Abdullah Battal Taymas - Kazan Türkleri

Page 1

TÜRK

KÜLTÜRÜNÜ ARAŞTIRMA Yayınları

:

ENSTİTÜSÜ

15

Seri: III -Sayı: A3

••

KAZAN TURKLERI -Türk tarihinin hazin yaprakları -

(1925'te İstanbul'da Arap harfleriyle basılan KAZAN TORKLF.Rt adlı kitabın blitUnhınmi�. genişiE'tilmi� Ikinci basım.ıdır.)

ABDULLAH BATIAL·TAYMAS

ANKARA 1966


••

KAZAN TURKLERI


Yayınlayarı : Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Tunus Cad. 16, Bakanlıklaı· - Ankara. Tel: 12 06 56

-

17 73 47

DiziJip basıldığl yer : Ayyıldız Matbaası A.Ş., Ankara.


,,

•t

..


1Ç1ND E KİLER

Sayfa 9

Birinci basıroın önsözü İkinci basımın önsözii

11 15

Giriş BİRİNCİ KlSlM

RUS !SrtLASINDAN ÖNCE I.

II.

Avrupa'nın Güney-Doğusu eski Türk yurdudur

17

Bu Türkler eskiden de medeni bir kavimdi !dil Bulgarları

18 18 21 23

Ruslar ve Bulgarlar Bulgarların sonu III.

Kazan Ordası (Devleti) Bulgar ili Altın Orda devrinde Kazan Devletinin kurulması Memleketin iktisadi durumu Medeniyet ve edebiyat Kazanlılar ve Ruslar . Kazan Devletinin 7.ayıf rlüşmesi Rusların Kazan'ı almaya hazırlanmaları Siiyümbike Ha. tun

23 23 23 24 26 28 29 29 30 32 33 33

Süyümbike'den sonra . . . . . . . Dördüncü lvan'ın Kazan tilkesine son seferi Kazan şehrinin zor durumu Kazan şehrinin düşmesi Kazan alındıktan sonra yapılan vahşetler IV.

34

34

lstiklal savaşının devamı ve Kırım ile İs tanbul un geç kalan müdahalesi '

Kazanlıların yenilmesi Rehberierin yok edilmesi

Geç kalan müdahaleler . . . İkinci Sultan Selim'in Astrahan s eferi ·Devlet Giray'ın Moskova seferi ve ötesi

35 36 36 37 38 40 5


. İliİNCi

J<ISII\l

lSTlLADAN SONRA

V.

A. 13.

İbret alınacak bir kıyaslama Tiirk ülkelerindeki Moskof idaresi Toprağa hususi mülkiyetin kaldırılması "Ulu Hiikiimda rın köleleri" "Yasak" Angaryalar !dare sistemi Yargı işleri Moskof satrapları Rus memurların akil - ahlaki sev iyesi !çtimai hayattaki değişmeler .

43 45 45 46 46 47 48 49 50 51

C.

Misyonerlik . . . Misyonerlik neden muvaffak olamadı Misyonerlik v e müslümanlar

53 55 57

Ç.

Başkurtlar ve ülkeleri üzerine Bir parça tarih Başkurtluk'ta ilk ayaklanma

58 58 60

Kuzeyli Türkler Rus imparatorları hakiyeti altında A. "Deli " Petro günleri Müslüman "Yumuşlu"lara karşı alınan tedbirler "Deli" Petro zamanında. yasaklılar Angaryalar Mi syonerlik faaliye ti I. Petro zamanında Başkurtluk'ta kıyamlar B.

VI.

VII.

"Deli" Petro'dan sonra "Ormancılar" ın ağır durumu Tahammül edilmez askerlik . lki imparatoriçenin misyonerliği

1.8. asrın 30. yıllarında Başkurtluk'ta kıyamlar . İlk kıyam nasıl başlamıştı Rus hükumetinin yaptığı gaddarlıklar tçtimai ve iktisa.di tedbirler . tsyanın yeni baştan alevlenmesi Hükümet isyanı nasıl bastırıyordu Başkurtların verdiği kurbanlar Isyanların içtimal sebepleri

Müslümanlara karşı rlini baskılar Öteki baskılar Kazan Müsliimanlarındaki metanet Elisabeth hükumetinin mecburi yumuşaması

52

62

62 63

64 65 65 66

69 69 69 70 73 73 74

75

76 77 78 79 80 80 81 83


Sayfa VIII.

IX.

Başkurtluk'ta 1755 ayaklanması .. Abız Batırşah ve tasarıları Batırşah'a karşı GL Nepli.iyev Başkurtların yenilmesi Batırşah'ın sonu ne oldu Başkurtluk kıyamları ve Kazanlılar

84 86 87 88 89 89

İkinci Katerina günleri . .

91

A.

.

Pugaçov isyanı ve Türkler Başkurt Salavat Yolayoğlu

B. Müslümanlıkta uzlaşma politikası 1. Kazak - Kırgız meselesi . . . . 2. Rusya'nın Güney ve Batıdaki hedefleri . 3. "Orenburg Muhammed! Ruhani Meclisi" 4. Devlet okullarında Türk Dili

X.

II. Katerina'dan sonra

. .

91 93 95 96 98 99 102 103

A.

19. Asra girerken ve iterisi . .

Kitaplar basılmasının neticeleri Yeniden islama dönmek hareketleri

103 104 106

B.

Bu Türklerden kala-kala ne kaldı? Kazan Türklerinin dağılması Türkistan seferleri . . . . . İktisadi ve kültürel kalkınma devri

109 109 113 114

XI.

XII.

XIII.

Yeni devir . . a) Kültür seviyesi b) Kazan üniversitesi c) Yeni devrin öncülerinden biri ç) Köhne Buhara'dan yeni fik irler

117 117 119 121 128

Yeni edebiyat Geriye bir bakış Geniı:ıleyen yeni çığır Tez parlayan bir şair Edebiyatın öteki bölümleri

132 132 136 144 157

20. Yiz i yılın eşiğinde

160 160 161 163

"Usul-ü Cedid" davranışı "Usfıl-ü Cedid" nedir? Bu yolda çekilen zorluklar

XIV.

Birinci Rus ihtilaJi (1905) A. Türkçe basın B. Siyasi davranışlar C. Milli sahne

1.67 167 173 181 7


:Maarif ve ınektep _işleri Kitapçıhk ve neşriyat işleri

XV.

·xvr.

)

183 185

İkinci Rus ihtilali (1917) A. İlk siyasi hareketler B. "Harbi Şura" "Milll Medeni Muhtariyet'' il!inı C. "Millet Meclisi" D. Sovyetler ve milli kurumlar B. İç savaş ·başladıktan sonra Bir miilteci ga.zcte "BaşkurUuk meselesi"

187 187 188 189 191

Sovyet devri

202 202 204 206 208 210 213

Cumhuriyetler

Tatar ve Başkurt Cumhuriyetlerinin hali "Cumhuriyet''lerin millilik - ınııhtarlık seviyesi "Milli kültürü kurtarıcılar'' Musa. Carullah Bigi Sonu n e oldu '

Sayfa

SON

194

195 198 198

SÖZ

KAZAN TÜRKLERl !siın meselesi Tatar sözü üzerine Bıı baptaki fikirler Nasir1 ve Mercani Bulgar ve Kazan Bizim halk

214 215 216 218 219 219

EK Abdullah Battal-Taymas'ın hayatı ve eserleri İndeks

8

221

227


\

Resimler:

Sayfa

15 Han Mescidi veya Süyümbike minaresi Süyümbike Hatun . . . . 31 Başkurtlar kımız hazırlıyorlar 67 Bir Başkurt köyü 86 Pugaçov kafeste 92 Rizaeddin bin Fahreddin 116 Kayyum Nasiri 125 Şehabeddin Mercan! 129 Musa Akyiğitzade 134 Zahir Bigi 135 Ayaz lshaki 137 Abduliah Tukay 144 Derdmend (Zakir Rami) 155 İsmail Gaspıralı 158 Hadi Maksudi 161 Medrese-yi Hüseyniye ve Ahmed Bay 162 Alimcan Barudi . . . . . . . . 163 Kazan Türklerinin ilk cemaat i§lerinde çalışanlardan bir grup 165 Abdürreşid İbrahim 168 Fatih Kerimi 169 Seyid Giray Alkin 174 177 28.VUI.1905 ıkongresi 180 1906 Umum Rusya Müslümanları 2. ·kongresi . . . . . . . . 181 Abdullah Kari 182 1905'te ilk Tatar Türkleri tiyatro takımı 183 Kerim Tinçura 184 10.VIII.1906 Mektepler kongresi Yusuf Akçura 190 193 Sadri Maksudi (Arsa!) 9

'..


Saciri Maksudi ve Yusuf Akçura . ... ........ ................ ........ Hadi

.

194

.. . . ....

195

. . . ......... . .

208

. ..... . . . .... . . . . . .. . . . . . . . ... . . .. . . . . . .. .

Atiasi

..

199

Zeki Velidi ('l'ogan) Kazan'da bir

cami

.

. . . . . . . . . . . . . . .. . . .

. . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . .

.

212

Eserin Müellifi Abdullah Battai-Taymas ............................. .

222

Musa Carullah Bigi ......................... ............... .. .. . ... .....

Harita : Kazan Hanlığı ve komşu devletler

10


\

BiRiNCI BASliviiN

(Pek

n�

ÖNSÖZÜ

kısaltılrmş)

MUKADDEME YERINE Tiirkçiiliik

vı·

Ti.ı' rk külliir lıirliği ıııı·fk(m•sirıirı (iilkiisiiniiıı) kuvwl kt·s­

pctti�i şu ı;ıünlerde Türk kavimlerinin birbirlerini tanımalarının liizumu uzun m.adıya izoha mulııaç olmasa gerektir. Öniinii:ze konulan Kazan Türklc>ri adlı şu eser Tnrklt:ıı:!ün şimal cephesini az çok lcnvir et mek maksadiyle ka­ .

leme alınmıştır. Znnnımca Kazan Tiirlderinin gerek tarih1 mukaddcratının. gerek fi kri

vı·

medeııi hareketlerinirı ölln•nilmcsi idealist Türkçiiler için fay­

dadan dali dcuildir. Türkler Sarki Rorrın payihılılını aldıktan sonra geçen hiilün bir asır boyunca Türklüğün sn�

ı-enahııu Kazan Türkleri yapayalnız 1453 ve 1552 s!'neh�ri arasmda (1) geçen yüz yıl. Os­ manlı lını>aralorhıi,!unun en şevkı·ıli hir devri ofdu�u halde. Kazan Türklü­ j:1iinii lıo�nıakln u�raşnn ve bii liin Orta Türk y urtlarrnı tehdit eden gaddar

müdafıın etmi�lerdir.

loskoflar ct>nup tarafından ciddi bir tnzyik (baskı) görmemişlerdir.

Kaznn devidinin yü?. yıllık lıııyalı. istilaCl ve yağmacı Moskoflar ile miilcmadi nıi:ıcaclelede geçtiği ı;ıihi. hu devlet düştükten sonra da

Kazan

Ti irld üi!ü tam iki asır boyunca Rus �·arlurı ve inıparatodarınııı temsil (yut­ mn) siyosetiylc mi'ıcadele clmiş ve bu mücadeleden muzaffer çıkmı�lır. Knwnlıların

uğradığı fdak('ılcrc başka hiç.hir Tütk kavmi uğrnmomı�­

lır. Onlnrın alınyazısını anlnnıal< için Kazan

Yurdunun

XVI. yy.dn ve·

Müthiş İvan gibi bir canavar tarafındon zaptedilrnesini talıattür elmek kafi­ dir. Bu kavmin çektiği çileleri hatıriayınca onun metanetine hayran olma­ mak kabil dt>i�ildir. Ruslar. hnşkıı Türk ülkelerini isti laya XVlll. yy.ın son­

lnrındıı ba�lamı�lnr

\'C

XIX. yy.da dn·am etmişlerdi. O zamonlarda ise Rus

bnrhı:ırlıih hayli yumuşamış idi. Dıkknt edilsin: Kırım'ı zaptcdcn Ikinci Kn­ lı•riııa. Han sarayına. Han cami vı· türbelerine el sürmcdiği halde. lV. ([\liit­ lıiş) Ivan. Kazan'daki bütün Tvliisli.'ıınnn - Turk devTI't ve din miiı'ssesl'lcriııi yer ilc yrksan etmiştir. Kılıç. lıaç vr nk� ile Şarkı:ı doğru soldırnn Moskof­ ların rnNhnmetsiz hanıldNi rmnsında Knz<ııılılar yalnız kendi hnyatlnrını koruımıkin kalmayıp, birçok gnyn Tü�k kabilelerin efradını da temsil edc­ rcl< 'l'lirkiiı' s<lyısını arl�ırmışlar ve ilk fırsatta haşka Türk - Müsli.iman ülll


b-lı•riıH' \'ol n(arnk Id;! ıııulı;ıLıznya (·alışnıışlıır

(Volı:uı)

,.<'

lınyuııda lsl>ıııı med<'niy<'lini. Tiirl< harsini

lm \iolcla ı•p<'yn· mt�wıffnk da olmuşlnr�lır.

0ııra�ı da Ş<tyaıır d;lda,llir Id. asıl Knznıı Yıırduııda Rus valışdi yü­ ziiııılı·u dinl ıııiiı•Fs<'<<'l<·r "'kıldıldıın soııra Ka:�,ııılılitr T3ulınra gilıi

rııt•rıılı·l;ı·i(>

tıiclı·n·k din iliırılı•ri iiğr('nrni�lı·r

ve

U7.nk

bir

Or'nrtıın '"·det cdinre öı. yurl­

fanıııla nıf'drc·�t·l ı·r lr<i$ clmi�lı•ı: o :.t <ıınanlard.ı din ı ilıcı iııılcn ııı:l< ırı:vş<>k ııl.ııı B;ı�bır� w· Kızgl7.lnr nrıısındn :">lii>hirnanlri[ı tnkviyc ve tcn•iç ctmeldc. ,.,.l.ııııı ··lim· Rtıs i<'m,il (yulına) siy;ı-;<'liıw k;ır�ı <ı'l.lın bir ınan<�vi ınukavc­ nlı'i ;il;' ılıı ,.<'rmişl<'rdir. :'-lalitınılur ki. Rtıs istiliı�ına dfı('ar olınıı� Türklerin siynsl

ve

ildisnclı

ı ilıı·tlı·rdı·ıı

l�ıı<lnr ili' Mlo ll'm;ıstn lıulıııırıınya ıni'dıtır olııp - l{usfnr vıısıta­ ,-i, lı· okı ıLı - AHıqıa',Ja]d fikir n'rl'yaııl;ıridı· lanı�ıııılnrı nra�ıııdn milliyı:t fikıi ,.,. ;ı,,.; t'ı•n·,·anlnr \1\. n:;rın yarısından $Onra lın�laıııı�lı. Kazarı Tiirk­

bıı

l('ı;

sıılıaıla da bu kahil IJHşJ,;a Tiirld('J'd('n ı:ttri knlınnmr�lnrılır. Bu iddin­

ıııwn dııi:!rulıı�lf nşıığıdaki l<iiçiik ıııııb�·<'s<'ıl<'n

de

iyi nnlaşılacnktır:

1\nfb�, nlı 1 Tıısıııı fll'y Z('rılalıı'nin "fliııd' �nzd<'si 1875 scrıı'Si çıl<­ •1

'"'�·

1\ırıııılı "Tı·r�·l'ıınnn" !!nzd!'si clı· 18H1tl' inli�ıırıı ha�lıımış ik<'n, Kıı.7.nıılı ' 1\ıwyuın i'\a�iı·i ııin lıir n<'vi ı.ıazı·lı: \'Wt.il'c�ini ı.ıörmi'ı� Snlııunwlı:ri 1871 de

nıvnlıınııııl\·n lıa�laını*lır

(2).

J\;ıwnlı ŞC'Iınl.('ddin

lı•rcaııl'nin Kıızan ve

Bnll!M tarihine ait "C;ılfılC'Ii'ır.-Z<'nınn" nnnı eseri 1877 �cıwsiııdc basılmış ,.,. .ı"''' <ı•ııl'tlı• iniknd ı·d<'n f)ijrdiiııcii A<nrr-ı i\tikn Kon�r<'sinılı• olmnmuş­ l ıır·.

1880 ,j,. Knyyum i':a�irl. Kıız.ııı llnlJ,; Ed<'lıiyalı (Follclor) ni'ırıııın<'l!'rirıi

il ıl;,.,, ı·ılnı "Kırk Balı� ı·" sini lıa�lırını-; "'' "T!'rciiııınrı" çıkınaya lınşlndık­

ı.ııı soııra. ,·aıci l&'ll �ı·nı·<inılı· 91:3 �alıifı·lil, "[:<'\'<ıkilıiil ('iil•·sa" namında (l(r r..c, (' l,oç;,

h ir

('dt"lli

C'Ş0f

llf'Şn•lJnişl ir.

��� ''"''i �·.ıt.ıııal.ıal<i ıııal.�al l.ırııııııı lı iri dı·. Kawıı Tln ' Id iiiliiııli. hillıııs­

,;a

1\ ;ız.ınlı ı:t•'n(lere tııııılınak.

nı illi

- ıııı:d<'ni kuvv<'tlcriınizi yoklaınnk

ve

lı;, dı· ;,ı ;[;1,.,( proıımnınım.ııı ann lııılhırııll ı;i'l.t'cı·l; olaıılnrın ıınz.an dild,a­ ' ı•;;;ı<.i bazı nıarltldı·r ıırzl'lııH•l;t ir. 1�1<'. Inı snyılı!1ım nıabrıtlıırn laı ı•sC'fiın ı'z �-ok lıiznwl edchilirsc kcn­

tiııl

ıliıııi ın('<ırı ndrl('d<'l·ı·i!im.

fst"'ılııı/.

ılir.

n)

J3iıincisi lslnııbul'ıın Felhi ,

ikincisi

1'2

"1\•şrirıiwni,

1925

I<ozım şehrinin sukutu tarihleri·

(2) K;ıyyuın Nnsiri'nin daha birincı seni' l'alnıııntı'sin<lc gazete çıkarma!< fllnin<lı' olduğıınu .iHin ('tnwııiııi rl<' unutınıyahm. liNide Kayyum Naslı1 hnkkın­ <lal<i yazılannııza bakınız!

ı�


IKlNCl BASl�llN ÖNSOZü Bu eser.

1922

-

1923 yıllarııırla Firıll\ndiya li:ıaşl<enli Helsinl<i'de yaşadı­ Uniwrsilc kitaplıj1ında bulunan csrrlercl<'n de fa ydn{

ğım ı:tünlerde oradaki

laıulnrnk kılenw alınmışt ı.

Türk tarihinin bıı lıı11.in ynprnklariyl<' Kırt.nn'dn il<cn dahi ıncşııul ol ­ ve btı konu li7e . rindc ufak hir drrs kitabı dnlıi yayımlamış idiyscm de. 1913 yılından haşloyıp ke-ndimi ııa7.clrcili�e vcrdij1imdcn. bu alandaki u�­ rıışm aları mı pek il<'ri I!Öiiirc·m<'miştiın. Fiıılfmdiya'da mulnıcerel hayalı l!<'c;i­ rirl<en hn işe yenielen başlamak i mkiın vr fı rs atı m buldum da. orcıda hulıııııın ve bana ı:ıcrekli bynakları (kitapları vt• ta ri hi hclgelcri) içine alan kil ap­ muş

lıklarda çalışmaya dnlılımclı. { 17.unnı hir <.nınnn sür<'n hu çalışınanın iirünü

192S yılı sonlnr ını:ı doğru onu lııı:ı.r ;ldı;ş iş adamı dostlarıınm

olan notlarıından bir eser ortaya çıkınışl'ı da. İslanbula getirmiş; Finlfındiya'da yaşayıın

yardımiylc. o zaman dıılın kullnnmakta oldugumuz Arap lıarflcriyle KA­ ZAN TÜRKLERI adiyle ynyJJnlaınıştını. K it nh ı n yıl

bu lıirinci basıınındnn üç

ı:ıeçti- geçmedi meml<'kctimizde Arap harfleri hldınldı. Latin alfabesi

temeline kurulan yeni Tiirk lı nrfl<'r i

ı;isll'mi dii:ı:enlrııdi:

lınrflcrle basılan kitaplar kullanılınaya

okullarda bu yeni

başladı : mathaalnr bu harrlerle ya­

zılan kitapları hnsıyorlıırdı. O ııliııdcnlwri lam 40 yıl IJ�'Çmiş bulunuyor; de­ mek lmdi

eserleri okuy anını oldulor.

buı:ıiin 40 yuşmdn olanlnr hile Amp hnrfli

Tiirklnk dfıvn�iylr. Trırl< clruıy;ı�ının lıırilıl y;ı<.ıtısiylc: Tiirk ülke sindeki

siyasi. kültürel dananışlı:ırla ilgil<'ncn kimi ortaynşlı nydınlar ve birtakım ııeııçler

öteelenber i hnni1 sözle

\'C

mektupla haşvump hu <:serin Tiirk harfle­

riyle yayımianınasını iste-yip dunıyorlardı (3). JSu is tekler benim kendi ar7.U· (3)

Bu istek mektuplanndan bi r ini

örnek ol arak aşağ'ıya alıyorum:

"Sizin Ka�.an Türkleri adlı ve eski harflerle hasılı mUhim eserlerinizi bi!'

daha yeni harflerl e bastırırsanız <;ok bliyiik hizmet etmiş ohırdunuz. Yeni

ye­

tlşmekte ol an Türk Gençilg-I es\<! lıarflcr i olnıyıı.mıyor. Halbuki böyle mühiın ve

Türkiye haricindeki 'l'ürklcnlcn

c

lı!Uıls hit·

eserin

blllnm sl çok önemlidir. Acaba çok büyük kiilfel

olnınnınsı ve muhteviyatının

mi

olur? Türkiye Türklerı

Için

ve bütün 'l'ürk dünyası için Kazan Türkleri kitabının yeni harflerle basılıp ınat­

buat ttıemine çıkmasının TUrider için baha biçilmez bir hizmet ve fayda sajtl ıyıı ­ cagını tahmin

Ankara.).

ediyorum... (Yazan: Y.

Milhcodis

Kemal Lokman; Tarih -1959,

13


ıııa d.ı

U) dıığuııd.�ıı.

:ıcni�lctıue�·c

''<'

kilalıı � ı•nidl'n i�leıncrc. cli'ızcnlı:mı>yc. hii ti'ınlcmc ye.

Tii r k lınrflcrine çe,·irmcyc girişlim .

Bu

ıtiri*menin tarihi

qıı·y eskidir, yani 19,16 clır. Bıı çal ı� mal ar ını sona erince rsı>ri yeni haliyle y<ıyınılamaııın çnrel<•ri ni arnnıl\yn lnışludım da. arada lıu işle hana yardım

..ıındı•rini dilcyip bir

ilmi. kunınıil

dnm�n da ıııii�Jl"l ('('\'111' alııınndnn. c

ve

aydın iş

<:1d anıı

hir i ldcşinı <' lıaşvnr­

Ozı·llı•: F<ı·ıiıı Tiı' rl; lıarl'lı·riyle hnsılnııımıııı JlC'k (!< 'rı·l< li

w

fııydnlı ola­

;ı!!ıııı ,;;,.j,.,·cn ,.,. hıı y.,lda lı.ınn 11\fla tıwsiyı·lcrdc btıluııaıı \'(' "akıl" öil­

rı·tı-n �-oklıı aınıı. hu i� iı;in ınnddi y;ırdımda hulunnınk arzusunu belirten

ıı•·l, , ,,kın. 1\ıı .ıracla j,..,. "()k,;;,,. iiiliil \'crr•n �-ol<. ı·kınck vcrı•n yok" atalar · _,;,;,,.;,

loıı toıl.o yı p roıı·liol

ıııc·liıl rlii�i'ıroiiyor vı• IH'kliyorclunı. Artık Eyyiip

J)('kl.-nwniıı �onu arici;. Ynrdıınnlar hulundu. Şimdi c�erin ycni i Ti·ııl loıvfl,..;� lı· cliizt"nl.-ıH'Il lıiı;inıiylo•. ıliizı·ltilı·n. f.!t•nişiC'til<'ıı ikinci lınsınıı­ ,,, hr ' lı·

rıa ttirh:nıi� llldun�tyoruz.

, \rnd<ııı tam kırk yıllık zııınıın ııo·ı:liğindı·n. <·�rri ıw·k hir znrur<'lli.

yı-ni d<'n

gözden gcçir­

1\wlıkiiy

• fstorı1){(l 1.':\.fQ(ı,f

14

t\lıdııllalı

Hnltn/

To)•nıw:


15


GlRlŞ

1\.i,\Jf.I:Jv.:; KAZAN TORKLERi DIYOIWZ?-

doi!nı ( 12l(ı - 121!)) Ortıı Idi! (Volı.ı;ı)

,.e

XIII. yy.ın ortolarınn

A�ni:!ı ('olman (Kaınıı) dolayia rına

·'"ldırıııı 1\;ılıı - llıırı nrdırl.ırı •>rııl.. ..ılrı llııl�ııo· adını l aş ıynn Tiirk lcnvıniııi lııolnıu�lar vr o topraldar iizı·riıulı·ıı v,ıfua'nın sn/:'! yanına geçere k Snrk ls­ i 'ı7.rriııe yiiri'ınıüşlcrcli. Şimdi nnrfon yerlerde n·.d rınlıt:ri y.ı�ııclrldarr lıilinı·ıı flııluar 'fi'rrkleriıııl<'n il<'l'idc nrrıca

h"ıvlıırı (Rıo�l:ır) dı·r<'lıı·ylild(•ti

ıhılra V.

�(lz a\·;lrn;!ı7.

:\1\'. :'- l; f;ıdi yy.ırı �cııılnrrıı;ı doi:!nı Bıılrırır adı yalnı:r. lııı7.• kitnp şnyfn­

hrınıb blrııı�

\'('

lınlkça uııuıulınuştur. Bir de bu ülkede cslıi uru�. boy

adlnn da �·.ı,·ıış yavn� orlndnn ktflonışlır. ıVIcmTekı�t ı11lı olı-mık da kullanı l­

nır� olıııı llırlprır'ın yrrinc de· :XIV. yy.dan b aşl ayı p Kazan adı verilmişlir. X\'1. y�·.ııı o rt .ı lnrı rıı b Rus i>lili'"" !!ü ııl ni ndc <ırlrl< bu iilkcnin ndı Kauııı ..

unnlnlrııaz tarilı i aııılanıııı7. K(l':.mı adına bai)lıdır. Dı·­ Ccrçı·ktc Kn:-an lc·k bir ufol; laril ıi lıir lıa�kr·ııliıı nciı olmayıp. f.!<'niş hir l'ıll<<'niıı rlC' ndı idi.

idi. ��� lınlclı· lıi;r.inı

ıııı·k. /\cı:wı'ın tnı ilı i rııilli i.in<'ıni hüyiil<ll'tr. ·

'·'"lfl \'('

1\n:.nıı nclıııııı btıncn tarihi iiıı<'mi orlatlaykcıı, ülhnin ismi de Kauırı Ka-:nıı Tiiı·klt>ri olmayıp ıla

;k, 11 lııı iilkc•ılc· y;ı�;wnn hillkın (TiirklNiH) adı ı u• olanıktı?

SOı\!1 '(' :

Tarilıi Kilznn lopraldarıııda yaşayan w nerede ynşnsnlnr

Y"�a�ınlnr. 1\.nznn iilkesiııdc·n giiçmiiş olnıı Iii ı k.;c<iyl<')

blllrışan bütün Tiirl<ll'r

,.e

Orta Idi! diyc leğiy lc (Ka�.nn

Kozun Türkleri'dirlcr.

(\.rrl'k lııı Ti'ıtkiC'Iin clnr sınırl ı ı:ıdı meselesi. gerek ctnoı:ırnfik �"''\\'l�lnıı. talriıü- nlılükları. iş- ı.ıi'u;l!'ri. l"lık- liplı·ri l.iı.1lıııı >orııırıa ı·ldı·ıını i�l i r.)

lınlleri,

i'ı7.niııe lo�acn hilailrr

1\.""" Tiirldı•riııirı hir lı cıyn olaıı Bn�h..·ı ları ı ıı.. lirıcc. lm Ti'ıı·l,

bvrni

;·,�r·ıirw il•·ıiılı· ilk Bıt�l,ııılltık i<y;ını dolııyısiYTc: lıir l oplıı lıaloş vardır.

Hi


l�İRİNCİ KISI�I RUS İSTlLASINDAN ÖNCE I

AVRUPA'NIN GÜNEY-DOOUSU ESK! TüRK YURDUDUR İdil (Volga) ırmağının orta ve aşağı mecralanrun geçtiği yer­ ler ve !dil ilc Kama ırmağı arasına düşen geniş bölgeler ta eski za­ manlardan beri Türk kavimlerinin yurdu idi.

Türkler

devletler kurmuşlar, kentler (şehirler) dikmişler,

buralarda

yakın

ve

uzak

kavimler ile hem barışlık, hem savaşlık münasebetlerde bulunmuş­ lardır. Aşağıda kendilerine dair mufassalca bilgiler vereceğimiz Bul­ gar Türkleri lardı (1). başlayıp

Orta

ldU'deki

devJetlerini

Klıazar

Türkleri

ise, !dil

medeni hayat yaşıyorlardı.

m.s. 5. asırda

kıyılannda

kurmuş­

m.s. 8. asırdan

m.s. ll. asırda

Khazar

ül­

kesine I{ıpçak-Koman Türkleri gelmişlerdi. Bunlar Klıazarlarla ka­ rıştıktan sonra yavaş-yavaş !dil-Kama Bulgarları araSına da sokul­ muşlar ve onların büyük bir kısmını yutmuşlardı (2). O zamanlar­ da devlet sınırlarının belirli olmaması, ahlak ve adetterin müşterek­ liği, dillerin, hayat tarzlarının benzerliği, tabiatiyle, bu Türk züm­ relerinin birbirile kolayca karışıp-kaynaşmaianna

biiyük

yardım

etmiştir. Son zamanlarda Koman dili üzerine yapılan

araştırmalar, bu

dilin şimdiki !dil Boyu (Kazan) Türkleri diline (diyeleğine) büyük benzediğini meydana çıkarnlıştır. Eski Rusya Ulfım Akademisi üye­ lerinden meşhur türkolog Wilhelm Radloff, Koman dilinin eski bir ( 1)

V. Grigor'yev : "İdil Bulgarlım" makulesi (Bibliotekn dlia çtenia) dergi­

sinde (Cilt 19). (2)

Temsil. ed.ilmi�lerdi.

17


belgesi oldn CODEX COMAN!CUS'taki (Koman Düsturu'ndaki) (3) koroanca kelimeleri fonetik (savtiyat)

bakımdan inceledikten son­

ra: "Koman dilinin en fazla benzediği Türk diyelekleri İdil diyelek­ Jeridir... Kodeks gereçleri açıkça gösteriyor ki, İdil Boyu Türkleri­ nin diyeleği

500 yıldan beri fQnetik bakımdan pek az değişikliğe uğ­

raınıştır" demektedir (4).

öte

yandan,

asırda

13. miladi

kuzey-batıya.

(1236-1240)

doğru yiil'üyen, Cengiz'in torunu Batu-han ordularının içinde de bu memleket!ere pek çok 'l"i.irk gelmiştir. Ancak bunların, hiç olmazsa, bjr kısmının Bulgar yol< lur.

f>.)ğıı

memleketinde

Avrupn'ya

1 :{.

kaldığına dair bir tarihi

asırd:ı.

gelC'n

'Tiirklnrin

bilgi "AJtın

Ordu" devrinde yerli Türklerle karışıp-kaynaşmaları tedr-icen ve ba­ rışlık yollarla husule gelmiş olacaktır.

n BU

TÜRI�LER ESK1I)EN DE

MEDENi

BİR I<AVlMDl

İDİL BUI_AiARLARl : Yukarıda, Orta İdil'de Bulgar Türkleri­ nin

yaşadıklarını

yazmıştık.

Bunlar

m.s. 5. asırda

bir

devlet

kurmuşlardı. Tarihçilerin anlattıklarına göre, Kama ırmağının İdil nehrine döküldüğü noktayı çevreleyen yerler Bulgar ülkesinin mer­ kezi olmuş, ve Bulgar devleti ilkin orada kurulmuş, ve muhtelif de­ virlerde memleketin sınırları epey genişlemiştir. Ancak bugün bu sınırları kat'i olarak tesbit etmek çok zordur. Yabancı tarihçiterin biie anlattıkla.rına göre, İdil Bulgarları ol­ dukça medeni ve Grigoryev diyor

tüccar bir kavim

olmuştur.

ki : "!dil Bulgarları doğu

Rus

müsteşriki

Avrupa

V.

kavimlerinin

hepsinden önce (Gene bir Türk kavmi olan Khazarlar mi.istesna) me­ deniyete ermiş bir kavimdir''

(5). Bulgar Türklerinin

medeniliğini

gösteren bir delil olarak, tarihçiler .şunu da yazıyorlar ki, Rus "Le­ topis" (Annales) lerinin kaydcttiklerine bakılırsa, onl2r çizme giyi­ yorlarmış. Aynı Rus Vekayinamelerinin rivayetine göre, m.s. yılında bu h&.l Rusları pek yıldırmış ve onlar: "bunlar

bize

985

vergi

(3)

Codex Comaı\icus 1880 yılında kont G&za Kuhn tarafından m�ı·olunmuş·

(4)

W. Radloff: "Koman dili hakkında" s. 53. (Ru�ya Ulfıın Al<:ıdcmisi der­

(5)

V. Grigorycv: "İdll Bulı:arları" makalesi (Bihlioteka dlia çtenia) dP.rgi­

tur. eisinin 48. cildinc ilnvc) o si, cilt 19.

18


ödemezler, biz ı:arıklıları arayalım!" diyerek, Bulgarlara karşı sa­ vaş açmaktan vazgeçerek, çekilip gitmişler (6). m.s. 10. asırda Bulgar köylerinde ilk mektepler vardı (7); Bulgar ülkesinde birçok şehirlerin de bulunduğu malumdur {8). Bulgarlarda ticaret işlerinin de pek gelişmiş

olduğunu

Arap

mücllifleri yazmaktadırlar. Onlara göre, Bulgarlar uzak ve yakın komşu kavimlerle alış-veriş yapıyorlardı. Arap gezmenlerinin anlat­ tıklarına bakılırsa, yabancı memleketlerin tacirleri yalnız "Bulgar" şehrine kadar gidebildikleri halde, Bulgarlar kendileri ta uzak şima­ ledeğin giderek Yugra halkı (9) ilc de alış-veriş yaparlarmış. Bulgarlarda çiftçilik de yeter derecede ilerlemişti. m.s. 10. asır gezgincisi Arap İbnü Rüste diyor, ki: "Bulgarlar çiftçi bir ka­ vimdir. Buğday, arpa, dan gibi çeşitli şeyler ekerler" (10). Bulgar

ülkesini m.s. 922 senesinde ziyaret eden Arap ulemasından lbn Fadlan da Bulgar tarlalarından bol mahsul alındığını yazmakta­ ·dır (ll). Bulgarlar tarlalarından aldıkları h ububatı, komşu kavim­ lere, diyelim, Ruslara, da satıyorlardı (12). rivayetine göre, lbnü Fadlanın ve başka Arap müelliflerinin Bulgarlarda, çiftçilikle beraber, hayvan besleme ve yetiştirme işi de gelişmişti. Hükümdarlarına ödedikleri vergi maddeleri arasında öküz derisi de bulunuyordu; gerek bu deri, gerekse, koyun ve keçi derileri Şark taeirierine de satılıyordu. Bulgar halkından vergi ola­ rak at da alınıyormuş (bunu mczkfır Arap müellifi İbn Rusta yaz(6) 17)

Rus Lctopisleri (Vekayinamelerl tam mecmuası,

c.

ı, s. 36.

"İbnü-Dastenin Khazarlar, Burtaslar, Bulgarlar, Macarlar, İsliıvlar ve Rus­

lar hakkındaki h.ab�rlcr", Prof. Khvalson'un şerh vo iıahları ile, Petersburg 1869. s. 23. Sunu da kaydetmek gerekmektedir ki, burada Arap müellifınin adı, lbn Daste

diye yanlış okunmuştur. Son incelemeler sonucunda bu adın doğrusunun lbn Rusla olduğu anlaşıldı. Biz de ileride bu şekle bağlı kalacağız CMüellif)_ (8)

lan",

Bk. D. Spilevskiy: "Kazan ilinde eski şehirler ve başka Bulgar-Tatar anıt­

Kazan ı877.

(9)

"Yugra" veya "Ugra" Rusyıı Avrupasının kuzcyini, Batı Sibiryayı içine

almış ve tii Kuzey Buzdenizine kadar uzanmış olan bir ülkenin ve orada yaşayan bir Fin kavminin adıdır.

(ıO)

lbnü-Dnstc Haberleri, s. 23.

{ll)

Ch. Fraehn: "Die llltesten nrııbischen Nachrichten über die Wolga-Bulgn­

ren aus İbn-Fıı:ılans Reiseberichtc (Memoires de l'academie imperiale des sciences de Saint Petersbourg", tom ı, sene ıS32. (12) Tatişçev: "Rusyıı tarihi'' c. 3, s. 248; Moskova, ı774.

19


maktadır). Bu malumat, Bulgar ilinde türlü cinsten sığır ve at sü­ rüleri bulunduğunu göstermektedir. . Bulgarlarda zamanına göre, endüstri de vardı. Kendi ham mad­ delerini kendileri işlerJerdi. CH. Fraehn'nin tahminine göre, İbnü­ Facllan'ın "her evden bir öküz derisi vergi olarak alınıyor" sözün­ deki "deri"den murad işlenmiş (sepilenıniş) deri olacaktır. "Bu fik­ ri Khvalson da desteklemektedir (13). Kazanlı tarihçi Mercan! de ayı1ı düşünceyi ileri sürmektedir (14). Bulgar işi deri Şark'ta pek nıeşhurdu. Türkistanlılar ve Kazak-Kırgızlar işlenmiş öküz derisine ( vidala) bugün de "bulgari" derler. Bulgarlarm maden kazmak ve işlernek ( ınctalorji) ile de uğraştıkla.mıı H.us tarihçisi G. Likha­ çev iddia etmektedir (15). Enki Rusya Ulum Akademisi üyelerinden P. Keppen Bulgar Türkleri arasına islam dininin m.s. 8. veya 9. asırlarda girmeye baştaelığını tahmin etmektedir (öJ.6). hHim fatihlerinin ora­ lara kadar gelmesi tarihen malum olmadığından, bu Türk kavmi arasına. islam dininin girmesi müslümantarla olan ticari münasebet­ lcrin bir neticesi olsa gerektir. m.s. 10. asırda "Bulgar"a gitmiş olan İbnü Rusta o zaman Bulgarların çokluğunun islam di­ ninde olduğunu ve köylerinde camiierin ve ilk mekteplerin bulun­ duğunu yazmaktadır (17). Biz. tarihten şu hadiseyi de öğreniyoruz: .Bulgar hükiimdarı Alınas Silgi oğ.lu m.s. 921 senesinde Abbast halifelerinden Mukte­ dir Billah'a başvurarak, Bulgar memleketine islam dininin esasları­ nı ve ayiıılerini öğretmek, camiler tesis eylemek için uzmanlar; ka­ le ve istihkamlar kurmak için mühendis ve mimarlar göndermesini rica etmişti. Halife . bu şiınal Tiirk hükümdarının ricasını iyi kabul ederek, Bulgar iline bir heyet göndermişti ki, heyetin başyazmanı Ahmed İbn-Fadlan adlı bir zat idi. İşte bu başyazman Bağdad'a dönünce bu yolculuk hakkında bir . "Rihle" yazmıştır. Bu, Bağdad heyetinin yolculuğu iizerine bir rapor mahiyetinde olan "Rihle"nin içine aWığı bazı bilgileri 7. hicri yy. bilgin Arap mü.elliflerinden ün(1.3)

(14)

"İbnü-Daste Haberleri", s. 185. Bu müverrih aynen şöyle demektedir: "Bu öküı: derisi dediği

\'() lisanınıızca bulpn labir edilen kalın, kaba deri olsa

işlenmiş,

gerektir. (Müstefad-al-ah­

lınr, (i nhval-i Kazan ve Bulgar", kısım 1, s. 62). (15) "İkinci arkeo loji kongresi mesııisi", Petersburg, 1876, s. 4. <lGJ P. Keppcn: "İdil Bulgarları hakkında·• (Rusya Maarif Nezarcti dergisi, dld 1, YLI J83G). (17)

20

"İbnü-Daste Haberleri'!, s. 23.


lü Yakut Hamewi'nin bir ansiklopedi niteliğindeki Mucemül-Buldan

adlı eserinden ancak öğrenebiliyorduk (18). Bu heyet Bulgar'a 922 yılının mayısında varmış, Bulgar

hü­

kümdarı ve ilin uluları tarafından törenle karşılanmıştır. Bulgar hü­ kümdarı Arap elçilerinin tavsiyesi üzerine kendi adını Cafer'e, öl­ müş babasının ismini de Abdullah'a çevirmiş, yani "Cafer bin Ab· dullah" ohıvermiştir. m.s. 14. asır miielliflerinden Şemseddin­ Al-Dimeşki, birçok Bulgarların hac maksadiyle Bağdad yoliyle Mekkeye gittiklerini de hikaye etmektedir (19). Bugün Ukrayna'nın merkezi olan Kiyef şehrindeki Rus kniazı (beği) Vladimir Sviatoslav oğlunun yeni din araştırdığı haberi yayılınca, İdil Bulgarlarının bu kniazı islam dinine döndürmek amaciyle Kiyef'e bir dini heyet gön­ dermiş olduk.larını Rus Vekayinameleri rivayet etmektedir (20). Bulgarlar antsında islam diniyle birlikte Arap yazısı, is1a.m me­ deniyeti serpintileri ve o günlerde müslümanlara mallım ilimierin yankıları da gelmiştir. Meşhur Türk bilgini Katip-Çelebi'nin anlat­ tığına göre, bu ülkenin Burhanedclin İbrahim bin Yusuf isimli bir alimi, Semerkandi'nin müslümanlar arasında pek maruf olan "Al­ Adab" adlı kitabiyle, cedel. ilmine dair "Fusul-Annesefi" adlı esere şerhler yazınıştır (21). M.s. 1136 yılında Bulgar'ı ziyaret etmiş olan !spanyalı Arap alimi Abu-Hamid-Al-Endalusi Bulgar kadısı Yakup Nurnan oğlu­ nu defalarca gördüğüni.i ve bu kadının "Bulgar tarihi" isimli bir eserinin de bulunduğunu yazmaktadır. Bir Bulgar aliminin Bulgar şehrinden 700 km. şimal cihetine giderek, astronomiye ait terassud­ larda bulunduğu hakkında da bilgiler vardır (22). RUSLAR ve BULGARLAR : Rus kniazı (beği) lgor Rürik oğ­ lunun Bulgar ülkesine yaptığl korkunç hücumunun Almas Silgi oğlu zamanında vukua geldiğini hatırlarsak, bu hükümdarın Bağdad ha­ lifesinden kaleler-istihkamlar kurmak için mühendis ve mimarlar istemesinin manası iyi anlaşılmış 'Olur. Almas (18)

öldükten

sonra da

Tanınmış tılrihçi Ahmed Zeki Velieli İran'da Mcşhed şehri kütüphanesin­

de İbn Fadlan'ın bu Rihle'sinin tam niishıısını bulmuş ve

yayımlamış da,

bilim

dünyasına ınal etmiştir. Bir de bu tam nüshayı açıklayıp İbn Fadlans Reisebrichten adlı almanca bir eser ncş.retmiştir: Leipzig 1939. (19)

"Nukhbet-Al-Dehr fi acayib-al-beni we-al-bııhr", Mehren neşri, Pcters-

burg 1866, s. 261. (20)

Rus Vekayinameleri, Tam mecmuası, cilt 1, s. 36.

(21)

Keşf-Al-Zunfuı; Flugel neşri c. 1, s. 442-443.

(22)

Likhaçov' vasıtasiyle: 277 ve ilerisi.

Notices et extraits des

manuscrits,

cild 13, s.

21


Rusların Bulgara akın etmeleri birka.ç defa

tekrarlanmıştır.

Vekayina.melerinin anlatlığına göre, Tatar-Moğol

Rus

istilasından önce

Bulgarlar m.s. 912 senesinden itibaren ondört defa Rus baskınına uğ­ ramışlardır. Bulgar başkendi de Ruslar tarafından birkaç defa yağ­ ma edilmiştir. Rus tarihçisi Ta.tişçev

Rus-Bulgar

münasebetlerine

dair şu sözleri ya?.:ınaktadır: "İdil Bulgarlan Rus meınleketi ile dai­ ma alış-veriş ederlerdi. Gerek ekin ürünleri, gerek başka ınallar ge­ tirerek, İctil ve Oka nehirleri kıyılarındaki Rus şehirlerinde satar­ lardı. Ruslar ise, gizlice toplanıp, İdil üzerindeki Bulgar taeirierini soyarlar, sonra onların köylerini ve kentlerini yağma ederlerdi" (23). Hııs Vekayinamcleri, 1021 olaylarını sayarken, Rus ülkesi Suzdal'de !iiddetli açlık hüküm sürdüğüni.i, Bulgarların aç Ruslara çok mik­ darda hububat getirdiklerini kaydetmiştir. Ancak Ruslar Bulgarlar

için çok kötü komşu olmuşlarclır ki, Batu-Han'ın baskınına. kadar art­ sız-arası;r, hiicumlan ve çapulları ile bu barışsever halkı

bizar et­

mişlerdir. Rusların bu hücumlarındaıı gözledikleri asıl amaç, zengin Bulgar ülkesini taınamiyle ele geçirmek

olmuştur.

Rus profesörü

Pcrctetkoviç Rusların şarka doğru sistemli bir şekilde yürüyüşle­ rinden bahsederken, arada şu sözleri de yazmaktadır : "Kuzey-doğu Ruslarının ırınaklar boyunca şarka doğru yürüyüşleri bir hakikat­ yürüyüşü

tır. Bana öyle geliyor ki, Fin kabileleriyle Bulgarlar bu durduramazlardı. Ancak onu başka bir olay

durdurdu" (24).

Bu

Rus miicllifinin ''başka bir olay" dediği yukarıda d a anılan Batu-Han ordularının Doğu Avrupa'yı istila ederek, hem Bulgarları, hem Rus­ ları kendi

hakimiyetlerine boyun eğdirmeleri

olayıdır. Bu suretle

Orta Asyadan gelen Moğol-Türk kuvveti "Rusların şarka doğru yü­ rüyüşiiııü" durdurdu ise de, bu durdurma muvakkat olmuştur. Çün­

ki.i Ruslar bu kuvvetin güney steplerine çekiJ ip gitmesinden sonra kendilerini bir parça topadayınca Bulgar iline saldırışiarını yenile­ diler. Altın Ordu'nun en kudretli günlerinde 1296 ve 1320 senelerin­ de Rusların Bulgar üzerine baskın yaptıkları

tarihten

malfımdur.

1359 yılından itibaren, yani Altın Orda'da taht kavgaları başladık­

tan sonra ise, Rusların Bulgar ·uz.erine salclırışları, çapul ve yağma­ ları pek sıklaşıyor. "Orda"daki kargaşalık günlerinde 1359 ve 1398 seneleri arasındaki devrede Ruslar Bulgar üzerine on kere akın et­ mişlerdir. Bulgarla.rın b u devredeki başlıca düşmanları "Uşkuyniki" denilen Novgorod eşinyası ve Moskova kniazları olmuştur.

(23) (24)

22

"Rusya tarihi", III. kitap, s. 248 (Moskova 1774 ) .

XV. ve XVI. ıısırlarda İdilboyu" adlı

eseri .

s. 84.


BULGARLARIN SONU : Altın Orda

egemenliği

zamanında

Bulgar ili kuzey ile güney arasında ticaret aracılığı rolünü kaybedi­ yor, fakir düşüyor;

"Orda"daki kargaşalık günlerinde ise, iktidar didişme ve çarpışma

ve taht arayan birtakını maceracı mirzaların

bölgesine dönüyor. Ancak o günlerde Bulgarların öteki Türk züm­ releri ile karışıp-kaynaşması da devam edip duruyor.

15. asrın

başlarına doğru "Bulgar"

adını taşıyan

Akıbet, m.s.

bir kavim

boyu sahnesinden çekiliyor : buralarda "Bulgar" adı bile

ldil

ortadan

kalkıyor ve onun yerini "Kazanlı", "Tatar" ve "Çuvaş" gibi isimler t alıyor.

m

KAZAN ORDASI (DEVLET!) BULGAR İLİ ALTIN ORDA DEVRİNDE : Orta Asya'dan ge· len Türk-Moğollar Bulgar ilini hakimiyetleri altına aldılarsa da, ora­ daki içtimai kuruluşlara ilişme.diler:

şehirler ve şehir hayatı

es­

kisi gibi devam ediyordu. Memlekette kök salmış islamiyet, uzak illerden gelen müstevlileri de az bir zaman içinde kendi çekmişti. Köyli.i Ti.irk ve Fin halkı da yerlerinde

14. asrın ortalarına doğru

Altın

Orda'nın bu

dairesine

kalmışlardı. m.s. ülkedeki

hakimi­

yeti ya:lnız sözde kalmıştı. Altın Orda zayıf düştükçe Rusların Bul­ gar ülkesine karşı baskıları da artmakta idi. O devirele Bulgar içt i­ mai kuruluşu çığırından çıkmış ve pek gevşernişti. Memleket kuv­ vetli bir teı5kilatçıya ve başa muhtaç bir durumda idi. KAZAN

DEVLETİNİN

KUROLMASI

:

Memleketin şu ağır

gLinlerinde Uluğ Mehmet adlı bir prens Altın Orda'dan

ayrılarak,

küçük bir askeri müfreze ile Bulgar ülkesine geldi ve m.s. 1439 da kendisini bağımsız Kazan hanlığının hükümdan ilan etti. O tarihten

7 yıl önce Kazan iline hücum ederek, büyük tahribat yapan Mosko­ va koiazı Vasiliy Tiomnıy (Kör Vasiliy) ya karşı bir kuvvet göste­ risi yapmak üzere, Kazan'a gelir-gelmez savaşçılar toplayıp, Mosko­ va üzerine yürüdü... O sıralarda Altın Orda'nın

kendisinde

kargaşalık,

hanlar ve

prensler arasında kavg&lar sürüp gittiğinden, Orda, uzak Bulgar­ Kazan işleriyle meşgul olamıyordu. Memleket başsız kalmış ve peri­ şan bir hale gelmişti; onun için Kazanlılar Uluğ Mehmet-Ham büyük bir sevinçle karşıladılar ve ona Ruslara karşı savaşlarında yardım

23


etmeyi üstlerine aldılar. Yeni harun memlekette çığırından

çıkmış

olan i�leri tanzim etmesi ve ahatiyi tc�kilatlandırması sayesindedir ki Rusların bu yöndeki ta.zyi.klerine karşı bir !\arşı koyma barajı ya­ ratılmış, ve ahali bir müddet rahat etmiştir. Kazan hanlığının sınırları pek belli olmamalda beraber, Prof.

Firsov'un Kazan Devletinin

V.. Grigor­

sınırlarımı dair düşüncesi,

yev'iıı Bulgar Devleti hududlarına dair tahminlerine

uymaktadır.

Bu konu üzerine Firs'Ov diyor ki: "Kazım devletinin sırurlarını kesin olarak tayin etmek kabil değilse de, şurası bellidir ki, bu devlet top­ rakları Nijninovgorod ülkesinden başlayıp, İdil (Volga) nehrinin iki.

kıyı sı. boyunca şarka doğru uzanır ; grınnyde ve doğuda ıssız bozkır­

la m. Şiban (Sibirya) ordası sınırlarıııa dayanır; kuzeyde ise, Viatka ve Perm ülkeleriyJe bitişirdi'' (2!5). Pek

tabiidir ki, o zamanlarda

bunlar sabit ve devamlı sınırlar sayılama?.dı. Takrib1 olarak sınırları çizilen bu saha, ahalisi ve idare şekli bakımından ikiye ayrılıyordu

l)

Devielin asıl Türklerle meskfın olan merkez 'kısmı ve 2)

zan biikumetine vergi ödeyip, iç i�ılerinde muhtariyetli, başka

:

Ka­ ka­

>imlerla ıııeskfın olan kısmı. Memleketin Türklerle meskun olan or­ ta kısmı onun yalnız beşte birini teşkil ediyordu. Memlekette müslü­ man Türklerden başka Çuvaş Türkleri, Fin ırkına mensup lerden Mordıvalar, Çirmişler (Mariler) Artar (Votiaklar)

kavim­ yaşıyor­

l::ırdı. ME!viLE.KETiN İKTiSADI DlffiUMU : Kazan hanhğında h&!­ kın ya-;amıı. tarzı hemen-hemen Bulgar devrindeki gibi idi. Ahalinin ba�lıca işi çiftçilik olup, bu işle yalruz müslüman Türkler değil, Çu­ vnşlar ve Fin kavimleri de uğraşırdı. Sonraları Kazan'ı alan Moskof 0ı.·dusunun b:ı.şbuğlarınclan prens A. Kurbskiy Arça eyaletini, yani Kazan ülkesinin kuzey bölgesini, tasvir ederken şu sözleri ynıınak­ tarlır: "Oralarda larialar pek geniş olduğu gibi, mahsul de pek bol alınır. Mirzaların ve eşrafın malikaneleri şaşılacak derecede güzel­ dir. Köylere sık-sık rastgelinmektedir. Hayvan sürüleri dır"

hesapsız­

(26).

Altın Orda hakimiyeti devrind(· epey sönmüş olan ticaret Ka7..a.n devrinde hayli canlanmıştı. Kaımn ı,ehri Asya ve Avrupa ma.llarının

aktarına ve değiştirme

yeri olup, şehir yakınındaki bir adada (Vol­

ga nehrinde olsa gerektir) her yaz büyük bir panayır lmruluyordu.

5·6.

21

(25)

"Kuzey-doğu Rusya gayri Ruslarının Moskova devletindeki dunınıu'' s.

(20)

"Knioz Kurbskiy Skaznniyc''si, 3. basım,

s.

23.


Kazan'a her zaman birçok Rus tüccan da gelir, Avrupa

mamulatı

getirir, Kazan'dan s i e, çeşitli deri ve Tiirkistan dokumaları alıp gö­ türiirlerdi (27). Rus kniazı 3. Vasiliy

Kazan'a iktisadi

yönden bir

dirmek maksadiyle 1523 yılmda Rus taeirierini Kazan gitmekten

menetmişti.

darbe in­ panayınna

Kazanın o zamanki bu panayın

Rusya'da

çarlık devrindeki Nijninovgx>rod (Mekercc) panayın yerini tutmak­ taydı. 1552 senesinde Kazan şehri Ruslar tarafından kuşatıldığı sı­ rada şehir içinde birçok yabancı taeirierin de bulunduğunu Rus Ve­ ka.yinameleri (Letopisleri) kaydetmiştir

(28).

Kazan'da

ticaretıc

uğraşan Ermenilerin ayrıcıı bir mıı.hallcsi vardı. zanaattan

Zanaatlara gelince, Kazan Ulkcsinde yapımbk (29)

ziyade üretimlik (30) zanaatlar göze çarpmaktadır. Bu çeşit zana­ atların en önemlileri avcılık ilc balıkçılık olmuştur. Memleketteki ge­ niş ormanlarda yabani hayvaniann bolluğu bu ülke için biiyiik bir servet kaynağı olmuş ve dış ticar�tin. gelişmesine de yardım etmiş­ tir. Kazan şehri yöresinde, İdil'in her iki ·kıyısında kunduzluklar da bulunuyordu. Ormaniann çokluğu arıcılık ve kerestecilik işlerinin gelişmesine de yardım etmiştir. Yapım!ık zanaatlar arasında dericilik

birinci yeri

tutuyordu. Bu

zanaat Kazan'da pek ziyade ilerlemişti ve bunun ufak yapım yerle­ ri vardı. Ufak zanaatlardan marangozluk,

dülgerlik,

kiremitçilik­

çömlekçilik, bakırcılık, demirci.lik, çilingirlik, kuyumculuk, hakkak­ lik ve hattatlık işleri gelişmişti.

16. asır

ge?.men (31.) lerinden nemse

Herberstein

diyor ki :

"Kazanlılar öteki ırkdaşlarına nisbeten daha mcdenidirler ; onlar topraklarını sürüp, ekiyorlar, evlerde (yani çadırlarda, larda değil : A. T.) lar"

yaşıyorlar ve

çeşitli

alış-verişle

çünkü oha­

uğraşıyor­

(32). Firsov ise şunları yazıyor: "Kazan, arneli hayata ait her

işte Bulgar'ın liyakatlı varisi olmuştu r ; o, çiftçiliği sever ve zanaa­ tın kadrini bilirdi. Yabancı gezmenl<>r Kazanlıların tüccarlığını da överek anmaktadırJar" (33). Firsov'un şimdi anılan eseri, s. 5-G.

(27) (28l

Rus Vekayinıımclcri. Tam mecmuası, cild 16, s. 130.

(�9) (30)

"Yapırnlık zanaat."

'=

"Üretimlik zıınııat'

=

imali sana�·i. istihsıı.li sanayi.

(31)

Gezmen = sc�·ynh.

(32)

"Moskoviıı hakkında notlar" (İ. Annniınov tarafından yapılan rusça ter­

cünıesinden) , s. 139. (33)

Yukarıda ımılan eseri.

25

t


MEDEi�lYET VE EDEBIYAT : Kazanlılar, ta Bulgar devrin­ Vakayinameleri Kazan ülkesinden

den beri müslüman idiler. Rus

bahsederken, orada "molna" (molla) la.rın çok bulunduğunu yazar­ lar (31). Bundan, bu memlekette mabedlerin (cami ve mescidlerin) çok olduğunu da anlamak güç olmamıı,kla beraber, bu Vakayiname­ lerde camiler de zikredilmemiıı değildir. Mesela, Rus Vakayinamele­ rinden "Nikonovskaya Letopis" de Dindar hükümdar (35) onların ( kazanlıların) "misgit"

( mescid) lerini yıktı"

denilmektedir (36).

Aynı Letopis'tc "Molla Kulşerif'' meseidi zikred.iliyor ki, Rus muha­ riplcri Kazan'm iç kalesini zaptederken bu mescidin yanma

kadar

gitmi�lerdi (37). Ka1.an şehri yalunında "Han Çayırı" denilen ma­ haldeki "Atuç mescidi'' de zikredilmektedir. Her nwscidiıı yanında bir mektep bulunduğunu iddia hiç de hakikata aykırı bir şey söylemiı-ı olınayız. Çünkü Bulgar geleneklerini

devam ettiregelmişler.

edersek, Kazanlılar

Bulgarlarda

ise, her

meseid yanında bir mektep bulunduğunu Arap gezmeni İbnü-Rusta

söylemektedir

(38).

Bütün karineler gösteriyor ki, !dil-Kazan Türk­

Ieri "mesci d' ' denilince daima mektebi de

18. asırda Kazan Ti.irk köylerinde

beraber

dolaşmış olan

düşünüyorlardı. Rus

subayı

ve

nıiicllifi Rıçkov herbir Türk köyünde çocuklar için bir mcktcp bu­

lunduğunu

yazmalüadır (39).

Bu

gibi ilk

okullann

yalnız

18.

asırdan başlayıp kurulduklarını zannetmek doğru olmayıp, bunun Bulgar devletiyle bağımsız Kazan hanlığı devirlerinden kalma

bir

nıedeni geleneğin devamından ibaret olduğunu kestirrnek daha isa­ betli olur. Kaban ülkesi, hele onun merkez kısmı, epeyce sıkı ıneskfın idi. Ancak bu marnur ülke Rus istilası günlerinde korlwnç bir surette yakılıp-yıkılmıştır. Yukarıda Prof. Peretetkoviç

diyor ki

sözlerini

:

mükerreren

"16. asrın

nakletti ğimiz

"Pistsovıye

knigalar"­

ında ( 40) Kaza n ve Züye ( Sviajsk ) il�clerinde bulunan pek çok boş

Rfi

134) ''<'

"Russkaya

letopis

98.

ı :ıs 1

(3()1

po

Nikonovu spisku··, Petershurg. 17l'Jl, cild 7, s: 81,

MUdhiş h·an. s. 233.

fVekuyinamesi l, cild 7, s. 178. Yul<anda anılan "İbnU-Daste Haberleri'', s. 23. ı39l "Yüzbaşı Rıçlwv seyahatının günlük notları" adlı esel'i, s. 5. r 110 ı "Pistso\'lyc knif!i " : Moslıova devletindeki şehirlerin. ahalisinin, işgücü­ niin, :nıt?.isinin ve işe yıırayrm loprııklıınntn tesci l ve tııs':i1·ini içine alan ve 16. ve 17. �sıdnrdıın kalan yazılardır ki, eski Moskof devielinin muhtelif dc,·irler­ deki iç durumunu öğrenmek için en kıymetli kaynaklardır. ( 37 ı

1 ��o

2fı

Nikon Letopisi


arsalar kaydedilmiştir ki, bunlardan, Kazan zaptedilirken ve Mosko­ va'ya karşı isyanlar sırasındaki muharebelerden önce bu ilçelerin ge­ reği gibi meskfm olduğu anlaşılmaktadır. Kazan hanlığının özek kıs­ mı oldukça medeni bir memleket kılığını arzediyordu: şöyle ki ora­ larda pek geniş tarlalar, sivri minareli dirnileri içine alan büyük-bü­ yük köyler, kasabalar; yollarda canlı geliş-gidiş ; çarşı ve pazarlar­ da alış-veriş faaliyeti ; mirza ve beylerin marnur çiftlikleri göze çar. pıyordu. Müstakil Kazan devletinin parlak iktisadi durumunu göz­ leriyle görmüş olan kniaz Kurbskiy de kaydetmektedir. İdare örgüt­ leri, hükumet kurumları şebekesi, memurlar kadrosu, muntazam s ­

b

rette işiiyen mahkemeler, vergi toplayan kurumlar bu memlekette devlet ni:ı:amının Rus i.ilkesindekinden daha fena kurulmuş olmadığı­ nı gösteriyordu. Kazan şehri büyüklüğü ve nüfus sayısı bakımından Doğu Avrupa şehirlerinden ya.lnız Moskova ile

Novgorod'tan

ve,

muhtemel olarak Vilna'dan aşağı duruyordu. Lakin şunu da unut­ mamalıyız ki, Kazan Moskova'dan 2 buçuk asır, Novgorod'tan ise 500 yıl daha genq idi ( 41). Kazanlıların ötedenberi çiftçi bir kavim olduğu onların ''Saban toyu" (Saban bayramı) denilen ilkbahar bayramlarından da anlaşılmaktadır. Edebiyata gelince, KazanJılarda, şüphesiz, bir çeşit edebiyat (yazılı şeyler) olmuştur. Tahmin olunduğuna göre, edebiyat eserle­ ri, Kazan Moskoflar tarafından zaptediJirken ve edildikten sonra, ve aşağıda kısaca anlatacağımız beş sene süren kıyamı bastırırken müstevliler tarafından yakılmış ve yok edilmiş olabilir. Kazanlıların edebiyatı çokluk dini karakterde olduğu anlaşılıyor. Lakin onlar gayri dini edebiyata da büsbütün yabancı olmamışlardır. Bize bunu Kazan ülkesinde muhtelif nüshalarına tesadüf edilen türkçe vaka­ yiname

ve kıssa

parçaları

göstermektedir.

Mercani'nin 1. kısım

"MUstefadülahbar"ında zikredilen "mecma"lar da, şüphesiz, bu ka­ bil şeyler olacaktır. Bu gibi vakayiname parçalarından biri Kazan'da basılmıştır bile (42). Bir de "Ahval-i Çıngız-han ve Aksak Timir" adını taşıyan yarı tarihi bir eser vardır ki, bunu 1819 senesinde bas­ tırmış olan. Kazan üniversitesi Türk hocalarından İbrahim Halfeoğ­ lu (Halfin) . bu eserin Kazanlılar ile Rusların sürekli savaşlan neti­ cesinde dağılmış olan başka bir büyük eserin bir parçası olduğu fik(41)

Rus müellif M. Khodiakov : "Kazan h�nlığı tarihin� nit taslnklar" ,

s.

226-227; Kazan 1923.

(42) 1819 senesi lbrahim Hnlfcoğlu (Hıılfinl nun ne�rcttiı·diği "Ahval-i Cın· gız-han ve Aksak Timir" adlı escı·c bir ek olarak Cihanşahoğlu tarafından 1882 yılında yayınlanmıştır.

27


rini ileri sürmektedir. Nihayet, lqızanlılarda ayrıca işlenmiş bir res­ mı ve kitabi dilin bulunduğu bazı mezar taşlarında rastlanan türkçe ibarelerden ve son zamanlarda · ( J 922 yılında)

S:ı hip Giray-han yarlığından anlnşılmal<tadır

meydana

çıkarılan

( 13).

1�:\ZANLTLAR VE RUSLAR : Rus taTilıçilerini olmyan

kimse

öyle bir fikre gelir ki, I<azan devleti Rus ülkelerine baskınlar ve ça­ pullar yapmak Rus halkını yağma etmek amaciyle

kurulmuş bir

devlettir. Bu tarihçiler, Kazanlıların Moskoflar ile olan herbir çar­ pışmasını

birincilcr-in

yağmakerliği

ilc

izah eylemek isterler. Halbu­

ki yukanda görelüğümUz üzrc, Ruslar'ın Bulgar-Kazan ülkesine kar­ şı saldırganlık Mo�ol

hareketleri ta m.s.

istilasıııa

v:ım etmiştir.

kadar

ve ondan

Rusların bu

10.

asırdan

sonra dn.

başlamış ve

a;r,

tecavüzi hareketi i<;in

bir ara Hus

Türk­ ile, de­

tarihçisi

SoloYyov doğnıdan-doğruyıt "napor" (baskı) tabirini kullanmakta­ clır ve şöyle demektedir: "bu taraftan gelen Rus baskısı karşısında Asyayı ve islamiyeti savunmak Bulgarlar için çok zor olacaktı; an­ cak Asya Tatadarı gönderdi ve bundan dolayı Rusluğun !dil mecra­ sı boyunca şarkn. doğru yiirüyiişii

uwn

bir zaman için durmaya mec­

bur olmuştu. Ka7.an devleti yaşadığı müddetçe Rus kolonizasyonu­ mın

doğu yönünde ilerlemesi. yani Avrupa'nın Asya üzerine

mcsi, mümkün değildi"

(H).

yuru­

Altın Orda hakimiyeti günlerinde Rus­

Iann Kazan ülkesine on defa hücumlarını Rus Velmyinameleri kay­ <letmi�tir. Son hücum, yukarıda dahi anıldığı üzere, Uluğ Mehmed'in l<ı!zan ülkesine gelmesinden ancak birkaç yıl önce

(1431

de) yapıl­

mıştı. Hele Moskof Imiaziarı Dmitriy !van oglu "Donskoy" ile Va­ siliy İvan oğ-lunun baskınlarından Ka?.an ülkesi çok çekmiştir. Uluğ Mchmed'in biricik suçu Rus saldırganlığına karşı memleketin savun­ ma kuvYetlerini teşkilatlanclırmaktan ibaretti. Bu bükümdarın ve on­

dan

sonra gelen hanların Ruslar ile olan muharebeleri asla tecavüzi

olmayıp, hep tedafui muharebeler olmuştur. Kazan

Devletinin

100

yıllık hayatı aluncı Moskof'a karşı istikliilini korumak uğrunda art­ S!z-arasız çarpışmalarla geçmiştir. {·13) Bu Yarlığın lfermanın) kısaca muhtevası eksik bir şekilde ilk defa Hadi lltl:ı•i.nin '·Kazan hnıılıj!ı'' isimli çıkmışlı. 1922 yılında ise, Knzaıılı öğret­

escrinde Scyid Vahido�lu tarafından bunun osıl ııüshıısı bulunmuş ve benim tarafundan "Tiirkiynt. Mccmuası''nııı 1926 senesinde çıltAn 2 nci cildinde bu tıu·ihi vesikaya da­ ir 11ıtınca bir tahlil yazılmıştı (s. 75-101) . men

( 14) lnrındaıı.

28

"Ruşya tarihi", cild 6, s. 86; Pel('rsburg "Obşçcstvcnnnya polza" yayın­


Bulgar-Kazan Türklerinin yağmacı hayatı

sürmeyip,

medeni

hayat sürdüklerini Rus müvcrrihi Solovyov bile itiraf etmeye mec­ bur olmuştur. Şöyle ki bu tarihÇi Rusya devleti için Kazan'ı ele ge­ çirmenin chemmiyetiııdcn bahsederken, arada diyor ki: "Öteden beri burasıın (İdil boyunu) Muhammed! Asya kendisine makar (otu­ rulan yer) yapmıştı. Ancak bu artık bir göçebeler ordası olmayıp, bir medeniyet ocağı idi. Eskiden beri burada tüccar ve sanaatçı Bul­ gar kavmi yerleşmişti. Rus İslavının

Olm kıyılarında hıristiyan kili­

seleri tesis etmeye başlamasından çok evvel Bulgarlar İdil ve Kama sahillerinde Kur'an dinliyordu. ." (45). İşte .

gospoclin

Solovyov'un

nıillctinc, ne bahasııııı. olursa-olsun, şu "medeniyet"i çiğnemek ve şu "t üccar" ve "sanaatçı" kavmi ezmek gerekmiştir ki, o, maalesef,

16. asrın ortasında bu gayesine ermiş bulunuyordu. KAZAN DEVI,ET!NL� ZAYIF DÜŞMESİ : Saldırgan Moskof ile artsız-arasız çarpışmalar

sonucunda Kazan devleti zayıf

diiş­

müştü. Ülkenin batı kısmı Rus çapulcularının daimi baskınları neti­ cesinde son derece harap olmuş, ahalisi de eksilmişti. Moskova kni­ azları oralarda yavaş-yavaş istihkamlar, kaleler kurmaya başlamış­ lardı. Kazan'da türeyen ve birbirine zıd ve düşman olan aristokrasi partileri de devletin çözülmesine az yardım etmemiştir. Hele Rusla­ rın gayretiyle meydana geJmiş olan Moskof tarafdan hainler parti­ si, adeta milleti-yurdu Moskof çariarına satmışlardı. RUSLARıN KAZAN'I ALMAYA HAZIRLANMALARI : Ka­ zan devleti içeriden çözüldükçe Rusların küstahlıkları da artıyor ve devletin başkendini almak için tsşebbüsleri-seferJeri de sıklaşıyordu. Bu seferler başarısızlıkla bitiyor idiyse de, Ruslar için büsbütün fay­ dasız da

olmamıştır : Bu seferler

sayesinde 16. asrın

ortalarına

doğru memleketin "Taw Yağı" (Dağlık kısmı) , demek İdil nehrinin sağ tarafında olan bölgeler, Moskova'nın "nüfuz bölgesi"

oluver­

miş, ve bu hal Ruslarm Kazan şehrini alınak umudlarını arttırmış­ tır. Kazan şehrini almak ise, Ruslarca, bütün memleketi zaptetmeye denk sayılıyordu. İlk Rus çarı (ki ondan önce Moskova hükümdar­ ları yalmz "kniaz" veya "Velikiy

kniaz"

4. İvan (sonraları "Miidhiş ivan") henii:ı:

tınvanını

17 yaşında

taşıyorlardı) iken,

1550

sen�si kışınua Kazan şchrini almak anıaciyiC' biiyük bir ordunun ba­ şında bizzat yola çıkmıştı ; ancak başkendi bir hafta kadar muhasa­ ra edip ele, zapta muvaffak olamayınca şehrin {45)

"Rusya tarihi", cild 6,

s.

duvarları

dibinden

116.

29

t


defolup gilmişti. Lakin o zaman "Taw Yağı"nda Moskova'nın niifu-

o derece kuvvetli olmalı ki, ıvan Kazan şehrinden 30-40 km. ka­ bat ı tarafında Zi.iyc çayının tdil nehrine döküldüğü yerdeki yük­ sek bir tepe -üzerine "Sviajsk" adiyle bir kale-istihkam kurmaya karar vermişti Ertesi yılın yazında bu kale kurulunca !dil'in sağ tarafında .Moskova'nın hakimiyeti tamamiyle yerleşmiş ve böyle­ likle memleketin hemen-hemen yarısı düşman eline geçmiş bulu nu­ :y-ordu. Taın o sıralarda. Kazan ın içinde de k argaşalık almış yuru­ miiştü. .Az-t:ok sabi t vı> ııüfıızlu biı· hükumet de yoktu. K azanlıların anası hını heııii ;ı; beşiktı> yatan ötemiş Giray adlı bir çocul< olup 7.1ı

rinı·

.

'

.

Siiyiiınbikc-hatuıı vasi (rcgcnte ) sayılıyordıı.

Sviajsk kalesi kurulup biter-bitmez Moskova hükümeti Ka;ı;an­

aşağıdaki iiç maddeyi ihtiva eden bir Ultimatom vermişti : "Taw Yağı''nda Moskova'nın egemenliğini tanımak ; 2) Çocuk han M vasi S iiyi.imbike yi Moskova h ükum eti ne teslim etmek; ve Kazan'daki büti'ın Rus esirlerini sal ıverme k. O zam an iş başın­ :;ı da. bulunan Kazan a ristokratları tarafından bu talepleri n hepsi ol­ duğu gibi kabul edilmiş, ve neticede Si.iyümbike ile oğlu Moskof voy­ vr>dalarına tes lim edi l ip 1552 yılı 18 Ağustosta Moskova'ya götürül­ lılara

1

)

miişl<'rdir.

SÜYIDIBİKE HATUN : Güzelliği, a kıllılığı ve yurtseverliği ilc tanınmış olan kara talihli bu Türk kadını Noğay Ordasından Yusuf

ınirzaııın ( 46) kızı olup, çocuk denilecek bir ya§ta, Moskova taraflısı

Bu münasebetle şmucıl<tn Noıı:aylar ve Noııay OrdıtSı hakkında kısaca Sırderya kıyılarından bütün Arni Gölü yöresine ve batıdıı !dil (Volgıı) ıı·mağına kadar olan yerlerde hakim olan M:ınıı:ıt-Nn�ııylann beğlcrindcn Musn-bc�in sellizinci oğlu ve sonraları beil olan Yu­ o.uf-mina Moskofları hiç scvmczd i , ve bundan dola:p kendisiyle Russever kııı-deşi l�mnil ıniı"ıı\ arasında kavgalar ve çatışmalar eksik olmazdı. Musn ve Yusıf-beğler tl"''ı·iııd.- İc!il ırmağının yalnız do�u lRrafına düşen yerler, demek bugünkil bntı K;ıuık Ili "Nogay Dalası" (Bozkml ,-eya "Manınt'' adını \aşıyordu. Bundan ötürü ldil'in bu �-anı "Nogay yagı" (yanı\ ; batı tarafı ise, •·Kırım yııgı" adlanıyordu. Mos­ kof ttü�manı Yusuf mirza Yayık lUral l ve Cim (Emba) ırınakları boylarında yay­ ı.ır: kışloı·ı ise, Yayık kıyısandaki Sarayçık ve Karaduvan kasabalanndo gcçirirdi. l\loskof dostu olan kardeşi İsmail 1556 yılında Yusuf-beği öldürtmüş ve omm oğul­ Inn olan il-mirza ile İbrahim tİbrııy) mirzayı 1565 yılında Mo3.kova'ya göndermişti. l3u iki mirzanın ahfadı Romanoflıır süli\lesinin ikinci çan olan Aleksiy Mikhayloviç z:mııınında ortodoks mezhebine geçmişler ve 18. asrın sonlarına kadar "knPz'ya Yusupov'ı" (prens Yusufoğullar) diye tescil edilmjşJerdir. Kiiçük adları, tabiatiylc. rusçn oluyordu. Rus hükümdarlarından Deli Petro, Anna İonovna ve Elisabeth Pet­ ıwııa (ki Deli Petı·onun kızıdıı· J zamanında "stolnik"lik (çann sofra iimjrJiği). sc­ firlik. senatörlük gibi büyük mansıplAr işgAl eden hıristiyan prens Yusupov'll\r vardır. 1461

hilgiler vermek istiyoruz: lG. nsırda Türkistan'da

::ıo


SĂźyilmbllce Hatun


nıir zalaı ın arzusu üıeı ine ve Rus çarının da uygun görmesi ile Ka­

zan tahtına çıkarılmış olan seeiyesiz Canali Allahya.r oğlu ile evlen­

dirilmişti . Kazan'da birtakım hainleıin elinde oyuncak olan bu han parçası bazı yurtseverler ta.rafından öldürülmüştü. Rivayetlere gö­ ı·e, Siiyiiınbike-hatııı kocasının Moskof vasali durumunda bulunma­

sınrı razı olmamıştır. Jo.roskof eliişınanı ol an yurtsever

Safa Giray­

han ikinci defa Kazan tahtına <;ıkınca dul Süyümbike ona varmış ve ondan bir 'Oğul da doğurmuştur. Yukanda anılan ötemiş-Giray işte bu çoeuk idi ki, Moskova'da anasından ayırıp vaftiz edilmiş ve ken­

disine Alcksandr adı verilmiştir. Safa·Giray 1549 yılında ansızın öl­ müş, Si.iyiiınbiyc iki yaşındaki oğ·lu ile dul kalnuştır. Siiyiimbike'nin Kazan'dan ayrılışını ve sevgili ikinci kocası Sa­ fa-Giray'ın mezarı, özyurdun başkendi ve Kazan halkı ile vedalaş­ ması kailim Rus kitap dili ile yazılmış olan ve

"meçhul

mücllifin

eseri'' sayılan "Kazan devleti hakkında tarih" adlı, pek de tarihi ol­ mayan bir kitapta. �airaııc tasvir edilmiş ve o zaman guya Süylimbi­ kc'nin söylt>cliği şairane ve hallin sözleri de yazılmıştır (47). SÜYÜMB1KE'DE1'l' SONRA : Süyümbike ile oğlunu alıp götür­ mekle Kazan şehri ve ülkenin "Çayırlık tarafı" (İdil nehrinin yanıbaşındaki topraklar) henüz Moskof hakimiyeti altına

18!1() yılında

\'«'

nı�lı\Şttn

sol

düşmüş

Nikola Borisoviç adlı bir Yusupov ölünce, Yusuf-mirzadan neşet eden

Yusupov'ların erkek kolu kesiliyor; ancak o zamanki

Rus imparatoru 1.

Pavı>l (Pau1''ın emriyle ölen son prens Yusupov'un damadı Hassa alayı teğmeni

kont Filik� Filiksoviç Sumarokov-Elston adlı kimseye isim ve unvaninrının önüne "Kniaı (prens) Yusupov" sözlerini de ilave etmeye müsaade edilmi�tir. Ancak bu mUsaade ver lirken , "kninz" unvanını ve "Yusupov" adını yalnız ailenin büyük oğ­

i

lunrin n t.ürcyenlerin taşıyabilcıceği

17.12.1916

şnrt l<oşulınuştu.

tarihinde Çar II. Nikola'nın

Birinci cihan harbi günlerinde

sarııyındaki

meşhur

i.lfUrükçU

mujik

Grirıoriy Rasputin'i öldüren zlimrcnin bnşında bulunan pı·ens Filiks Filil<soviç Yusu· pov-kont Sum�ırokov-Riston Iki 1887 de doğmuştur) bu "damad''ın oilu idi. Bu "cinııyeti"nden dolayı hafif hiı· CC7.n ilc kurtulan pı·ens Yu.supov Bolşevik ihtilalin­ tl<'n sonrA Amerika'ya sıj'mımış ve ordn bu "cinayet" üzerine ingilizce "Rasputin hi� Mııliıınannt influencc and his Assnssinnlion" adlı bir eser yazıp ncşretmiştir. f ·171

Kazanlı larih�ilerdcn molln Hadi Atias i'nin "Süyümbike" adh bir risalesi

l\nz;m'dn bnsılmıştı. Sliyüınbik<'nin söıll'ri kısmen tercüme edilerek o risıılcdc çık­

öğretmeni Bn. ngaz Vahap da "Siiyümbi kc'' J945 tic lstnnbulda bastırmıştı. Merhum Dr. A. Lcbib

nıı�ıtı. Diı de askn l<;ıı;:ınlı olnn. Ji�c

ııdlı bir l:lrihi hiki\yc yazıp

Kmın da Sliyümhike Han adiyle y�ıdığı 216 sahi felik manzum eseri (destanı) ölü­ ınlinden bimz önce (öl. T<?mnııız 30-31 196·1) İstanbul'da yayımlamayı bnşnrmıştı ( Toprnı'!l nur olsun! ) . Bunl ard ıın başltıı, biı.iın ildeşimiz gazeteci Muharrem Feyzi

Toı;ny'ın da bu ünlü Türk hal.unu Uz�rinc m:unca bir etüdü Çıkmıştı (Türk Amacı dt•rgisi. İ�tanbul, sayı 1, Temmuz 1942).

32


değildi. 1\a.za.nlılat' iş işten geçtikten sonra olsa da, bu gü:lişle işin nerelere varacağını anlanıışlar, geç de olsa akıllarını başlarına t'Op­ lamı.şlar: SLiyümbike gittikten sonra Kaza.n tahtına çıkarılnıış olan, meşhur korkak, ruhen ve bedenen sakat ve Moskova çarlarının za­ vallı kölesi olan Şahali Allahyar oğlunu (üçüncü defa) koğmuşlar ve Nogay Ordasırıdan bir yeni han (Yadigar Kasım oğlunu) çağırıp getirmişler ve onun rehberliği altında

Ruslara

karşı

son damla

kaniarına kadar savaşacaklarına törenle ant içmişlerdir. DÖRDÜNCÜ lVAN'IN KAZAN

ÜZERİNE SON

SEFER! :

Burada şunu da kayeledelim ki, Kazan hanlığı epey zaman önce şimal tarafından kuşatılmış bir

dıırurnda

Novgorodlu Ruslar 13, asırdan beri yılarındaki

Kornilerden (48)

bulunuyordu.

şimaldeki

haraç

Piçura

atıyorlardı.

Şöyle ki : ırmağı kı­

14. asırda

ise,

Komiler arasında hıristiyanlık yayılmış ve bunun neticesinde onlar­ la Moskoflar arasında bir manevi rabrta husule gelmiş bulunuyordu.

Daha 1a. asırda şimalde Rusların Velikiy tahkcm kalesi bulunuyordu ki. Kazan üzerine Rus askerleri

oradan

Ustüğ

daha

sevkedilmişti.

adlı

evvel

bir

müs­

birkaç

15. asırda

defa

ise, Mos­

kof askerleri Kazan'ın şimalinden dolaşarak, ta Kama.

ırmağının

başlarına kadar

Kornilerin

vardılar ve 1572

senesi o taraflardaki

merkez şelni ohm Çırdın'ı ele geçir'diler. Kazan'ın kuzey-doğu tara­ fındaki Viatka'da (yani Votiak-Ar ülkesinde) de Rus nüfuzu epey erken yayılmış ve Ar hal k ı (4.9) arasında. "VotiG" adını alan Rus göçmenleri yerleşmişti. KAZAN ŞEHRiNiN ZOR DURUMU : İşte, Kazan ülkesinin böy­ lece kuzeyden kuşatılmış bir durumda bulunuşu Rusların bu son se­ ferinde onlara çok yardım etmiştir. Şöyle ki: Rus askerleri Kazan üzerine yalnız Volga'nın yukarı tarafından değil, Nokrat (Viatka) ve Kama ırmakları boyunca (Ar ve Perm ilieri tarafından) da yü­ rümüşlerdi ; Kazan adeta her yandan kuşatılmış bir vaziyette bulu­ nuyordu. Kama ve İdil ırınaklarının geçitleri Rus "strelet<>" (okçu) leri tarafından tutulmuştu. Kırımlılar Rusların Kazan seferine mani olmak di.işi.inccsiyle MDskova topraklarının giiııey

kısmına

baskın

(48) Ruslar bu Fin kavminin Pt?rın ilinele yaşayınılnrına "Permiak" adını, Vologda ilinde yaşayanianna ise. Zmf,U1'' ismini \'Crrnişlerdir. Hıılhuki bunlar aynı .kavmin iki bölgede yaşayan zümrelerinden başka hir şey değildir. Bu kavim kendi­ kendisini "Kom.i" t.esıniye etmektedir. (4!)) Bu kavim kendisini "Ud" tcsmiye edeı·. Onlara "Vot.iak" adı Ruslur ta­ rafından, "Ar" ismi de Razanlılar tarl'lfından verilmiştir.

33

t


yapmış idiyseler de, yenilgiye uğrayıp, çekilip gitmişderdi (50) onlardan Ka.zan'a b�ka türlü bir tesirli yardım gelmemişti.

ve

KAZAN ŞEHRiNIN DÜŞMF.Bl : l{a.zanlılar, sayılarının azlığı­

na rağmen. başkendi olağanüstii bir cesaretle müdafaa etmişler. Ka­

zan şehrinin ımıhasara ve müdafaası Rus tarihçisi Karamzin tara­ fından ııııı fassalca ve şairane tasvir edilmiştir (51). Rus tarihçisi Solovyov isE>,

bu olay hakkında şu sözleri yazmaktadır : "Tatarla­ rniidafaa ederken mukavemeti, tarihçinin dikkat na.za­ çekecek mahiyettedir. Burada Orta Asya (sic ! ) Muhammed'in

rın Kazan'ı rıııı

sancağı altında, Moskof çarının hıristiyan bayrağı altında yüri.iyen Avrupa'yn. karşı zan sukııl

son

dayanağını

koruma

uğrunda döviişüyordu. Ka­

edince biitiirı İdil nehri Moskof devletinin eline geçmiş

'Oldu. Aslnı han hanlığının su kutu ise, Kazan devletinin

sukutunun

bir neticesinden başka bir şey değildi" (52). Aynı tarihçinin şeha­

dctiııc göt<' . Kazan müdafilerinden kimse sağ kalmamıştır. Çünkü,

Soh'wynv'ıııı

anlatlığına göre. <;ar Miidhiş !van elinde siH'ı.h

bulu­

nanların hepsini öldiirmeyi, yalnız kadınlarla çocuklan esir almayı

emretnıişti (53).

KAZAN ALINDIRTAN SONRA

YAPILAN

VAHŞETLER :

kırk gün muhasaradan sonra Ka­ znıı'ın iç kalesine girchilmiştir (rumi tak vime göre 2.10.1552'de). Yaşı büyüdükçe artan canavarlıklariyle şöhreti afakı tutmuş olan �roskof çan 4. (.Müdhiş) ivan

çar İvan, eli silahlı Ti. irklerin hepsini kılıçtan geçirdikten sonra cı:<ir

eelilen bütün k�tdınları, kızları

ve çocukları

Rus askerlerine

dağıt­

ınıştı ( 5 l l . Şehirdeki camiierin çoğunu yıktırdı ve bazılarını kilise­ ye çevirdi (55 ) . Rus tarihçisi Rıbuşkin diyor ki : "Kazan'ın müdhiş

fatihi, yalnız

oradaki

evleri yıkmakla yetinmeyip, mabedieri ve han

türbelerini de yer ile yeksan eyledi" (56).

Sovyet devrinde Kazan hanlığına dair etraflı bir irdeleme (te­

l<'bbu) eseri yazan tarihçi M. Khodiakov

yazmakt<tdır : •·zaptedilen Kazan'ın lormak (kesmek) , Rus tarihinin en

münasebetle şu sözleri

ağır yapraklarını teşkil etmek-

(50)

S. Solovyov : "Rusya tarihl", c. 6. s. 73-74.

(OıJ l

Kım.ımıin : "Rusya devleti tarihi", c. 8, ftısıl 4.

c 521

"Rusytı tarihi", c. 6, s. 86.

f53 )

Gene ornda, s. lll.

(54'

RtıSÇ:l "Tsarstvcnnnya Kniga", s. 308-310.

(55)

Rıhuşkin : "Muhtasar Kaııın tarihi". Gene orada, s. 85-86.

(56)

34

bu

yerli ahalisini korkunç surette

c.

1. s. 34. Kazan 1834.


tedir. İsa muhibbi muhariplerin Kazanlılara karşı olan "Salip se­ feri", işte bu gibi hesapsız insan kurbanlan salhanesiyle sona er­ miştir. Kıyılan canlardan, dökülen gözya.şlanndan, çekilen felaket­ lerden başka 2 Ekim günü birkaç nesiller tarafından biriktirilmiş olan maddi servetlerin, medeni-hayatı kıymetlerin yok edilmesini de

mucip olmuştuı·. Bunlar muhafaza edildiği yerlerden amansızca çı­ karılıp, kırılmış, bozulmuş ve yok edilmiştir. Epeyce bir uzluk (me­ haret) ve san'at eseı·i olan kıymetli şeyler,

kuyumculuk

eserleri,

mensucat v.s. hep tahrip edilmiştir. Halkın servetine öyle dehşetli bir darbe indjrilmiştir ki, bundan sonra ona belini doğrultmak pek güç olmuştur. Büyiik ve maınur bir şehir asker yağmasına kurban olmuştur" 157).

IV İSTİKIAL SAVAŞININ DEVAMI VE KIRIM İLE İSTANBUL'UN GEÇ KALAN MüDAHALESl Kazan şehrinin düşmesiyle

bütün Kazan ülkesi

Rus egemen­

liğine boyun eğmiş olmadı. Kazanlılar ilk darbeden ayıılarak, kuv­ vetlerini toplar-toplamaz müstevliler ile yeniden dövüşmeye başla­ dılar. İstiklal savaşının devamından ibaret olan bu mücadele, he­ men Kazan şehrinin sukutundan iki ay sonra, yani rumi takvime gö­ re, 1552 yılı Aralık ayı iptidasında başlamış ve ancak 1557 senesi Mayıs ayında sona ermiştir. Rus müverrihi S. Solovyov, Kazanlıların bu son mücadelesini anlattıktan sonra diyor ki : "Böylelikle, Kazan alındıktan sonra eski Kazan devletine tabi olan kavimlerin hepsini teskin etmek için yeniden tam beş yıl süren yıkıcı muharebelere ih­ tiyaç görülmüştü" (58).

Bu son mücadele sırasında büyük faaliyet ve pek mühim ya­

rarlıklar gösteren Kazanlıların biri, İdil'in çayırlık tarafındaki yüz­ beylerinden Memiş�Berdi adlı bir zattır. O, birkaç kişilik müfrezesi He Kazan'dan· yukarı İdil nehri kıyılarında iş görüyor; Ruslar için harp hareketıeri bakımından çok önemli olan Vasilsorsk ile Sviajsk kalelerinin münasebetini kesiyordu. Yüksek Sundur Dağı üzerine ku­ rulmuş ve tabiat eliyle de pek iyi korunmuş olan Çalım kalesini ken­ disine karargah edinmişti. (57)

"Kazan Hanlığı tarihine ait tnslaklıır··, s. 147-148.

1581

90.

"Rusya tarihi", c. 6. s.

35


Bu muharebelcrde Moskofiardan "boyarin" (asilzade) Moro­ zo,· siwilmişti. Bu adam J G56 yılının ilkbaharında da mubarcbelere devaın elrniş, hr-sapsız Kazanlı köylerini ve kasabalarım yakmış ve pı>k c;ok Ka;r,aıılıları yok etmişti . Aldığı esirler pek ç·ok olmakla be­ raber, hepsi k adm-kızla rdarı ve çoluk-c;ocuklarda.n ibaret idi. Çünkü �-flın.ı7.ov'ım ''ratııik'' (ınuharip) leri e rkekleri esir rtmiyor, ellerine geçenlerin hepsini

hemen

öldiiriiyorlarch

(59).

J<A/�ANLJLARIN YENfLMESİ : 15G6 senesi Nisanında boya­ rin 1\forozov, Menüş-Birdi Beğin Çalım kalesine karşı da hücumla­ rıııa haşl:ımışlı. Alınmaz sayılan bu kale de -Kaıan kalesi gibi­ ane;ık ycı· allından lağımlar kazılıp, duvarları barut kuvvetiyle ha­ vaya ur,urıılduklaıı soııra alıııabildi. Çalım kalesi alınmea, Ruslar ağı r· ba�:nıaya başladılaı· v(� isti kli'ü miic:ıdclcsi ağır ve umutsuz sııflıasıııa girmiş oldu. Gııyri mi.islimler, hele Çu vaşlar, Ruslar tara­ Memiş-Birdi fına g(�çmeyc başladılar. Hattft ıni.icadcleniıı rehberi Bcğ·, lı�Liıı Çııvaşlar tarafından yakalarup, al<;�kça Moskof voyvoda­ [awm teslim edildi (Moskovıı.'ya gönderilen bu yurtsever kahra­ man orada idam edilmiştir ) . Memiş-Birdi'dcn sonra savaşın rehber­ Iiğini Alımed-Batır adlı bir yurtsever üzerine almış idiyse de, &kı­ bet, o da Rusların eline esir diişerek öldüriilmüştür.

P,pş yıl süren bu kanlı savaşlar neticesinde memleket bir hara­ bE:>ye dönmüş ve halkın mukavemet gücü biisbiitiin tükenmiş idi. Eunchın dolayıdır ki, halk umutsuıluğa düşerek, mücadeleyi devam cttircnıcnıiş ve 1357 senesinde artık Ruslarla yeniden muha.rebeye tu­ tuşanıaımştır. I\EHBERLER1N

YOK lWİLM ESİ : Kazanlıların

beş

yıl süren

nak­ harfi-harfine şu söz­ leri yaınıaktadır : "Rus başbuğları ayaklanan yeriilere karşı mi.ica­ ıklc ederken, kıyamın rehberJcri olan beğlere, mirzalara ve yi.izbeğ­ l<'riııe ı:ıyı'ıc·a dikkat ediyorlardı: Bunları katiyen esirgcmeyip, istis­ ııasız cildürüyorJardı. Öldiiı'\ilenlerin maifım olan sayısı, bu ülkede adlı-saıılı kimselerin çokluğunu ve kuvvetini göstermektedir. Mese­ lfı. 15fı:'i senesinin sonbalıarında 1560 namdar kimse (beğler , mirza­ lar, yiizbrğlcri ve ileri gelen Kazaklar) öldürülmüştü. Rus başbuğla­ biisbü­ rımn g:ı.yrctiylc Kazan'ın ileri gelen adamlan (ri?hberleri ) tiin yok rdildikten sonradır ki, bu kıyamlar yatıştırılabildi. Anca.k bu miieaı.lelesiııi anlatırken, yukarıda söılerini birkaç vesileyle lettiğimill

(59)

36

Rus miiverrilıi Prof. G.

Gene orada.

Pcretetkoviç



istemekte devam etmiş ise qe, bu israrlı "Mchmct-Giray armağanı" ve hiç

(62)

ğı"

koparmak için bir 'ba'hane

talebin,

olmazsa,

sadece

"Sahip-Giray

çardan tartı­

çarı ile Kırım

olduğu, Moskof

hanıııın ryıuhaberelerinclen anlaşılmaktadır. Çar "pominki"

(arma­

ğan) gönderince, han, Astrahan ve Kazan davasını ileri sürmekten vazgeçiyor; bir müddet sonra gene o davayı ortaya atıyor, ta ki çar kendisine yeniden armağan göndermeye mecbur olsun.

1KİNCİ SULTAN SELİM'İN ASTRAHAN SEFERİ :

Kanuni

Süleyman'ın halefi Sultan Selim, Astrahan'ı zaptetmeye karar vermiş­ ti.

1567

yılının ilkbaharında Kırım ha.nına gönderdiği

fermanında,

istanbul'a gelen Hive ve Buhara hacılarının ağzından naklen, Moskova ça.rınırı Kazan ile Astraharı'ı zaptettikten sonra bu ülkelerde islami­ yeti orlad<tn kaldırmak ve hıristiyanlığı üstün çıkarmak ile uğraş­ tığı

ve

öteki müsLüman ülkelerini de tehdid etmekte

bulunduğu ve

Astraıhan iskelesine pek çok tüccar gemBeri gelip-gitmekte ve bun­ dan Moskof hazinesine külliyetli gelir sağlanmakla olduğu hatırla­ tılmaktaydı. Aynı fermancia sultan, Kırım ·hanına ilkbaharda Astra­ han Ü7..erine yürümeği emrediyor ve kendisinin de asker gönderece­ ğini bildiriyordu. Devlet-Giray, Sultan Selimi de bu fikrinden cay­ dırmaya çalışmış ise de, bu sefer muvaffak olamamış, fakat sultarım bu planını Moskof çarına bildirmekten de geri durmamış

ve Astra­

han'ın kavgasız Kırım'a terkedilmesini istemiş; çar ise, Kırım hanı­ nın bu manevraianna kulak asmamıştır. Gerçekten,

1569 senesinin

ilkbaharında Kefe (bugünkü Feodosiya) şehrine 17 bin Türk askeri gelmiştir. Kefe valisi Kasım Paşa bu orduya başkomutan olacak ve askerini İdil ile Don ırmaklannın birbirine yaklaştığı yere götürüp orada bir kanal kazacak, bu iki ırınağı birleştirecek, sonra gemilerle giderek, Astrahan'ı alaca:k veya, hiç olmazsa, o şehrin yakınlarında bir kale kııracaktı. Kınm hanı Devlet-Giray da elli bin askeriyle bu sefere katılınaya mecbur olmuştu. Toplar yüklenmiş gemiler Azak Denizi'nden girerek, Don boyunca yukarıya doğru hareket etmiş, İs· lanbul ve I<ınm orduları rumi takvime göre, Ağustos

ortalarında

matlup noktaya gelmişler ve kanal kazmaya girişmişler. Ancak bu l<emal kazma işini devam ettirmenin imkanı yoktu, çünkü Devlet-Gi· ray, bu işin içinden çıkılamıyacağını ileri sürerek, boyuna geri dön­ meyi tavsiye ediyordu. Nihayet, Kasım Paşa Astrahanlıların da ri­ cası üzerine kanal kazmaktan vazgeçerek , Astrahan üzerine kara­ dan yiirümüş ve EylUl ortalarına doğru şehre yaklaşmış ise de, bas(62)

38

Tartık

��

hediye, armağan. uTartık tnrtmak"

=

peşkeş çekmek.


kın yapmaya cesaret edememiş ve orada bir s i tihkam kurup kışla­ maya, Kırım hanını da geri memleketine göndermeye J!arar vermiş. Ancak bu karara askerler razı olmamış

ve orduda kargaşalık baş

göstermiş. Derken çok mikdarda Moskof ve İran askeri gelmekte ol­ duğuna dair bir söylenti çıkmış ; gerçekten, ertesi gün Rus askerle­ rinin gelmekte olduğu haberi tahakkuk etmiş. Bunun üzerine Kasım Paşa ağaçtan yapılnuş olan istihkamlannı,

rumi takvime göre, 20

Eylfilde yaktıktan sonra, Kırım ham ile birlikte acele çekilip gitmiiii ve soluğu Kırım'da almıştır. Rus müvcrrihi S. Solovyov : "Böylelik­ le Kırım hanının arzusu yerine gelmişti" diyor. Bu uğursuz sefer­ den sonra. Osmanlı �ultanlannın !dil boyunda

yeniden bir

müslü­

man-Türk devleti kurmak arzuları sönmüş, fakat Kırım ham Mos­ kof çan karşısında müşkül dunımda kalmıştı. Çünkü o, eskiden çan Türk sultanı ile korkutuyordu ; halbuki bu sefer sultanın tehdidi de suya düşmüş bulunuyordu. Bununla beraber açgözli.i Devlet-Giray, Moskova'ya elçiler gönderip, Kazan ilc

Astrahan'ı,

hakikatte

asıl gayesi olan bin ruble akçe ile kürklerle doğanlan

ise,

isternekten

de geri durmamıştı. İki yüzlü hanın bu isteklerini şiddet ve nefretle reddetmek pek mümkün iken, çıı,r, sultarun Astra:han'a yeniden sal­ dırmak ihtimalini ve o takdirde Dcvlet-Giray'ın kendisine

faydalı

bir alet olabileceğini göz önünde tutarak, bu istekleri mülayemetle reddetmiş ve cevabının sonunda hanın

etmek

hu·sını tatmin

için

umud kapılaı·ını açık bırakmıştır. S. Solovyov diyor ki : "Lakin Moskova için asıl tehlike İstanbul tarafından geliyordu. Livonya (Baltık kıyıları) savaşları sırasında ve daimi ordu bulun­ ınayan bir devirde, Kırım hanına karşı Oka ırmağı kıyılarında asker bulundurmak da zor bir ş i olmakla beraber, uzak Astrahan'da bir­ kaç alay asker tutmak sultan ilkbaharda

daha fazla güç bir işti. !van

Astrahan seferini

yenilernek

biliyordu ki,

fikrindedir. O

za.

ınan Kırım ham Moskova üzerine yürüyecek; bundan başka, sultan ordularının !dil ağzı çevresinde ufak bir başansı, zaten Ruslardan hoşnud olmayan tı"

Kazanlılarm

ayaklanmasını da

mueip

olacak­

(63).

Gözlerini daima Baltık kıyılarına diken, Litvanya ve Polanya'­

daki mühim olaylara karşı tetikte bulunan ve memleketin

içindeki

kanşıklıkları da hesaba katan Miidhiş !van, Kırım ile Türkiye'ye karşı büyük fedakarlıklar yapmak zorunda kalmıştı. "Mehmet-Giray tartığı" (63)

Kınm haruna

vermeye razı olduğu gibi, 1570 senesinde

Solovyov tarihi: c. 6, s. 222, aynı basım.

39


yeni sult anı kullamak bahanesiyle lslanbul'a Novoseltscv adlı biri­

sini <>l<:i gi'ndcrdi. Bu dçi Kazan ııwsel0si hakkında Sultan Scliın'e aradıı şu sözl0ri de ı<öylcmi�].ti : "Jliikiimdarımıza sadakatla hizmet

..

Pdcn Ka:�aıılılar onun atıfet i sayt:?:·dııdc l<<:'ndi yerlerinde ya�ıyorlar.

Hiikiinıdarınıız oıı l arııı dinlerine dokıınrnuyor. ibadethanelerini yık­

ıııı:-,·or. Çannıız şu günlcrrlP. Sayıııbolat kinııcıı ) larl111a çıkardı

ııelcr (G;"J ) Jwrınayı

hiirri�·r>tini Sl'ilıctıııi� lll'

\'E'

Sullanı ((14 l , Kasım

orada islam di ni gereğince

eınretti . Hükümclanmz ı hic;bir

dcğildiı·. Eğcr

(Han­

camilcr , kaşa­ hususta onun

hiziın lıi.iküm<lar·ıınız islam

la kibat t;ı hulunsaydı. Sayınbolal Sultaııa memleketimizin

ı::ıııda.

ı><lf'r miydi?

(66) Bu elçi

T<uznıiıısldy adlı y<'ni bil'

elçi gönderil­

ıniisliinı;ınca �'erlc�ıııı>,·c nı ii saade

sult:ıııılaıı t : ı l ;ı ıiı ı r•diı·i <·ı•v:ıp al,ıı:ıııı ıl? qlac:ı l<tır 1\i, <�rt<.:::ıi yıl

d<'l

htnıı bu l ' ı ı

Tltoskn\';ı'tl:ın

dini­ orta­

(1!171

misti. f,nlt:ırı Sdim. daiın:ı 1\:a z:ııı ilt• /\stnıhaıı talebinde iı;rar edip

ıl urmu!:?lı tr ((i7). DE\iLlÇI'-GiııAY'IN JVIOSKO\' :\ SEFERl VE ÖTESl

bul'un cnıriylc olacaktıı· Id, Kırım hnııı 1571

120 bin nskcr k açt ı.

:

Istan­

ilkbaharında

il0 Moskcwa iiz<'rine yiirümii�tii. Kırımlılar Moskova'ya

yaklaşırken, h·an muharebedcn çeki ni p ne

senesi

şimale doğru, Rostov şehri­

Kırını askeri , miidafaasız kalan Moskova şehrine hücum

f'UCrek. pek c;ok Rus'u kı rmışlar

ve

hesapsız ganimetler elde ederek

çeldlıniştiı·. Dcvlet-Giray bu scferinden dönerken,

çar İvan'a şu

me­

aldc bir mektup bıraknııştı : "Kazan ilc Astrahan'dan dolayı her şe­ yi yakacağı m .

yıl(acağını.

Taıırıya güvenerek, bütün cihan Ben senin üzerine. geldim, başkendini

Yüce

S<'rn•tiııi yer ilc bir edcccğiın.

ya klım: tacını ve başını da alacaktım, sen bize karşı çıkınadm, da­

yanaınadııı ; halbuki hiikiiındarlık taslıy-oı·sun; sende haya ve haytG4'ı

lıl<lıırda

O

7.ı1m:ınlarda. Altınorda·nın pıır<;ıılanmrısınılan ;;özli �ell7:ıd<' ınimıısiylc Jnıllmıılmı�l ır.

sonra pcydn olftn han­

"sul1 :ııı"

r t15'

S'>lO\'YO\' bu si;zii ''mezarlık" c\iy<' l<•rciime cdiyoı·sn da. dolh'usu tür­

(!)6)

Solo\·ycn·

h,, dcnlt·l,tir.

1()?)

,ıkılıııış ol:ın

<:ınch

mış

l<trihi: c. ô.

s. 222-:.!:?:l.

Şur��ınn clikl<at elmek

��·nı hnsıın.

gerektir Id, elçi Novosc-lt�0.v İvnn

tArAfından

Kazıııı ib:ıddhnn<,lcrini kale ıılnıayıp. ynlnn Moskova'nın yanı-ba­

için l�tırulım nıpm:ıcıl< "hnnlıihn" s:ıtıl­ hahscdiyor. Tilrk sulhmını knndırmak Sıı�·ınbolntııı ne soydan hir nıüslümnn oldui(u

Hu�lııl< siy:ısclin(' hizm<'l <'ttirmek

h�n

parçalarının düztn(' mcscidlcrindcn

nınlt�:ıdiylE> atlı nıizn aiınınış olan

:;undım

hr.lliılir ki. bu

rılçıık 157:l yılının orlnsında.

deın<>lt Moskova elçisinin Sul­

lan �t>linılc ol an mülôkatından bir buçuk s<'nc sonra hıristiyanlığa dönüp SAmeon

Oiltbuhtn\'it•

40

:ıılını :ılmıştır.


siyet bulunsaydı, çıkardın, bize karşı koyardın. Bizimle canuan dost olmak istersen, bizim yıı rtları mız ola.n Kazan ile Astrahan'ı geri ver! Bizim hedefimiz Kazan ile Astrahan'dır. Akçe ve hazine ilc yakayı kurtaramazsın, dünya servetini versen dahi kabul etmem. Devleti­ nin yollanlll ise, ben gördüm ve bilelim" (68). Bu hadiseden sonra !van Kırım'a elçiler göndererek ,.e mektup­ lar yazarak, han ile müzakcrelere girişmiş : bir yandan Astmhan'ı Kırım hanıııa verir gibi tavırlar takımtrak onu oyalamak, zaman kazanmak istemiş ; öte yanda.n büyiik tartık ( am ıağan ) lar vadede­ rek, h anı ne bahasına olursa-olsun, Kazan-Astnı han davasından vaz geçirmey(' C(alışmıştıL Çanıı hu kurnazltğıııın farkına vantn Dcvlet­ Giray J G72 yılı il kba.Jıarırıua bir da ha l:lO bin Jdşilik ordu ilc Musko­ \'a. üı.erine yi.irümüş idiyse de, Oka Irmağı kıyısında vukua gelen muharebedc bozguna uğrayıp, hiçbir iş bect>remedcn çekilip gitmiş­ tir. Bu bozgundan sonra hanın han'a başvurmalarındaki cda deği­ şiyor. Mesela, o, bir defa Moskova'ya yolladığı clçisine, çar lvan'a şu sözle-ri söylemeyi cmrctmişti : "İyi biliyorum ki, çarın memleketi ge­ niş ve raiyeti hesapsızdır. Memleketinin ucu-bucağı yokken, o bana Kazan ilc Astrahan'ı bile vermiyor. Bana bu şehirleri verdikten son­ ra da onun elinde pek çok şehirler kalacaktır. Hiç olmazsa Astra­ han'ı verse idi. Ben Türk sultanından utanıyorum. Çiinkü o benim için: "Çar ile mücadele ediyorsa da, Kazan ilc Astrahan'ı geri ala­ mıyor, çara karşı hiçbir .şey yapamıyor" diyecek. Eğer çar bana Astrahan'ı geri verirse, tfı ölünceye kadar onun yurdu üzerine sal­ dırmazdım" (69). Lakin bu sefer tvan da eelayı değiştirmiş ve hana verdiği cevabında onun vaidlerine inanmadığını, Kazan ile Astra­ han'dan vazgeçmekle kendisine karşı Kınm'dan başka daha. iki kılıcın meydana gelmesine mnvafakat cdemiycceğini anlatmış, ve pek az mikdarda arınağan göndermiş ve mC'klubunun sonunda "vak­ tiyle dünya malı kabul etm iyeceğini yazmıştın da, 'Onun için az he­ diye gönderdim" diyerek, hanla alay etmiş. 1.581 yıl ı nı n yazmda III. Su ltan Muracl zama n ında. çar Feodor'ıır. tahta çıktığmı bildirmek için İstanbul'a gönderilen elçi Blagov ora­ da gene mczkfır Kasım hanlığındaki Moskof işi "miislümanlığı" ileri siirerek "Rusya.'da islam dinine karşı hiçbiı· türlü baskı yoktur; çiin­ kü Kasım şehrinde camiler vardır ve orarla. Mustafa Ali adlı rnüslii­ man ha.nı hükumet sürmektedir" demişti. Bu defa "Bab-ı Ali" pa.(68) (69)

Solovyov tarihi: c. 6, orada, s. 227.

Gene

s. 225.

41


1391 yıiıııın yazında Moskova üzerine yürümUş idiyse de, boş elle dönmÜf?. Ondan sonra han kendisi münasebetleri yenilernek amaciy­ Je Moskova'ya elçi göndermiş ve b u elçiye çara: "Artık bizim hanı­ mız Kazan·ı da, Astrahan'ı da istemiyor ; yalnız çar, hanıınızm is­ tediği armağanları göndersin ... " diye söylemeyi emretıniştir. Ondan sonra artık İstanbul ile Bahçesaray Astrahan ile Kazan'ı büsbütün unutmuştur.


İ K İ N C İ K I S i l\'1 iSTii.ADAN SONRA A. İBRET ALINACAK BİR KIYASLAMA M.s. 13. asırda şamanist

Mogol-Tatarlar,

Rus ilini zaptedince,

onu belirli bir mikdar haraca bağladılar, lakin ülkenin iç

kuruluşu­

nu değiştirmediler, içtimai-siyasi kurumlarına dokunmadıJar. ların papazları, rahipleri, kilise ve manastır

mülkleri

Rus­

vergilerden

muaf tutuldular. Rus ruhanilerine ve dini kurumlarına, dini akide ve ayinlere Tatarlar hürmet ederlerdi. Rus ili hakkındaki bu siyaset, sonraları Altın Orda'nın müslüman hanları zamanında da

miştir.

değişme­

Mesela, Orda'nın kudretli müslüman ham Özbek, metropolid

Petro adına verdiği yarlığında (fermanında) Rus ruhanileriyle se ve manastırların her nevi vergilerden muaf olduğunu

tekid

kili­ edi­

yordu. Bu yarlıkta arada şöy.le denilmektedi r : "Metropolid Petro'­ nun büyük kilisesi ve onun bütün ruhani kurulu, bize dua ve himmet ediyor-lar, askerlerimize manevi kuvvet veriyorlar. Onların dini

ni­

zamlarını kimse tahkir etmesin! Tahkir edenler asla affedilmezler ve ölüm cezasına çarpılırlar" (70). Biz, Allah'a aid olan şeyi koruyo­ ruz; Allah'a bağışlananı almayız. Allah'a aid

olan bir şeyi

almak

günahdır. Onu alan Allah'ın kalırma uğrar, bizim tarafımızdan ise, idama mahkum olur"

(71).

Bu suretle Altınorda devletinde, Rus ruhanneriyle dini kurum­ larının hukuk ve imtiyazları, haniann fermanlariyle tesbit ve kanun ile temin olunmuş idi. Orda'nın müslüman hanları tarafından tebaa(70)

J{aramzin: "Rusya devleti tarihi" c. 4, not: 245.

(71)

V. Grigor'yev: "Rusya ve Asya" mecmuasındaki

"Han

ynrlıklarmııı

doğruluğu'' başlıklı makale, s. 245 (Pctersburg 1879).

13


ları olan hıristiyanları tatarhıştırmak yahut islamlaştırmak teşcb­ !ı;islrri de a�la y:ıpılmaınıştır. Bu hal rn.s. ı:·;. ve 14. asırlarda idi. Tiil'k pa<1i!?:thı ll. ):I0hmecl (Fatih ı ın.s. 1453 senesjndc Bizans !'l'(hctlincc. Şal'kt kilise palrikliğinr yalnız dini işlerde de­ ğil. nırl;tcp ,.c eğitim işleı·indc dahi gayet geniş imtiyazlar vermiş, �'n ni Vni ilı, pa trikliğc verdiği imtiyazlar vasıtasiyle adeta !stanbullu Rumiara ırcııiş bir milll ve mE-deni muhtariyct bağışlamış oluyordu. nu hal isr, m.s . 15. asırda idi.

h:ışkl'lıclini

1�l<', Tlirk

Tııt:ır

hi.ikiimdarlıırıııııı, tebaaları olan hıristiyan­ böylf! nlmwştu. Hir de 16. ve .l7. asırlarda Mos­ lıııf ı;:ı d a nn ı ı ı . zapt<'l.l.ildı·ı·i lo\azaıı dı·vlı•linin diııl lwrıımlarına ve a h�ı lini n dini a 1ddf'lrriı ıc ve içt.iınnl gf'lı•nek\rrino karşı ne gibi bir :::i�'M<ct laldp ı•tl ildcriııi gözden gcçin•linı. Dm:ıda ŞUnU kayeledelim Id. Türk ill<'riıı<Je uygulanan Rus siyasetinin niteliğini ve oralarda kurulan Tius idareı:ıi ııin ınahiyrtini yalnıı; Rus tarihi kııynaklarıııa. tl<�?annıak Rıı rctiyle isbat ve teRbit edeceğiz. !şte bu kaynaklardıın öi{rcndiğ'imizc giirc. Ka7,a rı'ı alan Moskof çarı Mlidhiş !van, müslii­ man nıhıınilcriylc mabed Ye medreselerin hukuki durumunu düşün­ mek şöylr (lıırsuıı, krndi devletinin sınırları içinde islam dininin m<·,·cııdi,v<.'tiııi bile tnııımamıştır. Demek ki, Moskof devletinde islam din kişil(>riylr diııl kurumlan hiçbir türHi aynca hukuk ve imtiya;ı;­ larıı. malik olmadıklarından başka, onlaı· için bu devlette hayat hak­ kı hil e tanıııınamırytı. Onlar gayri kanuni olarak yaşıyorlardı. Şu halde isianı <lin kişilerini tahkir etmek, islam ibadethanelerini leke­ Irmek. iı:ıla m dinir.f' söğüp-saymak için herkese ccvaı; ve müsaade \'ardı. İslam ic.;in devletin kanunlarından himaye aramak abes idi. O zn n ı a nki llus Veknyinamcll:'ri, MoslwC resmi evrakı, alıbar (iskaza­ ıı i.nı) yazan la ı·. nıiisliimaııları "pagan" ( putperPst). camileri "kapiş­ <;1'" lput hane) tesmi �ıe ederlcrdi. İslam elini Miidhiş ivan'ın halefie­ ri rlı:>\Tinde dr lmrıuni ya şa rmı. hal\kııın. malik olmamıştır. Sonraları 1f0skof. dcvlet ind(' islfun elininin tatıınınıı.sı. yalnız onun varlığını ta­ nıııı:ıktıın ibaret olııp, asla. onu kanımen tanımak değildi. ln r:ı

ve

k:ıı·i!ı ı:;ivasrllı•ı·i

kııiazları (beylcri) Altınorda hanlarının huzuruna. i(�in gitıııcy(' mecbur tııt.ulrnuşlarclı : ancak soıı rn.­ l:ın Kaza n Tiirk heylerinin çoğıı ya kılıçtan geçirilmişler veya zorla oı·tıHlııl<slıığ:ı c.;e\'l'ilmişlerdi. Vakıa, n.us yuı·du Altıııorda. hanları ta­ ra fıııdaıı kanıııı<'n beli rli ıııikdar lıaraea bağ·lıınnıış idi; amma soıı­ rn lan Kazan yurdu Rus \·oyvodaları, din klan ve başkalarının kor­ kum: yağ'ııııılıırı yiiziindeıı bir harabcliğ'c dönıniiştü. Altınorda hanV<ılıırı,

gııs

ı-adakat a rıt·l mı.'k


ları ve hükümeti Rusların dini akidel erine tam bir saygı ilc ba kmış Rus

nıhani

,

kişilerini ve kurumlarını veı·gilerden mua( tutmuş idi;

bı.ımt mııkabil Rııslıır Kazan islam kunımlarınt barbarca tahrip · et-· rnişlcr, din reisierini kesmişler, cami ve medreseleri yakmışlar, yık­ mışlar ;

müslüman din! akidelerine tam bir hakaret gözü

ile bak­

mışlar ; Türkiin en mukaddes geleneklerini çiğnemişler ; yerli alıa­ liyi en asl:l hukuklardan mahrum eelerek gerçek manasiyle bir köle haline sokmuşlar. Tatarlarm Ruslar hakkındaki siyaseti, imtiyaz ve

muhtariyet siyaseti olmuşken, Rusların Kazanlılar hakkındaki poli­ tikası, yutmak ve

yoketmek politikası ·olmuştur. Altmorda'nın Rus

ynrdundaki id<l!'esirıc "Tatar hoyundıırıığu" (72) demek caiz ise, Rus­

Iann Kazan yurduııdaki

idaresine lıakkiylc "Rus

cclıcnııcnıi" demek

yerinde olur..

B. 'rÜRK ÜLKI<;LERİNDEKİ MOSKOF İDARli�Sİ TOPRAGA HUSUSJ: MÜLKiYETİN

KALDIRILMASI :

Moskof hükümdarı" (velikiy gosuda.r) , istila ettiği

"Ulu

toprakların asıl

sahibi sayılır, onları uygun bulduğu şartlada kime isterse, ona ve­

rir ve bu hususta. asıl toprak sahiplerinin rızası s'Qrulmaıdı. Moskof çarları kendilerini yalıııı boş arazinin değil, yerli ahali tarafından işgal edilmiş, işlenmiş olan ve mahsul veren toprakların sız-şartsız sahibi

da kayıd­ sayariardı (73). Mesela, Mi.idhiş İvan Kazan şehri

yöresinde, Züye Ka.IE'si etrafında, Mişe lrmağı kıyılarında ve Kama Nehri ınansabı civarında bulunan 2000 çetvert

(U)

toprağı bir "ih­

sannarrıe" ile Ka.;r,an'ın ba9 piskoposuna bağ.ışlarnı.ştı. Bu topraldar­

da çift süriHi.ir y<'rlcr, tarlalar. ormanlar, G�ıyırlıklnr,

balığı bol

göl­

ler, kovanh1dar, su kunduzu bulunan maha.ller ve ıühayct, ahalisiy­ li' beraber birçok köyler

bulmımakt�Lydı.

Genelce, Ka7.a.nlılarm İdil ve Kama Nehirleri

kıyılarındaki en

verimli ve bereketli topraklan Rus ruhanilerine ve nıanastırlarına: boş arazinin en

iyi ve bitek (mi.inbit)

olanları Rus göçmenlerine ve

yerlilerden hıristiyanlık kabul edenlere (72) (73)

vaziyeLi", (74)

"ilısan

edildikten"

sonra

Rus tarihleı·indeki rusça. "Tııtarskoyc ıgo nuıı l<:>rclinıc-sidlr. N. Firsov: "Şimal-i-�arld Rusya ı�ayri Ruslarının Moskof rl0vl<•t.ind0.lü

s. 183-184.

Vladimir Dal'in ''Yaşayan Vclikorus dilinin izııhh söılüğü"ne görE', bir

çctvert yarım dt>setinıı, demak 0,,156 lwk(M, te�kil eder.

45


asıl toprak sahipleri içcrilere, kurak ve çorak yerlere koğuluyorlar­ dı. Eski Kazan hanlığının başkendi olan Kazan şehrinin 50 km. den daha yakınlarda bugiiıı Tiirk-müslüman köyü bulunmaz. Eski Bul­ gar devletinin yüreği mesabesinde olan şimdiki Ispas

ilçesinde rle

Tiirk-miisliiman köyleri ar-dır. "ULU HÜKÜMDAlUN KÖLELERi" : Moskof çarları ferman­ larında İdil, Ural ve Sibirya kavimlerinin Moskof idaresi durumunu ·'kholopstvo" diye ;

o

altındaki

kavimlere mensup insanları "Mos­

kof ulu hükümdarının kholopları" diye tabir ederler. Eski rusçada

"kholopstvü" kölelik, "kholop" da köle manalarma gelir

ğıda MoskoC lıiik\ımct.iııin

(75).

Aşa­

bu kaviınlcrin emeklerini nasıl sömüreli.iğii

anlatılınca bu tabirierin pek yerinele olduğu açıkça

anlaşılacaktır.

Şimdi bunların hikayesini eliniiyelim : "YASAK"' : Moskofların istilasına uğrayan bu

kavimler

her

şeyden önce Moskof hükümetinin resmi lisanında da "Yasak"

(76)

tabir edilen vergiyi ödemekle müke llef idiler. Bundan dolayı onların kendileri de "yasaklı'' (rusçası "yaşaçnıy") tesmiye olunurlardı. An­ eak bu vergi, belirli ve sınırlı bir şey olmayıp, onun mikdan ve öl­ çiisii, ahalinin Ruslara boyun eğmc derecesine göre değişirdi. Rus memurlarının taınahkarlığına karşı koymaya mütemayil ve mukte­ dir olanlardan az yasak almakla yetinilirken, bu gibi karşı koymak­ tan aciz olanların bütün kazançları "Yasak" olarak alınır, kendile­ rine yalnız eski ve yırtık kürkleri bırakılırdı (77). "Yasaklı" kişi yalıuz kendisi iGin değil,

ergin

erkek

üyelerinin hepsi için de yasak ödemeye mecbur tutuluyordu.

ailesinin

Önce

ailenin herbir üyesinden yasak alınır, çocukluk, hastalık, ihtiyarlık gibi çalışmaya engel olan haller asla dikkate ahnmazdı. Yalnıx çar Boris Godunov (78) zamanından başlayarak,

çocuklar,

son dereec ihtiyarlar ve pek fakirler yasaktan muaf

hastalar,

tutulmuşlar­

dı (79). "Yasaklı" kişi mutad yasağı ödedikten sonra çara, vE>liahdinc ve voyvodalanı. mahsus "takdime ı 75\ ( 76•

yasağı''

onun

ödemeye de

Gı>n<' �Ynl �Ö7.1iiıic göı·c.

Türkçe y11�ak k<•limesi istilaya uğrnyıın ülkelerde Moskova idar<.'Si dcv­

riııd<> \'NRi. lıaraç anlamiyl<• kullanılmıştır.

1771

N. Firsov: "Şimııl-i-ı;arkt Rusya gayri Ruslarının Moskof

vıııiyet i". s. 270. 1781

Ttıı·k

ıdunc)arı olıın bu

çııı· 1598 senesinden 1605 yılına kadar hüküm

siirmiişlU.

ı 7!) ı

devletindeki

Fir�o,·'un aynı eseri, s. 266.


mecbur idi. Başta bu "yasak" mecburi bir şey olmayıp. ihtiyar\ bir hediyeden ibaret olmuşsa da, git.-gide ''yasaklılar" bu "hediye''yi muntazam surette ödemek zorunda idiler. Bu gibi eleştirmelerden sonra "yasaklı" elinde kalan kazaneını yalnız hükumet tarafından gösterilen tüccara satabilirdi. Fakat asıl yasağ1 ve "takdimc yasa­ ğı"nı ödemeden onlara da hiçbir şey satamazclı. Yasaklıdan mal sa­ tın alan tüccar ise, bu malın hepsini belirli bir yerde, narh memurla­ rı tarafından tayin edilen fiat üzerinden hükfunete teslim etmeye ka­ nunen mecbur idi ve o sırada hiikfımet memurları malın 'Onda birini, gene bedava alırlardı. Buna rusça ''desiatiçnıy yasak" (uşri yasak) dcnirdi. Bu "onda bir" görünüşte tüccardan alınır idiyse de, gerçek­ te bunun ağırlığı gene "yasaklı"nın sırtına yi.iklenirdi. Çünki.i tüc­ car adet olduğu üzere, malın onda birini "yasaklı"dan bedava alır­ dı (80). "Yasak", kürklük av (tilki, sansar, sincap, kakım, ak tilki, kurt, samur, pars, kunduz, tavşan v.s.) derileri şeklinde ödeniyordu. N. Firsov diyor ki: "Yasak, Moskof hazinesinin en zengin gelir kay­ nağı idi. Büyükleri "elde etmek", usta savaşçıEarı celbeylemek, kom­ şu devletlerin nüfuzlu adamlarını "avlamak" için şu, yasaklıların ağır emeğiyle kazanılan metalar kullanıldığı gibi, çarların sofraları­ nı dolduran yabancı memleket içkileri ve tatlılar, sarayda giyilen pahalı kaftanlar dahi "ulu hükümdar"ın köleleri diyarından getiri­ len tilki ve samur kUrkleri mukabilinde satın alınıyordu" (81). Çarların hazinesini dolduran ve ecnebileri hayretler içinde bı­ rakan altın ve gümüş yığınları da "yasak" olarak toplanan kürkler bedeline elde edilmişti. Çar, kendisinin sağlığını, dedelerinin ruh is­ tirahatini dileyip dua eden rahiplere, savaş meydanlarında yararlık­ lar gösteren cengftverlere, ·kayıtsız-şartsız boyun eğen ve kulluk eden "bendeleri"ne de tilki ve samur kürkler ihsan ederdi (82). ANGARYALAR : "Yasaklı"ların devlet faydasına çalışması yal­ nız yasak ödemek için geceyi gündüze katarak av peşinde koşmak­ tan ibaret olmayıp, 'Onlara birçok başka mükellefiyetler de yükletil­ miştİ ki, o devirde bu angaryalara "devletlik hizmetler" denirdi. Hü­ kumet onlara istihkamlar, tabyalar, kaleler inşa ettiriyor, yollar (801

Aynı eser, s. 266-267.

(81)

Aynı eser,

(82)

N. Firsov'un aynı eseri,

s. 265. s. 2G5.

47


ya.plınyonlu ki, buna karşılık ola.rak, onları bazan yasaktan muaf ltıtat

V(�

(8::l),

bazan da tutmazdı

Bir biilgcyi düşman tehdid ettiğindf� belirli bir yerde toplanmak ve l�us konrutanlanıı idaresi altında "ulu hükümdar"ın dü:şmanları il•.' döğüşıneye gitmek ''yasaklı"lann boynuntın borcu idi. Sonraları

l\'l o�kor Jıiiküınc�ti herhangi bit· harbe katılınca asıl

Kazan Tiirkle­

ı:imlcn, Çuvaşlcırla Başkurtlardan, Ar, Çirıniş ve Mo.rdova gibi Fin uluslanndnıı üzel ''opolçeııiye''ler (asker! fırkalar) Her üç evin bir ''ratnik"

(nefer) vermesi

teşkil

mecburi idi.

edilirdi.

17.

asırda

ıııunla/.am asker alayları teşkil edilmeye başlayınca eski Kazan dev­ l<'Linin yerli halkları da (bu arada Kazan Türkleri de) kur'a nefer­ leri vermeye mecbur kıhnmışlardı. Bir de hiikfımet, Rus çiftlik sa­ hiplel'iııin ıniri hizıncllerine karşılık olmak üzere, "yasaklı"ları onla­ rın işlerinde de kullanmaya başlamı:ştı.

iDARE SİSTEMİ : Moskof devleti, istila

ettiği İdil ve

Ural

g-ayri Hııs ülkelerinde "gorod" (kent), "ostrog" (çitle çevrilmiş olan köy) ve "zimov'ye" (avcı durakları) denilen müstahkem noktaları içine a.hın "uyezd" (daire) ler vücuda getirmi.şti. Bu idar1 bölüşlerde ırk ayrılıkları hesaba katılmadığı gibi, alınan yerleri riyazi (hesap ve ölçül bakımından E'-�it kısırnlara bölmek de göz önünde tutulma­ rnı!?

ve

bu ülkelerde Ruslar gelmeden evvelki idari

pek az ehcmmiyct verilmiş; şehir, kale ve köyler

bölünüşlere de kurarken

gayri

l�us aJıaliyi coğrafi cihetten parçalam ak ve onların birleşmesine ma­ ni olmak amaçlan göz öni.inde tutulmuştur. Şehirlel'(le ve vilayetlerde idari ve adli yetkinin her ikisi voy­ vodaların elinde bulunup, onların ynrdımcıları ve "diakları" (başka­ tipleri ı · vardı. Gayri Rus ülkelerini idare etmek için özel kaideJer ve usuller vardı ki, bunlardan başlıca iki gaye göz öni.inde tutuluyor­ du : Biri. yerli halkın emeğinden mümkün olduğu ka.dar fazla gelir almak : ikincisi, bu halkın itaatsizlik ve serkeşlik göstermelerine ve

t'ltle

silah <ıyaklaıımalarımı.

mani

olmak.

Moskof

memurlarının

"�..-a sağı'' (vergiyi) ne şekilde topladıklarını yukarıda gördi.ik. Yerli ahalinin ayaklıımala.rınııı Ü öniine geçmek için ise, arada şu aşağıda­ ki tedbirlcı· kııllanılmlı: Şehirler daima sıkı yönetim altında tutulu­ yordu: yeriiierin hallerini ve hareketlerini yoklamak ..

(tecessiis et­

mE'k ) her bir hükümet. memurunun borcu idi; hi.ikfımet, memurları­ ııa. bu tecessüs işi için "yasaklı''ların kendi aralanndan "yardımcı(83)

48

Rusça

"Tnrihl Akll:1rıı iln\'c'', c. 6,

s.

11\l.


lar" veya hafiycler bulmayı tavsiye ediyordu. Bu gibi alçak hainler ya para ile yahud aleyhinde ihbarJarda bulunan kimsenin müsadere olunan mülkünü verrnek vadi ile satuı alınıdardı. Her bir nahiyede yerli ahalinin hükümete sadakatını sağlamak maksadiyle halkın ile­

ri gelenleri içinden "emanet!er" (84) alıııırdı ki, bu ·rehineler şehir­ lerde ııezaret altında. tutulurlardı (k5). Yl�rlilerirı �chre toplu veya silahlı olarak gelmelerine asla müsaade edilmezdi. Onlara şehirlerde

geç kalmak ve hele gecelemek yasaktı. Rusl�ır da şehre gelen yerii­ leric sıkı miinasebetlerde bulunamaılar ve onlarla bir sofraya otu­

ramazlardı. Gayri rtuslara silf th· ve madcn salıimamasma ayrıca elik­ kat etmek her bir voyvod.anın vazifesi idi (86) ; fakat voyvoda.ların idaresi, aşağıdıı göreceğimiz üzere. o kadar tahammül derecede olmuştur ki, hiikCımetin gayri

Rusların

edilmez bir

"hiyanetleri" ne

karşı alınan şiddetli ve sıkı te dbirleri bile tesirsiz kalıyordu. Voyvo­ daJar ve ücretli hafiyeler ııe kauar çalışsalar da, her zaman "yasak­ lı"ların bütün hal ve hareketlerine muttali olamıyorlardı : "emanet" ler kalelerden kaçıyorlardı; "yasaklt"lar bazan çok mikdarda barut, kurşun ve silah elde ediyorlardı. Hat�-l bu metalan elde etmek için onların ajanları Itus başkendi Moskova'ya kadar gitmek zahmetine

bile katlarurlardı (87). YARGI İŞLERİ : Gayri Ruslara ait yargı (mahkeme) işlerinin. en yüksek mereii Moskova şehrindeki "Kazan prikazı" ve ona mill­

hak "Sibir prikaıı" idi (88). Fakat oralara yalnız olağanüstü mü him işler havale olunuyordu. Hakil,atta, yukarıda dahi andığımız lizere, yargı işleri de mahalli voyvodaların eline verilmiş bulunuyordu. Bir

voyvoda, hem sorgu hfıki.mi, hem savcı, hem yargıç ödevlerini görü­ yordu.

Sibirya ve Astrahan voyvodaları,

�arın iradesini

beklemeksi­

zin, orta halli "yasaklı"yı idam etmek yetkisine bile malik bulunu­

yorlardı ki, yalnız kimin, niçin ve nasıl idam edildiğini Moskova"ya (merkeze) bildirmeye mecbur

idiler (89).

Voyvodalar bu korkunç

yetkiierini şahsi hırsiarı uğnırıda kötüye kullanıyorlar, sorgu sırasın(84)

Rus tarih! edebiyatında bu kelinH> "rchinc"' mannsında olmak üzere,

"am:uıat'" �eklinde yaııltnaktadır. (85}

RusÇtL "Tarihi Aktlar··. c. 3, sayılar: J3·1 vr· 15�.

(86)

Gene ornda, c. 4, sayılnr: 252-255-:!56.

(87)

Gene orada. c. 4. sayı 252 ve c. 5, sayı 237.

(88) (89)

'"Prikaz" zamnmmızın nezaret'inc

(bakanlığına)

denktir.

Kataşikhin: ''AleksiY. Mikhn;-•loviç devrindeki Rusya hakkındıt", s. 102,

Petersbur.g 1859.

49

ı

;

i i

ıt


da tatbik ettikleri işkencelerin yardımiyle nahaktan başlayan bir da­ vayı haklı bir dava kalıbına dökebiliyorlardı. Bunun neticesinde za­ vallı gayri Ruslar perişan ofurlar, "yasak" ödeyemezler ve canların­ dan bezer.lerdi. Bir yerli, müstebid yargıcın adaletsiz hükmünden şi­ kayet edebiliyor idiyse de. Moskova'nın uzaklığı, çarm ıraklığı (90) ve şikayetin sürüncemede kalması yüzünden bu şikayetlerden

pek

de iyi sonuçlar alınamazdı. Kanun gereğince voyv·odalardan şikayet­ ler, yalnız onların memuriyet mi.iddeti bittikten sonra den

(9J ) ,

incelendiğin­

onlar o zamana kadar adaletsizce hükümlerinin ip ucunu

mükemmel surette gizliyebiliyorlardı. MOSKOF SATRAPLAIU : Ruslar taeaCından zaptedilıniş olan Kaza.n ve diğer ülkelerin toprakları "Moskof satrapları'' unvanına layık olan voyvodalara geçinme

(92), dtılıa doğrusu tam bir yağma,

maddesi olarak verilmişti. İdari ve adli yetki ile mücehhez olan bu adamlar hakiki manasiyle bir despot (müstebid) olup, keyfi idarele­ ri hiçbir kayıdla smırlanmış değildi. Gayri Rus ülkelerindeld mos­ kof voyvodalarının kötü idaresine ve mezalimine dair Rus tarih! ede­ biyatmda pek çok şeyler yazılmıştır. Biz de şurada bu mesele üze­ rine bir parça bilgi vermeyi uygun bulduk. Voyvodalar iki yıl süre ile, onlara tabi olan askeri "sterelets" başlan (komutanlar) , yasakçılar (vergi

memurlar-ı) ve başkaları,

gene Josa biı· zaman için gayri Rus ülkelerine gönderiliyorlardı. Bun­ dan dolayı bu memurlar şahsi gayelerine ermek için aldatmak, zor­ lamak, sıloştıtmak gibi, bir insanı kısa bir zaman içinde

başkaları

hesabına "tüyle.ndirecek'' olan gayri meşru çarelerin hepsine baş­ vurmaktan geri durmuyorlardı (93). Bu maksad ile onlar "yasak­ lı·•ıan korkutarak onlardan para veya kürklük av derileri koparır­ l.ar: hattft aı;ıktan-açığa onların miilklerini yağma ederler (94) ; ka­ rılarını, kızlarını cebren alıp götürüder; yasaklıların nüfus sayısını saldamakla hükumeti aldatırlardı (95). En kudsi duyguları tahkir (!'!Ol

13u 7.cminde Ruslarda bir ahılarsözü vardır: "Tanrı yiiksekte, çar ırak-

(81.)

Aşağıcin göreceğimiz üzere voyvodalar yalnız iki sene miiddetle tayin

edilirlcrdi. ( !) 2 J

Rusçası "prokormleniye·· olup besl�ııme, geçinme demektir.

(93'

N. Firsov: "Şimal-i-şarki Rusya gııyri Ruslannın Moskof devletindeki

vaziycti.. . s. 237.

(941 Fişer: "Sibirya tarihi" (Rusça tercümesi; Rus Ulfım Akııdemisi neşri. 1774) s. 378. (95)

50

"Rusy�ı imparatorluğunun tam kanunlar mecmuası" c. 3. sayı 1511.


olunan, malı mülki.i yağma edilen yerli ahali için himaye arayıp baş­ vuracak hiçbir sığınak yoktu. Yerli "yasaklı'' ahaliyi çeşitli bahanelerle yahut hiçbir bahane­ siz soymak, yeriiierin karılarını, çoluk-çocuklarını a.şırmak bir sistem haline gelmişti. Mutad olduğu üzere, yağmacıların başında bizzat

voyvodalar

duruyordu. Yerli ahalinin gasbedilen veya delandırma suretiyle ele

geçirilen malı mülkünden kendilerine ·hisse çıkarıldığı takdirde her­

bir yıkıcıyı, herbir dolandırıcıyı himaye etmeye arnade idiler. Onlar, yasaklıları alabildiğine soyan tüccarın da, hırsız vergi ve gümrük memurlarının da suç ortakları idileı·. Tecessi.is ve yargı işlerinde de gayet çirkin ve insafsızca fenalıklar yapılıyordu. Yerli ahalinin ha­ yatına hiçbir kıyınet verilmezdi. Bu gibi idarecilerden bazıları yerii­ lerin işkence sırasındaki iniltilf'ri ile de eğleniyorlardı

(96).

RUS MEMURLARININ AKLi-AHLAKI SEVİYESl

:

N. Fir­

sov diyor ki : "Moskof memurlarının akli gelişmesi o derece nakıs idi ki, onlar servet edinmek için aldatmaktan ve zorlamaktan başka çare bilmezler ve kendilerinin içtirnai ahlaksızlıklarının farkına bile varmazlardı" (97). Gayri Rus ülkelerine

memur

olarak Rus "bo­

yar"ları (o zamaııın zadeganı), "okolniçiy''ler (ikinci derecedeki bo­ yarlar) . "stolnikler" ( çarın kilerci başıları) , "prikaz"

( nezaret )

me­

murları, "boyar" (zadegan) oğulları gönderildiği gibi, bu memurlar arasında ınenşei ve içtiınal mcvkii bakınundan çeşitli

cinsten

adam­

lar da bulunuyordu: Rus serüvenciler ( 98), türiii milletten

tutsak­

lerine iş buldukları gibi, oralura sürülen kimi canilere de

memur­

luklar verilebiliyordu (99). Bu adamlar insani

yabancı

lar, yerli ahali içinden hıristiyanlık kabul edenler bu alanda kendi­ duygulara

olup, kabadayılığa ve zorbalığa pek fazla mütemayil idiler. Bunlar kendi haysiyelini hissetınek, insana karşı hürmet beslemek gibi yü­

ce duyguların ne olduğunu bilınczlerdi. Amma başkalarına tahak­ küm etmek için gereken vasıflar bu Rus memurlarında hiç de eksik

değildi. Onlar pek cahil idilerse de, bilgileri "yasaklı''lara üstlin gel­

mek için kafi derecede idi. Mesela, bu memurlar istihkaınları, tabya­

ları daha sağlam inşa ederler, ateşli silahları daha iyi kullanırlar; (96)

N.

(97)

Gene orAda, s. 238.

Firsov: Aynı kitap, s. 232-233.

(98l

Macerap('restler.

( 991

Rusça' "Tnrihi nktinra ilave" c. 3, snyı 63 ve c. 6. sayı 136. 51


ve bu gibi silah onlarda her zaman fazla bulunurdu. Yerli ahali ise, bunları bin bir türlü meşakkat ile ve büyük fedakarlıklar baba­ sına ancak elde edebiliyorlardı. Moskof voyvodaları pek cahil ve bazan okumaz-yazmaz adam­ lardan olurlardı. Hükumet kurumlarının yazı işlerini başarmak ve kanunları aniayıp uygulamak "prikaz memurları" denilen kimsele­ rin elindeydi. Demek, idare ve hüküm işlerinin asıl ruhunu ve akli kuvvetini bunlar teşkil ediyordu. Bunlar ise, kanunları o yana, bu yana ç;ekmek marifetine mükemmel surette vakıf idiler. Okuma­ ya:>ana hüneri bunların elinde rusça yazı-çizi hilmiyen yerli ahaliyi soymak için korkunç bir vasıta olmuştu. Yurdun bütün serveti, yer­ li ahalinin ağır emeği ile kazanılan şeylerin hepsi, Moskof memurla­ rımn eline akıp geliyordu. Bunların hiçbir şeyJe mahdud olmayan kötü idaresi neticesinde yerli halk korkunç sefalete düşmüşken, zu­ lüm, ihtiyaç ve bunların doğurduğu kanlı kıyamlar ve yabancıların getirdiği çeşitli hastalıklar; bazı yeriiierin kendi arzulariyle öz kav­

mi ne veda etmesi ; bazıJannın ise, cebren alıp götürülmesi yüzünden yerli halkın sayısı boyuna eksilirken, bu ülkelerdeki Rus memurla­ rının tahakküm yetkisi ve serveti arttıkça artıyordu... İÇTİMAİ HAYATTAKi DEG!ŞMELER : İstila edilen ülkeler­ de kurulan yeni Moskof rejimi, yerliterin içtimai hayatında da tesir­ siz kalmamıştır. Yeni rejim yeni zaptettiği kavimleri başsız bırak­ maya ve onlaım içtimai kuvvetlerini darma-dağınık bir hale koyma­ ya pek ziyade özenmiştir. M-oskof voyvodalarının Kazan Türklerinin rehber kimselerini nasıl yok ettiklerini yukarıda gördük. G. Peretet­ koviç'e göre (100) Müdhiş ivan, Kazan Türkleri büyüklerinin kıyam­ lara katışmayanlarım Moskova, Novgorod, Pıskov gibi halis Rus eyaletlerine sürmüş ve onların yerine Kazan ülkesine Rus zadeganı­ nı ve adi göçmenlerini getirmiştir. Görülüyor ki, Moskof çarı bu ted­ biriyle bir taşla iki kuş vurmuş : bir yandan Kazan ulularını halis Rus eyaletlerine sürmekle Kazanlıları başsız bırakmış ve o uluların tedricen ı·uslaşmasını temin eylemiş ; öte yandan, Kazım ülkesini Rus unsuru ile doldurmuştur (101 ) . Rehberlerinden mahrum kalan halk kütlesi son derece müşkUl bir duruma düşmüş ve yeni Moskof .

.

( 100)

G. Peretetkoviç: "15. ve 16. asırlarda İdilboyu" s. 270.

(101)

Anlaşılan, Moskof çarlan "mill! siyaset"in ne olduğunu bizim sultan

ve hanlarımızdan daha iyi anlamışlarılır.

52


nizamJarma uyguntaşmaya mahkum olmuştur ki, o günlerde bu ni­ zamlara yabancılar değil, Ruslar bile uygunlaşamıyorlardı (102). Moskof hükumeti Kazan ülkesinde yasaklıları Rus çiftlik sahip­ lerine dağıtınakla gayri Ruslar dünyasına serflik

(çiftçi köleliği)

sokmaya da çalışmıştır. Acli Rus göçmenleri ise, bu ülkelere iyi bir şey getirmemekle beraber, kötü ahiaklariyle yerli ahalinin sağlam içtimai bünyesini çürütmeye pek çok hizmet etmişlerdir.

c. "MİSYONERLlK 1555 senesinde Moskova'da, yeni zaptedilmiş olan Kazan ülke­ sinde bir piskoposlıık kurmaya karar verildi ve ilk piskopos olarak Guriy adlı bir papaz tayin edildi. Bilindiği üzere, Kazan'ı alan Rus çarı Müdhiş lvan son derece

ahlaksızlığına rağmen,

çılgınca dini

taassup taslıyordu. Onun için bu adamdan, hıristiyanlıktan diniere hoşgörürlük beklemek beyhude idi. Kazan şehri

başka

alındıktan

sonra onun emriyJe bütün camiierin tahrip edilmiş olduğıınu yukarı­ da gördük. Dini siyasette IV. lvan'ın halefieri de onun açtığı çığırda yiirümüşlerdir. Moskof hükfuneti tabiatiyle keskin bir ortodoksluk temeline kurulmuş olan tbeocratie olduğundan, yeni "köle"lerini de ortodoksiuğu kabul etmiş ve ruslaşmış görmek istiyordu. Onun için gayri Rus ülkelerine gönderilen papazlar, misyonerlik faaliyetlerin­ de, işte, hükümetin işbu görüşünü ve temayiliünü göz önünde

tut­

maya mecbur idiler. Çünkü bu "ruhani babalar" aynı zamanda hü­ kümetin dünyevi ajanları da idiler. Kazan ülkesine tayin edilen pis­ kopos kendi dairesin�eki dini işleri idare etmekten başka, dünya ş i ­ lerinin gidişini de gözetlernek ve onlara ·kilise için elverişli istikamet vermek görevleri ile de mükellef idi

(103).

lik Kazan piskoposuna misyonerlik faaliyetine dair bir öğretki verilmişti ki, bu

öğretki

Solovyov

mufassal

Tarihinde

yazılı­

dır (104). (102)

G. Peretetkoviç'in aynı eseri, s. 269.

(103)

S. Solovyov; "Rusya tarihi", c. 7, s. 90-91.

(104)

c. 7, s. 89-90.

53


Bu talimatta yerli halkın 7.0rla hıristi yanl ığa dönderilmesi em­ redilmiyorsa da, bu yolda öğü.tten ba şk a, ziyafetler çekmek, yerliie­ rin hatıria rım hoş etmek, on la ra hediyeler dağıtm ak , ayrıca hukuk­ lar- bağışlamak, h a tta suçlarını affctmek gibi çarclere başvurulması tavsiye edilmektedir. Bu tali matta denilmektedir ki: "Piskopos yeni vafti;ı; edilenleri sık-sık öğle ycm eğine ı;ağırsın; kendi sofrasında on­ lara. "kınıs" (105) içirsirı: ondan sonra bal içirmek t106) için şehir dışındaki alana göndersin. Eğer piskopos huzu runa müslüman ta­ tarlar gelerek müracaat ederlerse, 'Onlara da piskoposlu k dairesinde "lun\s .., şehir· haricindeki alanda bal i<;irilmeli! Bir tatar bir suç iş­ lr.yip ek, diiıı yı�vi mrnıul'lanıı takibnden kaı;arak, piskoposa sığma­ nı1<. vafti7. C'clilnıC'k isl<'ı·sr. o tatar katiyen voyvodnlarn teslim olun­ mayıp, vafti;�, edi lir ve kendisine piskoposluk dai resinde sığınak ve­ rilir!".

Yerlileri ortodolcsluğa döndermek maksadiyle hediyeler dağıt­ manııı hükumetc çolc masraflı olduğu anlaşılınca Romanevlar süla­ lcsinden Feodor Aleksiy oğlu hükumeti, 1681 yılında bu "hediyeler" "yumuşlu" dağılmayı ka l dırarak, onun yerine yeni hıristiyanların (memur) sınıfından ulanlarını "hizmetler''den, "yasaklı"ları ise, ver­ gilerelen allı yıl ınücldetle muaf tutmayı emretmiştir 1107). Lakin bu ziy:ı.fetler, hediyeler ve imtiyazlar maksada pek de erdiremiyordu. Çünkü maddi menfaatıar·dan dolayı hıristiyanlığı kabul eder gibi gö­ rün<'n g-ayri l{uslar, bu menfaatları elde ed ince tekrar eski dinleri ne döniiyorlardı. Genelce, Rus papazlarının Kazan ülkesinde 16. asır­ daki misyonerlik faaliyeti muvaffak olmamıştır. Kazan piskoposu Gennııgen 1593 senesinde Miiclhiş !van'ın oğlu çar li'eodar'a gönder­ diği bir raporunda Kazan ülkesinde misyonerlik işlerinin gayet acık­ lı ıiHrum<la bulunduğunu yana-yakıla anlatıyor: yeni hıristiyanların kötü ahlakıııdaıı, geri esld dinlerine dönmelerinden şikayet ediyor: l<:ı.zan alındığından beri geçen kırk yıl içinde orada tck bir tane mes­ cid bulunınamışkcn. şimrli Kazan Türklerinin kendi mahallerinde nıcscidlcr kurmaya cı>sar('t ettiklerini yarıık bir lisanla anlatı­ �·or ( 108) . •

1(151

tiid;ç<·sind('

Canlar unurıdan ynrıılan

bir çeşit

iceceklir,

alkolsiizdiir

"nçıtkı'' denir.

ı ınr. 1

Bundan mur:ııl

( J 07 1

Rusçıı

ı ı o.:ı

··ArkiH'Ogr;ıfiç(•sknyn l'l«rıı·ditsi�·nnın aklh•rı··.

bııld11n ,·apılan

'·'Tarihi 11k tlarıı

iliwC'".

alkollü içki

c. 8. s�yı

olsH gcrE"l<lir.

R!l.

c•. 1.

sayı

35ll.

ve Knııın


Çar bu raporu alır-almaz Kazan'da hıristiyanlığı himaye etmek için "mülki" tedbirler almaya karar verdi: Yeni hıristiyanlar bir araya toplanılıp, Kazan şehrinde ayrıca bir mahalleye yerleştirile­ ceklerdi; oraya yerleşmek istemiyenler ise, kefalete bağlanacak ve zindana. atılacaklardı. Bu mahalle bir "boyar oğlu"nun nezareti al­ tına konulacaktı, ta ki yeni hıristiyanlar yeni dinlerine bağlı kalsın­ lar, Rus kadınlariyle evlensinler, kendi kızlarını da Ruslara versin­ ler! Hıristiyanlığı dikkatlice tutmıyanlar ise, zindana atılacaklar, zincirben d edilecekler ve dövüleceklerdi (109). Kazan'da yeni açıl­ mış camileri yıkmak, müslümanları şehirden kovmak hususunda emir v<'riloi (110). Çarın iradesi yerine getirildi: Müslümanlarm hepsini şehirden kovdular, yeni camileri yıktılar (111). Rus tarihçi­ si Bajenev diyor ki: "O günden baqlayıp, ta Mikhayi l l<'eodoroviç hü­ kümdarlığının son yıllarına kadar Tatarlar bu şehirde gözükıneye bile cesaret edcınezlerdi" (112). Ancak bu gibi şiddetli tedbirlere bakmaksızın misyonerlik faaliyeti 17. asırda dahi pek ehemmiyetsi;: neticeler vermiştir. 17. asrın sonlarına doğru, yani 1681 senesinde Feodor Aleksiy oğlunun bir fermanı yayınlanmıştı ki, bu fermana göre, Tatar mirzaları, onların karıları, dulları, erkek ve lnz çocuk­ ları ya hıristiyanlığı kabul etmeye veya taşınmaz mülklerinden vaz­ geçmeye mecbur idiler ki, bu şıklardan birini seçmek için kendileri­ ne yalnız bir ay müddet verilmişti (113). MİSYONERLİK NEDEN MUVAFFAK OLAMADI? Kazan yurdunda yerliler arasında misyonerlik faaliyetinin muvaffak olma­ masına umumi sebep olarak şunu göstermek mümkündür ki, yerli­ ler etrafianndaki hıristiyanlıkta (ne bu dini tutanların ahlaklarır.­ da, ne de misyoner papazların tavrı hareketlerinde) beğenilecek v"! boşa gidecek bir şey görmiiyorlardı. Kazan ülkesindeki Rus ruhani­ lerinin ahlaki seviyesi hakkında N. Firsov diyor ki: "Rus ruhanile­ rinin ahlaki seviyesi hiç de memnun edici değildi. Her yandan pa­ pazların, mahallelerine tabi ahaliden fazla para koparmaları; aç­ gözliiliiklerinden dolayı ahali arasında bntıl itikadların sürüp gitmesi­ ne göz yummaları ; kilise ayinleri icra ederken ve ev hayatmda terıtO!))

Aynı "Aktlaı·''ın aynı sayısı.

(110)

Gene orada.

(lll)

Gene orada.

1112)

Baienev: "Kazan tarihi", c. 2, s. 31.

(113)

M. Pihcgin: "Kazan geçmişti' ve bu gün",

s. 124-125.

55


biyesizce ve halka fena örnek olurcasına davr anm aları ; pisboğazlık­ ları yüzünden sokaklarda sarhoş ve nara atarak dolaşmaları ; ma­ halle kişilerinin evierinde yemek yerken amiyane kavga

etmeler i ;

fa:da yiyecek ve içecek istemeleri ; ziyafetlerde içkiye düşkünlükle­ ri; mukaades şeylere hürmetsizlik göstermeleri ; gizlice rakı satma­ J;u·ı ; iftira

mckteydi"

ve

jurnalcı lık ile u ğrıışmaları hakkında şikayetler işiti.I­

(1 1 4 ) . Pinegin ise, buna ilaveten: "Okuyup-yazması

olan papazlar eksik değildi ; kimi papazlar ise, büsbütün

kıt

okumak­

yazmak bilmezler, ibadet sözlerinin yalnız ağızdan bellediklcrini oku­ ınakla yetinirlerdi" demektcdir (115). T<azan ülkesine göçen adi muhacirlcriıı dini-ahlaki seviyesinin nasıl olduğunu ise, biz müvcrrih Firsoy'un aşağıdaki sözlerinden öğ­ reniyoruz : ''Kilise hadimlerine (rtıhanilere) ve kiliscce mukaddes sayılan şeyler·e karşı hürmetsizlik; ibadete kayıdsızlık; büyücülere inanma; içiüye ve kumara düşkünlük ve bunlardan doğan kanlı kavgalar ve dövüşmeler; bazan en çirkin şekiller alan sefahat ; doğruluk yerine zorbalık itiyadı ; alış-verişte dolanclırma; pisağızlık... !şte Rus adi göçmenlcri, gayri Rus ülkelerine çalışkanlık, tahammül ve merdane­ lik ile beraber bu adetleri de getirmişlerdi ,

"

(116).

Ancak Rus göçmenlerinin, Rus miiverrihi tarafından şuracıkh ziluedilen iyi vasıflarından da yerli ahali için hiçbir

türlü fayda gel­ 253. salıi­

memiş olsa gerektir ki, bu, aynı müverrihin, aynı eserinin fesinde yazılan şu sözlerinden anlaşılmaktadır: "Moskof

devrind�

gayri Rus topraklanndaki Rus hal kı henüz gereği gibi yerleşmiş de­ ğildi. Bunlar bir yerden bir yere, bir bölgeden bir bölgeye göçer du­ nırlnrdı. Bundan dolayı onlar yerli ahali göziinde yurdun menfaat­ Jarını müdafaa edecek bir il kuvveti sayılamadıkları gibi, kendilerin­ den medeni cesaret ve çalışkanlık öğrenilebilecek

vatandaşlar

da.

değillerdi" (117). (114)

N. Firsov: "Eski Ka7.an padişııhlığının

yn'da" Adlı başkn bir eseri,

184.

s.

118.

gayri Rus ;\hı<lisi yeni

Rus­

( 115)

"Kazan g�çmiştc \'(' buı::tin", s. 129.

(116)

"Şimal-i şarki gayri Ruslarının moskof devletindeki vaziyeti", s. 183-

(ll7l

Rus halkının cbcdi "göçebeliği"ne ve "göçmcnliği"ne dair

bakınız:

Zeki Vclidi Toı::an: "Bugünkü Türkistan ve yakın ınazisi", K11hirc basımı, 19291910; s. GOD-614.

56


MiSYONERLİK

VE

MÜSLÜMANLAR :

Kazan müslüman

Türklerinde öteden beri sağlam bir dini kuruluş mevcuttu. Bu ku· ruluşun başında duranlar oldukça düzgün,

sistemli bir din

taliın

ederlerdi. Bundan dolayıdır ki, onlar Rus ortodoks misyonerlerine ciddi: mukavemet gösterebildiler. Bu mukavemetin niteliği hakkında Deli Petro ilo imparatoriçe Anna ivanovna zamanındaki Rus misyo­ nerliğinden

bahsederken, bilgiler vereceğiz.

Burada ise, yalnız şu

aşağıdaki sözlerle iktifa edeceğiz : Rus müverrihlerinin de şahadeti

üzerine,

Rus ha.kimiyetinin�

Moskof devrinde Kazan ülkesinde bir yandan Moskofun misyonerle­ ri ile, öte yandan Kazan islam din rehberleri arasında amansız mi i · cadele cereyan etmiştir. Ancak kuvvetler arasındaki fark pek bü­ yüktü : Bir tarafta yalnız iman ve itikad kuvveti bulunduğu halde, öte tarafın kuvvetini

korkunç hükumet,

taş

yürekli

voyvodalar,

"sterelets" askerleri, toplar, gülleler, kırbaçlar, zincirler ve zindan­ lar teşkil ediyordu. Lakin Kazan müslümanlarındaki iman ve kana­ at kuvveti, Moskoflulann demir zincirlerinden daha sağlam çıkmış­ tır. Bu münasebetle M. Pinegin diyor ki: "Bu ülkede islam yalnı:l hıristiyanlığa karşı koymakla kalmamış, putperestler arasında din yaymakla da uğraşmış ve bu yolda epey muvaffak da olmuştur. Ba.­ zan ortodokslar bile

islamiaşmak

tehlikesine

maruz

kalıyorlar­

dı" (118). Firsov ise, söz arasında: "Müdhiş ivan zamanında 30 bin tatar vaftiz edilmiş idiyse de, sonraları bunların bir kısmı

müslü­

manlığa dönmüştür" diyor (119). Fakat müellif bu istatistik bilgi­ lerini ne gibi kaynaktan aldığını söylemiyor. Ben ise, bu rakamı ol­ dukça mübalağalı sayıyorum. Çünkü Rus papazlarının ve hükume­ tinin Kazan ülkesindeki misyonerlik faaliyetini irdeliyenlerin hemen hepsi 16. ve 17. asırlarda bu faaliyetin pek ehemmiyetsiz neticeler verdiğini kaydetmişlerdir. Eğer Müdhiş !van devrinde yalnız müslü­ manlardan

30 bin

kişi hıristiyanlığa döndürülmiiş olsaydı, bu "ebem­

miyetsiz" değil, gayet mühim bir netice olurdu. Bu takdirde putpe­ restlerden döndürülenlerin sayısı daha fazla olmak lazım gelirdi ; zi­ ra, bilindiği üzere, onlar misyoner tuzağına daha kolay

düşüyor­

Jardı. Halbuki 16. ve 17. asırlarda ve hatta 18. asrın evvelki yarısın­ da İdilboyunda putperestlerin

hıristiyanlığa

dönmesi de pek ağ�ı·

cereyan etmiştir...

(118)

"Kıızıın geçmişte ve bugiin", s. 126.

(119)

"Eski Kazan padişahlı&ının gayri Rus ahalisi Yeni Rusya'da" s. 133.

57


ç. BAŞKURTLAR VE ÜLKELERİ Ü:!ıERlNE BİR PARÇA TARİH : Başkurt (Başkırt-Başkir) , Orta ve Gü­ ney Uı'allarda yaşayan bir Türk kavminin adıdır. Bazı komşu Türk ziinıreleri (mesela Nogaylar ve Kazaklar) bu kavmi, nedense, !ştek (istek) rliye tesmiye ederlerdi .. Nitekim Evliya Çelebi Seyahatname­ sinde Hiştek okunacak bir şekilde yazılan isim de Başkurtlardan başka bir ka.vmin adı olamaz. Rusya'da ilk defa 1897 yılında milliyet temeline gün� yapıları sayım sırasında Başkurtların nii(usunun l.tl92.94·1 kişiden ibaret olduğu 'lnlaşılmıştı. Bunların- da hepsi etnik minasi.vle halis Başkurt olmayıp, bu rakamın içinde 117.737 kada:.' "Tipter· · de ntrdı (120). "Tipter"lcrin ise, Başkurt iline sonraları Kazan ülkesinden göçen Türkler olduğu malfımdur. Başkurtlar ara­ sında İslam dininin ne zaman yayıldığı ap-açık belli değilse de, Mo­ ğollar hakimiyeti dewinde, demek m.s. 13. yüzyı l. da, Başkurtlar ar­ tık <:;oktan islam dinini kabul etmiş bulunuyorlardı. Başkurt ülkesi Çingiz oğullarının yayiası olup, Başkurtlar da, başka birçok Türk zümreleri gibi, Batu-han ordularına katılma.k zorunda kalmışlardır. Cengaver bir kavim olmakla beraber, Başkurtla.rın hiçbir za­ man tek bir devlet kılığında organlaşmayıp, daima çeşitli uruğlar (aşiretler ı lıali1de, i ayrı-ayrı beğlerirı, aksakalların idaresi aJtında, dağınık yaşadıkları anlaşılmaktadır. Onun içindir ki, Urallara gelen herbir basıı·a.ıı (ınüstevli) bu d::ı.ğınık kabilelere kolayca tahakküm etmiş ve 'Onların savaşkanlığından, kendi emelleri uğrunda fayda­ laıımıstır. Pek eski zamanlara ait halleri bilmiyoruz. Moğollar dev­ rindeki durumu şimdicik andık. İdil'irı aşağı mecrasında kurulan Altın-Orda Devletinin dağılmasından sonra ise, Başkürtların doğu kısmı Şibaııoğullan (Sibirya-Tura hanları) egemenliği altına: gii­ ncy-batı bölümü ise, Nogay beyleri idaresi altına düşmüşler; Kazan hanı ibnıhim'in Ruslara karşı seferlerine de Başkurtlar katışmışlar­ dır. Başkurtluk 15., 16. asırlarda Sibirya-Tum hanlarının hakimiyeti altında kalmışlw. Güney-batı Başkurtlarına hakim olan Nogay mir­ z:-ılarının meşhurları Edüge ve onun oğlu Nureddin (Muradin) dir. 16. asrın ortalarında Başkurt ilini Kazak ham Haknazar istila etı 1201 ·' l. sliun Ansiklopedisi. cür. 15, s. 328 To�:\n ·, , i�ı,uıhııl 1943. 58

("Başkırt'' maddesi: Zeki Velidi


mişti... Tam o sıralarda Moskofların şarka doğru, yani Türk illerine saldırıları da başlamış, 1552 de Kazan, 1558 de Astrahan hanlıkları ortadan kaldınlmıştı. Ondan sonra ise. ne kendi aralarında birlik ve beraberlikten mahrum olan Nogay mirzalarının çırpınmaları ; ne de çok zayıf teşkilatlı Tura-Sibirya hanlarının karşı koymaları Rus is­ tila hareketini durduramamJŞ ve Moskoflar ağır-ağır olsa da, Ural­ lara doğru yiirüyiişlerirıe devam etmişlerdir. Başkurtlar savaşkan ve yurtsever bir kavim olmakla beraber, kuvvetli bir devlet şeklinde taazzi etmiş bir topluluk olmadıkları�­ dan; saflık, cehalet, belki de iktisadi düşkünlük ve bir de siyasi-iç.. timai sorumluluk duygusuna bigil.nelik yib:iinden ara-sıra kendi ka­ vimlerine ve yurtlarına zararlı hareketlerden de sakınaınamışlar. Mesela, daha Rus tabiyetine girmedikleri devirde bile kendi ayak­ lariyle gidip, Ruslara ve Sibirya sınırlarındaki Rus taeirierine ücret· le askerlik ve muhafızlık ederlerdi (121). Öte yandan, Başkurt kabi­ lelerinin kimi beyleri tabi oldukları Tura haniariyle Nogay mirzala­ rına danldıkları zaman Ruslara

başvurup vergi

öderlerdi (122) ;

hatta bazı Başkurtlar 17. asırda gönüllü sıfatiyle Rusların Kırım ve

İsveç seferlerine de katışmışlardır (123). Başkurtlar 1661'den iti­ baren ta 18. asırda imparatoriçe İkinci Katerina günlerine kada!' Rus hakimiyetine karşı birkaç defa ayaklanmı.şlar ve "Pugaçov is­ yanı"na da iştirak etmişler ise de, o zamanlar artık iş işten geçmiş bulunuyordu. Bu kıyamlar Petersburg Hükumetini

müslümanlarla

"uzlaşma'' politikası takip eylemeye sevketmiş ise de. Başkurtl:ı.,.. için pek büyük felaketler ve korkunç sefaJetler getirmekten de geri kalmamıştır (124). Bu kıyamların gaddarane bir surette tenkil edi­ lişinden sonra Başkurtlar son derece perişan olmuşlar, iktisadi ba­ kımdan çok gerilemişler: Geniş ormanlar içinde, zengin madenler saklayan topraklar üzerinde fakirane bir hayat sürmeye başlamış­ lardır. Birçok geniş Başkurt toprakları Rus zadeg.3nlarının eline geçmiş ve 'O topraklarda bir yığın "zavodlar" (imalathaneler) kurul­ muş ve "zavodlar" yanında da birtakım Rus köyleri ve kasabaları meydana gelmiştir. Git-gide, vaktiyle Başkurtlara. verilen imtiyazlar da birer-birer geri alınmış ve bu cengaver ve başı yüksek Türk kav(1211

Zeki Yelidi Togıın: "Bugünkii Türkistan

ve

yakın mazisi". s. 207-208;

Kahire, 1929-1939. (] 22)

Gene orada, s. 208.

(1231

Gene orada.

(124)

Gene orada.

:19


mi de. başkalan gibi, Rus boyunduruğu altında kalmıştır. Medenlleşme

\'C

yaşamak

larının İsviçreiiiere yaptığı tesir ve telkini, ne yazık, ..

Başkurtlara yapamamıştır

zorunda

içtimai yükselme babında ise, Alp Dağ­

Ural Dağları

(125) .

M.s. 16. asrın yarı­ Kama ırmakları arasına düşen ; güneyde Sarnar

BAŞKURTLUK'l'A iLK AYAKLANMA : sımlan sonra İdil ve

Irmağına. ve Cayık ırmağının orta ve yukarı akımına; doğuda Mi­ yas, !set,

Pijma, Uy ve Tobul sularına ulaşan topraklar Başkurt m­

kcsi sayılıyordu. Ka7-anlıların yukarıda söylenilen beş yıllık

savaşı

1557 yılında Ural dağlığının beri yanında­ ki Başkurtlar dahi "Mosko( ulu hükümdarının cbedi kölcleri"ne çev­ rilmişler ve "yasağa" bağlanmışlardı. 1572 senesinde Müdhiş !van, oğlu ve veliahdı Feodor için yazdığı vasiyetnarnede kendisine Ka­ zan ülkesini "Başkirda" (Başkurtluk) ile beraber tevdi eylemiş­ li (126). 1579 senesinde Başkurt yurdunun ortasında ("Uba" tepe­ sine) Ruslar tarafından Ufa Kalesi kurulmuştu. Ondan sonra Baş­

bastırıldıktan sonra, yani

kurt yurduna Rus savaşçıları ("Stereletsler", "puşkarlar " ) , bayar­

(katipler) ve eliğer memurlar gelmeye başla­ Başkurt topraklarını da zaptetmeyc girişmişlerdi. Yerlite­

oğulları, "padyaçiler" mışlar ve

rin toprakları, mcmurlara rütbelerine, hizmet derecelerine ve paye­

lerine göre, türlü ölçümde üleştiriliyordu. M : emurların peşinden ar­ dı-arası kesilmeksizin başıbozuk Ruslar gelmeye başlamışlardı ki, bunların en büyük kısmı açgöz kimseler olup, asıl hedefleri

külah

kapmak ve servet edinmek idi (127). Bununla beraber, Moskof hü­ kumeti başta Başkurtlarla olan muamelelerinde epey iht iyatlı dav­ ranıyor ve onlardan nisbeten az yasak alıyordu. Başkurtlar Moskof

hükumetine boyun eğdiktcn sonra da pek zengin ve geniş topraklara malik oldukları halde hükfımete pek az yasak verdiklerini, "Moskof devletinin raiyeleri"nden hiçbirinin malik olmadığı imtiyaziara ma­ •

lik olduklarını kimi Rus tarihçileri Moskof çarlarının büyük atıfct­ lerinden sayarlar. Gerçekte ise, Moslrof hükumetinin gayri Ruslar­ dan aldığı verginin

mikdarı, yukanda da işaret ettiğimiz üzere, on­

ların hükümete itaat derecesiyle mütenasip

oluyordu.

Anlaşılan,

Ba&kurtlar Moskof hükümetine boyun eğmiş idiyseler de, büsbütün "zararsıı". ve (125) (126) (127) 1899, s. 10.

60

tehlikesiz sayılınamışlardır ki, h ükumet onlara n is-

Bnşkmt isyanları ileride bu eserin çeşitli yerlerinde anlatılacaktır.

Knrnın1.in: "Rusya devleti tarihi", c. 10 (ilavcnin 159. sahifesil.

D. Nikolskiy: "Başkirı"

(Başkurtlar)

adlı rusça

eseri,

Pctersburg


beten az "yasak" yükletıneye mecbur olmuştur. Ancak

sonralan

orada da Başkurt topraklarını keyfi bir tarzda zaptetmclcr, rüşvet­ ler. enva türlü baskı ve sıkıştırmalar başlamıştır. Mi.istevlilerin ida­ resi bu yolda olunca, onların yeriilere medeni tesiri olamaz, bunlar da Rus halkına ve hükumetine ısınamazlar ve dostça münasebetler­ de bulunama?.lardı. Başkurtlar Rusların kendilerine karşı himayeci olmalarından umud keserek, gittikçe onların

yırtıcılık ve soygun­

culuk temayüllerini anlamışlardı. Neticede Başkurdun Ruslara iti­ madı kalmamış ve yavaş-yavaş Başkurtlar arasında kımıldanmalar başlamış : İlkönce Rus karakoliarına gizlice yapılan münferid bas­ kınlar şeklinde başlayan çeteci savaşları, git-gide Başkurt halkının öz toprakları, baba ve dedelerin yabancıların tahkirine uğrayan me­ zarları ve nihayet yurdun bağımsızlığı için açıktan-açığa cidali şek­ lini almıştır. Rus tarihçilerinden Dubrovin diyor ki: "Haddi zatında barışçı ve durgun olan bu kavim Moskof voyvodalarının kötü idare­ si yüzünden yavaş-yavaş en taşkın ve Rus hakimiyetine en düşman bir kavme dönmüştür" (128). Yabancıların Başkurt topraklarını in­ safsızca zaptetmeleri Ufa

ilindeki

Başkurtların

ayaklanmalarını

mucip olmuştur. O zaman kıyamcılar Minzelc Kalesine

yaklaşmış

idiylerse de, defedilmişler ve birçoklan Rusların eline geçip boyun­ ları vurulmuştur (129). 1662 yılında Ufa Başkurtları bir daha baş kaldırınışiardı ki, bu kıyamı bastırmak için Moskova'dan "stolnik" Yazıkov koroutası altında asker sevkedilmişti

(130). Dubrovin'in an­

lattığına göre, BaşkurUuğu idare eden Rus memurları,

Ruslardan

gayri memnunların sayısını arttıracak her kötülüğü yapıyorlardı : Dini, örf ve adetleri hafifsiyorlar, ahalinin mülklerine el uzatıyorlar­ dı

(131 ) . 1664:

yılında Seyid adlı aksakalın rehl:>erliği altında patlak

veren Başkurt ayaklanması

epey ciddi bir şekil

almıştı. Bu kıyam

tarihte "Seyid kıyamı" diye tanınmıştır. Rus müellifi N. Rıçkov di­ yor ki : "Seyid bütün Başkurt ü.lkesini ayaklandırmış; Kazak-Kır­ gızlar ile de münasebetlere girişmiş : Kama ötesindeki Rus karakol noktalarının hepsini tahrip eylemişti. Bu isyam bastırmak için Mos­ kova'dan Feodor Zelinin komuta.sı altında "strelets" alayları sevke(128)

Dubrovin: "Pugaçov ve koldaşlan" adlı es('l'i, c. 1, s. 253; Petershurg

(129)

A. Alektrov: "Orenburg vilayetinin tarihi", s. 12.

(130)

V. Vitevsldy: "İ. NeplUyev ve Orenburg ülkesi",

1884.

c.

1, s. 130; Kazan

1897. (131)

"Pugaçov ve koldaşları'', c. 1, s. 253.

61


dilmiş ve bunlar Don, Cayık ve Uknıyna Kazakları ile takviye edil­

mişlerdi" ı J 32).

Buııa bakmaksızın, Scyid kıyamı iiç yıl sürmüş ve Moskof hü­

kfımetin i ha.\rliclcn-hayliye uğraştırmıştı. Bundan başka, Başkurtlar,

çar Aleksiy �likhayloviç Roınanov zamanında vukua gelen meşhur Stenka Razin isyanına da katılmışlardı.

Uralların

öte

yanındaki

Başkurtlar ise, 1662-1665 yıllarında Köçiim-hanın oğulları

tarafın­

dan sevki idare edilen Rus aleyhtarı savaşlarda da büyük

gayretle

iş görmüşlerdir. 1679-168J yıllannda da

vardı

( 1 :33 ) .

Başkurtlukta

kargaşalık

V

KUZEYLİ T(JRKLER RUS İMPAgATORLARI HAK1M1YET1 ALTINDA

A.

"DELi" PETRO GÜNLERİ Birii1ci ("Deli") Petro, Rusya'yı yenilemiş, Rus şairi Puşkin'in clccliği gibi. memlckcti için ''Avrupa'ya pencere açmış",

donanma

kurmuş, Ilus ordusunu islah etmi.ş , Rus kadınma o zamanki asd kı­ yafcte bürünerek, toplantılara gitmesini öğTetmiş, Rusya'da endüst­ ri Inırmak yolunda öna.yaklık etmiş, memleketinin uluslararası mev­

l<i ini yiikseltıniş; kısası: Rusya Devleti için birçok

faydah ve

iyi

işler göı·müştiir. Ancak yıllarca süren harpleri, pek pahalıya mal

olan "reformıı"lan (ıslahatı) ile köylüyü perişan etmiş; hedeflerine doğru yiiri.irkcn halka hiç de acımamış ve onu amansız surette har­

camaktan çckinmeıniştir. O, halkın son iliğini emerek, devletin dış prestijini yiikseltrnişse de, memleketin iktisadi ve manevi y-oksulluk­ larına pek az ehemmiyet vermiştir. Bu umum Husyatılar ha.kkıııda. ' ' Büyük '' Petro'nun gayri Ruslar, hele kuzeyli Türkler

hakkındaki

siyaseti ise, gerçek manasiyle ezici, boğucu ve yıkıcı bir siyaset ol­ ıınıştur. nu birinci Rus imparatoru, eski Kazan devletinin yerlileri için özr.l ağır hizmetler (angaryalar) icad etmiş; açıktan-açığa ku­

zr..vli Tiirklerin ileri gelenlerini yoketmek politikasını uygulamıştır. c

).'l2l

ı J3:ı'

"Ü!'<'nburg vilayetinin lopognıfyası" adlı eseri. s. 62. Orcnburg 1887.

S. Solm·�·ov tarihi.

c.

13,

s.

266-300. ·


Bundan başkıı. o olanca gayretiyle misyonerlikle de iştigal ederek, Kazan müslüman Türklerini ortodoksluğa dönderıneye çalışmıştır. Birinci Petro, Rusya devleti için yaptığı önemli

işlerinden

dolayı

"Büyük" ve "refarmatuer'' unvanianna hak kazanmış ise, Tiirk.leı· hakkındaki zalimce siyasetinden öturü ona "Boğucu", "Öldürücü'' unvaniarı daha. uygun olar:aktır. ''Deli'' Petro kuzeyli Türklere karşı ne gibi gaddarca tedbirler almış, ne gibi zalimce bir politika tatbik etmişti ? Aşağıda bu soru­ ların ceva.bını vermeye çalışacağız ve

bunda da

yalnız Rus

tarihi

kaynaklarına dayanarak söz söyliyeceğiz.

TJ<}I)Btı..

MÜSLüMAN "YUMU�LU''LAHA KARŞI ALINAN

LER : Moskova devrinde gayri Ruslar kümesi içinde bir "gayri Ru!': yumuşluları"

(memurları) sınıfı ayrılınıştı ki, bu sınıf mensuplan

Moskof ordusunda ayrı bir zümre teşkil ederek hizmet etmeye mec­ bur idiler. Bu "yumuşlu"ların bir kısmına

hizmetlerinin

karşılığı

olarak, çiftlik ve toprak veriliyordu. Bu kabil "yumuşlu''lar çokluk, halis Rus bölgelerinde yaşamaya mecbur edildiklerinden dolayı yavaş-yavaş kendiliklerinden ruslaşmaya

ve bundan

mahkum

bulun­

duklarından, Rus Hükumeti bunların din ve mez·heplerine karşı baş­ ta bir dereceye kadar müsamaha gösteriyordu.

Lakin Romanevlar

sütalesinden Feodor Aleksiy oğlu zamanında, yani 1676 yılında, Mos­ kof hükumeti, ne pahasına olursa-olsun, gayri Rus emlak sahiple­ rini ortodoksluğa geçirmeye karar verdiğinden, bu maksada ermek için yeni hıristiyan olanlara imtiyazlar bağışlamaya, hıristiyan ol­ mayanların ise, medeni hukukları tahdid edilmeye başlamıştı. 1681 yılında ise, Moskof hükümeti, hıristiyan olmayan mülk sa.hiplcriııiıı ortodoks rençberlerle meskun olan çiftliklerini müsadere etmeye ka­ rar vermiş ve bu karar, çarın özel fermaniyle 16 Mayısta ilan olun­ muştu ( 134).

Bu

çiftiikierin çoğu Rus bölgelerinde bulunduğundan.

tabiatiyle, Rus rençberlerle

meskun idiler.

Hükumet bu

mağdur

adamlara hıristiyan olmayan reııçberlerle meskf m olan çiftlikler ve­ rileceğini vadediyor idiyse de, onlar hükumetin bu "lütfu"nu

bek­

lerken, Moskof memurları köyleri dolaşarak, "mirzalara, tatarlara, onların karılarına, dullarına, erkek ve kız çocuklarına" çar'ın fer­ manını bildiriyorlar; onlara inadiarından vazgeçerek, Rum-ortodoks mezhebini kabul dmeyi ve 25 Şubattan önce toprakları ve mülkleri hakkında "ulu hükümdar"a başvurmayı tavsiye ediyorlardı... (134)

''Riısya imparatorluğunun tnm

kanunlat· mecmuası",

c. 2.

Son-

sayı Rll7.

63


raları çocuk hükümdar İon'un vasiyesi olan Sofia Aleksiy kızı, kimi siyasi mi.ilii.hazalardan dolayı hıristiyan olmayan emlak sahiplerine müsamahalarda

bulunmuş

idi ... Ancak uysaJ Feodor tarafından başlanmış işi onun

kabadayı

amcl\' neticeleri çok kardeşi

önemsiz olan bazı

tamamladı. Şöyle ki, gayri

Rus "yumuşlu"ların

tasarruf

hakları ''Deli" Petro'nun 1713 senesi 3 Kasımında çıkmış olan ferma­ nİyle tahdid edilmişti. Bu fermanda: ortodoks rençberler ve işçiler bulunan

''Çiftliklerinde ve köylerinde müslüman

yumu.şlular altı

ay içinde hıristiyanhğı kabul edeceklerdir . Bu müddet içinde hıris-· tiyanlığa geçerlerse, rençber ve ırgatları eskisi gibi yerlerinde kala­ cak; aksi takdirde toprakları, adamlariyle birlikte, müsadere ecüle­ cck ve ulu hükiirndarın tasarrufuna geçecek ve onun emri olmaksı­ zın kimseye verilmiyecek" deniliyordu

(1:35).

''Deli" Petro'nun işbu fermanı müslüman Türk zadegan (soylu­ lar) sınıfı için öldürücü bir darbe olmuştur. Çünkü

onlar

bundan

sonra ya hıristiyanlığı kabul edip, Rus zadeganı kümesine katılıncı­ ya veya müslüman kalarak, "yasaklı" sınıfı derecesine inmeye mah­ kum idiler. Öyle de oldu: Birinci (Deli) Petro'nun, halefieri tarafın­ dan da kaldırılmamış olan bu zalimane tedbiri yüzünden, o zamana kadar imtiyazlı bir sınıf sayılan Türk "yumuşluJarı" büyük bir hız�a ,.

ortadan ){ayb-olmuş, bir kısmı Rus zadeganı, bir kısmı da yerli ya­ saklılar tarafından yutulmuştur (136). "DEL!" PETRO ZAMANINDA YASAKLILAR : "Yasaklı"!a­ rın Moskova devrindeki acıklı halini yukarıda anlatmıştık Islahatçı impa.rator günlerinde ise, onların durumu daha ziyade fenalaşmıştır. Bilindiği üzere, Birinci Petro günlerinde Rusya'nın ihtiyaç ve istek­ leri eskisine nisbeten pek çok artmış ve bunun

neticesinde

Petro

Hükumetinin ahaliden ve bu arada gayri Ruslardan talepleri de pek çoğalmıştı. Petro'nun kuzey-.doğuya doğru ilerlemesi ve bu yüzden doğan sürekli harplcr ; orduyu tensik ve ıslwh mecburiyeti ; donan­ ma kurmak zarureti; Petersburg şehrini kurma; onu şenlendirmc ve niifuslandırma teşebbüsü ; bu teşebbüsiin icap ettirdiği bataklık­ ları kurutma, yollar açma ve kanallar kazma gibi işlerin hepsi o za­ manki Rus Hükumetini halktan kat-kat vergiler toplamaya ve ağır hizmetler istemeye mecbur etmişti. Orta İdil'in yerli ahatisi de is­ ter-istemez bu işlere ka.rışmışlar : Onlar da asker verirler,

s.

5.

64

Peters-

(135)

Gene orndn, c. 5, sayı 2734.

(136)

N. Fiı-sov: '·Eski Kazan pndişnhlığının yerli ahalisi Yeni Rusya'da",


burg'da çalışmak için kafile-kafile işçiler gönderirierdi ki, hizmetin oorluğu, iktimin kötülüğü, yiyecek ve içeceğin fenalığı yüzünden, bu işçilerin çoğu kendi yurtlanna dönemezleı·, Neva kıyılarında mahvo­ lup giderlerdi (137). ANGARYALAR : Rusya'nın "dahi ıslahatçısı" gayri Rus ka­ vimleri, hele eski Kazan yurdunun müslüman TürkJerini, perişan ve yoketmek için pek tesirli bir çare icad etmişti. Şöyle ki, gayri Rus ahali, hele müslüman Türkler kümesi içinden büyük bir kısmını se­ çerek, belirli, mecburi ve ağır "devletlik hizmetlere" (angaryalara:t) bağlamıştı. Kazanlılar arasında "Laşman tartmak" (çekmek) is­ miyle maruf olan bu angaryalar hakkında geçmiş nesillerde gayet acı ve iğrenç hatıralar devam ediyordu. Bu hizmetlerden biri gemi kerestesi angaryasıdır. Kazan ülke· sinde ormanlar pek bol olduğundan, "Deli" Petro Kazan'da gemiler inşa etmek için bir tersane kurmuştu. Bu münasebetle hüki.imdarın "ağaç ·kesmek, yontmak, taşımak ve buna benzer işler" hakkındaki fermanı 1718 yılı 30 Ocağında çıkmıştı. Kuzeyli Türklerin ileri gelen kimselerini büsbütün yoketmek maksadiyle olacaktır ki, Petro'nun bu fermanında bu angaryaları başarmak için başlıca "yumuşlu mir­ zatarla beyleri celbetmek" emrediliyordu. Gereken kadar işçi kadro­ sunu doldurmak için onlara yasaklı Tatarlar, Çuvaşlar ve Mordvalar da kaWabilecekti. Orman angaryalarına 15 yaşındakilerden 60 ya­ şındakilere kadar 56.113 kişi toplanmıştı (138). Bunlara lalşman­ lar denirdi ki, bu adamlar "Admiveraltiyskaya kontora" denilen bir kuruma bağlı idiler. ::M1SYONERL1X FAALlYETİ : !dilboyundaki yerli kavimleri hıristiyanlığa döndürmek teşebbüsleri 18. asrın başına doğru epey durgunluğa uğramışken, "Avrupa'ya pencere açan" ve pek de din­ darlıkla temayüz etmiyen ilk Rus imparatoru, bu işi büyük bir özen­ le ele almıştır. Bu imparatorun emriyle bu işe, 1699 senesinde Ka­ zan metropolidliğine tayin edilmiş olan Tikhon girişmiştir. Fakat iş­ ler pek yavaş yürüdüğünden, metropolid bu hususta "yardımcı" ted­ birler kullanmak için müsaade istemiş ve ona bu müsaade verilmiş­ tir. 1720 senesi ı Eylulünde çıkan Senato fermanı gereğince, hıristi­ yanlığı kabul edenler üç yıl müddetle bütün vergilerden ve devlet angaryalanndan muaf tutulacaklardı, ta ki Rum ortodoks mezhebi(137)

(138)

W eber : "Das veranderte Russland," s. 447.

N. ,Firsov: "Kazan padişahlı�nın yerli ahatisi Yeni Rusya'da",

s. 37. 65


ni kabule lıe,·es artsın!

(139). Aynı Senato ferrnanında, yeni hıris­

liycı.nla.nı. ülcşLirmek ve onlar i<,;in kiliseler· kurmak için Kazan met­ ropolidiııe her yıl "Deli" Petro

ruble' ödenek verileceği de bildiriliyordu.

1000

1722 senesi 2 Kasımda. Kazan valisine verdiği bir

cmil ııamede orlodoksluğa geçen müslümanları askerlikten muaf tut­ nı:ıyı ve J\az&n garnizonunda bulunanlarını ınişti

(14G ) .

J 12� yılı

salıvermeyi de emret­

2 Haziranda ncışrolunan Senato

fermanında

i�;ı: vaftiz edilmeye razı olan SUGiularııı cezalannın aifedilmesi cm­

ı·cdi!i_yordu (H:l) . Metropolit

Tikhon

misyonerlik

rnaksatlariyle

nıektcplcr de aGmı�tı. Ancak bu teşebbüsün neticesi o kadar gülünç cılıııııştıır k i , �� F.n ıııaııki \'C

(1K. asır) H.us rııluııı)lcriniıı

bcccriksizliğinc

bi!gisiziiğiıw şa�m:ı.mak kabil değildir (112). :{J:oskov�L devrinde Rus papa.z.larının

Kazan ülkesindeki misyo­

nerlik faaliyel.i:ıiıı muvaffak olmamasının sebeplerini yukarıda gör­ diik. Deli Petro ve yakın halefieri zamanında da bu i� aynı sebep­

lerden ötUrü ı.ıek chcmmiyetsi:ı: neticeler vermiştir. I. PKJRO

7.A1VfANINDA

BAŞKURTLUKTA

Başlmrtlukt:ı ikinci büyük ayaklanma

1707

IUY.AMLAR :

senesinde "Deli" Petro

g-i':nlcrindc vukua gelmiş ve bu kıyamı da Ufa'daki Rus memurları­

nııı

kötü idar<·si doğurmuştur (143). N. Popov adlı Rus müellif bu

hildyryi şöyle anlatıyor :

ilkönce 1\-likha.yil Dulov ve Andı·ey

Çikharov

adlı

memurlar

Başkurtlardan fazla. vergi istemişlerdi. Ondan sonra voyvoda Alek­ sandr: Sergiyev, Ufa �ehrine gelir gelmez selefierinin adetince, Baş­ kurt temsilcilerini (batırları ve tarbanları)

Ufa'ya çağırdı ve onla­

ra korkunç bir islikbal töreni tertip etti : Voyvoda konağına götüren

yolun iki tarafına toplar ve silahlı askerler dizilmi� ve Başkurt mu­ rahhaslan onların arasından geçirilmişti. Bu kabul töreniyle

kor­

kulnlmuş ola.n Başkurt temsilcileri, mi.idhiş voyvodaya başvurarak

409 ı·ublc kıymetinde 22 baş

at takdi m ettiler. Lakin Sergiyev buna

kanaat etmedi ve Başkurtlan ne kadar soymak mümkün

olacağmı

anlamak maksadiyle yanına bir askeri müfreze alarak vilayet içinde

seyahate çıktı. Bu korkunç seyahati haber alan Başkurtlar ve diğer "yasaklı"lar, voyvodanın yaklaştığını duyunca meskenlerini bırakıp, ---- ·---

(1:�9)

Rusya impurııtorluğunun tam kanunlar mecmuası, c. 6, sayı 3637.

(1101

Ge-ne orndn,

ıl ll ı 1142) (143)

66

c.

6, sayı 4123.

Gl·nn orndıt, c. 7, sayı 4254.

BuM dair N. Firsov'un şimdi anılan eserinin 138 ve 116. s. bak. N. Popov: "V. N. Tııtişçcv ve zamanı" adlı eseri, s. 165.


çoluk çocuklariyle birlikte ormanlara, dağlara ve kırlara kaçıyorlar­

dı. Bu panik günlerinde pek çok insan ölmüş ve hesapsız mal-u meta

telef olmuştu. Voyvoda Ufa'ya dönünce, Başkurt temsilcilerini bir <.laha çağırd ı ; bu sefer pek az kişi geldi ; gelenler de isteksiz gelmiş­ lerdi. Bu defa daha fazla canavariaşmış voyvoda, sokaklardan, çar­ şı ve pazarlardan, hanlardan rastgele Başkurtları toplamayı emret­ ti. Toplanmış olan Başkurtların hepsini bir avluya kapatarak, mu­ hafaza altına koydu. Sonra voyvocla

konağının

kilerinden

birkaç

fıçı içki çıkartıp, içine bir çeşit bayıltıcı ilaç attırdıktan sonra, top- , ' !anmış adamların hepsine zorla içirdi. Bütün geçmiş ömründe ağzına bir damla. ic;ki koymayan ldmselcr bi,Je affedilmediler. İçmek istemi­ yenıere dayak atarak, zorla içiriyorlardı. Böylelikle mecburi

işretc

mahkum olan Başkurtlar, adamakıllı sarhoş olup, baygın bir halde yatıyorlardı; voyvoda ise, bu baygın adamlara türlü-türlü işkence­ ler yaptırıyordu. Sonra aynı avluya on tane top getirterek, oradaki Başkurtları korkutmak için, akşama kadar ateş ettirip, hayvanlar gibi kapatılmış insanları asmak kesrnek ile tehdid ediyorlardı. Bay­ gmlardan biri kımıldamaya başladığı zaman, ona bir daha öteki ilaç karı.şık içkiden içiriyorlarclı.

. Rus müellifin anlattığına göre, bütün bu salıneyi tertip etmek­

ten maksad, lıükiiındara

500 at

vermek ve

Başkurtluğa

sığmmış

Başkurtlar kunız hazırlıyorlar.

67


olan 1000 mülteciyi Ruslara teslim etmek hakkında Başkurt mü­ messillerinden imza· almak idi. Bu gaddarane işkencelerden sonra, Başkurt temsilcileri bu iınZayı vermeye mecbur olmuşlardı. Voyvoda Sergiyev, Ufa'da bu gibi "tedbirler" aldığı sırada, Khokhlov ve Sidoı· Aristov adlı voyvodalar, Başkurtları "Nogay Yolu"nda yağma ve talan etmekle meşgul idiler (144). Rusların bu baskı ve sıkıştırmalarına, Başkurtlar "Aldar Kösüm kıyamı" ile cevap vermişlerdi ki, kıyamı Aldar ve Kösüm adlı iki yurtsever idare ettiğinden bu adı almıştır. N. Firsov'un anlattığına

göre, bu kıyamdan asıl hedef, Rusya'dan büsbütün ayrılmak ve ba­

ğımsızlık elde etmek idi (14.5) . Khokhlov komutası altında gönd€'­ rilen Rus askeri fırkasını, kıyamcılar mahvetmişler ve Kazan'a doğ­ nı ilerlemeye başlamışlardı. Kıyamcılar Kazan şehrine yalnız 30-35 km. kadar yaklaşınca, kıyamın alaıu gittikçe genişliyordu. O zaman­ ki Kazan vali muavini Kudriavtsev, "Deli" Petro'ya gönderdiği bir raporda, Kazan ilçesi Türklerinin de asi BaşkurUara katıldığını, Başkurtların Çuvaşlan da kışkırtmakta olduklannı yazıyordu. Ka­ zan'dan kıyamcılara karşı gönderilen Rus askeri fırkasına Kazan Türklerini de katmışlar ve aynı zamanda onların karılarııu ve ço­ luk çocuklarını rehine almayı da unutmamışlardı (146). Bu ayaklanma bastırıldı ise de, Başkurtlukta huzur uzun sür· medi. Çünkü 1709 yılında Başkurtlar gene bağımsızlık şiarını ileri sürerek bir daha ayakJandılar. O günlerde Petro, 1sveç kıralı Demir­ baş XII. Şarl ile harp halinde bulunduğundan, Başkurtluk kıyamcı­ larına karşı muntazam asker gönderemiyordu. Bu yüzden o, Baş­ kurtlara karşı savaşmak için gönüllü fırkalar teşkiline müsaade ede­ rek, asi Başkurtlan kılıç ile de, ateş ile de yok etmenin caiz olduğu­ nu ve bir gönüllü muharip, Başkurtlardan her ne zaptederse, onun kendi mülküne geçeceğini ilan ettirdi. !mparatorun bu fermanı Kal­ mıklara da ulaştınldı. Fırsatı ganimet bilen çapulcu Kalmıklar, on bin kişilik başıbozuk fırkasiyle Başkurt yurduna akın ederek, bütün ülkeyi tarıımar ettiler. Başkurtlar bu sefer savaştan vazgeçtilerse de, 1710 senesinde Başkurtluğa bir daha Kalmıklann gönderilmesi­

ne ihtiyaç düşmüştü (147 ) .

(144) N. (145) N.

Pop0v : "V. N. Tatisçev ve zamanı" s. 166. Firsov: "Eski Kazan padişahlığmın yerli a.halisi yeni Rusya.'da·•.

219.

68

(146)

Gene oradıı, s. 132

(147)

Gene orada,

s. 222.

s.


B.

"DEL!'' PETRO'DAN SONRA "ORMANCILAR"IN AGIR DURUMU : Petro öldükten

sonra,

halefierinin barbarca "tedbirleri" yüzünden Orta İdilboyu yerli aha­ lisinin, hele Türklerin, içtimai-iktisadi durumu

o

derece ağırlaşnuş-

tı ki, o zaman dedelerimiz, hatta "Büyük" zalimlerini överek anma­ ya mecbur olmuşlardı. Çünkü Petro öllir-ölmez gemi kerestesi işçi- �. lerinin durumunda şu gibi bir değişiklik husule gelmişti: Onlar üzer­

lerine yükletilmiş olan orman işlerini başaramamakla beraber, baş­ ka yasaklılann ödemekte olduklan vergileri ödemeye de ve başka devlet angaryalannı başarmaya da mecbur idiler.

Halbuki

"Deli"

Petro zamanında devlet hizmetlerine bağlanmış kimseler, o hizmet­ leri bir angarya olarak görmeye mecbur idiyseler de, vergilerden ve başka devlet işlerinden muaf tutuluyorJardı. Türklerin bu husustaki acı-acı şikayetlerine Senato kulak asmamış, onları orman işlerinden de serbest

bırakmamış,

vergileri de

hafifletmemiştir. Bu suretle

"yumuşlu Tatarlar ve mirzalar" ve onlara katılnuş olan bazı yasak­ lılar, başkalarına

nisbeten,

Bu münasebetle N. Firsov

iki kat angarya ile mükellef idiler diyor ki: "İmparatorluğun

(148).

gayri

Rus

ahalisi içinde en münevver unsurunu teşkil etmiş olan şu, gemi ke­

restesi işçilerinin feci durumunu, sadece, o zamanki, vergiye bağlan­

rruş olan başka gayri Rusların ağır durumunu tasavvur etmekle de

iyi anlamış oluruz" (149).

TAHAMMüL EDlLMEZ ASKERLİK : 18. asırda askerlik hiz­

metinin Kazan Türklerinin hayatındaki elim net icelerini de kaydet­ mek gerektir.

1736 senesi fermaniy.le askere alınan gayri Rusların,

Baltık Denizi kıyılarına sevkedilmeleri emredilmişti. Bir kere asker­ lik hizmeti gayet uzun sürüyordu; öte yandan, gayri Rus asker (er), hizmet süresini bitirdikten sonra da ana yurduna kolay-kolay döne­ mezdi; çünkü onu "öğretim-eğitim" maksadiyle "Soldatskoye pose­

leniye" denilen asker kamplarına yollariardı ki, onu oradan yalmz sakatlık (malUllük) kurtarahilirdi (148)

(150).

N. Firsov: "Eski Kazan padişahlığının yerli ahalisi yeni Rusya'da", s.

38. (149)

Gene orada.

(150)

Gene orada:

s. 43. 69


İKi İMPARl.TORiÇgNiN MİSYONERLİGİ : Hus miiellif n göre, n:11 senesinden başlamak üze­ re. i' 8. ;ı�;ı·ın ilk yarısında, Rus misyoner papaslarına çok elverişli faaliyet imkiinl:ırı açılmıştı. Mezkfır yılda Kazan ve Nijninovgorod miisli.imaıılarını ve cliğ·er yerlileri ortodoksluğa döndürme faaliyeti­ ni Ç('vi mıck için özel bir komisyon kurulmuş ve bu kurul Züye (Sviajı;k) ka�:tbasındaki Bogoroditskiy manastırında faaliyete geç­ mi� Ye l n1: senesinde komisyona "Yeni dönmeler kontorası" adı ve­ rilmişli. lınpanıtoriçe Anna !on kızı, ömrünün sonlarına doğru dini ec;;,bcyc tutulanık, Kazan ülkesindeki misyonerlik faaliyetine fazla hız \'ı·rıni�:li. 1 7·1 0 X<!n(·xirıin Eylfı!iinclc:, 2� rna.ddcdcrı ibaret hir· ff'r· ın:�n çıkarılıp. bundıı "Y.eni dönmeler kontorası"na mükemmel bir iş programı, cliislıır ve öf,•-rctki verilmişti. Kazan ülkesinde 19. asrın manıf misyonet'leriııden papas muharrir Yefim Malov, bu 11 Eylul f<'rmanını naklettikten sonra diyor ki: "Göri.ili.iyor ki, misyonerlik kurulu için gE'ni� bir pı.iin tanzim edilmüıtir. 1740 senesi 11 Eylül fer­ manının 2:3 ımıeldesinin herbiri birer nevi misyonerlik usulünü gös­ tcrm(>l\tr.dir" (.151). rniivcrrilılr.'riııin anlattıklarına

''Yeni dönmeler korıtorası " için bir program mahiyetinde olan bu ferman ııc•.p·edildikten beş hafta sonra, Anna İon kızı ölmüş idiy.. sc de, onun ölümünden bir yıl sorıra talıta çıkan, Deli Petro Jnzı Elesab0.tlı. öteki imparatoriçeııin başladığı "kutsal" işi, bi.i:yiik bir gayretkeşliklE' devam ettirmiştir. Bn sefer işler epey muvaffakiyetil gidiyordu : 15-16 yıl içinde Rııs kilisesi Orta İdil bölgesinin yerli alıalisi arasından 4 yüz bin ye­ ni üvc ka7-anmıştı. Acaba. bu muvaffakiyetİn sebebi ne idi'? Mi.iver · rih N. Fiı·sov, dini cihcttcn pek gevşek olan yerli putperestlere, Ka­ zan ülkesinde yerle şmiş olan Rus göçmenleri tesirinin ve hükümet tarafından misyonerleri desteklemek için kullanılan "yardımcı ted­ tirler''in bu muvaffakiyette büyük rol oynadığını iddia ctmektccliı·. Hüklınıetiıı bu devredeki "yardımcı tedbirleri" nelerden ibaretti '? Rus kaynaklarında bunlar hakkında, şu aşağıdaki bilgiler verilmek­ tedir: "Yeni dönmeler kontorası"nın ruhani ajanı, gayri Rus köyler'ne nasihat maksadiyle giderken, kendisini korumak için beraberinde h;r­ kaç nefer a.skcr alırdı. Mahalli memurlar ellerinde bulunan bütün va(lS1ı

1878. 70

Y. Malov:

"Yeni dönmeler konlorası hakkında" adlı eseri.

s.

3 , Kazan


sıtalarla ona. yardım etmeye borçlu idiler (152). Müslüman mülk !'\a­ hi rinin ortodoksiuğu kabul eden kö,leleri, emlak sahipleri müslü­ man kaldıkları takdirde, kölelikten azad ediliyorlardı (153). Müslü­ manlar veya. putperestler ile bir köyde yaşayan yeni dönmeleri, Rus yahut yeni hıristiyan köylerine göçürmek hükumet memurlannın öde­ vi idi (154). Fakat bu göçürme işinin, göçenierin perişanlığına sebep olduğu görülünce, 1743 yılı 28 Eylulünde bir ferman çıkan\ıp, yeni hıristiyanları yerlerinde bırakıp. eski dinlerinde kalanların bruıka yer­ lere göçürülmelerinin Iüzumu emredilmişti (155) ; 11 Eylül ferma.nı­ nın 1.3. maddesi gereğince "Rum-ortodoks mezhebini ka.bulc kandır­ mak (1511) için "her yeni hıristiy:m, her nevi vergi ve angaryadıın üç yıl müddetlc, askerliktl'n ise, müddct.<ıi7. olara!< muaf tutulacaktı. Aynı maddeden anl�ıldığına göre. affeclilen bu vergilerle angaryaların hepsi, eski dinlerinde kalaniann sırtına yiikletiliyordu (157).

p!(

"Kontora"nın müdiirii Demitriy SeçenQv, cezaevlerinde yatan ba­ zı gayri Ruslann hapisten çıkarıldıkları takdirde hıristiyanlığı kabul etmek istediklerini, ancak bu işe cezaevleri idaresinin mani oldnğmıu bildirip merkezi hükumete bir rapor göndermişti. Senato ile Sinod, sözbirliğiyle "bu gibi gayri Ruslar cezaevlerinden çıkarılsınlar, vaftiz edilsinler ve hapisten, hıristiyanlığı kabul ettiklerinden dolayı çıkarıl­ dıkları kendilerine gereği gibi anlatılsın!" diye emretmişlerdi (158). Bu sıralarda, böylelikle katiılleri ve b�ka türlü cinayet işliyenleri, hı­ ristiyanlığı kabul edince cezadan a.ffederlerdi (159). ll Eylul fermanının 15. maddesinde "mukaddes vaftizi" lta.bul edenlere verilecek hediyeler §Öyle sayılmıştır: Her adama altı miskal ağırlığında bir bakır haç, bir tane keten gömlek, bir tane şayak kaf­ tan, bir tane kaJpak, bir çift eldiven, bir çift çorap ve bir çift çank ve­ rilir. Belli-başlı kimselere ise, dörder miskal ağırlığında gümüş haç, arşını elli kapeklik renkli çuhadan kaftan, çank yerine kırkbeş kapek­ lik bir çift çizme verilir. Kadınların her birine birer başörtiisü ve birer (152)

N. Firsov: "Eski Kıı�ıın padişahlığının yerli abıılisi yeni Rusyn'da", s.

(153)

Y. Malov'un yukarıda an lan eseri;

167.

ı

s.

50.

(155)

Gene orada, s. 185. 1740 senesi ll Eylül fermanının 6. maddesi.

(156)

Rusya imparatorluğunun tam kanunlar mecmuası:

(157)

Kındırmıık: Teşvik etmek. Y. Mıılov'un aynı eseri, s. 49.

(151\)

(158) (159)

c.

II, sayı 8236.

N. Firsov: "Eski Kazan padişablığının yerli ahalisi yeni Rusya'da",

s. 169.

71


keten entari verilir. Para yardımı ise aşağıdaki ölçümde üleştirilir:

15 yaşından yukan erkeklerin her birine birer ruble ellişer kapek ; yaşından 15 yaşına kadar

olan

ruble; 12 yaşından aşağı

kız çocuklara ise,

çocuklara

birer ruble ;

10

10 yaşından

aşağı çocuklara ise, ellişer kapek; 12 yaşından yukan kadınlara birer lır

el!işer kapek

dağıtı­

(160) .

..

(160)

72

Rusya imparatorluğunun tam kanunlar mecmuası, c. U,

sayı 8236.


f

11

VI

18. ASRIN 30. YILLARINDA BAŞKURTLUKTA KIYAMLAR !I,K KIYAM NASTI.- BAŞLAMIŞTI? Rus hükümeti, Başkurtla­ rı

Kazak-Kırgızlardan coğrafi yönden aYJrmak ve Başkurtları ar­

kadan kuşatmak düşüncesiyle 1734 senesinde Cayık (Ural) ırına­ ğına dökülen Or çayının ağzında bir kale kurmaya karar

vermiş­

ti (161). O günlerde Petersburg'da bulunan Başkurt aksakalı Tile­ key Tokçuraoğlu, bükuroetin bu kararını duyunca, Başkurtlann ile­ ri gelenlerinden Kilmek-abız'ı (162) bir mektupla bu karardan

ha­

berdar etmiş, bu teşebbüsten asıl hedefin ne olduğunu bildirmiş ve kinayeli cümlelerle Rusların bu teşebbüsüne elde silah karşı koyma­ nın lüzumunu anlatmıştır. Rus müellifi V. Vitevskiy diyor ki: "Ca­ YJk ve

Or ırmaklannın kavşağında bir kale kurulunca, kendilerinin

her yandan kuşatılmış bir duruma düşecekılerini

Başkırtlar

doğru

tahmin etmişlerdir" (163). Ki!mek-abız, derhal Tokçuraoğlu'nun ih­ tarına uygun bir surette hazırlıklara başladı. Pepen Seyidbay Iratkuloğlu,

Isenbay Kemetoğlu adlı

Cıyanguloğlu,

aksakallar ile Ka­

zan'dan kaçmış olan mülteci Emin ismindeki kimse, Kilmek-abız'ın ilk arkadaşlan idiler. "Nogay Yolu"ndaki "Hacı Meçiti" (Mescidi) denilen yerde müstevlilere karşı başlayacak olan kıyamm ilk planla­

n

çizilmişti. Burada yapılan ilk müşavere meclisinin karanna göre,

kıyam, 1735 YJlında Or çayı ağzına kale kurmak fikrini ortaya atan (161) Bu kale, ilkönce Orenburg tesmiye edilmiş icliyse de, sonralan şimdiki Orenburg kurulunca, Or çayı ağzındaki şehir Orsk adını almıştı.

Bizim dedelerimiz maruf din alimlerine "abıı." derlermiş (Bunun "hafız"dan bozulmuş olması mümkündür) . Sonralım bu sözün yerine Tür­ kistandan getirilen "molla'', "damolla" ve ''hazret" sözleri geçmiştir. "Abız" kc.\· kü ise, yalnız ağabey manasında 11ullanılan "abzıy" ile "abla", "hacı" manasma gelen "abıztay" sözlerinde kalmıştır. Bununla beraber "ab:ııy" sözü, Mişerlerde bugün de "hafız" sözünün ifade ettiği manaya yakın bir mana ile kullanılmaktadır. (J 62)

ıırı\pça

(163)

V. Vitevskiy: "A. A. Neplüyev vo Orenburg ülkesi" adlı eseri, c. I,

s. 141.

73


ve "Orenbur!!skaya ekspeditsia'' (Oreııburg sefer heyeti) nın başı olıın h·aıı l'irillov'un Ufa'dan Cayık ırınağına doğru yürüyecek olan kafilesine :;:ı ldırmakla. başlayacak ve onun ilerlemesine mani olma­ ya ı�:ılıııılncaktı. Gerçekten, Kilmek-abız, Ufa. k ales inden 160 çağ­ i

(1 6 ı ) mesafede Kirillov kafilesine hücum etmiş, fakat

nnı

onun iJer­

nı ani

olamamış ; 1735 yı lınm 15 Ağustosunda, eski Oren­ bıırg kalesinin temeli atılmıştır. B una rağmen Başkurtluk, kazan gi­ bi kaynıyordu : her yanda Rus tenkil birlikleriyle çarpışmalar ve lcıncsinC'

Hus kale ve karakoliarına kahramanca saidınşlar devam ediyordu.

ıu·:-; JIÜJ<üMETtN1N YAPTI(;! GADDARLJKLAR : Bu kıya­ rııı ba�tırrdn>n Rus komutanlan o zamana kadar benzeri işitilmemiş ,·:ıhşPlll'r ina etmişlerdi. Kıyamcı BaşkurUara karşı "Nogay Yolu" rıda iı:; giir·cn Mayor Stankov, Cayık ve Sakmar ırmakları arasında GOO Başkurt <'sirini kılı çtan gcçirnıişti ki, bunlar arasında kadmlar ve kız çocukları da eksik değildi (J 65). Aynı komutan , Sakmar k a­

Jcsindcn Tabinsk kalesine yürürken, 1739 senesi Temmuzunun 3'ü ilc 8'i arasmda 208 Başkurt esirini öldürtınüş, köyl erde 30 Başku r­ du Jov.ığa •;urdu rmuş ve J 2 köyü ateşe vermiştir (166). General Soymonov adlı bir komutan, eline geçirdiği Başkurt kıyamcılarını, ellerini, ayaklarını, dillerini ve burunlarını kesrnek suretiyle işkm­ cc cdc�dc öldürtüyordu (167). Aleksiy Tefkilev admdaki bir klJTnU­ tan ( L68), "Sibir Yolu"nda, elli Başkurt köyünü yaktıktan başka, Siyantos adlı köyde Başkurt evlerini karanlık gecede ateşlemişli. Bu sefer köyün bin kişilik ahalisinden büyük bir kısmı öldürülmüş

ve bundan başka, anlaşılan. sonuna kadar mukavemete karar ver­ miş olan 105 kişi, girip kapandıkları bir anbarda diri-diri yakılmış· la.nlı ( 1 GH). General Rumiantsev tarafından tutsak edilen Başkurt­

lardan 500 kişi, Minzele kalesinde asılmışlardı. Ancak bütün bu gad­ darlıldar. Başkurtların elinınesini değil, tersine taşkınlığını mucip oluyordu. • 1 <>ı ı ı .ıı;:; ı

Çatının, 1,067 km.

ye

denklir.

Rıçko,·: "Orenburıt tarihi", s. 215.

( IGı\l

Gene orada, s. 116.

ı

N. Firsov: "Eski Kazan pııdisahlığının yerli ahalisi yeni Rusya'dn",

! Hi )

$. 283. ( J I)!\)

Rus hizmetinde bulunan hir hain Tatar mirzasıdır ki, müslümanca udı

Kutlıığ-Mehmet olup, efendileri tarafından bir "ccnıilc" olmak ÜZP•e, rus�n

AJ<'ksiy adı verilmiştir.

1169)

74

N. Firsov'un aynı eseri, s. 267.

kendisine


lmparatoriçe Anna İon kızı.

1736

senesi 23 Mayısmda neşret­

tiği bir fermanında, yaptıkları gaddarlıklardan dolayı komutanlan­ na ınedihler yağdırdıktan sonra, mümkün olduğu

kadar

kıyanun baş rehberi olan Kilmck-abız'ı yakalamayı Nihayet,

1737

ve kıyamın

tezelden

eınrcdiyordu.

senesi iptidalarında Başkurtlatın mukavemeti kınldı

rehberleri olan

Kilmek-abız,

Akay Kösüm, Yusuf ve

başkalan Ruslar tarafından ele geçirildiler

(170).

Ondan sonra amansız "tedipler" başladı.

"Asiler"in

atlarmı,

paralarmı ve hatta, Rus subaylarına köleJiğe dağıtmak için, kımla­ rını ve çocuklarını aldıktan sonra, kendilerini gayet şiddetli cezala­ ra çarptınyorlardı. Pek çok Başkurt korkunç işkencelcrle

öldiirlil­

düler; birçokları sorgu esnasındaki işkenceler neticesinde öldüler ;

5

bin kadar kişi, askerlik hizmetine aJınd1lar veya Baltık Denizi kıyı­ sındaki Rugervik Jimanına kürek cezasına gönderildiler

tÇTlM.At

(171).

VE İKTİSADY TEDBİRLER : Bu kıyamın tam alev­

lendiği sırada Petersburg hükumeti,

1736

senesinin iptidasında Baş­

kurtların bir daha ayaklanmala.rına mani olmak düşüncesiyle, yu­ karıda anılan Kirillov'un tertip eylediği içtimal ve iktisadi tedbirler tasarısını tasdik etmişti. Bu tedbirler şunlardan ibaretti : Tarhanla­ rın

(172)

imtiyaziarım ilga ederek, bütün Başkurtları "yasaklı" sı­

mfına çevirmek; Mişerlerle Tipterlerin ve "Bobıl"ların

(173) Baş­

kurtlardan kiralad.ıkları topraklan kendilerine mülk olarak vermek ; evlerde silah, köylerde demirciler ve demirci dükkanı

bulundurul­

masına müsaade etmemek; şehirlerden köylere demircileri, kuyum­ cuları bırakmamak; suçlulan sürgüne göndermek yahut doğrudan­ doğruya idam etmek; baş rehberieti ise, cvvelce

affedilmiş olsalar

dahi, "ibret verici" bir şekilde id:tm etmek; Başkurt köylerinin or­ tasına karakolhaneler dikmek: Başkurt "Cıymlan"nı (danışma top­ lantılanm) menetmek ; her bir "Yol" (170)

( 174)

için yalnız birer

tane

Kilmek-abız, Tabinsk kalesi civnrında 1737 senesinin Şubııtındıı yaka­

lanmıştı; burada isimleri anılan üç rehb<'r. Petersburır'a gönderildiler: başkaları ise, Minzcle'de idam edildiler.

(171)

V. Vitevskiy'nin mezkfır eseri, c. I. s. 151 ve N. Firsov'un şimdi anı·

(172)

Tarhan, eski türkçede. vergilerden ve devlet hizmetlerinden mul![ tu­

Inn eseri. s. 275.

lulnn .kimseye denirdi.

(173)

Topraksız köylü mannsına gelen rusça bir kelimedir.

(174)

Başkurtlık,

idareyi kolaylıışt.ırmak

için,

"Usu Yolu",

"Nogay Yolu" ve '"Kazan Yolu" adlariyle dört c�·alcte ayrılmıştı.

"Sibir Yolu",

75


ahund bırakmak; bu ahundlara, çann emri olmaksızın, yeni camiler ve mektepler açmamak ve islam dini propagandası yapmamak hu­ susunda yemin ettirmek; Başkurtlara, Kazan valisinden müsaade almadan Kazan Türkleriyle evlenme münasebetlerinde bulunmayı yasak etinek; valinin müsaadesiyle yapılan evlenmelerin her biri için vergi olarak, bir baş dragun atı, müsaadesiz evlenıneler için ise, üç dragun atı almak ve Başkurt topraklarını satınalmaya herkese müsaade etmek (175). lSYANIN YENİ BAŞTAN ALEVLENMESİ : 1739 senesi 1 7 Hazinınında "Orenburgskaya ekspeditsia"nın ba�kanlığına faal, ga· yet gaddar, şefkat ve merhametin ne olduğunu bilmez, insani yüce hislerden mahrum (176), prens Vasiliy Urus·ov tfı.yin edilmişti. Pla­ na göre o, şimdiki Orenburg şehrinin temelini kuracak ve bu yeni Orenbuı·g kalesinden başlayıp, Cayık (Ural) ırmağı boyunca Verkh­ ıınyayitsk (bugünkü Verkhnuralsk) kalesine kadar ve ondan doğuya doğru Uy ve Tobul suları boyunca kalecikler kuracak idi. Bundan görülüyor ki, Başkurtların Kirillov zamanında kuşkulandıkları Baş­ kurtluğu kuşatmak işi, Urusov giinlerinde tamamiyle tahakkuk ede­ cekti. Bundan başka, Urusov'a Başkurtluktaki idare tarzını değiştir­ me görevi de yükletilmişti ki, bu tasarıya göre, Başkurt beğleri (aksalmiiarı), Rus hükumetinin uygun gördüğü adamlardan seçile­ ceklerdi (177). Başkurtlar, genelce, kendilerini büsbütün köle duru­ muna sokacak olan hükumet tedbirlerini pek çabuk seziyorJardı. An­ laşılan, bu sefer dahi onlar hükumetin bu gibi askeri-tabiyevi ve ida· ri-siyasi tedbirlerinden önceden haberdar bulunuyorlardı. Üstelik, prens Urusov, Başkurtluğu idare görevini ele alır-almaz yerli ahali­ ye karşı küstahça meydan okuyarak, evvelce affedilmiş olan nüfuz­ lu Ba.�kurtlardan Cıyangul'la Urazay'ın ve Yoldaş mollanm, 20 Ağus­ tos 1739 yüce fermanı gereğince, Başkurtların gözü önünde asılacak­ larını ilan etmişti (178). Bunların neticesi çok gecikmedi: Başkurt­ lar bir daha ayaklandılar ; gaddar Urusov ve arkadaşı general Soy­ monov. gözdağı veren idamlan ile de işin önünü alamadılar. 1740 yı­ Imm Martında geniş ölçümde kıyam başladı. Bu sefer kıyamı Yur­ matı ulusu (bölgesi) Başkurtlanndan o!a.n ve KARASAKAL lakabı(175)

76

Rusya imparatorluğunun tam kanunlar mecmuası, c. 9, sayı 6890. s.

(176)

V. Vitevskiy'nin aynı eseri, c. I,

(177)

Rusya imparat.orluğunun tam kanunlar mecmuası, c. 10, sayı 7876.

(17g)

Gene orada, madde 8.

164.


m taşıyan

kimse

rece cesaret,

idare

ediyordu

soğukkanlılık ve

"Karasakal"

(179).

dayanıklılık ile

mümtaz

son

de­

idi:.

ba­

şarılardan taşkınlığa gelmez, başarısızlıklardan şaşkınlığa düşmezdi. Sanki o, bir başbuğ ve komutan yaratılmıştı. Onun

ne

gelişigüzel,

rast gelirse onunla silahlanmış olan insan yığınları, Rus muntazam askerleri üzerine cesurane atılırlar ve toptan başka, hiçbir şeyden, piyade askerlerinden de, süvarilerden de yılınaziardı (180).

HÜKüMET

lSYANI NASIL BASTIRIYORDU? Bu kıyam gün­

lerinde Urusov, biri Minzele'de, ötekisi Orenburg'da olmak üzere,

ihl

tane "Yargı komisyonu" kurmuştu ki, esir düşen Başkurtlan bu ko­ misyonlarda sorguya çekerJer, işkence ederler, ateşe atarlar, kazığa vururlar, kaburgalarıru kırarlar, kafalarını uçururlar ve sehpaya çe­ kerlerdi (181). Bu vahşetlerin tesiri altında Başkurtlan dehşet kap­ lamı.ş ve bu dehşet, kıyamcıların sığındıklan dağ ve orman içlerine kadar sokulmuştu. Nihayet, "Karasakal" dayanamadı, Kazak-Kırgız bozkırlarına çekilip gitmek zorunda kaldı.

1740 yılında Urusov ile

Soymonov, BaşkurUann yalnız gönül rızasiyle meşru hükümete bo­ yıın eğmekle kendilerini, ailelerini ölümden, mülklerini büsbütün yağ­ madan kurtarabileceklerine dair bir tamim çıkarınışiardı (182). Baş­ kurtlar, artık Rus memurlarına teslim olmaya başladılar. Fakat V. Vitevskiy diyor ki: "Kıyamcı Başkurtlar arasında, elde silah ölmeyi göze alanlar, işkencelere büyük

metanet ile

dayananlar,

korkunç

idam cezasını cesurane karşılayanlar, kendi-kendilerini zindanlarda açlıktan öldürenler de bulunuyordu"

(183). Kıyam büsbütün bastırıl·

dıktan sonra, kıyamcıların sağ kalanlanndan beş bin kadar kişi, ço­ luk-çocuklariyle birlikte Orenburg (bugünkü Orsk) kalesine sürüldü­ ler ve bunları, kaleden

12 çağının yerde durdurup muhafaza altına 6 çağırım mesafede

koydular. 1740 senesi 25 Ağustosunda, şehirden (179)

Bu, "Knrosakal"

denen adıunın

kimliğ.i ve aslı

hakkında,

benim

rusça bir kaynııktı.ın naklen yazdığundan baska, türlü birtakım rivayetler dahi

var­

sa da, Prof. A. Zeki Velieli Togan'ın 22.2.1965 tarihinde bana sözle anlattığına göre, son günlerde Sovyetlerin ortaya çıkardıklan belgelerden, adamın adının B1BOLAT

olup asken Sibirya Türk Tura hanlığı

prenslerinden biri

Böylelikle artık bu yolda şimdiyedeğin olan bütün tahmin

olduğu

ve

anlaşılmıştır.

rivayetlerin hükmü

kalmamış bulunmaktadır. (180) (181)

V. Vitevskiy'nin aynı eseri, c. I, s. 166-167.

V. Vitevskiy'nin aynı eseri, c. I, s. 169.

(182)

N. Firsov: "Eski Kazan podişahlığının yerli ah.alisi yeni Rusya'da", s.

(183)

Aynı eser, c. I, s. 169.

299.

77


hııluııan tepe ü:;.:erinde büyük bir halk kalabalığı önünde, "Karasakal

kıyamı"nm ımc.;luları için bir "s!yaset meydanı" kuruldu. 1lk önce fer­

m:ı.n okuııclıı

H '

sonra aşağıdaki eczalar uygulandı :

Karasakal'm başlıca koldaşlan olan Tipter lardan Yıınııs İ:mıailoğlu, Cıyangul ösekeyoğlu,

Kantöre,

Başkurt­

Karabaş ve Yakup

Kası!;oğlu . yü ksek taş direkiere mıhlanmış olan demir kazıkiara vu­ ruluular. Onbir kişi, bunlar arasında

"Karasakal"ın yedi yasavul'ıı

(muhafızı 1 , böğürlerine demir çengel geçirilmek suretiyle asıldılar.

8:5 kişiyi ipe çekerek astılar;

21

kişnin i kafalarını gövdelerinden ayı­

np sır ılda ı n. tak t ıla.ı·. Kıyamın elebaşılarından biri olan Alan-Cıyan­

guJ, Orenburg'a. getirilmeden önce kendi-kendini öldürmüştiL Bu de­ f<t, Lıtı ıııı cl<t ölii cesedini cezaya çarptırdılar; başını gövdesinden ayı­ np

Sll'lğ':t

taktılar. Lakin

cezalandırmalar

bununla bitmiş alınadı ;

birçok P.a!?lmrtlar, Orenburg'dan Sakmar kalesine

sevkedildiler ve

orada albay Palçikov'a, "tahkikat"ı devam ettirmek için emir veril­

di. Palçilwv ise, "t<thkika.t''ı şu yolda devam ettirdi : Eylfılün svn ya­ rısında biı· tepe

üzerinde elli Başkurdu sallandırdı; 150 Başkurdun

kafasını uçurdu ve idam edilenlerin karılarını ve çocuklarını

dağıttı. 3CO

Ruslara

kişi, Karasakal hareketine zor ve eebir altında katıştık­

larını söylemişlcr·, bütün suçlarını işkencesiz itiraf etmişler ve baş­ kalarını da ele vermişlerdi Bunların suçları hafif sayılarak, cezaları

da

"hafif' 'olmuştur: Bunlar kamçı ile dövi.ildükten, burunları ve ku­

laklan kcsildikterı sonra, sadık aksakalların nezareti

altında ya&a­

mak şartiyle l\öylerine yollannıışlardı. General Soymonov ise, ş<'kildcki "siy:ıset meydanı''nı Minzele'de kurmuştu ki,

1707

aynı senesi

lny:ı.mıııın rclıbcrleriııdeıı biri olan, ve "Deli" Petro tarafından affe­ dil<'n

son "Earasakal l<ıya.mı" günlerinde kendi u.lusunda (bölge­

\'('

simk' l sit:dn bir hayat süren Aldar !sekeyoğlu da oraya

getirilerek

i•laın C'dilmişti.

I"us ıniiclliflenlen Rıçkm·, Başkurt kıyamlarına dair hikayesini ı;;u sözlerle bitirmektcdir:

şiddetli

''1740

senesinde icra edilmiş olan bu gibi

ce.zalıır ve idamlar sayesinde Başkurt yurduna. dehşet salındı

ve l73S'it'ıı beri devanı edegelen Başkurt isyaııları, şu

1740 senesin­

de taınaınE>n ba-<>tırıldı" (184).

BAŞKURTLARIN VERD1Gi KURBANLAR : 18. asrın 30. yıl­ la.rınclaki istiklal savaşları, Başkurtlara pek pahalıya mal olmuştur. Bir l<erc, ilin en ileri gelen (18 1)

78

''Orcnburg

rehrerleri, yurd

tarihi" adlı eseri.

menfaatlerinin en faal


müdafileri Ruslarla mücadele sırasında mahvoldular. Ya:lnız Rıçkov tareafından toplanılmış olan resmi bilgilere göre, Başkurtluk Tiirkle­ rinden, 1735'ten 1741 yılına kadar cereyan eden savaşlarda mahvo­ lanlar, idam edilenler, zindanlarda ölenler, BaJtık ·kıyıları alaylarına askerliğe, gene cralardaki Rugervik !imanın a kürek cezasına gönde­ rilenlerle, köleliğe dağıtılanların sayısı 28.491'e çıkmaktadır. Bunlar içinden 7.455 kişi idam edilmiş, 135 kişi kürek cezasına mahküm ol­ muş ve 2.882 kişi köleliğe i.Ueştirilmiştir. Savaşlar sırasında mahvo­ lanlar hakkında Rıçkov diyor ki: "Resmi istatistik, onların hepsini ', kaydedememiştir. Bu kıyamlar sırasında 696 Başkurt köyü yakılmış, yıkılmış, ceı.a olarak, :18.351 baş at ve sığır hayvanı müsadere edilmiş, 9.828 ruble 29 kapek para. toplanılmıştır'' (185). lSYANLARIN lÇTlMA! SEBEPLERİ : Yukarıda Başkurtluk kıyamJarının iktisadi-siyasi sebeplerini göstermeye çalıştık ; fal{at bu kıyamların baş göstermesinde Rus hükümetinin dini tazyikleri ve baskılan da az rol oynamış değildir. Misyoner papas Yefim Malov, bu münasebetlc şunları yazıyor: "Ta 18. asrın iptidasından beri, müs­ lümanlar imrenilecek bir durumda değildiler. 1. Petro'nun, mahiyeti bizce çok iyi belli olan kanunları, tabiatiyle, müslüınanJann Ruslara karşı miinasebetlerinin iyileşmesine hizmet edemezdi. Bir de, 1731 senesinde Züyc şehrinde bir misyonerlik komisyonunun açılınası da, müslümanları Ruslara karşı tedbirler aramaya sevketmiştir" (186).

{185)

Bnşkurtluk Türklerinin çarpıldıkları cezalarla, onların verdiği kıLrhan­

lam dair malümat, V. Vitevskiy'nin adı yukarıda yazılan eserinin I. cildiyle,

Prof.

N. Firsov'un "Eski Kazan padişahlığının yerli nhalisi yeni Rusya'da" adh eserin­ den alınmıstır.

(186)

"Yeni dönmeler kontorası"

adlı

eseri, s. 167.

79


VI

MÜSLÜMANLARA KARŞI DiNI BASRILAR Bu devirde Kazan ülkesinin yerlilerini, zahiren ve resmen olsa da, hıristiyanlığa döndürmek için alınan genel tedbirlerden başka, müslümanlara kar§ı ayrıca §iddetli baskılar da yapılıyordu. Bu bas­ kılardan biri, Rus çarları ve imparatorlarının öteden beri maruf olan bir çeşit barbarlığı idi ki, o da cami ve medreseleri yıkmaktan-yak­ maktan ibarettir. N. Firsov, Rus imparatoriçelerinden Anna lonov­

..

na ve Elesabeth zamanlarındaki misyonerlik faaliyetinden bahse­ derken, arada diyor ki : "Bu memlekette islam dininin kuvveti, onun . halk arasında dayanması molla (hoca) ların nüfuz ve tesirinden · ileri geldiği; mollaların tesiri ise, yalnız ibadet yeri olmayıp, vaız ve talim yeri de ola.n camiler vasıtasiyle muhafaza edildiği görülün­ ce, memlekette islamın şu dayanağını sarsmak icap ediyordu" (187). İşte, bundan dolayı 1742 senesi Kasım ayının 19'nda çıkmı§ olan Se­ nato fermaniyle, Kazan vilayetinde yeni tesis edilen, hele yeni dön­ melerin yaşadığı köylerele bulrman camileri yıkmak emredilmiş ve yeni camiler açmak menolunmuştu. "Yeni dönmeler kontorası"nın faaliyet alanı olan Kazan, Simbir, Astrahan ve Varonej viHl.yetlerin­ de, buna (yeni camiler açılmasına) meydan vermemek hakkında sıkı tenbilllerde bulunuldu (188). İşte, bu ferman gereğince, 1744 yılının Haziranına kadar olan iki yıl içinde, yalnız Kazan vilayetinde 418 ta­ ne cami ve mescid tahrip edilmişti (189).

ÖTEKi BASRILAR : 1740 senesi ll Eylul fermaniyle, yeni hı­ ristiyanlar vergilerden, angaryalardan ve askerJikten muaf tutulu"Eski Kazaıı padişahlığının yerli ahalisi yeni Rusya'da". s, 179. Y. Malov: "Yeni dönmeler kontorası hakkında", · s. 126. Malov mezkur eserinde, bir Kazanlı Türk'ün elindeki yazma mecmu­ adan alarak Arap harfleriyle şu sözleri nakletmiştir: "Minğ de yiti yüz de kırk üçte mescidler bozuldu, az kaldı. At yılı irdi; Peter kızı Yelisavet şah irdi. Sonğ kiri yasarnağa uluk emretti, Allah'nınğ emri ilen". (187)

(188) {189)

80


yor ve affedilen vergi ve angaryalar, eski dinlerinde kalanların sırtı­ na yükletiliyordu. Halbuki yeni dönmeterin sayısı gün geçtikçe artı­ yor· ve eski dinlerinde kalanların durumu da o nisbette ağırlaşıyordu ; şikayetler çoğalıyor, vergiler korkunç surette artıyor, hayat ağırJığı yüzünden insanlar ormaniara ve ücra yerlere kaçıp gidiyorlar, yerle­ rinde kalanlar dahi, son derece perişan oluyorlardı (190). Bu müna­ sebetle Firsov diyor ki: "Putperest ahalinin hemen-hemen tamamı ortodoksluğa geçmiş, yalnız muhammed! Tatarlar direnmekte sehat gösteriyorlardı. İındi daha ziyade onlar üç yıJ müddetince herbir yeni hıristiyan için vergi ödemeye, hem kendileri, hem ötekiler için kur'a neferleri vermeye mecbur oluyorlardı" (191). KAZAN MÜSLÜMANLARINDAKİ METANET : İki imparato­ riçe devrindeki Rus papaslarının dini cephedeki genel taarruzlarına karşı, Kazan müslüman Türklüğü ne derece dayanabitmiş? Bu soru­ ya N. Firsov şöyle cevap veriyor : "Müslümanları hıristiyan yapmak, pusperestleri döndürmek gibi kolay bir iş olmamıştır. İdiJboyu müs­ -lümanlığı 16. ve 18. asırlarda da Rusların ''nurlanclırma" teşebbüsle­ rine daima şiddetle mukavemet etmişti; şimdi de (yani 18. asırda da) bu alandaki hücumları, tahsine değer bir metanet ile defetmiş­ tir" (192). Kazan müslümanları arasında Rus misyonerlik faaliyetinin mu­ vaffak olarnamasını N. Firsov şu şekilde izah etmektedir: "Bu, her şeyden ziyade islam ruhanllerinin hayat tarzından ve onların müslü­ manlar arasında tuttuğu mevkiinden ileri geliyordu. Bir insan cemi­ yetinde ruhanilerin bulunmasından maksad ne ise, onların ruhanile­ ri o maksada ulaşmak için gereken teşkilat ve mevkie malik idiler. Ortodoks ruhannerinde ise, ne bu gibi teşkilat, ne de böyle bir mev­ ki vardı. Rus papası, mahalle ahalisinin fikri sorulmaksızın tayin edildiği halde, müslüman hoeası her zaman halk tarafından seçiliyor­ du ve bundan dolayı imarnın menfaatleri, onu seçen ahalinin menfa­ atleri ile sım-sıkı bağlı olurdu. Bizde okuma-yazma hilmiyen cahil papaslar az olmadığı halde, hocalar ruhaniyet ödevlerini başarmak için gereken tahsili görmüş kimselerden seçilirdi" (193). "Bu gibi teş­ kiLata ve il içinde bu gibi nüfuza malik olan ve bağımsızlık günleri­ nin hatıralarını unutmayan ve halkı da bu bağımsızlık hatıraları ile (190)

S. Solovyov: ''Rusya tarihi", c. 23, s. 15.

(191)

N. Firsov'un

(192)

Gene orada, s. 127.

(193)

Gene orada (Sey�·nh Lepikhin'den rivayet) s, 177.

aynı

eseri, s. 208-209.

81


terbiye eden ruhanilerin (islam hocalarının l elinden manevi evlfıd­ larırıı lwpm:ı.k kolay bir. i� değildi. Tersine, bu hocalar, kencUleri epey başarı ilc putperestler ve Juılta hıristiyanlar hesabına manevi ralye­ sini çoğa.ltrnaya çalışırlar ve bundan dolayı çarpılacakları cezalardan asla yılmıyorla.rdı. Hiiküınetin şiddetli takipleri, bu islam propagan­ thsım, ihtimal bir parça. gevşetmiştir; ancak müslümanları hıristi­ yanlığa döndi.innck işinde hiçbir tedbiı·iıı, göze çarpan bir faydası gö­ ri.ilrneınifŞtir" ( 194).

Yukarıda, iki kavırıin ruhanilerini kıyaslamadan anlaşılıyor ki, zanıaıılarcla Kazan Tiirklcrinde medeniyet derecesi, Rusların mede­ niF•t. dcreecsinden daha yüksek olmuştur. Buna dair, bir Hus miiel­ lifin şchndctini dalıa dinleyclim. 18. asıı·da Kazarı 'Ti.irl< .köylerini zi­ yaret etnıi:ş oln.n Rus suba.yı J{ıçlwv ( 195), ora Türklerindeki eğilim ve� öğretiın işlerine dair şöyle yazıyor: "Tatar ( i öylerinin çoğundan geçerken, onların çocuklarını terbiye edişine dikka.t ettim ve gördüm ki, onların çocul< terbiyesi hususunda övülmeye değer usulleri vardır. Çocuklara til. kL'tGük ya�ından başlayıp, din hükümlerini ve insanJık ödevlerini öğretirler. Bunun için hemen-hemen her köyde bir mabed ve çocuklar i<;in bir mektcp bulunmaktadır ki, muallimi de köyün ho­ casıclır. Çocuk mcktebe girince, hoca. .ona Tatar ve Arap dillerini öğ­ retmeye başlar; sonra şeriat kaideleri ni gösterir ve mukaddes Kur'­ arı'ın inceliklerini anlatır. Bu gibi talim ve terbiyeden, kız çocukları da mahrum kalmazlar" (196), o

Rusların 18. asırcia Kazan ülkesindeki misyonerlik faaliyetinin içtima1 ve iktisadi neticeleri hakkında N. Firsov şu sözleri yazıyor: ''18. a•;;-m 'lO. yıllarında, hilkumet tarafından ileri sürülen "nurlan­ dırnıa." meselesi ve onu tatbik etmek için kullamlan usuller, hıristi­ yanlığ·ı 1mbul ctmiyen gayri Rusların, yalnız dini akidelerine temas etıneyiı_.'. onların i\;timai hayatındaki başka eihetlerde de derin izler bıral<rri!fiÖr. Şöyle ki: Bu ''rıurlandırına'' hareketinden dolayı, pek t;(ık canıi yılcılclıktan, birçok talim yurtlan kapatıldıktan ve hıristi­ yanlığa gcçcnlcrle eski dinlerinde kalanlar arasında derin husumet pPydH. olduktan başka, bu hareket, diğer elverişsiz içtimai ve iktisadi lıa!lcr ile birlikte, onların (yedilerin) maddt refahını dcı temelinden <>arsını�tır. Onlcır, öz topraklarını bırakıp, başka yerlere göçüp-gitı l!l·l l

\ 1!)5J

Aynı eseri, s. 146·1.4!). Bu. başka bir eserin sahibi olan

Petro Rıçkov'un oğlu

kO\·'dur. ( l \lGJ

82

''Yüzbaşı Rıçkov seyahatının ,gündelik notlan'', s.

5.

Nikola Rıç­


meye mecbur olurlar: hıristiyanlık kabul edenlere verilen imtiyazla.r yM�ünden, sırtianna yükJetilen yeni ağırlıkları taşımak z·oumda ka­ lırlardı. Tabiidir ki, onlar hükümetin bu tedbirlerine karşı ses çıkar­ maksızııı boyun eğme2ilerdi" ( 197 ) . Firsov

devam ederek diyor ki:

"Bu nıırlandırma'' hareketi, yalnız müslümanların içtima1 hayatına ueğil, bütün ülkenin umumi hayatına da tesir etmiştir. Olağanüstü gayret giidücülükle ileri sürülen "nurlandırma" teşebbüsleri, hükü­ met için de türlü-türlü ınüşkilat yaratmış ve gerek hıristiyan olanla­ gerek eski dinlerinde kalanların içtimai-iktisad1 hayatında biiyük

rın,

bir karışıklık doğurmuştur. Dinlerini değiştirenler, yalnız

bu

yüz:

den bin bir tiiı·iü zahmetler çekerler, bunlarm Rus köylerine nakle­ dilenleri, Huslann ve Rus memurlarımn tazyiklerine, yerlerinde ka­ lanları ise, müsliimanlıkta kalan kardeşlerinin baskısına uğrarlardı.

EJ.İSABETH HÜKÜMETİNİN MECBUR! YUMUŞAMASI: Ka­ zan müslümanlarının her yandan işitilen şikayetleri, onların ayak­ lanmalarından kuşkulaıuna, Elisabeth hükumetini bir parça insafa dönmeye mecbur kılmış. Rus memurlarının dini baskıları, Rus ru­ hanilerinin islam mukaddesatma saldırışları, Kazan müslümanları­ nın bu saldırışlara büyük bir sebat ve metanet ile karşı koymaları, azaıni bir şiddetle mııkavemeti, 1755 yıJına kadar devam etmiştir ki, bu tari·hte, umum müslümanların galeyanı ve Başkurtlukta alevlen­ miş olan yeni bir kıyam, kudurmuş Elisabeth ılıükümetini bir parça ayıltmıştır. Adalet ve insanlık

duyguları değil de,

yalnız şu ciddi

olaylardır ki, azgın Rus "nurlandırıcıları"nı kendilerine gelmeye, Rus hükfımetin.i, Kazan müslümanlarını son derece perişan eden ağır vergileri eksiltmeye, dönmeyenleri zorla yerlerinden sürmekten, mescid ve medreseleri yıkmaktan vaz geçmeye mecbur etmiştir.

( 197 ı

Aynı eseri, s. 204.

83


VD

BAŞKURTLUK'TA 1755 AYAKLANMASI 18. asrın orlalarındn. asıl Kıı.7.an Türkleri, Rus mezalimine elde silah karşı koyabilecek durumda değtldiler Çüı1kü o giinlerde Ka­ .

zan tilkesinde Rus egemenliği sağlam yerleşmiş, Kazan şehri, İdil ve Ural bölgelerinin baş askeri iissiine çevrilmiş idi ki, orada büyük mikdarda askeri kuvvet bulunduruluyordu. Buna rağmen, taham­

mülleri tiikerımiş olan Kazan Türkleri ı 748 senesinde Rus hakimi­ yetine karşı ayaklanmaya ha7..ırlanmışlardı (198). L·akin Kazanlıların bu fikri, hükümet ajanları tarafından meydana çıkarılmış ve Kazan'a tezelden yeni. askeri fırkalar getirilmiş idi ki, bu askerlerin bir kısmı şehrin Tiirk mahnllesine, diğer bir kısmı da şehirden 40 çağırım me­ safede bulunan Tiirk müslüman köylerine yerleştirilmişti (199) ; üs­ telik, Tiirk köylerine birçok easuslar da gönderilmişti. Bu gibi ted­ birler sayesinde, kıyamın önü alınmış idiyse de, hükumet, müslü­ manlar hakkındaki kör siyasetini tatbikte devam edip duruyordu. O günlerde Rus misyonerlerinin "nurlanclırma" faaliyeti Başkurtluğa da yayılmış bulunuyordu. insafsız sıkıştırmalar ve baskılar ile hı­ ristiyanlığa döndüriilmiiş olan B�kurtlara, dönmek istedikleri hal­ de, eski dinlerine dönmeye müsaade edilmiyordu. Çokluk, onların baba-dedelcr dinine dönmek hakkındaki ricalarına kulak asılmaz ve b:ızan bu gibi ricada bulunanlar cezaya bile çarptırılırlardı (200) . N. Firsnv, Başkurtların 18. asır ortalarındaki durumunu anlatırken, amda şu sö?.lt>ri de yazmaktadır: "Şimdilik onların yalnız dinleri Rağlam kalmıfitı. Lakin ona da darbe indirilmek üzere idi. İdilboyun­ clan. camileri yıkmak, hıristiyanlığı kabul etmiyenler için vergileri ,

ağırlaşlımıak. dcdcler yurdundan uzaklaştırmak haberlerinin ve yar­ dım diliyPn s�slerin gelmesi, Başkuıtların kaygısını arttırdıkça art-

84

( l!lll l

V. \'itt•vskiy: "!.

(199)

Gene orada, s. 847.

(200)

N. Dubrovin:

Ncp\liycv

ve Orenburg ülkesi", c. 5, s. 845.

"Pugaçov ve koldaşları", c. 1, s. 225.


tırıyordu (201). Y. Malov,

18.

asrın 30. yıllarında vukua gelen Baş­

kurt kıyamlanna dair düşüncelerini anlattıktan sonra, arada şu söz­ leri de söylüyor: "Lakin şunu da kaydetmek gerekir ki, Başkurtlar ve genelee müslümanlar, din uğrunda mücadeleye yeniden başlamak niyetiyle muvakkaten sükfm

bulmuşlardı. 18. asrın

40.

yıllarından

itibaren, Rusların Tatarlar ile olan münasebetlerinin mahiyetini ve müslümanlar için tehlikeli günlerin hülill ettiğini yukanda gördille İşin bir felaketle neticelenmesi icap ediyordu ki, o da di"

(202).

vukua

gel­

t

öte yandan, Rusların idari ve iktisadi haksızlıkJan da Başkurt­ ları az kızdırmıyordu. Başkurtların eski idari muhtariyeti, günden­ güne kırpılıyordu.

1754

senesinde Başkurtluk'ta, tuz tekeli kanunu

uygulanmak istenmişti ki, bu kanuna göre, Başkurtlar yasak (vergi) ödemekten muaf tutulacaklar, fakat tuzu hükümetten satınalmaya mecbur olacaklardı. Halbuki eskiden onlar tuzu, ülkelerinde eksik olmayan tuzlu göllerden çıkarıp kullanıyorlardı. Bu tuz tekeli kanu­ nundan pek mütcessir olan Başkurtlar, tuzu Rus hazinesinden değil de, "AlJah hazinesi''nden alacaklarını ilan etmişlereli

(203).

Bundan

başka, Rus memurlarının ri işvetçiliği, istibdadı, azgınhğı, hükumet işlerindeki süriinceme, hep Başkurtları taşkınlığa götürüyorrlu (204) . Bu münasebetle V. Vitevskiy diyor ki : "Başkurt kıyamlarını bas­ tırmış 'Olan kimselerin gaddarlıkları da bunlara ilave

edilsin;

Baş­

kurtlara karşı KiriJlov'un, aşırı şiddetli tedbirleri, Sergiyev, Khokh­ lov, Aristov, Tefkilev gibi adamların gaddarlıklarını hesaba katınaz­ sak bile, daha yakın zamanlarda Soymonov ve Urusav'un emirleriyle, kardeşlerinin ve babalarının dilleri, burunları, ayak ve ellerinin ke­ siJdiğini, diri-diri kazığa vurulduklannı, zindanlarda açlıktan öldü­ rüldüklerini Başkurtlar henüz unutmamışlardı" (205).

1755

yılının Mayısında BaŞkurtlar ayaklandılar. Bu sefer kıya­

rnın rehberi Abız Abdullaıh ("Batırşa;h") Alioğlu idi. (201)

Gene orada. s. 226.

(202)

"Yeni dönmeler kontarası hakkında", s. 168 (Malov bu sözüyle 1755

kıyamını ima etmektedir).

(203)

N. Dubrovin'in aynı eseri,

(204)

V. Vitcvskiy'nin aynı eseri, c. 5, s. 850 ve Dubrovin'in aynı eseri, c. 1.

(205)

V. Vitevskiy: c. 5. s. 858.

s. 255.

c. 1, s. 205.

85


•.

Bir Başkurt köyi.i

ABIZ BATIRŞAH VE TASARILARI : Zamandaşlarının şehade­ tin<. ' göre, 55. yıl Başkurt isyanının rehberi olan Batırşah, akıllı bir kimse olup. iyi yetişmiş bir hoca ve Rusların uzlaşmaz düşmanı idi. İsyanın başlamasından çok önce o, Başkurt ülkesini baştan-başa do­ lnşnıı'i; küçükleri okutmuş, büyi.iklere nasihatler vermiş, ahali ara­ sındaki sözlere ve şik.iyetlere kulak vermiş, kendisi söylemekten 7-i­ yade başkalarını dinlcmiştir. O, güzel ve tesirli söz söylemekte de mümtaz idi. Batırşah, Kazan Türkleri ile de, Kazak-I<ırgızlar ile de münasebctler kurmuştu. Onun ajanları, Kazan ilindeki müslüman köylerinde de, Ka;r.ak-Kırgız bozkırlarında. da dolaşıyorlardı. O, Rus egem enl iğin� karşı, yalnız Başkurtluk Türklerini değil, Avrupa'nın gi.ineycl·oğusunda yaşayan bütün Türk müslüman unsurunu ayaklan­ dırmayı tasarlıycırdu, her tarafa heyecan uyaııdırıcı mektuplar ya.y­ nıış ve bir de uzun ve tesirli bir beyanname çıkarmıştı (206). Batır­

şah bu twyannamesiııde, müslümanların Rus istilasından evvelki du­ rıırntınu açıkça tasvir eyledikten sonra, onların Rus boyundurub'U al­ tı na di.iı:ımclerinden sonraki feci hallerini beyan etmektedir. Yaban · cılann tesiri ilc değişmekte olan ınüslüma.n içtimal dirimini tahlil cclf'rek, müslümanların Rus mezalimine katlamlıklannı, Ruslarla. ka1 20G) Bu pek önemli tarihi belgenin rusça tercümesi. Petcrsbur(!'da devlet <ır�i,·indc muhııf:\za cdilmekteymiş. Vit.evskiy bu lercümeyi. mczkür eserinin 5. cilrline kattığı iliiY<'d� olduğu gibi nakktmiştir.

86


rışıp-ka.ynaşarak, dinlerini bile

değiştirmekle olduklarıru yana-ya­ birlik yokluğuna üzülüyor, "kendi için­ de anlaşma ve birlik bulunmayan bir kavimele ne gibi iyilik ve ne gi­ h: ivi iıkı�'?t olabili:-':'" diye soruyor. Beyannamesinde Rustarın elini kıla anlatıyor, Ba11kurtlarda

bozkırlan sırııı·larına kaleler ku ran

Rusların bundan maksadiarının v.s. gihi şr.hirlr.rin miisliimanlarını dıt C'le geçirrnC'k olduğunu ve Husların hedefinin. Ba�loırUaı·Ja Kazaklatın arasını aça­ rak, biitiin müslüman yurtlarını zaptetmek olduğunu anlatmaktad1r. 11ııh·ır:ı.

'f'nf)k r. nt

BATIRŞAHA KARŞl GL. NEPLÜYEV : O günlerde Orenburg İ. Neplüyev idare ediyordu. Batırşah kıyamını bastırmak öde-vi de ona yüldeti.lmişti ki, o, bu yolda askeri kuvvet, aldatmak, sahlccilik, satınalmak, lütuf ve gaddarlık gibi çarelerin hepsini kul­

ilikesini Gl.

lanmış ve Batırşah'ın da tahmin ettiği gibi, Başkurtlarta Kazakların arasını � ! ek ustalıkla açabilmiştir (207). Neplüyev, Orenburg ahundu

İbrahim AbdUrrahmanoğlu adına, Başkurt yurduna ve Kazak boz­ kırlarına a.hunrlu"

uydurma beyannameler yayınıştı asla haberdar değildi (208).

Bn.tır·şah,

ki, bunlardan "Orenburg

bıı kıyamı büyük bir ihtiyat ve dikkat

zı l'iamıştı . Ruslara karşı mücadele fikri, Başkurtlar

yaygın idiyse dı.

18. asruı

ile,

gi1.lice ha­

arasında

pek

de, iki tarafın kuvvetleri arasında pek büyük fark var­

ortalarında, artık Başkurtlukta pek çok kaleler kurul­

mu� ve silahlı adamlar tarafından korunmakta olan im alath aneler bulunmaktaydı. Batırşah kıyamı patlak verdiği sırada, Neplüyev'in emri altında 24.357 kişilik bir ordu vardı ki, bunun 13 alayı munta­ zam askerlerden teşekkül ediyordu (209). Bundan başka, Cayık ve Don Ka�aklarından ve Stavrapol mürted ( hıristiyanlığa dönmüş (207)

Gl. Ncplüyev'in halıraları ("Russkiy Arkhiv'' dergisi, yıl 1871: sayı 4).

Bu hilı::iler, Ncplüyev'in hiitıralarından alındı. General. "Orenburg ahundu" demek­

Ic yctinip. isim zikrctmiyor. Ben bu ismi "Russkiy Arkhiv'' dcrgisin(IC, g<'ncralin hatıraiAı·ını yayıniayan Maykov\ın çizgi altındaki biı· notundan nldım. O, böyle tah­ min ediyor. (208)

Gl. Neplliyev'in hstıraları, s. 669.

(209)

V. Vitevskiy'nin aynı eseri:

c. 5,

s.

861.

87


olan) Kalmıklarından da biner, cem'an

3 bin kişi celbetmişti (210). 1755 senesi 20 Ağustosunda Senatoya başvurarak birkaç alay takviye istemişti. Bu isteğe göre Senato, Orenburg'a 3 dragıın (atlı) alayı göndermeye karar vermişti · ki, bu 2700 mızrak teşkil ediyor­

Bir de •

du

(21l).

Bu suretle Neplüyev'in BaşkurUara karşı sürdüğü asker­

lerin sayısı

kendi sözlerine

bakılırsn.

de kıyamcılara

30 binden de eksik değildi. Neplüyev'in (212) bir kısım Başkurtlar ile Tipterleri

karşı ayaklandırmaya muvaffak olmuştur.

BAŞKURTLARIN YEN!LMES! : Batırşa.h, E:azan vilayetinde­ Kazak-Kırgızlann cta yar­

ki müslümanların cla baş kaldırmasına ve

dımına güvenmişti. Fakat onun umutları gerGckleşmedi : Kazan şeh­ ri yöresi Rus askerleriyle doldıığundan, Kazanlılar ayaklanmaya cc­ caret edemediler ve Kırgızlar da BaşkurUara ehemmiyetli yardımda bulunarnadılar. Çünkü "Kiçi cüz" (Küçük

Orda) 'Un

Neplüyev'e sadık

ham ve aksakalları, bu gibi yardıma taraftar değildiler

(213). Nep­

lUyev'in iyi silahlanmış olan askerleri, ·Başkurt ülkesine her yandan akın ederek, gelişi güzel, ne ele ge«rnişsc, onunla silahlanmış olan kı­ yamcı kümelerini mahvetmeye başladılar. Evvelce de Başkurtlar ile aralarında kimi iktisacli meselelerde tezadlar

bulunan ve Neplüyev

tarafından da her türlü iktisadi vaidlerle loşkırtılan Mişerlerle Tip­

t{'r!crin bir kısmı. kıyamcılan araştırmak ve koğuşturmak hususun­ da Rus askerlerine yardım etmiştir. Bundan dolayı

kıyamcılar zor

bir duruma diişt.iilcr. Bir kısım kıyamcılar artık dayanamıyacaklarını görünce, Kazak-Kırgızlara sığınmak, kabilse, onlardan yardım alarak Ruslarla dövüşmeyi devam ettirmek düşüncesiyle geri Başkurtluğa dönmek için Cayık

(Ural) ırınağına doğru çekildiler. Ancak Nep­

liiycv. kıyamcıların

Kazak bozkırlarına çekilmek ihtimalini göz önün­

de tuttuğundarı, onların Cayık nehrini geçmelerine mftni olacak çarc­ leri de düşünmüştü. Ve bu yüzden pek çok Başkurt, Ural nehri ge­ çitlerinde Rus Kazaklar iyle Kalmıklar

tarafın.dan yok

edilmi§ler­

di ( 214). Bununla beraber, beş bin kadar Başkurt, Kırgız1ara kavu­

şabilmiş idiyse de, bu kardeş halk, onları kucakla değil, bıçakla kar­

şılamıştı.

\.1.

( 2 1 J.J

V. Viwvsl<iy'nin aynı eseri. c. 5, s. 862.

(2121 ı 213)

Gen<' orada, s. 667-668.

(214)

88

Nqıliiy<>v'in hatıralım {"Russkiy Arkhi,·" mecmuası, yıl 1871,

12101

,., ı. s. liC.!ll.

Gl. Ncplüyev'in hiitıralıırı, s. 669-670.

Gl. Neplüyev'in hatıraları, s. 670.

sıı-


BATIRŞAH'IN SONU NE OLDU? Kıyamın b�ı Batırşah, bazı en yakın dosttariyle birlikte ormanlarda, dağlarda saklanmak sure­ tiyle vakit geçiriyordu. Senato ı755 yılı Ekiminde çıkardığı bir fer­ mamnda, Batırşah'ı yakalayana

500 ruble mükafat vadetti ; ertesi

senenin 6 Ağustosunda çıkan diğer bir fermanında ise, mükafatı iki misline çıkardı. Aynı yılın

8 Ağustosunda "Usu Yolu"nda, Ufa şeh­

rinden ı50 çağının uzakta Azik köyünden seksenlik Mişer starşina (aksakal)

Süleyman Divayoğlu, Batırşah abız'ı

burg'a yolladı. Oradan, yurtsever abız, aynı yılın

yakalayıp güzünde

Or<.'ıı­ Peters­

burg'a "Taynaya kantseleria"ya (yani o zamanın "Çeka"sına) 3ev­ kedildi. Ancak yollarda hastalandığmdan, onu bir müddet va'da alıkodular ve sorguya çektiler. Sorgu sırasında

Mosko­

imperatoriçe­

den ba.şka kimseye •hiçbir söz söylemiyeceğini anlattı ise de, ona im­ paratoriçenin kendisini kabul edemiyeceğini ve "sırlar"ını imparatu­ riçeye yazı ile bildirmesini söylemişler. O zaman Batırşah, kapalı zar­ fın açılmadan imparatoriçeye teslim edileceğine dair Senato baş sek­ reteri Khruşçev'c yemin eltirdikten sonra bildiklerini yazıp vcrmi� ve sonra kendisi Moskova'dan Pctcrsburg'a yollanmıştıı·. 1757 senc­ sinde soruşturması tamam olduktan sonra, Şlisselburg kalesine ka­ patılmıştır ki, orada ellerine ve ayaklarına zencir vurulmuş halde ay­ rıca bir nöbetçi muhafazası altında tutulmuştur. Batırşa:h, orada tam beş yıl kalmış ve ı762 senesi 22 Temmuzunda, güya kaçmak te­ şebbüsünde bulunurken yakalanmış ve o esnada, güya, asla madan ve yaralanmadan düşüp ölüvermiştir. !şte, 1755

vurut­

kıyamının

kahramanının akıbeti böyle olmuştur. Karısı da tevkif olunarak, çocuklariyle birlikte "Ufa kançlaria­ sı"nın sıkı nezareti altında bulundurulmakta idiler. ı766 yılının Mar­ tında, Batırşah'ın karısı, el ve ayaklarına zencir vurulup, iki ufak kız çocuğu ile beraber

Moskova'ya

gönderilmişti.

Ailenin ne olduğu

belli değildir. BAŞKURTLUK KIYAMLARI VE KAZANLıLAR : Kazan şeh­ ri, Moskoflar tarafından ı552 yılında alınmış, Kazan müslümanları üzerinde Rusların yaptığı dini ve içtimai tazyiklcr, yalnız ı755 yılın­ da bir parça hafifletilmişti. Bu iki olayın arasına tam iki asırlık bir zaman serilmiştir. Bunca uzun süren sıkıştırmalar ve baskılar cs­ na�sında pek çok Kazanlı Türk, Kama nehri ötesine, Başkurt ülke­ sine kaçmaya mecbur olmuşlardı. N. Firsov'a göre, Başkurt kıyam­ larını tertip edenler, Kazanlı mülteciler (kaçaklar) olmuştur. O di­ yor ki: "Gerçekte B�kurt ülkesi, Rus hakimiyetine boyun

eğmek

89


istemiyen, <'ski muhammedi nizarnların geri dönmesinden umudları­ ııı kes rn iyen T\azanlıların bir �1iistemlekcsi haline ge lmişti . Bu kaçak­

lar. kendile riyle beraber buraya şiddetli Rus düşmanlığı getirmişler,

ormanlık ve da ğlık ülkenin elverişli coğrafi şartlarına güvenerek, mii ­

<·ndelcyi lazclemişlerdi". Bu Rus müellifinirı fikrine göre, kıyamlan rastgele, tesadüfi ve mahalli olaylaı· olmayıp,

ma'nın beı·i. gerek öte

tarafında

bulunan ve Rus

Başku rt

gerek Ka­

egemenliğinden

memnun olmayan bütün unsurların müşterek işi olmuştur. i'ızcrinc o diyor k i : "Başkurtlulcta yaşııyan a ha linin lwı·i t.:ınıfındaki müslüm;ın ve

gen elee gayri Rus

a

,

Bunun

Kama nehrinin

b ali

ilc temaslarda

ve rrıiinası•hellcrck bulunması, hükÜm<'li ayrı::a uğra!?tırıynrdıı. Hı;s hiikümetinin uygulamak is tediği yeni nizarniardan memnun olmaya n nırınurlanıı kıyınçlarındaıı

(2t5l

iniiyen bu ahali, Karna'nın öte ta­

rafıııa. yeııi nizarniardan kurtulmak iGin bir sığınak gibi

bakmaya

ıdışmıştı. Genelce, Ba.şkurUuktaki, Ruslara karşı ayaklanma

ruhu

I<ama'nın beri tarafında. yaşayan gayri Ru sl ar ve hele Tatarlar ta­ rafından

körük lenmiştir

"

(2J6).

imdi. Türkleri mahvetmek devam rttirildiğini hatırl arsak

ğını

kor uyabilen

,

politikasının t a m iki asır

boyunca

bunca ınihnetlere k atlan ı p da

varlı­

bu Tiirk kiitlelcrinin metaneline hayran olmamak

kabil midi r ?

!lO

12151

1\ıyınç

( 2 1 f) ı

N. Firsov :

zulüm.

"E�ki KRztın pııdi�ııhlııiının yerli ahalisi yeni Rusya'da".


VIII İKİNCİ KATERİNA GÜNLER!

A PUGAÇOV lSYANI VE TÜRKLER İkinci Katerina günlerinde, 1773-1774 yıllarında

patlak

veren

"Pugaçov isyam"na, ben yalnız. ona şimalli Türklerin ve ba�ka yer­ lilerin katışması bakımından temas edeceğim. N. Dubrovin isimli Rus

müeı.tifi yukarıda sözü geçen 1755 kıyamından uzun-uzadıya bahset­

tikten sonra diyor ki: "Ruslar, madenieri bol Başkurt topraklarını zaptetmekte ve oralarda imalathaneler kurmakta devam ediyorlar­ dı. Mesela, bakır ve demir imalathaneleri sahibi ivan Tverdişev, Baş­ kurt Yolay'ın toprağını gasbederek. ilzerine imalathane kurmuştu ki, bu Başkurt, sonraları Pugaçov'un faal koldaışı olmuştur. Yerli ahali bu gibi yağmalara son derece dUşman göziyle bakıyor,

fakat açık­

tan-açığa karşı koyarnadığından, iyi gi.inleri bekliyor ve elverişli fır­ satı kolluyordu" (217). N. Firsov ise, "Pug:u�ovşçina" (Pugaçov

ha­

reketi) adlı eserinde (218), Pugaçov isyanından bir müddet önce İdilboyu ve Ural bölgesi yerli · ahalisinin durumuna dair şıı sözleri yazmaktadır: Çirmişler ve

"İdilboyunda da Tatarlar

(Kazan Türkleri, A.

T.).

Çuvaşla r pek fena yaşıyorlar<iı. Bunu, onların meşhur

"Katerina komisyonu"na

(21!3)

giden sayi a viarın a

verdikleri

tali­

mat göstermektedir. Onlar bu talimatta, makam ve riitbe sahibi olan

kimselerin cebir ve zulümlerinden acı-acı .şikayet ediyorl a rdı. Yerli

rençberlere açıktan-açığa zorbalık edenler, yalnız Rus emlak sahip(217)

"Pugaçov ve koldaşları", c. 1,

(218)

Pctersburg, Wolf şirltcti ne�l'İ.

�.

277.

(219) İmparatoriçc Ikinci Ksıtcrina tarafından 17G7 yılında toplanmış ve 177•1 senesinde d:ıi(ıtılmış olan "Yeni kımunlar tnsnı·ıları komisyonu"dur.

91


ieri olmayıp. Rus rençperleri de onların izinden yürüyorlardı. Bu so­ ııuııcular (Rus rençperlcri ) , yerli rençperlerin tarlalarını, çayıl'lık­ lıtrını ve ormanianın zaptediyorlar ve bu gibi zerbalıklardan şika­ yetler daima neticesiz kalıyordu. Bu gibi yağmalar sonucunda bazı "yasaklı" köylerinde, ahali büsbütün topraksız kalmış ve vergileri ödeyemez hale düşmüştü. Yerli ahalinin topraklarını gasbetme, yerli ahali arasında köy proletaryasının vücuda · gelmesine de sebebiyet vermiştir ki, böyleleri geçinmek için köylerini bırakıp uzak yerlere

Asi Kazak sergerdesi Pugaçov yakaland.ıktan sonra kafest.e

92


gitmeye mecbur oluyorJardı ( 220). Tabiidir

ki, bu gibi bir hal, !dil

ve Ural bölgesi .gayri Ruslarını memnun edemezdi. Bundan dolayıdır ki, zadeler ve ağalar zorbalığından kurtarınayı müjdeleyen bir hare­ ket, onlar tarafından adamakıllı desteklenmiştir. Gerçekten, Pugaçov zuhur edip de, çoktan beklenen "elverişli fırsat" baş gösterince, Baş­ kurtlar "Don atamanı"nın (Pugaçov'un) ilk müttefikleri oluverdik� lerinden (221), bütün Başkurtluk, kıyam aleviyle tutuşmuş idi. Ba­ zı tarihçilerin fikrine göre, eğer Başkurtlar bunca ciddiyetle katışmış olmasalardı, "Pugaçov fitnesi" bu derece genişliyemezdi. Pugaçov,

Başkurtlara tam

bağımsızlık

vadetmiş ve Başkurt

topraklarına yerleşmiş olan bütün Rusları oradan kovacağına söz vermişti

dair

(222). Sahte im paratorun (223) bu gibi çekici vaidleri

ile kanatıanan Başkurtlar, mazlumların müşterek işi olan kıyamın, başarı ile neticelenmesinde olanca gayretleriyle zanlı Türkler ve

Kazan ülkesinin öteki

çalışmışlardır. Ka­

gayri Ruslan da "Pugaçov

hareketi"ne büyük bir arzu ile katışmışlardı . .1774

yılının

yazmda

Pugaçov, Kazan'a yaklaştığı sırada, Kazan ülkesindeki köylülerin ka­ tılması sayesinde, onun büyüdükçe büyüyen "ordusu" hatırı sayılır bir sayıya, yani 20 bine çıkmıştı (224). BAŞKURT SALAVAT YOLAYoGLU : "Pugaçov isyanı" günle­ rindeki .Başkurt kıyam hareketini idare edenler, Yolay ağa ile onun oğlu Salavat-Batır olmuştur. Ancak oğul, babasından fazla yarar­ lıklar göstermekle temayüz etmiş ve şöhret

kazanmıştır. Bu tarihi

sima hakkında, R. lgnatyev adlı bir Rus müellifinin ciddl irdeleme eseri olan miihim yazısından alarak, burada bir parça tarihi biJgiler vermek istiyoruz -·

(225). lgnatyev'i diniiyelim :

Salavat Yolayoğlu, yalnız Pugaçov'un

koldaşı

olduğundan

dolayı değ·il, Orenburg ülkesindeki Başkurtlarm ve diğer müslüman(220) N. Firsov: "Pugaçovşçina". (221) Aleksiy Levşin: "Kırgız-Kazak ordaları ve kırlarını tasvir", c. 2, s. 259, Petersburg 1832. (222)

Aşağıda anıl11cak olan R. İgnatyev'in yazısı.

Pugaçov kendisine imparatoriçe İkinci Katerina'nm boğulmuş olan ko­ cası Üçüncü Petro siisünü vererek meydana atılmıştı. (223)

(224)

N. Dubrovin: ''Pugaçov ve koldaşları", c. 3, s. 87.

(225) Bu yazı, Kazan üniversitesi yanındaki Arkeoloji Cemiyeti Haberleri dergisinin II. cildinde "Başkurt Salavat Yolayoğlu" başlığı altında çıkmıştır. İgnatyev bu konuya dair bilgileri Ufa vilayet arşivinden almıştır.

93

t


ların kıyammda ömı yaklık ettiğinden dol ayı da, 18. a.srın bell i-başlı r:w hsiyctl<>rinden sayıl malıdır. Bruıkurtlar, Salavat'ı bu güne kadar ha­ tırlarında tu tarlar : onun gücii, cesareti, kahramanlıkları hakkında

pı>k çok hikfıyelcr ve şarkılar dillerde cl'olaşmaktadır. Başkurtların ına güre, şarkıların çoğu hem irtiealci ( doğaç ) , hem şar­ kıcı olan Salavat'ın l«.>ııdisi tarafından tertip edilmiştir. Pugaçov is­ �·anıııııı arifesinde Ralavat henüz 20 yaşı nda idiyse de, o cesaretle, usta binieil i ldc ve sil .ab kullanmaktaki mehareti ve olağanüstü kuv­ \·etiyl!' taııınmışlı. Babası Yolay, 1768 senesinde Şeytan Ködii ilce­

a nlat tı kl ar

sinin ağa lığma oy birliğiyle seçilmiş idi. Yolay, sadakat maskesi al­

t ııırl;ı Huslı ığa l<arşı son ckrrc!' cliişm;ınlık hissi bcsliyor ve öç alma­ ya. ı:;ııs;ırnı!$

olup,

bu hissi oğlu Sa lavat' a da aşılıyordu. l'ugaçov, Baş­

kıırllıık't<t faaliyete geçince, mahalli memurlar, Salavat'ı bir takım Başk urUa ra baş tayin ederek, bir kısım pu gaçovcuları defetmek için

Or�n bmg taraflarına göndermişlerdi. Ancak Salavat, pugaçovcular­

la k arşt-karşı ya gelince onlarla ((arpışma yeri ne, kıyam cılara katıl­ mış ve doğTııca Orenburg ya kınındaki Berdi köyündeki Puga((ov'un karargahına gitmiştir. İgnatyev'in an lattı ğına göre, Pugaçov'la bu

ınülftkal

sı rası nda Salavat, Don atmarı ı nın Başkurtluk ve Başkurt­

lar Jı:ıkkındaki biili.in tasavvurlarını öğrenıniştir. �alanıl dcrhal faaliyete geçmişti ki, 1774 s enesinin Nisan orta­ larıııda onun koroutası altıııda, iki binden ziyade savaşçı bulunuyor­

du. Ondan sonn-t o, ayn-ayrı kıyamcı k ijmelerini kendi koroutası al­ tııırla birl<-ı;;liriyoı· Ye saftan çı kanların yerini yeni adamlarla dol­ duruyordıı. O. birl<aç defa meşhur general Mikhelson ile de çarpış­ ınıştı. Kıyamcılar, Usu (Osa) kalesini ı.aptettikten sonra, Salavat adı bir miidrle>t

"Ptı ga<:ov

kıyamı" tarihinden kayboluyor .

Pugaçov yakalandıktaıı sonra. Salavat, Baş ku rtlukta 'yeniden ortaya çıkmış ve onun ismi, müstevlilere dehşet vermekte devam et­ miştir. Lfıkin nihayı.>t, Rus alayları Salavat'ın mi.ifreı>.elerini yenip kt-ııtlisini saklanınaya mecbur ettiler.

1775 senesinde Pugaçov :Moskova'da vücudu dörde böllinrnek su­

retiyle (226) i dam edildikten sonra, Salavat da 1226)

yakalanıp,

Kazan

Bu "dörde bölme" amcliye�i. mahkümun dört uzvunu dört ata bağ­

alkın kuvvetle si'rrmdt suı·etiyle yapılıyordu. Bu ccz11landırma !)(l�lıcn hiiklimd:ır kat.illeri hııkkında FrMsa'da, İngiltere'dc, Almım­ y:ı'cl;ı. italyıı'd'\ "" Hıısya'da ıathik edilivordıı. MC'selii, Frıınsa kıralı TV. Hcmri'nin l:ını:ılt

ricl:ımı

,.c sonr:ı

�r·ldi

kat ili. nııılaas�ıp kntolik Rawıilluc dıı bu suret,lc idıı.m edilmişti.

94


şehrine "Sekretnaya kommissia'yıı, (Gizli komisyon'a) sevkcdil­ mişti. Babası Yolay da oraya yollanrnışlı. Baba ve oğul "Sckretnaya kommissia''da yalnız yedi gün alıkonmuşlar ve sonra Moskova'ya "Taynaya ekspeditsia"ya gönclerilmişler. Orada uzun boylu sorguya çekildiktE-n sonra s·oruşturmayı devam ettirmek için geri Orcnburg'a çeviriimişler ve bir müddet sonra Ufa'ya nakledilmişler. Baba-oğul hakkında soruşturma tamam olduktan sonra, mahkeme karannı ilan etmiştir: bu karar gereğince, baba-oğul "malum olan bütün cinayet­ leri için'' cinayetin işlendiği yerlerde kamçı ile dövüleceklerdi. Kamçı darbelerinin sayısı aşağıdaki tarzda böli.inmüştü : Yolay ağaya. Sim imııU\thııııesi y anı n da 40. Katav-1vanovskiy imalü.tlıaııcsi yaııııı ­ da 45, üst-Katav imalatlıanesi yanında 45, Orlovka köyünde 45, cem'an 175 kamçı darbesi indirilecckti. Salavat ise, Sim imalathanc­ si yaıııncla 25, Yolıı.y köyiindc 25. Knrasnoufim'de 25, Kungıır'da 25. Usu ırmağı kıyısındaki Yildek köyü yanında 25, cem'an 125 kamçı darbesi yiyecckti. Son cezalandırma yerinden, demek, Yolay­ ağa Orlovka köyünden, Salavat ise, Yildek köyünden, etlerine dam­ ga vurulup ve burun kanatları yarılıp, Ufa'ya. gönderilecckJcr ve ora­ dan da ebedi kürek <'ezasına katlanmak üzere, Baltık Denizi kıyısm­ daki Rugervik Jimanına sevkolunacaklardı. Yolay ile oğlu bu gadda­ rane kırbaç darbelerini kendilerine biçbir türiii tıbbi yardım göste­ rilmeksizin yemişlerdi. J 777 senesinin Ey.!U!ünde bu iki mahkum Ufa vilayet daireHİnc çağırılmışlardı. lşte, o sırad:.ı. mahkümlann etlerine damga vurutmadığı ve burun kanatlarının d a yarılmadığı görülmüş­ tü. Bu işleri başarma ödevi kendisine tevdi edilen Tret'yakov adlı memur çağınbp bunun sebebi sorulunca, memur damgaların, n�den­ se, siJindiğini, burun kanatlarındaki yarıkiarın bitiştiğini, çi.inkli dam­ ga demiri ilc maşaıun çok eskimiş olduğunu söylemişti. Derhal iki malıklımtın etlerine yeni damgalur bastılar ve burun kanatlarını da yeniden yardılar; 'fret'yalwv da memuriyetinden koğuldu.

MÜSLÜ1vfANLIKTA UZLAŞMA POLİTİKASI Rusya'nın aslen Alman olan "aydın" imparatoriçcsi !kinci Kate­ rina hükümdarlığının ilk günlerinde dahi, şimalli müslüman Türk din kişilerinin, mabed ve medreselerinin hukuki durumunda hiçbir deği­ şiklik husule' gelmemişti; yani onlar eskisi gibi, henüz hiçbir huku95


l<a malik değildiler. İkinci Katerina hükumeti, 1768 senesinde mabud "Yeni dönmeler kontorası''nı kapatmış, Anna ve Elisabeth'in islii­ ma karşı amarısız takip politikasından vazgeçmiş idiyse de, müslü­

maıılaı·ın

dini ihtiya,larına pek o kadar ehemmiyet vermiş değildi.

Bu kadın hiikümdarın hükumeti, müslümanlarla anlaşma ve uzlaş­ ma politikasını ancak "Pugaçov kıyamı"ndan on sene sonra gütmeye başlamıştır. Geçmiş günlerin t17crübeleri ve hadiseleri açıkça göster­ ıniştir ki. giiney-doğu Avrupa Türklerini tamamen ruslaştırmak ya­

hut hıristiyanlaştırmak asla kabil olrnıyacaktır. Onun için 18. asrın sonlarına doğru müslüman dünyasına kaq�ı lakayıd davranma poli­ tikasıııın faydası7.1ığı ve hatta za.rarlılığı g ün gibi ayan olmuştu. O i\amanın l<atmcrli siyasi-iklisadt halleri de bu alanda faal ve uzlaş­ tırıcı politika gütmeye icbar ediyordu. Bu hallerin bazılarını şimdi anintınaya başlayacağız :

I.

KAZAK-KIRGIZ

MESELESi :

Vaktiyle "Deli"

Petro, baş

dilmacı Aleksiy Tefkilev'e "Kazak-Kırgız Ordası salırada yaşayan ve tabansız bir ir ise de, bütün Asya ü lkel eri ve illerinin kapısı ve anahtarıdıl'" diyerek, eğer Tefkilcv bu Ordayı Rusya'ya boyun eğdir­ ıneyi i.istürıc alırsa, bu yolda harcamak üzere, kendisine bir milyon ruble ödenek vereceğini aniatmıştı

(227).

İşte, bu "anahtar", ansızın

Rusya'nın eline geçiverm.işti. Mesele şunda.n ibaret: "K.içi cüz" (Kü­

c.;iik Orda ) Kazaklarının ha nı Bulgayır (Ebul-hayır), Cungarya Kal­

mıklarının çapullıırından bizar olduğundan, Rus çarının himayesine sığınmaya mecbur olmuş, yani 1730 senesinde

İon

imparatoriçe

kız.ınıı başvurarak, kendi Ordasım Rus uyxukluğuna

(228)

Anna kabul

<>lmesini istemişti. Ancak Bulgayır bunun için iki türlü şart koşuyor­ du : 1 Haıılık payesini Bulgayır evladma hasretmek ve 2 Han -

-

için kara gi.in geldif, >inde, Or ırmağı ağzına kurulacak olan kalcde sı­ ğınak vermek. Ka7.a.k hanının bu ricası sevinçle kabul edildi ve onun isteğ·i Uzerine hanlık payesinin Bulgayır eviadına hasredileceğine dair

si.i7. verildi

ve hanın sıkışık hallerde sığınabileceği "Orskiy" kalesinin

l <'ınel i atıldı. Ancak hanları tarafından Rus çariçesine satılmış olan "Kiçi diz'' Kazakları, bu Rus uyrukluğunu asla tanımak istemiyor­ lar

\'C

hatta Rusların "güney ülkelcri"ne doğru ilerlemelerine mani geliştirmek, gerek

(ılınaya çalışıyorlardı. Halbuki gerek alış-verişi

si�·asi tecessUsleri ilerietmek için Orta Asya ile münasebctler mak, 18. asrın son yarısındaki Rus politikasının yüksek

g(l

(227)

N. Popov: "V. N. Tatişı;c,· \'C zamanı" ndlı eseri. s. 173.

(228)

Tabii�·ct, lebaalık.

kur­

amaçların-


dan birini teşkil ediyordu. Rus mliellifi Aleksiy Lefşin bu münasebet­ le diyor ki: "1752 yılında, demek E�lisabeth günlerinde, Rusya'nın Nurali (Bulgayır oğlu) ile münasebetlerinden maksad, asıl Kazak­ Kırgız işleri olmayıp, Hive, Buhara, Taşkent memleketlerine ve onlar ü11erinden Orta Asya'nın öteki kısımlarına, hatta o zamanlarda her çeşit servetierin kaynağı sayılan Hindistan'a kadar ticaret kervanla­ rı işletmek için yol açmak idi. Her ne kadar Hinclistan, Kazak boz­ kırlarından pek uzaklarda idiyse de, bu stepleri ele geçirmekle o uzak ülkeye doğru ilk adım atılmış olacaktır. l:şte b u yolda Kazak-Kırgız hanının yardımı Ruslar için pek lüzumlu idi" (229). "İkinci Kateri­ na'nın giittliğii bu siyasetin ba;şlıca gayesi, Tiirkistan'a ticaret ker­ vaııları işletmek ve Kırgız steplerini meskfın bir hale koymak olmuş­ tur" (230). Ancak bu gibi çalışıp-çabalarnalara rağmen, Türkistan ile alış-veriş münasebetleri 30 yıl müddetince pek az ilerlemişti. Bu­ nun sebebi de Kazak stcplerindeki "asayişsizlik" icli. Serkeş kır ço­ cuklarım Rus hakimiyetine silah kuvvetiyle boyun eğilirmek ve Orenburg'dan Kongrat'a ve Hive'ye, oralardan da Orenburg'a giden Rus kervanlarına kılavuzluk etmeye zorlamak pek de kolay bir iş değildi. İşte bundan dolayıdır ki, İkinci Katerina hükümeti 18. asrın 80. yıllarında Kazak-Kırgızlar arasına barış yoliyle sokulma (eski ta­ biriyle "huliHü muslihane") çarelerini aramaya koyulmuştu. 1784 senesinde Orenburg ülkesi genel valiliğine, aslen LifHi.nd tsveçmeı:inden ve anlaşılan, uzağı gören bir kimse olan baron lgis­ trom tayin edilmişti. Bu adamın uygun görmesi üzerine, İkinci Kate­ rina hükumeti 1785 yılından itibaren Kazak-Kırgız stepleri sınırların­ da bulunan Rus şehir ve kalelerine, hazine hesabına camiler tesis et­ meye girişmişti ki, aynı senede Orenburg ve Troyski şehirlerinde ca­ miler açılmıştı. Bu camiierin açılma haberini alan Çariçe, baran Igls­ trom'a mezklır yılın 14 EylUlünde gönderdiği fermanında şu sözleri de yazınıştı : "6 Ağustos tarihli ra}:Yorunuzdan, Troyski ve ören­ burg kalelerinde kurulmuş olan camiierin açılması haberini öğren­ dikten sonra asla şüphe etmiyorum ki, bu gibi umumi mabedler sı­ nırlarımız yöresinde yaşayan göçebe kavimleri de celbcdecektir. Bu hal ise, onları ileride serkeşlikteıı vazgeçirmek için şiddetli tedbir­ lerden daha tesirli olacaktıı·" (231 ) . Katerina, aynı yarlıkta genel · (229)

'·Kırgız-Kazak kırlarını ve ordalArını tasvir", c. 2, s. 200. s. 299.

(230)

Gene orada,

1231\

"Russltiy Arldıiv'' dergisi. yıl

1886,

kitap 3. sayı ll (Kont İglstrom ar­

şivi).

97


\'alisine, anılan şehirlerde ''Ka;-.an medreseleri tarzında Tatar med­

resclcri" tesis etmeyi, miis l i iman tacidcrin işlerine yarayacak ol an

kervansaraylar veya ticaret hanları kurmayı, "müslüman adetlerine göre, nasıl müııasip olacağını Tatarlardan öğrenerek" camiierin çev­ rcsirw t:ııı duvar çekmeyi de tavsiye ı>tmektedir. Yeni cami lerin , aha­ l i nin gelip-g-ilmesi için lwlaylıklı yer.lere ve mümkün olduğu kadar tü�·-ük. ho.tt:i. be!") bin kişi alacak derecede geniş inşa edi lmesine ehem­ mi�-C'I wrıncyi f'mr<.>tmcktcdir. Çariçe, Ka7.ak-Kırgı;ı; medreseleri için

üğrctmcnlcri K:ızan 'Tiirkleriııclen getirmeyi teklif ediyor.

lglstrom

ariıııa �·ündcrcliğ·i başk:ı bir fermanında Çariçe "çeşitli Kırgız kabile­

krirıı.· rııtıll:ıl;ır Choealar) güııdcrrnr•l( bi:r.im İfilcl'iıı ı i;ı;

ic;iıı çok fayclrı.­ olur. Onun için si:r. Ka:r.an Tatarlanııclan cmniyetli mollaları celbctlip

oralara günderin ve

onlara

Kırgızları bi:r.c karşı sadakatta bulundur­

mak hakionda talimal verin. Bu mollaları uralara gönderirken, onla­ ra bir parça para da verebilirsiniz ve bize hizmet uğrunda üstlerine a l dı k ları görevlerini doğruluk ve özen. ile b aşardı ldan takdirde daha biiyük miikafatların da verilebileceğini vadeclersiniz" demektedir. Bütiin bunlardan görüldüğü üze re, İkinci Katcrina hükumeti, din ve olnıına-yazma hamiliği maskesi altında molla ve muallimleri Rus hükümeti menfaati ne, propagandacılar ve siyasi

ajanlar

gibi

kıılla.nmak istemiştir. Bu molla ve mual l iml erin, kendilerine Kateri­

na ve lglstrom tarafından tevdi edilen ödevlerini ne derece ve na­

malumdur ki, baron j glstronı. I<a7.ak-Iürgıı� ili idare tarzını büsbütün değiştirmeye ka­

�ıl başardıklarını bilmiyorsak da, şurası açık ve

rar verip, Nurali ham Ufa' ya sürmüş , Bıılgayır h an oğullariyle

Sı­

rını-batır arası nda cereyan eden kavgalan olanca gayretiyle körük­

lcmi�i w K: rgı zları ''tedip etmek" için iki-Uç defa Rus askerleri sUr­ rnek zoruıırl a kalmıştır. 2.

i�us·l·J\.'NlN

GÜNEY

VE

BATIDAKi

HEDEFLERİ :

Uıından lıaş:Ca. o zamanki Rusya'nın güney ve batı yönünde pek mü­ him YC citldi

hedefleri vardı. İkinci Katel'ina Rusyası, Osmanlı dev­

ktiylc bir defa. çarrıışmış ve Küçük Kayııarca banş muahedesi gc­

l'('ğ\nı·e, Kll'lmla Kuban'ın "bağımsızlığını" sağlamıştı. Lakin gdc(:cl<tc 'l'i.iı·kive

ilc yeni bir çarpışmanın vulıu bulacağın ı

yakın Rusya

lıiikfiml'ti pe>k iyi biliyordu. Kırım'ın sözele bağımsızlığı, elbette onu

Rusya'ya büsbütün ilhak etmenin bi r önsözü olmaktan başka bir şey

değ·iidi . Ce>I'G<'ktcn, Ki.içiik Kayna.rca antıaşmasından sonra

Rusya,

"bağımsız" Kırım'ın iç işlerine yüzsüzcc burun sok mağa başlıyor ve

98


nihayet, ı783 senesinde tek taraflı bir kararla Kırım'ın Rusya paratorluğuna katıldığını ilan ediyor.

im­

Batı yönünde ise, Katerina Rusyası, Polonya işleriyle pek ziyade uğraşıyordu. Bilindiği üzere Katerina hükümeti, sistematik bir şekil­ de Lchista.n işlerine karışıyor ve bu Ulkede entrika çevirmekle ve fe­ sad karıştırmakla meşgul oluyordu. Ta ki bu memleketi parçalamak işi sonuna erdirilsin ve bu parçaJaınada Rusya "arslan payı" kap­ sın! ..

'

"Pugaçov fitnesi"ndcn iyi bir ders alan Katerina hi.ikCımcti, gü-' ııeydc ve batıda bu gibi önemıli teşcbbüslcri varken, tabii, devletin do­ ğu vilfı,vctiP.rind€� huwr ve giivenin hiikiim sürınesini arzu ederdi ve oralarda Hus iınparatol'içesinin Vistül \'e Karadeniz kıyılarına doğru büyük bir hızla ,vüriiyen "zafer arabası"nın tekerleklerine değnek so­ kacak bir hadisenin başgöstermesini asla istemezdi. İşte, bu gibi mühim siyasi-iktisadi arnillerdir ki, ikinci Kateri­ na hükfıınetini, mi.isliiman 'l'ürklere dini işler alanında bir parça hoş­ görürlük politikası tatbik etmeye zorlamıştır. Hakikatte, İkinci Ka­ lerina'ııın müslümanlar hakkındaki politikası, ondan evvelki iki im­ paratol'içenin (Anna ile Elisabeth'in) politikasına benzemiyor idiy­ se de, tarihte yeri olan bir kavmi tatmin edecek mahiyette de değil­ di. Bunu aşağıda yazdıklarımızdan göreceğiz. 3. "ORENBURG MUHA'MMED1 RUHANİ MECLlS!" : Rus­ yanın güney-doğusunda yaşayan müslüman Türklerden, Katerina

hükumetinin ne dereec kuşkulandığı, imparatoriçenin baron İg.Js­ trom'a 1787 senesinin Eylfılünde, demek, ikinci Türk-Rus harbi baş­ ladıktan sonra yazdığı emirnamelerinde açıkça görülmektedir. Bu fermanların birinde (10 Eylul tarihlisinde) şu sözler de vardır: "Te­ baarrıızdan olup da, sizin idareniz altıııdaki vilayetlerde yaşayan ve­ ya o bölgelerde göçüry koıımakta olan halka karşı pek ihtiyo.tlıca mu­ amele ediniz : sakın, onlara cebir ve taıyik yapılmasın; yapıldığı tak­ dirde. onlara kanun gereğince haklarını aramaya müsaade edil­ sin ! " (232). Aynı gün ile tarihlenmiş olan başka bir fermanda ise şu sözler yazılıdır : "Şunu da ilave etmeliyiz ki, bu halk arasında, din­ daşları yahut diğer kötü niyetli adamlar tarafından bizim için za­ rarlı kışkırtmalar ve telkinler yapılmasın ! Buna pek elikkat ediniz! Zararlı telkin ve propagandaları ta iptidasında ve mümkün olduğu (2321

Kont· İglstrom ıırşivi ( '·Russkiy ı\rkhiv" dergisi, yıl l886, kitap 3. sııyı 11.

99


kadar hafif çarelerle kesmclisiniz!" (233). 27 Eylul tarihli başka bir buynıltuda l<afkasya valisine gönderilen bir fermanın sureti igls­ trom'n. da göndcrildiği bildirilf!rek deniliyor ki: "Muhammecli şeriatı tutan halkı pek dikkatta gö7.etlcmek ve onlar arasındaki herhangi bir harE-kele kar�ı lE>tikle bulunmak hakkında Kafkasya valisine gönder­ diğimiz fermaııın bir kopyasını size de gönderip, bunda yazılan tali­

mat gereğince lıareket etmeyi emrediyoruz" (234 ) .

Kater'ina. müslümanlara olan "atıfet"ini tamamlamak için, ge..

nci vali!'i olan baron İglstrom'un uygun görmesi üzerine, ikinci Türk­

Rus harbinin tam k;zıştığı günlerde, yani 1788 yılının 22 Eylulünde "moltaları ve diğer mijslüman ruhanilerini tayin ve Rusya'da yaşa­ ��an nıiisliinıan ruhanı görev sahiplerini idare etmek için, Ufıı şehrin­ elP bir ruhaııl meclis kurmak hakkında'' İglstrom adına bir ferman çıkarmış ve

aynı

7d1.mancla Rusya'daki biiti.in müsliimanlar için mii(­

tü M yi n etmek hakkında Senato'ya da bir ferman vermiştir (235).

Gerçekten, 1789 senesinde .tglstrom, Ufa şehrinde rusça adı "Oren­ bıırgskoye moga rnetanskoye Dukhovnoye Subraniye" olan "Oren­ burg muhammerli ruhaili meclisi"ni açmıştır. Bu islam dini kurumunu açarken, Katerina elbette kendisinin si­ yasi emellerini ön planda tutmuştur. Bu, şundan da açıkça görülü­ yor ki. nıüsliimanlar için açılmış olan bu dini kuruma bir başkan seç­ meyi müsliinıanların kenditerine bırakmak şöyle dursun, hükumet tarafından ınüftü tayin edilirken, onların reyi bile alınınamış, büklı­ metin kendisi ıtusya'nın siyasi emellerine hizmet eden bir ınollayı se­ çip, müslümanlar için müftü tayin edivermiştir. Bu, Kargalı kasaba­ sı hocasının bizim göriişümüzden menfur olan "hizmetler" başardığı, r�ııs hazinesinden aylık aldığı ve bu "hizmetleri" vasıta.siyle riitbe ve payc aradığı, Katerina'nın lglstrom'a yazdığı yarlıklarından anin· şılrııa.ktadır. lnıpnratoriçe 1785'te 7 Nisan tarihiyle yazdığı biı- emir­ namesinde diyor ki :

"Ufa narriestniçestvo'su" (236) nda

I<argalı

(233\

Gene ornda.

!234} (235)

İliinci Knterina'nııı bu fermanları "Rusya iınpat'atorluğuııun tam ka­

nunlnr

Gene ornda.

mecmuası nın 12.

ı23r,ı

cildinde 1671 ve 1672 rakamlarla dcrcolunınuştur.

Vaktiyle, sonraları pcyda olan Orenburg, Ufa, Samara ve Simbir ille·

ri tnplnn bir tck idı\rcye tabi idiler ki, idare merkezi kah Ufa'da, kah Orenburg'da

bulunduğundan, !\ynı iilkc bazan Orenburg ülkesi (Orenburgskiy kray) diye, bıızan

rla "Ufn-Siınhir nınneslniçestvosu" diye ımılmnktadır. l{atcrina devrinde kuruJa n isl(ım dini mccli5inin Ufa'da bulunduğu halde, işt.c bundan ileri gelmektedir.

100

"Orenbul'gskoye" diye adlanrnası


(Said kasabası) alıundu Mehmed-Can Hüseyinoğlu'nu, dolayı, uygun gördüğünüz tarzda, aralardaki sınır

ehliyetinden

işlerinde ve dış

ülkelere dair hizmetlerde kullanınız! Kendisine yıllık 150 ruble maaş verirsiniz" (237). 1786 senesi 9 Ağustosunda verilen şöyle denilmektedir :

"Maiyetinizde sınır

yarlıkta ise,

işlerinde ve aralardaki

başka hizmetlerde kullamlmak için tutulan Alıund Mehmet-Can Hü­ scyinoğlu'nun özenle iş görmesi hakkında

şehadetinizden

dolayı

ma�ını 300 rubleye çıkarmayı emrediyoruz" (238). Aynı senenin

2

Kasımında verilmiş olan yarlık ile, bu ahundun maaşına, daha 200 ruble zam yapılmış ve kendisine bir de "Orenburg ülkesinin birinci alıundu" unvanı verilmiştir (239). Ufa'da diııl meclis açılınca, işte bu ahurıd, müslümanların dini reisi tayin edilmiştir. Bu adam miiftü olduktan sonra dahi Rus hü­ kCımetine siyasi ajanlık etmiş galiba. Kaıanlı müverrih Şehabeddin Mercan! birçok hadiseleri, zaman ve ahval icabı, yalnız ima ile an­ mak adeti ü:ı:ere, birinci kısım "Müstefad-al-ahbar"ında, Kazak-Kır­ gız hanlarından bahsederken, bazı Kazakların Mehmed-Can müftü­ niin nasihatları neticesinde Rusya uyrukluğuna girdiklerini bir-iki kelime ile zikredip

geçmektedir.

Bu

müftünün

1797

Ağustosunda, demek imparator I. Pavel günlerinde,

senesinin

Kobda

suyu.

kıyılarına giderek, İglstrom'un tertip ettiği plan gereğince, Kazak­ Kırgız damşma meclisini açtığını ve "Kazaklann gidişlerini ve ha­ reketlerini gö7.etlemek için" bir müddet orada kaldığını da A. Lefşin yazmaktadır (240). Dikkate değer bir •haldir ki, Katerina hükumeti Kazak-Kırgız­ lar için step sınırlarında camiler ve merdeseler

açtırdığı halde, bu

müsliimanları Ufa dini meclisi dairesinin dışında bırakmıştır. Hatta sonraları "Kiçi Cüz" ile "Orta Cüz" (Sibirya) Kazaklarının muhta­ riyet idaresi büsbütün kaldırıldıktan, Cayık (Ural) ırmağının tarafı "dış"lıktan "iç"liğe döndükten

sonra dahi

öte

Rus hükümeti,

Kazak-Kırgızlar için ne ayn bir dini idare kurmuş, ne de onları Oren­ burg dini meclisine ilhak etmiştir. Çünkü öteki, hükfımet hesabına cami ve medreseler tesis etmeler, "Ruhani meclis" kurmalar, hepsi yalnız henUz Rus boyunduruğu altına

düşmemiş

olan

müslüman

Türkleri avlamak gayesiyle alınan "siyasi tedbirler"den başka bir şey (237) (238)

Kont İglstrom arşivi.

(239)

Gene orada.

(240)

Gene orada. ''Kırgız-Kazak ordaları ve kırlarını tasvir'' adlı eseri, c. 2, s. 319.

101


değihli. lR asır çıl<;ırken ise, artık hu gibi "tcdbirler"e ihtiyaç kal­ nıamı�tı. OEVLET OKULLA.RINDA TüRK D!Lİ : Müslüman Türk··

1.

l<'r arasm::ı "barış ycıliylc sokulmak'' tedbirlerinden biri olmak üze­

re.

}\a7.an'cta 1758 yılında, demek, imparatoriçc Elisabetlı zamanın­ da. n.çılırıış olan ilk (birinci) Rus giınnaziasında (klasik lisesinde ) , 1168 yılının 12 Mayıı:;ıncla yani okulun açılmasından 10 yıl sonra, İkinci Katerina tarafından çıkarılan bir fermanla "Tatarcadan rus­ çaya ve tersine terciimeler yapacak usta dilmaçların lüzumunu göz öniindc tutara k'', bir Tiirk dili sınıfı açılmıştı. nı ı okulda. 'J'ürk dili iiğrctınrııliği u;�,uıı znman irsi ohLrak Türk I·bılfaoğu.J ian (Halfin'ler) ailesinde kalmıştır ( 2'11 ) . ,

12·11ı

Şöyll'

olarak Said Halfoğlu tayin edilmiş. on­ onun o{:lu İ.«hak Halfaoğlu'na geçmiş; 1812 S('nC!­ oiilu lbmhim'c• intikal etmiştir. Halfaoğulları bu ödcvi ı;öriirkcn. tuldıoleri için bazı ders kit.aplan du yazmışlardır. 1812 yılında İbm­ lıim H:ılfin, Kazan üniversitesinde Türk dili hocıılığına da tayin edilmiş ve 1823 ki: llk türkçe öğretmeni

dan �rmm 1785 yılırıd:ı. hu görev, sinrlc ise, htı h1l'muriyot İsh�k'ın

yılırıd:ı

102

i�<',

ünin·r�ilenin Şark edebiyalı profesör muavinliğine seçilmiştir.


IX

IL KATERİNADAN SONRA

A. 19.

ASRA GiRERKEN VE 1LER1S1

ŞARK KiTAPLARI

BASILIYOR :

Kazan I. gimnaziasında

Şark dilleri öğretimi, Şark kitaplan basınayı da icap ettirmiştir. Bir de 18. asrın sonlarına doğru Kazan Türkleri hükümete başvurarak, islam dini-ahlaki: kitapları basmak için Kazan'da Arap harfleri ka­ salarını da içine alan bir basımevi açılmasını istemişierdi (242). İş­ te, bu sebeplerden dolayı hükümet, Petersburg'daki "Asya matbaa­ sı"nın iki tezgahdan ibaret olan bir bölümünü Kazan'a

gönderip,

I. Kazan gimnaziası idaresine vermişti. Bu suretle Kazan'da Arap

harfleriyle ilk matbaa 1801 senesinde, demek imparator I. Aleksandr zamanında açılmış oldu. Basımevinin lise idaresinde kaldığı 26 y1l içinde, Arap harfleriyle basılan kitapların çeşidi pek azdır. lR29 yılında ise, bu matbaa Kazan üniversitesine nakledi·lince

yenilenmiş ve bütiinlenmiştir. 1810 yılında Alman Lüdwig Schwcz. husust bir basımevi açmış; 1843 yılında ise, Türk Rahimcan Saidoğ­ lu cla bir matbaa kurmuştur. Bu zat

1843-Ji.862

y1llarında 30 defadan

ziyııde Kur'an ve "Heftyek" (J<ur'anın yedide bir kısmı) basmıştır. Bu husus! basımevlerinde Arap harfleriyle pek çok risaleler ve yap­ raldar tab'olunmuştur ki. bunların ucuz kağıda basıJmış oları kitap­ lan, üniversite matbaasında basılan kitaplara nisbeten daha ucuz satıldığından, fakir ahalinin satınalması için daha elverişli olmuş­ tur. Gene o sıralarda Kazan'da, Türklerden Çukin ve Yahyaoğulla­ rı'nın taşbasmalıanesi de vardt ki, orada

(242)

V. · Vladimirov :

1860

yılında bir Tecvid ve

''Kazan ı. gimnaziası hakkında tarihi yazı"

c.

ı,

s.

71.

103


186l'dc is<>, Abdiil hakim Abclıırreşidoğlu tarafıııdan çizilmiş olan bir Avrupa ve Asya Jot aları haritası da basılmıştır. -

'

KJTAT'[..AR BASILMASININ NETİCELERİ : 18. asrın sonla­ nııda islam dini, Rus hükumeti tarafından tanınıp, yukarıda gördü­ ğiimüz gibi, bir islam dini meclisi kurulmuı:ı idiyse de, bu hal sadeec Rus hi.ikCımetinin islam dinine ve müslüman din ki�ilerinin hlikumet­ Je olan münascbetlerini bir dereceye kadar yoluna koymuştur. Yok­ sa yalnı7. bu yüzden oradaki Türk müslüman ülkelerinde islamiye­ Un kuvvet bulmasına, okuma-yazma işlerinin genişlemesine, düzen­ lt>nın<'sinr yol açılmış değildir. Eğer Ufa Ruhani Meclisine mektep­ ler, kıırslaı· aGmak. den; kitaplan yazdırmak içiıı hukuk ve i'idcnek ve>rilıniş oh;aydı. elbette mezktır işlere de yol açılmış olurdu. Halbu­ Id bu islam kurumuna mektcplcr açmaya tcşebbUs hakkı verilmek şöyle dursun, mevcud öğretim yurtlarına nezaret hakk1 bile veril­ merniştir. Bu islam dini kurumunun yetkileri Rusya imparatorluğu kanunları "svodu" (code) nun 11. cildinin 1. parça, 4. kitap, 2. kı­ sını, 2. faslının 1424. maddesinde gösterilmiştir. Orada, mekteplere nı>zaret denilen şeye telmih bile yoktur (243). Ruhani meclise ma­ haJlc imamları namz.cdlerini imtihan etmek hakkı verildiği halde, bu Meclisin bilgili ve ehliyetli hocalar yetiştir·mek ve halk arasmda okur·-yazarlan çoğaltmak teşehbüslcrinde bulunma yetltisi ve hakkı yoktu. Zaten Meclisin bu gibi teşebbüslerde bulunduğu da malum d<>ğildir. Ynlnız hiikfırnetin görmemezliktcn gelmesi sayesinde, yaşa­ .vaıı islam mcktep ve medrcselcri, eskisi gibi, bilgisi kıt hocaların elinde kalmıştı ve yazma dini kitaplar da pek azdı. ,

İşte, böyle bir zamanda Kazan'da islam kitaplarının hasılınaya tanı zamanında olmuştur. Kazan'da Buraşoğlu idaresin­ deki matbaadn. basılan I<ur'an, "Heftyek", "İman şartı" (İlm-i hal) Ye başka kitaplar çabuk ve geniş mikyasta yayılmaya başlamış ve matbu kitaplara istek gün geı;tikçe artmıştır. Bu artış, matbu ki· tapların yıllık istatistiklerinden açıkça görülmektedir. Basma ki­ taplar çoj?:nlınca, moJlalar epey canlanmış ve halk arasında okur­ yaznrlarııı sayısı da. artmay ı ba.şlamıştır. Bu mi.inasebetlc profesör · Karl Fuks diyor ki: "Mollalar Kur'an öğretkilerini yalnız şehirler­ ele değil, en fakir köylerde dahi pek başarı ile dağıtıyorlar. Hemen­ hemen her hir mollanın evi bir mekteptir ki, orada Arap dili öğrebaşlaması

:ı.

(243)

,·ı·

1.

llolbuki

Kırım "Dıtkhomoye pravleniyc"sine (Dini idaresi'ne) rnekter ne1.arct hakkı verilmiştir IKanunlar mecmuasının aynı ll. c:. in pArça. 1. höliimündcki 1384, 1388-1389. maddeler). mcrlrc�(')('rc

1.04


tiliyor, Kur'an ve

Şeriat hükümleri anlatılıyor'' (244 ) . 1853'ten 1859

yılına kadar geçen 7 yıl içinde Kazan'da basılmış olan Kur'an, "Heft­

yek" ve "İman şartı"nın sayısını gösteren rakamlar, Akademi aza­ sından Dorn'u hayrete düşürmüş (245). Çiinki.i bu

müddet içinde

82.300 nüsha Kur'an,

77.500

165.900 ni.isha "Heftyek" ve

"İman şartı" basılıp dağılmıştır

(246).

ııi.isha

19. asrın ilk çeyreğinde Kazan müslüman T ürklerinin fikir ve dirayet erbabını, Milboyu müslümanları arasına dini kitapları faz­ laca yaymaya başka bir olay da sevketmi�

cleniliyor.

Kazan'daki

I. gimnazia ma.tbaası hakkında. Karl F'ııks şu sözleri yazıyor: "Bib­ lc Cemiyetlerinin Rusya'daki faaliyeti

za.manla.rında

ben "Asy:ı.

malbaası"nda ayrıca göze çarpan çalışınanın şahidi oldum. O sıra­ larda Tahırlar l\endi dini kitaplarını, tıpkı bizim gibi,

büyiik

bir

gayretle neşrediyorlardı". Yukanda birkaç defa adı anılan papas Y. Malov ise, şöyle yazmaktadır: "O zamanki haller, müslüma.nları bu kitap basmak işinde ayrıca ciddiyet ve özen ],le çalışmaya sevke­ diyordu. Bilindiği üzere, 19. asrın ilk on yılında

Rusya'da

"Bible

Cemiyetleri" kurulmuştu. Bu cemiyetterin bazıları doğrudan doğru­ ya müslümanlara ve diğer gayri Ruslara karşı misyonerlik hedefle­ rini göz önünde tutuyordu. Mesela, 1815 yılı Eylulünün 18'inde Ast­ rahan'da da bir "Bible ccıniyeti" kurulmuştu (247). Bu Astrahan Bible cemiyeti'ne benziyen bir "Bible cemiyeti"

1818

yılı

2 Ocağında

Kazan'da da a<;ılmıştı. İşte bu cemiyetler, hıristiyan dini kitaplarını. "nurlandırmak" istedikleri kavimterin dillerine çevirip, basıp dağıt­ maya başlamışlardı. Bu Rus ve İngiliz "Biblc cemiyetleri"nin faali­ yetini müslümanlar elbette sezmeden kalamadılar; onlar, bu cemi­ yetlerin kimlere karşı faaliyette

bulunduğunu pek iyi anlayıp,

bu

"Kazan Tatarinn" adlı eseri. Kı�zan 181•1, s. 23-24. (245) "BuIletin de J'Acadcmie imperiale des sciences de St. Pctcrsbour"­ daki ya7.ıSınd{ (246) Prof. Karl Foigct'e �öre, o günlerde Kazan'da basılan islam dini ki­ lapl<ırı Türkistan şehirlerine kadar gitmiştir ("Kazan üniversitesi ilmi yazıl:ırı" dergisinin 1853'te çıkmış olan 2. kit.Rh.ındnki "l842'den 1852'ye kadar olan 1 O yıl içinde Kazan üniversitesinde Asya dilleri öğretiminin sc:yrine ve başarısına bic nawr" başlıklı makalesi. (247) Dağıst.an'da Derbond şehrind<'n hacı Knsım Kazım-beğin oğlu olup. mükemmel medrese tahsili görmüş olan Mchmed-Aii mirza, Astrahan'da İskoçyn Biblc cemiyetinde çalışan misyonerlE'r ile temasları neticesinde 1.823 yılının yazın­ da hıristiyanlığı kabul etmiş ve Aleksandr adını almıştı. Aleksandr Kazım-Beğin, Kazan ve Pctcrsbuı·g üniversitelerinde Tiirk ve Fars dilleri hocalığı. tarihe ve dile dair eserleri erbabınca maliımduı·. ( 244 )

105


clii�man kuvveti defetm<'ye <;alış tılar ve Bible cemiyetlı>rine nisbeten dnha çok iş gördüler. ·'Asya matbaası"'nua basılıp y11 lnı;r, nılisliiınanlar Larafından okunmayıp,

kitaplar

<;ılmn

hıri stiyanlığa

geçmiş

arasında da ya yılara k , onların kalbierine eski di nle ri­ ne clönmt'k duygusunu aşılatlı'" (24R).

olan Tatadar

\""ENiDEN iSLAMA

lftm dini kitapla rının giitknmcsi,

DONM.I<";K

HAREKETLERi : Mn.tbu is­

çoğaınıası ve islam mahallelerinin yeniden ör­

19. asırcla ,

Yrı ktiyle

zorla

hıristiyanlığa

döndürül en

Tiirldcı· arasında kuv,·etı i, y�ni bir hareket doğurmuştu ki,

_,·iik hi ı·

israrla g<'ri isH \nı ;ı

o

da bii­

diiıırnı>k harf'kctirlir. Hırist iyanl ığa dön­

dii ri ilıııii!? ol;ııı kardeşleı·iml�··ı ayırmak a ına ciylc mi.isliimaıı Türkle­ ri başka yerkre nak letmek iı:ıi. 18. asrın sonlarına doğru hayli gev­

Ş<'rnişti. Şöyle

10"rh

ni rı

ki: Bir köy<k hı ristiyan Türklerin

sayısı l<öy ahalisi­

b i rin den fazla ol madığ ı nda , onlar da. müsliiman Tiirkler

de başka yerl0re

naklrdilıniynrlardı.

:M alov'un

dini kitaplan çoğal ınc.a , miisliiırıanlar hıristiy:uı

filuirıe

göre, i sl am

kardeşlerini

geri

ınlislürııitnlığa. çevirmek fikrine gclmişlr.r ve 19. asrın başlarmda ba7.1

mol la la.r-n bı ;r,l ar "kireşin'' dC'nilcn lııristiynn Türkleri islama mey­

lrl.lirnıcY<' başl flnı ışl ar. Hl:l� yıl ında hu faaliyeti

gören

hükü met

''ldreşinlcri"' hırisliyanlıkta. alıkoymak maksadiyle ba zı teşebbüsler­ de bıılıınınu�tu. Mesela, Nijni-Novgorod piskoposu İkinci Binyarnin

za manında nıollalara "kircşin"lcl'i baştan çıkarmaya imkan nıı>mE'si ha k kında

hükümetin bir emri çık mıştı. Nijni

başlayan müslüm anl ığa dönme hareketi. bir müddet

ilinde

ek hclirmiştir.

Malov'un id diasına

veril­

vilayetinde

sonra

Kazan

göre, matbu islam kitapla­

ı·ıııın çoğal m ası müsliimaıılaı· arasında islam propagandası arzusu­ nıı

u�·a n dırnı ı ş ve bunun neticesinde mi.isliimaıılığa "sapma'' hare­

keli giin geçtikçe artmış

\'C

gcııişlcmişlir·.

IHikunıct bu harelçete ka rşı bir tcdbir olmak üzere. yeniden is­

lüma rl önmek istiyenlcri öğiitlcınck i<;in muhtelif yerlere

papaslar

göndcrmcyi emretmişti. Bu arada. Kazan piskoposu valilere

başvu­ mrak. öğiitçii papaslara devlet memurları tarafından yardım cdil­ nl('ı;ini rica etmişti. 1827 senesinde ruhani öğütçiHer, " ispravnik" ı k:ı�rmakfı nı) !ar, "dvoriankiy prrdvoditeller" (zadeler şefler i) ve polis komiserleri ile birlilüe islama dönmek arzusunda ve teşcbbü­

siiııde lml ıı ı ıan Türkleri ( nıalıallede) • � l�l

ı ()()

öğütlerneye ba�lamışlardL

Her

''prikhod"ta

zorla kiliseye toplan ıl an ahali yi bir taraftan

"Pr:woslnvnıy Sohescllnil<" dcı·l!isinin 186R yılı

"ruhani

Temmuz ııüshnsı.


babalar" ö�iilliiyorlar öte tamftan rliinyevi ağalar t<>hdit ,

ediyor­

lardı. O günlerde "mukrch" Tiirkler (yani zorla ortodol<s addedilen miislümanlar) son derece metanetle mukavemet etmişler ve bu yüz­ den çok ağır mihnetlere katlnnmışlar. Gerek

devlet memurları, ge­

rekse öğiitçii papaslar, merkezden gelen emir gereğince, islama dön­ mek teşebbiisiinün rehberlerine pek ziyade dil<k:ü eder, onları daima gö?-etlerler, onların köylerinde bulunmayanlarını

başira

yel'lerden

arattınrlar. ahali ile miinasebetlerini kesmeye çalışırlar, f'le geçen ve "suçu" isbat edilen rehberleri ''ibretamiz" cezalaı·a çnrplırırlar(Jı. Bir de rehberleri ve "dalftlct"te

israr

edenleri sıkı ve sürekli ıııaııastırlara

"öğüt" allıııda bulundurmak aıııaeiylc uzak

giilliri.ip

aylarca ve yıllarca hapsederleı:di.

Vaktiyle mrla ortodoksluğa çevrilenlerin y0nidcn islama dön­ mek hareketleri, bütiin 19. asır boyunca şaf$ılacak derecede bir is­ rarla devam etmiştir. Bu asrın ikinci yarısında islf ıma dönmek isli­ yenleri öğiitlcme işini idare ed(>nler arasında, ora Türklerincf' ııtlı ve işleri pek mallım olan mi.ist.cşrik profesör

Nikola llmenskiy

bu eserimizele adı birkaç defa anılan muharrir papas

ve

Y. Malov d:ı

bulunuyordu. Bu sonuncusu 1866 yılının EyllıJünde Mamadış ilce­

sindeki Yılış köyiine "öğütlem0" maksadiyle bizzat giderek bir ny

kadar kalmış ve bu "öğütleme" işinin seyri hakkında mufassal gün­ lük hatıralar

yazmıştır (249). Bu "öğiitleme" işlerinde daima aynı

usul uygulanmıştır. Daha son zamanların

"0ğütleınc"

faaliyetine

dair madam Çeçerina aşağıdaki söı.leri yazmaktadır : "�ri islama dönmek istiycnler hakkında mahalle papası consistoire'a haber ve­ rir. Orası ise, işi inceledikten sonra şöyle bir karar çıkıırır: 1) M:!­ halli polis meı·kczine ihbar etm<'k:

2) H<'mcn öğiitlemeyc girişındc

Şöyle ki: Polis merkezi bu haberi alır-almaz "stanovoy prisatv (bu­ cak polis müdi.irü), "ispravnik'' (kaymakam). vali muavini ve hatta valinin kendisi harekete geçerler. Şahldlerin şehadetleri alınır. za­ bıtlar tutulur ve her çeşit işkenceler başlar; ba7.a n

bütiin

bunlar

zindana atılmak ve uzak Sibirya'ya sürülmeklc sona erer. Tabialiy­ le bu gibi hallerde coıısistoire karımnın ikinci

(yani

öğiit!emc:v�'

dair) maddesini uygulamak kabil olmuyor" (250). (249)

Malov'un hu

"Hatıraları" Knınn

Ruhani

Akademisi

�·ayınhırındnn

olan "Pravoslıwnıy Sobcsednik" dergisinin 1871 senesi Kasım ve liralık

aylnı·ı

nüshalariyle 1872 yılı Ocak ve Mayıs a.vlnrı nüshalarınrln çıkmıştır. 1250) S. Çiçerina: "lrlilboyu gayri Ruslarına dııir yol hatıralnrı" adlı csrri. Petersburg 1905.

· 107


i�te, hiiklımetin bu gibi şiddetli tedbirleri yüzünden "yeni dön­ mcler''in bir kısmı 19. asırda dahi müslümanlıklarını kanunlleştire­ ıııemü:;ler ve eskisi gibi, dıştan· ortodoks ve içten müslüman olduk­ lan halde 2�. asra geçmişknlir. Bu gibilerin bir kısmı 1905-1906 8e­ i ­ nclerindc kısa siiren hürriyet günlerinde müslümanlığa dönebilmş lcrdi. J9l7 inkılabından sonra. ise, islama dönmeyi isteyip de, döne­ miyen "kireşin" artık kalmamış olsa. gerektir. Ondan sonra. dahi is­ l�ma dönmemiş olan ve kendilerini "kireşin" adiyle adlayan bir züm­ re Kazanit Türkler ise, islamdan pek u?.aklaşmış bulunan yahut da hıristiyanlığa islamdan değil de. �amanilikten dönmüş olan "eski kircşinlcr" olsa gcı·cktil'lcr. Bugiin 'l'ıüar ve Başkurt Sovyet cumhu­ riyetlc•ri''ndc yaşayarı bu bırisliyan Türkler kendilerini Türkten ay­ rı bir ekalliyet saymaktaymış. Bunların. Kazanlı Türklerin bi r züm­ resinden başka bir şey olmadıkları halde, kendilerini rusça "vaftiz­ lenmiş" manasına. gelen "kreşçonıy'' kelimesinden bozma "kireşin'' adiyle tesıniye etmeleri. milliyrttc elinin de ne gibi biiyük bir rol oy­ nadığını göstermiyor mu? Bu hıristiyanların sayısı 1020 senelerin­ de ancak 200 binden ibaretti (251 ) . İslam, bizim b irçok milli ınanevi kıymetlerimi:ı:i unutturmuş ve

ortadan kaldırmıştır. Bunlar içinde müslümanlık için zararsız, milli bakımdan çok değerli olanları da vardır. Kazan yurdunda. cahil ho­ calar. ta son zamanlara k:>..dar Türklerin "Saban toyu'', "cıyın" gibi milli halk bayramlarına boyuna hücum ediyorlar ve onları din ve �eriat adına yasak etmek istiyorlardı. Birçok ınilli havalarımız, nağ­ mclcrimiz. türki.i ve şarkılarmuz ve diğer milli folklor eserleri ve ba­ zı güzel adeUerimiz, geleneklerimiz ve göreneklerimiz, milli giyim­ terimi?.. cahil hocaların sakat dini görüşlerine kurban olup gitmiş­ tir. Bunları araştırmaya başlarsanız. yolsuz, ıssız bir çöle düşmüş adam gibi. sergerdan olup kalacaksınız. İşte bu sebeplerden dolayı­ dır ki, bazı teclkikçiler, İdilboyu Türklerinin ınilll hassalarını ve folk­ lor cscrkrini bu miislüman olmayan "kireşinler" arasında araştır­ mışlardır. Mes(•Ja., Macar dilcisi S7.entkatolnai Bhlint Galor'un "Ka­ zani-tatfır neylvtanulmanyok" (Kazan tatareası

üzerine dil araş­

tınnalarıl adlı escrindeki halk edebiyatı materyalleri hep ''kireşin''­ l<'ı· anı sı nıla n toplanmıştır (252). \2511 Alimcnn 'şeref: "TMar-Btışlmtlnr 1920.

ve Tntar

cumhuriyet.i" adlı

risnlesi.

K.<�r.nn.

(2521

ı metinler

108

RalinVin

bu

('seri

şu

3

kısınıı

ve tC'rciiıneleri), Bud:ıp<'şlc.

ııynlmıştır:

1875. 2)

ll

Szövcgek es forditlis

Kazani-talar sıotiir (Kazan ta·


Bir de Kazanlı tarihçi Şehabeddin Mercan! ı. kısım "Müstefad­ al-ahbar"ında (253) : "Kircşin denilen tatar taifesinin dili ve erkek­ lerinin giyimi, müslümanlarınki gibi olduğu :halde, kadmlarının giyi­ minin müslüman kadınların giyimine benzernemesi neden ileri geliyor acaba? Yoksa eski zamanlarda müslüman Türk kadınlarının da gi­ yimi aynı biçimde olup, yavaş-yavaş değişerek, eski biçim yalnız ki­ reşin kadınlarında kalmış mıdır?" diyerek, epey merak uyandırıcı bir meseleye temas edip geçmektedir. Ben ise, müslüman Kazak­ Kırgızlar arasında işittiğim "Tiye birsin !" sözünün kireşinler ara- { sında dahi kullanıldığını bir kitapta okuyup hayret etmiştim (254). Her halde İdilboyu Türkleri a.rasıncla folklor eserleri, eski akideler, adetler, gelenekler ve görenekler üzerine irdclcmclcr yaparken, bu hıristiyan Türkleri (kireşinleri) de batırdan çıkarmamak faydalı olacaktır. B.

BU TÜRKLERDEN KALA-KALA NE KALDI? KAZAN TüRKLERİNİN DAGILMASI : Yukarıda oldukça mu­ fassal surette an.lattığımız korkunç dint .tazyikler, siyasi takipler ve iktisadi yağmalar neticesinde Kazan Ti.irklerinin birçokları atayur­ dunn terketmeye muztar kalmışlardır. Bundan dolayıdır ki, onlar Başkurt ülkesine, Ar kavmi ormanlıklarına, İdil nehrinin aşağı akımına, Ural Dağlığına ve ötesine, Batı Sibirya'ya, Kazak-Kırgız bozkırlarına ve daha sonraları Türkistan ve Yedisu ülkelerine ya­ yı:ldıkça-yayılmışlardır. Kazan yurdunda uygulanan bu baskılar, sı­ kıştırmalar ve yağmalar yüzünden sadece müslüman Türkler değii, miislümarı olmayan Çuvaş Türkleri, l<'in kavimlerinden Çinnişler. Arlar ve :Nlodovaların da bir böliiğii öz oeaklarından ayrılmaya mecbur olmuştur. Başkurtıuğa sığınmış olan Kazanlı Türklerle, Ar ve Çirmişlerden o ülkede "Tipter" adlı yeni bir sınıf peyda olmuştarcasımn sözlüğü) . Buda!)(!şte, 187(). 3 l Ka7.uni-tatilr n!!�·lotıın (Kazan tatarca­ sının grameri), lludapcştC', 1877. Bu eser Macar UHim Akademisi tarafından ya­ yırılnnm ıştır. (253)

s. 31.

(254) Müslüman Kazak-Kırgızlarda biı· ölüyli hatıriayıp bir şey yemeye veya içmeye başlarken, yiyeceği yahut içeceği ağıza yaklaştınrken "Tiye birsin!" diye dua etmek iideti vardır. Bu adetin "kireşinler"de de bulunduğunu meşhur misyo­ ner Ostroumov "Tatarca-Rusça sözlük" adlı l<itabında yazmıştır.

109


tuc ki, bu. oııbırın etnik olmayan müşterek ismidir. Ar (Votiak) i.il­ kc;;iııe iltica elınÜi olan Kazanlıların bir kısmı, zorla

dôııdüı-ü!nıcktcn o r�ı larda di

kurtulamamıştır.

hıristiyanlığa

Bugün

C::ıiazov ilçesi nde yaşayan ve arca konuşan "bisrimen"

Viatka ili denilen kü­

ç:ik bir toplııluk oı-:ılarda ccbren ortoclol<sluğa çeviriimiş olan kaçak i\a;;:;uılıların kalıntısı imiş. Hatta "bisirmen" kelimesinin nıaıı · · sö;;,iirıd<�n ve bunun ise "ınüsillman' '

kelimesinden

"basur­ bozulmuş

oldıığu aşiki\rdır (255). Ar�tda. ( :ı ı::. asırd a l , z<trna.nımızdaki Amerika'ya ve Avustral­ ' y�t ya gii<.:ıııPI<'r lmb i liııdcn belirli bir pJ.i i.rıa göre, hatta hiikümcUc

arılıı.')ar·ak, yaı.ıılan göçmelcr de ol muştur. Mesela, bugi.iııkii

Oren­

bıı:·g l(;ırpı lısı (Said kasahnsı) nı kurmuş olan Said ağa Hayali'nin

1 1:-ıo

sPııvsiıı<lc Kazım ülke��iııden 200 ailr.yi göçürmesi, işte bu ka­

lJildcn bit· ınnhaeerettir. Bu

200 aiJe inıparatoriçe Elisabeth zama­

nında kendilerine geniş topraklar verilmek, askere alırımamak, din­

lerine rlo.kunul ımımak gibi şartları hi.ikumete kabul ettirdikterı son­ ra. ancak Orcııbıırg yakınındaki Sakmar suyu

kıyılarına

nıtıvafııkal etnıiştir. Bu Türkleri oralara bu gibi

göçmeye şartlan

elverişli

kabul edcn�ı, [;'Öçiirınesinde hükümetin de elbette bazı siyasi ve ik­ tisadi (�mcllcri vardı. Şöyle ki : Hükfınıet bu Kazanlılarm oralarda iyi i sti' m arr ı

( kolonizatör)

olacağını göz önünde tuttuğu gibi, Ka­

t:.ık·l\:ırgız bozkırlan Ye Türkistan i l i ile alış-veriş işlerinde faydalı �u·acı olacaklarıııı da umut etmiştir. Gerçekten, iş hükfımetin umdu­ ğu gibi de olmuş tur. O zamanki I{arga.lı

(256) muhacirleri hakkında

btrih•�i Firsov :şn sötl eri yazıyor: ".Bunlar buralara yeni ülkenin pek

nıuhLac: bul undu ğu çalışkanlık getirdiler. Rusya'nın, Orenburg Uze­ riııdt'n Türkistan ile ticaret muamelelerinde birinci ctdıılar: on lar, pc'c cidcli surette alış-verişle

derecede aınil

uğr aşmakl a

beraber,

·ndiicrine vcrilcıı topra.kları işlernek hususunda da büyük faaliyet k( göstt'riyod:.ı!'dı. ,:;;,:·, ,

da

!'amuk, pirinç

yetiştirmek için bile

llı• hu�usta RLis nıuhıırrirlcrindcn !1-Jil<heyev'irı

tecrUbeletde

Bisirmenler

"

hakkın­

lıi.-ka'' ,(,,,. başlıldı mnkrıl<?sine bnl<ıln! (Knznn Üniversitesi arkeoloji ccmi�'c\i

iı:'!""·kri··,

�.

1'7,

kitap 1, s. :H-GO l .

ı:.:;,,;ı lll'ıyiH: Rus ilıt il iil i n d(:n önce 1 0 bin kııdar nüfusa malil1 olan b u ka­ s:ılıaıı ııı ;;;,�;nı,,,.; ), fun il cn 'i'ürklerdi. Ka.sabaya Rusları kabul etmezh)rdi, onun için lwı:abada "<'Znnc ve hııstalıııne

dt• açılamıyordu. Kasaba, Oreııburg'un şimalindı:; kın. kadar mesafede bulunmaktadır. adlı çayııı kı yılarına dayandığından, Türkler kasabayı

S�kmıır nehri yni<asmda, mczkür �(·lıirden 1.8

Kıı!'.:ılıaııın hir ynııı 1\aı·galı Karı:alı di_..,. a<.IIMI:w. Rus ve Avrupa haritalannda ise. "SAitov posad" (Said l<asa­ h:t!->ıl. �uJiylr' gt.'(_'('L

ll O


bulunmuşlardı : ahalisinin çalışkanlığı sayesinde bu yeni 'Iatar yur­

du zenginleşti" (257). 1796 yılında Kargalı'yı ziyaret ede n seyyah Pallas, bu kasabayı överek anıyor ve ahalisinin zengi nliğini söylü­ yor; oradaki evlerin hepsinin taş temel iil:erine kurulmuş olduğunu,

evlerin her birinde ikişer vE>ya daha fazla odalar buhınduğunu kay­

de diyor (258). Ancak Kargalı mulıacirlcı·inin bolluk ve refah içinde yaşamala­ rma mu kabil , onların İd ilboyu ndaki ri, hep

(asıl Kazan ilindeki) kardeşle­

zaruret ve sefalet içinde süri.inüyorlardı; bunu Kazan ülkeJ,

sinde yaşayan ahalinin, Pugaçov kıyamından evvelki acıkit durum­ lan

açıkça �östermektcdir. Atayurdunda fakirlik ve ihtiyaç arttık­ ve yayılınası <hı. artıyor ve genişliyordu. Pugaçov kıy amı hastınldığı sıralarda da, pek çok halk her tarafa kaçıp gitmişti ki, bu gibi kaçakların. tekrar öz memleketlerine dönmeleri seyrek oluyordu. ça, Türk lerin merkezden muhitiC're doğru taşması

lkinci Katcrina giiıılerin de, yukanda söylendiği üzere, Kauık bozkırlan sınırlarındaki yeni kalelerde camiler tesis olunup. Kazak­ lar da bu kale-şehirlere alışmaya başlayınca,

askeri

maksadtarla

kurulmuş olan kaleler. asayişli alım-satım yerlerine dönünce,

pek

çok Ka7.aıı lı talih arayıp, bu yeni şeh irlere göçüp giderlerdi. Sonra­ ları Rusya tarafından yeni-yeni Türk-islam yurtlarının zaptolunma­ sı, kendi atayurUarında bunalmakt.:'l. ve boğulmakta olan Ka7-<ınlıla­ ra ticaret ve zanaat için geniş imkanlar açmış ve bu elverişli imkan­ lar, onları boyuna çekip dur.muşt.ur. İşte, bu gibi mecbur! ve ihtiyari muhaceretler, Kazanlılarm

güney-doğu

Avrupa' nın ve kuzey-balı

Asya'nın bütün enginl iğin e dağıtmalarım m ucip olmuştur.

Oı·alar­

daki yeni şehirlerde ticaret ile u ğraşan Kazanlılardan başka. Ural

Sibirya'nın ücra Kazak-Kırgız boıkırt a n nda, köşeleri nde ve Yedisu ü lk esinde köylü hayatı süren ve çiftçiiilde g<'­ çinen göçmen Kazan Tiirkleri de yok değildir.

dağlarının ötesinde,

İşte. bu sebeplerde n dolayı . asıl Kazan yurdunda Türk unsuru hayliden-hayliye

eksiimiş ve scyreklesmiştir.

Ancak. iş sadece bu coğrafi dağılm akla kalınavıı'. yurdun i<;ti­ de gevşer�ıic:; idi. Yukarıda

mai işleri de çözülmüş ve iktis:tdi giiçlcri

yazılanlardan anlaşıldığ ı iizen', ta 18. asrın sonlarına kadar İdil böl­ gesinde asayiş de yerleşmiş ck•ğildi. Hus memurlariyle papaslarıııın (257)

"Eski l{azan pndişahlıı!ının yerli ahatisi yeni Rusya'da". s. 850.

(258)

Pallas: "Rusya imparatorluğunun çeşitli eyaJetlerinde seyahat'', c. 1. s.

&15 (Pe�rsburg' ulum nkademisi nı>şriyatından).

lll


dine ve dini kuı·uınlara aınansız .taarruzlarından doğan karışıklıklar­ dan ba:;:ka. Moslwvıı.'ııın kötü idaresi neticesinde bütün memlekette lıcsapsı?. haydut ve eşkiya tiiremişti ki, bunların en çok bulunduğu

y(•ı· dr ldil bölgesi idi (25!J ) . Bun ların çapul ve yağmalarından halk

bizar olmuştu. Uirbiri ardınca vukua gelen ve yukarıda görüldüğü ii7-ere, Orta İ.dil bölgesi ile sıkı bağlantısı buJunan Başkurt kıyanıları

ve iki yıl siieen "Pugaçov fitnesi" , bütün 18. asır boyunca İdil ve

Ural bölgesinin asayişini alt-üst etmiştir. Asayi§ bulunmayan

bir

yerde halkın re (ahını ve rahatını mu cip ol acak işlerin işlenemiycce­ ği de pek. tabitdir. Bilindiği üzere, 18. asrın Rus hükümdarları (ka­ dın ve (•rkek) boyuna harhe sokuluyorlardı. Bu harpler yüzünden de halk kırılıyor, iktisadi işler çığırından çıkıyor ve nüfus sayısı ek­ siliyordu. üstelik, müslümanlar "iman yasağı" yahut "müslüman kalma haracı" ödemekle de mükel lef idiler. Ahali toprağını işliyemi­ yor. çift süremiyor, ağır vergiler ödeye-ödeye, angaryalara koşa­ koşa büsbütün perişan ol uyordu. Halk fakir düşmüş, dağılmış, mis­ kinleşm iş ve umudsu7-lanmış idi. Biricik keçisinin, vergi için satıl­ mak ihlimalindcn korkup titriyen, hayat ağırlığı yüzünden öz yur­ dundan bE-7-en bir halkın okuma-yazma işlerini diişünmesi, mektep­ nıedresc besleınesi, yazma kitapları çoğaltınası kabil midir?

!şte, bundan dolayı<lır ki, bu halk, manevi karanlığa daJmış, uzun za­ manlar maddi ve ruhi yoksulluk içinde kıvranmış ve hatta mazisini l tarihini) de unulmaya başlamış idi.

Şunu da hatırlatalım ki, İdil nehri ile Hazar denizi kavşağı ve Cayık (Ural) ımıağı kıyıları Rusların eline geçince, şimaHi müslü­ man Tiirkler öteki islam ülkelerinden büsbütün kesilmişlerdi; ora ıniisliinıaıı l{avimleriyle temaslarda bulunamıyor, onlardan din ve ili m kuvveti ve yardımı alamıyor, onlara tasaJannı ve kaygılarını bildirenıiyordu. İslam müelliflerinin iyi ve değerli kitapları bu mem­ lcketlerc gele nıiyor , geçmiş zamanlarda gelmiş olanları ise, Rus barbarlığı ve papas zorbalığı yüzünden malıvolmuş idi. Bundan do­ layı hocalarm (mollaların ) elinde iyi, doğru-dürüst dini kitaplar bıı­ lunnıuyordu: mollalar dini bi lgileri gereği gibi kavramak için gereken a.mpçayı bilıniyorlardı ve bu dili, o devirde, o memlekette öğrenme­ nin inıkfuu da yoktu. Genelce, mollaların (hocaların) bilgisi kıt, fi­ kir dairesi çok dar idi. Lakin onlarda sağlam iman vardı; kendileri C'('Sur, metin ve sebatlı insanlardı. Bir de kendilerinde epeyce irşad --- -----r2:.!lı

N. Fiı·�ov: ''Şimal-i �arki Rus�·ıt r.ayri Ruslıll'lnın Moskof de,·lelindcki

\''lliy<•li". �- 256-257.

112


kabiliyeti bulunduğu

anlaşılmaktadır.

HüHisa, o devirde

şimalli

Türkler, Rus çiti ile kuşatılmış bir halde dinini ve dünyasını koru­ mak ve kurtarmak işinde yalnız kendi güçJeriyle kalmış ve kendi yağında kendi kavrulmaya mahkum olmuştur. Bu suretle, bu kavim kendisinin, yalnız kendisinin medeni ve vicdani kuvvetleriyle dehşet­ li Rus baskısına, amansız papas misyoner savletlerine karşı iki yüz yıl savru;mak zorunda kalmışbr. O, bu amansız savaş

neticesinde

büsbütün mahvolmamış idiyse de, 19. asra son derece yorgun ve bitkin bir halde girmiştir.

t

'I'ÜRKİSTAN SlijFERLERl : J8. asrın sonlarına doğru Rus hükumetinin müslüman Türkler hakkındaki siyaseti bir parça iyi­ liğe doğru değişince, bu Türkler iki asır süren yıkıcı ve kör politi­ kanın kendilerini soktuğu çıkmazdan kurtulmanın çarelerini (bir Ergen�kon) aramaya başlamışlardı. Tam o sıralarda ldil ve Ural bölgesiyle Türkistan arasında ticaret kervanlan da sık-sık işliyor­ du. Orenburg, Orsk, Troysk kale-şehirlerine göçen ve hatta Kazan şehrinin kendisinde yaşayan Türkler, 19. asrın ilk çeyreğinde, bu Türkistan ile ticari münasebetlerde canlı ve verimli faaliyet göster­ mişlerdi. İşte, Türkistan'a alış-veriş maksadiyle gidip-gelen Kazanlı tacirler, ikide-birde Kazan ülkesinin genç talebelerini tahsil için Bu­ hara'ya götürüyorlardı. O devirele Buhara'da gerçek ilim ve maari­ fin parladığını iddia edemeyiz. Böyle olmakla beraber, orada bir yı­ ğın büyi.ik medreseler ve birçok müderris kadrolan ve, perişan bir halde ise de, epeyce zengin kütüphaneler bulunuyordu. O günlerde siyasi ve iktisadi haller öyle bir durumda idi ki, Kazanlı Türkler için manevi ve ruhani susaklığını teskin etmenin tek bir yolu kalmıştı. O da Türkistan'a başvurmak yolu idi. Anlaşılan, Kazanlı "Şagird­ ler"in tahsiJ için Buhara'ya seyahatleri 18. asrın son yarısının . orta­ larında, İkinci Katerina devrinde, "Pugaçov fitnesi"nin yabşmasın­ dan sonra başlamış ; demek, bu seyahat ve seferlerin başlaması için bütün Türkistan'ın Ruslar tarafından zaptedilmesi de, Buhara'nın Rusya'ya ilhak edilmesi de lazım olmamışbr. Hemen-hemen Buha­ ra'nın Moskoflar tarafından zaptedilmesinden yüz yıl önce (260 ) , Kazanlı talebenin Buhara ülkesine tahsil için seferJeri başlamış ve bütün 19. asır boyunca devam etmiştir. (260)

"Pugaçov s i yanı" 1775'tc bastmlmış, Buhara

emirliği ise, 1868'dc

Rusya'nın vasali ôlmustur.

113


!KTISADI VE KÜLTüREL KALiaNM.A DEVRl : Bu

18. asrın soniariyle 19. asrın ba.5larıru ve ilerisini

Kazan

suretle, Türkleri

için bir iktisadi ve fikri kalkınma devri addedebiliriz. Çünkü bu de­ \'irde şimaUi Türkler arasında epey faal tacirler meydana geliyor ve bunlar Rus tacirleriyle yarışmaya başlıyorlar. Kazak-Kırgız steple­ ri ve Türkistan ile olan ticaıi muaınelelcrde l{azanh Türkler, dil ve yol bildiklerinden, gayet mühim roller oynamışlardır. Daha 18. asır­ da Kazan şehrinde Türklerin birçok sabun, mum ve deri imalatha­ nclcri. kıtat (nankin) denilen kumaş ve şayak fabrikaları vardı. Ka­ zan etrafındaki büyük köylerde ve Başlmrt ülkesinde dahi bu gibi imaliithaneler açılmıştı. Aynı asu·da Kazan Türkieti arasında olduk­ ça bi.iyü.k sermaye saltiplerinin (kapitalistlerin) bulunduğu anl�ıl­ ma'ktatlır. Öbür yandan Bııhara'da. seneterce knlıp, "ikmal-i nfuıah' ' cclcn ı tahsillerini bitiren ) Kazanlı gPnçler, kendi memleketlerine dö­ niiyorlardı. Bunların ilim ve fazıl ile sivrilenleri, öteki zengin tacir­ iı'r araı:;ınrla birer "met:cne'' buluyorla r ve medreseler açıp talebe t.oplıı nıaya. ve Buhara usul.iyle ders okutınaya b�lıyorlardı. Kazan ve Ural bölge$inde 19. :ısır boyunca bu gibi medreseler çoğaldıkça çoğalmıştır. Kazan, Orenburg, Troysk, Kargalı gibi mülıim şehir ve kasabalarda birçok medreseler açıldığı gibi, Kışkar, Meçkere, Satış, lstcrlibaş, Tımtık, Çakmak, Karan Çelşili gibi büyük köylerdeki medresderin şöhreti de öteki şehir ve kasabalardaki medreselerin şöhretinden aşağı olmamıştır. İşte bu hal, İdil ve Ural bölgesinde pek önemli bir yenilik, yenileniş ve ha.tt-<1. bir çe§it fikri kalkınm a ol rnuıştur. Çü nlüi eski "Şuf'ut-as-Salah· •, Üs �üvarıl , "Fevz-alnecat", "Tuhfct-Alrnulfık" ve bcn7.crlerl dairesinelen yukarı çıkamayan bil­ gisi kıt hocalar yerine, bu devirde artık "Kelam" ve mantık oku­ muş, "hikmet" mütalaa etmiş, bilmem ne gibi ince "meseleler"in kı­ lını kırk yarnıış. birtakım maneviyat ve mavera.H:it üzerine zihin yor­ ınuş ve birçok na.zariyr ve fa.raziye.l<'ri o yana-bu yana çekmekle uğ­ raşmış ve onlan şu veya bu şekilde çözmek teşebbüslerinde bulun­ muş, hiiliisa Buhara "skolostiği"nin bütün incelikleriyle kafa pat­ latmış, "dağ gibi kocaman sa.nklı, deniz gibi engin davalı" (261), bilgili ve kuvvetli "damolla"lar çoğalmıştır. Nice-nice yerlerdeki medreselerde yüzlerce genç, senelercc bilgi tahsil etmekle uğraşır­ la.r, Buhara'dan gelmiş olan mtiderrislerin rable-i tedrisine devam ederler, yalnız kendi aralannda değil, hocalan i l e de münazara ve "

1261 l

"

Buhım1'dn tahsil etlikten sonra Kazıın iline dönen bazı "damolla"lar

h'lkkındn Şehohcddin Mercani'nin sözüdür (Mukaddimctu-Veriyetül·Eslru) .

114


münakaşalara tutuşurlar, her nevi şerhleri, haşiyeleri, hamişleri

ve

"minhuat"u incelemckle, karşılaştırmakla meşgul olurlar ve uzun kış gecelerinde zayıf mum ışığınoa kitap mütalaa ederlerdi. Sadece bir şehlr veya kasaba içinde bir medreseden ötekisine değil, başka şehir ve kasabalardaki medreselere de küme-küme toplarup münaza.­ raya giderlerdi. Bu gibi bir hal "Bulgar"

devrinde olmuş

mudur"?

Zannediyo.

yı kıldık , ' tan sonra 17. ve 18. asırlarda? Kat'iyen! Şu halde böylece skolo stik ruz; mil�takil Kazan devrinde var mıydı ? J';!bettc. Kazan

alanda da olsa, geniş bilgili müderrislerin çoğalması, hesapsız med­ reselerin açılması ve bu medreselerde binlerce Türk gencinjn topla­ narak, bir şeyler öğrenmekle uğraşması,

Kazan yurdunda o güne

kadar görülmeyen bir yenilik, yenileiliş ve bir çeşit fikri kalkınma değil de nedir? Doğnuıuuu söylemek icap ederse, bu medreseler sa­ yesinde Kazan Türk cemiycti tamnmıyacak derecede canlanmıştır: İdilboyunda

sönmekte olan islam

değişmiş ve

"medeniyeti", bu

medreseler sayesinde dirilmiş, halkta okuma-yazma bilenler çoğal­ maya başlamış ve "ulema" sınıfı, yani 7.amanına göre bir aydınlar zümresi vücuda gelmiştir. Doğnıdur ki,

19. asırda Kazan'da Ruslaı·ın Avrupa tipindeki bir

üniversitesi bulunduğu halde, Türklerin yalnız Buhara örneği med­ reseleri vardı. Rus talebesi, Garbın asri müsbet ilimlerini

ogreni­

yorlar, bizimkiler s i e, skolastik ve metafizik ile uğraşıyorlardı. Bu fark elbette bizim lehimize değildi.

Aneale bir yandan, o devirde

hemen-hemen bütün islam dünyasnun fikir hayatı aşağı-yukan ay­ nı

seviyede idi; öte yandan, hakim milletin 19. asırdaki fikir haya­

tma nisbeten bizim bu geriliğimiz, maddi ve manevi sefalet içinde

süründüği.iıni.iz 17. ve kısmen J8. asırdaki durumumuza nisbetle bil­

yük bir ilerleyiş ve yükseliş sayılmalıdır. Bir de, bu Buhara örnt-ği medreseler devri, ileride bahis konusu olacak "Usul-ü cedid devri" denilen bir devir için de bir çeşit giriş olmuş ve bu devrin adeta bü­ tiin cemiyet adamlan

n),

(eğitimciler, edipler, gazeteciler ve başkala­

bu medreselerden yetişen kimseler arasından çıkmışlarclır. Bu medresel<�rin oldukça zengin tarihi vardır ki, bu tarihin bol

malzemeleri Ş. Mercani'nin 2. kısım Müstefad-aJ-ahbar'mda mi-ştir. Kadı Riza�ddin Bin

Fahreddin'iıı "Asar"

veril­

serileri ise, :Mer­

cani'nin eserinin kıymetli bir tamamlayıcısıdır. Bundan başka mu­ harrir

ve

muallim Cemal Yelidi'nin rusça "ldil Tatarlannın kültür ve

115


edebiyat tarihine kuşbakışı" (262) adlı eseriyle Aziz Ubeydullah ve AJi Rahim'in ortakl3.!?a yazdı�an "Tatar edebiyatı tarihi" adlı eser­ lerinde ve Abdunahman Sacli'nin gene "Tatar edebiyatı tarihi" isimli bir cildlik kitabında buna dair bilgiler vardır (263).

Müvcrrih Hizneddin t 2G2 ı

Bin Fııhrcdwn

Ihı es<;>ritı ru$Çı\ ııdı. "Oç�ı·l< isLorii obrnzovannosti

i liternturı

voljskikh

t n t nı·"dır vı• J92:ı yılında Sovyet DevteL ncşriyatı arasmda çıkmıştır.

t 2G31

hmUz 116

Kazıın Tiirk edebiyatı tarihine dair bu eserler hep Sovyet devrrnde,

l.ıitin ve Rus alfabesine

g<>çilmedcn önce Arap harfleriyle bnsılmışlardır.


X

YEl'fl DEVİR a) KüLTüR SEV1YES! : 19. asrın ilk yarısında, artık şehir ve kasabalarda bir çeşit Türk bourgeosie'si vücuda gelmiş, Buhara tipinde olsa da, medreseler çoğalarak, fikir hayatı da canlanmıştı. Köyli.i Türkler de hiç olmazsa, dini takiplerden, şiddetli iktisadi bas­ kılardan kurtulmuşlardı. İktisadi darlık ve siyasi sıkıntı var idiyse de, gerçekte bunlar o zamanki Rusya'nın devlet rejiminden doğan ve bütün Rusyalılar için umumi olan hallerdi. Ancak, yukarıda da görüldüğü

üzere,

Türkler

bilgi ve fil<ir

edinmek amaciyle nazariarını Garba değil de, Şarka doğru mişlerdi. Bu hal, islam an'anesinin bir devamından ibaret

çevir­

olmakla

beraber, !dil ve Ural bölgeleri, Garp dünyasından çok uzaktı ve ara­ da pek kalın bir Rus duvarı vardı ; bundan dolayı orasıyla temasa gelmek adeta imkansızdı. Garbın bilimini ve fikirlerini şimaHi Türk­ ler yalnız Rusların aracılığiyle alabilirlerdi. Lakin, yukarıda anlat­ tığııruz sebeplerden dolayı, bu Türkler Ruslardan o kadar yılınış­ ıardı ki, Rustan gelen her şeye şüphe ve kuşku göziyle bakıyorlar­ dı. Onun içindir ki, çocuklarım Rus asri mekteplerine

göndermek şöyle dursun, Rus aileleriyle görüşmckten, şehir ve kasabaların Rus mahallelerinde oturmaktan, Avrupa biçimi elbise giymekten, şapka taşımaktan, evlerde açık baş oturmaktan, erkekleri saç ve bıyık uzatmaktan ve hatta Rus dilini öğrenmekten sakınırlardı.

Çokluk, şehirlerde müslüman Türklerin mahalleleri ayrı olup, camiler ve medreseler de orada bulunuyordu. Onun için tüccar ve esnaf rusça pek kötü konuşurdu. Rus yazısını kimi gençler yalnız "adres yaza­ bilecek kadar" öğrenirlerdi. Tacirler daha ziyade "kelepuş" (süslü takke) "kalfak" (kadın fesi), mest, çedik, pabuç gibi "asy!i" mal larla alış-veriş ederlerdi. Türkistan'da ve diğer islam ülkelerinde olduğu gibi, çarşaf ve peçe yok idiyse de, kaç-göç vardı ; ancak "ha­ rem dairesi" diye bir şey bulıınmazdı. HU\asa,

şimalli müslüman Türkler, ta :!.9. asrın ortalanna kadar ve hatta ondan sonra da bir 117


müddet Rus .alemi içinde kendi başlann.a ayn bir

"şarklı"

kavim

olarak yaşamakta devam ediyorlardı. Bu devirde Ruslar da, hüku­ met de bunu böylece kabul et.n:ıişti : Rus hükfımeti, islam ibadetha­

nelerine, Şark tipindcki medreselere pek ilişmlyordu ve ondan ev­

velki Rus hi ikumetleri gibi, müslüman Türkleri eski usUllerle "nur­

Iandırma" teşebbiislerinde bulunmuyor idiyse de, asri usullerle ay­

dınlatmak zahmetine de pek katlanmıyordu. Hatta denilebilir ki, on­ lann bu ı?ckilde aydıulanmalarını istemiyordu da. Bu, :dhi. ın isyont'r nıiistcşrik ve aynı zamanda

minskiy

Nikola ll­

fJOlitikacı

dil­

cilerin sözlerinden de anlaşılmaktadır. Buhara tipindeki Kazan med­

resrlerinden ınils.IUman Ti.irkler için hiı;bir hayır gelmiyeceğini ge­ giiıi k:ıvnınıı'! olan

n'f;i

l lmin�kiy.

şim;\lli T:.irklcrin karımlık ve ge­

ri durumda devam etmeleri için eski medreselerine bağlı kalmalan­ nın matlup olduğunu, Rus asrl mekteplerinde okumanın ise, bilakis

onlann fikirlerinin ve gözlerinin açılmasına. yardım edeceğini söy­ lemekteelir ki, bu iddiasını isbat etmek için bir-iki misal de

getir­

mektedir. Birinci misal : Ka7.:ı.n'da koyu Buhara örneği "Kölboyu" resesinde eden

:y,!Jarca

( 264)

"islami"

bilgiler

öğrenip

"ikmal-i

med­

nüsab"

Gcrey Ahrneroğlu, yu kanda adı mükerreren anı1mış olan

misyoner pap:ı.s

Y. Mal0v ile sohbetleri neticesinde orrodoksluğa ge­

çerek, müsl�man-Türk topluluğundan aynlmııştı. !kinci misal: Buna karşılık Rusya'nın göbeğindeki Penza şehrinde, Rus asrl gimnazia­ sında (Iisesindf') okumuş olan Musa

Akyiğitzade'nin

Türk

milli

duygusu uyanmış ve bu yüzden Rus okulunu bitirir-bitirmez lstan­ bul'a göçmUş ve orada 'I'iirklüğe ve islama hizmet etmeye başlamış­ tı

(265).

Gerçekten, bu medreselerde insana bir hayat göriişü edin­

meye yardım eden humanitaire ilimlerden eser yoktu ; mektep gör­

miiş

bir Tiirk çocuğunun az-çok ırki menşcini, kavmi (etnik) aslını,

öz kavminin geçmişini (mazisini)

öğrenmeye hizmet edecek

olan

Türk tarihine ve öteki Türk kavimlerine dair hiçbir türlü malumat verilmezel i : hiçbir !isan, lıatta iyi bir hoca ola bilmek için zarur1 olan

Arap dili bile, aciarnakıllı okut.ulmazdı ; Türk dilinin bir ders olarak

okutulması ba.his mcvzuu bile olamazdı ; yukarıda bau müsbet ta(2&1 l Bir mC'drt'sedc okunmnktıı olnn dini bil!!i dnllnnnı okuyup bitirme işi­ nE> Tiirkiy(''ot• "ikm'll-i niisah" (veya "tekmil-i nüsah"), Türltistan'dn ise, "hntm-i

kütiib" dc.>rl('rdi.

rzr.;,ı minFl;i�·

Rusç.ı

"N. llrninsl<i�· ın�l<tııpları, q:ıyı

tıırnfuınıın

!JR.

s. 309

(Bu

mektuplar İl-

Rusya Mukaddes Sinod'undıı dünyevi hükumet temsilcisi

PobedonOI'I$ev'e :vnıılınışt.ır. Sonralan bunlar kitap kılıihnda çıkıruştır).

118

olan


raflarını anlattığımız bu medreselerde, hakikatte, talebe bu dünya­

da insanca yaşamak gayesiyle, bilgi edinmek için uğraşınayıp, hiç­

bir türlü maksad ve gaye gözetıneksizin, zamarn ve modası geçmiş olan ve orta çağlardan kalma birtakım saçmasapan şeylerle

kafa

patlatıyorlardı.

Kuzeyli Türkler, o devirde Rus diline eheınmiyet

vermedikle­

rinden ve asri Rus mekteplerine gitmediklerinden, onlar arasında asri manasiyle aydınlar yok denilecek derecede azdı. Rus gimnazia­

larında okuduktan sonra Rus yüksek mekteplerinde tahsil edip, hu-

kukçu, tabip, mühendis v.s. çıkan tek-tük Türk uzmanlar, başlıca eski zaman kifli?.adelerinin kalıntıları olan "mirzalar" sınıfına men­ sup kimseler olurlar, geniş Türk kütlesinden uzak kalırlar, millet­ daşlarının cemiyet işleriyle pek ilgilenmezler, çokluk Ruslarla dü­ şüp-kalkarlar, aile içinde rusça konuşurlar, Türk halkı da

onları

pek aramaz, onlarla fazla temasta bulunmaz ve onlara, nası.Jsa yo­ lunu şaşırıp, kendi topluluğundan ayrılmış ve yabancı ·

topluluğun ·

içine karışmış olan zavallı sapkınlar diye bakardı. b)

KAZAN ÜNİVERS1TF131 : 1804 senesinde, demek 1. Alek­

sandr zamanında,

Kazan'da bir Rus üniversitesi

Rusya'da Moskova üniversitesinden sonra, zaman

açılınıştı ki, bu, itibariyle ikinci

üniversite idi. Bu hal, o zamanki Rus hükfıınetinin, İdil ve Ural bö l ­ gesine ne kadar cheınıniyet verdiğini

gösterınesi

bakımından da

dikkatleri çekecek mahiyettedir. Rus kayııaklarından

anlaşıldığına

göre, o sıralarda Kazan maarif bölgesi, Rusya'nın doğu illerinin ih­ tiyaçlarına göre, daha doğrusu, yııkarıda temas

ettiğimiz "müslü­

manlarla anlaşma ve uzlaşma" politikasının icaplarına uygun bir su­

rette düzenlenmişti ki, Kazan üniversitesi de bu bölgelerin yerli aha­ tisiyle buralara yeni gelip yerleşen yabancılar, yani Ruslar ara.<>ın­ da bir "bağ" ödevini görecekti. Üniversite, başta küçük ölçüde yukanda anıla.n I. Kazan Jisesi

binasında açılınıştı ; ilk profesörterin çoğu yabancılardı, daha doğru­ su Almanla.rdandı. Bunlar arasından sivriJmişlerdir. "Yeni politika"nın

Bartels, Fuks ve Ch. Fraehn

icaplarından olmak üzere, 1836

yılında Orenburg müslümanlan arasından yirmi tane gencin Kazan'a getirilip, tıp bilimlerinin öğretilmesine karar

verilmişti. O sıralar­

da Kazan üniversitesinde şark dilleri öğretimi de kuvvetlendirilmiş­ ti. Bir de üniversiteye bağlı bir arkeoloji, tarih ve etııografya der­ neği de vardı ki, bunun bazı üyeleri

Bulgar-Kazan'ın mazisi,

eski

119

t


eserleri, etnoloji-etnografyası ile de meşgul oluyorlardı; N. Firsov, Şpilevskiy, Berer.in, K.ıtano v v.s. bu ciimledendirler. Tam 19. asrın başlannda ·açılan Kazan üniversitesinin bu mem­ lekettc ilim, kiiltii r ve fikir alanında oynadığı rol her h alde küçük ol­ mamıştır. Üniversitenin tıp,hukuk, riyaziyat, tarih-filoloji fakültele­

ri olmak iizere, dört tane fakültesi vardı ; başta burada bir şark dil­ leri kürsüsi.i de bulunuyordu. Azeri Türklerinden Deroondli hacı Ka­ sım oğlu Mehmetali Kftzunbek, 1823 senesinde hıristiyanlığı kabul edip, Aleksan<k adım alelıktan sonra, bu Kazan üniversitesinde Türk ve Fars dilleri okutmuş ve onun ortod.oksluğa geçen kardeşi Abdiis­ settar da buradıı türk<:<' öğrelmeııliği yapmıştır. Kazanlı İbrahim Halfeoğlu (Halfin) 1812 yılında bu i.iniversiteye türkçe muallimliği­ ne ta.yin edilmiş ve ertesi yıl şark edeb i yatı ''adyunktlığı" (asistan­ lığı) na mıştıı·.

;;eçi Imiş ve şimdi adı zikredilen Alman l<'raehn ile işbirliği yap­ t. Halfin talebelerine bir ders kilabı olmak üzere, 1819 yılın­

da Ahval i Cengiz-han ve Aksak-Timir" adlı bir eser de bastırmıştır. Bir de 20. asrın başlarında bu üniversitede Sibiryalı Sagay Türkle­ "

-

rinden Katanov adlı bir Türk lehçeleri profesörii vardı ki, hıristiyan­ dı ve nıslaşmıştı ; fakat tipçe Altaylı idi (266). 19. asrın ortalarına kadar, üniversite nıuhitindeki ilim ve fikir

hareketleri bu sahada Buhara zihniyeti ile yaşayan Kazan müslüman

Tiirkleri arasına pek s·okulmamıştır ; üniversitede Türk çocukların­ dan pek az kişi okumuştur k_i, onların da çoğu asıl Kazanlılardan de­

ğildi. Kazan üniversitesinin yüz yıllık hayatında,

Türklerden topu­ topu 9-1.0 tabip, 3-4 tane hukultçu ve dilci çıkmıştır ve bunların da müslüman Türk içtima'i hayatında, şu veya bu türlü rol oynamış ol­ dukları iddia edilemez. Bununla beraber, 19. asrın son yarısında, yani üniversitenin ku­ ruluşundan yarım asır sonra, üniversite muhitindeki ilmi ve medeni çalışmalar ve fikir hareketleri Bulak kanalının ötesinde "asy.ftvi" ha­

yat yaşamakta olan Kazan 'I'iirkleri arasında da hafif tertip bazı yan­ kılar uyandırınadan kalamazch. Bu yankılann bir neticesi olarak, ta..m "Bulakötesi" muhitinde yetişen ve Bııhara örneği medreselerde (26fı) Dirinci Cih�tn Hıırhinin ı:ırifcsinde, Kııtunov"un kütüphıınesi Türkiye Hükümeti tar>\fından satınalınmıştı ki, bu kütüphane tstanbul Üniversitesi Tür­ kıynt En�litüsli kütüphanesinin temelini teşkil etmişti. O giinlcrde İstanbul'da maarif mlidürü olan Nail Bey isimli bir zatla, aslen bizim yerdcşlerimizdcn olan rahm('tli Ömer Tı>regol"un bu kütliph:meyi satınalma ödeviylc Knııın'a geldikleri­ ni hatırlıyorum.

120


okumuş olan bazı kimseler Rus dilini öğrenmeye, çeşitli mevzulara dair rusça eserler okumaya, ''Bulak"ın müslüman mahallesi tarafın­ dan bakılınca ötesindeki fikir hareketleriyle, ilınl ve medelli kaynaş­ malarla ilgilen.meye başlamışlardır ki, zihniyet değişmesinde bunun büyük rolü ve tesiri olacaktı. Bu gibi kimselerin en ziyade sivrilmiş ve tanınmış olanı KAYYUM NASİRİ'dir. Onun için, bu muharrir ve düşünür hakkında bir parça bilgi vermek faydlasız olmıyacaktır. c) YENİ DEVRİN ÖNCÜLERİNDEN BİRİ : Kazan Türkleri­ nin fikir ve kültür hayatındaki "Yeni devir"in öneillerinden biri, şüp- t hesiz, muharrir ve inceleyici Kayyum Nasirl"dir. Bu zat, Kazan şeh­ rinden 60 km. kadar mesafede bulunan Yugarı Şırdan köyünden Abdunnasir adlı bir hocanın oğlu olup, 1824 senesinde doğmuştur. lik tahsilini köyde yaptıktan sonra, 17-18 yaşlannda Kazan'a gele­ rek, 5. mahalledeki "Ak Mescid" yanındaki medresede okumaya baş­ lamış ve 1855 yılında bu medreseden mezun olmuştur. Kayyum efen­ di, daha medreseele iken, gizlice rusça okumaya başlamış (çünkü o devirde medrese talebeleri için rusça okumak ayıp sayılıyordu) ; son­ raları bazı Rus okullannda türkçe öğretmenliği görevi almış ve aşa­ ğı-yukarı 15 yıl süren bu öğretmenlik zamanında rusçasını ileriet­ meye ve asri bilgilerini genişletmeye çalışmış; türlü "dünyevi" ilim­ ler üzerine hususi dersler almış, bilgili kimselerle faydalı temaslarda bulunmuş ve hatta "sami" (tescil edilmiyen talebe) sıfatiyle üniver­ siteye de devam etmiştir. 1872 senesinde Kazan'da, Türklerden ilk mekteplere nısça öğretmenleri yetiştirmek maksadiyle "Rus-Tatar öğretmen mektebi" ("Russko-tatarskaya uçitelskaya şkola") açıl­ mıştı ki, bu okulun, sonraları tanınmış türkolog olan müdürü Wil­ helm Radloff, ertesi sene K. Nasiri'yi bu mektep yanındaki tatbikat ilk okuluna nısça öğretmeni (uçitel) olarak almıştır. Anlaşılan, Na­ siri 3-4 sene sonra bu memuriyetinden ayrılmış ve bir müddet bir ilk mektepte Rus dili öğretmenliği yaptıktan sonra, bir daha hiçbir türlü memuriyet almamış, Türk çocuklarına rusça hususi dersler vermek, dilekçe (arize) ler yazmak ve mahkemelere verilecek olan belgeleri türkçeden rusçaya çevirmek gibi işlerle geçinm.iştir. Bunlar Nasirl'nin geçim için uğraşmaya mecbur olduğu işlerdir. Tabiidir ki, onun şöhreti ve tarihe mal oluşu, bu işlerden ileri gelmemiştir. Nasiri'ye şimal Türk tarihinde önemli bir mevki kazandıran iş, onun muhaiTirlik ve araştırıcılık faaliyeti olmuştur. O, Rus bilim ve fikir muhitleriyle temas neticesinde, yeni zihniyet, yeni düşünüş, yeni ha­ yat görüşü ve yeni usuller edinmişti ki, bunlarla mücehhez olarak

121


K:ı.:�nn türkçesiyle eserler ynmaya, "kalenda.rlar" (salnameler) neş­

retın<>yc ba.<?l:tnı ıştı . Halbukj

simalli

'l'üı·kler arasında türkçe (hele

Kaz:ın tiirkçesiyle ) kitap ynzmak yep-yeni bir işti; böyle bir işe gi­ rişmclt il.deta n.yıp ve "bid'nt" sayılıyordu. Böyle bir müellifin, bir

mnhnrririn rııillctdaşları tarafından herhangi bir teşvjk görmek ve-­

ya takdir bulnınk ihtimali yoktu; "urııın'' (sokak) diliyle yazılan bir

eser için naşir bıılmak da gayet güç ve hatta imkansızdı. Bütün bun­ hr:ı r�ğnıen J.{. N�•.<;irl.,

şaşılnrak bir gayretle tiirJtçe eserler yazma­

ya b:ırjla ını ş ve s0n demlerine kadar bilyiik bir sehat ve metanetle bu yolda devam etmiştir. Nasiri :ıdeta bi r ya?;ı "tiryakisi", tahrir müb­

t,lfl.c;ı olmu�tı ı : yazı yaınınyı bir vird:ıni l'Ol'G ve bir mission g-ibi sa­

yanlı.: escdcrini kendi ya;o;nr. kcıııJj pn.rnsiylc ne�rcderdi.

takdir eden var mıdır, lülapl:ır satılıyoı·

Okuyan,

m n ? O, bunlara asla ehcm­

ıniy<'t vcrme;o;di; yazardı. boyıuıa, dııı·ınad:m, dinlenmeden, usanma­ dan, üşcnmeden y:ızardı ;

tı" (267 ) .

çünkü

onıı "J\liah yazmak için yaratmış­

Nasirl, ilkin <lirı.l mahiyette bir risale yazmış idiyse de, onun ilk

defa basılan eseri bu olmayıp, Ruslara türkGeyi öğretmek maksadiy­

le yazılan "Nahiv tur. 1902

da.rı.,

yılında

hltabı"dır

kj, bu eser

1860

senesinde neşrolunmuş­

iildi.iğii nnlant kadar yıı.zmak ile meşgul

rn11harrir 10 yıl<hın faıla yM;ı y:ı?.maJc

n�mış demektir.

olduğun­

ve kitap çıkarmak ile

uğ­

Nasiri ne yazıyordu ve neler ncşrediyordıl ? O, ya.lmz belirli bir

konu ii?..erinde

yaıı yaz:ın uzman blr mulıanir değildi. O, hem mü­

ell ifti, hem mütercirndi. Yıı.lmz rusçachuı deği\, arapçadan, Osmanlı

türkçesinden de eserler tcrciime ederili (Kaır.n türkçesine çevirirdil .

Bu teı·cümelerin bazılarının, yalnız halkı türkçe okumaya alıştırmak gayesiyle yapılmış olduğu da besbellidir ve Nasiri'nin

orijinalitesi

burada değildir.

Nasiri bir yandan üniversite muhitiııdcki bilim ve düşünce sa­

lıibi k�mselcr ile görüştiiğü gibi, öte yandan, Türkleri ruslaştırmak

peşinde koşan misyoner pııpaslar ilc de temaslarda bulu nmuştur Iş­ .

te, bu. temasların tesiriyle "milliyet bir fikir olarak belirmiş ve

",

gittikçe

onun ruhunda. hem bir his, hem

lmvvetlenmiştir. O, kendisinin

mensup olduğu Kazan Türklerinin sadece bir "müslüman" olmayıp, bir "millet" de olduğu kanaatına

varmıştır. Bu milletin,

kaideleri,

özliik.Jeri ve incelikleri bulunan bir dili vardı ; bu halkın, bir halk ede-Tırnakilir içine nldığım.ız ciimlc K. Nasiri'nin :kendi sözüdUr ("Kay­ Nasiri mccmunsı", s. 76, Knzan 1922).

( ?67) yum

122


biyatı, efsaneleıi , inanışlan, ya.n.i folklonı vardı. Bir de bu Türk kav­

minin, artık dünyanın gidişlcrinden, yeni hayat bilgilerinden ve asri fikirlerden haberdar olması gerekiyordu ve nihayet bu kavim, dev­ letin resmi dilini öğrcnmeliydi; beraberinde yaşadığı Rus kavmini de taruroalıydı ; memleket hallerinden ve devletin kanunlanndan haber­ siz yaşamamalıy<lı ve kendi öz

okumaya da piiblisist gibi, maka

diliyle yazıln.n şeyleri

alışmalıydı. Nasiri, bu davaları bir gazeteci, bir

­

leler yazarak ifade ve ınünakaşa etmiş değildir ; fakat

daha iyisini

yapmıştır: şimdi sayılan davalara, milletini doğrudan-doğruya ulaş­ tıracak vasıtalan vermeye çalışmıştır ; Kazan türkçesinin grameri­ ni yazmış, imla ve inşa J<aide ve usullerini tesbit etmekle uğraşmış, sözlüğilnü yazmış

ve

bunları yazarken tül'kçe ltöktcn bir yığın te­

rimler ortaya atmıştır; biiyük bir eserlerini toplamış

ve

folkloru

gayretle, I{azan 'l'ürk

neşrcttirmi�tir; Türkler için rusçanın gramc­

rini ve sözlüğüııü yazıp yayııılaııııştır ; Rus tarihine dair dalıi kiiçük bir eser neşretmiş, riyaziyat, tabiiyat, tarih, coğrafya, anatomi, fiz­ yoloji, eğitim, sağlık bilgisi, nebatat bilimi (botanik ) , hatta . , aşçılıl{ san'atı üzerine eserler yazrruştır. Nasiri Türlt dünyasının tınp yayınlamaya muvaffak

en

çok yazı yazan ve yazdıklannı bas­

olan

bir

muharrirdir.

Yalnız

matbu

eserlerinin sayısı 40'tan fa)\la olup, (salııamelcri de do.hil) bunlann sahife sayısı

4

bine çıkmaktadır.

Nasiri'nin dil hakkındıı.ki fikirbrine ve hizmetlerine şöyle bir te­ mas edelim. O, "Tatar dili" dediği Kazan türkçesinin bağımsız bir dil olduğunu iddia ederek,

eserlerini hep bu

diyelek ile

yazmaya

özeniyorsa da, gene Osmarılı ve Ça.ğatay kitap dillerinin tesirinden kurtulamamı§tır ve Tlirk ya7.ı dilinin Arap ve Fars dillerinin yardı­ mına muhtaç olduğunu kabul etmiştir. Onun, Kazan Türk lehçesine

dair

düşüncesini, dili için de bir örnek olmak üzere, aşağıda aynen

naklediyoruz : "Zamanımızda Tatar tili digfm ti.liıni:G asıl Çağatay

şubesi bulup,

tilininğ

bir

fi nefsihi kavaleli ve usulü ınuntnznm bir tildir. Çağa­ -

tay tiline kiip hususta mufigraktır. Lakin clfaz ve ınUfredat cihetin­ den vüs'atı yukluk sebepli Aı-ap ve Farisi tillerinden istiare ve ikti­ has kılınıp, müstckil, kamil bir tildir. imdi yakhşı teftiş itip karasak, m:ılCım.dur

ki,

tilimizge

itina

kılıp,

tilimizde bulgan edebiyat,

eş'ar ve makalat gayet mcvzun ve mi.isecca tasnif kılınadır. Arap ve Farisi elfazınınğ ianesi ilan belil.gatta ve ifade-i manada gayri

til­

lerden kim tügül, belki bazı hususta hasiyeti kübrek bulgan urunlar

123


hem bardır, lıususan fiil babında. Lakin şul kadarısı bardır ki, bir de kuzgalmayınça uturup kalmıştır"

"Kavid-i kitabet" adlı

(268).

eserinele de şu sözleri yamlaktadır: "Üz tilinğdegi elfaznı tikşirmey tuı·up, gayri tilden sü?.. istiare kılmak hataga harnil kılınadır; halı ifade-i şifa.hiyede, halı ifade-i tahririyede bulsun ınundan saklanmak tiyiş" (269). Bu sözlere göre, Nasirl'nin Kazan türkçesi hakkındaki şöyl.e hi.iliisa etmek mümkündür : 1 )

fikrini

Kazan tiirkçesi Çağatay dili�

nin bir dalıdır ve bu dile pek çok hususlarda uymaktaclır, 2) nı.ınht beraber, kendinin ınuntazam

3)

k;;ıideleri ve

usulleri

Bu­

vardır,

KeLime bakımıııdan pek z engin olmadığından, Arap ve Fars dil­

lerinin yardıiııına muhtaç bir durumdadır,

4)

Eksik

yerleri,

bu

dillerden si.hder ve tftbirler rdarak dotdurulunca l{azan türkçesi baş­ Jm clilleruen hiG de aşağı değilelir; hatta bazı hususlarda, hele fiil babında, onlara nisbeten daha üstündür, 5)

Başka dillerden ancak

'tatarca"nın kendisinde bulunmayan sözler iğreti alınmalıdır. "Tatarca" dediği Kazan Türk diycleği hakkında K. Nasirl böy­ le düşi.inmüş; ancak bunda muhakeme sakatlığı U.Şikardır. Bir kere "tatarca"dan mıırad halk konuşm a dili ise, bu, "çağatayca"nın bir dalı olamaz: çünkü "çağatayca" bir konuşma dili olmayıp, bir sun'i yazı (kitap) dilidir; bir halk konuşma dili, e lbette bir kitap dilinin dalı olamaz. Nasirl'nin "tatarca"dan bir yazı (kitap) dilini kasdet­ tiğini sanmıyoruz.

3.

maddeye gelince, bir dil i�in mutlak olarak "fakir"dir veya

"ı.engin"dir diye hükmetmek doğru değildir. Bir kavmin dili, mede­ niyet seviyesi ile orantılı olur. Medeniyetçe ve kültiirce geri olan lmvnıin dili de geridir ve fakirdir; medeniyettc ve kültürce yüksel­ dikçe ve

(2fi8l

ilerledikçe dili de il erler ve zenginleşir.

Şöyle ki: Kültür

"FC!vakihül-culcsf t" adlı eseri, s. 593-594. Yani : Zamanımızda

tatar

dili denilen dilitni7. fiSlen Çağutuy dilinin bir dalı olup. haddi zatında kaideleri ve

usulleri munlaıam bir dildir. imdi dilimizi özenle tetkik edersek, anlaşılır ki, di­ limizde edebiyat., şiirler ve ııesirler gayet ölçüiii ve seeili olarak yazılabilmektc• dir. Arap ve Fıırs dillerinin yıwdımiyle de olsa, dilimiz belagatta ve mana anlat­ makta başka dillerden nşağı değildir, belki bazı hususlarda daha üstündür, hele fiil babında ... Şu dıı var ki, dilimiz hiç lnmıldanıadan otm·up kalmıştır.

{269)

Yani: Kendi dilindeki sözleri :ıraştırmndı\n. başka dilden söz almak,

istcr konuşmada. ister yazıda. yanlış bir iş sRyılmaktadır. 124


ilerledikçe, yeni anlamlar çoğalır ve bunlan ifade kelimelere ihtiyaç hasıl olur.

İşte,

etmek için yeni

bu yeni kelimeleri yabancı diller­

den almak, yani hazıra konmak mümkün olduğu gibi, onlan öz di­ lin köklerinden yapmak, yeni kelimeler (neologisme) yaratmak da

Knyyum Nasiri

ltabildir. Birinci yol tutulduğunda dile, hele yazı diline, yabancı ke­ limeler .dolar; ikinci çareye baı� vurulduğunda ise, dil, hele edebi dil, öz dilden yapılan yeni kelimelerle zenginleşir. Zaten "ıstılah" yahut "terim" mahiyetinde olan kelimelerin hiçbiri semadan inmiş şeyler

125


olmı.yıp. "Imi yapısı·· olan sözlerdiı·. Nitekim Nasiri, kendisi de yaz.. dığı ı,rranıeı·, matematik ve c9ğrafya kitapla nııda türkçe köklerden yeni tc:ri ml er yapmak tecrübesine teşebbüs etmiştir. Eğer Nasirl bu hususta daha fazla lıirnmct etmiş olsaydı, yaratmak istediği Ka­ zan yazı dili için arapça ilc farsçadan yardım aramaya da pek muh­ taç olnıazd1. Her ne ise, K. Nasirl'ııin dil alaımıdaki hizmetleri ve gayretleri

kU c; ii nı�t'nemcz. Kazan tU rkçesinc mahsus iki eild "Lehce-i tataıi"

si nıeydıı.ntladu'. Ancak Nasiı1'nin bn sözlüğünde Kazan türkçesin­ •i··rı pp:.- fa7la m:il7•'i'W ·;l'rilıııi$ clc•f,i!rlir. Bu, Ahmed Vefik Paşa'nın "1 /'h,. i o::rııaııi'':;i ;;. nck :�dill'rc-k, acele yazılmı�:i bir eserc ben7jyor

\'e buna, bir Kazan Tiirk lehçesi siizlüğü olmaktan ziyade, tasarlan­

mq hir Ka7.::n kit'1 n 0ili ll!g;alı denilebilir. N;ı•;lt·!, E�• :"::n i:i.h·k:;csi:ı\n gı aı.ıl'rin..:�

duir "E�nmuzec"

adlı bir

eser yl'l.zımş ve "kavaid-i kitabet" ir;imli eserinde imla ve inşa kaide­ leri vermeye çalışmıştır. Şuııu da beiid.eliın ki., K Naai6 yac;l�ığı çeşitli eserlerinde "ta­

tarca" dediği Kazan türkçesini kullanınaya özenmiş ise de, ınuhar­

rir Ccm:ıl Vctidl'niıı de kıı.ydcttiği gibi, ge!'ek sözlük yönünden, ge­ ı ""Sl' ii<;ll ip i.ıak:mın•it� '1 t:ılğatnyca ilc oı;ınaıılı�aııın lesirindcn kur­ tulanı::ı mıstır.

Prof. Sa-:ıuet Çağatay.

Nasil'i'nin bu tutumunu, onun

miifrit "Tat.-ırcı'' o!marliğıııın, genel tiirkç'.! ulıı yolundan bir yana (Fakülte G:qımnoığıııın bir delili oi::ı.rak müsbct karşılamaktadır dergisindeki et.üdiinde). Biz.ce bu iki yazı dilinin tesirinden kurtula­ rrmyı!:iı t:tbii görülmelidir. Ortaya bir "sade dil" davası atılınıştı ama, bn

dil henüz işlenmemiş, belirli bir biçim alma.mıştı. Onun için

bu dtl.\':tyı anlatmak, yaymak ve savunmak için o zamanki aydın la­

ı·ln anindığı bi.t·

dille

lwııı.ı�mak

vardı.

Bu

dil

ise

çağatayca,

osnı:mlırn. ve yerli karışımı olan o devirdeki "Türki" adını taşıyan (�cn;clttı:> ise "türkçe" olmayan) bir dildi. Bundan dolayı Nasiri de dfwasını anlatırken işte bu dili kullannıışt1r. Onun için kendisini kınamalr doğnı olma� düşüncesindeyim.

Tiirkc;enin farsçadan üstün olduğunu isbat etmeye çalışan Ali­ i:e, ç::ı.ğataycaya karl'jı isyan eden Abul-Gazi Bahadir-Han

Şir Ncvai

hr.kkındn. da a:ı-ıu düşünceyi söylemek doğru olur. Gerçekten, birin­

dsium l\tulıakcmcti.il-Lfıgateyıı adlı kitabı hiç de sade türkçe ile ya­ zJlmA dı�ı. gibi, "Bn...ş yaşındaki çocuğun anlayabileceği iddia edilen

"Ş<.'cc-rc-i TürJ('iin

dili de şu bcğcnilmeyen çağataycadan pek uzak­

lıı.ra gitmiş dC'ğildir. 126


Aslında bu üç müelliften hiçbiri, dört başı marnur yeni,

sade

bir yaZı dili ömeği ortaya koymaınışla.rdır. Ama onların bu hapta­ ki

en

önemli hizmetleri, yazı dili hususunda yanlış yolda yüründü­

ğünü ve halk diline doğru gitmenin gerektiğini hatırlatmalan ve bu işte öna.yak olarak yeni bir çığır açmalan olmuştur. Bu çığırı ge­ nişleterek bir ulu yol haline getirmek uğrunda çalışmak ise, davayı benimseyen yeni kuşak dilcileriyle edip ve yazarlannın

ödevi ola­

caktı. Nasirl'nin sönmez bir gayret ve gevşemez bir özenle topladığı Kazan Türk fol!doru ürünleri "Kıı·lt Bai(Ga", büyük

lesa" adlı escrkriylc "Kazan Kaliııdarı"

adıındaki

"Fevoakihül-cu­

salnameleriııde

bulunmaktadır. Bunlardan yalnız "Fevakihül-culesa"da (bilmece), 118

cır

28 tabışmak

"selamnaıne", "Çay

(mani ve türkü ) ,

beyti", "Onğmagan kilin" (beceril(siz gelin) başlıklı üç manzume ve 315 makal ( atalarsözü) vardır.

Na.siri'nin Türk folkioru alanında. çalışmaları ve incelemeleri, elbette üniversite ilim ve fikir muhitinde de yankılar uyandırmadan kalamazdı. G€rçckten, Nasiri bu çalışmalann d an

dolayı üniversite

yaıundaki "arkeoloji, tarih ve etnografya cemiyeti" üyeliğine kabul edilmiş ve bu cemiyetin mecmuasında, onun derlediği bazı Kazan

Türk halk edebiyatı örnekleri neşrolunınuştur. Şöyle ki : Bu mec­

ınuanın 1889 senesinde çıkan 15. cildinde, Nasiri'nin profesör Kata­

nov'a vermiş olduğu "Kazan bcyti'', "Nikol ay beyti", "Şah-AH bey­

li" başlıklı üç "tarihi" ınanıumc yayınlanrmştı. Bir de aynı mec­

muanın 1896 yılında çıkan 13. cildinde Nasiri'nin derlediği 243 ata­

larsözü, 145 maı1i ve şarkı basılmıştı. G€ne bu mecmuanın 1900 se­ nesinde intişar eden 16. cildinde, Nasiri'nin verdiği onbir tane Ka­

zan Türk masalı dercolunmuştu ki, orada Plialwv adlı bir Rus folk­ loristi bunları başka kavimlerin masallariyle

1880 senesi-nde "Rus

Coğrafya

karşılaştırmaktadır.

Cemiyeti" mecmuasının etnog­

rafya bölümünde (cild 6, s. 241-270) Nasirl'nin "Rus diliyle yazılmış olan ve Kazan Tatarlarının

sünni-islam tesiri

haricinde

teşekkül

eden halk inanışları ve ayinleri" başlığını taşıyan önemli bir eseri neşrolurımuştur ki, eski Türk akidelerini araştıranlar

için oldukça

miihim bir ınalxeme teşkil etmektedir. Yukanda da anıldığı üzere, Nesiri salnamecilikle de uğraşmış­

tır ki, 1871 den 1897 senesine kadar (üç

yıl

müstesna) "Kazan ka­

lindan" adiyle salnameler çıkarmıştır. Bu salnameler, her yıl tek ­ rar edilen mutad · takvim maltımatından başka, çeşitli edebi, tarihi

127


ve içtima l yazıları

da içine alarak, bir nevi alınanak

yahut

dergi

mahiyetini alıyordu. Nasiri bu salnamelerinde bazı milli tarihi ri­ vayetleri ve şarkıları neşretmekle,

18.

asırla 19. asrın başlarına ait

milli tarih .materyalleri vererek az-çok tarihe de hizmet etmiştir. Il<'r alanda kalem oyuatmış olan bu muharrir, geniş halk kütleleri­ ni okumaya alıştırmak ve hayat bilgilerini halk arasına yaymak yo­

Junua da, tıpkı Türkiyeli Ahmed Mithat efendi gibi, çok büyük hiz­

metlerde

bulunmuştur.

K. Nasiri aynı

zamanda bir eğitimcidir;

kendisi bizzat hocalık etmiş, birçok mektep kitapları yazmış, eği­ tim ve öğretim hakkında bazı düşünce ve kanaatlar ileri sürmüştür.

1\a;mıı 'f'iiı·klcriııiıı fikir ve kültür t:ı.rihindcki yeni dcvrin öncü­ (('rindcn olan bu ınuharrir,

1902 yılında Kazan şehrinde ölmüştür.

Nasiri bu alanda önde gelen, aşırı ve devamlı çalışkan bir ya­

�aı· olnıııkla beraber ayııı devirde kaleme sarılıp kimi telif ve tercü­

mc eserler çıkaran başka bazı kimseler de yok değildir. Bu arada kalendadar (salnameler)

yayımiayan molla

Şahap

Rahmetullah

(Rahmetullin) 'ı, tercümelerle uğraşan Fatih Halicli'yi, Abdülallah

Fcyizhan'ı, Abdürrahman İlyasi'yi anmak yerinde olur. Bunlardan Fcyizhan, '!'atar tilige ilm-i sarf (1887) adlı kiiçük bir gramer yaz­ dığı gibi, Rusya Türklerinin içtimat ve iktisadi

hallerine

değinen

t.luharı-ikül-Efkiir (Fikirler diirtüsü) adlı bir kitap da yayımlamış­

(1893).

tır

İlyasi ise,

Kazan yurdunda ilk defa

Biçare kız adlı 4

perdelik bir dram yazmıştır. Bu yazarın antipode'ı olan F. HaJid.i ise, Hcdd-i bic;are kız adlı bir tiyatro eseri yayımlamıştır. ç)

KÖHNE

BUHARA'DAN YENİ

Kazan'da Rus bilim ve düşünce

F1K!R.LER : K. Nasiri,

adamlariyle

görüşüp-konuşmalar

neticesinde, asr1 fikir cereyaıılariyle ve yeni ilmi usullerle §.şinalık peyda etmişken, tam 19. asrın ortasında (1849 yılında) bir molla, Buhara'dan Kazan'a dini islahatçı ve milli tarihçi sıfatiyle dönüyor ve

bu ülkeye yeni ruh, yeni fikirler getiriyor. Bu molla, Şehabeddin

Mercan!, Buhara'da okuyan başka Kazanlı mollalara benzemiyordu; çünkü o, bu şehrin medreselerinde okutulması mutad olan dersleri dinlemek ve sayısı pek mahdud olan keliim ve mantık

kitaplarını

okumak ile yetinmeyip, islami bilimleri asıl kaynaklarından öğren­ menin yolunu bulmw�. Buhara medreselerinde okutulmayan ve ora müclerrislerince unutulmuş olan "di.inyevl" bilim şubeleriyle de meş­

gul olmuş ve ayrıca tarih bilimine de önem vermiştir. Ancak Mer­ cani'nin din ve diniyat hakkındaki görüşünün düzelmesine ve tarih­ le uğraşmaya başlamasına, Buhara'dan ziyade iki sene Semerkand'-

128


da kalması amil olmuştur ; çünkü o, bu şehirde bir din alimi ve mü­ tefekkir olan kadı Abu-Said'in faydalı derslerine devam etmiş ve

onun kütüphanesindeki kıymetli ve asli kitapları mütalaa e� ve bunun neticesinde tarihi

ve

dini araştırmaların doğru yolunu ve me­

todolojisini bulmuştur. Mercani, Buhara'ya 1838 senesinin 12 Aralığında varmıştı 1849 senesinde ise, birçok mühim yazma kitaplar ve bohça bohça .

bilgi notları ile yilldü olarak Kazan'a

dönmüştür. Onun

sıralarda Kazan Türk cemiyeti hayliden-hayliye değişmiş

döndüğü bulunu­

yordu ; dini medreseler türemiş, "Şagird"ler çoğalmış, ortaya atılan

ıncı:ıclelcrlc ilgilcn('n, meydana. çıkan eserleri okuyan ve onu şu veya

$ehabeddin Mercani

bu şekilde takdir edebilen bir zümre vücuda

gelmiş

bulunuyordu.

Mercani, Buhara'dan dönüp işe başladığı zaman, Kazan Türk muhi­ ti 17. ve kısmen 18. asırlardaki gibi, karanlık olsaydı, medreseler,

müderrisler ve '1şagirtler" bulunmasaydı, Mercani'nin arapça yazı-

129


lan eserlerine asla. 7.-emin bulunmazdı ve o kitaplar bu memlekette derece gürültü-patırtı koparmazdı. Çünkü

o

aniayıcısı ve ilgilenicisi

bulunmayan bir fikir hiçbir zaman gürültüye sebep olmaz. Her hal· de o günlerde Kazan ilinde az-çok fikir hareketleri vardı. Mercan! ise, bazı elini ve içtimai dürşünceleriyle bu hareketlere yeni bir yön vermiş ve o zamana kadar hüküm süren yanlış nazariarı düzeltmiş­ tir. Tabiidir ki, bütün bunlar medrese talebesi arasında. ve düşünmeyi mucip olmuştur. Mercani'nin arapça dini kitaplarınm ora 'l'iirk fildr lıarcl<ctlerindeki bu

noktadadır.

uyaronayı

yazılmış

ehemmiycti,

olan işte

Buhara'dan yeni fikirler getiren Mereanl, Kazan'da yalnız bazı

dini meseleler ii�:erine pek ciddi ve önemli eserler yazmakla kalma­ yıp, bUyük bir özenle milli tarih meseleleri ile de uğraşmaya başla­ nıı�lır. Türk Karıthanller süliilesine dair arapça yazılmış olan "Gur­ (ctu-1 Ha nı kin, li-urfetil-Khavakin" adlı eseri Kazan'da

1.864

se­

nesinde basılmış, 1877 yılında ise, .$ulgar ve Kazan tarihine dair

"Gilfllct a.J..zaman

ve

tarihi Bulgar ve l(a:mn" adlı türkçe küçük bir

risalcsi çıkmıştır. Bu sonuncu eser Rus bilim nazanııı çektiğinden,

sonraları, meşhur

ı f leminiıı de elikkat

dilci

W. Radloff tara­

fından hülôsaten nısçaya tercüme edilmiş ve mütercimi bu hülasa­ yı 1877'de Kazan'da toplanmış olan IV. arkeoioji kongresinde oku­ muştur. Radloff'un bu tercümesi, türkçe aslı ile birlikte "IV. arkeo­ loji kongresi emekleri"nin I. cildinde yayınlanmıştır. iv{ercani'nin asıl önemli tarihi eseri

olan "Müstefadul-akhbar

fi ahvali Kazan ve Bulgar"ın Kazan ve Ural Türkleri arasında mU­ li tarih sevgisinin uyanmasında büyük rolü ve tesiri olmuştur. Bu sözüınüzü bir parça izah edelim. Gaddar Rus hükumetinin .iki asır devam eden mezalimine uğramış olan ve Rus barbarlığı yüzünden pek de bol olmayan tarihi yazma eserlerini kaybeden şimaHi Türk­ ler. 19. asrın ortalarına doğru geçmişlerini unutınaya başlamışlardı. Gerçi halk öz dilini unutmaınıştı ; İdil Bulgarianna ve bağımsız Ka­ zan

devrine

dair derme-çatma rivayetleri ve hikayeleri hatırlıyordu;

ancak şaı1lı istikHU devri ve eledelerinin kahramanlıklan haklunda gerçek tarihi bilgilerden, aydın mollalar bile

haberdar

değildiler.

Mcrcani'nin "Müstcfadul-ahbar"ının I. kısmı işte, böyle bir zaman� cia meydana gelmişti (270). M.üellif, eserinin bu kısmında İdil Bul-

t.ır.

130

{270)

Bu

kısım

ilk

defa 1\;\ıan'da 1885'te, ikinci defa ise, 1897'dc basılmış-


garlarırun, bağımsızlık devri Ka.7.anlılarırun tarihinden bahsediyor, Orta Asya ve Altın Orda (' .,engizli silla.J.eleri hakkında tarihi bilgiler veriyor (271 ) . Kitabın ikinci kısnu ise, Kazanlıların Rus boyundu­ ruğu altındaki tarihin e dair materyalleri ihtiva etmektedir. Biz bu kısımda belli-ba§lı imam ve müderrisleriıı ve diğer maruf Kazanlı­ ların biografyalarını okuyoruz ve ldilboyund:ıki 19. asrın Türk med­ reselerinin tarihine ait malzeme buluyoruz (272 ). Mercan.i, bu eserinin I. kısmında !dil Bulgarlarının Türk ırkına mensup olduğunu büyük bir vukuf ve kudret ile isbat etmek­ te (273}, Bulgarlar ile Hazarların (Khazar) aynı kavim olduklarını

iddia eylemekle (274), "Bu Kıpçak ve Hazar'ın Türk olmağında as­ la şüphe yok'' dediği (275) gibi, "Bu Kıpçak ve Hazarlar şimdiki

halk olmaz ise, o gibi kuvvetli ve şecaatlı ve çok halk nereye gitmiş de bitmiş?" demektedir (276). Yani rnüverrih

Mercani,

bugünkü

ldilboyu Türklerinin tarihte bazan "Bulgar", bazan "Kıpçak (Ko­ man), bazan "Kha7.ar" (Hazar) tabir edilen kavmin kalıntısından başka bir �ey olmadığını ileri si.irmcktedir. ''Faslün fi mullık-at-Tatar ve verudihim ilf ı hazihi-1-Diyar" başlıklı bölümde, bu diyar hal­ kına "Tatar" adının takılmasının, bazı Türkidan

Türklerine

"Öz·

bek" adının takılınası gibi manasız ve asılsız bir şey olduğuna tel­ mih etmektedir (277). Köhne Buhara'dan yeni fikirler getiren müverrih ve mütefek­ kir Şehabeddin Mercan!, 1889 senesi (Rum! takvime göre) 18 Ni­ sanında 72 yaşında iken Kazan'da ölmüştür.

(271)

Rahmetli Necip Asım Bey 1914 senesinde istanbul'da basılmış olan

"Türk tarihi" adlı eserinde, çizgi altında Mercııni"nin eserinin bu kısmındaki

İdil

Bulgarianna ve Hıızar Tiirklednc d.Ur hilı;ilerin hemen hepsini (Kitabın 65. sa­ hifesinj ) aynen aktarmıştır.

(272)

"Müstefadul-ahbar"ın ikinci kısmı müellifin ölümünden sonra 1900'de

ncşrolunmuştu.

(273)

"Müstefadul-ahbar", I. kısım, s. 10-33.

(274)

Gcno orada, s. 52.

(275)

Gene orada, s. 18.

(276)

(277)

Gene orada. s. 17. Gene

orada, s. 96.

131


Xl

YENi EDEB1YA1' GElÜYE B i n BAI<IŞ : İtlilboyunda eski zamanlarda, diyelim, İdil Bulgarlan devrinde, geniş ("yazılı şeyler'') manasiyle edebiyat var mıydı? Bu soruya birdenbire men (i cevap veremiyorsak da, şimdiye kadar kimi mezar ta.�larında pek kısa ve büyük şeyler ifade etnıiyen kilabclerden başka, Bulgar devrinden kalma yazılı bir eser bulunmuş değildir. Bağımsız Kazan devrinde, bazı yazılı şeylerin bulunduğunu gösteren ipuçlarına, işbu eserin Kazan hanlığından bahseden ku:­ mında tenuts <'tmiştik. Ancak bu devirden de "edebiyat" denilecek kadar önemli ııcyler kalmamıştır. Bulunan şeyler çok ehemmiyetsiz vakayina.me parçalariyle, gene yukarıda anılan Sahip-9iray-han yarlığından ibarettir.

Rus istilasırıdan sonra 17. , 18. ve 19. asırlarda İdil ve Ural Türkleri arasında "edebiyat" denilebilecek yazılı şeyler olmuş mu­ dur? Kozan 'Türklerinin edebiyat t:ırihine dair ciddi incelemelPrele bulunan iki Kazanlı müellif (278) bu üç asır içinde Kazan Türkleri arasında yayılmış olan birtakım eserler saymışlardır ki, bunlar ara­ sırıda yalnız \iç tanesinin azçok cheınıniyeti vardır. Anılan iki müel­ lifin "Tatar edebiyatı tarihi" adlı eserinde "Eski edebiyat" başlığı altında zikredilen ve gereği gibi tahlil ve tenkid edilen bu üç eser �uıılardır: 1 ) Hi�amiiddin Mi.islimi'nin "'Tevarih-i bu!gariye''si, 2) Meşhur Rcşidüdin'in "Cami-it-tevarih" isimli eserinden de fay­ dalanmak suretiyle Kasim şehrinde Celayirli Kadir-Ali biy tarafın­ dan Moııkof çarı ve Tatar asıllı Boris Godunov'a ithaf edilerek ka­ leme alınmış olan; kitabın adı şimdi anılan iki Kazanlı müelliflerce de, Rus ınüellif Berezin'in Şark tarihçileri kütüphanesi adlı eserin(278)

132

U. Aıi1. (Aziz Ubeydulluh)

ve

A. Rahim.


de de açıklanmayan bir eserdir (279 ) , 3)

İşbu eserde (Kazan han­

lığından bahsederken) anılan ve 1819'da İbrahim Halfin tarafından neşrolunan Alıval-i Çingiz-han ve Aksak Timir adlı eser (280).

Tarihi karakter taşıyan bu üç eserin, ikincisinden başkasının tarilli kıymeti hiç derecesinde olup, her üçünün lisani değerleri el­ bette inkar edilemez. Bundan başka, 18. ve 19. asırlarda İdilboyunda ilkin elyazma­ sı kılığında yayılıp da, 19. asrın iptidasında Kazan'da Arap harfle­ ri kasalarmı da içine alan bir matbaa açılınca basılıp yayınlanan birtakım clini.-tasavvufi mahiyette olan kitaplar ve risaleler vardır ki, bunların, hakikatte dini bakımdan da az-çok değerleri yoktur. Bu gibi "edebiyat" eserlerine bakılınca, İdilboyu Türkleri arasında ta 18. asrın sonlarına kadar fikir hareketlerinin, yok derecesinde gevşek olduğu ve bu yüzden, şu veya bu fikir cereyanının ifadesi demek olan edebiyatın da bulunmadığı anlaşılmaktadır. Görüldüğü üzere, bu devirdeki yazılı şeylerin çoğu, belki de tamamı, yarım­ yamalak "tarihi edebiyat" veya ciddilikten mahrum "dini edebiyat" eserleridir. Becüi edebiyat (dar manasiyle edebiyat-beBes lettres) narnma s i e, yalnız 18. ve 19. asırlarda ya,şayan kimi nazım-şair ho­ caların manzumelerini zikredebiliriz. Bu kabil şair hocaların eser­ lerinden, mezkfır iki edebiyat tarihçisinin eserinde "eski şairler" ba<jlığı altında bahsedilmektedir (281 ) . Bu nazımların çoğu mersi­ ye, medhiye, kaside, münacat mahiyetinde şeyler olup, içlerinde ba­ zı gazeliyat ve hatta erotique (aşki) parçalar vardır. Bütün bu "es­ ki edebiyat"ın mensur ve manzum eserlerinde kullanılan dil, hiç de orijinal bir dil olmayıp, çağatayca, osmanlıca kitap dilleriyle, bir parça Kazan halk konuşma dilinden alınan sözlerden kurulan bir çeşit karışık, ağır, parça bohçası gibi bir dildi. Bu çapraşık yazı dili, 19. asrın son yarısında kaleme davranan Ş. Mercani'de bile de­ vam etmekle beraber, bu mtiellifin yazılarında Kazan Türk lehçesi malzemesinin epey artmış olduğu görülmektedir. Bununla beraber, Kazan Türklerinin yeni edebiyatı ve o edebiyatın yeni lisanı, şüp­ hesiz K. Nasiri'den itibaren başlamıştır, dersek, yanlış bir fikir söy­

i olmayız. Vakıa, Nasiri de Çağatay ve Osmanlı sun'i edebi dil­ lemş

lerinin tesirinden tamamiyle kurtulmuş değildir; ancak bundan böy-

(279) "Tatar edebiyatı tarihi", c. I, bölük 3, s. 1-46, Kazan 1924. (280) İki Kazanlı müellif, bu eserin Cami-it-Tevarih'in tercümesi olduğunu yazmakla hataya düşmüşler ve benim de zihrumi karıştırnuşlardı. (281) Aynı eseı:: c. 1, bölük 3, s. 133-181.

133


le yazı dilinin, Kazan Türk lehçesi temeline kurulmasının gerektiği dftvasını bütün ciddiyetiyle o ileri sürmüştür. Nasiri'nin yeni yazı dili ha.kkmclaki düşü nc(ıic>r ini · ve bu gibi bir dil yaratma yolundaki ı:;alışmalannı yukarıda. lnsRca anlattık.

Kuzeyli Tü rklerin iki mü�

ceddidinden biri olan Ş. Mercan! tarih! eserler telif etmiş , ötekisi,

y:ı.ni K Nasiri, daha fazla dile dair eserler ya zmıştır. Onlann a.r­

chncn. Kazan ülkesinde

cla.r n:ıanasivle edebi

eserler de belinneye

başlamıştır. Diyelim, daha bu iki müceddid hayatta iken,

1885 se-

Mu�a Akyiğit7.ade nesindc, Penz::ı Rus gimııaıinsında

(lisesind<�)

okumuş olan

Musa

Akyiğilzade'niıı "HisaınUddin molla" adlı yeni zamana uygun bir

hikayesi basılıp çıkmıştı.

Du

hikaye, dil hususunda yenilik getirme­

di ise de, yeı:i zar."!an hikayeleri tarzmda yazılmasiyle Kazan Türk ed<'hiyatıııda yeni bi r ı:;ığır (genre) açmış bulunuyordu. Mu harri r bu hikf Lyesinde, Kazan T ürk içtimai hayatından alarak, edebiyat nesine yeni kişiler çık armaktadır

sah­

ki, bunlar, o zamanki Türk cemi­

yetinde hüküm süren usullerden hoşlanmadıkla:rını söylüyorlar, hal­

kın bilgi ve görgü seviyesin i yükseltmek, ve içtimal hayata bir de­

receye l<a.dn.r hüniyet ruhu sokmak ar?.usunu izhar ediyorlar. Bun­

da aşk da var, sevgili, güzel klZl kaçırma k da var... Bütün bu ma-

134


ceralann kahramanı bir genç molladır ki, hikayenin adı da onun adından alınmı�tır. Akyiğitzade, bu hikayesinden başka hikaye ve roman kılığında hiçbir şey yazmamış idiyse de, onun izinde yürüyen başka edip ve

muharrirler meydana gelmiştir. Şöyle Id: Akyiğitzade'nin hikayesi­ nin c;ıkmasından iki yıl sonra, 1887'de, Zahir Bigi adlı bir muhar­ ririn "güzel kız Hadic;e" adlı bir hiki'ıyesi basılıp çıkmıştı. Bir müddet sonra aynı muharririn, konusu Kazan Türk is adamlarının

vo medrese talebesinin hayatından alınmış olan "Günah-ı kcbair'' isimli hikayesi yayınlanmıştı. Z. Bigi, eserleri için konulan, şu veya bu sebepten sanık sıfatiyle mahkemelerde sürünen kimselerin haya­ tından alıyor. Bu Kazanlı muharririn eserlerini tahlil eden müsteş­

rik Nikolay Aşmarin diyor ki: "Galiba bu müellif, Gaboriau (Emi-

Zahir Biı;i

135


Je) gibi I<'ransız muharrirlerinin eserleriyle 8.şinalık peyda etmiş ve bu gibi eserler onun icad kuvvesine bir parça tesir eylerniştir" (282).

Z. Bigi'niıı ".Mürted", "Katile:' adlı eserleri de vardır (283). Bu mu­

harrir, Akyiğitzade'niıı diliyle kıyas kabul etmez derecede Kazan

konuşma lehçesine yakın bir dil ile yazmıştır.

GENİŞLEYEN YENt ÇIGIR : Akyiğitzade ile Z. Bigi'den son­ ra, 20. asrın eşiğinde hikaycci muharrir olmak hevesiyle kaleme sa­ rılan iki genç göze çarpmaktadır ki, ikisi dı> yukarıda anılan "Uçi­ tclskaya şkola" (Öğretmen okulu)nda okuyup, rusçalarını ileriet­ miş ve fikirlerini yükseltmişlerdir. Bunlar Sadri Maksudi ile Ayaz İshaki'dir. Bunlardan birincisi I<azaıı Türk tüccarının hayatından alıp ya:;ı:dığı "M.aişet" adlı uzuııc:a hikayesini, daha aııılan Öğretmen

okulunda tahsildP iken HlOO yılında neşrcttirmişti (S. Maksudi bu okulu 1901 yılında bitirrni!)tir) . Miicllif, kendisi bunun "saf Kazan

lehçesiyle yazılaıı milli hikayelerin tarihen birincisi olduğunu" söy­ lemekte ve lıikayenin 1914 yılında çıkan ikinci basımının önsözün­ de şunları da yazmaktadır : "Maişet, realist bir yolda yazılmış ise de, aslında belirli bir fikri yaymak ve okuyucularda emel uyandır­ ma.k düşüncesiyle yazılan bir eserdir. Bir genç muharririn milleti arasında yaymak istediği emelleri neden ibaret olabilir? Bunu ay­ nca yazmaya lüzuın yoktur. Bu, hikayeyi okuyan herkesee anla­ ştlacaktır. Hikayenin kahramanı Fatih, küçük oğlu Raşid'in alim, dindar, harniyetli, varlıklı

ve

milli bir adam olup, sözü, işi ve malı

ile millete ve dinc faydalı hir kişi olmasını Tanrıdan dilemektedir; işte, 19 yaşındaki genç bir muharririn milleti efradı arasında yay­ mak istediği emelleri ve idealleri işte, bundan ibarettir. Bu ideal, "Maişet" muhnrririne bugün de büyük bir idealdir". S. Maksudi bu hika.yesinden başka bir edeb\' eser yazmamıştır (284). (282)

N. Aşmari.n: "Kn<:an Tatarlarının edebi faaliyeti hakkında görüşler"

(283)

Z. Bigi 1870 scnesind<' doğmuş ve Kııııın'da Kölboyu medresesinde

adh eser, �. 35. Moskovo. 1901, "Lazarovskiy Instit.tıt" yayınlarından.

okumuştur ve Cenuhi Rusya'da Rastov şehrinde imam iken 1902 yılında ölmüş­

tur. Mımıf din bilgini Musa Cnrullııh Bigi'nin öz l<ardeşidir. Zahir Bigi'nin Tür­ kardeşi Musa Bigi tarafından ikmal edilerek ve birçok yeni bilgiler katılarak. gübel bir kitap kalıbına dökülmüş ve 1908'de "l'vfnvcm·i Nch ı ·<' s<:>yuhat" ::ıdiyl<' Kazan'da yayınlanmıştır. kisttın'a $Cyahut tasl�.ğı sonraları

(281)

Frıınsız nıüclliflr•rindım baron Caı·ra de Vııux:, Paris'te 1924 senesin­

de neşrcdilmiş olan "Lcs peııseurs de l'islam" adlı eserinde Sareti

Maksudi'nin

!{<'nçliğinrle hirkı.w tane hikaye (nouvellol yazdığım ve bunlardan birinin "çok lm­

nlı hayat" (la ,;e po\ygame) adını taşıdığını yazmış ise de, bu, bakikata uygun

değildir.

136


Buna mukabil onun, "Taallümde saadet" adlı gayet zayıf bir hikayecik ile yazı meydanına atılan okul arkadaşı Ayaz İshak!, de­ vamlı ve verimli bir hikayeler ve tiyatro eserleri muharriri olmuş­ tur. Bu muharririn, birincisine nisbeten daha realist, daha düzgün olan ikinci hikayesi "Relepüşçi kız" 1900 senesinde, demek "Maişet" ile aynı yılda basılmıştı. Onun ilk tiyatro eseri olan "Üç hatun blen turmuş" (üç karı ile yaşayış) da, aynı sene intişar etmişti. "Bay oğlu" isimli üçüncü hikayesi ise, 1903 senesinde basıldıktan sonra, bu muharririn hikayeleri ve tiyatro eserleri biribirini takip ed.iyur- i du. Artık 20. asra girmiş bulunuyoruz; 1shak1 o sıralarda bir yan- L dan hikayeler ve tiyatro eserleri yazmakla beraber, yukarıda bah­ settiğimiz "Usul-ii cedid" mekeplerinde öğretmenlik etmek ve bu "cedid" hareketinin yayılmasına hizmet etmek ile de meşgul oluyor­ du. İshaki ilk eserler·inde saf bir d.idacticien ve sentimentalist idiy­ se de, anlaşılan, Rus realist muharrirlerini okuya-okuya (o günler­ de lshaki başka bir !isan bilmezdi ) mul<adder yolunu bulmuş ve son eserlerinde sahici bir realist yazar olmuştur : Muharrir, saf Kazan lehçesiyle yazar ve konularını da Ka:�.an Türk tiiccarı, medrese sof­ taları, hocalar ve köyiiiler hayatmdan alırdı. İshaki aslında bir ho­ ca oğlu olduğundan ve "medrese" terbiyesi gördü�nden, "Şagirt-

Aya:ı; İshaki

137


Jet'' (medrese talcbelcri ) ve "hazretler" (mollalar-hocalar) haya­ tım, adetlerini, gel enek ve görenelderini (;ok iyi bitirdi. Onun için bunlan ta�:wiı· hususunrl::ı. onun· eşi bulunm2z. Bir medrese talebesi­ nin gün l ük defteri tarzmda yazılmış olan "Turmıış mu bu?" (yaşa.­ ma.k mıdır ı;u ? ) adlı eserinde "Şftgirdler"in pek uzun süren tahsil hayatının manasızlığını, gayesizliğini ve beyhudeliğini pek ustaca b.svir edi.yor. ":Molla babay" romanında muharrir, Kazan ülkesi di­ ni medreselerinin tarihini roman tarzında yazmaya başlamış idiyse de. bu işin hakiondan gelememi'J vcyfı son zamanlarm baş döndürü­ cü oln.yları, bıınu sonuna erdirmeye manı olmuştur. "Bay oğlu" (takkC'ci) hz" isimli hildyclcrindc, i Zr'ngi n (;ncıı�ıı ı , "I<clcpii.•;(;i "Dilenci kız" adlı romanında, "Ü<; karı ile yaşayış" isimli tiyatro eserinde muharrir, Kazanlı "baylar"ın (zengin tüccarın), kötii ah­ lftkınt ortaya lwyHyor. düşkün ve sefiHerin acıklı hallerini ta.c;vir ediyor. Sonral arı yazdığı tiyatro eserlerinde, sahneye çıkardığı kişi- . ler vasıtasiyle de eskimi:-ı ve modası goı.;rrıis nlan i çtimai kuruluı,ılaı'ı ve 7.aınana uymayan ildet ve ahlii.kı anıamm:ea kırbaçlıyor (285). 20. ıı.sra girerken, yeni 7.<ımarıa ııygun hikayeler yazan muhar­ rirlcr yalnız Kazan �ehrinde değil, öteki şehirlerde, diyelim, Oren­ burg'da ve Ufa'da da peyda olmııstu. Tn.hsilini İstanbul'da yapmış olan !<,atih IZerimi'nin "Cihangir mahdum" adlı küçük hikayesi 1900 senesinde, Ufa. İslam Ruhani Meclisi üyelerinden olan Rizaeddin bin Fahreddin'in ("Gafvil bin Abdullah" müstear ismiyle yazdığı) "Se­ lime" isimli uzun hikayesi daha 1899'da yayınlanmıştı. F. Kerim1 bi rinci hikftyesindc, "usul-ü cedid " mcktcplcriııi ve yeni öğretim usfillerini desteklemek ve eski usulleri çüri.itmek maksadiyle ola­ caktır Id, eski ltöy "mektcpleri"nde (falaka mekteplerinde) eğitim ve öğretim usfıllerinin fenrı lığını ve hiçbir ise yarama.dığını, bir köy ima.ım ıı ın oğlu (mahdumu) olan Cihangir adlı çocuğun şahsında bütün çıplaklığiy!e açığa vurmaktadır. Bu hususta Kerimi'nin ter­ sim ettiği manzara hem giildi.iriici.i, hem ağl:ıtıcıdır. Rizaeddin efen­ dinin "Selime'' hikfi.yesi ise, terbiycci ve dida.ktik gayeler giiderek kaleme alınmış olan hir seyahat hikayesidir ve zamanında merakla ve alaka ilc okunan eserlerden biri olmuştur. <285) A. ishnl<i.nin "aidıııı:binlim (verdim)", "ınuallim", "mu;ıllime", "Zü­ lihıı" :ıdh drı.ımhuı, "CC'miyct". "kıyamet" unvanlı l<omcdileri de vardır. "ZUiiha" .1925 ,·ılmıh İsb�ki'nin nıuv:�kkat'en "Türk Yurdu" mccmuasını idıtre üttiği sıra­ da bn nı(·�ınunıl:ı p:ırr;a-p:ır<;:ı !1eşredilmi�·ı:ı başbnmı� idiyse O(). drnnıırı özü, ı\nl:n··

ra edebiyat 0'\,lhfi!if!rincc bci!<'nilmcdiğindcn neşri ılurıhırulımıştu.

138


Artık 1905 Rus ihtiLalinin arifesindeyiz. O sıralarda Kazan ne-­ fis edebiyatı gerçek geli�mc yoluna girmi� bulunuyor.

A.

1ı:ıhıtk1'nin,

1903 senesinde "Bay oğlu" hika.yesi, aynı sene "!ki aşk" piyesi, 1904 Jllında "İki yiiz Jlldan sonra inkıra:ı:" adlı fante7isi, 1903 sene­ sinde Rizaeddin efendinin "Esma" isimli ikinci uzun hikayesi, aynı sene Fatih Korimi'nin "Şagird ile ıstudent" (medrese talebesi ile üniversite talebesi) adlı hikayesi. ] 902'de Ali-Asgar Kemal'in "Üç bedbabt" isimli 3 perdelik tiyatro eseri ncşrolundukları gibi, en faz­ la "usul-i.i kadim"cilerle "usul-ü eedid"çilerin kavgalarını tasvir eden , Zakir Hadi'nin de kimi hikayeleri 1905 ihtilaJinden önce çıkmıştı.

20. yüzyılın ilk Jlllarında, Kazaıı Türkleri arasında yalnız ne­ fis edebiyat değil, edebiyatın öteki dalları da gelişrneğe ba�lamıştı;

diyelim, şimdi adı anılan Rizaed<lin efendi, !dilboyu ve Urııl Türkle­

rinin

tarihine ait topladığı mal:ı:emeleri "Asar"

(lzler) adı altında

daha 1900 senesinde neşretmeye başlamış ve 1904 senesine ka dar

bu kıymetli eserin 8 fasikiilli intişar etmiş bulunuyordu. Bu mlielli­ fin "Meşhur hatıınlar" isimli !{alınca ve mühimce bir eseri rle 1905 ihtila.Iinden önce yıı.yınlanmıştı galiba. Kazan Tiirk

YENİ EDEB1YATI da asıl 1905

duğu imkanlar sonucunda gereği gibi gelişmeye

ihtilalinin doğur­

ve genişlemeye baş­

lamıştı. Bu, birinci Rus ihtill ilinden, 1917 büyük ihtilaline kadar ge­ çen 10 yıl içinde, Rusya'da Tiirk siyasi neşriyatı bUyiik buhran ge­ çirmiş idiyse de, bunun dışında geniş m§nasiyJe EDTI:B!YAT göze çarpacak derecede canlanmı.ş ve ilerlemişti. Alalım güzel edebiyatı...

19. asrın sonlarına doğru kaleme sarılan Fatih Kerim!, Ayaz

lshaki, Ali-Asgar Kemal gibi tanınmış

mulı.arrirler, 1905 ihtilalin­

den sunra. da hikayeler ve tiyatro eserleri yazmakta devam ettiği gibi, bu devirdi"! F'ııtih Emirhan, Alimcan

mal, Kerim Tin<;unı.,

M. Ali v.s.

kay. Mecid Gafurl, Derdmend SUn<;eley,

Bn. 1ffet,

İlınıhim (ov), $<'rif Ke­

gibi gen<; hikayeciler: Abdullah Tu­

( Zakir Rami ) ,

Necip Dumavl,

Aziz Okmasi, S. Babiç, Naki

!senbet

Said

v.s. gibi

yeni şairler de çıl{mıştı. Bu edip ve şairlcrin edebi kudretlerinin de­ recesini tartmakla, konularını, dil ve üslfiplarmı tahlil ve tenkid et� mekle uğraşncak değiliz. Burada yalnız bunlardan bazıları hakkın­ da bir-iki söz söylemek ve kimi eserlerini saymak ile yetincceğiz.

Mesela, Kazan imamlarından Zarif hocanın oğlu olan I•'ATIH EMtRHAN (286} 1907 yılında Kazan'da "El-İslah" gazetesini çı(286) Zarif mollanın bnbası, demek, ''Tcvarih-i Bulı;ııriyc" a<llı bir tnrihi C5Pr

edibin dedesi

ynzmış

molla Hiiseyin Emirhan

ve 1883 ;'llındn Kaztın'da nt>ş­

reltirmiştir.

139

'


Fatih Emirhan

140


karmaya ba!?layan islahatçı, terakkiperver ve yenilik taraflısı, med­ rese talebesinin ileri gelenlerinden olup, bu gazeteyi çeviren de o olmuştur. Hikııiyeciliğe bu gazetede neşrettiği "Arefe kiç tüşümde'' (Arife gecesi. rüyamda) adlı küçük bir fantaziasi ile başlamıştı. F. Emirhan odlu bir milliyetçi, köhne Şark usCıilerinin amansız düş­ manı, Garp medeniyetinin ve onun doğurduğu yeni usul ve sistem­ lerin .�ıkıdır. Onun için, "Kadirli minutlar" (dakikalar), "Tanış­ tık", "Hayat", "Ortalıkta" gibi hikayelerinde; "Yeşler" (Gençler), "Tigizsizler" (eşit olmayanlar) gibi piyeslerinde yeni ve modern ha- { yata susamış olan Türk gençliğiılİ ülküleştirmiştir (idealize etmiş- : tir). Muharrir aynı zamanda yama.n bir hicivcidir. Hicivleri kimi vakit sarcasnıe'a kaçar ve bu yiizdcn pek dokunaklı bir şekil alır­ cb. Onun hiciv ve alaylarına, çolduk, eski kafalı, cahil ve mutaas­ sıp hocalar ve onları tutan bezirgaJılar hedef 'Olurdu (287). Metin ve oynak bir üslupla yazan F. Emirhan, denilebilir ki, yeni Kazan edebi dilinin işlenmesinde, :r.enginleşmesinde ve düzgün­ Jeşmesinde önemli rol oynayan bir ediptir. Faal medeni hayata yeni atılan biitiin milletlerde olduğu gibi, adam kıtlığından dolayı, F. gmirhan daha "El-İslah" devrinde, hem siyasi makaleler yazar, hem edebi tenkidlerle uğraşır. hem alaylı fıkralar karalar, hem de küçük lıik5.yelerini neşrederdi. O, elbette, gerçekten siyasi bir ınuharrir değildi ( 288). 1908 yılında "El-İslah" gazetesi kapandıktan sonra, t:l ln12 senesinde çıkınaya başlayan "Kuyaş" gazetesinin başyazadı k ödevini üzerine aldığı güne kadar o, siyasi yazılar yazmaktan vazgeçip, yalnız edebi eserler yazmakla meşgul olmuştur. "Kuyaş''ta ise, siyasi makaleler de yazarclı. F. Emirhan 1906 yılının son aylanndan başlayıp, 1907 senesine kadar, Moskova'da Zahid Şamil tarafından çıkarılan "Terbiyet-ül-Etfal" adlı çocuk dergisinin yazı müdürlüğünü yap'bğı sıralarda, her iki hacağı felce uğramış ve ondan sonra zavallı muharrir bir daha ken­ di ayaklanyle yürüyebilecek duruma geleıneıniştir. Buna rağmen o, keskin zekasını, sağ duyusunıı, ekseriya isabetli düşünme kabiliye­ tini ve hatta etrafındakilere fenılılık veren neşesini ve şenliğini as(287) lah

"Tnşmuhnmmcd''

hıtzret'',

"Öğütlemcyc

müstcar ndiyle yı:ızdığı hicv 1 eserlerinden "Fethul­

gel di' ' ,

''Abdullah

"Semiullah-abzi" adlı esel'lerini gösterebiliriz. (288)

A.

:ışiu",

"S:ılihcan

!<ari

(hııfızl ".

Sn'di'nin sözlerine bakılırsa, F. Emirhan "EI-lslah"ta 1907 yılının

24 Aralığından sonra, artık hiçbir siyasi makale ya?.mamıştır ("Tatar edebiyatı ta· rihi", s. 251, Kaz,an 1926).

141


la yitirmemişti. Adeta bütün değerli edebi eserlerini bu mefluc ol­ duğu yıllar içinele yazmıştır. Bolşevik devriminden sonra da ve iç

savaşlar sırasında da ateşin milliyetçi ve antibolşevik F'. J!:mirhan, Kazan'dan a.yl'ılıp bir tarafa gitmemişti. Ancak bolşevik edebiyat tarihçilcıiniri yazdıklarından anlaşıldığına göre, muharrir,

beğen­

mediği rejime intibak edemenıiş ve eski F. Emirhan olarak kalmış­ tır. Bununla. beraber (belki hastalığı sayesinde) Sovyet nıev'ud ecdiyle ölen nadir muhalif (Ölümü

devrinde

muharrirlerden biri olmuştur.

Hl26).

Ufa ili nde hir köy imamnun oğlu olan Alimcan İbrahim (ov)'a gdiıı cc, onun "Bir lalcbenin medreseden kob rulması" adlı ilk hikaye­

si 1007

yılında gene "El-İslah" gazetesinde yayınlannuştı. Demek, bu

"Keloğlan"ı malhual dünyasına ilk defa çıkaran Fatih Emirhan ol­ nıu;?tıır·. Anl<L1Ilau, "El-İslah"ın genç baş muharriri, daha o zaman keskin zekasiyle bu gençte bir isti<lad nüvesi

sezm.iş

bulunuyordu.

Gerçekten bu genç, sonraları çok düzgün bir i.islfıp ile pek çok ve ol­ dukça değerli eserler yazan bir eilip olmuştur. Türk köylülerinin ha­ yat ınücadcleleriııi, iş ve çalışma tarzını, eski zamanlara ait bazı ya­ şama levhalaruu. babatarla çocuklar arasında cereyan eden görüş ve fikir çarpışnıalarıru tasvir eden birtakım küçük hikayelerinden baş­ ka, bu muharririn Kazan tiirkçesiyle yazılan ilk kalın roman olmak üzere, "Yeş yiirekler"

(Genç kalpler) adlı bir

romanı da

çıkmış­

tı ( 1912). 19H yılında basıtmaya başlayıp da sansür tarafından dur­ dıırulnıuş olan "Biırıinğ künler'' (Bizim günler) isimli büyük romanı ise, 1919 yılmdn.. demek Sovyet devrinde basılmıştır (289). A. İbrahim bu de\•irde, yani iki ihtili il arasında geçen <;<'şilli gazete

\.<'

yıllarda,

nıccmualarda edebi terıleidier de ya7.ardı ve 1913 se­

nesinde Said Ranıi, Derdmend \·e A. Ttıkay hakkıııda "Tatar şairle­

ri'' adlı bir edebi lenkid eseri de yayınlanmıştı. Muharrir bununla da yetinmeyip. ınektep kitapları da yazmıştır (290) . Alimcan İbrahim(ov), gerek

1905 ihtilali günlerinde (ki o zaman

çok genı;li) , gPrekse iki ihtilal arasında geçen öteki senelerde,

asla

ilü ilıtilöıl nrn�ınılnki yıllar içinde çıkan küçük hikayelerinden şunları

128!1)

uı-ıhiliri1.: ..\l'şl<'r

:,�·i ı : J\·ır:ı:: C('h<'nnetıı ı :

""'·:ıtınd:ın bir kdı-.: Yli7. yıl cn·pl; Dinği1.dc; Knrt ynlçı (ihtiyar

mnlh • h11·sı, hnc1': 'i'l?.haşı; Otu 5lin�"n cehennem

Siiyü

r sr-,·nwk)

:;nndct: Tnbiııt bıılnlaı·ı

(ateşi sönmii�

1 çocukl:>rı) ; Kütiiçüler

( ço­

l>ı•nl��r).

(2�ıoı pnn;alar',

112

Tnhr s:trfı. TMnı-

imlası, Yeni edebiyat ('Seri eri bu cümledend.ir.

nahvi, Tntnr

Eor.biy<ıl lı(ınunlan s i imli

(seçme edebi


politika ile uğraşmamışken (291), 1917 ihti!Mi patlak verince, kolla­ ıı,

paçulan sıvayıp politikacılığa dalmış (zaten o sıralarda Rusya'da

kim politikacı olmamıştı ki...) , hatta ihtllillci sosyalistler (S. R.'ler) partisine yazılmış, gün geçtikGe sollaşan Rus ihtilaliyle birlikte, o da sonaştıkça sollaşmış, Bolşevik devriminden sonra

Sovyet

reJımllll

benimsemiş ve 1920 yılının Şubatında resmen Komünist Partisine gir­ miştir. Onun bu politikacılık faaliyetine, belki ilerde 1917 ihtila.Ii fas­ lında daha mufassalca temas ederiz. Burada yalnız şunu söyliyelim · ki, bu muharrir Sovyet devrinde de, hele iç harpte "Aklar"ın tepelen-

ı

mesinden sonra, hik.fı..yeler yazmaya devam etmiş veya eskiden yazı- •·

hp da, o zaman yayınianmasına imkan bulunamayan kimi eserlerini hastırmıştır (292). Ancak bunların çoğu, meşhur Rus edibi Maksim Gorki'nin Sovyet devrinde yazdığı eserleri gibi, edebi-bedii eserler ol­ maktan ziyade, hikaye yahut roman kılığına bürünen, fakat rejimi desteklemek veya Şerif

rejime yaranmak gayesini güden "siyasi" şeylerdir.

Kem�ıl, Mişer ağzının özlüklerini de içine

alan,

kendine

has bir çeşit "modern" üslfıp ile işçiler, hele maden ocaklan ve ba­ lıkçı "promıslaları" işçileıi hayatından alıp birkaç tane hikaye yaz­ mıştır ; onun bu kabil kısa hikayeleri, tam benim de yazarları sında

ara­

b•ıhmduğum sıralarda, bir "bourgois" gazetesi olan Orenburglu

"Yakıt" gazetesinde hasılınaya başlamıştı. Bu muharrir de, Sovyet devrinde dahi yazmaya devam edenlerdendir. Kerim Tinçura, aslında Kazan'ın "Seyyar trup"una mensup de­ . ğerli bir aktördür ve aynı zamanda Kazanlı Anğ" dergisinde küçük "

hikayeler yazmak suretiyle kaleme de sarılmıştır. Sonraları Kazan Türkleri küçük bourgeois, esnaf ve bazan da Türk köylüleri

haya­

tından alarak, gü:r.el piyesler de yazmış ve bunlar Kazan sahnelerin­ de seviterek seyredilmiştir (293). (291)

A. İbnıhim(ov) 1913 yılında cenubi Rusya şehirlerinden meşhur Ki­

ycf'tc bir gar f(ı\7.inocıı�u olnn Türk ailesinele hususi muallim bulunrlu�u sırada,

tcsadüfeıı bazı Türk ünivt>rsit.e talebesi ilc birlikte tevkif olunup, bir buçuk

ltadt�r ccnac'vinc\<: hal:nışt.ı. lfl22 yılında hareketi tarihinden" adlı küçlik

risa)('�inde

lalci faaliyeti gibi göstt'rmcğc özenmiştir. {292)

ay

Kn<\�n'da bastırdıltı "Tatar ıstudentloti

muharrir, bu vak'ayı önemli bir ihti­

; Eskiden yazılıp da, bu dcvirdc oosılan escrlerinden , Bizninğ künler"

ııdlı romanını ve "Ka7.1lk kızı" isimli milhim uıun hikiiycsini ve yeniden yazılan­ lardan "Almaçuwıır",

"Kızıl çiçekler" ve "Adcmler" adlı hikayelerini ve "Yeni

ll'i�iler" adlı piyesini zikreclcbiliriz. (293)

Tinçura·nııı

Him, "Biıinçi çiçekler"

tiyııtro escrlerinden bnzıları . Şumlu adım,

Sunğ!ru se­

(bunlar dramdırlar) , Cilkuwar (fırıldakçı), Saklan-şartla-

143


TEZ PARLAYAN BiR Şı\İR :

1905

ihtiUUiyle

birlikte mey-

dana atılan Kazan Ti.iı·k şairlerine gelince, en tez parlayanı, az zaman içinde geniş halk kütleleri arasında dahi ünü yayılmış olanı ve rus­ beten en çok şiir yazanı ABDULLAH TUKAY olmuştur. Tukay "Ka­

zan ardı ndiı.ki bir köyde 1886 yılında doğmuş olduğundan, "

Birinci

Rus ihtilali patlak verdiği sırada henüz 19 yaşında olup, Kazan'dan

çok w�aklarda, Kazak bozkırları sınınndaki Uralsk (Cayık kalası)

AbcluJlah Ttıkay

kasabasında bulunuyordu. Abdulla.h'ı, Cayık-Kalası'na 1895 yılında,

demek 9 yaşında küçük bir çocuk iken, götürmüşlerdi. Halasının ko­ cası Aliasgar Osnı:ıııoğlu, onu , bC'lki "adres yl1zabilccek kadar rusça

öğTensiıı" diye, "Medrese yarundaki rusça sıruflan" dertilen ilk rnek-

masuı {sıtkın-patlnmasuı). Nnzlı kiycw (güveyi), Yusuf-Züleyha ... Artist-muhlll'­ rir. Sovyet deninde de çnlışıı.rak, bil'lakım hikayeler ve piycsler yazmıştır.

144


tebe vermiş ve ondan sonra oranın en iyi medresesi olan mrula Muti­ ullah Tuhfatullahoğlu medresesine koymuştu. A. Tukay bu medresede 9-10 yıl kadar kalmış ve o devirde Rusya Türkleri arasındaki Bu­ hara tipi medreselerde öğretilen bütün "bilim"leri öğrenmişti. O se­ nelerde kendisiyJe temasta bulunan bazı kimselerin anlattıklarına göre, Tukay medresede iken osmanlıca ve çağatayca m anzum eserleri okumayı severıniş. Anlaşılan, bunun ve diğer kimi 3.millerin tesiri altında Abdullah'ın kendisinde de manzum söz söylemek ve şiir yaz­ mak hevesi uyanmıştır. öte yandan, bazı rusça eserleri, "Tercüman", "Şark-ı Rus" gibi gazeteleri ve eline geçen kimi Beyrut ve Mısır ·ga­ zetelerini okuması, fikrinin açılmasına ve dünyanın gidişinden haber­ dar olmasına hizmet etmiştir, ve bu suretle Birinci Rus ihtilalini hafif de olsa, bir parça asri bilgi hamulesiyle karşılamıştır. Molla Mutiullah'ın Mısır'da tahsil gören oğ.lu Kamil efendi, 1902 yılında memleketine dönmüş ve Nil kıyılanndan bazı yeni "esinti"!er getirmiştir. Bu Kamil efendi, hem hacı, hem hafız, hem şarkıcı, hem "meşhur" olmayı seven ve antuziast bir kişi idi. Bu kişinin anlattı­ ğına göre, Tukay ara-sıra onun evine gidiyor ve hafız efendinin söy­ lediği türkçe ve arapça şarkıları kulağı kirişte olarak dinliyormuş. Her halde Abdullah'ın bu hem "cedidçi", hem "şarkıcı'' olan kişiden bazı "asrl'' fikirler ve "şiiri" nesneler kapmış olması pek muhtemel­ dir. Derken, Birinci Rus ihtilali

gelmiş-çatmış ve bizim

antuziast

Kamil efendi de hemen meydana atılmış ve "Fikir" adlı bir gazete çı­ karmaya başlam1ştır. Eniştesinin ölümü yüzünden ortada kalan Tu­ kay, geçinmek amaciyle başta "Fikir" basımevine harf dizici sıfatiy­ le girmiş ve ayda 5 ruble aylık almaya başlamış ve sonralan musah­ hih olunca aylığı 10 rubleye çıkmıştır. Tukay, basın dünyasına ilk defa Rus şairi Koltsov'tan tercüme ettiği "Mujik uykusu" başlıklı manzume ile çıkmışt ı . Bu, saf Ka?.an türkçesiyle ve hece vezniyle (6-1-6) yazılffilş olan bir manzume idi ve "Fikir" gazetesinde basıl­ ffilştı. 1906 yılının Ocak ayında Kamil efendi "El-Asrul-Cedid" isim­ li bir mecmua da çıka.rmaya başlayınca, Tukay bu dergide ba§ka neviden şiirler yazmaya girişmişti. Mecmuanın hemen her sayısında genç şairin bir manzumesi çıkıyordu. Şair bu şiirlerini, nedense, "Mu­ jik uykusu" diliyJe yazmayıp, osmanlıca veya osınanlıcaya çalan bir türkçe ile yazıyor ve aruz vezinlerini kullamyordu (294). Bu vezinler (294) Tukay'uı "EI-Asrul-Cedid"te çıkan bazı şiirleri şunlardır: Allah aşkı­ na; Ey kalem!; Şair ve hatif; İftirak sonunda; Aşk bu ya!; Müridier kabrist.anın-

145

t


mollaların, medrese talebesinin (Şagirdlerin) ve hatta halk kütlele­ rinin alıştığı .Muhammediye, .Mevlfıd

kitabı, "Kesikbaş", Sebatul­

acizin, Bakırgani, Ahirzaman kitabı, Mecmaul-edep vezinleri olup, di­ li de halkın ö�eden beri i�ide ve elinieye geldiği bir çeşit kitap dili ol­ duğundan, konuları "günün meseleleri" bulunduğundan (ki şair bu nazımlariyle cahil hocaları, tufeyli şeyhleri tezyif ve eski usUl ve gö­ renekieri tenkid ediyordu), yeni manzumeler derhal okurların dikka­ tini çekmi�, herkes tarafından sevilerek oktınınuş ve nazım'ı da çar­ çabuk geniş bir ün kazanmıştır. Gene K.a.mil Mutil tarafından

1906

yılının güzünde çıkarılmaya başlanan ''Oklar" isimli mizalı gazete­ sinde Ttikay'ın hicvi manzumeleri de görülmeye başlamıştı. Bunca şöhret kazanmış ve tanınmış olan bir genç şair elbette 'Cayıkkalası· gibi

ucra ve dar bir muhitte kalamazdı.

şair 1!:107 senesinde Kazarı'a taşınmış ve

Onun için

1913 yılının 15 nisanına

Lleğin, yani öldüğü güne kadar, orada kalmıştır. Gerçekten, A. Tu­ kay, K<tzan'da daha geniş ve daha elverişli bir muhite diişmüştü

:

bır kere o günlerde Kazan'da "Yulduz" ve "Beyanul-Hak" gazetele­ ri çıkıyordu

(0

sırada Kamil Mutil neşriyatı artık sönmüş bulunu­

yordu) ; Ttıkay Kazan'a geldikten sonra yenilik ve ilerleme taraflısı olan genç talebe

tarafından "El-İslah" ve Kazan Türk

zenginleri

taratından ise, "Ahbar" gazetesi çıkarılmaya başlamıştı. Genç şai­ rin bunlardan birincisine intisap etmesi tabii idi. Ancak talebe ga­ zetesi az para ile ve haftada yalnız bir defa çıktığından, şair sade­ ce bu ga:>:etede şiirler yazmakla. geçinemezdi. Bundan dolayı o, "Ki­ tap" adlı bir yayın kurumunda ayda 25 ruble maaş ile bir görev al­ maya mecbur olmuştu.

1908 yılında Kazan'da çıkmaya

başlayan

"Yeşin" (Şimşek) adlı mizalı gazetesinde de Tukay, hicvi şürlerini ve alaylı fıkralarını yazıyordu. Bir müddet

sonra "El-lslah"

da,

"Ycşin" de ka.panınca, Ttıkay "meydan"sız kalmış idiyse de, anla­

şılan, kimi naşirlerin teşvikiyle Çocuklar için birtakım şiirler yaz-

dan bir m·ııı., Dcrdmcnd değil miyim?, ,Japonya'yı müslüman edecelr ulema nerede ?, Suru kurtları:n (Tufaylilcre), Kimi scvmeli ?, .Muharririne, Mahveder isen, Birn­ elerane nasihat, Hur1 kızına, Güz, Millet, Kendi-kendime, Sevgilimin kabir taşına, Edebiyat ııl<Ş<ımı tC'rlip eden gençlere... Bu şiirlerin hemen hepsi anız vezinleriyle, yani 4 mdiülün ("Balonıgııni'' vczni) , veyıı � ffı.ilii.tun bir failün {Mecmaul-edep vezni) , yahut

2 ınefiiilün, bir fcülün (Muhammediye, Sebatul-acizin vezni) , veya

filili\tun bir railün (Muhammediye, Mevlild, Kesikbaş vezni) ile yazılmıştır. Prof. }\ı:ıd Köprüiii bunun farlnnıı vıırınışken ("Abdullah Tokayef" başlıklı makalesi, 2

"Türk Yurdu" mecmuası, yıl 1329, sayı 16), Abdurrahman Sadi yanıJarak, bun­ hcce vezni sayınıştır ("Tatar edebiyatı tarihi", s. 223, Kazan 1926).

ların hepsini

146


maya başlamıştı ki, "Su anası", "Altın eteç" (horoz) başlıklı man­ :zumeleriyle "Balalar könğli" denilen risalede çıkan şiirleri bu cüm­ ledendir.

1910 yılında "Yeşin" yerine "Yalt-Yult" adlı mizalı

gazetesi

çıkmaya başlayınca Tukay, iğneli fıkralanyle mizahi şiirlerini bu gazeteye vermeye başlamıştı. Öte yandan, o sıralarda Orenburg'da çıkan ağırbaşlı "Vakıt" gazetesiyle "Şura"

mecmuasında da kimi

vakit şairin çok ciddi ve özlü bazı şiirleri de basılıyordu. O günlerde şairin bu devirde yazdığı ciddi ve mizahi manzumeleri arka-sıra küçük şiir mecmuaları kılığında da yayınlanmaya başlamıştı. Ger­ çekten bu devir, şairin en verimli bir devri olmuştur. O, çeşitli "günün meseleleri"ne dair hicvi ve iğneli fıkralar ve şiirler kaleme alıyor, mektepler için rusçadan küçük hikayeler (fable'ler)

tercüme

ediyor ve çocuk manzumeleri yazıyor, türlü-türlü konular üzerine ciddi ve oldukça derin manalı şiirler yaratıyordu. Tukay, o yıllarda

(1908-1911) artık yalnız geniş Rusya'nın bütün genişliğine dağılmış olan İdilboyu Türkleri arasında büyük şöhret ve nam kazarunakla kaJmayıp, Kırım, Kafkas, Türkistan ve hatta Türkiye Türklerince de tanınmış bulunuyordu (295).

Tukay Kazan'da artık 'Cayık' devrinde olduğu gibi,

Osmanlı

yazı diline çalan lisanla yar.mayıp, yeni işlcrunekte olan Kazan ede­ bi türkçesiyle yazmaya özeniyor ve bu yeni "edebi" dilin işlenme­ sinde kendisi de emek harcıyordu. Tukay gerçekten, 1905 ihtilali gi inlerinde edebiyat meydanına atılan bütün diğer Kazan Türk şairlerini gölgede bırakrmştı

ve bu

cihetten yükseldikçe-yükscliyordu. Ancak o günlerdeki Kazan "Pi­ çen bazan"nın yeni muhitinin (296) şairin hu.su.si hayatına ve sılı­ batına pek fena tesir ettiği de şüphesizdir. Bunu bir parça açıklaya­ lım: 1907 yılında Rusya'da kaytaklık (irtica) başlamıştı ; işte, o sı­ ralarda gerek Ruslar, gerekse Türkler arasında birçok gevşek ka(295) 1913 senesi 15 Nisanında Tukay'ın ölümünden sonra, İstıınbul'da rah­ metli milli şair Mehmet Emin Beyin idaresi altında çıkan "Türk Yurdu" mec­ muasının 16 Ma�'ls 1329 t:ırihJi 16. sa),sı "Şimal Türklerinin şairi Abdullah '1\ı­ kayev'in ruhuna ithaf" olunmuştur ki, bu sayıda Tlirk edebiyatı tarihi mliderrisi Fuad Köpri.ilü'nlin şair Tukay'u dair 16 salıifelik bir yazısı ve Nurnan Bayburi adlı birisinin bir şiiri basılınıştı.

(296)

"Yeni muhit" rliyoruı;: çlinkü burasınm bir de "eski muhiti" vardı ki,

A. Tukay bu "muhiti", "Yeni kcsikbaş" ("Piçen Baznrı") adlı manzumesinde alaylı bir şekilde tasvir et.ıriistir.

147

t


rakterli gençler umutsuzluğa ve kötümserliğe kapılrnışlar ve içki ile avunmaya başlamışlardı. Böyleleri Kazan'ın "Piçen

Bazan"

yeni

muhitindeki '.l'iirk gençleri ı:ı.rasında da epey vardı. Çocukken meş­

hu r ''Hedevcım'' kitabırun tavsiyesine uyarak, sarhoş Sıddık ağarun selfıınını bile almayan Abdullah,

Kazan'da meşhur şair

olduktan

sonra, "dünyanın . üstüne yukarıdan tükürerek", işret meclislerinde "lfıf ile dünyaya nizamat veren" (297) Türk gençleri zümresine ka­

tılmıştı. · Halbuki onun nahif vücudu. ve sakat ciğeri, az mikdarda alkol almaya. bile tahammül edecek durumda değildi. !şte, bundan dolayıdır ki. nam ve şöhret bakımından gittikçe yükselen şair, sılı­

lıali ve bünye durumu

bakımından gün geçtil{çe alçalıyor ve felii­

llc\e doğrıı gidiyordu. "Piçen Bazarı"nın pis otel lerind e ynşayış ve

sılılınt.inüı çığll'lııdaıı çıkması, elbette, onun kitnp okumasına, bil­

gisin i a.rllırınasına ve gen işletmesine de engel

oluyordu.

O, artık

yalnız 'Cayık ' ınedrcscsindcıı aldığı ve bazı Rus edebiyatındau kap­

tığı bilgi haınulcsiyle iş görüyordu. Onun için, şiir

a,lanında

pek

yükselemiyor ve az-çok önemli şeyler yaratamıyordu; çüı·ük ciğe­

rini verem bıısilleri amansızca kemirirken, o, sıhhatine asla chem­ ıniyet vermiyor, gereken

"rejim"e

riayet

etmiyor ve hekimlerin

tavsiyelerine kulak asmıyordu ve birtakım şiirlerinden de anlaşıl­ dığı üzere, dervişane bir tevekkülle fani hayatının sonunu bekliyor­

du. Şu halde, Sovyet muharriri Alimcan Nimeti : "Tatar burjuvazi­

ı-ı

ile uyuşamayan baz ı kimseler şahsi hayatıarına dalarak, ümitsiz­

liğe düşmüşler ve içkiye verilmişlcrdi ; Tukay'ı da bu gibi kimseler­ den saymalıyız'' (298) derken ; A. Sad! ise: "Başka şairlerim iz gibi, Tukay da cabilliğinden ve bilgisizliğinden çok zarar görmüştür" (*) c!cdiği zaman, bir gerçeği ifade etmişlerdir, denilebilir. Tukay, Kazan devrinde CaYJk devrin de kullandığı dilden vaz geçmiş idjyse de, anız vezninden vaz geçememiştir ki, bu son devir­ de dahi, şiirlerinin yüzde 99'unu eski aruz vezinleriyle ya7..mış, yal­ ı:ız pek az kısmını Kazan halk şarkılan ("uzun cırlar" ve Takmak­ lnr-maniler) ölçüsüyle, yani hece vezniyle, söylemiştir.

Cayık devrindeki şiirlerinde Tukay, bütün dünya

islamlarını

düşünüyor ve umum islamlar için müşterek olan kusurlara, geriliğe ve cehalete saldırıyordu. 1907 YJlın�an başlayarak, Tukay daha zi(297)

Tabiı· Ziya Paşa'nındır ("Anlar ki, laf ile verir dünyayn nizamat,

Bin Hirlii tesc>·�·Up bulunur h:ınelerindc" Terkib-i bend), < 298)

(*)

148

"Edebiyat meydanında" adlı eseri, s. 101, Kazan 1925. "Tatar edebiyatı tarihi",

s.

224,

Kazan

1926.


yade dar manasiyle milliyetçilik yoluna gınyor. Şiirlerinde başlıca, kendisinin mensup olduğu "Tatar" (Kazan Türkü) kavmine hitap

ediyor, unun ilerlemesini, yükselmesini arzuluyordu (299). Tukay, milliyetçi olmakla beraber sosyalistliğe yatkın bir

Ancak halkçı

(demokrat) dır; o, şişkin göbekli, kalın enseli "bayları" (zenginleri) sevmez, ve Prof. Fuad Köprülü'nün çektiği için"

(300)

sandığı gibi,

"ihtiyacını

çok

değil de, sermaye (kapital) düşmanı olduğundan

dolayı, "Altın"a lanet okumuştur

(301).

Tukay, birinci devir şiirle-

rinde camileri pazar haline koyarak, din satıp, bakkallık" eden sarıklıJarı yerin dibine batırdığı gibi, J 908 yılında ve daha sonralan yazdığı kimi şiirlerinde sahte milliyetçilere, "baylar"a (zenginlere) satılan gençlere de amansızca hücum ediyor ve onları da yerin dibine batırıyordu

(302).

A. 'fukay'ın şiirlerini kaba ta.qlak şu şekilde sınıfiandırabiliriz :

a) 'Cayık' devrinde osmanlıcaya veya eski çağataycaya ça­ lan bir dil ile, eskileri ve eskiliği tcnkid ve tezyif yollu yazılan na­ zımlar, b) Kazan devrinde "yeni edebi" Kazan türkçesiyle yazılan hiciv, nefret ve protesto şiirleri ("Piçen bazarı - Yeni kesikbaş", "Usul-ü kadimci", 'l'utsa meskewler yakanğ", "Bizni urinsız ya­ manlıylar", "üylenii, tügil süylenü" v.s. gibi ) , c) Gene bu devirde, aynı lisanla çeşitli içtimal-milli konular üzerine yazılan cidcli şiirler, ç) Şimal Türk halk masalları ve efsanelerinden alınıp yazılan manZl!meler ("Şureli" ve "Su anası" gibi) , d ) Çocuklar ve mektepler için yazdığı orijinal ve tercüme şiirler, e) Pek az mikdarda sevgi-muhabbet ifade eden şiirlerle tabi­ at tasvirine ait şiirler, f) Hayatının sonlarına doğru söylediği ve çoğu ruhi tasaları ve bu fani hayattan bezginliği açığa vuran lirik şiirler.. .

Çocukluğunun, ana-baba sevgisinden ve şefkatinden, sıcak aile yuvasından mahrumluk içinde geçmesine ve gençliğinde de büyük (299)

Tiliym bulırga min insan-ı ali + tiliy kiinglim tnfıli bittcvil.li . IHingil

birlen tiliym bahtın Tatarnıng + kürirgc şanlılık vaktın Tatarnıng... (300) (301) (302)

"Tiirk Yurdu''ndaki aynı yazısında, s. 511. "Altınga karşı" şiiri.

1\fillctçiler, Yeşler

(gençler),

Üzülgen ümid (kesilmiş umut)

şiirlerin­

de olduğu gibi.

149

ı.


mahrumiyrtlı-re ve sefalete katlanmasına, bünyeco zayıf ve hasta­ lıklı olmasına rağmen, Ttıkay yaradılıştan şen, neşeli ve bir şair­ rnuharririn drdiği gibi, "çocuk tabiatlı" bir iMandı. Alaycı olmakla kudsi duygular ve yüce

bcralwr, ııahif vücudunun derinliklerinde

insani gayeler besliyen, içli, samimi ve ilsever bir Türk ozanı idi. Doğru. Tukay elegie'ye benziyen şiirler yazmıştır; ancak onun bu kabil şiirlerinde dahi göze çarpan bir umutsuzluk ve kötümserlik göriilmez: kötümserlik olsa da bu, yalnız kendisinin şahsi hayatına ait olup. milletinin yazgısına (303) ve geleceğine ait değildir. Şair, kendi halkının iı.;timai ve nıeclf\ni hayatiyle ve hatta bu hayatın giinliik olayları (phenomcnleri) ile de ilgilenir ve çoğu vakti-7.amnnında ya gülünç bir eda. veya ciddi

bunların

bir ifade

ile

onun şiirlerinde yankılanırdı. O, bir şair arkadaşına yazdığı mektu­ bunda: "Ben senin gibi, salt bir şair değilim ; ben hem

politikacı,

hem cemiyeteL hem fikriyatçı bir şairim: benim kulaklanın çok şey­ ler işitiyor. gö7.lerim çok şeyler görüyor"

demektedir. Prof. Fuad

KiinrülU : "Omın siirlerinde baştan-aı;ıağı cidal, kavga. hareket ve

havat vardır" dediği zaman tenkidçi "müfrit

(304) hiç de yanılmamıştır. Ancak bu

hassasiyetten,

yaratıcı

mubayyileden

mahrum

A. Tukayef'in şiirlerinde mevzular mutlaka arneli bir faydayı haiz­ rlir: kalbin samimi ve gayesiz heyecanları, tabiatın güzellikleri onun eserlerinde hi<;bir yer bulamamıştır" (305) demekle yamlmıştır. Gö­ riilliyor ki, s::ı.yın mi.inekkid o zaman, Ttıkay'ın son devir şiirlerinin tamamını heııiiz görmemiş veya onları gereği gibi incelemek fırsatı­ nı bulamamıştır. Yoksa,

mesela şııirin

1 910-1911-1912

yazdığı ve şair Fethi Burnaş'ın "Ü7.iilgen iimid"

yıllannda

(kesilmiş umut)

veya "Son zarlıır" başlığı altında toplamış olduğu lirik (içten gelen) ve e-areısiz

söylenen

şiirlerde ne gibi

lir? (306). Tu kay'ın bu siirlerindc, olıırak. tas-tamam "kalbin

"ameli

fayda"

Köprülü'nün

samimi ve gayesiz

bulunabi­

iddiasına

heyecanJan"

aykın ifade

edilmektedir.

"T:ı biat gii?.ellikleri"ne gelince, gercekten bu gibi "güzellikleri"

pek a7. mi.işahede etmiş olan şairin, tabiat tasvirlerine ait şiirleri

az

1�01) Muk'lcld<'rnt. nlın�·azısı. 1�04) "Türk Yurdu"ncl"'ki aynı yımsındn. s. 510. 1305) A�·nı ynzısınclıı, s. 512. (306) "ll. Tul<ny siirl('ri". Knznn 1!'120. s. 180-188 mu !<abii şiirlerden ba­ zılnrı: K<'sôlnıiş i\micl, TC'll'hhüf, Kic;ki tilek !gece dilı>ği) . Sııgınır vakıtlıır (özle­ nl'cck zamanl:ır \. Kıt'n, Düşmanl<>r. Vnksınmim lkiic;lilmüyorum) .

150


ise de, "Tabiat'ın güzellikleri onun eserlerinde hiçbir yer bulama­ mıştır" diye kesip-atmak da doğru değildir. Tukay'ın tabiat tasvi­ rine aid şiirlerinden "Buran" (tipi), Kütmegende (beklemezken), Tugan cirime (öz ilime) başlıklı şiirlerinden başka, Şüreli deki or­ man tasvirini de gösterebiliriz. ''

"

Köprülü'nün Tukay çin "yaratıcı muhayyileden, müfrit hassa­ siyetten mahrum" demesine mukabil, edebiyat tarihçisi A. Sad!, Tukay'ın tahayyülatı zengin, hissi ve fikri gibi oynaktır ; o, çabuk sezen ve ince duygulu bir .şairdir" demektedir (307).

t

Tukay'ın şiirlerinden örnekler : Cayık devrine aid şiirlerden : Şiire çok ettim heves kalbirn ile canımJa ben Çünkü ettim iftirak canımla, canammla ben. O güzel aşkında eş'ar söylemeği halisen, Kendime munis edindim kalb-i giryammla ben.

Oldu yar, agyara yar, hem oldu kalbirn taru-mar, İşte yazdım şiirimi gözden akan kanımla ben. Başka birisi daha : Bakma hiç kes hatırına, milletin deriline bak Bed-dua, yavuz-duaya her zaman asma kulak ! Ey kalem, senden gelir hep bahtırnız, ikbalimiz, Beklenir dört göz ile lütfunda istikbaliıniz. Geçmesin karangılıkta mahımız, hem salimiz, Gafiliz biz, cahiliz, vay halimiz, vay halimiz! Her taraf müslimleri bir-bir ederler ah u vah! Ne sebeple geldi bizge böyle bir baht-ı siyah?! EyJe yardım bizge her dem, ey kalem kıl merhamet! Refolunsun, cümle hasret, fakru hakru, meskenet. (307)

"Tatar edebiyatı tarihi", Kazan 1926, s. :222.

151


Kazan devrine ait şiirlerden

:

ı BULi\JASA (olmasa) . Kim bilir kadrinğni, canım, dertli ki.inğil bulmasa Naz iter kimlerge gül, karşında bulbul bulmasa?

Suretinğninğ inğ çını, bil, şairninğ künğlindedir! Küzgülerden çın tüsünğni kürmisinğ ul bulmasa! Birmcdi Leyla ki bi mahbubege dünya baha

Ul bulay bir kızg1na-karşında Mecnun bulmasa. Hiç kili�tirmim sininğ tüslü giizeUik şahına, İçmasanı bir milli şair de kilip kul bulmasa

(*)

2 TUGAN AWUL (Doğdui:,'1lm köy) Taw b�'?ına salıngandır bizninğ awul Bir çişme bar, yakın bizninğ awulga ul. Awlumıznınğ yemin, suwı temin bilem Şunğar küre süyeın canım, tcnim bilen. !sten çıkmi munda minim kürgenlerim

Şatlık b il en uynap gumür sürgenlerim, Abi bilen birgeleşip kara cirni Suka bilen yırtıp, yırtıp yürgenlerim. Bu dünyada bclld küp-küp işler ki.irim, Bilgisizdir kaya taşlar bu takdirim, Kaya barsam, kayda tursam, nişlesem de, Hatınından menğgi çıkmas tugan cirim c•ı

("'*).

Sözler: Kiingil: göniil: iter: edE'r: bıılbul: hiilbiil: inğ: en: çın: hakiki,

gerçek: kiizP,ii: r.ynıı: tiis: renk: birmek: vermek : kilişlirmek: yakıştırmnk; kilmek: gelmek: içmasaın: hiçolına7.S8.

(••)

Sözler: t.nw: dağ: çişme: pınar; bar: var: yem: güzellik; t.em: lezzet.

\.ad: şunğnr küre: şıınn göre:

sliymek: sevmek; is: ha tır.

hafıza: abi:

ağabey;

cir: �·cr. top�ıık: biı·ı::ckşip: hep bcrnber; sukl\: saban: vürmclc yürümek. gezmek: küp: çok; bilgisi?.: belirsiz; tıışlıımak: atmak: kaya: nereye; kayda: nerede; tugan: öz; niş!('mck: ne yapmak; mcnğgi: ebediyen, hiçbir zam:m.

152


3

UİR ŞEYHİN 1\IÜNACATI Ey Huday, malum sinğa tik yakhşılıkta kasdınuz: Zikrimizdir kazı, kuzu, yeşkine kız, kaz, kımız. Yuknı siiyliler "cedid"lcr : çından ehJ-i insafla biz Maktibız iç Tenğrimizni, işte, bu biş "kaf"la biz. Yani : Tanrı, mallımdur sana salt iyilikte fikrimi;r,: Kazı, kuzu, bir taze kız, kaz, kımızdır zikrimiz. Ragmine züppelerin, muttasıfız insafla biz Öğüyoruz Tanrımızı işte bu beş "kaf"la biz (308). Tukay, 1917 Şubat-Mart Rus ihtilali günlerine ermeyip, hele koca Rusya'yı alt-üst eden, bütün milli gelenekJeri tarumar eyleyen ve bütiin milli kurumlan silip-süpi.iren "Ekim İhtilali" facialarını görmeyip ve kenclisi için bunun doğura,bileceği acıklı imtihanlara çarprnaktan da kurtulup, 191.3 yılının 15 Nisanında Kazan'da özel Klaçkin sağ.Iık yurdunda bu fani hayata gözlerini kapamıştır. SAID RAMİ ve DERDMEND : İki Rus ihtiliUi arasında mey­ dana çıkan Kazan 'l'iirk şairlerinden daha iki tanesini anınakla gü­ zel edebiyat faslım kapatalım. Bunlardan biri, tahsilini Orenburg'da "Hüseyniye medresesi"rıde yapmış, 1905 ihtilalinin ilk yıllannda Kazan'da sosyalistlik tasiayan Ayaz İshaki-Fuad Tuktar zümresi­ ne katılmış, "Tanğçılar" arasında çalışmış olan muallim SA!D RA­ Mİ'dir. Şiirleri, bu ihtilal yatıştırıldıktan sonra şiddetli irtica gün­ lerinde belirmiş, ancak "Tanrılar"a, "Sema"ya, "kırallar"a ve ka­ nunJara karşı isyan ifade eden bazı manzumlerden başka önemli bir (308) Bu nazımdnki hc>ş "ltaf''lıdını "kıızı" suctık demektir; ötekileri mnlum... Tal'ihçi Zeıki Velidi Toı;an. "Şcyhnlt-hıunn şiirlel'i" başlıklı bir yazısında, bu beş "kafh"ya dair beyitin ill<önce 15-16. nsır Türkistan Türk hanlanndan Şaybak-han tarafından söylendiğini ve 'l'nkny'm bu hvluşu ondan alarak, Kazan türkçesine . ç�virdiğini yazmakt.adıı·. Şayhı�k-hanın söylediği şekil şudur: Kazı ve

kaı, kuzu

kerek kerek! yağlı olmak

ve kız, lnmız

Ey menhiman-ı Heı-i. harçası sirniz

(Yani:

Ey Hiı-atlılar,

bunların hepsi İstanbul

l<istan" mecmuası, sayı 1, s. 22.

semiz,

5 Haziran 1927.

gerek);

"Yeni

Tür­

153


şey verememiştir. Ancak S. Rami'nin malfun gevşek karakterine ve sölpük iradesine asla uymadığından, bu isyan ifade eden sözlerin

de samimi olması pek şi iphei idir. S. Rami, iki ihtiliU arasında pek az şiir söylemiş ve Tukay gibi, "yeni Kazan edebi dili"nin işlenmesi­ ne de hizmet edememiştir. Çünkü bu şairin karihası kısır olduğu gi­ bi. lisam da ?.iiğUrt ve pürüzlüdür. Anla!$ılan

bu adam, Kazan Türk

falklorundan ve halk edebiyatından Tukay kadar bile baberli olma­

muş, Osıilanlı ve Çağatay edebiyatı ile asla uğraşmamış veya pek az ve üstünköıii meşgul olmuştur. Bu şair gayet katı bir üslüp ile yaz­ dığı şiirlerinde anarşist ve taşkın gözükmektedir. Belki de şiirleri­ nin bu gibi bir karakter taşıdığı için Qlacaktır ki, edebiyat tcnkidçi­ si - nmharrir Alimcan lbrahim(ov) onu şairlikte, hem Tukay'dan, hem kendisinden aşağıda ba.hsedeceğimiz Derdmend'den üstün say­

maktadır (309).

S. Rami'nin bu isyan, taşkınlık ve savaşkanlık .ifade eden man­ zumeleri, şairliğinin birinci devrine, belki de complexe d'inferieurite (kendisini aşağı görme duygusu) illetine musap olduğu devre aittir.

Sonraları "Anğ" dergisinde çıkan şiirlerinde ise, aı·bk öteki taşkın, ve isyankar S. R ami ortadan kalkmış, tekrar "din"e, "AJ!ah"a sı­

ğ-ınan, yani, bize kalırsa, asıl, sahici gevşek ve dönek S. Rami orta­ ya çıknuş bulunuyordu. S. Rami hem anız

vezniyle, hem

Kazan

halk şarkıları ölçüsü ile yazmıştır.

Birinci devir şiirlerinden örnekler :

Min dirnin min, min didiysem, minğa bir zur küç kire ı\Ilahlar, şahlar, kanuniar, bulalar bir çöpkine (310).

Masayına sin, rabbım, kudretinğe, tartıp alıp ni bar behtimni Kilir bir kün

watar,

küi

itermin,

Arşı,

Kiirsü,

Semanğ,

tehtinğni! {311) (309)

"Ta lar şairleri'' (Said Rı:ım.i, Derdmend. Tukay) , Orcnburg, 1913.

Burııdaki kafiyesizliğe dikkat edilsin! Manası: Ben, dedim mi bana hiiyük bir kuvvet geliyor; o zaman t.-1nrılar, kıraJiar, kanunlar nazanmda bir çöpo doniiyorlar (failiHun, failiitun, fruliitun, fiıilün).

(310)

(311) Rabhim. bütün brıhtınıı elimden alarak, kudretinle böbürlenme; bir !(Ün ııclir, hen de arş'ıru, kiirsü'nii, sema'nı ve tahtını kı.rnr ve kül ederim. (Bu şiiı·deki hıı�,-c b:ıkın1 ArapÇl'ldll arş, kü.rsii, taht hepsi ayru manaya gelen sözlerdir).

154.


İkinci devir şiirlerinden : Ey ilahım, tut sözinğni, öz sözünğ "İnni karib" Emrinğe sem'an, taaten, müstecipınin min garip. Müstecipmin hem tilegim koşması yok, bik basit Aldagı beyrem kününğ bir şad köıiirge it nasip! ("Ang" 1916)

Şair Dcrdmcnd

(Zakir

Rami)

S. Rami'nin 1917 ihtilaJinden sonra provakator"luğu (tahrikat­ cılık-curnalcılık) meydana

çıktığı ve hatta

gibi dostlan tarafından, onun bu "hainJiği"

Alimcan

İbrahim ( ov)

mükerreren

basında

ilan edildiği halde, o, nasılsa, Sovyet devrinde de sağ kalmış, reji­ me intlba.k etmiş ve hatta 1933 yılında komünist türl{çe gazeteler­ de bazı manzum şeyler yazmış ve, anlaşılan, ondan sonra gecikmemiştir.

ölümü de

"Derdmend" iğreti adiyle yazan şair, aslında altın madeni sa­ nayicilerinden olup, 1906 senesinden ta 1917 ihtilaline kadar Oren­ burg'da çıkan "Vakıt" gazetesiyle "Şura" mecmuasının nil.şirlerin-

1�


den biri olan Zakir Rami'dir (ötekisi Şakir Rami'dir} ; eskiden de edebiyatıa ve "kendisi için" şür yazmakla uğraştığı anlaşılan bu ki­ şinin de şHrleri, matbuatta 1905 ihtüa.Ii yıllannda çıkmaya başla­ mıştı. Bu, "�ün meseleleri" ile uğraşmayan ve şiirlerinden "ame­ li bir fayda'' gözetmiyen, ve düşüncelerine ve hayallerine beşeri ve umumi fclsefl manalar vermeye özenen, romantik-köti.imsE>r, lirik bir şairdir. O, genel insanlık diriminin dalgalı akışını ve cihanın bir "meçhul"c doğru gidişini müşahede ederek, düşüncelere dalmakta ve bu düşüncelerden doğan duygulannı tasvirane bir şekilde şürle­ rincle yankılandırmaktadır. Derclmen<'l, mana bakımından mütefek­ kir şair olduğıı gibi, şiir tekniğine g<.' rcği gibi vfıkıf, manalara uygtın kelimeler seçmekte mahir, ahenge (rythm'e) kafiyeye (rim'e} ve ' ölçi.i.ye (vezne) son derece dikkat eden ve belki de bu bakımdan Kazan Türk şairleri içinde en üstün şairlerden biridir. Eski Türk edebiyatı ile de cidden uğraşmış, Nevai, Lutfi, Babur gibi Çağatay şairlerinin divanlarını dikkatle okumuş olduğu da besbellidir. Onun için Dcrdmend, Kazanlı şairJer içinde en bilgilisi sayılmalıdır. Az, fakat öz yazan bu şairin iki devri yoktur. Çünkü o, hep aynı üslfıp, aynı dil, aynı eda ve aynı ahenk ilc yazmıştır. Şiirlerinden örnekler

:

HAYAT Asırlar kiçti, kitti.... kiçti yıllar Nebiler, padişahlar sürdü devran.... Göınürlerdir köçi.ip kervan ve kervan I<ilip-kiçti cihandan ka.nça iller. Sönüp, viran bulup marnur tüyekler, Cir astında tizilcli "ku" süyekJer. tse ciller, kiiçe kumlar, bite iz... Derig, malızun ki.inğil, biz de bitebiz! (312)

Sözlı:or: l<:mçl\: nic�; tüy�?lc şehir, k asabıı : cir: yer, topralı; ku: lıunı,

kurumuş; süyek: kemik: biyitmek: (oynl\mak miinasına gelen biyimek fülindon mii­

tt'nddiılir ı : ovııatnıııl<. istediiii gibi ylirii(m('k. Çcvirm!'k: :ıjgırmnl<: şiddet ve kuv­ vet göstermek.

156


Misafir kim cihanga bastı butnı, Biyitti ajgırıp anı zamana.....

(312).

Üyi.ip, çirgen ümidni, türtti utnı Yutup utlarını kitti yana, yana

(*).

1\.ARAI• (�emi) Çıktı ciller, koptı dulkın Il karabın cil süre..... Kaysı ciller, nineli opkın Tıu·ta bizmi can surap

(**).

Derdmend, Sovyet devrinde d e yaşamış v e

1922 yılında mev'ud

eceliyle ölmüştür. Sovyet devrinde manzum bir şey yazdığım bilmi­ yoruz. EDEBİYATIN

ÖTE.Kİ BÖLÜMLER!

:

İki

ihtilal arasında, Ka­

zan Türklerinde yalnız nefis edebiyat değil, edebiyatın öteki bölüm­ leri de gelişme yoluna girmiş bulunuyordu. Tarih! edebiyatı ele alır­ sak, bu devirele Kadı Rizaeddin Bin Fahreddin, Türk tarihine dair eserlerinin neşrine devam ettiği gibi

(313), 19J 3 yılında Ahmed Ze­

ki Veliili'nin "Türk ve Tatar tarihi"; Hadi Atıasi'nin "Kazan han­ lığı", "Süyiinbike", "Sibir tarihi" adlı eserleri; kadı Hasan Ata Abe­ şi'nin "Tarih-i kavm-i türk!"si basılıp çıkmıştır

(314). Kazanlı ta-

Üymclc yığmak; çirimek: çiirümek; türtmek: tutu$turmak; ut: ateş, od. Cil: yel, rüzgfır; dulkın: dalga; kaysı: hangi, kangı; nindi: ne gibi; op· kın: girdap, suhuqracı; tartmak: çekmek; suramak: islemek. ('")

(''*)

(313) Bu tarihçi "Asar" (İzler) serisini devam cttirmekle beraber, birçok mc$hur kimselerin biografyalannı da yazıp neşrediyordu ki, İbn RU$d, İmam Ga­ zalt, Ebulgula-Al-Maarri, Muhiddin İbn Arabi, İbn Teymiye, Kütübü Sitte ve mü­ ellifleri, Ahmet Midhat efendi, Ahmed-Bay bu cümledendir. Bundan başka, bu müdakl<ik kendi idaresi altında çıkan "Şura" dergisinde "Uluğ hadiseler ve meş­ hur kimseler" başlığı altında kaleme aldığı önemli yazılannda gerek istiklai gün­ lerind!eki, gerekse Rus isilasından t sonraki İdil ve Ural Türkleri tarihine ait pek kıymetli malzeme vermiştir.

( 314) Mektepler için yazılnuş olan tarih kitaplarından şunlan gösterebili· riz: Zeki Velidi, A. Battal, F. ve K. Toyke'lerin Türk tarihine ait eserleri: Haris Feyzi'nin Fatih Kerimi'nin Tarih-i umumileri; F. Kerimi'nin İslam tarihi; U. Aziz'in (Vippir'den laydalanma yoliyle yazdığı) dinler tarihi; Nur-Ali Nadi'nin Rusya ta­

rihi.

157


dh�i Aynedctin Ahmer ise, Kazan üroversitesi katındaki arkeoloji ccmiyeti üyesi sıfatiylc, Kazan Türklüğü tarilıi u ğrunda büyük hiz­

metlerde bu\uıunu�tur ki, bu cemiyetin dergisinde muhtelif zaman­ larda onun birkaç tane önemli taribi ve etnografik eseri

basılmış­

tt (31 5). Buridan b�ka, onun Kazan türkçesiyle "Bulgar tarihi" ve "Kazan tarihi"' isimil eserleri de çıknuştı.

tsrnail Ga�ıırralı

C<',

Yuka rda da işaret ettiğimiz üzere, gerek 1905 ihtilalinden ön­

gerek bu ihtilalin vukuurıdan sonra, kimi Kazanlı gençler kale­

me sanldıkları günlerde, ortada. usulleri ve kurallan düzülmüş ve dii7.enlcnmiş eskimiş

\'e

olan

bir yeni yazı dili bulunmuyordu; Çağatay yazı dili

unulıılınuştu ; ancak uzaklarda ise de, yaşayan edebiya­

tı ve matbuatı bulunan bir Osmanlı yazı dili vardı. Kınmh

''Ter­

cüman'" gazetesinin salıibi İsmail Bey Gaspıralı, tumturaklı osman(315) h:ıkkuıda"

158

M<.>sdiı:

'''l'ipterlcl" ve onla.rın aslı'',

(cild 23),

ıcild l!l'. "1\:ızı:ın Tiirklı•rinin düj!iin ınerasimi"

"Mi,.c;er dili ve halkı

(cild 23) v.b.


lıcayı beğenmemekle beraber, onun sadeleşmiş şeklinin, bütlin dün­

ya Türkleri için genel bir yazı dili olarak kabulünü ileri sürüyordu. Gerçekten, bazı Kazanlı muharrirler de, başta kimi eserlerini os­ manlıca yazmaya özenmişlerdi. Ancak Gaspıralı'nın bu fikri

(ül­

küsü) , bir yığın siyas i, iktisadi ve coğrafi sebeplerden dolayı Rus­ ya Türkleri arasında kabul ve tatbik edilememişti. Yukarıda da an­ dığımız gibi, 1905 ilıtila.Iinin vukuundan sonra, bu Türkler arasında

tam bir lisani differanciation lıusule gelmiş, her ülke kendi diyele­ ğiyle yazmaya başlamıştı. Kazan Türkleri arasmda, Kayyum Nasi- t

ri'nin ortaya attığı prensip üzerine

Kazan türkçesinin bağımsız bir

dil olması kabul edilince, elbette bu dilin işlenmesi, zenginleştirilme­

si gerekiyordu. Onun için iki ihtiHi.l

şairler,

arasında.

gazeteciler, edip ve

Kazan lehçesinden düzgün ve zengin bir

"edebi dil" yarat­

maya çalışırlarken, kimi muallim ve muharrirler bu diılin kaidelerini,

usfıl ve nazariyatını düzmekle ve diğer bazı k imseler s i e, dilin zen­ ginleşmesine ve genişlemesine yardım edecek olan halk ağız edebi­ yatını (folkloru) irdelemek, incelemek ve deriemek ile ve bir bölük

müellif de bu dille çeşitli bilim alanlarında mektep kitapları yazmak ile uğı·aşıyorlardı. İşte, bu gibi çalışmalar ve uğraşmalar sonucunda, gerçekten

"yeni edebi dil"in im­ la, morfoloji ve sentaks kurallarına dair birtakım eserler, tarih, coğrafya, matematik, tabiat, terbiye (peda.goji) ve talim usUlle­

bir nevi "gazeteci lisanı" vücuda geldiği gibi,

rine dair bir yığın ders kitapları meydana gelmişti. Bu gibi ders ki­

tapları yazılırken, şüphesiz, her nevi bilimlerin terimleri de işleni­

yordu; daha o zaman Kazan Türkleri

arasında

bilim

terimlerini

türkçe köklerden yapmak temayülü kuvvet bulmuştu.

Folklor ürünlerini derleme işinin, Kayyum Nasiri ile başlamış olduğunu yukarıda gördük. Sonraları bu yorucu işle Abdülallam Feyizha.n ("E:illlsal ve makalat") , şair A. Tukay,

muallim

Hoca

Bedi (atasözleri, bilmeceler) , Fa7Jl 'l'oyke ve başkaları uğraışmışlar­ dır.

Edebiyat tarihini irdeleme hususunda ise, iki ihWai arasmda yıl içinde, kitap şeklinde iistünkörü yazılmış olan tek bir

geçen 10

tane eser çıkıruşbr ki, o da, Cemal Velidi'nin

"Tatar edebiyatının

barışı (seyri ) " adlı 122 s:ı.hifelik küçük telifidir

(ürenburg, 1912,

"Vakıt'' yayınlarından).

159


xm 20. YÜZYILIN EŞ1C1NDE "USüL-ü CEDİD" DAVRANIŞI

: 19. yüzyılın sonlarında bir

Türk maarif-ki.iltür akımından başka bir şey olmayan

ilkokullan

islah davranışına, Kazan Türkleri de katılmışlardı. Uslıl-ü cedid da­ \·asının öncüsü Kınruh İsmail bey Gaspıralı idiyse de, bu dava Ka­ zıuı Ti.irklerinin bir kısım fikir adamlarınca çarçabuk benimsenmiş, ve Gaspn·aJı sağlam destekçilerini asıl bunlar arasında bulmuf]tur. Kaıa.n Türkleı·i deyince, yaJnız tarihi

Kazan

ülkesinde

yaşayan

Türk topluluklan anlaşılmamahdır. İnkar edilemez bir gerçektir ki, Ka7.an hanlığının yıkılmasından sonra, tarihteıı bildiğimiz siyasi, ik· tisadi arnillerin tesiri allında Kazan Türkleri pek fazla dağılmışlar­

dır. Şu halde, nerede ya�arlarsa yaşasınlar, tarihi Kazan ülkesin­ den göçmi.iş olan, Oıta !dil lehçesiyle konuşan, Kazarı örf-adetleri­ ni, gE>lE'nt>k ve görenekleı-ini unutmadan yaşalan bütün Türkler, biz­

cc

Kazan 'fiirkleridir. Şu da var ki, Usul-ii cedid'i mali yardımlariyle destekliyenierin

çoğu, asıl Kazan yurdunda yaşayanlardan ziyade, Kazarı'dan uzak­ larda bulunan iş adamlan arasından çıkmıştıı·. Gerçekten, İstanbul halkı gibi, eski geleneldere son derece bağJı ve aşırı kertede iddialı

olan Kıızan ahalisi, bir yığın "köhneperest" hacı, hılfız ve hocalann tt?ı::iri altında Usul-ü cedid'e karşı koymaya. yeltenmiş iseler de, yeni fikirterin ideologları, gene de bir üniversite beldesi olmasından ötü­

rii. haxa.sıııda Batı medeniyetinin esintilerini taşıyan Kazan şehrin­ de başgöstermi�lerdir. lVIilH uyanışın ilk müjdecileri olan Ş. Merca­

n\. K Nasir'i. Hiiseyin FE>yizhan, İbrahim Halfi bu şehirde sivriidik­

kd gibi, Uslıl-ü cedid fikıiyatçılarının sesleri de Ka?.an'da yüksel­ miş ve bu sesler uzak muhitlerde

yankılanmıştır.

için ders kitaplan hazırlayan A. Hadi

Maksucli,

Yeni mektepler Şakircan

Tahiri

bıınlardaıı olrhığıı gibi, yeni mektepler için öğretmenJer yetiştiren A. Barud1, yalııız bununla yetinmeyip, s i lah edilmiş

160

ı .

medresesinin ya-


nında bir örnek ilkokul da devam ettiriyor ve bazı ilkokul kitapları

hazırlamakla da. uğraşıyordu.

Hadi Maksudi

"USUL-Ü CED:ID" NEDİR? !lkin Türk çocuklarına

Elifba'yı,

daha o zaman Batı dünyasında eskimiş olan ve bizce "cedid" (ye­ ni) sayılan usfılle öğretim davasiyle brujlayan "Usfıl-ü cedid" hare­ keti, sonralan, çeşitli zamanlarda Rus istilasına uğrayan ve çarla­ rın obuscurantist (cehalet taraflısı) idaresi altında uzun devirler

bilim ışığı görmeyen 'rlirk kavimlerinin, bir maarif ve kültür dava­ sına dönmüştü.

19. yüzyılın sonlanna kadar b u Türkler

çoğu zaman düz.enli ilkokul bulunmadığından,

arasında

şehirlerde

küçükler de büyük

talebcrun okuduğu medreselere giderlerdi. Köylerde ise, bu Türk­ lerde pek eski zamanlardan beri her mescidin yanında bir mektebin bulunduğu yabancı seyyahlann tanıklığı il dahi

bilinroekte

idiy­

se de, son zamanlarda "meptik" denilen bu ilkokullardaki öğretim usCılleri "usulsüzlük" denilecek kertede eskimiş, bozulmuş bulunu­ yordu. Bu

"falaka

mektepleri"run

öğretmenleri ise, mahallenin

161


imamlan olut'Clu. Bu biçim mektepler de yalnız oğlanlar için olup, kız çocukları için bu gibi mektepleı· bile bulurunazdı. Onları mahal­ le imanıının Jmnsı kendi evine ·topla.yıp bozukdiizen bir şeyler oku­ turdtı. Oğlan mekteplerinde de başlıca "okuma" öğretimi önde tu­ tulur, "Yazma·· hUnerine pek o kadar önem verilmezdi. Hele kız ço..... ....' '

�-

Orenbıırg'daki "Medrese-yi

.. .... ....,. --·..,-

.....'N '

Hüseyniye" ve

kurucuinnndan Ahmed Bay.

cuklanna yazı öğretmek kesin olarak yasaktı. Mektep kitabı diye bir şey bulunmazdı; öğrenciler sınıfiara bölünınezdi. Hayat bilgile­ ri katiyen öğrctilmezdi. "Usul-ü ccdid"e göre ise, 1) Mektep med­ reseden ayrıtaeaktı : 2) İlkokulun kendine has öğretmenleri ola­ caktı: 3) Öğretmen, "sadaka" değil, aylık aiacaktı ; 4) Okuma­ yazma öğretimi, eskiden olduğu gibi, usülsüz-yolsuz. "heceleme" ilc değil de. yeni Elifba kitaplannda gösterilen "usfılü savtiye" veya "usi'ılli nıeddiye" ilc başlayıp kolayca. okuma yoluna devam edile­ cekti: 5) Yalnız okumaya değil, aynı zamanda yazı öğretimine de ehcınmiyet verilecekti ; 6) l{]z çocukları için de ayrıca ilkokullar olacaktı ve kızlara da yazı öğretileeekti ; 7) Öğretim bir programa göre yapılacak, her yaşa. göre ders kitapları kullamlacaktı. Bunlar bugün bize çok ehemmiyet.siz ve y(llın şeyler gibi görü­ nüyor-sa da. bıındıı.n 70-80 yıl önceki halleri ve durumlan göz önüne getirt>n�k diişiiııecye dalarsak. o devirde bu "ehemmiyetsiz" ve "ba162


sit" şeylerle uğraşmaııın hiç de boşuna emek harcamak

olmayıp,

cemiyet hayatımız ve geleceğimiz bakımından pek önemli ve fayda­

lı bir davranış olduğunu anlamakta güçlük çekmeyiz sarurım. BU YOLDA

ÇEKİLEN ZORLUKLAR : "Usul-ü cedid" davası­

nın yürütülmesi hiç de kolay olmamıştır. Bellidir ki, her teşebbfu:;te, her dAvada

mali yanı, 2)

olduğu gibi,

bu davanın da iki

yanı vardı: 1)

Maddi­

Fikrl-terbiyevi yanı ... Birincisini ele alalım. Zama­

nın hükfı.meti. yeni tip mekteplerin

açılmasına

mani

olmuyordu

ama, onları resnı ı· n tanımı!? da değildi; yalnız onların varlığını bilir de, tahammül ederdi. Onun için bu rnekteplere mali yardımda bu­ lunması

aslcı SÖ7.

konusu olıırnazdı. Bazı hususlarda bir çeşit muh­

tariyete malik olan ve arada

maarif

işleriyle ele uğraşan ZEMSTVO

denilen mahalli idarelerden de, o zamanki teşekkülüyle, bu mektep­ lere mali yardım beklenemezdi; iistelik, hükumet şu veya bu bahane ile bu mektepleri istediği za.man kapatabiiirdi de ... Onun için hü­

kumet karşısında "Gölge etme, başka ihsan istemem'' diye geçmek­ ten başka çare kalmıyordu.

Pcdcı:og Alimcan Baruıil Bir de bu "resmi" zorluktan başka müslümaniann kendi arala­ rında başgösteren bazı gerici zümrelcıin şiddetli muhalefeti de var-

163

t


clı. Hatl;l bu zümreler devlet için

zararlı,

teh l ikeli adamlardır diye­

r<'k, ccdjdcilcri hükf ımetc çurnal etmekten de geri durma.zlardı. Di­ yelim, bunların iftiraları yii,7.ünden yukı:ı.ntla adı Alimc;uı

Banıdi,

Bıına henzer başl<a o

geçen

müderris

kuzeydeki Vologda bölgesine sürgün de edilmişti. çirkin

vak'alar da

olmamış değildi. Kazan'da

devirde gel'icil gazeteler bıılunmadığından "Usul-ü ceilid"i çürüt­

nıck düşiineesiyle Al-nusuli.i hadide fi hilafi usulii ecdide gibi arab­

ça isim taşıyan pamph Jet'ler bile yayımlanm ıştı.

(Türkçesi: Usulü

c:ı;>dideye karşı deınir oklar, demektir) . Demek bir yandan büktımetin �;:ırdeı·i anunakla

uğraşırkcıı,

Darnoch�s

kılıcından

kendi araınızdaki

korunma

gericilerin

demir

ııı;lu oklarıııa karşı tedbirler almak zorunu da vardı. Kafkasya'da ,

hele bugün Azeı·baycan dediğimiz Güney Kalkasya'da Türkler ara­

sında Usftlü ccdid me.kteplcrine lmı·şı ne gibi yanlış ve Jtaranlık dü­ şünceler besteyenierin bulunduğunu, tanınnuş Azerbaycan

m:izahçı

şa iri Sabir'in DERS-İ USÜL-Ü CEDİD başlıklı manzumesi ne güzel

canJandırmıştır. Bu emsalsiz manzumeden

bazı

parçalan

alalım.

DERS-İ TJSÜL-ü CEDİD Vah, bu imiş ders-i usfıl-ü cedid! Yokh, yokh, oğul, mekteb-i isyandı bu! Molla değil bundaki ta'lim eden, Elilazer et, bir yeni şeytandı b u ! Dur kaçakh, oğlum, baş-ayak kandı bu!

* Gör ruce alt-üst eyleyip şeyleri , Döndürüp ( a ) , (ba) · y e elif-bi'leri Bid'ata bakh, (ya) okhutur

(ye) leri,

Sanki lıurufat ile düşmandı bu.

* Verdiği dersi uşağa yazdırır, Hccce demir, her a'melin azdırır, Kah okhtur, kih çıkharup gezdirir, Bir demir eviadı müslümandı bu.

* 164

şuraya


Bundan ezel bile değildi siya.q, Ders okhutan mallada vardı liyaq, Molla koyardı başına şiş papakh, tyle ki bir fazıl-ı devranili bu!

* İmdi bütün iş dolanıp laglaga, Ders okhutur her başı fesli çağa, Ettiği tedrisi iylan, korbağa.. Ders değil herze-i bezeyandı bu.

*

.1\uz.ın

!'urklerınm ılk cemaaı ışlerıne çalışanlardan bır grup.

Oturanlar (sağ Uıraftan): Niy11z Muhammed Süleyman, Hadi Maksudi, Ömer Halife Dcvletyar, Abdurn:ıhmım Ahmer. Ayaktakiler (sağ taralt.an) : Haris F'cyzi, Pctersburg imamı Lütfi lslıaki, Ab­ dullah Bubi, Akçuraoğlu Yusuf.

165


Men değişip şive-i ecdadımı Bile oda. salmaram evladınu, Eylemeriın elinsiz öz ahfadımı, At çöle. gitsin ne uebistandı bu?

bur, kaçaklı oğlum, baş-ayak kandı bu!

SONUÇ

:

Bütün bu iki yanlı engellere bakmaksızın "Usul-ü ce­

did" davası gittikçe artan bir hızla yürümüştür. Şöyle ki: 1884'ten 1905 yılınadek geçen müddel içinde Bahçesaray'daki örnek mektep­ le "usul-ii cedid'' öğrenmek için çeşitli ülkeleı·den 80 kadar öğret­ men

gelmiş ve 5000 kadar nı<>ktep yeniden açılmış ve eskileri islah

edilmiştir <Gerhard v. Mendc: Der Nalionale Rampf der Russlaııd­ türken, Berlin, 1936 s. 61). Yeni mekleplere öğretmen yetiştirmek aınaciyle, eskiden mevcud medrcselerin bir kısmı zamanın s i tekleri­ ne göre ıslah edilmeye ve bu mahiyette yenileri de açılınaya

baş­

lamıştı. Bunların gerek ıslah edilenleri, gerek yeni açılanları bir çe­ şit öğı·etmcn okuJu kılığına dökülmi.işlerdi. Eskiden mevcud olup da islah edilmiş olanlar, J<azan'da Alimcan Barudi idaresindeki hammediye

,

Mu­

Orenburg'daki Hüseyinoğulları'nın mali yardımiyle ya­

şayan Hüseyniye, Ufa şehrindeki Osmıı.niye

medreseleri, yeni açı­

lanlardan Ufa'cht aydın hocalardan Ziyaeddin Kemali'nin kurduğu Aliy<>; Ubeydullah ve Abdullah Bubi kardeşlerin kurdukları BUBt köyü mektebi bu kabil mekteplerin en i.inlülerindendir. Kafkasya'da bu gibi mcktepler kurulurken Çaha çok Türkiyeli

pedagogların bi­

lim ve tecrübelerinden istifade edilmiştir. Türkistanlılara ise, bu hu­ susta Kafkasyahlarla Kazanlılarm yardımları dokunmuştur. Usul-ü cedid mekteplerinin açılması, yayılması ve devamı için

römertçe mali yardımlarda bıılunan Kafkasyalı (Azerbaycanlı) Ha­ cı Z-cynelabidin Taqi, Şemsi Esedullah; Kazanlılardan Ahmed, Gani ve 1vfahmud Hi.iseyinoğulları 1'royskiyli Yavuşoğulları, Bubi köyün­ ,

den Hacı Muhammedcan

efendi ; Sibiryalı Hacı Nimetullah

Kara­

miş, isimleri hürmet ve rahmet ile anılmaya hak kazanm1ş kimsc­ lcrdir.

166


XIV

B1R1NC1 RUS 1HT1LAL1 (1905) A.

TüRKÇE BASIN : SaJnameler çıkarmaya başladığı gün­

lerde (1870-1871 yıllarında) K. Nasiri'nin kafasında, bir türkçe ga­ zete çıkarmak fikrinin de belirdiği 1 . sene Sainıarnesinde çıkan bir ilandan anlaşılmaktadır. Bu ilanda şöyle denilmektedir: "Bu salna­

me 72 senesinde de çıksa gerektir. Şayet Tanrı ecele mühlet verir­ se, buna benzer bir türkçe gazete çıkarmak niyetimiz de vardır. La­ kin halk rağbet eder mi? Okumaya merak edip de, abone yazılan­ lar bulunursa, hazırlıklar tamamlandıktan

sonra

gazete

çıkmak

üzere iken umuma bildirilirdi." Nasiri'nin türkçe gazete Gıkarınayı düşündüğünü gösteren şu ilandan başka bir belirti yoktur. Bu "iş". yalnız "niyet" safhasında mı kaldı, yahut bu yolda bir teşebbiiste bulunuldu da, hükumetten müsaade mi ahnamadı, belli değildir. Her ne hal ise, 20. asra girerken dahi Kazan türkçesiyle ne bir gazete çı­ kıyordu, ne de bir mecmua. Halbuki şimalli Türkler arasında fikir ve kültür hareketleri genişledikçe ve geliştikçe, mevkut basın (ga­ zete ve dergi) ihtiyacı kendisini şiddetle hlssettiriyordu. Öte yan­ dan, o sıralarda Kazan aydınlan arasında gazete ve dergilerde yazı yazabilecek eli kalem tutar kimselerin de çoğaldığı görillmekteydi. Mesela, 1903 senesinde Tiflis'te Mehmet-ağa Şahtahtinskiy tarafın­ dan çıkarılmaya başlanan "Şark-ı Rus" gazetesinin adeta her nüs­ hasında. birçok Kazanlı ya7.arın çeşitli konulara dair

makaJelerinin

çıkması da bunu açıkça gösterir.

O sıralarda şu veya bu kimsenin Kazan türkçesiyle

gazete çı­

karmak teşebbüsünde bulunduğunu bilmiyorsak da, bu gibi bir te­ şebbüs yapıldığı takdirde Rus HükUmetinin "otkaz''

(red)

kayası­

na çarpacağı muhakkaktı. Bundan dolayıdır ki, kimi cemiyetçi kişi­ ler gazete veya mecmua yerine seri halinde risaleler neşretmeye gi­ rişmişlerdi. Mesela, 1902-J 903 yıllarmda Kadı Abdurrcşicl

İbrahim

167


efendi tarafından Pctcrsburg'da neşredilen "Mir'at" (Ayna) serı rı­ saleleıi bu kabil "yalancı süreli basın" yapraklarından ba-şka bir şey değildi. "Mir'at" sayıları sık-sık çıktığından, K. Nasiri, "Salniime"­

lerine göre daha ziyade maksada uygun olmuştur.

Abdurrcşid İbrahim

Rusya'nın Uzak Doğu'da ManGurya. ovalarında Japonlara mağ­ lup olması neticesinde 1 905 senesinde patlak veren birinci Rus ih­ tiHi.li, biitün Rusya !mparatorluğuııda oldukça büyük sarsıntı vu­ kua. getirmiş ve bu yüzden her alanda az-çok değişme ve yenilenme belirtileri husule gelmişti. Bu ihtilal. tabiatiyle, o zaman Rusya'da yaşayan Türklerin ve bu arada I<azan Türklerinin hayatında da birtakım izler bırakmadan geçeınezdi. Rusya'da yaşayan Türkler için 1905 ihtilal inin önemli ve müs­ pet neticelerinden biri, türkçe süreli basın vücuda getirmek (yani ga­ zete ve dergiler neşretmck) inıld\nmın

168

husCıle

gelmesi

olmuştur.


Fatih Kel'imi

169


Yukarıda. dahi andığımız gibi, birinci Rus ihtilali başgösterdiği gün· Rusya'da tek bir tane lüi<;üciik türkçe gazete varc:lı ki,

IC'nlc koca o

cln., Rusya.'run öbiir ucunda., Kırım'da çıkmakta

.ı:a7.ctcsi idi

( :31 6 ) . J htiliilin

ilk tiirkçe gazete, Bakulu

olan

Tercüman

başlangıç yılı olan 1905 senesinde

çıkan "Hayat'' gazetesi olmuştur ki, onu, isim­

lr.ri ve işleri Türkiyeli Tiirklcrce de malum olan Ahmed Ağaoğlu

ilc Lk. Ali IIüseyimadc çıkarınışiardı (31.7). 1905 senesinde çıkma­

ya ba�layaıı ikinci Türkçe gazete "Nuı·'' f<'rflhıı ı·g- :ı hundu

gazetesidir ki, bunu Pe­

.i\ tau Ilah Bayazid çıkarıyordu . İlk sayısı 1 5 Ey­

lfılrle çılwııştı. Bu, Kazan türkçesiyle çlkan ilk gazete idiyse de, sa­

hibi.

nıilll gayeler ve menfa:ülar bakımından güvenilir bir kimse ol­

m:ıclıi:i:ı için o

zaman eli kalem tutan TUrk

yazarlanndan

kimseyi

eel bcdcırıccliğinden, içinde hiçbir türiii canlı fikir, ciddi siyasi bilgi­ IC'r \'E> faydalı havaclis de btıhınmadığından, bu gazete 'l'Lirkler ara­

sınrln asla rağbet kazanamnmış ve matbuat tarihinde

Kazan lehçe­

siyle inti$a.r eden ilk milli gazete bile sayılmamıştır. 1905 senesinde çıkan üçüncii tiirkçe ga?..ete "Kazan Muhbiri"dir ki, birinci

sayısı

Kazan türkçesiyle <;ıkan ilk milli gazete saymak gerçeğe daha uygun olur (*) . 1905 yılında çıkmaya başlayan dördüncü türkçe gazete, birinci nüshası Peters­ bıırg'da 24 Aralıkta yayımlanan "Ülfct"tir ki, meşhur scyyah Ab­ durreşid İbrahim efendi tarafından çıkanlan bu gazete, kanşık bir !isan ilc yazılıyor idiyse de, bir Kazanlı gazete sayılabilir. Bu ga­ Ka7.an'da 11 Kasımda çıkmıştı. İşte, bunu,

zete ardınr:ı , gene :ı 905 yılında, 5. türkçe gazete olmak üzere, Ba­

kfı'dc Ahm<'cl Ağaoğlu tarafından "İrşad" gazetesi çıkanlmaya b�­ hunıştı

ki. ilk niishası 30 Aralıkta çıkmıştı. Görülüyor ki, Rusyah­

Iara hürriyet ve meşrutiyet rejimi vadeden 17 (30) Ekim

"mani­

fcst"inin ilan edildiği 1905 senesinde, Rusya'da beş tane türkçe si­ yasi g:ı7.<'tc çıkmaya başlamıştı ve bunlardan üçü Kazan lehçesiyle f31Gl

ıct,.l•r r

Rusya 'da 1905

ihtilal inden

çıknınmış değildi; ııncak bunlar

önce "Tercümıın"dan başka

da

turkçe ıra·

Bnhçcsııraylı gnctc �ibi uzun ömürlü

olma­

Dııha 1875 senesinde. demek "Tcrcüman''ın zuhurundan 8 yıl önce. Ha­ ��ıı·BP11 7.rrdııhi. Baku'de ''Ekinci" adlı bir g��cte çıkarmaya başlamıştı ki. bu ga7"1<' hilkllrnl'l (aı·Afınrlan kapa!ılmı�tı. 1878'de Ün�i 7.ade IIncı Seyi<l <'kndi TiOis't<' "Ziya-i KafhM�':ı" isiml i gazete çıl<nrmaya ba�lnınıştı; 1882 yılında Ün�i zade Cc­ lfıl �fendi f!"ll<' Tiflis'te "K��kul" ı:azet<'sini ne�I'C ı:iı·i�mişti. Bu iki f\'Azl'tcnin ikisi or ltC'ndilil<krind<'n kapanmışlar ve sAhipleri d<' 'l'iiı·ki.\·c'yc ı:öçmiişkrdir. Yukarıda mışlıırdır.

anıinn "Ş!\I'l;ı Rus·· g(lz('t<:si de J!l05 '3J7l

1 G Eylfıldc kcııniliğindcn

ihtiliilin1kn önce çıkmış ve knponmıştır. kapannııştır.

f " ) Gıı7el<'nin inıliyıız sahibi. nvukal Scyid·Giray Alk in \'<' başyM:ın Yusuf Akçura idi.

170

idiyse de, asıl ruhu


yazılıyordu ("Nur", Kazan ''Mııhbiri", "Üifet") . Ertesi yıl (1906) ise, bu babta en bereketli bir mevsim olmuştur; çünkü bu yıl içinde tam 11 tane türkçe siyasi gazete çıkınaya başlaınıştı ki, bunların sekiz ta­ nesi Kazan türkçesiyle yazılıyor ve bunlardan 5 tanesi Kazan şeh­ rinin hissesine düşüyordu (31.8) . Geriye l<alanların iki tanesi Kı­ rım'da (319), bir tanesi Astarahan'da (320), iki tanesi Taşkent'­ te (321) ve biı· tanesi de Bakü'de (322) çıkıyordu.

1907 yılında rla yeni yeni siyasi türkçe gazeteler çıkmaya de­ vam ediyordu. 13u yıl içinele çıkan tiil'l<çe siyası gazetelerin sayısı 1� dir ki. bunlardan yedisi Kazan tlirl<çesiyle yazılıyordu (323 ) . Geri(318) Aşağıda bu gazetelerin isimlerini yazıyoruz. Bu isimlerio ardınca ge­ len tıwilıler gazetelerin ilk sayıların çıklıiiı tarihtir; 0.Şhas adları ise, gı>zctclcrin na­ şirleriııi ve sorumlu muharrirlerini gösterir. Kazan'da çıkan gazeteler {tarih sıra­ siyle) : "Yulduz" (30.J..J.906; Iladi Maksudi ) ; "Azad'' (14.2; Mollah Abdullah Apanay); "Bcyanul-Hak" {31.3; Ahmed-can. Seydaşoğlu); "Tan Yuldıızu" (31.5; Ali Puti.li'ıkov; bu gazeteyi asıl çevirenler o günlerde sosyalistlik tasiayan Ayaz İs­ haki, Fu:ld Tuklar ve arkadaşlan olmuştur); "A7.nd Halk" (13.6; Ali-Asgar Kemal); öteki şehirlerde çıluın gazeteler: "El-Aicınui-İslami'' (Mayıs içinde; A. Mustafaoğlu; Ufa şehrinde çıkıyordu); "Fikir" {Uralsk"ta l4.6.1906'da çıkınaya başlanuştı; mı.mi\ Mutii Tulıfalullalıoğlu); "Vakıt" (Orcnburg'da J4.7.1906'da çıkmaya başlamıştı; naşirleri Zakir ve Şakir Rami ltardeşler olup, mes'ul ve baş mulıarriri Fatih Kerimi idi). (319) ''Vatan Hadimi" (Kıırasubazar, 14.10; Abdureşid Mehdioğlu); "Millet" (Balıçesaray, 14.11.; İsmail Gaspıralı). (320)

"Burhıınu-terakki'' {4.7; Mustafa İsmailoğlu Şirvaııskiy).

(321 l "Tcnıkki" (27.6; İsmail Abit); "Hurşid" (17.9: Mi\nevver-Harı Ahdur­ reşid-Han). {::\22)

"Tekılıniil" (29.12; Mehdi Hacinskiy).

(323) Kazan'da çıkan gazı:>tdcr: "Tawıış" (Ses; 6.5; İskender I<utlubay); "El­ İslah'' (16.10; Vefa Bııhtiyıır): "Ahbar.. (23.12; Hads Feyzi ) ; ba, o; lta şehirlerde çı­ kıın ga 7,et.eler : Astrahan'da: ''Islah" ( 4.4; Ebu-Beltir Daşltin); "İdil" (23.9; Zahidul­ hıh şeı·ifullahoğlu l ; Orenburı;'da: ''Uı·al" (14.1; nnşiri Gumer Terev,ul: sorumlu mu­ harı·iri Hadiçe Yamaş; bu, tatar sosyal-demaltratlarının organı idi); Pctcrsburg"da: "Dıuna" (4.5; Duma üyelerinden Kclimullah Hasanoğlu; bu, solcu müslüman say­ Iaviarın org:mı idi). Bundan. ha�ka, irlica ve "sükfıııof' giinle>rinde Kıızak ve Özbek türkçeleriyle de birtakım gazeteler çıkmıştı ki, isimleri aşağıda gösterilmiştir: Kazak lehçesiyle y:'lzılan gazetelf'r: "I{azalnstan" {Garbi Kazak İlinde, Bukey­ Ordasında l!)ll"drı çıkmaya başlamış ve 1915'tc l<ııpanmışh; çıkaranlar ve idare edenler: Şahingir:ıy Bukeyoğlu ile Kulmanoğlu idi); ''Aykap'' (Troyski;ı•; l!lll-1915; naşiri ve başmuharriri Mehmedcan Siralı); "Kazak" (Orenburg; 1913; haftada bir-iki defl'l çıkııı·dı; çıkaranlar öğretmen Ahmed Bayt.ursun ilc Mir-Yal,up {Cakıp) .

171


ye kalanJann biri Astarahan'da (324), ikisi Bakü'de (325), ikisi de Taşkent'te (326) çıkıyordu. Bu hesaba göre, birinci Rus ihtil�Jinin

vukua. gf'lmesinden sonra 1905·yılında 5 tane, 1906'da 14 tane, 1907' de ise 12 tane türkçe siyası gazete <;ıkmaya başlamıştır ki, üç yıl için cem'an '31. tane gazete ol uyor. Bunlardan Kazan türkçesiyle yazılanlannı gösterdik. Bakü'de çıkanlar, Azeri lehçesiyle, Taş­

i e, !.s­ kent'te çıkanlar şehirli Özbek diyeleğiyle, Kırım'da çıkanlar s tanbul edebi diline çalan bir Kırım ağziyJe yazılıyorlarclı. Bu gazetelerin büyi.ik bir kısmı iktisadi sebeplerden, birkaç

ta­

ıwsi ise. siyasi sebepler yüzünden kapana -kapana 1907 yılının son­

Ianna doğru, bunlardan (eski, Kırımlı "Tereüman" hariç) yalnız H

tanrsi k�.lmı�tı (327). Biı·inci Cihan Harbi başladığı zaman (1914'ün

ise, t>Ski gazetelerden Kazan'da yalnız bir tanesi ("Yul­ (328) y:ışıyordu ; Orenburg'da da tek bir türkçe gazete ("Vakıf') vardı; Astrahan'da yalnız "ldil" gazetesi ağır aksak de··

y;ıwı da } dıız"l

---·----

Özbek

diyclcai�·l!! çıkan gu7.ctcler: "Turan" (Buhara, 1912; sahibi ve sorumlu

nıulıarriri: Mirhc<lcl<ov); "�em('rkand" (Semerkand. J914: türkc:c

\'C

farsça;

sahibi

ve

haşmuharriri:

r.tıhmııcl-Hor.:ı R<:'hhuni): ''Sada-i Türltii�tan" (1914-1915; salıipleri ve muhar!'irlcri: Miinevvcr-kari ve Ulıt•y<lullah Hocn);

"Sn<l:ı-i F('rganc" (Hok:ınd, 1!\14-1915: n iişiri Abid-cun Mahmudcğlu,

muharriı·i

A"III'·Aii Zahiri). 11241

"HaırUyel" 124.4: !smail l;Iustafa Sirvans\Uyl.

1�251

"Tı:ı"e IIAyat" (14.4; naşil'i: Hacı ze,•nelı:ıbidin TAgizı•dc; sorumlu mu­

h·ıl'l'iri: II;ışim-Flc{i Vczirli) "Yoldaş" ('1.9; Es<'dullAh Ahundıade). 13261

"Türcnr"

(3271

Knzrın'rll\ :

(39: Naşir ,.e sorumlu muhnrriri: Kerimhay Azimbayoğlu);

"Şiihn•t" (1412: Abdullah Evli\ni) .

"Yulduz";

"Kazan Muhhiri" (RncRl< o sıralarda bu,

artık

��lti K. M.-i 01ınıı.yıp, tüccardan Mehmcdcan Scydaşoğl u tıısarrufuna ve Ali Sayın­ t'�Ju idrırı>sine I!'CÇE'n zayıf ve

söniik

hir vamka idi):

"Beyı�nul-Hak"; "El-İslah"

"Ahhar".

Astrahan'da dıt : "Burhan-u Terakki"

ve "İdil".

Or()nhurg'nrı: "Vakit".

PNorsburg'da "Nur".

Bal<ü'de:"Tazl' Hayat" ve 'İrşad".

Km m'da (Knr:ı�ubazar'dal : "Vat:ın Hndimi". Tnşkenl'te : "Tiiccar" ve "Şöhret''.

ı328l "Kuynş" (Güneş) Kazım'da sonrıı.lan, 1912'de (r:nliha "Yulduz"un za· yıf ışığını ortadan kAldırmak gayesiyle) çıkmaya başlayan bir gazetedir; bunun na­ şirleri hiiyl\k tüccımlan Kerimoğullı>rı kardeşler olup, sorumlu muharriri Zekerya Sadreddin. sekreteri ve başyaznn tanınmış hikayeci F atih Emirhan idiler.

172


vam ediyordu ; Ufa'da bir tane türkçe gazete vardı ama, eski gaze­ te olmayıp, 1913 sesnesinde çıkmaya başlayan yeni bir gazete idi C329); zaten hiçbir zaman pek parlamayan "Nur", çoktan sön­ müştü ; "Duma" ise, dağıtılan 1. ve 2. Dumalarla beraber ortadan kalkmıştı; Baku'de eski gazetelerden hiçbiri kalmamıştı ; Türkis­ tan'da (Taşkent'te) de, o zaman ihtilal devrinden kalma hiçbir türk­ çe milli gazete bulunmuyordu. Kırım'da ise, yalnız, 19. asrın sonla­ rına doğru çıkmaya başlayan "Tercüman" yaşıyordu. Görülüyor ki, yukarıda adları sayılan türkçe gazetelerle dergile- t

rin bir kısmı. ya siyasi veya iktisadi sebeplerden dolayı kapanmaya mecbur· olmuş idiyse de, bin;oklan meşhur Stalipin büktımetinin "ih­ til§.,li yatıştırması"ndan sonra dahi devam etmiş ve sonraları, ka­

panmış neşriyatın yerine muhtelif şehirlerde yeniden, yeni gazete ve ınecmualar zuhur etmiştir. Kazan Türkleri 1916 yılında, harp zamanı olduğundan, pek tan­ tanalı değilse de, süreli basınlarının 10. yıldönümünü hatıriayıp kut­

lamışlardı.

B. SiYASI DAVRANIŞLAR : Kazan'ı Moskoflar istila ettik­ ten ve elde silah mukavemetler ve savaşlar dindikten sonra, !dil ve Ural Türkleri, siyasetle meşgul oldular mı acaba? Bu münasebetle bir-iki tarihi olayı hatırlayalım: 17. asrın başlarında, yani 1601'den 1613 senesine kadar süren ve Rusya tarihinde "Kargaşalık zamanı" (rusçası "Smutnoye vreme") adını alan ihtilal ve karışıklık devri geçtikten sonra, 1613 yılında ye­ ni çar seçmek (ki o zaman R'Oma.nov'lar sütalesinin birincisi olan Mikhayil Feodoroviç seçilmişti) için Moskova'da toplanan "Zemski Sobor"a (bir çeşit Rus Etats generaux'su) İdil ve Ural Türklerinin temsilcileri de iştirak etmişlerdi. Bunlar, şüphesiz bu Türklerin "Ak­ kemik"lerinin (noblesse'inin) mümessilleri olmuşlardır; eski zadega­ nın kalıntılan olan ve han, mirza, beğ unvanlannı taşıyan ve bir par­ ça imtiyaziara da ma.Iik olan bu zümre mensuplarının bir bölüğü, bu kargaşalık günlerinde hükumet tarafını tutup,

kıyamcı ve ihtilalci

züınrelere karşı savaştıklarından, devlet için yeni bir hükümdar se­ çecek olan büyük "Kurultay"a onların temsilcilerini de iştirak ettiruTurmu.ş" (Hayat) gazetesi Ufa'da, birtakım şüpheli ve karanlık "iş­ tunınmış olan Vaiz Nevntzi tarafından tesis edilmiş idiyse de, sonraJan bu tüccar-dan 1badullah Osmanoğlu ele almış ve başyazarlığını da muallim Za­ kir Kadiri yc :�<'iiklemiştir. (329)

"

ler

i ilc gazeteyi

'

173


rnek, o zamanki Moskof siyasetinin icaplanndan olmuş olacaktır. Ya­ ni bunlar, geniş Türk halkının mümessilleri olmaktan ziyade, muay­ yen bir üstün zümrenin temsilcilerinden ibarettiler

17. asra ait bir "siyaset" vakıasıdır.

(330).

!şte bu,

Seyid Giray Alkin

18. asra gelince, Kazan ve Ural Türklerinin ileri gelenleri ara­

sında

Rusya'dan

ayrılıp,

•bağımsız

bir müslüman devleti kurmak fik­

ri. bu asıı·da da devam etmiş ve)·a yeniden

canlanmıştır.

Kazan'ın

ileri gelenleri, bu maksadiarına ulaşmak için, Başkurt kıyaınlarından faydalanmak istemişler, bu kıyamlara, yukarıda da belirttiğimiz gibi,

Kazan tilkesinelen kaçan bazı kimseler iştirak etmişler ve bu kıyam­ laıın hedefleriyle Kafkasya, Kırım, Kazak İli ve hatta Türkiye gibi Türk ülkelerini de ilgilendirmeyi tasarlamışlar (330)

Zcrnskiy Soborda tatarlar", Kazan 1923.

174

Rusya'dan ayrılan

Bu konu üzerine b�kınız: Zeki Yelidi "İhtiliU zamanında çar Mikhayil intilııthı vakasında islamların rolli"' ("Mektep" dergisin­ 1913). Ve Aziz Ubeydullah: "Tatar Tarihi", s. 123 ve ilerisi: "1613 yılı

Fcodoroviç RomAnev'un de, Kazan

ve


müslüman Türkleri birleştirip büyük bir müslüman Türk devleti kur· mayı düşünmüşlerdi. Ancak kıyamların başansızhkla

bittiğini yu·

karıda gördük. İşte bu, 18. asırda cereyan eden ve sil8.h

kuvvetiyle

de destektenmiş olan büyük hedefler güden, önemli bir siyasi hare­ ket idi (*). Bir de 18. asrın sonlarına doğru (1767 yılında) Moskova'da

II.

Katerina tarafından toplanmış olan "Yeni kanunlar tasarısı tanzim . komisyonu"na, Kazan Türklerinden de 27 saylav katılmıştı. Bu say­ ıaviarın çoğu, mirzalar ve "yumuşlular" (hükfunet hizmetinde bulunanlardan) olup,

yalnız 2-3 tanesi

tüccardan ve "yasaklılar"

dan

(yeni halktan) idi. Demek, bu komisyonda da Türklerden halk değil, yüksek zümreler temsil edilmişti. Bu saytavların komisyona getirdik­ leri "nakaz" (talimat) larda umumi ve her zümre için müşterek bir istek varsa, o da din hürriyeti ve hacca gitmeye müsaade olunması idi. Bundan başka, ticaret hürriyet! ve vergilerin, azaltılması ve askeri hizmetin

mükellefiyetierin

hafifletilmesi gibi s i tekıler de ileri sü­

rülmü;? ve mirzalar tarafından, Türk "ak-kemilderi"n (noblesseinin) Rus zadeganlariyle hukukta eşit tutulması meselesi de ortaya

atıl­

mıştı. Avrupa'da, yüksek bir siyaset davası demek olan milliyet dava­ sının en yüksek kertesine çıktığı ve Ruslar arasmda da bir takım si­ yasi hareketlerin belirdiği 19. asırda ve hatt§. 20. asrın eşiğinde, Rus­ ya Türkleri (ve bu arada Kazan Türkleri) arasmda biz az-çok önem­ li

bir siyasi hareket görmüyoruz; onların 19.

asrın

sonlarına doğru

olan hareketleri daha ziyade medeni, terbiyevi ve iktisadi kalkınma ve yenileşme hareketlerinden ibaret olmuştur. Gerçek siyasi hareket­ ler, gene 1905 ihtilali patlak verdikten sonra, siyasi gazeteler çıkma­ ya başladığı

sıralarda belirmeye başlamıştır.

Yukanda "lktisadi ve fikri kalkınma

devri"

başlığı

altında

yazdıklarımızdan da anlaşıldığı gibi, Kazan Türkleri arasında

daha

18. asrın son yarısında faal bir içtimal zümre ve sınıf peyda olmuş­ tu ki, o da tüccar

sırufıdır. Bu tüccar zümresi, yukarıda gördüğümüz

üzere, vaktiyle Kazan ülkesinde Buhara tipi medreseleri

beslemiş,

molla ve müderrislere maddi yardımlarda bulunmuş ve daha sonra­

ları, bu Türkler arasında bir medeni ve maarif hareketinden ibaret olan "usul-ü cedid" hareketini maddi cihetten desteklemişti. 1905 ih· tila.linin vukua gelmesinden sonra beliren Türk siyasi hareketinin de (*)

Bu bil,giler, Aziz Ubeydullah'ın şimdi anılan ''Tatar tarihi" adh eserin­

den alınmıştır, s.

14.2.

175

'


yalnı;ı; bu tiiccıır sınıfının maiL yardımİyle yürütü.ıebileceği şüphesiz­ di. Gerçekten, Baku'de, Kazan'da ve Orenburg'da,

birtakım

siyası

tiiccarının madd! yardım.iyle teessüs etmiş ve bazı si· yasi te�ekküller de onların yarrumiyle kurulmuştu. O günlerde Ru sya Türkleri arasırıda Garptaki manasiyle bir bourgeoisie sınıfı mevcud cleğil idiyse de, oltlnk<;a varlıklı, dünyanın gidişinden haberli, kendi ziiınred veya sınıfi menfaatlannı müdrik ve kendi kavminin cemiyet i�leriyle de ilgilenir kiım;e ler pek az değildi. Eskiden bu Türk tü.cca­ rın yanındaki nazariyatçı ve fikriya.tçılar, mollalar ve hocalar, daha sonralan teraklüperver muallimler ve muharrirler olmuşken, 20. as­ n ı ı <''?iğ'iııd0. ise, onların yerine, c;oklul{, Tlus ve A vrupa asri mektcp­ Jcriııde okumu!i olan hulwkçular, politikacı ve gazeteciler geçmiş bu­ luııuyoı·du (::l:i 1 ) . Çiinkü artık 7.aman değişınişti ve yeni zamanın ieaplanııa uygun miişavirler ve kılavuzlar Iazımdı. İşte, zamane bourgeoisie'si olmaya yeltenen Türk tüccarı ile, onların a:kıl hocaları (ılan Tiirk aydınları, 1905 senesinin 28 Ağustosunda Nijni-Novgorod'­ gazeteler, Tiirk

rJ:t Olm nchrinde bir vapur güvertesi üzerinde toplanmış oları Kurul­

tayda bir siyası "Müslüman maşruti halk partisi"

kurmaya

karar

vermişler ve ııu kararları çıkarınışiardı : ,

Bugünkü hayatın icaplarından olarak baş gösteren siyasi, bilimsel işlerin hepsinde bütün Rusya müslümanlarının bir­

1.

içtimal ve

leşmesi gerekmektedir;

Bu ınaksada varmak yolunda Rusya müslümanlan, Rusla­

2.

rın terakkiseverleriyle hemfikir olup, halkın arzusiyJe seçilmiş olan temsilcilerin, devleti idare ve kanunları tanzi m etmek ödevlerine ka­ tışımıJarı temeline kurulan hukuki teşkilatlar vücuda getirlJlek yo­ lunrhı

iş görürler;

3.

Rusya. müslümanları, bütün hukuklarda Ruslar ile bir dere­

ceye çıka.rılmazlarsa, 2. maddede anılan maksada varmak kabil ola­

ma;�,; Rusya müslümanları buna kani olup; siyasi, içtimai ve dini hu­

kuklann hepsinde Ruslar ile her bakımdan eşit olmak; gerek bugün­

kü kanunlarda, gerekse, hükümetin tedbirlerinde, gerek memurJann

işlerinde Rusya müslümanları hakkındaki tahdidleri, tazyikleri ve is(331) G(\spıralı.

Bu gibi nydınlar rıra�ında. meşhur "Tercüman" sahibi Kınmlı İsınail A!imerdan Topçıbaş, Kazanlılardan avukat Se­

Kafkf\syalt avukat

yid-Ginıy Alkin, Yusuf Akçuı·a, Sadri Maksudi, muharrir Fat ih Kerimi, eski su­ baylardan ve arazi sahiplerinden Kutlukay-mirza Tefkilev, Şah-Haydar Sırtlan, Sclimgirny CanWtf!; tenlkkiscver mollalardan kadı Reşid 1brahiın, Musa Carullaıi

Bigi, Ali mcan B:ırudi, Abdullnh Apanny v.s. temayüz etmişlerdi.

176


� -1 -1

28.V[l[.l905 tarihinde (Gustav Stnıve) vapurunda toplanan kongx-e. 2. Abdurreşid Efendi İbrahim, 3. Gaspıralı İsmail Bey,

ı. Fatih Kerimi,

4. Ali Merdan Bey Topçı.baş. ·-


tisnaları ortadan kaldırmak uğrunda meşru çarelerin hepsine ba.şvu­ racaklarclır;

4.

Rusya müslümanJarı, ·faaliyetlerine bugünkü ve ilerideki ih­

tiyaçlarına göre yön verirler.

Müslümanların

ihtiyaçlarına

uygun

mektepler açmaya; kitaplar, gazeteler, mecmualar, kütüphaneler-kı­ raathaneler ve kurslar vasıtasiyle asri hayatın

esas

fikirlerini

neş­

retmeye çalışırlar;

5.

Şu pLanı çizilmiş olan hedeflere ulaşmak için, müslümanların

zaman-zaman toplanacak olan kurultayları tarafından verilen

tali­

mata uygun iş görecek "Meclis"ler kurulacaktır (332). Bu parti, o zaman daha ziyade "Rusya müslümanları

ittifakı''

adiyle tanınmıştı. Partinin yukandaki kararlarından anlaşılıyor ki, bu,

Garptaki

manasiyle bir siyasi parti deği.ldi; çünkü partiyi kuranlar bütün Rus­ ya müslümanlarını bir tek bayrak altına toplamaya

özenerek,

bir

asri insan topluluğunda bulunan içtimai sınıfları tanımak istemiyor­ lar&. Halbuki bu gibi sınıfların, hiç olmazsa nüveleri, Rusya Türk­ leri arasında da elbette vardı. Bundan dolayıclır ki, orta halli ve fa­ kir köyli.inün menfaatlerini savunmak gayesiyle kurulan Rus sosya­ list-revolüsioner (inkılapçı sosyalist) partisine intisap eden ve baş­ larında muharrir Ayaz !shaki ve Fuad Tuktar gibi ateşli gençler bu­ lunan bir Kazanlı zümresi, "Müslüman İttifakı" partisine karşı cep­ he almıştı. Bunlar, o günlerde çıkarclıkları "Tanğ" gazetesinin aclın­ dan alınarak, "Tanğçılar" diye tesmiye ediliyorlardı. Bunlar "Müslü­ man İttifakı"run topladığı kongrelere giderler, Rusya müslümanla­ rını tek bir parti çerçevesi içine, tek bir bayrak altında

toplamanın

imkansızlığını, çünkü onlar arasında da menfaatları tezad

halinde

olan bir takım zümrelerin ve sıruflann bulunduğunu söylerler, gürül­ tü-patırtı çıkarırlar ve bağırıp-çağırırlarclı. Bir de kendilerine "sosyal-demokrat" süsü veren

küçük

zümre varclı ki, bunların başında Hüseyin Yama.ş ve bilahare bu

bir

sev­

dadan vazgeçen Gumer Teregol bulunuyordu. Bunlar Orenburg'da, yukanda anılan "Ural" s i imli gazete çıkarclıklanndan

"Uralcılar"

diye de anılırlardı (333). Bu zümre mensuplan "!ttifak" kongrele(332)

Bu karar sureti, Musa Bigi tarafından tertip edilen ''İslahat esasları"

adlı eserden alınmıstır. (333l

Muhanir Alimcan İbrahim(ov) ve muakkipleri, "Uralcı"ların bolşevik

olduğunu iddia etmekte ve bu çürük temel üzerine birçok yeni iddialar tabakası kurmaktadırlar. Halbuki

178

"Uralctlar"ın başlarından Hüseyin Yıı.ınaş, 1917 Şubat


rine gitmez ve kendi ·başına hareket ederdi. "Müsiüman İttifalu;;mri belirli1 bir içtimat sınıfı temsil etmediğini ve bundan dolayı Garpta­ ki manasiyle bir siyasi parti olmadığını, "Terakkiperver" mollalar pek anlamıyor idiyseler de, hukukçu ve politikacı olan kurucular el­ bette bunun farkında idiler. 1906 yılı 28 Ocak-5 Şubat tarihlerinde Petersburg'da toplanmış olan ikinci umum Rusya müslümanlan kurultayında "lttifak"ın ni­ zamnamesi ve programı kabul ve tasdik edilmişti. Parti progrann­ nın siyasi-iktisadi kısım, o zamanki Rus siyasi partilerinden sosya­ list olmayanlarının en terakkiseveri, en liberali olan "Meşrutiyetçi demokratlar" (Ka-det) partisinin programına uyuyordu; milll mese­ lelerde ise, dini ş i lerde tam muhtariyet, dillerin hukukta eşitliği, ilk öğretimin her kavmin ana dilinde olması gibi davalar da programa konulmuştu. Prograımn uygulanması için, niza.mnamenin 1. madde­ si gereğince Rusya müslümanları, merkezleri gösterilmek suretiyle, 16 bölgeye ayrılımş idi. Ancak, başka terakkisever ve liberal parti­ ler gibi, "Müslüman İttifakı" partisi de hükumet tarafından tasdik edilmemiş ve henüz tatbikat alanına geçmemi.şken, Rusya'da kay­ taklık (İrtica) rejimi üstün gelmişti.

"Müslüman lttifakı" partisi henüz teşkilatıanma d�rumunda iken dahi,l. ve 2. Devlet Durnalarına saylavlar seçimi sırasında epey' faaliyet göstermiş ve bunun neticesinde Kazan, Kafkasya,. Türkis­ tan ve Kazak ni ve Kırım gibi Türk ülkelerinden birçok Türk-müs­ lüman saylav seçilm.işti. 1. Duma'da 24 müslüman saylav vardı ki, bunların yarısı Kazan TürkJerindendi. 2. Duma'da ise, müslüman sayıaviarın sayısı 34 olup, 15 tanesi Kazanlı idiler. Bu Dumaların her ikisinde kurulan "müslüman frak$iyonu"na Kazanlı sayla.vlar ve Ekim ihtilallerine kadar

yaşamadığından, bu deVı-imler sırasında ne gibi

bir

siyasi yol tutacağı meçhul kalmış ise de, onun arkadaşlarından "Uralcı" Gumer Te­ regol daha bu ihtilallerden önce tam

bir Türk

milliyetçisi olup, bourgro.is "hiz­

metkarları" ile işbirliği yapmış ve sonraları Bolşevik takibatından kaçıp Rusya dışında ölmüştür. Diğer bir uralcıbaşı olan Alimcan Seyfettin(ov) ise, Sovyet ha­ kimiyetinin zaferinden sonra Bolşeviklerden kaÇJp Urallara ve Sibirya'ya sığınmış­ tı ki, kendi gibi sosyal-demokrat olan ve kocasını arayıp, Sibirya yolculuğuna çı­ kan .karısiyle aynı trende seyahat etmiştinı. İşte, kızıl tarihçi A. İbrahimov'un da­ ha 1905-1906 yıllarında bolşevik olduklarını iddia ettiği kimselerin sağ kalanları Bolşevik hakiıniyeti devrinde böyle bir durumda idiler. Şu halde, A. İbrahimov ve çömezleri bu iddialarını yalnız H. Yamaş hakkında söyliyebilirler; çünkü o, bu "tarihçileri" yalaniayıp susturabilecek bir durumda değildir.

179


da girmişlerdi (334). Duma, hükfunet �-ırafından dağltıldıktan son­ ra "Müslüman fraksiyonu"nun 9 üyesi meşhur "Vıburg

mcsi"ne imza atmışiardı ki, bunlardan üçü di (335) . . Bil_indiği üzere, bu

Kazan

beyannameye imza

Beyanna·

Türklerinden­ atan

J!tOG �·ılı Pctershurg'da toplanmış Umuın Rusya Müslümanları

saylavlar

2. Kongresi.

1 X. Alimcan namdil

mahkeme karariyle siyasi haklarından mahrum edilmişler ve üçer ay hapishanede yatmışlardı. 2. Duma dahi, hükumet emriyle dağı­

bldıktan sonra, 1907 yılı 3 (16) Haziran Kanunu gereğince , 3. Du­ ma'ya gidecek olan müslüman saytavlarm sayısı pek eksiltilıniş ve Güney ve Kuzey Türkistan Türkleri

Duma'ya

hakkından büsbütün mahrum edilmiş.lerdi.

mümessil

seçmek

Bundan dolayı 3. Du­

ıncı'ya yalmz 10 tane müslüman saytav geçebUmiştir ki, bunların

7 tanesi Kazan Türklerindendi. 1334 ı 2. Duma'daki 5 tane Kazanlı saylavı ·bunlardan ayırmaya mecbw-uz; çfınkii bunlar ''Müslüman fraksiyonu''na katışmayıp, a:rTıca bir "mi.i..<lüman emeit­ çil('ı' grupu"

kurmuşlar ve "Duma" adlı bir gaıete de çıkarmışlardı. Kaderin garip

bir cilvcsi olarak, ''Müslüman ittifak"ına kahşmayan bn saylııvların

l:ırdnndı

3

lHndi At.lasi, Alıund Habiburraman Mcs'udi ve Abdullah

tar.esi imam· Necmeddin);

teki ikisi ise, öğl'ctmen Kclimullah Ilasanoğlu ve tücCal'dan Arif Badarnşin idiler. (33�)

180

Scyid-Giı·ay Alkin. Sclim-Giray C:ınttirc, Ebussuud Ahtem.


İrtica günlerinde

gayri

kanuni

olarak

yaşayamadığından,

"MUslüman İttifakı" partisi (336) dağılnuştır ki, ondan sonra muh­ telif bölgelerin müslümıı.n Tiirkleri, irtica günlerinin sıkıcı şartları içinde yalnız medeni, içtimat ve iktisadi işlerle meşgul olabilmişler­ dir.

1917 ihtilaline kadar süren 10 yıl içinde 3 (16) Haziran seçim kanununa göre seçilen 3. ve 4. Duma'Jardaki pek az sayılı müslü­ man saylavlar, küçücük bir "müslüman fraksiyonu" düzerek, ken­ dilerini takviye etmek için gönderilen "müslüman büro"su üyelerin in de yarclımiylc

İttifak

"

"

geleneğini

devam

iseler de, Duma'daki sağcı Rus sayJavlan

ettirmeye

çalışmış

kalabalığı içinde

zayıf

seslerini pek seyrek duyurabilmişlerdir. Ç.

MİLLİ SAHNE

:

Kazan Türkleri arasında ilk dram, Ab­

durrahman İlyas 'ın eseri olan "Biçare kız" 1887

yılı Kasım ayında,

Artist Abdullah Knri (336)

Bu partiyi kurıınlnrdan Yusuf Akçurıı diyor

ki: "Zahiren Rusya müs­

lümanları unvanı altında yürütülmüş ise de, hakiltııtte bir hareket-i milliye idi"'

C''Türk Yılı", s. 410; !stanbul, 1928).

181

t


Fatih Haliili tarafından yazılan ikinci dram

"Redd-i

Biçare

kız"

1890 yılında, meçhfıl bir müellifin eseri olan ilk komedi "Çistay ko­

medyası " 1895 yılında, A. Ketnal'in "Bahtsız Yiğit" drarru ile Ayaz

İshaki'nin "Üç kan ile hayat" piyesi 1900 senesinde çıkmış idiyse­

ler de,

1905

ihtilclline kadar bir Kazan milli Türk sahnesi kurulmuş

değildi. İlk Kazan Türk milli takımı 1905 senesinde rahmetli Ab­ dullah Kari tarafından kurulmuştu. "Seyyar trup" adını taşıyan bu takım pek çabuk gelişmiş ve tutunmuştu ; şöyle ki, bu trup iki ihti­ lal arasında Kazan'da muntazam surette temsiller veriyordu ; reper­ tuvarı da gerek orijinal, gerek tercüme eserler sayesinde

gittikçe

genişliyor ve zenginleşiyordu ; orjinial eserlerden en fazla A. Kemal,

Ayaz İshak], Fatih Emirhan ve Kerim Tinçura'nın piyesleri oyna­ nı:vordu.

K�uın'da 190:> ihtilalinden sonra 1..-urulnn ilk Tatar Türkleri tiyatro takımı aktör ve aktrislerinden bir grup. Milli sahne yalnız Kazan şehrine mi.inhasır kalmayıp, Türklerin yaşadığı başka şehir ve kasabalarda da sahne amatörleri birlikıleri

kurulmuş olup sık-sık temsiller veriliyor, edebiyat ve musiki gece­

leri tertip ediliyordu. Bilindiği üzere, Kafkasya'da ve Türkiye'de,

182


başta kadın rollerini ya zenneler veya gayri Türk kadınlar başanyoıılardı; Ka.zaİı.'da ise, ta işin başından itibaren kadın rollerini ya Kazanlı Türk aktrisleri veya amatör Türk kızlan başanyorlardı. İki ihtilaJ arasında geçen 1 0 yıl içinde Kazan milli Türk sah­ nesi adamakıllı gelişmiş ve bu müddet zarfında "Seyyar trup"tan başka birkaç tane Türk tiyatro takımı düzülmüş ve çok usta ve güçlü aktör ve aktrisler yetişmiştir. •·

Kerim Tirıçura

MAARİF VE MEKTEP t.ŞLERt : 1905 senesinden sonra Kazan Türkılerinin kültür, maarif ve mektep işleri alanındaki faaliyeti da­ ha ziyade kuvvetlenmişti. Birçok ısla.h edilmiş medreseler, denilebi­ lir ki, öğretmen mekteplerine . çevrilmişti ki, oralarda yeni usul ile öğretim mekteplerine öğretmenler yetiştiriliyordu. Daha doğrusu, bu gibi öğretmen mektepleri, "dini medrese.ler" maskesi altında gayri kanuni olarak yaşıyordu. Aıtcak Rus hükUmeti bu, sözde di­ ni medreselerin sahici mahiyetini öğrenince, onlarda teftişler yap­ maya gii:'işmiş, bazılarının müdürlerini mahkemeye vermiş, bazı mü­ dürleri "idari tedbir" ile uzak yerlere sürmüştür. Mesela, Kazan'da­ ki "Muhammediye medresesi"nin müdürü Alimcan Barudi efendi 1908 yılında, iki yıl müddetle şimaıldeki Vologda iline sürüimüştü. 1912 senesinde, büyük bir "müslüman mektep davası"na Sarapul 183


şehrinde bakılmıştı ki, sanık iskemiesinde ''Bubi medresesi"

(337)

müdiirleri olan Ubeydulla.h ve Abdullah Bubi kardeşler ve bu rnek­ tebin birkaç tane hocası otur:uyorlardı. Bubi kardeşler, mahkeme­

nin karariyle iki-iiç sene hapse mahkum olmuşlardı.

Daha

küçük

nıikyasta müslüman mektepleri da.vaları ve polis memurlarının Ka7-an Türk mektcplerine ansızın baskın ederek, araştırma yapmaları seyrck olmayan olaylardan&. Ancak uya.nmış ınilll şuuru z·abıta tedbir·leriyle boğmak

midir? O günlerde Rus hükumeti bir

yandan

Kazan

kabil

Türklerinin

mna.rif ve milli kültür hareketlerine sed çekmeye çalışırken, mektep v(' maaı·if iıadiml('rini ama.nsı?. surette kovuştururken. Türk il ha­ <limlcri muhtelif yollarla müslüman Tiirklerin ya!Şaclığı "Zcmstvo"

J{:\7an'da

LU.VIIJ.J!IOil

tarihinde mcktcplcri düzenleme ve ders usullerini hirleştirme

aınaci�·le toplanmış olan öğretmen kongresinden

bir

göriinüş·

(337) Kazan ilinin glincy-doğu�unda viiki Vctkc ilindeki küçl)k Bubi köyün­ de nçılmış olan bu mcktcp. "dini medrese" maskesi altında önemli bir öğretmen tnclttcbi tirlevini ı::örmüştii. Bu hi knrdeşler, resmen bu köy camiinin mcnşurlu irnnntlıın snyılıyorlardı. Onlnr nynı znmruıdn kızlar iç.ic. de bir öğretmen mekt.ı)hi oçınışlıırdı.

184


larıı. (ma.ha.ll\' muhtariyetli idarelere) tesir etmeye çalışıyorlardı ; bu çalışmalar sonucunda bazı "zemstvo"lar bu teşekküllerin maarif şu­ beleri yanında, müdürü müslüman Türk olan ast-şubeler teşkil et­ meye başlamışlardı. !şte, bu gibi maarif ast-şubeleri Türk ilkokul­ lan. öğretim usulü kursları açıyor ve Türk öğretmen-eğitmenlerinin Kurultayiarını topluyordu. Böylece ilk öğretim işlerinin canlanması ve hızlanması netice­ sinde. asr1 pedagojinin ve metodikanın icaplarına göre yazılmış olan llers kitaplarının tab'ı da pek canlaıımıştı. öte yandan, o zamanlar Arap ya.7.1sının Türk diline uygun bir surette imlasını diizeltmek ile de uğra�ılıyordu. llkmektepleri ıslah devrinde "Usul-ii cedid" mektepleri, yalnız erkek çocuklar için değil, aynı zamanda kız çocuklar için de açılmış­ tı. Kazanlı kadın öğretmen, kültür, eğitim-öğretim işlerinde Kazan­ lı erkek öğretmen gibi, cinsleşlerinin çocuklarını okutmak için tam bir cesaretle soğuk Sibirya.'ya, sıcak Tiirkistan'a ve u7..ak Yedisu ül­ kesine gitmek zahmetlerine katlanıyordu. Kazan Türk kadınları, ba­ sın işlerinde de erkeğin kıymetli arkadaşı ve yardımcısı olmuştur. Mevkut matbuatın meydana geldiği sıralarda ve daha sonralan, g-ı­ zete ve mecmualarda yazı yazan birçok kadm imzaJan göze çarp­ maktaydı. Sonraları diş tabibi olan Hatic::e Tanaç (ova), HJ07 sene­ sinde sosyal-demokrat meslekli "Ural" gazetesinin sorumlu mulıar­ riri idi. Sonraları Fahnıl-Benat Süleyman, Kazan'da "Süyiinbike" adlı kadın gazetesinin başmuharriri olmuştu. Kırımlı !smail-Bey Gaspıra;\ı'nın gerek gazetecilik, gerek mektepçilik işlerinde sağ kolu olan Bn. Zelıra Akc:;ura, Ka?..anlı bir Ti irk kızı idi. Kazanlı Tiirk kız­ ları epey erken Rus asri liselerine, ihtisas ve yiiksek mekteplerine devam etmeye başlamışlardı. Başka islam i.ilkelerine nisbeten da­ ha evvel Kazan Türk kadınları arasında sılılıiye memurları, mektep görmüş ebeler, diş tabipleri, doktorlar ve başkaları bulunuyordu. 1905 ihtilalinden sonra Kazan müslüman Türk kadını serbestçe top­

lantılara gider, konuşmalara iştirak eder, nutuk okurdu.

söyler ve

rapor

KİTAPÇILIK VE NEŞR!YAT !ŞLER! : 1905 ihtilali yıllarında edebiyatırı gelişmesine müvazi olarak, o zaman Arap harfleri kasa­ lan buJunan basımevleri de artmış, kitapçılık ve neşriyat işleri de epey gelişmiş idi. 1914 yılında Kazan şehrinde Arap hurufatlı 10 ta185


ne matbaa vardı. Bunların beşi Türk şirketleri veya hususi kimse­ lerin mülkü idi (338). Yalnız Kazan kentinde yedi tane Türk ticaret Iritabevi vardı (*). O günlerde kitap mağazaları ve basımevleri başka şehirlerde (Oren­

burg'da, Ufa'da, Astrahan'da, Troyskiy'de, Orskiy'de ve . hatta Pe­ tersburg'da) dahi bulunmaktaydı.

1915 senesinde Petersburg'da açılan matbuat

sergisinde, !dil­

boyu'nda Arap harfleriyle basılmış olan eserlerin isirnliği dikkatları çeker mahiyette olmuştur.

1905-1917 yılları arasındaki devrede Kazan Türklerinin iktisa­ di durumu hayli yükselmiş bulunuyordu : Türk köyJüleri çiftçilik iş­ lerinde çeşitli makineler kullanmaya başlamış,

istihlak

erneeeleri

(kooperatifleri) , küçük kredi bankaları kurmaya girişmişlerdi. Şe­ hir ve kasabalarda sanayiin muhtelif sahalarında Türk şirketleri ve büyük sermayeye malik olan hususi kişilerin tecim ve yapım evleri epey artmıştı. Bu suretle, Kazan ve Ural Türkleri, medeni ve iktisadi alanlar­ da bir gelişme ve yükselme devri geçirmekte iken, 1914 yılının ya­ zında, Rusya'nın da katıldığı Birinci Cihan Harbi başlamış ve henüz harp sona ermemişken, 1917 yılının ilkbaharında ikinci Rus iliti li i li patlak vermiştir.

(338)

Kerirni kardeşler, "Ümid", "Millet" şirketleri, Şeref karde�ler ve sa­

bık Haritonov matbaaları...

(0)

Kerirni

kardeşler, "Sabah"

§irketi,

"Maarif" şirketi,

"Yol" şirketi, Hadi Maksudi, Hüseyinoğlu varisleri...

186

"Asır

şirketi


xv

1K!N01 RUS 1HT!LAL1 (1917) A. İLK S:tYASI HAR!EKETLER : Bilindiği üzere, Birinci Ci­ han Harbi sürüp giderken patlak veren ikinci. Rus ihtilali, 1905 ih· tilalinin hilafına olarak, birden genişlemiş, kısa bir zaman içinde çarlık rejLmini yıkmış ve bütün Rusyalılar için gayet geniş umut ufukları açmıştı. Hemen ihtilaJ.in ilk günlerinde, Kazan Türkleri de milli-içtimai, siyasi işlerini çevirmek ve yoluna koymak için, milli komiteler kurmaya başlamışlardı ki, bir müddet sonra bu "komite­ ler", "milli şura" adını almıştı. Ancak bu komite-şuraJar bariz bir sınıfi mahiyet taşımadığı halde, Kazan, Ufa, Orenburg, Astra­ han vs. gibi şehirlerde bazı Türk gençleri tarafından, sınıf menfaat. leri temeline kurulan işçi ve çiftçi teşkilatları <la vücuda getirilmeye başlamıştı. Kazan'da Mollanur Vahitov adlı birisi, müslüman işçileri adına sosyal-demokrat teşkilatı kurmuş ve "Kızıl Bayrak" isLmli gazete çıkarmaya başlamıştı. Ufa'da ise, yukarıda Edebiyat kısmın­ da adı geçen muharir Alimcan İbrahim (ov), Rusların sosyalist-re­ volüsyoner partisine katılarak, müslüman askerlerini "burgeoisie" ye ·karşı teşkilatıandırmaya ve ayaklandırmaya çalışıyor ve "İrk ad­ lı küçük bir gazete çıkarıyordu. Bu sefer Vahidov zümresi müslü­ man işçileri adına, Alimcan-Fatih Seyfi grubu ise, rençberler namı­ na, ''bourgeois" saydıkları milli şuracılar'a karşı vaziyet almışlar ve böylelikle 1905 ihtil§..li günlerindeki "uralcılar"la "tanğcılar"ın yeri­ ne geçmişlerdi. Halbuki berikilerin kalıntıları bu sefer "borgeosie" saflarına geçmişler ve 10 yıl önce yerin dibine batırdıkları "ittifak­ çı"ların bakiyeleriyJe işbirliği yapıyorlardı. Ancak milli şuracılar, nedense, bir siyasi parti kurmak teşebbüsünde bulunmanuşlardı ki, onların asıl zayıf noktası da burada idi. 1917 senesi Mayıs ayında Moskova'da umum Rusya müslü­ manlarının birinci kurultayı toplanmıştı ki, buna tabiatiyle, Kazan 187


vr Ural Tiirkkri de katılmışlardı. Bu kongrede müzakere edilen ve bir karara

bağlan:m

önemli

l i \ ııitariını-federalizm)

meselelerden biri,

devletin

kuruluşu

meselesi olup, bu meselede Kazan

murah·

haslan iki zümreye ayrılınışiardı; delegelerden bir kısmı federasyon . taraflısı olduğu halde, diğer bir kısmı ünitarizm (tek ve bölünmez Rusya) fikrini savunmuştu. Kafkasya, Türkistan, Kazak İli temsil­

taraftarı oldukları gibi, Başkurtluğu arkadaşları da bunlara katılmışlardJ..

cileri federasyon Zeki Velieli ve

temsil eden

Eski Ufa Dini Meclisi için halkın itimad ettiği değerli zatlardan rnii fli.i

f(:ızarı

\'('

iiy(•l(•ı· de, bu kongrede scçilmişlerrli.

Tiirklel'i anısında değil,

o

MUfti.ilüğe

yalnız

7 .amanki bütiln Husya miisliiınan

1'iil'ldcri arasında lanııımış olaıı v(' sayılan cğitimci, cedidçi ulema­ dan AJiıncan efendi Barudi scçilınişti (339). Bu Moskova müslüman kongresinde, 12 yıl önceki Nijni-Nov­ gorod müslüman kongresinde olduğu gibi, umum Rusya müslüman­ . ları için, eski "tttifak" partisine benzer bir siyasi parti kurmak me­ selesi ortaya alılmadı ise de, gene umum Rusya müslüman mesele­ Irrini çe\·irmek ve ÇÖ7.mek için sı" knrulmıış

,.c

bir

umum "Müslüman Merkez Şura­

üyeleri de bu kongrede seçilmişti. Ancak bir müd­

net sonra ilıt.ilii.lin "dcrinleşmesi'' yiizündcn, bütün Rusya'da l<ı>zden kaçma ve dağılma vetiresi başladığından ve milleller için dahıt ya'nın

kenarlarında

geniı;: iml\anlar ve ya�ayan

mer­

Rustan gayri

ufuklar açıldığından, Rus­

rnüslümanlar,

başında

ünit<ı.rist

ıtsetin Alıınet Salikattı'nın bulunduğu bu "Merkez Müslüman Şı.ı­ rıı.sı"na pek az

ehemmiyet vermişler ve sonraları bir müddet "Mer­ Türkleri parasiyle idare edilmiştir (340).

kez Şura" yalnız I<aıan B.

''HARBt ŞURA"

:

1917

yılı

yaz iptidasında J{azan'da bir

"!lli.islüman Harbi Şı.ırası" kurulrrıuş idi ki, bundan maksad, Rus or­ clıı\atında dağınık bir halde buluna.n müslüman erat ve subaylarını toplayıp, ayrıca müslüman askeri tümenleri teşkil etmek idi. Ger­ G<'I<lcn, bu lnırııın birkaç tane müslüma n alayı vücuda getirmiş ve iki defa umum H.usya müslüman askeri kongresini 1339)

loplamıştı.

Bu

Eu ltongr<'dc bir Türk kadını Bn. Muhlisa Bubi, Ufa Dini Meclisi üyeıi­

i(in(> seçilmişti. D<'tnC'k oluror ld, Kaıe.nlı bir müslüman Türk kadını, erkeklerle

hirliltt(• eşit hukuklu üye ohrıık. yüksek bir dini müesseseye de girmi� bulunu·

yordıı h hu gibi bir hal başka hiçbir mUslümıın ülkesinde heııliz göriilmemişti. (3·10) Ayaz fshııki: İstanbul'da çıkan "Yeni Kafkasya'' dergisinin 20 sayılı niishasınd<ı (yıl 1924) basılan "İdil·Ural illeri" haşhklı yazısı.

188


"Harbi Şura", ismi ve kuruluşu bakımından "Umum Rusya müslü­ man harbi şura.sı" idiyse de, masrafları yalnız Kazan müslümanları cebinden harcanınıştır. C.

"MİLLİ MEDENI MUHTARlYET" iLAN!: 1917 senesi 1

(14) Mayısında Moskova'da umum Rusya müslümanlarının birinci

kongresi açılmış ve ll (24) Mayısa kadar sürmüştiL Bu kongrede Rusya'nın müstakbel dev.let kuruluşu (rejimi) bahis konusu olmuş

ve bu meselede kongre üyeleri, biri federalisme taraflıları (federa­ listler) , ötekisi unitarisme taraftarları (unitaristler) olmak

üzere

ikiye ayrılmı�lardı. Bu iki türlü devlet kuruJuşunu müdafaa ederek

ter. oku yanları n ikisi de Kafluısyalı idiler; müstakbel Rusya'nın fe­

derasyon

ve ıncrlwziyct. c;izlik tcınelinc kurulm<ısının gerektiğine da-

ir tezi A7..erbayca.nlı meşhur Mehmet I<;min Resulzade

okumuş ve

"tek Rusya" ve merkeziyet usulünü ise şimall Kafkasy8Jlı asetin ve sosyal demokrat Ahmed Tsalikattı müdafaa

etmişti. Bu iki

üzerine kongrede çok hararetli ve gürültülü tartışınalar

dava

olmuş ve

neticede kongre federasyon usfılünü kabul ederek karar çıkarmıştı. Cenubi Kafkasya (Azerbaycan ) ,

Türkistan,

Kazakistan ve doğu

Başkurdluk gibi, Rusya'nın kenarlarına düşen Türk ülkelerinin teın­ si:lcileri, federasyon ve ınerkeziyetsizlik taraflısı

olduklan

halde,

Rusya'nın içinde ve Ruslarla karışık gün geçiren Kazan Türklerinin temsilcileri ise, bu hususta iki ziimreye ayrılmışlardı. Muharrir Fa­ tih Kerimi ve Fuad Tuktar grupu federasyon taraflısı olduğu halde, ınuharrir Ayaz !shaki zümresi

(ki bu ziimreye mensup

oianların

çokluğunu askerler (erler) teşkil ediyordu) sosyal-demokrat asetin Tsalikattının peşinden giderek

ünitarizmi (tek ve merkezi

Rusya

usulünü) savunmuştu. Sosyal-demokrat Ahmed Tsalikattı'nın, "İç­ timai- iktisadi bakımdan geri" muhtariyetli ülkelerde kalan işçile­

rin mazlum ve ıYıağdur olabilecekıleri kaygusiyle "tek Rusya" taraf­ lısı olması anlaşılır bir ]{eyfiyet idiyse de, eskiden sosyalist-revolüs­ yoner (S,R.) kova

!erin siyasi

kongresi toplandığı

programına mütemayil

olan ve Mos­

sırada hararetli "milliyetçi"

A. İslıaki'nin neden dolayı "ünitarist" olduğunu anlamak

görünen güçtür.

Çünkü S. R.'ler devlet kuruluşu babında federasyon taraftandırlar ; bir Türk milliyctçisi için de Türk ülkelerinin, hiç olmazsa, otorromi­ ye (idari muhtariyete) ınaJik olmaları milli ve kudsi bir dava olmaz mı? Sonraları muhacerette "!dil-Ural" Türklerinin istiklal davasını gU.der gibi görünen A. lshaki, Moskova kongresinde

"tek Rusya"

davasını ınüdafaa ederek bir te?..cik bile okumuştu (Kongre zabıtları sahifeler : 230-234:) . 189

{


Yusuf Akçura

Kongrenin, idare usulüne dair karan aşağıdadır : "a. Müslüman milletierin menfaatlannı temin eylemek ıçın en uygun idare usulü, milli federasyon ve toprak temellerine kurulan ve belirli ülkeleri bulunmayan kavimler için ise, milli-medeni muhta· riyet sağlayan Halk cumhuriyetidir.

190


b. Rusya'da yaşayan müslüman milletierin bü tün dini ve me­ dem meselelerini muntazam surette yürütmek ve müslümanların birlik olarak hareket etmelerini sağlamak maksadiyle umum Rusya müslümanları için, yetkisi dahilinde, kanun yasamak hakkına malik olan bir merkezi kurum vücuda getirilir. Kurumun şekli, teşekkülü ve görevleri ise, bütün muhtariyetli ülkelerinden çağırılan mümes­ sillerin Kurucu Meclisi tarafından tesbit olunur." (Kongre zabıtları, s. 250-251) . Görülüyor ki, "belirli ülkeleri bulunmayan kavimler için" milli­ medelli muhtariyet usulü birinci umum Rusya müslümanları kong­ resinin kararları arasında bulunmaktadır. 1917 yıJının Temmuzunda Kazan'da aym zamanda üç tane kongre toplanmış bulunuyordu : 1) !kinci umum Rusya · müslü­

manlan kongresi, 2) Müslüman din kişileri (ulema) kongresi, 3) "Harbi Şura" tarafından toplanmış olan birinci askeri kongre. İşte, bu üç kongre delegelerinin Kazan şehir tiyatrosu binasındaki birleşik toplantısında, eski Devlet Duması üyelerinden, o zaman avukat, Sadri Maksudi'nin raporu dinlenilikten sonra "!ç Rusya ve Sibirya müslüman Türk-Tatarları'nın milll-medeni muhtariyeti"

ilan edilmiş ve 7 kişilik bir "Muhtariyet heyeti" seçilmiş idi ki, heye­ tin başkanı Sadri Maksudi idi. Ufa şehrinin milli-tarilll bakımdan büyük bir değeri yok idiyse de, galiba, Başkurtluğa ve Sibirya'ya yakınlığı ve orada hazır binasiyle eski "Muhammedi Ruhani Mecli­ si"nin buJunması dikkate alındığından olacaktır ki, Muhtariyet He­ yetinin çalışma yeri olarak Ufa şehri seçilmişti. Bu "Heyet"e milli hazine teşkil etmek teşebbüslerinde bulunmak ve "lç Rusya ve Si­ birya Türk-Tatarlarının Millet Meclisi"ni toplamak ödevleri yükle­ tiJmişti. Ç. "MlLLET MElCL1S1" : Bilindiği üzere, 1917 yılı Rumi tak­ vime göre, 25 Ekimde (7 Kasımda) Rusya'da üçüncü bir ihtilal vu­

kua gelmişti ki, o zaman Rusya'da henüz eski Rumi takvim kullan­ dığından, buna "Ekim ihtilali" denildiği gibi,

"Bolşevik

ilıtilili",

"Sovyet ihtila.Ii" ve "içtimai ihtilal" dahi denilmektedir. Bu ihtila.Iin başlıca hususiyeti, onun neticesinde Rusya'da Şubat-Mart ihtilali sayesinde kurulmak üzere bulunan demokrasi idaresinin önüne sed çekilip, yeni bir diktatörlük idaresinin kurulmasıdır.

Ancak Bolşe­

darbesi ile Kerenskiy hükfunetini devirip iktidarı ele aldı iseler de, �ralarda onların Mvikler merkezde (Petrograd'ta) bir hükumet

191


l<iıniyeti pek çabuk lwrulamamıştı. Onun için onlar, bütün Rusya Kurucu Meclisi seçimlerine engel olamadıkları gibi, ta..'?ralarda cerc­ yarı eden da ha küçiik mikyaSl.'tki bazı siyasi ve milll teşebbüs ve ha­

dt> önüne geçmekle uğraşamadılar. Bu kabil milll teşeb­ bii!lle rden biri de bizim "İç Rusya ve Sibirya Türk-Tatarları .Millet Meclisi''ne mcbus seçimi yapmak ve Millet Meclisinin Ufa'da topla­ narak. milli işleri miizal<cre ve münakaşa etmesi idi. Gerçekten Ufa Millet :ıvreclisi, Sovyetlerin iktidara gelmelerinden sonra 1917 yılı 30

rel<etleı·in

Kasımında toplannıış ve 1918 senesinin 22 Ocağma kadar çalışmı,�­

lı. l\1illel ;\leclisi işbu 52 gün süren ilk ve son toplantı döneminde rnilli-nwrl<·ııi ıııuhtariyctirı Anayasnsını miizakcre ve kabul etmiş, ir; ı �ııs�:a

kanııniarı

Vf'

Sihiry;ı Türk -Tatarların ın dini-milli ihtiyaçlarına

yıısa mış vf' " milli vilayetler''irı sınıdarını çizrniştir.

ait

Rund;ııı başka. o zaman Kazan üniversitesi Tarih-Filoloji fa­ kiilfesi talebesinden ve "Milll-medeni muhtariyet heyeti" üyelerin­ cl<'n olan Ali nıcan Şeref "resmi mesa isi haricinde" bir !dil-Ural ış­

latı

(devleti) peojesi ilc uğraşmış, mutasavvcr

bu yeni devletin sı­

nırlımnı çiznıiş, bu sınırlar içerisinde Türk unsurunun hiç olmazsa, nisbi çoğunluk tekşii edeceği tarzda oradaki kavimJel'in nüfus sa­ yısına dair istatistik ceclvelleri tanzim etmiş ve bu )t'Onu üzerine Millet Meclisine arzetmek için nıufassal bir rapor hazırlamış imiş.

:1\fillel Meclisi üyelerindPn Alimcan lbrahim(ov) ve İlyas Alkinler'in lt ' şcbbüsüylc kunılan "topra.kçılar" ziimresi, hemen bu projeye sa­ rılmış ve onun Meclise a.rzedilip, mi.inakaşa edilmesinde israr etmiş­ tir. Geı·çcktc n, Meclis A.. Şere f'in bu meseleye dair raporun u dinle­ mi� ve birlwç oturumda onu ıniizakere ve miinakaşa ederek, bir "İdii-Ural Ülkt'si'' kurulmasının matlup olduğu hakkında karar çı­ lmmıış ve lııı rncscl cyi gereği gibi işiemek üzere, Kazan şehrinde ça­ lı�n.cA k olan bir '"!'opraklı nıuhtariyet heyeti'' seçmişti.

'Millet .1\icclisinde 120 saytav vardı. Bunlar, belirli bir siyasi ve iktisadi programa malik herhangi bir siyasi partiye intisap etmele­ ri esası nda değil de, "günün meseleleri" üzerine fikirlerin tevafuku cı;rısında. ild hizbc (fraksiyona)

· ayrılmışlardı.

Birisi "'l'opmkçılar

hizbi" olıı!>. bu hizip mensupları, şimdi andığımız gibi, A. Şeref'in pıojesini kabullenerek, yalnız milli-m('deni-muhtariyet ile yetinmc­ �·ip, topnı k esasında ii lke muhtariyeti ne

Bıı

taraflar

gö.zükiiyodardı.

hi7-bin ba�lıca üyeleri, ihtilal devrinin "soldat" (asker) immite­

LC'rinden seçilmiş olan subaylar, kimi erler, bazı yüksek okul talebe­

ll'ri, mezkfır "Harbi Şura" temsilcileri, o yılın Martında sosyalist ve

192


ihtilaJci oluvermiş genç yazarlar,

öğretmenler ve bazı

bolşeviklik

adayları idiler.

Sndri Mı>ksudi (Arsa!)

İkinci hizip (fraksiyon) , ''Türkçüler hizbi" idi ki, bu daha zi­ yade yaşlı-başlı aydınlardan, terakkisever mollalarQ.an ve bazı mu­ tedil siyasi fikirli

gençlerden teşekkül

kadar hoca (molla) varclı. Fraksiyonun

etmişti. Bu fraksiyonda başı.nda

Sadri

30

Maksudi,

avukat Binyarnin Ahtem ve muharrir Ayaz İshaki bulunuyorlarclı. Ufa Millet Meclisi, muvakkat "Muhtariyet Heyeti" yerine dai­

mi bir icra kurumu olan "Milli İdare" seçmişti ki, bunun "Diniye

Nczareti", "Maarif Nezareti" ve "Maliye Nezareti" olmak üzere üç nezareti vardı. Her Nezaret beş üyeden mürekkep olup, aralarından biri Nezaretin başkanı olacak ve bi.iti.in bu iiç Nezaretin başında Mil­ li İdare Başkanı duracaktı. "Milll İdare" Başkanlığına da Sadri Maksudi seçilmişti. MilJi !dare 1918 yılının ilk ayının sonlarına doğru, memlekette eski idare sisteminin tamamiyle yıkıldığı ve yenisinin henüz gereği

193


glbi kurulmadığı kararsız bir d.evirde, kendisine tevdi edilen işleri idare etmeye girişmiş, Millet Meclisi üyeleri ise, evlerine dağılmış­ _ lardır. D. SOVYETLE R VE MİLLİ KURUMLAR : Yukanda dahi andığımız gibi, "İç Rusya ve Sibirya Türk-Tatarlarının Millet Mec­ lisi" Bolşeviklerin hakimiyeti ele almalanndan sonra toplannuş idiy­ se de, Bolşevi k idaresinin geçici bir olay olduğunu sanmasından do­ layı olacaktır ki, o, Sovyet rejimine karşı ne gibi bir vaziyet alaca­ ğım müzakere mevzuu etmemişti. Halbuki yeni iktidarın ergeç Ufa "Milli İdaresi" ilc de meşgul olacağ ı ve giinün birinde ondan hesap istiyeccği muhakkaktı. Nitekim öyle de oldu. İşin başında Sovyet memul'ları "Milli İdare"ye ilişmemişler idiyse de, 1918 yılının Şuba­ tında Sovyetler, Brest-Letovsk banş andiaşmasını akdedip, içeride ihtiJa.Ii "derinleştirmek" için serbest kalınca, Kazan ve Ufa'daki Türk milli kurumlarına da amansızca saldırdılar; aynı yılın ilkba­ lıarına doğru Ka.zan "Harb1 Şura"sını dağıttılar ve 25 Nisan'da ise, Ufa MiUl İdaresini yağma ettiler. Bu milli kurumun mezkur üç Ne-

Sadri Maksudi 194:

ve

Yusuf Akçura Finlandiya'da

(1918)


zatetinderi yiı.ı'niz, "bi'niye Nezareti'''n'f, ''siyasete karişrr fanıak Şaf.r tiyle" bırakmışJardı ; yani yeni rejinı de, eski çarlık rejimi gibi, yal­ nız ismi değişmiş olan bir "Dukhovnoye Sobraniye"niR yaşamasına: müsaade etmiş bulunuyordu. Milli !dare başkanı Moskova'ya gide-· rek, bazı teşebbüslerde bulunmuş idiyse de, bir netice alamayıp, Petrograd üzerinden Finlandiya'ya geçmeye mecbur olmuştur. Milli İdare'den sonra il "Milli şuraJarı" da dağıtılmış, bütün milli gazeteler ve mecmualar kapatılmış ve matbaaları mi.isadere edilmişti. Milliyetçi cemiyet adamlarının bir bölüğü tevkif edilmiş ve bir kısmı da saklanmaya mecbur olmuştu. E.

İÇ SAVAŞ BAŞLADIKTAN

SONRA :

Bilindiği

üzere,

1918 yılının yazında İdilboyunda, daha doğrusu Orta İdil'de Sovyet­

lere karşı silahlı bir halk hareketi başlamıştı ki, bu, Rusya'da aşağı­ yukan iki sene süren iç savaşın başlangıcı idi. Başta bu hareketin öncüleri "Umum Rusya Kurucu Meclisi" ("Uçreditelnoye sobrani­ ye'si") nin kimi ihtilalci-sosyalist partisine mensup üyeleri olmuş­ tur ki, bunlar Sarnar (bugünkü Kuybişev) şehrinde bir "Kurucu Meclis üyeleri komitesi" adiyle bir teşekkül vücuda getirdilerdi. Bu "Komite"ye Rusya Kurucu Meclisi'nin bazı Kazanlı Türk üyeleri de katılmışlardı. Elde silah mücadelede ise, Kazan Türk köylüsü Rus köylüsünden daha az faaliyet göstermemişti. Ağustos iptidalarınd.a

Hadi Atiasi

195


Kazan, "Halk ordusu'' tarafından işgal edilince şehirde aynca bir Türk süvari

bölüğü teşkil edilJl?işti.

Bu hareket sırasında Sovyetlerden

kurtarılan

·M illi İdare'nin orada toplanabilen üyeleri bir açmışlardı.

Ufa şehrind<:',

"Milli İdare"

ve Sibirya Türk-Tatarlarının Milli 1daresi"niıı

Ufa'da 1918 yılının Eylulünde toplanmış olan "Devlet Meclisi"ne de iştirak etmişlerdi.

temsilcileri Miişavcre

"İç Rusya

küçük

olduğu üzere, bu "Devlet Mi.işavere MecHsi"nin toplan­ Sovyetlere karşı mücadeleyi düzenlemek ve luzlandırmak

Mallım masına,

gay<ısiylc, mczkfır Samaı· "Komitesi" tcmsilcilcriylc, Omsk'taki mu­ vakkat Sibirya hi.ikurnetirtin mümessile l ri arasında yapılan bir an­

Sovyetlere karşı laşma neticesinde karar verilmişti. O günlerde savaş halinde bulunan veya savaş halinde olmasalar da, bu sava§a taraftar ve hayırhalı olan bütün zümre ve teşkilatın mümessilleri bu Mi.işavere Meclisine çağırılacakJardı. Bu arada Türklerden, "Mil­ lt medeni muhtariyet" temsilcilerinden başka, Kazak Alaşorda, Baş­ -

kurtluk ve Türkistan "hükflmetleri"nin murahhaslariyle Rusya Ku­ rucu Meclisinin

dı.

Rusya'nın dc

açılmış,

8

Türk üyeleri de bu Müşavere Meclisine katışmışlar­ "Ufa Müşavere Meclisi"

Ekimde

kapanmıştı. Beş

1918 yılı

21

Eylii:Urı­

kişilik bir Directoire

ku­

ruldu ve bunun başına mutedil ihtiliilci sosyalist partisine mensup

getirildi. Müşavere Meclisirün sonlarına doğru Sarnar tarafından işgaJ edildiğinden ve U�a da işgal tehli­ kesine maruz bulunduğundan, Directoire kendisinin çalışma yeri olarak, o zamanki Sibirya hükümetinin merkezi olan Ombı (Omsk) şchrini seçmişti. Kurucu Meclis üyelerinin Ufa'da toplanabilmiş olan üyeleri ise, "Kurucu Meclis üyeleri kongresi" adiyle daimi bir teşckki U kurmuşlar ve buna bazı Kazanlı Türk saylavlar da katıl­ mışlardı. Bu teşekkül, o günlerde Kızıliara karşı savaşan Çekoslo­ Avkscnt'yev

şehri J<ızıllar

,·ak askerleri tarafından zaptedilmiş olan Urallardaki Yekaterinburg (bugiinkü Sverdlovsk) şehrine yerleşmeyi daha uygun bulmuştu.

Bizim "Küçük Milli İdare" de elbette Ufa'da kalamıyacağından,

Ornsk yakınında bulunan ve ahalisinin çoğu Türk Kı;ı:ılcar (Petropavlovsk) şehrine taşınmaya karar vermiş ve

Sibirya'da

olan

"MiJli

İdare"ye resmen ilişiği olmayan kimi Kazanlı Türk cemiyet hadim leri ve gazeteciler de oraya gitmişlerdi. "Küçük Millt İdare" burada bir "mi.ilt.eci kurum'' duru munda bulunuyordu. Acil ve önemil işle-

196

­


ri de yoktu ; çünkü "MiJli İdare"ye tabi olan en kalabalık "İç Rus­ ya Türk-Tatarları" arkada, ç-ok uzaklarda ya Sovyet hakimiyeti al­ tında veya iç muharebe bölgelerinde kalmışlardı. Bununla beraber, Milli İdare üyeleri ara-sıra toplanıp bazı milli işlerle, hele "Sibirya Türk-Tatarları"nın milll-medeni ihtiyaçlarİyle meşgul olmaktan da geri durmuyorlardı. . MiiJteci Milli !dare Kızılcar'da ağır-aksak olsa da, işlerine de­ vam edip durduğu sırada, Omsk'ta yapılan bir hükumet darbesi (coup d'Etat) onun durumunu büsbütün ağırlaştırdı. Şöyle ki: 1918 yılı 30 Kasımında Omsk'ta, Rus generalleri ve aşırı milliyetçi !ibe­ raller, "Bolşeviklerle savaş hareketlerine engel olmaktan başka bir işe yaramayan" demokrat Directoire'i dağ1tmaya karar vermişler ve ertesi günü bu kurulun dört sosyalist üyesini tevkif ettirmişler­ di; 2.12.1918 tarihinde ise, Omsk Bakanlar Kurulunda milli savun­ ma bakanı olan amiraJ Kolçak'ı "Bütün Rusya'nın yüce şefi (ver­ khovnıy pravitel'i)" ilan etmişlerdi. Bu, artık Omsk'ta bir nevi dik­ tatörlüğün kunılması demekti. Omsk'taki Directoire'la birlikte Ye­ katerinburg'taki Kurucu Meclis üyeleri teşekkülü de dağıtılmıştı. Kızıl diktatörliiğe karşı bir çeşit kara diktatörlük demek olan Kolçak hükumeti, yalnız Bolşeviklere karşı değil, bütün sosyaJistle­ re, demokratlara ve gayri Rus milliyetçilere karşı da savaş bayrağı açtığından, Sovyet despotizmine karşı savaşan demokratik unsur­ ların gerisinde bir de o despotizmden daha az korkunç olmayan baş­ ka bir düşman, gerici Rus şovenliği başgöstermiş bulunuyordu. Böy­ lelikle Sibirya'ya taşınmış olan milli kurumumuz ve siyaset adamla­ nmız iki ateş arasında kalmış bir duruma düşmüşlerdi : Bir yandan onlar Bolşeviklere karşı mücadele yüzünden buralara düşmüşlerken, öte yandan, Kolçak hükümeti Milli İdarenin kendi Anayasasına gö­ re çalışmalarına müsaade etmiyor ve bu kurumun temsilcilerine di­ ni-milli işlerimizele eski Rusya imparatorluğu kanunlar mecmuasının zamanı geçmiş ll. cildinin belirli maddeleri gereğince iş görmelerini emrediyordu. "Mülteci Milli !dare"nin Kızıılcar'daki işlerinden biri de 1919 yı­ lının ilkbalıanna doğru Kolçak hakimiyeti altında bulunan kimi "Milli Şura"ların temsilcilerini çağırıp .bir "Küçük millet meclisi" toplayıp, o günlerde Versailles'de toplantı halinde bulunan barış kongresine !ç Rusya ve Sibirya Türk-Tatarlannın milli ve siyasi is­ teklerini bildirmek üzere, murahhaslar seçmek olmuştur. Muharrir Ayaz !shaki bir "Barış kurulu" üyesi olarak zaten Ufa Millet Mec­ lisinde seçilmişti. Gene orada seçilmiş olan muharrir Fatih Kerimi 197

1 ,


meydanda bulunmadığından, onun yerine Rusya Kurucu Meclisinin Türk üyelerinden olan ve Kızllcar'da bulunan Fuad Tuktar seçilmiş­

tl. Bu iki kişi şayet Paris'e :varabilirlerse, orada bulunması kuvvet­ le muhtemel olan, Milli !dare başkanı Saciri Maksudi ile birleştikten sonra kendilerine yükletilen ödevi yerine getirmeye başlayacaklardı.

BİR MüLTBCt GAZETE : Kazanlı

Kurucu

Meclis üyelerin­

den Fuad Tuktar ile Gumer Teregol Yekaterenburg'taki Kurucu Mec­ lis üyeleri kurulundan türkçe neşriyat yapacağız diye bir miktar pa­ ra koparmışlardı. İşte o para ile Kızıkar'da bazı mülteci gazeteci­

ler Mayak adlı küçü k bir gazete çıkarmaya başlamışlardı. Ancak ge­

rek matbaa, mürettip ve hurufat kıtl ığından, gerekse siyasi

duru­

mun elverişsizliğinden dolayı bu gazete gereği gibi gelişemeyip, yal­ nız 30 nUsha çıktıktan sonra kapanmaya mecbur olmuştu.

1919 yılının yazında ise, mülteci Milli !dare dahi tamamiyle da­

ğılmış bulunuyordu. 1920 yılının kışında aşağı-yukarı bütün Sibir­

ya'yı kızıllar istila ettiğinden, Sovyet di ktatörlüğüne muhalif miJii­ yetçiler için artık burada çalışma alanı kapanmış demekti.

"BAŞKURTLUK MESELESİ" : 1917 ihtil3.linden önce "Ba.şkurtluk meselesi" diye bir mesele yoktu. Çünkü

bizde

Orta İdil (Ka­

zan) Türkleriyle Kama ötesi ve Ural (Ba.şkurtluk) TürkJerinin ikti­

sadi ve siyasi temasları belki de bundan bin yıl önce başlamış, müş­ terek bir musibet olan Rus istilası ise, başta siyasi alanda ve daha sonraları içtimai-medeni sahalarda onların adamakıllı kaynaşması­ na sebep olmuştur. Bu musibet her iki ülkeye hemen-hemen aynı za­ manda inmiştir ki o zamandan beri aşağı-yukarı dört asırlık bir de­ vir geçmiştir. Bu uzun devir boyıınca Kazanlıtarla Başkurtlar tarna­

miyle anlaşmışlar, kaynaşmışlar; din,

a.hlıak, tabiat, örf-adet, göre­

nek-gelenek, dil ve kültür bakımlarından birbirlerine gereği gibi te­ sir etmişlerdir. Bu kaynaşma ve karşılıklı tesirler

sonucunda müş­

terek bir yazı dili ve edebiyat da meydana gelmek üzere buJunuyor­ du ki bu yeni dili işlernek ve bu yeni edebiyatı geliştirmek uğrunda her iki Türk kütlesinin ve ülkesinin fikir v e bilim adamları emek ,

harcıyorlardı. Yukarıda da andığımız gibi, başta bu fikir adamları, medreselerde okuyanlar arasından asıl Kazan ilindeki

medreselerle

Başkurt

Kargah, Ufa, Troyskiy, İsterlibaş v.b.

gibi

ve

yetişiyorlardı. ülkesindeki

bilim Oysa

Orenburg,

şehir ve kasabalardaki

medreseler arasında eğitim ve öğretim usUlleri bakımından

hiçbir

fark yoktu. lmamlar ve müderrisler arasında da Kazanlılar bulun-

198


duğu gi bi, birçok Başkurtlar da

bulunuyordu. Bu · hususta

hiçbir

türlü ayrılık-gayrıdık ve yadırgaşma bulunmazdı. Bu gibi medrese•

ler de okumu� olan bir Başkurt, hiçbir zaman

Başkurt

lehçesiyle

yazmazdı. Başkurt türkçesi yalnız bir halk konuşma dili olarak ya­ şıyx>rdu. Kazan İlindeki Tetiş kasabası yöresinde yaşayan bir ima­ rnın yazdığı Fezail-i şuhur ile, Başkurt asıllı Tacüddin YaJçıgul Oğ­ lunun telifi olan Risale-i Gaize adlı eserin dilleri arasında hiçbir tür­ lü ayrım yok gibidir. Sonraları Başkurtlardan Habibünnecar öteki, Zeki Yelidi gibi müellifler eserlerini; Şeyhzade Babiç ve başkaları şiirlerini Başkurt lehçesiyle değil, ·kurulmakta olan ortak yazı dilil ile yazmışlardır. Başkurt müellif H. Öteki, Ka?..a.n'da meşhur dini­ yatçı ve tarihçi Ş. Mercan! medresesinden yetişmişti ; ünlü

tarihçi

ve fikir adamı Zeki Velidi Togan da dayısı olan bu H. Öteki medre­ sesinde okumuş ve sonraları Kazan'da "Kölboyu" medresesinde ta­ rih muallimliği yapmıştır. Bu misalleri çoğaltmak da mümkündür. Bu hal, Kazanlılarla Başkurtların ne derece kaynaşmış

oldukılarını

gösteren örnekler değil midir? Kısacası: Başkurtlar sayıca asıl Ka­ zanlılardan sonra oralarda en büyük Türk kümesi iseler de, Kazaı:-

Zeki Yelidi (Togan)

199


lılardan ayrı ve bağımsız tebellür etmiş olan bir "kavim-millet" sa­ yılamazlardı. O halde Başkurtluk meselesi nereden çıktı? Bize kalırsa 1917 ihtilali patlak verince "Ba.şkurÜıık meselesi" değil de, "Başkurtluk Ülkesi'' mes�lesi meydana çıkmıştı. Bu ise, bir siyasi

kavramdır.

Şöyle I d : Yukarıda da andığımız üzere, 1917 yılının Mayıs ayında

Moskova'da toplanan I. bütLin

Rusya

müslümanları

kongresinde

Dt>vletin kuruluşu (rejimi) meselesi konuşulurken delegeler "unita­ rist", "federalist'' olmal< üzere iki züımeye Tüı·kistan, Kazakili delegeleri

federasyon

ayrılırken

taraflısı

Kafkasya,

oldukları gibi,

Başkurtluk temsilcileri cl0 onlara katılnıışlarctı. Başkurtlar federas­

yon t0melinl' kııı·ul:ı.n Rusya.'<.lıt bir Ba�?kurllul< ülkesinin bulunma­ sı gerekeceğini ileri sürmiişlerdi. Demek, 1vloskova kongresinde Baş­ kurt temsilcileri bir muhtariyelli Başkurt ülkesi meselesini

ortaya

atmak suretiyle Kazan murahhaslarından aynlmışlardı. ÇLinkü Ka­ zan delegelerinin federalistleri bile Ba.şkurtluğun muhtariyetli

bir

ülke olabileceğine inaıımadıklarından, bu fikrini pek aykırı bulmuş­ lardı. İşte, Kazanlılarla Başkurtlar arasında. siyasi "ayrılık", denilen şey bu suretle başgöstermişti. "Başkurt ülkesi" meselesinin ortaya. çıkması

nasıl

olmuştu ?

Siyasi teşcbbüslcri için tarihten ilham alan tarihçi Zeki Velidi, bü­ ti.in Rusyalılar ir,in geniş ufuldar açan l !ll7 büyük Rus

ihti HUinin

vııkua gelmesinden sonra Rusya federasyonu içinde bir

muhtari­

yctli Başkurtluk ülkesinin de bulunmasının gerekeceğini düşünmüş ve bu fikrini Başkurt il kongrelerinde ortaya attığı gibi,

Moskova

büyük kongresinde de ileri sürmüştiir. thtilal günlerinde

toplanan

Başkurt iJ kongrelerinde kendisine en ziyade önem verHen mesele toprak meselesi olduğundan, Vetidi'nin tal'ihten mülhem olarak or­ taya attığı muhtariyetli Başkurtluk ülkesi problemi yerli halkın top­ rak meselesindeki istek ve temayüllerine pek uygun düşmüştür. Bu işin n:ı.zariyatçısı ve sonralan tatbikatçısı olan Z. Ve,\idl, bi­ ri "Büyük Başkurtluk", ötekisi "Küçük Başkurtluk" olmak üzere, iki çeşit mulıtar Başkurtluk tasarısı düzenlemişti ki, bunlardan biri­ sine Başkurtların hemen-hemen hepsi girecek, lakin Rusların yüzde­ lik nisbeti artacaktı ; ikincisine ise,

Başkurtların yalnız bir

kısmı

alınacak ve buna karşıJık Rusların yüzdelik nisbeti eksilecekti. Bü­ yük Başkurtlu[,rıı uzak bir ülkii halinde

bırakarak, şimdilil{

% 75

nisbetinde Ti.irk unsurunu içine alacak olan "Küçük Başkurtluk ül­ kesi" kurmaya karar verilmişti.

200


Moskova Rus devletinin, istiJa ettiği yabancı ülkeleri idari bir­ Iikiere ayırırken, yerli ahaliyi coğrafi ve idari bakımdan

parçala­

mak, onları birbirinden ayırmak, onların birleşmelerine engel ola­ cak tedbirler almak amaçlarını güttüğünü

yukarıda da anmıştık.

SonraJan Petersburg devrinde Deli Petro ve .ikinci Katerina zaman­ larında, o devirdeki Rusya'yı "gubernia"lara (illere)

ayınrken de

yerli ahaliyi, hele müslüman Türkleri muhtelif vilayetlere

dağıt­

mak ve parçalamak hedefi göz önünde bulundunılmuştur. Bu şey­ tani tedbirler neticesinde muhtelif vilayetlerde yaşayan Türklerin (asııl Kazanlıtarla Başkurtların) o vilayetlerdeki umum. ahaliye nis­ beti 1917 ihtilalinden önce şu görUnUışte idi : Kazan vilayetinde Sam.ar

"

Simbir Viatka

Ufa

"

Orenburg

% % % % % %

31 11

9

5 52 22 (341)

Görülüyor ki, Ruslar, bu Türk ülkelerini istedikleri gibi kesip­ biçmelerine rağmen, Kazan İli (Orta !dil bölgesi), Ufa ve Orenburg ilieri (Güney Ural), Türk unsurunun en çok bulunduğu bölgeler ola­ rak kalmıştır. Küçük Başkurtluk ülkesi eski Ufa, Orenburg, Perrn ve Sam.ar "gubcrnia"larının haritaları tadil edilerek kurulmuş ve bu yeni muhtariyetli ülkede tasarlanm.ıştı. BöyJece,

% 75

nisbetinde Türk unsuru bulunacağı Türkleri için "olamaz"

Kazan-Başkurtluk

gibi görünen ayrı bir muhtariyetli ülke fikri ilk defa ortaya atılmış­ tır. Bu fikir Başkurtları kanatlandu·dığı gibi, başkalarını da epey­ ce düşünmeye sevketmiştir. ·Bize kalırsa, Başkurtluk ülkesi fikrinin ortaya atılmasının önemi, işte bu noktadadır. Bundan dolayıdır ki, "Küçük Başkurtluk" yaratmakla, bütün Orta İdiJ ve Güney

Ural

Türklerinin politik yazgısının nihai halli şöyle dursun, Başkurtların bile siyasi yazgısını çözmemekle beraber, asıl Kazan Türklerinin fe­ derasyon ve iilkccilik taraflısı olanları, "Başkurt ülkeciliği" hareke­ tine dilekdeş bir tavır takınmışlardı. Lakin onlar bu hareketin yal­ nız siyasi-iktisadi

çerçeve içinde kalmasını, dil ve kültür

ayrılığı

kertesine çıkmamasını istiyorlardı. (Bu meseleye ileride Sovyet dev­ rinden söz açarken bir daha temas edeceğiz).

(341)

"� yıl içindi>" CRusçası), Kazan 1925, s. 204.

201


XVI SOYYEr

DEVRl

CUMHUR!YETLER : Yukarda dahi andığımız üzere, Kazan ve Ural !linde bir muhtariyetli Türk ülkesi vücuda getirmek meselesi, ilkönce Başkurtlar tarafından ortaya atılruış idiyse de, 1917 yılının sonlarına doğru "lç Rusya. ve Sibirya Türk-Tatarlarının Millet Mec­ Jisi''nde bu mesele daha geniş ölçüde bahis konusu olmuştu. Orada mesele "İdil-Ural ıştatı (Etat'sı ) " şeklinde ortaya atılmış, Orta ldil ve Güney Urallarda yaşayan Türklerin hemen-hemen tamamını bu muhtariyetli ülke sınırları içine almak hedefi gözönünde tutulmuştu. Bu ülkenin yüzölçümünün 221.131.482 km. kare, nüfusunun

6,5 mil­

yon olacağı tasarlanmıştı. Bu nüfusun takriben 3,5 milyonu Türkler olup, geriye kalanı Ruslar ve diğer azınlıklar olacaktı. 1918 yılının kış sonlarına doğru Kazan'da, bu ülkeyi resmen ilan etmek teşebbü­ sünde bulunuJmuş idiyse de, buna Sovyet makamları mani olmuştu. Ondan sonra Bolşevikler

Kazan'daki "Topraklı muhtariyet heyeti"

ndeki bütün materyalleri müsadere ederek, Moskova'ya götürmüş­ ler ve 1918 yılının Mart ayında "!dil-Ural

Ülkesi" yerine bir "Ta­

tar-Başkurt Sovyet Cumhuriyeti'' vücuda getirileceğini ilan etmiş­ lerdi. Buna ait "Dekret"i o günlerde MiJletler İşleri Halk Komiseri olan Stalin, "İç Rusya müslüman işleri komiseri" Mollanur Vahit­ ov, bu kurumun

üyelerinden muha.rrir

Alimcan lbrahim (ov)

ve

Başkurt Şerif Manatov ve Milletler İşleri Halk KomiserJiğinin Ge­ nel Sekreteri Demanştein imzalamışlardı. Bu

meseleyi

görüşmek

için 1918 yılının yazında birkaç defa müşavere meclisleri toplanmış ve eylül içinde tasarlanan cumhuriyetin kurucu kongresinin toplan­ ması kararlaştırılmış idiyse de, yaz sonlarına doğru Orta !dil'de Sovyetlere karşı ayaklanma patlak verdiğinden ve bu suretle Kızıl­ lar-Aklar savaşı başladığından, bu mesele yüzüstü kaJmıştı. !ç harp sürüp gittiği bir sırada, arkadan

Sibirya

cihetinden

aşın kara Rus milliyetçileri olan amiral Kolçak ordulannın tehdidi karşısında 18 Şubat 1919 tarihinde Sovyetler tarafına geçmek zorun-

202


da kalan Başkurt önderlerinin, Moskova'da Sovyet başmanla­ riyle (o zaman daha Lenin de sağdı) anlaşmaları sonucunda bir Başkurt muhtariyetli Sovyet cumhuriyeti ilan edilmişti. 1920 yılı 9 haziranında da bir Tatar muhtariyetli Sovyet Cumhuriyeti kurul­ muştu. Bu cumhuriyeti vücuda getirmek hususunda "Genel Rusya Sovyetler İcra Komitesi ile "Birlik Halk Komiserleri Sovyeti"nin "dekret"i çıkmış ve aynı yılın 25 haziranında (8 Temmuzunda) "Kazan 1l Sovyet İcra Komitesi" iktidar ve yetkisini yeni teşkil edil­ miş olan "Tatar Cumhuriyeti"nin "Revkom"una (İhtila.I komi­ "

!

tesi'ne) devretmiştir.

O zamanki Başkurt Cumhuriyetinin yüzölçümü 141.884,05 km.

kare olup, nüfusu 1.259.059 kişiden ibaret idi (342). Bunlardan : Türkler: 747.000 kişi yahut 7o 57 Ruslsar : 467.000 kişi yahut % 35 Başka çeşitli kavimler 103.000 kişi yahut % 8 Başkenti, vaktiyle bir ilçe merkezi olan tsterlitamak kasabası idiyse de, sonraJarı merkez Ufa şehrine naklounmuş ve bazı yeni topraklar katılmak suretiyle Cumhuriyet büyütülmüş ve bunun ne­ ticesinde Rusların yüzdelik nisbeti de artmıştır. Eskiden bu cumhu­ riyetin 12 tane kanronu (ilçesi) , Orenburg ve Sarnar "gubernia"ları sınırları içinde kalan "adaları" vardı. "Tatar Cumhuriyeti"ne gelince, bu, eski Kazan vilayeti topra­ ğının üçte ikisinden, eski Ufa vil.3.yetinin Minzele ilçesinden, Sarnar vilayetinin Bügülme ilçesinin en büyük kısmından, Simbir vilayeti­ nin Simbir ve Buwa ilçelerinin, Viatka vilayetinin Malmıj ve Alabu­ ga ilçelerinin birer parçasından düzülmüştür ki, başkenti Kazan'dır. Bu cumhuriyetinin 12 tane kantonu ve bağımsız idareye malik olan bir şehri (Kazan) vardır. Yüzölçümü 81.379.605 km. kare olup, nü­ fusu da 3.276.000 kişiden ibarettir ki, (343) bunlardan : (342)

Ama

RuSÇa, Statistiçeskiy "Ycjcgodnik". Moskova, 1922.

Paris'te 1936'da yayımlanan "Nouvelle geographie de I'URSS" adlı eser­

de 1933 yılı 1 Ocağındaki duruma göre Başkurt Cumhuriyetinin yüzölçümü 145 bin km., nüfusu da 2.916.000 olarak gösterilmiştir (Annexe 1.) (343) Alimcan Şeref: Tatar-Bru;kırtlar hem Tatar cumhuriyeti, Kazan. 1920.

Ama şimdilik anılan fransızca eserde Tatar cumhuriyetinin yüzölçOmU daha

eksik (67 kml olarak), nüfusu da daha az (2.785.000 olarak) gösterilmiştir. Bu

hususta elimizde daha yeni bilgi yoktur. Bununla birlikte bu bölgelerde nüfus, hatta kak

yUzölçümü

bildiğimiz

değişmelerinin

bir

şey

vukuu

varsa, o da

da

pek

Başkurt

muhtemeldir.

cumhuriyetinin

Ama

daha

muhak­

çok

ge­

nişletilmcsi, nUfusunun da Türk unsurunun zararına olarak çoğalmasıdır. Merkezi

de artık Ufa şehridir.

203


Türkler : 1.644.000 veya Ruslar: 1.332.000 yahut

<;'" 54 7o 41

Çuvaşlar ve başkaları: 300.000 yahut /i-- 9. Görülüyor ki, bu sonuncu cumhuriyet, yüzölçümü bakınundan cslü Başkurt Cumhuriyetine nisbeten 'daha küçük ise de, nüfusu da· ha fazladır. Bu "cumhuriycler" "S.S.S.R."

(Sovyet Sosyalist Cumhuriyet­

ler Birliği) konfederasyonunu teşkil eden birkaç cumhuriyetlerden "R.S.F.S.R."

(Rusya SosyaÜst

tane "müstakil" Federatif Sovyet

C umhuriyeti) 'ne tabi ve onun sınırlan içinde "muhtariyetli"dirler. Bu muhtariyct, resmen cumhuriyetin içişleri, adalet, milli

eğitim,

sağlık-sosyal yardım ve tarım bakaniıkiarına şamil s i e de, bu ba­

(*)

kanlıklar dahi Moskova'daki Genel Birlik özck karşısında sorumludurlar. . Muhtariyetli cumhuriyetierin iaşe, maliye

icra

komitesi

bakanhkları,

halk

ekonomisi Sovyeti, çalışma ve bayındırlık kurumları, işçi-çiftçi mü­ fettişliği, posta-telgraf idaresi ve Çeka (yani aksi inkılap ile savaş komisyonu) doğrudan-doğruya. Moskova'ya tabi olup, merkezin di­ rcktiflcrine ve emirlerine uygun surette hareket etmekıle mükellef­ tirler. "Tatar Cuınhuriyeti"nin merkezi olan Kazan şehri Sovyetinin başkanı "Cumhuriyet" bakanlar kuruluna rey vermek hakkiyle iş­ tirak eder. TATAR VE BAŞKURT CUMHURİYETLERİNİN HALİ : "Bi­ zim iki Cumhuriyetimiz'in bağlı bulunduklan "Rusya Sosyalist Fe· dcratif Sovyet Cumhuriyeti

(R.S.F.S.R. ) , uçsuz-bucaksı.z Sosyalist

Sovyet Cumhuriyetleri Birliği"ni kuran 10-11 "bağımsız" cumhuri­ yetten biri: en güçlü, her bakımdan üstün, J i eri ve yü:ı.ölçümünce en büyük-geniş olanıdJr. Baltık cumhuriyetleri (Estonya, Letonya ve Litvanya), Ak Rusya ve Ukrayna dışta kalmak üzere, bütün Doğu Avrupa'yı, Kuzey Kafkasya'yı, Kmın'ı ve ta Pasifik'e değin bütün Sibirya'yı iGine almaktadır. Bu Federatif Cumhuriyetin yüzölçümü

19.753.000 kın . · olup, nüfusu da 11 3.651.000 kişidir Federatif Rusya Cumhuriyetinde

çoğunluk

başka, onlarca öteki uluslar da bulunmaktadır. ( ·• ı Merkez. i*'') Nikola Michnilov: l93n. Payot p�·ımlrırındRn.

204

(**).

olan

Ruslardan

Bunlardan

"Nouvelle ııeographie de l'URSS",

belirli

Annexe 1, Paris,


bir bölgede az-çok kesif oturaniarına ''muhtariyeti! Sovyet Cum· huriyetleri" veya "muhtariyetli Sovyet bölgeleri" kurmak izni verilmiştir. 1938 yılında Federatif Rusya Cumhuriyeti içinde 17 muhtariyetli milli cumhuriyet ve 6 muhtariyetli ülke vardı. Sonra­ ları buııJardan bazıları (bu arada Kırım Cumhuriyeti de) ortadan kaldınlmıştır. Sovyetler Birliği topraklarının % 80'i; nüfusunun % 60'ı; sanayi üretiminin % 70'i ekim alanının % 70'i bu federatif Rusya Cumhuriyetinin hissesine düşmektedir (':'). Sovyetler Birliği Devletinin başkenti olan M"Oskova şehri, Federatif Rusya Cumhuri- t yetinin de başkentidir. Kazan, Ufa, Orenburg, Troyskiy gibi eski­ den bizim kültür merkezlerimiz olan şehirler de, kimi muhtar cum­ huriyetierin içinde, kimi dışında olmak üzere, bu federatif Rusya Cumhuriyeti sınırları içincledil'ler. Görülüyor ki,

kocaman

Rusya

Federatif Cumhuriyeti içinde kalan bizim cumhuriyetler; "devede kulak" kabilinden birer varlıktırlar.-

ancak

Milli kültür bakımından ise, aklımıza gelen başımıza gelmişt ir. Şöyle ki: Pek eski zamanlardan beri tek kültüre bağlı olan Türk kütleleri, bugi.in yalnı:ı: siyasi-iktisadi-coğrafi bakımdan iki ayrı cumhuriyete ayrılmış olmayıp, kültürce de birbirinden ayrılmışlar­ dır: Kazanlılarla Başkurtların yeni harfleri her ikisi Rus alfabesi temeHne kurulmuş ise de, bunlarm arasında fonetik zorlama gereğin­ ce bazı farklar da yok değildir. 1.9. yy. ın sonlarında kurulan ve gittikçe yayılan Kazan edebi dilinden başka, Başkurt konuşma: diline dayanarak yeni bir Başkurt yazı dili düzenlenmiştir ve bu yeni dil üzerine, yeni Başkurt edebiyatı da yaratılmıştır. Başkurt asıllı fikir adamı ve yazar Abdülkadir İnan bana gön­ derdiği "Notlar"ında "1880 yıllarında Kazan'da teşekkül etmeye başlayan edebi dil (Tatarca) Başkurtların

uyanışında

büyük rol

oynamıştır" demekle beraber şunları da . eklemektedir: "Daha 19. yy.

ın

sonlarına doğru bazı Başkurt aydınları, Kazan edebi diline

karşı kendi lehçelerinde edebi dil yapmak tecrübesini yapmışlar. Bu aydınların en önemlisi Mehmed Selim Ümitbaydır. O, YAD!G.AR ad­ lı eserini başta başkı.irtça yazmış imiş de, bunun yiirümiyeceğini gö­ rünce kazaneaya çevirmiş. Eser bu haliyle Kaz.an'da 1892'dc yayım­ lanmıştır. Sonraları bu denemeyi A. İnan'ın kendi özü yapmış am·t, 1913'de Katay başkurtçasiyle Başkurt ceylevinde adlı bir hikaye yazıp Orenburg'da çıkan ŞURA dergisine göndermişse de başyazar kadı Rizaeddin efendi hikayeyi basmamış da, yazarı onu "tatarça"(•)

Prof.

Baranskiy: İzvestiya 23.4.1938

(R.S.F.S.R. başlıklı etüd).

2{)5


Şura'da

ya çevirmek zorunda kalmış. İşte yafnız ondan sonra hik!ye

basılabilmiştir. Bütün bunlar .ferdi girişmeler- denemelerdi de, gel­ diler-geçtiler. Ama bugün Sovyet devrinde ayrı bir Başkurt kültürü,

Baş­

kurt yazı dili ve edebiyatı almış-yürümüştür. Hatta bunun netice­ sinde o ülkelerde garip bir durum da meydana çıkmıştır. O da şu­ dur : Artik Tataristan'da yaşayan Başkurtlar orada, Başkurt Cum­ huriyetinde kalan Kazanhlar bu memlekette birer azınlık sayılmak­ tadırlar...

"CUMHURlYE'l"'LERİN M!LLIL1K - MUHTARLIK Sb 'V!YE.­ Sİ : Bilindiği üzere, Bolşevik zümresi , 1917 yılının Kasım ayı iptida­ larında iktidara

geçtikleri sırada

çıkardıkları bir

Beyanname ile

Rusya'da yaşayan bütün kavimlere "Rusya'dan ayrılma

hakkına

varıncaya kadar" kendi alınyazılarına kendileri hakim olmak hak­ kı"nı vadetmiş ; ve devletin

kuruluşu

meselesinde ise, Sosyal-de­

mokrat part isinin siyasi programında mevcut olmayan federasyon esasını kabul etmiş ve sonraları milliyet temeline göre, "müstakil" ve "muhtariyetli" cumhuriyetler ve "muhtariyetli"

ülkeler ("ob­

last"lar) vücuda getirmişti. Ancak Bolşeviklerin kurduğu

Sovyet

hükumeti, eski tantanalı deklarasyonunu unutarak, Rusya'dan ay­ rılıp bir müddet müstakil yaşayan Azerbaycan, Gürcistan gibi ülke­ leri yeniden zorla Rusya'ya ilhak etmekten çekinınediği gibi, son za­ manlarda, Rusya'dan ayrılıp yirmi sene kadar

bağımsız bir hayat

yaşayan demokratik Ba.J.tık cumhuriyetlerini de s i tila edip sovyet­ leştirmekten geri durmadı. Sovyet sisteminde "bağımsızlık", "muhtariyet" laftan ibaret olup, idare işlerinde

amansız bir

sözleri

merkeziyet

kuru tatbik

edildiği gibi, "milliyet" ve "milU kültür" dedikleri de boş sözlerden başka bir şey değildir. StaJin'in

veeizesinde ifade

edildiği

üzere.

Sovyet kültürü "yalnız dış kahbı ile milli olup, öz ve muhteva ba­ kımından beynelmileldir". Yani Sovyet sistemi bizim

anladığımız

manayla bir "milliyet" tanımaz; "mim kültür" denilen şey de yal­ nız, "tarihi materyalizm" temeline kurulduğu, proletaryanın (emek­ çilerin) emellerine hizmet ettiği müddetçe tahammül edilebilir; mil- ' ll diller yalnız materyalizm fikrini yaymak ve emekçilerin gayeleri­ ni desteklemek için birer alettirler. Bundan dolayıdır ki, Sovyet hü­ kumeti nerede bir milli kültür belirtileri gözükürse, onu amansız bir surette ezmekte ve ortadan kaldırmaktadır. Sovyetler Birliği dahi-

206


lindeki bazı Türk ülkelerinde, kimi Türk gençleri Sovyetlerin vaid· lerine inanarak, bir çeşit millİ teşebbüslerde

bulunmuşlar ve milli

gayelere hizmet etmek amaciyle Komünist partisine bile yazılmışlar; fakat onların bütün teşebbüsleri "hakilô" komünistlerin

mukave­

metine çarparak param-parça olmuş, ve kendileri de bu "cüret"le­ rinden dolayı hapse atılmışlar, uzak ve ıssız yerlere sürülmüşler ve hatta idam edilmişlerdir. Bu gibi olaylar Kafkasya'da, Türkistan'da ve Kırım'da

vuku

bulduğu gibi, Kazan'da da cereyan etmiştir. Bu ülkelde Sovyetler!� anlaşıp, onların çekici vaidlerinden milli gayeler uğrunda faydalan­ mak hülyasına kapılan, Seyidgaliyev, Muhtarov gibi ''milli komünist­ ler", işbaşından uzakJaştırılıp, hapse atılmışlar, sürgüne

gönderil­

mişler ve yok edilmişlerdir. Kültür, edebiyat ve öğretim alanında

ise, başta, muharrir Cemal Velidi, tarihçi Aziz Ubeydullah ve ede­

biyatçı Ali Rahim gibi komünist olmayan, fakat Sovyet hayatına ve rejimine uyarlaşan aydınlara, mezkur

alanılarda

çalışmak imkaru

verilmiş ise de, sonraları onlar da "zararlı milliyetçiler" sayılarak, bin bir türlü engellerle karşıılaşmışlar ve iş meydamndan çekilmeye mecbur olmuşlardır (344). Sovyet devrinde bu gibi acıklı akıbet el­ bette yalnız bu üç Kazanlı aydına münhasır kalmamıştır...

Sovyetler "enternasyonalizm" ve "materyalizm" adına açıktan­ açığa gayri Rus kavimleri ruslaştırma yoluna ginnişlerdi : 1930 yıl­ larında Sovyetler Birliğindeki Türk kavimleri Arap harflerini ata­ rak, Latin alfabesi temeline kurulan alfabeler düzenlernişlerdi

(* ) .

Bir müddet sonra bu çeşitli alfabeleri birleştirmek, yani bir tek şek­ le sokmak teşebbüslerinde bulunmuşlardı ki, buna "ünifacation" adı verilmişti. Ancak bu "ünifikasyon"da bir nevi birleşme nişanesi se­ zen Sovyet (Moskof) hükumeti, bu Türk kavimlerine Utin esasına kurulan alfabeleri bırakıp, Rus alfabesi (alphabet cyri1lique) teme­ line kurulan yeni alfabeter kabul ettirmeye karar verdi. Bugün ar­ tık Sovyetler Birliğinde birçok Türk ülkelerinde bu yeni aJfabe kul· lanılmaktadır. Demek,

vaktiyle Nikola llminskiy, Yefim

Malov,

Ostroumov gibi Rus misyoner müsteşriklerinin ortodoksluk nanuna (344)

Burada isimleri geçen üç şahsiyetten Cemal Vetidi yazmaya �ladığı

"Tatnr dilinin mükenunel sözliiğü'' adlı mühim eserini bitirerneden Çeka hapisha­ nesinde veremden ölmüştür. Aziz Ubeydullah Kazan'dan uzalclaşarak, Bakuya git­ miş ve orada profesörlük etmiştir; son harp günlerinde alınan bir habere göre, kurşuna dizilmiştir; Ali Rahim, galiba, uzak bir yere sürgün ed.ilmi�tir. Başkaları­ nı da buna kıyas edebilirsiniz!.. . İsl8.m milletierine kitabı, s. 32. Berin, ( •) l 1923.

207


bcccrenıcdikleri işi Bol�evilder materyalizm-enternasyonalizm adırıa becerebilrnişlerdir. Bu ..

ne biçim

milli-muhtar cumhuriyetlerdir ki, is­

tedikleri alfabeyi ihtiyar etmek· hakkına bile malik değildirler.

Kazan'da bir cami

"MİLLİ KüLTüRü

KURTARICILAR" : Yukanda

lafını etti­

ğimiz Cumhuriyetler, yalmz adlariyle milliclirler. Ama onlarda ha.­

kiın olan kültür, Stalin'in dediği gibi, şekilce (dış kabuğuyla) "milli" (nasyonal). özce (içyüzii bakımından) diipediiz sınfi-enternasyonal­ dir. EYet. bu yanda eski "gubernia"lann (vilayetlerin) sınırJan de­ ğişlirilip 'l'atar-Başkurtlaı:ın bir par<;a çoğunluk yasadıkları bölge­

birlikler kurulmuş da, bunlara "Respublika" adları verilmiş ama, o yanda milli kültürü ortadan

lerden bircı· idari (cumhuriyet)

kaldırmak için

Sovyetlerce çeşitli tedbirler almak

yoluna girilmişti.

Bu hali gören kimi Kazanlı aydınlar şu komünizm dünyası için­

de milli kültürü kurtarmak sevdasına kapılmı§-lardı. Burada, bun­ lardan örnek olarak muharrir Alimcan İbrahimov ile diniyatçı-içti­ maiyatçı Musa Carullah-Bigi'yi alalım.

208


Bunlardan birincisi daha 1905 ihtilalinde kaleme sarılan bir hi­ kayecidir. İki ihtilal (1905-1917) arasında Zakir ve Şakir Ramiyev kardeşler,

Ahmed - Gerey Haseni

gibi

iş adamlarının

çıkar­

dığı gazete ve dergilerde; hatta o sıralarda en mutedil-ürkek bir neşir organı sayılan YULDUZ gazetesinde yazılar neşrederdi. Yaz­ dığı şeyler. konuları Türk-Tatar Cemiyet diriminden alınan hikaye­ Jer ve biraz da edebi tenkid makaleleri olurdu. Bunun dışında 1911'de başlayıp Kazan türkçesinin grameri, edebiyat nazariyesi ve antolo­ jisi üzerine de eserler yayımlamıştı. Kendisi tıpkı bizim anladığımız

manada bir milliyetçi görünüyordu. o devirde politikayla uğraştığını hiç duymamıı;ıtık. Oysa 1917 ihtiliilinde bütiin varlığiyle politika­ ya verilmiş; solcu olmuştu. Gün geçtikçe sol! aşan, hatta yozlaı;ı:ı.ıı (tereddi eden)

Rus ihtilal davranışları, onu d a sürükleyip götürü­

yordu. Bu sürüklenişin sonu bolşeviklik-komün.istlik olmuştu. Ama adam "milli komünist"ti. Yani Rusya'da yerleşmek üzere bulunan yeni rejime uyarlanıp öz halkına-ınilletine faydalı olacağını, "milli kültür", kendi deyimiyle "Tatar medeniyeti" kurabileceğini saruyor­ du. Fakat komünist partisine resmen kaydolurıınaya

pek acele et­

memişti. Sol sosyalist-revolüsyonerler partisinden 1918'de ayrılmış . idiyse de, komünist partisine yazılması ancak 1920'de vuku bulmuş­ tu. Ayııı yılda :Muhtariyetli Sovyet '!'atar Cumhuriyeti onu "İlmi özek"

(bilimsel merkez)

kuru.ıunca

ba§kanhğma getirmişlerd.i. Bu

görevindeyken gerçekten bir "Tatar medeniyeti"

vücuda

getirme

yolunda epey çalışmıştı. O devirde bir takım Türk-Tatar bilim ve fi­ kir adamlarına bilimsel kurumlarda çalışmak iml{anı açılmış, ilm! ineeleme alanı gcnişlemiş, "İlrni Özeğin" bu alandaki çalışmalarına hız verilmişti. 1920-1925 yıllarını içine aJan zaman

parçası

içinde,

Kazan türkçesiyle birçok ilmi, edebi ve tarihi etüdler, eserler ya­ yımlanmıştı. Bunların hepsi Arap harfleriyle basılmıştı. 1926 Baku türkoloji kongresinde A. İbrahimov harf değiştirmeye muhalif olan­ Jar arasında bulunuyordu. Ama sonu ne oldu? 1927'de muharririn edebi örnrünün 20. yıl­ dönümü idi. Dostları bu münasebetle bir jübile tertip edip kendisini kutladılar. Bir de kollektif bir eser (armağan)

neşredild.i.

Ancak

bütün bu davranışlar pek elverişsiz bir zamana raslamıştı. Şöyle ki: Yukarıda da andığımız gibi, A. İbrahimov "milli kültür" (ona göre, "Tatar medeniyeti") taraflısı idi. Oysa soydaşı olan

komünistler

arasında bu fikre karşı olanlar da vardı. Bunun sebeplerinden biri mulıarriri çekememezlik idiyse, ikinci önemli sebebi de Moskova'ya 209

t


şirin görünmek arzusuydu. Moskova elbette bunları tutuyordu. "Mil­ li kx:ımiinist" muharrir, daha Baku türkoloji kongresinden sonra ar­

tık mimlenmişti. Gittikçe gözden düşmüştü. O günlerde ağır hasta idi; incehastalığın

son devresine girmek

üzereydi. Öyle ise de, o,

"Tatar medcniyeti" uğrunda çabalamaktan geri durmuyordu. Diye­ lim, Parti Bölge Komitesinin basın böJiimünce tertip edilen bir kon­ feransta bu

davasını

savunmak üzere bir

these "Tatar medeniyeti

these

okumuş ve bu

nindi yol blen baracak ?" adiyle bir risale

biçiminde de yayımlanmıştı. Ancak geç kalınmıştı. Bu these artık

onun kuğu şarkısı idi. Ondan sonra bir daha ruhça da, bi.inyece de artık belini ıloğrultamamı!?tı. Ertesi yıl (1928) Kazan'da Arap harf­ leri kaldırılmış da Latin alfabesine geçi,lmişti. Ama iş bununla bit­ memişti : A. ibrah imov ıın 1938 de vukubulan '

ölümünden bir

yıl

sonra Latin harO<•ri de bir yana atılıp onun yerine Rus harfleri ko­ nulmuştu.

Demel�, Kızıl rejimin gölgesi altında "MiLli Tatar medeniyeti" düzenlemek hi.ilyasına kapılan, eski harfleri değiştirmeye . karşı du­ ran bu "milli kızıl" muharrir kendisi için bir şans izi olarak, eserle­ rinin "Urus" harfleriyle basılmasını, yüce rüyası olan "Tatar mede­ niyeti"nin korkunç çöküntüsünü

görmeden

dünyamızdan

çekilip

gitmiştir

.

MUSA CARULLAH BİGİ : Bu zat aydın bir din bilginidir. Ama yalnız din ve şeriat meselelerine saplanıp kalmayan, dünyanın gidi­ şini kovalayan, insan cemiyetlerindc, hele islam ve Şark aleminde akıp giden vakalara ilgi gösteren bir cemiyetçi, hatta politikacı bir fikir adamı idi. Kendisini burada uzunboylu tanıtmaya kalkacak değilim. Zaten Doğu'da ve hatta Batı'da tanınmış bir kimseydi 1904 yılında hariçten Rusya'ya döndüğü gündenberi Rusya müslü­ .

manlarının cemiyet işlerine alaka göstermiş, hele 1905 ihtilali vukua geldikten sonra tüm Husya müslümanlarının siyasi hareketlerine katışmış ve iki ihtiJiU ( 1905-1917) arasında "lslahat esasları" adiy­ le bu hareketlerin

tarihçesini de yazmıştır. Gene bu devirde dini­ eserler yazıp neşretmiştir. 1917 iht­

felsefi konular üzerine birçok

i

lalind� ise, Musa efendi nedense, çekingen durmuştur. Bolşevik dev­ riminin patlak vermesinden sonra da yeni rejime uyartanır bir ta­ ,

vır takınmıştır da, pasif kalmıştır. Başta pek çekici vaidlerde bulu­ nan Sovyetçiler rejiminden müslümanaarın geniş ölçüde faydalana­ bileceklerini sanıyordu galiba hx:ıcamız... Bundan ötürü olacaktır ki, iç harp günlerinde hep Kızıllar bölgesinde kalmış; başka kimi Türk

210


aY,dınlarının hilafına olarak, Rusya'dan da ayrılmamıştır. İç harp sona erelikten sonra Sovyet Hükumetinin müsaadesiyle bir-iki defa harice de çıkabilmişti ama, "mülteci" olarak kalmamış, Sovyetler diyarına geri dönmüştü. Memleketinde kalmakta direniyordu. Hat­ ta Almanya'da Sovyetlerin hoşuna gitmeyecek olan "Islam milletle­ rine" adlı eserinin basıJdığı sırada dahi kendisi Leningrad'ta yaşı­ yordu. üstad bu sefer ateş ile oynuyordu. Sovyetler onun bu oyu­ nunu yutmadılar da, yakalayıp Moskova'ya götürdüler ve hapse tık­ tılardı. Finlandiya'da yaşayan Kazanlı Türklerin ricası üzerine Tür-J kiye Hükumetinin aracılığiyle ancak canını kurtarabildiydi. Ondan s·onra 1926'da üstacı Mckkc İslam kongresine gittiydi de, gene Rus­ ya'ya döndüydü.

Zannedersem, ertesi yıl Musa efendiye Hac mevsiminde bir da­ ha Mekke'ye gitrnek izni verilmişti. Bu sefer de "Hürriyeti seçme­ yip" memleketine dönmüş ve ondan sonra Rusya'da daha üç yıl kal­ mıştır. Nihayet, Sovyetlere kendini bir türlü beğendiremediğinin far­ kına vardı; hayal kırıklığına uğradı; umudunu kesti de, 1930'da bir daha dönmernek üzere Sovyetler diyarından gizlice ayrıldı. Ama üstad, Soyetierde kaldığı müddetçe boş durmuyordu ; Rusya müslümanlarının kaderi, geleceği üzerinde düşünüyordu; on­ ların dinini, kültürünü kurtarmanın yollarını arıyordu. Musa efen­ diye göre Rusya'da yaşayan müslümanlar bir tek millettir (*). O diyor ki: "Mümin-müslim nerede olur ise de "Millet-i islamiye" aza­ sıdır. Eyalet, vilayet farkları, cumhuriyet inkısamlar (bölünüşleri ) Rusya müslümanlarını taksim etmez" (U). !şte, o , Rusya müslü­

manları hakkındaki bu kanısından hareket

ederek

1920

yılında

Ufa'da toplanan "lnema nedvesi''nde okuduğu 68 maddelik tasarısı da aynı kanı ve temel üzerine kurulmuştur. (Bu tasarı da aşağıda­ ki notlarımızda adı yazılan, Berlin'de yayımlanan kitabının içinde­ dh:) . üstadın bu tasarısına göre, "Rusya müslümanları dini, edebi (medeni demek istiyor), milli, içtimai urourda (işlerde) tam muh­ tar olup, Millet Meclisi, Milli İdare, Vilayet Meclisi, karye (köy) ida­ resi gibi milli müesseseler vasıtasiyle milJi, dini, medeni urourları (işleri) halledip idare kılır'' (''' * * ) . SADR! MAKSUDI TASARISI KARŞISINDA : Musa Carul­ lah'ın bu tasarısı esas bakımından meşhur Sadri Maksudi'nin "Mil(*) ( * *)

"İsldm

milletlerine"

kitabı,

s. 32.

Berlin,

1923.

Aynı kitap, s. 41. ( •* *) Aynı kitap, s. 42.

211


li-mederu muhtariyet" tasarısından farksız ulmakla beraber uygu­ Jama ::ı lanı bakımından il<i tasan arasınrla ayrım vardır. Şöyle ki: Sadri Ivi:ı.Ju;udi "Milli-medeni· mnhtariyet" rejimini yalnız "İç Rııı:;­ ya ve Sibiı·y:ı. Türk-Tatarları" için tasarlamışken, Musa efendi işi daha şünıullü tutmuştur ; onun milll-medeni (bir de dini ) muhtari-

Musa Carullah

Bigi

yel tasarısı , tiim Rusya müsliiınanlarııu kapsamaktadır. Şu da var Id, her iki tasarı lopraksıılık babında birliktirler.

Dar ölçüdeki S. Maksudi tasarısı, 1917 yılının yazında 2. bütün Rusya nıiisliimaıı kongresinde kabul ve ilan edilmişti. O zaman Bol­ şedkler hcniiı iktidaı·da değillerdi. Bu y1lın sonlarına doğru iktidarı henüz ele geçirdiiderinden pek zayıf oldukları halde, bizim "milli-

212


medeni muhtariyet'' rejimini tanımamışlar, onun tatbikına mani ol­ muşlar, teşkilatlarını darmadağın etmişlenli. Ondan

3

man geçtikten ve yeni idare oldukça kuvvetlenilikten

yıl kadar za­ sonra kızıl

iktidar, Musa efendinin çok geniş mikyastaki muhtariyet rejiminin kurulup yaşamasına müsaade eder miydi hiç? Buna inanmak en ha­ fif manasiyle saflıktan başka bir şey olamazdı. Bu tasarının da yal­ nız kağıt üzerinde kalacağı besbelliydi. Nitekim öyle de oldu. Hatta bu tasarıyı da içine alan bir kitabın Rusya dışmda basılması müel­ lifin hayatına mal olayazdıydı.

SONU NE OLDU ? Şimdi biz "milli kUltürü kurtarmak" teşeb­ büsünde bulunanların sonunun ne olduğunu şöyle bir gözden geçire­ lim. Daha Bolşevikler iktidara gelmeden önce milli-medeni muhta­ riyet rejimi kurma teşebbüsüne girişen Sadı·t Maksudi, Ufa'da dü­ zenlediği kurumu dağıtıldıktan sonra Sovyet iktidariyle anlaşmaya girişıneden Rusya'yı bırakmak zorunda kaJdı ve soluğu

Finlandi­

ya'da aldı. Musa Carullah Bigi hazret, Sovyet Hükumetiyle anlaşıp "Sos­ yalist" imparatorlukta yaşayan bütün müslümanlar için gayet ge­ niş hukuka-imtiyaziara malik bir dini-milli muhtariyet rejimi kur­ mak istiyordu. Merhum üstad bu tasarısının tatlı hülyasiyle ve şu­ rada-burada onun propagandasını yapmakla uğraşıp Rusya'da daha

10 yıl kadar kalmıştı ama, hiçbir müspet netice alamamıştı. Bütün ülkülerinin suya düştüğünü görünce canını bile Sovyetler diyannın dışına kaçınakla kurtarabilmişti. Alimcan İbrahimov'a gelince,

komiinistliği

bile

benimseyip,

Sovyetlerle işbirliği yaparak, onların koruyucu gölgesi altında ba­ ğlmsız bir "Tatar medcniyeti" düzenlemek hülyasına kapılmıştı. Bu, milli özlü, Arap hurufatlı bir "Tatar

medeniyeti"

olacaktı.

"Se­

raba koşan" bu "mi,JJi komünist" yazarın tasarladığı "Tatar mede­ niyeti" rüyası, yazar daha kendisi öli.im döşeğine

düşmeden

önce

acıklı bir halde yıkılıp gitmişti.

:rıaksudi'nin istediği "milli-medeni muhtariyet" Bu suretle Sadri ...

nizarnı da, Musa Carullah Bigi'nin

tasarladığı

muhtariyet" rejimi de, muharrir Alimcan

"millet-i

İbrahimov'un

islamiye tahayyül

ettiği "Tatar medeniyeti" kurumu da bugün ortaJarda yoktur.

213


S O N S Ö Z KAZAN TVRKLERİ lSİM MESELES!

:

M.S.

13. asırda (1236-1240) Kıpçak, Bulgar

Türkleri ve Rus (Şark İslil.vları) ülkelerini (Congiz'in torunu)

istila

eden

ordulannda, çeşitli uruğlardan

Batu-han

(kabilelerden)

pek çok Türk varili. Ancak bu Türklerin o zaman Orta İdil bölgesin­

de (Bulgar Türkleri ilinde) yerleşip kaldıklanna şehadet eden esas­ lı bir delil yoktur. Rus Detopis (Vekainame) lerinden biz tamamen bunun aksini öğreniyoruz. Bu vekainamelere göre, "Tatar-Moğol or­ duları" Bulgar ülkesi üzerinden bir kasırga gibi geçerek İdil'in sağ (batı) yakasına ayak basmışlar ve yıldırım sür'atiyle yürüdükten

sonra Rusların Riazan derebeyliğine (kniajestvo'suna) girmişler ve o zamanki kuzey Rus derebeyliklerinin biiyük bir kısmını kendileri­

ne boyun eğdirdikten ve haraca bağladıktan sonra giineydeki boz­

lGriara çekilip gitmişler ve sonralan İdil'in aşağı akımında "Altı­ m:ırda" devletini kurmuşlar. Demek, Batu ordularında bulunan Türk­ lerle 111oğolların o zaman gerek Rus yurdUIJda, gerek Bulgar yurdun­ da yerleşip kalmadıklan anlaşılmaktadJr. Doğu Avrupa'ya

13.

asır­

da gelen Türklerin, yen!i Türkler (Bulgarlar) ile karışıp-kaynaşma­ ları Altınorda devrinde ve daha sonraları tedrici surette husule gel­ miş olacaktır. Kimi müellifler bu kaynaşmanın daha ziyade 15. as­ rın ikinci yarısında Altınarda'da cereyan eden lmrgaşalıklar yüzün­ den İdil'in aşağı akımında yeııİeşik hayatın ve iktisadi davranışla­ rın gelişmesi imkansız bir hale geldiği sıralarda Kazan hanlığının kurulmasından sonra şehirli ahalinin mühim bir

kısmının

şimale

göç etmesi neticesinde vuku bulduğunu tahmin etmektedirler (345).

M.S. 15. asrın başlarına doğru eski Bulgar ülkesinde "Bulgar" sözü bir Türk kavminin adı olmak üzere ortadan kalkmış

bulunu­

yordu ve aynı zamanda bu ülkede eski kabile isimleri de yavaş-yavaş unutuluyordu. Bu hususta Rus müellif N. Aristov diyor ki !345)

214

Mcsclil: N. Aristov.

:

"Her


halde Orta İ<lil'in Türk halkı, göçebe hayat için gereken şartıann bulunmamasından dolayı yalnız yerleşik hayat sürebilirdi ve bu yüz­ dendir ki, İdil Tatarları arasında kabile gelenekleri ve adları yok­ tur" (346). TATAR SÖZÜ ÜZERİNE : Tatar nasıl bir sözdür, ve neyin adı­ dır? · Eski zamanJarda Tatar'ın bir Türk boyunun adı x:ılduğunu bili­ yoruz. Çin yazılı kaynaklarında Tata biçiminde geçermiş. Bu, çok ırak ve karanlık geçmişi bir yana itip daha berilere gelirsek, Tatar sözü 8. yy. da dikilen Orhon anıtlarındaki yazıtlarda da bulunuyod. birkaç yerde Otuz Tatar deyiminde geçer. 11. yy. da yazılan ünlü Divanü Lfıgat-İt-Türk'te arapça olarak "Tatar cilün minet-Türk" (Tatar, Türklerden bir bölüktür) dendiği gibi (1.344; Besim Atalay tercümesi 1, 411), Divan'daki Türk boyları listesinde Tatar da var, dır. Demek, bugün Tatar adını taşıyan bir topluluk dahi büyük Türk camiasının bir bölüğünden başka bir şey olamaz. 13. yy. da Cengiz'in torunu Batu komutanlığındaki Türk-Moğol ordusunun Doğu Avru­ pa'ya saldırısından önce, daha 10. yy. da rnüslümanlığı kabul etmiş olan Bulgar Türkleri, ldil'in (Volga'nın) orta, Kama suyunun aşağı akımları dolaylarında yaşamaktaydılar. Ta.rihçilerin anlattığına gö­ re Batu x:ırdusunun başman ve komutanları, Tatar boyundan (Türk­ Moğol) idiler. Dince şamanisttiler (Bu, müslümanlara göre mecusi, putperest demektir). Yerli Türkler ise koyu müslüman oldukların­ dan onlan sevmezlereli; hatta onlardan tiksinirlerdi. Belli olduğu üzere o çağlarda insan cemiyetlerinde ve bu cemiyetlerin münase­ betlerinde dini esasların rolü büyi iktü. Bundan dolayı !dil Bulgarlan­ nın ve onların yerini tutan Kazanlıların "Tatar" adından kaçınmala­ rı, yüz yıllar boyunca, dini esaslar bir parça gevşeyip milliyet duygu­ su uyanmaya ·başlayıncaya kadar sürüp gitmiştir. Milli şuurun uyan­ ması ise, ancak 19. yy. ın son yarısında baş göstermiştir. Müsbet bilimlerin kokusunu alan, Batı dünyasının medeniyet yolundaki gi­ dişini gören KazanJı aydınlar, "Fikirce uyanmış, hayat görüşü de­ ğişmeye başlamış bir cemiyet yalnız "müslüman" adını taşımakta devam edemez, artık ona bir miHi isim de gerekmektedir" diye dü­ şünüyx:ırlardı. "Salabet-i diniyesi" (dini inançlarının sağlamlığı) hiçbir müslümanınkinden eksik olmayan, tahsilini köhne Buhara'da (346) rodnostey

i

te§ekkülüne

N. Aristov: "Zametki ob etnlçeskom sostave türkskikh plemen .ı na­ svedenia ob &kh çislennosti" (Türk kabileleri ve kavimlerinin etnik

dair

notlar ve onların sayıları hakkında bilgiler):

mecmuası, c. III ve IV, s. 407, yıl

1896.

"Jivaya starina"

215


yaptığı halde Kazan yurdumL yeni fikirler getiren molla Şehabed­

din Merrani milli tarih araştırmalanna girişiyor ve bu araştırma­

larıımı Ül'i.irılerini, yayı ınlıyoı· ve ölj halkına şöyle hitap ediyordu: ....

"Bazıları Tatar olmağı noksan

fehirnlep ol isimden

nefret edip,

biz Tatar değil miisliiman deyü niza' ve mücadele edeler.. Ey mis­

kin, bilfrı. ı·z serıinğ rniisliimanlıı.n c gayri bir isminğni dli§man-i din ve

nıillctiıığ bilmesc, elbette seni müslüman deyü nefrin eder idi. Tatar

olmasaıığ, Arab ve 'facik ve Nogay değil, ve Hıtay ve Rus ve Efrenç ve Prus ve Nemsc dahi değil imdi kim bolursun ?" (Mercani : Mi.is­

tefad-al-Akhbar I. Kazan 1885, s. 4).

�fcrcarıi milli tarih araştırmalariyle uğraşırken, aynı

devirele

başka bir fikir adıımı Kayyum Nasiri de dil ve etııografya �ahasın­

da canla-başla c;alışıyor ,-c yeni bir sade yazı dili yaratmaya Ö7.eni­ yorc1u. Bu dik "Tatarca'' adı vermekten ele <;ckinmiyordu.

Demek

bııgiin bizim Kazan T ürkleri dediğimiz insan toplumuna bu iki Ka­ zanlı araştırıcı "Tatar" adını vermekle birliktiler.

Ancak bu iki fikir ve bilim adamı "Tat.ar''ın menşeini araştırıp tarih ve etııolojinin karanlık ve çapraşık labyrenthe'ine da.lmıyorlar, bugünkü Kaz,anlı Türklere neden "Tatar" demek gerektiğini isbat yolunda elleri-kolları sıvayıp tartışma meydanına

atılmıyorlar da,

Tatar'ın da Türk olduğu kanısında bulunduklarından, zahir, düpedüz •'

bunun böyle olması gerektiğini müşahcde etmekle yetiniyorlar. Ama

bıı iki araştırıcının sadece bu "müşaheclesi'' bile bu baptaki teredcli.i­ diin gevşemesinde büyük rol oynamıştı.'' BU BAPTAK.t

FiKIRLER :

Ruslar buralardaki Türkleri

de

hep 1'atar tesmi:ve ettikleri halde, bu isim ora Türklerinin kendi ara­

larıncla �r�rlcşmiş ve yayılmış değildi ; hatta halk kf'ndini •ratar di­

ye ııd.lanıaktaıı çekiniyordu. Bu hal bazı yabancı müelliflerin de dikkatini çekmiştir. Bu ıırada Rus müellif Rıçkov bu hususta şu söz­ leri yazmakladır: "A�rupa'da Tatar adiyle tanınmış olan kavimler

kendilerini genelee "Türk" tesmiye ederler. Onlar dil hakkında so­ rarken ; "tatarca bile misin?" demezler, "türkçe bile misi n ?" derler.

Bizim (Rusları kasdediyor) "tatar kitabı" tabiri yerine onlar "tür­ ki kitap'' tabiri n i kullaııırlar. "Tatar" sözü onlarca menfur bir med· 1\ıl ifade eder: kanun tanımaz, insaniyetsiz, düşman ve iğrenç ka· vimler hakkında kullanılır. Nitekim eski Yunanlılarda "Barbar" sö­ zü de bu mfmayla kullarulırdı" (347). 1347)

216

"Topof!rAiiya Orcnburgskoy gııbernii". c. 2. s. 271 - 272.


Kazan üniversitesi profesörlerinden ve aslen Sagay Türklerin­ den olan N. Katanov : "Şarki Ti.irkistan Türklerini Tatar tesmiye etmek doğru olmasa gerektir. Yanlış aniaşılmaktan sakınmak için, ortada hiçbir sebep (delil) yokken, bu yanlış tabiri kendi-kendile­ rine Tatar demiyen ve komşu iller tarafından da böyle tesmiye edil­ miyen kavimler için şiimullendirmek şöyle dursun, bu ismin tedri­ cen ortadan kaldmiması matluptur" demektedir (348). Tarihçi Ze­ ki Velid! Togan'a göre, "Tatar ismi Orkhun kİtabelerince de malum ise de, bu isim Göktürkler ve Uygurlar devrinden sonra

Moğolis­

tan'da yaşayan Moğol ve Türk kavimlerinin muayyen bir halitası�a itlak olunmuş (gibi) göriinüyor, Yenisey'deki Tatarlar moğolca ko­ nuşmuşlar; fakat Çin Seddi yakınlarında yaşayan "Çagan Tatarlar", (Ongutlar) ise, türkçe konuşmuşlardır. Keza halis Türk olan İrtiş Kimaklarının bir kabilesi de, Tatar tesmiye olunmuştur. Demek, yal­ nız Tatar ismi Çengiz'den evvel Moğolistan'da yaşayan bir aşiretin kavrrıl mahiyetini öğrenmek için kafi gelmez" (349). Acaba, !dilbo­ yu Türkleri etnik bakımdan Tatar mıdırlar? Gene Zeki Velieli Togan diyor ki: "... Keza Tatar ismi evvelce Moğollar hakimiyeti zamanın­ da onlara iltihak eden kavimlere de itlak olunduğundan, Kazan Ta­ tan, Kırım Tatarı, Nogay Tatarı, Altay Tatan, Azerbaycan Tatarı gibi isimler hasıl olmuştur. Bu isimler birer etnik münasebete de­ lalet etmezler. Mesela, eski BulgarJarın v e Kıpçakların karışmasın­ dan hasıl olan (bugünkü) Kazan Türkleriyle Tatarlar arasında hiç­ bir etnik münasebet yoktur. Bu, Azerbaycan Türkleri için de böy­ ledir" (350). Rus müellifi Aristov İdilboyu Türklerinin etnik bakımdan koyu bir conglomerat (çeşitli unsurlardan teşekkül eden bir küme) oldu­ ğunu iddia etmektedir (351). Şu halde, bu kavmin teşekkülüne gi­ ren etnik unsurlar hangileri olabilir? Bunlar her halde !dil Bulgarla­ rının İslamiyeti kabul eden kısmiyle Kıpçak (Koman) Türklerinin bir bölüğünden, Orta Asya'dan Doğu Avrupa'ya 13. asırda gelen bir kısım Türklerden ve bir de yerli Finlerin türkleşmiş zümrelerinden ibaret olacaktır. !dilboyu Türklerinin kendi kendilerini Tatar tesmiye etmekten çekindiklerini yukarıda kaydettik. Onlar (yani M.S. 10. asırda isla(348)

Not 5.

(349)

İzvestiyıı lmperl\torskago Geogı·a!içeskııgo

"Umumi Türk Tarihine giriş". c. 1.

(350)

Aynı eser. s. 64.

(351)

Y.ukarıda anılan eserinde, s. 456.

s.

Obşçeslvıt".

1893,

s.

442

65, t�tanbul, 1946.

217


miyeti kabul eden Bulgarlar ve aralarında bu dinin geniş ölçüde ya­ yılmış olduğu anlaşılan

Kıpçak-Kumanlar)

"Tatarlar"a bir çeşit

korku ile ve düşmanca bakmış olsalar gerektir. Ta son

zamanlara

kadar İdilboyu Türkleri arasında "Tatar barda hatar bar" (Tatar bulunan yerde tehlike var), "Tatar töre bulsa, çabatasın türge ile" (Tatar amir olursa, çarığını başköşeye asar) gibi Tatariara karşı. nefret ve husumet duygusu ifade eden sözler vardı. Anlaşılan, müs­ tevlilerin kudretli devrinde ve daha sonraları yerliJer arasında ve kimi tarihçileriıı lisanında "Tatar" sözü etnik manasını

büsbütün

kaybederek, zamanımızdaki "Faşist", "Nazi", "Bolşevik" sözleri gi­ bi, siyasi-asker! manayı ifade etmiştir. Arap ve Fars tarihçileri de 1'ürkleri kavmi adlariyle tesmiye ettikleri halde, "Tatar" kelimesini müstevli ve zorba Moğollar için kullanmaktadırlar. Her halde muay­ yen bir devirde "Tatar" isminin büyük bir önem taşıdığı ve birçok Türk zümrelerine de itlak olunduğu anlaşılmaktadır. NASİRİ VE MERCAN! : "Tatar" adını !dilboyu Türkleri ıçın ilk defa ciddiyetle edebiyata sokan zatlar Kazanlı meşhur rnüverrih ve fikir adamı Şehabeddin Mercani ile (352) rnüellif ve rnütercim Kayyum Nasiri'dir (353). Onlardan sonra 19. asrın sonlarında ve

20. asrın baı?lannda kaleme sarılan Kazanlı muharrir ve müellifle­ rin hemen-hemen hepsi Kazan Türkleri için bu "Tatar" adını kul­ lanmışlardır. Hatta bu iki fikir adamından sonraki kuşaktan

olan

Kazanlı

tarihçi Aziıı: Ubeydullah, Kazanlllara Tatar denilmesi üzerine başka insan kümelerinden emsal (precedent) öne sürerek diyor ki: "Müs­ tevli

Tatarlar Türkleştiler (zaten Türktüler A.B.T.) de, Orta İdil

(Volga), aşağı Kama kıyılannda yaşayan halklara da Tatar adı ta­ kıldı. Bunun emsali çoktur : Aslen islav olan, Tuna kıyıları dolayla­ rında yaşayan bir kavim Bulgar Türkerinin egemenliğinden

ötürü

Bulgar adını; Doğu İslavları denilen ve bugün Rus diye bellediğimiz kavim İskandinaviya'daki Cermen ırkından Rus kabilesine mensup iiç kardeşin idaresi altına düştükten s·onra Rus hakimiyeti yüzünden Galler Fransız adını

adını ;

Frankların

benimsemediler

mi?"

(Tatar edebiyatı tarihi, I. cild, Burungu (eski) devir, 2. bölük, Ka­

zan 1924, s. 10).

218

Ahvali Kazan ve Bulgar'', c. 1. S· 4.

(352)

"Miistefad-al-Ahbar

(353)

"Fevnkih-al-culesa" adlı eseriyle

ri

diğer biitiin eserlerinde.


BULGAR VE KAZAN : Milli tarih bu yurdun iki adını bilir :

1)

Bulgar, 2 )

Kazan. . . Bulgar adı İdilboyunda yaklaşık

olarak

M.S. 5. asırdan 14. asra kadar devam etmiş ve ondan sonra büsbü­ tün unutulmuş ve onun yerini Kazan tutmuştur. Rus istilası sıra­ sında bu ülke Kazan adını taşıdığından, bizim en kıymetli tarihi ha­ tıralarımız Kazan ismine bağlanır. Kazan'ın tarihi ve milJi önemi büYüktür. Gerçekten Kazan, sadece ufacık bir çayın ve tarihi bir başkentin ismi olmayıp, aynı zamanda geniş bir ülkenin de adı idi. Şu halde, Kazan adının bunca tarihi kıymeti bulununca ve o ülke; nin adı da Kaza.n olunca, İdilboyu Türklerinin en doğru isminin KA'� ZAN TüRKLERİ KAZANLILAR olacağından şüphe edilir mi? Tarihi Kazan'ı Rus işi eski "Kazan gubernia"sı (vilayeti) iJe karıştırmamalı.

Çünkü Kazan

hanlığının sınırları

"Kazan guber­

nia"sı sınırlarından çok daha geniş idi. Şu halde tarihi Kazan top­ raklarında yaşayan ve bir de nerede

yaşarlarsa-yaşasınlar

Kazan

ülkesinden göçmüş olan ve Orta İdil lehçesiyle (Kazan türkçesiyle) konuşan bütün Türkler "KAZAN TüRKLER!", tesmiye olunmalı­ dır.

Bu memleketlerde bugün de, Ruslarla . karışık bir halde olsa da, Türkler yaşamaktadır. Bu Kazan Türkleri çeşitli tarihi, iktisadi ve siyasi sebebler ve baskılardan dolayı Avrupa Rusya'sının birkaç ili­ ne dağılmış iseler de, asıl kütleleri bugün dahi, vaktiyle dedelerinin Devlet kurduğu yurdun, yani eski Kazan hanlığının merkezi kısmın­ da ve tarihte adı belJi Başkurtluk'ta yaşamaktadır.

Bu Türklerin

sayısı Rus resmi sayımlarının sonuçlarına göre, 5 milyon kadardır. Bugün bu Türklerin nüfusça tabii artışından da söz açmak mümkün­ dür. Ancak, son çeyrek asır içinde Rusya'mn da katıştığı Birinci Ci­ han Harbi, onun doğurduğu 1917 lhtilaJi, b u ihtilalin meydana getir­ diği iç harp, Sovyet egemenliği devrinde vukua gelen kıtlık-açlıklar, amansız takipler ve kütle halinde sürgünler, öldürmeler ve nihayet, son İkinci Cihan Harbi, bu Türklerin Ruslardan ziyade perişan ol­ masına, dağılmasına, kırılıp mahV'Oimasına ve bunun neticesinde nü­ fusça eksitmesine sebebiyet veren büyük ve tesirli arniller

olmuş­

tur.

BİZİM HALK : Kazan Türkleri arasında iki çeşit tip göz� çarp­

maktadır. Bazıları ova;! (beyzi) çehreye, çekme buruna ve munta­ zam oyulan gözevine malik olup, tam bir ari insan tipi gösterirler; öteki tip efradı ise, bir parça köşeli yüze, az-çok basık buruna ve

219


çel<ik göıe iyedirlcr. Bu hal, yabancı elnologla.r tarafıııdan da böyle miişahede ve tesbit olunmuştur. Maruf ta.snife

göre, Kazan .Türkleri de, Türk kavimJerinin Or­

ta (merkE'ıi) ıiimresiııe mensupturlar. W. Radloff'un Türk lehçe­

lerini fonetik bakırndan yapltf, rı tasnife göre, onlarm lehçesi ort:ı. lehçeleri grupuna mensuptur. Kazan ülkesinde bugün de bir­ takım "ağızlar'' varilir ki, bunlar henüz gereği gibi incelenmiş değil­ dir. ( lşle eseri okumaktan da anlaşılacağı üzere) , feleğin ağır dar­ beleri altında pişmiş olan Kazan Türkleri ruhca metin ve çalışkan Türk

insanlardır. Bunların baslıca özellikleri namusluluk,

doğruluk-dü­

rüslül<, ayıklıl{, Jn(n·d!ik ve temi:>:liktir. Onların ayıklığı nı, evlerinin tenıir. ve dii7.gün olduğunu yabancı scyyah ve elnograflar da kay­ det.mişlerdir. Oı1 lar öz yurtıarına muhabbet n• aile ocaklarına bağ­ lılıl{ ile tanınmışlardn-.

Kazan Türklerinin ÇQğu, köylerde çiftçilikle ve şehirlerde ise, ticarelle iştigal ederlerdi. 1917 İhtilaJinin arifesinde Kazan Türkle­ ri arasında birçok toptancılar, büyük fabrika ve işleme yerleri sa­

hipleri vardı. Simbir ilinde Akçura, Sarataw ilinde Diberdi Oğulları'n'n bi.iyi.ik çuha. ve sayak fabrikaları. Kazan ilinde ise. ötemiş. E�im, Arslan ve Atınet Of,>ulları'nın bez, sabun ve cam fab­ rikaları mcşlıurdu. Küçük san'atlara gelince, Şarkta giyilen mest, çedik ve pabuç işlemek, Kazazı Türklerinin her yerde erkeklerinin

giydiği "TiibE'tey'' (takke) , kadınlarının giyrliği "Kalfak" isminde­ ki serpuşlan dik mek ve işiemek Kazan Türkleri arasında pek yayıl­ mış olan bir hiincrdi. Kuyumculuk da Ka zanlılar arasında eski ve pek maruf bir zanaattır. Dikkata değerdir ki, bugün Eskişehir'de yaşayan Kazanlı muhacirlerin de bir kısmı .kuyumculukla uğraş­ ma.ktadu·. Kaza.nlı Türk kadını sevimli çehreye malik olup, halktan Rus

kadının ın durumtından daha iyi durumda bulunduğunu ve başka birçok müslüman kadınma .nisbetle daha hü r ve ş ahsiyetli olduğunu da yabancı gözlemciler kaydetmişlerdir. Gerçekten, bazı müslüman ülkE'lerindeki islô.m kadınuun düştüğü karavaş ( cariye) durumuna Kazanlı Türk kadını hiçbir zaman düşmemiştir.

220


EK: ABDU LLAH BATTAL - TAYMAS ' ı n HAYATI

ve

ESERLERi


ABDULLAH BATTAL

-

(dogumu: 1883)

TAYMAS


ABDULI,J\H BATTAL - TAYMAS'ın HAYATI

f.

İkinci basılışını neşrettig"iıniz J(rızmı. Tiü·k/el'i adlı eserin müellifi Abdu lah (Abdiilherr) Battal Tay ı as. 8 Aralı!{ 188S'te, eski Kazan Hanlığı ve bu­ günkü Avrupa Rusya'sının SRnınr (Kuybişcv ) vlllly('tl Buzavlı l ilç<'siııe bağlı Yanga Akta,v (Yeni Akdağ) köyünde dünyaya gelmiştir. Annesi Bibt Mesrure, babası Muhammed-Rahim oğlu Abdullah, dedesinin babası Seyid Battal'dır. Eski Bsttaı soy adı da bundan gelmelıtedir. Taynıas soy adı ise Tllrkiye'ye yerleştiktı>n sonra soy adı kanunu çıkınca alınmış olup, ıniina bakımından da Battal sö?.One yakındır. Müelllf, Abdullah Aj\'a'nın 5 o(;­ lundan dördUncHııiidür. En biiyillt J(l:ırdeııleri Arifullah, onu köyden Orenburg'a alarak okutmuştur. Müellif birinci defa kendi köyünden ve al{rabasından Ktifiye Veli Battaı hammla 1910 yılının kışında evlenmişse de, bu eşi evlendikten az sonra köyde tiflisten vefat etmiştir. İkinci defa ise Troyskiy şehvinde öğretmen bulunduğu sırada Rusça Öğretmeni Azizc Şam hanımla evlcnmiştir. Bu hanım sonra­ ları okuyup diş t!llbibi olmuştur Müellifin bu eşinden bir oğlu olmuştur. Ger<ık lise ve gerek Tıp tahsilini İstanbul'da yapmış olan Bilgivar Taymas 26 yıllık tabiptir, bugün İstanbul'da çalışmaktadır. Müellif diniyat, arabiyat tahsilini Orenburg ve Troyskly medreseielinde yaptıktan sonra 1904 yılında Mısır'a gitmiş ve orada başka hemşehri talebeler gibi El Ezher'e intisap etmeyip, başına sarık geçirmeylp husus! surette bil!­ nı.inl genişletmeye çalışmı�tır. Yeni Arapçayı mükemmel öğrenmiş ve bu dile çevrllen Batı edebt-nnıı eserierini çok okunıuştuı·. Müellif'in Rusya dışına ilk defa kaçtığı gilnlerde Rusçası çok zayıftı. Bu dili Rusya'ya döndükten sonra ilerietmiş ve çok genişletmiştlr. Bu at, ınektep tahsili pek dllıcnli olmasa da, çok okumak, çok düşünmek, çok çalışmak yoluyle kendi kendini yetiştirmlştır. Müellif 1908 yılının yazında "Kahire ınuhafızlığındaıı" (Vll!l.yetinden) al· dığı bir kıta "Devlet-.i Aliye-i Osmaniye" pasaportu ile Rusya'ya dönmüşto. Bu pasaporta göre ınllellif Musa Abdu!la.h adını taşıyordu. Nitl'kim Mısır'dn yazdığı ·Iki eseıılnln kapağ'ında da yazan Musa Abdullah diye gösterllmiştl. Rus­ ya'ya dönllnce askere alındı. Bir yıl kadar askerlik yaptıktan sonra hastalandı ve bir yıl hava tebdill aldı. Bu bir yıllık hava tebdili müddetini Orcnburg'da Vakit gazetesinde çalışmakla geçirdi. 1910 yılınııı yazında mUellif Vakit'ten aynlıp Troyskly şehrJne gitti. Troyskiy'de ona ö�retınenlik teklif edildi. Ka­ bul etti. Arab!yo.t ve tarih okuttu. O görevinde 1913 yılının yazına kadar kaldı. 1913 yılının yazında mUelLif Kazan'da çıkan Yuld·uz gazetes.lnde tahrir ku­ rulu müdür!UğU görevini kabul etti ve Kazan'a taşındı. Bu gazetede 1913'ten -

n

t

.

z

223


1 91 7·.,.• .

l<fld;ıt·

<;<ılı�lı. 1 9 1 7 iht i lali

p:.ıtıal< V('l'incP

Inı gazetcdc:n

aynldı. Ayııı

yılın y:ıF.ırıd:ı hir lı•:yr-t i<;inık Türldslan•a gitti. ür:ı <lan dönünce avukat l<"uıı.rı .. Tuktıu ın ı;ıl«ıı·ınnyıı. karar vordiğ'i Kurıllt<J?f gaz<:>t.N<inin sekreterliğiili üzcriııı' .•

aldı. 1 9 1 7 yılıwıı kı:;

hnı;larında. iç

Rusya ve Sibirya Türk - Tatarla rııı ın Mil­

Jet M<•cli�itır' Oyl' sı• çilip Ura·ya gitti ve bu Meclisin çalışmalanna katılrlı.

O sırıılania I3ol�('l'ikler i� başına gelıniıı idiyseler ele Kazan'da henüz mu· ıiali f

Kunıltııy

gazctf'sine

ili!jnıcmiı;lerdi.

Ama

1918 yılının

balıarına

Kunıllrı)l ga7.etesi J;apatılclı. Omın yerine ınüellifin sorumluluğu ile

doğru

çıkarılan

Alfa!! gn 7.<'t<:>si dl'. a rıcak 13 sıı yı çılı.abildi. Yıııar hapsedildi ve ancak bundan

böyl(• hiçbir iı<iınlı' g·azct� çıl<arnranuıl< �artı ile kendisinden iınza alınara!< ser·

best bımlold ı. A rf ılı

iı;i ıı

ın ii (•Jli f

nıii••llif.

fi·um/frt)J

''" ınkn<lnf;lnrı

}><'daı;ogl:trrl:ııı

�irl<••tiniıı

\(' ldi fi

kııı�yc giriııti. 1 9 1 8 yı lı ya:mıda J<aF.an

ş�lı ri işg-al

siyasr

çnlı.�nıa yolu

Kıırııbıına li

V('

Hocı�

kapanmı�tl. B<'ılii

ilc

Onun

birlild"

üz••l'iıw 'l'iirlı dili iiZ<)rinc ıııel<tcp Jdlapları dlizi•ıı .

Sovy�tı �ı·t'

edi lince

için

Muhittiıı

karşı ayaklanan Halk kuvvetleri tarafından

ınücllif ve

a rkadaşları l(ul'lılta.y gazetesini çıl<ar­

ıııaya Jı;ışladılarsa da, nı sonra KıF.ıllar Kazan'ı telıdid etmeye başladıklarından,

I<tırultay·cılaı· Kaz<ııı'ı bıralonak zorunda kaldıhır ve Ufa şehrinde başka Ka­

zanlı politikacılar)(ı

lıirl<:>�til<tcn sonra

Sibirya·ya,

o zaman Omsk'taki

Sihir

Hükum,..linin idaresinde bulunan Kızılcar (Petropavlovsk) şehrine iltica ettiler.

Orada dl\ ıııii"'llifin idaresi altında Mayak a dlı kliçük bir gazete çıkardılar. Kızıl kuvvetler bütün Sibirya'yı i�gal

edince

müellif boyuna şark yönün­

de Jıaçnı�l<t.an va7.g('çip Kazaıı·a dönmE'ye kanır v�rdi. 35 günlük tiren yolcu­ luğ;unclan sonrn

1920

yılının

martında

Kazan·a dönüp

ailesine

kavuşabllmlş

ise ık. üç-beş giin ><onra tutularak Çelm ) l Odruınunıı atılım§ ve Vilayet hapis­ lıan esinde

harb bltincı>ye l<;�dar celHl çalışma k<ınıpında hapis l<ararı al­

ını�tır. l{mııpta çalıııtığı günlerde satın aldığı Sovyet belgesiyle kamptan kaç­

mıştır. Bir yıl clüzıııe adlar ve sahte helgelerle türHi yerlerde dola.§tıktan son­ nı. f>Şinin de muvaf<ılmtini <ılıp Finlandiya'ya illiı:a etnıi§tir:

MiiPllif Finlandiya'da losa aralıldarla üç cuklarını olnıt.ınuş.

F'inçe öğrenmiş,

yıl kalmış,

EyiOI 1921.

hemşehril('rinln ço­

tstanhul'd<ılü Resulzade neşriyatııııı. Ka-

7.:ınlı iınzftsiyle yazılar yaznıış ,.e önemlisi. ](azan 1'iil'klcwi adlı eserini de orada .hazırl<ımıştır. Mliellif Farnstzcayı da orada öğrenımıye haşlamı�tır. Bu dilin ilk hoca�ı 'F�ınin<:> Sırtlan Jıannn idi. Sonr<ıları bu öğrenimine İstanbul'da. da. devam elnıi�tiı·. Miiellif

1925 yılının I<asıııı ıtyında Türkiye'ye geldi . Ba7.ı gazeteler ve der­

_gilerıl•! yazı yazmalda ve Türkiyat Enstitüsü Müdürü merhum F. Köprüiii'nUn

isteği üzerine Husçadan birkaç tane eser tercüme etmekle meşgul oldu.

Hl2i

yılının yazında müeiHf M:1tbuat Unıum Müdürliiğünce Rusça müter­

dınliğ'i g:örp,·inf! çağırıl<lı. Git.l i.

I:ı mak rııiiJ;Hıa;r,::ısiylı! mı� ohıugıı

Ayın

Nanı7.et

Tarihi

nıP-nnır

dergisinde

sayıldığından

ıııücllifin

daha

llı<sya'claıı aynlwı milleller adlı eseri neşrolundu.

maaşını ayar­

cvveıce

hazırla ­

(Bu eser daha

ı;onnt nyn !<itap halinde d� çıkmıştır). Bir müddet sonra Matbuat Umuın Mü­ d(irl(iğ'ü ))ışi§leri Ba·l<anlığı ile birleşmiş ve o da. Harieiye memuru olınıı§tur. Anca!< müellif bu rc�ıni gör�viyle yetinmeyip dil

tımı alanna

224

dt:>\'1\tn

rt.ti, Ankanı

ve htanbul

ve. tarih sahasındaki araş·

gazı:ıtclcrine,

dergilere m::ıkaleleı·


1932 yılında .İstanbul'da

verdi.

toplaMn

Birinci

Tiirl< Dil Kurultayına katıldı.

Orada Çağıüay ve Osnwıılı dilleri konusu üzerine bir tez okudu. Sonra !turu­

lan "Türl< Dili Tetl<ik Cemiyet!'' ne üye yazıldı. Cemiyetin ilk çalışmalarına katıldı. emek verdi. O sıralarda Jşlediği lbnii M1ılımınıi Liigati adlı eseri bu

cemiyetçe neşrolundu. Büyül< K1rgı.z Sözlii.ğii. de sonraları T. D. Kuı-umu'nca

ya.yımlandı . Müellifce terciinw edilip de basılınayaıı bir il<i eser daha vardır.

Müellif, Atatürk'ün emriyle TürkçE'ye çevrilen Yakut. Dili. Söz/ii,ğil'nün tercü­ ınesine de iııtirak etti. Türk Dil

Kurumu'nun

Yıllık Bülteninde

de ınüellifin

bazı etüdleri çıkmıştır. J947 de müellif emekliye aynldı. istanbul'a taşındı.

Ancak resmi görev­

lerden aynlış onun serbest çalışınalarına asla S{�kte vermedi. T. D. K. Vıllık

Belleten'indc �ıkan etüdleri emeklilik devrinde yazılan eserıerdir. Muhanir bu dl'vird<' yıı 7.ılnrın:ı.

organı

olan

am vcrııwmlı,lir. Tiirk I<liltUrünii A.raııtımıa F:n:<titii,<;ii'nün

Tii.rk l<üli'iiı··ii dcrgislnd•� V<� 7'-iirk l'w·d·u. ınceınımınncla <hı arim ar­

kaya yazılan çıkmaktadır. öte yandan ıniiellifin bazı eserleri yabancı dillerd<!

de yayımlanmıştır. mesela: Hollanda Brill yayım ljirlıetinin

deı·

Orimtali.�t.ik'de < ınüellifin

çıl<ardığı Harıdbuclı

yeni Kazan edebiyatı üzerine yazdığı makalesi

Almanca çıkmıştır. Philologia.e 1'ıuci cae F'ımdame.ııta'nııı 2. cildinde nıüellüin

Kazan edebiyatı ve Kırun Türk edebiyatı üzerine olan iki yazısı Fnuısız diliyle çıkmıştır. Bundan baııka,

nıüellif

1\azmı Tiiı·kfn[ adlı kitabını dilzeltnıek,

-genişlet­

mek, bütünlcınek ve yeni Türk ıınrfle-rine çevirmelt işleriyde bu emeklilik yıl­ larında uğraşmıştır. Şimdi müellif ltendisintn tam hayat hikayesini düzenlemek­ le meşguldür. Türk DliJni Tetllik. Cemiyeli rindendir. Türk Kültürünü

(sonraları Dil

Araştırma

Kurı.ımu)'nin en eski üyele·

Enstitüsü'nün de haberleşme

üyesidir.

Arapça, Rusya, Fransızca, Fince, Farsça bilir. Mısır, Türkiye, Rusya, Sibirya, Türkistan, Azerbaycan, Almanya ve Finlandiya'da

bulunmuştur.

Müellif, gerek bilinı ve fikrin ve gerek öğrenme, öğretme ve yazıp anlat­

manın sıstem ve metodunu unıumiyelle lllC'ktep dıqında ve hayat alanında elde etmiş olınalda beraber. bugün yaşını başını alınış ve ı'serlPri sevilerel<

hntırı

sayılır ya7.ar vP fikir adamlannuzdaııdır. .r: S

Rusya'da 1) 2) 3) 4)

N

[, ;;; R i

çılwıılar:

Ak-molla

(Şairin kısaca hnyat hil<ayesi ve bazı ŞJiirleri). TroysJüy 1903.

hlii.ın F1lozojları

.Mai�et

}.;

okunan

(hayat)

( Cenıalüdclin

ll:fg-an\ ve Şr.yh Muhaınnıed Abı!uh ı.

Yolları.

Sıwm.e.k 1ıe Evlemnek (Bu iki )<it�ıp Suriye'li Nikoltt Hadd,.,d adlı yıızarın eserlerı olup Arapça'dan çevrilmiştir}.

5) 6)

T-ii1'k - 'fata.ı· 1'ctrih[

( Mel<t�plr.ı· için ı .

Nazaı·iyat-ı. EdP.biye. Kazan

1913.

Tiiı·ki.lle'dc çıkanla.ı-: 7}

8}

Kazan Tiiı·kleri,

R1ls!la-'dan

!stanbul, 1925.

A�Jrılan Milletler, Ankara

1927.

225

t


9)

lbnii Milhenncı Lılgati, İstanbul, 1934.

10)

Kır,qız Sözlüğü (Prof. Yudahin'den terciime), istanbul, 194�-1946.

ll)

Rıuı İhtiUilind'm Hatıralm·, İstanbul. 1947.

12)

Yeşil Riz11 ,., İli (Yolculuk hıl.tıraları), Ankara, 1950.

13)

Kazan'rı. Türk Meş/ı.m·ları (Rizaeddin Fahreddinoğlu, Musa Carullah Bi­

14)

Beıı Bir Işık Anyordııın, lstanhul, 1962.

gi, Alimcan BarucU ve İki Maltsudiler), İstanbul, 1958-1959. 15)

Kazan

Ym·clmıcla. Bıdumıııış Bi1· Tcırihi Vf·siluı

Türkiyat Mecmuası 2) . l6)

(Sahipgiray-Han yarlığı

.

Kita.b-al İclrak li li.san ai-St·ralc kitabının Prof. Ahmed Caferoğlu tararnıdan işlenmiş tercümesinin tenkidi (Türk Amacı dergisinde).

17) 1.8) 19)

Fin Iii ve Fin Dili (Ülkü dergisinde).

lbnii Miihaıınc/. Lugati lıcık/cmda (F. Köprüiii Armağanı'nda). Kınmı/ı .$air Fifolog Bekir Çobanzade'y·i

tamtma tecriibe.�i

(Türk Dili

Araştırmaları Yıllığı - Belleten 1954 ) . 20)

Kınnı/ı Şaiı· Bekir Çobcmzade'nin şiirlcı·i. (Türkiyat Mecmuası. C . XII).

21)

Seyf Sal'a)Ji'ııin Gii.listan tercümesi iizeı·in.c ('l.'ürk Dili Araştırınaları Yıl­

22)

Divan-ii Lııgat-it-Tiiı·k Terciimesini teııkid I. (TUrkiyat Mecmuası VII -

lığ'ı - Belleten 1955). VIII ve II. Türltiyat Mecmuası C. XI). 23) 24)

Şair Abdull<ıh 1Vkay (Türk KiiltürU, Temmuz, 1963).

Tüı·k D·iiııyasında ıı.sul-ii cedid hareketi (Türk Kültürü, Nisan 1964).

25)

Kazan'ın Miidafaası (Türk Kültürü, Eylül 1965).

26)

Usul-ii Kadım (Türk Kültürü, Şubat 1966).

Milellifln, kalemiyle katıldığı gazete ve dergiler Kcı.zaıı'da ·ve Sibirya.'da: 1) gazetesi

Vnkit gazetesi (Kazan). 4)

(Orenburg), 2)

Akyol dergisi

ŞU.m dergisi, (Orenburg), 3 )

(Kazan), 5 ) Sii.yiitnbike

Yuldu.�

(Kadın dergisi,

Kazan ) . 6 l Oku.tuçı (Muallimler dergisi, Kazan ). 7) Kıwultay gazetesi (Kazan) . 8 ) Altaı1 gazetesi <Kazan), 9 ) M<ıynk (Sibirya'da Kızılcar şehri). Mısır'da : 10) Al-Ceı'ide, 1 1 ) Al-ıloluka.ttam, 12) AI-Menaı·. Almanya'da : 13)

Dergi (Münih).

Türkiye'de : Vakit, 15) Yeni Ses, 1 6 ) Yeni Sabah, 1.7) Tasvir, 18) Tiiı·k Ytırdu., Yeni ICa{kasya, 20) Azeri Tiirk, 21) Hakimiyet-i Mi.lliye, 22) illkü, 23)

14) 19)

Azerba.yccı.ıı Ytjrt Bilgisi, 24) Yeni Tüı·kistan, 25) Tiiı·k Dili, 26) Ayın Taı•ihi, 27) Türk Y·ılı (Ankara, 1928), 28) Türk Kiiltiiı·ii. (Ankara). T.K.A.E.

226


İNDEKS halk,

Kif!l, yer,

boy

V(.'

ııoy

adlan

Aleksandr I. 103, 119

A -

Alektrov,

A. 61n.

Abduh, Şeyh Muhammed 225

M. 139 Allo�lu bk.

Abdullah Abız bk. Batırşah

Aliye Medresesi 166

AbdUnoasir 121

Alkin, İlyas 192

Abbas! 20

All,

Abdürrahmanog-ıu, İbrahim 87

AbdUrreşldog-ıu, AbdU!hakiın 104 AbdUssettar 120

Alkin,

Batır�ah

Seyld-Giray

Alman 95, 103, 119, 225

Abit, !smail 171n.

Almanya 94n., 225, 226

Abu-Sald 129

Alp Dag-ıarı 60

Ag-aog-Ju, Ahmed ı70

Altaylı :120

Ahmed Batır 36

Altay Tatarı 217

Ahmed-Bay 157n., 162 A·hmed Midhat Efendi 128, 157n. Ahmed Vef�k Paşa 126

Altın Orda 18, 22-24, 28, 40n, 43, 44, 58, 131, 214

Ahmer, Abdurrahman 165.

Amerika 32n., 110

Ahmer, Ayneddin 158

Ananimov 25

Ahmerog-ıu, Gerey 118

Ankara 13n., 138n., 224, 226

Ahtem, Binyarnin 193

Apanay, Molla Abdullah l7ln., 176n.

Ahtem, Ebussuud 180n.

Aral Gölü 30n.

Ahundzade, Esedullah 172n. Akay KösUm 75

Arap 13, 19-21, SOn., 82, 103, 104, 116, 176n..

18ln., 190, 194

118,

122-124,

133,

Akçuraog-uııarı 220

Arça 24 ArifuIlah 223

Ak Mescid 121

Aristov, N. 214, 215, 217

Ak Rusya 204

Arlstov,

Aksak Tlmlr bk. Tlmlr (Timur)

Akylltitzade, Musa 118, 134-136

Sldor 68, 85

Artar 24, 33, 48, 109, 110

Arslan Oıtullan 220

Alabuga İlçesı 203

Asım Bey, Neclp 131

Alaşorda bk. Kazak Al�rda

Astrahan 34,

Aleksandr bk. Ötemiş Giray

154n., 185,

186, 207, 210, 213, 215, 216, 218

Akçura, Zehra 185

Aldar 68

176n.,

Allahyar, Canali 32, 33

Abeşt, Hasan Ata 157

Akçuraog-ıu, Yusuf 165, 170n,

170n.,

180n.

37,

38,

40-42,

49,

59,

80, 105, 171, 172, 186, 187

Asya 24, 28, 29, 43, 104, 106, lll

227


. .

Aşnıarin,

Nll<olny

Battaı, Abdullah bk. Tayrnas, Ab<lul-

1:15, 13Gn.

lnr, Battnl­

Atalay. 13r�lın 2 1 'i

Baltal, Kafiye Veli 223

Atatürk 225 157, 180n.,

211n.. 32n..

Hadi

Atla�ı. 195

Atuç Mescldl

26

mas.

Avrupa 12. 24, 34, 37, 96, 104, lll, 117,

223

176,

l75,

216,

219.

lfl-1,

18!1,

166.

206,

225.

Berdi Köy ii 94

Berdi. Meıniş 35, 36 Berlin 166, 2b7n.

AZt'rl 120. 172

Beynıt 145

ı<crlmbny

172n.

Bibl Mesrure 223 Bibolat 77n. Bigi.

136ıı.,

Carullah

Bikbulalovjç, Semeon 40n. Binyamin II. 106

B:ıbür 156

Bisriınen (müsülmım) 1 1 0

Badnm�ln. Arif 180ıı.

Bizans 44

Bng-dad 20. 2 1 Bahaclır· Han. Abul-Gazi Bahçesaray 37. 42,

lGG,

Bobılhn' 75

1 2G

170n.. 171n.

Vefa l i lıı.

Bogoroditskiy 70 Bol!jevik

142,

197, 202.

Eajt'llt'V 55

213.

Bnlurg:ınt H6 Bakü 170-173. 176, 207n.. 209. 210 Baltık 37, 39, 69. 75. 79. 204

218

143, 179n., 191, 20G,

208,

209,

Bubi Köyü 184n. Bubi Medresesi 184

Bııranskly 205n.

Bubt Ubeydullah 166, 184

Bubi, Muhlisa 188n.

Bnrlsoviç. NII<Oia 32n.

Budapeşte 108n., 109

Barlt>IS 119 Banıcli. A. 160. 163. 161. 166. 176n .. 183. 188, 226

ı2, 16. 48. 58-62, 66-G8. 73-79, 84-91, 9:i, 94, 108, 174. 188, 189, 109. ı 12, 114. H)l, 198-200, 202-206. 208, 219

13nşınırl, Bnşkurtıuk

Bnı;lttırt ÜIIH•Sl 200

l Alloğ' l ı ı ) .

Batı Sihlrya 10,

228

Buhara 12. 38, 87, 97, 113·115, 118,

120,

128-13l,

145,

109

117,

172n.,

175. 215 Bukey-Ordaı;ı 171n. Bukeyoğlu, Şalıingiray

171n.

Bulak 120. 121 Bulgar 16-23, 26, 28, 29, 46, 115,

J .19,

130-132. 158, 214, 215, 217-2.1 9

Al.ıız

Abdullah

Bulgayır ( Ebul-hayır)

96

Bulgayıroğ'lu, Nurali 97, 98

85-89

194, 212,

Bubi. Abdullah 165, 166. 184

Ballık Cuınhıırly�llcri 206

Bntır�ah

l76n.,

210, 212, 213, 226

Bigi. Zahir 135, 136

Bnblç. Ş. 139. 199

Bahtıynı-.

Musa

178ıı .. 208,

B -

...

224

Berezin 120, 132

1\.zerbaycıın Tııtıın 217

Azlınbayog-ıu,

Bayburt Numan 147n. Baytursun, Ahmed 171n. Behbudi. Mahmud-Hoca 172n.

226

Azlk 89

Battal­

Bayazid. Ataullah 170

Bedii, Hoca 159,

Avustralya 110 Azak Denizi 38 Azrrtıaycnn

Tay-

bk.

Abdullah

Abdullah,

Batu-Han 16, 18, 22, 58, 214

Avkst>ntyev 196

lU\,

Battaı, Seyid 223 Battai-Tayınas,

Buraşoğlu 104


Burhancddin İbrahim bin Yusuf 21 Burna�. Fethi 150

On�ı�tnn 105n.

Burtaslar 19

Da&k.Jn, Ebu-Bekir 171n.

Buwa İlçesi 203

Deli Petro bk. Petro I

Buzavlık İlçesi 223 Bilgülme

Demanştein 202

İlçesi 203 -

c

Derbend 105n .

Derbendll, Hacı Kasun oğlu Mehmet­

Cafer hin Abdullah 21

ali

Caferoğiu, Ahmed 226 Cantürt>.

- D -

Selim-Glray 176n.,

180n.

Carra de Vaux ·136n. Cayık ırmağı 60. 62, 73, 74, 87. 88, 101, 147, l!H

Kazımbek

bk. Ktlzım-beğ,

Aleksandr Derdmend, Zakir Raıni 139, 142, 146{ 153-157,

l71n., 209

Devlet-Glray 37. 38, 40, 41

Cayık Mt>dreseı;i 148

Devıctyar, ömer Halife Diberdl Oğulları 220

Cel�yirli. Kadiı· Ali 132

Dlvayoğlu, Süleyman 89

Cengiz 18, 27, 58. 120. 131. 133. 214,

Doğu Avrupa

(.;ayıkkalası 146

215

18, 22, 27, 204, 215,

217

Cenubt Rusya 136n.

165

Don 94

Cermen 218

Don Nehri 38,

Cıyangul 76, 78

62, 87

Dorn 105

Clhan;ıahoğlu 27n. Cim 30ıı.

Dubrovin 61, 84.n., 85, 91, 93n.

Cungarya 96

Dulov, Mikhay li 66 Dumavt. Necip 139

-- ç Çagan Tatarlar (Ongutıar) 217 Çaj\'nluy 123, 124, 133, 149.

lM,

156,

- E -

158, 225 Çağatay,

Saadet

126

Ebu-Hamid-AI-Endelus! 21

Cakmak 114

Ebulgula-AI-Maarrt 157n.

Çalım Kales i 35, 36

Eclm Oğullan 220

Çeka bodrumu. hapishanesi 207o.

EdUge 58

Çekosiovak 196

Efgani, CemaiUddin 225

Çelşili 114

Brl'enç 216

Çeoglı bk. Cengiz

Elisabeth Petrovna 30n., 70, 80, 83, 96, 97, 99, 102

Çıngız bk. Cengiz Çırdın 33

Emin 73

Çiçerina, S. 107n.

Emirhan, Fatih 139-142, 172n., 182

Çlkharov. Andrey 66

F.:ınirhan, Hüseyin 139n.

Çin 215

Ergenckon 113 Ermeni 25

Çin-Seddi 217 Çirmi§ler 24. 48, 91,

109

Çobanıade. Bekir 226

E�etlullah, Şemsi 166 Eskişehh· 220

Çoiınan bk. Kama

Estonya 204

Çukin 103

Evldnt, Abdullah 172n.

Çuvaş 23, 24, 36, 48, 65, 68, 91, 109,

Evllya Çelebi 58

204

Eyyüp 14

229


F Fahreddinogıu,

-- H -

·--

Rizaeeidin

115.

138.

139, 157. 205, 226 Fars 105n., 120. 123, 124, 218 Fa.şist 218

Hacinskiy, Mehdi 171n.

Hadctad, Nlkola 225 Hadi, Zaklr 139

Fcodor, Aleksiy o�lu 55, 63. 64 Fcodor

C Çar)

41, 53, 54, 60

Feodoro,·iç, Mlkhayil 55, 173, 174n. F�yizhan. Abdülallanı 128. 159

ı.�ın 22·2•1, 3:ln., 48, 109, 217, 226

Flnt{ uıdiya 13. 191. 195, 213. 224. 225 FlrSo\·. N. 24, 25. 45, 46n., 47, 50n.. 66n..

69, 70. 71n., Hn.. 75n., 77n.. 79ıı., 80·84. 89, 90n., 91, 93n..

110, 112n., 120

İbrahim 27. 102n., 120, 133

Halid!, Fatih 128, 182 Haınewi, Yakut 21 Han Çayın 26 Han Mesctdi veya Süyümbike Minaresi 15 Harltonov 186n. Hasano�ıu. Kelimullah 171n., 180n. Hasenf, Ahıned-Gerey 209 Hayali, Said A�a 110

Flugcl 21

Hazar Denizi 112

Foiget, Karl 105n.

Helslnki 13

Frat'hn, Ch. 19, 20, 119, 120

Henrl IV. 94n. Herberstcin 25

Franklar b k. F nınsız

Fransa 94n.

Her! (Herat) 153n.

Fransız 136, 218

Hıtay 216

Fuks, Karl 104. 105. 119

Hindistan 97 Htııtek bk. tştck Hive 38, 97

-- G - . Giı.bor, Szeııtkatolnai Balint 108 Gaboriau 135 Gafuri. Mecld 139

!smail

158-160,

Hokand 172n. Hollanda 225 Hüseylno�ıu, Muhammed-Can 101 Hüseyinog-uııarı (Ahmed, Ganl, Mah·

Galler 218 Garbi Ka7..ak·ill 171n. Gaspıralı,

-

- Said 102n.

Fcyzi, Haris 157n., 165, 17ln.

5:5·57, 64n.. 65n.,

Haknnzar 58 Halfcoğlu 1 veya Halfaoıtıu, Half!n) - İshak 102n.

Feyizhan. Hüseyin 160

51n..

Hacı Meçlti 73 Hacı Muhammedcan 166

mud) 166, 186n, 171n ..

Hüseyinzade, Dr. All 170 Hüseynlye Medresesi 153, 162, 166

176n., 177. 185 Ga?.all, İmam 157n. Gazi Giray-Han 42 Germagen 54 Glazov 110 Godunov, Boris 46, 132 Gorki, Maksim 143 GöktOrkler 217 Grlgoryev, V. 17, 18, 24, 43 Guriy 53 Gürcistan 206

230

- I Iratkulo�iu, Seyidbay 73 Ispas 46

- 1 İbn Arabi. Muhlddln 157n. İbn Daste bk, İbn Rusta İbn Fadlan 19·21 İbn MUhenna 225, 226


İstanbul 12n., 13, 14, 35, 37-40, 42, 44,

İbn Rusta 19, 26 İbn Ruşd 157n. İbn Teymiye 157n. İbrahim, Abdürre�ld 167, 176n., 177

118, 131, 138, 147, 153n., 160, 172, 181n., 188n., 217, 223-226 İstanbul Üniversitesi 120n.

İbrahim (Kazan Hanı) 58

İsterlibaş 114, 198

İbrahim (!bray) Mirza 30n.

tsterlltamak Kasabası 203

İbrahlm(ov),

Alimcan

143n., 154, 155,

139,

142,

178n., 179n.,

!sveç 59, 68, 97 !sviçre 60

187, 192, 202, 208-210, 213 lç-Rusya 197, 212, 224

İştck (!stek) 58 İtalya 94n.

!dil (Volga) 12, 16-18, 22, 24, 26, 29,

lvan, IV. ll, 29, 33, 34, 37, 41, 44, 45,

30, 33-35, 37-39, 45, 46, 48, 57, 58, 60, 65, 69, 81, 84, 91, 93, 105, 107 - 109, lll

119, 130-133,

-

115, 117,

52-54, 57, 60 lvano�lu, Dimitri (Donskoy) 28

{

tvanoıı-lu, Vasllly 28

139, 147, 157n.,

- J -

172, 173, 186, 188n., 189, 192, 195, 202, 215, 217-219 tdil Bulgarları 132 İffet 139

Japonlar 168 Japonya 146

!glstrom 97-101

- K -

!gnatyev, R. 93, 94 İlminskly, Nikolay 107, 118, 207

Kadı Abdürreşid İbrahim bk. İbra­

İl-Mirza 30n. İlyas!, AbdUrrahman 128, 181

him, Abdürreşld Kadı Rizaeddin bin Falıreddln bk.

!nan, Abdülkadir 205 İngiliz 105

Kadıköy 14 Kadirt, Zakir 173n.

İngiltere 94n. ton 64 İonovnn, Anna 30n., 57, 70, 75, 80, 96, 99 tran 21, 39

Kafkasya 12, 100, 147, 164, 166, 174, 176n., 179, 182, 188, 189, 200, 204, 207, 226 Kahire 56n., 59n. Kalrnık (Kalmuk)

lrtiş 217 lsa 35

68, 88

Karna 16-18, 29 33,

lsekeyog"lu, Aldar 78 tscnbet, Nakl 139 !set 60 İshak!,

Fo.hreddinog"lu, Rizaeddln

Ayaz

136, 137, 138n., 139,

153, 171n., 178, 182, 188, 189, 193, 197

60, 61, 89, 90,

198, 215, 218

Kö.mll Efendi 145

Kantöre 78 Kanuni Sultan Süleyman 37, SS Karabaş 78 Karadeniz 37, 99

İshak!, Lütfi 165

Karaduvan 30n.

İskandinavya 218 !skoçya 105

Karahanller 130 Karamlş, Hacı Nlrnetullah 166

İslam 12, 20, 76, 106. 108, 111, 117-

Kararnzin 34, 43, 60n.

119, 148, 157n., 185, 207, 210, 217

Karan 114 Karan, A. Lebib 32

tsldvlar 19, 29, 214

Karas(\kal 76-78

İsmail Mirza 30n.

Karasubazar 171n.

1smallo�lu, Yu.nus 78

Kargalı 100, 110, lll, 114, 198

231


Kho<!ı:ılıov, M . 27n .. 34

l<ıH'i, 1\hllullalı ( i\ ı list) 181, 182

Miinovı·cr J72n. Kasını Hıın - Kirmen 40. 132

Khokhlov 68, 8Ş

ı<nri.

I<aı;ıınoglıı ·"

Klıvol�on 20

Kıpçak-Koman 17, 131. 214, 2J7. 218

Yadi�!iiı· 33

1!l

Kasım Paı;n 38,

I<ırgız 12, 22.5 l<ırgız !'>tı•pl<'rl 97

Kıtsıı;oğlu. Yakup 78

Kıtını 1 ı. 33. 35. 37-42. 59. 98, 1 17,

Kıtsim f;Piıri 132

l<ntaııo-; N. 120. 127. 217 Kataı;iklıın 19ıı. l<atnv

-

1'l8. 160. 1 8!),

05

İ\':ınoY=<Idy

l<aterina Il. ll. Ml. 9 1 , 95-100. 102. ırı:ı. 1 1 1 , 11 .1, 175. 201 I!Hj

1 Pclropavlovı-ılı )

Kilııır1Hıhız i:!-75

l<ıız:ılı-ili

K:nalı-Kır_ı:ı:ı; 20,

:ın.

36, 58. r;ı .

G2.

73. 77. 86-88. 96-!lS, 101. 109 -

lll, 11.4, 1·14. 1 7J.n.

Kiııı:ıldar 2 1 7 Kiıl'�in

1 08. 109

I<irillov. han 74-76. 85 Kiyef 21, H3n.

- 13. 1.5 . 17. 23

-

30. 32 -

·10-12, 44-46, 48-50. 52-60.

Klaçkln S:ığ'Iıl< Yurdu 153 Kolçak 197. 202

6 1 n . 1\2, 63. 64ıı.. 6!i. 66. 68 -

Koıtsnv 14!5

70. 7 1 ı ı .. 73. 7-1n .. 7r>n, 76. 7 9 -

Koman 17,

83. 86-!ll. 113. 04, 98,

Konıllt>r 33

108- 1 1 1. 124,

113·115.

116n ..

14.1-150.

126-139.

101-l(l(j,

118151n..

18

Kongrat 97 l<opda Suyıı 101

1:)2· 154. 156-11)0. 16·!-168. 1 7 0 -

Kö<;üın-Haıı 62

176. 178-189. 1 9 1 , 194-196. 198.

Köll)oyu 118. 1 36n ., l99

199. 201-210. 2H-220. 22.1-226

Köı>riilii. Fuacl J16n., l47n .. H9-151.

l{azan Huhani 1\l<ılllcrnisi J 07n. l<n:mn

tlniv<:>rsitE.'sl

103.

110n.,

224 119,

120. 158. 192. 217

Ynhı 7:ııı.

l<nz:ııı

Kö,;üııı

GS

Krasnoufim g:; Kruıı�<>v 8ı:l

Kazını-twğ'. AIPl<F:ıııdr lOf>ıı., 120

Kul):ın 98

l{a?.ını-Jıoj\'. J<asını

Kubrıılıiy 24. 27

ı 05n.

Kcfr ( ı.�codn.-ıa ı 38

Kttdıiıt\'ISt'V 68

Kemal. Ali-Asg-ar 139, 171n .. 182

Kuhn, GezR

Keınali. %.!yı:ıt�ndin

Kulınanoğlu l71n.

166

18

Kemal. Şerif 139. 143

Kul�ı-rır. 'Molla

Keınetog-ıu. henhay 73

Kuııgur 95

Kcppen. P. 20

Kurbnnali,

Kcrenskly 191

Kutlubay.

Kerim!. Fatih

138. 139, 157n . 169.

l71ıı.• 1 76ıı ., 177, 189, 197

Kerinıi

Knr<kııh't" lık. Kerimog-uııarı

Ker:irııoğıılları 172n. !<hazar, I<hıızarlaı· 17-19. 131

232

196-103.

Kiçi <,:üz hlc Kiiçiik Orıla

Kn7.al,-11i 174. 17!1. 188, 200

38.

Kı�kar 114

221. 22(1

l<a?..:ı k 1\lıı!;Onla

Kazan ll

179,

217. 225.

I<ııını yagı 30n. Kt?.ılcor

I<IILip C.,'•·lı·lıi 2 1

h1<.

17Gn..

207J

226

Katay 13a�kıntça"ı 205

1-i:nza.Jıi.-t:ın

170-174, 205,

204.

26

M.uhiddin !sk('nder

Kutluı\'-MI'Iıınrt 74n. Kuyt;ıişev bk. Samar Ktı7.ıninskiy 40 Kiiçillt l<aynarca 98

Küçük Orda 88, 96

224

171 n.


- L --

Ahuııd

;-..ıcs'udi,

Hablburrahman

180ıı.

L{ltın 13, 116n.. 21 O

M(!�hcct 21

Lchisl an 99

Mısıı· 115, 223. 225, 226

r�cnin 203

Michııllov.

Lcpikhin 81

Nikoia 204n.

Mlkhayloviç, AIE"ksiy 49n.. f\2

Lclonya 204

Mikhelson 94.

Lcvşln, Ale ksiy 93. 97, 101

lliikhryev ı ıon.

Leyl6. 152

Miıızelc tlçesi 203

Llfland 97

Minıele Kalesi 61, 74, 75n.. 77, 78

L\l(haçov. G. 20. 2 1

( Cakı p )

Mir-Yakup

Livonya bk. Ballı k I<ıyıiıırı

13n.

r.oknıan. Kı•ııırıl

t

M\rbedel(ov) 172n.

Litvanya 39, 204

17Jn.

Mi!ll' ırmağı 45

Ml!jNirı· 75, 88. 89, H3, 158n.

Liilfl 156

Miyas 60

Moğol 22, 28, 43, 58, 214, 217, 218

M

Moğolistan 217 Mordıvalar 24, 48. 65, 109

Macarlar 19, 108

MorozoC 36

Macar Ulı1m Al<:ıcicınl$1 109

Moskof ıı, 24. 26, 28, 29, 32-34, 36,

Alıid-Can 172n.

Mahnıudoğlu,

38, 39. 41, 42, 44,

Maksudi, A. Hııdi 160. 161, 165, 17Jn.. 186n.. 226

112n .. 113.

Maksudi, Sadri. 191.

( Aısııl l

193.

194.

198,

136,

176.

212,

213.

226

Malnııj İlçesi

Malov, Yefiın 70, 71n., 79, SOn., 85, 105-107,

1.18,

207

132. 173,

174, 207

32, 33, 37-41, 4.6, 49, 50, 52, 53, 64, 66,

�36n.,

J 95,

141,

89, 95, 112, 173,

119,

l.7G, 187-189,

200, 20J. 203-205, 209, 2J o

Muhnınınctl (Peygamber)

Manıadış İlçesi 107

46n., 47.

Moskova 19, 22, 23. 26. 27, 29. 30, 63,

103

45,

48, 50-53. 56. 57. 59. 60. 62, 63.

ll4

Muhamıııi!dcan, Hacı 166

Manatov, �erif 202

Muhammed! Ruhani M eclisi 99. 191

Mıınçurya 168

Muhammediye Medrl'sesl 166,

Mangıl-Nog ayl:ıı· :ıon.

Muhantlll<'tl

Maykov 87n.

·

223

Mecnun 152

Muhtorov 207

Meçkcre 114

Muicledir

Mehdloğlu. AbdOneşid 171n.

Muso.-Beg 30n.

Mehmcd-Ali 105

Mustafa Ali 41

Mehnıed Emin (Yurdakul) 147n.

Mustafaoğlu, A. 171n.

Mchnıl'd-Giray 38, 39

Mrhrrıed U. (Fatih)

Biilah

�liidhiş !van bk. ivan IV. Münih 226

Mcl(Jce 21

Miln�vveı--Han

Mendc. Gerhard v. 166

134, 160,

115, 128-131. 199, 216, 218

Abdürreışid

(Kari MOnevver)

Mercunt. Şehabeddiıı 12, 20. 27, 101. 114,

20

Mulil. Kamil bk. Tuhfatuilahoğlıı

44

Mehren 21

108,

183

Rahinı O!\'IU Alıdullah

133,

Han

171n.

MUslim!, HOsarneddin 132

MtisiOnıan ittifakı bk. Rusyn Mlistu­ manları ittifakı

233


- N-

Orta tdil 17, 18, 64, 70, 160, 195, 198, 201,

Nadi, Nur-Ali 157n. Nail Bey 120n. Nasirl, Kayyum 12. 1 2 1 - 1 28, 133, 134., 159,

160,

167,

168.

216.

218

Nazi 218 Necip Asuıı bk. ı\ıııııı. NPcip Nccmeôdiıı.

202,

Abdullah

215, 218

180n.

Osmanlı ll, 98, 122, 123, 133. 145 147, 149, 154, 158, 225 Osmanoğlu, Aliasgar 144 Oıımanoğlu. İbadullah 173n. Olu:ı: Tatar 215

Nem�e 216

NepHiyev, İ. İ.

214,

Osmaniye Medresesi 166

- ö -

61ıı., 73n., 84n., 87, 88

Neva Kıyıları 65

öteki,

Nevaı. Ali-�ir 126, 156

ötemiş Giray (Aleksandr) 30, 32

Nevruzi. Vai:ı: 173n.

Nijni-Novgorod 21, 2!1. 70, 106, 176, 1 88

Habibünnecar 199

Otemi�o�ulları 220 O:ı:bek 43. 131, 171n. 172, 209 - p

Nikolskiy, D . 60 Nil 145

Palçikov 78

N imeti. AJimcan 148 Nogay 37. 58, 59, 216, 217

Pallas tll Paris 136n .. 198, 203n., 204n.

Nogay Ordası 30, 33

Pasifik

Nogay yagı 30n.

Nogay Yolu 68. 73. 74, 75n. Novgorod 22. 27. 33, 52

Pavel

204

(Paul) I. 32n.,

101

Penza 118 Pcrctetkoviç 22, 26, 36, 52, 53n.

1':ovoscllsev 40

Perm 24, 33

Numanog-ıu. Yakup 21

Permian 33

NurPddin (Muradln) 58

Petersburg 20, 21, 26, 28, 37, 43, 49n., 59, 60n.,

0 -

61ıı., i'i·

()ka 22, 29•. 39. 41, 176

170, 171�.. 172n.• 179, 186. 201

Okmasl. Aziz 139

Pctersburg U!Om Akademisi lll

Petro I (Deli Petro) 30n., 43, 57, 63-

Oınbı bk. Omsk Oınsk 196. 197

66. 68,

Or Çayı 73. 96

Petrogra.d 191, 195

Orcnburg 61n.. G2n., 73n., 74, 76 -

Pıskov 52

69,

78, 79, 96, 201

78. 84n.. 87 - 89, 93 - 95. 97.

Plçen bıı.zan 147-149

99-101. 110, l 1 3 , 114, 118, 119.

rıçura 33

138. 143, 147. 153, 154n.. 155.

Pijma 60

159n:, 162. 166, l71n., 172, 176,

Plnegln, M. 55n ., 56, 57

178,

186.

187.

198,

201, 203,

205, 223, 226. Orhon anıtları 215

Pobedonostsev 118n. Pollakov 127 Polonya 39, 99

Orkhun Kilabcleri bk. Orhon anıtları

Popov, N. · 66, 68n., 96n.

Orlovkıı. 95

Prus 216

Orsk bk. Orenburg

Pugaçov

Orskiy Kalesi 96, 186

Orta Asya 22. 34, 96, 97, 131. 217

Orta CUz 101

234

73, 75, 89,

91, 103, 105n., 107iı., 165, 168,

61n.,

84n.,

112, 113n. Puşkin 62

Putııakov, Ali 17ln.

91-94,

99,

lll,·


Rusya

- R Radloff,

Wilhelm

17,

18,

121,

130,

220 Şahap

178,

Rusya UlOm Akademisi 17, 20. 50n.

( Rahmetulliıı)

-- s -

128 Rami, Said 142.

lttifakı

Rürik, !gor 21

Rahinı, Ali 116, 132n., 207 Rahmetullah,

Müslümanları 179

153-155

Raıni, Şakir 156, 171n., 209

Sahir 164

Rami, Zakir bk. Derdmend

Sad!,

Rasputin, Gr.lgoriy 32n.

Abdurrahman 148,

116,

Ravaillac 94n.

Sadreddin, Zekerya 172n.

Razln,

Safa Girayhan 32

Stenka 62

141,

146,

151

t

Resulzade, Mehmed Emin 189, 224

Sagay Türkleri 120, ·217

Reııidilddln 132

Sahip Giray-Han 28, 38, 132, 226

Rıçkov, Nikola 61,

74n.. 78, 79, 82,

216

Said Kasabası bk. Kargalı Saidoğlu,

Ralılıncan

103

Rıçkov, Petro 26, 82

Sakma.r Irmag-ı 74, 78, 110

Riazan Derebeyilgi 214

Salikattı, Ahmet 188,

Ribuşkin 34

Sarnar 60, 195, 196, 201, 203, 223

Rlzaeddln bin Fahreddin bk. Fahred-

Sarapul 183

dinoğlu Rizaeddin

189

Sarataw lll 220

Rize 226

Sarayçık 30n.

Romanovlar 54, 63, 173

Satı� 114

Rostov 40, 136n.

Sayınoğ'lu, Ali 172n.

Rugervlk· 75, 79, 95

Schwez, Lildwig 103

Rum 44, 63, 65, 71

Seçenov, Dlmitriy 71

Rumiantsev 74

Semerkand 128, 172n.

Rus 11, 12, 16-19, 21-29, 32-34, 36.

Semerkandl 21

40n., 43-45, 46n., 48 - 57, 59 -

Sergiyev, Aleksandr 66, 68, 85

64, 66-71, 73, 74, 77, 79-94, 96-

Seyda§oğlu, Ahmed-Can 171n.

98,

Seydaşoğlu, Mehmedcan 172n.

ioo-102,

104,

105,

107n.,

llOn., 111, 112, 114, 115, 116n.,

Seyfettin(ov),

117-119, 12l., 123, 127, 128, 130-

Seyid 61, 62

132,

137,

139,

143-145,

147,

Alimcan 179n.

Seyidgallyev 207

148, 153, 157n., 161, 167, 168,

Sıddılt Ağa 148

170, 172, 175,

Sırderya 30n.

176, 178, 179,

181, 183-189, 195, 197, 198, 200-

Sırım-"Batır 98

204, 210, 216, 218-220, 225

Sırtlan, Emine 224

Rus Etnoğl'afya Cemiyet! 127

Sırtlan,

Rusya 20, 35, 37, 43, 45, 46, 53n., 58,

Sibir Prlkazı 49

63,

64n.,

65n.,

68,

71n..

72n.,

76n., SOn., 81, 94n..• 95, 98-100, 104, 105, 110, lll, 113n.,ll7-.119, 128, 139, 143, 145 159,

168,

170,

173,

178, 179, 181n..

147, 157n., 174,

176,

186-189, 191,

Şah-Haydar

ı 76n.

Sibirya 46, 49, 59, 107, lll, 120, 166, 179n., 185, 191, 192, 194, 196198, 202, 224-226 Sibir Yolu 75n. Silgi oğ'lu, Almas 20, 21 Simbir 80, 100n., 201, 203, 220

192, 194. 195, 198, 200-206, 209,

Sirali, Mehmedcan 171n.

210, 213, 223, 225

Siyantos 74

235


1

Soflya, Af!'ksiy kızı

()<{

Solovyov 28. 29.

3:ı. 37. 3!1, 40rı..

:H.

53. 62n.. 81 So1·yet 34. l l G . 142. 155.

157.

143. H4n.. 148.

t7!ln..

192.

194-198.

201-203, 205·208, 213, 219, 22-l

Soynıonov 74. 76-71!. 1!5

Tahiri. Şakircan 160 Tanaç(ova), Hatice 185 Taqi.

Taşkent 87. 97, 171-173 Tata hk. Tatar

lll. ı 15, 116, 121. 123, 124. 127, 128, 131, 132, 133n., 136. 141n., 142, 146, 148, 149, 151, J!Hn.. 157, 159n., 17<tn., l75n ..

SlaJipin 173 Stankov. Mııyor 74 Sultan Muı·:ıd l l l .

41

Sultan Snyıııholnl 10

rr

Sultan Rf'linı

:ıs.

Sııın:ıı·okov-EI�ton. :l2ıı.

F'iliks

Filll<ı-m•i<:;

Süleynıaıı.

23. 43,

Gr.

Tat.i!;c;('v 19. 22, 66n .. 96n. Jo'ıılırilt-B('J\l\l

18'>

Nlyu :ı; Muhoııımt)d 16� 130

Sıtid

:ıo. :ız. :ı:ı. 1::;1 Süyiimhil<t• Miıııın�.�i 1111. Hıın Mı•scidi 81·iajsl< (?.üyl' 1 30. :ı:, Siiyümbik�-H'atuıı

Svlatosl:w,

Tataristan 20fl

Tntar-M<ığ'rıt 22.

Stızdal 22

SUnçt>lt•y.

182, 191, 192, 194. 196, 197. 202-205. 208-218, 224, 22G

���

suriyt • 22:. Siilcynınn .

172n.

Tatar 34, 43-45. 55, 69. 74n., 81, 82. s:.. 90, 91, 98, 102, 105, 108.

Stalin 202. 206. :!OR

Stanopol 87

Hacı Zcynelabldin 166,

Tariımılar 75

Vladinıiı· 21

Taw Yağ-ı 29. 30

Taynıas, Abdullah. Battaı- 14, 157n. , 221-226 Tayınas, Bilgivar 223 1'efkilt:'v, Alel<siy 74. 85, 96 Kutlukay-Mirza

T('fkil�v. TPrrg-ol.

Guıncr

1 20n.,

176n. 1 71n.,

178.

179n., 198 'l'ctiıı Kasabası 199

- Ş

Tımtık 111

Şahtalıtinsldy. Mclı ıııl't-Ağıı Şam, Azizc 223 Şamil, Zahid

167

t�l

Şarki Roma 1 1 Şari. Dcnıiıbıış

XII. llS

Şaybıı k-Hıın 153n. Şt>nısPdclln -AI-Damcşkl

Tipter 58. 75, 78, 88, 109, 158n. 21

7.:ıhidııllah

( Sibi rya ) 24. IŞibıın og-uııa rı 58 Şirvanı<kiy, MuRtafn Şihan

1 7l n,

l72n.

t';lissenıurg 1!9 Şpilevskiy, 19.

Tabinsi< 74.. 75n.

236

Tobul 60. 76 Togan. Ahmed ZPki Velidi ıl6ıı.. 58ıı.. ii9n..

77n.,

188. 199,

171 n.

153n..

200.

ı:n.

174n..

217

Togay, M. Fcyzi 32n.

lsınn iloğl ıı

Tol<çuraoğlu. Tilekey 73 Topçıbaş.

Alinıerdan 1 76n.,

Toykl". F. 157n.. 159 Toyke.

120

T

Tacik 216

Tikhon 65. 66

Tinıiı· (Timur ), Aksak Timir 27, 120. 133 Tinçuıa. Kerim 139. 143, 182, 183

Şl'n�f. Alirııcıın 108. 192, 203n. IŞPrcf Kardeşler 186n. Şerifuliahoğlu.

Tiflis 167, 170n.

177

K 157n.

Tret'yal<ov 95

Troyskiy (Troysk ) 97. 1.13, 114, 166. 1 7 1 . 186, 198, 205, 223 Tulıfatııllalıogıu. 146,

Kamil Mutii

171n.

Tuhfatullahoğlu, Mut.iullalı 145

145,


Tul<ny, Abdullah 139. 140. 142, l44 • Tuktar,

Fuat

153,

178,

171.n.,

189.

tısu

Tura-Sibirya 59 Türkler

11-14,

16-18, 20, 24,

26, 34, 37. 39. 40, 44-46, 48, 52,

57-59. 62-65, 68. 69. 76, SOn.. 81,

82.

98,

100-104.

ııon ..

Usu Irmağı 95 Usu Kalesi 94

198, 224 Türk,

Urazny 76 Urusov, Vasiliy 76, 77. 8�

151, 153, 154, 159, 226

84,

86,

89-91,

105n.,

156-161,

164,

173

-

192,

194-199.

165.

176.

Uzak Doğu 168

--

117·124,

167,

168,

178-18!),

191.

201,

Uygurlar 217

96.

126-137. 139, 141-150. 153, 151, 170,

75n., 89

106-109,

1 HJn ..

111-115.

93,

Yolu

Uy 60, 76

202.

203n.,

204, 207. 209-212. 214-220. 224-

u

-

Ümit bay, MP.hıned Selim 205 llnsi ?.ade, CcHil 170n. Unsl zade, Hacı Seyid l70n. Üst-Katav 95

226 Türkistan 20, 25. 30. 56n., 59n., 97.

l05n.,

109,

118, 131, 173.

110,

ll3,

11:1.

136n .. 147, 153. 166,

179. 180,

18:5.

188.

189,

196, 200, 207, 217., 224-226 Tiirkiyc

37.

147.

98,

166.

120n.,

118n.,

170,

174.

V --

117,

128.

182, 223-

Vnhnp,

Ilgaz 32n.

Vnhid(ov), Mollanur 187, 202 Varoncj 80 Vasiliy, Tiomniy 23 Vasiliy III. 25, 26 Vasllsorsk 35

225 Türk Tura Hanlığı 77n. Tvcrdiıj�v. İvan

V�lidl.

!ll

-

Atımed Zeki bk. Togan, Ah-

med Zeki Velid! V{'lldl, Cemal 115,

u --

126,

159n., 207

Velikiy Ustüğ 33 Velikorus 45

Ubeydullah,

Aziz

116.

132,

174n., 175n.. 207n.. Ul>eydullah.

157n..

218

Versaillcs 197

Hoca 172n.

Vetke. vıatka 24, 33. 184n., 201, 203 Vl'zirli. Haşinı-Beğ 172n.

Ud 33n.

Ufn

60. 61. 98,

Veı-khnoyayitsk 76

101,

171n .. 173, 194,

7�. 89, 93n.. 95.

66-68.

100.

138,

186,

196-198,

213. 224 Ufa Ruhani Mecliai

142,

187, 201.

104,

166.

191, 192, 203.

205,

Vllna, 27 Vistüt 99 Vil(•vskiy, V. 61n., 73, 7Gıı., 76n., 77. 79, 84n., 85, 86n., 87n.. 88 Vladimir, Dal 45

138.

188

Vladimirov. V. 103n.

Ukrayna 21, 62, 204

Volga bk. idil

Uluj1; Mehmet 23, 28

Vologda 33n.. 164, 183

Ural

30n., 84,

91,

46. 48, 58 - 60. 62. 76. 93,

109,

11 1-114.

117.

Votlak bk. Arlar

vouc :ı:-ı

119, 130, 132, 139, H\7ıı.. 173, 174, 179n.. 186,

188. 1!12, 196,

-- w -·-

198, 201, 202 Uratsk (Cayık kala�nl 144, 17tıı.

Weber 65n.

237


y .

Yugarı Şırdan Köyii 121

Yahyaoğulları 103

Yugı-a (Ugra}

Yakut 225

19

Yunanlı 216

Yalçıgul Oglu. Tacüddin 199

Yunnatı 76

Yaınaş, Hadice 171n. Yam�. Hüseyin 178,

225

Yudahin

Yusuf 75 Yusuf Mirza 30, 32n.

179o.

Yaoga Aktav (Yeni Akdag"} 223

Yusupov

Yavuşoğulları 166

YUks�k Sundur Dagı 35

Yazıkov 61 Yedlsu 109,

ll 1,

Yı>katerinbur�

Ycrılscy

30n.,

-- z -

185

C Svı>r<ilovsk )

217

32n.

Hl6-198 Zahlr1,

Aııur-AII 172n.

Yılış Köyü 107

Zarif Hoca 139

Yildek Köyii 9fı

Zelln. Feodor 61

Yolay 91

Zerdabi,

Yolay Ag-a 93. 9,1

Zırlan 33n.

Yolay Köyü 95

Ziya Pa�a 148n.

Hasan-Bcğ 12,

Yolayoğlu, Saltwat 93·95

Züye Çayı 30, 70

Yoldaş Molla 76

Züye Kalesi 45. 79

23R

170n.


K A Z A N

YANLIŞ

Sayfa · Satır

Yanlı.ş

T Ü R K L E R İ DOC>RU CETVELİ

Doğru.

19 -- n7

Khvalson

Khvolson

19 - n8

Spilcvskiy

Şpilevskly

21 - 22

Endalusı

Endelust

33 - n48

Zırıan

Zırlan

40 - 6

Kasım

Kaslm

73 - nl63

A. A. Ncplüyev

t. t. Neplüyev

83 - 2

zoumda

zorunda

95 - 14

Karasnoufim

Krasnoufim

102 - n241

Halfo�ıu

Halfaogıu

108 - 32

Galor

Gabor

110 - 4

Galazov

Glazov

128 - 17

AbdülaiU'ıh

Abdülallam

132 - 22

ReşldUdln

Reşidllddin

136 - n284

Sardi

Sadri

bizml

!;ıizni

Rusısar

Ruslar

157 - 9 203

4

223 - 19

arablyat tahsilini

arabiyat ve

akliyat

mantık ve hikınPt tahsilini

.

ı kcle.ııı, felsı>feJ

239


KAZAN HAN L I G I VE

� 3S:_ ' -;t --:.-

_____

_b .

1

4o

_____

KOMŞU

DEVLETLER

ı \\ ı.

n ı ı R nuHı ı

, \.';

_

.....-�

'··

'

,/

sor-

- · -·-

- ·---

,$

�ll'ı

......

-T )., --;7 1 J \

'\. ,-/� "

Q :'

�. �

\ ����� .1 � 1

)\

'<

o

" '

$...

1

')

\ ,...�. �.... '

lP J

� o

KARA O E ı'l i Z. A ..B. · Taynı::ts.. Ko::.mı Tı,.kf, ra 19GG.

TJ.;..\.1-:

-� � "'

..


Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.