TÜRKLERİN İLK ATALARI
Ankara 1987
'- ·�-'�' ��:rs.)
ADİLE AYDA ttalyan Devletinden Liyah.-at Nişam sahibi
TÜRKLERiN İLK ATALARI
Ankara
1987
© Kopya, çeviri ve adaptasyon hakları mahfuzdur.
Ayyı.ldız Matbaası A.Ş., Ankara
tÇtNDEKtI.ER 1
ôn söz
GiRiŞ
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
9
I
Tiirklerin ilk A
B
-
-
C-
atalnı·ı
Pelasglar . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . .... . . . . . . . . İskitler . . . . . . . ... . . . .. . . .. .... . . . . . . . . . . . . Konumuzla ilgili başka kavimler . . .
.
19 28 44
Il
Etrtiskler
A
Etrüsklerin göçleri . . . . . . . . .. . .. . . . . ltalya'da Etrüsk Çağı . . . .. . .. . . . . . C- Tarihi aydınlatacak yepyeni açık!·mnlar ve yorumlar .. . . .. . . .. ... .. .
124
verirken . .... . .. . . . . . . . . . .
161
B
-
.
-
.
Kitaba
sotı
60 75
EK . .. . . .. . . . .... . . .
165
tskitlerle Etrüskler arasındaki benzerlikler . . . . . . . .. . . .. . . .. . . . . . . . . . . . . . Tarihin şafağında iki Türk Devleti
186
1 - Pelasglar kim idiler? 2 3
-
-
Resimler
.
202 207
Önsöz 1971 de, adı som şeklinde olan "Le., Etrıısques des TurcsF" (Etrli.skler Türk mü ülilerF) .
etaient-ils
diye fransızca bir küçük kitap yayınlamıştım. Artık bugün,
16 yıl sürmüş çetin araştırmalardan sonra,
bıı kitaba ..Etrüskler Türk idiler" adını koymak su
retiyle, kendi sorumu cevaplandırabileceğim kanaa tindeyim.
Elbette ki, "Etrüskler Proto-Tür1� idiler" demiş olsa idtm, daha ilmi bir deyim· kullanmış olurdum. Fakat gerek Türk ırkı, gerek Türk dili zaman içinde öyle bir süreklililc göstermişlerdir ki, sadece Yüzyıl lara değil, Binyıllara meydan okumuşlardır. Etrüsklerin Türkiye Türklerinin doğrııdan doğ ruya ataları olduklarını söylememiz şüphesiz müm kün değildir. Bununla öeraber, Etrüslclerle
bizim
müşterek atalara sahip olduğumuz da muhakkaktır. Beşiği Orta Asya olan bu müşterek atalara ben bu kitaptc: "Eski Türkler" adını verdim. Belirteyim ki, söz konusu Eski Türkler çok çok eYki Türklerdir. Onların dili Alman türkologlarının "a!ttürkisch" di ye adlandırdıkları dilin şeklini henüz almamıştı. Şu-
1
nu da SÖ'IJleyim ki, Anglo-sakson türkologların kul landığı, ne idüğü belirsiz "Turkic" kelimesini ben doğrudan doğruya yok farzediyorum. Etrüskler üzerindeki incelemelerimin daha ba şında, Fransız etrüskologu Raymond Bloch'un bir görüşü beni çok etkiledi, Herkesin arkeolojiye ve arkeologlura taptığı bir sırada, bu bilgin aşağıdaki isabetli sözleri söylemek cesaretini gösteriyordu :
"... karışık nitelikteki tarihi proi::ılemlerle kar şılaştığımız zaman, arkeolojinin sağladığı bilgileri yorumlamak ancak lengüistik
gibi,
dinler
tarihi
gibi bilimlerin yardımı ile mümkün olmaktadır. Şu veya bu kavmin özelliklerini ve başka kavimler ile ilişkilerini belirtmek için din ve dil alanındaki bilgi ler birinci derecede önemlidir" ("L'ancit:nne civilisa sion des Etrıısques", İngilizceye çevirisi, s. 71). Etrüsklerle Eski Türkler arasında yaptığım kar şılaştırmalı incelemeler sırasında, yukarıdaki satır lar bana kılavuzluk etti. incelemelerimin sonucu ola rak meydana gelen bu kitap iki bb1üme ayrılmıştır : Din ile ilgili bölüm, Dil ile ilgili bölüm. Kitaba bir de sanat ile ilgili üçüncü bb"lüm ek lemek, ,hayvan üslubunda olan Etrüsk sanatı ile ayni üsluptaki Orta Asya, özellikle lskit sanatı arasındaki çarpıcı benzerliği ortaya koymak büyiik isteğimdi. Bunu yaparsam kitabımın yayınlanmasının gecikebi leceği düşüncesi beni bu isteğimi yerine getirmekten alıkoydu. Onun için, bu ônsözfi,n ilk satırlarında söz konu su edilen küçük kitabın
2
1914 de yayınlanmış türkçeye
çevirisinin sonundaki resimleri bu kitaba da, kısa a çıklamalarla almış bulunuyorum. Bununla beraber, konu ile ilgilenenlere şu iki eseri tavsiye , tmek is terim: Etrüsk sanatı içinRaymond Bloch';.;.n "L'Art des Etrusques'' adlı eserini (il Parr.asso, Milano 1965), Türk sanatı için de, Gründ Kitabeui tarafın dan yayınlanmış bulunan "Le Tresor ties Scythes" (Paris 1969) adlı eseri. Etrüsklerin Türk soyundan olduklarına dair gö rüş yeni değildir. Yani bu görüşü ilk dır:fa ortaya atan asla ben değilimdir. Tarih ve tarihi araştırmalara merakı bulunduğu herkesçe bilinen, Cumhuriyetimi zin kurucusu Atatürk Etrüsklerin Türk S01JUndan ol dukları görüşünde idi. Fakat bu görüş, yani bu teori çok daha eski dönemlere dayanır. Söz konusu teori Ondokuzuncu yüzyılda Batılı bilginler tarafından CJT'taya atılmış tır. Ş urası gariptir ki, dünyanın Etrüskolr ji uzman ları bu bilginlerin adlarını da, eserlerini de anmamak için büyük özen gösterirler. Etrüsklerin Türk soyundan olduklar; >ıa inanan Batılı tarihçiler bir tane iki tane de dr.ğil<": r. Ben bu rada aralarından bir lngilizi, bir Fransızı, bir de bir Avusturyalıyı zikretmekle yetineceğim: "Etruscan researches" adlı eserin yazan lsaac Taylor, "La lan gue etrusque" in yazarı Baron Carra de Vau:e, bir de "Die Herkunft der Etrüskler"'in yazara Wilhelm Brandenstein. Ş unu kabul etmelc ldzımdır ki, Etrüsklerin Türk olduklarım söylemiş olan bilginlerin dayandıkları de3
Ziller her z�man pek sağlam değildi. ôzeRikle len güistik deliller ya yetersizdi, ya da yanlış bilgilere dtİyanmakta idi. Meselti, başkaca çok aydınlatıcı kar şılaştırmalar yapmış olan lsaac Taylar etriiskçe ile türkçe kelimeleri karşılaştırmağa ka&htığs
zaman,
doğrusu zayıf kalıyordu. Çünkü arada bir, türkçeleş miş olmakla beraber aslı arapça olan kelimeleri, bi rer türkçe kelime imiş gibi, öne sürmek hatasına dü·
şüyordu.
Evet, dediğim gibi, bu kitapta savunduğum tez bana ait değildir. Ancak bu tezi isbatlamak için ileri sürdüğüm delillerin hepsi bana aittir, ıenimdir. Bun lar sabırlı araştırmaların ve yoğun düşiinmelerin ürü nüdür. Bu eserde Etrüsk adlı Proto-Türklerin ltalya ya ne zaman, nasıl ve kaç dalga halinde geldikleri sorununu bir tarafa bırakmağı uygun gördüm. Bu sorun, Allah ömür verirse, bundan sonraki eserimin ko1t1LSU. olacaktır. Bununla beraber, şimdiden söyleye bilirim ki, Etrüsklerin ltalya'ya göç dalgalanndan biri Ege kıyılarından ve Ege adalarından gelmiştir. Çünkü Orta Asyalı olan göçebe Proto-Türkler, ltal ya'ya gelmeden önce bir kaç nesil boyunca Pelasg, Turhan veya Turhan-Pelasg adlarıyle oralarda ya şamışlardır (Pauly ve Wissoıca Ansiklopedisine ba kılsın). Bu kitabın yazılması ile sonuçlanan araştırma laT?m sırasında, bazı şartlar bana yardımcı olmuştur.
Bunların başlıcası, ayni zamanda tarihçi, dilci ve hu
kukçu olan ve Etrüs1cleri inceleme1c için altmışından soııra italyanca öğreıımeğe başlayan rahmetli babam
4
Profesör Sadri Maksıuli Arsarın, sonuçlanmamış araştırmalannda, kullanmağa niyetli o'lduğu metodıı "bilmemdir. JJirbirinin zıddı diyebileceğim iki Türk lehçesi ni, modern Türkiye'nin dili olan lehçe ile Kazan leh çesini pratik 01.arak bilmem de işimi kolaylaştırmış tır. Elbette ki, başka Türk lehçelerini de incelemeğe özen göstermiş ve Yakut, Çavuş, Uygur, Kırgız söz lüklerini didik didik etmişimdir. Dört Batı dilinden başka, ldtince ·ve italyanca bilmem de, çalışmalanm sırasında çok yararlı ol muştur. Etrüskler hakkında ltalyan dilinde ne ya zılmışsa, aşağı yukarı gözden geçirmı§imdir. Dışişleri görevlisi olarak ltalya'da. geçirdiğim dört yıl içinde Etrüsklerle ilgili olarak görülecek ne varsa gördüm, gezilecek neresi varsa gezdim. Etrüskolojiko-türkolojik çalışmalarım onaltı yıl dan beri sürmektedir. Bu kitabı yazarken çektiğim. en büyük sıkıntı istediğim bazı kitap1.arı el altında bulunduramamnk, baş vurmak istediğim bazi eserlerden yararlanama mak olmuştur. .Ankara ile lstanbul'un hem kütüpha neleri, hem kitapçı mağazaları Etrüsk<Jloji gibi ko nular bakımından fakirdir. Dışarıdan kitap getirtmek ise, iA.lkemizde hem zor, hem de masraflıdır. .Allah'tan Roma kentinin zengin kütüphanelerinde çalıştığım sıralarda, bol bol not almışım ve isabet olmuş ki, Roma kitapçıların da Etrüsklerle ilgili olarak ne bulmuşsam satın al mışım.
5
Burada bu ayrıntılardan söz ediyorsam, bu, Ray· mond Bloch, Jacques Heurgon gibi Fransız etrllsko loglamıın eserlerinin orijinalinden değil de, ingilizce ye veya italyancaya çevirilerinden yatarlanmış ol· mamdan dolayı özür dilemek içindir. Şimdiye kadar apayrı iki dünya olan Etrllsko loji ile Türkoloji bilimlerini bu eser, konusu icabı, yakınlaştırmakta, birleştirmektedir. Çünkü şurası bir gerçektir ki, türkologlar genellikle etrüskoloji ile ilgilenmezler, etrüskologlar da, istisnalar bir tarafa bırakılırsa, dünyada türkoloji diye bir bilim bulun duğunu bilmezler. Bundan dolayıdır ki, kitapta de lillerimi sunarken, yaptığım bazı açıklamalar her iki alanın uzmanları için gereksiz gibi görülebilir. Her iki tarafın sabır ve hoşgörllsi.ınü rica ederim. Ekim 1984
Yukarıdaki satırlar 1985 yılının başında çıkan fransızca kitabım için yazılmış ônsöz'ün türkçeye aynen çevirisidir. Bundan sonraki satırlar ise, kita bın çevirisi sırasında, fasıl ve bö1ümlerde meydana gelen değişikliklerin sebebini anlatmağı amaçlıyor. Fransızca kitap çıktığı zaman, fransızca bildik lerini tahmin ettiğim bazı dost ve tanıdıklara birer tane göndermiştim. Aldığım teşekkür ..:e tebrik mek tup'larından ve başka reaksiyonlardan anladım ki, Türk aydını Etrüskler hakkında hiç bir şey bilmi yor. Sadece aydın'larmıV 'ttniversite Profesörleri de.
Zamanımızda uzmanlaşma felaket halini almış. Tarih profesörleri uzmanı olduklcİrı ta�hi dönemls ilgileniyor, o alanda allcime kesiliyor, fakat dünya ta rihini, insanlık tarihini bilmiyorlar. Bu yü::den ta rihi perspektiften mahrum oluyorlar. Bu gözlemimin etkisi ile, kitabtmın türkçeye çevirisine Etrüskleri, onların medeniyetini ve mede niyet tarihindeki rollerini tanıtan ve açıklayan bı1gi ler eklemeğe karar verdim. Bu bilgileri içine alan faslın adı olsa olsa Giriş olabilirdi. Nitekim öyle oldu. Adı "Les Etrusques etaient des Turca (Preuves)" olan fransızca kitabımı Mayıs 1985 te to7•!arıacak olan Etrüskoloji Kongresine yetiştirmek için acele yazmıştım. Kitap bir an evvel çıksın 1ıe bi,- an ev vel bazı bilginlere dağıtılabilsin diye, delil niteliğinde olmayan her şeyi bir yana bırakmıştım. Orıun için dir ki, ônsözde şöyle diyordum : "Bu eserde Etrüsk adlı Proto-Türklerin ttal ya'ya ne zaman, nasıl ve kaç dalga halinde geldik
le.ri
sorununu bir tarafa bırakıyorum. Bu sorun, Al
lah ömür verirse, bundan sonraki eserimin konusu olacaktır".
Aradan zaman geçti Bir az dcıha yqlandım. Kaderin bana o kitabı yazmağa ve bastırmaja fırsat vermeyeceğinden korkmağa başladım. Bu ser.ı'I'1e sin konusu kitap için yıllar boyunca top!adığım notlan ve bilgileri özetleyerek, bunlara kitabın türli:çesintle yer vermeğe karar verdim. Böylece ôn-bil:ıiler bö lümü ortaya çıktı. Bu bö1ümü Birintj Bölüm yaptım. Bu ônsöze son verme.den önce, şu açıklamada bulu.nmağa ihtiyaç duyuyorum : ..•
T
1961 yılının aonutıda, görevli olarak Roma'ya gönderilip de, orada turiBtlerin tıa8tl, gelir gelmez,
·
Etrüak mezarlaklanna koştuklannı, nasıl EtrilBk mü zelerinde Etrüsk sanat eserlerini seyretmeğe doya
madıklannı görünce, şu zincirleme düşünceler ve
. duy!lf'lar geçti içimden :
Batılılar Etrüsklere büyük değer veriyorlar
•••
Batılılar Türklere 1ıiç değer vermiyorlar...
Ak, EtrilBklerin Türk oldukları isbat edilebilse! Görülüyor ki, Etrüsk muammasıM çözmeğe ve
kıdemli
diplomat iken, etrüskolog olmağa karar ve
rişimde ilmi meraktan çok milli duygu etkili olmuş tur.
Ancak metodumun, kaynaklanmın, delillerimin
ilmi olma.sına büyük özen göaterdim. .
Eylül 1986
GİRİŞ Etrüsklerin menşei, asıl adı ve dili konusunda Etrüskoloji bilginleri arasında fikir aynlıkları bulun duğu halde, bir noktada hepsi ayni görüştedirler : O da, Etrüsklerin medeniyet tarihindr- önemli yeri olduğudur. Gerçekten, bugün İtalyan müzelerini, Lou
vre Müzesini, British Museum'u dolduran Etrüsk sanat eserleri yüksek bir medeniyet seviyesini göste ren, inceliği, mükeminelliği ile göz kamaştıran eser lerdir. Bilindiği gibi, Batı medeniyetinin temelleri Yu nan ve Roma medeniyetleridir. Roma medeniyeti ise, bugünkü tarihi ve arkeolojik incelıı:;melerin kesin olarak isbat ettiğine göre, pek çok unsurum� Etrüsk lere borçludur. Misal olarak bazı alanlardaki Etrüsk tesirine işaret edelim : Romalılar siyasi ve idari kuruluş şekillerinin (;oğunu Etrüsk1erden almışlardır. Mesela, önce Eski Türklerdeki "Aksakallılar Meclisi" gibi bir Danışma müessesesi olup, daha sonra yasama yetkileri ka zanmış olan SENATO (Yaşlılar Mecliı:ıi) Romalılara Etrüsklerden geçmiştir.
9
Romalılar hem idari, hem ASKERi TEŞK1LA.T modelini Etriisklerden almışlardır. Onbaşılık, yüzba şılık, binbaşılık görev ve unvanları Etriisklerden Ro malılara, RomaWardan da başka batı milletlerine geçmiştir. RomaWardan evvel Etrüsklerin l�alya'da YOL LAR ve KöPROLER inşa etmiş oldukları bilinmek tedir.
Bataklıkları kurutma ve TOPRAOI SULAMA tekniğini Romalıların Etriisklerden öğrenmiş olduk ları ortaya çıkmış bulunmaktadır('). Ef'[.�sklL't. �l'L-cok ......., L';l-,,/"'-�.:J-� Batakbl'1arı 'kıırabaa .,,e 'l'OPRAGI SUiAMA telrniğif:ı.i R,gmaJll&l'lft EtmsklePıien eğf'eamiş elQQk tirdikleri sanat hazineleri ile t anınmaktadırlar. Ro
ma kurulduktan sonraki ilk yıllarda Roma'yı, mey danlarını, binalarını, tapınaklarını hep hşka Etrüsk şehirlerinden getirtilmiş sanatçılar süslemişlerdir •
. RomaWar kuyumculuğu Etrüsklerden öğrenmiş ler ve daha sonra Batı milletlerine öğretmişlerdir. Avrupanın çeşitli müzelerinde bugün seyredilebilen Etrüsk mücevherlerinin güzelliği ve inceliği insanı hayran ve şaşkın bırakmaktadır. Fransız etrüsko loglarından Raymond Bloch diyor ki : (1) H.H.
Scullard,
"The Etruscan cltıes and Rome", Th&
mes and Hudson, London 1987, s. &'l.
(2) Otto J. Brende!, "Etruscan art", Penguln Books, New York 1978.
10
"Bunların eşi bugün yapılamamaktadır. Bugün
kü kuyumcular Etrüsklerin bu inceliği e'ldc etmeği
nasıl başarabildiklerine akıl erdirememektedirler"(')
.
Yukarıdaki bilgilere şunları da eklemem: ı yerinde olur: ·
Eski Çağın Homeros'tan (4) sonraki en büyük şairi Virjil'dir (Vergilius). Virjil bir Etrüsk idi(5). Eski Çağın en büyük matematikçisi olan Pita gor'un bir Etrüsk olduğu söyleniyordu('). (3) Raymond Bloch, ''The Etruscans", Thames and Hudson, Landon 1965, s. 184. (4) Homeros'un da soy yalı olabileceğini
bakımından bir Pe!asg veya Tro
dOg!lnenler
vardır.
Bu
dügünce
ğıdakl sebeplere dayanır : 1.
aga
Homeros nyada epopeslnde Pelasglardan daima sem pati ve hatta büyük hayranlıkla
söz
eder.
Onlar içbı
"114hl" sıfatını kUllanır.
2.
Yunanlılarla Troyalılar arasındaki savagı ar.labrkeb, Troyalılann
hepslnl
terir. Yunanlılar ise,
asil ruhu, cesur,
ııe,·ımll gös
slnst, kurnaz, entrikacı , yalancı
dırlar. Troyalıları silah ve savaş gücü Ue değil, hile ve yalan ile mağlup ederler. Bu epopeyl bir Yunanlının yazdığına inanmak güç. Hltıra
geliyor
ki,
galr
çok
iyi
yunanca
bilen
bir
Musyalı, Lukyalı, Karyalı da olrnug olabilir,
"La vlta quoUdlana degll F.truachl". 11 Sagglatore, Mllano 1967, s. 78,
(li) .Jacques Heurgon,
(6) Alaln Hus, "Les Etrusques, peuple secret", ıtalyancaya çevirisi, 1959 Pltagor
s. 187. , ayni zamanda
Yunanlılann
feJ..efeslnden
çok farklı, tasavvufa kaçan bir felsefeye sahip f(lnür idi.
bir dü·
11
Bize göre Pitagor ttalya Etrüsklerinden de ğildi, Sisam adasında doğmuş olduğuna göre, bir Pelasg idi. Fakat bu aynı hesaba geliyor. ÇilnkU Etrüsklerle Pelasglar aynı dili konuşuyorlardı. Bugün Avrupa müzelerinde eserlerinin canlılı ğı ile Phidias'tan ve Praksitelden daha çok hayran lık uyandıran heykeltraş Vulka bir Elrüsk idi (7).
Vulka'nın eserlerini seyrettikten sonra Phidias' inkilere göz atınca, insana öyle geliyor ki, bu hey kellerin temsil ettiği yaratıklar uykudadır. Etrüsklerin medeniyet ve kültür seviyesini gös termek için, zannedersem, yukarıdaki · misaller ye terlidir. özetle, Etrüskler Büyük Atatürk'ün Onuncu Yıl nutkunda sözünü ettiği "TORK'tlN UNUTUL MUŞ BüYüK MEDENi VASFI VE BüYüK MEDE Ni KABIL1YET1'' nin mükemmel temsilcileridirler. Değerli etrüskolog Christopher Hampton "The Etruscans and the survival of Etnır19." adlı eserin de şöyle der : "Etrüsk milleti ô1memiştir. Kültürünün yok edilişine, bu kültüre Romalılar tara/Mdan sahip çıBu bize gunu hatırlatıyor ki, bazılarına göre, Yuna
nlstan'm yetiştirdiği 7 filozof ( "!es sept sages de la Gr�ce") arasında. Türk veya Proto-Türk olduklarını ıs. bat edeceğimiz lskitlerden olan Anacharsls de vardı. (7) Mıı.sslmo Pallotınc;ı "Etruscologla.", Hocpll, Mllano 1968, . s. 291.
kilmasına ve onyedi onsekiz yüzyıl müddetle. unutul
muşluğuna rağmen, bugün artık Roma medeniyeti
nin perdesi arkasında, gerçekte başka bir milletin
bulunduğuna dair emare ve deliller o-rtaya çıkmağa
başladı. Bu millet vasıf ve karakteri bakımından Ro
malılardan (Latinlerden) tamamiyle farklı idi. Ro malılar Yunanlılardan ne kadar farklı ise, o kadar
farklı... Etrüskler Romalıların iftiralarına, toplum içinde
horlanmalarına,
Roma
imparatorluğu
bir
Hristiyan Devlet olduktan sonra hiç 1ı imse tarafın
dan önemsenmemelerine ve kendileri ile ilgili bütün
tarihi ve edebi metinlerin yok edilmiş olmasına rağ
ınen, hayatiyetlerini korumuşlardır"(').
Hampton'un "Etrüsk milleti ölmemiştir ... Et rüskler
hayatiyetlerini
korumuşlar.iu"
demekten
maksadı şudur : Miladdan sonraki Binyılın ortasından itibaren Avrupa üzerine çöken Ortaçağ karanlığından, tkinci Binyılın başında ilk sıyırılıp çıkan Etrüskler olmuş tur. Daha doğrusu, başka isimle, onların torunları
..•
Başka isim dedim amma, aslında başkalık yok tur, bozulma, deforme olma durumu vardır ortada. Yani telaffuzun değişmesi. Latinler Etrüsklere TUSKt derlerdi
(Latince
yazılışı TUSCt). Ortaçağ yüzyılları i!:inde, toptan La.tin dili bozulurken, "Tuski" kelimrsi TOSKA ol muş ve ayrıca sonuna bir N harfi gelmiştir. Böylece Etrüsklerin torunlarına TOSKAN denmiş ve Tos kanların oturdukları coğrafi alana TOSKANA adı (8) Victor Gollancz Ltcl, London
1969,
s. 248.
13
verilmiştir. Biz türkçede Toskanlann yaşadıkb.rı böl geyi esas alarak; İtalyanların "Toskani" dedikleri ve "Toscani" yazdıklan kelimeye TOSKANALI diyo ruz.
tşte ttalya'da ve bütün Avnıpa'da Ortaçağ u yuşukluğundan ilk uyananlar Toskanalılar olmuştur. ttalyan Rönesansını başlatanlar onlardır. Başka de yimle, ttalya'daki Proto-Türkler veya Türkler La tinleri yalnız bir defa (Eski Çağda) cahillikten ve ilkellikten çekip çıkarmış ve medenile�tirmiş değil ler, bunu Ortaçağın sonunda, ikinci d�fa yapmışlar dır. Ortaçağ yüzyıllan içinde ttalya':un başka böl gelerdeki şehirleri birer kasaba haline gelirken, Tos kana'daki Etrüsk şehirleri medeni sev!yelerini koru muşlardır ve hatta, Toskana'da bazı eski önemsiz şe hirler gelişmeğe başlamıştır : Mesela, Floransa. M.S. XIII. yüzyılda Floransa hem Toskana'nın, hem ttalya'nın kültür merkezi idi. Rönesans hareke ti Floransa'dan bütün ttalya'ya, daha sonra bütün Avnıpa'ya yayılmıştır. Rönesans çağının başında ye tişen büyük şair DANTE Floransalıdır, yani Etrüsk. . Sadece Rönesans döneminin değil, bütün zaman lann en· büyük heykeltraşı MtKELANJ Floransalı dır. Bütün zamanların en büyük ress!llnı LEONAR DO DA VtNCt Floransalıdır. Hesap edilmiş ve görülmüştür ki, ttalyan Rö nesansındaki şair, yazar ve sanatçılann yüzde dpk-
14
sanı Toskanalıdırlar. Toskana'da ve özellikle Floran sa'da medeniyet yeniden doğup gelişirken, biı harabe halinde olan Roma'da halk Papaların sefi:ı dikta törlüğü altında inliyordu. Toskanalılar arasında, sanat ve edebiyat ala nının dışında da büyük adamlar yeti;.miştir. NAPOLYON'a "Sen ki Korsikalısın..." dendiği zaman, çok kızarmış. Çünkü aslen Toskana'lıdır. Ailesi Floransa'dan Korsika'ya göç etmiş(9). Napolyon'un fatihliği ve Cihan Hakimiyeti ide aline tutkun oluşu acaba damarlarıntlaki Türk ka nından mı geliyordu? ( 10) Şunu hatırlatalım ki, Floransa t:.ugün de, bir bakıma ıtalya'mn kültür merkezidir; nasıl ki Tür kiye'nin kültür merkezi Ankara değil, lstan�ml'dur. lnsan düşünüyor: 1985 yılının ba:;ında Floransa ile tstanbul'un ikiz şehir ilan edilm.e<:ıi bir tesadüf eserimidir, yoksa kollektif şuuraltı denilen şeyin iki taraflı tecellisi mi?·
(9) ''Encyclopaedla Brltannlca", 1970, cilt s a. 898. (10) Kan çekmlg olacak ki, Napolyon bir aralık Osmanlı Padişahının hizmetine glrmeğl dilgilmnüg ve bu,ıa teşeb büs de etmiş. Fakat o sırada Parls"t.ı cerc)·an eden bazı olıı.ylar kendisini bu tasavvurdan vaz gcçirmlgtlr.
15
BiRİNCİ BÖLÜM Ön
Bilgiler
Türk ırkı, varlığım sürdürebilmek için göçlere başvurmak zorunda kaldığından, en eski zamanlar dan beri kollara ayrılmıştır. Bu kolların her biri, sapına kadar Türk kalmakla beraber, ayrı birer ad almıştır. Bu suretle, hem dini inanış ve töreler, hem dilin özellikleri kollar arasında bölünmüş ve dağıl mıştır. Bir kolun bağlı kaldığı belirli töre bir baş ka kol tarafından terkedilmiş, falanca kolun leh çesinde dipdiri kalan şu veya bu ketime bir başka kolun dilinde unutulmuştur. Bize göre, esas gövdeden tarih öncesi bir dö nemde ayrılmış bir dal olan Etrüsl:ler daha son
raki döntmdt: bu gövdeden ayrılmış gıuplardan da
ha zengin din ve dil mirasına sahiptiler. Bu se beple, karşılaştırmalarımızda, Etrüsklt"rin karşısı16
na tarihte ve coğrafyada bilinen bütün Türk züm relerini çıkarmamız gerekecektir. Arkeolojik
kazılar
sayesinde
gittikçe
tarihi·
Jeşen tarih-öncesi dönemlerde, Orta Asya ve Gü ney Sibirya gibi öteden beri Türklerin yaşadıkları ve bugün bile dağlarının ve ırmaklannın Türk adı taşı dıkları bölgelerde, çeşitli şekillerde adlandırılmış kül türler gelişmiştir:
CEYTUN,
ANAU, NAMAZGAH,
KELTEM1NAR, ANDRONOVO ve başkaları. Bugün Sovyet bilgin ve arkeologlanm� bu kül türlerin o zamana göre olgunluğu ve inceliği karşı sında; gözlerinin kamaştığı görülmektedir. Bunlar '1an ikisinin görüşlerini sunuyorum :
"... ôyle anlaşılıyor 1", Akemenid Şehinşah
Zan orada (Orta Asyada) gak ilerlemiş bir medeni
yetle karşılaşmışlardır. Gerçekten oraların yerli kül
türleri, bir aralık, ş(SŞılacak bir seviyeye yülcsel mi)'tir".
Bu hayranlığın sebeplerini anlayabilmek için Altın-tepe denilen yerde yapılmış kazıların sonuç larına dair aşağıdaki satırlan okumamızda yarar vardır:
"... Altın-tepenin doğu tarafı refah ·izleri taşı maktadır... sokaklar kenti dört köşeli bloklara ayır
maktadır... evler iki oturma odasından, iki veya üç
ek odadan, bir holden ve bir mutfaktan oluşuyor....
ôyle anlaşılıyor ki, Tunç devrinin ortasına doğru
yaşamış olan bu insanlar Kopet Dağından akan sel leri kttllanarak t�rlaları suluyorlardı... Genellikle el
sanatları ve özellikle seramik sanatı buralarda en
17
yüksek gelişme noktasına Tunç Devrinin ortCJ81nda yükselmiştir... Bu dönemde, aynı bölgede, madenci lik de büyük gelişme göstermiştir. O zamanlar ba
kıra kurşun ile arsenik karıştınlmış r.lduğu da an laşılmaktadır ... altın ile gümüş dahil olmak üzere,
bütün kıymetli madenler kullanılmıştır... çeşit çeşit
mücevherler ve aüs eşyası imal edilmiş olduğu da
görülmektedir. En çok altından olmak üzere, yüzük
ler, yuvarlak ve hafifçe konkav el aytııılan, bilezik ıer . ."(11) .
... Dört köşeli mahalleler... toprağ'ı sulama usul JerL. el aynaları... mücevherler... bütün bunlar et rüskologlara pek yabancı gelmemesi ge::reken şeyler. dir, zannedersem. Ve düşünün ki, burada söz konusu olan dönem Milii.ddan önceki ikinci Binyıldır.
(11) V. lılauon ıu:ıd V.l. Sartanıdl, "Central Asla" Thame.1 and HudaoD, Londra :.972, •. 11, 115-122, 18
1 Türklerin ilk atalan
A
-
Pelasglar
Bazı aydınlarımızın,
bu kitaba, belki adını bi
te duymadıklan Pelasglardan başlamamı yadırga yacaklarını tahmin ediyorum. Onun için, Etrüskler bakkındalrj incelemelerimin ilk aşamaları üzerinde biraz durmam gerekiyor :
Bende
Etrüsklere karşı ilgi uyanıp da,
bu
eski millet hakkında araşbrmalarım.a. başladığım
zaman, büyük hayret içinde kaldım. Çünkü bugün kil tarihçilerin sadece Etriisk veya bu adın yu nancası olan Tyrr hen diye adlandırdıkları tarihi milletin eski Yunan yazarlarının pek �oğunun ese!'.· lerinde Tyrrhen-Pelasg veya Pelasg-Tyrrhen olarak t:ikredildiklerini gördüm. Bu Pelasg adı veya mil leti de nereden çıkıyordu? 19
Bu
sorunun cevabını Almanlann Eski Çağ
ile ilgili en ciddi ve önemli Ansiklopedisi olan Pauly ve Wissova'da buldum. Bu Ansiklopeaide deniyor ki:
"O zamanlar, büyük ölçüde, Tyrrhenlerle Pe-
7.asglar biribirleriyle kar-ıştırılırlardı"(11) . Başka deyimle,
Eski
•
Çağ yazarlarının çoğu
Tyrrhenlerle, yani Etrüsklerle Pelasgları bir tutu yor, onları ayni millet sayıyorlarmış. Ansiklopedilere göre, Pelasglardan söz eden ki Yunanlı yazarların başlıcaları şunlardır : Hezyod,
Hekate,
Herodot,
Tüsidid,
6!1-
Hellanik,
Kallimak, Strabon, Bizanslı Stefan(ll) Fransız ve lngiliz yazarları, nedense, Pelasglar la pek ilgilenmemişlerdir. ltalyanlar daha çok Pe lasg diye bir kavmin tarihte bulunmadığını, bunun Yunanlılann bir uydurması olduğunu iddia etmek için Pelasglardan _söz etmişlerdir. Pelasglar Uzerin de ciddi eserler vermiş Alınan bilim adamlarının başlıcaları ise şunlardır : Beloch, Fick, Treidler, Meyer, Ehrlich. Eski Yunan tarihçilerinin ve Alman araştın
cılannın eserlerinde Pelasglar hakkında bulduğu muz bilgi v� neticeler şunlardır : (12) Pauly und Wlssowa, '"Realencyclopaedla der Altertuıns. wlssenschaft", Stuttgart 1949, Cllt VII A 2, •. 1909.
{13) Bu adların lmlAsı almancada başka, franıızcada bqka olduğu lçlıı bunları tOrkçe okunuıılanna göre yazmatı uygun eördUm.
20
1) Pelasglar kuzeyden gelip Yunanistan'da yerleşmiş bir kavim idi. 2) Bu kavim !iurmadan yer değiştirirdi, yani göçebe idi. 3) Pelasglar oturduklan bölgenin veya kendi lerini yöneten önderin adına göre, kolayca ad değiş tirirlerdi. 4) Pelasglar inşaatçı ve imarcı bir millet idi. Yunanistan'daki bir çok meşhur eski kentleri onlar kurmuşlardır.
5) Pelasglar M.ö. 3000 civannda Yunanistanı istila edip, oranın çeşitli bölgelerine yerleşmişlerdir�
Yukarıdaki beş noktaya tarihçiler tarafından işaret edilmeyen, fakat dilcilerin kef:lin bir şekilde isbat ettikleri şu gerçeği de ilave edelim : Etrüskçeye çok benzeyen pelasgca HINT-AV OLMAYAN, agglutinatif bir dil idi,
RUPALI
Pelasglann Türklerde de bulunan yakandaki özelliklerini öğrendikten sonra, onlar hakkındaki in celemelerimi derinleştirmek lfızumunu duydum. De rinleştirdikçe de bu kavmin Prote-Türk bir kavim olduğuna yeni deliller karşıma çıktı. Mesela, Limni adasında, Pelasglar tarafından bırakılmış, Hint-Av rupalı olmayan ve etrüskçeye çok ber:zeyen yazıtla nn bulunmuş olması... Ve, mesela, Latin bilim ada.mı Varron'un "Pelasglann dilinde küçük dağların adı TEPAE'dir" demiş olması(14). (14)
lııailc Taylor, "Ettu.scan
reseıirches", Macmlllan and
Co., London 1874, a. 330.
21
Yukarıdaki sebeplerle, 1970 yılının Mayıs ayın da Roma Arkeoloji Enstitüsünde verdiğim Konfe ransta Pelasglar üzerinde önemle durdum.
On yıl sonra, 1980'de, Belleten dergisine ver diğim "Pelasglar kim idiler?" başlıklı yazı, büyük gecikme ile, derginin Temmuz 1982 tarihini taşı yan sayısında yayınlandı. Söz konusu yazı bu kita.. bm sonunda okuyucuya sunulmuştur. 1985 yılının Mayıs ayında. Ankara'da toplan mış olan "Tarihte Türk Devletleri" Sempozyumun da okuduğum "Tarihir. şafağında iki Türk Devleti" adlı bildirimde de, kaynaklar göstererek, Pelasglar dan söz ettim. Bu bildiri de kitabın sonuna eklen
miştir('5).
Pek tabü olarak, "Türk Devletleri" sempozyu mundaki bildirim çok kısadır ve özetlenmiş bilgiler vermektedir. Belleten'de çıkan yazım ise, daha kap samlıdır. Okuyucu bu faslı okumasına ara verip, söz konusu yazıyı okursa, aşağıdaki satırları daha iyi anlayacaktır. Pelasglar, yııkanda da belirttiğim gibi, aşağı yukan Miladdan 3000 yıl önce, Orta Asya'dan ge lip, Yunanistan'ı istila etmişlerdir. Nasıl ve hangi yollardan geçerek? Daha sonraki dönemlerde Hun(15) Sempozyum'un dilzenleylcllert,
milliyetçi
geçinen
bazı
Profesörlerde yaygın bir eğilim olan ANADOLUCULUK sebebiyle olsa gerek, tutanaklanıı basılmaııı aıraııında, benim blld.Jrlmln metDIDi yırtıp atmaktan çeldllmemlf lerdlr.
22
lar, Avarlar, Kumanlar, Pecenekler Balkanl;;.ra gel mek için hangi yollardan geçmişlerse, o yollardan geçerek... ( 16). Pelasglann Yunanistan'a Vardar ne.hı.
jn kı
yılannı takip ederek girmiş olduklan anlaşılıyor. Çünkü ilk yerleştikleri bölge Tesalya'dır, yani bu gün Sel8.nik şehrinin bulunduğu havali. Çeşitli kaynaklara göre
Pelasglar, daha sonra,
şu bölgeleri işgal etmişlerdir : Beotya, Argr'is, At• tika ve Arkadya. Arkadyalıların Pelasg olduklarını Herodot da söyler. Bilindiği gibi, Yunanistan'm hemen kuzeyinde Makedonya vardır. Makedonya'ya eski Yunanlılar Pela(s)gonya derlermiş, yani Pelasglar ülkesi... öy· le anlaşılıyor ki, Pelasgların bir kısmı Yunanistan'a girip yerleşirken, bir kısmı da Makedonya'da kal mıştır
( 17).
Pelasglar Yunanistan'a gelirken elbette bir önderin, tek bir şefin kumandası Bunun
neticesi
sonra da,
olarak,
Yunanistan'a
merkezi bir idareye
bağlı
ki, tek
altında idiler.
yerleştikten bulunmuş ol
duklarını düşünmek tabiidir. Herodot'un
"Bir za
manlar Yunanistan'a PELASGIA denirdi" (11)
şek·
Ren� Grousset, "L'Emplre des Steppea". daıı Volktum der Komanen". (17) O Makedonya kl, orada Büyük lskender doğacak "" Yunanlılarla savaşıp, anlan esir hallne getlrecekUr, (18) "Herodotus", translated by .J. Enoch Powell, ClareııdOD Pren, Oxtord 1949, Cilt I. •. 75.
(16) a)
b) Mıırquart, "Über
23
Iindeki ifadesi ise, Pelasgların siyasi bakımdan
Yu
nanistan'ın tamamına, hem de uzun yüzyıllar boyun ca, hakim olmuş olduklarını göstermo:ktedir. Bu se beple,
bir
Pelasg devletinden söz
devleti tarihteki ilk
bu
Türk
edebildiğimiz
gibi,
Devleti olarak kabul
edebileceğimiz de şüphesizdir. Bu konuda bir
ltalyan bilim adamı, bakınız, ne
diyor:
"Yunanlılar bu tarihi bölgelere geldiklerinde,
kendine mahsus dini olan ııe DEVLET OLARAK
ORGANiZE OLMUŞ, başka ırktan olanlarla (Pe
Zasglarla) karştlaşmışlardır''(I').
Zira, M.ö. 2000 civannda, Yunanistan'a yine Kuzeyden, Hellenler gelir. Hellenler Pelasgların boş bıraktı.klan yerlere yerleşirler. Bu işgalin savaşsız olmuş olduğu zannedilmektedir.
Hellenler medenJ yet bakımından Pelasglardan Atinalılar. üzerinde henüz kur ban kesmeğe mahsus bir taştan başka bir şey yok çok etkilenm işlerdir
.
ken, Akropol'ün etrafına duvar ördürmek istemiş
ler, bunun
için Pelasg müteahhitlere başvurmuşlar
dır. Bu duvann bir parçası ve
hala yerinde durmakta turistler tarafından görülebilmektedir. Pelasg dilinden Hellenlerin diline pek çok ke Hint-Avrupalı olmayan bu kelim� bugünkü Batılı dilciler ne yapacaklarım bilemi-
lime geçmiştir, leri (19)
24
Glorglo Pasquall, "Paglne meno ııtrava,antı", Lansonl edltore, Flrenze 1935, s. 157.
yorlar. Başka çare bulamayınca, bu k�limelere uygu
:tamak için, "pre-hellenique" (Hellen-öncesi), "medi terraneen" (Akdenizli), "asianique" (Anadolu'lu?) ,
"egeen" (egeli) gibi acayip ve anlamsız sıfatlar icad etmişlerdir.
"Egeli" sıfatını ic:ad eden Albert Severyns adlı Belçika'lı bilim adamıdır. Severyns, kullandığı bu an lamsız sıfata rağmen, bizim görüşümüzü doğrulayan aşağıdaki satırların sahibidir : ..Yunanlılar, Tcendileritıden daha kültürlü olan Egelilerden bronz, kalay, kurşun. demir ve hatta 14maden" anlamındaki kelimeleri almı.�lardır"(8).
Albert Severyns bu kelimelerin Hint-Avrupa'lı olmadığını söylemekten de çekinmiyor. Ayrıca, "egeli" &ıfatmdan arada bir vazgeçip, Paul Kretsch.mer'in 1925 den önceki görüşüne katıla rak, "pelasgique" sıfatını kullandığı da oluyor. Ve etrüskçenin Pelasg dilinin bir lehçesi olabileceğini ka bul ediyor(2'). Hammerström, Devoto, Charskin gibi dil bil �eri Yunan dilindeki Hint-Avrupalı olmayan· ke limeıeri etrüskçe kelimelerle karşılaştmnışlar ve bü yük benzerlikler bulmuşlardır(22). Hattl, bazı saf (20) "Gr�ce
et Proche - Orlent avant Hom�re", Presses UnJversitalres de Bruxelles (ikinci baskı), 1968, s. 41. 42. (21) Ayni eser, s. 43, 44. (22) A.J. Charskln "Zur Deutung etrUsklscher Sprachdenk maeler'', s. ıs.
25
araştırmacılar bundan Etrüsklerin Yunanlı olduk lan neticesini bile ·çıkarmağa kalkmışlard.ır(23). Yunan dilindeki Hint-Avrupalı olmayan keli melerin hepsi pelasgca'dır, yani proto .türkçedir. Bazı etrüskologlar. mesela Jacques Heurgon(!•),
Etruria'nın güneyinde Etrüsklerle kavnaşmamıŞ bir Pelasg toplumunun yaşamış olduğunu haber verir ler. Bunlar elbette Yunanistan'dan veya Ege adala nndan gelip, Pelasg lehçesini konuşanlarla bir ara da
yaşamağı
tercih
edenlerdir.
Kırım'dan
gelen
Tlirkleri.>:ı Eskişehir'de oturmağı, Rumeli'den gelen lerin Adapazar'ına yerleşmeği tercih etmeleri gibi.. Çünkü pelasgca ile etrüskçe arasında bir lehçe far kı bulunmuş olduğu şüphesizdir. Fransa fransızca sı ile Kanada fransızcası, Bavyera almancası Hamburg almancası arasındaki fark gibi .
ile
Toplu bir Pclasg göçünden ne tarihte, ne da efsanelerde bir kayıt bulunmması gösteriyor ki, Pe lasglar ltalya'ya aile veya aileler, hatta tek kişi ha linde; tüccar gemileri ile- gelmişlerdir. Bu kitabın üçüncü Bölümünde, daha Roma ku rulmadan. Yunanistan'm Arkadya bölgesinden ltal-
(23) PlronU adh birinin 1934'de, '1talla letterarla" (Edebi ltalya) dergisinde yayınladığı "ll declframento dell'et rusco" baglıklı yazısı blllm ado.mlan araıımda tam bir tartışma fırtınası (''polemica etrusca") koparmıgtır, Toskanalı� Yunanlı olmak lstemlyllrlardı. (24) "La vıta quoUdiana değil Etruschi" 11 sagglatore, W lane 1967, s. 46.
ya'ya gelip yerleşmiş EVANDER ad!: çok kült� lü bir Pelasg karşımıza çıkacaktır. lleride yine Pelasglardan söz etmek üzere, bu fasıla son vermeden önce, Batılı bilim adamlanrun işbe gelmeyen bir sürü şey söylediği için, hiç bir zam.an adı anılmayan veya kendisine iftira aWmak için anılu, Ondokuzuncu yüzyıl etrüsl.. ologlarından Fransız Noel des Vergers'den bir cümle zik.redece ğim: "Gerek ltalya, gerek Yunanistan hakkında edi nebildiğimiz en eski bilgiler gösteriycr ki, bu iki ülkeyi_, ilk zamanlarda etkilemiş meden:leştirici dmıl Pelasglardır" (2'),
(26) "L'Etrurie et les Etrwıques'', Flnnin Dldot, Paris 188', •.
108 (dipnot).
B
-
lskitler
Batılı tarihçiler tskitlerin 8Jlcak bir bölümü ne Saka (Sace) dediklerinden, bu kavim için, şim
dilik, tskit adını kullanmağı uygun gördüm. lleri deki sahifelerde "tskit" kelimesi tahlil edilecek ve bu kelimenin gerçek yüzü ortaya çıkacaktır. tskitlerin menşei meselesi Batılı bilim adam
ları arasında
uzun tartışmalara yol açmıştır. Bu
kavmi inceleyenlerden biri olan
Ellis H.
Minns
şöyle der :
"Etnografya ile ilgili lıiç bir mesele belki de Jskitlerin soyu problemi kadar tartışılmamıştır"(16). Bununla beraber, lskitlerin lranlı olduklarını düşünen
Batılı
tarihçiler
çoğunluğu
oluşturmak
tadır. Batılı tarihçiler lskitler konusunda geç kal mış
durumdadırlar.
Hala bundan yiiz
yıl
önceki
bilgileri tekrarlayıp duruyorlar. tskitlt:rin Karade niz sahillerini işgal ettikleri dönemden kalma ya
zıtların Fars
dilinde yazılı olması ve tskitlerde bir
(28) "Scythlana and Greekıı" , Unlyerslty Preas, Cambrldge 1913, 8. 35.
28
Ateş tanrıçasının bulunması gibi çürük delillere takılıp kalmışlardır. traıılılardan başka milletlerde ateşe· tapma ol madığını zannetmek saflık ve bilgisizliktir. lskitler den kalma Fars dilindeki yazıtlara gelince : Konya Selçuklularından kalma az mı farsça belge vardır? Buna dayanarak. Selçukluları lranlı mı. sayacağız? İskitler, Mil8.ddan önce yalnız Orta Asyayı değil, Küçük Asyayı da içine alan bir sa baya yayılmışlardı. Onlara tabi milletler arasında azınlıklar ve bu arada İranlı azınlıklar da, elbette, bulunacaktı. Batılı tarihçilerdeki, tskitleri lranlı sayma is ra.r ve inadı Sovyet bilim adamlarımn bile dikka tini çekmiştir. İtalyan tarihçi Mario Bussagli şöy le der : "'Scwyet bilim adamlan Batılılardaki IRANIZMl hem ölçüsüz, hem temelsiz bulmaktadırlar''(11).
Nitekim Mikhail Gryaznov adlı Sovyet bilim adamının aşağıdaki satırları kendisinin lskitleri pek tranlı saymadığını göstermektedir :
"'Eski Yunanlılar Karadeniz kıyılannda ve Or ta Asya'da yaşayanların hepsine lskit adını verir lerdi. lranlılar ise, sadece bizim "Saces" dediklerimi ze ·değil, tanıdıkları bütün çöl göçebelerine Saka der ler. Bugünkü bilim aıdamlannın da şöyle deyimler kullandıklan görülmektedir : Altay Sakalan, Altay lskitleri, Batı lskitleri ve saire..."(11) . (27) "Culture e clvllta deıl' Asia Centrale'', Torino 1970, ıı. 82. (28) "SiMr1e du Sud", E<Ltionıı Nagel, Gen�ve 1989, a. ı3�.
29
Batılı tarihçilerin, "tranizm"Ieri yüzünden, bir sürii çelişkilere düştüklerini görmek Adeta eğlence lidir. Mesela, "Çöl kavimleri" adlı eserinin bir ye rinde(zıı) "Sarmatlar da İskitler gibi İranlıdırlar" di yen Awstu.ryalı bilgin Kari Jettmar'ın, daha son raki sahifelerde, kendi iddiasım çürüten satırlarını gülümsemeden okumak mümkün değildir. Evet, durum da komiklik vardır : tskitlerin her çeşidine (Sarmat, Sace, Messaget) Saka adını veren ve "Sakalar bizden değildir, onlar Turanlıdır" diyen lranlı tarihçilere Batılı tarihçilerin "Hayır. hayır, onlar sizdendir, İranlıdırlar" demesi cidden hoştur. tskitlt:rin Türk olduklarına bir delil Home?"os' un ttyada'smda bile vardır. Bu epopenin XIII. Bölü münde, tann Zeus, a.Şağıya bakarak, Troya savaşı m seyrederken, bir arıİ.Iık bu manzaradan bıkıp, da ha. ötelere, "At-sütü- içenler" 'in ülkesine bakar. Fransızların Gallimard Yayınevinin Ilyada çe virisini yapan R. Flaceliere, Notlar bölümünde, ".At sütü içenler" kelimesi için şu açıklamada bulunuyor: tskit kabileleri (3°) •
Biliniyor ki, kısrak sütünden yapılan Kımızı da, yoğurdu da Türkler icad etmişlerdir. Şu halde, en basit muhakeme ile anlaşılıyor ki, Homeros zamanında Hippomolg denen ve Flacelie re'in tskit adını verdiği millet Türkltırdi. (29) !talyancaya ı;evlrlst : '1 Popoll delle Steppe". n Sag giatore, Jıılilano 1964, s. 117.
(30)
30
•. 9211.
Tıp
ilminin kurucusu
sayılan
Hippokrat
da,
havanın ve iklimin insan sağlığı üzerindeki etkisi ile ilgili bir eserinde, lskitlerden uzun uzadıya söz etmiştir (31). lskitlerin Türk soyundan olduklarına dair de liller Bizans kaynaklarında da vardır. Bu kaynakla nn en önemlisi, Bizans İmparatoru ikinci Justinus tarafından, M.S. 568 de, Batı Göktürk İmparatoru na Elçi olarak gönderilen Zemarkos'un yolculuğunu ve Türk İmparatoru tarafından kabul edilişini anla
truı tarihçi Menander'in eseridir. Fransız bilim adamı
Edouard
Chavaıınes'iD;
bu kaynaktan yararlanarak, Batı Göktürkleri hak kında yazmış olduğu eserde, lskitlerle �ürklerin ay
ni kavim olduklarını Bizanslılann gayet iyi bildik lerini gösteren cümleler vardır. Bunlardan ikisini misal göstermekle yetineyim : 1
-
Zemarkos. Bizansa döndükten sonra, kendi
İmparatoruna şunları söyler :
..Bugün Türk adın• verdiğimiz millete eskiden lskit denirdi".
2
-
Türk Hakanının Orhon harfleriyle yazıl
mış mektubunu İmparatoruna sunarken de, Zemar kos şöyle der :
(31) Gerek Herodot•un, gerek Hlppokrat•ın hklU·· •111
ört
ve Adetleri hakkında söyledJkleri bugün Orta Aaya da yqayan bazı TürklerlnkJne tıpa tıp beD:' •mekte dlr. Bu sebepledir ki, Batılı bilginler, mllmkflıı ol.dutu kııdar, özelllkle Hlppokrat'tıui aöz etmemeğe gayret ederler.
31
"Bu mektup lskit harfleriyle yazılmıştır''(12).
BatıWarın lskitleri lranlı gibi gösterme gayret ieri yanında, bir de Rusların fskitleri kendi ataları gibi gösterme çabıJarı varclır. Bu bakımdan en (32) "Documents sur !es Tou-klue occldent:ıux", Maiaonneuve, Parls, s. 235. 240 237, 238. Burada, tamamen
konu dışı
olmasına rağmen.
Bizans Elçisi Zemarkos'un Türk Olkeslnde gördQklerlne dair Chavannes'ın bL· kaç satınm zikretmekten kendimi alamayacağım :
"Zemark�s Dlzd:ul'un
(Türk Hakanının)
yanma
vardığında, onu ota�da, altıı:: bir taht üzerinde buldu ... otağ ( çadır) rengA.renk ve güzel ipekli kumaşlarla, ce
bir zevke uygun şekilde
ın.
süslenmişti... daha başka
gQnler Romalılar (Bizanslılar) huzura kabul sırasında şunlan görmOşlerdlr : çadırlann birinde heykeller, rlnde Hakanın uzaı:n:ış bulunduğu
Qze
altından karyola...•
zi tavua
aonra, albndan vazolar, ibrikler, fıçılar : bir başka yarette
ise, altın kaplı
sütunlar,
altından dört
ku§UD& dayalı, altm1a süslenmiş karyola: çadınn glrl
glnde altın ve gQmü1 kap'arla dolu el arabalan, ki bu 1
kaplann Blzansta
görülenlerden.
aşağı
kalır
tarafı
yoktu." ...Bizanslılar, Rumlar, Yunanlılar derken, çağnŞlm neUceslnde, . hltızamda
uyanan
kaydetmek isterim : 1959 yulnda, AUna'da,
bir
Dünya
hAtırayı
burada
Kadınlar
Birliği
Kongresi toplandı. Türk delegasyonu üyeleri arasında ben de vardım. Bize eskiden kalma bir açık hava Uyat rosunda temsU verUdl. Piyes Arlstofan'ın bir komedisi idi. İşte
bu piyeste, İPklt rolilnde olan aktörlere "tUrk
çe" konuşturuldu. MümkUndUr ki, bu, eski Yunanlı ya.. zarların başka piyeslerinde de yapılmaktadır. Demek istiyorum ki, lskitlerln Tilrk olduklan
ka
naati veya bilgisi YunanWarın ;ıuuraltlarında bugQn bile yaşamaktadır.
32
,başta Samokvasof'un ismi zikredilmı:ılidir. Bir de, çok kimsenin İngiliz zannettiği, bir tngilizle evli Rus kadını vardır : Tamara Talbot Rice. Bu yazar 1957 de "The Scythians" adlı bir eser yay:nlamış ve bu eserinde, gayet sinsi ve dolambaçlı yollardan, tskit lerin Rusların ataları oldukları kanaatini uyandır mağa çalışmıştır. Bunun için de, Rusların güzel sa natlar alanında tskitlerin varisleri oldukları fikrini telkin etmeğe gayret etmiştir : yok Rusyanın filan bölgesinin halkı bugün bile, tskit motiflerini örtüler ve havlular üzerine işlerlermiş, yok falanca vilaye tin köylerinde, Rus köylüleri, tskit sanatını devam ettiren. tahtadan oyuncaklar yaparlarmış... Burada, "Etrüskler" faslımızla d:ı. ilgisi olan çok önemli bir açıklamada bulunmamıza sıra gel·
miştir :
Bir çok sanat tarihçisinin farkında olmadığı şu gerçek vardır ki, tskit sanatı, Batı · dünyasımn hayran olduğu ETROSK SANATI UP. tıpatıp ayni dir. Dikkat edilirse, "benziyor" demiyorum, "ayni" diyorum. Fakat uzmanlaşma belası yüzünden (83) , ne ı:ıtrüskologların bundan haberi vardır, ne de tskit sa natı uzmanlarının... Tahminime göre, bazı Rus bil ginlerinin haberi vardır amma. onlar da susmağı uy gun görmektedirler. (33) Bu konuda değerli tarihçi Yılmaz öztuna şöyle der : "Asrımızın
başında
tarlhçlllk
"Kompozisyon
ta
rihçiliği" idi. Tarihin yanında pek çok �ey bilmek ve bu
bilgilerle
kompozisyona
gitmek
gerekiyordu.
Bu
günün "Monografi tarihçiliği" değildi. Bir devletin ha yatının beş on yıllık döneminin içinde dönüp dolaşıp, bu dönemin öncesinden ve sonrasından habersiz olmak de ğildi"•
< "Terc!lman" ;azetesl. o& A::-alık ::.986)".
33
Elbette ki, Etrüskler, politik bağımsızlıklarını kaybettikten sonriı., sanat alanında da bağımsızlık larını kaybetmeğe ve Yunan sanatından etkilenmeğe başlamışlardır ("hellenistique" dönem) . Fakat o dö nemde LA.tinler de, her alanda, Yunanlıların etkisin de idiler. Evet, .Etrüsk sanatı ile tskit sanatı aynidir : Ayni "Hayvan üslubu", ayni konular, ayni motifler, ayni teknik, ayni realizm, ayni canlılik... Bu, Etrüsklerin Proto-Türk olduklarına en ö nemli delill erden biridir. Çünkü artık Türk oldukla rına şüphe olmayan Hunların sanatı fskit sanatı mn devamıdır. Garip. bir tesadüftür ki, Onsekizinci yüzyılın ba şında. ttalya'da Etrüsk sanatı incelt>!!meğe başla dığı sırada, Çar Birinci Petro'ya, Orta Asya'da ve Sibirya'da, içi hazine dolu mezarların bulunduğu haberi veriliyordu. Avrupa müzelerinin Etrüsk sanat eserleriyle dolmağa başladığı sırada, Petersburg'da ki Ennitaj müzesi de lskit sanat eserleriyle zengin leşmeğe başlamıştır. Şimdi Sovyetler bu hazineleri, dört beş yılda bir, Avrupa başkentlerinde ve Amerika'da sergile mekte ve lskit adı verilen Proto-Türklerin eserle rinden dolayı tebrik ve alkış toplamaktadırlar. İtalyanlar ise, 1985 yılını Etrüsk yılı i�ii.n et mek ve müzeler dışında, çeşitli kentlerde sergiler düzenlemekle, astronomik ölçüde Turizm geliri sağ lamışlardır (34) . (34 ) B:zlm Turizm Bakanlarımız da Turizm geliri sağlamağa ça!.ıaıyorlar. Bunu yaparken politik geleceğimizi tehll-
34
Bilincıiği gibi, Bizans lmparatorluğunun başlan gıçtaki adı Roma İmparatorluğu idi. Bu İmparator luk Etrüsk-Latin kanşımı bir millet tarafından ku rulmuş olan Roma tmparatorluğunun ikiye bölün mesinden meydana gelmişti. Doğu Roma İmparator luğu Bizans t.mparatorluğu adını aldıktan sonra da, bu İmparatorluğun yöneticileri kendilerine Romalı demeğe devam etmişlerdir. Araplar ve Farslar Ana dolu'ya Roma kelimesinin kısaltılmışı olan "Rum" adını veriyorlardı. Mevlana'ya verilen Cel8.lettin Ru
mi adı "Anadolulu Celfilettin" m anasını ifade edi
yordu.
Türkler ilk zamanlar Anadolu'ya "Rumu.i" de mişler. İstanbul fethedildikten sonra. Ege deaizinin ötesinde fethedilen topraklara bu ad verilmiş. Yunanistan'da yaşayan Yunanlılara Yunanlı de diğimiz halde, Anadolu'da yaşayanlara "Rum" de mişiz. Anadolu'da Eski Yunanlılardan kalma pek
sı
nırlı sayıda sanat eseri bulunduğu ve kazılardan çı-
keye koyuyorlar. Neden ? Çünkü Batı dünyasındaki ber ortaokul çocuğu, esasen, Aııadolunun Eski ·�ağdaki coğrafyasını da, tarihlnJ de ezberliyor. Eı.l •rledlk çe de, gözünde Türkler "gasbedlcl" bir kimlik kazanı yor. Yakın komşulanmızın ve bölllclllerln faaliyeti de eklenlcce, "Anadolu'yu Türklerden geri almak" bir çok Batılının şuuraltında bir çeşit ideal oluyor. Tllrklye'den çok Türkleri tanıtmak IAzımdır. Turizm propagandasının amacı maddi mentaatUr, kArdır, yanJ ticarettir. Maddi çıkarlar için politik çıkar satılmama lıdır.
35
karılan eserlerin pek çoğu Romalılara. ait olduğu hal de, Batılı aydın, Yunanlılann etkisi ile, Anadolu'yu
eski Yunan toprağı zannetmeğe sürüklenmiştir. Hal
buki Eski Çağda, bir iki Yunan kolonisi dışında, Anadolu'da Yunanlı olmayan kavimler yaşamışlar dır.
Ne olursa olsun, bugün Anadolu şoven Yunan lılar tarafından da, Batılı aydınlar tarafından da Türklere çok görülmektedir. lskitler meselesinde bu durtll!lun da etkisi vardır. Sebebi de şudur : lskitlerin Türk oldukları kabul edilirse, Türkler lehinde, Hukuk dilinde "müktesep hak" denilen şey doğmaktadır. Çünkü Yunanlı tarihçilere ve özelli.kle Herodot'a göre, M.ö. VII. yüzyılda İskitler Anado lu'yu fethetmiş ve
28
yıl boyunca yönetmişlerdir (35) .
28 yıl epeyce uzun bir zamandır. Acaba arke ologlarımız münasip yerlerde kazı yaparak, Anado lu'da hüküm sürmüş Iskitler'den izler bulamazlar mıydı ? Aslında, M.ö. VII . yüzyıl çok yakın bir tarihtir.
Gerilere gittikçe, Herodot'un sözünü ettiği istilanın ilk lsk.it istilası olmadığı görülmektedir. Mesela, Yu nan mitolojisinde bir "Amazonlar efsanesi" vardır. Güya bunlar toplumlarına, devletlerine erkek sok mayan savaşçı kadınlardı. Bu efsane gittikçe efsanelikten !:ıkıp tarihleş mektedir. Yani, bugün Amazonlar hakkında mitolo(35)
"Herodotua", translated by J.E. Powell, Vol. Press. Oxford 1949, ıı.
54.55.
1,
Clarcndon
jide söylenenleri efsane saymayıp, birer tarihi olay · sayan ve Ama:zonlan tarih konusu yapan bilim a damları vardır. Misal vereyim :
1986 yılının Eylül ayında, Anks.ra'da toplan mış Onuncu Türk Tarihi Kongresine sunulan bildi rilerden birinin adı şöyle idi : "AMAZONLAR ile Justinianus arasındaki dönem açısından Pontus böl gesi için bir arkeolojik atlas tasansı." Bu ad bile, bildiri sahibi Gilbert Argoud'nun Amazonların tari hi niteliğine inandığım göstermektedir. Bundan yetmiş şu kadar
yıl önce yayınlanmış
"The Amazons in Antiqbity and modern times" adlı eserin yazan Guy Cadogan Rothery de Amazonlar la ilgili söylentiyi efsane sayma.makta. Amazonla rın tarihi hüviyetini kabul etmekte idi. Rothery'ye göre, bu savaşçı kadınlann asıl vatanı Kafkas dağ lanmn doğusunda olmakla beraber, onlar Anadolu'
nun batısına kadar gelmiş ve Efes ile tzmir şehir lerini k:urmuşlardır(36) .
Amazonların tarihiliğine inanan, yukanda ad lan amlmış biri Fransız, biri
lngiliz iki tarihçiden
sonra, bir Avusturyalı bilim adamından, Wilhelm Bandenstein'dan söz edelim : Brandenstein, Atatürk zamanında, lkinci Türk Tarihi Kongresine katılmış bir etrüskologdur. Bil dirisinin adı "Etrüsk meselesinin şimdiki durumu" idi (37) . Brandenstein, Amazonları 1skit
(36) F.
Griffiths, London 1910,
s. 54
_
değil, Et-
55.
(37) İkinci Tilrk Tarihi J{ongresi zabıtlan,
ıı.
311.
37
rüsk sayıyorsa da (ki bizim için her ikisi ayni mana ya geliyor) , zaman ve yer bakımından değerli bil giler vermektedir. Ona göre, Amazonlar tkinci Bin yılın başında, şimdi Kars'm bulunduğu . havaliden yola çıkarak, Anadolu'nun Batısını fetih ve işgal et mişlerdir. tzmir'i Murina adlı Amazon kraliçesi kur muştur. Başka kaynaklardan biliyoruz ki, tzmir'e adı
m veren de söz konusu kraliçedir (lz-Myrina) . Amazonların devletini oluşturan toplum, elbet te ki, Yunanlılann masallarında olduğu gibi, sadece kadınlardan ibaret değildi. Aralarında erkekler de vardı. Yoksa bu toplum bir nesilde tükenir, yok o lurdu . Halbuki Amazonlar devleti uzun yıllar, bel ki yüzyıllar yaşamıştır. Amazonlarm devleti içinde erkekler ikinci de recede bir mevki'e sahip idiler. Egemenlik, yani devlet başkanlığı, ordu kumandanlığı kadınlann idi. Tahminimize göre, Amazonlar devletinde, erkeklerin vazifeleri ekonomik nitelikte idi. Mes,�rn.. bu vazife lerden biri avcılıktı. Çocukları ana doğuruyor, ba ba doyuruyordu. Amazonlarda aile babanın etrafında değil, an nenin etrafında toplanırdı. Baba önemli değil, anne önemli idi. Başka deyimle, kadının bir çeşit haremi vardı. Bu kitabın ilerideki fasıllarında görülecektir ki, bizim kanaatimize göre, çok eski zamanlarda (belki Miladdan önce beşinci, altıncı Binyıllarda) Proto-Türkler sosyal 38
bakımdan
Ana
Egemenliği
(Matriyarkat) rejimi altında idiler. Bunun hızı de lilleri vardır. tşte Amazonl:ı.r Proto-Türklerin öyle bir kolu dur ki, her hangi bir sebeple (belki Ergenekon gibi bir vadide sıkışıp kalmak yüzünden) öteki kollar Baba Egemenliğine (Patriyarkat) geçtikleri halde, Ana Egemenliğini muhafaza etmiştir. Bizim için önemli olan Amazon adlı Proto-Türk Devleti içindeki sosyal rejim ve aile hayatı değil dir. Amazonların daha tkinci Binyılın başında Ana dolu'nun Batısını ele geçirip, orasını Türk toprağı yapmış olmalarıdır. tskitlerle ilgili olaylar, nasıl Yunan efsaneleri ne ve mitolojisine malzeme sağlamışsa, İranlıların da tarihl rivayetlerine ve hatta edebiyatlarına da konu olmuştur. Firdevsi, Şehnamesini yazarken, çok eski zamanlardan kalmış rivayetlerden ve efsane lerden ilham almıştır. İranlılardaki efsane ve söylentiler içinde. özel likle tskit hükümdarı Afrasyab ile yapılan sa�·aşlar la ilgili olanlar meşhurdur. İranlılar için, sa ışılan millet Turanidir ve bu milletin ülke�inin alil Tu ran'dır. tskitlerin Türk veya Prototürk olduklanna yu kanda gösterdiğim delillere bir delil daha elı:leyece ğim. Bu, Etrüskler üzerindeki kütüph!l.De çal.·�mala nm sırasında ge-çirdiğim en heyecanlı dakı . .alann hikayesi olacaktır. Roma'dan ayrılmama yakın günlerden bir gün, Vatikan Kütüphanesinde, "fichier" dedikleri katalog
39
kutulannı kanştınrken, şu adı taşıyan bir eser çık u karşıma: MAGNt TAMERLANIB, SCYTHORUM tMPERATORtS VtTA. Latince olan bu eserin adının türkçesi şöyle : "tskitlerin İmparatoru Timurlenk'in hayatı". Ta bii eseri hemen istedim. Petrus Perondinus adlı biri tarafından 1553 yılında yazılmış, yani 400 şu kadar
yıl
önce ! O zamanki tskenderiye Patriğine ithaf edil
m iş. Okumağa başlnyınca, gördüm ki, kitapta Timur
lenk'e ve onun milletine bazen tskit, hazan Tartar dzniyor. Nasıl ki, Yıldınm Beyazid'e ve onun mil
letine bazen Ottomani, bazen de Turci (Turki) adı veriliyor. tskit adı ile de Moğollar veya başka mil let değil, Orta Asya Türkleri kastediliyor. Bunun
delili kitabın 10 uncu sahifesindeki şu cümledir : "TEM/RUS GUTHLUS fuit appellatus, qucıe vo:ı: Scythica lingua fortunatu gladiu exp"fimit" Bu cümlenin türkçesi : "Ona Kutlu Temir den miştir ki, bu IBKtT DtLtNDE Kutlu Kılıç sahibi an
lamını üade eder"(38) .
Kitap Timurlenk için bir medhiye olmaktan uzaktır. Fırsat düştükçe, onun zulmünden, acıma sızlığından söz ediliyor. Fakat Petrus Perondinus'un bu litince eseri bi zim için. her şeyden önce, şu bakımdan önemlidir : Onaltıncı yüzyıl Batılılanna göre, Orta. Asya Türk(38) Türklerdeki "Kutlu Kılıç"
kavramından, ileride, "Din
ile llgill Dellller" bdlUmUnde söz edilecektir.
40
lerinin adı tskit imiş. Kitap bunu şüphe götürmez bir şekilde isbat etmektedir (39) . Avnıpa'da "aryanizm" veya Hint-Avrupalılık kavramı ve taassubu doğduktan sonradır ki, bu ger çek gizlenmeğe başlanmıştır. . . . İskitler üzerinde fazlaca durduk. Çünkü bu kitabın ikinci Bölümünde, dint delillerimizi sunar ken, tskitlerle Etröskler arasında kıyaslamalar ya pacağız. Bu bakımdan, tskitlerin Türk olduklarını o kuyucunun bilinesi gerekiyordu. Aslında bu gerçeği, Türk Hukuku Tarihi uz manı olan Sadri Maksudi Arsal, daha 1930 da, en ilmi delillerle isbat etmiş(40) ve Türk Tarihini ts(39) Bu k itabın hayretle okuduğum bir sahifesi de 19 uncu sahifesidir.
Burada
Beyazld'ln
Yıldırım
tstanbul'u
zaptetme teşebbüslenrıden ve o dönemdeki tstaı:b ul 'd an, yıınl
Blzans'tan
söz
edi ldik ten
sonra,
Theodorus
Spanduginus adlı bir Bl.Zanslı yazann kitabına geçiliyor ve
bu kitabın Dominlcus Ludovicus tarafından
ÇEYE
çevrilerek, basbnlnuş
ne demekti ?
O
dönemde etrüskçe bin
beri ölü bir dil
idi. Acaba
ETR'OSK_
olduğu seyleniyordu. Bu
şu
kadar yıldan
XVI. yüzyılda
hangi dili
etrüskçe aayıyorlardı ? Elbette Petrus Perondlnus'un ki
tabı fransızcaya
ve almancaya
falan çevirilmJş olmalı
idi. Bu çevirilerin dipnotlarında şüphesiz bu konuda
gt
bll
verilmişti. Ne yazık ki, bunlan araşbrmağa vakit ve
l mk fı.n bulamadım." Bunu Türklye'de yetişecek etrüsko loglarm yapacaklarını umanın.
(40) (No. 5, s. 1-23 ) Sadti Maksud! Arsal'ın b u değerli yazısı Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti tarafından, "Türk Tarihi nin ana hatlannın müsveddeleri" çerçevesi içinde, sınırlı sayıda
bastın lmış olduğu için,
bugiln tBlll nmamakta,
okunmamaktadır.
41
kitlerden başlatmak gerektiği üzerinde durmuştu (41 ) . Tarihçi Zeki Velidi Togan da, "Umumt Türk Tarihine Giriş" adlı eserinin bir çok yerinde (42) , 1s kitleri bir Türk kavmi olarak kabul ettiğini açıkça belli etmiştir. İbrahim Kafesoğlu ise. "Reşit Rahmeti Arat için (armağan) " adlı ortak eserde, tskitlerin türk(41) Sadı.I Maksudi'nJn söz konusu yazısında ileri sürWmll§ olup, benJm delilleı:d1rdiğim bir teoriyi sunayım : Ukraynalılar, henüz İslAmfyetin ülkelerine ulaşma. mış olduğu bir dönemde, Bulgarlar gibi, Ortodoks dlnlnl kabul etmiş ve bu yüzden SLAVLAŞMIŞ 1SK1TLER DİR. Hiç değilse, İskıtıerln bir bölilmüdilrler. Delilleri de şunludır : 1) Hiç b i r Ukraynalı Ruslara karşı sempati ve yakın'ık duymaz. Bunu diplomatik hayatım sırasında, Rusya dış!Jlda yaJayan Ukraynalılarda da gördilm, New-Ycrk'ta, Birleşmiş MllleUer'e delege olarak gelen lerde de.. . 2) Ukraynalı romancıların eserleriDde, kahraman lann konuşmaların da, rusc;a ile ilgisi olmayan, türkçeye benzeyen veya tilrkçenJn tıpkıııı o'.an kelimeler geçer. Bu teori gereğince, Rusya•nın çekirdeği olan Klev Prensliği İsklt lerln torunlan tarafından kurulmuş bir devlet olmuş olması gerekiyor. Tamara Talbot Rlce'in İskit sanatım yaşatan Rus bölgeleri olarak gösterdiği yerler hep Ukrayna'da ve Dnieper nehri clvanndadır. Kazılan neticesinde tsldt eserleri bulan Danllevskl'nln kazı yerleri de Klev cıva nndadır ("The Scythlans", Thames :md Hudson, Landon 1958, s. 189 . 100). Böylece, Sadri Maksud! Arsal'ın teorisi Ta'bot Rlce"•u iddialarını da c;ilrütmilş oluyor. i42) Zeki Velid! Togan'ın İsldtlerın türklüğüne dair kanaa t!nl yansıtan sahifeler §Wllardır : 20, 21, 23, 28, 33, 34, 38, 405, 406. 407, 408, 409.
lüğüne inancını üade eden aşağıdaki climleleri kul lanmıştır : "... Eski /skitlerle ilgili bulunan Sak'lann bir Türk kolu o'ltluğunu kabul etmek icap eder... Af rasyab'ın bir Türk hükümdarı olduğu şüphes iz gibi görünmektedir... Selçuklu ailesi de Afrasyab'a bağ lanmaktadır... Afrasyab adb hükümdarın.
•.
büyük
bir Türk başbuğu olduğu ortaya çıkmaktadır"(41).
Fakat bugünkü tarihçilerimiz, Batılı tarihçile rin etkisi altında bulunduklanndan, Türk Tarihini lskitlerden başlatmağa henüz cesaret edememekte dirler (•• ) .
(43)
"Tarihte
Tilrk adı", Türk Killtilı11ı: il Araştırma Enatltil
sil yayınlan. Ankara
1966.
Ne yazık ki, Kafe.soğlu, on yıl sonra, gerçet;e daha çok yakınlaşmış olma!lı gerekirken, "Tilrk Milli Killtilrll" adlı eserinde gerl!emlş ve şöyle cilmle'er kullanmıştır :
"2. Binin başlarında Orta Doğu'da görülen Eakalann Tilrklilk ile
l!glsl bulunmayan Hint-Avrupalı
olduğunl da belirtelim" s.
(40
kiltleler
52 (dipnot) .
Bu cesaretsizliğin tipik örneği değerli meslekda�ım KA muran Gilriln'iln dun:mudur. Yazarın, "Türkler ·•e Türk Devletleri Tarihi"
adlı eserinde İskltlerle ilgili olarak
kullandığı her cümle, vcrdlğ:I her misal kendisinin kitlerin
Türklüğüne yÇ.zde
yüz
inandığım
!a
göstermek
tedir. Gelgelellm, yazar Batılı bilim ıi.damlann•lan çe l:!:?dlğ:I için, kitabını İsldUerden bulamamaktadır.
başlatmak CL ,.aretinJ
C
-
Kon u m uzla i lgi l i baş ka kav i m l e r
Burada, elbette, bütün Türk kavimlerinin liste sini sunacak değiliz. Fakat Etriisklerle karşılaştır malarım.ız sırasında, kendilerinden söz edilecek Türk kavimlerini bir iki kelime ile tanıtmamız yararlı ola caktır. Tanıtmamız gereken Türk kavimlerinden biri HUNLAR'dır. Hunlar, Türk tarihine girmek için uzun
zaman beklediler. Osmanlı dönemi tarihçileri, bir zamanlar, Türk tarihini Kayı aşireti ile başla tırlardı. Ancak Yirminci yüzyılın başından sonra dır ki, Deguignes gibi bazı düriis t Batılı tarihçile rin etkisi ile, Hunlar Türk tarihçileri tarafından da atalığa kabul edildiler. Çin kaynakları Hunlara Hsyung-Nu veya Hyung-Nu der. Hunlar Miladdan şu veya bu kadar yıl önce yoktan var olmuş veya tarih sahnesine çık mış bir millet değil, isim değiştirmiş 1SK1TLER
DtR (n) . (45) .Nitekmı değerli Türk sanatı tarihçisi Nejat Dlyarbekir11, Batılı tarihçilerin "İsklt sanatı'• dediklerine "Hun sanatı" demektedir ( "Hun sanntı", Devlet Kitapları, İstanbul 1972 ) .
Çinliler Çin seddini, M.ö. m. yüzyılın başında, Hunların saldırılarından korunmak için yapmışlar dır. M.ö. 209 yılında Hun Devletinin başına geçen Mete veya BAGATUR (•0) adlı büyük Hun hükümdarı Volga nehrinden hemen hemen Pasifik denizine ka dar uzanan bir imparatorluk kurmuştur. Bu ASYA HUN lMPARATORLUöU gerek askeri, gerek ida ri ve hukuki alanda sıkı bir disiplin ve teşkilata bağlı idi(47) . Bagatur Han kuvvetli kişiliği ve taı:fui rolü se bebiyle, Türk milletinin hafızasında yer etmiş ve Oğuz Han (41) adı ile destanlara konu olmuştur. Çe(46) Çinlilerin yazı ve lmldsı
kelimelerin
çeşlUi
geklllerde
okunuşuna elverişlidir. İlk Sinologlar büyük Hun hü kümdannın adını METE
MAOTUN
olarak okumuş iken, şimdi şeklinde okumağa. eğilim gösterilmektedir.
Su son adın, türkçedekl BAGATUR kelimesinin Çin ağzı ve
imlası
tarafından bozulmug
§ekli
olduğunda
güphe yoktur. Bugün bile bu kelime BATIR şeklinde bazı Tilrk lehçelerinde cesur, veya kahraman anlamın da kullanılmaktaöır. AbdWkadlr tnan•ın "Cultura tur clca" da (yıl 1966, sayı 2, s. 166) yayınlanmıg yazısı bu konuda aydınlatıcıdır. (47) Sadri Maksud! Arsal'ın "Türk Ta!'ihJ ve Hukuk" adlı eserinin 34 sahifelik bölümü ( 192 den _226 ya) .ABya
ve
Avrupa Hun DevleUerlnln tarihine ve teşkllA.tına ııy nlmıştır (İsmail Akgün matbaası, 1947 ) .
(48) Oğuz Han belki de, başlangıçta, yanı destanın sözlQ safhasında,
"Oğuzlann Hanı"
gekllnde
zikrediliyordu.
Bu uavıın dııhıı sonra Oğuz Han adına dönüşmüştür. Efsanenin farsça versiyonunun bulunduğu Caml-üt-te varlh'te söz konusu efsanenin adı "Tarih-1 Oğuzan-ı TilrkAn''dır.
şitli dil ve lehçelerde Oğuz-nameler vardır : uygur ca, çağatayca, farsça. Elbette ki, tarihi olaylan en iyi yansıtan Uygur lehçesinde, Uygur harfleriyle yazılmış olandır. Aslı Paris Milli Kütüphanesinde bulunan bu Oğuzname Dr. Rıza Nur tarafından fran sızcaya çevirilmiştir. lslimiyetten sonra yazılmış olan Oğuznam�ler de, mesela Reşidüddin tarafından özetlenmiş fars ça versiyonda pek çok uydurma ve anakİ-onik olay lar vardır : Oğuz Han yalnız bir fatih ve devlet adamı değil, ayni zamanda milletini hidayete erdir dirmek isteyen bir dini şeftir, tek tannh dinin, ya ni tsl8.mın. misyoneridir. Annesinin ve kanlannın
;nB.ki "ihlas" suresini okumalarını ister. Onun gi bi bir şey . . . Oğuz efsanesinden, ileride, hem Etrüsklerin sa vaş tanrısı, hem Tages adlı Peygamberleri dolayısıy le tekrar söz edilecektir. . . .
Miladdan önce Asya'da büyük l.mpınatorluk ku ran Hunlar, Miladdan sonra da Avrupa'da çok bü
yük bir İmparatorluk kurmuşlardır. AVRUPA HUNLARI da, Asya Hunlan gibi, isim değiştirmiş tskitlerdir, yani SAKA'lardır ve
Asya Hunlannın torunlandırlar. Bunlar, bir kaç za man sonra, yine isim değiştirecek ve bir bölümü
VOLGA BULGARLARI adını alacaktır.
46
Batı Hun fatihlerinin en ünlüsü
AT1'1LA'
dır(49) .
Fransızların Resimli Küçük Larousse adlı söz lükleri Volga nehri�den heman hemen Atlaııtik De nizine kadar uzanan bir İmparatorluk kurmuş olan Attila'nın askeri ba.ıarılannı şu kısa cümle ile özet lemektelir : "Hem Doğu, hem Batı Roma lmparatorluk'la nn' yenilgiye uğratmıştır''.
Yendiği İmparatorluklardan biri kendh ine 950 kilo, öteki 350 kilo altın olmak üzere, yıllık hııraç ödemekte idiler. Attila, Gallya'nın, Almanya'mn ve ıtalyı.'run ta rihlerinde, efsanelerinde, folklorunda, mimn risinde, sanatında derin izler bırakmıştır. Batı dünyasında, Attila'nın zulmünden söz edilerek, ona "Tanrının kır bacı" denmiş ise de. o aslında, dahi bir asker oldu ğu kadar, yufka yürekli, centilmen bir insandı. M.S. 451 yılında, Gallya'nın Troyes şel- ri civa rında, Romalı general Aetius'a karşı vereceğ i. savaş tan önce, söz konusu şehrin Lupus adlı Pi.« 1 . opos'u-
(49) AttilA adının bir takma ad olduğunu ve "a :lı" keli mesinden geldiğini düşünenler vardır. Çünkü iyi ata biner ve atını çek severdi. Fakat bazı Mac: . r tilrko loglanna gl:lre, AttllA adı Volga•nın eski t!i !'kçe adı olan ATİL kelimesinden gelmektedir, Çilnk J Atl:ilA Volga nehri civarında doğmuştur. Bazı Arap ve Fars kaynaklarında "Nahr-ı-Turıı.n", yani TÜRK NEHRİ diye zikredilen Volga ve havalisi, AttilA doğ· luğunda, bir iki yüz yıldan beri Hunlar tarafından fe• hedllml§ bulunuyordu.
4.1
nu n yalvarmalan üzerine, Troyes'yi yağmalamayar cağına söz vermiş ve sözünde durmuc;;tur.
452 de, Roma üzerine yüriiyerek, Batı Roma tm p aratorluğunun bu başkentini zaptetmek üzere iken, Papa Birinci Leon'un ayaklarına kapanması üzeri ne, şehri esirgemiş, oradaki medeniyet eserlerini or dusuna tahrip ettirmeğe kıyamamıştır. Bir aralık da, Attila, ordusu ile, Gallya içinde ile rlerken, o dönemde Lutetia adını taşıyan Paris'e yolu düşer. Büyük fati h şehre yaklaşırken, karşıdan gelen çok güzel bir kadın atının ayaklan altına ken dini atar. Attila'nın durması üzerine de, Paris'e uğ ramac!an yoluna devam etmesi için yalvarır. Attill, adi. Genevieve olan bu güzel kadının ricasını geri çevirmeğe kıyamaz, Paris'e girmeden yoluna devam eder. Katolik kilisesi Piskopos Lupus'u da, Papa Bi rinci Leon'u da. Genevieve'i de, diplomatik başan larından dolayı, aziz ve azize ilan etmiştir. Attili'nın centilmenliğine bir misal daha vere yim : Roma tmparatorunun öz kardeşi Prenses Ho noria, Attila'ya uzaktan 8.şık olup, ona yüzüğünü göndermek suretiyle, evlenme teklifinde bulununca, Attila Prensesin onurunu kırmamak için, bu teklifi kabul eder görünerek, sanki evlenmeyi tmparator engelliyormuş gibi, durumu idare eder. Çünkü Attila kendisi, onunı ve milletinin hay siyeti konusunda çok hassastı. Burada bir parantez 48
aşmak istiyorum. Çünkü lskitler'in Türk olduklan na dair bir delilimi burası için saklamıştım. Fransız tarihçisi A.medee Thierry'nin "Histoire d'Attila" adlı eserinde şu olay anlatılmaktadır : Attila ıtalya'da, Milino'yu zaptetti.kten sonra, bir turist gibi, şehri gezmeğe çıkar. Sokakları do laşırken, bir bina �erinde bir resim dikkatini çeker. Buradan itibaren Tbierry'den alıntı yapıyorum : "Tablo, sırtlartnda al cübbeleri ve başlann· da taçları ile, altın tahtlara kurulmuş iki impa·
ratonı(,.) temsil ediyordu. Onların ayaklan dibinde ise, ISKITLER... savaşta yenilmişler de merhamet diliyorlarmış gibi, yerlere kapanmış halde idiler. A ttild bu küstahça tablonun derhal imha edilmesi ni ve yerine şöyle bir tablo yaptlmasını .emreder : Attila kendisi, bir tahta oturmuş olacak, Roma lm ,aratorlan ise, sırtlan altın torbalan ile yüklü o1· duğu halde, Attild'nın ayak'lan dibine alttn döker durumda olacaklardır''(").
A. Thierry bu bilgi için kaynağım açıklamıyor. Fakat eserinin pek çok yerinde Vizigot asıllı LA.tin tarihçisi Jornandes'i zikrettiği için, burada da kay nağının aynı oldu�'ll düşünülebilir. (50) Parçanın devamı bunlann Doğu Rcma İmparatoru ile (51)
Batı Romn İmparatoru oldulkannı gösteriyor. Thlerry'nin kitabıııdaki bu parça '111stolres et Ugendes de la neme nntıque" adlı esere alınmıgtır (Tchou �diteur, Paris 1969, s. 217, 218). 49
Yukarıdaki parça gösteriyor ki, Attila zama nında Hunlar'a, Avrupalılarca lskit deniyordu. Muh temeien, Hunlar da kendilerine Saka diyorlardı. Attilii'dan pek kısa zaman sonra, Orta Asya'da yeni bir Türk İmparatorluğu doğuyor. Bumin Han tarafından kurulan bu İmparatorluk GöKTORK tM PARATORLUOU'dur. Gök-Türk'ler isim değiştire değiştire, TORK adına kavuşmuş atalarıroızdırlar. Çok şükür, bu atalarımız milli hayatlarının bir bölümü hakkında Yeniseyi ve Orhon nehirlerinin kı yılarında, dikili taşlar üzerinde yazıtlar bırakmL';l lardır. Onun için, Göktürkler hakkında, Çin kaynak lan gibi soğuk, donuk. telaffuzu bozuk bilgilerden başka, pırıl pırıl Türk kaynaklarından da yararla nabilmek mutluluğuna sahibiz. Türk yazıtları bizim için yaşayan, hayatın sı· caklığını taşıyan kaynaklardır. Onlarda sadece as keri ve politik olaylan değil, Göktürk adlı ataları· mızın ruhunu, kalbini, atan nabzını, henüz yabancı kelimelerin istilasına uğramamış Türk dilini, Tann birliği inancına yaklaşmış dinini ve Türklere mahsus ruhi özellikleri buluyoruz : anaya, babaya, amcaya saygı, kardeşler arasında sevgi, en gelişmiş şekli ile milli duygu... ·
Gö).ı::türkler. konusu "Onlar Türk mü idiler ? De ğilmi idiler?" gibi problemler taşımadığı için ve gerek Türk aydınlan, gerek yabancı türkologlar tarafından genellikle bilindiği için, üzerinde fazla durmayaca
ğız. 50
Bu kitabın çeşitli bölümlerinde ALTAY TORK
LERt ile Yakutlardan söz etmemiz gerekeceUir. Al tay dağları, denebilir ki, aşağı yukan Türklerin otur dukları bölgeleri Moğolların oturdukları bölgelerden ayıran bir dağ silsilesini oluşturur. Bugün oralar daki Türkler oldukça ilkel bir hayat sürmektedirler. Bunların bizim bakımımızdan önemleri şundan ile ri geliyor ki, bu Türkler, İslamiyetten önceki Türk �nin bugünkü kültür seviyelerine inmiş bir şek line bağlı bulundukları gibi, en eski Türk diline ya kın bir dild& konuşmaktadırlar.
YAKUTLAR'a gelince, bu kitapta onlara önem li yer verilmiştir. Sebebi de şudur : Coğrafi durum
ları dolayısıyle, tsl8.miyet kendilerine ulaşamadığın
dan, bu Türklerin diğer Türkler ile ilişkisi kesilmiş tir. Yakutlar, Altay Türkleri gibi, Rus bilginlerinin Şamanizm adını verdikleri ilk Türk dinine bağlı kal mışlardır. Diğer Türklerden ayn kalmalarının bir sonucu daha olmuştur : Dilleri Türk dilinin en eski ansui"lannı ve özellikle zengin kelime
hazinesini
mu
hafaza etmiştir. Bu sebeple, Yakut lehçesir:n, gra
mer ve fonetik bakımından bozukluklar g' sterme sine rağmen, Türk dilinin tarihten önceki en (·ski şek lini temsil ettiği söylenebilir. Bu bakımdan ctrüskçe ile karşılaştırılmağa elverişlidir. Eski çağın en medeni milletlerinden biri olan Etrüsklerin. Yakutlar gibi ilkel bir etnik topluluk ile karşılaştınlması, insana garip gelebilir. Fakat bugün bilim adamları gittikçe daha çok şunun far
kına varıyorlar ki, Yakutlar, bir zamanlar ileri
bir
51
medeniyete ve gelişmiş bir dini edebiyata sahip
iınişler Coğrafi ve tarihi şartlar onların kültürünü .
geriletmiştir. Tıpkı Romalılann, yani Utinleıin, Bü
yük Göçlerden ve ttalya'nın yabancı kavimler ta rafından istila edilmesinden sonra, medeniyetlerini kaybedip, okur yazardan da mahrum kalarak, Orta Çağın karanlık dönemini yaşamaları gibi. Son arkeoloji çalışmaları ve başka alanlarda
yapılan araştırmalar meydana koymuştur ki, Ya kutların asıl vatanı şimdiki vatanlarının çok güne yinde im.iş. Onlann ataları alfabe ve yazıya sahip imişler. Bugün bµe her kavramı ifadeye elverişli bir dile ve Böhtlingk, Okladnikof gibi bilim adılmıarı nın hayran olmaktan kendilerini alamadıkları
bir
milli epopeye ve şifahi edebiyata sahiptirler. Bu dediklerimizi matematik bir şekilde isbat et mek için, Chadwick'lerin bir ·eserinden bir iki satır alalım :
"Bir şamanm okuduğu. şiir ve i14hilerdeki ke limelerin top'lcımı 12.000 kadar tutar Halbuki ayni .•.
şamanın günlük hayatin.da kullandığı kelimelerin ao yı.sı olsa olsa 4.000 kadardır"(12).
Yakutların yanında, bir de ÇUVAŞLAR'ı zik retmeliyiz. Bunlar Ural dağlarının batısında yaşa
yan bir Türk zümresidir. Çuvaşların diğer Türkler
ile kanşmayıp, tamamen ayn bir toplum halinde (52) H.
Munroe Chadwick and K l{ersho.w Chadwlck, "'The � ot llterature", Cambrldge 1940. Vol. m., s. 199.
yaşam.alan dini sebeplerden ileri gelniektedir. Çün
kü tarihin akışı onlara lsliı:niyeti kabuı etmeğe fır
S'a.t vermediği gibi, vatanlannm Ruslar tarafından zaptedilmesinden sonra, hristiyanlığı kabul etmeğe de zorlanmışlardır. Bununla beraber, Çuvaşlar bu gün resmen hristiyandır amma, eski Türk dininden pek çok inanış ve adet muhafaza etmişlerdir. Bü tün bunlar Çuvaşların Müslüman Türk zümreleri ile temaslarınllı kesilmesine sebep olniuştur. Bunun ne ticesinde de, dilleri donmuş kalmıştır. Yani bu dilin . daha doğrusu lehçenin (SJ) gelişmesi durmuştur. Bu sayede, Çuvaş lehçesi, Yaku,t lehçesi gibi, en eski türkçeye yakınlığını korumuştur. Hatta, Gombocz gi., bi bazı . dilcilere göre, çuvaşça ana-türkçeye en ya kın olan lehçedir. Fakat çuvaşça Miliddan dört beş bin yıl önceki ana-türkçenin, yakutçzı.dan farklı doğ rultuda gelişmiş bir dalını temsil eder. Yakutça ile (53) Bize göre Reglt RahmeU'nln ve onun öğrencisi olan dil
bilginlerimizin "lehçe-şive-ağız"
şeklindeki
sınıflandır
ması gerçek durumu yansıtmayan., TUrklye'nin kü coğrafi sınırlarını
esas
alan, sun•ı
bir
bugün
sımflandır
Orta Asya'dakl bazı lehçeler Anadolu' bazı ağızlardan daha çok bl.rlblrlne yakındır. Hem şive ile ağız bilhassa tel4ffuz ile tlglll geylerdlr. Şem eetUn Sami "şive" kelimesi için şöyle der : "tarz, tavır, QslQp, glvel lisan, naz, lŞve, eda : "lşvel dilber". Görilldüğ(l gibi, türkeçlnln büyük ustası §ive i çin mııdır. . Mesela,
dald
"lehçenin bir dah" demiyor. "Şlve-1-llbaD" burada ko
nu§tlla tarzı demektir. Lehçe gramer ile, §ive fonetik ile ilgllldlr. "Ağız" ise, lengulstlk açısından, şive ke limesinin türkçeııldlr.
Biz Tilrk dilinin bugünkü bütün
dallarına lehçe dc
meğl terclli ediyoruz.
53
çuva.şça.nm müşterek köklerinin, araştırmalar ya pılırsa, etıiiskçede bulunabileceğini zannetmekteyim.
Bazı tarihçilerin, özellikle dilcilerin Türklerle kanşbrdıklan MOOO�LAR hakkında da burada bir kaç söz söylememiz yerinde olur. Türklerle Moğollar biribirlerinden tamamen ayn iki millettir. Etnik bakımdan Fransızlarla Almanlar arasında ki ilişki ne ise, Türklerle Moğollar arasındaki ilişki de odur. Bilindiği gibi, Fransızlarla Almanlar arasın da ırk birliği yoktur, amma, aralarında ortak olan bir şey vardır : gerek fransızca, gerek almanca Hint Avrupalı dillerdendir. Aynı şekilde, türkçe ile moğol ca arasında ortak olan şey, her iki dilin Ural - Altay dillerinden olmasıdır. Böyle bir dil ailesi var ise... Son zamanlarda •·Altay dilleri" etiketi altında türkçe ıile moğolcayı birleştirmek moda olmuştur. Çünkü Altay dağlannın bir tarafında Türkler, bir tarafında Moğollar yaşar. Bu fransızca ile İspanyol cayı "Pireneli diller" etiketi albnda birleştirmeğe benzer. Yüzyıllar boyunca komşu halinde yaşamış olan Türklerle Moğollar arasında, pek tabii olarak, kültür ilişkileri olmuştur. Fakat bu ilişkiler hemen her za man tek yönlü idi. Türklerin kültürü her dönemde daha yüksek olduğu için, Moğollar durmadan dil, din, fıdet, efsane alanlannd:ı Türklerden kültür unsurları aşırmışlardır. 54
Fransız türkologlanndan Jean-Paul Roux, "La Religion des Turcs et des Mongols" adlı eser· :ıde bu konuda şöyle der : "Moğollara gelince,
•.•
onlar Tukyu'lann (Türk
lerin) esas dini inanışlannı almışlar ve mu hafaza etmişlerdir, yani kendilerine malatmişlerdir. Orta daki çarpıcı benzerlikler kalmamaktadır
..•
karş1sında1 şüpheye
yer
Moğol dini haline gelen Türk dini
Moğollar tarafından dünyaya tanıtıldı... Lengüistik incelemeler
ba,arı
ile isbat ediyor ki, Şamanizm
Moğollara Türklerden geçmiştir. Cüveyni bu dinin
Uygurlarda çok geliştiğini ve Moğolların Uygurlar dan çok etkilendiklerini söylerken, bunu demek is tiyor. Moğollar Uygurlardan pek çok şey ve lıu ara da alfabelerini de almışlardır"(54).
Moğollar ile ilgili olarak, iki karışık konu veya mesele vardır. Bunlann birincisi, bir Moğol kabilesi nin adının yanlış telaffuzu olan "Tatar" (u) k limesi nin, Moğol yayılmasından sonra, halis Türk ziimrele
rine bulaşıp kalmış olması, bu kelimen.in onlara ad olarak verilmiş bulunmasıdır. Bu Wihsiz ve mantık sız olayın içyüzünü lnglıizlerin Britannica An:•iklope
disi şöyle açıklıyor : (M ) Payet, Parls, 198�. s. 35, 64. (55) Batılı tarihçller bu kelimeyi, "barbar" kelim•_ ofne uy sun
diye,
"Tarlar"
şekline
sokmuşlardır.
Jhzılarına
göre ise, Mitolojide Cehennemin adı olan "Tnı tar" ke
Av ve dehget uyandırdıklıın için, "ce
limesi bu deformasyonda etkili olmugtur. Moğo llar rupalılarda korku
hennemden çıkrnıg" sayılmıglardır.
56
"ôyle anlaşılıyor ki, bu ad beşinci yüzyılda, kuzey batısında yaşayan TATA veya Moğolistanın ' DADA kabilesinin adından gelmektedir. Jhtildlden önce bu ad Ruslar tarafından, Rus imparatorluğun
da yaşayan Türk kavimlerinin çoğuna, Azerbeycan
ve Kafkasyadakilere bile, verilirdi. Hatta, Tatar ad• Rusyada yaşayan bütün Müslümanlar için kullant
lırdı ... Eskiden Tatar denilen kavimlere artık bu ad verilmiyor ve öyle anlaşılıyor ki, bu kavimler esa sen kendilerine bu adı vermemişlerdir"(96) .
Moğollarla ilgili b!r başka mesele Cengiz Han'ın soyu meselesidir. Eserlerinde Cengiz Han'm adını bile anmayan tarihçilerimiz bulunduğu gibi, bu M0ğol tmparatonınun aslında bir Türk olduğunu isbata çalışan tarihçilerimiz rle vardır. Her iki taraf bir ta kım delillere dayanmaktadır. Ben, meseleyi bam't:�ka açıdan ele alacağım. ( 56 ) Ansiklopedinin 1964 baskısı. Çarlar dönemlndeld Türk medreselerinde, ders prog_ ramlaruıda, dini bilgilerin · yanında, şu dillerin öğreni mi yer alırmış : Arabi, Farisi, 'l'Qrkt... Yani, Rusya Türkleri kendi dillerine TÜRK! derlennl§... Fakat Rus lann, öze11lkle Kının ve Kazan Türklerine ısrarla Ta tar demeleri ve bu adın idari dilde, yani RESMİ YA ZIŞMALARDA kullanılması sonucunda, Kınm ve Ka. z:ı.n �lrklerl, maalesef, kendileri de, bu adı kabullen mişlerdir. Bu acayip ve anlamsız durum şuna benzer : Gü nün birinde Alman topraklannm Fransızlar tarafın· dan işgal edildiğini farzederek, Almanlann Fransız lar tarafından, k-endllerl için kullandıklan aşağılayıcı "Bochc" adını, "Bosch" 1Jekllnde Jrullanmağa razı ola bileceklerlnl tasavvur ctmeğe ..
M.S. XIII. yüzyıla kadar Moğollar, adı dünyada.
duyulmamış bir milletti. Derken, Orta Asya'mn hayli dcJğusunda yaşayan bir Moğol kabilesi içinde TiMU ÇiN adlı biri çıkıyor, etrafındaki, kendi dilini konuşan kabileleri bir araya getirdikten sonra, bir kurultay toplayarak, bu kurultayda bir türkçe ad ile bir türkçe unvan seçip, kendisini CENGtz HAN (") ilan ettiri yor. Ondan sonra. başlıyor, önce Türk ülkelerini, daha sonra başka ülkeleri fethetmeğe... O zamana kadar Moğollarda görülmemiş bir dinamizm Cengiz Hanın
oğullarında ve torunlarında da kendisini gösteriyor. Hepı:.i birer fatihtir. Fakat bir iki nesil içinde bu aile tükenince, Moğolların dinamizmi de tükeniyor. Dönü yorlar, milletçe, eski uyuşukluklanna. Aralarında ne yeni bir fatih yetişiyor, ne de herhangi alanda ismini dünyaya duyuran milletlerarası bir şahsiyet... Diğer taraftan, Türkler, Mete, Attila ve Timur' dan(68) başka, çeşitli gönemlerde , iki elin parmak Iaının sayamayacağı kadar
çok fatih ve İmparator
yetiştirmişlerdir. OsmanWardan
öncekiler, Osmanlı
dönemindekiler: Osmanlar, Orhanlar, Muratlar, dün ya tarihinde yeni çağ açan İkinci Mehmetler, Muhte
şem Süleymanlar, Yavuz Selimler...
Denebilir ki, Fatihlik ve İmparatorluk Türklere
has bir meslektir.
(57) Cengiz eski tilrkçedekl "tenglz" kelimesinin moğolca telı\ffuzudur. "Tengiz" fse "deniz" kellmesinln eski şeklidir. (58) Bazılan Tlmurlenk'l Moğol zanneder. Çilnkü kendisi de Çengiz Hen'm oğlu Çağatay ile akrabalık lddfa etmlş tlr. Tlmur zamanında henilz Moğolların itlbıı.n yük sektl
57
Hem Türkler sadece
askerlik
alanında
değil,
başka a1anlarda da milletlerarası şahsiyetler, dahiler yetiştirmişlerdir : Farabi'ler, tbn Sina'lar, Uluğ Bey' ler, Mevlana'lar... Bütün bunlan hatırlayınca, Cengiz Hanın damar larında (meşru veya
gayri meşru
yoldan
gelmiş)
TORK KANI bulunmuş olduğuna, kendisinin, yakın
veya uzak, bir TORK ATAYA sahip bulunduğuna nasıl hükmetmeyelim ? Esasen, Cengiz Han'ın atalannın, "kocasız bir kadından gelmiş" ( 69) oldukları bilinmiyor mu? Cengiz Hanın damarlarında Türk kanı olmamış olsa idi, evlat ve torunları bu kadar çabuk ve kolay türkk-şirlermi idi ? Hindistan fatihi Babür Şah gibi,
h3.tıralannı yazmak isteyince, kendi dilini r.eğil, Türk dilini kullanmağı tabii bula�k kadar... Batılıların "Büyük Moğol" diye andıkları Babür Şah, ruhu ve bedeni ile, yüzde yüz türkleşmiş bir in sandı, yüzde yüz Türk't.ü. Moğollan göklere çıkaran Alman tarihçi Walther Heissig, Cengiz Han hakkında şöyle der :
"... bir kabileden bir süper-devfot çıkaran ve bilinen
dünyanın
yarısını
hükmü
altına
alan
adam.. .' ( •0 ) (59) Bahaeddin öge!, "Türk killtürilniln gelişme
çağları"', Kcmen yayınları, Ankara 1979, lklncl Baskı, s. 189. (60) "The Mcngols redJııcovered" (almancadan çeviri) Tha mes and Hudson, London 1966, s. 21.
Evet, amm a hangi ordularla ? Moğollar kalabalık v e çoğalan bir millet li "ğil, az nüfuslu bir millettir (u1 ) . Moğolların başlangıçtaki cı lız ordulan Türk ülkeleri ele geçirilip, Türkler katıl dıktan sonra güçlendi. Moğol ordularında ba� : . a un surlar da bul unmakla beraber, Moğollar her zaman azınlıkta, Türkler çoğunlukta Hindistan'ın kuzeyini
idi.
fetheden
Moğol ordusu
türkç;e konuşurdu. Omm içindir ki, bugün Pakistan' da konuşulan dile "Ordu" dili deniyor (&2) . Moğollar, yandan fazlası Türklerden oluşan or dularla, yani Türk orduları ile dünyayı fethettiler. Denebilir ki, Cengiz Han Asyanın Napolyon'udur. Napolyon Fransız olın:ıdığı halde, bir Fransız İmpa ratorluğu kurdu. Cengız Han (bize göre) Moğol ol madığı halde bir Moğol İmparatorluğu kurdu.
(61) BugUn yeryüzUndckJ TUrklcr 100 milyon kııdur olduk ları halde, Moğollar dört beg milyondan fazla değildir. (62) Tabii, bu dile zamanla, pek çok arapçıı, farsça ve lı1D
duca kelimeler kan!p'llıgtır,
59
il Etrüskler
A
-
Etrü s kleri n göçleri
"Pelasglar" faslında gö�üş bulunduk ki, eski
Yunanlıların gözünde Pelasglarla Etrüskler ayni mil
let idi. Yunanlılar bu millete bazen Pelasg, bazen Tyrrhen, çoğunlukla da Tyrrhen-Pelasg derlerdi. Bu bakımdan, ıEtrüsklerin tarihi Pelasglann tarihinin devamından başka bir şey değildir ("3) .
Yu.kanda görüldüğü gibi, M.ö. 3000 civarında Pelasglar Yunanistan'ı istila edip, bu yarımadada egemenliklerini kurmuşlardı. M.ö. 2000 civarında da, Hellenler gelmiş ve Pelasglann boş bıraktıklan bölgelere yerleşmişlerdi. Amazonlar münasebetiyle yukanda adını andı ğımız Awsturyal.ı etrüskolog Wilhelm Brandenste( 63) Hugh
Hencken
Pelasglann
Eski
AKRABA
Yunanlılara
( "Tarqulnla and Etnıscan orlgins'',
60
göre,
olduklarını
a.
Etl'Qııklerle
nçıkca
142 ) .
söyler
·in'in, lkinci Türk Tarihi Kongresinde okuduğu bil·
dirinin yine bir bölümünü alıyorum: 11Meçhul sebepler dolayısıyle, Etrii.skler bura dan
(Orta
Asyadan)
Anadolu.ya
geldiler. tJçün
cü Binyılın sonlanna doğru buralara gelip, Kara
denizin şark sahiline çekilmişlerdir. Aşağı yukan ikinci Binin başlannda, yani Hititlerin Anadoluya ginneleri dolayısıyle huaııle gelen o vakitki kavim ler göçü yüzünden olsa gerek, Etrü$kler bir az gar ba, takriben bugünkü Samsun civarına gelmişler
dir. Bir iki yüzyıl sonra, yexi hddiseler Etrü.skleri burasını da terke icbar ediyor. Bu hareket, zaman bakımından, Hitit imparatorluğunun çökmesiyle ala· kadar olsa gerek. Etrilskler garba doğru göç etme ğe devam etmişler, Karadeniz sahili boyunca ileri· ·Zeyerek, Anadolunun garp sahillerine yerleşmişler· dir(•').
Bu, Proto-Türkler tarafından Anadolunun, özel likle Batı Anodolunun, tarihteki ikinci fethedilişidir: .Malazgirtten üç Bin yıl önce! Birincisi, yukanda gördüğümüz gibi, Amazonlar zamanında olmuştu. · Brandenstein'� sözünü ettiği Etrüskler Ana doluya nasıl gelmişlerdi ? Denizden mi, yoksa Kaf kaslari aşarak mı ? Anlaşılan ikisi d e değil. Orta Asyadan gelen lerin henüz denizci bir millet olmadığına hükmet mek gerekiyor. Yoksa, Sam.sun'dan Ege sahillerine {8') il. Türk Tarthl Kongresi zabıtlan, sahife 211 den itiba ren.
61
denizin kenanndan yürüyerek değil, gemilere bine rek gelirlerdi. AnaCloluya gelmeleri de aynı şekilde olmuş olsa gerek : bugün Batum'un bulunduğu sa hili takip ederek... M.ö. 1200 civarında Yunanistan Hellenlerin so yundan olan Doryenler tarafından istila edilir. Bu istila Yunanistan'da hayli değişiklik ve karışıklık lar meydana getirir. Bu dönemde bir kısım Pelasg lann da, Yunanistam bırakıp Anadolunun Batısına göç ettikleri zannedilmektedir. tkinci Binyılın ikinci yansı Ege'de ve Akde niz'de önemli olaylann geçtiği, hareketli bir dö nemdir. ikinci Binyılın sonuna doğrudur ki, Akalarla Troyalılar arasında on yıl süren savaş cereyan eder. Bu savaşın başlangıçı olarak bazı tarihçiler M.ö. 1290 yılım, bazıları 1250 yılını gösterirler. ikinci Binyılın sonuna doğrudur ki, Girit me deniyeti doruğuna çıkar ve Miken medeniyeti gelişir. Bir de M.ö. XIIl. yüzyılda, bizim bakımımı?'. dan önemli bir olay olur: Pauly ve Wissowa An siklopedisine göre, Karadenizden (11), muhtemelen: Kırımdan gelen yeni bir Proto-Türk dalgası Ege ve Akdeniz dünyasına gelip çarpar. Gelen kavim, bazı Akdeniz kavimleri ile- birleşir ve hep birlikte Mısır'a saldırırlar. Bu saldın Mısır'Warm yazılı bel{85) "RealencyclopaedJa", Stuttgart 1948, maddesi.
62
s.
1909, "Tyrrhen"
gelerinde "Deniz kavimlerinin saldınsı" adı ile ka yıtlıdır. Karadenizden gelen kavimin adım bazı bil ginler "Tereş", çoğunluk ise "Tursha" okur . akla dır. Deniz kavimlerinin saldırısı Mısır'lıliir tarafın dan püskürtülünce, öteki deniz kavimleri Akdeniz deki vatanlarına dönerler. Tursha'lar ise, gidip Ba tı Anadolu sahillerine yerleşirler. Fransız bilgini Rene Dussaud Tursha'larla Et rüsklerin ayni millet olduğuna inanmaktadır ( 0•) . Batıda Etrüskler hakkında yazılan kitapLr ge nellikle ttalyadalti Etrüsklerin menşeine dair üç teorinin anlatılması ile başlar. Bu teoriler ı;:u gö rüşleri sergiler : 1 Etrüskler hiç bir yerden gelmemiştir. Onlar Italya'nın yerlisi olan bir kavimdir. -
2 Etrüsk milleti hiç bir yerden gelıueyip, Italya toprağı üzerinde oluşmuştur. -
3 Etrüskler başka yerden veya yerlerden gelmişler ve ttalya'da yerleşmişlerdir. .-
Bu üç görüşün birincisi, yani "yerlilik" ; eorisi Miladdan az önce Roma'da yaşamış Yunanlı t arihçi H8.Iikarnaslı Dionysos tarafından ifade edilmiştir. Bu tarihçinin itimad cdilmeğe layık, dürüst bir bil(66) "Prtilydlens, Hittltes, AcMens", �ditlons Paut r.oether, Parls 1958, s. 21.
63
gin olmadığını bu kitabın sonundaki "Pelasglar kim idiler ?" başlıklı yazımda isbat etmiş bulunuyorum.. Bugün Dionysos'un görüşünü tam olarak kabul eden etrüskolog yok ise de, her biri Dionysos'.un adını mutlaka zikreder.
ikinci görüş, yani "Oluışma teorisi" birinci teo rinin hemen hemen aynıdır ve Massimo Pallotino gibi şoven ıtalyan bilim adamlarının yazılarında ve . eserlerinde ifadesini bulmuştur. Buna göre, Etrüsk ler ltalyadaki çeşitli etnik unsurların bir araya gel mesi sonucunda oluşmuşlardır. Hem Etrüsk milleti önemli değildir. önemli olan Etrüsk medeniyetidir. Bu görüş bugün ltalya'nın resmi görüşüdür. Oluşma teorisini yabancı etrüskologlar arasında, Alınan Franz Altheim dışında, hemen hemen ciddiye alan yok gibidir. Ancak, ıtalya'da kazı yapabilmek için, ltalyan Hükümetine hoş görünmek gerektiğinden, bu görüşü kabul eder gibi davranmak modası etrils kologlar arasında yaygındır. Etrüsklerin ıtalya'ya başka yerden veya yerler den göç etmiş olduklarına dair üçüncü görüş bugün etrüskologlarm benimsedikleri görüştür. Fakat bu · görüşü kabul edenler arasında da, şu konularda tartışma vardır: -Etrüskler ltalya'ya Adriyatik yolu ile gelmişlerdir- Hayır, Tiren Denizi yolu ile... -lki si de yanlış : Etrüskler Italya'ya, Alp dağlarını aşıp, Kuzeyden gelmişlerdir...
64
1
-
Birinci
Göç
XIX. yüzyılın ortalarına kadar, etrüskologlar
Etriisklerin tarihini M.ö. VIII yüzyılda başlatıyor .
lardı. Daha önceki dönemlerde geçmiş, Etrüsklerle ilgili olaylar efsane olarak kabul ediliyordu. Etrüsk lerin yaşadı.klan coğrafi alan olarak ise, Orta ıtal ya'daki Tiber ile Arno nehirleri arasında bulunan alan gösteriliyordu. Derken, 1853 de, ttalya'nın kuzeyindeki Bolon ya kentine yakın olan Villanova kasabasında, Et rüsklerinkine çok benzeyen sanat eserleri kazılardan çıkarıldı. Bunlar M.ö. VIII yüzyıldan daha öncesine .
aitti. Söz konusu sanat eserlerini bırakanlann Et rüskler olabileceğine ihtimal vermeyen etrüskolog lar bu yüksek sanat ve medeniyetin sahiplerine Vil· lanovalı (Villanovien) dediler. Gelgelelim, bir müddet sonra, daha da eski dö nemlere ait '!lanat eserleri ortaya çıktı. Bunlan ya ratanlara "Pre-Villanovien" veya "Proto-Villanovi en" dendi. Onların, Alpleri aşarak, kuzeyden gel diklerine inanıldı. Bazı etrüskologlara, mesela, Hugh Hencken'e göre, Villanovalılar Macar ovasından ge çerek Italya'run kuzeyine gelmişlerdir. Buna bir ta kım deliller vardır (87 ) . Bugün
etrüskologların
çoğu
Villanovalılann
Etrüsklerden başkası olmadıklarına inanmaktadır lar. Pallotino bile şöyle der : (67) ''Tarquinia and Etruscan Orlgins", Thames aı:.d Hudson. Nljmegen 1968, s. 1', 75
.. Villanovalılar dediklerimizin, tarihi gelişmeleri çağındaki -Etrüskler olduklar1nı kabul etmemek arttk mümkün değildir''(••) .
Bu dolambaçlı cümle acaba Etrüsklerin ttaıya
nın Kuzeyinde oluştukları anlamına mı geliyor ? R.
Bloch'un Villanovalılardan "Proto-Etrüskler" diye söz etmesi (00) ) ve, H. Hencken'in "Etrüskler Vil lanovalıların devamıdır" demesi C:0) ise, Kuzeyden gelen göçün Italyaya gelen ilk toplu göç olduğu ma nasını ifade etmektedir. Ancak etrüskoloji uzman larının çoğunun bu görüşe aykın düşen kronolojik bilgiler verdiklerini söylemeliyim. Villanovalı denilen Etrüsklerin önemi özellikle şundan ileri geliyor ki, bıraktıkları eserler arasında demirden eşya da vardır ve bu eşyanın bulunduğu yerleşim alanlarının ya.kınında işletilmiş demir ocak ları bulunmuştur. Kısacası, Villanovalı Etrüskler ttalya'da De mir Çağını başlatmışlardır. Bilindiği gibi, Orta As yada Demir Çağı ikinci Binyılda başlamıştır. Demek istiyorum ki, Villanovahlar, hiç şüphe Orta Asyadan çıkıp, geleneksel göç yollarını ta kip etmiş ve bir az daha ilerleyince, Alplere gelip dayanmış ve bu sıra dağlarını da aşmaktan çekin memiş Proto-Türklerdi. siz,
(881 ''The Etruscaııs", Penguln bookB 1975, s. 84. (6BJ '"l"he ancient civ111:.r.aLon of the Etruscans", Nagel, Geneva 1969, s. 71. (70) "Tarqulııla and Etru•ıcan orlginıı", Thameıı eı:d Hudson, London 1968,
66
s.
25.
2
-
İkinci Göç :Ie-
"Tarihin babası" unvanını kazanmış rodot'un ünlü eserinde, bir başka göçün
•
•
kfıyesi
yer almaktadır. Hikaye şöyle : Anadolunun Lydia adlı bölgesinde, kral Atys'in zamanında,
bir
aralık şiddetli
açlık
başgösterir.
Kral, ahalinin açlıktan kırıldığını görerek, L?illetini kur'a ile ikiye ayırır ve Tyrrhenos adlı oğlunu çağı np, şu mealde konuşur : "Açlığa karşı göçte•1 başka çare kalmadı. Sen ahalinin yansını alıp göç ede
cek, başka bir vatan arayacaksın. Böylece, burada kalanları doyurmak daha kolay olacak".
Tyrrhe
nos, baba sözü dinleyip, ahalinin yansını alır, on larla tzmir'e gider, orada lüzumu kadar gemi inşa edip, denize açılır. Kafile Adriyatik yolu ile Ital ya'nm doğusundaki Umbriyanın sahillerine yanaşır ve göçmenler orada yerleşirler. Herodot, hikayesine şu bilgiyi de ekliyor: Lid
yalılar Italya'ya varınca, Lidyalı adım bırakıp, ken
dilerine önderlik etmiş olan Tyrrhenos'un adım be
nimsemişlerdir ve böylece onlara "Tyrrhen-i" den· miştir ( 11) •
Burada bir açıklamada, daha doğrusu hatır latmad·a bulunmamız gerekiyor : Doğru okunuşu LUDYA olan ve bugünkü Tilr kiye'nin aşağı yııkarı Manisa ve Izmir illerinden iba(71) "Herodotus", tramılated by J. Pre&11, Oxford 1949, s. 50.
Enoch
Powell, C..."lareııdoD
ret bulunan Lidya, ancak kral Lydus'tan sonra bu
adı almıştır. Daha önceki adı Meonia idi. Bu bölge
tarihte sırasıyla lyonyalıların, Kimerlerin, tnmlıla nn,
Romalıların
işgaline uğramış bir geçit yeri,
bir koridordur. Bir Lidyalı milleti ve Lidyalı dili
yoktur. Gerçi Lidyada hüküm sürmüş bazı sülile lerin ve hükümdarların adları bilinmekte, fakat bun ların hangi ırka, hangi millete ait olmuş olduklan bilinmemektedir. ünlü dilci Georges Dumezil şöyle der:
"Düşünülebilir
ki,
Lidyalı
adı "hittitleşmiş"
eski Anadolu ahalisi ile Hint-Avnıpalıların istilti sından öncesine ait dilleri konuşan halktan oluşm� bir karışıma verilen etiket idi" ( 11 ) . Bize göre, Lidya "bir zamanlar kral Lydus'un yönetmiş olduğu coğrafi bölge" demektir. O kadar. Onun içindir ki, bizce, Herodot'un sözünü et tiği dönemde Lidya'nın Proto-Türklerin egemenliği altında bulunmuş olduğu şüphesizdir. Eski Çağın ünlü yazarlarından Plütark da, esasen, "Romülüs'ün hayatı" adlı eserinde, Etriisklerin, ıtalya'ya gelme den önce, bir müddet Lidyada yaşamış olduklarını yazar. Yani, sözünü ettiğimiz Etriisk göçü ile ilgili
kaynaklar biribirini tutuyor. Hem unutmayalım ki, yukarıda gördüğümüz gibi, Proto-Türkler, Pelasg, Amazon, Tursha, Tyrr hen adlan ile, Lidya'mn bulunduğu Batı Anadoluya, çeşitli dönemlerde gelip yerleşmişlerdi. (72) "La Rellgion romalrı., archalque", Payot, Para 1986,
l500,
68.
ıı.
Etrüsklerin Lidyadan IWyaya gelişi hangi yüz yılda olmuş olabilir? Villanovalılara Proto-'.Etrüsk dendiğine göre, bunun kuzeyden gelen göçten sonra olmÔş olması gerekir. Bununla beraber, bu göç ola yının tarihini M.ö. XIII. yüzyıl olarak gösteren bil ginler de vardır (13). Şurası bir gerçektir ki, Romalılar Herodot'a yüzde yüz inamyor ve Etrüsklerin Lidya'dan ltal ya'ya göçünü bir tarihi olay olarak kabul ediyorlar dı. O kadar ki, bazı Latin şair ve yazarlar eserle rinde lWya'daki Etrüskler için bile "Lidyalı" adım kullanmışlardır. Etrüsklerin bir kaç nesil Anadoluda yaşadık tan sonra ltalya'ya gelmiş olduklarını antropolojik incelemeler de isbat etmektedir. Carleton Stevens adlı Amerikalı Antropolog'a göre, Etrüsk mezarlarından çıkarılmış kafatasları Akdenizin Doğusunda, yani Anadolunun Batısında yaşamış insanların kafatasiarı ile benzerlik göster mektedir ( H ) . Kan tahlili bakımından da bugün Toskana'da, yani eski Etruria'da yaşayanların durumu Toskana dışındaki komşu halkın durumundan farklıdır, fa(73) Raymond
Bloch,
"'l'he
o.nclent
Etruscans", Nagel, Ge�e 1969,,
clvlllzatıon •.
18:>.
ot
theı
Bljwank, "La proveuance anatolienne dea Etrusques" (Beglncl Tllrk Tarihi Kongresine sunulmuıı
(74) A.W.
bildiri ) , Tutanaklıı.rd.'l s. 167.
69
kat Anadoludaki bazı bölgelerde yaşayanlann duru muna yakındır ps) .
s
-
Vcüncü Göc
' Romalılarda şu ciddi inamş vardı ki, Troya sa vaşı sonunda, yenilgiye uğrayan Troyalılarm bir kısmı, Enea adlı soylu bir kumandanın idaresi al tında ltalya'ya, Tiren denizi yolu ile gelip yerleş miş ve önemli şehirler kurmuşlardır. Çünkü Enea efsanesi denilen bu efsane genellikle bir Latin efsa nesi sayılmaktadır. Fakat U.tinler, Etrüsklere ait her şeyi benimsedikleri gibi, bu efsaneye de sahip çıkmışlardır. Yani, Litinler Troyalıları kendilerinin ataları yapmışlardır. Halbuki arkeolojik kazılar sayesinde, Troya ef sanesinin bir Latin efsanesi değil, bir Etrüsk efsa nesi olduğu gerçeği kesin bir şekilde ortaya çık mıştır. Etrüsk bölgelerinde yapılan kazılarda, Enea' yı tem.şil eden heykelcikler, el aynalannın arkasında Enea efsanesi ile ilgili resimler bulunmuştur. Bugünkü etrüskoloji uzmanlan Troyalılarm ve Etrüsklerin etnik menşei konusunda çelişkiler için dedirler. Bir bakarsınız onları ayrı millet, bir bakar sınız aynı millet sayarlar. (75) Clba llAc; firmasının da böyle incelemeler yapbrdığı bi linmektedir, 1958 de ''Medical Blolo� and Etnısca.n orlglna" koııulu bir 8.?mpozyum dQzenlemlgttr (Maaslmo P�otıno, "Etruscolı.>gla", Heopll, Mllano 1968, 11. 88 )
10
Etrüsklerle Troyalıları aynı millet sayanlar
dan Bulgar
bilim adamı Vladimir Georgiev şöyle
der: "'Enea ile Troyalılar, ltalya'nıt, batısına yanaşıp, orada, Titus-Livius'a göre, "Yeni Troya'yı kurdular. italik kavimlerden · lıangisi batı ltalya'da yerleşmiş Her lıalde Latinler veya Osko-Umlniyalılar
tir?
değil. Çünkü onların kültürü batı Anadolunun kül türünden tamamen farklı idi. Burada ancak Etrü.sk ler söz konusu olabilir. Çünkü Herodot, Strabon, Ser vius, Seneka, Solinus, Tacitus, Plütark, FestWJ ve başkaları onlann Batı Anadolu menşeli olduklannı söylemişlerdir. Romalılar, zamanla, Etrüskleri eritti ler ve onların menşei ile ilgili olarak efsaııede yer alan gerçeği kendilerine malettiler. (Buna rağmen) Mekena gibi, SEZAR GiBi soylu Etrüsk ailelerin
den gelen adamlar çekinmeden, Troyalı soyundan ol· du.klarını söyleyebiliyorlardı. Enea efsanesi Virjil'in ve Titus- Livius'un uy dtırdukları bir efsane değildir. Bu efsane
onlardan
çok evvel çeşitli Yunanlı yazarlar tarafındcın zikre dilmiştir... Bu arada Lesbos'lu Hellanikos Roma'y a "'Yeni Troya" adını verdiği gibi, Romalıları Troya Zıların tanıtılan saymaktadır... Bu efsanenin içinde önemli bir tarihi gerçeğin çekirdeği
yatm aktadır :
Etrüaklerin Troya'dan gelıniş olduklannm Mtıra
M"(1•). (76) "Troer und Etruske:- (Der h!storlsche Kem der EDea.9 Sage) ) ", Wleııbaden, Bouderdnıck
aua
BaDd 118).
'll
Bilindiği gibi, Sezar Gallia'nın, yani bugünkü Fransa'nın fatihidir. Fransızlann Mecene dedikleri Mekena ise, Batılılann dilinde adı bir genel ad ha line gelmiş olan enteresan bir tiptir. Daha doğrusu, nıilletine ihanet etmiş bir adamdır. Kendisi bir Et rüsk olduğu halde, Etrüsk düşmanı lmparator Au gust'un Etrüskler aleyhindeki politikasına hizmet et miştir. Çok zengin, fakat çok haris olan bu adam lm paratora dalkavukluk ederek, Kültür Bakanlığı gibi bir göreve getirildikten sonra, zamanının şair ve ya zarlanna bol paralar dağıtarak, onlann çalışmala rını August'un istediği doğrultuda yönetmiştir Bu gün Batı dillerinde bir "sanat ve edebiyat hi.misi" demek için bir Mecene denilmektedir. Günümüzde adı "Mesen" şeklinde okunan Meke na'nın, kendisi gibi bir Etrüsk olan Virjil üzerinde bü
yük etkisi olmuştur. Mesela, lmparator August Vir jil'e, Enea efsanesini bir Latin efsanesi haline so
karak, Homeros'un llyada'sı ile yarışabilecek ve Ro ma'nın şevketini yükseltecek bir epope yazmasını teklif " " i.iği zaman, Mekena şairin tereddütlerini yenmek için elinden geleni yapmış, lmparatorun ar zusunu bir emir sayması gerektiği üzerinde durmuş tur. Böylece, Virjil onbir yıl çalışarak ve bol maaş
la ve armağanlarla beslenerek, sipariş edilen epope
yi, "Eneid" adı ile meydana getirmiştir.
Ancak, hayatının sonuna doğru, eserini tamam ladı ktan sonra, milli vicdan azabı duyarak, onbir Yi lını verdiği bu eseri yakmağa kalkmıştır. Yakın l annın buna engel olmaları üzerine de, henüz ço
ğaltılmamış 72
ve tek nüsha h:ılinde olan epopenin im-
ha edilmesini vasiyet etmiştir. Durumdan haberdar edilen lmparator, tabii, bunu engellemiştir (") . Evet, Georgiev'e göre ( ") , Etrüsklerle Troya War aynı millet idiler. ttalya'ya aynı yerden (u) , fakat ayrı ayrı yollardan gelmişlerdi. Romalılar da, Enea efsanesini, bir efsane olarak değil, , bir tarihi olay olarak kabul ediyorlardı. (77) BrltannJca
(78)
1970,
Cilt 23, a. 35.
Vladlmlr Georgiev, , fıJn zamanlarda
başka teoriler de
ortaya atmıgtır: Mesela., etrilskçe ile hitUtçenln aynı dil olduklarına dair bir garip teoriyi..• Hlttit dlllnln bir Hint-
, Avrupalı dil olduğu, Etrllsk dWıılD ıae, Hint-Avrupalı ol
madığı blllndlğine ı;öre, Georglev'ln bu görü§Ünü pay
laşmak mümkün degildir. Yok, Bulgar bilgini HitUt değil de, HATl'İ'lerden söz etmek isUyorsa,
iş tıımaıniyle
değlgmektedlr. Blllndiği gibi M.ö. 2000 yılında Anadoluy:ı. gelml§ olan Hitt!Ue!." Hint-Avrupalı bir mlllettır. · Onlar
dan önce, Orta Anadoluda . Hattiler Hattilerln medeniyetine
Hattl ayınmını yapmıyor. Bizim varsa yoksa,
HlttıtlPrle
vardı.
Hlttıtler
konmU§lardır. Georgıev Hittit hlttitologlarımız da,
ilgileniyor ve
uğraşıyorlar.
Hattilerle uğraşmağa gerek görmüyorlar. Hattiler hangi soydandı ? Dilleri ne idi ? Bu problemler onlar için önem li değildir. Georglev"h:ı 'İ'roya ile Hlttıt dill eri
arasında
gördüğü yakınlık hakkındaki göril§il büsbütün saçma ola. mayacağına göre, benim şahsen
aklıma gelen şudur:
Hlttıtler Hattilerden, t.aşka medeniyet unsurları ara81n da, elbette dil unsu!'!arı, yani
kelimeler de almışlardı.
Georglev'ln Troya dilindeki kelimelerle karşılaştırdığı va aralarında benzerlik bulduğu
kelimeler sakın buı:: lar
olmasın... Bu ihtimal göz önünde tutularak, araşbrma lar yapuması gerekmLktedlr.
(79) Lldyalılar gibi, Troy:ılılann da, 1zmır limanından den!ze
açılmış olmaları mQmkQadilr.
73
Troyalılar hakkında başka söylenti ve görüş ler de vardır. Mesela, bazı kaynaklara göre, Bizans lı aydınlar ve bilginler Türklerin Troyalıların to runları olduklarına inanırlarmış.
lbrahim Kafesoğlu'nun "Tarihte Türk adı" baş
Wdı yazısında aşağıdaki cümleleri okuyoruz : ..Bizans literatüründe, Türklerin eski Troyalı larla münasebete getirilmiş olması dikkat çekicidir. Bu husus, lstanbul'un fethinden sonra ltalya'ya gi den Bizanslı Tlı. Gazes ile ltalyan hiimanisti F'. Filelfo arasında
teati
edilen mektupUırda görülü
yor. Bu mektuplardan anUışılıyor ki, XV. asır Türk leri eski TroyalıUırın neslinden sayılmaktadır,· Türk ler Bizans başkentini zaptetmek suretiyle, Troyay• hile ile ele geçiren Greklerin tonınUırından atala rının intikamını alm'§lardır" ('0).
Reşit Saffet Atabinen'in de Troyalılar konusu ile ilgilenmiş olduğıınu (11) ve Moravczik'in eserle rinde Bizanslılardaki rivayet ile ilgili ayrınWar bu· lunduğıınu bilmekteyiz. Ancak ben şahsen bu meseleyi esaslı şekilde incelemek fırsat ve imkanuu bulamadığım için, bu konuda herhangi bir şey söyleyemeyeceğim. Benim çalışmalarımı devam ettirecek olan genç bilim adam larımızın Etriiskolojinin bu yan meselesini derinle mesine inceleyeceklerini ümid ediyorum. (80) "Rqlt Rahmetl içlu", Türk KWUlrilnü arqbrma En.aUtUııü yayınlarından, Seri I, �yı A 2; Ankara 1966,
•. 312 ve 314. '(81) "Türklerin Avrupalılarla · maaterek Troya meııııelert et. ıanesl üzerinde araştırma", lstanbul 1951.
B
-
ltalyada Et rüsk çağı
ttalya'da Etrüsk çağı ne zaman başlar, ne za man biter? Yukarıda da gördüğümüz gibi, etrüsko loglar göçler içtn kesin tarihler veremediklerinden, bizim de ttalya'daki Etrüsk çağının başlangıcı için bir tarih göstermemiz mümkün değildir. Bununla beraber, tarihçilerin Lidya'dan gelen ler için, az çok emin olarak, gösterdikleri tarih XIII. Yüzyıldır ( 82) . Troyalılann ıtalya'ya gelişinin ayni yüzyılda olmuş olması gerekiyor. Çünkü, biliniyor ki, onlar Batı Anadolu'dan Troya savaşından sonra ayrılmışlardır. Kuzeyden gelen istilacılann gel ·şi ta rihinde pek kesinlik yok ise de, ttalya'daki Etrüsk çagını M.ö. XIII. yüzyıldan başlatabileceğimizi zan nediyorum. Söz konusu çağın sonuna gelince, bunun için gös termemiz tabii olan tarih Romalıların son bagımsız Etrüsk şehri olan Volsini'yi yenilgiye uğratıp yıktık ları M.ö. 265 tarihidir. Yani, M.ö. III. yüzyıldır. Gö rüldüğü gibi, ttalya'daki Etrüsk çağı Bin yılı kap sayan bir dönem oluşturmaktadır. (82) Rnymond Bloch, '"nıe anclent clvlllzatlon of the Etruır cans", Nagel Publlshers, Landon 1969,
s.
65, 71.
'15
1
-
Büyük
Etrüsk Devleti
Etrüsk çağımn başında, ltalya'nın ne halde ol unu ünlü Fransız tarihçisi Amire Piganiol'ün aşa ğ ciu ğıdaki cümlesi açıkça göstermektedir : "Etrııria'da, VAIIŞI ve FAKIR yerli halkın ya tıı nda, Tuna civarından gelmiş istilacılar, bir de iki
dalga halinde, denizaşırı ülkelerden gelip orada yer leşmiş olanlar vardı" (ız).
Bu üç taraftan gelen göçmenler birbirlerine kar şı nasıl davrandılar? SavaşWar mı ? Yoksa iki bin fiU kadar yıl sonra, M�uazgirt't-a olacağı gibi ("" ) , ay nı d il i konuştuklarını görerek, bir buluşma, kardeşe kavuşma havası ve sevinci içinde kaynaştılar mı ? Etrüsklerin kendi milli hayattan hakkında yaz mış oldukları ve Latinlerin "Tuscae historiae" adım verdikleri kitaplar August ve ondan sonra gelen im paratorlar tarafından imha edilmiş olmasa idi, yu karıdaki sorulara kolayca cevap verilebilirdi. Giriş faslımızda zikrettiğimiz Christopher Hamp sözlerinden de anlaşıldığı gibi, Latin İm paratorlar tarafından, Etrüsklerin tarih kitapları da,
ton'un
vekayinameleri de yok edilmiştir. lmparatorlann bı raktıklannı da, daha sonra, Papalar yakmıştır. Çün( 83 ) "La conquete romalıı e", Presııes Unlvenıltalres, Parls 1940, s. 61. l 84 l Dillman ordusu zannettikleri orduda kendi dillerinin ko nuşulduğunu gören Kumanlar ve Peçenekler, Bizans or
dusunu bırakıp karşı tarafa geçınJşlerdlr.
76
k!i Papalarda, Etrüsklerin dine dayalı sosyal kural ve ii.datlerinin Hristiyanlığın yayılmasını engelleyebi ·
leceği korkusu vardL
Bu arada, Latin yazarlar tarafından yazıldığı halde, Etrüsklerin dininden söz eden kitaplar da yakılmıştır.
Mesela, ünlü bilgin Varron'un, adını "Etrüsklerin tanrılar hakkındaki inanışları" diye çe virebileceğimiz eseri de, Etrüsk kaynaklarına da yandığı için, Kilise tarafından imha edilmiştir (0) . Burada ilgi çekici bir durumu zikretmeliyim : Roma tmparatorluğunun çok karışık bir politik dönminde, Roma'nın Yeniçerileri diyebileceğimiz Sa ray muhafızlan, Claudius adlı birini seçip tmpara torluk tahtına oturturlar (M.S. 41 de) . Claudius bir Etrüsktür. . Hem de milli şuur sahibi bir Etrüsk ... Devlet işlerini yardımcılanna bırakıp, oturur 20 bö lümden oluşan bir "Etrüsk tarihi" :tazar. Her halde, kendisinde gizli olarak alıkonulmuş "Tuscae histo riae" de vardı. Suetonius'a göre, Claudius zamanında, onun yaz mış olduğu tarih kitabı, tskenderiye'nin meşhur kü tüphanesinde, konferans şeklinde, yılda bir defa, bir kaç seferde, başından sonuna kadar, halka okunur
muş (88) .
Bugün Claudius'a. "tarihteki ilk etrüskolog" ün vanı verilmektedir. (85) James Wellard, "The searche tor the Etruscans'•, '11ıo
mas Nelson and sona ltd. Landon 1973, ı. lM, (86) Christopher Hampton, zlkredilmlt eser, •. 2G3.
77
Gelgelelim, Claudius ölür ölmez, onun eseri de ortadan kaldırılmıştır. Alınan etrüskologu Otto-Wilhelm von Vacano' ya göre, ltalya'daki Etrilskler arasında ortak olan üç şey vardı : "dil, yazı ve kutsal bir idari teşkilata sahip olma kanaati" (") . Ne idi bu idari teşkilat? Bazı Latin yazarlann, sonradan imha edilen Et rüsk
Tarih
kitaplarını okuyup da, o kitaplardan ken
di eserlerine aktardıkları parçalar ve cümleler saye sinde, Etrüsklerin sosyal hayatı ve idari teşkilatı hakkında bugün bir şeyler bilinmektedir. Etrüsk devleti 1talya'nın kuzeyinde, ortasında ve güneyinde olmak üzere, 12 şer boydan ibaret üç Boylar Birliğinden oluşan bir Demokratik Federal Devlet idi Massimo Pallotino'ya göre, Etrüsklerde 12 sa yısının dint bir anlamı ve önemi vardı. Aslında bu sayı eski çağ milletlerinin çoğunda k;:tsaldı. Yahu diler 12 kabile idiler. Yunanlılarda Dodekapolis adlı 12 siteden oluşan siteler birliği vardı. Olabilir ki, bu, kosmik b:r sebebe bağlı idi. Bir yıl içinde ay 12 defa küçülüp büyüdüğü için, belki 12 sayısının Tan rının seçtiği ve beğendiği bir sayı olduğu düşilnll
lürdil. Etrüsk devletindeki Kuzey Boylar Birliği Po nehrinin vadisinde yerleşmiş bulunuyordu. Merkezi (87) "'The Etruacans Ilı the A.ııclent World" çevlrl) , lndlaDa O'ıılverslty Premı, 1965,
'l8
•.
(almaııcadaD
41.
Boylar Birliği Amo nehri ile Tiber nehri ara sındaki bölgede idi. Güneydeki Boylar Birliği ise, Kan�panya adı verilen coğrafi alanı işgal ediyordu. lnsan, ister istemez, bu durum ile Etrüsklcrin ttaıya'ya üç ayrı göç halinde gelmiş olmaları ara sında bir ilişki kurmak eğilimini duyuyor. Fakat kay naklarda böyle bir ilişkiyi isbatlayacak bilgi yoktur. Şunu da ekleyelim ki, eldeki sağlıun bilgiler özellik le, Arno ile Tiber arasındaki Boylar Birliği hakkın dadır. Kuzeydeki ve Güneydeki Boy Birlikleri hak kında pek bir şey bilinmiyor. "Etruria" kelimesi kul lanıldığı zaman, genellikle, ortadaki Boylar Birliği nin işgal ettikleri bölge kastedilmektedir. B::nunla beraber,
etrüskologlar
"Po vadisindeki Etruria",
"Güney Etruria" gibi deyimler de kullanmaktadır lar (18) .
Her Birlikteki boylar, yılda bir kere, ortak me seleleri görüşmek üzere, Kurultay halinde to�Jlanır lardı. Kurultay sırasında, dini törenler yapılı r , dua
lar okunur,· kurbanlar kesilir ve sonunda at yanş lan, güreşler, şenlikler, ziyafetl�r düzenlenirdi.
Yıllık
Kurultaylar dışında da, gerektiği nc�e me .
seli yeni bir Birlik Başkanı, yan i yeni bük ümdar
seçmek için, Kurultay toplanırdı. Hükümdar halkın oyları ile tahta çıktığı içindir ki, yukanda ��trüsk devletini Demokratik Devlet diye niteledik . Etrüsklerde hükümdann (kralın) askeri ·.-e ida
•
ri yetki ve görevlerinden başka dinl görevleri • .
de
(88) Maıııılmo Pallotlno, "Tbe Etrusca.na"", Penguln book8, 1975, s. 97, 127.
79
'\·ardı. Kral, aynı zamanda Başrahipti. Ayrıca, üze ri nd e adli yetki ve görevler de vardı. Eski yazarlar Jan Macrobius'a göre, Etrüsk kralı, haftada bir giin, anlaşmazlıklara, davalara bakar (••) , hüküm ve- rirdi.
Etrüsk kralı başına taç giyer, elinde bir asi. bulundurur ve bir taht üzerinde otururdu (00 ) . Bir de, kral yolda yürürken, önünde, kuru dal lard an yapılmış bir demet taşıyan 12 kol"!-1ma görev lisi yürürdü ki, bunlardan herbiri ayrı bir boy ta rafından seçilip kendisine gönderilirdi. Bu görevli ler boylardan her birini krala bağlayan birer bağ gibi idiler. Titus - Livıus'a göre, bütün bunlar, Et rüsklerden Romalılara da geçmiştir (•1 ) . Krala, yöne timde yardımcı olan "Yaşlılar Meclisi"de öyle... Kral, Kurultay tarafından seçilmekle, Etruria' daki 12 boyu yönetme yetkisini kazanıyordu. Bu yet J:i dini niteLkte idi ve kutsaldı. Çünkü krala, halk ara cılığı ile, Tann tarafında.o verilmişti. Latinlere, yani Romalılara �çmiş olan şu demokratik slogan Etrüsklere aittir : "Vox Populi vox Dei" ( Halkın sesi Tanrının sesidir) . Etrüsk kralının kut sal. "Yönetme yetkisi" Imperium adı ile Romalılara da geçecekti. Etruria'nın başkenti TARQUlNlA şehri idi. Ri vayete göre, bu şehir J;trüsklerin bir kısmını 1talya' ya getirmiş olan Tyrrhenos tarafından kurulmuştu. ·
( 89 ) Pallotino, "The Etruscans", s. 129, (00) Bu taht Osmanlı döneminde zengin evlerlııd e kullanılan cinsten, sedef kakma koltuk idi. (91) Llvy,
"The early lılstory of Rome", Penguln Booluı,
1960, s. 26.
80
·
Boylar Birliği içinde 12 sayısı nasıl korunuyor du'? Yani, biri çıkıp, arkadaş ve adam toplayarak 13. bir boy kuramaz mı idi ? Ya da, boylar arasında sa vaş çıkıp, bir boyun başka bir boyu kendi egemenliği altına alması sonucunda, Birlik içindeki boyların sa yısı onbire düşemezmiydi ? Bu konularda kaynaklarda somut bilgiler yok ise de, bazı efsane ve söylentilerden ipuçları çıkarı• labiUr. Bir kere, boyların, ileride göreceğimiz gibi, birer şehir-devlet oluşturduğu dönemde, kurulmakta olan şehir-devlet için Tarkinia tarafından bir "va si-şehir" veya "abla-şehir" (0: ) tayin edildiği anlaşı lıyor. Böylece, ki.ınılan şehir ile ona kurulmağa yar dım eden şehrin bir müddet için bir idari bütün oluş turduğu düşünülebilir. Roma şehri, bir Etrüsk şehri olarak kurulduğu sırada, Veyi şehrinin bu yavru şehire her bakımdan yardımcı olduğu, mimarlar, heykeltraşlar, din adanı lan, hatta tiyatro oyuncuları göndermiş olduğu bi linmektedir. Hoş Roma, sonraları, nankörlük göster miştir ya .... Boylar arasında çıkan savaş veya düşman sal dırısı gibi bir sebep neticesinde bir boy merkezi olan çehir yıkıldığında ise, her halde, kurulmakta veya gelişmekte olan bir şehir onun yerini alıyordu. (92) Burada "abla" kelimesini kullanıgımm sebebi bazı ya zarların "Lavlnlum" gehrl için Roma•nın "anne.annesi" demeleridir. Belkl bu, 18.tlncedekl "Urbs"
(gehlr)
ke
limesinin, gramer bakımından, digl blr kelime oluşun dan dolayıdır.
81
Etrüsk toplumu Büyük Aile üzerine kurulu idi. Büyük Ailelerin yaşlıları geniş otorite sahibi idiler. Bunlara Baba veya Soy Başı denirdi ( 98 ) . Bu Baba lar veya soy başları "Yaşlılar Meclisi" üyesi idiler. Onların evlatlarına "babaoğullan" denirdi (0�) . Yani, Etrüsklerde bir çeşit soylu sınıfı vardı. Soylulardan sonra halk sınıfı gelirdi ki, bu sınıf özgür vatandaş lardan oluşurdu. Halk, kralı seçmek gibi, bazı politik haklara sahipti. Etrüsk toplumunun en alt basama ğında da,
o dönemde her toplumda olduğu gibi,
KöLE ("") sınıfı vardı. Köleler genellikle savaş esir(93) Llvy, zikredilmiş eser, s. 27. (94) Ayni eser, ayni sahife.
(95) Burada, Türklük şuurundan ve gururundan doğmuş olan bu kitapta, çocukluğunda yabancı egemenliğinin daya - nılmaz acısını tatmış bir insan sıfatiyle, olan
bir
konuya
değinmeden
içimde yara
edemeyeceğim:
Tarihte
Attll!'nın, Kanuni Silleyman'ın ordulan , EFENDİ ol mak için Avrupa•ya gitmişlerdir. Bugün ise, "gurbetçi"
adını verdiğimiz vatandaşlanmız "kölelik" etmeğl gö ze alarak Avrupa•ya gitmektedirler. Evet, ondokuzun cu yüzyılda sona ermiş olan kölellk rejimini biz (kıs men Yunanlılar, İtalyanlar, İspanyollarla birlikte) di riltmiş bulunuyoruz. Avrupalılar, özellikle Almanlar, çöpçülük, süpürücülük, maden işçiliği, tuvalet temizle yiciliği gibi "aşağılık" işleri yapmak istemeyecek kadar k!barlaşmışlardır. Bizim gurbetçiler
ise,
para,
DÖVİZ
hatın için bu işleri yapmağı kabul etmektedirler. Işın acı tarafı, Türk vatandaşlarının bu işleri yapmasından çok, Alman patronları tarafından köle muamelesi gör meleri ve bu muameleyi sineye çekmeleridir, Wallraff'ın ideolojisi ne olursa olsun, "En alttaki ler'• adlı kitabında bir gerçeği yansıtmıştır. Ben ken dim,
82
Münlch
garında,
aralarında
türkçe konuşan
lld
teri idiler. Onlara aileler ve toplum içindeki
en
ağır
işler gördürülürdü, Bunlar savaşta ölümle güzgöze gelmiş ve ölümden kurtulmuş insanlar olduklar için, ses çıkarmadan, her işi yapmağa hazır idiler. irnle1er alış veriş konusu, yani satılık mal idiler.
Etrüsk toplumunda kadının yüksek mevkii var dı. Etrüsk kadını eve kapanmış bir yaratık değildi . Dini törenlere, yarışlara, temsillere, ziyaretlere, ko cası ile birlikte giderdi. Buna başka milletler, mese la Yunanlılar, çok şaşardı. Etrüsk toplumu içinde din, güzel sanatlar, mil
li töre büyük rol oynardı. Bununla beraber, Etrüsk1er, maddi hayat bakımından da, akla gelmeyecek in celiklere sahip idiler. Mesela mayalı h!l.ID.uru iyice kabartmak için, hamur teknesinin karşısına geçip flüt çalarlardı. Etrüsk boyları arasındaki bağlar bazı dönem lerde gevşemiş, bazı dönemlerde, özellikle dış tehli ke olduğu zamanlar, sıkılaşmıştır. Esasen, çok son
ra, feodalite sonunda da olacağı gibi, M.ö. VIII. ve
VII. yüzyıllarda, bütün dünyada S1TE, yani şehir
medeniyeti gelişmiştir. Etrüsk boyları da, bir şehir etrafında toplanmışlardır. Böylece, VIII . yü "" yılda, Roma'nın kurulacağı sırada, Etrüsk Devleti TarkiTürk çöpçüsünden birinin na:sıl bacağına tekmr
yedl
çare imiş! İşsizlik Fransa'da, İngiltere' de de vardır. Frn ı , sızlar, t'inl,
kahrolarak
görmüşümdür. . .
İşsizliğe
İngilizler gelip Almanlara köle oluyorlar
mı ? Hükü
metlerimiz Türklere Türklye'de iş sağlamalı, dövizi de ba�ka yerden bulmalıdırlar.
83
1
nia kralına tabi üç kere 12, yani 36 zengin şehirden veya
ilden
oluşuyordu.
Otto-Wilhelm
von
Vaca
rıo Etrüsk boylan arasındaki dini, politik, kültürel ve idari BtRLtK üzerinde özellikle durmaktadır ( 08 ) . ünlü hatip ve ya� ar Katon da şöyle der : "Hemen bütün Jtalya Etrüsklerin egemenliği al tında idi" (91). Etrüsk devleti M.ö. VI. ve V. yüzyıllarda, Ak deniz dünyasında, iki süper-devletten biri idi. Etrüsk Devleti milletlerarası mevkiini deniz gücüne borçlu idi. İngiliz bilim adamı James Wellard'a göre (98) , Etrüskler Akdeniz'iıı Batı kısmına Demir Çağından beri egemen idiler. Yani, !kinci Binyılın sonundan �eri... Yunanlılar kendi ticaret gemilerine yol açmak için, Etrüsklerin bu egemenliğini yıkmak azminde idiler. tşte uğraşıp da, bu egemenliği yıkamadıkları sıralardadır ki, bir çeşit ümidi kesme sonucunda olsa gerek, Yunanlılar, Akdeniz'in Batısına Tyrrhen yani Etrüsk Denizi adını koymuşlardır. Esasen, Akdeni ıı:in Doğusu da bir Etrüsk limanı olan Adria'dan adı m
almakta idi. Yunanlılarla Etrüskler arasındaki deniz savaşı
yüzyıllarca sürmüştür. Bu savaş, o dönemde her yer de olduğu gibi, daha çok korsanlık şeklinde cere yan ederdi. Etrüsk donanmasının başlıca görevi kendi ticaret filolarını korumaktı.
·
(96) . "The Etruscans in the Ancient World", s. 38. (97) Massimo Pallotlno, zlkredllmig eser, s. 91. (98) "The search for the Etaruscans", Thomas Nelson and Son·s, lr.>ndon 1973, s. 109. 84
Etrilsklerle Yunanlılar arasındaki deniz savaşı bazen bir tarafın, bazen öteki tarafın zaferi ile so buçlanırdı. Bu arada Etrüsk gemileri tspanyıı:'nın güney sahillerine kadar uzanmış ("") ve benim tah minime göre Cebel-üt-Tarık boğazını da geçip, At las Okyanus'una kadar varmışlardır. Bana bunu dü şündüren şudur : Söz konusu boğazı geçer geçmez, Fas'ın Batı sahilinde, bizim Tanca dediği,miz bir li man vardır. Bu limanın adını Fransızlar "Tanger" yazarla:r, "Tanje" okurlar. Miladdan önceki VI. yüz yıla ait coğrafi durumu gösteren bazı haritalar ı:Ia (100) , bu liman TtNGtS adı ile gösterilmiştir. Es ki Türklerde, Yunanlıların TlNGtS . şeklinde işitmiş olacakları TENGiZ kelimesi hem göl, hem deniz, hem de Okyanus anlamına gelirdi. Bugün Etrüsk adını verdiğimiz Proto-Türklerin, Okyanusun kıyısında kurdu�ları
limana
TENGiZ
adını vermiş olmalarında şaşılacak bir şey yoktur. Peki, "Tengiz" kelimesi sonralan nasıl "Tenger" veya "Tanger" kelimesine dönüşmüştür ? Bunu da ancak Türk fonetiği açıklayabilir. Çünkü Türk dili nin tarihinde R'lerin Z'ye, Z'lerin R'ye dönüştüğü çok defa görülmüştür. Bu fonetik gerçeği, bir tarihçimiz şöyle açık lıyor : (99) Masslmo Pallotıno, zikredilmiş eser, s. 83. ( 100 ) Meselli, "Atlas hlstorlque'• (Llbralrie Stock, Parla 1968, s. 34) , mesela., italyanca "Atlante storlco" (Ni coln Zanichell! editore, Bologna 1966, s. 7 ) .
85
"Oğur adı, her halde, türkçedeki Oğuz'dan baş ka bir şey değildir. Çiinkü Güney Rusya Türkleri Z
harfini, sözlerin sonlarında, R'ye çeviriyorlar ve
öy
le söylüyorlardı. Nitekim Orta Asya türkçesindeki
"öküz" kelimesi onlarda "ökür" şeklin e girmişti. Bugün bile bu Türk ağzını konuşan Rusyalı Türkler
hald yaşamaktadırlar" ( 101) .
Tahmin ediyorum ki, Tengiz'i Tenger veya Tan ger'e çevirenler de, ltalya'da bin yıl yaşamış olan bizzat Etrüsklerclir. Fas'ın Ankara Büyükelçiliğinden aldığım bil giye göre, Tanca'nın Eski Çağdaki adının TtNGtS olduğunu Fas'ta her kes bilirmiş, çünkü bu,, okul ki taplannda yazılı imiş. Etrüsklerin Yunanlılara karşı en ünlü Deniz za feri M.ö. VI. yüzyılın ikinci yarısında kazanılan Ale ria zaferidir (1 02) . Bu zafer sonucunda Etrüskler hem Elba adasına, hem Sardinya'ya, hem de Korsika'ya egemen oluyorlar. Etrüsk devletinin şehir-devletlerden oluştuğu nu, bu şehir-devletlerin de Takinia kralına. tabi ol duğunu yukarıda gördük. Yunanlılarla deniz savaşı sırasında Etrüsk devletinde, sıkı bir merkezi idare bulunmuş olduğu anlaşılıyor. Yoksa, güçlü bir Et(101) Bahaeddin
ögel ,
'Tllrk Kültürünün gelişme
çağlan",
Kömen yayınları. !kinci baskı, 1979, s. 154. (102) Bazı taı·ihçiler buna "Alalla ıı:aferi" der. Tarih ola . rak da, bazıları M.ö. 535 i, bazıları ise M.Ö. 540 ı gösterir.
86
rüsk donanması olabilir miydi ? Esasen, deniz "ava şının çok kızıştığı sırada, Başkent Tarkinia Kuzey deki Boylar Federasyonunu da, Güneydeki Huylar Federasyonunu da harekete geçirmişti. Çünkü her iki Federasyon veya Birlik M�rkezi Etruria'ya tabi idiler. Nasıl ki, Bin şu kadar yıl sonra, Göktürkler de (10• ) , istemi Han'ın yönettiği Batı Boylar Birliği Bumin Han'ın yönettiği Doğu Boylar Birliğine tabi olacaktı po.) .
(103) "Göktürk" kelimesinin yanlış bir ad olduğunu eöyle yen ünlü türkologlar vardır : Orhon ya.zıtlanm ç.özen Thomsen gibi, Radloff gibi. ... Bununla beraber, bu kelimenin ifade ettiği mana, dönemi de kapsadığından kullanılmasında bir re.hat lık vardır. · ( 104 ) Sadri Maksud! Arsal, ''Türk Tarihi ve Hukuk" , İs tanbul üniversitesi Hukuk Fakültesi yayınlarından, İstanbul 194.7, s. 236, 237.
87:
2
-
Roma'da Etrüsk lualları
Roma kim tarafından, nasıl kuruldu ? Her iki
50ruyu cevaplandırmağa çalışalım : ROMA'NIN KURULUŞU hakkında bugünkü ologlarda da, onların dayandıkları eski tarih üsk etr çil erde de, o kadar çok çelişki vardır ki, bunların için den çıkmak meseledir Niçin ? Çünkü Etrüskler tarafından yazılmış yok edilmiş olması yetmiyormuş gibi, rihlerin ta August dönemindeki tarihçilerin çoğu, lmparatoru memnun etmek için, Roma tarihini bile bile değiş tirmişler, bu tarihe uydurma olaylar eklemişlerdir. Bu hazin gerçeği Christopher Hampton şöyle açıklar :
"Roma devletinin şan ve şerefini yükseltme gayreti ile, . Romalı tarihçi ve propagandacıların KASDEN yaptılcları TAHRIFLER yüzünden, Roma tarihi, yüzyıllar boyunca, YANLIŞ bilinmiş, yanlış tanınmıştır"('0' ) . Fransız etrüskologu Alain Hus ayni gerçeği şöyl e üade eder :
" (Etrüsklerin) epopeleri, efsaneleri, gelenekle Romalı tarihçiler tarafından Romalılara maledil miştir'' ( ıos ) .
ri
(105) Zikredilmiş eser, s. 21. ( 106 ) "Gll Etruschi, popolo segreto"
( eserin fransızcada.D
ltalyancaya çeviris i ) , 1959, s. 137.
Romanın en eski tarihi hakkında bilgi veren es ki tarihçiler şunlardır : Halikarnaslı Dionysos, He rodot, Tukidid, Sirakuzalı Antiokos, Timeos, Katon, Polibius, Eski Plinius ve Servius. Fakat bu konuda klasik sayılan eser Titus-Livius'un eseridir. Bugünkü bazı tarihçiler sos'a önem yerir amma, ben güven duymuyorum. Sebebini daki "Pelasglar kim idiler?" lattım.
Halikarnash Diony şahsen bu tarihçiye de bu kitabın sonun başlıklı yazımda an
Titus-Livius'ta da hayali, uydurma olaylar bu luninakla beraber, doğru olduğu hissini veren değer li bilgiler de bulmaktayız. Bu tarihçide, konumuzla ilgili olarak, şu satırları okuyoruz : ·
"Enea ve adamları•.. sahile yanaşıp karaya çıkınca, istilacılardan kendilerini korumak isteyen silahlı yerlilerle karşılaştılar... Hikayenin burasında iki rivayet vardır: Birine göre, iki taraf arasında savaş oluyor ve yerlilerin kralı Lcitinus . yenilgiye uğruyor. .. ôtelci rivayete göre ise, daha savaş ba.ş lamadan, Latinus Enea'ya doğru yürüyerek, ona uz laşma teklif ediyor, aynca yabancı şefe kızını ver meği · vadediyor.•." •..
Bir iki satır atalyıp, okumağa devam edelim
:
"iki taraf arasında barış anlaşması yapıldı. . .. Troyalilar kendileri için bir yerleşim yeri (yani şe hir) kurmağa başladılar. Enea bu şehire, karı.<Jı La vinia'nın adından dolayı, Lavinium adını koydu. Çok geçmeden, bu evlilikten bir erkek çocuğu doğdu. Bu çocuğa da Askan (ius) adı verikli... TroyalıZarla
Latinler, bu sırada, kendilerini, müşterek bir düş mana karşı savaş �çimle buldular. Enea gelmeden önce, Lcitinus'un kızı Lavinia Rütül milletinin kra lı Tiknüs ile nişanlanmış
bulunuyordu.
Türnüs,
kendisin e bir yabancının tercih edilmiş olmasını ha
karet sayarak Enea'nın da, Ldtinus'un da ordularına saldırmıştı
..•
Bir de, zengin ve güçlü Etrüslclerin kra
lı Mezentius'un yardımını istemişti. Troyalıların kur dukları şehrin gelişmesinden ve 'Troyalıların ordu sunun güçlenmesin.den en.dişe duyan Mezentius te re,ddiitsüzce Rütüllerin yardımın a koşmuştu...
Bu
tehlikeli durum karşısında, ENEA, yerlilerin adı olan LATiN adını KENDi MiLLET/NE DE VER
Di
..•
ve b öiflece, çok güçlü olan Etrüsk milletine sal-
dırmak cesaretini buldu"('"')
·
Yukandaki satırlan basit bir taiııilden geçire lim ve Virjil'in Eneid'i ile karşılaştıralım. Gerçi Ti tus-Livius'un eseri bir tarih, yani bilim eseri olmak iddiasındadır. Virjil'in eseri ise, bi.r edebi eserdir. Edebi eserde hayale geniş hak tanınır. Fakat yapa cağımız karşılaştırma bazı önemli gerçekleri ortaya çıkaracaktır.
1 ) Bir kere, Latinlerin kralının, tam da Enea' nın geldiği sırada, Latinus adlı olması bu adın uy durma olduğunu göstermektedir. Bu uydurma adı Virjil'de de buluyoruz. 2) Titus"Livius'un rivayetlerden biri olarak gösterdiği olay, yani Troyalıların Latinlerle savaş( 107) Zikredilmiş eser,
90
s.
20.
mış olması, besbellidir ki, tarihi gerçektiı . Titus Livius bu savaşı yarım cümle ile geçiştiriyor. Buna karşılık, Livius Troyalıları Etrüsk 3) lerle dövüştürüyor. Virjil'in ise, Troyalıları �trü:;k Jerle dövüştürmeğe gönlü razı olmuyor ve ustaca bir çare bularak, onlan sadece Etrüsk kralı ile dövüştürüyor. Bu şöyle oluyor: Virjil farzediyor ki, Etrüsklerin kralı zalim bir diktatördür. Etrüsk mil leti onun zulmüne uzun yıllar tahammül ettikten sonra, isyan etmiş ve kralı ülkeden kovmuştur. Me zentius da Rütüllere sığınmış ve Rütül ordusunda vazife almıştır. tşte Virjil'in eserinde, Troyalılar bu krala karşı dövüşüyorlar. Etrüsklerin yeni kralı ise, Virjil'e göre, TARKHON'dur.
4) Enea'nın Lavinia'dan doğmuş oğlunun adı Aakanius olamaz. Çünkü Enea'nın, daha Trcya'dan ayrılmadan, Askan'ius adlı oğlu vardı. Bu çocuğun annesi ve Enea'nın ilk karısı olaıi Kreusa Troya yangını sırasında kaybolmuştu. Virjil Askanius'u Enea'nın Troya'dan gelmiş oğlu saymaktadır. Ti tus-Livius da, zaten, daha sonraki sahifelerde, As kanius konusundaki kendi çelişkilerinin farkına var maktadır. 5) Titus-Livius'daki Troyalılann Latin adını almağı kabul ettiklerine da.ir iddia, her halde tm parator'un veya Mekena'nın ilham veya ta-. 3iyesi nin sonucu idi. Titus-Livius bunu savaşın başına koymuş. Virjil'de ise, ayni iddiayı savaşın ve hat ta eserin sonunda buluyoruz. Başka fark : Titus Livius bunu .Eneanın bir kararı olarak, Virjil ise, tanrıça Junon'un, gerçekleşip gerçekleşmeyeceği
91
bell i olmayan arzusu ve dileği olarak göstermekte
did'o") 6)
·
Virjil'de, Titus-Livius'ta bulunmayan ba.-ş
ka b ir şey vardır : Virjil farzediyor ki, meşhur Evan der ülke ve ordu sahibi bir kraldır. Enea Rütüllere karşı verdiği savaşta onun yardımını ister. Evan
der de- bu yardımı vadeder. üstelik Virjil Evander'i bir Yunanlı
olarak kabul etmektedir. Halbuki o
peJoponez'in Arkadya bölgesinden, bfr isyan suçu sonucunda, kaçarak, tek başına (daha doğrusu bir kahin veya kadın şaman olan annesi Kannenta ile birlikte) gelmiştir (10•) . Evander bir Yunanlı değil, bir Pelasg'dır. Herodot Arkadyalılann Pelasg ır kından oldu:klannı açık açık söyler ( 110) . Evander ne Arkadya'da iken, ne de ttalya'ya geldikten sonra, kral falan değildi. Titus-Livius'ta Evander hakkında şu satırlan buluyoruz :
"O dönemde, Evander, o bölgede sözü geçen bir adamdı. Peloponez'den gelen bir göçmendi. Oto ritesi politik gücünden çok şahsi nüfuzundan ileri geliyordu!' ( 111) . ---- -- - - - --
--··
· · ···- ·
--
·--
-- --··-
( 108) Hatırlatalım ki , Troyalıların torunlarınıiı torunların da, Sezar zamanında, yani bin yıl sonra bile, Troyalı olma şuu ru va rdı. (109) Azra Erhat, "Ovldlus'un Fastl adlı eserinde dualar".
"KIAsik Filolojl · ara.ştırmalan" dergisi, 1940-1941, Dil
ve Tarih-Coğrafya FakUltesi n2şriyatı, s. 605. ( 1 1 0 ) Z i kredil m iş eser, s. 75. (11 1 ) L!v y "'llıe early hlstory" of Rome", Penguln book.8 , 1960, s. 25.
92
Hem Virjil kendisi de, ıEvander münasebetiyle, . ; , fakir" kelimesini kullanmakt.adır : "burası Evan . der'in fakir ikametgahı · idi" ( 112 ) Eneid'de dikkati çeken bir nokta da, ikide bir de, Troyalılardan "Frikyalı" diye söz edilmesidir. 7) tşin tuhafı şudur ki, tıpkı Homeros'un llyada'sında olduğu gibi, hem Titus-Livius'un ki tabında, hem Virjil'in Eneid'inde, Troyalılardan ve Troya'nın geçmişinden büyük saygı ve hayranlıkla söz edilmekte, ' Yunanlılara ise, hiç önem verilme mektedir. Hatta, sırasına göre, onlar hakkında o lumsuz sıfatlar kullanılmaktadır. Mesela, "hain Mycenes" denilirken ( 11 3 ) , burada "Mycenes" kelime si ile Troyaya saldırmış bütün Yunanlılar kasdedil mektedir ( 114 ) . (112) Maurlce Rat çevirisi, VIII. Bölüm. (113) Eneld, VII. Bölüm. (114) "'I1ıe
loom of Hlstory" adlı eserin yazan Herbert Muller, bir adı İL olan (çllnkü "lon;• eki bir Yu nan ekidir) bugünkü bir ilimizi oluşturan ve Yu nanlılarla dövüşmüş bulunan TROIA•ya Eski Çağda Homeros'un hayranlarının gösterdikleri ilgiyi şöyle be. lirtıyor : "İl (!um) için yeni dönem JuUus Sezar'dan son ra başladı... Homeros•un ve Büyük !skender'ln ha raretli hayranı olan Sezar, ailesinin Enea'mn oğlu Yul'dan (Askan-lus'dan) geldiğini iddia ediyordu. Se zar ( P..oma İmparatorluğunun bir parçası olan ) Tro yaya bağı msızlık verdiği gibi, onu vergiden de muaf tuttu. Hatta, bir aralık, bu kenti bütün Roma İmpa ratorluğunun Başkenti yapmağı düııünd!I. Sonunda, (bakımsız ve harap bir hale gelmiş olan) Troya, k!l ç!lk de olsıı, bir "site" olabildi ( Troya IX ) . Daha
93
Virjil'in epopesinde, Enea Rütüllere karşı zafer kazandıktan ve Türnüs'ü kendi eliyle öldürdükten sonra, eser sona eriyor. Titus-Livius'ta ise, Enea Etrüsklere karşı za fer kazanıyor ve çok geçmeden kendi de ölüyor. As kanius'un o sırada tahta geçmek için henüz çok kü çük olduğunu söyledikten sonra, Titus Livius şu sempatik ve namusluca cümleyi kullanıyor :
"Bu benim sözünü ettiğim Askanius mu idi, yoksa Troya'nın yağmalanmasından önce, (Enea' nın ilk karısı Kreusa'dan) doğmuş olup, yanmakta olan şehirden kaçtıkları sırada babasının yanında bulunan Askanius mut' ..." Hangisi olursa olsun (110) , tarihçiye göre, bun lardan biri,. Lavinium şeluini idare etmeği annesine sonra, Augustus, Troyadakl Atena tapınağını yeni baştan inşa ettirmek suretiyle, bu kente şeref verdi. Sonraki dönetn!erde, iyi kalpli Hadrlan'dan ahlaksız Caraoo.lla•ya kadar bir çok Roma İmparatoru KUT SAL ŞEHRİ ziyaret etmişlerdir. Caracalla Doğu ta raflanna bir sefere çıkmadan önce, Bilyilk İskender'l taklld ederek, Troya şehrine (bir tann imiş gibi ) kur banlar sundu. Bu tarihten kısa zaman sonra, Troya şehri Gotlar tarafından yağmalandı. Fakat... BUyilk Konstantin, Trcyayı !mparatorluğUnun Başkenti yap mağa karar verip, şehri imar etnieğe başladı. Neden sonra, !stanbul'un bu iş için daha elverişi! olduğunu görerek, !stanbul'da yerleşmeğe karar verdi" (Mentor Books, New-York 1961, s. 12ı ) (115) Tuhaftır ki, Vlrjll hep Askanlus diye Enea•nın Troya dan gelmiş oğlundan söz eder. Bazen de, özellikle BABA-OCUL ilişkiler! söz konusu olduğu zaman, ona YUL adını verir.
(veya üvey annesine) bırakıp, Lavinium'un kurulu. şundan 30 yıl sonra, gider, başka bir şebiı kurar. Uzunca bir dağın sırtında kurulduğu için buı J. Lzun Alba, Alba Longa denmiştir. Askanius bu .1ehirde yerleşir, çoluk çocuğa karışır. On onbeş nesil sonra, şöyle bir durum olur : Amulius ile Numitor adlı iki kardeş taht kavgası halinde iken, Amulius ötekinin Remus ve Romulus adlı ikiz torunlarını Tiber nehrine attırır. Nehrin sularının çekilmesi ve bir dişi kurdun kendilerini beslemesi sayesinde, ikiz bebekler kurtulurlar (11•) . Büyüyünce, ölmeğe bırakılmış olup da kurtulmala rına sahne olan yerde, yeni bir şehir . kurma heve sine kapılan ikizler bir takım arkadaşlarını ve baş ka cesur delikanlıları peşlerine takıp yola çıkarlar ve bugi.in Roma'nın kurulu bulunduğu yere gelince de orayı beğenirler. Ancak yeni şehri kurmak için kardeşlerden biri bir tepeyi, öteki başka tepeyi be ğenir. Kardeşler tanrıların fikrini almağa, yani kuş falına baş vurmağa karar verirler. Her biri beğen diği tepeye çıkıp, tanrılardan mesaj bekler. O sıra da, Remus'a 6 kuş, Romülüs'e 12 kuş görünür. Böy lece, Romülüs yeri seçme ve şehri kurma hakkını kazanmış olur. Burada bir an duralım. Bu faslın başınd;t, ken
di kendimize sormuştuk : Roma kim tarafından ku
ruldu ? diye. Görüyoruz ki, Titus-Livius'a göre, (Plütark'a göre de) Roma Troyalıların toruniarının ( 116)
bunlar "Din anlatılacakt1r.
Burada başlca ayrıntılar d a vardır nmma,
lle ilgili
Dellller" bölilmün<le
95
torunu Romülüs tarafından kurulmuş oluyor. tşte burada, yukarıda sözünü ettiğimiz çelişkilerden bi rinin karşısında bulunmaktayız. Çünkü belli başlı etrüskologlar "Roma Troyalılar tarafından kurul du" demiyorlar. Ya ne diyorlar? Aşağıda zikredilen s özleri söylüyorlar : Alain Hus :
"Roma, başlangıçta, BiR ETRVSK ŞEHRi idi ve yüzyıldan daha uzun bir zaman içinde de bundan başka bir şey deği'ldi"(m) . ·
Raymond Bloch :
"Etrüs7clerin Roma'sı Güney Etruria'daki di ğer ETRVSK ŞEHiRLERiNDEN FARKSIZ IDI'' (ll8) . H.H. Scullard :
"Roma bir Etrüslc şehri sayılabilir" (,,. ) . Christopher Hampton :
"Gerçekte, 250 yıllık ilk döneminde, Roma BiR ETRVSK ŞEHRi JDJ"(m) . Peki bundan ne netice çıkarabiliriz ? Zanneder sem Titus-Livius'un iddia ettiği gibi ve Virjil'in is( 117) "Gll Etrusch1, popolo segreto"
(fransızcadan çeviri )
s. 149. ( 118) "Originıı of Rome", Il Sagglatore, Mllano 1961, s. 17. ( 119) "The Etruscan cltıes and Rome", Thames and Hud son, London 1967, s. 247. (12 0 ) Zlkredllmlş eııer, s. 30.
temeye istemeye ifade ettiği gibi, Troyalıların la tinleştiği DEC1L, onlann ETRüSKLEŞTtct netice sini... Ya da, esasen Etrüsklerle Troyalıların aynı ırktan iki millet olduklarını ... Roma NASIL kuruldu ? Bu konuda Plütark'ta çok önemli bilgiler bulmaktayız. Tarihçi diyor ki :
"Romülüs bundan sonra, şehrin kuruluşu ile ilgili işlerle meşgul oldu. Bunun için ETRURIA'DAN adamlar GETiRTMiŞTi. Bunlar Romülüs'e, şehri kurarken uyulması gereken formülleri ve yapılması gerelcen törenleri ôCJRETTILER" (,., ) . ••..
Kaynağını ( 122) bildirmeyen Agnes Carr Vaug han'ın Etrüsklere dair kitabında ise, değişik, fa kat daha da önemli .bilgileı.- vardır. Kitaptaki satırlar şöyle :
"Tarkinya kralı kendisinin... (Roma'nın ku ruluşu lconusunda) FiKRiNi ALMACJA GELEN bir heyeti memnuniyetle huzuruna lcabul etti. Taht üze rinde bir tanrı heybetiyle oturan krala, heyetin söz cüsü yeni bir şehir 1,urmak istediklerini ve şehir kurma ile ilgili usul ve kuralların kendilerine öğre tilmesini dilediklerini söyledi"("') . .••.
Bu cümlelerde sadece usul öğrenme değil, 1Z1N isteme havası da vardır. Aynca, Tarkinya'ya bağlı bir Etrüsk şehri kurma isteğ�. de sezilmektedir. ( 121) "Hlstoires et l�gende-s de la Reme antıque", s. 39 . ( 122) Belki Halikarnaslı Dfonysos'tur. (123 ) "Those mysterious Etruscans", Robert Hale, London 1966, 122-123.
97
Attilio Gaudio, "Les Etrusques, une civilisation retrouvee" adlı kitabında, Roma'nın VI. yüzyılda, Tarkinya'nın hakimiyeti altında bir şehir olmuş ola bileceğini söylemektedir (124 ) .
Titus-Livius'un Roma'nm nasıl kurulduğu hak kında bir
şey
söylememesi tabiidir.
Söylediği ve
anlattığı takdirde, onun kitabını yazdığı dönemde, her kes : "Aa... bu Etri.isk usulüdür" diyecekti. Hal buki Livius Romülüs'ün atalarını Etrüsklere dil'ş man göstermişti. Eski tarihçiler de, bugünkü etrüskologlar da Roma'nın "ıETRUSCO
RiTU", yani "Etrüsk töresi
ne göre" kurulmuş olduğunu itiraf etmek mecburi yetindedirler. Peki, Roma kurulurken, Etrüsk töresine göre, neler yapıldı ? önce kurulacak şehrin merkezi belir tildi . Burada derin bir çukur kazıldı ve bu çukura yeraltı tannlan için çeşitli armağanlar atıldı. Çu kurun ağzı dua ve törenlerle kapatıldıktan sonra, bu çukur merkez sayılarak, kurulacak şehrin sınır ları çizilmeğe başlandı. Bunun için, bronz bir sa pana bir öküz ile bir inek . koşularak, Romülüs ta rafından
geniş
bir
daire
çizildi.
Çizgi
üzerinde
ileride şehrin surlan bulunacaktı. Etrüsklerde sı nırlar pının
ve
surlar
kutsallığı
kutsaldı.
Onun
olmadığından,
içindir
ileride
ki,
ka
şehrin
ka
pılannın bulunacağı yerlerde sapa)l havaya kaldırı larak, sonra tekrar indiriliyordu. Sadece sınır çizgi si değ·il, sapan ta.rafından kaldırılan toprak da kut1124 )
98
Gerard et
Co,
Vervlers
1969, s. 160.
&al idi . Onun için, sınır çizme törenine katılan hal k . sapan geçtikçe kabaran toprağı, belirli duaları m rıldanarak, sınırın iç tarafına atıyordu. İşte bu sırada Romulüs'ün kardeşi Remus tö reye aykırı bir şey yapıyor : Kapılar için bırakılan yerden değil de, çizginin üstünden, içeriye doğru at layıveriyor. Romülüs buna o kadar kızıyor ki, ora cıkta kardeşini öldürüyor ve şu meşhur sözü söylü yor : "Bu kutsal sınırlara kim saygısızlık gösterir se, böyle ölecektir". Roma'nın kuruluş yılı kesin olarak belli değil se de (125) , kuruluş günü bellidir :
21 Nisandır.
Roma Papalığın da Başkentliği vazifesini gör düğü irin, Kilise, Ortaçağ döneminde,
21 Nisanı kut
sal gün ilan etmiştir. Bugün Roma Belediyesi de, her yıl,
21 Nisan gününü, Kuruluş günü olarak, bü
yük törenlerle kutlamaktadır.
753 den M.ö. 509 244 yıl Roma'da hüküm sürmüş
ETRüSK KRALLARI, M.ö. yılına kadar, yani lerdir
Elbette ki, bu kralların adları Latinler tarafın dan deforme edilmiş, latinleştirilmiş, bunun için de.. sonlarına US veya S ekleri ilave edilmiştir. Ayrıca, Roma tarihinde, Romülüs dışındaki kralların adla rına, bir ikinci ad veya 18.kap eklenmiştir ki, bun hmn çoğu latincedir.
( 1.25) M.Ö. 747 yılını gösteren tarihçiler var ise de, çoğun luk M.Ö. 753 yılını kabul etmektedir.
99
Roma'nın, ayni zamanda kurucusu olan Birinci kralının adını ele alalım. Bu ad Latinlerden sonra da bozulmağa devam etmiştir. Bir kere, biz Türk ler,
Fransızlara uyarak, bu krala
Romülüs
demi
şiz. Çünkü fransızcada U sesi için bir harf yoktur,
U harfi ise, ü okunmaktadır. Latinler bizim Romü.. lüs
dediğimiz adı Romulus tel8.ffuz ederlerdi. Bu
adın sonundaki S harfini atarsak, kalıyor ROMU LU. Fakat Etrüsklerde O harfi yoktu. Buna göre, Roma'nın kurucusunun Etrii sklerdeki şekli, her hal de, RUMULU idi. İtalyanlar bu krala ROMOLO der ler. Burada başka bir mesele vardır : Titus-Livius tahmin ediyor
ki,
Roma şehri adını kurucusunun
adından almıştır. Biz bunun tam tersini düşünüyo ruz.
Bize göre, . Roma'nın kurucusunun dalia önce
başka adı vardı da, Roma'nın kuruluşundan sonra kendisine Rumulu 18.kabı verilmiştir. Zamanla da, asıl adı unutulmuştur. Nasıl
ki,
ancak tstanbul'un fethinden
sonra,
II. Mehmed'e Fatih lakabı verilmiştir. Zamanla, asıl adın yerini lakap almıştır. Bugün Mehmed · derne
ğe
gerek görmeden, Sultan Fatih veya sadece Fa
tih diyoruz. "Rumulu"
adının "Romalı"
kelimesinin
2.250
yıl önceki Türkler tarafından telaffuz edilen şekli olması mümkündür (128 )
. Tarihteki Türklerde de, bu-
( 126) Etrüskologlar etrüskçcdc "Roma'lı" demek için "Ru makh" dendiğini tahmin ediyorlarsa da, çok defa ol duğu gibi, yanılmaları milmkündür ( Masslmo Pallotl no, zikredilmiş eser, s. 3 1 ) .
100
günkü Türklerde de görülen bazı fonetik eğilimler den ilerideki sahifelerde söz edilecektir. Yukarıdaki açıklamalar gerekli idi. Fakat biz, dil alışkanlığı ile,
aşağıdaki satırlarda, Roma'nın
birinci kralının da, sonraki krallarının da gelenek sel adlannı kullanmağa devam edeceğiz. Şüphesiz ki Roma, kurulduğu sırada, bir kaç yüz kişiden oluşan ufak bir köy veya kasaba idi. Ne var ki, o dönemde, küçük büyük her devlet- şe hirin yöneticisine kral denirdi. Roma'nın birinci kralının karakterindeki bazı özellikler Roma şehrinin ve devletinin kaderini et kilemiştir. Genç kral çok zeki, cesur ve enerjik idi. Ayni zamanda mağrur, başkasını kırmaktan, düşman ka zanmaktan çekinmeyen, kimseye danışmayan, bildi ğini yapan bir insandı. Gerçi geleneğe uyup bir Da nışma Meclisi (Yaşlılar Meclisi)
kurmuştu
amm a,
bu Meclise pek danıştığı yoktu. Roma'yı kurduktan ve ahalinin barınacağı bir iki kulübe yaptırıp, tanrılara kurban sunarak, di ni görevlerini yerine getirdikten sonra, genç Ro mülüs'ün ilk işi, başka Etrüsk şehirlerinin kralları gibi , başına taç geçirip, kırmızı kenarlı cübbeye bü rürı,mek ve eline :Krallık asasını almak oldu: Bu ara da, Tarkinya kralını kızdıran bir şey yapmaktan da çekinmedi : Yürüyüşlerinde
başka şehir-devletlerin
kralları gibi, bir tek koruma görevlisi kullanmakla
101
yetinmeyip, Tarkinya kralı gibi, 12 koruma g'örev lisi kullandı (121) . Bildiğimiz gibi, Roma Etrüsk adet ve kuralla rına göre, "etrusco ritu" kurulmuş bir şehir idi. Kuruluşu sırasında Federasyon Başkanı olan Tarkinya kra}ının fikri alınmıştı. Elbette ki, şu ve ya bu şekilde bir anlaşma da. yapılmıştı. Roma'nın genç kralı bu anlaşmaya uymak konusuna da önem vermedi. Romülüs'ün sonralan beklenmedik sonuçlar do ğuran bir hatası da şu oldu : sınırlarını çizdiği yeni şehir-devleti çabuk alıali ile dolmuş görme sabırsız lığı içinde, gelip Roma vatandaşı olmak isteyen her kese SICINMA HAKKI (asyl-um) tanıdığım ilan etti. Gerçi sığuianlar, Roma dışında, özel bir yerde, karantinaya alınıyor, hastalıkları olup olmadığına bakılıyordu. Fakat Romülüs'ün "sığınma halrkı" ilan etmesi sonucunda, Roma Latin ve Sabin çapul cularıyle doldu . Bir iki yüz yıl sonra Roma'da Etrüskler azınlıkta kalacaktı. Etrüsk, Latin gibi millet adlan da kalkacak, her kes Romalı olacak tı ( 1!8 ) . Bununla beraber, Romülüs kendisiyle birlikte gelip, Roma'nın kuruluşuna yardımcı olanlara bir ' ayrıcalık tanıdı. Onlara KURUCU (Quiris) (KU RUCULAR = Quirites) ünvanım verdi. Bir de, şeb( 127) Bunun
politik anlamını yulcarıda görmüştük.
( 128) Bu, bütilıi Fransızlara "Parlsll" demek gibi manasız ve mantıksız bir §eydi.
102
rin merkezi bir yerinde, yalnız Etrüsklerin 0tura bileceği bir yeri ayırdı. Bu aristokratik mahalle, İm paratorluk döneminde
bile,
Latinler
taraf1 ndan
"Tuscus victus" diye tanınıyordu. Roma'nın nüfusunu çoğaltmak arzusu Romü lüs'e bir yanlış daha yaptırdı. Romülüs'ü üzen du rum şu idi : Alba Longa'dan kendisine katılıp ge len arkadaşları da, sığınma hakkından yararlanıp Roma'ya yerleşenler de, bekar idiler. Roma ahalisi bir nesilde tükenecek, yok olacaktı. Romi.ilüs, çok parlak bulduğu bir fikri uygulamağa karar verdi
:
Bazı milletlerde, bu arada Pelasglarda ve tskitler de ( '2') bazen uygulanan "toptan kız kaçırma" ade tini bilirdi. Buna baş vurmağı aklına koydu. B i :: di ni bayramı fırsat bilerek, en yakın bir komşu millet olan Sabinleri, ziyafet ve gösteriler olacağını bildi rerek, aileleriyle birlikte davet etti. Ziyafet boyun ca Romalı
delikanlılar beğendikleri
Sabin
kızları
gözlerine kestirdiler. Ziyafet sonuna doğru ise, bun ların her biri, · aniden harekete geçti ve beğendiği kızı kucaklayıp evine götürdü. Neye uğradıklarını
şaşıran ana-baba ise, Roma'nın dışına çıkarıldı. Pek tabii olarak, bu olay yüzünden Romalılar ile Sc:.bin ler arasında savaş çıktı. Fakat savaş sona erdikten sonra bile, Sabin kadınlar hallerinden memnu!1 ol duklarından,
ailelerine
dönmeğe
razı
olma<"'ılar.
Fransız trajedi yazarı Corneille, "Horace" adlı ese rinde bu olaydan ilham almıştır. (129) Yunan tarihinde Brauron•dakl toptan kız kaçırm:ı ola yı
meşhurdur.
Bazı Yunanlı tarihçilere
yapanlar Pelasglar idi,
göre,
bunu
bazılanna göre İskitlcrdl.
103
Sabinlerle savaşı başka komşu milletlerle sa '/Mlar takip etti. Romülüs'ün krallık ettiği 37 yıl ·ç inde Roma barış yüzü görmedi. En sonunda, yani Yaşlılar Meclisi üyeleri Romülüs'li, etli bir fırtına sırasında öldürtüp, cesedini yok d sid
�atörler, �ttil er.
Se
Romülüs'ün meziyetleri de yok değildi. Sinsi ve iki yüzlü değil, içi dışı bir olan bir insandı. Yap- . tıkl arını iyi niyetle yapıyordu. Sonra, demokrattı. panışma Meclisine pek danıştığı yoktu amma, hal kı sık sık toplayıp, ona danışıyordu. Onun için halk da, ordu da kendisine tapıyordu. Yaşlılar Meclisi üyeleri, halk içinde şüpheler uyanmağa başladığını görerek, Romülüs'ün ölümün den bir iki gün sonra, Prokülus adlı birini şöyle konuşturmuşlardır: "Bu sabah, gün doğarken, Ro mülüs, gökten inip, benim karşıma çıktı ve benimle konuştu. Sizlere selamı var. Dedi ki, ben gökte, tan rılar arasındayım. Gün gelecek, Roma sadece ıtal ya'nın değil, dünyanın başkenti olacaktır". Halk inandı veya inanır göründü (1 30) . Roma'nın !kinci kralına geçmeden önce, Titus Livius'un da, modern tarihçilerin de garip bir tu tumuna işaret etmek istiyorum : Roma'da hüküm sürmüş krallar arasında, nerede sönük veya sevim( 130) İ'la'nın ölUmünden epey sonra, Şam yolunda, lsa ile konuştuğunu iddia eden Tarsuslu Saül (Salnt-PaulJ belki de bu olaydan ilham alnuştı.
104
siz kral varsa, onlara göre Etrüsktür, nerede başa rılı, eser · bırakmış kral varsa, Latin veya Sabin dir. işte onun için, Roma'nın ikinci kralı NUMA Pompili (-us) da Sabin sayılmakbdır, çünkü ikinci gruptandır. Seçildiği andan itibaren, Etrüsk adet lerinin uygulanmasında israr eden, Etrüsk dinine son derece bağlı olan ve Roma kralı olduktan son ra, başka Etrüsk şehirlerinden yeni Etrüsk .Metle ri, yeni Etrüsk kuralları getiren bu kralın bir Sa bin olduğuna delil ne imiş ? Kendisinin bir Sabin şehri olan Kures'de oturması .... Tarihçiler unutu yorlar ki, Numa'nın kral seçildiği sırada, Etrüsk lerle Sabinler arasında bir Dostluk ve işbirliği anlaş ması vardı. Yüzlerce Sabin Roma'ya taşınmıştı. Bir Etrüsk'ün Sabin toprağında bir ev beğenip satın almış olmasında bir anormallik olabilir miydi ? Hem Numa, halk tarafından ''oybirliği ile" se çilmişti. Kendisi bir Etrüsk olmasa idi, Romadaki Etrüskler ona oy verirlermi idi ? Allahtan, gerçeği gören, tarafsız tarihçiler de vardır. Alman etrüskologlarından Otto-Wilhelm von Vacano, "Eski Çağ dünyasında Etrüskler" adlı ese rinde şöyle der :
"Numa
....
tipik bir Etrüsk idi"(13J) .
Aslında Numa, Romülüs öldükten hemen son ra seçilmemiştir Etrüsk geleneğine göre, bir kral .
(131)
•
(E.serin inglllzceye çevlriei ) , İndlana Üniverslty Press ,
Bloomlngton 1960, s. 50.
105
ölünce, ancak bir yıl sonra yeni kral seçilirdi. Bu adetin, kim bilir, belki de siyasi ve psikolojik yarar' · ları vardı. Yeni kral
seçilinceye kadar,
Yaşlılar Meclisi
üyeleri nöbetleşe işleri yürütürlerdi . Numa, Roma halkı tarafından kral seçilince, se çim.in tanrılar tarafından onaylanmasını istedi. Bu münasebetle, bir Etrüsk rahibi tarafından,
·
Etrüsk
dinine ve geleneğine göre yapılan, tan�ılardan mesaj isteme törenini, Titus-Livius bütün ayrıntıları ile an latmaktadır. Halkın arzusunun "GöCüN ARZUSU" olduğu anlaşıldıktan sonra, Numa bir yandan krallık vazi felerini yerine getirirken, bir yandan da Roma'nın
dini teşkilatında bir takım reformlar yapmağa baş lar. Numa'nın düşüncesine göre, Roma kurulur ku rulmaz savaşa giriştiği için ve yıllarca savaştığı için, bir barış, bir nefes alma dönemine ihtiyacı vardı. Savaşta, zaptedilen şehrin yağmalanması gibi du rumların maddileştirdiği, tandaşının
medenileşmesi,
kabalaştırdığı Roma va manevileşmesi
lazımdı.
Onun içindir ki Numa, komşu milletlerle iyi geçin meğe, barışı korumağa ve Romalılarda dini duy guları güçlendirm.eğe önem verdi. Bu maneviyatçı kral, başka Etrüsk şehirlerindeki örneklere uyarak, Roma'nın dini kuruluşlarına yenilikler getirdi. Bu arada,
ateş,
ocak ve
aile tanrıçası olan Vesta'ya
önem vererek, Roma'da onun kültünü yaymak için çaba gösterdi.
43
yıl süren krallığı döneminde hiç
s avaş çıkmadı. Roma'da fikri ve dini hayat gelişti. 106
Numa'nın ölümünden sonra, yine bir yıl bek. lendi. Daha sonra, Sabinlerle savaş sırasında büyük şöhret kazanmış bir generalin torunu olan Tullu.s Hostilius kral seçildi. Bu kralın etrüskçe adı şüphe siz TULLU idi. Yeni kral, Numa'nın aksine, savaşı seven bir genç adamdı. Fakat düşmanını isabetsiz yerde seçti : Yoktan bir sebeple, Romülüş'ün atalarının şehri olan Uzun Alba'ya saldırdı. Titus-Livius, bu münasebetle, şöyle der : "Romalılar da, Albalılar da TROYALI idiler. Lavinium Troyalılar tarafından, Alba ise Lavinium' lıılar tarafından kıırulmuştu. Roma'nın kurucuları da, krallarının neslinden idiler. Romalılar ile Alba lılar arasındaki savaş baba ile oğul arasındaki b ir savaş gibi olacaktı".
Roma kralı Albahları yenilgiye uğrattı. Alba ahalisini Roma'ya taşıntnağa . zorladı. Alba'yı yerle bir etti. Titus-Livius, bu münasebetle düşüncesini şöy le ifade ediyor : "Dört yiiz yılnı eseri olan Alba bir saat içinde yok edildi".
·
Tullus, Albalılardan sonra, Sabinlere saldırdı. Onlara karşı da zafer kazandı. Fakat bütün bu zaferler kendisine uğurlu gelmedi. önce Roma'da korkunç bir salgın hastalık çıktı. Kral kendisi de hastalandı. Daha sonra, Sarayına yıldırım düştü. Bina yanmağa başladı. Tullus alevler içinde can verdi. 32 yıl hüküm sürmüştü. 107
Yine bir yıl beklendikten sonra, krallığa Nu ı:na'nın bir torunu olan ANKU (s) Martius seçildi. .ı\Jlkus'un kişiliğinde, Livius'un deyimi ile, "Numa' ya benzeyen taraflar da, Romülüs'e benzeyen taraf l ar da vardı". Anku3 daha çok Latinlerle savaştı. Onun za ınanında ekonomik alanda bazı gelişmeler oldu . Dış Ticaret için Ostia limanı kuruldu. Tuz işletmelerin dek i çalışmalara hız verildi . Ankus'un krallığı 24 yıl sürdü. Ankus'dan sonra halk TARKHU!N (us) Pris . kus adlı birini krallığa getirdi (1 32) "Tarkhuin" kelimesi, hiç şüphesiz, Türklerde önemli bir Unvan elan ve Çin kaynaklarında da "Ta kan" şeklinde zikredilen "Tarkhan" kelimesinin Et rüskler dönemindeki tel8.ff'9zundan başka bir şey değildir. Onun için, "Tarkhuin" adlı Etrüsk kral larına dilimizin daha alışık olduğu "Tarkhan" adı nı vermekte bir sakınca görmüyorum. Birinci Tarkhan bir Romalı değildi. Tarkinya' dan gelip, Roma'da yerleşmişti. Babası ise, daha uzaklardan ttalya'ya gelırıişti. Adı DEMARAT (us} idi . Tarihçiler bu adamı Yunanlı sayarlar. Çünkü Yunanistan'ıri Korint şehrinden Tarkinya'ya gel rnişti (132) Aslında, halkın seçlmJ Yaşlılar Meclisi tarafından da onaylanmalı idi. Bu Meclis, her zaman, halkın se çimine saygı
108
göstermiştir.
ad
Dil bilginleri ise, Demarat adının yıınanca bir olmadığını söylerler. Hatta, bu kelimenin Hint
Avrupalı bir kelime olmadığını da ilave ederler. Diğer taraftan, Yunanistan'daki ve Anadolu' daki yer adları arasında 1NT, INT ekleri ile son
bulan ('33)
toponimik kelimelerin d� Hint-Avrupalı
olmadığı bilinmektedir. Bütün bu bilinen şeylerden sıyrılıp ortaya çı kan ve karışık görünen tablo bizim için apaçıktır. Korint şehri Pelasglar tarafından kurulmuş bir şehir idi. Demarat (belki Demirat) bu şehirden kal kıp Tarkinya'ya gelmiş çok zengin bir Pelasg idi (1:ı-t) . Oğlu Tarklıan,
Tarkinya'dan gelip
Roma'ya
yerleşince, ikramları ve bolca dağıttığı hediyeler sa yesinde, pek çok dos t edinmiş, kralın bile dostlu ğunu kazanmıştı.
Onun . içindir ki,
Tarkha:n, An
kus'un ölümünden sonra, geleneksel bekleme müd deti geçince, krallığa adaylığını kaymağa cesaret et miştir. (133) Bilindiği gibi,
Tilrk dilindeki KIRİNTI, SERPİNTİ ·gibi kelimelerin sonunda gördüğUmüz ek için Orhon yazısında ayn bir hart bile· vardır.
(134) Atatilrk
dönemi
tarihçilerinden Yusuf Ziya Bey bu
gerçekleri bulanık bir şekilde sezinlemiştir. Fakat ka fasındakini "Yunanlılar Türk idi" şeklinde ifade edin ce. Türk aydınında tepki uyandırmış ve "YUNANLI LAR TÜRK İSE, BEN TÜRK OLMAK İSTEMİYO RUM" dedirtmiştir. Bugünkü aydınlarda gördüğilmnz ETRÜSKLERE KARŞI ALLER.Jİ'de bunUD payı var.
dır.
109
Fakat Roma'da doğmuş
bir vatandaş
olma
dığı isin, keneli propagandasını kendi yapmağa da lüzum görmüştür. Titus-Livius'a göre, Tar-khan, se çimden önce, bir meydanda miting düzenleyip, hal kın karşısında konuşma yapan µk kraldır, yani ilk ·
ki'allık adayı...
Burada, Tarkhan ile karısının, Roma'ya geldik leri ilk gün, başlarından geçmiş bir olayı anlatayım : Kan koca, açık bir arabada, şehri dolaşırlarken, bir kartal,
havadan
aşağı
ınıp,
bunların
arabası
na doğru gelmiş ve Tarkhan'ın tepesindeki başlığı kapıp tekrar havalanmış, fakat bir az sonra, yine inip başlığı Tarkhan'ın tepesine yerleştirmiştir. . Tarkhan'm Tanakvil adlı karısı Tarkinya'nın soylu bir ailesinden olan, yüksek öğrenim görmüş bir kadındı. O dönemde yüksek okullarda öğretilen en önemli bilgiler dini bilgiler ve olayları yorumla yarak, geleceği keşfetme sanatı idi. Kartal olayı üzerine, Tanakvil kocasına şöyle demiştir :
"Kartal Tatırının terasilcisidir. Senin tepende lci başl1ğı, yani seni göğe çıkarıp indirdi. Bu, Tann nın seni kral yapacağına işarettir''. Bilindiği gibi, Orkhon yazıtlarında Tı:ı.nn hep Kaganlan, tepelerinden tutup, tahtın üzerine otur� tuyor. Bu münasebetle, okuyucuyu bir az güldürmek için, bir tarihçimizin eserindeki şahane bir cümleyi (veya cümleleri) burada zikredeceğim :
110
"Türkler uzun 3aç bırakırlardı. Tanrı. ll-Teri� Kagan ile Hatununu yükseltirken, onların rla tepel e. rinden tutmuştu. Amma Tanrının onların saçların. dan mı, yoksa başlarından mı tuttuğunu, �ab-ii ola. 1·ak, iyice bilemiyoruz".
Saflığın bir azı sempatik bir şeydir amma, bu kadarı ... Konumuza dönelim : Tarkhan'ın krallığa aday lığını koymasmda, kartal olayı münasebetiyle kan sının söylediklerinin de şüphesiz etk1si olmuştur. Titus-Livius'a göre, Tarkhan seçimi "l iJyük ço ğunlukla" kazandı. Birinci Tarkhan'ın ilk seferi Latinlere karşı ol muŞtur. Seferden o kadar çok ganimet ile dönmüş tür ki, zafer münasebetiyle, halkın gözünü kamaştı· ran şenlikler düzenlemiştir. Halkın bunlardan çok hoşlanması üzerine, her yıl böyle şenlikleri:ı düzen lenmesine karar vermiştir.
Oyuncular,
güreşçiler,
hatta atlar hep Etrüsk şehirlerinden getirtiliyordu. Romalıların yüzyıllarca gurur duymalarına sc· bep olmuş bir çok meşhur binaların temdleri Bi· rinci Tarkhan zamanında atılmıştır. 38 yı ı hüküm süren ve bütün ömrü boyunca şanslı ve mdlu olan bu kralın ölümü etrafında esrar perdesi vardır. Ti tus-Livius'un dediklerinden çıkarılabilecek versiyon ı,;udur : Daha önceki kral olan Ankus'un oğul lan bü yümüşler ve krallığın verasetle değil, seçir:ı.le elde edildiğini unutarak, Tarkhan'ın kendilerinin hakla-
111
rım yediğini düşilnmeğe başlamışlardır. tki gencin krala düşmanlığı gittikçe artmış ve iki adam bulup, Tarkhan'ı öldürtmüşlerdir. Osmanlı tarihinde de, bazen olduğu gibi, Tark han'İn ölümü halktan gizlenir. Daha doğrusu, bir çeşit Kösem Sultan olan kraliçe Tanakvil buna ge rek görür. Bir yandan da, Sarayda . büyümüş ve kendisi nin manevi evladı saydığı Servius Tullius adlı bir genç adamı çağırtır ve onu tahtı işgal etmeğe ik na eder. Fakat çeşitli haberler duyan halk sokaklara dökülmüştür. Heyecanli dalgalanmalar, hatta çatış malar olmaktadır. Bunun üzerine, Tanakvil Sarayın en üst katına çıkar ve pencereden halka, aşağı yu karı şöyle hitap eder
:
"Kral çok hafif yaralanmış
tır. Fakat hızla iyileşmektedir. Hepinize selamları, sevgileri var. Kendisi iyileşinceye kadar, çok itirııad ettiği biri olan Servius TuZUus'un işleri yürütmesi ni kabul etmenizi rica ediyor".
Böylece, Birinci Tarkhan'dan sonra
Servius
Tullius kral olur. Kendisinin krallığı ancak bir müd det sonra halkın onayına sunulur. Ve büyük çoğun lukla onaylanır. Birinci Tarkhan'dan sonra Roma tahtını işgal eden bu kralın birinci adı şüphesiz bir Latince lakap idi. Çünkü bu kelimenin latincedeki "servus" (esir) kelimesi ile ilgisi olduğu düşünülüyor. Kendisinin et-
112
riiskçe adının (1"") Tulli veya TULLU olduğu tahmin edilebilir. Bu bakımdan kendisine :tkinci Tutlu demek de mümkündür. Görüldüğü gibi, Tarkhan'ın krallığı ile Tullu' nun krallığı arasında geçen dönem karışık, karan
lık bir dönemdir. Bu dönemde geçen olaylar hakkın da çeşitli şeyler bilinmekte, fakat kesin olarak hiç
bir şey bilinmemektedir. Bu sebeple ben, Tullius hak
kindaki hem efsaneleri, hem bilgileri aşağıda sırala makla yetineceğim. Efsaneler
1)
:
Tullius bir kralın oğlu idi.
Romalıların
kralı Tarkhan bu kral ile savaştı. Tullius'un babası savaşta öldürüldü. Fakat anp.esi, savaş esiri ola rak, Roma'ya getirildi ve pazarda satılmayıp, Sara ya alındı. Kadın hamile idi. Tullius Sarayda doğdu ve Sarayda . büyüdü. Kraliçe . Tanakvil çocuğu çok sevmişti . . Tarkhan'ın yaptığı savaşlar arasında ·en çetin ve uzun olanı Latinl�le yaptığı savaş olduğu için, pek tabii olarak, Tullius'un bir Latin prensi olduğu akla geliyordu ve La.tin tarihçiler bunun böyle olmasını. istiyorlardı. ·
2)
Tullius'un annesi, kocası öldürüldüğü sı
rada, hamile falan değildi. Roma'da savaş esiri ola(135) Tullius adının etrilskçedeı:i geldiğini biliyoruz. Bak: D!ctionnaire �tymologique de la fangue latine" (A. Ernout ve A. Meillet tarafından) , Editlons Klincksleck, Parls, l 979, s. 706), ·
113
bulunduğu kral sarayında, bir gün, ocağın ate şini seyretmeğe daldığı sırada, alevlerin ışığından hamile kaldı ve Tullius sarayda doğdu. rak
Bilindiği gibi, Orta .Asya'da da, ışıktan hamile kalma efsaneleri vardı. Mesel!, Moğol tarihinde, Alan.kova adlı bir kadın ay ışığından hamile ka byor(ıa•) . Bilgiler : 1) Etrüsk soyundan olup, bir Etrüsk tari hi yazmış olan İmparator Klaudius'tan yukarıda söz etmiştik. Onun zamanında Roma İmparatorluğunun bir parçası olan Gallya'nın ( Fransa'nın) Lyons şeh rinde, bu İmparatorla ilgili bir belge bulunmuştur : Bu, üzerinde yazılar bulunan bir bronz tablettir. J
öyle anlaşılıyor ki, Klaudius, İmparatorluk için de yaptığı bir gezi sırasında, bir rivayete göre do ğum yeri olan Lyons (o zamanki adı ile Lugdunum) şehrine de uğramış ve orada bir konuşma yapmış tır. Lugdanum'lular bu konuşmayı bronz tabletlere kazdırmışlardır. tşte bulunan belge bu tabletler· den biridir, yani Klaudius'un konuşmasının bir bö lümüdür. Konuşmanın bu bölümünde, Klaudius, ne dense, Servius Tullius'tan söz etmekte ve onun bir Etrüsk olduğunu, gerçek adının �STARNA oldu ğunu söylemektedir. 2) XIX. yüzyılda, Vulki adlı Etrüsk şehrin de kazılar yapılırken, çok zengin aile mezarları bu lunmuştur. Bunlardan birinin duvarları fr�sklerle (136) Bahaeddin Ögel, "Türk Mitolojisi" a. 132.
1 14
süslüdür. Bu fresklerde bir · yandan mitolojik sah neler, bir yandan da Vulki şehrinin geçmişi ile il
gili sahneler vardır. Bunlardan biri bir savaş . daha doğrusu dövüşme sahnesidir: Bir tarafta bir. onun karşısında üç olmak üzere, dört kişi kılıçla d3vüşü yorlar. Fresk üzerinde bu 4 kişinin, Etrüsk harfle riyle adlan yazılıdır. Tek olanın adı "Tarkhunies", üç olanlardan biri "Avle Vipenas", ikincisi "Kaile Vipenas", üçüncüsü MAKSTRNA. Roma'mn eski dönemleriyle ilgili efsan elerde ve hatta bazı ya.zarların eserlerinde, Roma'yı zap tetmeğe çalışmış "Vibenna kardeşler" in adı geçer.
Ya onların yanında Makstrna'mn işi ne idi ? Çünkü,
elbette, buradaki Makstrna Klaudius'ün sözünü et tiği Mastarna'dan, yani Tullius'<lan başkası değildi. Kral Tarkhan'a düşman prenslerin buldukları ka tiller Vibenna kardeşler miydi ? Bu prenslerin ar zusu kral olmak değildi de, sadece Tarkhan'chn in tikam almakmıydı? Prensler Vibenna'lara : ' Tark han'ı öldüriin de,
kimi kral yapacaksanız yap; !l"
mı
dediler ? Vibenna'lar da hemşehrileri, yani Vulki'li
Makstrna'yı mı seçtiler? Tarkhan,' resimde, Roma ordusunu temsil eden, sadece bir sembol müdür?
Vibenna'lann, girişimlerinde başarılı o!r:lukla n şundan bellidir ki, arkeo�ojik kazılar sır:': sında.
Veyi adlı bir Etrüsk şehrinin bir tapınağında, bir vazo parçası bulunmuş, o parça üzerinde, bu vazo
nun Vibenna kardeşlerden biri tarafından su nulan bir şükran armağanı olduğunu gösteren yazı görül müştür.
115
Buna göre, Servius Tullius Roma tahtına krali çe Tanakvil'in himayesi ile değil, silah gücü ile mi oturmuştu ? Bu soruya da, yukarıdaki öteki sorula ra da cevap vermek bugün için mümkün değildir. II. Tullu'nun ilk işi Toprak Reformu yapmak
olmuştur. Kral başkalarının, yani zenginlerin top raklarım işleten çiftçilere toprak dağıtmıştır. Bir de, Romada Nüfus Sayımı yaptırmış, bunun sonu cunda,
M.ö. 577 yılında, Romada, 800.000 özgür va
tandaş (ıll• ) bulunduğu anlaşılmıştır.
Tullu özgür vatandaşlan, servetlerine göre beş sınıfa ayırdı ve buna göre, savaşla da, barışta da ödenecek adil bir vergi koydu. Ordu yeni baştan teşkilatlandırıldı. Zenginlerin,
kendi
masraflarını
kendi görecekleri şekilde. süvari bölüklerini oluş turacaklarına, orta hallilerin ve fakirlerin, piyade olacaklarına ve onların masraflarını devletin göre ceğine karar vefildi. Ro:ına'mn sokaklarına, ilk defa, Tullius zama nında kaldırım döşenmiştir. Roma'nın sınırlan geniş• letilmiş ve yeni baştan surlar inşa edilmiştir. Bu sur ların bazı kısımlarını, bugün bile, Roma'nın şu veya bu köşesinde henüz görmek mümkündür.
tkinci Tul
lu'nun krallık dönemi �4 yıl sürniüştür. Bu yıllar
hakkında Titus-Livius şöyle · der
"Bu
:
·
dönem iyi bir dönemdi. Tullius'dan sonra
kim gelse, yapacakları bakımından, onunla yarı:ja mazdı". (137) E3irler insan sayılmazdı.
UG
il. Tullu'dan sonra, Roma tahtına, Roma'nın '
son kralı olan II. Tarkhan geldi.
Bu kral LA.tinler tarafından tahtından indirilip, Roma'dan kovulduğu için, Latin tarihçiler onu ka ralamağı vazife bilmişlerdir. Bu tarihçilerin iftira kokan suçlamalarına inanmamağı tercih ediyoruz. Ancak kendisine hangi sebepten dolayı Mağrur Tark han denmiş olduğunu açıklamağı gerekli buluyoruz. Titus-Livius'a göre, II. Tarkhan, daha önce im zal anmış bir anlaşmanın uygulanması ile ilgili me seleleri görüşmek üzere, Latin büyüklerini Roma dışında bir yerde toplantıya çağınnıştı. Latinler gel miş, Roma kralı gecikmişti. Beklemekten sinirleri
bozulan Latin şeflerinden biri Tarkhan'ı çekiştir
meğe başlar ve şöyle der :
.
"Biliyormusunuz? Bunu mahsus yapıyor. Bizi
küçük gördüğünü belli etmek için; .. Kendini beğen miş, MA(}RUR TARKHAN!'• O günden sonra, Latinler ondan hep Mağrur
Tarkhan diye söz etmişler. Lakap, daha sonra, hal ka da yayılmış.
Bir de, balkın krala karşı ayaklanmasının se bebini, daha doğrusu puna yol açan bahaneyi anlat malıyım. Bahane kralın kendisinin değil, oğlu Sekstus' un işlediği bir suçtur: Genç prensin bir kadının if fetine tecavüz etmiş olması.
II. Tarkhan' a karşı komployu hazırlayanlar o nun ailesini lekelemeğe karar vermişlerdi. Buram 117
ıçın kralın ailesinden de bazı kimselerin yardımını sağla.ıruŞlardı. Yakın hedef olarak, kralın oğlu Prens Sekstus seçilmişti. Düşünün ki, kadının kocası prensin karşısına geçip, şu sözleri söylüyor :
"Yer yüzünde benim
karım kadar güzel kadın yoktur. Hele yatak odasın daki halini bir görsen ! Şurası şöyle güzel, burası böyle güzel...''. Koca prensin karısını yakından görmesini de sağlar. Ondan sonra, kadını evde bir iki esir kadın la yalnız bırakıp, kendisi şehrin dışına çıkar. Pren sin bunu bilmesi için, icabına bakar. Eh, bir gece
prens kadının evine gelir ve olan olur. O zaman da rezil koca, komployu hazırlayanlarla birlikte, Ro ma'yı velveleye verir.
O sırada ordusu ile, Roma'nın dışında bulwıan kral, döndüğünde, �ehrin kapılarıiıı kapalı bulur. Çünkü Yaşlılar Meclisinde bir LA.tin çoğunluk elde edilmiş ve �eclis kral hakkında sürgün kararı ver miştir (138)
•
II. Tarkhan, Roma'da, 25 yıl krallık etmiştir.
Etrüsk kralına karşı tuzağı tertipleyenler gö rünüşe göre Latinlerdir. Fakat asıl tertipçiler baş kadır. ( 138)
118
Tarkhan'ın geleneğe, hukuka, Devletin meşru Mecli sine ve zamanın Anayasası demek olan Töreye giSB terdiği saygıya dikkati çekerim: Töreye göre, bfr. şeh rlıı kendi ordusu şehrin içine giremezdi. Ta.rkhan, ba şında bulunduğu askerlerle Roma•nın kapılannı zor layabllfrdi. Töreyi çiğnemektense, bir başka Etrüsk ljehlr-devletine sığınmağı tercih etti.
.... Proto-Türklerin ve Türkl�rin, bu arada Et rüsklerin ezeli düşmanı olan Yunanlıların, ttalya' nın güneyinde Kume adlı bir kolonileri vardı. 05un lar, bir Etrüsk şehri olan Roma'nın büyümesiı:Jen, gelişmesinden rahatsız olmak.ta idiler. Gizli düş manlığa rağmen, Roma ile Kume arasında ticari iliş kiler vardı. Yunanlılar tüccar kimliği ile Roma'ya girip çıkıyor, entrikalar çevirmeğe imkan ve fırsat buluyorlar�. Etrüsk kralının ailesini lekeleyip, ken disini Roma'dan kovmak için hazırlanan plan, el bette, Troya atı fikrinin de sahibi olan Yunanlıla rın kafasından çıkmıştı. Komployu Yunanlıları!l finanse etmiş oldukla rı muhakkaktır, Böyle durumlarda adet olduğu üze re, bir güzel kadın da kullanılmıştır. Bu gerçeği, genellikle, tarihçiler pe� ort aya koymazlar. Onlara göre Latinler milli bir dtı ygu ile (138) veya Cumhuriyet rejimi aşkı ile(189) Tark han'ı Roma'dan kovmuşlardır. Fakat gerçeği bilen ve söyleyen tarihçileT de vardır. Mesela, Attilio Gaudio, şu ifadeyi kullaiıır : "509 da, YUNANLILAR TARAFINDAN des teklenen bir nasyonalist Latin ayaklanma Etr:ısk lere Roma'yı kaybettirdi"('�0 ) .
( 139) Mesela Fre.nsız etrilskologu Al a.l.n Hus•e göre. (140) Mese!A, Fransız yazan Fusteı de Coula.Dges'a <,'"Öre.
( 141) Zikredllml§ eser
s.
34.
119
3
-
Etrüsklerin mirası
Roma'yı kurmuş, onu büyütmüş, geliştirmiş olan Etrüsk kralları ayrıldıktan sonra da, her alan da, Etrüsklerin etkisi yüzyıllarca sürdü. Bir kere, o dönemde, Etrüsk ailelerinin çocuk ları gibi, Latin ailelerinin çocukları da Etrüsk okul larına devam ederlerdi. Be..'.;! yüz yıl sonra, Titus-Livius şöyle diyecek tir : "(0 zaman) genç Romalılar ETR VSKÇE OKU
YUP YAZMAOI öğrenirlerdi. Nasıl ki, bugün genç lerimiz
yunanca
okuyup
yazmağı
öğrenmektedir
ler''(US). Roma'nm ve Roma İmparatorluğunun tapı naklannda, yüzyıllar boyunca, Etrüsk din adamla rı, ETRüSK DINI'ne göre, Etrüsk dilinde dualar okuyarak, görevlerini yerine getinneğe devam etti ler_
MüZtK, Etrüsklerin hayatında büyük rol oy nardı. Etrüskler hem müziğe çok düşkün idiler, hem de müzikten bir çok alanlarda yararlanırlardı. Mü ziğin mutfakta ne işe yaradığını daha önce anlat mıştım. Romalılar, Etrüsklerden müzikten avda da yararlanmağı öğrendiler. Hayvanlar müziğin etkisi ile kendilerinden geçip inlerinden çıkıyor ve kolay ca yakalanabiliyorlardı (143) . (142) Jacques Heurgon, "La vita quotld1ana degll Etruııch!"
n Sıı.ggiatore, Milano, 1967, s. 322.
(14.3) otto - Wllhelm von Vaçano,
"The Etruscaııs in the
Ancient World", Indiana U.P. 1965, s. 5.
120
Zengin Etrüsklerin verdikleri büyük yemek zi yafetlerinde mutlaka çalgıcılar ve dansözler bulu nurdu. Dini musikinin ve dini raksİn da yeri başka idi. Etti.isk mezarlarının duvarlarında pek çok dans sah nelerine rastlanmaktadır. Etrüskler, çok dindar bir millet olmakla bera ber(1H) , iyi yiyip içmeği, dünya nimetlerinden fay dalanmağı da severlerdi. Yüksek bir refah seviyesine eri�miş!erdi ve yaşamalarında inceliği, kibarlığı ararlardı. ·
Meşhur Sicilyalı Diodor onlar. hakkında hayret le şunları yazar : "Etrüskler günde iki defa çiçekli sofra · örtü leri üzerine, en ince bir zevke uygun şekilde, mü
kellef sofralar kurdururlar ve sofrada kendilerine, bir sürü esir hizmet eder... Bu Mzmetkarlar biribirin den degişik ve lezzetli yemekleri, gümüş kap ve ta baklar içinde; sofradakilere sunarlar''(1�•).
Hayat seviyesi, lüks, ihtişam bakımından, iEt rüsklerin M.ö. VI. yüzyılı Osmanlıların Kanuni dö nemi ile kıyaslanabilir •
. Etrüsklerin GüZEL SANATLAR, Resim, Hey kelcilik, Kuyumculuk gibi alıı.nlardaki ustalığından (144) FrRnsız etrüskologu Ala.in Hus diyor ki, Eski Çağ ye. ze.rlanna göre, Etrüskler dünyanın
en
dindar millet
lerlnden biri idi ("Gli Etruschl, popolo segreto", s. 206 ) . ( 145) J . Heurgon, zikredilmiş eser,
s.
61.
121
bu kitabın bir kaç yerinçle söz ettik. Bu ustalıklar dan bazıları, bugün bile, Toskanada, devam etmek. tedir.
·
Etrüsklerde SAHNE SANATLARI da çok ge lişmişti. Roma kurulduktan sonraki ilk dönemler de, sahne oyuncuları hep Etrüsk şehirlerinden ge tirilirdi. Bunu Titus - Livius bile yazar; ltalyanlardaki, Türk . Orta Oyununa benzeyen "Comınedia dell'arte'' tarzı onlara Etrüsklerden mi ras kalm.ıştır (1'8) . İtalyanların sahne tiplerinden ARLEQUlNO, Etrüsk tiyatrosundan kalma, sivri başlıklı, Etrüsk kiyafetinde bir tiptir ( 1•1 ) . SPOR çeşitleri de Romalılara Etrüsklerden mi ras kalmıştır. Etrüskler en çok At yarışları ile Gü reşe meraklı idiler. Her dini ve milli Bayramda at yanşları. ile güreşler yapılır, bunların sonqçlan bü yük birer milli olay sayılırdı. "Etrüsklerin Dünyası" adlı eserin sahibi Aldo Massa şöyle bir deyim kullanır :
"Etrüsk milletinden haya�iyet fışkırıyordu (m). .•
İngiliz romancılarından, Etrüsklere tutkun olan D. H. Lawrence'ın "Etruscan Places" adlı eserinde de şu satırlan okuyoruz : _
( 146) Jacques Heurgon, zlkredilm1ş eser, s. 290. (147) Ayni eser,
s.
288.
(148) Edltions Minerva, S.A.,
122
<?en�ve
1973,
s.
65.
"Bu hayat dolu mizacın derininde bir hayat /el. sefesi vardı... bu dansları.n arkasında bir dünya görü. şü ve hatta bir yaşama sanatı gizli idi. Etrüsklerin Ev·ren ve bu Evren içinde insana aynlm1 yer ve rol hakkındaki inanışları, onları olanca y. •.çleri. ile y�'>amağa itiyordu"e�•). •
(149) D.H. La:wreııce, 1971, s. 146.
"Etruscaıı Places", Penguiıı BookB,
123
c
- TA R İ H i AY D I N LATACA K Y E PYE N İ AÇ I K LA M ALAR V E YORU M LA R
Kitabımızın şüphesiz en önemli faslı olan bu faslında FONE'I'lK OLAYLAR'dan söz edilecektir. Dünyada insanın damağı, dişleri, dili ve dudak
ları ile ilgili bir takım gerçekler vardır ki, insan hayatının her yönü ile ilgilenmesi gereken tarihçiler
bu gerçeklere gereken önemi vermezler. Esasen, uz manlaşma denilen şey yüzünden, tarih bilginleri Fo netik diye bir şey bilmezler. Dilciler ise, Sesbilimini tarihe uygulamağı düşünmezler. Halbuki, fonetik olaylara değer verilip, bunlar ele alındığı ve incelendiği zaman, çok önemli so nuçlar elde etmek mümkündür. Tıpkı eşya gibi, milletlerin
dillerindeki
sesler,
harfler, kelimeler de, zamanla aşınır, solar, eskir, de l inir.
124
Bazı milletlerin ağız yapısı bazı harfleri telB..f
fuz edebilecek durumda değildir. Çinliler R'li, Yu
nanlılar Ş'li kelimeleri söyleyemezler.
Biz Türkler kelime veya hece başında yan yana yer alan iki sessiz harfi telB..ffuz edemeyiz. Fransız lardan aldığımız "station" kelimesinin başına bit
t getirip, "1,stasyon" yapmışız (1�0) .
Orta Asya Türkleri, Anadolu halkı ve Fransız lar hece sonlarındaki N harfini NG · gibi, naza! ola rak (burundan) söylerler : Senin (g) atan ( g) , Niye
gelmiyon ( g ) ?, Un ( g) bon (g) garçon (g) . Bir de eğilimler vardır. Ruslar O'ları A'ya çe virmeğe eğilim duyarlar :
Komünist'e
Kam.ünist,
Komitet'e Kam.itet, Bolşoy'a Bal·şoy derler. İngilizler bazen A'ları E'ye dönüştürürler: Ha
�
nım anlamındaki Lady'nın okunuşu Ledi , tembel
anlamındaki Lazy'nınki Lezi, bebek anlamındaki Baby'ninki de Bebi'dir. Bu yukarıdılki. kelimelerin �ınması, eskimesi değil de nedir ? .
·
Doğrusunu söylemek 18.zım geli.1-s e,
bugün
tıi
giliz imlası ile �gil.iz telB..ffuzu arasında bir ilişki
kalmanilştı:r. İngilizler "Riıssfa"· · yazılan kelimeyi "Röşe", "cough" yazı lan kelimeyi de "koaf)J okurlar. (150) Bazen de, iki
sessiz
harfin arasına bir seBll
tınnz. Türkçede Spor
kelimesi Spor
harf
sıkı§
yazılır amma,
Türklerin yilzde doksanı bunu "Slpor" teltifuz eder.
125
Bazı Türk lehçelennde de A'ları O'ya çevirme eğilimi göriilmektedir. Mesela, Yakut Türkleri Kay mağa Koymokh, derler ; Özbek Türkleri de mem leketlerine "özbekiston" (1 01) derler. Bazı milletlerde O'lan U'ya dönüştürme eği limini görüyoruz. İngilizler "iyileştirmek" anlamındaki "improve" kelimesini diye tel
(ki bir zamanlar, her halde, "improv"
3:ffuz
ederlerdi)
bugün "impruv11 şeklinde
söylerler. Bazı Türk lehçelerinde "orman"· kelimesi "urman" tel8.ffuz edilir. La.tinlerin C harfinin başına gelen pek acayip olaya da delinme diyebiliriz.
Bu
harf
Miladdan ·
önceki dönemde her zaman K sesini verirdi. Bü yük Göçler ve Ortaçağ'm kanşık döneminden sonra
C harfi dejeı;ıerelik göstererek, bazı hallerde göre vine ihanet etmeğe başladı. Şöyle ki, bugün bu harf A, O ve U'dan önce eskisi gibi K sesini verdiği hal
de, E, t ve Y den önce, fransızcada S sesini, italyan cade. Ç sesini vermektedir. Bunun sonucunda, Roma lı hukukçu ve hatip KlKERON'un adı, Orta.çağ yüz yıllarından beri, Fra.nsızlar tarafından StSERON, ltalyanlar tarafmdall ÇlÇERON olarak biliiımekte
dir (u2) .
Y haıfinin de eski çağlardaki fonetik macera
ları enteresandır.
(151) Alexandre Bennigsen et Chantal Lemercler-Quelquejay,
"Le soufi et le commissire",
(Les confrı6rles musul
manes en ·URSS) Editionıı du Seull, Parls 1986, s. 214. (152) Bizim "köfte" sırpçada "çofte" olmuştur.
126
Bilimi.iği gibi, Yunan medeniyeti Yunanistan'da değil, Batı Anadolu'da doğmuştur. Yunan debiyatı. nm ilk büyük eserleri Yunanlıların Batı An ıdolu'da. ki kolonilerinde yazılmıştır. Yunan mee ıiyetiniı:ı. Atina'da gelişmesi, Etrüsklerin ttalya'ya ', _.rmasın. dan yedi sekiz yüzyıl, Roma'nın kuruluşu"ldan iki yüzyıl sonradır. Eski Yunanlılar ayn lehçeler konuşan ayrı gruplar oluşturuyordu. Batı Anadolu'da koloniler kurmuş olanlara tYONYALI denirdi ( 103 ) . Yunan dili tarihçilerine göre, Yunan alfabesi kullanan ilk Yunanlı gruplarda Y harfinin büyü ğü de, küçüğü de U sesini verirdi (1,.. ) . ni
Atina Yunanlıları, bu haıfin Baş -harfini kuy ruklu olarak, küçük harfini ise, kuyruksuz olarak alfabelerine aldılar. Ancak Atinalının ağzında bu harf hemen dejenere olmağa başladı. F.lasik Çağa, yani V. yüzyıla doğru artık bu haıf U sesi ni değil, ü sesini veriyordu. Yunan alfabesinde OPStLON adı nı taşıyan (1oı;) bu haıfin görev değiştirip, U değil ·
(153) Başka milletler Yunanlılara GREK veya HEI...LEN de dikleri halde, biz, Araplara uyarak, Yunanı:
deml1jt:ı:.
Araplar Yunanistan Yunanlılanndan önce, coğra.tt kınlık
dolayısıyle,
tyonyalı
Grekler!
tanımışlar
ya· ve
tYONYA kelimesinden, kendi dillerinin kurallanna g!l·
re
YUNAN kelimesin! çıkarmışlardır.
(154) Ben vaktiyle bu meseleyi, Belleten dergislniı: 155, yısındıa, ayrıntı ile anlatmıştım.
sa-
.
(155) Yunan alfabesinde her harfin bir adı vardır. Birin ci harfin adı ALPHA, ikinci harflıı
adı BE TA . dır, Bu iki
121
de, ü sesım vermeğe başlaması üzerine, bu sefer Aİina Yunanlıları, U yazmak gerektiği zaman üp. silon'un önüne bir O getirmeğe mecbur olmuşlardır. Nasıl ki, bin şu kadar yıl sonra, Fransızlar ayni şeyi yapacaklardır. yor.
. . . Y harfinin macerası bu kadarcıkla kalını-
Etrüskler millet olarak erimeğe, yok olmağa başladıktan sonra, M.ö. II. yüzyılda, Romalılar Ati· na'yı da ele geçirirler. Yunan kültürü ile yakından temasa gelince, bu kültüre büyük hayranlık duyar lar ve vakityle Etrüskleri taklid ettikleri gibi, bir çok alanlarda Yunanlıları taklide başlarlar. Bu ara da Yunan dilinden kendi dillerine bir çok kelime de aktarırlar. Alman kelimeler arasında bazıları üpsilon ile yazılan kelimelerdir. Latin alfabesinde ise, bu harfi karşılayan, yani O sesini veren harf yoktur. Alfabede O harfi olmadığı gibi, Latin dilinde de ü sesi yok tur, Yunancadaki Opsilon'u olduğu gibi alsalar ? Fa kat bu harfe benzer bir harf zaten Latin alfabesin de vardır. üstelik bu harf iki ayn görev yerine ge tirmektedir : Hem U sesini veriyor, hem V sesiİıi. Bir de üçüncü bir görev mi üzerine alsın ?
Fakat Latinlerin dil bilginleri biliyorlaxdı ki, vaktiyle, bazı Yunan gruplarında, üpsilon'un yalnız harfin adının birleşmesinden ALPHABET kelimesi doğ. muştur. Nasıl ki, arapçadaki ELİF ve BA kelimele rinin birleşmesinden ELİFBA kelimesi doğmuştur.
128
büyüğü (Başharf olanı) değil, küçüğü de kuyruklu
içli (Y-y ) . Gerçi bunlar U sesini veriyordu. Fakat ni
çin bunları ü niyetine kabul etmemeli ? Nitekim et tiler. Problem de o zaman başladı. Niye ? Çünkü La tinlerin ağız yapısı o Şekilde idi ki, ne zaman Yunan
lılardan alınmış kelimelerdeki üpsilon'u tel§.ffuz et mek isteseler, ağızlarından
ü yerine t sesi çıkıyordu.
Mrsela. "su" denen şeyin şairane adı olarak kabul ettikleri ve Yunanlıların Lümfa tel§.ffuz ettikleri ke limeyi "Lympha" yazdılar, fakat
"limfa" telaffuz
ettiler. . Problemin katmerleşmesine Fransızlar sebep ol du. Bilindiği gibi, Fransızlar, Romalıların egemenli ği sırasında kendi dillerini kısmen kaybedip, latin ce konuşmağa başlamış ve bu latinceyi de deforme etmiş, Franklarla karışık Gallyalılardır. ü harfini mükemmelen telaffuz edebilmekte idiler. Buna ra�· men, Utinlerin YunanWardan aldıkları üpsilon 'lu kelimeleri fransızcaya naklederken, sözkonusu har fi
İ
olarak naklettiler. üstelik alfabelerde, imlada,
tarihte bin bir karışıklıklar, yanlışlıklar, anla1maz . lıklar doğuracak olan bir şeyi yaptılar : Y harfine YUNAN t'si (t gr�c) dediler. Bu, koca bir yalandı : Y harfi Yunanlılarda hiç bir zaman t olmamıştır, an cak Latinlerde
t telaffuz edilmiştir. Bu yalan veya
yanlış ifade yüzünden, az mı tarihçinin, az mı dilci nin kafası karışmış, az mı yaniıŞ tarih, lengüistik, edebiyat kitaplarında ve sözlüklerde yer almıştır.
129
Yukarıda bazı fonetik olaylar hakkında bilgiler verdik. Bu bilgilerin ışığında, bizi ilgilendiren bazı adların ve kelimelerin, deforme olmadan önceki şek lini, yani ASLINI bulup çıkarmağa çalışalım. ·
1
-
:ü:SKiT
Biz Türkler, bu kelimeyi ne Fransızlardan, ne de Almanlardan almışız. Fransızlar kelimeyi "Scy thes" yazarlar, bildiğimiz sebepten dolayı SlT okur lar. Her konuda ilmi olmağa çalışan Almanlar bu adı "Skythe" yazarlar, SKOT okurlar (106 ) . Biz kelimeyi SKiT olarak belki Araplardan al mışızdır. Belki de hem fransızca, hem almanca bi len bir tarihçimiz, hem Fransızlardan, hem Alman-' lardan yararlanarak, bu melez kelimeyi uydurmuş tur. Zamanla da, "istasyon" da olduğu gibi, biz bu melez keİime�in başına bir 1 getirmişizdir. İskitler hakkındaki en eski tarihi belgeler Yu nan dilinde olduğuna ve bu millete ilk defa Yun:ınlı lar ad koyduğuna göre, bu ad önemlidir. Yunanlı tarihçiler, Herodot ve diğerleri, iskitlerden han gi adla söz ederler? Elimizdeki yıinanca Herodotta, Yunan harfleriyle yazılmış şu şekli buluyoruz :
SKOTHA1 (107) . (lf.6)
İngilizler kelimeye bir ek eklemotı uygun görmüşler dir : "Scythlan" yazıp, SİTYlN okurlar.
( 157) Tabii alfabemizde '!1I'in karşı.lıi;'1 ol::ır:ı.k tek harf ol madığından, yunancadaki sesi vermek için iki harf lrnl
_laıııyoruz. Yunancada bu
130
·ses
iç:n tek harf vardır.
bugünkC yunan bu kelimeyi tahlil edelim. Kelime üç bölümd,en oluşmakti:idır . Birinci hece, SKü, kelimenin köküdür. Sondaki A! eki yu. n anc a çoğul ekidir. Ya ortadaki TH harfi ()".ınanca. da tek harf) nedir? O da, telaffuzu k olaylaştırmak için, kelimenin içine sıkıştırıl mış bir harf, bir çe çit motor yağıdır. Çünkü Skü-ai şeklindeki bir ke. limenin telaffuzu güçtür. Klasik Çağ yunancasmda da,
ca.da da tskitler anl amına gelen
"Sküthai" kelimesini önemlisi2
oluşturan üç unsurdan en bizim için, kelimenin kökü olan ''Skü" dür.
Burada kelimenin aslını, yani en eski şeklini ara hatırlamamızda yarar vardır : Biliyoruz ki, yunancada ü sesini vc!"E!n üpdığımıza göre, bir noktayı silon daha önce bir
U idi. Şu halde SKü'yü eski
şek
linde yazmak istersek, şöyle yazmalıyız : SKU.
Evet, Yunanlıların Iskitlere, en eski zamanlar idi. Ancak burada ıir nok tayı daha hatırlatmam gerekiyor : Herodo� İskitle rin hepsine "Sküthai" demiyor, bir bölümüne SA KA! diyor. Bu kelimeyi Fransızlar, Latinluin ara cılığı ile aldıkları için, "Saces" yazarlar, "Sas" okur lar. Almanlar ise, doğrudan doğruya Yuna11lılardan aldıkları için "Sak-en'2 yazarlar ve "Sak-en" okur da verdikleri ad "Sku"
lar.
"Sku" kelimesini incelemeğe devam edelim : ------ - · - - - --- ·
TH'ın temsil ettiği ses pek az milletin dilinde var·
dır
:
Bizim bildiğimize göre, yunancada, ar:,rço.da ve ingllizcede. Yunancada olduğu gibi, arapçada da, bu
ses için özel harf vardır.
131
Yukanda A'lann O'ya, O'lann U'ya dönüşme eğiliminden söz etmiştik. Bazı sesli harflerin yutul ınası ise, her dilde göriilen olaylardandır( 1•8 ) . Şimdi, dolambaçlı yollara sapmadan, sözü uzat ınadan. önemli BULUŞUMUZU ortaya koyalım : Yunanlıların SKU'su
SOKO'nun, Soko da SA
KA ' nın bozulmuşundan başka bir şey d eğildir. A'lan A telaffuz eden İskitler, yani SAKALAR, kendilerini Yunanlılara tanıtırken (belki de sağ el leri ile göğüslerine vurarak) : BEN SAKA demişler. Yunanlılar bunlara SAKAt adını vermişler. Latin ler kelimeyi SACAE, Fransızlar da SACES (SAS) yapmışlardır. A'ları O telaffuz etlen tskitler, yani SAKALAR ise, kendilerini tanıtırken , "BEN SOKO" demişler. Çok kapalı bir O kullandıkları için, Yunanlılar bu nu "BEN SUKU" şeklinde işitmişler. "Suku" adını çoğullaştırmak isteyince, önce SUKU-At;, daha son ra SUKUTHAI demişler. Derken, birinci U kaybol muş, kelime SKUT.HAt şeklinde kalmış. U harfinin dejenere. olup,
ü'ye dönüşmesi üzerine de, kelime
SKü-TH-At haline gelmiştir. Şimdi SKüTHAt kelimesinin kökünü oluşturan SKü veya SKU'nun SOKO'dan geldiğini bizzat
He
rodot'tan bulup çıkardığım bir delil ile isbat ede ceğim. Bunun için bir az Fonetik bilimini bir tarafa bırakıp, Psikoloji biliminin yardımından faydalan· mamız gerekecektir. ( 1158) "Sütlü
aş"
kelimesinden bozma "Sil'laç''da
harf birden yutulmuştur.
132
iki
se5ll
. . . Biz, bugünkü insanlar tarihi şahsiyetleri de, eski
tarihçileri
de
gözümüzde
büyütüyor,
onları
olağanüstü varlıklar olarak kabul ediyoruz. Onlar da da insani zaaflar bulunabileceği, yanılmak, unut mak, boş bulunmak, dalgınlık göstermek gibi şey lerin, tıpkı bizim gibi, onların da başına gelebileceği aklımızdan bile geçmiyor. Halbuki onlar da insandı .. ; . . . Biliyoruz ki, Herodot, İskitler hakkında bil gi toplamak için, ahalisinin yarısı Yunanlı, yansı tskit olduğu, Olbia adlı sınır şehrine kadar gitmişti. Elbette ki orada, ya yunanca bilen Sakalardan, ya da sakaca bilen Yunanlılardan bilgi aldı. Olabilir ki, bunların tercümanlığı ile, nesilden nesle geçmiş söz lü milli tarihi bilen yaşlı ve bilgili Sakaları konuş turdu ve aldığı bilgileri unutmamak için, (ne üzeri ne yazdı ise, ne ile yazdı ise) bir takım notlar aldı. Bütün
bunları
niçin mi anlatıyorum ?
Hero
dot'un kitabının bir sahifesindeki iki satırcık müna sebetiyle anlatıyorum : Herodot, çeşitli tskit grup larını sıraladıktan sonra, şöyle der :
"Ve hepsinin birden adı SKOLOT'dur. Halbuki Hellenler onları Sküthai diye adlandırırlar' ' (169 ) . En ufak şüphe yoktur ki, Herodot.'a bilgi veren, A'lan O telaffuz eden Saka ona şöyle dem.iştir : (159) a) "Herodotos"
erklli.rt
von
Helnr1ch
Steln, · Weid
mannsche Verlagsbuchhandlung, Berlin 1963, Zwei ter Band, Buch iV. s. 8-9.
b) "Herodotus", translated by J. Enoch Powell, Cla rcndon Press, Oxford 1949, Book IV. s. 275.
133
"Hepimizin birden adımız SOKOLOR'dın:-" Herodot ya yanlış işitti, ya da kelimeyi yanlış not etti. Her halde, tskit diye de, Scythes diye de, Skü thai diye de bir kavim yoktur. SOKO-lor, yani SAKALAR vardır.
2
-
CHOU
"Chou" kavminin, bu kitabın konusu olan Et.. rüsklerle doğrudan doğruya ilgisi yoktur. Fa.kat Et rüsklerle Chou'lar arasında şu benzerlik vardır ki, nasıl Etrüskler ıtalya'ya MEDENİYET denilen şeyi getirmişlerse, Chou'lar da Çin'de medeniyeti başlat mışlardır .
Bu kavim hakkında ünlü Alman sinologu Wol fra.m Eberhard'ın ''Geschichte Chinas" adlı eserinin bir kaç önemli satırını türkçeye çevirerek aşağıya alıyorum : "Daha önceki Shang süldlesi ("0) dönemindeki kültürde, Çin medeniyetinin tipi� unsurları sayılan bazı şeyler henüz eksikti. Her şeyden evvel, aile sis temi daha sonraki Çin medeniyetinin özelliğini olu.'} turacak olan Baba egemenliği rejimine kavuşmamış tı. Çinlilerin dini de, bazı zıt tesirlerin izini taşımak la beraber, her şeyden evvel bir tarım ve bereket dini idi. Feodal sistem ise, gelişmesinin henüz baş( 160) Çln'ln bilinci sültı.lcsl.
134
langıcında idi. Bütün bu eksikler Ohou sii 1.azesi za..
manında tamamlandı... Ohou'lar, daha Sh! ng sülô,.. lesi zamanında, Batıda Shensi bölgesinin , >rta kıs mında, küçük bir devlet kurmuşlardı. . M.ô. XI. yüz. .
yılın başında, başka kavimlerin, belki de Türk ka..
vimlerinin baskısı ile, Chou'lar Doğu Sh'en" i'ye itil
miş olsalar gerektir
.•.
Hem anlaşılıyor ki, Chou sü
lalesi, başından beri bir
TtJRK StJLALESI idi. M.ô. .•
1050 yılında Ohou'ların "Savaşçı kral" lakabını ta. şıyan Wu-wang
(?)
adlı başbuğları Doğuya yönel.
miş ve Orta Honan'a kadar ilerlemiştir... SJuıng hil kümdarını yakalamış ve onu öldürmüştür. BÖ'ylece
Ş
Ohou, sülalesi kurulmu tur. Biz Çin'in gerçek tari hinin bundan sonra başladığını kabul etmekteyiz ... Fatihler Çin'in aile hayatına kendi toplw·-ılarnıda uygulanan Baba egemenliği rejimini ve Göle dinini getirmişlerdir.
..
Bu din
TtJRK KABILELBRJNJN
DiNi ile pek yakın akraba idi ve menşei onlara da yanmakta idi... Ohou'lar ·insan kurban etme adetini resmen ka1ilırmışlardır... Bu sülale zamanında, Çin' de, çöl kavimlerine mahsus, tepecik şeklinde mezar lar yapılmıştır"(16' ) .
Görüldüğü gibi, Çin'i b ir Devlet haline getirip, Çin medeniyetinin temellerini atanların Türkler ol duğunu ıEberhard açık açık söylemektedir. Çin üze---- ------- ----
( 161) Wolfram
Eberhard,
"Geschlchte
Chlnas"
ı Voo den
Anfaengen bls zur Gegeowart) , Alfred Kröne!" Verıag, Stuttgart 1971, s. 28, 31, 32, 34,
rinde egemenlikleri uzun yüzyıllar süren bu Türkle re, Alman bilginin verdiği ad CHOU'dur (182 l . Şimdi b u adı tahlil edelim : Bende, Chou'lar hakkında bilgi sahibi olduktan sonra, uyanan izlenim şu olmuştur ki, bunların adı Yunanlıların eski zamanlardaki SKU'sunun yumuşa mışıdır : S yumuşamış, C olmuş ; K yumuşamış , H olmuş; U da OU diftonguna dönüşmüş. Yukarıdaki cümlem, belki de kronolojik bakım dan yanlıştır. Çünkü Sakalara "Sku" diyen Yunan lılar M.ö. Birinci Binin başında, onlara "Chou" di yen Çinliler ise, daha önce, M.ö. tkinci Binin so nunda yaşamışlardır. Buna göre, yukarıdaki cümle tersine mi çevrilmeli ? Yani, S sesi C sesine dönüş müş değil, tersine, C sesi S sesine mi .dönüşmüş, de meliyim ? Yunanlılarla Çinliler arasında hiç bir kar şilıklı etki olmadığı için, hayır! Fakat, her halde, (162) Çin imlası çeşitli
telaffuzlara
elverl§li
Eberhard'ın sözünü ettiği kavmin başka şekiiler de
almaktadır.
Stock yayınevinin "Atlas
olduğu için,
adı, Batı dillerinde,
Mesela,
Fransız'Iıı. rın
historique" 'inde
yazılışına rastlamaktayız (Paris
1968,
s.
'l'CHEOU 37) . Bizde bir
slnolog sayılan Bahaettın Öge! kararsızdır. "Türk Mi tolojisi" adlı eseıindc
ihtiyatlı
bölümünde COV, metinde ise
davranmış,
"İndclts"
CHOU imlasını kullanmış
tır. Bu sebeple ben, söz konusu adın okunuııu hakkında uzun zaman
tereddüt
etmişimdir:
Chou kelimesi
türkçe imiş gibi mi okunacak, yoksa Fransız'lann
la
hanası gibi mi ? Bereket versin, Eberhard'ın "Çin Ta rihi" nin son baskılanndan verilmekte ve
CHOU
okunacağı anlaşılmaktadır.
136
birinde, bu konuda bilgi
kelimesinin
türkçe
imiş gibi
şöyle demem gerçeği yansıtacaktır : Çin'e medeniyet getiren Türkler de kendilerine SOKO diyen Sakalar dı. Yunanlıların komşusu olan TÜ rkler de kendileri ne SOKO diyen Sakalardı. Yunanlıların SKU'su ile Çi:clilerin CHOU'su arasında biri diğerini doğurma ilişkisi değil, ayni kaynaktan, SOKO'dan doğmuş bu lunma. bu bakımdan da eşdeğer olma ilişkisi var dır : S = C
K = H u = ou Evet, İskitler gibi, Chou'far da Sakalardı.
3
-
YAKUT
öyle anlaşılıyor ki, Eski Çağda ve Ortaçağda, tarih ve coğrafya bakımından Yunanlılardan etkile nen bazı milletler (Jermenler, Slavlar) Yunanlıları n Sakalar için kullandıkları SKüTHAi adını kullan mışlar, kullanmağa uzun zaman devam etmişlerdir. Belki Yunanlılann çoğul
eki olan Ai'yi kaldırıp,
kendi çoğul eklerini koymuşlardır. Zamanla bu ke lime, bu milletlerin dilinde aşınmıştır.... Çünkü S harfi ile başlayan kelimelerin, bazı milletlerin ağzında aşınması olayına Fonetik tari hinde rastlanmaktadır : S harfi
:t, Y veya ıE harfine
dönüşür. Mesela, Türk dilindeki YER kelimesinin en es ki şekli
sın imiş. önce "yir'' olmuş, daha sonra
"yer".
137
İngilizcede SP1NACH, almancada SP1NAT şek linde olan, "ıspanak" anlamındaki kelime, fransız cada aşınıp, EPlNARD olmuştur. Ya, bazı milletlerin, Yunanlılardan alıp Saka ları adlandırmak için kullandıkları Sküthai veya SKUT kelimesi nasıl aşınmıştır? öyle anlaşılıyor ki, önce Y1KUT, daha sonra YAKUT şeklini alarak.... Ve. . . Kırım.'daki, Doğu Avrupa'daki, Orta As ya'daki Sakalar, yani Türkler, yeni yeni adlar al dıkları için, eridiler, yok oldular zannedilirken, de forme bir ad olan Yakut adı, nedense, sadece çok çok Kuzeye çekilmiş veya itilmiş olan Sakalara ve rilmiştir. Zira, Yakut Türkleri kendilerine asla Yakut de mezler, SOKO derler. Onlara Yakut diyenler Rus lardır.
4 - BASK Bask milleti Fransa'nın Güneyi ile tspanya'nın Kuzeyi arasında sıkışmış, Hint-Avrupalı olmayan, bağımsızlıktan yoksun bir millettir. Bask'ların dilini çeşitli milletlerden bir çok bi lim adamı, netice almaksızın, yani herhangi bir dil ailesine bağlayamaksızın, incelemişlerdir. Türkler arasında Bask'lar ile ilgilenmiş, onla rın dilini incelemiş olan bilim adamı tarihçi ve ar keolog Himit Zübeyir Koşay'dır.
ı 3s
H.Z. Koşay'ın, bu konuda çeşitli tarihlerde ya. yınlanmış yazıları şunlardır : a) "Bask dili ile türkçe arasında ler" (163 ) .
r:ıasebet.
r
b ) "Dil mukayeselerine göre Basklarla Türklerin temasları, göç yolları ve zamanı hakkında" (1.. ) .
c)
unünyada bir Bask davası var" (10•) .
d)
"Türk dili ile ilgili prehistorik izler" (16<1 ) .
Hamit Zübeyir Koşay, Bask dilinde 100 den fazla türkçeye benzeyen veya türkçenin aynı olan kelime bulmuştur. Bir iki misal verelim : baskça
türkçe anlam•6
her dei
biricik demek gelmek
hel
kıskın oiher
kızgın
aykırı
Bu son kelimeyf Koşay'ın yazılarındr. 11 birin de okurken, zihnimde şi.İn.şek çaktı : Sakın Basklar da A'ları O telaffuz edenlerden olmasın? . Ve, Ko şay'm yazılarını tarayarak, fikrimi güçlendiren bir sürü misal buldum. Bunların üçünü aşağıya alıyo .
.
rum : (163) "Türk Yurdu" dergisi, 1954,
s. 205
(164) "Belleten" dergisi, Ekim 1957, s. 521.
( 1 65 ) "önasya" dergisi, 1970, s. 4.
( 166) "Belleten" dergisi, Ocak 1972, sayı 141, s. 75.
139
baskça
türTı:çe
sogir
sağır
zori
san
sokor
sığır( '67)
H.Z.
Koşay ttalyan dil bilgini Trombetti'nin
baskça hakkında şöyle dediğini hatırlatır:
"Baskça rer"(168 ) .
paleo-asiatik
diller
zümresine
gi
Bize göre buradaki "paleo" (eski) kelimesi ge reksizdir. Çünkü bugün baskça da, türkçe de, ya şayan birer dildirP09) . Koşay Belleten 1957 deki yazısının sonuna bir ingilizce özet eklemiştir. Bu özetin son bölümünden bir parçayı türkçeye çeviriyorum :
"Netice: Basklar Orta Asya men.şelidir... Türk lerle Basklar arasında ırk bi:-li.ği olup olmadığı, ancaTc şimdiden sonra yapılacak ciddi araştırmalar neticesinde belli olacaktır(1'0) . Basklar, Orta Volga ( 167) Belleten, Ocak 1972, s. 75, 77. < 168) "ônasya" dergisi, sayı6 4, s. 4. ( 169) "Burada yeni yetişmekte olan türkologlanmıza bir tavsiyem vardır: Bask di!lnl inceleslı::ler, tasltça uzma nı olsunlar. Baskça sayesinde Etrilsk dilin! benim yap tığım gibi kısmen değ!!, tamamen çlizmeleri müm kiln olacaktır. Benim elime geçmiş yan baskça, yarı franııızca bir dergide, Bask dilini konuşanlann gittik çe azalmakta olduğu, bu dilin yakın bir gelecekte ölil bir dil olabi:leceği yazılmaktadır. ( 170) H.Z. Koşay burada ANADOLUCULAR'dan çeklner11k, ihtiyatlı bir dil kullanmaktadır. Onil ç yıl sonra, Önasya dergisinde, çekinmeğe gerek görmeksizin, AKRABA'lık.. tan söz edecektir. ·
140
bölgesinde, Türklerle bir arada yaşadıklar-ı sırada dırki, onlardan ayrılmt.şlardır. Aşağı yukarı 17 yüz yıl boyunca da, artık aralarında temas olmamıştır. Yani, Basklarla Türlcler M.S. 111. yüzyılda biribir lerinden ayrılmışlardır. Bu incelememize esas olan Bask ve Türle dilleri arasındaki MtJŞTEREK KELi MELER en az 2000 yaşındadır. Bunlar çeşitli Türk kavimlerinin lehçelerinde bugün de kullanılmakta... dır". Ve
H.Z. Koşay yukandaki satırlara çok önemli
bulduğumuz aşağıdaki cümleyi ekliyor :
"Benim şahsi eğilimim şudur ki, Baskların menşei meselesinin çözümü ISKITLERIN menşei meselesi ile YAKINDAN BA<}LANTILIDIR".
re]�
H.Z. Koşay, gerek Belleten'deki yazısında , ge _ "önasya" dergisindeki yazısında, aşağıdaki
cümlesi ile, bize çok önemli bir islami kaynağın var lığını da haber vermektedir:
"Mesudi, Nurucü El-zehep-'te, ispanyanın KU zeyinde Araplarla mücadele eden kmJimlerden bir bölümünün ISKJTLER olduğunu kaydeder".
Burada şunu söylemeliyim ki, nasıl Yakutlar kendilerine Yakut demiyorlarsa, Basklar da kendi lerine Bask demezler( m ) . Basklann, kendi dillerin(171) Buradan itibaren Hamit Zübeyir Kogay'ın Bask mese leslncleltl ilmt katkisı sona ermekte, ben;m şahsi açıkla ma ve yorumlanm başlamaktadır.
141
de konuşurken, kendilerine verdikleri ad EUSKO' dur (1'12) . Bu kelimeyi tahlil ederek, aslını bulı:n,ağa ça
lışalım: Yukarıda, H.Z. Koşay'ın verdiği bilgilerden ya rarlanarak, Bask milletinin (istisnalar bulunmakla beraber) A'lan O telaffuz eden bir millet olduğu neticesini nasıl çıkardığımı anlatmış ve görüşümü destekleyen misaller vermiştim. Aşağıdaki satırlar bu buluşumun doğruluğunu isbat edecek yeni bir misal ve delili karşımıza çı karacaktır. Baskların kendileri için kullandıkları EUSKO adı başka milletlerin ağzında Bask şeklini veya başka şekilleri nasıl almıştır? Baskların en ya.km · komşuları, daha doğrusu efendileri olan lspanyollar onlara Bask demez, VAS CO (Vasko) derler. Görülüyor ki, Baskların bask ça adlanmn sonunda olduğu gibi, İspanyolca adla rının sonunda da bir O vardır. Bu O başka millet lerin Basklara verdikleri adlarda kaybolmuştur. Almanların Basklar için kullandıkları ismin başında da V sesi vardır. Almanlar bu ses için, ya zıda, çoğunlukla W harfini kullanırlar: Wask. (172) Bu ad bazen EUZKO şeklinde de yazılır. Faltat şunu elı:lemeliyim ki ispanyolcadıı. Z harfi Z sesini vermez, İngilizlerin "batlı" gibi bir ses
142
verir.
(banyo) kell.ıncsirun sonundaki TH
Diğ'er taraftan V harfi de, W haıfi de, ko. laylıkla U ya dönüşür. Latin yazısında, V ıçın de, U içfr. de, aYltı harf kullanılırdı. İngilizler ise, "su" aı; mına ge. len kelimeyi "Water" yazarlar amm a "UATER" okurlar. Demek istiyorum ki, "Eusko'' kelimesi "Bask" a dönüşürken, g�irdiği şekillerden biri şüphesiz UASK idi. UASK ise, kolayca UESK şekline gire bilir. Çünkü E sesi aslında A'nın küçüğüdür. Ağzı. nızı az açarsanız E oluyor, çok açarsanız A oluyor. Bu son şekle evvelce kaybolan O yu eklersek UESKO · kelimesini elde ediyoruz.
,
Baskların kendilerine vardikleri EUSKO adı ile UESKO kelimesi arasında ne fark vanlır? Baş taki iki sesli harf, kelimelerden birinde EU, öte kinde UE :;:eklinde sır�lanmıştır. Yani, ter� yüz du rumundadırlar. Kdimeler
içinde
harflerin
yer
değiştirmesi
Fonetikte çok rastlanan bir olaydır. Bu daya len güistik ilminde "metathese" denir. Böylece EUSKO kelimesinin hangi r,şamalar dan geçip BASK haline geldiğini, aşağıd · ;n yuka rıya çıkmak suretiyle, görmüş olduk. Şimdi şu soruyu kendi kendimize sı::ı·ab!liriz : Bugün Baskların kendilerine verdikleri EUSKO adı yüzyıllar önce de aynı mı idi ?
143
Mantık, sezi ve ilham birleşip bana diyorlar
ki : Hayır, aynı değil, bugünkü küçülmüş, büzülmüş şeklinden farklı idi.
Ya nasıldı ? Kelimenin ortasında bir harf,
harfi vardı :
.EUSKO = EUS ( O ) KO
=
O
EUSOKO
Bu kelimenin iki ayrı unsurdan oluştuğu göze
çarpmaktadır :
EU-SOKO Birinci
Kısmın eski baskçada hangi
anlama
geldiğini bilmemiz, tabii mümkün değildir. Fakat biliyoruz ki, SOKO demek SAKA demektir.
Şu halde, Bask me!:clcs!ni tskit meselesi ile
"bağlantılı" gören H.Z. Kcşay'ın önsezisi yerinde
imiş. Basklar SOKO'lardır, yani SAKA'lar, başka
deyimle Türklerin kardeşleri...
5 - PELASG İngilizlerin
"Pelasgians"
"Britannica"
maddesinin
Ansiklopedisindeki
yazarına
büyük
minnet
borcum vardır. Çünkü, bilmeyerek ve şüphesiz is
temeyerek, bir gerçeğe gözümü açtı. Bu bilim ada mı,
maddenin
sonunda,
kelimenin
yıınanca
çekli
olan "Pelasgoi"yi ikiye ayırıp, G'yi K'ya çevirmese idi, bu satırları y::..z amazdım.
Britannica'daki "Pelasgians" maddesinin sonu
na doğru, şu cümleyi okuyoruz :
1 44
"
filologlar tarafından, PELAG-SKOJ eti-
violojisinin, lengüistik açısından, mümkün olduğu ileri sürülmüştür."
Madde yazannın kelimeyi ayırışına göre, ikin ci kısmı oluşturan SKOt hakkında tereddüde yer yoktur : Yunanca çoğul eki olan Ot çıkarıldıktan sonra kalan SK hiç şüphesiz SAKA'nın kısaltılmışı , büzülmü�üdür. Başka deyimle, Pelasglar da SAKALAR idi. Fakat Pela (1•3) cinsinden Sakalar idiler. Nasıl ki Basklar EU cinsinden Sakalardı. Pelasglar tarihte bilinen en eski Sakalar, yani en eski Türklerdir. Nitekim, tsa'nın doğumu sıralarında yaşamış olan Bizanslı c�ğrafyacı ve tarihçi Strabon onlar hakkında şöyle der : "Her kesin fikrine göre, Pelasglar,
bir zaman
lar bütün Yunanistana yayılmış, fakat özellikle Te salyada yaşayan ÇOK ESKi BiR IRK veya millet idi"(m) .
Aynı Strabon'un kitabında şu sabrlan da oku yoruz : (173) Eski Yunanlı tarihçiler arasında. bir gülllnç teori vardı : Sllzde Pelasglar göçebe oldukla-n için, Yunanlılar onla rı
Icylcklcrc
beı:ızetmişlcrdir,
YW'lancada.
leylek
"Pelargos" dur. Apaçıktır ki, bu göril§ zoraki, temelsiz ve ciddiyetsiz bir görüşUir.
(174) "CMographie de
Strabon",
traduction
nouvelle
par
Amcdce Tardleu, Ha.ebette, Parls 18i7, s. 366.
145
"Antiklides'in ( m) kanaatine göre, LIMNI ve IMR08 <ıdalarıyle o civardaki başka adaları işgal edip, rYralarda iLK DEFA oturmuş olanlar Pelasif lardır"('76).
Bilindiği gibi, 1885 yılında Limni adasında, Pelasg dilinde yazıtlar bulunmuştur. Gerek bu ya zıtlarda kullanılmış harflerin, gerek metindeki di lin etrüskçeye çok benzemesi bilim dünyasını şaşırt mıştır. Söz konusu yazıtların Pelasg adlı Sakalara, yani :Proto-Türklere ait olduğu apaçık iken, Pelasg ların Yunanlı olmasını isteyen bazı etrüskologlar Limni yazıtlarına Etrüsk ya.zıtlan demekte israr etmektedirler (177) . Yukarıda görmüştük ki, Herodot'a göre, bir zamanlar Yunanistana "Pelasgia" denirdi ( 178 ) , Pelasglar Yunanistandan ve Ege adalarından başka, Batı Anadı:ılunuri bazı bölgelerini de işgal et miş ve oralarda yüzyıllar boyunca egemen olmuş lardır. ·
Tarih Pelasgların ıtalyaya bir toplu göçünü kaydetmiyor. Fakat Pela-Sakaliı.rm ufak gruplar hal:nde . ıtalyaya da göç ettikleri anlaşılmaktadır. -----------·-
· ------
( 17i:i) Eski Çağ yazarlarından. (176) ZH{redllrniş eser, s. 3G7. (177) 1986 yılında, bir İstanbul gazetesinde Limnı yazıttan hakkında biı· kaç hafta süren bir tartı'.'ma olmuş ve bu tartııımaya şaşılacak kadar bllgı:ı;z Üniversite hocaları katılmıştı, (178) ''Herodotus", translated by J.E. Powel, Clareı:ıdon Press, Oxford 1949, s. 136.
146
Mesela, sonraları Caere adını alarak, Strüsk lerin en büyük limanlarından biri olacak olan Agylla (Agulla)
nın böyle bir Pelasg kolonisi tarafından
kurulduğu bilinmektedir. ıEtrüsklerle Pelasglar aynı dilin,
yani proto
tüt-kçenin biribirine pek yakın iki lehçesini konuş tuklarından, eski Yunanlıların onları biribirleriyle . karıştırdıklarını daha önce de söylemiştim. Bu bakımdan, Strabon'un, başka Yunanlı' ya zarlar tarafından Lydialı diye nitelenen Proto-Türk leri
Pelasg
diye nitelemesi
bizce
çok
önemlidir.
Straben şöyle der :
"Söylendiğine göre, Pelasglar arasından Atys oğlu Tyrrlıen adlı biri çıkmış, kendisine bir takım arkadaşlar bulmuş ve onlarla birlikte Jtalyanın yo lunu tutmuştur".
Bu,
bildiğimiz efsanenin hayli· değişik bL
şekli
dir. Bu şekil tezimizi zayıflatmıyor, aksine �:-üçlen diriyor :
Lidyadan kalkıp ttalyaya gelenlerle ilgili
olarak şu ger�ek ortaya çıkmış bulunuyor : tster Etrüsk densin, ister Pelasg, Liayalılar
Proto - Türklerdi. Ve, her halde, Pelasc-lar SAKA
LAR idi.
6 - TUR Türklerin bir adı Saka ise, bir adı da Tur'dur. Bu adın geçtiği ilk tarihi belge İranlıl ardaki Zerdüşt dininin kutsal kitabı Avesta'dır. Şunu ha-
14f
tırlatalım ki, Zerdüşt'ün yaşadığı dön�m M.ö. VIlI. veya VIl. yüzyıldır, yani Herodot'tan çok öncedir. Bu dönemde artık iki komşu millet olan tranlılar ile,
bunla.mı TUR ( ııoo) veya. TURA diye adlandırdıkları Türkler arasında ilişkiler başlamıştı. Bu ilişkiler düş manca idi. Yani iki millet devamlı savaş halinde idi. Bu savaşlardan bazılarını
Firdevsi
Şehnamesinde
anlatmıştır. Fransız bilim adamlarından J. Blochet "Revue de l'Orient Chretien" dergisinde (18ı ) yayınladığı uı..e nom des Turcs dans l'Awesta"
başlıklı
yazısı ile
Avesta'da geçen Tur ve Tura kelimelerinin Türk anlamına geldiğini isbat etmiş bulubm.aktadır. Marquart adlı ünlü türkologa göre, ilk defa kendilerine Tura adını verenler tskit (Salta) men şeli Messaget'lerdir. O Messaget'ler ki, Batılı ta rihçilerin çoğu İranlı sayarlar. Tura veya Tur adı çok daha eski dönemlerde de vardı. M.S. XV. yüzyıl Bizans aydınlarının zannet tikleri gibi, Troyalılar Türk ise, Etrüsklerin Tro ya şehrine wrmiş oldukları TRUlA adı ile ( 18! ) İran( 180) Farsça'da TURAN heın 'Turlar'', hem de "Turların ül kesi" demektir. ( 181) Yıl 1927,, sayı XXVI, Sahife 128-200. ( 182) Etıilsk mezarlarında bu!unmug bazı sanat eserleri üze rinde, Etrüsk hnr!lert ile yazılmış ve Troya anlamında olduğıı apaçık olan TRU!A adı okunmaktadır.
148
Iılann Türklere vermiş olduklan TURA adı ara s.mda bir ilişki olmuş olabilir (311) . Biz kökü
"Tur'•
olduğu
kelimesinin '4Türk" kelimesinin de kanaatindeyiz.
"Türk"
ikinci harfinin uzak geçmişte bir
kelimesinin
U
olup, daha son· ra ü'ye dönüşmüş olduğu düşüncesindeyiz. "Türk" kelimesinin menşei hakkında teoriler ileri süren türkologlar unutuyorlar ki, Türkiye leh çesi dışındaki bütün Türk lehçelerinde, bu kelime
TüRüK veya TÖ· RöK (1a. ) . Bu adın en eski telaffuzu şüphesiz TU· RUK idi ('�•) .
iki hece halinde telaffuz edilir :
TUR OK ek.inin ne olduğunu
"Türk" kelimesinin menşeini bulmak için kelimesine eklenmiş UK veya aramak lazımdır. (160) .
(183) TURA'nın TRUİA'ya dönüşmesinde hem "m�tatMse", hem "epentMse" (yeni bir harfin araya sıkıgması) de nilen fonetik olayların yer almıı;ı olması mümkündür. Nitekim fransızca İslam Ans!klop_edislne g�re ( "Turan" maddesi ) , Avesta'mn XVII. Y�t·ıncıa geçen, Türk an. lamındakl TUİRYA sıfatı üzeı1nde bu türlü fonetik olayların izleri görülmekteclJr. (184) Bizi ve adımızı çok eskiden beri bilen Macarlar da bize
böyle der.
( 185) U'nun Ü'ye dönüşmesine misaller gördük, daha dı:ı. g�
receğiz.
bunun kabile e.nlamında olan olabileceğini. telkin etmek isteriz,
{186) Biz, israr etmeksizin,
"ok" (uk) kelimesi
·
149
7
-
TYRRHEN
"Tyrrhen" kelimesi, Latihlerin Yunanlılardan al dıkları Üpsilon'lu kelimelerden biridir. Latinler, ken dileri Etrüskler için başka ad kullandıkları halde, "Tyrrhen" adını da, Etrüskleri adlandırmak için al� mağı uygun görmüşler, fakat başka "y" li kelimeler de de olduğu gibi, �u işi yüzlerine gözlerine bulaştır mışlardır. Yukarıda gördük ki eskiden U olan (187) ve daha sonra ü'ye dönüşen üpsilonu Latinler, ü niyetine al� dıJtları halde, teliiffuz edemiyorlardı. .Ağızlarından Ü yerine t çıkıyordu. Netice şu idi ki, Latinler Etrüskler için kullanmak istedikleri adı T!RHEN teiaffuz ediyorlardı. Halbuki Yunanlıların Etrüsk ler için kullandıkları nd bambaşka idi. Bu ad veya kelimenin yazılışı TüRREN, t<::laffuzu ise TüRHEN idi. Neden ? ·
Çünkü Yunan fonetiğinde şöyle bir kural vardır ki, bir kelimede iki R yan yana gelirse, ikinci R sanki (187) Bunu bildiği. içindir ki, M.S. IX. yüzyılda Sld:v millet leri arasında Ortodoltsluğu yaymak amacı ile, onlar için bir alfabe yapan Selanikli papaz Cyıil! {Kurll) Y har fini İ olarak değil, U olarak kabul etmiştir. Bugün Rusların, Sırpların ve Bulgarlann Sirilllk diye adlan dırılan alfabelerinde Y harfi U okunur. Bizim 1928 de kurulan Hart Encilmenl ya bunu bilmiyordu, ya da biliyordu da Fransızlara, İngillzlere uymağl uygun g!irdll.
150
H
imiş gibi okunur ve bu ikinci . R'ye nef, sli R de.
nir ( ' &s ) .
kelimesini f anki yu. nanca kelimede yan yana üç R varmış gibi , hem iki Dikkat edilirse, Latinler
alırken, bir yanlış da burada
"Türren"
yapmışlar ;
R, hem de bir H kullanınl§lardır. Her ne ise, Latinlerin dili de, imla ve telaffuz yanlışları da bizi doğrudan doğruya ilgilendirmiyor. Bizi, Etrüskler dolayısıyle
ilgilendiren, Tüı·ren adı
nın eski şeklidir, aslıdır.
Yukarıda dediğimiz gibi,
yunancada
TORREN
yazılan kelimenin telaffuzu şöyle idi TORHEN Fakat biliyoruz ki, klasik çağdan sonra Ü telaf· fuz edilen Üpsilon daha önceki dönemlerde
U
telaf
fuz ediliyordu. Öyle ise, düzeltelim ; TURHEN !kinci hecedeki E de yozlaşmış bir harftir.
Çün
kü Yunan alfabesinde iki türlü E vardır. EPS1LON
adını taşıyan kısa E, ETA adını taşıyan uzun E (1•• ) . Yunan dili
tarihçileri
bize diyorlar
ki,
uzur.
E'lerin hepsi eski A'lardır : deforme olup, E'ye
dö
nüşmüşlerdir. ( 188) Adolphe Kaegl, 'Grammalre abregee la Iangue grecque", Ec:Utlons Vlctor Attınger, Paris, s. 3. (189) Zafer Taslıklıoğlu, "Eski yunancada ilk adımlar", İs tanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınlarııı.da.tı. 1948, s. 2.
O halde, eski şeklini aradığımız kelimeyi düzel telim : TURHAN
Evet, Yunan
dilinin
tarihine dayanan ilmi
tahlil
ve incelememiz gösteriyor ki, Yunİı.nlılann Etrii sklere verdikleri
en
eski ad "Turhan"idi.
Vardığımız
neticeye göre,
Etriiskleri Anadolu
dan İtalya'ya götüren prensin adının "Turhan" ol muş olması gerekmektedir. Bu lider bir prens olma yabilir de. Yukanda Strabon'dan onu, bir Kral oğlu olarak değil,
yaptığımız
alıntı
halk içinde yetişmiş
bir şef olarak gösteriyor. Herodot, Etriisklerin ltalya'ya
vardıktan sonra
Turhan adını almış olduklarını zannediyor. Bu mu hakkak değildir. Eğer sahiden ltalya'ya gidecek olan lar için kur'a çekilmiş ise, daha kur'a çekilmesi sıra sında, Turhan'ın �inden gidecek olanlara : "Bunlar Turhan'ınkiler" denmiş olabilir. Kur'a çekilmemişse bile, hayli uzun sürmüş ol ması gereken gemi inşa ettirme ve sefere hazırlık sı rasında, göç edecek olanlara yine
"Turhanm'kiler''
veya sadece "Turhanlar" denmiş olabilir. Her halde, Etriisklere, daha
ıtalya'ya varmala
nndan önce, henüz Anadolu'da bulundukları sırada, Turhan denmiş olduğuna emareler vardır. Ben şahsen, yalnız ltalya'ya göç edenlere değil, Ege'de kalanlara da Turhan denmiş olduğuna kaniinı. Neden ? Şu sebeple :
Homeros zamanında
yazıldığı
tahmin edildiği
için, "Homeros şiirleri" ( Poemes homeriques) deni len· şiirlerden birinde, Turhanlardan söz edilmekte ve
onlar Ege Denizinde dehşet saçan korsanlar olarak gösterilmektedirler ( 1110 ) . Şu da var ki, Homeros dönemi Batı Anadoludaki 'Tıırhanlarm
M.ö.
IX yüzyıldır.
ltalya'ya
gelişi !ise,
çok daha önceki bir dönemdedir.
TURHAN kelimesi
!talyadaki
Etrüsklerin bir
çok efsanelerine, deforme şekiller alarak, karışmıştır. Bakınız, Strabon ne diyor :
"TVRHEN ( ,., ) ltalya sahillerine yanaştı. Ay nı bölge içinde oniki şehir kurdu. Bu bölgeye TVR
HENIA dendi. TVRHEN bu oniki şehrin yönetimini bir tek şefe (krala) verdi. Bu şefin ad:� TARKllON idi: Bu ad, söz konusu oniki
şehirden
biri
olan
TARKHINJA adına benzemektedir. TARKHON ad lı şef, daha çocukken, ak'lllılığı üe etrafını şaşırt
tığı için, efsanede beyaz saçla doğmuş gosterilmek tedir'' (in).
(190) Pauly ve Wlsslwa Ansiklopedisine göre (Tyrrhen mad desi ) , en eski
ad,
Yunanlılann EtrUsklere verdikleri
lehçelere göre , şu
4
şeklt alıyordu: Turhen,
Tursen, Tursan. Öyle anlaşılıyor
nanlar Ş harfini S telAffuz
Turha.n,
ki, nası bugünkü Yu da
ediyorlarsa, o zaman
bazı Yunanlılar H'yı S te!Affuz ederlermiş. ( 191) Burada bu adı Strabon'dakl
imlAya
göre yazıyorum.
Fakat ortaya koymuş bulunduk ki, bu adın
aslı TUR
HAN'dır. Onun için bundan sonraki sahifelerde, doğru (192)
dan doğruya TURHAN şeklini kullanacağım. "La CUographle de Strabon'', Hachette, Parla 1867, 363.
e.
153
Ünlü İtalyan
tarihç.i Luigi Pareti'nin
"Le origini
degli Etruschi" adlı kitabında, işler daha da kanşık
tır. Tari)ıçi, beyaz saçla doğan ve bizim fransızca kitabımızda TARKHET (Tages) adı ile sözünü et tiğimiz efsane kahramanı
üzerinde
uzun
uzadıya
durduktan sonra, şöyle dez: :
"Bütün bunlara parallel olarak, Telefo adlı bi rinin oğlu olan TARKHON ile ilgili metinler de ,var dır. Bu Tarkhon Bizanslı Stefana göre TARKHJN yA şehrine adını vermiştir; Yine bu Tarkhon Vir jil'e göre, Etrüsklenn Lidya menşeli şefidir ve Enea' mn mfi,ttefik,i.dir; Lilwfronos'a göre, o Enea'nın çağ daşı olmakla beraber, TURHAN'ın da kardeşidir ve Herkül'ün torunudur; Tzelze'ye göre Tarkhon TUR HAN'ın kardeşi, Telefo'nun oğlu, Herkül'ün yeğeni d-ir; Katon'un dayandığı bir kaynağa göre, TURHAN'ın oğludur ve Pisa şehrinin kurucusudur; Gallius'a göre, Etruria kral'lilır; Servius'a göre TURHAN'm kardeşidir ve Mantua şehrinin kurucu-: su.dur..." ('" ) . •.•
Pareti böylece devam edip gidiyor. Pareti'nin de diklerine biz de şunlan ekleyelim a)
:
Romanın Etrüsk krallarindan ikisinin adı ve
ya lakabı TARKHUtN idi. b)
Türk · tarihinin çeşitli dönemlerinde TARK
HAN diye bir idari unvan kullanılmıştır. c)
Türk tarihinin bazı dönemlerinde TURHAN
adlı şahsiyetlere rastlanmaktadır. (193) Bempora4 e . filio, Firenze 1926,
154
s.
15,
Jti un meydandadır :!) TUR veya TAR ;2) KHAN, KHON KHUN veya KHU!N şekli11de bir Biri birine benzeyen yukandaki adların
surdan oluştuğu ,
kelime veya hece.
TUR Türklerin geleneksel bir adıdır. TA;
_
dö
a
nüşmi.İ,'l olması veya dönüşmesi mümkünmü ? Yoksa TAR ile başlayan ad veya unvanlarda "Yer,
toprak".
anlamına gelen türkçe kelime mi söz konusu ? Bu iki soruyu burada cevapsız bırakmamın daha dürüst
bir
davranış olacağını düşünüyorum. Çünkü bu konuda bir neticeye ve karara varmış değilim.
8
-
HUN
Görüldüğü gibi, Pareti'nin kitabında biribirine benzer adların ikinci hecesi
veya
KHUtN şeklindedir.
Türk dilinde KAN, KAGAN,
sıralanan
KHAN, KHON,
HAKAN şekillerini
de alabilen bir kelime vardır ki, hükümda!, kral, efen di anlamlarına gelir. Tarihte Türkler, bir aralık Saka
adını bırakıp,
HUN adım alırlar. Veya başka milletler onlara bu adı verirler. Belki de Türkler bu milletler üzerinde ege menlik sahibi oldukları için, kendilerine
EFENDİ ma
nasında HUN denmiştir. Çünkü kanaatimce Türk di
linin M.ö. altıncı, beşinci yüzyıllardaki aşamasında KHUN şeklinde idi. Bugün Çuvaş Türklerinde hlfila o şekildedir. Martti R..san'in HAN kelimesi
"Versuch eincs
etymologischen
Wörterbuch
der
Türksprachen" adlı sözlüğüne bakılsın(1°• ) . -- - - ------
( 194) Helsinkl 1969, s. 230.
-------
(Kan maddesinde) .
155
Evet, bu da buluşlarımızdan biridir: Hun keli ınesi Han kelimesinin değişik telaffuzlarından biridir.
9
-
TURSHA
Tursha'lar M.ö. İkinci Binyılın ikinci yansında Mısır'a saldırmış, Mısırlıların Deniz kavimleri de dikleri kavimlerden biridir. Adları Mısır belgelerin de geçmektedir. Tarihçilerin çoğu bunların Etrüsk lerle akraba oldu.klan kanaatindedirler. Batılı bilginlerin TURSHA şeklinde okudukları adı tahlil etmeğe kalkmayacağım. Çünkü eski Mısır dili ve Mısır yazısı hakkında bilgi sahibi değilim� An cak bildiğim bir şey vardırki o da şudur : Tursha adı ikiye ayrılmalıdır : TUR + SHA. Birinci kısım Tilrklerin (onlara 1ranlılann da, Yunanlıların da verdiği) geleneksel addır. !kinci kı sım ise, SAKA kelimesinin karşılığıdır (SHA SKA SAKA) . Yaııi Tursha, Tursaka'nın deforme bir şeklinden başka bir şey değildir. =
=
Eski Mısır dilini ve yazısını bilmediğim halde, burada şunu vurgulamaktan çekinmeyeceğim : Mısır yazısında SH'nin karşılığı tek harf veya işaret ise bile, o harf S ve K'nin birl�mesi ürünüdür.
Bunu söyleyebilmek için de şundan cesaret al maktayım : 1ranlılann kutsal kitabı Avesta, sanskrit çeye çevirildiği zaman, çeviride, Avestadaki Tur adı nın karşılığı olarak, TURUŞKA kelimesi kullanılmış-
i56
tır ( 198 ) . Bu gösteriyor ki, belirli bir zamanda
Hintli
ler ·de Sakalara Tursaka demişlerdir. Her halde, ister aynı dönemde olsun, ister ayn dönemlerde, "Tursaka" adını hem MısırWarda, hem de Hintliler
için
yazılmış bir belgede bulmaktayız.
Aşağıda göreceğiz ki, Türklerin
iki geleneksel
adını .birleştiren "Tursaka" adı daha da yaygındı.
Her halde, Mısıra saldırmış Deniz kavimlerinden olan Tursha'lar (100) A'ları
A telaffuz eden SA.KA
LAR'dandı . .
10 Tusc
-
TUSC
yazılan, Tusk okunan kısacık kelime Latin
lerin Etrüsklere
vermiş
olduklan
Etrüsk : Tusc-us. Kadın Etrüsk:
Tusc-i.
addir.
Erkek
Tusc-a. Etrüskler:
Etrüskler ıtalyada yüzyıllarca bu adı taşımışlar, onlardan tir (m.) .
Latin edebiyatında
bu ad ile söz edilmiş
Ancak şu var :
Umbriyanın İguvium denilen yerinde, aşağı yu karı yüzyıl kadar önce bulunmuş bronz tabletlere da(195) "Encyclopedie de l'İslam", 1934 baskısı, Turan mad desi, s. 925. 1(196) Da.ha liı:ıce de silyedfğimiz gibi, Tursha'lar, Mısır'a ne ti'cesız saldırıdan sonra, geldikleri yere dönmezler, Batı Anadoluda yerleşirler. M. ö. İkll'lcl Binin ikinci yarısın da, Proto-Türklec Batı Anadoluda tıka basa d0lu idiler. (197") Latin yazarların ve özellikle §alrlerl:o, bazen Lydlalı veya Tyrrhen adlarım da kullandıklarını daha önce söylaml§t!m.
15'1
yanarak, zamanımızın etriiskologlan isbat ediyorlar ki, Etrüskler Adriyatik yolu ile Umbriyaya gelince, yerliler onlara TURSC-1 (Tursk-i) demişlerdir (188 ) . Görülüyor ki, Latinler kelimedeki R harfini yok etmişler, yutmuşlardır. Bu bakımdan, denebilir ki, Çlııliler gibi davranmışlardır. Fakat..; tam olarak belirleyemediğim bir tarih te ( 1•9 ) , Etrüsklerin latinl�şip, dillerini kaybetmeleri ne yakın bir sırada, iki doğrultuda gelişme olmakta dır. Bir yandan, Orta 1talyadaki Etrüsk bölgesinde oturmakta olup, dillerini unutmak üzere olanlann adına AN eki eklenerek, onlara TOSCAN (t) deniyor. Bir yandan da tarihte gömülü ka:lmış, yani Toskan lann ataları olanların adlannda da bir gelişme olu yor. Vaktiyle Latinler tarafından atılmış R, nereden dönüyorsa dönüp geliyı:>r ve TUSC kelimesinin içine yeniden yerleşiyor. Fakat yanlış yere... Evet, eski den olduğu gibi U harfinin sağına oturacağına, solu na oturuyor. Geçmiş zamanların Etrüskleri oluyor: TRUSC-i C
Tjrusk-i ) (200 ) .
B u kelimenin başında iki sessiz harfin yanyana
gelişi Ll.tinlerde veyrı. Etrüsklerde ------- ·----
(ToskanaJılar-
- - - - - - · - - - - -------
-
(108) W. Deecke, "Etrilslclsche Forschur;:gen", Vlertes Heft,
Stuttgart 1883, s. 184. (199) Her halde, Milliddan sonra.
(200) Buna benzer foı:ıetilt olaylara sık rastlamr. Bugünkü Bursa şehri B:tinyıı.nuı Bıı§kenti iken PRUSA idi. Os manlılar tarafından fethedildikten sonra, Osmanlıların ağzında oldu: BURSA.
158
da) (�01) telaffuz güçlüğü
yarattığından dolayı olsa
gerek, çok geçmeden, tarihi
Etrüsklere
verilen bıı
adın başına, bir E kendiliğ!nden gelip k' · " · 1 · '.yor \re
bu ad şu şekli alıyor : ETRUSC-1 (Etnısk-iJ .
Miladdan önce I. yüzyılda yaşamış olan Straboıı
bu adı bu şekli ile zikrediyor.
Fakat biliyoruz ki, bundan sonraki bir dönem de
Latinlerin C harfi (1 den önce geldiği zaman K
sesi'.
ni vermekten vazgeçip) S sesini vermeğe başlıyor. Bir çare
bulunmazsa
"Etrusci"
yazılan
"Etrussi" okunacak.
C
kelime
İşte o zaman , akıllı olan biri nin sağına bir H yerleştiriyor ve latbleş!p dilini
kaybeden milletin adı oluyor : ETRUSCHİ Bu ad bu gün İtalyanlarda da böyledir.
Fransızlar bu adı İtalyanlardan alıp E'T11USQUES
kılığına sor.muşlar . ve u harfini Ü te!affı z etmişl er·
dir. Biz de, her zamanki gibi, Fransızlar: · uymuşuz. İtalyayı fethedip, orada büyüh: bir medeni: et kurmuş olan Prcto-Türklere ETRÜSK demişiz.
Şunu da ilave edelim : Etrüsklerin, b;,· zamanl ar
bütün İtalyayı idare ettikİeri halde, öze�li l:le ken dile·
rinin oturdukları bölgeye Latinler TUS•...;tA di_, .)r·
lardı. Bu ad TUSC'dan farklı değişmelerden geçmiş·
t!r : önce ETRUStA, daha so:ı:ıra ETRUR1A olmuş· tur(2•2 ) .
·-·--··--
(201) Belki, bizim gibi Etrüskler ve o zamanki ToskanaJıJa.r da, hece ba§ındakl iki sessiz harfi
lardı.
tela.ffıız edemiyor·
(202) A. Ernout et A. Mcillet, "Dlctlonnalre �tyınologlque de la langue !Atine", Edıtions Kllncksicck.
709.
Parls 1979,
s.
Görmüş bulunuyoruz ki, Etrüsklerin bugünkü adı aşınmaların bozulmaların ürünüdür. Bu adın en az bozulmuş şekli, şüphesiz etrüskologla.rın 1GUV1UM (Gubbio ) tabletlerinden çıkardıkları TURSC (Tursk) şeklidir. Ya bunun aslı nedir? Daha önceki açıklamalarımın etkisi ile, okuyu cunun söyleyeceklerime hazır olduğunu seziyorum. Evet, Etrüskler de, Chou'lar gibi, Basklar gibi, Tursha'lar gibi SAKALAR idiler: TURSAKALAR. Esasen TURSK adının TURSHA adından pek fazla farkı da yoktur. Olsa olsa K sesi Mısırlılar· da, Çinlilerde olduğu gibi, . yumşamış, H'ya dönfur müştür. Esasen, Tursha'lann Mısır'a saldırışı ile Tursk'larm 1talyaya göç etmesi aşağı yukarı aynı dö nemdedir. A'lan A telaffuz eden Sakalardan oldukları an laşılan TUR.SAKALAR da adlarında Türklerin (•08) iki geleneksel adını birleştirmekte idiler. Çünkü Tursakalar TORK 1D1LER. .
. .
Yukarıdaki ilmi gerçekler hemen hemen yirmA yıl sürnlüş yo� araştırmaların ve yoğun düşünme lerin ürünüdür. Batırun bilim adamları (belki bizim kiler de) bu gerçekleri ge� ve gü� içlerine sindirecek lerdir. Fakat sonunda sindireceklerdir ve Türklüğün tarihteki önem.ini ve şanını kabul edeceklerdir. (203) B;r Balkan milleti vardır ki, bugür.kU Türkler için bile TURSAKA'mn
kıooltılmış
şeklini
kullanmaktadır.
Evet, Sırplar Türklera TURSl{ (İ) demckhc(jirler.
100
Kitab a son verirken ônsözden anlaşılacağı üzere, b u kitap 1985'de yayınladığım
"Les Etrusques etaient des Turcs
(Preuves) " acllı fransızca kit�bımın türkçeye çevi risi olacaktı. Ancak; kitabın başına bir yeni Bölüm eklenecekti. Yiice Tanrı bu planı değiştirdi. Bir müddet önce geçirdiğim ciddi . bir sağlık kr1zi sebebiyle, doktorlar "tam dinlenme" tavsiye ettir
ler. Baskı falan ile
uğraşma, prova düzeltme gibi
işler bile yasak edildi. Bereket versin, çeviriye ek olacak olan ve as
lında yepyeni bir esr::r oluşturan Bölümün basılması bitmiş gibi idi. Fransızca kitabımın çevirisini
(ki adını "Et
rüskler Türk idiler (100 delil) " koyacak{ım) ba..<ı tınııağı ileriye veya varislerime bırakarak, basılmış
161
Bölümü ayrı kitap halinde ç-ıkarmağa karar verdim. Buna mecbur oldum. Bunda da hayır vardır elbet. Çünkü önemli bulduğum bilgileri ve buluşları içine alan bu Bölüm, yani kitap, konu bakımından bağımsız niteliktedir. Ek bölümündeki yazılara gelince, bunlardan ki tabın metninde söz edildiği ve ayrıca sunulacağı bil dirildiği için, ilave edilmeleri gerekiyordu. ônsözde sözü geçen Resimler için de ayni şeyi söylemeliyim. "Türklerin ilk ataları" adını koyduğum, Türk tarihinin geriye doğru sınırlarını geni.'}leten bu ki tap Türk aydınlarına ve Türk tarihçilerine olduğu kadar,
türkologlara da hitap
etmektedir.
Falcat
Türkleri sevmeyen türkologlara değil, çünkü öylesi de var
..•
Ve Türk tarihinin Orhon yazıtları ile baş
ladı�ını zanneden tarihçilere değil. Bu kitaba bugün değer verilmese bile, ileride, bir gün, büyük değer verileceğini kesin olarak bil diğim için, milletime, soyuma, ırkıma hizmet etmiş olma duygusu ve vicdan rahatlığı içindeyim.
162
E K
Pelasglar kim idiler ? (Belleten'in Temuz 1982 sayıs-ında yayınlanm� yazı)
Son yüzyıllarda yapılan arkeolojik kazılar Eski Çağa mensup yazarların ve özellikle Herodot'un il mi değerini azaltmak şöyle dursun, tersine, onla rın anlattıklarını teyit etmiştir. Görülmüştür ki, o çağın gerek tarihçilerinin, gerek şairlerinin yazdık lan, önemsiz ayrıntılar bir tarafa bırakılırsa; şaşıla... cak derecede tarihi gerçeklere uymaktadır. Yüzyıl lar boyunca efsanevi ve hayali bir şehir bilinen Tro ya'ıun keşfedilişi Schliemann'ın Homer'e olan güve ninin yerinde olduğunu göstermiştir. Bundan dolayıdır ki, bugünkü tarihçiler için Eski Çağa ait kaynaklar değerlerini kaybetmemiş tir. Hele Herodot, özellikle tran'ın tarihi ve Mısır'ın örf ve adetleri bakımından 8.deta İncil gibi kabul edilmektedir. Bununla beraber, bu durumun bir istisnası var dır : Herodot'un "Pelasgoi"' adını verdiği, eserinin bir çök yerinde sözünü ettiği, göçlerini anlattığı, örf ve ii.detleri hakkında bilgi verdiği bir milleti bugünkü tarihçiler ve özellikle Latin ülkelerin ta165
rihçileri yok farzetmek hususunda sözbirliği etmiş gibidirler. Zamanımızda Yunanistan'm tarihi de, tarihön
cesi de, Pelasglardan söz edilmeden yazılabilmekte dir.
Sadece bazı sözlüklerle bazı ansiklopedilerde
onlar hakkında bir iki satır bulabiliyorsunuz. Stock Yayınevinin 1968 de yayınladığı ''Tarihi Atlas" gi
bi bir eserde, Pelasg kelimesinin ne metinde, ne de Notlarda görülmem�si bugünkü tarihçilerin tutumu
nu oldukça iyi yansıtmaktadır. Bir yandan bu durum varken, bir yandan da, şurada burada, Luigi Pa.reti (1) , Massimo Palloti no (2) , ttalyan Ansiklopedisindeki Pela.sg maddesi nin yazarı ( •) gibilerin Pelasg milletinin tarihi var
lığını inkar eden sesleri yükselmektedir. Bunlar es
ki yazarları geri-zekalı gibi göstererek, onlann Pe lasglar bak.kında saçmaladıklarını, yer isimlerindeki benzerlikler yüzünden aldandıklarını, yanlış muha kemelere, katmerli faraziyelere ve "Yunanlılara mah sus fantezilere" kapılarak "Pelasg mitini" yarat mış olduklarım iddia edebilmektedirler. Soğuk kan
lılıktan bu· derece yoksunluğun ve ilmi objektiflik
ten bu kadar uzaklığın sebebini insan kendi kendi ne soruyor. öyle sanıyorum ki, okuyucu bu gara betin sebebini y8.zımızın sonuna doğru anlayacak tır. ( 1 ) Luigi Pareti, ''Le Or1glıı.l degli Etruschl", Bemporad e tıgllo, Firenze 1926, salılfe 23. (2) Massimo Pallotlno, ''Etruscologia", Hoepll, Ml1aDo 1968, · sıı.hlfe 92, 94. (3) "En.clclopedia ltaııana" Roma 1935, Cilt XXVI, l!Bhife 808, 609.
166
Şimdilik bugünkü tarihçileri bir tarafa b:rakıp, eski tarihçileri serin kanlılıkla inceleyelim. Fakat asıl tarihçilere geçmeden önce, belki de Homer dö nemindeki Yunanlılara göre Pelasglann
n&>ıl
millet oldukl arını ve llyada yazannın onlar:'.
bir
.�·.ngi
gözle baktığını ortaya koymak faydalı olacaktır. Büyük şair eserinin II inci BÖiümünde, eski A:r
gos şehrinden söz ederken, bu şehri "pelasgik" ( •)
diye nitelemektedir. Elbette ki, bunu "Pelasglar ta rafından kurulmuş" anlamında kabul _etmek gerek mektedir. Homer daha sonra, Yunanlılar karşısın da yer almış olan Troya ordusunun "katalcgunu" yaparken, "Larissa şehrinin beslemiş olduğu, sağ lam süngülü Peasg kabilelerinden" söz eder (•) . Bil diğimiz gibi, Larissa Tesalya bölgesine ait bir şe hirdir. llyada'nın X uncu Bölümünde Pelasg ke: ;mesi nin aşağıdaki olayların hikayesinden sonra zi',:redil
diğini görüyoruz : Troyalı kumandan ve kahraman Hektar, Troya karşısında
yer
almış Yunan donan
masının durumu hakkında bilgi edinmek üzere, Do lan adlı birini keşfe gönderir. Adam Yunanlılar ta rafından yakalanır ve sorguya çekilir. işte o zaman müttefiklerini sayarken, Pelasg ları da zikreder, fakat dikkate değer nokta şudur ki, bu adın yanına "tanrısal" sıfatını ekler. Bunun
Dolan, Troya'nın
pelasg şeflerinden birinin sözde ilah torunu oluşun dan ileri geldiğini sanmak yeterli olmasa gerek. (!) "İlllade-Odyss�e", Editlon de la Pl�lade Par:ls 1965, sahife 127. (6) Aynı eser, L 132.
(GaWmard,
161
XV inci Bölümde Yunanlı kahraman Akhillos arkadaşı Patrokl'u savaşa gönderirken, onun sağ salim dönmesi için dua eder. Duasını hangi tanrıya hitaben etse beğenirsiniz ? Söyleyelim : Pelasglann Baştannsına. Yani, Yunanlıların düşmanı Troyalı ların müttefiki olan Pelasgların tanrısına .. · Bunun yorumu ancak iki şekilde mümkündür : Ya o dö. nemdeki Yunanlılar her alanda Pelasglann üstün lüğünü kabul ediyorlardı veya Yunanlıların meşhur kahramanı Pelasg soyundan idi. .
Odyssea'da Pelasglann adı Girit adasında otu ran milletler arasında yer alır. Burada da Pelasg lar "tanrısal" diye nitelenmiştir (0) . Homer'in Pe lasglara derin hayra�ık beslediği muhakkak gibi görünmektedir. Şunu da belirtmeliyiz ki, tıyada'nın elimizdeki Plfilade baskısının Notlarında ve açıklamalarında bazı çelişkiler vardır. Mesela, cildin tamamının En deksinde Pelasglar kelimesinin tarifi şöyledir: "Bir Anadolu kavmi". Odyssea kısmının imzasız olan, fakat şüphesiz bir Eski Çağ uzmanı tarafından yazılmış bulunan önsözünde ise, şu satırları oku yoruz : "Nausithoos'un ttalya'dan Skerya'ya dönüşü daha sonraki bazı yazarların sözünü ettikleri olay lar çerçevesinde ele alınmalıdır. Bu yazarlar ttalya ya gitmiş olan Pelasglann bir kısmının Ege dün yasına dönmüş olduklarını belirtmektedirler" (•) . ( 6 ı Aynı eser, s. 808. ( 7 ) Aynı eser, e. 989.
183
Şimdi de Herodot'un Pelasglann dili, dini, göç leri ve saire hakkında dediklerine bakalım : l
-
Dtt. :
Herodot'a göre,
"Tyrihenlerin
yukarısındaki
Kreston şehrinde. .. ve aynca Çanakkale Boğazı ci varında, Pl akya ve Skulaka şehiilerinde oturan Pe lasg kalıntısı
ahalinin diline bakılırsa,
Pelasglar
barbar bir dil konuşurlardı" (8) . Herodot dönemin de Yunanlıların dilinde "barbar'' kelimesi, bilindiği gibi, yunanca olmayan demektir. Herodotun bu cümlesi münasebetiyle, Eski
Çağ
uzmanları arasında bitip tükenmez bir tartışma baş lamıştır ve bugün de devam etmektedir. Yok Kres ton şehri aslında Kroton şehri değilmi im.iş ? "Tyrr henlerin yukarısında" tabiri Yunanistan 'daki Tyrr henler için mi, yoksa ttalya'daki Tyrrhenler, yani Etrüskler için mi
kullarulınış ?...
Bizi bütün bun
ların pek ilgilendirdiği yok. Bizi ilgilendiren Pelasg Iann yunancadan başka dil kullanmış olmalarıdır. önemli bulduğumuz bir nokta da, Herodot'un Kres ton'daki Pelasglarla Çanakkale'dekilerin, yani ayn ayn coğrafi bölgelerde oturan bu iki grubun aynı
dili konuştuklarını söylemesidir. Tarihçi üçüncü bir grup olarak Atinalı Pelasg lardan da söz eder, ki bunlar soy bakım.lodan Pelasg oldukları halde, Yunanlılarla yakın komşuluk dola yısıyla, yunanca konuşmağa başlamışlardır. Şu hal( 8 ) ''Herodotua", translated by :r. Press, Oxford 1949, sahife 28.
Enoch
Powell, Clarendon
'169
de, bu grubu oluşturan Pelasglar, Roma hakimiyeti altına girdikten sonra Latin dilini kabul etmiş Daç ya'lılar, yani Romanyalılar gibi veya Türk soyun dan olup, adları da bir Türk adı olmasına rağmen, ortodoks olduktan sonra slavca konuşmağa başla,. yan Bulgarlar gibi idiler. 2
-
DİN :
Pelasgların dini hakkında Herodot şunlan söy ler: "Eski zamanlarda Pelasglar kurban kesme tö renlerinde tanrılara dua ederler... fakat bu tanrıla ra ad veya la.kap vermezlerdi" (") Şu halde, en eski zamanlarda Pelasgların dini bir çeşit Animizm idi. Bilindiği gibi, bir çok millet ler tarihlerinin ilk döneminde tabiat kuvvetlerine tapmışlar ve tanrılanna "dağ tanrısı", "orman tan nsı", "sabah tannçası", "Gecenin ruhu", "eşiğin ko ruyucusu" gibi adlar vermiŞlerdir. Pelasglann eski dininde Romalıların Penat'lan ve Lar'Jan, Araplann cinleri, Ortaçağın perileri gibi yan-tanrıların da bu lunmuş olduğu düşünülebilir. Esasen Herodot, Pe lasglann elini tarihi
ile ilgili olarak,
bir başka dö
nemden de söz eder ki, bu Mısırlılarla temasa gel melerinden sonraki dönemdir. Herodot şöyle der : "... Fakat çok sonra, onlar Mısırlılardan tanrıların adlarını öğrendiler... ve bu tann adları hakkında Dodona'daki kutsal falcının fikrini sordular... falcı (Pelasglara) bu tanrılan benimseyebileceklerini söy ledi . O günden sonra, onlar kurban kesme törenle·
(9) Aynı eser, s. 134.
170
rinde bu tanrıların adlarını kullandılar ve daha son ra bu tanrıları Yunanlılar Pelasglardan S
-
aldılar''.
GÖÇLER :
Herodot, eserinin Birinci Bölümünde, metne ek lediği bir notta, Yunanistan'da biri Yunanlı, diğeri Pelasg olmak üzere, iki ırk bulunduğunu, birincisi
nin vatanından hiç ayrılmadığını, ikincisinin ise gö
çebe olduğunu söyler ('") . Şu halde, Pelasglar göçe
be bir millet idiler. Bunların sadece belirli bir kıs
mını ele alacak olsak bile şunu görüyoruz : Samot
rake adasında oj:uran Pelasglar önce Attika'ya göç etmişler ( 11 ) . Sonra,
oradan kalkıp Himet
dağının
eteğindeki topraklara gidip yerleşmişler. Daha son ra orayı da bırakmışlar, Ege Limni
adasına
gidip,
bu
Denizi adaya
adahnndan yerleşmişler.
Fakat M.ö. 510 de, General Miltiade'nin zaferi üze ri:ee,
kendileri
de adadan ayrımlak zorunda kal.
mışlar. Pelasgların sırasına göre daha uzak diyarlara doğru maceraya atılmak.tan çekinmediklerini yuka nda gördük. Tarihte Pelasglara dolu'da da rastlanma.k.tadır ( 12 ) .
(10) Aynı eser,
s.
ttalya'da da, .Ana
25.
kl göç edenlerin peş!Dden gltm• · vtp AtU kada kalanlardır ki, diller.ini. unutup yuna.ı:ılılaşmı§lardı.r.
( 1 1 ) Şüphe yoktur
{12) Herodot, Kzerkses'l:n .Anadolu
seferini ve Troya bara..
belerine doğru yürüYܧÜnü anlatırken, "Antandros" d.Jye
bir §ehirden söz eder ve bu §ehrln Pelasglara ait oldu
ğunu söyler.
171
4.
-
YUNANİSTAN'IN ESKİ ADI :
Herodot'ta Pelasglar hakkında bulduğumuz bil gilerin en önemlisi şüphesiz şudur : Bir kadının esir olarak saWdığı yerden söz edilen bir cümlede, Herödot kendi zamanında Yu nanistan (Grekya) olarak bilinen ülkenin daha ön ceki adının "PELASG1A" ('3) olduğunu söyler. He rodot'un bu cümlesi bize aşağıdaki neticeleri çıkar mağa hak vermektedir : a - Pelasglar Yunanistanın ilk ahalisi ve ilk sahipleridirler. b - Pelasglar yer yer bütün Yunanistanı işgal etmişlerdir. . c - Herodot'un Yunanistan'ın eski adının Pe lasgia olduğunu söyleyiş tarzından, bu gerçeğin o dönemde herkesce bilindiği anlaşılmaktadır. 5
-
PELASGLARIN YUNANLILAR 1'ZERİNDEK1 ETKİSİ
Yukarıda Yunanlıların bazı tanrı adlarını Pe lasglardan almış olduklarını gördük (ki, Pelasglar kendileri de bunları Mısırlılardan almışlardı) . He rodot aynca, Yunan mitolojisinin Heziyod ve Homer tarafından Pelasglardan alınmış tanrılardan yarar lanılarak oluşturulduğunu söyler ('1') . Pelasglann sadece din alanında değil, mimari alanında da Yunanlılara hocalık ve öncülük ettiği (13) Ayni eser, s. 136. (14) Ayni eser, s. 135.
1'12
anlaşılıyor. Herodot eserırun VI ncı Bölümünde A�ina'lıların Akropol'ün etrafını duvarla çeyirmeğe karar verince, bunun için Pelasglara baş !vurmuş olduklarını tarihçi Hekateos'u kaynak göstererek söyler. Pelasglar da oyle bir sağlam duvar yapar lar ki, bunun bir parçası "pelarjik duvar" adı ile bugün, 20 nci yüzyılın sonunda bile yerinde dur makta ve turistler tarafından görülebilmektedir. Herodot'a göre Yunanlılar büyük millet ha line gelmiş olmayı da Pelasglara borçludurlar. Tarihçi Yunan milletinin aslında "zayıf bir millet" olduğunu, ancak barbar milletler ve "bil hassa Pelasglarla karıştıktan sonra büyük millet ha line geldiğini" soyler (1• ) . Herodot'tan sonraki tarihçilerin eserlerinde dik kati çeken nokta bunlann açıkça veya zımnen Pe lasglarla Etrüskleri aynı millet saymaları ve isim değişikliklerine göçlerin sebep olduğunu söylemele ridir. Mesela, Hellanikos'a göre Pelasglar ltalya'ya yerleştikten sonra Tyrrhen (Etrüsk) adını almışlar dır. Lesboslu Myrsilos'a göre ise, Tyrrhenler vatan larından ayrıldıktan sonra Pelasg olmuşlardır ( 16 ) Hekateos'a göre Brauron'da Atinalı kadınlan kaçı ranlar Pelasglardır, Philocoros'a göre ise, Tyrrhen lerdir(1') . Bu sebeple, Aristofan gibi, Sofokles gibi (15) "Herodotus", tre.nslated by Powell, sahife
26.
(lG) Noel des Vergers, "L'Etnırie et Ies Etnısques",
Flrm.ln
Didot, Parts 1862, p, 109. (17) Pauly.Wlssowa, Realencyclopll.die der klasslschen Al tertwnswissenshaft, Stuttgart 1948, sahife 19i0,
173
yazarlar Pelasg-Tyrrhenler şeklinde bir birleşik ad kullanmağı daha pratik bulmuşlardır (18 ) . Bütün bunlar Pelasglarla Tyrrh�nlerin, yani Etrüsklerin aynı dili konuştuklarını ve aynı örf ve adetlere sahip olduklarını Yunanlılann açıkça gör meleri neticesi olmayıp da ne olabilir ? Tek geçerli izah budur. öyle zannediyorum ki, bazılannın Palasglara karşı allerji duymalarının sebebini okuyucu anlama ğa başlamıştır. Pelasglar Tyrrhen, Tyrrhen'ler de Etrüsk olunca, Etrüsklerin İtalyanın yerlisi olduğu na dünyayı inandırmağa çalışan etrüskologların du rumunu düşünün ! Pelasg diye bir milletin hiç bir za man mevcut olmadığını iddia etmekten başka çareleri varını ?
Burada bir parantez açmak mecburiyetini duyu yorum. Çünkü bazı etrüskologların büyük değer ver dikleri, fakat İtalyanın eski tarihini çekinmeden ve bile bile karışık hale getiren bir tarihçinin eserleri yüzünden ortada dolaşan ·bazı fikirlerin yerli yerine konması gerektiğine kaniim. Kendinden söz etmek is tediğim tarihçi Halikarnaslı (Bodrumlu) Dionysos' tur. Dionysos Yunanlı olduğu halde, Romada, İmpa rator August'ün himayesinde, Sa.ray �vresinde ya şamıştır. Greko-romen diye niteleyebileceğimiz bu zat, tsa'nın doğuşundan bir iki yıl önce "Roma an(18) H.H. Scullard, The Etrusean clties and Rome", Thames and Hui:ıson, Landon 1967, sahife 311�
174
tikitesi" adı ile bir eser
yayınlamıştır.
·
E.serin adı
"Roma tarihinin eski dönemi" şeklinde anlaşılmalı dır. Tarihi gerçek açısından ziyade politik
n1 ülahaza
larla yazılmış olan bu eser bugün bile baz.ı �t.ı..rihçi leri etkisi altında bırakmakta ve bir takım
yanlış
fi
kirlerin yayılmasına sebep olmaktadır. Dionysos :için tek önemli şey imparator- :n gözü ne girmek ve Mekena'nın aracılığı
ile lutuf' arından
faydala:nmağa devam etmekti. İmparator August ise, Romanın kudret ve azameti fikri ile dolu bir hüküm dardı. En büyük politik amacı da Roma hakimiyeti altında bulunan milletleri
eritmek,
Iatinleştirmekti.
Bu milletler arasında özellikle şanlı bir tarihe sahip olan Yunanlılarla
Etrüsklerin milli gururla ·ını kır
mak emeii idi. Romalıların millete borçlu olmalan
medeniyetlerini bu iki
August'un
co.nını
sıkıyor
du (1•) . Şu halde, August'ün hoşuna gitmek için yapıla cak iş Romalıların ve İtalik
kavimlerin
g;�çmişini
Etrüsklerinki nden ve Yunanlıların.kinden da'.ı.a şanlı göstermekti. Dionysos
ıi.ki
yoldan bu amaca v 1.l'abile
ceğini düşünmüştür : a - Et'rüsklerin İtalyanın yerlisi olduğuiiU iddia ederek, onlan Latinlerin hemen hemen kard eşi gibi göstermekle, b - Yunanistandakıi. ha.kim Romalılarla mahkUın Yunanlıların aynı ataların
torunları olduklarını, bu
ataların Pelasglar olduğunu ileri sürmekle. ( 19) Etrllsk site - devletleri Ogüst devrinde orta.dan kaldınl mıg ve "B!Slge" adı ile RomaillD idari çerçevesi içine ahn
mıgtır.
175
İki bin. yıldan beri pek çok
tarihçi
Hali.karnaslı
Dionysos'un ard niyetli iddialarına safça inanmışlar
dır. Bir kısmı da, işlerine geldiği için inanmış gibi görünmüşlerdir. Fakat, bilhassa
Anglo-saMon ya
zarlar arasında Dionysos'un
sam·imiyetsizliğini sez
miş olanlar vardır. Londra
Üniversibcsi Eski Çağ
Tarihi Profesörü rını
H.H. Scullard'ın aşağıdaki satırla
buna misal olarak gösterebiliriz :
"Merkezi ltalyanın Pelasglar tarafından istila edildiğine dair geleneksel söylenti Halikarrıaslt. Dionysos için BiR PROBLEM TEŞKiL EDiYORDU. Bir yandan Etrüsklerin otokton ve Pelasgların Yu nanlı olduklarına inandığına göre(10), Etrüsklerle Pelasgların aynı millet olduklarını iNKAR ETME C::E MECBURDU. Diğer taraftan, Pelasgların rolü nü küçümsemek de iŞiNE GELMiYORDU. Sebebi de şu idi ki, Roma'nın geçmişine dair eserini yaz maktaki MAKSADI Roma devletinin barbar bir devlet olmadığını, aslen Yunanlı bir devlet olduğunu Gt:JSTERMEKTI. Çünkü . Roma'nın eski ahalisi ka dar "eski ve yunanlı bir milleti dünyada bulmak mümkün değildir'' şeklinde iddialar ileri sürmekte idi... Böylce, Dionysos'un Etrüslclerin otokton bir kavim olduğuna dair iddiası başlca bakımlardan tar tışılabilse bile, her halde Pelasglar hakkındaki hikd yeleri bu iddiaya inanırlık kazandırmamaktadır "(n) ..
"Encyclopedia
Americana"nın
PELASGLAR
maddesini yazan bilgin de, Halikarnaslı Dionysos'un (20) Bize göre, inanmaktan ziyade inandırmağa çalışıyordu. (21) Dip Not 18 de zikredilen eser, sahife 37-38.
176
iı.macının ilmi
değil, politik olduğunun farkına. varmış 'Ansiklopedide şunları okuyoruz : "Onun başlıca amacı Roma'nın hakimiyetini ve boyunduruğunu Yunanlılara hoş göstermek ve Yu nanistanı fethedenlerin şöyle iyi, böyle iyi insanlar olduğunu ispat etmeldi"(12). Bu biraz da Halilcarnaslı Dionysos'un kendi mil letinin duygularına ihanet etmekten çekin»Mmıiş ol duğu anlamına ge.liyor. tır.
işte adam böyle bir adamdı. Bununla beraber, eserinin her satın bir takım hesaplara dayanan bu adam, istemeyerek bizim tezimizi kuvvetlendiren bir gerçeği ağzından kaçınnışhr. Bu şöyle olmuştur: Herodot'un bir parçası vardır ki, her etrüskoloji kitabında muhakkak zikredilir. Herodot bu parçada Lydiaya ha.mim bir kralın Tyrrhenos adlı oğlunun ne gibi şartlar neticesinde, ülke ahalisinin yarısı ile bir likte İtalya.ya göç ettiğini anlatır. Halikarnaslı Dion�sos Etrüsklerin otokton olduğunu iddia. ettiği ne göre, Herodot'un hikayesini kabul etmesi mümkün değildi. Bu hikayeyi veya olayı reddedebilmek için, dalkavuk tarihçi, Herodot'un bahsettiği Lydialılarm tlönemi ile kendi dönemi arasında 1300 yıl geçmiş ol· duğunu dikkate almayarak, kendi zamanındaki Lydialıların dili ile Etrüsklerin dilini karşıl aştırma ğa kalkıyor. Ve işte o zaman şöyle diyor: "Etrüsk· !erin dili Lidyalıların dilinden daha çok Pelasgların diline renziyor" (N) . Bize 18.zım olan da bu idi. (22) 1970 baskısı, Cilt 21, sahife 482, (23 ) Denys d'Halicarnasse, "Antıquit�s romaines", Françols de Jay çevirisi, Paris MDCCXXII, s. 30.
177
Bu yazının başlığını "Pelasglar kim idiler?" şek
linde koymuş bulunuyoruz. Evet, Yunanlıların Etrüsk Ierle karıştırdıkları bu Pelasglar kim idiler ? Onların etnik asılları ne idi ?
1nsari ırklarından
hangisine
mensup ddiler? Eski tarihçiler sayesinde, onlar hakkında. elde ettiğimiz bilgileri özetleyelim : a - Pelasglann dili yunancadan farklı bir dildi. b - Pelasgla.r Yuna.nistana kuzeyden gelmlşlerdi.
c - Göçebe idiler
.
i
d - Yerleşik oldukları dönemlerde de en sevdik leri şey inşaat yapmak, şehir kurmaktı (Argos, La rissa., palarjilı: duvar) Pelasglann etnik menşeini tayin edebJmek için yukandaki dört .şarta uygun bir millet bulmak zo rundayız. Bu dört şartı tekrar ele alalını : 1
..
Pelasgların ·dili yunancadan farklı bir dil idi.
Eskilerin verd:ği bu bilgiye bu�ü lengüistler şu hususu ekliyorlar. ki, o da pe1asgcanın hint-avrupalı ·
bir ·dil olmadığıdır.
Çünkü hayli zamandan beri pelasgca bir metin eline. geçmiş bulunmaktadır. 1885 yı
bilginlerin
lında Atina'daki
Fransız
Okulu
(Enstitüsü) nun
gayretleriyle, Limni adasının Kamina adlı köyü ci varında bir "ste�a" bulunmuş ve bunun üzer;nde ka bartma b:r resimle birlikte, , etrüskologların etrüsk çeye çok ben.rediğini söyledikleri
bir dilde yazıtlar
görülmüştür. Fazla olarak, bu yazıtların M.ö. VII nci
178
ytizyıla ait oldukları tesbit edilebilmiştir ki, o dönemde
Limni adası Pelasgların elinde idi. Adanın Yunanlı.
ların eline geçmesi M.ö. 510 yılındadır. Limni'de bulunan pelasgca
yazıtlar hakkında
Raymond Bloch adlı büyük etrüskolog şunları sey
ler: " ... Kamina yazıtlan gerak morfoloji, gerek lek
sikografi bakımından etrüskçeye çok
yakın özellik
ler taşımaktadır. Burada gördüğümüz kelime sonla rındaki ekleri, kelimelerin yapılışındaki şekilleri ve hatta belirli tabirleri aynen bizce bilinen etrüsk me tinlerinde de bulmaktayız" ( z-ı ) Bir de şu var : Dilcilere göre Etrüsk dili Avrupa dilleri gibi "bükümlü" (tasrifi) olmayıp, , ; bitişken" (iltisaki) bir dildir ve ses eğilim göstermektedir(2• )
•
uyumu
Fakat gerek bitişkenlik, gerek Altay
dillerinin özelliklerinden�ir.
lasglann kim olduklarını
kanununa açık
•
ses uyumu Ural Şu
halde,
Pe
anlamak _için sfo konusu
dilleri konuşan mill etlerden birine bakmamız gerekc cektir (u) .
Raymond Bloch, "Les Etrusques", Presses Universita!res, Paris 1968, sahife 17. (M) Aynı yazar, "The Etruacans", Thames ani Hudson , London 1965, sahife 75. Massimo Pallotino, yukandıı. ' zikredilen eser, sahife 391. (26) Ler..gülstık ile yakından llgllenmem!ş okurlar için aıı :a. ğıda bükümlil ve biti§k�n diller hakkında bazı bilgi ve misaller veriyoruz : 1. Bilkliimlil diller isimlerin veya fiillerin çekim ı gibi hal lerde kellmeleri bükerek ııeklinl bozuyorlar. Fı aıısızlarıD (24)
179
Bu dilleri konuşan . milletler arasında seçim im kanlarımız sınırlıdır. Tıınguzlarla Samoyed.Ieri bir tarafa bırakırsak, elimizde kalan milletler şunlardır: Macarlar, Finler, Moğollar ve Türkler. Bu milletler arasında hem lengüistik şartı, hem diğer şartları dolduran millet Türklerdir. Şöyle ki : Küçük
La.rousse
sözlüğilnde,
lengüistik
anlamda
"büküm" olayı haklunda şunları okuyoruz: "Bir kelime
nin, cümle lçlnde oynadığı. role göre, son hecelerinde ge çirdiği değişikliklerin toplamı" :Misaller.
Le trav-ail Les trav-aux
iş
işler
v-enlr
gelmek
je V-iendrai
geleceğim
the g-oose _
kaz
the g-eese
kazlar
İngilizce
to br-ing
getirmek
I br.ought
getirdim
<!er Kn.opf
düğme
die Kn-öpfe
düğmeler
d-enken
düşünmek
İch d-achte
düş(lndüm
yaum
gün
Arapça ayyam
günler
takkallum
konuşmak
mutakkalllm
konuşo.n
2. Bitişken diller isimlerin veya flilleri11
çekimi veya
çoğulların yapımı için, kelimenin şeklim bozmadan ek leri kelimeye bitl§tlren dillerdir. Küçük Larousse bu ko.
nuda şöyle der : " (bu diller) cümle içindeki çeşitli iliş-
180
2 - Pelasglar gibi Türkler de Akdenize Kuzeyden gelıpi.ş, hem de bir defa değil, tarihte bir çok defalar, çeşitli adlar altında gelmiş bir millettir. 3 - Türkler tarihte hep oradan oraya göçmüşler ve bugün bile, gerek Orta Asyadaki, gerek Anado ludaki Türkler mevsim göçebeliğinde bulunmakta, yani yazın yayla�a çıkmaktadırlar.
4 - Türklerin imarcı bir millet olduğunu hatır lamak iç"in Bizansı çeşitli mimari eserleri ile ne ka dar güzelleştirmiş olduklarını hatırlamak yeterlidir. kileri ifade etm,ek için, kelimeleri bozmayıp, Ural-Altay dillerinde olduğu gibi, köklerle ekleri yan yaJ:La getiren dillerdir''. Misaller: Türkçede
göz göz.ler gel-mek gel-dlm
Etrııskçede : Burada etrüskologlann nezdinde büyilk rağbette olan bir misali alalım : "Takhnalthi" kelimesini .. . Uz manlara göre bu kelime ''Tarkinyada" anlamına geliyor. ''Tarkhnal" Etruryanın Başkenti olan Tarıdnyanın etr!lskçes!, "thi" eki de tilrkçedeki de, te, da, ta eklerinin kaqıılığldır (Raymond Bloch, "!es Etrusques" Presses unlversitaires, sahüe 59. ve Massimo Pallotlno, Etrus cologia" sahife 403 ) . Halbuki, bilindiği gibi, tilrkçedeki de , te eklerinin etrüskçedekl "thl" ekin.in anlamını vermek içln Hint Avrupa dilleri kelimenin önüne bir başka kelime getirir. MeaelA, "Parlste" demek için A Parls Fransızca l:ııgile lzc ln Para V Parlji Rusça
Farsça
Der Parla
denir.
181
Ya bütün Anadoluyu ve hatta bütün Orta Do
ğuyu dolduran Türk mimari eserleri ! . Orta Doğunun Başkentlerini gezen turistler çok
iyi
manasını
sözlerimin
anlayacaklardır.
Şu halde, tarihi ve lengii'istik
gerçekler kadar
saf mantık da bizi şu neticeye götürüyor. Pelasglar Proto-türk idiler ve başka
şey olmuş olmalan müm
kün değildir. Biliyorum ki, bir Batılının kafası için bu netice tatsız bir paradoks gibi gelebilir. Bunun
şahsi tec
rübeme dayanan bir delilini sunmak iste:rıim. Benim
1971 yılında "Etrüskler Türk mi idi ?" adlı fransızca kitabım çıktıktan sonra bundan
bir tane
değerli
etrüskolog Mr. Christopher Hampton'a da gönder miştim. Mr. Hampton uzun ve nazik mektubunda şu
itirafta bulunuyordu :
"Çoğumuz Türltleri Isldmiyetin ve Muhammed' sonraki Anadolu tarihinin çerçevesinde düşünü rüz. Halbuki sizin teziniz onların ataları ile ilgilidir... den
Yukarıdaki satırlar isbat ediyor
ki,
Batıda. sa
dece orta aydınlar değil, bilginler bile, İslamiyetten
öncekıi. Türkler hakkında
çok az ş-ay biliyorlar. Bu
sebeıXe, Pelasglann Proto-türk oldukları hakkında yu
karıda ifade ettiğim gerçeği dudak
bükerek karşı
laya.cak okuyucuyu Dünya tarihine göz atmağa da vet ediyorum. Çünkü, Türkler veya Proto-Türkler Yunanistanı tarih-öncesi devirde Pelasg adı
ile istila etmekle ye bir çok
tinmemişler, bunu daha sonraki devirlerde de, defalar yapmışlardır.
182
Türklerin Yunanistanı Osmanlı adı altında işgal edip,
15 inci yüzyıl ile 19 uncu yüzyıl arasınd� 400 yıl
boyunca idare etmiş olmalarını
haydi saymayalım.
Fakat daha önce, başka başka isimler taşın', ' ) .b ulu nan ve bugünkü Türklerin ataları olan milletler_n, yani Hunların, Avarların, Kumanların, Paçeneklerin Yuna nistarun kuzeyini işgal etmiş olduklan gerçeğini unu" tabilir miyiz ? (•7)
Fiziki coğrafya
bakımından, yer
yapısı, yani dağfar, vadiler,
yuvarlağının
geçitler son dört veya
beş bin yıl içinde pek değişmediğinden
ve Tü -klerin
de mizacı ve onları Orta Asyadan kaçıran iklimle il
için Türk kabileleri veya orduları, ikide birde Yuna
gili sabepler hep aynı olduğundan, tarihin akışı
de
nistamn kuzeyine, dalga
halinde
gelip
çarpmıştır.
Aynı sebepler ayın neticeleri doğurmuş ve tarih tek rarlanmıştır. Hazar Denizi civarında
yaşayan
veya oradan
geçen Hunlar, Avarlar, Kumanlar, Peçenekkr hep aynı yolu takip etmişler ve Yunanistanın k1� :eyine, yani Trakya ve Mekedonya'ya gelip dayanmı�lardır, o Mekedonya ki, eski Yuna1'1ılar ona Pela(s) gonia, yani Pelasglann ülkesi derlerdi.
Pelasglar Yunanistanı etmişlerdir ? "Larousse du
ne zaman istila ve lşgal ieme siecle" adlı Ansik
xx
Jopedi'ye bakılırsa bu M.ö. 3000 yılına doğru olmuş-
( 27 ) Ren� Grousset, "L'Emplre des Steppes." ve M.a.rqaart, ''Über das Volktum der Komıuıen" aerlln 1914.
183
tur(28) . Bununla aşağı yukan mutabıkız. Şu halde, Pelasglar Yunanistanı Yunanlı'lardan bin yıl kadar önce işgal etmişlerdir. Yunanlılar geldikten sonra da Yunan yarımadasının bir şatranç tahtası haline geldiği, yani Yunan kabile gruplan ile Pelasg kabile gruplarının şurada .burada yan yana yerleştiği ve yaşadığı anlaşılmaktadır. Bu durum tarihi devirlere kadar devam etmiştir. Çünkü "Dictionary of Ancient Greek civilization" adlı sözlükte ddkkate değer bir �çıklama bulmaktayız. "Larissa" maddesinde (ki, Homer sayesinde bunun bir Pelasg şehri olduğunu biliyoruz) sözlük şöyle der: "Larissa tarihi devirler de Tessalya'nın en önemli şehri idi ve Aleuadae sül§... lesinin hüküm sürdüğü bölgenin başkenti idi. Pinda ros, Hippocrates ve Platon gibi bazı meşhur adam lar . bu şehirde, yan barbar prenslerin misafiri ola rak kalmışlardır" (29 ) . Burada "Yarı barbar" tabirini tahlil etmemiz ge· rekiyor. Barbar kelimesi "yunancadan başka dil ko nuşan" anlamına geldiğine göre, "yan barbar" olsa olsa "ana dili olarak yunancadan başka bir dil konuş tuğu halde, yunancayı da konuşabilen kimse" anla mını ifade edebilir. Şu halde, Platon'un zamanında bile, yani M.ö. iV. yüzyılda, henüz Yunanistanda, Pelasglarm Mki Oıiyeti altında bulunan bölgeler vardı. Ve demek ki, bu bölgelerin prensleri, yani hükümdarları Yunan (28) Şüphesiz ki Orta Asyadan Anau (Turkm6nlstan) kül tUrü.ı:İün unsurlannı getiriyorlardı. (29) Methuen and Co, Ltd. London 1970, sahife 264.
184
dünyasının kültürel hareketlerini takip ediyor ve ya
yµılanan gerek edebi, gerek ilmi eserlerden haberdar oluyorlardı. Yoksa, bu hükümdarlar neden Pindaros gibi bir şairi, Hippokrates gibi bir bilgini
ve Platon
gibi bir filozofu yakından tanımak ve. onları misafir etmek arzusunu duysunlar ? Burada Meillet ile Cohen
tarafından
yazılmış
"Dünya Dilleri" adlı eserden bir cümleyi zikretmenin lam sırasıdır. Bu eserde şöyle deniyor :
"Pelasg dili M.ô. 5 nci yüzyılda bile, Trakya sahillerinde, Propontid'in (311) güneyinde ve lmros ile Limni adalarında konuşulmakta idi"(31) . Ne yazık ki, bu cümle Pelasglan hayali bir mil let sayan tarihçilerin ve etrüskologların gözüne iliş memiştir ! Pelasglarm tarihi bir millet olduklarını Atina' daki duvar parçası, Llmni'de bulunmuş yazıtlar ve
birçok eski tarihçinin yazılan isbat ettiği gibi, onla
rın Türk olduklarını da, ayrıca,
bir Romalı bilginin
bıraktığı lengüistik delil tartışılmaz bir şekilde isbat
etmektedir. Adı Varron olan bu büyük bilgine göre, TEPAE kelimesi Pelasg dilinde TEPE demektir (3") .
Türkçede olduğu gibi, ... Türkçedeki tepe kelimesinin manasını ise. dünya arkeologlarının hepsi iyi bilirler : Altın-tepe,İkiz-tepe, Kara-tepe, Kül-tepe yüzünden...
(30) Yani Marmara Denizi
{31) Pariıı 1924, ııahlfe 48. (32) lsaac Taylor, "Etruscan researches", Mac Millan and Co., London 1874, sahife 330.
185
lskitler/e Etrüskler · arasında benzerlik/er (Bu yazı 1976 yılının Eki.m ayında Ankaratda toplan mış olan VIII. Milletlerarası Türk Tarihi Kongresine sunulmuş bildirinin gen·işletilmişidir) Etrüskler deyince bir Bablının zihninde, Roma· Warın medeniyetini doğurmuş, veya hiç değilse bu medeniyetin doğm�sına katkıda bulunmuş ince bir medeniyete sahip bir millet kavramı doğar. Bunun aksine, İskitler deyince çok kimsenin aklına ilkel örf ve adetlere sahip, parbar bir millet gelir. Buna rağ· men, eski Yunanlı tarihçileııin merak ve ilgisini çek· miş olan İlkçağa ait bu iki millet arasındaki ortak yanlan araştırmak bana çekici geldi. Aşağıdaki kıyaslamada (') , objektif ve tarafsız bir şekilde, iki millet arasındaki menşe, giyiniş, örf ve adetler, sanat ve din bakımından benzerlikleri or( 1 ) Etrüsklerin menşei hnkkındaki fikrimizi "Etrilskler Türk mü idiler?" adlı küçük kitabımızda ifade e�tilL (Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü yayınlan, An kara 1974)
186
taya kcymağa çalıştım. Böylece, iki millet arasında
20 noktada benzerlik bulup çıkardım. Bu no'.üaların her biri bir yazı konusu olacak nitelikte olduğundan, hepsi hakkında kısa bilgiler sunmakla yetiniyorum. 1
-
l\IENŞE :
Gerek tskitlerin, gerek Etrüsklerin
menşei so
runu bilginler arasın�a uzun zamandan beri tartışı lan ve bugün de tartışılmakta olan bir
ilmi sorundur.
tngiliz tarih bilgini E!Ms Minns İskitler hakkın
da şunlan söyler :
"Etnografya biliminin belki hiç bir meselesi ts ki.tlerin etnik akrabal·ığı meselesi kadar tartış'llma mıştır" (2) . Ger!:;ekten, tarihçiler önyargılarına veya kapris lerine göre, İskitler için birbirinden uzak
ve
en bek
lenmedik menşeleri gösterirler. Mesela, !skWer Mül lenhof için İranlıdırlar, Neumann iç.in Moğol, Samok hsof için Slav, Fiesel için
Jermen, Geza
Türktürler, Etrüsklere gelince,
biliniyor
ki
N:ıgy için
onlar, Arnavut
lardan tutun da Hititlere varıncaya kadar akla ge lebilecek her milletle akraba gösterilmiştir. Bir İn giliz bilgini durumu şöyle özetler :
" ... gerek eski, gerek yeni tarihçilerin hepsi Et rüsklerin hangi ırktan ve hangi ülkeden geldikleri hakkında ayrı fikirdedirler ııe uzmanlardan her biri, (2) Ellis H. Mlnns, "Scythians and Greeks", Press, Combridge 1913, s. 35.
Ün!versitY
187
fikirlerini ifade ettikten sonra, sonuç olaralc bütün tartışmaların ölü noktada bulunduğunu itiraf etmektedirler''(3). 2 - AD
İskitler - de, Etrüskler de kendilerine, başka mil letlerin onlar için kullanmadıkları adlar verirlerdi. ts kitlere Yunanhlann verdiği isim SKUTHAİ idi. Fa kat Herodot'a göre, onlar kendilerine "SKOLOT" (") diyorlardı. Diğer taraftan, bilindiği gibi, Etrüsklere Roma lılar TUSCt, Yunanlılar ise TyIThenoi veya Tyrsenoi
diyorlar�. Halbuki tarihçi Halikarnaslı
Dionysos'a
göre, onlar kendilerine RASENNA diyorlardı. S
-
TARİH SAHNESİNE ÇIKIŞ :
Bir millet için doğmak veya tarih sahnesine çık mak bir edebi metinde veya vekayinamelerde zikre dilmek demektir. İskitler ile Etrüskler ise, ayni za manda, hatta, denebilir ki, yanyana tarih sahnesine
çıkmışlardır. Çünkü tskitlerden ilk defa Yunanlı şair Hezyod'un "ݧler ve günler" adlı eserinde söz edil mektedir. (') . Etrüskler de, ilk defa olarak, "Tyrse noi'' adı ile ayni eserde zikredilmişlerdir (•) . (3- Jarnes Wellard, ''The Search for the Etruscans" Thomas Nelson and sons, Lan.don 1973, s. 21. ( 4) "Herodotus" Translated by J. Enoch Powell, Clarendon Press. Oxford 1949, Vol. I, s. 275. (5) La. Grande Encycloplidle, Cilt. 29. S. 851. Rome", Thames !6) H .H. Scullard, ''Etruscan cltles and and Hudson, Landon 1967, s. 34.
188
c,
-
POLİTİK GtJÇ VE MEDENİYET :
!skitlerin askeri ve politik güçleri
M.ö.
VII. yüz
yılda zirvesine çıkıyor. Anadolunun Kuzeyini boyunca işgal etmeleri . bu döneme
28 yıl
tesadüf ediyor.
Onların med·aniyet ve sanat bakımından en çok yük seldikleri yüzyıl ise,
M.ö.
VI. yüzyıldır ( 7 ) .
Diğer taraftan, Etrüsklerin ttalya'daki hakimi yeti ve Etr üsk sitelerinin gelişmesi M.ö. VII. yüzyıl da kendini göstermektedir. (•). Etrüsk sanatının en çok geliştiği dönem ıise, M.ö. VI. yüzyıldır (9) . Şu halde, bu iki milletin doğuşunda da, büyümesinde de şaşılacak bir paralellik vardır. 6
-
ORTAK DUŞMAN :
!skitlerin de, Etrüsklerin de tarihlerinin ıilk dö
dönemlerde rakipleri ve düşmanlan Yunanlılardı. Bir çok eski tarihçiye
neminde ve hatta tarih-öncesi
göre, Yunanlılar tarihlerinin şafağında tsldtlerle çe tin
savaşlar yapmışlardır. Sonralan, efsane ve mi
toloji konusu halini alacak olan bu savaşlar bazen "Centaure"lara, bazen de "Amazoİı"lara karşı idi, Halbuki "centaure'' lar ilk defa gördükleri atlı tskit askerleri idi ( 10) , "Amazon"lar ise, tskıit soyundan olan Kadınlar ordusu idi (11) . (7) "Les Tresors d'art des Scythes", Gründ, Prague 1968, s. 13. (8) Attlllo Gaudlo, "Les Etrusques, une ctvillsa.tlon retrouvee, Edltlons Glrard et Co, Vervlers 1969, s. 14l . {9) Ra.ymond Bloch, "L'art des Etrusques", n Parna.sso, Milano 1965, s. 28-29. (10) "L'Art barbare Scythe" Editıons Cercle d'Art, Parla . 1971, s. 97. {11) Guy Cadogan Rothery, "The Amıızoıı.s i.n Antıqulty", London 1910, s. 9.
189
Diğer taraftan, eski tarihçiler gerek Yunanistan Yunanhlarınm, gerek Ege Denizinde yerleşmiş Yu nanlıların Tirhen (Etrüsk) korsanları ile savaşlarını anlatır dururlar. Bu korsanlar cesaretlerini o nokta ya vardırmışlardı ki, günün birinde Yunanlılann tan hsı Dionyzos'u bi�e kaçırmağa cesaret etmişlerdi (ıa) . Bu Tirh-3nler, bazı eski ve yeni tarihçilere göre İtalya Etrüsklerinin Ege Denizi kıyılanndaki ataları idiler. Fakat efsane dönemine ait bu karşılıklı kor sanlıkları bir tarafa bırakacak olsak bile, italya'daki Etrüsklerin Yunanlılara karşı savaşlarını görmemez likten gelemeyiz. Bu iki milfat arasındaki mücadelenin iki önemli noktası Etrüsklerin· M.ö. 535 de Foça Yu nanlılarına karşı Aleria savaşı ve M.ö. 474 de Sira kuza Yunanhlarına karşı Cumes savaşıdır (13) . 6
-
COCRAFYADAKİ lZLEB :
Etrüskler gibi İskitler de, Coğrafya terimlerin de siyasi hakimiyetlerinin izlerini bırakmışlardır. Bir zamanlar '1skit Okyanus"u denilen bir demz (14 ) , "İskit körfezi" denilen bir körfez (") vardı. Diocletien zamaninda ise, Roma imparatorluğunun bir vilaye tine "Küçük İskitya" adı. verildiği g:bi, Filistin'in bir şehrine "Scythopolis" (iskit kenti) denirdi. (12) Pauly, "Realencyclopadie der
klasslschen
·Aıtertums.
wissenschaft".
(13) Werner
Keller, "Dann sie entzündeten das Licht" Drömer, MÜnchen-Zürich 1970, s. 160, 214, 215, 216.
( 14) Larousse du XX e si�cle, Vol. VI. s. 263. (15) Talbot Rice, "The Scythians" Thames London 1961, s. 35.
190
and Hudson,
Diğer taraftan, bugün bile coğrafyada 'Lir Tiren Denizi, yani Etrüsk Denizi bulunduğu bilinnwkteclir. '1
- DIŞ GöRVN:0Ş .1
iskitlerle Etrüslderin dış görünüş baLunından benzerlikleri, gerilere gittikçe daha çok dikkati çe ker. Mesela, iskit erkeklerinin uzun saçlı ve genellikle Arkaik dönemde sakallı olduklarım biliyoruz ( 16) Etrüskler de öyle idiler(1.') . Söz konusu bP11zerliğin farkına varmak için Cerveteri'de bulunmuş -nermer den tabut üzerindeki şefkatli koca ile Kul-Obıı.'da bu lunmuş meşhur vazodaki diz çökmüş dişçiyi karşı laştırmak yeterlidir. •
8 - BAŞLIK :
tskiUer tepesi sivri ve kulaklıkları olan bir baş giyerlerdi. Kulaklıklar çok defa çenenin altında birleştiı:ıil:p bağlanırdı. Bunun delilleri sadece Pa �ınk'ta bulunmuş giyiqı eşyası ve vazolar ili.erindeki resimler değil, ayni zamanda Persepolis'teki kabart ma heykellerdir de. Çok ilginçtir ki, _bütün Batılı ta ı:ühçiler tskitlerin bu başlığından söz ederken, aynen bu türkçe kelimeyi kullanırlar, fakat bunu l: ir rusça kelime zannederler ve "bashlyk" şeklinde yazarlar. lık
Etrüsklere gelince, biliniyor ki, onlar da, Os manlıların kavuğuna ve külahına benzer teı,esi sivri (16) Ellis H. Mlnns, zikredilmiş eser, s. 57. ( 17) Massimo Pallotino, "Etruscologia'' Hocpli, Mi' :ıno 1968, s. 339. {18) Jacques Heurgon, "La Vie quotldienne chez ıe, Etrusrıu es", İtalyancaya çevirisi, 11 Sagglatore, Milaııo 1967, s. 43.
191
bir başlık giyerlerdi. Romalılar buna "tutul-us" adııu
verirlerdi ( 1•) . Benim bildiğime göre, bu başlığın çe nenin
altından
bağlandığına hiç bir
Romalı yazar
işaret etmemiştir. Bununla beraber, biliyoruz ki, Et rüsklerin geleneksel ve hiç bir zaman Yunan moda sından etkilenmemiş luyafeti "augur'lann ve "ha ı:uspis"lerin kıyafetidir. Etrüsklerin bu tam mana siyle milli ve şüphesiz çok eski zamanlardan kalına kıyafetini· bugün Vatikan müzesinde bulunan küçük bir bronz heykelcikten görüp anlıyoruz. Bu heykel ciği İtalyan etruskologu Massimo Pallotino" Etrus cologia" adlı eserinde §Öyle tanıtıyor : "Karakteristik kıyafeti ile bir haruspis'i temsil eden, bronzdan heykelcik" (1 9) . Bu heykelciğin sivri başlığında da çene altından bağlanan bir kısım var dır. Tıpkı !skitlerinki gibi. Esasen, çene altından bağ lanan
b aşlık giymiş "augur"lann resmini Etrüsk el
aynalarının arkasında da görmek mümkündür (20) . 9
-
ASKERİ VASIFLAR
!skitlerin
askerlikteki
.1
ustalığından
Herodot
şöyle söz eder : ". • . bu alanda (askerlik alanında) işi öyle idare ederler ki, onlara saldıranlar hiç bir zaman ellerin den kurtulamaz. Halbuki, kendileri saldırıda bulun dukları zaman, onları yakalamak imlronsızdır'' (21) .
( 19 ) Massimo Pallotino, zikredilmiş eser. Tavola XXXI. (20) Agnes Carra Vaughan, "Those mysterious Etruscans'. ', Robcrt Hale, London 1966, s. 81. (21) ''Herodotus'• J. Enoch Powell çevirisi, Clarendon Press, Oxford 1949, s. 290.
192
Yunanlı tarihçinin kitabının IV üncü bölümünün
bir çok yerinde de
İskitler
hakkında "yenilmeSiİ.
güg", "yenilmez" deyimleri geçer. Diğer yandan,
M.ö. Birinci · yüzyılda yaşamış
olan Sici lyalı Diodorus, Etrüsklcrin eski dönemlerde ki askeri meziyetlerini şu şekilde över :
'Etrüskler son derece cesur idiler. Onlar büyük fatih millettir "(22). ...
, 10
-
POLİTİK ÇÖK'ONTtl' SONUCUNDA KENDİNİ SALIVERME .1
Milli hayatlarının şanlı dönemlerinde güçlü, ha
reketli ve çevik olan İskitler zamanla tembel ve ha
yatın küçük zevkleriyle yetinen hantal adamlar ha line gelmişlerdir. Hippokrates'in dediğine göre, onlar yemek, iç;mek ve dans sahneleri seyretmekle vakdt
lerini geçirirlerdi (ıt3) ,
Sicilyalı Diodorus da Etrüskler hakkında hemen
hemen ayni şeyleri söylüyor:
"... onlar eski.den dillere destan olan güçler·ini kaybetmişlerdir... Bunun sebebi bitip tükenmez zi� ya/etler ve erkekleri kadınlaştıran cinsten zevklere düşkünlük idi"(24). (22) Alain Hus, "Les Etrusques, pcuple secret" ltalyancayıı çevirisi s. 175. (23) Talbot Rice, "The Scythlans" s. 63. (24) J. Heurgon., zikredilmiş eser, s. 45, 61.
193
11
-
SANATIN VASIFLARI .
. tskitlerin de, EtrüsklerJn de sanatı "hayvan üs lfıbu" denilen üsluptadır. tskitlerin sanatını sovyet bilgini M.t. Artamanov şöyle vasıflandırır :
"ALTAY bölgesinin eski sanatında görülen süs leyici motifler geniş ölçüde o bölgedeki hayvanların gerçek şekillerinden esinlenmiştir... Bu şekiller ve hayvanların dövüşmesini gösteren sahneler KARA DENiZ sahillerinde yaşayan iskitlcrin de kullandık ları hayvan üslubu ile akrabalık göstermektedir"('2). Raymond Bloch ise, "L'art des Etrusques" adlı güre! eserinde Etrüsklerin sanatı hakkında şunları söyler :
"Etrüsklerin sanatta hayvanları temsil etme eğilimi genellikle hiç bir zamaH kaybolmamıştır. He m.en Tın yüzyılda meydana getirilmiş (daha önceki gibi taştan değil) bronzdan ve balçıktan şaheserler bu orjinal eğilimin parlak' delilleridir"(21'). llı:i milletin sanatı arasındaki benzerlik hakkın da fikir edinmek isteyenlere şu karşılaştırmayı yap malarını tavsiye ederim : Karı Jettmar'ın "Bozkır kavimleri" adlı eser;nde resimlerini görmek mümkün olan altın levhalar üzerindeki hayvan dövüşleri ile Raymond Bloch'un "The Ancient civilization of the (25) "L'art barbare scythe" Editions 1971, s. 12. (,2 6) tı Parnasso, Milıuıo 1965. s. 53.
194
Cerclc d'art,
Parlıı
Etruscans" adlı kitabında detaylan görülebilen meş. Etrüsk tripodundaki hayvan dövüşlerini . .. ( 21 ) .
hur
,12
- KUYUMCULUK
•
Bilindiği gibi, İskitler her türlü mücevhere düş kün id iler (2•) . 1975 de Sovyetlerin Pariste "tskitlerin altını" eti�ti altında düzenledikleri sergideki eşyanın büyük kısmı ·'Leningrad'ın "Ermitage" müzesinden çıkarılmış ve çok ince işçilik ürünü olan mücevherler den ibaretti. İskitler özellikle "granulation" denilen sanatın büyük ustası idiler. Etrüsklere gelince, burada onlar hakkında da Raymond Bloch'dan bir iki satır almakla yetinece ğim : "Filigran ve granülasyon adlı iki çeşit sanat on lara (Etrüsklere) , o azaman da, bugün de başka mil letler tarafından seviyesine �'1ilememiş ustalıkta kuyumculuk ürünleri yaratma imkanını vermiş tir"(29) . 1.S - EL AYNALABI :
Giyim kuşama düşkün milletlerin kendilerini ay nada seyretmekten hoşlanmış olmaları tabiidir. (27) a) Karı Jettmar, '1 Popolt delle steppe'', Milano 1964, s. 199, 203.
İl Saggiatore.
b) Raymond Blocb, "The Aııclent clvlllzatıon ot thll
Etruscs.ns", Resimler: 12, 13. (28) Ell!s Mlruıs, zikredllmlg eser, s. 62-63. . (29) "The Etruscans", The.mes and Huclson, s. lM.
Landon 1965,
195
İskitler hakkında, kcı<:arnan bir eser olan "L'art
barbare scythe" de şunları okuyoruz :
"/skit mezarlarında b.:ulunmuş el aynalan. son derece süslüdür. Fakat asıl insanı şaşırtan şey bun ların sayısıdır. Ve merale uyandıran nokta <la, bu el aynalarının sadece kadın mezarlarında değil, er kek mezarlarında da bulunmasıdır " (30) . •.•
Bu son sözler
bize tskitlerde aynaların dini bir
manası ve önemıi olmuş olabileceği fikrini vermek tedir. Aynanın Etrüsklerdeki önemi ve Etrüsk bö�gele rinde yapılmış
kazılarda
meydana çıkan el aynala
rının büyük sayısı herkesçe bilinen bir şeydir. Bu ko
nuda, özellikle Alman etnıskologları tarafından ya
zılmış bir çok eser vardır. Bu bilginler Etrüsk ayna larının
dini bir mana taşıdıkları sonucuna varmışlar
dır. 14
-
MADENC.lLtn:
.ı
İskitlerin madencilikteki büyük ustalığını Hero dottan öğreniyoruz. Tarihçiye göre bazı İskit kabile leri yalnız bronz üzerinde çalışırdı. Bazıları ise de
miri · de kullanırdı (31 ) . Arkeolojik kazılar Herodot'un dediklerini doğrularnıştır. · Demirin Minusinsk'te M.ö. ; 1100 den beri işlendiği bilinmektedir. ·
Etrüsklerle az çok
ilgilenmiş
herkes
bilir ki,
Etrüsklerde madencilik çok gelişmiş bir sanatb: (30) ''L'art barbare scythe", s. 94. (31 ) Talbot-Rice, "The Scythians" s. 135, 128.
� - ATALAR KtiLTtl :
.
tskitlerjn de, Etrüsklerin de manevi ve d.ini ha
yatlarına hakim unsur "atalar kültü" ddi. Herodot'a göre tskitlerin kralı
tdanthyrsos'un
Pers'lerin kralı Dara'ya gönderdiği bir cevap şöyle dir
"Bi.zi savunma savaşına iten atalarımızın mezar ları ve ırkımızın bıraktığı izletdir"(32), Diğer taraftan, Etrüsklerin dininde atalar kültü nün ne kadar büyük yeri
olduğu
bilinen bir şey
dir (33) . Bir Römülüs'ün, bir Sezar'ın sonra tanrılaştırılması bu kültün
ölümlerinden
sayısız tezahürle
rinden biridir. En önemli beldrtisi de mezarlann inşaa tına gösterilen özendir. 16 ,;,__ D1Nl FALCILIK :
Biliyoruz ki, İskitlerin dininde dini falcılık önem li yer tutuyordu. !skitlerdeki
d.ini falcılığın şekilleri
hakkında Herodotta pek çok ayrıntı buluyoruz. Ta� rihçiye göre İskitlerin
dini falcılıkla görevli rahiple
rin.in adı ENARES idi (34 ) . Bu
kelimeden
yunanca
bir ek qlan son iki hariii çıkarırsak ENAR kalır. Etrüsklerin din.inde de dini falcılığın çok önemli yeri vardı. Bununla görevli
rahiplerin adı AUGUR
(32) Herodotus, zikredilıniş eser, s. 822. (33) Mary A, Johnston "The Etruscan life in Olschki, Florence 1964. (34) "Herodotus" Zikredilmiş eser, s. 297-298.
Perugia"
197
(ES) eli tık bak�ta "Enar" ile "Augur" kelimeleri birbirinden çok farklı gibi görünür. Halbuki her bangıi dilciye sorulursa, diyecektir ki, bu iki kelime arasında akrabalık vardır. Çünkü lengüistikte sesli harfler birbirinin yerini ııJmakla kalmaz, N harfi de NG den geç.erek G harfine dönüşebilir (ENAR -
ENGAR - UNGUR - AUGUR)
1'1
-
BAŞLICA TANRI :
Herodot'a göre tskitlerin en önemli tanrısı TABtTt idi. Tarihçi bunu Yunanlılann a� tanrıça sı HESTfA.'ya benzetmektedir. (8') . Bilindiği gibi, Romalılar ateş tanrıçası VESTA'yı Etrüsklerden alni.ışlardır. Fakat bu tanrıçanın etıiisk çe adı şüphesiz başka idi. Hiç bir kaynak Vesta'nın Etrüsklerde en önemli tanrıça olduğunu söylemiyor. Bununla beraber, Roma devletinin protokolünden bu mana çıkmaktadır. Utin kaynaklarından öğreniyo ruz ki, Vesta tanrıçasının Vestal adını taşıyan ra hibeleri dini ve içtimai hiyerarşi içinde, kraldan son ra en yüksek mevkiye sahip idiler. Bu rahibelerin sahip oldukları ayrıcalık gösteriyor ki, bir zamanlar Etrüsklerin Vesta'sı da :tSkitlerin "Tabiti" si gibi, en önemli tanrıça idi. Bugün bazı yazarların öztürkçe olarak, "mabud" yerine TAPIT kelimesini kullandıklarını hatırlamak da yerinde olur. (30) ''Herodotus" zlkredilm.llj eser,
198
s.
294-295.
18
-
KILICA TAPMA :
İskitlerde savaş tanrısını yere çakılmış '.)ir kılıç temsil edercli (C16) . Bu kılıç'a kırın ortasında tai..JL. ::..on, ne gibi hazırlıkların yapıldığını Herodot uzun uzadı ya anlatmaktadır. Diğer taraftan biliniyor ki, Romalıların Etrüsk lerden aldıkları savaş tanrısı Mars için tapınaklar da.dma şehir dışında inşa edilmiş ve ayrıca kırlarda Mars'a adanmış bir alan bulundurulmuşt,ur. (Cham;p de Mars) . İŞ bununla bitmiyor. Meşhur Plütark "Komü lüs'ün hayatı" adlı yazısında şöyle bir cümle sarfet mektedir ki, !skitlerle uğraşmamış olanlara mana.sız gelebilir.
"Eskiler Regia binasında saklanan bi·· sün güye Mars adını verirlerdi". Dinler tarihi ızmanı Georges Dumezil'in dayandığı kaynaklara gö"e ise : "Başlangıçta tanrı Mars bir süngüden başka bir şey değildi"("). Söylemeğe lüzum yoktur ki, kılıç, süngü, hançer ayrı ayrı silahlar olmakla beraber, sembolik ve mitik açıdan ayni manayı taşımaktadırlar. 18
-
KAHRAMAN ATA VE EFSANE KAHRA MANi :
Herodot hilcliriyor ki, İskitlerin efsanelerine gö· re onların atası tanrı Zeus'den ve tanrıça YER'den (36) Herodotus, s. 296. (37) "La Rellglon romalne arch'atque", Payot, Paris 1966,
s.
37.
199
doğan bir kahramandı. Pek açıktır ki, tarihçi burada
Zeus kelimesini GöK yerine kullanmaktadır. Şu hal
de, 1skitlerin atası GöK tanrısının hamile bıraktığı
YER'in karnından çıkmıştı. Daha sonra Gök torun
larma bazı faydalı hediyeler de göndermişti ki, bun ların arasında altından sapan da vardı. Açıkça görülüyorki,
İskitlerde
!Ik Ata'nın ve
çocuklarının hatırası TARIM kavramına bağlı idi Söz konusu ata'rıın adı da TARG1TA-OS idi (38) . Şimdi Etrüsklerdeki duruma bakalım : Onlarda Latin kaynaklannın Tages
adını ver
dikleri bir efsanevi kahraman vardı ki, etrüskçe adı
TARKHEI' idi (j9) . Bu kahraman, bir Etrüsk çiftci tarlasını sürerken, YERDEN ÇIKMIŞ idi. Tarkhet Etrüsk milletine hem dini esaslan, hem de Tarım'm sırları gibi fayd:'.ılı bilgiler öğretmişti. 20
-
UNUTULUP TEKRAR TARiH 'SAHNESiNE
ÇIKIŞ :
Bu iki milletin kaderindeki
son
paralelliğe de
işar�t edelim. Her
ikıi millet tarih sahnesinden
aşağı yukarı
aynı zamanda çekilip, yüzyıllar boyunca unutulmuş olarak kalıyorlar. İçlerinde sakladıkları hazineler ba(38) "Herodotos" erkliirt von Helnıich Stein, Weldmannsche Buchhandlung, Berlin 1896, Zweiter Band, s. 7. (39) Otto-Wilhelm von Vacano, "The Etruscans in the Ancient World", İndiana Ünlvcrsity Press, Washington 1965, s. 45.
200
kımından birbirlerine çok benzeyen lskit ve Etrüsk mezarları bütün Ortaçağ boyunca mezar soyguncula tına yem olduktan sonra, modern çağlarda aydın ki
şilerin dikkatini çekmeğe başlıyor. İskıit mezarların dan çıkarılmış
hazineler
Büyük Petro'ya sunulur
ken (<0) Avrupada sanat amatörleri arasında "Etrüsk vazosu" ilgi k_onusu olmağa başlıyor.
Nihayet,
19
uncu yüzyılda, gerek tskit mezarları, gerek Etrüsk mezarları, arkeologlar tarafından açılıp incelenince,
ayni inanışlara ve ayni sembollere dayanan birbiri ne benzer iki medeniyet ortaya çıkıyor.
(40) Mlkhail Gryazııov, "SiMrie du SUd". Editions Nageı, Geneve 1969, s. 15-16.
201
Tarihin §Ofağında iki TUrk. devleti (20-22 Mayıs 1985 tarihinde Ankara'da toplanan Türk Devletleri Sempozyumunda okunmuş bildiri)
Ben sizlere Eski Çağa ait iki Türk veya Proto Bunların birincisi Türk devletinden söz edeceğim : bazı Batılı tarihçilerde allerji uyandıran Pelasg dev leti, ikincisi ise, bazı Türk tarihçilerinde allerji uyan dıran EtrUsk devletidir. Her iki devlet tarih-öncesi ile tarihln başlangıcı arasında yaşamış güçlü devlet lerdir. Pelasg devleti
M.ö. 3000
civarında bugünkü
Yunanistanın toprağı üzerinde kurulmuştur. Etrüsk devletine gelince, bu devleti ile
M.ö. aşağı yukarı 1300
1000 arasında ttalyaya bir kaç dalga halinde göç
eden Proto-Türkler kurmuşlardır. Tarih-öncesi dönemde .birer geniş ve güçlü dev let oldukları bir çok delillerden anlaşılan bu iki dev leti tarihin şafağında sitelere, müş olarak görmekteyiz.
202
devletçiklere bölün
Batılı tarihçiler Pelasglara karşı niçin allerji du yarlar ? Hint-Avrupa şovinizminden dolayı olsa ge rek. Çünkü Pelasgların
Hint-Avrupalı
anlaşılmıştır. 1885 yılında
Limni
olmadıkları
adasınır: bir kö.
yünde bulunmuş bir dikili taşın üzerindeki y azıt is bat etmiştir ki, Pelasg dili Hint-Avrupalı dill erden değildir. Bu dil Hıint-Avrupalı diller gibi "flexionnel", yani bükülen değil, "agglutinant", yani bitişken bir dildir. Bugün Batılı tarihçilerin çoğu Yunanistanın ta rihini yazarken, Yunanistana Yunanlılardan 1000 öce gelip yerleşmiş
vıe
yıl
orada hakimiyet sürmüş olan ·
Pelasglardan söz etmezler. Peld, ben Pelasglan nereden
bulup çıkardım ?
Bizzat Eski Yunanlıların büyük şaıiri Homeros'�an ve tarihçilerin piri sayılan Yunanlı tarihçi Herodottan. . . Homeros tıyada a dlı
eserinin b ir çok
yerinde
Pelasglardan, daima olumlu olarak söz eder. Hero dot ise, meş�ıur eserinin hemen
hemen dörtte birini
Pelasglara ayırmıştır.
Şimdi önemli bir nokta üzerinde duraca:1:ım ki, o da şudur: Eski Yunanlı
yazarlar
eserleı :nde hep
Pelasglarla Etrüskleri birbirleriyle karıştır:- 1şlar, bu iki mill eti kardeş millet, hatta ayni mille'.
saymış
lardır. Alman Ansiklopedilerinden Pauly ve \Vissowa' nın
meşhur "Realencyclopaedia der "ltlassischen
tertumswissenschaft"
adlı
eseri
Al
bu bakır:.ıdan mi
sallerle doludur. Yunanlı yazarlann Pelasglarla
Etrüs�Jeri ayni
mille t saymakta haklı olduklarını gösteren delil de
203
yine bir az önce s�zünü ettiğim, Liınni adasında bu
lunmuş, M.ö. VII. yüzyıla ait dikili taştır. O dönemde Limni adası Pelasgların egemenliği altında idi. Ç ün kü adanın ancak M.ö. 510 yılında Yunanlıların eline geçtiği bilinmektedir. Bütün Etrüskologlara göre, Limni'de bulunan dikili taşın üzerindeki yazıtın dili ile etrüskçe ara sında çok büyük benzerlik vardır. Aradaki fark bir lehçe farkı niteliğindedir. Pelasg dilinin bir Türk veya Proto-Türk dili ol duğuna !ise, !resin ve reddedilmez bir delil vardır : La tin yazarlarından Varron, eserlerinden birinde,
Pe-.
lasglann küçük dağlara TEPE dediklerini söyler. Bu bilgiyi !saac Taylor'un
"Etruscan researches" adlı
eserinde bulmaktayız.
Şimdi geçelim Etrüsk devletine. Bu devlet site lere bölünmeden önce o kadar güçlü bir devletmiş ki. Fenikelilerle birleşerek, uzun zaman Yunanlılara Ak denizde nefes aldırmamıştır. Akdenizin Batı kısmı bile Tirhen, yani · Etrüsk Denizi adını taşımaktadır. Buradaki T1RHEN kelimesi Etrüsklerin yunanca adı dır ve doğru okunuşu TURHAN'dır. Çünkü eski yu nancada Y harfi U telaffuz
tılılar kelimeyi bozmuşlardır.
edilir ve okunurdu. Ba .
Burada Etrüskler hakkında söyleyeceklerim, is�
ter istemez, 198,5
yılının
sızca kitab_ımın özeti "Les Etrusques
başında yayınlanmış fran
olacaktır. Bu
etaient des Turcs.
kitabımın adı Preuves" d.ir.
Yani : "Etrüskler Türk idiler. Deliller"
Kitabımda ortaya koyduğum delillerin yansı DİN ile, yansı D!L ile ilgilidir. Kitapta aşağı yukarı 100 delil sıralanmıştır. Bunlardan size bir ikisini sunmakla yetineceğim : Etrüsklerin Proto-Türk olduklanna kesin de lillerden biri hem Etrüsklerde, hem Eski Türklerde kurtla ilgili efsanelerin bulunmasıdır. Bu münase betle şunu söyleyeyim ki, Roma kurdu denilen meş btir antik heykel hiç de Roma Kurdu değildir : Bugün Romamn Konservatörler Müzesinde bulunaD bu hey kel Romalılar tarafından savaş ganimeti olarak bir Etrüsk şehrinden Romaya getirilmiştir. Heykeli ya pan Etrüsk heykeltıraşın adı bile bilinmektedir. Eski Türklerde hem erkek kurtla, hem dişi kurtla ilgili efsaneler vardı. Ayniyle, Etrüsklerde (ve hemen bütün medeniyet ve kültür unsurlannı Etrüsklerden almış olan Latin Romalılarda) hem er kek kurtla, hem dişi kurtla ilgili efsaneler vardı. Romanın kuruluşu ile ilgili efsanelerden birinde Türklerin Oğuznamesindeki Gök-börü veya Bozkurd'a bile rastlanmaktadır. Yani, orduya kılavuzluk eden bir kurda... Başka bir misal, yani delil göstereyim :· Bugün Türklerin eski dini olan Şemanizme bağlı kaldıklan için, İslamiyetten önceki bütün Türk ef sanelerini muhafaza etmiş olan Yakut Türklerinin Milli Destanının bir yerinde şöyle bir olaydan söz edıilir : Büyük yararlıklar göstermiş olan bir kahra manı mükafatlandırmak için, bir tanrıça ona, emsin diye, çıplak sağ memesini uzatır.
2()5
İster
inanın,
ister
inanmayın,
bundan 2500
kadar yıl önce Etrüskler bu sahneyi bir değil, bir kaç el aynasının arkasında 1,eri Alman etrüskologu
resimlendinnişlerdir. ResimGerhard'ın
"Etrüskische
Spiegel" adlı eserinde görmek mümkündür. ... Tarihte Türk Devletleri sayılırken, Proto-Türk ler tarafından Yunanistanda kurulmuş Pelasg Devleti de, tt�ya'da kurulmuş Etrüsk Devleti de sayılmalı dır. Bu, Türk Tarihinin geriye doğru sınırlarını geniş
letecek, geçmişimizi zenginleştirecektir.
206
RESÄ°MLER
�.
Bu.günldi. R1 rgı.z ve Başkırt kıyafetlerine l>eıızeıJen en eski Et riisk lnyafetleri. Louvre Müzesi, Paris.
209
Etrüsk rahibinin geleneksel kıyafetini gösteren bronz heykel. Gregoriano Müzesi, Roma.
210
Kul-Oba kazılarında bulunmuş bir altın vazo ilzerinde görülen kıyafet (Başlık Etriisk rahibininki yibi ku laklıkla tııtturulmuştıır). Ermitaj Miizesi, Leningrad.
21 1
Vçkenlerle süslenmiş Etrüsk vazosu. M.ö. Vll. Yüz yıl. TFrrqııinia Müzesi . tfnlyn.
212
üçke11 lerle süsleırnıiş olup. eski Türk yurdunda Mi ııussiıısi.' ) lmlıı11m 11.-:;
t'rı z ı ı .
Erm. ita.i Miizes i .
f,eııiııy nırf.
:! ı :ı
Bir Etrüsk
ların
mabedini
süsle'!Jen çift at
(baş ve ayak
dıtrnfctna dikka.t) M.ô. IV. Yüzy ıl. Tarqu inia
.lliiZ€Sİ. italya.
Altaylarda bulunmuş bir altın kem er üzerinı1eki çifi at (baş ve ayaklann duruşııncı dildıcıt ) . M.ö. i 'J. Yüz· yıl. Erm ituj Müzesi , Leningrad.
Etrüslderde ku tsal say ılan lı:eçiye ait bir
kel.
216
M .ö
V T.
Yiizyıl.
F111 rn n s11 .
bronz hey
A rl>rnlo ji Müzes i .
Kuban'da bulunmuş bir keçi başı (Yedi_ Kardeşle.r kazısı.nda, .; üncü Kurgan) . Ermita.j Müzesi, Leııin grad.
217
Bir Etrüsk kemeri üzerinde, sürü halinde arslanlar.
M.ô. VII.
218
Yüzy'll, Villa Giulia Miizes i , Roma.
sürü ha Lenhıgraıl.
Kazakistan'da bulunmuş bir kap üzerindeki
linde arslanla r. Rrmitcıj
Miize.-,. i ,
219
Etrüsklerde kutsal sayılan k,U§lar.
llf.ô. VI. Yüzyıl. Tarquinia, Jtalya.
220
(Bir freslden)
Eski Türklerde Kuşlar (tpe1cli iizerine işleme) M.ô. veya TTT. yüzyıl. Paz-ırılı:, Altay. Ermitaj Müzesi, Leningm.d. 1'.
221
EtrĂźsklerde
gri/fon"
denilen
hayali
hayvan
( Bir
mermer tabut iÄązerinde ) . Tarquinia Miizesi, ltalya.
222
Kul-Oba'ela
bulunmuş
bir
gfüııiiş
vazo
i; :;;e rindeki
"gri/fon" /cır• . (Bir boğaya saldırış halinde). Ermi taj Müzesi, Leningrmi.
. -..
· �., . -
Etriisklercle balta. M.ô. VI. Yüzy1l. Floransa Arke oloji Müzesi.
ffelcnııcs'dc bulunmuş altın saplı balta. Birinci Kur yaıı . Rrnı i t rı,i Müzes i , Leningracl.
')') ·__ . ı
EtrĂźsklerde ayn a . Gregoriano MĂźzes i , Vatikan.
226
_.--- .
Eski Türklerde ayna. Pazarık il , Ermituj
M.ö. V. veyu VI. Yüzyıl , A ltay . Müzes i , Len in yrad.
227
Bu Dişi. Kurt h eykeli bugün Rmna.'rla, Kavitol tepesi iizerirıdeki /{rmserı,atörler Müzesinde lm lumııa.ktadır.
228
Hıı rada rrımı i yiirüleıı
re
yaıılış ula rcı k "R.0 11111
Kurd u " diye tanınan Dişi Kurt lıeykelinin Rom a ile lı i ç bir ilgisi yoktur.
"Türk Devletleri"
sempozyumunda
yavtığırn
l.:rı ıııı ş mada belirttiğim. gibi . eski Türle efsanelerin deki. lıMıı A ta - kurdu, hem urduya yol gösteren Boz kurdu, hem de insan yavrusu emziren Dişi Kurdu
a.ym:n Etrüsk efsanelerinde de bulmaktayız. Bu ef saneleri . hiç şüphesiz, Orta Asya'dan doğrııdatı doğ ruya gelmiş ve kendilerine Villanovalı adı ver·ilmiş olan Proto - Türkler ttalya'ya geti.rmi.şlerdir.
K<, ııservatörler Müzesindeki. meşhur Dişi Kurt lıeykeli . La.tin dönem.inde, bir Etrüsk şehrinden . sa ı:aş gaıı imeti olarak Roma'ya getirilmişti.r. M.ô. 295
yılı.nda . lıakiki bir kurt sayesinde bir savaşın kaza nılnuısı üzerine, 1Jir az mantıksızca olarak, Dişi. Kurt heykelinin altına, Romalıla.r tarafından Remü.<ı ve
Ru ınii.liis'iin hey k elleri. il<ive edilm iştir. Bugiin 1ıeykel lıu ilavelerden arınmıştır.
229
Adile Ayda'ııııı eserleri
Frunsız<:a : Racine et l ' İnconscient
( 1951 )
L'inf;uence de V. Hugo sur S. Mallarme Le dramc interieur de Mallarme Les sources d'Herodiade
( 1 956 )
( 1955 )
Les ,Etrusques etaient ils des Turcs ?
( 1953 1
( 1971 ı
Les Etrusques etaient des Turcs. Preuves
(
1985 )
Türkçe : Güneş - kral nezdinde bir Türk diplomatı
(1956 )
Yahya Kemal'in kendi ağzından fikirleri ve sanat görüşleri
( 1962 )
Yahya Kemal'in fikir ve şiir dünyası Böyle idiler yaşarken
( 1984)
( 1979 )
�azete ve dergilerde yayınlanmış 100 den fazla yazı.
''Les Etrusques etaient des Turcs. Preuves" adlı fransızca kitabın
tçtNDEKlLER önsöz Giriş
B1RlNC1 BÖLÜM
Din ile ilgili deliller 1 Evrenin
yapısı
(Eski Tiirklerde de, Etrüsklerde de, Göğü?ı ve Yeral tının kapısı sayılan deliklerin varlığına inanıldığı an latılmaktadır) II
Dünyanın doğuşu (Gerek Etrüsklerin, gerek Elski Türklerin inanışına göre, Dünya Gök, Deniz ve Toprağın birbirinden ay rılması ile meydana gelmişti) ·
m
Tanrılar (Etrüsklerdeki Baştanrı, Ana tanrı, Savaş tanrısı ve �<ıka tanrıların bugünkü Şamanist Türklerdeki tan rılara benzerliği)
IV Din adamJa.rı
(Hem Eski Türklerde, hem Etrüsklerde Din adam larının başlıca vazifes·i dini falcılık idi) v
Dini törenler (Bir çok törenler ve özellikle at kurban etme töreni Etrüsklerde ve bugünkü şamanist Türklerde aynıdır) VI
Dini kurallar ve töre (Etrüsklerin töresi ile Eski Türklerin töresi, özel likle yerleşim ve sınırlar konusunda, ayni idi) VII
Ölüm ve ölüler (Eski Türklerde de, Etrüsklerde de ölüler kültü dı ve gömme adetleri ayni idi)
var
tlONCt BÖLÜM: Dil ile ilgili deliller I Alfabe (Bazı etrüskolog1.ara göre, Latinler al/abelerini Et rüsklerden almış olduklarından, Etrüsk alfabesi ile Orhon alfabesinin karşı1.aştırılması ve sayısız ben zerliklerin ortaya konması) II
Fonetik
(Bugünkü italyancanın, fonetik açısından, latince nin etrüsldeştirilmesinden başka bir şey olmadığının isbatı ) m
Yıi.zı (Orhon yazısı gibi sağdan sola okunan Etri�k ya zısının, sesli harfler bakımından, Orhon yn.zısının ııyduğıı kurallara uyması) IV
Sözler ( 40 a.ded etrüskçe kelimenin türkçe etimolojisi gös terilmektedir) v
Gramer (Etrilsk gra.merinin hemen hemen tıpatıp Türk gra merine benzediği isbat edilmektedir) .Son söz
A ılile Ayda ilk
, , ı 'fıı
L'e
öğrenimini
Berlin ve Paris'te,
lise öğrenimi Jstanbul'da, Notre Dame de
." iuıı Fransız lisesinde yapmıştır. Ankara Hukuk Fa1. ii ltesiııi bU ird i kten sonra. ayrıca , Dil ve Tarih-Coğ
;ııJ.ıı ıı
fl'akültesinin l<'ransız Dili ve Edebiyatı Bölü-
1iı ii11den mezun olmuştur. 15 yıl süren akademik, 20 .a ı l s iireıı diplomatik karyeri vardır. Tiirkiye'nin ilk kadın diplomatı olan Adile Ayda Rii! ıiikelçiliğe terfi edeceği sırmlu , zamanın Oumhur /ııı şl,wıı
Kontenjan Senatörü karyerinden ayrılmıştır.
tarafından
ıli1ılu111 a tik
('iizii m bekleyen
seçilerek,
problem lere. merakı olan Ad-ile
A yıla, 1 9<i8 yılmdan beri,
Etriis k esrarı", yani Et
"
riisklcriıı efııi1..· menşei iizerhıde çalışmaktadır. 1985
ılı· /rn ıısızı:a olarak yayınlanmış "Les Etrusques etaicııt des Turcs. Preuves" li/lrr)
ııdlı
(Etrüskler 'Türk idi.
De
eseri ve onu tama m layan bu eseri ile Et
riisldcrin menşei pro blemini kesin o"larak çözmüş ve Tiirk tarihine par"la1..· bir fasıl eklemiştir•
..4 el ile Ayda, Etrüsklerüı -izini takip ederken,
Tiirk lcriıı başka atalarına ve başka kardeşlerine de
nıstlamış ve tarihte yeni çığırla r açmıştır.
Fiatı
:
4.800 TL.