkes muhtaçtır.

Eseı"in ı-:ıilletinin

yazıiışı esbabı mucibesindeki bu önsöz Türk maşeri şuuruna tercüman olduğu gibi zama­

nın İslam halifesine sunuluşu gözönüne alınırsa, Türk devletinin nasıl bir kudret iktisap ettiğinin de delili ol­ maktadır. Karahanlılar 'la,

Gazneliler'in

«Büyük Hakanlık»

tahtı i dn mücadeleye giriştikleri sırada, yeni bir Türk boyunun güçlenmekte olduğunu g.örüyoruz. Uygurlar'a bağlı olan bu boy, Türkıye devletinin kurucusu Oğuz boyundan Selçuklulardır.

olan

Selçuklularla Ti.irk'ün

millet, milliyet ve milliyetçilik anlayışında ikinci

bir

merhale ,gördüğümüz için, bu devetten ve bundan son­ raki gelişimden bahsetmeden evvel, bu devletin zuhu­ ruı:ıa kadar geçen devre içinde '!'ürk devletlerinin ni­ teliğinden de bahsetmek gerekir.

(10)

Yılınaz Öztuna

-

Aynı eser

-

Sa

:

220. 2S


İslamdan evvel türk devlet anlayış ı Eski Türklerde cemiyet, aristokrat bir cemiyettir. Binaenaleyh devlet kuruluşu da

bu an'aneye uygun­

dur. Ancak, Türk aristokrasisi batıdaki gibi, halktan kopuk değildir. Hak eşitliği , dini tolerans, adalet, tcb'anın güven kaynağı olduğu gibi, devletin de vasıfları arasındaydı. Yönetimde, bilgi, kabiliyet, kahramanlık, aranan baş­ lıca unsurdur. Bu vasıfların hakan yaratılışlı olanların boy beylerinde bulunacağı kanaatı umumi idi. Her boy bir boy beyi tarafından yönetilirdi.

Boy

t��ylcri muhtar yaşadıkları müddetçe, boylarının mut­ ıak reisi idiler. Bey, boy içinde kahramanlığı, kaabili­ yeti kabul etmiş

kimselerden

seçilirdi

·,'e

kan.ti ı iyd

devamınca irsi idi. fü�badan çocuklara geı,:crdi. Liy;ı­ katını kaybedrn beğ yerine amcazadelcr i oJ;:ın boyun bir başka kaabiliyetlisine geçebilirdi. Aşiret dediğimiz bu boyların bir kavim halinde birleşmesi ile, kavmin başına geçen kimse, üsJiinlüğü kabul edilmiş aşiretin beyi, kavmin de beyi olurdu. Kavmin adı bu beyin men­ sup olduğu aşiretin adı olduğu gibi, 1>cy de Hakan ün­ Hınını alırdı. Hakan veya Yabgu denilen bu baş kut· saldır. Bt.:ndan gelen ahfad da kutsaldır. Hakan'ın kud­ ret ve kuvveti sonsuzdur. Hakan bu sonsuz kudretine rağmen, Avrupalı bazı müelliflerin iddia ettiği gibi, hiç

26


bir zaman Türkler'de halkla hakan arasındaki müna­ Türk

sebet. köle - hükümdar münasebeti olmamı.ştır. milletine mensup fertler

yönetim hiyerarşisi dışında,

bütün haklarda eşit muamele görmüşlerdir. Bunu ileri­ de sunacağımız Arap alimi İbni Hasul'un mütalaasın­ da göreceğiz. Hakan çocuklarına Tiğin (Şehzade) denirdi. Tiğin­ ler muayyen yaşa gelincE'., bir eyalet valiliğine gönde­ rilirler ve orada müstakbel hakanlık için

yetiştirilir­

lerdi. Devlet genişledikçe, oturtulduğu gıbi,

her eyalet başına bir Tiğin

bazen bu eyaletlere boy beyleri de

atanırdı. Tiğinler eyaletin genişliğine göre, yarı muh­ tar duruma gelirdi.

Böylece büyük Hakanlık tahtına

gelecek Tiğin tam manası ile yetişmiş olurdu. Hunlar ve Göktürkler zamanında ülkenin genişle­ mesi, Tiğinter ve boy beyleri yönetiminde bir çok eya­ letlerin kurulmasına vesile olduğu gibi, bu eyaletler de

iki hakanlığa bağlanmıştır. Doğu Hakanlığı

ve

Batı

Hakanlığı. Her halükarda Batı Hakanlısı daima Doğu Hakanlığı'na tabi olmuştur. Yani Batı Hakanhğı'na bağlı bir çok eyaletler qlduğu gibi, Doğu Hakanı hem ken­ dine bağlı eyaletlerin, hem de Batı Hakanı'nın,

yani

Ratı Hakanı'na bağlı eyaletlerin de barkanı idi. Kağanın eşine Hatun denirdi. Hatun devleti kan'la birlikte yönetirdi.

Ha­

&asen Türklerde devlet ha­

nedanın müşterek malıdır. Bu yüzdendir ki, tahtın ha­ kandan sonraki varisi belirtilmemiş olup, en kabiliyetlisi

hanedandan

bu yeri işgal ederdi. Ancak, bu durum

nahoş hadiselerin ve hatta devletin bekasını tehHkeye düşürecek olayların da doğu�una sebeb olmakta idi. Zira; hanedan mensubu Tiğin'ler-in hangisinin

kabili-

'!.7


olduğunu tayin h er zaman mümkün olamamakta,

y .:tli

bu h u s u sun

tayini için Tiğinler yani kardeşler ve kar­ deş çocukları arasında muharebe olur, üstün gelen tah­ ta hak kazanırdı. Bu hal devletin zayıflamasına sebeb

olduğu gibi, ihanetlere de fırsat vermiştir (11). Devletin asillerden müteşekkil bir kurultayı vardı. Buraya tümen beğleri, tiğinler katılırdı. Devlet mese­ İt.'ieri görüşülür müzakere edilirdi. Son söz hakanındı. ! Türk hakanının Tanrı iradesin i yerine getirmek için milletin başına geçtiği inancı bu kat'i bağlılığı doğur­ maktadır.

Ordu Türkler ' den teşekkül ettirilirdi. Her Türk as­ kerdi. Askerlik çağına gelince silah altına alınırdı.

Ya­

ni o:-du milli idi. Ordu başında Tarhan denilen asilza­ deler bulunurdu.

Hassa askerlerine Börü (Kurt) de­

ı�irdi. Ge-rek Göktürkler'de, gerek Hunlar devrinde, dün­ yanın her yönden birinci devleti Türkler, ikincisi Çinli­ Jpr

(11)

üçüncüsü İranlılar'dı.

Yılmaz Öztuna EliP Kedourie

-

Ayrıı eser. Aynı eser

-

S ıı

:

-

Sa

:

131-175. 101.


İslamiyet döneminde türklerde millet, milliyet, milliyetçilik .\iJ40 yıi;n\f;ı Uıığu ; !;ı:·�<:ıılık 1alılıııı i��;ıl ı:t:�dular. i'it.ıı;ınJ;,rıııııı nu

H"�<İıw. ('ih;-111

kuımu�l<ııd;r. Selç'-lk

l;eyk

v

dc n Sel

İıJıp..ır;ılorluMtı'·

ı.;,�;nı! bl'y t:ıı,d'wrl:n

kıırul:ın bu dt·\IL iiıı ;ırdı:ıtl;ııı Arc<pL:ı'.

yın;·;ı

(' !nlilvr

ı:c·lıııckte idi.

İslam ı'üny;·sı ,�!;basil,·;··,. ;..(c·iinc'..'�"<' k;ıdCIJ' bir :\!';•p devletinden ibard ti.

-\l>b;ısilt-r · c(p nıuhtl'lif

rn i il i�·(•llı •r i

içine nlan b ir İslanı rll'\'kli halim' gclnıi�li. ;fa l ifc Mutedibillah z a ma n ın d a imparatorluk bir çok

f0odal

892

·

:\nC'nk.

902 yılla r ında

clevlı:tlC'rP

hiilünnıü�.

bu hu

ckv!etlerin ba�ında prensler birbiri ile mücadeleye ko­

yul muştu r. Bağdat halifl'lcrini hfıkimiydleri altımı alan �il

Büvcyh oğulları, hu bölgedeki nhali için pek nwrlrn­

ınctsiz bir idare t<ırzı t:ıtbik ı·ttikk:-i �ihi. Wısır'a hakim

olan Fahmiler'rlc de durum iç açıcı değildi. Fatımi h a l ife si , kendi ki.ilelerinin h alkın mallarını yağma. ka­ ciınlarını esir edebilecekleri emri ni n�rehiliyordu. iÇ kargaşalıkları fırsat bilen Bizans,

Bıı

İslanı·ı ortadnn

kaldırmak için doğu seferlerini hazırlcımaya

koyulr!u. 29


Evvelf1 An�akya 'ya inip Sclc;ukluları bertaraf edip, son ra Arabistan'a dönmeyi planladı (12). İşte bu sıralarda, kudretle ortaya çıkan lar,

Selçuklu­

hem Bizans'ı bertaraf etmiş ve hem de İslam'ın

cıkıbetini tayin etmiştir. Kfırahanlılar'ın_ ve Selçuklular'ın İslamiyet'i kabul PtmelHi ile, l:ııütün Oğuz boyu İslamiyeti Türklüğün di­ ni haline getirmiştir. İslamiyet temelde Türkler.'in iman anlayışı ile ahenktardı. Zira; Türkler tek Tanrı'ya ina­ nırlardı. İslfımiyet bu inancı daha ilmi, daha cihanşü­ mUI olarak ortaya koymakta, inandırıcı olmakta Keza;

idi.

İslamiyet büyük bir ahlak ve fazilet dini idi.

Türklu'dc ahlaka ve fazilete verilen önem, muasırla­ rınca teslim edilmişti. İslamiyet bütün Müslü:nanları

karde� telakki et­

mekte, insanlar arasında, sınıf, servet, ırk, renk fark­ lılığını reddetmekle beraber; ilıme, cihada kahranrnnlı­ ğa ehemmiyet atfed('r. Esasen Türklcr'deki ırki ve aristokrat hususiyette bu vasıfları temsil eden soy aı:ı­ lamından geldiği için,

İslamiyet'in çağrısı Türklerce

yadırganmamış ve mücadelesiz kabul olunmuştur.

Bu

kabulden sonra da, Türk'ün kavmi cihan şümul devlet :ı.nlayışı yerine, İslami cihan devleti anlayışı ikame ol­ .nuştui'. Halifeye tabi olan bütün müslümanların, Al­ lah'ın resulünün yeryüzüne getirdiği ifaya, p('ygi.lmber buyruklarını

Allah emirlerini

yerine getirmeye ve

bunlar;n vekili olem hcılikye tabi olmaya mütedair mpc:­ buriyetleri, esasen Türkler'in yeryüzündeki diğer mil­ letleri yönetme gayesi ile yaratılmış olma (12)

inançları,

Prof. Osman Turan - Türkiye'de Siyasi Buhranın Kay­ liaklan - Turar. Neşri yat - 969 - Sa : 170. Dr. Selahattin Tansel - Malazgirt Zaferi ve Destanları \'!'illi Eğitim Basımevi - S68 - Sa : 113-115.


ı ;•n: •

L..uınıı

·ııa nçları

Tüi'k

bu

lıak;ıııının

gön·\·i Y'-'1'111..! h..!lin.ıı·

ile de m u ta ba kat halinck·ydi.

pl·yg;;ıııbi:rin ıııdkl.ı,·esirıi ı,;: başlay;ııı :�elç uk lıakanlan T ü rk \'C Müslüman ;ncnş�inden g<l<ıı ::nsurları nef is l er i mll• cem l'lınişlcnlir. Ali;ıli'ııı cıııid�·riııi,

ile

kendini birinci derecede göre\'li saymaya

Türkler'in tahtında oturan h<ıkan, İran lahtıııda oturan Şah ve Ara p tahtında ot u ran Sultanların ünvaııı Tuğrul beyle birl ikle Türk hakanhırında bi rl eşti . Zira. Halife Kai m hutbeyi Bağda t da Tuğrul bey adına oklı­ tarak, onu İslamın sultanı ilan et!lli ş, ruhani sıfatı yal­ nız kendi uhdesine almıştır. Keza; İran Sultan 'a tabi olmakla, Şahlık da Tuğrul beye teveccüh etmiştir. Böy­ lece Selçuklular gerçekte Cihan beyi olmuşlar, deniz lere kavuşmuşlar, yerleşmi�ler ve Türklüğün ülküsüniı 1öhakkuk ettirmişlerdir. '

Sc!çuklulara

kadar,

millet ve milliyet,

milli

bir devlet

milliy·.!lc:ili;,;

olarak

gelen,

g·irüşü bugünkü anlayı­

şa çok uygun olan Türkler'in, Selçuklular'dan itibaren, beynelmilel bir anlayışa yöneldikleri görülüyor. Devlet politikası artık milli değil , İslamidir. Yani beyneJımilel­ dir. Dil artık münhasıran türkçc değil; resmi dil fars­ ça, ilim dili arapça , ordu ·ve hanedan dili türkçedir. Bunun böyle olması da tarihi gelişimin bir sonucu idi. Zira; Sultan Melikşah devrinde, imparatorluğı1n hu­ dudu, İran, Afganistan, Narband'a kada r bütün Ku­ zey Hindistan, Doğu ve Batı Türkistan, Güney Kafkas­ ya, Dağıstan, Anado!u, Irak , Suriye, Filistin, Lübnan, ·Arabistan yarımadası ve Batı Anadolu adalarına da­ yanan sahaları içine alıyordu. Karadeniz, Ege Denizi, VIarmara, Akdeniz, Kızıl Deniz, Umman Denizi, Bas­ rn Körfezi , Hint Okyanusu, Hazar, Aral, Balkaş, iç gö!31


!er ve denizler haline gelmiştir. Birçok Türk ve müslü­ man devletler, federatif bir şekilde imparatorluk bün­ yesinde birle�miştir. Bunun dışı.nda Avrupa'da bü­ yük hakanlığa bağlı olımayan, Türk milliyetine men­ sup devletler de vardi (13) . Selçuklular'a kadar Türkler'e hakim olan Türklük mefkuresi yerini İsIB.m mefkuresine terketmiştir. Türk'ün kılıcı ile Hazreti l\.Iuhammed' in ideali birleş­ miştir. Bu birleşmeden büyük bir imparatorluk olduğu gibi büyük bir Türk - İslam medeniyeti doğmuştur. Bir yandan fetihler, diğer yandan yerleşme ve şehirleşme birHkte yürümüştür. Medreseler , camiler, kervansaray­ lar, çeşmeler şehirleri doldt•�urken, z �rai sulamalar, hayvancılık, meyvecilik gibi iktisadi hamleler ticaretle başbaşa gidiyordu. Adaletli yönetim , teb'aya karşı iyf muamele, gay­ rimüslim teb'ayı devlete kuvvetle bağlamıştır. Urfalı Matteos'un şu tarihi malumatı Selçuklu devleti yönetimi ;1akkında bize bHgi vermektedir : «Melikşah imparator­ luğun her tarafındaki hıristiyan teb'ası hakkında çok ali cenap idi. Merhametli idi . Tanrı'nın lütfuna nail ol­

muştu. Devrinde Ermenistan rahat ve huzur içinde idi.»

diyordu. Anili Samuel de, «Sultan Meliş k ah iımparator­ :uğumın her tarafında sulh ve sükun temin etti. Teb'a­ sından ne kimseyi incitti, ne onlara rahatsızlık verdi. Davranış ve tutumu asil, düşünceleri yüksek, tavn şa­ hane idi. Teb'ası tarafından çok sevilirdi. Bu gidişle Avrupa Türkler'e tabi olmakta gecikmeyecektir, diyor:

du (14)." (13)

Yılmaz Oztuna - Aynı eser

(14) Yılmaz Öz'.una - Aynı "

...... ,.

eser

-

C.

Sa :

: 250 - 288.

11

-

Sa

:

258.


Meşhur Arap edibi İbni Hasul ise yazdığı bir Arap­ ça risalede şöyle diyor : cTürkler'in müstahak olın::ı­ dıkları vasıfları da kendilerinden esirgemeksizin,

ne

lehlerinde ne de aleyhlerinde bir taassup ve taraftar­ lık eseri iÖStermeksizin, onlara hoş görünmek gibi bir maksat gütmeksizin, ahlAklarım ve hallerini zikrede­

lim.> «Bütün milletler içinde, cesaret, şecaatça onlardan daha ileride olan ve büyük maksatları elde etmek yo­ lunda onlardan daha ileri gidebilen bir millet yoktur. Allah onları aslan suretinde yaratmıştır.

Türklerden

esir alınanlardan hiç biri; Yeme, içme, giyme ve bin­ mede efendilerinden aşağı kalmaya Türk esirler,

razı

olmazlar.

Hintliler, Rumlar, Ermeniler ve emsali

kavimlere mensup olanlar gibi, ev süpürmek, hayvan­ lara bakmak kabWnden Türklerin en büyük

vasfı,

adi işlerde

kullanılamazlar.

bir toplumun başına geçmek­

teki lstldatlarıdır. Doğuştan hükümdar ve komutan ol­ inak, emir vermek, t oplumları idare etmek için yara­ tılmışlardır. Mesela Türkler'in ana yurduna en

uzak

yerlerden olup, türkçeyi hiç bilmeyen Mısır'ı ele ala­ lım. İsterseniz Irak'ı misal gösterelim. Bu ülkelere gi­ ren bir avuç Türk, derhal bu memleketlere hakim ol­ mu�tur. (Mısır'da Tolun oğulları ve Irak'ta Selçuk Ata­ Lcy leri kastediyor). Bugün cihan padişahı, İslam di­ r.inin başı, ulu ve yüce sultan Tuğrul beydir. Allah ona yardım etsin.

Ve onun hükümdarlığını

teyit eylesin.

Düşmanlarını har ve hakir kılsın. Türk bayrağını mu­ zaffer etsin. Türkler Tuğrul beyin şahsında, adaleti yer· yüzünü tutmuş, ünü doğuya ve batıya yayılmış bir hü­ kümdar buldular. Allah hiç bir hükümdara bu genişlik­ te ülke vermemiştir. Türk hakanına itaat etmek bugün her müslümana farz olmuştur. Gizli ve açtk olarak onun


doştluğundan ayrıl mam ak, gece ve gündüz O'ha dua et­ mek dinimizin şevkat ve azameti için �arttır» diyor (15). Yazarın bu inancı ta h akk u k ctıni:j, Tü rk l er İslaıni­ yet'in, İslam - Türk medC'ni yetinin yüz yılbr boyu ko­ ruyucusu , yükselticisi, mucidi olınt!şl ard ır . Tnğrul b:.':r­ den, Kanuni'ye hatta Tanzi mat' a kadar, Türk milleti­ nin manevi alemini dolduran İslam dini ol mu�lu r. Bü­ tün fedakarlığı müsliimanlığı için , müs!iiman kalabilıııc'·: için yapmıştır. Haçlılar önünde İslfı.ın'ın konıyt�culıığu görevini yüklenmiştir. Sultan Melikşah'ın ölümünden sonra, f2derasyona bağlı Türk boyları arasında büyük hakanlık tahtın'ı oturma mücadelesi ·başlamış, mücadele sonıında sulta­ nın büyük oğlu Berki Yaruk, büyük hakan1ık tahtına oturmuş ve eyalet başların:ı prenslerini, kardc�lerini, :::ımcazadelerini oturtmuştur. Bu arada An:ıclolıı Eycı h· tinin başına 1. Kılıçarslan'ı geçirmişliı·. St:lt:ın Berki Yaruk'un ölümü ile y eri ne evvela Tap:ır, sonra da Sul­ tan Sancar geçmiştir. Bu sırada Anadolu eyaleti başın­ da II. Kıhçarslan bulunmaktadır. Büyük Hakan Snn ­ çar'ın ölümü ile, hakanlık tahtın a II. Kılıç arsl n n geç­ miş ve böylece tarihte ilk defa olarnk büyük hakanlık sıfatı Doğu Hakanlığı'ndnn Batı Ifa ka nlığ ı ' n n geçmi� oldu. Türkiye Selçukluları, Büyük Selçuklular'da olduğu gibi büyük çapta federal devletlerden ziyade, merkezi bir devlet politikası takip ederek eyal etl eri birleştirme yolunu tercih etmişlerdir. Bu hal göstermektedir ki, Anadolu'nun ebedi yurt kılınma davası Anadolu Selçuk­ luları ile başlamıştır. O zamana kadar ve bilhassa Ya(15)

34

Yılmaz Öztuna - Aynı eser - C. : il - Sa : 37.


vuz'dan soma da Türk atlarının ayak bastığı her yeı Türk vatanı telakki edil ir. Oralara müstemleke gözü ile bakılmaz, öz yurt gözü ile bakılırdı. Anadolu Selçuklu­ larında,

Anadolu öz yurt olarak mütalaa edilmiş ve

miİli birliğin sağlanmasına çalışılmıştır. Vilayetler baş­ larında artık müstakil eyalet beyleri değil, devlete bağ­ lı subaşıları ·;ardır. Bunlar devletin valileridir. I. Kılıç­ arslan'a kada r 12 devletten ibaret olan Büyük Selçuklu

f'yaletlcri, 24 Türk boy beyliklerinin birleşmesiyle tek devlet haline geliyor. Tek Türk milleti teşekkül ediyor. Milli birlik, iktisat, sanayi, kültür yönünden tari­ hin kaydettiği parlak bir devrin başladığı Anadolu'da, 86 yıl müreffeh ve mes'ut bir devre yaşanmış ve Alaet­ tın Keykubat zamanında en güçlü mertebesine

ulaş­

ınıştır. Dünyanın bir refah devleti olmuştur. Ahiler teş­ kilatı , medreseler, camiler, kervansaraylar, postacılık, !!akliyecilik, sanayi, ilim, kültür müesseseleri ve bü­ yük şehirleri ile dünyanın en zengin beldesidir.

1243 Kösedağ bozgunu ile Moğol istilalarına uğra­ yan Anadolu Selçukluları, yeniden eyaletlere bölünmüş ve her eyalet muhtar bir duruma geçmiştir. Konya'da oturan Selçuklular da bir eyalet durumuna geçmiştir. Buna rağmen manevi nüfuzları devam etmektedir. Tıp­ kı, Hunlar'ın inhilalinden sonra, Oğuz boyunun Gök­ türkler'i nasıl dağılan Türk uyruklarını bir bayrak al­ tında toplama ülküsünü gütmüşlerse, bu kere Anadolu Selçuklularının büyük devletinin inhilali ile, gene Oğuz boyundan Osmanlılar'ın büyük hakanlık tahtını ele ge­ çirmek ve Türk boylarını bir arada toplamak ülküsü­ ne koyulduklarını· görüyoruz. İmparatorluk bünyesinin icabı olarak, üstü külle­ nen milliyet şuuru yeniden

tarih sahasına çıkmıştır.

Anadolu'daki 11 eyalet Osmanoğulları'nın bayrağı

al-

35


tında toplanmış ve 600 yıl büyük Türk hakanlık taht.ı Os manoğulları tarafından temsil edilmiştir. Osmanlı İmparatorluğu'nda Türkçe hakim dildir. Ar·apça ilim dili, farsç a edebiyat dilidir. İslim dini mil­ l iyetin kuvveUi bir unsurudur. Vatan anlayışı bu un­ surlar arasında kuvvetli bir yer tutar. Büyük Selçuk­ lu. devletinin varisi, Anadolu Selçuklularının merkezi sistemini tevlrüs etmiş kuvvetli devlet anlayışı içinde­ dir. Üstte, yönetim işi de halledilmiştir. Devlet yöneti· mi büyük evlada intikal edecek şekilde nizamlanmıştır. Tarihçiler, Osmanlılar'da 1300 - 1400 yılları arasını cumhuriyet, 1400 - 1600 yıllan arasını merkezi mut­ lakiyet, 1600 - 1789 yılları arasını despotluk, 1789 - 1876 yılları arasını münevver mutlakiyeti, 1876 - 1920 yıl­ iarı arasını meşruti ve 1920'den sonraki devreyi de tek­ rar cumhuriyet olarak vasıflandırma yolunu tutm�­ lardı. Kuzeyde Polonya içlerine, Viyana sınırlarına ; gü­ neyde Arabistan yarımadasına, Ha�istan ortalanna ; batıda bir taraftan İtalya'ya nüfuz etmiş ; doluda Kı­ rım'a, İran'a ve Kafkasya'ya kavuşmuş, Akdeniz ve Ka­ radeniz'i iç deniz haline sokmuştur (16) . Bu imparator­ luğun, devlet yönetimine bir göz atmakta fayda vardır. Devletin başına Padişah denirdi. İlk Osmanlı padi­ şahları hanedan azaları arasından görüşülerek seçilirdi. Yıldirım Bayazıt bu usulü değiştirdi. Halefini kendi ta­ yin ederdi. Şehzadeler vilAyetlere daha küçük yaşta vali olarak gönderilir, orada lalaları nezaretinde ted­ risat yapar, ilimde, askerlikte yetişir ve padişahların muharebelerinde birer cenahta görev alırlardı. Devlet, (16) Ahmet rakld

Bedevi Kuran -

Tan Matbaası

-

İnkılAp Tarihimiz 948 - Sa : 3-15 .

-

ve

İttihat Te­


divan tarafından yönetilirdi. Divan, şehzadeler, kuman­ danlar tarafından temsil olurdu. Fakat son söz paqa· hmdır. Amma, padilah divanda verilen kararlan göz. önOne alırdı. Fatih'e kadar divan, padilahm riyasetin­ de toplanırdı. GörOlüyor ki, Osmanlı devlet nizamı Gök­ tilrkler'de olduğu gibi cereyan etmektedir. Daha IOD­ ralan divanla padişah arasına perdeler ve duvarlar ginneye bqlacfılw görmekteyiz. İl bununla da kalma­ yacak, ıehzadeler 1. Ahmet'ten itibaren sarayda mu­ bafaza edilecek ve vfllyet bqlanna g&ıderilmemeye bqlanacaktır. Yavuz Sultan Selinı'in hilAfett kabullenmesine ka­ dar, Tilrk devletinin yapıamda ve toplum da mllU hususi­ yetler haklın iken, halifelilin lktllala ile, Seçuldula­ nn IOD devrinde olduğu gibi, padJfahlar sultan sıfatı­ nı aldıldan gibi, ruban! sıfatı da omuzlamıo oldular. Ve Osmanlı İmparatorlulu, mnit bir devlet bOvfJetln­ den teokratik bir beynelmilel devlet vasfım kııamne­ oldu. Taııtlmatla, 'l'Ork ve lalim terkip ve tevhidi yerine komıopolltllk ıeçmft, ittihadı lllWırcılık yolu tutuımue v• Oam•nhhk gibi, o :ıamıu kadar Omıınallu'na, ha· nedana menaubl)'et ifade eden tabir, ondu IOllr'll, itti­ hadı ınuırcWlm, komıopolltlflln vulı mOmenfzl ba­ llae ıelmltUr. Rami dil ounınhca denilen karma bir dil

olmut,

Jumeclen ve etrafı BablAU denilen llemde. fançe, arap­ ça karıtımı bir divan edebb'atı yaratılmq, arapça Wm dil.t olarak devam etmlt, Ulrkçe ballan içinde kGçQmH. nfr bir Usan olarak kalmıttır. Devletin blrlettlrlcl un­ ıuru,

aılW7et faktaril tabu,ette 1aroım0ttar (17).

(17) AluDlt Bedm Kuran

-

A)'lll ...,.

- la : 15. 37


Bütün müstemlekelerin Türk vatanı, bütün müstem­ leke mensuplarının Türk milleti addedildiği bu zaman­ da, ne yazık ki, padişahlar gerek Türk ve gerekse gay­ ri Türk unsurlarla irtibatını kesmiş, içine kapanmış, merkezi devlet olma niteliği sözde kalmış, valiler, birer eyllet beyi gibi hüküm vermeye başlamış, bilhassa eskisi gibi bu makamlara şehzadeler değil de Enderun'dan yetiştirilımiş olanların atanması, hele son zaman­ larda gayrimüslimlerin sarayda nüfuz sahibi olmaları Türk milletini ve Türk tabiiyetindeki unsurları tedirgin etmiş, bu halden istifade eden düşmanlar istifade yol­ larını aramışlardır. Anadolu serveti ise müstemleke sa­ halarına kaydırılmıştır. Zaman zaman padişahlar içinde çıkan kudretli şa­ hıslar çöküntüyü önleme gayreti gütmüşlerse de, işi : emelden ele almadıkları, yani milliyet unsurunu ih­ mal ettikleri için neticeye varamamışlardır. 1592 yıl­ larında Türkler, hala dünyanın en büyük devletine sa­ hiptiler. Medeniyette ön saftaydılar. O zamanki dev­ letler kudret bakımından şu sırada idiler :

1 5

-

-

Türkiye,

İspanya, 6

..:_

2

-

İran,

.

3

-

Hindistan,

4 - Çin,

Almanya, 7 - Fransa, 8 - İngiltere,

9 - Türkistan, 10 - Güney Hindistan, 11 ciik, 12 - Rusya (18) ."

-

Vene

Görülüyor ki 1592 lerde Asya'nın 4 devleti ilk sıra­ ları elde tutuyor ve bu sıraların başında da Türkler ge­ liyor. Hal böyle iken, milletin başına gelen ehliyetsiı ler, gayenin kozmopolitleştirilmesi,

müstemlekeleri•

özyurt telakki edilmesi, gayri Türklerin söz sahibi d•. rwnuna getirilmesi imparatorluğu günden güne gerilı meye götürürken, yeni keşifler, kara yollarının deni

(18) Yılmaz Öztuna 38

-

Aynı eser

-

C.

:

VIII

-

Sa

:

30.


Iere teveccühü, Avrupa'daki yeni biıluşlara alAkasızlık, ilim ve medeniyetin istikametini garbe teveccüh ettjr­ n.iştir. Avrupa'da bilhassa sana:Yün başlaması, büyük imparatorlukları teşkil eden topluluklarda milliyet cı:?­ reyanını başlatmış, milliyetçilik 091Jlanlı İmpratorlulu­ nun da kapılarım çalmaya başlamıştı. Esasen lisanf ve harsf zümrelerden ibaret olan milliyetler, eskiden cie mevcut oldlllu için, dini ve siyasi emperyslizn•in, saltanat ve ümmetçilik içinde sıkıştırdığı bu unsurlar, bu sıkışıklığın gevtemesi ile, dışan fırlama imkAnıM her an sahiptir. Nitekim Avrupa'da bu mahpus züm­ reler dışarı fırladılı gibi, Türkler'de de tesirini göster· mede gecikmedi.

19. Asırda bqlayan milliyetçilik cereyanı Osmanlı tabiiyetindeki gayri Türk ve mQslllmanlarda, derhal teairini göstermit, yer yer, ayaklanmalar, hareketler. iryanlar bqlamq, peşi peşine Qlkeler kopmuftur. 1912 Balkan hezimeti De, Türk mllnevverleri kendllerine gel­ meye başlaınq ise de, yöneticilerin baliretalzllll de­ vam etmektedir. Tanzimatta ileri sQrOlen lttDıadı anı­ sırcılılm, yani Osmanlılık mertOrealnin, İslAm birltl! lttilıadçılılı ile kurtanlabileceli mOIAhazan ile, b1i ideal yeniden ele alınmqtır. Fakat, mQalOman unsur· lar da, Arapların ve AmavuUar'm islim Olkelerlne ilk defa ithal ettikleri mWfyetçllik cereyanlanna tapılmı.,. lar, Muır'da Abdullah Nedim, Arap milliyeti ; İltan· bul'da Naim bey, Feraferi Amawt mlllfyetlni netret­ mifler ve TOrt dQfmanlılı yaratma yoluna lltmltler· dfr. ÇOnkO kin yaratmanın da gerellne iıuuıor ıy lardı. .

MOslOmanlan, uırlarca ballandıldan TOrk mfWyetf;ı. den ancak bu tekilde koparabileceklerini bWyurlar<h.

itte bu faaliyet ı.ıam kitletlfnl de gayri TOrk ve sayrı •


müslimler gibi, imparatorluk camiasından sürüp götür­ rr.üştü (19). Geriye kalan

Türk ana unsuru ise,

yıllar

yılı

Türk'� demenin müslümanım veya İslam'ım, Osman­

lı'yım demenin psikozu içinde asliyetini arayıp dur­ muştur. Oysa ki gerçek olan imparatorluk varlıkları değil, öz varlıklardır. Gerçek olan siyasi organizasyon­ cıa birleşme değil, özde birleşmedir.

Devletlerin asli

unsuru milletlerdir. Milletlerin varlığı ancak ve ancak milliyetle kaimdir. Nitekim bu gerçeklik evvela yazar ve ozanlarının

kaleminde dile gelmiş,

Türk sonra

Türk kumandanlarının kılıcı ile eşelenen küllerin altın­ dan tarihi cevher meydana çıkmıştır. Başındanberi izah edegeldiğimiz üzere, imparator­ _lukların ve teokratik devlet nizamlarının icabı olarak, Türkler'de çok kuvvetli olan milliyet duygusu ;

uzun

imparatorluklar ve teokratik devlet hayatı sonucu ve yöneticilerin basiretsizliği neticesi küllenmiş

bu cere­

ranlann Avrupa'da başlaması . ve Türk İmparatorlu­ ğu'na da sirayeti sonucunda,

evvell gayri

Türk

ve

müslimlerde, sonra da Türkler'de yeniden milliyete dö­

nüş hareketi görülmüştür. Bu harekete de kısaca te­ mas ettikte.ı sonra, bugilnkü · milliyet, millet ve milli­ yetçilik anlayışımızın anlamlarını üade edebileceğiz.

(19) Ali Nüzhet Göksel 941i

40-

-

S• ; ::o.

-

Ziya Gökalp Hayatı ve Eserleri


Türkörü ve türkoloji cereyanlan Türklüle dönfie, milliyete sanbl. Osmanlı Türkfo­ ri'nden evvel, Kmm, Azerba:ycan, Türkistan ve Dolu Türkleri'nde bqlmDJlb. Bu Türkler'de Türkçmük h.-ı­ rekeü başladılı sırada, Avrupa'da, bilhassa Fransa'­ da, Türk dil ve san'abna gösterilen alAka Türkörü de­ nilen bir cereyam doğurmuş, Türkiye'de yapılan doku­ malar, bahlar, kilimler, çiniler, demir ve marangoz işleri, Avrupa ailelerinin evlerinin ziynet eşyası ol­ muştu (20). Türk tarihinin incelenmesi ise Türkoloj!ye vücut vermişti. Bu cereyanlara ilk kulak veren de Dolu Asya Türkleri olmuştu. cDilde, işle, OkOde birlfb ıian ile ortaya çıkan Asya Türkleri İstanbul ılvesini bntün Tfirklerin şivesi yapma gayretine koyulmuşlardı. Bu şuur, eskiden milliyet hayabnı yqıyan Tfirkler'de )'l'-­ niden bir araya gelme ve eskiyi te'niyet haline ge­ tirme arzu ve iştiyakım dolurduBu mefkürenin daha evvel Dolu Türkler'inde do­ ğuşunun sebebi, Türkiye Türkleri'nin hakanlık tahtında bulunmalan, aynı zamanda İslAmlılı ve Osmanlılılı derinliline temsil etmeleri ve bu temsilden vugeçmek istememelerine bağlanmaktadır. ·

(20) Ziya G&aJp

-

Aynı eser

Sa

:

M.


Osmanlılığın millet ittihadını sağlayamayacağını anlayan yöneticiler, yeniden İslam ittihadı fikrine lnı )­ vurmuşlarsa da, bir netice elde edememişlerdir_ Birl:ı­ ci Cihan Harbi'nin cihadı ekber davetleri, İslam .

�lf'·

minde boş kubbede hoş bir sada bırakmaktan başka '!)ir şeye yaramamıştır. Yabancılar, Türk'ün artık hasta yatağında bult!rı­ duğunu düşünerek, koca imparatorluğun mirasına kon mak için birbirileri ile yarışa girmişlerdi. İşin elem veriri hususu ise , milletten habersiz z . vallı münevverler de, milletin eski celadetinin kalma­

-

dığını, büyük devletlerden birinin mandasına girmc'.;.­ ten başka çıkar yol bulunmadığını iddia etmekte ve b,ı hususta dernekler kurmakta, propagandalar yapmakt.1 idiler. Türk milliyet şuuruna sahip bir avuç münev ver

de Türk şairlerinin dilinden gerçeği ifade etmeğe çalı­ şıyorlardı. Bu yüzden, yer yer Türk milletinin maşeri şuuruna tercüman olan sesler duyuluyordu. Büyük Abdülhak Hamid'in :

Sen Türk �dını anarken biraz eğil, Türk'ün s ebl.:'bi sukutu Türk olması değil. mısraları ile, l\1ehmet Emin beyin : Beii hir Tür!c'üm dinim cinsim uludur,

mısraları halkın cii!!!'!de huduttan hududa yankı yapı­ yor, yönelinmesi icabeden istikameti gösteriyordu. Sa­ dece fikirde dolaŞ 3n bu sözler, ne gaı!ptir ki, eyleme geçmiş,

Türk'ten

ayrılmış müslim

ve

gayrimüsJim

Türk vatandaşlarının hala imparatorluk içinde kalan mümessillerince, yeriliyor. Bunlar imparatorluğu ba­ tıracaklar, ırkçılık yapıyorlar diye feryat koparıyorh.r­ dı. Tıpkı bugünkü gibi. . .

42


Bu

mezbuhane gayretlere rağmen, Türk milleti, si­

nesinden yazarlar, hatipler, sözcüler çıkardı. Türk der­ nekleri, Türk Ocakları kuruldu . Türk dergileri çıl:av:. dı. Halka ışık tutulmaya başlanıldı. Doğu Asya ale­ rr inde

olduğu gibi, Türkiye Türkleri'nde de Türk rönc

sansına yönelindi.

43


Tü rk m i l l eti' n·de m i l l iyet u ns u ru İmparatorluğun yıkılması, gayri Türklerin . Türkle­ re yaptığı mezalim, iç ihanetler, iktisadi sıkıntılar, Av­ rupa'da başlayan cereyanların Türkiye'de uyandırdığı fikrin neticesi, yukarıda izah ettiğimiz gibi, kökü de­ rinlerde olan Türk milliyetçiliğini tarih sahasına

çı­

karmıştır (21 ) .

Türk milletinin modern anlamtia birliğini sağlaya­ cak unsurların neler olabileceği hususunda Türk içti ­ maiyatçıların yaptığı çalışmalar,

Tlli'klüğün

gerçek

vasfını ortaya koymaktan öteye bir şey yapmamıştır. Bunun böyle olduğunu şu kısa açıklamamızla ifade

ede­

ceğiz. 1911 'lerde, Türk milletinin tesanüt unsurunu tesbi­ te çalışan mütefekkirler, evvelA ırk üzerinde imali fi. kir etmişlerdir. Neticede, «Irk, mevaşii fennin istillhla­ rındandır. Hayvan

nev'ini teşrihe

yarar. Kablel tarih­

te saf ırkın bulunması, meşkuk olduğu gibi, asırlarca yapılan muharebelerin, temessill lerin neticesinde

bu­

günkü llemde ari ırk aramak abestir. Kaldı ki ; Irk iç­ t!mai hasletle.re tesir eden

bir unsur da değildir. Mil­

leti yalnız ırk esası üzerine kurmak, menşei meçhul bir

(21)

44

Nihal Atsız - Orkun Dergisi Sayı : 1 - Sa : 1 .

-

Işık Matbaaf'.ı

-

950

·


tt-sıı. düfe terketmek olur. Hele asırlardır, milliyet dev · r i n t yaşayan, muhtelif devletler' kurarak millet vasfını n:i.ikerreren kazanmış olan Türk milleti için ırk, yairuz başına milleti tarif ve tavsif edeme:z» demişterdir (22) . Dini, yalnız başına tesanüt unsuru sayanların tez­ krine karşı da : «Din bugünkü siyasi hayatın idamesinde, mille t ha­ ya.tına cevap verecek durumda değildir. Zira, bir di­ ne mensup olanlara ilim, millet değil, ümmet demek­ tedir. Kaldı Ki, bizim mensup olduğumuz ümmetin bü­ yük çoğunluğu milliyetlerine sarılmış, ayrı ayrı millet olma yoluna girmiştir. Böylece dinin yalnız başına mil­ lette tesanüt unsuru olamayacağını göstermiştin ceva· bı verilmiştir. Bir devlete bağlı olmayı, tabüyeti, te�anüt unsuru sayanlara da 250 yıllık Osmanlılık davranışını göstere­ rek, ittihadı anasır olmanın millet olmaya. _yetmey ğini ifade etmekte idiler. Bir devletin varlık zamanfn� da onun nimetleriyle perv.erde olunduğunda. kadü•· ni o milletten sayanların devletin zayü zamanıa:i-ıiıda: nasıl cibilliyetlerini ortaya koyduklarını henüz unutma­ yan içtimaiy�tÇılar b.u tezi de reddediyorlardı.

Bu düşüncelerin terkiplediği, Türkçülük, lsllmc!­ lık; Osmanlıcılık ideolojileri üzerindeki tartışmalar, bü­ yük mütefekkir Ziya Gökalp'in sentezine rağmen, Türk rr.ütefekkirlerini İstiklll Harbi siperlerine kadar geti­ rip dayadı. Ve bizzat karan süngü verdi. Daha doğru­ su, bu amansız ka.dere iıttirlk edenlerin gerçekcilikleri VE imanları verdi. (22)

Ziya GGtalp

-

Aynı eser-

-

Sa

:

13-14 .


Türk milleti ; Türk soyundan g�lenlerle birlikte, bu soyun yoğurduğu kültürü benimsemiş olanlann heyeti umumiyesidir (23). Evet, Türk milleti budur. Bu anlamda Türk milli­ leti de mündemiçtir ve iki ana husus gözlerimizde can· !anmaktadır. Soy ve kültür. Anlayışıma göre soy, ırkın karşıtı değildir. Yuka­ rıda belirtildiği gibi, ırk, ailenin doğumuna amil, bi­ yolojik, fiziki bir faktör olup, içtimai hasletlere

tesir

etmez. Soy ise, bu ırka mensubiyeti tahattur ettiren,

tarihi menşe birliği şuuru anlamındadır.

Ve

içtimai

basletlere tesir icra eden bir faktördür. Avrupa'da et­ nolojik manada (ırk) karşılığı olarak kullanılır. Bu ba­ kımdan «Türk'ünu diyen herkes,

Türk telakki edil­

mekte, bir şahsın Türk doğup, · doğmadığı değil, Türk olup, olmad�ğına önem verilmektedir. İkinci unsur kültürdür. Kültür hars ve medeniye­ tir. ifadesidir. Hars ; dil , din, örf gibi statik, medeniyet ; vatan, iktisat, siyaset yani devlet gibi dinamik unsurları ifade . eder. Görülüyor ki, dil, din örf, adet, vatan, iktisat, si­ y as et . ve soyda iştirak_ Türk milletinin tesanüt unsurla­ n oluyor. Bu unsurların, bugünkü Türk milletinin tesa­ i ıüt unsurları olduğu gibi,

yukarıda da izah ettiğimiz

�iekilde, tarihi Türk milletinin de tesanüt unsurlarıydı. Demek ki Türk'ün millet ve milliyet anlayı31, bir na­ zariyat değil, bir gerçekliğin ifadesidir.

(23)

Remzi Oğuz Anlı: - Aynı eser

-

Sa

:

29.


Milliyet'e vücut veren unsudara bazı alimlerin iti­ raz ettiğini de müşahede ediyoruz. Mesela, bazı müel­ I irler «bir milletiiı teşekkülü için din birliğine lüzum yoktur» diyor. Örnek olarak bir kısmı katolik bir kıs­ mı protestan olan Fransız milletini gösterirler . Oysa ki, Fransız milleti, _ millet varlığını iktisap ettikten son­

ra protestanlık Fransa'ya girmiştir. Bazı müellifler de «millet teşkili için lisan birliğine de lüzum yok.» diyorlar. İsviçre'yi misal gösteriyorlar. «İsviçre milleti 3 ayrı lisan konuşmaktadır» diyorlar. Bu iddia da ilmi değildir. Zira İsviçre'de «Nationalite» manasında bir millet değil, devletlerarası hukuk bakı­ mından bi r «nation» vardır,

birleşmiş federal devlet vardır. Etnolojik bakımdan bir millet deği İ , İsviçre dev­ letinde birbirinden farklı 3 millet vardır. (Fransız, Al­ man , İtalyan) . Bir diğer iddia da, milletin teşekkülü için saha bir-

1 iğ ine de lüzum yoktur. Mesela, yahud i milleti diyor­ lar, dünyaya yayılmış bir millettir. Oysa, yahudi mil­ letinin dünyaya dağılışı,

millet olarak teşekküllerin­

den sonradır, Davut zamanında, Süleyman zamanında Yahudiler Filistin'de

en kuvvetli teşkilatlı bir millet

olarak var olmuşlardır. ,

Bununla şunu ifade etmek istiyorum. Türk'ün mi' .

l ıyetç ilik anlayışı ve Tilrk milliyetçiliğ i bir ithal ma ı olmayıp, yüzde yilz yerli .;e yüzde yüz gerçekliğin ifa . ciesidir. Bugünkü Türk milliyetçiliği, milletin

kendine

dönüşünün ifadesidir . Bu hususu bize, büyük Alman si­ noloğu Hirrta da duyurmaktadır. «Milliyetçilik fikri, Hunla r çağında teşekkül etmiş· t i r . Hun imparatorlarından Çiçi , M.Ö.

I. asırda, irad


ettiği bir nutukta ; «Atalardan miras olarak yalnız ülke ve devletin kalmadığı, hürriyet ve istiklalin de mira·; arasında bulunduğu» nu söylemiştir. Bunun, milliyetçi­ liğin başlangıcına esas telakki edilebileceğini» ifade �den Hirrta, «Tarihte milliyetçiliği devlet siyasetine te­ mel yapan ilk devlet adamı Çiçi'dir» diyor (24) .

(24)

48

Yılmaz Öztuna - Aynı eser

-

Sa

:

170.


Tü rk m i l l iyetçi l iğ i Şimdi başlangıçtaki soruya dönüyoruz. Türk milli­ yetçiliği nedir? Türk milletini sevmek, onu yüceltmek, yükseltmektir. Bir milleti sevmek demek, ona vücut veren, onu birlik haline getiren unsurları sevmek demektir. Ya­ ni Türk milletini sevmek, Türk milletine hayatiyet ve­ rt-n Türk milliyetinin unsurlarını sevmek demektir. Bunun için Türk vatanını seveceksin. Vatan, ·bir avuç kara toprak değildir. Hukuk Ulbiri ile sadece ülke değildir. Hele, sapık sosyalistlerin iddia ettikleri gibi, canilerin, eşkiyalann üstünde kol gezdiği, vurguncula nn semirdiği, emı;>eryalistlerin sömürdüğü, eşeğin, atın, itin tepindiği, geçim sağlanan chalkların> oturduğu coğ­ rafya parçası hiç değildir. Altında ve üstündeki ata ya­ digAn eserleri ile, bu eserleri yaratanlann ebedi ota­ lı, koca bir ulusu basan ana kucağı, gazilerin övünç yuvasıdır. Bu otağı, bu ocağı, bu yuvayı seveceksin. Ne diyor ulu peygamberimiz? cHubbül vatan minel iman?> Vatan sevgisi imandandır. Ne diyor büyük şai· rimiz? cToprak,- eğer uğrunda ölen varsa vatandır.> Ne diyor büyük mütefekkirimiz? Vatan ne Tiirktye'dlr Türklere ne Tiirldatan Vatan büyük ve müebbed bir tilkedlr Taran.

49


Bu v atanı

seveceksin. Sonra , Türk insanını b i rbi· rine yaklaştıran, birbirini anla maya vesile olan Türk dilini seveceksin. Bu dilin meydana g e t i r d i ği, edelıiy;: tı, sanatı, folkloru, m u si kiy ; seveceksin. Bunla rın tc';.fı.­ mülüne gayret sarfedeceksin. Milletini birbi!'ini a nla­ yamaz duruma sokmak için dilini bozmaya ça lışanl a nı fırsat vermeyeceksin. Bu dili ge l e c e k nesillere daha

geniş bir hazine olarak devredeceksin. Böy l e scvcc e k ­ sm. Ecdadının uğrunda rnilyonlcırca şc'h it verdiği, bında milyonlarca şehit verc2eğin,

mensup

ic a ­

olınakl:ı

şeref duyduğun, d inini, İslanı iyct ' i seveceks i n . O ' nu hurafecilerin, devrim yobc: d a r ı n ı n , s iyasl'l c:ı ın b azl ar ı­ nın şerrinden koru yaca k sı n . B ileceksin k i , senin d i n !ne doğrudan doğruya

t a a rr u'z

edenlerle, bu ulu dini istis­

mar vasıtası ycıpanlar a rcı s ı n r1;ı Ccnab-ı

Ha k i n di nde

rı-.. rk yoktur. Bu elini, ınenfa<: l !-: İ 1 , r i ya s ı z fikrinle, zikri­ n; bir ederek, İslam'ın ahlak ve fazileti ile bezenerek seveceksin. Sana mazinin, sana a t in i n yollarını gösteren, tari­ hini seveceksin, araştıracak, unutulmuş hazinelerini meydana çıkaracaksın . Mazini yermeyeceksin. Şerefiy­ le şereflendiğin gibi, elemi ile de elem duyacaksın. Bu elem sana yeis değil, u yanı ş verecektir. Geçmişi hor görmeyeceksin. Bileceksin ki senin atalarına, «Sultanı diyarı rum. Hakan-ül berreyn ve bahreyn, hadim-ül ha­ ramey'ül şerefeyn» derlerdi. Sen bu neslin çocuğusun. Yerden bitmiş değilsin. Senin sağdan soldan nazariyat beklemeye, imdat istemeye

ihtiyacın

yoktur.

Biraz

araştırırsan her şeyinin olduğunu görürsün . Görür ve tarihini öyle seversin. Bu manevi değerleri sevdiğin gibi, bu değerlerin vücuda getirdiği toplumunu, bu toplumun fertlerini te-

50


teker teker seveceksin. Ki, o topluma Türk milleti ve o fertlere Türk denir. Evet sevel.-eksin, yükselteceksin, yücelteceksin.

nasıl

mı? İlimle, fenle, medeniyetle. Çünkü: Bunlar senin öz malındı. İdarecilerinin bir gaflet deminde çaldılar. Nere6e bulursan alacaksın. Aldığını geliştirip yücelteceks!n. Cebir ve logaritmayı bulan El.Cabir senin medeniyetinin evladı idi. Kimyayı bulan El-Kindi senin tezgahında,'do­ kundu . Felsefe ve içtimaiyatçı, Farabi, İbni Sina, G senin

soyundandı.

&!i

Küşeyr'ler, Cübeyni'ler, Mu-uziler,

Lamiler, Beyhakiykler, Kaşgarlı Mahmutlar, İbni Rüşt­ ler, İbni Yunuslar, Fahri Raziler, Tarihi celali sahibi Me­ lekşah , Tetezani, Cürcani, Nasır Tusi, Mevlana cami, gibi duhatı ulema, ve hükema ; İbni Kemal, Ebu Suud, Emir Çelebi, Tevfik Paşa, Bedreddin Semerkandi Ş erif Şera­ feddin gibi hükema ve etibba; Şahı Nakşibend, Şeyh Necmeddin gibi urefa; Mansuri Maturidi, Ali Semerkandi gibi müfessirler; Ebubekir Şasi, Ahmet Harzemi gibi mu­ kaddisinden, Mevlana Abdullah gibi fukaha, Mahmut Gaznevi

ve Ebubekir Harzemi

gibi ubdebadan; Ş ah

Bedahşani, Şevket Buhari, Ali Şir Nevai v e Hüseyin Bay­ kara gibi şuaradan; Mevlana Ali Kuşçu, Uluğ Beğ, Gıya­ seddin CE:.nşit gibi, riyaziye uleması; Mehmet Fergani , Ebdürezak Semerkandi, Abdülkerim Buhari gibi tarih ve coğrafyacılar; bilhassa Osmanlılar devrinde ATOM hak­ kında bir eser neşreden Müeyyed zade Abdurrahman efendiler, senin medreselerinden yetişmiş dilciler, ruhi­ yatçılar, felsefeciler ve bilginler idi. Ve bunlar gibi nice alimler. Son zamanların solaklarının iddia ettiği gibi, "Bir i�ne yapmış mı atalarımız? " diyen gafillere tarihine bakmalarını salık ver. Bu büyük millet değil iğne yapmak

51


Jır cıhan yaratmıştır

( 25).

Y eryüzündt0n cebir ve logarif:

mayı kaldırd ığunız gün , Avrupa medeniyetinin ferinin söneceğini bunlar bilmez mi? Füzeler alfifst olmaz mı? Bugün sadece bu ilimleri bulmak b ile b ir milletin büyük­ lüğüne yeter de artar b ile. Oysa ki, bu millet sadece mü­ cerredi bulmuş değildir. Mücerredi bu asil millet buldu. Çünkü vahdaniyetle dolu id i. Mücerredi müşahhasa yö­ nelttiği zamanlar, medeniyette de birinci idi. Müşahhası bırakıp sadece mücerretle kalınca, müşahhasa yönelen Avrupa, medeniyette ilerledL Benden çaldığı müşahhasta mücerrede yöneldi. Çünkü Avrupa müşahhası dahi mü­ cerretleş miştir . O müşahhası teşh isle mücerretleştird i . S e n müşahhasta uğraşmayı b ıraktığın i ç i n , medeniyette çöktün. O mücerredi müşahhaslaştırd ığı i çin, medeniyet­ te yükseldi ise de ahlaken çö ktü . Bu çö küntü onu mede­ niyette de çökertecek. Ş ayet gerçeğe dönmez ise, m i i ­ cerretle müşahhası kucaklaştırmazsa v e sen ataların gib ı , mücerretle müşahhası b ir araya getirirsen gene e sk i i kb� 1 devrini bulacaksın. Bugün dünyanın arad ığı bu alemdir . Yani senin dünkü medeniyetindir. M &. na ve maddey. b irleş tiren medeniyet. Çifte kanatlı insan. Ru hunu ve fi krini dolduran insa n . Dünkü itila yoluna layık olmanın tek yolu budur. İ limde, san 'atta , iktisatta yeni hamle , in­ kilap budur. Bu nları yapmaya mecbursu n . M i llet sevme ­ nin başlıca yolları budur. Sonra bu sevdiklerinin remzi o la n , devle tini sevecek­ sin . O d evlet ki ; kapitalistlerin zannettiği gibi, sadece asayiş i kollamakla mük ellef, bir avuç zenginin hamisi olan b ir merci d e ğ ildir. So sy alistlerin zan nettiği gibi, hak v� hürriyetleri gasbeden, insan çarkları arasında bir alet

1 2 5 ) P ro f . O sman T u ran - Aynı eser - Sa : 1 7 0 . 52


telakki eden bir diktatörlük mevkii de değildir. lJeviet, Anadolu köylüsünün tabiri ile " Devlet baba "dır. Devlet Baba ... Ne diyordu Orkun kitabelerinde Devlet Baba? "ey Türk milleti, dağınıktın, topladon. Çıplaktın, giydirdim. Açtın, doyurdum... " Demek ki devlet babanın görevleri var. Sonra, Selçuklulardaki Ahi teşkilatı. Zenginler fakir­

ler mücadelesi olan sınıf hakimiyeti değil, sınıflar arasın­ da sevgi dolu bir iş bölümü, sonra sınıflar içinde de bir ehliyet nizamı ... Sonra ordu. Sonra Osmanlılar'daki ara­ zi, vakıf teşkilatları, o zaman hangi devletlerde vardı? Bu devlet anlamını gerçeklikle ortaya koyduğun gün, doğru yoldasın. Ne sağdasın, ne soldasın. Bugün Avrupa ilim adamlarının yeni yeni kabul ettiği, bizim siyasileri­ mizin de ağızlanndıi pelesenk yaptıktan karma ekonomi sistemi, senin atalarının devlet nizamı idi. İşte bu n�amı ve bu devleti seveceksin . •

O zaman sen bir Türk milliyetçisisin. O zanıan ' 'ben milliyetçi değil miyim? " diyenler soruyu başkalarına değil, kendi vicdanlanna sormalı, bu izahatmıızdaki gö­ rüşlerle mutabakat halinde olup olmadıklarına cevap ara­ malı ve milliyetçi olup olriıadıklannı bulmalıdırlar�

53



İ Kİ N C İ

B Ö L tl' M

M i l l iyetçi l iğe karşı ideoloj i l e r



Her şeyden evvel, milli olmayan her beynelmilel ideoloji, milliyetçiliğe karşıdır. Özellikle komünizm, si­ yonizm gibi manevi değerlerden ve hüİ'riyetlerden yok· sun, faşizm, nanizm gibi ferdi hürriyeti yok edici ideo· lojiler milliyetçili�e · karşı ideolojilerin başında- ıelir­ ler. Ben bu ideolojilerin, felsefi, iktisadı, içtimai gö· rüşlerinden , mevzuumuzla ilgileri nisbetinde özetle bah­ redeceğim. Kanaatımca, beynelmilel ve emperyalist olan bu ideolojilerin tamamı nazariyatta teklif ettikle­ r; görüşlere rağmen, tatbikatta milliyetçilik anlayışla­ rına bir vasıta olarak kullanılmışlardır. Nazizm. gi­ bi, faşizm gibi komünizm de, siyonizm de ırkt yön­ den dünya hAkimiyetine vesile telAkki edilmişler· dir (26) . Benim burada üzerinde duracağım hususıar, elbf>t­ te ki karşıt ideolojilerin bu cephesi değildir. Bizzatihi doktrinlerin, nazarl olarak, insanlığın selAmetine serd ettikleri iddiaların tutarsızlığını belirtmek ve _milliyet· çiliğe neden karşıt olduklanm göstermektedir. -

.

.

(26) Türkiye Ticaret Odalan Sanay:ı Borsaları Birffll Toplumuinınıda lan 965 Sa : 120. •

-

-

T.T.0.S.O.T.B.B.

c .t.

-

sa : 4 .

Odall!l"ı Doktrin

-

Ticaret

Tartışma.­


ko m ü n izm Milliyetçiliğe muarız ideolojilerin başında ilmi sos· yalizm denile_n , marksist sosyalizm, diğer adı ile kO­ nıünizm gelir. Komünizm, Marks tarafından sistemleş­ tirilmiş bir doktrindir. Komünizm hakkındaki, muarız istikametlerini be­ lirtmeden evvel, ilim adamlarının yüzlerce çeşidini be lirttikleri (27) özellikle üzerinde durulan üç türlü sos­ yalizmin anlamını, Reboud'un görüşlerini aksettirereli t'lile getireceğim. Zira ; bu izah konumuzun aydınlanma· sında faydalı olacaktır. Birincisi ; dev Jet sosyalizmidir. Bunların sosyaliz­ mi, sosyalizmle liberalizm arasında telif imkanı ara­ yan iktisadi bir doktrin, iktisadi bir siyasettir. Bilin­ diği gibi, liberalizm ; fertlerin saadetini ön plana almak­ t;ı ve ayni zamanda iktisadi faaliyetlerin yürütülmesi­ ni fertlere bırakarak, devletin faaliyetini asgari hadde ıııdirmektedir. Devlet sosyalizmi ise ; sosyalistinin mi­ zacına göre, mizacının müsaadesine göredir ki, ferdi menfaat ile amme menfaatını telif edebilmek üzere, ferdin işlerine devletin müdahalesini tecviz eder. ·(Meseli, memleketin alt yapısını kurmak, işinden başka maişet (27 )

58

Peyami Safa - Sosyalizm Sa : 54.

Babıali Yayınlan

.

961


medarı olmayan tabakaları korumak için devlet müda­ halesine derece derece cevaz verir.) İ kincisi ; Kollektivist s 0syalistlerdir. Bunlar «İ stih sal ve mübadele vasıtalarını (Araziyi, fabrikaları, ma­ ğaraları, bankaları, ithalat ve ihracaat işlerini ilh.) fertlı:!rin elinden alıp, ancak istihlakte ferdi serbest bı­ rakmak isterler. (Herkesten kabiliyetine göre, herkese emeğine göre) sloganı ile ifade edilen bu nazariyede. istihsal için ferdi mülkiyet ve hususi teşebbüs ilga ecıı­ liypr. Emeğine göre ferde verilecek malları fertler, ser­ be:stçe kullanmakta muhtar kılınıyor. Üçüncüsü, komünist sosyalistlerdir. Burada istıh­ sal ve mübadele vasıtaları ferdin elinden alınıp, hu­ susi mülkiyet ve hususi teşebbüs ilga olunmakla ikti­ fa olunmayarak, istihlakte de devletin veya şu bu sul­ tan�n eliyle tanzim edilmeyi öngörür. «Herkesten kabi­ liyet.ine göre, herkese ihtiyacına göre» sloganı ile, ferdi mülkiyet ve hürriyet kökünden yok edilir. İlmi sosyalizm, Marksizm, Leninizm . diye adlandı­ rılan komünizmin milliyetçiliğe karşıt anlamına geç­ meden evvel, bu doktrinin yaratıcısından da · kısaca bahsetmek gerekmektedir. Marks, 5 Mayıs 1818'de Treves'de doğdu. Babası Avukat Hirschel Marks'tır . Hirschel Marks , bir Almr:m yahüdisidir. Devrinde yahudilere iyi bir gözle balo.lma­ ması, yahudilerin içtimai mevkilere layık görülmemek ri, aşağı bir vatandaş muamelelerine maruz tutulmala­ karşısında, mensup olduğu yahudi dini Museviliği bı­ rakarak, Hıristiyan dini İ seviliğe intisap etmişti. Bu

n

ruhi buhran ailenin çocuğu Marks 'a da intikal etmiş, onun daha genç yaşta, cemiyete küskün, hırçın bir mi­

zaçla yetişmesine vesile olmuştur. Babasın<l.a n · daha ileri giderek, dinleri , onun ideal ittihaz ettiği Cenab-ı 59


Hakk'ı inkara varmıştır.

Sevgilisi, bir asilzade

olan

Jenny'e yazdığı mektı.;plarından birinde aynen şöyle di­ yordu : «Küçümseyerek, dünyanın suratına eldivenimi

fırlatacak ve bu dev cücenin devr� işini göreceğim. O ukit tıpkı tanrılar gibi, zaferle sarhoş, bu diinyanın yı­ kıntıları arasında ilerleyecek, sözümü eylemimle de süçlendirerek, Yaradan'a eşit hissedeceğim kendimi.» Böylece Marks, iç alemini aksettiriyor (28). Devrinin içtimai hadiseleri, sosyalizm fikirleri, ey­ lemler, bu anarşist yaratı.Jışlı insanı kendine çekmede güçlüğe uğramadı. Hukuk tahsilinden sonra, üniversite­ , ye de öğretim üyesi olarak giremeyince, bir gazete ida · rE-sinin başına geçmiş ve buradaki

yazıları neticesi

Fransa'ya sürülmüştür. Fransa'da ; İtalyan, -Alman , Rus, İngliz topluluğu ­ na mensup kozmopolit sürgünler arasında sosyalizm fi­ kirlerinin havarisi olmuş, fakat, kalbinde insan sevgisi­ nin bulunmayışı, hırçınlığı, kibirliliği, sertliği, vesvese­ si kendisine dost kazandıramamış,

buradan da kovu­

lunca soluğu Brüksel'de almıştır. İlk eseri olan (Fel­ sefenin sefaleti) adlı broşürü burada yazdı. �848'de tekrar Paris'e döndü. Bu ihtilalden çok şey bekliyordu. En yakınlan iş başımı geçmişlerdi.

Fakat

hiç birinden yüz bulamadı. Aynı yıl Engels'Je birlikte «Komünist Bildirisi»ni yayınladı (29) . Bir yahudi olarak daima toplum dışına itilen Marks , toplumun üstüne çıkma gayretinden geri kalmamıştır. (2-8)

Roger G araııdy - Adnan Cl·nıgil - Kari Jl{ark s ' ı n F i k i r 969 - Sa : 1 9 . Dünyası - A s J :asımevi

(19)

Prof. Gaetano Mosca - Sami!: Tlryakioğlu - Siyasi 963 - Sa : 224 . Doktrinler Tarihi - Varlık Yayınları T .T.0.S .0.T.B. Birliği - Komünizme Karşı Hürriyet 965 Sa : 5 . -

-

.60


Ingiltere'ye gittiğinde, gerek yazar olarak, gerek

ı.ı;.­

rastan eline geçen meblağl a geçimini sağlaması müm­ kün iken, doğuştan tembel oluşu, derbeder bir yaşayı­ şın içinde bulunuşu onu sefalete itmiş, arkadaşı Fn­ gels 'in sırtından geçinmeyi kibirine yedirebilmiştir. Pa­ razitlerde.n hoşlanmayan Marks, bizzatihi parazit oldu­ ğunun farkında değildir. Herkesi çalışmaya teşvik eden Marks, sefaletine rağmen asilzade karısını ve iJri kızı­ nı çalıştırmamıştır . Buna rağmen çocukları sefalet içinde ölmüştür. Kendisi de Londra'da J883 yılında , öl­ müştür. Sosyalizmin, ilmi şekilde izahı olduğu ileri sürülen Sermaye «Kapital» adlı eserleri, Engels'in yardımı ile meydana getirilmiş, çağının . iktisadi bir çok zorunluk larr ve bunların çözümünü ifade ediyorsa rla , bir ta­ kım sapık düşünceler le istikbale muzaf görüşleri ile ta­ hakkuk etmemiştir. Aksine neticeler vermiştir. Eserle­ rinde ve özellikle mektuplarında, nazariyesinin şahsi ihtiraslarının esiri olduğu görülmektedir (30) . Marks'ın ve Engels'in eserlerinden Marksimıin fel­ sefi , · irtimai, iktisadi görüşlerini öğrendiğimiz gibi, öğ(30)

Prof. Gaetano W.osca - Aynı eser - Sa : 226. ' Joseha &humpeter - Dr. Tuna Akoğlu - Kapitalizm. Sosyalizm ve Demokrasi - Varlık Yay ı nları - 968 - Sa : 13. Maurice Daverger - Politikaya Giriıt - Semih Tlrya. Varlık Yayınları - f64 - Sa : 82. kioğlu Lenin - Osman SaidC2_ğlu - Marksiızmin Kaynağı - Giin Yayınlan - 967 - Sa : 5. Emin Türk Elçm - Tarih Boyunca Heri Geri Kavgası May Yayınları Henri Lefebvre - Se?ahaddin Hillıivi Marks 'ın So.;; yolojisi Öncü Kitapevi - 968 Sa

9 -10.

61


ı

encilerinin, tatbikatçılarının, özellikle Lenin'in eser ve

eylemlerinden de stratejisini öğrenmekteyiz. Bence komünizm, dinsizliği din haline getirmiş bir el ind ir. Bu dinin adı Marksizm, peygambe ri Marks, ki­ tabı «Kapital» dir. Allahı da maddedir. Marks'a bu yön­ den uymayanlar, sadece muhalif addedilemezler. Aynı zamanda dinsiz ilan olunurlar. Marks'a göre bütün varlığın temeli maddedir. Dün­ yada yaratılan bir şey yoktur. Her madde kendi oluşu­ munun bir neticesidir. Ezelde var olan madde ebede kadar gidecektir . Allah'ı da madde yaratır. Nitekim di · de insanoğlu yapar, insanoğullarını din yaratmaz (31 ) . Akıl ve fikir dışta gördüğümüz maddenin zihne

r. •

in'ikasıdır. Ruh denilen nesne ölücüdür. Öte denilen bir alem yoktur . Ölümden sonra dirilme diye birşey ola­ maz (32) . Görülüyor ki, daha amentüsünde Marks inkarcıdır. Yaradan'ı inkar ediyor. Kitabi dinlerin karşısına çıkı­ yor. Dolayısı ile, maneviyata önem veren milliyetçili­ ğin de karşısında bulunuyor. Zira; mantıkçılar, <<Alem hadistir. Yani sonradan olmadır. Çünkü : Mütegayyir c!ir. Yani daima değişicidir. Her mütegayyir hadistir. Öyle ise alem hadistir. Her hadis ise bir Muhdis'e yani Yaradan'a, icad edene, muhtaçt;r, Şu halde a.Iem mut­ laka bir Yaradan'a muhtaçtır. O da Allahü teala'dır» (31)

Lenin - Haydar Rifat - İşçi Sınıfı İhti!Ali 1 934 Sa : 9 . Henri Lefebv.re Aynı eser - S a : 15. Lenin Marksizm'in Kaynağı - Sa : 12. T. Kılıç - Marks Kimdir? 'Marksizm Nedir? - Kitap­ çılık Limited Şirketi 968 Sa : 77, 83, 84, 85, 90 . Henri Lefebvre Aynı eser - Sa : 39. -

-

(32)

62

-


diyorlar. Mantıkçıların bu görüşleri, peygamberlerin, din ulularının da 5örüşüne mutabakat halindedir (33) . Marks ise, dünyanın yaradılışının sebebini, insanın ken­ disini tanımlamaktan kaçınmıştır. İnsanın ruh alemi­ nin izahını muallakta bırakmış, sadece inancı ycik et menin yolunu tutmuştur. Marks, eserlerinde topluma vücut veren, milliyetle ­ ri şekillendiren manevi bağları da inkar etmektedir. Marks ve Engels, «Milliyeti, münhasıran kapitalizmin mahsulü telakki eder. Kapitalist rejim yok edilince mil­ letler de zail olur» derler. İ çtimai hadiselerde sebeb olma imtiyazını, yalnız iktisadi lradiselere n� rmekte­ dirler. Oysa, içtimai hadiselere iktisat kadar tc". ir eden din, hukuk, dil, ahlak gibi faktörleri «üst yapı>> telak­ ki ederek, cemiyetin «alt yapı» sı olarak gördüğü ikti­ sadiyatı değiştikçe, bu üst yapının da değişeceğini, ko­ münizmin gerçekleştiği an, tamamen yok olacağını sa­ vunur. Marks'a göre, içtimai oluşlar gölge hadiselerdir. Bir insanın gölgesi nasıl insan vücuduna tesir icra etmezse,. bir güneş vurunca bu gölgeler ortadan kal­ karsa, komünizmin gerçekleşmesiyle bu içtimai mües­ seseler de, manevi değerler de yok olur (34) . Ne gariptir ki, bu iddiayı savunan Marks'ın öğren­ cileri bugün, çağlar boyunca kıymetinden birşey kay­ betmeyen temel kuralları, ahlak ve siyaset kurallarını ve millet gerçeğini göı nıelerine rağmen, Karı Marks'ın ya zdıklarını hala peygamber buyruğu gibi müdafaada: çekinmezler. (33)

Numan Kurtuluş - Amentü Şerhi - Ahmet Sait Mat­ baası 962 Sa : 22. -

(34)

-

Ziya Gökalp - Aynı eser - Sa

:

51. 63


Marks, bütün insanl ık ta r ihini, sınıf

sa va�l<ırı t 1

rihi olarak görür. «İlk çağlarda, köle - özgür, orta �·ağ­ lar da serfler - ameı :.: r, yeni çağlarda burjuva - işçi mü­ co delesi tarihi şekillendirir:. (35) diyor. Oysa, düny::ı tarihinde ekonomik savaşlardan çık mış, mücadelelerden çok daha fazlasının bu sebepler dışında zuhur ettiği görülmüştür. Sadece en yakın ta­ rihte İkinci Cihan Harbi'nin zuhurunda, ekonomik se­ beplerden ziyade, din. ve fikir hürriyetlerinin, siyasi hakların korunmasının daha ağır basan sebep l e r ol­ duğu görülmüştür. O kadar ki, birbirine karşı iki na­ z a r i ya t taraftarları dahi, bir an, bir araya gelmişler­ d i r. Marks'a göre aile sun'i bir varlıktır. Millet bütün halklardı r. O da işçi sınıfından terekküp eder (36) . Ke­ za, Marks·a göre işçinin vatanı yoktur. İşçi vatan için Ancak , komünizmin gerçekleşmesi için

harp etmez.

harbeder. Binaenaleyh topraklarına saldıran düşmanın nazariyesine bakar, saldırı burjuva yönünden geliyor­ sa, onunla harp eder. Komünist yönünden gcliyors :-ı , onunla harp etmez. Tıpkı Almanların Fransızlara s a l · dırdlkları zaman, Rusya ile dos t oldukları için Fransız komünistlerinin bu saldırışı alkışlamaları, durum, aksi bir hal alınca, yani Almanlar'ın Ruslara harp ilan e t ­

mesi ile Fransız komünistlerinin (35)

yermesi

Lenin - Osman Saidoğlu - Marksizm'in Ka�·nağı - Giin Yay: nları

-

S67 - Sa

18.

:

(36 ) Rc-ger Garar.di - Adnan

Dün} ası Lenin

-

Ccmgil - Kari

As Basıme\"İ - 969 - Sa

-

Osman Saidoğlu

Yayınları

-

�67

Edmon Wilson oğl:.ı YaY 1n!zın

64

Almanları

-

-

Sa

:

-

:

Marks ' m

F ikir

79.

1\/! arks i;mı ' i n Kaynağı - G ü n

41.

C an Yücel !)67 Sa

-

:

Lenin Petrograd'da - Ağa 85.


gıoı. Bütün dünya milletlerindeki komünistlerin de böy­

le hareket etmelerine işaret etmektedir. Marks'ın dünya görüşü işçi hakimiyetidir. «Bütün dünya işçileri birleşiniı» diyor. Marks, gerçekte dev­ leti reddediyor. İleride devletin yerini işçi birliklerinin alacağını ifade ediyor. Ancak, bu durum gerçekleşin­ ceye kadar devlet, işçi diktatörlüğü olarak var olacak­ tır kehanetini savuruyor (37) . Oysa ki marksist doktrinin «Prol �terya diktatörlü­ ğü» dediği şey aslında koyu şahıs ve zümre diktatör­ lüğüdür. Halk demokrasisi adı verilen düzen, gerçek­ te bi � şahıs ve kliğin di ktatörlüğüdür. Bunu Rusya'­ nın 50 yıllık tatbikatı ayan beyan göstermiştir. Yukarıda !l.eboud'un tarifinden de anlaşıldığı gibi, Marksizm, ferdi mülkiyeti vadediyor.

Bütün

istihsal

maddelerini devletin eline veriyor . Miras, serbest te­ şebbüs, rekabet, kar gibi, beşeri dinamizmi yok edi­

c<İı;

yor. Ferdi hürriyetleri bertaraf ediyor ve insanı için, iş yerinde, işçi» olarak tavsif ediyor.

Marksizmin yukarıda belirttiğimiz hususiyetleri ile milliyetçiliğe karşıt olduğu, milliyetçilik hakkında yu­ k<: rı bölümlerde izah ettiğimiz değerleri ile karşı kar­ şıya gelmesinden anlaşılmış bulunuyor. Marks'ın ilim adını verdiği nazariyesinin kapitalist memleketlerde zuhur edeceği yolundaki kehaneti de ta­ hakkuk etmemiş, tam aksi gelişmemiş (37)

Roger

Garandl - Ayni

eser

·ı

Sa

:

bir memlekette 66.

Cevdet San - Kc·münist Darbelere karşı tedbirler -

Sa

:

-

659

15-17.

A. Battal · Abdullah Taymas - Rus İhtilAlinden Hatıra­

lar

-

Güney Basımevi

-

947

Sa

:

68-70.

65


kombinezonlarla vücut bulmuştur. Rusya'da Marksizmin iş başına gelmesi Almanya ve yahudilerin oyunu neti­ cesidir. Komünizmin, emperyalizme karşı olduğu

söylen­

miştir. Bugün yeryüzünün en emperyalist devleti ko­ münist devletidir. Komünizm ilme dayandığını söyler. Oysa zulme dayanmaktadır. Bütün bu vasıfları ile ve enternasyonal ideali ile milliyetçiliğe karşıdır. Komünistler milliyetçi olamaz­ lar. Milliyetçiler topluma millet açısından, komünistler sınıf açısından bak&rlar. Türkiye h alkları sloganının Türk milleti yerine kullanılmasının saiki budur. Bu ba­ kımdan Türk literatüründe, komünizm her görüldüğü yerde ezilmelidir buyruğu en başa geçmiştir.


S iyonizm Türk milliyetçiliğine karşı bir diğer önemli ideolo­ ji de Siyonizm'dir. Komünizm'in anası, kapitalizmin babası ve yahudi cihan hakimiyetinin sembolü olarak tarif edebileceği­ miz, Siyonizm, Birinci Cihan Harbi'ne kadar ciddiye alınmamış bir doktrindir. Çünkü Talmut'un emrinin ye­ . rine getirilmesini teşkilatlayan bu ideoloji mensupları, l\ı!.S. 70. yılda, Romalı Titus'un Kudüs'ten kovduğu (<ci­ billiyetsiz yahudilen olarak mütalaa edilmiş, ciddiye alınmamışlardır . Bu «bir avuç korkak İsrail oğullarıı:ı­ dan» Darvin, Einstein, Bergson gibi yüzlerce ilim ada­ mı çıkmış, dünyaya hizmet etmiştir diye, bu yurtsuz yu­ vasız kavme acıma duygusu da duyulmuştur. Ne var ki ; bu bir avuç yahudi, hangi toplum içine girmiş ise, orada bir hoşnutsuzluk yaratmıştır. Bu bakımdan sevil­ miyorlardı.

Sevilmemelerinin başlıca sebebi ; sOnger

gibi, bulundukları toplumun iktisadi kaynaklarını çe­ kip kurutmaları amme sinesinde bir kene gibi tüne­ meleri id i. Bu yüzden kovulmadıkları yer yok gibiydi Ne var ki ; sömürdükleri memleketlerde durumları an­ laşılıp, kovuluncaya kadar, yüklerini tutmuş oluyorlar­

dı. Ortaçağ Avrupa'sında, zaman zaman yahudilere karşı yükselen sesler, onların ihtikarı, başkalarının sır­ tından geçinmeyi çalışmaya tercih etmelerindenrH . Va67


! . udi iktisad i sahada Avrup<ı " n ın sırtında bir p;ı rn z i t te­ l akki ediliyordu. M a u r . <.-:Yahud iler 1 7 . <ı s ı r içinde ba:)

ka milletlerle ihtilat etm emi şl er di r . Onla r para ile oy namaktan başka b i r !)ey y a o ın a m ı 1 1 <ı rdır. O nlar toprak l<uı işleten ell ere musallat birer canavardı r .

Onlar

c;Gın bir tek kiş i bile sapana sanlarak eline bir asalet ' ermem iştir» diyor (38). Bir müddet sonra yahudinin ikti sad i

s

ü ııı ü rü s ünü

kültürel yöne de aktardığı hissedilmeye ba!)lanımştı r . İn­ giliz ko rgen era li , J. F. S. F ull e r «hin seneden fazla bir z8m and anbe r i . A vr upa ta rihindC' perde arkası karanlık bir fac ia oynanıyor. Aktörleri yah u di parya ırkı, din­ ler üzerinde de rol oyırn yan bu menfur millet, insanlık k ü ltürünü par ç a la m ak için uğra !) n ı ;ı kt a n . hiç bir vakit geri durmamıştır. Karanlık ve esrc ı r dolu bir oyun. Her ş e yi inceden in c eye i ncelcmi1 fakat g i zl i . Her şeyi plan­ l <: r l a düzenli ama saklı. Bütün bunlar belli başlı bir ır.erkezden, bir noktaclan çıkmıyor. Yahudi dünya mil­ letlerinin iktisadi hayatını olduğu gibi, kültürel haya­ tını, yani milli varlığını da çökertmenin yolundadır. !<�akat n iç in ? Nası l ? Bu problemler henüz çözülmemiş­ tir.» diyor. 1900 yılında bir kehanet olarak yapılan bu yorum ·ve ileri sürülen problemlerin cevabı, Birinci Cihan Har­ t-inden sonra belirlenmeye başlamış, harbin sorumlusu. bu yurdu ve' devleti olmayan kavim görülmüştür. Fa­ kat, kuvvetli delillerin elde bulunmayışı bu yorum ve iddiaları kavli mücerrete bırakmıştır. Basında , bu iddia­ ların yahudileri bertaraf etmek için uydurulmuş bah a ­ neler olduğu ileri sürülmüş, yahudiler için acıma duy(38)

H.

ları

Ford -

961

-

Beynelmilel Yahudi Sa : 12-19.

-

Serdengeçti

Yayın­


gusu yaratılmış , insanlık alemi y anıltılmaya çalışılmış­ tır. Orijinal kopyası 1890'Iarda Odesa yahudilerinin elinde bulunan, 1905 yılında Rusya 'da yahudi şuurunu ı;yandırmak maksadiyle Nilus tarafından yayınlanan, 1906'da bir nüshası İngiliz British Müzesi'ne konan «Si­ yon önderleri Protokollan» hakkında Times Gazete· si'nde dikkati çekici bir yazının intişarı bütün dünyada bomba tesiri yarattı. Bundan evvel ilgililerin, hatta sokaktaki adamın nazarı dikkatini çeken, kafasında is· tifhamlar yaratan bir çok meseleler bir çorap ipliği gibi ı;özülmeye başlamış, yahudinin oynadığı oyunun içyüzü ortaya çıkmış ve fakat atı alan Üsküdar'ı geçmiştir. Yahudi ideali, büyük merhaleler katettiği her tarafta misyonerleri ve her köşe başında elemanları

olduğu

için, kitaplar toplattırılıp yaktırılmış, basında yapılan yorumlarla, kitabın asılsızlığı iddia edilmeye başlan­ mıştır. Hatta bir mahkeme yolu ile kitabın asılsızlığı is­ bata kalkışılmış ve fakat ispat kararı temyiz mahke­ mesince bozulmuştur. Bu protokollar Birinci Cihan Har­ bi'nden sonra, yeniden basılmıştır. Bu ikinci baskıdan sonra, itiraz etmek bir yana bilakis protokolu teyid eden yahudi önderlerinin beyanatlarına da şahit olmak­ tayız. Demek ki yahudi büyük maniaları aşmış, gizliliğe de önem vermemeye başlamıştır.

artık

Şimdi ben bu protokoldan, mevzuumuzla ilgili pa­ sajlar alarak, Siyonizm'in gaye ve maksadını, milliyet · çiliğe neden karşı olduğunu göstermeye çalışacağım. '-...

69


Yıla nın bası I

Zikredilen protokolların başında, timsahı yılan - yı­ lanın başı - diye adlandırılan bir strateji istik:ı.meti görünüyor. Bu strateji üzerinde ibretle durmak gerekir. Burada deniliyor ki : «Kudüs'ten kovulan İsrail ev­ ladı Müdiranlar, dünyanın büyük merkezlerini dola­ şacak, büyük imparatorlukları fesada boğup yıkacak, dünya hakimiyetini sağlayarak İsrail'e dönecektir. Bu müdiranlar yılanın başıdır. Yani yahudi soyundan ge­ lE:n idareci , alim, filozof, ideolog ve terbiyecilerdir. Bı..; baş, dünyanın kalpgcihına girecek, zehirleyecek. Arzı mev'uda avdet edecektir. Yılanın strateji merkezleri. Roma, Paris, Londra, Berlin, Moskova, İstanbul, Ku­ ciüs'tür. Bu tur tamamlandığı zaman, Avrupa yılanın ,evresi içine alınmış olacaktır.» (39) . Görüldüğü üzere gaye yahudiye 2041 yıl evvel veril­ miştir. İmparatorlukları yıkmak, toplumları içinden çökertmek, belli başlı merkezleri dolaşıp Kudüs'e avdet etmek .. Neden? Niçin? Nasıl? 'Bu soruların cevabı da zikredilen protokoldan ve zaman zaman bu müdiranların beyanatlarından anlıyo­ ruz. Görelim : (39)

Roger Lambel - Sabit Sami Karaman - Yahudi Ta­ rihi ve Siyonizm Önderleri. Protokolları - Yeni Ce­ zaevi Matbaası 1943 Sa : 13-15. -

7b

-


1869 yılında Haham Reichorn'un

mezarı

başında

konuşan Simon Ben Yuda : «Biz İsrail hükeması, Allah 'ın bize vaad ettiği dün­ ya hakimiyetine doğru kaydettiğimiz terakkiyi ve Hı­ ristiyanlara karşı kazandığımız zaferleri gözden geçir­ mek üzere, her yüz senede bir şura halinde toplanma­ yı itiyad edinmişizdir.

Bu sene bizim muhterem

Si­

mon 'un mezarı başında toplanan bizler, geçen asnn bi zı

hedefimize yaklaştırdığını O'na ulaşmamızın çok ya­

kın olduğunu iftiha r ile temin edebiliriz.» diyor. Demek ki Siyon önderlerinin çizdiği strateji, yahu­ di cihan hakimiyetini kurmaya yöneliktir.

Gaye açık

olarak ortaya çıkmış bulunuyor. Bı.i gaye için, yöneti­ cilerin bir şurası vardır. Fakat bu şura 100 yılda bir gizli topfandığı için, umumi efkarca merkezleri bilin­ memektedir. Doğrusu, sabı r ve tahammülün şaheser bir örneği. Peki bu büyük işi ;

milyarlarca

insanı, yüzlerce

devleti, ayrı ayrı dinleri , milli gayeleri sinesfode ba­ rındıran bu dünyada, 15 milyon ancak tutabilen yeryü­ gerçekleştirebileceklerdir ? Şimdi

zü yahudileri, nasıl

bu hususdaki programlarını da, protokollarından

takip

Edelim : «Bizim nazariyemizin muvaffak olması, gevşetilecek iktidarların dizginlerini ele geçirmeye bağlıdır.

Çün·

Lü halkın kör kuvveti bir gün bile dizginsiz kalamaz.

Eski iktidarın dizginini gevşetince, yeni iktidar eskisi­ nin yerini kolayca alır.

Bu iktidarın dizginini gevşete­

bilmesi için de «Liberalizm yolu» en münasip yoldur. Halkın bir müddet kendisini idare etmesine müsaade dmek, bir kargaşalığın doğmasına yeter. Hemen aykı­ rılıklar başlar, devletleri yıpratır. Ve kuvveterini kemi rtn içtimai didişmelere düşmekte gecikme'7. ·it: JP. «al-

71


tın», liberal hükumetlerin yerini almıştır.

Liberalizm

yolu ile altın iktidara gelebilir.» (40) . «Tabii ve irsi aristokrasinin üstünde biz, zekanın Vl' paranın aristokrasisini kurduk. Pa ra, tamah, maddi ihtiyaçların oburluğu gibi beşeri zaaflar insanların st1 tın almaya ve teşebbüs fikirlerini boğmaya çok elve­ rişlidir. Toplumlarda işbaşına geçeceklerin seçimler in de, memleketin idaresine hazırlanmamış kimselerin ge t!rilmesine çalışılmalıdır. Bu efendiler çok zeki müşa­ virlerimizin ellerinde bir oyuncak h aline geleceklerdir . ·

Kendilerine ilha m ettiğimiz ve edeceğimiz, ilim kanun­ larının ve nazariyelerin inancı içinde dursunl ıı r . Biz basınımı z vasıtası ile bu kanunlarımıza inanm:ı ! a rını daima körükleyeceğiz. Bu sözlerimizi temelsiz s:ıyma­ yınız. Darviniıım, Marksizm, Niçeizm ile sağladığımız başarıl arımıza bakınız. Bu temayülün öldürücü tesirı Lize meçhul kalmalıdır.» (41 ) . Bu pasajlardan anlaşılıyor ki, yahudi, l iberalizm i , yani demokrasi idaresini insan haysiyet, hürriyet ve şe­ refi için değil, milletleri içinden çökertmek amacı ile ileri sürmüştür. Bu nazariyenin seçi m mekanizmasını altın ile ele geçirmek ve hükumetleri bu mekanizma ile emrine almak ve mel'anetini işlemek yolunu seçmiş­ tir. Bu yollarla gayesine varmak için Ç'llışan yahudi, hangi oltaları kullanacağını da bildiriyor. Biz protokol­ lere devam edelim. <<Devlet ister kendi gerginlikleri içinde yıpransın. ister iç kavgalar yüzünden, dış dܧ".Tlanların keyfine Luyun eğsin. O, bizim için çantada kekliktir. Tamamiy­ le, elimizde bulunan sermaye, ona batmamak için ister (40)

(41) 72

Roger Lambel - Aynı eser - Fasıl Roger Lambel - Aynı eser - Fasıl

: :

I

-

Sa

o - Sa

: :

74. 78 .


ıstemez sarılacağı bir kurtuluş t c K nl's i g i b i görünl'cck lir. Politikanın ahlak ile h iç bir il i ş k i s i yoktur. Hük m ü rıü yürütmek isteyen hile v e r iyaya baş vurmalı d ı r . Tab i a tın kanununa göre, hak kuvvetindir. Siyasi h ii r r i y et bir fiil değil bi r fikird i r. Avam k itlesini bu fikir oltası iie kP n din e Ç e k mek lazımdır. Eğer a v a m ı liber;ı l ız m denilen f i kre y a k l a ştırı r , iktida rın haklarından bi raz fer a ga t i sa ğ l a rsa k , mesele kolaylaşmış demektir . «Hürri yet müsa v a t . uhuvvet» k e li mele r in i halkın önüne ilk atan b i ziz. O v a k i tte n beri, her taraftan bir oltay:ı takılmı� şuursuz papağanların, tekrar ed ege ld iği bt• sözler, yalnız ve yalnız dünyanın dirliğini yıkmaya ya ı a mı ştır . Kendilerini zeki sayan adamlar bu kelime le r i n gizl i manasını farkedemediler. Bi21 gene bu pro pagandaya devam edeceg iz. Zi ra ; b izi muvaffakiyl'I " götürecek bir önemli unsurdur.» (42). ,

Evet, aÇı k olarak anlaşılıyor. A!;ırlardır. h ak v � hü r riy etten bı;ı,hsedenler, hak ve h ü r r iyeti sadece ken d; ga y e lerin i n tahakkukuna bir vasıta ola r a k görmek t e ve hak kuvvetindir hükmünün icrasına çalışmaktadır­

hır. Protokoldan başka bi r pasaj : «Gayc net i c e leri ibda eder. Tasarı larımız da dikka �il;mizi iyi ve ahliı.kiden zi'Y ade, gerekli ve faydalıya çevi rmeliyiz. Önümüzde strateji i sti k ameti çizilmiştir. Biz asırlardanberi sürüp gelen, çalışmalarımızın boşu­ na gittiğini görmek istemiyorsak, o istikametten ayrıl­ m amalıyız. » «Bu amaca götürecek yolları bulmak için avamın korkakhgı , kararsı zlığını h�saba katmalıyız. Bilinmelidir ki, avamın gözü böyle kör olur. Kör körü görmeyince onların içinden çıkan kılavuzlar da kör ola-

(42)

Roger Lambel

-

Aynı eser

-

Fasıl

:

O

-

Sa

:

75.


cağından görevleri m illetleri yok etmekten ibaret ka lır» (43) . Bu ifadeler Talmut'un birer aynası olduğu gibi, Makyavel ' i n de ilhamı olmuştur. Protokolun bir başka bölümünde : ki

«Gençleri klasik derslerle, zenginleri de evlerinde­ ajanl ar ımı z , terbiyeci, hi$ıetçi, öğretmenlerimizle

,.c her ta r a fta adamlarımız vasıtası ile sefahat içinde �ptallaştıracak, salon kadınlarımızla sersemleteceğiz.• «İşte bu sebeblerden dolayıdır ki, inancı yıkmamız,

u l üh iyet ve ruh prensiplerini dindarların kafasından !;öküp çıkarmamız, bunların yerine hesap ve maddi n� enfaatları koymamız gerekir.» «Vatan ve din aşkı, kozmopolit politikalarla boğu l t . r . Böyle c e miyetlerde, ileride anlatacağım istibdat �ekl indcn başka hükumet şekli verilebilir mi?» (44) . Görülüyor ki s iyonizm cemiyetleri tefessühe uğra­ ınış, ina nçsız bir y ığın haline getirmey i gayesi için lü­ :rnmlu bir mesele addediyor. «İdare mekanizmasının çarkı

motora bağlıdır.

O

motor da altındadır . Bilginlerimiz tarafından verilen ik· tisat ilmi. bize altının şahane değerini göstereli pek <, ok oldu. Sermayenin serbest olabilmesi için sanayi ve t : ca reti , i nh isar altına alması lazımdır. İşte gizli bir e l i n dünyanın her tarafında gerçekleştirmek üzere oldu· ğ u , budur. Bu serbesti sanayici l ere siyasi kuvvet vere­ cek, halk da ona boyun eğecektir» (45). «Hıristiyan sanayi in i öldürmek için, spekülasyon ve � üsü inkişaf ettireceğ iz. İstihsal vasıtalarını kurnazca baltalayacağız.» (43)

(44) (45)

74

Roger Lambel - Aynı eser - Masıl : 1 - Sa : 76. Roger Lambel - Aynı eser - Fasıl : iV - Sa : 85. Roger Lambel - Aynı eser - Fasıl : V - Sa : 88.


;;Biz içtimai masonluk teşkilatımızın üyeleri arasın­ da , dayanışma bahanesi ile, her vakit himaye etmek­ t e olduğumuz, sosyalist ve anarşist ordusu vasıtası ile, ı�çiyi tahrik edeceğimiz zaman, ona kurtarıcı gibi gö­ rüneceğiz. Aristokrasi, işçisini tok ve kuvvetli ister. Bi­ zim işimize gelen işçinin aç kalmasıdır. Açlığın sebeb c.l acağı sefalet, kıskançlık, kin iledir ki, avamı kışkır­ tır, bize uymalarını sağlarız.» (46) . Bu ifadelerden masonların içinde hem kapitalistle­ rin hem de marksistlerin barınabileceği anlaşılmakta­ dır. Ve yahudilerin ikili oynamasını gösterı;nesi baki­ rnından calibi dikkattir. «Görülmeyen kuvveti kim devirebilir. İşte bizirri kuvvetimiz böyle bir kuvvettir. Dış masonluğun görevi, maksatlarımızı gizlemekten başka bir şey değildir. Giz­ l i kuvvetio hareket planını hatta konak yerlerini h alk Liç bir zaman öğrenemeyecektir.» «Devletimiz kurulunca, dış mason cemiyetine ka­ yıtlı üyelerimizi hükumetimizin merkezi olacak Avru­ ı.;a 'nın dışına çıkaracağız.» Bu pasajlardan da anlaşıldığı gibi, yahudinin cihan t.akimiyetinde merkez Avrupa olacaktır. Bu hA.kimiye­ tin tahakkukuna kadar, ellerinde maşa olarak, menfa:ıt­ la bağladıkları masonları tabii dış masonları, artık işi­ r.iz kalmadı bu merkezin dışına diye kovacaklar. Dış mason tabirinin . kullanılması bir de yahudi ırkına men­ sup olan ve işin içyüzünü bilen masonların iç mason­ lar olduğunu ifade eder. Nitekim dış masonlar için, «Ah­ m ak Biraderler. tabiri kullanılır. «Siyasi meseleler üzerinde gereğine göre, kışkırta­ cağımız efkarı kah yalanla, kah doğru ile, doğru veya (46)

Roger Lambel - Aynı eser - Fasıl

:

111

- Sa

:

82.

75


ranlış yola çekeceğiz: Hadiseleri halkın durumuna gö ­ re doğrulayacak, yahut yalanlayacağız.» <<Basına karşı mesleğimiz şu olacaktır. Basının şı,m­ diki rolü nedir? İhtirasları alevlendirmek . Yahut parti bencilliklerini beslemek.

Bugünkü basın faydasızdı� . Biz onun sırtına eyer V\jracak, ağzına da kuvvetli bir gem takacağız. Basılmış öbür eserler hakkında da böy­ le davranacağız. Gazeteleri · sansür etme imkanlarını satın almak yüzünden bugün bize pahalıya mal olan yayını , devletimiz için gelir kaynağı haline getirece­ ğiz.» «Bugün size artık hedefe

yaklaşmış

olduğumuzu

söyleyebiliriz. Biraz daha yolumuz kaldı. Kavmimizi temsil eden, <<Temsili Yılan», dairesini kapamak üzere­ dir. Bu daire kapandı mı, bütün Avrupa devletleri bir mengene içine alınmış olacaktır. Meşrutiyet terazisinin alt üs t olması gecikmeyecektir. Çünkü biz, onun ko !unu yani işbaşındakHeri durmadan, bir sağa bir sola eğerek bozduk.» (47) . Ne calibi dikkat bir itiraf. «Büyük adını verdiğimiz Fransız ihtilalini hatırla­ malısınız. Onun hazırlanmasındaki sırlar, bizce meçhul değildir. Çünkü o, baştan aşağı bizim eserimizdir.» (61) «Önceden muayyen ve matlup bir anda, hıristiyan )arın bütün sınıflarını yıkıp, bize esir edecek ihtilali ko paracağız. Çünkü : Alllah 'ın kavmine va'di böylece ye­ rine gelmiş olacaktır.» (48) 24 fasıl içinden iktibas ettiğim çok cüz'i şu kısa pa­ rngraflardan Siyonizm 'in ; yahudi cihan hAkimiyeti ideali olduğu; bu ideale varmak için siyon müdiranla(47) < 48)

76

Roger Lambel - Aynı eser - Fasıl llI - Sa : 81. Roger Lambel - Aynı eser - Fasıl : m - Sa : 84


rının vazifeli kılındığı, bir taraftan bulundukları yer · lerde kilit noktalarını ele geçirmek, diğer taraftan al­ tına sahip olmak suretiyle dünya iktisadiyatına ve si­ yasetine istikamet verecek seviyeye ulaı,mak istedikle­ ri kolayc .ı anlaşılmaktadır. Bu gayeyi istilhsıal edin­ · �eye kadar da, kadınları, terbiyec:leri, hizmetçileri ve �1ason dernekler i vasıtası ile, toplumu içinden çökert­ rtıek için ahlaki redaet, sefahat, sefalet, anarşi yara­ tarak halkta itimatsızlık, güçsüzlük doğurmak, dünya­ yı bir meczuplar topluluğu , hoşnutsuzluklar topluluğu h a line getirerek günü geldiğinde, evvelden hazırlanmış kilit noktalarındaki adamlarını batmak üzere bulunan l",ükümetlerin başına geçirip, dünya devletini kurmak azmindedirler . Bu devletin merkezi olarak Avrupa'yı yahudi toplumunun ana yurdu haline getirmek ve bu­ nun dışında kalan ülkeleri ise, doğrudan doğruya bu n�erkezi devlete bağlamak suretiyle, Allah'ın yahudi n ı illetine vadettiği dünya hakimiyetini kurmak ve ya­ hudi soyundan gelmeyenleri kendilerine hizmetkar ola· rak çalıştırmak. Bu görüşler münhasıran yahudi nazariyecilerinin serdettiği siyonizm görüşü değildir, siyonizm Musevi dinine istinat eder. Elbette ki, müslümanların ve Kur'an-ı Kerim'in izah ve kabul ettiği Musevi dini ah­ kamı, bugünkü yahudi Tevrat'ının ahkamı değildir. Bu l<utsal kitabın tahrif edildiğ i Kur'an-ı Kerim'de de ; J i m a damlarının izahlarında görülmektedir. Bu tahrif edil­ miş ve yahudilerce doğruluğu iddia edilen kitapta, ne gariptir ki Allah beşeriyetin Allah'ı değil, yahudi Alla­ hıdır. Tabii peygamber de yahudinin peygamberidir. Dünyanı n yaratılışı, yahudilerin saadetini temin içindir. Bütün bu insanlar yahudilerin hizmetkarı olarak ya­ ratılmıştır. Bu hizmete talip olmayanların katli de va77


l' ı bdir. Allah'ın vadettiği dünya hakimiyetini ele Ç'irmek i çin her yolu kullanmak da mübahtır.

ge­

Şimd i yahudinin ırkla meczolmuş , her beynelmilel C:üşünce gibi, museviliğin de insanları kardeş telakki etmesi lazım gelirken, bir kavim dini haline sokularak . yürütülen bu dinin kitabında bakalım yahudi!er için ne-.1 . ! e r vaadedilmiş : rl'

«Ve sizlerden daha büyük, daha kuvvetli mille�le­ hükmedeceksiniz.» (Tevrat 1. Cüz. 23) (49) .

<<Ünlarla anlaşma yapmayacak ve merhamet gös­ termiyeceksiniz. Onlarla evlenmeyeceksiniz de. Kızını 0r. ı.ın ozluna vermeyecek, onun kızını da kendi oğluna a lmayacaksın.» (Tevrat 5. Cüz. 2-3) (50) . «Bir Ammon'lu veya · Moabh Allah'ın cemaatına gi­ remeyecektir.» (Tevrat 5. Cüz. 3) (51). Onları öldürecek ve külliyen yok edeceksiniz, on­ larla hiçbir anlaşmada bulunmayacak, onlara merha­ nıet göstermeyeceksiniz.» (Tevrat 5. Cüz. 2) . Bu ayete istinaden,

peygamber isaiah da

şöyle

şöyle der : İ şte, elimi yahudi olmayanların kaldıracağım ve onlar, oğullarınızı kollarında t a şıyacaklar , kızlarınızı sırtlarında taşıyacaklar. Ve kırallar sizin uşaklarınız , kraliçeler dadılarınız olacak­ tır. Önünüzde yüzleri yere doğru oiarak eğilecek ve «Al l a h

C zerine

(49)

( 50)

.'il)

78

Roger Lambel - Aynı eser - Son Söz - Sa : 124. Louis Marshalko - Cüneyt Demiroğlu - Cihanı Yutmaya Hazırlanan Sinsi Canavar Yahudi - Sebil Ya­ yınlan - 971 - Sa : 13-15 . Louis Marshalko - Cüneyt Demiroğlu - Cihanı Yut­ maya Hazırlanan Sinsi Canavar Yahudi - Sebil Ya­ yınları - 971 - Sa : 17.


<.yaklarınızın tozunu sileceklerdir .» (İ� aiah , 22, 23) (52) Samuel peygamber de : «Ve orada (Ammonun Robbaiı şehri)

bulunanları

(getirdi ve onları testerelerin, demir tırmıkların ve bal· \alarm altına yatırdı. Tuğla fırınlarından geçirdi. Ve

ylece Ammon'un çocuklarına herşeyi yaptı. Sonra avid - Davud - ve diğer halk Kudüs'e döndü.» (il. muel 31) (53) . 1

«Musa'nın . . kardeşin olmayan yabancıyı kendinden (54) .

i;stün görmemelisin.» (Tevrat 5. Cüz. 15)

Görüldüğü üzere, dünya hakimiyeti yahudiılere Tanrı buyruğu olarak mütalaa edilmekte ve ırk esası­ na dayanan bir cihan hakimiyeti davası güdülmekte­ dir. Biz gerek din kitaplarının ve din ulularının buyru­ ğu veya protokolların uydurma olup olmadığı üzerinde durmayacağız. Sadece bu görüşler altında yahudi geli­ şimini ve siyonizmin katettiği mesafelerle bugün içinde 1:-ulunduğumuz durumu kısaca belirtirsek, Siyonizm da­ vasının gerçek yüzünü görmekte müşkülat çekmeyiz.

Tarihten anlıyoruz ki, M.S. 70 yıllarında yahudi kavmi Kudüs'ü terk edip Roma'ya sığındığı zaman, Roma İmparatorluğu kudretli bir hayat yaşamaktadır. Yahudiler gerek İskenderiye'de ve gerekse Roma şeb· rinde çok azınlıkta olmakla beraber, kudret ve tesir­ IE:ri korkunç bir seviyededir. Kudretlerini bizim bugün Masonluk dediğimiz cemiyetler eliyle icra etmektedir­ ler. Esa sen İsa'nın doğumundan çok evvel Cahıilla ve­ ya Kaha! denilen bir teşkillt, ruhant yahudi devletinin (52) Louis

Marschalko -

(53) Louis (54) Louis

Marschalko - Aynı eser Marschalko

,.

Aynı eser Aynı

eser

-

Sa : 18.

.

s. ··· 19.

- Sa : M.

79


siyasi bir uzvu olarak vazife görüyordu. Bu teşkilat zamanla muhtelif adlar altında bu hususuyetini devam ettirmiş�. Bu cemiyetler yolu ile, yahudi olmayan ve fakat ya '.ıudi zihniyetli insanların yetiştirdiği bu cemiyetlerde 'Julundukları devletlerin kilit yerlerinde görevlendir ' · meleri sağlanmaktadır. Neron'un Roma'da hıristiyanlan katletmesinde a­ hudi parmağının olduğu tarihen sabit olmuştur. İm a­ ratorun karısı Poppea Sabina bir yahudi idi ve bir/ya­ hud� cemiyetinin azbı idi. Kocasının en sadık s�ray adamı yahudi aktör Alityrus vasıtası ile hıristiyan ' kat l ifi.mı sağlanmıştır. Roma'nın çökmesine yardım etmiş­ tir (55). Roma İmparatorluğu'nun çöküşü kadar, İspanya İmparatorluğu'nun çöküşünde de yahudilerin tesirini görüyoruz. Heman'ın kaydettiğine göre, İspanya top­ rak tasarrufundan ruhani mevkiine kadar elde eden yahudi, intikar yolu ile mahkemeler ve asilzadeler üze rinde nüfm:. sahibi olmuş, İspanya'yı içinden çökert miştir. Soı11 ;1 Macaristan devletinin kudretini zayıflat mış ve Türl· •r ı 'e Mohaç'ta mahkum düşmelerine vesile olmuşlardır. Avrupa devletler. içine sızan yahudiler, Fransız ih­ tilaline kadar hareketlerini servet edinme, kilit nokta­ ları kapma, devlet ileri gelenlerini tesir _ altına alma, zengin aileler içine sızma yolunu tercüı etmişler, halk tabakalarına inememişlerdir. Fransız ihtilaline tekad­ clüm

eden devirlerde, artık

sosyalizm ve

komünizm

yolları ile halk arasına girmeye ve halk hareketlerini (55)

Louis Marsehalko

-

Aynı eser

-

Sa

:

35-36.


yaratmaya, ihtilal yollarına baş vurmaya yönelmişler · dir. Macar yazarlarından Louis Marschalko, «Cihanı utmaya hazırlanan sinsi canavar Yahudi» adlı eserin­ d bu mevzua şöyle değiniyor : «Birinci Dünya Harbi'nden sonra, Londra'da inti­ eden The Morning Post adlı sabah gazetesinde, ltı suikastçıları başlığı altında yayınlanan bir seri r yazısı ile, kültürlü batı dünyası sarsıldı: Gaze� tenitı. naşiri, H.A. Gwynn dünyanın rah �tsızlığırun se­ iJeb.i � in alt sınıfların ihmali sebebinden doğmadığını, bazı 'Önemli eserlere değinerek bildiriyor ve şöyle di yor : . «Bu zamanlarda hem mason ve hem de yahudi kuvvetleri birlikte çalışıyorlar ve bütün . mahsulü sa­ tın alarak sun'i bir kıtlık, bu sun'i kıtlıktan da 14 tem­ muzda ihtilal yaratıyorlardı. Daha 1776'da Adam Weis­ haupt'un yarattığı Spartaküs hareketi Bavyera'da baş­ lamış ve Birinci Dünya Harbi'ne kadar muhtelif zaman­ larda ve çeşitli şekillerde tekrar tehlikeli bir şekilde · patlak vermiştir. Bu yazı 19. yüzyılın bütün ihtilal ha­ reketlerinin yahudilerin kontrolünde olduğunu ispatla­ mıştır» (56) . Yazar Gwynn, masonluktaki yahudi rolünü ve li­ beralizmle hıristiyan cemiyetlerinin düzenini ne şekilde bozmaya çalıştıklarını yahudi eserlerden örnekler ve­ rerek ispat etti. Eldeki silahlarının da ihtilal olduğunu bel irtti. Fransız ihtilalinden sonra, Siyonizm'in faaliyetini daha belirgin ve detayları ile takip edebiliyoruz. Esa­ sen Birinc i Cihan Harbi'nden sonra bu hareketleri ken(56)

Louis Marschalko

-

Aynı eser - Sa

:

4 1-254.

81


:eri de tasdik etmişlerdir. Şimdi bu hususa değine­ n :

f �

Beynelmilel sosyalistler 1864'de ilk enternasyona faaliyete başladılar. Liderleri Marks ve Lassale' isi de yahudi idi, ikisi de ırklannın alçak görülmes�­ �n dolayı intikam duygusu içinde idiler. Sınıf ve � e­ iyetleri yıkmak kadar kurmayı da sistematik olarhk �

are eden teşkilatlanmış bir kin . . Hiç şüphe yoktur ki, şeytani yahudi planlarının to­ humları Marks'ın vaazlarına yerleştirilmiştir. Onlar, seçkin mütefekkirleri, aristokrasiyi, orta sınıfları , pa­ pazları, yahudi olmayan işçileri eşitlik doktrinini yanlış bir şekilde tanıtmak ve proleteryayı kışkırtmak sureti ile ortadan kaldırmak istiyorlardı. Bu suretle insan­ ları lidersiz bir sürü haline geçirmek istiyorlardı. Bu içtimai bir plan değil, yahudi taktiğinin ta kendisi idi. Başıboş sürünen adam, dünyanın üzerine eğilmiş yahu­ d;nin kör bir aleti olacaktı. Nitekim, Marks'm beynel­ milelcilik fikrine rağmen, yahudi hiç bir zaman beynel

·

m ilel olmamıştır. Beynelmileldlik h avariliği yapmış, beynelmilelci, komünist teşekküllere girmiş ve fakat yahudi olarak kalmıştır. Nitekim Doktor Herzl ccBiz tek Lir milletiz. Ve bugün ikiye ayrılmış bir dünyada ya­ hudilik yegane birliktir. Amerikan ve Sovyet demokra­ sileri arasında aşırı farklara rağmen, yine de bir mil­ letiz. Ve batının doğuyu müstakilleştirmesi bizim işimi­ ze gelmez. Çünkü esir milletleri hürriyete kavuştur­ mak rlemek, yahudilerin elinden doğu kuvvetini almak demektir.» Görülüyor ki yahudi ikili oynuyor. Kapitalizme ve komünizme. Fakat her ikisinin de içinde amma, üs­ tt.:nde. Bu görüşü ispat eden olaylara değinelim : 82


«1920 tarihinde New York'ta çıkan, The New Pales­ t!ne adındaki yahudi gazetesinde, Birinci Cihan Har­ bi'nin yaratılmasında yahudilerin birinci derecede te­ sirleri olduğunu ifade eden yazılar görüyoruz. Siyonist tc�kilatı umumi reisi Hayım Wayzam'ın neşredilen kotı,feransında şöyle deniliyor : «Zannediyorum ki, h.ar· bin \ başlıca iki neticesinden birisini de, milli yahud'. yurdunun, kurulması hadisesinin teşkil ettiğini harbin tarafsız olarak yazılacak tarihi gösterecektir. Biz bu­ nun için harp ettik. Ve Türklerin mağhibiyetine hizmet ettik. 1897 Siyonist kongresinin kararlarına uyarak otu:: milyon Avrupalı'nın telef olmasına sebeb olduk.» Evet bu ifade açık olarak Birinci Cihan Harbi'nin çıkmasına sebep olanları ve Osmanlı Imparatorluğu'nu batıranla· rın kimliğini ayrıca da Avrupa'daki ölenlerin mesulle· rini ortaya koyuyor. Biz devam edelim. Birinci Cihan Harbi'ne rastlayan günlerde İngiliz Adliye Vekili Sir Herbert Samuel, Lord Isak, İngiltere'­ nin 6 bakanlığının gözde müşaviri birer yahudidir. Bi­ rinci Cihan Harbi sonunda hemen Filistin'e gönderilen müstemleke valisi Sir Herbert Samuel bir yahudidir. Bu işaret ettiklerimiz gibi bir çok İngiliz kilit noktaları yahudilerin elindedir. Keza, bu aınrda, komünizm Rusya'da revaçta olan ve komünist ihtilalini yaratanların büyük çoğunluğu da yahudidir. Rusya'nın 22 kişilik bir komünist bakanları­ nın 18'i yahudidir. Komünist Merkez Kurulu'nun 544 kişilik heyetinin 44.7'si yahudidir. Lenin, Troçki, Ke­ renski, Radeks, Zinoviyef, Protski , Lenin'in karısı ya­ hudi idiler. Bu yahudi komünistlerinin ihtilalinde, bunları des­ tekleyen bankaların yahudi bankaları ve bankerleri ol­ ması, yahudinin oyununu daha da berraklaştırmakta83


dır. t;zcumie, Amerıkan Bankeri Jocop Schiff, Gug­ genheim Max Breitung , Kuhu, Leob and Co. Fe-1 Bx Wamburg, Otto Kahn, Mortimer Schiff ve S. H J Hanaur'un hepsi de yahudi idi (57).

1906'da Dimmis Hanau isimli bir yahudi ; Brit� Truth adlı kitabında, şöyle yazıyordu : «Yahudileıfin, tam, kat'i ve muzafferane Arzı Mev'ud'a avdeti ijus· ya'nın yıkılmasından sonra husul bulacaktır. Bu İnü­ him tebeddülatı yaklaşan büyük harpten bekleyebilir�.: Bu harp Avrupa milletlerinin başı ucunda asılı duruyor. Şunu da unutmamalıdır ki, bunun en büyük neticesi şu olacaktır.

Türkiye İmparatorluğu parçalanacak ve o

vakit İnğiltere gibi

büyük bir devlet

Fllistin'de biz­

den başkalannm yaşamalarına müsaade etmeyecektir.• Görülüyor ki, 1906'daki bu kehanet 1917'de tahakkuk

etmiştir. Elbette ki bu hareketlerin Siyon protokolları ışığı altında bir değeri vardır. Yahudileri Almanya'da da büyük faaliyetler için­ de görüyoruz. Birinci Cihan Harbi'ne rastlayan günler­ de bütün Alman sanayii yahudilerin eline geçmiştir. Hes, Kaustka, Hayfert_ gibi yahudiler Alman Başveki­ li'�in mahremi durumundadırlar. Ya bu sırada Osmanlı 'imparatorluğu ne durumda· dıı:;? Tanzimattan itibaren , Istanbul ve Selanik'in ma sonların mahfel i halini aldığı görülüyor . Mason mahfel­ leri birbiri peşinde kuruluyor. Uhuvvet, müsavat, hür 1 iyet teraneler i ile, arkasından yahudi bankaları açılı­ yor. Bu bjraderlere himmet kapılarını açıyorlar. Sonra İttihat Terraki. Arkasından sosyalist cemiyetler. Ne ga. (57)

H. Ford Beynelmilel Yahudi Serdengeçti Neşri· yatı 961 Sa : 48. Louis Marschalko Aynı eser - Sa : 59-46 . -

-

-

-

-


riptir ki hepsinin içinde kurucu olarak yahudileri ba ş ı

olde görüyoruz. Tabii diğer gayri müslimler de hık de­

yiciler.

İttihat Terakki'nin kolun a giren bu · cemiyet

mensupları Babıali yolunu tutuyorlar . Para, altın Ba­ bıali kapılarını yahudilere açıyor. Kadın, Türk aristok­ rasisinin avlanmasınd a başlıca rol oynuyor. Tıpkı Çin'in Hunlara ve Götürklere oynadıkları oyunun yen i bir se­ n a ryosu gibi . . 1869'da kurulmuş bulunan

Osmanlı

Bankası'mıı

müdürii yahudi Pangürüs Sultan Hamid ' i n e n mahre­ m i olmuştur. Jeneral Ottoman gibi şirketlerin büyük ço­ ğu�luğu yahudi ortakla rdan

kurulmuştur .

Düyunu

Umumiye azası Sir Kalerd, sultan ile İngiltere arasın­ da emin bir mutavassıttır. Rum Bankacı Zarifi, siyo­ nist lider doktor Herzl, sarayın yakınları ve hükume­ tin gözdeleridir. Hariciye ve Maliye vekaletleri yahudi ve

diğer gayrimüslimlerin niifuz sahası olmuştur.

So­

nuç malum. Sultanı alaşağı ederek Ali Osman'ı 10 sene içinde yıkmışlardır (58) . Böylece ; Rom a , Paris. Londra, Berl in, İstanbul dolaşılmış. bu imparatorluklar

ve

Moskova. peykler i

içinden çökertilmiş, Birinci Cihan Harbi sona ermiş , yahudi. muzafferane olarak Kudü s ' e g i rmiştir. Demek ki, protokoller yalan söylememişler, ·bizzat tabii seyr vP tatbikat nazariyatı ispat etmiştir. Amma. yahudinin iş i henüz bi tmem iştir .. İsrail 'de müstakil devletinin i l k nü­ vesini kuracak amma, Tevrat'ın tebşirini gerçekleştir­ mek için dünya devletini ihdas edecektir. (58)

Onun için

H . Ford Necdet Sevinç Ordular - Masonlar - Ko­ münistler - Anadolu Neşriyatı 969 - Sa : 196. Doğan Avcıoğlu Türk.iye'nin Düzeni - Bilgi Yayın­ evi - 968 Sa : 100, 101, 102, 103, 121, 125, 211. -

-

-

-

-

85


Avrupa merkezinde dünya devletinin temelleri atılıı ıa­ lıdır. İşte, Cemiyeti Akvam kuruluyor. İçinde kimler mi var? Milletler Cemiyeti'nin ilk reisi , Hymans adında bit yahudi idi. Bundan sonra gelenler ise, ikinci mevkileri işgal etmeyi daha uygun buldular. 22 Ağustos 1922 ta­ rihli Nevyork Times'e göre Nahum Skolow, Calsbad'­ da siyonist kongresinde Milletler Cemiyeti'nin bir yahu­ di fikri olduğunu belirtmiştiir. Dr. Dillon kitabında Versay sulh konferansına temas ed�rek, bütün cemi­ yetler üzerine tesir i en fazla olan üyelerin Filistin, Rus­ ya , Ukrayna, Yunanistan, İngiltere ve Hollanda'dan ge­ len yahudiler olduğunu söylemektedir. Fakat Amerika Birleşik Devletleri 'nden gönderilen yahudi murahhas lar hepsinden mühimdir. Ne gariptir ki, yahudiler mü­ şavir olarak ikinci planda, anlaşmayı imzalayanlar ise yahudi olmayanlar. Yahudinin bu gizli oyununu hemPn her toplumda görmekteyiz. Yahud i Birinci Cihan Harbi ile ilk merhalesini k a tetmiş ve İkinci Cihan Harbi ile ikinci merhalesin0 ulaşmıştır . İsrail'de müstakil devletini kurmuş ve dün­ ya kilit noktalarını eline almış, Birleşmiş Milletler'de şimdi üçüncü merhalesini oynamaktadır. Bu oyunun iç yüzünü de kısaca okurlarıma iletmekte fayda mülahaza ediyorum. Meşhur Amerikan Kapitalisti Ford <<Beynelmilei Yahudi» adlı eserinde Siyonist Herzl, «Eğer biz düşer­ sek, ihtilalci bir amele sınıfı, ihtilalci partilerin ge diklisi oluruZ>> diyor. Demek ki, yahudi ikiye oynuyor. Hem kapitalizme ve hem de komünizme. Yahudinin ilk hedefi Filistin'de devlet kurmak, ikinci hedefi bütün dünyaya hakim olmaktır. Bu gayeye varmak için yahu­ diye herşey mübahtır» demektedir. ·

86


H. Ford ; yahudilerin sanayi tehcirlerinden bahse ­ d i p Amerika'da oynadıkları oyunları izahla, yahudile rin sanayi ve iktisatla iktifa etmeyip Amerikan okulla­ rına musallat olduklarını, dini müesseselere hulfil et­ tiklerini ve hükumet icraatına karıştıklarını uzun uzun eserinde izah ettikten sonra, şöyle diyor : «Biz buna karşı ne yapmalıyız? Talebelerimiz Anglo Sakson mu? Yoksa yahudi ruhuna mı meylediyor? Bunu bilmeler: lazımdır. Evvela bu tesirlerin menşelerini göstermeli yiz. Yahudi tesirlerini önleyecek · en iyi çare tahsil çağındaki gençlerde ırk şuurunu uyandırmaktır. Bi­ zim babalarımız Anglo - Sakson Kelt ırkındandır. Kan­ larında kültür kuvveti olan atalarımız yapıcı idiler. Ba­ tıda Kaliforniya 'ya, kuzeyde Alaska'ya kadar gittiler. Onlar Süveyş yoluna da sahip idiler. Onlar yahudilerin iddia ettiği gibi, Allah'a imanlarını ve dinlerini yahudi lerden almadılar.» (59) .

Bu ifadeleri ile, yahudilerin Amerika'da sanayie iktisada , kültüre ve dine nasıl musallat olduklarını an­ latan Ford ; <<.Amerika Amerikalılanndır» balonunu da patlatmış oluyor. Amerikalıların Aı;ıglo sakson kelt ır · kından olduğunu ve milliyetlerini yapan . unsurun da dilleri bulunduğunu ifade ediyor. Bu ifadeler bizim için de calibi dikkattır. Ford devam ediyor : «Dünyada sermaye toplamak­ la gayesine varmak istiyen yahudi, evvela millet mek­ teplerinin laikleştirilmesi, dünyavileştirilmesi peşinde­ dır. Yüksek okulla r yahudi emeline hizmet edecek ele­ man yetiştirecek duruma getirilmek isteniyor. Bunların hepsi yahudilerin fikirle ve zorla meydana getirmekte oldukları liberalizmle tahakkuk ettirilmektedir. O ; tak'59)

H.

Ford

-

Aynı Eser - Sa

:

46-47.

87


ile iş hayatında, kilisede üniversitede nizam• alt üst eder. Onun istediği �in, yahudi dinidir. Onun istediği kapitalizm yahudi kapitalizmidir. Şimdiye ka­

tikleri

dar geçen hadiseler göstermiştir ki, yahudi dördüncü dönem oyununu oynamaktadır. Bu oyunu Amerikahlat:"' bozmaya mecburdur. Yoksa üçüncü dünya harbine ra mak kalmıştır.» Gerçekten bu iddiayı teyit eden bir hadise, 1925'de doğmuştur. Haham Emanuel Rabinoviç, Budapeşte'de bütün hahamlara verdiği bir nutukta, <<Ne pahasına olursa olsun üçüncü dünya savaşının bir an evvel. patlatılması ve bu sayede yahudi milletinin bütün dün­ yayı esareti altına alması» zamanının geldiğini açıkç� ifade etmiştir. Bu beyanat bütün gazetelerde neşredil­ mesine rağmen tekzip edilmemiştir. Ford 'un bu ifadelerine biz şunu ekleyeceğiz. Ame­ rikalılar, yahudilere verilecek herşeyi vermişlerdir. Yahudileri birinci ve ikinci cihan harbinin badiresinden kurtaran Amerikalılardır. Rusya'ya verilen 11 milyar Amerikan dolarının neticesi Rum kamplarından çıkarı­ lıp Amerik0:ı ' nı n güneşli havasına götürülen yahudiler, bütün medeni haklara ilaveten bazı imtiyazlar da ka­ zandılar. Rozvelt'in başkanlığı sırasında siyasi haya· tın kilit noktalarını tuttular. Bir dünya cennetinin sa­ hipleri oldular . Miami, Florida, Californiya yahudilerin Filistin'i oldu. Amerika adeta yahudilerin vatanı haline gelmiştir. Bu durum karşısında herkes, Amerika'mn komünizme karşı herhangi bir mücadelesinde bu kav­ min Amerika'ya sadık kalacağını zannetti. Halbuki ya­ hudiler kendilerini ancak idareci oldukları müddetçe emin hissedebileceklerini göstermişlerdir. Onların bir memlekete sadık kalabilmeleri için, o memleketin, men HH


a a U a r ı ile kendi ıncnfa a t larının

benzer ol nıas•

l iı

zı ı ndı r .

Nitekim 1951 'd e SO\·yet Rusya ve Amer i ka ' n ın a r ; ı sı. açılınca, y a h u d i lcr Sta l i n ' i n İ k inci C i h a n l l a rb i " ı ı d o · ;. a h udilcrin oynadığı oyun k a rşısında .

y a h ud i ll•rl'

üoçk i y e yaptığ; mua meleye r<ı ğnwn. A ı�ı e r i ka n

'

\·c

y;ı

'

h u d i l e r i Rusy a 'ya ya r dı m et m i �. oı ı l a rn <:a ld ı kl a n a t o ı ı ı s ı r l a n n ı te s l i m ct m i !') ler d i r

.

Bliylecl' dl•ngcy i snğl a y ı !ı

h a rbi n çıkmasını önlem i�ll'rd i r . Çiinkii zama n ın g l l n w '

diğini bilmekte ve bi r Hus m a ğ l lıbiyct i ill' , ora dn k i �·;ı h u d i l er e kend i a ra l a rı ndn k i konıbiıwzonun ort a ya <; ı k : ı cağı ve y a h ud i c ih a n h a k i m i yetinin elden b i l me kt e i d iler B i na ena h yh .

·

I l e rz l

'

g ide c eğ i n i

i n d e d iğ i g i b i , kom ii

n i s t ve l ibC'ra l . Rus Vl'ya A ı ı wr i ka n yahudisi y o k t u r . Tek tir y a h u d i Y a r d ı r.

Churdı i l l . 19.t9'da a t om bombasın ı ı'

tek ba�ına Amerikn n· A \TUpa y ı b i r '

Sovyet tecayiizii

ne ka r şı koruduğunu f.öyled i ğ i sıra d a , bu sır Sm·y<'I ·

!erce bilindiği g i b i . y a h u d i müdiranları ı:ta p:ülerck <<R i ı b i l i yo ru z k i b u a tom b ombal a rı

Ç ü n kü

bizimdi»

d iyorl;ı rd ı .

: İ ta l y a yahudisi Brun;ı Ponl<' Corvo < • t nm s ı r L ı

rı nı 1 1 b ü y ü k k a m yonla Sovye l l er<' gl•c,· i r m i � t i r . Fu ch s gibileri dC' i k i senC' bu nların R u s y a ' dn

K l a t i''

i m ii l i ıh ·

y a r dımc ı ol rn w;l a r d ı r . Bu had is<' de gö stl' r m i � t i r k i . �·a h u d i dünyayı iki bloka bölmek V<' bu iki blokun d a d i z

g i nl eri n i elinde bulundurma k , nl'l i c eyc varl.(lcaya

k;ı

r h r b u bl ok l;m k a r� ı k a r�ıya gl'l i r i p s ı c a k soğuk harp l•!rle k i tl e le r i

çükertnwk i s l l'mC'klC'd i r . BöylN'<'

a �·akt ; ı

<,�·dece yahudi milliyetçiliği kalabilecektir.

Yahudinin AmC'rik<l 'ycı yapt ı ğ ı bu ih;ııwt len ba�k : ı C , n ' i n kızıllar;ı IC'sl i m i n i dC' scığla yıın �·alıııdilPrrlir. (' i ı ı

A merika 'nın <'il i yi pazarl n rı ndan bi r i i d i . Y;ı h u rl i l P r . b u pazarın kızıl y<lrı k ü rr ey e g<'<,' ffi<'Sİ l ıi z ı m g<' l rl i ğ i k;ı

n � a l inıll' idi lt•r. Anıerik;ı i!'itihsal i m• ya r d ım cı ol a n

h• ı wı


saha Amerika'nın elinden çıkmalı idi. Aksi halde, Rus­ ya ile Amerika çatışırsa 500 milyon ÇinH Amerika ya · nında yer alırdı . Bunu önlemek gerekirdi. Bunun yolu· nu da buldu yahudiler. Çin hakkında Amerika'ya ha· ber veren Pasifik Münasebetleri Enstitüsü yahudi bi· !im adamları ile dolmuş ve Amerika'yı aldatmak müm­ kün olmuştur. Kore savaşlarında da bu ihanetler de vam etmiştir (60) . Hitler'den ikinc i dhan harbinde in tikamını alan yahudi, nimetini yediklerinden de böyle intikam alıyordu. Truman'ın Milliyetçi Çin'e verdiği sözü tutmaması , Rozvelt'in Küba 'yı desteklemesi, Arap - İsrail harbin­ deki tutumu, hep bu aldatmacaların veya atlatmacaln · rın içinde olduğu gibi, yahudinin Amerika'daki kilit nıık talarım işgale de delildir.

(60)

90

L. Jll arschalko

-

Aynı eser

-

Sa

:

238-239.


Son oyun m u ? Lenin «Komünizmle kapitalizmin bir anlaşma ıçın­ de yaşayamayacağını, herhangi bir anlaşmanın harbı durduramayacağını, komünizm gerçekleşinceye kadai' h�rbin devam edeceğini» ifade etmesine rağmen, A'lle ­ rika'nın ve Rusya'nın bugünkü ileri gelenlerinin «dost ça birlikte yaşama» sloganının nereye kadar gidebile­ ceğini tahmin etmek güç değildir. Bu tahmini yapabilmek için, bugün yahudinin işgal etmiş olduğu kilit noktalara şöyle kuş bakışı bakmak kafidir. Dünya haber ajanslarının hemen hepsi yahudilerh elindedir. Yani 2 milyar insan, yahudi milliyetçilerinin faydalarına olan yayını dinleyebilmektedir. Yahudiler Amerika'da ve Sovyet Rusya ile peyklerinde sinema ve film endüstrilerini de kontrol etmektedirler. Dünya ticareti ve altın istihsali şu isimlerle yakından ilgilidir. Rothschil, Morgenthau ve Shiff. Oppenheimerler güney Amerika'da bütün mücevher istihsalini ve dünyadaki bütün mücevher ticaretini ellerinde tutarlar. Diğer ta­ raftan Alfred Mond - Lord Melchett - nikeli kontrol altında_ tutarken, Buğday ticaretini de Louis Dreyfus yapmaktadır. Yahudi ansiklopedisi, yahudilerin istikraz verme yolu ile btı.zı memleketlerde nasıl nüfuz sahibi olduk larını açıklayan calibi dikkat bir araştırmadan hah 91


� l' t r : : d.;. ted ir. Ti. r i.;. iyc 'deki

J;;'o rtekiz'deki, Ster n le r , Goldeschmdit'ler. Ba ron Hirsch , Fransa'daki Rotschild'ler. '

f{ry�ıanya 'da ki Strossberg'ler, Rusya'daki Poljako·ı . orta kla r ı ile A .B.D. 'nde Kuhn, Loeb ve or t<. k l a r ı . Bu sonuncular Amerika Birleşik Devletleri'n e demir yolları inş ası işinde kredi verm i ş ti r . B a ş ka c a kağ ıt . ba k ı r gibi bir çok t i c aret dalları yahudi firma­ Speyer ve

.

!;: rı

el i ndedir.

Dünya tic areti ni elinde tutan bu zümre dışında dürı ya s iyaset ini elinde tutanlara da kısaca bakalım.

·

Birleşmiş Milletler Sekreterleri : Teçhizat Kısım Reisi . . . . . . Dr. H. S. Bloc İktisat kısmı baş müdürü . . . . . . Antoine Goldet İktisat kısmı hukuk müşaviri . . . Ansgar Rosenberg Para kısmı reisi . . . . . . Kari Lachman Narkotik kısmı müdürü . . . . . . Dr. Leon Steing

İçtimai refah kısmı müdürü . . .. .. Henrylangier Bağlı sömürgeler H.A : Wiescholff olduğu gibi, istihbarat, hukuk, film ve propaganda , tercüme, baskı, planlama, personel, sağlık, kısm i amir , müdür ve reis­ . leri de yahudidir. Birleşmiş Milletler istihbarat kısmı :

B.M. Cenova Merkez İstihbarat Dairesi Müdürü Jerzy Shapiro B . M. Yeni Delhi Merkez İstihbarat Müdürü, B. Leitgeber

B.M. Şanghay Merkez Istihbarat Dairesi Müdürü, he n ri Fast

B.M. Varşova Merkez İstihbarat Dr. Julius Stawinski. Milletlerarası Çalışma

Dairesi Müdürü,

Bürosu :

Cenova reisinin üç yarqımcısı, Ekvador ve Polonya murahhaslan yaııudidir. 92


Gıda

,.c

:

Ziraat Tl·�kilatı

Birinci Reis D a n i ma r ka

ve k i

l i , Andn• M a yt· ;·.

mura h h a s ı .

bl'rl'kl'l k ıı d i rıı w

k i myl'\' i

ı.:ısmı r e is i , Hol l a nda ımı r a h h a s ı .

l i r k ı s n ı ı r e i s i . iki i ­

sadi t a h l i l kısnıı rl' i s i , � ı d a bürosu r e i !" i yahud icl i r . Tahsi l , İ l im Dört k iş i l i k

\'l'

Kiiltiir Tl'�kilai ı .

ic ra

kom itesindl•n A lrred Sommeıfrld.

Paul. Carnciro y;ı h u d i d i r . Ta h s i l komitesi reis i . ın i l l l'l l t•ra r � ı s ı t a h s i l

kısmı re>i­

si , i l m i i ş b i r l iğ i re i s i . S l '�·; ı l rn t k ı s m ı rPi s i . y a h u cl i cl i r . Milletll'rarnsı Ka l k ın m a

Bankası

Sckre>te>r M . 1\1 . Ml•mh• l s .

i kt isa t

B. Ri st . İdarl' \ a ky a ·

.

i\liid ürii LPonh:ml

'.Wt>cl i s i ' ııd(•n .Jose>f Gol d m a n n . Çekoslo­

Fransa . l l ol l a ıı d ; ı Yugosl;l\'ya

i d a rl'

mecl i s i

a z a l a r ı yahud i d i r . Millctlcrarası Para

Fonu

İ d a re Mecl i s i " nc k n Jose>f Gol d m a n n , K a n a d a l ı m ü ­

dür yardımcısı. baş ınüş:ı v i r Joscph G o l d \ " e Lc o Lc­ vanthal yahudidir. Milletlerarası

ın uhaccrat teş k i l a t ı .

dünya sa ğ l ı k

teşkilatı, milletlera rası tica ret teşkilatı ,

m i l lPtlerarası

telefikasyon b i r l iğ i , s iv i l h a v a c ı l ı k teş k i l a t ı �ihi kuru l ı :şlardaki görev l i l er i ç i nde de

yahudilcr bulunmakta ­

d ı r (61 ) . Bugün bu kuruluşlar dışında, bütün devletlerdeki solcu marksist partilerin kurucuları arasında ve yöne­ timin can alıcı noktalarında yahudiler bulunmaktadır. (61)

L. Marschal.lı:o Aynı eser 275, 276, 277, 278, 279. -

-

Sa

:

27 1 . 272. 273, 274,


Zaten demokrasilerle yönetilen ülkelerin partilerind\! .>iyonizmin mensubu bu insanlar olduğu gibi, maso'l cemiyetlerindeki dostları ise mebzuldür. Bizim Siyonizm ve yahudilik üzerinde bu özetleri verişimizin sebebinin yahudi aleyhtarlığı olmadığı bilin­ n•elidir. Zira ; yüzlerce kitap arasından derlenmiş , iki üç misalle bu aleyhtarlığın yapılamayacağı aşikardır Mevzuumuz hacmindeki bir kitapta dahi bu kadarının çok verilmesinin s�bebi ; adaletçi, hürriyetçi, barışçı, insan sevici bir yaradılışa malik bulunan Türk mille­ tinin ; hak; hukuk , adalet aşıkı bu asil milletin, bu ulvi duygularının istismarı kafi değilmiş gibi, bu millete ırk­ çılık bühtanında, faşistlik bühtanında bulunup da kötü­ lenmesinin, hem de ırkçılığın, faşistliğin, en koyu mah fillerinden gelen ithamlarla bu durumun yaratılması­ nın gerçek sebebini Türk gençliğinin bilmesini sağla · maktır. Yoksa, bugün İsrail'in milliyetçilik ideolojisi haline gelmiş, Siyonizmin bu kadar üzerinde durmaz, sadece bizimle çatışan durumlarını gösterir geçerdik. Fakat, Türkiy�'de bilhassa 1944'den beri oynanan oyun artık her Türk milliyetçisini üzecek duruma gelmiştir. Kanaatım odur ki, bugün yeryüzünde samimiyetle, men­ fo atsız ve riyasız tek insanlık dostu Türk milletidir. Buna rağmen, bu büyük milletin, insaniyetçi milliyet çı görüşüne karşı çıkmanın hüsnüniyetle bağdaştırıl· masının mümkün olmayacağı, her iz'an sahibinin tak­ dir edeceği husustur. Bu y.önden, komünizmin Moskof­ luk olduğunu bu millet bilir. Onun için o ideolojinin sa­ dece ana noktalarına dokundum. Siyonizmin de kısaca gelişimine ve bugün oynadığı oyuna değinmek zorunl u · luğunu duydum. Taki b u milletin evlAtları her iki cep­ heden gelen «bölmek ve yoketmek» siyasetinin esasımı. eğilebilsin. ·

94


Demek ki siyonizm, beynelmileldir, ;arşıdır.

milliyetçiliğe

Siyonizm yahudi dininden başka dinlere karşıdır /icdan ve din hürriyetini tanımamaktadır. Siyonizm, Faşizm ve Nazizm gibi, hürriyetleri yok­ !tmek ve milletleri kendi hegemonyaları altına almak ıolundadır. Siyonizm, gayri ahlaki yollarda yürünebileceğini ;öylüyor. Bu davranışı ve anlayışı , insanlığın terviç et. neyeceği sadece milli değil, beynelmilel bir ahlak dışı tutumdur. Ahlaksızlığı felsefesinin temeli yapan bir :levletin adaletinden birşey beklenemez. Aile, . millet, vatan mefhumları sadece yahudi için vardır. Diğer mil­ letler için yoktur. Yani millet mefhumunu kabul etme­ mektedirler. Bu mefhumları yok etmenin yolundadırlar. Elbette bu anlayış içinde bulunan bir ideoloji, milliyet­ çiliğe karşıdır.


Komü n izm ve siyo nizmin, Türk milliyetçiliğine özel o l arak karşı bulu n u ş u n u n sebepleri Yukandanberi izah edegeldiğim hüviyetleri ile komü­ nizm ve siyonizm, kendi ırkları dışındaki ırk ve milli­ yetlere,

milliyetçilere

karşı

oldukları

gibi,

özel­

likle bazı durumlar muvacehesinde Türk mill iyetçiliği· ne öncelikle karşı bulunmaktadırlar.

Bu hususa da kı­

saca dokunacağun . Bilinmektedir ki ; Türkiye, dünyanın stratejik

bir

noktasındadır. Doğu ile Batı bloku arasında ve üçüncü dGnya dedikleri alemin ortasındadır.

Bu üçüncü dünya içinde yer almış bulunan diğer cevletlere nazaran, yeraltı servetleri,

demir, bakır,

krom, petrol, boraks, kömür gibi yeraltı ve yerüstü varlık­ ları ; su, pamuk, her çeşit hububat, meyvacılık., sebzecilik, çeşitli hayvan ürünleri gibi kendi başına yaşayabile­ cek bütün iktisadi imkanlarla dop dolu bir ülke. Böyle bir Türkiye'nin sanayileşmesi halinde, ma­ mullerini satacak pazarları da pazardır. Türkiye'nin in-

96


san gücü, om.ı 'kısa" ..iamanda dini ve tarihi bağları da bulunan üçüncü dünya .ile samimi bir dostluk sağlama ya vesile olur. Böyle bir dostlukla teşekkül edecek bir dünya, kapitaliıımin de, komünizmin de bu bölgede is­ tismarına dur diyebilir. İşte ne dostumuz Amerika, ne· de komşumuz Rusya ve bunların perde arkasında oyun· larına devam eden karnımızın dibinde bir ur gibi pey­ dahlanmış İ srail böyle bir gelişmiş Türkiye ister. Zi­ ra ; bu, yahudinin ikil i oyununun iflası olur ve yahudi cihan hakimiyeti · özlemi suya düşer. Amerikan istisma­ rını önler. Rusya'nın istila emellerine sed çeker. İşte bu özel sebeblerden dolayı Türkiye bu karşı ideoloji­ lerin ve onların saliklerinin daima taarruzuna hedef tir. Onların amaline boyun eğdikçe geçici olarak sükut ederler. Onların büyük davalarına engel çıkabile�ek bir davranışa derhal karşıya çıkarlar. Komşularıyla iyi geçinmek isteyen Türkiye'nin bütün samimiyetine rağ men, bu dış kuvvetlerin Türkiye'nin maziden gelen bil · yüklüğünden de çekindikleri bir gerçektir. Hakkın ha· tıh kovacağından emin bulunmanın korkusu.


Fasizm ve nazizm I

Her iki doktrin de cihan - şümuldür. Hürriyetleri kısıcı olmuştur.

Bilhassa Nazizm ırkçılığa dönüşmüs

tür. Her ikis i cihan h arbinde bertaraf edildiği için, bu gün ortada koparılan sadece yaygarasıdır. Bu yönden. bu iki rejim üzerinde durmaya değmez. kında siyasi alem kararını vermiştir.

Bunlar hak

Tarihin karcı rı

da istikbalde verilecektir elbet. Şu kadarını ifade ede­ yim ki, bu iki ideolojinin takip ettiği beynelmilel dü şi.incenin ve cihan hakimiyetinin insanlığın temeli ohı · mayacağını v e asıl olan, milletlerin kend i mukadderat · !arına kendilerinin hakim olması bulunduğudur. Bu iki fikrin akıbeti bu hususu teyid etmiştir. Bugün bir ço!� milletlerin hürriyetini gasbetmiş ve onların omuzları üzerinde olur an ideoloji saliklerinin akıbeti de bu ola · caktır. ".iarınki dünya ; hür, müstakil, müreffeh millet­ lerin, ahenk içinde kurdukları, koalisyonu olacaktır.

98

milletlerarası dostluk


Bölücülük Türk milliyetçiliğinin karşısına çıkarılan bir üçün cü ideoloj i de millet bütünlüğünü bölme gayreti olan ekalliyet (azınlık) ırkçılığıdır. Benim için her iki ideo­ lojiden de önemli olan bu tehlike üzerinde Türk genç­ krinin dikkatle durmaları gerekir. Zira ; museviliğin müntesipleri ne kadar çırpınırsa çırpınsın, ne kadar di· c!inirse didinsin, mevcut dinlerin sonucu ve en yüce­ si ile müşerref olmuş bulunan Türk milletini dini yön­ den tahakkümü altına alamaz . . Bu bir. Gene Musevinin kavmiyet dini, onun ırkını ne ka· dar överse övsün acun beyi olarak yaratılmış Türk mil· letini aşağılık duygusu içine atamaz. Çünkü Türk mil­ lc·tinin beyleri değil , fertleri bile kendilerini bey telak­ k• ederler. flayatlarında kölelik nedir duymamışlardır. Sonra komünizm Türk milletinin içinde barınamaz. Çünkü onun sosyal adalet duygusu esasen içindeki fert !erinin yoksul olmamasını amirdir. Bu hususu m illi­ yet bahsinde de görmüştük. Binaenaleyh yahudiye ve komüniste kalan iş, Türk o. illetini içinden, ahlaken fesada uğratmak, kard�ş kavgası çıkartarak birbirine düşürmek ve yükselme­ sini engellemek. Çünkü : Türk milletinin tarihinde bu husus çok tecrübe edilmiştir. Türk'ün insanseverliğin­ den, merhametinden, dostluğundan istifade edilmiş. 99


ıı;ıne dost ,gibi� girföni,. ye dü,şmıMt ıtihi Çıkılmıştıı .. Yokedilıı1e'k ist'enmiŞtir .. ı\m111�t' Türk yok olmamıştır. Buna rağmen çok · ı:ı.Jırap · çekmişlir; B iz. isteriz ki, mil­ letimiz daima uyanık'-oJsun. Asil ·meziyetlerini, insanse� verliğini elinden birakmasın. Bu bakımdan Türkiye'de· yaratılmak istenilen azınlık ırkçılığını ele almamız rekmektedir.

100

ge


Az ı n l l k ··(eka l l iyet) ı rkç ı l lğ ı Türk varlığı için, tarihin hüküm vermeye başladığı kavmiyet devrinden. itibaren, isa'dan önce

m.

yüzyıl.

danberi, büyük ızdırap ve tehlikelerden biri de ; aynı soyun evlatlarının birbirini yemesidir. Bu yiyiş bazen ulu milleti, büyük imkanlardan, fırsatlardan, nasipsi� kılmış, bazen bölünüp parçalanmasına sebebiyet

ver­

miş, bazen de benliğini kaybederek ayrı ayrı uluslar halinde teşekküllerine vesile olmuştur. Yueşi, Hiung-nu, . Ak-Hun, Tukiu, Uygur, Tahiroğulları, Gazneliler adlı Türk kavimlerinden, kalan nedir? Hazar, Bulgar,

Pe­

Çenek, Avar denilen Türk uruklarını dilinden, dininden dolayısı ile Türk milliyetinden koparan nedir?

Selçuk

ve Osmanlı imparatorluklarından sonraki çileli durum­ lar nedir? Hep aynı milletin mensuplarının birbirini ye­ mesi değil mi? Birbirine sarılıp, birlik halinde oldukları .zaman­ larda aynı millete mensup urukların nasıl kudretli dev Jetlere sahip oldukları ve nasıl medeniyetler yarattık­ ları cihanda mallım olduğu gibi, bizzat 'lilrk milletinin, milli birlik ve beraberlik içinde bulundukları

zaman­

larda dünyaya hükmeden devletlere sah;p olduğu tarih te defalarca görülmüştür. Keza tarih, Türk milletinin iç·ten çökertilmeden, dış dii:ımanlar tarafından taarruz· la yıkıldığını kaydetmemiştir. Ne zaman içten njfaklar

101


yaratılmış ise, o zaman Türk milleti felaketler � (liiı�· " ' olmuştur. Düşmanlar bu hususu bildikleri için, daima Türk­ leri içten çökertmenin yollarına başvurmuşlardır (62) . Cumhuriyetle birlikte, .artık milli bir devletin, mü­ tesanit kitlesi olarak, modern Türkiye'nin kalkınmasına yönelip, mamur ve müreffeh Türkiye'yi meydana ge tirmemiz gerekirken, bu kahrolası nifak yeniden zuhur etmiştir. Türk milletinin dar geçitlerinde bu nevi ha­ diselerin zuhuru boşuna değildir. Bu husumet kampla­ rının açılmasında behemahal dış tahrikler olmuştur. Geniş imparatorluğumuzdan arda kalan bu aziz yurt parçası üzerinde 900 yıldır: birlikte otur� n, veya koca imparatorluktan bu yurt parçasına gelip sığınan, Türk milletini, kendi milletine tercih etmiş bulunan, bt· vatanın her türlü imkanlarından, vatandaşlık hak ve hürriyetlerinden, hukuken ve fiilen her devirde ya · rarlanan, dünyanın hiç bir ülkesinde görülemediği şe­ kilde devlet yönetimine bile katılan, memleketin ikti­ sadi hayatını elde bulunduran, asli unsurdan daha re f&h ·ve saadet içinde olan ve fakat, ayrı diller konu­ şan bir kısım vatandaşlarımız arasında tahrik ve teş · vikte bulunarak ekalliyet ırkçılığı yapanların mevcu­ diyeti görülmektedir. Bir vehim içinde, adeta suçlunun (62)

Y.

Yılmaz Öztuna - Türkiye Tarihi - Hayat Yayın­

129, 130, 132, 133. 134, 149, 152, 153, 8, 27, 36, 258. Dr. Şükrü Sekban - Kürt Sorunu - Mcnteş Basımevi

lan

-

c. ı. S a :

C. il, Sa

:

- 970. M. Şerif Fırat - Doğu İlleri ve Varto Tarihi - Kar­ deş Matbaası - 970. Ufuk Şehri - Doğu Aşiretleri ve Menşei - İstanbul Yayınlan.

102


suçunu teşhisinden korkmasının verdiği vehimle, hem suçlu hem de güçlü duruma kalkan bu kimselerin üze. rinde duracak değilim. Benim burada üzerinde dur· mak istediğim, yüzde yüz bu milletten ve Türk mifü· )' etinden telakki edilen Kürt Uruğu içinden çıkan bir takım kimselerin ortaya attıkları nifaklardır. 1923 yıllarında şeriat adı altında oynanan oyun, l:ıugün sosyalizm adı altında ve çok daha hainane oy· nanmaktc>dır. Bu oyunlar oynanırken, doğunun geri bı· rakılmışlığı bahane olarak ele alınmakta, doğuda kim adına konuştukları ve hangi soydan geldikleri de meç· hul olan bu yeni ortaya çıkan ekalliyet ırkçılarının ya· r<ı tmaya çalıştığı etnik gurup teraneleri üzerinde du racağım.

103


Kürtlerin türklüğü Çoğunluğu, Doğu ve Güney Doğu Anadolu'da otu ran, kürtçe, zazaca denilen karma bir dille konuşan ve Kürt ismi verilen vatandaşlarımız da , Karahanlı�ar, Akkoyunlular, Uygurlar, Hazarlar, Yakutlar, Özbekler, Kırgızlar gibi bir Türk uruğudur (63). Bu !ı:ı susu be­ lırteri ilim erbabının çoğunluğu karşısındrı ' rrnrtıerin Fars olduğunu veya Arap bulunduğunu talli lı in eden bazı yazarlar da vardır (64) . Her halükarda Kürtle rin kendine özgü bir ırka mensup oldukları yolunda is;> tek iddia yapılmamıştır. Benim şahsen yaptığım araş· tırma ve incelemeler, Kürtlerin ; Araplarla hiç bir ili� (63)

Kı rzıoğl u

M.

Fah rett in - Her Bakımdan Türk Olan

Kürtler - Çalışkan Basımevi Kırzıoğlu M.

Fahrettin tuluş M atb a ası - 968. Van

Tarihi

-

-

-

694.

Kürtlerin

Altınok Matbaası

-

Türkli!ğü

- Kur­

960.

Dr. !ilah mut Çapar - Doğudaki Aşiretlerin Türklüğü Akın Yayınları 972. 94 - Edip Ya­ Hüseyin Namık Orkun - Türk Tarihi -

-

-

vuz - Tarih Boyunca Türk Kavimleri baası 968.

Kurtuluş Mat­

-

-

(64)

Minorsky - Kürt maddesi - İslam Ansiklopedisi C. 6 - Sa : 1089. Meydan Larus Kürt Maddesi - C. 79 Sa : 729 - 735 -

-

Osman

Turan

-

-

Selçuklular

Tarihi

niyeti - Üniversite Basımevi - 965.

104

ve İslam

Mcclc'


kiieri bulunmadığını, Farslar l a ünsiyetlerinin, Selçuk lular gibi, bir dil - kelime m übadelesinden ileri gitme · diğ i n i , Türklerle olan bağlantılarının ise ; milliyette iş­ t:rak olduğunu Kürtlerin

Türk

göstermi�tir.

Buradaki

mevzuumu �

olup olmadıklarını ırki ve tarihi yön

cim incelemeden ziyade, Kürtlerin bir etnik gurup ol · duğunu iddia edenlerin ve azınlık ırkçılığı yapanları n iddiaları nı cevaplandırmaktır. Millet ve milliyet bahsinde

izah ettiğimiz üzere.

milletlere vücut veren tesanüt unsurlarından dini elf alalım. Tü rkiye'de oturan Türk milletinin 36 m il yon

744 bininden 31 m i lyon 130 bininin Türk milletinin men­ subu bulunduğu, İslam dininden olduğu, 36 milyon 74-1 tin nüfustan 31 milyon 1 10 binin i n türkçe konuştuğu, sc. dece bu iki önemli unsurda % 90 oranında bir itti­ fak bulunduğu bilinmektedir. Kaldı ki, vatan , tarih , d evlet bağlılığı itibariyle de yüzde yüz iştirakin olduğu Türkiye'de,

ayrı bir millet mevcudiyetinin yersizliğı

meydandadır . Bu durumda ben, ilmin kabul ettiği kıs­ te: slara göre, Kürtlerin Türk milliyetinden olduğunu açıklayacağıt!l . 1 - Türkler Anadolu'yu 1071 zaferi ile fiilen va­ tan yapmışlardır. Gerçi bundan evvel de Türk akıncı, l a rı Marmara önlerine kadar gitmiştir. Amma tarih, Anadolu tapusunun 107l 'de Türklere verildiğini kayde­ der. Bu tarihte

Anadolu fethine gelen

Alparslan'ın

�0.000 Hassa kuvvetinin yanında 10.000 kişilik de Kürt gönüllüsünün bulupduğunu gene tarih bize bildirmek­ tedir (64) . Her halde bu gönüllüler ganimet için gel· rr.ediler. Çünkü karşıda 200.000 kişilik zırhlarla teçhiz edilmiş Bizans ordusu vardır. Ve Alparslan, ölüm ka lım m ücadelesinin önemini belirterek, isteyen geri dö­ nebilir dediği halde bir tek fert on1:1n buyruğundan ay-

105


rılmadan, harbe katılmıştır. Hem de yalın kılıç. Demek kı bir ülkü için mücadele ediliyor. Omuz omuza kan dökülüyor . Şehadet şerbeti içiliyor, gazilik rütbesi ib· raz olunuyor. Bir avu Ç kara toprak vatanlaştırılıyor. Bunun adına vatan birliği derler. 2 900 sene aynı dini mefklirf! edinilmiş, aynı kıbleye günde beş defa dönülmüş, aynı peygamberin ismi tilavet edilmiş ve bir Allah'a iman olunmuştur. Müslüman olmanın şerefi birlikte tadılmıŞtır. Demek k i bir din birliği vardır. -

3 900 yıldır birbirinden kız almış, kız vermiş, kirve olmuş, birbiriyle aile rabıtası kurmuş soy birli­ ğine inkılap etmişlerdir. -

4 Düşmana taarruzda, hatta Arap ve Acemlerle zaman zaman zuhur eden ihtilaflarda daima birliktt: hareket olunmuş, hatta Türk olduğu halde Kürt telak- · ki edilen Selahattini Eyyubi'nin Eyyubi devleti devrinde dr:hi Anadolu'da sakin kürtçe konuşanlar, Selçuklula rı tercih etmiş, Eyyubilerle birleşmemişlerdir. Kaldı ki, Selahattini Eyyubinin ordusunda büyük çoğunluğu da Türkler teşkil etmiştir. Arada bir huzursuzluk olma­ mıştır. Yani Türk - Kürt unsurlarının ruhi rabıtaları datma bir olmuştur. Tarihi menşe birlikleri vardır. Soy birliği bu ruhi ve tarihi birliği ile kaynaşmıştır. -

5 Örf ve adet, edebiyat, musiki, sanat, misafir.. perverlik, kahramanlık gibi kültürel bağların birliği de bu dayanışmanın bir unsurudur. -

Şimdi bu birlik ve beraberliğe rağmen, ortada sa­ dece mevcut olan ve Rus tarihçisi Minorski'nin evve . ltt soyca Kürtlerin Fars olduğu yolundaki zannı, sonra bu zandan 1920'de rücu edip, lisanen Fars oldukları yolundaki beyanlarına rağmen, dil ayrılığının ne dere106


ce olduğuna bir göz atalım. Gene Minorski'nin devre sınde, onun hayatta bulunduğu zamanda ve hemen her tarafta tercümesi yapılmış bulunan, «Kürtçe - Rusça A imanca>� · lugat kitabında belirtilen bütün Kürtçe keli­ n.elerin lisan bağlantısı teşkil eden kelimelerin men· şei şöylece verilmektedir. -

8308 Kürtçe kelime vardır. Bunun : 1200 kelimesi Zent, 1030'u Yeni Fars, 370'i Pehlevi, 130'u Ermeni, 108'i Keldani, 60'ı Eski Çerkes, 30'u Es · ki Gürcü, 2000'i Arap, 3080'i Türkçe, 300'ü uydurulmu'} kürtçedir. Görülüyor ki kürtçenin kelime yapısında türkçe büyük çoğunluktadır. Kaldı ki, farsça ve arap­ çeı denilen kelimeler, doğuda türkçeleştirilmiş dini ke · limelerdir. Kürtçülerin en fazla sığındıkları dil mev­ zuu da budur. Soy, tarih, dil, din, örf ve adet gibi unsurların ve de vlet birliğinin Kürt ve Türk ayrılığını değil, birliği ni gösterdiği gibi, Doğu Anadolu-da oturan ve kürtçe konuşan aşiretlerin tapu kütükleri , vakfiyeler, otur­ dı1kları yer adları, boy isimleri tetkik edildiği zamaıı bunların güneyden , Arap yönünden değil, doğudan Tür ­ kistan içlerinden geldikleri ve evvelce türkçe konuş· h ıkları anlaşılır. Ben bu arada kendi vilayetimden bir iki örnek ver rrekle iktifa edeceğim. Ki, bu örnekler Bitlis, Bin�öl, Ve n, Erzurum, Kars illerinde oturan kollara da şamil­ dir. Mesela Muş'ta bir Elmalı aşireti vardır. Bu aşi. ı et aynı zamanda amca çocuğu oldukları Bekrani aşi reli ile birlikte, İran, Kafkas bölgesinde oturan ve türkçe konuşan Besrani aşiretinden gelmedir. Gerek E; malı �ti! gerekse Bekrani aşiretlerinin de kürtçe v2 türkçe konuşan kolları vardır. Belekiler, Şebolar, Bala107


banlar, Topallıoğulları aynı _aşiretlerin· türkç'e konuşan kollarıdır. Bunların türkçe konuşmaları 7 - 8 batına da yanması, aile içinde kürtçe konuşanların çok az olması, kürtçenin de kifayetsiz oluşundan bu bölgeye gelen aş· retlerin türkçe konuştukları ve bilahare lisanlarını kay­ bettikleri anlaşılmaktadır. Keza 1250 senelerindenberi Muş'ta bilinen bir Cib· rani aşiret i vardır. Bu aşiret Türklerin Toı:qn kavmi ne mensuptur. Bunların beylerine eskiden «İl Ağası>> c!erlerdi. Muş'taki Hasananlılar da bu Cibraniler'in am­ cazadesidir ve Halti soyundandırlar. Ne gariptir ki, bu Halti'yi de Halidi'ye çevirip,. Arap oldukları iddiasın da bulunanlar da vardır ki bu husus tamamiyle ilim erbabınca reddedilmiştir. Anlaşılmıştır ki, «Halti» yi Halidi'ye çevirme, bir zamanlar Arap mensubu olma ve peygamber sülalesine kadar soyu götürme modası bu anlayışa yol açmıştır. Halti'lerin Halidi 'lerle hiç­ bir rabıtası bulunmadığı anlaşılmıştır. Kaldı ki, Cibra­ ııi'ler ve Hasananlıların içtimai bünyeleri, biyolojik hvsusiyetleri, örf ve adetleri ile Arap unsurlarının ara­ sında hiç bir benzerlik göriilmez_ Oysa ki dağlı bir Kürt aşiretinden hiç türkçe bilmeyen üç beş şahsı alıp. Ege'ye götürünüz. Ege'deki dağlı v e kürtçe bilmeyen ycrüklerle yan yana getiriniz. İkisinin de fiziki olara1< a ynı soya mensup olduğunu görmek mümkündür. Sonra , Bulanık'ta ve Malazgi r t 't e

aşireti vardır_ Bunlar da Türkistan'ın Artuş elinden gel�p Var, Ertuşi

ve Muş bölgelerine yerleşmişlerdir. Varto'da Hormek· liler Dik Külah kabilesindendirler.

bu aşiretler ve bunun gibi diğer aşiretler, 1787 - 1850, yılları a r as ı n · d a , Muş beyler beyi A la att in Pa şa 'nın ve E m in beyin idaresi al hn<ia buİ unmuştur. Esa sen, Muş şehrinin Çin Muş dolaylarında ifade ettiğimiz

108


boyunduruğuna. g irmek istemeyen, Türk boylarının rei. . . si Mamiko'nun ahfadınca kuruldugu, Mamikonlarııı Türk olduğu, evvela lran'a geldikleri ve sonra , İran­ lıların Çin taarruzundan korkarak bunları Muş dolay­ larına, Daron' a (Muş'a) gönderdiği ve Daron'da Ma­ n:iko'nun Muş'u kurduğu ve bilahare de Ermenilere baş olduğu tarihen sabit olmuştur (65). .

Bütün bu izahatımızdan şu netice çıkmaktadır. 900 yıldanberi ve hatta bu yıllardan çok evvelindenberi, muhtelif faktörlerin tesiri ile, Türkler bir çok unsur­ larla birlik kurmuş büyük bir millettir. Bu unsurlarhı. bir çok kavimleri temsil edip eritebilmiştir. Bu arada bir çok Türk de çeşitli vesilelerle dillerini kaybetmiş­ tir. Bilhassa Türklerin İslamiyet'i kabulünden sonra­ ki, dini tedrisatın arapça olması, Büyük Selçuklula:rııı hem hakanlık, hem sultanlık ve hem de şahlık süatını uhdelerine almaları, farsçayı 100 sene türkçe ile bir· likte resmi dil olarak kullanmaları ve Osmanoğulla­ rı'nda bile bu dilin edebiyat dili olarak devamı, dil karışımında büyük rol oynamıştır. 90 yaşında ve türkçe bilmeyen Çermik Kazası'nın Alos Nahiyesi'nden Hüse­ yin ağanın bana 1943 yılında anlattığı _ş u söz hala ku­ l<ıklarımda çınlar. Hüseyin Ağa ile bir lise talebesi ola­ rak konuşuyordum. Söz Kürt - Türk meselesine intikal ettiği zaman bana «Oğul biz Türklerle amcazadeyin eledi. «Ü zaman niye kürtçe konuşuyorsunuz?» diy.:? sordum : .cA evlat, bir zaman Arabistan bizimdi. İran bizimdi. Atala,rımız oralara gider geli.,., alışveriş yapar··

Gün gelmiş ;

dı. Tabii onların da dilini konuşurlardı.

türkçe, farsça, arapça konuşan atalardan, kürtçe ko­ ııuşan bir nesil doğmuş, işte biz buyuz.• dedi. .

-

.

(65) " T. Yılmaz Öztuna

·-

.·.

.,

.

.

AYıiı- eser - ·

Sa

:

52-53.

109


Görülüyor ki, bütün tarih içinde Kürt ve Türk de n ! lcn bu iki unsur tabanda bir.b irini ayrı görmemiş ve

bı rbirine ayrı gözle bakmamışlardır. Ve bu birlik ru hudur k i Tiirk yönetiminde her kademede bu unsurlar n ıüşterck görev almışlardır. Vezir olmuş, nazır olmuş, h: ıkiın olmuş, paşa olmuş ve vali olmuştur. Türklerde devlet a nlayışının merkeziyetçi olmaması, beyler bey !iğ i hai indc �·önetilmesi, beyler beyliklerinin hakana t<.bi iycti ve iç i şlerinde muhtariyetleri, zaman zaman beyl ikler arasında da mücadelelere sebebiyet vermiş· t i r . Bu mücadeleler hiç bir zaman bir ırki ayırımın ne t iccsi ol m a mı15 t ı r l\>lerkczi bir devlet olan Osmanoğul . lı. ri"nda bile, mücadelenin ağırlık merkezi gayrimüs l i m diyarlara yöneltildiği için, müslüınan ülkelerde Türk beyliklerine, devlete başkaldırmadıkça iç işlerine müdahale olmamıştır. Nitekim kürtçe konuşan doğuda­ kı bazı Kürt beyliklerinin de. iç işlerine karışılmamış· lır . Şimdi görülmektedir ki, bu beylikler arasındaki y<.!rı m uh t ar durumlar, sanki bir ayrı millet ve ayrı d e v lCt mevcutmuş gibi yorumlara tabi tutulmaktadır; Bu yorumların yers izl iğine ileride temas edeceğiz (66> . ,

.

DPl irttiğimiz hususiyetlerle, Kürtlerin Türklüğündf' ol !ırn masma rağmen. sadece dil mevzuunu el• ? ; ı ! ı p Tii;·klcı· a ra sı n d a nifak yaratmak isteyen i ç v e dıi m ü nafıkların bulunduğu zaman zaman görülmektedir. h�e s o n zamanla rda bu münafıklık ihanete varac :ık k:• dar ileri götürülmüştür. Şimdi ben bu hususları ay· �lihlığa kavuşturmak suretiyle milleti bölüp parçala· '.i iiphe

ı

66)

Evliya Çelebi - Zuhuri Danışman - Seyahatname Kardeş Matbaası - C. 5 . Sa : 107-108.

-

Esad Uras - Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi Yeni Matbaa 950 - Sa : 547-617. -

1 10


ı :ı a k isteyenlerin iç yüzünü de özetle ortaya koymak diyorum. Hep özetle söylüyorum. Zira ; değindiğim rr cselcler, mevzuumuzun hacminin çok üstündedir. El ­ bette ki bu kitabın okuyucuları bunu takdir etmekte­ di rler. ?ira ; bu eser yüzlerce kitabın eleştirisinden meydan gelmiş, bir nevi terkiptir. Esasen gayesi de yl!karıda belirtildiği gibi, gençlere derli toplu umumi n'ahiyette bir bilgi vermektir. İsteyenler kitabın sonun ­ da vereceğ imiz mehazları bulup okumakla bu mevzu ­ lara daha derinlemesine inebilirler.

111


Kürtçüler ne istiyorlar 1960 yılındanberi bir takım yayın organları, kürt Hele 1961

çülük mevzuunu işlemeye başlamışlardır.

Anayasası'nın getirdiğ i demokratik anlayışı ve sosyal adalet ilkesini yanlış tefsir edenlerin ortaya attığı sos yalist görüşlerle bu düşünceler daha da şiddetle

ele

C' iınmış

ve adeta devlet içinde devlet yaratma, millet içinde milletler yaratma çab�sına girişilmiştir. Öy le k: bu çabalara bakılırsa, adeta her aşiret bir millet,

her aile bir kavim olarak ilan edilecek. Mesela benim son zamanlarda gözüme ilişen yayınlardan : Yeni Gazete, Barış Mecmuası, Yeni Akış Mecmua­ <:ı, Forum Dergisi, Yön Dergisi, Ali Faik Cihan'ın Sos­ yalist Türkiy�si,

Mehmet Ali Bozarslan ' ı n Doğu'nun

Sorunları, Behice Boran'ın Türkiye ve Sosyalizm So­ runları, İsmail Beşikçi'nin Doğu'nun Düzeni, Tarık Zi ya Ekinci'nin Doğu Dramı, Kemal Badınlı'nın

Kürtçe

Gı ameri, sözde Doğu Kültür derneklerinin bir yığın be yannamesi. .. Ne gariptir ki, bu dergi, kitap ve beyan namelerin hepsi de Marksist - Sosyalist fikirler :ve slo . g anlarla isteklerini umumi efkara sunuyorlar. }3u eser ­ lerin <<Doğu Sorunu» dedikleri ve üzerinde ittifak ettik · leri meselelere bir göz atalım :

1 Doğu sorununun çözülebilmesi , Marksist - Sos · yalist bir doğrultuda mümkündür. Diyalektik materya­ -

lizme göre hareket olunmalıdır (67) . (67)

İsmail

Beşikçi

- Doğunun Düzeni

- E. Yayınları -

970 Sa : 467. Behice Boran - Türkiye ve Sosyalizm Sorunu - Gün -

112


2

-

Kürtler Etnik bir guruptur. Bunun için Do

ğı..' daki vatandaşlar kendi dilleri olan kürtçeyi kullan­ �alıdırlar.

Kürtçe,

okullarda

okutulmalı, okullara

kürtçe bilen öğretmenler atanmalı, bölge okulları kal­ dırılmalı, kürtçe kitaplar, dergiler basılmalı, gazetelet' çıkarılmalı, Kürtlere de Rumlar ve Ermeniler

kadar

hak verilmelidir (68).

3 - Dini ayinler ıterbest bırakıl.malı. Anayasa 'rur. 12. maddesinde verilen bu haklar kemaliyle kullantl­ mahdır.

4

.,....-

Doğu düzenine hAd.ın olan,

şeyhler, burjuva sınıfı

beyler,

ağalar,

(yani orta halliler, bakkallar .

tüccarlar, attarlar, müteahh itler) ortadan kalkmalıdır. Çünkü bunlar sömürücü, aracılardır. Batıdaki sömürü­ lerle birleşip doğuyu sömürüyorlar (69).

Mehmet Emin Bozarslan - Dolunun Sorunları - İş Matbaası - 966 . ((18)

Mehmet Emn Bozarslan - Aynı eser - Sa : 68, 168, 172. Behice Boran

62, 67,

Aynı eser - Sa : 193.

İsaniu Beşikçi -

Aynı eser - Sa :

1�3-

Şevket Silreyyı Aydemir - Tek Adam - Yüksel baası (69)

-

966

-

Şevket Süreyya

968 - C.

Aydemir

_

2. Adam

Yüksel Mat­

·

Sa : 303, 307. Şevket Süreyya Aydemir - Tek Adam - C. Ill baası

-

Mat-

Sa : 222 - C. il. 1

-

221 . Behice Boran - Aynı eser - Sa :

-

�"'- :

251,

191.

Mehmet Ali Aybar - Bağımsızlık, Demokrasi. Sosya­ lizm - Gerçek Yayınevl - !168 - Sa : 281, 282, 649, 651.

Ali Faik Cihan - Sosyalist Türkiye - Toplum Yayın­ evl . 968 - Sa : 212. Mehmet Emin Bozarslan . 38 , 41, 42, 43, 72, 73.

Aynı

eser

.

Sa

:

8,

10,

113


5 - Doğuda sür'atle dır (70) .

toprak

reformu yapılmalı­

Mevzuum uzla ilgili iddiaları bunlardır. Evvela belirtmeliyim ki : Kürtler Türk milliyetin· den oldukları ve etnik gurup telakki edilmedik!eri için, tarihin hiç bir devrinde Rum ve Ermeni muamelesine tabi tutulmamış, bu memleketin sahibi aslisi olarak mü talaa edilmiş ve yukarıda da belirttiğimiz gibi, devle tin her kademesinde yetkili mevkilere getirilmişlerdir. Bunun için de Türk milliyetinin imkanlarına kavuştu­ rulmak istenmişlerdir. Laz, Çerkez, Türk boyları gibi 'I ürk maarifinden aynı derecede istifade imkanına sa bip kılınmışlardır. Zira ; bu unsurların Türk milliye!. çerçevesi içine sokulması bir asimilasyon değil, asla rücuun teminidir. Bunu her namuslu insan idrak et ınektedir. Eğer Türkler Kürtleri bir etnik gurup telak­ kı etseydiler, bugüne kadar bunlara azınlıklar hukuku tatbik edilir, o zaman dil ve din ayrılığı dolayısı ile, Kürtlerin de ayrı tedrisata tabi tutulması ve devlet kademelerinden uzaklaştırılması gerekirdi. Daha sonra, Anayasa'nın 12. maddesindeki : «Her · kes, ırk, dil, cins, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve :nezhep ayrımı gözetmeksizin kanun önünde eşittir> hükmüne dikkat edilirse, burada vatandaş olan herke· ı;in kanun Öf\Ünde eşitliğinden bahsedilir. Burada kasıt TÜ!'k milliyetinden olmayan ve fakat, Türk vatandaşh ğmı benimsemiş olan kimselere hukuken ayrı muame­ le yapılmayacağını amirdir. Esasen her devirde, Türk­ lerde bu husus diğer milletlerde olmayacak kadar ge (70)

lllebmet

Emin Bozarslan

Behice Boran İsmail Begikçl

114

-

-

Aynı eser Aynı eser

Aynı eser -

Sa

197. Sa.: 470. :

-

Sa

:

155.


niş ş,ekilde tatbik edilmiştir. Rum, Ermeni, Musevi va tandaşı dedikleri haklara bu sebeple sahiptirler. Yok­ sa, Türk milliyetine, ana unsura mensup olanlara d J böyle muamele edileceği anlamına gelmez. Kürd'ü Tür!< milliyetinden ayırıp bu kategoriye sokmak, hem tarihi gerçeklere ve hem de bugünkü milliyet anlayışına uy­ maz. Kaldı ki , 12. maddeyi anayasanın diğer madde­ leri ile mütalaa etmek gerekir. Türk devletinin bölün· mezliği, Türk dilinin türkçe olduğu, bir vatandaşın kendini Türk addetmesi- gibi hususlar, Türk vatandaşı olan ve Türkiye'de yaşayanların ; öncelikle, kendileri­ ni başka milletten addetmemeleri gereğini ifade eder. Bunun aksi, başka bir milletin özlemi içinde, bu mille tin başında ve içinde bulunmayı mümkün kılmaz. Azın liEtın ekseriyete baş olduğu, hükmettiği, hangi devlette görülmüştür ? Kürtçe öğrenim yapılmasının istenmesi, kürtçe okulların açılması, kürtçe öğretim yaptıracak öğret­ menlerin tayin edilmesi, kürtçe adalet icrasını da bir likte getirir. Yani mahkemelerin de kürtçe cereyanı ge rE:.kir. Tabii bir netice olarak memurların da kürtçr bilenlerinin tayin olmasını icabettirir . Hülasa yeni bir Kürt milliyeti ve Kürt milleti yaratmak gerekir. Ya­ hut iddia edildiği gibi, nisbeten yaratılmış olan bu mil­ liyeti kabullenmek icabeder. Bu düşüncelerin altında bu fikir yatar. Böyle bir fikrin kabulü ise, ister iste­ mez ayrılığı da birlikte getirir. Sosyalist kürtçülerin is­ tediği, Sovyet Rusya'da olduğu gibi, Türk boylarını li sanı ayrı ayrı gruplar halinde Türkiye'yi bölmek, Sov· yet misilli bir devlet anlayışı içine girmek ve böylece de, Rus enternasyonalinin bir devleti olup çıkmak. Ana­ yasa'nın 4. maddesindeki «Egemenlik kayıtsız şa_rtsız Türk milletinindir.» Sözünü görmemezlikten gelip,

12 . ırn


maddeye sarılmak isteyenlerir;ı varmak istediği bu nok­ tadır. Elbetteki, ifade edegeldiğimiz gibi, evvela Kürtler Türk soyundan geldikleri, sonra, Türk milliye­ tine mensup oldukları için, kendilerine bir an evvel li· s;ınları türkçeyi öğretip bu milletin içine nifak sokma!<. isteyenlerin hareketine sed çekilecektir. İ kinci olarak, iddia ettikleri gibi komünistlerin «Kürtler Türk değildir, binaenaleyh evvela kültüren sonra da fiilen birbiriİı· den ayrılmalıdır» siyasetlerine bu milletin bekası ve milli birliği müsaade etmez. Bunun tedbirini millet oi.arak almak mecburiyetindeyiz. Çünkü bu devlet, bu­ gUn, ittihadı anasır devleti değildir. Milli bir devlet­ tir. Bu devletin adı Türk devletidir. Bu milletin adı Türk milletidir. Bu vatan da Türk vatanıdır. Asgari anlamda bunu böyle kabul edenler Türk'tür. Bunu böy­ le kabul etmeyenler elbette Türk mütalaa edilemez, azınlık mütalaa edilir. Azınlıklara da ona göre muame­ le yapılır. Doğuda ağalığın, beyliğin, derebeyi kalıntısı un­ surların, burjuvazinin (yani bakkalın, tüccarın, atta rın, müteahhidin, orta sınıfın) hayatına son vermek isteyen bu yazarlar, doğuyu da tanımadıklarını bu eı:.erleri ile ortaya koymuşlardır. Zira : Değil, cumhuriyet devrinde, tarihin hiç bir devrin­ de Türklerde ve doğuda Avrupai anlamda ne bey ne ağa olmamıştır. Doğuda aşiret reislerine bey veya ağa denir. Aşiretler ise, yukarıda belirttiğimiz gibi bir ba hadan gelen ailelerin çocuklarıdır. Bu aileler, içlerin den yaşlı veya bilgili aile mensubunu başlarına geçirir. Ona bey veya ağa denir. Doğuda ağalar, beyler ; hal kı sömürme, şöyle dursun , mensup olduğu aşireti ko� rumak , kollamak, doyurmakla da mükelleftir. Aşireti­ · nin fertleri fakir bir bey ve ağa, toplumun lanetine 116


maruz kalır. Sadece bu toplum baskısı ile ağa vcy;� bey üzerinde bir kanun kadar baskı unsurudur. Kaldı ki, cumhuriyette kürtçe konuşanlar değil türkçe konu şanlar da dahil bütün doğu beyleri sürülmüştür. Bey lik, ağalık, paşalık, şeyhlik tasfiye edilmiştir. Sonra­ dan demokrasi ile türeyenler içinde, bu anlamla ağa, bey ; nisbeti bile yok denecek kadar azdır. Yeni ağa­ lar, partilerin köylerdeki ocak bucak başkanlarından ve zilyetlikten tescil toprak sahiplerinden meydann gelmiş gözü açıklardan doğmaktadır, doğmuştur. Bun­ ları Avrupai mmada ağa telakki etmek kadar abes bir şey olamaz. Ymi bugünkü ağa denilenler, cibilliyet ağaları değil, servet ağalarıdır. Bunların da cürmü hacimlerincedir. Binaenaleyh baskı, zulüm diye bir hu­ sus mevzuubahis olamaz. Olan sadece iktisadi isti<;­ mardır. Bu da bir devlet mevzuudur. Hükumetlerin ik tisadi anlayış mevzuudur. Halli, etnik gurup teranesi ile değil, vatanperverlik duyguları içinde mümkün· dür. Toprak reformu, sanayileşme ve kalkınma mevzuu bizim sahamız dışında, yani işlediğimiz mevzu dışında kaldığından üzerinde durmayacağım. Zira ; toprak re­ formu mu? Tarım reformu mu? Sanayi mi? gibi ikti­ sadi görüşler, ilim adamlarının münakaşa mevzuu olup gelmektedir. Bu hususta Türk milliyetçilerinin toplum­ cu görüşünü belirtir eserler de verilmiştir (71). Kürtçülerin bir istismar mevzuu olarak ele aldık­ ları doğunun kalkınması mevzuu , bir gerçek meselesi­ dir. Ancak, bu gerçe�!k onların iddia ettikleri gibi, bir etnik gurup ayrılığından değil , Türkiye şartlarının ica(71)

Kurt Karaca 971 .

Milliyetçi Türkiye - Çınar Yayınevi

117


hıdır. Bunu, ilmin ışığı altında, milleti, yurdu bölme­ den, parçalamadan sonuca bağlamak lazımdır. Türkiye'nin kalkınması için girişilen plancı devre­ de, ilk beş yıllık planda doğu kalkınmasına önem ve­ rilmişti. İkinci beş yıllık planda ise, bu kalkınma nis­ beti kısılmıştı. İkinci beş yıllık plan hazırlandığı sıra­ da liberalist düşünce sahibi Adalet Partisi iktidarda idi. Bu partinin iktidarı da ilk zamanlar 30 milletveki­ li ekseriyetine dayanıyordu. Oysa ki Adalet Partisi'nde vcğudan seçilmiş 60 milletvekili varJı. Doğulu olup, batı illerinden de meclise gelen A.P. milltvekilleri de vardı. Bunlar A.P. iktidarına tesir icra edip, ikinci beş yıllık planda doğu kalkınmasına gerekli önemin veril mesini sağlayabilirlerdi. Bu yapılmayıp da, planın ka­ bulünden sonra, doğuda mitingler yapıp, meseleyi bir etnik gurup meselesi haline getirmenin samimiyetle bağdaşır tarafı yoktur. Ne gariptir ki, işçi partisinin oyunlarına gelinmiş, bir takım kasıtlı komünistler, kürtçüler arasına saf vatandaşlar da katılmışh.r. Büyük Millet Meclisi'nde, milletvekili dokunulmaz­ lığına Qürünerek ulu orta konuşanlar, kanunsuz ve suc; teşkil edercesine konuşanlar, bu konuşmalarını dışarı­ da da sürdürmektedirler. Bir milletvekilinin mecliste konuşmasının dışarıda da neşri ve ifadesi suç olmadı­ ğı mülAhazası ile işçi partililerin mecliste konuşup, dışarıda propagandaya girişmeleri ve bunların önlen­ n.•emesi, Türkiye'yi bir anarşi içine solanuştur. Özel­ likle doğuda bir kısım eŞkiyaların vatandaşı tedirgin etmesi ve bunun Tarık Ziya Ekinci tarafından Meclise a sayişsizlik mevzuu olarak iletilmesi, işçi partililerin de cgörüyor musunuz hüktlmet eşkiyanın hakkından ge­ lemiyor> gibi propagandalan, bu eşk.iyaları bertaraf 118


etmek için doğuya zabıta kuvvetler i gönderilmesi üze­ rine de bu sefer bunu halka zulüm unsuru diye takdim eden ve «Batıya bando, doğuya korn.ıı.ndo» teraneleri y apan gene aynı kimselerdir. Ve gene işin garibi, do ğuda jandarma zulmünden bahseden bu anarşist ko­ l'T' Ünistlerin babaları, amcaları da zamanında C.H.P. tek parti devrinin, bölgede, jandarma erleri ve çavuş­ ları idi. Yani jandarma devri diye kötüledikleri devri11 jandarmalarının çocuklarıydı. Görülüyor ki, hangi noktasından alırsak alalım, do· �uda 19BO'danberi yaratılan hadise, bir geri kalmışlık ve doğu sorunu meselesi değil, kardeşi kardeşe düşür­ mek için komünistlerin yarattığı ve kürtçülerin de işle­ d:ği bir ayrılık davasıdır. Kürtçüler komünistleri , ko rr ünistler de kürtçüleri kullanıp, yurdu parçalamak, milleti bölmek yolun� başvurmuşlardır. Kürtçülük mevzuu üzerinde bu kadar duruşumu· zun sebebi, kürtçülerin Türkiye'de bir nüfuz ve söz sahibi oluşlarından değildir. Kürtçülük yapanların, bü· tün doğulular adına konuşur gibi tavır takınmaları, sos­ yalistlerin militanlıklarını yapmaları, yazılan eserleri!l çoğundan devlet ricalinin dahi haberdar olmamaları, cloğuluların komünizme sürüklenmesi için yapılan gay­ rEtlerden saf vatandaşların haberdar kılınabilmesi ge­ reğine inandığım içindir. Şurasını ehemmiyetle belirtmek isterim ki, doğu­ da otııran vatandaşlara ister Kürt densin, ister Türle drnsin hepsi de doğunun iktisaden kalkınması davası peşindedirler. Bu dava sonuna kadar da yürütülecek­ tir. Çünkü : Doğu kalkınması sadece doğunun değil, bütün Türkiye'nin de kalkınması davasıdır. Yönetici­ ler bu hususu göz önünde bulundurarak plan ve prog ramını ona göre yapmalıdır. Bu arada ana dili olan 119


türkçeye kavuşması için de gerçekçi bir maarif siyast­ tinin tatbikini beklemektedirler. Türk m illetini ve Türle vatanını bölmek, parçalamak isteyenlerin karşısında, İsmail Beşikçi gibi, harb sırasında, Kafkas Ermeni ko­ mitecilerinin Muş ovasında Türk -ve onların Kürt de­ dikleri insanları katlederken, sadece Ermeni komitacı­ larının parasına ve iğfaline alet olan küçük Alikan aşi­ relinin de Ermenilerle birlikte Türk ve Kürtleri vuru­ şı.:na mükafat olarak Alikan aşireti adına doktora yap­ ması da yapmaya devam etmeleri de bu sözde ilim eterlerinde bu memleketin namuslu insanlarına milli­ yetlerini inkar diyorlar diye, politikaya girişmeleri doğuluları yıldırmayacak, bu cibilliyetsizlerin cibilli­ yetini ortaya koymada gecikmeyecektir. Kürt olmadı· ğını söyleyen İsmail Beşikçi, bu eseri ile Türk olmadı ğını da göstermiş, ele aldığı mevzu itibariyle tipik bir Ermeni sempatizanı olduğunu ortaya koymuştur. Aca ba, Beşikçi Ermeni midir? Yoksa komünist midir? Ese ri bu iki tema üzerine işlenmiştir. Hazırlamakta bu ­ lunduğum d>oğunun düzeni mi - Beşikçinin düzeni mh adlı eserimde bu hususa enine boyuna değineceğim.

120


Artık b u ya raya b i r neşter vu ru l m a l l d ı r Yukandanberi izahedegeldiğimiZ' millet ve milliyet anlayışımız içinde, XI. A sırdanberi !i'ürkiye'de yaşayan ve bugüne kadar nesilleri devam eden anasırı; Milli ve sos­ yolojik açıdan ikiye ayırmış, bir kısmını Türk Milliyeti içinde mütelea etmiş , böy�ece Kürt, Çerkez, Laz denilen unsurları özbeöz Türk telakki etmiş, diğer unsurları et­ nik gurup olarak ayırmış, tüm vatandaşlık haklarına sa­ hip addetmişizdir. Bu tasnifımiz bizim kavli mücerrediınizde kalmamış , bizatihi devlet siyasetimizin, hukuk anlayışunızın temeli­

ni de bu düşünce teşkil etmiştir. Hal böyle iken, Türk milliyetine mensup olanlar içinde gerek dış tesirlerle, gerekse iç tahriklerle kendisini Türkten ayrı telakki eden şahıslar görülmüştür ve görül­ mektedir. Nitekim, ya.kın tarih in Kürt Teali Cemiyeti mensup­ ları içindeki bazı zevat , Koşgiri, Dersim , Yozgat, Adapa­ zarı, Şeyh Sait olaylannın müsebbibleri ile, bugünkü Kürtçülük hareketlerinin önderleri bu kimselerdendirler.

121


D ava l a n n e d i rD avaları, d ün ne id iyse, b u �ün de o d u r. :-; u fa rk la k i , dün y ıkm ak , p arc; alama k i st e d i k leri b i r i m p a rat o rl u k i d i . Bu gün ise , b ir m i ll i d evlettir, Dün y ık ae a k la r ı ;. !'ri n c k o ­ y acak ları n ı tasarlad ıkları kü<,'. Ü k kiiı;ük d P vll' t ı; i k le r ı ı ı a r i ­ feii i l e sömürücüler i n ı · k ı ı w ğ i n e yağ sürıı ı c k y e r i n e , gün , parçalayaca k ları, b ülccekleri m i ll e t bü tü n lü ğ ünü ret al tına so kmaktır. Bu esarette n b e k le n en i se , i <;

n•

bu­ l' Sa ­ d ı�

olmak üzere ik i m e n faaltır. D ış men f aat ; y e r altı ve y er üstü ser;Ptleri, b ir i h ı ı ı i � insan gücü potansiyeli karş ısınd a , u y anan

w

gPli� e n , ce ­

z ir d e vri nden med d evrine �ec; eceğ i aş i ka r o l.a n ' J 'ü rkiy e ' ­ n i n , y ük selmesi n i , kalk ınmasını ii n le nı e k . Biiyleee. D o ğ u ve B a t ı n ı n Tü rk iye v e Orta D o ğ u ' d a k i sömürüsünün d e va­ m ın ı sağ lama k . Z i ra , g eliş miş ve kalk ınm ı� bir Tür k i y e , O rta D o ğ u 'da ü ç ü n c ü b ir d ün y a n ın te� e k k ül ü n e , Doğu vP Batı a rasında Lı i r d P ı ıge u n ı.u ru n u n ku r u lmasın a , b u gün k ü sü p e r d e v letleri n siy a se tleri n i n d e ğ i� nw si n e Sl' bep o lab i l e ­ ce kti r . İ ş te bu k u vve tler

bütün

seb e bi orta d a n ka l d ırıı ıa k i ç i n , d ış şer gii<,'. l e ri

i le

gay ret

sarfe tıne kted irler.

Adeta Tü rk iy p ' d e k i se farethaneler b ir e r e n telijans se rv i si gi b i ç a l ış m a ktadılar.

1 :> 2


İç menfaat ise; Kürtçüleri kullanmak sureti ile ko­ münizmi

Türkiye'ye yerleştirmek ve de Komünistleri

kullanmak sureti ile, Rusya' nın bir peyki dahi olsa, hu dutlan belirlenmiş bir Kürt devleti kurulmasını sağla mak. Görünüm bu ise de, her halükarda iki ıtıenfaatın di birleştiği nokta emperyalizme hizmettir. fıpkı B irinci Cihan harbinde ortaya çıkarılan bir ermeni meselesindı olduğu gibi, bugün de bir dil ayn!ığı bahanesi ile ortay; çıkarılmak istenen dava budur. Yıkmak, parçalamak,

za

yıf düşürm ek ve hükmetmek. 10 yıldanberi Türkiye'dr oynanan oyun bu davaya mütevecihtir.

1 23


Ne olacak Eserimin incelemesinden anlaşılacağı gibi, ben ; bir insanın ne oldu ğunu , ana vr> babasının mensup old u ğu su lbe göre değ il, fikren kr>ndisi n i addettiği nesebe göre tayin ederim. M ad em ki, Kürtler ayrı b ir ırktır. Ben de Kürdüm d i­ yenler bugün Türkiye'de vardır. Ve bunlar yazıları ile, sözleri ile, eylemleri ile h ala faaliy ettedirler. Ve de kendi­ lerini Türk vatanda�ı olarak ta kabu l etmemektedirler. Bu nlar &ib ende özbeöz Türk olsalar Türk değ illerdir. Bunların üzerinde ( Sen Tür k !lin ) deyip durmak, abesle iştigaldir. Bunlar üzerinde ilim adamları, yazarlar değil, Kanu n adamları, kanunlar durur ve durmalıdır. Bu du­ ruşmada bu zevatı k iram katlanmalı ve saygı du ymalıdır­ lar. H iç bir millet, kendisini bölmek isteyenlere, buyur benim yurdumda, b enim devletimin i çinde ye, i ç , semir ve beni böl demez. Bir babanın evini y ıkmak isteyen nan­ kör oğlunu kolundan tutup kapı dışarı ettiği gibi, bir devlet te kendisini bölmek isteyen velev öz evladı da ol­ sa, millet varlığını koruma k i ç in ne İcab ediy<;>rsa onu ya­

par. Artık fi kirler ve kalemler değil, kanınl.ar ve nizamlar uygulanır. icabında si!ahlar k o nu şur. Gerçi henüz devlet tarafından cidd i

1 :� 1

bir tedbir gtırülmemekle beraber, on


yıldır şu veya bu yoldan akıtılan kanların temelinde bu yatar. Onlar zaviyesinden buna elem duymamak İcab eder. Çünkü yaratmak istedikleri budur.' Bizim zaviyemizden ise; Bin kere HAYFA. Hayfa ki; üç sergerdenin yüzün­ den b inlerce DERSİMLİ, KO ÇG1 R1Li, PALULU kardeş­ lerimiz yok olmuşlard ır. Bin kere Hayfa ki; bir Molla BARZANİ yüzünden b inlerce kardeşimiz Irak'ta, İran 'da yok olmuşlardır. Bugün de birtakım sergerdeler binlerce kardeşimiz şahsi heves ve emelleri uğruna yok etme gay­ reti i çinde bulunuyorlar. Biz ise, bize düşen uyan gayreti içinde bulunmaktayız. Bu uyarı gayretimize, Devletimizin, Hükümetimizin ve siyasilerimizin de katılmasını, özellikle hükümetimizin laf ebeliğini bırakıp hiç olmazsa, Fransa 'nın Paris üni­ versitesinde kurulan Kürdoloji Enstitüsünün yapmakta ol­ :luğu gayri ilmi çalış malara mütenazır ilmi çalış malarla, .)zbeöz Oğuz boyuna mensup bu Türk evlatlarını uyarma l:ayreti içine girsin. Fransız'lann yaptığı gibi, ilim erbabı­ na cep kitaplan halinde tebliğler hazırlatsın , Dünyaya ve Türkiye'ye dağıtsın. Ta ki gafillerimiz uyansın. Uyanık­ larımız bölücülerin oyununa gelmesin. Türk Devleti Kürt Uruğuna sah ip çıkmalıdır. Bu sö­ züme eyamperestler gülecekler ve de örnek gösterecekler. Türkiye dışındaki Türkçe konuşan mazlu m Türke sahip çıkmayanlar, Türk menşeli Kürt uruğuna mı sahip çıka­

caklar. Doğrudur bu söz zahir. Bunun içindir ki biz bu mücadeleye Türk mütefekkirlerinin, ilim adamlarının sa­ hip çıkmasını istiyoruz. Şu veya bu devlet gücencek diyF biz , tarihi gerçekleri saklayıp, kaçındığunız müddetçe

onlar b�den olanlara sahip çıkmaya çalışacaklar, bunur. propagandasını yapacaklar, yapmaktad irlar da. Bizim de ilim erbabımızca, mesele derinliğine ince·

125


lenmeli, gerek Selçukiler ve gerekse Osmanoğullar dev­ rinde olduğu gibi, Kürt, Laz, Çerkezin ayn ayn ırklar, etnik guruplar telaki edilmeyip, bu milletin öz evlatları olarak mütelea edildikleri ve devlet hizmetinde görev aldıklan,

bütün

millet

haklanndan kemaliyle istifade

ettikleri hususu ortaya konmalıdır. Türkün Kürde zulüm yaptığı, Kürdün asimilasyona tabi tutulduğu yolundaki iddialar cevaplanmalı, tedibin isyankarlara karşı yapıldığı asimilasyonun ise, iddia edi­ lenin aksine, ters yönden vücuda geldiği, bu yüzden Tür­ kün Macar, Bulgar, Arap, Kürt yapılıp çıkıldığı gösteril­ melidir. Ne gariptir ki; Türkiye 'de böiicülük davası güdenler, her devirde bu devletin en mütena yerini işgal etmiş; ge­ lirlerin kaymağını yemiş olanlar arasında zuhur etmiştir. Kürt Teali Cemiyetini kuranları tetkik ettiğimiz zamar., 7.amanın yargıtay azalannın, paşalarınının, müderrisleri­ nin, hocalarının bu cemiyet yöneticileri arasında bulun­ du ğunu görmekteyiz . Koşgiri hareketini, Dersim hareke­ tini, Ş eyh Sait hareketini tetkik ettiğimiz zaman, karşı­ mıza zamanın Valisi, Kaymakamı, mutasarrıfı, Bucak Müdürü, yüzbaşısı, paşası çıkıyor. Bugün de bütün hare­ ketlerin mihrakinde, bu devletin yüksek tahsil müesse­ selerinden neşet etmiş , yüksek mevkiler ihraz etmiş kim­ seler olduğunu görmekteyiz . Bu ne biçim asimilasyon ve baskıdır ki, devleti yıkacaklar, devletin mutena yer­ lerinde bulundurur. Ne gariptir ki; Türk milletinin kendilerini ezdiğini söyleyip , kendilerini etnik gurup telakki edenler, yıllar yılıdır, bizim Türk, kendilerinin etnik gurup telakki et­ tikleri tarafından yönetildiklerini biran olsun tahattur bu yurmuyorlar mı? Biran olsun Cumhuriyet döneminde Devlet başkanlığına gelmiş olanlar, Başbakanlık mevkiini

126


ihraz etmiş bulunanlar, ve de bakanlar tetkik buyuruldu­ ğu zaman, göıülür ki; Bu devleti yönetenlerin ekserisi, bizim Türk , kendilerinin Kürt, Çerkez, Laz telakki ettik­ leri kimseler iç inden yetişmişlerdir. Hatta o kadar ki, bu kimseler arasında değil kendini etnik gurup mensubu te­ lakki edenler, bizatihi Kürtçü olduklarını fakülte sırasın­ da ifade edenlerden, bakanlık makamına kadar çıkmış bulunanlar mebzuldur. öyle ise, mesele bir asimilasyon değil, mesele yabancıla�a alet olmak, veya kendi ihtiras­ ları uğruna vatandaşları birbirine düşürmek, lisan aynlığı ve mezhep aynlığı körüklenmek sureti ile ikbal sağla­ maktır. Bu düşünce sahipleri, düşüncelerinde devam edip dursunlar, biz öz vatan evlatlarını uyarmak, milli birlik ve beraberliği takviye etmek yollarını ilgililere gösterme­ ye devam edeceğiz. Milletler, acılarında ve kederlerinde müşterek olan insanlarla milli bağlarını kuvvetlendirebilirler. Bu bakım­ dan, evvel emirde ana lisanını kaybetmiş bulunan kardeş­ lerimize, Türkçeyi biran evvel öğretmek için ciddi bir eğitim seferberliğine girilmelidir. Bir t.araftan bu seferberlik yapılırken, diğer taraftan Vilayetler kilit noktalarına, Vali, Kaymakam, Milli Eği­

tim Müdür, Baş savcı, Emniyet Müdüıü, Jandarma Ku­ mandanı gibi zevatı, Türk Milli harsına, kültüıüne ve ide­ ulojisine vakıf yetiştirmek ve öylece atamak. Bu zevatı mahalli mesleki liderlerle, özel idare yöneticileri ile irti· batlı kılmak ve böylece Devlet-Millet kaynaşmasını

sağ­

lamak Hizırndır. . M evzubahis kilit noktalarına ve eğitim müesseseleri­ ;ıe kat 'iyetle kendini Türk Vatandaşı saymayanlar getiril­ memelidir. Bu bir kıyım değil, bizatihi bir haktır. Yavru­ larımızı böylelerinin eline vermek cinnettir.

1 27


Mane"O'i değeflerd e · kufu.]A.Q ·l:l'l,tU'lc>maddi dı!ğerlerde

.

de perçinlenmelidir. özellik1e .

.

1 - Türkiye'De Toprak ve Tannı Reformu kemali ile ele alınmalı ve kısa zamanda gerçekleştirilmelidir.

2- Deprem, heyelan, su _baskını, kaya düşmesi gibi tabii

afetlere

maruz

bulunduğu

ve Türk

köylerinin

% 80 'ini teşkil ettiği sapt.anmış bulunan köyler tarım kentleride birleştirilmeli, alt yapı hizmetleri bu kentlere götürülmelidir. Böylece aşiretleri yapma olanağının

halk ve halkı millet

gerçekleştirilmesi,

göçebe

milletin

yerleşmiş millet haline gelmesi sağlanmalıdır.

3- Başlanan yaygın sanayileşmeye hız verilmeli ve atılan temeller lafta kalmamalı, biran evvel gerçekleş­ tirilmelidir. Kurulan fabrikalara vatandaşlar ortak kılın­ malıdır. Bu ort.aklık b ölgesel olmaktan ku�nlıp yaygın­ laştınlmalıdır. Güneyli

Mesela,

vat.andaşlar

Batılı

vatandaşlar,

kuzeydeki,

Kuzeyli

güneydeki, vat.andaşlar

doğudaki, Doğulu vatandaşlar batıdaki, Orta Anadolu '­ daki müesseselere , fabrikalara ortak k

.Anmalıdır.

Batıya

göz diken bir düşman karşısında Doğulu veya diğer bölgelerden birine mensup vatandaşlar manevi bakmıdan olduğu kadar, maddi bakımdan da ilgi duymalıdır. Doğu­ ya göz dikenler karşısında da, diğer bölgedeki vatandaş­

lar manevi bakmıdan o lduğu kadar - maddi bakımdan da ilgi · duymalıdırlar. Böylece körolası bölgecilik, mahali­ cilik fob isi yerine, milli birlik ve b eraberlik duygusu kabn olmuş bulunsun. Dışt.aki ve içteki düşmanların da arzuları kursaklarında kalsın. Bu önerilerim gibi, daha bir çok öneriler düşünüle­ bilir ve bu düşündüğüm öneriler Kürtçülere acı gelebilir. Buna katlanmalıdırlar. Zira, kendileri

nasıl bölme fikir

hürriyetine sahiplerse, bizbn de birleştirme fikir hürriye­ tine sahip olduğumuzu bilmelidirler. Türk devlet adam-

128


lan da, eğer kendilerini Tur telakki ediyorlarsa, bu öneri­

ler üzerine ciddiyetle eğilmeleri gerekir. Bu noktada son sözüm şudur : Kürtler Turktür. Türklüğün bütün tesanüt unsurlarına sahip kılınınalıdırlar. Bu sadece Türkiye'deki Kürtler için değil, Türkiye hudutları dış ındaki Kürtlere de şamil bir düşüncedir. Zira, Türk kültürü bir bütündür. Bu bütünlük sağlanmalıdır. özellikle, Türkiye'de bu milli b i rliğin tees­ ıi.isü üzerinde · hassasiyetle duruşumun sebebi : Yarınki, 3. dünyanın çekirdeği olacak Türkiye'nin vahdet bakı­

mından güçlü bulunmasını sağlamaktır. Çekirdeği kuv­ vetli bir üçüncü dünyada, her cins, mezhep, ırk tefrikinin mevzubahis olmayacağı aş ikardır. Çekirdeği kuvvetli ol­ mayan böyle topluluklarda bu tefrikler izmihalal getirir. Hassasiyetimizin sebebi budur. Bir ikinci ve önemli sebeb de, dıştaki Kürdün de, Türkün de bekası, kuvvetli bir Türkiye'nin ayakta bulun­ masıdır. Turan kavminin selameti güçlü ve kuvvetli Türkiye 'Dir. Bu kavim ki, Türkü ile, Çerkezi ile, Kürdü ile, Lazı ile bir vücuttur. Bu vücudun tahribi bütiln uruk­ ların izmihilalidir. Bu izmihilale sebep olacak her hare­ ket, bu uru kların yumruğu ile önlenecektir.

1 29



0 Ç Ü N C 0

B Ö L Ü M

Ko m ü n i st l e r i n -S i yo n i st l e­ r i n - a z ı n l l k ı r kçl l a r ı n ı n

t ü rk m i l l i yetç i l e ri n e taa r ru z l a r ı n d a k i m ü şte re k takt i k i e r i



Türk

milletini,

silahla

mümkün olmadığını bilen Türkleri

manevi

yıkmanın,

yok

etmenin

yabancı ideoloji sahipleri.

değerlerinden

yoksun

bırakmak,

ir.ançlarını yıkmak, milliyetlerini parçalamak, ruhunu zedelemek metodunu · tatbik

birlik

edegelmişlerdir.

Esasen komünizm ve siyonizmin yukarıda verdiğimiz metotları Türk m illeti içinde yıllardanberi işlenip geli­ yor. Din birliği içinde bulunduğumuz zamanlarda, din a y rılığı iddiası ile saldırdılar. İttihadı anasır içinde ta· biiyette birlik,

Osmanlılık ideolojisiyle yönetildiğimiz,

din, ı rk, dil farkı gozetilmeksizin devlet hayatı yaşa · dığımız zamanlar, milliyetçilik prensipleri ortaya atı lı) or. Şimdi de milli birlik ruhu içinde bulunduğumuz

şv zamanda da esas kitleyi parçalamak, bölmek g,ay­ rdi içindedirler.

Türk milliyet bağlarını koparmanın

peşindedirler. Güya, Türkiye bir ittihadı anasır devleti imiş de , biz bu ittihadı anasırın icabatına göre icrai fı:•aliyette bulunmuyormuşuz. Bunlar, Türk milliyetçili­ ğmi, Türk milleti için korkulu bir ideoloji olarak ta­ nıtma gayreti içine girmişlerdir. Her fırsatta gizli açık, bt• ideolojiyi söndürmeye çalışmışlardır. Maalesef Ata­ ti:rk'ün ölümünden bu tarafa çok büyük mesafeler de katetmişlerdir.

Hükümetlerimizin kah sola, katı sağa

oynaması arad a milliyetçiliği zedelemiştir.

Bu hasus­

la.ra da kısaca dokunmaya çalışacağız. Ta ki ibret alı­ na.

133


Türk milliyetçilerinin muarızları, Türk milliyetçili­ ğini kah ırkçılıkla, kiı.h Turancılıkla, kah Panislamizm­ k, kiı.h totemcilikle itham edip gelmişlerdir. Bu birbirine zıd ideolojilerin, bir ideoloji içinde barınamayacağını bilmelerine rağmen, yerine göre ya­ pılan bu ithamların tek amacı her muhitte bir tür pro­ paganda yapmak, milliyetçiliğe karşı şüpheler uyan­ dırmaktır. Bu iddialar bir çok defalar reddedilmiş ve çürütülmüş ise de, muarızlar iz kalır düşüncesi ile, ça­ mur atmaya devamdan çekinmemişlerdir. Şimdi ben, bu ithamlara bizzat maruz kalanları yakından tanıma im­ kanına da kavuşmuş olmanın verdiği rahatlıkla müf­ terilerin iddialarını teşrih etmeye çal�acağım (72) .

(72)

Tank Ziya

riyatı.

134

Ekinci

-

Dolu Dramı

-

leçi Partisi Neş­


l rkçı h k Almanya'da Frederich

Nictzsche'nin

sistem­

leştirip gerçekleştirdiği, üstün insan teorisinin kökle­

r :ni tarihin derinliklerinde buluruz. Eski doğu medeni­ yetlerinde her kavmin bir milli Tannsı vardır. Ve o Tanrı diğer milletlerin Tanrısından üstündür. Bu üs­ tünlük O Tanrı'run koruduğu milletlere de sirayet eder. Riıbil'deki Marduk, Ninova'daki Asu , Mısır'daki Amur, yahudilerin Yahova'sı hep bu üstün Tanrı ve bunlara bağlı insanların da üstün insan olduğu fikrini yarat­ rrııştır. Büyük dinlerin, bilhassa İslamiyet'in insanlığa sun­ c1eğu tek Allah fiitri, insan kardeşliğini üstün insan ye· ı ; ne kaim edince, insanlık şeref bulmuş ve bu şeref 17. asır sonlarına kadar sürmüştür. İlahi dinlerin yarattığı bu insanların çeşitli prensibi, maalesef Avrupa'da ye­ r:ni üstün kavim

fikrine terketmiştir.

Campanella,

r-.; )etzsche, Cariyle ile her çağda üstün bir kavmin ol­ c:ı1ğu tezi insanlar arası, kavimler arası eşitlik il.kesini sa rsmıştır. 1808'de Fichte'nin Almanya'da başlattığı

1837'de

Iiegel 'in yürüttüğü üstün ırk nazariyesi Alman mille­ Lnin üstünlüğünü sağlama n ııştır.

gayesini

güttüğü anlaşıl·

19. yüzyılın ilk yarısında İtalyada Giorberti men · sup

olduğu millete ahlaki ve medeni bi� üstünlük ver-

135


me:ğc çalıştı. Keza, Almanya'da Bismarck yalnız kül­ tür . değil, politika ve askerlik sahalarında da egemen liğin Alman kavmine ait olması gerektiğini de iddia etli. Fransa'da da Gobino 1853 yıllarında insan ırkla­ rmın eşitsizliği tezini savundu. Asyalılan üstün irka rıensup millet olarak niteledi. Bu nazariyatçılar işi o kadar ileri götürdüler ki, beyaz ırk, sarı ırk, siyah ırk, diye insanları renklere göre tasnife tAbi tuttular ve beyaz renklileri üstün irk olarak gördüler. Daha sonra bu renk tasnüiiıi kafatası öJçüsüne dönüştürdüler. Dar kafalı, geniş kafalı, uzun kııfalı ırklar ayrımına gittiler. İlim erbabının bu üstün ırk nazariyesini ideoloji lerine mesnet ittihaz edenler, cihan hlkimiyeti ülkü lerini bu nazariyeye dayandırmaya başladılar. Alman­ ların, cihan hlkimiyeti ülküsü, Alman ırkının üstünlü­ ğüne dayanarak, diğer milletler üzerinde blkinliyet esasına dayanmağa başladı. Aşağı ırkların yarablış ica­ bı olarak, üstün ırk olan Alman ırkına tabiiyetleri zaru­ retinden bahsolundu. Irk üstünlüğü ve bunun tabii so· nucu olan kavmi cihan hlkimiyeti ülküsü Almanlarda en şiddetli şekilde görülmüş ve imtihanını da vermiş· tir. Almanlardaki bu üstün ırk nazariyesi ile, ·Türkler · · deki İslAm'dan evvel takip olunan kavmi cihan hlki­ miyeti nazariyesi arasında kısa bir mukayese yapılır­ sa, görülecektir ki, Türklerde yönetimde hak ve üstün­ lük terviç edilmiş ise de, yaşantıda, vatandaşlık hakla­ rında, tlbiiyedeki bütün ırklara eşit muamele yapıl­ mıştır. Bunun içindir ki, birinin cihan hlkimiyeti ül· küsü, egoist ve bir ırk tahakkümü yönünde iken, di ğui, beşerin huzuru, saadeti yönünden, insanbla hiz· 13S


Oysa ki, Avrupa 'da ırk naza · Türklerde kavmiyete dayanan c i h a n mefkuresi, yerini, ırklar arasında eşitliği terviç eden, İslami cihan hakimiyetine terk etmiş bulunu· yordu. Bu yönd e n bu nazariye Türklerde ve bütün İs · l fı m aleminde benimsenmemiştir. Bir tek Türk müte· fi..' kk i r i ırkçıiığı ilmi bir tez olarak ele alıp inceleme ı n i ş ve müdafaa etmem i ş t i r . B u na mukabil bir çok Tür!( m ü tefekk i r i bu tezi y ers i z b u l m uş tu r (73) . rııct

a m ac ı gütmekte i d i .

nyc s i doğduğu zaman,

ö ze l ve soydan gelme istidat­ b i r faktör olabileceğine inan­ n ı ış l a rd ı r . Bunu n l a i f t i h a r etmişlC' r d i r . Şüphesiz onla­ rın i n a n d ı ğ ı ı r k leşrihi bir emmuzcç değil, lisani ve t a ­ r i h i b i r zümre o l a n k a v m i şuurdur. Onun için buna biz T ü r k m ü tefekki r l e r i ,

l a rı n , onun y üksel mesine

ırk dl'ğ i l soy ş u u r u d iyoruz.

i sl', l'clcmez. Irk

Soy, istidatlara tesir eder. gelişmesine tesir

y a l n ı z b a � ı n a istidatların

m i l le t i n i n yuk<ı rıda izah ettiğimiz gibi, ken varlığında tek f <' k ti i r :ırlcktnıcmi� lcrd i r . Ziya Gökal p ; «Irklar arasın . c l <ı müsavat» rıı;ı kn lcsi i l e bu hususu ta s rih e n açıkla· ı ı ı ı � tı r . N i tck i m hu cl c ş l i r i l c r sonu n d a Türk milletinia Ti.i r k

c l i ıw d i i ııü� y ı l l a rın d a !J i l e , ı rk ı m i l l et

bırl iği

ırka

rit·;; i i .

k ü l t ü r e bağlanmış tı r . Millet varlığı

kiiltiire da:rn ndırılan m i l letlerin

ideolojisi ırkçılık de­

ğ i l , ııı il iyetç il iktir. Tiirk m i l l i�·ctç ilij!;i de böyle bir m il­ l i :v <'tç i l i l\tir. (�crçek d e

i\ i l e k i ııı

böylc>dir, nazariye de böyledir. milliyet­

50 y ı l l ı k C u ınh u r i y c t Tü r ki ye s i ' nde,

d a yan m ış tır . Bu müddet bir ara Ata ­ Anadolu sekenesinin ırki rabıta

( İ l i ğ i n tcml'l i Türk kül t ü r üne

i c; i nd l' k i T ü r k t<ı r i lı t<·zi a ra ş tı r m a l a r ı n da, t ü r k " ü n İ 'i a rctl c r i i l e\ ı l :! ı

;:i� a ' mı

C ökalp

-

Yeni

'i ürkiyc'n in

' c Yay ıncvi - 956 - Sa :

I lc·ddlcri

-

füirha­

26.

137


sının anlaşılması için, kabirlerde yapılan araştırmalar­

da kafatası ölçüsüne gidilmişse de, bilAhare

bu

nazari

yenin sakatlılı anlaşılarak bundan rücu edilmiştir. İlini stıhasında dahi terviç edilmeyen bir fiktiyatın, siyaset sahasına in'i.klsı ise gayrimümkündür. Şu halde, gerek kavmiyet devrinde, cihan hlkimi­ yeti Wküsü, gerek insancıl ve İsllmi imparatorluk dev­ rinde, İsllmi cihAn hakimiyeti ülküsü ve Cumhuriyet devrinde de kendi kendini yönetme , kedi kendine yet­ me, insani bir milliyetçilik havarisi olan, Türk milli­ yetçilerine yakıştırılan ırkçılık isnadının esası nedir? . Bunun tek sebebi , komünist, siyonist v e azınlık ırkçı­ larını, Türk milli birliğini parçalamak ve kendi emel­ lerini tahakkuk ettirmek için, Türk milliyetçiliğini göz­ den düşürme gayesinden başka birşey değildir. Nite­

kim bunda kısmen de muvaffak olmuşlardır.

Gerçek­

milliyetç i olan Atatürk'ün, milliyetçi Türk devletini ku­ ran Atatürk'ün, Türk milliyetçisi olan Atatürk'ün kur­ duğu rejimin adını idarecilere

söyletmeyecek

kadar

muvaffak oldular. Türk milliyetçisi, siyasisi, milliyet­ çiyim diyemiyor. Atatürkçüyüm diyor. Oysa, Atatürk­ çülük, Türk milliyetçiliğinin fikir sahasından

aksiyon

sahasına geçişidir. İleride göreceğiz. Türkiye'de bir ırkçılık akımının bul�adığı,

bu­

nun Türk milliyetçiliğine muhalif ideoloji mahfillerin­ de uydurulduğunu ifade ettik.

kaç

örnek

-Kısaca bu hususta bk

verelim.

Yıl 1944 'dür. Türkiye'nin mühim noktalarında ·ko­ münistler icrai faaliyettedir. Bilhassa bu günkü gibi, üniversitelerde bazı hocalar, konservatuvarda ve maarif camiasında bazı elemanlar komünizm fikriyatını

tel­

kinle meşguller: Devrin siyaseti, denge siyasetidir. Hir tarafta göya milliyetçi geçinmek, diğer taraftan

138

ko

·


münistleri himaye etmek adettir. Siyasi yüksek mev­ kide olanların bu himayeleri a) an beyan ortadadır. Al­ manların üstün ırk nazariyesi karşısında, Türkiye'deki üniversite gençleri içinde, Alman üstünlüğü telkinatı­ na kapılmamak için bazı dergiler çıkaranlar var. Bu gençler, aşağılık duygusuna kapılmamak için bu dergi­ lerde hamasi şiirler yazmakta ,

dergilerinin

üstüne

«Her ırkın üstünde Türk ırkı> diye yazmaktadırlar. Bu yazılar o günün gençliğinin moral durumunu takviye­ den başka da işe yaramamaktadır. Bu sırada Başba­ kanlığa bir yeni tayin yapılmıştır. Bu Başbakan'ın mec­ liste okuduğu hükQmet proğramında,

cTürköz, Türkçü­ yüz, Türkçü kalacağız.• diye bir cümle vardır. Mill!

·

yetçi gençlikte hükumetler hakikatı görmeye başladı diye

bir ümit başlamıştır.

Türkçü

bir başvekilden. ,

Türkçülüğün gereğinin yapılması istendi. Neydi bu ge

rek, Nazi Alrnanyası'ndaki gibi, bir yahudi tehciri mi, Türk olmayanların katliamı mı? Elbette değil. Memle­ ketin nimeti ile beslenen bir yığın açık komünistin dev · lelin yüksek makamlarından uzaklaştırılması. Evet i5· tenen budur. Siz misiniz bunu isteyen? Buyrun tabut­

luğa. Zulümler, işkenceler, ithamlar, milliyetçiliği kat ]etmeler, sonunda beraat. Evet, ırkçı, turancı diye ta butl uldara gönderilenler beraat etmiştir. Neden? Irkçı turancı olmadıkları anlaşıldığı için. Peki kastı ne idi bunca zulmün? Milliyetçiliğin yerilmesi, millet gözün . d� korkulur bir fikir olduğunun belirtilmesi ve de mil­ l:yetçilik düşmalarının serbestçe fikirlerini aşılayabil­ melerinin sağlanması için zemin yaratılması. Bu iste­ nilen oldu mu? Oldu. clrkçılık, Tur�cılıb diye bir kitap meydana getirildi.

koca

Maarif eserleri arasında

Jastmldı_ Gençliğe bedava dağıWdı (74). '.74)

Türk lnkilAp Tarihi EnstitüsO Maarif Matbaası

-

-

Irkçılık, Turancılık

-

944 .

139


Yıl 1953'dür. 1950'de milli irade ile işbaşına gelen­ ler, hem de 1944'de tabutluklara gidenlerin ızdırapla­ rıru kendilerine meydan nutku yapanlar iş baş)nda c!ır. Türk milliyetçileri de geniş hürriyet havasından istifade ederek, kültürel faaliyetlerine devam etmekte­ ·

dir. Bunun için Milliyetçiler Demeği ni kurmuş ve bu dernek Türkiye'de 75 mahalde örgütlenmiştir. Yeni ida­ reciler, eski idarecilerin de yapmadığını bir basiretsiz J !kle ve aynı iddialarla Irkçı, Turancı, panislamist diy� nıilliyetçi gençliği mahkemeye verdiler. Bir gecede 75 şubey i kapattırdılar. Mahkemeye gidenler sadece 10 lira para cezasına mahkum edildiler. Fakat , Türk milliyetçiliğini basın yolu ile mahkum ettiler. Basın yo­ lu ile diyorum, çünkü derneğin kapatılışı, ırkçılık, 'J!u rancılık, İslamcılık ithamları ile değil, tüzüğündeki '

11Milletlere istiklal, insanlara hürriyet. umdesinden do­ layı olmuştu. Amma gazeteler umumi efkara bunu böy le duyurrrıadılar.

Birinci hadisenin üzerinden 28 sene, diğerinin üze­ rinden 19 sene. geçmiştir. O günkü basının yazdıkları ile, geçen devreler içindeki hadiseleri eleştirenler gö receklerdi r ki, milliyetçilerin yaptıkları ithamlar aynen t�el l i etmiştir. Amma, milliyetçilere yapılan ithamla ­ rın _ lı i (; biri tecelli etmemiştir. İftira olduğu anlaşılmış­ tır. Fakat, nedense siyasilerimiz hala gerekli basiretı:­ kavuşmamışlardır. En son örneği şimdi veriyorum . 1960 inkılabından ve 1961 anayasasından sonra . komünizm bütün şiddeti ile ortaya çıkmış, azınlık ırk çı!ığını körüklemiş, komünist ve bölücü eserler Babi­ ali 'yi ve memleket sathını doldurmuş. Meclis kürsüsün de alenen, radyo.tarda naklen milliyetçilik aleyhtaı:Jığ: )' apılıyor. Memleket bölünmeye teşvik ediliyor. Bir in ­ sa noğlu çıkıp bir tek satır yazı ile, cyahu, burası Türk 140


\< atdiii, bu

millet Türk milletidir. Siz nasıl azınlık ırk·

çıl ığı yaparsınız, memleketi , millet-i bölersiniz?> demi­ ) or. Bir senatör, bir mebus, meseley i meclis kürsüsü· ne götürmüyor. Herkes alikıran baş kesen, komünist beyannameleri mi istersiniz, kürtçülük manifestosu mu istersiniz boy boy cerideler çıkıyor. Aldıran yok. Fa · kat bir eski milliyetçi ve tarihç i infiale geliyor. Bu iki­ li k yaratanlara ; «Madem ki , bu milletten olmadığınızı söylüyorsunuz. Defolun bu yurttan> diyor. Kıyametler kopuyor. Komünisti, masonu, kürtçüsü bir ağızdan, iş­ te ırkçılar, işte faşistler feryadını koparıyor. Mecli:; kürsüsünden ilani harp yapılıyor. Eski yeni, geçici, te­ melli senatörlerinden, işçi partililere kadar bir ehli sa lip cephesi feryada başlıyor. Yaza r 15 aya mahku'l1 oluyor. Amma, bu yazarın ya1.ısına sebl'p olan hadist>­ lerin müsebbibleri Türk milletinin hayatiyetine son vermek için icrayı raaliyette berdevam. Sonu

ne oldu?

1950'de tepe taklak

Ne olacak, 1944'ün

müsebbibleri

yere serildiler ve şimdi de denize

düşenin yılana sarılışı gibi,

sosyalizme

sarılmışlar.

1953 yılının nıüsebbibleri, 1960'da günihlarınıo kefare tini ödediler. 1960'dan sonrakiler ise, 12 Mart muhtıra­ sı ile derslerini aldılar. Fakat, halen de büyük Allah'ın

bu ibretamiz takdirlerinden, siyasilerimiz derslerini alamamışlardır. Milletin dokunulmaz değerler manzu­ mesi ile oynanmaya gelmeyeceğini

bilmemektedirler.

Bakalım Allah daha neler gösterecektir.

141


Turanc ı l lk Türk n ı i l l iyetç i lcri Tunı ncılıkla da itham edilege'.· mişlerd ir. Burada itham kelimesini kullanırken, adeta azap çektiğimi ifade etmek zorundayım. Zira ; hakikat te, bir Türk'ün Turancılık'la tavsifi bir zül değil bir şeref telakki edilmelidir. Fakat, Hasan Ali Yücel dev­ rindenber i, Turancılık öyle bir kalıba sokuldu ki, onu gerçek anlamıyla yeniden m illet huzuruna çıkarabil­ mek için , ithamla söze başlamak mecburiyetinde kalı­ yoruz. Nitekim milliyetçiyiz diyebilmek için de evvela A tatürkçüyüz demek zorunluğunda Oysa,

bulunuşumuz g i bi

.

Atatürkçülüğün Türk milliyetçiliğinin müteradi

fi olduğunu yer yüzünde sadece bizim politikacılanmı7., bilmemektedirler. Yahut bilmezlikten gelmektedirler. Turancılık da böyle. Bu bakımdan itham kelimesin i kul­ lanmakla ifadeyi merama çalışıyoruz.

1944'lerde Hasan Ali Yücel ve şurekasının iddiası şuydu : «Bir avuç ırkçı, ellerine palayı alıp, iktidarı de­ virecekler, hemen Türk milletini atlara bindirip, baş­ larına bir börk, omuzlarına birer de ok çıkını yerleş tirecekler, İran üzerinden Rusya 'ya sefer edecekler. Bütün Türkleri birleştirip, Turan'ı kuracaklar. Tabii bu hayallerinde muvaffak olamayacakları için, Di�­ yat'a pirince giderken, evdeki bulguru da kaybedecek­ ler, Türkiye'yi mahvedecekler».


ve

de bu meczupla r , göğüslerinde bir toplu iğne, elle­

hü mahkeıııe­

r i nde bi r sopa d a h i olmadan faal iyete geç m işler, k ümele isya n etm işler, topla tılıp örfi i d a r e

krine verilmişler. Ta bulluklara konulmuşlar. Oysa k i ogünden bugüne, aradan

28 y ı l geç ti, bu id­

d ia la r ı doğrular hiç bir del i l , emmarc görü lmediği

gi­

bi o g ü n ırkçı, Turancı denilen mill iyetçi gençlerin

it­

h a m ettiği k imselerin h ü v iyeti bugün daha a ç ı k ol ara l :

ortaya ç ı ktı ! ccUçaıı kuşa bunlar komünist diyorlar» d i yenlerin d a h i komünistl i ğ i bugün mahkeme kararl a rı i l e teyit edildi. Buna rağmen hala bizim siyasileri m i z , h e r komünist lafı k u llanacakları zaman, b i r ırkç ı , T u ­ H• ncı, aşırı sağcı l a f ı etmeyi marifet saymakt a d ı r l a i · . İşte bu m arifet erbabının demegoj isinc

son vermek

birı mülah:ı

i ç i n , b i n defa söylenen v e izah edilen bir meseleyi birinci defa da o l s a burada tazelemekte fayda

za ediyoru m .

1'13


Turanc ıl ı ğ ın gel işi mi Büyük mütefekkir Ziya Gökalp ve muakipler i, Türk milliyetini teşrih ederken, bu milliyete mensup olan· ların Türkiye'de, Büyük Asya'da, Kafkaslarda bulun­ duğunu, Türk milliyetine mensup bu insanların tarihte bir çok defalar birleştiğini, fakat, umumiyetle ayrı ayrı devletler kurup, aynı milliyete mensup ayrı ayrı topluluklar olarak yaşadıklarını, istikbalde bu topluml:ı­

rın gene organize edilip birer millet haline gelebilecek­ leri gibi, birleşebileceklerini de ifade etmişlerdir. Bu mütalaalar yapıldığı devirlerde henüz Türkiye Cumhu­ riyeti de mevzuubahis değildir. Türkiye Türklerinin de milli devlet kurmaları münkaşa mevzuudur . 'fül'kiye cumhuriyetinin müstakil bir devlet kurmasından ziya­ de, büyük bir devletin himayesinin kabulü tavsiye edil mektedir. Ne gariptir ki, bu tavsiyeyi yapanlar da . 1944 ' de milliyetçileri Turancılıkla itham edenler ve on ların ağa babalarıdır . O iddiaların yapıldığı devirde, Mustafa Kemal'in etrafında birleşen ve müstakil Türk devletini kurmak için canla başla çalışan bir avuç Türk milliyetçisi, o zama�ki Turancılar idi. Ve Türkiye'de yaşıyan Türklerin, müstakil bir Türk devleti kurmala­ ı-ı gerektiğini savunuyorlardı. Bu savunuş sadece hfr riyetler yönünden değil, kıyafetten, harften, kadın hür­ riyetine kadar bütün inkılapları da içine a,lıyordu. · Nite-


kim Atatürk inkılaplarının hepsi, Türkç ü l e r i n daha Tii :·­ kiyc devleti kurulmadan evvel ileri sürdükleri fikirle­ rin, muhassalasıdır. Bu hususu A t;ı t ü rkc: ü l ü k böl ü m ü n �e etraflıca izah edeceğ i m . Türk milliyetçiliğine mütedair fikirler in i Gökalp ve cı rkadaşları işlerken , Gök a l p ı n : '

Vatan ne Türki:vc'dir Türklere ne Türkistan Vatan büyük ve müchbed bir ülkedir Turan.

diye bir manzumesi intişar ediyor. Ve bu manzumenin yorumları gazetelerde yapılıyor. Halide Edip hanım «Yeni Turan» adlı bir roman yazıyor. Bu mütefekkir ve ediplerin şi irlerinde ve eserlerin de çizdikleri vatan hududu dikkat edilirse, siyasi hu­ dut değ il, mefklırevi huduttur. Mefkureler ise, m illet­ lerin değil, milliyetlerin idealidir. Turan, sadece Ana­ dolu Türkü'nün değil, bütün Türk milliyetinin mefklı­ residir. Onu sembolize eder. Göka lp ; bu fikri ortaya atarken, bir taraftan. ma­ zide şe'niyet hal inde olan bir gerçeği ifade ediyor , d i­ ğer taraftan d a , yunan megalo ideasına, Alman pan­ germanizm' ine, İtalyan İrrendentanizm' ine Rusların pansılavizm'ine cevap veriyordu. Çünkü ; bu milletler milli birliklerini kurduktan sonra , Türkiye' ni n batı böl­ gelerini, boğazlarını hudutlarına katma arzusunu genç­ lerine ideal olarak veriyorlardı. Fikirleri ve meseleleri , zamanları ve devirleri için­ de mütalaa etmek gerekir . Maalesef bizde kasıtlı ola­ rak hadiseleri, fikirleri dejenere etmek başlıca amaç olarak ele alınmıştır ve alınmaktadır. Sayın Prof. Zi­ yaettin Fahri Fındıkoğlu, Profesör Necati Akter, Mer­ hum Prof. Remz i Oğuz Arık, Tahsin Ünal beyler bu 145


'" •susları çok açık bir dille ve tekrar tekrar izah et­ tikleri halde, düşmanlar anlamamazlıktan gelmiş, dost lar uykudan uyanmamışlardır. Biz de onlar anlayıncaya ve bizimkiler uyanıncaya kadar yaxmaktan yılmayar cağız. Gökalp'in iki mıs_rada ifadelendirdiği , Turan anlamı

üzerinde durulursa, görülür ki ; vatan ne Türkiye, ne Türkistan, vatan büyük ve müebbet bir ülke. Yani Türk • milliyetine mensup olanların ideal yurdu. Türkiye ise, Türk milletinin gerçek yurdudur.

Biz bu yurtta,

bu

yurdu ihya ve imar ederek kızıl elmawı yaratacağız. İdealimiz bu. Amma, hangi kuvvet bizi , Rusya 'da Türkistsn'da, Kafkaslar'da bizzat Rus istatistiklerine göre mevcutları 38 milyonu bulan Türk milliyetine men­ sup urukların, kendi toprakları üzerinde evvelce kur­ muş oldukları organizasyonlarını, yeniden tahakkuk et­ ti rmek isteklerine mani olmaya zorlayabilir? Ve Türki ye Türkleri nasıl olur da böyle arzu izhar edenlere kar­ şı reaksiyon gösterebilir ? Hele yabancı m illiyetlere mensup olanların esaret matemini tadanlarımızın, Türk milliyetinin isteklerine karşı görünmeleri mümkün mü? Oysa ki, yabancı milliyetlerin istiklal arzusuna alkış tutanlarımızın,.

esir Türk ellerindeki feryatlara kulak

kapamakla yetinmeyip, onların davalarına manen des­ tek olmak isteyenleri yermekten müstağni kalmamaları calibi dikkattir. Elbette ki bu davranışlar Türk mille­ tinin gözünden kaçmayacaktır. Demek isteriz ki, Turan mefkuresi, öyle bir ülkü­ dür k i ; onun sahibi ve onun üzerinde söz söylemek hakkı sadece Türkiye Türklerinin değil, Türkiye dı­ şındaki Türk milliyetine mensup urukların da hakkı· dır. Nitekim bu ülküyü ilk defa bayraklaştıran da Tür-


k iye Türkleri değil, d ış TürklPr olınuşlur. Anadolu Türkleri İstiklal Harbi'ni yaparken, Azerbaycan Türk !eri devlet halinde idi. İstiklallerinin kaybında, Rusla rın Türkiye Türklerine yardım bahanesinin büyük ro l oynadığı da hatırdan ç ıkarılmamalıdır. Bu noktaları böylece belirttikten sonra , şimdi Tür­ kiye 'deki Turancılık ithamına gelelim. Türkiye'deki milliyetçilerin Turancılığı ne idi ? Acaba Hasan Ali ve şürekasının formülleştirdiği Turancılık harekatına dair bir tek emmare görülmüş müdür? Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana Türk milliyet­ çileri bu hususta ne yapmışlardır? Türk «Kültür» dernekleri kurarak Türk kültürünün hizmetine yönelmişlerdir. Türk tarihinden bahseder­ ken, bu tarihin 1919'dan değil, büyük Atatürk'ün işaret buyurduğu gibi Hun İmparatorluğu devrinden itibaren tetkik ve tetebbu edilmesini istemişlerdir. Türk milli­ yetçiliğine hizr.ıet edenlerden söz açarken, bir Ziya Gökalp, bir Namık Kemal, bir Akif'in yanında, bir Ağa­ oğlu Ahrrıet, bir Zeki Velidi, bir Gasp'ralı İsmail'den de bahsetmişlerdir . Türk milli oyunlarını oynatırken, Ege'nin ze;beği, Karadeniz'in horonu, doğu 'nun barı, halayı, güm.:yin barları yanında Kırım'ın, Kıbrıs'ın, Azerbaycan, Türkistan ve Kerkük'ün oyunlarını da oy­ ·

natmışlardır. Bütün bu saydığımız kültürel faaliyetlerin gösteri­ leri, millet tarafından takdirle ve şükranla karşılanır­ ken, malum gazeteler o gecelerin akabinde feryadı ba­ sa r, bunlar ırkçılık ve Turancılık yapıyorlar diye hüku­ metlere jurnal üstüne jurnal sunarlardı. Oysa ki bu gös­ teriler, Türk kültürünün tabii neticesi idi. Bunlar bil­ miyorlar mı ki, bir milletin kültürü ve folkloru, harsı 147


üc; günde, beş günde yaratılmaz, yılların mahsulüdür ve bir manevi değerler manzumesidir. Bunlar bilmezler mi bir milletin kültürü bir bütündür. Bu bütün imha edilemez ama ihya edilebilir. Bu kültür büyük Türk mil­ liyetinin bahçesinden derilmiştir. Elbette ki onun ren­ ginde, kokusunda bütün Türklük dile gelir. Esasen , m i l ­ ıetleri millet yapan, siyasi istiklalleri değil, bu ma­ nevi varlıklarıdır. Düşmanlar bunu bildikleri için bu değerlere yüklenirler. Ya dostlar? Onlar da gafletlerin­ den milletin başını ateşe atarlar. Bu yüzdendir ki, Türk milliyetçilerini itham edenler, gerçekte, milleti yok et­ menin gayreti içindedirler. Ne gariptir ki, Türk kültürü ile ilgilenen milliyet. çiler Turancılıkla itham edilirken, bizatihi siyasi ikti­ dar olanlar, fiili Turancılık yapmış ve millet haysiye­ t ini rencide etmişlerdir. Nitekim 1941 - 1943 yıllarında, İnönü devrinin Baş­ bak<!_nı, Hariciye Vekili ve Genel Kurmayının Alman­ larla giriştiği pazarlık 2. Cihan Harbi'nden sonra açık­ lanmıştır. Müterciminin bütün gayretine rağmen İnönü ve hükumetlerinin Turancılık mevzuunda oynadıkları oyun açıkça görülmektedir. Turancılığı yapan İnönü ve hükumet mensupları, Almanlar mağltip olunca, gü­ nahlarını nasıl bir avuç milliyetçi, hem de kültür mil­ liyetçisi gençlere yükleyip aradan sıyrıldıkları ayan be­ yan görünmektedir (75) . Keza, milliyetçileri, kültür milliyetçiliği yapan genç­ leri ırkçı, Turancı diye itham eden Celal Bayar devri başvekili ve hükumet ricalinin, bütün bir maarif ted­ risatında «dışarıda Türk kalmamış» propogandası ya( 75)

Gizli Belgeler

968.

- Man Yayınları - An Matbaacılık


parken, gazeteler, dış Türklerin komünistleştiğini ya zarken,b irdenbire, gençliği sokaklara döküp fiili ve s i yasi Turancılık yaptıklarını hayretle ve ibretle gör­ d ü k . «Kıbrıs Türktür, Türk kalacaktır», «Ya Kıbrıs, ya ölüm» avazeleri. Millet hala o günleri unutmamıştır. Ya 1960'dan sonra ne oldu? Yunanlılar Ege'yi ister­ ken, Ruslar - Türkiye'yi hegemonyasına almaya çalışır­ ken, İsra il içim izde ala!:ıildiğine propagandasını yürü­ türke n , Suriye Hatay·ı isterken, biz Harp Okulu'ndan Türkçü eser okuyor diye talebe kovduk. Korkarım ki bir gün, hükumetler genç liği sokağa , Azerbaycan, Ker­ k ü k , Türktür diye d ö k m e k istediği zaman da, bu istek­ lere gülen insanl arl a karşılaşacaklardır . Kat' iyetle bilinmelidir ki ; Turan meselesi bugün b i r silfıh meselesi d eğ i l d i r . M i i letler ve m illiyetler me­ scl C'sidir. B u m ese l ey e hiz değil, yarının gerçek Birleş­ m i ş M i l letleri behemehal eğil m e

lüzumunu duyacaklar­ sa dece kendi kültürümüze s a hip ç ı k ­ m a k t ı r . M i l l iyclim izc mensup olanlara da en az diğer e s i r m i l l etler k a d a r manevi m ü za h eret gösterel i m . Bu

dır.

B i ze d üşen

·11 i l l i olmasa bik'. bir insa n l ı k borcudur. Bunu rla ycı ­ panı ı yorsak gölge et m e ye l i m . Swı z;ı m a n l a rd;ı

bi zdek i

s osy a l i stl e r bir emperya-

1 i z : n ! l'ra n es i l u l t u r ıı ı uş g i d iy o r l a r. Rus empery a l izmi­

ni

giirmcmC'zl i k lC'n gel i p ,

f\me r i k a n

em pery a l izm inden

dem v u r u y o r l a r . A m m a , d üş ü n m ü yo rla r ki,

bugün em­

perya l i z m m i l l etl e r i n i ç i ne s i la h l a

deği l , kültür yolu i l e ge li yo ; _ Büyük devletler i bir ya na bırakalım. Batı ­ mızda Yunanistan, güneyimizde İsra il g ibi k ü ç ü k d ev ­ letler bile, beynel milel ü n i vers iteler a ç m ı ş , bu r a l a r a gC'ri k a l m ış memleketlerin istidatlı çocuklarını götürüp, okutmakl a , kendi kültürlerini verip, vatanlarına iade -

149


etmektedirler. Yurtlarına dönen çocuklar ; kültürünü a ldıkları milletler in bir nevi propagandacısı oluyor, h a lta işbaşına gelince de o milletin amaline h izmet ediyo;·. Buna mukabil biz ne yapıyoruz? Kendi yurdu­ muzda yabancı kültür hayranı yetişti r il iyoruz. Oysa ki, bizim bu devletler gibi üniversite kurmamıza da lüzum yok. Çünkü , bütün komşularımız olan m illetler içinde, t a b i i ola rak bizim kültürümüzü taşıyanlar var. Bunlar­ la kültür bağlarımızın takviyesi için ne yapıyoruz? Hiç bir şey. Bilakis bu bağl;ı rı koparıp atma yolundayız. Jla lta içim izde bile kültür birliğini kuramamış, kurmak istememekte, milliyeti bölmek, yeni uyruklar yarat­ m a k , ayrı ayrı milletler doğurmak yolundayız veya bu yolda ol<:ın neşriyata göz yummaktayız. Komşularımız,

dostl arımız,

d üşmanlarımız

kurt

hPslerken biz kuzu besl iyoruz. Bizdeki elit zümrenin i n , a n i y etc i rel sl'fesini yeryüzünde ikinci bir millette görmek müın!<iin drğildir. Elbette insaniyetç i olmak gerek, ama, mütekabil saygı ve sevgi esası içinde. Haklara hürmet ve riayet kaydı ile. Bunu biz yalnız Atatiirk "ün sağlığında gördük. Ondan sonra hep kahrol­ duk . Yuna n Ha riciye Vekili'nin 196l 'deki beyanatı hala kulaklarımızdadır. Birleşmiş Milletler'de bizim delege­ m i z i n ; megalo idealarını ileri sürdüğü zaman Yunan Hariciye Vekili'nin ; kürsüden, üyelerin gözlerinin içine baka baka «Biz tarihin akışını durduramayız» sözleri bir dersi ibret ol ması lazımdı bize. Ne gezer. Netice olarak , Türk mill iyetçileri için Turan, geç­ m işte var olan, gelecekte var olması temenni edilen , büyük Türk m i lletinin ebedi ülküsüdür. Bu ülküden fe­ ragat etmek hiç bir Türk'ün kendi elinde değ ildir. On­ da , bugün yaşayanların değil, o uğurda ölenlerin ve 150


gel�cek nesillerin de hakkı vardır. Turan bir idealdir. İdeal ise nesillerin ebedi gıdasıdır. İnsanlar hayal et­ liği müddetçe yaşarlar. En büyük medeniyetler, en büyük hayallerden doğmuştur. Bunu yok etmek de kim­ senin elinde değildir. Fertlerin ve milletlerin mefkuresi ile, hükumetlerin siyaseti birbirine mutabakat teşkil etmeyebilir. Amma, hiç bir hükumet, siyaset icabı, milli siyaseti yoketme yetkisine malik değildir. Bunu uygulamaya kalkarsa ya milletini yok eder, yahut ken­ disini. Nitekim 1944 ve 1953 iktidarları kendi başlarını yemiş, milletin başını yiyememişlerdir . 1965 iktidarı da aynı gaflete düşmüştür. Kendi başı ile birlikte mille­ tin başını da yemek üzere iken, şerefli Türk ordusunun uyanıklığı, milleti azim bir badireden kurtarmıştır. Bu­ na rağmen hala siyasilerimizin uyanmadığı da görül­ mektedir. İnşallah aklı selim sahibi olurlar ve artık geri­ ci, sağcı, ırkçı, Turancı gibi ithamlarla bu asil m illeti ve onun gerçek sevenleri Türk milliyetçilerine yapılan ithamlara paydos denir.

151


Pa nislamizm Türk mil!iyelçileri bazen de, Panislamist olarak it­ ham edilirler. Hem ırkçı, hem de Panislamist olunamı­ yacağı bilinerek nasıl böyle itham yapılabilir demeyi­ niz. Yukarıda işarel eltiğ imiz gibi , gaye h alk nazarın­ da milliyetçilik anlamını kötülemeklir. Biri tutmazsa bir diğeri tutsun. Elbette bu ithamlara inananlar çıkar. Komünist ve siyonistlerin ekmeğine yağ sürülür. Panislamizm, İslam birliği demektiı . Müslümanla· rın bir bayrak allında toplanması görüşüdur. Türk mil­ l iyetçilerinin Panislamist olmadıklarını, milliyetçilik bahsinde izah etmiştik. Esasen Panislamist devre Tan­ zimat'tan itibaren kapanmıştır. İslam beynelmilel me­ deniyetine mensup diğer milletler de kendi devletleri­ ni kurn ; u ş , kendi m illiyetçilik çerçeveleri içinde yaşa­ maktadırlar. Hatta öylesine bir millet haline gelmiı; müslümanlar vardır ki, aynı milliyete de mensuptur­ lar. Suriye, Irak, Lübnan gibi bütün Arap milliyetine mensup olan müslümanlar dahi bir bayrak altında top­ lanmamış, toplanamamışlardır, t.op!anamamaktadır­ lar. Bu durum karşısında Türk milliyetçileri bu dava­ nın müdafii olsalar bile ne yapabilirler? Hiç . Hal böy­ le iken ve Türk milliyetçileri, Panislamist olmadıkları h :ılde bu itham nereden gelir? Malumdur ki, din, Türk milletinin milliyet unsurla­ rı arasında en güçlü bir bağdır. Bu din de İslamiyet'-

152


Türk miiii) ctı.nı çökertebilmek için içtimai bir müessese olan dinin ideolojik cephesinin ele alınması sureti ile, bir taraftan içimizdeki gayrimüslimleri tah. rik .etmek, sanki la iklik aleyhtarlığı yapılıyormuş ha· vasını yaratmak, diğer taraftan Müslüman m illetlere Türkleri emperyalist göstermek sureti ile şüphe içine sokmak, böylece iki yönden Türk düşmanlığı doğurmak amacı güdülmektedir. tir.

Oysa ki Türk milliyetçileri, İslam dinine mensup 'llan Türk milletinin, İslamiyet'in gerektirdiği, iman, itikat, amel cephelerinin gençlerince öğrenilmesini, İs­ lamın fazileti iie müşerref olunmasını bu dine mensu­ biyetin icabı sayarlar. Bu bakımdan din derslerinin ve­ rilmesi, din adamlarının sevilip sayılması, bunların il­ mi diniye ve dünyeviye ile mücehhez, din adamı ve elin hizmetlilerinin iktisadi sıkıntıdan vikaye kılınması­ n telkin, tedrisat hürriyetlerine de vicdan hürriyeti :adar yer verilmesini isterler. Ancak Türk m illiyetç i �ri, İslamiyct'in ideoloj ik cephesinin müdafii olmamış­ ardır. Çünkü asrımızın milliyetler asrı olduğunu ve milliyetin icabının ise, milliyetçilik ideolojisini gerek­ tirdiğini müdriktirler. Bu bakımdan milliyetçilere bağ­ lanmak istenen Panislamizm ideolojisi isnadı bir iftira­ dır. Bir de İslamcılık iddiası yanında halifecilik itha­ mı yapılmaktadır. Bu hususa Atatürkçülük m evzuunu işleyeceğim zaman genişçe değineceğim. HilAfet, İslAm deolojisi ile sıkı sıkıya bağlı bir politik mercidir. Biri olmayınca diğeri tabii ola rak olamaz. Esasen hal ife bütün müslümanlarca seçilmiş adam demektir. 4 hali­ feden sonra, böyle bir yola başvurulmamıştır. Esasen 4 halircdcn sonra �elen hal ifelerin kanaatimce hiç biri İ'ilami anlamda halile sıfatına layık olamamıştır. Ni1 53


tekim zorla elde edilen bu halifelikler içinde, babadan oğula intikal eden halifelik dolayısı ile, bir çok meczup, sarhoş, serseri veliaht, çocuk şehzade bu mevkii işgal etm işlerdir. Nice zalimler halifelik yapmışlardır. Bu­ nu değil İslam a.Iemi, gayrimüsl im alem bile bilmek­ tedir. Esasen yukarı bahislerde ifade ettiği m iz gibi, ta­ rihte gerçek İslam devleti Abbasi halifeliği zamanında kurulmuştur. Bundan evvel , bir Arap milliyeti içind e halifel i k makamı , Abbasilerc.kn sonra C:a Mısır, Selçuk ve Osmanoğulları bünyesinde halifeli k görmekteyiz. Bunlar dini anlamda birer halilelikten öte, milli gaye­ lere tevcih edilmiş müesseseler haline getirilmiştir . En kuvvetli zamanlarda dah i İslam ideolojisi milliyet m ev­ zuu edilm işken, bugün mill iyetl erin esas olduğu siyasi hayatta, milliyetçilerin Panislamizm fikirlerini benim­ semesi elbette ki mümkün değildir. M i : Jiyelc;ilerin dünya görüşü ; milletlerin istiklal ve hürriyeti tamme içinde ve mütekabil sevgi ve saygıya istinaden, eşit haklarla milletlerarası bir dayanışma ve birlik olduğu c ihetle, gayrimüslim milletler için olduğu kadar, müslim milletler için de bu eşit şartlarla dünya milletleri arasında mevki ihraz etm elerini arzulamak milliyetç ilerin elbette tabii hakkıdır. Ayrıca, bölgesel anlaşmalarla, gayrimüslim komşu milletlerle olduğu gibi, komşu müslüman milletlerle de kültürel , iktisadi münasebetler kurm ak, ,geliştirmek bölgesel anl aşmalar yapll? ak tabii haktır. Elbette ki bu hakla rın kullanılma­ sı P.fi nislamizm sayılamaz .

Amma, karşı ideolojilerin, Türk m illeti ile, müslüman m illetler arasındak i böyle bir dostluğun, kendi menfur emellerin e bir mani olacağı mülahazası ile is­ tenmed iği görülmektedir. Sadece istenmekle kalınma­ yıp, bir desise il<· böyle bir bi rl iğin bera�erliğin doğ,

154


masını onıemek için de mezbuhane gayretleri eksik et­ memektedirler. Bu gayretlerden biri de, Türk milletinin ve onun milliyetçilerinin hala hilMet, Panisl.Amizm da­ vasından vazgeçmediklerini ilan etmek

suretiyle

iti­

matsızlık yaratmak çabasıdır. Panislamizm ithamları­ nın aslı da budur. Bir hususu daha açıklıkla belirtmek gerekir ki, 900 yıl evvel bir ideolojinin inançlı müritliğini yapmış bir milletin içinde, o devirlerden kalmış öğrenciler bu­ lunabilir. Esasen bulunmaması gariptir. Amma bu öğ­ rencilerin bulunuşu, veya Türkiye hudutları dışında kalmış milletler içinde, Türk'ün İslamiyet'e ve bahu­ sus İslfün milletlerine

zamanında göstermiş

olduğu

kardeşlik rabıtasının özlemini çekerek, gene Türklerin kendilerine sahip çıkmalarını ifade etmesi, buna menni de bulunması,

te­

Türk milliyetçilerinin elbette ki

görüşü ilan edilemez. Bu görüşte Türkiye içinde bulu­ nanların mevcudiyeti ve bir kuvvet oldukları düşünce­ sinde olmadığımız gibi, Metin Toker'in radyo, televiz­ yon, konuşma ve gösterileri ile .Sağda ve Solda Vuru­ şanlar» eseri de bizi bu hususta tatmin etmemiştir. Kaldı ki, dedikleri doğru da olsa,

Türkiye'de, devlet

baskısı olmadıkça, milliyetçilik ülküsünü bertaraf ede­ cek hiç bir kuvvet olamaz. Türk milleti ve Türk mü­ ııe•:veri o kadar milliyetçiliğe aşinadır. Milliyetçiliğe vuku bulan reaksiyona, siyasilerin ve hükıirnet adam­ larının sakim düşünceleri sebeb olmaktadır.

Her ağız

açıkça aşırı sol, aşırı sağ derken, milliyetçiliği de bu aşırı sağın içine sokar gibi idareyi kelam eylemelerin­ '�.:n neş'et etmektedir. İnşallah bu gaflet ve ihanet haeketleri milletçe gerçeklerin öğrenildiği gün yüzlerine ;arpılacaktır.


Dostla nn g afleti Türk milliyetçilerine sadece komünist, siyonist, azınlık ırkçılarının dC'ğil, bizzat milliyetçi bazı politika­ cıların ve sözde müslümanların da zararı dokunmakta­ dır. Bunlara da kısaca değinmek gerek. Politikacı hem sağa hem sola ka rşıyım d i y o r . Sağcı n için karşı olduğı.mu söylemiyor. Sağ nedir söylemiyor. İddia ettikleri sağ varsa bunun aşırı ucu ned ir, nere­ dedir söylemiyor. Sadece ima yolu ile, � ' <, n islamizm, halifelik, ırkçılık," Turancılık gibi ideoloj i)N �ağ teliık­ ki ediyor. Bunları da çoğu zaman milliyetçiıikle i ç içe bulunduruyor. Oysa ki bu hususları yukarıda izah et­ tik. Birer vehimden ve gafletten ibaret iddialar oldu­ ğunu gösterdik. Müslüman geçinen bazı zevat da milliyetçiliğin, İs­ lamiyet'e aykırı olduğunu ifade ederler. Bunlar da mil­ liyetçilikle, ırkçılığı birbirine karıştırırlar. Oysa ki İs­ lamiyet, sadece müslümanlara değil bütün insanlık ale­ mine inmiş dindir. Bu hususta Kur'an-ı azimüşan­ da bir çok ayetler vardır. Mesela, Hucurat Suresi 13 de Cenabı Hak şöyle buyuruyor : ccEy insanlar ; biz si­ z i bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve (sonra) sizi mil­ letler ve kabileler yaptık, tanışasınız diye. Allah katın­ da en l}ereriiniz en takva olanınızdır. (Ko�nanınızdır) Allah her şeyi bilen ve haberdar olandır... -

15'

-


L.)' 6'1 1 1 1UU

L l\." l l U l l l l lL.

n ı z , kendi aşiretini c drndir.

\..> . n. . y

- ka\•inı

(Bu �· üzden) günah

.J

.

·�•1.w

ıt:ll

ucay u·ıı-

ve milletini - müdafaa işlemedikçe.• buyuruyor.

Bü insanlığa bi r direktif olan ayet ve hadisin bu­ ıada tahliline giriş�ıeyeceğ im. Okurlarıma, değerli alim, mürtii sayın Zekeriya Beyaz"ın İslam'a Göre Milliyet­ çilik adlı eserini tetkik buyurmalarını salık vermekle yetineceğim. İ nsanların birbirini sevmesini buyuran bir din, nı i.islümanlara birbirini sevmesini elbette tavsiye eder. lw l e ana, baba , ka rdeşlerin birbirini sevmesini, komşuların memleketl ilerin birbirini sevmesini öncelik­ le i <;t c r. Bir m i l l iy e t e mensup insanların birbirini sev­ mesine el bette ki karşı olmaz. Mill iyetçilik milletini sev­ me olduğu cihetle nasıl olu r da, İslamiyet milliyetç ili­ jfr kar!'!ı oluyor. A k ı l V l' iz'an almaz. Olsa olsa, ınilli­ olabilir. Siz Panislamist ithamı yapanların hayır d • ·d i k ! t' r irı i ın ii!i;ılı ccle etl i k . Öyle ise, milliyetçilikle, ı r kt: ı l ı ğ ı b i r b i r i ne � a r ı ştı ra n bu zevat, bilmeyerek düş­ i i ; ; ı ııl;ı n: ymcl ı ıııcı olnı a k l : ı tl ı r l ; : r . Temennimiz bu idra­ k i l ' İ dc· d mell'ri ve ka rd eş l e r arasında h oşn uts u zl uğa ı ( ' S : ! ı · ı t · ;·,·ıı b�ı l l l' \ İ g a f l C'lle rc d iişiilmemesidir.

y c t <; i l i k . Pa n i s l a nı iznıc

karşı

m i s i n i z eled i ğ i m i z z a nw n , bu

157


B ozkurt miti Bir de bizim ınüledeyyin müsl ü m anl a r akıllarını Bczkurt mitine ta km ı � lard ı r Rus uşağı komünistler Boz kurt için «İt» d e rken garil mı.islüman mütedeyyin­ i l r i m i z d en bazıları İSl' , «PUL» d iyorlar. Komünistlere d iyeceğimiz yok. Ayın ın ca nına kurt okur. Amma mü­ ledeyyin müslüman gafillerimize bir ç ift sözüm var. ,

.

,

>

g ü n d e beş vakit namazını kılan, il­ olan ve ilm i di­ niyeye mütedair en a z onların okudukları eserleri göz­ den geç i r m i � ol a n inançlı bir müslümandır. Putunu kendi yapan kendi tapan devrini ço!c gerilerde bıra k t ı ­ .i!: ı m ı za Türklerin hiç bir a s ı rda İs la m iyet len evvel d a ­ h i bir puta , h alta çok tanrıya değil, tek tanrıya i n a n ı l ı k l a rı n ı b il d i ğ i m iz e gör€', Bozkurt mitini bir put gib i .ın ü l a l a a edip tarizlerle Türk m illiyetçilerine yüklen­ nıeil'ri bır kasıt değ ilse, bir gaflettir. Ve ben bunu gar­ ! l o l a ra k yorum l u y orum Mes'ıı liyetini de onlara yük­ l l· ıniyor u ı n . B u ınes ' u l iyet her şeyde olduğu gibi, Türk ı n a a rifinded ir. Çünkü, bu kıssadan hisse alınması için Türk atalar ruhunun v a ze tmi ş olduğu pre n s ibi , genç nes illere yorumlara tevessül etmişlerd ir. Ben burada Türk milliyetçilerinin yorumunu en güzel · anlamı ile o k u r l a r ı m a ileteceğ i m . Çok d eğerl i ve vatansever ü l ­ kii d a � ı rn m e rh u m Diinrl a r Taşer'den dinlediğim Boz­ Bu

satırları yazan,

ııı i d i n i yeye k a rınc a k a r a r ı n c a vakıf

,

'

.

kurt 158

mitiriiil

c>n güzel tefsirini, Türk g enç l er i n i n karala-


rıııa

gön ü l lerine iyice

\ c

deyyin

ı

ı ı üsl

ünı a n

t a v siye ederim

yerleştirmelerin i ve m ü t e ­

ka rdeşlerimin de

ezberlemeleri n i ,

:

maluııı. T ü r k l e r d ü ş ı ı ı < ı n l a rına ınağ1Up ol­ za m a n bir �elızade i l e k ızkardeşi ve bi r a nı c a oğ l u i l e onun k ız k a rde ş i h a y a t t a ka l ıy o rl a r . B u n l a r A l ­ t a y d a ğ la r ı n ın kuş u ı; m a z ve k e rv a n gpçmez b i r vadi­ « l h kfıye

d u l d a rı

,

< ne sığ ı nı yorla r . Y ı l l a rca bu ra d a kalıyorla r .

Bunla r­

dan t ü reye n nes i l çoğalıyor. Kendilerini ve hayvanla­

vadi a lmaz oluyor. İ htiyarlar meclisi toplanarak imali fikrediyor. Ne yapa l ı m ? diye, Bu konuşmala rda , a talarından tev a t üre n ge le n h ik ayele ri a n l a tı y orl a r VP d iyorl a r ki , «bizim atamız iki amca çocuğu ve kızı ola­ rak bu vadiye gelip sığınmışlar, amca kızları amca oğ u l l arı ile evlenmiş, bizler türemişiz. Onl a r ı n geldik­ leri yerler sulu yeşil ovalar imiş, biz bu g e l i n e n yol u bulup buradan çıkmalıyız.» Bu k a r a r üzerine v a d i y i tcrketmek için yol a r arl a r. Bir gün çobanın b i r i bir kurt görür, b u kurdun arkasını takip eder, dağın a rk a tara­ fında b i r ova görür ve ihtiyarlar meclisine haber ile­ tir. Bu dağdaki deliğe toplanırlar, dağın demir olduğu­ nu görürler, bir k a t odu n . bir kat kömür yığarak ateş yakarlar, gece gündüz körüklerle demir dağı e r i t ip bü­ tün malları, hayvanları ile birlikte vadiden dışarı ç ı ­ karlar. Bu vadiden çıkmalarına vesile olan Bozkurt'u bayraklarına amblem yaparlar.» Mitin özü budur . rım bu

,

Şimdi b u hikayedeki hisseyi araştırmak gerekir­ ken, bizim tarihçilerimiz ve yorumcularımız işi burada bırakmış yoruma yönelmemişlerdir. Herkes kendine göre bir anlam vermiştir. Türk milliyetçileri için bu anlam şudur : «Vadiye birbirine nikah düşen iki kız ve iki oğlan sığınmıştır . Oğlanlar birbirlerinin kardeşi ile evlenerek 159


y u v a l a r ı nı kurmuşlardır. Yani Türklerde aile i ffel

;ıilc

ü ze r ine kurulmuştur.» Hissenin biri bu. İkincisi

:

«Bu a i leler ç oğ a l m ı ş t ı r . Bir vadinin ala­

mayacak dereceyi bulmuştur. Dışarı çıkacak, 'fakat et rafı demi r d ı:ı ğ l a r l a k a p l ıd ı r . Bu demir dağ düşmandır. Düşmanı yenip d ı ş a r ı çıkabilmek için gece gündüz ça­ lışılırsa , etraf demir dağlarla da sarılı olsa onu yarmak m ü m kündÜ P> teması i�lcnmiştir.

Üç ü n c ü h isse dt- yol göstericinin Bozkurt olmasıdır. sansar değil de Bozkurt? Çünkü, d iğer h ayva n l cırın h e ps i sirk h a y v anı olabilirler. Neden aslan , kaplan, tilki ,

Yani mukallittirler. Taklitçidirler.

Sadece kurttur k i .

taklide gelmez , kendi şahsına münhasır yara tılışı var­ d ı r . Hi k aye

der k i

,

başına geçireceğin adam Bozkurt

g ibi o!maJı.. Şahsiyet sahibi , örfü adetine bağlı karak­ terlerine g üveni l i r , takl it<;i olmayan hir ki mse ol m a l ı­

dır.» Şimd i sormak gerek bu mütedeyyin m ü ' min kardeş­ lerimize ; Ahlak ve fazilet üzerine bir aile kurulmasını. d üşmanı yenebilmek için, gece gündüz çalışmayı ve ba­

şına şahsiyetli , kaabiliyetli insanları geçirmeyi

sağlık

veren bir hikayenin neresi İslamiyet'e mugayir? Arn­ m a , siz meseleleri hüsnüniyetle yorumlamaktan ziya­ de, tecahülü ar ifaneden gelip bu millet arasına nifak sokmak isteyenlere vasıla olmak gafletine girerseniz, o zaman da söylenecek elbette k i çok söz bulunabilir. Bu hususlara değind ikten sonra bir noktaya da te­ mas etmeden geçmeyeceğ im.

Gene bizim mütedeyyin

müslüman kardeşler imiz, Ta nrı kalimesinin Allah keli­ mesinin yerini tutmadığını, Allah yerine Tanrı demenin, müslümanlık dininden olmamayı gerektireceğini ifade ederler. Arapça bilmeyen müslüman Fransız'ın,

160

Al-


man 'ın, İngiliz'in kendi dillerince Allah demeleri

bir

yana, Kur'an ve hadislerden sonra müslüman Türkler­ ce

kutsal sayılan Mevlidi Şerifteki Tanrı kelimeleri­

nin kullanışına ve bunun gene bu müslüman mütedey­ y i n kardeşlerimiz tarafından camilerde kıraat olundu­ ğundan a c a ba h aberler i yok mu? Çok yazık, böyle ba­ sit kelimelerle kardeş arasına nifaklar s okulmakta ve biz de bunu konu yapmak zorund a .kalmaktayız.

161


Bozku rt'un zara rll a mblemler arası nda gösterilmesi Son zamanlarda aklımızın almadığı işler dönüyor Türkiyemiz'de. Yan i Türk milletinin kurduğu, Türk dev­ letinin yerleştiği, son müstakil Türk yurdunda. Komünistlerin «İt», mütedeyyin müslümanlarımızın «Put» dedikleri , Bozkurt'u, bu defa Türk devletinin, Türk hükumetinin maarif vekilleri de zarar� gösterme gafletine yönelmişlerdir. Bozkurt'un bir amblem ola­ rak kullanılması aleyhinde bulunulmaktadır . . Olabilir , komünistler yabancı ideoloji hayranlan milli sembol­ lere reaksiyon gösterebilir. Ama milli bir devletin maarifi bunu nasıl yapar? Sonra, yaparken de bunu

Atatürkçülük adına nasıl ortaya atar? Bu okumuşlar bilmezler mi ki : Bozkurt amblemi Atatürk devrinin gözde simgelerinden biridir. Zira ; Atatürk'ten evvel, sadece Türk Ocakları'nın amblemi olan Bozkurt, Ata­ türkten sonra, evvela Atatürk'ün paralarının üzerine k t;ndi portresi ile beraber eŞ değerde kullanıldı. Kağıt paraların bir köşesinde Atatürk portresi, diğer köşesin­ de Bozkurt. Bir yüzünde Atatürk portresi, diğer yüzün­ de boydan boya uzanmış bir Bozkurt. Sonra pullarda, Milli Türk Talebe Birliği'nin amblemi olarak göğüsler­ cie1 lise ve üniversite talebelerinin şapkalarının ko162


kartla rında, bir çok müesseselerin arması olarak ve n i­ hayet milliyetçi kitap!arın üzerinde arm a olarak kulla­ nılmaya başlandı. Hele Ratip Tahir Burak 'ın kalt�min­ den çıkmış, Ergenekon Tablosundaki o muhteşem du­ ruş. Bilmiyorum, hala eski Maarif Vekaleti binası (Ba­

kanlıklarda, Devlet Planlamanın karşısındaki bina) cümle kapısından girince sol kol duvarına boydan bo­ ya konan Ergenekçm tablosu ve Bozkurt. Sonra Ata­ �ürk'ün Ulus 'taki, Atlı anıtının etrafı ndaki kurt baş­ ları. Dahası var , Atatürk'ün bir diğer adı Bozkurt Mus­ tafa Kemal'dir. Bu adda Fransız yazarlarından L. Amstrong'un «Bozkurt Atatürk» diye eser i çıkmıştır. Nihayet bütün bu tarihi hatıralar olmasa bile, Türk devletinin başı olan Reisicumhurluk forsunda 16 yıldız vardır. Bizim Milli Eğitim camiamız, okumuş adamlar­ la dolmuş olduğu için, bilirler ki bu 16 ' yıldız , tarihte kurulmuş 16 Türk devletini temsil eder. Bunlardan bi­ ri de Göktürk devletini ifade eder. Göktürk devletinin ' bayrağı ise, üzerinde Kurt başı taşır. Bun� olsun say­ gılı olmak lazımdır. Bizim paralarımız ve pullarımız üzerinden Boz­ kurt resmi, Atatürk'ün portresi gibi, İnönü · devrinde kalktı. Fakat, CelAl Bayar Reisicumhur olunca, Ata­ türk'ün portreleri yerine geldi ve fakat, Bozkurt ara� dan çıkarıld� . Düşmanlık ise, "Alparslan Türkeş'ln genç­

lerinin Bozkurt armasını, kendilerine amblem olarak almaları ile başladı. Oysa ki, ba arma Ttirkeş'in genç­ lerine münhasır değildir. Türkeş'in partisine bağlı ol­ madığı halde, binlerce milliyetçi ha armayı taşır. Ve 50 yıldır evlerimizin duvarlannı Ergenekon tablolan süeler. Hal böyle iken, M.H.P.'ne ve Alparslan -,.Or­ ke�'e muğber olanlar, özeDlkle C.H.P.'lller, Aloarslan _ 163


rkeş'e olan h ınçlarını Bozkurt'tan alıyorlar. Tabii nıın asıl sebebini ilgililer daha iyi taktir ederler. Biz davranışın Türk milletine huzur getirdiğine kani ğiliz. Bilakis , milletin fertlerini tedirgin ettiğine ka­ tiz. Erzincan olaylarının başında, Erzincan C . H . P . �buslarının, kongrelerinde, sokaklarda , okullarda , )B - DER mensupları ile birlikte, ulu orta Bozkurt'a demeleri, tahkir etmeleri büyük rol oynamıştır . . H.P. ile hiç bir ilgisi bulunmayan, hatta C.H.P. 'li ın Tiirk aileleri bile üzmüştür. Kıbrıs çıkarmasında, Kıbrıs mücahitlerillin de amb­ Jemı olan Bozkurt'un televizyon ekranlarında görünme­ sinin yarattığı milli heyecanı gören maarif camiasının bundan ibret dersi alıp, bu nev 'i .davranışlardan vaz­ geçmesi lazım gelirken, bunda direnmesi hazin olmuş­ tur. Böyle devam ederse çok daha hazin olur. Nitekim, Atatürk, Bayrak ve Bozkurt, Türk milletinin kutsal değerler manzumesi içinde yer almıştır. Bunlara saygı­ lı ol mayanların hüsniniyetinden emin olmak mümkün değildir. Her Türk vatandaşı, ister Türkiye hudutları iç inde olsun , ister dışında, bu üç sembolü de hiç bir mani tanımadan göğüslerinde taşımıştır. Taşıyacaklar­ dır.

164


Atatü.rk d ü şma n l l ğ ı Türk milliyetçiliğine yapılan ithamlardan biri ti� Atatürk düşmanlığıdır. Türk milli�etçiliğini fikir sa· hasından fiil sahasına geçiren, tarihte Türk adıyla ye­ niden cihan efkarı umumiyesi önünde Türk milletini çıkarma şerefine eren, Türk'ün tarihi kaybolmuş va­ sıflarını yüce kudreti ile bir kere daha dünyaya tanı­ tan, sadece Türklüğün değil, İslamiyet'in haysiyet ve şerefini kurtaran ve milli bir Türk devletinin · temel­ lerini atan, bu devletin vasıflarını Türk milliyetçiliğinin umdeleri üzerinde kuran büyük Türk'ün düşmanlığı gi­ bi aklın , iz'anın ve vicdanın alamıyacağı, böyle kah­ kahalarla gülünecek ithamların Türk milliyetçilerine yapılması cidden hem üzücü ve hem de düşündürücü olmuştur. Üzücü olmuştur. Bu ithamlar .;adece ideoloji düş­ manlarından değil, bazı devlet ricalinden de sadır ol­ muştur. Düşündürücü olmuştur, bu ithamlara inanan safdiller bulunmuştur. Ben, bu hususun da aydınlığa çıkması, bilerek. ve Türk m illiyetçiliğini yıkmak için çalışan Türk milli­ yetçiliğ ine karşıt ideolojiler saliklerinin mezbuhane gayretlerini önlemek için değil, zira onlar gene �ayret­ lerine devam edeceklerdir . Gaflet içinde olanların uya­ rılması için, Atatürk hakkında Türk mill iyetçilerinin 165


ona bağlılığını belirtmeye çalışacağım. A tatürk'e Türk m illiyetçilerinin düşman olması şöyle

goruşünü

ve

dursun, Türk milliyetçiliğinin fiki r sahasından fiil sa­ hasın'.1 çıkmak için onun liderliğinde çalışmış, çırpın­ mış ve muva ffak olmuş Türk milliyetçilerinin ve onla­ rın torunlarının, O'nun Türk milliyetçiliği ülküs ü yo­ lundaki fikirlerine ne derece bağlı olduklarını göster­ meye çalışacağım. Türk milliyetçilerinin neden Atatürk'e samimiyet­ le, riyasız ve inanarak bağlı olduklarını anlayabilmek için, Atatürkçülük dcnil�n fikriyatın ne olduğunu· biz­ zat At?.türk'ün fikirleri, icraatını kıısaca a ksettirmek suretiyle bilmeye bağlıdır. Ben acizane onun eserlerin­ den ve onun hakkında yabancıların yazdığı eserlerden a ldığım temel fikirleri genç nesle intikal ettirmekle ye­ tineceğim. Tek Adam adlı eseriyle Atatürkçü geçinen ve

fa­

kat bu eserinde dahi Atatürk'e imalı tarizlerde bulun­ maktan çekinmeyen ard düşüncelilerden tutun da, Ata­ türk'ün nimeti ile perverde olmuş bir çok liderlerin Atatürk'ün eserlc'rine ve fikirlerine nasıl ihanet ettikle­ ri ve hattA partisini ne hale getrrdikleri gözler önünde bulunmaktadır. Onl arın fikirleriyle bizim bu eserimizde Atatürk için yazacaklarımızı yan yana getirdikleri za­ man, okurlarımızın gerçek Atatürk'ün kim olduğunu, . ıe olduğu ve gerçek Atatürk'ü kimlerin sevdiği ayan >eyan anlaşılacaktır.

166


Atatürk ilkeleri veya kem alizm Birçok gafilin sıkıştığı zaman kurtuluş simidi gibi sarıldığı, genişliğe çıktığı zaman unutuverdiği, unut­ mak değil üstelik kötülemeyi bir marifet saydıği, hiç olmazsa kendi felsefesini muhafaza telakki etmek küs­ tahlığından da çekinmediği Atatürk ilkelerinden söz açmak istiyorum. Sağcımızla, solcumuzla hep Atatürk'ü

sevdiğimi·

.·i , ona bağlılığımızı umumi yerlerde bir iftiha r vesile­

si olarak ilan ederiz. Fakat, Atatürk'ün bir fani oldu­ ğunu, asıl sevilmesi gereken şeyin Atatürk ilkeleri bu­ lunduğunu ; Sağcısının da solcusunun da ileri sürdüğü laflarla Atatürk ilkelerinin gerçekçi görüşleri arasında bir rabıtanın bulunmadığını iddia ettiğimiz zaman, bu iki felsefenin mensuplarının bir ağızdan bizi Atatürk düşmanı ilan etmekten çekinmediklerini görürüz. 30 yıldır basınımızı dolduran itham ve müdafaaların dü­ ğümlendiği nokta budur . Atatürkçülük, Kemalizm de­ nilen şey nedir? Bu soruyu her art düşünceli kendine göre yorum­ lar. Millet olarak müşterek olunulan tek nokta «yurdu düşmandan kurtarıp,

milli bir devlet kurma ve onu 167


yükseltme, yüceltme hamlelerinin lideri» oluşudur. Bu vasıf köydek i çobanın da üni\'crsitedek i gencin d e , o r ­ d u d a ki erin d e kafasında v e gönlünde bir amentüdür. r\ ma a d ı profesöre çıkmış koca koca fı.linılerimizle, bü ­ y ü k büyük gazet e l e r i m i z i n fıkra yazarından başmakale y a z a r ın a va r ınc a ya kadar, h iç bir şahsi içtihada s a ­ h i p olama ımı n ı rı hüznü i ç i n d e , y a b a n c ı d i y a r l a l' ! tı t ü rkü­ s ü n ü tüttürmek suret i y l e , a l i m l i k t a s l a y a n l a l' ! n d i l in d e ,

bu u l vi a n l am ın

nerelere kadar götürüldüğünü hayret­ l e , ibretle y ı l l a r yılıdır müşa h<ıde edip gelmekteyiz. Fa­ ş i z m 'den tutunuz, M a r k s i z m e varıncaya kad<ır At a 1 iH• i l ke l er i n i boya m a d ı k l a n renk kalmadı . '

-

Z rı m a n z a m a n ayakta sapasağl am duran Atatürk ordusunun homurtusunu duyar duymaz kenrliıw gelen bu s a p ı k menşel i zevatın kısa zaman sonra kaplumba­

ğa gibi ka falarını kabu kl a r ı ndan çıkarıp etrafı seyret­ meye başl arlıklarını yeniden icnıyı fcı aliyctc , icra i y o lla r ı n ı <ı radıklarını görürüz. m e l ' a netc yönelmen i n Bunun en ' m:

g ü zC' l ve acı

t e t k i k e d e rsek.

örneğini kurucu meclis zabıtla­ güzide « ! » Anayasa komisyonu pro­

t aşradan gelmiş, Anadolu'nun saf ve te­ miz evlatlan ve Türk ordusundan gelmiş milli birlik­ çilerin görüşleri arasındaki muazzam uçurumu goru­ rüz. Halkla ordunun nasıl ruhi ve fikri bir birlik için­ de, Atatürk gerçeğinde birleştiğini , bu prof. zümresi­ nin ise nasıl sudan çıkmış balığa döndüğünü kolayca t c södui ile,

müşahade etmek mümkün. Ne gariptir ki, bu müşaha­ deye rağmen. iyot gibi su üstüne çıkan gene bu zeva­ tın fikirleri olmakta . Su üstüne �·ık_m asına rağmen. \1illet ve Devlet hayrına değil, daima aleyhine lecel­ l i eden neticelere vesile oldukları da son 25 y ıl ı n acı gerçekleridir.

168


Atatürk ilkeleri, Atatürkçülük, Kemalizm nedir? demiştik. Bunu o büyük insanın sarih düşünceleri, fi­ kirleri, icraatı, devrindeki inkılap hocalarının takdirle­ ri, büyük nutku , B.M. Meclisi zabıtlarındaki konuşma­ ları, C. H.P . gruplarındaki uyarıcı beyanları, iktisat kongrelerindeki nutukları, Tarih ve Dil Kurumunun ku· ruluşundaki kasıt ve ifadeleri ve nihayet dünya efkarı _umumiyesinin ona izafe ettiği içtimai görüş anlamın­ dan agık olarak anlamak mümkündür. Merhum Peyami Safa «kitaptan ve hayattan do­ ğan inkılaplar vardır. Birincilerin hareket noktası ideal, ikincilerin hareket noktası gerçeklikdir . Kitaptan idealden geçen inkılaplar hayatla temasa geldikçe sırt sırta inkisarı hayale uğrarlar. Büyük prensiplerine kıyarak hedeflerine aykırı is­ tihalelerle, değişmelerle bambaşka şekillerae gerçek­ leşirler. Marksizm'in, Faşizm'iri kitap ve idealden ge­ len görüşü ile, bugün yeryüzünde ulaştığı merhale göz­ lerden uzak değildir. Hayatta , realiteden doğan inkılaplar ise, kendile­ rine yalnız müşahedeyi ve tecrübeyi rehber ederek, bütün ihtimalleri kavrayan geniş imkan alemi içinde gerçekleşirler. Bunlar realiteden doğar ve idealin hu­ dudunu realite tayin eder. Kemalizm dediğimiz Atatürk inkılapları üzerine eğildiğimiz zaman bu iki anlamdan, ikincisinden, ya­ ni hayattan, realiteden doğan ve idealin hududunu çizen inkılaplar · olduğunu görürüz.� diyor (76) . (76) Peyami Safa - Kemalizm - Hayat ve İdeali - Türk 0 İnkılAbına Bakışlar - Kanaat Kitabevi

-

1938.

Net - Demirkaya - Atatürk ve İnönü Başkanlığında Cumhuriyet Yıllan - Sümer Matbaası

-

942 - Sa

:

147.

169


Gerçekleşmeden evvel Kemalizm'in bir sistem ha­ linde, hiç bir kitapta yeri yoktur. Atatürk inkılabı hiç bir ısmarlama nazariyesinin örgütü içinde değildir. O 'nun kitabı arandığında kar�ımıza çıkan Türk tarihi ve içtimai hayatının ta kendisidir. Esasen bu inkılap Türk inkılabıdır. İ nkılaba Kemalizm adını Avrupa alim­ leri vermiş, buyük Türk milleti de lid�rine duyduğu saygının nişanesi olarak bu ismi kabullenmede hiç bir sakınca görmemiştir. Yoksa Kemalizm veya Atatürk­ çülük elenilen inkılaplara ismini \uen Atatürk değildir. Bu gerçek iyice bilinmeli. Çünkü Atatürk her hareketi­ ni büyük milletine mal etmiştir. Atatürk'e verilen sı­ fatların hepsi m illet tarafından kendisine şükranları­ nın ifadesi olarak verilmiştir. Bu şükranların neticesi­ d ir ki, bütün inkılaplıırma da Kemalizm denmesini be­ nimsemiştir. Atatürk. inkılaplarına baktığımız zaman iki kaynak­ tan doğduğunu görürüz. Birisi , Türk yurdunu ve Türk birliğini içeride bozgundan, dışarıda salgından kurta­ ran kurtuluş savaşı. Öteki de bu yurdu ve bu birliği kurduktan sonra , Türk yurdunun ve Türk fikriyatının yeniden inşasıdır. Kemalizmi doğuran bu iki gerçek ve m illi zaruret de düşüncenin mahsulü değildir. Biri milli bir kendini koruma insiyakı, öteki de Tıızla gelişme ve yükselme iştiyakına bağlıdır. Bu anlayışımızı reddeden, O'nu Avrupa'nın yıllan­ mış materyalist akidelerine, yahut Dürkhaym vari Av­ • rupa milliyetçiliği temellerine, yahut istihsal vasıtala­ rının dahi devletleştirilmesini tazammun eden aşırı sos­ yalist görüşlere bağlayanlara ta 1922'denberi rastlan­ maktadır. Ama, qaha o zamanlar en yetkili şahıslar, 170


mesela,

Dahiliye Vekilliği'ne kadar yükselmiş, parti

umumi sekreteri.ili yapmış Şükrü Kaya ; Kemalizm il­ kelerini açıklarken , «Türk inkılabı bir ayet değildir. Bir ruh, bir espiri bir manadır. Yapılan işler akıl de­ nilen bir süzgeçten -g_eç.irildikten sonra muhit denilen bir icaba uydurulmuş ve böylece faydalı olmuştur. Kök tutmuştur.» «Biz, filan millet veya filan yerde böyle yapmışlar biz de aynını tatbik edelim d iyenlerden değiliz. Bh meml�ketimize uygun olanını m illetin işine elverişli olanını tatbik ederiz. Millet işlerinde taklit ve dış gö­ rünüşle beğendirme yerine, hayata uygun yolları doğ­ ru buluruz.» (77) demekle, «zorlayıcılığın değil, gerçek­ ç iliğin Türk inkılaplarının mebdei olduğunu» ifade et­ m iştir. Esasen inkılap tarih i profesörleri bizzat Ata­ türk'ün sofrasındaki müsahebe tartışma ve akademik yarışmalardan sonra tebellür eden gerçekçiliği kürsü­ lerinde ilmi yolda takrir eylemiş ve bu takrirler top­ lanarak kitap haline getirilmiştir. Bu yönden ; o zaman yazılan bu eserler, denilebilir ki, Atatürk fikriyatının birer aynasıdı r . Şimdi b u görüşler ışığında biz, Atatürk ilkelerinin gerçekliğine kademe kademe değinelim. Realiteden ideale varalım.

(77)

Afet inan 971

-

Mustafa Kemal Atatürk'ten Yazdıklanm

-

. Yaşar Nabi - Atatürkçülük Nedir? - Varlık Yayınlan 1 963 Sa : 16. -

1'71


Cumh uriyetçilik Atatürk yedi düvelin taarruzuna karşı direnen Türk milletinin başına. geçtiğ i zaman , «istinatgahının bu mil­ letin maşeri vicdanı» olduğunu ifade etmiştir. Daha Erzurum'dan itibaren Sivas 'ta, Ankara 'da, kurultaylar, kongreler aktederek, halk mümessilleri ile işbirliği yapmış, istişarelerde bulunmuş, T.B. Millet Meclisi'ni toplamış, milletin bu mecliste toplanan güzide temsil­ cilerine hükumetini teşkil ettirmiş, başkanını seçtirmiş, böylece milletin mukadderatına milletin oyu ile hakim olmuştur . Kendini ve yöneticileri bir an bu millet mu­ rakabesinden de uzak tutmamıştır. Başı her darda kal­ dığı zaman da bu milletin, hakemliğine başvurmuş­ tur. Halkın mümessillerince , hem de seçimle gelen mü­ messillerince kurulan meclislerin, seçip memleket mu­ kadderatına hakim duruma getirdiği hükumetler ve başkanların yönetim tarzına Cumhuriyet denmez de ne denirdi? <<Hakimiyet kayıtsız şar tsız milletindir. T.B.M. Meclisi'nden başka hiç bir makam milli mukadderata hakim olamaz, bütün kanunların tanziminde her nevi teşkilatta, idarenin alelumun teferruatında umumi ter­ biyede, iktisadiyatta milli hakimiyet esasları dahilin­ de hareket olunacaktır.» İfadelerini havi beyannamele172


ri ile, umumi efkarın huzuruna çıkan bir B.M. Meclisi'­ nin kurduğu idare tarzı -Cumhuriyet ·değil de nedir ? Nitekim Cumhuriyet'ti ve bu ad 29 Ekim 1923.'de Ata­ türk ilkelerinin en büyüğü olaı;ak anayasanın birinci maddesinde özellikle Türk milletinin uyanık bekçileri­ nin kafa ve gönüllerinde müstesna yerini aldı (78) . Büyük Önder, 1924'de kurduğu Cumhuriyet hakkın­ da şöyle diyordu : «Türk milletinin tabiat ve şiarına en mutabık olan idare Cumhuriyet idaresidir.» 1929'da da : «Benim na­ çiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Fakat Tür­ kiye Cumhuriyeti ilelebet yaşıyacaktır.»

(78) Afet İnan

- Aym eser - Sa : 52-57. Prof. Hikmet Bayur - Yaşar Nabi - Atatürkçülük Ne­ clr? - Sa : 221.

Nafi Demirkaya - Atatürk ve İnöniı Başkanlığındıı Cumhuriyet Yılları - Sümer Matbaası - 942 - Sa : 28, . 29, 123. Atatürk - Başbakanlık Yayınları - 1973

-

Sa : 23-24.

173


H a l kc ı l l k I

Atatürk inkılap ilkelerinin ilkini teşkil eden

Cum­

huriyet ilkesi Türk milletine has bir anlam taşır. Zi­ ra ; Halle hakimiyetine dayanır. Her Cumhuriyet halk­ çı değildir. Totaliter, Oligarşik, Otokrat Cumhuriyetler de oyla kurulabilir. Mustafa Kemal bunu bildiği için, daha o zaman Cumhuriyet'in vasıfları arasına çılık anlamını katarak,

devleti

halk­

demokratik hayabn

rayları üzerine oturtmll§tur. Böylece, Türkiye Cumhuriyeti'ni, Sovyet

Sosyalist

Cumhuriyetleri Birliği'nden, bir Çin ve Amerika Cum­ huriyeti'nden ayrı, kendine has hürriyet, eşitlik, sevgi esaslarına istinat eden halkın cumhuriyetini kurdı.i. Bu­ radaki halk deyimi, bir sınıfı değil, bütün sınıfların top­ lamını, milleti ifade etmektedir. Atatürk 1923'de şöyle diyordu : «Yeni Türkiye devleti bir halk devletidir. Mazide­ ki müesseseleri ise, bir şahıs devleti idi. Bir milletin dünya haritasından tamamiyle silinmesi için, bir mille­ tin insan topluluğunda erimesi için Nuh 'un tufanı ka­ dar olağanüstü felaketler, hadiseler llzımdır.

Fakat

şahıslar kendiliklerinden yok olmağa mahkilrndurlar. Onun icin halk müessesesi ile şahıs müessesesi arasında hayat ve ölüm nöbetleri arasındaki fark kadar

114

fark


vardır. Ve ilave ediyor : «Unutulmamalıdır ki ; mille­ tin hakimiyetini bir sınıfta, bir şahısta veyahut eşha­ sın elinde bulundurmakta menfaat bekleyen, gafil ve cahil insanlar vardır.» (79) . Görülüyor ki, Atatürk ; halkçılığ ı ;

Cu�uriyet'in

vazgeçilmez cüz'ü telakki ettiği gibi, bunu hiçe sayan­ ların da bulunabileceğini, bunlara karşı uyanık bulu­ nulması gerektiğini çok daha evvelinden haber ver· mektedir. Atatürk halkçılığında temel unsur, imtiyazsız, sı­ . nıfsız bir kitledir.» <<Bir ferdin, bir zümrenin, bir sını­ . fın» millet üzerinde hakimiyeti terviç edilmemiştir. Halkın halk t a r a f ı n d a n, halk için ida­ resisi anlamına gelen ileri demokrasinin gerçekleşip yayılması amacı Atatürk halkçılığının vasfıdır. ' 1922 'de halkçılık hakkında yaptığı bir konuşmada da Atatür k şöyle diyordu : «Teşkilat baştan başa halk teşkilatı olacaktır. Umumi idareyi halkın eline verece,

ğiz. Bu toplulukta hak sahibi olmak herkesin bir iş görmesi esasına dayanacaktır. Millet hak sahibi olma k için çalışacaktır.» Keza 1923'deki bir konuşmasında da «Başarılı ol­ mak için, ayciınlarla halkın düşünce ve gayesi arasın­ da bir uygunluk olması gerekir. Yani aydınların halka telkin edeceğ i ülküler, halkın ruh ve vicdanından alın_ mış olmalı, bir millete gideceği yolu gösteren dünyanın her çeşit ilrpinden, buluşundan, yükselmelerinden fay­ dalanmalıdır. Fakat, unutmayalım ki, asıl temeli içimiz­ den çıkarmak mecburiyetindeyiz.» i79) Pey ami Safa - Aynı eser - Sa : 14. Alet İnan - Aynı eser - Sa : 56.

175


Atatürk ilkelerinin ve Türk ihkılaplarının neşet et. t iği menbalardan ve Türk devletinin temel unsurların­ dan olan milliyetçilik ilkesi de aynı tarihi gerçeklikten doğmuştur. Bütün Avrupa 'da �illiyetçili k ; felsefe tarihine da­ h i l düşünce tahminlerini deviren bir fışkırışla zaruretlerden doğmuştur.

hayati

Bunun içindir ki, bu asrın

vazgeçilmez unsuru olmaktadır.

Olmaya ·devam ede­

cektir (80 ) . Türk m illiyetç iliği ise,

yukarı bölümlerde

işaret

edildiği gibi , Hunlar devrinde mevcut olup, üzeri im­ paratorluk mefkuresi ile küllenen, Balkan felaketi ile külleri eşelenerek

meydana yeniden çıkan bir realite

idi. Milliyetçilik bölümünde belirtildiği gibi, Balkan fe­ laketinden sonra , dost düşmanın milletine ve Türk ha­ yatiyatına indirdiği darbelerin neticesi,

Türk milleti

kendi ne dönmüş ve Türk mefkuresi Türk'ün sinesinden fışkırmıştır. Türk ocağı

v�

Türk yurdu arasında bir

kürsü ve yaz, coşkunluğundan ileri gidememiş bu ül­ kü, İstiklal Sa va şı ile dört y a n ı n a bakınan, araştıran safhasına

geçmiştir.

«Üsma r. iı r!Pvletinin inhitatı aevresine

rastlayan

safhadan yapma

ve

vüksehme

(81 ) . m illiyetçiliğ i mi z sadece bir ıştiyak. Atatürk inkılapla­ rınd a milliyetçiliğim i z başta n başa bir gerçekleştirme iradesini, ifaC:c eder.» Mustafa Kemal dil inde bu ifade şöyle izah edilm iştir : ( 80 ı

Yaşar Nabi - 963 - Sa

(81)

:

Atatürkçülük Nedir? - Varlık Yayınları 97, 202, 208.

Peyami Safa - Aynı eser : Sa : 14 . Remzi Oğuz Arık - Türk İnkılabı ve Milliyetçiliğimiz Ayyıldız Matbaası 958. -

176


«Bizim yolumuzu ç izen,

içinde yaşadığımız yurt,

bağrından çıktığımız Türk m illeti ve bir de milletler ta­ rihinin binbir facia ve ızdırap kaydeden yaprakların­ dan çıkardığımız neticelerdir.

Bizim vuzuh ve tatbik

kabiliyeti gördüğümüz siyasi meslek, m illi siyasettir. Dünyanın bugünkü umumi şartları ve asırların dimağ­ larda ve karekterlerde topladığı

hakikatlar karşısında

hayale kapılmak kadar büyük hata olamaz.» (82) . «Tarihin ifadesi budur. Milli siyaset dediğimiz za­ man ; kastettiğimiz mana şudur : Milli sınırlarımız için­ de herşeyden önce kendi kuvvetimize dayanarak varlı­ ğ ımızı koruyup, memleketimizin gerçek saadet ve ima­ rına. çalışmak. Gelişi güzel aşırı emeller peşinde mil­ leti oyalayıp zarara sokmamak, medeni dünyadan in­ sani muamele, karşılıklı dostluk beklemek.» (83) . Keza 1934'de de şöyle d iyor : «Biz

İn illiyetperveriz.

Ve Türk milliyetçisiyiz. Cum­

huriyetimizin mesnedi Türk carr.iasıdır. Bu cami a nın efradı n e kadar Türk harsı ile meşbu olursa, o camia­ ya istinat eden Cumhuriyet de o kaciar kuvvetli olur.»

(84) .

(82)

Dr. Hikmet Tanyu - Atatürk ve Türk Milliyetçiliği Orkun Yayınlan -961 - Sa : 84, 85. Atatürk ve inönü Başkanlıklarında Cumhuriyet Yılları Sümer Mat. 942 - Sa : 147.

(83)

İsmet Gdritn - Yaşar Nabi Atatürkçülük Nedir? 963 - Sa ·: 85. Refik Korkud - Sosyalizme Karşı Atatürk - Yargıçoğ­ 967. lu Matbaası

-

·

-

(84)

Dr. Hikmet Tanyu - Aynı eser - Sa : 84 Atatürk - Aynı eser - Sa : 27, 28, 30.

177


Atatürk milliyetçiliğini Hitler milliyetçiliği, Musso- · lini. m illiyetçiliği ile kıyaslayan gafil insanlar vardll'. Oysa ki Atatürk, 1920'lerde bu hususta şöyle diyor : <<Bize milliyetçi derler. Amma biz, öyle milliyetçi­ leriz k i , bizimle iş birliği eden bütün milletlere hürmet ve riayet ederiz. Onların milliyetlerinin bütün icapla­ rını tanırız. Bizim milliyetçiliğimiz herhalde hodbina­ ne ve mağrurca bir milliyetçilik değildir.»

1922 'de de şöyle buyuruyor : «

Yeti<ıecek çocuklarımıza ve gençlerimize görecek­

hududu ne olursa olsun, en evvel, herşey­ T ü rki ye ' ni n istiklaline, kendi benliğine, milli an ' an el erine , düşman ohın bütün unsurlarla mü­ leri talı s i l in

ıien evvel ,

c adele etmel<

lüzumu öğretilmelidir.ıt

1 924 'de de «milletimiz kuvvetli karakter, sarsılmaz s istem, a �eşli milliyetçilik , iktisadi muvaffakiyetlerden doğup çoğalacak imkanlarla da kuvvetlendirilmelidir.» A.B.D. Elçisi Bristol ile yaptığı görüşmede bir ara

şöyle der Atatürk : «Bizim milletimiz, milliyetinden te­ gafül ed işinin çok acı cezalarını gördü. Osmanlı İmpa­ ratorluğu dahilindeki akw, m-ı muhtelife hep m illi aki­ delere sarılarak, milliyet mefkuresinin kuvveti ile ken­ dilerini kurtardılar. Biz ne olduğumuzu, onlardan ayrı ve onlara yabancı bi r millet olduğumuzu sopa ile içle­ rinden kovulunca a nladık. Kuvvetimizin zaafa uğradığı ıı nda, bizi tahkir, tezli! ettiler. Anladık ki, kabahatımız kendimizi unutmakhğımızmış. (Körü körüne insancıllık yapanların kulağı çınlasın.) » Bu ebedi vasiyet niteliğinde olacak kadar kuvvetli direktife rağmen, Kurucu Meclisin gerek Temsilciler LMeclisi'ndc' ve gerekse Milli Birlik Komitesi'ndeki üye:;

178,


) erinin ısrarlarına

rağmen bi r avuç Prof. 'tan iba �et Anayasa Komisyonu üyelerinin bu maddeyi Türk dev­

letinin nitelikleri arasına sokmamak için gösterdikleri gayreti şimdi hayretle ve ibretle hatırlamaktayı m . Bu efendilerin o günkü anut davranışlarını son 3-5 yıl için­ de ancak anlayabildik. Cumhuriyet ilkesinin kuvvetini dahi bu ilkeden al­ dığını ifade eden büyük Atatürk'ün yasası da felsefe­ sini bu temelden almakta idi. Anayasamızdaki, «ırk, dil, din, mezhep . . . » ayırımı gütmeden, kanun önünde. herkes eşittir, d(y e u 12. mad­ desini ele alan azınlık ırkçıları ve Atatürk \!i geçinen aşırı sosyalistlerin iddia ettikleri gibi, Türkiye halk­ ları değil, Türk milletinin vatanı olan bu yurdda bu milletin

Türk milleti olduğuna mütedair kurucusunun

bu beyanları yanında ,

bugünkü 12. maddeye tekabül

eden, 1924 Anayasası'nın 90 . maddesi de şöyle diyor : «Türkiye ahalisine, din, ırk farkı olmaksızın Türk ıtlak olunur.» Ve bu maddenin esbabı mucibesinde de : «Doksanıncı madde Türk sıfatı resmiyesini

muar­

reftir. Osmanlı saltanatı, münderis ve münkariz oldu­ ğundan artık efradı . millete «Osmanlı» denemez. Milli izzeti nefis bir hanedana mensubiyeti kabul etmez. Devletimiz bir devleti m illidir. Beynelmilel ve­ ya m illetlerüştü bir devlet değildir.

Devlet Türk'ten

başka millet tanımaz. Memleket dahilinde hukuku nü­ tesaviyeyi haiz başka ırktan gelme başka kimsele r bu­ lunduğundan bunların ırki mubayenetlerini manii mil­ liyet tanımak caiz olmaz. Kezalik hürriyeti vicdan _mu­ saddak olduğundan ihtilafı dinde manii milliyet adde­ dilmemiştir. Her yeni millet gibi Türk milleti de aym 179


ırktan gelmeyen efradı muhtevi olabilir. Türklilk

ca­

miasıdır k i ; Bütün uruku cem etmek kabiliyetini haiz­ dir. Asri usuller de bu hakikati teyit etmektedir.:. (85) . Türk devletinin kuruluşundaki bu büyük ma nayı ve Atatürk ilkelerinin bu yapıcı, b�ğlayıcı ve yüceltici il­ kesinin Türkiye'de en fazla tarizlere maruz bırakıldı­ ğında zannederim k i , her namuslu insan ittifak eder. Kanaatımca Türkiye'deki

bugünkü

ideolojik keş­

mekeşin sebebi bu davada verilen tavizdir. Bu vata­ nın Türk vatanı, bu milletin Türk milleti, bu devletin Türk devleti olduğu hiç bir zaman unutulmamalı. İtti­ hadı Anasır devletini çok gerilerde bıraktığımızı gözden uzak tutmamalıyız. senmesi Atatürk

Türk harsı ve kültüı ünün benim­

milliyetçiliğinin

amentiısüdür.

«Ne

mutlu Türk'üm diyene» sözü bunun ifadesidir. Ne yazık ki son yıllarda millet Türk'üm diyemeyecek ".:lir ağır basıncın altında ezilmeye yöneltilmiştir.

(85)

Dr. A. Şeref Gözüböyük - Zekai Sezgin 1 924 - Ana­ yasa Hakkında Jv.eclis Görüşmeleri - Balkanoğlu Mat­ -

baası

180

-

957

-

Sa

:

7.


Devletcilik I

Cumhuriyetçilik, Halkçılık, l\"l illiyetçilik gibi

Ata­

türk ilkelerinin iktisadi görüşü de realiteden gelmekte­ dir . Buna rağmen gene aşırı uçlar bu realiteyi,

katı

naslara, doktrinlere bağlamaya çalışmışlardır. Sosyal, ekonomik ve kültürel kalkınmada daha çok metodu belirten bu ilkeyi d iğer umdelerden tecrit edip. mütalaa etmeğe imkan yoktur. B iz Kemalizm ilkeleri arasında Devletçiliği münhasıran

bütün

Atatürkçü­

lük'ün iktisadi veçhesine- bağlayarak yorumlayacağız. Devletçilik de, fikriyatını tatbikattan almış ;

bir

nas, doktriner bir anlamdan uzak kalmıştır. Devletçilik ilkesi bizde ; «Ö zel teşebbüsün yetki ve kudreti dışında kalan iktisadi kalkınma ve teşkilatlanmayı devlet ve araçları ile gerçekleştirme edilmiştir.

prensibi»

eli

olarak vaz

Sosyalizmin, marksizmin, liberalizmin ala­

bildiğine müçadelesinin yapıldığı bir devirde, bu ilkenin

adına «�osyalizm veya liberalizm» denmeyip, devletci­ lik denrtıesinin hikmeti vücudu budur . •

1920 tarihinde , bu umdenin fikriyatı üzerinde görüşme sırasında B . M. Meclisi kürsüsünden

bir

Atatürk

diyor ki : «Bizim görüşlerimiz , prensiplerimiz herkesin malıimudur ki :

Müfrit sosyalist prensipleri değildir.

181


Ve bu prensipleri nı i l l e t i :n i z c kabul ettirmeyi düşünme

dik (86) . Keza 1921 tarih inde de şöyle diyor : «Bakınız, m i l l i huduttan bahsediyorum. Ben sos­ · yoloj i i l e ço k meşgul olmadım . Fakat müfrit s�syal iz­ mın bittabi hudut tanımadığını biliyorum. Halbuki biz m i l l i hudutlar kabul ediyoruz. Sonra mutlak bir

ba­

ğımsızl ıktan bahsediyoruz. Y ine aynı yıl Atatürk mil­ ktvekiilerinden soruyor : «Türkiye 'nin hakiki sahibi ve efendisi kimdir?» Cevabı kendisi veriyor.

«Türkiye'nin h akiki sahibi ve

efendisi, ha kiki müstahsil olan köyl üdür. O halde her

kesten daha çok refah ·ve saadete, servete (evet serve­ te) müstehak ve layı k olan köylüdür. Binaenaleyh hü­ kümetimizin iktisadi siyaseti bu asli gayeyi sağlamaya matuftur.» (87) . Serbest ticaret erbabının h izmetinden de bahseder­ ken

tüccar, milletin emeği ve üretimini kıymetlendir­

«

mek için eline ve zekasına emniyet edilen ve bu em­

niyete liyakat göstermesi gereken adamdır.» (88> . de­ mektedir. Böylece nesli alimize ibretamiz bir tarif ver­ mekte ve sınıflar arasındaki mütekabil h izmet hududu­ nu belirtmektedir. Gazetecilere verdiği bir beyanatında Atatürk bu anlamını daha sarih olarak belirtiyor.

«Cümlemizin arzusudur : Bu memleketin efradı , el­ lerinde numuneleri ile ziraatın, ticaretin, sanayiin, işin ve hayatın bir mümessili olsun. Artık bu memleket böy­

le fakir,

bu millet böyle

hakir değil,

(86) Şevket Süreyya Aydemir

memleketimiz

· Tek Adam S. III Sa : 452-454. (87) Refik Korkut - Sosyalizme Karşı Atatürk - Sa : 34-39. (88) Nefi Demirkaya Aynı eser - Sa : 138. -

182

-

-

-


zengin memleket, zenginler memleketi olsun : Ve yeni Türkiye'nin adına çalışkanlar diyarı densin.> (89) Ke­ za 193l'de de cTürkiye'de bolşeviklik olmayacaktır. Çünkü Türk hükumetinin ilk gayesi halka hürriyet ve saadet vermektir.> 1933 yılında da «Türkiye'nin tatbik ettiği devletçilik sistemi 19. asırdanberi sosyalizm na­ zariyelerinin ileri sürdüğü fikirlerden alınmadı. Ter­ cüme edilmiş bir sistem değildir. Bu Türkiye'nin içti­ hatlarından doğmuş, kendine has bir sistemidir.>(00). buyuruyor. Atatürk 1923'de yaptığı bir konuşmada da şöyle di­ yordu : «Ferdi mesai ve faaliyeti esas tutmakla bera­ ber, mümkün olduğundan az bir zaman içinde milleti refaha, memleketi mamureye eriştirmek için, milletin umum ve yüksek menfaatlarını icab ettirdiği işlerde, bilhassa iktisadi sahada devleti fiilen alakadar etmek mühim esaslarımızdandır .» «liülasa, Türkiye Cumhuriyeti'ni idare

edenlerin,

demokrasi esaslarından ayrılmamakla beraber , dev­ letçilik prensibine uygun yürümeleri, . bugün içinde bu­ lunduğumuz hallere, şartlara ve mecburiyetlere uygun olur.> Bu sarih ifadelere rağmen h8.ll Lenin'in, Marks'ın, Mao'nun peşinde koşan satılmışların Atatürkçülükten bahsetmeleri elbette ki gülünçtür. İstismardır. Atatürk, devletçilik anlayışının karma ekonomi sistemine da­ yandığı bugünkü anayasamızın da bunun ifadesi oldu(89)

İhsan Akay , Atatürk'te İktisat Düşüncesi - Yaşar Na­ - Aynı eser - Sa : 247-256. Nefi Demlrkaya - Aynı eser - 136, 137, 138.

bi

(90) Afet İnan - Aynı eser - Sa : 150. Atatürk - Aynı eser - Sa : 71, 74, 75, 77.

183


ğu, Kurucu Meclis'te Anayasa'run bu hüviyeti sosyaliz­ me çcviremeyenlerin sosyal adalet a nlamını ele alarak anayasanın sosyalizme açık olduğunu ifade gi.ilünçtür.

Komisyon sözcüsü

etmeleri

Turan Güneş'in,

«Bu

Anayasa sosyalizme açık değildir», diye meclise temi­ nat verirken Muammer Aksoy'un, «Bu Anayasa renk­ sizdir. Amma karektersiz değildir.» diye demagoji ya­ pışını hala hatırlamaktayım. Allah'a bin şükür ki Gür­ sel _Paşa anayasaya m illi ve milliyetçilik vasıf ve ka­ rakterini verdirerek bu zevatın hevesini

kursağında

bıraktı. Amma, gelin görün k i bu zevat 10 yıl medis dışı muhalefetle, kardeşi kardeşe kırd1rmakla bunur in­ tikamını almaya çalıştılar.

Hala da devam ediyoJ'lar.

Bütün gayretlerine rağmen, Atatürk'ün kapitalizm(' de, ımünizme de set çeken devletçiliği milliyetçi, hürri­ ., etçi, toplumcu görüşü cektir.

184

bir defa daha tescil ettirile­


i n k l l a pç l l ı k Milleti her bakımdan Jfıyı k olduğu yüksek mevkiy{

u l aşt ı rmak içiıı zaman kaydiyle bağlı

olmamak üzerı

milletin tanı bir şuur ve idrak ile hamleler yapması na

ve miilctin inkişiıfına yarıyan tarihi icraat ve prer

siplcrine sadakat göstermesine inkılapçılık denmekte d i r (91 ) . Milletlerin yükselmesinde başvurulacak ·

yollardan

biri olan inkılapların icrasında fikir adamları iki yol tavs iye ederler : B i risi, bütün müesseselerde kökfü de­ ğişim yaparak, alt yapı üst yapı müesseselerini kökün­ den değiştirmek, diğeri ise, milletin dinamik kıymetle­ rinde gerekli değişimi yapmakla beraber, kültür müesseselerinde ise,

üst yapı,

tedrici tekamüle

yönel­

mektir. Bir milletin dinamik kıymetleİ"i arasında tasfiyeler yapmak, onların yerine başkalarını koymak, kolay ol­ masa bile, tehlike9izdir. Mesela iktisat alanında dev­ letçi iken , liberal, liberal iken devletçi olunabilir. Si­ yaset alanında dün mutlakiyetçi iken, bugün meşruti­ , yetçi, yarın cumhuriyetçi olmak mümkündür. Maliye sisteminde aşar yerine vergi, konulabilir. Medresele­ rin yerini maarifte mektepler alabilir. Fes yerine şap(91)

Türk Hukuk Kurumu - Türk Hukuk Ltlgatı - Maarif Matbaası 944 Sa: 182. -

-

18!>


ka geç iri lebil ir. Bu hususlardaki zorluk, müsseselerin yerleştirilmesinden

ziyade

z ihniyetin

yerleştirilmesin­

ded ir. Fakat mil letlerin kültür müesseseleri ile,

manevi

kıymetleri üzerinde yapılacak tasfiye teşebbüsleri cid­ den büyük dikkat ister. Arkasını, büyük, şerefli tarihe mal olacak azamet l i başa rılara dayam a ya nlar millet­ ,

leri n r a !" ı ndn

güven. se\·gi. saygı ya ra tm a mış olanlar kül­

t ü r m üessesel e r i

ile ına ne \ i değerler üstünde ·

tasfiye

kn lkı�m:rnı a ! ıdırlar. Ka lkışırlarsa, müstem­

l w rcke t i ne

l ekec i ıııl' l ocliı . y n n i cebre.

tehd ide , tasfiyeye ba ş vur

­

nll'cburclurl a r . Bu t iirlü tasfiye ise. ekseriya yer­

nın�··ı

l e� t i r i l nı c k i sknen

yeni kıymetlerin a l eyhine olur. Çün­

J:i"ı zorl a n a n �uu r l n r ,

\·icdanlar. ki>künden yok edilme­

c l i kc: (·, bu yeni kıym e t l er e düşman kesil mekte, bu yeni kıymC' l l e r i d i r l l'r .

yerleştirmek isteyenleri

düşman bilmekte­

lliiyle bir ruh durumunda ise, asıl i nkılap ve i n­

k ı l a �· ı l n r zarar görmektedirler (92). :\ t a t ü r k

inkılapc;ılığı ve At a t ü rk inkıiapları, bu bü­

y ü k c l iı l ı i n ; n e l indl', zora

değ i l , i knaya dayanan bir mu­

Y < ı lfa k iyet metodu olmuştur. Ata t ii r k ' U n

Ar d

inkılapçılık hususundaki düşünceleri n i

İ n a n h a n ı m �iiy l e

l ı i <: b i r prens i p O n u n i<: i n .

belirtiyor : «Ta rihin seyri içind e

doğmatik bünye s i n i muhafaza C'demez.

Türk m i l l e t i y a � a d ı ğ ı çağın medeniyet sevi­

yes inin icaplarını yer i ne get irmek mC>cburiyetindedir. h t l'

lıu i ıı :u l iıpı; ı l ı k prt-nsibine bağlı oldukça Türk toplu­

l u ğ u . n wc le ni yct C:. l l,nı i n d c

gl'ri

c : ı kt ı r . ..\ nc a k b u n r 1 a da d a i m a

kalmama yolunu bula­ Göz Önünde Tutulacak

---·........---

(92)

186

RC'mzi Oğuz Ank

-

/> ynı eser

-

Sa

:

42.


Nokta, Milli Bütünlüğümüzü ve Milli Menfeatlarımızı En Titiz Bir İtina İle Muhafazadır.» (93) . Görülüyor ki Atatürk inkılapçılığında,

milli bütün­

lük ve milli menfaat ön planda tutulmuştur. Atatürk milleti hiçe sayan bir inkılapçılığı şidddetle reddetmiş­ tir.

Atatürk ' e göre m illete tepeden bakan ve m illeti

hakir gören liderlerin girişecekleri devrim h areketle­ ri, değerden,

isabetten ve temizlikten

mahrumdur.

Atatürk inkılaplarında milletten kuvvet alınmasını ve milletin arzusunun harekete

geçirilmesini

istemiştir.

1925 yılında yaptığı bir konuşmada bu hissiyatını şöyle ifade ediyor : «İstiklal savaşı ve Türk inkılabı, her h amlesinde milletimizin

yüksek siyasi ve medeni

karakteri

ile,

millet idelojisindeki şuurlu birliğine dayanarak muvaf­ fak olmuştur. Türk milletinin son senelerde gösterdiği harikaların, yaptığı siyasi ve içtimai inkılapların sahi­ bi hakikisi kendisidir.» (94) . «Uçurumun kenarında yıkık bir ülke . . . türlü ma nlarla kanlı boğuşmalar. . .

düş­

yıllarca süren savaş . . .

ondan sonra, içeride ve dışarıda saygı ile tanınan ye­ ni vatan . . . yeni sosyete . . . yeni devlet . . . ve bunları ba­ şarmak için gerekli inkılaplar. İşte Türk u mumi inkı­ labının ı<ısa ifadesi.» Atatürk inkılapçılığı n • n temelinde, . anarşi, nizam aleyhtarlığı , cebir yoktur. İkna zam vardır.

� una

tedrici tekamül ve ni­

en güzel misal de, komünizm namı­

na memlekette ihtilal yaratmak isteyenlere 5 Ağustos

1 925 'dc yaptığı şu konuşmadır : (93)

Afet inan - Aynı eser

(94)

Atatrük Aynı eser - Sa : 38. Refik Korkut Aynı eser Sa : 23.

-

Sa :

122.

-

-

-

187


«Türk milletinin içtimai nizamını ihlale mütevec­ boğulmaya mahkumdur. Tür:� milkli, kend i s i n i n v e memleketinin yüksek menfaatları aleyhi­ ne �· ı d ı:ı m ak i s teyen müfsit, sefil, vatansız ve milliyet­ L

ih d i d i nm e ler

hezeyanlarındaki gizli ve kirli emel­ a nlamayacak ve onlara müsamaha edecek bir heyet

s i z bey i ns i zler i n icri

O, �imdiye kadar olduğu gibi, doğru yolu gö­ rür. Onu yolundan saptırmak isteyenler, ezilmeye kah­ rcrl i l meye m a h k u m d u r . Bunda, köylü, işçi ve bilhassa kalırn nııı n ordumuz candan beraberd ir. Buna da kim­

d eğ i l d i r .

sen i n � ü ph e s i ol ma s ı n .

si z kanun adamlarısınız. Ellerini­ her türlü ve menfeatlarını vikaye eden kcı n u n l n r te\'rl i e d i lmi !jt i r . h aret ettiğim noktaları i � .i t t i n i z . Türk m i lletinin . büyük haklarını müdafaa <'elerke n , bu no k t a l a r ehemm iyetle hatırda tutulmalı­ l la k i m

t'fc n d i l e r ,

ze m i l let i n , v a t a n ı n

dır. B u m c m l ckettck i k l l m ü n is tl er . \' l'

lrnpset t i k l cr i m i zckr.

ibaret

sadece bizim tevkif Bu işlerle biz­

değ i l d i r .

z ; ı t y ; ı k ı n cl ; ı n a l fı. k a d a r o l a c a ğ ı m . Surası

unutulmamalıdır

y ü k d f6,') r ıı an ı k o m ü n i s t l i k t i r . m el i . >

Tür k aleminin en bü­ Her görüldüğ ü yerde ezil­

ki.

(95)

'·

Görül üyor k i Atatürk inkılfı.pçılığı, bir Marks , bir L e n i n . bir '1 a o i nkılfı.pçılığı değildir. Atatürk inkılap­ ( ı l ığ ı b i r Türk inkılfıpç· ıl ığıdır. Bunun da hedefi, Türk m i l l C' l i n i i l i m yolundan muasır medeniyet sev iyesine ulastı rmaktır.

ı

!1-, ı

188

R<'fik Korkut -

A}·nı

eser

-

Sa : 37 .


Laiklik Şimdi Atatürk ilkelerinden en fazla dedikodu mev­ zuu haline getirilen, milletce anlaşılan ve fakat hala siyasilerce bir türlü elden bırakılmayıp

b ir istismar

\ asıtası haline getirilen laiklik ilkelerinden bahsedece­ ğim. Bu satırlarımla milliyetçi ve müslüman, hatta gay­ rimüslim dinlere mensup vatandaşlarımı uyanmaya da­ vet edebilirsem kendimi bahtiyar addedeceğim. Laiklik «Dinin devlet yönetimine müdahale etme­ mesi, devlet idaresinin de din üzerindeki sultasının kaldı­ rılmasını, tazammun eder.» Bu anlayış, milli devlet olmanın esas vasfıdır. Çün­ kü dinler ideolojisi cihanşümuldür. Milli devlet ideolo­ jisi millete yöneliktir. Milliyetçilikle isimlendirilir. Di­ ni devlet dış siyaset itibariyle, ümmetşüımuldür.

Dini

devlet reisi mensup olduğu dinin de reisidir. Milli dev­ letin dünya görüşü, milletler camiasına yöneliktir . Dev­ let reisi sadece kendi devletinin tabiiyetinin reisidir. Milliyetçilik bahsinde izah ettiğim gibi, Selçuklu devleti ve Yavuz Sultan Selime kadar Osmanli Devleti bir hünkar devletidir. Yavuz'dan Kanuni'ye kadar ru­ hani sıfatı da olan bir padişah devletiyiz. Bundan son­ ra da bir ittihadı anasır devletiyiz. sıfatını taşırız.

Devleti Osmani

Bu üç tarz idare devrini incelersek,

189


hakanlık devrinde kendimize yönelmiıijiz, padişahlık devrinde İslam ülkelerine yönelmişiz, Osmanlılık dev­ rinde ise cihana yönelmişiz. Hadiseler göstermiştir ki, gerçekl ik m illet varlığındadır. Bu varlığı bir istiklal J larbi'nde biz�at görmüşüzdür. Darda kaldığımız za­ birer birer, din birliği iktisad i ve

ı ı ı a n l a r , m i l le t l e r

ha tta içtimai birliği bir yana bırakıp göçüp gitmişler­ d i r . l le m de ayrı d iıılcrdeki milletlere esir olm a paha­ sına . İstiklal Harbi, sadece Türk milletinin kendine dön­ mesini, milli haysiyetini kurtarmasını değil İslam'ın gerçek şerefinin de kurtanlmasını ifade eder. Dört l la l i fe ' den so n ra ki devirlerde, hatta Osman Oğulları devrinde dah i İ slam'm gerçek laik h üviyetine riayet Halifelik babadan oğula geçmiş, icabın­ da bir deli, zalim, sarhoş ve çocuk halife olmuştur. Büyük İslam dini, Atatürk'ledir ki, siyasi tasalluttan kurtarılmış, Allah 'la kulun arasına sokulan münafıklar ort a d a n çekilmiştir.

<:d i l memiştir.

Cumhuriyetin ilk yıllarında halifeliğin Atatürk ta­ alınması teklifi Pakistanlılardan geldi. Rah­ metli Ziya Gökalp ele hilafet, Büyük Millet Meclisi'nin

rafından

manevi şahsiyetinde bulunsun diyordu. Tıpkı Başku­ mandanlığın B . M . M . manevi şahsiyetinde bulunması g i­ hi. Bu sırada Atatürk bu muhataplara şöyle diyord u : «Gerçekte ne fayda mülahaza ediyorsunuz. Hilafeti kabul etsem veya B.M. M . 'nin manev i şahsiyetinde tem­ sil ettirsek, bana hangi müstakil İslam devleti ki o za­ man bi.itün islam devletleri esir idi - el uz atacak ve ben bugünkü ahval içinde esir İslam alemine ne yapabil i­ r i m '! �> d iyerek, gerçek durumu açıklamış, hayal kurma­ n ı n . olduğu ndan fcı zla görünmenin, millete fayda getir�

190


meyeceğini ifade etmiştir. Dinle devlet işlerini ayırmak­ la dine müstesna yerini vermiştir. Çok partili hayata gelince, bu hususun ·umuyla m illete izahı

gerçek du­

düşünülürken sırf birbirini yık­

mak için politikacılar biribirine attıkları

çamurlarla,

bu ilkeyi lekelemek istemişlerdir. Bütün partililer bu hususu istismar etmiş ve laiklik a nlamını dinsizlikle vasıflandırmışlardır.

Utanmadan.

da programlarında 18.ikiz demekten çekinmemişlerdir. Oysa ki laikliğin dinsizlik olmadığını bu millet 50 senedir tecrübe ile öğrenm iştir. İslam 'ın inanç , ibadet tedris, hatta ayinlerine

dokunulmadığını, yasaların

-cevaz verdiğini ancak, İslamın devleti n kuruluşu ve bünyesi ile

ideolojik

bunlara

cephesinin

bağdaşamadığından,

yasak kılındığını anlamıştır. O kadar anlaşmıştır ki, ay­ nı dinin olduğu kadar, aynı ırkın mensubu olan Araplar arasında dahi İslam

ideoloj isinin terviç

edilmediğini

öğrenmiştir. Bu hususa böylece işaret ettikten, sonra ş imdi Bü­ yük Atatürk'ün görüşlerine değinelim. «Jfrr

şeyden

evvel , maneviyatın kalp

ve vicdan

kuvvel ı : w ı yüksek tutulması şarttır.»

«Camiler, birbirimizin yüzüne bakmak için, yatıp kalkmak için, yapılmamıştır.» «Camiler itaat ve ibadet ile beraber, din ve dünya için, neler yapmak lazım geldiğini düşünmek, yani meş­ veret iç in yapılmıştır. Millet işlerinde her ferdin zih­ ni başlı başına faaliyette bulunmak lazımdır.» «Türk milleti daha dindar olmalıdır. Yani bütün sa­ deliği ile dindar olmalıdır demek istiyorum. Dinimize, bizzat hakikata nasıl inamyorsam, r.yle inanıyorum.» 191


«Minberlerden akseden sözlerin, bilinmesi ve anla­ şılması, fenni ve ilmi teşekküllere uygun olması Iazım. dır. Sayın hatiplerin siyasi sosyal ve medeni durum· ları hergün takip etmeleri zaruridir. Bunlar bilinmediği taktirde, halka yanlı� telkinler verilir. Binaenaleyh hut­ beler tamamen türkçe ve zamanlll icaplanna uygun ol­ malıdır.» «İslamiyefte ruhbanlık yoktur. Bir müftünün içti­ hadını diğeri reddedemez. Her müftü içtiludında ser­ besttir. Dinimizin hükümlerini hepimizin eşit olarak öğ­ renmemiz mecburidir. Büyük dinimiz çalışmayanın i n · sanlıkla alakası bulunmadığını bildiriyor. Bazı kimse ter asri olmayı kafir olmak sayıyor. Asıl küfür, onla­ rın bu zannıdır. Bu şekilde tefsir yapanların maksadı ­ nın İslamların kafirlere esir olmasını istemekten başk:.ı bir anlamı var mıdır?)) 1933'de yaptığı bir konuşmada, «Bilhassa bizim di­ nim i z için herkesin el inde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile hangi şeyin dinimize uygun olup olmadığı kolaylıkla takd i r edilebilir . Hang i şey akla, mantığa, m illetin men­ raatına, İslamiyet'in menfaatine uygun ise, o şey din­ d i r . Eğer bizim d inimiz, akla, m·antığa, uygun bir din olmasaydı, dinlerin sonuncusu olmazdı.)) (96) . Laik devlet anlayışının , milletin ve m illet fertleri­ a nayasalarımızda din ve vic­ (!aıı L ü:·;- iyetinc verilen yerde göstermektedir. Bizim n i n d i n s i z i i ğ i ol madığını,

komünist idare hariç, hangi parti forkiye " de iş başın a gelirse gelsin, d inlere tanınan bu

b n :.1 atınuza gö re ,

< Y6)

Yaşar Nabi Nayır - Atatürkçülük

963

yınları -

-

Sa

:

�afi ·uemirkaya - Ay n ı Atatürk

192

-

Aynı eser

Nedir?

289. -

eser - Sa : 62, 63.

Sa

:

42.

-

Varlık Ya­


hürriyeti kısamaz. Aksine millet hayatı kuvvetlendik­ çe dini müesseseler kendi camialarının uhdesine veri· lerek yönetiminden de devlet el çekecektir. Zira bu hu­ sus Kurucu Meclis'te de görüşülmüştür. «Laikliğin ica­ batından biri de devletin din işlerine karışmamasıdır. Oysa Türkiye'de devlet İslam dinini h imaye ediyor. Din okulları açıyor. Bütçeden tahsisat veriyor.» denmek­ teydi. Doğrı.ı.ı( «Müslümanlar da kendi camialarını ken­ dileri kursunlar» dendi. Amma bilhassa temas ettiği· miz din görevlileri bu anlayışı şimdilik uygun bulma -. dılar. «Henüz gerçek anlamı ile din adamlarımız yetiş­ memiştir. Evvela bu bilgili din adamları yetiştirilmeli. sonr a cemiyetleşmeliyiz. Aksi takdirde gerek hurafe ve

gerekse istismar bizi müşkül duruma sokar.» diyorlar­ dı. Görülüyor k i meclisin diyanet hakkındaki görüşü muhtariyet yönünde iken zaruretlerin neticesi içtimai bir müessese olan diyanet camiası idari yönden bir hükumet organı telakki edilmiştir. Siyasiler bu husu­

su millete gerçek hüviyeti ile anlatmak şöyle dursun, tam aksi bir görüşle çıkar sağlamaya çalışmış ve ça­ lışm <ı ktadır. A t :ı ı_ ürk ilkelerinin tavize ve hatta ihanete uğramış ilkelerindP.n olan 18.iklik umdesinin tarihini ve tavsifi­ ni meclisin anayasada açık olarak yapmamış olması da istismarlara vesile olmaktadır. Liı.ik devlet anlamının «Milli Devlet» olma vasfının vazgeçilmez unsuru olduğu kat'iyeti, siyasilerin kafalarına yerleşmelidir . Yukarıdan beri izah edegeldiğimiz Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Laiklik, . Devletçilik ilkelerinin Atatürk İnkılaplarının temel unsurları olduğu, bu unsur­ lardan taviz vermenin sadece Atatürk ilkelerinin· değil, Türk devletinin bekasının tehlike/e sokulması olacağı193


nı hadiseler göstermiştir. «Bir musibet bin nasihatten yeğdir» fetvasınca, milletçe son yıllarda çektiğimiz azap bizi uyanışa davet ederse, kendimizi bahtiyar addede­ i.� eğiz. Bu ilkelere sarılmanın esas kurtuluş yolu olduğu­ r:u bilmemiz gerekir . Atatürk İlkeleri, Kem.alizm dedi­ ; imiz prensipler , bunlardır. Bir ifrat işareti olan çarşaftan hanımı çıkarıp, mini eteklerle diskoteklere doldurmak suretiyle ikinci ifratcı girme k Atatürkçülük olmadığı gibi , ben nefsimi islah ediyorum diye. tekkelerde pasifizmin kucağına atılıp ahlak taslamaktan tutun da, saçını, sakalını uzatıp, Türk ahlak ve faziletinin «Boşver dünyaya» felsefesine itil­ mek de Atatürkçülük değ ildir.

194


..

. .

Dünya goru şu Tam 50 yıl oldu Atatürk ilkeleri doğalı. B u ilkelere ciddiyetle s a rılmış olsaydık, Cihan Harplerinden uzak kalmış bu millet, emperyalist devletlerden daha evvel kalkınır ve ;:ıya giderdi. Hiç olmazsa geri kalmış devlet­ ler arasında sayılmazdı. Bugünkü cihana nizam veren milletlerden daha evvel cihana nizam vermiş bir mille­ tin lideri Mustafa Kemal daha 1921 'lerde şöyle sesle­ niyordu : «Anadolu bu müdafaası ile yalnız kendine ait vazi­ feyi yapmıyordu . Belki bütün şarka yönelecek hücum­ lara sed çekiyor. Efendiler, bu hücumlar elbette kırıla-" caktır. Bu tasallutlar mutlaka nihayet bulacaktır. İşte ancak o zaman garpde, bütün cihanda hakiki sükun ha­ kiki refah ve insaniyet hüküm sürebilecektir. Türkiye'­ nin bugünkü mücadelesi, yalnız kendi nam ve hesabına olsaydı, belki daha kısa, daha az kanlı olur ve daha ça­ buk biterdi. Türkiye azim ve mühim bir gayret sa rfedi­ yor. Çiinkü müdafaa ettiği, mazlUm milletlerin, bütün şarkın davasıdır. Mahkum· olmak istemeyen bir mileti esaret altında tutmaya muktedir olacak kada r kuvvetli müstebitler. artık dünya yüzünde kalmayacaktır. Mil­ letlerin esareti üzerine kurulmuş müesseseler her taraf­ ia yıkıl !Jl aya mahkumdur. Şarkta, şimdi doğacak olan güneşe bakınız, bugün günün ağardığını nasıl görüyor­ sanız, uzaktan bütün şark milletlerinin de uyanışını öy195


le görüyorum. İstiklal ve hürriyetlerine kavuşacak olan çok kardeş millet var. Onların yeniden doğuşu, şüphe­ siz ki terakkiye ve refaha müteveccih olacaktır. Bu m illetier bütün güçlüklere bütün manilere rağmen mu­ zaffer olacaklar ve kendilerini bekleyen istiklale

ula­

şacaklardır . Müstemleke ve emperyalizm yer yüzünde yok olacak ve yerlerine milletler arasında hiç bir renk, din, ırk, farkı gözetmeden yeni bir ahenk ve işbirliği çağı bakim olacaktır (97). Attaürk 30 AğUstos, 1922 günü Dumlupınar tepesin­ de şafak sökerken bu müjdeyi bütün cihana verdiği zaman şark milletleri hep esaret altında, Çin afyon iç­ me rehavetinde, Arap alemi •ihanetinin cezasını çekmek­ te, Afrika, sömürgecilerin esiri idi. Şimdi bütün cihan­ la birlikte Atatürk'ün iman ettiği Büyük Türk Milleti'­ nin, ahfadı onun bu işaretine ittiba etmesi gerekirken Marks'ın, Lenin'in, Mao'nun hayranlığı ile olay çıka­ ranların gafletine , hem de Atatürkçü cüretine acımamak mümkün mü?

geçinmelerinin

Şimdi insaf ile mütalaa edelim. Bu ilkelere mi? Bu ilkelerin sahibi Mustafa Kemal'e mi Türk milliyetçi­ leri düşmandır? Türkçülüğün fikir babası Ziya Gökalp'in Türkçülü­ ğün Esasları adlı kitabının başında «Mamafih, Türkçülü­ ğe dair bütün bu har,eketler akim kalacaktı. Eğer Türk­ leri Türkçülük mefkuresi etrafında birleştirerek büyük bir inkıraz tehlikesinden kurtarmaya muvaffak olan büyük bir dah i zuhur etmeseydi. Bu büyük dahinin is­ mini söylemeğe hacet yok. (97)

Gazi

Vedat Nedim Tör - Yaşar Nabi - Atatürkçülük Ne­ dir?, Sa : 157 -

196

Bütün cihan bu gün


Mustafa Kemal Paş a ismini mukaddes bir kelime adde­ derek her an hürmetle anmaktadır. Evvelce Türkiye'de Türk milletinin hiç bir mevkii yoktu. Bugün her hak Türk'ündür. Bu topraklardaki hakimiyet Türk hakimi­ yetidir. Siyasette, harsta, iktisatta hep Türk halkı ha­ kimdir. Bu kadar kat'i ve büyük inkılabı yapan zat, Türkçülüğün en tı_üyük adamıdır. Çünkü düşünmek ve söylemek kolaydır, fakat, yapmalc ve bilhassa muaffa­ kiyetle neticelendirmek çok güçtür.» demekle daha başlangıçta milliyetçilerin Mustafa Kemal Atatürk hak­ kındaki duygu ve düşüncelerini dile getirmiştir. Türk milliyetçiliğin i kuvveden fiile ; fikirden aksiyona geçir­ miş bir lidere Türk milliyetçileri nasıl düşman olabilir? Ona düşman olmak Türk'e düşman olmaktır. Türklük düşmanları, milliyetçilik düşmanları, ga­ yelerinde muvaffak olmak için her türlü iftirayı atmak­ tan çekinmemişler ve ç€kinmeyeceklerdir. Fakat her geçen gün, bu müfterilerin yüzünü kara çıkarmakta­ dır. Eğer gençlerimiz son kırk senelik milliyetçilik ve Komünistlik üzerine yapılan mücadeleye ait basını iyi­ ce eleştirirse, geçen zaman içinde her iki tarafın söy­ lediklerinden ve ithamlarından hangilerinin doğru ol­ duğu görülecektir. Zira ; ithamlar bugün su yüzüne çık­ ınış bulunuyor . Son hadiselerin de neticesini ibretle gö­ receğiz. Devrimci, Atatürkçü geçinenlerle, Milliyetçi Ülkücülerin hangi yolun yolcuları olduğu anlaşılacak­ tır. 197


S onsöz Gerek Türk ideolog, sosyolog ve tarihçilerinin, ikti­ satçılarının, gerekse, yabancı ilim erbabının fikirlerin­ den de faydalanılarak vücuda getirilen bu eser, özet olarak bize, üzerinde durulması gereken · milliyetçili­ ğimizin meselelerini aksettirmekte olduğu kanaatında­ yım. Verdiğimiz izahatlarla ; Türk milliyetçiliğinin, emperyalist değil, insancıl bir milliyetçilik olduğu , Türk milliyetçiliğinin Nazizm ve Faşizm temell i ırkçılıkla uzaktan, yakından bir iliş­ kisi bulunmadığı, aktarma ve sonradan olma bir fikri­ yatı bulunmadığı, yani ithal malı bir fikir olmadığı, Aic,türk� ülük dediğimiz ideolojinin Türk milliyetçiliğin­ den ayrı bir a nlama gelmeyeceğini, Atatürkçülüğün Türk milliyetçiliğinin fikir sahasından fiil sahasına ge­ çiş inin ifadesi bulunduğu ortaya çıkarılmış oldu. Bu

eserimizle keza ; Türk milliyetçiliğine yapıları

taarruzların başlıca üç kaynaktan geldiğini, bı.ı kaynak­ ların ikisinin beynelmilel ideoloji olan ve aslında, iki m,l iletin emperyalist milliyetçil iğine vasıta kılınan Marksizm ve Siyonizm olduğunu, üçüncüsü ise, bu iki mahfelin kışkırttığı ve kardeş kavgasına yöneltmek is­ tediği azınlık ırkçılığı olduğu , bunlarla yapılan her mü­ cadeleye, yurdumuzda, ırkçılık, faşizm, panislamizm, gericilik damgalarının vurulduğu, gerçekte Türk top198


iumunda bu ith am ların hiç birinin varid olmadığını açık­ bmış bulunuyoruz .

Sağ-Sol mücadelesi şekline yorumlanmak istenen bu kavganın halen

devamında menfaat umanların,

bu

umutlarının da boşa çıkacağına ve yakın zamanda, oy­ n ana n oyunların yeniden bütün gerçekleriyle su yüzüne çıkacağına inanmaktayım. Zira ; İşçi Partisinin ortaya attbğı sloganlar, bilhassa bizim doğu bölgemizde oy­ nadıkları oyunlar artık basit vatandaşın dahi anlayaca­ � ı kadar açık oynanmaktadır. Yöneticilerin de bu gaf­ let uykusundan uyanıp, gerekli tedbiri alacağından şüp­ he etmiyorum. Zira ; bu tedbir

a l ı n ma dı ğı

taktirde, sa­

dece Türk milleti değil, bu tedbirleri almayanların da akibetinin hayırlı olmayacağı, misali · devletlerdeki ge­ lişmelerle sabittir. Allah bu milleti gafletten korusun_ Bu eser 1971 yılının 1 Martında bitmiş, baskıya ha­ . zır durum a getirilmişti. Maalesef mahalli imkanların bulunmayışı ve merkez yerlerde bastırmaya da maddi imkanlarımız müsait olmadığından bugüne kadar neş­ redememiştim. Geçen hadiseler, eserimizdeki tesbitle­ rin d<?ğruluğunu bir kere daha teşrihe fırsat verdiği için mutluyum. Bize bu günü gösteren ve Türk milletini

tahminlerimizin de üstünde büyük bir felaketten kuı:­ taran Türk ordusuna şükranlarımı sunarken, Tüik si­ yasilerine bir kere daha basiret temennisinde bulun­ m aktan kendimi alıkoyamıyorum. 1. VIII. 1972

19!>


Yazarm Kısa Hal Tercümesi Muş Şehrinin Kale Mahallesinde 1923 yılında doğan Abdülhadi Toplu, Baba tarafından Topallıoğullarından Hacı Musa Zade Abdülkadir T0plu'nun, oğludur. Anne­ si Alaettin Paşalardan Kepenek köylü İbrahim Beyin eşi Perinazdan doğma Mihrinaz hanımdır. Yazarın her iki koldan da geniş aile muhiti vardır . İlk ve ortp tahsilini Muş'ta yapan Abdülhadi Toplu , Lise tahsilini Diyaı-bakır.da yaparak 1943'de mezun ol­ muştur. 1954 yılında Van'da yedek subaylığını yaparak terhis olmuş , 1957 yılında politikaya atılarak 1960 İ hti­ lAlinden sonra Kurucu Mecliste Muş 'u temsil etmiştir. 1963 seçimlerinden Muş Belediye Reisliğini yapan yazar, Ev!i 1 çocukludur.


1941 yılındanberi muhtelif kültür faaliyetlerinde bu­ lunan yazar, Halkevleri, Türk Ocakları, Milliyetçi te­ şekküllerde ve Çocuk Esirgeme Kurumu gibi hayır müesseselerinde sosyal faaliyetlerde bulunmuş, bu ce­ miyetlerin genel yönetim kurullarında hizmet almıştır. Yazar, basın hayatı ile de yakından ilgilenmiş, Ulus, Ankara Akşam, Yeni İ stanbul, Savaş gibi gazetelerde, Orkun , Türke Doğru, Ülkü Filiz gibi dergilerde yazı ve şiirleri çıkmış, uzun zaman Ankara Ticaret Gazetesi Umumi Neşriyat Müdürlüğü yapmış ve bu gazetede devamlı iktisadi fazılar, fıkralar yazmıştır. .1957'den sonra, Muş'ta çıkardığı Şark Telgraf Gazetesinin Yazı İşleri Müdürlüğü, Başyazarlık ve Fıkra yazarlığı 1969 yılına kadar yürütmüştü. Ayrıca Van, Muş, Erzincan'da çıkan mahalli gazetelerde yazıları intişar etmiştir. Yazarın elinizde bulunan bu araŞtırmasından , sonra basılmaya hazır 4: eseri bulunmaktadır.

20J


Yazann Neşredilecek Eserleri

1 - Yazdıkla!'ım ve Söylediklerim 2 - Sosyo Ekonomik yönleri ile MUŞ .'J

-

Doğunun gerçek Düzeni - Beşikçi'nin Düzeni

4 - Hıçkıran kalb (tüm şürleri)

M-

71 may15 ve kURICU meds'ln perde arlcaSI ABOULHADI TOPLU KURUCU MECLiS ÜYESİ

TÖRE · CEVL.ET

:I02

Töre-Devlet Vayınevi P.K. 203 Kızılay/ Ankara VAVINL..ARI


K A Y N A K L A R Türkçülüğün Esasları - Ziya Gökalp - Varlık Yayınları 952.

Yeni Türkiye'nin Hedefleri - Ziya Gökalp - Hikmet Tan­ yu - 956. Ziya Gökalp ve İ ktisadi Fikirleri - Osman Tolga - İst. Üniversitesi Y. - 949. Yeni Hayat - Ziya Gökalp - İkbal Kitabevi 952. Coğrafyadan Vatana - Prof . Dr. Remzi Oğuz Arık - Ay­ yıldız Matbaası - 958 -

Milliyet Duygusunun Sosyolojik Esasları - Sadri Mak­ sudi Arsal - Ötüken Yayınevi - 1 972 Milliyetçilik Üzerine Düşünceler - Tahsin Ünal - Rekor Matbaası - 961 Milliyetçi Türkiye - Doçent Dr. Kurt Karaca - Çınar Ya­ yınları - 971 Türkiye'de Siyasi Buhranın Kaynakları - Prof. Dr. Os­ man Turan - 969. Selçukiler Tarihi ve Türk İslam Medeniyeti - Prof. Dr. Osman Turan - 965. Malazgirt Zaferi ve Alparslan - Milli Eğitim Bakanlığı 968

Osmanlılık içinde ve Dünya Milletleri arasında Türk Milleti - İnayetullah Özkaya - 952 Tarih Sohbetleri - Cemal Kutay - 7. cild - İstanbul, 966 - 968 .

203


Türk.iye Tarihi - 1� Cilt - T. Yılmaz Ötzuna - Hayat Ya­ yını 964 Osmanlı İmparatorluğu, İnkılap ve Milli Mücadele Ta­ -

rihi - Ahmet Bedevi Kuran İnkılap Tarihimiz ve İttihadı Terakki - Ahmet Bedevi Ku­ ran - Tan Matbaası - 948. Türk Siyasi Tarihi - Tahsin Ünal

-

958

Milliyet Üzerinde Düşünceleı - Tahsin Ünal - Rekor Ma t­ baası - 961 Tarihte Ermeni ve Ermeni meselesi - Esat Uras - Yeni Matbaa - 950 Lozan Konferansı - Ali Naci Karacan

-

943

Osmanlı Devleti Tarihi - T. Von-Hammer - Mehmet Ata 1 Abdülkadir Karahan - Milliyet Yayınları. Abdülhamid'in Yıldız Hatıraları - Esbak Mabeyn katibi - Tahsin paşa - 931 Türk Dünyası - Hüseyin Namık Orkun 1942 Tek bir Dünya - W - Wilkie - Tevfik Sadullah

Baş

-

1944 Tarih Boyunca İleri Geri Kavgası - Emin Türkelçin May Yayınları 967 -

-

Türkiye'nin evi

-

Düzeni - Doğan Avcıoğlu - Bilgi

Yayın­

968

Irkçılık - Turançılı k - Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Maarif Matbaası 944 -

Atatürk İlkeleri ışığında uyarmalar - Nadir Nadi 961 İnkilabin öğrettikleri - Vasfı Raşit Seviv - 934 Emperyalizm ve Milliyetçilik - Kirbeypage - Erol Ulu-

belen - Aykaç Kitatevi

-

967

Siyon Önderleri protokolları - Roger Lambel - Sami Sa bit Paşa - 1943 Ordular - Masonlar - Komünistler - Necdet Sevinç - Ana ­ - dolu Neşriyatı - 969 204


Beynelmilel Yahudi - H. Ford - Serdengeçti tı - 961

neşriya­

Türkçülük Nedir - Selahattin Ertürk - · Yeni Konya Basımevi - 953 İşç i sınıfı İhtilali - Lenin - Haydar Rifat - 934 Nutuk - Gazi Mustafa Kemal - 1927 Atatürk - Başbakanlık yaymevi - 1973 Atatürk - Bir Milletin Yeniden Doğuşu - Lord Kenross Ayhan Tezel - 966 Atatürk İhtilali - Mahmut Esat Bozkurt

967

İnsancıl Atatürk - Sait Arif Terzioğlu - 964 Atatürk Nedir - Falih Rıfkı Atay - 968 Atatürkçülük Manifestosu - Dr. Arın Engin - 968 Sosyalizme Karşı Atatürk - Refik Korkut - Yargıçoğlu Matbaası 967 -

Atatürk ve İnönü başkanlıklarında Cumhuriyet Yılları Nafi Demirkaya - Sümer Matbaası - 942 Mustafa Kemal Atatürk'ten yazdıklarım - Afet inan - 971 Tek Adam - Şevket Süreyya - 3. cilt - Yüksek Matbaa­ sı - 966 İkinci Adaım - Şevket Süreyya - 3. cilt - Yüksek Matbaası

-

966

Ben de yazdım - 8. cilt - Celal Bayar - 965 Mustafa Kemal - General Sherril - Enver Esenkova -955 Fransız Sosyaiizmi Tarihi Paul Louis - Şerif Hulusi - 966 Fransız İhtilali Tarih i - Pierre Gaxotta - Samih Tiryakioğlu

-

962

Sosyalizm - Eflatundan Marks'a kadar - Prof. Dr. Fın­ dıkoğlu, Z. Fahri 949 -

Marx kimdır, Marksizm nedi r - _T. Kılıç - Kitapçılık Lt. Şti. 968 -

205


Kapital - Karı Marx

·-

Mahmut Selek - 966

Kapital - Erdoğan Başer - 965 Sömürgecilik Üzerine - Karl Marx - Engels - Selahattin Hillav

-

966

Kapitalist Ekonomi Tenkirli - Jean Baly 963

-

Adil Onural -

Kapitalizm ve Değer - Henri Denis - Orhan Suda - 965 Kari Marks'ın fikir dünyası - Roger Cemgil - 969 - AS: Basımevi.

Garandy - Adnan

Diyalektik üstüne tartışma - Sartre vs - Necati Engez 965 Marx'ın sosyolojisi - Henri Lefelivre - Sel.fı.hattin Hilav,

-

May y. - 968 Siyasi Doktrinler Tarihi - Prof. Galtane Mosca - Semih Tiryakioğlu - Varlık Y . 963 Sosyalizm - Peyam i Safa - Babiali Yayınları - 961 Kapitalizm - Sosyalizm ve Demokrasi - Joscph A. Schum peter - Dr. Tunay Akoğlu - Varlık Yayınl arı - 968 Rus İhtilalinden Hatıralar - Abdullah Taymas tal - Güney Basımev i - 947 Troçki Stalini Anlatıyor - Nedim Güzer

-

-

A. Bat­

948

Kemalizm Hayat ve ldeali - Türk İnkılabına bakışıar Peyami Sefa - Ka naat Kitabevi - 938 Doğu Sorunları - Mehmet Em in Bozarslan sı - 966

-

İş Mcıtbaa-

Doğu Dramı - Tarık Ziya Ekinci - 967 Kürtlerin Türklüğü - Kırzıoğlu - Kurtuluş Matbaası-968 Kürt Sorunu - Dr. Şükrii Mehmet Sekban - Menteş Basımevi 970 -

l06


Şeyh Sait İsyanı - Metin Toker - 968 Sağd:ı ve solda çarpı15anlar - Metin Toker - 972 Van tarihi - Altınok Matbaası - 960 Doğu Aşiretlerimiz ve menşei - Ufuk Şehri - 970 Tahmasp Kulu Han'ın Tarihi - Esat Uras - Türk Tarih Kurumu - 942 Casus Lavrens ve Benzerleri - Aziz Hüdai Akdemir - 950 İkinci Dünya Savaşının gizli tarafları - Gizli belgeler May Yayınları

-

968

Tarih Boyu.nca Türk Kavimleri - Edip Yavuz - 968 İslam Milletleri ve Devletleri tarihi - C. Brockelmann Doçent Dr. Neşet Çağatay 954 -

Sosyoloj inin unsurları - Kazım Nami Dur-u - İstanbul Mat­ baası 936 -

Milliyetin Tarifinde İhtilaflar ve Türk Milliyetinin tarifi Orkun Dergisi 951 - sayı 53 - sa : 2 -

Türkiye'nin Geleceği - Mehmet Matbaacılık sanayi - 971

Turgut - Ajans

Türk

Avrupa'da Milliyetçilik - Elie Kedourie - M. Hallık Ti­ murtaı; Devlet Mat. 971 Milliyet Nazariyesi ve Milli Hayat - Mehmet İzzet - Ötü­ ken yayınları - 969 Millet ve Milliyetçilik - Hocaoğlu Orkun Dergisi - sayı 6

Selahattin Ertürk -

Politikaya giriş - Maurice Daverger - Dr. Yaşar büz - Varlık Yayınları 968

Gür­

-

Marksizmin Kaynağı - Lenin - Osman Saidoğlu - Gün Ya­ yınları 967 -


Türk Hukuk Luga�ı - Türk Hukuk Kurumu - Maarif Mat­ baası - 944 Toplumumuzda Doktrin Tartışmaları - Türkiye Ticaret Odaları, Sanayi Odaları ve Ticaret Borsaları

Bir­

liği - 965 Her Bakımdan Türk olan Kürtler - Kırzıoğlu M. li'ahret­ tin Çalışkan Basımevi - 964 Doğu İlleri ve Varto Tarihi - M. Şerif Fırat - Kardeş Mat­ baası - 970 . Doğudaki Aşiretlerin Türklüğü - Dr. Mahmut Çapar Orkun Yayınları 972. -

Kürt Maddesi - Minorsky - İslam Ansiklopedisi C. 6 Sa :

1089. Kürt Maddesi - Meydan Larus - C. 79 Sa

:

729 - 780 .

Seyahatname . Evliya Çelebi - Kardeş Matbaası Doğunun Düzeni - İsmail Beşikçi - 970.

-

C. 5

Behice Boran - Türkiye ve Sosyalizm - Gün Yayınları 968. Sosyal ist Türkiye

-

Ali Faik Cihan - Toplum Yayınevi

968. Bağımsızlık - DemQkras i - Sosyalizm - Mehmet Ali Ay bar - Gerçek Yayınevi - 968. Orkun, Barış, Yeni Akış , Ötüken , Düven 66 - 67 baskıları. 1924 Anayasası Hakkında Meclis Görüşmeleri - Dr. A. Şerir Gözübüyük - 957. 962 A n a ya sas ı Meclis

gör üş m e l e r i

zabıtları

-

Av. Kazım

Öztürk - 966. Türk Dili ve Edebi}:a tı Ha kkı nda Araştırmalar - O . Pror. Köprülüzade M. Fuat - Kanaat Kitabevi - 934. Siyonizm ve Türkiye - Doç. Dr. Yaşar Kutluay - Selçuk

Yayınları - 1967.



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.