TÜRK
KÜLTÜRÜNÜ ARAŞTIRMA Yayınları
:
ENSTİTÜSÜ
15
Seri: III -Sayı: A3
••
•
KAZAN TURKLERI -Türk tarihinin hazin yaprakları -
(1925'te İstanbul'da Arap harfleriyle basılan KAZAN TORKLF.Rt adlı kitabın blitUnhınmi�. genişiE'tilmi� Ikinci basım.ıdır.)
ABDULLAH BATIAL·TAYMAS
ANKARA 1966
••
•
KAZAN TURKLERI
Yayınlayarı : Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Tunus Cad. 16, Bakanlıklaı· - Ankara. Tel: 12 06 56
-
17 73 47
DiziJip basıldığl yer : Ayyıldız Matbaası A.Ş., Ankara.
,,
•t
..
1Ç1ND E KİLER
Sayfa 9
Birinci basıroın önsözü İkinci basımın önsözii
11 15
Giriş BİRİNCİ KlSlM
RUS !SrtLASINDAN ÖNCE I.
II.
Avrupa'nın Güney-Doğusu eski Türk yurdudur
17
Bu Türkler eskiden de medeni bir kavimdi !dil Bulgarları
18 18 21 23
Ruslar ve Bulgarlar Bulgarların sonu III.
Kazan Ordası (Devleti) Bulgar ili Altın Orda devrinde Kazan Devletinin kurulması Memleketin iktisadi durumu Medeniyet ve edebiyat Kazanlılar ve Ruslar . Kazan Devletinin 7.ayıf rlüşmesi Rusların Kazan'ı almaya hazırlanmaları Siiyümbike Ha. tun
23 23 23 24 26 28 29 29 30 32 33 33
Süyümbike'den sonra . . . . . . . Dördüncü lvan'ın Kazan tilkesine son seferi Kazan şehrinin zor durumu Kazan şehrinin düşmesi Kazan alındıktan sonra yapılan vahşetler IV.
34
34
lstiklal savaşının devamı ve Kırım ile İs tanbul un geç kalan müdahalesi '
Kazanlıların yenilmesi Rehberierin yok edilmesi
Geç kalan müdahaleler . . . İkinci Sultan Selim'in Astrahan s eferi ·Devlet Giray'ın Moskova seferi ve ötesi
35 36 36 37 38 40 5
. İliİNCi
J<ISII\l
lSTlLADAN SONRA
V.
A. 13.
İbret alınacak bir kıyaslama Tiirk ülkelerindeki Moskof idaresi Toprağa hususi mülkiyetin kaldırılması "Ulu Hiikiimda rın köleleri" "Yasak" Angaryalar !dare sistemi Yargı işleri Moskof satrapları Rus memurların akil - ahlaki sev iyesi !çtimai hayattaki değişmeler .
43 45 45 46 46 47 48 49 50 51
C.
Misyonerlik . . . Misyonerlik neden muvaffak olamadı Misyonerlik v e müslümanlar
53 55 57
Ç.
Başkurtlar ve ülkeleri üzerine Bir parça tarih Başkurtluk'ta ilk ayaklanma
58 58 60
Kuzeyli Türkler Rus imparatorları hakiyeti altında A. "Deli " Petro günleri Müslüman "Yumuşlu"lara karşı alınan tedbirler "Deli" Petro zamanında. yasaklılar Angaryalar Mi syonerlik faaliye ti I. Petro zamanında Başkurtluk'ta kıyamlar B.
VI.
VII.
"Deli" Petro'dan sonra "Ormancılar" ın ağır durumu Tahammül edilmez askerlik . lki imparatoriçenin misyonerliği
1.8. asrın 30. yıllarında Başkurtluk'ta kıyamlar . İlk kıyam nasıl başlamıştı Rus hükumetinin yaptığı gaddarlıklar tçtimai ve iktisa.di tedbirler . tsyanın yeni baştan alevlenmesi Hükümet isyanı nasıl bastırıyordu Başkurtların verdiği kurbanlar Isyanların içtimal sebepleri
Müslümanlara karşı rlini baskılar Öteki baskılar Kazan Müsliimanlarındaki metanet Elisabeth hükumetinin mecburi yumuşaması
52
62
62 63
64 65 65 66
69 69 69 70 73 73 74
75
76 77 78 79 80 80 81 83
Sayfa VIII.
IX.
Başkurtluk'ta 1755 ayaklanması .. Abız Batırşah ve tasarıları Batırşah'a karşı GL Nepli.iyev Başkurtların yenilmesi Batırşah'ın sonu ne oldu Başkurtluk kıyamları ve Kazanlılar
84 86 87 88 89 89
İkinci Katerina günleri . .
91
A.
.
Pugaçov isyanı ve Türkler Başkurt Salavat Yolayoğlu
B. Müslümanlıkta uzlaşma politikası 1. Kazak - Kırgız meselesi . . . . 2. Rusya'nın Güney ve Batıdaki hedefleri . 3. "Orenburg Muhammed! Ruhani Meclisi" 4. Devlet okullarında Türk Dili
X.
II. Katerina'dan sonra
. .
91 93 95 96 98 99 102 103
A.
19. Asra girerken ve iterisi . .
Kitaplar basılmasının neticeleri Yeniden islama dönmek hareketleri
103 104 106
B.
Bu Türklerden kala-kala ne kaldı? Kazan Türklerinin dağılması Türkistan seferleri . . . . . İktisadi ve kültürel kalkınma devri
109 109 113 114
XI.
XII.
XIII.
Yeni devir . . a) Kültür seviyesi b) Kazan üniversitesi c) Yeni devrin öncülerinden biri ç) Köhne Buhara'dan yeni fik irler
117 117 119 121 128
Yeni edebiyat Geriye bir bakış Geniı:ıleyen yeni çığır Tez parlayan bir şair Edebiyatın öteki bölümleri
132 132 136 144 157
20. Yiz i yılın eşiğinde
160 160 161 163
"Usul-ü Cedid" davranışı "Usfıl-ü Cedid" nedir? Bu yolda çekilen zorluklar
XIV.
Birinci Rus ihtilaJi (1905) A. Türkçe basın B. Siyasi davranışlar C. Milli sahne
1.67 167 173 181 7
:Maarif ve ınektep _işleri Kitapçıhk ve neşriyat işleri
XV.
·xvr.
)
183 185
İkinci Rus ihtilali (1917) A. İlk siyasi hareketler B. "Harbi Şura" "Milll Medeni Muhtariyet'' il!inı C. "Millet Meclisi" D. Sovyetler ve milli kurumlar B. İç savaş ·başladıktan sonra Bir miilteci ga.zcte "BaşkurUuk meselesi"
187 187 188 189 191
Sovyet devri
202 202 204 206 208 210 213
Cumhuriyetler
Tatar ve Başkurt Cumhuriyetlerinin hali "Cumhuriyet''lerin millilik - ınııhtarlık seviyesi "Milli kültürü kurtarıcılar'' Musa. Carullah Bigi Sonu n e oldu '
Sayfa
SON
194
195 198 198
SÖZ
KAZAN TÜRKLERl !siın meselesi Tatar sözü üzerine Bıı baptaki fikirler Nasir1 ve Mercani Bulgar ve Kazan Bizim halk
214 215 216 218 219 219
EK Abdullah Battal-Taymas'ın hayatı ve eserleri İndeks
8
221
227
\
Resimler:
Sayfa
15 Han Mescidi veya Süyümbike minaresi Süyümbike Hatun . . . . 31 Başkurtlar kımız hazırlıyorlar 67 Bir Başkurt köyü 86 Pugaçov kafeste 92 Rizaeddin bin Fahreddin 116 Kayyum Nasiri 125 Şehabeddin Mercan! 129 Musa Akyiğitzade 134 Zahir Bigi 135 Ayaz lshaki 137 Abduliah Tukay 144 Derdmend (Zakir Rami) 155 İsmail Gaspıralı 158 Hadi Maksudi 161 Medrese-yi Hüseyniye ve Ahmed Bay 162 Alimcan Barudi . . . . . . . . 163 Kazan Türklerinin ilk cemaat i§lerinde çalışanlardan bir grup 165 Abdürreşid İbrahim 168 Fatih Kerimi 169 Seyid Giray Alkin 174 177 28.VUI.1905 ıkongresi 180 1906 Umum Rusya Müslümanları 2. ·kongresi . . . . . . . . 181 Abdullah Kari 182 1905'te ilk Tatar Türkleri tiyatro takımı 183 Kerim Tinçura 184 10.VIII.1906 Mektepler kongresi Yusuf Akçura 190 193 Sadri Maksudi (Arsa!) 9
'..
Saciri Maksudi ve Yusuf Akçura . ... ........ ................ ........ Hadi
.
194
.. . . ....
195
. . . ......... . .
208
. ..... . . . .... . . . . . .. . . . . . . . ... . . .. . . . . . .. .
Atiasi
..
199
Zeki Velidi ('l'ogan) Kazan'da bir
cami
.
. . . . . . . . . . . . . . .. . . .
. . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . .
.
212
Eserin Müellifi Abdullah Battai-Taymas ............................. .
222
Musa Carullah Bigi ......................... ............... .. .. . ... .....
Harita : Kazan Hanlığı ve komşu devletler
10
\
BiRiNCI BASliviiN
(Pek
n�
ÖNSÖZÜ
kısaltılrmş)
MUKADDEME YERINE Tiirkçiiliik
vı·
Ti.ı' rk külliir lıirliği ıııı·fk(m•sirıirı (iilkiisiiniiıı) kuvwl kt·s
pctti�i şu ı;ıünlerde Türk kavimlerinin birbirlerini tanımalarının liizumu uzun m.adıya izoha mulııaç olmasa gerektir. Öniinii:ze konulan Kazan Türklc>ri adlı şu eser Tnrklt:ıı:!ün şimal cephesini az çok lcnvir et mek maksadiyle ka .
leme alınmıştır. Znnnımca Kazan Tiirlderinin gerek tarih1 mukaddcratının. gerek fi kri
vı·
medeııi hareketlerinirı ölln•nilmcsi idealist Türkçiiler için fay
dadan dali dcuildir. Türkler Sarki Rorrın payihılılını aldıktan sonra geçen hiilün bir asır boyunca Türklüğün sn�
ı-enahııu Kazan Türkleri yapayalnız 1453 ve 1552 s!'neh�ri arasmda (1) geçen yüz yıl. Os manlı lını>aralorhıi,!unun en şevkı·ıli hir devri ofdu�u halde. Kazan Türklü j:1iinii lıo�nıakln u�raşnn ve bii liin Orta Türk y urtlarrnı tehdit eden gaddar
müdafıın etmi�lerdir.
loskoflar ct>nup tarafından ciddi bir tnzyik (baskı) görmemişlerdir.
Kaznn devidinin yü?. yıllık lıııyalı. istilaCl ve yağmacı Moskoflar ile miilcmadi nıi:ıcaclelede geçtiği ı;ıihi. hu devlet düştükten sonra da
Kazan
Ti irld üi!ü tam iki asır boyunca Rus �·arlurı ve inıparatodarınııı temsil (yut mn) siyosetiylc mi'ıcadele clmiş ve bu mücadeleden muzaffer çıkmı�lır. Knwnlıların
uğradığı fdak('ılcrc başka hiç.hir Tütk kavmi uğrnmomı�
lır. Onlnrın alınyazısını anlnnıal< için Kazan
Yurdunun
XVI. yy.dn ve·
Müthiş İvan gibi bir canavar tarafındon zaptedilrnesini talıattür elmek kafi dir. Bu kavmin çektiği çileleri hatıriayınca onun metanetine hayran olma mak kabil dt>i�ildir. Ruslar. hnşkıı Türk ülkelerini isti laya XVlll. yy.ın son
lnrındıı ba�lamı�lnr
\'C
XIX. yy.da dn·am etmişlerdi. O zamonlarda ise Rus
bnrhı:ırlıih hayli yumuşamış idi. Dıkknt edilsin: Kırım'ı zaptcdcn Ikinci Kn lı•riııa. Han sarayına. Han cami vı· türbelerine el sürmcdiği halde. lV. ([\liit lıiş) Ivan. Kazan'daki bütün Tvliisli.'ıınnn - Turk devTI't ve din miiı'ssesl'lcriııi yer ilc yrksan etmiştir. Kılıç. lıaç vr nk� ile Şarkı:ı doğru soldırnn Moskof ların rnNhnmetsiz hanıldNi rmnsında Knz<ııılılar yalnız kendi hnyatlnrını koruımıkin kalmayıp, birçok gnyn Tü�k kabilelerin efradını da temsil edc rcl< 'l'lirkiiı' s<lyısını arl�ırmışlar ve ilk fırsatta haşka Türk - Müsli.iman ülll
b-lı•riıH' \'ol n(arnk Id;! ıııulı;ıLıznya (·alışnıışlıır
(Volı:uı)
,.<'
lınyuııda lsl>ıııı med<'niy<'lini. Tiirl< harsini
lm \iolcla ı•p<'yn· mt�wıffnk da olmuşlnr�lır.
0ııra�ı da Ş<tyaıır d;lda,llir Id. asıl Knznıı Yıırduııda Rus valışdi yü ziiııılı·u dinl ıııiiı•Fs<'<<'l<·r "'kıldıldıın soııra Ka:�,ııılılitr T3ulınra gilıi
rııt•rıılı·l;ı·i(>
tıiclı·n·k din iliırılı•ri iiğr('nrni�lı·r
ve
U7.nk
bir
Or'nrtıın '"·det cdinre öı. yurl
fanıııla nıf'drc·�t·l ı·r lr<i$ clmi�lı•ı: o :.t <ıınanlard.ı din ı ilıcı iııılcn ııı:l< ırı:vş<>k ııl.ııı B;ı�bır� w· Kızgl7.lnr nrıısındn :">lii>hirnanlri[ı tnkviyc ve tcn•iç ctmeldc. ,.,.l.ııııı ··lim· Rtıs i<'m,il (yulına) siy;ı-;<'liıw k;ır�ı <ı'l.lın bir ınan<�vi ınukavc nlı'i ;il;' ılıı ,.<'rmişl<'rdir. :'-lalitınılur ki. Rtıs istiliı�ına dfı('ar olınıı� Türklerin siynsl
ve
ildisnclı
ı ilıı·tlı·rdı·ıı
l�ıı<lnr ili' Mlo ll'm;ıstn lıulıııırıınya ıni'dıtır olııp - l{usfnr vıısıta ,-i, lı· okı ıLı - AHıqıa',Ja]d fikir n'rl'yaııl;ıridı· lanı�ıııılnrı nra�ıııdn milliyı:t fikıi ,.,. ;ı,,.; t'ı•n·,·anlnr \1\. n:;rın yarısından $Onra lın�laıııı�lı. Kazarı Tiirk
bıı
l('ı;
sıılıaıla da bu kahil IJHşJ,;a Tiirld('J'd('n ı:ttri knlınnmr�lnrılır. Bu iddin
ıııwn dııi:!rulıı�lf nşıığıdaki l<iiçiik ıııııb�·<'s<'ıl<'n
de
iyi nnlaşılacnktır:
1\nfb�, nlı 1 Tıısıııı fll'y Z('rılalıı'nin "fliııd' �nzd<'si 1875 scrıı'Si çıl< •1
'"'�·
1\ırıııılı "Tı·r�·l'ıınnn" !!nzd!'si clı· 18H1tl' inli�ıırıı ha�lıımış ik<'n, Kıı.7.nıılı ' 1\ıwyuın i'\a�iı·i ııin lıir n<'vi ı.ıazı·lı: \'Wt.il'c�ini ı.ıörmi'ı� Snlııunwlı:ri 1871 de
nıvnlıınııııl\·n lıa�laını*lır
(2).
J\;ıwnlı ŞC'Iınl.('ddin
lı•rcaııl'nin Kıızan ve
Bnll!M tarihine ait "C;ılfılC'Ii'ır.-Z<'nınn" nnnı eseri 1877 �cıwsiııdc basılmış ,.,. .ı"''' <ı•ııl'tlı• iniknd ı·d<'n f)ijrdiiııcii A<nrr-ı i\tikn Kon�r<'sinılı• olmnmuş l ıır·.
1880 ,j,. Knyyum i':a�irl. Kıız.ııı llnlJ,; Ed<'lıiyalı (Follclor) ni'ırıııın<'l!'rirıi
il ıl;,.,, ı·ılnı "Kırk Balı� ı·" sini lıa�lırını-; "'' "T!'rciiııınrı" çıkınaya lınşlndık
ı.ııı soııra. ,·aıci l&'ll �ı·nı·<inılı· 91:3 �alıifı·lil, "[:<'\'<ıkilıiil ('iil•·sa" namında (l(r r..c, (' l,oç;,
h ir
('dt"lli
C'Ş0f
llf'Şn•lJnişl ir.
��� ''"''i �·.ıt.ıııal.ıal<i ıııal.�al l.ırııııııı lı iri dı·. Kawıı Tln ' Id iiiliiııli. hillıııs
,;a
1\ ;ız.ınlı ı:t•'n(lere tııııılınak.
nı illi
- ıııı:d<'ni kuvv<'tlcriınizi yoklaınnk
ve
lı;, dı· ;,ı ;[;1,.,( proıımnınım.ııı ann lııılhırııll ı;i'l.t'cı·l; olaıılnrın ıınz.an dild,a ' ı•;;;ı<.i bazı nıarltldı·r ıırzl'lııH•l;t ir. 1�1<'. Inı snyılı!1ım nıabrıtlıırn laı ı•sC'fiın ı'z �-ok lıiznwl edchilirsc kcn
tiııl
ıliıııi ın('<ırı ndrl('d<'l·ı·i!im.
fst"'ılııı/.
ılir.
n)
J3iıincisi lslnııbul'ıın Felhi ,
ikincisi
1'2
"1\•şrirıiwni,
1925
I<ozım şehrinin sukutu tarihleri·
(2) K;ıyyuın Nnsiri'nin daha birincı seni' l'alnıııntı'sin<lc gazete çıkarma!< fllnin<lı' olduğıınu .iHin ('tnwııiııi rl<' unutınıyahm. liNide Kayyum Naslı1 hnkkın <lal<i yazılannııza bakınız!
ı�
IKlNCl BASl�llN ÖNSOZü Bu eser.
1922
-
1923 yıllarııırla Firıll\ndiya li:ıaşl<enli Helsinl<i'de yaşadı Uniwrsilc kitaplıj1ında bulunan csrrlercl<'n de fa ydn{
ğım ı:tünlerde oradaki
laıulnrnk kılenw alınmışt ı.
Türk tarihinin bıı lıı11.in ynprnklariyl<' Kırt.nn'dn il<cn dahi ıncşııul ol ve btı konu li7e . rindc ufak hir drrs kitabı dnlıi yayımlamış idiyscm de. 1913 yılından haşloyıp ke-ndimi ııa7.clrcili�e vcrdij1imdcn. bu alandaki u� rıışm aları mı pek il<'ri I!Öiiirc·m<'miştiın. Fiıılfmdiya'da mulnıcerel hayalı l!<'c;i rirl<en hn işe yenielen başlamak i mkiın vr fı rs atı m buldum da. orcıda hulıııııın ve bana ı:ıcrekli bynakları (kitapları vt• ta ri hi hclgelcri) içine alan kil ap muş
lıklarda çalışmaya dnlılımclı. { 17.unnı hir <.nınnn sür<'n hu çalışınanın iirünü
192S yılı sonlnr ını:ı doğru onu lııı:ı.r ;ldı;ş iş adamı dostlarıınm
olan notlarıından bir eser ortaya çıkınışl'ı da. İslanbula getirmiş; Finlfındiya'da yaşayıın
yardımiylc. o zaman dıılın kullnnmakta oldugumuz Arap lıarflcriyle KA ZAN TÜRKLERI adiyle ynyJJnlaınıştını. K it nh ı n yıl
bu lıirinci basıınındnn üç
ı:ıeçti- geçmedi meml<'kctimizde Arap harfleri hldınldı. Latin alfabesi
temeline kurulan yeni Tiirk lı nrfl<'r i
ı;isll'mi dii:ı:enlrııdi:
lınrflcrle basılan kitaplar kullanılınaya
okullarda bu yeni
başladı : mathaalnr bu harrlerle ya
zılan kitapları hnsıyorlıırdı. O ııliııdcnlwri lam 40 yıl IJ�'Çmiş bulunuyor; de mek lmdi
eserleri okuy anını oldulor.
buı:ıiin 40 yuşmdn olanlnr hile Amp hnrfli
Tiirklnk dfıvn�iylr. Trırl< clruıy;ı�ının lıırilıl y;ı<.ıtısiylc: Tiirk ülke sindeki
siyasi. kültürel dananışlı:ırla ilgil<'ncn kimi ortaynşlı nydınlar ve birtakım ııeııçler
öteelenber i hnni1 sözle
\'C
mektupla haşvump hu <:serin Tiirk harfle
riyle yayımianınasını iste-yip dunıyorlardı (3). JSu is tekler benim kendi ar7.U· (3)
Bu istek mektuplanndan bi r ini
örnek ol arak aşağ'ıya alıyorum:
"Sizin Ka�.an Türkleri adlı ve eski harflerle hasılı mUhim eserlerinizi bi!'
daha yeni harflerl e bastırırsanız <;ok bliyiik hizmet etmiş ohırdunuz. Yeni
ye
tlşmekte ol an Türk Gençilg-I es\<! lıarflcr i olnıyıı.mıyor. Halbuki böyle mühiın ve
Türkiye haricindeki 'l'ürklcnlcn
c
lı!Uıls hit·
eserin
blllnm sl çok önemlidir. Acaba çok büyük kiilfel
olnınnınsı ve muhteviyatının
mi
olur? Türkiye Türklerı
Için
ve bütün 'l'ürk dünyası için Kazan Türkleri kitabının yeni harflerle basılıp ınat
buat ttıemine çıkmasının TUrider için baha biçilmez bir hizmet ve fayda sajtl ıyıı cagını tahmin
Ankara.).
ediyorum... (Yazan: Y.
Milhcodis
Kemal Lokman; Tarih -1959,
13
ıııa d.ı
U) dıığuııd.�ıı.
:ıcni�lctıue�·c
''<'
kilalıı � ı•nidl'n i�leıncrc. cli'ızcnlı:mı>yc. hii ti'ınlcmc ye.
Tii r k lınrflcrine çe,·irmcyc girişlim .
Bu
ıtiri*menin tarihi
qıı·y eskidir, yani 19,16 clır. Bıı çal ı� mal ar ını sona erince rsı>ri yeni haliyle y<ıyınılamaııın çnrel<•ri ni arnnıl\yn lnışludım da. arada lıu işle hana yardım
..ıındı•rini dilcyip bir
ilmi. kunınıil
dnm�n da ıııii�Jl"l ('('\'111' alııınndnn. c
ve
aydın iş
<:1d anıı
hir i ldcşinı <' lıaşvnr
Ozı·llı•: F<ı·ıiıı Tiı' rl; lıarl'lı·riyle hnsılnııımıııı JlC'k (!< 'rı·l< li
w
fııydnlı ola
;ı!!ıııı ,;;,.j,.,·cn ,.,. hıı y.,lda lı.ınn 11\fla tıwsiyı·lcrdc btıluııaıı \'(' "akıl" öil
rı·tı-n �-oklıı aınıı. hu i� iı;in ınnddi y;ırdımda hulunnınk arzusunu belirten
ıı•·l, , ,,kın. 1\ıı .ıracla j,..,. "()k,;;,,. iiiliil \'crr•n �-ol<. ı·kınck vcrı•n yok" atalar · _,;,;,,.;,
loıı toıl.o yı p roıı·liol
ıııc·liıl rlii�i'ıroiiyor vı• IH'kliyorclunı. Artık Eyyiip
J)('kl.-nwniıı �onu arici;. Ynrdıınnlar hulundu. Şimdi c�erin ycni i Ti·ııl loıvfl,..;� lı· cliizt"nl.-ıH'Il lıiı;inıiylo•. ıliizı·ltilı·n. f.!t•nişiC'til<'ıı ikinci lınsınıı ,,, hr ' lı·
rıa ttirh:nıi� llldun�tyoruz.
, \rnd<ııı tam kırk yıllık zııınıın ııo·ı:liğindı·n. <·�rri ıw·k hir znrur<'lli.
yı-ni d<'n
gözden gcçir
1\wlıkiiy
• fstorı1){(l 1.':\.fQ(ı,f
14
t\lıdııllalı
Hnltn/
•
To)•nıw:
15
GlRlŞ
1\.i,\Jf.I:Jv.:; KAZAN TORKLERi DIYOIWZ?-
doi!nı ( 12l(ı - 121!)) Ortıı Idi! (Volı.ı;ı)
,.e
XIII. yy.ın ortolarınn
A�ni:!ı ('olman (Kaınıı) dolayia rına
·'"ldırıııı 1\;ılıı - llıırı nrdırl.ırı •>rııl.. ..ılrı llııl�ııo· adını l aş ıynn Tiirk lcnvıniııi lııolnıu�lar vr o topraldar iizı·riıulı·ıı v,ıfua'nın sn/:'! yanına geçere k Snrk ls i 'ı7.rriııe yiiri'ınıüşlcrcli. Şimdi nnrfon yerlerde n·.d rınlıt:ri y.ı�ııclrldarr lıilinı·ıı flııluar 'fi'rrkleriıııl<'n il<'l'idc nrrıca
h"ıvlıırı (Rıo�l:ır) dı·r<'lıı·ylild(•ti
ıhılra V.
�(lz a\·;lrn;!ı7.
:\1\'. :'- l; f;ıdi yy.ırı �cııılnrrıı;ı doi:!nı Bıılrırır adı yalnı:r. lııı7.• kitnp şnyfn
hrınıb blrııı�
\'('
lınlkça uııuıulınuştur. Bir de bu ülkede cslıi uru�. boy
adlnn da �·.ı,·ıış yavn� orlndnn ktflonışlır. ıVIcmTekı�t ı11lı olı-mık da kullanı l
nır� olıııı llırlprır'ın yrrinc de· :XIV. yy.dan b aşl ayı p Kazan adı verilmişlir. X\'1. y�·.ııı o rt .ı lnrı rıı b Rus i>lili'"" !!ü ııl ni ndc <ırlrl< bu iilkcnin ndı Kauııı ..
unnlnlrııaz tarilı i aııılanıııı7. K(l':.mı adına bai)lıdır. Dı· Ccrçı·ktc Kn:-an lc·k bir ufol; laril ıi lıir lıa�kr·ııliıı nciı olmayıp. f.!<'niş hir l'ıll<<'niıı rlC' ndı idi.
idi. ��� lınlclı· lıi;r.inı
ıııı·k. /\cı:wı'ın tnı ilı i rııilli i.in<'ıni hüyiil<ll'tr. ·
'·'"lfl \'('
1\n:.nıı nclıııııı btıncn tarihi iiıı<'mi orlatlaykcıı, ülhnin ismi de Kauırı Ka-:nıı Tiiı·klt>ri olmayıp ıla
;k, 11 lııı iilkc•ılc· y;ı�;wnn hillkın (TiirklNiH) adı ı u• olanıktı?
SOı\!1 '(' :
Tarilıi Kilznn lopraldarıııda yaşayan w nerede ynşnsnlnr
Y"�a�ınlnr. 1\.nznn iilkesiııdc·n giiçmiiş olnıı Iii ı k.;c<iyl<')
blllrışan bütün Tiirl<ll'r
,.e
Orta Idi! diyc leğiy lc (Ka�.nn
Kozun Türkleri'dirlcr.
(\.rrl'k lııı Ti'ıtkiC'Iin clnr sınırl ı ı:ıdı meselesi. gerek ctnoı:ırnfik �"''\\'l�lnıı. talriıü- nlılükları. iş- ı.ıi'u;l!'ri. l"lık- liplı·ri l.iı.1lıııı >orııırıa ı·ldı·ıını i�l i r.)
lınlleri,
i'ı7.niııe lo�acn hilailrr
1\.""" Tiirldı•riııirı hir lı cıyn olaıı Bn�h..·ı ları ı ıı.. lirıcc. lm Ti'ıı·l,
bvrni
;·,�r·ıirw il•·ıiılı· ilk Bıt�l,ııılltık i<y;ını dolııyısiYTc: lıir l oplıı lıaloş vardır.
Hi
l�İRİNCİ KISI�I RUS İSTlLASINDAN ÖNCE I
AVRUPA'NIN GÜNEY-DOOUSU ESK! TüRK YURDUDUR İdil (Volga) ırmağının orta ve aşağı mecralanrun geçtiği yer ler ve !dil ilc Kama ırmağı arasına düşen geniş bölgeler ta eski za manlardan beri Türk kavimlerinin yurdu idi.
Türkler
devletler kurmuşlar, kentler (şehirler) dikmişler,
buralarda
yakın
ve
uzak
kavimler ile hem barışlık, hem savaşlık münasebetlerde bulunmuş lardır. Aşağıda kendilerine dair mufassalca bilgiler vereceğimiz Bul gar Türkleri lardı (1). başlayıp
Orta
ldU'deki
devJetlerini
Klıazar
Türkleri
ise, !dil
medeni hayat yaşıyorlardı.
m.s. 5. asırda
kıyılannda
kurmuş
m.s. 8. asırdan
m.s. ll. asırda
Khazar
ül
kesine I{ıpçak-Koman Türkleri gelmişlerdi. Bunlar Klıazarlarla ka rıştıktan sonra yavaş-yavaş !dil-Kama Bulgarları araSına da sokul muşlar ve onların büyük bir kısmını yutmuşlardı (2). O zamanlar da devlet sınırlarının belirli olmaması, ahlak ve adetterin müşterek liği, dillerin, hayat tarzlarının benzerliği, tabiatiyle, bu Türk züm relerinin birbirile kolayca karışıp-kaynaşmaianna
biiyük
yardım
etmiştir. Son zamanlarda Koman dili üzerine yapılan
araştırmalar, bu
dilin şimdiki !dil Boyu (Kazan) Türkleri diline (diyeleğine) büyük benzediğini meydana çıkarnlıştır. Eski Rusya Ulfım Akademisi üye lerinden meşhur türkolog Wilhelm Radloff, Koman dilinin eski bir ( 1)
V. Grigor'yev : "İdil Bulgarlım" makulesi (Bibliotekn dlia çtenia) dergi
sinde (Cilt 19). (2)
Temsil. ed.ilmi�lerdi.
17
belgesi oldn CODEX COMAN!CUS'taki (Koman Düsturu'ndaki) (3) koroanca kelimeleri fonetik (savtiyat)
bakımdan inceledikten son
ra: "Koman dilinin en fazla benzediği Türk diyelekleri İdil diyelek Jeridir... Kodeks gereçleri açıkça gösteriyor ki, İdil Boyu Türkleri nin diyeleği
500 yıldan beri fQnetik bakımdan pek az değişikliğe uğ
raınıştır" demektedir (4).
öte
yandan,
asırda
13. miladi
kuzey-batıya.
(1236-1240)
doğru yiil'üyen, Cengiz'in torunu Batu-han ordularının içinde de bu memleket!ere pek çok 'l"i.irk gelmiştir. Ancak bunların, hiç olmazsa, bjr kısmının Bulgar yol< lur.
f>.)ğıı
memleketinde
Avrupn'ya
1 :{.
kaldığına dair bir tarihi
asırd:ı.
gelC'n
'Tiirklnrin
bilgi "AJtın
Ordu" devrinde yerli Türklerle karışıp-kaynaşmaları tedr-icen ve ba rışlık yollarla husule gelmiş olacaktır.
n BU
TÜRI�LER ESK1I)EN DE
MEDENi
BİR I<AVlMDl
İDİL BUI_AiARLARl : Yukarıda, Orta İdil'de Bulgar Türkleri nin
yaşadıklarını
yazmıştık.
Bunlar
m.s. 5. asırda
bir
devlet
kurmuşlardı. Tarihçilerin anlattıklarına göre, Kama ırmağının İdil nehrine döküldüğü noktayı çevreleyen yerler Bulgar ülkesinin mer kezi olmuş, ve Bulgar devleti ilkin orada kurulmuş, ve muhtelif de virlerde memleketin sınırları epey genişlemiştir. Ancak bugün bu sınırları kat'i olarak tesbit etmek çok zordur. Yabancı tarihçiterin biie anlattıkla.rına göre, İdil Bulgarları ol dukça medeni ve Grigoryev diyor
tüccar bir kavim
olmuştur.
ki : "!dil Bulgarları doğu
Rus
müsteşriki
Avrupa
V.
kavimlerinin
hepsinden önce (Gene bir Türk kavmi olan Khazarlar mi.istesna) me deniyete ermiş bir kavimdir''
(5). Bulgar Türklerinin
medeniliğini
gösteren bir delil olarak, tarihçiler .şunu da yazıyorlar ki, Rus "Le topis" (Annales) lerinin kaydcttiklerine bakılırsa, onl2r çizme giyi yorlarmış. Aynı Rus Vekayinamelerinin rivayetine göre, m.s. yılında bu h&.l Rusları pek yıldırmış ve onlar: "bunlar
bize
985
vergi
(3)
Codex Comaı\icus 1880 yılında kont G&za Kuhn tarafından m�ı·olunmuş·
(4)
W. Radloff: "Koman dili hakkında" s. 53. (Ru�ya Ulfıın Al<:ıdcmisi der
(5)
V. Grigorycv: "İdll Bulı:arları" makalesi (Bihlioteka dlia çtenia) dP.rgi
tur. eisinin 48. cildinc ilnvc) o si, cilt 19.
18
ödemezler, biz ı:arıklıları arayalım!" diyerek, Bulgarlara karşı sa vaş açmaktan vazgeçerek, çekilip gitmişler (6). m.s. 10. asırda Bulgar köylerinde ilk mektepler vardı (7); Bulgar ülkesinde birçok şehirlerin de bulunduğu malumdur {8). Bulgarlarda ticaret işlerinin de pek gelişmiş
olduğunu
Arap
mücllifleri yazmaktadırlar. Onlara göre, Bulgarlar uzak ve yakın komşu kavimlerle alış-veriş yapıyorlardı. Arap gezmenlerinin anlat tıklarına bakılırsa, yabancı memleketlerin tacirleri yalnız "Bulgar" şehrine kadar gidebildikleri halde, Bulgarlar kendileri ta uzak şima ledeğin giderek Yugra halkı (9) ilc de alış-veriş yaparlarmış. Bulgarlarda çiftçilik de yeter derecede ilerlemişti. m.s. 10. asır gezgincisi Arap İbnü Rüste diyor, ki: "Bulgarlar çiftçi bir ka vimdir. Buğday, arpa, dan gibi çeşitli şeyler ekerler" (10). Bulgar
ülkesini m.s. 922 senesinde ziyaret eden Arap ulemasından lbn Fadlan da Bulgar tarlalarından bol mahsul alındığını yazmakta ·dır (ll). Bulgarlar tarlalarından aldıkları h ububatı, komşu kavim lere, diyelim, Ruslara, da satıyorlardı (12). rivayetine göre, lbnü Fadlanın ve başka Arap müelliflerinin Bulgarlarda, çiftçilikle beraber, hayvan besleme ve yetiştirme işi de gelişmişti. Hükümdarlarına ödedikleri vergi maddeleri arasında öküz derisi de bulunuyordu; gerek bu deri, gerekse, koyun ve keçi derileri Şark taeirierine de satılıyordu. Bulgar halkından vergi ola rak at da alınıyormuş (bunu mczkfır Arap müellifi İbn Rusta yaz(6) 17)
Rus Lctopisleri (Vekayinamelerl tam mecmuası,
c.
ı, s. 36.
"İbnü-Dastenin Khazarlar, Burtaslar, Bulgarlar, Macarlar, İsliıvlar ve Rus
lar hakkındaki h.ab�rlcr", Prof. Khvalson'un şerh vo iıahları ile, Petersburg 1869. s. 23. Sunu da kaydetmek gerekmektedir ki, burada Arap müellifınin adı, lbn Daste
diye yanlış okunmuştur. Son incelemeler sonucunda bu adın doğrusunun lbn Rusla olduğu anlaşıldı. Biz de ileride bu şekle bağlı kalacağız CMüellif)_ (8)
lan",
Bk. D. Spilevskiy: "Kazan ilinde eski şehirler ve başka Bulgar-Tatar anıt
Kazan ı877.
(9)
"Yugra" veya "Ugra" Rusyıı Avrupasının kuzcyini, Batı Sibiryayı içine
almış ve tii Kuzey Buzdenizine kadar uzanmış olan bir ülkenin ve orada yaşayan bir Fin kavminin adıdır.
(ıO)
lbnü-Dnstc Haberleri, s. 23.
{ll)
Ch. Fraehn: "Die llltesten nrııbischen Nachrichten über die Wolga-Bulgn
ren aus İbn-Fıı:ılans Reiseberichtc (Memoires de l'academie imperiale des sciences de Saint Petersbourg", tom ı, sene ıS32. (12) Tatişçev: "Rusyıı tarihi'' c. 3, s. 248; Moskova, ı774.
19
maktadır). Bu malumat, Bulgar ilinde türlü cinsten sığır ve at sü rüleri bulunduğunu göstermektedir. . Bulgarlarda zamanına göre, endüstri de vardı. Kendi ham mad delerini kendileri işlerJerdi. CH. Fraehn'nin tahminine göre, İbnü Facllan'ın "her evden bir öküz derisi vergi olarak alınıyor" sözün deki "deri"den murad işlenmiş (sepilenıniş) deri olacaktır. "Bu fik ri Khvalson da desteklemektedir (13). Kazanlı tarihçi Mercan! de ayı1ı düşünceyi ileri sürmektedir (14). Bulgar işi deri Şark'ta pek nıeşhurdu. Türkistanlılar ve Kazak-Kırgızlar işlenmiş öküz derisine ( vidala) bugün de "bulgari" derler. Bulgarlarm maden kazmak ve işlernek ( ınctalorji) ile de uğraştıkla.mıı H.us tarihçisi G. Likha çev iddia etmektedir (15). Enki Rusya Ulum Akademisi üyelerinden P. Keppen Bulgar Türkleri arasına islam dininin m.s. 8. veya 9. asırlarda girmeye baştaelığını tahmin etmektedir (öJ.6). hHim fatihlerinin ora lara kadar gelmesi tarihen malum olmadığından, bu Türk kavmi arasına. islam dininin girmesi müslümantarla olan ticari münasebet lcrin bir neticesi olsa gerektir. m.s. 10. asırda "Bulgar"a gitmiş olan İbnü Rusta o zaman Bulgarların çokluğunun islam di ninde olduğunu ve köylerinde camiierin ve ilk mekteplerin bulun duğunu yazmaktadır (17). Biz. tarihten şu hadiseyi de öğreniyoruz: .Bulgar hükiimdarı Alınas Silgi oğ.lu m.s. 921 senesinde Abbast halifelerinden Mukte dir Billah'a başvurarak, Bulgar memleketine islam dininin esasları nı ve ayiıılerini öğretmek, camiler tesis eylemek için uzmanlar; ka le ve istihkamlar kurmak için mühendis ve mimarlar göndermesini rica etmişti. Halife . bu şiınal Tiirk hükümdarının ricasını iyi kabul ederek, Bulgar iline bir heyet göndermişti ki, heyetin başyazmanı Ahmed İbn-Fadlan adlı bir zat idi. İşte bu başyazman Bağdad'a dönünce bu yolculuk hakkında bir . "Rihle" yazmıştır. Bu, Bağdad heyetinin yolculuğu iizerine bir rapor mahiyetinde olan "Rihle"nin içine aWığı bazı bilgileri 7. hicri yy. bilgin Arap mü.elliflerinden ün(1.3)
(14)
"İbnü-Daste Haberleri", s. 185. Bu müverrih aynen şöyle demektedir: "Bu öküı: derisi dediği
\'() lisanınıızca bulpn labir edilen kalın, kaba deri olsa
işlenmiş,
gerektir. (Müstefad-al-ah
lınr, (i nhval-i Kazan ve Bulgar", kısım 1, s. 62). (15) "İkinci arkeo loji kongresi mesııisi", Petersburg, 1876, s. 4. <lGJ P. Keppcn: "İdil Bulgarları hakkında·• (Rusya Maarif Nezarcti dergisi, dld 1, YLI J83G). (17)
20
"İbnü-Daste Haberleri'!, s. 23.
lü Yakut Hamewi'nin bir ansiklopedi niteliğindeki Mucemül-Buldan
adlı eserinden ancak öğrenebiliyorduk (18). Bu heyet Bulgar'a 922 yılının mayısında varmış, Bulgar
hü
kümdarı ve ilin uluları tarafından törenle karşılanmıştır. Bulgar hü kümdarı Arap elçilerinin tavsiyesi üzerine kendi adını Cafer'e, öl müş babasının ismini de Abdullah'a çevirmiş, yani "Cafer bin Ab· dullah" ohıvermiştir. m.s. 14. asır miielliflerinden Şemseddin Al-Dimeşki, birçok Bulgarların hac maksadiyle Bağdad yoliyle Mekkeye gittiklerini de hikaye etmektedir (19). Bugün Ukrayna'nın merkezi olan Kiyef şehrindeki Rus kniazı (beği) Vladimir Sviatoslav oğlunun yeni din araştırdığı haberi yayılınca, İdil Bulgarlarının bu kniazı islam dinine döndürmek amaciyle Kiyef'e bir dini heyet gön dermiş olduk.larını Rus Vekayinameleri rivayet etmektedir (20). Bulgarlar antsında islam diniyle birlikte Arap yazısı, is1a.m me deniyeti serpintileri ve o günlerde müslümanlara mallım ilimierin yankıları da gelmiştir. Meşhur Türk bilgini Katip-Çelebi'nin anlat tığına göre, bu ülkenin Burhanedclin İbrahim bin Yusuf isimli bir alimi, Semerkandi'nin müslümanlar arasında pek maruf olan "Al Adab" adlı kitabiyle, cedel. ilmine dair "Fusul-Annesefi" adlı esere şerhler yazınıştır (21). M.s. 1136 yılında Bulgar'ı ziyaret etmiş olan !spanyalı Arap alimi Abu-Hamid-Al-Endalusi Bulgar kadısı Yakup Nurnan oğlu nu defalarca gördüğüni.i ve bu kadının "Bulgar tarihi" isimli bir eserinin de bulunduğunu yazmaktadır. Bir Bulgar aliminin Bulgar şehrinden 700 km. şimal cihetine giderek, astronomiye ait terassud larda bulunduğu hakkında da bilgiler vardır (22). RUSLAR ve BULGARLAR : Rus kniazı (beği) lgor Rürik oğ lunun Bulgar ülkesine yaptığl korkunç hücumunun Almas Silgi oğlu zamanında vukua geldiğini hatırlarsak, bu hükümdarın Bağdad ha lifesinden kaleler-istihkamlar kurmak için mühendis ve mimarlar istemesinin manası iyi anlaşılmış 'Olur. Almas (18)
öldükten
sonra da
Tanınmış tılrihçi Ahmed Zeki Velieli İran'da Mcşhed şehri kütüphanesin
de İbn Fadlan'ın bu Rihle'sinin tam niishıısını bulmuş ve
yayımlamış da,
bilim
dünyasına ınal etmiştir. Bir de bu tam nüshayı açıklayıp İbn Fadlans Reisebrichten adlı almanca bir eser ncş.retmiştir: Leipzig 1939. (19)
"Nukhbet-Al-Dehr fi acayib-al-beni we-al-bııhr", Mehren neşri, Pcters-
burg 1866, s. 261. (20)
Rus Vekayinameleri, Tam mecmuası, cilt 1, s. 36.
(21)
Keşf-Al-Zunfuı; Flugel neşri c. 1, s. 442-443.
(22)
Likhaçov' vasıtasiyle: 277 ve ilerisi.
Notices et extraits des
manuscrits,
cild 13, s.
21
Rusların Bulgara akın etmeleri birka.ç defa
tekrarlanmıştır.
Vekayina.melerinin anlatlığına göre, Tatar-Moğol
Rus
istilasından önce
Bulgarlar m.s. 912 senesinden itibaren ondört defa Rus baskınına uğ ramışlardır. Bulgar başkendi de Ruslar tarafından birkaç defa yağ ma edilmiştir. Rus tarihçisi Ta.tişçev
Rus-Bulgar
münasebetlerine
dair şu sözleri ya?.:ınaktadır: "İdil Bulgarlan Rus meınleketi ile dai ma alış-veriş ederlerdi. Gerek ekin ürünleri, gerek başka ınallar ge tirerek, İctil ve Oka nehirleri kıyılarındaki Rus şehirlerinde satar lardı. Ruslar ise, gizlice toplanıp, İdil üzerindeki Bulgar taeirierini soyarlar, sonra onların köylerini ve kentlerini yağma ederlerdi" (23). Hııs Vekayinamcleri, 1021 olaylarını sayarken, Rus ülkesi Suzdal'de !iiddetli açlık hüküm sürdüğüni.i, Bulgarların aç Ruslara çok mik darda hububat getirdiklerini kaydetmiştir. Ancak Ruslar Bulgarlar
için çok kötü komşu olmuşlarclır ki, Batu-Han'ın baskınına. kadar art sız-arası;r, hiicumlan ve çapulları ile bu barışsever halkı
bizar et
mişlerdir. Rusların bu hücumlarındaıı gözledikleri asıl amaç, zengin Bulgar ülkesini taınamiyle ele geçirmek
olmuştur.
Rus profesörü
Pcrctetkoviç Rusların şarka doğru sistemli bir şekilde yürüyüşle rinden bahsederken, arada şu sözleri de yazmaktadır : "Kuzey-doğu Ruslarının ırınaklar boyunca şarka doğru yürüyüşleri bir hakikat yürüyüşü
tır. Bana öyle geliyor ki, Fin kabileleriyle Bulgarlar bu durduramazlardı. Ancak onu başka bir olay
durdurdu" (24).
Bu
Rus miicllifinin ''başka bir olay" dediği yukarıda d a anılan Batu-Han ordularının Doğu Avrupa'yı istila ederek, hem Bulgarları, hem Rus ları kendi
hakimiyetlerine boyun eğdirmeleri
olayıdır. Bu suretle
Orta Asyadan gelen Moğol-Türk kuvveti "Rusların şarka doğru yü rüyüşiiııü" durdurdu ise de, bu durdurma muvakkat olmuştur. Çün
ki.i Ruslar bu kuvvetin güney steplerine çekiJ ip gitmesinden sonra kendilerini bir parça topadayınca Bulgar iline saldırışiarını yenile diler. Altın Ordu'nun en kudretli günlerinde 1296 ve 1320 senelerin de Rusların Bulgar üzerine baskın yaptıkları
tarihten
malfımdur.
1359 yılından itibaren, yani Altın Orda'da taht kavgaları başladık
tan sonra ise, Rusların Bulgar ·uz.erine salclırışları, çapul ve yağma ları pek sıklaşıyor. "Orda"daki kargaşalık günlerinde 1359 ve 1398 seneleri arasındaki devrede Ruslar Bulgar üzerine on kere akın et mişlerdir. Bulgarla.rın b u devredeki başlıca düşmanları "Uşkuyniki" denilen Novgorod eşinyası ve Moskova kniazları olmuştur.
(23) (24)
22
"Rusya tarihi", III. kitap, s. 248 (Moskova 1774 ) .
XV. ve XVI. ıısırlarda İdilboyu" adlı
eseri .
s. 84.
BULGARLARIN SONU : Altın Orda
egemenliği
zamanında
Bulgar ili kuzey ile güney arasında ticaret aracılığı rolünü kaybedi yor, fakir düşüyor;
"Orda"daki kargaşalık günlerinde ise, iktidar didişme ve çarpışma
ve taht arayan birtakını maceracı mirzaların
bölgesine dönüyor. Ancak o günlerde Bulgarların öteki Türk züm releri ile karışıp-kaynaşması da devam edip duruyor.
15. asrın
başlarına doğru "Bulgar"
adını taşıyan
Akıbet, m.s.
bir kavim
boyu sahnesinden çekiliyor : buralarda "Bulgar" adı bile
ldil
ortadan
kalkıyor ve onun yerini "Kazanlı", "Tatar" ve "Çuvaş" gibi isimler t alıyor.
m
KAZAN ORDASI (DEVLET!) BULGAR İLİ ALTIN ORDA DEVRİNDE : Orta Asya'dan ge· len Türk-Moğollar Bulgar ilini hakimiyetleri altına aldılarsa da, ora daki içtimai kuruluşlara ilişme.diler:
şehirler ve şehir hayatı
es
kisi gibi devam ediyordu. Memlekette kök salmış islamiyet, uzak illerden gelen müstevlileri de az bir zaman içinde kendi çekmişti. Köyli.i Ti.irk ve Fin halkı da yerlerinde
14. asrın ortalarına doğru
Altın
Orda'nın bu
dairesine
kalmışlardı. m.s. ülkedeki
hakimi
yeti ya:lnız sözde kalmıştı. Altın Orda zayıf düştükçe Rusların Bul gar ülkesine karşı baskıları da artmakta idi. O devirele Bulgar içt i mai kuruluşu çığırından çıkmış ve pek gevşernişti. Memleket kuv vetli bir teı5kilatçıya ve başa muhtaç bir durumda idi. KAZAN
DEVLETİNİN
KUROLMASI
:
Memleketin şu ağır
gLinlerinde Uluğ Mehmet adlı bir prens Altın Orda'dan
ayrılarak,
küçük bir askeri müfreze ile Bulgar ülkesine geldi ve m.s. 1439 da kendisini bağımsız Kazan hanlığının hükümdan ilan etti. O tarihten
7 yıl önce Kazan iline hücum ederek, büyük tahribat yapan Mosko va koiazı Vasiliy Tiomnıy (Kör Vasiliy) ya karşı bir kuvvet göste risi yapmak üzere, Kazan'a gelir-gelmez savaşçılar toplayıp, Mosko va üzerine yürüdü... O sıralarda Altın Orda'nın
kendisinde
kargaşalık,
hanlar ve
prensler arasında kavg&lar sürüp gittiğinden, Orda, uzak Bulgar Kazan işleriyle meşgul olamıyordu. Memleket başsız kalmış ve peri şan bir hale gelmişti; onun için Kazanlılar Uluğ Mehmet-Ham büyük bir sevinçle karşıladılar ve ona Ruslara karşı savaşlarında yardım
23
etmeyi üstlerine aldılar. Yeni harun memlekette çığırından
çıkmış
olan i�leri tanzim etmesi ve ahatiyi tc�kilatlandırması sayesindedir ki Rusların bu yöndeki ta.zyi.klerine karşı bir !\arşı koyma barajı ya ratılmış, ve ahali bir müddet rahat etmiştir. Kazan hanlığının sınırları pek belli olmamalda beraber, Prof.
Firsov'un Kazan Devletinin
V.. Grigor
sınırlarımı dair düşüncesi,
yev'iıı Bulgar Devleti hududlarına dair tahminlerine
uymaktadır.
Bu konu üzerine Firs'Ov diyor ki: "Kazım devletinin sırurlarını kesin olarak tayin etmek kabil değilse de, şurası bellidir ki, bu devlet top rakları Nijninovgorod ülkesinden başlayıp, İdil (Volga) nehrinin iki.
kıyı sı. boyunca şarka doğru uzanır ; grınnyde ve doğuda ıssız bozkır
la m. Şiban (Sibirya) ordası sınırlarıııa dayanır; kuzeyde ise, Viatka ve Perm ülkeleriyJe bitişirdi'' (2!5). Pek
tabiidir ki, o zamanlarda
bunlar sabit ve devamlı sınırlar sayılama?.dı. Takrib1 olarak sınırları çizilen bu saha, ahalisi ve idare şekli bakımından ikiye ayrılıyordu
l)
Devielin asıl Türklerle meskfın olan merkez 'kısmı ve 2)
zan biikumetine vergi ödeyip, iç i�ılerinde muhtariyetli, başka
:
Ka ka
>imlerla ıııeskfın olan kısmı. Memleketin Türklerle meskun olan or ta kısmı onun yalnız beşte birini teşkil ediyordu. Memlekette müslü man Türklerden başka Çuvaş Türkleri, Fin ırkına mensup lerden Mordıvalar, Çirmişler (Mariler) Artar (Votiaklar)
kavim yaşıyor
l::ırdı. ME!viLE.KETiN İKTiSADI DlffiUMU : Kazan hanhğında h&! kın ya-;amıı. tarzı hemen-hemen Bulgar devrindeki gibi idi. Ahalinin ba�lıca işi çiftçilik olup, bu işle yalruz müslüman Türkler değil, Çu vnşlar ve Fin kavimleri de uğraşırdı. Sonraları Kazan'ı alan Moskof 0ı.·dusunun b:ı.şbuğlarınclan prens A. Kurbskiy Arça eyaletini, yani Kazan ülkesinin kuzey bölgesini, tasvir ederken şu sözleri ynıınak tarlır: "Oralarda larialar pek geniş olduğu gibi, mahsul de pek bol alınır. Mirzaların ve eşrafın malikaneleri şaşılacak derecede güzel dir. Köylere sık-sık rastgelinmektedir. Hayvan sürüleri dır"
hesapsız
(26).
Altın Orda hakimiyeti devrind(· epey sönmüş olan ticaret Ka7..a.n devrinde hayli canlanmıştı. Kaımn ı,ehri Asya ve Avrupa ma.llarının
aktarına ve değiştirme
yeri olup, şehir yakınındaki bir adada (Vol
ga nehrinde olsa gerektir) her yaz büyük bir panayır lmruluyordu.
5·6.
21
(25)
"Kuzey-doğu Rusya gayri Ruslarının Moskova devletindeki dunınıu'' s.
(20)
"Knioz Kurbskiy Skaznniyc''si, 3. basım,
s.
23.
Kazan'a her zaman birçok Rus tüccan da gelir, Avrupa
mamulatı
getirir, Kazan'dan s i e, çeşitli deri ve Tiirkistan dokumaları alıp gö türiirlerdi (27). Rus kniazı 3. Vasiliy
Kazan'a iktisadi
yönden bir
dirmek maksadiyle 1523 yılmda Rus taeirierini Kazan gitmekten
menetmişti.
darbe in panayınna
Kazanın o zamanki bu panayın
Rusya'da
çarlık devrindeki Nijninovgx>rod (Mekercc) panayın yerini tutmak taydı. 1552 senesinde Kazan şehri Ruslar tarafından kuşatıldığı sı rada şehir içinde birçok yabancı taeirierin de bulunduğunu Rus Ve ka.yinameleri (Letopisleri) kaydetmiştir
(28).
Kazan'da
ticaretıc
uğraşan Ermenilerin ayrıcıı bir mıı.hallcsi vardı. zanaattan
Zanaatlara gelince, Kazan Ulkcsinde yapımbk (29)
ziyade üretimlik (30) zanaatlar göze çarpmaktadır. Bu çeşit zana atların en önemlileri avcılık ilc balıkçılık olmuştur. Memleketteki ge niş ormanlarda yabani hayvaniann bolluğu bu ülke için biiyiik bir servet kaynağı olmuş ve dış ticar�tin. gelişmesine de yardım etmiş tir. Kazan şehri yöresinde, İdil'in her iki ·kıyısında kunduzluklar da bulunuyordu. Ormaniann çokluğu arıcılık ve kerestecilik işlerinin gelişmesine de yardım etmiştir. Yapım!ık zanaatlar arasında dericilik
birinci yeri
tutuyordu. Bu
zanaat Kazan'da pek ziyade ilerlemişti ve bunun ufak yapım yerle ri vardı. Ufak zanaatlardan marangozluk,
dülgerlik,
kiremitçilik
çömlekçilik, bakırcılık, demirci.lik, çilingirlik, kuyumculuk, hakkak lik ve hattatlık işleri gelişmişti.
16. asır
ge?.men (31.) lerinden nemse
Herberstein
diyor ki :
"Kazanlılar öteki ırkdaşlarına nisbeten daha mcdenidirler ; onlar topraklarını sürüp, ekiyorlar, evlerde (yani çadırlarda, larda değil : A. T.) lar"
yaşıyorlar ve
çeşitli
alış-verişle
çünkü oha
uğraşıyor
(32). Firsov ise şunları yazıyor: "Kazan, arneli hayata ait her
işte Bulgar'ın liyakatlı varisi olmuştu r ; o, çiftçiliği sever ve zanaa tın kadrini bilirdi. Yabancı gezmenl<>r Kazanlıların tüccarlığını da överek anmaktadırJar" (33). Firsov'un şimdi anılan eseri, s. 5-G.
(27) (28l
Rus Vekayinıımclcri. Tam mecmuası, cild 16, s. 130.
(�9) (30)
"Yapırnlık zanaat."
'=
"Üretimlik zıınııat'
=
imali sana�·i. istihsıı.li sanayi.
(31)
Gezmen = sc�·ynh.
(32)
"Moskoviıı hakkında notlar" (İ. Annniınov tarafından yapılan rusça ter
cünıesinden) , s. 139. (33)
Yukarıda ımılan eseri.
25
t
MEDEi�lYET VE EDEBIYAT : Kazanlılar, ta Bulgar devrin Vakayinameleri Kazan ülkesinden
den beri müslüman idiler. Rus
bahsederken, orada "molna" (molla) la.rın çok bulunduğunu yazar lar (31). Bundan, bu memlekette mabedlerin (cami ve mescidlerin) çok olduğunu da anlamak güç olmamıı,kla beraber, bu Vakayiname lerde camiler de zikredilmemiıı değildir. Mesela, Rus Vakayinamele rinden "Nikonovskaya Letopis" de Dindar hükümdar (35) onların ( kazanlıların) "misgit"
( mescid) lerini yıktı"
denilmektedir (36).
Aynı Letopis'tc "Molla Kulşerif'' meseidi zikred.iliyor ki, Rus muha riplcri Kazan'm iç kalesini zaptederken bu mescidin yanma
kadar
gitmi�lerdi (37). Ka1.an şehri yalunında "Han Çayırı" denilen ma haldeki "Atuç mescidi'' de zikredilmektedir. Her nwscidiıı yanında bir mektep bulunduğunu iddia hiç de hakikata aykırı bir şey söylemiı-ı olınayız. Çünkü Bulgar geleneklerini
devam ettiregelmişler.
edersek, Kazanlılar
Bulgarlarda
ise, her
meseid yanında bir mektep bulunduğunu Arap gezmeni İbnü-Rusta
söylemektedir
(38).
Bütün karineler gösteriyor ki, !dil-Kazan Türk
Ieri "mesci d' ' denilince daima mektebi de
18. asırda Kazan Ti.irk köylerinde
beraber
dolaşmış olan
düşünüyorlardı. Rus
subayı
ve
nıiicllifi Rıçkov herbir Türk köyünde çocuklar için bir mcktcp bu
lunduğunu
yazmalüadır (39).
Bu
gibi ilk
okullann
yalnız
18.
asırdan başlayıp kurulduklarını zannetmek doğru olmayıp, bunun Bulgar devletiyle bağımsız Kazan hanlığı devirlerinden kalma
bir
nıedeni geleneğin devamından ibaret olduğunu kestirrnek daha isa betli olur. Kaban ülkesi, hele onun merkez kısmı, epeyce sıkı ıneskfın idi. Ancak bu marnur ülke Rus istilası günlerinde korlwnç bir surette yakılıp-yıkılmıştır. Yukarıda Prof. Peretetkoviç
diyor ki
sözlerini
:
mükerreren
"16. asrın
nakletti ğimiz
"Pistsovıye
knigalar"
ında ( 40) Kaza n ve Züye ( Sviajsk ) il�clerinde bulunan pek çok boş
Rfi
134) ''<'
"Russkaya
letopis
98.
ı :ıs 1
(3()1
po
Nikonovu spisku··, Petershurg. 17l'Jl, cild 7, s: 81,
MUdhiş h·an. s. 233.
fVekuyinamesi l, cild 7, s. 178. Yul<anda anılan "İbnU-Daste Haberleri'', s. 23. ı39l "Yüzbaşı Rıçlwv seyahatının günlük notları" adlı esel'i, s. 5. r 110 ı "Pistso\'lyc knif!i " : Moslıova devletindeki şehirlerin. ahalisinin, işgücü niin, :nıt?.isinin ve işe yıırayrm loprııklıınntn tesci l ve tııs':i1·ini içine alan ve 16. ve 17. �sıdnrdıın kalan yazılardır ki, eski Moskof devielinin muhtelif dc,·irler deki iç durumunu öğrenmek için en kıymetli kaynaklardır. ( 37 ı
1 ��o
2fı
Nikon Letopisi
arsalar kaydedilmiştir ki, bunlardan, Kazan zaptedilirken ve Mosko va'ya karşı isyanlar sırasındaki muharebelerden önce bu ilçelerin ge reği gibi meskfm olduğu anlaşılmaktadır. Kazan hanlığının özek kıs mı oldukça medeni bir memleket kılığını arzediyordu: şöyle ki ora larda pek geniş tarlalar, sivri minareli dirnileri içine alan büyük-bü yük köyler, kasabalar; yollarda canlı geliş-gidiş ; çarşı ve pazarlar da alış-veriş faaliyeti ; mirza ve beylerin marnur çiftlikleri göze çar. pıyordu. Müstakil Kazan devletinin parlak iktisadi durumunu göz leriyle görmüş olan kniaz Kurbskiy de kaydetmektedir. İdare örgüt leri, hükumet kurumları şebekesi, memurlar kadrosu, muntazam s
b
rette işiiyen mahkemeler, vergi toplayan kurumlar bu memlekette devlet ni:ı:amının Rus i.ilkesindekinden daha fena kurulmuş olmadığı nı gösteriyordu. Kazan şehri büyüklüğü ve nüfus sayısı bakımından Doğu Avrupa şehirlerinden ya.lnız Moskova ile
Novgorod'tan
ve,
muhtemel olarak Vilna'dan aşağı duruyordu. Lakin şunu da unut mamalıyız ki, Kazan Moskova'dan 2 buçuk asır, Novgorod'tan ise 500 yıl daha genq idi ( 41). Kazanlıların ötedenberi çiftçi bir kavim olduğu onların ''Saban toyu" (Saban bayramı) denilen ilkbahar bayramlarından da anlaşılmaktadır. Edebiyata gelince, KazanJılarda, şüphesiz, bir çeşit edebiyat (yazılı şeyler) olmuştur. Tahmin olunduğuna göre, edebiyat eserle ri, Kazan Moskoflar tarafından zaptediJirken ve edildikten sonra, ve aşağıda kısaca anlatacağımız beş sene süren kıyamı bastırırken müstevliler tarafından yakılmış ve yok edilmiş olabilir. Kazanlıların edebiyatı çokluk dini karakterde olduğu anlaşılıyor. Lakin onlar gayri dini edebiyata da büsbütün yabancı olmamışlardır. Bize bunu Kazan ülkesinde muhtelif nüshalarına tesadüf edilen türkçe vaka yiname
ve kıssa
parçaları
göstermektedir.
Mercani'nin 1. kısım
"MUstefadülahbar"ında zikredilen "mecma"lar da, şüphesiz, bu ka bil şeyler olacaktır. Bu gibi vakayiname parçalarından biri Kazan'da basılmıştır bile (42). Bir de "Ahval-i Çıngız-han ve Aksak Timir" adını taşıyan yarı tarihi bir eser vardır ki, bunu 1819 senesinde bas tırmış olan. Kazan üniversitesi Türk hocalarından İbrahim Halfeoğ lu (Halfin) . bu eserin Kazanlılar ile Rusların sürekli savaşlan neti cesinde dağılmış olan başka bir büyük eserin bir parçası olduğu fik(41)
Rus müellif M. Khodiakov : "Kazan h�nlığı tarihin� nit taslnklar" ,
s.
226-227; Kazan 1923.
(42) 1819 senesi lbrahim Hnlfcoğlu (Hıılfinl nun ne�rcttiı·diği "Ahval-i Cın· gız-han ve Aksak Timir" adlı escı·c bir ek olarak Cihanşahoğlu tarafından 1882 yılında yayınlanmıştır.
27
rini ileri sürmektedir. Nihayet, lqızanlılarda ayrıca işlenmiş bir res mı ve kitabi dilin bulunduğu bazı mezar taşlarında rastlanan türkçe ibarelerden ve son zamanlarda · ( J 922 yılında)
S:ı hip Giray-han yarlığından anlnşılmal<tadır
meydana
çıkarılan
( 13).
1�:\ZANLTLAR VE RUSLAR : Rus taTilıçilerini olmyan
kimse
öyle bir fikre gelir ki, I<azan devleti Rus ülkelerine baskınlar ve ça pullar yapmak Rus halkını yağma etmek amaciyle
kurulmuş bir
devlettir. Bu tarihçiler, Kazanlıların Moskoflar ile olan herbir çar pışmasını
birincilcr-in
yağmakerliği
ilc
izah eylemek isterler. Halbu
ki yukanda görelüğümUz üzrc, Ruslar'ın Bulgar-Kazan ülkesine kar şı saldırganlık Mo�ol
hareketleri ta m.s.
istilasıııa
v:ım etmiştir.
kadar
ve ondan
Rusların bu
10.
asırdan
sonra dn.
başlamış ve
a;r,
tecavüzi hareketi i<;in
bir ara Hus
Türk ile, de
tarihçisi
SoloYyov doğnıdan-doğruyıt "napor" (baskı) tabirini kullanmakta clır ve şöyle demektedir: "bu taraftan gelen Rus baskısı karşısında Asyayı ve islamiyeti savunmak Bulgarlar için çok zor olacaktı; an cak Asya Tatadarı gönderdi ve bundan dolayı Rusluğun !dil mecra sı boyunca şarkn. doğru yiirüyiişii
uwn
bir zaman için durmaya mec
bur olmuştu. Ka7.an devleti yaşadığı müddetçe Rus kolonizasyonu mın
doğu yönünde ilerlemesi. yani Avrupa'nın Asya üzerine
mcsi, mümkün değildi"
(H).
yuru
Altın Orda hakimiyeti günlerinde Rus
Iann Kazan ülkesine on defa hücumlarını Rus Velmyinameleri kay <letmi�tir. Son hücum, yukarıda dahi anıldığı üzere, Uluğ Mehmed'in l<ı!zan ülkesine gelmesinden ancak birkaç yıl önce
(1431
de) yapıl
mıştı. Hele Moskof Imiaziarı Dmitriy !van oglu "Donskoy" ile Va siliy İvan oğ-lunun baskınlarından Ka?.an ülkesi çok çekmiştir. Uluğ Mchmed'in biricik suçu Rus saldırganlığına karşı memleketin savun ma kuvYetlerini teşkilatlanclırmaktan ibaretti. Bu bükümdarın ve on
dan
sonra gelen hanların Ruslar ile olan muharebeleri asla tecavüzi
olmayıp, hep tedafui muharebeler olmuştur. Kazan
Devletinin
100
yıllık hayatı aluncı Moskof'a karşı istikliilini korumak uğrunda art S!z-arasız çarpışmalarla geçmiştir. {·13) Bu Yarlığın lfermanın) kısaca muhtevası eksik bir şekilde ilk defa Hadi lltl:ı•i.nin '·Kazan hnıılıj!ı'' isimli çıkmışlı. 1922 yılında ise, Knzaıılı öğret
escrinde Scyid Vahido�lu tarafından bunun osıl ııüshıısı bulunmuş ve benim tarafundan "Tiirkiynt. Mccmuası''nııı 1926 senesinde çıltAn 2 nci cildinde bu tıu·ihi vesikaya da ir 11ıtınca bir tahlil yazılmıştı (s. 75-101) . men
( 14) lnrındaıı.
28
"Ruşya tarihi", cild 6, s. 86; Pel('rsburg "Obşçcstvcnnnya polza" yayın
Bulgar-Kazan Türklerinin yağmacı hayatı
sürmeyip,
medeni
hayat sürdüklerini Rus müvcrrihi Solovyov bile itiraf etmeye mec bur olmuştur. Şöyle ki bu tarihÇi Rusya devleti için Kazan'ı ele ge çirmenin chemmiyetiııdcn bahsederken, arada diyor ki: "Öteden beri burasıın (İdil boyunu) Muhammed! Asya kendisine makar (otu rulan yer) yapmıştı. Ancak bu artık bir göçebeler ordası olmayıp, bir medeniyet ocağı idi. Eskiden beri burada tüccar ve sanaatçı Bul gar kavmi yerleşmişti. Rus İslavının
Olm kıyılarında hıristiyan kili
seleri tesis etmeye başlamasından çok evvel Bulgarlar İdil ve Kama sahillerinde Kur'an dinliyordu. ." (45). İşte .
gospoclin
Solovyov'un
nıillctinc, ne bahasııııı. olursa-olsun, şu "medeniyet"i çiğnemek ve şu "t üccar" ve "sanaatçı" kavmi ezmek gerekmiştir ki, o, maalesef,
16. asrın ortasında bu gayesine ermiş bulunuyordu. KAZAN DEVI,ET!NL� ZAYIF DÜŞMESİ : Saldırgan Moskof ile artsız-arasız çarpışmalar
sonucunda Kazan devleti zayıf
diiş
müştü. Ülkenin batı kısmı Rus çapulcularının daimi baskınları neti cesinde son derece harap olmuş, ahalisi de eksilmişti. Moskova kni azları oralarda yavaş-yavaş istihkamlar, kaleler kurmaya başlamış lardı. Kazan'da türeyen ve birbirine zıd ve düşman olan aristokrasi partileri de devletin çözülmesine az yardım etmemiştir. Hele Rusla rın gayretiyle meydana geJmiş olan Moskof tarafdan hainler parti si, adeta milleti-yurdu Moskof çariarına satmışlardı. RUSLARıN KAZAN'I ALMAYA HAZIRLANMALARI : Ka zan devleti içeriden çözüldükçe Rusların küstahlıkları da artıyor ve devletin başkendini almak için tsşebbüsleri-seferJeri de sıklaşıyordu. Bu seferler başarısızlıkla bitiyor idiyse de, Ruslar için büsbütün fay dasız da
olmamıştır : Bu seferler
sayesinde 16. asrın
ortalarına
doğru memleketin "Taw Yağı" (Dağlık kısmı) , demek İdil nehrinin sağ tarafında olan bölgeler, Moskova'nın "nüfuz bölgesi"
oluver
miş, ve bu hal Ruslarm Kazan şehrini alınak umudlarını arttırmış tır. Kazan şehrini almak ise, Ruslarca, bütün memleketi zaptetmeye denk sayılıyordu. İlk Rus çarı (ki ondan önce Moskova hükümdar ları yalmz "kniaz" veya "Velikiy
kniaz"
4. İvan (sonraları "Miidhiş ivan") henii:ı:
tınvanını
17 yaşında
taşıyorlardı) iken,
1550
sen�si kışınua Kazan şchrini almak anıaciyiC' biiyük bir ordunun ba şında bizzat yola çıkmıştı ; ancak başkendi bir hafta kadar muhasa ra edip ele, zapta muvaffak olamayınca şehrin {45)
"Rusya tarihi", cild 6,
s.
duvarları
dibinden
116.
29
t
defolup gilmişti. Lakin o zaman "Taw Yağı"nda Moskova'nın niifu-
o derece kuvvetli olmalı ki, ıvan Kazan şehrinden 30-40 km. ka bat ı tarafında Zi.iyc çayının tdil nehrine döküldüğü yerdeki yük sek bir tepe -üzerine "Sviajsk" adiyle bir kale-istihkam kurmaya karar vermişti Ertesi yılın yazında bu kale kurulunca !dil'in sağ tarafında .Moskova'nın hakimiyeti tamamiyle yerleşmiş ve böyle likle memleketin hemen-hemen yarısı düşman eline geçmiş bulu nu :y-ordu. Taın o sıralarda. Kazan ın içinde de k argaşalık almış yuru miiştü. .Az-t:ok sabi t vı> ııüfıızlu biı· hükumet de yoktu. K azanlıların anası hını heııii ;ı; beşiktı> yatan ötemiş Giray adlı bir çocul< olup 7.1ı
rinı·
.
'
.
Siiyiiınbikc-hatuıı vasi (rcgcnte ) sayılıyordıı.
Sviajsk kalesi kurulup biter-bitmez Moskova hükümeti Ka;ı;an
aşağıdaki iiç maddeyi ihtiva eden bir Ultimatom vermişti : "Taw Yağı''nda Moskova'nın egemenliğini tanımak ; 2) Çocuk han M vasi S iiyi.imbike yi Moskova h ükum eti ne teslim etmek; ve Kazan'daki büti'ın Rus esirlerini sal ıverme k. O zam an iş başın :;ı da. bulunan Kazan a ristokratları tarafından bu talepleri n hepsi ol duğu gibi kabul edilmiş, ve neticede Si.iyümbike ile oğlu Moskof voy vr>dalarına tes lim edi l ip 1552 yılı 18 Ağustosta Moskova'ya götürül lılara
1
)
miişl<'rdir.
SÜYIDIBİKE HATUN : Güzelliği, a kıllılığı ve yurtseverliği ilc tanınmış olan kara talihli bu Türk kadını Noğay Ordasından Yusuf
ınirzaııın ( 46) kızı olup, çocuk denilecek bir ya§ta, Moskova taraflısı
Bu münasebetle şmucıl<tn Noıı:aylar ve Noııay OrdıtSı hakkında kısaca Sırderya kıyılarından bütün Arni Gölü yöresine ve batıdıı !dil (Volgıı) ıı·mağına kadar olan yerlerde hakim olan M:ınıı:ıt-Nn�ııylann beğlcrindcn Musn-bc�in sellizinci oğlu ve sonraları beil olan Yu o.uf-mina Moskofları hiç scvmczd i , ve bundan dola:p kendisiyle Russever kııı-deşi l�mnil ıniı"ıı\ arasında kavgalar ve çatışmalar eksik olmazdı. Musn ve Yusıf-beğler tl"''ı·iııd.- İc!il ırmağının yalnız do�u lRrafına düşen yerler, demek bugünkil bntı K;ıuık Ili "Nogay Dalası" (Bozkml ,-eya "Manınt'' adını \aşıyordu. Bundan ötürü ldil'in bu �-anı "Nogay yagı" (yanı\ ; batı tarafı ise, •·Kırım yııgı" adlanıyordu. Mos kof ttü�manı Yusuf mirza Yayık lUral l ve Cim (Emba) ırınakları boylarında yay ı.ır: kışloı·ı ise, Yayık kıyısandaki Sarayçık ve Karaduvan kasabalanndo gcçirirdi. l\loskof dostu olan kardeşi İsmail 1556 yılında Yusuf-beği öldürtmüş ve omm oğul Inn olan il-mirza ile İbrahim tİbrııy) mirzayı 1565 yılında Mo3.kova'ya göndermişti. l3u iki mirzanın ahfadı Romanoflıır süli\lesinin ikinci çan olan Aleksiy Mikhayloviç z:mııınında ortodoks mezhebine geçmişler ve 18. asrın sonlarına kadar "knPz'ya Yusupov'ı" (prens Yusufoğullar) diye tescil edilmjşJerdir. Kiiçük adları, tabiatiylc. rusçn oluyordu. Rus hükümdarlarından Deli Petro, Anna İonovna ve Elisabeth Pet ıwııa (ki Deli Petı·onun kızıdıı· J zamanında "stolnik"lik (çann sofra iimjrJiği). sc firlik. senatörlük gibi büyük mansıplAr işgAl eden hıristiyan prens Yusupov'll\r vardır. 1461
hilgiler vermek istiyoruz: lG. nsırda Türkistan'da
::ıo
SĂźyilmbllce Hatun
nıir zalaı ın arzusu üıeı ine ve Rus çarının da uygun görmesi ile Ka
zan tahtına çıkarılmış olan seeiyesiz Canali Allahya.r oğlu ile evlen
dirilmişti . Kazan'da birtakım hainleıin elinde oyuncak olan bu han parçası bazı yurtseverler ta.rafından öldürülmüştü. Rivayetlere gö ı·e, Siiyiiınbike-hatııı kocasının Moskof vasali durumunda bulunma
sınrı razı olmamıştır. Jo.roskof eliişınanı ol an yurtsever
Safa Giray
han ikinci defa Kazan tahtına <;ıkınca dul Süyümbike ona varmış ve ondan bir 'Oğul da doğurmuştur. Yukanda anılan ötemiş-Giray işte bu çoeuk idi ki, Moskova'da anasından ayırıp vaftiz edilmiş ve ken
disine Alcksandr adı verilmiştir. Safa·Giray 1549 yılında ansızın öl müş, Si.iyiiınbiyc iki yaşındaki oğ·lu ile dul kalnuştır. Siiyiimbike'nin Kazan'dan ayrılışını ve sevgili ikinci kocası Sa fa-Giray'ın mezarı, özyurdun başkendi ve Kazan halkı ile vedalaş ması kailim Rus kitap dili ile yazılmış olan ve
"meçhul
mücllifin
eseri'' sayılan "Kazan devleti hakkında tarih" adlı, pek de tarihi ol mayan bir kitapta. �airaııc tasvir edilmiş ve o zaman guya Süylimbi kc'nin söylt>cliği şairane ve hallin sözleri de yazılmıştır (47). SÜYÜMB1KE'DE1'l' SONRA : Süyümbike ile oğlunu alıp götür mekle Kazan şehri ve ülkenin "Çayırlık tarafı" (İdil nehrinin yanıbaşındaki topraklar) henüz Moskof hakimiyeti altına
18!1() yılında
\'«'
nı�lı\Şttn
sol
düşmüş
Nikola Borisoviç adlı bir Yusupov ölünce, Yusuf-mirzadan neşet eden
Yusupov'ların erkek kolu kesiliyor; ancak o zamanki
Rus imparatoru 1.
Pavı>l (Pau1''ın emriyle ölen son prens Yusupov'un damadı Hassa alayı teğmeni
kont Filik� Filiksoviç Sumarokov-Elston adlı kimseye isim ve unvaninrının önüne "Kniaı (prens) Yusupov" sözlerini de ilave etmeye müsaade edilmi�tir. Ancak bu mUsaade ver lirken , "kninz" unvanını ve "Yusupov" adını yalnız ailenin büyük oğ
i
lunrin n t.ürcyenlerin taşıyabilcıceği
17.12.1916
şnrt l<oşulınuştu.
tarihinde Çar II. Nikola'nın
Birinci cihan harbi günlerinde
sarııyındaki
meşhur
i.lfUrükçU
mujik
Grirıoriy Rasputin'i öldüren zlimrcnin bnşında bulunan pı·ens Filiks Filil<soviç Yusu· pov-kont Sum�ırokov-Riston Iki 1887 de doğmuştur) bu "damad''ın oilu idi. Bu "cinııyeti"nden dolayı hafif hiı· CC7.n ilc kurtulan pı·ens Yu.supov Bolşevik ihtilalin tl<'n sonrA Amerika'ya sıj'mımış ve ordn bu "cinayet" üzerine ingilizce "Rasputin hi� Mııliıınannt influencc and his Assnssinnlion" adlı bir eser yazıp ncşretmiştir. f ·171
Kazanlı larih�ilerdcn molln Hadi Atias i'nin "Süyümbike" adh bir risalesi
l\nz;m'dn bnsılmıştı. Sliyüınbik<'nin söıll'ri kısmen tercüme edilerek o risıılcdc çık
öğretmeni Bn. ngaz Vahap da "Siiyümbi kc'' J945 tic lstnnbulda bastırmıştı. Merhum Dr. A. Lcbib
nıı�ıtı. Diı de askn l<;ıı;:ınlı olnn. Ji�c
ııdlı bir l:lrihi hiki\yc yazıp
Kmın da Sliyümhike Han adiyle y�ıdığı 216 sahi felik manzum eseri (destanı) ölü ınlinden bimz önce (öl. T<?mnııız 30-31 196·1) İstanbul'da yayımlamayı bnşnrmıştı ( Toprnı'!l nur olsun! ) . Bunl ard ıın başltıı, biı.iın ildeşimiz gazeteci Muharrem Feyzi
Toı;ny'ın da bu ünlü Türk hal.unu Uz�rinc m:unca bir etüdü Çıkmıştı (Türk Amacı dt•rgisi. İ�tanbul, sayı 1, Temmuz 1942).
32
değildi. 1\a.za.nlılat' iş işten geçtikten sonra olsa da, bu gü:lişle işin nerelere varacağını anlanıışlar, geç de olsa akıllarını başlarına t'Op lamı.şlar: SLiyümbike gittikten sonra Kaza.n tahtına çıkarılnıış olan, meşhur korkak, ruhen ve bedenen sakat ve Moskova çarlarının za vallı kölesi olan Şahali Allahyar oğlunu (üçüncü defa) koğmuşlar ve Nogay Ordasırıdan bir yeni han (Yadigar Kasım oğlunu) çağırıp getirmişler ve onun rehberliği altında
Ruslara
karşı
son damla
kaniarına kadar savaşacaklarına törenle ant içmişlerdir. DÖRDÜNCÜ lVAN'IN KAZAN
ÜZERİNE SON
SEFER! :
Burada şunu da kayeledelim ki, Kazan hanlığı epey zaman önce şimal tarafından kuşatılmış bir
dıırurnda
Novgorodlu Ruslar 13, asırdan beri yılarındaki
Kornilerden (48)
bulunuyordu.
şimaldeki
haraç
Piçura
atıyorlardı.
Şöyle ki : ırmağı kı
14. asırda
ise,
Komiler arasında hıristiyanlık yayılmış ve bunun neticesinde onlar la Moskoflar arasında bir manevi rabrta husule gelmiş bulunuyordu.
Daha 1a. asırda şimalde Rusların Velikiy tahkcm kalesi bulunuyordu ki. Kazan üzerine Rus askerleri
oradan
Ustüğ
daha
sevkedilmişti.
adlı
evvel
bir
müs
birkaç
15. asırda
defa
ise, Mos
kof askerleri Kazan'ın şimalinden dolaşarak, ta Kama.
ırmağının
başlarına kadar
Kornilerin
vardılar ve 1572
senesi o taraflardaki
merkez şelni ohm Çırdın'ı ele geçir'diler. Kazan'ın kuzey-doğu tara fındaki Viatka'da (yani Votiak-Ar ülkesinde) de Rus nüfuzu epey erken yayılmış ve Ar hal k ı (4.9) arasında. "VotiG" adını alan Rus göçmenleri yerleşmişti. KAZAN ŞEHRiNiN ZOR DURUMU : İşte, Kazan ülkesinin böy lece kuzeyden kuşatılmış bir durumda bulunuşu Rusların bu son se ferinde onlara çok yardım etmiştir. Şöyle ki: Rus askerleri Kazan üzerine yalnız Volga'nın yukarı tarafından değil, Nokrat (Viatka) ve Kama ırmakları boyunca (Ar ve Perm ilieri tarafından) da yü rümüşlerdi ; Kazan adeta her yandan kuşatılmış bir vaziyette bulu nuyordu. Kama ve İdil ırınaklarının geçitleri Rus "strelet<>" (okçu) leri tarafından tutulmuştu. Kırımlılar Rusların Kazan seferine mani olmak di.işi.inccsiyle MDskova topraklarının giiııey
kısmına
baskın
(48) Ruslar bu Fin kavminin Pt?rın ilinele yaşayınılnrına "Permiak" adını, Vologda ilinde yaşayanianna ise. Zmf,U1'' ismini \'Crrnişlerdir. Hıılhuki bunlar aynı .kavmin iki bölgede yaşayan zümrelerinden başka hir şey değildir. Bu kavim kendi kendisini "Kom.i" t.esıniye etmektedir. (4!)) Bu kavim kendisini "Ud" tcsmiye edeı·. Onlara "Vot.iak" adı Ruslur ta rafından, "Ar" ismi de Razanlılar tarl'lfından verilmiştir.
33
t
yapmış idiyseler de, yenilgiye uğrayıp, çekilip gitmişderdi (50) onlardan Ka.zan'a b�ka türlü bir tesirli yardım gelmemişti.
ve
KAZAN ŞEHRiNIN DÜŞMF.Bl : l{a.zanlılar, sayılarının azlığı
na rağmen. başkendi olağanüstii bir cesaretle müdafaa etmişler. Ka
zan şehrinin ımıhasara ve müdafaası Rus tarihçisi Karamzin tara fından ııııı fassalca ve şairane tasvir edilmiştir (51). Rus tarihçisi Solovyov isE>,
bu olay hakkında şu sözleri yazmaktadır : "Tatarla rniidafaa ederken mukavemeti, tarihçinin dikkat na.za çekecek mahiyettedir. Burada Orta Asya (sic ! ) Muhammed'in
rın Kazan'ı rıııı
sancağı altında, Moskof çarının hıristiyan bayrağı altında yüri.iyen Avrupa'yn. karşı zan sukııl
son
dayanağını
koruma
uğrunda döviişüyordu. Ka
edince biitiirı İdil nehri Moskof devletinin eline geçmiş
'Oldu. Aslnı han hanlığının su kutu ise, Kazan devletinin
sukutunun
bir neticesinden başka bir şey değildi" (52). Aynı tarihçinin şeha
dctiııc göt<' . Kazan müdafilerinden kimse sağ kalmamıştır. Çünkü,
Soh'wynv'ıııı
anlatlığına göre. <;ar Miidhiş !van elinde siH'ı.h
bulu
nanların hepsini öldiirmeyi, yalnız kadınlarla çocuklan esir almayı
emretnıişti (53).
KAZAN ALINDIRTAN SONRA
YAPILAN
VAHŞETLER :
kırk gün muhasaradan sonra Ka znıı'ın iç kalesine girchilmiştir (rumi tak vime göre 2.10.1552'de). Yaşı büyüdükçe artan canavarlıklariyle şöhreti afakı tutmuş olan �roskof çan 4. (.Müdhiş) ivan
çar İvan, eli silahlı Ti. irklerin hepsini kılıçtan geçirdikten sonra cı:<ir
eelilen bütün k�tdınları, kızları
ve çocukları
Rus askerlerine
dağıt
ınıştı ( 5 l l . Şehirdeki camiierin çoğunu yıktırdı ve bazılarını kilise ye çevirdi (55 ) . Rus tarihçisi Rıbuşkin diyor ki : "Kazan'ın müdhiş
fatihi, yalnız
oradaki
evleri yıkmakla yetinmeyip, mabedieri ve han
türbelerini de yer ile yeksan eyledi" (56).
Sovyet devrinde Kazan hanlığına dair etraflı bir irdeleme (te
l<'bbu) eseri yazan tarihçi M. Khodiakov
yazmakt<tdır : •·zaptedilen Kazan'ın lormak (kesmek) , Rus tarihinin en
münasebetle şu sözleri
ağır yapraklarını teşkil etmek-
(50)
S. Solovyov : "Rusya tarihl", c. 6. s. 73-74.
(OıJ l
Kım.ımıin : "Rusya devleti tarihi", c. 8, ftısıl 4.
c 521
"Rusytı tarihi", c. 6, s. 86.
f53 )
Gene ornda, s. lll.
(54'
RtıSÇ:l "Tsarstvcnnnya Kniga", s. 308-310.
(55)
Rıhuşkin : "Muhtasar Kaııın tarihi". Gene orada, s. 85-86.
(56)
34
bu
yerli ahalisini korkunç surette
c.
1. s. 34. Kazan 1834.
tedir. İsa muhibbi muhariplerin Kazanlılara karşı olan "Salip se feri", işte bu gibi hesapsız insan kurbanlan salhanesiyle sona er miştir. Kıyılan canlardan, dökülen gözya.şlanndan, çekilen felaket lerden başka 2 Ekim günü birkaç nesiller tarafından biriktirilmiş olan maddi servetlerin, medeni-hayatı kıymetlerin yok edilmesini de
mucip olmuştuı·. Bunlar muhafaza edildiği yerlerden amansızca çı karılıp, kırılmış, bozulmuş ve yok edilmiştir. Epeyce bir uzluk (me haret) ve san'at eseı·i olan kıymetli şeyler,
kuyumculuk
eserleri,
mensucat v.s. hep tahrip edilmiştir. Halkın servetine öyle dehşetli bir darbe indjrilmiştir ki, bundan sonra ona belini doğrultmak pek güç olmuştur. Büyiik ve maınur bir şehir asker yağmasına kurban olmuştur" 157).
IV İSTİKIAL SAVAŞININ DEVAMI VE KIRIM İLE İSTANBUL'UN GEÇ KALAN MüDAHALESl Kazan şehrinin düşmesiyle
bütün Kazan ülkesi
Rus egemen
liğine boyun eğmiş olmadı. Kazanlılar ilk darbeden ayıılarak, kuv vetlerini toplar-toplamaz müstevliler ile yeniden dövüşmeye başla dılar. İstiklal savaşının devamından ibaret olan bu mücadele, he men Kazan şehrinin sukutundan iki ay sonra, yani rumi takvime gö re, 1552 yılı Aralık ayı iptidasında başlamış ve ancak 1557 senesi Mayıs ayında sona ermiştir. Rus müverrihi S. Solovyov, Kazanlıların bu son mücadelesini anlattıktan sonra diyor ki : "Böylelikle, Kazan alındıktan sonra eski Kazan devletine tabi olan kavimlerin hepsini teskin etmek için yeniden tam beş yıl süren yıkıcı muharebelere ih tiyaç görülmüştü" (58).
Bu son mücadele sırasında büyük faaliyet ve pek mühim ya
rarlıklar gösteren Kazanlıların biri, İdil'in çayırlık tarafındaki yüz beylerinden Memiş�Berdi adlı bir zattır. O, birkaç kişilik müfrezesi He Kazan'dan· yukarı İdil nehri kıyılarında iş görüyor; Ruslar için harp hareketıeri bakımından çok önemli olan Vasilsorsk ile Sviajsk kalelerinin münasebetini kesiyordu. Yüksek Sundur Dağı üzerine ku rulmuş ve tabiat eliyle de pek iyi korunmuş olan Çalım kalesini ken disine karargah edinmişti. (57)
"Kazan Hanlığı tarihine ait tnslaklıır··, s. 147-148.
1581
90.
"Rusya tarihi", c. 6. s.
35
Bu muharebelcrde Moskofiardan "boyarin" (asilzade) Moro zo,· siwilmişti. Bu adam J G56 yılının ilkbaharında da mubarcbelere devaın elrniş, hr-sapsız Kazanlı köylerini ve kasabalarım yakmış ve pı>k c;ok Ka;r,aıılıları yok etmişti . Aldığı esirler pek ç·ok olmakla be raber, hepsi k adm-kızla rdarı ve çoluk-c;ocuklarda.n ibaret idi. Çünkü �-flın.ı7.ov'ım ''ratııik'' (ınuharip) leri e rkekleri esir rtmiyor, ellerine geçenlerin hepsini
hemen
öldiiriiyorlarch
(59).
J<A/�ANLJLARIN YENfLMESİ : 15G6 senesi Nisanında boya rin 1\forozov, Menüş-Birdi Beğin Çalım kalesine karşı da hücumla rıııa haşl:ımışlı. Alınmaz sayılan bu kale de -Kaıan kalesi gibi ane;ık ycı· allından lağımlar kazılıp, duvarları barut kuvvetiyle ha vaya ur,urıılduklaıı soııra alıııabildi. Çalım kalesi alınmea, Ruslar ağı r· ba�:nıaya başladılaı· v(� isti kli'ü miic:ıdclcsi ağır ve umutsuz sııflıasıııa girmiş oldu. Gııyri mi.islimler, hele Çu vaşlar, Ruslar tara Memiş-Birdi fına g(�çmeyc başladılar. Hattft ıni.icadcleniıı rehberi Bcğ·, lı�Liıı Çııvaşlar tarafından yakalarup, al<;�kça Moskof voyvoda [awm teslim edildi (Moskovıı.'ya gönderilen bu yurtsever kahra man orada idam edilmiştir ) . Memiş-Birdi'dcn sonra savaşın rehber Iiğini Alımed-Batır adlı bir yurtsever üzerine almış idiyse de, &kı bet, o da Rusların eline esir diişerek öldüriilmüştür.
P,pş yıl süren bu kanlı savaşlar neticesinde memleket bir hara bE:>ye dönmüş ve halkın mukavemet gücü biisbiitiin tükenmiş idi. Eunchın dolayıdır ki, halk umutsuıluğa düşerek, mücadeleyi devam cttircnıcnıiş ve 1357 senesinde artık Ruslarla yeniden muha.rebeye tu tuşanıaımştır. I\EHBERLER1N
YOK lWİLM ESİ : Kazanlıların
beş
yıl süren
nak harfi-harfine şu söz leri yaınıaktadır : "Rus başbuğları ayaklanan yeriilere karşı mi.ica ıklc ederken, kıyamın rehberJcri olan beğlere, mirzalara ve yi.izbeğ l<'riııe ı:ıyı'ıc·a dikkat ediyorlardı: Bunları katiyen esirgcmeyip, istis ııasız cildürüyorJardı. Öldiiı'\ilenlerin maifım olan sayısı, bu ülkede adlı-saıılı kimselerin çokluğunu ve kuvvetini göstermektedir. Mese lfı. 15fı:'i senesinin sonbalıarında 1560 namdar kimse (beğler , mirza lar, yiizbrğlcri ve ileri gelen Kazaklar) öldürülmüştü. Rus başbuğla biisbü rımn g:ı.yrctiylc Kazan'ın ileri gelen adamlan (ri?hberleri ) tiin yok rdildikten sonradır ki, bu kıyamlar yatıştırılabildi. Anca.k bu miieaı.lelesiııi anlatırken, yukarıda söılerini birkaç vesileyle lettiğimill
(59)
36
Rus miiverrilıi Prof. G.
Gene orada.
Pcretetkoviç
istemekte devam etmiş ise qe, bu israrlı "Mchmct-Giray armağanı" ve hiç
(62)
ğı"
koparmak için bir 'ba'hane
talebin,
olmazsa,
sadece
"Sahip-Giray
çardan tartı
çarı ile Kırım
olduğu, Moskof
hanıııın ryıuhaberelerinclen anlaşılmaktadır. Çar "pominki"
(arma
ğan) gönderince, han, Astrahan ve Kazan davasını ileri sürmekten vazgeçiyor; bir müddet sonra gene o davayı ortaya atıyor, ta ki çar kendisine yeniden armağan göndermeye mecbur olsun.
1KİNCİ SULTAN SELİM'İN ASTRAHAN SEFERİ :
Kanuni
Süleyman'ın halefi Sultan Selim, Astrahan'ı zaptetmeye karar vermiş ti.
1567
yılının ilkbaharında Kırım ha.nına gönderdiği
fermanında,
istanbul'a gelen Hive ve Buhara hacılarının ağzından naklen, Moskova ça.rınırı Kazan ile Astraharı'ı zaptettikten sonra bu ülkelerde islami yeti orlad<tn kaldırmak ve hıristiyanlığı üstün çıkarmak ile uğraş tığı
ve
öteki müsLüman ülkelerini de tehdid etmekte
bulunduğu ve
Astraıhan iskelesine pek çok tüccar gemBeri gelip-gitmekte ve bun dan Moskof hazinesine külliyetli gelir sağlanmakla olduğu hatırla tılmaktaydı. Aynı fermancia sultan, Kırım ·hanına ilkbaharda Astra han Ü7..erine yürümeği emrediyor ve kendisinin de asker gönderece ğini bildiriyordu. Devlet-Giray, Sultan Selimi de bu fikrinden cay dırmaya çalışmış ise de, bu sefer muvaffak olamamış, fakat sultarım bu planını Moskof çarına bildirmekten de geri durmamış
ve Astra
han'ın kavgasız Kırım'a terkedilmesini istemiş; çar ise, Kırım hanı nın bu manevraianna kulak asmamıştır. Gerçekten,
1569 senesinin
ilkbaharında Kefe (bugünkü Feodosiya) şehrine 17 bin Türk askeri gelmiştir. Kefe valisi Kasım Paşa bu orduya başkomutan olacak ve askerini İdil ile Don ırmaklannın birbirine yaklaştığı yere götürüp orada bir kanal kazacak, bu iki ırınağı birleştirecek, sonra gemilerle giderek, Astrahan'ı alaca:k veya, hiç olmazsa, o şehrin yakınlarında bir kale kııracaktı. Kınm hanı Devlet-Giray da elli bin askeriyle bu sefere katılınaya mecbur olmuştu. Toplar yüklenmiş gemiler Azak Denizi'nden girerek, Don boyunca yukarıya doğru hareket etmiş, İs· lanbul ve I<ınm orduları rumi takvime göre, Ağustos
ortalarında
matlup noktaya gelmişler ve kanal kazmaya girişmişler. Ancak bu l<emal kazma işini devam ettirmenin imkanı yoktu, çünkü Devlet-Gi· ray, bu işin içinden çıkılamıyacağını ileri sürerek, boyuna geri dön meyi tavsiye ediyordu. Nihayet, Kasım Paşa Astrahanlıların da ri cası üzerine kanal kazmaktan vazgeçerek , Astrahan üzerine kara dan yiirümüş ve EylUl ortalarına doğru şehre yaklaşmış ise de, bas(62)
38
Tartık
��
hediye, armağan. uTartık tnrtmak"
=
peşkeş çekmek.
kın yapmaya cesaret edememiş ve orada bir s i tihkam kurup kışla maya, Kırım hanını da geri memleketine göndermeye J!arar vermiş. Ancak bu karara askerler razı olmamış
ve orduda kargaşalık baş
göstermiş. Derken çok mikdarda Moskof ve İran askeri gelmekte ol duğuna dair bir söylenti çıkmış ; gerçekten, ertesi gün Rus askerle rinin gelmekte olduğu haberi tahakkuk etmiş. Bunun üzerine Kasım Paşa ağaçtan yapılnuş olan istihkamlannı,
rumi takvime göre, 20
Eylfilde yaktıktan sonra, Kırım ham ile birlikte acele çekilip gitmiiii ve soluğu Kırım'da almıştır. Rus müvcrrihi S. Solovyov : "Böylelik le Kırım hanının arzusu yerine gelmişti" diyor. Bu uğursuz sefer den sonra. Osmanlı �ultanlannın !dil boyunda
yeniden bir
müslü
man-Türk devleti kurmak arzuları sönmüş, fakat Kırım ham Mos kof çan karşısında müşkül dunımda kalmıştı. Çünkü o, eskiden çan Türk sultanı ile korkutuyordu ; halbuki bu sefer sultanın tehdidi de suya düşmüş bulunuyordu. Bununla beraber açgözli.i Devlet-Giray, Moskova'ya elçiler gönderip, Kazan ilc
Astrahan'ı,
hakikatte
asıl gayesi olan bin ruble akçe ile kürklerle doğanlan
ise,
isternekten
de geri durmamıştı. İki yüzlü hanın bu isteklerini şiddet ve nefretle reddetmek pek mümkün iken, çıı,r, sultarun Astra:han'a yeniden sal dırmak ihtimalini ve o takdirde Dcvlet-Giray'ın kendisine
faydalı
bir alet olabileceğini göz önünde tutarak, bu istekleri mülayemetle reddetmiş ve cevabının sonunda hanın
etmek
hu·sını tatmin
için
umud kapılaı·ını açık bırakmıştır. S. Solovyov diyor ki : "Lakin Moskova için asıl tehlike İstanbul tarafından geliyordu. Livonya (Baltık kıyıları) savaşları sırasında ve daimi ordu bulun ınayan bir devirde, Kırım hanına karşı Oka ırmağı kıyılarında asker bulundurmak da zor bir ş i olmakla beraber, uzak Astrahan'da bir kaç alay asker tutmak sultan ilkbaharda
daha fazla güç bir işti. !van
Astrahan seferini
yenilernek
biliyordu ki,
fikrindedir. O
za.
ınan Kırım ham Moskova üzerine yürüyecek; bundan başka, sultan ordularının !dil ağzı çevresinde ufak bir başansı, zaten Ruslardan hoşnud olmayan tı"
Kazanlılarm
ayaklanmasını da
mueip
olacak
(63).
Gözlerini daima Baltık kıyılarına diken, Litvanya ve Polanya'
daki mühim olaylara karşı tetikte bulunan ve memleketin
içindeki
kanşıklıkları da hesaba katan Miidhiş !van, Kırım ile Türkiye'ye karşı büyük fedakarlıklar yapmak zorunda kalmıştı. "Mehmet-Giray tartığı" (63)
Kınm haruna
vermeye razı olduğu gibi, 1570 senesinde
Solovyov tarihi: c. 6, s. 222, aynı basım.
39
yeni sult anı kullamak bahanesiyle lslanbul'a Novoseltscv adlı biri
sini <>l<:i gi'ndcrdi. Bu dçi Kazan ııwsel0si hakkında Sultan Scliın'e aradıı şu sözl0ri de ı<öylcmi�].ti : "Jliikiimdarımıza sadakatla hizmet
..
Pdcn Ka:�aıılılar onun atıfet i sayt:?:·dııdc l<<:'ndi yerlerinde ya�ıyorlar.
Hiikiinıdarınıız oıı l arııı dinlerine dokıınrnuyor. ibadethanelerini yık
ıııı:-,·or. Çannıız şu günlcrrlP. Sayıııbolat kinııcıı ) larl111a çıkardı
ııelcr (G;"J ) Jwrınayı
hiirri�·r>tini Sl'ilıctıııi� lll'
\'E'
Sullanı ((14 l , Kasım
orada islam di ni gereğince
eınretti . Hükümclanmz ı hic;bir
dcğildiı·. Eğcr
(Han
camilcr , kaşa hususta onun
hiziın lıi.iküm<lar·ıınız islam
la kibat t;ı hulunsaydı. Sayınbolal Sultaııa memleketimizin
ı::ıııda.
ı><lf'r miydi?
(66) Bu elçi
T<uznıiıısldy adlı y<'ni bil'
elçi gönderil
ıniisliinı;ınca �'erlc�ıııı>,·c nı ii saade
sult:ıııılaıı t : ı l ;ı ıiı ı r•diı·i <·ı•v:ıp al,ıı:ıııı ıl? qlac:ı l<tır 1\i, <�rt<.:::ıi yıl
d<'l
htnıı bu l ' ı ı
Tltoskn\';ı'tl:ın
dini orta
(1!171
misti. f,nlt:ırı Sdim. daiın:ı 1\:a z:ııı ilt• /\stnıhaıı talebinde iı;rar edip
ıl urmu!:?lı tr ((i7). DE\iLlÇI'-GiııAY'IN JVIOSKO\' :\ SEFERl VE ÖTESl
bul'un cnıriylc olacaktıı· Id, Kırım hnııı 1571
120 bin nskcr k açt ı.
:
Istan
ilkbaharında
il0 Moskcwa iiz<'rine yiirümii�tii. Kırımlılar Moskova'ya
yaklaşırken, h·an muharebedcn çeki ni p ne
senesi
şimale doğru, Rostov şehri
Kırını askeri , miidafaasız kalan Moskova şehrine hücum
f'UCrek. pek c;ok Rus'u kı rmışlar
ve
hesapsız ganimetler elde ederek
çeldlıniştiı·. Dcvlet-Giray bu scferinden dönerken,
çar İvan'a şu
me
aldc bir mektup bıraknııştı : "Kazan ilc Astrahan'dan dolayı her şe yi yakacağı m .
yıl(acağını.
Taıırıya güvenerek, bütün cihan Ben senin üzerine. geldim, başkendini
Yüce
S<'rn•tiııi yer ilc bir edcccğiın.
ya klım: tacını ve başını da alacaktım, sen bize karşı çıkınadm, da
yanaınadııı ; halbuki hiikiiındarlık taslıy-oı·sun; sende haya ve haytG4'ı
lıl<lıırda
O
7.ı1m:ınlarda. Altınorda·nın pıır<;ıılanmrısınılan ;;özli �ell7:ıd<' ınimıısiylc Jnıllmıılmı�l ır.
sonra pcydn olftn han
"sul1 :ııı"
r t15'
S'>lO\'YO\' bu si;zii ''mezarlık" c\iy<' l<•rciime cdiyoı·sn da. dolh'usu tür
(!)6)
Solo\·ycn·
h,, dcnlt·l,tir.
1()?)
,ıkılıııış ol:ın
<:ınch
mış
l<trihi: c. ô.
s. 222-:.!:?:l.
Şur��ınn clikl<at elmek
��·nı hnsıın.
gerektir Id, elçi Novosc-lt�0.v İvnn
tArAfından
Kazıııı ib:ıddhnn<,lcrini kale ıılnıayıp. ynlnn Moskova'nın yanı-ba
için l�tırulım nıpm:ıcıl< "hnnlıihn" s:ıtıl hahscdiyor. Tilrk sulhmını knndırmak Sıı�·ınbolntııı ne soydan hir nıüslümnn oldui(u
Hu�lııl< siy:ısclin(' hizm<'l <'ttirmek
h�n
parçalarının düztn(' mcscidlcrindcn
nınlt�:ıdiylE> atlı nıizn aiınınış olan
:;undım
hr.lliılir ki. bu
rılçıık 157:l yılının orlnsında.
deın<>lt Moskova elçisinin Sul
lan �t>linılc ol an mülôkatından bir buçuk s<'nc sonra hıristiyanlığa dönüp SAmeon
Oiltbuhtn\'it•
40
:ıılını :ılmıştır.
siyet bulunsaydı, çıkardın, bize karşı koyardın. Bizimle canuan dost olmak istersen, bizim yıı rtları mız ola.n Kazan ile Astrahan'ı geri ver! Bizim hedefimiz Kazan ile Astrahan'dır. Akçe ve hazine ilc yakayı kurtaramazsın, dünya servetini versen dahi kabul etmem. Devleti nin yollanlll ise, ben gördüm ve bilelim" (68). Bu hadiseden sonra !van Kırım'a elçiler göndererek ,.e mektup lar yazarak, han ile müzakcrelere girişmiş : bir yandan Astmhan'ı Kırım hanıııa verir gibi tavırlar takımtrak onu oyalamak, zaman kazanmak istemiş ; öte yanda.n büyiik tartık ( am ıağan ) lar vadede rek, h anı ne bahasına olursa-olsun, Kazan-Astnı han davasından vaz geçirmey(' C(alışmıştıL Çanıı hu kurnazltğıııın farkına vantn Dcvlet Giray J G72 yılı il kba.Jıarırıua bir da ha l:lO bin Jdşilik ordu ilc Musko \'a. üı.erine yi.irümüş idiyse de, Oka Irmağı kıyısında vukua gelen muharebedc bozguna uğrayıp, hiçbir iş bect>remedcn çekilip gitmiş tir. Bu bozgundan sonra hanın han'a başvurmalarındaki cda deği şiyor. Mesela, o, bir defa Moskova'ya yolladığı clçisine, çar lvan'a şu sözle-ri söylemeyi cmrctmişti : "İyi biliyorum ki, çarın memleketi ge niş ve raiyeti hesapsızdır. Memleketinin ucu-bucağı yokken, o bana Kazan ilc Astrahan'ı bile vermiyor. Bana bu şehirleri verdikten son ra da onun elinde pek çok şehirler kalacaktır. Hiç olmazsa Astra han'ı verse idi. Ben Türk sultanından utanıyorum. Çiinkü o benim için: "Çar ile mücadele ediyorsa da, Kazan ilc Astrahan'ı geri ala mıyor, çara karşı hiçbir .şey yapamıyor" diyecek. Eğer çar bana Astrahan'ı geri verirse, tfı ölünceye kadar onun yurdu üzerine sal dırmazdım" (69). Lakin bu sefer tvan da eelayı değiştirmiş ve hana verdiği cevabında onun vaidlerine inanmadığını, Kazan ile Astra han'dan vazgeçmekle kendisine karşı Kınm'dan başka daha. iki kılıcın meydana gelmesine mnvafakat cdemiycceğini anlatmış, ve pek az mikdarda arınağan göndermiş ve mC'klubunun sonunda "vak tiyle dünya malı kabul etm iyeceğini yazmıştın da, 'Onun için az he diye gönderdim" diyerek, hanla alay etmiş. 1.581 yıl ı nı n yazmda III. Su ltan Muracl zama n ında. çar Feodor'ıır. tahta çıktığmı bildirmek için İstanbul'a gönderilen elçi Blagov ora da gene mczkfır Kasım hanlığındaki Moskof işi "miislümanlığı" ileri siirerek "Rusya.'da islam dinine karşı hiçbiı· türlü baskı yoktur; çiin kü Kasım şehrinde camiler vardır ve orarla. Mustafa Ali adlı rnüslii man ha.nı hükumet sürmektedir" demişti. Bu defa "Bab-ı Ali" pa.(68) (69)
Solovyov tarihi: c. 6, orada, s. 227.
Gene
s. 225.
41
1391 yıiıııın yazında Moskova üzerine yürümUş idiyse de, boş elle dönmÜf?. Ondan sonra han kendisi münasebetleri yenilernek amaciy Je Moskova'ya elçi göndermiş ve b u elçiye çara: "Artık bizim hanı mız Kazan·ı da, Astrahan'ı da istemiyor ; yalnız çar, hanıınızm is tediği armağanları göndersin ... " diye söylemeyi emretıniştir. Ondan sonra artık İstanbul ile Bahçesaray Astrahan ile Kazan'ı büsbütün unutmuştur.
İ K İ N C İ K I S i l\'1 iSTii.ADAN SONRA A. İBRET ALINACAK BİR KIYASLAMA M.s. 13. asırda şamanist
Mogol-Tatarlar,
Rus ilini zaptedince,
onu belirli bir mikdar haraca bağladılar, lakin ülkenin iç
kuruluşu
nu değiştirmediler, içtimai-siyasi kurumlarına dokunmadıJar. ların papazları, rahipleri, kilise ve manastır
mülkleri
Rus
vergilerden
muaf tutuldular. Rus ruhanilerine ve dini kurumlarına, dini akide ve ayinlere Tatarlar hürmet ederlerdi. Rus ili hakkındaki bu siyaset, sonraları Altın Orda'nın müslüman hanları zamanında da
miştir.
değişme
Mesela, Orda'nın kudretli müslüman ham Özbek, metropolid
Petro adına verdiği yarlığında (fermanında) Rus ruhanileriyle se ve manastırların her nevi vergilerden muaf olduğunu
tekid
kili edi
yordu. Bu yarlıkta arada şöy.le denilmektedi r : "Metropolid Petro' nun büyük kilisesi ve onun bütün ruhani kurulu, bize dua ve himmet ediyor-lar, askerlerimize manevi kuvvet veriyorlar. Onların dini
ni
zamlarını kimse tahkir etmesin! Tahkir edenler asla affedilmezler ve ölüm cezasına çarpılırlar" (70). Biz, Allah'a aid olan şeyi koruyo ruz; Allah'a bağışlananı almayız. Allah'a aid
olan bir şeyi
almak
günahdır. Onu alan Allah'ın kalırma uğrar, bizim tarafımızdan ise, idama mahkum olur"
(71).
Bu suretle Altınorda devletinde, Rus ruhanneriyle dini kurum larının hukuk ve imtiyazları, haniann fermanlariyle tesbit ve kanun ile temin olunmuş idi. Orda'nın müslüman hanları tarafından tebaa(70)
J{aramzin: "Rusya devleti tarihi" c. 4, not: 245.
(71)
V. Grigor'yev: "Rusya ve Asya" mecmuasındaki
"Han
ynrlıklarmııı
doğruluğu'' başlıklı makale, s. 245 (Pctersburg 1879).
13
ları olan hıristiyanları tatarhıştırmak yahut islamlaştırmak teşcb !ı;islrri de a�la y:ıpılmaınıştır. Bu hal rn.s. ı:·;. ve 14. asırlarda idi. Tiil'k pa<1i!?:thı ll. ):I0hmecl (Fatih ı ın.s. 1453 senesjndc Bizans !'l'(hctlincc. Şal'kt kilise palrikliğinr yalnız dini işlerde de ğil. nırl;tcp ,.c eğitim işleı·indc dahi gayet geniş imtiyazlar vermiş, �'n ni Vni ilı, pa trikliğc verdiği imtiyazlar vasıtasiyle adeta !stanbullu Rumiara ırcııiş bir milll ve mE-deni muhtariyct bağışlamış oluyordu. nu hal isr, m.s . 15. asırda idi.
h:ışkl'lıclini
1�l<', Tlirk
Tııt:ır
hi.ikiimdarlıırıııııı, tebaaları olan hıristiyan böylf! nlmwştu. Hir de 16. ve .l7. asırlarda Mos lıııf ı;:ı d a nn ı ı ı . zapt<'l.l.ildı·ı·i lo\azaıı dı·vlı•linin diııl lwrıımlarına ve a h�ı lini n dini a 1ddf'lrriı ıc ve içt.iınnl gf'lı•nek\rrino karşı ne gibi bir :::i�'M<ct laldp ı•tl ildcriııi gözden gcçin•linı. Dm:ıda ŞUnU kayeledelim Id. Türk ill<'riıı<Je uygulanan Rus siyasetinin niteliğini ve oralarda kurulan Tius idareı:ıi ııin ınahiyrtini yalnıı; Rus tarihi kııynaklarıııa. tl<�?annıak Rıı rctiyle isbat ve teRbit edeceğiz. !şte bu kaynaklardıın öi{rcndiğ'imizc giirc. Ka7,a rı'ı alan Moskof çarı Mlidhiş !van, müslii man nıhıınilcriylc mabed Ye medreselerin hukuki durumunu düşün mek şöylr (lıırsuıı, krndi devletinin sınırları içinde islam dininin m<·,·cııdi,v<.'tiııi bile tnııımamıştır. Demek ki, Moskof devletinde islam din kişil(>riylr diııl kurumlan hiçbir türHi aynca hukuk ve imtiya;ı; larıı. malik olmadıklarından başka, onlaı· için bu devlette hayat hak kı hil e tanıııınamırytı. Onlar gayri kanuni olarak yaşıyorlardı. Şu halde isianı <lin kişilerini tahkir etmek, islam ibadethanelerini leke Irmek. iı:ıla m dinir.f' söğüp-saymak için herkese ccvaı; ve müsaade \'ardı. İslam ic.;in devletin kanunlarından himaye aramak abes idi. O zn n ı a nki llus Veknyinamcll:'ri, MoslwC resmi evrakı, alıbar (iskaza ıı i.nı) yazan la ı·. nıiisliimaııları "pagan" ( putperPst). camileri "kapiş <;1'" lput hane) tesmi �ıe ederlcrdi. İslam elini Miidhiş ivan'ın halefie ri rlı:>\Tinde dr lmrıuni ya şa rmı. hal\kııın. malik olmamıştır. Sonraları 1f0skof. dcvlet ind(' islfun elininin tatıınınıı.sı. yalnız onun varlığını ta nıııı:ıktıın ibaret olııp, asla. onu kanımen tanımak değildi. ln r:ı
ve
k:ıı·i!ı ı:;ivasrllı•ı·i
kııiazları (beylcri) Altınorda hanlarının huzuruna. i(�in gitıııcy(' mecbur tııt.ulrnuşlarclı : ancak soıı rn. l:ın Kaza n Tiirk heylerinin çoğıı ya kılıçtan geçirilmişler veya zorla oı·tıHlııl<slıığ:ı c.;e\'l'ilmişlerdi. Vakıa, n.us yuı·du Altıııorda. hanları ta ra fıııdaıı kanıııı<'n beli rli ıııikdar lıaraea bağ·lıınnıış idi; amma soıı rn lan Kazan yurdu Rus \·oyvodaları, din klan ve başkalarının kor kum: yağ'ııııılıırı yiiziindeıı bir harabcliğ'c dönıniiştü. Altınorda hanV<ılıırı,
gııs
ı-adakat a rıt·l mı.'k
ları ve hükümeti Rusların dini akidel erine tam bir saygı ilc ba kmış Rus
nıhani
,
kişilerini ve kurumlarını veı·gilerden mua( tutmuş idi;
bı.ımt mııkabil Rııslıır Kazan islam kunımlarınt barbarca tahrip · et-· rnişlcr, din reisierini kesmişler, cami ve medreseleri yakmışlar, yık mışlar ;
müslüman din! akidelerine tam bir hakaret gözü
ile bak
mışlar ; Türkiin en mukaddes geleneklerini çiğnemişler ; yerli alıa liyi en asl:l hukuklardan mahrum eelerek gerçek manasiyle bir köle haline sokmuşlar. Tatarlarm Ruslar hakkındaki siyaseti, imtiyaz ve
muhtariyet siyaseti olmuşken, Rusların Kazanlılar hakkındaki poli tikası, yutmak ve
yoketmek politikası ·olmuştur. Altmorda'nın Rus
ynrdundaki id<l!'esirıc "Tatar hoyundıırıığu" (72) demek caiz ise, Rus
Iann Kazan yurduııdaki
idaresine lıakkiylc "Rus
cclıcnııcnıi" demek
yerinde olur..
B. 'rÜRK ÜLKI<;LERİNDEKİ MOSKOF İDARli�Sİ TOPRAGA HUSUSJ: MÜLKiYETİN
KALDIRILMASI :
Moskof hükümdarı" (velikiy gosuda.r) , istila ettiği
"Ulu
toprakların asıl
sahibi sayılır, onları uygun bulduğu şartlada kime isterse, ona ve
rir ve bu hususta. asıl toprak sahiplerinin rızası s'Qrulmaıdı. Moskof çarları kendilerini yalıııı boş arazinin değil, yerli ahali tarafından işgal edilmiş, işlenmiş olan ve mahsul veren toprakların sız-şartsız sahibi
da kayıd sayariardı (73). Mesela, Mi.idhiş İvan Kazan şehri
yöresinde, Züye Ka.IE'si etrafında, Mişe lrmağı kıyılarında ve Kama Nehri ınansabı civarında bulunan 2000 çetvert
(U)
toprağı bir "ih
sannarrıe" ile Ka.;r,an'ın ba9 piskoposuna bağ.ışlarnı.ştı. Bu topraldar
da çift süriHi.ir y<'rlcr, tarlalar. ormanlar, G�ıyırlıklnr,
balığı bol
göl
ler, kovanh1dar, su kunduzu bulunan maha.ller ve ıühayct, ahalisiy li' beraber birçok köyler
bulmımakt�Lydı.
Genelce, Ka7.a.nlılarm İdil ve Kama Nehirleri
kıyılarındaki en
verimli ve bereketli topraklan Rus ruhanilerine ve nıanastırlarına: boş arazinin en
iyi ve bitek (mi.inbit)
olanları Rus göçmenlerine ve
yerlilerden hıristiyanlık kabul edenlere (72) (73)
vaziyeLi", (74)
"ilısan
edildikten"
sonra
Rus tarihleı·indeki rusça. "Tııtarskoyc ıgo nuıı l<:>rclinıc-sidlr. N. Firsov: "Şimal-i-�arld Rusya ı�ayri Ruslarının Moskof rl0vl<•t.ind0.lü
s. 183-184.
Vladimir Dal'in ''Yaşayan Vclikorus dilinin izııhh söılüğü"ne görE', bir
çctvert yarım dt>setinıı, demak 0,,156 lwk(M, te�kil eder.
45
asıl toprak sahipleri içcrilere, kurak ve çorak yerlere koğuluyorlar dı. Eski Kazan hanlığının başkendi olan Kazan şehrinin 50 km. den daha yakınlarda bugiiıı Tiirk-müslüman köyü bulunmaz. Eski Bul gar devletinin yüreği mesabesinde olan şimdiki Ispas
ilçesinde rle
Tiirk-miisliiman köyleri ar-dır. "ULU HÜKÜMDAlUN KÖLELERi" : Moskof çarları ferman larında İdil, Ural ve Sibirya kavimlerinin Moskof idaresi durumunu ·'kholopstvo" diye ;
o
altındaki
kavimlere mensup insanları "Mos
kof ulu hükümdarının kholopları" diye tabir ederler. Eski rusçada
"kholopstvü" kölelik, "kholop" da köle manalarma gelir
ğıda MoskoC lıiik\ımct.iııin
(75).
Aşa
bu kaviınlcrin emeklerini nasıl sömüreli.iğii
anlatılınca bu tabirierin pek yerinele olduğu açıkça
anlaşılacaktır.
Şimdi bunların hikayesini eliniiyelim : "YASAK"' : Moskofların istilasına uğrayan bu
kavimler
her
şeyden önce Moskof hükümetinin resmi lisanında da "Yasak"
(76)
tabir edilen vergiyi ödemekle müke llef idiler. Bundan dolayı onların kendileri de "yasaklı'' (rusçası "yaşaçnıy") tesmiye olunurlardı. An eak bu vergi, belirli ve sınırlı bir şey olmayıp, onun mikdan ve öl çiisii, ahalinin Ruslara boyun eğmc derecesine göre değişirdi. Rus memurlarının taınahkarlığına karşı koymaya mütemayil ve mukte dir olanlardan az yasak almakla yetinilirken, bu gibi karşı koymak tan aciz olanların bütün kazançları "Yasak" olarak alınır, kendile rine yalnız eski ve yırtık kürkleri bırakılırdı (77). "Yasaklı" kişi yalıuz kendisi iGin değil,
ergin
erkek
üyelerinin hepsi için de yasak ödemeye mecbur tutuluyordu.
ailesinin
Önce
ailenin herbir üyesinden yasak alınır, çocukluk, hastalık, ihtiyarlık gibi çalışmaya engel olan haller asla dikkate ahnmazdı. Yalnıx çar Boris Godunov (78) zamanından başlayarak,
çocuklar,
son dereec ihtiyarlar ve pek fakirler yasaktan muaf
hastalar,
tutulmuşlar
dı (79). "Yasaklı" kişi mutad yasağı ödedikten sonra çara, vE>liahdinc ve voyvodalanı. mahsus "takdime ı 75\ ( 76•
yasağı''
onun
ödemeye de
Gı>n<' �Ynl �Ö7.1iiıic göı·c.
Türkçe y11�ak k<•limesi istilaya uğrnyıın ülkelerde Moskova idar<.'Si dcv
riııd<> \'NRi. lıaraç anlamiyl<• kullanılmıştır.
1771
N. Firsov: "Şimııl-i-ı;arkt Rusya gayri Ruslarının Moskof
vıııiyet i". s. 270. 1781
Ttıı·k
ıdunc)arı olıın bu
çııı· 1598 senesinden 1605 yılına kadar hüküm
siirmiişlU.
ı 7!) ı
devletindeki
Fir�o,·'un aynı eseri, s. 266.
mecbur idi. Başta bu "yasak" mecburi bir şey olmayıp. ihtiyar\ bir hediyeden ibaret olmuşsa da, git.-gide ''yasaklılar" bu "hediye''yi muntazam surette ödemek zorunda idiler. Bu gibi eleştirmelerden sonra "yasaklı" elinde kalan kazaneını yalnız hükumet tarafından gösterilen tüccara satabilirdi. Fakat asıl yasağ1 ve "takdimc yasa ğı"nı ödemeden onlara da hiçbir şey satamazclı. Yasaklıdan mal sa tın alan tüccar ise, bu malın hepsini belirli bir yerde, narh memurla rı tarafından tayin edilen fiat üzerinden hükfunete teslim etmeye ka nunen mecbur idi ve o sırada hiikfımet memurları malın 'Onda birini, gene bedava alırlardı. Buna rusça ''desiatiçnıy yasak" (uşri yasak) dcnirdi. Bu "onda bir" görünüşte tüccardan alınır idiyse de, gerçek te bunun ağırlığı gene "yasaklı"nın sırtına yi.iklenirdi. Çünki.i tüc car adet olduğu üzere, malın onda birini "yasaklı"dan bedava alır dı (80). "Yasak", kürklük av (tilki, sansar, sincap, kakım, ak tilki, kurt, samur, pars, kunduz, tavşan v.s.) derileri şeklinde ödeniyordu. N. Firsov diyor ki: "Yasak, Moskof hazinesinin en zengin gelir kay nağı idi. Büyükleri "elde etmek", usta savaşçıEarı celbeylemek, kom şu devletlerin nüfuzlu adamlarını "avlamak" için şu, yasaklıların ağır emeğiyle kazanılan metalar kullanıldığı gibi, çarların sofraları nı dolduran yabancı memleket içkileri ve tatlılar, sarayda giyilen pahalı kaftanlar dahi "ulu hükümdar"ın köleleri diyarından getiri len tilki ve samur kUrkleri mukabilinde satın alınıyordu" (81). Çarların hazinesini dolduran ve ecnebileri hayretler içinde bı rakan altın ve gümüş yığınları da "yasak" olarak toplanan kürkler bedeline elde edilmişti. Çar, kendisinin sağlığını, dedelerinin ruh is tirahatini dileyip dua eden rahiplere, savaş meydanlarında yararlık lar gösteren cengftverlere, ·kayıtsız-şartsız boyun eğen ve kulluk eden "bendeleri"ne de tilki ve samur kürkler ihsan ederdi (82). ANGARYALAR : "Yasaklı"ların devlet faydasına çalışması yal nız yasak ödemek için geceyi gündüze katarak av peşinde koşmak tan ibaret olmayıp, 'Onlara birçok başka mükellefiyetler de yükletil miştİ ki, o devirde bu angaryalara "devletlik hizmetler" denirdi. Hü kumet onlara istihkamlar, tabyalar, kaleler inşa ettiriyor, yollar (801
Aynı eser, s. 266-267.
(81)
Aynı eser,
(82)
N. Firsov'un aynı eseri,
s. 265. s. 2G5.
47
ya.plınyonlu ki, buna karşılık ola.rak, onları bazan yasaktan muaf ltıtat
V(�
(8::l),
bazan da tutmazdı
Bir biilgcyi düşman tehdid ettiğindf� belirli bir yerde toplanmak ve l�us konrutanlanıı idaresi altında "ulu hükümdar"ın dü:şmanları il•.' döğüşıneye gitmek ''yasaklı"lann boynuntın borcu idi. Sonraları
l\'l o�kor Jıiiküınc�ti herhangi bit· harbe katılınca asıl
Kazan Tiirkle
ı:imlcn, Çuvaşlcırla Başkurtlardan, Ar, Çirıniş ve Mo.rdova gibi Fin uluslanndnıı üzel ''opolçeııiye''ler (asker! fırkalar) Her üç evin bir ''ratnik"
(nefer) vermesi
teşkil
mecburi idi.
edilirdi.
17.
asırda
ıııunla/.am asker alayları teşkil edilmeye başlayınca eski Kazan dev l<'Linin yerli halkları da (bu arada Kazan Türkleri de) kur'a nefer leri vermeye mecbur kıhnmışlardı. Bir de hiikfımet, Rus çiftlik sa hiplel'iııin ıniri hizıncllerine karşılık olmak üzere, "yasaklı"ları onla rın işlerinde de kullanmaya başlamı:ştı.
iDARE SİSTEMİ : Moskof devleti, istila
ettiği İdil ve
Ural
g-ayri Hııs ülkelerinde "gorod" (kent), "ostrog" (çitle çevrilmiş olan köy) ve "zimov'ye" (avcı durakları) denilen müstahkem noktaları içine a.hın "uyezd" (daire) ler vücuda getirmi.şti. Bu idar1 bölüşlerde ırk ayrılıkları hesaba katılmadığı gibi, alınan yerleri riyazi (hesap ve ölçül bakımından E'-�it kısırnlara bölmek de göz önünde tutulma rnı!?
ve
bu ülkelerde Ruslar gelmeden evvelki idari
pek az ehcmmiyct verilmiş; şehir, kale ve köyler
bölünüşlere de kurarken
gayri
l�us aJıaliyi coğrafi cihetten parçalam ak ve onların birleşmesine ma ni olmak amaçlan göz öni.inde tutulmuştur. Şehirlel'(le ve vilayetlerde idari ve adli yetkinin her ikisi voy vodaların elinde bulunup, onların ynrdımcıları ve "diakları" (başka tipleri ı · vardı. Gayri Rus ülkelerini idare etmek için özel kaideJer ve usuller vardı ki, bunlardan başlıca iki gaye göz öni.inde tutuluyor du : Biri. yerli halkın emeğinden mümkün olduğu ka.dar fazla gelir almak : ikincisi, bu halkın itaatsizlik ve serkeşlik göstermelerine ve
t'ltle
silah <ıyaklaıımalarımı.
mani
olmak.
Moskof
memurlarının
"�..-a sağı'' (vergiyi) ne şekilde topladıklarını yukarıda gördi.ik. Yerli ahalinin ayaklıımala.rınııı Ü öniine geçmek için ise, arada şu aşağıda ki tedbirlcı· kııllanılmlı: Şehirler daima sıkı yönetim altında tutulu yordu: yeriiierin hallerini ve hareketlerini yoklamak ..
(tecessiis et
mE'k ) her bir hükümet. memurunun borcu idi; hi.ikfımet, memurları ııa. bu tecessüs işi için "yasaklı''ların kendi aralanndan "yardımcı(83)
48
Rusça
"Tnrihl Akll:1rıı iln\'c'', c. 6,
s.
11\l.
lar" veya hafiycler bulmayı tavsiye ediyordu. Bu gibi alçak hainler ya para ile yahud aleyhinde ihbarJarda bulunan kimsenin müsadere olunan mülkünü verrnek vadi ile satuı alınıdardı. Her bir nahiyede yerli ahalinin hükümete sadakatını sağlamak maksadiyle halkın ile
ri gelenleri içinden "emanet!er" (84) alıııırdı ki, bu ·rehineler şehir lerde ııezaret altında. tutulurlardı (k5). Yl�rlilerirı �chre toplu veya silahlı olarak gelmelerine asla müsaade edilmezdi. Onlara şehirlerde
geç kalmak ve hele gecelemek yasaktı. Rusl�ır da şehre gelen yerii leric sıkı miinasebetlerde bulunamaılar ve onlarla bir sofraya otu
ramazlardı. Gayri rtuslara silf th· ve madcn salıimamasma ayrıca elik kat etmek her bir voyvod.anın vazifesi idi (86) ; fakat voyvoda.ların idaresi, aşağıdıı göreceğimiz üzere. o kadar tahammül derecede olmuştur ki, hiikCımetin gayri
Rusların
edilmez bir
"hiyanetleri" ne
karşı alınan şiddetli ve sıkı te dbirleri bile tesirsiz kalıyordu. Voyvo daJar ve ücretli hafiyeler ııe kauar çalışsalar da, her zaman "yasak lı"ların bütün hal ve hareketlerine muttali olamıyorlardı : "emanet" ler kalelerden kaçıyorlardı; "yasaklt"lar bazan çok mikdarda barut, kurşun ve silah elde ediyorlardı. Hat�-l bu metalan elde etmek için onların ajanları Itus başkendi Moskova'ya kadar gitmek zahmetine
bile katlarurlardı (87). YARGI İŞLERİ : Gayri Ruslara ait yargı (mahkeme) işlerinin. en yüksek mereii Moskova şehrindeki "Kazan prikazı" ve ona mill
hak "Sibir prikaıı" idi (88). Fakat oralara yalnız olağanüstü mü him işler havale olunuyordu. Hakil,atta, yukarıda dahi andığımız lizere, yargı işleri de mahalli voyvodaların eline verilmiş bulunuyordu. Bir
voyvoda, hem sorgu hfıki.mi, hem savcı, hem yargıç ödevlerini görü yordu.
Sibirya ve Astrahan voyvodaları,
�arın iradesini
beklemeksi
zin, orta halli "yasaklı"yı idam etmek yetkisine bile malik bulunu
yorlardı ki, yalnız kimin, niçin ve nasıl idam edildiğini Moskova"ya (merkeze) bildirmeye mecbur
idiler (89).
Voyvodalar bu korkunç
yetkiierini şahsi hırsiarı uğnırıda kötüye kullanıyorlar, sorgu sırasın(84)
Rus tarih! edebiyatında bu kelinH> "rchinc"' mannsında olmak üzere,
"am:uıat'" �eklinde yaııltnaktadır. (85}
RusÇtL "Tarihi Aktlar··. c. 3, sayılar: J3·1 vr· 15�.
(86)
Gene ornda, c. 4, sayılnr: 252-255-:!56.
(87)
Gene orada. c. 4. sayı 252 ve c. 5, sayı 237.
(88) (89)
'"Prikaz" zamnmmızın nezaret'inc
(bakanlığına)
denktir.
Kataşikhin: ''AleksiY. Mikhn;-•loviç devrindeki Rusya hakkındıt", s. 102,
Petersbur.g 1859.
49
ı
;
i i
ıt
da tatbik ettikleri işkencelerin yardımiyle nahaktan başlayan bir da vayı haklı bir dava kalıbına dökebiliyorlardı. Bunun neticesinde za vallı gayri Ruslar perişan ofurlar, "yasak" ödeyemezler ve canların dan bezer.lerdi. Bir yerli, müstebid yargıcın adaletsiz hükmünden şi kayet edebiliyor idiyse de. Moskova'nın uzaklığı, çarm ıraklığı (90) ve şikayetin sürüncemede kalması yüzünden bu şikayetlerden
pek
de iyi sonuçlar alınamazdı. Kanun gereğince voyv·odalardan şikayet ler, yalnız onların memuriyet mi.iddeti bittikten sonra den
(9J ) ,
incelendiğin
onlar o zamana kadar adaletsizce hükümlerinin ip ucunu
mükemmel surette gizliyebiliyorlardı. MOSKOF SATRAPLAIU : Ruslar taeaCından zaptedilıniş olan Kaza.n ve diğer ülkelerin toprakları "Moskof satrapları'' unvanına layık olan voyvodalara geçinme
(92), dtılıa doğrusu tam bir yağma,
maddesi olarak verilmişti. İdari ve adli yetki ile mücehhez olan bu adamlar hakiki manasiyle bir despot (müstebid) olup, keyfi idarele ri hiçbir kayıdla smırlanmış değildi. Gayri Rus ülkelerindeld mos kof voyvodalarının kötü idaresine ve mezalimine dair Rus tarih! ede biyatmda pek çok şeyler yazılmıştır. Biz de şurada bu mesele üze rine bir parça bilgi vermeyi uygun bulduk. Voyvodalar iki yıl süre ile, onlara tabi olan askeri "sterelets" başlan (komutanlar) , yasakçılar (vergi
memurlar-ı) ve başkaları,
gene Josa biı· zaman için gayri Rus ülkelerine gönderiliyorlardı. Bun dan dolayı bu memurlar şahsi gayelerine ermek için aldatmak, zor lamak, sıloştıtmak gibi, bir insanı kısa bir zaman içinde
başkaları
hesabına "tüyle.ndirecek'' olan gayri meşru çarelerin hepsine baş vurmaktan geri durmuyorlardı (93). Bu maksad ile onlar "yasak lı·•ıan korkutarak onlardan para veya kürklük av derileri koparır l.ar: hattft aı;ıktan-açığa onların miilklerini yağma ederler (94) ; ka rılarını, kızlarını cebren alıp götürüder; yasaklıların nüfus sayısını saldamakla hükumeti aldatırlardı (95). En kudsi duyguları tahkir (!'!Ol
13u 7.cminde Ruslarda bir ahılarsözü vardır: "Tanrı yiiksekte, çar ırak-
(81.)
Aşağıcin göreceğimiz üzere voyvodalar yalnız iki sene miiddetle tayin
edilirlcrdi. ( !) 2 J
Rusçası "prokormleniye·· olup besl�ııme, geçinme demektir.
(93'
N. Firsov: "Şimal-i-şarki Rusya gııyri Ruslannın Moskof devletindeki
vaziycti.. . s. 237.
(941 Fişer: "Sibirya tarihi" (Rusça tercümesi; Rus Ulfım Akııdemisi neşri. 1774) s. 378. (95)
50
"Rusy�ı imparatorluğunun tam kanunlar mecmuası" c. 3. sayı 1511.
olunan, malı mülki.i yağma edilen yerli ahali için himaye arayıp baş vuracak hiçbir sığınak yoktu. Yerli "yasaklı'' ahaliyi çeşitli bahanelerle yahut hiçbir bahane siz soymak, yeriiierin karılarını, çoluk-çocuklarını a.şırmak bir sistem haline gelmişti. Mutad olduğu üzere, yağmacıların başında bizzat
voyvodalar
duruyordu. Yerli ahalinin gasbedilen veya delandırma suretiyle ele
geçirilen malı mülkünden kendilerine ·hisse çıkarıldığı takdirde her
bir yıkıcıyı, herbir dolandırıcıyı himaye etmeye arnade idiler. Onlar, yasaklıları alabildiğine soyan tüccarın da, hırsız vergi ve gümrük memurlarının da suç ortakları idileı·. Tecessi.is ve yargı işlerinde de gayet çirkin ve insafsızca fenalıklar yapılıyordu. Yerli ahalinin ha yatına hiçbir kıyınet verilmezdi. Bu gibi idarecilerden bazıları yerii lerin işkence sırasındaki iniltilf'ri ile de eğleniyorlardı
(96).
RUS MEMURLARININ AKLi-AHLAKI SEVİYESl
:
N. Fir
sov diyor ki : "Moskof memurlarının akli gelişmesi o derece nakıs idi ki, onlar servet edinmek için aldatmaktan ve zorlamaktan başka çare bilmezler ve kendilerinin içtirnai ahlaksızlıklarının farkına bile varmazlardı" (97). Gayri Rus ülkelerine
memur
olarak Rus "bo
yar"ları (o zamaııın zadeganı), "okolniçiy''ler (ikinci derecedeki bo yarlar) . "stolnikler" ( çarın kilerci başıları) , "prikaz"
( nezaret )
me
murları, "boyar" (zadegan) oğulları gönderildiği gibi, bu memurlar arasında ınenşei ve içtiınal mcvkii bakınundan çeşitli
cinsten
adam
lar da bulunuyordu: Rus serüvenciler ( 98), türiii milletten
tutsak
lerine iş buldukları gibi, oralura sürülen kimi canilere de
memur
luklar verilebiliyordu (99). Bu adamlar insani
yabancı
lar, yerli ahali içinden hıristiyanlık kabul edenler bu alanda kendi duygulara
olup, kabadayılığa ve zorbalığa pek fazla mütemayil idiler. Bunlar kendi haysiyelini hissetınek, insana karşı hürmet beslemek gibi yü
ce duyguların ne olduğunu bilınczlerdi. Amma başkalarına tahak küm etmek için gereken vasıflar bu Rus memurlarında hiç de eksik
değildi. Onlar pek cahil idilerse de, bilgileri "yasaklı''lara üstlin gel
mek için kafi derecede idi. Mesela, bu memurlar istihkaınları, tabya
ları daha sağlam inşa ederler, ateşli silahları daha iyi kullanırlar; (96)
N.
(97)
Gene orAda, s. 238.
Firsov: Aynı kitap, s. 232-233.
(98l
Macerap('restler.
( 991
Rusça' "Tnrihi nktinra ilave" c. 3, snyı 63 ve c. 6. sayı 136. 51
ve bu gibi silah onlarda her zaman fazla bulunurdu. Yerli ahali ise, bunları bin bir türlü meşakkat ile ve büyük fedakarlıklar baba sına ancak elde edebiliyorlardı. Moskof voyvodaları pek cahil ve bazan okumaz-yazmaz adam lardan olurlardı. Hükumet kurumlarının yazı işlerini başarmak ve kanunları aniayıp uygulamak "prikaz memurları" denilen kimsele rin elindeydi. Demek, idare ve hüküm işlerinin asıl ruhunu ve akli kuvvetini bunlar teşkil ediyordu. Bunlar ise, kanunları o yana, bu yana ç;ekmek marifetine mükemmel surette vakıf idiler. Okuma ya:>ana hüneri bunların elinde rusça yazı-çizi hilmiyen yerli ahaliyi soymak için korkunç bir vasıta olmuştu. Yurdun bütün serveti, yer li ahalinin ağır emeği ile kazanılan şeylerin hepsi, Moskof memurla rımn eline akıp geliyordu. Bunların hiçbir şeyJe mahdud olmayan kötü idaresi neticesinde yerli halk korkunç sefalete düşmüşken, zu lüm, ihtiyaç ve bunların doğurduğu kanlı kıyamlar ve yabancıların getirdiği çeşitli hastalıklar; bazı yeriiierin kendi arzulariyle öz kav
mi ne veda etmesi ; bazıJannın ise, cebren alıp götürülmesi yüzünden yerli halkın sayısı boyuna eksilirken, bu ülkelerdeki Rus memurla rının tahakküm yetkisi ve serveti arttıkça artıyordu... İÇTİMAİ HAYATTAKi DEG!ŞMELER : İstila edilen ülkeler de kurulan yeni Moskof rejimi, yerliterin içtimai hayatında da tesir siz kalmamıştır. Yeni rejim yeni zaptettiği kavimleri başsız bırak maya ve onlaım içtimai kuvvetlerini darma-dağınık bir hale koyma ya pek ziyade özenmiştir. M-oskof voyvodalarının Kazan Türklerinin rehber kimselerini nasıl yok ettiklerini yukarıda gördük. G. Peretet koviç'e göre (100) Müdhiş ivan, Kazan Türkleri büyüklerinin kıyam lara katışmayanlarım Moskova, Novgorod, Pıskov gibi halis Rus eyaletlerine sürmüş ve onların yerine Kazan ülkesine Rus zadeganı nı ve adi göçmenlerini getirmiştir. Görülüyor ki, Moskof çarı bu ted biriyle bir taşla iki kuş vurmuş : bir yandan Kazan ulularını halis Rus eyaletlerine sürmekle Kazanlıları başsız bırakmış ve o uluların tedricen ı·uslaşmasını temin eylemiş ; öte yandan, Kazım ülkesini Rus unsuru ile doldurmuştur (101 ) . Rehberlerinden mahrum kalan halk kütlesi son derece müşkUl bir duruma düşmüş ve yeni Moskof .
.
( 100)
G. Peretetkoviç: "15. ve 16. asırlarda İdilboyu" s. 270.
(101)
Anlaşılan, Moskof çarlan "mill! siyaset"in ne olduğunu bizim sultan
ve hanlarımızdan daha iyi anlamışlarılır.
52
nizamJarma uyguntaşmaya mahkum olmuştur ki, o günlerde bu ni zamlara yabancılar değil, Ruslar bile uygunlaşamıyorlardı (102). Moskof hükumeti Kazan ülkesinde yasaklıları Rus çiftlik sahip lerine dağıtınakla gayri Ruslar dünyasına serflik
(çiftçi köleliği)
sokmaya da çalışmıştır. Acli Rus göçmenleri ise, bu ülkelere iyi bir şey getirmemekle beraber, kötü ahiaklariyle yerli ahalinin sağlam içtimai bünyesini çürütmeye pek çok hizmet etmişlerdir.
c. "MİSYONERLlK 1555 senesinde Moskova'da, yeni zaptedilmiş olan Kazan ülke sinde bir piskoposlıık kurmaya karar verildi ve ilk piskopos olarak Guriy adlı bir papaz tayin edildi. Bilindiği üzere, Kazan'ı alan Rus çarı Müdhiş lvan son derece
ahlaksızlığına rağmen,
çılgınca dini
taassup taslıyordu. Onun için bu adamdan, hıristiyanlıktan diniere hoşgörürlük beklemek beyhude idi. Kazan şehri
başka
alındıktan
sonra onun emriyJe bütün camiierin tahrip edilmiş olduğıınu yukarı da gördük. Dini siyasette IV. lvan'ın halefieri de onun açtığı çığırda yiirümüşlerdir. Moskof hükfuneti tabiatiyle keskin bir ortodoksluk temeline kurulmuş olan tbeocratie olduğundan, yeni "köle"lerini de ortodoksiuğu kabul etmiş ve ruslaşmış görmek istiyordu. Onun için gayri Rus ülkelerine gönderilen papazlar, misyonerlik faaliyetlerin de, işte, hükümetin işbu görüşünü ve temayiliünü göz önünde
tut
maya mecbur idiler. Çünkü bu "ruhani babalar" aynı zamanda hü kümetin dünyevi ajanları da idiler. Kazan ülkesine tayin edilen pis kopos kendi dairesin�eki dini işleri idare etmekten başka, dünya ş i lerinin gidişini de gözetlernek ve onlara ·kilise için elverişli istikamet vermek görevleri ile de mükellef idi
(103).
lik Kazan piskoposuna misyonerlik faaliyetine dair bir öğretki verilmişti ki, bu
öğretki
Solovyov
mufassal
Tarihinde
yazılı
dır (104). (102)
G. Peretetkoviç'in aynı eseri, s. 269.
(103)
S. Solovyov; "Rusya tarihi", c. 7, s. 90-91.
(104)
c. 7, s. 89-90.
53
Bu talimatta yerli halkın 7.0rla hıristi yanl ığa dönderilmesi em redilmiyorsa da, bu yolda öğü.tten ba şk a, ziyafetler çekmek, yerliie rin hatıria rım hoş etmek, on la ra hediyeler dağıtm ak , ayrıca hukuk lar- bağışlamak, h a tta suçlarını affctmek gibi çarclere başvurulması tavsiye edilmektedir. Bu tali matta denilmektedir ki: "Piskopos yeni vafti;ı; edilenleri sık-sık öğle ycm eğine ı;ağırsın; kendi sofrasında on lara. "kınıs" (105) içirsirı: ondan sonra bal içirmek t106) için şehir dışındaki alana göndersin. Eğer piskopos huzu runa müslüman ta tarlar gelerek müracaat ederlerse, 'Onlara da piskoposlu k dairesinde "lun\s .., şehir· haricindeki alanda bal i<;irilmeli! Bir tatar bir suç iş lr.yip ek, diiıı yı�vi mrnıul'lanıı takibnden kaı;arak, piskoposa sığma nı1<. vafti7. C'clilnıC'k isl<'ı·sr. o tatar katiyen voyvodnlarn teslim olun mayıp, vafti;�, edi lir ve kendisine piskoposluk dai resinde sığınak ve rilir!".
Yerlileri ortodolcsluğa döndermek maksadiyle hediyeler dağıt manııı hükumetc çolc masraflı olduğu anlaşılınca Romanevlar süla lcsinden Feodor Aleksiy oğlu hükumeti, 1681 yılında bu "hediyeler" "yumuşlu" dağılmayı ka l dırarak, onun yerine yeni hıristiyanların (memur) sınıfından ulanlarını "hizmetler''den, "yasaklı"ları ise, ver gilerelen allı yıl ınücldetle muaf tutmayı emretmiştir 1107). Lakin bu ziy:ı.fetler, hediyeler ve imtiyazlar maksada pek de erdiremiyordu. Çünkü maddi menfaatıar·dan dolayı hıristiyanlığı kabul eder gibi gö rün<'n g-ayri l{uslar, bu menfaatları elde ed ince tekrar eski dinleri ne döniiyorlardı. Genelce, Rus papazlarının Kazan ülkesinde 16. asır daki misyonerlik faaliyeti muvaffak olmamıştır. Kazan piskoposu Gennııgen 1593 senesinde Miiclhiş !van'ın oğlu çar li'eodar'a gönder diği bir raporunda Kazan ülkesinde misyonerlik işlerinin gayet acık lı ıiHrum<la bulunduğunu yana-yakıla anlatıyor: yeni hıristiyanların kötü ahlakıııdaıı, geri esld dinlerine dönmelerinden şikayet ediyor: l<:ı.zan alındığından beri geçen kırk yıl içinde orada tck bir tane mes cid bulunınamışkcn. şimrli Kazan Türklerinin kendi mahallerinde nıcscidlcr kurmaya cı>sar('t ettiklerini yarıık bir lisanla anlatı �·or ( 108) . •
1(151
tiid;ç<·sind('
Canlar unurıdan ynrıılan
bir çeşit
iceceklir,
alkolsiizdiir
"nçıtkı'' denir.
ı ınr. 1
Bundan mur:ııl
( J 07 1
Rusçıı
ı ı o.:ı
··ArkiH'Ogr;ıfiç(•sknyn l'l«rıı·ditsi�·nnın aklh•rı··.
bııld11n ,·apılan
'·'Tarihi 11k tlarıı
iliwC'".
alkollü içki
c. 8. s�yı
olsH gcrE"l<lir.
R!l.
c•. 1.
sayı
35ll.
ve Knııın
Çar bu raporu alır-almaz Kazan'da hıristiyanlığı himaye etmek için "mülki" tedbirler almaya karar verdi: Yeni hıristiyanlar bir araya toplanılıp, Kazan şehrinde ayrıca bir mahalleye yerleştirile ceklerdi; oraya yerleşmek istemiyenler ise, kefalete bağlanacak ve zindana. atılacaklardı. Bu mahalle bir "boyar oğlu"nun nezareti al tına konulacaktı, ta ki yeni hıristiyanlar yeni dinlerine bağlı kalsın lar, Rus kadınlariyle evlensinler, kendi kızlarını da Ruslara versin ler! Hıristiyanlığı dikkatlice tutmıyanlar ise, zindana atılacaklar, zincirben d edilecekler ve dövüleceklerdi (109). Kazan'da yeni açıl mış camileri yıkmak, müslümanları şehirden kovmak hususunda emir v<'riloi (110). Çarın iradesi yerine getirildi: Müslümanlarm hepsini şehirden kovdular, yeni camileri yıktılar (111). Rus tarihçi si Bajenev diyor ki: "O günden baqlayıp, ta Mikhayi l l<'eodoroviç hü kümdarlığının son yıllarına kadar Tatarlar bu şehirde gözükıneye bile cesaret edcınezlerdi" (112). Ancak bu gibi şiddetli tedbirlere bakmaksızın misyonerlik faaliyeti 17. asırda dahi pek ehemmiyetsi;: neticeler vermiştir. 17. asrın sonlarına doğru, yani 1681 senesinde Feodor Aleksiy oğlunun bir fermanı yayınlanmıştı ki, bu fermana göre, Tatar mirzaları, onların karıları, dulları, erkek ve lnz çocuk ları ya hıristiyanlığı kabul etmeye veya taşınmaz mülklerinden vaz geçmeye mecbur idiler ki, bu şıklardan birini seçmek için kendileri ne yalnız bir ay müddet verilmişti (113). MİSYONERLİK NEDEN MUVAFFAK OLAMADI? Kazan yurdunda yerliler arasında misyonerlik faaliyetinin muvaffak olma masına umumi sebep olarak şunu göstermek mümkündür ki, yerli ler etrafianndaki hıristiyanlıkta (ne bu dini tutanların ahlaklarır. da, ne de misyoner papazların tavrı hareketlerinde) beğenilecek v"! boşa gidecek bir şey görmiiyorlardı. Kazan ülkesindeki Rus ruhani lerinin ahlaki seviyesi hakkında N. Firsov diyor ki: "Rus ruhanile rinin ahlaki seviyesi hiç de memnun edici değildi. Her yandan pa pazların, mahallelerine tabi ahaliden fazla para koparmaları; aç gözliiliiklerinden dolayı ahali arasında bntıl itikadların sürüp gitmesi ne göz yummaları ; kilise ayinleri icra ederken ve ev hayatmda terıtO!))
Aynı "Aktlaı·''ın aynı sayısı.
(110)
Gene orada.
(lll)
Gene orada.
1112)
Baienev: "Kazan tarihi", c. 2, s. 31.
(113)
M. Pihcgin: "Kazan geçmişti' ve bu gün",
s. 124-125.
55
biyesizce ve halka fena örnek olurcasına davr anm aları ; pisboğazlık ları yüzünden sokaklarda sarhoş ve nara atarak dolaşmaları ; ma halle kişilerinin evierinde yemek yerken amiyane kavga
etmeler i ;
fa:da yiyecek ve içecek istemeleri ; ziyafetlerde içkiye düşkünlükle ri; mukaades şeylere hürmetsizlik göstermeleri ; gizlice rakı satma J;u·ı ; iftira
mckteydi"
ve
jurnalcı lık ile u ğrıışmaları hakkında şikayetler işiti.I
(1 1 4 ) . Pinegin ise, buna ilaveten: "Okuyup-yazması
olan papazlar eksik değildi ; kimi papazlar ise, büsbütün
kıt
okumak
yazmak bilmezler, ibadet sözlerinin yalnız ağızdan bellediklcrini oku ınakla yetinirlerdi" demektcdir (115). T<azan ülkesine göçen adi muhacirlcriıı dini-ahlaki seviyesinin nasıl olduğunu ise, biz müvcrrih Firsoy'un aşağıdaki sözlerinden öğ reniyoruz : ''Kilise hadimlerine (rtıhanilere) ve kiliscce mukaddes sayılan şeyler·e karşı hürmetsizlik; ibadete kayıdsızlık; büyücülere inanma; içiüye ve kumara düşkünlük ve bunlardan doğan kanlı kavgalar ve dövüşmeler; bazan en çirkin şekiller alan sefahat ; doğruluk yerine zorbalık itiyadı ; alış-verişte dolanclırma; pisağızlık... !şte Rus adi göçmenlcri, gayri Rus ülkelerine çalışkanlık, tahammül ve merdane lik ile beraber bu adetleri de getirmişlerdi ,
"
(116).
Ancak Rus göçmenlerinin, Rus miiverrihi tarafından şuracıkh ziluedilen iyi vasıflarından da yerli ahali için hiçbir
türlü fayda gel 253. salıi
memiş olsa gerektir ki, bu, aynı müverrihin, aynı eserinin fesinde yazılan şu sözlerinden anlaşılmaktadır: "Moskof
devrind�
gayri Rus topraklanndaki Rus hal kı henüz gereği gibi yerleşmiş de ğildi. Bunlar bir yerden bir yere, bir bölgeden bir bölgeye göçer du nırlnrdı. Bundan dolayı onlar yerli ahali göziinde yurdun menfaat Jarını müdafaa edecek bir il kuvveti sayılamadıkları gibi, kendilerin den medeni cesaret ve çalışkanlık öğrenilebilecek
vatandaşlar
da.
değillerdi" (117). (114)
N. Firsov: "Eski Ka7.an padişııhlığının
yn'da" Adlı başkn bir eseri,
184.
s.
118.
gayri Rus ;\hı<lisi yeni
Rus
( 115)
"Kazan g�çmiştc \'(' buı::tin", s. 129.
(116)
"Şimal-i şarki gayri Ruslarının moskof devletindeki vaziyeti", s. 183-
(ll7l
Rus halkının cbcdi "göçebeliği"ne ve "göçmcnliği"ne dair
bakınız:
Zeki Vclidi Toı::an: "Bugünkü Türkistan ve yakın ınazisi", K11hirc basımı, 19291910; s. GOD-614.
56
MiSYONERLİK
VE
MÜSLÜMANLAR :
Kazan müslüman
Türklerinde öteden beri sağlam bir dini kuruluş mevcuttu. Bu ku· ruluşun başında duranlar oldukça düzgün,
sistemli bir din
taliın
ederlerdi. Bundan dolayıdır ki, onlar Rus ortodoks misyonerlerine ciddi: mukavemet gösterebildiler. Bu mukavemetin niteliği hakkında Deli Petro ilo imparatoriçe Anna ivanovna zamanındaki Rus misyo nerliğinden
bahsederken, bilgiler vereceğiz.
Burada ise, yalnız şu
aşağıdaki sözlerle iktifa edeceğiz : Rus müverrihlerinin de şahadeti
üzerine,
Rus ha.kimiyetinin�
Moskof devrinde Kazan ülkesinde bir yandan Moskofun misyonerle ri ile, öte yandan Kazan islam din rehberleri arasında amansız mi i · cadele cereyan etmiştir. Ancak kuvvetler arasındaki fark pek bü yüktü : Bir tarafta yalnız iman ve itikad kuvveti bulunduğu halde, öte tarafın kuvvetini
korkunç hükumet,
taş
yürekli
voyvodalar,
"sterelets" askerleri, toplar, gülleler, kırbaçlar, zincirler ve zindan lar teşkil ediyordu. Lakin Kazan müslümanlarındaki iman ve kana at kuvveti, Moskoflulann demir zincirlerinden daha sağlam çıkmış tır. Bu münasebetle M. Pinegin diyor ki: "Bu ülkede islam yalnı:l hıristiyanlığa karşı koymakla kalmamış, putperestler arasında din yaymakla da uğraşmış ve bu yolda epey muvaffak da olmuştur. Ba. zan ortodokslar bile
islamiaşmak
tehlikesine
maruz
kalıyorlar
dı" (118). Firsov ise, söz arasında: "Müdhiş ivan zamanında 30 bin tatar vaftiz edilmiş idiyse de, sonraları bunların bir kısmı
müslü
manlığa dönmüştür" diyor (119). Fakat müellif bu istatistik bilgi lerini ne gibi kaynaktan aldığını söylemiyor. Ben ise, bu rakamı ol dukça mübalağalı sayıyorum. Çünkü Rus papazlarının ve hükume tinin Kazan ülkesindeki misyonerlik faaliyetini irdeliyenlerin hemen hepsi 16. ve 17. asırlarda bu faaliyetin pek ehemmiyetsiz neticeler verdiğini kaydetmişlerdir. Eğer Müdhiş !van devrinde yalnız müslü manlardan
30 bin
kişi hıristiyanlığa döndürülmiiş olsaydı, bu "ebem
miyetsiz" değil, gayet mühim bir netice olurdu. Bu takdirde putpe restlerden döndürülenlerin sayısı daha fazla olmak lazım gelirdi ; zi ra, bilindiği üzere, onlar misyoner tuzağına daha kolay
düşüyor
Jardı. Halbuki 16. ve 17. asırlarda ve hatta 18. asrın evvelki yarısın da İdilboyunda putperestlerin
hıristiyanlığa
dönmesi de pek ağ�ı·
cereyan etmiştir...
(118)
"Kıızıın geçmişte ve bugiin", s. 126.
(119)
"Eski Kazan padişahlı&ının gayri Rus ahalisi Yeni Rusya'da" s. 133.
57
ç. BAŞKURTLAR VE ÜLKELERİ Ü:!ıERlNE BİR PARÇA TARİH : Başkurt (Başkırt-Başkir) , Orta ve Gü ney Uı'allarda yaşayan bir Türk kavminin adıdır. Bazı komşu Türk ziinıreleri (mesela Nogaylar ve Kazaklar) bu kavmi, nedense, !ştek (istek) rliye tesmiye ederlerdi .. Nitekim Evliya Çelebi Seyahatname sinde Hiştek okunacak bir şekilde yazılan isim de Başkurtlardan başka bir ka.vmin adı olamaz. Rusya'da ilk defa 1897 yılında milliyet temeline gün� yapıları sayım sırasında Başkurtların nii(usunun l.tl92.94·1 kişiden ibaret olduğu 'lnlaşılmıştı. Bunların- da hepsi etnik minasi.vle halis Başkurt olmayıp, bu rakamın içinde 117.737 kada:.' "Tipter· · de ntrdı (120). "Tipter"lcrin ise, Başkurt iline sonraları Kazan ülkesinden göçen Türkler olduğu malfımdur. Başkurtlar ara sında İslam dininin ne zaman yayıldığı ap-açık belli değilse de, Mo ğollar hakimiyeti dewinde, demek m.s. 13. yüzyı l. da, Başkurtlar ar tık <:;oktan islam dinini kabul etmiş bulunuyorlardı. Başkurt ülkesi Çingiz oğullarının yayiası olup, Başkurtlar da, başka birçok Türk zümreleri gibi, Batu-han ordularına katılma.k zorunda kalmışlardır. Cengaver bir kavim olmakla beraber, Başkurtla.rın hiçbir za man tek bir devlet kılığında organlaşmayıp, daima çeşitli uruğlar (aşiretler ı lıali1de, i ayrı-ayrı beğlerirı, aksakalların idaresi aJtında, dağınık yaşadıkları anlaşılmaktadır. Onun içindir ki, Urallara gelen herbir basıı·a.ıı (ınüstevli) bu d::ı.ğınık kabilelere kolayca tahakküm etmiş ve 'Onların savaşkanlığından, kendi emelleri uğrunda fayda laıımıstır. Pek eski zamanlara ait halleri bilmiyoruz. Moğollar dev rindeki durumu şimdicik andık. İdil'irı aşağı mecrasında kurulan Altın-Orda Devletinin dağılmasından sonra ise, Başkürtların doğu kısmı Şibaııoğullan (Sibirya-Tura hanları) egemenliği altına: gii ncy-batı bölümü ise, Nogay beyleri idaresi altına düşmüşler; Kazan hanı ibnıhim'in Ruslara karşı seferlerine de Başkurtlar katışmışlar dır. Başkurtluk 15., 16. asırlarda Sibirya-Tum hanlarının hakimiyeti altında kalmışlw. Güney-batı Başkurtlarına hakim olan Nogay mir z:-ılarının meşhurları Edüge ve onun oğlu Nureddin (Muradin) dir. 16. asrın ortalarında Başkurt ilini Kazak ham Haknazar istila etı 1201 ·' l. sliun Ansiklopedisi. cür. 15, s. 328 To�:\n ·, , i�ı,uıhııl 1943. 58
("Başkırt'' maddesi: Zeki Velidi
mişti... Tam o sıralarda Moskofların şarka doğru, yani Türk illerine saldırıları da başlamış, 1552 de Kazan, 1558 de Astrahan hanlıkları ortadan kaldınlmıştı. Ondan sonra ise. ne kendi aralarında birlik ve beraberlikten mahrum olan Nogay mirzalarının çırpınmaları ; ne de çok zayıf teşkilatlı Tura-Sibirya hanlarının karşı koymaları Rus is tila hareketini durduramamJŞ ve Moskoflar ağır-ağır olsa da, Ural lara doğru yiirüyiişlerirıe devam etmişlerdir. Başkurtlar savaşkan ve yurtsever bir kavim olmakla beraber, kuvvetli bir devlet şeklinde taazzi etmiş bir topluluk olmadıkları� dan; saflık, cehalet, belki de iktisadi düşkünlük ve bir de siyasi-iç.. timai sorumluluk duygusuna bigil.nelik yib:iinden ara-sıra kendi ka vimlerine ve yurtlarına zararlı hareketlerden de sakınaınamışlar. Mesela, daha Rus tabiyetine girmedikleri devirde bile kendi ayak lariyle gidip, Ruslara ve Sibirya sınırlarındaki Rus taeirierine ücret· le askerlik ve muhafızlık ederlerdi (121). Öte yandan, Başkurt kabi lelerinin kimi beyleri tabi oldukları Tura haniariyle Nogay mirzala rına danldıkları zaman Ruslara
başvurup vergi
öderlerdi (122) ;
hatta bazı Başkurtlar 17. asırda gönüllü sıfatiyle Rusların Kırım ve
İsveç seferlerine de katışmışlardır (123). Başkurtlar 1661'den iti baren ta 18. asırda imparatoriçe İkinci Katerina günlerine kada!' Rus hakimiyetine karşı birkaç defa ayaklanmı.şlar ve "Pugaçov is yanı"na da iştirak etmişler ise de, o zamanlar artık iş işten geçmiş bulunuyordu. Bu kıyamlar Petersburg Hükumetini
müslümanlarla
"uzlaşma'' politikası takip eylemeye sevketmiş ise de. Başkurtl:ı.,.. için pek büyük felaketler ve korkunç sefaJetler getirmekten de geri kalmamıştır (124). Bu kıyamların gaddarane bir surette tenkil edi lişinden sonra Başkurtlar son derece perişan olmuşlar, iktisadi ba kımdan çok gerilemişler: Geniş ormanlar içinde, zengin madenler saklayan topraklar üzerinde fakirane bir hayat sürmeye başlamış lardır. Birçok geniş Başkurt toprakları Rus zadeg.3nlarının eline geçmiş ve 'O topraklarda bir yığın "zavodlar" (imalathaneler) kurul muş ve "zavodlar" yanında da birtakım Rus köyleri ve kasabaları meydana gelmiştir. Git-gide, vaktiyle Başkurtlara. verilen imtiyazlar da birer-birer geri alınmış ve bu cengaver ve başı yüksek Türk kav(1211
Zeki Yelidi Togıın: "Bugünkii Türkistan
ve
yakın mazisi". s. 207-208;
Kahire, 1929-1939. (] 22)
Gene orada, s. 208.
(1231
Gene orada.
(124)
Gene orada.
:19
mi de. başkalan gibi, Rus boyunduruğu altında kalmıştır. Medenlleşme
\'C
yaşamak
larının İsviçreiiiere yaptığı tesir ve telkini, ne yazık, ..
Başkurtlara yapamamıştır
zorunda
içtimai yükselme babında ise, Alp Dağ
Ural Dağları
(125) .
M.s. 16. asrın yarı Kama ırmakları arasına düşen ; güneyde Sarnar
BAŞKURTLUK'l'A iLK AYAKLANMA : sımlan sonra İdil ve
Irmağına. ve Cayık ırmağının orta ve yukarı akımına; doğuda Mi yas, !set,
Pijma, Uy ve Tobul sularına ulaşan topraklar Başkurt m
kcsi sayılıyordu. Ka7-anlıların yukarıda söylenilen beş yıllık
savaşı
1557 yılında Ural dağlığının beri yanında ki Başkurtlar dahi "Mosko( ulu hükümdarının cbedi kölcleri"ne çev rilmişler ve "yasağa" bağlanmışlardı. 1572 senesinde Müdhiş !van, oğlu ve veliahdı Feodor için yazdığı vasiyetnarnede kendisine Ka zan ülkesini "Başkirda" (Başkurtluk) ile beraber tevdi eylemiş li (126). 1579 senesinde Başkurt yurdunun ortasında ("Uba" tepe sine) Ruslar tarafından Ufa Kalesi kurulmuştu. Ondan sonra Baş
bastırıldıktan sonra, yani
kurt yurduna Rus savaşçıları ("Stereletsler", "puşkarlar " ) , bayar
(katipler) ve eliğer memurlar gelmeye başla Başkurt topraklarını da zaptetmeyc girişmişlerdi. Yerlite
oğulları, "padyaçiler" mışlar ve
rin toprakları, mcmurlara rütbelerine, hizmet derecelerine ve paye
lerine göre, türlü ölçümde üleştiriliyordu. M : emurların peşinden ar dı-arası kesilmeksizin başıbozuk Ruslar gelmeye başlamışlardı ki, bunların en büyük kısmı açgöz kimseler olup, asıl hedefleri
külah
kapmak ve servet edinmek idi (127). Bununla beraber, Moskof hü kumeti başta Başkurtlarla olan muamelelerinde epey iht iyatlı dav ranıyor ve onlardan nisbeten az yasak alıyordu. Başkurtlar Moskof
hükumetine boyun eğdiktcn sonra da pek zengin ve geniş topraklara malik oldukları halde hükfımete pek az yasak verdiklerini, "Moskof devletinin raiyeleri"nden hiçbirinin malik olmadığı imtiyaziara ma •
lik olduklarını kimi Rus tarihçileri Moskof çarlarının büyük atıfct lerinden sayarlar. Gerçekte ise, Moslrof hükumetinin gayri Ruslar dan aldığı verginin
mikdarı, yukanda da işaret ettiğimiz üzere, on
ların hükümete itaat derecesiyle mütenasip
oluyordu.
Anlaşılan,
Ba&kurtlar Moskof hükümetine boyun eğmiş idiyseler de, büsbütün "zararsıı". ve (125) (126) (127) 1899, s. 10.
60
tehlikesiz sayılınamışlardır ki, h ükumet onlara n is-
Bnşkmt isyanları ileride bu eserin çeşitli yerlerinde anlatılacaktır.
Knrnın1.in: "Rusya devleti tarihi", c. 10 (ilavcnin 159. sahifesil.
D. Nikolskiy: "Başkirı"
(Başkurtlar)
adlı rusça
eseri,
Pctersburg
beten az "yasak" yükletıneye mecbur olmuştur. Ancak
sonralan
orada da Başkurt topraklarını keyfi bir tarzda zaptetmclcr, rüşvet ler. enva türlü baskı ve sıkıştırmalar başlamıştır. Mi.istevlilerin ida resi bu yolda olunca, onların yeriilere medeni tesiri olamaz, bunlar da Rus halkına ve hükumetine ısınamazlar ve dostça münasebetler de bulunama?.lardı. Başkurtlar Rusların kendilerine karşı himayeci olmalarından umud keserek, gittikçe onların
yırtıcılık ve soygun
culuk temayüllerini anlamışlardı. Neticede Başkurdun Ruslara iti madı kalmamış ve yavaş-yavaş Başkurtlar arasında kımıldanmalar başlamış : İlkönce Rus karakoliarına gizlice yapılan münferid bas kınlar şeklinde başlayan çeteci savaşları, git-gide Başkurt halkının öz toprakları, baba ve dedelerin yabancıların tahkirine uğrayan me zarları ve nihayet yurdun bağımsızlığı için açıktan-açığa cidali şek lini almıştır. Rus tarihçilerinden Dubrovin diyor ki: "Haddi zatında barışçı ve durgun olan bu kavim Moskof voyvodalarının kötü idare si yüzünden yavaş-yavaş en taşkın ve Rus hakimiyetine en düşman bir kavme dönmüştür" (128). Yabancıların Başkurt topraklarını in safsızca zaptetmeleri Ufa
ilindeki
Başkurtların
ayaklanmalarını
mucip olmuştur. O zaman kıyamcılar Minzelc Kalesine
yaklaşmış
idiylerse de, defedilmişler ve birçoklan Rusların eline geçip boyun ları vurulmuştur (129). 1662 yılında Ufa Başkurtları bir daha baş kaldırınışiardı ki, bu kıyamı bastırmak için Moskova'dan "stolnik" Yazıkov koroutası altında asker sevkedilmişti
(130). Dubrovin'in an
lattığına göre, BaşkurUuğu idare eden Rus memurları,
Ruslardan
gayri memnunların sayısını arttıracak her kötülüğü yapıyorlardı : Dini, örf ve adetleri hafifsiyorlar, ahalinin mülklerine el uzatıyorlar dı
(131 ) . 1664:
yılında Seyid adlı aksakalın rehl:>erliği altında patlak
veren Başkurt ayaklanması
epey ciddi bir şekil
almıştı. Bu kıyam
tarihte "Seyid kıyamı" diye tanınmıştır. Rus müellifi N. Rıçkov di yor ki : "Seyid bütün Başkurt ü.lkesini ayaklandırmış; Kazak-Kır gızlar ile de münasebetlere girişmiş : Kama ötesindeki Rus karakol noktalarının hepsini tahrip eylemişti. Bu isyam bastırmak için Mos kova'dan Feodor Zelinin komuta.sı altında "strelets" alayları sevke(128)
Dubrovin: "Pugaçov ve koldaşlan" adlı es('l'i, c. 1, s. 253; Petershurg
(129)
A. Alektrov: "Orenburg vilayetinin tarihi", s. 12.
(130)
V. Vitevsldy: "İ. NeplUyev ve Orenburg ülkesi",
1884.
c.
1, s. 130; Kazan
1897. (131)
"Pugaçov ve koldaşları'', c. 1, s. 253.
61
dilmiş ve bunlar Don, Cayık ve Uknıyna Kazakları ile takviye edil
mişlerdi" ı J 32).
Buııa bakmaksızın, Scyid kıyamı iiç yıl sürmüş ve Moskof hü
kfımetin i ha.\rliclcn-hayliye uğraştırmıştı. Bundan başka, Başkurtlar,
çar Aleksiy �likhayloviç Roınanov zamanında vukua gelen meşhur Stenka Razin isyanına da katılmışlardı.
Uralların
öte
yanındaki
Başkurtlar ise, 1662-1665 yıllarında Köçiim-hanın oğulları
tarafın
dan sevki idare edilen Rus aleyhtarı savaşlarda da büyük
gayretle
iş görmüşlerdir. 1679-168J yıllannda da
vardı
( 1 :33 ) .
Başkurtlukta
kargaşalık
V
KUZEYLİ T(JRKLER RUS İMPAgATORLARI HAK1M1YET1 ALTINDA
A.
"DELi" PETRO GÜNLERİ Birii1ci ("Deli") Petro, Rusya'yı yenilemiş, Rus şairi Puşkin'in clccliği gibi. memlckcti için ''Avrupa'ya pencere açmış",
donanma
kurmuş, Ilus ordusunu islah etmi.ş , Rus kadınma o zamanki asd kı yafcte bürünerek, toplantılara gitmesini öğTetmiş, Rusya'da endüst ri Inırmak yolunda öna.yaklık etmiş, memleketinin uluslararası mev
l<i ini yiikseltıniş; kısası: Rusya Devleti için birçok
faydah ve
iyi
işler göı·müştiir. Ancak yıllarca süren harpleri, pek pahalıya mal
olan "reformıı"lan (ıslahatı) ile köylüyü perişan etmiş; hedeflerine doğru yiiri.irkcn halka hiç de acımamış ve onu amansız surette har
camaktan çckinmeıniştir. O, halkın son iliğini emerek, devletin dış prestijini yiikseltrnişse de, memleketin iktisadi ve manevi y-oksulluk larına pek az ehemmiyet vermiştir. Bu umum Husyatılar ha.kkıııda. ' ' Büyük '' Petro'nun gayri Ruslar, hele kuzeyli Türkler
hakkındaki
siyaseti ise, gerçek manasiyle ezici, boğucu ve yıkıcı bir siyaset ol ıınıştur. nu birinci Rus imparatoru, eski Kazan devletinin yerlileri için özr.l ağır hizmetler (angaryalar) icad etmiş; açıktan-açığa ku
zr..vli Tiirklerin ileri gelenlerini yoketmek politikasını uygulamıştır. c
).'l2l
ı J3:ı'
"Ü!'<'nburg vilayetinin lopognıfyası" adlı eseri. s. 62. Orcnburg 1887.
S. Solm·�·ov tarihi.
c.
13,
s.
266-300. ·
Bundan başkıı. o olanca gayretiyle misyonerlikle de iştigal ederek, Kazan müslüman Türklerini ortodoksluğa dönderıneye çalışmıştır. Birinci Petro, Rusya devleti için yaptığı önemli
işlerinden
dolayı
"Büyük" ve "refarmatuer'' unvanianna hak kazanmış ise, Tiirk.leı· hakkındaki zalimce siyasetinden öturü ona "Boğucu", "Öldürücü'' unvaniarı daha. uygun olar:aktır. ''Deli'' Petro kuzeyli Türklere karşı ne gibi gaddarca tedbirler almış, ne gibi zalimce bir politika tatbik etmişti ? Aşağıda bu soru ların ceva.bını vermeye çalışacağız ve
bunda da
yalnız Rus
tarihi
kaynaklarına dayanarak söz söyliyeceğiz.
TJ<}I)Btı..
MÜSLüMAN "YUMU�LU''LAHA KARŞI ALINAN
LER : Moskova devrinde gayri Ruslar kümesi içinde bir "gayri Ru!': yumuşluları"
(memurları) sınıfı ayrılınıştı ki, bu sınıf mensuplan
Moskof ordusunda ayrı bir zümre teşkil ederek hizmet etmeye mec bur idiler. Bu "yumuşlu"ların bir kısmına
hizmetlerinin
karşılığı
olarak, çiftlik ve toprak veriliyordu. Bu kabil "yumuşlu''lar çokluk, halis Rus bölgelerinde yaşamaya mecbur edildiklerinden dolayı yavaş-yavaş kendiliklerinden ruslaşmaya
ve bundan
mahkum
bulun
duklarından, Rus Hükumeti bunların din ve mez·heplerine karşı baş ta bir dereceye kadar müsamaha gösteriyordu.
Lakin Romanevlar
sütalesinden Feodor Aleksiy oğlu zamanında, yani 1676 yılında, Mos kof hükumeti, ne pahasına olursa-olsun, gayri Rus emlak sahiple rini ortodoksluğa geçirmeye karar verdiğinden, bu maksada ermek için yeni hıristiyan olanlara imtiyazlar bağışlamaya, hıristiyan ol mayanların ise, medeni hukukları tahdid edilmeye başlamıştı. 1681 yılında ise, Moskof hükümeti, hıristiyan olmayan mülk sa.hiplcriııiıı ortodoks rençberlerle meskun olan çiftliklerini müsadere etmeye ka rar vermiş ve bu karar, çarın özel fermaniyle 16 Mayısta ilan olun muştu ( 134).
Bu
çiftiikierin çoğu Rus bölgelerinde bulunduğundan.
tabiatiyle, Rus rençberlerle
meskun idiler.
Hükumet bu
mağdur
adamlara hıristiyan olmayan reııçberlerle meskf m olan çiftlikler ve rileceğini vadediyor idiyse de, onlar hükumetin bu "lütfu"nu
bek
lerken, Moskof memurları köyleri dolaşarak, "mirzalara, tatarlara, onların karılarına, dullarına, erkek ve kız çocuklarına" çar'ın fer manını bildiriyorlar; onlara inadiarından vazgeçerek, Rum-ortodoks mezhebini kabul dmeyi ve 25 Şubattan önce toprakları ve mülkleri hakkında "ulu hükümdar"a başvurmayı tavsiye ediyorlardı... (134)
''Riısya imparatorluğunun tnm
kanunlat· mecmuası",
c. 2.
Son-
sayı Rll7.
63
raları çocuk hükümdar İon'un vasiyesi olan Sofia Aleksiy kızı, kimi siyasi mi.ilii.hazalardan dolayı hıristiyan olmayan emlak sahiplerine müsamahalarda
bulunmuş
idi ... Ancak uysaJ Feodor tarafından başlanmış işi onun
kabadayı
amcl\' neticeleri çok kardeşi
önemsiz olan bazı
tamamladı. Şöyle ki, gayri
Rus "yumuşlu"ların
tasarruf
hakları ''Deli" Petro'nun 1713 senesi 3 Kasımında çıkmış olan ferma nİyle tahdid edilmişti. Bu fermanda: ortodoks rençberler ve işçiler bulunan
''Çiftliklerinde ve köylerinde müslüman
yumu.şlular altı
ay içinde hıristiyanhğı kabul edeceklerdir . Bu müddet içinde hıris-· tiyanlığa geçerlerse, rençber ve ırgatları eskisi gibi yerlerinde kala cak; aksi takdirde toprakları, adamlariyle birlikte, müsadere ecüle cck ve ulu hükiirndarın tasarrufuna geçecek ve onun emri olmaksı zın kimseye verilmiyecek" deniliyordu
(1:35).
''Deli" Petro'nun işbu fermanı müslüman Türk zadegan (soylu lar) sınıfı için öldürücü bir darbe olmuştur. Çünkü
onlar
bundan
sonra ya hıristiyanlığı kabul edip, Rus zadeganı kümesine katılıncı ya veya müslüman kalarak, "yasaklı" sınıfı derecesine inmeye mah kum idiler. Öyle de oldu: Birinci (Deli) Petro'nun, halefieri tarafın dan da kaldırılmamış olan bu zalimane tedbiri yüzünden, o zamana kadar imtiyazlı bir sınıf sayılan Türk "yumuşluJarı" büyük bir hız�a ,.
ortadan ){ayb-olmuş, bir kısmı Rus zadeganı, bir kısmı da yerli ya saklılar tarafından yutulmuştur (136). "DEL!" PETRO ZAMANINDA YASAKLILAR : "Yasaklı"!a rın Moskova devrindeki acıklı halini yukarıda anlatmıştık Islahatçı impa.rator günlerinde ise, onların durumu daha ziyade fenalaşmıştır. Bilindiği üzere, Birinci Petro günlerinde Rusya'nın ihtiyaç ve istek leri eskisine nisbeten pek çok artmış ve bunun
neticesinde
Petro
Hükumetinin ahaliden ve bu arada gayri Ruslardan talepleri de pek çoğalmıştı. Petro'nun kuzey-.doğuya doğru ilerlemesi ve bu yüzden doğan sürekli harplcr ; orduyu tensik ve ıslwh mecburiyeti ; donan ma kurmak zarureti; Petersburg şehrini kurma; onu şenlendirmc ve niifuslandırma teşebbüsü ; bu teşebbüsiin icap ettirdiği bataklık ları kurutma, yollar açma ve kanallar kazma gibi işlerin hepsi o za manki Rus Hükumetini halktan kat-kat vergiler toplamaya ve ağır hizmetler istemeye mecbur etmişti. Orta İdil'in yerli ahatisi de is ter-istemez bu işlere ka.rışmışlar : Onlar da asker verirler,
s.
5.
64
Peters-
(135)
Gene orndn, c. 5, sayı 2734.
(136)
N. Fiı-sov: '·Eski Kazan pndişnhlığının yerli ahalisi Yeni Rusya'da",
burg'da çalışmak için kafile-kafile işçiler gönderirierdi ki, hizmetin oorluğu, iktimin kötülüğü, yiyecek ve içeceğin fenalığı yüzünden, bu işçilerin çoğu kendi yurtlanna dönemezleı·, Neva kıyılarında mahvo lup giderlerdi (137). ANGARYALAR : Rusya'nın "dahi ıslahatçısı" gayri Rus ka vimleri, hele eski Kazan yurdunun müslüman TürkJerini, perişan ve yoketmek için pek tesirli bir çare icad etmişti. Şöyle ki, gayri Rus ahali, hele müslüman Türkler kümesi içinden büyük bir kısmını se çerek, belirli, mecburi ve ağır "devletlik hizmetlere" (angaryalara:t) bağlamıştı. Kazanlılar arasında "Laşman tartmak" (çekmek) is miyle maruf olan bu angaryalar hakkında geçmiş nesillerde gayet acı ve iğrenç hatıralar devam ediyordu. Bu hizmetlerden biri gemi kerestesi angaryasıdır. Kazan ülke· sinde ormanlar pek bol olduğundan, "Deli" Petro Kazan'da gemiler inşa etmek için bir tersane kurmuştu. Bu münasebetle hüki.imdarın "ağaç ·kesmek, yontmak, taşımak ve buna benzer işler" hakkındaki fermanı 1718 yılı 30 Ocağında çıkmıştı. Kuzeyli Türklerin ileri gelen kimselerini büsbütün yoketmek maksadiyle olacaktır ki, Petro'nun bu fermanında bu angaryaları başarmak için başlıca "yumuşlu mir zatarla beyleri celbetmek" emrediliyordu. Gereken kadar işçi kadro sunu doldurmak için onlara yasaklı Tatarlar, Çuvaşlar ve Mordvalar da kaWabilecekti. Orman angaryalarına 15 yaşındakilerden 60 ya şındakilere kadar 56.113 kişi toplanmıştı (138). Bunlara lalşman lar denirdi ki, bu adamlar "Admiveraltiyskaya kontora" denilen bir kuruma bağlı idiler. ::M1SYONERL1X FAALlYETİ : !dilboyundaki yerli kavimleri hıristiyanlığa döndürmek teşebbüsleri 18. asrın başına doğru epey durgunluğa uğramışken, "Avrupa'ya pencere açan" ve pek de din darlıkla temayüz etmiyen ilk Rus imparatoru, bu işi büyük bir özen le ele almıştır. Bu imparatorun emriyle bu işe, 1699 senesinde Ka zan metropolidliğine tayin edilmiş olan Tikhon girişmiştir. Fakat iş ler pek yavaş yürüdüğünden, metropolid bu hususta "yardımcı" ted birler kullanmak için müsaade istemiş ve ona bu müsaade verilmiş tir. 1720 senesi ı Eylulünde çıkan Senato fermanı gereğince, hıristi yanlığı kabul edenler üç yıl müddetle bütün vergilerden ve devlet angaryalanndan muaf tutulacaklardı, ta ki Rum ortodoks mezhebi(137)
(138)
W eber : "Das veranderte Russland," s. 447.
N. ,Firsov: "Kazan padişahlı�nın yerli ahatisi Yeni Rusya'da",
s. 37. 65
ni kabule lıe,·es artsın!
(139). Aynı Senato ferrnanında, yeni hıris
liycı.nla.nı. ülcşLirmek ve onlar i<,;in kiliseler· kurmak için Kazan met ropolidiııe her yıl "Deli" Petro
ruble' ödenek verileceği de bildiriliyordu.
1000
1722 senesi 2 Kasımda. Kazan valisine verdiği bir
cmil ııamede orlodoksluğa geçen müslümanları askerlikten muaf tut nı:ıyı ve J\az&n garnizonunda bulunanlarını ınişti
(14G ) .
J 12� yılı
salıvermeyi de emret
2 Haziranda ncışrolunan Senato
fermanında
i�;ı: vaftiz edilmeye razı olan SUGiularııı cezalannın aifedilmesi cm
ı·cdi!i_yordu (H:l) . Metropolit
Tikhon
misyonerlik
rnaksatlariyle
nıektcplcr de aGmı�tı. Ancak bu teşebbüsün neticesi o kadar gülünç cılıııııştıır k i , �� F.n ıııaııki \'C
(1K. asır) H.us rııluııı)lcriniıı
bcccriksizliğinc
bi!gisiziiğiıw şa�m:ı.mak kabil değildir (112). :{J:oskov�L devrinde Rus papa.z.larının
Kazan ülkesindeki misyo
nerlik faaliyel.i:ıiıı muvaffak olmamasının sebeplerini yukarıda gör diik. Deli Petro ve yakın halefieri zamanında da bu i� aynı sebep
lerden ötUrü ı.ıek chcmmiyetsi:ı: neticeler vermiştir. I. PKJRO
7.A1VfANINDA
BAŞKURTLUKTA
Başlmrtlukt:ı ikinci büyük ayaklanma
1707
IUY.AMLAR :
senesinde "Deli" Petro
g-i':nlcrindc vukua gelmiş ve bu kıyamı da Ufa'daki Rus memurları
nııı
kötü idar<·si doğurmuştur (143). N. Popov adlı Rus müellif bu
hildyryi şöyle anlatıyor :
ilkönce 1\-likha.yil Dulov ve Andı·ey
Çikharov
adlı
memurlar
Başkurtlardan fazla. vergi istemişlerdi. Ondan sonra voyvoda Alek sandr: Sergiyev, Ufa �ehrine gelir gelmez selefierinin adetince, Baş kurt temsilcilerini (batırları ve tarbanları)
Ufa'ya çağırdı ve onla
ra korkunç bir islikbal töreni tertip etti : Voyvoda konağına götüren
yolun iki tarafına toplar ve silahlı askerler dizilmi� ve Başkurt mu rahhaslan onların arasından geçirilmişti. Bu kabul töreniyle
kor
kulnlmuş ola.n Başkurt temsilcileri, mi.idhiş voyvodaya başvurarak
409 ı·ublc kıymetinde 22 baş
at takdi m ettiler. Lakin Sergiyev buna
kanaat etmedi ve Başkurtlan ne kadar soymak mümkün
olacağmı
anlamak maksadiyle yanına bir askeri müfreze alarak vilayet içinde
seyahate çıktı. Bu korkunç seyahati haber alan Başkurtlar ve diğer "yasaklı"lar, voyvodanın yaklaştığını duyunca meskenlerini bırakıp, ---- ·---
(1:�9)
Rusya impurııtorluğunun tam kanunlar mecmuası, c. 6, sayı 3637.
(1101
Ge-ne orndn,
ıl ll ı 1142) (143)
66
c.
6, sayı 4123.
Gl·nn orndıt, c. 7, sayı 4254.
BuM dair N. Firsov'un şimdi anılan eserinin 138 ve 116. s. bak. N. Popov: "V. N. Tııtişçcv ve zamanı" adlı eseri, s. 165.
çoluk çocuklariyle birlikte ormanlara, dağlara ve kırlara kaçıyorlar
dı. Bu panik günlerinde pek çok insan ölmüş ve hesapsız mal-u meta
telef olmuştu. Voyvoda Ufa'ya dönünce, Başkurt temsilcilerini bir <.laha çağırd ı ; bu sefer pek az kişi geldi ; gelenler de isteksiz gelmiş lerdi. Bu defa daha fazla canavariaşmış voyvoda, sokaklardan, çar şı ve pazarlardan, hanlardan rastgele Başkurtları toplamayı emret ti. Toplanmış olan Başkurtların hepsini bir avluya kapatarak, mu hafaza altına koydu. Sonra voyvocla
konağının
kilerinden
birkaç
fıçı içki çıkartıp, içine bir çeşit bayıltıcı ilaç attırdıktan sonra, top- , ' !anmış adamların hepsine zorla içirdi. Bütün geçmiş ömründe ağzına bir damla. ic;ki koymayan ldmselcr bi,Je affedilmediler. İçmek istemi yenıere dayak atarak, zorla içiriyorlardı. Böylelikle mecburi
işretc
mahkum olan Başkurtlar, adamakıllı sarhoş olup, baygın bir halde yatıyorlardı; voyvoda ise, bu baygın adamlara türlü-türlü işkence ler yaptırıyordu. Sonra aynı avluya on tane top getirterek, oradaki Başkurtları korkutmak için, akşama kadar ateş ettirip, hayvanlar gibi kapatılmış insanları asmak kesrnek ile tehdid ediyorlardı. Bay gmlardan biri kımıldamaya başladığı zaman, ona bir daha öteki ilaç karı.şık içkiden içiriyorlarclı.
. Rus müellifin anlattığına göre, bütün bu salıneyi tertip etmek
ten maksad, lıükiiındara
500 at
vermek ve
Başkurtluğa
sığmmış
Başkurtlar kunız hazırlıyorlar.
67
olan 1000 mülteciyi Ruslara teslim etmek hakkında Başkurt mü messillerinden imza· almak idi. Bu gaddarane işkencelerden sonra, Başkurt temsilcileri bu iınZayı vermeye mecbur olmuşlardı. Voyvoda Sergiyev, Ufa'da bu gibi "tedbirler" aldığı sırada, Khokhlov ve Sidoı· Aristov adlı voyvodalar, Başkurtları "Nogay Yolu"nda yağma ve talan etmekle meşgul idiler (144). Rusların bu baskı ve sıkıştırmalarına, Başkurtlar "Aldar Kösüm kıyamı" ile cevap vermişlerdi ki, kıyamı Aldar ve Kösüm adlı iki yurtsever idare ettiğinden bu adı almıştır. N. Firsov'un anlattığına
göre, bu kıyamdan asıl hedef, Rusya'dan büsbütün ayrılmak ve ba
ğımsızlık elde etmek idi (14.5) . Khokhlov komutası altında gönd€' rilen Rus askeri fırkasını, kıyamcılar mahvetmişler ve Kazan'a doğ nı ilerlemeye başlamışlardı. Kıyamcılar Kazan şehrine yalnız 30-35 km. kadar yaklaşınca, kıyamın alaıu gittikçe genişliyordu. O zaman ki Kazan vali muavini Kudriavtsev, "Deli" Petro'ya gönderdiği bir raporda, Kazan ilçesi Türklerinin de asi BaşkurUara katıldığını, Başkurtların Çuvaşlan da kışkırtmakta olduklannı yazıyordu. Ka zan'dan kıyamcılara karşı gönderilen Rus askeri fırkasına Kazan Türklerini de katmışlar ve aynı zamanda onların karılarııu ve ço luk çocuklarını rehine almayı da unutmamışlardı (146). Bu ayaklanma bastırıldı ise de, Başkurtlukta huzur uzun sür· medi. Çünkü 1709 yılında Başkurtlar gene bağımsızlık şiarını ileri sürerek bir daha ayakJandılar. O günlerde Petro, 1sveç kıralı Demir baş XII. Şarl ile harp halinde bulunduğundan, Başkurtluk kıyamcı larına karşı muntazam asker gönderemiyordu. Bu yüzden o, Baş kurtlara karşı savaşmak için gönüllü fırkalar teşkiline müsaade ede rek, asi Başkurtlan kılıç ile de, ateş ile de yok etmenin caiz olduğu nu ve bir gönüllü muharip, Başkurtlardan her ne zaptederse, onun kendi mülküne geçeceğini ilan ettirdi. !mparatorun bu fermanı Kal mıklara da ulaştınldı. Fırsatı ganimet bilen çapulcu Kalmıklar, on bin kişilik başıbozuk fırkasiyle Başkurt yurduna akın ederek, bütün ülkeyi tarıımar ettiler. Başkurtlar bu sefer savaştan vazgeçtilerse de, 1710 senesinde Başkurtluğa bir daha Kalmıklann gönderilmesi
ne ihtiyaç düşmüştü (147 ) .
(144) N. (145) N.
Pop0v : "V. N. Tatisçev ve zamanı" s. 166. Firsov: "Eski Kazan padişahlığmın yerli a.halisi yeni Rusya.'da·•.
219.
68
(146)
Gene oradıı, s. 132
(147)
Gene orada,
s. 222.
s.
B.
"DEL!'' PETRO'DAN SONRA "ORMANCILAR"IN AGIR DURUMU : Petro öldükten
sonra,
halefierinin barbarca "tedbirleri" yüzünden Orta İdilboyu yerli aha lisinin, hele Türklerin, içtimai-iktisadi durumu
o
derece ağırlaşnuş-
tı ki, o zaman dedelerimiz, hatta "Büyük" zalimlerini överek anma ya mecbur olmuşlardı. Çünkü Petro öllir-ölmez gemi kerestesi işçi- �. lerinin durumunda şu gibi bir değişiklik husule gelmişti: Onlar üzer
lerine yükletilmiş olan orman işlerini başaramamakla beraber, baş ka yasaklılann ödemekte olduklan vergileri ödemeye de ve başka devlet angaryalannı başarmaya da mecbur idiler.
Halbuki
"Deli"
Petro zamanında devlet hizmetlerine bağlanmış kimseler, o hizmet leri bir angarya olarak görmeye mecbur idiyseler de, vergilerden ve başka devlet işlerinden muaf tutuluyorJardı. Türklerin bu husustaki acı-acı şikayetlerine Senato kulak asmamış, onları orman işlerinden de serbest
bırakmamış,
vergileri de
hafifletmemiştir. Bu suretle
"yumuşlu Tatarlar ve mirzalar" ve onlara katılnuş olan bazı yasak lılar, başkalarına
nisbeten,
Bu münasebetle N. Firsov
iki kat angarya ile mükellef idiler diyor ki: "İmparatorluğun
(148).
gayri
Rus
ahalisi içinde en münevver unsurunu teşkil etmiş olan şu, gemi ke
restesi işçilerinin feci durumunu, sadece, o zamanki, vergiye bağlan
rruş olan başka gayri Rusların ağır durumunu tasavvur etmekle de
iyi anlamış oluruz" (149).
TAHAMMüL EDlLMEZ ASKERLİK : 18. asırda askerlik hiz
metinin Kazan Türklerinin hayatındaki elim net icelerini de kaydet mek gerektir.
1736 senesi fermaniy.le askere alınan gayri Rusların,
Baltık Denizi kıyılarına sevkedilmeleri emredilmişti. Bir kere asker lik hizmeti gayet uzun sürüyordu; öte yandan, gayri Rus asker (er), hizmet süresini bitirdikten sonra da ana yurduna kolay-kolay döne mezdi; çünkü onu "öğretim-eğitim" maksadiyle "Soldatskoye pose
leniye" denilen asker kamplarına yollariardı ki, onu oradan yalmz sakatlık (malUllük) kurtarahilirdi (148)
(150).
N. Firsov: "Eski Kazan padişahlığının yerli ahalisi yeni Rusya'da", s.
38. (149)
Gene orada.
(150)
Gene orada:
s. 43. 69
İKi İMPARl.TORiÇgNiN MİSYONERLİGİ : Hus miiellif n göre, n:11 senesinden başlamak üze re. i' 8. ;ı�;ı·ın ilk yarısında, Rus misyoner papaslarına çok elverişli faaliyet imkiinl:ırı açılmıştı. Mezkfır yılda Kazan ve Nijninovgorod miisli.imaıılarını ve cliğ·er yerlileri ortodoksluğa döndürme faaliyeti ni Ç('vi mıck için özel bir komisyon kurulmuş ve bu kurul Züye (Sviajı;k) ka�:tbasındaki Bogoroditskiy manastırında faaliyete geç mi� Ye l n1: senesinde komisyona "Yeni dönmeler kontorası" adı ve rilmişli. lınpanıtoriçe Anna !on kızı, ömrünün sonlarına doğru dini ec;;,bcyc tutulanık, Kazan ülkesindeki misyonerlik faaliyetine fazla hız \'ı·rıni�:li. 1 7·1 0 X<!n(·xirıin Eylfı!iinclc:, 2� rna.ddcdcrı ibaret hir· ff'r· ın:�n çıkarılıp. bundıı "Y.eni dönmeler kontorası"na mükemmel bir iş programı, cliislıır ve öf,•-rctki verilmişti. Kazan ülkesinde 19. asrın manıf misyonet'leriııden papas muharrir Yefim Malov, bu 11 Eylul f<'rmanını naklettikten sonra diyor ki: "Göri.ili.iyor ki, misyonerlik kurulu için gE'ni� bir pı.iin tanzim edilmüıtir. 1740 senesi 11 Eylül fer manının 2:3 ımıeldesinin herbiri birer nevi misyonerlik usulünü gös tcrm(>l\tr.dir" (.151). rniivcrrilılr.'riııin anlattıklarına
''Yeni dönmeler korıtorası " için bir program mahiyetinde olan bu ferman ııc•.p·edildikten beş hafta sonra, Anna İon kızı ölmüş idiy.. sc de, onun ölümünden bir yıl sorıra talıta çıkan, Deli Petro Jnzı Elesab0.tlı. öteki imparatoriçeııin başladığı "kutsal" işi, bi.i:yiik bir gayretkeşliklE' devam ettirmiştir. Bn sefer işler epey muvaffakiyetil gidiyordu : 15-16 yıl içinde Rııs kilisesi Orta İdil bölgesinin yerli alıalisi arasından 4 yüz bin ye ni üvc ka7-anmıştı. Acaba. bu muvaffakiyetİn sebebi ne idi'? Mi.iver · rih N. Fiı·sov, dini cihcttcn pek gevşek olan yerli putperestlere, Ka zan ülkesinde yerle şmiş olan Rus göçmenleri tesirinin ve hükümet tarafından misyonerleri desteklemek için kullanılan "yardımcı ted tirler''in bu muvaffakiyette büyük rol oynadığını iddia ctmektccliı·. Hüklınıetiıı bu devredeki "yardımcı tedbirleri" nelerden ibaretti '? Rus kaynaklarında bunlar hakkında, şu aşağıdaki bilgiler verilmek tedir: "Yeni dönmeler kontorası"nın ruhani ajanı, gayri Rus köyler'ne nasihat maksadiyle giderken, kendisini korumak için beraberinde h;r kaç nefer a.skcr alırdı. Mahalli memurlar ellerinde bulunan bütün va(lS1ı
1878. 70
Y. Malov:
"Yeni dönmeler konlorası hakkında" adlı eseri.
s.
3 , Kazan
sıtalarla ona. yardım etmeye borçlu idiler (152). Müslüman mülk !'\a hi rinin ortodoksiuğu kabul eden kö,leleri, emlak sahipleri müslü man kaldıkları takdirde, kölelikten azad ediliyorlardı (153). Müslü manlar veya. putperestler ile bir köyde yaşayan yeni dönmeleri, Rus yahut yeni hıristiyan köylerine göçürmek hükumet memurlannın öde vi idi (154). Fakat bu göçürme işinin, göçenierin perişanlığına sebep olduğu görülünce, 1743 yılı 28 Eylulünde bir ferman çıkan\ıp, yeni hıristiyanları yerlerinde bırakıp. eski dinlerinde kalanların bruıka yer lere göçürülmelerinin Iüzumu emredilmişti (155) ; 11 Eylül ferma.nı nın 1.3. maddesi gereğince "Rum-ortodoks mezhebini ka.bulc kandır mak (1511) için "her yeni hıristiy:m, her nevi vergi ve angaryadıın üç yıl müddetlc, askerliktl'n ise, müddct.<ıi7. olara!< muaf tutulacaktı. Aynı maddeden anl�ıldığına göre. affeclilen bu vergilerle angaryaların hepsi, eski dinlerinde kalaniann sırtına yiikletiliyordu (157).
p!(
"Kontora"nın müdiirii Demitriy SeçenQv, cezaevlerinde yatan ba zı gayri Ruslann hapisten çıkarıldıkları takdirde hıristiyanlığı kabul etmek istediklerini, ancak bu işe cezaevleri idaresinin mani oldnğmıu bildirip merkezi hükumete bir rapor göndermişti. Senato ile Sinod, sözbirliğiyle "bu gibi gayri Ruslar cezaevlerinden çıkarılsınlar, vaftiz edilsinler ve hapisten, hıristiyanlığı kabul ettiklerinden dolayı çıkarıl dıkları kendilerine gereği gibi anlatılsın!" diye emretmişlerdi (158). Bu sıralarda, böylelikle katiılleri ve b�ka türlü cinayet işliyenleri, hı ristiyanlığı kabul edince cezadan a.ffederlerdi (159). ll Eylul fermanının 15. maddesinde "mukaddes vaftizi" lta.bul edenlere verilecek hediyeler §Öyle sayılmıştır: Her adama altı miskal ağırlığında bir bakır haç, bir tane keten gömlek, bir tane şayak kaf tan, bir tane kaJpak, bir çift eldiven, bir çift çorap ve bir çift çank ve rilir. Belli-başlı kimselere ise, dörder miskal ağırlığında gümüş haç, arşını elli kapeklik renkli çuhadan kaftan, çank yerine kırkbeş kapek lik bir çift çizme verilir. Kadınların her birine birer başörtiisü ve birer (152)
N. Firsov: "Eski Kıı�ıın padişahlığının yerli abıılisi yeni Rusyn'da", s.
(153)
Y. Malov'un yukarıda an lan eseri;
167.
ı
s.
50.
(155)
Gene orada, s. 185. 1740 senesi ll Eylül fermanının 6. maddesi.
(156)
Rusya imparatorluğunun tam kanunlar mecmuası:
(157)
Kındırmıık: Teşvik etmek. Y. Mıılov'un aynı eseri, s. 49.
(151\)
(158) (159)
c.
II, sayı 8236.
N. Firsov: "Eski Kazan padişablığının yerli ahalisi yeni Rusya'da",
s. 169.
71
keten entari verilir. Para yardımı ise aşağıdaki ölçümde üleştirilir:
15 yaşından yukan erkeklerin her birine birer ruble ellişer kapek ; yaşından 15 yaşına kadar
olan
ruble; 12 yaşından aşağı
kız çocuklara ise,
çocuklara
birer ruble ;
10
10 yaşından
aşağı çocuklara ise, ellişer kapek; 12 yaşından yukan kadınlara birer lır
el!işer kapek
dağıtı
(160) .
..
(160)
72
Rusya imparatorluğunun tam kanunlar mecmuası, c. U,
sayı 8236.
f
11
VI
18. ASRIN 30. YILLARINDA BAŞKURTLUKTA KIYAMLAR !I,K KIYAM NASTI.- BAŞLAMIŞTI? Rus hükümeti, Başkurtla rı
Kazak-Kırgızlardan coğrafi yönden aYJrmak ve Başkurtları ar
kadan kuşatmak düşüncesiyle 1734 senesinde Cayık (Ural) ırına ğına dökülen Or çayının ağzında bir kale kurmaya karar
vermiş
ti (161). O günlerde Petersburg'da bulunan Başkurt aksakalı Tile key Tokçuraoğlu, bükuroetin bu kararını duyunca, Başkurtlann ile ri gelenlerinden Kilmek-abız'ı (162) bir mektupla bu karardan
ha
berdar etmiş, bu teşebbüsten asıl hedefin ne olduğunu bildirmiş ve kinayeli cümlelerle Rusların bu teşebbüsüne elde silah karşı koyma nın lüzumunu anlatmıştır. Rus müellifi V. Vitevskiy diyor ki: "Ca YJk ve
Or ırmaklannın kavşağında bir kale kurulunca, kendilerinin
her yandan kuşatılmış bir duruma düşecekılerini
Başkırtlar
doğru
tahmin etmişlerdir" (163). Ki!mek-abız, derhal Tokçuraoğlu'nun ih tarına uygun bir surette hazırlıklara başladı. Pepen Seyidbay Iratkuloğlu,
Isenbay Kemetoğlu adlı
Cıyanguloğlu,
aksakallar ile Ka
zan'dan kaçmış olan mülteci Emin ismindeki kimse, Kilmek-abız'ın ilk arkadaşlan idiler. "Nogay Yolu"ndaki "Hacı Meçiti" (Mescidi) denilen yerde müstevlilere karşı başlayacak olan kıyamm ilk planla
n
çizilmişti. Burada yapılan ilk müşavere meclisinin karanna göre,
kıyam, 1735 YJlında Or çayı ağzına kale kurmak fikrini ortaya atan (161) Bu kale, ilkönce Orenburg tesmiye edilmiş icliyse de, sonralan şimdiki Orenburg kurulunca, Or çayı ağzındaki şehir Orsk adını almıştı.
Bizim dedelerimiz maruf din alimlerine "abıı." derlermiş (Bunun "hafız"dan bozulmuş olması mümkündür) . Sonralım bu sözün yerine Tür kistandan getirilen "molla'', "damolla" ve ''hazret" sözleri geçmiştir. "Abız" kc.\· kü ise, yalnız ağabey manasında 11ullanılan "abzıy" ile "abla", "hacı" manasma gelen "abıztay" sözlerinde kalmıştır. Bununla beraber "ab:ııy" sözü, Mişerlerde bugün de "hafız" sözünün ifade ettiği manaya yakın bir mana ile kullanılmaktadır. (J 62)
ıırı\pça
(163)
V. Vitevskiy: "A. A. Neplüyev vo Orenburg ülkesi" adlı eseri, c. I,
s. 141.
73
ve "Orenbur!!skaya ekspeditsia'' (Oreııburg sefer heyeti) nın başı olıın h·aıı l'irillov'un Ufa'dan Cayık ırınağına doğru yürüyecek olan kafilesine :;:ı ldırmakla. başlayacak ve onun ilerlemesine mani olma ya ı�:ılıııılncaktı. Gerçekten, Kilmek-abız, Ufa. k ales inden 160 çağ i
(1 6 ı ) mesafede Kirillov kafilesine hücum etmiş, fakat
nnı
onun iJer
nı ani
olamamış ; 1735 yı lınm 15 Ağustosunda, eski Oren bıırg kalesinin temeli atılmıştır. B una rağmen Başkurtluk, kazan gi bi kaynıyordu : her yanda Rus tenkil birlikleriyle çarpışmalar ve lcıncsinC'
Hus kale ve karakoliarına kahramanca saidınşlar devam ediyordu.
ıu·:-; JIÜJ<üMETtN1N YAPTI(;! GADDARLJKLAR : Bu kıya rııı ba�tırrdn>n Rus komutanlan o zamana kadar benzeri işitilmemiş ,·:ıhşPlll'r ina etmişlerdi. Kıyamcı BaşkurUara karşı "Nogay Yolu" rıda iı:; giir·cn Mayor Stankov, Cayık ve Sakmar ırmakları arasında GOO Başkurt <'sirini kılı çtan gcçirnıişti ki, bunlar arasında kadmlar ve kız çocukları da eksik değildi (J 65). Aynı komutan , Sakmar k a
Jcsindcn Tabinsk kalesine yürürken, 1739 senesi Temmuzunun 3'ü ilc 8'i arasmda 208 Başkurt esirini öldürtınüş, köyl erde 30 Başku r du Jov.ığa •;urdu rmuş ve J 2 köyü ateşe vermiştir (166). General Soymonov adlı bir komutan, eline geçirdiği Başkurt kıyamcılarını, ellerini, ayaklarını, dillerini ve burunlarını kesrnek suretiyle işkm cc cdc�dc öldürtüyordu (167). Aleksiy Tefkilev admdaki bir klJTnU tan ( L68), "Sibir Yolu"nda, elli Başkurt köyünü yaktıktan başka, Siyantos adlı köyde Başkurt evlerini karanlık gecede ateşlemişli. Bu sefer köyün bin kişilik ahalisinden büyük bir kısmı öldürülmüş
ve bundan başka, anlaşılan. sonuna kadar mukavemete karar ver miş olan 105 kişi, girip kapandıkları bir anbarda diri-diri yakılmış· la.nlı ( 1 GH). General Rumiantsev tarafından tutsak edilen Başkurt
lardan 500 kişi, Minzele kalesinde asılmışlardı. Ancak bütün bu gad darlıldar. Başkurtların elinınesini değil, tersine taşkınlığını mucip oluyordu. • 1 <>ı ı ı .ıı;:; ı
Çatının, 1,067 km.
ye
denklir.
Rıçko,·: "Orenburıt tarihi", s. 215.
( IGı\l
Gene orada, s. 116.
ı
N. Firsov: "Eski Kazan pııdisahlığının yerli ahalisi yeni Rusya'dn",
! Hi )
$. 283. ( J I)!\)
Rus hizmetinde bulunan hir hain Tatar mirzasıdır ki, müslümanca udı
Kutlıığ-Mehmet olup, efendileri tarafından bir "ccnıilc" olmak ÜZP•e, rus�n
AJ<'ksiy adı verilmiştir.
1169)
74
N. Firsov'un aynı eseri, s. 267.
kendisine
lmparatoriçe Anna İon kızı.
1736
senesi 23 Mayısmda neşret
tiği bir fermanında, yaptıkları gaddarlıklardan dolayı komutanlan na ınedihler yağdırdıktan sonra, mümkün olduğu
kadar
kıyanun baş rehberi olan Kilmck-abız'ı yakalamayı Nihayet,
1737
ve kıyamın
tezelden
eınrcdiyordu.
senesi iptidalarında Başkurtlatın mukavemeti kınldı
rehberleri olan
Kilmek-abız,
Akay Kösüm, Yusuf ve
başkalan Ruslar tarafından ele geçirildiler
(170).
Ondan sonra amansız "tedipler" başladı.
"Asiler"in
atlarmı,
paralarmı ve hatta, Rus subaylarına köleJiğe dağıtmak için, kımla rını ve çocuklarını aldıktan sonra, kendilerini gayet şiddetli cezala ra çarptınyorlardı. Pek çok Başkurt korkunç işkencelcrle
öldiirlil
düler; birçokları sorgu esnasındaki işkenceler neticesinde öldüler ;
5
bin kadar kişi, askerlik hizmetine aJınd1lar veya Baltık Denizi kıyı sındaki Rugervik Jimanına kürek cezasına gönderildiler
tÇTlM.At
(171).
VE İKTİSADY TEDBİRLER : Bu kıyamın tam alev
lendiği sırada Petersburg hükumeti,
1736
senesinin iptidasında Baş
kurtların bir daha ayaklanmala.rına mani olmak düşüncesiyle, yu karıda anılan Kirillov'un tertip eylediği içtimal ve iktisadi tedbirler tasarısını tasdik etmişti. Bu tedbirler şunlardan ibaretti : Tarhanla rın
(172)
imtiyaziarım ilga ederek, bütün Başkurtları "yasaklı" sı
mfına çevirmek; Mişerlerle Tipterlerin ve "Bobıl"ların
(173) Baş
kurtlardan kiralad.ıkları topraklan kendilerine mülk olarak vermek ; evlerde silah, köylerde demirciler ve demirci dükkanı
bulundurul
masına müsaade etmemek; şehirlerden köylere demircileri, kuyum cuları bırakmamak; suçlulan sürgüne göndermek yahut doğrudan doğruya idam etmek; baş rehberieti ise, cvvelce
affedilmiş olsalar
dahi, "ibret verici" bir şekilde id:tm etmek; Başkurt köylerinin or tasına karakolhaneler dikmek: Başkurt "Cıymlan"nı (danışma top lantılanm) menetmek ; her bir "Yol" (170)
( 174)
için yalnız birer
tane
Kilmek-abız, Tabinsk kalesi civnrında 1737 senesinin Şubııtındıı yaka
lanmıştı; burada isimleri anılan üç rehb<'r. Petersburır'a gönderildiler: başkaları ise, Minzcle'de idam edildiler.
(171)
V. Vitevskiy'nin mezkfır eseri, c. I. s. 151 ve N. Firsov'un şimdi anı·
(172)
Tarhan, eski türkçede. vergilerden ve devlet hizmetlerinden mul![ tu
Inn eseri. s. 275.
lulnn .kimseye denirdi.
(173)
Topraksız köylü mannsına gelen rusça bir kelimedir.
(174)
Başkurtlık,
idareyi kolaylıışt.ırmak
için,
"Usu Yolu",
"Nogay Yolu" ve '"Kazan Yolu" adlariyle dört c�·alcte ayrılmıştı.
"Sibir Yolu",
75
ahund bırakmak; bu ahundlara, çann emri olmaksızın, yeni camiler ve mektepler açmamak ve islam dini propagandası yapmamak hu susunda yemin ettirmek; Başkurtlara, Kazan valisinden müsaade almadan Kazan Türkleriyle evlenme münasebetlerinde bulunmayı yasak etinek; valinin müsaadesiyle yapılan evlenmelerin her biri için vergi olarak, bir baş dragun atı, müsaadesiz evlenıneler için ise, üç dragun atı almak ve Başkurt topraklarını satınalmaya herkese müsaade etmek (175). lSYANIN YENİ BAŞTAN ALEVLENMESİ : 1739 senesi 1 7 Hazinınında "Orenburgskaya ekspeditsia"nın ba�kanlığına faal, ga· yet gaddar, şefkat ve merhametin ne olduğunu bilmez, insani yüce hislerden mahrum (176), prens Vasiliy Urus·ov tfı.yin edilmişti. Pla na göre o, şimdiki Orenburg şehrinin temelini kuracak ve bu yeni Orenbuı·g kalesinden başlayıp, Cayık (Ural) ırmağı boyunca Verkh ıınyayitsk (bugünkü Verkhnuralsk) kalesine kadar ve ondan doğuya doğru Uy ve Tobul suları boyunca kalecikler kuracak idi. Bundan görülüyor ki, Başkurtların Kirillov zamanında kuşkulandıkları Baş kurtluğu kuşatmak işi, Urusov giinlerinde tamamiyle tahakkuk ede cekti. Bundan başka, Urusov'a Başkurtluktaki idare tarzını değiştir me görevi de yükletilmişti ki, bu tasarıya göre, Başkurt beğleri (aksalmiiarı), Rus hükumetinin uygun gördüğü adamlardan seçile ceklerdi (177). Başkurtlar, genelce, kendilerini büsbütün köle duru muna sokacak olan hükumet tedbirlerini pek çabuk seziyorJardı. An laşılan, bu sefer dahi onlar hükumetin bu gibi askeri-tabiyevi ve ida· ri-siyasi tedbirlerinden önceden haberdar bulunuyorlardı. Üstelik, prens Urusov, Başkurtluğu idare görevini ele alır-almaz yerli ahali ye karşı küstahça meydan okuyarak, evvelce affedilmiş olan nüfuz lu Ba.�kurtlardan Cıyangul'la Urazay'ın ve Yoldaş mollanm, 20 Ağus tos 1739 yüce fermanı gereğince, Başkurtların gözü önünde asılacak larını ilan etmişti (178). Bunların neticesi çok gecikmedi: Başkurt lar bir daha ayaklandılar ; gaddar Urusov ve arkadaşı general Soy monov. gözdağı veren idamlan ile de işin önünü alamadılar. 1740 yı Imm Martında geniş ölçümde kıyam başladı. Bu sefer kıyamı Yur matı ulusu (bölgesi) Başkurtlanndan o!a.n ve KARASAKAL lakabı(175)
76
Rusya imparatorluğunun tam kanunlar mecmuası, c. 9, sayı 6890. s.
(176)
V. Vitevskiy'nin aynı eseri, c. I,
(177)
Rusya imparat.orluğunun tam kanunlar mecmuası, c. 10, sayı 7876.
(17g)
Gene orada, madde 8.
164.
m taşıyan
kimse
rece cesaret,
idare
ediyordu
soğukkanlılık ve
"Karasakal"
(179).
dayanıklılık ile
mümtaz
son
de
idi:.
ba
şarılardan taşkınlığa gelmez, başarısızlıklardan şaşkınlığa düşmezdi. Sanki o, bir başbuğ ve komutan yaratılmıştı. Onun
ne
gelişigüzel,
rast gelirse onunla silahlanmış olan insan yığınları, Rus muntazam askerleri üzerine cesurane atılırlar ve toptan başka, hiçbir şeyden, piyade askerlerinden de, süvarilerden de yılınaziardı (180).
HÜKüMET
lSYANI NASIL BASTIRIYORDU? Bu kıyam gün
lerinde Urusov, biri Minzele'de, ötekisi Orenburg'da olmak üzere,
ihl
tane "Yargı komisyonu" kurmuştu ki, esir düşen Başkurtlan bu ko misyonlarda sorguya çekerJer, işkence ederler, ateşe atarlar, kazığa vururlar, kaburgalarıru kırarlar, kafalarını uçururlar ve sehpaya çe kerlerdi (181). Bu vahşetlerin tesiri altında Başkurtlan dehşet kap lamı.ş ve bu dehşet, kıyamcıların sığındıklan dağ ve orman içlerine kadar sokulmuştu. Nihayet, "Karasakal" dayanamadı, Kazak-Kırgız bozkırlarına çekilip gitmek zorunda kaldı.
1740 yılında Urusov ile
Soymonov, BaşkurUann yalnız gönül rızasiyle meşru hükümete bo yıın eğmekle kendilerini, ailelerini ölümden, mülklerini büsbütün yağ madan kurtarabileceklerine dair bir tamim çıkarınışiardı (182). Baş kurtlar, artık Rus memurlarına teslim olmaya başladılar. Fakat V. Vitevskiy diyor ki: "Kıyamcı Başkurtlar arasında, elde silah ölmeyi göze alanlar, işkencelere büyük
metanet ile
dayananlar,
korkunç
idam cezasını cesurane karşılayanlar, kendi-kendilerini zindanlarda açlıktan öldürenler de bulunuyordu"
(183). Kıyam büsbütün bastırıl·
dıktan sonra, kıyamcıların sağ kalanlanndan beş bin kadar kişi, ço luk-çocuklariyle birlikte Orenburg (bugünkü Orsk) kalesine sürüldü ler ve bunları, kaleden
12 çağının yerde durdurup muhafaza altına 6 çağırım mesafede
koydular. 1740 senesi 25 Ağustosunda, şehirden (179)
Bu, "Knrosakal"
denen adıunın
kimliğ.i ve aslı
hakkında,
benim
rusça bir kaynııktı.ın naklen yazdığundan baska, türlü birtakım rivayetler dahi
var
sa da, Prof. A. Zeki Velieli Togan'ın 22.2.1965 tarihinde bana sözle anlattığına göre, son günlerde Sovyetlerin ortaya çıkardıklan belgelerden, adamın adının B1BOLAT
olup asken Sibirya Türk Tura hanlığı
prenslerinden biri
Böylelikle artık bu yolda şimdiyedeğin olan bütün tahmin
olduğu
ve
anlaşılmıştır.
rivayetlerin hükmü
kalmamış bulunmaktadır. (180) (181)
V. Vitevskiy'nin aynı eseri, c. I, s. 166-167.
V. Vitevskiy'nin aynı eseri, c. I, s. 169.
(182)
N. Firsov: "Eski Kazan podişahlığının yerli ah.alisi yeni Rusya'da", s.
(183)
Aynı eser, c. I, s. 169.
299.
77
hııluııan tepe ü:;.:erinde büyük bir halk kalabalığı önünde, "Karasakal
kıyamı"nm ımc.;luları için bir "s!yaset meydanı" kuruldu. 1lk önce fer
m:ı.n okuııclıı
H '
sonra aşağıdaki eczalar uygulandı :
Karasakal'm başlıca koldaşlan olan Tipter lardan Yıınııs İ:mıailoğlu, Cıyangul ösekeyoğlu,
Kantöre,
Başkurt
Karabaş ve Yakup
Kası!;oğlu . yü ksek taş direkiere mıhlanmış olan demir kazıkiara vu ruluular. Onbir kişi, bunlar arasında
"Karasakal"ın yedi yasavul'ıı
(muhafızı 1 , böğürlerine demir çengel geçirilmek suretiyle asıldılar.
8:5 kişiyi ipe çekerek astılar;
21
kişnin i kafalarını gövdelerinden ayı
np sır ılda ı n. tak t ıla.ı·. Kıyamın elebaşılarından biri olan Alan-Cıyan
guJ, Orenburg'a. getirilmeden önce kendi-kendini öldürmüştiL Bu de f<t, Lıtı ıııı cl<t ölii cesedini cezaya çarptırdılar; başını gövdesinden ayı np
Sll'lğ':t
taktılar. Lakin
cezalandırmalar
bununla bitmiş alınadı ;
birçok P.a!?lmrtlar, Orenburg'dan Sakmar kalesine
sevkedildiler ve
orada albay Palçikov'a, "tahkikat"ı devam ettirmek için emir veril
di. Palçilwv ise, "t<thkika.t''ı şu yolda devam ettirdi : Eylfılün svn ya rısında biı· tepe
üzerinde elli Başkurdu sallandırdı; 150 Başkurdun
kafasını uçurdu ve idam edilenlerin karılarını ve çocuklarını
dağıttı. 3CO
Ruslara
kişi, Karasakal hareketine zor ve eebir altında katıştık
larını söylemişlcr·, bütün suçlarını işkencesiz itiraf etmişler ve baş kalarını da ele vermişlerdi Bunların suçları hafif sayılarak, cezaları
da
"hafif' 'olmuştur: Bunlar kamçı ile dövi.ildükten, burunları ve ku
laklan kcsildikterı sonra, sadık aksakalların nezareti
altında ya&a
mak şartiyle l\öylerine yollannıışlardı. General Soymonov ise, ş<'kildcki "siy:ıset meydanı''nı Minzele'de kurmuştu ki,
1707
aynı senesi
lny:ı.mıııın rclıbcrleriııdeıı biri olan, ve "Deli" Petro tarafından affe dil<'n
son "Earasakal l<ıya.mı" günlerinde kendi u.lusunda (bölge
\'('
simk' l sit:dn bir hayat süren Aldar !sekeyoğlu da oraya
getirilerek
i•laın C'dilmişti.
I"us ıniiclliflenlen Rıçkm·, Başkurt kıyamlarına dair hikayesini ı;;u sözlerle bitirmektcdir:
şiddetli
''1740
senesinde icra edilmiş olan bu gibi
ce.zalıır ve idamlar sayesinde Başkurt yurduna. dehşet salındı
ve l73S'it'ıı beri devanı edegelen Başkurt isyaııları, şu
1740 senesin
de taınaınE>n ba-<>tırıldı" (184).
BAŞKURTLARIN VERD1Gi KURBANLAR : 18. asrın 30. yıl la.rınclaki istiklal savaşları, Başkurtlara pek pahalıya mal olmuştur. Bir l<erc, ilin en ileri gelen (18 1)
78
''Orcnburg
rehrerleri, yurd
tarihi" adlı eseri.
menfaatlerinin en faal
müdafileri Ruslarla mücadele sırasında mahvoldular. Ya:lnız Rıçkov tareafından toplanılmış olan resmi bilgilere göre, Başkurtluk Tiirkle rinden, 1735'ten 1741 yılına kadar cereyan eden savaşlarda mahvo lanlar, idam edilenler, zindanlarda ölenler, BaJtık ·kıyıları alaylarına askerliğe, gene cralardaki Rugervik !imanın a kürek cezasına gönde rilenlerle, köleliğe dağıtılanların sayısı 28.491'e çıkmaktadır. Bunlar içinden 7.455 kişi idam edilmiş, 135 kişi kürek cezasına mahküm ol muş ve 2.882 kişi köleliğe i.Ueştirilmiştir. Savaşlar sırasında mahvo lanlar hakkında Rıçkov diyor ki: "Resmi istatistik, onların hepsini ', kaydedememiştir. Bu kıyamlar sırasında 696 Başkurt köyü yakılmış, yıkılmış, ceı.a olarak, :18.351 baş at ve sığır hayvanı müsadere edilmiş, 9.828 ruble 29 kapek para. toplanılmıştır'' (185). lSYANLARIN lÇTlMA! SEBEPLERİ : Yukarıda Başkurtluk kıyamJarının iktisadi-siyasi sebeplerini göstermeye çalıştık ; fal{at bu kıyamların baş göstermesinde Rus hükümetinin dini tazyikleri ve baskılan da az rol oynamış değildir. Misyoner papas Yefim Malov, bu münasebetlc şunları yazıyor: "Ta 18. asrın iptidasından beri, müs lümanlar imrenilecek bir durumda değildiler. 1. Petro'nun, mahiyeti bizce çok iyi belli olan kanunları, tabiatiyle, müslüınanJann Ruslara karşı miinasebetlerinin iyileşmesine hizmet edemezdi. Bir de, 1731 senesinde Züyc şehrinde bir misyonerlik komisyonunun açılınası da, müslümanları Ruslara karşı tedbirler aramaya sevketmiştir" (186).
{185)
Bnşkurtluk Türklerinin çarpıldıkları cezalarla, onların verdiği kıLrhan
lam dair malümat, V. Vitevskiy'nin adı yukarıda yazılan eserinin I. cildiyle,
Prof.
N. Firsov'un "Eski Kazan padişahlığının yerli nhalisi yeni Rusya'da" adh eserin den alınmıstır.
(186)
"Yeni dönmeler kontorası"
adlı
eseri, s. 167.
79
VI
MÜSLÜMANLARA KARŞI DiNI BASRILAR Bu devirde Kazan ülkesinin yerlilerini, zahiren ve resmen olsa da, hıristiyanlığa döndürmek için alınan genel tedbirlerden başka, müslümanlara kar§ı ayrıca §iddetli baskılar da yapılıyordu. Bu bas kılardan biri, Rus çarları ve imparatorlarının öteden beri maruf olan bir çeşit barbarlığı idi ki, o da cami ve medreseleri yıkmaktan-yak maktan ibarettir. N. Firsov, Rus imparatoriçelerinden Anna lonov
..
na ve Elesabeth zamanlarındaki misyonerlik faaliyetinden bahse derken, arada diyor ki : "Bu memlekette islam dininin kuvveti, onun . halk arasında dayanması molla (hoca) ların nüfuz ve tesirinden · ileri geldiği; mollaların tesiri ise, yalnız ibadet yeri olmayıp, vaız ve talim yeri de ola.n camiler vasıtasiyle muhafaza edildiği görülün ce, memlekette islamın şu dayanağını sarsmak icap ediyordu" (187). İşte, bundan dolayı 1742 senesi Kasım ayının 19'nda çıkmı§ olan Se nato fermaniyle, Kazan vilayetinde yeni tesis edilen, hele yeni dön melerin yaşadığı köylerele bulrman camileri yıkmak emredilmiş ve yeni camiler açmak menolunmuştu. "Yeni dönmeler kontorası"nın faaliyet alanı olan Kazan, Simbir, Astrahan ve Varonej viHl.yetlerin de, buna (yeni camiler açılmasına) meydan vermemek hakkında sıkı tenbilllerde bulunuldu (188). İşte, bu ferman gereğince, 1744 yılının Haziranına kadar olan iki yıl içinde, yalnız Kazan vilayetinde 418 ta ne cami ve mescid tahrip edilmişti (189).
ÖTEKi BASRILAR : 1740 senesi ll Eylul fermaniyle, yeni hı ristiyanlar vergilerden, angaryalardan ve askerJikten muaf tutulu"Eski Kazaıı padişahlığının yerli ahalisi yeni Rusya'da". s, 179. Y. Malov: "Yeni dönmeler kontorası hakkında", · s. 126. Malov mezkur eserinde, bir Kazanlı Türk'ün elindeki yazma mecmu adan alarak Arap harfleriyle şu sözleri nakletmiştir: "Minğ de yiti yüz de kırk üçte mescidler bozuldu, az kaldı. At yılı irdi; Peter kızı Yelisavet şah irdi. Sonğ kiri yasarnağa uluk emretti, Allah'nınğ emri ilen". (187)
(188) {189)
80
yor ve affedilen vergi ve angaryalar, eski dinlerinde kalanların sırtı na yükletiliyordu. Halbuki yeni dönmeterin sayısı gün geçtikçe artı yor· ve eski dinlerinde kalanların durumu da o nisbette ağırlaşıyordu ; şikayetler çoğalıyor, vergiler korkunç surette artıyor, hayat ağırJığı yüzünden insanlar ormaniara ve ücra yerlere kaçıp gidiyorlar, yerle rinde kalanlar dahi, son derece perişan oluyorlardı (190). Bu müna sebetle Firsov diyor ki: "Putperest ahalinin hemen-hemen tamamı ortodoksluğa geçmiş, yalnız muhammed! Tatarlar direnmekte sehat gösteriyorlardı. İındi daha ziyade onlar üç yıJ müddetince herbir yeni hıristiyan için vergi ödemeye, hem kendileri, hem ötekiler için kur'a neferleri vermeye mecbur oluyorlardı" (191). KAZAN MÜSLÜMANLARINDAKİ METANET : İki imparato riçe devrindeki Rus papaslarının dini cephedeki genel taarruzlarına karşı, Kazan müslüman Türklüğü ne derece dayanabitmiş? Bu soru ya N. Firsov şöyle cevap veriyor : "Müslümanları hıristiyan yapmak, pusperestleri döndürmek gibi kolay bir iş olmamıştır. İdiJboyu müs -lümanlığı 16. ve 18. asırlarda da Rusların ''nurlanclırma" teşebbüsle rine daima şiddetle mukavemet etmişti; şimdi de (yani 18. asırda da) bu alandaki hücumları, tahsine değer bir metanet ile defetmiş tir" (192). Kazan müslümanları arasında Rus misyonerlik faaliyetinin mu vaffak olarnamasını N. Firsov şu şekilde izah etmektedir: "Bu, her şeyden ziyade islam ruhanllerinin hayat tarzından ve onların müslü manlar arasında tuttuğu mevkiinden ileri geliyordu. Bir insan cemi yetinde ruhanilerin bulunmasından maksad ne ise, onların ruhanile ri o maksada ulaşmak için gereken teşkilat ve mevkie malik idiler. Ortodoks ruhannerinde ise, ne bu gibi teşkilat, ne de böyle bir mev ki vardı. Rus papası, mahalle ahalisinin fikri sorulmaksızın tayin edildiği halde, müslüman hoeası her zaman halk tarafından seçiliyor du ve bundan dolayı imarnın menfaatleri, onu seçen ahalinin menfa atleri ile sım-sıkı bağlı olurdu. Bizde okuma-yazma hilmiyen cahil papaslar az olmadığı halde, hocalar ruhaniyet ödevlerini başarmak için gereken tahsili görmüş kimselerden seçilirdi" (193). "Bu gibi teş kiLata ve il içinde bu gibi nüfuza malik olan ve bağımsızlık günleri nin hatıralarını unutmayan ve halkı da bu bağımsızlık hatıraları ile (190)
S. Solovyov: ''Rusya tarihi", c. 23, s. 15.
(191)
N. Firsov'un
(192)
Gene orada, s. 127.
(193)
Gene orada (Sey�·nh Lepikhin'den rivayet) s, 177.
aynı
eseri, s. 208-209.
81
terbiye eden ruhanilerin (islam hocalarının l elinden manevi evlfıd larırıı lwpm:ı.k kolay bir. i� değildi. Tersine, bu hocalar, kencUleri epey başarı ilc putperestler ve Juılta hıristiyanlar hesabına manevi ralye sini çoğa.ltrnaya çalışırlar ve bundan dolayı çarpılacakları cezalardan asla yılmıyorla.rdı. Hiiküınetin şiddetli takipleri, bu islam propagan thsım, ihtimal bir parça. gevşetmiştir; ancak müslümanları hıristi yanlığa döndi.innck işinde hiçbir tedbiı·iıı, göze çarpan bir faydası gö ri.ilrneınifŞtir" ( 194).
Yukarıda, iki kavırıin ruhanilerini kıyaslamadan anlaşılıyor ki, zanıaıılarcla Kazan Tiirklcrinde medeniyet derecesi, Rusların mede niF•t. dcreecsinden daha yüksek olmuştur. Buna dair, bir Hus miiel lifin şchndctini dalıa dinleyclim. 18. asıı·da Kazarı 'Ti.irl< .köylerini zi yaret etnıi:ş oln.n Rus suba.yı J{ıçlwv ( 195), ora Türklerindeki eğilim ve� öğretiın işlerine dair şöyle yazıyor: "Tatar ( i öylerinin çoğundan geçerken, onların çocuklarını terbiye edişine dikka.t ettim ve gördüm ki, onların çocul< terbiyesi hususunda övülmeye değer usulleri vardır. Çocuklara til. kL'tGük ya�ından başlayıp, din hükümlerini ve insanJık ödevlerini öğretirler. Bunun için hemen-hemen her köyde bir mabed ve çocuklar i<;in bir mektcp bulunmaktadır ki, muallimi de köyün ho casıclır. Çocuk mcktebe girince, hoca. .ona Tatar ve Arap dillerini öğ retmeye başlar; sonra şeriat kaideleri ni gösterir ve mukaddes Kur' arı'ın inceliklerini anlatır. Bu gibi talim ve terbiyeden, kız çocukları da mahrum kalmazlar" (196), o
Rusların 18. asırcia Kazan ülkesindeki misyonerlik faaliyetinin içtima1 ve iktisadi neticeleri hakkında N. Firsov şu sözleri yazıyor: ''18. a•;;-m 'lO. yıllarında, hilkumet tarafından ileri sürülen "nurlan dırnıa." meselesi ve onu tatbik etmek için kullamlan usuller, hıristi yanlığ·ı 1mbul ctmiyen gayri Rusların, yalnız dini akidelerine temas etıneyiı_.'. onların i\;timai hayatındaki başka eihetlerde de derin izler bıral<rri!fiÖr. Şöyle ki: Bu ''rıurlandırına'' hareketinden dolayı, pek t;(ık canıi yılcılclıktan, birçok talim yurtlan kapatıldıktan ve hıristi yanlığa gcçcnlcrle eski dinlerinde kalanlar arasında derin husumet pPydH. olduktan başka, bu hareket, diğer elverişsiz içtimai ve iktisadi lıa!lcr ile birlikte, onların (yedilerin) maddt refahını dcı temelinden <>arsını�tır. Onlcır, öz topraklarını bırakıp, başka yerlere göçüp-gitı l!l·l l
\ 1!)5J
Aynı eseri, s. 146·1.4!). Bu. başka bir eserin sahibi olan
Petro Rıçkov'un oğlu
kO\·'dur. ( l \lGJ
82
''Yüzbaşı Rıçkov seyahatının ,gündelik notlan'', s.
5.
Nikola Rıç
meye mecbur olurlar: hıristiyanlık kabul edenlere verilen imtiyazla.r yM�ünden, sırtianna yükJetilen yeni ağırlıkları taşımak z·oumda ka lırlardı. Tabiidir ki, onlar hükümetin bu tedbirlerine karşı ses çıkar maksızııı boyun eğme2ilerdi" ( 197 ) . Firsov
devam ederek diyor ki:
"Bu nıırlandırma'' hareketi, yalnız müslümanların içtima1 hayatına ueğil, bütün ülkenin umumi hayatına da tesir etmiştir. Olağanüstü gayret giidücülükle ileri sürülen "nurlandırma" teşebbüsleri, hükü met için de türlü-türlü ınüşkilat yaratmış ve gerek hıristiyan olanla gerek eski dinlerinde kalanların içtimai-iktisad1 hayatında biiyük
rın,
bir karışıklık doğurmuştur. Dinlerini değiştirenler, yalnız
bu
yüz:
den bin bir tiiı·iü zahmetler çekerler, bunlarm Rus köylerine nakle dilenleri, Huslann ve Rus memurlarımn tazyiklerine, yerlerinde ka lanları ise, müsliimanlıkta kalan kardeşlerinin baskısına uğrarlardı.
EJ.İSABETH HÜKÜMETİNİN MECBUR! YUMUŞAMASI: Ka zan müslümanlarının her yandan işitilen şikayetleri, onların ayak lanmalarından kuşkulaıuna, Elisabeth hükumetini bir parça insafa dönmeye mecbur kılmış. Rus memurlarının dini baskıları, Rus ru hanilerinin islam mukaddesatma saldırışları, Kazan müslümanları nın bu saldırışlara büyük bir sebat ve metanet ile karşı koymaları, azaıni bir şiddetle mııkavemeti, 1755 yıJına kadar devam etmiştir ki, bu tari·hte, umum müslümanların galeyanı ve Başkurtlukta alevlen miş olan yeni bir kıyam, kudurmuş Elisabeth ılıükümetini bir parça ayıltmıştır. Adalet ve insanlık
duyguları değil de,
yalnız şu ciddi
olaylardır ki, azgın Rus "nurlandırıcıları"nı kendilerine gelmeye, Rus hükfımetin.i, Kazan müslümanlarını son derece perişan eden ağır vergileri eksiltmeye, dönmeyenleri zorla yerlerinden sürmekten, mescid ve medreseleri yıkmaktan vaz geçmeye mecbur etmiştir.
( 197 ı
Aynı eseri, s. 204.
83
VD
BAŞKURTLUK'TA 1755 AYAKLANMASI 18. asrın orlalarındn. asıl Kıı.7.an Türkleri, Rus mezalimine elde silah karşı koyabilecek durumda değtldiler Çüı1kü o giinlerde Ka .
zan tilkesinde Rus egemenliği sağlam yerleşmiş, Kazan şehri, İdil ve Ural bölgelerinin baş askeri iissiine çevrilmiş idi ki, orada büyük mikdarda askeri kuvvet bulunduruluyordu. Buna rağmen, taham
mülleri tiikerımiş olan Kazan Türkleri ı 748 senesinde Rus hakimi yetine karşı ayaklanmaya ha7..ırlanmışlardı (198). L·akin Kazanlıların bu fikri, hükümet ajanları tarafından meydana çıkarılmış ve Kazan'a tezelden yeni. askeri fırkalar getirilmiş idi ki, bu askerlerin bir kısmı şehrin Tiirk mahnllesine, diğer bir kısmı da şehirden 40 çağırım me safede bulunan Tiirk müslüman köylerine yerleştirilmişti (199) ; üs telik, Tiirk köylerine birçok easuslar da gönderilmişti. Bu gibi ted birler sayesinde, kıyamın önü alınmış idiyse de, hükumet, müslü manlar hakkındaki kör siyasetini tatbikte devam edip duruyordu. O günlerde Rus misyonerlerinin "nurlanclırma" faaliyeti Başkurtluğa da yayılmış bulunuyordu. insafsız sıkıştırmalar ve baskılar ile hı ristiyanlığa döndüriilmiiş olan B�kurtlara, dönmek istedikleri hal de, eski dinlerine dönmeye müsaade edilmiyordu. Çokluk, onların baba-dedelcr dinine dönmek hakkındaki ricalarına kulak asılmaz ve b:ızan bu gibi ricada bulunanlar cezaya bile çarptırılırlardı (200) . N. Firsnv, Başkurtların 18. asır ortalarındaki durumunu anlatırken, amda şu sö?.lt>ri de yazmaktadır: "Şimdilik onların yalnız dinleri Rağlam kalmıfitı. Lakin ona da darbe indirilmek üzere idi. İdilboyun clan. camileri yıkmak, hıristiyanlığı kabul etmiyenler için vergileri ,
ağırlaşlımıak. dcdcler yurdundan uzaklaştırmak haberlerinin ve yar dım diliyPn s�slerin gelmesi, Başkuıtların kaygısını arttırdıkça art-
84
( l!lll l
V. \'itt•vskiy: "!.
(199)
Gene orada, s. 847.
(200)
N. Dubrovin:
Ncp\liycv
ve Orenburg ülkesi", c. 5, s. 845.
"Pugaçov ve koldaşları", c. 1, s. 225.
tırıyordu (201). Y. Malov,
18.
asrın 30. yıllarında vukua gelen Baş
kurt kıyamlanna dair düşüncelerini anlattıktan sonra, arada şu söz leri de söylüyor: "Lakin şunu da kaydetmek gerekir ki, Başkurtlar ve genelee müslümanlar, din uğrunda mücadeleye yeniden başlamak niyetiyle muvakkaten sükfm
bulmuşlardı. 18. asrın
40.
yıllarından
itibaren, Rusların Tatarlar ile olan münasebetlerinin mahiyetini ve müslümanlar için tehlikeli günlerin hülill ettiğini yukanda gördille İşin bir felaketle neticelenmesi icap ediyordu ki, o da di"
(202).
vukua
gel
t
öte yandan, Rusların idari ve iktisadi haksızlıkJan da Başkurt ları az kızdırmıyordu. Başkurtların eski idari muhtariyeti, günden güne kırpılıyordu.
1754
senesinde Başkurtluk'ta, tuz tekeli kanunu
uygulanmak istenmişti ki, bu kanuna göre, Başkurtlar yasak (vergi) ödemekten muaf tutulacaklar, fakat tuzu hükümetten satınalmaya mecbur olacaklardı. Halbuki eskiden onlar tuzu, ülkelerinde eksik olmayan tuzlu göllerden çıkarıp kullanıyorlardı. Bu tuz tekeli kanu nundan pek mütcessir olan Başkurtlar, tuzu Rus hazinesinden değil de, "AlJah hazinesi''nden alacaklarını ilan etmişlereli
(203).
Bundan
başka, Rus memurlarının ri işvetçiliği, istibdadı, azgınhğı, hükumet işlerindeki süriinceme, hep Başkurtları taşkınlığa götürüyorrlu (204) . Bu münasebetle V. Vitevskiy diyor ki : "Başkurt kıyamlarını bas tırmış 'Olan kimselerin gaddarlıkları da bunlara ilave
edilsin;
Baş
kurtlara karşı KiriJlov'un, aşırı şiddetli tedbirleri, Sergiyev, Khokh lov, Aristov, Tefkilev gibi adamların gaddarlıklarını hesaba katınaz sak bile, daha yakın zamanlarda Soymonov ve Urusav'un emirleriyle, kardeşlerinin ve babalarının dilleri, burunları, ayak ve ellerinin ke siJdiğini, diri-diri kazığa vurulduklannı, zindanlarda açlıktan öldü rüldüklerini Başkurtlar henüz unutmamışlardı" (205).
1755
yılının Mayısında BaŞkurtlar ayaklandılar. Bu sefer kıya
rnın rehberi Abız Abdullaıh ("Batırşa;h") Alioğlu idi. (201)
Gene orada. s. 226.
(202)
"Yeni dönmeler kontarası hakkında", s. 168 (Malov bu sözüyle 1755
kıyamını ima etmektedir).
(203)
N. Dubrovin'in aynı eseri,
(204)
V. Vitcvskiy'nin aynı eseri, c. 5, s. 850 ve Dubrovin'in aynı eseri, c. 1.
(205)
V. Vitevskiy: c. 5. s. 858.
s. 255.
c. 1, s. 205.
85
•.
Bir Başkurt köyi.i
ABIZ BATIRŞAH VE TASARILARI : Zamandaşlarının şehade tin<. ' göre, 55. yıl Başkurt isyanının rehberi olan Batırşah, akıllı bir kimse olup. iyi yetişmiş bir hoca ve Rusların uzlaşmaz düşmanı idi. İsyanın başlamasından çok önce o, Başkurt ülkesini baştan-başa do lnşnıı'i; küçükleri okutmuş, büyi.iklere nasihatler vermiş, ahali ara sındaki sözlere ve şik.iyetlere kulak vermiş, kendisi söylemekten 7-i yade başkalarını dinlcmiştir. O, güzel ve tesirli söz söylemekte de mümtaz idi. Batırşah, Kazan Türkleri ile de, Kazak-I<ırgızlar ile de münasebctler kurmuştu. Onun ajanları, Kazan ilindeki müslüman köylerinde de, Ka;r.ak-Kırgız bozkırlarında. da dolaşıyorlardı. O, Rus egem enl iğin� karşı, yalnız Başkurtluk Türklerini değil, Avrupa'nın gi.ineycl·oğusunda yaşayan bütün Türk müslüman unsurunu ayaklan dırmayı tasarlıycırdu, her tarafa heyecan uyaııdırıcı mektuplar ya.y nıış ve bir de uzun ve tesirli bir beyanname çıkarmıştı (206). Batır
şah bu twyannamesiııde, müslümanların Rus istilasından evvelki du rıırntınu açıkça tasvir eyledikten sonra, onların Rus boyundurub'U al tı na di.iı:ımclerinden sonraki feci hallerini beyan etmektedir. Yaban · cılann tesiri ilc değişmekte olan ınüslüma.n içtimal dirimini tahlil cclf'rek, müslümanların Rus mezalimine katlamlıklannı, Ruslarla. ka1 20G) Bu pek önemli tarihi belgenin rusça tercümesi. Petcrsbur(!'da devlet <ır�i,·indc muhııf:\za cdilmekteymiş. Vit.evskiy bu lercümeyi. mczkür eserinin 5. cilrline kattığı iliiY<'d� olduğu gibi nakktmiştir.
86
rışıp-ka.ynaşarak, dinlerini bile
değiştirmekle olduklarıru yana-ya birlik yokluğuna üzülüyor, "kendi için de anlaşma ve birlik bulunmayan bir kavimele ne gibi iyilik ve ne gi h: ivi iıkı�'?t olabili:-':'" diye soruyor. Beyannamesinde Rustarın elini kıla anlatıyor, Ba11kurtlarda
bozkırlan sırııı·larına kaleler ku ran
Rusların bundan maksadiarının v.s. gihi şr.hirlr.rin miisliimanlarını dıt C'le geçirrnC'k olduğunu ve Husların hedefinin. Ba�loırUaı·Ja Kazaklatın arasını aça rak, biitiin müslüman yurtlarını zaptetmek olduğunu anlatmaktad1r. 11ııh·ır:ı.
'f'nf)k r. nt
BATIRŞAHA KARŞl GL. NEPLÜYEV : O günlerde Orenburg İ. Neplüyev idare ediyordu. Batırşah kıyamını bastırmak öde-vi de ona yüldeti.lmişti ki, o, bu yolda askeri kuvvet, aldatmak, sahlccilik, satınalmak, lütuf ve gaddarlık gibi çarelerin hepsini kul
ilikesini Gl.
lanmış ve Batırşah'ın da tahmin ettiği gibi, Başkurtlarta Kazakların arasını � ! ek ustalıkla açabilmiştir (207). Neplüyev, Orenburg ahundu
İbrahim AbdUrrahmanoğlu adına, Başkurt yurduna ve Kazak boz kırlarına a.hunrlu"
uydurma beyannameler yayınıştı asla haberdar değildi (208).
Bn.tır·şah,
ki, bunlardan "Orenburg
bıı kıyamı büyük bir ihtiyat ve dikkat
zı l'iamıştı . Ruslara karşı mücadele fikri, Başkurtlar
yaygın idiyse dı.
18. asruı
ile,
gi1.lice ha
arasında
pek
de, iki tarafın kuvvetleri arasında pek büyük fark var
ortalarında, artık Başkurtlukta pek çok kaleler kurul
mu� ve silahlı adamlar tarafından korunmakta olan im alath aneler bulunmaktaydı. Batırşah kıyamı patlak verdiği sırada, Neplüyev'in emri altında 24.357 kişilik bir ordu vardı ki, bunun 13 alayı munta zam askerlerden teşekkül ediyordu (209). Bundan başka, Cayık ve Don Ka�aklarından ve Stavrapol mürted ( hıristiyanlığa dönmüş (207)
Gl. Ncplüyev'in halıraları ("Russkiy Arkhiv'' dergisi, yıl 1871: sayı 4).
Bu hilı::iler, Ncplüyev'in hiitıralarından alındı. General. "Orenburg ahundu" demek
Ic yctinip. isim zikrctmiyor. Ben bu ismi "Russkiy Arkhiv'' dcrgisin(IC, g<'ncralin hatıraiAı·ını yayıniayan Maykov\ın çizgi altındaki biı· notundan nldım. O, böyle tah min ediyor. (208)
Gl. Neplliyev'in hstıraları, s. 669.
(209)
V. Vitevskiy'nin aynı eseri:
c. 5,
s.
861.
87
olan) Kalmıklarından da biner, cem'an
3 bin kişi celbetmişti (210). 1755 senesi 20 Ağustosunda Senatoya başvurarak birkaç alay takviye istemişti. Bu isteğe göre Senato, Orenburg'a 3 dragıın (atlı) alayı göndermeye karar vermişti · ki, bu 2700 mızrak teşkil ediyor
Bir de •
du
(21l).
Bu suretle Neplüyev'in BaşkurUara karşı sürdüğü asker
lerin sayısı
kendi sözlerine
bakılırsn.
de kıyamcılara
30 binden de eksik değildi. Neplüyev'in (212) bir kısım Başkurtlar ile Tipterleri
karşı ayaklandırmaya muvaffak olmuştur.
BAŞKURTLARIN YEN!LMES! : Batırşa.h, E:azan vilayetinde Kazak-Kırgızlann cta yar
ki müslümanların cla baş kaldırmasına ve
dımına güvenmişti. Fakat onun umutları gerGckleşmedi : Kazan şeh ri yöresi Rus askerleriyle doldıığundan, Kazanlılar ayaklanmaya cc caret edemediler ve Kırgızlar da BaşkurUara ehemmiyetli yardımda bulunarnadılar. Çünkü "Kiçi cüz" (Küçük
Orda) 'Un
Neplüyev'e sadık
ham ve aksakalları, bu gibi yardıma taraftar değildiler
(213). Nep
lUyev'in iyi silahlanmış olan askerleri, ·Başkurt ülkesine her yandan akın ederek, gelişi güzel, ne ele ge«rnişsc, onunla silahlanmış olan kı yamcı kümelerini mahvetmeye başladılar. Evvelce de Başkurtlar ile aralarında kimi iktisacli meselelerde tezadlar
bulunan ve Neplüyev
tarafından da her türlü iktisadi vaidlerle loşkırtılan Mişerlerle Tip
t{'r!crin bir kısmı. kıyamcılan araştırmak ve koğuşturmak hususun da Rus askerlerine yardım etmiştir. Bundan dolayı
kıyamcılar zor
bir duruma diişt.iilcr. Bir kısım kıyamcılar artık dayanamıyacaklarını görünce, Kazak-Kırgızlara sığınmak, kabilse, onlardan yardım alarak Ruslarla dövüşmeyi devam ettirmek düşüncesiyle geri Başkurtluğa dönmek için Cayık
(Ural) ırınağına doğru çekildiler. Ancak Nep
liiycv. kıyamcıların
Kazak bozkırlarına çekilmek ihtimalini göz önün
de tuttuğundarı, onların Cayık nehrini geçmelerine mftni olacak çarc leri de düşünmüştü. Ve bu yüzden pek çok Başkurt, Ural nehri ge çitlerinde Rus Kazaklar iyle Kalmıklar
tarafın.dan yok
edilmi§ler
di ( 214). Bununla beraber, beş bin kadar Başkurt, Kırgız1ara kavu
şabilmiş idiyse de, bu kardeş halk, onları kucakla değil, bıçakla kar
şılamıştı.
\.1.
( 2 1 J.J
V. Viwvsl<iy'nin aynı eseri. c. 5, s. 862.
(2121 ı 213)
Gen<' orada, s. 667-668.
(214)
88
Nqıliiy<>v'in hatıralım {"Russkiy Arkhi,·" mecmuası, yıl 1871,
12101
,., ı. s. liC.!ll.
Gl. Ncplüyev'in hiitıralıırı, s. 669-670.
Gl. Neplüyev'in hatıraları, s. 670.
sıı-
BATIRŞAH'IN SONU NE OLDU? Kıyamın b�ı Batırşah, bazı en yakın dosttariyle birlikte ormanlarda, dağlarda saklanmak sure tiyle vakit geçiriyordu. Senato ı755 yılı Ekiminde çıkardığı bir fer mamnda, Batırşah'ı yakalayana
500 ruble mükafat vadetti ; ertesi
senenin 6 Ağustosunda çıkan diğer bir fermanında ise, mükafatı iki misline çıkardı. Aynı yılın
8 Ağustosunda "Usu Yolu"nda, Ufa şeh
rinden ı50 çağının uzakta Azik köyünden seksenlik Mişer starşina (aksakal)
Süleyman Divayoğlu, Batırşah abız'ı
burg'a yolladı. Oradan, yurtsever abız, aynı yılın
yakalayıp güzünde
Or<.'ıı Peters
burg'a "Taynaya kantseleria"ya (yani o zamanın "Çeka"sına) 3ev kedildi. Ancak yollarda hastalandığmdan, onu bir müddet va'da alıkodular ve sorguya çektiler. Sorgu sırasında
Mosko
imperatoriçe
den ba.şka kimseye •hiçbir söz söylemiyeceğini anlattı ise de, ona im paratoriçenin kendisini kabul edemiyeceğini ve "sırlar"ını imparatu riçeye yazı ile bildirmesini söylemişler. O zaman Batırşah, kapalı zar fın açılmadan imparatoriçeye teslim edileceğine dair Senato baş sek reteri Khruşçev'c yemin eltirdikten sonra bildiklerini yazıp vcrmi� ve sonra kendisi Moskova'dan Pctcrsburg'a yollanmıştıı·. 1757 senc sinde soruşturması tamam olduktan sonra, Şlisselburg kalesine ka patılmıştır ki, orada ellerine ve ayaklarına zencir vurulmuş halde ay rıca bir nöbetçi muhafazası altında tutulmuştur. Batırşa:h, orada tam beş yıl kalmış ve ı762 senesi 22 Temmuzunda, güya kaçmak te şebbüsünde bulunurken yakalanmış ve o esnada, güya, asla madan ve yaralanmadan düşüp ölüvermiştir. !şte, 1755
vurut
kıyamının
kahramanının akıbeti böyle olmuştur. Karısı da tevkif olunarak, çocuklariyle birlikte "Ufa kançlaria sı"nın sıkı nezareti altında bulundurulmakta idiler. ı766 yılının Mar tında, Batırşah'ın karısı, el ve ayaklarına zencir vurulup, iki ufak kız çocuğu ile beraber
Moskova'ya
gönderilmişti.
Ailenin ne olduğu
belli değildir. BAŞKURTLUK KIYAMLARI VE KAZANLıLAR : Kazan şeh ri, Moskoflar tarafından ı552 yılında alınmış, Kazan müslümanları üzerinde Rusların yaptığı dini ve içtimai tazyiklcr, yalnız ı755 yılın da bir parça hafifletilmişti. Bu iki olayın arasına tam iki asırlık bir zaman serilmiştir. Bunca uzun süren sıkıştırmalar ve baskılar cs na�sında pek çok Kazanlı Türk, Kama nehri ötesine, Başkurt ülke sine kaçmaya mecbur olmuşlardı. N. Firsov'a göre, Başkurt kıyam larını tertip edenler, Kazanlı mülteciler (kaçaklar) olmuştur. O di yor ki: "Gerçekte B�kurt ülkesi, Rus hakimiyetine boyun
eğmek
89
istemiyen, <'ski muhammedi nizarnların geri dönmesinden umudları ııı kes rn iyen T\azanlıların bir �1iistemlekcsi haline ge lmişti . Bu kaçak
lar. kendile riyle beraber buraya şiddetli Rus düşmanlığı getirmişler,
ormanlık ve da ğlık ülkenin elverişli coğrafi şartlarına güvenerek, mii
<·ndelcyi lazclemişlerdi". Bu Rus müellifinirı fikrine göre, kıyamlan rastgele, tesadüfi ve mahalli olaylaı· olmayıp,
ma'nın beı·i. gerek öte
tarafında
bulunan ve Rus
Başku rt
gerek Ka
egemenliğinden
memnun olmayan bütün unsurların müşterek işi olmuştur. i'ızcrinc o diyor k i : "Başkurtlulcta yaşııyan a ha linin lwı·i t.:ınıfındaki müslüm;ın ve
gen elee gayri Rus
a
,
Bunun
Kama nehrinin
b ali
ilc temaslarda
ve rrıiinası•hellcrck bulunması, hükÜm<'li ayrı::a uğra!?tırıynrdıı. Hı;s hiikümetinin uygulamak is tediği yeni nizarniardan memnun olmaya n nırınurlanıı kıyınçlarındaıı
(2t5l
iniiyen bu ahali, Karna'nın öte ta
rafıııa. yeııi nizarniardan kurtulmak iGin bir sığınak gibi
bakmaya
ıdışmıştı. Genelce, Ba.şkurUuktaki, Ruslara karşı ayaklanma
ruhu
I<ama'nın beri tarafında. yaşayan gayri Ru sl ar ve hele Tatarlar ta rafından
körük lenmiştir
"
(2J6).
imdi. Türkleri mahvetmek devam rttirildiğini hatırl arsak
ğını
kor uyabilen
,
politikasının t a m iki asır
boyunca
bunca ınihnetlere k atlan ı p da
varlı
bu Tiirk kiitlelcrinin metaneline hayran olmamak
kabil midi r ?
!lO
�
12151
1\ıyınç
( 2 1 f) ı
N. Firsov :
zulüm.
"E�ki KRztın pııdi�ııhlııiının yerli ahalisi yeni Rusya'da".
VIII İKİNCİ KATERİNA GÜNLER!
A PUGAÇOV lSYANI VE TÜRKLER İkinci Katerina günlerinde, 1773-1774 yıllarında
patlak
veren
"Pugaçov isyam"na, ben yalnız. ona şimalli Türklerin ve ba�ka yer lilerin katışması bakımından temas edeceğim. N. Dubrovin isimli Rus
müeı.tifi yukarıda sözü geçen 1755 kıyamından uzun-uzadıya bahset
tikten sonra diyor ki: "Ruslar, madenieri bol Başkurt topraklarını zaptetmekte ve oralarda imalathaneler kurmakta devam ediyorlar dı. Mesela, bakır ve demir imalathaneleri sahibi ivan Tverdişev, Baş kurt Yolay'ın toprağını gasbederek. ilzerine imalathane kurmuştu ki, bu Başkurt, sonraları Pugaçov'un faal koldaışı olmuştur. Yerli ahali bu gibi yağmalara son derece dUşman göziyle bakıyor,
fakat açık
tan-açığa karşı koyarnadığından, iyi gi.inleri bekliyor ve elverişli fır satı kolluyordu" (217). N. Firsov ise, "Pug:u�ovşçina" (Pugaçov
ha
reketi) adlı eserinde (218), Pugaçov isyanından bir müddet önce İdilboyu ve Ural bölgesi yerli · ahalisinin durumuna dair şıı sözleri yazmaktadır: Çirmişler ve
"İdilboyunda da Tatarlar
(Kazan Türkleri, A.
T.).
Çuvaşla r pek fena yaşıyorlar<iı. Bunu, onların meşhur
"Katerina komisyonu"na
(21!3)
giden sayi a viarın a
verdikleri
tali
mat göstermektedir. Onlar bu talimatta, makam ve riitbe sahibi olan
kimselerin cebir ve zulümlerinden acı-acı .şikayet ediyorl a rdı. Yerli
rençberlere açıktan-açığa zorbalık edenler, yalnız Rus emlak sahip(217)
"Pugaçov ve koldaşları", c. 1,
(218)
Pctersburg, Wolf şirltcti ne�l'İ.
�.
277.
(219) İmparatoriçc Ikinci Ksıtcrina tarafından 17G7 yılında toplanmış ve 177•1 senesinde d:ıi(ıtılmış olan "Yeni kımunlar tnsnı·ıları komisyonu"dur.
91
ieri olmayıp. Rus rençperleri de onların izinden yürüyorlardı. Bu so ııuııcular (Rus rençperlcri ) , yerli rençperlerin tarlalarını, çayıl'lık lıtrını ve ormanianın zaptediyorlar ve bu gibi zerbalıklardan şika yetler daima neticesiz kalıyordu. Bu gibi yağmalar sonucunda bazı "yasaklı" köylerinde, ahali büsbütün topraksız kalmış ve vergileri ödeyemez hale düşmüştü. Yerli ahalinin topraklarını gasbetme, yerli ahali arasında köy proletaryasının vücuda · gelmesine de sebebiyet vermiştir ki, böyleleri geçinmek için köylerini bırakıp uzak yerlere
Asi Kazak sergerdesi Pugaçov yakaland.ıktan sonra kafest.e
92
gitmeye mecbur oluyorJardı ( 220). Tabiidir
ki, bu gibi bir hal, !dil
ve Ural bölgesi .gayri Ruslarını memnun edemezdi. Bundan dolayıdır ki, zadeler ve ağalar zorbalığından kurtarınayı müjdeleyen bir hare ket, onlar tarafından adamakıllı desteklenmiştir. Gerçekten, Pugaçov zuhur edip de, çoktan beklenen "elverişli fırsat" baş gösterince, Baş kurtlar "Don atamanı"nın (Pugaçov'un) ilk müttefikleri oluverdik� lerinden (221), bütün Başkurtluk, kıyam aleviyle tutuşmuş idi. Ba zı tarihçilerin fikrine göre, eğer Başkurtlar bunca ciddiyetle katışmış olmasalardı, "Pugaçov fitnesi" bu derece genişliyemezdi. Pugaçov,
Başkurtlara tam
bağımsızlık
vadetmiş ve Başkurt
topraklarına yerleşmiş olan bütün Rusları oradan kovacağına söz vermişti
dair
(222). Sahte im paratorun (223) bu gibi çekici vaidleri
ile kanatıanan Başkurtlar, mazlumların müşterek işi olan kıyamın, başarı ile neticelenmesinde olanca gayretleriyle zanlı Türkler ve
Kazan ülkesinin öteki
çalışmışlardır. Ka
gayri Ruslan da "Pugaçov
hareketi"ne büyük bir arzu ile katışmışlardı . .1774
yılının
yazmda
Pugaçov, Kazan'a yaklaştığı sırada, Kazan ülkesindeki köylülerin ka tılması sayesinde, onun büyüdükçe büyüyen "ordusu" hatırı sayılır bir sayıya, yani 20 bine çıkmıştı (224). BAŞKURT SALAVAT YOLAYoGLU : "Pugaçov isyanı" günle rindeki .Başkurt kıyam hareketini idare edenler, Yolay ağa ile onun oğlu Salavat-Batır olmuştur. Ancak oğul, babasından fazla yarar lıklar göstermekle temayüz etmiş ve şöhret
kazanmıştır. Bu tarihi
sima hakkında, R. lgnatyev adlı bir Rus müellifinin ciddl irdeleme eseri olan miihim yazısından alarak, burada bir parça tarihi biJgiler vermek istiyoruz -·
(225). lgnatyev'i diniiyelim :
Salavat Yolayoğlu, yalnız Pugaçov'un
koldaşı
olduğundan
dolayı değ·il, Orenburg ülkesindeki Başkurtlarm ve diğer müslüman(220) N. Firsov: "Pugaçovşçina". (221) Aleksiy Levşin: "Kırgız-Kazak ordaları ve kırlarını tasvir", c. 2, s. 259, Petersburg 1832. (222)
Aşağıda anıl11cak olan R. İgnatyev'in yazısı.
Pugaçov kendisine imparatoriçe İkinci Katerina'nm boğulmuş olan ko cası Üçüncü Petro siisünü vererek meydana atılmıştı. (223)
(224)
N. Dubrovin: ''Pugaçov ve koldaşları", c. 3, s. 87.
(225) Bu yazı, Kazan üniversitesi yanındaki Arkeoloji Cemiyeti Haberleri dergisinin II. cildinde "Başkurt Salavat Yolayoğlu" başlığı altında çıkmıştır. İgnatyev bu konuya dair bilgileri Ufa vilayet arşivinden almıştır.
93
t
ların kıyammda ömı yaklık ettiğinden dol ayı da, 18. a.srın bell i-başlı r:w hsiyctl<>rinden sayıl malıdır. Bruıkurtlar, Salavat'ı bu güne kadar ha tırlarında tu tarlar : onun gücii, cesareti, kahramanlıkları hakkında
pı>k çok hikfıyelcr ve şarkılar dillerde cl'olaşmaktadır. Başkurtların ına güre, şarkıların çoğu hem irtiealci ( doğaç ) , hem şar kıcı olan Salavat'ın l«.>ııdisi tarafından tertip edilmiştir. Pugaçov is �·anıııııı arifesinde Ralavat henüz 20 yaşı nda idiyse de, o cesaretle, usta binieil i ldc ve sil .ab kullanmaktaki mehareti ve olağanüstü kuv \·etiyl!' taııınmışlı. Babası Yolay, 1768 senesinde Şeytan Ködii ilce
a nlat tı kl ar
sinin ağa lığma oy birliğiyle seçilmiş idi. Yolay, sadakat maskesi al
t ııırl;ı Huslı ığa l<arşı son ckrrc!' cliişm;ınlık hissi bcsliyor ve öç alma ya. ı:;ııs;ırnı!$
olup,
bu hissi oğlu Sa lavat' a da aşılıyordu. l'ugaçov, Baş
kıırllıık't<t faaliyete geçince, mahalli memurlar, Salavat'ı bir takım Başk urUa ra baş tayin ederek, bir kısım pu gaçovcuları defetmek için
Or�n bmg taraflarına göndermişlerdi. Ancak Salavat, pugaçovcular
la k arşt-karşı ya gelince onlarla ((arpışma yeri ne, kıyam cılara katıl mış ve doğTııca Orenburg ya kınındaki Berdi köyündeki Puga((ov'un karargahına gitmiştir. İgnatyev'in an lattı ğına göre, Pugaçov'la bu
ınülftkal
sı rası nda Salavat, Don atmarı ı nın Başkurtluk ve Başkurt
lar Jı:ıkkındaki biili.in tasavvurlarını öğrenıniştir. �alanıl dcrhal faaliyete geçmişti ki, 1774 s enesinin Nisan orta larıııda onun koroutası altıııda, iki binden ziyade savaşçı bulunuyor
du. Ondan sonn-t o, ayn-ayrı kıyamcı k ijmelerini kendi koroutası al tııırla birl<-ı;;liriyoı· Ye saftan çı kanların yerini yeni adamlarla dol duruyordıı. O. birl<aç defa meşhur general Mikhelson ile de çarpış ınıştı. Kıyamcılar, Usu (Osa) kalesini ı.aptettikten sonra, Salavat adı bir miidrle>t
"Ptı ga<:ov
kıyamı" tarihinden kayboluyor .
Pugaçov yakalandıktaıı sonra. Salavat, Baş ku rtlukta 'yeniden ortaya çıkmış ve onun ismi, müstevlilere dehşet vermekte devam et miştir. Lfıkin nihayı.>t, Rus alayları Salavat'ın mi.ifreı>.elerini yenip kt-ııtlisini saklanınaya mecbur ettiler.
1775 senesinde Pugaçov :Moskova'da vücudu dörde böllinrnek su
retiyle (226) i dam edildikten sonra, Salavat da 1226)
yakalanıp,
Kazan
Bu "dörde bölme" amcliye�i. mahkümun dört uzvunu dört ata bağ
alkın kuvvetle si'rrmdt suı·etiyle yapılıyordu. Bu ccz11landırma !)(l�lıcn hiiklimd:ır kat.illeri hııkkında FrMsa'da, İngiltere'dc, Almım y:ı'cl;ı. italyıı'd'\ "" Hıısya'da ıathik edilivordıı. MC'selii, Frıınsa kıralı TV. Hcmri'nin l:ını:ılt
ricl:ımı
,.c sonr:ı
�r·ldi
kat ili. nııılaas�ıp kntolik Rawıilluc dıı bu suret,lc idıı.m edilmişti.
94
şehrine "Sekretnaya kommissia'yıı, (Gizli komisyon'a) sevkcdil mişti. Babası Yolay da oraya yollanrnışlı. Baba ve oğul "Sckretnaya kommissia''da yalnız yedi gün alıkonmuşlar ve sonra Moskova'ya "Taynaya ekspeditsia"ya gönclerilmişler. Orada uzun boylu sorguya çekildiktE-n sonra s·oruşturmayı devam ettirmek için geri Orcnburg'a çeviriimişler ve bir müddet sonra Ufa'ya nakledilmişler. Baba-oğul hakkında soruşturma tamam olduktan sonra, mahkeme karannı ilan etmiştir: bu karar gereğince, baba-oğul "malum olan bütün cinayet leri için'' cinayetin işlendiği yerlerde kamçı ile dövüleceklerdi. Kamçı darbelerinin sayısı aşağıdaki tarzda böli.inmüştü : Yolay ağaya. Sim imııU\thııııesi y anı n da 40. Katav-1vanovskiy imalü.tlıaııcsi yaııııı da 45, üst-Katav imalatlıanesi yanında 45, Orlovka köyünde 45, cem'an 175 kamçı darbesi indirilecckti. Salavat ise, Sim imalathanc si yaıııncla 25, Yolıı.y köyiindc 25. Knrasnoufim'de 25, Kungıır'da 25. Usu ırmağı kıyısındaki Yildek köyü yanında 25, cem'an 125 kamçı darbesi yiyecckti. Son cezalandırma yerinden, demek, Yolay ağa Orlovka köyünden, Salavat ise, Yildek köyünden, etlerine dam ga vurulup ve burun kanatları yarılıp, Ufa'ya. gönderilecckJcr ve ora dan da ebedi kürek <'ezasına katlanmak üzere, Baltık Denizi kıyısm daki Rugervik Jimanına sevkolunacaklardı. Yolay ile oğlu bu gadda rane kırbaç darbelerini kendilerine biçbir türiii tıbbi yardım göste rilmeksizin yemişlerdi. J 777 senesinin Ey.!U!ünde bu iki mahkum Ufa vilayet daireHİnc çağırılmışlardı. lşte, o sırad:.ı. mahkümlann etlerine damga vurutmadığı ve burun kanatlarının d a yarılmadığı görülmüş tü. Bu işleri başarma ödevi kendisine tevdi edilen Tret'yakov adlı memur çağınbp bunun sebebi sorulunca, memur damgaların, n�den se, siJindiğini, burun kanatlarındaki yarıkiarın bitiştiğini, çi.inkli dam ga demiri ilc maşaıun çok eskimiş olduğunu söylemişti. Derhal iki malıklımtın etlerine yeni damgalur bastılar ve burun kanatlarını da yeniden yardılar; 'fret'yalwv da memuriyetinden koğuldu.
MÜSLÜ1vfANLIKTA UZLAŞMA POLİTİKASI Rusya'nın aslen Alman olan "aydın" imparatoriçcsi !kinci Kate rina hükümdarlığının ilk günlerinde dahi, şimalli müslüman Türk din kişilerinin, mabed ve medreselerinin hukuki durumunda hiçbir deği şiklik husule' gelmemişti; yani onlar eskisi gibi, henüz hiçbir huku95
l<a malik değildiler. İkinci Katerina hükumeti, 1768 senesinde mabud "Yeni dönmeler kontorası''nı kapatmış, Anna ve Elisabeth'in islii ma karşı amarısız takip politikasından vazgeçmiş idiyse de, müslü
maıılaı·ın
dini ihtiya,larına pek o kadar ehemmiyet vermiş değildi.
Bu kadın hiikümdarın hükumeti, müslümanlarla anlaşma ve uzlaş ma politikasını ancak "Pugaçov kıyamı"ndan on sene sonra gütmeye başlamıştır. Geçmiş günlerin t17crübeleri ve hadiseleri açıkça göster ıniştir ki. giiney-doğu Avrupa Türklerini tamamen ruslaştırmak ya
hut hıristiyanlaştırmak asla kabil olrnıyacaktır. Onun için 18. asrın sonlarına doğru müslüman dünyasına kaq�ı lakayıd davranma poli tikasıııın faydası7.1ığı ve hatta za.rarlılığı g ün gibi ayan olmuştu. O i\amanın l<atmcrli siyasi-iklisadt halleri de bu alanda faal ve uzlaş tırıcı politika gütmeye icbar ediyordu. Bu hallerin bazılarını şimdi anintınaya başlayacağız :
I.
KAZAK-KIRGIZ
MESELESi :
Vaktiyle "Deli"
Petro, baş
dilmacı Aleksiy Tefkilev'e "Kazak-Kırgız Ordası salırada yaşayan ve tabansız bir ir ise de, bütün Asya ü lkel eri ve illerinin kapısı ve anahtarıdıl'" diyerek, eğer Tefkilcv bu Ordayı Rusya'ya boyun eğdir ıneyi i.istürıc alırsa, bu yolda harcamak üzere, kendisine bir milyon ruble ödenek vereceğini aniatmıştı
(227).
İşte, bu "anahtar", ansızın
Rusya'nın eline geçiverm.işti. Mesele şunda.n ibaret: "K.içi cüz" (Kü
c.;iik Orda ) Kazaklarının ha nı Bulgayır (Ebul-hayır), Cungarya Kal
mıklarının çapullıırından bizar olduğundan, Rus çarının himayesine sığınmaya mecbur olmuş, yani 1730 senesinde
İon
imparatoriçe
kız.ınıı başvurarak, kendi Ordasım Rus uyxukluğuna
(228)
Anna kabul
<>lmesini istemişti. Ancak Bulgayır bunun için iki türlü şart koşuyor du : 1 Haıılık payesini Bulgayır evladma hasretmek ve 2 Han -
-
için kara gi.in geldif, >inde, Or ırmağı ağzına kurulacak olan kalcde sı ğınak vermek. Ka7.a.k hanının bu ricası sevinçle kabul edildi ve onun isteğ·i Uzerine hanlık payesinin Bulgayır eviadına hasredileceğine dair
si.i7. verildi
ve hanın sıkışık hallerde sığınabileceği "Orskiy" kalesinin
l <'ınel i atıldı. Ancak hanları tarafından Rus çariçesine satılmış olan "Kiçi diz'' Kazakları, bu Rus uyrukluğunu asla tanımak istemiyor lar
\'C
hatta Rusların "güney ülkelcri"ne doğru ilerlemelerine mani geliştirmek, gerek
(ılınaya çalışıyorlardı. Halbuki gerek alış-verişi
si�·asi tecessUsleri ilerietmek için Orta Asya ile münasebctler mak, 18. asrın son yarısındaki Rus politikasının yüksek
g(l
(227)
N. Popov: "V. N. Tatişı;c,· \'C zamanı" ndlı eseri. s. 173.
(228)
Tabii�·ct, lebaalık.
kur
amaçların-
dan birini teşkil ediyordu. Rus mliellifi Aleksiy Lefşin bu münasebet le diyor ki: "1752 yılında, demek E�lisabeth günlerinde, Rusya'nın Nurali (Bulgayır oğlu) ile münasebetlerinden maksad, asıl Kazak Kırgız işleri olmayıp, Hive, Buhara, Taşkent memleketlerine ve onlar ü11erinden Orta Asya'nın öteki kısımlarına, hatta o zamanlarda her çeşit servetierin kaynağı sayılan Hindistan'a kadar ticaret kervanla rı işletmek için yol açmak idi. Her ne kadar Hinclistan, Kazak boz kırlarından pek uzaklarda idiyse de, bu stepleri ele geçirmekle o uzak ülkeye doğru ilk adım atılmış olacaktır. l:şte b u yolda Kazak-Kırgız hanının yardımı Ruslar için pek lüzumlu idi" (229). "İkinci Kateri na'nın giittliğii bu siyasetin ba;şlıca gayesi, Tiirkistan'a ticaret ker vaııları işletmek ve Kırgız steplerini meskfın bir hale koymak olmuş tur" (230). Ancak bu gibi çalışıp-çabalarnalara rağmen, Türkistan ile alış-veriş münasebetleri 30 yıl müddetince pek az ilerlemişti. Bu nun sebebi de Kazak stcplerindeki "asayişsizlik" icli. Serkeş kır ço cuklarım Rus hakimiyetine silah kuvvetiyle boyun eğilirmek ve Orenburg'dan Kongrat'a ve Hive'ye, oralardan da Orenburg'a giden Rus kervanlarına kılavuzluk etmeye zorlamak pek de kolay bir iş değildi. İşte bundan dolayıdır ki, İkinci Katerina hükümeti 18. asrın 80. yıllarında Kazak-Kırgızlar arasına barış yoliyle sokulma (eski ta biriyle "huliHü muslihane") çarelerini aramaya koyulmuştu. 1784 senesinde Orenburg ülkesi genel valiliğine, aslen LifHi.nd tsveçmeı:inden ve anlaşılan, uzağı gören bir kimse olan baron lgis trom tayin edilmişti. Bu adamın uygun görmesi üzerine, İkinci Kate rina hükumeti 1785 yılından itibaren Kazak-Kırgız stepleri sınırların da bulunan Rus şehir ve kalelerine, hazine hesabına camiler tesis et meye girişmişti ki, aynı senede Orenburg ve Troyski şehirlerinde ca miler açılmıştı. Bu camiierin açılma haberini alan Çariçe, baran Igls trom'a mezklır yılın 14 EylUlünde gönderdiği fermanında şu sözleri de yazınıştı : "6 Ağustos tarihli ra}:Yorunuzdan, Troyski ve ören burg kalelerinde kurulmuş olan camiierin açılması haberini öğren dikten sonra asla şüphe etmiyorum ki, bu gibi umumi mabedler sı nırlarımız yöresinde yaşayan göçebe kavimleri de celbcdecektir. Bu hal ise, onları ileride serkeşlikteıı vazgeçirmek için şiddetli tedbir lerden daha tesirli olacaktıı·" (231 ) . Katerina, aynı yarlıkta genel · (229)
'·Kırgız-Kazak kırlarını ve ordalArını tasvir", c. 2, s. 200. s. 299.
(230)
Gene orada,
1231\
"Russltiy Arldıiv'' dergisi. yıl
1886,
kitap 3. sayı ll (Kont İglstrom ar
şivi).
97
\'alisine, anılan şehirlerde ''Ka;-.an medreseleri tarzında Tatar med
resclcri" tesis etmeyi, miis l i iman tacidcrin işlerine yarayacak ol an
kervansaraylar veya ticaret hanları kurmayı, "müslüman adetlerine göre, nasıl müııasip olacağını Tatarlardan öğrenerek" camiierin çev rcsirw t:ııı duvar çekmeyi de tavsiye ı>tmektedir. Yeni cami lerin , aha l i nin gelip-g-ilmesi için lwlaylıklı yer.lere ve mümkün olduğu kadar tü�·-ük. ho.tt:i. be!") bin kişi alacak derecede geniş inşa edi lmesine ehem mi�-C'I wrıncyi f'mr<.>tmcktcdir. Çariçe, Ka7.ak-Kırgı;ı; medreseleri için
üğrctmcnlcri K:ızan 'Tiirkleriııclen getirmeyi teklif ediyor.
lglstrom
ariıııa �·ündcrcliğ·i başk:ı bir fermanında Çariçe "çeşitli Kırgız kabile
krirıı.· rııtıll:ıl;ır Choealar) güııdcrrnr•l( bi:r.im İfilcl'iıı ı i;ı;
lı
ic;iıı çok fayclrı. olur. Onun için si:r. Ka:r.an Tatarlanııclan cmniyetli mollaları celbctlip
oralara günderin ve
onlara
Kırgızları bi:r.c karşı sadakatta bulundur
mak hakionda talimal verin. Bu mollaları uralara gönderirken, onla ra bir parça para da verebilirsiniz ve bize hizmet uğrunda üstlerine a l dı k ları görevlerini doğruluk ve özen. ile b aşardı ldan takdirde daha biiyük miikafatların da verilebileceğini vadeclersiniz" demektedir. Bütiin bunlardan görüldüğü üze re, İkinci Katcrina hükumeti, din ve olnıına-yazma hamiliği maskesi altında molla ve muallimleri Rus hükümeti menfaati ne, propagandacılar ve siyasi
ajanlar
gibi
kıılla.nmak istemiştir. Bu molla ve mual l iml erin, kendilerine Kateri
na ve lglstrom tarafından tevdi edilen ödevlerini ne derece ve na
malumdur ki, baron j glstronı. I<a7.ak-Iürgıı� ili idare tarzını büsbütün değiştirmeye ka
�ıl başardıklarını bilmiyorsak da, şurası açık ve
rar verip, Nurali ham Ufa' ya sürmüş , Bıılgayır h an oğullariyle
Sı
rını-batır arası nda cereyan eden kavgalan olanca gayretiyle körük
lcmi�i w K: rgı zları ''tedip etmek" için iki-Uç defa Rus askerleri sUr rnek zoruıırl a kalmıştır. 2.
i�us·l·J\.'NlN
GÜNEY
VE
BATIDAKi
HEDEFLERİ :
Uıından lıaş:Ca. o zamanki Rusya'nın güney ve batı yönünde pek mü him YC citldi
hedefleri vardı. İkinci Katel'ina Rusyası, Osmanlı dev
ktiylc bir defa. çarrıışmış ve Küçük Kayııarca banş muahedesi gc
l'('ğ\nı·e, Kll'lmla Kuban'ın "bağımsızlığını" sağlamıştı. Lakin gdc(:cl<tc 'l'i.iı·kive
ilc yeni bir çarpışmanın vulıu bulacağın ı
yakın Rusya
lıiikfiml'ti pe>k iyi biliyordu. Kırım'ın sözele bağımsızlığı, elbette onu
Rusya'ya büsbütün ilhak etmenin bi r önsözü olmaktan başka bir şey
değ·iidi . Ce>I'G<'ktcn, Ki.içiik Kayna.rca antıaşmasından sonra
Rusya,
"bağımsız" Kırım'ın iç işlerine yüzsüzcc burun sok mağa başlıyor ve
98
nihayet, ı783 senesinde tek taraflı bir kararla Kırım'ın Rusya paratorluğuna katıldığını ilan ediyor.
im
Batı yönünde ise, Katerina Rusyası, Polonya işleriyle pek ziyade uğraşıyordu. Bilindiği üzere Katerina hükümeti, sistematik bir şekil de Lchista.n işlerine karışıyor ve bu Ulkede entrika çevirmekle ve fe sad karıştırmakla meşgul oluyordu. Ta ki bu memleketi parçalamak işi sonuna erdirilsin ve bu parçaJaınada Rusya "arslan payı" kap sın! ..
'
"Pugaçov fitnesi"ndcn iyi bir ders alan Katerina hi.ikCımcti, gü-' ııeydc ve batıda bu gibi önemıli teşcbbüslcri varken, tabii, devletin do ğu vilfı,vctiP.rind€� huwr ve giivenin hiikiim sürınesini arzu ederdi ve oralarda Hus iınparatol'içesinin Vistül \'e Karadeniz kıyılarına doğru büyük bir hızla ,vüriiyen "zafer arabası"nın tekerleklerine değnek so kacak bir hadisenin başgöstermesini asla istemezdi. İşte, bu gibi mühim siyasi-iktisadi arnillerdir ki, ikinci Kateri na hükfıınetini, mi.isliiman 'l'ürklere dini işler alanında bir parça hoş görürlük politikası tatbik etmeye zorlamıştır. Hakikatte, İkinci Ka lerina'ııın müslümanlar hakkındaki politikası, ondan evvelki iki im paratol'içenin (Anna ile Elisabeth'in) politikasına benzemiyor idiy se de, tarihte yeri olan bir kavmi tatmin edecek mahiyette de değil di. Bunu aşağıda yazdıklarımızdan göreceğiz. 3. "ORENBURG MUHA'MMED1 RUHANİ MECLlS!" : Rus yanın güney-doğusunda yaşayan müslüman Türklerden, Katerina
hükumetinin ne dereec kuşkulandığı, imparatoriçenin baron İg.Js trom'a 1787 senesinin Eylfılünde, demek, ikinci Türk-Rus harbi baş ladıktan sonra yazdığı emirnamelerinde açıkça görülmektedir. Bu fermanların birinde (10 Eylul tarihlisinde) şu sözler de vardır: "Te baarrıızdan olup da, sizin idareniz altıııdaki vilayetlerde yaşayan ve ya o bölgelerde göçüry koıımakta olan halka karşı pek ihtiyo.tlıca mu amele ediniz : sakın, onlara cebir ve taıyik yapılmasın; yapıldığı tak dirde. onlara kanun gereğince haklarını aramaya müsaade edil sin ! " (232). Aynı gün ile tarihlenmiş olan başka bir fermanda ise şu sözler yazılıdır : "Şunu da ilave etmeliyiz ki, bu halk arasında, din daşları yahut diğer kötü niyetli adamlar tarafından bizim için za rarlı kışkırtmalar ve telkinler yapılmasın ! Buna pek elikkat ediniz! Zararlı telkin ve propagandaları ta iptidasında ve mümkün olduğu (2321
Kont· İglstrom ıırşivi ( '·Russkiy ı\rkhiv" dergisi, yıl l886, kitap 3. sııyı 11.
99
kadar hafif çarelerle kesmclisiniz!" (233). 27 Eylul tarihli başka bir buynıltuda l<afkasya valisine gönderilen bir fermanın sureti igls trom'n. da göndcrildiği bildirilf!rek deniliyor ki: "Muhammecli şeriatı tutan halkı pek dikkatta gö7.etlcmek ve onlar arasındaki herhangi bir harE-kele kar�ı lE>tikle bulunmak hakkında Kafkasya valisine gönder diğimiz fermaııın bir kopyasını size de gönderip, bunda yazılan tali
mat gereğince lıareket etmeyi emrediyoruz" (234 ) .
Kater'ina. müslümanlara olan "atıfet"ini tamamlamak için, ge..
nci vali!'i olan baron İglstrom'un uygun görmesi üzerine, ikinci Türk
Rus harbinin tam k;zıştığı günlerde, yani 1788 yılının 22 Eylulünde "moltaları ve diğer mijslüman ruhanilerini tayin ve Rusya'da yaşa ��an nıiisliinıan ruhanı görev sahiplerini idare etmek için, Ufıı şehrin elP bir ruhaııl meclis kurmak hakkında'' İglstrom adına bir ferman çıkarmış ve
aynı
7d1.mancla Rusya'daki biiti.in müsliimanlar için mii(
tü M yi n etmek hakkında Senato'ya da bir ferman vermiştir (235).
Gerçekten, 1789 senesinde .tglstrom, Ufa şehrinde rusça adı "Oren bıırgskoye moga rnetanskoye Dukhovnoye Subraniye" olan "Oren burg muhammerli ruhaili meclisi"ni açmıştır. Bu islam dini kurumunu açarken, Katerina elbette kendisinin si yasi emellerini ön planda tutmuştur. Bu, şundan da açıkça görülü yor ki. nıüsliimanlar için açılmış olan bu dini kuruma bir başkan seç meyi müsliinıanların kenditerine bırakmak şöyle dursun, hükumet tarafından ınüftü tayin edilirken, onların reyi bile alınınamış, büklı metin kendisi ıtusya'nın siyasi emellerine hizmet eden bir ınollayı se çip, müslümanlar için müftü tayin edivermiştir. Bu, Kargalı kasaba sı hocasının bizim göriişümüzden menfur olan "hizmetler" başardığı, r�ııs hazinesinden aylık aldığı ve bu "hizmetleri" vasıta.siyle riitbe ve payc aradığı, Katerina'nın lglstrom'a yazdığı yarlıklarından anin· şılrııa.ktadır. lnıpnratoriçe 1785'te 7 Nisan tarihiyle yazdığı biı- emir namesinde diyor ki :
"Ufa narriestniçestvo'su" (236) nda
I<argalı
(233\
Gene ornda.
!234} (235)
İliinci Knterina'nııı bu fermanları "Rusya iınpat'atorluğuııun tam ka
nunlnr
Gene ornda.
mecmuası nın 12.
ı23r,ı
cildinde 1671 ve 1672 rakamlarla dcrcolunınuştur.
Vaktiyle, sonraları pcyda olan Orenburg, Ufa, Samara ve Simbir ille·
ri tnplnn bir tck idı\rcye tabi idiler ki, idare merkezi kah Ufa'da, kah Orenburg'da
bulunduğundan, !\ynı iilkc bazan Orenburg ülkesi (Orenburgskiy kray) diye, bıızan
rla "Ufn-Siınhir nınneslniçestvosu" diye ımılmnktadır. l{atcrina devrinde kuruJa n isl(ım dini mccli5inin Ufa'da bulunduğu halde, işt.c bundan ileri gelmektedir.
100
"Orenbul'gskoye" diye adlanrnası
(Said kasabası) alıundu Mehmed-Can Hüseyinoğlu'nu, dolayı, uygun gördüğünüz tarzda, aralardaki sınır
ehliyetinden
işlerinde ve dış
ülkelere dair hizmetlerde kullanınız! Kendisine yıllık 150 ruble maaş verirsiniz" (237). 1786 senesi 9 Ağustosunda verilen şöyle denilmektedir :
"Maiyetinizde sınır
yarlıkta ise,
işlerinde ve aralardaki
başka hizmetlerde kullamlmak için tutulan Alıund Mehmet-Can Hü scyinoğlu'nun özenle iş görmesi hakkında
şehadetinizden
dolayı
ma�ını 300 rubleye çıkarmayı emrediyoruz" (238). Aynı senenin
2
Kasımında verilmiş olan yarlık ile, bu ahundun maaşına, daha 200 ruble zam yapılmış ve kendisine bir de "Orenburg ülkesinin birinci alıundu" unvanı verilmiştir (239). Ufa'da diııl meclis açılınca, işte bu ahurıd, müslümanların dini reisi tayin edilmiştir. Bu adam miiftü olduktan sonra dahi Rus hü kCımetine siyasi ajanlık etmiş galiba. Kaıanlı müverrih Şehabeddin Mercan! birçok hadiseleri, zaman ve ahval icabı, yalnız ima ile an mak adeti ü:ı:ere, birinci kısım "Müstefad-al-ahbar"ında, Kazak-Kır gız hanlarından bahsederken, bazı Kazakların Mehmed-Can müftü niin nasihatları neticesinde Rusya uyrukluğuna girdiklerini bir-iki kelime ile zikredip
geçmektedir.
Bu
müftünün
1797
Ağustosunda, demek imparator I. Pavel günlerinde,
senesinin
Kobda
suyu.
kıyılarına giderek, İglstrom'un tertip ettiği plan gereğince, Kazak Kırgız damşma meclisini açtığını ve "Kazaklann gidişlerini ve ha reketlerini gö7.etlemek için" bir müddet orada kaldığını da A. Lefşin yazmaktadır (240). Dikkate değer bir •haldir ki, Katerina hükumeti Kazak-Kırgız lar için step sınırlarında camiler ve merdeseler
açtırdığı halde, bu
müsliimanları Ufa dini meclisi dairesinin dışında bırakmıştır. Hatta sonraları "Kiçi Cüz" ile "Orta Cüz" (Sibirya) Kazaklarının muhta riyet idaresi büsbütün kaldırıldıktan, Cayık (Ural) ırmağının tarafı "dış"lıktan "iç"liğe döndükten
sonra dahi
öte
Rus hükümeti,
Kazak-Kırgızlar için ne ayn bir dini idare kurmuş, ne de onları Oren burg dini meclisine ilhak etmiştir. Çünkü öteki, hükfımet hesabına cami ve medreseler tesis etmeler, "Ruhani meclis" kurmalar, hepsi yalnız henUz Rus boyunduruğu altına
düşmemiş
olan
müslüman
Türkleri avlamak gayesiyle alınan "siyasi tedbirler"den başka bir şey (237) (238)
Kont İglstrom arşivi.
(239)
Gene orada.
(240)
Gene orada. ''Kırgız-Kazak ordaları ve kırlarını tasvir'' adlı eseri, c. 2, s. 319.
101
değihli. lR asır çıl<;ırken ise, artık hu gibi "tcdbirler"e ihtiyaç kal nıamı�tı. OEVLET OKULLA.RINDA TüRK D!Lİ : Müslüman Türk··
1.
l<'r arasm::ı "barış ycıliylc sokulmak'' tedbirlerinden biri olmak üze
re.
}\a7.an'cta 1758 yılında, demek, imparatoriçc Elisabetlı zamanın da. n.çılırıış olan ilk (birinci) Rus giınnaziasında (klasik lisesinde ) , 1168 yılının 12 Mayıı:;ıncla yani okulun açılmasından 10 yıl sonra, İkinci Katerina tarafından çıkarılan bir fermanla "Tatarcadan rus çaya ve tersine terciimeler yapacak usta dilmaçların lüzumunu göz öniindc tutara k'', bir Tiirk dili sınıfı açılmıştı. nı ı okulda. 'J'ürk dili iiğrctınrııliği u;�,uıı znman irsi ohLrak Türk I·bılfaoğu.J ian (Halfin'ler) ailesinde kalmıştır ( 2'11 ) . ,
12·11ı
Şöyll'
olarak Said Halfoğlu tayin edilmiş. on onun o{:lu İ.«hak Halfaoğlu'na geçmiş; 1812 S('nC! oiilu lbmhim'c• intikal etmiştir. Halfaoğulları bu ödcvi ı;öriirkcn. tuldıoleri için bazı ders kit.aplan du yazmışlardır. 1812 yılında İbm lıim H:ılfin, Kazan üniversitesinde Türk dili hocıılığına da tayin edilmiş ve 1823 ki: llk türkçe öğretmeni
dan �rmm 1785 yılırıd:ı. hu görev, sinrlc ise, htı h1l'muriyot İsh�k'ın
yılırıd:ı
102
i�<',
ünin·r�ilenin Şark edebiyalı profesör muavinliğine seçilmiştir.
IX
IL KATERİNADAN SONRA
A. 19.
ASRA GiRERKEN VE 1LER1S1
ŞARK KiTAPLARI
BASILIYOR :
Kazan I. gimnaziasında
Şark dilleri öğretimi, Şark kitaplan basınayı da icap ettirmiştir. Bir de 18. asrın sonlarına doğru Kazan Türkleri hükümete başvurarak, islam dini-ahlaki: kitapları basmak için Kazan'da Arap harfleri ka salarını da içine alan bir basımevi açılmasını istemişierdi (242). İş te, bu sebeplerden dolayı hükümet, Petersburg'daki "Asya matbaa sı"nın iki tezgahdan ibaret olan bir bölümünü Kazan'a
gönderip,
I. Kazan gimnaziası idaresine vermişti. Bu suretle Kazan'da Arap
harfleriyle ilk matbaa 1801 senesinde, demek imparator I. Aleksandr zamanında açılmış oldu. Basımevinin lise idaresinde kaldığı 26 y1l içinde, Arap harfleriyle basılan kitapların çeşidi pek azdır. lR29 yılında ise, bu matbaa Kazan üniversitesine nakledi·lince
yenilenmiş ve bütiinlenmiştir. 1810 yılında Alman Lüdwig Schwcz. husust bir basımevi açmış; 1843 yılında ise, Türk Rahimcan Saidoğ lu cla bir matbaa kurmuştur. Bu zat
1843-Ji.862
y1llarında 30 defadan
ziyııde Kur'an ve "Heftyek" (J<ur'anın yedide bir kısmı) basmıştır. Bu husus! basımevlerinde Arap harfleriyle pek çok risaleler ve yap raldar tab'olunmuştur ki. bunların ucuz kağıda basıJmış oları kitap lan, üniversite matbaasında basılan kitaplara nisbeten daha ucuz satıldığından, fakir ahalinin satınalması için daha elverişli olmuş tur. Gene o sıralarda Kazan'da, Türklerden Çukin ve Yahyaoğulla rı'nın taşbasmalıanesi de vardt ki, orada
(242)
V. · Vladimirov :
1860
yılında bir Tecvid ve
''Kazan ı. gimnaziası hakkında tarihi yazı"
c.
ı,
s.
71.
103
186l'dc is<>, Abdiil hakim Abclıırreşidoğlu tarafıııdan çizilmiş olan bir Avrupa ve Asya Jot aları haritası da basılmıştır. -
'
KJTAT'[..AR BASILMASININ NETİCELERİ : 18. asrın sonla nııda islam dini, Rus hükumeti tarafından tanınıp, yukarıda gördü ğiimüz gibi, bir islam dini meclisi kurulmuı:ı idiyse de, bu hal sadeec Rus hi.ikCımetinin islam dinine ve müslüman din ki�ilerinin hlikumet Je olan münascbetlerini bir dereceye kadar yoluna koymuştur. Yok sa yalnı7. bu yüzden oradaki Türk müslüman ülkelerinde islamiye Un kuvvet bulmasına, okuma-yazma işlerinin genişlemesine, düzen lt>nın<'sinr yol açılmış değildir. Eğer Ufa Ruhani Meclisine mektep ler, kıırslaı· aGmak. den; kitaplan yazdırmak içiıı hukuk ve i'idcnek ve>rilıniş oh;aydı. elbette mezktır işlere de yol açılmış olurdu. Halbu Id bu islam kurumuna mektcplcr açmaya tcşebbUs hakkı verilmek şöyle dursun, mevcud öğretim yurtlarına nezaret hakk1 bile veril merniştir. Bu islam dini kurumunun yetkileri Rusya imparatorluğu kanunları "svodu" (code) nun 11. cildinin 1. parça, 4. kitap, 2. kı sını, 2. faslının 1424. maddesinde gösterilmiştir. Orada, mekteplere nı>zaret denilen şeye telmih bile yoktur (243). Ruhani meclise ma haJlc imamları namz.cdlerini imtihan etmek hakkı verildiği halde, bu Meclisin bilgili ve ehliyetli hocalar yetiştir·mek ve halk arasmda okur·-yazarlan çoğaltmak teşehbüslcrinde bulunma yetltisi ve hakkı yoktu. Zaten Meclisin bu gibi teşebbüslerde bulunduğu da malum d<>ğildir. Ynlnız hiikfırnetin görmemezliktcn gelmesi sayesinde, yaşa .vaıı islam mcktep ve medrcselcri, eskisi gibi, bilgisi kıt hocaların elinde kalmıştı ve yazma dini kitaplar da pek azdı. ,
İşte, böyle bir zamanda Kazan'da islam kitaplarının hasılınaya tanı zamanında olmuştur. Kazan'da Buraşoğlu idaresin deki matbaadn. basılan I<ur'an, "Heftyek", "İman şartı" (İlm-i hal) Ye başka kitaplar çabuk ve geniş mikyasta yayılmaya başlamış ve matbu kitaplara istek gün geı;tikçe artmıştır. Bu artış, matbu ki· tapların yıllık istatistiklerinden açıkça görülmektedir. Basma ki taplar çoj?:nlınca, moJlalar epey canlanmış ve halk arasında okur yaznrlarııı sayısı da. artmay ı ba.şlamıştır. Bu mi.inasebetlc profesör · Karl Fuks diyor ki: "Mollalar Kur'an öğretkilerini yalnız şehirler ele değil, en fakir köylerde dahi pek başarı ile dağıtıyorlar. Hemen hemen her hir mollanın evi bir mekteptir ki, orada Arap dili öğrebaşlaması
:ı.
(243)
,·ı·
1.
llolbuki
Kırım "Dıtkhomoye pravleniyc"sine (Dini idaresi'ne) rnekter ne1.arct hakkı verilmiştir IKanunlar mecmuasının aynı ll. c:. in pArça. 1. höliimündcki 1384, 1388-1389. maddeler). mcrlrc�(')('rc
1.04
tiliyor, Kur'an ve
Şeriat hükümleri anlatılıyor'' (244 ) . 1853'ten 1859
yılına kadar geçen 7 yıl içinde Kazan'da basılmış olan Kur'an, "Heft
yek" ve "İman şartı"nın sayısını gösteren rakamlar, Akademi aza sından Dorn'u hayrete düşürmüş (245). Çiinki.i bu
müddet içinde
82.300 nüsha Kur'an,
77.500
165.900 ni.isha "Heftyek" ve
"İman şartı" basılıp dağılmıştır
(246).
ııi.isha
19. asrın ilk çeyreğinde Kazan müslüman T ürklerinin fikir ve dirayet erbabını, Milboyu müslümanları arasına dini kitapları faz laca yaymaya başka bir olay da sevketmi�
cleniliyor.
Kazan'daki
I. gimnazia ma.tbaası hakkında. Karl F'ııks şu sözleri yazıyor: "Bib lc Cemiyetlerinin Rusya'daki faaliyeti
za.manla.rında
ben "Asy:ı.
malbaası"nda ayrıca göze çarpan çalışınanın şahidi oldum. O sıra larda Tahırlar l\endi dini kitaplarını, tıpkı bizim gibi,
büyiik
bir
gayretle neşrediyorlardı". Yukanda birkaç defa adı anılan papas Y. Malov ise, şöyle yazmaktadır: "O zamanki haller, müslüma.nları bu kitap basmak işinde ayrıca ciddiyet ve özen ],le çalışmaya sevke diyordu. Bilindiği üzere, 19. asrın ilk on yılında
Rusya'da
"Bible
Cemiyetleri" kurulmuştu. Bu cemiyetterin bazıları doğrudan doğru ya müslümanlara ve diğer gayri Ruslara karşı misyonerlik hedefle rini göz önünde tutuyordu. Mesela, 1815 yılı Eylulünün 18'inde Ast rahan'da da bir "Bible ccıniyeti" kurulmuştu (247). Bu Astrahan Bible cemiyeti'ne benziyen bir "Bible cemiyeti"
1818
yılı
2 Ocağında
Kazan'da da a<;ılmıştı. İşte bu cemiyetler, hıristiyan dini kitaplarını. "nurlandırmak" istedikleri kavimterin dillerine çevirip, basıp dağıt maya başlamışlardı. Bu Rus ve İngiliz "Biblc cemiyetleri"nin faali yetini müslümanlar elbette sezmeden kalamadılar; onlar, bu cemi yetlerin kimlere karşı faaliyette
bulunduğunu pek iyi anlayıp,
bu
"Kazan Tatarinn" adlı eseri. Kı�zan 181•1, s. 23-24. (245) "BuIletin de J'Acadcmie imperiale des sciences de St. Pctcrsbour" daki ya7.ıSınd{ (246) Prof. Karl Foigct'e �öre, o günlerde Kazan'da basılan islam dini ki lapl<ırı Türkistan şehirlerine kadar gitmiştir ("Kazan üniversitesi ilmi yazıl:ırı" dergisinin 1853'te çıkmış olan 2. kit.Rh.ındnki "l842'den 1852'ye kadar olan 1 O yıl içinde Kazan üniversitesinde Asya dilleri öğretiminin sc:yrine ve başarısına bic nawr" başlıklı makalesi. (247) Dağıst.an'da Derbond şehrind<'n hacı Knsım Kazım-beğin oğlu olup. mükemmel medrese tahsili görmüş olan Mchmed-Aii mirza, Astrahan'da İskoçyn Biblc cemiyetinde çalışan misyonerlE'r ile temasları neticesinde 1.823 yılının yazın da hıristiyanlığı kabul etmiş ve Aleksandr adını almıştı. Aleksandr Kazım-Beğin, Kazan ve Pctcrsbuı·g üniversitelerinde Tiirk ve Fars dilleri hocalığı. tarihe ve dile dair eserleri erbabınca maliımduı·. ( 244 )
105
clii�man kuvveti defetm<'ye <;alış tılar ve Bible cemiyetlı>rine nisbeten dnha çok iş gördüler. ·'Asya matbaası"'nua basılıp y11 lnı;r, nılisliiınanlar Larafından okunmayıp,
kitaplar
<;ılmn
hıri stiyanlığa
geçmiş
arasında da ya yılara k , onların kalbierine eski di nle ri ne clönmt'k duygusunu aşılatlı'" (24R).
olan Tatadar
\""ENiDEN iSLAMA
lftm dini kitapla rının giitknmcsi,
DONM.I<";K
HAREKETLERi : Mn.tbu is
çoğaınıası ve islam mahallelerinin yeniden ör
19. asırcla ,
Yrı ktiyle
zorla
hıristiyanlığa
döndürül en
Tiirldcı· arasında kuv,·etı i, y�ni bir hareket doğurmuştu ki,
_,·iik hi ı·
israrla g<'ri isH \nı ;ı
o
da bii
diiıırnı>k harf'kctirlir. Hırist iyanl ığa dön
dii ri ilıııii!? ol;ııı kardeşleı·iml�··ı ayırmak a ına ciylc mi.isliimaıı Türkle ri başka yerkre nak letmek iı:ıi. 18. asrın sonlarına doğru hayli gev
Ş<'rnişti. Şöyle
10"rh
ni rı
ki: Bir köy<k hı ristiyan Türklerin
sayısı l<öy ahalisi
b i rin den fazla ol madığ ı nda , onlar da. müsliiman Tiirkler
de başka yerl0re
naklrdilıniynrlardı.
:M alov'un
dini kitaplan çoğal ınc.a , miisliiırıanlar hıristiy:uı
filuirıe
göre, i sl am
kardeşlerini
geri
ınlislürııitnlığa. çevirmek fikrine gclmişlr.r ve 19. asrın başlarmda ba7.1
mol la la.r-n bı ;r,l ar "kireşin'' dC'nilcn lııristiynn Türkleri islama mey
lrl.lirnıcY<' başl flnı ışl ar. Hl:l� yıl ında hu faaliyeti
gören
hükü met
''ldreşinlcri"' hırisliyanlıkta. alıkoymak maksadiyle ba zı teşebbüsler de bıılıınınu�tu. Mesela, Nijni-Novgorod piskoposu İkinci Binyarnin
za manında nıollalara "kircşin"lcl'i baştan çıkarmaya imkan nıı>mE'si ha k kında
hükümetin bir emri çık mıştı. Nijni
başlayan müslüm anl ığa dönme hareketi. bir müddet
ilinde
ek hclirmiştir.
Malov'un id diasına
veril
vilayetinde
sonra
Kazan
göre, matbu islam kitapla
ı·ıııın çoğal m ası müsliimaıılaı· arasında islam propagandası arzusu nıı
u�·a n dırnı ı ş ve bunun neticesinde mi.isliimaıılığa "sapma'' hare
keli giin geçtikçe artmış
\'C
gcııişlcmişlir·.
IHikunıct bu harelçete ka rşı bir tcdbir olmak üzere. yeniden is
lüma rl önmek istiyenlcri öğiitlcınck i<;in muhtelif yerlere
papaslar
göndcrmcyi emretmişti. Bu arada. Kazan piskoposu valilere
başvu mrak. öğiitçii papaslara devlet memurları tarafından yardım cdil nl('ı;ini rica etmişti. 1827 senesinde ruhani öğütçiHer, " ispravnik" ı k:ı�rmakfı nı) !ar, "dvoriankiy prrdvoditeller" (zadeler şefler i) ve polis komiserleri ile birlilüe islama dönmek arzusunda ve teşcbbü
siiııde lml ıı ı ıan Türkleri ( nıalıallede) • � l�l
ı ()()
öğütlerneye ba�lamışlardL
Her
''prikhod"ta
zorla kiliseye toplan ıl an ahali yi bir taraftan
"Pr:woslnvnıy Sohescllnil<" dcı·l!isinin 186R yılı
"ruhani
Temmuz ııüshnsı.
babalar" ö�iilliiyorlar öte tamftan rliinyevi ağalar t<>hdit ,
ediyor
lardı. O günlerde "mukrch" Tiirkler (yani zorla ortodol<s addedilen miislümanlar) son derece metanetle mukavemet etmişler ve bu yüz den çok ağır mihnetlere katlnnmışlar. Gerek
devlet memurları, ge
rekse öğiitçii papaslar, merkezden gelen emir gereğince, islama dön mek teşebbiisiinün rehberlerine pek ziyade dil<k:ü eder, onları daima gö?-etlerler, onların köylerinde bulunmayanlarını
başira
yel'lerden
arattınrlar. ahali ile miinasebetlerini kesmeye çalışırlar, f'le geçen ve "suçu" isbat edilen rehberleri ''ibretamiz" cezalaı·a çnrplırırlar(Jı. Bir de rehberleri ve "dalftlct"te
israr
edenleri sıkı ve sürekli ıııaııastırlara
"öğüt" allıııda bulundurmak aıııaeiylc uzak
giilliri.ip
aylarca ve yıllarca hapsederleı:di.
Vaktiyle mrla ortodoksluğa çevrilenlerin y0nidcn islama dön mek hareketleri, bütiin 19. asır boyunca şaf$ılacak derecede bir is rarla devam etmiştir. Bu asrın ikinci yarısında islf ıma dönmek isli yenleri öğiitlcme işini idare ed(>nler arasında, ora Türklerincf' ııtlı ve işleri pek mallım olan mi.ist.cşrik profesör
Nikola llmenskiy
bu eserimizele adı birkaç defa anılan muharrir papas
ve
Y. Malov d:ı
bulunuyordu. Bu sonuncusu 1866 yılının EyllıJünde Mamadış ilce
sindeki Yılış köyiine "öğütlem0" maksadiyle bizzat giderek bir ny
kadar kalmış ve bu "öğütleme" işinin seyri hakkında mufassal gün lük hatıralar
yazmıştır (249). Bu "öğiitleme" işlerinde daima aynı
usul uygulanmıştır. Daha son zamanların
"0ğütleınc"
faaliyetine
dair madam Çeçerina aşağıdaki söı.leri yazmaktadır : "�ri islama dönmek istiycnler hakkında mahalle papası consistoire'a haber ve rir. Orası ise, işi inceledikten sonra şöyle bir karar çıkıırır: 1) M:! halli polis meı·kczine ihbar etm<'k:
2) H<'mcn öğiitlemeyc girişındc
Şöyle ki: Polis merkezi bu haberi alır-almaz "stanovoy prisatv (bu cak polis müdi.irü), "ispravnik'' (kaymakam). vali muavini ve hatta valinin kendisi harekete geçerler. Şahldlerin şehadetleri alınır. za bıtlar tutulur ve her çeşit işkenceler başlar; ba7.a n
bütiin
bunlar
zindana atılmak ve uzak Sibirya'ya sürülmeklc sona erer. Tabialiy le bu gibi hallerde coıısistoire karımnın ikinci
(yani
öğiit!emc:v�'
dair) maddesini uygulamak kabil olmuyor" (250). (249)
Malov'un hu
"Hatıraları" Knınn
Ruhani
Akademisi
�·ayınhırındnn
olan "Pravoslıwnıy Sobcsednik" dergisinin 1871 senesi Kasım ve liralık
aylnı·ı
nüshalariyle 1872 yılı Ocak ve Mayıs a.vlnrı nüshalarınrln çıkmıştır. 1250) S. Çiçerina: "lrlilboyu gayri Ruslarına dııir yol hatıralnrı" adlı csrri. Petersburg 1905.
· 107
i�te, hiiklımetin bu gibi şiddetli tedbirleri yüzünden "yeni dön mcler''in bir kısmı 19. asırda dahi müslümanlıklarını kanunlleştire ıııemü:;ler ve eskisi gibi, dıştan· ortodoks ve içten müslüman olduk lan halde 2�. asra geçmişknlir. Bu gibilerin bir kısmı 1905-1906 8e i nclerindc kısa siiren hürriyet günlerinde müslümanlığa dönebilmş lcrdi. J9l7 inkılabından sonra. ise, islama dönmeyi isteyip de, döne miyen "kireşin" artık kalmamış olsa. gerektir. Ondan sonra. dahi is l�ma dönmemiş olan ve kendilerini "kireşin" adiyle adlayan bir züm re Kazanit Türkler ise, islamdan pek u?.aklaşmış bulunan yahut da hıristiyanlığa islamdan değil de. �amanilikten dönmüş olan "eski kircşinlcr" olsa gcı·cktil'lcr. Bugiin 'l'ıüar ve Başkurt Sovyet cumhu riyetlc•ri''ndc yaşayarı bu bırisliyan Türkler kendilerini Türkten ay rı bir ekalliyet saymaktaymış. Bunların. Kazanlı Türklerin bi r züm resinden başka bir şey olmadıkları halde, kendilerini rusça "vaftiz lenmiş" manasına. gelen "kreşçonıy'' kelimesinden bozma "kireşin'' adiyle tesıniye etmeleri. milliyrttc elinin de ne gibi biiyük bir rol oy nadığını göstermiyor mu? Bu hıristiyanların sayısı 1020 senelerin de ancak 200 binden ibaretti (251 ) . İslam, bizim b irçok milli ınanevi kıymetlerimi:ı:i unutturmuş ve
ortadan kaldırmıştır. Bunlar içinde müslümanlık için zararsız, milli bakımdan çok değerli olanları da vardır. Kazan yurdunda. cahil ho calar. ta son zamanlara k:>..dar Türklerin "Saban toyu'', "cıyın" gibi milli halk bayramlarına boyuna hücum ediyorlar ve onları din ve �eriat adına yasak etmek istiyorlardı. Birçok ınilli havalarımız, nağ mclcrimiz. türki.i ve şarkılarmuz ve diğer milli folklor eserleri ve ba zı güzel adeUerimiz, geleneklerimiz ve göreneklerimiz, milli giyim terimi?.. cahil hocaların sakat dini görüşlerine kurban olup gitmiş tir. Bunları araştırmaya başlarsanız. yolsuz, ıssız bir çöle düşmüş adam gibi. sergerdan olup kalacaksınız. İşte bu sebeplerden dolayı dır ki, bazı teclkikçiler, İdilboyu Türklerinin ınilll hassalarını ve folk lor cscrkrini bu miislüman olmayan "kireşinler" arasında araştır mışlardır. Mes(•Ja., Macar dilcisi S7.entkatolnai Bhlint Galor'un "Ka zani-tatfır neylvtanulmanyok" (Kazan tatareası
üzerine dil araş
tınnalarıl adlı escrindeki halk edebiyatı materyalleri hep ''kireşin'' l<'ı· anı sı nıla n toplanmıştır (252). \2511 Alimcnn 'şeref: "TMar-Btışlmtlnr 1920.
ve Tntar
cumhuriyet.i" adlı
risnlesi.
K.<�r.nn.
(2521
ı metinler
108
RalinVin
bu
('seri
şu
3
kısınıı
ve tC'rciiıneleri), Bud:ıp<'şlc.
ııynlmıştır:
1875. 2)
ll
Szövcgek es forditlis
Kazani-talar sıotiir (Kazan ta·
Bir de Kazanlı tarihçi Şehabeddin Mercan! ı. kısım "Müstefad al-ahbar"ında (253) : "Kircşin denilen tatar taifesinin dili ve erkek lerinin giyimi, müslümanlarınki gibi olduğu :halde, kadmlarının giyi minin müslüman kadınların giyimine benzernemesi neden ileri geliyor acaba? Yoksa eski zamanlarda müslüman Türk kadınlarının da gi yimi aynı biçimde olup, yavaş-yavaş değişerek, eski biçim yalnız ki reşin kadınlarında kalmış mıdır?" diyerek, epey merak uyandırıcı bir meseleye temas edip geçmektedir. Ben ise, müslüman Kazak Kırgızlar arasında işittiğim "Tiye birsin !" sözünün kireşinler ara- { sında dahi kullanıldığını bir kitapta okuyup hayret etmiştim (254). Her halde İdilboyu Türkleri a.rasıncla folklor eserleri, eski akideler, adetler, gelenekler ve görenekler üzerine irdclcmclcr yaparken, bu hıristiyan Türkleri (kireşinleri) de batırdan çıkarmamak faydalı olacaktır. B.
BU TÜRKLERDEN KALA-KALA NE KALDI? KAZAN TüRKLERİNİN DAGILMASI : Yukarıda oldukça mu fassal surette an.lattığımız korkunç dint .tazyikler, siyasi takipler ve iktisadi yağmalar neticesinde Kazan Ti.irklerinin birçokları atayur dunn terketmeye muztar kalmışlardır. Bundan dolayıdır ki, onlar Başkurt ülkesine, Ar kavmi ormanlıklarına, İdil nehrinin aşağı akımına, Ural Dağlığına ve ötesine, Batı Sibirya'ya, Kazak-Kırgız bozkırlarına ve daha sonraları Türkistan ve Yedisu ülkelerine ya yı:ldıkça-yayılmışlardır. Kazan yurdunda uygulanan bu baskılar, sı kıştırmalar ve yağmalar yüzünden sadece müslüman Türkler değii, miislümarı olmayan Çuvaş Türkleri, l<'in kavimlerinden Çinnişler. Arlar ve :Nlodovaların da bir böliiğii öz oeaklarından ayrılmaya mecbur olmuştur. Başkurtıuğa sığınmış olan Kazanlı Türklerle, Ar ve Çirmişlerden o ülkede "Tipter" adlı yeni bir sınıf peyda olmuştarcasımn sözlüğü) . Buda!)(!şte, 187(). 3 l Ka7.uni-tatilr n!!�·lotıın (Kazan tatarca sının grameri), lludapcştC', 1877. Bu eser Macar UHim Akademisi tarafından ya yırılnnm ıştır. (253)
s. 31.
(254) Müslüman Kazak-Kırgızlarda biı· ölüyli hatıriayıp bir şey yemeye veya içmeye başlarken, yiyeceği yahut içeceği ağıza yaklaştınrken "Tiye birsin!" diye dua etmek iideti vardır. Bu adetin "kireşinler"de de bulunduğunu meşhur misyo ner Ostroumov "Tatarca-Rusça sözlük" adlı l<itabında yazmıştır.
109
tuc ki, bu. oııbırın etnik olmayan müşterek ismidir. Ar (Votiak) i.il kc;;iııe iltica elınÜi olan Kazanlıların bir kısmı, zorla
dôııdüı-ü!nıcktcn o r�ı larda di
kurtulamamıştır.
hıristiyanlığa
Bugün
C::ıiazov ilçesi nde yaşayan ve arca konuşan "bisrimen"
Viatka ili denilen kü
ç:ik bir toplııluk oı-:ılarda ccbren ortoclol<sluğa çeviriimiş olan kaçak i\a;;:;uılıların kalıntısı imiş. Hatta "bisirmen" kelimesinin nıaıı · · sö;;,iirıd<�n ve bunun ise "ınüsillman' '
kelimesinden
"basur bozulmuş
oldıığu aşiki\rdır (255). Ar�tda. ( :ı ı::. asırd a l , z<trna.nımızdaki Amerika'ya ve Avustral ' y�t ya gii<.:ıııPI<'r lmb i liııdcn belirli bir pJ.i i.rıa göre, hatta hiikümcUc
arılıı.')ar·ak, yaı.ıılan göçmelcr de ol muştur. Mesela, bugi.iııkii
Oren
bıı:·g l(;ırpı lısı (Said kasahnsı) nı kurmuş olan Said ağa Hayali'nin
1 1:-ıo
sPııvsiıı<lc Kazım ülke��iııden 200 ailr.yi göçürmesi, işte bu ka
lJildcn bit· ınnhaeerettir. Bu
200 aiJe inıparatoriçe Elisabeth zama
nında kendilerine geniş topraklar verilmek, askere alırımamak, din
lerine rlo.kunul ımımak gibi şartları hi.ikumete kabul ettirdikterı son ra. ancak Orcııbıırg yakınındaki Sakmar suyu
kıyılarına
nıtıvafııkal etnıiştir. Bu Türkleri oralara bu gibi
göçmeye şartlan
elverişli
kabul edcn�ı, [;'Öçiirınesinde hükümetin de elbette bazı siyasi ve ik tisadi (�mcllcri vardı. Şöyle ki : Hükfınıet bu Kazanlılarm oralarda iyi i sti' m arr ı
( kolonizatör)
olacağını göz önünde tuttuğu gibi, Ka
t:.ık·l\:ırgız bozkırlan Ye Türkistan i l i ile alış-veriş işlerinde faydalı �u·acı olacaklarıııı da umut etmiştir. Gerçekten, iş hükfımetin umdu ğu gibi de olmuş tur. O zamanki I{arga.lı
(256) muhacirleri hakkında
btrih•�i Firsov :şn sötl eri yazıyor: ".Bunlar buralara yeni ülkenin pek
nıuhLac: bul undu ğu çalışkanlık getirdiler. Rusya'nın, Orenburg Uze riııdt'n Türkistan ile ticaret muamelelerinde birinci ctdıılar: on lar, pc'c cidcli surette alış-verişle
derecede aınil
uğr aşmakl a
beraber,
·ndiicrine vcrilcıı topra.kları işlernek hususunda da büyük faaliyet k( göstt'riyod:.ı!'dı. ,:;;,:·, ,
da
!'amuk, pirinç
yetiştirmek için bile
llı• hu�usta RLis nıuhıırrirlcrindcn !1-Jil<heyev'irı
tecrUbeletde
Bisirmenler
"
hakkın
lıi.-ka'' ,(,,,. başlıldı mnkrıl<?sine bnl<ıln! (Knznn Üniversitesi arkeoloji ccmi�'c\i
iı:'!""·kri··,
�.
1'7,
kitap 1, s. :H-GO l .
ı:.:;,,;ı lll'ıyiH: Rus ilıt il iil i n d(:n önce 1 0 bin kııdar nüfusa malil1 olan b u ka s:ılıaıı ııı ;;;,�;nı,,,.; ), fun il cn 'i'ürklerdi. Ka.sabaya Rusları kabul etmezh)rdi, onun için lwı:abada "<'Znnc ve hııstalıııne
dt• açılamıyordu. Kasaba, Oreııburg'un şimalindı:; kın. kadar mesafede bulunmaktadır. adlı çayııı kı yılarına dayandığından, Türkler kasabayı
S�kmıır nehri yni<asmda, mczkür �(·lıirden 1.8
Kıı!'.:ılıaııın hir ynııı 1\aı·galı Karı:alı di_..,. a<.IIMI:w. Rus ve Avrupa haritalannda ise. "SAitov posad" (Said l<asa h:t!->ıl. �uJiylr' gt.'(_'('L
ll O
bulunmuşlardı : ahalisinin çalışkanlığı sayesinde bu yeni 'Iatar yur
du zenginleşti" (257). 1796 yılında Kargalı'yı ziyaret ede n seyyah Pallas, bu kasabayı överek anıyor ve ahalisinin zengi nliğini söylü yor; oradaki evlerin hepsinin taş temel iil:erine kurulmuş olduğunu,
evlerin her birinde ikişer vE>ya daha fazla odalar buhınduğunu kay
de diyor (258). Ancak Kargalı mulıacirlcı·inin bolluk ve refah içinde yaşamala rma mu kabil , onların İd ilboyu ndaki ri, hep
(asıl Kazan ilindeki) kardeşle
zaruret ve sefalet içinde süri.inüyorlardı; bunu Kazan ülkeJ,
sinde yaşayan ahalinin, Pugaçov kıyamından evvelki acıkit durum lan
açıkça �östermektcdir. Atayurdunda fakirlik ve ihtiyaç arttık ve yayılınası <hı. artıyor ve genişliyordu. Pugaçov kıy amı hastınldığı sıralarda da, pek çok halk her tarafa kaçıp gitmişti ki, bu gibi kaçakların. tekrar öz memleketlerine dönmeleri seyrek oluyordu. ça, Türk lerin merkezden muhitiC're doğru taşması
lkinci Katcrina giiıılerin de, yukanda söylendiği üzere, Kauık bozkırlan sınırlarındaki yeni kalelerde camiler tesis olunup. Kazak lar da bu kale-şehirlere alışmaya başlayınca,
askeri
maksadtarla
kurulmuş olan kaleler. asayişli alım-satım yerlerine dönünce,
pek
çok Ka7.aıı lı talih arayıp, bu yeni şeh irlere göçüp giderlerdi. Sonra ları Rusya tarafından yeni-yeni Türk-islam yurtlarının zaptolunma sı, kendi atayurUarında bunalmakt.:'l. ve boğulmakta olan Ka7-<ınlıla ra ticaret ve zanaat için geniş imkanlar açmış ve bu elverişli imkan lar, onları boyuna çekip dur.muşt.ur. İşte, bu gibi mecbur! ve ihtiyari muhaceretler, Kazanlılarm
güney-doğu
Avrupa' nın ve kuzey-balı
Asya'nın bütün enginl iğin e dağıtmalarım m ucip olmuştur.
Oı·alar
daki yeni şehirlerde ticaret ile u ğraşan Kazanlılardan başka. Ural
Sibirya'nın ücra Kazak-Kırgız boıkırt a n nda, köşeleri nde ve Yedisu ü lk esinde köylü hayatı süren ve çiftçiiilde g<' çinen göçmen Kazan Tiirkleri de yok değildir.
dağlarının ötesinde,
İşte. bu sebeplerde n dolayı . asıl Kazan yurdunda Türk unsuru hayliden-hayliye
eksiimiş ve scyreklesmiştir.
Ancak. iş sadece bu coğrafi dağılm akla kalınavıı'. yurdun i<;ti de gevşer�ıic:; idi. Yukarıda
mai işleri de çözülmüş ve iktis:tdi giiçlcri
yazılanlardan anlaşıldığ ı iizen', ta 18. asrın sonlarına kadar İdil böl gesinde asayiş de yerleşmiş ck•ğildi. Hus memurlariyle papaslarıııın (257)
"Eski l{azan pndişahlıı!ının yerli ahatisi yeni Rusya'da". s. 850.
(258)
Pallas: "Rusya imparatorluğunun çeşitli eyaJetlerinde seyahat'', c. 1. s.
&15 (Pe�rsburg' ulum nkademisi nı>şriyatından).
lll
dine ve dini kuı·uınlara aınansız .taarruzlarından doğan karışıklıklar dan ba:;:ka. Moslwvıı.'ııın kötü idaresi neticesinde bütün memlekette lıcsapsı?. haydut ve eşkiya tiiremişti ki, bunların en çok bulunduğu
y(•ı· dr ldil bölgesi idi (25!J ) . Bun ların çapul ve yağmalarından halk
bizar olmuştu. Uirbiri ardınca vukua gelen ve yukarıda görüldüğü ii7-ere, Orta İ.dil bölgesi ile sıkı bağlantısı buJunan Başkurt kıyanıları
ve iki yıl siieen "Pugaçov fitnesi" , bütün 18. asır boyunca İdil ve
Ural bölgesinin asayişini alt-üst etmiştir. Asayi§ bulunmayan
bir
yerde halkın re (ahını ve rahatını mu cip ol acak işlerin işlenemiycce ği de pek. tabitdir. Bilindiği üzere, 18. asrın Rus hükümdarları (ka dın ve (•rkek) boyuna harhe sokuluyorlardı. Bu harpler yüzünden de halk kırılıyor, iktisadi işler çığırından çıkıyor ve nüfus sayısı ek siliyordu. üstelik, müslümanlar "iman yasağı" yahut "müslüman kalma haracı" ödemekle de mükel lef idiler. Ahali toprağını işliyemi yor. çift süremiyor, ağır vergiler ödeye-ödeye, angaryalara koşa koşa büsbütün perişan ol uyordu. Halk fakir düşmüş, dağılmış, mis kinleşm iş ve umudsu7-lanmış idi. Biricik keçisinin, vergi için satıl mak ihlimalindcn korkup titriyen, hayat ağırlığı yüzünden öz yur dundan bE-7-en bir halkın okuma-yazma işlerini diişünmesi, mektep nıedresc besleınesi, yazma kitapları çoğaltınası kabil midir?
!şte, bundan dolayı<lır ki, bu halk, manevi karanlığa daJmış, uzun za manlar maddi ve ruhi yoksulluk içinde kıvranmış ve hatta mazisini l tarihini) de unulmaya başlamış idi.
Şunu da hatırlatalım ki, İdil nehri ile Hazar denizi kavşağı ve Cayık (Ural) ımıağı kıyıları Rusların eline geçince, şimaHi müslü man Tiirkler öteki islam ülkelerinden büsbütün kesilmişlerdi; ora ıniisliinıaıı l{avimleriyle temaslarda bulunamıyor, onlardan din ve ili m kuvveti ve yardımı alamıyor, onlara tasaJannı ve kaygılarını bildirenıiyordu. İslam müelliflerinin iyi ve değerli kitapları bu mem lcketlerc gele nıiyor , geçmiş zamanlarda gelmiş olanları ise, Rus barbarlığı ve papas zorbalığı yüzünden malıvolmuş idi. Bundan do layı hocalarm (mollaların ) elinde iyi, doğru-dürüst dini kitaplar bıı lunnıuyordu: mollalar dini bi lgileri gereği gibi kavramak için gereken a.mpçayı bilıniyorlardı ve bu dili, o devirde, o memlekette öğrenme nin inıkfuu da yoktu. Genelce, mollaların (hocaların) bilgisi kıt, fi kir dairesi çok dar idi. Lakin onlarda sağlam iman vardı; kendileri C'('Sur, metin ve sebatlı insanlardı. Bir de kendilerinde epeyce irşad --- -----r2:.!lı
N. Fiı·�ov: ''Şimal-i �arki Rus�·ıt r.ayri Ruslıll'lnın Moskof de,·lelindcki
\''lliy<•li". �- 256-257.
112
kabiliyeti bulunduğu
anlaşılmaktadır.
HüHisa, o devirde
şimalli
Türkler, Rus çiti ile kuşatılmış bir halde dinini ve dünyasını koru mak ve kurtarmak işinde yalnız kendi güçJeriyle kalmış ve kendi yağında kendi kavrulmaya mahkum olmuştur. Bu suretle, bu kavim kendisinin, yalnız kendisinin medeni ve vicdani kuvvetleriyle dehşet li Rus baskısına, amansız papas misyoner savletlerine karşı iki yüz yıl savru;mak zorunda kalmışbr. O, bu amansız savaş
neticesinde
büsbütün mahvolmamış idiyse de, 19. asra son derece yorgun ve bitkin bir halde girmiştir.
t
'I'ÜRKİSTAN SlijFERLERl : J8. asrın sonlarına doğru Rus hükumetinin müslüman Türkler hakkındaki siyaseti bir parça iyi liğe doğru değişince, bu Türkler iki asır süren yıkıcı ve kör politi kanın kendilerini soktuğu çıkmazdan kurtulmanın çarelerini (bir Ergen�kon) aramaya başlamışlardı. Tam o sıralarda ldil ve Ural bölgesiyle Türkistan arasında ticaret kervanlan da sık-sık işliyor du. Orenburg, Orsk, Troysk kale-şehirlerine göçen ve hatta Kazan şehrinin kendisinde yaşayan Türkler, 19. asrın ilk çeyreğinde, bu Türkistan ile ticari münasebetlerde canlı ve verimli faaliyet göster mişlerdi. İşte, Türkistan'a alış-veriş maksadiyle gidip-gelen Kazanlı tacirler, ikide-birde Kazan ülkesinin genç talebelerini tahsil için Bu hara'ya götürüyorlardı. O devirele Buhara'da gerçek ilim ve maari fin parladığını iddia edemeyiz. Böyle olmakla beraber, orada bir yı ğın büyi.ik medreseler ve birçok müderris kadrolan ve, perişan bir halde ise de, epeyce zengin kütüphaneler bulunuyordu. O günlerde siyasi ve iktisadi haller öyle bir durumda idi ki, Kazanlı Türkler için manevi ve ruhani susaklığını teskin etmenin tek bir yolu kalmıştı. O da Türkistan'a başvurmak yolu idi. Anlaşılan, Kazanlı "Şagird ler"in tahsiJ için Buhara'ya seyahatleri 18. asrın son yarısının . orta larında, İkinci Katerina devrinde, "Pugaçov fitnesi"nin yabşmasın dan sonra başlamış ; demek, bu seyahat ve seferlerin başlaması için bütün Türkistan'ın Ruslar tarafından zaptedilmesi de, Buhara'nın Rusya'ya ilhak edilmesi de lazım olmamışbr. Hemen-hemen Buha ra'nın Moskoflar tarafından zaptedilmesinden yüz yıl önce (260 ) , Kazanlı talebenin Buhara ülkesine tahsil için seferJeri başlamış ve bütün 19. asır boyunca devam etmiştir. (260)
"Pugaçov s i yanı" 1775'tc bastmlmış, Buhara
emirliği ise, 1868'dc
Rusya'nın vasali ôlmustur.
113
!KTISADI VE KÜLTüREL KALiaNM.A DEVRl : Bu
18. asrın soniariyle 19. asrın ba.5larıru ve ilerisini
Kazan
suretle, Türkleri
için bir iktisadi ve fikri kalkınma devri addedebiliriz. Çünkü bu de \'irde şimaUi Türkler arasında epey faal tacirler meydana geliyor ve bunlar Rus tacirleriyle yarışmaya başlıyorlar. Kazak-Kırgız steple ri ve Türkistan ile olan ticaıi muaınelelcrde l{azanh Türkler, dil ve yol bildiklerinden, gayet mühim roller oynamışlardır. Daha 18. asır da Kazan şehrinde Türklerin birçok sabun, mum ve deri imalatha nclcri. kıtat (nankin) denilen kumaş ve şayak fabrikaları vardı. Ka zan etrafındaki büyük köylerde ve Başlmrt ülkesinde dahi bu gibi imaliithaneler açılmıştı. Aynı asu·da Kazan Türkieti arasında olduk ça bi.iyü.k sermaye saltiplerinin (kapitalistlerin) bulunduğu anl�ıl ma'ktatlır. Öbür yandan Bııhara'da. seneterce knlıp, "ikmal-i nfuıah' ' cclcn ı tahsillerini bitiren ) Kazanlı gPnçler, kendi memleketlerine dö niiyorlardı. Bunların ilim ve fazıl ile sivrilenleri, öteki zengin tacir iı'r araı:;ınrla birer "met:cne'' buluyorla r ve medreseler açıp talebe t.oplıı nıaya. ve Buhara usul.iyle ders okutınaya b�lıyorlardı. Kazan ve Ural bölge$inde 19. :ısır boyunca bu gibi medreseler çoğaldıkça çoğalmıştır. Kazan, Orenburg, Troysk, Kargalı gibi mülıim şehir ve kasabalarda birçok medreseler açıldığı gibi, Kışkar, Meçkere, Satış, lstcrlibaş, Tımtık, Çakmak, Karan Çelşili gibi büyük köylerdeki medresderin şöhreti de öteki şehir ve kasabalardaki medreselerin şöhretinden aşağı olmamıştır. İşte bu hal, İdil ve Ural bölgesinde pek önemli bir yenilik, yenileniş ve ha.tt-<1. bir çe§it fikri kalkınm a ol rnuıştur. Çü nlüi eski "Şuf'ut-as-Salah· •, Üs �üvarıl , "Fevz-alnecat", "Tuhfct-Alrnulfık" ve bcn7.crlerl dairesinelen yukarı çıkamayan bil gisi kıt hocalar yerine, bu devirde artık "Kelam" ve mantık oku muş, "hikmet" mütalaa etmiş, bilmem ne gibi ince "meseleler"in kı lını kırk yarnıış. birtakım maneviyat ve mavera.H:it üzerine zihin yor ınuş ve birçok na.zariyr ve fa.raziye.l<'ri o yana-bu yana çekmekle uğ raşmış ve onlan şu veya bu şekilde çözmek teşebbüslerinde bulun muş, hiiliisa Buhara "skolostiği"nin bütün incelikleriyle kafa pat latmış, "dağ gibi kocaman sa.nklı, deniz gibi engin davalı" (261), bilgili ve kuvvetli "damolla"lar çoğalmıştır. Nice-nice yerlerdeki medreselerde yüzlerce genç, senelercc bilgi tahsil etmekle uğraşır la.r, Buhara'dan gelmiş olan mtiderrislerin rable-i tedrisine devam ederler, yalnız kendi aralannda değil, hocalan i l e de münazara ve "
1261 l
"
Buhım1'dn tahsil etlikten sonra Kazıın iline dönen bazı "damolla"lar
h'lkkındn Şehohcddin Mercani'nin sözüdür (Mukaddimctu-Veriyetül·Eslru) .
114
münakaşalara tutuşurlar, her nevi şerhleri, haşiyeleri, hamişleri
ve
"minhuat"u incelemckle, karşılaştırmakla meşgul olurlar ve uzun kış gecelerinde zayıf mum ışığınoa kitap mütalaa ederlerdi. Sadece bir şehlr veya kasaba içinde bir medreseden ötekisine değil, başka şehir ve kasabalardaki medreselere de küme-küme toplarup münaza. raya giderlerdi. Bu gibi bir hal "Bulgar"
devrinde olmuş
mudur"?
Zannediyo.
yı kıldık , ' tan sonra 17. ve 18. asırlarda? Kat'iyen! Şu halde böylece skolo stik ruz; mil�takil Kazan devrinde var mıydı ? J';!bettc. Kazan
alanda da olsa, geniş bilgili müderrislerin çoğalması, hesapsız med reselerin açılması ve bu medreselerde binlerce Türk gencinjn topla narak, bir şeyler öğrenmekle uğraşması,
Kazan yurdunda o güne
kadar görülmeyen bir yenilik, yenileiliş ve bir çeşit fikri kalkınma değil de nedir? Doğnuıuuu söylemek icap ederse, bu medreseler sa yesinde Kazan Türk cemiycti tamnmıyacak derecede canlanmıştır: İdilboyunda
sönmekte olan islam
değişmiş ve
"medeniyeti", bu
medreseler sayesinde dirilmiş, halkta okuma-yazma bilenler çoğal maya başlamış ve "ulema" sınıfı, yani 7.amanına göre bir aydınlar zümresi vücuda gelmiştir. Doğnıdur ki,
19. asırda Kazan'da Ruslaı·ın Avrupa tipindeki bir
üniversitesi bulunduğu halde, Türklerin yalnız Buhara örneği med reseleri vardı. Rus talebesi, Garbın asri müsbet ilimlerini
ogreni
yorlar, bizimkiler s i e, skolastik ve metafizik ile uğraşıyorlardı. Bu fark elbette bizim lehimize değildi.
Aneale bir yandan, o devirde
hemen-hemen bütün islam dünyasnun fikir hayatı aşağı-yukan ay nı
seviyede idi; öte yandan, hakim milletin 19. asırdaki fikir haya
tma nisbeten bizim bu geriliğimiz, maddi ve manevi sefalet içinde
süründüği.iıni.iz 17. ve kısmen J8. asırdaki durumumuza nisbetle bil
yük bir ilerleyiş ve yükseliş sayılmalıdır. Bir de, bu Buhara örnt-ği medreseler devri, ileride bahis konusu olacak "Usul-ü cedid devri" denilen bir devir için de bir çeşit giriş olmuş ve bu devrin adeta bü tiin cemiyet adamlan
n),
(eğitimciler, edipler, gazeteciler ve başkala
bu medreselerden yetişen kimseler arasından çıkmışlarclır. Bu medresel<�rin oldukça zengin tarihi vardır ki, bu tarihin bol
malzemeleri Ş. Mercani'nin 2. kısım Müstefad-aJ-ahbar'mda mi-ştir. Kadı Riza�ddin Bin
Fahreddin'iıı "Asar"
veril
serileri ise, :Mer
cani'nin eserinin kıymetli bir tamamlayıcısıdır. Bundan başka mu harrir
ve
muallim Cemal Yelidi'nin rusça "ldil Tatarlannın kültür ve
115
edebiyat tarihine kuşbakışı" (262) adlı eseriyle Aziz Ubeydullah ve AJi Rahim'in ortakl3.!?a yazdı�an "Tatar edebiyatı tarihi" adlı eser lerinde ve Abdunahman Sacli'nin gene "Tatar edebiyatı tarihi" isimli bir cildlik kitabında buna dair bilgiler vardır (263).
Müvcrrih Hizneddin t 2G2 ı
Bin Fııhrcdwn
Ihı es<;>ritı ru$Çı\ ııdı. "Oç�ı·l< isLorii obrnzovannosti
i liternturı
voljskikh
t n t nı·"dır vı• J92:ı yılında Sovyet DevteL ncşriyatı arasmda çıkmıştır.
t 2G31
hmUz 116
Kazıın Tiirk edebiyatı tarihine dair bu eserler hep Sovyet devrrnde,
l.ıitin ve Rus alfabesine
g<>çilmedcn önce Arap harfleriyle bnsılmışlardır.
X
YEl'fl DEVİR a) KüLTüR SEV1YES! : 19. asrın ilk yarısında, artık şehir ve kasabalarda bir çeşit Türk bourgeosie'si vücuda gelmiş, Buhara tipinde olsa da, medreseler çoğalarak, fikir hayatı da canlanmıştı. Köyli.i Türkler de hiç olmazsa, dini takiplerden, şiddetli iktisadi bas kılardan kurtulmuşlardı. İktisadi darlık ve siyasi sıkıntı var idiyse de, gerçekte bunlar o zamanki Rusya'nın devlet rejiminden doğan ve bütün Rusyalılar için umumi olan hallerdi. Ancak, yukarıda da görüldüğü
üzere,
Türkler
bilgi ve fil<ir
edinmek amaciyle nazariarını Garba değil de, Şarka doğru mişlerdi. Bu hal, islam an'anesinin bir devamından ibaret
çevir
olmakla
beraber, !dil ve Ural bölgeleri, Garp dünyasından çok uzaktı ve ara da pek kalın bir Rus duvarı vardı ; bundan dolayı orasıyla temasa gelmek adeta imkansızdı. Garbın bilimini ve fikirlerini şimaHi Türk ler yalnız Rusların aracılığiyle alabilirlerdi. Lakin, yukarıda anlat tığııruz sebeplerden dolayı, bu Türkler Ruslardan o kadar yılınış ıardı ki, Rustan gelen her şeye şüphe ve kuşku göziyle bakıyorlar dı. Onun içindir ki, çocuklarım Rus asri mekteplerine
göndermek şöyle dursun, Rus aileleriyle görüşmckten, şehir ve kasabaların Rus mahallelerinde oturmaktan, Avrupa biçimi elbise giymekten, şapka taşımaktan, evlerde açık baş oturmaktan, erkekleri saç ve bıyık uzatmaktan ve hatta Rus dilini öğrenmekten sakınırlardı.
Çokluk, şehirlerde müslüman Türklerin mahalleleri ayrı olup, camiler ve medreseler de orada bulunuyordu. Onun için tüccar ve esnaf rusça pek kötü konuşurdu. Rus yazısını kimi gençler yalnız "adres yaza bilecek kadar" öğrenirlerdi. Tacirler daha ziyade "kelepuş" (süslü takke) "kalfak" (kadın fesi), mest, çedik, pabuç gibi "asy!i" mal larla alış-veriş ederlerdi. Türkistan'da ve diğer islam ülkelerinde olduğu gibi, çarşaf ve peçe yok idiyse de, kaç-göç vardı ; ancak "ha rem dairesi" diye bir şey bulıınmazdı. HU\asa,
şimalli müslüman Türkler, ta :!.9. asrın ortalanna kadar ve hatta ondan sonra da bir 117
müddet Rus .alemi içinde kendi başlann.a ayn bir
"şarklı"
kavim
olarak yaşamakta devam ediyorlardı. Bu devirde Ruslar da, hüku met de bunu böylece kabul et.n:ıişti : Rus hükfımeti, islam ibadetha
nelerine, Şark tipindcki medreselere pek ilişmlyordu ve ondan ev
velki Rus hi ikumetleri gibi, müslüman Türkleri eski usUllerle "nur
Iandırma" teşebbiislerinde bulunmuyor idiyse de, asri usullerle ay
dınlatmak zahmetine de pek katlanmıyordu. Hatta denilebilir ki, on lann bu ı?ckilde aydıulanmalarını istemiyordu da. Bu, :dhi. ın isyont'r nıiistcşrik ve aynı zamanda
minskiy
Nikola ll
fJOlitikacı
dil
cilerin sözlerinden de anlaşılmaktadır. Buhara tipindeki Kazan med
resrlerinden ınils.IUman Ti.irkler için hiı;bir hayır gelmiyeceğini ge giiıi k:ıvnınıı'! olan
n'f;i
l lmin�kiy.
şim;\lli T:.irklcrin karımlık ve ge
ri durumda devam etmeleri için eski medreselerine bağlı kalmalan nın matlup olduğunu, Rus asrl mekteplerinde okumanın ise, bilakis
onlann fikirlerinin ve gözlerinin açılmasına. yardım edeceğini söy lemekteelir ki, bu iddiasını isbat etmek için bir-iki misal de
getir
mektedir. Birinci misal : Ka7.:ı.n'da koyu Buhara örneği "Kölboyu" resesinde eden
:y,!Jarca
( 264)
"islami"
bilgiler
öğrenip
"ikmal-i
med
nüsab"
Gcrey Ahrneroğlu, yu kanda adı mükerreren anı1mış olan
misyoner pap:ı.s
Y. Mal0v ile sohbetleri neticesinde orrodoksluğa ge
çerek, müsl�man-Türk topluluğundan aynlmııştı. !kinci misal: Buna karşılık Rusya'nın göbeğindeki Penza şehrinde, Rus asrl gimnazia sında (Iisesindf') okumuş olan Musa
Akyiğitzade'nin
Türk
milli
duygusu uyanmış ve bu yüzden Rus okulunu bitirir-bitirmez lstan bul'a göçmUş ve orada 'I'iirklüğe ve islama hizmet etmeye başlamış tı
(265).
Gerçekten, bu medreselerde insana bir hayat göriişü edin
meye yardım eden humanitaire ilimlerden eser yoktu ; mektep gör
miiş
bir Tiirk çocuğunun az-çok ırki menşcini, kavmi (etnik) aslını,
öz kavminin geçmişini (mazisini)
öğrenmeye hizmet edecek
olan
Türk tarihine ve öteki Türk kavimlerine dair hiçbir türlü malumat verilmezel i : hiçbir !isan, lıatta iyi bir hoca ola bilmek için zarur1 olan
Arap dili bile, aciarnakıllı okut.ulmazdı ; Türk dilinin bir ders olarak
okutulması ba.his mcvzuu bile olamazdı ; yukarıda bau müsbet ta(2&1 l Bir mC'drt'sedc okunmnktıı olnn dini bil!!i dnllnnnı okuyup bitirme işi nE> Tiirkiy(''ot• "ikm'll-i niisah" (veya "tekmil-i nüsah"), Türltistan'dn ise, "hntm-i
kütiib" dc.>rl('rdi.
rzr.;,ı minFl;i�·
Rusç.ı
"N. llrninsl<i�· ın�l<tııpları, q:ıyı
tıırnfuınıın
!JR.
s. 309
(Bu
mektuplar İl-
Rusya Mukaddes Sinod'undıı dünyevi hükumet temsilcisi
PobedonOI'I$ev'e :vnıılınışt.ır. Sonralan bunlar kitap kılıihnda çıkıruştır).
118
olan
raflarını anlattığımız bu medreselerde, hakikatte, talebe bu dünya
da insanca yaşamak gayesiyle, bilgi edinmek için uğraşınayıp, hiç
bir türlü maksad ve gaye gözetıneksizin, zamarn ve modası geçmiş olan ve orta çağlardan kalma birtakım saçmasapan şeylerle
kafa
patlatıyorlardı.
Kuzeyli Türkler, o devirde Rus diline eheınmiyet
vermedikle
rinden ve asri Rus mekteplerine gitmediklerinden, onlar arasında asri manasiyle aydınlar yok denilecek derecede azdı. Rus gimnazia
larında okuduktan sonra Rus yüksek mekteplerinde tahsil edip, hu-
kukçu, tabip, mühendis v.s. çıkan tek-tük Türk uzmanlar, başlıca eski zaman kifli?.adelerinin kalıntıları olan "mirzalar" sınıfına men sup kimseler olurlar, geniş Türk kütlesinden uzak kalırlar, millet daşlarının cemiyet işleriyle pek ilgilenmezler, çokluk Ruslarla dü şüp-kalkarlar, aile içinde rusça konuşurlar, Türk halkı da
onları
pek aramaz, onlarla fazla temasta bulunmaz ve onlara, nası.Jsa yo lunu şaşırıp, kendi topluluğundan ayrılmış ve yabancı ·
topluluğun ·
içine karışmış olan zavallı sapkınlar diye bakardı. b)
KAZAN ÜNİVERS1TF131 : 1804 senesinde, demek 1. Alek
sandr zamanında,
Kazan'da bir Rus üniversitesi
Rusya'da Moskova üniversitesinden sonra, zaman
açılınıştı ki, bu, itibariyle ikinci
üniversite idi. Bu hal, o zamanki Rus hükfıınetinin, İdil ve Ural bö l gesine ne kadar cheınıniyet verdiğini
gösterınesi
bakımından da
dikkatleri çekecek mahiyettedir. Rus kayııaklarından
anlaşıldığına
göre, o sıralarda Kazan maarif bölgesi, Rusya'nın doğu illerinin ih tiyaçlarına göre, daha doğrusu, yııkarıda temas
ettiğimiz "müslü
manlarla anlaşma ve uzlaşma" politikasının icaplarına uygun bir su
rette düzenlenmişti ki, Kazan üniversitesi de bu bölgelerin yerli aha tisiyle buralara yeni gelip yerleşen yabancılar, yani Ruslar ara.<>ın da bir "bağ" ödevini görecekti. Üniversite, başta küçük ölçüde yukanda anıla.n I. Kazan Jisesi
binasında açılınıştı ; ilk profesörterin çoğu yabancılardı, daha doğru su Almanla.rdandı. Bunlar arasından sivriJmişlerdir. "Yeni politika"nın
Bartels, Fuks ve Ch. Fraehn
icaplarından olmak üzere, 1836
yılında Orenburg müslümanlan arasından yirmi tane gencin Kazan'a getirilip, tıp bilimlerinin öğretilmesine karar
verilmişti. O sıralar
da Kazan üniversitesinde şark dilleri öğretimi de kuvvetlendirilmiş ti. Bir de üniversiteye bağlı bir arkeoloji, tarih ve etııografya der neği de vardı ki, bunun bazı üyeleri
Bulgar-Kazan'ın mazisi,
eski
119
t
eserleri, etnoloji-etnografyası ile de meşgul oluyorlardı; N. Firsov, Şpilevskiy, Berer.in, K.ıtano v v.s. bu ciimledendirler. Tam 19. asrın başlannda ·açılan Kazan üniversitesinin bu mem lekettc ilim, kiiltii r ve fikir alanında oynadığı rol her h alde küçük ol mamıştır. Üniversitenin tıp,hukuk, riyaziyat, tarih-filoloji fakültele
ri olmak iizere, dört tane fakültesi vardı ; başta burada bir şark dil leri kürsüsi.i de bulunuyordu. Azeri Türklerinden Deroondli hacı Ka sım oğlu Mehmetali Kftzunbek, 1823 senesinde hıristiyanlığı kabul edip, Aleksan<k adım alelıktan sonra, bu Kazan üniversitesinde Türk ve Fars dilleri okutmuş ve onun ortod.oksluğa geçen kardeşi Abdiis settar da buradıı türk<:<' öğrelmeııliği yapmıştır. Kazanlı İbrahim Halfeoğlu (Halfin) 1812 yılında bu i.iniversiteye türkçe muallimliği ne ta.yin edilmiş ve ertesi yıl şark edeb i yatı ''adyunktlığı" (asistan lığı) na mıştıı·.
;;eçi Imiş ve şimdi adı zikredilen Alman l<'raehn ile işbirliği yap t. Halfin talebelerine bir ders kilabı olmak üzere, 1819 yılın
da Ahval i Cengiz-han ve Aksak-Timir" adlı bir eser de bastırmıştır. Bir de 20. asrın başlarında bu üniversitede Sibiryalı Sagay Türkle "
-
rinden Katanov adlı bir Türk lehçeleri profesörii vardı ki, hıristiyan dı ve nıslaşmıştı ; fakat tipçe Altaylı idi (266). 19. asrın ortalarına kadar, üniversite nıuhitindeki ilim ve fikir
hareketleri bu sahada Buhara zihniyeti ile yaşayan Kazan müslüman
Tiirkleri arasına pek s·okulmamıştır ; üniversitede Türk çocukların dan pek az kişi okumuştur k_i, onların da çoğu asıl Kazanlılardan de
ğildi. Kazan üniversitesinin yüz yıllık hayatında,
Türklerden topu topu 9-1.0 tabip, 3-4 tane hukultçu ve dilci çıkmıştır ve bunların da müslüman Türk içtima'i hayatında, şu veya bu türlü rol oynamış ol dukları iddia edilemez. Bununla beraber, 19. asrın son yarısında, yani üniversitenin ku ruluşundan yarım asır sonra, üniversite muhitindeki ilmi ve medeni çalışmalar ve fikir hareketleri Bulak kanalının ötesinde "asy.ftvi" ha
yat yaşamakta olan Kazan 'I'iirkleri arasında da hafif tertip bazı yan kılar uyandırınadan kalamazch. Bu yankılann bir neticesi olarak, ta..m "Bulakötesi" muhitinde yetişen ve Bııhara örneği medreselerde (26fı) Dirinci Cih�tn Hıırhinin ı:ırifcsinde, Kııtunov"un kütüphıınesi Türkiye Hükümeti tar>\fından satınalınmıştı ki, bu kütüphane tstanbul Üniversitesi Tür kıynt En�litüsli kütüphanesinin temelini teşkil etmişti. O giinlcrde İstanbul'da maarif mlidürü olan Nail Bey isimli bir zatla, aslen bizim yerdcşlerimizdcn olan rahm('tli Ömer Tı>regol"un bu kütliph:meyi satınalma ödeviylc Knııın'a geldikleri ni hatırlıyorum.
120
okumuş olan bazı kimseler Rus dilini öğrenmeye, çeşitli mevzulara dair rusça eserler okumaya, ''Bulak"ın müslüman mahallesi tarafın dan bakılınca ötesindeki fikir hareketleriyle, ilınl ve medelli kaynaş malarla ilgilen.meye başlamışlardır ki, zihniyet değişmesinde bunun büyük rolü ve tesiri olacaktı. Bu gibi kimselerin en ziyade sivrilmiş ve tanınmış olanı KAYYUM NASİRİ'dir. Onun için, bu muharrir ve düşünür hakkında bir parça bilgi vermek faydlasız olmıyacaktır. c) YENİ DEVRİN ÖNCÜLERİNDEN BİRİ : Kazan Türkleri nin fikir ve kültür hayatındaki "Yeni devir"in öneillerinden biri, şüp- t hesiz, muharrir ve inceleyici Kayyum Nasirl"dir. Bu zat, Kazan şeh rinden 60 km. kadar mesafede bulunan Yugarı Şırdan köyünden Abdunnasir adlı bir hocanın oğlu olup, 1824 senesinde doğmuştur. lik tahsilini köyde yaptıktan sonra, 17-18 yaşlannda Kazan'a gele rek, 5. mahalledeki "Ak Mescid" yanındaki medresede okumaya baş lamış ve 1855 yılında bu medreseden mezun olmuştur. Kayyum efen di, daha medreseele iken, gizlice rusça okumaya başlamış (çünkü o devirde medrese talebeleri için rusça okumak ayıp sayılıyordu) ; son raları bazı Rus okullannda türkçe öğretmenliği görevi almış ve aşa ğı-yukarı 15 yıl süren bu öğretmenlik zamanında rusçasını ileriet meye ve asri bilgilerini genişletmeye çalışmış; türlü "dünyevi" ilim ler üzerine hususi dersler almış, bilgili kimselerle faydalı temaslarda bulunmuş ve hatta "sami" (tescil edilmiyen talebe) sıfatiyle üniver siteye de devam etmiştir. 1872 senesinde Kazan'da, Türklerden ilk mekteplere nısça öğretmenleri yetiştirmek maksadiyle "Rus-Tatar öğretmen mektebi" ("Russko-tatarskaya uçitelskaya şkola") açıl mıştı ki, bu okulun, sonraları tanınmış türkolog olan müdürü Wil helm Radloff, ertesi sene K. Nasiri'yi bu mektep yanındaki tatbikat ilk okuluna nısça öğretmeni (uçitel) olarak almıştır. Anlaşılan, Na siri 3-4 sene sonra bu memuriyetinden ayrılmış ve bir müddet bir ilk mektepte Rus dili öğretmenliği yaptıktan sonra, bir daha hiçbir türlü memuriyet almamış, Türk çocuklarına rusça hususi dersler vermek, dilekçe (arize) ler yazmak ve mahkemelere verilecek olan belgeleri türkçeden rusçaya çevirmek gibi işlerle geçinm.iştir. Bunlar Nasirl'nin geçim için uğraşmaya mecbur olduğu işlerdir. Tabiidir ki, onun şöhreti ve tarihe mal oluşu, bu işlerden ileri gelmemiştir. Nasiri'ye şimal Türk tarihinde önemli bir mevki kazandıran iş, onun muhaiTirlik ve araştırıcılık faaliyeti olmuştur. O, Rus bilim ve fikir muhitleriyle temas neticesinde, yeni zihniyet, yeni düşünüş, yeni ha yat görüşü ve yeni usuller edinmişti ki, bunlarla mücehhez olarak
121
K:ı.:�nn türkçesiyle eserler ynmaya, "kalenda.rlar" (salnameler) neş
retın<>yc ba.<?l:tnı ıştı . Halbukj
simalli
'l'üı·kler arasında türkçe (hele
Kaz:ın tiirkçesiyle ) kitap ynzmak yep-yeni bir işti; böyle bir işe gi rişmclt il.deta n.yıp ve "bid'nt" sayılıyordu. Böyle bir müellifin, bir
mnhnrririn rııillctdaşları tarafından herhangi bir teşvjk görmek ve-
ya takdir bulnınk ihtimali yoktu; "urııın'' (sokak) diliyle yazılan bir
eser için naşir bıılmak da gayet güç ve hatta imkansızdı. Bütün bun hr:ı r�ğnıen J.{. N�•.<;irl.,
şaşılnrak bir gayretle tiirJtçe eserler yazma
ya b:ırjla ını ş ve s0n demlerine kadar bilyiik bir sehat ve metanetle bu yolda devam etmiştir. Nasiri :ıdeta bi r ya?;ı "tiryakisi", tahrir müb
t,lfl.c;ı olmu�tı ı : yazı yaınınyı bir vird:ıni l'Ol'G ve bir mission g-ibi sa
yanlı.: escdcrini kendi ya;o;nr. kcıııJj pn.rnsiylc ne�rcderdi.
takdir eden var mıdır, lülapl:ır satılıyoı·
Okuyan,
m n ? O, bunlara asla ehcm
ıniy<'t vcrme;o;di; yazardı. boyıuıa, dııı·ınad:m, dinlenmeden, usanma dan, üşcnmeden y:ızardı ;
tı" (267 ) .
çünkü
onıı "J\liah yazmak için yaratmış
Nasirl, ilkin <lirı.l mahiyette bir risale yazmış idiyse de, onun ilk
defa basılan eseri bu olmayıp, Ruslara türkGeyi öğretmek maksadiy
le yazılan "Nahiv tur. 1902
da.rı.,
yılında
hltabı"dır
kj, bu eser
1860
senesinde neşrolunmuş
iildi.iğii nnlant kadar yıı.zmak ile meşgul
rn11harrir 10 yıl<hın faıla yM;ı y:ı?.maJc
n�mış demektir.
olduğun
ve kitap çıkarmak ile
uğ
Nasiri ne yazıyordu ve neler ncşrediyordıl ? O, ya.lmz belirli bir
konu ii?..erinde
yaıı yaz:ın uzman blr mulıanir değildi. O, hem mü
ell ifti, hem mütercirndi. Yıı.lmz rusçachuı deği\, arapçadan, Osmanlı
türkçesinden de eserler tcrciime ederili (Kaır.n türkçesine çevirirdil .
Bu teı·cümelerin bazılarının, yalnız halkı türkçe okumaya alıştırmak gayesiyle yapılmış olduğu da besbellidir ve Nasiri'nin
orijinalitesi
burada değildir.
Nasiri bir yandan üniversite muhitiııdcki bilim ve düşünce sa
lıibi k�mselcr ile görüştiiğü gibi, öte yandan, Türkleri ruslaştırmak
peşinde koşan misyoner pııpaslar ilc de temaslarda bulu nmuştur Iş .
te, bu. temasların tesiriyle "milliyet bir fikir olarak belirmiş ve
",
gittikçe
onun ruhunda. hem bir his, hem
lmvvetlenmiştir. O, kendisinin
mensup olduğu Kazan Türklerinin sadece bir "müslüman" olmayıp, bir "millet" de olduğu kanaatına
varmıştır. Bu milletin,
kaideleri,
özliik.Jeri ve incelikleri bulunan bir dili vardı ; bu halkın, bir halk ede-Tırnakilir içine nldığım.ız ciimlc K. Nasiri'nin :kendi sözüdUr ("Kay Nasiri mccmunsı", s. 76, Knzan 1922).
( ?67) yum
122
biyatı, efsaneleıi , inanışlan, ya.n.i folklonı vardı. Bir de bu Türk kav
minin, artık dünyanın gidişlcrinden, yeni hayat bilgilerinden ve asri fikirlerden haberdar olması gerekiyordu ve nihayet bu kavim, dev letin resmi dilini öğrcnmeliydi; beraberinde yaşadığı Rus kavmini de taruroalıydı ; memleket hallerinden ve devletin kanunlanndan haber siz yaşamamalıy<lı ve kendi öz
okumaya da piiblisist gibi, maka
diliyle yazıln.n şeyleri
alışmalıydı. Nasiri, bu davaları bir gazeteci, bir
leler yazarak ifade ve ınünakaşa etmiş değildir ; fakat
daha iyisini
yapmıştır: şimdi sayılan davalara, milletini doğrudan-doğruya ulaş tıracak vasıtalan vermeye çalışmıştır ; Kazan türkçesinin grameri ni yazmış, imla ve inşa J<aide ve usullerini tesbit etmekle uğraşmış, sözlüğilnü yazmış
ve
bunları yazarken tül'kçe ltöktcn bir yığın te
rimler ortaya atmıştır; biiyük bir eserlerini toplamış
ve
folkloru
gayretle, I{azan 'l'ürk
neşrcttirmi�tir; Türkler için rusçanın gramc
rini ve sözlüğüııü yazıp yayııılaııııştır ; Rus tarihine dair dalıi kiiçük bir eser neşretmiş, riyaziyat, tabiiyat, tarih, coğrafya, anatomi, fiz yoloji, eğitim, sağlık bilgisi, nebatat bilimi (botanik ) , hatta . , aşçılıl{ san'atı üzerine eserler yazrruştır. Nasiri Türlt dünyasının tınp yayınlamaya muvaffak
en
çok yazı yazan ve yazdıklannı bas
olan
bir
muharrirdir.
Yalnız
matbu
eserlerinin sayısı 40'tan fa)\la olup, (salııamelcri de do.hil) bunlann sahife sayısı
4
bine çıkmaktadır.
Nasiri'nin dil hakkındıı.ki fikirbrine ve hizmetlerine şöyle bir te mas edelim. O, "Tatar dili" dediği Kazan türkçesinin bağımsız bir dil olduğunu iddia ederek,
eserlerini hep bu
diyelek ile
yazmaya
özeniyorsa da, gene Osmarılı ve Ça.ğatay kitap dillerinin tesirinden kurtulamamı§tır ve Tlirk ya7.ı dilinin Arap ve Fars dillerinin yardı mına muhtaç olduğunu kabul etmiştir. Onun, Kazan Türk lehçesine
dair
düşüncesini, dili için de bir örnek olmak üzere, aşağıda aynen
naklediyoruz : "Zamanımızda Tatar tili digfm ti.liıni:G asıl Çağatay
şubesi bulup,
tilininğ
bir
fi nefsihi kavaleli ve usulü ınuntnznm bir tildir. Çağa -
tay tiline kiip hususta mufigraktır. Lakin clfaz ve ınUfredat cihetin den vüs'atı yukluk sebepli Aı-ap ve Farisi tillerinden istiare ve ikti has kılınıp, müstckil, kamil bir tildir. imdi yakhşı teftiş itip karasak, m:ılCım.dur
ki,
tilimizge
itina
kılıp,
tilimizde bulgan edebiyat,
eş'ar ve makalat gayet mcvzun ve mi.isecca tasnif kılınadır. Arap ve Farisi elfazınınğ ianesi ilan belil.gatta ve ifade-i manada gayri
til
lerden kim tügül, belki bazı hususta hasiyeti kübrek bulgan urunlar
123
hem bardır, lıususan fiil babında. Lakin şul kadarısı bardır ki, bir de kuzgalmayınça uturup kalmıştır"
"Kavid-i kitabet" adlı
(268).
eserinele de şu sözleri yamlaktadır: "Üz tilinğdegi elfaznı tikşirmey tuı·up, gayri tilden sü?.. istiare kılmak hataga harnil kılınadır; halı ifade-i şifa.hiyede, halı ifade-i tahririyede bulsun ınundan saklanmak tiyiş" (269). Bu sözlere göre, Nasirl'nin Kazan türkçesi hakkındaki şöyl.e hi.iliisa etmek mümkündür : 1 )
fikrini
Kazan tiirkçesi Çağatay dili�
nin bir dalıdır ve bu dile pek çok hususlarda uymaktaclır, 2) nı.ınht beraber, kendinin ınuntazam
3)
k;;ıideleri ve
usulleri
Bu
vardır,
KeLime bakımıııdan pek z engin olmadığından, Arap ve Fars dil
lerinin yardıiııına muhtaç bir durumdadır,
4)
Eksik
yerleri,
bu
dillerden si.hder ve tftbirler rdarak dotdurulunca l{azan türkçesi baş Jm clilleruen hiG de aşağı değilelir; hatta bazı hususlarda, hele fiil babında, onlara nisbeten daha üstündür, 5)
Başka dillerden ancak
'tatarca"nın kendisinde bulunmayan sözler iğreti alınmalıdır. "Tatarca" dediği Kazan Türk diycleği hakkında K. Nasirl böy le düşi.inmüş; ancak bunda muhakeme sakatlığı U.Şikardır. Bir kere "tatarca"dan mıırad halk konuşm a dili ise, bu, "çağatayca"nın bir dalı olamaz: çünkü "çağatayca" bir konuşma dili olmayıp, bir sun'i yazı (kitap) dilidir; bir halk konuşma dili, e lbette bir kitap dilinin dalı olamaz. Nasirl'nin "tatarca"dan bir yazı (kitap) dilini kasdet tiğini sanmıyoruz.
3.
maddeye gelince, bir dil i�in mutlak olarak "fakir"dir veya
"ı.engin"dir diye hükmetmek doğru değildir. Bir kavmin dili, mede niyet seviyesi ile orantılı olur. Medeniyetçe ve kültiirce geri olan lmvnıin dili de geridir ve fakirdir; medeniyettc ve kültürce yüksel dikçe ve
(2fi8l
ilerledikçe dili de il erler ve zenginleşir.
Şöyle ki: Kültür
"FC!vakihül-culcsf t" adlı eseri, s. 593-594. Yani : Zamanımızda
tatar
dili denilen dilitni7. fiSlen Çağutuy dilinin bir dalı olup. haddi zatında kaideleri ve
usulleri munlaıam bir dildir. imdi dilimizi özenle tetkik edersek, anlaşılır ki, di limizde edebiyat., şiirler ve ııesirler gayet ölçüiii ve seeili olarak yazılabilmektc• dir. Arap ve Fıırs dillerinin yıwdımiyle de olsa, dilimiz belagatta ve mana anlat makta başka dillerden nşağı değildir, belki bazı hususlarda daha üstündür, hele fiil babında ... Şu dıı var ki, dilimiz hiç lnmıldanıadan otm·up kalmıştır.
{269)
Yani: Kendi dilindeki sözleri :ıraştırmndı\n. başka dilden söz almak,
istcr konuşmada. ister yazıda. yanlış bir iş sRyılmaktadır. 124
ilerledikçe, yeni anlamlar çoğalır ve bunlan ifade kelimelere ihtiyaç hasıl olur.
İşte,
etmek için yeni
bu yeni kelimeleri yabancı diller
den almak, yani hazıra konmak mümkün olduğu gibi, onlan öz di lin köklerinden yapmak, yeni kelimeler (neologisme) yaratmak da
Knyyum Nasiri
ltabildir. Birinci yol tutulduğunda dile, hele yazı diline, yabancı ke limeler .dolar; ikinci çareye baı� vurulduğunda ise, dil, hele edebi dil, öz dilden yapılan yeni kelimelerle zenginleşir. Zaten "ıstılah" yahut "terim" mahiyetinde olan kelimelerin hiçbiri semadan inmiş şeyler
125
olmı.yıp. "Imi yapısı·· olan sözlerdiı·. Nitekim Nasiri, kendisi de yaz.. dığı ı,rranıeı·, matematik ve c9ğrafya kitapla nııda türkçe köklerden yeni tc:ri ml er yapmak tecrübesine teşebbüs etmiştir. Eğer Nasirl bu hususta daha fazla lıirnmct etmiş olsaydı, yaratmak istediği Ka zan yazı dili için arapça ilc farsçadan yardım aramaya da pek muh taç olnıazd1. Her ne ise, K. Nasirl'ııin dil alaımıdaki hizmetleri ve gayretleri
kU c; ii nı�t'nemcz. Kazan tU rkçesinc mahsus iki eild "Lehce-i tataıi"
si nıeydıı.ntladu'. Ancak Nasiı1'nin bn sözlüğünde Kazan türkçesin •i··rı pp:.- fa7la m:il7•'i'W ·;l'rilıııi$ clc•f,i!rlir. Bu, Ahmed Vefik Paşa'nın "1 /'h,. i o::rııaııi'':;i ;;. nck :�dill'rc-k, acele yazılmı�:i bir eserc ben7jyor
\'e buna, bir Kazan Tiirk lehçesi siizlüğü olmaktan ziyade, tasarlan
mq hir Ka7.::n kit'1 n 0ili ll!g;alı denilebilir. N;ı•;lt·!, E�• :"::n i:i.h·k:;csi:ı\n gı aı.ıl'rin..:�
duir "E�nmuzec"
adlı bir
eser yl'l.zımş ve "kavaid-i kitabet" ir;imli eserinde imla ve inşa kaide leri vermeye çalışmıştır. Şuııu da beiid.eliın ki., K Naai6 yac;l�ığı çeşitli eserlerinde "ta
tarca" dediği Kazan türkçesini kullanınaya özenmiş ise de, ınuhar
rir Ccm:ıl Vctidl'niıı de kıı.ydcttiği gibi, ge!'ek sözlük yönünden, ge ı ""Sl' ii<;ll ip i.ıak:mın•it� '1 t:ılğatnyca ilc oı;ınaıılı�aııın lesirindcn kur tulanı::ı mıstır.
Prof. Sa-:ıuet Çağatay.
Nasil'i'nin bu tutumunu, onun
miifrit "Tat.-ırcı'' o!marliğıııın, genel tiirkç'.! ulıı yolundan bir yana (Fakülte G:qımnoığıııın bir delili oi::ı.rak müsbct karşılamaktadır dergisindeki et.üdiinde). Biz.ce bu iki yazı dilinin tesirinden kurtula rrmyı!:iı t:tbii görülmelidir. Ortaya bir "sade dil" davası atılınıştı ama, bn
dil henüz işlenmemiş, belirli bir biçim alma.mıştı. Onun için
bu dtl.\':tyı anlatmak, yaymak ve savunmak için o zamanki aydın la
ı·ln anindığı bi.t·
dille
lwııı.ı�mak
vardı.
Bu
dil
ise
çağatayca,
osnı:mlırn. ve yerli karışımı olan o devirdeki "Türki" adını taşıyan (�cn;clttı:> ise "türkçe" olmayan) bir dildi. Bundan dolayı Nasiri de dfwasını anlatırken işte bu dili kullannıışt1r. Onun için kendisini kınamalr doğnı olma� düşüncesindeyim.
Tiirkc;enin farsçadan üstün olduğunu isbat etmeye çalışan Ali i:e, ç::ı.ğataycaya karl'jı isyan eden Abul-Gazi Bahadir-Han
Şir Ncvai
hr.kkındn. da a:ı-ıu düşünceyi söylemek doğru olur. Gerçekten, birin
dsium l\tulıakcmcti.il-Lfıgateyıı adlı kitabı hiç de sade türkçe ile ya zJlmA dı�ı. gibi, "Bn...ş yaşındaki çocuğun anlayabileceği iddia edilen
"Ş<.'cc-rc-i TürJ('iin
dili de şu bcğcnilmeyen çağataycadan pek uzak
lıı.ra gitmiş dC'ğildir. 126
Aslında bu üç müelliften hiçbiri, dört başı marnur yeni,
sade
bir yaZı dili ömeği ortaya koymaınışla.rdır. Ama onların bu hapta ki
en
önemli hizmetleri, yazı dili hususunda yanlış yolda yüründü
ğünü ve halk diline doğru gitmenin gerektiğini hatırlatmalan ve bu işte öna.yak olarak yeni bir çığır açmalan olmuştur. Bu çığırı ge nişleterek bir ulu yol haline getirmek uğrunda çalışmak ise, davayı benimseyen yeni kuşak dilcileriyle edip ve yazarlannın
ödevi ola
caktı. Nasirl'nin sönmez bir gayret ve gevşemez bir özenle topladığı Kazan Türk fol!doru ürünleri "Kıı·lt Bai(Ga", büyük
lesa" adlı escrkriylc "Kazan Kaliııdarı"
adıındaki
"Fevoakihül-cu
salnameleriııde
bulunmaktadır. Bunlardan yalnız "Fevakihül-culesa"da (bilmece), 118
cır
28 tabışmak
"selamnaıne", "Çay
(mani ve türkü ) ,
beyti", "Onğmagan kilin" (beceril(siz gelin) başlıklı üç manzume ve 315 makal ( atalarsözü) vardır.
Na.siri'nin Türk folkioru alanında. çalışmaları ve incelemeleri, elbette üniversite ilim ve fikir muhitinde de yankılar uyandırmadan kalamazdı. G€rçckten, Nasiri bu çalışmalann d an
dolayı üniversite
yaıundaki "arkeoloji, tarih ve etnografya cemiyeti" üyeliğine kabul edilmiş ve bu cemiyetin mecmuasında, onun derlediği bazı Kazan
Türk halk edebiyatı örnekleri neşrolunınuştur. Şöyle ki : Bu mec
ınuanın 1889 senesinde çıkan 15. cildinde, Nasiri'nin profesör Kata
nov'a vermiş olduğu "Kazan bcyti'', "Nikol ay beyti", "Şah-AH bey
li" başlıklı üç "tarihi" ınanıumc yayınlanrmştı. Bir de aynı mec
muanın 1896 yılında çıkan 13. cildinde Nasiri'nin derlediği 243 ata
larsözü, 145 maı1i ve şarkı basılmıştı. G€ne bu mecmuanın 1900 se nesinde intişar eden 16. cildinde, Nasiri'nin verdiği onbir tane Ka
zan Türk masalı dercolunmuştu ki, orada Plialwv adlı bir Rus folk loristi bunları başka kavimlerin masallariyle
1880 senesi-nde "Rus
Coğrafya
karşılaştırmaktadır.
Cemiyeti" mecmuasının etnog
rafya bölümünde (cild 6, s. 241-270) Nasirl'nin "Rus diliyle yazılmış olan ve Kazan Tatarlarının
sünni-islam tesiri
haricinde
teşekkül
eden halk inanışları ve ayinleri" başlığını taşıyan önemli bir eseri neşrolurımuştur ki, eski Türk akidelerini araştıranlar
için oldukça
miihim bir ınalxeme teşkil etmektedir. Yukanda da anıldığı üzere, Nesiri salnamecilikle de uğraşmış
tır ki, 1871 den 1897 senesine kadar (üç
yıl
müstesna) "Kazan ka
lindan" adiyle salnameler çıkarmıştır. Bu salnameler, her yıl tek rar edilen mutad · takvim maltımatından başka, çeşitli edebi, tarihi
127
ve içtima l yazıları
da içine alarak, bir nevi alınanak
yahut
dergi
mahiyetini alıyordu. Nasiri bu salnamelerinde bazı milli tarihi ri vayetleri ve şarkıları neşretmekle,
18.
asırla 19. asrın başlarına ait
milli tarih .materyalleri vererek az-çok tarihe de hizmet etmiştir. Il<'r alanda kalem oyuatmış olan bu muharrir, geniş halk kütleleri ni okumaya alıştırmak ve hayat bilgilerini halk arasına yaymak yo
Junua da, tıpkı Türkiyeli Ahmed Mithat efendi gibi, çok büyük hiz
metlerde
bulunmuştur.
K. Nasiri aynı
zamanda bir eğitimcidir;
kendisi bizzat hocalık etmiş, birçok mektep kitapları yazmış, eği tim ve öğretim hakkında bazı düşünce ve kanaatlar ileri sürmüştür.
1\a;mıı 'f'iiı·klcriııiıı fikir ve kültür t:ı.rihindcki yeni dcvrin öncü (('rindcn olan bu ınuharrir,
1902 yılında Kazan şehrinde ölmüştür.
Nasiri bu alanda önde gelen, aşırı ve devamlı çalışkan bir ya
�aı· olnıııkla beraber ayııı devirde kaleme sarılıp kimi telif ve tercü
mc eserler çıkaran başka bazı kimseler de yok değildir. Bu arada kalendadar (salnameler)
yayımiayan molla
Şahap
Rahmetullah
(Rahmetullin) 'ı, tercümelerle uğraşan Fatih Halicli'yi, Abdülallah
Fcyizhan'ı, Abdürrahman İlyasi'yi anmak yerinde olur. Bunlardan Fcyizhan, '!'atar tilige ilm-i sarf (1887) adlı kiiçük bir gramer yaz dığı gibi, Rusya Türklerinin içtimat ve iktisadi
hallerine
değinen
t.luharı-ikül-Efkiir (Fikirler diirtüsü) adlı bir kitap da yayımlamış
(1893).
tır
İlyasi ise,
Kazan yurdunda ilk defa
Biçare kız adlı 4
perdelik bir dram yazmıştır. Bu yazarın antipode'ı olan F. HaJid.i ise, Hcdd-i bic;are kız adlı bir tiyatro eseri yayımlamıştır. ç)
KÖHNE
BUHARA'DAN YENİ
Kazan'da Rus bilim ve düşünce
F1K!R.LER : K. Nasiri,
adamlariyle
görüşüp-konuşmalar
neticesinde, asr1 fikir cereyaıılariyle ve yeni ilmi usullerle §.şinalık peyda etmişken, tam 19. asrın ortasında (1849 yılında) bir molla, Buhara'dan Kazan'a dini islahatçı ve milli tarihçi sıfatiyle dönüyor ve
bu ülkeye yeni ruh, yeni fikirler getiriyor. Bu molla, Şehabeddin
Mercan!, Buhara'da okuyan başka Kazanlı mollalara benzemiyordu; çünkü o, bu şehrin medreselerinde okutulması mutad olan dersleri dinlemek ve sayısı pek mahdud olan keliim ve mantık
kitaplarını
okumak ile yetinmeyip, islami bilimleri asıl kaynaklarından öğren menin yolunu bulmw�. Buhara medreselerinde okutulmayan ve ora müclerrislerince unutulmuş olan "di.inyevl" bilim şubeleriyle de meş
gul olmuş ve ayrıca tarih bilimine de önem vermiştir. Ancak Mer cani'nin din ve diniyat hakkındaki görüşünün düzelmesine ve tarih le uğraşmaya başlamasına, Buhara'dan ziyade iki sene Semerkand'-
128
da kalması amil olmuştur ; çünkü o, bu şehirde bir din alimi ve mü tefekkir olan kadı Abu-Said'in faydalı derslerine devam etmiş ve
onun kütüphanesindeki kıymetli ve asli kitapları mütalaa e� ve bunun neticesinde tarihi
ve
dini araştırmaların doğru yolunu ve me
todolojisini bulmuştur. Mercani, Buhara'ya 1838 senesinin 12 Aralığında varmıştı 1849 senesinde ise, birçok mühim yazma kitaplar ve bohça bohça .
bilgi notları ile yilldü olarak Kazan'a
dönmüştür. Onun
sıralarda Kazan Türk cemiyeti hayliden-hayliye değişmiş
döndüğü bulunu
yordu ; dini medreseler türemiş, "Şagird"ler çoğalmış, ortaya atılan
ıncı:ıclelcrlc ilgilcn('n, meydana. çıkan eserleri okuyan ve onu şu veya
$ehabeddin Mercani
bu şekilde takdir edebilen bir zümre vücuda
gelmiş
bulunuyordu.
Mercani, Buhara'dan dönüp işe başladığı zaman, Kazan Türk muhi ti 17. ve kısmen 18. asırlardaki gibi, karanlık olsaydı, medreseler,
müderrisler ve '1şagirtler" bulunmasaydı, Mercani'nin arapça yazı-
129
lan eserlerine asla. 7.-emin bulunmazdı ve o kitaplar bu memlekette derece gürültü-patırtı koparmazdı. Çünkü
o
aniayıcısı ve ilgilenicisi
bulunmayan bir fikir hiçbir zaman gürültüye sebep olmaz. Her hal· de o günlerde Kazan ilinde az-çok fikir hareketleri vardı. Mercan! ise, bazı elini ve içtimai dürşünceleriyle bu hareketlere yeni bir yön vermiş ve o zamana kadar hüküm süren yanlış nazariarı düzeltmiş tir. Tabiidir ki, bütün bunlar medrese talebesi arasında. ve düşünmeyi mucip olmuştur. Mercani'nin arapça dini kitaplarınm ora 'l'iirk fildr lıarcl<ctlerindeki bu
noktadadır.
uyaronayı
yazılmış
ehemmiycti,
olan işte
Buhara'dan yeni fikirler getiren Mereanl, Kazan'da yalnız bazı
dini meseleler ii�:erine pek ciddi ve önemli eserler yazmakla kalma yıp, bUyük bir özenle milli tarih meseleleri ile de uğraşmaya başla nıı�lır. Türk Karıthanller süliilesine dair arapça yazılmış olan "Gur (ctu-1 Ha nı kin, li-urfetil-Khavakin" adlı eseri Kazan'da
1.864
se
nesinde basılmış, 1877 yılında ise, .$ulgar ve Kazan tarihine dair
"Gilfllct a.J..zaman
ve
tarihi Bulgar ve l(a:mn" adlı türkçe küçük bir
risalcsi çıkmıştır. Bu sonuncu eser Rus bilim nazanııı çektiğinden,
sonraları, meşhur
ı f leminiıı de elikkat
dilci
W. Radloff tara
fından hülôsaten nısçaya tercüme edilmiş ve mütercimi bu hülasa yı 1877'de Kazan'da toplanmış olan IV. arkeoioji kongresinde oku muştur. Radloff'un bu tercümesi, türkçe aslı ile birlikte "IV. arkeo loji kongresi emekleri"nin I. cildinde yayınlanmıştır. iv{ercani'nin asıl önemli tarihi eseri
olan "Müstefadul-akhbar
fi ahvali Kazan ve Bulgar"ın Kazan ve Ural Türkleri arasında mU li tarih sevgisinin uyanmasında büyük rolü ve tesiri olmuştur. Bu sözüınüzü bir parça izah edelim. Gaddar Rus hükumetinin .iki asır devam eden mezalimine uğramış olan ve Rus barbarlığı yüzünden pek de bol olmayan tarihi yazma eserlerini kaybeden şimaHi Türk ler. 19. asrın ortalarına doğru geçmişlerini unutınaya başlamışlardı. Gerçi halk öz dilini unutmaınıştı ; İdil Bulgarianna ve bağımsız Ka zan
devrine
dair derme-çatma rivayetleri ve hikayeleri hatırlıyordu;
ancak şaı1lı istikHU devri ve eledelerinin kahramanlıklan haklunda gerçek tarihi bilgilerden, aydın mollalar bile
haberdar
değildiler.
Mcrcani'nin "Müstcfadul-ahbar"ının I. kısmı işte, böyle bir zaman� cia meydana gelmişti (270). M.üellif, eserinin bu kısmında İdil Bul-
t.ır.
130
{270)
Bu
kısım
ilk
defa 1\;\ıan'da 1885'te, ikinci defa ise, 1897'dc basılmış-
garlarırun, bağımsızlık devri Ka.7.anlılarırun tarihinden bahsediyor, Orta Asya ve Altın Orda (' .,engizli silla.J.eleri hakkında tarihi bilgiler veriyor (271 ) . Kitabın ikinci kısnu ise, Kazanlıların Rus boyundu ruğu altındaki tarihin e dair materyalleri ihtiva etmektedir. Biz bu kısımda belli-ba§lı imam ve müderrisleriıı ve diğer maruf Kazanlı ların biografyalarını okuyoruz ve ldilboyund:ıki 19. asrın Türk med reselerinin tarihine ait malzeme buluyoruz (272 ). Mercan.i, bu eserinin I. kısmında !dil Bulgarlarının Türk ırkına mensup olduğunu büyük bir vukuf ve kudret ile isbat etmek te (273}, Bulgarlar ile Hazarların (Khazar) aynı kavim olduklarını
iddia eylemekle (274), "Bu Kıpçak ve Hazar'ın Türk olmağında as la şüphe yok'' dediği (275) gibi, "Bu Kıpçak ve Hazarlar şimdiki
halk olmaz ise, o gibi kuvvetli ve şecaatlı ve çok halk nereye gitmiş de bitmiş?" demektedir (276). Yani rnüverrih
Mercani,
bugünkü
ldilboyu Türklerinin tarihte bazan "Bulgar", bazan "Kıpçak (Ko man), bazan "Kha7.ar" (Hazar) tabir edilen kavmin kalıntısından başka bir �ey olmadığını ileri si.irmcktedir. ''Faslün fi mullık-at-Tatar ve verudihim ilf ı hazihi-1-Diyar" başlıklı bölümde, bu diyar hal kına "Tatar" adının takılmasının, bazı Türkidan
Türklerine
"Öz·
bek" adının takılınası gibi manasız ve asılsız bir şey olduğuna tel mih etmektedir (277). Köhne Buhara'dan yeni fikirler getiren müverrih ve mütefek kir Şehabeddin Mercan!, 1889 senesi (Rum! takvime göre) 18 Ni sanında 72 yaşında iken Kazan'da ölmüştür.
(271)
Rahmetli Necip Asım Bey 1914 senesinde istanbul'da basılmış olan
"Türk tarihi" adlı eserinde, çizgi altında Mercııni"nin eserinin bu kısmındaki
İdil
Bulgarianna ve Hıızar Tiirklednc d.Ur hilı;ilerin hemen hepsini (Kitabın 65. sa hifesinj ) aynen aktarmıştır.
(272)
"Müstefadul-ahbar"ın ikinci kısmı müellifin ölümünden sonra 1900'de
ncşrolunmuştu.
(273)
"Müstefadul-ahbar", I. kısım, s. 10-33.
(274)
Gcno orada, s. 52.
(275)
Gene orada, s. 18.
(276)
(277)
Gene orada. s. 17. Gene
orada, s. 96.
131
Xl
YENi EDEB1YA1' GElÜYE B i n BAI<IŞ : İtlilboyunda eski zamanlarda, diyelim, İdil Bulgarlan devrinde, geniş ("yazılı şeyler'') manasiyle edebiyat var mıydı? Bu soruya birdenbire men (i cevap veremiyorsak da, şimdiye kadar kimi mezar ta.�larında pek kısa ve büyük şeyler ifade etnıiyen kilabclerden başka, Bulgar devrinden kalma yazılı bir eser bulunmuş değildir. Bağımsız Kazan devrinde, bazı yazılı şeylerin bulunduğunu gösteren ipuçlarına, işbu eserin Kazan hanlığından bahseden ku: mında tenuts <'tmiştik. Ancak bu devirden de "edebiyat" denilecek kadar önemli ııcyler kalmamıştır. Bulunan şeyler çok ehemmiyetsiz vakayina.me parçalariyle, gene yukarıda anılan Sahip-9iray-han yarlığından ibarettir.
Rus istilasırıdan sonra 17. , 18. ve 19. asırlarda İdil ve Ural Türkleri arasında "edebiyat" denilebilecek yazılı şeyler olmuş mu dur? Kozan 'Türklerinin edebiyat t:ırihine dair ciddi incelemelPrele bulunan iki Kazanlı müellif (278) bu üç asır içinde Kazan Türkleri arasında yayılmış olan birtakım eserler saymışlardır ki, bunlar ara sırıda yalnız \iç tanesinin azçok cheınıniyeti vardır. Anılan iki müel lifin "Tatar edebiyatı tarihi" adlı eserinde "Eski edebiyat" başlığı altında zikredilen ve gereği gibi tahlil ve tenkid edilen bu üç eser �uıılardır: 1 ) Hi�amiiddin Mi.islimi'nin "'Tevarih-i bu!gariye''si, 2) Meşhur Rcşidüdin'in "Cami-it-tevarih" isimli eserinden de fay dalanmak suretiyle Kasim şehrinde Celayirli Kadir-Ali biy tarafın dan Moııkof çarı ve Tatar asıllı Boris Godunov'a ithaf edilerek ka leme alınmış olan; kitabın adı şimdi anılan iki Kazanlı müelliflerce de, Rus ınüellif Berezin'in Şark tarihçileri kütüphanesi adlı eserin(278)
132
U. Aıi1. (Aziz Ubeydulluh)
ve
A. Rahim.
de de açıklanmayan bir eserdir (279 ) , 3)
İşbu eserde (Kazan han
lığından bahsederken) anılan ve 1819'da İbrahim Halfin tarafından neşrolunan Alıval-i Çingiz-han ve Aksak Timir adlı eser (280).
Tarihi karakter taşıyan bu üç eserin, ikincisinden başkasının tarilli kıymeti hiç derecesinde olup, her üçünün lisani değerleri el bette inkar edilemez. Bundan başka, 18. ve 19. asırlarda İdilboyunda ilkin elyazma sı kılığında yayılıp da, 19. asrın iptidasında Kazan'da Arap harfle ri kasalarmı da içine alan bir matbaa açılınca basılıp yayınlanan birtakım clini.-tasavvufi mahiyette olan kitaplar ve risaleler vardır ki, bunların, hakikatte dini bakımdan da az-çok değerleri yoktur. Bu gibi "edebiyat" eserlerine bakılınca, İdilboyu Türkleri arasında ta 18. asrın sonlarına kadar fikir hareketlerinin, yok derecesinde gevşek olduğu ve bu yüzden, şu veya bu fikir cereyanının ifadesi demek olan edebiyatın da bulunmadığı anlaşılmaktadır. Görüldüğü üzere, bu devirdeki yazılı şeylerin çoğu, belki de tamamı, yarım yamalak "tarihi edebiyat" veya ciddilikten mahrum "dini edebiyat" eserleridir. Becüi edebiyat (dar manasiyle edebiyat-beBes lettres) narnma s i e, yalnız 18. ve 19. asırlarda ya,şayan kimi nazım-şair ho caların manzumelerini zikredebiliriz. Bu kabil şair hocaların eser lerinden, mezkfır iki edebiyat tarihçisinin eserinde "eski şairler" ba<jlığı altında bahsedilmektedir (281 ) . Bu nazımların çoğu mersi ye, medhiye, kaside, münacat mahiyetinde şeyler olup, içlerinde ba zı gazeliyat ve hatta erotique (aşki) parçalar vardır. Bütün bu "es ki edebiyat"ın mensur ve manzum eserlerinde kullanılan dil, hiç de orijinal bir dil olmayıp, çağatayca, osmanlıca kitap dilleriyle, bir parça Kazan halk konuşma dilinden alınan sözlerden kurulan bir çeşit karışık, ağır, parça bohçası gibi bir dildi. Bu çapraşık yazı dili, 19. asrın son yarısında kaleme davranan Ş. Mercani'de bile de vam etmekle beraber, bu mtiellifin yazılarında Kazan Türk lehçesi malzemesinin epey artmış olduğu görülmektedir. Bununla beraber, Kazan Türklerinin yeni edebiyatı ve o edebiyatın yeni lisanı, şüp hesiz K. Nasiri'den itibaren başlamıştır, dersek, yanlış bir fikir söy
i olmayız. Vakıa, Nasiri de Çağatay ve Osmanlı sun'i edebi dil lemş
lerinin tesirinden tamamiyle kurtulmuş değildir; ancak bundan böy-
(279) "Tatar edebiyatı tarihi", c. I, bölük 3, s. 1-46, Kazan 1924. (280) İki Kazanlı müellif, bu eserin Cami-it-Tevarih'in tercümesi olduğunu yazmakla hataya düşmüşler ve benim de zihrumi karıştırnuşlardı. (281) Aynı eseı:: c. 1, bölük 3, s. 133-181.
133
le yazı dilinin, Kazan Türk lehçesi temeline kurulmasının gerektiği dftvasını bütün ciddiyetiyle o ileri sürmüştür. Nasiri'nin yeni yazı dili ha.kkmclaki düşü nc(ıic>r ini · ve bu gibi bir dil yaratma yolundaki ı:;alışmalannı yukarıda. lnsRca anlattık.
Kuzeyli Tü rklerin iki mü�
ceddidinden biri olan Ş. Mercan! tarih! eserler telif etmiş , ötekisi,
y:ı.ni K Nasiri, daha fazla dile dair eserler ya zmıştır. Onlann a.r
chncn. Kazan ülkesinde
cla.r n:ıanasivle edebi
eserler de belinneye
başlamıştır. Diyelim, daha bu iki müceddid hayatta iken,
1885 se-
Mu�a Akyiğit7.ade nesindc, Penz::ı Rus gimııaıinsında
(lisesind<�)
okumuş olan
Musa
Akyiğilzade'niıı "HisaınUddin molla" adlı yeni zamana uygun bir
hikayesi basılıp çıkmıştı.
Du
hikaye, dil hususunda yenilik getirme
di ise de, yeı:i zar."!an hikayeleri tarzmda yazılmasiyle Kazan Türk ed<'hiyatıııda yeni bi r ı:;ığır (genre) açmış bulunuyordu. Mu harri r bu hikf Lyesinde, Kazan T ürk içtimai hayatından alarak, edebiyat nesine yeni kişiler çık armaktadır
sah
ki, bunlar, o zamanki Türk cemi
yetinde hüküm süren usullerden hoşlanmadıkla:rını söylüyorlar, hal
kın bilgi ve görgü seviyesin i yükseltmek, ve içtimal hayata bir de
receye l<a.dn.r hüniyet ruhu sokmak ar?.usunu izhar ediyorlar. Bun
da aşk da var, sevgili, güzel klZl kaçırma k da var... Bütün bu ma-
134
ceralann kahramanı bir genç molladır ki, hikayenin adı da onun adından alınmı�tır. Akyiğitzade, bu hikayesinden başka hikaye ve roman kılığında hiçbir şey yazmamış idiyse de, onun izinde yürüyen başka edip ve
muharrirler meydana gelmiştir. Şöyle Id: Akyiğitzade'nin hikayesi nin c;ıkmasından iki yıl sonra, 1887'de, Zahir Bigi adlı bir muhar ririn "güzel kız Hadic;e" adlı bir hiki'ıyesi basılıp çıkmıştı. Bir müddet sonra aynı muharririn, konusu Kazan Türk is adamlarının
vo medrese talebesinin hayatından alınmış olan "Günah-ı kcbair'' isimli hikayesi yayınlanmıştı. Z. Bigi, eserleri için konulan, şu veya bu sebepten sanık sıfatiyle mahkemelerde sürünen kimselerin haya tından alıyor. Bu Kazanlı muharririn eserlerini tahlil eden müsteş
rik Nikolay Aşmarin diyor ki: "Galiba bu müellif, Gaboriau (Emi-
Zahir Biı;i
135
Je) gibi I<'ransız muharrirlerinin eserleriyle 8.şinalık peyda etmiş ve bu gibi eserler onun icad kuvvesine bir parça tesir eylerniştir" (282).
Z. Bigi'niıı ".Mürted", "Katile:' adlı eserleri de vardır (283). Bu mu
harrir, Akyiğitzade'niıı diliyle kıyas kabul etmez derecede Kazan
konuşma lehçesine yakın bir dil ile yazmıştır.
GENİŞLEYEN YENt ÇIGIR : Akyiğitzade ile Z. Bigi'den son ra, 20. asrın eşiğinde hikaycci muharrir olmak hevesiyle kaleme sa rılan iki genç göze çarpmaktadır ki, ikisi dı> yukarıda anılan "Uçi tclskaya şkola" (Öğretmen okulu)nda okuyup, rusçalarını ileriet miş ve fikirlerini yükseltmişlerdir. Bunlar Sadri Maksudi ile Ayaz İshaki'dir. Bunlardan birincisi I<azaıı Türk tüccarının hayatından alıp ya:;ı:dığı "M.aişet" adlı uzuııc:a hikayesini, daha aııılan Öğretmen
okulunda tahsildP iken HlOO yılında neşrcttirmişti (S. Maksudi bu okulu 1901 yılında bitirrni!)tir) . Miicllif, kendisi bunun "saf Kazan
lehçesiyle yazılaıı milli hikayelerin tarihen birincisi olduğunu" söy lemekte ve lıikayenin 1914 yılında çıkan ikinci basımının önsözün de şunları da yazmaktadır : "Maişet, realist bir yolda yazılmış ise de, aslında belirli bir fikri yaymak ve okuyucularda emel uyandır ma.k düşüncesiyle yazılan bir eserdir. Bir genç muharririn milleti arasında yaymak istediği emelleri neden ibaret olabilir? Bunu ay nca yazmaya lüzuın yoktur. Bu, hikayeyi okuyan herkesee anla ştlacaktır. Hikayenin kahramanı Fatih, küçük oğlu Raşid'in alim, dindar, harniyetli, varlıklı
ve
milli bir adam olup, sözü, işi ve malı
ile millete ve dinc faydalı hir kişi olmasını Tanrıdan dilemektedir; işte, 19 yaşındaki genç bir muharririn milleti efradı arasında yay mak istediği emelleri ve idealleri işte, bundan ibarettir. Bu ideal, "Maişet" muhnrririne bugün de büyük bir idealdir". S. Maksudi bu hika.yesinden başka bir edeb\' eser yazmamıştır (284). (282)
N. Aşmari.n: "Kn<:an Tatarlarının edebi faaliyeti hakkında görüşler"
(283)
Z. Bigi 1870 scnesind<' doğmuş ve Kııııın'da Kölboyu medresesinde
adh eser, �. 35. Moskovo. 1901, "Lazarovskiy Instit.tıt" yayınlarından.
okumuştur ve Cenuhi Rusya'da Rastov şehrinde imam iken 1902 yılında ölmüş
tur. Mımıf din bilgini Musa Cnrullııh Bigi'nin öz l<ardeşidir. Zahir Bigi'nin Tür kardeşi Musa Bigi tarafından ikmal edilerek ve birçok yeni bilgiler katılarak. gübel bir kitap kalıbına dökülmüş ve 1908'de "l'vfnvcm·i Nch ı ·<' s<:>yuhat" ::ıdiyl<' Kazan'da yayınlanmıştır. kisttın'a $Cyahut tasl�.ğı sonraları
(281)
Frıınsız nıüclliflr•rindım baron Caı·ra de Vııux:, Paris'te 1924 senesin
de neşrcdilmiş olan "Lcs peııseurs de l'islam" adlı eserinde Sareti
Maksudi'nin
!{<'nçliğinrle hirkı.w tane hikaye (nouvellol yazdığım ve bunlardan birinin "çok lm
nlı hayat" (la ,;e po\ygame) adını taşıdığını yazmış ise de, bu, bakikata uygun
değildir.
136
Buna mukabil onun, "Taallümde saadet" adlı gayet zayıf bir hikayecik ile yazı meydanına atılan okul arkadaşı Ayaz İshak!, de vamlı ve verimli bir hikayeler ve tiyatro eserleri muharriri olmuş tur. Bu muharririn, birincisine nisbeten daha realist, daha düzgün olan ikinci hikayesi "Relepüşçi kız" 1900 senesinde, demek "Maişet" ile aynı yılda basılmıştı. Onun ilk tiyatro eseri olan "Üç hatun blen turmuş" (üç karı ile yaşayış) da, aynı sene intişar etmişti. "Bay oğlu" isimli üçüncü hikayesi ise, 1903 senesinde basıldıktan sonra, bu muharririn hikayeleri ve tiyatro eserleri biribirini takip ed.iyur- i du. Artık 20. asra girmiş bulunuyoruz; 1shak1 o sıralarda bir yan- L dan hikayeler ve tiyatro eserleri yazmakla beraber, yukarıda bah settiğimiz "Usul-ii cedid" mekeplerinde öğretmenlik etmek ve bu "cedid" hareketinin yayılmasına hizmet etmek ile de meşgul oluyor du. İshaki ilk eserler·inde saf bir d.idacticien ve sentimentalist idiy se de, anlaşılan, Rus realist muharrirlerini okuya-okuya (o günler de lshaki başka bir !isan bilmezdi ) mul<adder yolunu bulmuş ve son eserlerinde sahici bir realist yazar olmuştur : Muharrir, saf Kazan lehçesiyle yazar ve konularını da Ka:�.an Türk tiiccarı, medrese sof taları, hocalar ve köyiiiler hayatmdan alırdı. İshaki aslında bir ho ca oğlu olduğundan ve "medrese" terbiyesi gördü�nden, "Şagirt-
Aya:ı; İshaki
137
Jet'' (medrese talcbelcri ) ve "hazretler" (mollalar-hocalar) haya tım, adetlerini, gel enek ve görenelderini (;ok iyi bitirdi. Onun için bunlan ta�:wiı· hususunrl::ı. onun· eşi bulunm2z. Bir medrese talebesi nin gün l ük defteri tarzmda yazılmış olan "Turmıış mu bu?" (yaşa. ma.k mıdır ı;u ? ) adlı eserinde "Şftgirdler"in pek uzun süren tahsil hayatının manasızlığını, gayesizliğini ve beyhudeliğini pek ustaca b.svir edi.yor. ":Molla babay" romanında muharrir, Kazan ülkesi di ni medreselerinin tarihini roman tarzında yazmaya başlamış idiyse de. bu işin hakiondan gelememi'J vcyfı son zamanlarm baş döndürü cü oln.yları, bıınu sonuna erdirmeye manı olmuştur. "Bay oğlu" (takkC'ci) hz" isimli hildyclcrindc, i Zr'ngi n (;ncıı�ıı ı , "I<clcpii.•;(;i "Dilenci kız" adlı romanında, "Ü<; karı ile yaşayış" isimli tiyatro eserinde muharrir, Kazanlı "baylar"ın (zengin tüccarın), kötii ah lftkınt ortaya lwyHyor. düşkün ve sefiHerin acıklı hallerini ta.c;vir ediyor. Sonral arı yazdığı tiyatro eserlerinde, sahneye çıkardığı kişi- . ler vasıtasiyle de eskimi:-ı ve modası goı.;rrıis nlan i çtimai kuruluı,ılaı'ı ve 7.aınana uymayan ildet ve ahlii.kı anıamm:ea kırbaçlıyor (285). 20. ıı.sra girerken, yeni 7.<ımarıa ııygun hikayeler yazan muhar rirlcr yalnız Kazan �ehrinde değil, öteki şehirlerde, diyelim, Oren burg'da ve Ufa'da da peyda olmııstu. Tn.hsilini İstanbul'da yapmış olan !<,atih IZerimi'nin "Cihangir mahdum" adlı küçük hikayesi 1900 senesinde, Ufa. İslam Ruhani Meclisi üyelerinden olan Rizaeddin bin Fahreddin'in ("Gafvil bin Abdullah" müstear ismiyle yazdığı) "Se lime" isimli uzun hikayesi daha 1899'da yayınlanmıştı. F. Kerim1 bi rinci hikftyesindc, "usul-ü cedid " mcktcplcriııi ve yeni öğretim usfillerini desteklemek ve eski usulleri çüri.itmek maksadiyle ola caktır Id, eski ltöy "mektcpleri"nde (falaka mekteplerinde) eğitim ve öğretim usfıllerinin fenrı lığını ve hiçbir ise yarama.dığını, bir köy ima.ım ıı ın oğlu (mahdumu) olan Cihangir adlı çocuğun şahsında bütün çıplaklığiy!e açığa vurmaktadır. Bu hususta Kerimi'nin ter sim ettiği manzara hem giildi.iriici.i, hem ağl:ıtıcıdır. Rizaeddin efen dinin "Selime'' hikfi.yesi ise, terbiycci ve dida.ktik gayeler giiderek kaleme alınmış olan hir seyahat hikayesidir ve zamanında merakla ve alaka ilc okunan eserlerden biri olmuştur. <285) A. ishnl<i.nin "aidıııı:binlim (verdim)", "ınuallim", "mu;ıllime", "Zü lihıı" :ıdh drı.ımhuı, "CC'miyct". "kıyamet" unvanlı l<omcdileri de vardır. "ZUiiha" .1925 ,·ılmıh İsb�ki'nin nıuv:�kkat'en "Türk Yurdu" mccmuasını idıtre üttiği sıra da bn nı(·�ınunıl:ı p:ırr;a-p:ır<;:ı !1eşredilmi�·ı:ı başbnmı� idiyse O(). drnnıırı özü, ı\nl:n··
ra edebiyat 0'\,lhfi!if!rincc bci!<'nilmcdiğindcn neşri ılurıhırulımıştu.
138
Artık 1905 Rus ihtiLalinin arifesindeyiz. O sıralarda Kazan ne- fis edebiyatı gerçek geli�mc yoluna girmi� bulunuyor.
A.
1ı:ıhıtk1'nin,
1903 senesinde "Bay oğlu" hika.yesi, aynı sene "!ki aşk" piyesi, 1904 Jllında "İki yiiz Jlldan sonra inkıra:ı:" adlı fante7isi, 1903 sene sinde Rizaeddin efendinin "Esma" isimli ikinci uzun hikayesi, aynı sene Fatih Korimi'nin "Şagird ile ıstudent" (medrese talebesi ile üniversite talebesi) adlı hikayesi. ] 902'de Ali-Asgar Kemal'in "Üç bedbabt" isimli 3 perdelik tiyatro eseri ncşrolundukları gibi, en faz la "usul-i.i kadim"cilerle "usul-ü eedid"çilerin kavgalarını tasvir eden , Zakir Hadi'nin de kimi hikayeleri 1905 ihtilaJinden önce çıkmıştı.
20. yüzyılın ilk Jlllarında, Kazaıı Türkleri arasında yalnız ne fis edebiyat değil, edebiyatın öteki dalları da gelişrneğe ba�lamıştı;
diyelim, şimdi adı anılan Rizaed<lin efendi, !dilboyu ve Urııl Türkle
rinin
tarihine ait topladığı mal:ı:emeleri "Asar"
(lzler) adı altında
daha 1900 senesinde neşretmeye başlamış ve 1904 senesine ka dar
bu kıymetli eserin 8 fasikiilli intişar etmiş bulunuyordu. Bu mlielli fin "Meşhur hatıınlar" isimli !{alınca ve mühimce bir eseri rle 1905 ihtila.Iinden önce yıı.yınlanmıştı galiba. Kazan Tiirk
YENİ EDEB1YATI da asıl 1905
duğu imkanlar sonucunda gereği gibi gelişmeye
ihtilalinin doğur
ve genişlemeye baş
lamıştı. Bu, birinci Rus ihtill ilinden, 1917 büyük ihtilaline kadar ge çen 10 yıl içinde, Rusya'da Tiirk siyasi neşriyatı bUyiik buhran ge çirmiş idiyse de, bunun dışında geniş m§nasiyJe EDTI:B!YAT göze çarpacak derecede canlanmı.ş ve ilerlemişti. Alalım güzel edebiyatı...
19. asrın sonlarına doğru kaleme sarılan Fatih Kerim!, Ayaz
lshaki, Ali-Asgar Kemal gibi tanınmış
mulı.arrirler, 1905 ihtilalin
den sunra. da hikayeler ve tiyatro eserleri yazmakta devam ettiği gibi, bu devirdi"! F'ııtih Emirhan, Alimcan
mal, Kerim Tin<;unı.,
M. Ali v.s.
kay. Mecid Gafurl, Derdmend SUn<;eley,
Bn. 1ffet,
İlınıhim (ov), $<'rif Ke
gibi gen<; hikayeciler: Abdullah Tu
( Zakir Rami ) ,
Necip Dumavl,
Aziz Okmasi, S. Babiç, Naki
!senbet
Said
v.s. gibi
yeni şairler de çıl{mıştı. Bu edip ve şairlcrin edebi kudretlerinin de recesini tartmakla, konularını, dil ve üslfiplarmı tahlil ve tenkid et� mekle uğraşncak değiliz. Burada yalnız bunlardan bazıları hakkın da bir-iki söz söylemek ve kimi eserlerini saymak ile yetincceğiz.
Mesela, Kazan imamlarından Zarif hocanın oğlu olan I•'ATIH EMtRHAN (286} 1907 yılında Kazan'da "El-İslah" gazetesini çı(286) Zarif mollanın bnbası, demek, ''Tcvarih-i Bulı;ııriyc" a<llı bir tnrihi C5Pr
edibin dedesi
ynzmış
molla Hiiseyin Emirhan
ve 1883 ;'llındn Kaztın'da nt>ş
reltirmiştir.
139
'
Fatih Emirhan
140
karmaya ba!?layan islahatçı, terakkiperver ve yenilik taraflısı, med rese talebesinin ileri gelenlerinden olup, bu gazeteyi çeviren de o olmuştur. Hikııiyeciliğe bu gazetede neşrettiği "Arefe kiç tüşümde'' (Arife gecesi. rüyamda) adlı küçük bir fantaziasi ile başlamıştı. F. Emirhan odlu bir milliyetçi, köhne Şark usCıilerinin amansız düş manı, Garp medeniyetinin ve onun doğurduğu yeni usul ve sistem lerin .�ıkıdır. Onun için, "Kadirli minutlar" (dakikalar), "Tanış tık", "Hayat", "Ortalıkta" gibi hikayelerinde; "Yeşler" (Gençler), "Tigizsizler" (eşit olmayanlar) gibi piyeslerinde yeni ve modern ha- { yata susamış olan Türk gençliğiılİ ülküleştirmiştir (idealize etmiş- : tir). Muharrir aynı zamanda yama.n bir hicivcidir. Hicivleri kimi vakit sarcasnıe'a kaçar ve bu yiizdcn pek dokunaklı bir şekil alır cb. Onun hiciv ve alaylarına, çolduk, eski kafalı, cahil ve mutaas sıp hocalar ve onları tutan bezirgaJılar hedef 'Olurdu (287). Metin ve oynak bir üslupla yazan F. Emirhan, denilebilir ki, yeni Kazan edebi dilinin işlenmesinde, :r.enginleşmesinde ve düzgün Jeşmesinde önemli rol oynayan bir ediptir. Faal medeni hayata yeni atılan biitiin milletlerde olduğu gibi, adam kıtlığından dolayı, F. gmirhan daha "El-İslah" devrinde, hem siyasi makaleler yazar, hem edebi tenkidlerle uğraşır. hem alaylı fıkralar karalar, hem de küçük lıik5.yelerini neşrederdi. O, elbette, gerçekten siyasi bir ınuharrir değildi ( 288). 1908 yılında "El-İslah" gazetesi kapandıktan sonra, t:l ln12 senesinde çıkınaya başlayan "Kuyaş" gazetesinin başyazadı k ödevini üzerine aldığı güne kadar o, siyasi yazılar yazmaktan vazgeçip, yalnız edebi eserler yazmakla meşgul olmuştur. "Kuyaş''ta ise, siyasi makaleler de yazarclı. F. Emirhan 1906 yılının son aylanndan başlayıp, 1907 senesine kadar, Moskova'da Zahid Şamil tarafından çıkarılan "Terbiyet-ül-Etfal" adlı çocuk dergisinin yazı müdürlüğünü yap'bğı sıralarda, her iki hacağı felce uğramış ve ondan sonra zavallı muharrir bir daha ken di ayaklanyle yürüyebilecek duruma geleıneıniştir. Buna rağmen o, keskin zekasını, sağ duyusunıı, ekseriya isabetli düşünme kabiliye tini ve hatta etrafındakilere fenılılık veren neşesini ve şenliğini as(287) lah
"Tnşmuhnmmcd''
hıtzret'',
"Öğütlemcyc
müstcar ndiyle yı:ızdığı hicv 1 eserlerinden "Fethul
gel di' ' ,
''Abdullah
"Semiullah-abzi" adlı esel'lerini gösterebiliriz. (288)
A.
:ışiu",
"S:ılihcan
!<ari
(hııfızl ".
Sn'di'nin sözlerine bakılırsa, F. Emirhan "EI-lslah"ta 1907 yılının
24 Aralığından sonra, artık hiçbir siyasi makale ya?.mamıştır ("Tatar edebiyatı ta· rihi", s. 251, Kaz,an 1926).
141
la yitirmemişti. Adeta bütün değerli edebi eserlerini bu mefluc ol duğu yıllar içinele yazmıştır. Bolşevik devriminden sonra da ve iç
savaşlar sırasında da ateşin milliyetçi ve antibolşevik F'. J!:mirhan, Kazan'dan a.yl'ılıp bir tarafa gitmemişti. Ancak bolşevik edebiyat tarihçilcıiniri yazdıklarından anlaşıldığına göre, muharrir,
beğen
mediği rejime intibak edemenıiş ve eski F. Emirhan olarak kalmış tır. Bununla. beraber (belki hastalığı sayesinde) Sovyet nıev'ud ecdiyle ölen nadir muhalif (Ölümü
devrinde
muharrirlerden biri olmuştur.
Hl26).
Ufa ili nde hir köy imamnun oğlu olan Alimcan İbrahim (ov)'a gdiıı cc, onun "Bir lalcbenin medreseden kob rulması" adlı ilk hikaye
si 1007
yılında gene "El-İslah" gazetesinde yayınlannuştı. Demek, bu
"Keloğlan"ı malhual dünyasına ilk defa çıkaran Fatih Emirhan ol nıu;?tıır·. Anl<L1Ilau, "El-İslah"ın genç baş muharriri, daha o zaman keskin zekasiyle bu gençte bir isti<lad nüvesi
sezm.iş
bulunuyordu.
Gerçekten bu genç, sonraları çok düzgün bir i.islfıp ile pek çok ve ol dukça değerli eserler yazan bir eilip olmuştur. Türk köylülerinin ha yat ınücadcleleriııi, iş ve çalışma tarzını, eski zamanlara ait bazı ya şama levhalaruu. babatarla çocuklar arasında cereyan eden görüş ve fikir çarpışnıalarıru tasvir eden birtakım küçük hikayelerinden baş ka, bu muharririn Kazan tiirkçesiyle yazılan ilk kalın roman olmak üzere, "Yeş yiirekler"
(Genç kalpler) adlı bir
romanı da
çıkmış
tı ( 1912). 19H yılında basıtmaya başlayıp da sansür tarafından dur dıırulnıuş olan "Biırıinğ künler'' (Bizim günler) isimli büyük romanı ise, 1919 yılmdn.. demek Sovyet devrinde basılmıştır (289). A. İbrahim bu de\•irde, yani iki ihtili il arasında geçen <;<'şilli gazete
\.<'
yıllarda,
nıccmualarda edebi terıleidier de ya7.ardı ve 1913 se
nesinde Said Ranıi, Derdmend \·e A. Ttıkay hakkıııda "Tatar şairle
ri'' adlı bir edebi lenkid eseri de yayınlanmıştı. Muharrir bununla da yetinmeyip. ınektep kitapları da yazmıştır (290) . Alimcan İbrahim(ov), gerek
1905 ihtilali günlerinde (ki o zaman
çok genı;li) , gPrekse iki ihtilal arasında geçen öteki senelerde,
asla
ilü ilıtilöıl nrn�ınılnki yıllar içinde çıkan küçük hikayelerinden şunları
128!1)
uı-ıhiliri1.: ..\l'şl<'r
:,�·i ı : J\·ır:ı:: C('h<'nnetıı ı :
""'·:ıtınd:ın bir kdı-.: Yli7. yıl cn·pl; Dinği1.dc; Knrt ynlçı (ihtiyar
mnlh • h11·sı, hnc1': 'i'l?.haşı; Otu 5lin�"n cehennem
Siiyü
r sr-,·nwk)
•
:;nndct: Tnbiııt bıılnlaı·ı
(ateşi sönmii�
1 çocukl:>rı) ; Kütiiçüler
( ço
l>ı•nl��r).
(2�ıoı pnn;alar',
112
Tnhr s:trfı. TMnı-
imlası, Yeni edebiyat ('Seri eri bu cümledend.ir.
nahvi, Tntnr
Eor.biy<ıl lı(ınunlan s i imli
(seçme edebi
politika ile uğraşmamışken (291), 1917 ihti!Mi patlak verince, kolla ıı,
paçulan sıvayıp politikacılığa dalmış (zaten o sıralarda Rusya'da
kim politikacı olmamıştı ki...) , hatta ihtllillci sosyalistler (S. R.'ler) partisine yazılmış, gün geçtikGe sollaşan Rus ihtilaliyle birlikte, o da sonaştıkça sollaşmış, Bolşevik devriminden sonra
Sovyet
reJımllll
benimsemiş ve 1920 yılının Şubatında resmen Komünist Partisine gir miştir. Onun bu politikacılık faaliyetine, belki ilerde 1917 ihtila.Ii fas lında daha mufassalca temas ederiz. Burada yalnız şunu söyliyelim · ki, bu muharrir Sovyet devrinde de, hele iç harpte "Aklar"ın tepelen-
ı
mesinden sonra, hik.fı..yeler yazmaya devam etmiş veya eskiden yazı- •·
hp da, o zaman yayınianmasına imkan bulunamayan kimi eserlerini hastırmıştır (292). Ancak bunların çoğu, meşhur Rus edibi Maksim Gorki'nin Sovyet devrinde yazdığı eserleri gibi, edebi-bedii eserler ol maktan ziyade, hikaye yahut roman kılığına bürünen, fakat rejimi desteklemek veya Şerif
rejime yaranmak gayesini güden "siyasi" şeylerdir.
Kem�ıl, Mişer ağzının özlüklerini de içine
alan,
kendine
has bir çeşit "modern" üslfıp ile işçiler, hele maden ocaklan ve ba lıkçı "promıslaları" işçileıi hayatından alıp birkaç tane hikaye yaz mıştır ; onun bu kabil kısa hikayeleri, tam benim de yazarları sında
ara
b•ıhmduğum sıralarda, bir "bourgois" gazetesi olan Orenburglu
"Yakıt" gazetesinde hasılınaya başlamıştı. Bu muharrir de, Sovyet devrinde dahi yazmaya devam edenlerdendir. Kerim Tinçura, aslında Kazan'ın "Seyyar trup"una mensup de . ğerli bir aktördür ve aynı zamanda Kazanlı Anğ" dergisinde küçük "
hikayeler yazmak suretiyle kaleme de sarılmıştır. Sonraları Kazan Türkleri küçük bourgeois, esnaf ve bazan da Türk köylüleri
haya
tından alarak, gü:r.el piyesler de yazmış ve bunlar Kazan sahnelerin de seviterek seyredilmiştir (293). (291)
A. İbnıhim(ov) 1913 yılında cenubi Rusya şehirlerinden meşhur Ki
ycf'tc bir gar f(ı\7.inocıı�u olnn Türk ailesinele hususi muallim bulunrlu�u sırada,
tcsadüfeıı bazı Türk ünivt>rsit.e talebesi ilc birlikte tevkif olunup, bir buçuk
ltadt�r ccnac'vinc\<: hal:nışt.ı. lfl22 yılında hareketi tarihinden" adlı küçlik
risa)('�inde
lalci faaliyeti gibi göstt'rmcğc özenmiştir. {292)
ay
Kn<\�n'da bastırdıltı "Tatar ıstudentloti
muharrir, bu vak'ayı önemli bir ihti
; Eskiden yazılıp da, bu dcvirdc oosılan escrlerinden , Bizninğ künler"
ııdlı romanını ve "Ka7.1lk kızı" isimli milhim uıun hikiiycsini ve yeniden yazılan lardan "Almaçuwıır",
"Kızıl çiçekler" ve "Adcmler" adlı hikayelerini ve "Yeni
ll'i�iler" adlı piyesini zikreclcbiliriz. (293)
Tinçura·nııı
Him, "Biıinçi çiçekler"
tiyııtro escrlerinden bnzıları . Şumlu adım,
Sunğ!ru se
(bunlar dramdırlar) , Cilkuwar (fırıldakçı), Saklan-şartla-
143
TEZ PARLAYAN BiR Şı\İR :
1905
ihtiUUiyle
birlikte mey-
dana atılan Kazan Ti.iı·k şairlerine gelince, en tez parlayanı, az zaman içinde geniş halk kütleleri arasında dahi ünü yayılmış olanı ve rus beten en çok şiir yazanı ABDULLAH TUKAY olmuştur. Tukay "Ka
zan ardı ndiı.ki bir köyde 1886 yılında doğmuş olduğundan, "
Birinci
Rus ihtilali patlak verdiği sırada henüz 19 yaşında olup, Kazan'dan
çok w�aklarda, Kazak bozkırları sınınndaki Uralsk (Cayık kalası)
AbcluJlah Ttıkay
kasabasında bulunuyordu. Abdulla.h'ı, Cayık-Kalası'na 1895 yılında,
demek 9 yaşında küçük bir çocuk iken, götürmüşlerdi. Halasının ko cası Aliasgar Osnı:ıııoğlu, onu , bC'lki "adres yl1zabilccek kadar rusça
öğTensiıı" diye, "Medrese yarundaki rusça sıruflan" dertilen ilk rnek-
masuı {sıtkın-patlnmasuı). Nnzlı kiycw (güveyi), Yusuf-Züleyha ... Artist-muhlll' rir. Sovyet deninde de çnlışıı.rak, bil'lakım hikayeler ve piycsler yazmıştır.
144
tebe vermiş ve ondan sonra oranın en iyi medresesi olan mrula Muti ullah Tuhfatullahoğlu medresesine koymuştu. A. Tukay bu medresede 9-10 yıl kadar kalmış ve o devirde Rusya Türkleri arasındaki Bu hara tipi medreselerde öğretilen bütün "bilim"leri öğrenmişti. O se nelerde kendisiyJe temasta bulunan bazı kimselerin anlattıklarına göre, Tukay medresede iken osmanlıca ve çağatayca m anzum eserleri okumayı severıniş. Anlaşılan, bunun ve diğer kimi 3.millerin tesiri altında Abdullah'ın kendisinde de manzum söz söylemek ve şiir yaz mak hevesi uyanmıştır. öte yandan, bazı rusça eserleri, "Tercüman", "Şark-ı Rus" gibi gazeteleri ve eline geçen kimi Beyrut ve Mısır ·ga zetelerini okuması, fikrinin açılmasına ve dünyanın gidişinden haber dar olmasına hizmet etmiştir, ve bu suretle Birinci Rus ihtilalini hafif de olsa, bir parça asri bilgi hamulesiyle karşılamıştır. Molla Mutiullah'ın Mısır'da tahsil gören oğ.lu Kamil efendi, 1902 yılında memleketine dönmüş ve Nil kıyılanndan bazı yeni "esinti"!er getirmiştir. Bu Kamil efendi, hem hacı, hem hafız, hem şarkıcı, hem "meşhur" olmayı seven ve antuziast bir kişi idi. Bu kişinin anlattı ğına göre, Tukay ara-sıra onun evine gidiyor ve hafız efendinin söy lediği türkçe ve arapça şarkıları kulağı kirişte olarak dinliyormuş. Her halde Abdullah'ın bu hem "cedidçi", hem "şarkıcı'' olan kişiden bazı "asrl'' fikirler ve "şiiri" nesneler kapmış olması pek muhtemel dir. Derken, Birinci Rus ihtilali
gelmiş-çatmış ve bizim
antuziast
Kamil efendi de hemen meydana atılmış ve "Fikir" adlı bir gazete çı karmaya başlam1ştır. Eniştesinin ölümü yüzünden ortada kalan Tu kay, geçinmek amaciyle başta "Fikir" basımevine harf dizici sıfatiy le girmiş ve ayda 5 ruble aylık almaya başlamış ve sonralan musah hih olunca aylığı 10 rubleye çıkmıştır. Tukay, basın dünyasına ilk defa Rus şairi Koltsov'tan tercüme ettiği "Mujik uykusu" başlıklı manzume ile çıkmışt ı . Bu, saf Ka?.an türkçesiyle ve hece vezniyle (6-1-6) yazılffilş olan bir manzume idi ve "Fikir" gazetesinde basıl ffilştı. 1906 yılının Ocak ayında Kamil efendi "El-Asrul-Cedid" isim li bir mecmua da çıka.rmaya başlayınca, Tukay bu dergide ba§ka neviden şiirler yazmaya girişmişti. Mecmuanın hemen her sayısında genç şairin bir manzumesi çıkıyordu. Şair bu şiirlerini, nedense, "Mu jik uykusu" diliyJe yazmayıp, osmanlıca veya osınanlıcaya çalan bir türkçe ile yazıyor ve aruz vezinlerini kullamyordu (294). Bu vezinler (294) Tukay'uı "EI-Asrul-Cedid"te çıkan bazı şiirleri şunlardır: Allah aşkı na; Ey kalem!; Şair ve hatif; İftirak sonunda; Aşk bu ya!; Müridier kabrist.anın-
145
t
mollaların, medrese talebesinin (Şagirdlerin) ve hatta halk kütlele rinin alıştığı .Muhammediye, .Mevlfıd
kitabı, "Kesikbaş", Sebatul
acizin, Bakırgani, Ahirzaman kitabı, Mecmaul-edep vezinleri olup, di li de halkın ö�eden beri i�ide ve elinieye geldiği bir çeşit kitap dili ol duğundan, konuları "günün meseleleri" bulunduğundan (ki şair bu nazımlariyle cahil hocaları, tufeyli şeyhleri tezyif ve eski usUl ve gö renekieri tenkid ediyordu), yeni manzumeler derhal okurların dikka tini çekmi�, herkes tarafından sevilerek oktınınuş ve nazım'ı da çar çabuk geniş bir ün kazanmıştır. Gene K.a.mil Mutil tarafından
1906
yılının güzünde çıkarılmaya başlanan ''Oklar" isimli mizalı gazete sinde Ttikay'ın hicvi manzumeleri de görülmeye başlamıştı. Bunca şöhret kazanmış ve tanınmış olan bir genç şair elbette 'Cayıkkalası· gibi
ucra ve dar bir muhitte kalamazdı.
şair 1!:107 senesinde Kazarı'a taşınmış ve
Onun için
1913 yılının 15 nisanına
Lleğin, yani öldüğü güne kadar, orada kalmıştır. Gerçekten, A. Tu kay, K<tzan'da daha geniş ve daha elverişli bir muhite diişmüştü
:
bır kere o günlerde Kazan'da "Yulduz" ve "Beyanul-Hak" gazetele ri çıkıyordu
(0
sırada Kamil Mutil neşriyatı artık sönmüş bulunu
yordu) ; Ttıkay Kazan'a geldikten sonra yenilik ve ilerleme taraflısı olan genç talebe
tarafından "El-İslah" ve Kazan Türk
zenginleri
taratından ise, "Ahbar" gazetesi çıkarılmaya başlamıştı. Genç şai rin bunlardan birincisine intisap etmesi tabii idi. Ancak talebe ga zetesi az para ile ve haftada yalnız bir defa çıktığından, şair sade ce bu ga:>:etede şiirler yazmakla. geçinemezdi. Bundan dolayı o, "Ki tap" adlı bir yayın kurumunda ayda 25 ruble maaş ile bir görev al maya mecbur olmuştu.
1908 yılında Kazan'da çıkmaya
başlayan
"Yeşin" (Şimşek) adlı mizalı gazetesinde de Tukay, hicvi şürlerini ve alaylı fıkralarını yazıyordu. Bir müddet
sonra "El-lslah"
da,
"Ycşin" de ka.panınca, Ttıkay "meydan"sız kalmış idiyse de, anla
şılan, kimi naşirlerin teşvikiyle Çocuklar için birtakım şiirler yaz-
dan bir m·ııı., Dcrdmcnd değil miyim?, ,Japonya'yı müslüman edecelr ulema nerede ?, Suru kurtları:n (Tufaylilcre), Kimi scvmeli ?, .Muharririne, Mahveder isen, Birn elerane nasihat, Hur1 kızına, Güz, Millet, Kendi-kendime, Sevgilimin kabir taşına, Edebiyat ııl<Ş<ımı tC'rlip eden gençlere... Bu şiirlerin hemen hepsi anız vezinleriyle, yani 4 mdiülün ("Balonıgııni'' vczni) , veyıı � ffı.ilii.tun bir failün {Mecmaul-edep vezni) , yahut
2 ınefiiilün, bir fcülün (Muhammediye, Sebatul-acizin vezni) , veya
filili\tun bir railün (Muhammediye, Mevlild, Kesikbaş vezni) ile yazılmıştır. Prof. }\ı:ıd Köprüiii bunun farlnnıı vıırınışken ("Abdullah Tokayef" başlıklı makalesi, 2
"Türk Yurdu" mecmuası, yıl 1329, sayı 16), Abdurrahman Sadi yanıJarak, bun hcce vezni sayınıştır ("Tatar edebiyatı tarihi", s. 223, Kazan 1926).
ların hepsini
146
maya başlamıştı ki, "Su anası", "Altın eteç" (horoz) başlıklı man :zumeleriyle "Balalar könğli" denilen risalede çıkan şiirleri bu cüm ledendir.
1910 yılında "Yeşin" yerine "Yalt-Yult" adlı mizalı
gazetesi
çıkmaya başlayınca Tukay, iğneli fıkralanyle mizahi şiirlerini bu gazeteye vermeye başlamıştı. Öte yandan, o sıralarda Orenburg'da çıkan ağırbaşlı "Vakıt" gazetesiyle "Şura"
mecmuasında da kimi
vakit şairin çok ciddi ve özlü bazı şiirleri de basılıyordu. O günlerde şairin bu devirde yazdığı ciddi ve mizahi manzumeleri arka-sıra küçük şiir mecmuaları kılığında da yayınlanmaya başlamıştı. Ger çekten bu devir, şairin en verimli bir devri olmuştur. O, çeşitli "günün meseleleri"ne dair hicvi ve iğneli fıkralar ve şiirler kaleme alıyor, mektepler için rusçadan küçük hikayeler (fable'ler)
tercüme
ediyor ve çocuk manzumeleri yazıyor, türlü-türlü konular üzerine ciddi ve oldukça derin manalı şiirler yaratıyordu. Tukay, o yıllarda
(1908-1911) artık yalnız geniş Rusya'nın bütün genişliğine dağılmış olan İdilboyu Türkleri arasında büyük şöhret ve nam kazarunakla kaJmayıp, Kırım, Kafkas, Türkistan ve hatta Türkiye Türklerince de tanınmış bulunuyordu (295).
Tukay Kazan'da artık 'Cayık' devrinde olduğu gibi,
Osmanlı
yazı diline çalan lisanla yar.mayıp, yeni işlcrunekte olan Kazan ede bi türkçesiyle yazmaya özeniyor ve bu yeni "edebi" dilin işlenme sinde kendisi de emek harcıyordu. Tukay gerçekten, 1905 ihtilali gi inlerinde edebiyat meydanına atılan bütün diğer Kazan Türk şairlerini gölgede bırakrmştı
ve bu
cihetten yükseldikçe-yükscliyordu. Ancak o günlerdeki Kazan "Pi çen bazan"nın yeni muhitinin (296) şairin hu.su.si hayatına ve sılı batına pek fena tesir ettiği de şüphesizdir. Bunu bir parça açıklaya lım: 1907 yılında Rusya'da kaytaklık (irtica) başlamıştı ; işte, o sı ralarda gerek Ruslar, gerekse Türkler arasında birçok gevşek ka(295) 1913 senesi 15 Nisanında Tukay'ın ölümünden sonra, İstıınbul'da rah metli milli şair Mehmet Emin Beyin idaresi altında çıkan "Türk Yurdu" mec muasının 16 Ma�'ls 1329 t:ırihJi 16. sa),sı "Şimal Türklerinin şairi Abdullah '1\ı kayev'in ruhuna ithaf" olunmuştur ki, bu sayıda Tlirk edebiyatı tarihi mliderrisi Fuad Köpri.ilü'nlin şair Tukay'u dair 16 salıifelik bir yazısı ve Nurnan Bayburi adlı birisinin bir şiiri basılınıştı.
(296)
"Yeni muhit" rliyoruı;: çlinkü burasınm bir de "eski muhiti" vardı ki,
A. Tukay bu "muhiti", "Yeni kcsikbaş" ("Piçen Baznrı") adlı manzumesinde alaylı bir şekilde tasvir et.ıriistir.
147
t
rakterli gençler umutsuzluğa ve kötümserliğe kapılrnışlar ve içki ile avunmaya başlamışlardı. Böyleleri Kazan'ın "Piçen
Bazan"
yeni
muhitindeki '.l'iirk gençleri ı:ı.rasında da epey vardı. Çocukken meş
hu r ''Hedevcım'' kitabırun tavsiyesine uyarak, sarhoş Sıddık ağarun selfıınını bile almayan Abdullah,
Kazan'da meşhur şair
olduktan
sonra, "dünyanın . üstüne yukarıdan tükürerek", işret meclislerinde "lfıf ile dünyaya nizamat veren" (297) Türk gençleri zümresine ka
tılmıştı. · Halbuki onun nahif vücudu. ve sakat ciğeri, az mikdarda alkol almaya. bile tahammül edecek durumda değildi. !şte, bundan dolayıdır ki. nam ve şöhret bakımından gittikçe yükselen şair, sılı
lıali ve bünye durumu
bakımından gün geçtil{çe alçalıyor ve felii
llc\e doğrıı gidiyordu. "Piçen Bazarı"nın pis otel lerind e ynşayış ve
sılılınt.inüı çığll'lııdaıı çıkması, elbette, onun kitnp okumasına, bil
gisin i a.rllırınasına ve gen işletmesine de engel
oluyordu.
O, artık
yalnız 'Cayık ' ınedrcscsindcıı aldığı ve bazı Rus edebiyatındau kap
tığı bilgi haınulcsiyle iş görüyordu. Onun için, şiir
a,lanında
pek
yükselemiyor ve az-çok önemli şeyler yaratamıyordu; çüı·ük ciğe
rini verem bıısilleri amansızca kemirirken, o, sıhhatine asla chem ıniyet vermiyor, gereken
"rejim"e
riayet
etmiyor ve hekimlerin
tavsiyelerine kulak asmıyordu ve birtakım şiirlerinden de anlaşıl dığı üzere, dervişane bir tevekkülle fani hayatının sonunu bekliyor
du. Şu halde, Sovyet muharriri Alimcan Nimeti : "Tatar burjuvazi
ı-ı
ile uyuşamayan baz ı kimseler şahsi hayatıarına dalarak, ümitsiz
liğe düşmüşler ve içkiye verilmişlcrdi ; Tukay'ı da bu gibi kimseler den saymalıyız'' (298) derken ; A. Sad! ise: "Başka şairlerim iz gibi, Tukay da cabilliğinden ve bilgisizliğinden çok zarar görmüştür" (*) c!cdiği zaman, bir gerçeği ifade etmişlerdir, denilebilir. Tukay, Kazan devrinde CaYJk devrin de kullandığı dilden vaz geçmiş idjyse de, anız vezninden vaz geçememiştir ki, bu son devir de dahi, şiirlerinin yüzde 99'unu eski aruz vezinleriyle ya7..mış, yal ı:ız pek az kısmını Kazan halk şarkılan ("uzun cırlar" ve Takmak lnr-maniler) ölçüsüyle, yani hece vezniyle, söylemiştir.
Cayık devrindeki şiirlerinde Tukay, bütün dünya
islamlarını
düşünüyor ve umum islamlar için müşterek olan kusurlara, geriliğe ve cehalete saldırıyordu. 1907 YJlın�an başlayarak, Tukay daha zi(297)
Tabiı· Ziya Paşa'nındır ("Anlar ki, laf ile verir dünyayn nizamat,
Bin Hirlii tesc>·�·Up bulunur h:ınelerindc" Terkib-i bend), < 298)
(*)
148
"Edebiyat meydanında" adlı eseri, s. 101, Kazan 1925. "Tatar edebiyatı tarihi",
s.
224,
Kazan
1926.
yade dar manasiyle milliyetçilik yoluna gınyor. Şiirlerinde başlıca, kendisinin mensup olduğu "Tatar" (Kazan Türkü) kavmine hitap
ediyor, unun ilerlemesini, yükselmesini arzuluyordu (299). Tukay, milliyetçi olmakla beraber sosyalistliğe yatkın bir
Ancak halkçı
(demokrat) dır; o, şişkin göbekli, kalın enseli "bayları" (zenginleri) sevmez, ve Prof. Fuad Köprülü'nün çektiği için"
(300)
sandığı gibi,
"ihtiyacını
çok
değil de, sermaye (kapital) düşmanı olduğundan
dolayı, "Altın"a lanet okumuştur
(301).
Tukay, birinci devir şiirle-
rinde camileri pazar haline koyarak, din satıp, bakkallık" eden sarıklıJarı yerin dibine batırdığı gibi, J 908 yılında ve daha sonralan yazdığı kimi şiirlerinde sahte milliyetçilere, "baylar"a (zenginlere) satılan gençlere de amansızca hücum ediyor ve onları da yerin dibine batırıyordu
(302).
A. 'fukay'ın şiirlerini kaba ta.qlak şu şekilde sınıfiandırabiliriz :
a) 'Cayık' devrinde osmanlıcaya veya eski çağataycaya ça lan bir dil ile, eskileri ve eskiliği tcnkid ve tezyif yollu yazılan na zımlar, b) Kazan devrinde "yeni edebi" Kazan türkçesiyle yazılan hiciv, nefret ve protesto şiirleri ("Piçen bazarı - Yeni kesikbaş", "Usul-ü kadimci", 'l'utsa meskewler yakanğ", "Bizni urinsız ya manlıylar", "üylenii, tügil süylenü" v.s. gibi ) , c) Gene bu devirde, aynı lisanla çeşitli içtimal-milli konular üzerine yazılan cidcli şiirler, ç) Şimal Türk halk masalları ve efsanelerinden alınıp yazılan manZl!meler ("Şureli" ve "Su anası" gibi) , d ) Çocuklar ve mektepler için yazdığı orijinal ve tercüme şiirler, e) Pek az mikdarda sevgi-muhabbet ifade eden şiirlerle tabi at tasvirine ait şiirler, f) Hayatının sonlarına doğru söylediği ve çoğu ruhi tasaları ve bu fani hayattan bezginliği açığa vuran lirik şiirler.. .
Çocukluğunun, ana-baba sevgisinden ve şefkatinden, sıcak aile yuvasından mahrumluk içinde geçmesine ve gençliğinde de büyük (299)
Tiliym bulırga min insan-ı ali + tiliy kiinglim tnfıli bittcvil.li . IHingil
birlen tiliym bahtın Tatarnıng + kürirgc şanlılık vaktın Tatarnıng... (300) (301) (302)
"Tiirk Yurdu''ndaki aynı yazısında, s. 511. "Altınga karşı" şiiri.
1\fillctçiler, Yeşler
(gençler),
Üzülgen ümid (kesilmiş umut)
şiirlerin
de olduğu gibi.
149
ı.
mahrumiyrtlı-re ve sefalete katlanmasına, bünyeco zayıf ve hasta lıklı olmasına rağmen, Ttıkay yaradılıştan şen, neşeli ve bir şair rnuharririn drdiği gibi, "çocuk tabiatlı" bir iMandı. Alaycı olmakla kudsi duygular ve yüce
bcralwr, ııahif vücudunun derinliklerinde
insani gayeler besliyen, içli, samimi ve ilsever bir Türk ozanı idi. Doğru. Tukay elegie'ye benziyen şiirler yazmıştır; ancak onun bu kabil şiirlerinde dahi göze çarpan bir umutsuzluk ve kötümserlik göriilmez: kötümserlik olsa da bu, yalnız kendisinin şahsi hayatına ait olup. milletinin yazgısına (303) ve geleceğine ait değildir. Şair, kendi halkının iı.;timai ve nıeclf\ni hayatiyle ve hatta bu hayatın giinliik olayları (phenomcnleri) ile de ilgilenir ve çoğu vakti-7.amnnında ya gülünç bir eda. veya ciddi
bunların
bir ifade
ile
onun şiirlerinde yankılanırdı. O, bir şair arkadaşına yazdığı mektu bunda: "Ben senin gibi, salt bir şair değilim ; ben hem
politikacı,
hem cemiyeteL hem fikriyatçı bir şairim: benim kulaklanın çok şey ler işitiyor. gö7.lerim çok şeyler görüyor"
demektedir. Prof. Fuad
KiinrülU : "Omın siirlerinde baştan-aı;ıağı cidal, kavga. hareket ve
havat vardır" dediği zaman tenkidçi "müfrit
(304) hiç de yanılmamıştır. Ancak bu
hassasiyetten,
yaratıcı
mubayyileden
mahrum
A. Tukayef'in şiirlerinde mevzular mutlaka arneli bir faydayı haiz rlir: kalbin samimi ve gayesiz heyecanları, tabiatın güzellikleri onun eserlerinde hi<;bir yer bulamamıştır" (305) demekle yamlmıştır. Gö riilliyor ki, s::ı.yın mi.inekkid o zaman, Ttıkay'ın son devir şiirlerinin tamamını heııiiz görmemiş veya onları gereği gibi incelemek fırsatı nı bulamamıştır. Yoksa,
mesela şııirin
1 910-1911-1912
yazdığı ve şair Fethi Burnaş'ın "Ü7.iilgen iimid"
yıllannda
(kesilmiş umut)
veya "Son zarlıır" başlığı altında toplamış olduğu lirik (içten gelen) ve e-areısiz
söylenen
şiirlerde ne gibi
lir? (306). Tu kay'ın bu siirlerindc, olıırak. tas-tamam "kalbin
"ameli
fayda"
Köprülü'nün
samimi ve gayesiz
bulunabi
iddiasına
heyecanJan"
aykın ifade
edilmektedir.
"T:ı biat gii?.ellikleri"ne gelince, gercekten bu gibi "güzellikleri"
pek a7. mi.işahede etmiş olan şairin, tabiat tasvirlerine ait şiirleri
az
1�01) Muk'lcld<'rnt. nlın�·azısı. 1�04) "Türk Yurdu"ncl"'ki aynı yımsındn. s. 510. 1305) A�·nı ynzısınclıı, s. 512. (306) "ll. Tul<ny siirl('ri". Knznn 1!'120. s. 180-188 mu !<abii şiirlerden ba zılnrı: K<'sôlnıiş i\micl, TC'll'hhüf, Kic;ki tilek !gece dilı>ği) . Sııgınır vakıtlıır (özle nl'cck zamanl:ır \. Kıt'n, Düşmanl<>r. Vnksınmim lkiic;lilmüyorum) .
150
ise de, "Tabiat'ın güzellikleri onun eserlerinde hiçbir yer bulama mıştır" diye kesip-atmak da doğru değildir. Tukay'ın tabiat tasvi rine aid şiirlerinden "Buran" (tipi), Kütmegende (beklemezken), Tugan cirime (öz ilime) başlıklı şiirlerinden başka, Şüreli deki or man tasvirini de gösterebiliriz. ''
"
Köprülü'nün Tukay çin "yaratıcı muhayyileden, müfrit hassa siyetten mahrum" demesine mukabil, edebiyat tarihçisi A. Sad!, Tukay'ın tahayyülatı zengin, hissi ve fikri gibi oynaktır ; o, çabuk sezen ve ince duygulu bir .şairdir" demektedir (307).
t
Tukay'ın şiirlerinden örnekler : Cayık devrine aid şiirlerden : Şiire çok ettim heves kalbirn ile canımJa ben Çünkü ettim iftirak canımla, canammla ben. O güzel aşkında eş'ar söylemeği halisen, Kendime munis edindim kalb-i giryammla ben.
Oldu yar, agyara yar, hem oldu kalbirn taru-mar, İşte yazdım şiirimi gözden akan kanımla ben. Başka birisi daha : Bakma hiç kes hatırına, milletin deriline bak Bed-dua, yavuz-duaya her zaman asma kulak ! Ey kalem, senden gelir hep bahtırnız, ikbalimiz, Beklenir dört göz ile lütfunda istikbaliıniz. Geçmesin karangılıkta mahımız, hem salimiz, Gafiliz biz, cahiliz, vay halimiz, vay halimiz! Her taraf müslimleri bir-bir ederler ah u vah! Ne sebeple geldi bizge böyle bir baht-ı siyah?! EyJe yardım bizge her dem, ey kalem kıl merhamet! Refolunsun, cümle hasret, fakru hakru, meskenet. (307)
"Tatar edebiyatı tarihi", Kazan 1926, s. :222.
151
Kazan devrine ait şiirlerden
:
ı BULi\JASA (olmasa) . Kim bilir kadrinğni, canım, dertli ki.inğil bulmasa Naz iter kimlerge gül, karşında bulbul bulmasa?
Suretinğninğ inğ çını, bil, şairninğ künğlindedir! Küzgülerden çın tüsünğni kürmisinğ ul bulmasa! Birmcdi Leyla ki bi mahbubege dünya baha
Ul bulay bir kızg1na-karşında Mecnun bulmasa. Hiç kili�tirmim sininğ tüslü giizeUik şahına, İçmasanı bir milli şair de kilip kul bulmasa
(*)
2 TUGAN AWUL (Doğdui:,'1lm köy) Taw b�'?ına salıngandır bizninğ awul Bir çişme bar, yakın bizninğ awulga ul. Awlumıznınğ yemin, suwı temin bilem Şunğar küre süyeın canım, tcnim bilen. !sten çıkmi munda minim kürgenlerim
Şatlık b il en uynap gumür sürgenlerim, Abi bilen birgeleşip kara cirni Suka bilen yırtıp, yırtıp yürgenlerim. Bu dünyada bclld küp-küp işler ki.irim, Bilgisizdir kaya taşlar bu takdirim, Kaya barsam, kayda tursam, nişlesem de, Hatınından menğgi çıkmas tugan cirim c•ı
("'*).
Sözler: Kiingil: göniil: iter: edE'r: bıılbul: hiilbiil: inğ: en: çın: hakiki,
gerçek: kiizP,ii: r.ynıı: tiis: renk: birmek: vermek : kilişlirmek: yakıştırmnk; kilmek: gelmek: içmasaın: hiçolına7.S8.
(••)
Sözler: t.nw: dağ: çişme: pınar; bar: var: yem: güzellik; t.em: lezzet.
\.ad: şunğnr küre: şıınn göre:
sliymek: sevmek; is: ha tır.
hafıza: abi:
ağabey;
cir: �·cr. top�ıık: biı·ı::ckşip: hep bcrnber; sukl\: saban: vürmclc yürümek. gezmek: küp: çok; bilgisi?.: belirsiz; tıışlıımak: atmak: kaya: nereye; kayda: nerede; tugan: öz; niş!('mck: ne yapmak; mcnğgi: ebediyen, hiçbir zam:m.
152
3
UİR ŞEYHİN 1\IÜNACATI Ey Huday, malum sinğa tik yakhşılıkta kasdınuz: Zikrimizdir kazı, kuzu, yeşkine kız, kaz, kımız. Yuknı siiyliler "cedid"lcr : çından ehJ-i insafla biz Maktibız iç Tenğrimizni, işte, bu biş "kaf"la biz. Yani : Tanrı, mallımdur sana salt iyilikte fikrimi;r,: Kazı, kuzu, bir taze kız, kaz, kımızdır zikrimiz. Ragmine züppelerin, muttasıfız insafla biz Öğüyoruz Tanrımızı işte bu beş "kaf"la biz (308). Tukay, 1917 Şubat-Mart Rus ihtilali günlerine ermeyip, hele koca Rusya'yı alt-üst eden, bütün milli gelenekJeri tarumar eyleyen ve bütiin milli kurumlan silip-süpi.iren "Ekim İhtilali" facialarını görmeyip ve kenclisi için bunun doğura,bileceği acıklı imtihanlara çarprnaktan da kurtulup, 191.3 yılının 15 Nisanında Kazan'da özel Klaçkin sağ.Iık yurdunda bu fani hayata gözlerini kapamıştır. SAID RAMİ ve DERDMEND : İki Rus ihtiliUi arasında mey dana çıkan Kazan 'l'iirk şairlerinden daha iki tanesini anınakla gü zel edebiyat faslım kapatalım. Bunlardan biri, tahsilini Orenburg'da "Hüseyniye medresesi"rıde yapmış, 1905 ihtilalinin ilk yıllannda Kazan'da sosyalistlik tasiayan Ayaz İshaki-Fuad Tuktar zümresi ne katılmış, "Tanğçılar" arasında çalışmış olan muallim SA!D RA Mİ'dir. Şiirleri, bu ihtilal yatıştırıldıktan sonra şiddetli irtica gün lerinde belirmiş, ancak "Tanrılar"a, "Sema"ya, "kırallar"a ve ka nunJara karşı isyan ifade eden bazı manzumlerden başka önemli bir (308) Bu nazımdnki hc>ş "ltaf''lıdını "kıızı" suctık demektir; ötekileri mnlum... Tal'ihçi Zeıki Velidi Toı;an. "Şcyhnlt-hıunn şiirlel'i" başlıklı bir yazısında, bu beş "kafh"ya dair beyitin ill<önce 15-16. nsır Türkistan Türk hanlanndan Şaybak-han tarafından söylendiğini ve 'l'nkny'm bu hvluşu ondan alarak, Kazan türkçesine . ç�virdiğini yazmakt.adıı·. Şayhı�k-hanın söylediği şekil şudur: Kazı ve
kaı, kuzu
kerek kerek! yağlı olmak
ve kız, lnmız
Ey menhiman-ı Heı-i. harçası sirniz
(Yani:
Ey Hiı-atlılar,
bunların hepsi İstanbul
l<istan" mecmuası, sayı 1, s. 22.
semiz,
5 Haziran 1927.
gerek);
"Yeni
Tür
153
şey verememiştir. Ancak S. Rami'nin malfun gevşek karakterine ve sölpük iradesine asla uymadığından, bu isyan ifade eden sözlerin
de samimi olması pek şi iphei idir. S. Rami, iki ihtiliU arasında pek az şiir söylemiş ve Tukay gibi, "yeni Kazan edebi dili"nin işlenmesi ne de hizmet edememiştir. Çünkü bu şairin karihası kısır olduğu gi bi. lisam da ?.iiğUrt ve pürüzlüdür. Anla!$ılan
bu adam, Kazan Türk
falklorundan ve halk edebiyatından Tukay kadar bile baberli olma
muş, Osıilanlı ve Çağatay edebiyatı ile asla uğraşmamış veya pek az ve üstünköıii meşgul olmuştur. Bu şair gayet katı bir üslüp ile yaz dığı şiirlerinde anarşist ve taşkın gözükmektedir. Belki de şiirleri nin bu gibi bir karakter taşıdığı için Qlacaktır ki, edebiyat tcnkidçi si - nmharrir Alimcan lbrahim(ov) onu şairlikte, hem Tukay'dan, hem kendisinden aşağıda ba.hsedeceğimiz Derdmend'den üstün say
maktadır (309).
S. Rami'nin bu isyan, taşkınlık ve savaşkanlık .ifade eden man zumeleri, şairliğinin birinci devrine, belki de complexe d'inferieurite (kendisini aşağı görme duygusu) illetine musap olduğu devre aittir.
Sonraları "Anğ" dergisinde çıkan şiirlerinde ise, aı·bk öteki taşkın, ve isyankar S. R ami ortadan kalkmış, tekrar "din"e, "AJ!ah"a sı
ğ-ınan, yani, bize kalırsa, asıl, sahici gevşek ve dönek S. Rami orta ya çıknuş bulunuyordu. S. Rami hem anız
vezniyle, hem
Kazan
halk şarkıları ölçüsü ile yazmıştır.
Birinci devir şiirlerinden örnekler :
Min dirnin min, min didiysem, minğa bir zur küç kire ı\Ilahlar, şahlar, kanuniar, bulalar bir çöpkine (310).
Masayına sin, rabbım, kudretinğe, tartıp alıp ni bar behtimni Kilir bir kün
watar,
küi
itermin,
Arşı,
Kiirsü,
Semanğ,
tehtinğni! {311) (309)
"Ta lar şairleri'' (Said Rı:ım.i, Derdmend. Tukay) , Orcnburg, 1913.
Burııdaki kafiyesizliğe dikkat edilsin! Manası: Ben, dedim mi bana hiiyük bir kuvvet geliyor; o zaman t.-1nrılar, kıraJiar, kanunlar nazanmda bir çöpo doniiyorlar (failiHun, failiitun, fruliitun, fiıilün).
(310)
(311) Rabhim. bütün brıhtınıı elimden alarak, kudretinle böbürlenme; bir !(Ün ııclir, hen de arş'ıru, kiirsü'nii, sema'nı ve tahtını kı.rnr ve kül ederim. (Bu şiiı·deki hıı�,-c b:ıkın1 ArapÇl'ldll arş, kü.rsii, taht hepsi ayru manaya gelen sözlerdir).
154.
İkinci devir şiirlerinden : Ey ilahım, tut sözinğni, öz sözünğ "İnni karib" Emrinğe sem'an, taaten, müstecipınin min garip. Müstecipmin hem tilegim koşması yok, bik basit Aldagı beyrem kününğ bir şad köıiirge it nasip! ("Ang" 1916)
Şair Dcrdmcnd
(Zakir
Rami)
S. Rami'nin 1917 ihtilaJinden sonra provakator"luğu (tahrikat cılık-curnalcılık) meydana
çıktığı ve hatta
gibi dostlan tarafından, onun bu "hainJiği"
Alimcan
İbrahim ( ov)
mükerreren
basında
ilan edildiği halde, o, nasılsa, Sovyet devrinde de sağ kalmış, reji me intlba.k etmiş ve hatta 1933 yılında komünist türl{çe gazeteler de bazı manzum şeyler yazmış ve, anlaşılan, ondan sonra gecikmemiştir.
ölümü de
"Derdmend" iğreti adiyle yazan şair, aslında altın madeni sa nayicilerinden olup, 1906 senesinden ta 1917 ihtilaline kadar Oren burg'da çıkan "Vakıt" gazetesiyle "Şura" mecmuasının nil.şirlerin-
1�
den biri olan Zakir Rami'dir (ötekisi Şakir Rami'dir} ; eskiden de edebiyatıa ve "kendisi için" şür yazmakla uğraştığı anlaşılan bu ki şinin de şHrleri, matbuatta 1905 ihtüa.Ii yıllannda çıkmaya başla mıştı. Bu, "�ün meseleleri" ile uğraşmayan ve şiirlerinden "ame li bir fayda'' gözetmiyen, ve düşüncelerine ve hayallerine beşeri ve umumi fclsefl manalar vermeye özenen, romantik-köti.imsE>r, lirik bir şairdir. O, genel insanlık diriminin dalgalı akışını ve cihanın bir "meçhul"c doğru gidişini müşahede ederek, düşüncelere dalmakta ve bu düşüncelerden doğan duygulannı tasvirane bir şekilde şürle rincle yankılandırmaktadır. Derclmen<'l, mana bakımından mütefek kir şair olduğıı gibi, şiir tekniğine g<.' rcği gibi vfıkıf, manalara uygtın kelimeler seçmekte mahir, ahenge (rythm'e) kafiyeye (rim'e} ve ' ölçi.i.ye (vezne) son derece dikkat eden ve belki de bu bakımdan Kazan Türk şairleri içinde en üstün şairlerden biridir. Eski Türk edebiyatı ile de cidden uğraşmış, Nevai, Lutfi, Babur gibi Çağatay şairlerinin divanlarını dikkatle okumuş olduğu da besbellidir. Onun için Dcrdmend, Kazanlı şairJer içinde en bilgilisi sayılmalıdır. Az, fakat öz yazan bu şairin iki devri yoktur. Çünkü o, hep aynı üslfıp, aynı dil, aynı eda ve aynı ahenk ilc yazmıştır. Şiirlerinden örnekler
:
HAYAT Asırlar kiçti, kitti.... kiçti yıllar Nebiler, padişahlar sürdü devran.... Göınürlerdir köçi.ip kervan ve kervan I<ilip-kiçti cihandan ka.nça iller. Sönüp, viran bulup marnur tüyekler, Cir astında tizilcli "ku" süyekJer. tse ciller, kiiçe kumlar, bite iz... Derig, malızun ki.inğil, biz de bitebiz! (312)
Sözlı:or: l<:mçl\: nic�; tüy�?lc şehir, k asabıı : cir: yer, topralı; ku: lıunı,
kurumuş; süyek: kemik: biyitmek: (oynl\mak miinasına gelen biyimek fülindon mii
tt'nddiılir ı : ovııatnıııl<. istediiii gibi ylirii(m('k. Çcvirm!'k: :ıjgırmnl<: şiddet ve kuv vet göstermek.
156
Misafir kim cihanga bastı butnı, Biyitti ajgırıp anı zamana.....
(312).
Üyi.ip, çirgen ümidni, türtti utnı Yutup utlarını kitti yana, yana
(*).
1\.ARAI• (�emi) Çıktı ciller, koptı dulkın Il karabın cil süre..... Kaysı ciller, nineli opkın Tıu·ta bizmi can surap
(**).
Derdmend, Sovyet devrinde d e yaşamış v e
1922 yılında mev'ud
eceliyle ölmüştür. Sovyet devrinde manzum bir şey yazdığım bilmi yoruz. EDEBİYATIN
ÖTE.Kİ BÖLÜMLER!
:
İki
ihtilal arasında, Ka
zan Türklerinde yalnız nefis edebiyat değil, edebiyatın öteki bölüm leri de gelişme yoluna girmiş bulunuyordu. Tarih! edebiyatı ele alır sak, bu devirele Kadı Rizaeddin Bin Fahreddin, Türk tarihine dair eserlerinin neşrine devam ettiği gibi
(313), 19J 3 yılında Ahmed Ze
ki Veliili'nin "Türk ve Tatar tarihi"; Hadi Atıasi'nin "Kazan han lığı", "Süyiinbike", "Sibir tarihi" adlı eserleri; kadı Hasan Ata Abe şi'nin "Tarih-i kavm-i türk!"si basılıp çıkmıştır
(314). Kazanlı ta-
Üymclc yığmak; çirimek: çiirümek; türtmek: tutu$turmak; ut: ateş, od. Cil: yel, rüzgfır; dulkın: dalga; kaysı: hangi, kangı; nindi: ne gibi; op· kın: girdap, suhuqracı; tartmak: çekmek; suramak: islemek. ('")
(''*)
(313) Bu tarihçi "Asar" (İzler) serisini devam cttirmekle beraber, birçok mc$hur kimselerin biografyalannı da yazıp neşrediyordu ki, İbn RU$d, İmam Ga zalt, Ebulgula-Al-Maarri, Muhiddin İbn Arabi, İbn Teymiye, Kütübü Sitte ve mü ellifleri, Ahmet Midhat efendi, Ahmed-Bay bu cümledendir. Bundan başka, bu müdakl<ik kendi idaresi altında çıkan "Şura" dergisinde "Uluğ hadiseler ve meş hur kimseler" başlığı altında kaleme aldığı önemli yazılannda gerek istiklai gün lerind!eki, gerekse Rus isilasından t sonraki İdil ve Ural Türkleri tarihine ait pek kıymetli malzeme vermiştir.
( 314) Mektepler için yazılnuş olan tarih kitaplarından şunlan gösterebili· riz: Zeki Velidi, A. Battal, F. ve K. Toyke'lerin Türk tarihine ait eserleri: Haris Feyzi'nin Fatih Kerimi'nin Tarih-i umumileri; F. Kerimi'nin İslam tarihi; U. Aziz'in (Vippir'den laydalanma yoliyle yazdığı) dinler tarihi; Nur-Ali Nadi'nin Rusya ta
rihi.
157
dh�i Aynedctin Ahmer ise, Kazan üroversitesi katındaki arkeoloji ccmiyeti üyesi sıfatiylc, Kazan Türklüğü tarilıi u ğrunda büyük hiz
metlerde bu\uıunu�tur ki, bu cemiyetin dergisinde muhtelif zaman larda onun birkaç tane önemli taribi ve etnografik eseri
basılmış
tt (31 5). Buridan b�ka, onun Kazan türkçesiyle "Bulgar tarihi" ve "Kazan tarihi"' isimil eserleri de çıknuştı.
tsrnail Ga�ıırralı
C<',
Yuka rda da işaret ettiğimiz üzere, gerek 1905 ihtilalinden ön
gerek bu ihtilalin vukuurıdan sonra, kimi Kazanlı gençler kale
me sanldıkları günlerde, ortada. usulleri ve kurallan düzülmüş ve dii7.enlcnmiş eskimiş
\'e
olan
bir yeni yazı dili bulunmuyordu; Çağatay yazı dili
unulıılınuştu ; ancak uzaklarda ise de, yaşayan edebiya
tı ve matbuatı bulunan bir Osmanlı yazı dili vardı. Kınmh
''Ter
cüman'" gazetesinin salıibi İsmail Bey Gaspıralı, tumturaklı osman(315) h:ıkkuıda"
158
M<.>sdiı:
'''l'ipterlcl" ve onla.rın aslı'',
(cild 23),
ıcild l!l'. "1\:ızı:ın Tiirklı•rinin düj!iin ınerasimi"
"Mi,.c;er dili ve halkı
(cild 23) v.b.
lıcayı beğenmemekle beraber, onun sadeleşmiş şeklinin, bütlin dün
ya Türkleri için genel bir yazı dili olarak kabulünü ileri sürüyordu. Gerçekten, bazı Kazanlı muharrirler de, başta kimi eserlerini os manlıca yazmaya özenmişlerdi. Ancak Gaspıralı'nın bu fikri
(ül
küsü) , bir yığın siyas i, iktisadi ve coğrafi sebeplerden dolayı Rus ya Türkleri arasında kabul ve tatbik edilememişti. Yukarıda da an dığımız gibi, 1905 ilıtila.Iinin vukuundan sonra, bu Türkler arasında
tam bir lisani differanciation lıusule gelmiş, her ülke kendi diyele ğiyle yazmaya başlamıştı. Kazan Türkleri arasmda, Kayyum Nasi- t
ri'nin ortaya attığı prensip üzerine
Kazan türkçesinin bağımsız bir
dil olması kabul edilince, elbette bu dilin işlenmesi, zenginleştirilme
si gerekiyordu. Onun için iki ihtiHi.l
şairler,
arasında.
gazeteciler, edip ve
Kazan lehçesinden düzgün ve zengin bir
"edebi dil" yarat
maya çalışırlarken, kimi muallim ve muharrirler bu diılin kaidelerini,
usfıl ve nazariyatını düzmekle ve diğer bazı k imseler s i e, dilin zen ginleşmesine ve genişlemesine yardım edecek olan halk ağız edebi yatını (folkloru) irdelemek, incelemek ve deriemek ile ve bir bölük
müellif de bu dille çeşitli bilim alanlarında mektep kitapları yazmak ile uğı·aşıyorlardı. İşte, bu gibi çalışmalar ve uğraşmalar sonucunda, gerçekten
"yeni edebi dil"in im la, morfoloji ve sentaks kurallarına dair birtakım eserler, tarih, coğrafya, matematik, tabiat, terbiye (peda.goji) ve talim usUlle
bir nevi "gazeteci lisanı" vücuda geldiği gibi,
rine dair bir yığın ders kitapları meydana gelmişti. Bu gibi ders ki
tapları yazılırken, şüphesiz, her nevi bilimlerin terimleri de işleni
yordu; daha o zaman Kazan Türkleri
arasında
bilim
terimlerini
türkçe köklerden yapmak temayülü kuvvet bulmuştu.
Folklor ürünlerini derleme işinin, Kayyum Nasiri ile başlamış olduğunu yukarıda gördük. Sonraları bu yorucu işle Abdülallam Feyizha.n ("E:illlsal ve makalat") , şair A. Tukay,
muallim
Hoca
Bedi (atasözleri, bilmeceler) , Fa7Jl 'l'oyke ve başkaları uğraışmışlar dır.
Edebiyat tarihini irdeleme hususunda ise, iki ihWai arasmda yıl içinde, kitap şeklinde iistünkörü yazılmış olan tek bir
geçen 10
tane eser çıkıruşbr ki, o da, Cemal Velidi'nin
"Tatar edebiyatının
barışı (seyri ) " adlı 122 s:ı.hifelik küçük telifidir
(ürenburg, 1912,
"Vakıt'' yayınlarından).
159
xm 20. YÜZYILIN EŞ1C1NDE "USüL-ü CEDİD" DAVRANIŞI
: 19. yüzyılın sonlarında bir
Türk maarif-ki.iltür akımından başka bir şey olmayan
ilkokullan
islah davranışına, Kazan Türkleri de katılmışlardı. Uslıl-ü cedid da \·asının öncüsü Kınruh İsmail bey Gaspıralı idiyse de, bu dava Ka zıuı Ti.irklerinin bir kısım fikir adamlarınca çarçabuk benimsenmiş, ve Gaspn·aJı sağlam destekçilerini asıl bunlar arasında bulmuf]tur. Kaıa.n Türkleı·i deyince, yaJnız tarihi
Kazan
ülkesinde
yaşayan
Türk topluluklan anlaşılmamahdır. İnkar edilemez bir gerçektir ki, Ka7.an hanlığının yıkılmasından sonra, tarihteıı bildiğimiz siyasi, ik· tisadi arnillerin tesiri allında Kazan Türkleri pek fazla dağılmışlar
dır. Şu halde, nerede ya�arlarsa yaşasınlar, tarihi Kazan ülkesin den göçmi.iş olan, Oıta !dil lehçesiyle konuşan, Kazarı örf-adetleri ni, gE>lE'nt>k ve görenekleı-ini unutmadan yaşalan bütün Türkler, biz
cc
Kazan 'fiirkleridir. Şu da var ki, Usul-ii cedid'i mali yardımlariyle destekliyenierin
çoğu, asıl Kazan yurdunda yaşayanlardan ziyade, Kazarı'dan uzak larda bulunan iş adamlan arasından çıkmıştıı·. Gerçekten, İstanbul halkı gibi, eski geleneldere son derece bağJı ve aşırı kertede iddialı
olan Kıızan ahalisi, bir yığın "köhneperest" hacı, hılfız ve hocalann tt?ı::iri altında Usul-ü cedid'e karşı koymaya. yeltenmiş iseler de, yeni fikirterin ideologları, gene de bir üniversite beldesi olmasından ötü
rii. haxa.sıııda Batı medeniyetinin esintilerini taşıyan Kazan şehrin de başgöstermi�lerdir. lVIilH uyanışın ilk müjdecileri olan Ş. Merca
n\. K Nasir'i. Hiiseyin FE>yizhan, İbrahim Halfi bu şehirde sivriidik
kd gibi, Uslıl-ü cedid fikıiyatçılarının sesleri de Ka?.an'da yüksel miş ve bu sesler uzak muhitlerde
yankılanmıştır.
için ders kitaplan hazırlayan A. Hadi
Maksucli,
Yeni mektepler Şakircan
Tahiri
bıınlardaıı olrhığıı gibi, yeni mektepler için öğretmenJer yetiştiren A. Barud1, yalııız bununla yetinmeyip, s i lah edilmiş
160
ı .
medresesinin ya-
nında bir örnek ilkokul da devam ettiriyor ve bazı ilkokul kitapları
hazırlamakla da. uğraşıyordu.
Hadi Maksudi
"USUL-Ü CED:ID" NEDİR? !lkin Türk çocuklarına
Elifba'yı,
daha o zaman Batı dünyasında eskimiş olan ve bizce "cedid" (ye ni) sayılan usfılle öğretim davasiyle brujlayan "Usfıl-ü cedid" hare keti, sonralan, çeşitli zamanlarda Rus istilasına uğrayan ve çarla rın obuscurantist (cehalet taraflısı) idaresi altında uzun devirler
bilim ışığı görmeyen 'rlirk kavimlerinin, bir maarif ve kültür dava sına dönmüştü.
19. yüzyılın sonlanna kadar b u Türkler
çoğu zaman düz.enli ilkokul bulunmadığından,
arasında
şehirlerde
küçükler de büyük
talebcrun okuduğu medreselere giderlerdi. Köylerde ise, bu Türk lerde pek eski zamanlardan beri her mescidin yanında bir mektebin bulunduğu yabancı seyyahlann tanıklığı il dahi
bilinroekte
idiy
se de, son zamanlarda "meptik" denilen bu ilkokullardaki öğretim usCılleri "usulsüzlük" denilecek kertede eskimiş, bozulmuş bulunu yordu. Bu
"falaka
mektepleri"run
öğretmenleri ise, mahallenin
161
imamlan olut'Clu. Bu biçim mektepler de yalnız oğlanlar için olup, kız çocukları için bu gibi mektepleı· bile bulurunazdı. Onları mahal le imanıının Jmnsı kendi evine ·topla.yıp bozukdiizen bir şeyler oku turdtı. Oğlan mekteplerinde de başlıca "okuma" öğretimi önde tu tulur, "Yazma·· hUnerine pek o kadar önem verilmezdi. Hele kız ço..... ....' '
�-
Orenbıırg'daki "Medrese-yi
.. .... ....,. --·..,-
.....'N '
Hüseyniye" ve
kurucuinnndan Ahmed Bay.
cuklanna yazı öğretmek kesin olarak yasaktı. Mektep kitabı diye bir şey bulunmazdı; öğrenciler sınıfiara bölünınezdi. Hayat bilgile ri katiyen öğrctilmezdi. "Usul-ü ccdid"e göre ise, 1) Mektep med reseden ayrıtaeaktı : 2) İlkokulun kendine has öğretmenleri ola caktı: 3) Öğretmen, "sadaka" değil, aylık aiacaktı ; 4) Okuma yazma öğretimi, eskiden olduğu gibi, usülsüz-yolsuz. "heceleme" ilc değil de. yeni Elifba kitaplannda gösterilen "usfılü savtiye" veya "usi'ılli nıeddiye" ilc başlayıp kolayca. okuma yoluna devam edile cekti: 5) Yalnız okumaya değil, aynı zamanda yazı öğretimine de ehcınmiyet verilecekti ; 6) l{]z çocukları için de ayrıca ilkokullar olacaktı ve kızlara da yazı öğretileeekti ; 7) Öğretim bir programa göre yapılacak, her yaşa. göre ders kitapları kullamlacaktı. Bunlar bugün bize çok ehemmiyet.siz ve y(llın şeyler gibi görü nüyor-sa da. bıındıı.n 70-80 yıl önceki halleri ve durumlan göz önüne getirt>n�k diişiiııecye dalarsak. o devirde bu "ehemmiyetsiz" ve "ba162
sit" şeylerle uğraşmaııın hiç de boşuna emek harcamak
olmayıp,
cemiyet hayatımız ve geleceğimiz bakımından pek önemli ve fayda
lı bir davranış olduğunu anlamakta güçlük çekmeyiz sarurım. BU YOLDA
ÇEKİLEN ZORLUKLAR : "Usul-ü cedid" davası
nın yürütülmesi hiç de kolay olmamıştır. Bellidir ki, her teşebbfu:;te, her dAvada
mali yanı, 2)
olduğu gibi,
bu davanın da iki
yanı vardı: 1)
Maddi
Fikrl-terbiyevi yanı ... Birincisini ele alalım. Zama
nın hükfı.meti. yeni tip mekteplerin
açılmasına
mani
olmuyordu
ama, onları resnı ı· n tanımı!? da değildi; yalnız onların varlığını bilir de, tahammül ederdi. Onun için bu rnekteplere mali yardımda bu lunması
aslcı SÖ7.
konusu olıırnazdı. Bazı hususlarda bir çeşit muh
tariyete malik olan ve arada
maarif
işleriyle ele uğraşan ZEMSTVO
denilen mahalli idarelerden de, o zamanki teşekkülüyle, bu mektep lere mali yardım beklenemezdi; iistelik, hükumet şu veya bu bahane ile bu mektepleri istediği za.man kapatabiiirdi de ... Onun için hü
kumet karşısında "Gölge etme, başka ihsan istemem'' diye geçmek ten başka çare kalmıyordu.
Pcdcı:og Alimcan Baruıil Bir de bu "resmi" zorluktan başka müslümaniann kendi arala rında başgösteren bazı gerici zümrelcıin şiddetli muhalefeti de var-
163
t
clı. Hatl;l bu zümreler devlet için
zararlı,
teh l ikeli adamlardır diye
r<'k, ccdjdcilcri hükf ımetc çurnal etmekten de geri durma.zlardı. Di yelim, bunların iftiraları yii,7.ünden yukı:ı.ntla adı Alimc;uı
Banıdi,
Bıına henzer başl<a o
geçen
müderris
kuzeydeki Vologda bölgesine sürgün de edilmişti. çirkin
vak'alar da
olmamış değildi. Kazan'da
devirde gel'icil gazeteler bıılunmadığından "Usul-ü ceilid"i çürüt
nıck düşiineesiyle Al-nusuli.i hadide fi hilafi usulii ecdide gibi arab
ça isim taşıyan pamph Jet'ler bile yayımlanm ıştı.
(Türkçesi: Usulü
c:ı;>dideye karşı deınir oklar, demektir) . Demek bir yandan büktımetin �;:ırdeı·i anunakla
uğraşırkcıı,
Darnoch�s
kılıcından
kendi araınızdaki
korunma
gericilerin
demir
ııı;lu oklarıııa karşı tedbirler almak zorunu da vardı. Kafkasya'da ,
hele bugün Azeı·baycan dediğimiz Güney Kalkasya'da Türkler ara
sında Usftlü ccdid me.kteplcrine lmı·şı ne gibi yanlış ve Jtaranlık dü şünceler besteyenierin bulunduğunu, tanınnuş Azerbaycan
m:izahçı
şa iri Sabir'in DERS-İ USÜL-Ü CEDİD başlıklı manzumesi ne güzel
canJandırmıştır. Bu emsalsiz manzumeden
bazı
parçalan
alalım.
DERS-İ TJSÜL-ü CEDİD Vah, bu imiş ders-i usfıl-ü cedid! Yokh, yokh, oğul, mekteb-i isyandı bu! Molla değil bundaki ta'lim eden, Elilazer et, bir yeni şeytandı b u ! Dur kaçakh, oğlum, baş-ayak kandı bu!
* Gör ruce alt-üst eyleyip şeyleri , Döndürüp ( a ) , (ba) · y e elif-bi'leri Bid'ata bakh, (ya) okhutur
(ye) leri,
Sanki lıurufat ile düşmandı bu.
* Verdiği dersi uşağa yazdırır, Hccce demir, her a'melin azdırır, Kah okhtur, kih çıkharup gezdirir, Bir demir eviadı müslümandı bu.
* 164
şuraya
Bundan ezel bile değildi siya.q, Ders okhutan mallada vardı liyaq, Molla koyardı başına şiş papakh, tyle ki bir fazıl-ı devranili bu!
* İmdi bütün iş dolanıp laglaga, Ders okhutur her başı fesli çağa, Ettiği tedrisi iylan, korbağa.. Ders değil herze-i bezeyandı bu.
*
.1\uz.ın
!'urklerınm ılk cemaaı ışlerıne çalışanlardan bır grup.
Oturanlar (sağ Uıraftan): Niy11z Muhammed Süleyman, Hadi Maksudi, Ömer Halife Dcvletyar, Abdurn:ıhmım Ahmer. Ayaktakiler (sağ taralt.an) : Haris F'cyzi, Pctersburg imamı Lütfi lslıaki, Ab dullah Bubi, Akçuraoğlu Yusuf.
165
Men değişip şive-i ecdadımı Bile oda. salmaram evladınu, Eylemeriın elinsiz öz ahfadımı, At çöle. gitsin ne uebistandı bu?
bur, kaçaklı oğlum, baş-ayak kandı bu!
SONUÇ
:
Bütün bu iki yanlı engellere bakmaksızın "Usul-ü ce
did" davası gittikçe artan bir hızla yürümüştür. Şöyle ki: 1884'ten 1905 yılınadek geçen müddel içinde Bahçesaray'daki örnek mektep le "usul-ii cedid'' öğrenmek için çeşitli ülkeleı·den 80 kadar öğret men
gelmiş ve 5000 kadar nı<>ktep yeniden açılmış ve eskileri islah
edilmiştir <Gerhard v. Mendc: Der Nalionale Rampf der Russlaııd türken, Berlin, 1936 s. 61). Yeni mekleplere öğretmen yetiştirmek aınaciyle, eskiden mevcud medrcselerin bir kısmı zamanın s i tekleri ne göre ıslah edilmeye ve bu mahiyette yenileri de açılınaya
baş
lamıştı. Bunların gerek ıslah edilenleri, gerek yeni açılanları bir çe şit öğı·etmcn okuJu kılığına dökülmi.işlerdi. Eskiden mevcud olup da islah edilmiş olanlar, J<azan'da Alimcan Barudi idaresindeki hammediye
,
Mu
Orenburg'daki Hüseyinoğulları'nın mali yardımiyle ya
şayan Hüseyniye, Ufa şehrindeki Osmıı.niye
medreseleri, yeni açı
lanlardan Ufa'cht aydın hocalardan Ziyaeddin Kemali'nin kurduğu Aliy<>; Ubeydullah ve Abdullah Bubi kardeşlerin kurdukları BUBt köyü mektebi bu kabil mekteplerin en i.inlülerindendir. Kafkasya'da bu gibi mcktepler kurulurken Çaha çok Türkiyeli
pedagogların bi
lim ve tecrübelerinden istifade edilmiştir. Türkistanlılara ise, bu hu susta Kafkasyahlarla Kazanlılarm yardımları dokunmuştur. Usul-ü cedid mekteplerinin açılması, yayılması ve devamı için
römertçe mali yardımlarda bıılunan Kafkasyalı (Azerbaycanlı) Ha cı Z-cynelabidin Taqi, Şemsi Esedullah; Kazanlılardan Ahmed, Gani ve 1vfahmud Hi.iseyinoğulları 1'royskiyli Yavuşoğulları, Bubi köyün ,
den Hacı Muhammedcan
efendi ; Sibiryalı Hacı Nimetullah
Kara
miş, isimleri hürmet ve rahmet ile anılmaya hak kazanm1ş kimsc lcrdir.
166
XIV
B1R1NC1 RUS 1HT1LAL1 (1905) A.
TüRKÇE BASIN : SaJnameler çıkarmaya başladığı gün
lerde (1870-1871 yıllarında) K. Nasiri'nin kafasında, bir türkçe ga zete çıkarmak fikrinin de belirdiği 1 . sene Sainıarnesinde çıkan bir ilandan anlaşılmaktadır. Bu ilanda şöyle denilmektedir: "Bu salna
me 72 senesinde de çıksa gerektir. Şayet Tanrı ecele mühlet verir se, buna benzer bir türkçe gazete çıkarmak niyetimiz de vardır. La kin halk rağbet eder mi? Okumaya merak edip de, abone yazılan lar bulunursa, hazırlıklar tamamlandıktan
sonra
gazete
çıkmak
üzere iken umuma bildirilirdi." Nasiri'nin türkçe gazete Gıkarınayı düşündüğünü gösteren şu ilandan başka bir belirti yoktur. Bu "iş". yalnız "niyet" safhasında mı kaldı, yahut bu yolda bir teşebbiiste bulunuldu da, hükumetten müsaade mi ahnamadı, belli değildir. Her ne hal ise, 20. asra girerken dahi Kazan türkçesiyle ne bir gazete çı kıyordu, ne de bir mecmua. Halbuki şimalli Türkler arasında fikir ve kültür hareketleri genişledikçe ve geliştikçe, mevkut basın (ga zete ve dergi) ihtiyacı kendisini şiddetle hlssettiriyordu. Öte yan dan, o sıralarda Kazan aydınlan arasında gazete ve dergilerde yazı yazabilecek eli kalem tutar kimselerin de çoğaldığı görillmekteydi. Mesela, 1903 senesinde Tiflis'te Mehmet-ağa Şahtahtinskiy tarafın dan çıkarılmaya başlanan "Şark-ı Rus" gazetesinin adeta her nüs hasında. birçok Kazanlı ya7.arın çeşitli konulara dair
makaJelerinin
çıkması da bunu açıkça gösterir.
O sıralarda şu veya bu kimsenin Kazan türkçesiyle
gazete çı
karmak teşebbüsünde bulunduğunu bilmiyorsak da, bu gibi bir te şebbüs yapıldığı takdirde Rus HükUmetinin "otkaz''
(red)
kayası
na çarpacağı muhakkaktı. Bundan dolayıdır ki, kimi cemiyetçi kişi ler gazete veya mecmua yerine seri halinde risaleler neşretmeye gi rişmişlerdi. Mesela, 1902-J 903 yıllarmda Kadı Abdurrcşicl
İbrahim
167
efendi tarafından Pctcrsburg'da neşredilen "Mir'at" (Ayna) serı rı saleleıi bu kabil "yalancı süreli basın" yapraklarından ba-şka bir şey değildi. "Mir'at" sayıları sık-sık çıktığından, K. Nasiri, "Salniime"
lerine göre daha ziyade maksada uygun olmuştur.
Abdurrcşid İbrahim
Rusya'nın Uzak Doğu'da ManGurya. ovalarında Japonlara mağ lup olması neticesinde 1 905 senesinde patlak veren birinci Rus ih tiHi.li, biitün Rusya !mparatorluğuııda oldukça büyük sarsıntı vu kua. getirmiş ve bu yüzden her alanda az-çok değişme ve yenilenme belirtileri husule gelmişti. Bu ihtilal. tabiatiyle, o zaman Rusya'da yaşayan Türklerin ve bu arada I<azan Türklerinin hayatında da birtakım izler bırakmadan geçeınezdi. Rusya'da yaşayan Türkler için 1905 ihtilal inin önemli ve müs pet neticelerinden biri, türkçe süreli basın vücuda getirmek (yani ga zete ve dergiler neşretmck) inıld\nmın
168
husCıle
gelmesi
olmuştur.
Fatih Kel'imi
169
Yukarıda. dahi andığımız gibi, birinci Rus ihtilali başgösterdiği gün· Rusya'da tek bir tane lüi<;üciik türkçe gazete varc:lı ki,
IC'nlc koca o
cln., Rusya.'run öbiir ucunda., Kırım'da çıkmakta
.ı:a7.ctcsi idi
( :31 6 ) . J htiliilin
ilk tiirkçe gazete, Bakulu
olan
Tercüman
başlangıç yılı olan 1905 senesinde
çıkan "Hayat'' gazetesi olmuştur ki, onu, isim
lr.ri ve işleri Türkiyeli Tiirklcrce de malum olan Ahmed Ağaoğlu
ilc Lk. Ali IIüseyimadc çıkarınışiardı (31.7). 1905 senesinde çıkma
ya ba�layaıı ikinci Türkçe gazete "Nuı·'' f<'rflhıı ı·g- :ı hundu
gazetesidir ki, bunu Pe
.i\ tau Ilah Bayazid çıkarıyordu . İlk sayısı 1 5 Ey
lfılrle çılwııştı. Bu, Kazan türkçesiyle çlkan ilk gazete idiyse de, sa
hibi.
nıilll gayeler ve menfa:ülar bakımından güvenilir bir kimse ol
m:ıclıi:i:ı için o
zaman eli kalem tutan TUrk
yazarlanndan
kimseyi
eel bcdcırıccliğinden, içinde hiçbir türiii canlı fikir, ciddi siyasi bilgi IC'r \'E> faydalı havaclis de btıhınmadığından, bu gazete 'l'Lirkler ara
sınrln asla rağbet kazanamnmış ve matbuat tarihinde
Kazan lehçe
siyle inti$a.r eden ilk milli gazete bile sayılmamıştır. 1905 senesinde çıkan üçüncii tiirkçe ga?..ete "Kazan Muhbiri"dir ki, birinci
sayısı
Kazan türkçesiyle <;ıkan ilk milli gazete saymak gerçeğe daha uygun olur (*) . 1905 yılında çıkmaya başlayan dördüncü türkçe gazete, birinci nüshası Peters bıırg'da 24 Aralıkta yayımlanan "Ülfct"tir ki, meşhur scyyah Ab durreşid İbrahim efendi tarafından çıkanlan bu gazete, kanşık bir !isan ilc yazılıyor idiyse de, bir Kazanlı gazete sayılabilir. Bu ga Ka7.an'da 11 Kasımda çıkmıştı. İşte, bunu,
zete ardınr:ı , gene :ı 905 yılında, 5. türkçe gazete olmak üzere, Ba
kfı'dc Ahm<'cl Ağaoğlu tarafından "İrşad" gazetesi çıkanlmaya b� hunıştı
ki. ilk niishası 30 Aralıkta çıkmıştı. Görülüyor ki, Rusyah
Iara hürriyet ve meşrutiyet rejimi vadeden 17 (30) Ekim
"mani
fcst"inin ilan edildiği 1905 senesinde, Rusya'da beş tane türkçe si yasi g:ı7.<'tc çıkmaya başlamıştı ve bunlardan üçü Kazan lehçesiyle f31Gl
ıct,.l•r r
Rusya 'da 1905
ihtilal inden
çıknınmış değildi; ııncak bunlar
önce "Tercümıın"dan başka
da
turkçe ıra·
Bnhçcsııraylı gnctc �ibi uzun ömürlü
olma
Dııha 1875 senesinde. demek "Tcrcüman''ın zuhurundan 8 yıl önce. Ha ��ıı·BP11 7.rrdııhi. Baku'de ''Ekinci" adlı bir g��cte çıkarmaya başlamıştı ki. bu ga7"1<' hilkllrnl'l (aı·Afınrlan kapa!ılmı�tı. 1878'de Ün�i 7.ade IIncı Seyi<l <'kndi TiOis't<' "Ziya-i KafhM�':ı" isiml i gazete çıl<nrmaya ba�lnınıştı; 1882 yılında Ün�i zade Cc lfıl �fendi f!"ll<' Tiflis'te "K��kul" ı:azet<'sini ne�I'C ı:iı·i�mişti. Bu iki f\'Azl'tcnin ikisi or ltC'ndilil<krind<'n kapanmışlar ve sAhipleri d<' 'l'iiı·ki.\·c'yc ı:öçmiişkrdir. Yukarıda mışlıırdır.
anıinn "Ş!\I'l;ı Rus·· g(lz('t<:si de J!l05 '3J7l
1 G Eylfıldc kcııniliğindcn
ihtiliilin1kn önce çıkmış ve knponmıştır. kapannııştır.
f " ) Gıı7el<'nin inıliyıız sahibi. nvukal Scyid·Giray Alk in \'<' başyM:ın Yusuf Akçura idi.
170
idiyse de, asıl ruhu
yazılıyordu ("Nur", Kazan ''Mııhbiri", "Üifet") . Ertesi yıl (1906) ise, bu babta en bereketli bir mevsim olmuştur; çünkü bu yıl içinde tam 11 tane türkçe siyasi gazete çıkınaya başlaınıştı ki, bunların sekiz ta nesi Kazan türkçesiyle yazılıyor ve bunlardan 5 tanesi Kazan şeh rinin hissesine düşüyordu (31.8) . Geriye l<alanların iki tanesi Kı rım'da (319), bir tanesi Astarahan'da (320), iki tanesi Taşkent' te (321) ve biı· tanesi de Bakü'de (322) çıkıyordu.
1907 yılında rla yeni yeni siyasi türkçe gazeteler çıkmaya de vam ediyordu. 13u yıl içinele çıkan tiil'l<çe siyası gazetelerin sayısı 1� dir ki. bunlardan yedisi Kazan tlirl<çesiyle yazılıyordu (323 ) . Geri(318) Aşağıda bu gazetelerin isimlerini yazıyoruz. Bu isimlerio ardınca ge len tıwilıler gazetelerin ilk sayıların çıklıiiı tarihtir; 0.Şhas adları ise, gı>zctclcrin na şirleriııi ve sorumlu muharrirlerini gösterir. Kazan'da çıkan gazeteler {tarih sıra siyle) : "Yulduz" (30.J..J.906; Iladi Maksudi ) ; "Azad'' (14.2; Mollah Abdullah Apanay); "Bcyanul-Hak" {31.3; Ahmed-can. Seydaşoğlu); "Tan Yuldıızu" (31.5; Ali Puti.li'ıkov; bu gazeteyi asıl çevirenler o günlerde sosyalistlik tasiayan Ayaz İs haki, Fu:ld Tuklar ve arkadaşlan olmuştur); "A7.nd Halk" (13.6; Ali-Asgar Kemal); öteki şehirlerde çıluın gazeteler: "El-Aicınui-İslami'' (Mayıs içinde; A. Mustafaoğlu; Ufa şehrinde çıkıyordu); "Fikir" {Uralsk"ta l4.6.1906'da çıkınaya başlanuştı; mı.mi\ Mutii Tulıfalullalıoğlu); "Vakıt" (Orcnburg'da J4.7.1906'da çıkmaya başlamıştı; naşirleri Zakir ve Şakir Rami ltardeşler olup, mes'ul ve baş mulıarriri Fatih Kerimi idi). (319) ''Vatan Hadimi" (Kıırasubazar, 14.10; Abdureşid Mehdioğlu); "Millet" (Balıçesaray, 14.11.; İsmail Gaspıralı). (320)
"Burhıınu-terakki'' {4.7; Mustafa İsmailoğlu Şirvaııskiy).
(321 l "Tcnıkki" (27.6; İsmail Abit); "Hurşid" (17.9: Mi\nevver-Harı Ahdur reşid-Han). {::\22)
"Tekılıniil" (29.12; Mehdi Hacinskiy).
(323) Kazan'da çıkan gazı:>tdcr: "Tawıış" (Ses; 6.5; İskender I<utlubay); "El İslah'' (16.10; Vefa Bııhtiyıır): "Ahbar.. (23.12; Hads Feyzi ) ; ba, o; lta şehirlerde çı kıın ga 7,et.eler : Astrahan'da: ''Islah" ( 4.4; Ebu-Beltir Daşltin); "İdil" (23.9; Zahidul hıh şeı·ifullahoğlu l ; Orenburı;'da: ''Uı·al" (14.1; nnşiri Gumer Terev,ul: sorumlu mu harı·iri Hadiçe Yamaş; bu, tatar sosyal-demaltratlarının organı idi); Pctcrsburg"da: "Dıuna" (4.5; Duma üyelerinden Kclimullah Hasanoğlu; bu, solcu müslüman say Iaviarın org:mı idi). Bundan. ha�ka, irlica ve "sükfıııof' giinle>rinde Kıızak ve Özbek türkçeleriyle de birtakım gazeteler çıkmıştı ki, isimleri aşağıda gösterilmiştir: Kazak lehçesiyle y:'lzılan gazetelf'r: "I{azalnstan" {Garbi Kazak İlinde, Bukey Ordasında l!)ll"drı çıkmaya başlamış ve 1915'tc l<ııpanmışh; çıkaranlar ve idare edenler: Şahingir:ıy Bukeyoğlu ile Kulmanoğlu idi); ''Aykap'' (Troyski;ı•; l!lll-1915; naşiri ve başmuharriri Mehmedcan Siralı); "Kazak" (Orenburg; 1913; haftada bir-iki defl'l çıkııı·dı; çıkaranlar öğretmen Ahmed Bayt.ursun ilc Mir-Yal,up {Cakıp) .
171
ye kalanJann biri Astarahan'da (324), ikisi Bakü'de (325), ikisi de Taşkent'te (326) çıkıyordu. Bu hesaba göre, birinci Rus ihtil�Jinin
vukua. gf'lmesinden sonra 1905·yılında 5 tane, 1906'da 14 tane, 1907' de ise 12 tane türkçe siyası gazete <;ıkmaya başlamıştır ki, üç yıl için cem'an '31. tane gazete ol uyor. Bunlardan Kazan türkçesiyle yazılanlannı gösterdik. Bakü'de çıkanlar, Azeri lehçesiyle, Taş
i e, !.s kent'te çıkanlar şehirli Özbek diyeleğiyle, Kırım'da çıkanlar s tanbul edebi diline çalan bir Kırım ağziyJe yazılıyorlarclı. Bu gazetelerin büyi.ik bir kısmı iktisadi sebeplerden, birkaç
ta
ıwsi ise. siyasi sebepler yüzünden kapana -kapana 1907 yılının son
Ianna doğru, bunlardan (eski, Kırımlı "Tereüman" hariç) yalnız H
tanrsi k�.lmı�tı (327). Biı·inci Cihan Harbi başladığı zaman (1914'ün
ise, t>Ski gazetelerden Kazan'da yalnız bir tanesi ("Yul (328) y:ışıyordu ; Orenburg'da da tek bir türkçe gazete ("Vakıf') vardı; Astrahan'da yalnız "ldil" gazetesi ağır aksak de··
y;ıwı da } dıız"l
---·----
Özbek
diyclcai�·l!! çıkan gu7.ctcler: "Turan" (Buhara, 1912; sahibi ve sorumlu
nıulıarriri: Mirhc<lcl<ov); "�em('rkand" (Semerkand. J914: türkc:c
\'C
farsça;
sahibi
ve
haşmuharriri:
r.tıhmııcl-Hor.:ı R<:'hhuni): ''Sada-i Türltii�tan" (1914-1915; salıipleri ve muhar!'irlcri: Miinevvcr-kari ve Ulıt•y<lullah Hocn);
"Sn<l:ı-i F('rganc" (Hok:ınd, 1!\14-1915: n iişiri Abid-cun Mahmudcğlu,
muharriı·i
A"III'·Aii Zahiri). 11241
"HaırUyel" 124.4: !smail l;Iustafa Sirvans\Uyl.
1�251
"Tı:ı"e IIAyat" (14.4; naşil'i: Hacı ze,•nelı:ıbidin TAgizı•dc; sorumlu mu
h·ıl'l'iri: II;ışim-Flc{i Vczirli) "Yoldaş" ('1.9; Es<'dullAh Ahundıade). 13261
"Türcnr"
(3271
Knzrın'rll\ :
(39: Naşir ,.e sorumlu muhnrriri: Kerimhay Azimbayoğlu);
"Şiihn•t" (1412: Abdullah Evli\ni) .
"Yulduz";
"Kazan Muhhiri" (RncRl< o sıralarda bu,
artık
��lti K. M.-i 01ınıı.yıp, tüccardan Mehmcdcan Scydaşoğl u tıısarrufuna ve Ali Sayın t'�Ju idrırı>sine I!'CÇE'n zayıf ve
söniik
hir vamka idi):
"Beyı�nul-Hak"; "El-İslah"
"Ahhar".
Astrahan'da dıt : "Burhan-u Terakki"
ve "İdil".
Or()nhurg'nrı: "Vakit".
PNorsburg'da "Nur".
Bal<ü'de:"Tazl' Hayat" ve 'İrşad".
Km m'da (Knr:ı�ubazar'dal : "Vat:ın Hndimi". Tnşkenl'te : "Tiiccar" ve "Şöhret''.
ı328l "Kuynş" (Güneş) Kazım'da sonrıı.lan, 1912'de (r:nliha "Yulduz"un za· yıf ışığını ortadan kAldırmak gayesiyle) çıkmaya başlayan bir gazetedir; bunun na şirleri hiiyl\k tüccımlan Kerimoğullı>rı kardeşler olup, sorumlu muharriri Zekerya Sadreddin. sekreteri ve başyaznn tanınmış hikayeci F atih Emirhan idiler.
172
vam ediyordu ; Ufa'da bir tane türkçe gazete vardı ama, eski gaze te olmayıp, 1913 sesnesinde çıkmaya başlayan yeni bir gazete idi C329); zaten hiçbir zaman pek parlamayan "Nur", çoktan sön müştü ; "Duma" ise, dağıtılan 1. ve 2. Dumalarla beraber ortadan kalkmıştı; Baku'de eski gazetelerden hiçbiri kalmamıştı ; Türkis tan'da (Taşkent'te) de, o zaman ihtilal devrinden kalma hiçbir türk çe milli gazete bulunmuyordu. Kırım'da ise, yalnız, 19. asrın sonla rına doğru çıkmaya başlayan "Tercüman" yaşıyordu. Görülüyor ki, yukarıda adları sayılan türkçe gazetelerle dergile- t
rin bir kısmı. ya siyasi veya iktisadi sebeplerden dolayı kapanmaya mecbur· olmuş idiyse de, bin;oklan meşhur Stalipin büktımetinin "ih til§.,li yatıştırması"ndan sonra dahi devam etmiş ve sonraları, ka
panmış neşriyatın yerine muhtelif şehirlerde yeniden, yeni gazete ve ınecmualar zuhur etmiştir. Kazan Türkleri 1916 yılında, harp zamanı olduğundan, pek tan tanalı değilse de, süreli basınlarının 10. yıldönümünü hatıriayıp kut
lamışlardı.
B. SiYASI DAVRANIŞLAR : Kazan'ı Moskoflar istila ettik ten ve elde silah mukavemetler ve savaşlar dindikten sonra, !dil ve Ural Türkleri, siyasetle meşgul oldular mı acaba? Bu münasebetle bir-iki tarihi olayı hatırlayalım: 17. asrın başlarında, yani 1601'den 1613 senesine kadar süren ve Rusya tarihinde "Kargaşalık zamanı" (rusçası "Smutnoye vreme") adını alan ihtilal ve karışıklık devri geçtikten sonra, 1613 yılında ye ni çar seçmek (ki o zaman R'Oma.nov'lar sütalesinin birincisi olan Mikhayil Feodoroviç seçilmişti) için Moskova'da toplanan "Zemski Sobor"a (bir çeşit Rus Etats generaux'su) İdil ve Ural Türklerinin temsilcileri de iştirak etmişlerdi. Bunlar, şüphesiz bu Türklerin "Ak kemik"lerinin (noblesse'inin) mümessilleri olmuşlardır; eski zadega nın kalıntılan olan ve han, mirza, beğ unvanlannı taşıyan ve bir par ça imtiyaziara da ma.Iik olan bu zümre mensuplarının bir bölüğü, bu kargaşalık günlerinde hükumet tarafını tutup,
kıyamcı ve ihtilalci
züınrelere karşı savaştıklarından, devlet için yeni bir hükümdar se çecek olan büyük "Kurultay"a onların temsilcilerini de iştirak ettiruTurmu.ş" (Hayat) gazetesi Ufa'da, birtakım şüpheli ve karanlık "iş tunınmış olan Vaiz Nevntzi tarafından tesis edilmiş idiyse de, sonraJan bu tüccar-dan 1badullah Osmanoğlu ele almış ve başyazarlığını da muallim Za kir Kadiri yc :�<'iiklemiştir. (329)
"
ler
i ilc gazeteyi
'
173
rnek, o zamanki Moskof siyasetinin icaplanndan olmuş olacaktır. Ya ni bunlar, geniş Türk halkının mümessilleri olmaktan ziyade, muay yen bir üstün zümrenin temsilcilerinden ibarettiler
17. asra ait bir "siyaset" vakıasıdır.
(330).
!şte bu,
Seyid Giray Alkin
18. asra gelince, Kazan ve Ural Türklerinin ileri gelenleri ara
sında
Rusya'dan
ayrılıp,
•bağımsız
bir müslüman devleti kurmak fik
ri. bu asıı·da da devam etmiş ve)·a yeniden
canlanmıştır.
Kazan'ın
ileri gelenleri, bu maksadiarına ulaşmak için, Başkurt kıyaınlarından faydalanmak istemişler, bu kıyamlara, yukarıda da belirttiğimiz gibi,
Kazan tilkesinelen kaçan bazı kimseler iştirak etmişler ve bu kıyam laıın hedefleriyle Kafkasya, Kırım, Kazak İli ve hatta Türkiye gibi Türk ülkelerini de ilgilendirmeyi tasarlamışlar (330)
Zcrnskiy Soborda tatarlar", Kazan 1923.
174
Rusya'dan ayrılan
Bu konu üzerine b�kınız: Zeki Yelidi "İhtiliU zamanında çar Mikhayil intilııthı vakasında islamların rolli"' ("Mektep" dergisin 1913). Ve Aziz Ubeydullah: "Tatar Tarihi", s. 123 ve ilerisi: "1613 yılı
Fcodoroviç RomAnev'un de, Kazan
ve
müslüman Türkleri birleştirip büyük bir müslüman Türk devleti kur· mayı düşünmüşlerdi. Ancak kıyamların başansızhkla
bittiğini yu·
karıda gördük. İşte bu, 18. asırda cereyan eden ve sil8.h
kuvvetiyle
de destektenmiş olan büyük hedefler güden, önemli bir siyasi hare ket idi (*). Bir de 18. asrın sonlarına doğru (1767 yılında) Moskova'da
II.
Katerina tarafından toplanmış olan "Yeni kanunlar tasarısı tanzim . komisyonu"na, Kazan Türklerinden de 27 saylav katılmıştı. Bu say ıaviarın çoğu, mirzalar ve "yumuşlular" (hükfunet hizmetinde bulunanlardan) olup,
yalnız 2-3 tanesi
tüccardan ve "yasaklılar"
dan
(yeni halktan) idi. Demek, bu komisyonda da Türklerden halk değil, yüksek zümreler temsil edilmişti. Bu saytavların komisyona getirdik leri "nakaz" (talimat) larda umumi ve her zümre için müşterek bir istek varsa, o da din hürriyeti ve hacca gitmeye müsaade olunması idi. Bundan başka, ticaret hürriyet! ve vergilerin, azaltılması ve askeri hizmetin
mükellefiyetierin
hafifletilmesi gibi s i tekıler de ileri sü
rülmü;? ve mirzalar tarafından, Türk "ak-kemilderi"n (noblesseinin) Rus zadeganlariyle hukukta eşit tutulması meselesi de ortaya
atıl
mıştı. Avrupa'da, yüksek bir siyaset davası demek olan milliyet dava sının en yüksek kertesine çıktığı ve Ruslar arasmda da bir takım si yasi hareketlerin belirdiği 19. asırda ve hatt§. 20. asrın eşiğinde, Rus ya Türkleri (ve bu arada Kazan Türkleri) arasmda biz az-çok önem li
bir siyasi hareket görmüyoruz; onların 19.
asrın
sonlarına doğru
olan hareketleri daha ziyade medeni, terbiyevi ve iktisadi kalkınma ve yenileşme hareketlerinden ibaret olmuştur. Gerçek siyasi hareket ler, gene 1905 ihtilali patlak verdikten sonra, siyasi gazeteler çıkma ya başladığı
sıralarda belirmeye başlamıştır.
Yukanda "lktisadi ve fikri kalkınma
devri"
başlığı
altında
yazdıklarımızdan da anlaşıldığı gibi, Kazan Türkleri arasında
daha
18. asrın son yarısında faal bir içtimal zümre ve sınıf peyda olmuş tu ki, o da tüccar
sırufıdır. Bu tüccar zümresi, yukarıda gördüğümüz
üzere, vaktiyle Kazan ülkesinde Buhara tipi medreseleri
beslemiş,
molla ve müderrislere maddi yardımlarda bulunmuş ve daha sonra
ları, bu Türkler arasında bir medeni ve maarif hareketinden ibaret olan "usul-ü cedid" hareketini maddi cihetten desteklemişti. 1905 ih· tila.linin vukua gelmesinden sonra beliren Türk siyasi hareketinin de (*)
Bu bil,giler, Aziz Ubeydullah'ın şimdi anılan ''Tatar tarihi" adh eserin
den alınmıştır, s.
14.2.
175
'
yalnı;ı; bu tiiccıır sınıfının maiL yardımİyle yürütü.ıebileceği şüphesiz di. Gerçekten, Baku'de, Kazan'da ve Orenburg'da,
birtakım
siyası
tiiccarının madd! yardım.iyle teessüs etmiş ve bazı si· yasi te�ekküller de onların yarrumiyle kurulmuştu. O günlerde Ru sya Türkleri arasırıda Garptaki manasiyle bir bourgeoisie sınıfı mevcud cleğil idiyse de, oltlnk<;a varlıklı, dünyanın gidişinden haberli, kendi ziiınred veya sınıfi menfaatlannı müdrik ve kendi kavminin cemiyet i�leriyle de ilgilenir kiım;e ler pek az değildi. Eskiden bu Türk tü.cca rın yanındaki nazariyatçı ve fikriya.tçılar, mollalar ve hocalar, daha sonralan teraklüperver muallimler ve muharrirler olmuşken, 20. as n ı ı <''?iğ'iııd0. ise, onların yerine, c;oklul{, Tlus ve A vrupa asri mektcp Jcriııde okumu!i olan hulwkçular, politikacı ve gazeteciler geçmiş bu luııuyoı·du (::l:i 1 ) . Çiinkü artık 7.aman değişınişti ve yeni zamanın ieaplanııa uygun miişavirler ve kılavuzlar Iazımdı. İşte, zamane bourgeoisie'si olmaya yeltenen Türk tüccarı ile, onların a:kıl hocaları (ılan Tiirk aydınları, 1905 senesinin 28 Ağustosunda Nijni-Novgorod' gazeteler, Tiirk
rJ:t Olm nchrinde bir vapur güvertesi üzerinde toplanmış oları Kurul
tayda bir siyası "Müslüman maşruti halk partisi"
kurmaya
karar
vermişler ve ııu kararları çıkarınışiardı : ,
Bugünkü hayatın icaplarından olarak baş gösteren siyasi, bilimsel işlerin hepsinde bütün Rusya müslümanlarının bir
1.
içtimal ve
leşmesi gerekmektedir;
Bu ınaksada varmak yolunda Rusya müslümanlan, Rusla
2.
rın terakkiseverleriyle hemfikir olup, halkın arzusiyJe seçilmiş olan temsilcilerin, devleti idare ve kanunları tanzi m etmek ödevlerine ka tışımıJarı temeline kurulan hukuki teşkilatlar vücuda getirlJlek yo lunrhı
iş görürler;
3.
Rusya. müslümanları, bütün hukuklarda Ruslar ile bir dere
ceye çıka.rılmazlarsa, 2. maddede anılan maksada varmak kabil ola
ma;�,; Rusya müslümanları buna kani olup; siyasi, içtimai ve dini hu
kuklann hepsinde Ruslar ile her bakımdan eşit olmak; gerek bugün
kü kanunlarda, gerekse, hükümetin tedbirlerinde, gerek memurJann
işlerinde Rusya müslümanları hakkındaki tahdidleri, tazyikleri ve is(331) G(\spıralı.
Bu gibi nydınlar rıra�ında. meşhur "Tercüman" sahibi Kınmlı İsınail A!imerdan Topçıbaş, Kazanlılardan avukat Se
Kafkf\syalt avukat
yid-Ginıy Alkin, Yusuf Akçuı·a, Sadri Maksudi, muharrir Fat ih Kerimi, eski su baylardan ve arazi sahiplerinden Kutlukay-mirza Tefkilev, Şah-Haydar Sırtlan, Sclimgirny CanWtf!; tenlkkiscver mollalardan kadı Reşid 1brahiın, Musa Carullaıi
Bigi, Ali mcan B:ırudi, Abdullnh Apanny v.s. temayüz etmişlerdi.
176
� -1 -1
28.V[l[.l905 tarihinde (Gustav Stnıve) vapurunda toplanan kongx-e. 2. Abdurreşid Efendi İbrahim, 3. Gaspıralı İsmail Bey,
ı. Fatih Kerimi,
4. Ali Merdan Bey Topçı.baş. ·-
tisnaları ortadan kaldırmak uğrunda meşru çarelerin hepsine ba.şvu racaklarclır;
4.
Rusya müslümanJarı, ·faaliyetlerine bugünkü ve ilerideki ih
tiyaçlarına göre yön verirler.
Müslümanların
ihtiyaçlarına
uygun
mektepler açmaya; kitaplar, gazeteler, mecmualar, kütüphaneler-kı raathaneler ve kurslar vasıtasiyle asri hayatın
esas
fikirlerini
neş
retmeye çalışırlar;
5.
Şu pLanı çizilmiş olan hedeflere ulaşmak için, müslümanların
zaman-zaman toplanacak olan kurultayları tarafından verilen
tali
mata uygun iş görecek "Meclis"ler kurulacaktır (332). Bu parti, o zaman daha ziyade "Rusya müslümanları
ittifakı''
adiyle tanınmıştı. Partinin yukandaki kararlarından anlaşılıyor ki, bu,
Garptaki
manasiyle bir siyasi parti deği.ldi; çünkü partiyi kuranlar bütün Rus ya müslümanlarını bir tek bayrak altına toplamaya
özenerek,
bir
asri insan topluluğunda bulunan içtimai sınıfları tanımak istemiyor lar&. Halbuki bu gibi sınıfların, hiç olmazsa nüveleri, Rusya Türk leri arasında da elbette vardı. Bundan dolayıclır ki, orta halli ve fa kir köyli.inün menfaatlerini savunmak gayesiyle kurulan Rus sosya list-revolüsioner (inkılapçı sosyalist) partisine intisap eden ve baş larında muharrir Ayaz !shaki ve Fuad Tuktar gibi ateşli gençler bu lunan bir Kazanlı zümresi, "Müslüman İttifakı" partisine karşı cep he almıştı. Bunlar, o günlerde çıkarclıkları "Tanğ" gazetesinin aclın dan alınarak, "Tanğçılar" diye tesmiye ediliyorlardı. Bunlar "Müslü man İttifakı"run topladığı kongrelere giderler, Rusya müslümanla rını tek bir parti çerçevesi içine, tek bir bayrak altında
toplamanın
imkansızlığını, çünkü onlar arasında da menfaatları tezad
halinde
olan bir takım zümrelerin ve sıruflann bulunduğunu söylerler, gürül tü-patırtı çıkarırlar ve bağırıp-çağırırlarclı. Bir de kendilerine "sosyal-demokrat" süsü veren
küçük
zümre varclı ki, bunların başında Hüseyin Yama.ş ve bilahare bu
bir
sev
dadan vazgeçen Gumer Teregol bulunuyordu. Bunlar Orenburg'da, yukanda anılan "Ural" s i imli gazete çıkarclıklanndan
"Uralcılar"
diye de anılırlardı (333). Bu zümre mensuplan "!ttifak" kongrele(332)
Bu karar sureti, Musa Bigi tarafından tertip edilen ''İslahat esasları"
adlı eserden alınmıstır. (333l
Muhanir Alimcan İbrahim(ov) ve muakkipleri, "Uralcı"ların bolşevik
olduğunu iddia etmekte ve bu çürük temel üzerine birçok yeni iddialar tabakası kurmaktadırlar. Halbuki
178
"Uralctlar"ın başlarından Hüseyin Yıı.ınaş, 1917 Şubat
rine gitmez ve kendi ·başına hareket ederdi. "Müsiüman İttifalu;;mri belirli1 bir içtimat sınıfı temsil etmediğini ve bundan dolayı Garpta ki manasiyle bir siyasi parti olmadığını, "Terakkiperver" mollalar pek anlamıyor idiyseler de, hukukçu ve politikacı olan kurucular el bette bunun farkında idiler. 1906 yılı 28 Ocak-5 Şubat tarihlerinde Petersburg'da toplanmış olan ikinci umum Rusya müslümanlan kurultayında "lttifak"ın ni zamnamesi ve programı kabul ve tasdik edilmişti. Parti progrann nın siyasi-iktisadi kısım, o zamanki Rus siyasi partilerinden sosya list olmayanlarının en terakkiseveri, en liberali olan "Meşrutiyetçi demokratlar" (Ka-det) partisinin programına uyuyordu; milll mese lelerde ise, dini ş i lerde tam muhtariyet, dillerin hukukta eşitliği, ilk öğretimin her kavmin ana dilinde olması gibi davalar da programa konulmuştu. Prograımn uygulanması için, niza.mnamenin 1. madde si gereğince Rusya müslümanları, merkezleri gösterilmek suretiyle, 16 bölgeye ayrılımş idi. Ancak, başka terakkisever ve liberal parti ler gibi, "Müslüman İttifakı" partisi de hükumet tarafından tasdik edilmemiş ve henüz tatbikat alanına geçmemi.şken, Rusya'da kay taklık (İrtica) rejimi üstün gelmişti.
"Müslüman lttifakı" partisi henüz teşkilatıanma d�rumunda iken dahi,l. ve 2. Devlet Durnalarına saylavlar seçimi sırasında epey' faaliyet göstermiş ve bunun neticesinde Kazan, Kafkasya,. Türkis tan ve Kazak ni ve Kırım gibi Türk ülkelerinden birçok Türk-müs lüman saylav seçilm.işti. 1. Duma'da 24 müslüman saylav vardı ki, bunların yarısı Kazan TürkJerindendi. 2. Duma'da ise, müslüman sayıaviarın sayısı 34 olup, 15 tanesi Kazanlı idiler. Bu Dumaların her ikisinde kurulan "müslüman frak$iyonu"na Kazanlı sayla.vlar ve Ekim ihtilallerine kadar
yaşamadığından, bu deVı-imler sırasında ne gibi
bir
siyasi yol tutacağı meçhul kalmış ise de, onun arkadaşlarından "Uralcı" Gumer Te regol daha bu ihtilallerden önce tam
bir Türk
milliyetçisi olup, bourgro.is "hiz
metkarları" ile işbirliği yapmış ve sonraları Bolşevik takibatından kaçıp Rusya dışında ölmüştür. Diğer bir uralcıbaşı olan Alimcan Seyfettin(ov) ise, Sovyet ha kimiyetinin zaferinden sonra Bolşeviklerden kaÇJp Urallara ve Sibirya'ya sığınmış tı ki, kendi gibi sosyal-demokrat olan ve kocasını arayıp, Sibirya yolculuğuna çı kan .karısiyle aynı trende seyahat etmiştinı. İşte, kızıl tarihçi A. İbrahimov'un da ha 1905-1906 yıllarında bolşevik olduklarını iddia ettiği kimselerin sağ kalanları Bolşevik hakiıniyeti devrinde böyle bir durumda idiler. Şu halde, A. İbrahimov ve çömezleri bu iddialarını yalnız H. Yamaş hakkında söyliyebilirler; çünkü o, bu "tarihçileri" yalaniayıp susturabilecek bir durumda değildir.
179
da girmişlerdi (334). Duma, hükfunet �-ırafından dağltıldıktan son ra "Müslüman fraksiyonu"nun 9 üyesi meşhur "Vıburg
mcsi"ne imza atmışiardı ki, bunlardan üçü di (335) . . Bil_indiği üzere, bu
Kazan
beyannameye imza
Beyanna·
Türklerinden atan
J!tOG �·ılı Pctershurg'da toplanmış Umuın Rusya Müslümanları
saylavlar
2. Kongresi.
1 X. Alimcan namdil
mahkeme karariyle siyasi haklarından mahrum edilmişler ve üçer ay hapishanede yatmışlardı. 2. Duma dahi, hükumet emriyle dağı
bldıktan sonra, 1907 yılı 3 (16) Haziran Kanunu gereğince , 3. Du ma'ya gidecek olan müslüman saytavlarm sayısı pek eksiltilıniş ve Güney ve Kuzey Türkistan Türkleri
Duma'ya
hakkından büsbütün mahrum edilmiş.lerdi.
mümessil
seçmek
Bundan dolayı 3. Du
ıncı'ya yalmz 10 tane müslüman saytav geçebUmiştir ki, bunların
7 tanesi Kazan Türklerindendi. 1334 ı 2. Duma'daki 5 tane Kazanlı saylavı ·bunlardan ayırmaya mecbw-uz; çfınkii bunlar ''Müslüman fraksiyonu''na katışmayıp, a:rTıca bir "mi.i..<lüman emeit çil('ı' grupu"
kurmuşlar ve "Duma" adlı bir gaıete de çıkarmışlardı. Kaderin garip
bir cilvcsi olarak, ''Müslüman ittifak"ına kahşmayan bn saylııvların
l:ırdnndı
3
lHndi At.lasi, Alıund Habiburraman Mcs'udi ve Abdullah
tar.esi imam· Necmeddin);
teki ikisi ise, öğl'ctmen Kclimullah Ilasanoğlu ve tücCal'dan Arif Badarnşin idiler. (33�)
180
Scyid-Giı·ay Alkin. Sclim-Giray C:ınttirc, Ebussuud Ahtem.
İrtica günlerinde
gayri
kanuni
olarak
yaşayamadığından,
"MUslüman İttifakı" partisi (336) dağılnuştır ki, ondan sonra muh telif bölgelerin müslümıı.n Tiirkleri, irtica günlerinin sıkıcı şartları içinde yalnız medeni, içtimat ve iktisadi işlerle meşgul olabilmişler dir.
1917 ihtilaline kadar süren 10 yıl içinde 3 (16) Haziran seçim kanununa göre seçilen 3. ve 4. Duma'Jardaki pek az sayılı müslü man saylavlar, küçücük bir "müslüman fraksiyonu" düzerek, ken dilerini takviye etmek için gönderilen "müslüman büro"su üyelerin in de yarclımiylc
İttifak
"
"
geleneğini
devam
iseler de, Duma'daki sağcı Rus sayJavlan
ettirmeye
çalışmış
kalabalığı içinde
zayıf
seslerini pek seyrek duyurabilmişlerdir. Ç.
MİLLİ SAHNE
:
Kazan Türkleri arasında ilk dram, Ab
durrahman İlyas 'ın eseri olan "Biçare kız" 1887
yılı Kasım ayında,
Artist Abdullah Knri (336)
Bu partiyi kurıınlnrdan Yusuf Akçurıı diyor
ki: "Zahiren Rusya müs
lümanları unvanı altında yürütülmüş ise de, hakiltııtte bir hareket-i milliye idi"'
C''Türk Yılı", s. 410; !stanbul, 1928).
181
t
Fatih Haliili tarafından yazılan ikinci dram
"Redd-i
Biçare
kız"
1890 yılında, meçhfıl bir müellifin eseri olan ilk komedi "Çistay ko
medyası " 1895 yılında, A. Ketnal'in "Bahtsız Yiğit" drarru ile Ayaz
İshaki'nin "Üç kan ile hayat" piyesi 1900 senesinde çıkmış idiyse
ler de,
1905
ihtilclline kadar bir Kazan milli Türk sahnesi kurulmuş
değildi. İlk Kazan Türk milli takımı 1905 senesinde rahmetli Ab dullah Kari tarafından kurulmuştu. "Seyyar trup" adını taşıyan bu takım pek çabuk gelişmiş ve tutunmuştu ; şöyle ki, bu trup iki ihti lal arasında Kazan'da muntazam surette temsiller veriyordu ; reper tuvarı da gerek orijinal, gerek tercüme eserler sayesinde
gittikçe
genişliyor ve zenginleşiyordu ; orjinial eserlerden en fazla A. Kemal,
Ayaz İshak], Fatih Emirhan ve Kerim Tinçura'nın piyesleri oyna nı:vordu.
K�uın'da 190:> ihtilalinden sonra 1..-urulnn ilk Tatar Türkleri tiyatro takımı aktör ve aktrislerinden bir grup. Milli sahne yalnız Kazan şehrine mi.inhasır kalmayıp, Türklerin yaşadığı başka şehir ve kasabalarda da sahne amatörleri birlikıleri
kurulmuş olup sık-sık temsiller veriliyor, edebiyat ve musiki gece
leri tertip ediliyordu. Bilindiği üzere, Kafkasya'da ve Türkiye'de,
182
başta kadın rollerini ya zenneler veya gayri Türk kadınlar başanyoıılardı; Ka.zaİı.'da ise, ta işin başından itibaren kadın rollerini ya Kazanlı Türk aktrisleri veya amatör Türk kızlan başanyorlardı. İki ihtilaJ arasında geçen 1 0 yıl içinde Kazan milli Türk sah nesi adamakıllı gelişmiş ve bu müddet zarfında "Seyyar trup"tan başka birkaç tane Türk tiyatro takımı düzülmüş ve çok usta ve güçlü aktör ve aktrisler yetişmiştir. •·
Kerim Tirıçura
MAARİF VE MEKTEP t.ŞLERt : 1905 senesinden sonra Kazan Türkılerinin kültür, maarif ve mektep işleri alanındaki faaliyeti da ha ziyade kuvvetlenmişti. Birçok ısla.h edilmiş medreseler, denilebi lir ki, öğretmen mekteplerine . çevrilmişti ki, oralarda yeni usul ile öğretim mekteplerine öğretmenler yetiştiriliyordu. Daha doğrusu, bu gibi öğretmen mektepleri, "dini medrese.ler" maskesi altında gayri kanuni olarak yaşıyordu. Aıtcak Rus hükUmeti bu, sözde di ni medreselerin sahici mahiyetini öğrenince, onlarda teftişler yap maya gii:'işmiş, bazılarının müdürlerini mahkemeye vermiş, bazı mü dürleri "idari tedbir" ile uzak yerlere sürmüştür. Mesela, Kazan'da ki "Muhammediye medresesi"nin müdürü Alimcan Barudi efendi 1908 yılında, iki yıl müddetle şimaıldeki Vologda iline sürüimüştü. 1912 senesinde, büyük bir "müslüman mektep davası"na Sarapul 183
şehrinde bakılmıştı ki, sanık iskemiesinde ''Bubi medresesi"
(337)
müdiirleri olan Ubeydulla.h ve Abdullah Bubi kardeşler ve bu rnek tebin birkaç tane hocası otur:uyorlardı. Bubi kardeşler, mahkeme
nin karariyle iki-iiç sene hapse mahkum olmuşlardı.
Daha
küçük
nıikyasta müslüman mektepleri da.vaları ve polis memurlarının Ka7-an Türk mektcplerine ansızın baskın ederek, araştırma yapmaları seyrck olmayan olaylardan&. Ancak uya.nmış ınilll şuuru z·abıta tedbir·leriyle boğmak
midir? O günlerde Rus hükumeti bir
yandan
Kazan
kabil
Türklerinin
mna.rif ve milli kültür hareketlerine sed çekmeye çalışırken, mektep v(' maaı·if iıadiml('rini ama.nsı?. surette kovuştururken. Türk il ha <limlcri muhtelif yollarla müslüman Tiirklerin ya!Şaclığı "Zcmstvo"
J{:\7an'da
LU.VIIJ.J!IOil
tarihinde mcktcplcri düzenleme ve ders usullerini hirleştirme
aınaci�·le toplanmış olan öğretmen kongresinden
bir
göriinüş·
(337) Kazan ilinin glincy-doğu�unda viiki Vctkc ilindeki küçl)k Bubi köyün de nçılmış olan bu mcktcp. "dini medrese" maskesi altında önemli bir öğretmen tnclttcbi tirlevini ı::örmüştii. Bu hi knrdeşler, resmen bu köy camiinin mcnşurlu irnnntlıın snyılıyorlardı. Onlnr nynı znmruıdn kızlar iç.ic. de bir öğretmen mekt.ı)hi oçınışlıırdı.
184
larıı. (ma.ha.ll\' muhtariyetli idarelere) tesir etmeye çalışıyorlardı ; bu çalışmalar sonucunda bazı "zemstvo"lar bu teşekküllerin maarif şu beleri yanında, müdürü müslüman Türk olan ast-şubeler teşkil et meye başlamışlardı. !şte, bu gibi maarif ast-şubeleri Türk ilkokul lan. öğretim usulü kursları açıyor ve Türk öğretmen-eğitmenlerinin Kurultayiarını topluyordu. Böylece ilk öğretim işlerinin canlanması ve hızlanması netice sinde. asr1 pedagojinin ve metodikanın icaplarına göre yazılmış olan llers kitaplarının tab'ı da pek canlaıımıştı. öte yandan, o zamanlar Arap ya.7.1sının Türk diline uygun bir surette imlasını diizeltmek ile de uğra�ılıyordu. llkmektepleri ıslah devrinde "Usul-ii cedid" mektepleri, yalnız erkek çocuklar için değil, aynı zamanda kız çocuklar için de açılmış tı. Kazanlı kadın öğretmen, kültür, eğitim-öğretim işlerinde Kazan lı erkek öğretmen gibi, cinsleşlerinin çocuklarını okutmak için tam bir cesaretle soğuk Sibirya.'ya, sıcak Tiirkistan'a ve u7..ak Yedisu ül kesine gitmek zahmetlerine katlanıyordu. Kazan Türk kadınları, ba sın işlerinde de erkeğin kıymetli arkadaşı ve yardımcısı olmuştur. Mevkut matbuatın meydana geldiği sıralarda ve daha sonralan, g-ı zete ve mecmualarda yazı yazan birçok kadm imzaJan göze çarp maktaydı. Sonraları diş tabibi olan Hatic::e Tanaç (ova), HJ07 sene sinde sosyal-demokrat meslekli "Ural" gazetesinin sorumlu mulıar riri idi. Sonraları Fahnıl-Benat Süleyman, Kazan'da "Süyiinbike" adlı kadın gazetesinin başmuharriri olmuştu. Kırımlı !smail-Bey Gaspıra;\ı'nın gerek gazetecilik, gerek mektepçilik işlerinde sağ kolu olan Bn. Zelıra Akc:;ura, Ka?..anlı bir Ti irk kızı idi. Kazanlı Tiirk kız ları epey erken Rus asri liselerine, ihtisas ve yiiksek mekteplerine devam etmeye başlamışlardı. Başka islam i.ilkelerine nisbeten da ha evvel Kazan Türk kadınları arasında sılılıiye memurları, mektep görmüş ebeler, diş tabipleri, doktorlar ve başkaları bulunuyordu. 1905 ihtilalinden sonra Kazan müslüman Türk kadını serbestçe top
lantılara gider, konuşmalara iştirak eder, nutuk okurdu.
söyler ve
rapor
KİTAPÇILIK VE NEŞR!YAT !ŞLER! : 1905 ihtilali yıllarında edebiyatırı gelişmesine müvazi olarak, o zaman Arap harfleri kasa lan buJunan basımevleri de artmış, kitapçılık ve neşriyat işleri de epey gelişmiş idi. 1914 yılında Kazan şehrinde Arap hurufatlı 10 ta185
ne matbaa vardı. Bunların beşi Türk şirketleri veya hususi kimse lerin mülkü idi (338). Yalnız Kazan kentinde yedi tane Türk ticaret Iritabevi vardı (*). O günlerde kitap mağazaları ve basımevleri başka şehirlerde (Oren
burg'da, Ufa'da, Astrahan'da, Troyskiy'de, Orskiy'de ve . hatta Pe tersburg'da) dahi bulunmaktaydı.
1915 senesinde Petersburg'da açılan matbuat
sergisinde, !dil
boyu'nda Arap harfleriyle basılmış olan eserlerin isirnliği dikkatları çeker mahiyette olmuştur.
1905-1917 yılları arasındaki devrede Kazan Türklerinin iktisa di durumu hayli yükselmiş bulunuyordu : Türk köyJüleri çiftçilik iş lerinde çeşitli makineler kullanmaya başlamış,
istihlak
erneeeleri
(kooperatifleri) , küçük kredi bankaları kurmaya girişmişlerdi. Şe hir ve kasabalarda sanayiin muhtelif sahalarında Türk şirketleri ve büyük sermayeye malik olan hususi kişilerin tecim ve yapım evleri epey artmıştı. Bu suretle, Kazan ve Ural Türkleri, medeni ve iktisadi alanlar da bir gelişme ve yükselme devri geçirmekte iken, 1914 yılının ya zında, Rusya'nın da katıldığı Birinci Cihan Harbi başlamış ve henüz harp sona ermemişken, 1917 yılının ilkbaharında ikinci Rus iliti li i li patlak vermiştir.
(338)
Kerirni kardeşler, "Ümid", "Millet" şirketleri, Şeref karde�ler ve sa
bık Haritonov matbaaları...
(0)
Kerirni
kardeşler, "Sabah"
§irketi,
"Maarif" şirketi,
"Yol" şirketi, Hadi Maksudi, Hüseyinoğlu varisleri...
186
"Asır
şirketi
xv
1K!N01 RUS 1HT!LAL1 (1917) A. İLK S:tYASI HAR!EKETLER : Bilindiği üzere, Birinci Ci han Harbi sürüp giderken patlak veren ikinci. Rus ihtilali, 1905 ih· tilalinin hilafına olarak, birden genişlemiş, kısa bir zaman içinde çarlık rejLmini yıkmış ve bütün Rusyalılar için gayet geniş umut ufukları açmıştı. Hemen ihtilaJ.in ilk günlerinde, Kazan Türkleri de milli-içtimai, siyasi işlerini çevirmek ve yoluna koymak için, milli komiteler kurmaya başlamışlardı ki, bir müddet sonra bu "komite ler", "milli şura" adını almıştı. Ancak bu komite-şuraJar bariz bir sınıfi mahiyet taşımadığı halde, Kazan, Ufa, Orenburg, Astra han vs. gibi şehirlerde bazı Türk gençleri tarafından, sınıf menfaat. leri temeline kurulan işçi ve çiftçi teşkilatları <la vücuda getirilmeye başlamıştı. Kazan'da Mollanur Vahitov adlı birisi, müslüman işçileri adına sosyal-demokrat teşkilatı kurmuş ve "Kızıl Bayrak" isLmli gazete çıkarmaya başlamıştı. Ufa'da ise, yukarıda Edebiyat kısmın da adı geçen muharir Alimcan İbrahim (ov), Rusların sosyalist-re volüsyoner partisine katılarak, müslüman askerlerini "burgeoisie" ye ·karşı teşkilatıandırmaya ve ayaklandırmaya çalışıyor ve "İrk ad lı küçük bir gazete çıkarıyordu. Bu sefer Vahidov zümresi müslü man işçileri adına, Alimcan-Fatih Seyfi grubu ise, rençberler namı na, ''bourgeois" saydıkları milli şuracılar'a karşı vaziyet almışlar ve böylelikle 1905 ihtil§..li günlerindeki "uralcılar"la "tanğcılar"ın yeri ne geçmişlerdi. Halbuki berikilerin kalıntıları bu sefer "borgeosie" saflarına geçmişler ve 10 yıl önce yerin dibine batırdıkları "ittifak çı"ların bakiyeleriyJe işbirliği yapıyorlardı. Ancak milli şuracılar, nedense, bir siyasi parti kurmak teşebbüsünde bulunmanuşlardı ki, onların asıl zayıf noktası da burada idi. 1917 senesi Mayıs ayında Moskova'da umum Rusya müslü manlarının birinci kurultayı toplanmıştı ki, buna tabiatiyle, Kazan 187
vr Ural Tiirkkri de katılmışlardı. Bu kongrede müzakere edilen ve bir karara
bağlan:m
önemli
l i \ ııitariını-federalizm)
meselelerden biri,
devletin
kuruluşu
meselesi olup, bu meselede Kazan
murah·
haslan iki zümreye ayrılınışiardı; delegelerden bir kısmı federasyon . taraflısı olduğu halde, diğer bir kısmı ünitarizm (tek ve bölünmez Rusya) fikrini savunmuştu. Kafkasya, Türkistan, Kazak İli temsil
taraftarı oldukları gibi, Başkurtluğu arkadaşları da bunlara katılmışlardJ..
cileri federasyon Zeki Velieli ve
temsil eden
Eski Ufa Dini Meclisi için halkın itimad ettiği değerli zatlardan rnii fli.i
f(:ızarı
\'('
iiy(•l(•ı· de, bu kongrede scçilmişlerrli.
Tiirklel'i anısında değil,
o
MUfti.ilüğe
yalnız
7 .amanki bütiln Husya miisliiınan
1'iil'ldcri arasında lanııımış olaıı v(' sayılan cğitimci, cedidçi ulema dan AJiıncan efendi Barudi scçilınişti (339). Bu Moskova müslüman kongresinde, 12 yıl önceki Nijni-Nov gorod müslüman kongresinde olduğu gibi, umum Rusya müslüman . ları için, eski "tttifak" partisine benzer bir siyasi parti kurmak me selesi ortaya alılmadı ise de, gene umum Rusya müslüman mesele Irrini çe\·irmek ve ÇÖ7.mek için sı" knrulmıış
,.c
bir
umum "Müslüman Merkez Şura
üyeleri de bu kongrede seçilmişti. Ancak bir müd
net sonra ilıt.ilii.lin "dcrinleşmesi'' yiizündcn, bütün Rusya'da l<ı>zden kaçma ve dağılma vetiresi başladığından ve milleller için dahıt ya'nın
kenarlarında
geniı;: iml\anlar ve ya�ayan
mer
Rustan gayri
ufuklar açıldığından, Rus
rnüslümanlar,
başında
ünit<ı.rist
ıtsetin Alıınet Salikattı'nın bulunduğu bu "Merkez Müslüman Şı.ı rıı.sı"na pek az
ehemmiyet vermişler ve sonraları bir müddet "Mer Türkleri parasiyle idare edilmiştir (340).
kez Şura" yalnız I<aıan B.
''HARBt ŞURA"
:
1917
yılı
yaz iptidasında J{azan'da bir
"!lli.islüman Harbi Şı.ırası" kurulrrıuş idi ki, bundan maksad, Rus or clıı\atında dağınık bir halde buluna.n müslüman erat ve subaylarını toplayıp, ayrıca müslüman askeri tümenleri teşkil etmek idi. Ger G<'I<lcn, bu lnırııın birkaç tane müslüma n alayı vücuda getirmiş ve iki defa umum H.usya müslüman askeri kongresini 1339)
loplamıştı.
Bu
Eu ltongr<'dc bir Türk kadını Bn. Muhlisa Bubi, Ufa Dini Meclisi üyeıi
i(in(> seçilmişti. D<'tnC'k oluror ld, Kaıe.nlı bir müslüman Türk kadını, erkeklerle
hirliltt(• eşit hukuklu üye ohrıık. yüksek bir dini müesseseye de girmi� bulunu·
yordıı h hu gibi bir hal başka hiçbir mUslümıın ülkesinde heııliz göriilmemişti. (3·10) Ayaz fshııki: İstanbul'da çıkan "Yeni Kafkasya'' dergisinin 20 sayılı niishasınd<ı (yıl 1924) basılan "İdil·Ural illeri" haşhklı yazısı.
188
"Harbi Şura", ismi ve kuruluşu bakımından "Umum Rusya müslü man harbi şura.sı" idiyse de, masrafları yalnız Kazan müslümanları cebinden harcanınıştır. C.
"MİLLİ MEDENI MUHTARlYET" iLAN!: 1917 senesi 1
(14) Mayısında Moskova'da umum Rusya müslümanlarının birinci
kongresi açılmış ve ll (24) Mayısa kadar sürmüştiL Bu kongrede Rusya'nın müstakbel dev.let kuruluşu (rejimi) bahis konusu olmuş
ve bu meselede kongre üyeleri, biri federalisme taraflıları (federa listler) , ötekisi unitarisme taraftarları (unitaristler) olmak
üzere
ikiye ayrılmı�lardı. Bu iki türlü devlet kuruJuşunu müdafaa ederek
ter. oku yanları n ikisi de Kafluısyalı idiler; müstakbel Rusya'nın fe
derasyon
ve ıncrlwziyct. c;izlik tcınelinc kurulm<ısının gerektiğine da-
ir tezi A7..erbayca.nlı meşhur Mehmet I<;min Resulzade
okumuş ve
"tek Rusya" ve merkeziyet usulünü ise şimall Kafkasy8Jlı asetin ve sosyal demokrat Ahmed Tsalikattı müdafaa
etmişti. Bu iki
üzerine kongrede çok hararetli ve gürültülü tartışınalar
dava
olmuş ve
neticede kongre federasyon usfılünü kabul ederek karar çıkarmıştı. Cenubi Kafkasya (Azerbaycan ) ,
Türkistan,
Kazakistan ve doğu
Başkurdluk gibi, Rusya'nın kenarlarına düşen Türk ülkelerinin teın si:lcileri, federasyon ve ınerkeziyetsizlik taraflısı
olduklan
halde,
Rusya'nın içinde ve Ruslarla karışık gün geçiren Kazan Türklerinin temsilcileri ise, bu hususta iki ziimreye ayrılmışlardı. Muharrir Fa tih Kerimi ve Fuad Tuktar grupu federasyon taraflısı olduğu halde, ınuharrir Ayaz !shaki zümresi
(ki bu ziimreye mensup
oianların
çokluğunu askerler (erler) teşkil ediyordu) sosyal-demokrat asetin Tsalikattının peşinden giderek
ünitarizmi (tek ve merkezi
Rusya
usulünü) savunmuştu. Sosyal-demokrat Ahmed Tsalikattı'nın, "İç timai- iktisadi bakımdan geri" muhtariyetli ülkelerde kalan işçile
rin mazlum ve ıYıağdur olabilecekıleri kaygusiyle "tek Rusya" taraf lısı olması anlaşılır bir ]{eyfiyet idiyse de, eskiden sosyalist-revolüs yoner (S,R.) kova
!erin siyasi
kongresi toplandığı
programına mütemayil
olan ve Mos
sırada hararetli "milliyetçi"
A. İslıaki'nin neden dolayı "ünitarist" olduğunu anlamak
görünen güçtür.
Çünkü S. R.'ler devlet kuruluşu babında federasyon taraftandırlar ; bir Türk milliyctçisi için de Türk ülkelerinin, hiç olmazsa, otorromi ye (idari muhtariyete) ınaJik olmaları milli ve kudsi bir dava olmaz mı? Sonraları muhacerette "!dil-Ural" Türklerinin istiklal davasını gU.der gibi görünen A. lshaki, Moskova kongresinde
"tek Rusya"
davasını ınüdafaa ederek bir te?..cik bile okumuştu (Kongre zabıtları sahifeler : 230-234:) . 189
{
Yusuf Akçura
Kongrenin, idare usulüne dair karan aşağıdadır : "a. Müslüman milletierin menfaatlannı temin eylemek ıçın en uygun idare usulü, milli federasyon ve toprak temellerine kurulan ve belirli ülkeleri bulunmayan kavimler için ise, milli-medeni muhta· riyet sağlayan Halk cumhuriyetidir.
190
b. Rusya'da yaşayan müslüman milletierin bü tün dini ve me dem meselelerini muntazam surette yürütmek ve müslümanların birlik olarak hareket etmelerini sağlamak maksadiyle umum Rusya müslümanları için, yetkisi dahilinde, kanun yasamak hakkına malik olan bir merkezi kurum vücuda getirilir. Kurumun şekli, teşekkülü ve görevleri ise, bütün muhtariyetli ülkelerinden çağırılan mümes sillerin Kurucu Meclisi tarafından tesbit olunur." (Kongre zabıtları, s. 250-251) . Görülüyor ki, "belirli ülkeleri bulunmayan kavimler için" milli medelli muhtariyet usulü birinci umum Rusya müslümanları kong resinin kararları arasında bulunmaktadır. 1917 yıJının Temmuzunda Kazan'da aym zamanda üç tane kongre toplanmış bulunuyordu : 1) !kinci umum Rusya · müslü
manlan kongresi, 2) Müslüman din kişileri (ulema) kongresi, 3) "Harbi Şura" tarafından toplanmış olan birinci askeri kongre. İşte, bu üç kongre delegelerinin Kazan şehir tiyatrosu binasındaki birleşik toplantısında, eski Devlet Duması üyelerinden, o zaman avukat, Sadri Maksudi'nin raporu dinlenilikten sonra "!ç Rusya ve Sibirya müslüman Türk-Tatarları'nın milll-medeni muhtariyeti"
ilan edilmiş ve 7 kişilik bir "Muhtariyet heyeti" seçilmiş idi ki, heye tin başkanı Sadri Maksudi idi. Ufa şehrinin milli-tarilll bakımdan büyük bir değeri yok idiyse de, galiba, Başkurtluğa ve Sibirya'ya yakınlığı ve orada hazır binasiyle eski "Muhammedi Ruhani Mecli si"nin buJunması dikkate alındığından olacaktır ki, Muhtariyet He yetinin çalışma yeri olarak Ufa şehri seçilmişti. Bu "Heyet"e milli hazine teşkil etmek teşebbüslerinde bulunmak ve "lç Rusya ve Si birya Türk-Tatarlarının Millet Meclisi"ni toplamak ödevleri yükle tiJmişti. Ç. "MlLLET MElCL1S1" : Bilindiği üzere, 1917 yılı Rumi tak vime göre, 25 Ekimde (7 Kasımda) Rusya'da üçüncü bir ihtilal vu
kua gelmişti ki, o zaman Rusya'da henüz eski Rumi takvim kullan dığından, buna "Ekim ihtilali" denildiği gibi,
"Bolşevik
ilıtilili",
"Sovyet ihtila.Ii" ve "içtimai ihtilal" dahi denilmektedir. Bu ihtila.Iin başlıca hususiyeti, onun neticesinde Rusya'da Şubat-Mart ihtilali sayesinde kurulmak üzere bulunan demokrasi idaresinin önüne sed çekilip, yeni bir diktatörlük idaresinin kurulmasıdır.
Ancak Bolşe
darbesi ile Kerenskiy hükfunetini devirip iktidarı ele aldı iseler de, �ralarda onların Mvikler merkezde (Petrograd'ta) bir hükumet
191
l<iıniyeti pek çabuk lwrulamamıştı. Onun için onlar, bütün Rusya Kurucu Meclisi seçimlerine engel olamadıkları gibi, ta..'?ralarda cerc yarı eden da ha küçiik mikyaSl.'tki bazı siyasi ve milll teşebbüs ve ha
dt> önüne geçmekle uğraşamadılar. Bu kabil milll teşeb bii!lle rden biri de bizim "İç Rusya ve Sibirya Türk-Tatarları .Millet Meclisi''ne mcbus seçimi yapmak ve Millet Meclisinin Ufa'da topla narak. milli işleri miizal<cre ve münakaşa etmesi idi. Gerçekten Ufa Millet :ıvreclisi, Sovyetlerin iktidara gelmelerinden sonra 1917 yılı 30
rel<etleı·in
Kasımında toplannıış ve 1918 senesinin 22 Ocağma kadar çalışmı,�
lı. l\1illel ;\leclisi işbu 52 gün süren ilk ve son toplantı döneminde rnilli-nwrl<·ııi ıııuhtariyctirı Anayasnsını miizakcre ve kabul etmiş, ir; ı �ııs�:a
kanııniarı
Vf'
Sihiry;ı Türk -Tatarların ın dini-milli ihtiyaçlarına
yıısa mış vf' " milli vilayetler''irı sınıdarını çizrniştir.
ait
Rund;ııı başka. o zaman Kazan üniversitesi Tarih-Filoloji fa kiilfesi talebesinden ve "Milll-medeni muhtariyet heyeti" üyelerin cl<'n olan Ali nıcan Şeref "resmi mesa isi haricinde" bir !dil-Ural ış
latı
(devleti) peojesi ilc uğraşmış, mutasavvcr
bu yeni devletin sı
nırlımnı çiznıiş, bu sınırlar içerisinde Türk unsurunun hiç olmazsa, nisbi çoğunluk tekşii edeceği tarzda oradaki kavimJel'in nüfus sa yısına dair istatistik ceclvelleri tanzim etmiş ve bu )t'Onu üzerine Millet Meclisine arzetmek için nıufassal bir rapor hazırlamış imiş.
:1\fillel Meclisi üyelerindPn Alimcan lbrahim(ov) ve İlyas Alkinler'in lt ' şcbbüsüylc kunılan "topra.kçılar" ziimresi, hemen bu projeye sa rılmış ve onun Meclise a.rzedilip, mi.inakaşa edilmesinde israr etmiş tir. Geı·çcktc n, Meclis A.. Şere f'in bu meseleye dair raporun u dinle mi� ve birlwç oturumda onu ıniizakere ve miinakaşa ederek, bir "İdii-Ural Ülkt'si'' kurulmasının matlup olduğu hakkında karar çı lmmıış ve lııı rncscl cyi gereği gibi işiemek üzere, Kazan şehrinde ça lı�n.cA k olan bir '"!'opraklı nıuhtariyet heyeti'' seçmişti.
'Millet .1\icclisinde 120 saytav vardı. Bunlar, belirli bir siyasi ve iktisadi programa malik herhangi bir siyasi partiye intisap etmele ri esası nda değil de, "günün meseleleri" üzerine fikirlerin tevafuku cı;rısında. ild hizbc (fraksiyona)
· ayrılmışlardı.
Birisi "'l'opmkçılar
hizbi" olıı!>. bu hizip mensupları, şimdi andığımız gibi, A. Şeref'in pıojesini kabullenerek, yalnız milli-m('deni-muhtariyet ile yetinmc �·ip, topnı k esasında ii lke muhtariyeti ne
Bıı
taraflar
gö.zükiiyodardı.
hi7-bin ba�lıca üyeleri, ihtilal devrinin "soldat" (asker) immite
LC'rinden seçilmiş olan subaylar, kimi erler, bazı yüksek okul talebe
ll'ri, mezkfır "Harbi Şura" temsilcileri, o yılın Martında sosyalist ve
192
ihtilaJci oluvermiş genç yazarlar,
öğretmenler ve bazı
bolşeviklik
adayları idiler.
Sndri Mı>ksudi (Arsa!)
İkinci hizip (fraksiyon) , ''Türkçüler hizbi" idi ki, bu daha zi yade yaşlı-başlı aydınlardan, terakkisever mollalarQ.an ve bazı mu tedil siyasi fikirli
gençlerden teşekkül
kadar hoca (molla) varclı. Fraksiyonun
etmişti. Bu fraksiyonda başı.nda
Sadri
30
Maksudi,
avukat Binyarnin Ahtem ve muharrir Ayaz İshaki bulunuyorlarclı. Ufa Millet Meclisi, muvakkat "Muhtariyet Heyeti" yerine dai
mi bir icra kurumu olan "Milli İdare" seçmişti ki, bunun "Diniye
Nczareti", "Maarif Nezareti" ve "Maliye Nezareti" olmak üzere üç nezareti vardı. Her Nezaret beş üyeden mürekkep olup, aralarından biri Nezaretin başkanı olacak ve bi.iti.in bu iiç Nezaretin başında Mil li İdare Başkanı duracaktı. "Milll İdare" Başkanlığına da Sadri Maksudi seçilmişti. MilJi !dare 1918 yılının ilk ayının sonlarına doğru, memlekette eski idare sisteminin tamamiyle yıkıldığı ve yenisinin henüz gereği
193
glbi kurulmadığı kararsız bir d.evirde, kendisine tevdi edilen işleri idare etmeye girişmiş, Millet Meclisi üyeleri ise, evlerine dağılmış _ lardır. D. SOVYETLE R VE MİLLİ KURUMLAR : Yukanda dahi andığımız gibi, "İç Rusya ve Sibirya Türk-Tatarlarının Millet Mec lisi" Bolşeviklerin hakimiyeti ele almalanndan sonra toplannuş idiy se de, Bolşevi k idaresinin geçici bir olay olduğunu sanmasından do layı olacaktır ki, o, Sovyet rejimine karşı ne gibi bir vaziyet alaca ğım müzakere mevzuu etmemişti. Halbuki yeni iktidarın ergeç Ufa "Milli İdaresi" ilc de meşgul olacağ ı ve giinün birinde ondan hesap istiyeccği muhakkaktı. Nitekim öyle de oldu. İşin başında Sovyet memul'ları "Milli İdare"ye ilişmemişler idiyse de, 1918 yılının Şuba tında Sovyetler, Brest-Letovsk banş andiaşmasını akdedip, içeride ihtiJa.Ii "derinleştirmek" için serbest kalınca, Kazan ve Ufa'daki Türk milli kurumlarına da amansızca saldırdılar; aynı yılın ilkba lıarına doğru Ka.zan "Harb1 Şura"sını dağıttılar ve 25 Nisan'da ise, Ufa MiUl İdaresini yağma ettiler. Bu milli kurumun mezkur üç Ne-
Sadri Maksudi 194:
ve
Yusuf Akçura Finlandiya'da
(1918)
zatetinderi yiı.ı'niz, "bi'niye Nezareti'''n'f, ''siyasete karişrr fanıak Şaf.r tiyle" bırakmışJardı ; yani yeni rejinı de, eski çarlık rejimi gibi, yal nız ismi değişmiş olan bir "Dukhovnoye Sobraniye"niR yaşamasına: müsaade etmiş bulunuyordu. Milli !dare başkanı Moskova'ya gide-· rek, bazı teşebbüslerde bulunmuş idiyse de, bir netice alamayıp, Petrograd üzerinden Finlandiya'ya geçmeye mecbur olmuştur. Milli İdare'den sonra il "Milli şuraJarı" da dağıtılmış, bütün milli gazeteler ve mecmualar kapatılmış ve matbaaları mi.isadere edilmişti. Milliyetçi cemiyet adamlarının bir bölüğü tevkif edilmiş ve bir kısmı da saklanmaya mecbur olmuştu. E.
İÇ SAVAŞ BAŞLADIKTAN
SONRA :
Bilindiği
üzere,
1918 yılının yazında İdilboyunda, daha doğrusu Orta İdil'de Sovyet
lere karşı silahlı bir halk hareketi başlamıştı ki, bu, Rusya'da aşağı yukan iki sene süren iç savaşın başlangıcı idi. Başta bu hareketin öncüleri "Umum Rusya Kurucu Meclisi" ("Uçreditelnoye sobrani ye'si") nin kimi ihtilalci-sosyalist partisine mensup üyeleri olmuş tur ki, bunlar Sarnar (bugünkü Kuybişev) şehrinde bir "Kurucu Meclis üyeleri komitesi" adiyle bir teşekkül vücuda getirdilerdi. Bu "Komite"ye Rusya Kurucu Meclisi'nin bazı Kazanlı Türk üyeleri de katılmışlardı. Elde silah mücadelede ise, Kazan Türk köylüsü Rus köylüsünden daha az faaliyet göstermemişti. Ağustos iptidalarınd.a
Hadi Atiasi
195
Kazan, "Halk ordusu'' tarafından işgal edilince şehirde aynca bir Türk süvari
bölüğü teşkil edilJl?işti.
Bu hareket sırasında Sovyetlerden
kurtarılan
·M illi İdare'nin orada toplanabilen üyeleri bir açmışlardı.
Ufa şehrind<:',
"Milli İdare"
ve Sibirya Türk-Tatarlarının Milli 1daresi"niıı
Ufa'da 1918 yılının Eylulünde toplanmış olan "Devlet Meclisi"ne de iştirak etmişlerdi.
temsilcileri Miişavcre
"İç Rusya
küçük
olduğu üzere, bu "Devlet Mi.işavere MecHsi"nin toplan Sovyetlere karşı mücadeleyi düzenlemek ve luzlandırmak
Mallım masına,
gay<ısiylc, mczkfır Samaı· "Komitesi" tcmsilcilcriylc, Omsk'taki mu vakkat Sibirya hi.ikurnetirtin mümessile l ri arasında yapılan bir an
Sovyetlere karşı laşma neticesinde karar verilmişti. O günlerde savaş halinde bulunan veya savaş halinde olmasalar da, bu sava§a taraftar ve hayırhalı olan bütün zümre ve teşkilatın mümessilleri bu Mi.işavere Meclisine çağırılacakJardı. Bu arada Türklerden, "Mil lt medeni muhtariyet" temsilcilerinden başka, Kazak Alaşorda, Baş -
kurtluk ve Türkistan "hükflmetleri"nin murahhaslariyle Rusya Ku rucu Meclisinin
dı.
Rusya'nın dc
açılmış,
8
Türk üyeleri de bu Müşavere Meclisine katışmışlar "Ufa Müşavere Meclisi"
Ekimde
kapanmıştı. Beş
1918 yılı
21
Eylii:Urı
kişilik bir Directoire
ku
ruldu ve bunun başına mutedil ihtiliilci sosyalist partisine mensup
getirildi. Müşavere Meclisirün sonlarına doğru Sarnar tarafından işgaJ edildiğinden ve U�a da işgal tehli kesine maruz bulunduğundan, Directoire kendisinin çalışma yeri olarak, o zamanki Sibirya hükümetinin merkezi olan Ombı (Omsk) şchrini seçmişti. Kurucu Meclis üyelerinin Ufa'da toplanabilmiş olan üyeleri ise, "Kurucu Meclis üyeleri kongresi" adiyle daimi bir teşckki U kurmuşlar ve buna bazı Kazanlı Türk saylavlar da katıl mışlardı. Bu teşekkül, o günlerde Kızıliara karşı savaşan Çekoslo Avkscnt'yev
şehri J<ızıllar
,·ak askerleri tarafından zaptedilmiş olan Urallardaki Yekaterinburg (bugiinkü Sverdlovsk) şehrine yerleşmeyi daha uygun bulmuştu.
Bizim "Küçük Milli İdare" de elbette Ufa'da kalamıyacağından,
Ornsk yakınında bulunan ve ahalisinin çoğu Türk Kı;ı:ılcar (Petropavlovsk) şehrine taşınmaya karar vermiş ve
Sibirya'da
olan
"MiJli
İdare"ye resmen ilişiği olmayan kimi Kazanlı Türk cemiyet hadim leri ve gazeteciler de oraya gitmişlerdi. "Küçük Millt İdare" burada bir "mi.ilt.eci kurum'' duru munda bulunuyordu. Acil ve önemil işle-
196
ri de yoktu ; çünkü "MiJli İdare"ye tabi olan en kalabalık "İç Rus ya Türk-Tatarları" arkada, ç-ok uzaklarda ya Sovyet hakimiyeti al tında veya iç muharebe bölgelerinde kalmışlardı. Bununla beraber, Milli İdare üyeleri ara-sıra toplanıp bazı milli işlerle, hele "Sibirya Türk-Tatarları"nın milll-medeni ihtiyaçlarİyle meşgul olmaktan da geri durmuyorlardı. . MiiJteci Milli !dare Kızılcar'da ağır-aksak olsa da, işlerine de vam edip durduğu sırada, Omsk'ta yapılan bir hükumet darbesi (coup d'Etat) onun durumunu büsbütün ağırlaştırdı. Şöyle ki: 1918 yılı 30 Kasımında Omsk'ta, Rus generalleri ve aşırı milliyetçi !ibe raller, "Bolşeviklerle savaş hareketlerine engel olmaktan başka bir işe yaramayan" demokrat Directoire'i dağ1tmaya karar vermişler ve ertesi günü bu kurulun dört sosyalist üyesini tevkif ettirmişler di; 2.12.1918 tarihinde ise, Omsk Bakanlar Kurulunda milli savun ma bakanı olan amiraJ Kolçak'ı "Bütün Rusya'nın yüce şefi (ver khovnıy pravitel'i)" ilan etmişlerdi. Bu, artık Omsk'ta bir nevi dik tatörlüğün kunılması demekti. Omsk'taki Directoire'la birlikte Ye katerinburg'taki Kurucu Meclis üyeleri teşekkülü de dağıtılmıştı. Kızıl diktatörliiğe karşı bir çeşit kara diktatörlük demek olan Kolçak hükumeti, yalnız Bolşeviklere karşı değil, bütün sosyaJistle re, demokratlara ve gayri Rus milliyetçilere karşı da savaş bayrağı açtığından, Sovyet despotizmine karşı savaşan demokratik unsur ların gerisinde bir de o despotizmden daha az korkunç olmayan baş ka bir düşman, gerici Rus şovenliği başgöstermiş bulunuyordu. Böy lelikle Sibirya'ya taşınmış olan milli kurumumuz ve siyaset adamla nmız iki ateş arasında kalmış bir duruma düşmüşlerdi : Bir yandan onlar Bolşeviklere karşı mücadele yüzünden buralara düşmüşlerken, öte yandan, Kolçak hükümeti Milli İdarenin kendi Anayasasına gö re çalışmalarına müsaade etmiyor ve bu kurumun temsilcilerine di ni-milli işlerimizele eski Rusya imparatorluğu kanunlar mecmuasının zamanı geçmiş ll. cildinin belirli maddeleri gereğince iş görmelerini emrediyordu. "Mülteci Milli !dare"nin Kızıılcar'daki işlerinden biri de 1919 yı lının ilkbalıanna doğru Kolçak hakimiyeti altında bulunan kimi "Milli Şura"ların temsilcilerini çağırıp .bir "Küçük millet meclisi" toplayıp, o günlerde Versailles'de toplantı halinde bulunan barış kongresine !ç Rusya ve Sibirya Türk-Tatarlannın milli ve siyasi is teklerini bildirmek üzere, murahhaslar seçmek olmuştur. Muharrir Ayaz !shaki bir "Barış kurulu" üyesi olarak zaten Ufa Millet Mec lisinde seçilmişti. Gene orada seçilmiş olan muharrir Fatih Kerimi 197
1 ,
meydanda bulunmadığından, onun yerine Rusya Kurucu Meclisinin Türk üyelerinden olan ve Kızllcar'da bulunan Fuad Tuktar seçilmiş
tl. Bu iki kişi şayet Paris'e :varabilirlerse, orada bulunması kuvvet le muhtemel olan, Milli !dare başkanı Saciri Maksudi ile birleştikten sonra kendilerine yükletilen ödevi yerine getirmeye başlayacaklardı.
BİR MüLTBCt GAZETE : Kazanlı
Kurucu
Meclis üyelerin
den Fuad Tuktar ile Gumer Teregol Yekaterenburg'taki Kurucu Mec lis üyeleri kurulundan türkçe neşriyat yapacağız diye bir miktar pa ra koparmışlardı. İşte o para ile Kızıkar'da bazı mülteci gazeteci
ler Mayak adlı küçü k bir gazete çıkarmaya başlamışlardı. Ancak ge
rek matbaa, mürettip ve hurufat kıtl ığından, gerekse siyasi
duru
mun elverişsizliğinden dolayı bu gazete gereği gibi gelişemeyip, yal nız 30 nUsha çıktıktan sonra kapanmaya mecbur olmuştu.
1919 yılının yazında ise, mülteci Milli !dare dahi tamamiyle da
ğılmış bulunuyordu. 1920 yılının kışında aşağı-yukarı bütün Sibir
ya'yı kızıllar istila ettiğinden, Sovyet di ktatörlüğüne muhalif miJii yetçiler için artık burada çalışma alanı kapanmış demekti.
"BAŞKURTLUK MESELESİ" : 1917 ihtil3.linden önce "Ba.şkurtluk meselesi" diye bir mesele yoktu. Çünkü
bizde
Orta İdil (Ka
zan) Türkleriyle Kama ötesi ve Ural (Ba.şkurtluk) TürkJerinin ikti
sadi ve siyasi temasları belki de bundan bin yıl önce başlamış, müş terek bir musibet olan Rus istilası ise, başta siyasi alanda ve daha sonraları içtimai-medeni sahalarda onların adamakıllı kaynaşması na sebep olmuştur. Bu musibet her iki ülkeye hemen-hemen aynı za manda inmiştir ki o zamandan beri aşağı-yukarı dört asırlık bir de vir geçmiştir. Bu uzun devir boyıınca Kazanlıtarla Başkurtlar tarna
miyle anlaşmışlar, kaynaşmışlar; din,
a.hlıak, tabiat, örf-adet, göre
nek-gelenek, dil ve kültür bakımlarından birbirlerine gereği gibi te sir etmişlerdir. Bu kaynaşma ve karşılıklı tesirler
sonucunda müş
terek bir yazı dili ve edebiyat da meydana gelmek üzere buJunuyor du ki bu yeni dili işlernek ve bu yeni edebiyatı geliştirmek uğrunda her iki Türk kütlesinin ve ülkesinin fikir v e bilim adamları emek ,
harcıyorlardı. Yukarıda da andığımız gibi, başta bu fikir adamları, medreselerde okuyanlar arasından asıl Kazan ilindeki
medreselerle
Başkurt
Kargah, Ufa, Troyskiy, İsterlibaş v.b.
gibi
ve
yetişiyorlardı. ülkesindeki
bilim Oysa
Orenburg,
şehir ve kasabalardaki
medreseler arasında eğitim ve öğretim usUlleri bakımından
hiçbir
fark yoktu. lmamlar ve müderrisler arasında da Kazanlılar bulun-
198
duğu gi bi, birçok Başkurtlar da
bulunuyordu. Bu · hususta
hiçbir
türlü ayrılık-gayrıdık ve yadırgaşma bulunmazdı. Bu gibi medrese•
ler de okumu� olan bir Başkurt, hiçbir zaman
Başkurt
lehçesiyle
yazmazdı. Başkurt türkçesi yalnız bir halk konuşma dili olarak ya şıyx>rdu. Kazan İlindeki Tetiş kasabası yöresinde yaşayan bir ima rnın yazdığı Fezail-i şuhur ile, Başkurt asıllı Tacüddin YaJçıgul Oğ lunun telifi olan Risale-i Gaize adlı eserin dilleri arasında hiçbir tür lü ayrım yok gibidir. Sonraları Başkurtlardan Habibünnecar öteki, Zeki Yelidi gibi müellifler eserlerini; Şeyhzade Babiç ve başkaları şiirlerini Başkurt lehçesiyle değil, ·kurulmakta olan ortak yazı dilil ile yazmışlardır. Başkurt müellif H. Öteki, Ka?..a.n'da meşhur dini yatçı ve tarihçi Ş. Mercan! medresesinden yetişmişti ; ünlü
tarihçi
ve fikir adamı Zeki Velidi Togan da dayısı olan bu H. Öteki medre sesinde okumuş ve sonraları Kazan'da "Kölboyu" medresesinde ta rih muallimliği yapmıştır. Bu misalleri çoğaltmak da mümkündür. Bu hal, Kazanlılarla Başkurtların ne derece kaynaşmış
oldukılarını
gösteren örnekler değil midir? Kısacası: Başkurtlar sayıca asıl Ka zanlılardan sonra oralarda en büyük Türk kümesi iseler de, Kazaı:-
Zeki Yelidi (Togan)
199
lılardan ayrı ve bağımsız tebellür etmiş olan bir "kavim-millet" sa yılamazlardı. O halde Başkurtluk meselesi nereden çıktı? Bize kalırsa 1917 ihtilali patlak verince "Ba.şkurÜıık meselesi" değil de, "Başkurtluk Ülkesi'' mes�lesi meydana çıkmıştı. Bu ise, bir siyasi
kavramdır.
Şöyle I d : Yukarıda da andığımız üzere, 1917 yılının Mayıs ayında
Moskova'da toplanan I. bütLin
Rusya
müslümanları
kongresinde
Dt>vletin kuruluşu (rejimi) meselesi konuşulurken delegeler "unita rist", "federalist'' olmal< üzere iki züımeye Tüı·kistan, Kazakili delegeleri
federasyon
ayrılırken
taraflısı
Kafkasya,
oldukları gibi,
Başkurtluk temsilcileri cl0 onlara katılnıışlarctı. Başkurtlar federas
yon t0melinl' kııı·ul:ı.n Rusya.'<.lıt bir Ba�?kurllul< ülkesinin bulunma sı gerekeceğini ileri sürmiişlerdi. Demek, 1vloskova kongresinde Baş kurt temsilcileri bir muhtariyelli Başkurt ülkesi meselesini
ortaya
atmak suretiyle Kazan murahhaslarından aynlmışlardı. ÇLinkü Ka zan delegelerinin federalistleri bile Ba.şkurtluğun muhtariyetli
bir
ülke olabileceğine inaıımadıklarından, bu fikrini pek aykırı bulmuş lardı. İşte, Kazanlılarla Başkurtlar arasında. siyasi "ayrılık", denilen şey bu suretle başgöstermişti. "Başkurt ülkesi" meselesinin ortaya. çıkması
nasıl
olmuştu ?
Siyasi teşcbbüslcri için tarihten ilham alan tarihçi Zeki Velidi, bü ti.in Rusyalılar ir,in geniş ufuldar açan l !ll7 büyük Rus
ihti HUinin
vııkua gelmesinden sonra Rusya federasyonu içinde bir
muhtari
yctli Başkurtluk ülkesinin de bulunmasının gerekeceğini düşünmüş ve bu fikrini Başkurt il kongrelerinde ortaya attığı gibi,
Moskova
büyük kongresinde de ileri sürmüştiir. thtilal günlerinde
toplanan
Başkurt iJ kongrelerinde kendisine en ziyade önem verHen mesele toprak meselesi olduğundan, Vetidi'nin tal'ihten mülhem olarak or taya attığı muhtariyetli Başkurtluk ülkesi problemi yerli halkın top rak meselesindeki istek ve temayüllerine pek uygun düşmüştür. Bu işin n:ı.zariyatçısı ve sonralan tatbikatçısı olan Z. Ve,\idl, bi ri "Büyük Başkurtluk", ötekisi "Küçük Başkurtluk" olmak üzere, iki çeşit mulıtar Başkurtluk tasarısı düzenlemişti ki, bunlardan biri sine Başkurtların hemen-hemen hepsi girecek, lakin Rusların yüzde lik nisbeti artacaktı ; ikincisine ise,
Başkurtların yalnız bir
kısmı
alınacak ve buna karşıJık Rusların yüzdelik nisbeti eksilecekti. Bü yük Başkurtlu[,rıı uzak bir ülkii halinde
bırakarak, şimdilil{
% 75
nisbetinde Ti.irk unsurunu içine alacak olan "Küçük Başkurtluk ül kesi" kurmaya karar verilmişti.
200
Moskova Rus devletinin, istiJa ettiği yabancı ülkeleri idari bir Iikiere ayırırken, yerli ahaliyi coğrafi ve idari bakımdan
parçala
mak, onları birbirinden ayırmak, onların birleşmelerine engel ola cak tedbirler almak amaçlarını güttüğünü
yukarıda da anmıştık.
SonraJan Petersburg devrinde Deli Petro ve .ikinci Katerina zaman larında, o devirdeki Rusya'yı "gubernia"lara (illere)
ayınrken de
yerli ahaliyi, hele müslüman Türkleri muhtelif vilayetlere
dağıt
mak ve parçalamak hedefi göz önünde bulundunılmuştur. Bu şey tani tedbirler neticesinde muhtelif vilayetlerde yaşayan Türklerin (asııl Kazanlıtarla Başkurtların) o vilayetlerdeki umum. ahaliye nis beti 1917 ihtilalinden önce şu görUnUışte idi : Kazan vilayetinde Sam.ar
"
Simbir Viatka
Ufa
"
Orenburg
% % % % % %
31 11
9
5 52 22 (341)
Görülüyor ki, Ruslar, bu Türk ülkelerini istedikleri gibi kesip biçmelerine rağmen, Kazan İli (Orta !dil bölgesi), Ufa ve Orenburg ilieri (Güney Ural), Türk unsurunun en çok bulunduğu bölgeler ola rak kalmıştır. Küçük Başkurtluk ülkesi eski Ufa, Orenburg, Perrn ve Sam.ar "gubcrnia"larının haritaları tadil edilerek kurulmuş ve bu yeni muhtariyetli ülkede tasarlanm.ıştı. BöyJece,
% 75
nisbetinde Türk unsuru bulunacağı Türkleri için "olamaz"
Kazan-Başkurtluk
gibi görünen ayrı bir muhtariyetli ülke fikri ilk defa ortaya atılmış tır. Bu fikir Başkurtları kanatlandu·dığı gibi, başkalarını da epey ce düşünmeye sevketmiştir. ·Bize kalırsa, Başkurtluk ülkesi fikrinin ortaya atılmasının önemi, işte bu noktadadır. Bundan dolayıdır ki, "Küçük Başkurtluk" yaratmakla, bütün Orta İdiJ ve Güney
Ural
Türklerinin politik yazgısının nihai halli şöyle dursun, Başkurtların bile siyasi yazgısını çözmemekle beraber, asıl Kazan Türklerinin fe derasyon ve iilkccilik taraflısı olanları, "Başkurt ülkeciliği" hareke tine dilekdeş bir tavır takınmışlardı. Lakin onlar bu hareketin yal nız siyasi-iktisadi
çerçeve içinde kalmasını, dil ve kültür
ayrılığı
kertesine çıkmamasını istiyorlardı. (Bu meseleye ileride Sovyet dev rinden söz açarken bir daha temas edeceğiz).
(341)
"� yıl içindi>" CRusçası), Kazan 1925, s. 204.
201
XVI SOYYEr
DEVRl
CUMHUR!YETLER : Yukarda dahi andığımız üzere, Kazan ve Ural !linde bir muhtariyetli Türk ülkesi vücuda getirmek meselesi, ilkönce Başkurtlar tarafından ortaya atılruış idiyse de, 1917 yılının sonlarına doğru "lç Rusya. ve Sibirya Türk-Tatarlarının Millet Mec Jisi''nde bu mesele daha geniş ölçüde bahis konusu olmuştu. Orada mesele "İdil-Ural ıştatı (Etat'sı ) " şeklinde ortaya atılmış, Orta ldil ve Güney Urallarda yaşayan Türklerin hemen-hemen tamamını bu muhtariyetli ülke sınırları içine almak hedefi gözönünde tutulmuştu. Bu ülkenin yüzölçümünün 221.131.482 km. kare, nüfusunun
6,5 mil
yon olacağı tasarlanmıştı. Bu nüfusun takriben 3,5 milyonu Türkler olup, geriye kalanı Ruslar ve diğer azınlıklar olacaktı. 1918 yılının kış sonlarına doğru Kazan'da, bu ülkeyi resmen ilan etmek teşebbü sünde bulunuJmuş idiyse de, buna Sovyet makamları mani olmuştu. Ondan sonra Bolşevikler
Kazan'daki "Topraklı muhtariyet heyeti"
ndeki bütün materyalleri müsadere ederek, Moskova'ya götürmüş ler ve 1918 yılının Mart ayında "!dil-Ural
Ülkesi" yerine bir "Ta
tar-Başkurt Sovyet Cumhuriyeti'' vücuda getirileceğini ilan etmiş lerdi. Buna ait "Dekret"i o günlerde MiJletler İşleri Halk Komiseri olan Stalin, "İç Rusya müslüman işleri komiseri" Mollanur Vahit ov, bu kurumun
üyelerinden muha.rrir
Alimcan lbrahim (ov)
ve
Başkurt Şerif Manatov ve Milletler İşleri Halk KomiserJiğinin Ge nel Sekreteri Demanştein imzalamışlardı. Bu
meseleyi
görüşmek
için 1918 yılının yazında birkaç defa müşavere meclisleri toplanmış ve eylül içinde tasarlanan cumhuriyetin kurucu kongresinin toplan ması kararlaştırılmış idiyse de, yaz sonlarına doğru Orta !dil'de Sovyetlere karşı ayaklanma patlak verdiğinden ve bu suretle Kızıl lar-Aklar savaşı başladığından, bu mesele yüzüstü kaJmıştı. !ç harp sürüp gittiği bir sırada, arkadan
Sibirya
cihetinden
aşın kara Rus milliyetçileri olan amiral Kolçak ordulannın tehdidi karşısında 18 Şubat 1919 tarihinde Sovyetler tarafına geçmek zorun-
202
da kalan Başkurt önderlerinin, Moskova'da Sovyet başmanla riyle (o zaman daha Lenin de sağdı) anlaşmaları sonucunda bir Başkurt muhtariyetli Sovyet cumhuriyeti ilan edilmişti. 1920 yılı 9 haziranında da bir Tatar muhtariyetli Sovyet Cumhuriyeti kurul muştu. Bu cumhuriyeti vücuda getirmek hususunda "Genel Rusya Sovyetler İcra Komitesi ile "Birlik Halk Komiserleri Sovyeti"nin "dekret"i çıkmış ve aynı yılın 25 haziranında (8 Temmuzunda) "Kazan 1l Sovyet İcra Komitesi" iktidar ve yetkisini yeni teşkil edil miş olan "Tatar Cumhuriyeti"nin "Revkom"una (İhtila.I komi "
!
tesi'ne) devretmiştir.
O zamanki Başkurt Cumhuriyetinin yüzölçümü 141.884,05 km.
kare olup, nüfusu 1.259.059 kişiden ibaret idi (342). Bunlardan : Türkler: 747.000 kişi yahut 7o 57 Ruslsar : 467.000 kişi yahut % 35 Başka çeşitli kavimler 103.000 kişi yahut % 8 Başkenti, vaktiyle bir ilçe merkezi olan tsterlitamak kasabası idiyse de, sonraJarı merkez Ufa şehrine naklounmuş ve bazı yeni topraklar katılmak suretiyle Cumhuriyet büyütülmüş ve bunun ne ticesinde Rusların yüzdelik nisbeti de artmıştır. Eskiden bu cumhu riyetin 12 tane kanronu (ilçesi) , Orenburg ve Sarnar "gubernia"ları sınırları içinde kalan "adaları" vardı. "Tatar Cumhuriyeti"ne gelince, bu, eski Kazan vilayeti topra ğının üçte ikisinden, eski Ufa vil.3.yetinin Minzele ilçesinden, Sarnar vilayetinin Bügülme ilçesinin en büyük kısmından, Simbir vilayeti nin Simbir ve Buwa ilçelerinin, Viatka vilayetinin Malmıj ve Alabu ga ilçelerinin birer parçasından düzülmüştür ki, başkenti Kazan'dır. Bu cumhuriyetinin 12 tane kantonu ve bağımsız idareye malik olan bir şehri (Kazan) vardır. Yüzölçümü 81.379.605 km. kare olup, nü fusu da 3.276.000 kişiden ibarettir ki, (343) bunlardan : (342)
Ama
RuSÇa, Statistiçeskiy "Ycjcgodnik". Moskova, 1922.
Paris'te 1936'da yayımlanan "Nouvelle geographie de I'URSS" adlı eser
de 1933 yılı 1 Ocağındaki duruma göre Başkurt Cumhuriyetinin yüzölçümü 145 bin km., nüfusu da 2.916.000 olarak gösterilmiştir (Annexe 1.) (343) Alimcan Şeref: Tatar-Bru;kırtlar hem Tatar cumhuriyeti, Kazan. 1920.
Ama şimdilik anılan fransızca eserde Tatar cumhuriyetinin yüzölçOmU daha
eksik (67 kml olarak), nüfusu da daha az (2.785.000 olarak) gösterilmiştir. Bu
hususta elimizde daha yeni bilgi yoktur. Bununla birlikte bu bölgelerde nüfus, hatta kak
yUzölçümü
bildiğimiz
değişmelerinin
bir
şey
vukuu
varsa, o da
da
pek
Başkurt
muhtemeldir.
cumhuriyetinin
Ama
daha
muhak
çok
ge
nişletilmcsi, nUfusunun da Türk unsurunun zararına olarak çoğalmasıdır. Merkezi
de artık Ufa şehridir.
203
Türkler : 1.644.000 veya Ruslar: 1.332.000 yahut
<;'" 54 7o 41
Çuvaşlar ve başkaları: 300.000 yahut /i-- 9. Görülüyor ki, bu sonuncu cumhuriyet, yüzölçümü bakınundan cslü Başkurt Cumhuriyetine nisbeten 'daha küçük ise de, nüfusu da· ha fazladır. Bu "cumhuriycler" "S.S.S.R."
(Sovyet Sosyalist Cumhuriyet
ler Birliği) konfederasyonunu teşkil eden birkaç cumhuriyetlerden "R.S.F.S.R."
(Rusya SosyaÜst
tane "müstakil" Federatif Sovyet
C umhuriyeti) 'ne tabi ve onun sınırlan içinde "muhtariyetli"dirler. Bu muhtariyct, resmen cumhuriyetin içişleri, adalet, milli
eğitim,
sağlık-sosyal yardım ve tarım bakaniıkiarına şamil s i e de, bu ba
(*)
kanlıklar dahi Moskova'daki Genel Birlik özck karşısında sorumludurlar. . Muhtariyetli cumhuriyetierin iaşe, maliye
icra
komitesi
bakanhkları,
halk
ekonomisi Sovyeti, çalışma ve bayındırlık kurumları, işçi-çiftçi mü fettişliği, posta-telgraf idaresi ve Çeka (yani aksi inkılap ile savaş komisyonu) doğrudan-doğruya. Moskova'ya tabi olup, merkezin di rcktiflcrine ve emirlerine uygun surette hareket etmekıle mükellef tirler. "Tatar Cuınhuriyeti"nin merkezi olan Kazan şehri Sovyetinin başkanı "Cumhuriyet" bakanlar kuruluna rey vermek hakkiyle iş tirak eder. TATAR VE BAŞKURT CUMHURİYETLERİNİN HALİ : "Bi zim iki Cumhuriyetimiz'in bağlı bulunduklan "Rusya Sosyalist Fe· dcratif Sovyet Cumhuriyeti
(R.S.F.S.R. ) , uçsuz-bucaksı.z Sosyalist
Sovyet Cumhuriyetleri Birliği"ni kuran 10-11 "bağımsız" cumhuri yetten biri: en güçlü, her bakımdan üstün, J i eri ve yü:ı.ölçümünce en büyük-geniş olanıdJr. Baltık cumhuriyetleri (Estonya, Letonya ve Litvanya), Ak Rusya ve Ukrayna dışta kalmak üzere, bütün Doğu Avrupa'yı, Kuzey Kafkasya'yı, Kmın'ı ve ta Pasifik'e değin bütün Sibirya'yı iGine almaktadır. Bu Federatif Cumhuriyetin yüzölçümü
19.753.000 kın . · olup, nüfusu da 11 3.651.000 kişidir Federatif Rusya Cumhuriyetinde
çoğunluk
başka, onlarca öteki uluslar da bulunmaktadır. ( ·• ı Merkez. i*'') Nikola Michnilov: l93n. Payot p�·ımlrırındRn.
204
(**).
olan
Ruslardan
Bunlardan
"Nouvelle ııeographie de l'URSS",
belirli
Annexe 1, Paris,
bir bölgede az-çok kesif oturaniarına ''muhtariyeti! Sovyet Cum· huriyetleri" veya "muhtariyetli Sovyet bölgeleri" kurmak izni verilmiştir. 1938 yılında Federatif Rusya Cumhuriyeti içinde 17 muhtariyetli milli cumhuriyet ve 6 muhtariyetli ülke vardı. Sonra ları buııJardan bazıları (bu arada Kırım Cumhuriyeti de) ortadan kaldınlmıştır. Sovyetler Birliği topraklarının % 80'i; nüfusunun % 60'ı; sanayi üretiminin % 70'i ekim alanının % 70'i bu federatif Rusya Cumhuriyetinin hissesine düşmektedir (':'). Sovyetler Birliği Devletinin başkenti olan M"Oskova şehri, Federatif Rusya Cumhuri- t yetinin de başkentidir. Kazan, Ufa, Orenburg, Troyskiy gibi eski den bizim kültür merkezlerimiz olan şehirler de, kimi muhtar cum huriyetierin içinde, kimi dışında olmak üzere, bu federatif Rusya Cumhuriyeti sınırları içincledil'ler. Görülüyor ki,
kocaman
Rusya
Federatif Cumhuriyeti içinde kalan bizim cumhuriyetler; "devede kulak" kabilinden birer varlıktırlar.-
ancak
Milli kültür bakımından ise, aklımıza gelen başımıza gelmişt ir. Şöyle ki: Pek eski zamanlardan beri tek kültüre bağlı olan Türk kütleleri, bugi.in yalnı:ı: siyasi-iktisadi-coğrafi bakımdan iki ayrı cumhuriyete ayrılmış olmayıp, kültürce de birbirinden ayrılmışlar dır: Kazanlılarla Başkurtların yeni harfleri her ikisi Rus alfabesi temeHne kurulmuş ise de, bunlarm arasında fonetik zorlama gereğin ce bazı farklar da yok değildir. 1.9. yy. ın sonlarında kurulan ve gittikçe yayılan Kazan edebi dilinden başka, Başkurt konuşma: diline dayanarak yeni bir Başkurt yazı dili düzenlenmiştir ve bu yeni dil üzerine, yeni Başkurt edebiyatı da yaratılmıştır. Başkurt asıllı fikir adamı ve yazar Abdülkadir İnan bana gön derdiği "Notlar"ında "1880 yıllarında Kazan'da teşekkül etmeye başlayan edebi dil (Tatarca) Başkurtların
uyanışında
büyük rol
oynamıştır" demekle beraber şunları da . eklemektedir: "Daha 19. yy.
ın
sonlarına doğru bazı Başkurt aydınları, Kazan edebi diline
karşı kendi lehçelerinde edebi dil yapmak tecrübesini yapmışlar. Bu aydınların en önemlisi Mehmed Selim Ümitbaydır. O, YAD!G.AR ad lı eserini başta başkı.irtça yazmış imiş de, bunun yiirümiyeceğini gö rünce kazaneaya çevirmiş. Eser bu haliyle Kaz.an'da 1892'dc yayım lanmıştır. Sonraları bu denemeyi A. İnan'ın kendi özü yapmış am·t, 1913'de Katay başkurtçasiyle Başkurt ceylevinde adlı bir hikaye yazıp Orenburg'da çıkan ŞURA dergisine göndermişse de başyazar kadı Rizaeddin efendi hikayeyi basmamış da, yazarı onu "tatarça"(•)
Prof.
Baranskiy: İzvestiya 23.4.1938
(R.S.F.S.R. başlıklı etüd).
2{)5
Şura'da
ya çevirmek zorunda kalmış. İşte yafnız ondan sonra hik!ye
basılabilmiştir. Bütün bunlar .ferdi girişmeler- denemelerdi de, gel diler-geçtiler. Ama bugün Sovyet devrinde ayrı bir Başkurt kültürü,
Baş
kurt yazı dili ve edebiyatı almış-yürümüştür. Hatta bunun netice sinde o ülkelerde garip bir durum da meydana çıkmıştır. O da şu dur : Artik Tataristan'da yaşayan Başkurtlar orada, Başkurt Cum huriyetinde kalan Kazanhlar bu memlekette birer azınlık sayılmak tadırlar...
"CUMHURlYE'l"'LERİN M!LLIL1K - MUHTARLIK Sb 'V!YE. Sİ : Bilindiği üzere, Bolşevik zümresi , 1917 yılının Kasım ayı iptida larında iktidara
geçtikleri sırada
çıkardıkları bir
Beyanname ile
Rusya'da yaşayan bütün kavimlere "Rusya'dan ayrılma
hakkına
varıncaya kadar" kendi alınyazılarına kendileri hakim olmak hak kı"nı vadetmiş ; ve devletin
kuruluşu
meselesinde ise, Sosyal-de
mokrat part isinin siyasi programında mevcut olmayan federasyon esasını kabul etmiş ve sonraları milliyet temeline göre, "müstakil" ve "muhtariyetli" cumhuriyetler ve "muhtariyetli"
ülkeler ("ob
last"lar) vücuda getirmişti. Ancak Bolşeviklerin kurduğu
Sovyet
hükumeti, eski tantanalı deklarasyonunu unutarak, Rusya'dan ay rılıp bir müddet müstakil yaşayan Azerbaycan, Gürcistan gibi ülke leri yeniden zorla Rusya'ya ilhak etmekten çekinınediği gibi, son za manlarda, Rusya'dan ayrılıp yirmi sene kadar
bağımsız bir hayat
yaşayan demokratik Ba.J.tık cumhuriyetlerini de s i tila edip sovyet leştirmekten geri durmadı. Sovyet sisteminde "bağımsızlık", "muhtariyet" laftan ibaret olup, idare işlerinde
amansız bir
sözleri
merkeziyet
kuru tatbik
edildiği gibi, "milliyet" ve "milU kültür" dedikleri de boş sözlerden başka bir şey değildir. StaJin'in
veeizesinde ifade
edildiği
üzere.
Sovyet kültürü "yalnız dış kahbı ile milli olup, öz ve muhteva ba kımından beynelmileldir". Yani Sovyet sistemi bizim
anladığımız
manayla bir "milliyet" tanımaz; "mim kültür" denilen şey de yal nız, "tarihi materyalizm" temeline kurulduğu, proletaryanın (emek çilerin) emellerine hizmet ettiği müddetçe tahammül edilebilir; mil- ' ll diller yalnız materyalizm fikrini yaymak ve emekçilerin gayeleri ni desteklemek için birer alettirler. Bundan dolayıdır ki, Sovyet hü kumeti nerede bir milli kültür belirtileri gözükürse, onu amansız bir surette ezmekte ve ortadan kaldırmaktadır. Sovyetler Birliği dahi-
206
lindeki bazı Türk ülkelerinde, kimi Türk gençleri Sovyetlerin vaid· lerine inanarak, bir çeşit millİ teşebbüslerde
bulunmuşlar ve milli
gayelere hizmet etmek amaciyle Komünist partisine bile yazılmışlar; fakat onların bütün teşebbüsleri "hakilô" komünistlerin
mukave
metine çarparak param-parça olmuş, ve kendileri de bu "cüret"le rinden dolayı hapse atılmışlar, uzak ve ıssız yerlere sürülmüşler ve hatta idam edilmişlerdir. Bu gibi olaylar Kafkasya'da, Türkistan'da ve Kırım'da
vuku
bulduğu gibi, Kazan'da da cereyan etmiştir. Bu ülkelde Sovyetler!� anlaşıp, onların çekici vaidlerinden milli gayeler uğrunda faydalan mak hülyasına kapılan, Seyidgaliyev, Muhtarov gibi ''milli komünist ler", işbaşından uzakJaştırılıp, hapse atılmışlar, sürgüne
gönderil
mişler ve yok edilmişlerdir. Kültür, edebiyat ve öğretim alanında
ise, başta, muharrir Cemal Velidi, tarihçi Aziz Ubeydullah ve ede
biyatçı Ali Rahim gibi komünist olmayan, fakat Sovyet hayatına ve rejimine uyarlaşan aydınlara, mezkur
alanılarda
çalışmak imkaru
verilmiş ise de, sonraları onlar da "zararlı milliyetçiler" sayılarak, bin bir türlü engellerle karşıılaşmışlar ve iş meydamndan çekilmeye mecbur olmuşlardır (344). Sovyet devrinde bu gibi acıklı akıbet el bette yalnız bu üç Kazanlı aydına münhasır kalmamıştır...
Sovyetler "enternasyonalizm" ve "materyalizm" adına açıktan açığa gayri Rus kavimleri ruslaştırma yoluna ginnişlerdi : 1930 yıl larında Sovyetler Birliğindeki Türk kavimleri Arap harflerini ata rak, Latin alfabesi temeline kurulan alfabeler düzenlernişlerdi
(* ) .
Bir müddet sonra bu çeşitli alfabeleri birleştirmek, yani bir tek şek le sokmak teşebbüslerinde bulunmuşlardı ki, buna "ünifacation" adı verilmişti. Ancak bu "ünifikasyon"da bir nevi birleşme nişanesi se zen Sovyet (Moskof) hükumeti, bu Türk kavimlerine Utin esasına kurulan alfabeleri bırakıp, Rus alfabesi (alphabet cyri1lique) teme line kurulan yeni alfabeter kabul ettirmeye karar verdi. Bugün ar tık Sovyetler Birliğinde birçok Türk ülkelerinde bu yeni aJfabe kul· lanılmaktadır. Demek,
vaktiyle Nikola llminskiy, Yefim
Malov,
Ostroumov gibi Rus misyoner müsteşriklerinin ortodoksluk nanuna (344)
Burada isimleri geçen üç şahsiyetten Cemal Vetidi yazmaya �ladığı
"Tatnr dilinin mükenunel sözliiğü'' adlı mühim eserini bitirerneden Çeka hapisha nesinde veremden ölmüştür. Aziz Ubeydullah Kazan'dan uzalclaşarak, Bakuya git miş ve orada profesörlük etmiştir; son harp günlerinde alınan bir habere göre, kurşuna dizilmiştir; Ali Rahim, galiba, uzak bir yere sürgün ed.ilmi�tir. Başkaları nı da buna kıyas edebilirsiniz!.. . İsl8.m milletierine kitabı, s. 32. Berin, ( •) l 1923.
207
bcccrenıcdikleri işi Bol�evilder materyalizm-enternasyonalizm adırıa becerebilrnişlerdir. Bu ..
ne biçim
milli-muhtar cumhuriyetlerdir ki, is
tedikleri alfabeyi ihtiyar etmek· hakkına bile malik değildirler.
Kazan'da bir cami
"MİLLİ KüLTüRü
KURTARICILAR" : Yukanda
lafını etti
ğimiz Cumhuriyetler, yalmz adlariyle milliclirler. Ama onlarda ha.
kiın olan kültür, Stalin'in dediği gibi, şekilce (dış kabuğuyla) "milli" (nasyonal). özce (içyüzii bakımından) diipediiz sınfi-enternasyonal dir. EYet. bu yanda eski "gubernia"lann (vilayetlerin) sınırJan de ğişlirilip 'l'atar-Başkurtlaı:ın bir par<;a çoğunluk yasadıkları bölge
birlikler kurulmuş da, bunlara "Respublika" adları verilmiş ama, o yanda milli kültürü ortadan
lerden bircı· idari (cumhuriyet)
kaldırmak için
Sovyetlerce çeşitli tedbirler almak
yoluna girilmişti.
Bu hali gören kimi Kazanlı aydınlar şu komünizm dünyası için
de milli kültürü kurtarmak sevdasına kapılmı§-lardı. Burada, bun lardan örnek olarak muharrir Alimcan İbrahimov ile diniyatçı-içti maiyatçı Musa Carullah-Bigi'yi alalım.
208
Bunlardan birincisi daha 1905 ihtilalinde kaleme sarılan bir hi kayecidir. İki ihtilal (1905-1917) arasında Zakir ve Şakir Ramiyev kardeşler,
Ahmed - Gerey Haseni
gibi
iş adamlarının
çıkar
dığı gazete ve dergilerde; hatta o sıralarda en mutedil-ürkek bir neşir organı sayılan YULDUZ gazetesinde yazılar neşrederdi. Yaz dığı şeyler. konuları Türk-Tatar Cemiyet diriminden alınan hikaye Jer ve biraz da edebi tenkid makaleleri olurdu. Bunun dışında 1911'de başlayıp Kazan türkçesinin grameri, edebiyat nazariyesi ve antolo jisi üzerine de eserler yayımlamıştı. Kendisi tıpkı bizim anladığımız
manada bir milliyetçi görünüyordu. o devirde politikayla uğraştığını hiç duymamıı;ıtık. Oysa 1917 ihtiliilinde bütiin varlığiyle politika ya verilmiş; solcu olmuştu. Gün geçtikçe sol! aşan, hatta yozlaı;ı:ı.ıı (tereddi eden)
Rus ihtilal davranışları, onu d a sürükleyip götürü
yordu. Bu sürüklenişin sonu bolşeviklik-komün.istlik olmuştu. Ama adam "milli komünist"ti. Yani Rusya'da yerleşmek üzere bulunan yeni rejime uyarlanıp öz halkına-ınilletine faydalı olacağını, "milli kültür", kendi deyimiyle "Tatar medeniyeti" kurabileceğini saruyor du. Fakat komünist partisine resmen kaydolurıınaya
pek acele et
memişti. Sol sosyalist-revolüsyonerler partisinden 1918'de ayrılmış . idiyse de, komünist partisine yazılması ancak 1920'de vuku bulmuş tu. Ayııı yılda :Muhtariyetli Sovyet '!'atar Cumhuriyeti onu "İlmi özek"
(bilimsel merkez)
kuru.ıunca
ba§kanhğma getirmişlerd.i. Bu
görevindeyken gerçekten bir "Tatar medeniyeti"
vücuda
getirme
yolunda epey çalışmıştı. O devirde bir takım Türk-Tatar bilim ve fi kir adamlarına bilimsel kurumlarda çalışmak iml{anı açılmış, ilm! ineeleme alanı gcnişlemiş, "İlrni Özeğin" bu alandaki çalışmalarına hız verilmişti. 1920-1925 yıllarını içine aJan zaman
parçası
içinde,
Kazan türkçesiyle birçok ilmi, edebi ve tarihi etüdler, eserler ya yımlanmıştı. Bunların hepsi Arap harfleriyle basılmıştı. 1926 Baku türkoloji kongresinde A. İbrahimov harf değiştirmeye muhalif olan Jar arasında bulunuyordu. Ama sonu ne oldu? 1927'de muharririn edebi örnrünün 20. yıl dönümü idi. Dostları bu münasebetle bir jübile tertip edip kendisini kutladılar. Bir de kollektif bir eser (armağan)
neşredild.i.
Ancak
bütün bu davranışlar pek elverişsiz bir zamana raslamıştı. Şöyle ki: Yukarıda da andığımız gibi, A. İbrahimov "milli kültür" (ona göre, "Tatar medeniyeti") taraflısı idi. Oysa soydaşı olan
komünistler
arasında bu fikre karşı olanlar da vardı. Bunun sebeplerinden biri mulıarriri çekememezlik idiyse, ikinci önemli sebebi de Moskova'ya 209
t
şirin görünmek arzusuydu. Moskova elbette bunları tutuyordu. "Mil li kx:ımiinist" muharrir, daha Baku türkoloji kongresinden sonra ar
tık mimlenmişti. Gittikçe gözden düşmüştü. O günlerde ağır hasta idi; incehastalığın
son devresine girmek
üzereydi. Öyle ise de, o,
"Tatar medcniyeti" uğrunda çabalamaktan geri durmuyordu. Diye lim, Parti Bölge Komitesinin basın böJiimünce tertip edilen bir kon feransta bu
davasını
savunmak üzere bir
these "Tatar medeniyeti
these
okumuş ve bu
nindi yol blen baracak ?" adiyle bir risale
biçiminde de yayımlanmıştı. Ancak geç kalınmıştı. Bu these artık
onun kuğu şarkısı idi. Ondan sonra bir daha ruhça da, bi.inyece de artık belini ıloğrultamamı!?tı. Ertesi yıl (1928) Kazan'da Arap harf leri kaldırılmış da Latin alfabesine geçi,lmişti. Ama iş bununla bit memişti : A. ibrah imov ıın 1938 de vukubulan '
ölümünden bir
yıl
sonra Latin harO<•ri de bir yana atılıp onun yerine Rus harfleri ko nulmuştu.
Demel�, Kızıl rejimin gölgesi altında "MiLli Tatar medeniyeti" düzenlemek hi.ilyasına kapılan, eski harfleri değiştirmeye . karşı du ran bu "milli kızıl" muharrir kendisi için bir şans izi olarak, eserle rinin "Urus" harfleriyle basılmasını, yüce rüyası olan "Tatar mede niyeti"nin korkunç çöküntüsünü
görmeden
dünyamızdan
çekilip
gitmiştir
.
MUSA CARULLAH BİGİ : Bu zat aydın bir din bilginidir. Ama yalnız din ve şeriat meselelerine saplanıp kalmayan, dünyanın gidi şini kovalayan, insan cemiyetlerindc, hele islam ve Şark aleminde akıp giden vakalara ilgi gösteren bir cemiyetçi, hatta politikacı bir fikir adamı idi. Kendisini burada uzunboylu tanıtmaya kalkacak değilim. Zaten Doğu'da ve hatta Batı'da tanınmış bir kimseydi 1904 yılında hariçten Rusya'ya döndüğü gündenberi Rusya müslü .
manlarının cemiyet işlerine alaka göstermiş, hele 1905 ihtilali vukua geldikten sonra tüm Husya müslümanlarının siyasi hareketlerine katışmış ve iki ihtiJiU ( 1905-1917) arasında "lslahat esasları" adiy le bu hareketlerin
tarihçesini de yazmıştır. Gene bu devirde dini eserler yazıp neşretmiştir. 1917 iht
felsefi konular üzerine birçok
i
lalind� ise, Musa efendi nedense, çekingen durmuştur. Bolşevik dev riminin patlak vermesinden sonra da yeni rejime uyartanır bir ta ,
vır takınmıştır da, pasif kalmıştır. Başta pek çekici vaidlerde bulu nan Sovyetçiler rejiminden müslümanaarın geniş ölçüde faydalana bileceklerini sanıyordu galiba hx:ıcamız... Bundan ötürü olacaktır ki, iç harp günlerinde hep Kızıllar bölgesinde kalmış; başka kimi Türk
210
aY,dınlarının hilafına olarak, Rusya'dan da ayrılmamıştır. İç harp sona erelikten sonra Sovyet Hükumetinin müsaadesiyle bir-iki defa harice de çıkabilmişti ama, "mülteci" olarak kalmamış, Sovyetler diyarına geri dönmüştü. Memleketinde kalmakta direniyordu. Hat ta Almanya'da Sovyetlerin hoşuna gitmeyecek olan "Islam milletle rine" adlı eserinin basıJdığı sırada dahi kendisi Leningrad'ta yaşı yordu. üstad bu sefer ateş ile oynuyordu. Sovyetler onun bu oyu nunu yutmadılar da, yakalayıp Moskova'ya götürdüler ve hapse tık tılardı. Finlandiya'da yaşayan Kazanlı Türklerin ricası üzerine Tür-J kiye Hükumetinin aracılığiyle ancak canını kurtarabildiydi. Ondan s·onra 1926'da üstacı Mckkc İslam kongresine gittiydi de, gene Rus ya'ya döndüydü.
Zannedersem, ertesi yıl Musa efendiye Hac mevsiminde bir da ha Mekke'ye gitrnek izni verilmişti. Bu sefer de "Hürriyeti seçme yip" memleketine dönmüş ve ondan sonra Rusya'da daha üç yıl kal mıştır. Nihayet, Sovyetlere kendini bir türlü beğendiremediğinin far kına vardı; hayal kırıklığına uğradı; umudunu kesti de, 1930'da bir daha dönmernek üzere Sovyetler diyarından gizlice ayrıldı. Ama üstad, Soyetierde kaldığı müddetçe boş durmuyordu ; Rusya müslümanlarının kaderi, geleceği üzerinde düşünüyordu; on ların dinini, kültürünü kurtarmanın yollarını arıyordu. Musa efen diye göre Rusya'da yaşayan müslümanlar bir tek millettir (*). O diyor ki: "Mümin-müslim nerede olur ise de "Millet-i islamiye" aza sıdır. Eyalet, vilayet farkları, cumhuriyet inkısamlar (bölünüşleri ) Rusya müslümanlarını taksim etmez" (U). !şte, o , Rusya müslü
manları hakkındaki bu kanısından hareket
ederek
1920
yılında
Ufa'da toplanan "lnema nedvesi''nde okuduğu 68 maddelik tasarısı da aynı kanı ve temel üzerine kurulmuştur. (Bu tasarı da aşağıda ki notlarımızda adı yazılan, Berlin'de yayımlanan kitabının içinde dh:) . üstadın bu tasarısına göre, "Rusya müslümanları dini, edebi (medeni demek istiyor), milli, içtimai urourda (işlerde) tam muh tar olup, Millet Meclisi, Milli İdare, Vilayet Meclisi, karye (köy) ida resi gibi milli müesseseler vasıtasiyle milJi, dini, medeni urourları (işleri) halledip idare kılır'' (''' * * ) . SADR! MAKSUDI TASARISI KARŞISINDA : Musa Carul lah'ın bu tasarısı esas bakımından meşhur Sadri Maksudi'nin "Mil(*) ( * *)
"İsldm
milletlerine"
kitabı,
s. 32.
Berlin,
1923.
Aynı kitap, s. 41. ( •* *) Aynı kitap, s. 42.
211
li-mederu muhtariyet" tasarısından farksız ulmakla beraber uygu Jama ::ı lanı bakımından il<i tasan arasınrla ayrım vardır. Şöyle ki: Sadri Ivi:ı.Ju;udi "Milli-medeni· mnhtariyet" rejimini yalnız "İç Rııı:; ya ve Sibiı·y:ı. Türk-Tatarları" için tasarlamışken, Musa efendi işi daha şünıullü tutmuştur ; onun milll-medeni (bir de dini ) muhtari-
Musa Carullah
Bigi
yel tasarısı , tiim Rusya müsliiınanlarııu kapsamaktadır. Şu da var Id, her iki tasarı lopraksıılık babında birliktirler.
Dar ölçüdeki S. Maksudi tasarısı, 1917 yılının yazında 2. bütün Rusya nıiisliimaıı kongresinde kabul ve ilan edilmişti. O zaman Bol şedkler hcniiı iktidaı·da değillerdi. Bu y1lın sonlarına doğru iktidarı henüz ele geçirdiiderinden pek zayıf oldukları halde, bizim "milli-
212
medeni muhtariyet'' rejimini tanımamışlar, onun tatbikına mani ol muşlar, teşkilatlarını darmadağın etmişlenli. Ondan
3
man geçtikten ve yeni idare oldukça kuvvetlenilikten
yıl kadar za sonra kızıl
iktidar, Musa efendinin çok geniş mikyastaki muhtariyet rejiminin kurulup yaşamasına müsaade eder miydi hiç? Buna inanmak en ha fif manasiyle saflıktan başka bir şey olamazdı. Bu tasarının da yal nız kağıt üzerinde kalacağı besbelliydi. Nitekim öyle de oldu. Hatta bu tasarıyı da içine alan bir kitabın Rusya dışmda basılması müel lifin hayatına mal olayazdıydı.
SONU NE OLDU ? Şimdi biz "milli kUltürü kurtarmak" teşeb büsünde bulunanların sonunun ne olduğunu şöyle bir gözden geçire lim. Daha Bolşevikler iktidara gelmeden önce milli-medeni muhta riyet rejimi kurma teşebbüsüne girişen Sadı·t Maksudi, Ufa'da dü zenlediği kurumu dağıtıldıktan sonra Sovyet iktidariyle anlaşmaya girişıneden Rusya'yı bırakmak zorunda kaJdı ve soluğu
Finlandi
ya'da aldı. Musa Carullah Bigi hazret, Sovyet Hükumetiyle anlaşıp "Sos yalist" imparatorlukta yaşayan bütün müslümanlar için gayet ge niş hukuka-imtiyaziara malik bir dini-milli muhtariyet rejimi kur mak istiyordu. Merhum üstad bu tasarısının tatlı hülyasiyle ve şu rada-burada onun propagandasını yapmakla uğraşıp Rusya'da daha
10 yıl kadar kalmıştı ama, hiçbir müspet netice alamamıştı. Bütün ülkülerinin suya düştüğünü görünce canını bile Sovyetler diyannın dışına kaçınakla kurtarabilmişti. Alimcan İbrahimov'a gelince,
komiinistliği
bile
benimseyip,
Sovyetlerle işbirliği yaparak, onların koruyucu gölgesi altında ba ğlmsız bir "Tatar medcniyeti" düzenlemek hülyasına kapılmıştı. Bu, milli özlü, Arap hurufatlı bir "Tatar
medeniyeti"
olacaktı.
"Se
raba koşan" bu "mi,JJi komünist" yazarın tasarladığı "Tatar mede niyeti" rüyası, yazar daha kendisi öli.im döşeğine
düşmeden
önce
acıklı bir halde yıkılıp gitmişti.
:rıaksudi'nin istediği "milli-medeni muhtariyet" Bu suretle Sadri ...
nizarnı da, Musa Carullah Bigi'nin
tasarladığı
muhtariyet" rejimi de, muharrir Alimcan
"millet-i
İbrahimov'un
islamiye tahayyül
ettiği "Tatar medeniyeti" kurumu da bugün ortaJarda yoktur.
213
S O N S Ö Z KAZAN TVRKLERİ lSİM MESELES!
:
M.S.
13. asırda (1236-1240) Kıpçak, Bulgar
Türkleri ve Rus (Şark İslil.vları) ülkelerini (Congiz'in torunu)
istila
eden
ordulannda, çeşitli uruğlardan
Batu-han
(kabilelerden)
pek çok Türk varili. Ancak bu Türklerin o zaman Orta İdil bölgesin
de (Bulgar Türkleri ilinde) yerleşip kaldıklanna şehadet eden esas lı bir delil yoktur. Rus Detopis (Vekainame) lerinden biz tamamen bunun aksini öğreniyoruz. Bu vekainamelere göre, "Tatar-Moğol or duları" Bulgar ülkesi üzerinden bir kasırga gibi geçerek İdil'in sağ (batı) yakasına ayak basmışlar ve yıldırım sür'atiyle yürüdükten
sonra Rusların Riazan derebeyliğine (kniajestvo'suna) girmişler ve o zamanki kuzey Rus derebeyliklerinin biiyük bir kısmını kendileri
ne boyun eğdirdikten ve haraca bağladıktan sonra giineydeki boz
lGriara çekilip gitmişler ve sonralan İdil'in aşağı akımında "Altı m:ırda" devletini kurmuşlar. Demek, Batu ordularında bulunan Türk lerle 111oğolların o zaman gerek Rus yurdUIJda, gerek Bulgar yurdun da yerleşip kalmadıklan anlaşılmaktadJr. Doğu Avrupa'ya
13.
asır
da gelen Türklerin, yen!i Türkler (Bulgarlar) ile karışıp-kaynaşma ları Altınorda devrinde ve daha sonraları tedrici surette husule gel miş olacaktır. Kimi müellifler bu kaynaşmanın daha ziyade 15. as rın ikinci yarısında Altınarda'da cereyan eden lmrgaşalıklar yüzün den İdil'in aşağı akımında yeııİeşik hayatın ve iktisadi davranışla rın gelişmesi imkansız bir hale geldiği sıralarda Kazan hanlığının kurulmasından sonra şehirli ahalinin mühim bir
kısmının
şimale
göç etmesi neticesinde vuku bulduğunu tahmin etmektedirler (345).
M.S. 15. asrın başlarına doğru eski Bulgar ülkesinde "Bulgar" sözü bir Türk kavminin adı olmak üzere ortadan kalkmış
bulunu
yordu ve aynı zamanda bu ülkede eski kabile isimleri de yavaş-yavaş unutuluyordu. Bu hususta Rus müellif N. Aristov diyor ki !345)
214
Mcsclil: N. Aristov.
:
"Her
halde Orta İ<lil'in Türk halkı, göçebe hayat için gereken şartıann bulunmamasından dolayı yalnız yerleşik hayat sürebilirdi ve bu yüz dendir ki, İdil Tatarları arasında kabile gelenekleri ve adları yok tur" (346). TATAR SÖZÜ ÜZERİNE : Tatar nasıl bir sözdür, ve neyin adı dır? · Eski zamanJarda Tatar'ın bir Türk boyunun adı x:ılduğunu bili yoruz. Çin yazılı kaynaklarında Tata biçiminde geçermiş. Bu, çok ırak ve karanlık geçmişi bir yana itip daha berilere gelirsek, Tatar sözü 8. yy. da dikilen Orhon anıtlarındaki yazıtlarda da bulunuyod. birkaç yerde Otuz Tatar deyiminde geçer. 11. yy. da yazılan ünlü Divanü Lfıgat-İt-Türk'te arapça olarak "Tatar cilün minet-Türk" (Tatar, Türklerden bir bölüktür) dendiği gibi (1.344; Besim Atalay tercümesi 1, 411), Divan'daki Türk boyları listesinde Tatar da var, dır. Demek, bugün Tatar adını taşıyan bir topluluk dahi büyük Türk camiasının bir bölüğünden başka bir şey olamaz. 13. yy. da Cengiz'in torunu Batu komutanlığındaki Türk-Moğol ordusunun Doğu Avru pa'ya saldırısından önce, daha 10. yy. da rnüslümanlığı kabul etmiş olan Bulgar Türkleri, ldil'in (Volga'nın) orta, Kama suyunun aşağı akımları dolaylarında yaşamaktaydılar. Ta.rihçilerin anlattığına gö re Batu x:ırdusunun başman ve komutanları, Tatar boyundan (Türk Moğol) idiler. Dince şamanisttiler (Bu, müslümanlara göre mecusi, putperest demektir). Yerli Türkler ise koyu müslüman oldukların dan onlan sevmezlereli; hatta onlardan tiksinirlerdi. Belli olduğu üzere o çağlarda insan cemiyetlerinde ve bu cemiyetlerin münase betlerinde dini esasların rolü büyi iktü. Bundan dolayı !dil Bulgarlan nın ve onların yerini tutan Kazanlıların "Tatar" adından kaçınmala rı, yüz yıllar boyunca, dini esaslar bir parça gevşeyip milliyet duygu su uyanmaya ·başlayıncaya kadar sürüp gitmiştir. Milli şuurun uyan ması ise, ancak 19. yy. ın son yarısında baş göstermiştir. Müsbet bilimlerin kokusunu alan, Batı dünyasının medeniyet yolundaki gi dişini gören KazanJı aydınlar, "Fikirce uyanmış, hayat görüşü de ğişmeye başlamış bir cemiyet yalnız "müslüman" adını taşımakta devam edemez, artık ona bir miHi isim de gerekmektedir" diye dü şünüyx:ırlardı. "Salabet-i diniyesi" (dini inançlarının sağlamlığı) hiçbir müslümanınkinden eksik olmayan, tahsilini köhne Buhara'da (346) rodnostey
i
te§ekkülüne
N. Aristov: "Zametki ob etnlçeskom sostave türkskikh plemen .ı na svedenia ob &kh çislennosti" (Türk kabileleri ve kavimlerinin etnik
dair
notlar ve onların sayıları hakkında bilgiler):
mecmuası, c. III ve IV, s. 407, yıl
1896.
"Jivaya starina"
215
yaptığı halde Kazan yurdumL yeni fikirler getiren molla Şehabed
din Merrani milli tarih araştırmalanna girişiyor ve bu araştırma
larıımı Ül'i.irılerini, yayı ınlıyoı· ve ölj halkına şöyle hitap ediyordu: ....
"Bazıları Tatar olmağı noksan
fehirnlep ol isimden
nefret edip,
biz Tatar değil miisliiman deyü niza' ve mücadele edeler.. Ey mis
kin, bilfrı. ı·z serıinğ rniisliimanlıı.n c gayri bir isminğni dli§man-i din ve
nıillctiıığ bilmesc, elbette seni müslüman deyü nefrin eder idi. Tatar
olmasaıığ, Arab ve 'facik ve Nogay değil, ve Hıtay ve Rus ve Efrenç ve Prus ve Nemsc dahi değil imdi kim bolursun ?" (Mercani : Mi.is
tefad-al-Akhbar I. Kazan 1885, s. 4).
�fcrcarıi milli tarih araştırmalariyle uğraşırken, aynı
devirele
başka bir fikir adıımı Kayyum Nasiri de dil ve etııografya �ahasın
da canla-başla c;alışıyor ,-c yeni bir sade yazı dili yaratmaya Ö7.eni yorc1u. Bu dik "Tatarca'' adı vermekten ele <;ckinmiyordu.
Demek
bııgiin bizim Kazan T ürkleri dediğimiz insan toplumuna bu iki Ka zanlı araştırıcı "Tatar" adını vermekle birliktiler.
Ancak bu iki fikir ve bilim adamı "Tat.ar''ın menşeini araştırıp tarih ve etııolojinin karanlık ve çapraşık labyrenthe'ine da.lmıyorlar, bugünkü Kaz,anlı Türklere neden "Tatar" demek gerektiğini isbat yolunda elleri-kolları sıvayıp tartışma meydanına
atılmıyorlar da,
Tatar'ın da Türk olduğu kanısında bulunduklarından, zahir, düpedüz •'
bunun böyle olması gerektiğini müşahcde etmekle yetiniyorlar. Ama
bıı iki araştırıcının sadece bu "müşaheclesi'' bile bu baptaki teredcli.i diin gevşemesinde büyük rol oynamıştı.'' BU BAPTAK.t
FiKIRLER :
Ruslar buralardaki Türkleri
de
hep 1'atar tesmi:ve ettikleri halde, bu isim ora Türklerinin kendi ara
larıncla �r�rlcşmiş ve yayılmış değildi ; hatta halk kf'ndini •ratar di
ye ııd.lanıaktaıı çekiniyordu. Bu hal bazı yabancı müelliflerin de dikkatini çekmiştir. Bu ıırada Rus müellif Rıçkov bu hususta şu söz leri yazmakladır: "A�rupa'da Tatar adiyle tanınmış olan kavimler
kendilerini genelee "Türk" tesmiye ederler. Onlar dil hakkında so rarken ; "tatarca bile misin?" demezler, "türkçe bile misi n ?" derler.
Bizim (Rusları kasdediyor) "tatar kitabı" tabiri yerine onlar "tür ki kitap'' tabiri n i kullaııırlar. "Tatar" sözü onlarca menfur bir med· 1\ıl ifade eder: kanun tanımaz, insaniyetsiz, düşman ve iğrenç ka· vimler hakkında kullanılır. Nitekim eski Yunanlılarda "Barbar" sö zü de bu mfmayla kullarulırdı" (347). 1347)
216
"Topof!rAiiya Orcnburgskoy gııbernii". c. 2. s. 271 - 272.
Kazan üniversitesi profesörlerinden ve aslen Sagay Türklerin den olan N. Katanov : "Şarki Ti.irkistan Türklerini Tatar tesmiye etmek doğru olmasa gerektir. Yanlış aniaşılmaktan sakınmak için, ortada hiçbir sebep (delil) yokken, bu yanlış tabiri kendi-kendile rine Tatar demiyen ve komşu iller tarafından da böyle tesmiye edil miyen kavimler için şiimullendirmek şöyle dursun, bu ismin tedri cen ortadan kaldmiması matluptur" demektedir (348). Tarihçi Ze ki Velid! Togan'a göre, "Tatar ismi Orkhun kİtabelerince de malum ise de, bu isim Göktürkler ve Uygurlar devrinden sonra
Moğolis
tan'da yaşayan Moğol ve Türk kavimlerinin muayyen bir halitası�a itlak olunmuş (gibi) göriinüyor, Yenisey'deki Tatarlar moğolca ko nuşmuşlar; fakat Çin Seddi yakınlarında yaşayan "Çagan Tatarlar", (Ongutlar) ise, türkçe konuşmuşlardır. Keza halis Türk olan İrtiş Kimaklarının bir kabilesi de, Tatar tesmiye olunmuştur. Demek, yal nız Tatar ismi Çengiz'den evvel Moğolistan'da yaşayan bir aşiretin kavrrıl mahiyetini öğrenmek için kafi gelmez" (349). Acaba, !dilbo yu Türkleri etnik bakımdan Tatar mıdırlar? Gene Zeki Velieli Togan diyor ki: "... Keza Tatar ismi evvelce Moğollar hakimiyeti zamanın da onlara iltihak eden kavimlere de itlak olunduğundan, Kazan Ta tan, Kırım Tatarı, Nogay Tatarı, Altay Tatan, Azerbaycan Tatarı gibi isimler hasıl olmuştur. Bu isimler birer etnik münasebete de lalet etmezler. Mesela, eski BulgarJarın v e Kıpçakların karışmasın dan hasıl olan (bugünkü) Kazan Türkleriyle Tatarlar arasında hiç bir etnik münasebet yoktur. Bu, Azerbaycan Türkleri için de böy ledir" (350). Rus müellifi Aristov İdilboyu Türklerinin etnik bakımdan koyu bir conglomerat (çeşitli unsurlardan teşekkül eden bir küme) oldu ğunu iddia etmektedir (351). Şu halde, bu kavmin teşekkülüne gi ren etnik unsurlar hangileri olabilir? Bunlar her halde !dil Bulgarla rının İslamiyeti kabul eden kısmiyle Kıpçak (Koman) Türklerinin bir bölüğünden, Orta Asya'dan Doğu Avrupa'ya 13. asırda gelen bir kısım Türklerden ve bir de yerli Finlerin türkleşmiş zümrelerinden ibaret olacaktır. !dilboyu Türklerinin kendi kendilerini Tatar tesmiye etmekten çekindiklerini yukarıda kaydettik. Onlar (yani M.S. 10. asırda isla(348)
Not 5.
(349)
İzvestiyıı lmperl\torskago Geogı·a!içeskııgo
"Umumi Türk Tarihine giriş". c. 1.
(350)
Aynı eser. s. 64.
(351)
Y.ukarıda anılan eserinde, s. 456.
s.
Obşçeslvıt".
1893,
s.
442
65, t�tanbul, 1946.
217
miyeti kabul eden Bulgarlar ve aralarında bu dinin geniş ölçüde ya yılmış olduğu anlaşılan
Kıpçak-Kumanlar)
"Tatarlar"a bir çeşit
korku ile ve düşmanca bakmış olsalar gerektir. Ta son
zamanlara
kadar İdilboyu Türkleri arasında "Tatar barda hatar bar" (Tatar bulunan yerde tehlike var), "Tatar töre bulsa, çabatasın türge ile" (Tatar amir olursa, çarığını başköşeye asar) gibi Tatariara karşı. nefret ve husumet duygusu ifade eden sözler vardı. Anlaşılan, müs tevlilerin kudretli devrinde ve daha sonraları yerliJer arasında ve kimi tarihçileriıı lisanında "Tatar" sözü etnik manasını
büsbütün
kaybederek, zamanımızdaki "Faşist", "Nazi", "Bolşevik" sözleri gi bi, siyasi-asker! manayı ifade etmiştir. Arap ve Fars tarihçileri de 1'ürkleri kavmi adlariyle tesmiye ettikleri halde, "Tatar" kelimesini müstevli ve zorba Moğollar için kullanmaktadırlar. Her halde muay yen bir devirde "Tatar" isminin büyük bir önem taşıdığı ve birçok Türk zümrelerine de itlak olunduğu anlaşılmaktadır. NASİRİ VE MERCAN! : "Tatar" adını !dilboyu Türkleri ıçın ilk defa ciddiyetle edebiyata sokan zatlar Kazanlı meşhur rnüverrih ve fikir adamı Şehabeddin Mercani ile (352) rnüellif ve rnütercim Kayyum Nasiri'dir (353). Onlardan sonra 19. asrın sonlarında ve
20. asrın baı?lannda kaleme sarılan Kazanlı muharrir ve müellifle rin hemen-hemen hepsi Kazan Türkleri için bu "Tatar" adını kul lanmışlardır. Hatta bu iki fikir adamından sonraki kuşaktan
olan
Kazanlı
tarihçi Aziıı: Ubeydullah, Kazanlllara Tatar denilmesi üzerine başka insan kümelerinden emsal (precedent) öne sürerek diyor ki: "Müs tevli
Tatarlar Türkleştiler (zaten Türktüler A.B.T.) de, Orta İdil
(Volga), aşağı Kama kıyılannda yaşayan halklara da Tatar adı ta kıldı. Bunun emsali çoktur : Aslen islav olan, Tuna kıyıları dolayla rında yaşayan bir kavim Bulgar Türkerinin egemenliğinden
ötürü
Bulgar adını; Doğu İslavları denilen ve bugün Rus diye bellediğimiz kavim İskandinaviya'daki Cermen ırkından Rus kabilesine mensup iiç kardeşin idaresi altına düştükten s·onra Rus hakimiyeti yüzünden Galler Fransız adını
adını ;
Frankların
benimsemediler
mi?"
(Tatar edebiyatı tarihi, I. cild, Burungu (eski) devir, 2. bölük, Ka
zan 1924, s. 10).
218
Ahvali Kazan ve Bulgar'', c. 1. S· 4.
(352)
"Miistefad-al-Ahbar
(353)
"Fevnkih-al-culesa" adlı eseriyle
ri
diğer biitiin eserlerinde.
BULGAR VE KAZAN : Milli tarih bu yurdun iki adını bilir :
1)
Bulgar, 2 )
Kazan. . . Bulgar adı İdilboyunda yaklaşık
olarak
M.S. 5. asırdan 14. asra kadar devam etmiş ve ondan sonra büsbü tün unutulmuş ve onun yerini Kazan tutmuştur. Rus istilası sıra sında bu ülke Kazan adını taşıdığından, bizim en kıymetli tarihi ha tıralarımız Kazan ismine bağlanır. Kazan'ın tarihi ve milJi önemi büYüktür. Gerçekten Kazan, sadece ufacık bir çayın ve tarihi bir başkentin ismi olmayıp, aynı zamanda geniş bir ülkenin de adı idi. Şu halde, Kazan adının bunca tarihi kıymeti bulununca ve o ülke; nin adı da Kaza.n olunca, İdilboyu Türklerinin en doğru isminin KA'� ZAN TüRKLERİ KAZANLILAR olacağından şüphe edilir mi? Tarihi Kazan'ı Rus işi eski "Kazan gubernia"sı (vilayeti) iJe karıştırmamalı.
Çünkü Kazan
hanlığının sınırları
"Kazan guber
nia"sı sınırlarından çok daha geniş idi. Şu halde tarihi Kazan top raklarında yaşayan ve bir de nerede
yaşarlarsa-yaşasınlar
Kazan
ülkesinden göçmüş olan ve Orta İdil lehçesiyle (Kazan türkçesiyle) konuşan bütün Türkler "KAZAN TüRKLER!", tesmiye olunmalı dır.
Bu memleketlerde bugün de, Ruslarla . karışık bir halde olsa da, Türkler yaşamaktadır. Bu Kazan Türkleri çeşitli tarihi, iktisadi ve siyasi sebebler ve baskılardan dolayı Avrupa Rusya'sının birkaç ili ne dağılmış iseler de, asıl kütleleri bugün dahi, vaktiyle dedelerinin Devlet kurduğu yurdun, yani eski Kazan hanlığının merkezi kısmın da ve tarihte adı belJi Başkurtluk'ta yaşamaktadır.
Bu Türklerin
sayısı Rus resmi sayımlarının sonuçlarına göre, 5 milyon kadardır. Bugün bu Türklerin nüfusça tabii artışından da söz açmak mümkün dür. Ancak, son çeyrek asır içinde Rusya'mn da katıştığı Birinci Ci han Harbi, onun doğurduğu 1917 lhtilaJi, b u ihtilalin meydana getir diği iç harp, Sovyet egemenliği devrinde vukua gelen kıtlık-açlıklar, amansız takipler ve kütle halinde sürgünler, öldürmeler ve nihayet, son İkinci Cihan Harbi, bu Türklerin Ruslardan ziyade perişan ol masına, dağılmasına, kırılıp mahV'Oimasına ve bunun neticesinde nü fusça eksitmesine sebebiyet veren büyük ve tesirli arniller
olmuş
tur.
BİZİM HALK : Kazan Türkleri arasında iki çeşit tip göz� çarp
maktadır. Bazıları ova;! (beyzi) çehreye, çekme buruna ve munta zam oyulan gözevine malik olup, tam bir ari insan tipi gösterirler; öteki tip efradı ise, bir parça köşeli yüze, az-çok basık buruna ve
219
çel<ik göıe iyedirlcr. Bu hal, yabancı elnologla.r tarafıııdan da böyle miişahede ve tesbit olunmuştur. Maruf ta.snife
göre, Kazan .Türkleri de, Türk kavimJerinin Or
ta (merkE'ıi) ıiimresiııe mensupturlar. W. Radloff'un Türk lehçe
lerini fonetik bakırndan yapltf, rı tasnife göre, onlarm lehçesi ort:ı. lehçeleri grupuna mensuptur. Kazan ülkesinde bugün de bir takım "ağızlar'' varilir ki, bunlar henüz gereği gibi incelenmiş değil dir. ( lşle eseri okumaktan da anlaşılacağı üzere) , feleğin ağır dar beleri altında pişmiş olan Kazan Türkleri ruhca metin ve çalışkan Türk
insanlardır. Bunların baslıca özellikleri namusluluk,
doğruluk-dü
rüslül<, ayıklıl{, Jn(n·d!ik ve temi:>:liktir. Onların ayıklığı nı, evlerinin tenıir. ve dii7.gün olduğunu yabancı scyyah ve elnograflar da kay det.mişlerdir. Oı1 lar öz yurtıarına muhabbet n• aile ocaklarına bağ lılıl{ ile tanınmışlardn-.
Kazan Türklerinin ÇQğu, köylerde çiftçilikle ve şehirlerde ise, ticarelle iştigal ederlerdi. 1917 İhtilaJinin arifesinde Kazan Türkle ri arasında birçok toptancılar, büyük fabrika ve işleme yerleri sa
hipleri vardı. Simbir ilinde Akçura, Sarataw ilinde Diberdi Oğulları'n'n bi.iyi.ik çuha. ve sayak fabrikaları. Kazan ilinde ise. ötemiş. E�im, Arslan ve Atınet Of,>ulları'nın bez, sabun ve cam fab rikaları mcşlıurdu. Küçük san'atlara gelince, Şarkta giyilen mest, çedik ve pabuç işlemek, Kazazı Türklerinin her yerde erkeklerinin
giydiği "TiibE'tey'' (takke) , kadınlarının giyrliği "Kalfak" isminde ki serpuşlan dik mek ve işiemek Kazan Türkleri arasında pek yayıl mış olan bir hiincrdi. Kuyumculuk da Ka zanlılar arasında eski ve pek maruf bir zanaattır. Dikkata değerdir ki, bugün Eskişehir'de yaşayan Kazanlı muhacirlerin de bir kısmı .kuyumculukla uğraş ma.ktadu·. Kaza.nlı Türk kadını sevimli çehreye malik olup, halktan Rus
kadının ın durumtından daha iyi durumda bulunduğunu ve başka birçok müslüman kadınma .nisbetle daha hü r ve ş ahsiyetli olduğunu da yabancı gözlemciler kaydetmişlerdir. Gerçekten, bazı müslüman ülkE'lerindeki islô.m kadınuun düştüğü karavaş ( cariye) durumuna Kazanlı Türk kadını hiçbir zaman düşmemiştir.
220
EK: ABDU LLAH BATTAL - TAYMAS ' ı n HAYATI
ve
ESERLERi
ABDULLAH BATTAL
-
(dogumu: 1883)
TAYMAS
ABDULI,J\H BATTAL - TAYMAS'ın HAYATI
f.
İkinci basılışını neşrettig"iıniz J(rızmı. Tiü·k/el'i adlı eserin müellifi Abdu lah (Abdiilherr) Battal Tay ı as. 8 Aralı!{ 188S'te, eski Kazan Hanlığı ve bu günkü Avrupa Rusya'sının SRnınr (Kuybişcv ) vlllly('tl Buzavlı l ilç<'siııe bağlı Yanga Akta,v (Yeni Akdağ) köyünde dünyaya gelmiştir. Annesi Bibt Mesrure, babası Muhammed-Rahim oğlu Abdullah, dedesinin babası Seyid Battal'dır. Eski Bsttaı soy adı da bundan gelmelıtedir. Taynıas soy adı ise Tllrkiye'ye yerleştiktı>n sonra soy adı kanunu çıkınca alınmış olup, ıniina bakımından da Battal sö?.One yakındır. Müelllf, Abdullah Aj\'a'nın 5 o(; lundan dördUncHııiidür. En biiyillt J(l:ırdeııleri Arifullah, onu köyden Orenburg'a alarak okutmuştur. Müellif birinci defa kendi köyünden ve al{rabasından Ktifiye Veli Battaı hammla 1910 yılının kışında evlenmişse de, bu eşi evlendikten az sonra köyde tiflisten vefat etmiştir. İkinci defa ise Troyskiy şehvinde öğretmen bulunduğu sırada Rusça Öğretmeni Azizc Şam hanımla evlcnmiştir. Bu hanım sonra ları okuyup diş t!llbibi olmuştur Müellifin bu eşinden bir oğlu olmuştur. Ger<ık lise ve gerek Tıp tahsilini İstanbul'da yapmış olan Bilgivar Taymas 26 yıllık tabiptir, bugün İstanbul'da çalışmaktadır. Müellif diniyat, arabiyat tahsilini Orenburg ve Troyskly medreseielinde yaptıktan sonra 1904 yılında Mısır'a gitmiş ve orada başka hemşehri talebeler gibi El Ezher'e intisap etmeyip, başına sarık geçirmeylp husus! surette bil! nı.inl genişletmeye çalışmı�tır. Yeni Arapçayı mükemmel öğrenmiş ve bu dile çevrllen Batı edebt-nnıı eserierini çok okunıuştuı·. Müellif'in Rusya dışına ilk defa kaçtığı gilnlerde Rusçası çok zayıftı. Bu dili Rusya'ya döndükten sonra ilerietmiş ve çok genişletmiştlr. Bu at, ınektep tahsili pek dllıcnli olmasa da, çok okumak, çok düşünmek, çok çalışmak yoluyle kendi kendini yetiştirmlştır. Müellif 1908 yılının yazında "Kahire ınuhafızlığındaıı" (Vll!l.yetinden) al· dığı bir kıta "Devlet-.i Aliye-i Osmaniye" pasaportu ile Rusya'ya dönmüşto. Bu pasaporta göre ınllellif Musa Abdu!la.h adını taşıyordu. Nitl'kim Mısır'dn yazdığı ·Iki eseıılnln kapağ'ında da yazan Musa Abdullah diye gösterllmiştl. Rus ya'ya dönllnce askere alındı. Bir yıl kadar askerlik yaptıktan sonra hastalandı ve bir yıl hava tebdill aldı. Bu bir yıllık hava tebdili müddetini Orcnburg'da Vakit gazetesinde çalışmakla geçirdi. 1910 yılınııı yazında mUellif Vakit'ten aynlıp Troyskly şehrJne gitti. Troyskiy'de ona ö�retınenlik teklif edildi. Ka bul etti. Arab!yo.t ve tarih okuttu. O görevinde 1913 yılının yazına kadar kaldı. 1913 yılının yazında mUelLif Kazan'da çıkan Yuld·uz gazetes.lnde tahrir ku rulu müdür!UğU görevini kabul etti ve Kazan'a taşındı. Bu gazetede 1913'ten -
n
t
.
•
z
223
1 91 7·.,.• .
l<fld;ıt·
<;<ılı�lı. 1 9 1 7 iht i lali
p:.ıtıal< V('l'incP
Inı gazetcdc:n
aynldı. Ayııı
yılın y:ıF.ırıd:ı hir lı•:yr-t i<;inık Türldslan•a gitti. ür:ı <lan dönünce avukat l<"uıı.rı .. Tuktıu ın ı;ıl«ıı·ınnyıı. karar vordiğ'i Kurıllt<J?f gaz<:>t.N<inin sekreterliğiili üzcriııı' .•
aldı. 1 9 1 7 yılıwıı kı:;
hnı;larında. iç
Rusya ve Sibirya Türk - Tatarla rııı ın Mil
Jet M<•cli�itır' Oyl' sı• çilip Ura·ya gitti ve bu Meclisin çalışmalanna katılrlı.
O sırıılania I3ol�('l'ikler i� başına gelıniıı idiyseler ele Kazan'da henüz mu· ıiali f
Kunıltııy
gazctf'sine
ili!jnıcmiı;lerdi.
Ama
1918 yılının
balıarına
Kunıllrı)l ga7.etesi J;apatılclı. Omın yerine ınüellifin sorumluluğu ile
doğru
çıkarılan
Alfa!! gn 7.<'t<:>si dl'. a rıcak 13 sıı yı çılı.abildi. Yıııar hapsedildi ve ancak bundan
böyl(• hiçbir iı<iınlı' g·azct� çıl<arnranuıl< �artı ile kendisinden iınza alınara!< ser·
best bımlold ı. A rf ılı
iı;i ıı
ın ii (•Jli f
nıii••llif.
fi·um/frt)J
''" ınkn<lnf;lnrı
}><'daı;ogl:trrl:ııı
�irl<••tiniıı
\(' ldi fi
kııı�yc giriııti. 1 9 1 8 yı lı ya:mıda J<aF.an
ş�lı ri işg-al
siyasr
çnlı.�nıa yolu
Kıırııbıına li
V('
Hocı�
kapanmı�tl. B<'ılii
ilc
Onun
birlild"
üz••l'iıw 'l'iirlı dili iiZ<)rinc ıııel<tcp Jdlapları dlizi•ıı .
Sovy�tı �ı·t'
edi lince
için
Muhittiıı
karşı ayaklanan Halk kuvvetleri tarafından
ınücllif ve
a rkadaşları l(ul'lılta.y gazetesini çıl<ar
ıııaya Jı;ışladılarsa da, nı sonra KıF.ıllar Kazan'ı telıdid etmeye başladıklarından,
I<tırultay·cılaı· Kaz<ııı'ı bıralonak zorunda kaldıhır ve Ufa şehrinde başka Ka
zanlı politikacılar)(ı
lıirl<:>�til<tcn sonra
Sibirya·ya,
o zaman Omsk'taki
Sihir
Hükum,..linin idaresinde bulunan Kızılcar (Petropavlovsk) şehrine iltica ettiler.
Orada dl\ ıııii"'llifin idaresi altında Mayak a dlı kliçük bir gazete çıkardılar. Kızıl kuvvetler bütün Sibirya'yı i�gal
edince
müellif boyuna şark yönün
de Jıaçnı�l<t.an va7.g('çip Kazaıı·a dönmE'ye kanır v�rdi. 35 günlük tiren yolcu luğ;unclan sonrn
1920
yılının
martında
Kazan·a dönüp
ailesine
kavuşabllmlş
ise ık. üç-beş giin ><onra tutularak Çelm ) l Odruınunıı atılım§ ve Vilayet hapis lıan esinde
lç
harb bltincı>ye l<;�dar celHl çalışma k<ınıpında hapis l<ararı al
ını�tır. l{mııpta çalıııtığı günlerde satın aldığı Sovyet belgesiyle kamptan kaç
mıştır. Bir yıl clüzıııe adlar ve sahte helgelerle türHi yerlerde dola.§tıktan son nı. f>Şinin de muvaf<ılmtini <ılıp Finlandiya'ya illiı:a etnıi§tir:
MiiPllif Finlandiya'da losa aralıldarla üç cuklarını olnıt.ınuş.
F'inçe öğrenmiş,
yıl kalmış,
EyiOI 1921.
hemşehril('rinln ço
tstanhul'd<ılü Resulzade neşriyatııııı. Ka-
7.:ınlı iınzftsiyle yazılar yaznıış ,.e önemlisi. ](azan 1'iil'klcwi adlı eserini de orada .hazırl<ımıştır. Mliellif Farnstzcayı da orada öğrenımıye haşlamı�tır. Bu dilin ilk hoca�ı 'F�ınin<:> Sırtlan Jıannn idi. Sonr<ıları bu öğrenimine İstanbul'da. da. devam elnıi�tiı·. Miiellif
1925 yılının I<asıııı ıtyında Türkiye'ye geldi . Ba7.ı gazeteler ve der
_gilerıl•! yazı yazmalda ve Türkiyat Enstitüsü Müdürü merhum F. Köprüiii'nUn
isteği üzerine Husçadan birkaç tane eser tercüme etmekle meşgul oldu.
Hl2i
yılının yazında müeiHf M:1tbuat Unıum Müdürliiğünce Rusça müter
dınliğ'i g:örp,·inf! çağırıl<lı. Git.l i.
I:ı mak rııiiJ;Hıa;r,::ısiylı! mı� ohıugıı
Ayın
Nanı7.et
Tarihi
nıP-nnır
dergisinde
sayıldığından
ıııücllifin
daha
llı<sya'claıı aynlwı milleller adlı eseri neşrolundu.
maaşını ayar
cvveıce
hazırla
(Bu eser daha
ı;onnt nyn !<itap halinde d� çıkmıştır). Bir müddet sonra Matbuat Umuın Mü d(irl(iğ'ü ))ışi§leri Ba·l<anlığı ile birleşmiş ve o da. Harieiye memuru olınıı§tur. Anca!< müellif bu rc�ıni gör�viyle yetinmeyip dil
tımı alanna
224
dt:>\'1\tn
rt.ti, Ankanı
ve htanbul
ve. tarih sahasındaki araş·
gazı:ıtclcrine,
dergilere m::ıkaleleı·
1932 yılında .İstanbul'da
verdi.
toplaMn
Birinci
Tiirl< Dil Kurultayına katıldı.
Orada Çağıüay ve Osnwıılı dilleri konusu üzerine bir tez okudu. Sonra !turu
lan "Türl< Dili Tetl<ik Cemiyet!'' ne üye yazıldı. Cemiyetin ilk çalışmalarına katıldı. emek verdi. O sıralarda Jşlediği lbnii M1ılımınıi Liigati adlı eseri bu
cemiyetçe neşrolundu. Büyül< K1rgı.z Sözlii.ğii. de sonraları T. D. Kuı-umu'nca
ya.yımlandı . Müellifce terciinw edilip de basılınayaıı bir il<i eser daha vardır.
Müellif, Atatürk'ün emriyle TürkçE'ye çevrilen Yakut. Dili. Söz/ii,ğil'nün tercü ınesine de iııtirak etti. Türk Dil
Kurumu'nun
Yıllık Bülteninde
de ınüellifin
bazı etüdleri çıkmıştır. J947 de müellif emekliye aynldı. istanbul'a taşındı.
Ancak resmi görev
lerden aynlış onun serbest çalışınalarına asla S{�kte vermedi. T. D. K. Vıllık
Belleten'indc �ıkan etüdleri emeklilik devrinde yazılan eserıerdir. Muhanir bu dl'vird<' yıı 7.ılnrın:ı.
organı
olan
am vcrııwmlı,lir. Tiirk I<liltUrünii A.raııtımıa F:n:<titii,<;ii'nün
Tii.rk l<üli'iiı··ii dcrgislnd•� V<� 7'-iirk l'w·d·u. ınceınımınncla <hı arim ar
kaya yazılan çıkmaktadır. öte yandan ıniiellifin bazı eserleri yabancı dillerd<!
de yayımlanmıştır. mesela: Hollanda Brill yayım ljirlıetinin
deı·
Orimtali.�t.ik'de < ınüellifin
çıl<ardığı Harıdbuclı
yeni Kazan edebiyatı üzerine yazdığı makalesi
Almanca çıkmıştır. Philologia.e 1'ıuci cae F'ımdame.ııta'nııı 2. cildinde nıüellüin
Kazan edebiyatı ve Kırun Türk edebiyatı üzerine olan iki yazısı Fnuısız diliyle çıkmıştır. Bundan baııka,
nıüellif
1\azmı Tiiı·kfn[ adlı kitabını dilzeltnıek,
-genişlet
mek, bütünlcınek ve yeni Türk ıınrfle-rine çevirmelt işleriyde bu emeklilik yıl larında uğraşmıştır. Şimdi müellif ltendisintn tam hayat hikayesini düzenlemek le meşguldür. Türk DliJni Tetllik. Cemiyeli rindendir. Türk Kültürünü
(sonraları Dil
Araştırma
Kurı.ımu)'nin en eski üyele·
Enstitüsü'nün de haberleşme
üyesidir.
Arapça, Rusya, Fransızca, Fince, Farsça bilir. Mısır, Türkiye, Rusya, Sibirya, Türkistan, Azerbaycan, Almanya ve Finlandiya'da
bulunmuştur.
Müellif, gerek bilinı ve fikrin ve gerek öğrenme, öğretme ve yazıp anlat
manın sıstem ve metodunu unıumiyelle lllC'ktep dıqında ve hayat alanında elde etmiş olınalda beraber. bugün yaşını başını alınış ve ı'serlPri sevilerel<
hntırı
sayılır ya7.ar vP fikir adamlannuzdaııdır. .r: S
Rusya'da 1) 2) 3) 4)
N
[, ;;; R i
çılwıılar:
Ak-molla
(Şairin kısaca hnyat hil<ayesi ve bazı ŞJiirleri). TroysJüy 1903.
hlii.ın F1lozojları
.Mai�et
}.;
okunan
(hayat)
( Cenıalüdclin
ll:fg-an\ ve Şr.yh Muhaınnıed Abı!uh ı.
Yolları.
Sıwm.e.k 1ıe Evlemnek (Bu iki )<it�ıp Suriye'li Nikoltt Hadd,.,d adlı yıızarın eserlerı olup Arapça'dan çevrilmiştir}.
5) 6)
T-ii1'k - 'fata.ı· 1'ctrih[
( Mel<t�plr.ı· için ı .
Nazaı·iyat-ı. EdP.biye. Kazan
1913.
Tiiı·ki.lle'dc çıkanla.ı-: 7}
8}
Kazan Tiiı·kleri,
R1ls!la-'dan
!stanbul, 1925.
A�Jrılan Milletler, Ankara
1927.
225
t
9)
lbnii Milhenncı Lılgati, İstanbul, 1934.
10)
Kır,qız Sözlüğü (Prof. Yudahin'den terciime), istanbul, 194�-1946.
ll)
Rıuı İhtiUilind'm Hatıralm·, İstanbul. 1947.
12)
Yeşil Riz11 ,., İli (Yolculuk hıl.tıraları), Ankara, 1950.
13)
Kazan'rı. Türk Meş/ı.m·ları (Rizaeddin Fahreddinoğlu, Musa Carullah Bi
14)
Beıı Bir Işık Anyordııın, lstanhul, 1962.
gi, Alimcan BarucU ve İki Maltsudiler), İstanbul, 1958-1959. 15)
Kazan
Ym·clmıcla. Bıdumıııış Bi1· Tcırihi Vf·siluı
Türkiyat Mecmuası 2) . l6)
(Sahipgiray-Han yarlığı
.
Kita.b-al İclrak li li.san ai-St·ralc kitabının Prof. Ahmed Caferoğlu tararnıdan işlenmiş tercümesinin tenkidi (Türk Amacı dergisinde).
17) 1.8) 19)
Fin Iii ve Fin Dili (Ülkü dergisinde).
lbnii Miihaıınc/. Lugati lıcık/cmda (F. Köprüiii Armağanı'nda). Kınmı/ı .$air Fifolog Bekir Çobanzade'y·i
tamtma tecriibe.�i
(Türk Dili
Araştırmaları Yıllığı - Belleten 1954 ) . 20)
Kınnı/ı Şaiı· Bekir Çobcmzade'nin şiirlcı·i. (Türkiyat Mecmuası. C . XII).
21)
Seyf Sal'a)Ji'ııin Gii.listan tercümesi iizeı·in.c ('l.'ürk Dili Araştırınaları Yıl
22)
Divan-ii Lııgat-it-Tiiı·k Terciimesini teııkid I. (TUrkiyat Mecmuası VII -
lığ'ı - Belleten 1955). VIII ve II. Türltiyat Mecmuası C. XI). 23) 24)
Şair Abdull<ıh 1Vkay (Türk KiiltürU, Temmuz, 1963).
Tüı·k D·iiııyasında ıı.sul-ii cedid hareketi (Türk Kültürü, Nisan 1964).
25)
Kazan'ın Miidafaası (Türk Kültürü, Eylül 1965).
26)
Usul-ii Kadım (Türk Kültürü, Şubat 1966).
Milellifln, kalemiyle katıldığı gazete ve dergiler Kcı.zaıı'da ·ve Sibirya.'da: 1) gazetesi
Vnkit gazetesi (Kazan). 4)
(Orenburg), 2)
Akyol dergisi
ŞU.m dergisi, (Orenburg), 3 )
(Kazan), 5 ) Sii.yiitnbike
Yuldu.�
(Kadın dergisi,
Kazan ) . 6 l Oku.tuçı (Muallimler dergisi, Kazan ). 7) Kıwultay gazetesi (Kazan) . 8 ) Altaı1 gazetesi <Kazan), 9 ) M<ıynk (Sibirya'da Kızılcar şehri). Mısır'da : 10) Al-Ceı'ide, 1 1 ) Al-ıloluka.ttam, 12) AI-Menaı·. Almanya'da : 13)
Dergi (Münih).
Türkiye'de : Vakit, 15) Yeni Ses, 1 6 ) Yeni Sabah, 1.7) Tasvir, 18) Tiiı·k Ytırdu., Yeni ICa{kasya, 20) Azeri Tiirk, 21) Hakimiyet-i Mi.lliye, 22) illkü, 23)
14) 19)
Azerba.yccı.ıı Ytjrt Bilgisi, 24) Yeni Tüı·kistan, 25) Tiiı·k Dili, 26) Ayın Taı•ihi, 27) Türk Y·ılı (Ankara, 1928), 28) Türk Kiiltiiı·ii. (Ankara). T.K.A.E.
226
İNDEKS halk,
Kif!l, yer,
boy
V(.'
ııoy
adlan
Aleksandr I. 103, 119
A -
Alektrov,
A. 61n.
Abduh, Şeyh Muhammed 225
M. 139 Allo�lu bk.
Abdullah Abız bk. Batırşah
Aliye Medresesi 166
AbdUnoasir 121
Alkin, İlyas 192
Abbas! 20
All,
Abdürrahmanog-ıu, İbrahim 87
AbdUrreşldog-ıu, AbdU!hakiın 104 AbdUssettar 120
Alkin,
Batır�ah
Seyld-Giray
Alman 95, 103, 119, 225
Abit, !smail 171n.
Almanya 94n., 225, 226
Abu-Sald 129
Alp Dag-ıarı 60
Ag-aog-Ju, Ahmed ı70
Altaylı :120
Ahmed Batır 36
Altay Tatarı 217
Ahmed-Bay 157n., 162 A·hmed Midhat Efendi 128, 157n. Ahmed Vef�k Paşa 126
Altın Orda 18, 22-24, 28, 40n, 43, 44, 58, 131, 214
Ahmer, Abdurrahman 165.
Amerika 32n., 110
Ahmer, Ayneddin 158
Ananimov 25
Ahmerog-ıu, Gerey 118
Ankara 13n., 138n., 224, 226
Ahtem, Binyarnin 193
Apanay, Molla Abdullah l7ln., 176n.
Ahtem, Ebussuud 180n.
Aral Gölü 30n.
Ahundzade, Esedullah 172n. Akay KösUm 75
Arap 13, 19-21, SOn., 82, 103, 104, 116, 176n..
18ln., 190, 194
118,
122-124,
133,
Akçuraog-uııarı 220
Arça 24 ArifuIlah 223
Ak Mescid 121
Aristov, N. 214, 215, 217
Ak Rusya 204
Arlstov,
Aksak Tlmlr bk. Tlmlr (Timur)
Akylltitzade, Musa 118, 134-136
Sldor 68, 85
Artar 24, 33, 48, 109, 110
Arslan Oıtullan 220
Alabuga İlçesı 203
Asım Bey, Neclp 131
Alaşorda bk. Kazak Al�rda
Astrahan 34,
Aleksandr bk. Ötemiş Giray
154n., 185,
186, 207, 210, 213, 215, 216, 218
Akçura, Zehra 185
Aldar 68
176n.,
Allahyar, Canali 32, 33
Abeşt, Hasan Ata 157
Akçuraog-ıu, Yusuf 165, 170n,
170n.,
180n.
37,
38,
40-42,
49,
59,
80, 105, 171, 172, 186, 187
Asya 24, 28, 29, 43, 104, 106, lll
227
. .
Aşnıarin,
Nll<olny
Battaı, Abdullah bk. Tayrnas, Ab<lul-
1:15, 13Gn.
lnr, Battnl
Atalay. 13r�lın 2 1 'i
Baltal, Kafiye Veli 223
Atatürk 225 157, 180n.,
211n.. 32n..
Hadi
Atla�ı. 195
Atuç Mescldl
26
mas.
Avrupa 12. 24, 34, 37, 96, 104, lll, 117,
223
176,
l75,
216,
219.
lfl-1,
18!1,
166.
206,
225.
Berdi Köy ii 94
Berdi. Meıniş 35, 36 Berlin 166, 2b7n.
AZt'rl 120. 172
Beynıt 145
ı<crlmbny
172n.
Bibl Mesrure 223 Bibolat 77n. Bigi.
136ıı.,
Carullah
Bikbulalovjç, Semeon 40n. Binyamin II. 106
B:ıbür 156
Bisriınen (müsülmım) 1 1 0
Badnm�ln. Arif 180ıı.
Bizans 44
Bng-dad 20. 2 1 Bahaclır· Han. Abul-Gazi Bahçesaray 37. 42,
lGG,
Bobılhn' 75
1 2G
170n.. 171n.
Vefa l i lıı.
Bogoroditskiy 70 Bol!jevik
142,
197, 202.
Eajt'llt'V 55
213.
Bnlurg:ınt H6 Bakü 170-173. 176, 207n.. 209. 210 Baltık 37, 39, 69. 75. 79. 204
218
143, 179n., 191, 20G,
208,
209,
Bubi Köyü 184n. Bubi Medresesi 184
Bııranskly 205n.
Bubt Ubeydullah 166, 184
Bubi, Muhlisa 188n.
Bnrlsoviç. NII<Oia 32n.
Budapeşte 108n., 109
Barlt>IS 119 Banıcli. A. 160. 163. 161. 166. 176n .. 183. 188, 226
ı2, 16. 48. 58-62, 66-G8. 73-79, 84-91, 9:i, 94, 108, 174. 188, 189, 109. ı 12, 114. H)l, 198-200, 202-206. 208, 219
13nşınırl, Bnşkurtıuk
Bnı;lttırt ÜIIH•Sl 200
l Alloğ' l ı ı ) .
Batı Sihlrya 10,
228
Buhara 12. 38, 87, 97, 113·115, 118,
120,
128-13l,
145,
109
117,
172n.,
175. 215 Bukey-Ordaı;ı 171n. Bukeyoğlu, Şalıingiray
171n.
Bulak 120. 121 Bulgar 16-23, 26, 28, 29, 46, 115,
J .19,
130-132. 158, 214, 215, 217-2.1 9
Al.ıız
Abdullah
Bulgayır ( Ebul-hayır)
96
Bulgayıroğ'lu, Nurali 97, 98
85-89
194, 212,
Bubi. Abdullah 165, 166. 184
Ballık Cuınhıırly�llcri 206
Bntır�ah
l76n.,
210, 212, 213, 226
Bigi. Zahir 135, 136
Bnblç. Ş. 139. 199
Bahtıynı-.
Musa
178ıı .. 208,
B -
...
224
Berezin 120, 132
1\.zerbaycıın Tııtıın 217
Azlınbayog-ıu,
Bayburt Numan 147n. Baytursun, Ahmed 171n. Behbudi. Mahmud-Hoca 172n.
226
Azlk 89
Battal
Bayazid. Ataullah 170
Bedii, Hoca 159,
Avustralya 110 Azak Denizi 38 Azrrtıaycnn
Tay-
bk.
Abdullah
Abdullah,
Batu-Han 16, 18, 22, 58, 214
Avkst>ntyev 196
lU\,
Battaı, Seyid 223 Battai-Tayınas,
Buraşoğlu 104
Burhancddin İbrahim bin Yusuf 21 Burna�. Fethi 150
On�ı�tnn 105n.
Burtaslar 19
Da&k.Jn, Ebu-Bekir 171n.
Buwa İlçesi 203
Deli Petro bk. Petro I
Buzavlık İlçesi 223 Bilgülme
Demanştein 202
İlçesi 203 -
c
Derbend 105n .
-
Derbendll, Hacı Kasun oğlu Mehmet
Cafer hin Abdullah 21
ali
Caferoğiu, Ahmed 226 Cantürt>.
- D -
Selim-Glray 176n.,
180n.
Carra de Vaux ·136n. Cayık ırmağı 60. 62, 73, 74, 87. 88, 101, 147, l!H
Kazımbek
bk. Ktlzım-beğ,
Aleksandr Derdmend, Zakir Raıni 139, 142, 146{ 153-157,
l71n., 209
Devlet-Glray 37. 38, 40, 41
Cayık Mt>dreseı;i 148
Devıctyar, ömer Halife Diberdl Oğulları 220
Cel�yirli. Kadiı· Ali 132
Dlvayoğlu, Süleyman 89
Cengiz 18, 27, 58. 120. 131. 133. 214,
Doğu Avrupa
(.;ayıkkalası 146
215
18, 22, 27, 204, 215,
217
Cenubt Rusya 136n.
165
Don 94
Cermen 218
Don Nehri 38,
Cıyangul 76, 78
62, 87
Dorn 105
Clhan;ıahoğlu 27n. Cim 30ıı.
Dubrovin 61, 84.n., 85, 91, 93n.
Cungarya 96
Dulov, Mikhay li 66 Dumavt. Necip 139
-- ç Çagan Tatarlar (Ongutıar) 217 Çaj\'nluy 123, 124, 133, 149.
lM,
156,
- E -
158, 225 Çağatay,
Saadet
126
Ebu-Hamid-AI-Endelus! 21
Cakmak 114
Ebulgula-AI-Maarrt 157n.
Çalım Kales i 35, 36
Eclm Oğullan 220
Çeka bodrumu. hapishanesi 207o.
EdUge 58
Çekosiovak 196
Efgani, CemaiUddin 225
Çelşili 114
Brl'enç 216
Çeoglı bk. Cengiz
Elisabeth Petrovna 30n., 70, 80, 83, 96, 97, 99, 102
Çıngız bk. Cengiz Çırdın 33
Emin 73
Çiçerina, S. 107n.
Emirhan, Fatih 139-142, 172n., 182
Çlkharov. Andrey 66
F.:ınirhan, Hüseyin 139n.
Çin 215
Ergenckon 113 Ermeni 25
Çin-Seddi 217 Çirmi§ler 24. 48, 91,
109
Çobanıade. Bekir 226
E�etlullah, Şemsi 166 Eskişehh· 220
Çoiınan bk. Kama
Estonya 204
Çukin 103
Evldnt, Abdullah 172n.
Çuvaş 23, 24, 36, 48, 65, 68, 91, 109,
Evllya Çelebi 58
204
Eyyüp 14
229
F Fahreddinogıu,
-- H -
·--
Rizaeeidin
115.
138.
139, 157. 205, 226 Fars 105n., 120. 123, 124, 218 Fa.şist 218
Hacinskiy, Mehdi 171n.
Hadctad, Nlkola 225 Hadi, Zaklr 139
Fcodor, Aleksiy o�lu 55, 63. 64 Fcodor
C Çar)
41, 53, 54, 60
Feodoro,·iç, Mlkhayil 55, 173, 174n. F�yizhan. Abdülallanı 128. 159
ı.�ın 22·2•1, 3:ln., 48, 109, 217, 226
Flnt{ uıdiya 13. 191. 195, 213. 224. 225 FlrSo\·. N. 24, 25. 45, 46n., 47, 50n.. 66n..
69, 70. 71n., Hn.. 75n., 77n.. 79ıı., 80·84. 89, 90n., 91, 93n..
110, 112n., 120
İbrahim 27. 102n., 120, 133
Halid!, Fatih 128, 182 Haınewi, Yakut 21 Han Çayın 26 Han Mesctdi veya Süyümbike Minaresi 15 Harltonov 186n. Hasano�ıu. Kelimullah 171n., 180n. Hasenf, Ahıned-Gerey 209 Hayali, Said A�a 110
Flugcl 21
Hazar Denizi 112
Foiget, Karl 105n.
Helslnki 13
Frat'hn, Ch. 19, 20, 119, 120
Henrl IV. 94n. Herberstcin 25
Franklar b k. F nınsız
Fransa 94n.
Her! (Herat) 153n.
Fransız 136, 218
Hıtay 216
Fuks, Karl 104. 105. 119
Hindistan 97 Htııtek bk. tştck Hive 38, 97
-- G - . Giı.bor, Szeııtkatolnai Balint 108 Gaboriau 135 Gafuri. Mecld 139
!smail
158-160,
Hokand 172n. Hollanda 225 Hüseylno�ıu, Muhammed-Can 101 Hüseyinog-uııarı (Ahmed, Ganl, Mah·
Galler 218 Garbi Ka7..ak·ill 171n. Gaspıralı,
-
- Said 102n.
Fcyzi, Haris 157n., 165, 17ln.
5:5·57, 64n.. 65n.,
Haknnzar 58 Halfcoğlu 1 veya Halfaoıtıu, Half!n) - İshak 102n.
Feyizhan. Hüseyin 160
51n..
Hacı Meçlti 73 Hacı Muhammedcan 166
mud) 166, 186n, 171n ..
Hüseyinzade, Dr. All 170 Hüseynlye Medresesi 153, 162, 166
176n., 177. 185 Ga?.all, İmam 157n. Gazi Giray-Han 42 Germagen 54 Glazov 110 Godunov, Boris 46, 132 Gorki, Maksim 143 GöktOrkler 217 Grlgoryev, V. 17, 18, 24, 43 Guriy 53 Gürcistan 206
230
- I Iratkulo�iu, Seyidbay 73 Ispas 46
- 1 İbn Arabi. Muhlddln 157n. İbn Daste bk, İbn Rusta İbn Fadlan 19·21 İbn MUhenna 225, 226
İstanbul 12n., 13, 14, 35, 37-40, 42, 44,
İbn Rusta 19, 26 İbn Ruşd 157n. İbn Teymiye 157n. İbrahim, Abdürre�ld 167, 176n., 177
118, 131, 138, 147, 153n., 160, 172, 181n., 188n., 217, 223-226 İstanbul Üniversitesi 120n.
İbrahim (Kazan Hanı) 58
İsterlibaş 114, 198
İbrahim (!bray) Mirza 30n.
tsterlltamak Kasabası 203
İbrahlm(ov),
Alimcan
143n., 154, 155,
139,
142,
178n., 179n.,
!sveç 59, 68, 97 !sviçre 60
187, 192, 202, 208-210, 213 lç-Rusya 197, 212, 224
İştck (!stek) 58 İtalya 94n.
!dil (Volga) 12, 16-18, 22, 24, 26, 29,
lvan, IV. ll, 29, 33, 34, 37, 41, 44, 45,
30, 33-35, 37-39, 45, 46, 48, 57, 58, 60, 65, 69, 81, 84, 91, 93, 105, 107 - 109, lll
119, 130-133,
-
115, 117,
52-54, 57, 60 lvano�lu, Dimitri (Donskoy) 28
{
tvanoıı-lu, Vasllly 28
139, 147, 157n.,
- J -
172, 173, 186, 188n., 189, 192, 195, 202, 215, 217-219 tdil Bulgarları 132 İffet 139
Japonlar 168 Japonya 146
!glstrom 97-101
- K -
!gnatyev, R. 93, 94 İlminskly, Nikolay 107, 118, 207
Kadı Abdürreşid İbrahim bk. İbra
İl-Mirza 30n. İlyas!, AbdUrrahman 128, 181
him, Abdürreşld Kadı Rizaeddin bin Falıreddln bk.
!nan, Abdülkadir 205 İngiliz 105
Kadıköy 14 Kadirt, Zakir 173n.
İngiltere 94n. ton 64 İonovnn, Anna 30n., 57, 70, 75, 80, 96, 99 tran 21, 39
Kafkasya 12, 100, 147, 164, 166, 174, 176n., 179, 182, 188, 189, 200, 204, 207, 226 Kahire 56n., 59n. Kalrnık (Kalmuk)
lrtiş 217 lsa 35
68, 88
Karna 16-18, 29 33,
lsekeyog"lu, Aldar 78 tscnbet, Nakl 139 !set 60 İshak!,
Fo.hreddinog"lu, Rizaeddln
Ayaz
136, 137, 138n., 139,
153, 171n., 178, 182, 188, 189, 193, 197
60, 61, 89, 90,
198, 215, 218
Kö.mll Efendi 145
Kantöre 78 Kanuni Sultan Süleyman 37, SS Karabaş 78 Karadeniz 37, 99
İshak!, Lütfi 165
Karaduvan 30n.
İskandinavya 218 !skoçya 105
Karahanller 130 Karamlş, Hacı Nlrnetullah 166
İslam 12, 20, 76, 106. 108, 111, 117-
Kararnzin 34, 43, 60n.
119, 148, 157n., 185, 207, 210, 217
Karan 114 Karan, A. Lebib 32
tsldvlar 19, 29, 214
Karas(\kal 76-78
İsmail Mirza 30n.
Karasubazar 171n.
1smallo�lu, Yu.nus 78
Kargalı 100, 110, lll, 114, 198
231
Kho<!ı:ılıov, M . 27n .. 34
l<ıH'i, 1\hllullalı ( i\ ı list) 181, 182
Miinovı·cr J72n. Kasını Hıın - Kirmen 40. 132
Khokhlov 68, 8Ş
ı<nri.
I<aı;ıınoglıı ·"
Klıvol�on 20
Kıpçak-Koman 17, 131. 214, 2J7. 218
Yadi�!iiı· 33
1!l
Kasım Paı;n 38,
I<ırgız 12, 22.5 l<ırgız !'>tı•pl<'rl 97
Kıtsıı;oğlu. Yakup 78
Kıtını 1 ı. 33. 35. 37-42. 59. 98, 1 17,
Kıtsim f;Piıri 132
l<ntaııo-; N. 120. 127. 217 Kataı;iklıın 19ıı. l<atnv
-
1'l8. 160. 1 8!),
05
İ\':ınoY=<Idy
l<aterina Il. ll. Ml. 9 1 , 95-100. 102. ırı:ı. 1 1 1 , 11 .1, 175. 201 I!Hj
1 Pclropavlovı-ılı )
Kilııır1Hıhız i:!-75
l<ıız:ılı-ili
K:nalı-Kır_ı:ı:ı; 20,
:ın.
36, 58. r;ı .
G2.
73. 77. 86-88. 96-!lS, 101. 109 -
lll, 11.4, 1·14. 1 7J.n.
Kiııı:ıldar 2 1 7 Kiıl'�in
1 08. 109
I<irillov. han 74-76. 85 Kiyef 21, H3n.
- 13. 1.5 . 17. 23
-
30. 32 -
·10-12, 44-46, 48-50. 52-60.
Klaçkln S:ığ'Iıl< Yurdu 153 Kolçak 197. 202
6 1 n . 1\2, 63. 64ıı.. 6!i. 66. 68 -
Koıtsnv 14!5
70. 7 1 ı ı .. 73. 7-1n .. 7r>n, 76. 7 9 -
Koman 17,
83. 86-!ll. 113. 04, 98,
Konıllt>r 33
108- 1 1 1. 124,
113·115.
116n ..
14.1-150.
126-139.
101-l(l(j,
118151n..
18
Kongrat 97 l<opda Suyıı 101
1:)2· 154. 156-11)0. 16·!-168. 1 7 0 -
Kö<;üın-Haıı 62
176. 178-189. 1 9 1 , 194-196. 198.
Köll)oyu 118. 1 36n ., l99
199. 201-210. 2H-220. 22.1-226
Köı>riilii. Fuacl J16n., l47n .. H9-151.
l{azan Huhani 1\l<ılllcrnisi J 07n. l<n:mn
tlniv<:>rsitE.'sl
103.
110n.,
224 119,
120. 158. 192. 217
Ynhı 7:ııı.
l<nz:ııı
Kö,;üııı
GS
Krasnoufim g:; Kruıı�<>v 8ı:l
Kazını-twğ'. AIPl<F:ıııdr lOf>ıı., 120
Kul):ın 98
l{a?.ını-Jıoj\'. J<asını
Kubrıılıiy 24. 27
ı 05n.
Kcfr ( ı.�codn.-ıa ı 38
Kttdıiıt\'ISt'V 68
Kemal. Ali-Asg-ar 139, 171n .. 182
Kuhn, GezR
Keınali. %.!yı:ıt�ndin
Kulınanoğlu l71n.
166
18
Kemal. Şerif 139. 143
Kul�ı-rır. 'Molla
Keınetog-ıu. henhay 73
Kuııgur 95
Kcppen. P. 20
Kurbnnali,
Kcrenskly 191
Kutlubay.
Kerim!. Fatih
138. 139, 157n . 169.
l71ıı.• 1 76ıı ., 177, 189, 197
Kerinıi
Knr<kııh't" lık. Kerimog-uııarı
Ker:irııoğıılları 172n. !<hazar, I<hıızarlaı· 17-19. 131
232
196-103.
Kiçi <,:üz hlc Kiiçiik Orıla
Kn7.al,-11i 174. 17!1. 188, 200
38.
Kı�kar 114
221. 22(1
l<a?..:ı k 1\lıı!;Onla
Kazan ll
179,
217. 225.
I<ııını yagı 30n. Kt?.ılcor
I<IILip C.,'•·lı·lıi 2 1
h1<.
17Gn..
207J
226
Katay 13a�kıntça"ı 205
1-i:nza.Jıi.-t:ın
170-174, 205,
204.
26
M.uhiddin !sk('nder
Kutluı\'-MI'Iıınrt 74n. Kuyt;ıişev bk. Samar Ktı7.ıninskiy 40 Kiiçillt l<aynarca 98
Küçük Orda 88, 96
224
171 n.
- L --
Ahuııd
;-..ıcs'udi,
Hablburrahman
180ıı.
L{ltın 13, 116n.. 21 O
M(!�hcct 21
Lchisl an 99
Mısıı· 115, 223. 225, 226
r�cnin 203
Michııllov.
Lcpikhin 81
Nikoia 204n.
Mlkhayloviç, AIE"ksiy 49n.. f\2
Lclonya 204
Mikhelson 94.
Lcvşln, Ale ksiy 93. 97, 101
lliikhryev ı ıon.
Leyl6. 152
Miıızelc tlçesi 203
Llfland 97
Minıele Kalesi 61, 74, 75n.. 77, 78
L\l(haçov. G. 20. 2 1
( Cakı p )
Mir-Yakup
Livonya bk. Ballı k I<ıyıiıırı
13n.
r.oknıan. Kı•ııırıl
t
M\rbedel(ov) 172n.
Litvanya 39, 204
17Jn.
Mi!ll' ırmağı 45
Ml!jNirı· 75, 88. 89, H3, 158n.
Liilfl 156
Miyas 60
Moğol 22, 28, 43, 58, 214, 217, 218
M
Moğolistan 217 Mordıvalar 24, 48. 65, 109
Macarlar 19, 108
MorozoC 36
Macar Ulı1m Al<:ıcicınl$1 109
Moskof ıı, 24. 26, 28, 29, 32-34, 36,
Alıid-Can 172n.
Mahnıudoğlu,
38, 39. 41, 42, 44,
Maksudi, A. Hııdi 160. 161, 165, 17Jn.. 186n.. 226
112n .. 113.
Maksudi, Sadri. 191.
( Aısııl l
193.
194.
198,
136,
176.
212,
213.
226
Malnııj İlçesi
Malov, Yefiın 70, 71n., 79, SOn., 85, 105-107,
1.18,
207
132. 173,
174, 207
32, 33, 37-41, 4.6, 49, 50, 52, 53, 64, 66,
�36n.,
J 95,
141,
89, 95, 112, 173,
119,
l.7G, 187-189,
200, 20J. 203-205, 209, 2J o
Muhnınınctl (Peygamber)
Manıadış İlçesi 107
46n., 47.
Moskova 19, 22, 23. 26. 27, 29. 30, 63,
103
45,
48, 50-53. 56. 57. 59. 60. 62, 63.
ll4
Muhamıııi!dcan, Hacı 166
Manatov, �erif 202
Muhammed! Ruhani M eclisi 99. 191
Mıınçurya 168
Muhammediye Medrl'sesl 166,
Mangıl-Nog ayl:ıı· :ıon.
Muhantlll<'tl
Maykov 87n.
·
223
Mecnun 152
Muhtorov 207
Meçkcre 114
Muicledir
Mehdloğlu. AbdOneşid 171n.
Muso.-Beg 30n.
Mehmcd-Ali 105
Mustafa Ali 41
Mehnıed Emin (Yurdakul) 147n.
Mustafaoğlu, A. 171n.
Mchnıl'd-Giray 38, 39
Mrhrrıed U. (Fatih)
Biilah
�liidhiş !van bk. ivan IV. Münih 226
Mcl(Jce 21
Miln�vveı--Han
Mendc. Gerhard v. 166
134, 160,
115, 128-131. 199, 216, 218
Abdürreışid
(Kari MOnevver)
Mercunt. Şehabeddiıı 12, 20. 27, 101. 114,
20
Mulil. Kamil bk. Tuhfatuilahoğlıı
44
Mehren 21
108,
183
Rahinı O!\'IU Alıdullah
133,
•
Han
171n.
MUslim!, HOsarneddin 132
MtisiOnıan ittifakı bk. Rusyn Mlistu manları ittifakı
233
- N-
Orta tdil 17, 18, 64, 70, 160, 195, 198, 201,
Nadi, Nur-Ali 157n. Nail Bey 120n. Nasirl, Kayyum 12. 1 2 1 - 1 28, 133, 134., 159,
160,
167,
168.
216.
218
Nazi 218 Necip Asuıı bk. ı\ıııııı. NPcip Nccmeôdiıı.
202,
Abdullah
215, 218
180n.
Osmanlı ll, 98, 122, 123, 133. 145 147, 149, 154, 158, 225 Osmanoğlu, Aliasgar 144 Oıımanoğlu. İbadullah 173n. Olu:ı: Tatar 215
Nem�e 216
NepHiyev, İ. İ.
214,
Osmaniye Medresesi 166
- ö -
61ıı., 73n., 84n., 87, 88
Neva Kıyıları 65
öteki,
Nevaı. Ali-�ir 126, 156
ötemiş Giray (Aleksandr) 30, 32
Nevruzi. Vai:ı: 173n.
Nijni-Novgorod 21, 2!1. 70, 106, 176, 1 88
Habibünnecar 199
Otemi�o�ulları 220 O:ı:bek 43. 131, 171n. 172, 209 - p
Nikolskiy, D . 60 Nil 145
-·
Palçikov 78
N imeti. AJimcan 148 Nogay 37. 58, 59, 216, 217
Pallas tll Paris 136n .. 198, 203n., 204n.
Nogay Ordası 30, 33
Pasifik
Nogay yagı 30n.
Nogay Yolu 68. 73. 74, 75n. Novgorod 22. 27. 33, 52
Pavel
204
(Paul) I. 32n.,
101
Penza 118 Pcrctetkoviç 22, 26, 36, 52, 53n.
1':ovoscllsev 40
Perm 24, 33
Numanog-ıu. Yakup 21
Permian 33
NurPddin (Muradln) 58
Petersburg 20, 21, 26, 28, 37, 43, 49n., 59, 60n.,
0 -
61ıı., i'i·
()ka 22, 29•. 39. 41, 176
170, 171�.. 172n.• 179, 186. 201
Okmasl. Aziz 139
Pctersburg U!Om Akademisi lll
Petro I (Deli Petro) 30n., 43, 57, 63-
Oınbı bk. Omsk Oınsk 196. 197
66. 68,
Or Çayı 73. 96
Petrogra.d 191, 195
Orcnburg 61n.. G2n., 73n., 74, 76 -
Pıskov 52
69,
78, 79, 96, 201
78. 84n.. 87 - 89, 93 - 95. 97.
Plçen bıı.zan 147-149
99-101. 110, l 1 3 , 114, 118, 119.
rıçura 33
138. 143, 147. 153, 154n.. 155.
Pijma 60
159n:, 162. 166, l71n., 172, 176,
Plnegln, M. 55n ., 56, 57
178,
186.
187.
198,
201, 203,
205, 223, 226. Orhon anıtları 215
Pobedonostsev 118n. Pollakov 127 Polonya 39, 99
Orkhun Kilabcleri bk. Orhon anıtları
Popov, N. · 66, 68n., 96n.
Orlovkıı. 95
Prus 216
Orsk bk. Orenburg
Pugaçov
Orskiy Kalesi 96, 186
Orta Asya 22. 34, 96, 97, 131. 217
Orta CUz 101
234
73, 75, 89,
91, 103, 105n., 107iı., 165, 168,
61n.,
84n.,
112, 113n. Puşkin 62
Putııakov, Ali 17ln.
91-94,
99,
lll,·
Rusya
- R Radloff,
Wilhelm
17,
18,
121,
130,
220 Şahap
178,
Rusya UlOm Akademisi 17, 20. 50n.
( Rahmetulliıı)
-- s -
128 Rami, Said 142.
lttifakı
Rürik, !gor 21
Rahinı, Ali 116, 132n., 207 Rahmetullah,
Müslümanları 179
153-155
Raıni, Şakir 156, 171n., 209
Sahir 164
Rami, Zakir bk. Derdmend
Sad!,
Rasputin, Gr.lgoriy 32n.
Abdurrahman 148,
116,
Ravaillac 94n.
Sadreddin, Zekerya 172n.
Razln,
Safa Girayhan 32
Stenka 62
141,
146,
151
t
Resulzade, Mehmed Emin 189, 224
Sagay Türkleri 120, ·217
Reııidilddln 132
Sahip Giray-Han 28, 38, 132, 226
Rıçkov, Nikola 61,
74n.. 78, 79, 82,
216
Said Kasabası bk. Kargalı Saidoğlu,
Ralılıncan
103
Rıçkov, Petro 26, 82
Sakma.r Irmag-ı 74, 78, 110
Riazan Derebeyilgi 214
Salikattı, Ahmet 188,
Ribuşkin 34
Sarnar 60, 195, 196, 201, 203, 223
Rlzaeddln bin Fahreddin bk. Fahred-
Sarapul 183
dinoğlu Rizaeddin
189
Sarataw lll 220
Rize 226
Sarayçık 30n.
Romanovlar 54, 63, 173
Satı� 114
Rostov 40, 136n.
Sayınoğ'lu, Ali 172n.
Rugervlk· 75, 79, 95
Schwez, Lildwig 103
Rum 44, 63, 65, 71
Seçenov, Dlmitriy 71
Rumiantsev 74
Semerkand 128, 172n.
Rus 11, 12, 16-19, 21-29, 32-34, 36.
Semerkandl 21
40n., 43-45, 46n., 48 - 57, 59 -
Sergiyev, Aleksandr 66, 68, 85
64, 66-71, 73, 74, 77, 79-94, 96-
Seyda§oğlu, Ahmed-Can 171n.
98,
Seydaşoğlu, Mehmedcan 172n.
ioo-102,
104,
105,
107n.,
llOn., 111, 112, 114, 115, 116n.,
Seyfettin(ov),
117-119, 12l., 123, 127, 128, 130-
Seyid 61, 62
132,
137,
139,
143-145,
147,
Alimcan 179n.
Seyidgallyev 207
148, 153, 157n., 161, 167, 168,
Sıddılt Ağa 148
170, 172, 175,
Sırderya 30n.
176, 178, 179,
181, 183-189, 195, 197, 198, 200-
Sırım-"Batır 98
204, 210, 216, 218-220, 225
Sırtlan, Emine 224
Rus Etnoğl'afya Cemiyet! 127
Sırtlan,
Rusya 20, 35, 37, 43, 45, 46, 53n., 58,
Sibir Prlkazı 49
63,
64n.,
65n.,
68,
71n..
72n.,
76n., SOn., 81, 94n..• 95, 98-100, 104, 105, 110, lll, 113n.,ll7-.119, 128, 139, 143, 145 159,
168,
170,
•
173,
178, 179, 181n..
147, 157n., 174,
176,
186-189, 191,
Şah-Haydar
ı 76n.
Sibirya 46, 49, 59, 107, lll, 120, 166, 179n., 185, 191, 192, 194, 196198, 202, 224-226 Sibir Yolu 75n. Silgi oğ'lu, Almas 20, 21 Simbir 80, 100n., 201, 203, 220
192, 194. 195, 198, 200-206, 209,
Sirali, Mehmedcan 171n.
210, 213, 223, 225
Siyantos 74
235
1
Soflya, Af!'ksiy kızı
()<{
Solovyov 28. 29.
3:ı. 37. 3!1, 40rı..
:H.
53. 62n.. 81 So1·yet 34. l l G . 142. 155.
157.
143. H4n.. 148.
t7!ln..
192.
194-198.
201-203, 205·208, 213, 219, 22-l
Soynıonov 74. 76-71!. 1!5
Tahiri. Şakircan 160 Tanaç(ova), Hatice 185 Taqi.
Taşkent 87. 97, 171-173 Tata hk. Tatar
lll. ı 15, 116, 121. 123, 124. 127, 128, 131, 132, 133n., 136. 141n., 142, 146, 148, 149, 151, J!Hn.. 157, 159n., 17<tn., l75n ..
SlaJipin 173 Stankov. Mııyor 74 Sultan Muı·:ıd l l l .
41
Sultan Snyıııholnl 10
rr
Sultan Rf'linı
:ıs.
Sııın:ıı·okov-EI�ton. :l2ıı.
F'iliks
Filll<ı-m•i<:;
Süleynıaıı.
23. 43,
Gr.
Tat.i!;c;('v 19. 22, 66n .. 96n. Jo'ıılırilt-B('J\l\l
18'>
Nlyu :ı; Muhoııımt)d 16� 130
Sıtid
:ıo. :ız. :ı:ı. 1::;1 Süyiimhil<t• Miıııın�.�i 1111. Hıın Mı•scidi 81·iajsl< (?.üyl' 1 30. :ı:, Siiyümbik�-H'atuıı
Svlatosl:w,
Tataristan 20fl
Tntar-M<ığ'rıt 22.
Stızdal 22
SUnçt>lt•y.
182, 191, 192, 194. 196, 197. 202-205. 208-218, 224, 22G
���
suriyt • 22:. Siilcynınn .
172n.
Tatar 34, 43-45. 55, 69. 74n., 81, 82. s:.. 90, 91, 98, 102, 105, 108.
Stalin 202. 206. :!OR
Stanopol 87
Hacı Zcynelabldin 166,
Tariımılar 75
Vladinıiı· 21
Taw Yağ-ı 29. 30
Taynıas, Abdullah. Battaı- 14, 157n. , 221-226 Tayınas, Bilgivar 223 1'efkilt:'v, Alel<siy 74. 85, 96 Kutlukay-Mirza
T('fkil�v. TPrrg-ol.
Guıncr
1 20n.,
176n. 1 71n.,
178.
179n., 198 'l'ctiıı Kasabası 199
- Ş
Tımtık 111
Şahtalıtinsldy. Mclı ıııl't-Ağıı Şam, Azizc 223 Şamil, Zahid
167
t�l
Şarki Roma 1 1 Şari. Dcnıiıbıış
XII. llS
Şaybıı k-Hıın 153n. Şt>nısPdclln -AI-Damcşkl
Tipter 58. 75, 78, 88, 109, 158n. 21
7.:ıhidııllah
( Sibi rya ) 24. IŞibıın og-uııa rı 58 Şirvanı<kiy, MuRtafn Şihan
1 7l n,
l72n.
t';lissenıurg 1!9 Şpilevskiy, 19.
Tabinsi< 74.. 75n.
236
Tobul 60. 76 Togan. Ahmed ZPki Velidi ıl6ıı.. 58ıı.. ii9n..
77n.,
188. 199,
171 n.
153n..
200.
ı:n.
174n..
217
Togay, M. Fcyzi 32n.
lsınn iloğl ıı
Tol<çuraoğlu. Tilekey 73 Topçıbaş.
Alinıerdan 1 76n.,
Toykl". F. 157n.. 159 Toyke.
120
T
Tacik 216
Tikhon 65. 66
Tinıiı· (Timur ), Aksak Timir 27, 120. 133 Tinçuıa. Kerim 139. 143, 182, 183
Şl'n�f. Alirııcıın 108. 192, 203n. IŞPrcf Kardeşler 186n. Şerifuliahoğlu.
Tiflis 167, 170n.
177
K 157n.
Tret'yal<ov 95
Troyskiy (Troysk ) 97. 1.13, 114, 166. 1 7 1 . 186, 198, 205, 223 Tulıfatııllalıogıu. 146,
Kamil Mutii
171n.
Tuhfatullahoğlu, Mut.iullalı 145
145,
Tul<ny, Abdullah 139. 140. 142, l44 • Tuktar,
Fuat
153,
178,
171.n.,
189.
tısu
Tura-Sibirya 59 Türkler
11-14,
16-18, 20, 24,
26, 34, 37. 39. 40, 44-46, 48, 52,
57-59. 62-65, 68. 69. 76, SOn.. 81,
82.
98,
100-104.
ııon ..
Usu Irmağı 95 Usu Kalesi 94
198, 224 Türk,
Urazny 76 Urusov, Vasiliy 76, 77. 8�
151, 153, 154, 159, 226
84,
86,
89-91,
105n.,
156-161,
164,
173
-
192,
194-199.
165.
176.
Uzak Doğu 168
--
117·124,
167,
168,
178-18!),
191.
201,
Uygurlar 217
96.
126-137. 139, 141-150. 153, 151, 170,
75n., 89
106-109,
1 HJn ..
111-115.
93,
Yolu
Uy 60, 76
202.
203n.,
204, 207. 209-212. 214-220. 224-
u
-
Ümit bay, MP.hıned Selim 205 llnsi ?.ade, CcHil 170n. Unsl zade, Hacı Seyid l70n. Üst-Katav 95
226 Türkistan 20, 25. 30. 56n., 59n., 97.
l05n.,
109,
118, 131, 173.
110,
ll3,
11:1.
136n .. 147, 153. 166,
179. 180,
18:5.
188.
189,
196, 200, 207, 217., 224-226 Tiirkiyc
37.
147.
98,
166.
120n.,
118n.,
170,
174.
V --
117,
128.
182, 223-
Vnhnp,
Ilgaz 32n.
Vnhid(ov), Mollanur 187, 202 Varoncj 80 Vasiliy, Tiomniy 23 Vasiliy III. 25, 26 Vasllsorsk 35
225 Türk Tura Hanlığı 77n. Tvcrdiıj�v. İvan
V�lidl.
!ll
-
Atımed Zeki bk. Togan, Ah-
med Zeki Velid! V{'lldl, Cemal 115,
u --
126,
159n., 207
Velikiy Ustüğ 33 Velikorus 45
Ubeydullah,
Aziz
116.
132,
174n., 175n.. 207n.. Ul>eydullah.
157n..
218
Versaillcs 197
Hoca 172n.
Vetke. vıatka 24, 33. 184n., 201, 203 Vl'zirli. Haşinı-Beğ 172n.
Ud 33n.
Ufn
60. 61. 98,
Veı-khnoyayitsk 76
101,
171n .. 173, 194,
7�. 89, 93n.. 95.
66-68.
100.
138,
186,
196-198,
213. 224 Ufa Ruhani Mecliai
142,
187, 201.
104,
166.
191, 192, 203.
205,
Vllna, 27 Vistüt 99 Vil(•vskiy, V. 61n., 73, 7Gıı., 76n., 77. 79, 84n., 85, 86n., 87n.. 88 Vladimir, Dal 45
138.
188
Vladimirov. V. 103n.
Ukrayna 21, 62, 204
Volga bk. idil
Uluj1; Mehmet 23, 28
Vologda 33n.. 164, 183
Ural
30n., 84,
91,
46. 48, 58 - 60. 62. 76. 93,
109,
11 1-114.
117.
Votlak bk. Arlar
vouc :ı:-ı
119, 130, 132, 139, H\7ıı.. 173, 174, 179n.. 186,
188. 1!12, 196,
-- w -·-
198, 201, 202 Uratsk (Cayık kala�nl 144, 17tıı.
Weber 65n.
237
y .
Yugarı Şırdan Köyii 121
Yahyaoğulları 103
Yugı-a (Ugra}
Yakut 225
19
Yunanlı 216
Yalçıgul Oglu. Tacüddin 199
Yunnatı 76
Yaınaş, Hadice 171n. Yam�. Hüseyin 178,
225
Yudahin
Yusuf 75 Yusuf Mirza 30, 32n.
179o.
Yaoga Aktav (Yeni Akdag"} 223
Yusupov
Yavuşoğulları 166
YUks�k Sundur Dagı 35
Yazıkov 61 Yedlsu 109,
ll 1,
Yı>katerinbur�
Ycrılscy
30n.,
-- z -
185
C Svı>r<ilovsk )
217
32n.
Hl6-198 Zahlr1,
Aııur-AII 172n.
Yılış Köyü 107
Zarif Hoca 139
Yildek Köyii 9fı
Zelln. Feodor 61
Yolay 91
Zerdabi,
Yolay Ag-a 93. 9,1
Zırlan 33n.
Yolay Köyü 95
Ziya Pa�a 148n.
Hasan-Bcğ 12,
Yolayoğlu, Saltwat 93·95
Züye Çayı 30, 70
Yoldaş Molla 76
Züye Kalesi 45. 79
23R
170n.
K A Z A N
YANLIŞ
Sayfa · Satır
Yanlı.ş
•
T Ü R K L E R İ DOC>RU CETVELİ
Doğru.
19 -- n7
Khvalson
Khvolson
19 - n8
Spilcvskiy
Şpilevskly
21 - 22
Endalusı
Endelust
33 - n48
Zırıan
Zırlan
40 - 6
Kasım
Kaslm
73 - nl63
A. A. Ncplüyev
t. t. Neplüyev
83 - 2
zoumda
zorunda
95 - 14
Karasnoufim
Krasnoufim
102 - n241
Halfo�ıu
Halfaogıu
108 - 32
Galor
Gabor
110 - 4
Galazov
Glazov
128 - 17
AbdülaiU'ıh
Abdülallam
132 - 22
ReşldUdln
Reşidllddin
136 - n284
Sardi
Sadri
bizml
!;ıizni
Rusısar
Ruslar
157 - 9 203
4
223 - 19
arablyat tahsilini
arabiyat ve
akliyat
mantık ve hikınPt tahsilini
.
ı kcle.ııı, felsı>feJ
239
KAZAN HAN L I G I VE
� 3S:_ ' -;t --:.-
[ı
;ı
_____
_b .
1
4o
_____
KOMŞU
•
DEVLETLER
ı \\ ı.
n ı ı R nuHı ı
, \.';
_
.....-�
'··
�
'
,/
sor-
- · -·-
- ·---
,$
�ll'ı
......
-T )., --;7 1 J \
'\. ,-/� "
Q :'
�. �
\ ����� .1 � 1
)\
'<
o
" '
$...
1
')
\ ,...�. �.... '
lP J
� o
KARA O E ı'l i Z. A ..B. · Taynı::ts.. Ko::.mı Tı,.kf, ra 19GG.
TJ.;..\.1-:
-� � "'
..