Ahmed Cevanşir Bey - Karabağ Hanlığının Tarihi

Page 1



KARABAG HANLIGININ TARİHİ AHMED CAVANŞİR BEY

--·�


Yayın No:

116

Post/ Araşhnna-inceleme:

40

KARABAG HANLIGININ TARJHi Ahmed Cavanşir Bey T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Sertifika No:

33400

Bu kitap AYTURAN EMÖKE ATiLLA'nın maddi desteğiyle basılmıştır. Genel Yayın Yönetmeni Hayri Ataş Kapak Tasanm Yunus Karaaslan Sayfa Tasanm Bilal Şenel

1- Baskı: lstanbul - Ağustos 2019

ISBN:

978-605-9444-97-2 Baskı - Cilt Ofis Matbaa Yayın Kağıt San. Ltd. Şti Maltepe Mah. Gümüşsuyu Cad. Işık Sanayi Sitesi B Blok No: Z-1 Zeytinburnu I lSTANBUL Tel

(0212) 576 47 15

© 2019, Ahmed Cavanşir Bey-Yusuf Gedikli © 2019, Bu kitabın tüm yayın halcları Post Yayın Dağıtım'a aittir.

Yazarın ve yayınevinin yazılı izni olmadan hiçbir şekilde kopyalanamaz ve çoğaltılamaz.

POST

YAYIN DAGITIM

Alemdar Mah. Ticarethane Sok. Tevfik Kuşoğlu lş Hanı No: l l/31 O Sultanahmet - Fatih f tSTANBUL Tel

(0212) 512 70 20

www.postkitap.com e-posta: lnfo@postkitap.com


KARABAG HANLIGININ TARİHİ AHMED CAVANŞİR BEY Rusçadan Azerbaycan Türkçesine çeviren

Enver B. Şükürzade Azerbaycan Türkçesinden Türkiye Türkçesine aktaran Dr. Yusuf Gedikli

POST

İSTANBUL

2019


İçindekiler

Dördüncü baskıya önsöz ..................................................................... 7 ikinci baskının önsözü

...........................................•.............................

Ahmed Cavanşir Beyin hayat hikayesi

.

..

............ ......

..

......... . ..........

11

23

1747'nci Yıldan 1805'inci Yıla Kadar Karabağ Hanlığının Siyasi Vaziyetine Dair...................................

39

D izin

87

.........................................................................................................

s



DÖRDÜNCÜ BASKIYA ÖNSÖZ

Ahmed Cavanşir Bey (1828-1903}'in 1883 yılında Şu­ şa'da yazdığı "1747'nci Yıldan 1805'inci Yıla Kadar Karabağ Hanlığının Siyasi Vaziyetine Dair" veya kısa adıyla "Karabağ Hanlığının Tarihi" adlı eser, ilk defa 1884'te T iflis'te, ikinci defa 190l'de Şuşa'da (her ildsi de Rusça), üçüncü defa ise 196löe Baküöe hem Rusça, hem de Azerbaycan Ttlrkçe­ sinde yayınlanmıştır. Eser 196l'de tarih doktoru olan Enver B. Şükürzade ta­ rafından Rusçadan çevrilmiş ve Azerbaycan Sovyet Sosya­ list Cumhuriyeti Bilimler Akademisi Tarih Enstitüsünce tenkitli şekilde yayınlanmıştır. Yayında Enver B. Şükür­ zade önce Ahmed Cavanşir Beyin hayat öyküsünü ve dev­ rin olaylarını özetleyen bir yazı kaleme almış, daha sonra Ahmed Cavanşir Beyin eserinin çevirisini, sonra Rusçasını vermiştir. Eser Karabağ sorununun ortaya çıkması üzerine 1989öa Karabağnameler adlı kitabın bir bölümü olarak dör­ düncü defa, Azerbaycan Türkçesiyle basılmıştır. Şükürzade, Ahmed Cavanşir Beyin eserinin "noksan­ larına rağmen': "olayların çokluğu ve onların izahına ih­ tiyaç duyulması itibariyle Karabağ tarihini öğrenmek için 7


KARABAC HANUCININ TARiHi

yardımcı bir kaynak olarak kabul edilebileceğini" ifade et­ mektedir. Şükürzade, "İbrahim Hanın sarayında iki düşman gurubun bulunması hakkında bize Ahmed Beyden başka hiç kimse bilgi vermemektedir" diye yazmakta, fakat Ah­ med Beyin eserine "dikkatle ve aynı zamanda tenkitçi bir gözle yaklaşmak lazımdır,, kaydını da ilave etmektedir. Ni­ tekim Şükürzade, Ahmed Cavanşir Beyin eserinin yanlış ve gereken yerlerinde açıklamalar yapmıştır. Ahmed Cavanşir Bey kitabını kendisinden önceki Azer­ baycanlı tarihçiler Mirza Cemal, Karabağname yazarı Mirza Adıgüzel Bey, Ahund Mir Mehdi, o cümleden Rus tarihçile­ rinin yapıtlarından (örneğin N . Dubrovin) yararlanarak yaz­ mıştır. Cavanşir çeşitli aşiret ve kabilelerin naklettikleri riva­ yetlerden de faydalanmıştır. Yapıtta İran şahı Ağa Mehmed , Hanın öldürülmesi "edebi bir öykü , üslubuyla yansıtılmıştır.

Ahmed Cavanşir'in kızı Hamide Hanını ünlü Azerbaycanlı yazar Celil Memmedkuluzade (1869-1932)'yle evlenmiştir.

Karabağ Hanlığı Tarihi'nin Türkiye Türkçesiyle ilk ya­ yını, Aralık l 990'da Türk Dünyası Araştırmaları dergi sinin 69. sayısında tarafımızdan yapılmıştır (77-114. s.).

Karabağ Hanlığı Tarihi'nin ikinci yayını 1993 yılında İstanbulaa Türkmenistan Türkleriyle Dayanışma Derne­ ğinin bünyesinde oluşturulan Azerbaycan Dayanışma Gu­ rubu tarafından gerçekleştirilmiştir. Gurubun başkanı ga­ zeteci Rasim Ekşi idi.

Karabağ Hanlığının Tarihi'nin üçüncü yayını Şanlı Ta­ rihi, Acı Talihi Karabağ adlı kitabın 69-121. sayfaları ara­ sında yer almıştır.·(haz. Rasim Ekşi, Doğu Kütüphanesi, İs­ tanbul 2010). 8


AHMED CAVANŞIR BEY

Şu an elinizde tuttuğunuz baskı ise kitabın dördüncü baskısıdır. Bu baskıda okuyucuya kolaylık olması bakımından tüın dipnotlar sayfa altlarına alınmıştır. Fakat üç ayrı kişinin (Ahmed Cavanşir, Enver B. Şükürzade, Y. Gedikli) verdiği dipnotların karışması ihtimali olduğu için dipnotların kime ait olduğu ad yazılarak belirtilmiş, böylece bir karışıklığın önüne geçilmiştir. Karabağ hanlığının tarihi hakkında fazla bir şey bilin­ meyen ülkemizde gündemdeki Karabağ olaylarının arifesine birinci elden ışık tutacağı düşüncesiyle yayınladığımız bu kitap, sanırız yeni çalışmalara yardımcı ve vesile olacaktır. Dr. Yusuf Gedikli İstanbul, 21 Şubat 2019

9



iKiNCi BASKININ ÖNSözo·

"Dünyanın en büyük toplu sömürge imparatorluğu olan ( mirasçısı Rusya Federasyonu da öyledir) Sovyet imparator­ luğunun hayal edilen, ancak beklenmedik ve ani çöküşü, dünyayı olduğu gibi ülkemizi de hazırlıksız yakaladı. (Ta­ bii ki, büyük emperyalist güçler hazırlıksız değildi, çünkü onlar her zaman bir yerleri 'keşfetmek' ve 'sömürmek' için doğubilim genel adıyla, Çinbilim, Hintbilim, Türkbilim vb. sahalarda çeşitli kürsü ve enstitüler kurup politika geliştir­ mişlerdir). Dünya ülkelerinin çoğunun Sovyetler hakkında hazırlıksız olması normaldir. Fakat bu konuda Tiirkiye'nin hazırlıksız yakalanması affedilebilecek bir durum değildir. Zira eski Sovyetlerde yaşayan insanların aşağı yukarı beşte biri Turk'tü (Türki değil) ve bunların adlarının telaffuzu bile TürkiyeCle 'tabu' ve 'suç'tu. Buna rağmen bir avuç 'Türkçü' ve 'Turancı: Sovyet Türklerinin özgürlük mücadelesini sa­ vunmuş ve bu yüzden 'Turancı: 'ırkçı: 'Türkistan'ı kılıçla fet­ hetmeye giden egzantirikler' şeklinde suçlamalardan kur­ tulamamışlardır. Gerçi Sovyet ve öteki Türklerin haklarını Kitabın 1993'teki ikinci baskısına 1ürkmenistan lürkleriyle Dayanışma Derneğinin başkanı Yusuf Gedikli tarafından eklenen önsözü, o günlerde yaşanan duygulan göstermesi bakımından buraya aynen almayı uygun gör­ dillc. 11


KARABAC HANLICININ TARiHi

savunanların tutsak Türkler konusunda gereği kadar somut çalışmalar yapmadıkları bir gerçektir. Buna rağmen onla­ rın, konunun tabu ve suç sayıldığı bir ülkede kutsal bir gö­ revi yerine getirmeleri her türlü takdirin üzerindedir. Bu­ gün artık o filcri savunanlardan daha ileri giden Türkçü ve Turancıları görmekle bahtiyarız. Fakat Türk devletini idare edenlerin uzak görüşlü olma­

dıkları ve her hangi bir 'misyon'la hareket etmedikleri, ha­ zırlıksız yakalanmalarından bellidir. Sovyet imparatorluğunun (daha doğrusu kızıl çarlığın) çöküşünden sonra S'i Türk olmak üzere 6 Müslüman cum­ huriyet ortaya çıkmıştır. Ancak Sovyetlerin mirasçısı olan

Rusya Federasyonundan koparılması gereken başka Türk ve Müslüman ülkeleri de vardır. Bugün Rusya wr durumda iken

ve henüz kanunlarını değiştirmemişken fırsatı elden kaçır­ mamak ve bu ülkelerin bağımsızlıklarına kavu şmaları için her yolu denemek lazımdır. Nitekim Şeyh Şamil'in torunla­ rından bağımsız Çeçen cumhuriyetinin kurucusu, cüretkir Kafkas kaplanı Cahar Dudayev'in ülkesini Rus boyunduru­ ğundan kurtardığını hatırlamak, bunu takdir etmek ve ör­

nek almak gerekir. Çünkü e­ Rusya 5-1 O yıllık bir geçiş dön minden sonra tekrar bir süper güç haline gelecektir. Rusya bu nun için her türlü bir ikime sahiptir.

Rusya'dan kurtarılacak Türk ve Müslüman ülkeleri ara­ sında başta Tataristan, Baş urdistan ve Kuzey Kafkasya ile k birlikte Yakut, Altay, Tuva, Hakas, Çuvaş vs. özerk cumhu­ riyet ve bölgeleri vardır. Doğal olarak Ruslar da sömürdükleri topraklardan çe­ kilen bütün emperyalist güçler gibi geride 'sorunlu bölge­ ler' bırakma taktiğini başarı ile uygulamışlardır. Onlar da 12


AHMED CAVANŞlR BEY

misyonu menfaat olan bütün emperyalist ülkeler gibi, işe daha Sovyetleri kurarken başlamışlardı. Bu sebeple cum­ huriyet, özerk cumhuriyet ve diğer idari bölgelerin sınır­ larını soysal (etnik) sınırlara göre değil, rasgele, yani ilerisi için lazım olduğu şekilde

(!) çizmişlerdi. Örneğin büyük bir

Özbek nüfusunu Tacikistan<la ve Kırgızistan<la, Tatar !urk­ lerinin çoğunluğunu ise suni olarak tespit ettikleri Tataris­ tan'ın dışında bırakmışlardı. Tataristan'ın, tabiatıyla Baş­ kurdistan'ın bir gün bağımsızlık isteyebileceğini düşünerek Kazakistan' la Başkurdistan arasında yalnız bir kaç kilomet­ relik bir mesafe bırakmışlar, Kuzey Kafkasya'daki Karaçay Türklerini Balkarlarla birleştirecekleri yerde, Karaçay-Çerkez ve Kabarda-Balkar özerk cumhuriyetlerini teşkil etmişlerdi. Osetlerin bir kısmını Rusya Federasyonuna, bir kısmını ise Gürcistan'a dahil etmişlerdi. Yine Azerbaycan Türklerinin önemli bir topluluğu, Erınenistan ve Gürcistan'da bırakıl­ mıştı. (Ermenistan'daki Türklerin büyük bir kısmı 1950'le­ rin başında Azerbaycan'a sürülmüştü. Bunun aynı yıllarda Bulgaristan<lan sınır dışı edilen Türklerle eş zamanlı oluşu dikkat çekicidir. Yine 1988-1989& Ennenistan<lan sınır dışı edilen Türklerle, Bulgaristan'dan göçe zorlanan Türklerin de aynı zamana rasgelmesi manidardır). Ruslar, Ermenistan topraklarını maksatlı olarak İran' la birleştirmiş, böylece Türkiye ile Azerbaycan arasında bir 'Er­ meni seddi' yerleştirmişlerdi. Bu yetmiyormuş gibi Azerbay­ can toprakları içinde bir de 'Karabağ meselesi' icat etmiş­ lerdi. (Ermenilerin 1993 baharında İran sınırına yaptıkları yoğun saldırılardan güttükleri maksat, Azerbaycan'ın Tür­ kiye ile olduğu gibi İran ile olan sınır bağlantısını kesmeye yöneliktir). 13


KARABAC HANUCININ TARiHi

Tarihen tamamen Türklerin olan Karabağ toprakla­ rında Ermeni çoğunluğu oluşturacak biçimde 'Dağlık Ka­ rabağ Özerk Vilayeti' kurulmuştur. (Karabağ, kuzey-güney istikametinde Kür ile Aras nehirleri arasında, doğu-batı yö­ nünde ise Gökçegöl'le Kür ile Aras nehirlerinin birleştik­ leri nokta arasında, yaklaşık olarak 200 km. eninde ve bo­ yunda, dağlık ve ova bölümlerinden meydana gelen geniş bir coğrafyadır). Ruslar, burada bir Ermeni üssü teşkil ede­ rek 'böl-yönet', 'savaşsınlar-seyret' politikalarının çarpıcı bir örneğini sergilemişlerdir. Eşitlikçi(!) komünistler iki ateist (!) toplumdan Hıristiyan olanı tutmuşlar, Bahtiyar Vahab­ zade'nin dediği gibi 'tavşana kaç, tazıya tut' siyasetini sah­ neye koymuşlardır. (Bunun bir örneği de Abaza sorununda görülmektedir). Böylece Rusya birini açıkça destekleyerek iki ülkeyi birbiri ile savaştırmakta, kendisi kıs kıs gülerek güya arabuluculuk ve tabii Ermeni'ye silah ve asker satarak olanı biteni seyretmektedir!!! Açıklık siyasetinin başlaması ve Moskova'nın göz kırp­ ması ile 1988<ie Ermenilerce alevlendirilen Karabağ mese­ lesi, günümüze kadar süregelen zaman içerisinde maalesef gittikçe Türklerin aleyhine bir seyir takip etmiştir. Gerçi bunda Azerbaycanö.aki iç çekişmelerin (1992-1993 baha­ rındaki Azerbaycan yenilgilerinde Balkan savaşını hatırlatan ordunun siyasete, siyasetin orduya bulaşması olgusu görül­ mektedir), örgütlenme ve askeri gelenekten yoksun olmanın, Türkiye'nin 'yeni dünya düzeni' namına yaptığı bazı hatala­ rın rolü de yok değildir. Fakat ne olursa olsun, Karabağ me­ selesi Azerbaycan ve Türkiye Türkleri, kısaca bütün Türk­ ler adına, hiç de iç açıcı olmayan bir durum arzetmektedir. (Türk Dünyası bu haldeyken, Türk kamu oyunun Tür­ kiye dışındaki Türkler konusundaki bilgisizliğini gidermek, 14


AHMED CAVANŞIR BEY

kültürel ve toplumsal hizmetler yapmak gayesiyle 1992 Şuba­ tında İstanbufüa bir araya gelen Yusuf Gedikli, Rasim Ekşi, Kemal Çapraz, Ahmet Efe, Mustafa Üçgül, Veli Avcı, Erkan Mumcu, Fethi Gedikli ve Turan Çakıroğlu, özelde 'Iürkme­ nistan, genelde bütün Türklerle ilgilenecek olan Türkme­ nistan Türkleriyle Dayanışma Derneğini kurmuşlar ve faa­ liyete başlamışlardır). 1992 baharında, iç ihanetlerin de etkisiyle kaybedilen Şuşa ve Laçin koridoru üzerine infiale kapılan derneğimiz, Azerbaycan konusundaki hassasiyetini ortaya koyarak, yö­ netim kurulu kararıyla genel başkan Yusuf Gedikli imzası ile bir bildiri ve yazı yayınlamıştır. Hem Turkmenistan Türk­ leriyle Dayanışma Derneğinin etkinliğini göstermesi, hem tarihe mal olması, hem de halen geçerliliğini sürdüren gö­ rüş ve düşünceleri içermesi bakımından bildirinin tama­ mını ve yazının bir bölümünü aşağıya alıyoruz. (Bildiri 19 Mayıs 1992 tarihli olup, yazı Tercüman gazetesinde 20 Ma­ yıs 1992'de neşredilmiştir).

Karabağ meselesi hakkındaki görüşümüz 'Son günlerde feci bir durum arzeden Karabağ meselesi hakkında sayın başbakanımızın ve sayın dışişleri bakanımı­ zın 'Ne yapılması gerektiği konusunda kim ne biliyorsa söy­ lesin' şeklindeki beyanlarını göz önünde bulundurarak gö­ rüşlerimizi Türk basınına açıklıyoruz: Ermenilerin Laçin'e ve nihayet Nahçıvan'ın Sederek böl­ gesine yaptığı, Türkiye'yi hiçe sayan cüretkar saldırıları, Tur­ kiye'nin olaya müdahale etmesini zorunlu ve kaçınılmaz hale getirmiştir. Türkiye, en kuvvetli olduğu bir zamanda bu sal­ dırıyı durdurmazsa, tarihi sorumluluktan kurtulamayacak 15


KARABAG HAN Llc'.iıNıN TARİHİ

ve hem Adriyatik'ten Çin'e kadar uzanan Türk alemi içinde, hem de dünyada büyük pirestij kaybına uğrayacaktır. Me­ selenin diplomatik yollarla halledilemeyeceği artık anlaşıl­ mıştır. Türkiye'nin hiç olmazsa Ermeni cüretkarlığının onda birini göstermesini beklemek Türk kamuoyunun hakkıdır. Boş girişimlerle zaman kaybetmek yerine caydırıcı, hatta ge­ riletici tedbirler almak lazımdır. Türkiye Cumhuriyeti baş­ b akanını muhatap kabul etmeyen bu küstah, mikroskobik devletçiğin Türkiye Cumhuriyetini gülünç duruma düşür­ mesine izin verilmemelidir. Biz, Azerbaycan'ın Karabağ ve Nahçıvan bölgelerine yö­ nelik Ermeni saldırılarının önlenebilmesi için bölge mese­ lelerinin bir bütün halinde müzakere edilmesi gerektiği dü­ şüncesindeyiz. Bu itibarla Dağlık Karabağ'a karşılık, 192 0'de Ermenistan'a bırakılan Gökçe ve Zengezur bölgelerinin de görüşme masasına getirilmesi şarttır. Böylece Karabağ mese­ lesi, Gökçe ve Zengezur meseleleriyle dengelenmiş olacaktı r. 250 milyonluk Türk dünyasında bir virüs olan Ermenis­ tan'ın, kontrol altına alınabilmesi için bütün Türk devletle­ rinin ve Türk topluluklarının Azerbaycan'a maddi ve ma­ nevi her türlü desteği vermesi zorunludur. Bu vesileyle fert, kuruluş, topluluk veya devlet olarak bütün Türkleri, Azer­ baycan Türkleriyle (her türlü vasıta kullanılarak) dayanış­ maya davet ediyoruz. Bütün çabalara rağmen Ermeni saldırıları devam ettiği takdirde Türk gençliğini meseleye sahip çıkmaya ve üze­ rine düşen görevi mücahitlerin yanında yerine getirmeye çağırıyoruz: Tercüman, Ortadoğu, Türkiye ve Cumhuriyet gazetele­

rinde yer alan bildirinin en önemli bölümü 3, 4 ve S'inci 16


A H M E D CAVA N Ş İ R BEY

paragraflardır. Özellikle son p aragraftaki 'Türk gençliğini meseleye sahip çıkmaya ve üzerine düşen görevi mücahit­ lerin yanında yerine getirmeye çağırıyoruz' cümlesi üze­ rine, ülkemizden Karabağ'a gönüllü akını başlamış ve akın sonunda 1.5-2 ay zarfında Azerbaycan Türkleri mühim ba­ şarılar kazanmışlardır. Yine başbakan Süleyman Demirel'in 'Ne yapacağımızı söylesinler, parlamento açık, meydanlar açık' çağrısı ve dı­ şişleri bakanı Hikmet Çetin'in 'Ne istiyorlarsa açık söylesin­ ler, kaçamak yok. Öyle genel sözlerle bu işin altından kalka­ mazlar. Soruyorum. Ne istiyorlarsa açık söylesinler' sözleri üzerine kaleme aldığımız ve genel başkan Yusuf Gedikli im­ zasını taşıyan yazıda şu görüşlere yer verilmiştir:

1. Ermenistan Cumhuriyeti, 6 Aralık 1989'da aldığı bir kararla Türkiye-Ermenistan sınırlarını çizen 16 Mart 192 1 Moskova ve 13 Ekim 192 1 Kars anlaşmalarını tek taraflı olarak feshetmiştir. Ermenistan, feshettiği bu anlaşmalarla kendi sınırlarını, yani Türkiye-Ermenistan, Nahçıvan-Er­ menistan ve Azerbaycan-Ermenistan sınırlarını kendi iste­ ğiyle tartışılır ve muğlak bir hale sokmuştur. Ermenistan'ın AGİK'i imzalaması, uluslar arası ahitlerin Makyavelci yo­ rumu karşısında hiç bir şey ifade etmez; kısacası AGİK'in imzalanması sınırların tanınması anlamına gelmez.

2. Bu karar, 1 Aralık 1920'de Sovyet rejimi tarafından Ermenistan'a bıraktırılan Gökçe ve Zengezur bölgelerinin tekrar Azerbaycan'a iadesi için hukuki bir gerekçe oluştur­ maktadır. Buna dayanarak Azerbaycan ve Türkiye, Gökçe ve Zengezur'un Azerbaycan' a iadesi için Ermenistan ve uluslar arası kuruluşlar nezdiı:d� girişi�l�rd�--Pulu.wn alıdır. _ _ (\ '

.

-

17


KARABAÔ HANUÔININ TARiHi

3. Karabağ meselesi, müzakere edilirken masaya Gökçe

ve Zengezur bölgeleri sorunu da getirilmelidir. Böylece gö­ r üşmelerin bir konu (Karabağ) üzerinde değil, bir çok ko­ nuyu içeren bir paket üzerinde yapılması Karabağ'a karşı Azerbaycan'a iki koz birden kazandıracaktır. 4. Türkiye, Nahçıvan'a karşı olan ahdi yükümlülükle­

rini korkmadan ve çekinmeden yerine getirmelidir. Eğer, eski anlaşmalar yeteri kadar açık bulunmuyor ve onlardan şüpheye düşülüyorsa (biz bu kanaatte değiliz) Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti ile bir ittifak anlaşması imzalanmalı ve bu anlaşmaya göre gerekirse Nahçıvanöa askeri birlik bu­ lundurulmalıdır. 5. Bize göre Azerbaycan, savaşı hem Nahçıvan tarafın­

dan, hem de Azerbaycan tarafından bütün sınırlar üzerine yaymalıdır. Bu taktik, ilk anda Azerbaycan'ın aleyhine gibi görünüyorsa da Ermeni kuvvetlerini böleceği, onları iki ateş arasında bırakacağı ve bazı Ermeni topraklarını Azerbay­ can kuvvetlerinin eline düşüreceği için müzakerelerde bü­ yük bir koz oluşturacaktır. Atatürk'ün Sakarya savaşı ön­ cesinde söylediği 'hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır, o satıh bütün vatandır' sözü bizce Azerbaycan şart­ larında bugün bile geçerlidir. 6. �vrupa ve ABD Ermenilerin arkasında, biz de Azer­

baycan'ın arkasında olursak, o zaman Müslüman-Hıristiyan kavgası çıkar ' mantığının hiç bir tutarlılığı yoktur. Çünkü, eğer Azerbaycan'ın arkasına geçmezseniz, Avrupa ve ABD onların arkasından çekilmez. Çekilmez, çünkü siz zaten geç­ meyeceğinizi söylüyorsunuz. Siz geçmediğiniz takdirde on­ lar niye çekilsin? Ama siz de Azerbaycan'ın arkasına geçerse­ niz, o zaman onlar ya çekilmek zorunda kalacaklardır (bize göre öyle olacaktır) ya da savaşı göze alacaklardır. (Bize göre 18


AHMED CAVANŞIR BEY

savaşı göze alamazlar). Fakat siz 'askeri devir geçti, müda­ hale edemeyiz' derseniz, Ermeni'nin aklı yok değil ya niye savaştan, yani modası geçmiş askeri harekattan vazgeçsin? Çünkü siz zaten bir şey yapamayacağınızı söylüyorsunuz. 7. Türk büyük.elçisinin ikide bir Ermenilerin ayağına

gönderilmesinden vazgeçilmelidir. Çünkü, Türkiye Ermeni­ lere muhtaç değildir, aksine Ermeniler Türkiye'ye muhtaç­ tır. Buna rağmen soykırım iddialarından vazgeçmemeleri ve Türkiye sınırlarını tanımamaları, Türkiye'nin yumuşak po­ litikasından daha fazla taviz koparmak amacına yöneliktir. Görülüyor ki büyükelçinin sık sık Erivan'a gitmesi onlara yumuşak davranması sadece maraz doğurmaktadır. 8. Her ülke komşusu ile olan bir savaşta, tedbir olarak

birliklerini teyakkuzda bulundurma hak ve mecburiyetin­ dedir. Bu uluslar arası teamüle ve hukuka da uygundur. Ne olur, ne olmaz düşüncesiyle doğu sınırındaki birlikler te­ yakkuz (alarm) durumuna geçirilmelidir. 9. Dış politika, çekingenlik kaldırmaz, dış politikada

cesaretli olmak lazımdır, atak olmak lazımdır. Dış politika zikzak demektir, yani manevra demektir. Korkak tüccar ne kar eder ne zarar hesabıyla gidilirse hiç bir şey kazanılamaz. Bugün dünyada artık 8-1O bağımsız Türk devleti vardır. Dış siyasetimizde korkuya yer olmamalıdır. (Cesareti Ermeni­ lerde görüyoruz). Çünkü ne kadar soğukkanlı yani uyuşuk, temkinli yani korkak, ihtiyatlı yani çekingen olursanız cay­ dırıcılığınız o denli azalır ve ne kadar yumuşak olursanız o nispette üzerinize gelinir. Bu yüzden dış politikada her za­ man şahin olunmalıdır. Eğer güvercin olursanız bu .her an bir şahin tarafından avlanabilirsiniz demektir. (Buna Erme­ nileri örnek verebiliriz). 19


KARABAG HANLIGININ TARiHi

10.

Ermenistan'da çarpışan militanların Suriye, Lübnan,

ABD, Fransa ve İran'dan gelen purofesyonel terörcüler ol­ duğu bilinmektedir. (Maalesef bunların büyük çoğunluğu Türk hava sahasından geçerek gitmişlerdir). Biz millet­ ler arası hukuktaki karşılıklılık (mütekabiliyet) ilkesini göz önüne alarak Türk gençlerine sesleniyoruz ve diyoruz ki: Genç, dinamik, milli ve dini hisleri güçlü, askeri eğitimli Türk gençleri; vakit kaybetmeden derhal Karabağ'a koşun, savaşın, vatanın size muhtaç olduğu gün, bu gündür. 11. Bu

arada Türk basınındaki bazı kalemlerin cahilli­ ğine ve kötü niyetine dokunmadan geçemiyoruz. Bu kalem­ lere göre Kafkasya ve Türkistan'dan Türkiye'ye ulaşan yollar (boru hattı, demir yolu, kara yolu) ille de Emıenistan'dan geçmek zorundadır. Bu cahil ve kötü niyetli kişilerin Türk milleti ile alay etmemesini diliyoruz. (Bunlar Türkiye'nin Gürcistan'la, Gürcistan'ın Azerbaycan' la komşu olduğunu bilmiyorlar veya kasten bilmez görünüyorlar!). Ermenistan, 250 milyonluk Türk dünyasının orta­ sında bir virüstür. Eğer şimdiden tedbir alınmazsa, bu vi­ rüs bütün bünyeyi hasta edecektir: 12.

Yazının son paragrafı ise şöyle bitmektedir: 'D urumu ve çözüm yollarını böylece özetledikten sonra yönetim kurulu olarak politika oluşturulmasında hüküme­ timize yardımcı olabileceğimizi bir kez daha tekrarlıyoruz: Bizim o zaman yazdıklarımızın ne kadar isabetli olduğu bugünkü olaylarla tasdik edilmiş bulunmaktadır. 1992'nin feci Mart, Nisan ve Mayıs aylarından sonra, 1993'ün Mart ve Nisan ayları da Karabağ ve Azerbaycan için fecaat ve vehamet göstermektedir. Türkiye'nin 'yeni dünya 20


AHMED CAVANŞIR BEY

düzeni(!)' içindeki yumuşak ve çekingen tutumu da yazık ki yalnızca cüretkar Ermenilerin işine yaramaktadır. Azerbaycan'ın Karabağ'da düştüğü bu zor durumu göz önüne alan derneğimiz, yaptığı olağanüstü toplantıda genel başkan yardımcısı Rasim Ekşi'nin teklifini yönetim kurulu olarak oy birliği ile kabul etmiş ve aldığı 6.3.1993 tarihli ve

1 O sayılı kararla, Azerbaycan Dayanışma Gurubunu oluş­ turmuştur. Gurubun başkanlığına Rasim Ekşi, üyeliklerine Mustafa Üçgül ve Turan Çalaroğlu getirilmişlerdir. Azerbay­ can Dayanışma Gurubu yaptığı ilk toplantıda, Azerbaycan Türklerine yardım maksadıyla Karabağ Hanlığının Tarihi'nin basılmasını kararlaştırmıştır. Böylece kültürel ve toplumsal bir hizmet yerine getirilmiş olacaktır. Adında Türkmenistan kelimesi bulunan bir demek için bu, kimseye şaşırtıcı gelmemelidir. Çünkü Türkmenistan Türkleriyle Dayanışma Derneğinin tüzüğünün 2 ve 3'üncü maddelerinde 'özelde Türkmenistan, genelde bütün Türk­ lerin kültürel ve sosyal meseleleriyle ilgilenilecektir' hükmü mevcuttur. Azerbaycan Dayanışma Gurubu bu hükme da­ yanarak geliri Azerbaycan'a gönderilmek üzere Ahmed Ca­ vanşir Beyin Karabağ Hanlığının Tariht' adlı eserini neşret­ meye karar vermiştir. Türk gençliğinin geçmişte olduğu gibi bugün de bu ko­ nuda üzerine düşen görevi yapacağına inanıyoruz:'

u

Karabağ Hanlığının Tarihi'nin bu baskısı MHP Kadıköy ilçe teşkilatı tara­ fından 18 Haziran 1993 tarihinde düzenlenen "Karabağ sempozywnu"nda katılımcılara hediye edilmiş. bamlanan paralar Azerbaycan'a gönderilmiş­ tir. 21



AHMED CAVANŞIR BEYiN HAYAT HIKAYESl1

Ahmed Cavanşir Bey, ölümünden biraz önce hayat hikayesini yazmış ve kızı Hamide H anıma vermişti. La­ kin yazık ki bu el yazmasını ne Mirza Celil Memmedku­ luzade (Molla Nasreddin)'nin2 şahsi arşivinde, ne de Ah­ med Beyin evrakları arasında bulmak mümkün olmadı. Bu belge muhtemelen Hamide Hanım Tiflis'e göçtükten sonra ve

1905-1906 yıllarında Karabağ<Ia baş veren olaylar sıra­

sında kaybolmuştur.

Riyazü'l Aşıkeyn kitabının yazarı Mehrnedağa Müctehidzade, Karabağ şairlerinin şiirlerini ve kısa hayat hikayelerini yazarken Ahmed Beyden çok

az

bahseder ve

onun şiirlerinden ancak bir beyit örnek verir.3 Halbuki Mü­ ctehidzade, Ahmed Bey hakkında geniş bilgi verebilirdi; çünkü o, hem yazarla hem de onun tahsilli kızı ile tanışı­ yordu. Azerbaycan edebiyatı numunelerini toplayaI}lardan

2

3

Bu bölüm Enver B. Şükürzade tarafından yazılmışnr. Dipnotların kime ait olduğu isim yazılarak belirtilmiştir. (Y. Gedikli). Ahmed Bey Cavanşir' in kızı Hamide Harum Tiflis'te Mirza Celil Memmed­ kuluzade ile tanışmış ve bir müddet sonra da onunla evlenmişti. Hamide Hanun 1955'te Bakü'de vefat etmiştir. (E. B. Şiikürzade). O bağda ki biterdi hemişe lale ve gül, Sebeb ne oldu bele har-zar oldu könül. Bak. Mehmedağa Müctehidzade, Riyazü'l-Aşıkeyn, İstanbul, hicri 1328, s. 248. (E. B. Şiikürzade). 23


KARABAC HANUCININ TARiHi

biri olan Feridun Köçerli Bey Asar-ı Ahmed Cavanşir Bey isimli eserinin mukaddimesinde4 baskıya hazırlamakta ol­ duğu Azerbaycan Tıirklerinin edebiyatı kitabında Ahmed Beyin hayatı ve faaliyeti hakkında geniş malumat verece­ ğini vadetmiş, fakat bu dört ciltlik.5 tetkikatında ondan bir kelimeyle bile bahsetmemişti. Buna rağmen başka yazarlara nispetle Feridun Köçerli, Ahmed Bey hakkında az çok de­ ğerli bilgiler vermiştir. Ahmed Cavanşir Bey 2 Mart 1828Cle eski Şuşa kazası­ nın Kebirli nahiyesindeki Kehrizli köyünde doğmuştur. Ka­ rabağ bölgesinde yapılan ilmi inceleme ve araştırmalardan anlaşıldığına göre Ahmed Beyin babası Caferkulu Beyin özel mülkü olan Kehrizli köyü6, devlete verilen bütün vergi ve diğer mükellefiyetlerden muaf kılınmıştı. Mehrali Beyin torunu ve Mehmed Beyin oğlu olan Ca­ ferkulu Bey, Karabağ hanedanına ait bütün imtiyaz ve hak­ lardan istifade etme hukuğuna malikti. Ahmed Beyin ikinci dedesi Mehrali Bey, Karabağlı İbrahim Hanın öz kardeşi, aynı zamanda hanlığa sahip olına kavgasında onun korku­ lan rakibi idi. Karabağ hanlığı uğrunda yapılan derebeylik savaşlarının tafsilatına geçmeden önce, İbrahim Hanın hangi şartlar al­ tında hakimiyeti elde ettiği ve kardeşi Mehrali Beyin vatan­ dan ayrı düşmesi hakkında kısa malumat verelim: 4 5

6

Asar-ı Ahmed Bey Cavanşir. T"ıflis, ı906, s. 8. (E. B. Şükürzade).

F. Köçerli tarafından toplanan Azerbaycanlı şairlerin şiir mecmualan ve hayat hikayeleri, yazarın ölümünden beş yıl sonra uAzerbaycan Edebiyab

Tarihi Materyallerin başlığı albnda ı925'te Azerbaycan Halk Maarif Komi­ serliğince (bakanlığınca) 4 cilt hallnde yayımlanmışbr. (E. B. Şükürzade). Kehrizli, Mehmed Beyin oğlu Caferkulu Beyin özel mülküdür. Dokuz tüt­ süden (vergi alınan ev, tarla) ibarettir. Vergi ve mükellefiyeti yoktur. Bak. Kameral'noye opisaniye Karabahskoy provintsii, sostavlennoye v 1823 g.

Mogilevskim i polkovnikom Yermolovun, Tifüs ı866, s. 40. (E. B. Şükürza­ de). 24


AHMED CAVANŞIR BEY

Penah Han, KarabağC:lan İran hakimi Kerim Han Zend

(1750-1779 )'in yanına gitmeden önce Karabağ'ın idaresini küçük oğlu Mehrali Beye emanet edip, büyük oğlu İbrahim

Halil'i şahın talebi üzerine kendisi ile birlikte Şiraz'a götürür. Penah Han, Şiraz'da şahın ikametgahındayken, Mehrali Be­

yin Karabağ'da hakimiyeti ele geçirmek istemesi hakkında bazı haberler alır. Merkezileşmiş bir devlet yaratmaya çalı­ şan Penah Han, ölümünden sonra hanlığının parçalanma­ sından korktuğundan , Karabağ

hanlığının başına geçmek

için Kerim Han Zend'den, şekli de olsa bir ferman alır. İb­ rahim Halil Ağa, Kerim Handan aldığı fermanla Şuşa'ya ge­ lir7, fakat Mehrali Bey tarafından iyi karşılanmadığı için ba­ basını beklemeyi kararlaştırır. Penah Han hiç bir vasiyette bulunmadan 1759 yılının yazında Şiraz'da aniden ölür. Penah Hanın ölüm haberini işiten her iki kardeş (Mehrali Bey ve İbrahim Halil) Kara­ bağ hakimiyeti uğrwıda kanlı bir savaşa hazırlanır. İbrahim Halil Ağa, şahın fermanına dayanarak kendi­ sini Karabağ hanlığının meşru varisi sayıyordu. Mehrali Bey yakın adamlarına arkalanarak hakimiyet başında kal­ mayı kararlaştırmış ve komşu hanlıklarda kendisine mütte­ fik aramaya başlamıştı. Her iki kardeş başlarına silahlı gu­ ruplar toplayarak birbirlerinin taraftarlarını kırıyor, komşu hanlıklarla askeri ittifaklar imzalıyor, maksatlarına ulaşmak için daha güçlü derebeyleri ile akrabalık münasebetleri mey­ dana getiriyorlardı. Uzun ve kanlı çatışmalardan sonra İbra­ him Halil Ağa, Ümme Handan büyük yardım alarak karde­ şini sıkıştırır ve kendisini Karabağ hanı ilan eder. (İbrahim 7

A. Bakıhanov, Gülistan-• /rem, Bakü 1926, s. 130. // Mirza Adıgüzelbey, Karabağname, Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti tlimler Akademisi Neşriyau, Bakü 1950, s. 75. (E. B. Şükürzade). 25


KARA.BAC HANLICININ TARiHi

Halil sonradan Ümme Hanın kızı ile evlenmiştir). Bu ha­ dise 1760 yılında olmuştu. Bu andan itibaren İbrahim Ha­

lil'in adı resmi evraklarda han (İbrahim Halil) ve "Karabağııı hakimi" olarak geçmeye başlar. 8 Mehrali Bey ise Karabağ'ı terk etmeye ve İbrahim Hana düşman müttefıkler aramaya mecbur olur. Ülkenin, hakimiyet uğruna birbiriyle uzun uzadıya kanlı savaşlar yapan müstakil ve yarı müstakil kü­ çüle feodal hanlıklara bölündüğü bir devirde böyle bir müt­ tefik bulmak hiç de zor değildi. Azerbaycan topraklarını birleştirmeye çalışan Kubalı Fethali Han {1736- 1786), Karabağlı İbrahim Hanı en çok korktuğu düşmanı sayıyordu. Maksadına ulaşmaya çalışan Mehrali Bey üç defa Karabağ hanlığının merkezi olan Şu­ şa'ya hücum edip Ağdam'a kadar gelen, lakin hiç bir netice elde edemeyerek geri dönen Fethali Han'la yakınlaşmıştı. Mehrali Bey, Kubalı Fethali Hanın bütün askeri seferlerine faal olarak iştirak etmişti. Bu duruma göre Fethali Hanın düşmanları aynı zamanda Mehrali Beyin de düşmanları sa­ yılıyordu. Daha 1767 yılında Şamahı hanlığının egemenleri Meh­ med Said Han ve Ağası Han, kardeşleri Kubalı Fethali Han tarafından Şamahı<lan kovulrnuştular. Bundan bir süre sonra onlar Şamahı'yı geri almak maksadıyla eski düşmanları olan Şekili Mehmed Hüseyin Hanla ittifak bağladılar. Lakin Fet­ hali Han onları ikinci defa �ağlup etti. Mehmed Hüseyin Han, Nuha (Şeki)'ya kaçtı, Ağası Han ise Kür sahilindeki Katevan köyünde gizlendi. Bu olaydan sonra Mehmed Said Hanın oğulları Kara­ bağlı İbrahim Hana iltica ettiler. Fakat feodal iç savaşlar 8

P. G. Butkov, Materialı dlya novoy istor/i Kav/caza 1722 po 1803 g. 2. hisse, Sen Peterburg 1869, s. 430. (E. B. Şükiinade). 26


AHMED CAVANŞIR BEY

bununla sona ermedi. 1779 yılında Çelebi Hanın oğlu Ab­ dülkadir Han, aniden Nuha'yı işgal ederek Mehıned Hüse­ yin Hanı öldürdü. Onun oğlu Mehıned Hasan Han ise İb­ rahim Hanın yanında gizlenmeye mecbur kaldı. 1784 yılında Fethali Hanla Abdülkadir Hanın Karabağ hanlığı üzerine askeri bir sefer düzenlemesiyle savaş yeni­ den kızıştı. Bu sırada İbrahim Hanın azat ettiği Mehıned Hasan Han, Nuha'yı işgal ederek Abdülkadir Hanı ve onun yedi oğlunu öldürdü. Mehıned Hasan Han, Ağası Han ve Mehmed Said Han aralarında ittifak kurarak Fethali Hana karşı durdular. 1785'te· Fethali Hanın onlarla yaptığı sava­ şın en kızgın vaktinde Mehrali Bey, Fethali Hanın özel ar­ zusunu yerine getirmek için Bakfö:ien dönerken yolda Şa­ mahılı Ağası Hanın oğlu Ahmed Bey tarafından öldürüldü. Mehrali Beyin ölümünden sonra savaşı onun oğlu Meh­ med Bey devam ettirdi. Bu vakitler, yani 1785 yılında takri­ ben 23 yaşında olan Mehmed Bey hakkında olay nakledici kaynakların hiç bir bilgi vermediğini söylemek imkan da­ hilindedir. O, çocukluğunu İbrahim Hana düşmanlık besle­ yen yakın akrabalarının yanında geçirmiştir. İbrahim Hanın düşmanları Mehmed Beyin şahsında menfaatlerini koru­ yacak kişiyi bulduklarına inanıyorlardı. Bu yüzden Meh­ med Beyi şiddetle destekliyorlardı. Fakat o zamanlar İbra­ him Hanı hakimiyetten düşürmek ve onun yerine Mehıned Beyi geçirmek çok da kolay değildi; bunun için muhalefet elverişli şartları bekliyordu. Korkunç 1797 yılı yaklaşıyordu. Ağa Mehmed Şahın birlikleri Karabağ'a sokulmuştu. Açlık ve kıtlık bütün ül­ keyi kaplamıştı. Talan edilen köylüler kitleler halinde öz yurtlarını terk ediyorlardı. İbrahim Han yalcın adamları ile 27


KARABACi HANUCilNIN TARİHi

Car-Balakene kaçmıştı. Hiç bir dirençle karşılaşmayan Ağa Mehmed Şah, Şuşa'ya girdi. Fakat sekiz gün sonra öldürüldü. Bazı yazarlar Ağa Mehmed Şahın Şuşa'yı aldıktan sonra, İbrahim Hanın şiddetli düşmanı olduğu için Mehmed Beyi Karabağ'a han tayin ettiğini yazarlar. Güvenilir kaynaklar bu ihtimali mümkün görmemektedirler. P. G. Putkov'un dediği gibi Şah (Kaçar) ''.Azerbaycan hanlarının gizli kara­ rıyla öldürülınüştür:'9 Muhtemeldir ki, bu suikastın iştirak­ çılanndan biri de Ahmed Cavanşir Beyin dediği gibi Meh­ med Bey olmuştur. Bu ihtimal gerçeğe çok daha yakındır. Şöyle ki Mehmed Bey, yabancı işgalcilere karşı mücade­ leye başlamış ve hatta şahın kesilmiş başını amcası İbra­ hinı Hana göndermişti. İşgalcilerin kovulmasından sonra İbrahim Hanın ŞuşaCla olmamasından yararlanarak haki­ miyeti ele geçirmiş ve kendisini Karabağ'ın hakimi ilan et­ mişti. Mehnıed Bey hakinıiyetini pekiştirmek için amcasının . taraftarlarını yok etmeye başladı. Azerbaycan'ın görkemli şairi ve devlet adamı Molla Penah Vakıf ve oğlu da bu ni­ yetin kurbanı oldu. Mehmed Bey, hanlığın başında fazla kalmadı. İbrahinı Han Şuşa'ya döndükten sonra Mehmed Hasan Hana sığı­ narak Şeki hanlığına gitti. Şeki hanı Mehmed Beyi aldata­ rak hapsetti ve Şirvan hanı Mustafa Hana gönderdi. Mustafa

Han, Mehmed Beyden babasının ve kardeşinin intikamını almak arzusundaydı. 1797 yılının sonunda Mehmed Bey, Şamahı yakınında Mustafa Han tarafından öldürüldü. Mehmed Beyin oğlu Caferkulu Bey, Karabağ hanlığı ta­ rihinde hiç bir rol oynamamıştır. O, kendisinin özel mülkü olan Kehrizli köyünde oturarak başka beyler gibi malını 9

P. G. Butkov, aynı eser, 2. hisse,

s.

430.

28

(E. B. Şükünade).


AHMED CAVANŞIR BEY

mülkünü idare ediyordu. Caferkulu Bey, öz amcası Esad Be­ yin Zehra adlı kızıyla evlenmiş ve bu evlenmeden 2 Mart

1828 yılında Ahmed Bey dünyaya gelmiştir. Ahmed Bey ilk tahsilini Kehrizli köyünde almış ve bu­ rada ancak ana dilini öğrenmişti. Malum olduğu üzere Azer­ baycan'ın Rusya ya ilhakından sonraki ilk devirde maarif sis­ teminde hiç bir değişildik olmamıştı. Şehirlerde medreseler, köylerde ise mollahaneler ha.J.a devam ediyordu. Ahmed Bey on beş yaşına kadar mollahanede okumuştur. Bu devirde çarlık, Azerbaycand ' a ve Güney Kafkasyada10 bir dizi ıslahat yapmaya mecbur oldu. Ülkede siyasi parça­ lanmışlığı sona erdirmede belirli bir rol oynamış olan as­ keri garnizon (müstahkem kale) usul idaresi artık devrini tamamlamıştı.

19. asrın 40'lı yıllarında yapılan idari ve hukuki ıslahatlar, garnizon (müstahkem kale) sisteminin lağvedilmesi, niha­ yet Rusya'nın yürürlükte olan kanun ve usullerinin Azerbay­ cand ' a da tatbiki, yerli derebeylerinin arasında hoşnutsuzluğa sebep oldu. Düzenlemelerden memnun olmayan bu beyler ve ağalar, şahsi menfaatleri için ülkede gittikçe genişleyen köylü hareketlerinden yararlanmaya gayret ediyorlardı. Ar­ tık çarlığın sosyal dayanağı sarsılmaya başlamıştı. Halbuki tam da bu devirde ayrı ayrı halk baş kaldırmalarını boğmak için çarlık hükümetine güvenilecek, güçlü bir sosyal dayanak 10

Bizim komşumuz olan Güney Katka.sya'ya Avrupalılar Trans-Kafkasya,

Ruslar da yine aynı anlamda Zakavkasya demektedirler. Güney Kafkasya hem Avrupalılara, hem de Ruslara göre gerçekten Trans Kafkasya, yani Kaf­ kaslar ötesidir. Meseleye aynı mannkla yaklaşırsak bizim için Trans-Kaf­ kasya, yani Kafkaslar ötesi ancak Kuzey Kafkasya olabilir. Güney Kafkasya Türkiye için bir öte ülke değil, aksine bir beri (hatta komşu) bölge olduğu için biz yukandaki terimlerin yerine Güney Kafkasya tabirini kullanmayı daha uygun bulmaktayız. Zira bir yerin kuzeyi veya güneyi bütün dünya için değişmezdir. (Y. Gedikli). 29


KARABACi HANUCilNIN TARiHi

lazımdı. Bu yüzden hükümet yerli derebeylerine karşı tav­ rını değiştirmek zorunda kaldı. Bölgelerde sosyal dayanak yaratmak için yerli beylerden ve ağalardan güçlü adamla­ rın seçilmesi ve istenilen tedbirlerin onların yardımıyla ha­ yata geçirilmesi kararı alındı. Bütün bu tedbirler hakim sı­ nıflar için öncü11 Rus kültürü ile tanışmaya elverişli şartlar yarattı. İhtimal ki, Ahmed B eyin ailesi de bu durumu göz önüne almış ve onu Rus dilini öğrenmek için Rus okuluna göndermeyi uygun bulmuştu. 1843'te Karabağlı Mehdikulu Hanın ricası üzerine, Çar

I. Nikola, Ahmed B eyi Petersburg'a çağırır ve onu devlet he­ sabına Pavlov askeri okuluna (soylu sınıfların harp okuluna) kaydettirir. O vakitler Pavlov okuluna yalnız Dvoryan12 ço­ cuklarını kabul ediyorlardı. Kalabalık Petersburg muhitine düşen Ahmed Cavanşir Bey, Rus dilini öğrenmek için ciddi çaba göstermiş ve mektuplarından anlaşıldığı gibi Rusçayı mükemmel derecede öğrenmiştir. 1848'te Ahmed B ey, Pavlov askeri okulunu bitirip Kons­ tantin Nikolayeviç süvari alayına subay olarak tayin edilir ve 1854'e kadar askeri hizmette kalır. 1853'te Kırım savaşı başlar. Bazı Azerbaycanlılar çarlık tarafından askere alınır. Bunlara bazı gönüllüler de iştirak eder. Kasım Zakir B eyin oğlu Necefkulu B ey ve kardeşinin oğlu İskender Bey gönüllü olarak cepheye gidenlerdendir. Ayrıca Kafkas cephesinde 2. 000 Azerbaycanlı asker, Rus as­ kerleriyle beraber Osmanlılara karşı savaşıyordu. Ahmed 11

Sovyet resmi tarih görüşüne göre çarlık emperyalist emeller gütmekle bir­ likte işgal ve istilasında bulunduğu ülkeye aynı zamanda medeniyet de gö­ türmüş, burjuvaziyi geliştirmiş, kültürel uyanışa yol açmış, bütün bunlar sınıOar arası çatışmayı da getirdiği için çarlık, emperyalizmi yanında i lerici ve öncü bir rol de oynamıştır.

12

(Y.

Gedikli).

Dvoryan: Rus asilzadeleri ve ileri gelen devlet memurları

30

(Y. Gedikli).


AHMED CAVAN Ş İ R BEY

Beyin olduğu Gusar13 alayı Akyar (Sivastopol) altında vu­ ruşuyordu. Savaş meydanında gösterdiği yiğitliğe ve kaçak­ lığa göre Ahmed Bey nişanla taltif edilmiş ve ona süvari kurmay yüzbaşısı rütbesi verilmişti. Fakat Ahmed Bey or­ duda uzun müddet hizmet edemedi. Çünkü daha 1850'de Ali Sultanov Beyleı4 yaptığı bir düelloda kolundan yaralan­ mış olduğu için, 1854'te askeri hizmetten tarnarniyle ayrıl­ mak mecburiyetinde kaldı. 1854'te Ahmed Bey doğduğu köy olan Kehrizli'ye gele­ rek burada bağ bahçe ve tarla işleriyle meşgul olmaya başlar. Rus ordusundan istifa etmiş ve Petersburg tahsili almış olan subay, eski köyde yeni adetler yaratmak istiyordu. Bu yüz­ den halk arasında ona "Urus Ahmed Bey" lakabı verilmişti. 19. yüzyılın 6 0'lı yıllarının sonunda Ahmed Bey, Ve­ rend bölgesinin murovu (inzibat görevlisi, zaptiyesi) vazi­ fesine tayin edilir. Bu sırada o, tahıl ekilen yerleri sulamak için Aras'tan ark yaptırma işiyle meşgul oluyordu. Uzun zah­ metlerden sonra Ahmed Bey, 6 verstıs uzunluğunda bir ark kazdırır ve onu Mildüzü'ndeki kadim Govur arkı ile birleş­ tirir. Azerbaycan'ı Rus sanayisinin hammadde kaynağına çe­ virmeye çalışan çarlık hükümeti hiç bir masrafta bulunma­ dan ovadaki sulama işlerini iyileştirmeye ve böylelikle pek çok hammadde elde etmeye çalışıyordu. Bu yüzden Kaf­ kas genel valiliği daha 19. asrın 60'lı yıllarının sonlarında, 13 14

15

Gusar: Macar tarzı süvari alayı (Y. Gedikli). Ali İbrahim Bey (babasının adı Sultan) Karabağ'ın eski bey nesline men­ suptur. Rus ordusu subayı olarak bir çok savaşlara iştirak etmiş, süvari teğ­ meniykcn askeri hizmetten ayrılmış ve babasının mülkü olan Zengezur ka­ zasındaki Bahtiyarlı köyüne dönmüştü. Hakkında bakınız: 23 Nisan l 870'tc Şuşa bey komisyonuna verilen rapor. "O priznanii roda ih v bekskom dos­ toinstve, pod familiyey Sultanov·: Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriye­ ti Merkezi Devlet Tarih Arşivi, fond no 69, iş no 59. (E. B. Şükürzade). 6.360 metre veya yaklaşık 6.5 km. B i r verst 1 .060 metredir. (Y. Gedikli). 31


KARABAC HANllGININ TARİHi

Mildüzü'ndeki sulama işlerini düzene koymak için bir kaç defa özel komisyon teşkil edip göndermişti. Fakat içlerinde Holandalı uzmanların da olduğu bu komisyonlar h iç bir faydalı iş göremediler. Çünkü bu pilan ve puroğramların h ayata geçirilmesi çok miktarda paraya ihtiyaç gösteriyor­ du. 16 Karabağ'ın yerli beyleri de Govur arkını "ark ve ar­ kın suladığı bütün toprakların 99 yıl kendi istifadelerinde17 kalması" şartı ile faaliyete geçirmek istiyorlardı. Lakin on­ ların gayreti de hiç bir sonuç vermedi. Nihayet Ahmed B ey 1866'da Zergar, D ilağarda, Yağlıvend ve Şahseven cemaat­ lerinin yardımıyla ve cüzi bir meblağla, hükümetle hiç bir şekli alaka bile yaratmadan bahsi geçen arkı kazdırmaya başladı ve Aras'tan alınan suyu meşhur Govur arkı ile bir­ leştirerek çetin bir meseleyi halletti. 18 Sonraki mektuplaşmalardan anlaşılıyor ki, hükümet Ah­ med Beyin tecrübe ve teşebbüsünü dikkate alarak gösterilen kanalı yeniden düzenlemek için bir girişimde daha bulundu ve bu maksatla 1879öa Ahmed B eyin de iştirak ettiği özel bir komisyon Mildüzü'nü inceledi. Komisyon Ahmed B ey ve mühendis Behman'ın fikriyle mutabık kalarak Govur ar­ kını düzene koymayı kararlaştırdı. Bu m aksatla 188 1 Öe bir pilan hazırladı. Fakat bu pilan kağıt üzerinde kaldı. Sulama sorunu için yapılan mektuplaşmalar gösteriyor ki, Ahmed Bey su ile ilgili meselelerde büyük tecrübeye ma­ likti. Ahmed Beyin kendi çiftliğinde kazdırdığı kehrizler (yer altı su kanalları) de sulama sahasında çalışan bir çok uzma­ nın dikkat nazarını celbetmişti. 16

V. Bezmenov, O kanave Gour-Arlıi i rezul'tatalı popıtki vozobnovleniya yeye mestmmi sredstvami, Gaz. Kavkaz, No 21, 1871. (E. B. Şiikürzadc).

17 18

Aynı yerde. (E. B. Şükürzade). Aynı yerde. (E. B . Şükürzade). 32


AHMED CAVAN Ş I R BEY

1 883'te Ahmed Beyin misafiri olan mühendis Veys von Veyssengof şöyle yazar: "Karabağ mülkedarı Ahmed Cavan­ şir Bey uzun yıllardan beri edindiği müşahedeler ve kazan­ dığı tecrübelerini anlatarak beni kazdırdığı kehrizler hak­ kında etraflı surette bilgilendirdi:'19 1 9. yüzyılın 70'li yıllarında Ahmed Bey egemen sınıf temsilcisi olarak kimin hakikaten bey zümresine mensup olduğunu belirlemek maksadıyla kurulan Şuşa bey komis­ yonuna dahil edilir. Bu komisyonun hakkında etraflı surette bahsetmeden kaydetmek lazımdır ki, bey ve ağaların çoğu vergi ve mükellefiyetlerden muaf olmak için sahte belgeler (han fermanları, resmi mektuplar) vs. düzenleyip kendile­ rinin bey tabakasına mensup olduklarını ispat etmeye ça­ lışıyorlardı. Lakin Ahmed Bey bu sahtekarlığa mukavemet göstermiş, bu da komisyon üyelerinin hoşnutsuzluğuna se­ bep olmuştu. Bu yüzden Feridun Köçerli'nin dediği gibi, Ahmed Beyin düşmanları onu hapsettirip bir müddet ha­ pishanede kalmasını sağladılar. 20

Ahmed Bey ömrünün son günlerini Kehrizli köyünde geçirdi; tarih ve edebiyatla ilgili kitapları inceliyor, muhtelif eserler yazıyor ve tercüme ile meşgul oluyordu. Ahmed Bey 9 Ocak 1903'te 75 yaşında vefat etmiş ve vasiyetine uyularak Kehrizli köyüne gömülmüştür. Asıl mesleği itibariyle Ahmed Bey ne tarihçi, ne de ede­ biyatçı idi. O, Petersburg'daki Pavlov askeri okulunda tah­ sil alarak Rus ordusunda subaylık yapmış, imparatorluğun muhtelif şehirlerini gezmiş ve gelişen Rus kültürü ile tanışıp J9

Vcys von Vcysscngof, Svedeııiya o sostoyarıii oroşerıiya na Kavkaze po 1883

63. (E. B. Şükürzade). F. Köçerli, Azerlıaycaıı Edebiyatı Tarihi Materyalleri, Bakü t 925, s. 7. (E. B. Şükürzadc).

g. Tiflis 1 883, s.

20

33


KARABAG HAN LIGI N I N TARİ H İ

yakınlaşmıştı. Şüphe yok ki, Petersburg'dayken orada yaşa­ yan meşhur şair ve yazarlarla tanışmıştı. Ahmed Bey Puşkin'i, Lermontov'u, Jukovski'yi seviyor, Rus şairlerinin eserlerini tercüme ediyor, tarihi eserler ve hatta şürler yazıyordu. Kehrizli köyünde zengin bir kütüpha­ nesi vardı.2 1 Ahmed Bey, Puşkin'in Balıkçı ve Balık masalını, Lermontov'un Mtsıri, Bahis, Üç Hurma Ağa cı, Terek'in Sov­

gatı (Hediyesi), Hacı Abrek; Jukovski'nin Yaz A kşamı, Uyu­ yan Şehzade Kız ve sair eserlerini Azerbaycan Türkçesine tercüme etmiştir.22 Bunlardan başka Ahmed Bey, Kavkaz ve

Novie Obozreniya gazetelerine çeşitli mevzularda m akaleler de yazıyordu. Ahmed Bey aynı zamanda çocuklar için yayın ­ lanan manzum bir eserin de şairidir. Öldükten sonra bu eser

Asar-ı Ahmed Bey Cavanşir adıyla tanınmıştır. Kızı Hamide Hanım yazıyor ki: "O, ölümünden az önce bu eserin çocuk­ lar için yayınlanmasını benden rica etmişti. Sansür kitabın yayınlanmasına izin vermişti. Lakin babamın parası olma­ dığından eseri bastıramamıştı. Bana Gayret matbaası sahib i Mirza Celil Mehmetkuluzade'ye müracaat etmemi söyledi­ ler. Ben el yazmasını Mirza Celile vererek basmas ı nı teklif ettim. O, eseri okuyup beğendikten sonra neşrine başladı."23 Tiflis'te Gayret matbaasında basılan bu eserin kapağında, Hamide Hanımın ricası üzerine şu sözler yazılm ıştı: "Bu kitabın satışından elde edilen gelir merhum Ahmed B eyin adını taşıyan Müslüman kız okullarına aittir:' 2l

22

23

Hamide Hanımın Hatıraları, defter no 5, varak 4 1 , Azerbaycan Sovyet Sos­ yalist Cwnhuriyeti Bilimler Akademisi Cumhuriyet El Yazmaları Fondu, inv. no 174. (E. B. Şükürzade). F. Koçarli, Literatura Azerbaydjanskih Tatar, Tiflis J 903, s. 30, 53. (E. B. Şü­ kürzade). Hamide Hanımm Hatıraları, defter no ı, varak 2, 4; defter no 2, varak 1 6. (E. B. Şükürzade).

34


AH MED CAVAN Ş İ R BEY

Asar-ı Ahmed Bey Cavanşir şiiriyet itibariyle müellifini

bir şair olarak ortaya çıkarmaz. Şiir kaidelerine riayet edil­ meden yazılan bu eserde bulunan Sevmeli, Ay ve Gün, Güç Bendedir Güç Bende, Kadı Namaz Üstedir ve başka bunlar

gibi dokuz manzum öyküde, nasihat veren sözlerle halkın hayat ve yaşayışı tasvir edilir. Ahmed Beyin başka bir görkemli eseri, dört ciltten iba­ ret olan ve bize gelip çıkmayan Türk Darbımeseller Mecmu­ ası 'dır. Bu mecmuanın muhteviyatı hakkında Hamide Ha­

nım şöyle yazar: "Evvela Azerbaycan darbımeseli yazılmış, karşısına ise buna yakın olan Rus karşılığı yazılmıştı. Eser basıma hazır idi:'24 Ahmed Beyin bütün eserlerinden bizim için en mühim olanı 1 883'te Şuşa'da yazılan " 1 747'nci Yıldan 1 805'inci Yıla Kadar Karabağ Hanlığının Siyasi Vaziyetine Dair" adlı ese­ ridir. Bu eser ilk defa Tiflis'te25, daha sonra 190l'de Şuşa'da neşredilmiştir. Bu devirde yaşayan Azerbaycanlı tarihçiler (Mirza Yusuf Nersesov, Rızakulu Mirza Cemaloğlu Bey, Mir Mehdi Hazani, Hasanağa Han Karadaği, Hasan Efendi El­ kaderi ve başkaları), eserlerini genellikle tetkikat yapmadan, diğer tarihçilerden aktararak, yerli kuronikler şeklinde yazı­ yorlardı. Ahmed Beyin eseri de demek mümkün ki, o dev­ rin kuronikçilerinden farklı değildir. Yazarın bizzat kendisi eserini yazarken yararlandığı esas kaynakların Mirza Ce­ mal, Mirza Adıgüzel ve Ahund Mir Mehdi'nin yazıları ol­ duğunu ifade eder. (Bu arada muhtelif boy ve kabileler hak­ kındaki rivayetlerden de faydalanmıştır). Kitabın sonunda yazar, Zakafkazye, ot 1 803 po 1 806 g. adlı eserin yazarı olan N. Dubrovin'in de adını anar. 24 25

Hnıııidc I-Inııımııı Hııtırnları,

Kaı•knz gazetesi, 1 884 yılı,

defte r no 6, varak 52. (E. B. Şükürzade). 1 39. (E. B. Şükürzade).

no

35


KARABAG HAN LIG I N I N TA R İ H İ

Ahmed Beyin kendisinden evvelki yazarlardan üstün­ lüğü şundan ibarettir: O, zengin bir kütüphaneye malik ol­ duğundan, Rus tarihçilerinin eserlerinden istifade edebil­ mişti. Cesaretle söylemek mümkün ki, Rus aydınlarının ilerici, demokratik fikirleri Ahmed Beyin dünya görüşüne müspet tesir etmişti. Hakkında bahsedilen eseri yazarken Ahmed Bey 55 ya­ şındaydı. Bu devir 1 870 yılında yapılan toprak ıslahatın dan sonra Azerbaycan köyünde kapitalizm ve emtia-para müna­ sebetlerinin gelişmesi, ücretli emeğin yavaş yavaş köy eko­ nomisinin bütün sahalarına dahil olınası, feodal toprak mül­ kiyetinin dağılmaya başlaması devri idi. Köy hayatında baş veren bütün bu değişikliklerin Ahmed Beye ve eserine be­ lirli bir tesirde bulunmaması mümkün değildi. Bu yüzden "Karabağ Hanlığının Siyasi Vaziyetine Dair" adlı eserine dik­ katle ve aynı zamanda tenkitçi surette yaklaşmak lazı mdır. Ahmed Bey, Nadir Şah'ın faaliyetine menfi münasebet besliyordu. O, ülkenin siyasi vaziyetini düzgün karakterize ederek şöyle yazar: "Nadir Şahın öldürülmesinden sonra ülke birbirine düşman olan bir çok hanlıklara parçalan­ mıştı:' Ahmed Bey, Penah Hanı idealize ederek onun faali­ yetlerine müspet münasebet besler. Onu yiğit ve koçak bir devlet adamı sayarak hatta Cengiz Han nesli ile mukayese eder. Buna ilaveten hataya düşerek Adil Şahın Penah Hanı resmi fermanla Karabağ hanlığına tayin ettiğini yazar. La­ kin Zend sülalesinin tarihçisi Mehmed Sadık "Penah Ha­ nın, İran devletince hatta şekli surette bile hakimiyetinin kabul edilmediğini" yazar.26 26

Mehmed Sadık Nami, Tarih - i Gitigıışay. Tahran, hicri 1 3 1 7, s. 105. (E. B. Şükürzade). 36


AHMED CAVANŞ İ R BEY

Yazar, ikinci dedesi Mehrali Beye derin muhabbet his­ leri gösterir. Onun fikrince Mehrali Bey, elinde şah fermanı olduğu için mutlak hakimiyet başında kalmalıydı. Ahmed Beyin ikinci dedesi Mehrali Beye ve bilhassa dedesi Meh­ med Beye bu biçimde tek taraflı yakınlık göstermesi şun­ dan ileri gelmektedir: Vaktiyle han neslinden olan yazar, ha­ kimiyetin İbrahim Hanın eline geçmesi ile ilgili olarak bey zümresine düşer ve İbrahim Hanın mirasçılarının istifade ettiği çıkarlardan mahrum olur. Bu sebeple Mehmed Beyi Köroğlu'na benzer efsanevi bir kahraman gibi över ve şöyle bir sonuca varır: İbrahim Han yükselmesini ancak Mehmed Beyin kahramanlığına borçludur. Ahmed Bey sözüne devam ederek "Halkı haksız talepleri ile takatten düşüren İbrahim Han, devrin i tamamlamıştı ve memleketi idare etmek için daha uyanık bir hakime lüzum vardı" diye yazar. Ahmed Be­ yin fikrince bu hakim onun dedesi Mehmed Bey olmalıydı. Ahmed B eyce müspet adamlardan biri de her adımda Mehmed Beyin savunucusu olan ve sonradan Rusya'ya mey­ leden guruba rehberlik eden hanın oğlu Mehmed Hasan Ağadır. Kaydetmek lazımdır ki, İbrahim Hanın sarayında

iki düşman gurubun bulunması hakkında bize Ahmed Bey­ den başka hiç kimse bilgi vermemektedir. Yazar bu iki gu­ rup arasındaki zıddıyetten bahsederken Rusya'ya meyleden­ lerin İran taraftarlarına galip geldiğini sevinçle kaydeder. 27 Ahmed Beyin eserinde Ağa Mehmed Şahın Karabağ'a hücumunun tasvirine geniş yer verilir. Yazar İran şahının şahsiyetine nefretle bakar ve işgalcilerin talancı hücum­ larını büyük bir kızgınlıkla tasvir eder. Hücumlar netice­ sinde ahalinin dayanılmaz açlık çektiğini, ülkenin harabeye 27

Yazar bir Rus subayı olduğu için "sevinç duyması" normaldir. (Y. Gedikli). 37


KARABAG HAN L I G I N I N TARİ H İ

dön düğünü yazar. Tam burada Ahmed B e y hemen şunu kaydeder ki, Şah Kaçar'ın öldürülmesinde yalnız Mehmed Bey büyük gayret göstermiştir. Ahmed Bey, Karabağ'ın tarihini 1 805 yılına kadar, yani İbrahim Hanın Kürekçay sahilinde Sisyanov (Tsitsionov)'la görüşmesine kadar devam ettirmiştir. Malum olduğu üzere, adı geçen yerde Karabağ hanı Rus çarının sadık tebaası ola­ cağına dair ant içmişti. Bununla yazar Karabağ h akkındaki tasvirini bitirir. "Karabağ Hanlığının Siyasi Vaziyetine Dair" adlı bu yapıt, olayların çokluğu ve onların izahı itibariyle Karabağ tarihini öğrenmek için yardımcı bir kaynak olarak kabul edilebilir. Kaydetmek lazımdır ki, bütün yerli kuronikçilere has olan noksanlarına rağmen Ahmed Beyin bu kıymetli eseri­ nin değerini azaltmak doğru olmazdı. Eğer o devirde Azer­ baycan tarihinin yeteri kadar öğrenilmediğini ve tarih bili­ minin zayıf olduğunu göz önüne alırsak, Ahmed Beyin 1 747 yılından 1 805e kadar Karabağ'ın siyasi tarihini anlatan böyle bir eseri yazmakla gösterdiği teşebbüsün önemi ortaya çıkar. A zerbaycan Bilimler Akademisinin Tarih Enstitüsü, Ahmed Cavanşir Beyin " 1 747'nci Yıldan 1 805 'inci Yıla Ka­ dar Karabağ Hanlığının Siyasi Vaziyetine Dair" adlı yapıtı­ nın Rus dilinde basılmasından yarım asırdan fazla bir süre geçtiğini dikkate alıp mezkur eseri Azerbaycan Türkçesine tercüme ile yeniden neşrederek geniş okuyucu kitlelerine sun maktadır. Enver B. Şükürzade

38


1 747'NCİ Vi LDAN 1805'İNCİ YILA KADAR KARABAG H A N L I G I N I N SİYASİ VAZİYETi NE DAİ R

1 Bu metin bizim tarafımızdan Mirza Cemal' in 1 , M irza Cemal ( 1773/74- 1 853) Farsça yazılmış olan ve şimdiye kadar ( 196le kadar-Y. Gedikli) neşredilmemiş olan Tarilı-i Karabağ adlı eserin yazandır. Mirza Cemal'in hayat ve faaliyeti tarih yazarlarınca gereği kadar aydınlatıl­ mamıştır. 1 9. asrın sonlarında meşhur Kafkasbilimci Adolf Berje "Tarih-i Karabağ" eserini Rus diline tercüme ederken Mirza Fethali Ahundzade'ye müracaat ederek Mirza Cemal'in biyografisi hakkında bilgi vermesini rica et­ mişti. Mirza Cemal'i şahsen tanıyan M. F. Ahundzade, onun oğluyla mektup­ laşıp babası hakkında bilgi toplamış, yayınlanması için A. Berje'ye vermişti. (Bak. Kafkaz gazetesi, 1 855, no 6 1 ). Bu bilgiden anlaşıldığıııa göre Mirza Cemal, Cavanşir nahiyesinin Hocalı kö­ yünde han hizmetçilerinden biri olan Mehmed Hanbey'in ailesinde dünyaya gelmiştir. Yazarın babası Mehmed Hanbey, kendi babası binbaşı Selif Beyin ölümünden sonra Cavanşir kabilesinin başçısı, sonra da Şuşa'nın kalebeyisi (kumandanı) olmuştur. Mirza Cemal belirli bir tahsil aldıktan sonra İbrahim Hanın karısı Bike Hanımın şahsi işlerini idareye memur edilmiş ve bu vazife­ de iken tahsil almak için Dağıstan'ın Hunzah köyüne gönderilmiştir. Burada altı yıl kalıp Arapça öğrenmiştir. Ağa Mehmed Şahın öldürülmesinden sonra Mirza Cemal, Dağıstanöan döner ve Bike Hanımın kefil olması üzerine ha­ nın güvenini kazanır. İbrahim Han, babasının hizmetini göz önüne alarak Mirza Cemal'i Karabağ hanlığının vezir-katibi tayin eder. Mirza Cemal bu görevde İbrahim Hanın ölümüne kadar ( 1 806) kalmış ve sonraları doğrudan doğruya J. L. Nebolsin'e tabi olan milis kumandanı Mehmed Hasan Ağanın yanında hizmet etmiştir. 1 822Öe Karabağ hanı Mehdikulu Han, İran'a kaçtık­ tan sonra o, A. P. Yermolov'un talimatı ile deftername katibi tayin olunarak P. İ. Mokilevski'nin, Medetov'un, Reutt'un ve başkalarının yanında hizmet 39


KARAilAC HAN LI C I N I N TARİHİ

Mirza Adıgüzel'in2 ve Ahund M ir Mehdi'nin3 yazıları, bu arada şahitlerin anlattıklarıyla muhtelif boy ve kabilelerin etmiştir. Mirza Cemal 1 840'a kadar memurluk yaptıktan sonra ayrılmış ve 8

2

Nisan 1 853'te ölmüştür. Mirza Cemal'in Tarilı-i Karabağ kitabında Karabağ'ın 1 8 1 3e kadar, yani Gü­ listan barış anlaşmasına kadar olan tarihi verilmiştir. Bu eser değerli tarihi olaylar ve belgeler bakımından çok zengindir. Mirza Cemal'in eserinin bir kısmının Rusçaya yapılan ıercüınesi Kavkaz gazetesi nin 1 855 tarihli 6 1 , 62, 63, 67 ve 69'uncu sayılarında Cemal Cavan­ şir Karabaği imzası ile neşredilmiştir. Eserin yayımlanan bu bölümleri 1 884 yılın da Kavkaz gazetesinin 1 39, 1 50, 1 54, 1 6 1 ve 1 67'inci sayılarında tekrar yayımlan mıştır. (E. B. Şükürzade ). NOT: Bu eserin basım tarihi olan 1 96 1 e kadar neşredilmeyen Mirza Ce­ mal'in eseri 1969 ve 1 989öa olmak üzere iki defa neşredilmiştir. (Y. Gedikli). Mirza Adıgüzel Bey (I 770- 1 84 8, babasının adı Hakverdi Bey), Karabağ beyleri neslinden olup devrinin kültürlü adamlarından biri idi. Tiflis'te Gürcü kınezinin (pirensinin) sarayında bulunan Rusya bakanı Kovalevs­ ki'nin yanında 20 yaşında memurluğa başlayan Mirza Adıgüzel Bey, son­ ral arı m uhtelif görevlerde çalışmış ve Rus ordusu yüzbaşısı rütbesine kadar yükselm işti . Eline büyük servet devlet geçiren Mirza Adıgüzel Bey, 1830'da emekli ye ayrılmıştır. Ömrünün son .yıllarında Karabağ vilayet mahkeme­ sin de jüri üyeliği görevinde bulunmuş ve hanlığın bütün siyasi işlerine ka­ rış m ışt ı. 1 845'te Tifüs vali yardımcısı yarbay Mihail Petroviç Kolyubaki'nin tavsiyesi üzerine Karabağ'ın tarihini yazmış ve Karabağnarııe diye adlandı­ rıl an bu eserde hanlığın l 736'dan 1 828'e kadar olan siyasi tarihini yansıtmaya çalışm ıştır. . . Mu kad di me, on ıki fasıl ve muellıfın yazdığı kendi yaşam öyküsünden ibayazması kitap, ilk defa Azerbaycan ve Rus dillerinde l 950'de ret ola n bu el Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Bilimler Akademisi Tarih Ensti­ n yca A zerb a ndan yayınlanmıştır. (E. B. Şükürzade). afı tar tü sü NOT: Daha sonra 1989'da tekrar yayınlandı. (Y. Gedikli). Hazani ( 1 8 1 1 - 1 893). Ahund Seyid Mir Mehdi Musevi Karabaği M ir Meh di oğlu), Kitab-ı Tarilı-i Karabağ eserinin yazarıdır. Zengezur ka­ ey ( H aşim B mırlı köyünde dünyaya gelmiş, sonradan Tuğ köyüne göçmüş ­ a M zas ın ın fars dillerinde tahsil gören Mir Mehdi, Hazani mahlaslı bir şair ve rap A tü r. m eşhurdu. olara k da aycan Türkçesinde yazılan Kitab-ı Tarilı-i Karabağ eseri bu zerb O n un A ( 1 961 e kadar - YG) neşredilmemiştir. Yazar bu eserinde Mirza r da a k e vakt 'den ve Mirza Adıgüzel Beyden farklı olarak bazı iktisadi meselelere al m Ce ğ'ın hanlık devrindeki idari bölge meselelerine dokunmuştur. Bu ve Kar ab a şehrinin temelinin alılması, Vakıf'ın hapsedilmesi, öldürülm esi uşa ş eserd e mühim meseleler, yukarıda isimleri geçen yazarlara oranla daha i diz ir b ve fl ıklanmıştır. Kitab-ı Tarih-i Karabağ, Azerbaycan Sovyet Sosyalist et ra ı aç ..

3

.

40


AHMED CAVAN Ş İ R BEY

rivayetleri esasında düzenlenmiştir. Öz dedelerinin riva­ yetlerini babasından, Tebriz'in sabık hükümdarı Esadullah Beyde n öğrenip bize malumat veren 80 yaşındaki Necef­ kulu Beye minnettarlığımızı bildiririz. Tarihi belgeler ve bunları teyit eden halk rivayetleri gös­ teriyor ki, Güney Kafkasya ve İran, hem asırlar boyu halkla­ rın bir yerden başka bir yere göçürülmesi ve arası kesilmez çatışmalar neticesinde, hem de bu yerlerin mutlak hakimi olan Nadir Şahın öldürülmesinden sonra birbirlerine düş­ man olan bir çok bağımsız hanlıklara parçalanmıştı. O za­ man sahipsiz kalan tahtı tacı ele geçirmek iddiasında bulu­ nan bir çok adam meydana çıkmıştı. Fakat ekseriyet bunların hiç birine taraftar olmamış ve sonuçta her han bütün kuv­ veti ile zayıf komşuları kendine tabi etmeye ve sonra da İran'ın şanlı şevketli tahtını tacını ele geçirmek için çalış­ maya başlamıştı. Devlet ve hükümranlık uğrunda yapılan mücadele Nadir Şahın ölümünden başlayarak geçen asrın sonlarına kadar"' devam etmiş ve nihayet Rus hükümetinin Güney Kafkas­ ya'nın siyasi işlerine karışmasına sebep olmuştur. Okuyucu­ nun sonradan göreceği gibi Karabağ'ın şimdiki hanedanından olanların dedeleri bu mücadelede önemli rol oynamışlardır. Geçen asrın 40'lı yıllarında Nadir Şah, Türkleri5 Güney Kafkasya'dan uzaklaştırarak bu ülkeyi kendisine tabi kıldı. Lakin o, Dağıstan'ı fethedemedi. Nadir Şahın idaresine razı olmayan Güney Kafkasya'nın göçeri kabilelerinin nüfuzlu adamları kendilerine yakınlık duyan Lezgilere iltica ediyor

4 5

Cumhuriyeti Bilimler Akademisinin Cumhuriyet El Yazmaları Fondunda saklanmaktadır. ( İnv. No ı4). (E. B. Şükürzade). Geçen asrın sonları denilince 18. asrın sonları nazarda tutulmalıdır. (E. B. Şükürzade). Burada kastedilen Osmanlı Türkleridir. (Y. Gedikli). 41


KARABAG HAN LIGI NIN TARl Hi

ve onlarla birlikte memlekette karışıklık çıkarıyorlardı. Bu yüzden de Nadir, Karabağ'ın göçeri (göçebe) tayfalarını illi obalı Horasan vilayetinin Serehs (Serahs) bölgesine göçürdü. Şark ülkelerindeki eski adete göre her bir nüfuz sahibi aile, şahın yanında hizmet etmek için silah taşımaya muk­ tedir olan bir adam vermek zorundaydı. Bu kaideye uygun olarak Karabağ'ın göçebe boylarından Sarıcalılı Penah Ali Cavanşir Bey adlı birisi Nadir'in yanında hizmet ediyordu. Rivayete göre bir gün her nedense Nadir ona hiddetlenir. Nadir, şüphelendiği için Penah Ali B eyin kardeşi B ehbud Ali Beyi idam ettirmişti. O yüzden Penah Ali, kardeşinin başına gelen hadisenin kendi başına da geleceğinden korka­ rak şahın yanında hizmet eden altı akrabasıyla birlikte şa­ hın garnizonundan kaçmıştı. Onları her yerde aradılarsa da bulamadılar, yalnız iki ay sonra Karabağ'a gittiklerini haber aldılar. Her tarafa gönderilen adamlar onları uzun müddet takip ettiler. Fakat kaçanları yakalamak bir yan a dursun, lakaytlıkları yüzünden kaçanların faaliyet dairesinin daha çok genişlemesine sebep oldular. Ş öyle ki, Penah Ali ar­ tık onlarca atlıdan ibaret askeri ile Car-Balaken vilayetine, Lezgilerin yanına gitmiş ve onlarla birlikte büyük bölük­ ler halinde baskınlara başlamıştı. Penah Ali hem kendisini yakalamak için gelenlere karşı kazandığı başarıdan ve hem de Dağıstan sınırından yaptığı baskınlardaki başarılarından cesaretlenerek gelecekte kendisi için daha elverişli şartların doğabileceği ihtimaliyle halkın sevgisini kazanmak maksa­ dını güdüyor, bu yüzden halka zulmedenlere karşı amansız davranıyor ve alelade çete reislerine nispetle çok insancıllık gösteriyordu . . . Bu vaziyet üç yıl kadar devam etti. Nihayet 1 747'de Nadir Şahın öz akrabaları tarafından öldürüldüğü h ab eri her tarafa yayılınca, Penah Ali 200 42


AHMED CAVAN Ş I R IlEY

kadar koçak atlısı ile birlikte Karabağ'a geldi ve kendi sini bağımsız han ilan etti. Onun ilk bakışta çok cesaretli görü­

nen bu teşebbüsü, şarkta bu tür hallerde çok muteber sa­ yılan aşağıdaki rivayetlere dayanıyordu: O Hülagü H anı n6 torunlarından biri olan Argun Şahın neslindendi. 7 O nu n

6

Cengiz Hanın torunu Hülagü, 1 258i:le İran'a sokulup İsmail iler tarikatı n ı mağlup etmiş, l258Cle Bağdat'ı alarak talan etmiş v e böylece hilafet hüküm­ ranlığına son vermişti. Sonra Batı Asya'ya yürüyerek Suriye'yi istil a etm i ti. Hanedanı şimdiki lranCla, GürcistanCla ve kısmen Küçük Asya'da h ük ü m an idi. Tegudar (doğrusu Negudar veya Ahmed) o zamanki İran'ın ve Kü ük Asya'nın bir bölümünün hükümdarı, Hülagiller sülalesin in üçün cü su] n ı olmuş, hıristiyanları takip etmiştir. Bundan hoşlanmayan Moğoll ar soyd aş· .. · tan ve E rmen ıstan · Gurcıs 1 ı k b es 1 emış, " 1 arı Ah med 'e d uşman hüküm da rlan da ona itaat etmekten kaçınmışlardı. Ahmed öz kardeş ini öl dürm üş , laki n diğer kardeşi Argun, Horasan'da karışıklık çıkarıp kardeşi nin ordu su n u ez­ miş ve onu öldürerek yerine geçmişti. (A. Cavanşir Bey).

: �

7

Yazarın Penah Han'ın Hülagü Han'ın ( 1 256- 1 265) torunu A rgu n H n ın ( 1 284- 1 2 9 1 ) neslinden olduğu iddiasını kaynaklar tas dik et m iyo r. a ı � tetkikatçılar Cavanşir boylarının kökenini aydınlatırken Rızak uı u Ha n Hı ­ Bu eserde ederler. istinat Oşirh an b dayet'in Rövzet'üs-Sefa eserine o mensup Cavanşir elatının Türk.istan'd an geldiği yazılıd ır. Oş irhan , han'ın oğlu, 0 da Oğuzhan'ın dördüncü oğludur. Onlar Ovş arlar veya E fşa . lar (Afşarlar) diye adlandırılıyorlardı. Cavanşir boyu Hülagü Hanın 120 bin kişilik ordusunun terkibi ne d ah · ı 1, ol­ muştu. Onlar Emir Teymur'un hükümranlığı devrinde ikinci de fa Ru an (Anadolu'dan) geri dönerek Türkistan, Kandehar, Kabil ve İran'a da ır ar. Bu aşiretin bir kolu Safeviler deVTinde (I. Şah Abbas) İbrah im Hal _ Ag a­ nın başçılığı ile Karabağ'da ve Arani:la kalmıştı. Nadir Şah'ın hükü m r nl ığı deVTinde bu kolun reisi İbrahim Halil Han idi. Şah onları S erah s'a go . . müştü. Nadir Şah'ın öldürülmesinden sonra Cavanşir aş ire tin i n b ir b u - ­ mü Serahs'tan Goryan'a göçerek devan1lı orada kaldı. Abdall ı Ah me li d an müstakil olur olmaz, Cavanşir boyunu GoryanC!an Kabile gö çürür. ih N Yet Penah Han, Kabi!Clen Karabağ'a göçerek Şuşa kalesinin tem el i n i ata r. ( ak _ . Rövzet'üs-Sefa, 9. hisse, zikri Halat-i Emir Ibrahim Han Cavan şir ,.. ah ran ı . ' • 1 270 hicri). Fakat başka muteber kaynaklarda Cavanşır b oyunu n a dı Mo­ ğol hükümranlığı deVTindeki boylar arasında geçmez. I. Şah Abb as 'ı s a r ay tarihçisi lskender Münşi Bey, 1 628'de emirlerin listesini ter tip eder k n Ca. vanşir boy başçılarının adını kesinlikle vermez ve onları Kızılbaş b o i n mensup olmayan muhtelif boy emirleri sıras ın � dahil eder. ( B ak � . _ . h-ı Alcmara-yı Abbası, taş baskısı, Tahran 1 3 1 4 lucrı, s. 762).

y;;;;�� ;

:� � �

��� �

: �:;;

16. asırdan başlayarak yerli hükümranlar Karabağ'da, özell ikle B de güneyinde yerleşen Azerbaycan'ın yerli göçebe aşiretlerin i mecb �r 'ni n u ı ol arak r

43


KARABAC HANLI C I N I N TARİ H i

ecdadı olan ve Aras kıyısındaki Behmenli köyünün yakı­ nında Alakarga oymağında yaşayan Mehmed Han adlı bi­ risi ceylan derisinden yapılmış pergamen t8 üzerine yazı­ lan bir fermana dayanarak Kürekçay, Kür, Aras, Elinceçay ve Gökçegöl arasında, takriben 2 1 0 km. uzunluğu ve aynı miktarda eni olan bütün Karabağ topraklarını satın almış ve bu yerden uzun müddet istifade ederek daha kendi sağlı­ ğında burayı üç oğlu arasında bölüştürmüştü.9 Karabağ'ı ele geçirme iddiasında olan Nuha hanı Hacı Çelebi bu haberi işittiği gibi ordularını derhal yalancı hükümdarın üzerine yürütmüş ve ilk savaşta onu mağlup etmişti. Fakat bu ba­ şarısızlık tehlikeli bir işe el atan Penah Ali'yi asla ümitsiz­ liğe düşürmedi. O, habercilerini aceleyle Serahs'a, kendi ka­ bilelerinin yanına göndermiş ve böyle karışık bir zamanda hiç kimsenin onların esirlikten vatana dönmelerine mani olamayacağını ümit etmişti. Kendisi kabilesinin gelmesini bekleyerek sağ kalan yiğitleri ile birlikte eski dostu, şim­ diki Zengezur kazasının sakini Kürt Kara Murtaza Beyin yanına gitmişti.

8 9

birleştirirler. Bu muhtelif boyların suni birleşmesi tarihe "Otuziki" adıyla geçmiştir. Bu boylar içerisinde Cavanşir boyu sayıca ve kuvvetçe diğer boy­ lardan seçiliyordu. Onun başçısı ise aynı zamanda bütün "Otuziki" boyun reisi sayılıyordu. Halihazırda Azerbaycan Cumhuriyeti'nin İmişli kazasında "Otuziki" isimli küçük bir köy de kalmıştır. (E. B. Şükürzade). NOT: Enver Paşa hatıralarında Timur zamanında Anadolu'd an dönen Tıirklerden bir kısmının Duşenbe ve Dcvhev civarlarında meskun olduğu­ nu ve bunların sima ile şivelerinin Tıirkiye Türklerine benzediğini belirtir. (Bak. Şevket Süreyya Aydemir, Makedonyaiian Orta Asyaya Enver Paşa, İstanbul 1985, cilt 3, s. 620). (Y. Gedikli). Bergama şehrinin adından. Yazı için kullanılan ceylan derisi. (Y. Gedikli). " Kürekçay, Kür, Aras, Elinceçay ve Gökçegöl arasında, takriben 2 1 0 km. uzunluğu ve aynı miktarda eni olan bütün Karabağ toprakları" ifadesine dikkat edilmelidir. Emperyalizmin bu kocaman sahada ufak bir azınlıktan çoğunluk oluşturarak nasıl parçala-yut, tavşana kaç tazıya tut politikalarını uyguladığı görülmeye değer. (Y. Gedikli). 44


A H M E D CAVA NŞ İ R B EY

Sonraki yılın baharında Penah Ali, sağ salim gelip çıkan hısım akrabalarından ve Kürtlerden ibaret büyük bir kuv­ vetle Hacı Çelebi'nin üzerine yürüdü. O, Hacı Çelebi'nin kuvvetleri ile ilk çarpışmada Boyat10 kalesini tuttu ve kısa zamanda Nuhalıları tamamiyle sıkıştırıp Kür'ün öbür [ku­ zey] tarafına attı. Fakat büyük bir kuvvet ile tekrar gelen Hacı Çelebi onu Boyat kalesinde kuşattı. Eğer küçükten bü­ yüğe kadar bütün akrabaları yardıma gelmeseydi, şüphesiz Penah Ali bu beladan canını kurtaramayacaktı. Penah Ali yardıma gelen kuvvetlerle kale duvarlarının yakınında mey­ dana gelen kanlı çatışmada Hacı Çelebi'yi tamamiyle ezdi. Mağlubiyetten sonra Kür'ün öbür [kuzey] tarafına çekilen Hacı Çelebi ümitsizlikle şöyle demişti: "Penah Ali kendisini han ilan etmişti, ben ise mağlubi­ yetimle onun hanlığını tasdik ettim:'1 1 Uzak görüşlü Hacı Çelebi hiç de yanlış düşünmemişti. Bu galibiyetten sonra Penah Hanın dillere destan olan yiğit­ liği o zaman Karabağ'da yaşayan bütün Müslüman kabile­ lerini, savaşsız olarak kendisine tabi kıldı. Bu hercümerçlik içinde bir nevi müstakil hale gelen beş Ermeni meliğinden (beş eyalet reisi) biri, öz amcası Melik Seyn'i12 haincesine öl­ dürdüğü için diğer meliklerin nefretini kazanmış olan Melik Şahnazar, idare ettiği Verend eyaleti ile birlikte gönüllü ola­ rak Penah Hanın himayesini kabul etti. Kalan dört melik­ ten Haçen meliği Ulubab (Hasan Celalovların halefi) Ballıca 10

B.u kalenin yıkıntıları hal ihazırda Şuşa kazasının Kebirli ııahiyesindedir.

(A. Cavanşir Bey) .

11

B u deyimin muhtelif kaynaklarda varyantları vardır. Mirza Adıgüzel Bey şöyle yazar: "Hacı Çelebi dönerken demişti ki; Penah bu vakte kadar sikke­ siz bir gümüş idi, biz geldik ona sikke vurduk ve döndük:' (Bak.

Karabağ­

ııcıme, Bakü 1 950, s. 57). (E. B. Şükümıde). 12

Bu meliğin adını Mi rza Adıgüzel Bey, Melik Hüsü şeklinde yazmıştır. (Bak.

Karabağııame, s. 58). (E. B. Şükürzade). 45


KARABAG HANLI G I N I N TARİ H İ

oymağı yanında şiddetli bir direnç gösterdikten sonra oğul­ ları ile birlikte kılıçtan geçirildi. Komşu vilayetlerden topla­ nan hazine paralarını saklayan Tuğ veya Dızak meliği Yegan, oğulları ve akrabaları ile beraber güçlü bir direnç gösterdik­ ten sonra taraftarlarından bir kısmı kırılmış, bir kısmı ise İslam dinini kabul etmişti. Nadir Şahın Osmanlı Türklerine karşı yaptığı savaşta gösterdiği yiğitlikten ötürü sultan 13 rüt­ besi almış olan Cırabert meliği Allahkulu Sultan H önce ona tabi olmayı kabul etmiş, fakat sonraları hıyanetle suçlana­ rak Penah Hanın emri ile öldürülmüştü. Kardeşi Melik Ha­ tem, Talış'ın beşinci meliği Melik Usub'la 15 ittifak yapmış, ikisi uzun müddet obalarını Penah Hanın hücumlarından korumuş, fakat Mardakert köyünde uğradıkları m ağlubi­ yetten sonra Terter nehrinin yukarılarında bulunan alın­ maz Çırmıh 1 6 kalesine çekilmişlerdi. Kalede bir yıla yakın kaldıktan sonra, nihayet aileleriyle birlikte gurbet ellerde kurtuluş aramak mecburiyetinde kal­ dılar. Lakin onlar bununla siyasi faaliyetlerini bitirmediler. Şöyle ki, sonradan onların hem kendileri, hem de evlatları (birincinin oğlu Melik Mecnun) devamlı Karabağ'a hücum ­ larda bulundular. Bu devirde ve bundan bir süre sonra Gür­ cistan'dan ve diğer komşu hanlıklardan Pusyan, Karaçarlı, 13

14

İran ve Güney Kafkasya'da sultan, yüzbaşı demektir. (A. Cavanşir Bey). Bu konuda Mirza Adıgüzel Bey şöyle yazar: "Nadir Şahla Osmanlı serdarı Köprülü oğlu Abdullah Paşa arasında olan savaşta Melik Allahkulu, ç ok

kahrama nlık ve yiğitlik gösterdi. Nadir Şah da savaşta onun kabiliyetli vü ­

cuduna (sadece) meliklik hilalini layık görmedi, ona sulıanlık rütbesi ve hilati verdi. O (Nadir Şah) emretti ki bundan sonra ayanlar ve avam ona 60-61 ) . ( E. B. Şükürzade).

melik değil, sultan desin. (Bak. Karabağrıame, s.

15

B u melikler sonradan "Gülistan melikleri" olarak adland ırıldıla r. Çünkü

feodal iç savaşlar zamanında onlar ikametgahlarını Genceöen 26.5 kın. gü­ neydoğuda bulunan İnciçay'ın yukarısındaki Gülistan kalesine nakletmi ş ­

lerdi. (E. B. Şükürzade).

16

Çırmıh, Cıraberd'in kısaltılmış şeklidir. ( E . B. Şükürzade).

46


AHMED CAVANŞ İ R B EY

Cinli, Demirci Hasanlı, Kızılhacılı, Sefıkürd, Boyahmedli, Saatlı, Kengerli göçebe aşiretleri ve daha bir çokları Kara­ bağ'a, Penah Hanın yanına göçüp geldiler. Şimdi de Güney Kafkasya'nın kaderine doğrudan tesir göstermiş olan İran'daki hadiselere bir göz atalım. Nadir Şah öldürüldükten sonra İran tahtına kardeşinin oğlu Adil Şah çıktı. İşgal edilen yerler taraftarları arasında bölüştürü­ lürken o zaman Güney Kafkasya'yı da içine alan Azerbay­ can valiliği serdar Emir Aslan Hanın17 payına düştü. Pe­ nah Han meliklere yakınlık duyan ve kendisini kıskanan komşu hanların fitnelerinden korkup dışarıdan yardım ve himaye aramaya mecbur kaldı. Bu sebeple serdar Emir As­ lan Hanın yanına elçi gönderip şaha itaatini bildirdi. Teb­ riz'e yeni gelen ve böyle karışık bir memlekette müttefik bulmakta güçlük çeken serdar için bu arayıp da bulama­ dığı bir şeydi. Bundan biraz sonra serdar pek çok askerle Boyat'a geldi. Burada Penah Hanla birlikte Şamahı, Nuha ve Gence hanlıklarını Adil Şaha tabi kıldı. Penah Hanın hükümete gösterdiği bu hizmet mukabilinde serdarın ri­ cası ile Adil Şah tarafından verilen bir fermana istinaden Karabağ hanlığı özel mülk olarak kendisine verildi. Fakat Adil Şahın şahlığı ve valisinin hükümdarlığı çok sürmedi. Şahı, Nadir Şahın torunu Şahruh Mirza, valiyi ise Kara­ dağlı Kazım Han öldürdü. Tahta taca sahip olmak isteyen yeni rakip de şahlıkta uzun müddet tutunamadı. ı7

Emir Aslan

Han, İbrahim Hanın oğlu ve Nadir Şahın yeğeni (kardaşı oğlu),

hem de onun askeri serdarlarından biridir. Tebriz hükümranı ve Azerbay­ can valisi olmuştur. ( Bak. P. Butkov, Materialı dlya 11ovoy istorii Kaı•kaza, 1 . hisse, Sen Pelerburg 1 896, s.235-236).

47

(E. B . Şükürzade).


KARABAG HAN LIG I N I N TARİ H İ

Bu karışıklık anında kendisini şah ilan edenlerin haddi hesabı yoktu. Aziz Han adlı bir Özbek18 büyük orduyla Tür­ kistanöan İran'a sokulmuş, hiç bir direnmeyle karşılaşmadan ülkeyi enine ve uzununa geçerek Tebriz'i tutmuştu. Burada ahaliye ağır vergiler yükleyerek hiç bir şeyi dikkate alma­ dan ayş u işret içinde yaşıyordu. Bu sırada Mehmed Hasan Han Kaçar'ın önderliğindeki şii hanları ona karşı bir ittifak yaptılar. İçinde Penah Hanın oğlu Mehrali Beyin kuman­ dası altında gönderdiği üç bin kişilik süvarinin de bulun­ duğu 18 bin kişilik ordu, Mehmed Hasan Han Kaçar'ın ida­ resinde Özbekleri ezip darmadağın etti. Penah Hanın önderliği ile diğer bir ittifak Genceli Şah­ verdi Han, Nahçıvanlı Haydarkulu Han ve Karadağlı Kazım Han arasında yapılmıştı. Bu ittifak güçlü bir orduyla Şah­ verdi Hanla, Haydarkulu Hanın topraklarına sokulan ve hatta Aras nehrinin kıyılarına kadar gelen Gürcü kıralı İrakli'ye19 18

19

Afganlı Azad Han olmalıdır. Nadir Şahın hizmetinde olmuş, uzun müd­ det Güney AzerbaycanCla bul unmuş ve Nadir Şahın ölümünden ( 1 747) sonra şahlık uğrunda yapılan derebeylik savaşlarına katılmıştır. A1�1d Han 1 75 1 Clc Tebriz'i alarak Erivan üzerine hareket etmiş, lakin Erivan hanına yardıma gelen Gürcü pirensi il. İrakli'nin mukavemeline rasgelerek geri dönmüştür. (Bak. G. Kikodze, İrakliy •'foroy, Tifüs, s. 35-37, J 945). 1 756Cla Azad Han, Mazendaran yakınlarındaki vuruşmada Mehmcd Hasan Kaçar tarafından mağlup edilerek Reşte çekilmiş ve 3 1 Ocak 1 757'de baş veren vu­ ruşmada ikinci defa mağlup olarak Kürdistan'a kaçmıştır. Sonra Azad Han askeri ittifak bağlamak için il. İrakli'nin yanına gelmiş, il. irakli ise onu yakalamış ve İran şahı Kerim Han Zende teslim etmiştir. Azad Han, Şiraz hapishanesinde ihtiyar yaşlarında ölmüştür. (E. B. Şükürzade). Yazar yanılıyor. Karabağlı Penah Han, Karabağlı Kazım Han. Nahçıvanlı Haydarkulu Han ve Genceli Şahverdi Han arasında bağlanan ittifak Gür­ cü pirensi il. İrakli'ye karşı değil, Nuhalı Hacı Çelebi'ye karşı idi. Şöyle ki, Mirza Adıgüzel Beyin diliyle dersek, bütün Şirvan ülkesinin hükümranı ve ebediyen sahib-i ihtiyarı olan Hacı Çelebi onları kaale almıyor ve dostluk

yolun dan sapıyordu. (Bak. Karabağname, s. 58). Müttefi kler Gence şehrinden bir miktar yukarıda Kızılkaya denilen yer­ de topl anarak Hacı Çelebi'ye karşı beraber hareket etmek için pilan terlip 48


AHMED CAVANŞ İ R llEY

karşı bağlanmıştı. Bu mücadelede müttefikler Nuhalı Hacı Çelebi'ye müracaat edip ondan da yardım istemeye mecbur oldular. Hacı Çelebi ise kazanç için oldukça elverişli olan bu şartlarda devrin liderlerinin beklediğinden daha fazla gayret gösterdi. Rivayete göre Hacı Çelebi, şura toplayarak Kür'den öbür [güney] tarafa geçme kararının şurada kabul olunmasını teklif etti. Böylece Nuhalılar (Şekililer) Gence (Yelizavetpol) kalesi yakınlarında Kür'ü geçerek müttefik­ lerle birlikte İrakli'nin ordularını darmadağın ettiler ve on­ ları Tiflis'e kadar kovaladılar. 1 752 yılına yakın Penah Han ikametgahını Boyat kalesinden Şahbulak'a göçürdü. Fakat iklimi sıcak olduğundan ve aynı zamanda buranın hanlığın idare merkezi olmasına imkan görülmediğinden, ayrıca sıt­ ratejik olarak elverişli olmaması yüzünden Penah Han bu­ rada sürekli kalmayı uygun görmedi. Komşu hanların bac ve reh in talep etmeleri, aksi takdirde kendisini ölümle teh­ dit etmeleri üzerine Penah Han, mevkisini sağlamlaştır­ m aya ve yalnız bundan sonra savaş meydanında talihini sı­ namaya mecbur oldu. Bu durumları dikkate alarak 1 754'te20 şimdiki Şuşa şehrinin yerinde ikametgahını kurdu ve orayı etmeye başladılar. Fakat Gürcü pirensi, müşavirlerinin tavsiyesi ile onları aldatıp yanına getirdi ve dördünü de hapsetti. (Bu hadise 21 Mart 1 752'de olmuştu. Bak.

Opisaııiye sobıtiy aıımıiımıoy Gruziııskoy lıroııiki,

kayşvili'nin tercümesi, 111eıı Kavkaza,

E. S. To­

Sborııik 111aterialov dlya opisaniya nıestnostey i ple-

2 1 . baskı, s. 37). Bu haberi işiten Hacı Çelebi, il. lrakli üzeri­

ne yürüyerek Nizami makberesi yanında onu mağlup etti, yukarıda adları 20

verilen hanları da tutsaklıktan azat etti. (E. B. Şükürzade). Şuşa kalesinin temelinin l 754'te atıldığı hakkındaki bilgi yanlıştır. Bu yan­ lışı ilk defa Mirza Cemal yapmış, Şuşa'nın temelinin atılmasını hicri 1 1 70 olarak göstermiştir. ( Bak. Cemal Cavanşir, Karabağ, A. Berje'nin tercümesi, Kavkaz gazetesi, No 6 1 -62, 1 855). Aynı tarihi Mirza Adıgüzel Bey de ver­ miştir. (Bak. Karabağname, s. 65). 1 1 70 hicri yılı 26 Ağustos l 756'd a başla­ yıp 14 Ağustos l 757'de sona ermiştir. Lakin elde edilen belgeler gösteriyor ki bu yıllarda Şuşa kalesi Karabağ'dan çok çok uzaklarda dahi meşhur idi. Yabancı işgalcilerse birbiri ardından bu zaptedilmez kalenin kapılarını dö­ vüyorlardı. 49


KARABAG HAN LI G I N I N TARİ H i

kendi adı ile, yani Penahabad21 olarak adlandırdı. Ayn ı za­ manda bu isimle Şuşa'da 1 5 gepik kıymetinde gümüş p ara dahi kesmeye başladılar. Penah Han doğal konumuna göre üç tarafından alınmaz olan yeni karargahını daha yeni sağlamlaştırdığı, a dl ı sanlı beylerin ve muhtelif yerlerden gelen sanatkarların kendi­ leri için henüz yeni konutlar yaptıkları bir zamanda Şuşa'ya kötü bir haber gelip çattı: Gelen haberde Meh m ed Hasan Han Kaçar'ın Şuşa'ya doğru hücuma geçtiği bildiriliyordu. Penah Han pek çok asker toplayarak savaş meydanında düş­ manla karşı karşıya gelmekten çekinmedi. Şuşa'nın takriben 32 kın. uzaklığında Hatın arkı denilen yerde b aşlayan kanlı vuruşmada İranlılar mağlup oldular. Bu vuruşmada Penah Han düşmanın iki ağır topunu22 ganimet olarak aldı, savaşla Erdebil kalesini alarak Dergahkulu Beyi oraya vali tayin etti. Aynı yılın kışında Penah Hanın seçme alayları terhis edil­ dikleri anda Nadir Şahın en tecrübeli başbuğlarından Fet­ hali Han Rumlu23 adlı birisi 30 bin kişilik ordusuyla aniden Şuşa yakınlarında göründü. Fethali Han kaleyi ansızın tut­ mak için seçme askerleri ile Gargar çayı tarafından hücuma geçti. Rivayete göre kalenin bu tarafında öyle bir sükünet hüküm sürüyordu ki, hücum edenler vadilerde ve duvar­ ların arkasında gizlenen seçme askerlere görün meden sarp kayalara tırmanmak ve ateş açmadan kaleyi almak ü m i-

21 22 23

Halihazırda elde güvenilir kaynaklar olmadığından bu soruya cevap ver­ mek zordur. Her hal ve karda Afganlı Azad Han, Erivan'ı kuşatırken Şuşa kalesi yalnız var değildi, hatta orada Penahabad adında para dahi kesiliyor­ du. (E. B. Şükürzade). Fakat sonradan b u şehir komşusu olan Ermeni köyünün a d ı ile Şuşa kalesi olarak adlandırıldı. (A. Cavanşir Bey). 1 826'da Ruslar bu toplarla Abbas M irza'nın ordusunu top ateşine tuttular. (A. Cavanşir Bey). Adından anlaşıldığına göre ataları Anadolu'd an gitmiş olmalı. ( Y. Gedikli). 50


A H M E D CAVAN Ş İ R B EY

dindeydiler. Fakat onların kale duvarlarının yakınlarındaki gürültü patırtıları işitilince, kuşatmaya alınanlar gizlendik­ leri yerlerden çıkıp davetsiz misafirlerin Üzerlerine atıldılar ve onlarla süngü süngüye vuruşmaya girdiler. Uzun yoldan geldikleri için yorulan ve ansızın edilen hücumdan korkuya düşen düşmanlar manga manga dizilip savaşa girdiler, fa­ kat dayanamayıp geri çekildiler. Onların bir kısmı kırıldı, bir kısmı ise güç bela kaçıp canlarını kurtarabildi. Bu başarısızlık inatçı Rumlu'yu işgal niyetinden vazgeç­ meye mecbur edemedi. O, Penah Handan hoşlanmayan Er­ menileri ve komşu hanları etrafına toplayarak Şuşa'nın 1 8 km. uzaklığındaki Hocalı köyünde mevzi aldı. Böylece sa­

vaş bir gerilla savaşı karakterine büründü. Kara Murtaza Bey ve Penah Hanın diğer silahtaşları bu yerlere vakıf ol­ mayan Rumluları başarıyla tuzağa düşürüp kırıyorlardı. Bu sırada Fethali Han bir hile düşündü: O, tutsakları değiştir­ mek ve kızını Penah Hanın oğlu İbrahim Han'a vermek ba­ hanesi ile İbrahim Hanı konuk çağırdı ve Penah Hanı va­ sal ilan edip ele geçirdiği emanetle (rehineyle) birlikte geri döndü. O zaman İran'da Fethali Handan başka bir de Ke­ rim Han Zend meşhurdu. O, hakimiyet arzusunda olduk­ tan başka, dövüşte kardeşini öldüren Fethali Hana kan da­ vası güdüyordu. Penah Han bu düşmanlıktan istifade edip onun yanına haberciler gönderdi. Onlar beraber hareket etme konusunda anlaşıp her iki taraftan Fethali Hanın üze­ rine hücuma geçtiler ve onu mağlup edip tutsak aldılar. İb­ rahim Hanı da sağ selamet kurtardılar. Ortak düşman üzerinde elde edilen ortak galibiyetten sonra galiplerden yalnız biri üstün olmalıydı. Şüphesiz bu birincilik artık bütün İran'ı kendisine tabi ettiğini söyleyebi­ leceğimiz Kerim Han Zend'in eline geçti. Bundan yararlanan 51


KA RABAC HAN LI C I N I N TA RİHİ

ve Penah Han gibi meşhur ve cesaretli bir başçının gele­ cekteki hareketlerinde kendisine man i olacağından korkan Kerim Han, tecrübeli bir danışman olarak hem onu, hem de oğlunu Şiraz'a, yanına getirtti. Karabağ h anlığının ida­ resini ise fermanla onun ikinci oğlu Mehrali Hana verdi.2" ( 1 172 hicri yılı) .25

2 Mehrali Han Karabağ hanlığının idaresini ele aldıktan sonra babasının vasiyetine uyarak hanlığın iç işleri ile meş­ gul olur. Şuşanın tahkimini tamamlar ve o zamanlar göçeri kabilelerin kışladığı Şuşa etrafındaki yerlere baskın eden haydut çetelerinin yolunu kesmek için Esgeran ve Akoğlan kalelerini yaptırır. Hicri 1 1 74'te İbrahim Han Şuşa'ya döndü, bundan iki ay

sonra ise Şiraz'dan merhum Penah Hanın cenazesi getirildi. 26 24

Yüksek divan tarafından tasdiklenen bu ferman Mehrali Hanın varislerini, Karabağ han ailesinin üyeleri sayan bir belge olmak itibarı ile önemlidir. Rivayete uygun olsun diye burada izah etmeliyiz ki, babalarının ölümün­ den sonra taç taht üstünde Mehrali Hanla kardeşi İbrahim Han arasında baş veren ihtilaf neticesinde İbrahim Hanın galip gelmesi üzerine, Mehrali Hanın ölümünden sonra onu han adlandırmak yasak edilmiştir. Bu yüzden

25

o, halk arasında Mehrali Bey adıyla meşhurdur. (A. Cavanşir Bey). Kerim Han Zend'in ( 1 705- 1 779) Mehrali Beye Karabağ hanlığının hakimi tayin olunması hakkında ferman verdiği, başka kaynaklarda tasdik edilmi­ yor. Biz böyle bir fermanın olduğu hakkında malumata önemsiz de olsa hiç bir yerde rasgelmedik. Aksine mevcut belgelerin çoğu gösteriyor ki Kerim Han Zend, İbrahim Hana ferman vererek onu Karabağ'a hakim göndermiş­ ti. (Bak. A. Bakıhanov, Gülistan-ı /rem, Bakü, J 926, s. 1 3 1 ) . Mirza Adıgüzel Bey bu konuda şöyle yazar:

"O (Kerim Han Zend) İbrahim Halil Ağayı huzuruna çağırarak ona kıy­ metli hilat, mücevherle bezenmiş bir kılıç, altın eyer ve silahlı bir at bağış­ ladı. Karabağ vilayetinin hanlık fermanını verip eve dönmesine izin verdi:' (Bak. K11rab11ğnanıe, s. 75). (E. B. Şükürzade).

26

1 1 74 hicri yılı 1 760- 1 761 yıllarına karşılıktır. Bu vakit Penah Han sağ değil­ di. Anlaşılan yazar bu tarihi başka kaynaklardan almıştır. Biz biliyoruz ki, 52


A H M E D CAVAN Ş İ R BEY

Hanlığı idare etmek hakkı üzerine kardeşler arasında ihtilaf baş gösterdi. İbrahim, büyük kardeş olduğu iddiasıyla idare hakkını kendi eline alma eğilimindeydi. Mehrali ise hakkını Kerim Han tarafından adına verilmiş olan fermana dayan­ dırıyordu. Bu durum uzun müddet devam etti. İbrahim, Avarlardan Umay Hanın bacısı ile evlendikten sonra taraf­ tarlarının sayısını arttırdı ve kardeşini sıkıştırmaya başladı. Mehrali Bey, Kerim Hanın yardımına ümit bağladı. Kerim Hanın, Mehrali'nin lehine Erdebilli Hidayet Hana gönder­ diği emir yerine getirilemedi. Bundan bir müddet sonra da Kerim Han öldü ( 1 779) ve İran monarşisi yine bağımsız hanlıklara bölündü. Bu başarısızlık Mehrali'yi o zaman kendi topraklarını birleştirmeye çalışan ve Güney Kafkasya'nın en kudretli hü­ kümdarlarından biri olan Kubalı Fethali Hana katılmaya mecbur etti. Pek çok süvari askeriyle Karabağ'ın aran [ova] bölümünü ele geçiren Mehrali Bey, Fethali Hanı bekliyordu. I 759aan başlayarak Karabağ hanlığı uğrunda Mehrali Beyle İbrahim Halil Ağa arasında şiddetli mücadeleler oluyordu. Penalı Hanın ölüm tarihi, Ağ­ dam'd a İmaret denilen yerdeki kabrinin mermer taşı üzerine şiirle ve ebced hesabıyla kazınmıştır. Bu kilabenin sonuncu satırında (şiirin sonu) Penah Hanın ölüm yılı olarak 1 1 72 hicri yılı verilmektedir. (Şiir Farsçadır). Kalem rahmet defterine onun tarihini şöyle yazdı: Onun dost ve aşnaları halkın sığınağı oldu. (Bak. İzvestiya Azkonıslarisa. 3. baskı, Bakü 1 927). Elde bulunan bilgiye göre Penah Han 1 1 72 hicri yılının yazında ölmüştür. Bu sebeple onun 1 759Öa öldüğü doğru kabul edilmelidir. Şöyle ki, 1 1 72 hic­ ri yılı 4 Eylül 1 758'd e başlamış ve 24 Ağustos 1 759Öa sona ermiştir. Demek ki Penah Han 1 759 yılının Temmuz veya Ağustos aylarında ölmüştür. Çün­ kü aynı yılın Haziran ayında Erivan hanı Hüseyin Ali Han, Şuşa'ya onun yanına gelmeye hazırlanıyordu. Ecmiadzin manastırının meharıc kitapla­ rında yazıldığına göre Hüseyin Ali Han, Penah Ali Hanın yanına gitmeye hazırlanırken muhterem pederden (!) 100 tümen talep etmişti. "Lakin biz ona yalvarıp (dedik ki), o kadar yoktur, isteğinden feragat edip 50 tümen aldı. Haziran, 1 759:' (Bak. V. M. Arutyunyan. Krııpıııye monastırskiye lıoz­ yaystva v A rme11ii v 1 7- 1 8 v. v.,

Erivan 1940, s. 1 2). (E. B. Şükürzade). 53


KARABAG HANLIG I N I N TARİ H İ

Fethali Han ise Gence'yi aldıktan sonra İbrahim Hanı ta­ mamiyle yıkmak için Şuşa'ya gelmek zorundaydı. Bu sırada Mehrali Bey, Fethali Han tarafından oğulları ile birlikte Şa­ mahı'dan kovulan ve vatanından uzak düşüp serseri bir ha­ yat geçiren Şirvanlı Ağası Han tarafından hicri 1 1 98'de ha­ incesine öldürüldü.27 Böylece İbrahim Han, bağımsız han olarak Kerim Hanın, Mehrali'nin, aynı zamanda Gence'yi ele geçirdikten sonra aniden vefat eden Fethali Hanın ölümü sonucunda ortaya çıkan fırsattan yararlandı. Bu maksatla İbrahim Han ekse­ risi Lezgilerden ibaret kuvvetli bir ordu tertipleyip G ence, Şamahı, Nuha hanlıklarını ve Reşt'i kendisine tabi etti. Eri­ van ve Nahçıvan yönünde sınırları genişletti. Teb riz'i savaş­ sız aldı ve bacısı oğlu Esadullah Beyi oraya vali tayin etti. Sonra Azerbaycan-İran sınırındaki Gaflan Küh ( Kaplan) da­ ğına 600 süvariden oluşan bir gözcü birliği koydu ve böy­ lece bu taraftaki bütün boyları kendisine tabi kıldı. Bu devirde İbrahim Hanın kudreti o derece yükselmişti ki, onun vasallerinden bir çoğu gidip samimiyetle ona şah­ lık teklif ediyorlardı. Fakat bu sıralar az kalsın bütün İran'ı işgal etmiş olan Mehmed Hasan Hanın oğlu Ağa Mehmed Hanın ilk teklifini reddetmeye cesaret edemedi, akrabası Ebusamed Beyi onun yanına rehin olarak gönderdi. Lakin bir kaç yıl sonra Ebusamed B ey öldürüldü ve Ağa Mehmed Han onun yerine başkasını talep etti. İbrahim Han cevap 27

A. Bakıhanov'un verdiği bilgi daha güvenilirdir. 1 1 99 ( 1 785) yılında Fethali Han Şirvan'da Ağası Han ve onun müttefıği Mehmed Hasan Hanla muha­ rebe ederken İbrahim Han Karabağlı'nın yanından kaçan kardaşı Mehrali Bey onun (Fethali Hanın) yanında idi. O (Mehrali Bey), gece Bakü'den çı­ kıp Fethali Hanın karargahına giderken Ağası Hanın oğlu Ahmed Beyle karşılaşır ve bu vuruşmada öldürülür. Fethali Han bu hadiseden istifade ederek onun naaşını büyük saygıyla Karabağ'a gönderir:· (Bak. A. Bakıha­ nov, gösterilen eseri, s. 1 36). (E. B. Şükürzade) . 54


AHMED CAVANŞ İ R BEY

olarak, daha önce gönderdiği rehine bütün maiyeti ile öldü­ rüldüğü için böyle şerefli bir işi kime teklif edeceğini bile­ mediğini bildirdi. İbrahim Han aynı zamanda Gürcü kıralı İrakli'nin Rusları yardıma çağırdığını da haber almıştı. İb­ rahim Han, Melik Yusuf'un ve Melik Cümşüd'ün eşliğinde Saatlılı Mirza Mehmedkulu'yu Rusya'ya elçi gönderip Rus himayesini kabul ettiğini bildirdi ve acele yardım gönderil­ mesini rica etti. Elçiler iyi haberlerle döndüler. Ağa Meh­ med Han bunu haber aldı ve 1 795'te hadsiz hesapsız askerle Şuşa şehrine yaklaştı. Rusya'dan yardım bekleyen İbrahim Han, 1 5 binden fazla28 seçme yiğit toplayıp şehri ve etrafını tahkim ederek şiddetle direnmeye hazırlandı. Ağa Mehmed Han şehri iki taraftan kuşatmaya alıp bü­ yük toplarla şehre taş ve mermi yağdırıyordu. Kendisine son derece güvenen Ağa Mehmed Han, İbrahim Hana aşağıdaki anlamda hakaretli bir beyit yazıp gönderdi: Zi mencenig-i felek seng-i fitne mibared To eblehane girifti miyan-i Şişe gerar.29

Yani: Gökten yağış gibi taş yağıyor, Ay ahmak, yahu Şuşa30 bunlara dayanamaz.31 28

29

30 31

Bunda hiç bir mübalağa yoktur, o zaman Şuşa'da ahali şimdikiyle mukayese edilemeyecek kadar çoktu ve buna ilaveten ücret ile daimi olarak 3.000 kadar Lezgi hazır bulunduruluyordu. Barış zamanlarında iyi ücret alan bu Lezgilere savaşta işgal edilen yerleri yağmalama hakkı verilmişti. (A. Cavanşir Bey). Ağa Mehmed Hanın Şirazlı Mehmed Urfi mahlaslı şairin kasidesinden seç­ tiği bu beyit şöyledir: Zi-mencenig-i felek seng-i fitne mibared To eblehane girifti miyan- i şişe gerar. (E. B. Şükürzade). Fars dilinde Şuşa "şişe, cam" demektir. Bu sözde cinas vardır. (A. Cavanşir Bey). B u beytin doğru tercümesi şöyledir: Feleğin mancınığından fitne taşı yağıyor, Sen ahmakçasına şişe içerisine sığınmışsın. (E. B. Şükürzade). 55


KARABAG HANLIG I N I N TARİ H İ

İbrahim Han da ona şu beyitle cevap verdi: Ger nigahda r i men anest ki, men m idanem, -

Şişera der beğel-i seng nigeh midared.32

Yan i : Doğrudur, Tanrı beiıi Şişe'de bulundurmuştur, Lakin O, bu şişeyi taş içerisine almıştır.33

Birbirlerine böyle hicivler gönderen taraflar daha çok kızıştılar. Aynı yıl baharın başlangıcından yazın evvelle­ rine dek İranlılar hücum etmeye cüret edemediler; umu­ miyetle şarkta geçerli olan taktiği uygulayarak şehir garni­ zonunu açlıktan teslime zorlamak için her vasıta ile şehrin çevreyle alakasını kesmeye çalıştılar. Fakat bu pilan başa­ rılı olamadı. Şöyle ki, şehir her taraftan geçilmez dağlarla çevrelenmişti. Onlar ancak buraları talan etmekle yetindi­ ler. Köyleri yakıyor, büyük ve küçük baş hayvanları sürüp götürüyor, ahaliyi tutsak ediyor, kadın ve ç o c ukları ceza­ landırıyorlardı. Lakin malumdur ki, Karabağlılar da onlar­ dan geri kalmıyorlardı. Çağdaşların dediğine göre Ağa Mehm e d Han bu sa­ vaşta başarısız hücumlarından birinde aldığı tutsaklara karşı dehşetli bir ceza uyguladı. O, yüz kadar eli kolu bağlı tut­ sağı harmanda yan yana dizip nalları bükülmemiş çivilerle 32

İbrahim Han bu beyti aldığı gibi veziri Molla Penah Vakıf'a müracaat eder.

O da şaha şu cevabı yazar:

33

Ger nigahdar-i men anest ki, men midanem, Şişera der beğel-i seng nigeh midared. (E. B. Şükürzade). Bu beytin doğru tercümesi şöyledir: Eğer beni koruyan benim bildiğim ise,

O, şişeyi taşın koltuğunda korur. (E. B. Şükürzadc). 56


A H M E D CAVAN Ş İ R BEY

tersine mıhlanmış atları bu bedbahtların üstüne sürdürdü, esirler ezilip birbirlerine karışıncaya kadar atları koşturma­ larını emretti. Bu gaddarlığa karşı intikam olarak ertesi gece caninin tam kulağının dibinde iki İran birliği darmadağın edildi. Bu birliklerin birini hanın kardeşinin oğlu Mehmed Bey, diğe­ rini Tuğlu Melik Abbas ezdi. 1 00 kadar İranlının burun ve kulakları intizamla Şuşa meydanına dizilmişti. Kuşatma b öyle devam ediyordu. İran ordusu için hiç bir yerden erzak getirilmiyordu; ordunun koşum hayvan­ ları takatten düşmüş, süvariler atsız kalmıştı. Ağa Mehmed Han yüksek bir dağın üstünde durup gazabından İbrahim Hana sokak küfürleri yağdırıyordu. İbrahim Han da borçlu kalmayıp ona ağzına geleni diyor ve Ahta-han34 diye haka­ ret ediyordu. Nihayet 1 00 bin kişilik ordu ile Şuşa kuşatmasını devam ettirmek İran hükümdarı için mümkün değildi. Kuşatmadan vazgeçip35 Karabağ'ın düzlüklerine çekildi ve burada gözcü birlikleri bırakıp kalan askeriyle Gürcistan üzerine yürüdü. Ağa Mehmed Han ilk vuruşmadan sonra Tiflis'i ele ge­ çirdi36 ve 20 bin kişiyi tutsak etti.37 Korkunç başbuğ yazın 34

35

Yani "hadım han:' Halle arasında Ağa Mehmed Han bu lakapla meşhurdur. Çünkü Nadir'in kardeşinin oğlu Adil Şah onu hadım ettirmişti. (A. Cavan­ şir Bey). Şuşa'nın İran orduları tarafından kuşatılması 33 gün devam etmiştir. (Bak. Gramotı i drugiye istoriçeskiye dokumeııtı 18 stoletiya otııosyaşçiyesya k Gru­

2. cilt, 2. baskı, l 769öan 1 80 1 e kadar, Sen Peterburg 1 902, belge no 37, 93). (E. B. Şükürzade). Ağa Mehmed Şahın askerleri Tiflis'e 12 Eylül l 795'te sokulmuşlardır. (Bak. P. G. Butkov, adı geçeıı eseri, 2. hisse, s. 339). (E. B. Şükürzade). İran işgalcileri Gürcistan şehzadesi Davide göre 3 bin esir (Bak. Tsareviç David, Kratkiye istorii o Gruzii so vremeıı pervogo v ney nase/erıiya, Sen Pe­ terburg, 1 805, s. 1 37). P. G. Butkov'a göre 10 bin esir (P. G. Butkov, gösterileıı eseri, 2 hisse, s. 340) ve Dubrovine göre 30 bin esir (Bak. Georgiy 1 2, pos-

zii, s.

36 37

57


KARABAG HANLIG I N I N TARİ H i

n e pahasına olursa olsun Şuşa'yı zapt etmek için kışlamak amacıyla Muğan'a döndü. Sonraki yılın başlarında Ağa Mehmed Hanın (Kerim Ha­ nın kardeşi Lütfali Han Zend, Farsistan'da isyan ettiği içi n ) , ordularıyla birlikte İran'ın içlerine çekildiği h a b e r alın d ı. Aynı zamanda baharda muzaffer Rus ordularının Kızıl Ayak (Altın Ayak)'ın38 kumandasında39 Hazar sahilinden yardıma geleceği de alınan haberler arasındaydı. Bu haberlerin doğruluğundan şüphe etmeyen han, Rus ordularını karşılamak için sarayında büyük hazırlıklar gör­ dürüyordu. Hanın oğlu Ebülfeth, Karabağ zadeganların­ dan ve vasal hanlıkların adlı sanlı adamlarından teşkil edi­ len şaşaalı bir birliğin eşliğinde Rus serdarını karşılamak ve onunla görüşmeler yapmak için Ağa Mehmed Hanın iki ay önce karargah kurduğu Muğan'a doğru yola düşmüştü. Ka­ rargahta hanın oğlunu büyük bir saygıyla karşıladılar. Ge­ tirdiği hediyeleri kabul edip karşılık olarak kıymetli hedi­ yeler verdiler. Burada hanın oğluna orduyu İran sınırlarına yürütmek için bir süvari birliği talep edebileceği bildirildi. Sefere hazırlanırken Rusya'dan bir talimat alındı. Talimatta

II. Katerina'nın ölümü40 dolayısıyla ordunun Rusya'ya geri çağrıldığı belirtiliyordu. Hanın oğlu ve onun yoldaşları bu kötü haberden son derece üzüntülü şekilde geri döndüler.4 1

38

39

40 41

ledniy /sar' Gmzii i prisoyedineniye yeye k Rossii, Sen Peterburg 1 867, s. 3 1 ) almışlardı. (E. B . Şükürzade). Halk içerisinde Gıraf Valerian Zubov böyle adlandırılıyordu. Çünkü yanıl­ mıyorsak onun bir ayağı yoktu ve bunun yerine altın suyuna batırılmış ağaç ayak taktırmıştı. (A. Cavanşir Bey). Zubov Valerian Aleksandroviç ( 1 77 1 - 1 804), tuğgeneral rütbesinde iken l 794'te Polonya isyanının bastırılması na iştirak etmiş ve arazide askeri ha­ rita çizerken ayağından yaralanmıştı. Yaralana n ayağı sonradan kesilmişti. (E. B. Şükürzade). il. Yekaterina 6 Kasım 1796i:la ölmüştür. (E. B. Şükürzade). Eserde b u şek.ilde ifadeler bizi şaşırtmamalı, Ahmed Cavanşir Beyin Rus ordusunda subay olduğu hatırlanmalıdır. (Y. Gedikli).

58


A H M E D CAVAN Ş İ R BEY

O devirde bu yerlerin ahalisi dayanılmaz bir durumda

yaşıyordu. Uzak ülkelerden, zaptedilemez mağaralardan, ge­ çilmez ormanlardan daha yeni dönmüş olan kaçkın ahali geldiğine pişman idi. Burada hiç bir tahıl ekilemediği için erzak yetmiyordu, bütün hayvanlar kırılmıştı; insanlar leş, ağaç kökü ve meşe p alamudu yiyorlardı.'12 Yüzlerce adam açlıktan ve veba hastalığından kırılıyordu. Becerebilen ba­ şını alıp nereye olursa olsun kaçıp gidiyordu.

3 1 79 7 yıl ı n ı n baharında Ağa Mehmed Hanı n yeni­

den hadsiz hesapsız askerle Şuşa'ya yaklaştığı hakkında kötü bir haber alındı. Açlık ve veba hastalığı yüzünden ar­ tık şehirde dayanmanın mümkün olmadığı, Rusyaöan ya­ kın zamanda yardım beklenmediği, Türkiye sultanının ya­ nına gönderilen elçiler de götürülen hediyeler mukabilinde yalnız yen i hediyeler getirip hiç bir yardım ümidi getir­ medikleri için İbrahim Han, Şuşa'yı terk ederek ailesiyle birlikte Car-Balaken vilayetine gitti. Ağa Meh med Han, bu bakire kaleye (şarkta bütün alın­ maz kaleler böyle adlandırılıyordu), Şuşa'ya savaşsız dahil oldu. Gazaplı hana öyle geliyordu ki, bunların hepsi rüya­ dır; fakat o kendisine geldikten sonra sevincinin haddi hu­ dudu yoktu.43 Leş yiyen bir vahşinin avını parçalamadan 42

O zaman biz kabirlerden taze cesetlerin çıkarılması, yemek için tutsak al­ mak maksadıyla hücum edilmesi ve nihayet bir çocuğun susması hatırına başka birisinin öldürülmesi hakkında halk arasında çok rivayetler dinlemi­ şizdir. (A. Cavanşir Bey).

43

Rivayete göre Ağa Mehmed Han şehre yaklaşırken ahali Şuşakend tarafın­ dan onu karşılamaya çıkmış, o zaman böyle hallerde mecburi olan bir tür­ küyü okuyarak sonuna şu nakaratı ilave etmişlerdi: Gelmişik, getirmişik bir cjdeha Kovmuşuk, itirmişik bir tilkiyi 59


KARABAG HAN LIG I N I N TARİ H i

önce okşayıp onunla oynaması gibi, Ağa Mehmed Han da birine kıymetli hilatlar bağışlıyor, diğerine han rütbesi ve­ riyordu. Ayn ı zamanda zindanlar mahpuslarla doldurulu­ yordu ve anlaşılan Şuşalılar bu faciadan yakalarını kurtara­ mayacaklardı. Ağa Mehmed Hanın Şuşa'ya girişinin yedinci günü itibarlı bir mahpusu onun yanına getirdiler. Bu, İbra­ him Hanın geçmişteki yakın adamı Molla Penah idi. Bu gü­ nün celladı defalarca gazaplanıp kendini kaybettikten sonra onları ne kadar kederli bir facia bekliyordu ! . . Ağa Mehmed Hanın yanında baş kumandan olan Sadık Han Şakayi de, hanın ordusunu dehşete salan akrabası Meh­ med Beyin bu vakte dek hanın huzuruna gelmemesi yüzün­ den galiba hanın gözünden düşmüştü. Bu yüzden Han, onu yanına çağırıp şöyle dedi: "- Ben intikamımı kimden almalıyım, Sadık Han; sen­ den almalıyım, değil mi? Evlerinde kaldığın Mehmed B eyin bacılarına bildir ki, eğer onların kardeşi akşama kadar be­ nim huzuruma gelmezse, o zaman kocaları veya akrabaları benden gizlendiği için hapse atılan bütün kadınlarla birlikte onları da askerlerimin inisiyatifine bırakacağım:' Ağa Mehmed Hanın akşam kabulü. G azaplı hükümda­ rın ayağının tozunu yalamaya razı olanların hepsi, bu arada yeni hapse alınanlardan bir kaç kişi, sarayda duvar boyunca sıraya dizilmişlerdi. Onların hepsi sırtlarında çuha4\ başlarını Bu türküyü bir kişi okuyor, nakaratı herkes el çalarak, oyuncular da oyun· (arını oynayarak tekrar ediyorlardı. Bu hal Ağa Mehmed Hana o kadar hoş gelmişti ki, han atlan inip topluluğa katılmıştı. ( B azı rivayetlere göre hatta oynamaya da başlamıştı). Lakin tahmin etmek lazımdır ki, nakaratın birin­ ci mısrasını Ağa Mehmed Hanın taraftarları, ikinci mısrasını ise şehir halkı okumuştur. (A. Cavanşir Bey). 44

Kafkasyalılar tarafından giyilen beli büzmeli, uzun erkek üst giyimi. (Y. Ge­ dikli). 60


A H M E D CAVANŞ İ R BEY

aşağı eğerek büyük pencereyi örten perdenin arkasından İran hükümdarının görünmesini ve onun veziri Mirza Şe­ fı'nin işaretini bekliyorlardı ki yüzleri üste yere kapansınlar. Nihayet saray ehline mahsus bir kurtarıcılıkla baş eğen Mirza Şefi, deve gibi dizlerini büküp yere çöker ve toprağı öperek her iki gözünü üç defa toprağa sürter. Herkes aynı anda onunla beraber bu hareketi tekrar eder. Bu anda p er­ denin arkasından cırtlak ve kızgın bir ses işitilir: "- Hoş geldiniz! . . . Hım ! . . . Sadık Han burada mıdır?" " - Evet, kulun olayım!" O, cevap verir. "- Anlaşılan sen benim gazabıma uğramak istiyorsun ! Bugün sabahleyin sana dediklerim aklında değil mi? :· ..

" - Aklımdadır, alahazret!'15 Şimdicek buraya geldiğimde bana haber verdiler ki Mehmed B ey hizmetkarları ile bir­ likte yukarı kapıdan şehre girmiştir:' "- Yanıma getirin ! " diye aynı cırtlak ses perdenin arka­ sından bağırdı. Tellallar hükümdarlarının emrini işitince derhal Meh­ med B eyin konağına kadar birbirlerinden biraz mesafeli dizilerek onu o kadar yüksek sesle çağırmaya başladılar ki, sonunda Mehmed Bey müstebitin önüne çıkmak zorunda kaldı. Ağa Mehmed Han artık esas rolüne girmeye başla­ mıştı. Artık iki haftadan çok idi ki seferde ve Şuşa'da, hemen hemen hiç kimseye ceza vermemişti. Bu sebeple pek çok suçlu toplanmıştı. Yeni getirilen mahpuslar hakkında Ağa Mehmed Hana bilgi verildiğinde o, perdeyi açmayı emretti ve itaatle toprağa serilenlerin karşısında kırışık ve hiddet­ ten dehşete bürünmüş yüzünü gösterip bağırdı: 45

Şaha saygıyla hitap sözü. (Y. Gedikli). 61


KARABAC HAN LICININ TARİHi

" - Onlardan beşi çarmıha gerilsin, altıncı Ali Mehmed Ağa ise İbrahim Han tarafından Türkiye sultanının yanına elçi olarak gittiği için, -seyit neslinden olduğu nazara alı­ narak- boğulsun:'46 İşlerini çok güzel bilen bir kaç cellat bu hüküm üzerine onu boğmaya başladılar. O ise korku bilmeyen bir şehit gibi kendisini onların insiyatifine bırakıp müstebite lanetler yağ­ dırıyordu. Diğerlerinin el ve kollarını bağlayıp çarmıhların başına geçiriyor ve bu dehşetli manzarayı çabucak bitirmek için baltanın ardı ile çarmıhları alttan yukarı vuruyorlardı. Bu vahşiliğin talihsiz kurbanları ah u zar ediyorlardı; onla­ rın feryadı, müstebitin amansız hakaret ve küfürleri, orada bulunanları dehşete ve heyecana boğuyordu! ... Cellatbaşı ar­ kadaşlarından bir miktar aralanıp müstebite dedi ki: 'i\la­ hazret, emretmez misiniz ki, yedinci cinayetkarı kaplanlara atalım, çünkü daha çarmıh yoktur ve hayvanlar da bugün hiç bir şey yememişlerdir:' " - Tamam!" diye o yanıt verdi, "Lak.in evvela onun başı bunlarınki gibi bedeninden ayrılmalıdır, çünkü ben yarın sabah suçluların kellelerinden bu vakte kadar görülmemiş yükseklikte bir minare diktirmek fıkrindeyim:' Bu sırada sarayın kapısından takriben boyu bir sajen uzunluğunda47, geniş göğüslü, nispeten uzun kollu, güzel süslenmiş, lakin sade giyimli, sarışın, sakalı kırkılmış bir kişi saraya girdi ve cesaretli adımlarla dosdoğru Ağa Meh­ med Hana yaklaşıp, baş eğdi, fakat yere eğilmedi, sanki böyle olmalıydı. 46

Eski Türk ve Osmanlılardaki soylu kişilerin kanlarının akıtılmaması gele­ neğinin, aslen bir Ttlrk kabilesinin kurduğu İran Kaçar devletinde olması normaldir. (Y. Gedikli).

47

Yani 2 metre 13 santim. Yazar, şahsın çok uzun boylu olduğunu anlatmak istiyor. (Y. Gedikli).

62


AHMED CAVANŞİR REY

Korkuya düşen saray adamları kinaye ile birbirlerine baktılar. Sadık Han Şakayi ise yere kapandı, Ağa Mehrned Hana yaklaşıp şöyle arzetti: " - Alahazret! Bu Mehmed Cavanşir Beydir:'48 " - Evet! Gerçek kahraman gesseb (kasap)49 Mehrnedö.ir!... Benim bütün ordwnda bu boy bosta bir asker yoktur. Ger­ çekten de onun gözleri güzel değil mi?" diye Ağa Mehmed Han, Mirza Şefı'ye hitaben sözünü bitirdi. " - Evet! Öyledir, kurbanın olayım. Çok güzeldir" diye Mirza Şefi cevap verdi ve anladı ki han bu işareti ile bu bed­ bahtın da gözlerini çıkarmak istiyor. " - Alahazret!.. Yahşı yiğidin adını işit, özünü görrneso diye Mehmed Bey cevap verdi. "- Hayır, ben şaka etmiyorum. Babamın ruhuna and ol­ sun ki, ben bu boy bosta, lakin boydan birazcık daha alçak Lütfali Han Zend'i tanıyordum. Fırsattan istifade ederek biz yarın da konuşabiliriz, artık akşamdır, Sadık Han! Mehıned Beyi sana emanet ediyorum'' diye han mırıldandı. Sonra her­ kese hitaben kısaca "müsaade!" deyip yatak odasına çekildi. İbrahim Hanın oğlu Mehmed Hasan Ağanın o zaman Ağa Mehmed Hanın ikametgahı olan, şimdi ise hemen he­ men dağılmış konağından 250 metre uzaklıkta Mehmed Beyin babası Mehrali Hanın da şimdi neredeyse dağılmış olan bir konağı vardı. Sadık Hanla Mehmed Bey beraber ve 48

Bu tarihi şahsiyet hakkında bizim memleketin her yerinde pek çok efsane, türkü ve rivayetler işitmek mümkündür. Halk onu o kadar sevmişti ki, baş­ kalarının yiğitliklerini de ona mal etmiştir. Bu sebeple onun hakkında daha sonra etraflı malumat vereceğiz. (A. Cavanşir Bey).

49

Bizlerde gesseb, baş kesen bütün kahramanlara verilen addır. (A. Cavanşir Bey).

50

Azerbaycan ata sözüdür. (A. Cavanşir Bey).

63


KARABAG HAN LI G I N I N TA Rİ H İ

suskunca oraya gidiyorlardı. Onların kederli, lakin mağrur simalarında ruhi azap izleri açıkça görünüyordu. Fakat on­ lar bunu etraflarındaki adamlardan gizlemeye çalışıyorlardı. Onlar birbirleri ve yakın akrabaları ile sohbet ederken teselli verebilecek hiç bir şey düşünemiyorlardı. Gece yarısına ka­ dar böyle geçti. Gece yarısında Ağa Mehmed Hanın saray adamlarından biri, onlara Sadık Hanı görmek istediğini bil­ dirdi. Sohbet edenler daha çok heyecanlandılar. Ağa Meh­ med Hanın hizmetkarı Sefer Ali Bey içeri girdi. " - Alahazretten bana ne gibi yeni bir haber getirdin ? " diyen Sadık Han onu selamladı. " - Ben gizli bir talimatla geldim, emredin Mehmed Bey­ den başka herkes odadan çıksın" diye o, cevap verdi. Herkes çıktıktan sonra gelen adam etrafa göz gezdirip sohbete başladı. " - Sadık Han, bugün hükümdarımızın şiddetli gazabı­ nın neticelerinden haberdar olmamış değilsiniz ve onun kimi göz önünde tuttuğunu da muhakkak ki iyi biliyorsu­ nuz. Mehmed Bey, siz öz bacılarınızı ele vermemekle d iye­ lim ki çok alicenap hareket ettiniz. Fakat pek tabii müstebi­ tin en iyi askerlerini defalarca kırdığınız için de sizi neyin beklediğini biliyorsunuz. Şüphesiz siz onunla sohbet ettiği­ niz zaman kendiniz için hayırlı olmayan bazı şeyleri de an­ lamamış değilsin iz:' "- Sefer Ali Bey!" diye Sadık Han korku ve güvensizlikle ona itiraz etti. "Aklınız başınızda mıdır?! Ne için b öyle ma­ nasız sözler söylüyorsunuz?" " - Evet, Sadık Han, aklım başımdadır. Bu yüzden de ben cesaret edip bu gerçeği size söylüyorum . Zira yarın benim talihim de sizinki gibi olacaktır." 64


AHMED CAVAN Ş İ R B EY

" - Buyurun, açık deyin bakalım, ne oldu ve şah sizi be­ nim yanıma ne için gönderdi?" " - Beni sizin yanınıza şah göndermedi, ben kendim gel­ dim. Hem de şunun için geldim: Siz gittiğiniz gibi o, bana ve Abbas Beye gazaplanıp babasının kabrine ant içti ki, ya­ rın kellelerden iki minare kurduracaktır; bunlardan birinin üstünde benim kellemle Mehmed Beyin kellesi, diğerinde ise Abbas Bey ile sizin kelleniz görünecektir. Onun babası­ nın kabrine ant içtikten sonra ne kadar acımasız olduğunu, muhakkak ki siz benden daha iyi biliyorsunuz:' " - Bunların hepsi olabilir" diye Sadık Han biraz yumu­ şayıp itiraz etti. "O ne için size bu kadar gazaplanıyor?" " - Size ne için gazaplandıysa bana da onun için gazap­ lanıyor, yani bizim müstebiti tanımıyor musunuz? Gaza­ bını büyük bir gaddarlıkla her zaman bağlılarından çıkar­ mıştır. Sizden uzaklaşmaya başladığımız günden beri daima lütufkarlık gösteriyordu. Galiba siz kendiniz de bizden ta­ mamiyle uzaklaştınız. Lakin o, sürekli kendisine karşı bir suikast hazırlanmasından ve güya bizim de ona iştirak ede­ ceğimizden şüpheleniyor. Ben onun Mirza Şefi ile konuş­ m alarından bunu hissettim. O, benim ve Abbas Beyin ön­ celeri size olan sadakatimizi bildiğine ve sizin hakkınızda şüpheye kapıldığına göre bu defa da bizi şunun için suçlu­ yor: Biz sarayda olduğumuz halde neden derhal onun ça­ ğırışına cevap vermemişiz?" " - Ant olsun kadir Allah'a ki" diye Mehmed Bey yürekten sohbete başladı. "S efer Ali doğru diyor, çünkü o, tuzak kur­ mak istese idi bu şekilde konuşmazdı. Biz kendi hakkımızda ve yüzlerce kurbanın hakkında gereğince düşünmeliyiz:' 65


KARARAG H A N L I G I N I N TARİ H İ

"- Ben de inanıyorum" diye Sadık Han cevap verdi. "La­ kin biz ne yapabiliriz?" " - Sadık Han, bu sizin işiniz d eğildir" diye S e fe r Ali onun sözünü kesti. "Hepimizin kurtulması için biz Abbas Beyle birlikte lazım gelen şeyi yaparız. Bu eskilere benze­ mez; o zaman bizim için bir tehlike yoktu ve b öyle uygun bir fırsat da ele geçmezdi. Siz yalnız bizi onun taraftarlarına vermeyeceğinize dair bize söz verin. B e n sizin yanınıza işte bunun için geldim:' "- Söz veriyoruz, söz veriyoruz" diye Mehmed Bey yü­ rekten cevap verdi. "Ben kendi kull arımla birlikte dünyayı bu cellattan kurtarmak için canımdan bile geçmeye hazırım. Siz yalnız bize yol gösterin. Eğer bugün o, b enim hakkımda hoşa gitmeyen bir söz dese idi, ben hiç bir şeye bakmadan, çuhamın altında gizlediğim hançerle onun üstüne atılırdım:' "- Yok, hayır! Biz bununla ancak vakitsiz heyecana yol açarız. Ben övünmeden size dedim ve şimdi d e diyorum ki, yalnız sizin vaadinizi işitmek istiyordum. D iğer şeyler hakkında hiç endişelenmeyin!" diye Sefer Ali cevap verdi ve aceleyle çıkıp gitti. Ağa Mehmed Hanın hizmetkarı hükümdarının yatak oda­ sına dönünceye kadar Şuşa'nın manzarasına bir göz atalım, onu tarihi ve topoğrafık yönlerden tasvir etmeye çalışalım. Dumanlı havada şehrin her hangi bir yerinden kuzeye, kuzeydoğuya ve kuzeybatıya bir göz atan adam, b öyle güzel bir manzaraya hayran kalır. Kıvrıla kıvrıla kalkan duman­ lar ve kara bulutlar, gah Karabağ dağlarının kara zirvelerini ve beyazlaşan Kafkas dağlarını çevreleyerek onların başında dolaşır ve onlara dokunup dağılır, gah da bir an için onların önünü örter. Bu güzel manzara Kırım yarım adasına gemiden 66


AH M E D CAVANŞ İ R BEY

bakan birinin gördüğü manzarayı hatırlatır. Fırtınalı günde daima köpüklen ip coşan

ak dalgalar sanki gemiyi kucağında

sıkıp ezmek istiyormuş gibi gah ufku görmeye imkan ver­ mez, gah da gemiyi göklere kaldırır ve Ayıdağ, Çatırdağ ve Kırım yarım adasının başka zirveleri göz önünde canlanır. Kuzeydoğu tarafındaki kayalı dağlar, kenarlarındaki çıkıntı ve burçları ile taçlanmış başlarını gururla yükselten efsanevi canavarları andırır. Güneydoğudan Şuşa'yı her iki taraftan yüksekliği 2005 1 ve eni 1 00 sajen52 kadar olan yalçın kayalı bir vadi çevirir. Ağa Mehmed Hanın koşum hayvanlarının palanı ile doldu­ rup Şuşa'yı almak fikrinde olduğu bu vadinin üstünde güzel bir burç53 vardı. Bu burç şehrin öbür tarafındaki kaya üze­ rinde, etrafında patika yol bile olmayan bir yuva gibi görü­ nür. Kayanın enine dağılmış bölümü vaktiyle bu kaleye yol olduğunu ispat ederse de bizim Şuşalılar iddia ederler ki, onu devler ve periler5·1 kurmuş ve burada sayısız hesapsız hazine gizlenmiştir. Bunun için adı geçen vadi Hazine ka­ yası diye adlandırılır. Bu burçtan aşağıda sanki kayaya ya­ pışmış bir kasır vardır, oradaki mağaradan soğuk bir bulak akar. Bu kasır vaktiyle en çok korkulan zamanlarda ahalinin en m akbul sığınak yeri olmuştur. Vadinin öbür tarafında, derenin tam üstünden tavla harabeleri görünür. Yukarıda kasrın karşısında ise duvar içine alınmış ve şimdiye dek içe­ risine ayak değmemiş bir mağara vardır ki, bu da Şahna­ zar mağarası adıyla meşhurdur. Sanıldığına göre bu mağara, 51 52 53

54

426 metre. (Y. Gedikli). 2 1 3 metre. (Y. Gedikli). Bu burcu bu yakınlarda macera ve define arayan Kerbelayı Mehıned adl ı birisi dağıtmıştır. Bi1.im sorumuza yanıt olarak o, bu burçtan yassı ve uzu n bakır paralar, insan kemikleri vs. bulduğunu söylemiştir. (A. Cavanşir Bey). Dev, insanla şeytan, peri ise insanla melek arasındaki doğa üstü varlıktır. (A. Cavanşir Bey). 67


KARABAG HAN LIG I N I N TARİHİ

bütün kaya boyunca şehrin altından geçen yer altı yolu va­ sıtasıyla öbür yakada, yukarı kapının aşağısında başka bir uçsuz bucaksız mağara ile birleşir. Belki devler ve periler Şuşa'nın altından geçen bu oyuğu şunun için açmışlardır: Bildik ve tanıdıklar için tehlike baş gösterdiği takdirde bu oyuktan bir ip geçirip kaya üzerin­ deki bütün şehri kanatlarının üzerine alsınlar ve kocaman kanatlarını çırpıp bu kıymetli ganimetle göklere yükselsin­ ler. Yahut aksine bu ganimeti kaldırıp sonra insanların gü­ nahları yüzünden mahvolan Sodanı (Sodom) 55 ve Homorra (Gomore)56 gibi fezadan yere atsınlar. Güney tarafından, Girs dağından Şuşa'ya bir göz attı­ ğımızda eteklerinde bu şehrin kurulduğu alınmaz kaya ile şehrin yarım dairevi görünüşü, duman arasından, içerisinde mayi kaynatıldığı için buhar meydana gelen büyük bir ba­ kır kazanı hatırlatır. . . Ağa Mehmed Hanın İbrahim Hanla küfürleşirken ona şöyle demesi boşuna değildi: "Falan filan şüde! Sen kazanın içinde oturup kulpunu elinle tutmuşsun ve güya benimle savaştığını hayal ediyorsun ! ? Aferin sana! Hünerin varsa çık meydana! . . :' Sayın okuyucu, şimdi de görelim bakalım, gazaplı müs­ tebitin hizmetkarı kazanda ne kaynatmıştır? Sefer Ali acele Abbas Beyin yanına dönüp onunla fısıldaştıktan sonra her ikisi birlikte Ağa Mehmed Hanın yatak odasının kapısında 55

56

Sodom, Ürdün ırmağının yukarısındaki Siddim vadisinde kurulan beş ş ehirden biridir. Dinsel inanca göre bu şehrin ahalisi ahlaki cihetten çok bozuk olduğundan öbür dört şehrin ahalisiyle birlikte Allah'ın gazabına uğ­ ramıştır. Gökten düşen bir ateş parçası şehri yakmış ve onu batırmıştır. (E. B. Şükürzade). Gomore, eski Filistin'd e Ölüdeniz'in yakınlarında kurulan şehirdir. Dinsel inanca göre bu şehrin ahalisi de ahlaki yönden sapık ve bozuk olduğundan Allah'ın gazabına uğramıştı. Gökten düşen bir ateş parçası bu şehri de yak­ mış ve yer yüzünden silmiştir. (E. B. Şükürzade). 68


A H ME D CAVA N Ş İ R B EY

gizlenirler. Onlar kapı arkasından onun karışık ve dehşetli sözlerini işitirler. Abbas B ey yoldaşının kulağına hükü m ­ darın uykusunda sayıkladığını fısıldar. "Sen gittikten sonra ben bir kaç defa bu sözleri işittim:' Nihayet kaatiller Allah'ı ve bütün kutsalları yardı m a ça­ ğırıp yalınkılıç Ağa Mehmed Hanın yatak o dasına sokulur ve zayıf gece lambası ışığında hızla onun üzerine atılırlar. Ağa Mehmed Han zorlukla: "- Melunlar! . .. Ne yapıyorsunuz!? Siz İran'ı viran ediyor­ sunuz! . . :' diye hemen topuzunu kaatillere doğru atar. Fakat artık geç idi. Kaatiller onu sinesinden yaralayıp başını ke­ serler. 57 Dikkatle etrafı dinlerler. . . Her taraf sükut içerisin­ dedir. . . Acele onun elmas bileziklerini (Kuh-i Nur58 ve Der­ ya-yi Nur59) kolundan çıkarıp suikastın neticesini bekleyerek uyuyamayan fıkirdaşlarının yanına dönerler. Sadık Hanla Mehmed Bey korku ve heyecan içerisindey­ diler. Gah pencereden korkunç olayın meydana geleceği sa­ ray tarafına kulak kabartıyor, gah da çeşitli bahanelerle av­ luya çıkıp güvendikleri adamlarından haber soruyorlardı. Kapı dövülür. . . " - Kimdir? ...

"

"- Biziz. Biziz!... Açın! . . :' Ağa Mehmed Hanın kaatilleri kana boyanmış halde, katlin delili olarak getirdikleri kıymetli eşyalarla içeri gi­ rip şöyle derler: " - Şimdi rahat olabilirsiniz! . :' 57

Ağa Mehmed Şah, 1 1 Haziran 1797'de öldürülmüştür. (Bak. P. G. Butkov,

adı geçen eseri, 2. hisse, s. 430). (E. B. Şükürzade). 58 59

Nur dağı. (A. Cavanşir Bey). Nur denizi. (A. Cavanşir Bey). 69


t<ARABAÔ HAN LIÔI N I N TARi H i

"- Biz kati bir iş görmeye cesaret etmeden evvel" diye Sa­ dık Han söze başlar; "melunun ölümünü kesinleştirmeliyiz:'

"- Olur" diye Sefer Ali sohbete karışır ve onlar derhal aceleyle çıkıp giderler. Sadık Han güvensizliği yüzünden itaatle vücudunu eğip bükerek şahın yatak odasının kapısını birazcık aralayıp ses­ sizce içeri girer.60 Sefer Ali ise süratle odaya girip Ağa Meh­ med Hanın başını ayağı ile iteleyerek döşemeye atar ve yor­ ganı kaldırıp henüz soğumamış yaraları onlara gösterir. Sonra her ikisi de çıkıp gider. Tellallar, Ağa Mehmed Hanın bütün şehirdeki Şakayi as­ kerini çağırtıp onları önemli bir olay sebebiyle İran'a gön­ derdiğini ilan ederler. Sadık Han ise bu anda Mehmed Beye yalnızken şöyle der: "- Eğer sabah olduğunda bu feci haber her tarafa ya­ yılırsa, ben burada Ağa Mehmed Hanın adamları ile yüz yüze gelemem ve vaktinde başkente gidip varamam. Hal­ buki şimdi bütün eyaletlerin hazinelerinin toplanmış ol­ duğu kenti tutmak son derece gereklidir. Bu yüzden ben herkesten evvel TahranC:ia hakimiyeti ele geçirmeliyim. Siz ise yiğitleriniz ve dehşet doğuran adınızla bu dağınık aske­ rin hakkından çok kolaylıkla gelebilirsiniz:• Sadık Hanla Mehmed Bey böyle ayrıldılar. Sadık Han,

İran tahtına sahip olmak için acele Tahran'a yola düştü. Meh­ med Bey ise türlü bahanelerle taraftarlarını başına topluyor, sabahın olmasını bekliyordu.

4

Gece Mehmed Bey gerekli talimatları verdi. Taraftarlarını bölüklere ayırıp bazılarına İran birliklerinin komutanlarını 60

Sadık Han şahın ölmemiş olabileceğini düşünerek saygıda kusur etmiyor.

(Y. Gedikli). 70


AHMED

CAVANŞIR BEY

hapsetmeyi, diğerlerine mahpusları serbest bırakmayı, üçün­ cülere umumi harekat başarılı olmadığı takdirde en önemli mevkileri ele geçirmeyi emretti. Kendisi esas kuvvetlerle Ağa Mehmed Hanın karargahına gitmeyi kararlaştırdı. Sa­ bah olur olmaz aniden yakalanıp korku ve dehşet içerisinde kalan İranlılar her yerde sıkıştırılıp ezildiler. Mehmed Bey şiddetli bir vuruşmadan sonra Ağa Mehmed Hanın kararga­ hını ele geçirip oradan külliyetli miktarda servet aldı. Meh­ med Bey, sonra hazineyi ve şahın bütün servetini kendi ko­ nağına getirip ertesi gün İranlıları Aras'a kadar takip etti. Bu felaket, o zaman serbest bırakılan ve canlı duygular, düşünceler altında olup geleceği için kederlenen Molla Pe­ nah'ın, dostu Vidadi mahlaslı Molla Veli'ye yazdığı bir mek­ tupta çok güzel tasvir edilmiştir. Bizim ha.la şimdi de meş­ hur olan hall< şairlerinden biri için karakteristik olan bu şiiri bütünüyle veriyoruz: Ey Vidadi, gerdiş-i devran-ı gecreftare hah! Ruzgare kıl temaşa, kare hah, kirdare hah!

Ehl-i zulmü nece berbad eyledi bir lahzada, Hükmü adil padişah-ı kadir-i kahhare hah!

Sübh söndü, şeb ki halka kıble idi bir çırağ, Geceki ikbali gör, gündüzdeki idbare hah!

Tac-ı zerden ta ki, ayrıldı dimağ-ı pür-gurur, Payınal oldu tepiklerde61 ser-i serdare hah! 61

Rivayete ve canlı tanıkların dediğine göre Ağa Mehrned Hanın b�ız bede­ ni ve kesilmiş başı şehrin sokaklarında gezdirildi. Savaşlarda ölen askerle­

rin öfkeye kapdan dul kanlan ve yetim çocukları bu naaşı ve başı ayaklan

altına alıp tekmelediler. (A. Cavanşir Bey). 71


KARABAÔ HANLIÔININ TARi H i

Baş götür b u ehl-i dünyadan, ayak tutdukça kaç, Ne kıza, ne oğula, ne aşina, ne yare bah!

İbret et Ağa Mehemmed Handan, ey kemter-geda, Ta hayatın var iken ne şahe, ne hudkare62 bah!

Vakıfa, göz yum, cihanın bahma hub u ziştine,

Y-uz çevir al-i abaye, Ahmed-i Muhtar'a bah!63

Mehmed Bey Karabağ hanlığını idare etmeye başladığı zaman hangi önlemin daha uygun olacağı hakkınd a tered­ düt ediyordu. Bir taraftan Sadık Han pek çok asker toplaya­ rak son zamanlarda Karabağ'dan ayrılmış olan komşu han­ lıkları kendisine tabi kılmayı ona tavsiye ediyor ve kendisi hanlık mücadelesinde başarılı olduğu takdirde onu Azer­ baycan valisi tayin edeceğine söz veriyordu. Diğer taraftan Genceli Cevat Han onunla akraba olmayı teklif ederek İb­ rahim Hanı bütün ailesiyle birlikte öldürmek için pek çok hediye göndermesini rica ediyordu. Çünkü İbrahim Hanın olduğu Car-Balaken vilayetinin kendhudalan onun64 kardeşi Taliphan Beyi ve başkalarını öldürmüş ve onun ricasını he­ vesle yerine getirmeye hazırdılar. Buna ilaveten Şuşa'nın bir çok adlı sanlı beyleri ve sakinleri o zamanki adete uyarak, 62

63

Doğrusu hunhar olmalıdır; kan döken demektir. lürkiye sultanının lakabı· dır. (A. Cavanşir Bey). NOT: Zavallı Sultan II. Abdülhamit'in namı demek ki her yere yayılmış! (Y. Gedikli). Bu tarihi gazelin aşağıdaki iki beyti düşmüştür: Men fakire eınr kılmıştı siyaset etmeye Saklayan mazlumu zalimden o dem Gaffare bah!

64

Kurtaran endişeden ahenger-i biçareni, Şah üçün ol midmari tebdil olan mismare bahl (E. B. Şükürzade}. "Onun'' kelimesinden kastedilen Cevad Han olmalıdır. (Y. Gedikli}. 72


AHMED

CAVANŞIR BEY

İbrahim Hanın Karabağ'da kalan oğullarını bütün nüfuzlu adamların eliyle öldürmeyi ona teklif ediyorlardı ki, ister is­ temez herkes Mehmed Beyin lehine hareket etsin. Hem de onlar tekliflerine şunu esas alıyorlardı ki, halkı haksız talep­ leri ile takatten düşüren İbrahim Han artık devrini tamam­ lamıştır. Yol ayrımında olan bir memleketi idare etmek için daha becerikli bir egemen lazımdır. Sadık Hanın Ağa Mehmed Hanın kardeşinin oğlu Fet­ hali Hanla girdiği savaşta mağlup olması ve Fethali Hanın İran taht ve tacına sahip olması haberi alındıktan sonra Mehmed Bey bu tekliflere karşı şunu ilan etti: Bu memle­ ketin er geç komşu devletlerden birine tabi olınası lazım ge­ leceğinden, hanlığın itibarı yoktur. O, hiç bir zaman 70 ya­ şındaki amcasını ve amcasının oğullarını öldürmeye veya ülkeden kovmaya razı olmayacaktır; çünkü ona bütün dün­ yanın hükümranlığını verseler bile bu rezillikten kurtulmak mümkün değildir. O, aynı zamanda amcasının yanına he­ diye ve silahla birlikte elçiler gönderip ona hiç bir şaiyaya inanmamayı ve hanlığının başına dönmesini teklif etti. La­

kin Mehmed Beyi kıskanan saray adamlarının tesiri altında kalan han, bunların hiç birine inanmıyordu ve Fethali Şa­ hın vaadini almadan Karabağ'a dönmeye korkuyordu. Son­ baharda şahtan şöyle bir emir alındı: "İbrahim Han hanlığına dönsün. Ağa Mehmed Hanın naaşını ve onun ölümünde suçlu bulunan Mehmed Beyi ve hizmetkar Sefer Ali'yi65 şahın yanına göndersin:' Bu sırada İbrahim Han evvela Mehmed Beyin eniştesi olan oğlu Mehdikulu Hanı Karabağ'a gönderdi. Mehdi­ kulu Han, babasının emriyle Mehmed Beye ve yerli ahaliye 65

Öbür kaatil Abbas Bey, Sadık Hanla birlikte gitmişti. (A. Cavanşir Bey). 73


KARABAG HAN L IG I N I N TAR İ H İ

babasını karşılamaları için hazırlık yapm aları gerektiğini söyledi. İbrahim Han ücretle tutulmuş büyük bir Lezgi bir­ liği ile yola çıktı. Öz amcasından asla kuşkulanmayan Mehmed Bey, önce hanın büyük oğlu Mehmed Hasan Ağa ile görüşüp İbrahim Hanı karşılamaya gitti ve ona şehre kadar eşlik etti. Ertesi gün ona şahın hazinesinden değerli hediyeler gönderdi. Aynı zamanda hanın büyük oğullan ve saray beyleri, bir meşveret yapıp memleketin gelecekteki ihtiyaçları hak­ kında şu karara geldiler: " - Allah'a şükür, biz bu kadar derbeder gezip dolaştık­ tan sonra sağ ve selamet öz kentimize gelip çattık" diye ha­ nın büyük oğlu Mehmed Hasan Ağa söze başladı. "Güzel bir talih eseri olarak Mehmed Beyin kötü n iyetli olduğu hak­ kındaki bütün şaiyalar boşa çıktı. Şimdi biz gaddar düşma­ nımız olan Ağa Mehmed Hanı öldürttüğü, bizim derbeder­ liğimize son verdiği için Mehmed B eye minnet borçluyuz. Onun için, biz onun yakın adamları vasıtasıyla defalarca bana ilettiği ricayı dikkate alarak onunla yeni akrabalık ala­ kası yaratmalı ve yiğit bir kumandan olduğu için onu kendi elimizde saklamalıyız:' "- Aksine" diye hanın akrabası Mirzali B ey itiraz etti. "Eğer onun eski dostu ve hısım ı Ş akayi hanı İran tahtını ele geçirseydi, onun niyeti Lezgileri kazanmak, bizim hepimizi öldürmek, yahut biz buraya dönerken yolumuzu kesmek idi. Buna ilaveten, Fethali Şah onun ne olursa olsun, mutlaka teslim edilmesini talep ettiğine göre siz ne yapabilirsiniz? ! . . :' " - O, hiç de Lezgileri kazanmak fikrinde olmamıştır. Bu Cevat Hanın fitnesi idi, o, buna razı olmamıştır" diye Mehmed Hasan Ağa itiraz etti. "Bunların hepsini ben Cevat 74


A H M E D CAVANŞ İ R B EY

Hanın saray adamlarından biri olan akrabamdan öğrendim. Sadık Hanın işi başarılı gittiği takdirde yükselme arzusuna gelince, onu bu konuda suçlamak için kanıt yoktur. Çünkü hiç kimseye kendisinin selameti ve yükselmesi hakkında dü­ şünmeyi yasak etmek mümkün değildir. İkincisi de, Sadık Han hiç bir zaman büyük akrabaları na karşı saygı göster­ meyecek kadar kibirli olmamıştır. Biz Mehmed Beyle el ele verip bütün Güney Kafkasya'yı kendimize tabi edebiliriz:' " - Bunların hepsi ihtimaldir" diye hanın kendisi söze başladı. "Lakin aslında kaçarken öldürülen Abdüssamed66 Beyin yerine başka bir kişiyi rehin göndermek istemediği­ miz ve bu yüzden Ruslara umut bağladığımız için halkım ı ­ z ı n kırılmasına, yurdumuzun yakılıp yıkılıp harabeye dön­ dürülmesine sebep olduk. Eğer biz Mehmed Beyi ve on u n yanında olan Ağa Mehmed Hanın kaatilini ele verm esek kime arkalanabiliriz, kimden yardım bekleyebiliriz? ! . .:' "- Böyle uygun bir fırsat var iken Mehmed Beyi ba şı ­ mızdan atmanın bizim geleceğimiz için büyük siyasi ö ne mi vardır" diye aynı Mirzali Bey tasdik etti. " - Onun babası daima sizinle mücadele ediyordu , ken ­ disi ise anasının sizinle evlenmesine razı olmayıp anasın ı öldürdü. Aynı zamanda size en sadık kişi olan saray adam ı

Molla Penah Vakıf'ı67 da öldürdü. Şimdi ise ülkeyi beş ay idare ettikten sonra bu kadar kibri ve serveti olduğuna g öre onun gelecekte rahat duracağına kim kefil olabilir?"

" - Onun b a b a s ı n ı n m ücadele etmesinin s eb ep l e r i

vardı" diye yine Mehmed Hasan Ağa itiraz etmeye b aşlad ı. 66 67

Yukarıda Ebusamed olarak geçmişti. (Y. Gedikli). Molla Penah Vakı f ( 1 717- 1797), Karabağ hanının veziri olup K azak do­ ğumlu meşhur bir şairdi. Azerbaycaniia her okuycırı Molla Vakıf olm az ekş linde bir ata sözü de vardır. (Y. Gedikli). 75


KARABAG HAN LIG I N I N TARi H İ

"Gençliğinde hiddetlenerek öz anasını öldürmüşse de ba­ basının kaatilini öldürmek ve neredeyse onun bütün aile­ sini kırmakla ve bir çok başka yiğitlikleri ile kendisini affet­ tirmiştir. Ağa Mehmed Hanın öldürülmesine yardım etmiş, Kaçar ordularını ülkeden kovmuştur. Bunların bizim için büyük önemi vardır:'68 68

Yukarıda izah edildiği gibi Mehmed Bey öz anasını öldürdükten sonra uzun müddet vatanından ayrı düşmüştü. O ancak babasını öldürenlerden intikamını aldıktan sonra akrabaları ile barışabilıniştir. Onun nasıl hayat sürdüğü hakkındaki rivayetlerden kolaylıkla görmek mümkündür ki, Meh­ med Beyin baskınlardan ve vatanının sınırlarını korumaktan nadiren boş vakti kalıyordu. Bu işlerden vakit bulduğu zamanlarda musiki çaldırıp iki topuzla idman yapıyor, at yarışına çıkıyordu. Tarihimizin bu cengaverlik devrinde ateşli silahlar şimdiki kadar mükemmelleşmemişti. Bu yüzden Mehmed Bey ve kulları cevşen (zırh) giyerlerdi. O zamanlar kol gücü ve yiğitlik her şeyden üstün idi. Bu sebeple o, bu üstünlükleri taşıyanlara karşı cömert ve samimi idi. Bundan dolayı etraf yerlerden bütün seçme adam­ lar öbek öbek onun yanına gelirlerdi. Gürcistan'dan başlayıp ta İ ran'ın iç eyaletlerine kadar, Hazar denizinden başlayıp Türkiye imparatorluğunun sınırlarına kadar geniş bir sahada pek çok tanışı olduğu için, Mehmed Bey daima yiğitleri ile bu yerleri gezer, çoğu zaman bir eyaletin bütününden bac - haraç alır ve o yerin ahalisini itaate getirir, bazen de kendisini han ilan eden birini taraftarları ile birlikte takip ederdi. Vaktiyle az kalsın bütün Güney Kafkasya ve Azerbaycan vilayetlerine hükümran olan İbrahim Han, bunu onun yiğitliğine borçluydu. Denilenleri tasdik etmek için onun yiğitliğine başka bir örnek verelim: İ brahim Han, Karadağlı Mustafa Hanın Karabağ üzerine hücum etmesini haber alır ve Nahçıvan kuşatmasını kaldırıp geri çekilmeye hazırlanır. Fa­ kat Kalbalı Han, yardımına gelen müttefiklerinden Hoylu Caferkulu Han, Balbaslı Mehmed Şerif Sultan ve başkalarıyla birlikte Karabağlılar üzerine süvarilerle hücuma geçer. Müttefikler İ brahim Hanın süvari birliklerini geri çekilmeye mecbur eder, piyade askerini ezer ve karargaha sokulurlar. Mehmed Bey az miktardaki askeriyle onların karşısına çıkar ve düşmanla­ rın hücumunu durdurur, teke tek vuruşmada Mehmed Şerif Sultanı öldü­ rür. Savaşı akşama kadar devam ettirip ara sıra başarılar kazanır ve nihayet onları geri çekilmeye mecbur eder. Gece İ brahim Han da geri çekilir. Mehmed Bey ise az bir askerden ibaret küçük bir birlik ile 1 00 kilometre­ den çok at koşturup ertesi gün akşam vakti Aras nehri kıyısında hücumdan dönen Karadağlıların yolunu keser, onların yağmaladıkları bütün ganimeti, tutsakları, Mustafa Hanın özel yüklerini ellerinden alır ve teke tek vuruşmada onların başçılarından biri olan Seferkulu Beyi öldürür, onun ardından mey76


A H M E D CAVAN Ş İ R BEY

" - İşte sorun da buradadır zaten; onun son yiğitlikleri şimdi başımıza dert olmuştur" diye han sözünü kesti. "Ön­ ceden de dediğim gibi iki şeyden birini yapmak zorunda­ yım. Ya onu teslim etmeliyim ya da ırsi hanlığımdan vaz­ geçmeliyim:' " - Han, siz kimi teslim ediyorsunuz? Yani onun babası­ nın gurbette öldürülmesi vicdanımız için ağır bir

yük değil

midir? Benim fikrimce eğer Kaçarlarla yeniden karşı karşıya geldiğimizde kendi kuvvetlerimize ve bu arada denildiğine göre Gürcistan'a gitmiş bulunan külli miktardaki Rus kuv­ vetlerinin yardımına bel bağlamayacaksak, Mehmed Beye karşı var olan tehlikeyi ona bildirmek daha doğrudur. Zira, o vaktinde çıkıp bir yana gidebilir:' " - Bunların hepsi doğrudur" diye hanın akrabası Fevzi Bey cevap verdi. "Fakat unutmayın ki, su maymunun bo­ ğazına çıkınca maymun balasını [yavrusunu] ayağının al­ tına koyar:'69 dana çıkan kardeşi Mehmed Veli Sultan'ı yaralayıp tutsak alır. Çağdaşı olan Üçoğlanlı Ali Bey bu satırların yazarına şöyle demiştir: "Ertesi gün Mehmed Bey, Sulıan'a 'tüfekle çok iyi nişan aldığın halde ne için atmadığını' sonmca Sultan şöyle cevap vermiştir: 'Onunla yüz yüze gelince kurşun atmasam da öleceği muhakkak olduğu için tüfek tamamiyle aklımdan çıkmıştı:' Ağa Mehmed Hanın ilk hücumu sırasında Aras nehrinin yukarılarında ona karşı Mehmed Beyin önderljği ile 3 bin kişilik bir süvari birliği çıkarılmış­ tı. Mehmed Bey, Ağa Mehmed Hanın Aras nehrinin aşağılarından geçip Hindart köyünün yakınındaki düzlükte ordugah kurduğunu, hanın erzak taşıyan arabacılarının Kehrizli köyüne hücum edip yakıp yıktıklarını haber alır. Birlikten 300 kadar iyi koşan atı olan süvari seçip intikam almaya gi­ der. Akşam üstü onlar eyerlerine bir ot yükü bağlayarak kendilerini erzak arabacısı gibi gösterdikleri için hiç kimse onları tanımaz. Birlik ordugaha varıp otu bir tarafa atar ve hayretler içerisinde kalan düşmana hücum eder. Onlar uzun süre başarıyla savaşır ve yalnız İ ranlılar büyük bölükler halinde birleştikten sonra geri çekilmeye başlarlar. Doyran köyü yakınlarında Meh­ med Beyin atı çukura düşer, atını güç bela çukurdan çıkarır. Akşam olunca onlar Erki ovasında tuzağa düşürülen düşman üzerine atılarak onları tama­ miyle kırarlar. (A. Cavanşir Bey). 69

Azerbaycan ata sözüdür. Bizim adetlere aşina olan herkes bilir ki, hukukçu­ lar için kanun maddelerinin ne kadar önemi varsa ata sözlerinin de bizim için o kadar önemi vardır. (A. Cavanşir Bey). 77


ı<ARABAG HAN L I G I N I N TARİ H İ

"- Evet, evet, Fevzi Bey doğru diyor" diye çoğunluk "ba­ şımıza yeniden büyük bir bela almaktansa bir kişiyi teslim etmek daha iyidir" kararına vardı. Mehmed Bey, hanın yanına gelirken onu yakalamak için çok güçlü dokuz asker ayırıp onun ardından derhal adam gönderdiler. Mehmed Bey gelir. Mehmed Hasan Ağanın talim atıyla Karademircili Emir Aslan Bey onu bu tehlikeden h aberdar ederse de o, durmaz. Askerlerini avluda bırakıp kardeşi Han­ kişi Bey ile birlikte hanın yanına çıkar. Vicdan azabı çektiği için mi, yoksa başka sebepler ol­ duğu için mi han, önceden düşündüğü gibi Mehmed B eyi hapse attırmaya cesaret edemez; hatta Mehmed B eyin edep dairesinden çıkıp ona karşı gelmesine de önem vermez. Pişman olan han, Mehmed Bey gittikten sonra: " - Ne olursa olsun, ben hiç bir zaman ö z yiğit kardeşi­ min oğlunu teslim etmeye razı olamam . Fakat şimdi sorun şudur ki, eğer o bizim niyetimizi haber almışsa onu hiç bir şekilde inandırmak mümkün olmayacaktır. Mehmed H a ­ san Ağa size emrediyorum; her n e şekilde olursa olsun, tez onun yanına gidip bu tehlike hakkınd a onu haberdar ede­ sin, benim her zaman onu sevdiğime kendisini inandırasın ve güvenliği için geçici olarak uzak bi r yere gitmesini ona tavsiye edesin :' Fakat artık geç idi. Mehmed B ey, hanın yanından çık­ tığı gibi derhal Şuş a'dan ayrılmışt ı. Hatta Mehmed Hasan Ağan ın şehrin 42.5 km. uzaklığın daki Tuğ köyün e gelip iyi niyet göstermesi de inandırı c ı sonuç vermedi. O, h e r şeyde bir tuzak görüyo rdu . 78


A H M E D CAVAN Ş İ R BEY

Mehmed Bey oradan Terter ırmağı kıyısındaki Kelenterli mülküne doğru yola çıktı. Vaziyetinin ağırlığı h areketlerini de etkiledi. Mehmed Hasan Ağanın tavsiyesi gereği İran'a düşmanlık besleyen Gürcistan'a veya hiç olmazsa Rusya'ya gidip Karabağ hanlığının Rusya'nın himayesine geçmesine yardım etmek yerine, dövüş meydanındaki sabık rakibi Nu­ halı Kör Mehmed Hasan Hanın fitnekar sözlerine inandı. Kör Mehmed Hasan Han, and içip onun yakın adamlarını öz kızını Mehmed Beyle evlendireceğine ve hanlığın idare edilmesini ona emanet edeceğine inandırdı. Han buna ge­ rekçe olarak kendisi kör olduğu için düşmanlarının her ta­ raftan üzerine geldiklerini gösteriyordu. Bu hile sonuç verdi. Mehmed Bey, Kür ırmağını geçip Mehmed Hasan Han tarafından kabul edildi. Lakin Mehmed Beyin gelişinin altıncı günü, düğüne hazırlık zamanı hanın emri ile onu haincesine hapsedip, bütün servetini ele geçir­ diler. 70 Sonra onu zincirleyip güçlü muhafız bölüğü ile kan düşmanı Şirvanlı Mustafa Hanın yanına gönderdiler. Mus­ tafa Han ise Mehmed Bey tarafından öldürülen babasının, 70

Malum olduğu üzere bütün şark işgalcileri güvenli oturma yerleri olmadığı için kıymetli eşyalarını daima yanlarında saklarlardı. Bu sebeple Mehmed Bey, Ağa Mehmed Hanın ikametgahını ele geçirirken oradan hadsiz he­ sapsız servet, o cümleden kıymetli mücevher, altın, gümüş, şal, silah vs. almıştı. Öz kardeşlerine, bacılarına ve İbrahim Hana verdiklerinden kalan değerli eşyalar Şuşa'd a, şehrin kenarındaki Girs dağına gömülmüştü; diğer­ leri ise yanında idi. Gözüyle görenlerden işittiğime göre o, Kelenterli'ye 80 yükle gelmişti. Mehmed Beyin bu serveti gömmesi hakkında halk arasında şöyle derler: O bu işi Ermenilere yaptırıyor ve sonra onları öldürüyormuş. Biz onu �ahsen tanıyan yaşlılardan bu mevzuyu sorunca onlar bu iftira­ lardan acınacak halde şikayet ederek şöyle cevap verdiler: O, gerçekten de bu işi gözü bağlı Ermenilere ve İranlı tutsaklara yaptırıyordu. Fakat o ka­ dar dikkatli hareket ediyordu ki, onlardan hiç biri bu servetin hangi tarafta gömüldüğünü tayin edemezdi. Lakin bu adamlardan bir kişiyi öldürmeyi aklına bile getirmemişti. 79


KARABAG HAN LI G I N I N TARİ H İ

kardeşlerinin ve diğer hısım akraba sının intikamını almak için onu şerefsizcesine öldürdü.71

5 Karabağ hanlığının gelecekte bağımsız kal ması mese­ lesini düşünmek bile mümkün olmadığı için Şuşa'da ha­ nın ihtiyarlığından istifade eden ayanlar, bütün idari işleri ellerine almış, birbirlerine düşman olan iki guruba bölün­ müşlerdi. Bu guruplardan biri Rusların Güney Kafkasya'nın işlerine karışmasını bekleyerek hiç bir surette İ ran'a tabi ol­ mak istemiyor, diğeri ise aksine Mehmed B ey gibi bir düş­ manın ortadan kalkmasından dolayı sevinerek İran hüküm ­ darını her vasıta ve vesile ile m emnun etmeye çalışıyordu. Bu defa İran taraftarları hanı da kendi yanlarına çekerek üs­ tünlük elde ettiler. Bu gurubun temsilcilerinden Mirzali Bey, Fevzi Bey ve başkaları; Fethali Şahın iradesini yerine getire­ rek hizmetkar Sefer Ali'yi Nuha hanından talep edip72 onu at gibi nallayarak ve bu arada Ağa Mehmed Hanın parça parça olmuş naaşını süslü ve pahalı kumaşa sararak, bun­ ların hepsini boyun eğer bir itaatkarlıkla Tahran'a gönder­ diler. Bir müddet sonra yine Fethali Hanın arzusuna uya­ rak daha büyük bir samimiyetle hanın oğlu Ebulfeth Hanı ona rehine gönderdiler. Hanın kızı Ağabeyim Ağayı73 şahla 71

Mehmed Beyin feci ölümü hakkında pek çok halk türküsü meydana gel­ miştir. Valeh mahlaslı Gülablı Molla Sefı'nin bu mühim olay hakkında söy­ lediklerinden aşağıdaki parçayı örnek verebiliriz: Mehmed Bey kimi cellad hunfeşan Görmemişdi her güzide bir cahan. Heyif ki , başa dek sürmedi dövran,

72

Getdi üreyinde arzuman hanı! (A. Cavanşir Bey) . Sefer Ali'nin tutsak olarak Nuha'd an götürüldüğünü, bize bunu gözleriyle

73

gören göçebe İmamkulubeyli Hakverdi söylemiştir. (A. Cavanşir Bey). Ağabeyim Ağa, İbrahim Hanın Genceli Cevat Hanın kızı Tuti Beyim<len olan kızıdır. Türkçe ve Farsça şiirler yazmış ve şiirleri yayınlanmıştır. 80


AHMED CAVANŞ İ R BEY

evlendirdiler. Şaha tam bir itaat gösterme alameti olarak Şu­ şa'd a onun adına 30 gepik değerinde gümüş para (sahib-gı­ ran) kesmeye başladılar. Fethali Şah en büyük arzularını yerine getirmede böyle fedakarlıklar göstermesi karşılığında hana, Karabağ hanlı­ ğının gelirinden başka Karadağ hanlığının gelirinden de ya­ rarlanma hakkı verdi.

1 804 yılına dek zaman, Karabağ'da hiç bir dikkate layık değişiklik olmadan geçti. Lakin bu süre zarfında komşularda baş veren çok mühim hadiseler Karabağ hanı ve onun ayan­ larının düşünce tarzına doğrudan etkide bulundu. Çoktan beri komşu devlet ve halkların baskınlarından azap çeken Gürcistan ne zaman uygun fırsat düşse kendi­ siyle mezheptaş olan Rusya ile birleşmek istiyordu. O vakte kadar Gürcistan'ın bu arzusu yerine gelmemişti. Çünkü Rusya ile Gürcistan arasında müstakil ve savaşçı Çerkes ka­ bileleri vardı ve Rusların onların arazisinden geçip Gürcü­ lere yardım eli uzatması kolay değildi. Fakat Rus orduları Kafkas dağlarının kuzey eteklerini tuttuktan sonra Kafkas sıra dağlarından geçmeleri kolaylaştı. İşte bunun için Ağa Mehmed Han sonuncu defa Gürcülerin başkentini dağıt­ tıktan sonra onlar kudretli Rusya imparatorluğuna tabi ol­ mayı kabul ettiler. Rus orduları Tiflis'i tuttu ve onların ku­ mandanları Gürcistan sınırlarını düşman hücumlarından korumak için emir aldı. Dağıstan'daki Lezgilerin İsviçre'deki kantonlar gibi fede­ ratif cemiyet kurmaları ve onların eşitlik esasında bağımsız olmaları, yabancıların saldırısını birleşik kuvvetlerle birlikte 1 8 34'te Feılıali Şalı Kaçar'ın ölümünden sonra mescide girerek tcrk-i dünya etmiş ve İran'ın Kum şehrinde ölmüştür. Çar hükümeti onu Rusya ile İran arasında bozgunculuk yapmakla suçlamıştır. (E. B. Şükürzade). 81


KARABAG HAN L I G I N I N TARİ H İ

defetmeye yardımcı oluyordu. B u yüzden ne Cengiz Hanın, ne Teymur (Timur)'un, ne Osmanlıların, ne de Nadir'in or­ duları onları kendi zulümlerine tabi edememişlerdi. Bu ri­ vayete ve komşu halklara nispetle yukarıda gösterilen da­ hili üstünlükleri yüzünden Lezgiler, bütün Kafkas ülkesinde üstünlüğü ellerine geçirmişlerdi. Bu sebeple onlar Rus or­ dularının Tiflis'e yerleştikleri h aberini aldıklarında Avar­ lardan Ümmay Hanın önderliği ile p ek çok asker toplayıp Gürcistan sınırlarına sokularak Rusları tamamiyle kovmak veya kırmak istiyorlardı. Bunu haber alan General Lazarev, Lezgilerin karşısına çıktı ve sayıca üstün olmalarına rağmen kanlı savaşta onları geri püskürttü.74 Sonra Rus ordularının başkumandanı Pirens Tsitsionov (Sisianov)75 ikinci kez Lez­ gileri cezalandırıp onların dayanağı olan Balaken'i dağıttı.76 Şimdi sıra Lezgi yırtıcılarına sığınak teşkil eden Genceli Cevat Handa idi. Bu vakte kadar o, Rus egemenliğini kabul etmeye hazır olduğunu bildirmişse de, sonradan İ ran'dan acele yardım edileceğini vadeden İ ran aj anları tarafından heveslendirilerek direnç göstermeye hazırlanıyordu. Pirens Sisianov onu Gence (şimdiki Yelizavetpol) kalesinde kuşattı ve bir ay devam eden kuşatmadan sonra 3 Ocak 1 804'te 74

Bu savaş 7 Kasım ı soo'd e lora ırmağının kıyısındaki Kakabetu köyü ya­ kınında olmuştur. Rus ordusuna general-mayor ( tuğgeneral) Lazaryev ku­ manda ediyordu. Ümme Han (Ömer Han) ordusunun içinde Lezgilerden başka, şeh1.ade ionna'nın gaddar düşmanı olan şehzade Aleksandr'ııı ön­ derliğinde Ümme Han tarafına geçen Gürcüler de vardı. ( B ak. Tuğgeneral tümgeneral Knor­ Lazaryev'in 8 ve 1 4 Kasım 1 800ae general-leylenant ringe raporu, Aktı Kavkazskoy A rlıeografiçeskoy komissii, 1 . cilt, belge 1 09 ve l 1 1 , s. 1 68, 1 70, 1 7 5 ) . (E. B. Şükürzade). =

75 76

Bizim halk arasında ona Şıpıhtur, yani m ü fettiş derler. (A. Cavanşir Bey ). Rusya ordularının Car-Balakene askeri seferi 1 803 Nisanında tuğgeneral Gulyakov 'un kumand as ı nda olmuştur. (Bak. Pirens Sisianov'un 1 7 Nisan 1 803'te çara yazdığ ı rapor. AKAK, 2. cilt, belge 1 387, s. 685). (E. B. Şükürza­ de). 82


AHMED CAVAN Ş İ R BEY

hücum edip kaleyi aldı. Talihsiz han öldürüldü. Bu zaman­ lar Erivan ve Nahçıvan egemenleri Mehmed Han ve Kal­ balı Han, İran şahına karşı suçlu oldukları için Erivan ka­ l esinde tahkimat yaparak Pirens Sisianov'un acele yardıma gelmesini rica ettiler. Fakat aynı yılın baharında Pirens Si­ sianov kalabalık askerle Erivan'a yaklaşınca hanlar nedense sözlerinden caydılar ve İran veliahtı şehzade Abbas Mirza'yı yardıma çağırdılar. Fethali Şah anlaşılan, mutlaka kazanılacak zaferin şere­ fini öz oğluna vermek istemeyerek güçlü bir orduyla Abbas Mirza'nın ardından geldi. Pirens Sisianov hadiselerin b öyle bir şekle bürüneceğini önceden göremezdi. Rus o rdula r ı için erzak getirilmesi çok zor olduğundan, bir kaç kanlı vu­ ruşmadan sonra Gürcistan'a çekildi. Lakin Rusların İranlı ­ larla bu ilk çarpışmasında bütün ülke için şöyle bir du ru m

açığa çıktı: İran kuvvetleri Rus kuvvetlerine nisp etle daha fazla olmasına karşın, şah ve veliahtı onların hakkından ge ­ lemediler. Rus askerleri savaşa savaşa yalnız onların k ar ­ ar gahlarını çevirmemiş, hatta İranlıların gözleri önün de E ­ ri van kalesini bile kuşatmada tutmuşlardı. Böyle bir durumda Karabağ'd a Ruslara hüsn ün iye t b es ­ leyen Mehmed Hasan Ağanın tarafı üstün geldi. Bu ar a da şunu da kaydetmek lazımdır: O zamanki İran başbuğ l arı ­ nın, o cümlede n bizzat şahın fikrine göre zaptedilem e z b ir kale olan Şuşa, İranlılar için Güney Kafkasya'nın a n ah ta r

ı, Rusl ar içinse İran'ın kapısı sayılıyordu. Fethali Şah, İb ­ ra him Hanla hısım olduğu, hanın oğlu Ebülfeth'i b üyük

bir

hürmetle yanında rehin sakladığı, hana her hal ve k a r da saygı gösterdi ği için Şuşa'nın İran ordtıları tarafı nda n alı n­ ması nda ısrar edemiyordu. Bu sebeple onun yegane çare si 83


KARABAG HANLIGI N I N TARİ H İ

Ebülfeth vasıtasıyla fitne fesat türetip böyle mühim bir mın­ tıkayı ele geçirmekti. Fethali Şah böyle hareket etti. Pirens Sisianov'a karşı hü­ cumdan geri dönerken Ebülfeth Hanı güçlü bir askeri kuv­ vetle Erivan'da bıraktı. Şahın niyeti Ebülfeth Hanın hem Karabağ hanlığının kendisine ırsen düşen bölümünü alma­ sını sağlamak, hem de bu işi başarırsa yeni işlere girişme­ sini sağlamaktı. Ebülfeth Han birinci emrin hakkından ko­ laylık.la gelip şimdiki Zengezur kazasının bir bölümünü ele geçirdi. Bundan biraz sonra hanın Mehmed Hasan Ağa ve diğerleri ile birlikte Tuğ köyünde olduğunu haber alıp güçlü bir birlikle hanı ve Mehmed Hasan Ağayı yakalamaya gay­ ret etti. Fakat bir talihsizlik eseri geceleyin hanın oğulları Mehdikulu Han ve Hanlar Ağa güçlü süvari ve piyade bir­ likleriyle hanın imdadına yetiştiler. Bunların hiç birinden haberi olmayan Ebülfeth Han, İran askerleri ile Tuğ'a yaklaşıp, köyü her taraftan kuşat­ maya almaları için emir verdi. Lakin savaşın başında İran­ War her taraftan şiddetli direnmeye rasgeldiler ve geri çe­ kilmeye başladılar. Hem de öyle bir düzensizlik içinde geri çekildiler ki, Ebülfeth Han on beş atlıyla birlikte Aras'ın o [güney] tarafına güçlükle geçebildi. Karargahı ve ağırlığı pek çok esirle birlikte galiplerin eline geçti. Bu olaydan sonra Mehmed Hasan Ağa, taraftarlarıyla beraber kesin üstünlük elde etti. Onun ısrarı ile bir kaç adlı sanlı bey, hanın adına Pirens Sisianov'a mektup götürdü­ ler. Bu mektupta han, İranlıların kötü niyetlerinden şikayet edip Rus imparatorluğunun egemenliğine girmek için ken­ disinin, ayanlarının ve uyruklarının kesin arzusunu bildi­ riyordu. Mektubun cevabını bir karargah subayı getirmişti. 84


AHMED

CAVANŞIR BEY

Bu cevapla anlaşma yapılmasının vakti ve yeri hakkında ön­ ceden karara varma teklifi yapılıyordu. Böylece

1805 yılının Mayısında hanlığın sınırında, Kü­

rekçay kıyısındaki karargahta (Yelizavetpol - Gence'nin yak­ laşık 21 km. uzağında) Pirens Sisianov, Karabağ hanlığının Rus çarına sadakati hakkındaki andını kabul etti. Bağlanan şartlara göre: 1 . Şuşalı ve Karabağlı İbrahim Han, iran'a ve başka her

hangi bir devlete ebediyen vasal ve bağlı olmayacağını ve yalnız Rus çarının hakimiyetini kabul eder. 2. Han komşu hükümdarlarla hiç bir münasebette bulun­

mamayı uhdesine alır. Hükümdarlardan alınan mektuplardan içeriği itibarı ile daha mühim olanlar baş kumandana gön­ derilmeli, daha

az

mühim olanlar hakkında Gürcistan'daki

baş valinin İbrahim Hanın yanındaki temsilcisine haber ve­ rilmeli ve bu konuda ondan görüş alınmalıdır.

3. Hanlık arazisinde bırakılan Rus askerleri için baş kumandan tarafından tasdik edilen miktarda erzak teda­ rik edilmelidir. 4. Askerler için bina ayrılmalı ve odun verilmelidir. 5. Yelizavetpol'dan77 Şuşa'ya giden yol, arabaların rahat

gitmesi için düzene konulmalıdır. 6. Sadakat alameti olarak han, büyük oğlundan olan

torununu devamlı Tiflis'te yaşaması için rehin vermelidir. 7. Han her yıl

8 bin altın hac vermeli ve bunu iki tak­

sitte, Şubatın l 'inde ve Eylül'ün l 'inde ödemelidir. 77

Gence'nin çarlık devrinde Yelizavetpol olan adı Sovyet devrinde Kirova­ bad'a çevrilmişti. Kirovabad adı 10 Aralık 1989<la değiştirilmiş, tekrar ta­ rihi Gence adına dönülmüştür. (Y. Gedikli). 85


KARABAC HANLICI N I N TARİ H i

Bunların karşılığında hana şunlar vadedilıniştir: ı. Hanın ülkesi aynen kalacak, hanlığın yönetimi ırsi

olarak büyüklüğe göre nesilden nesile geçecek ve bu, Rus çarı tarafından onaylanacak. Mahkeme işleri, ceza vermek ve vergi toplamak hanın iradesine tabi olacaktır. 2. Hanın memleketini savunmak için Şuşa kalesine top­

larla birlikte 500 kişilik bir Rus askeri birliği gönderilecektir. 3. Hana, evinde sürekli saklamak için üzerinde Rus ar­

ması olan bayrak bağışlanacak, hanın rehin torununun gün­

lük masrafı 1O manat gümüş para olarak tayin edilecektir.78 İbrahim Hanın ısrarı ile aynı yere bundan bir süre önce Nuha hanlığının yönetimine tayin edilen damadı Selim Han da gelir. O da aynı şartlarla ve kendi maiyetindeki kişilerle birlikte Rus çarının egemenliğini kabul eder. Aynı yıl Eki­ min 25'inde Şuragelli Budak Sultan ve Aralığın 25'inde Şir­ vanlı Mustafa Han da Rus himayesini kabul ederler. Bun­ dan sonra Aras'ın öbür tarafındaki hanların elçileri birbiri ardından baş kumandanın yanına gelip aynı şartlarla Rus himayesine girmeyi teklif ettiler. Ahmed Cavanşir Bey, Şuşa şehri 1883.

78

N. Dubrovin,

Zakavkazye ot

1803

po

Şükürzade). 86

1806 g. Sen Peterburg

1866. (E. B.


DiZiN

A

Aleksandr 82

Ali Bey 64, 77

Abbas Bey 65, 69, 73 Abbas Mirza 50, 83 ABD 1 8, 20 Abdallı Ahmed Han 43 Abdülhamit (İkinci) 72 Abdülkadir Han 27

Ali İbrahim Bey 3 1 Ali Mehmed Ağa 62 Allahkulu Sultan 46 Altın Ayak 58 Anadolu 43, 44, 50

Adil Şah 47, 57

aran 43 Arap, Arapça 39, 40

Adriyatik 16 Afganlı Aza d Han 48, 50 AGİK 1 7 Ağa Mehmed Han 54-57, 59, 60, 6 1 , 63, 69, 72, 8 1 Ağası Han 26, 27, 54 Ağdam 26, 53 Ahmed Bey 27 Ahmed (Cavanşir) Bey 7-9, 21,

Aras l4, 31, 32, 44, 48, 71, 76, 77, 84, 86 Asar-ı Ahmed Cavanşir Bey 24 Asya 43, 44 Atatürk 18 Avcı, Veli 15 Avrupa 18 Ayıdağ 67

23, 24, 27-3 8, 43, 54, 58, 72, 86 Ahund Mir Mehdi 8, 35, 40 Ahund Seyid Mir Mehdi Mus e­

Azerbaycan 7, 8, 13- 18, 20-26, 28, 29, 3 1 , 33-36, 38, 40, 43, 44 , 47, 48, 54, 63, 72, 75-77

vi Karabaği 40 Akyar 3 1 Alakarga oymağı 44

Azerbaycan Dayanışma Gurubu

·

8, 21 Aziz Han 48 87


KARABAG HANLIG I N I N TARi H i

B

D

Bağdat 43 Bahis 34

Dağıstan 39, 4 ı, 42, 8 1 Dağlık Karabağ Özerk Vilayeti 14

Bakü 7, 23, 25, 27, 33, 45, 52-54 Balıkçı ve Balık 34 Ballıca oymağı 45 Başkurdistan 12, 1 3 Behman 32 Berde 43 Berganıa 44 Berje, A. 39, 49 Bilimler Akademisi Tarih Enstitüsü 40 Boyahmedli 47 Boyat 45, 47, 49 Budak Sultan 86 Bulgaristan 1 3

David 57 Demirci Hasanlı 4 7 Demirel, Süleyman 1 7 Derya-yi Nur 69 Devhev 44 Dızak 46 Dilağarda 32 Doyran köyü 77 Dubrovin, N. 8, 35, 57, 86 Duşenbe 44 Dvoryan 30

E

Butkov, P. G. 26, 28, 47, 57, 69

Ebusamed Bey 54

c

Ecmiadzin 53

Caferkulu Bey 24, 28, 29 Caferkulu Han 76

Elinceçay 44

Cahar Dudayev 1 2 Car-Balaken 28, 42, 59, 72, 82 Celil Memmedkuluzade 23 Cemal Cavanşir Karabaği 40 Cengiz Han 36 Cevat Han 72 Cırabe rd 46 Cinli 47 Cumhuriyet 16, 34, 4 1

ç

Ebülfeth 58, 83, 84 Ekşi, Rasim 8, 1 5, 2 1 Emir Aslan Bey 78 Emir Aslan Han 47 Enver Paşa 44 Erdebil 50 Erivan 19, 48, 50, 53, 54, 83, 84 Ermeni, -ler 13, 1 4, 1 6, 1 8, 19, 45, 50 Ermenistan 1 3, 1 6, 17, 20, 43 Esgeran 52

F Fars, Farsça 39, 40, 55, 80

Çakıroğlu, Orhan 1 5, 2 1

Farsistan 58

Çapraz, Kemal 1 5 Çerkes kabileleri 8 1

Fethali Han 26, 50, 5 1 , 54 Fethali Han Rwnlu 50 Fethali Şah 74, 8 1 , 83, 84

Çetin, Hikmet 1 7

Fevzi Bey 77, 78, 80

Çatırdağ 67

Çırmıh 46

Filistin 68

Çin 1 6

Fransa 20 88


AHMED CAVANŞIR BEY

G

i

Gaftan Küh 54

İbrahim Han 27, 28, 37, 39, 43, 5 1 , 52, 54-57, 59, 62, 73,

Gargar çayı 50 Gedikli, Fethi ı s

74, 76, 85 İmaret 53

Gedikli, Yusuf9, 1 1 , ıs, 1 7, 23,

imişti 44

Gayret matbaası 34

İnciçay 46 İonna 82

29-3 1 , 37, 39-41 , 44, 50, 58, 60-62, 67, 70, 72, 75, 85

İrakli 48, 49, 5S İskender Münşi Bey 43

Gence 46-49, 54, 82, 8S Gomore 68

İstanbul 8, 9, 1 5, 23, 44

Goryan 43

İsviçre 8 1

Gavur arkı 3 ı, 32 Gökçe 16- ı 8

J

Gökçegöl ı4 , 44 Gulyakov 82 Güney Azerbaycan 48 Güney Kafkasya 29, 4 1 , 46, 47, 53, 7S, 76, 80, 83

Jukovski 34

Gürcistan 13, 20, 43, 46, 57, 76,

Kaçar 28, 38, 48, 50, 62, 76, 8 1

K Kabarda-Balkar 1 3 Kabil 43

77, 79, 81 -83, 8S

Kafkasbilimci 39

Gürcü 40, 48, 49, 55

Kafkasya 12, 1 3, 20, 29, 4 1 , 46, 47, 53, 75, 76, 80, 83 Kafkaz 39 Kakabetu köyü 82 Kalbalı Han 76, 83 Kandehar 43 Karabağ 7-9, 13- 18, 20, 2 1 , 23-28, 3 1 -33, 35-47, 49, 52-54, 57, 58, 66, 72, 73, 75, 76, 79-8 1, 83-85 Karabağ Hanlığı Tarihi 8 Karabağ meselesi 13- 16, 18 Karabağname 8, 25, 40, 45, 46, 48, 49, 52 Karabağnameler 7 Karaçarlı 46 Karaçay-Çerkez 1 3 Karadağ 8 1 Kars 1 7

H Hacı Abrek 34 Hacı Çelebi 44, 45, 48, 49 Haçen 45 Hakverdi Bey 40 Hamide Hanım 8, 23, 34, 35 Hankişi Bey 78 Hasan Efendi Elkaderi 35 Haşim Bey oğlu 40 Hatın arkı 50 Haydarkulu Han 48 Hazar 58, 76 Hazine kayası 67 Holandalı 32 Horasan 42, 43 Hülagü 43 Hüseyin Ali Han 53 89


KARABAÔ HANLIÔININ TARİ H i

Katerina (İkinci) 58

Mehmed Han 44, 54-57, 59, 60,

Kazakistan 1 3

Mehmed Hanbey 39

Kazak (kent) 75

61, 63, 69, 8 1, 83

Kazım Han 47, 48

Mehmed Hasan Ağa 74, 75, 78,

Kehrizli köyü 24, 28, 29, 3 1 , 33, 34, 77

Mehmed Hasan Han 27, 48,

Kelenterli 79

84 50, 79

Kengerli aşireti 47 Kerbelayı Meluned 67

Mehmed Hasan Han Kaçar 48,

Kerim Han Zend 25, 48, 5 1 -53

Meluned Sadık 36

Kırgızistan 13

Mehmed Said Han 26, 27

Kırım 30, 66, 67 Kızıl Ayak 58 Kızılhacılı 47 Kızılkaya 48 Kirovabad 85 Kitab-ı Tarih-i Karabağ 40 Kolyubaki, M. P. 40 Kovalevski 40 Köçerli, Feridun 24, 33 Köprülü oğlu Abdullah Paşa 46 Kör Mehmed Hasan Han 79 Köroğlu 37 Kuh - i Nur 69 Kür ırmağı 14, 26, 44, 45, 49, 79 Kürekçay 38, 44, 85

50

Mehmed Şerif Sultan 76 Mehmed Urfi 55 Meluned Veli Sultan 77 Melik Abbas 57 Melik Allahkulu 46 Melik Cümşüd 55 Melik Hatem 46 Melik Hüsü 45 Melik Mecnun 46 Melik Seyn 45 Melik Şahnazar 45 Melik Usub 46 Melik Yusuf 55 Mildüzü 31, 32

Kürt 44

Mir Mehdi Hazani 40 Mirza Cemal 8, 35, 39, 40, 49

L

Mirza Mehmedkulu 55 Mirza Şefi 61, 63, 65

Laçin 1 5

Mirza Yusuf Nersesov 35

Lazarev 82

Moğol 43

Lermontov 34

Mokilevski, P. i. 39

Lezgi 55, 74, 82 Lübn an 20

Molla Nasreddin 23 Molla Penah Vakıf 28, 56, 60,

M

7 1 , 75 Molla Veli 7 1

Medetov 39

Moskova 14, 1 7

Mehdikulu Han 39, 73, 84

Muğan 58

Mehmedağa Müctehidzade 23

Mumcu, Erkan 1 5

Mehmed Bey 27, 28, 37, 38, 57,

Mustafa Han 28, 79, 86

6 1 , 63-66, 69-74, 76-80

90


AHMED CAVANŞIR BEY

N

s

Nadir Şah 36, 4 1 , 43, 46, 47

Saatlı 47

Nahçıvan 15-18, 54, 76, 83

Sadık Han Şakayi 60, 63

Negudar 43

Safeviler 43

Nikola (Birinci) 30

Sefer Ali Bey 64

Nizami makberesi 49

Sefıkürd 47

Novie Obozreniya 34

Selim Han 86

Nuha 26, 27, 44, 47, 54, 80, 86

Serahs 42-44

Nur dağı 69

Sisianov 82-85

Nur denizi 69

Sivastopol 31 Sodom 68

o

Sovyet, -ler 7, 1 1 , 12, 1 7, 25, 30,

Ortadoğu 16 Osmanlı 4 1 , 46 Oşirhan 43 Otuziki 44

31, 34, 40, 85 Suriye 20, 43

ş Şah Abbas 43

ö

Şahbulak 49

Ölüdeniz 68 Ömer Han 82 Özbek 13, 48

Şahnazar mağarası 67 Şahruh Mirza 47 Şahseven 32 Şahverdi Han 48

p

Şamahı 26, 28, 47, 54

Penahabad 50

Şeki 26, 28

Penah Han 25, 42, 43, 47-53

Şeyh Şamil 12 Şıpıhtur 82 Şiraz 25, 48, 52 Şirvan 28, 48, 54

Petersburg 30, 3 1 , 33, 34

Pusyan 46 Puşkin 34

Şişe 55, 56 Şuşa 7, 15, 24-26, 28, 3 1 , 33, 35, 39, 40, 43, 45, 49- 55,

R Reşt 48, 54 Reutt 39

57-61, 66-68, 72, 78-8 1 , 83, 85, 86 Şükürzade, Enver B. 7-9, 23- 26,

Rızakulu Han Hidayet 43 Rızakulu Mirza Cemaloğlu Bey

28, 3 1 -36, 38, 40, 4 1 , 44-50, 52-58, 68, 69, 72,

35 Rus, -lar 8, 12, 30, 3 1 , 33-41, 55,

81, 82, 86

58, 77, 8 1 -86 Rusça 7 Rusya 1 1 - 14, 29, 37, 40, 55, 58, 59, 79, 8 1 , 82

T

Rusya Federasyonu 1 1

Tahran 36, 43, 70, 80

Tacikistan 13

91


KARABAC HAN LICININ TARİHi

Talış 46

u

Ta.rih-i Alemara-yı Abbasi 43

Ulubab 45

Tarih-i Karabağ 39, 40

Urus Ahmed Bey 3 1

Tatar 1 3, 34

Uyuyan Şehzade Kız 34

Tataristan 12, 1 3 Tebriz 4 1 , 47, 48, 54

Ü

Tegudar 43

Üçgül, Mustafa ı s, 2 1

Tercüman ı s, 16

Üç Hurma Ağacı 34

Terek'in Sovgatı (Hediyesi) 34

Ümme Han 82

Terter ırmağı 46, 79 Tifüs 7, 23, 24, 33-35, 40, 48, 49, 57, 8 1 , 82, 85

v Vahabzade, Bahtiyar 14

Timur 44, 82

Valeh 80

Trans-Kafkasya 29

Verend 3 1 , 45

Tsitsionov 38, 82

Vidadi 7 1

Tuğ 40, 46, 78, 84 Turancı 1 1 Tuti Beyim 80

y

lürk, -ler 8, 1 l, 12, 14-17, 1921, 35, 62

Yegan 46

Yağlıvend 32

Türkçe 80

Yelizavetpol 49, 82, 85

Türk Darbımeseller Mecmuası 35

Yıldızhan 43

Ttirk Dünyası Araştırmaları 8 lürkistan 1 1 , 20, 43, 48 Ttirkiye 8, 1 1 , 13 -20, 29, 44, 59,

Zehra 29

Yermolov, A. P. 39

z

62, 72, 76

Zengezur l6- 1 8, 3 1 , 40, 44, 84 Zergar 32 Zubov, V. A. 58

92



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.