Türklere Karşı •
ERMENi •
•
•
KOMiTECiLERi
Türklere Karşı •
•
•
•
ERMENi KOMiTECiLERi
Altan Deliorman
1 1
i
BAYRAK
1 ! BASIMNAYIM/TANITIM .
Türklere Karşı Ermeni Komitecileri
Yayın Hakları:© BAYRAK Basım/Yayım/Tanıtım 4. Baskı ı Ocak 2011 34.11.Y.0123.157
ISBN 978-975-7728-65-8 Yayıncı Sertifika Nu: 12225 Kapak: Murat Gök Teknik Hazırlık: Bayrak Basım/Yayım/Tanıtım Teknik Servisi Baskı ve Cilt: Umut Matbaası
Keresteciler Sitesi Fatih Cad. Yüksek Sk. Başak Han No: 11/1 Merter/İstanbul Tel: 0212-637 42 61 BAYRAK BASIM/YAYIM/TANITIM
Horhor Cad. 12, 0:1, Fatih-İstanbul Tel: (0212) 531 87 48 - (0212) 532 24 18 •Belgegeçer: (0212) 635 79 82 e-posta: orkun@orkun.com.tr
İÇİNDEKİLER
Birkaç Söz
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
1- Santa Barbara'da bir barbar il- İhtilal çekirdeği
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
III- Anadolu'dan payitahta kan ve gözyaşı
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
iV- Ermeni propagandası karşısında Osmanlı Dış İşleri V- Cehennem Makinesi
. . . . . . . . . . . . . . . . . . .
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
7 9
14 20 35 44
VI- Ermenilerina yeni iş birlikçisi Jön Türkler.. .................................53 VII- Ermeni komitecileri fırkacılıktan faydalanırken VIII- Silah nasıl sağlanır? Baskın nasıl yapılır? IX- Türk'e düşman, Rus'a dalkavuk
XI- Avrupa'nın Türkiye'deki hesapları
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
XIII- Kıyametler kopartılan tehcir kanunu XIV- Ruslar Ermenileri atlatıyor
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
XV- Cemal Paşa'yı satın alma teşebbüsleri XVI- Doğu illeri kan ağlıyor
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
X- Batı cephesinde yeni bir şeyler var XII- Komiteciler arkadan vuruyor
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
XVII- Komiteciler tehcirin intikamını alıyor. XVIII- "Fertler ölür, millet yaşar"
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
XIX- İlahlar daha çok kurban istiyor. XX- "Alacakları bir can değil mi?"
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
XXI- Mondros'un gölgesinde komiteciler XXII- Propaganda için sahte belgeler
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
XXIII- "Beni bir gün sokakta vuracaklar!"
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
62 71 79 90 99
102 116 124 131 137 160 168 179 189 194 204 212
XXIV- Talat Paşa'ya verilen söz tutuluyor..
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
XXV- Hurma kutusundan çıkan idam hükmü
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
XXVI- "Burası Tiflis!.. Cemal Paşa'yı vurdular!.." XXVII- Komiteciler umduklarını bulamıyorlar
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
XX\1111- Türk-Rus satrancında Ermeni piyonları
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
XXIX- Kilise, yine komitecilerin önünde: 1956 sonrası
. . . . . . . . . . . . . . . . . .
222 224 228 236 242 246
XXX- Ermeni komitecilerinin siyonizm ve
Megalo-İdea ile işbirliği
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
XXXI - Yeraltındaki komünizmde Ermeni komitecileri
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
256 267
BİRKAÇ SÖZ Yakın tarihin kanlı hadiseleriyle dolu bu kitabı yazarken büyük acı duydum. İnsanların, uzun göçmen kafileleri halinde, kaderin elinde, nasıl sürüklendiğini görür gibi oldum. Süngülenen yavruların feryatlarını, ateş te yakılan ihtiyarların çığlıklarını sanki kulaklarımla işittim. Bir büyük ta rih kasırgasının önünde savrulup giden talihsizlerin, darağaçlarında beyaz bir kağıt gibi sallanan günahsızların hatıraları yüreğimi kanattı. Tarih en iyi öğretmendir; ondan hesap sorulmaz. Onun için ne kimseyi suçluyorum, ne kimseyi müdafaa ediyorum. Suçlu arayanların telaşına ve kan davası güdenlerin kinine hayretle bakıyorum. B unlara karşı hadiselerin, hatıraların ve vesikaların diliyle konuşmak lazımdır. Ben de öyle yaptım. Bu kitap, onun için bir ilmi eser değildir ve yine onun için bir roman, asla değildir. Bu sebeptendir ki, büyük iddia ile yola çıkmış değilim. Tek iddiam var: doğrudan ve gerçekten ayrılmamak. Zira, ölümsüz olan sadece bunlardır. B u kitabı okurken, kelimelerin tutuştuğunu ve sahifelerin kan lekele riyle dolduğunu hissedenler olursa, zannetmesinler ki ifadenin kudretin dendir. Hayır, bu hissi veren, hadiselerin dehşetidir. Fakat, emperyalizmin maskesini sıyırıp, biraz da olsa, asıl ve çirkin çehresini gözler önüne serememişsem üzülürüm. Yalanın ve iftiranın, vaz geçilmez hakikatlermiş gibi kabul ettirildiği çağımızda bu üzüntü küçüm senmemelidir. ***
B irinci baskı için yazılmış "Birkaç Söz"e 38 yıl sonra eklenecek fazla bir şey yok. Akıp giden yıllarda meydana gelen olaylar, meselenin özünü değiştir miş değil. Ancak, Ermeni intikamcılığı daha hızlanmış ve daha yaygınlaş mış durumda. Hıristiyan Batı dünyası evvelce olduğu gibi bugün de Erme-
ni ataklarının destekçisi. "Soykırım" iddialan ciddi araştırmalara gerek du yulmadan siyasi bir fırsat olarak kullanılmakta. Dünyanın her yerindeki Ermeni çocukları ve gençleri, intikam hissiyle dolu olarak eğitiliyorlar. "Ermeni meselesi" böylece yıllardan yıllara aktarıla aktarıla yaşatılıyor. Öyle ki, soykırım iddiacılığı bir meslek ve geçim kapısı haline getiriliyor. Türkiye çok cepheli bir mücadeleye sürüklenmek isteniyor. Ermeni intikamcılığına Türkiye içinden de destek çıkması esef verici dir. Milli duygulardan tamamen sıyrılmış bazı "aydın"lar Ermeni ağzıyla konuşmaktan çekinmiyorlar. Bu kitap, onlara gerçekleri hatırlatma ümidi ni taşımıyor. Ancak, yoğunlaştırılan çirkin propaganda eğer bazı zihinleri karıştırmayı başarıyorsa onları aydınlatmak da görev sayılmalıdır. Yıllar sonra böyle bir görevle karşı karşıyayız. Anlaşılıyor ki, "soykırım" iddiala rının ardındaki gerçekleri, dünyaya olduğu kadar, belki ondan da önce kendi yurttaşlarımıza anlatmak gerekiyor. Dördüncü baskı daha çok bunu hedefliyor. Bu baskı, ilk üç baskıya göre çok daha genişletilmiş ve yenilenmiştir. Çünkü aradan geçen yıllarda konu ile ilgili çok sayıda araştırma yayınlan mıştır. B unlarda yer alan önemli hususlar da yeni baskının konulan arası na alınmıştır. Böylece kitap daha yararlı ve daha ilgi çekici hale getirilmiş tir. Yalanlarla ve sahtekarlıklarla karartılmış dünyamızda bir ışık olabilme si bizim için yeterlidir. Altan Deliorman (Ocak 2011)
Santa Barbara'da bir barbar
Mıgırdıç Yanıkyan
"Şimdi bütün gemilerimi yaktım; artık dönmek yok!" (Yanıkyan)
- Evet, ben öldürdüm ! Bilerek öldürdüm, isteyerek... Aylarca önceden planlayarak öldürdüm ! Onlar düşmanımızdı: Türk 'tü onlar... Onun için öl dürdüm, intikam almak için! 28 Ocak 1 973 günü, Amerika'nın Santa Barbara şehrindeki Biltmore Oteli 'nin müdürlerinden Barton Clapp'a bu sözleri söyleyen yaşlı adam: - Lütfen polisi arar mısınız, dedi. Sonra, kendisine uzatılan telefon ahizesine kısacık iki cümle fısıldadı : - B iltmore Oteli ' nde iki Türk'ü öldürdüm. Gelip beni tutuklayınız! Bu iki Türk, Los Angeles Başkonsolosumuz ile yardımcısıydı.
İNTİKAM FELSEFESİ Soğukkanlı kaatil, polis müdürlüğünde görevli memurları hiç üzmedi. İfadesi gayet açıktı, her şeyi itiraf ediyordu:
- Adım Mıgırdıç Corc Yanıkyan, Ermeniyim. Erzurum'da doğdum. Türkler, tehcir sırasında ailemi öldürdüler. Rusya'ya gittik. Ailemin geri kalanları da orada öldürüldü. Bundan sonra dünyanın çeşitli yerlerini do laştım, nihayet Amerika' ya gelip yerleştim. Din ve felsefe konularında ki taplarım yayınlanmıştır. Komisyonculuk yaparım.
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E Nİ K O M İ T E C İ L E R İ
10
Amerikan Federal Tahkikat Bürosu (F.B.l.)'nun kayıtları d a bu ifadeyi doğruluyordu. FBI'nın bilmediklerini ise Yanıkyan tamamlamaktaydı. Mı gırdıç Yanıkyan, Ermeni Hınçak Komitesi 'nin en faal üyelerinden biriydi. Daha yirmi yıl önce, Santa Barbara gazetelerine verdiği bir mülakatta, Türklerin, ailesini imha ettiklerini, bu yüzden onlara büyük bir düşmanlık beslediğini belirtmişti. Türklerden intikam almak için yeni bir eyleme ge rişmek gerektiğini çoktan beri düşünüyordu. On dokuzuncu yüzyılın son larından beri sürdürülen Türk aleyhtarı propaganda, bu suretle çok güçlü bir görünüş kazanacaktı. Yanıkyan, bu kindar komiteci, bir Türk diplomatının öldürülmesi dola yısıyla dünya kamuoyunun Ermeni meselesiyle yeniden ilgileneceğini umuyordu. Uzun uzun düşündükten sonra bu korkunç tuzağı hazırlamıştı. 1 972 'nin ekim ayı başlarında Los Angeles 'teki Türk Başkonsolosluğuna başvurarak, elinde il. Abdülhamid'in suluboya bir portresi ile imzalı bir Osmanlı banknotu bulunduğunu, bunları Türkiye'ye hediye etmek istedi ğini bildirmişti. Yoo kesinlikle para istemiyordu. Sadece manevi bir haz duyacaktı, o kadar! Los Angeles Başkonolosu Mehmet Baydar durumdan Ankara'yı haberdar etmişti. Kültür Müsteşarlığı 'nın bağlı bulunduğu Dev let B akanlığında istek incelenmiş ve memnuniyetle kabul edilmişti. Üste lik, Mıgırdıç Corc Yanıkyan'a teşekkür edilmesi de bildirilmişti. Çünkü, bu bağış sonunda Resim ve Heykel Müzemizdeki koleksiyonlar zenginleş miş olacaktı. Mıgırdıç Yanıkyan, Sanka Barbara'da oldukça şöhret kazanmıştı. Sık sık dini eserler yayınlardı. Emlak komisyonculuğundan çok zengin olmuş tu. Aslında, bu havalide oturan Ermenilerin çoğunun hali vakti yerindey di. İncir ve narenciye ticareti yaparlar, bir de Los Angeles'in çöp endüstri sini ellerinde bulundururlardı. Amerika' da "çöp" gerçekten bir sanayi ha line gelmişti. Bu yoldan kazanılan paraların büyük bir kısmı Türkiye aley hindeki Ermeni propagandası için harcanmaktaydı. Nasıl harcanırdı bu paralar? Rusya Ermenistan'nındaki Eçmiyazin Katogikosluğu'ndan, Beyrut'ta ki Ermeni kilisesinden "ruhani" liderler sık sık Amerika' ya davet edilir, büyük salonlar kiralanır, papazlar, piskoposlar konuşturulur, dinleyicilerin taşınması için otobüsler kiralanır, Amerikan gazetelerine gayet pahalı ilan lar verilir, nüfuzlu kimselere ziyafetler çekilir, broşürler bastırılır, dağıtılır, hülasa koyu bir propagandanının tozundan dumanından geçilmezdi.
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E Nİ K O M İ T E C İ L E R İ
11
"BAŞARININ SIRRI TERÖRDÜR" Yanıkyan düşünmüş, taşınmıştı. Yaşı 80' e yaklaşıyordu. Hayattan bek lediği fazla bir şey kalmamıştı. Para? Kazanmıştı. Şöhret? Onu da, kendisi ni tatmin edecek ölçüde bulmuştu. O halde intikam? Evet, işte o kalmıştı. Planı üzerinde düşündükçe büsbütün cazip buluyordu. Yaşlı bir adam, zengin, kitap yazarı... Yani, hiç de eli bombalı, göğsü fişeklikli komiteci ti pine benzemeyen biri ... Günün birinde, hiç günahı olmayan bir diplomatı öldürecek ve suçunu derhal itiraf edecek. Kaçmayacak, inkar etmeyecek. Açıkça ortaya çıkacak "Evet, ben öldürdüm, bilerek, isteyerek, intikam için, Ermenilerin mukaddes intikamı için öldürdüm" diyecek. Gazeteler yazacak, radyolar yayınlayacak, "Ermeni Meselesi" diye bir meselenin var olduğu bir kere daha ve kuvvetle duyurulacak. Mitingler, yürüyüşler, nutuklar, toplantılar, beyannameler... Hepsi iyi, hoş ama, modası geçmiş şeyler! Dünya yeni bir komitecilik dalgasına ka pılmış gidiyor. Bu yeni cereyanın Ermeni emelleri için kullanılması niye mümkün olmasın? Yanıkyan, oturup 1 1 8 daktilo sahifelik bir yazı yazıyor ve Kalifomi ya'da yayınlanan "Califomia Courrier" gazetesine gönderiyordu. Gazete nin editörü George Mason, mektubun, cinayetin işlendiği gün postaya ve rildiğini bildiriyor ve metnini açıklıyordu: Yanıkyan, mektubunun bir bölümünde şöyle demekteydi:
"Sizler bu mektubu okuduğunuz zaman ben yeni bir savaş biçimi icat etmiş ve bunu uygulamaya koyulmuş bulunuyorum. Önden gidiyorum, bü tün Ermeniler peşimden gelsin. Bunu yapacaklarına eminim. Çağımız gös teriyor ki artık sonuç almanın tek yolu şiddet eyleminden geçiyor. Ermeni lerin uzun uykularından uyanmalarının ve kaba Türklerden onların anla yacağı dille konuşarak haklarını almalarının vakti geldi. Türk Hükumeti ile bu dünyada hiçbir millet münasebet kuramamalı. Türk hükumetinin temsilcisi sıfatıyla dünyanın, herhangi bir yerinde ortaya çıkan bütün ki şiler yok edilmeli. Bunun için de yazarlık kariyerime son veriyorum. Bu karara varmam yıllarca sürdü. Planlarımı yapmak da birkaç aylık vaktimi aldı. Fakat şim di bütün gemilerimi yaktım. Artık dönmek yok. Yaşamam için de bir sebep kalmadı. "
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ KOM İ T E C İ L E R İ
12
Bütün dünyayı yeniden saran terör dalgası Mgırdıç 'ıa ilham vermiş ol malıydı. Cumhuriyetin ilanından sonra doğmuş bir Mehmet Baydar, bir Bahadır Demir pekala öldürülebilirdi. Dünyayı karanlık bir bulut gibi çe peçevre saran terör salgınına iki Türk pekala kurban edilebilirdi. Ermeni davası için her şey geçerliydi. Mıgırdıç denilen bu adam, genizlerine kan kokusu sinmiş, kılı kıpırda madan insan boğazlayan, vicdanını ve merhamet duygusunu eski bir pa çavra gibi benliğinden söküp atmış biriydi. Yani -Hınçak olsun, Taşnak ol sun, isterse hiçbirisi olmasın- tam bir komiteci . . .
YANIKYAN MI YARGILANIYOR, TÜRKLER Mİ? Bu çifte cinayet, Ermeni terörü için bulunmaz bir fırsat oldu. Ermeni Amerikan Dostluk Derneği, Yanıkyan'a en iyi avukatları tutmak için hare kete geçti. Maksat, bu yaşlı adamı kurtarmaktan çok, davayı bir siyasi gös teri haline dönüştürmekti. Duruşmalarda tercümanlığı, Ermeni asıllı ro man yazarı William Saroyan' ın amcası Aram Saroyan yaptı. Muhakeme sırasında, Mıgırdıç Yanıkyan' ın, bu cinayeti, ailesinin Türkler tarafından öldürülmesini unutamadığı için işlediği, bu bakımdan Ermeni soykırımının mahkemece incelenmesi gerektiği ileri sürüldü. Ha kimler Heyeti bu siyasi teşebbüsü dikkate almadı. Fakat duruşmanın yapıl dığı günler, adliye binasının önü ve koridorları, Mıgırdıç lehine gösteri ya pan Ermeni gençleriyle dolup taştı. Türk temsilciler duruşmalara gireme diler. Kocası Türk olan Amerikalı bir kadın, duruşma sırasında tuttuğu notları Konsolosluğa bildirmek suretiyle davanın gidişinden resmi ma kamlarımızı haberdar edebildi. Bu notlara göre, mahkemede yargılanmak istenen Yanıkyan değil, san ki Türkiye idi. Yanıkyan ' ın Türkiye ve Türkler hakkındaki ağza alınmaya cak beyanları uzun uzun dinlenmiş, bunlar radyolarda, televizyonlarda ya yınlanmıştı. Zabıtlara geçen bu sözleri gazeteler de yayınlamaktaydı. Savcı: - B ırakın konuşsun, diyordu, her sözü ile Türklere olan kinini açığa vu ruyor. Cinayeti bilerek ve isteyerek işlediğine dair bundan iyi delil olur mu? İki kişi öldürüp sanık sandalyasına oturan bir kimse, bu memlekette elini - kolunu sallayarak dolaşamaz. Çok iyi bir alet seçmişler. Adam 78 yaşında. Yine de hür olabilmesi için en az 93 yaşına kadar yaşaması gerek.
T Ü R K L E R E K A R ŞI E R M E N İ K O M İTEC İ L E R İ
13
Bence Yanıkyan ile birlikte ona bu işi yaptıranların da burada olması la zım. Fakat bütün ifadeler, söylenenler muazzam bir propagandanın temel malzemesi olarak kullanılıyordu. Bir televizyon yayınında muhabir: - Maksadınıza erişebilecek misiniz, diye soruyordu, Türkiye'nin mil letlerarası bir mahkemede yargılanmasını sağlayabilecek misiniz? Evet, gaye buydu: Türkiye yargılanacak, tazminat ödemeye mahkum edilecek ve topraklarından bir kısmını Ermenilere terk edecekti. Türk Konsolosluğu da bu sırada devamlı tehdit altındaydı. Konsolos, emniyet makamlarına başvurarak konsolosluğun polis tarafından korun masını istemişti. Emniyet makamları bunu kabul ediyorlardı. Hayhay, memnumiyetle! Yalnız böyle bir muhafıza Türkiye'nin resmi temsilciliği saat başına 9 dolar ücret ödemeliydi. Bu, resmi bir cevaptı. Duruşmalar sonunda jüri, Yanıkyan' ı suçlu buldu. (Zaten kendisi sak lamıyordu ki; iki doplamatı öldürdüğünü daha ilk saniyeden itibaren itiraf edip duruyordu). Yargıç John Westwick karan açıkladı: Mıgırdıç Corc Yanıkyan taammüden adam öldürmekten birinci derecede suçlu bulunmuş ve müebbet hapse mahkum edilmişti. Eyalet kanunlarına göre, idam ceza sı verilmesi zaten mümkün değildi. Yanıkyan, 7 yıl yattıktan sonra, ceza sının kalan kısmının affedilmesi için adli makamlara başvurabilecekti. 27 Ocakta başlayan facianın birinci perdesi, böylece altı ay sonra 20 Temmuz 1 973 günü kapanıyordu. Kanlı olayların yeniden nerede ve ne zaman tekrarlanacağını bilmek ise o sırada kimsenin harcı değildi.
il İhtilôl çekirdeği
Taşnakların arması
"Öldür ve İntikam al!" (Taşnak Komitesinin emri)
On dokuzuncu yüzyıl, Osmanlı İmparatorluğu için hazin olaylarla do ludur. Ama, bu olaylar bir nevi alınyazısıdır, kaçınılması imkanı yoktur. İhtilallerle ateşlenen milliyetçilik yangını, sadece gönüllerde ve fikir lerde değil, imparatorlukların payitahtlarında da gittikçe alevlenmektedir. Çeşitli kavimlerden meydana gelmiş büyük devletler için tehlike çanları çalmaktadır. Bu devletlerin tebaası olan unsurlar kendi milli heyecanlarını daha derinden duymakta; bunun sonucu olarak da hürriyet ve istiklal kav gaları gittikçe kızışmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu 'nun bünyesi ise Orta Doğunun ve Balkanların her rengini, her kokusunu, her şarkısını, her dansını .... hülasa bütün ka vimlerden birer parçayı toplamış gibidir. Rum, Arnavut, Bulgar, Ulah, Sırp, Arap, Kürt, Dürzi, MarOni, Süryani, Musevi, Makedon . . . ve nihayet Ermeni toplulukları... Bu toplulukların bir arada yaşayabilmesi ve Devlet'in idamesi için gerek li olan slogan bir süre kullanılmıştır: "Osmanlılık". Ama bu "Osmanlılık" ne Rumların isyanına ve Yunanistan'ın kurulmasına, ne de Bulgarların ayaklan masına ve Bulgaristan Prensliği'nin vücut bulmasına engel olabilmiştir. An cak İslam unsurların bir müddet daha "uslu" oturmalarını sağlamıştır, o kadar. Osmanlılıktan sonra sürümü çokça yapılan "İttihad-ı İslam" fikri ise, İslam unsurların Osmanlı Devleti ' nden ayrılmak için kopardıkları vavey la arasında politika sahnesinden silinip gitmiştir.
TÜRKLERE KARŞI ERMENİ KOMİTEC İLERİ
15
Osmanlı İmparatorluğu'nun iç bünyesi bu kadar hassasken, buna bir de dış baskılar ve müdahaleler eklenirse, Türkiye'de bir "Ermeni Mesele si"nin çıkmış olmasına niçin şaşmalı? On dokuzuncu yüzyılın fikri ve siyasi gelişmeleri "Ermeni Meselesi"ni mutlaka ortaya çıkaracaktı. Nitekim çıkarmıştır da... "Hasta adam"ın mirasına dikilmiş haris gözler elbette Ermeni mesele sini kurcalayacaklar, böyle bir mesele yoksa bile var edeceklerdi. B ir ta raftan İngiltere, bir diğer taraftan Rusya ve bunların arkasında Orta Do ğu' daki petrol kavgasının öncüleri Ermenilerin milli duygularını kamçı layacak, onları kendi emelleri için kullanacak, isyana teşvik edeceklerdi. Kilise, misyonerler, komiteciler... hepsi bu büyük ve kanlı oyunun aktör leridir.
MİSYONERLER İHTİLAL BEŞİGİNİ SALLIYORLAR Ermeni gençlerinin yetiştirilmesi ve Avrupa ülkelerinde okutulma sı, uzun vadeli Ermeni planlarının ilk kademesi olmuştur. B ilhassa Dadyan ailesi bu hususta çok gayret gösterm iştir. Dadyanlar zengin ve nüfuzlu bir aileydi. Osmanlı Devleti 'nde pek önemli mevkilerde bulun muşlardır. Genç Ermenilerin mim şuurla ve Hristiyanlık taassubu ile yetiştirilme leri, Amerikan misyonerlerinin Türkiye'deki faaliyetlerinde ilk adımı teş kil etmiştir. Aslında bu misyonerler doğuya,19. yüzyılın başlarında Müslü manları ve Musevileri Hristiyanlığa kazandırmak için gelmişlerdi. Fakat kısa bir zaman sonra, Müslümanları Hristiyan yapmanın zorluğunu, yerli Hristiyanlar arasında çalışmanın faydalarını gördüler. Rumların ve Erme nilerin protestan olmalarını teşvik etmeyi daha uygun buldular. Bu da, on ları ister istemez, Türk aleyhtarı faaliyetlere sürükledi. Ermeni kilisesi, başlangıçta, misyonerlerin telkinlerine direndi. Fakat, 19. yüzyılın ortasında, Osmanlı Devleti, Protestan ermeni Kilisesini tanı yınca, misyonerler daha rahat çalışma imkanı buldular. Amerikan misyonerlerinin en büyük başarısı Robert Koleji'nin açılma sı sonunda görüldü. İstanbul ' daki kolej misyoner Cyrus Hamlin tarafından kuruldu. İlk talebelerinin hepsi Ermeni ve Bulgar gençlerindendi. Birkaç yıl sonra Rumelihisarındaki şahane yerine geçti. Bu kolejden mezun olan lar, zamanla ünlü komiteci liderler haline geldi. Bulgaristan' ın istiktalinde
16
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E Nİ KOMİ T E C İ L E R İ
Ermeni v e Bulgar ihtilallerinin beşiğini sallayan Robert Koleji Amerikan misyonerliğimizin eseriydi
Robert Kolej mezunu komitecilerin etkisi büyüktür. Ermeni komitecileri arasında da bu kolejden mezun olanlar daima ön sıralarda bulundular. Misyonerler, Ermenilerin Gregoryen kilisesini protestanlığa çekmeye çalışırken Türk aleyhtarı kampanyayı da günden güne artırdılar. "Türkler, yani Müslümanlar kafirdi ve insan kasabıydı." Ermenilere dinamit yapmasını öğretenlerin ve onları Türklere karşı kış kırtanların başında misyonerlerin geldiği daima görülecektir. Anadolu ' da yaşayan Ermenilerin kurdukları ilk teşekküllerde kan ko rusu yoktur. Bunlardan biri, Kilikya'yı yükseltmek gayesi ile kurulmuş "Hayırseverler Cemiyeti"dir. Kilikya ise bizim Çukurova bölgesi. Fakat Ermeniler hayırseverliğin fedakarlıkla yürüyeceğini iyi bildikleri için da ha sonra bir de "Fedakarlar Cemiyeti" kurmuşlardır.
"HAYIRSEVERLİK"TEN KOMİTECİıiGE 1 860'larda güney bölgesinde kurulan bu cemiyetleri, on yıl sonra do ğuda türeyen yeni kuruluşlar takip etmiştir. B u seferkilerin adlan biraz da ha cesaretlidir. Van'da, "Ararath", Muş'ta "Mektep Sevenler", "Şarklı"
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ KOM İ T E C İ L E R İ
17
ve "Kilikya" cemiyetleri. . . İlerde bunlar birleşerek "Ermenilerin Mütte hid Cemiyeti" adını alacaktır. Bir nevi federasyon. Bir on yıl daha geçince, Ermeni cemaatinin cesareti artık cür'et haline dönmeye başlayacaktır. Erzurum'da "Silahhlar Cemiyeti", Van'da "İtti hat ve Halas" (birleşme ve kurtuluş), daha sonra "Karahaç Cemiyeti" kurulacaktır. Bu devrede kurulan cemiyetlerin adlan dikkat çekicidir:
"Milliyetperver Kadınlar Cemiyeti", "Ermenistan'a Doğru Cemiye ti", "Genç Ermenistan Cemiyeti"... Nihayet bu kökler İstanbul'da meyvasını vermiştir. "Ermeni Vatan perverler İttihadı" maksadını açıkça ilan etmiştir: "Türkiye'de Ermeni ler için idari ıslahat istemek ve yaptırtmak, bu gayeye ulaşmak için HER TÜRLÜ vasıtaya başvurmak suretiyle hürriyetlerini elde etmek maksadıy la dahili bir kuvvet yaratmaya çalışmak." 188 1 'de Erzurum'da kurulan "ŞOra-yı Ali Cemiyeti" bir süre sonra adını değiştirerek "Müdafi Vatandaşlar Cemiyeti" haline gelecek ve çe teler teşkiline girişecektir. Hayırseverlik ve fedakarlık bitmiş, artık komitecilik başlamıştır.
NAZARBEG'İN "ÇAN SESİ": HINÇAKIAR İlk Ermeni komitesinin adından adeta kilise buharı çıkar: ÇAN SESİ. Merkezleri önce İsviçre, sonra Londra'dır. Başkanları ise Avedis Nazar beg'dir. Bu Nazarbeg denilen sülale, Ermeni isyanlarında adını çok duyu racaktır. Komitenin merkezi Avrupa'dadır, faaliyet sahası Türkiye'nin doğusu dur, kurucuların çoğu Rusya uyrukludur, programı ise Marksisttir. Yani tam beynelmilel bir ÖRGÜT. Ne var ki, kurulduktan iki üç yıl sonra, Hın çak Komitesi ' nin İstanbul' da ve diğer Anadolu vilayetlerinin çoğunda şu beleri açılmış bulunuyordu. Anadolumuzu kana bulayan pek çok isyanları bu komite düzenlemişti. Fakat bir süre sonra komite mensupları birbirlerine düşmüşler, bir kısmı Nazarbeg'e sadık kalmış, bir kısmı Arpiar Arpiaryan adında bir başka komitecinin peşine takılıp gitmişti. Kahire, Londra, Petersburg, Sofya ve Tahran sokaklarında her iki tarafın silahları konuşur, cesetler üstüste yığı lır olmuştu.
18
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ KOM İ T E C İ L E R İ
İSYAN ÇIGLIKLARI: TAŞNAKIAR "Türk'ü, Kürd'ü her yerde, her türlü şerait altında vur. Mürteci leri, ahdinden dönenleri, Ermeni hafiyelerini, hainleri öldür, intikam al!" Bu parola, Taşnak Komitesi 'nin Ermeni ihtiliilcilerine verdiği büyük emirdir: "Öldür ve intikam al!" Taşnaksutyun 'un manası şudur: "Ermeni İhtilal Cemiyetleri İttifa kı". Gaye, Hınçaklann gayesinden başka değildir: "isyanlar çıkartmak su retiyle, Türkiye Ermenistanı için siyasi ve iktisadi hürriyet elde etmek." Taşnak Komitesi'nin kurucusu olarak Krisdapor Mikaelyan'ın adı ge çer. Bu adam, Rusların Narotno Volets teşkiliitından yetişmiş biriydi. Taşnak Komitesi Türkiye' deki Ermenilere hitaben ilk bildirisini kuru luş yılı olan 1 890'da yayınladı. Ortak düşmana karşı birleşilmesi tavsiye edilen bildiri şu satırlarla sona eriyordu:
"Gençler! Her yerde yüksek mefkurenin savunucusu olan sizler de halkla birleşin. Zenginler! Siz de halkın düşmanlara, Kürt beylerine karşı göğüslerini müdafaa edebilmeleri için silah almalarını sağlayın. Ermeni kadını! Sen de bu mukaddes işe ruh ver. Din önderleri! Hürriyet askerlerini takdis ediniz. Beklenecek zaman değil. Toplanınız, vatanın kurtarılması işini kahra manca ileri götürelim. " Taşnaklann ikinci beyannameleri ümit v e cesaret aşılamak gayesini ta şımaktadır:
"Müthiş savaş, zayıf fmanlılara şimdiden ümitsizlik veriyor. Bunlar "Ermeni ne yapabilir? Ne topu, ne askeri, ne de koruyucusu var" diye so ruyorlar. Aynı hisle, aynı ruh hali ile silahlanmış olarak Ermeniler birleşir ve sa vaşa hazır olurlarsa, artık buna karşı hiçbir şeyin değeri olmaz. Düşma nın ne orduları, ne topları, ne de yabancı yardımı . " Üçüncü bildiri ise artık isyan çığlıklarıyla doludur:
TÜRKLERE KARŞI E R M E N İ KOM İTECİ L E R İ
19
"Ermeni arkadaşlar, ümitle, fmanla, sönmez bir aşk yarasıyla gece gündüz hazırlanınız. Biz de Türkiye Ermenistanı' ndaki kardeşlerimize umumf isyan işareti verelim. " Ve ilk işaret Anadolu 'nun doğusunda, Erzurum'da verilecektir.
111
Anadolu'dan pôyitahta kan ve gözyaşı
Azılı komiteci Antranik
Antranik yekhbar, ertang Daegasdan Carteng Turkeri, dami Hayasdan! Antranik kardeş, gidelim Türkiye 'ye Kıralım Türkleri, olsun Ennenistan! (Antranik Marşı)
HINÇAK Komitesi'nin ilk işaret fişeği Erzurum üzerinde patlamıştır. Böylece, Türkiye topraklarında otuz yıl sürecek olan "Ermeni patırtısı" başlamış olmaktadır.
SİLAH DEPOSU: KİLİSE Türkiye sınırları içinde bir mesele çıkarmak için bahane arayan komi teciler, Rusya' dan bol miktarda getirttikleri silahları, cephaneyi, bombala n Erzurum'da Sanasaryan Mektebiyle kiliselere depo ediyorlardı. Erzu rum Valisi Samih Paşa durumu öğrenince buraların aranması emrini verdi. Komiteciler, emri daha önce öğrenmiş ve tertibat almışlardı. Arama yap mak için gelen zabıta kuvvetlerinin üzerine ateş açıldı; üç Türk askeri ve bir Türk polisi şehit oldu. Fakat silah deposu haline getirilmiş okul ve ki liseler iyice arandı; pek çok tabanca, kılıç, satır, mermi yapmaya yarayan makine vb. bulundu. Komiteciler, Ermenileri tahrik etmeye başladılar. Müdafi Vatandaşlar Cemiyeti'nin kurucularından Gergesyan 'ın (bu adam, daha sonra, Taşnak
TÜRKLERE KARŞI E R M E N İ KOM İTECİLERİ
21
Cemiyeti 'nin karan ile öteki komiteciler tarafından öldürülecektir) adam ları dükkanları kapattırdılar, kiliselerin çanlarını çaldırmadılar. Gerges yan' ın kardeşi, silahını ateşleyerek iki Türk askerinin ölümüne sebep olun ca çatışma başladı. Türklerle Ermenilerden ölenlerin sayısı IOO ' ü, yaralananlar ise 200' ü geçiyordu. Erzurum' daki konsoloslara gizlice raporlar veren komiteciler den Aslanyan ortadan kaybolmuştu. Rus konsolosu, Vali Samih Bey ' i ziyaret ederek: - Böyle asi bir halkı Rusya'da olsa mutlaka kırarlar, dedi. Aynı konsolos, kendisiyle görüşen Ermeni komitecilerine de: - Türkiye gibi vahşi bir hükumetin yönetimi altında yaşamaya değmez, diyordu. Ermeni komitecilerinin iyi bildiği bir gerçek vardı: Anadolu'nun hiçbir vilayetinde Ermeniler nüfusun çoğunluğunu teşkil etmiyorlardı. Böyle olunca hak iddialan da çok zorlaşıyordu. Tek çare, Osmanlı Devleti'nin parçalanması için fırsat kollayan Avrupa devletlerini Ermenilerin zulme uğradığı propagandası ile kendi taraftarlarına çekmekti. B unun için de ge niş çapta propaganda yapılması, küçük olayların dahi dehşetli olaylarmış gibi duyurulması gerekiyordu. Musa Bey hadisesi bu gayretlerden biridir.
KÜÇÜK OIAYLARDAN BÜYÜK PROPAGANDAYA... Mutkili Musa Bey adında biri, Ermeniler tarafından adll makamlara şi kayet edilmişti. Musa Bey ' in bir Ermeni kızına kötülük yaptığı iddia edi liyordu . Fakat tahkikat olumlu sonuç vermemiş, bunun üzerine komiteler Ermenileri kışkırtmaya başlamıştı. Protesto gösterileri yapılınca Musa Bey tutuklanıp İstanbul ' a gönderilmiş, fakat burada yapılan soruşturma da bu zatın aleyhinde bir sonuç vermemişti. Musa Bey'in İstanbul 'a getirtilmesi ve yargılanması şöyle olmuştu: Gülizar adındaki kızın, bir papazın ve Muş ' lu 58 Ermeninin dahil olduğu bir heyet İstanbul ' a getirtilerek Patrikhane tarafından hanlara yerleştiril mişti. B unlar, komitecilerin teşvikiyle, selamlık resminde "merhamet" di ye bağırtıldılar. Mabeyne çağırtılarak ne istedikleri soruldu. Şikayet üzerine Musa Bey, İstanbul'a getirtilerek büyük bir dinleyici kitlesinin hazır bulunduğu mahkemede yargılandı. Yabancı siyasi temsil ciler ve gazeteciler de duruşmaları takip ediyorlardı.
T Ü R KL E R E KARŞI E R M E N İ KOM İ T E C İ L E Rİ
22
Fakat, bu kadar açık görülen mahkemede, altmış kadar şahit de dinle nildiği halde, suç kesinleşmeyince komiteciler başka bir usOlü denediler. Gülizar ' ın annesi ve papaz olan amcası ile birlikte resimlerini çektirdiler, yabancı memleketlere göndererek Hristiyan taassubunu körüklemek iste diler. Anlaşılıyordu ki, Ermeni komiteleri, gerçeğin ortaya çıkarılmasından çok, işin gürültüsünü yapmak niyetindedir. Nitekim, bu kadar basit bir zabıta vak'ası dahi Avrupa basınında gün lerce yer almış, Türklerin Ermenilere akıl almadık zulüm ve işkenceler yaptıkları yazılıp çizilmişti. Maksat da zaten buydu.
"FENALIGIN BAŞI İSTANBUL'DA" Bir ay kadar sonra, Ermeni komiteleri bu sefer İstanbul 'da harekete geçmek kararını verdiler. Aslında bu karar büyük bir cür'etti. İstanbul'da bir azınlığın olay çıkarmaya kalkışması görülmüş şey değildi. Dersaadet, elbette pek dağdağalı bir şehirdi. Ama böyle şeylere kalkışmak adeta Müs lümanlara mahsustu! B ir gayrımüslim azınlığın gösteri filan yapması o de vir için aklın alacağı şey değildi. Yunan ihtilali sırasında Rumlar böyle bir hayale kapılmışlar, fakat bir türlü cesaret edememişlerdi . Erzurum ve Musa Bey olaylarından tam başarılı sonuç alınamamıştı. O halde, İstanbul 'da yapılacak bir hareket faydalı olabilirdi. Yakın tarihimi ze "Kumkapı Nümayişi" adı ile geçen bu olayın tertipçilerinden Cangül yan, kendilerini bu harekete sevk eden sebepleri şöyle anlatır:
"İstanbul' da Musa Bey meselesi ve Erzurum vak' ası dolayısıyla bir mukabil hareket yapılmazsa Ermeniler kendilerini urutulmuş zannedecek lerdi. Binaenaleyh mukabil bir hareket lazımdı. Fenalığın başı İstanbul' da idi. Hareketi orada, sarayın burnunun dibinde yapmak daha uygun ola caktı. Ermeni olayını dünyaya unutturmamak ve Erzurum isyanı ile Musa Bey hadisesini genişletmek, Avrupalı elçilerin gözü önünde bir hareket yapmak, İstanbul' un daha kalabalık olan Ermeni nüfusunu hadiselerin içi ne sokmak, sarayı tehdit etmiş olmak, ihtilal fikrini halk arasına yaymak lazımdı. "
TÜRKLERE KARŞI ERMENİ KOMİTECİ L E R İ
23
Bir pazar günü Kumkapı'da bulunan ana kilisedeki ayinden sonra Hın çak komitecileri hazırladıkları beyannameleri dağıtmışlar, Patrikhaneyi iş gal etmişler, Patrik Aşıkyan 'ı zorla bir arabaya bindirerek Saraya yolla mışlardı. Fakat, Patriğin bindiği araba yolda askerler tarafından çevrilmiş, silahlı çatışma olmuş, bir hayli kan dökülmüştü.
RUS AJANI.ARI SAHNEDE İstanbul ' da ellerine bir şey geçmediğini gören komiteciler gözlerini yi ne Anadolu'nun bağrına çevirdiler. Faaliyetleri devam ederken, Ermeni zenginlerinden bir hayli para sızdırmışlar, kendilerine taraftar olmayan ve ya hakkıyla yardım etmeyen Ermenileri dövmüşler, yaralamışlar, öldür müşlerdi. Artık Ermeni komitecilerinin, Ermeni cemaati üzerindeki tahak kümü zulüm haline dönüyordu. O tarihlerde Ermenilerin nispeten toplu bulundukları Kayseri, Develi, Yozgat, Çorum, Merzifon, Aziziye gibi şehir ve kasabalarda komitecilerin faaliyeti gittikçe artıyordu. Merzifon 'daki merkezden idare edilen çeteler postaların yolunu kesiyor, posta sürücüleri ve zaptiyeler öldürülüyor, bir çok günahsız Türk katlediliyordu. Maksat, devletin müdahalesini celbet mek, bu suretle yeni olaylar çıkararak Avrupa'da zulüm ve işkence, hatta soykırım propagandasına hız vermekti. Babıali bu oyuna gelmemeye dik kat ediyor, fakat ölen ölüyordu. Bu havalide bulunan Dr. Green, Dr. Fransworth ve Dr. Dodd'un ifa delerinin bulunduğu bir mektupta, bölgedeki Ermeni komitecilerinin kor kunç faaliyeti anlatılarak, günahsız Ermeni halkına dahi zulmettikleri ileri sürülüyor, Ermeni meselesi hakkında Avrupa'nın dikkatini çekmek için yazın yeniden silahlanıp dağa çıkacakları bildiriliyordu. Doktorların be lirttiklerine göre, Müslüman ahali büyük sıkıntı içinde bulunuyordu ve on ları savunacak kimse yoktu. Ermeni komitecilerini ise Rus ajanları idare etmekteydi.
ERMENİYE KARŞI ERMENİ Anadolu 'daki Ermeni hareketleri devam ederken bir taraftan da İstan bul ' da komitecilere fazla yüz vermeyen Ermeniler hunharca imha edili yordu. Mesela Avukat Haçik, Gedikpaşa Kilisesi Başpapazı Dacad Var tabet, tüccar Karagözyan, kandilci Onnik, Apik Uncuyan, polis Mar-
T Ü R KLE R E K A R Ş I E R M E N İ K O M İ T E C İ L E R İ
24
kar, Meclis-i Ruhani üyesi Mampre Vartabet, Hacı Dikran, Mıgırdıç Tütüncüyan sokaklarda katledilenlerden bir kısmıydı. Ermeni komitecilerinin elinden yalnız silahsız Müslüman halk değil, kendi soydaşları ve dindaşları olan Ermeniler de çok çekiyorlardı. Bu saldırılar o kadar ileriye gitti ki, nihayet İstanbul ' daki Ermeni Pat riği Aşıkyan dahi, komitecilerin suikastine maruz kaldı. Suikast hakkında Fransa'nın İstanbul'daki elçisi Cambon, Fransız Ha riciye Nezaretine şu bilgiyi vermişti:
"Cambon' dan Casimir Perler'ye, Geçen pazar günü Patrik Aşıkyan icra-ı ayinden sonra Patrikhaneye dönmek üzere Kumkapı Kilisesi' ni terk ederken 18 yaşında bir Ermeni genci, tabancası ile nişan alarak üstüne birkaç kere ateş etmiştir. Silah bo zuk olduğundan Patriğe hiçbir kurşun isabet etmemiştir. Patrik bayılmış ve ikametgahında tedavi edilmiştir. Genç Ermeni karakola götürülmüş ve cinayetin sebebi hakkında sorguya çekilince, Aşıkyan' ın Ermenilerin düş manı olduğunu, hükumete durmadan ihbarlarda bulunduğunu ve Ermeni lerin de milleti bu adamdan kurtarmak için yemin ettiklerini söylemiştir. "
(1894) SASON DAGLARINDA HAMİDİYE ALAYLARI Ermeni komitecilerinin hazırladığı en büyük isyan hareketi Sason ' da meydana gelmiştir. Burası Siirt'le Mus arasında kalan bir kasabaydı. Er menilerin nüfus olarak en büyük çoğunluğu teşkil ettikleri yer de burasıy dı. Nüfusun 15 bini Müslüman (Türk ve Kürt) 1 2 bini ise gaynmüslim (Er meni) idi. Ermeniler, Türklere olduğu kadar Kürtlere de saldırıyor, bu ha valiyi boşaltıp kaçmaları için akla hayale gelmedik hareketlere girişiyor lardı. Bu yüzden Kürtler kendilerinin silahlandırılması için il. Abdülha mid Han'a art arda müracaatta bulunuyorlardı. Nihayet padişah, "Hami diye Alayları" adını taşıyan Kürt süvari birliklerinin kurulmasına izin ver di. Bu alayların subaylıklarına tanınmış Kürt beyleri tayin edildi. Bu bey lerin subaylığı, yalnız kendi birlikleri içinde geçerli olacaktı. Hamidiye alaylarının kurulmasında gözetilen faydalar şunlardı: Türk Silahlı Kuvvetleri Ermenilere karşı gerilla ile yıpratılmayacak, Ermeni çe telerine karşı muntazam birlikler kullanılmayıp Ermenilerin Avrupa' da
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M EN İ K O M İ T E C İ LE R İ
25
propagandalarına bir ölçüde engel olunacak, nihayet o bölge halkı kendi lerini korumak imkanına kavuşacaklardı.
Hamparsum Boyacıyan adında bir komiteci Sason isyanını tertipledi ve idare etti. Dağlık bölgede bulunan ve askeri harekatın çok zor olduğu Sason'daki isyan derhal bastırıldı. 5 binden fazla Ermeninin hayatına mal olan bu isyanda yüzlerce Müslüman da öldü. Ermeni komitecileri, sesleri nin Avrupa'da daha güçlü duyulması için Türk kıyafetine girerek kendi soydaşlarını öldürüyorlar, sonra da "Bakın, Türkler şu kadar Ermeniyi kes ti" diye propaganda yapıyorlardı. Sason isyanını elebaşısı Boyacıyan bir yolunu bularak kaçtı ve canını kurtardı. B u adamın bir daha Osmanlı Devleti toprağına ayak basamama sı gerekirdi. Halbuki, 1 908 ' de açılacak Meclis-i Mebusan 'da bu Boy acı yan, Kozan Milletvekili olarak arzıendfun edecektir. Ekim 1 894 'deki ilk Sason isyanını bir ay sonra Diyarbekir 'deki karı şıklık takip etti. Ayaklanan Ermenilerden 120 kadarı öldürüldü, isyan bas tırıldı. Ermeni komitecileri, Sason isyanının başarı kazanacağını zaten pek ümit etmiyorlardı. Onların bütün maksadı, Avrupa'nın dikkatini Ermeni meselesi üzerine çekmekti. Bunu da iyi başarıyorlardı. Ermeni Hınçak Kometesi melanetini tam yapmıştı. Nitekim Sason is yanının üzerinden altı ay geçmeden Amerika'daki merkez, Osmanlı asker lerinin Ermeni kuvvetleri önünde çekilişini gösteren bir tabloyu bastırıp bütün dünyaya yaydığı gibi, gizlice imparatorluk sınırlarından da içeri sokmuş ve Anadolu ' nun Doğu kesimindeki her eve, her okula ve kiliseye dağıtmıştı. Artık Ermeni azgınlığı en uç noktasındaydı. Ve Sason'da ilk büyük de nemesini yapan Ermeni ihtilali, imparatorluğun gittikçe gömüldüğü buh ranlardan her gün, her saat faydalanacaktı. Dört ay sonra Hınçak faaliyeti, Urfa' da yuvalanmış, 1894 Eylül ' ünde Diyarbakır ' a sıçramış, kısa bir süre sonra Kars ' a, Van' a gizlice binlerce bomba, tonlarca dinamit ve sayısız fi şek depolanmıştı. Ermeni ressamları, başlarında ünlü Rus Ermenisi Ayvazovski olduğu halde, sadece Ermeni gençlerini coşturmak için tablolar hazırlıyorlar, mil li şair sayılan Beşiktaşhyan, Ermeni savaşçılığını öven ve Ermeni çocuk larını daha beşikten itibaren Türk düşmanlığı ile dolduracak ninniler, şiir-
T Ü R KL E R E KARŞI E R M E N İ K O M İ T E C İ L E R İ
26
ler yazıyordu. Kafkasyalı yazar Apovyan ' ı n hempaları durmadan beyan nameler yazıp yayınlayarak Ermeniler arasına sürüyorlardı.
ERMENİSTAN HAYA.ı.i İÇİNDE Bu arada 1 877- 1 878 Rus - Osmanlı Savaşı'na Rus ordusu saflarında katılmış olan iki Ermeni generali Arşak Dergosyan ile Loris Melikof'un adları da milli Ermeni mefahirleri arasında dolaşıyor, resimleri her Erme ni okulunda dağıtılıp çocukların koyunlarında gezdiği yetmiyormuş gibi Kafkasya' daki Ermeniler tarafından bastırılıp Osmanlı sınırlarından soku lan Ermeni pulları da bu adamların resimleriyle donatılıyordu. B ir imparatorluk: Osmanlı Devleti. Ve o imparatorluk sınırlan içinde yaşayıp duran bir unsurun, aynı imparatorluğa karşı düşman safında çarpı şanları birer kahraman gibi kucaklayışı! Hayır, Ermeniler bu kadarla da kalmadılar. Sason ' da yüzlerce askeri boğazlayan ve boğazlatan Hapet Te vekkeliyan ile Kalost Antrasyan 'ın büyük boy resimleriyle süslenmiş flamaları ve duvar halılarını bütün okullarına astılar. Artık çatırdayan imparatorluktan sapasağlam bir Ermenistan çıkarma nın her türlü şartı hazırdı. Tütün tabakalarından çıkarıp sardıkları sigara nın kağıdında dahi "Ermenistan" haritaları vardı ve her kırmızı içkiyi "Türk kanı" diye yuvarlamayı adet edinmişlerdir. İngilizlerin dikkati B irinci Sason İsyanı ile Ermeniler üzerine bir kere daha çekildi ama, Ermeni komitecilerinin yaptıkları zulüm ve işkence de tarihe geçti. Ermenilerin Sason' daki katliamı korkunçtu: Ellerine geçen Müslümanların dinini tahkir etmişler, Müslüman kadınlara tecavüz ederek boğazlamışlar, Müslümanlardan çoğunun gözlerini oyarak, kulaklarını ke serek onları Hristiyan olmaya zorlamışlar, kabul etmeyenleri feci işkence lere maruz bırakmışlardı.
KANLI EYLÜL 1 895 yılının Eylül ayı, yine Ermenilerin tertipledikleri kanlı olaylarla geçti. Bu ayaklanmaların ilkine "Birinci Zeytun İsyanı", ikincisine "Birinci Ermeni Patırdısı" adını vermek tarihçilerimiz için gelenek haıini almıştır. Zeytun dolaylarındaki Ermeni komitecilerinden 100 kadarı, Eylül ' ün güzel bir gününde Karanlık Dere mevkiinde bir araya geldiler. Ayaklan-
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ KOM İ T E C İ L E R İ
27
manın şeklini, takip edecekleri hareket tarzını kararlaştırdılar. Sonra hare kete geçtiler. İsyan, bölgenin birçok yerinde aynı anda başlatıldı. Telgraf telleri kesilerek haberleşme imkanı ortadan kaldırıldıktan sonra kışlaya ve hükumet konağına baskın yapıldı. Kışlada 600 kadar asker vardı. Fakat Ermeniler hem çok kalabalıktı, hem de iyi silahlanmışlardı. Kumandan, lüzumsuz kan akıtılmasını önlemek için teslim emri verdi. Esirlerin tama mı, komiteciler tarafından Ermeni kadınlarına öldürtüldü. Tabii hükumet, olayı haber alır almaz, derhal asker sevk etti. İsyan bastırıldı. Bu sefer de İstanbul ' daki Avrupalı elçiler araya girdiler. Müslüman halkın ve 600 Türk askerinin katilleri hesap vermekten kurtarıldılar. Zeytun İsyanı 'nın, Ermeniler bakımından büyük fayda sağladığı ileri sürülür. "Bu isyan sonunda Ermenistan için bir proje, esaslı propagandası, siyasi tertibatı olan, hazırlanmış bir silahlı hareket ortaya çıkıyordu. Yani bir sözle, ihtilal psikolojisi ile bütün icapları, ihtiyaçları ölçülmüş, biçilmiş teşebbüsler yapılmış oluyordu."
BİRİNCİ ERMENİ PATIRTISI 1895 Eylülünün sonunda, Ermeni komitecileri büyük bir gösteri hazır ladılar. İstanbul dışından da nümayişçi getirmeyi ihmal etmediler. Hazırla nan silahlar, papazlar tarafından takdis olundu. Nümayiş başlamadan iki gün önce büyük devletlerin İstanbul'daki elçilerine haber verildi, yani bir bakıma ruhsat alındı. Ermeni Patriği Matyos İzmirliyan'ın devamlı kışkırtmaları, Kurnkapı Kilisesisinde yapılan ayin, nutuklar ve baskılar, göstericileri adeta mistik bir havaya sürüklemişti. Aslında, yüz binlerce Müslümanın yaşadığı ve hi lafet makamının bulunduğu İstanbul ' da birkaç bin Ermeni komitecisinin asla başarılı olamayacağı apaçıktı. Fakat, amaç, Ermeni meselesini Avru pa'ya unutturmamak ve propaganda malzemesi hazırlamak olduğu için Er menilerden ve Müslümanlardan yüzlerce zavallı insanın ölmesi komiteci ler için hiç de sakıncalı sayılmıyordu. Kilisede yapılan ayinde Cangülyan adındaki komiteci, Padişahın tuğ rasını ayakları altına atarak parçaladı. Sonra, önde Patrik İzmirliyan oldu ğu halde Kumkapı Kilisesi'nden çıkan nümayişçiler B abıali'ye doğru yü rüyüşe geçtiler. B ir taraftan "Yaşasın Ermenistan" diye haykırıyorlar, bir taraftan da silahlarını ateşleyip Müslüman evlerine saldırıyorlardı.
TÜRKLERE KARŞI E R M E N İ KOMİTECİLERİ
28
Hedef Babıali idi ama, göstericiler Kadırga'dan Sultanahmet'e kadar ancak gelebildiler. Kolluk kuvvetleri kalabalığı dağıttı, gereken güvenlik tedbirlerini aldı. B irkaç yüz Ermeni Kadırga civarında üç gün - üç gece hükumet kuvvetlerine direndiler. Sonunda isyan halini alan nümayiş bas tırıldı. B irkaç Türk ve bine yakın Ermeninin öldüğü bu ayaklanmada Sul tan II. Abdülhamid asker kullanılmasını istemedi; jandarma, polis ve yük sek öğrenim talebesi olan gençler isyancıların hakkından geldiler. "Birinci Ermeni Patırtısı"nın hezimetle sonuçlanması karşısında, Er meni Patriği İzmirliyan (ki, bir sene evvel Ermeni komitecilerinin fiili baş kanı seçilmişti) bir Avrupalı gazeteciye, "Bütün vasıtalara müracaat ede rek savaşacaklarını, bundan bazı masum insanların da zarar görebileceği ni, fakat buna önem vermediklerini" söylemekten kaçınmadı. Şair:
"Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir, Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir" der. Ermeni komitecileri (bunların başında ruhani kisve taşıyan Patrik İz mirliyan geliyordu) nasihatten anlamamışlar; azarlanmışlar, o da fayda et meyince pataklanmışlardı. Ne çare ki. bu da fazla etkili olmayacaktı.
TAŞRADAN PAYİTAHTA On dokuzuncu yüzyılın sonunda Ermeni komitecilerinin hareketleri, is yanları, nümayişleri adeta ritmik bir görünüş kazanmıştır. B irbirine yakın tarihlerde ve çok kere yaz aylarında, biri Anadolu ' da ve diğeri İstanbul ' da olmak üzere daima peşipeşine iki hareket planlanmaktaydı. Erzurum isyanını aynı yıl Kumkapı nümayişi takip etmişti. Merzifon, Kayseri, Yozgat civarındaki olayların ardından Patrik Aşıkyan'a suikast teşebbüsü gelmişti. B irinci Zeytun isyanı ile Babıali ' ye yürüyüş teşebbü sü ise bir - iki hafta ara ile tertiplenmişti. 1 896 yazında Ermeni komitecilerinin yine iki ayn hareketi Osmanlı Devleti'ni meşgul etti. Bunlardan birincisi Van'daki isyan, ikincisi İstan bul ' daki Osmanlı B ankası Olayı idi. 1 896 ' nın ilk günlerinde (ki, Ermenilerin en büyük yortularına rastla maktaydı) ayini idare etmek üzere kiliseye giden papaz Bogos, Van'daki
T Ü R KL E R E K A R Ş I E R M E N İ K O M İ T E C İ L E R İ
29
komiteciler tarafından öldürüldü. Bogos 'un suçu büyüktü: Komitecilere yeteri kadar yardım etmemişti, üstelik bu gibi hareketlerin Ermeni halkı nın aleyhinde sonuçlar vereceğinden çekiniyordu. Ermeni komitecilerinin azgınlıkları artık adamakıllı artmıştı. Zengin Ermenilere tehdit mektupları yazılıyor, istenilen para ödenmediği takdirde öldürülecekleri bildiriliyordu.
AMERİKA'NIN "HAYIRSEVER" MİSYONERLERİ Amerika' dan gönderilen misyonerler, daha 19. yüzyılın başlarında, özellikle Ermeni nüfusun bulunduğu bölgelerde faaliyete geçmişlerdi. Müslümanların din değiştirmesinden ümidi kesince Katolik Ermenileri Ortodoksluğa kazandırmaya girişmişlerdi. Zamanla da Ermeni terörünün perde arkasındaki destekçileri durumuna geldiler. Van' da büyük faaliyet gösteren yabancı temsilcilerin arasında İngiliz konsolosu ile Rusya tebaalı bazı kimselerin arasında misyonerlerin de bulunması dikkati çekiyordu. İhtilalciler bazen Amerikalı misyonerin evinde, bazen İngiliz Konsolosluğu'nda toplanarak yapılacak harekatın planlarını görüşüyorlardı. Komitecilerin kışkırttığı genç Ermeniler, Van' daki Rus Konsolosluğu na yakın bir evde toplanıyorlar, karakollarda veya müfrezelerde vazife ala caklarmış gibi yetiştiriliyorlardı. Van' da bulunan Amerikan misyonerlerinin faaliyet alanı genişliyordu. Gizlice sağlanan yardımlar ve Londra'daki İngiliz konsolosluğunun aracı lığı ile elde edilen paralar misyonerlerin kasasında toplanıyordu. Sonra da "fakir halka yardım" namı altında, Ermeni komitecilerinin şeflerine dağı tılıyordu. Bir taraftan da, özellikle İran yolu ile silah sevkıyatı devam edi yor, Ruslar da silah yardımını durmadan artırıyorlardı. Misyonerlerin da ğıttığı yardımlar çevredeki pek çok Ermeninin Van' da toplanması sonucu nu da veriyordu. Böylelikle, Van' daki Ermeni nüfusu sun'i bir yolla dur madan artıyordu. Ü stlerinden dökülen kıyafetlerle başıboş dolaşan "fakir-fukara"nın gittikçe çoğalması tabii ki ilgililerin dikkatini çekmekteydi. Bahar geldi ği zaman, bu ayiak takımının geldikleri köylere gönderilmesi için hazır lıklar başladı. B ir taraftan da, Amerikan Yardım Heyeti' ne "yaptıkları iyi lik ve hayırların artık fazla olduğu" hatırlatıldı. "Amerikalılar Van merke-
T Ü R KL E R E K A R Ş I E R M ENİ K O M İ T E Cİ L E R İ
30
zine yapacakları yardımı, gerçekten yoksul olan köylere dağıtsalar daha iyi edeceklerdi."
PARÇALANAN CESETI.ER Van'daki Türkler arasında korkulu söylentiler dolaşmaya başlamıştı. Van'a yakın yollarda birkaç kişi öldürülmüş ve cesetleri feci şekilde par çalanmıştı. Katiller ele geçirilemiyordu. Böyle olunca komitecilerin cür 'eti ve baskısı artıyor, masum ve silahsız halkın üzerine kabus çökü yordu. Komiteciler yalnız Türkleri öldürmekle kalmıyor, kendi aralarında da hesaplaşıyorlardı. Öldürdükleri Türklerin dehşet verici şekilde parçalan mış cesetleri Müslüman evlerinin önüne bırakılıyor, bu arada bazı Erme nilere de suikastler yapılıyordu. Bu Ermenilerin ölmesi, komitecilerin işine geliyordu. Bu suretle, Türklerin Ermenileri kesmeye yeniden baş ladıkları tarzındaki propagandaya kuvvetli dayanak bulma ümitleri art maktaydı. Nihayet 1 896 Haziranının başında bir gece yansı Van sokaklarında devriye gezen bir askeri müfreze yaylım ateşine tutuldu. B ir subayla bir er ağır şekilde yaralandı. Dağa çıkmış olan ihtilalciler Van çevresine korku salmaya devam edi yorlardı. Halkın artık devlet otoritesine de güveni kalmamıştı. Komitecilerin takviye ettikleri barınakları ziyarete giden konsoloslar, buraların gayet iyi tahkim edilmiş olduğunu hayretle gördüler. Komiteci ler, İran üzerinden yardım geleceğini umuyorlar ve en az on gün dayana bileceklerini söylüyorlardı. Aralarında Amerikan, Rus ve Bulgar uyruklu olanlar da vardı. Bunların sayısı 15 - 20 kadardı. Komitecilerin hepsi ise 600 kişiyi buluyordu. Ermeni komitecilerinin şefleri, Rus yapısı silahlar taşımaktaydı. Çeşit li komitelere bağlı olanlar değişik kıyafetler giyiyorlardı. Rus konsolosu, bu adamların, çoluk-çocuklarını korumak için değil, doğrudan doğruya devleti yıkmak için silaha sarılmış olduklarını bu manzarayı görünce daha iyi anlamıştı. Bir müddet sonra Ermeni komitecileri dağıldılar. Fakat bunlardan bü yükçe bir kısmı kılıklarını değiştirerek Van civarındaki "Ermeni Bağları" denilen yerlerde barınmaya devam ettiler.
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ KOM İ T E C İ L E R İ
31
Osmanlı Hükumeti ' nin yatıştırma politikası devam ediyordu. Komite cileri cezalandırmıyor, Ermeni halkın katliama uğramasına imkan vermi yordu. Fakat, bu sefer de devlet otoritesi kayboluyor, Türklerin kendi dev letlerine olan güvenleri sarsılıyor, Ermeni saldırılan karşısında kendi baş larının çaresine bakmak durumunda kalıyorlardı.
VAN'DA BASKIN Nitekim, üç ay kadar sonra, Ermeni komitecileri Van çevresinde bir te şebbüse daha geçtiler. B u sefer Hınçaklardan kurulu bir çete, Van' ın bir mahallesini basıp her şeyi yakıp yıkarak şehrin içine kadar sokuldu. Ko miteciler, Ermeni mahallesine gelince orada direnmeye elverişli bir binayı işgal ettiler ve çarpışmaya hazırlandılar. Komitecilerin başında Rus uyruklu biri vardı ve pek cür'etli olduğu her halinden anlaşılıyordu. Türk askerlerinin başındaki Sadettin Paşa ise duru mu görmüş ve en seri şekilde tedbir almıştı. Askerler, 35 eşkıyanın bulun duğu mahalleyi sarınca, çetenin kurtulma ümidi azaldı. Gece, komitecile rin barındıkları evden kara dumanlar yükselmeye başladı ve az sonra ka ranlıkta daha da parlak görünen alevler binayı tamamen sardı. Fakat çete daha önce kaçıp kurtulmuştu.
İNGİLİZ ELÇİSİNİN YATINDA "İTİBARLI" MİSAFİRLER Doğu bölgemizde bu kanlı olaylar sürüp giderken, İstanbul ' da da tipik bir komitecilik vak' ası meydana gelecekti. 1896 yılının Ağustosunda, silahlı, bombalı bir grup komiteci Osmanlı
Bankası'na sızdı. Sonra içerdekileri tehdit ederek rehin aldılar ve istekleri kabul edilmezse ellerindeki bombalarla bankayı havaya uçuracaklarını bil dirdiler. Fakat, hükumet artık tedbirliydi ve Sultan il. Abdülhamid'in ünlü haber alma teşkilatı bu yolda bazı teşebbüsler yapılacağını önceden öğren mişti. Daha birkaç gün evvel Kafkasyalı Ermeni komitecilerinden bir grup, Rus pasaportuyla İ stanbul ' a gelmişti. Bütün tahriklerin de Ermeni patriği İzmirliyan tarafından yapıldığı iyice biliniyordu. Osmanlı Bankası merkez binasını işgal edenlerle hükumet kuvvetleri arasında çarpışma bütün gün devam etti. Birkaç komiteci, ellerinde bombalarla öldürüldüler. Bu sefer de, araya yine bu türlü olayların hazırlanmasında hissesi olduğu bilinen Rus
32
TÜRKLERE KARŞI E R M E N İ KOM İ T E C İ L E R İ
Osmanlı Bocukası baskınından sonra yakalanan Ermeni komitecileri
Elçiliği Baştercümanı Maksimof girdi. Pazarlıklar yapıldı. Komitecilerin Osmanlı B ankası ' nı başka olay çıkarmadan terk etmeleri karşılığında can lan bağışlanacak, yurt dışına çıkmalarına müsaade olunacaktı. Rus Elçiliği Baştercümanı Maksimof aslen Ermeniydi. Fransız elçiliği baştercümanı Rooue de banka baskınında büyük gayretkeşlik göstermişti. Nitekim, bir kısım komiteciler İngiliz elçisinin yatında "misafir" edilirken, bir kısmı da Fransız elçiliğine ait bir istimbotla Jirond adlı Fransız gemi sine nakledildiler. Gemi Marsilya'ya hareket etti. Bunlar arasında bulunan Karakin Pastırmacıyan, Meşrutiyet meclisinde milletvekili olarak İstan bul ' a tekrar dönecektir.
SULU MANASTIR'DA SÖNEN ÜMİT IŞIGI Kaçanlar kaçtı, kaçamayanlar ise Galata, Samatya ve Patrikhane kilise lerine kapağı attılar. Patrik, İngiliz donanmasının yolda olduğunu söyle mişti ya, bazı komiteciler de donanmanın görüneceği anı beklemek için yüksekçe tepelere çıkmışlardı. B unlardan Armen Aknoni, ortalarda do nanma filan bulunmadığını görünce büyük bir ümitsizliğe kapılarak inti har etti. Samatya'da Sulu Manastır tepesine dökülen bu komitecinin kanı na bir bakıma patrik girmiş sayılmaz mıydı? Armen Aknoni'den başka ko-
TÜRKLERE KARŞI E R M E N İ KOM İTECİLERİ
33
miteciler de hayallerinin boşa çıktığını görünce intihar etmekten başka ça re bulamamışlardı. Baskın uzun uzun düşünülerek hazırlanmıştı. Hınçak, Taşnak, Şant ve Kurban komiteleri bu baskın için iş birliği yapmışlardı. Harekat planlan mış, provalar yapılmış, 750'den fazla bomba temin edilmişti. Baskın, harekat planının sadece birinci bölümünü teşkil ediyordu. Eğer başarılabilseydi, daha sonra Babıali, Patrikhane, İstanbul 'un bazı mahalle leri, Credit Lyone Bankası, bazı karakollar ve Rum kiliseleri de saldırıya uğrayacaktı. Hava çok gerginleşmişti. Ermeni mahallerindeki bazı evlerden, Müslü man halkın üzerdine taşlar atılıyor, hakaretler savruluyor, askerlere ateş ediliyordu. Cuma selamlığı münasebetiyle tertiplenen törene giden bir askeri birliğe bomba atılması, günahsız pek çok askerin ölümüne sebep oldu. Artık halkın , Ermenilere karşı misilleme yapmasını önlemek imkansız hfile gelmişti. Türk ler kendi ülkelerinde, üstelik ülkelerinin başkentinde bir azınlığın sistemli saldınlarına maruz kalıyor, ölenlerin cesetleri üst üste yığılıyor, Müslüman evlerini matem bürüyordu. Her seferinde de yabancı elçilikler Ermenilere ar ka çıkıyor, suçlular cezaya çarptınlmaktan kolaylıkla kurtuluyorlardı.
NİHAYET SABIR TAŞIYOR Sultan 11. Abdülhamid, devlet otoritesinin korunması için, o gunun şartlarına göre pek ilgi çekici bir yol buldu. Zaptiyeyi ve bütün askeri Er meni mahallelerinin civarından çekti. O zaman İstanbul limanında büyük yekuna erişen iskele hamallarını mütecaviz Ermenilerin üzerine saldı. Bunlara ateşli silahlar, hatta kesici aletler dahi verilmemişti . Sadece kalın sopalar dağıtılmıştı. Bir gece içinde, sokaklarda bulunan Ermeniler bu so palarla öldürüldü. Patriğin ve komitecilerin tahrikleri geri tepmişti. Halkın galeyanı son dereceyi bulduğu için, yüzlerce Ermeni bu hadiselerde canla rından oldu. Türklerden ölenlerin sayası da az değildi. Osmanlı Bankası Olayından sonra Patrik İzmirliyan adındaki komiteci azledildi ve Kudüs'e sürüldü. (Bu azgın komiteci, Meşrutiyetin ilanı üze rine, 12 yıl sonra sürgünden İstanbul ' a döndüğü vakit büyük gösterilerle karşılanacaktır). Ermeniler için de genel af çıkarıldı. Sultan 'ın amacı, bu patırdıları yumuşatma yolu ile halletmekti.
TÜRKLERE KARŞI ERMENİ KOMİTECİLERİ
34
YENİ KOMİTECİLER: SERAP VE ANTRANİK İstanbul ' daki başarısız teşebbüsler üzerine, Ermeni komitecilerinin gözleri yeniden Anadolu 'ya çevrilecekti. Nitekim öyle oldu. Bu defa Taşnaksutyun Komitesi, memleket içindeki faaliyetini hissedi lir derecede artırdı. İlk iş olarak, özellikle İran yolu ile bol miktarda silfilı
ve cephane getirtilip depo edildi. Kiliseler, mektepler, mağaralar sitah de posu haline sokuldu. Dışardaki komiteciler 1897 'den itibaren Sason ve Muş havalisine gelerek buralarda yerleşmeye başladılar. Bir taraftan civar daki Ermeni halkı tehdit altında bulundurarak harekete hazırlıyorlar, bir ta raftan da ptanlarını uygulamak için uygun bir zaman bekliyorlardı. Taşnaksutyun Komitesi'nin 1898 'de yapılan kongresinde Sason ' un harekat merkezi olarak seçilmesi kabul edildi. Bu bölgeye 1500 sitah ve bol miktarda cephane sevk edildi. Ahlat'ın Sohart köyünden bir komiteci olan Serap, isyan harekatını idare etmekle görevlendirildi. Komite, bu eli kanlı adama Bitlis, Ahlat, Muş ve Sason civarının bir nevi askeri valiliği ni vermişti. Fakat, Serap hazretlerinin başına konan "devlet kuşu" bu bed bahtı aynı zamanda ecelin kucağına da itti. Rakipleri onu bir gece zehirle yerek ortadan kaldırdılar. Yerine de Antranik adında bir başka Ermeni sergerdesi geçti. Bu Antranik denilen gözü dönmüş komiteci, kendisinden ilerdeki yıllarda çokça bahsettirecek, binlerce masum Türk' ün kanına gir mekle ün yapacaktır. Sason' daki gizli faaliyet, Osmanlı Devleti'nin gözünden kaçmıyordu. Güvenliği sağlamak için bu bölgede bir kışla yaptırma hazırlıklarına giri şildi. Tabii komiteler bu taraflara fazla asker yığılmasını istemiyorlardı. Ermeni kadınlarına talimat verdiler, onlar da kışlayı inşa eden işçilerin üzerine hücum ederek olaylar çıkardılar. Kışlanın yapılması da böylece geri bırakıldı. Sason dolaylarındaki isyan hareketleri 1903 yılının sonlarına doğru iyi ce alevlendi. Türk askerlerinden şehit düşenler pek çoktu. Nihayet komi teciler üzerine düzenli birlikler sevk edildi. Çarpışmalar sonunda Ermeni ler tutunamadılar, geriye çekildiler. Muş Ovasına kadar takip olundular. İmha edilecekleri sırada yine yabancı ülkelerin temsilcileri araya girdi, su reta anlaşma yapıldı. Mesele güya örtbas edildi.
iV Ermeni propagandası karşısmda Osmanh Dış İşleri
Osmanlı Hariciye Nazırı Noradunkyan
"Fakat bu maksatların hasıl olması uğrunda birçok kan dökülecekmiş, birçok Ermeni telef olacakmış, buralarını düşünmek İngiliz diplomatlarının işi, vazifesi ve adeti değildir. "
(Salih Münir Paşa)
Ermeni propagandası başkaldırma hareketlerinden alabildiğine fayda lanma yollarını kesinlikle ihmal etmiyordu. Avrupa gazetelerinde Türkle rin aleyhinde yoğun bir yayına girişilmişti; gaddar ve vahşi Türklerin, Er menileri zalimce boğazladıkları palavraları her tarafta almış yürümüştü.
SİLAH SAYISI KADAR Bu propaganda, yabancı ülkelerde ve bu ülkelerin İstanbul ' daki elçile ri üzerinde pekala tesirli de oluyordu. Büyük devletlerin (bunlara, Ermeni komitecilerini kışkırtan, onlara silah ve cephane veren, onları ateş hattına süren devletler demek belki daha doğru) elçileri Ermenilerle ilgili bir olay olduğu zaman hemen Saraya giderek Sultan il. Abdülhamid 'e şikayetler de, hatta tehditlerde bulunmayı adet edinmişlerdi. İngiltere 'nin Türkiye Elçisi, Ermeni meselesi ile ilgili olarak yine Sul tan'ın huzuruna çıktığı günlerden birinde şu soruyu sormuştur:
TÜRKLERE KARŞI ERMENİ KOMİTECİLERİ
36
- Daha n e kadar Ermeni öldüreceksiniz? Bu tahrik edici soru karşısında "Zat-ı Şiihiine" sessizliğini muhafaza etmesini bilmiş ve gayet sakin şu cevabı vermiştir: - Şu gün, şu saatte, Karadenizin filan limanına yaklaşıp, karaya, Erme nileri Türklere karşı siliihlandırmak için şu kadar sandık malzeme çıkaran ve komitecilere teslim eden İngiliz gemisinde, Türk başına kaç siliih bulu nuyorsa tam o kadar Ermeni öldüreceğiz sefer cenapları !
"BİZİM SİLAH FABRİKAMIZ YOK" İstanbul'daki Ermeni patırdısından birkaç gün sonra, Padişahı ziyarete gelen büyük devlet elçileri azametli tavırlarla Sultan'ı adeta sorguya çek meye kalkışmışlardır. Elçilerle görüşmek için yemekten kalkan 11. Abdül hamid Han, Ermeni meselesinin konuşulmak istendiğini görünce elçileri Sarayın salonlarından birine götürmüş, burada yığınlarla duran, tamamı Ermeni komitecilerinden toplanmış siliih ve cephaneyi göstermiş ve tercü mana talimat vermiştir:
Yapılan aramalarda resmi makamların kilise ve okullarda ele geçirdikleri Ermeni komiteci/erine ait siliih ve mühimmat
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E Nİ KOMİ T E C İ L E Rİ
37
- Bu efendilere şunu söyleyiniz ki, Rusya tebaası Ermeniler, tebaayı şfillanem olan Müslümanlara bu silahlarla tecavüz etmişlerdir. Bunların fabrikası Memalik-i Şfillanemizde yoktur. Sonra, sefirleri ikinci bir odaya götüren Padişah, burada istif edilmiş bir yığın sopayı göstermiş ve: - Kendilerine şunu da anlatınız ki, demiştir, tebaam da bu sopalarla kendilerini müdafaa etmişlerdir. Bu değnekler bizim ormanlarımızdan te darik edilmiştir. Fakat, ne kadar "hasta adam" denilirse denilsin, hala büyük bir devlet olan Osmanlı İmparatorluğu 'nun bütün dış politikasını böyle kelime oyun ları ve kurnazca, akıllıca düşünülmüş birkaç sahmeyle idare edebilmenin imkanı yoktu. Sultan II. Abdülhamid de bunun farkındaydı. Ermenilerin yurt dışındaki tahriklerini, propagandalarını dikkatle takip ediyor, yakın uzak demeden büyük devletlerin başkentlerinde görevli Osmanlı elçilerin den devamlı bilgi istiyordu.
TEMİNATA NE GEREK VAR? Londra Sefüret-i Seniyyesinden Yıldız Sarayı'na gönderilen bir yazıda şöyle denilmektedir:
"Ermenilerin kariben (yakında) burada akdetmek teşebbüsünde bulun dukları miting hakkında emir buyuru/an müracaatı zaman kaybetmeksizin ifa eyledim. Hariciye Nazırı, İngiltere' de cari olan kavanine (yürürlükteki kanunlara) göre bu gibi içtima/arın taraf-ı hükumetten men ' i mümkün ol madığı şimdiye kadar mesail-i mümasilede (benzeri meselelerde) görül müş ve anlaşılmış olduğunu beyan eyledi. " Yazıda daha sonra, İngiltere Hariciye Nazırı ' na, Osmanlı Devleti aleyhindeki bu gibi gösterilerin yasaklanmasıyla İngiltere ' nin bir dost luk belirtisinde bulunacağının belirtildiği anlatılmaktadır. İngiltere Hari ciye Nazırı ise, İngiltere ' nin politikasının bu gibi teminata ihtiyaç hisset tirmeyecek kadar sağlam olduğu tarzında sudan bir cevapla meseleyi ge çiştirmiştir. Vaşington Sefaret-i Seniyyesinden Yıldız Sarayı 'na gönderilen bir baş ka yazıda "mahremane" olarak şu bilgi verilmektedir:
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M ENİ KOMİ T E C İ L E R İ
38
"Ermeni komitelerinin ahval ve harekatı hakkında Vaşington Polis ida resi emniyet-i Umumiye Dairesi tarafından acizlerine tevdi kılınan muhtı ra, tercümesiyle beraber posta vasıtasıyla irsal kılınmıştır. Hınçaklar ve Yeni Hınçakist ve Truşak namıyla üç cins komite mevcut olup bu komitelerin azası yalnız aleni içtimalar akdiyle iktifa etmemekte (yetinmemekte), yani bir zamandan beri başlıca pazar günleri gizli içtima lar da akdeyledikleri görülmektedir. Teşkil ettikleri umumi içtimalara pek çok amele iştirak eder. Komitelerin başlıca azası ve en ziyade nezaret altında bulundurulması lazım gelen rüesa (reisler) Bedros ile Arşak Çobanyan namındaki zattır. İsmini kesretle değiştiren diğer bir komite reisi de elyevm Paris'te bir apartımanda bulunmaktadır. " Doğu illerimizde, özellikle Van' da Ermeni komitecilerine azami yar dımı yapanlar arasında başı çeken misyonerlerin bağlı olduğu bir devletin polis müdürlüğünden aldığı alelade bilgiyi Sultan'a postayla bildiren ve üstelik adı sanı bilinmeyen komitecilerden birinin de "Paris 'te bir apartı manda" bulunduğunu gayet mahremane arz eden bir sefirle Sultan ne ya pabilirdi? Gerçekten, dış işleri teşkilatımız, Sultan il. Abdülhamid devrinde hiç de iftihar edilecek gibi değildi.
LONDRA ELÇİSİ MÜSÜRÜS PAŞA Ermeni meselesi ile en fazla ilgilenen, durmadan huzursuzluk çıkaran, silah sevk eden bir devletin, İngiltere'nin başkenti Londra 'da elçi olarak
Müsürüs Paşa adında biri bulunmaktaydı. Bu zat İngilizce ve Fransızcayı iyi bilen ve belki de sırf bu sebepten el çiliğe yükselmiş pinti adamın biriydi. Pintiliği sadece elçilik mensupları arasında değil, bütün Londra sosyetesinde bilinirdi. Kendisinin çağrıldığı hiçbir daveti kaçırmaz, sıra Türk elçiliğine geldiği zaman da: - Eşyamız çok eski, hükumet yenisi için değil, eskisinin tamiri için bi le para vermiyor, diyerek masraftan kaçınır, kendi şahsını olduğunu kadar devletin itibarını da beş paralık ederdi:
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ K O M İ T EC İ L E R İ
39
Elçilik müsteşarı, tanınmış şair Abdülhak Hamid Bey 'di. Fakat iş gör mek için değil, tam maaşla ikamete memur olarak Londra'ya gönderildi ğini bilir, hiçbir şeye karışmazdı. İkinci katip, Hamid'in oğlu Hüseyin Bey ' di. Fakat, onun da çocuklu ğu memleketten uzak şehirlerde geçtiği için Türkçesi pek kıttı. Diğer ikinci katip Tueni Bey, Suriyeli zengin bir ailenin oğluydu ve İz zet Paşa'nın tavsiyesi ile elçiliğe katip olmuştu. Tek kelime Türkçe bil mezdi . Tabii, elçiliğe pek uğramaz; avuç dolusu para harcamak için en lüks otellerde yatıp kalkardı. Üçüncü katip Danyal Bey 'e gelince ... O da moda koyunda, spor me raklısı tatlı su Frenklerinin arasında yetişmiş, Türkçesi çetrefil bir zattı. El çiliğin Fransızca mütercimi Jolivard ise gece gündüz sarhoş gezen, önü ne gelenden borç para isteyen ayyaşın biriydi. Bu kadroya,
Galatasa
ray ' dan mezun olalı henüz fazla zaman geçmemiş, tecrübesiz ve hariçteki ilk memuriyetine tayin edilmiş Başkatip Süreyya Sami Bey ile İmam Re cai Efendi ' yi de eklemek lazımdır. Eh, Londra gibi mühim bir başkentin elçilik kadrosu bu olursa, hangi teşkilatla, hangi imkanlarla Ermeni propagandasına karşı konulabilir? Mesela şu Müsürüs Paşa namındaki koca pintinin, Ermeni olaylannın pek kızıştığı günlerden birinde yaptığı bir iş vardır ki, hariciyemizin hali ni ve perişanlığını göstermesi bakımından dikkat çekicidir. Bir gün Londra elçiliğimize bir Ermeni gelir. Adı Dajak 'tır. Sefirle gö rüşüp Ermeni komiteleri hakkında bilgi vereceğini söyler. Müsürüs Paşa tabancasını çıkarıp mermileri gözden geçirdikten sonra yanına Başkatip Süreyya Beyi de alarak Ermeni komitecinin yanına geçer. Dajak, İsviçre 'deki Ermeni komitecilerinden, İstanbul 'da yapmayı dü şündükleri bir suikast hakkında mektup almıştır. Elçiye bu mektubu okur. Mektubun bir cümlesi şöyledir: " . . . . Onlar it oğlu ittir, sana madik ederler ve tuzağa düşürürler". Türkçesi kıt olan Müsürüs Paşa elbette bu ifadeden bir şey anlamaz. Başkatip Fransızcaya tercüme etmeye kalkışırsa da, Dajak sözü onun ağ zından alır ve yarım yamalak Fransızca ile izah etmeye çalışır. Becereme diğini görünce de, sıkılıp:
TÜRKLERE KARŞI ERMENİ KOMİTEC İLERİ
40
- B ırak be kardeş, Türkçe konuşalım, deyiverir. Fakat, bu ciddi ihbar karşısında, Ermeniye bir miktar para vermek lazım geleceğini, bunu ver memek için ne yapmak gerektiğini ilk andan beri düşünmekte olan Müsü rüs, Ermeninin sözünü keserek haykırır: - Ermeni olduğun halde soydaşlarını ele vermeye utanmıyor musun? Dajak da öfkeden titreyerek ayağa kalkar ve artık sefirin kendisine de ğil, başkatibe hitap ederek: - Bu ne biçim sefirdir ki, der, Türkçe anlamıyor? Üstelik beni söyletmeye çalışacağına konuşmama mani oluyor! Ve sövüp sayarak çıkıp gider. Hali bu olan sefirin zihniyeti de bir başka hainlik mertebesindedir: - Beni burada biraz sayıyorlarsa adım Müsürüs olduğu içindir, yoksa Türkiye sefiri olduğum için değil. El insaf! Bu Müsürüs 'ün ve Müsürüs benzeri diğerlerinin, Türk mille tinin Ermeniler karşısındaki durumunu anlayacak hali var mıdır? Elbette yoktur.
DIŞ İŞLERİMİZDE ERMENİLER Müsürüs Paşa bir yana, meşrutiyetten sonra Osmanlı dış işlerinin başı na Gabriel Noradunkyan adında düpedüz bir Ermeni, nazır olarak geçip oturacaktır. Avrupa' da Ermeni komitecilerinin cirit attığı, Türkiye aleyhin de pek girift planların yapıldığı bir devrede, Türk hariciyesinin başında bir Ermeni ! Bu Gabriel Noradunkyan Hariciye Nazırı olur da, Ohannes Sakız Pa şa, Manuk Azaryan, Artin Dadyan Paşa, Harutyun Dadyan Paşa müs teşar olamaz mı? Evet bu zatların dördü de Hariciye Nazaretimizde müs teşarlık etmişler ve Türk dış işlerini teknik seviyede "idare" maharetini göstermişlerdir. Nazın, müsteşarı Ermeni olan bir teşkilatın elçiliklerinde Ermeniler bu lunursa niye şaşmalı? Mesela Berlin ve Viyana Sefir--i Kebirimiz Garabet Artin Davud
Paşa, Brüksel Sefir-i Kebirimiz Dikran Aleksanyan'dır. Londra' da Yet vart Zöhrab, Lahey 'de Lovsep Misakyan, Roma Maslahatgüzarlığında Ohannes Kuyumcuyan Paşa bulunmaktadır. Berlin Elçiliğimizin müşa-
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ KOM İ T E C İ L E R İ
41
viri Dikran Tıngır, Brüksel Elçiliğimizin müşaviri ile Mihran Kavaf
yan 'dır. Brüksel Elçiliğimizde İkinci Katip olarak bulunan Diran Noradunk yan ise, aslında koyu bir Türk düşmanıydı. Kocaman, sevimsiz, pek çirkin bir bumu vardı. Üstelik, günün birinde bu koca burunun üzerinde siyah le keler peydah olmaya başlamaz mı? Diran Efendi, artık her Allahın gün güzellik enstitülerine koşuyor, bumuna yağ sürdürüp masaj yaptırıyordu. Dönüşünde bumunu uzatıp: - Bugün burnumu nasıl buluyorsunuz, diye sorduğu zaman bütün elçi lik memurları gülmekten katılıyorlardı. Brüksel Elçiliğinin Başkatibi, günlerden bir gün İstanbul'a izinli olarak dönünce, Belçika'nın İndependence Belge gazetesinin başyazarı olan ta nınmış gazeteci Roland De Marese'e rastlamıştı. Marese bir kart uzat mıştı: - Şimdi aldım. Kartı gönderen Diran Noradunkyan 'dı. Kartta Eyüp mezarlıklarında çekilmiş birkaç çingene kadınının resmi vardı. Diran Efendi, bu resmin altına şu cümleyi yazmıştı: "İşte Türk kadınlarının terakkisi". Bunlar ya son derece gafil ve ahmak veya uyanık, fakat haindir. Zira Hariciye Nazın olan şu Noradunkyan Efendi, Meclis-i Meb'usanda: - Balkanlardan imanım kadar eminim, dedikten birkaç gün sonra Balkanlı müttefiklerin Türkiye ' ye savaş iHin ettikleri görülecektir. Noradunkyan Efendi, Osmanlı Devleti'ndeki siyasi hayatı bittikten sonra İsviçre 'ye yerleşmiştir. Taşnaklar onu orada da rahat bırakmamışlar, Amerika ve Avrupa'da Ermeni emellerinin gerçekleşmesi için çalışmaya zorlamışlardır. Noradunkyan, bu yüzden Batı ülkelerinin başkentlerinde kapı kapı dolaşmak zorunda kalmıştır. "İttihad-ı anasır" ... Yani, İmparatorluğu teşkil eden bütün unsurların birleşmesi ... Ne hayal ! Anadolu 'nun pek çok bölgesinde cirit atan Ermeni komitecileri bir ta rafta, Meclis 'te nutuk atan Ermeni hariciye nazın bir tarafta... Kanlı süngüler artık Türk milletinin sırtına saplanmak üzeredir.
TÜRKLERE KARŞI ERMENİ KOMİTEC İLERİ
42
PARİS'TEN GELEN RAPOR Bu sıralarda, Paris Büyükelçiliğinde bulunan ve bu görevine ilaveten Bem ve Brüksel B üyükelçiliklerini de idare eden Salih Münir Paşa 'nın gayreti dikkati çekmektedir. Ünlü bestekar ve şair Çorluluzade Mahmud
Celaleddin Paşa 'nın oğlu olan bu zat, Padişahın son derece takdirini ve güvenini kazanmıştı. 1896 'dan başlayarak, İkinci Meşrutiyetin ilanına ka dar, aralıksız 12 yıl Paris Büyükelçiliğinde bulunan Salih Münir Paşa; İn giliz siyaseti hakkında devlet başkanını aydınlatan bir raporunda Ermeni meselesine de yer vermektedir. Münir Paşa'nın, İngilizlerin Ermeni mese lesinde takip ettikleri siyaset hakkındaki bilgileri ve görüşleri gerçekten il gi çekicidir.
4 Ağustos 1903 'de Paris 'ten Yıldız S arayı 'na yazılan raporda, Paşa, İn giltere 'nin, Ermeni emel ve isteklerini alkışlar ve destekler bir politika gütmesinin sebebini, Rusya ile olan ilişkilerine bağlamaktadır. Ortaya bir Ermeni meselesi çıkarmak, sonra bunu milletlerarası hale getirerek, Avru pa devletlerinin kararı ile Rusya sının yakınında bağımsız bir Ermeni bey liği veya yarı müstakil bir Ermeni vilayeti kurdurmak, bunu da ilerde, ge rektiği zaman Rusya aleyhinde kullanmak. İngilizlerin hesabı, Rusya'daki Ermenilerin de milli hislerinin körüklenmesi ve Osmanlı Devleti bünye sindekine benzer bir özerklik iddiasına kalkışmalarıdır. Bu suretle, Rus ya'nın başına birtakım gaileler açılacak ve günün birinde İngiltere ile Rus ya arasında Hindistan, Uzak Doğu veya başka bir sebeple anlaşmazlık ve ya savaş çıkarsa, İngilizlere minnettar olan Ermeniler, Rusya' daki soydaş larıyla birlikte ayaklanarak, Rus askeri kuvvetlerinden bir kısmını bu böl gede tutacaklardır. Osmanlı Devleti 'nin sınırlan içinde kurulacak bağımsız bir Ermenis tan, Rusya'nın böğründe de daimi ve bıktırıcı bir çıban teşkil edecektir. Yani doğu bölgelerinde Ermeni isyanlarının desteklenmesinden, komiteci lerin takviyesinden umulan fayda, uzak görüşlü bir politikanın gereklerin den sayılmaktadır. Salih Münir Paşa, raporunu şöyle tamamlamaktadır:
"Fakat bu maksatların hasıl olması uğrunda birçok kan dökülecekmiş, birçok Ermeni telef olacakmış, buralarını düşünmek İngiliz diplomatları nın işi, vazifesi ve adeti değildir; İngiltere çıkarları uğruna caiz ve mübah olmayan şey yoktur. "
TÜRKLERE KARŞI E R M E N İ KOMİTE C İ L E R İ
43
Gariptir ki, Londra'da, yani İngiltere 'nin başkentinde elçilik yapan Müsürüs Paşa, belki de gayet önemli bir suikast ihbarında bulunmaya ge len Ermeni komitecilerinden birini başından savarken, Paris'te elçi olan Salih Münir Paşa, Sultan il. Abdülhamid'e İngiliz siyaseti hakkında fay dalı raporlar düzenleme işini de üzerine almış görünmektedir.
DAHA ÇOK KAN Bu arada, Ermeniler, küçük isyanlar çıkarmanın, gazete ve beyanname yayınlamanın, yürüyüşler yapmanın pek büyük fayda sağlamadığını düşü nür olmuşlardır. Daha büyük, daha cesur, daha şiddetli bir şey yapmak lazımdır. Ne yapmalı? Nihayet şu karara varılır: Büyük devletlerin bütün baskılarına rağmen Ermeni komitecilerine göz açtırmamak için elinden geleni yanan Sultan il. Abdülhamid ortadan kaldırılmalı. Dehşetli bir tasavvur! Ama, yankılan ve sonuçları o kadar büyük olacaktır ki, bu cinayeti mu hakkak başarmak lazımdır. Osmanlı Devleti ' nin yönetimini otuz yıldır elinde tutan Padişaha karşı girişilecek suikast teşebbüsü, Ermeni komiteciliğinin en kanlı hareketle rinden biri olacaktır.
v Cehennem Makinesi
il. Abdülhamid
"Ey şanlı avcı, damını bihfide kurmadın, Aldın, fakat yazık ki, yazıklar ki, vurmadın!" (Tevfik Fikret)
Süslü, yepyeni, pırıl pırıl bir fayton ... Henry Ford' un otomobilleri he nüz insanları sokaklara çekmiş değil. O devrin en gözde binek vasıtası, ba kımlı atların koşulduğu faytonlar. Bu faytonlardan biri, Sultan II. Abdülhamid ' in cuma selamlığı sırasın da yavaş yavaş yokuşu tırmanmış; merasimin yapıldığı yere kadar yaklaş mıştı. Bununla da kalmamış, Padişahın saraydan camiye gelirken bindiği faytonun yanına kadar sokulmuştu. Caminin yeşil parmaklıklı bahçe kapısının karşısındaki binalar saray mensuplarının, muhafızların, ağaların daireleri idi. Yabancı elçiliklere ve konsolosluklara mensup olanlar ancak davetiye ile buralara girebilirler, bahşişler dağıtarak bu dairelerin pencerelerinden "selamlık resm-i alisi"ni rahatça seyredebilirlerdi. 1905 Temmuzunun 2 1 . günü de böyle olmuştu. Yolun iki tarafına Padişahın muhafızları, süvari ve piyade hassa askeri dizilmişti. Mızıka, Marş-ı Sultaniyi çalıyordu. Padişah, arabasından inmiş, merasimde hazır bulunanların alkışları ve yaşa diye haykırışları arasında
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ K O M İ T EC İ L E R İ
45
camiye girmişti. Ezan okunduktan sonra, Sultan Abdülhamid, caminin ka fesli balkonunda cuma namazını kılmıştı. Cemaat belirli şahsiyetlerden meydana geliyordu. İmparatorluğun yerleşmiş gelenekleri, cuma selamlı ğında kimlerin Padişahla birlikte namaz kılabileceğini esaslı bir protokola bağlamıştı.
CEHENNEM
MAfd:NEsi
Namazın bittiği ve Sultan ' ın caminin kapısında göründüğü an, şık fay tonda bulunan Zare Haçikyan adındaki eski katille, Rupina Fayn adın daki kadın "cehennem makinesi"ni çalıştırmışlardı. Şimdi tam bir dakika 42 saniyelik zaman vardı. Cehennem makinesinin bu güzel faytonda işi neydi? Aslına bakılırsa, bu fayton, fayton değil, etrafına ölüm kusacak koca bir bombaydı.
Krisdapor Mikaelyan, bu faytonu Viyana'da Neseldorfer Wagenbeau Fabriks Geselschaft firmasına sipariş vererek yaptırtmıştı. Bu Mikaelyan, Taşnak Komitesinin kurucusu olan Rus Ermenisiydi ve ortalıkta Samuel
Fayn takma adı ile dolaşırdı. Faytonun ön kısmında, sürücünün oturmasına mahsus yerde 80 kilo patlayıcı ve 20 kilo parçalayıcı madde depo edilmişti. Fayton parça parça nakledilmişti. Parçaların İstanbul'a sokulması için gümrük memurlarına bol rüşvet verilmişti. Parçalan Viyana'dan Mikaelyan gönderiyor, İstan bul ' da da bir başka komiteci Silviyoriçi teslim alıyordu. Parçaların gelme si tamamlanınca, fayton monte edilmiş, Kağıthane civarındaki boş arazide denemeler yapılmıştı. Fakat işler daha tamamlanmış sayılmazdı. Önce "Cehennem makinesi"nın temini lazımdı. Bu alet, patlayıcı mad denin zaman ayarını yapacak, yani kurulduktan kaç dakika, kaç saniye sonra patlayacağı hesaplanmışsa o zamanı tayin edecekti. Cehennem ma kinesi de bir başka yoldan Fransa' dan getirtilmişti. Sonra, faytona koşulacak atların sağlanması gerekiyordu. Bu iş hiç de zor olmamıştı. Atlar, o devrin ünlü tiyatrocularından Kel Hasan Efen di' den satın alınmıştı. Tabii Kel Hasan'ın, bu atların niçin kullanılacağın dan haberi bile yoktu.
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ KOM İ T E C İ L E R İ
46
Sultan //. Abdülhamid Cuma selamlığı için Yıldız Camii' ne gelirken
Nihayet zaman tayini meselesine sıra gelmişti. Komiteciler uzun uzun inceleme yapmışlar, Padişahın, namaz bitişiyle arabasına gelişi arasında geçen süreyi hesaplamışlardı. Her seferinde aynı neticeyle karşılaşıyorlar dı: 1 dakika 42 saniye. Ermeniler, ünlü bir anarşisti de kendileriyle beraber hareket için kirala mışlardı. Bu adamın ismi Edvard Jorris 'ti. Belçikalıydı. Jorris, dikkati çekmemek için İstanbul'a gelince Singer şirketine memur olarak girmiş, "uslu uslu" çalışmaya başlamıştı.
BİR METANET TABLOSU Komitecilerin cehennem makinesini çalıştırdığı andan sonraki zaman korkunç bir bekleyiştir. Komiteciler, Sultan ' ın her zamanki gibi tam vak tinde arabaya doğru yürüyeceğini beklerken, il. Abdülhamid, merdivenle rin üst kısmında Şeyhülislam Cemaleddin Efendi ile kısa bir konuşmaya dalmıştır. Hatırını sormak, gönlünü almak için yapılan kısa bir konuşma. Fakat bu konuşma Padişahın hayatını kurtaracaktır.
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ KOM İ T E C İ L E R İ
47
Zira tam o anda korkunç bir patlama yeri göğü sarsacak, ortalığı kapla yan toz duman arasında uçuşan araba ve hayvan parçaları, insan kolları, bacakları etrafa yayılacaktır. Caminin sıvaları dökülecek, camları kırıla cak, ayyuka çıkan bir velvele her tarafı kaplayacaktır. Askeri erkan, kÔrdonlu yaveran ve sivil bendegan korku ve acele ile sı ğınacak yer ararken sadece bir tek kişi dimdik durmakta, olup biteni kes kin bakışlarla bir an içinde kavramaktadır: Sultan il. Abdülhamid. Bir insanın, hele korkak ve evhamlı olduğu söylenen, daima suikast tehdidi altında yaşadığı bilinen bir insanın bu derece cesaret göstermesi şa şılacak hatta gıpta edilecek bir haldir. Padişahın gözünden (o dehşet verici anda bile) kaçmayan sahne şudur: Ölenler, can çekişenler, yaralananlar arabasının etrafında yatmakta, parmaklıklardan kanlı et parçalan sallanmaktadır. Yaverlerden Miralay Sadık Bey telaştan kılıcını düşürmüştür. Miralay Süleyman Şefik Bey 'in apoletleri kaybolmuştur. Ben deleri canlarını kur tarmak sevdasına düşmüştür. Neden sonra, teh likenin geçtiğini gö ren ve koşup gelerek Padişaha sıhhat, afi yet dileyen maiyeti nin yüzüne bile bak mayan il. Abdülha mid ilk buyruğunu vermiştir: - Arabamı çeki niz, burayı kordon altına alınız, mes ' ul leri tevkif ediniz! Bu sırada muha fız kıt'asının asker leri tüfeklerine mer-
Cehennem Makinesinin infilıik111dan hemen sonra olay yerinin acıklı durumu
T Ü R KL E R E K A R Ş I E R M E N İ K O M İ T E C İ LE R İ
48
mi sürmektedir. Şaşkınlığı henüz üzerinden atamamış olan merasim suba yına Abdülhamid ikinci buyruğunu vermiştir: - Ne duruyorsun, selam emrini ver! Sonra arabalardan birine binmiş, muhafız kıt'ası selam resmini yerine getirirken, Padişah ayakta durarak ve dizginleri bizzat kullanarak arabayı sarayına sürmüştür. Yıldız' a gelince, önceden kararlaştırılmış olan programı bozmayarak, yabancı devlet elçileriyle de 20 dakika kadar görüştükten sonra yeni bir buyruk vermiştir: - Kılıcını düşüren yaveri maiyetimde görmek istemem. Trablus 'a sür gün gidecek ! Suikastın bilançosu fecidir: 26 ölü, 58 yaralı ...
KİRALIK SUİKASTÇI Suikast soruşturması sür ' atle yürütülmüş ve elebaşılar meydana çıka rılmıştı. Suikastın nasıl tertiplendiği de soruşturma sonunda aydınlığa çık mıştı. Ermeni komitecileri bu suikast hazırlıklarına çok önceden başlamışlar dı. Filibe'de toplanan komiteciler, Slav ve Yahudi anarşistleri de çağırmış lardı. Büyük toplantıda Pro Armenian gazetesinin başyazarı Pirkiyah da hazır bulunmuştu. Plan ayrıntıları ile bu toplantıda kararlaştırılmıştı. Suikastten sonra yapılan soruşturmada bu işe, çoğu Ermeni olmak üzere 40 kişinin katıldığı ortaya çıkmıştı. Bunlar arasında Krisdapor Mi kaelyan, kızı Rupina, Karabet Ohannesyan, Trase Yuvanoviç, Mıgır
dıç Serkis Garibyan, Şari Torkom, Hacı Nişan Minasyan, Silviyoriçi, Vahram Şabuh Kendiryan ve nihayet Edvard Jorris bulunmaktaydı. Bunlardan Hacı Nişan Minasyan, sorgu sırasında tuvalete gitmiş, bura da bulduğu bir teneke ibrikle bileklerini ve kamını deşerek intihar etmişti. Yargılama sonunda suçlular çeşitli cezalara çarptırıldılar. Edvard Jorris idama mahkum edildi. Fakat il. Abdülhamid bu adamı affetti. İlk bakışta, suikast teşebbüsünün en önde gelen simalarından birinin, hele kendi haya tına kasdetmiş birinin affı, Sultan Abdülhamid bakımından fazla alicenab lık sayılır. Fakat, Padişah tarafından kendisine 500 altın ihsan edilmesi da ha da garip görünür. Ne var ki, bu azılı komiteci Padişah tarafından satın
TÜRKLERE KARŞI E R M E N İ KOMİTECİLERİ
49
alınarak Avrupa'daki Ermeni komitecilerinin hareketleri hakkında gizli bilgi vermek üzere salıverilmiştir. Yani, komitecilerin kiraladığı bir anarşisti, Padişah bu sefer komitecilere karşı kiralamak hünerini göstermiştir. Başkatip Tahsin Paşa'nın ifade ettiğine gö re, Edvard Jorris, Avrupa'ya gittikten sonra, Padişaha gerçekten çok kıymetli bilgilerin yer aldığı raporlar göndermiştir.
KOALİSYON Suikast teşebbüsünün öncelikle Ermeni komitecilerinden geldiği açıkça bellidir. Fakat bu sefer mesele daha da genişletilmiştir. Rum ve Yahudi gayrimüslimler de bu teşebbüse ka tılmışlardır. Ermeniler, doğu vilayetlerinde bağımsız Ermenistan istiyorlar, buna engel olan il. Ab-
Taşnak komiteci/erinin. il. Abdülhamid' e suikast için kiraladıkları Belçikalı anarşist Edvard Jorris
dülhamid ' i ortadan kaldırmak niyetini taşıyorlardı. Rumlar ise, birkaç yıl önce Yunanistan' ın Türk orduları karşısında uğ radığı yenilgiyi unutamıyor, Sultan'a hınç besliyorlardı. Yahudilere gelince . . . Onların, yani milletlerarası siyonizmin hedefi Fi listin' i ele geçirmekti. Bu topraklar ise Osmanlı Devleti'nin elinde bulu nuyordu. S iyonizmin babası sayılan Theodor Herzl İstanbul ' a gelmiş, bir çok ricacıları araya koyarak, Hahambaşı ile birlikte Padişahı ziyaret etmiş, Yahudilerin yerleşebileceği küçük bir toprak parçası Filistin'den verilebi lirse milyonlarca altın bağışlamak gibi küstahça tekliflerde bulunmuştu. Tabii, il. Abdülhamid bu adamı derhal huzurundan kovmuştu. Bu yüzden, Yahudilerin de Sultan' dan alınacak öcleri vardı. Bombayla suikast teşebbüsünün sadece Padişahı öldürmekle kalmaya cağını gösteren deliller de ele geçirilmişti. il. Abdülhamid öldükten sonra Karaköy Köprüsü, Tünel, yabancı banka ve müesseseler de derhal bomba larla havaya uçurulacaktı. İbret verici bir tecelliyi burada hatırlamak lazımdır: Suikastı hazırla yanların elebaşısı Krisdapor Mikaelyan, Sofya köylerinde bomba tecrübe-
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ KOM İ T E C İ L E R İ
50
leri yaparken parçalanarak ölmüş, buna karşılık canına kasd ettiği il. Ab dülhamid bir tesadüf eseri kurtulmuştur. "ŞANLI AVCI! • • " Rumlar, Ermeniler, Yahudiler Padişaha karşı nefret hissiyle doluydular. Bunu anlamak bir dereceye kadar mümkündür. Peki ya bizim yerli muha lifler? Onlar niçin düşmandı? Denilebilir ki, "Jön Türk" veya "İttihatçı" adı ile anılan Padişah muha lifleri, il. Abdülhamid'e gayn müslim azınlıklardan daha fazla düşmanlık besliyorlardı. Vatan haini oldukları için mi? Hayır! il. Abdülhamid ' in merkezi ve disiplinli saltanatı onların nazannda bü tün kötülüklerin temelini teşkil ediyordu. Bir kere meşruti idare gelse, bu
nun için de il. Abdülhamid şu veya bu şekilde devrilse vatan kurtulacaktı. Memleketin büyükçe bir aydın tabakasını teşkil eden Abdülhamid mu halifleri, Avrupa'dan esen hürriyet rüzgarlarının etkisiyle meşrutiyetin her şeyi kurtaracağına samimiyetle inanmışlardı. Elbette ki bunların içinde akılsızlar, çıkarcılar, hisleriyle hareket edenler, hatta satılmışlar yok değil di. Fakat, bir kısmı Avrupa ' ya kaçarak kalem ve fikir mücadelesi yapan, bir kısmı ise ordu içinde teşkilatlanan ve ihtilal fikrine saplanan Jön Türk ' ler (ki sonradan çoğu İttihatçı olmuştu) vatan kurtarıcılığının ancak il. Abdülhamid istibdadına son vermekle mümkün olacağını sanıyorlardı.
Bir kere meşrutiyet gelsin, gerisi kolaydı ! Bunların içinde, zaman zaman ümitsizliğe kapılanlar, artık bu memle kette yaşamanın bile manasızlığına inananlar görülüyordu. Bir kısmı Ege bölgesinde bir çiftlik satın alarak oraya yerleşmeyi düşünüyordu. Bazıları bununla da yetinmiyor, Yeni Zetanda gibi uzak ülkelere göç ederek "mu sibet"lerden sıyrılmanın yollarını arıyorlardı. il. Abdülhamid ' in devrilmesi için bu Osmanlı aydınlarının feda etme
yecekleri şey yoktu. Yabancılarla iş birliği yapmak mübahtı. Devlet aley hine çalışanlar bile onların nazannda makbuldü. Bunlar Ermeni komiteci leri olsalar dahi . . . Bu yüzden, Ermeni komitecilerinin hazırladıkları suikastin başarıya ulaşamaması, belki Ermenilerden çok bu aydın zümreyi üzmüştür.
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ KOM İ TE C İ L E R İ
51
Sonralan yazacağı tarihi kitaplarla şöhret yapan ve o sırada İttihatçı bir subay olan Ahmet Refik, suikast olayı hakkında hükmünü şöyle verir:
"Nihayet hakikat tamamıyla meydana çıkarıldı: Osmanlı milletini Ab dülhamid' in zulmünden kurtarmak için bu hareket-i kahramananin Erme ni vatandaşlarımız tarafından icra olunduğu anlaşıldı. " Hassas v e b u yüzden geçimsiz, alıngan v e bu yüzden küskün şair Tevfik Fikret ise, il. Abdülhamid'in suikasttan kurtulmasına pek üzgündür;
"Ey şanlı avcı, damını bihüde kurmadın, Atdın, fakat yazık ki, yazıklar ki, vurmadın!" B uradaki "şanlı avcı", Ermeni komitecileridir. Fikret' in gözünde bu komiteciler; her yerde hak ve kurtuluş hissini harekete geçirenlerdir:
"Her yerde hiss-i hakk u halasın muharriki". Bu yüzden, Tevfik Fikret "Bir lahza-i ta'ahhur" adlı şiiri yazacak, 11. Abdülhamid' in, cami kapısında bir anlık gecikişini belki de tarihin en ta lihsiz olaylarından biri olarak görüp gösterecektir. Aradan yıllar geçtikten sonra tahttan indirilip sürgüne gönderilen 11. Abdülhamid, Seianik'te iken yazdığı hatıralarında Ermeni komitecileri ile ilgili görüşlerini açıklarken şu soruyu sormaktan kendini alamayacaktır:
"Gladston' un "Kızıl Sultan' ı sahne-i tarihten çekileli sekiz sene, on bir ay oldu. Acaba Ermeni vatandaşlarım hallerinden daha memnun ve ati/e rinden daha emin midirler? " "KIZll
SULTAN"
Abdülhamid Han ' ın burada "Kızıl Sultan" olarak bahsettiği, bizzat kendisidir. Ermeni propagandası o kadar etkili olmuştur ki, Avrupa'nın ile ri gelen devlet adanılan, Osmanlı Padişahına ağza alınmayacak hakaretler savurmayı alışkanlık haline getirmişlerdir. Ermenilerin kitleler halinde ölümüne sebep olduğu bühtanı ile, il. Abdülhamid ' i "Büyük Cani", "Kı
zıl Sultan" sıfatlarıyla anmak gelenek haline gelecektir. Aslında bu sıfatlar, Ermeni komitecilerinin ortaya attıkları sloganlar olarak Avrupa basınında yeşermiştir. Ve yine ne kadar acıdır ki, bizde de uzun zaman, il. Abdülhamid ' i "Kı zıl Sultan" olarak vasıflandırmak moda halinde yaşamıştır.
T Ü R KL E R E K A R Ş I E R M E N İ K O M İ T E C İ L E R İ
52
il. Abdülhamid yönetimi iyi veya kötü, il. Abdülhamid'in şahsı mukte
dir veya değil, bunlar elbette tartışılabilir. Fakat, ne olursa olsun, bir Türk devlet başkanına, Türklerin kanını sel ler gibi akıtmış Ermeni komitecilerinin ağzıyla hitap etmek, büyük haksız lık olması bir yana, büyük gaflettir.
VI Ermenilerin yeni iş birlikçisi: Jön Türkler
Ahmet Rıza Bey
"Evet öleceğiz, öldüreceğiz, Biçeceğiz, yakacağız, yıkacağız, Hiç kimseden pervamız yok ! " (Jön Türk İ cra Beyannamesi)
Birinci Meşrutiyetin ilanından sonra çıkan ve tarihe "93 Harbi" olarak geçen Türk-Rus Savaşı üzerine Meclis-i Meb' usan kapatılmış ve Sultan il. Abdülhamid devlet yönetimine ait .bütün yetkileri elinde toplamıştı. Meş rutiyetten çok faydalı sonuçlar bekleyen bir kısım aydınlar üzerinde bu ic raat olumsuz etki yapmış, il. Abdülhamid 'in yönetimine karşı hoşnutsuz luklar belirmişti. Askeri okullarda gizli faaliyetler başlamış, ihtilal cemi yetleri kurulmuştu. Osmanlı Devleti 'nin o günkü durumu için belki kaçı nılmaz olan, fakat Avrupa' da gittikçe gelişen hürriyetçilik cereyanı karşı sında günden güne aykın hale giren il. Abdülhamid yönetimine çeşitli se beplerle başkaldıranlar sürgüne gönderilmişlerdi. Çoğu, sürgün yerlerin den, bir kısmı da Türkiye'den kaçarak Avrupa'da buluşan il. Abdülhamid muhalifleri, aralarında birleşerek cemiyetler kurmaya başlamışlardı. Bu yolda faaliyet gösterenlere Avrupa'da "Jön Türk" denilmesi adet olmuştu. il. Abdülhamid, bilhassa saltanatının son on yılında bu muhalifleriyle
çok uğraşmak zorunda kalmıştır. Bazılarını satın alarak, bazılarını da bol maaşla memuriyetlere tayin ederek muhalefetten vaz geçirmiş, lakin yir-
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E Nİ K O M İ T E C İ L E R İ
54
minci yüzyılın ilk senelerinden itibaren bu cemiyetlerin içteki ve dıştaki şiddetli faaliyeti gittikçe artmıştır. Suikast dumanlan ve niyetleri arasında Avrupa'da elden ele dolaştırılan "Merci-i aidine" başlıklı manzumenin şu ilk kıt'ası İttihatçıların, il. Ab dülhamid hakkındaki kanaatlerini açıkça göstermektedir:
"Mülkün içinde nalan Bir dilber-i perişan Eyler umôma ilan: Duysun bütün ahali Alemde varsa cani
Abdülhamid-i sani." Avrupa'da faaliyette bulunan Jön Türklerin, Sultan il. Abdülhamid'i devirmek için Ermeni komitecileriyle de anlaşma yolları aradıkları bilin mektedir. Bu iş birliği teşebbüsleri, Ermeni emellerinin yanlış değerlen dirilmesi sonucu olabileceği gibi, il. Abdülhamid yönetimine son verme nin en büyük vatanseverlik sayılması sabit fikrinden de ileri gelmiş ola bilir. Fakat, her ne olursa olsun, Türk milletini arkadan hançerleyen ve yüzde yüz dış tahriklerle çığrından çıkarılmış bulunan Ermeni komiteci liği ile iş birliğine girmeye kalkışmak herhalde mazur görülemez. Belki de Jön Türk denilen aydınlar zümresinde milliyetperverlik fikrinin Ermeni aydınları kadar kuvvetli gelişmemiş olması sebeplerden bellibaş lısı sayılabilir. 1905 Yıldız suikastinden çok evvel, Jön Türklerle Ermeni komitecileri arasında yapılan bir anlaşma, yakın tarihimiz bakımından pek dikkat çeki cidir. 1896 yılının sonunda Cenevre 'de kurulan "Osmanlı İhtilal Fırkası" İstanbul ' da bir suikast tertibi için Ermeni komitecileri ile temasa geçmiş tir. Bu teşebbüsün, Anadolu'nun çeşitli yerlerinde çıkarılan Ermeni isyan ları, İstanbul ' daki B irinci Ermeni Patırtısı ve Osmanlı Bankası Olayı ile aynı tarihe rastladığına işaret etmek gereklidir. Başta Dr. İbrahim Temo olduğu halde, bir kısım Arnavutların Ermeni Patırdısından sonra yayınlamış oldukları bildiri dikkat çekicidir. Fatih 'te ki bir evde taş basması ile 1000 tane kadar basılıp dağıtılan bu beyanname şöyleydi:
TÜRKLERE KARŞI ERMENİ KOMİTEC İ L E R İ
55
"Müslümanlar ve ey sevgili vatandaşlarımız Türkler. Ermeniler, devletimizin en büyük makamı olan ve bütün Avrupalılarca tanılıp hürmet gören Babıaliyi basmaya kadar cür'et ettiler, payitahtımızı sarstılar. Ermeni vatandaşlarımızın bu küstahane hareketleri mucib-i tees süfümüzdür. Lakin hakikatte zulüm, istibdat ve idaresizlik, bu mucib-i te essür ve teessüf hadiseleri doğurmaktadır. Biz Türkler de, umum Osmanlı lar gibi, bu müstebit hükumetten ıslôhat ve hürriyet isteriz. Cemiyetimiz bu maksatla çalışıyor. Biz bugün Ermenileri te' bide çalışacağımıza idaresiz/i ğin, zulüm ve istibdadın merkezi olan Babıaliyi, Şeyhulislanı Kapısı' nı, Yıl dız' ı basarak bu daireleri müstebitlerin başına yıkalım, el ele verelim, top lanalım, çoğalaltnı. Bizim de hürriyete, serbest/ye aşık ve müstahak oldu ğumuzu alem-i medeniyete gösterelim. "
Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti Ermeni komitecileri, Jön Türklerin gözünde adeta kahraman haline gel miş sayılabilir.
DİNAMİTI.ER ELDEDİR! Jön Türklerle Ermeniler arasında varılan anlaşmaya göre, İstanbul ' da bir "icraat beyannamesi" yayınlanacak, bundan sonra bomba ile suikast te şebbüsüne geçilecekti. Bu mesele ile Jön Türk 'lerden İbrahim Temo, Hil
mi, Sükuti, Oğuz ve Berki beylerin meşgul oldukları anlaşılmıştır. Be yanname yayınlandıktan sonra Ermeniler Türk fedailerine İstanbul'da bombalan teslim edeceklerdi. Sonradan bombaların teslimi için İstan bul ' un uygun olmadığı düşünülmüş, Tuna boylarının daha elverişli olduğu üzerinde görüş birliğine varılmıştır. Bombalar Tuna boylarından İstanbul' a İbrahim Temo 'nun nezaretinde sevk edilecekti. Ermeni komitecilerinden
Zarifyan, bu teşebbüsün gerçekleşmesi için canla başla çalışanlardan bi riydi. Tersane-i Amire mühendislerinden ve Haddehane muallimlerinden bahriye mülazımı (deniz teğmeni) Kırımizade Ali Rıza adında biri, bom ba sevkiyatının bütün sorumluluğunu üzerine almıştı. Mülazım Ali Rıza, bu faaliyet sırasında "Timurlenk" takma adını kullanacaktı. Nitekim, icraat beyannamesi hazırlandı ve yayınlandı. Beyannamede şöyle denilmekteydi:
56
T Ü R KLE R E K A R Ş I E R M E N İ K O M İ T E C İ L E R İ
"Osmanlılar! Biliriz ki kudurmuş bir köpeği gebertmek farzdır! İşte bugüne kadar kan dökmekten sakınmış olan "Osmanlı İhtilal Fırkası" ar tık zalimlerin haddini silahla bildirmeye ve mazlumların intikamını alma ya iyice karar verdi. Zabıta güruhu ve asker takımı yolumuzu kesmeye kalkışırsa aramızı ancak ölüm ayırabilecektir. Evet, öleceğiz, öldüreceğiz, biçeceğiz, yakaca ğız, yıkacağız . . . Hiç kimseden pervamız yok! O canavar padişahın "Yıl dız' ını söndürecek ve külünü semaya doğru savuracak olan dinamitler bi le elde, belde hazırdır. Halkın selameti, herhangi noktayı gösterirse oraya atılacaktır. " Ya hak, ya ölüm" diyerek "Meclis-i Meb' usan ' ı açtırmak ve şu zalim hükumeti kökünden söküp atmak üzere biz işe sellemehüsselam başlayacağız, bildiriyoruz. " B u yakıp-yıkmalı, kesip-biçmeli bildirinin yayınlanması ile Jön Türk Ermeni işbirliğinin birinci safhası yerine getirilmiş oluyordu. Fakat, bu sı rada Ermeni komitecileri, bombaların tesliminden vaz geçmişler, suikast teşebbüsü de böylelikle geriye kalmıştır. Ermeni komitecilerinden büyük bir kısmının Jön Türklerle iş birliğine itiraz etmiş oldukları bu suretle ortaya çıkmıştır.
YABANCI MÜDAHALESİ... AMA NASIL? Osmanlı sınırlan dışında bulunan Jön Türklerin Paris 'te 4 Şubat 1902'de yaptıkları Jön Türk kongresine, Rum, Ermeni, Arnavut, Arap vb. çeşitli unsurların temsilcileri de davet edilmişlerdi. Bu kongrede Ermeni leri Sisliyan adında biri temsil ediyordu. Kongre görüşmelerinde en büyük anlaşmazlık yabancı devletlerin, Os manlı Devleti 'ne müdahalelerinin şekli üzerinde çıkmıştı. Esasta pek ayrı lık gayrılık yoktu. İddiayı Ermeniler ileri sürmüşlerdi. Onlara göre, Sultan Abdülhamid' in vaat ettiği ıslahat şimdiye kadar yapılmamıştı. Yapılacağı da yoktu. Hakiki bir inkılap, ancak yabancı devletlerin müdahalesi ile mümkün olabilirdi. Hatta Ermeniler, Berlin Kongresi 'nde alınan karar ge reğince 6 1 . maddenin uygulanmasını istiyorlardı. Bu madde, Ermenilerin azınlık halinde bulundukları Doğu Anadolu vilayetlerinde (Makedonya' da olduğu gibi) köklü ıslahat yapılmasını şart koşuyordu. 6 1 . madde, Sultan Abdülhamid tarafından hasıraltı edilmiş, asla uygulanmamıştı. Ermeniler,
TÜRKLERE KARŞI E R M E N İ KOMİTEC İLERİ
57
bu maddenin ancak yabancı devletle rin müdahalesi ile uygulanmasını mümkün görüyorlardı. Jön Türklerin ünlü simalarından
Ahmed Rıza ve Prens Sabahaddin beyler "müdahale" meselesi üzerinde farklı görüşlere sahiplerdi. Ahmet Rı za Bey, müdahalenin aleyhindeydi. Aslında Prens Sabahaddin de müdaha leye pek taraftar değildi. Fakat bunu aynı zamanda kaçınılmaz görüyordu. Böyle bir müdahale faydalı bir yola çevrilebilirdi. Prens Sabahaddin, ortalama bir yol teklif ederek uyuşulma çarelerini arı yordu. Tartışmalar çok şiddetlendi ve sonunda iki hizip meydana çıktı: Mü dahaleciler ve adem-i müdahaleciler.
Prens Sabahaddin
Prens Sabahaddin, müdalelecilerin bışında bulunmaktaydı. Hristiyan unsurlar tarafından ileri sürülen görüşlerin reddedilmemesini ve meselenin herkesin çıkarlarına uygun biçimde hallini ileri sürüyordu. Bu Hristiyan unsurlar arasında tabii Ermeniler başta geliyordu. B ir haksız anlayışa yer vermemek için açıklamak 13.zımdır. Prens Saba haddin, müdahaleci olmakla beraber, Ermenilerin aşın isteklerine zaman zaman karşı çıkmayı bilmiştir. Ermenilerin Türkiye aleyhindeki bazı ya yınlarını tehlikeli bulduğu için 1 905 'te Ermenilere hitaben bir açık mek tup yayınlamış, l 960' da ise Fransız Hariciye Nazırı M. Berthelot tarafın dan Ermeniler lehinde Amerika Cumhurbaşkanı Roosevelt'e verilen be yanname dolayısıyla Matin gazetesinde ikaz ve tenkid edici bir yazı yaz mıştır. B irinci Jön Türk Kongresi' nin sonunda birleşme yerine iki ayrı grup meydana çıkmıştır. Bunlardan biri Prens S abahaddin ' in başkanlığında kurulan "Teşebbüs-Ü Şahsi ve Adem-i Merkeziyet Cemiyeti", diğeri Ahmet Rıza'nın önderliğinde kurulan "Osmanlı Terakki ve İttihat Ce
miyeti".
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ KOM İ T E C İ L E R İ
58
GENİŞ CEPHE 1 905 'teki suikast teşebbüsünden sonra, Ermeniler, faaliyetleri daha ge niş cephe ile yürütmeyi düşünmüşlerdir. Büyük paralar sarf edildiği halde kısır teşebbüslerden kendileri namına faydalı sonuçlar alınamadığını düşü nerek, evvelce pek önem vermedikleri Jön Türklere yanaşmaya başlamış lardır. "Mizancı" adı ile tanınan Murad Bey 'in, Londra'da ilettiği birlikte çalışma teklifini bir müddet evvel kabul etmeyen Ermeni komitecileri, 1 906 'da Jön Türklerle iş biri iği yollarını aramışlardır. Paris 'te bulunan Osmanlı Terakki ve İttihat ile Teşebbüs-Ü Şahsi ve Adem-i Merkeziyet ce miyetlerine ayn ayn başvurarak görüşme teklifinde bulunmuşlardır. İkinci Jön Türk Kongresi' nin toplanmasına da, Ermeni komitecilerinin bu teşebbüsleri sebep olmuştur.
TEREDDÜT
...
VE UYUŞMA
İkinci Jön Türk Kongresi' nin, Ermeni komitecilerinin geniş bir manev rası olduğu ve bu tuzağa Jön Türklerin her iki kanadının, bilmeyerek de ol sa, pekala düştüklerini sonraki olaylar açıkça göstermiştir. Kongrenin toplanması şöyle olmuştur. Önce, merkezi Cenevre'de bulu nan Taşnaksutyun Komitesi, Prens Sabahaddin Bey 'e bir mektup göndere rek "mühim bazı meselelerin müzakeresi için" bir temsilcilerinin kabul edil mesini istemiştir. Aynı şekildeki bir teklif de Ahmed Rıza Bey 'e yapılmıştır. Ermeni komitecilerinin Malômyan ismindeki temsilcisi birkaç gün sonra Berlin Sokağı'ndaki yazıhanesinde Prens Sabahaddin' i ziyaret et mektedir. Teklif şudur: Bir kongre yapılmalı, birtakım esaslar etrafında birleşilmeli ve bazı icraat yolları benimsenmelidir. Halbuki bu sıralarda, Prens Sabahaddin hizbi ile Ahmet Rıza hizbi an laşmazlık içindedir. Çaresi ne olabilir? Çaresini Ermeni komitesi bulacak ve uzlaşmayı sağlayacaktır. Nihayet uzlaşma formülü üzerinde görüş birliğine varılır: Her üç grup tan yani Adem-i Merkeziyetçilerden, İttihatçılardan ve Ermeni komitecile rinden ikişer temsilci bir araya geleceklerdir. Böylece İttihatçıları temsilen
Dr. Bahaeddin Şakir ve Hüsrev Sami, Adem-i Merkeziyetçileri temsilen Dr. Nihad Reşad ve Fazlı Bey'ler, Ermeni komitecilerini temsilen de yi ne Malômyan ve bir arkadaşı hazırlık toplantısına katılırlar.
TÜRKLERE KARŞI ERMENİ KOMİTECİLERİ
59
Ermeni komitecilerinin görüşü açıktır: Pek çok para saf edilmiş. Abdül hamid aleyhine tertiplenen suikast buna rağmen başarılı olamamıştır. Bu yüzden Ermeni komitecileri kendi başlarına hareket etmekten artık vaz geçmişlerdir. Hedefe varmak için ortak bir program hazırlanmalı ve takip edilecek yollar şimdiden tesbit edilmelidir. Buraya kadar kimsenin itirazı yoktu. Ama iş programın hazırlanmasına gelince görüş ayrılıkları da ortaya çıktı. Uzun tartışmalar yapıldı, nihayet bir anlaşma formülü bulundu: Her cemiyet kendi hüviyetini koruyacak, di ğer cemiyetlerin tenkidine kalkışmayacaktı. Çalışma şeklini de üç cemiye tin gizli olarak seçecekleri delgeler tayin edeceklerdi. Bu iş birliğine en fazla direnen Ahmed Rıza Bey olmuştur. Fakat onun da "Dr. Bahaeddin Şakir Bey'le Ermenilerin tazyiki ve biraz da TEH
DİDİ ile" yola getirilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Bu hazırlık toplantılarından sonra 1907 yılının sonunda toplanan kong rede Ahmed Rıza Bey söz alarak "Saltanat ve hilafet hukukunun kongre tarafından kabul olunduğunun hemen ilanını" istemiştir. Bu teklif, özellik le Ermeniler üzerinde kötü bir tesir meydana getirmiştir. Teklifin görüşülmesi bir komisyona havale edilmiştir. Komisyona katılan Ermeni lerin (ki, bunların belli başlıları Malfimyan, Kalifyan, Sisliyan, Basmacı yan 'dı) görüşleri şöyleydi:
"Biz burada, saltanat ve hilafet hukukunu müdafaa için değil, zulme uğramış Osmanlıların hakkım elde etmek maksadıyla toplandık. Padişa hın kendisini müdafaa edecek parası, askeri ve hafiyeleri vardır. Bu ba kımdan bir ihtilal komitesinde hükümdar hukukundan bahsetmek "ihti lal!" kelimesinin manasını ve ruhunu anlamamak demektir. Burada boşu boşuna tartışmakla veya ara sıra gazete çıkarmakla maksada erişilemez. Beyhude yere milleti ve kendimizi aldatmayalım. " Ahmet Rıza Bey ise, Birinci Meşrutiyet anayasasında saltanat v e hila fet hukukuna saygılı bulunulduğunu ileri sürüyor, Ermenilerin bunu kabul edip etmediklerini öğrenmek istiyordu. Kabul ediyorlarsa onlarla iş birliği yapmak mümkün olabilirdi. Ermeni komitecileri "Türklerin kendileri için mukaddes telakki ettikle ri meşruti saltanat ve hilafet meseleleri bizi alakadar etmiyor, ama bunla rın aleyhinde de değiliz" diyorlardı.
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M ENİ KOMİT E C İ L E Rİ
60
İkinci Jön Türk Kongresi 'nin (ki buna Türk - Ermeni komitecilerinin iş birliği demek daha uygundur) sonunda yayınlanan bildiri çok ibret verici hususlarla doludur. "KIYAM "A
ÇAGRI
Bildiriye göre "II. Abdülhamid' in gaddarca cinayetleri" yüzünden taht tan feragate zorlanması, mevcut yönetimin kökünden değiştirilmesi, ayan ve meb' usan meclislerinin kurulması liizımdır. Nasıl yapılacaktır bunlar? İhtiliille. İhtiliilin sebebi ise, mevcut hükumetin cinayetleridir. Elbette ki, Erme ni isyanlarının bastırılması da bu CİNAYETLER arasındadır. İhtilal şu şekilde gerçekleştirilecektir: Hükumetin icraatına karşı silahla karşı konulacaktır, polis ve hükumet memurları faaliyetten alıkonulacaktır, hükumete vergi verilmeyecektir, or du içinde tahriklerde bulunulacaktır, genel bir kıyama gidilecektir ve olay ların gösterdiği lüzuma göre başka her türlü icraat yapılacaktır. Tam bir ihtilal beyannamesi ! Hele bir de, beyannamenin altındaki cemiyetlerin isimlerine bakal ım:
Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyeti, Teşebbüs-Ü Şahsi ve Adem-i Merkeziyet Meşrutiyet Cemiyeti, Armenya Gazetesi Heyet-i İdaresi, Razmik Heyet-i İdaresi, Hayranik Heyet-i İdaresi ve Ermeni İhtilal Heyet-i Mütteflkası yani Taşnaksutyun. Jön Türkler Ermeni komitecileriyle kol kola görünürken, İngilizlerin Doğu Anadolu'daki konsolosu bir raporunu, Hariciye Nezaretine takdim ediyordu. Rapora göre, Van, ihtiliilci komitelerin merkezi haline gelmişti. 1 907 Şubatında burada büyük ölçüde siliih ve cephane ele geçirilmişti. Er meni fedailer dinamitle yirmi Türk askerini öldürmüşler, yapılan aramada iki yüz kilo dinamit bulunmuştu. Rapor şöyle devam ediyordu:
"Fedailer harikulade bir teşkilatla Türk otoritelerini tehlikeye koyuyor lar. Hareketleri gayet hesaplı bir katliam gayesi taşıyor. Bütün bu işler ay nen köylerde de cereyan etti. Tevkifler yapılınca diğer ihtilalciler kaçtılar. Bütün bu durum karşısında Türk otoriteleri gayet itidalli hareket ediyor. "
TÜRKLERE KARŞI ERMENİ KOMİTEC İ L E R İ
61
Bu iş birliğinin acı meyvalan ilerdeki senelerde hüsranla devşirilecektir. Kısa bir süre sonra ihtilal hareketi Makedonya dağlarında başlayacak, meş rutiyet ilan olunacak, Sultan il. Abdülhamid tahttan indirilecektir. Fakat, sa dece meşrutiyet ilanının hiçbir derde deva olmadığı da anlaşılacaktır. Unutmamak lazımdır: Il. Abdülhamid'e tahttan indirildiğini bildirmek için gönderilen heyetin içinde bir de Ermeni komitecisi vardır: Aram Efendi.
Vll Ermeni komitecileri flrkacıllktan faydalanırken ...
Sultan Reşad
Affeyleyelim ki, belki bilmez Bir sürçen atın başı kesilmez. (Şeyh Galib)
Nihayet meşruti idareye dönüldü. İkinci Meşrutiyet ilan edildi demek hukuken belki yanlıştır. Onun için "Meşrutiyete dönüldü" diyoruz. Zira, 1876 'da ilan edilmiş olan Kanun-u Esasi zaten resmen yürülükten kaldırıl mış değildi. Meclis tatil edilmişti, o kadar. Tabii, uygulamada bu meşruti yetin tatili anlamına geliyordu. Fakat, her yılın resmi salnamesinde Ka nun-u Esasi en başta yayınlanır, hayatta kalan ayan azaları (senatörler) dikkatle belirtilirdi. Meşrutiyet kaldırılmış değil, bir bakıma geri bırakıl mıştı. Bu bakımdan, 1908 Temmuzunda ilan edilen ferman, meşrutiyetin ihyası manasını taşıyordu. Kahraman-ı Hürriyet Enver'ler, Niyazi ' ler Makedonya dağlarından in diler. Yurt dışında bulunan sürgünler veya kendi kendilerini sürgüne mah kum etmiş olanlar memlekete döndüler. Dönenler arasında pek çok komi teci de vardı ve Ermeni komitecileri bunların arasında en kalabalık toplu luk halindeydi. Ortodoks papazı ile hahambaşının, katolik rahibi ile müftünün kucak laştığı bir hürriyet sarhoşluğu başladı. Köşebaşlarında heyecanlı nutuklar
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ KOMİ T E C İ L E R İ
63
atılıyor, sansürün kaldırılması sonucunda yüzlerce gazete birden yayınlan maya başlıyor, "hürriyet-müsavat-adalet-uhuvvet" sadalan yeri, göğü inle tiyordu. Meşrutiyetin ilanı üzerine İran 'dan İstanbul ' a hareket eden ünlü İttihat çı Ömer Naci Van'a, Muş 'a ve Erzurum'a uğrayarak hakkı coşturucu nu tuklar vermişti. Ömer Naci Muş ' a geldiği gün, yanında İranlı mücahid Mirza Said ve Van ' daki Ermeni Taşnaklannın reisleriden Ayhan ve Murad adında iki komiteci vardı. Bunlar silahlı ve bombalıydılar. Muş'ta kaldıkları bir hafta içinde Ömer Naci, biri camide, biri kilisede, biri İslam, diğeri Ermeni mezarlığında olmak üzere dört nutuk verdi. Fakat Saltun il. Abdülhamid yine hükümdardı. Bir sonraki senenin ni san ayına kadar da hükümdar olarak kalacaktı.
ERMENİLER HÜRRİYETİN BEDELİNİ İSTİYOR Ermeni komitecileri, meşrutiyetin ilanında kendilerini hissedar görü yorlardı. Avrupa'daki Jön Türklerle birleşmişler, memleket içinde türlü olaylar çıkarmışlar. Avrupa devletlerinin il. Abdülhamid hakkında olum suz hükümler vermelerine sebep olmuşlardı. il. Abdülhamid ise, meşruti yetin önündeki en büyük engeldi. Şimdi bu engel kısmen bertaraf edilmiş ti, tamamen edileceği günler de gelecekti. İttihatçılar, Ermenilerin bu taşkınlıklarına içerliyorlardı ama pek renk vermek de istemiyorlardı. Çünkü, meşrutiyetin ilanından önce, Paris'teki harici büroları aracılığı ile Ermenilere iş birliği teklif etmişler, iç mesele lerin hallinde birlikte çalışmak arzusunda olduklarını bildirmişlerdi. Erme ni mezaliminden bıkmış halkın bunu öğrenmesi tatsız bir hadise olacaktı. Harici merkez (ki, burada Ahmed Rıza Bey etkiliydi), Ermenilerin baş ka maksatlar takip ettiklerini, bağımsızlık peşinde koştuklarını Selanik'e bildirmişti. Bununla birlikte, İttihat ve Terakki Cemiyeti, meşrutiyet ilan edildikten sonra, Ermeni komitecilerinin tutumunda belki değişiklik olur ve anlaşma sağlanır ümidindeydi. Bu yüzden, harici merkeze baskı yapılmış ve Ermenilerle anlaşma ze mini aranması istenmişti. Uzun görüşmelerden sonra, Ermeni komitecile ri birlikte çalışmaya razı olmuşlardı. Fakat, bu çalışmalardan pratik bir
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ KOM İ T E C İ L E R İ
64
fayda beklemiyorlar, sadece Jön Türklerin çalışma tarzlarını v e faaliyetle rini daha yakından takip etmek için bu teklifi kabul etmiş görünüyorlardı. Bu arada, İttihat ve Terakki Cemiyeti, Ermeni komitecilerine bir teklif te bulunmuştu. Cemiyetin İstanbul ve Selanik teşkilatı henüz zayıftı. Sa rayda şüphe yaratılarak, Anadolu ' dan buralara askeri kuvvet sevkinin ön lenmesi gerekiyordu. Bunun için de, il. Abdülhamid'in dikkati başka me selelere çekilmeliydi. Eskiden beri Ermeni komitecileriyle uğraşmak zo runda kalmış olan Padişah, bunların yapacakları hareketlerin takibiyle meşgul olursa İttihatçılar daha rahat hareket etmek imkanını bulabilecek lerdi. Bunun için de, Ermeni komitecileri İstanbul 'da ve Selanik'te birer bomba patlatsınlar, yeterdi. Fakat, Ermeniler bu teklifi derhal reddetmişlerdi. Meşrutiyetin ihyası biraz da beklenmedik şekilde mümkün olunca, Taş nak Komitecileri, bu büyük başarıda kendilerinin çok emekleri olduğu yo lunda propaganda yapmaya başlamışlardı. Jön Türklere büyük yardımlar la bulunmuşlardı. Şimdi, hürriyetin nimetlerinden faydalanma hakkı, her kesten çok onların olmalıydı. Onun için sürgünden dönen komiteci liderleri ve hele karanlık işlere karışmış Patrik İzmirliyan büyük törenlerle karşılanıyor, toplantılar yapılı yor, uzun uzun nutuklar söyleniyordu. Keyfi yönetime karşı yapılan müca delede şehit düşmüş veya öldürülmüş olanlar için yapılan matem merasim lerinde İttihatçıların önde gelen şahsiyetleri ve Ermeni komitecileri diz di ze, kol kola gözüküyorlardı. Ta ki, müzakere masasına oturuluncaya kadar. O zaman anlaşıldı ki, Ermeniler, kırk yıldan beri ileri sürdükleri idda lardan kıl payı feragat etmek niyetinde değiller. İlk müzakereler Taşnak komitecileri ile yapılmıştı. Komiteciler, hazırladıkları programın kabulünü ve Meclis-i Meb ' usan'da birlikte müdafaasını istiyorlardı. Teşkilat-ı Esa siye Kanunu (anayasa), ona göre değiştirilmeliydi. Neydi bu komitecilerin istekleri? Doğudaki altı vilayetin birleştirilmesi, bir idare makamı kurulması, Müslümanların ve Hristiyanların aynı oranda askere alınması (bu bir çe şit imtiyaz sayılabilirdi, çünkü Ermeniler hiçbir yerde nüfusun çoğunlu-
T Ü R KLE R E K A R Ş I E R M E N İ KOM İ T E C İ L E R İ
65
ğunu teşkil edemiyorlardı), memurların ve özellikle polislerin tayininde aynı oranın muhafazası, yeni kurulacak vilayetin bir genel vali tarafından idaresi. Aslında, bu teklif, Ruslar tarafından hazırlanarak Ermeni komite reis lerinin eline tutuşturulmuştu. Doğuda muhtar bir Ermenistan'ın kurulması Rusların işine geliyordu. Kuzeybatıda kurulan Bulgaristan'la birlikte Os manlı Devleti iki taraftan Hristiyan devletlerle kuşatılmış olacaktı. Üste lik, Kafkasya' da Rusların tahakkümü altında bulunan Müslümanlarla Os manlıların alakası da kesilmiş olacaktı.
KOMİTECİLER YENİ MECLİSTE Meşrutiyet hareketinden birkaç ay sonra Meclis-i Meb' usan seçimleri yapılmış ve Ermeniler yeni Meclise 11 milletvekili sokmuşlardı. Bunlar İstanbul ' dan Kirkor Zöhrap ve Bedros Hallacyan, Tekirdağ' dan Agop
Babikyan ve Agop Boyacıyan, Halep'ten Artin Boşgezenyan, Sivas'tan Dr. Nazaret Dagavaryan, İzmir 'den İstepan İspartalıyan, Kozan'dan Hamparsum Boyacıyan, Muş 'tan Kegam Dergarabedyan, Erzu rum' dan Karakin Pastırmacıyan, Van' dan Vahan Papazyan'dı. Ayan Meclisinde ise Ohannes Kuyumcuyan, Abraham Eramyan, Manuk Azaryan ve Gabriel Noradunkyan üye idiler. Bu sırada, Ermeni komitecileri ve bunların başında bulunan papazlar boş durmuyorlardı. Bütün faaliyetlerini, Ermenilerin kalabalık bulunduk ları mıntakalara göçmenler getirerek buralardaki Ermeni nüfus oranını yükseltmeye ve bol miktarda siliih ve cephane yığmaya harsetmişlerdi. Komitecilerden Malı1myan ve Şahrikyan, İttihatçılarla müzakereleri yürütür, yani bir bakıma onları oyalarken, komitecilerin asıl büyük çoğun luğu siliihlı hareketlerin hazırlığı içindeydiler. Ne yazıktır ki, bu arada İttihat ve Terakki Cemiyeti, hala partizanlık he sapları yapmakla meşgul bulunmaktadır.
FIRKACILIK Meşrutiyetin ilanı üzerine, Osmanlı Devleti' nin birçok vilayetinde İtti hat ve Terakki kulüpleri açılmaya başlamıştı. Bunlar, etraflarına ora halkı nın ileri gelenlerini almaya, daha doğrusu Adem-i Merkeziyetçilerden ön-
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ KOM İ T E C İ L E R İ
66
c e davranarak ilerdeki fırkacılığın temellerini atmaya çalışıyorlardı. Zira Prens Sabahaddin de, meşrutiyetin ilanı üzerine İstanbul' a gelmişti ve İt tihatçılarla olan anlaşmazlığı hala devam ediyordu. Meselii Erzurum' da iki ayn İttihat ve Terakki kulübü birden açılmıştı. İttihatçıların ünlü hatibi Ömer Naci, Enver Paşa nın amcası Halil Bey, '
Tayyareci Salim, Yakub Cemil ve Filibeli Hilmi, Erzurum 'a gelerek du rumu yakından incelemişlerdi. İttihat ve Terakki Genel Merkezi, durmadan emir yağdırıyordu: - Şayet Ermenileri kulüplerimize kaydettirmezseniz, bunların hepsi Prens Sabahaddin'in Adem-i Merkeziyetçi partisine dahil olacaklardır. O zaman başımıza yeni gaileler çıkacaktır. Üyelerimizin bu hususta dikkatli olmaları lazımdır. Bunun üzerine kulübün, Ermeniler üzerindeki faaliyeti sıklaştırılıyor, toplantılar tertip edilmeye başlanıyordu. Her hafta pazar günleri, kilise bahçesinde toplanan Ermenilere nutuk lar söyleniyor, kulübe girmeleri için ikna edilmelerine çalışılıyordu. Cuma ve pazar günleri, haftada iki gece kapalı salon toplantıları yapılmaya baş lanmıştı. Taşnak komitecilerinden de kulübe girenler bulunuyordu. Bunla rın asıl gayelerinin işleri yakından takip etmek olduğu şüphesizdi. Genç ve tecrübesiz İttihatçı subaylar, Ermenilerle yaptıkları konuşma larda, Adem-i Merkeziyetçileri çekiştirmekten geri kalmıyor, onları kötü lüyor, yani bir bakıma kendi soydaşlarını, Ermeni komitecilerine gammaz lıyorlardı: - Ermeni aydınlarının diyorlardı, Osmanlı İmparatorluğu saraylarında, devlet erkanı arasında gördüğü kıymet ve ehemmiyeti unutmayınız. Ermeniler mimar, kalfa, tüccar ve san' atkiir olarak bu memlekette şöh ret yapmışlardı. İsliim adaletinden emin olmalıydılar. Meşrutiyetin nimet lerini Türklerle beraber paylaşacaklardı, vb. Bunları dinlerken, Ermeni komitecileri kendi kendilerine kimbilir ne kadar gülmüşlerdir.
ADANA BİLANÇOSU: 20 BİN ÖLÜ Adana'daki Ermeni ayaklanması işte böyle bir ortam içinde meydana çıktı.
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ KOM İ T E C İ L E R İ
67
İstanbul ' da 3 1 Mart Vak'ası olmuştu. Padişahın ve İttihatçıların başı sı kışıktı. Yerel kumandanlar ne yapacaklarını bilemez durumdaydı. Ve tabii, bu durum, Ermeni komitecilerinin kaçıramayacağı fırsattı. Kilikya denilen Çukurova bölgesinin Ermeni tahakkümüne girmesi için yeniden silahlara başvurulacaktı. Ne Patrik İzmirliyan'ın, kendisini sürgüne gönderen il. Abdülhamid tarafından törenle huzura kabul edilme si ve irad ettiği uzun nutku dinlemek tahammülünü göstermesi, ne Erme ni milletvekillerinin Mecliste görüşülecek meseleler hakkında önceden an laşıp fikir birliği etmek üzere her hafta kendi aralarında bir toplantı yap mayı kararlaştırmaları, ne bir Ermeni heyetinin Ermenilerin bulundukları viliiyetlerde tahkikat yaptırılması için Sadrazama muhtıra vermesi... Bunların hepsi şimdi geride kalıyordu. Başarının sırrı şiddetten geçecekti. 1973 yılında Mıgırdıç Corc Yanık yan'ın söyleyeceği gibi... Adana'da Muşeg isminde bir piskopos, ne piskoposu, düpedüz bir ko miteci vardı. Uzun yıllardan beri bu dolaylarda bir isyan çıkarmanın hazır lıklarını yapıyordu. Her Ermeni evine, nüfusa kaydettirmeden, beş altı aile yerleştiriliyor, böylece Ermeni nüfusun sun'i yollarla da olsa artması sağlanıyordu. Ger çekten, birkaç yıl içinde, Adana'daki Ermenilerin bu yolla yüzde 40 ora nında arttığı anlaşılmaktaydı. Komiteciler bu bölgede siliihlanmaya büyük önem veriyorlardı. Pisko pos Muşeg, köyleri dolaşıyor, halkı durmadan tahrik ediyordu. Ermenilere az yemek yemelerini, elbiselerini, eşyalarını satarak siliih almalarını tavsi ye ediyordu. Başına taç koyarak resim çektirmeyi de ihmal etmeyen Mu şeg, Adana'ya yakın kıyılara kaçak silah çıkarttırıyor, silah başına da köy lülerden komisyon alıyordu. 200 silahlı Ermeni komitecisi, kendi aralarında ant içerek bütün Müs lümanları öldürmeyi kararlaştırırken, Adana ve Mersin ' de birtakım Erme ni gençleri sokaklarda eski Ermeni şarkılarını haykırarak dolaşıyor, Ada na'nın Türk halkını tahrike çalışıyorlardı. Sultan il. Abdülhamid'in bastırdığı isyanları, İttihatçıların bastırama yacağı açıkça söylenir olmuştu. Ayaklanma, 3 1 Mart İsyanı' nın İstanbul ' da patlak vermesinden bir gün sonra başlatıldı.
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ KOM İ T E C İ L E R İ
68
Ermeniler, zayıf buldukları Türk evlerine dalıyor; ırza, cana, mala sal dırıyorlardı. Katliam dört gün, dört gece sürdü. Beşikteki masum yavrular bile haince boğazlandı. Asker zayıf, polis tereddütlüydü. Bu yüzden aciz kalıyorlardı. Nihayet, halk, canını, namusunu ve malını korumak için tek yol kaldı ğını anladı: Kendi başının çaresine bakacaktı. Bunun üzerine Ermeni mezalimine karşı direniş şiddetlendi. Zaten nüfus son derece dengesizdi. Yani, Ermeniler hak iddia ettikleri toprak larda küçük bir azınlık halinde yaşıyorlardı. Bu yüzden, Türklerin, Erme ni komitecileriyle başa çıkması zor olmadı. Ayaklanma, Türk halkı tara fından bastırıldı. 17 bin Ermeni öldürüldü. Türklerden de iki bine yakın ölen vardı. Baş tahrikçi Muşeg, bu yenilgi üzerine yabancı bir gemiyle Mısır ' a kaçtı v e orada oturup "Adana Katliamı ve Müsebbipleri" adında bir ki tap yazmaya koyuldu. Sonra Amerika'ya gitti ve orada Amerika Ermeni
Kilisesi Piskoposu oldu. 1915'te Amerika'daki "Milli Savunma Komis yonu"nun kurucuları arasında yer aldı. Adana kıyamını takip eden yıllarda tabii yine Türklerin barbarlığından, vahşiliğinden, hunharlığından bahsedilerek koyu bir propagandaya girişi lecekti. Nitekim öyle oldu. Bu propaganda özellikle İttihatçılar üzerinde etkisini gösterdi. Avrupa ve Amerika gazetelerinde Türkler aleyhinde çıkan yazılar, ne yazık ki, tec rübesiz yeni devlet adamlarını fena halde ürküttü. II. Abdülhamid ' i devir dikleri için kendilerine sempati besleyen Avrupa'nın kızgınlığını üzerleri ne çekmemek gayretiyle hemen tahkik heyetleri hazırlandı, yola çıkarıldı.
TÜRK'ÜN TÜRK'Ü KIRIŞI Adana Valisi olan Cemal Paşa (ki, İttihat ve Terakki' nin üç paşasından biri olarak ün yapmıştır) gayet şiddetli tedbirler aldı. Fakat bu tedbirler, is yan eden ve katliam yapan Ermeniler hakkında değil, kendilerini savur mak zorunda kalan Türkler aleyhinde oldu. Yalnız Adana şehrinde otuz Müslüman idam edildi. Cemal Paşa bunun la da kalmadı. Erzin kasabasında 17 Müslüman daha astırdı. İdam olunan
TÜRKLERE KARŞI ERMENİ KOMİTECİLERİ
69
Müslümanlar arasında Adana'nın en eski ve zengin ailelerine mensup gençler de vardı. Türklerin savunmasında gerçekten gayret göstermiş olan B ahçe Müftüsü de asılarak idam olundu. Bütün bunlara karşı, Ermenilerden sadece bir tek kişi adam edildi. Adana'ya gönderilen tahkik heyeti arasında Agop Babikyan adındaki Ermeni milletvekili de bulunuyordu. Tahkikat tamamlanıp heyet döndüğü zaman işte bu Agop Babikyan Efendi, yeni Dahiliye Vekili olmuş bulunan Talat Paşa'ya, olayların çıkmasında Ermenilerin büyük tahriki bulundu ğunu söylemiştir. Buna rağmen, Talat Paşa tahkikat evrakını sıkı sıkıya in celedi ve en küçük hatası görülen Müslümanların idam olunmalarını iste di. Piskopos Muşeg kaçmış, B ahçe Müftüsü memleketinde kalmıştı. Bu yüzden Muşeg canını kurtardı; fakat Müftü Talat Paşa'nın ısrarı ile idam hükmü veren mahkeme kararıyla asıldı. Talat Paşa, mahkemeye tesir etmekle kalmamış, Nazırlar Heyeti' nin de karan tasdik etmesi için büyük gayret harcamıştı. Şu ilahi adalete bakınız ki, canını ve namusunu korumak için nef-i mü dafaa eden günahsızları astıran Cemal Paşa da, onların asılması ve Erme nilerin tatmini için olmadık işlere kalkışan Talat Paşa da, gurbet illerinde Ermeni komitecilerinin kurşunlarıyla can verecektir.
RUSLARDAN KURTARil.AN KOMİTECİ Ayaklanmalara, katliama, işkencelere rağmen hayat akıp gidiyor, teşri fat devam ediyordu. İstanbul ve civarı Ermeni Patrikliğine seçilmiş olan
Arşaroni Ohannes Efendi, görevinin devlet tarafından tasdik edilmesi üzerine saraya davetle huzura kabul olunuyordu. Padişah, Ohannes Efendi ' nin yeni görevini tebrik ediyor ve başarılar diliyordu. "Memleketin saadete kavuşması, her milletten ve her dinden olan tebaanın aralarındaki çekişmeyi terk ederek, tam bir kardeşlik ve va tandaşlık havası içinde yaşamaları ile mümkündü. El birliğiyle çalışılırsa, ancak o zaman vatan korunabilir ve kalkındınlabilirdi. Ermenilerin, Os manlı Devleti ' ne ve hükumetine sadakatleri çok zaman tarihçe ispatlan mıştı." Sanki, kanlı ayaklanmaların tahrikçileri, bu kilisenin mensupları olan İzmirliyan' lar ve Muşeg'ler değildi.
70
TÜRKLERE KARŞI ERMENİ KOMİTEC İ L E R İ
Yine o günlerde, azılı bir komiteci olan Karakin Pastırmacıyan, Ba tum' dan geçerken Ruslar tarafından tutuklanmıştı. Bu komiteci Ermeninin kendi bölgelerine girmesini Ruslar bile istemiyordu. Fakat, gariptir ki, bu adam, Osmanlı Meclisi'nde Erzurum Milletvekili olarak bulunuyordu. Os manlı Devleti, derhal Petersburg Sefaretine talimat vermiş, diplomatik yollardan bu komitecinin serbest bırakılmasını sağlamıştı. Pastırmacıyan, Osmanlı Barıkası baskınında, eli bombalı olduğu halde Barıkaya giren komitecilerden biriydi. O zaman, yabancı ülkeler ve özel likle Rusya, bu adamın serbest bıraktırılıp savuşmasını sağlamıştı. Şimdi, Rusya onu tutukluyor, bu sefer Osmanlı Devleti Rusya'ya başvurarak tah liyesini sağlıyordu. Pastırmacıyan adındaki bu azgın komitecinin, arkada şı Vartkes 'le birlikte, ilerde Türk Milletinin başına neler getireceğini tarih gösterecektir.
Vlll Silah nasd sağlan1r? Baskm nasd yapıhr?
Tatar Osman Paşa
Dost dost diye nicesine sarıldım, Benim sadık yarim kara topraktır. ( Aşık Veysel)
İTTİHATÇILAR, Ermeni komitecilerine taviz üstüne taviz veredursun lar, Ermenistan hayaliyle çırpınanlar faaliyetlerini aksatmadan sürdürü yorlardı. Kopenhag'da, 1 9 1 0'da toplanan Sosyalist Entemasyonali 'ne Taşnak Komitesi bir muhtıra takdim etmekte gecikmedi. Bu muhtırada, Ermenile rin silahlandırılacağı ve reislerinin gözetimi altında geceleri talim yapa cakları bildirilmekteydi. Bitlis 'teki Rus konsolosu da aynı tarihlerdeki bir raporunda, Bitlis vila yetindeki Taşnaksutyun Komitesinin bir hayli üyeye sahip bulunduğunu kaydetmektedir. Konsolosa göre, vaktiyle Türklere karşı çarpışmış olan komiteciler bu vilayetteki okullara öğretmen tayin olunmuşlardı ve ihtilal hareketini hazırlayanlar da asıl bunlardı. Taşnak komitecilerinin merkezi Muş 'taydı ve 20'den fazla yerde şubeleri vardı. Aynı konsolosun bir başka raporunda da, Taşnakların, komite emirlerine itaat etmeyen Ermenileri öl dürecekleri ve bu cinayetleri Türklerin üzerine atacakları bildirilmekteydi. Bütün bunlardan İttihatçıların haberleri olmuyor değildi. Fakat yine de Ermeni komitecileri ile temaslara devam ediyorlar, ortak bir görüş tespiti_.
72
TÜRKLERE KARŞI E R M E N İ KOMİTECİ L E R İ
ne çalışıyorlardı. Ermeni muhtariyetini esas alan Taşnak teklifini kabul et mek istemeyen Babıali, Ermenilerin bütün ihtilfilci komitelerin teşkilatla rını muhafaza etmeleri yolundaki isteklerini de pek benimsemedi. Ermeni lerin, Osmanlı Devleti için değil, Ermenistan için mücadele etmeye karar lı olduklarını artık anlıyorlardı. Lakin her şeye rağmen birbirlerine karşı lıklı olarak itimat etmek gerektiğini de halli ileri sürebiliyorlardı .
KOMİTECİLER MÜFEITİŞ ROLÜNDE 4. Ordu Komutanı (Tatar) Osman Paşa 'nın Harbiye Nezareti ' ne yaz mış olduğu 2 1 Temmuz 1 327 ( 1 9 1 1 ) tarihli "gizli ve hususi'" raporda, do ğu vilayetlerimizde Ermeni komitecilerinin hazırlıkları bütün açıklığı ile anlatılmaktadır. Osman Paşa, memur ve yargıçların Kürtlere karşı Ermenileri kayırdık larını acı bir dille ifade etmektedir. Ermeniler, Taşnaksutyun Komitesi, Patrikhaneleri, ruhani' başkanları ve milletvekilleri aracılığı ile her yerde hükümet memurlarının işlerine karışmaktadır. Adeta hükumet içinde hü kı1met haline gelmişlerdir. Ş ikayet usullerini _ de çok güzel bilmekte, hatta bunları ezberleyerek yerli - yersiz şikayetlerde bulunmaktadır. Memurlar bütün bunlardan yılmış durumdadır. Ermeni şikayetlerine önem vermedik leri takdirde memuriyetlerinden olacaklarını sanmakta, bu yüzden işleri
Bir Ermeni köyünde yabancı ajanlar
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ KOM İ T EC İ L E R İ
73
Tatar Osmaıı Paşa' m n konıitecileriıı faaliyetinden bahsettiği Er;:ıırıını şehrimizin o zamanki bir göriiniişii
oluruna bırakıp Müslüman halkın eziyet çekmesine göz yummaktadırlar. Osman Paşa, teftiş sırasında hiçbir Müslümanda siliih görmemiştir. Halbu ki Ermeniler köylerde ve şehirlerde dahi silfilılı olarak serbestçe dolaşmak tadır. Tabii böyle olunca Müslümanlar büyük bir üzüntü ve korku içinde bu lunmakta, Ermeniler ise şımarıklık ve taşkınlığı son kerteye vardırmaktadır. Şehirler bir tarafa, en küçük bir Ermeni köyünde bile şapkalı, frenk gömlekli, garip tavırlı, şüpheli birtakım kimseler serbestçe dolaşmaktadır. Bunların kim olduk.lan sorulduğu zaman da Ermenilerin verdiği cevap ay nıdır: okul nazırı veya okul müfettişi. Belki içlerinde pek azı gerçekten böyledir, ama çoğunun Ermeni köylerinde tahrikçiliğe çıkmış komiteciler olduğu şüphesizdir. İç işleri teşkiliitında çalışan memurlar ise öyle büyük bir tedirginlik içindedir ki, bu şüpheli kimselerin kimliklerini sormaya da hi cesaretleri yoktur. Kısacası, doğu bölgelerinde İslam unsuru her yönden zayıflamış, buna karşı Ermeni unsuru kuvvetlenmiştir. Ordu Komutanı, II. Kolordu Komutanlığından bir gün önce aldığı bir şifreden de bahsetmektedir. Bu şifrede, Van 'da yapılan bayram törenini Ermenilerin boykot ettiği bildirilmektedir.
TÜRKLERE KARŞI ERMENİ KOMİTECİ L E R İ
74
Tatar Osman Paşa, b u gidişin sonunu "maazallah" vahim görmekte, Makedonya meselesi gibi bir meselenin doğu illerinde de çıkmasından en dişe etmektedir. Bu raporun incelenip incelenmediği belli değildir. Okunmuşsa bile, sonra kimbilir hangi raftaki tozlu dosyaların arasında unutulup gitmiştir.
MOSİK Mİ, MAVZER Mİ? Durum, Tatar Osman Paşa'nın gördüğünden daha tehlikeliydi. Ermeni komitecileri, halkın hangi yollardan silah temin edeceğini, bun ları nasıl kullanacağını, mermi sağlamanın kolaylıklarını anlatan talimat nameler yayınlıyorlardı. Bu talirnatnamelerden birinde şu satırlara rastlanmaktadır:
"Silaha ihtiyacı olan kimse, emniyet ettiği diğer birine en iyi cins sila hın hangisi olduğunu sormalıdu: Tabif, Avrupa' da yapılmış olanlar, bun ların en iyisi ve en mükümmelidir. Fakat bundan Ermeniye bir fayda yok tur. Zira ne biz Avrupa'ya gidebiliriz, ne de Avrupa' nın silahı Ermenis tan' a gelir. Esasen bu silahların elde edilmesi mümkün olsa bile kurşunla-
Komitecilerin kiliselerde veya Ermeni okullarında depo ettikleri silahlar
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ KOM İ T E C İ L E R İ
75
rının daima tedariki kabil değildir. Bu bakımdan silahlarımızı etrafımızda aramalıyız. Biz üç hükumetin sınırında bulunuyoruz. Bunlarda bugün iki türlü silah vardır. Rusya' da eskiden Berdan kullanılırdı, bugün ise Mosik kullanılmaktadır. Türkiye' de eskiden Martin vardı, bugün ise Mavzer var dır. Bunlardan en iyisi hükumetin elinde bulunanıdır. Ayrıca, bu silahlar bize yakın olduğundan kurşunlarını kolayca ve ucuz fiyatla elde etmek mümkündür. Rusya' daki hükumetin birkaç silah fabrikası vardır. Türkiye' de ise bir tekfabrika bile yoktur. Bu bakımdan, silah tedariki hususunda Rus Erme nileri Türkiye' deki arkadaşlarına yardım etmeye mecburdurlar. "
"ŞAFAKTA HÜCUM" Silah sağlanması konusunda böyle etraflı bilgi verildikten sonra, Erme ni komitecilerinin Türk köylerine taarruzları hususunda da talimat titizlik le hazırlanmaktadır. Köylere hücum için göz önünde tutulması gereken hususlar, talimatna melerde şöyle belirtilmektedir:
1 ) Düşman köylerinin (yani Türk köylerinin) müstahkem mevkilerini bilmek gerekir. 2) Çekiliş hattı önceden tayin edilir ve noktalar tarafından emniyet al tına alınır. 3) Düşmanın nereden takviye alabileceği tesbit edilir, buna engel olu nur. 4) Hücum edilecek köy yalnız üç taraftan çevrilir. Çevrilenlerin kaça bilmesi için dördüncü taraf açık bırakılır. Çünkü dört bir taraftan sarılmış olan düşmanın her şeyi göze alarak çarpışması yüzünden başarı ve zafer tehlikeye düşebilir. Taarruz edenlerin bir kısmı, düşmanı yakından baskı altında tutmak ve kaçanlara kabil olduğu kadar büyük zarar verebilmek için serbest bırakılan tarafa gizlenmelidir. Esasen köyün bir tarafını ser best bırakmaktaki asıl sebep düşmana kaçış imkanı bırakmaktan çok, onun direnişini kırmak ve bu suretle zaferi daha çabuk elde etmektir.
5) Düşmanı şaşırtmak için taarruz saati olarak şafak vakti seçilmelidir. Daha erken yapılacak hücum karanlık yüzünden zayıf kalacak ve lüzum suz kan dökülmesine yol açacaktır.
TÜRKLERE KARŞI E R M E N İ KOMİTECİLERİ
76
6) Düşman arasında telaş v e kargaşalık çıkarmak için birçok yerle ri ateşe vermek ve bunun için de gereken tedbirleri önceden almak la zımdır. 7) Taarruz eden kuvvetler arasında süvari bulunmazsa birkaç at temi nine çalışılmalıdır. Bunlar, tanınmamaları için ölülerin ve yaralıların ge riye naklinde kullanılacaktır. Görüldüğü gibi, Ermeni komitecileri, hazırlıklarını disiplinli bir gerilla tertibi içinde yapmaktadırlar. Hiçbir aynntı unutulmamakta; hem baskın yapmanın yolları, hem iz bırakmamanın yolları gösterilmektedir.
DAHA ÇOK, DAHA ÇOK! .. Komiteler, B alkan Savaşı çıkana kadar bütün çalışmalannı, teşkiliitla nnın gelişmesine hasrettiler. Gerek hükumetle, gerek İttihat ve Terakki Fırkası ile ilişkilerini devam ettiriyorlardı. Fakat bu ilişki, il. Abdülhamid zamanında dışarıya gitmiş olan Ermenileri tekrar eski yerlerine getirmek ve mallannı mülklerini iade ettirmek içindi. Tabii, her zaman olduğu gibi, İttihatçı hükumet bu konuda da "anlayışlı" idi. Gayrimenkullerin iadesi için derhal bir kanun tasansı hazırlanıyordu. Bu kanunda o kadar ileri gi dilmişti ki, doğu bölgelerinde oturan İslam ahali şiddetle itiraz etmeye başlamıştı. Fakat, hükumet anlan dinlemeye hiç de niyetli değildi. Kanun, kanundu: Tatbik edilecekti. İsliim ahalinin aleyhinde son derece ağır hükümler içeren bu kanuna dahi Ermeniler itirazda bulunuyor, daha çoğunu, durmadan daha çoğunu istiyorlardı. Ermeni komitecileri bir taraftan savaş talimatnameleri hazırlar ve ya yınlarken, diğer taraftan Meclis-i Meb'usanın yenilenmesi için yapılacak seçimlerle de meşgul oluyorlardı.
ERMENİLERE 14 SANDALYE 1 9 1 3 yılının sonbaharında genel seçimlerin yapılacağı itan edildiği zaman, İstanbul ' daki Ermeniler bir toplantı tertipleyerek, haklarının müdafaası için mücadele kararı aldılar. Bu toplantıdan sonra, Ermeni Patriği, Adliye Nezaretine başvurarak, Ermeni azınlığın Meclis'te nüfu suyla orantılı şekilde temsil edilmesini istedi. Türkiye 'de 2 milyon ka-
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ KOM İ T EC İ L E R İ
77
dar Ermeni vardı, Patriğe göre Mecliste de yirmi Ermeni milletvekili bulunmalıydı. Böyle bir teklif Kanun-u Esaside değişiklik yapılmasını gerektiriyordu. Babıali, böyle geniş bir konuda söz söyleme yetkisi olmadığını ileri süre rek bu teklifi dikkate almak istemedi. Gerçekten bir anayasa değişikliği yapılacak olursa, bunun so?ucunda Osmanlı ülkesine dahil bütün vilayet lerdeki çeşitli unsurların eşit orunlarda temsili gerekecekti. Bu teklif basında tepkilere yol açtı. Tanin gazetesi, meb'uslarda soy aramanın yanlışlığını ileri sürdü. Kısa bir süre sonra, aynı şekildeki bir teklif Rumlardan geldi. Bu teklif de reddedildi. Tanin'e göre, imparatorluk içindeki her topluluk Meclisteki temsilcilerini kendisi seçerse, Anayasanın bir manası kalmayacak, memle ket bir konfederasyon haline gelecekti. Öyle olunca da, her etnik topluluk kendi meclisini kendi seçecek, her topluluğun da ayrı programı olması ge rekecekti. Fakat, Ermeniler de, Rumlar da tekliflerinde ısrar ediyorlardı. Bunun üzerine İttihat ve Terakki ile Ermeniler ve Rumlar arasında pazarlık başla dı. Anayasa değiştirilmeyecek, ancak her iki topluluğun istediği milletve kili sayısı üzerinde anlaşmaya varılabilecekti. Adayların, İttihatçıların tas vibinden geçmesi lazımdı. Pazarlık uzadıkça uzadı, sonunda Ermeniler 1 6 milletvekilliğine razı oldular. 1 9 1 4 seçimlerinde Ermeniler 1 4 milletvekili çıkardılar. 1 908 'deki se çimlerde de 14 sandalye kazanmışlardı. Sandalye sayıları 1 9 1 2 seçimle rinde 1 3 'e düşmüş, son seçimde ise eski seviyeyi bulmuştu. Tabii, bütün bu faaliyetler arasında Ermeni Patriği boş durmuyor, ko mitecilikten politikacılığa kadar her meydanda at oynattığı gibi, yabancı devletlerin İstanbul'daki elçileriyle teması da ihmal etmiyordu. 1 9 1 4 Meclisine İstanbul ' dan yine Badros Hallaçyan ve Kirkor
Zöhrap, Muş 'tan Kegam Dergarabedyan, Halep ' ten yine Artin Boş gezenyan girmişlerdi. Yeni seçilenler arasında ise Ergani ' den İstepan Çıracıyan, İzmir ' den Onnik İhsan, Maraş 'tan Agop Hırlakyan, Si vas 'tan Dikran Barsamyan, Kozan'dan Matyos Nalbantyan, Kayse ri'den Karabet Tomayan, Erzurum'dan Vartkes Serengülyan bulunu yordu.
78
T Ü R K L E R E K A R Ş I E RM E Nİ KOMİTE C İ L E R İ
1 908 Meclisinde milletvekili olan Boyacıyan, Pastırmacıyan ve Papaz yan, İttihatçılar tarafından uygun görülmemişti. Zaten bu komitecilerin ar tık daha önemli bir meşguliyetleri vardı: B ir müddet sonra çıkacak savaşta Türklere karşı çarpışacaklardı.
IX Türk'e düşman, Rus'a dalkavuk...
Rus Çarı //. Nikola
"Şeytanın dostluğu darağacına kadardır." (Türk atasözü)
"62 yıldan beri ihtilal ve mücadele içinde yaşamış olan ve kendisini mahvolmaya mahkum gören Ermeni milleti, geçici bile olsa, kuvvetlerini yeniden toplamak ve siyasi sahnede tekrar görünmek için huzur ve istira hata muhtaçtı." Episkopos Muşeg'in hazırladığı Adana İsyanı'ndan sonra, 1 9 1 3 ' e ka dar geçen dört yıllık devre için Ermeni komitecileririn görüşü budur. Siya si görüşmeler, meclislere seçilmeler, yabancı elçilerle ve hükumet ileri ge lenleriyle temaslar, komite toplantıları... Bunların hepsi, yakın zamanda açılacak isyan bayrağı altına daha çok komiteci toplamak maksadıyla ya pılan hazırlıklardı. Dört yıllık çalışmalar sadece bunun için değildi: Zaman kazanmak ve yıpranmış Ermeni ihtilalciliğini bütün ruhu ile yeniden can landırmak gayesini de taşıyordu. Bunu açıkça ifade eden rapor, Hınçak Komitesi'nin 1 7 Eylül 1 9 1 3 'de Köstence 'de toplanmış olan kongresinin zabıtlarında bulunmaktadır. Bu zabıtlarda, aynca, meşrutiyetin ilanı ile iş başına geçmiş olan yeni idarecilerin yaptıkları vaatlerin pek yetersiz göründüğünden de bahsedil mektedir. Bu yüzden de, Hınçak Komitesi mevcut şartlardan faydalanmak
80
TÜRKLERE KARŞI E R M E N İ KOMİTEC İLERİ
ümidiyle, fikirleri olgun hale getirmeye çalışmaktaydı. Hınçaklann altıncı umumi meclisinde Osmanlı Hükumeti ' ne kanuni bir şekilde görünmenin gerekli olduğu yolunda karar alınmıştı.
"KANUNSUZ YOUARA BAŞVURULMALIDIR." Hınçak Komitesi' nin gözüyle İttihat ve Terakki hükumetinin o günler deki durumu şöyle değerlendirilmekteydi:
"Bu anda hükumetin idaresini elinde bulunduran İttihat ve Terakki Ce miyeti' nde bir oligarşi hüküm sürmektedir. Bu partinin takip ettiği prog ram, Türk bürokrasisine bağlı kalmak ve gelişen bir hükumet kurulmasına engel olmaktır. Ön planda görünen gayesi çeşitli unsurları birleştirmek ol duğu halde gerçekte ise takip ettiği siyaset, gerektiği zaman onları ezmek maksadıyla bu milletleri sürekli bir baskı altında bulundurmaktan ibarettir. Hükumete gelince; elde tuttuğu hakim bir sınıf tarafından, Ermenilerin mahvedilmesi için kabul ettirilmiş olan bir siyaseti teşvik ve merhametsiz ce takip etmektedir. Görülüyor ki, Ermeni milleti, bu siyaset ve daima ken di aleyhine kullanılan bu kuvvetler yüzünden yok olmak mertebesine gel miştir. Bu itibarla, bu şartlar altında kendi prensiplerini artık takip edeme mesi tabiidir. Ermeniler hakim sınıflardan kurtulmak ve başlarının üstünde sallanan öldürücü kılıcı bertaraf etmek için, gelecekte kararlı ve cesur bir hareket hattı takip etmek mecburiyetinde olduklarına inanmaktadırlar. " Köstence' deki yedinci genel meclis toplantısının sonunda, insani ve milli hakların elde edilmesi için, artık, meşru vasıtaların kullanılmaması gerektiğine, gelecekteki kanunsuz yollara başvurmanın, yeni siyasi ve ik tisadi şartlar elde edilinceye kadar parti mücadelelerine daha büyük bir hız verilmesinin uygun olduğuna dair karar alınmıştır. Bu karara bir tek mu halif oy verilmiş, diğer delegelerin hepsi olumlu oy kullanmıştır.
TÜRKİYE'DEKİ KOMİTECİLER DİSİPLİNE ALINIYOR Kanunsuz duruma geçiş, Hınçak Komitesi'nce şöyle mümkün görül mekteydi: 1 ) Osmanlı İmparatorluğu'ndaki diğer şubelerin güvenini kazanamadığı
gibi, partinin mevcut ihtiyaçlarını da karşılayamamış olan Türkiye Komite si idare meclisi feshedilecek ve yerine yeni bir meclis tayin olunacaktır.
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ KOMİTECİ L E Rİ
81
Disipline alınan komitelerden biri
2) Türkiye' deki şubelerin en büyük icra kuvveti olan "İdare Merkezi Meclisi"ne "Türkiye İdare Meclisi" adı verilecektir.
3) Türkiye' deki idare meclisi bir dereceye kadar bağımsız olacak, fakat kararları merkezin onayından geçecektir. 4) Mevcut şubeler, görünüşte durumlarını muhafaza edeceklerdir. Fa kat, Komite merkezinin vereceği talimata göre, faaal komiteciler ve de legelerle gizlice, el altından ve yavaş yavaş kanunsuz faaliyette bulunma larına ve yeniden gizli şubeler açılmasına çalışılacaktır. 5) Eski dahili nizamnameler değiştirilecektir. Şimdiye kadar yürürlük te tutulan siyasi ve iktisadi prensipler tamamen kaldırılmaktadır. Kongre
nin kabul ettiği prensipler yürürlüğe konulacak ve faal komiteciler tarafın dan uygulanacaktır.
ERMENİLER SAVAŞTA DA KARLI, BARIŞTA DA... Osmanlı Hükumetinde İç İşleri Bakanı olan Talat Paşa'nın gözüyle bu meseleye bakıldığı zaman şu gerçekler meydana çıkmaktaydı : 1 ) Ermeniler, Osmanlı İmpataratorluğu'nun kuruluşundan beri, sınırla rın korunması ve bağımsızlık yolunda hiçbir hizmette ve gayrette bulun mamışlardı.
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ K O M İ T E C İ LE R İ
82
2) Osmanlılara iltica etmiş olan Ermeni halkı daima iyi muamele gör müştü. 3) Kuvvetli bir inzibat sağlanamadığı için, doğu illerimizden bazıların
da, Ermeniler, isıam ahalinin yaşadığı şartlar içinde bulunuyorlardı. Bu şartlar, şüphesiz i yi değildi. Ama, İslam ahalinin şartlan da, Ermenilerden farksızdı. 4) Osmanlı İmparatorluğu' nu teşkil eden çeşitli unsurlara nazaran, Er meniler daima daha iyi, daha tasasız, daha mes' ut bir hayat sürüyorlardı. Vatanın bütün menfaatlerinden faydalanan Ermeni halkı, onun kederlerine ve yüklerine asla katılmıyordu. 5) Ermeniler, memleket ister saadette, ister felakette olsun, daima kendi çıkarlarını kolluyorlardı. Her zaman kazançlarını kolaylıkla sağlıyorlardı.
Vatan için hiçbir savaşa katılmıyorlar, bir damla bile kan dökmüyorlardı. 6) Osmanlı Devleti bir savaşa girdiği zaman karlı çıkanlar yine Erme niler oluyorlardı. Savaş zamanında ticaretlerini devam ettiriyorlar, taahhüt işlerine giriyorlar, çok para kazanıyorlar, iyi veya kötü günlerde huzur ve rahat içinde yaşıyorlardı. ... Ve şimdi de kalkıp, çoğunluğu teşkil eden Türk nüfusu kovmak ve vatanın bir parçasını koparmak istiyorlardı. Üstelik, bunu ne zaman yapıyorlardı? Osmanlı Devleti' nin iç karışıklıklar yüzünden çok zayıf duruma düştü ğü, kısa bir müddet önce kendi vilayetleri olan yeni Balkan devletçikleri karşısında bile yenilgiye uğradığı zaman.
TÜRKLERLE MÜCADELE ŞİDDETLENDİRİLİYOR Ufuktaki savaş bulutlarının gittikçe karardığı günlerde, Ermeni komi tecileri de yeni durumu değerlendirmek için üst üste toplantılar yapmaya başlamışlardı. Osmanlı Devleti, Ruslara karşı savaşa girerse, Ermeni komitecileri ne yapacaklardı? Önce durumu kurtarmak Iazımdı. B unun için, Galata'daki "Ermeni Merkez Mekteb-i Kebir' inde bir top lantı yapıldı. Bu toplantıdan Babıa.Ji'nin haberdar olması için her tedbir
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ K O M İ T E C İLE R İ
83
alınmıştı. Patrikhanenin toplantı için görevlendirdiği rahip Kapriel Ceva hirciyan ' ın başkanlık ettiği toplantıda "Ermenilerin Osmanlı hükumetine sadık kalmaları, askeri vazifelerini yapmaları, dış tesirlere kapılmamaları" yolunda karar alındı. Taşnak komitecilerinin önderleri de buna benzer pro pagandalar yaparak Osmanlı Devleti'nin bir müddet daha uyutulmasına çalışacaklardı. Fakat, gizli savaş hazırlıkları da başka istikametlerde gittikçe geliştiri liyordu. Taşnak Komitesi, savaşın başlamasından kısa süre önce, Erzurum' da kongresini yaptı. Kongreye batıdan, doğudan, Amerika' dan, Rusya' dan, İran'dan, Balkan ülkelerinden, Mısır'dan birçok komiteci katıldı. Türki ye ' den ise, İstanbul, Trabzon, Muş, Van, Erzurum, Sivas, Harput, Samsun, Adana, Beyrut, İzmir, Kayseri ve Konya illerini temsil eden delegeler işti rak etmekteydi. Kongre çalışmaları iki hafta sürdü. Taşnak komitecileri, neticede şu karara vardılar:
"İttihat ve Terakki Hükumetinin, gayrimüslim unsurlara, hassaten Er menilere karşı, eskiden beri takip ettiği iktisadi, sosyal ve idarf birbirine zıt siyaset ve baskıyı, reform işini uygulama konusunda gösterdiği aldatı cı hareketleri göz önünde tutan Taşnaksutyun Kongresi, İttihat ve Terak kf'ye karşı muhalefette kalmaya, onun siyasi programını tenkit etmeye, kendisine ve teşkilatına karşı şiddetle mücadeleye girişmeye karar ver miştir. " B urada İttihat ve Terakki adı ile anılan, gerçekte Osmanlı Devleti'nin kendisidir. Çünkü, o tarihte, İttihatçılar memlekete tamamen hak.im ol muşlar, bütün mekanizmayı ele geçirmişlerdi. Başka bir siyasi parti kal mamış, Padişah ve sadrazam İttihatçıların sözünden çıkmaz olmuş, ordu da tasfiye yapılmış, İttihatçı subaylar köşebaşlanna getirilmişti. İttihat ve Terakki demek, bizzat devlet ve hükumet demekti. Yani, "İttihat ve Terak ki Fırkası 'nın kendisine ve teşkilatına karşı ŞİDDETLE mücadele"ye ka rar veren Ermeni komitecileri, aslında Türk devletiyle savaşa girmeyi ka rarlaştırmış oluyorlardı. Gelecek yılların olaylan bu teşhisin doğruluğunu gözler önüne sere cektir.
TÜRKLERE KARŞI ERMENİ KOMİTECİLERİ
84
KOMİTECİLERİN YENİ ÜMİDİ: RUSYA Ermeniler, Osmanlı Devleti 'nin Rusya'ya karşı savaşa girmesini, kur tuluşları için bir ümit ışığı olarak görmeye başlamışlardıü. Bu yüzden de, gerek patrikhane, gerek komiteler yoluyla Rus Çarına ve hükumetine ardı ardına müracaatlarda bulunuyorlar, kendilerinin himaye sini istiyorlar, buna karşılık Ruslarla birlikte Osmanlılara karşı savaşacak ları taahhüdünde bulunuyorlardı. Meselii, Osmanlı Hükı1meti'nin seferberlik ilan ettiği sıralarda, Eçmi yazin Katogikosu (yani Ermeni kilisesinin en büyük makamı), Rusya'nın Kafl<.asya'daki valisi Voronzof-Daçkof'a yaptığı yazılı müracaatta şöyle demekteydi:
"Kont İllarion İvanoviç Hazretlerine, 2 Ekim 1913'te bütün Emeni/er namına zatı alileri vasıtasıyla Haşmet penah Çar Hazretlerine Türkiye Ermenilerinin durumlarının düzeltilmesi için yüksek himayelerinin esirgenmemesi hakkında mütevazı bir istirham name sunmuştum. Bu müracaata cevaben Çarlık Hükumeti, Türkiye Ermenilerinin duru mu hakkında özel bir dikkat ve itina göstermek düşüncesinde olduğunu ve bu ahalinin kaderinin düzenlenmesi ile ciddf şekilde meşgul olunacağını temin etmişti. Gerçekten, Rusya, Türk Hükumetine, Türk rejiminde Erme niler için yeterli derecede devamlı ve faydalı bir değişiklik vaat eden res mi bir ıslahat projesi teklif etmişti. Rusya' nın az bir müddet için olsa bile Ermeni meselesinden dikkatini çevirmesinin, milletimin güdücüsü olmak sıfatıyle, Türkiye' deki Ermenile ri karanlık günlerin tehdidi altında bulunduracağını, zatı alilerine büyük bir heyecan ve halecanla arz ve teyide cesaret ediyorum. " Eçmiyazin Katogikosu, İstanbul Patrikhanesi'nden ve Ermeni Mecli sinden aldığı bilgilere dayanarak, Türkiye ' deki Ermenilerin durumlarını sağlamlaştırmak için şu düşüncede olduğunu belirtmekteydi:
a) Anadolu' daki bütün Ermeni vilayetlerinden, ayrılmaz ve bölünmez bir bölge kurulmalıdır.
TÜRKLERE KARŞI E R M E N İ KOMİTECİLERİ
85
b) Bu bölgenin başına, Babıali' den ayrı olarak, Rusya tarafından yük sek rütbeli bir Hristiyan amir getirilmelidir. c) Bu bölgeye, İslam ve Hristiyanlardan eşit sayıda seçmenler vasıta sıyla kurulacak bağımsız bir idare verilmelidir. d) Ermeni milletinin, yeni teşkilata ve hükumet şeklinin hayatiyetine güvenebilmeleri için ıslahatın uygulanmasında kontrolün sadece Rusya' ya verilmesi lazımdır. Ermeniler, Anadolu 'nun hiçbir vilayetinde çoğunluk teşkil etmemeleri ne, hatta azınlıklarının bile çok yerde dikkate alınmayacak oranda düşük olmasına rağmen, bazı doğu illerimizden "Ermeni vilayetleri" şeklinde bahsetmekteydiler. Bu müracaat, Ruslara karşı feci sayılabilecek bir riyakarlık ve dalka vuklukla son bulmaktadır:
"Zatı alilerine kemal-i tevazu ile Şevketmeab İmparator Hazretlerinin ayakları altına gerek benim, gerek Rusya' daki cemaatim namına sadık te baalarının hissiyat-ı sadakatktlranelerinin ve Türkiye Ermenilerinin sami mi rabıta ve alakalarının vaz' ını ve aynı zamanda Haşmetpenahın nezdin de Türkiye Ermenilerinin ümitlerinin takviye ve tahkimi suretiyle müdafa asını arz ve istirham eylerim. Size uzun ve mes ' ut bir ömür ihsan etmesini Allah'tan niyaz eder ve zatı alilerine bir Allah hendesi olduğumu te'yid ile kesb-i şeref eylerim. "
RUSYA, GİDİŞATTAN MEMNUN Böyle bir müracaat, Rusya'nın elbette ki pek hoşuna gidecekti. Rus Çarlığı, Türkiye' nin doğu illerine ve oradan Orta Anadolu'ya kadar yayıl mayı asırlardan beri planlamaktaydı. Bu suretle bir taraftan sıcak denizle re inecek, bir taraftan Türkiye'yi baskı altında tutmak için Ermenileri kul lanacaktı. Bu bakımdan Ermeni meselesinin varlığından "Kuzeydeki kom şu" daima memnundu. Ayağına kadar gelmiş böyle bir fırsatın kaçırılma sını da hiç arzu etmezdi. Müracaattan bir ay kadar sonra, 2 Eylül tarihli ve 1 569 numaralı mek tupla Ermeni Katogikosluğuna resmen cevap verildi. Kafkasya Genel Valisi, müracaatı Rus Hükumetine iletmişti. Rusya, Ermenilerin dertlerini anlayordu ve onları himayeden vazgeçmeyecekti.
T Ü R K L E R E KARŞI E R M E N İ KOMİTECİ L E Rİ
86
Hele Türkiye' deki Ermenilerin bağımsızlığa kavuşmalarını pek yürekten istiyordu. Fakaaaaat. . . . Gerek Rusya'daki, gerek Türkiye 'deki Ermeniler kendi başlarına hare ket etmekten kaçınmalıydılar. Zira, nasıl olsa Osmanlı Devleti ile Rusya savaşa tutuşacaklardı. Bu savaşın Türklerin taarruzu ile başlaması tercih edilirdi. Bunun için de, Ermeniler tahrik edici davranışlara girmemeliydi. Her hareket içir, Kafkasya Genel Valisinin emri beklenmeli; emir alınma dan isyana, komiteciliğe başlanmamalıydı. Her şeyin bir sırası vardı. Sa vaş başlayınca, Türkiye 'deki Ermenilerin nasıl hareket edeceğini Kafkas ya Genel Valisi bildirecekti .
KOMİTECİ PAPAZ, ÇAR'IN HUZURUNDA Kont Voronzof - Daçkof'un hem vaitkar, hem nasihatkar mektubunu alan Ermeniler, bağımsızlıkları için son merhaleye ulaşmanın sevinci için de heyecanlarını bir türlü dizginlemeyemiyorlardı. Rus İmparatoru, 1 9 1 4 'te Tiflis 'e geldiği zaman, Katogikos Kevork, bu heyecanın sevkiyle, huzura kabul edilmesi için derhal müracaatta bulundu. İmparatorun huzuruna girince de önceden ve büyük bir itina ile hazırladı ğı acıklı ve merhamet dilenen nutkunu okudu. Kevork Hazretleri, bu nutkunda, asırlardan beri Türk boyunduğuru al Türkiye Ermenilerinin sadakat duygularını ve samimi sevgilerini arz ediyordu. Osmanlı Devleti 'nin, Rusya'nın zoru ile onayla
tında ıstırap duyan
mış olduğu ıslahat projesi uygulanmamıştı. Bu sebeple, Ermenilerin duru mu yine evvelce olduğu gibi elemli, çaresiz, mihnet ve felaketten başka bir şey olmamıştı. Bu yüzden, Ermenilerin en yüksek dini lideri, Rusya Çarına müracaat zorunda kalıyordu. Çünkü, cemaatinin acılarına Rusya Çan son verecekti. Türkiye Ermenilerinin kurtuluşu, kendilerini kesin şekilde Türk haki miyetinden ayırarak bağımsız bir Ermenistan kurulmasından ve bunları da Büyük Rusya'nın kudretli himayesine bırakmaktan başka hiçbir yoldan sağlanamazdı. Türkiye Ermenilerinde bağımsızlık fikri o kadar olgun bir haldeydi ki, bütün milleti canlandıran ve yaşatan yalnız bu fikirdi. Bu bağımsızlığın gerçekleşmesi ise, Rusya Çarının iradesine bağlıydı. Çar, Türkiye Ermenilerinin gelecekteki teşkilatı hakkında düşüncelerini
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ KOM İ T E C İ L E R İ
87
şimdiden ifade ederse, bütün Ermeni milleti büyük bir bahtiyarlık duya caktı. Böylece, Türkiye'deki Ermenilerin kalbi gerek Çar, gerek Rusya hakkında derin bir minnettarlıkla dolup taşacaktı. Çarın, bu nutka verdiği kısa cevap şöyledir: - Muhterem peder, cemaatinize söyleyip.iz, Ermenileri en parlak bir is tikbal bekliyor!
SAVAŞ HABERİ ERMENİLERİ SEVİNDİRİYOR Kilise, Çar ' a başvururken, Tiflis 'teki Ermeni bürosu reisi Arutyunof da boş durmuyor, Ermeni milleti namına Çar 'a şunları arz ediyordu:
- Savaş haberi, bütün Ermeni halkını tahrik etti ve heyecanlandırdı. Her taraf. zaferden zafere koşan Rus ordusuna katılmaya, Rus ordusunun silahlarının başarısı için kanlarını dökmeye koşanlarla doludur. Kaadir olan Allah'tan DÜŞMANIN doğuda ve batıda mağlup olmasını ni yaz ediyoruz. Kalblerimiz, büyük bir özlemle, vatanımızın maruz bulunduğu durumun Rus ordularının şerefi ile son bulmasını ve arkasından Rusya' nın doğudaki tarihi meselelerinin kesin çözümünü de beraber getirmesini diliyor. Türkiye' nin boyunduruğu altında kalmış olan Hristiyanlar, sizin irade nizle, Büyük İmparator, nihayet hürriyete kavuşsunlar, Rusya himayesi al tında İsa' ya imanlarından dolayı ıstırap çekmiş olan Ermeni milleti de ye niden serbest hayatla doğsun. Çar, bu sözlere karşı da derin bir memnunluk duyduğunu ve Ermenile rin sadakatinden şüphe etmediğini söylemiştir. Gerek ruhani liderlerin, gerek cemaat reislerinin, Çar'a hitaplarında, hep onun dini duygularını galeyana getirmek gayreti sezilmektedir. Rus Çarının dini bütün bir Hristiyan, hatta mutaassıp bir kimse olduğu dikkatten kaçırıl mıyor, Müslümanlar aleyhinde tahrik edilmesinden faydalar umuluyordu. Fakat, Çar'ın kendisi de dahil, nihayet birkaç yıl sonra, bütün impara torluk ailesinin Bolşevik ihtilalcilerin ateş kusan silahlarıyla bir zindanda son nefeslerini vereceklerini kim bilebilirdi? İlahi adaletin tecellisini gösteren binlerce örnek, Rus Çan 'nın başına gelecek felaket de dahil olmak üzere, tarihin derinliklerinde gömülüdür. Ve, ibret alanlar için, tarih ne mükemmel derslerle doludur.
88
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ KOM İ T EC İ LE R İ
SÜRGÜNDEN GÖNÜllÜ ALAYLARINA Çar ' ın huzurunda nutuklar atıldıktan sonra, Rus hükumeti tarafından mahkum edilmiş Ermeni komitecilerin affı için aynca müracaatta bulunu luyordu. Aslında, Ruslar da, Ermenilerin komitecilik faaliyetlerinden bıkıp usanmışlardı. Kendi sınırlan içinde böyle bir hareket gördükleri zaman şiddetle eziyorlar, sorumluları hapis cezalarına, sürgünlere mahkum edi yorlardı. Ama, bu komitecilik başka bir milletin, mesela Türklerin aleyhin de olursa ona diyecekleri yoktu. Ermeni komitecilerinin bir kısmı, özellikle Taşnaklar, 1 905 'te ve onu ta kip eden yıllarda Çarlık aleyhindeki sosyalist ihtilalci hareketlere iştirak et tikleri için yargılanmışhr; zindanlara tıkılmış, sürgünlere gönderilmişlerdi. Taşnaksutyun Komitesi 'nin, Katogikos vasıtasıyla yaptığı af müracaatı Çar tarafından anlayışla karşılandı. Af dilekçesine iliştirilmiş olan 1 80 ki şilik listede bulunanlar affa uğradılar ve Türkiye'ye karşı girişilecek sa vaşta kendilerinden faydalanılmak üzere salıverildiler.
TİFLİS'TE KAYNAŞMA VE RUSLARIN EMRİ Ermeni Katogikosu Kevork, bu sıralarda, Ermenilere hitaben bir bildiri yayınlayarak, onların milli duygularını coşturmaya çalıştı. Rus ordularıy la beraber savaşmaları için Ermeni gençleri göreve çağırdı . Komitecilerin faaliyetleri sonuç vermeye başlamıştı. Yeni bir şafak doğduğuna bütün Ermeniler can ü gönülden inanıyorlardı. Rusya bir insan ambarı gibiydi, İngiltere kuvvetli , Fransa canlı ve sağ lamdı. Bütün bu devletler, zor durumda olan Osmanlılara karşı savaşacak lardı. Durum belliydi. Ermeniler, Ruslarla beraber olacak, hayallerinin gerçekleşmesi için çarpışacaklardı. Ermeni gönüllüleri, Rus ordusuna, Türkiye 'ye karşı savaşacak çetele re, intikam alaylarına katılmak üzere Tiflis'e doluşuyorlardı. Bunların ba şına geçmek üzere kıdemli komiteci Antranik Tiflis'e gelmişti. Osmanlı Meclisinde Erzurum milletvekilliği yapmış olan Karakin Pastırmacıyan da, komiteciler tarafından teşkilatı kuvvetlendirmek maksadıyla Kafkas ya ' ya gönderilmişti. Taşnaksutyun, bütün imkanlarıyla harekete geçmişti . Büyük masraflara girilerek gezici Ermeni hastaneleri kurulurken, Er meni liderleri tamim üzerine tamim yayınlıyor, Ermeni milletinin, sınırla-
TÜRKLERE KARŞI ERMENİ KOMİTEC İ L E R İ
89
rın ötesinde (yani Türkiye'de) oturan kardeşlerini kurtarmak için hiçbir fe dakarlıktan kaçınmamalarını bildiriyorlardı. Gönüllü listeleri elden ele, ilden ile dolaşıyordu. Bu listelere Ameri ka' dan, İngiltere 'den, Fransa'dan, Bulgaristan 'dan, Romanya'dan, hatta Buhara' dan gelen Ermeniler dahil oluyorlardı. Gönüllü yazılanlar malları nı satıyor, ticareti bırakıyor, işlerini terk ediyor, silah ve cephanelerini sağ layıp Tiflis'e koşuyorlardı. Gönüllüler arasında yaşlılara, hastalara, kötü kıyafetli, eski silahlı gençlere, dünyanın çeşitli coğrafyalarından kopup gelmiş her türlü insanlara rastlanıyordu. Komitecilik, artık bir küçük grupun işi olmaktan çıkmış, bütün Erme nileri ruhtan ve gönülden kavrayan bir MESLEK haline gelmişti. Rusya'nın Kafkasya Genel Valisi Voronzof Daçkof'un, beklenen emri bu sıralarda Ermenilere ulaştırıldı: Osmanlı Devleti 'nin doğu cephesinde Türkler Ruslarla çarpışmaya başladıktan üç hafta sonra Ermeniler de savaş sahasına gireceklerdi.
x
cephesinde yeni bir şeyler var Bati
LE SORT .. .. · LE:\1PIRE ..
ı
·
-
. ...
·- ·· OTTOMAN ,
·
� . . ..
. .
-· .
.
ıı
ı· .. ı
. ' " : ·�·-: .
. . � . ... . . -- . ·-
·-· -
]• ıı,y._. r rT c•
! .... .. �...::.:... �
Mande/stam' a göre Osmanlı İmparatorluğıınıııı kaderi
Tarihi "tekeniir" diye tarif ediyorlar. Hiç ibret alınsaydı tekeniir mü ederdi? (Mehmed A kit)
"İsa 'nın kulu ve Allah ' ın erişilmez iradesiyle episkoposların başı ve Er menilerin katogikosu, bütün milletlerin mukaddes Ararat ana kilisesi kür sü-i alisinin patriği" Eçmiyazin Katogikosu Kudsiyetpenah Kevork Haz retleri, hususi katibinin hazırladığı yazıyı imzaladıktan sonra derin bir ne fes aldı. Ermenilerin mücadelesi için batı cephesinde de diplomatik taarru za geçiliyordu. Yazıda şöyle deniliyordu:
"Eçmiyazin Katogikosu Kevork Hazretleri tarafından, Avrupa kabine leri nezdinde Ermeni davasını müdafaa ve takip için tayin olunan heyet-i murahhasa şu zevattan müteşekkildir: 1 ) Arkepiskopos Ütücüyan,
2) Bogos Nubar Paşa, 3) Yakup Artin Paşa,
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M ENİ KOMİTECİ L E Rİ
91
4) Minas Çeraz, 5) Harutyun Musdiçyan." Ve, böylece, Ermeni kilisesinin en büyüğü olan Kevork'tan aldıkları yetki ile beş kişilik heyet, Avrupa' da temaslara başlamak üzere yola çıkı yordu. Katogikosun verdiği talimatı, Ermeni heyeti Avrupa "düvel-i muazza ma"sı nezdinde müdafaa edecek ve görüşlerini kabul ettirmeye çalışacak tı. Bu talimat, Türkiye 'nin doğu illerinde Rus denetimi altında bir ıslaha tın yapılmasını sağlamaya çalışmaktı. Ermeni heyeti, bir bakıma, Rusların, Kevork vasıtasıyla Avrupa ülkele rine saldıkları bir casus şebekesiydi.
TÜRKİYE ÜZERİNDE DİPLOMATİK BASKI O sırada büyük devletlerin Londra'daki elçileri bir araya gelmişlerdi. Konferansın başkanlığını İngiltere Hariciye Nazırı Sir Edvard Grey yap maktaydı . Bogos Nubar, Londra' ya varır varmaz, hemen Sir Edvard Grey'e mü racaat etti. Konferansta Ermenilerin "haklı istekleri" de dikkate alınmalıy dı. Fakat bu istek pek büyük bir ilgiyle karşılanmadı. Çünkü, konferansın gündemi evvelden hazırlanmıştı ve Balkan Savaşı sonrasında meydana çıkmış yeni durumun görüşülmesiyle ilgiliydi. Ardı ardına yapılan müra caatlar, bu yüzden, hiçbir sonuç vermedi. Bogos Nubar Paşa'nın bu ilk teşebbüsü başarısızlığa uğrayınca, Ruslar meseleyi bir başka açıdan ele aldılar. Rus Hükumeti "sadece insani duygularla alakadar olduğu" Ermeni me selesinin kabineler arasında görüşülmesini teklif ediyordu Osmanlı Hüku meti üzerinde, devletler arası bir baskı yapılmasının tam zamanıydı . İngil tere ile Fransa'ya bu teklif cazip geldi. Yalnız, Rusya ise "hayır", diyordu. Görüşmeler İstanbul' da yapılmalı ve her devletin İstanbul elçisi görevlen dirilmeliydi. Nihayet bu teklif de kabul edildi. Aynı günlerde, Rus Hariciye Nazırı Sazanof, Türk büyükelçisine: - Ermeni meselesi için zamanında ıslahat yapılmaması Avrupa müda halesini davet edebilir, diyordu.
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ KOMİTE C İ LE R İ
92
Rus sınırında daha fazla karışıklıklar çıkmasını Rusya kendi çıkarları bakımından uygun bulmuyordu. Böyle olaylar, istenilmeyen birtakım so nuçlar verebilirdi. Bu hususta, büyükelçi, Babıali'nin dikkatini çekmeliydi. Rusya, bununla Türklere bir dostluk yapmış oluyordu. Rusya'nın İstanbul 'daki büyükelçisi De Giers de, kendi Hariciye Na zırına "Türkiye'nin içinde bulunduğu anarşi dolayısıyla ıslahatın sükuneti sağlayamayacağını, bu sebeple Rus ordularının bu bölgelere girmesi gere keceğini, buna şimdiden hazır bulunulmasını" tavsiye eden telgraflar çek mekteydi. De Giers bununla da kalmıyordu. Aynı günlerde Taşnaksutyun temisil cisi Doktor Zavaryan'ı çağırtıyor ve sıkı sıkı tenbihlerde bulunuyordu:
- İmparatorluk Hükumeti (yani Rusya), Ermeni mukadderatmın büyük bir kısmına iştirak ediyor. Bununla beraber, Ermeniler mevcut durumun ağır şartlarını göz önünden kaybetmemeli, ihtiyatsız hareketlerle durum larını ağırlaştırmamalıdır. Ermeniler, bütün Avrupa nazarında Türk istib dadının ve keyfi idaresinin kurbanları olarak görünmeli ve milli emelleri gerçekleştirmek için Türklerin askeri yenilgilerinden faydalanmayı isteyen siyasi ihtilalciler şekline girmemelidir. Ermeniler hiçbir suretle Türkleri tahrik etmemeli ve en ufak bir isyan hareketine de başlamamalıdır. Avru pa' dan herhangi bir siyasf talepte bulunmamalıdırlar. Buna karşı, basın yoluyla, beyannamelerle İslam ahaliden ve Türk memurlardan maruz kal dıkları, kurbanı oldukları öldürücü yolsuzluklar üzerinde kamuoyunun dikkatini çekmeye çalışmak kendilerinin tabif haklarıdır. " Kafkasya Genel Valisinin, Ermeni katogikosuna verdiği talimat gibi, İstanbul elçisi de Taşnak temsilcisine şimdilik uslu durmalarını, yapılacak bir şey olduğu vakit Rusya'nın emir vereceğini bildiriyordu. Ermeni komitecileri, artık Rusya'nın yüzde yüz denetimi altına girmiş lerdir. Takvimlerde görünen yıl 1 9 1 3 'tür. Yani , dünyanın büyük bir buna lıma doğru sürüklendiği, Birinci Dünya Savaşı 'nı ortaya çıkaran sebeple rin gittikçe elle tututular hale gelmeye başladığı zamandır. İstanbul Konferansı ' na katılmak için Almanlar biraz tereddüt gösteri yordu. Ermenilerin durumu hakkında alınan haberlerin doğruluğundan kuşkulan vardı. Bununla beraber, konferans toplanacaksa, Türklerden de bir temsilci çağınlmalıydı.
·
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ K O M İ T E C İ LE R İ
93
Rusya ise, buna yanaşmıyordu. Böyle bir davet Ermenilerin arasında kuşku uyandırabilirdi. Türkiye ile ilgili bir meselenin görüşülmesi için Türklerden temcilci çağınlmasına ne lüzum vardı? Kendileri oturur, konuşur: sonucu Babı ali' ye tebliğ ederlerdi.
MUHTIRA YAGMURU Zaten Avrupa' daki Ermeni heyeti büyük devletlere durmadan muhtıra yağdırıyordu. 27 Şubat 1 9 1 3 'de büyük devletlerin temsilcilerine verilen bir muhtırada, Berlin Konferansı 'nda kararlaştırılan 6 1 . maddenin uygu lanması için Osmanlı Devleti üzerinde baskı yapılması isteniyordu. Ermeni heyetine göre, böyle bir baskıya her zamankinden daha çok ih tiyaç vardı. Ermeniler kesiliyor, biçiliyor, soyuluyor, mahvoluyordu. Za vallıların hiçbir teminatı bulunmuyordu. Meşrutiyet itan edildiği zaman, belki durumları düzelir diye yeni rejime yardımcı olmuşlardı ama bunlar dan da hayır yoktu. Ermeniler 300.000 kurban vermişlerdi. Üstelik 1 909 'da sebepsiz yere 30.000 Ermeni Adana olaylarında öldürülmüştü. Artık dayanacak güçleri kalmamıştı. Onları ancak büyük devletlerin pek insani ve hayırsever destekleri bu zulümden kurtarabilirdi. İmza: Milli Ermeni Heyet-i Murahhasası Reisi, Bogos Nubar. Şu muhtıra dahi, Türkiye sınırları içinde olup bitenlerin Batı ülkelerine nasıl tersine çevrile rek ve abartılarak takdim edildiğini gösterme ye yetmektedir. Ermeni isyanlarında 300 bin kişinin öl düğü iddia edilirken, İslam ahaliden veri len kurbanların ne kadar olduğu belirtilme mektedir. 300 bin gibi bir rakamın hangi temele dayandığı meçhuldür. Bu ölümlerin hangi olaylar sonunda meydana geldiği, bu olaylan kimlerin çıkardığı hiç dikkate alın mamaktadır. Nihayet, Muşeg ' in hazırladığı Adana ayaklanması, gerçekler baş aşağı çevrile rek nakledilmektedir. Ermeni vahşeti ve si-
Bogos Nubar
TÜRKLERE KARŞI ERMENİ KOMİTEC İLERİ
94
lfilısız halka yapılan tecavüzlerden bahis yoktur. Adana kıyamında katledi lenlerin sayısı gerçekte 1 7.000 iken 30 bin olarak gösterilmektedir. Üste lik, bu olayın teşvikçisi oldukları iddiasıyla asılan günahsızların akıbetin den söz edilmemektedir. Tabii ki, bu muhtırayı daha başkaları da takip etmiştir. 22 Mart 1 9 1 3 'de yine Bogos Nubar Paşa'nın verdiği bir muhtıra vardır ki, bunda Ermenilerin son tahammüllerini gösterdikleri, durumun gecik meye elverişli olmadığı, her gecikişin korkunç sonuçlar verecek olaylan çıkarmaktan başka bir şeye yaramayacağı belirtilmekte, böylece yakında bir Ermeni isyanı daha çıkarsa bundan sorumlunun, Ermeni dileklerini dikkate almayanlar olacağı iddia edilmektedir. Bogos Nubar' ın kuşku duyduğu hususlardan biri de, o sırada, Balkan ülkelerinden Osmanlı Devleti'ne sığınmış Müslüman göçmenlerin, Erme nilerin bulunduğu bölgelere yerleştirilmek istenmesidir. Bogos'a göre, za ten Ermeni nüfus her yerde azınlıktadır. Bir de böyle bir iskan hareketine girişilirse, Ermeniler büsbütün azınlığa düşecektir. Tabii, 5 Mayıs 1 9 1 3 tarihli muhtırada bu duygular açıkça ifade edilme mektedir. Göçmenlerin, Ermenilerin bulunduğu illere yerleştirilmesinin kanlı olaylara yol açacağı, bunun yakın tarihte örnekleri bulunduğu, böy le korkunç bir tehlikenin önlenmesi gerekeceği belirtilmektedir. Yani, son derece insani, tebrike layık bir istek. Bogos Nubar, her mesele için ayn ayrı muhtıralar hızırlayıp Avrupa devletlerinin temsilcilerine sunarken, Avrupa denetiminin Ermeni mesele si için çok lüzumlu olduğunu, böyle bir denetim olmaksızın hiçbir ıslahat yapılamayacağını iddia ediyordu ( 1 4 Haziran 1 9 1 3) Bu sırada Babıali de bir ıslahat projesi hazırlamış olduğu için Ermeni temsilcileri bu projenin kabulünü engellemeye çalışıyorlardı. Avrupa, nüfuzunu kullanmalıydı. Nasıl kullanabilirdi bu nüfuzu? İktisadi baskı yolu ile. Hem fazla ileri git meye de gerek yoktu. B iraz tazyik edilse, Osmanlı Hükumeti ısrardan pe kala vazgeçerdi (22 Kasım 1 9 1 3) .
ISLAHAT PROJELERİ Bogos Nubar, muhtıralarını birbiri arkasına sıralaya dursun, büyük devletlerin İstanbul ' daki elçileri, bir ıslahat projesinin hazırlanması
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ K O M İ TE C İ L E R İ
95
görevini, Rusya'nın İstanbul'daki elçiliğinde baştercüman olan Andre
Mandelstam 'a verdiler. Onun ve Rusya'nın beklediği de zaten buydu. Mandelstam oturdu, "esaslı" bir proje hazırladı.
22 bölümden meydana gelen bu projeye göre, Erzurum, Van, Bitlis, Di yarbekir, Harput ve Sivas viliiyetleri bir Ermeni vilayeti hfiline getirilmek teydi. Bu, Ermenilerin özerklik kazanmaları demekti. Bir başka maddeye göre de, bu vilayetin başına, bütün memurları tayin ve azle yetkili bir ge nel vali getiriliyordu. Bu vali Avrupalı olacaktı. Bu projenin meydana çıkmasından soma, Babıali, İdare-i Vilayat Ka nunu' na yeni bir madde iliive ederek, memleketi altı teftiş mıntakasına ayırmak istedi. Ermeni vilayeti olarak düşünülen bölgeleri de iki teftiş mıntakasının içine almayı teklif etti. Tabii derhal itirazlar görüldü. Osman lı Devleti; Ermeni çoğunluğu, İslamlar arasında dağıtmak maksadıyla bu değişikliği yapmaya kalkışmıştı. Almanya, Rus projesine itiraz ediyordu. Bu proje gerçekleşecek olursa, Anadolu'nun yansı Ermenistan olacak ve buranın Osmanlı Devleti ile pek zayıf bir ilgisi kalacaktı. Üstelik, böle bir teşebbüs, Osmanlı İmparatorlu ğu ' nu meydana getiren diğer unsurların da aynı şekilde hak iddia etmele rine yol açacaktı. Yani Osmanlı Devleti parçalanacaktı. Uzun pazarlıklardan soma, Almanya ve Avusturya delegelerinin ısrarı ile, Mandelstam projesi üzerinde birçok değişiklik yapıldı. Diğer devletler de yapılan değişiklikleri tasdik ettikten soma, bu sefer Rus temsilcisi ile Babıfili arasında görüşmeler başladı. Projenin bazı maddeleri de bu görüş meler sırasında değişikliğe uğradı. Nihayet 8 Şubat 1 9 1 4'te antlaşma im zalandı:
"Rusya maslahatgüzarı Constantin Goulkevich ile Osmanlı hükumeti Sadrazamı ve Hariciye Nazırı Said Halim Paşa arasında, Şarkf Anado lu' da iki mıntakanın başına getirilecek müfettiş-i umumflerin tayini ile bir likte Babıali' nin düvel-i muazzamaya atideki notayı vermesi kararlaştırıl mıştır: Şarkf Anadolu' da iki mıntakanın başına ecnebi iki müfettiş-i umumf ko nulacaktır. A . (A), Erzurum, Trabzon ve Sivas vilayetlerinden terekküb eden mın takaya,
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ KOM İ T E C İ L E R İ
96
M . (B), Van, Bitlis, Harput, Diyarbekir' i ihtiva eden mıntakaya tayin edilecektir. " Böylece uzayıp giden antlaşma, Doğu illerimizden birkaçında Ermeni hakimiyetini kabul ediyordu. Ne kadar değişiklik yapılırsa yapılsın, Rus ların projesi, Ermenilere çok şeyler getiriyordu. Birkaç gün sonra Takvim-i Vakayi'de (o zamanki Resmi Gazete) şu sa tırları okuyanlar fazla şaşmadılar:
" Uhdelerine rütbe-i bala tevcihiyle Van, Bitlis, Mamuretülaziz, Diyar bekir vilayetleri müfettiş-i umumfliğine Norveçyalı Hoff ve Trabzon, Erzu rum, Sivas vilayetleri müfettiş-i umumfliğine dahi Hollandalı Westennek beylerin tayinlerine bilistizan irade-i seniyye-i Padişah! şerefsadır olmuş tur. " ( 1 Temmuz 1330). Fakat, bir ay sonra, Almanya ve Avusturya, onlardan biraz sonra da Türkiye, Rusya ile savaşa başlayacakları için bu proje hiçbir zaman uygu lama alanı bulamayacak, Norveçli Hoff ve Hollandalı Westennek efendi lerin de vücutlarına lüzum kalmayacaktır.
SEVİNÇ GÖSTERİLERİ Fakat, bu projenin kabulü Ermeniler arasında öyle büyük bir memnun luk yarattı ki, mesajlar, tebrikler, telgraflar, minnetler birbirini takip etti. İstanbul Patriğinden Katogikosluğa:
"Milli davamız ilk menziline vasıl oldu. Türkiye' deki muztarip evlatla rımızın istirhamlarım nazar-ı dikkate alarak hallerinin telfihi için hiçbir şey esirgemediğinizden dolayı zat-ı akdesanelerine meclislerimizin min nettarlığını arz etmeyi ilk ve mukaddes bir vazife telakki ediyorum. Zat-ı kudsiyetpenahflerinin mesaisinin neticesiz kalmadığını ve Er meni isteklerinin esasları etrafında Babıali ile Rusya hükumeti arasın da kesin anlaşma hasıl olduğunu müjdeleyerek bahtiyarlığımızı arzey lerim. " Katogikos Kevork' dan, Rusya Hariciye Nazın Sazanof'a:
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ K O M İ TE C İ L E R İ
97
" . . . . En eski bir Hristiyan dinine mensup olmalarından ve büyük Rus ya'ya karşı gösterdikleri temayüllerden dolayı asırlarca imhalara maruz bulunmuş olan bir milletin hakiki hayat içinde gelişmesinin sağlanması ve güçlendirilmesi için halôskar çarlar büyük faaliyet ve çok hayırlı gayret harcamışlardı. . . . . . Bütün Ermeni milleti namına şükranlarımı arzı mukad des bir borç telakki ederim. " Bogos Nubar 'dan, Açmiyazin Katogikosu Kevork'a:
"Zat-ı akdesaneleri ile Rus İmparatorluğu' nun ortak çalışması ve yine zat-ı alilerinin hakimane durendişlikleri sayesinde Ermeni islahatı hakkın da anlaşmaya muvaffakiyet hasıl olduğundan dolayı zat-ı kudsiyetpenahi lerine kemal-i hürmetle tebrikiitımızı arza ictisar eylerim. " Katogikos 'dan, Bogos Nubar 'a:
"Türkiye'ye ıslahatın sokulması hususunda zat-ı devletlerinin sarf etti ği himmet ve gayrete teşekkürler ederim. Kardeşlerimizin işlerinin başarı ile ilerlemekte olduğunu görmekle bahtiyarım. " Katogikos Kevork'dan Kafkasya Genel Valisi Voronzof-Daçkof'a:
- "Ermenilere ve Ermeni meselesinin halli hususuna esaslı fikirleriniz ve sözlerinizle çok büyük yardımlar gösterdiniz. Sizin eliniz kalkmadan Erme niler hayırlı bir teşebbüs ümit edemezlerdi. Siz olmadan bu kadar hayırlı ne ticeler temin eden Rusya' nın kuvvetli müdahalesi imkansız olurdu." Vesaire ...
MANDELSTAM ADINDA BİRİ Mandelstam projesinin epey değişiklik geçirdikten sonra kabulü dahi Ermenilerin inanamayacakları bir başarı teşkil etmişti. Bu proje olduğu gi bi kabul edilseydi, Rusların karşısında nasıl eğilecekleri gerçekten merak konusudur. Mandelstam adındaki Rus baştercümanına gelince ... O, mükafatını Her deki yıllarda görecektir. Ermeniler, kendisine "Le Sort de L'Empire Otto man" (Osmanlı İmparatorluğu 'nun Kaderi) adı ile koca bir kitap yazdıra caklar ve 1 9 1 7 ' de, yani Birinci Dünya Savaşı devam ederken Paris'te ya yınlatacaklardır.
98
TÜRKLERE KARŞI ERMENİ KOMİTECİLERİ
Bu kitaptan, Yahudi asıllı baştercümanın cebine bir hayli dünyalık gir diği muhakkaktır. Zira, kitapta, Ermenilerin sözde maruz kaldığı katliam dan öyle sahneler canlandırılmakta ve bütün bunlara karşı bir tek Türk - İs lam ölmemiş gibi sükfit edilmektedir ki, bu derece haysiyet fedakarlığının pahası yüksek olsa gerektir.
XI Avrupa'n1n Türkiye'deki hesaplan
Alman İmparatoru il. Wilhelm
"Elimin hakikatle dolu olması ve benim yalnız küçük pannağımı açmam pek mümkündür." (Fontenelle)
Ermeniler Ruslara yanaşır ve Katogikos Kevrok, Rus Çarına ve Kaf kasya Genel Valisine medhiyeler düzerken, Avrupa'daki diğer devletler durumu dikkatle takip ediyorlardı.
İNGİLİZ HESABI 1 9 1 3 nisanında, İngilizlerin bu konudaki görüşleri şöyleydi: "Bu zengin memleket (Türkiye) Almanların göz diktikleri olgun bir meyve gibidir. Almanlar, İstanbul ' da karışıklıklar çıkmasını umuyorlar. Bu karışıklıkların ardından, Kürtlerin Ermenileri veya Ermenilerin Kürtle ri kesmesini bekliyorlar. Bu durumda da Rusların müdahale edeceğini umuyorlar. Böyle bir vaziyette Almanlar da derhal kendi menfaat bölgele rine gireceklerdir. Almanların niyeti bu olduğuna göre, Rusların Ermeni meselesinde daha dikkatli davranacakları umulur."
TÜRKLERE KARŞI ERMENİ KOMİTEC İLERİ
100
İngilizler, b u arada Anadolu ' daki viskonsüllerinden, (Ermeni papazla rının ifadesine göre) bölgeye bazı Almanların geldiğini, bunların şüpheli şahıslar olduklarını haber veren bir mesaj almışlardır. Mayıs 1 9 1 3 'ün sonlarında İngilizler Anadolu 'da bir katliam olmasın dan korkmaktadırlar. Zira böyle bir olay planlarını altüst edecektir. Bu kat liamın Ermeniler tarafından ve Türkler aleyhine olacağı endişesi hissedil mektedir.
RUS HESABI İngilizler bu arada Almanya ' nın şüphesini çekmemeye çalışmaktadır. Zira, İngiltere, Rusya ve Fransa arasında yapılan görüşmelerden kuşkula nan Almanya, Türkiye bölüşülecekse bu yağmadan kendisinin de pay al masını istemektedir. Almanya, üç devletin kendinden habersiz politik manevralar çev irmelerini hiç de hoş karşılamamaktadır. Ermenilerin bulunduğu bölge lerin, Rus nüfllzuna girmesini kesinlikle istememektedir. İngilizler, as lında Almanların bu duygularını Ruslar aleyhine kullanmak eğilimini göstermektedir. Zira, Ruslar bir süre önce, İngiltere ' ye başvurarak, Os manlı Devleti ' nin bütünlüğüne saygı gösterilmesini istemişlerdir. Hangi Rusya'dır bu Rusya? Ermenilere yardım eden, komitecileri affeyleyip Türk sınırına yığan, görüllüleri silahlandıran ve nihayet Ermeni azınlığı muhtar bir eyalet haline getirme projeleriyle meşgul olan Rusya mı? Evet, o Rusya! Şimdi, bütün bu işleri tezgahlayan Rusya, kalkıp İngilizlere, Ermeni meselesinin gittikçe ciddileştiğini, buraya devamlı olarak silah kaçırıldı ğını, Rusya ' nın kendi sınırlarında bir ayaklanmaya tahammül edemeye ceğini söylemektedir. B ununla da kalmamakta, Türkiye'nin parçalanma sında rol alamayacaklarını, hatta buna engel olacaklarını saygı ile arz et mektedir. Rusların kuşkusu, İngilizlerin, Osmanlı Devleti içindeki Kürt aşiret lerine silah vermelerinden ileri geliyordu. Silahlanan aşiretler, Ermenile re hücum edecek, Anadolu' da zamansız kan dökülecek, hazırlanan he saplar suya düşecek.... Yooo, Rusya buna tahammül edemezdi. Ermeni lerin niyetlerini tam kendi hesabına kullanacakken bu acele işe göz yu mamazdı.
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ KOM İTE C İ L E R İ
101
AIMAN HESABI Ya Almanlar? Onlar, Türkiye'nin "samimi" dostuydular. Osmanlı İm paratorluğu 'nun parçalanmasını istemiyorlardı. Ama muhakkak parçala mak için hesaplar yapılıyorsa, kendilerinin payı ayrılmalıydı. Tabii, İngi liz diplomasisinin kurtları, Almanya'nın niyetini sezecek kadar tecrübeliy diler. Almanya, Türkiye taraflarında daha kuvvetlenmek istiyordu. Bunun için de zamana ihtiyacı vardı. Osmanlı İmparatorluğu 'nun parçalanması gecikirse, bundan kendisinin karlı çıkacağını hesap ediyordu.
ERMENİ TERCİHİ Ermeniler ne düşüncededir? Onlar, bir müddet sonra Almanya'nın yü zündeki dost maskesini atıp Anadolu'dan büyükçe bir lokma koparacağı na inanmaktadır. Almanya mı, Rus ya mı? Eğer bir tercih yapmak gerekir se, Ermeniler Rusları tercih etmektedir.
UZAKTAKİ AMERİKA Amerika henüz devlet olarak işe karışmamaktadır. Ş imdilik Amerikan misyonerleri Türk sınırları içinde rahatça çalışmakta, okullar ve hastaha neler açmakta, tabii Hristiyan Ermenilere de ellerinden gelen kolaylığı ve yardımı göstermekten kaçınmamaktadırlar. Yalnız fakirlere, hastalara, öksüz ve yetimlere değil, komitecilere bile.
Xll
Komltedler arkadan vuruyor
Esma Nine
Dağıldı merkeze harbin ilanı, Bir efkarın ahı tuttu cihanı Şimdi terkeyledik bizler vatanı, Yirmiden kırk beşe varana kadar. (Sarıkamışlı Halil Oğlu Derviş'in defterinden)
Osmanlı İmparatorluğu'nun 34 yaşındaki Harbiye Hazırı ve Genelkur may Başkanı, mirliva (tuğgeneral) Enver Paşa, Sadrazam Said Halim Pa
şa 'nın Yeniköy ' deki yalısına girerken, kendisini kapıda karşılayanlara sordu : - Yukarda kimler var? Ev sahibi Said Halim Paşa, Dahiliye Nazırı Talat Bey, Maliye Nazırı Cavid Bey ve Meclis-i Meb'usan Reisi Halil Bey büyük salondaydılar. Enver Paşa, salondan içeri adımını atarken, oradakilerin hayret dolu ba kışları arasında: - Bir çocuğumuz oldu, dedi. Gayet sakin görünüyordu. Olup biteni kısa birkaç cümleyle anlattı. Al manların Goeben ve Breslau adlı savaş gemileri, Çanakkale Boğazı 'ndan geçerek Türkiye'ye iltica etmişlerdi . Tarih 28 Temmuz 1 3 30 - 1 0 Ağustos 1 9 1 4 'tür.
TÜRKLERE KARŞI ERMENİ KOMİTECİLERİ
103
Osmanlı Devleti artık mu kadderata boyun eğmiş, takip et tiği yolda hızlanmıştır. Telaşlı adımların atıldığı bu kestirme yol , doğru savaş meydanına çı kacaktır.
SAVAŞ ve CİHAD Üç ay sonra, 29 Teşrinievvel 1 330 - 1 1 Kasım 1 9 14 'te, harb hfili beyanname-i resmiyesi yayınlana caktır:
Rusya devleti müraca at-ı vakıaya cevap vermeksizin sefirini geriye celp ettiği gibi kuva-i askeriyesi de Erzurum hududunu hattı- ı muhtelifeden tecavüz etmiş ve bu sırada Osmanlı Devleti'nin genç Harbiye Fransa ve İngiltere devletleri Nazırı damat Enı·er Paşa dahi sefir/erini geriye çağırdık tan başka İngiliz ve Fransız donanmaları müştereken Çanakkale'ye ve İngiliz kruvazörleri Akabe'ye top atmak sureti ile bilfiil muhasemata ibtidar ve ahiren de düvel-i mezkureye Devlet-i Osmaniye' ce müste inen bittevfikat-ı Allah-ü Taala mezkur üç devlete hfil-i harb ilanını irade eylerim. " Yine aynı gün Halife tarafından Cihad-ı Ekber Hatt-ı Hümayunu ya yınlacaktır. Yeryüzündeki bütün İslamların halifesi Mehmed Reşad Han cihad davetinde orduya ve donanmaya hitab ederek kahraman askerlerinin savaştan zaferle çıkacağına olan imanını belirtiyordu:
"Bu cihaddan mazisinin zararlarını telafi etmiş şanlı ve kavf bir devlet olarak çıkacağımıza eminim. Bugünkü harpte birlikte hareket ettiğimiz dünyanın en cesur ve muhteşem iki ordusu ile silah arkadaşlığı ettiğimizi unutmayınız. Şehitlerimiz şüheda-yı salifeye müjde-i zafer götürsün. Sağ kalanlarınızın gazası mübarek, kılıcı keskin olsun. "
TÜRKLERE KARŞI E R M E N İ KOMİTE C İ L E R İ
104
İSTANBUL'DAKİ KOMİTECİLER Bu hareketli günlede Anadolu 'daki ve İstanbul 'daki Ermeni komiteci leri de büyük bir faaliyet içindeydiler. Türk idarecilerinin ve politikacılarının, genel müdürlerin, yabancı dip lomatların buluşma yeri olan Cerde d' Orient (ünlü Serkldoryan Kulübü, Ermeni liderlerin de devam ettikleri bir yer haline gelmişti. Zöhrap ve
Hallacyan, bu kulübün üyesiydiler. Çok kere orada bulunuyor ve konuş malardan aldıkları bilgileri, Taşnaksutyun Komitesi 'nin organı olan Aza damard gazetesinin üzerindeki büroya gelip değerlendiriyorlardı. Karakin Pastınnacıyan ve Vartkes de, Osmanlı nazırları ile, İttihat ve Terakki'nin ileri gelenleriyle görüşüyor, sonra hemen Azadamard idarehanesine koşup diğer komitecilerle buluşuyorlardı. Elde edilen bilgiler tasnif ediliyor, neticelere bağlanıyor ve ilerde atıla cak adımlar burada kararlaştırılıyordu. Vilayetlerden gelen önemli haberler ve raporlar da bu büroda inceleniyor ve üzerinde tartışmalar yapılıyordu. Kısacası, Ermeni komitecileri, Ermenilerle ittifak halindeki Rusya'ya savaş ilan etmiş Osmanlı Devleti 'nin başkentinde hummalı bir çalışma içinde bulunuyordu. B ir taraftan da, İstanbul Patriği, Osmanlı ordusu için kiliselerde dua edilmesini gösterişli bir tarzda tamim ediyordu. Fakat, Tiflis 'teki katogi kos bu tamime pek öfkeleniyor, baskı altında verilmiş bu emrin dini ba kımdan hiçbir değeri olmadığını ilan ediyordu. Komiteciler, Osmanlı ileri gelenleri ile görüştükleri zaman, Ermenile rin hükumete sadık kalacaklarını, tamamen tarafsız bulunduklarını temin ediyorlardı. Aynı günlerde Taşnaksutyun Komitesi 'nin Ennenistan bürosundan İs tanbul merkezine gelen bir talimatta, Van milletvekili Papazyan ' ın derhal seçim bölgesine hareket etmesi bildiriliyordu. Ermeni komitecileri durumu gözden geçirdikçe iki ayrı görüşe sahip ol duklarını anlıyorlardı. Ş ahrikyan, Hajak, Hraç, Annen Gara (yani Karakin Pastınnacıyan) Vartkes, Paşayan, Sarkis Minasyan, Sarkis Parsehyan, Zöhrap gibi önde gelen komitecilerin katıldıkları toplantılar sonunda iki ayrı yol takip edil mesi görüşü ortaya çıkıyordu:
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ KOM İ T E C İ L E R İ
105
1 ) Ruslarla Türkler savaşa tutuştukları anda, Rus orduları Türkler üzeri ne şiddetli darbeler indereceklerdi. O halde, Kafkasya'da gönüllü alayları hazır bulundurulmalıdır. Bunlar, Rus ordusunun öncüleri olarak, Doğu ille rindeki önemli noktalan işgal etmelidir. Tehlike zamanında, Ruslar tarafın da olarak içeriye doğru ilerleyen Ermeni alaylarıyla derhal birleşilmelidir.
2) Ermenilerin Kafkasya'daki sınırlar boyunca kuvvet bulundurması ge reklidir. Türkler mağlı1p oldukları takdirde bu alaylar sının geçerek Türk top raklarına girmelidir. Gönüllü teşkilatını Rus ordusu emrine vermek hayırlıdır. Aslında birbirinden pek o kadar ayrı görünmeyen bu mutalaalar arasın da ortak taraflar çoktu. Ne olursa olsun, Ermeni gönüllü komitecileri Rus ya tarafında savaşa katılmalıydılar ve Türklerin yenilmesi için doğu sını rını aşarak Türkiye 'deki Ermeni komitecileri ile birleşmeliydiler. Farklı görüş, vurulacak darbenin önce mi, sonra mı olması noktasındaydı.
HAÇU SEFERLERİ GİBİ... Ermeni gönüllülerinin kaynaştığı Tiflis 'te de durum pek nazikti. Halk toplantıları birbirini takip ediyordu. Bu toplantılarda, kim oldukları bilin meyen birtakım kimseler kürsüye çıkıyor, Ermeni komitecilerini coştura cak nutuklar atıyorlardı. HAÇLI SEFERLERİ GİBİ HAZIRLIKLAR yapılıyordu. Genç Ermeni komitecileri arasında Hamazasp adında biri vardı ki, pek ihtiraslı ve aceleci bir adamdı. Gönüllü harekatının başına geçmeyi ve Ermeni komitecilerinin ileri hareketini idare etmeyi istiyordu. Ermenilerin durumu hakkında, yine bir Ermeni olan Boryan tarafından yazılmış ve Rusça yayınlanmış bir eserde komitecilerin o günlerdeki du rumu şöyle anlatılmaktadır:
"Harbin başlamasıyla beraber Ermeni aydınları, Çarlık Rusyasının emperyalist burjuvazi sınıfına girdiler. Çarlık programı, şövenist Taşnak sutyun Komitesi' nin bir programı oldu. Liderler, parti namına hareket ederek, milletin önüne Türk Ermenilerinin kurtarıcısı, idealisti olarak çık tılar. Çar diplomasisinin önünde, Çarlığın ajanı olarak bulundular. Bu li derler emperyalist ajanlığı görevini adamakıllı yerine getirdiler. Çarlık Rusyasının eğilimi hiçbir zaman Ermenistan muhtariyetini vücude getir mek değildi. Türk Ermenilerinin kurtuluşu ve Ermenistan mahtariyeti için çalışan partinin, hakikat Mide yalnız Rusya' nın Ermenistan' ı almasına çalışmakta olduğunu görmemek mümkün değildi" .
106
T Ü R K L E R E K A R Ş I E RM E Nİ K O M İ T E C İ L E R İ
"TÜRKLER İKİ ATEŞ ARASINA ALINMALI" Taşnak Komitesi tarafından Şam ' daki şubeye yazılmış olan bir mek tupta şu satırlar yer almaktadır:
"Osmanlı Hükumeti 21 Eylül 1914'te seferberlik ilan etti. Aynı gün, Taşnaksutyun Komitesi' nin İstanbul' daki merkezinde fevkalade bir faali yet görünüyordu. Reisler birleşerek taşradaki şubelerine şifre ile talimat verdiler. Aynı faaliyet Hınçak, Ramgavar ve Veranasnial komitelerinde de görülüyordu. Islahat meselesi dolayısıyla esasen birleşmiş olan bütün bu komiteler şimdi büsbütün birleşmeye ve birliği sağlamlaştırmaya çalışı yorlardı. Ruslar sınırı geçip Osmanlı orduları geri çekilmeye başladığı zaman, mevcut vasıtalardan istifade edilmek suretiyle her tarafta genel bir isyan yapılmalıdır. Osmanlı ordusu bu suretle iki ateş arasına alınmış olacaktır. Bütün resmi binalar uçurulacak, hükumet dahilde işgal edilecek ve Alman nakliyatına hücum edilecektir. Bunun üzerine Osmanlı ordusu ilerlediği takdirde Ermeni askerler silahları ile birlikte kıt' alarını terk edecekler, çe te teşkil edip Ruslarla birleşeceklerdir. "
"ŞANIJ" ATALARIN "KAHRAMAN" RUIIl.ARI Ermeni komitelerinin emrindeki gazeteler de şiddetli bir neşriyata baş lamışlardı. Mesela BakO 'da yayınlayan Areve gazetesinin 1 1 Eylül 1 9 1 4 tarihli sayısında "Mühim Dakikalar Önünde" başlıklı bir yazı çıkıyordu:
" . . . Yarın veya öbür gün sınırlarda tarihi olaylar meydana gelebilir ve dünya savaşının gürültüleri Ermenistan ufkunda bir tepki vücude getirebi lir. Ermeniler, gelecek olan bu güne hazır olmalı ve onu sadece birlik laf ları ile değil.fiil ve hareket ile karşılamalıdırlar. Bugüne kadar kendini fe da etmiş ve bütün tehlike ve ıstırapları üzerine almış olan Ermeni halkının ancak küçük bir kısmı idi. Dört bir taraftan komiteleri tenkit edenlerin ni hayet bizzat meydana çıkarak milli görevlerini yerine getirmeleri zamanı çoktan gelmiş değil midir? Ermeniler! Şanlı atalarımızın kahraman ruhları bugün bize bakmakta dır. Bunu idrak edebilecek miyiz? Ve bu ağır günlerde, daha tehlikeli bir zamanda ve daha kötü şartlar altında, uğrunda mücadeleye başlamış ol dukları bu yeni hayatı gerçekleştirebilecek miyiz? "
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ K O M İ T E C İ L E Rİ
107
KANLI İZLERDE YÜRÜYEN HINÇAKLAR Saray - Bosna'da Avusturya-Macaristan vilahdına karşı işlenmiş su ikasdi takip eden günlerde aynı gazetede Sosyal Demokrat Hınçakyan Ko mitesi Genel Merkezi 'nin bir bildirisi de yayınlanıyordu. Bu bildiri, Erme ni komitecilerinin bütün niyetlerini açıkça ve kendi ağızlarından haykıran önemli bir belgedir:
"Ermeni unsurunu kurtarmak için çeyrek yüzyıldan daha fazla bir za mandan beri kanlı izlerde yürüyen Sosyal-Demokrat Hınçakyan Komitesi İSYAN ve MÜCADELE çanlarını çalmak üzere mevcut siyasi durumdan faydalanmakta ve Osmanlı istibdadını kanlar içinde boğmak üzere To ros' un zirvesinden ve Ermenistan' ın en ücra sınırlarından sahneye çık maktadır. Hınçakyan Komitesi maddi ve manevi bütün kuvvetlerini toplamak su retiyle ihtilal kılıcı ile milletlerin varlığı uğrunda yapılan bu muazzam mü cadeleye katılacak ve üçlü ittifakın ve bilhassa Rus ordularının müttefiki olarak elinde olan bütün ihtilalci ve siyasi vasıtalarla Ermenistan' da, Ki likya' da ve Azerbaycan' da zaferi sağlamak için İtilaf Devletleri' ne yardım edecektir. Hayatlarını, Ermenistan' ın kurtuluşu uğruna feda etmeye hazır olan kahramanlar bütün maddi ve manevi kuvvetleriyle ortaya atılmalıdır lar. Kendi gayeleri ve ihtilal uğruna dökmüş oldukları kanla iftihar ederek yarının kongresinde Ermeniler de yer alsın ve hayat ve siyasi hürriyeti üze rindeki haklarını ileri sürmek suretiyle vatanlarının ve üçlü itilafın (Rusya - Fransa - İngiltere) himayesi altında istiklallerini sağlamaya muvaffak olabilsinler. Savaşın şafağı doğsun ve ışığı ile hak, adalet, hürriyet ve uhuv veti aydınlatsın. O halde, arkadaşlar, ileri ve iş başına! Kendi ölümümüzle Ermenistan' ı tehdit eden ölümü boğalımki, o ebediyyen yaşasın!"
ERMENİ KİLİSESİ RUS PROPAGANDASININ EMRİNDE Yabancı ülkelerdeki Ermeni gazeteleri ve Ermeni komiteleri bütün güç leriyle Ermenileri ümitlendirmeye çalışıyorlardı. İlk hedef gönüllü toplan ması ve yardımların artırılmasıydı. Tiflis ' te Episkopos Mesrop, "Milli Büro"nun başındaydı. Petersburg 'da "Milli Komite Heyeti" ve Bogos Nu bar Paşa'nın başkanlığındaki kuruluşlar, Fransa ile İngiltere ' yi küçük mil letlerin, Rusya'yı ise doğudaki Hristiyanların koruyucusu olarak tanıtma-
TÜRKLERE KARŞI ERMENİ KOMİTEC İ L E R İ
108
y a çalışıyorlardı. Rus propagandası için e n büyük gayreti Eçmiyazin Ka togikosu gösteriyordu.
CASUSLUK VE SABOTAJ Komitelerin bu sıralarda aldıkları tertibatı kısaca gözden geçirelim: 1) Takım takım, silah ve cephanelerle askerden kaçmak, 2) Vak' alar çıkarmak, terör yapmak suretiyle Türk askerlerini, (ailele rini, köylerini korumak için) vazifelerini bıraktırarak yerlerine, yurtlarına döndürmek, 3) Seferberlik, askeri nakliyat tertibatını bozmak, asker, erzak, cephane kafilelerini vurmak, 4) Ruslar sının geçer geçmez silaha sarılmak, orduyu iki ateş arasında bulundurmak, 5) Gönüllü olarak hükumet silahıyla firar ederek Rus ordusuna katıl mak, 6) Terk edecekleri köylerde kiliselerini, evlerini, zahirelerini yakmak, yangınlar çıkarmak,
7) Düşman devletler hesabına casusluk yapmak, 8) Türklerin maneviyatını bozmak, askerden kaçırtmak için propagan da yapmak.
MARAŞ VE CİVARI Bütün bu hazırlıklar devam ederken ilk isyan işareti birdenbire Zeytun havalisinde verildi. Burada oturan Ermeniler, seferberliğin ilan edilmesi üzerine, Osmanlı Devleti 'nden bağımsız bir Ermeni alayı kurulmasını is temişlerdi. Bu alayın kumandanı ve subayları Ermeniler tarafından tayin edilecekti. Tabii bu istek, hükumet tarafından derhal reddedilmişti. Bunun üzerine komitecilerin tahrikleri daha da hızlandırıldı ve Ermeniler Zeytun merkezinde kendi aralarında toplanarak seferberliğe iştirak etmemeye ka rar verdiler. Silahlan ile dağlara çıktılar. Maraş kışlasına getirilen Ermeni askerleri de kaçıp çeteler teşkiline koyuldular. Bu çeteler özellikle askeri birliklere ve jandarmalara karşı bitip tükenmek bilmez saldırılara başladı. Terhis edilmiş ve evlerine dönmekte olan silahsız 100 kadar Türk askerini
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ KOM İ T EC İ L E R İ
109
Erkekleri ı·e çocukları hunharca öldürülen kadınlar üst üste yığılan cesetlerin başında çaresizce bekleşiyorlar (29 Ağustos 1914)
önce soydular, sonra vahşice öldürdüler. Bu arada, çeteler Maraş 'la tek ha berleşme vasıtası olan telgraf hatlarını da kesmişlerdi. Askeri kışlaya ve hükumet konağına saldırdılar. Tekke Manastırında Maraş Jandarma Ku mandanını ve 25 Türk askerini katlettiler. Buna ilaveten İslam ahalinin bu lunduğu köyler yakılmaya, ele geçenler, çocuk, yaşlı, hasta, kadın farkı gözetilmeksizin öldürülmeye başlanmıştı.
KAYSERİ'DE BOYACIYAN Hınçak komitecileri, Kayseri ' yi silah deposu ve bomba imalathanesi ha line getirmişlerdi. Merkezi durumu bakımından Kayseri'ye çok önem ve ren komiteciler savaştan önce kuvvetli bir teşkilat kurmuşlardı. Murat tak ma adıyla bu bölgede çalışan ve senelerce evvel Sason isyanına elebaşılık yapmış olan Hamparsum Boyacıyan ve Sabah Gülyan, komitecilerin ön de gelen isimleriydi. Şehirde bombaların patlatılması üzerine hükumet kuv vetleri sıkı bir aramaya giriştiler. Pek çok bomba ele geçirildi. Bu bomba ların, bombacılığı Amerika'da öğrenmiş Ermeni komitecileri tarafından imal edilmiş olduğu anlaşıldı. Kayseri'deki Ermeni gençleri de Osmanlı or dusuna girmeyi reddediyor ve dağlara kaçarak çetelere katılıyorlardı. Erzurum ve Beyazıt mıntakalarındaki Ermeniler, seferberliğin daha ilk günlerinde ellerine geçirdikleri silahlarla çeteler teşkil etmişlerdi. Silah al-
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ KOM İ T E C İ L E R İ
1 10
tında bulunan Ermeniler de, tüfeklerini v e cephanelerini beraberlerine ala rak bunlara katılmışlardı.
10 BİN KAÇAK Van ' da Papazyan adındaki komiteci faaliyetteydi. Muş 'tan gelen Ru pen adında bir başka komiteci de ona katılmıştı. Van, Rus hücumu başla dığı anda, düşmana yardım etmek üzere evvelden beri komitecilerin hazır ladıkları bir bölge halindeydi. Taşnak komitesi bu hazırlıkları yaparken, Ermenilerle Müslümanlar arasında çatışmalar çıkarmaya ve bunu bahane ederek Rus müdahalesini daveti planlıyordu. Van civarındaki Ermeniler, diğer vilayetlerdeki soydaşlarına nazaran ve kendi hesaplarına daha akıllı hareket ediyorlardı. Seferberlik ilan edilince askere gidiyor, kıt' alara katı lıyor, silahlarını ve cephanelerini alır almaz fırar ederek çetelerle buluşu yorlardı. Böyle silahlı Ermeni kaçaklarının sayısı 10 bine ulaşmıştı. Bun lar isyana başlar başlamaz B itlis 'te de ayaklanmalar görüldü. Ruslar sının geçince isyan gayet açık bir şekil aldı. Çeteler, askerler ve jandarmayla açıktan açığa vuruşmaya başladılar. Nihayet Van'da duruma tamamiyle hakim oldular.
Van" ı işgal eden Ermeni çeteleri
TÜRKLERE KARŞI E R M E N İ KOMİTEC İ L E R İ
111
ANTRANİK VAN'DA Van ' ın Ermeni komitecilerinin baskınına uğradığı günler, nesilden ne sile geçerek, bütün Vanlıların hafızalarına nakşolunmuştur.
Antranik adındaki azılı komitecinin başında bulunduğu çeteler, Rus larla birlik-te Van üzerine yürürken, Ermeni nüfusun bulunduğu köyler de ayaklanmış, Müslüman halk üzerine ateş kusmaya başlamışlardı. Van 'da yapılan katliamın bilançosu korkunçtur: Yalnız Zeve adındaki köyde 2 bin kişi öldürülmüş, bütün Van' da canlarını kaybeden Türklerin sayısı 30 bini bulmuştur. Hem, ne feci işkencelerle. Ermeni çeteleri, baskın yaptıkları köylerdeki bütün canlıları yok edi yorlar; evleri, camileri ateşe veriyor, ellerine geçirdikleri ganimetleri taşı yıp götürüyorlardı. Yaralı olanları da, yaktıkları camilerin ateşine atarak öldürüyorlardı. Erkekler öldükten sonra, sağ kalan kadınlan toplayıp gerilere sevk eden Ermeni komitecileri bunlara olmadık hakaretlerde bulunuyor, namus larına tecavüz ediyorlardı. Müslüman kadınlar, Ermeni komitecilerine tes lim olmamak için, kendilerini Mermit çayına atıp boğulmayı tercih ediyor lardı. Bu manzara, komiteciler için pek eğlenceliydi. Zavallı esir kadınlar kafilesini önlerine katmış götürürken, hep bir ağızdan şarkı söylüyorlardı:
"Aman amana düştü hammlar, Haliniz yamana düştü hammlar. Bıldırki hoş gününüz Bu sene yamana düştü hanımlar..." Ermeni komitecileri küçük yavruları yakalayıp gırtlaklarını süngü ile parçalıyorlar ve zavallılar can çekişirken kahkahalarla gülüyorlardı. Ala köyünün altında Türklerin cesetlerinden yığılı bir kale görünüyor du. Gece olunca, Ermeni evlerine dağıtılan tutsak kadınlara ardı ardına te cavüzlere başlıyorlar, intihar etmek isteyen kadınların gözyaşlarına aldır mıyorlardı. Bazı evlere dalan komiteciler, esir ettikleri kadınları ve çocukları da hunharca kesiyorlardı. Feryatlar, iniltiler gökyüzüne çıkıyordu. Rus devri-
TÜRKLERE KARŞI ERMENİ KOMİTECİLERİ
1 12
yeteri, katliam yapan eli kan lı Ermenileri görünce nere den geldiklerini soruyor ve şu cevabı alıyorlardı: - Askere koyun kestik. O felaketli günlerin şahidi
Esma Nine, yıllar sonra, gör düklerinden bir kısmını şöyle anlatacaktır:
- İki çocuğumu gözümün önünde vahşice kestiler. Komşumuz Firdevs Hanını ' ın oğlunu bir Ermeni ayağının altına aldı ve iki bacağından ayırmak suretiyle öldürdü. Kesilenlerden, ekmek pişiri len koca tandırlar kan dolup taştı.
Vahşice katledilen yaınısunun başındaki talihsiz anne
Esir edilen Türk kadınları nı köylerden toplayıp Van ' a götürürken, Ermeni komite
cileri koro halinde şu nakaratı tekrarlıyorlardı:
"Cevdet Paşa, gel temaşa Gelinlerin oldu matuşka." Cevdet Paşa, o sırada Van valisiydi, matuşka ise fahişe demekti. Çetin bir vuruşma sonunda Zeve ' de esir düşen Zeyyad Onbaşı ' nın akıbeti ise içler acısıdır. Ermeniler, ona: - Gel, sen Sultan Reşad'ın onbaşısın, Antranik Paşa sana terfiye taka cak, demişlerdi. Zeyyad Onbaşı'yı çırılçıplak soymuşlar, omuzlarında kama ile terfi yerleri açmışlardı. Sonra, kalçalarında yine kama ile cepler açmışlar, elle rini bu etten ceplere sokmuşlardı.
1 13
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ KOM İ T E C İ L E R İ
Molla Kasım köyünden Şeyh Selim Efendi'yi, gözlerini oyarak şehit etmişlerdi. Yine Molla Kasım köyünden Müslim Emmi'yi öldürdükten sona, cesedini namaz kılar duruma getirmişler; dinle, imanla alay etmişler, eğlenmişlerdi. Kendileri güya dindardı; aslında dine, imana aldırdıkları yoktu. Allah ' ı olan bir insanın b u derece vahşileşmesini akıl almaz. Zeve 'de şehit düşen iki bin Türk'ün kemikleri hala o topraklardadır. Nihayet 60 yıl sonra, 1 974'te Zeve'de 29 metre yüksekliğinde bir anıt di kilmiş ve adına "Zeve Şehitliği" denmiştir. Şimdi her yıl, Van' ın kurtuluş günü olan 2 Nisanda bu şehitlik ziyaret edilmekte, masum şehitlerin ruh ları için Fatiha okunmaktadır. Zeve'de gömülü bulunan Sultan Hacı Hamza 'nın harap türbesi civa rında uyuyup kalanlar, bu evliyanın rüyalarına girdiğini ve ellerini gözle rine doğru uzatarak:
- Bana bak, burası şehitlerin kanı ile yoğurulmuştur, dediğini nak lederler. Hakikat odur ki, Zeveliler, bugün bile, binlerce şehidin top rağa karıştığı Zeve'ye nur indiği ne inanırlar. Orduyu arkadan vurmak için en önemli merkezlerden biri ola rak Sivas seçilmişti. Harekete ge çilmesi için Rus ordusunun yak laşması bekleniyordu. Fakat ted birsiz davranılıp da isyan vaktin den önce başlatılınca, komitele rin bütün hazırlıkları meydana çıkarıldı. Van' ın Ruslar tarafından iş gali üzerine, Ermeniler Kafkas Ordu Kumandanı General Ni kolayef' e büyük bir ziyafet ver diler. Bu ziyafet sırasında Rus generali:
Zeve şehitleri için dikilen anıt
TÜRKLERE KARŞI ERMENİ KOMİTEC İ L E R İ
1 14
- Ruslar, 1 626' dan beri daima Ermenileri kurtarmaya çalışmışlardır. Fakat siyasi durum bunu başarmalarını engellemiştir. Bugün milletlerin durumu köklü değişikliğe uğramış olduğu için Ermenilerin kurtulacağına dair ümitler de artmıştır, diyordu. General Nitkolayef tarafından Van'a geçici vali olarak tayin edilen Van isyanının başı, komiteci Aram Manukyan, işgal kumandanının bu sözle rine şöyle cevap veriyordu : - Bir ay oluyor ki, isyan ettiğimizden beri, Rusların buraya gelmeleri ne dayanıyorduk. Durumumuz tehlikeliydi. Ya teslim olmaya, yahut ölme ye mecbur bulunuyorduk. Ölmeyi tercih ettik. Fakat, hiç beklemediğimiz bir sırada imdadımıza koştunuz, yetiştiniz.
DURUM MUHAKEMESİ 1 9 1 5 ilkbaharının başlangıcında, Osmanlı Devleti savaşa katılalı altı ay kadar olmuştu. Bu arada, Osmanlı Devleti 'nin sınırlan içinde bulunan Er meni komitecilerinin ve bunlara karşı resmi makamların tutumlarını kısa ca hatırlamak Hizımdır:
Tam teçhizatlı Ermeni çere/erinden biri
TÜRKLERE KARŞI ERMENİ KOMİTECİ L E R İ
115
1 ) Ermeni komitecileri, savaş başlar başlamaz düşman Rus ordusuna katılmayı, onu desteklemeyi, düşman sınırı geçince onlarla birlikte çarpış mayı planlamışlardı. 2) Seferberlik ilanı üzerine askere gitmeyi reddetmişler, silahlarını alıp dağlara çıkmışlardı. 3) Askere gidenler silah ve cephaneleri de çalarak kaçmışlar, komiteci lerin emrindeki çetelere katılmışlardı. 4) Doğu Anadolu 'nun birçok yerindeki gizli komiteler faaliyetlerini ar tırmışlar, bomba imalathaneleri kurmuşlar, silah depoları teşkil etmişlerdi. 5) Silahsız ve savunmasız İslam ahali üzerine baskınlar yapılmış, gü nahsız pek çok masum hunharca katledilmişti. 6) Resmi binalara, askerlere, jandarmalara tecavüz ve taarruzlar gittik çe şiddetlenmiş, şehit düşen askerlerin sayısı binlerin üzerine çıkmıştı. 7) Çeşitli yerlerde isyanlar başlamış, özellikle Doğuya yaklaştıkça is yan bölgeleri daha sıklaşır olmuştu. 8) Van' da büyük bir isyan başlatılmış, Rus ordusu bu şehri işgal etme den önce ve ettikten sonra katliam yapılmış, Van ahalisinin büyük bir kıs mı öldürülmüştü.
9) Bütün bu hareketlerin başında, Osmanlı Meclisine dahi girmiş bulu nan milletvekillerinin, tanınmış komitecilerin, papazların, doktor ve avu katların bulunduğu görülmüştü. Buna karşı ise, Osmanlı resmi makamları sadece inzibati tedbirler al makla yetinmişler, etkili bir harekete girmekten kaçınmışlardı. Fakat, işte bıçak kemiğe gelip dayanmıştı. B ir şeyler yapmak lazımdı, ama ne?
Xlll l<lyametler koparhlan Tehcir Kanunu
Van' da Ermeni Komitecileri
"Şarlatanlık sahte bir banknot gibidir, namert eller tarafından başkalarına sürülmesi daima mümkündür ve cezayı kendileri değil başkaları çeker." (Cariyle)
"Madde: 1- Vak-i seferde ordu ve kolordu ve fırka kumanlanları ve bunların vekilleri ve müstakil mevki kumandanları ahali tarafından her hangi bir suretle evamir-i hükumete ve müdafaa-i memlekete ve muhafa za-i asayişe müteallik icraat ve tertibata karşı muhalefet ve silahla teca vüz ve mukavemet görürlerse derakap kuva-yı askeriye ile şiddetli surette te' dibat yapmaya ve tecavüz ve mukavemeti esasından imha etmeye mezun ve mecburdur. Madde: 2- Ordu ve müstakil kolordu ve fırka kumandanları icabôt-ı as keriyeye mebnf veya casusluk ve hiyanetlerini hissettikleri kura ve kasabat ahalisini münferiden veya müctemian diğer mahallere sevk ve iskan ettire bilirler. Madde: 3- İşbu kanun tarih-i neşrinden itibaren muteberdir. 13 Recep 1333 ve 14 Mayıs 1331 (1915)" İşte, üzerinde kıyametler koparılan ve "milyonlarca" Ermeninin katli ne yol açtığı iddia edilegelen meşhur kanun . . .
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ K O M İ T E C İLE R İ
117
Bu kanuna "Tehcir Kanunu" adını vermek adet haline gelmiştir. Özel likle, askeri bakımdan gerekli görüldüğü zaman, casusluk ve ihanetleri an laşılan kimselerin tek tek veya toplu olarak başka yerlere sevkini emreden 2. maddenin üzerine şimşekler, yıldırımlar yağdırılmıştır.
ZORUNLUK VAR MIYDI? Bu kanunun gecikerek çıkarıldığı ve isyanlar, katliamlar alıp yürüdük ten, casus şebekesi yurdun dört yanını sardıktan sonra yürürlüğe konuldu ğu, tarihi gelişmelerden anlaşılmaktadır. Bu bakımdan, o zamanki hüku meti belki zamanında tedbir almamakla ve bu yüzden yüz binlerce masum Türk kanının boş yere akıtılmasına sebebiyet vermekle suçlamak bile mümkündür. Gerçekten, savaşın başladığı 1 9 1 4 sonbaharından, tehcirin uygulandığı 1 9 1 5 ilkbaharına kadar pek çok örnekleri sayılabilecek Ermeni vahşeti Os manlı yurdunu baştan başa kasıp kavurmuştur. Ermeni komitecilerinin idaresine girmiş gönüllü ve kaçaklar, savaş sı rasında asker gibi döğüşmemişlerdir. Kaldı ki, bir devlet tebaasının, men sup bulunduğu devlete karşı şu veya bu şekilde ayaklanması hiçbir şekil de affolunamaz. Böyle bir hareketin cezası her memlekette aynıdır: İdam. Hele savaş sırasında ve ülkenin hassas bölgelerinde sıkıyönetimin yürür lükte bulunduğu bir devrede ... Yıllardan beri süren Ermeni mezalimi yüzünden Müslüman ahali pek bizardı. Çoğunun yakınları Ermeni komiteciler tarafından feci şekilde öl dürülmüş, çoluk çocuğu katledilmiş, kocalarının, babalarının gözleri önünde genç gelinlere, kızlara tecavüz edilmiş, ailelerin şeref ve namusla rı ayaklar altında ve iğrenç bir şekilde çiğnenmişti. Büyük viiayetler bir tarafa, küçük kasabalarda yapılan aramalarda bile, Ermenilere ait binalarda, kilise ve mekteplerde çok miktarda silah ve cep hane ele geçiriliyordu. Hafik' de 69 mavzer, 35 Manliher, 35 Martin, 45 Yunan Grası, 6 Rus sürmelisi, 3 1 tabanca, 20 bomba, 1 3 bin fişek bulunmuştu. Zeytun' da 30 beylik mavzer, 69 yapma Martin, 652 muhtelif silah, 1 2 mavzer tabancası; Keron kazasında 1 2 bomba, 3 1 dinamit, 220 harb siia hı, 7 1 4 adi silah, 252 revolver, 10 bin fişek; Tonos 'ta 300 savaş tüfeği,
T Ü R KL E R E K A R Ş I E R M E N İ K O M İ T E C İ L E R İ
1 18
300'den fazla revolver v e çok miktarda cephane; Urfa'da 720 tüfek, 406 tabanca, 4922 fişek, ele geçirilen silah ve cephaneden bir kısmıydı. (Silah çeşitlerine ait tabirler o tarihteki zabıtlardan aynen alınmıştır). Terhis edilen silahsız askerin üzerine kurşun yağdırarak şehit eden, pu su kurup nice yetişkin Türk subayını kahpece arkadan vuran, düşmanla an laşıp ordularımızı iki ateş arasına alma planları hazırlayan komiteciler böylesine silahlanmışlardı. Üstelik kanlı olayların üzerinden çok zaman geçmemişti. Feci hatıralar henüz pek tazeydi. Şöyle denilebilir: "Müslümanlar, kanayan yaralarının ağzıyla konuşabiliyorlardı." Toplu tehcirlerin böyle bir ortamda istenilmeyen olaylara sebep olaca ğı endişesini paylaşanlar kabinede bulunuyorlardı. Bunlar, uzun zaman ka nunun çıkmasını ve uygulanmasını geciktirdiler. Tehcir Kanunu, ancak yapılacak başka hiçbir şey kalmadığı zaman yü rürlüğe konuldu.
KANUNUN UYGULANMASINDA AKSAMALAR Sorumluluk taşıyan idarecileri düşündüren bir başka husus da, askeri kuvvetlerin o sırada cephelerde fiili savaşa sevk edilmiş ve inzibatın sağ lanması için milis kuvvetlerinin görevlendirilmiş olmasıydı. Bu düzensiz birlikler, gördükleri, dinledikleri, duydukları kanlı olayların etkisinden kurtulamayarak birtakım hissi hareketlere kalkışabilirlerdi. Böyle bir davranış ise, Ermeni komitecilerinin, dünyanın belli başlı şe hirlerinde kurmuş oldukları propaganda merkezleri için mükemmel bir malzeme teşkil ederdi. Üstelik, Fransa ve İngiltere de o tarihte Osmanlı Devleti ile savaş halindeydi. Bu propagandanın rahatça yapılmasını kolay laştıracakları muhakkaktı . Ermeni komitelerinin en önemli merkezleri İstanbul' da hala serbest çe faaliyet göstermekteydi. Hükumet, İstanbul' da meydana çıkması muhtemel tepkileri ve isyan hazırlıklarını önlemek için ileri gelen komi tecilerin derhal tevkifini Polis Müdürü 'ne emretti (24 Nisan 1 9 1 5). Bu tarih, Ermeni propagandasında tehcirin yıldönümü olarak kullanılacaktı. Halbuki Tehcir Kanunu 20 gün sonra 14 Mayıs 1 9 1 5 'te çıkarılmıştır. B il gi tembeli yabancı devlet adamları hala 24 Nisan ' ı soykırımın yıldönü mü sanmaktadır.
TÜRKLERE KARŞI ERMENİ KOMİTEC İ L E R İ
1 19
Türk orduları, o günlerde Çanakkale'yi zorlayan İtilaf donanmasına, doğuda Rus ordularına, çöllerde İngiliz birliklerine karşı savaşıyorlardı. İstanbul' da çıkacak büyük bir karışıklık, bütün bu cephelerdeki asker üze rinde çok olumsuz etkiler yapabilirdi. Komitecilerin elebaşıları, tutuklandıktan sonra sıkıyönetim mıntakası nın dışına çıkarılacaklardı. Bunların bir kısmı Kafkasyalı idi. Polis, bir ge cede hepsini toparladı ve Konya 'ya gönderdi. Bir süre sonra, bu komitecilerin Konya' dan Ankara'ya divanıharbe sevk edilirlerken, yolda kendilerini götüren jandarmalar tarafından vurulduk.lan haberi geldi. Bu jandarmalar derhal tutuklandı ve divanıharbe verildi. Bir kısmı ida ma, bir kısmı da ağır cezalara mahkum edildi. Hükumetteki nazırlardan bazıları, tanıdıkları Ermeni ileri gelenlerini defalarca uyarmışlardı. Mesela Dahiliye Nazın Talat Paşa, Ermeni millet vekili Vartkes 'e İstanbul'u terk edip gitmesini tavsiye etmiş, sıkıntısı var sa para yardımı yapacağını da söylemişti. Vartkes Efendi yerinden kıpırdamamıştı. Sonradan yapılan tahkikat sonucu göstermiştir ki, Vartkes, Taşnak Ko mitesi 'nin İstanbul'daki en nüfuzlu adamlarından biridir ve komiteden emir aldığı için İstanbul 'dan ayrılamamıştır. Bu Vartkes, İstanbul 'da tutuklanıp divanıharbe sevk olunurken yolda öldürülerek ihanetinin cezasını bulacaktır.
SIKI GÜVENLİK TEDBİRLERİ Tehcir Kanunu çıkarıldıktan sonra, uygulamanın çok titiz ve adilane ol masına dikkat edildiği anlaşılıyor. Dahiliye Nazın Talat Paşa, idari ma kamları bu konuda ciddiyetle uyarmıştır. Paşa'nın valiliklere gönderdiği 28 Ağustos 1 9 1 5 tarihli talimat şöyledir:
Tehcire tabi tutulan, araba veya yaya olarak seyahat eden gruplar en yakın demiryolu istasyonuna götürülerek oradan gidecekleri yere trenle sevk edileceklerdir. •
Tehcire tabi tutulanlar, tren istasyonlarına varışlarında aile reisleri asker olan veya bakacak kimsesi bulunmayan kadın ve yetimler, durumla rını belirten resmi evrakı, yetkili görevlilere ibraz etmeleri halinde tehcir •
120
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ KOM İ T EC İ LE R İ
edilmeyerek, istasyon civarındaki şehir, kasaba ve köylere yerleştirilecek lerdir. Yer değiştirmek istemeyen Katolik ve Protestanlar da bu haktan is tifade edebileceklerdir. • Tehcir hareketinin başlamamış olduğu bölgelerde uzun süredir yerleş miş bulunan ve bu yerleri terk etmek istemeyen asker aileleri, Katolikler, Protestanlar tehcir dışında kalacakları gibi, ülkenin ekonomisi için fayda lı olan imalathaneler ve bunlarda çalışan işçi ve sanatkarlarla demiryol larında çalışan Ermeniler ve bunların aileleri de tehcir dışında tutularak yerlerinde bırakılacaklardır. • Tehcir hareketine tabi tutulanların seyahatleri esnasında iaşelerinin mutlak temin edilme imkanının sağlanacağı gibi, yiyecek satın alacak güç te olmayan fakirlerin de iaşe ihtiyaçları bila ücret tehcir heyeti tarafından karşılanacaktır. • Tehcire tabi tutulanların toplama kamplarında güvenliği sağlanacağı gibi, hastaların her gün doktor tarafından muayeneleri yapılacak, hamile lerin ve yeni doğmuş bebeklerin ihtiyaçlarının ve fakirlere iyi yemek çık masının temini görevliler tarafından yerine getirilecektir. Nizam ve intiza ma dikkat edilecek ve uygunsuz hareketlerde bulunan görevliler, bu tutum larından dolayı tam sorumlu olacaklardır. • Vilayet veya kazadan tayin edilen sevkıyat görevlileri, tevakkuf ma hallerinde vali, vali muavinleri ve diğer idarecilerden aldıkları emirleri is tisnasız ve haifiyen tatbik edecekleri gibi, iaşe ve ikmal ile sorumlu görev lilerin de kendilerine gösterilen itimada layık bir şekilde hareket etmeleri şarttır. • Ereğli ve Pozantı arasındaki bölgede tehcire tabi tutulanlar, kısmen demiryolu, kısmen de motorlu vasıtalarla seyahat edeceklerdir. Hastalar, düşkünler, kadınlar ve çocukların trenle seyahat edebilmeleri için öncelik tanınacaktır. Bunların dışında kalanlar araba, katır ve yaya olarak men zillerine sevk edileceklerdir. Seyahat süresince her kafilenin refakatinde bir muhafız ve levazım mangaları bulunacaktır. • Ereğli' den Pozantı' ya ve Pozantı' dan Tarsus' a sevk edilen her kafile için hareket tarihi ile birlikte kafilede kaç kişi bulunduğu sevkıyat merke zine telgrafla bildirilecektir. • Tehcire tabi tutulanlar arasında yerlerini terk etmek istemeyenler ve ya yerlerine dönmek isteyenler, valiliklere veya kaymakamlıklara verecek-
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M ENİ K O M İ T ECİ L E R İ
121
/eri ve askerlik, Katolik lik, Protestanlık dışında makul sebepler gösteren istida/ar, görevlilerin zatf mülôhazaları ile birlikte dahiliye nezaretine gön derilecek ve nezaretin ve receği cevaba istinaden hareket edilecektir. • Seyahat veya konak lama esnasında muhacir lere yapılacak herhangi bir tecavüz vukuunda mütecavizler derhal za rarsız bir hale getirilerek tevkif edilecek ve Divan-ı Harb Mahkemesine sevk edileceklerdir.
Dahiliye Nazırı Tal/it Paşa· nın Ermeni göçmenlere iyi daı· ranılması için l'il/iyetlere gönderdiği emirnamenin İngiliz arşivlerinde bulunan aslının fotokopileri
� Muhacirlerden hedi ye kabul eden ve rüşvet alanlar, vaat veya tehdit ile kadınları istismar edenler ve onlarla memnu ilişki kuran görevliler derhal görevlerinden az ledilerek Divan-ı Harb Mahkemesine sevk edilerek ağır bir şekilde ceza landın /acaklardır. • Seyahat esnasında resmf görevli kişilerin nezaretlerinde vazifeli bulu nan sivillerin vazifelerini ihmal veya iyi yapamamaları halinde resmi gö revli kişiler sorumlu olacaklar ve ilk seferde kıstelyevm ile, tekrarında ise tenzili rütbe ve tenzili maaş ile cezalandırılacak/ardır. • Valiler, kaymakamlar, şube müdürleri, usulü dairesinde sevkıyatlar tanzim etmek, seyahat ve konaklamalarda gerekli tedbirlerin alınmasın dan ve bu talimatın muvacehesinde hareket edilmesine nezaretten sorum ludurlar. " (İngiliz Dışişleri Bakanlığı Arşivi, 9 1 58 Dosya Nu., 5523 sayılı PO 37 1 seri numaları belge).
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ KOM İ T E C İ L E R İ
122
"ERMENİLERİN MALLARINI GÖZÜNÜZ GİBİ KORUYUN!" Ermeni göçmenlerinin canlarını olduğu kadar mallarını da güven altına almak isteyen TaJat Paşa, kanunun çıkışından iki ay sonra (30 Temmuz 1 9 1 5), valiliklere gönderdiği genelgede şu hususları bildiriyordu:
"Tehcire tabi tutulan Ermenilerin, şahsi mülk ve eşyalarının çok ucuz bir şekilde bazı açıkgöz emlakçi/er ve fırsat düşkünleri tarafından satın alındığı öğrenilmiştir. Halen yapılmış olan haksızlıkları tetafi ve gelecek te yapılabilecek olan bu tip haksızlıkları önlemek gayesi ile aşağıdaki ted birleri almanız gereklidir: Tehcire tabi tutulacak olan bölgelere şüpheli ve yabancı kişilerin gi rip dolaşmalarını önleyin ve yasaklayın. •
Tehcir bölgelerine girmiş bulunan bu kişileri derhal bölgeden çı kartın. •
Yukarda evsafı yazılı kişiler eğer komik denilecek kadar ucuz değer lerde mülk ve mal satın almışlarsa, satışları iptal edin ve yeniden mülk ve malların hakiki rayici üzerinden satılmasını temin ederek haksızlığı ve gayrimeşru karları önleyin. Bunları gözünüz gibi koruyun. •
Tehcire tabi tutulan Ermenilerin istedikleri her şeyi beraberlerinde götürmelerine izin verin ve aynı zamanda bu hususta yetkililere de emir verın. •
Tehcire tabi tutulan Ermenilerin malları arasında hava şartlarından bozulmuş veya bozulacak olanlar varsa, bu tip malları öncelikle ihaleye çıkararak mal sahibi namına satışını sağlayın. •
Tehcire tabu tutulan Ermeniler tarafından beraberlerinde alıp götü rülmeyen, bozulmayacak olan mal ve eşyaları mal sahibinin namı hesabı na muhafaza edin. •
Mal sahiplerinin ellerinden muhtemelen bütün mal ve mülk haklarını alarak, onları memleketlerinden koparacak olan; kira, rehin, müsadere, haciz ve ipotek muamelelerinin yapılmasını önleyin. Eğer tehcirin başla masından bugüne kadar bu tür muameleler yapılmışsa, iptal edin. •
Yabancıların arazi, mülk ve eşya almasını önleyin ve sadece hakiki değer üzerinden yapılacak olan kati satışlara izin verin. " •
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ KOMİ T E Cİ L E Rİ
123
Bu belgeler, 30 Ekim 1 9 1 8 'de imzalanan Mondros Mütarekesi'nden birkaç gün sonra, Dahiliye Nezareti'nden çalınarak İstanbul 'daki İngiliz Yüksek Komiseri Nevile Henderson'a verilmiş, o da bu belgeleri Dışişle ri Bakanlığında görevli Loncelot Oliphant'a göndermiştir. ***
Tarafsız bir gözle bakıldığı zaman Birinci Dünya Savaşı içinde uygula nan tehcir muamelesinin kaçınılmaz bir sonuç olduğu anlaşılmaktadır. Tehcir sırasında birçok Ermeni komiteci ve sivil ahaliden bir hayli Erme ni telef olmuştur. Buna karşılık, silahsız ve masum Türklerden de yüz bin lerce zavallı hayatlarını kaybetmiştir. Yüz binlerce Türk'ün ve yüzbinlerce Ermeninin ölümü elbette ki, dün ya politikasının büyük oyuncularını pek o kadar üzmemiştir. Onlar milli menfaatlerinin gösterdiği yönde gitmeye devam etmişlerdir.
XIV Ruslar Ermenileri atlatıyor
İzmlski
"Ermeni milleti için bir tehlike teşkil etmesi melhuz bulunmasından iki yaşına kadar olan Türk çocuklarının kesilmesine müttefikan karar verildi." (Komiteci Murad ve Bünyamin imzalarıyla yayınlanan emir)
Rusya'nın Paris ' teki büyükelçisi lzvolski, 1 7 Mayıs 1 9 1 5 'te, yani Rus ya'nın Türk sınırlarını aşarak Ermenileri öne sürdüğü ve Anadolu'da Er meni tehcirinin hızlandığı tarihte, Hariciye Nazın Sazanof'a şu telgrafı çekti:
"Buraya gelen Dr. Zavrief (Ermeni komitecilerinin liderlerinden) ken disinin bizim Hariciye Nezaretinde yaptlğı görüşmelerin sonuçlarını bir muhtıra halinde bana verdi. Bu muhtırada birçok hususlar arasında, Rus ya' nın Türkiye sınırları içinde, Türkiye' ye tabi ve fakat üç hükumetin hi mayesi altında bir "Ermeni Muhtariyeti" teşkili niyetinde olduğu, Erme nistan arazisinin, güya çevrede kalan bazı kısımları müstesna olmak üze re, bütün Ermenistan vilayetlerini içine almakla kalmayarak belki de Yu murtalık ile İskenderun köifezi dahil olmak üzere, Mersin limanıyla birlik te Kilikya'yı da ihtiva edeceği yazılıdır.
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ K O M İ TE C İ L E R İ
125
Gerek Dr. Zavrief' in, gerek avdet eden Bogos Nubar Paşa' nın Fransa Hariciye Nezareti ileri gelenlerine bu yolda müracaatta ve beyanatta bu lunduklarını biliyorum. Fakat, bu programın gerçekten sizin tarafınızdan uygun görülüp görülmediğini ve benim bunu ne dereceye kadar destekle mem gerektiğini lutfen bana bildiriniz. Kilikyan ile ilgili nokta bana pek nazik görünüyor; zira Fransa, bu bölge hakkındaki görüşünü daha önce kesinlikle söylemişti. " Rus Hariciye Nazın 'nın Paris'teki büyükelçiye verdiği cevap ise ilgi çekicidir:
"Ermenilerle yapılan görüşmeler sırfAKADEMİK mahiyettedir. Zav rief' e belirli hiçbir program gösterilmemiştir. Onun Kilikya' yı bağımsız bir Ermenistan ' ın sınırları içine almak hususundaki projesine verilecek cevap, Kilikya' da Fransız çıkarları kuvvet kazanmakta olduğundan, Er menilerin bu bölgeye ait isteklerine yardım edemeyeceğimiz yolunda olabilir. " Çok zengin bir kimse olan, Mısır' da Başvekillik yapmış Ermeni asıllı Nubar Paşa'nın oğlu Bogos Nubar, artık Doğu vilayetlerimizle yetinme mekte, Akdeniz kıyılarına da uzanmak istemektedir. Bu konuda yaptığı diplomatik teşebbüsler, Avrupa ülkelerinin çıkarlarına uygun düştüğü nis pette desteklenmekte: yukardaki yazışmadan da anlaşıldığı gibi meseıa Rusya'nın pek ilgisini çekmemektedir. Aslında, Avrupa devletleri, Türkiye'yi, paylaşılması gereken bir gani met olarak görmektedirler. Bu paylaşımdan kim daha karlı çıkabilir, kim daha çok parça koparabilir, mesele bunun etrafında dönmektedir. Yoksa Ermenilerin komiteciliği, tehciri, katliam, vesaire, bunlar teferruatta kalan hususlardır. Milyonlarca günahsız insan, farkına bile varmadığı siyasi ih tiraslar uğruna ölüp gidiyormuş, hiç önemli değildir. Önemli olan, paylaş madan zararlı çıkmamaktır. Şimdi Fransızlar Suriye ve İskenderun ile Akdeniz bölgemiz üzerinde nüfOz sahibi olma eğilimindedir. Bogos Nubar 'ın teklifi ise, burada bir Fransız nüfOz bölgesi kurulması, fakat Ermenilerin de isteklerinin göz önünde tutulmasıdır. Hatta, bir özerklik verilecekse, bunun üç devlet (Fransa - İngiltere - Rusya) himayesinde olması da mümkündür.
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E Nİ K O M İTECİ L E Rİ
126
AKDENİZ KIYISINDA RUS HİMAYESİ Paris'teki diplomat İzvolski, Petersburg'dan yeni talimat istediği za man, Rusya elbette ki böyle bir projeye derhal ilgi gösterecektir ve Saza nof'un deyimiyle "Şayet Ermeni temsilcileri, Kilikya'nın müstakbel Er menistan' ın sınırlan içine girmesi hususunda Fransız kabinesini yatkın ha le getirirlerse, o takdirde İmparatorluk Hükumetinin de (yani Rusya'nın da), Türkiye Ermenilerinin isteklerini, pek eski zamandan beri himayesini esirgememek suretiyle onlara göstermiş olduğu sempatiyi teyiden, derhal kabul edeceği tabiidir." Bogos Nubar, bu arada Londra'yı da ziyaret etmektedir. Rusya'nın İn giltere ' deki büyükelçisi Benkendorf da, Ermenistan meselesini izah için başvurduğu diplomatlardan biridir. Bogos Nubar, takdim ettiği projenin, yani Kilikya'nın da Ermenistan ' a katılması hakkındaki görüşünün Rus ya'nın çıkarlarıyla paralel olduğunu ifade etmektedir. Kilikya üzerinde Fransız nüfuzu artarsa, bu ilerde İngiltere ve Fransa'nın arasını da açabilir ve üçlü itilafa zarar verebilir. Halbuki burası Ermenilere bırakılırsa hiçbir zararlı netice görülmez. Menkendrof, Bogos 'u sabırla dinlemiş, sonra da bir atlatmaca ile başın dan savmıştır. Fakat hemen Petersburg 'a telgraf çekip Hariciye Nazın Sa zanof 'un görüşlerini sormuştur. Sazanof, gidişattan memnundur. Muhtar bir Ermenistan kurulacaksa üçlü himaye şekli ona pek elverişli gelmektedir. Ama yine de ihtiyatlı ol mak lazımdır. Ermenilere verilmiş hiçbir söz yoktur.
PETERSBURG'DA GİZLİ PAZARLIK Osmanlı İmparatorluğu' nun parçalanacağına muhakkak nazarıyla ba kan Rusya, Fransa ve İngiltere, daha savaşın ikinci yılında bu paylaşmanın ana hatlarını tespit etmek için çalışmalara başlamışlardı. Bu maksatla, İn giltere M. Sykes adında bir diplomatını, Fransa da J. Picot adında bir di ğer diplomatı "fevkalade murahhas" olarak Rusya'nın o zamanki başken ti Petersburg 'a gönderiyorlardı. Petersburg 'daki görüşmeler sonunda varı lan anlaşma, yakın tarihe "Sykes-Picot Anlaşması" olarak geçecektir. Petersburg'daki görüşmeler bir hayli uzun sürmüştür. Türkiye 'nin tak simi meselesinde Ermenistan sık sık söz konusu edilmiş, çeşitli projeler
TÜRKLERE KARŞI ERMENİ KOMİTEC İ L E R İ
127
incelenmiş, Ermenisiz bir Ennenistan kurulması için bütün imkanlar sefer ber edilmiştir. Sir M. Sykes, Ennenistan' la ilgili görüşlerini kısaca şöyle açıklamıştır:
"- Bana öyle geliyor ki, son Ermeni kıta/inin vahşet ve merhametsizliği görüldükten sonra, artık, bilhassa Ermenistan olan bölgeyi Osmanlı İmpa ratorluğu' nun idaresi altında bırakmamak lazımdır. Hatta Osmanlı Hüku meti ıslahat yapmayı kabul etse bile, böyle bir proje İngiltere' de ve hatta Amerika Birleşik Devletleri'nde çok fena karşılanacak ve gayrı memnun bir çevrenin eline aleyhimizde yeni bir silah verilmesi sonucunu doğuracaktır. 2- Bu sebeple Ermenistan meselesinin hallini şöyle düşünüyorum: a) Türk tabiiyeti altında bir Ermeni Devleti kurmak: Bu da ikinci bir Bulgaristan vücude getirmek demektir. Böyle bir Ermenistan, Kafkasya' da entrikalar çevirmeye başlayacak. Ermeniler, Kürtlerle de uyuşamayacak. O halde bu plan uygun değildir. b) Tarafsız idarecilerin yönetimi ve milletlerarası denetim altında bir Ermeni devleti teşkili: Bu çözüm yolu da birçok entrika ve meselelere kay nak olacak, bu durumdan da Almanya er veya geç kendine fayda çıkarma nın yolunu bulacaktır. c) Hazırlanmamış olan Ermenistan' ı tamamen Rusya'ya teslim etmek: Bu da, baştan başa ihtilalci cemiyetlerle dolmuş olan Kafkasya ve İran' daki ihtilal teşkilatlarıyla kesintisiz bağlantı ve münasebetleri bulu nan birtakım bölgeleri Rus siyasi idaresine dahil etmek olacaktır. Evvelce kendisiyle görüştüğüm bir Ermeni Taşnak ihtilalcisi bana şun ları söylemişti: "Şayet Ermenilerle meskun olan bütün bölgeler Rusya' ya bırakılırsa, o zaman Kafkasya, Azerbaycan ve Türkiye' deki ihtilalci cemi yetler birleşerek kuvvet kazanırlar ve bu da ideal bir çözüm yolu olurdu. " Binaenaleyh bunları Rusya' nın idare etmesi güç olur ve hoşnutsuzluk son dereceyi bulur. ç) Eski Roma veya Küçük Ermenistan kısmının Fransa' ya ilhakı ve ek li haritada (sarı) ile gösterilen kısmın da Rusya' ya katılması; bu alterna tifi en çok memnunluk verici bir yol olarak telakki ediyor ve çoktan beri bu çözüm tarzını düşünüyordum. Fakat şimdiye kadar bunu ileri sürmemiş tim. Çünkü Rus hükumetinin Sivas bölgesini istemekte olduğunu öteden beri zan ve tahmin ediyordum.
T Ü R K L E R E KARŞI E R M E N İ K O M İ T E C İ LE R İ
128
B u çözüm tarzının faydaları şunlardır: 1- Rusya, Ermeni halkı en az olan Erzurum, Van ve Bitlis' i alır. Çünkü (A) bölgesi kamilen Nasturf ve Kürt'tür. (B) bölgesi tamamen Kürt'tür. (C) bölgesi ise kamilen Laz ahali ile meskundur. 2- Fransa, Ermenistan bölgesini alır. Fransa bölgesi bu suretle Erme ni milli duygularının beşiği ve merkezi olur. Bu durum, Rusya için de fay dalı sayılır. Çünkü Küçük Ermenistan Ermenileri, din ve geleneklerine bağlı, tutucu karakterleri bakımından gerek Kafkasya Ermenileri, gerek anarşist sosyalist doğu Ermenileri ile uzlaşmaz yaradılıştadır. Şayet Erzu rum, Ermeni milli duygularının merkezi olursa, anarşist-sosyalist Erme ni askerleri Ermenistan' ın bütün mekanizmasını kendi ellerine alarak bu mekanizmayı güçlendirirler. Bu takdirde barışsever unsurlar da, Fransız vesayeti altındaki Küçük Ermenistan' da millf duygularını geliştirirler. Barışsever Ermeni unsurların maksat ve gayesi, kendi sınırları içinde gelişip ilerlemek olup, Kafkasya ve Azerbaycan' daki anarşist-sosyalist Er menilerle karışmak istemiyorlar. Bunlar, onlarla hiçbir zaman beraber yü rümemiş/erdir. " 1 9 1 6 yılının Nisanında Sykes-Picot Antlaşması Petersburg 'da imzalan dığı zaman, Türkiye'nin taksiminden Fransa'nın oldukça karlı çıkmış ol duğu görülüyordu. Kilikya denilen Akdeniz bölgesi ile birlikte Sivas ve Harput'a kadar olan bölge de Fransızlara ihsan ediliyordu. Bu sırada Bo gos Nubar yine Paris 'te bulunmaktaydı. Mersin limanı ile Akdeniz'e bir çıkış noktası sağlanan Kilikya'nın muhtar Ermenistan haline getirilmesi yolundaki propagandasına hala devam ediyordu. Rusların korkusu ise, müttefiklerinde, bu propagandanın kendileri tarafından yaptırıldığı şeklinde bir kuşku doğması idi.
RUSLAR İÇİN MESELE BİTMİŞTİ Erzincan' a kadar ilerlemiş Ruslar için "Ermeni Meselesi" bitmişti. Ş imdi Rusları düşündüren yeni meseleler meydana çıkmaktaydı. Gerçi Er menilerin "Ermeni Vilayetleri" diye iddia edip durdukları Osmanlı Devle ti 'nin doğu illeri kendi işgalleri altına girmişti, ama gizli Sykes-Picot Ant laşması'na göre, bir de "Küçük Ermenistan" meselesi ortaya atılıyordu. İş gal altına alınmış ve ilerde Rus toprağı olacak Türk vilayetlerinde nasıl bir yönetim kurulmalıydı?
T Ü R K L E R E KARŞI E R M E N İ K O M İ T E C İ LE R İ
129
Rusya, o tarihe kadar muhtar Ermenis tan fikrinin şampiyonluğunu yapmıştı. Er menileri bu sebeple kışkırtmış, onların ko mitecilerini Türkiye topraklarına bu yüzden salmıştı. Nihayet bu topraklar Ermeni çete lerinin de desteği ile Ruslar tarafından işgal edilmişti. Eh, peki; şimdi bu topraklarda muhtar Ermenistan mı kurulacaktı? Böyle bir şeye Rusların hiç niyetleri yoktu. Ermeniler? . . . Onlar Rusya'nın tebaasıy dı. Tıpkı Gürcüler, Müslüman azınlıklar gibi. Ruslara göre, bu v ilayetlerde Ermeni hakimiyeti asla kurulamazdı. Zaten buna imkan da yoktu. Zira, buralarda Ermeniler hiçbir zaman nüfusun çoğunluğunu, hatta bütün nüfusa nisbetle önemli bir azınlığı bile teşkil etmemişlerdi. Hele, 1 9 1 5 baha
Kafkasya' daki çar vekili Nikola Nikolayeviç' e göre, Rusların nazarında nasıl bir Yakutlar meselesi yoksa, artık bir Ermeni meselesi de kalmamıştı
rında Türklerin aldıkları zaruri tedbirler sonunda bu nüfus nispeti büs bütün düşmüştü. Burada muhtar Ermenistan kurulursa, büyük çoğunlu ğun, küçük azınlığın hakimiyetine verilmesi gibi garip bir durum ortaya çıkacaktı. Rusya Hariciye Nazın Pokrovski 'nin Londra'daki Büyük Elçi Ben kendorf'a gönderdiği 2 1 Aralık 1 9 1 6 tarihli telgrafta şöyle deniliyordu:
"İstanbul ve Boğazlar Meselesinin bizim lehimizde halli; Ermeni vila yetlerinin tarafımızdan işgali ve Küçük Asya' nın gelecekteki düzeni, bizim için birinci derecede önem taşımaktadır. " Bu telgrafın orijinalinde Rus Çarı il. Nikola'nın kendi el yazısı ile "Do ğu, Çarskoyeselo, 1 2 Aralık (Rumi) 1 9 1 6" ibaresi yazılıydı. Kafkasya'daki Çar Vekili Nikola Nikolayeviç'e göre, artık bir "Erme ni Meselesi" kalmamıştı.
T Ü R K L E R E KA R Ş I E R M ENİ KOMİTEC İ L E Rİ
130
Yalnız şu yapılabilirdi: Ermenilere dini ve eğitimle ilgili hususlarda ba ğımsızlık verilirdi, kiliselerine ait malların idaresinde ve dillerini kullan ma bahsinde de birazcık hürriyet tanınabilirdi. Ama, yine de bütün resmi müesseselerde Rus dilinin üstünlüğü şarttı. Tarihin ne garip cilvesidir! Ermeniler nereden kalkmışlar, nereye varmışlardı? İsyanlar, cemiyetler, komiteler, katilamlar, suikastler, bombalar, çeteler, zulümler, gizli anlaşmalar ve sabotajlar. . . Bütün bunlar ne içindi? Osmanlı Devleti 'nin sadık tebaası olarak Müs lüman halktan daha elverişli şartlarda geçinip giderlerken, bu kadar kan niye dökülmüştü? n
Rusya'nın idaresine girmek ve Türklerin idaresindeyken sahip oldukta hakların pek azıyla yetinmek için mi? Ruslar, Ermenileri mükemmelen kullanmışlar ve sonunda da yine mü
kemmelen atlatmışlardı.
xv
Cemal Paşa'yı satm alma teşebbüsleri
Şerif Hüseyin
"Adana vak'asını hazırlayan piskopos Muşeg, kaçmayıp da elime geçseydi, onu da Bahçe Müftüsü' nün karşısına astırırdım." (Cemal Paşa)
Cemal Paşa... İttihat ve Terakki 'nin ünlü ve kudretli üç paşasından bi ri. Bahriye Nazın ve Suriye Genel Valisi. Fakat sadece bu kadar değil. Ermenilerin nazarında, Cemal Paşa muhteris bir adamdır ve ön plana geçmek isteğiyle yanıp tutuşmaktadır. O halde, yapılacak iş basittir: Cemal Paşa satın alınmalıdır.
Nastl? 1 9 1 5 yılının sonlarında Avrupa ülkelerinde diplomatik çalışm,aları yü rüten Ermeni komitecisi Zavriyef , Cemal Paşa ile Türk Hükumeti arasın da bir anlaşmazlık çıktığını duymuştur. Bürkeş 'teki Rus Elçisi A. Pok
rovski de bu hususta iyimserdir. Eğer İngiltere - Fransa - Rusya, yani üç lü İtilaf Devletleri Cemal Paşa' ya Asya' daki hükmünü yürütecek bir vaat te bulunurlarsa onunla anlaşmak kolay olacaktır. O takdirde, Cemal Paşa, emrindeki ordularla kalkıp İstanbul üzerine yürüyecek ve Osmanlı Devleti 'nin başına umulmadık bir gaile açılacaktır.
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ KOM İ T E C İ L E R İ
132
Cemal Paşa başarılı olursa ne ala! Onu atlatması da, idare etmesi de mesele değildi. Başarılı olamazsa? Üçlü İtilafın kaybedeceği bir şey yoktu. Osmanlı orduları birbirine düşecek, Türk cephesinde çözüntü başlayacaktı.
RUSLAR PROJEYE YATKIN Bu bakımdan Rusya Hariciye Nezareti 2. Siyasi Şube Müsteşarı K.N.
Gulkoviç, Bükreş'teki elçi Pokrovski 'ye çektiği telgrafta, Ermeni komite cilerinin teklifini derhal benimsemiş görünmektedir:
"Türkiye' de ve bilhassa hükumet içinde baş gösterecek her türlü ayrı lık, bizim tarafımızdan ancak yardımla karşılanır. Cemal' e en geniş vaat lerde bulunulabilir. Gerekli görüldüğü takdirde bu vaatler hakkında öteki hükumetlerin muvafakatini de almak mümkündür. O zamana kadar mese leyi son derece gizli tutmak gerekir. " (12 Aralık 1915) Bu tarihten başlayarak 1 9 1 6 yılının ortalarına kadar, altı ay müddetle, birçok Avrupa başkentinde, Cemal Paşa'yı elde etmek ve Ermeni arzuları istikametinde kullanmak projesi dikkatle takip edilmiştir. Cemal Paşa'nın, İstanbuldaki kader arkadaşlarına karşı baş kaldırması için kendisine neler teklif edilmeliydi? Bu konuda hazırlanan bir proje, İstanbul ' daki Ermeni çevreleri tarafın dan, Rusya'nın becerikli Hariciye Nazın Sazanof'a ulaştırılmıştır. (Dikkat çekici bir husustur ki, 1 9 1 5 Nisanında İstanbul ' daki Ermeni komitecileri nin liderleri tutuklanıp sürüldüğü halde, bu şehirde hala bir Ermeni fesat ocağının kaynadığı anlaşılmaktadır).
CEMAL PAŞA SULTAN OLACAK Cemal Paşa'ya şu teklifin yapılması tasarlanmaktadır: 1 ) Cemal Paşa, babadan oğula veraset yoluyla geçmek üzere sultan ilan edilecektir. 2) Sultanın idaresi altında Suriye, Filistin, Irak, Arabistan, Kilikya ile Ermenistan ve Kürdistan muhtar eyaletlerinden mürekkep olmak üzere
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ K O M İT E C İ L E R İ
133
Türkiye Asyasının bağımsızlığı ve dokunulmazlığı İtilaf Devletleri tara fından garanti edilecektir. 3) Cemal Paşa da, Osmanlı Sultanını ve İstanbul Hükumetini, Alman ların elinde esir ve binaenaleyh lağv edilmiş sayıp bunların aleyhinde sa vaş açmayı taahhüt edecektir. 4) O ' nun İstanbul üzerine yürümesi halinde İtilaf Devletleri kendisini silah, erzak, techizat vesaire ile donatacaklardır. 5) Savaş sonu dönemde bu devletler Cemal Paşa'ya mali yardımda bu lunacaklardır. 6) Cemal Paşa, İstanbul 'un ve Boğazların kaybına razı olacaktır. 7) Cemal Paşa, anlaşmadan itibaren, Ermenilerin kurtarılması ve sava şın sonuna kadar beslenmeleri için tedbirler almayı taahhüt edecektir. Sazanof, her türlü iç kargaşanın, yalnız ve ancak Türkiye'nin kuvvetle rini zayıflatacağına, Rus çıkarlarına yardım edeceğine inanmaktadır. Bu bakımdan, Rusya'ya sadık Ermenilerin aracılığı ile Cemal Paşa'yla gizli görüşmelere girişmek lüzumludur. Cemal Paşa, Almanları kovmayı ve İs tanbul hükumetini devirmeyi başaramasa bile, Osmanlı Devleti'nde bir fe sat çıkaracak ve böylece Ruslara faydalı olacaktır. Bu bakımdan, Rus ya'nın Paris'teki, Londra'daki ve Roma'daki büyükelçileri, bu tasarıyı, üç devletin hariciye nazırlarına gizlice anlatmalıdır.
FRANSIZLARLA İNGİLİZLER TEREDDÜTTE Bükreş'te üslenmiş olan komiteci Zavriyef, Cemal Paşa ile münasebet kurulması için Rusların teşebbüse geçmesini istemektedir. Ama, bunda bir sakınca görülüyorsa, o zaman Ermeniler Ruslara yardım edecek ve güve nilir iki adamlarını Mısır'a göndererek Paşa ile temas imkanları hazırlaya caklardır. Fakat bunun için, bu iki şahsın Ruslar tarafından pasaport ve kefaletle do natılması, Ungen'de ve İsveç sınırındaki memurlara kolaylık göstermeleri için tebligat yapılması, bunların Fransa ve İngiltere'de serbestçe dolaşabil meleri, Mısır'a deniz yolu ile süratle sevk edilmeleri, Mısır'daki memurların bu iki ajanın çalışmalarını kolaylaştırması, Rusya'nın Mısır' daki temsilcisi nin bu komitecileri korumak için tedbir alması, diplomatik vasıtalarla ajan ların Zavriyef'le daimi temas kurabilmeleri şart olarak ileri sürülmektedir.
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ K O M İ TE C İ L E R İ
134
Bunlar, Cemal Paşa ile temas kurup, kendisini görüşmeye davet ettik ten ve şartlarını öğrendikten sonra aradan çekilecekler, geri kalan temasla rı Rusya'nın uzman diplomatları idare edeceklerdir. Bütün iyimserliğe rağmen, Cemal Paşa ile temas imkanlarının arandığı günler biraz şanssız bir devreye rastlamaktadır. Zira, tam o günlerde Al man ve Bulgar orduları savaş meydanlarında başarılı harekatta bulunmuş lardır ve İngilizler de Çanakkale'yi geçemeyerek Gelibolu Yarımadası'nı boşaltmaya başlamışlardır. Tam bu sırada, Cemal Paşa'nın kalkıp da Al manlara karşı bir harekatta bulunması ihtimali zayıftır. Tabii, Ermeniler, bu tekliflere Cemal Paşa'nın fazla düşünmeden "evet" diyeceğini sanmaktadırlar. Böyle cazip teklife kim dayanabilir? Ermeni ko mitecilerinin düşüncesi ve iyimserliği, sadece tekliflerin çekiciliğinden ile ri gelmemektedir. Gerek Adana ayaklanmasında ( 1 909), gerek Ermeni teh c irinde, Cemal Paşa, Ermeniler aleyhindeki hareketlere şiddetle müdahale etmiş, sorumluları çok ağır cezalara çarptırmış, idam ettirmiş, kurşuna diz dirmiştir. Bu bakımdan, onu kendilerine oldukça yakın saymaktadırlar. Rusya'nın hararetli desteğine karşılık İngiltere ve Fransa'nın tereddüt lü bir tavır takınmaları da bazı zorluklar çıkarmaktadır. Cemal Paşa'ya teklif edilecek projede İstanbul ve Boğazlar Ruslara bırakılmaktadır. Yani aslan payı elden kaçmaktadır. Buna karşılık, Fransa'nın Suriye'den, Kilik ya' dan ve Filistin' den vazgeçmesi gerekmektedir. Halbuki buraları onların nüfüz bölgesi olarak kararlaştırılmıştır. İngiltere de bağımsız bir Arap devleti kurmayı tasarlamakta, Arabistan Yanmadasın ' da geçerli en büyük kuvvet saydığı çil çil altınları sandıklar dolusu harcamaktadır. Bilhassa Fransa hariciyesinin ünlü siması Briand, projeye karşı dikkat li davranmakta, Türkiye Asyasında Fransa'ya ait olması gereken haklara hiçbir suretle halel gelmemesini şart koşmaktadır. Ermeni projesinin karşısında başka bazı zorluklar da belirmekteydi. Bir kere, İngilizler ve hatta Fransızlar, Cemal Paşa'nın yeteri kadar "kuvvet li adam" olup olmadığı hususunda tereddüt göstermekte ve emrindeki kuv vetlerin, böyle bir teşebbüsü başarmaya kafi geleceğinden kuşku duymak taydılar. Üstelik, bu sırada Cemal Paşa'nın Araplara karşı sert bir tavır takınma sı da İngiliz diplomasisini düşündürmekteydi. Zira, Şerif Hüseyin ile an-
TÜRKLERE KARŞI ERMENİ KOMİTEC İ L E R İ
135
laşma yapılmış, Araplar isyana girişmek üzere İngilizlere söz vermişlerdi. Cemal Paşa'nın İstanbul 'daki hükumete baş kaldırması, ancak Arapların desteği ile başarıya ulaşabilirdi. Halbuki, Şerif Hüseyin, Cemal Paşa'nın sert tutumundan hiç de hoşnut değildir.
İNGİLTERE ERMENİLER YERİNE ARAPLARI TERCİH EDİYOR İngilizler, babadan oğula geçecek bir sultanlık müessesesinin İslam ge leneklerine uygun düşmeyeceğini zannetmekteydi. Aynca, bir de, hilafet meselesi vardı. İstanbul 'da sultanın hakimiyetine son verilirse hilafet ma kamının akıbeti ne olacaktı? Bu mesele, İngiliz sömürgelerindeki milyon larca Müslüman dolayısıyla İngiltere ' yi yakından ilgilendirmekteydi. İngilizlere göre, hilafet kurumundaki değişiklik gayet sevimsiz karşıla nırdı. Müslümanlar bu meseleyi kendi aralarında halletsinlerdi. Üstelik, Araplar bir "Mekke Hilafeti" kurulup kurulmaması konusunda İngilte re'nin düşüncelerini öğrenmek için gayret gösteriyorlardı. İngiltere onlara da aynı cevabı vermişti: "Majestelerinin Hükumeti, bu meselenin sadece Müslümanların kendileri tarafından halledilebileceği görüşündedir." Bu cevap, red mahiyetinde değildi; Araplar, Osmanlı Devleti ile savaşa tutuş tukları zaman onlara açık bir kapı bırakıyordu. Bir zorluk daha vardı: İngiltere, Araplarla olan gizli görüşmeleri devam ettirdiği sırada, bir de Ermenilerle müzakerelere girişmek külfetini üzeri ne alamazdı. İkisi bir arada yürütülemezdi. Arap isyanı daha önemliydi ve artık elle tutulur hale gelmişti. Bu arada Ermeniler sabırsızlanıyor ve gecikmenin projeyi başarısızlığa götüreceğinden endişeleniyorlardı. Ne yapılacaksa bir an önce yapılmalıydı. Doğrusu, Ruslar bu işe pek istekliydiler ama, İngilizler oyun bozanlık ediyorlardı. O halde, hiç olmazsa Fransa'yı ikna etmek lazımdı. Bunun üzerine, Bükreş 'teki karargahından çıkan Dr. Zavriyef Fran sa'ya hareket ediyordu. Rusya'nın Fransa' daki büyükelçisi İzvolski, bu Ermeni komitecisinin Briand ile görüşmesini sağlıyordu. Zavriyef, Cemal Paşa ile görüşme planını etraflıca açıkladıktan sonra Briand kaçamaklı cevaplarla, bu projenin başarısından şüpheli olduğunu ima ediyordu.
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ K O M İ TE C İ L E R İ
136
Zavriyef, bunun üzerine Petersburg 'a gitmek kararını verecekti. Daha iyi anlamıştı; İngilizlerle Fransızlar, Ermeni projesine fazla güven duymu yorlardı. Tamamıyla reddetmiyorlar, ama destek de olmuyorlardı. Tarih, 1 9 1 6 yılının 22 Martıydı. Artık bundan sonra yapılacak müzakere ve Cemal Paşa'yı satın alma teşebbüslerinin şansı kalmamış demekti. Fransızlar, kendi nüfüz bölgeleri üzerinde oynanmasını beğenmemiş lerdi. İngilizler de Ermeniler yerine Arapları tercih etmişlerdi. Ve tam o günlerde, Petersburg 'da Sykes - Picot-Sazanof görüşmeleri, yani Türkiye 'nin bölüşülmesi müzakereleri başlıyordu. Ermeni komitecileri, şimdi bu müzakelerden karlı çıkmanın yollarını aramak zorundaydı. ***
Bütün bu pazarlıklardan, projelerden, menfaat çatışmalarından, diplo matik temaslardan, elbette ki Cemal Paşa'nın hiç haberi olmaması gerekir. Rusya'nın, Ermenilerin, Fransa'nın ve İngiltere 'nin, bütün bu hazırlaklar sırasında gözden kaçırdıkları bir husus vardır: Cemal Paşa, bütün kusurla rına veya noksanlarına rağmen, vatanına ihanet edecek yaradılışta bir as ker değildi.
XVI Doğu illeri kan ağhyor
Kazım Karabekir
Ey ağalar, nasıl diyem derdimiz: Vardı zulmün sonu Arş'a dayandı. Ermeni, İslamı kırdı taladı; Mazlumlar amanı Arş 'a dayandı. ( Aşık Kahraman)
Ne için vuruşuyoruz? Manasız bir savaş bu! Evlerimizde çocuklarımız aç, ailelerimiz perişan... Silahları bırakın! Savaş değil, barış istiyoruz! Siperden sipere yayılan yıkıcı propaganda, kısa bir süre sonra bütün Rus cephelerinde etkisini gösterecekti. Rus orduları artık savaşmak iste miyordu. Bolşevik propagandası, Çar için döğüşmenin hiçbir anlamı ol madığını, zira Çar' ın halkın iliklerini emen insafsız bir canavar olduğunu kulaktan kulağa fısıldıyor; bununla da kalmıyor, donanmada, fabrikalarda, birliklerde, işçi mahallelerinde . . . hatta meydanlarda nutuklar halinde hay kırıyordu. Lenin, bolşevizmin sürgündeki lideri, mühürlü bir vagon içinde ve Al manların aracılığı ile Rusya sınırına getirilip bırakılıyordu . Romanofların ve onlarla birlikte çarlığın sonu gelmişti. Sovyetler iş yerlerinden, mahallelere; kasabalardan, şehirlere kadar bir çok yerde fiilen iktidara gelmiş gibiydiler. Rusya'da yeni bir devrin habercisi olan kızıl bayraklar dalgalanıyor, ih tilal şarkıları söyleniyordu; proleterya diktatörlüğü kurulmak üzereydi.
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ K O M İT E C İ L E R İ
138
B u gelişme, Rus ordusunda v e Rusların savaştığı cephelerde de etkili oluyor, birlikler işgal ettikleri yerleri boşaltıyorlardı.
KOMİTECİ MURAD
=
ERZİNCAN KIYIMI
Doğu Cephesinde Ruslara karşı savaşan birliklerimiz, üstün düşman kuvvetleri karşısında çekilirken, Ermeni komitecileri de, Ruslarla birlikte sınırlarımızdan içeri girmişlerdi. 1 9 1 6 yılının Şubat ayında Erzurum düşman eline geçmiş, Temmuz'da da Erzincan aynı akıbete uğramıştı. Erzincan' ı işgal eden Rus askerleri, Ermeni komitecilerle birlikte ilk günü yağma ile geçirmişlerdi. Rus işgal kumandanı bir bildiri yayınlaya rak himayesinde Ermeni çocuğu bulunanların, bunları, kurulan komisyona teslim etmelerini halktan istemişti. Bunu fırsat bilen Ermeni komitecileri, Müslüman evlerini sık sık basa rak, Ermeni çocuğu aradıklarını ileri sürüyor, yağmayı ve tecavüzü gün den güne artırıyordu. Rus kumandanı, Ermenilerin tecavüzlerine mümkün olduğu kadar en gel olmak istiyordu. Zira, buraları resmen Rus işgali altındaydı ve Erme nilerin her hareketi Ruslar tarafından yapılmış sayılacaktı. Yıllardan beri "Ermeni kıyımı" ile suçladıkları Türklerin karşısında, yalnız onların karşı sında değil, dünya kamuoyunun karşısında da zor duruma düşmek istemi yorlardı. Ermeniler iste dikleri gibi at oyna tamadıklarını gö rünce, bu sefer Rus ları tahrik etmeye başlamışlardı. Türk düşmanlığı ile ün salmış Dik ran adındaki bir Er meni komitecisi Ruslarla Ermenileri Ermenilerin acımasızca katlettikleri masıım Türklerin cesetleri başında ağlayan yakınları
bir araya toplayarak
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ KOM İ T E C İ L E R İ
139
nutuklar veriyor, Türklerin ric'at ederken bütün silah ve mühimmatları ile iki bin askeri Erzincan' da saklamış olduklarını, bunların gizlice Rusları ar kadan vuracağını iddia ediyordu. Bu iddialar üzerine Ruslar bütün şehri köşe-bucak arıyor, fakat hiçbir şey bulamıyorlardı. Rusların nispeten tarafsız tutumu, ilk kumandan Kalitin ayrılıp da ye rine Ermeni taraftan olan Lahof tayin edilince değişiyor, bu durum Erme nileri hem şımartıyor hem cür'etlendiriyordu. Rusya' daki siyasi durum bir süre sonra değişip de, Rusların geri çekil mesi ihtimali kuvvetlenince, Ermeni komitecileri şehrin yönetimini üzer lerine alacaklarını açıkça bildirdiler. Rusların endişesi, kendileri çekildikten sonra Ermeni komitecilerinin büyük bir katliama girişmeleriydi. Gerekli tedbirleri almazlarsa bundan bir bakıma yine kendileri sorumlu olacaklerdı. Bu düşünceyle, Erzincan halkının ileri gelenlerini Belediye dairesinde toplayarak durumu görüşmek istediler. Toplantıya tabii, Ermeni komiteci leri de katılıyorlardı. Hele bunların başında bulunan ve adının sonuna bir de "Paşa" unvanını eklemiş olan Murad takma adındaki komiteci, gözü dönmüş bir canavar halindeydi. Fakat görünüşü kurtarmak için, herkesten önce söz alarak, Türklerin Ermenilere çok kötülük yaptıklarını, kendilerinin ise buna iyilikle muka bele edeceklerini ileri sürüyordu. Ama Türkler korku içindeydiler: - Ermenilere kat'an itimadımız yoktur, muhafazamız için Rusya yeter sayıda asker bırakmalıdır. Bu mümkün olmadığı takdirde Türkler ya Os manlı idaresindeki yerlere gönderilsin, yahut inzibatı temin için Türk as keri celb olunsun, diyorlardı. Yazık ki, bu temenniler hiçbir sonuç vermeyecekti. Rusların tahli ye emri gel ince şehirde bir yağma fırtınası kopacak, tahribat köylere kadar genişleyecekti . İdareye ise Ermeni komitecileri hakim olacak lardı. Ruslar giderayak yirmi beş kişilik bir grubu tutukladılar. Bunlara "nü füz erbabından oldukları. Halkı ihtilale teşvik ettikleri, yoldan geçen bir Rus subayına manidar bakmış oldukları, yağma maksadıyla bir eve giren Saltat isminde birinin, kapıyı açık bırakmadıkları için elinin incinmiş ol duğu" gibi suçlar isnat olundu. Bu grubu önce Tiflis'e sevk etmek istedi-
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ K O M İ T EC İ L E R İ
140
ler, fakat sonra İslam Cemaati Reisi Abdülmabud Bey ' in müracaatı üze rine serbest bıraktılar. İçlerinden bazıları kaçıp canını kurtardı; kaçama yanlar ise, Rusların Erzincan ' ı terk ettikleri gün Ermeniler tarafından ye niden tutuklandı. Tarihçiler, bu bahtsız Müslümanların akıbetini şöyle be l irtiyor: "Bilahare nam ü nişanları belirsiz oldu." Nefes nefese gelen bir haberci, Zetkig köyünde Ermenilerin akla haya le gelmedik mezalim yaptıklarını bildirmişti. Ermeni komitecileri köy ca miini yakmış, birçok günahsız kimseyi hunharca öldürmüşlerdi. Fakat, bütün bunlar, daha sonra yapılacakların yanında bir şey değildi. Erzincan için asıl felaketli günler o andan itibaren başlıyordu.
NAMUS UGRUNA Ermeni komitesi, artık şehre fiilen hakimdi. Sıkıyönetim ilan edilmişti. Gelecek Ermeni süvari alayı için hanların tahliyesi, buraların ve ahırların hazırlanması için de yüz amele ve altmış araba verilmesi emirler arasın daydı. Aynca, birkaç mahallenin boşaltılması, buralara Ermeni askerleri nin yerleşecekleri bildirildi. Aynı gün akşam üzeri, dükkanların kepekleri kırılmaya, kapılan sökül meye, evlere tecavüz edilmeye başlandı. Savunmasız ve silahsız Erzincan halkının feryadını işitecek kimse yoktu. Kaybolanlar, gidip gelmeyenler pek çoktu. Herkes canının derdine düşmüştü.
O hengame arasında, Ermenilerle evvelden beri dost geçinen bir yaşlı Türk, eski Ermeni komşularından birinin "yardım" teklifiyle karşılaştı: - Biz Erzincan ahalisini imha edeceğiz. Bir fert bırakmayacağız. Lakin seninle dostluğumuz var, seni kurtarmak istiyorum. - Ne yapalım? - Ailece Ermeni olun. Ama yine de Ermeni olduğunuza kimse inanmaz. - Nasıl inandırmalı? - Kızını bana verirsin, bumun kanamaz. Bu şeref kıncı teklifle karşılaşan yaşlı Türk canevinden vurulmuştu. Evine koştu, durumu anlattı. Bütün aile, yapacakları işe sükunetle ve me tanetle karar verdiler; hep birlikte içine sığındıkları evi kundakladılar. Kı zını, din ve millet düşmanı telakki ettiği bir komitecinin kucağında gör mektense, namuslu baba, bütün ailesi ile birlikte kara, kederli bir duman
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ KOM İ T E C İ L E R İ
141
halinde gökyüzüne savrulmayı tercih etmişti. Kömürleşmiş cesetleri, Er meni komitecilerinin yüreklerinde en küçük bir merhamet hissi uyandır masa bile . . .
İNTİKAM PAROLASI Mahallelerin boşaltılması için verilen mühlet sona erince feci bir katli am başlatıldı. Ermeni komitecileri, Bogos Nubar adındaki tanınmış komi tecinin sözleri yazılmış kartları Ermeniler arasında dağıtıyorlardı. Kartlar da bir tek, fakat korkunç, zalimce, iğrenç bir tek cümle yazılıydı: "En fe
ci intikamı, en yakın dostlarınızdan almakla muzaffer olursunuz!" Belediye dairesinin önünde yüzlerce kadın, kız, çoluk, çocuk toplan mış, feryat ediyordu: - Erkeklerimiz doğranıyor, baltalarla parçalanıyor. Kurtaran yok mu? Hayır, o anda kurtarıcı yoktu. Onlar daha gerilerdeydi ve bir an önce şehre varmaya çalışıyorlardı; Türk birlikleri yetişmek üzereydi. Fakat, Türk askeri gelene kadar Erzincan 'da Türklerden canlı hiç kim seyi bırakmamak kararını almış olan Ermeni komitecilerinin işkencesi olanca şiddetiyle devam ediyordu. Gece olunca Harbiye kışlası ile Ermeni temsilciliği binasına yüzlerce Türkü doldurmuş, sonra ateşe vermişlerdi. Fırat Köprüsü bomba ile havaya uçurulmuştu. Keçeci Hasan adında bir Müslümanın evine baskın yapılmış, burada gizlenen on bir kişi feci şe kilde öldürülmüştü. Bunlardan bazılarının burunları, kulakları kesilmiş, bazılarının gözleri oyulmuş, bazılarının da derisi yüzülüp vücudu doğran mıştı. Ele geçirilemeyen Demirci Zahit Usta adındaki bir başka Türk, bu kadar feci sahnelere dayanamayarak saklandığı köşeden dışarı fırlamış ve o anda parça parça edilmişti. Kaybolan akrabalarını aramak için sokağa çıkanların başına daha bü yük felaketler geliyordu. Ermeniler sokakta yakaladıklarını baltalarla ve şişlerle öldürüyorlar, sonra cesetleri kuyulara dolduruyorlardı. B ir evde ellerine geçirdikleri hane halkını başka bir usulle yok etmişlerdi. Bunla rın ellerini arkalarına bağlamışlar, bellerinden duvara dayamışlar, birinin sağ ayağını, diğerinin sol ayağına birleştirip bacakları arasında ateş yak mışlardı.
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ KOM İ T E C İ L E R İ
142
Bütün b u işkenceleri büyük bir neşe v e heyecan içinde yapan komite ciler, Pala Yusuf adındaki bir ihtiyarı da kazığa geçirmek suretiyle öldür müşlerdi. Sarıgöl köyünde bir delikanlı ise, gözlerinin ortasından bacakla rının arasına kadar, gövdesi diklemesine ikiye ayrılarak parçalanmıştı. Erzincan'a kar yağıyordu. İnsanlığın dayanamayacağı vahşeti beyaz bir örtü ile örtmek ister gibi gökten inen kar tanecikleri, üç yüz Türk'ün kur tulmasına sebep olacaktı. Daha sonralan askeri mahfel olarak kullanılacak olan büyük binaya üç yüz kadar Türk zorla doldurulmuş, kapılar kapatılmış, binanın etrafına, bir müddet sonra patlamak üzere bombalar yerleştirilmişti. Bu, Ermeni komi tecilerinin son zulmü idi. Artık şehri terk etmek üzereydiler. Lapa tapa yağan kar binanın üzerini gittikçe kalınlaşan bir tabaka ha linde kaplarken, içerdekiler kötü talihlerine lanet ederek ölümü bekliyor lardı. Halbuki kar tanecikleri, ateşlenmiş olan bombaların fitillerini ıslatıp söndürmüştü. O korkunç dakikada kadınlardan biri durumu fark etti: - Daha ne duruyorsunuz, diye haykırdı, Ermeniler kaçtılar, askerimiz geliyor. Kapılar baltalarla parçalandı ve buzlar arasına sıcak, tatlı bir heyecan yayıldı. Ebedi kurtuluşun tarifsiz sevinci dualar halinde semaya yükseldi. Türk milisleri, kanatlanmış atların üzerinde fırtına gibi şehre giriyorlardı. Muntazam Türk birlikleri de az sonra Erzincan 'a girecekler ve yakılıp yıkılmamış nadir binalardan birine Türk bayrağını çekeceklerdi.
"ÇUKURDA YER VAR, ON KİŞİ DAHA KES!" Erzurum ' da bulunan Rus ordusunun kumandanı General Odişiledze, Erzincan' daki Ermeni mezaliminden bir sahneyi şöyle anlatır:
"Türk kırgını doktor ve müteahhit tarafından tertiplenmiş, yani herhal de eşkıya tarafından düzenlenmemiştir. Bu Ermenilerin adlarını iyice bil mediğim için burada anamayacağım. Her türlü savunmadan mahrum ve silahsız 800' den fazla Türk öldürülmüştür. Büyük çukurlar açılmış ve za vallı Türkler, bu çukurların başına götürülüp hayvan gibi boğazlanmış ve bu çukurlar doldurulmuş. Ermenilerden biri sayarmış: "Yetmiş mi oldu? On kişi daha alır, kes" deyince on kişi daha keserler ve çukura atıp üzer-
T Ü R KL E R E K A R Ş I E R M E N İ K O M İ T E C İ L E R İ
143
/erine toprak örter/ermiş. Bizzat müteahhit, eğlenmek için, bir eve doldur duğu seksen kadar zavallının kapıdan çıkarlarken birer birer kafalarını parçalamış. " Erzincanlı bir Ermeni komitecisi olan Dikran Papazyan' ın şu itirafı, başka hiçbir tanığa lüzum 1:1ı.rakmayacak kadar açıktır:
" Üç-beş gün daha geçmiş olsaydı, komitelerin aldıkları tertibat saye sinde Erzincan' ı tamamen ateşler içinde bırakacaktık. Yakıp yıkacak, bü tün Müslümanları ve askerleri öldürecektik. Fakat buna vakit bulamadık. " Bununla beraber, Papazyan' ın tasarlanan faciayı beceremediklerine üzülmesi yersiz görünmektedir. Zira, Türk milisleri ve askerleri Erzin can' a girdikleri zaman, sağ kalmış olan Türk ahali o kadar azdı ki, bunla ra ancak "kılıç artığı" denilebilirdi.
KİN
...
KİN
...
KİN
...
Erzurum 'a doğru çekilen komitecilerin köylerde yaptıkları, şehir için deki faciaları bile gölgede bırakacak ölçülere varmıştır. Rus yarbayı Khle
boff, üst makamlara verdiği raporunda: "Erzincan'dan Erzurum'a çe kilmekte olan Ermeni çeteleri yollarmm üstündeki bütün Müslüman köylerini ve sakinlerini yok etmişlerdir " demektedir. ...
Ermeni komitecileri gerçi mükemmel silahlara sahiptiler. Fakat, asker likle alakalan ol madığı, sadece ta lan ve zulüm ko uza nularında manlaşmış bulun dukları için, bu si lahları ancak savunmasız halka karşı kullanabili yorlardı. Erzincan ' dan kaçan komiteciler, eşyalarını ve cepha-
Ermeni komitecilerinin toplıı mezara gömdükleri masum Türklerden arta kalanlar
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ K O M İT E C İ L E R İ
144
Ermeni komitecilerin zulmüne uğrayan şehirlerimizden biri de Erzurum' du
neleri nakletmek üzere civar köylerdeki ahaliden "kira ile" arabalar tutu yorlardı. Erzurum ' a yaklaştıkları zaman bu arabacıları teker teker öldür meye başlamışlardı. Erzurum'da Rus Topçu Subayları Gazinosunda toplanmış arkadaşları na, henüz gelmiş olan Topçu teğmen (Gürcü) Midivani, gördüğü olaylar dan birini naklederken: - B ir Ermeni, diyordu, arabacılardan birini öldürmek için vurdu, fakat arabacı ölmedi, sırt üstü düştü. Ermeni, elindeki sopayı, can çekişen ara bacının ağzına sokmak istedi. Dişleri kenetlenmiş olduğu için sopayı ağzı na sokamayan Ermeni, arabacıyı, karnını tekmeleye tekmeleye öldürdü.
KAZIGA OTURTULAN KADINLAR "Aslen Pasin (Hasankale) Horum ' danım. Oralıyım ve ora doğumluyum. Urus çekilip Ermeniler kırgına başlayınca muhacir düştük. Bu yüzden sırtı mızda birer kat yatak, kucaklarımızda çocuklar olarak köyümüz Horum ' dan Azap' a göç ettik. Bu iki köy arasında Keşiş Pınarı derler bir çeşme vardır. Bu
TÜRKLERE KARŞI ERMENİ KOMİTECİLERİ
145
pungara (Çeşmeye) yaklaşırken gördük ki çeşme başında bir kalabalık var. Gidip onlar neyin nesi öğrenip konuşalım dedik. Çeşmeye yaklaşırken nutku muz kurudu. Çünkü bizim uzaktan canlı kalabalık diye gördüklerimiz civar köylerden tanıdığımız Müslüman ahali olmasın mı ? Şaşırdık. Dayanamaya rak başladık ağlamaya. 10-12 kadar kadınlarımızı kazığa oturtmuşlardı. Öy le ki kazıklar boğazlarından ve ağızlarından çıkmıştı. Bu kadınların önünde de bir o kadar delikanlıyı kesmişlerdi. Buna ne vicdan, ne yürek dayanırdı. Bu olayı benimle beraber göç ettiğimiz tüm köy halkımız da gördü. " (Sarıkamış Kurbançayır köyünde oturur 1315 (1899) doğumlu Seyfal oğlu İskender Çakmak' ın ifadesi)
RUS SUBAYININ ÜRPERİŞİ Ilıca kasabasında ise vaziyet içler acısıydı. Kacamayan Türklerin hepsi öldürülmüştü. Yollarda, kör baltalarla enselerinden kesilmiş çocuk cesetleri yığılıydı. Köylere giden yollarda uzuvları tahrip edilmiş pek çok ceset var dı. Her geçen Ermeni bu cesetlere tükürüyor ve küfür ediyordu. 800 met rekarelik bir cami avlusunda üst üste yığılı cesetlerin yüksekliği bir buçuk metreyi bulmuştu. Bunların arasında her yaşta kadın, erkek, çocuk ve yaşlı lar vardı. Kadın cenazelerinde zorla ırza geçme izleri açıkça görülüyordu. Birçok kadın ve kızların mahrem yerlerine tüfek fişekleri sokulmuştu. Rus subayları bile böyle bir vahşete tahammül edemiyorlardı. Ermeni çetelerinin hizmetinde telefonculuk görevi yapan Ermeni kızlardan ikisini, Rus Yarbayı Grizyanof bu caminin avlusuna götürüp kadın cenazelerini gösterdi. Üzülüp teessüf edeceklerini sanan Rus subayı gözlerine inana madı. Ermeni kızları sevinçle gülüyorlar, pek neşelenmişe benziyorlardı. Yarbay Grizyanof dayanamadı: - Ermeniler, dedi, hatta kadın bile olsalar, alçak ve vahşi bir millettir. Savaşmış, nice vahşetler görmüş bir subayın bile tüylerini ürperten böyle bir manzara karşısında, mektep görmüş genç kızların gülüp eğlenmeleri buna delildir! Ahçik denilen Ermeni kızları, bu azarı işitince biraz sıkılmak gerekti ğini anlamışlar ve sinirlerinin bozulduğunu ileri sürmüşlerdi. Yarbay Grizyanof, bir başka vahşet sahnesini görmemişti. Onu da gör seydi, kimbilir, hükmü daha ağırlaşır mıydı?
146
TÜRKLERE KARŞI ERMENİ KOMİTECİLERİ
Ilıca'da Ermeni komitecileri bir kadını canlı canlı duvara çivilemişlerdi. Bununla da yetinmemişler, kalbini oymuşlar ve başının üzerine asmışlardı.
ÇOCUKLARI DANA BOGAZLAR GİBİ BOGAZLADILAR "Bizim köyü de yakıp yıktılar. Zaten yeri bugün de bellidiı: Bir mereğe köylüleri doldurup bir mandanın üzerine de yorgan sarıp gazyağı dökerek içeri saldılar. Böylece hem merek yandı hem de oradakiler. Mereğe sığmayanları da süngüyle delik deşik ettiler. Gözlerini oydular. Çocukları analarının gözü önünde dana boğazlar gibi boğazladılar. Bazılarını ateşe atıp sonra da analarına yemeleri için zor kullandılar. Kadınların elindeki kolundaki ziynet eşyalarını almak için diri diri kestiler, kopardılar. Müslüman Türklerin göğüslerini keserek cep yapıyor sonra da tesbih koyuy orlardı. Öldürdükleri arasında kardeşim ve dayım oğulları ile tanış 20 kişi de vardı. Beni de öldü zannedip gittiler. Bugün köyümüzde bu katliamın olduğu yer bellidir. Bunu bütün köylülerimiz de bilir. Allah bir daha o gün leri göstermesin. Allah Ermeni'yi düşmanıma göstermesin . " (Selim' i n (Kars) Berne (Koyunyurdu) köyünden Emir Ağbaba' nın ifadesi)
"BİR TÜRK İÇİN, BİR ERMENİ ASILIR MI?" Ahılkelek sancağında olup bitenlerden, çok sonra haber alınabilmiştir. Arpaçay başlarındaki Akbaba bucağından sekiz Türk köylüsü, Rus koloni si olan köylerden birine kuru ot almak için gittikleri zaman, onların geldi ğini duyan Hocabek köyündeki Ermeniler hemen oraya koşmuşlardı. Türkler, silahsız, Ermeniler silahlıydı. B ir ölüm habercisi gibi köye yetişen Ermeniler, Türklerden dördünü hançerlemişlerdi. Sonra gözlerini oymuşlar, dillerini ve vücutlarının başka kısımlarını parça parça ederek türlü hakaretlerde bulunmuşlardı. Diğer dördünü de tüfekle vurarak öldürmüşlerdi. Hançerleyerek öldürdüklerinin cesetlerini Akbabalılara teslim etmişlerdi. Köylere baskın yapan Ermeniler yemin billah ederek "sil3.hlarınızı ve rin, size bir şey yapmayacağız" diyorlar, aldanıp sil3.hlarını teslim eden halkı öldürüyor, köylerini yakıp yıkıyor, mallarını ve eşyalarını yağmalı yorlardı.
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ KOM İ T E C İ L E R İ
147
Ermeni komitecileri, öldürdükleri bir Türk köylüsünü baltayla parçalıyor/ar
Köylerden topladıkları esirleri Ahılkelek kasabasındaki bir kampa tı kan Ermeni komitecileri bunlara günde 400 gram ekmek ve su veriyorlar, kimsenin onları ziyaret etmesine rıza göstermiyorlardı. Türkler arasında tifo salgını çıkmıştı. Açlık ve soğuk da buna eklenince, kampa getirilmiş olanların pek çoğu ölmüştü. Nihayet, Türk birliklerinin yaklaştığını gö rünce, kampta sağ kalmış olan Türkleri de hançerlerle ve tüfeklerle öldür müşler, kaldıkları kulübelerin damlarını cesetlerin üzerine yıkmışlardı. Birçok cesedi de kirece bulayıp çukurlara atmışlar, üzerlerine gaz döküp yakmışlardı. Rus subaylarından Yüzbaşı İvan Gokilaviç Pilyat, gözleriyle gördüğü bir olayı anlatmaktadır:
"25 Şubat'ta (1918) Erzurum demiryolu istasyonunda birtakım Er meniler, silahsız ve mutf İslam ahaliden on kişiden fazlasını kurşuna dizmişler, bunları korumak ve saklamak teşebbüsünde bulunan Rus su baylarını ölümle tehdit etmişlerdir. Bu sırada, hiç suçu olmayan bir Türk' ü öldürdüğünden dolayı, bir Ermeniyi hapsetmiştim. Umum Ku mandan, divanıharb kurulmasını emretmişti. Eski kanuna göre, cinayet işleyenler idam edilecekti. Ermeni subaylardan birisi, bu Ermeniye, ci-
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ K O M İ T EC İ L E R İ
148
nayetinin cezası olarak asılacağını söylediği zaman tutuklu Ermeni kı zarak bağırmıştı : - Bir Türk için, Bir Ermeni asıldığı nerede görülmüş? " Rus ordusu mütareke yapa yapa geriye çekilirken, Erzurum 'un tahliye si emrini de almıştı. İhtiıalden sonra, Rus ordusundaki erler, subaylarının emirlerini dinlemez olmuş, bazıları daha ileri giderek subayları ölümle tehdide başlamıştı. Pek çoğu cepheden kaçıp gitmiş, Rus birlikleri adeta sadece subaylardan ibaret kalmıştı. Birliklerin mevcudunu Ermeniler teş kil ediyordu. Fakat, bunların da Rus subaylarının emirlerine pek aldırdık ları yoktu. Ermeni komitecilerinin dinledikleri tek emir, komiteci reisler den alınan emirdi.
KOMİTECİ ANTRANİK
•
ERZURUM KIYIMI
Tanınmış komitecilerden ikisi 1 9 1 8 Martının ilk günü Erzurum'a gel diler. Bunlardan biri "asker"di. Sırtında Rus tuğgenerallerine mahsus bir üniforma, göğsünde de Rus nişanları vardı. Eski, yıllanmış bir komiteciydi. Adı Antranik 'ti. Bu sefer Erzurum' da sahneye çıkıyordu. Anadolu Türk'ünün hafızasından cinayetleri ve kasaplığı sebebiyle yıl larca kötü hatırası silinmeyecek olan "Antranik Paşa" işte bu komiteciydi. Kendi kendine, adının sonunda bir de "paşa"lık unvanını eklemişti.
Antranik Bulgar İhtilali' nde
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ K O M İ T E C İ LE R İ
149
"ÖLÜM VAR ÖLÜM GİBİ, ÖLÜM VAR ZULÜM GİBİ" "Bir vahşinin yapamayacağı en korkunç yamyamlık/arı yapıyorlardı. Gençlerin büyük çoğunluğu askerde olduğu için bizler savunmasızdık. Kont rolsüz birkaç kişi ancak ailelerimizi, çocuklarımızı, kızlarımızı, kendimizi ko ruyabilmek için köyü terk etmiş dağlara çekilmiştik. Köyümüze ilk gelen Er menilere karşı beyaz bir bezle köyün yaşlılarından oluşan bir heyet gönder dik. Ermenileri, onların geleneğine göre ekmek ve tuzla köy girişinde karşıla dılar. Beraberce köy meydanına geldiler. Bütün köy halkını meydanda topla yıp sonra da kadınları erkeklerden ayırdılar. Onları karşılayan heyetteki kişi lerin sakallarından tutarak çırılçıplak soydular. Sonra da 'kusura bakmayın, size kurşun harcamayacağız' deyip kılıçla ikisinin kafasını kesip diğer sağ ka lana 'kanlarını iç' diye zorladılar. O da yapmayınca onu da hemen orada öl dürdüler. Ahırlara götürdükleri köyün diğer erkeklerini yine kılıçtan geçirdi ler. Kadınlara ne yaptıklarını söyleyemeyeceğim. Sadece şunu söyleyeyim: Hamile kadınlarımızın karnına süngü sokup bebeklerini yine süngülüyorlar dı. Derler ya: 'Ölüm var ölüm gibi, ölüm var zulüm gibi' . Aha öyle bir şey. " (İsmail oğlu, Esma' dan olma 1329 (1913) doğumlu Sarıkamış'ta oturur Yusuf Bedel' in ifadesi)
Diğeri ise Dr. Zavriyef'ti. Daha ziyade Avrupa ülkelerinde siyasi ent rikalar tertip etmesiyle tanınmış bir başka komiteci... Cemal Paşa'yı Os manlı Hükumeti aleyhinde isyan ateşvik projesinin ünlü mimarı . . . Antranik, gelir gelmez, kendisini Erzurum merkez kumandanı ilan et mişti. Rus subayları artık onun komutasında vazife göreceklerdi. Zavriyef ise, Ermenilerin siyasi temsilcisiydi. Antranik, disiplini sağlayacağını ve Türk olsun, Ermeni olsun, kim öl dürülürse katilinin cezalandırılacağını söylüyordu. Fakat, bu sözler duru mu kurtarmak içindi, aslında Ermeni komitecilerine mümkün olduğu ka dar çok Türk'ün öldürülmesi için gizli emir verilmişti. Yüzlerce Türk toplu halde demiryolu boyuna gönderiliyordu. Bunların ne olacağı sorulduğu zaman "demiryollarının tamirinde çalıştırılacakları" cevabı alınıyordu. Halbuki gidenlerin çoğu dönmüyordu.
TÜRKLERE KARŞI ERMENİ KOMİTEC İ L E R İ
150
Demir yolu boyunca sıralanan cesetlerin sayısı günden güne artıyordu. Türklerden ve Ermenilerden meydana gelen "şehir milisleri" teşkiline başlanmıştı. Fakat bunun da haince bir tuzak olduğu sonradan anlaşıldı. Milis teşkilatına giren Türkler kısa zamanda bu işten vazgeçmek zorunda kaldılar. Çünkü teşkilatta çalışıp da gece karakollara giden Türklerden ço ğu bir daha evlerine dönemiyorlardı. Ne olduklarına dair hiçbir bilgi de alınamıyordu. Ermeniler, çok sıkışırlarsa onların çalışmak için başka yere gönderildiklerini söylüyorlardı. ama, yine de geri gelen olmuyordu.
HER YERDE MÜSLÜMAN CESEDİ "1 91 7 Rus İhtilali çıkınca ben Horum' da askerdim. Künyem 9. Kolordu, 83. Alay, 2. Tabur 8. Bölüktür. Ermenilere karşı ileri harekatımızda gittiğimiz gördüğümüz tüm cephelerde Ermeni kurbanı vatandaşlarımızı gördüm. Po sik-Şenkaya-Kosor-Karınca Düzü' nden Göle' ye çıkmıştık. Ermeni kurbanı vatandaşlarımızı da buralarda görmüştüm. Bu arada Döşkaya, Şenkaya, Katranlı, Kekeç, Berne, Dölbent, Karakilise köylerine de uğradık. Bu köyler ve yerlerde Ermeniler kadın, çoluk, çocuk, ihtiyar o kadar Müslümanı öldür müşlerdi ki tüm asker arkadaşlarımız fenalık geçirdik. İnsan bu kadar adile şebiliyormuş. Merekte, ahırda, camide her yer Müslüman cesedi doluydu. " (Aslen Aşkale, Abdalcık köyünden olup Sarıkamış Yeniköy' de oturan 1314 (1898) doğumlu İsa oğlu Osman Çakıcı'nın ifadesi)
SAVAŞ YOK, ZULÜM VAR... Rus subaylarından biri, bir gün, Erzurum sokaklarında kalabalık bir as ker yığını ile karşılaştı. Başlarında da bir Ermeni komitecisi vardı. Erme ni, elindeki tel örgülü kırbacı, önünde zar zor yüremeye çalışan yaşlı iki Türk' ün sırtına durmadan indiriyor, onlan bilinmeyen bir yere götürüyor du. Subay, gördüğü manzaradan hoşlanmamıştı. Türklerin her ikisi de yet miş yaşlarındaydı. Sokağın çamurlan arasında bir oraya, bir buraya sürük leniyorlar, fakat artık merhamet dilenmeye dahi tenezzül etmeden kader lerine doğru ağır ağır yürümeye çalışıyorlardı. Subay, bu yaşlılara insan gibi davranmalarını söylemeye kalkışınca, Ermeni komiteci bu sefer elin-
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ K O M İT E C İ L E R İ
151
deki kırbacı ona doğru sallayarak tehdide baş lamıştı. Rus neferleri de (ihtilalin verdiği pervasızlıkla) subayla rına hakaret ediyor, emirlerini dinlemiyor lardı. Yani tam bir ba şıbozukluk Erzurum ' un
içindeki zavallı
Türkleri eziyet ve iş kence altında inliyor lardı.
Erzıırımı dolaylanııdaki soykırımda kat/edileıı Tiirkleriıı ceset leri başında iki Türk askeri
Antranik ' in eline düşmüş Erzurum halkının, kısa bir süre için de olsa, bu zalim adamdan çektikleri müthiştir. Ermeniler ise sadece çetecilik ve yağmacılık yapıyorlardı. Askerce vu ruşmak onların işi değildi. Binlerce Ermeni disiplinsiz bir şekilde başıboş dolaşıyor, yaklaşan Türk birliklerine karşı sevk edilmek istendikleri zaman kaçacak delik arıyorlardı. Yine böyle bir hadisenin olduğu gün, Antranik yüksek sesle küfrediyor, etrafını kırıp geçiriyordu. Orada bulunan Rus subaylarından birine Antra nik ' in Ermenice sözlerini Dr. Zavriyef tercüme ediyordu: - On, on beş bin kişi gönderdik. Erzurum 'u koruyacakları yerde geri de oturup Ermenistan' ı batıran Ermeni liderlerine lanet ediyorlar. Elde bu lunan birkaç bin Ermeni nin hiçbiri de cepheye gitmek istemiyor. Antranik, iki gün daha dayanıp mümkün olan tahripleri yaptıktan son ra şehri boşaltacaklarını odada bulunan Rus subaylarına söylüyor, sonra odada hiç kimse yokmuş gibi rahatça soyunup yatağına yatıyordu. Erzurum civarındaki katliam, bilhassa Antranik 'in Erzurum'a geldiği gün son derece artmıştı. Mesela yakın köylerden olan Tepeköy'de bütün ahali, bir teki sağ kalmayıncaya kadar kırılıp geçilmişti. Nihayet Türk birlikleri, Karabekir Kazım Paşa 'nın komutası altında Erzurum' a yaklaşmışlardı. Yol boyunca ilerleyen askerlerin gördükleri manzaralar öyle feci idi ki, insanı insanlıktan iğrendiriyordu. Halk, gözyaşları içinde oraya oraya ko-
TÜRKLERE KARŞI E R M E N İ KOMİTEC İ L E R İ
151
deki kırbacı ona doğru sallayarak tehdide baş lamıştı. Rus neferleri de (ihtilalin verdiği pervasızlıkla) subayla rına hakaret ediyor, emirlerini dinlemiyor lardı. Yani tam bir ba şıbozukluk Erzurum ' un
içindeki zavallı
Türkleri eziyet ve iş kence altında inliyorlardı .
Erzurum dolaylarındaki soykırımda katledilen Türklerin ceset/eri başında iki Türk askeri
Antranik'in eline düşmüş Erzurum halkının, kısa bir süre için de olsa, bu zalim adamdan çektikleri müthiştir. Ermeniler ise sadece çetecilik ve yağmacılık yapıyorlardı. Askerce vu ruşmak onların işi değildi. Binlerce Ermeni disiplinsiz bir şekilde başıboş dolaşıyor, yaklaşan Türk birliklerine karşı sevk edilmek istendikleri zaman kaçacak delik arıyorlardı. Yine böyle bir hadisenin olduğu gün, Antranik yüksek sesle küfrediyor, etrafını kınp geçiriyordu. Orada bulunan Rus subaylarından birine Antra nik ' in Ermenice sözlerini Dr. Zavriyef tercüme ediyordu: - On, on beş bin kişi gönderdik. Erzurum 'u koruyacakları yerde geri de oturup Ermenistan' ı batıran Ermeni liderlerine lanet ediyorlar. Elde bu lunan birkaç bin Ermeni nin hiçbiri de cepheye gitmek istemiyor. Antranik, iki gün daha dayanıp mümkün olan tahripleri yaptıktan son ra şehri boşaltacaklarını odada bulunan Rus subaylarına söylüyor, sonra odada hiç kimse yokmuş gibi rahatça soyunup yatağına yatıyordu. Erzurum civarındaki katliam, bilhassa Antranik 'in Erzurum 'a geldiği gün son derece artmıştı. Mesela yakın köylerden olan Tepeköy'de bütün ahali, bir teki sağ kalmayıncaya kadar kırılıp geçilmişti. Nihayet Türk birlikleri, Karabekir Kazım Paşa 'nın komutası altında Erzurum ' a yaklaşmışlardı. Yol boyunca ilerleyen askerlerin gördükleri manzaralar öyle feci idi ki, insanı insanlıktan iğrendiriyordu. Halk, gözyaşları içinde oraya oraya ko-
152
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ K O M İT E C İ L E R İ
Erzurum' a ilerleyen Türk birlikleri yol boyunca Ermenilerin katlettiği çocuk ve kadın cesetleriyle karşılaşıyorlardı
şuşuyor; kimi oğlunu, kimi babasını, kimi karısını süngülenmiş veya ya kılmış buluyordu. Ağlayanlar, saçlarını başlarını yolanlar veya ıstıraptan katılaşmış çehrelerle, yaşı tükenmiş ve artık donuklaşmış gözlerle olup bi teni, çok uzaklara bakarmış gibi dalgın seyredenler, kurtulduklarına bile sevinemiyorlardı. Matem ve sevinç bir aradaydı. Gözyaşları her ikisi için de akıtılıyordu. Sokakların çoğunda hayat izi görünmüyordu. Yerlerinde çocuklar ve kadınlar kanlar içinde yatıyorlardı. Ermeniler, Erzurum 'u terk ettikleri son gece (evet, yalnız bir gece içinde) üç bin Müslüman kestiklerini Rus lara öğünerek anlatmışlardı. Demiryolu boyunda bulunan mezarlıktaki ölüler sanki dışarıya fırl a mıştı. Resul Bey ' in konağı başta olmak üzere, içlerinde insanları doldurup yaktıkları karşılıklı büyük binaların oyulmuş gözlere benzeyen karanlık ve isli pencereleri insanı dehşetten titretiyordu. Türk birliklerinin geri aldığı Hasankale ve Horasan· da da aynı manza ralar görülmekteydi. Her taraf kan ve d uman koku yordu . Yol hoyunda k i köylerde birazcık bile hayat v e �en l i k kalıııa ı ı ı ı şı ı . Tfük l's i rkri ve s i v i l halk Horasan istasyon hinası ııa doldunı l ı ı p valo. ı l ı ı ı ı � l an l ı .
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ K O M İT E C İ L E R İ
SEKSEN BİNDEN ÜÇ BİNE DÜŞEN NÜFUS
153
•••
Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra terhis olarak memleketi Erzurum'a dönen genç bir yedek subay (sonradan Mim Mücadele' nin ve Türkiye Cumhuriyeti 'nin tanınmış simalarından olacak olan Cevat Dursunoğlu) Erzurum yolunda gördüklerini şöyle tasvir etmiştir:
" Yollar Rus ordusunun çeşitli döküntüsüyle doluydu. Köylerin çoğu boştu. Halkm pek azı yurtlarına dönebilmişlerdi. Bunlar da birer virane olan evlerine yerleşmeye çalışıyorlm� günlük geçim derdiyle ç11pınıyorlar dı. Hele Gümüşhane' den öteye kışı sertleşmeye başlayan amansız iklimde yoksul halkın durumu bir afet halini almıştı. Köylerde ot yok, ocak yok. Geçen dört yılın çetin kış savaşlarında insan eti yemeye alışan kurtlar ge celeri sürülerle dolaşıyorlar ve insanlara saldırıyorlardı. Biz ancak kafi leler halinde ve günde on beş, yirmi kilometre yürüyebiliyorduk. . . Bu kötü şartlar altında birçok günler yavan ekmek dahi bulamadan, han virane/e rinde ışıksız ve ateşsiz geceleyerek çeşitli güçlüklerle yirmi bir günde Er zurum ' a varabildik. Çocukluğumun en mesut günlerini içinde geçirdiğim ve 1 915 - 1916 kı şında tabyalarında döğüştüğüm Erzurum şehri bir enkaz yığını olmuştu. Savaştan önce seksen bin nüfusu oldukça refahla besleyen, çarşılarında, pazarlarında kalabalıktan geçilmeyen bu gösterişli sınır kentinden koca man bir köy harabesi ortada kalmıştı. Savaş yıllarında on binlerce insan tifüsten ve çeşitli bulaşıcı hastalıklardan ölmüş, istila öncesinde eli ayağı tutanlar muhacir olmuş, on bin kadar hemşeriyi de Ermeniler çekilirken iildürmüşlerdi. Şehirde kılıç artığı olarak üç - dört bin kişi kalmıştı. "
BİTLİS'TE SAG KALANLAR: 200 KİŞİ Bitlis Val iliğine tayin edilmiş bulunan Mazhar Müfit (Kansu) Bey de Bitl is'in halini anlatırken derin bir üzüntü duymaktadır:
"Bitlis hir harahezardan farksızdı. Rus istilası şehri yıkmıştı. Yine Er111c11i (< te lcrinin katliônıları ı·c muhaceret vilayet merkezinde insan ve ali lıırakmamıştı . Şclıirdc ı·c lıamlıdcr am.\'llu/a ancak 200' ü geçmeyen insan lı11lıl11.� 1111111:11 siiylast•111, 11111111 11.1/11 lıın·u·ı l'<lil111t·111clidir. O i11sa11lar da aç lıkı1111 , lın (t'ŞİI ı·ııh11/lııü1111 ı ı1·1 1.) ı t11 ı·ı· lııı� iıı lıir 1111/ılt• lı11l111111yıırlarılı . " '
ı r,4
l
l l l l k l 1 i l i 1• ı\ 1 1 ',ı l 1 l l M I NI k O M I 1 1 C l l 1 1 1 1
Ne inanılmaz harikadır ki, bu durumdaki Anadolu . k ısa bir süre sonra yurdu korumak için yeniden silaha sarılacak ve bu sefer batıdan gelen bir başka zalim orduyu, bir Eylfil sabahı Ege kıyılarından denize dökecekti r.
"TAŞ MAGAZALAR KAN SELİNDEN GÖRÜNMÜYORDU" "Kurban Bayramı ' nın ilk günü köyümüz Kötek' i basıp ahaliyi toplamış lardı. Kötek'ten kaçarken kadınlar Sudöken mevkiinde 40 tane kundakta ço cuk attılar. Oralar çocuk sesiyle inliyordu. Dağda, taşta ahırlarda üzerimize kar yağa yağa yatıyor, kaçıyor kaçıyorduk. Çok gelinimizi, çocuğumuzu , kör pemizi topladılar. Oradan Ağelik' e kaçtık. Buraya giderken Ermeni süvariler tuttukları, yakaladıkları kadmları terki/erine alıp gittiler. Kurtulduğum Al lah' m mucizesidir. Yollarda fazla bulduğumuz elbise ve bez/erimizi yakaruk ısmıyorduk. Birinde babamı harman yerinde öldürecek/erdi, fakat kurtuldu. Sonradan babamı zincirlerle evimizin önündeki su kuyusuna bağlayarak sar kıttık ki kiifır bulup öldürmesin diye. . . Yani kuyuya saklamıştık. Kafü· zinciri kopardıp babanım hu kuyuda boğulmasına sebep oldu. Dizimin üstünde ya,� mış karlara hata hata Erzurum ' a gittik. Şimdiki Taş Mağazalar kan selinden görünmez olmuştu. Erzurum Ulu Camii' nde kavurma var dediler. Biz de gi dip alalım dedik. Bir de ne görelim, kavurma diye Türklerin etlerini teneke lere doldurmuşlar. Tenekeler kulak, burun, parmak dolu, Ve pişmiş kelleler. Meğer alalım diye gittiğimiz bizim insanlarımızın pişmiş et/eriymiş . " "Hendere köyünden 1 3 1 2 (1896) doğumlu Tufan kı:ı Fadime' den olma Seyyare Yıldız' ın ifadeJi "'
ERZURUM'DAN ÖTE
•••
Erzurum'u da boşaltıp, arkalarına bakmadan kaçan Ermeni komitecik ri şimdi bir başka vilayete, savunmasız ve silahsız Kars ve çevresine gl\" mişlerdi. Katliama bir türlü doymak bilmeyen komitecilerin bu bülgcılı yaptıklan mezalimden kısa birkaç örnek vermek yeterlidir: Türklerin Kars 'ta kurduktan Milli Şura I Hi k Cımeıi'n in üyelerini Mal ta'ya süren İngilizler, bu havalinin idaresiz kalıııas ıııa yol a ç ın ı� la rd ı . Bıı nun üzerine Taşnak komiıecileriııden Ost•ı>.v nn
w
Kor�ımof adında i � ı
1 1 1 1 1 1\ 1 1 1 1 1 K /\ 1 1 :;; 1 1 l l M I N I l\ ! l M l l l
1
11 1 111
ı r,r,
Ermeni süngii/eriyle can ı·eren çocııklardan biri
ıııliııı, kendilerine "general" payesi vererek Kars 'a geldiler. Korganof'un v a l i makamına geçmesinden bir hafta sonra da Ermenilerin mezalimi ala lıi ld iğ ine arttı . Paslı köyünden Molla Mehmed isminde bir Türk, Kaleensesi mevki i m· götürülerek kafasının derisi yüzüldü, elleri kesildi, bacaklarının yan ı ııra rlarında deriden cepler açıldı ve bu suretle feci işkenceler içinde öldü ıUldii.
Oscpyan ' ın ve Karganof'un emirleri üzerine, Sumbatoğlu Murat Na ılk ad ında bir Ermeni komitecinin emrindeki, 500 atlı Hacıhalil köyünü
k ıı�at ıyor, 8 bin koyun, 500 sığır ve 200 bin liralık nakit para ve pek çok qya al arak köy ileri gelenlerinden sekiz kişiyi öldürüyordu. Aynı ı,:clc, Küçükyusuf, Hacımaho, Sanoköyü ve Ağadeve köylerini de l ııısarak otuz kişiyi öldürüyor, 2 bin koyun ve sığırı Kars 'a götürüyordu. B i 11.at Oscpyan ' ın komutasın daki komiteciler, Kars çevresindeki Kara pınar. (, anı url u, Akkoııı. ( iiil ha� ı Hcrdik, Aynal ı , Kızılçakçak köylerine l ı U nı ıı ı l·<krek I OO ' de ı ı fa ıla sııı,·sııı M iisliinıanı öldürüyor, koyunları nı ve '
.
ı r.H
l lJ H K I 1 1 1 1
k A l l ',. ı
1 llMI NI K!lMl l l C:ll 1 111
Kars Kalesi
sığırlarını çalıyorlardı. Mezalime uğramamak için kaçıp Göle ve Ç ı l d ı r c i varına sığınmış Türklerden 500 ' ü de soğuktan donarak ölüyorlardı. Kars - Gümrü demiryolu üzerindeki Şahnalar köyüne yapılan hücu ı ı ı d a 7 00 Türk ' ün ölümü ile sonuçlanmıştı. Zırhlı vagonlardan açıla n top ateşiyle 500 kişi şehit düşmüş, kaçan 200 zavallı da soğuktan donar� k i i l müştü. Kars sancağına bağlı Digor bucağından 38 köye Ermeni komiteci kri nin yaptığı baskınlar sonunda ölenlerin sayısı 14 bin 620'yi bulmuştu. ***
Sarıkamış 'ta ve civarında yapılan Ermeni mezalimine gelince: Kars Mim Şura Hükumeti 'nin düşmesinden sonra Ermenilerin Sarıka mış'a kaymakam tayin ettikleri Varcebet Agop 'un ilk işi, buraya gelir gl'I mez telefoncu yedi Türk'ü şehit etmek olmuştur. Ermeniler, Sarıkamış ' a varışlarının ikinci haftasında, Erivan göçnwıı !erinden Derviş Ağa ile 20 yakınını, baskın yaptıkları Mescitli köyümk öldürmüşlerdir. Bu zalimce olayı ertesi günü protesto eden Sarıkam ı { ı ı ı eski kaymakamı Bekir Sıdkı Bey 'in Hamamlı köyünde bulunan e v i ısc top ateşine tutularak yakılmış, bütün akrabaları öldürülmüştür. Sarıkamış 'a bağlı 32 köyde Ennen i krin iildiinliiğii Türklerin say ısı 1 970 kişi olarak tahmin l'd i l ııll'ktl·ıl i r. Ya l ı ı ı ı K a t ıa ı ı l ı kiiyii n de yakı laraı.. üldürülenlcrin say ısı XI H l ' ı l i l r.
l l lllKI 1 111
K l\ 1 1 :,ô l 1 l l M I N I l\ I ı M I 1 1 L l l 1 i l i
Hi7
Yine bu komi tecilerin Lavustan, Toptaş ve Kelpikör köylerine yaptık l arı baskında yakarak öldürdükleri Türkerin sayısı 800'den fazladır. Alıp götürülen 25 güzel kız ve gelinin iikıbetinden hiçbir zaman haber alınama ınıştır. Bardız bucağına bağlı köylerde yapılan mezalim sonun da ise 9 1 2 gü nahsız Türk, kurşunla veya yakılmak suretiyle öldürülmüştür. Pek çok ka dının şeref ve namusu ayaklar altında çiğnenmiş, 29 genç ve güzel kız alı nıp götürülmüştür. Önceleri kırıma uğrayan türlü köylerden toplanıp Kürkçü ve Artanut köylerinde yerleştirilerek beslenen 1 25 öksüz kız ve erkek çocuğu da çok feci şekilde öldürülmüştür. Bu işleri beceren komiteciler Mirmanof,
Karzmanof ve Sivaslı Murat'tır. Karaurgan yakınındaki S ırataşlar köyünün halkı da zorla yerlerinden yurtlarından çıkarılıp Kars 'a sürülmüş, yolda bütün mallarına el konul muş, kendileri de bir orman içine götürülüp hunharca katledilmiştir. Bu ci nayetin faili de Kör Arşak 'tır. Murat ve Arşak, Anadolu'nun bağrında da çok Türk 'ün canını yakmış komitecilerdendir. Murat, Sivas çevrelerinde, Arşak da Bayburt civarında ol madık zulümler yapmışlardı. Sürüle sürüle bu civara kadar gelen kana susamış komiteciler Türk askerinin bulunmadığı yerlerde rahatça at oynat ınaktaydılar. ***
Çıldır 'daki, Arpaçay ' ın merkez ve Susuz bucağındaki, Akbaba bölge sindeki köyler de mezalimden nasiplerini aldılar. Komitecilerin sadec bir k a<ı: köyde yaptıkları katliamın rakamları şöyleydi: 45 kişi, bir kısmı ateş te yakılmak suretiyle öldürümüş, genç ve güzel kızlardan 30'u Gümrü 'ye )!.iinderilmiştir. Tabii, bu kızlardan bir daha haber almak mümkün olama ııııştır. Ermeni mezalimi, doğu illerinde aralıksız devam ederek 1 920 yılına kadar sürmüştür. Çıldır, Göle, Zarşat, Oltu, Kağızman, Iğdır, Erivan, Zen )!. İ hasar ve buralara bağlı köylerdeki vahşet, tasavvur edilemeyecek kadar korktın<ı:tur.
O sıra larda Ti flis\· )!.l' kn Rum göçmenleri, Kars 'taki Müslümanların ı lıınııııuııu şöy le aıılatıı ıakt ıul ı r:
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ KOM İ T E C İ L E R İ
158
"Erzurum' u kurtarıp ilerleyen Türk ordusu karşısında geri çekilen Er meni asker birlikleri ve silahlı Ermeni kaçkınları, yol uğrak/arındaki Müs lüman köyleri yer yüzünden silerek, her nesneyi ateşten ve kılıçtan geçiri yor ve düşünülmesi bile imkansız bir vahşete ve yıkıma uğratıyorlar, galip Ermeni ordusu(!) savaş ganimetleri, yani süngü ucuna katılmış süt - emer çocuklarla, geçtikleri yollar üzerinde Müslüman kadınlarını çırılçıplak so yunduruyor/ardı. "
DİREKTEKİ YAZI: "İNTİKAMIMIZI ALIN" "Selim" e çok yakın olan köyümüzü basan Ermeniler köyümüzü sarıp, bi zi toplayıp köy dışına çıkardılar. Evleri teker teker aradılar. Açık olmayan kapıları kırarak, kırılmayan kapıları da yakarak harap ediyorlardı. Bu ara da annem süngülenerek öldürüldü. Köyün bütün mahallelerini ateşe verip seyrediyorlardı. Bizlere bu muameleyi yapıp sonra da komşu köy Katranlı' ya götürdüler. Bizi orada bir samanlığa doldurdular. Kadın erkek bir araday dık. . . Yanacağımızı anlayınca bulunduğumuz yerin hemen yanındaki su ku yusuna girebilenler girdik. Ermeniler bunu fark etmediler. Çünkü o an ana baba günü gibiydi. Bizden başka birbirine bitişik sayılabilecek 34 merek da ha doldurulmuştu. Ağlayan, bağıran belli değil. Neyse . . . Üzerimize sal taş örterek kendimizi sağlama aldık ama çoğu dışarıda kalmıştı. O bağırtı çağır tı içinde iki gün iki gece orada kaldık. Komşumuz Zeynep dayanamayıp öl müştü. Biz kuyudan çıkınca onu da o kuyunun içinde öylece bırakmıştık. Ya nan merek/erden insanlarımızın yağı süzülüp akmıştı. Bugün bile izleri belli olmaktadır. O merek/erdeki/erden biri kanı ile oradaki bir direğe "intikamı mızı alın" diye yazmıştı. Şimdi o direk Genelkurmay' da ilgili bir müzededir. " (Karahamza köyünden Hüseyin oğlu, Leyla' dan olma 1325 (1909) doğumlu Ahmet Ekinci' nin ifadesi . )
Rumların anlattıklarına göre, b u cehennem acılarını görerek çı ldırn ı ı � olan kadınlarla çocukların yürekleri parçalayan çığlıklarını, ya � l ı l a rı 1 1 ümitsiz ağlayışlarını dinleyebilmek için, insan üstü lıir metanete sah i p ol mak gerekir. Rum göçmenleri, çok talıii olarak . a11rn1' yol l ıc ıy11 11da k i vah�l' I İ giin· lı i l m i�lcrd i Mese l a Erıncııi koıı ı İ ll'l' İ k ı 1 1 1 . l ı ı ı ı.. ovı· l ııı., ı.. 1 1 1 yaparak ııaııııı:-. .
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ KOM İ T E C İ L E R İ
159
larına tecavüz ettikleri genç kızların gözlerini çıkarıp bir ipe tesbih gibi dizdiklerini bilmiyorlardı. Bir başka köyde üç yaşındaki bir kız ve beş ya şında bir oğlan çocuğunun kollarını ateşte kızartarak duvara çiviledikleri ni ve bir tarafa dişi şiş kebabı, öbür tarafa da erkek şiş kebabı diye yazdık larını da bilmiyordu.
DAGLAR MÜFREZESİNDEN KÜÇÜK EDİB Bu karışık ve disiplinsiz ortam içinde Türkler canlarını, namuslarını ve mallarını korumak için müfrezeler teşkil ederek Ermenilere karşı savunma teşkilatı vücuda getirmeye çalışıyorlardı. Rize'de "Çoruh Müfrezesi" ku rulmuş, Erzurumlu Cafer Bey de "Dağlar Müfrezesi"ni harekete geçir mişti. Kars çevresindeki savunma kuvvetlerine halk "Yeşil Ordu" adını vermişti. Cafer Bey ' in Dağlar Müfrezesinde 12 yaşında, Edib adında bir de ço cuk vardı. Kendisine buralarda ne aradığını soranlara, gayet sakin ve ka rarlı, şu cevabı veriyordu:
- Düşman sevgili vatanımıza el atmıştır. Anneme yalvardım, beni gönderdi, şehitlerimizin yanında benim de cesedim bulunsun!
XVll Komiteciler tehcirin intikammı ahyor
Eski Şeyhülislôm Musa Kôzım Efendi
"En feci intikamı en yakın dostlarınızdan almakla muzaffer olacaksınız!" (Bogos Nubar)
B irinci Dünya Savaşı'nda Türk ordularına kumanda eden "Damad-ı Hazret-i Şehri yari" Enver Paşa, 1 9 l 8 Ekiminin 1 5 ' inde, kardeşi Nuri Paşa'ya yazdığı "Gayet muhrem ve zata mansus" mektubunda şöyle di yordu:
" Düşmanlarla bütün müttefiklerimiz, müştereken sulh yapmak mecburiyetine girdik. Binaenaleyh, yakında sulh müzakereleri başla yacaktır. Sulbü bizim aradığımıza göre OYUNU KAYBETTİK de mektir... " Evet, büyük oyun kaybedilmişti. Onbeş gün sonra Mondros Mütarekesi imzalanacak, Düvel-i M uazza ma önceden varılmış prensip anlaşması uyarınca, Osmanlı ülkesini payl aş ma hazırlıklarına girişecekti. Sevr ' in karanlık bulutları ağır ağır yaklaşmaktayd ı . Türk ordusu terhis edilecek, Müttefik doıı a ı ı ı ı ı a s ı 1 >ol ıııahahı,:c öniindl' demi rleyecek, İ zm i r ' c Efzun alay ları �· ı k a rı l al·aı.. . l ı t ı l a , a . l ı i ı ı ı ı i l li k l :l k c ı .
hiitiin ağırlığı i k Osmanl ı l kv kı i ' ı ı i ıı l l ı c ıı ı ıı· � i l k ı · ı ı · k t ı ı
TÜRKLERE KARŞI E R M E N İ KOMİTEC İ L E R İ
161
Yenilmiş olan Osmanlı Devleti'nin, mütareke şartlarına boyun eğmesi kaçınılmaz bir sonuç olarak ortaya çıkacaktır. Ve ... Ermeni komitecileri bu defa daha da azgın şekilde iş başındadır. Artık imparatorluk halinden çıkmış bulunan Osmanlı Devleti'nin Kayı soyundan, Ertuğrul neslinden gelme, Fatih' lerin, Yavuz' ların, Kanuni' le rin, Murad ' ların torunu son Osmanlı hükümdan, sarayında kafese konul muş gibidir. İstanbul' da, Avrupa'nın istemediği en küçük bir hareketin or taya çıkmasına göz yumulmamaktadır.
ERMENİ PATRİGİ KAN DAVASINDA
•••
Mondros Mütarekesi 'nin imzalanmasından yirmi gün sonra Londra'da yayınlanan Daily Mail gazetesinin muhabiri Word Price'a, Sultan Vahi deddin ' in verdiği bir beyanat, Ermeni meselesini, yine günün konusu ha line getiriyordu. Sultan, beyanatında şöyle diyordu:
"Ermeniler hakkında -söylenildiği gibi- bazı yolsuzluklar meydana gelmiş olduğunu, büyük bir üzüntü ile, ben de haber almış bulunmaktayım. Bu konuda derin araştırmalar ve incelemeler yapılmaktadır. Suçlu bula nanlar mutlaka cezalarını göreceklerdir. Ancak, şurasını da hatırlatmak isterim: Ermeni komitelerinin bazı vilayetlerde masum ve müdafaasız hal ka karşı pek zalimce hareket ettikleri de bir gerçektir. Bunları elbette si:ler de duymuşsunuzdur ve elbette bunlardan dolayı sizlerin de vicdan larınız sızlamıştır. Ben, bir hükümdar olarak -cins ve mezhep farkını asla J?Ö:etmeksizin- bütün tebaamın babasıyım. Bundan dolayı memleketimde meydana gelen her türlü haksızlıktan derin acılar duyarım. Herhalde şu rasını da belirtmek yerinde olur ki, böyle çirkin olayların yurdumda bir daha tekrarlanmayacağından bütün medeni alem emin olmalıdır. " Son padişahın bu düşüncesi ve temennisi, yazık ki, tamamen ters çıka caktı r. Şimdi, Ermeni komitecileri tekrar İstanbul'a doluşmuş, savaş için
de çıkarılan Techir Kanunu 'nun hesabını sormak için, İtilaf Devletleri 'nin temsilci leri vasıtasıyla pek kanlı hazırlıklar yapmaktaydılar. Au komitecilerin ha�ında Ermeni Patriği Zaven Efendi gelmekteydi. ZaVl'n Efendi, �imdi arka arkaya l iste ler hazırlıyor, Ermeni tehcirinde suç l ı ı giinlii�ü k i ın sekriıı adlıı r ı ı ı ı Sadrtı/.fıın ı n e l i ne tutu�ı uruyordu.
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ KOMİT E C İ L E R İ
162
MÜTAREKE HÜKÜME1i'NE ERMENİ BASKISI Sadrazam Ferid Paşa, Hürriyet ve İtilaf Fırkası ' nın reisiydi. İttihatçı lara karşı da büyük bir nefret hissiyle doluydu. Fırkacılık Osmanlı Devle ti 'nin son senelerinde bir hastalık haline gelmiş, en umulmadık zamanlar da bile büyük gaileler çıkarmıştı. Damat Ferid Paşa'nın nazarında, kendisinden önceki devrede iş başın da bulunanlar İttihatçıydı; şu halde suçluydular. Cezalarını çekmeleri la zımdı. Patrik Zaven Efendi'nin nazarında ise, Ermeni tehciri dolayısıyla bütün Türkler suçluydu. İttihatçılar başta olmak üzere ... O halde, bunların da ce zalarını çekmeleri lazımdı. İşgal kuvvetlerini arkasına alan Patrik, tertiplediği listeleri Damad Fe rid Paşa' ya gönderiyor, o da bunları, "Nemrut Mustafa Divanıharbi" adı ile anılan idam mekanizmasına havale ediyordu. Enver, Talat ve Cemal paşalar Türk topraklarını terk etmişler, Avru pa'ya, Kafkasya' ya, Orta Asya'ya doğru kaybolup gitmişlerdi. Onlardan. Nemrut Mustafa Paşa eliyle değil, başka yollardan intikam alınacaktı. Fakat, hiç olmazsa birkaç idarecinin kanı dökülmeliydi ki, Ermeni ko mitecilerinin iştahı tatmin edilebilsin. Yakın günlerde, İstanbul halkı, Beyazıt Meydanındaki darağaçlarında can verecek masum ve bahtsız Türk idarecilerinin kaderine hep birlikte ağ layacaktır.
PADİŞAHIN GÖZVAŞLARI Ermeniler, mağlup Türklerden ilk intikam gösterilerine İstanbul'un i� gali sırasında giriştiler. Mondros Mütarekesi' nin imzalanmasından sonra. Fransız işgal ordusu kumandanı General Franchet de Esperey eski Ro ma fatihlerini taklit ederek, dizginsiz doru bir at üzerinde Beyoğlu 'ndaıı geçerek Fransız Konsolosluğuna gitti. Geçtiği yolların iki tarafına, R um vl' Musevi azınlıklarla birlikte, Ermeniler de sıralanmış ve kendisini
çılgınca
alkışlamışlardı. 1 9 1 9 y ı l ın ı n ilk ayı içinde. Mahl'yn Ba�ktıı i h i Ali Fuad Bey. Pad i�alıa iiç ıl'lgraf ıakdim l'lmi�ı i . R u n l a n l a ı ı h i ı i Vaı ı l ı Tı i ı k k n k n gl' l nll' k l l' . l l i ı ı ı k :lrd a ı ı y a n l ı ı ı ı rica l'l n ll'k ll'yd i . ' l l· l v ı oı l ı \ ı · k n ı l ı- ı . ı ş g a l s ı ra s ı n d a Van ' ı la ı ı
TÜRKLERE KARŞI E R M E N İ KOMİTECİLERİ
163
Burdur'a nakledilen Müslüman halktı. Sayılan altı bin kadardı. Sekiz ay dan beri kendilerine yardım yapılmıyordu. İskan edildikleri evlerden çıka rılmışlar, aç ve çıplak sokak ortasında kalmışlardı. Ali Fuat Bey, telgrafın okunmasını bitirince Padişahın gözlerinde biri ken yaşları farketti. Padişah gayet üzüntülüydü: - Dün siz ağlıyordunuz, dedi, bugün de ben ağlıyorum. Ne yapalım? Buna insanlık kuvveti değil, peygamberlik kuvveti bile kafi gelmez. An cak ilahi kuvvete muhtaç. Sonra: - Telgrafı bana verin, diye ilave etti, bu akşam Dahiliye Nazırı vekili gelecek, onunla Sadraziim ' a gönderip icap eden ihtarı yaptırayım. Memleketin hali gerçekten ağlanacak gibiydi. Padişahın elinden de ağ lamaktan başka bir şey gelmiyordu. Savaş suçlusu olarak yargılananlardan eski Şeyhülislam Musa Kazım Efendi hakkında, mahkeme on beş sene kürek cezası vermişti. Padişah, bu cezayı çok ağır bulmuştu. Başkatibine danıştı. O da, alelade bir Ermeni ve ya Rum papazının hapsi dahi hükumetçe mühim bir mesele sayılırken, alim ve fazıl bir zat olan, Şeyhülislamlık makamını yıllarca işgal etmiş bu lunan bir İslam büyüğünün on beş yıl kürek cezasına mahkum edilmesinin ahali üzerinde çok kötü tesir bırakacağını söyledi. Padişah, ayan üyelerin den ileri gelenlere, o zamanki Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi'ye de fikirlerini sordu. Nihayet, cezanın üç sene sürgüne indirilmesi ve Bursa 'ya gönderilmesi kararlaştırıldı. Musa Kazım Efendi, bir müddet sonra, Bur sa'ya değil, Edime 'ye gönderildi. Oradan Edime'nin sıhhatine kötü tesir ettiğine dair müracaatta bulundu ise de dikkate alınmadı. Arası çok geçme den de Edime' de vefat etti. Ne kadar acıdır ve Mabeyn Başkatibi ne kadar haklıdır! Bir Ermeni pa pazının en ufak cezaya çarptırılması devletlerarası mesele haline getirilir ken, meşihat makamının en yüksek mevkiinde bulunmuş bir zat sürgünler de ölüme mahkum edilmektedir.
DUYULMAYAN BİR FERYAT
•••
M iitarckcde iş başına geçmiş olan İti lafçılar İttihatçı hükumetin icra a ı ı ı ı ı l a ı ı fülcıa utanı r g i h i davraıııııaktayd ı l ar. Ermeni tehciri meselesinde dl· d a i ı ı ı a hııymı hiikiik l ı ı ı ı a v ı ı ı a k ı ı ı ı ı ıak ıaydı lar.
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ K O M İ TE C İ L E R İ
164
İngiliz gazetecisine ver diği beyanattan sonra, Padi şah, ayandan Ermeni Azar
yan Efendi'yi de hüzfiruna kabul
ederek,
Ermenilere
karşı yapılan mezalimden duyduğu üzüntüyü belirtmiş ti. B u yolsuzlukların bazı kimseler tarafından yapıldı ğını, bu bakımdan bütün Türk milletini suçlamanın yersiz olduğunu ileri sürdük ten sonra, Ermeni milleti hakkında daima iyi niyetler taşıdığını söylemişti. Aynı günlerde, İstanbul İstinaf Mahkemesi Müddeiu
İngiliz Başbakanı Lloyd George
mumisi İhsan Bey, Ermeni lerin tehcir ve katlinden suç
lu görülenler hakkında, durumu öğrenir öğrenmez bütün savcıların der hal kovuşturmaya geçmelerini tebliğ ediyordu. Ayrıca, mezalim ve yol suzlukları yerinde incelemek üzere Adliye ve Dahiliye memurlarından teşkil edilmiş komisyonlar Anadolu 'ya gönderiliyordu . . . Babıali b u işlerle meşgul bulunduğu sırada, İstanbul ' daki İngiliz siyasi şahsiyetlerinden biri, Ermenice Azadmard gazetesine şöyle bir beyanat ve riyordu:
- Emin olabilirsiniz ki, bizler Ermenilerin ıstıraplarına bir an önce so11 verilmesini bütün kalbimizle arzu ediyoruz. Meclis görüşmelerinde de, Ermeni meselesi günün konusu olmakt a dl' vam ediyordu. Bir aralık Musul Milletvekili Mehmed Emin Bey dayana mamış, Ermeni, Rum ve Arap mazlumların davası varsa Türk mazl u m la rın da davası olduğunu haykırmıştı. Mehmet Emin Bey, ya p ıl an fenal ı k l a r d a Türk 'ün zerrece kabahati olmad ı ğ ı n ı i faı k l'ıkn heyecan l ı hir ııuııık söylcm i�ı i . A ma, d in l eye n kim?
TÜRKLERE KARŞI E R M E N İ KOMİTEC İ L E R İ
165
TAVİZ ÜZERİNE TAVİZ 1 9 1 9 ' un ilk günlerinde başlayan bu faaliyetlerin sonuçları, yakın tari himize geçecek acı hatıralar halinde ortaya çıkmaya başladı. İstanbul'daki İngiliz yüksek komiseri, Osmanlı Hükumeti üzerindeki baskılarını gün geçtikçe artırarak, Ermeni tehciriyle ilgili olanların tevki fini istiyordu. Bunun üzerine Diyarbakır milletvekilleri Fevzi ve Zülfü beyler tutuklanıp Divanıharbe sevk edildiler. Divanıharb kararsızdı. Sorguya çekilen Zülfü Bey ' in hiçbir suçu olma dığı açıkça anlaşılmıştı. Ama, meselenin siyasi bir tarafı da vardı . Bu zat serbest mi bırakılmalıydı, yoksa hapishanede mi tutulmalıydı. Hükumet gayet ihtiyatlı, hatta haysiyetinden fedakarlık edecek kadar ihtiyatlıydı. Serbest bırakılmaması ve kendisini suçlayacak belgelerin İngiliz Amira linden istenmesi kararlaştırıldı. Ermenilerin sevgilisi haline gelmiş İngilizler, bu durumu gördükçe Türkler aleyhindeki isteklerini durmadan artırmaktaydılar. Mondros Mütarekesi 'nin 4. maddesi, galip devletlerin savaş esirleri ile Ermeni esir ve tutuklularının İstanbul ' da toplanarak kayıtsız şartsız kendi lerine teslimini öngörüyordu. Adi suçlardan mahkum edilmiş Ermenilerin bu maddeye göre teslimi gerekmiyordu. Fakat, İngiliz yüksek komiseri, 4. maddeyi istediği gibi yorumluyor, bütün Ermenilerin serbest bırakılması nı ihtar ediyor, bunun için de yedi günlük mühlet veriyordu. 1 9 1 9 şubatında, Mahmut Hayret Paşa'nın başkanlığındaki Divanı harb, Ermeni tehcirinde suçlu görülenlerin yargılanmasına başladı. Erzu rum, Bitlis, Van, Adana, Halep, Kozan, Cebelibereket ve Maraş vilayetle rinde görevli olup da, tehcir sırasında Ermenilerin istemediği şekilde hare ketleri görülmüş olanlar bu mahkemede yargılanacaktı. Fakat, hepsi bundan ibaret değildi. İngilizlerin bir istekleri daha vardı: ( ierck tehcire tabi tutulmuş Ermeni ve Rumlara, gerek Osmanlı tebaasından
ol mayan Hristiyanlara ait olup da hükumetçe el konulmuş ve başka kimse lere sat ı l m ı � olan gayrimenkuller de eski sahiplerine iade edilmeliydi. Ayrı m.
hu gihi kimselere hükumet tazminat da vermeliydi. Ya bunları satın alan
l aı"! 1 !ayır. onlara hiçbir hede l . hiçhir tazminat verilmesi uygun değildi. Osman l ı l l iiklı ınet i ' ıı i ı ı hoyıııı
o
kadar e ğ i k t i k i Ennenilere ne gibi ih ,
,, ,ııı lanla hııl ııııarnğ ı ı ı ı kl'st i n· ı ı ı ı ymı h ı Vd. i l k r 1 k yl' l i , Ermeni mül teci ve
l fifi
l lJ l l K I 1 1 1 1
l\ f\ 1 1 ',· I 1 l l M I NI l\ C l M l l 1 C l l 1 1 1 1
yetimleri namına düzenlenen konserlerden, Darülaceze hissesi olan yü zd l' 1 O verginin alınmamasını kararlaştırıyordu. Bununla da kalmıyor, Man nik Berberyan adında bir Enneni kadını tarafından tertiplenen konserle. Bakırköy'de verilen bir başka konserden evvelce alınmış olan yü zde 1 O'lık vergilerin dahi iade edilmesine karar veriyordu.
TÜRKLER SAHİPSİZ Bütün bu hareketlerin teşvikçisi olan Enneni Patriği Zaven Efendi 'n in hırsını söndünnek bir türlü mümkün değildi. Bu sefer de, Anadolu 'nun bazı yerlerinden telgraflar aldığını, Ennenilerin yer yer öldürüldüğünü id dia ederek hükumete başvuruyor, derhal tedbir alınmasını istiyordu. Tabii. bu istek de hemen kabinenin gündemine alınarak önemle üzerinde durulu yordu. O günler, Enneni komitecilerinin Anadolu 'nun doğusunda binlerce masum ve zavallı Türk'ü hunharca öldürdükleri, ateşlerde kızarttıkları, ka zığa vurdukları, süngüledikleri, diri diri yaktıkları günlere tesadüf etmek teydi. Bu günahsızların hakkını arayacak, onlara sahip çıkacak ne bir ma kam, ne bir kuvvet vardı.
ANTRANİK, POİNCARE'NİN HUZÜRUNDA Enneni Patriği, nihayet Bahçekapı'da bulunan Sanasaryan Hanı (son raları uzun zaman İstanbul Emniyet Müdürlüğü olarak kullanılacak olan bina) meselesine de el atmıştı. Vaktiyle hazineye alınmış olan bu binanın o sırada istimlak edilmesi düşünülüyordu. Patrik, istimlakten derhal vaz geçilmesini ve binanın hemen tahliyesini istiyordu. Kabine de bu isteği ye rine getinnekte fayda gönnekteydi. Artık isteklerin ardı arkası kesilmiyor, Halep'teki İngiliz kumandan ı da, Antep Enneni Protestan Kilisesinin tamiri için vaktiyle hazırlanan ve tehcir sırasında muhtelif kimselere satılan taşların "aynen" iadesini, üs telik bu taşların kiliseye kadar nakli için de tazminat ödenmesini iste mekteydi. Ve ne gariptir ki, yenik İstanbul hükumeti üzerinde hu ağır baskı devanı ederken, Ennenilerin gaddarlığı ile ün yapmı� Antraııik a d ı n d a k i koın ill' cisi Paris 'te Fransa Cumhurba�kanı Poincarc ı a ra fı ı ı d a ı ı s ırnk hir ilgi ik
·
l lJIJKI 1 111
K A 1 1 :; 1 1 l l M I t l l 1 ı ı M I 1 1 ı i l 1 1 1 1
i li?
kar�ı lanıyordu. Ba�kaıı, savaıj sırasında kendileriyle iş birliği yapmış oldu ğu için Antranik'e tebriklerini sunuyordu. Antranik'in Fransa Cumhurbaş kanına takdimi işini, kendisine "Ermeni Milli Murahhas Heyeti Reisi" un vanını vermiş olan Bogos Nubar yapmaktaydı. İngiliz Komiserliği, yaz aylarında, Kayseri'de iskan edilmiş Ermenile re hükumetin yaptığı yardımda ihmaller olduğu gerekçesiyle bu şehrin mutasarrıfının, jandarma kumandanının ve polis müdürünün derhal değiş tirilmesini istedi. Hükumet buna da boyun eğdi.
XVlll
"Fertler ölür, millet yaşar"
Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey
"Kabir taşım, hamiyetli Türk ve Müslüman kardeşlerim tarafından dikilmeli ve üstüne şöyle yazılmalıdır: Millet ve memleket uğrunda şehit olan Boğazlıyan Kaymakamı Kemal 'in ruhuna fatiha ! " (Kemal Bey'in vasiyctil
Sirkec i Gümrük Müdürlüğünden emekli Arif Bey, Bekirağa Bölüğü 'n de tutuklu bulunan oğlu Kemal Bey'e her günkü gibi yemek götürüyordu . Kadıköyü'ndeki evinden çıkmış, Beyazıt Meydanı'na varmıştı. Vakit a k şam üzeriydi. B irden, meydana toplanmış büyük bir kalabalık gördü. Ne var, ne olu yor, diye merak etti. Kalabalığın arasına sokuldu. Tiplerinden, konuşmala nndan, meydanı dolduranların çoğunun Ermeni olduğu anlaşılıyordu. İı\ terinden birine sordu: - B u kalabalık nedir, bir şey mi var? - B ir adam asıldı, ona bakıyoruz! Bu cevabı duyan Arif Bey, birdenhire irkildi ve kalabalığı yararak, iiııil
ne çıkanJarı ite kaka sehpaya do)1nı yal d a�ı ı .
TÜRKLERE KARŞI E R M E N İ KOMİTECİLERİ
169
10 Nisan 1919 günü idam kararıyla şehid edilen Boğazlıyan Kaymakamı Mehmet Kemal Beğ' in naaşı, babası Arif Bey ile, eniştesi İhsan (Barlas) Bey tarafından motorla Kadıköy' e geçirilirken. Babasının yüzündeki ıstırap ifadesi müthiştir.
Sehpada sallanan, oğlu Kemal Bey 'in cesediydi. B ir feryat kopararak yığıldı. İdamda hazır bulunmak üzere Beyazıt'a gelmiş oları Merkez Kuman danı Osman Şakir Paşa, o tarafa doğru koştu. Arif Bey 'in perişan halini görünce sordu: - Kimsiniz? Yaşlı adamın ağzından bir inilti çıktı: - Babasıyım... Osman Şakir Paşa birden kıpkırmızı kesildi, titremeye başladı: - Emriniz? Evladımı bana veriniz! Derhal emir verildi. Kemal Bey' in cesedi sehpadan indirildi. Bahtsız haha, hı�kırıklar içinde sarsılarak oğlunun henüz tamamıyla soğumamış n·sl.·dinc. kapandı. TL·salya ' n ı n Yeni�ehir eşrafından Arif Bey, evladının cesedini Kadıkö v i l ' ı ll'. ll'yzcsi İ smet Hanımın evine n ak l e t ti.
1 70
l lJ l l K I
1 111
� ll l l '; l l l l M I N I � ı ı M l l l C l l
1 111
Milli Şehid Kemal Bey' in tabutu Tıbbiyeli öğrencilerin omuzunda. (X) işaretli olan zat. Kemal Bey' in kardeşi Münir ( Üstün) Bey'dir.
Ertesi gün, bütün İstanbul ayaklanmıştı. Özellikle yüksek öğren im gençleri cenaze evinin önünü doldurmuştu. Üzerinde "Türklerin büyük �c hidi Kemal Bey" yazılı bir çelenk getirmişlerdi. Cenaze merasimi, terör ve baskıya rağmen, çok manalı oldu. Kadıköy İtfaiye Karakolu önündeki bir takım asker, cenaze geçerken, kendiliğinden selam durdu. Her adımda artan cenaze alayının geçtiği sokaklardaki evler den kadınlar hıçkırarak, gözyaşları ile mateme iştirak ettiler. Tabut, genç lerin elleri üzerinde, görkemli bir kalabalıkla Kuşdili 'ne, Mahmud Baha Türbesi'ne götürüldü. Kemal Bey'in oğlu Adnan orada gömülüydü. Artık baba - oğul yan yana yatacaklardı. Cenazenin başı ucunda konuşanlar milliyetçi genç öğrencilerdi. Tıbbiyeli gencin feryadını, arkadaşları göz yaşlan içinde dinlediler:
Bir
- Kemal ! Sen, su anda toprağa verdiğimiz bir çiçeksin. Orada büyüye cek dalların o kadar dikenli olacak ki, seni bu akıbete layık görenlerin hepsini param parça edecektir. İntikamın behemahal alınacaktır Kemal!
İDDİA Facia 1 9 1 9 Şuhatında haslaııı ısı ı . .
.
l IJllKI
1
111
K l\ 1 1 �,; ı
1
l l M I N I I• ı > M I 1 1 L l l 1 1 1 1
171
Aoğazlıyan Kaymakamı v e Yozgat Mutasarrıf Vekili olan Kemal Bey, Ermeni tehcirinde ölümlere sebebiyet verdiği iddiası ve idam isteği ile yar gılanacaktı. Kemal Bey, aynı iddia ile, daha önce Yozgat İstinaf Mahkemesi 'nde yargılanmış ve beraat etmişti. Şimdi, bu mahkemenin verdiği karar dikka te alınmıyor, yeniden divanıharb önüne çıkarılıyordu. Devir öyle bir devirdi ki, Kemal Bey ' i müdafaa edecek bir avukat bul mak bile zordu. Fakat Sadeddin Ferid Bey adında cesaret sahibi bir dava vekili, gönüllü olarak, Kemal Bey'in savunmasını üzerine aldı. Yozgat'ta beraat ettiğini ileri süren Kemal Bey ' in yeniden yargılanma sına karar veren Divanıharbin başkanlığını Hayret Paşa yapıyordu. Divanıharb savcısı Sami Bey görüşünü kısaca anlattı : "Yüksek mahkeme heyeti, devletin ve milletin temiz alnına sürülmüş olan lekeyi ancak bir şekilde temizleyebilirdi: Herkesçe bilinen facialara ve mezalime sebep olanlar hakkında kanuni gereklerin yapılmasıyla. Yüz yıllardan beri Osmanlı saltanatında refah ve saadet içinde yaşayan gayrı müslim unsurların sebep oldukları olaylar, idari hatalardan çok dış tesirler den doğmuştu. Dosyalardan ve yabancı basından aldığı bilgilere göre, Er meniler çok iyi hazırlanmış teşkil atlarıyla Osmanlı vilayetlerinin en önem1 i ve sınır bakımından en tehlikeli bölgelerinde birtakım mühim hareket lerde bulunmuşlardı. B unun üzerine Savaş Hükumeti 1 33 1 senesi Mayı sında tehcire başvurmuş ve yanlış bir düşünceyle bu işi çocuklara ve ka dınlara kadar yaygınlaştırmıştı. İşte bu tedbirsizlik sebebiyle, bazı kimse ler şahsi çıkarlarını düşünerek bilinen faciaları meydana getirmişlerdi." Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey de, savcıya göre, bunlardan biriy di ve en şiddetli cezaya çarptırılması lazımdı.
ŞAHİTI.ER Ondan sonra, nereden çıktıkları bilinmeyen bir sürü şahit, Kemal Bey ' in yaptıklarını bir bir sayıp dökmeye başlamışlardı. Şahitlerin çoğu komiteciydi. Başka komiteciler de, İstanbul 'da buldukları küçük Ermeni \·ocukl arını dahi mahkemeye getiriyor, şahit olarak dinletiyorlardı. Mah keme heyeti, bunların hepsini sabırla ve dikkatle dinliyordu. A zgın bir i ft i ra k a s ı rgas ın ı n orta yerinde yapayalnız kalmış olan Kemal Bl'y. kend i s i n i 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 s a v ı ı ı ı ı ı ı a ya hile lüzum görmüyordu:
l lJ l l K l 1 i l i
l 7:l
" 11 1 1 ',o l 1 l l M I N I " ı ı M l l l C i l
1 111
- Hepsi yalandır, diyordu, hepsi uydunnadır. Reis Pa�a. ben ne bunla rın dedikleri Keller (�imdiki Yenipazar) köyüne gittim, ne de oradan gc\ tim. Burada vuku bulduğunu söyledikleri cinayetlerden de haberim yok. Hele, parmaktan çıkmayan yüzüğü almak için kol kesmek? .. Rica ederim . bu vahşeti kim yapar? Bu derece şen'i bir işi yapacak bir insan tasavvur edemiyorum. Esasen hiçbirini ispat edemezler. Çünkü hepsi iftiradan iba rettir. Benim haberim olmadan bir şey olmuşsa bilmem. Fakat bana bu ana kadar bu mevzuda hiçbir şikayet gelmemiştir. İlk defa burada, mahkeme huzurunda bu şikayetlerle karşılaşıyorum. Kemal Bey' in yanıldığı bir nokta vardı. Parmaktan çıkmayan yüzüğii almak için kol kesecek kadar kimsenin alçalacağım zannetmiyordu. Van' ın Zeve köyünden Kıymet Başıbüyük'ün çok sonraları tarihin kanlı belgeleri arasına girecek şu ifadesini elbette ki bilmiyordu:
"Ermeni komitecileri hamile kadınların karnını süngü ile yırtıp çıkar dıkları çocukları yine süngülerin başında oynatıyorlardı. Kadın ve kızların kollarındaki altın bilezikleri almak için çok kolay bir usul bulmuşlardı . Hemen kasaturayı alıp kolu tamamen kesiyorlar, ondan sonra da bile:ik veya yüzük gibi ziynet eşyalarını alıyorlardı. " Ne garip v e acı bir tecelli idi ki, bu vahşeti yapan Ermeni komitecileri nin yerine masum bir Türki idarecisi aynı suçla suçlananak yargılanıyor Vl' Ermeni komiteciler de bu zavallının mutlaka asılması, hem de yine b i r Türk mahkemesi tarafından verilecek kararla asılması için şahit mevkiim· oturuyorlardı. Ve Divanıharb, savcısı soruyordu: - Demek ki, sizin oradan geçen muhacir kafileleri bir taarruza uğramamışlardır. - Yoktur böyle bir şey ... Hayır, kat'iyyen haberim yok ! . . Ermeni şikayetçilerinden biri hemen atılıyordu: - Nasıl olur efendim? Keller köyünde yüzlerce ceset bulunmuştur. B u sefer Reis soruyordu: - Bakın ne diyor? Bu kadar büyük vukuat olsun da ınutararrıfın. kay makamın haberi olmasın olur mu? - Yoktur Pa�am . . . Bunların var deııll'siyk
yok o l ı ı ı ı l ı i r �l'Y
var olma/..
l llltKI
1 i t i K ll H Ş I
l llMI NI K l ıMl l l
<:11 1 iti
ın
Bu sırada, mahkeme salonunu doldurmuş olan ve çoğunu Ermeni ko miıecilerini teşkil ettiği kalabalık kahkahalarla gülmeye başlıyordu.
SAVUNMA Nihayet dava vekili Sadettin Ferid Bey ' in savunmasından sonra söz Kemal Bey 'e veriliyordu� - Düne kadar bir hakimler heyeti halinde olan sizler, bu dakikada bir tarih mahkemesi sıfatını almış bulunuyorsunuz. Ermeniler tarafından öldürülen dindaşlarının ve soydaşlarının matemi Müslümanların yüreklerini sızlattığı ve her gün gelen kara haberlerin hal kı tahrik etmekten geri kalmadığı malfimdur. Ermeniler ise Rus orduları nın kah önüne geçerek, kah arkasında kabarık, ekseriya memleketin asker kuvvetinden mahrum kalmasına güvenerek facialar meydana getirmekten \ekinmiyorlardı. İddia edildiği gibi, Yozgat vilayeti dahilinden sevk edilen hazı Ermeni muhacir kafilelerine, Ermenilerin Müslümanlara reva gördük leri fecaate şahit olmuş bazı asker kaçaklarının tecavüzü ihtimal dahilin dedir. Ancak, savaşta yenilişimizin aleyhimizde meydana getirdiği hezeyanı durdurmak maksadıyla, iddia makamının da isteği üzere, kurbanlar veril mesi bir siyaset icabı sayılıyorsa, bu kurban ben olamam. Siz kurban seç mekle değil, ancak hak ve adaletle hüküm vermek vicdani görevini taşıyan bir yüksek heyetsiniz. Mutlaka kurban aranıyorsa herhalde, bütün bu işle rin tertipçisi ve idarecisi olarak benim gibi küçük bir memur bulunacak değildir." Bu savunmaya karşı, Reis: - Kemal Bey, diyordu, emin olun, mahkeme, hükmünü hiçbir harici hisse kapılmaksızın, sırf kanaat-ı vicdaniyesine istinat ederek verecektir. Halbuki, Kemal Bey' in mutlaka asılması için Fransız ve İngiliz işgal kumandanlarının, Ermeni komitecilerinin ve Patrik Zaven ' in ağır baskısı dl'vaın etmekteydi. Bunun üzerine, Divanıharb Reisi Hayret Paşa, Sadrazam Ferid Paşa ile yapıığı şiddetli bir tartışmadan sonra istifasını veriyordu. Yerine de "Nemrud" l ali.a h ı ile tanınmış Kürd Mustafa Paşa tayin olu
ııııyonlu.
l lJ l l K l l
174
111
l• ll l l '; l
l l l M I N I K ! l M l l l Cll 1 1 1 1
KARAR
Mahkeme, artık mahkeme olmaktan çıkıyor, evvelden verilen bir e ı ı ı rin yerine getirilmesine memur bir heyet halini alıyordu. Kemal Bey, Nemrud Mustafa Paşa'ya da: - Ben emir aldım, diyordu, bir memur aldığı emre itaatle mükelleftir. Ben sürgün olarak kasabadan çıkarılanlara en insani harekette bulundum. Nitekim şimdi de hiçbir vicdan azabı duymuyorum. Nemrud Mustafa, oturduğu yerden doğrularak Kemal Bey 'e bağırıyor du: - Kış kıyamette bu kadar insanı, çoluk çocuğu ile dağlara, yaylalara sii rerken Allah'tan hiç korkmadın mı? B ir gün senden bunların sorulacağın ı düşünmedin mi? Hem üstelik jandarmalara onları süngülemelerini de em retmişsin, ne dersin? - Hayır, bunu asla kabul etmem. Ben kimsenin ölümü için emir vermi� bir adam değilim. - On binlerce zavallıyı, kadın, çocuk demeden, Allah ' ın kışında, so ğukta, dağ başlarında yürütmek, sanki süngülemekten daha mı iyidir? Ü s telik, sen bir idare amirisin, bunları senin himayene vermişlerdir. Sonra sesini daha da yükselterek soruyordu: - Memleketimiz dahilinde yaşayan vatandaşları, birini diğeri üzerim· sevk ederek can ve mal tecavüzüne teşvik etmenin cezası nedir, bilir misin'! - İdamdır Paşam ... - Kendi hükmünü kendi ağzınla verdin Kemal Bey, biz de senin için hu karara varmıştık. Jandarma Kumandanı Binbaşı Tevfik Beye de 1 5 yıl hapis cezası veri 1 mişti.
İNFAZ Gerçekten idam kararı önceden hazırlanmıştı. Mahkeme sona erer l 'I mez, hazır olan karar, tasdik edilmek üzere saraya gönderi ldi. Ancak Pad i şahın bu hususta tereddüt göstermesinden k u � k u l a ı ı a ı ı l a r v a rd ı . Bunlar Da biliye Nazırı Mehmet Ali Bey, Ad l iye M iislqarı Vl' l ı ıg i l i 1. M u h i pleri ( \· miyeıin 'in R ei s i Said Molla i d i .
l llllKl I
1 1 1 K l\ 1 1 � 1 1
l l M I N l I• < ı M I
1 1 <.11 1 111
1 7 fi
Bu iki adanı; Damal Ferid Paşa'yı alelacele saraya gönderdiler. SullanVahideddin, kararın tasdiki için Şeyhülisiamdan fetva istedi. �eyhülisfım Mustafa Sabri Efendi, "Kemal Bey hakkında istenilen fetva değildir. "Kazaya" aittir, benim ise kazaya yetkim yoktur" mütalaasında bulunarak fetva vermekten kaçındı. Padişah ısrar edince, umumi mahiyet te "bir Müslümanın, Müslüman olmayan birini öldürmesi halinde idama cevaz verildiği, ancak bu hükmün verilmesi için, öldürülenin yaralayıcı bir aletle yaralanması ve ölmesinin: bunun üzerine mirasçılarının "kısas" iste melerinin şart olduğunu"nu bildirdi. Fakat, Padişahı tatmin için bir not ek lemeyi de ihmal etmedi. Bu notta, Divan-ı Harbi- Örfü tarafından ölüme mahkum edilen Kemal'in muhakemesi hak ve adalate uygun yapılmış ol duğu takdirde, idam hükmünün muvafık bulunduğu, açıklanıyordu. Bu fetva sarayı tatmin etti. İrade hazırlandı, imzalandı. İdam için ge rek l i tedbirler alındı, hazırlıklar alelacele yapıldı. Sehpa kuruldu. Kemal Bey'in olup bitenden haberi yoktu. Bekirağa Bölüğünde, tutuk lu arkadaşlarıyla oturmuş, konuşuyordu. Birden dışarı çağırdılar ve hemen yakalayıp Beyazıt Meydanın ' a çıkardılar. Ermeni komitecileri mahkemeyi ve infaz için harcanan gayretleri adım adını takip ediyorlardı. İstanbul'un çeşitli semtlerinden pek çok serseri Er meniyi meydana toplamışlardı. İ stanbul 'un Müslüman halkı da için için kaynıyordu. Günlerden beri bu dava ile meşgul olanların kulaklarında acı haber bir anda dolaştı: - Kemal Bey'e idam vermişler. Bu akşam asacaklarmış, Beyazıt'ta. Halk, akın akın Beyazıt'a koşuyordu. Teşkiliit-ı Mahsusa'nın ve o zamanki M.M. grubunun mensupları da Beyazıt'ta bulunuyorlardı. Herkes birbirine soruyordu: - Niçin böyle karanlığa bıraktılar? - İşlerine öyle geliyor da onun için! Meydanda olduğu kadar, yollarda ve meydana bakan damlarda da ıııahşeri bir kalabalık vardı. İdam sehpası, o zaman Harbiye Nezaretin'in girişi olan, daha sonraları uzun zaman rektörlük makamı olarak kullanı laı:ak küçük binanın önüne kurulmuş, etrafı jandarma ve polis kordonu al1 ı ı ıa al ınmıştı. İngi l i ı. V L' f<'ransız askeri birlikleri de binanın önünde duru y1 1rl ard ı .
1 lJ l l K I 1 i l i
1 7fi
1\ /1 1 1 ',. I 1 l l M I N I l'. l l M I
i l <:il 1 ili
Güneş yavaş yavaş gurub ediyor, pembe bir ufuk Sülcyınaniye tarafı n ı kaplıyordu . Ne tezat! Türk'ün o muhteşem yapısı ve bu küçülüş, bu ezi li�. bu yok oluş tablosu birbirine ne kadar yakındı. Dalgalanan kalabalık bir anda sustu. Bir zafer takı gibi süslü Harbiye Nezareti kapısından çıkan bir müfre ze süngülü askerin ortasında Kemal Bey geliyordu. Yüzü solgun bir renk almıştı. 35 yaşlarındaydı. İdam mahkumlarına mahsus beyaz gömleği, giymiş, ağır ağır yürüyordu. Metindi. Mukaddera ta teslim olmuş gibiydi.
SON SÖZ Son sözü soruldu. O zaman, Kemal Bey, halka hitap etti: - Sevgili vatandaşlarım! Ben bir Türk memuruyum. Aldığım emri ye rine getirdim. Vazifemi yaptığıma vicdanım emindir. Sizlere yemin ederim ki ben masumum, son sözüm bugün de budur, yarın da budur. Ecnebi dev letlere yaranmak için beni asıyorlar. Eğer adalet buna diyorlarsa, kahrol sun böyle adalet ! Heyecandan boğulan çaresiz halk cevap veriyordu: - Kahrolsun böyle adalet! - Benim sevgili kardaşlerim, asil Türk milletine çocuklarımı emaneı ediyorum. Bu kahraman millet, elbette onlara bakacaktır. Allah vatan ve milletimize zeval vermesin, Amin! Halk hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Meydan tam bir matem havasına bürün müştü. Manzarayı küçük köşkün pencerelerinden seyreden Said Molla'nın cel latlara emri, Kemal Beyin sözlerini bastırıyordu: - Söyletmeyin bu alçak herifi! Hemen asın bu köpeği ! Ne duruyorsu nuz, it oğlu itler ! . . Kemal Bey, b u mazlum Türk evladı, iskemlenin üzerinden kendini bo� luğa bırakmadan birkaç kelime daha söylemek imkanı buluyodu: - B orcum var, servetim yok! Üç çocuğumu ın ilkı uğruna yetim bırakı yorum. Yaşasın millet! Kemal Bey ' in cesed i n i , be ya z hir
k i'ı � ı ı �·. ı l ı ı . w l ıpada � a l l a ı ı ı rken giin· ı ı
1 lJllKl 1
m
KAll�I
1
ın
l l M I N I 1< 1 iM I 1 1 c ı ı ı i l i
Ermeni komitecileri sevinç çığlıkları atarak alkışlamaya başlamışlardı. Azgınlıkları son hadde varmıştı. Fakat, süngü takmiş jandarmaların üstlerine yürüdüğünü görünce seslerini kesip dağılmaya başladılar. Artık yapacakları bir şey kalmamıştı zaten. Yapacaklarını yapmışlardı. O gece, köşebaşlarını İngiliz ve Fransız askerlerinin makineli tüfekler le tuttuğu İstanbul 'un üzerine inen karanlık perde, Türklük namına utanç verici, felaket dolu bir güne son veriyordu. Tarih 10 Nisan 1 9 1 9 'du.
VASİYET Kemal Bey, vasiyetnamesine şunları yazmıştı:
"Merhum sevgili oğlum Adnan' ın medfun (gömülü) bulunduğu Kadı köy Kuşdili çayırındaki kabristanda yavrumun yanında gömülmemi diliyo rum. Teyzem ve kardeşim Kadıköyü' nde sakindirler. Teyzemin adresi Mü hürdar Caddesi' nde 67 numaralı hanedir, adı İsmet Hanım' dır. Defin mas rafı teyzeme tevdi buyuru/malıdır. Kabir taşım, hamiyetli Türk ve Müslü man kardeşlerim tarafından dikilmeli ve üstüne şöyle yazılmalıdır. "Millet I'<' memleket uğrunda şehit olan Boğazlıyan Kaymakamı Kemal' in ruhuna fatiha!" Perişan zevcem Hatice' ye, yavrularım Müzehher ve Müşerref' e muavenet (yardım) edilmesini, yavrularımın tahsil ve terbiyesine ihtimam huyurulmasını vatandaşlarımdan beklerim. Babam, Karamürsel aşar me mur-u sabıkı Arif Bey de acizdir. Kardeşim Münir de kimsesizdir. Bunlara da muavenet olunursa memnun olurum. Türk milleti ebediyyen yaşaycak, Müslümanlık asla zeval bulmayacaktır. Allah millet ve memlekete zeval ı·crmesin. Fertler ölür, millet yaşar. İnşallah Türk milleti ebediyete kadar vaşayacaktır. 30 Mart 1 335 Boğazlıyan Kaymakam-ı Sabıkı Kemal."
Kemal Bey ' in alelacele idam edildiği akşam karanlığında, İstanbul li manındaki Fransız savaş gemilerinden biri sefere hazırlanıyordu. Sevr Anıla�ması'nı görü�mek üzere Avrupa' ya gidecek Osmanlı delegeleri, ga l i p dcvlcı lcrin dikıe edecekleri �artların altına imza atmak üzere hareket l'ıll·cl'k krdi.
l llllKI 1 111
1 7H
� 1\ 1 1 ',ı l
1 l l M I NI K ! l M I 1 1 C l l 1 1 1 1
1-'ı·1111s11. gemisinin adı. ha� tarafına iri harflerle yazıtını� tı: Demokrasi! ***
Kemal Bey'in hatırası mil li vicdanda unutulmadı. Tür kiye Büyük Millet Meclisi, 1 4 Ekim l 922'de çıkardığı özel bir kanunla kendisini "Milli Şehit" olarak kabul etti. Boğazlıyan'da bir mahal leye yıllar sonra "'Kayma kam Kemal Bey Mahallesi" adı verildi. Aynı kasabada l 962'de Kemal Bey 'in adını taşıyan bir ilkokul açıldı. Ba şöğretmenin odasında "Milli Şehit"in resmi asılıdır. Kemal Bey ' in kabri Mül kiyeliler B irliği tarafından yaptırıldı. Adına "Anıt-Mezar" denildi. 1 5 Aralık 1 973 günü mezar salk bir törenle açıldı. Kemal Bey için yapılan anıt
Kemal Bey' in hatırası , yıllar sonra, Orkun dergisi kurullarınca her 1 ( ı Nisan günü, kabri başında yapılan, toplantılarla anılmaya başlandı. Ayrıca Adana'da onun hatırasını yaşatacak bir anıt yapıldı . Yani, Kemal Bey. Türk'ün hafızasında Er meni komiteciliğinin zııl müne isyan sembolü ola rak yaşadı; yaşayacakt ır.
M i l li
Şehid
Kl'ınal llı- y ' ııı A ı ı ı l
Ml'tm ı
XIX llôhlar daha çok kurban istiyor
Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey
"Burası tarihin bir dönüm noktasıdır." (Nusret Bey'in idam edilmeden önce hücreye kömürle yazdığı son yazısı)
Mütareke yıllarıydı. Erenköyü 'nde orta hall i bir evin kapısı çalındı. Gelenler iki sivil polisti: - Sabık Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey evde mi? - Hayır, bakkala kadar gitti, oradadır. Memurlar, Nusret Bey ' i bakkalda buldular ve kendisini tutuklama em ri aldıklarını söyleyerek Bekirağa Bölüğü'ne götürdüler. Nusret Bey şaşırmıştı? Niçin tutuklanıyordu? Gerçi, o günlerde her şe yin sebebi sorulmazdı. Ama, Nusret Bey, yine de düşünüyor, düşünüyor; l ı i\·bir sebep bulamıyordu.
Nihayet kendisine tevkif sebebini bildirdiler: Ermeni tehcirindeki ha rl'ket lcri sebebiyle tutuklanmıştı. O zaman Nusret Bey derin bir nefes aldı. Öyleyse mesele yoktu. B ir ke
suçsuz ve günahsızdı. İkincisi, Mütareke imzalandıktan sonra Dahiliye Vl' k i l l iğ i nc gct irikıı Cemal Bey (artin Cemal adıyla tanınmıştır) kendisini aıkt ııı i � ve İ staııhıı l " ;ı gı·ı i rt ı ı ı i �t i . Hurşid Paşa 'nın başkanlığında kurulan n·
TÜRKLERE KARŞI E R M E N İ KOMİTECİLERi
180
Divanıharbe sevk edilmiş, Ermeni tehciri hadiselerinde suçlu olduğu ileri sürülerek yargılanmıştı. Fakat neticede hiçbir suçu olmadığı için beraat ka ran verilmişti. Nusret Bey, o bakımdan da müsterihti. B ir beraat karan almıştı. Artık aynı suçtan cezaya çarptırılması düşünülemezdi ya! .. Bekirağa Bölüğü denilen yer, Meşrutiyet sonrasında siyasi sanıkların tutulduğu zindan olarak şöhret yapmıştı. Nusret Bey'in oraya götürüldüğü sırada da eski Sadrazam Said Halim Paşa' dan Şükrü (Kaya), Tevfik Rüştü (Aras), Memduh Şevket (Esendal), Midhat Şükra (Bleda) beylere, Ziya Gökalp'tan Adliye Nazırı İbrahim, Dahiliye Nazın Hacı Adil, Tanin baş yazarı Hüseyin Cahid beylere kadar, dışarıya kaçmayan bütün İttihatçılar orada idi. Nusret Bey, aslen Yanyalı Karaosmanoğullarından idi. Tehcir sırasında Urfa' da mutasarrıf olmaktan, yani en büyük idare amiri olarak bulunmak tan başka bir günahı yoktu. Fakat, Ermenilere kurban lazımdı. İlahlar ka na susamışlardı. Şimdi, İstanbul Hükumeti üzerinde sözü en çok geçenler. Ermeni komitecileri olmuştu. Nusret Bey ' in şahsında bütün Türk milletini mahkum etmek ister gibiydiler.
"BORÇIARIMI ÖDEYİP ANADOLU'YA GEÇERİM... " Nusret Bey ' in yargılanması uzadıkça uzuyordu. Onların korunması ile görevli olan Mülazım Reşat Bey ve bir başka tutuklu, Süreyya Sami Bey, birlikte kaçmalarını ve Anadolu harekatına katılmalarını teklif elli kleri zaman Nusret Bey şöyle demişti: - Yok Süreyya, sen git, ama Reşat'ı bana bırak. Muhakemem bitmek üzere. Beraat edince Reşat' ı alır, Anadolu'ya giderim. Süreyya Sami Bey sonraki günlerde de Nusret Bey'i, kaçmak için ikna etmeye çalışmış, fakat her seferinde aynı cevabı almıştı: - Muhakemem bitmek üzere. Beraat edeceğim muhakkak. Bu vaziyl'I te niçin kaçayım? Beraat edince toplanan maaşlarımı alır, borçlarımı fükr. sonra Anadolu 'ya geçerim. Israrlar boşunaydı. Zaten o günlerde Reşat Efendi de, muhaf1 1. l ı ı.. görevinden alınmıştı. Bu genç suhay. hir m iidlkl sonra Anadol u ' ya !!l\T cck, İ ki n c i İ nönii M u ha rl'lws i ııdl· yara l aııarnı.. . Sakarya Ml'ydan M ııl ıan· hesi nde i se �l'h i ı dii�l·n· l-. ı i ı.
TÜRKLERE KARŞI ERMENİ KOMİTECİLERİ
181
GAZETE iı.A.Nı: "ŞAHİT ARANIYOR" Nusret Bey suçsuzluğuna emindi ama perde arkasında olup bitenlerden haberi yoktu. Bu arada Divan-ı Harb Reisi Hayret Paşa istifa etmiş, yeri ne Nemrut Mustafa atanmıştı. Yeni reis, Nusret Bey ' in idamında ısrarlıy dı. Mahkeme üyelerinden bir ikisiyle anlaşıp idam isteğinde bulunmuştu. Fakat öteki üyeleri ikna edemeyince on beş yıl kürek cezası üzerinde an laşmışlardı. Son tutanak böyle yazılmıştı ama Divan-ı Harb katibi tutana ğı bir türlü temize çekmiyor, sonranlara da "İşlerimiz çok, birkaç güne ka dar çıkartırız" cevabını veriyordu. Nusret Bey, duruşmaların uzamasından endişeli değildi ama çoluğu ço cuğu parasız ve kimsesizdi, onları düşünüyordu. Muhakemenin gidişi ise çok garipti. Nemrut Mustafa onu dinlemiyor, söz söyletmiyor, şahitlerin birbirine ters düşen ifadelerine itiraz etse dikkate almıyor, savunma hakkı tanımıyordu. Bu arada kendiliğinden bir şahit daha icat etmiş, bu şahidin ifadesiyle kararı yeniden idama çevirmek istemişti. Karşı koymak isteyen bazı üyeler ise, Dahiliye Nezareti ' nden gelen emirle bir iki gün içinde gö revlerinden alınmıştı. Ermeni Patrikhanesi de bulup buluşturup şahit tedarik ediyor, bunları özel olarak ezberlenmiş ifadelerle mahkemeye gönderiyordu. Nemrut Mustafa, bu düzmece şahitleri can kulağı ile dinliyor, Nusret Bey bir ifa deye itiraz edecek olsa: - Sus be adam, patlamadın ya! Dinle bakalım .. . diye parlıyordu. Şahit bulunmasında zorluk çekildiği zaman gazetelere iHin veriliyordu. Mesela 29 Nisan 1 920 tarihli Serbesti gazetesinde şu iHin çıkmıştı:
"Divan-ı Harb-i Ö rfi Riyasetinden, Bayburt ve Ergani Madeni taktii ve tehciri meselesine dair malumat ve 111cşhudatı olanların Divanı Harbe gelmeleri ilan olunur. " 3 0 Nisan l 920 günlü Peyam Sabah gazetesinde ise "Davet" başlıklı hir ba�ka ilan görülmektedir:
" /Jil'an-ı Harh-i Öı:fi Riyasetinden: llayhurt ı·e Eı:ı:mıi Madc11i11d<·n tehcir olunup ahiren avdet eden Müslim , , gavm11iisli111lcn/1•11 / Ja.\w/dd dı• h11/ı111anları11 önümü:deki cumartesi RÜ11 ii :·ı ·ı·ıl/i .\'tltlf /()'da / Jil'ıi11 ı l lııı/ı i drfi' dı· lıa:ır h11la11111aları hcvi/11 0/1111111: " .
.
l UHKI 1 111
182
t'- 11 1 1 �•• ı 1
l l M I N I l'- < > M l l l C l l 1 1 1 1
VADİ MASALI Bu yakışıksız tutum N usret Bey' in de sinirlerini bozmaya başlamışt ı. Bir gün duruşmadan döndüğü zaman şunları anlatmıştı:
- Hayatımda ne böyle bir muhakeme gördüm, ne de böyle bir mahke me heyeti . . . Tarihte okuduğumuz engisizyon mahkemeleri bile bu derl'Ce tara/gireme ve zalimane davranmamışlardır sanırım. Bakın, anlatayım. Mahkeme salonuna girerken kadınlı, erkekli bir sürü meraklı göz beni sii züyordu. Kendi kendime "bunlarda kim oluyor? " diye düşündüm . Süngülü/er beni salona sokup sanık sandalyesine oturttular. Mahkeme he yeti teşekkül etti. Reis Nemrud Mustafa, şahitlerin dinleneceğini söyledi. İçeri bir Ermeni getirdiler. Ermeni başladı anlatmaya. Mübarek, bülhiil gibi ötüyordu. Anlaşılan dersini iyi ezberlemişti. Filan Senenin, /illin ayı nın, filan gününde, filan kasabanın şu kadar kilometre doğusunda tehcir kafilesiyle beraber bir vadinin içinden geçiyormuş. Karşılarına ben çıkm ı şım. Altımda beyaz bir at varmış. Tepeden tırnağa kadar silahlı imişim. Kafileyi durdurtmuşum ve jandarmalara "vur" emrini vermişim. Müthi� bir yaylım ateş ... Bir daha . . . Feryatlar, iniltiler, can çekişme hırıltıları ı ·ı· sonra derin bir sessizlik. Peki, hepsi öldüğü halde bu şahit efendi şimdi burada nasıl bulunuyor:' Ona da bir kulp hazırlanmış. İlk ateşten sonra derhal o da yere serilnıi�" Kendisini ölü gibi göstermiş. Gece olunca yavaşçacık kalkıp dağlara do.� ru ilerlemiş. O dağ senin, bu dağ benim diyerek ta Rus hududuna kadar yürümüş ve hududu geçerek zalimlerin elinden yakayı kurtarmış. Bu Ermeni şahidin telaffuzu hiç de Bayburt telliffuzuna benzemiyordu . Muhakkak ki İstanbullu idi. Bu cihetin araştırılmasını istedim. Nemrut kii pürdü ve bana söz söyletmedi. Birkaç şahit daha dinlendikten sonra, lıir tanesi, birinci şahidin bütün teferruatıyla anlattığı vadi faciası için göster diği sene, ay, gün ve hatta saatte o vadiden takriben elli kilometrelik lıiı uzaklıkta kendisinin de içinde bulunduğu bir kafileyi, bizzat emir va111ı·/.. suretiyle, imha ettirdiğimi söyledi. İnsan üstü bir varlık olmalıyım ki, /ıiı birinden elli kilometre uzaklıktaki iki noktada aynı anda hulunabilnıck lıii nerini göstereyim. Bu da gösteriyor ki, Patrikhane' de /ııı wı/11111 '1 .ptlıiılı'l't' ıalimaı ken i�·. karışıklı.�a gt'lmi�· ,.,. i/(u/t'lerılı· /ıiılı /.. /.. ı ı ı·/ı11/1111 q .
ı•t•ri/iı
l llllKI 1 111
K A ll :;> I
I fr_W'tin
1
l l M I N I l\ l l M I 1 1
<:il 1 ili
hu noktaya dikkatini çekmeye çalıştım amma hana müdafaa
lıakkı vermediler. Diğer şahitlerin ifadeleri de birbirini tutmuyordu. Baş tan aşağı yalan ve uydurmaydı. Bunları hayret ve ibretle dinledim. Ma anıajlh , hu kadar zıt, uydurma olduğu besbelli, saçmasapan ifadelere kıy met vererek mahkumiyetim cihetine gideceklerini zannetmem.
(BELKİ BİR SENE! .. ) Lakin kendisini mutlaka mahkum edecekleri fikrine yavaş yavaş Nus ret Bey de inanmaya başlamıştı: - Bu herifler, beni mutlaka, hiç olmazsa bir seneye mahkum edecekler, diyordu. Göreceksiniz, yakamı kolay kolay bırakmayacaklar. - Bir sene göz açıp kapayıncaya kadar geçer, demek kurtuldun gitti bi rader, diyenlere de boynunu bükerek: - Nasıl kurtulduk? diye cevap veriyordu. Ya evdeki karımla çocukları mı ne yapayım? Daha bir ay burada yatarsam açlıktan ölecekler. Bir başka gün mahkemede on iki yaşında bir çocuğu, aleyhinde şahit olarak dinlemişlerdi. Nusret Bey: - Yaşını sorunuz, demişti. Sormuşlardı. - On iki. - Sizin bana isnad ettiğiniz töhmet dört senelik bir vak' adır. Şu halde sekiz yaşında bulunan şahidi nasıl dinliyorsunuz? Fakat, bütün bunlar boşunaydı. On iki yaşındaki şahit salondan çıkarıl m ı ş. arkasından on yaşında bir başkası dinlenmişti.
"MALTA'YA GÖTÜRMEYİN, ONU ASACAGIZ!.." Bir gün, Bekirağa Bölüğü'nde tutuklu bulunanların çoğunu Merkez K ıııııandanlığına götürdüler. Merkez Kumandanının odasında bir İngiliz ll'ğıııcni hckliyordu. Nusret Bey'e: S i ı.in Malta'ya göndcrilınenize karar verildi, dedi.
lı iraı lıakk ı yoktu . Boyıııı l'ğıııl'ktcn haşka çare kalmam ıştı.
I H4
1 UHKI 1 111
Tam
o
1\ 11 1 1 ',. I 1 l l M I N I k < J M I 1 1 < : 1 1 1 1 1 1
sırada, nereden haber almışsa almış, Divaıııharb Reisi K iirı
Mustafa odaya girmişti. İngiliz teğmenini bir kenara çekerek meseleyi sormuş, Malta'ya götürmeye ne lüzum var, demişti. Biz onun idamıııa karar verdik. Hüküm bu günlerde yerine getirilecek. Teğmen: - Peki, demişti, madem ki öyledir, Malta'ya gönderilmesine lüzum kalmadı. Kumandana meseleyi böylece anlatırım.
SEHPAYA DoGRU Nusret Bey, Bekirağa Bölüğü'ndeki arkadaşlarının yanına döndüğü za man "Benden hayır yok, beni öldürecekler" diyordu. "Kulağımla duydum. Yan odada İngilizlerden gelen subaya Mustafa Paşa yalvararak 'Onu bıra kınız. B irkaç güne kadar idam edeceğiz' diyordu. Bu söz üzerine beni tek rar aranıza yolladılar. Hayret Paşa Divanıharbi, Nusret Bey ' i ileri sürükıı iddialar sebebiyle değil, görevini kötüye kullanmak gibi bir gerekçeyle üı; yıla mahkum etmişti. Ama yeni reis Kürt Mustafa Paşa, üyelerden bir iki siyle birleşip Nusret Bey ' in idamını istemişti. Ancak diğer üyeler bunu ka bul etmeyince on beş yıl kürek cezası üzerinde anlaşmışlardı. İkinci tuta nak da bu şekilde yazılmıştı. Ancak nedense bu tutanak bir türlü temize çe kilmiyordu. Divanıharp katibi, tutanağı soranlara "İşlerimiz çok, birkaıı güne kadar çıkartırız" cevabını veriyordu. Mustafa Paşa, bu gecikmeden yararlanarak yeni şahitler tedarik etmiş ti. Fakat kararın daha da ağırlaştırılmasına karşı koyan üyeler onun kafa sındaki idam tasavvurunu engelliyorlardı. Bir iki gün sonra bu üyeler, ba kanlıktan gelen emirle değiştirilmişti. Nusret Bey ' i yeniden mahkemeye çağırmışlardı. Kürsüde yeni heyet oturuyordu. Patrikhaneden dört yeni ka dm şahit getirtilmişti. Bu kadınlar kendilerine ezberletilen sözleri söylü yorlardı. "Nusret Bey burada mı? Kendisini tanıyor musunuz?" diye soru lunca "Evet, tanıyoruz. Ama burada değil" diye cevaplıyorlardı. Bunun üzerine dışarı çıkartılıyorlar, bir süre sonra dönünce 'Nusret budur' diyl' gösteriyorlardı. İdam "loca"sına götürülmek üzere Nusret Bey'i al maya geldikleri
ı.a
man aylardan beri bir arada yaşadıkları Süreyya Sami lky 'le vedalaştı. lw Ialleşti, sonra şunları söyledi:
1 llllKI 1 111
K l\ 1 1 � 1 1 l l M I N I K < > M I 1 1 < . 1 1 1 1 1 1
ı Hr.
- İdam tahakkuk elli. Şurada yaşayacağım günler artık sayılıdır. Yakın da Al/alı ' 111 lıu:::.uruna çıkacağım. Bu vaziyette yalan söylememe zannet111enı ki ihtimal veresin. Seni bütün mukaddesatımla temin ederim ki masu
nıunı. İsnad olunan cürümlerden hiçbirini işlemedim. Düşmanlarımıza hoş görünmek için masum bir Türk kellesi daha uçurtmak istediler. İktidar el lerinde, yaparlar. Fakat bunların hesabını sizler sorup arayacaksınız. Anadolu' daki kahramanlar benim intikamımı behemehal almalıdırlar. Sonra, döndü, ölüme doğru eğilmeden, sarsılmadan dimdik yürüyüp gitti. Bu tabloyu Falih Rıfkı Atay şöyle tasvir ediyor:
"Nihayet bir akşam locaya indirmek üzere aramızdan aldılar. Bize ağ lamaklı bir sesle veda etti. Sanki hayattan kopup gittiğine değil de dostla rından ayrıldığına yanıyordu. Kapıdan çıkarken pantolonunun yamasını gördüm. Sabaha doğru koridorda süngülü muhafızların ayak seslerini duyduk. Nusret sehpaya gidiyordu. İbrahim Fevzi karyolanın ucuna çıktı, ezan okumaya haşladı. Karısına ve çocuklarına hile gösterilmemişti. Göğsüne asılan yaftada "para çalmak için kıtal yaptığı " yazılıydı. Nusret' in yamalı pantolonunun cebindeki cüzdanında yalnız bir kağıt lira bulmuşlardı. Sabahın ilk saatlerinde tevkifhane avlusundan zavallı karısının çığlık ları geliyordu. "
VEDA MEKnJPLARI Ölüm hücresine konulan Nusret Bey, ikisi karısına, üçü de kardeşine olmak üzere beş kısa mektup yazıp bıraktı. Bu mektupları, tarihin ibret sa hifelerinde bir kere daha canlandırmak ve mazlum Türklerin hangi tertip lerle idam sehpasına gönderildiklerini acı ile hatırlamak için aynen naklet mek lazımdır. Türk çocukları, bu milletin, tarih içinde nerelerden nerele re sürüklenmek istendiğini hakkıyla ve layıkıyla bilmek zorundadır.
"Hayriye, Va:ife-i resnıiycnıi (resmi görevimi) şimdiye kadar sadıkane ve müsta111i111line (do.�rnlııklo ) hir .\·ur<'lte �fa eylediğim gibi şu Ermeni işinde de va-
I Hli
l lJ l l K I 1 1 1 1
l\ A l l '.• ' 1 l l M I NI K O M i 1 1 C i l 1 i l i
zife-i insaniyemi (insani görevimi) elimden ge/d(�i kadar bihakkın (hak kıyla) ifa ettim. Binaenaleyh bana isnad olunan ceraimin (cürümlerin) umumundan he rlyim (hepsinden uzaktayım). Fakat ihtiras ve garaz işte beni mahkum ey ledi. Beni mahvettiler. Aciz kalan ailem, biçare üç ufak çocuk ile seni de mahvettiler. Allah intikamımı alsın. Masumiyetim bilahare anlaşılacaktır. Fahat heyhat. . . Mustafa Paşa garazkar, Cemal Bey hakeza. İşte iki şahıs ki, bir ailenin mahvına sebep oldular. İsnad olunan ef' alin (fiillerin) hir birinin faili değilim. Şehadet eden zevat içinde yalnız fırka kumandan ve kili doğru söyledi. Ö bürleri hayır. Çocuklarım sana emanet. Terbiyelerine itina et. Fakir ve açsınız. Allah mulniniz olsun. Elveda. Zevciniz Nusret. " ***
"Kardeşim Cevdet' e, Bugün Ağustos 336 beşidir (5 Ağustos 1920). Tam on aydır mevkuf bu lunuyorum. Bugün Vakit' de ne garip bir havadis vaı: Yergir gazetesi bugün lerde takti/den iki kişinin idamından ve kuvvayı mil/iyeci/erden birinin kıı ruşuna dizileceğinden bahsediyor. Takti/den ortada muhakemesi hitam hu/ muş bir ben varım. Düşündüm: ikincisi ya biçare Gani -ki, kardeşi geçen lerde idam edildi- yahut bugün muhakemesi belki hitam bulacak Amasya tehcirinden Mutasarrıf Sırrı veya arkadaşi Hasan' dır. Metanetim yerinde. henüz bunu ihlôl eder bir hal hissetmiyorum. Masum ve blgünahım. Bana isnad olunan ceraimin hiçbirinin fali olmadığım için beni katleden Musta fa Paşa, Cemal vesaireden Allah intikammıı alacaktır. Vatan ve millet sa.� olsun! Elbet onlar da kanun ve nizam dairesinde bu zevattan intikamımı alacaktır. Namuskar bir vatanperveri suf menafi-i şahsiye/erinin (şahsi rı karlarının) tatmini için idam, hayır katleden bu adamlar kaatildirler. Zama nında çocuklarımın kanımı talep ve intikamımı almak için onları şimdiden o surette terbiye etmesi annelerine borçtur. Kendisine söyleyiniz. Biçare an neleri ... Biçare Hayriye! .. Ya sen? Bilmem bu feci akıbete tahammül ede/ıi lecek misin? Hastasın. Bana bütün mevcudiyetini<' mer/nıt ( haj?/ı) oldıı.� 111111 bildiğim ve senden bu suretle ayrıldıj?ım için tee uiirii11 1 ııl'k hiiyiiktiir. ( ;,. rek seni ve gerek ev/atlarımı , alı, talıayyiil efli.�i111 gi/ıi i.ııimlıat ı•flire111edi111 .
l l J l l K I 1 il i:: K A R Ş I E R M E N i K O M i T E C i L E R İ
187
llc11inı fakrım sizi de sefalete sevk etti. Allah aşkına sabret. Arada üç sevgi li rocuğunıuz var. Sabret, Allah senin ve benim intikamımızı, emin ol ki, ala rnkt11: Namuskôr bir adamı yıkan bu adamlar cezasız kalmayacaklardır. Nusret." ***
"Hayriyem, Vasiyetnamemi biraderime verdim. Senin için cüzdanıma ayrıca bir ve daname yazdım. Elveda karıcığım, güzel karıcığım. Seni tahayyül ederek öleceğim. Müslümanız elhamdülillôh, ôhirette buluşuruz. Allah için çocuk larımı iyi terbiye et. Sabırlı ol ve bu hôle tahammül eyle. Kocan mücrim değil, masum ve şehittir. Allah zalimleri kahretsin. Gümüş tabakamı, saatimi ve boş cüzdanımı sana verilmek üzere mev kuf binbaşı Hamdi Beye verdim. O, biraderime verecektir. Borcumu hôvi pusulayı ağabeyime verdim. İlerde, müsait zamanda tes ı·iye ediniz. Nusret. " ***
"Kardeşim, Müretteb (düzmece) ve musanna (uydurma) birtakım cerôime istinaden (dayanarak) hakkımda hükm-ü idam liihik olduğunu ve infazını temin için Mustafa Paşa' nın bizzat çalışmakta bulunduğunu gördüm ve işittim. Vic dantm kat' iyyen azab hissetmiyor. Çünkü bfgünahım, masumum. Meğer muazzeh olanlar, alçak olanlarmış. Elhamdülillah alçaklık etmedim. Na musumu ve vicdanımı daima muhafaza ettim. Cemal Beye ve Mustafa Pa �·a ile Ermenilerin tertip eyledikleri şu ceraimden hiçbirinn faili değilim. Bundan emin olabilirsiniz. Siz hana kardeşlik değil, pederlik ettiniz. Mahfuzen getirilip ertesi günü talı/iye edildiğim zaman da söylediğim gibi, tekrar temin ederim ki, bana is11ad olunan fiillerinfaili değilim. Orduya ve binaenaleyh vatanıma ettiğim lıi:nıetlere hinôen vaki olan teifılerim, nişan alışlarım bu adamların beni .firkan :annederek hakkımda şu Ermeni meselesini icat eylemelerine sebep 11/d11. İşte hendenftrka intikamını şu suretle hfgayri hakkın alıyorlar. Alsın lar. Al/alı {idil-i mutlaktır. Flhl'f hir giin onlar da gazaba düçôr olurl01: Nusret"
i l111k1 1 111
I HH
1• 11 1 1 ',. I 1 1 1 M 1 t 1 1 1• 1 1 M I i l ı ; 1 1 1 1 1 1
***
"Kardeşim, Bugün hayatımın son dakikalarını yaşıyorum. Vicdanım kat' iyyen nııı azzeb değildir. Hayatımda millet ve vatanıma hizmetten başka gayem yok tu. Onu elhamdülillah kemal-i sıdk ve istikametle (tam bir sadakat ve do.� rulukla) ifa ettim. Bana isnad olunan ceraimin hiçbirisinin faili değilim. Masum ve bfgühanım. Garaza kurban oluyorum. Mustafa Paşa, gara:1111 bugün de gösterdi. İzzeddin (Nusret Beyin kayınbiraderi) tefsilatiyle anlat sın. Küçük çocuklarını, zevcemi yalnız ve pek fakir olarak bırakıyorum. Beş gün sonra yiyecekleri bile kalmayacaktır. Allah aşkına sokaklarda bırakma. Validesi, çocuklarımın terbiyelerine baksın. İntikamımı almak için çocuklarımı ona göre terbiye ederek büyiit sün. Babaları mücrim değil, şehittir. İşte son nefesimde hiçbir şeyden korkmayarak vicdanımdan kopup gelen şu ifadelerimi sana iblağ ediyo rum. Vatanım yaşasın, elbette bir gün gelir, intikamımı alır. Masumların ahı büyüktür. Bir masumun kanıyla oynayan şu Mustafa Paşa' nın hainane hareketle ri şu dünyada kendisine acaba kar kalacak mı? Sabır tavsiye eder ve aile me sa/alet çektirmemenizi rica ederim. Bilirim, senin de halin müsait de ğildir. Fakat ne yapalım, senden başka kimsem yok. Elveda kardeşim, hakkınızı helal ediniz. Nusret" ***
Urfa eski mutasarrıfı Nusret Bey bir Ağustos sabahı Beyazıt Meydanı 'nda idam edildi. Kocasını görmeye gelen bahtsız karısı çırpına çırpına ağlıyordu: - Astılar ! . . Hainler, astılar. Amma niçin namusuna dokundular? Zavallı kadın haklıydı. Nusret Bey ' in göğsüne iliştirilmiş idam femn nında kendisine ırz düşmanlığı ve para hırsızlığı suçları da yakıştırı lmı�t ı . O gün, Ermeni Patrikhanesinde bayram yapıldı.
xx
"Alacaklan bir can değil mi?"
Hayran Baba
Biz rüyaların örüldüğü kumaştan yapılmış mahhlklanz.
(Westminster'deki bir kitabeden)
Nişantaşı 'ndan Beşiktaş'a inen bayırda bir tabanca sesi duyuldu. İstan bul, Mütareke 'nin karanlık günlerini yaşıyordu. Koşup baktılar. "İntihar etmiş, dediler, beynine kurşun sıkmış." Tahkikat uzun sürmedi; canına kıyan zatın, eski Diyarbakır Valisi Dr. Reşid Bey olduğu anlaşıldı. Maceralı ve mücadeleli bir hayat, böylece bir bayırın eteğinde son bu luyordu. Dr. Reşid Bey, genç yaşında hürriyet mücadelesine katılmış, bu yüzden devrin hükumeti tarafından kovuşturmaya uğramıştı. Bu gibilere o günlerin deyimiyle "mağdurin-i siyasiyeden" denilmekteydi. Meşrutiyet ilan olununca asıl mesleği olan hekimliği bırakmış, siyasi ve idari hayata atı lmış, vali olmuştu. Mütareke i13.n olunup da, Zaven Efendi' nin intikam hırsı önüne geleni kasıp kavurmaya başlayınca, Dr. Reşid Bey de tutuklanmıştı. Bekirağa Bölüğü 'ne kapatılmış, Ermeni tehcirinden sanık olarak yargılanacağı gü nü beklemeye haşlamıştı. Fakat, sözde adalete güveni yoktu. B ir kolayını bulup, 25 Ocak 1 9 1 9 g ü n ü hapishaneden kaçmıştı.
TÜRKLERE KARŞI ERMENİ KOMİTEC İLERİ
190
İşgal makamları, b u kaçışın hükumet tarafından kolaylaştırıldığını id dia ederek soruşturma açmışlardı. Bu suçlama, Mütareke hükumetini tela şa düşürmüş; bütün zabıta kuvvetlerine, Reşid Bey ' in muhakkak yakalan ması için kesin talimat verilmişti. Merkez Kumandanı Çerkez Ahmed Fev zi Paşa da, hemşehrisi olan Reşid Bey'i koruduğu zannedilmesin diye aşı rı bir gayret gösteriyor, onun ele geçirilmesi üzerinde titizlikle duruyordu. Eski, vali, bu sıkı takipten kurtulamayacağını anlayınca, düşmanın eli ne canlı geçmektense, hayatına kendi eliyle son vermeyi tercih etmişti (6 Şubat 1 9 1 9). Reşit Bey ' in cebinde, ailesine hitaben yazılmış (vasiyetname de sayıla bilecek) bir mektup bulundu. Şöyle yazıyordu:
"Pek sevgili refikam ve çocuklarım, Firarımdan dolayı ... muhafız Paşa ve Polis Müdürü bütün şiddet ve kuvvetleriyle beni arıyorlar. Ermeni tazıları da bunlara iltihak etmişler miş. Gayretsiz ve hissiz bazı dostlarımın ihmali, programımı sekteye uğ rattı. Utanmadan, teslim olmaklığımı tavsiye ediyorlar. Neticeyi karanlık gö rüyorum. Yakalanıp hükumetin oyuncağı, düşmanlarımın eğlencesi olma mak için, son dakikada intihar etmek fikrindeydim. Rövelverim bir dakika yanımdan ayrılmıyor ve hazırdır. Hayatımın bence hiçbir kıymeti kalmadı. Bir müsait vakitte milletime son vazifemi yapar ve hayatımın bakiyesini ta mamıyla size hasr ve tahsis ederim ümidiyle yaşamak isterdim. Ne çare. her istenilen olmadı. Sizi milletim için ihmal ettim. İstikbalinizi düşüneml' dim. Herkes beni Ermeni malı ile zenginleşmiş biliyor. Halbuki sizi temin i maişetten aciz bırakıyorum. Bu da talihin bir cilvesi . . . "
Karışık düşünceler ve tedirgin bir ruh hali içinde yazılmış olduğu şılan bu veda mektubu, Ermeni tehdidinin Mütareke yıllarındaki feci kısını açıkça ifade eden bir belge niteliğindedir.
anla bas
İttihat ve Terakki Fırkası genel sekreterliğini yapm ı ş olan M idlıaı Şükrü (Bleda) yıllar sonra, Dr. Reşid Bey hak k ındak i k anaat i n i şöyk lw lirtecektir: "Dr Rqid
/fr r dcı'l'İll cıı s11( ı ·ı· iılı ·ııli.ı t .1 : 1 · 1 1 1, f, · 1 1 1 1 , f, · 1 1 , /1 l l iiniı·ı·t.1'1 ' 1 ' 1 · 1
li.� i . diirii.l'tlii.� ii . ı ·ı·/id ıirlıgı 1111·rrli,ı:i
ık f 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 ı
ı ı·
ı nı f111 1.)ti.
"
TÜRKLERE KARŞI ERMENİ KOMİTECİLERİ
191
HAYRAN BABA: ERZİNCANLI ABDULLAH AVNİ Bekirağa Bölüğü ' nün akıbeti meçhul sakinleri arasında renkli simalar da vardı. Bunlardan biri de saz şiirlerindeki "Hayran Baba" mahlasıyla tanınan Erzincanlı Abdullah Avni idi. Hayran baba, yine o sıralarda Beki rağa Bölüğü 'nde hakkında verilecek kararı bekleyen Gani Bey ' in karde şiydi. Gani Bey, İttihat ve Terakki Fırkası'nın Edime mes 'ul katibiydi. Ermeni tehciri dolayısıyla hakkında idam cezası istenen Hayran Baba son derece mütevekkil, cesur, aslan yürekli bir Erzincanlıydı. Pos bıyıkları, heybetli bir vücudu vardı. İçkiye düşkündü. Aynı koğuşta yatan lar, içecek bir şey bulamadığı zaman bardak bardak gaz yağı içtiğine defalarca şahit olmuşlardı. Kendisini bu zindana tıkan hükumete ağız dolusu küfrederdi: - Ermeni kesmişim. Hani hiç de yalan değil. Ama niçin kestim diye bana sorsanıza. Onlar be nim hanımı, hanümanımı söndürdüler. Onlar benim anamı, babamı, kardeşle rimi canlı canlı kuyulara doldurup üstlerine gazya ğı döktüler ve kibrit çakıp yaktılar. Eh, benim de eli me fırsat geçti, ben de on ları temizledim. Arkadaşları (koğuşta herkes birbiriyle arkadaş
olmuştu) kendisine böyle şeyler söylememesini, y er i n k u lağı olduğunu, l ı iiyl c konuşursa aleyhin de karar \' ıkacağını söyle d i k leri ı.aıııaıı: A ld ı nı ıayııı. dl' n l i . l ı i r l·aıı ıll'gi l ıııi''
a l a l · a k l :ı rı
"' " ' "" 11. ı1 •• 1
·\ hdııll.ılı : \ 1 '111 ( ı •ıı.11' 111.�.!< 1 )
192
TÜRKLERE KARŞI ERMENİ KOMİTEC İLE R İ
Can almanın da türlü çeşitli yolları olduğunu, zalimin eline düştüğü za man anlayacaktı. Hayran Baba, zindandayken büsbütün içkiye vurmuştu. Bu yüzden sinir dengesi bozulunca hekim raporuyla hastaneye gönderdi ler. Ama, bir gün sonra Divan-i Harb Reisi Nemrut Mustafa Hayran Ba ba 'yı istedi. Hastanede olduğunu söyledikleri zaman da köpürdü : - Ben bu adamı asacağım. Nasıl şuraya buraya gönderirsiniz? Konu Merkez Komutanlığı 'na kadar aksetti. Merkez Komutanı, Dok tor Necip Bey ' i çağırıp Hayran Baba'yı niçin hastaneye gönderdiğini sor du. Necip Bey: - Ben raporu vermeye mecburum, diye açıkladı, gönderip gönderme mek makama aittir. Merkez Komutanı, Hayran Baba'nın Divan-i Harb'e yollanmasını em retti. Duruşma tarihi hastaneye bildirildi ama doktorlar Hayran Baba'nın bir yere çıkamayacağını belirten bir rapor verdiler. B u sırada tutukluların yalnız Selimiye Hastanesi 'nde tedavi olunacağnı belirten bir karar verildi. Hayran Baba'yı, Selimiye'ye nakledilmek üzere raporuyla birlikte tutukevine teslim ettiler. Ancak onu hastaneye gönder meyip hapse tıktılar. Bu yüzden Hayran Baba'nın sağlık durumu gitgide kötüleşti. Doktorların verdiği yeni rapora ise bakan bile olmadı. Henü1. hiçbir mahkemeye çağrılmayan Hayran Baba'nın muhakkak idam olu nacağı ağızdan ağıza dolaşmaya başlamıştı. Doktorlardan biri, onun çektiği ıstıraba daha fazla dayanamayıp bir rapor verme cesaretini göster di. Bunun üzerine Hayran Baba'yı, muhafızlarıyla birlikte Selimiye Has tanesi 'ne gönderdiler. Nemrut Mustafa, durumu öğrenir öğrenmez gecl' yansı bir zabit göndererek Hayran Baba'nın bileklerine kelepçe vurdurdu. Hasta adamı sürükleye sürükleye Haydarpaşa İskelesi 'ne indirdiler. Zaval· lı adam "Beni asmaya götürüyorsunuz, biliyorum. Sabaha kadar sabretse niz ne olurdu?" diye sızlanıyordu. Bitkin haldeki Hayran Baba'yı taş hücrelerden birine attılar. Oıııııı "Ölüm eziyeti dediğin beş dakikalıktır. Bu cevr ü cefaya ne lüzum var?" diye inlemesine kimse aldırmadı. Hayran Baba, idam olunacağına art ı k kesin l ik le l'ınindi. O anı hekkyl· bekleye yirmi gün, yirmi gece o ta � hücrede a\· Vl' i l fı \· s ı ı yal l ı . Ba1.1 ganli yanlar bile hu eziyete dayanamayıp koııı�ıı l ı Hnl·ıh· yaıaıı ilğrelllll'lll' "�ıı rcnccrcdcıı 1.ava l l ı ya hi raı. siil Vl' r İ ı ı i ı " ı l t \'I' v ı ı l v ı ı ıı v oı l a n l ı . Y i rm i �llıı .
TÜRKLERE KARŞI E R M E N İ KOM İTEC İ L E R İ
193
ölüm bekleyişi içinde kıvranan Hayran Baba "Şu kapıyı bir lahza açınız, biraz hava alayım" diye inliyordu. Nihayet Nemrut Mustafa Divan-ı Har bi, hakkında çok önceden verilmiş idam kararını açıkladı. Bir gece sabaha karşı uyandırdıklarında tam bir soğukkanlılıkla bayrama gider gibi sevin di. Kendisini almaya gelen subayın sırtını sıvazladı. Sehpaya giderken ve Çingene ipi boynuna geçirirken de ağzına geleni söyledi. Kendisinden sonra idam hücresine konulanlar, Hayran Baba'nın, hüc renin bir köşesine kömür parçasıyla yazdığı şu kelimeleri okudular:
"Bu da geçer yahu!"
ZİYA GÖKALP DİVAN-1 HARP'TE Mütareke döneminde "Ermeni kat liamı"ndan sorumlu tutulup Divan-ı Harb' e verilenler arasında Ziya Gökalp da bulunmaktaydı. Kendisine sorulan sorulara sakin ve tereddütsüz cevaplar veriyordu. Mahkeme başkanı, nihayet "Ermeni katliamına siz fetva vermişsi niz. Buna ne diyeceksiniz?" diye sor du. Ziya Gökalp derhal cevap verdi: - Milletinize iftira etmeyiniz. Türkiye' de bir Ermeni katliamı değil, bir Türk - Ermeni mukatelesi (karşı lıklı öldürme) vardır. Bizi arkadan vurdular, biz de vurduk.
Ziya Gökalp
Böyle bir cevap beklemeyen Di van-ı Harp Reisi Nazım Paşa'nın ağzı açık kalmış, gözleri adeta yerinden fırlamıştı. "Demek tehciri de mazur görüyorsunuz" diye haykırdı. Ziya Gö k alp ,
Diyarbakır şivesiyle 'Tabii" demekten çekinmedi.
Bundan sonra Divan-ı Harp kürsüsünde en ağır, en korkunç suç sayılan şey ler hirer hirer sıralandı. Ziya Gökalp hepsini "tabii" cevabıyla karşıladı. Bunun ilzc ri ııe mahkeme heyeti i le
sanık arasındaki mesafe ortadan kalktı, her iki ta
raf da oı1ak hir diişıııaıı k arş ı s ın da hıı lıındııklarının sd ıqıll' k ı sa hir siin· sonra Nazmı l 'aşa. l >ivaıı-ı
şuuruna vardı. Belki de bu
i l arp reisl iğinden istifa etti.
XXI Mondros'un gölgesinde komiteciler
Sütçü İmam Anıtı
"Birçok köylünün san öküzünü sözleşip bizim diye ellerinden aldılar. Nice rençber bebesini dövdüler. .. (Ankaralı bir köylii ı
İstanbul 'da felaket dolu günler yaşanırken, Anadolu 'da Ermeni zulnıii gün geçtikçe artıyordu. Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasından sonra İngilizler, Fransızlar. İtalyanlar Anadolu'nun çeşitli bölgelerini işgal etmeye başlamışlardı. Pay laşma, Petersburg'da, 1 9 1 6 da imzalanmış olan Sykes-Picot Anlaşm as ı ' ı ı;ı göre yapılıyordu. B u anlaşmaya, sonradan savaşa giren İtalyanlar da dal ı ı l olmuşlardı. 1 9 1 8 yılının sonunda İngilizler bir Hind taburunu Mersin l im an ın a ıı ı kardılar. On beş gün geçmişti ki, bu sefer Kıbrıs, Amerika, Mısır ve S ı ı ı ı ye'de bulunan Ermenilerden kurulmuş ve Fransız üniforması g i y nı i !-1 h meni fedai alayı da aynı limana çıkarıldı. Adana Val isi Na z ım Bey, işga lde n i k i g i i ı ı soma l ı i i k fııııete çek t iği ll' l ı ·
rafta sağ l ı k durumunun i y i o l nı ad ı ğ ı ı ı ı e t t i ğ i n i b i l d i riyord u .
VI'
ı ı ıa l ı a l l i ı ı icalıı ı ıdaıı dolayı ist ı l .ı
TÜRKLERE KARŞI E R M E N İ KOMİTECİLERİ
195
Adana'nın hali gerçekten pek acıklıydı. Burada bir Ermenistan Hüku meti ' nin kurulmasına çalışılıyordu. Fakat Ermeni nüfus pek az olduğu için bu hükumet "muvakkat" olabilirdi. Fransız askerlerinin yüzde sekseni Er menilerden meydana geliyordu.
ERMENİ İNTİKAM AIAYLARI Ermeniler bir müddet sonra Adana ve dolaylarında faaliyet göstermek üzere "Ermeni İ ntikam Alayı" kurdular. Kozan, Osmaniye ve Adana'ya Fransız üniforması altında çıkan Ermenilerden başka, Kafkasya' dan ve Antranik emrindeki gönüllülerden de tecrübeli Ermeni komitecileri Çuku rova 'ya akın etmeye başladılar. Fransız işgal kumandanları ise, bulundukları yerlerde; "mazlum" Er menilerin, Türkler üzerinde hakimiyet kurması için ellerinden geleni esir gemiyorlardı. Adana Polis Müdür Muavinliğine Vahan isminde bir komi teciyi tayin etmişlerdi. Bununla da kalmamışlar, Türk jandarmasını dağıt maya koyulmuşlardı. Verilen emre göre, jandarma kuvvetlerinin yarısı İs lam, yarısı Ermeni olacaktı. Adana vila yet Jandarma ku mandanı Haşim Bey, bu emre uyma dığı için tutuklana rak Mısır' daki, esir kampına gönderil mişti. Bir süre sonra, İngil izlerin yerını alan Fransızlar Çu k u rova ' y ı işgale haş l ad ı lar. Birçok Erme n i göçmeni de Adana ' n ın güzel kiiyll'rinc ycrlcşti ri l ıııl'kll'yd i . Fransızlar hrnl' l l i gi iııii lli i krıı i
/- 1 , 111.1 1 : 11111/,.1 11111.\/ gl l'ıliri/111i�· Fml<"ııi 111ilitmı/11r :\,/111111 /,\/1/,\' \'0/1111/1/11
TÜRKLERE KARŞI E R M E N İ KOMİTEC İ L E R İ
196
toplayıp Kıbns 'ta askeri eğitim vermişler, sonra d a onlara Fransız ünifor ması giydirip Adana'ya ve ötesine salmışlardı. Ermeniler, Küçük Ermenis tan hayalinin gerçekleşeceğine artık iyice inanmışlardı. Bu yüzden Türk lere her türlü hakareti yapıyorlar, Fransızlar da onlara arka çıkıyorlardı. Haçin'de bir Ermeni Hükumeti kurmaya kalkışan komiteciler, milis kuv vetlerini buraya yığarak bir savunma hattı meydana getirmişlerdi. Adana' da çok büyük çoğunlukta bulunan Müslümanlar elbette bu ha karetlere fazla tahammül gösterecek değillerdi. Ermeni komitecisi Gök dereliyan 'ın Türklere yaptığı hakaretlerin sonu gelmiyordu. Bu adam, oturduğu kahvenin önünden bir tek Türk'ün dahi geçmesine müsaade et miyordu. Nihayet bir gün Kahyahoğlu İbrahim Bey adında vatansever bir Ada nalı, bir arabaya bindi ve Gökdereliyan 'ın oturduğu kahvenin önünde silii hını ateşledi. Adana'da Ermenilere ve onlarla birlikte gelen Fransızlara karşı ilk di reniş böyle yapıldı. Mücahitlerin başarıları birbirini takip etti. Fransız üniforması ile ele ge çirilen esirlerin çoğunun Ermeni komitecisi olduğu görülüyordu.
SÜTÇÜ İMAM İngilizler Çukurova'dan doğu istikametine hareket etmişler, Antep. Maraş ve Urfa'yı işgal etme hazırlıklarına girişmişlerdi. İngiliz birliklerinin Antep'ten Maraş' a gelmekte olduğunu duyan Zcy tun Ermenileri, önlerinde derme-çatma bir bando olduğu halde yollara di zildiler. Maraş' a giren İngilizler, Ermenilerin çılgınca gösterileri ile kar�ı )anıyordu. Şimdi gün uğursuzundu. Ermeniler, Müslüman ahaliye hakareı terde bulunuyor, mallarını ellerinden alıyorlardı. Daha sonra İngilizler, Maraş' ı da Fransızlara terk etmeye karar verdiler. Bir Fransız yüzbaşısı, emrindeki kıt' alarla Maraş'a geldi. Fakat, asıl ağ ırlıl.. arkadaydı. Ertesi gün 500 Cezayirli ve Fransız askerle beraber 400 ki� i l i l.. Ermeni birliği de şehre giriyordu. Şehirdeki Ermen i ler. İ n g i l izlere yapt ı k la rı büyük gösterileri Fransızlara da tekrarl a nıakıaıı gni kalm ı yorlard ı . Günler geçt ikı,:e . Erme n i lerin hakarl'l kıi iiniinl' gelerek ııiilwı�·i ik alay l'l l i l.. ıı·ıı
�c ıı ı ı ıı
liik fııııeı koııaı•.ı l " " ı ı ı ı lıı�).ıl ınsı ı ı ı ıla ıliivl' l l
a ıı ı v c ı n h ı . l
TÜRKLERE KARŞI E R M E N İ KOMİTECİLERİ
197
bir grup Ermeni, Uzun Oluk Çarşısı 'ndan geçerlerken, hamamdan dönen birkaç Türk kadınına rastladı. Ermeniler, kadınlardan birinin yanına yak laşıp: - Burası artık Türklerin değildir, Fransız memleketinde peçe ile gezil mez, diye peçesini yırttılar. Kadıncağız, bu hakaret karşısında bayılarak yere düşünce yanındaki diğer hanımlar bağırıp feryat etmeye başladılar. Bunu duyan ve yakındaki kahvede oturan Türkler, Ermenilerin üzerine yürüyünce kurşunla mukabe le gördüler. İki Türk yaralandı. Bu feci sahneyi seyreden Sütçü İ mam adındaki kahraman Türk, taban casını çekti ve peçeyi yırtan Ermeniyi cansızyere serdi. Maraş 'ta Fransızlara, fakat aslında Ermeni komitecilerine karşı ilk direniş böylece, Sütçü İmam' ın önderliğinde başladı. Ertesi gün, Ermeniler şehirde büyük bir cenaze merasimi tertiplediler. Daha sonra, Sütçü İmam ' ın yeğeni olan Kadir adındaki bir delikanlıyı ya kalayarak kulaklarını ve bumunu kestiler, feci işkencelerle şehit ettiler. Artık katliam başlamıştı. Kadir' i diğerleri takip etti. Ermeninin biri
Mehmet adında bir Maraşlı gencin kafasını elindeki palayla uçurdu. Bir Türk polisi yaralandı. Ö kkeş adında bir başka genç hunharca öldürüldü.
VATAN YANARKEN EV YAKilMAZ MI? O günlerde Maraş'a gelen Fransız askeri valisi şerefine Ermeniler bir ziyafet tertiplemişlerdi. Ziyafetin sonuna doğru, Fransız subayı, bir Erme n i kızı ile dans etmek isteyince: - Sizinle dans etmek isterim, fakat Türk bayrağının dalgalandığı yer
de d e ği l , Maraş Kalesi'nde Fransız bayrağını gördüğüm zaman. Cevabını aldı.
Hunun üzerine Fransız subayı derhal emir verdi; kaledeki Türk bayra ğı indirildi, yerine Fransız bayrağı çekildi. Ertesi gün cumaydı. Uykularından kalkan Maraşlılar, kalenin burcunda asırlard ı r dalgalanan ay-yıldızlı bayrağın yerine Fransız bayrağının çekil ıııi� o l d ı ı ğ ı ı ı ı ı ı giirii nce hüyük lıir iiıii111 iiyl' Vl' iifkeye kapıldı l ar. M araş ' ın 1 1 11 11 1 1 1 1 1 1 � a v ı ı k a ı la rı n d a ıı K ısn k i i n•k M t• h ıııt•cl A l i lh•y ' i ıı Mara�lı lara h i ı a l ıl'1 1 l ı a 11 rl a d ı ,ı!. ı lıir lıild irisi ııaııı;ııa �·dı·ıı ı ı · ı ı ıa ı ılı· c ılo. ı ı ıı ı ı vor. i ıııaıı ı :
TÜRKLERE KARŞI ERMENİ KOMİTEC İLERİ
198
- Kalelerinde bayrağı hür dalgalanmayan, esir bir memlekette cuma namazı kılınamaz, diyordu. Artık Maraş şahlanıyordu. İlk hamlede teşkilatlanmak, sonra kıyasıya bir vuruşu göze almak lazımdı. Önce şehir on semte ayrıldı. Mahalleler arasında bir onbaşının komuta ettiği onar kişilik müfrezeler teşkil edildi. Ermeniler, Pınarbaşı'nın Kolej semtinde toplanmışlardı. Türk savunma teşkilatı, gece Türklerin sokağa çıkmalarını yasak etmişti. Bu arada, istenilen yardım üzerine Ankara'dan Süvari Yüzbaşısı Kamil Bey ' in komutasında takviyeli bir müfreze de gönderilmiş ve mücahitlere katılmıştı. Vuruşmak için mukadder saat nihayet geldi çattı. Ermeniler, günün bi rinde, öğretmen Hafız Veliyüddin ve ulemadan Mustafa Efendileri du vara çivileyerek feci surette öldürmüşlerdi. B unun üzerine, Ermenilerle birlik olan Fransız kuvvetlerine karşı Türk mücahitleri çarpışmaya başladılar. Evleri birbiriyle birleştirmek üzere du varları deldiler. B ahçelere "sıçan yolları" açtılar. Bu yollar vasıtasıyla. yerin altından, şehrin bir ucundan öteki ucuna gidip gelmek mümkün olu yordu. Hapishanedeki Müslümanlar da salıverildi. Bunlar derhal mücahitlere katıldılar. Ermeni mahallesinin Fransız karargahı ile olan irtibatını kesmek için Ermeni evlerinin yakılması lazımdı. Fakat daha önce Türk evlerinl' ateş verilmesi gerekliydi ki, bu evler yakılabilsin. Fedakar ve vatansever bir Maraşlı olan Karakız Muhiddin Bey, bir teneke benzini evinin içinl' döktü ve gözünü kırpmadan ateşe verdi. İkinci bir yangını da Abdullah
Çavuş ile Zeki Bey çıkardı. Evler, içlerindeki eşyayla birlikte kül olurken. gayeye erişildi; yangın Ermeni evlerini de tutuşturdu. Fransızların, Müslüman mahallelerini topa tutmalarına karşılık, Kılıc;
Ali, Doktor Mustafa ve Eczacı Lütfi Bey ler milli kuvvetlerinin başııHl;ı '
vuruşmaya başladılar. Zenginler, ambarlarının anahtarlarını milli kuvvl'1 tere teslim etmişlerdi. Bakır ibriklerden bombalar yapılıyor, çocuk l a rl a ka dınlar da düşmana karşı çarp ış ıy o rla rd ı Erıı ll'ı ı i ln Be ledi ye biııasııı ı . .
Mevlevihaneyi v e b i r cam i y i yak ı ı ı ı � l ;ı ı , h aı ı � 1 1 1 n p�·ıısııııuıı alqiyk yı l-. ı laıı Tiirk l' V k ri ııl' k ıı ı ıdak sok ııııı �l;ıı ı l ı
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ KOM İ T E C İ L E R İ
199
Şehirde tek menni kalmayıncaya kadar döğüşen Maraşlılar sonunda ateşkes istemek zorunda kaldılar. Doktor Mustafa Bey'i elinde bir beyaz bayrak olduğu halde, Fransız Generali ile görüşmek üzere gönderdiler. Ermeni komitecileri sanki böyle bir fırsat bekliyorlardı. Fransızlarla görüşen Mustafa Bey'i kurşun yağmuruna tutarak delik deşik ettiler. Fakat, Fransızların cephaneliği de, kışlaları ile birlikte yanınca, işgal kuvvetleri İslahiye yönünde çekilmek zorunda kaldı. Ermeniler de onları takip ediyordu.
Kıhç Ali, Yörük Selim, Arslan Bey komutasındaki müfrezeler düşma nın boşalttığı Maraş' a girdiler. Maraş, Sütçü İmam ' ın başlattığı direniş sonunda, Fransız işgalinden, fakat aslında Ermeni komitecilerinin zulmünden kurtulmuştu.
UYAN ŞAHİN UYAN, UYANMAZ MISIN? DİZ ÇÖKÜP DÜŞMANA DAYANMAZ MISIN? Mondros Mütarekesi 'ne göre Antep' e girenler önce İngilizler oldu. Er meniler, işgal kuvvetlerini burada da sevinç gösterileriyle karşılıyorlardı. Şehir işgal altına girdikten sonra, İngilizleri Türkler aleyhine kışkırtıp hal ka hakaretler savuruyorlar, ihbar ettikleri bir kısım eşrafın tutuklanarak Mısır'a sürülmelerine sebep oluyorlardı. İngilizler, şehirde sıkıyönetim ilan ederek bütün silahların teslimini is temişlerdi. On dört araba silah ve cephane teslim alındığı halde Kolej Mü dürü olan bir Ermeni, İngilizlere şehirde daha çok silah bulunduğunu ha ber veriyor, İngilizler de baskıyı ağırlaştırıyordı. Londra'da varılan anlaşma gereğince, İngilizler, işgal ettikleri yerleri Fransızlara terk etmeye başlamışlardı. Şehre ilk girenler bir Fransız bölüğü, hir Cezayir bölüğü ve bir Ermeni taburu oldu. Ermeniler, yeni işgal kuvvet lerini de sevinç haykırışları arasında ve çiçek buketleriyle karşıladılar. Ermeni lerin Türklere tecavüzleri her yerde olduğu gibi, Antep'te de ha�lamı�tı. Fransız neferleri bir Türk kadınına tecavüze kalkışınca, yedi ya�ındaki oğl u Mehmet karşı koymuş, Fransızlar da bu zavallı, fakat kah raman ı;ocuğu süngüleyerek �ehit etmişlerdi. �l'l ı i n le hiiy ii k hir galcyaı ı ı ıı ha� giistcrıncsi üzerine, Fransızlar Ermeni ı a h ı ı n ı ı ı ı ı gni ,·ekerek . bir ( 'c ı a v i ı ı a h ı ı nı giiııderıııcktcn ha�ka ı;arc hula ı ı ıad ı la ı.
TÜRKLERE KARŞI ERMENİ KOMİTEC İLERİ
200
Fakat, n e yapılsa boşunaydı. Antep'in tarihe geçecek v e ona "Gazi" un vanını kazandıracak büyük ve şanlı savunması artık başlamıştı. Şehirde savunma teşkilatı kurulmuş, halk bulabildiği kadar silahlan mış, köyler ayaklanmıştı. Türklerin en büyük isteği, Antep'te kalmış olan Ermeni kıt' alannın geri çekilmesiydi. Fransızların bunu ve diğer şartlan kabul etmemeleri üzerine, Şahin Bey adında bir yedek subay 1 00 kişilik bir müfrezenin başına geçerek Kilis yo lunu tuttu. Antep'e gelmek üzere yola çıkan bir Fransız birliğine hücum eden Şahin Bey, düşmanı yok etti. Bunun üzerine 8.000 kadar Fransız pi yadesi, 200 süvari- bir batarya top ve on altı ağır makinalı tüfekle birlikte Antep üzerine gönderildi. Düşmanın ilerlediğini gören Şahin Bey, onun yolunu kesti. Dört gün dört gece düşmanla çarpıştı. Son derece dengesiz kuvvetler arasındaki bu çarpışma bire seksendi. Yüz kişi karşısında 8.200 kişilik Fransız birliği bü yük kayıplar veriyordu. Şahin Bey arslan kesilmiş, durmadan ateş ediyor du. Arkadaşları: - Şahin Bey, diyorlardı, düşman pek çok, topu, makineli tüfeği var, - Düşman buradan geçerse ben Antep'e ne yüzle dönerim? Düşman, ancak benim cesedimin üzerinden geçebilir. Etrafındakiler erimişler, on sekiz kişi kalmışlardı. Nihayet onlar da şe hit düştüler. Antepli Şahin, dördüncü gün, öğleye kadar ve son fişeği bite nedek Elmalı köprüsünde savaşa devam etti. Nihayet kurşunu bitince, tüfeğini yere çarpıp kırdı ve göğsünü düşman süngülerine açarak: - Allahım, vatanımı sen kurtar, diye haykırdı. Fransız askerleri, avlarının üzerine hücum ederek sol kulağının arkasından ve kamından süngülediler. Antepli Şahin düşmüş, fakat Antep hala düşmemişti. Antep halkı, Şahin Bey ' in bu kahramanca savunmasını asla unu tmad ı
.
"Uyan Şahin, uyan, uyanmaz mısm? Diz çöküp düşmana dayanmaz mısm?" diyerek onu türkülerinde Vl' hflfızalarında ya�atı ı . Zira. Şahi ı ı ' kriıı �l·h i ı l i �.i s;İ yl·si ııdc Ant e p gazi ola cakı ı .
TÜRKLERE KARŞI ERMENİ KOMİTECİLERİ
201
Kılıç Ali Bey ile Arslan Bey, Antep' e gelerek Ermenilere nasihat etmek istediler. Fakat aldıkları cevap şu oldu: - Ya Ermenistan, ya ölüm!
KANLI KEFENDEN TESLİM BAYRAGI Fransız kuşatması gün geçtikçe ağırlaşıyor, topçu ateşi şehirde yıkılma dık bina bırakmıyordu. Ermeniler ise, evlerinin üzerine bayraklar çekerek Türklere küfürler sa vuruyor, olmadık hakaretler yağdırıyorlardı. Antep savunması aylarca devam etti. Nihayet şehirde kıtlık ve açlık başgösterdi. 1 2.000 kişilik düşman kuvvetlerine karşı 1 970 mücahit çarpı şıyordu. Silahları çok üstün olan düşmanın karşısında dayanmak için cesa ret, iman ve ümitten başka hiçbir şeyleri yoktu. Artık savaşmak imkanı kalmayınca, on ay süren bir savunmadan son ra, Antep teslim olma kararı verdi. Kaleye teslim bayrağı çekerek düşmana durumu bildirmek lazımdı. Fakat kimse evinden beyaz bir bez parçası vermek istemiyordu. Nihayet bir şehidin kanlı kefeni kaleye çekildi. Antep savunması bitmiş, fakat Ermeni mezalimi bitmemişti. Kuvvetlinin arkasına sığınarak ve yine çetecilikle, komitecilikle, arkadan vurarak Türk topraklarına sızma yollarını arayacaklardı. Antep ise, bütün Türk mil leti gibi, kendisine yapılan ihaneti ve mezali mi, tarihin karanlık köşelerine iterek unutmak isteyecektir. Ancak, aradan yarım asırdan fazla geçtikten, Santa Barbara' da bir Ermeni komitecisi iki diplomatımızı hunharca öldürdükten ve tam bunun üzerine Marsilya'da bir Ermeni anıtı dikildikten sonra acı hatıralar canlanacaktır. Zira, işgale uğrayan Mütareke Türkiyesindeki Ermeni - Fransız iş bir liğinin yaraların ı, Marsilya'daki Ermeni anıtının törenle açılmasından baş
ka h içhi r olay bu kadar derinden sızlatamaz. Vl' hunu, ancak "Gazi" Antepl i ler anlayabilir.
Bıı anlayıştır k i , 7.000 Türk şl'lı i d i n in eşsiz h at ı ras ı için bir Antep Abi i 11.ll'ııll'ktl'd i r.
ı ll'si
TÜRKLERE KARŞI E R M E N İ KOMİTECİLERİ
202
URFA'DA OLANLAR Adana, Maraş ve Antep gibi, Urfa da önce İngilizlerin, onların arkasından Fransız kuvvetlerinin işgaline uğramıştı. Urfa'daki Ermeniler de, diğer şe hirlerdeki soydaşları gibi, Fransızla rı alkışlarla karşılamışlar, Türklere karşı derhal düşmanca bir tavır ta kınmışlardı. Müslüman halkın elin den mallarını almaya başlayan, anla n hakarete maruz bırakan Ermeni komitecileri Urfa' da da türemişti. Urfa, bütün kazaları ve köyleri ile Fransızlara karşı büyük bir di reniş; gösterdi. Urfa'daki milli di renişi Al i Saib (Ursavaş) Bey idare Ali Saib (Ursavaş) ediyordu. İşgal kuvvetleri Urfa' da çok az kalabildiler. Anlaşma yaparak şehri terk ettiler. Şehirdeki Ermeniler de onlarla beraber gidiyorlardı. Artık, Türkler ara sında oturacak ne yüzleri, ne dermanları kalmıştı. Fakat, gidiş sırasında bi le, kendilerini uzaktan takip eden aşiret atlılarına ateş açınca, Fransız as kerleriyle, Müslüman kuvvetler arasında kanlı bir çatışma başgösterdi. Birçok Fransız subayı ile askeri bu çatışma sonunda ve Ermeniler yüzün den yoll arda ölüp kaldı.
ANKARA'YA DoGRU - Birçok köylünün sarı öküzünü sözleşip bizim diye ellerinden aldı/111. nice rençber bebesini dövdüler. Bu sözler, Ankara civarındaki köylülerin, Ermeni komitecilerindcıı ya kınmasıdır. Doğruydu: Ermen i ler. sadece İ ngi l i 1.. Fraıısıı.. l fos i�gal i altın dak i ycı lcrde değ i l ; Ankara gibi. Aııaılol ı ı l ıoı t.. ı ıl a ıı ı ı ı ı ı ortasın dak i �ch i rll'ri ı ı ı i ı ı lı hik a1.g ı ı ı l ı k lara giri � ı ı ı i�lc ı ı l ı
TÜRKLERE KARŞI E R M E N İ KOM İTECİLERİ
203
Türkler, memleketin işgale uğradığı haberlerini aldıkça kan ağlıyor, bu na karşılık Ermeniler neş'e içinde evlerde toplanıyor, sabahlara kadar içe rek adeta zafer şenlikleri yapıyorlardı.
Mustafa Kemal Paşa'nın, Erzurum Kongresi sırasındaki sözleri, Mil li Mücadele 'nin bu yönüne işaret etmektedir:
"Mübarek vatan ve milleti parçalamak tehlikesinden kurtarmak ve Yu nan, Ermeni amaline seifuru etmemek için açılan müchahede-i milliye uğ runda milletle beraber serbest surette çalışmaya sıfat-ı resmiye-i askeri yem artık mani olmaya başladı. " Mustafa Kemal Paşa'nın, Ermeniler hakkında gösterdiği dikkat yeni değildir. Mondros Mütarekesi 'nin imzalanmasından hemen sonra ve Y ıldırım Orduları Grupu Kumandanı bulunduğu sırada, emrindeki 2. ve 7. ordulara verdiği emrin bir bölümünde Ermeni meselesine işaret edilmekteydi . Geciktirenin idam olunacağı belirtilen 3 Kasım 1 9 1 8 tarihli telgrafta aynen şu ibareye tesadüf olunur:
"İngilizlerin Ermeni çetelerini bugün İslahiye' de faaliyete geçirmiş ol maları da bu zanna kuvvet verecek mahiyettedir. " 9. Ordu Kıtaatı Müfettişi sıfatıyla Samsun 'a çıktıktan sonra, İstan bul ' daki Genelkurmay B aşkanlığına yazdığı bir raporunda da Mustafa Ke mal Paşa, cıvardaki Rumlarla birlikte Ermenilerin de hareketlerine dikka ti çekmektedir:
"Tokat' ın Erbaa kazasında ve kısmen de Niksar' da avanesi kuvvetli heş Rum çetesi dikkati çekmektedir. Bunların teşkilat ve techizatları mü kemmeldİI: Ayrıca birkaç Ermeni çetesi varsa da ehemmiyetli tesirleri gö rülmüyor. Ermeni çeteleri ve komitecileri, daima temas ve irtibatta bulun ılııklan İng iliz subaylarıyla Amerikan memurlarından çok yüz buluyorlar. " Rus ı•e
XXll Propaganda için sahte belgeler
AAAM
ANDONIAN
llOClllHTS lll'FICIELS
IASSACRES ARl�IERS
• ·1-::<:.
Andonyan' ın Kitabı
"İnsanların aşağısı hayasız adamdır; hayasızın dili doğru söz söylemez." (Kutadgu Bilig)
Ermenilerin İstanbul 'da estirdiği intikam fırtınası günahsız Türk görev lileri sehpaya gönderirken, Anadolu' da İngiliz ve Fransız üniforması giy miş gönüllü Ermeni komitecileri savunmasız halka kan kusturuyorlardı. Diğer taraftan, Osmanlı Devleti 'nin idam fermanı olan Sevr Antlaşma sı'nın hazırlıkları hızla devam ediyordu. İngiliz işgal kuvvetleri de, Erme ni tehcirinden sorumlu tuttuğu siyasi şahsiyetleri ve yüksek görevli leri Malta'ya sürmüş, onları suçlayacak belgeleri toplamaya çalışıyordu. Tam bu sırada sahneye Aram Andonyan adında biri çıktı. Bu adanı . önemli biri değildi. Ama, hazırladığı kitap, Ermeni propagandası bak ı mından büyük önem taşıyordu. Bu kitabın adı "Naim Beyin Anıları, Er
menilerin Tehcir ve Katliamına İ lişkin Resmi Türk Belgeleri" i d i . Hl' men hemen aynı zamanda Paris'te Fransızca, Londra 'da İngilizce olara� basılmıştı ( 1 920). Kitapta İç İşleri Bakanı TaJat Paşa ' nın, Harbiye Nazırı Enver Paşa 'nın, İttihat ve Terakki Kom itesi ' nin, Antep ve Dc yr i ı o r 1 1 1 1 1 tasarrıtları nın, Halep valisinin, savc ı l ığıııııı Vl' l sı..fıı ı Dairesi M üdürü Alı dülahad N u ri Rey ' i n i ııızaları ı ı ı ta�ıyaıı ı ı 1 1 · � 1 1 1 p l : ı ı V l ' � İ frl' tl'l graflar yl'ı almaktayd ı . .
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ KOM İ T E C İ L E R İ
205
İngilizce basımdaki "belge"lerin sayısı 48 iken, Fransızca basımda (ne dense) 50 belge bulunuyordu. Kimdi bu Andonyan? Kendi ifadesine göre, İstanbullu bir Ermeni. B irinci Dünya Savaşı'nın başında askere alınmış, Patrikhaneye casusluk yaptığı iddiası ile tutukla nıp yargılanmış, tehcire tabi tutulmuş, tehcir sırasında birçok kereler kaçıp kurtulmayı başarabilmiş, nihayet kapağı Halep' e atıp orada gizlenmişti. Bu hayat hikayesi, Ermeni propagandası için biçilmiş kaftandı. Anlatılan ları gerçekten yaşamış bir adam, olayları yakından görmüş bir tanık de mekti.
NAİM BEY GERÇEKTEN YAŞADI MI? Peki, anıları yayınlanan Naim Bey kimdi acaba? Daha önce sorulması gereken şudur: Naim Bey adında bir Osmanlı me muru gerçekten yaşamış mıdır, yoksa hayan bir şahıs mıdır? Andonyan, Naim Bey 'in Halep İskan Dairesi' nde başkatiplik yaptığı nı belirtmektedir. Yayınladığı belgeleri kendisine veren, Naim Bey'di. Bu, "Ermeni halkının genel olarak katledilmesi için özel surette kurulmuş bir idare"de uzun zaman görep yapmış önemli bir kimseydi. Ermenilere yardımları dokunmuştu. Son derece dürüsttü. Gizli belgeleri Andonyan' a verirken, her türlü para teklifini reddetmişti. Aslında maddi durumu pek parlak değildi. Ama "Ermeni katliamı" sırasında gördükleri onu o kadar üzmüştü ki, ele geçirdiği belgeleri sırf insanlık namına Andonyan 'a ver mişti. Andonyan, 1 920 'de yayınlanan kitabında Naim Bey ' i böyle tanıtıyor. Aynı Andonyan, aradan yıllar geçtikten sonra, 26 Temmuz 1 937 'de yazdığı bir mektupta ise Naim Bey' den şöyle söz etmektedir:
"Naim Bey' in pek temiz olmayan kişiliğini zedelememek için ne kita hmula ne de Tehliryan' ın avukatlarına açıklayamayacağım şeyler vardı . . . < ) ıc ya ndan memur olarak da çök kötü kabul edilirdi . . . Gerçek şudur ki, bi :c hl'lgc olarak ı·erdijfi her şeyi kendisinden para ile satın aldık . . . Naim llc v. ha:ı l'llrlıklı ailelae l lalcp ' c ka('maları nı hu şartlar altında telkin et ti ı·ı• lııı11l11mı karı�·1111 tahiati ı·lı· 1111rıı karplı.� 111da kolaylaşııraca.�ı vadin ılı· lııılı111ılıı . . . Kitııhı111ıl11 N1 1i11 1 /in' in 111 1/"frt '.ı i11i ta111a1111 vla farklı şekilde
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ K O M İ T E C İ LE R İ
206
çizdim, zira kendisiyle ilgili olarak asıl gerçeğin ortaya konulması hiçbir şeye yaramayacaktır. Naim Bey tamamen ahlaksız bir yaratıktı. " "Naim Bey tamamen önemsiz bir memurdu. " Andonyan, kitabında Naim Bey ' in, belgeleri i lerde doğacak bir sorum luluktan çekindiği için muhafaza ettiğini i leri sürmektedir. 1 937'deki mek tubunda ise, belgeleri, Ermenilere satmak üzere çaldığını belirtmektedir. Bu beyanların hangisi doğrudur? İkisi birden doğru olamayacağına gö re, en az biri yalandır. Belki ikisi de. Andonyan, sahte belgelerin inandırı cı olması için birtakım senaryolar üretmekte, fakat bazen hata yaptığı için kendisini ele vermektedir. Nihayet, yıllar sonra yapılan bir inceleme, Andonyan ' ın icat ettiği Na im Bey'in hiç var olmadığını, yaşadıysa bile Halep İskan Dairesi'nde me murluk yapmadığını ortaya çıkarmıştır. Andonyan'ın iddiasına göre, Naim Bey, 1 9 1 5 - 1 9 1 6 yıllarında İskan Dairesi 'nde başkatiplik yapmıştır. Halbu ki, memurların tayinlerini belirten Osmanlı resmi kayıtlarında inceleme yapıldığında "Naim Bey" adında bir kimseye rastlanmamıştır.
"KİTABIM PROPAGANDA AMAÇLIDIR" Andonyan'ın kitabı, Ermeni propagandası için, yayınlandığı ilk günden itibaren bel libaşlı dayanaklardan biri sayılmıştır. Kitapta yer alan sahil' belgeler, Ermeni komitecilerinin yargılanması sırasında, milletlerarası konferanslarda ve çeşitli toplantılarda gerçekmiş gibi kullanılmıştır. Ko nuyu derinliğine bilemeyen çevreler, bu belgelerde yazılanları tarihi ger çeklermiş gibi kabul etmişlerdir. 1 920'den sonraki Ermeni propagandası nın çeşitli yayınlarında bu sahte belgelere defalarca atıf yapıldığı görül müştür. Kitabın yayınlandığı 1 920 yılında hangi siyasi gelişmelerin v uk u hıı I duğunu hatırlayalım. Paris 'te barış konferansı toplanmıştır. Bogos N u h;ıı Paşa başkanlığındaki Ermeni heyeti, bu konferansa Ermeni taleplerini
ka
bul ettirmek için gayret göstermek tedir Paris Kon feransı ' nda Türk toprak .
!arının nasıl paylaşılacağı ve hangi hiilgl'lniıı
l ·: nııl' ı ı i k rl' Vl'ri ll'cc ğ i t a ll ı �ılmaktadır. B i rkaç ay sonra Sl'vr Barı � A ı ı ı l a � ı ı ı a ., ı . < >sıııanl ı 1 kv kı i ' ı w kahtıl l'tt i rikcl'kl i r. Aııaılol ıı'ıla i':ırnı· ı ı ı ., 1 1 l ıı ı h ı ı ı ı 1 1 1 ., ı a ı ı ııı k ıını lıııas ı . l ıı ı -
'
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ KOM İ T E C İ L E R İ
207
antlaşma hükümleri arasında yer almaktadır. Anadolu'da ise Milli Müca dele günden güne güç kazanmaktadır. Büyük Millet Meclisi açılmıştır ve düzenli bir ordu kurulmak üzeredir. Yeni hükumetin güçlenmesi, hem İti laf Devletleri 'nin hem Ermeni hülyalarının işine gelmemektedir. Andon yan ' ın kitabı, bütün Türkleri karalamak, Ermeni isteklerini haklı göster mek, barış şartlarını Osmanlı Bevleti' ne kabul ettirmek ve Milli Mücade le 'yi engellemek için pek kullanışlıdır. Bu bakımdan kitapta ileri sürülen iddialar-doğru olsun olmasın- İtilaf Devletleri' nin çıkarlarına uygun düş mektedir. Onun için, Andonyan' ın yayınladığı belgelerin sahte mi, gerçek mi ol duğu üzerinde ciddiyetle durmak kimsenin aklından geçmemektedir. Yal nız Ermeni komitecileri, sahtekarlığın anlaşılmasından yine de kuşku duy maktadır. Bu yüzden, belgelerin "otantik" olup olmadığını inceletmek ih tiyacını duymaktadırlar. Böyle bir inceleme yaptırılmış ve belgelerin ger çek olduğu tespit ettirilmiştir. Peki, bu incelemeyi kim yapmıştır? Ha lep ' teki Ermeni Milli B irliği. İyi de, bu sahte belgeleri bizzat hazırlayan veya Andonyan'a hazırlatan da bu Ermeni Milli B irliği değil midir? Yani hem savcı, hem tanık, hem bilirkişi. Bu incelemede hazır bulunmuş tara fsız ve yabancı hiçbir makam, hiçbir kuruluş, hiçbir temsilci yoktur. Hal buki Halep, önce İngilizler, daha sonra Fransızlar tarafından işgal edilmiş tir. Bu devletler ise, hem Osmanlı Devleti 'nin hasmı, hem de Hristiyan Er menilerin taleplerine olumlu bakan "dost"lardır. İncelemeye davet edilme meleri, sahteciliğin onlar tarafından fark edilmesi gibi bir riskin göze alı namamasından ileri gelmişti. Kaldı ki, Andonyan dahi, kitabın tarihi gerçeklerin ortaya çıkması için değil, propaganda amacıyla yazıldığını itiraf etmiştir. Andonyan' ın, 26 Temmuz 1 937 tarihli mektubunda bu itirafı açık şekilde buluyoruz: ··
avukatları, kitabımı ve kitaptaki belgeleri bütün savaş Alnıanya ' nın Halep Konsolosluğunu yapan Dış İşleri Bakanlığı
. . . Tehliryan ' ın
/ıovımrn
incelemesine sunmuşlardı. . . Rössler' in elimde nıiit<'l'effa Dı: Lepsius tarafı ndan Konsolos Röss
giirc ı·lisi W. Riissler ' in 111t· ı·rnı raporıı , hana,
/a ' i11 i:ni11i ii11ct•ılcn a/111aksı:ı11 /ıi(hir :a111mı arı.�a
mrnıanıa
şartı
ile ve
ıi/111i.�1i . . llıı rııııor ;\ /111mırnılıı l lı·r ıiirlii olıil'kti/likıcn yoksun huldu.�u /.. itııhı111111 /.. ı ı11111ıı;:i.1· 1·01111 /ı11/../.. 111ılı ı �·ı ı/.. .ı1 1 1·ıı/ıı t'/ı ·şıiri i(t'l"lllt'ktl'ılir. !\ vrıca ,
T Ü R K L E R E KARŞI E R M E N İ K O M İ T E C İ L E R İ
208
savaş içinde Türkiye' de bulunan Almanların tutumuna ilişkin pasajlardan çoğunu çürütmektedir. Hiç şüphe yok ki, işaret ettiği hususların çoğunda haklıdır. Ancak, eserimin tarihi bir çalışma değil, propaganda amaçlı ol duğunu unutmaktadır. Kitabım, bu tür yayınlara ö:gü hatalardan tabiatiy le arınmış olamazdı . . . Şunu da eklemek isterim ki, Londra' daki Ermeni Bürosu ve Paris'teki Ermeni Ulusal Heyeti, savundukları davanın gerekle ri uğruna, kitabımın yayınlanması sırasında yazdığım metni kendi bildik leri gibi serbestçe kullanmışlard11: " Ermeni komitecileri diyorlardı ki: - İşte Osmanlı belgeleri ... Talat Paşa' nın, Enver Paşa'nın, İttihat ve Te rakki Komitesi'nin emirleri. Bütün bunlar kayıtlara geçip resmiyet kazan mış. Ermenilere yapılan zülümleri, uygulanan katliamı ispat etmek için bundan daha kuvvetli delil olur mu?
"BELGELER" NİÇİN SAHTE? Böyle sürdürülen propaganda gerçekten etkili oluyor ve dünyanın dört bucağında -bir kısmı, inanmaya zaten hazır olan- çevreleri güzelce kandı rıyordu. O belgelerin sahte olduğunun ispat edilmesi ise, bütün bu propa gandayı kökünden sarsacak, temelsiz hale getirecekti. Onun için, Taşnak lar, sonraki yıllarda da belgelerin doğruluğunu ispat için tekrar tekrar gay ret harcayacaklardı. Ancak, belgelerin hiçbirinin orijinali yoktu. Dönüp dolaşıp Andonyan' ı tanık gösteriyorlardı. Andonyan ise, kitabını tarihi gerçeklere hizmet için değil, sırf propaganda amacıyla ve Ermeni komite lerinin emriyle hazırladığını itiraf ediyordu. Bu kadarı bile, belgelerin ve dolayısıyla iddiaların geçersiz olduğunu göstermeye yeterliydi. Ancak, na sıl bir sahtekarlık yapılmıştı ve bunu yapanlar kendilerini ele verecek ha taları nasıl işlemişlerdi, bir de ona bakalım. Andonyan' ın kitabında yer alan ve Ermeni iddilarının en keskini olaraı.. kabul edilebilecek bir şifre telgraf şöyledir:
"Halep Valiliği' ne No: R / 9
Tarilıi: 7 Marl 1332 (20 Mart / 1) / fı l
TÜRKLERE KARŞI E R M E N İ KOMİTECİLERİ
209
Alındığı tarih: 8 Mart Alanın imzası: Zeki Harbiye Bakanlığı ' nın emriyle, yollarda toplanıp beslenen malum şa hısların çocuklarının, Göçmen Dairesi' nce beslenecekleri bahanesiyle alı nıp toplu olarak, şüpheye yer vermeksizin imha edilmeleri ve (sonucun) bildirilmesi. İç İşleri Bakanı Talat" Doğru olmuş olsa, gerçekten insanın dudakların uçuklatacak bir emir. Okuyanları dahşet içinde bırakmaya kafi. Gerçekten böyle bir emir verilmiş midir? Yoksa, sonradan düzenlenmiş sahte bir belge midir bu? Bakalım: 1 . 7 Mart 1 332 tarihinde İç İşleri Bakanlığı 'ndan Halep Valiliği ' ne 8 1 9 sayılı bir telgraf gönderilmediği, Osmanlı arşivlerinde yapılan inceleme sonucu ortaya çıkmıştır. Bu tarihte gönderilen gerçek şifre telgrafın sayı sı 9 'dur. Konusu ise tamamen farklı olup, Antep'te bulunan Ermeniler hakkındadır. 2. Andonyan, Rumi takvimle miladi takvim arasındaki gün farkını gözden kaçırmıştır. 1 Mart, Rumi yılbaşıdır ve belge kayıt numaralan, yılbaşından itibaren 1 ' den başlayarak sıralanmaktadır. 1 Mart ile 7 Mart arasında İç İşleri B akanlığı ' ndan Halep Valiliğine 8 1 9 adet telgraf gön derilmesi imkansızdır. Esasen, gerçek şifre telgraftaki 9 sayısı da bunu göstermektedir. 3. Andonyan, sahte telgrafı üçlü rakam grupları ile düzenlemiştir. Fakat arada ikili rakam gruplarına da rastlanmaktadır. Bu, şifre tekniği bakımın dan ciddi bir hatadır. Gerçek bir şifre telgrafta böyle bir hatanın işlenmesi ihtimali gayet azdır. 4. 1 9 1 5- 1 9 1 6 yıllarındaki Osmanlı şifresinde ikili, dörtlü ve beşli ra kam grupları kullanılmaktaydı. 7 Mart 1 332 tarihinde yürürlükte olan şif re
sisıcmi ise dörtlü gruplardan kuruluydu. Andonyan, elbette ki gerçek
� İ frl· sisıcııı i n i hilıniyordu . < >ıııın i�·in. sahte telgrafı, yürürlükte bulunma yan ii�· l i i rakaııı gnıpları yla ılilıl'ııkııll'k hal asın ı i�lcmi�ıir.
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ K O M İ TE C İ L E R İ
210
Bunun gibi, diğer sahte telgrafların d a tanziminde yapılan hataların başlıcaları şunlardır: 1 . Telgrafların altına Halep Valisi Mustafa Abdülhalik Bey tarafından konulan nottaki imzaların sahte olduğu, gerçek belgeler üzerindeki Musta fa Abdülhalik imzaları ile karşılaştırılınca ortaya çıkmıştır. 2. Farklı tarihlerde çekildiği belirtilen sahte telgraflardaki sıra numara lan bazılarında aynıdır. Andonyan' ın belgeleri düzenlerken dikkatsizlik yaptığı bu şekilde anlaşılmaktadır. 3. Andonyan' ın düzenlediği sahte telgraflardan bazılarında tarihlerle numaralar birbirini tutmamaktadır. 1 2 Aralık 1 9 1 5 tarihli sahte telgrafın sayısı 830 iken, 29 Aralık 1 9 1 5 tarihli telgrafın sayısı 820'dir. Resmi ya zışmalarda tarihlerin ilerlemesiyle numaraların artması tabiidir. Halbuki, ilk telgraftan 1 7 gün sonrakinin sayısı, daha erken gönderilen telgraftan küçüktür. Bu dikkatsizlik, Andonyan' ın, evrak sayılarını kendine göre rastgele verdiğini ortaya koymaktadır. 4. Andonyan, Taliit Paşa'dan Halep Valisi Mustafa Abdülhalik Bey 'e
gönderilmiş bir sahte telgraf düzenlemiş, bu telgrafa 3 Eylül 1 3 3 1 ( 16 Ey lül 1 9 1 5) tarihini koymuştur. Halbuki o sırada Halep valisi Bekir Sami Bey'dir. Mustafa Abdülhalik Bey ' in Halep valiliğine başlama tarihi 27 Eylül 1 3 3 1 'dir. Andonyan, bu tarihleri bilemediği için, sahtekarlığını gün yüzüne çıkaracak bir hata işlemiştir. 5. Osmanlı kayıtlarının giden şifre defterinde yapılan incelemede .1 Eylül 1 3 3 1 tarihinde Halep Valiliği'ne gerçek bir şifre talgraf gönderild i ği görülmüştür. Ancak b u telgrafın sayısı 502 değil, 78 'dir. Konusu ise Si n a Yarımadası ' nda s u aranması için çeşitli yerlerde kuyu açılması hakkın dadır. 6. Sahte belgelerin birinin, hiçbir resmi işaret taşımayan, çi ft ç izg i l i
lı i ı
kağıt üzerine düzenlendiği görülmektedir., Böyle bir kağıdın Os ma n l ı
rl'�
mi dairelerinde kullanılması düşünülemez. Bu tarz kağ ı t l ar, daha
ı,·ı ıh
Fransız okullarındaki kaligrafi dersinde kull anı lmaktayd ı . 7. Sahte belgeler ara sın d ak i diğer h i r � i fn·l i
l l· l ı • r; ı fı ı ı
Tal tıı Pa�a 2 \ K a .� ı ı ı ı
fından Halep Val i l i l iği 'm: giindcri ldiği l w l ı ı ı ı l ı ı w h ı n l ı ı . t arih l i hu ıl' lgrafııı da sahte oldıığıı . k hll'I ı l i o ı h o ı ı ı l ı �· ı J.. a v ı ı l ; ı rn ı d ; ı
t ;ır;ı 1 11 1
'ı
y;ıpı
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N i KOM İ T E C İ L E R İ
211
lan inceleme sonucu ortaya çıkmıştır. Zira, 23 Kasım 1 9 1 5 tarihinde İç İş leri B akanlığı ' ndan Halep Valiliği 'ne hiçbir resmi yazı ve telgraf gönde rilmemiştir. 8. Halep Valiliği' ne gönderildiği iddia edilen şifre telgrafların orijinal leri Harbiye Nazırlığı ile Dahiliye Nazırlığı arşivlerinde olmak gerekirdi. Yapılan incelemede hiçbir telgrafın orijinaline rastlanmamıştır. Gerçek ol mayan bir belgenin orijinalinin de bulunmaması tabiidir. Kaldı ki, Andon yan da, yayınladığı sahte belgelerin orijinallerinin elinde bulunmadığını kaydetmektedir. İddiasına göre, bunlar kaybolmuştur. Nerede oldukları belli değildir. Bu durumda, belgelerin gerçekten var olduklarına inanıla maz.
XXlll "Beni bir gün sokakta vuracaklar!"
Talat Paşa
"Şark meselesi, gösterildiği gibi bir insanlık ve Hristiyanlık meselesi değil, bilakis bir NEFRET ve MENFAAT meselesidir." (Talat Paşa ı
Hava çok güzel. Seninle biraz dolaşalım. Kaç gündür güneşe hasret kaldın! Eski komiteci, eski dahiliye vekili, eski sadrazam Talat Paşa, karısı Hayriye Hanmı 'a bunları söyledikten sonra yüzüne baktı. Hayır, o yemek hazırlayacaktı. Çıkmak istemiyordu. - Peki öyleyse, ben Cemal Azmi'nin dükkanına kadar uğrayıp bir s iga ra alır, dönerim. Geç kalmam! Berlin'de o mevsimde ender rastlanan güzel bir hava vardı. Talat Paşa, her günkü gibi erkenden kalkmış, hazırlanmış, karısının iiğ le yemeği için alınmasını istediği şeyleri almış, Handerberger Caddesindl' ki küçük apartıman dairesine dönmüştü. Sonra, oturup kahvaltı etm işlerd i . B u daire, gerçekten pek ıniileva1.1 b i r yl' n l i . B ir i m paratorluğun y ı l l ar ca başında bulunmuş ve "(\· l 'a� a " l ı ı n l a ı ı o l ı ı ı a � l a l l ı ı yapm ış bir k i ı ı ıs\' i ı,: i ı ı , lıaııfı yok sul bir lıaya l ı ı ı ya�ııı ı d ı �. ı yc·ı l ıı lc- �ıı v ı lalıi l i n l i .
TÜRKLERE KARŞI ERMENİ KOMİTEC İLERİ
213
Mondros Mütarekesi 'nin imzalanmasından, yani savaşın kaybedilme sinden sonra bir Alman denizaltısıyla İstanbul ' dan kaçmış olan Taliit Paşa, doğru eski müttefiklerinin başkentine gelmiş, burada yaşamaya başlamış tı. Eski İttihatçıların çoğu, başka yerlerde ve başka yollarla mücadeleye devam ederken, meselii Cemal Paşa Afganistan ' da, Avrupa' da, Rusya'da, Kafkasya' da dolaşırken, Enver Paşa Türkistan' da Ruslara karşı savaş bay rağı açarken, o bütün bunlardan uzakta, eski dostları Cemal Azmi ve Dr. Bahaeddin Şakir beylerle birlikte, sakince bir hayat sürüyor, hatıralarını yazıyordu. Cemal Azmi, Talat Paşa'nın oturduğu apartımana yakın bir yerde kü çük bir dükkan açmış, sigara ve benzeri şeyler satarak geçinmeye çalışı yordu. Taliit Paşa, o dükkana gideceğini söylemişti. Fakat kapıya kadar gidiyor, adımını bir türlü dışarı atamıyor, geri dö nüyor, yine "Allahaısmarladık" deyip kapıya yöneliyordu. Garip bir hali vardı, karısının o güne kadar pek görmediği bir hal. - Paşam, rahatsız mısınız? Bu hüznünüz nedir? Ne oluyorsunuz? Paşa yine geri dönmüş, karısının yüzüne derin derin bakıyordu. - Bilmiyorum, dedi, içimde bir sıkıntı var. Sonra kapıyı açtı, bir daha dönmemek üzere çıktı. Belki on beş dakika, belki yarım saat, aradan ne kadar geçtiğini Hayri ye Hanım hatırlayamıyordu. Kapının zili üstüste çalındı. İçeri gözleri yu valarından fırlamış iki adam girdi. İkisi de Talat Paşa'nın eski dostuydu. Biri Selanik mebusu Nesim Mazelyah, öteki Doktor Nazım. Doktor Nazım, Talat Paşa'nın vefakar karısını karşısında görünce tari fi imkansız bir heyecanla haykırdı: - Hayriye Hanım ! . . Hayriye Hanım ! .. Acı bir çığlıktan farksız olan bu haykırış zavallı kadının aklını başın
dan al mışt ı : - Nazım Bey, diye haykırdı, korktuğum başıma m ı geldi?
Sürgünde k i dost acı ile başını eğerken, bedbaht kadın deli gibi koşma ya haşlad ı , fakat birkaç adım sonra bir külçe yığını halinde düştü, kaldı. Tfılat Paşa, İ stanhul 'daıı ayrı l ı rkl'ıı şüylc demişt i : Biı.iııı siyasi lıayaı 1 1 1 1 1 1 aıı ı ı.. lıiı ıııişt ir!
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ K O M İ TE C İ L E R İ
214
İki buçuk yıl sonra, Bertin sokaklarından birinde, siyasi hayatı ile bir likte fiini hayatı da sona eriyordu.
"ALINDA NE YAZILIRSA O OLUR HAMİD! .• " Talat Paşa, Beri in' de Handerberger Sokağındaki 4 5 numaralı daireye yerleştikten sonra Sili Bey takma adıyla yaşamaya başlamıştı. Sai, yani yolcu . . . -
Karısı, niçin bu garip adı aldığını sorduğu zaman: - Vatanımdan benim şartlarım içinde ayrılan insanın taşıyabileceği en uygun isim Yolcu'dur: hedefi, gayesi belli olmayan bir yolculuğun yolcu su ... demişti. Arkadaşları, Ermeni komitecilerinin kendilerini takip ettiğini defalar ca hatırlatmışlardı. B unlar, Birinci Dünya Savaşı 'nda Ermeni komiteci lerinin düşmanla birlik olarak ve arkadan vurmak suretiyle giriştikleri hareketler üzerine çıka APRIL 24 , 1 9 1 5 . . . THE rılan, Tehcir Kanu ...� •&. • ıtt� - t ... � ORDERS nu 'nun teşvikçisi ve ta ..... ""' �··· .. � -.. ... .IA.Milfl f...H fl,_ ı,. ııU�·� , ........... kipçisi olarak, başta Ta ... ...._ ""' ,..., '• ...... WERE ... .-.-ı ..... .... -" -· .... lat Paşa olmak üzere. """'"'''"" ... "' ISSUED İttihatçıları görüyorlar dı. Komiteciler, şimdi n • nn .. ....,.. .., .., o...a. ...,... .. ...., _ _ "'"' ....... .. .....,....., .. .. ..,,... ..,..... ..... - � -"' - - - -... vatanlarından uzakt a ._..._, ...... -' .u:1"U All. � •"!'"'l\ J.O O•fJl;<l.QIUMlNA,_.Ol_TP<I kalmış b u himayes i z kimselerden intikam al mayı planlamaktaydı. • .,,, . . •. c.-· , •• _ .. ... ... &..o. � .,J
'11
.ltı•-
-...... .
---
-·
_. f.,.tıt
A ..
_. .....
.. _ .. . . .... - ···.....,, .. ..... .... .. ... .. ..... ....... _
"'··· -··' -'
'
••
'"'
. �
.•, -
.. ···�-
ı ......
_ . , \_ .,.
...-. . ...
· -·
, ..
•• 1- .,..,.,. "• • 1•
_.\ ;:a
-
·�· ..'".
WE R EMEMBER I
İkazlara karşı, Talfıı Paşa: - Almanya'ya iltica etmiş müttefik bir dev let vatandaşının haya t ı n ı muhafaza etmek va ıi fesi Alman devlct iıı i ı ı ı l i r. Eğer, A l m a n y a .
l·.'r11w11i prııpııgı111dıı.1 1 . gıı:l'tl'lı·rı· ı·ı·rıli.�i i/1)11/ıml.ı J , ı/.ıı l't1şı11·1 llıı/a ' ı· llt'11:ı·tir1 1rdıı
ı ı ı i l l ll· fi k i Tiirk i yc ' ı ı ı ı ı �ııılr:"ıt.fıııııııı hile kom
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ K O M İ T E C İ LE R İ
215
yacak kadar kudretli değilse, hepimize ölüm nereden gelirse gelsin, ne yapabiliriz? Bir başka dostu, Hamid Bey de, cinayetten bir kaç gün önce: - Paşam, demişti, bazı Ermeni komitecileri Fransız subayı kıyafetine girmiş, Berlin'e gelmişler. Sizi takip ediyorlar. Yalvarırız, Allahaşkına dik katli olunuz! Talat Paşa, evladı gibi sevdiği bu genç adamın yüzüne uzun uzun bak mış, sonra kendisinde çok seyrek görülen sinirli ve sert bir sesle: - Sen bana ne karışırsın? Belki bir Ermeni kurşunu ile ölmek isterim, demişti. Biraz sükunet bulunca da: - Alında ne yazı lırsa o olur Hamid, diye ilave etmişti, elem çekme! Talat Paşa'nın alnında, bir Ermeni komitecisinin kurşunlarıyla ve yad ellerde suikasde kurban gitmek yazılıydı. Öyle de olmuştu.
CİNAYETTEN KAHVE KRALIJGINA Komiteciler, Talat Paşa'nın hareketlerini haftalarca takip etmişler, Sa lomon Teyleryan adında bir arkadaşlarını cinayet için vazifelendirmiş lerdi. Teyleryan, iki defa Talat Paşa'nın karşısına çıkmış ve tabancasını çekip üzerine boşaltmak istemişti. Fakat her seferinde, göz göze geliyorlar, Talat Paşa gülümseyen gözlerle adamın yüzüne bakıyordu. Yapamayacağını an lamıştı: hayır, yüzüne bakarak öldüremeyecekti, arkadan vurmalıydı. Komitecilik, bunların nazarında, silahsız ve savunmasız kimseleri ar kadan vurmak anlamına geliyordu. Nihayet, 1 5 Mart 1 92 1 günü, arkadan atılan kurşun Talat Paşa'nın bey nini parçalayarak sağ gözünden çıkıyor ve onu cansız yere seriyordu. Kaatil kaçmaya çalışmış, fakat bir Alman genci tarafından yakalanmış
ı ı . Alman mahkemelerinde yargılandı ve belki de inanılmaz bir şey amma heraaı eli i ! Soma . . . Vl'
Sonra ( iiiı ı e y A frika ' ya g i l l i . orada ynle�ı i . 1 960 d a öldüğü zaman kah ha l ı o l ı ı ı ı ı � ı ı ı .
216
TÜRKLERE KARŞI ERMENİ KOMİTECİLERİ
Ermeni komitecileri bu eli kanlı adamın kahramanlığını ilan ettiler ve Fresno'da bir heykelini diktiler.
"SEN BİR İDEAL UGRUNA ÖIDÜN!
.•
"
Talat Paşa 'nın cenazesi morga kaldırıldı. Silah sesini duyarak dükkanın dan koşup gelen Cemal Azmi, Bahaeddin Şakir, Nazım beyler, henüz kan lan kurumamış cesedin üzerine kapanmışlar, hüngür hüngür ağlıyorlardı. Ertesi günü cenaze morgdan alındı. Berlin' de, Haznheim 'de Müslü man kabristanına defnedildi. Osmanlı ordularında hizmet görmüş ve o sırada Bavyera Harbiye Na zın olan Von Kress heyecanlı bir konuşma yaptı. Dr. Bahaeddin Şakir de konuşmasında çok üzüntülü ve çok heyecanlıydı: - Paşam ... Sen bir ideal uğruna öldün. Emin ol ki, biz de arkandan ge leceğiz. Kormuyor ve irkilmiyoruz. Yaptıklarımızın hesabını Allah ve mil let huzurunda vermeye her zaman amadeyiz. Nur içinde yat ve bizi bekle! Birkaç gün sonra Alman polisi, Talat Paşa'dan kalan eşyaları teslim et ti. Bu eşyanın arasında şunlar vardı: İçinde 1 00 mark bulunan bir cüzdan, narin yapılı bir cep saati, sedef kakmalı 6.35'lik Browning marka bir ta banca, küçük bir Kur ' an-ı Kerim, bir mendil, gümüş ve yuvarlak saplı bir baston. Talat Paşa'nın sokak ortasında öldürülmesi, sadece Ermeni intikamcı lığının eseri değildi. Perde arkasında yine büyük güçler, İngiltere ve Rus ya vardı. İngilizler İstanbul 'u işgal ettikten sonra birçok Türk yöneticiyi ve aydı n ı "Ermeni Katliamı" suçlamasıyla tutuklayıp Bekirağa Bölüğü'ne tıkmış lardı. Bunlardan bazılannı idam etmişler, çoğunu da Malta Adası'na sür müşlerdi. Onlan Ermeni soykırımı suçlamasıyla yargılamaya hazırlanıyor lar ve mahkum edebilecek delil anyorlardı. Osmanlı arşivleri ellerinin al tındaydı. Fakat buradaki incelemede herhangi bir belgeye rastlayamam ış lardı. Bunun üzerine, müttefikleri Amerika Birleşik Devletleri 'ne başvura rak bu konuda yardım istemişlerdi. Orada yapılan araşt ırmalarda da soy k ı rımı kanıtlayacak bir ipucuna rast lanmam ışt ı . l ııgi l i ıkr. ·ı�ılfıt. Enver Vl' Said Halim paşaların Almanya 'da oldııl..l a nııı lıalın a l m ışlard ı . Bask ı a l t ın da tuıtıık l arı Osıııaı ı l ı yiiııet i ı ı ıilll' . A l ı ı ıaııvıı 'dıııı '\ıı\ l ı ı " lanıı iaıksiııi is
TÜRKLERE KARŞI E R M E N İ KOMİTECİLERİ
217
tetmişlerdi. Almanlar iade için gerekli resmi suç varakalarının tamamlan ması gereğini bildirdikleri gibi, istenen şahısların Almanya'da olup olma dığının da bilinmediğini belirtmişlerdi. Bu cevap İngilizleri hoşnut etme miş, meseleyi başka yöntemlerle halletme yoluna itmişti. Talat Paşa bir su ikastla ortadan kaldırılmalıydı. İngiliz gizli servisi, bu arada Talat Paşa'nın birkaç günlüğüne Stok holm'e gittiğini öğrenmiştir. Bunu fırsat bilip bir plan hazırlarlar. İngiliz donanmasının, Almanya 'ya dönerken bindiği gemiyi açık denizde çevire rek Talat Paşa 'yı teslim alması tasarlanır. Fakat bundan çabuk vazgeçilir ve Paşa'nın Berlin 'e dönmesi beklenir. Konu orada çözümlenecektir. İngiliz gizli servisi, Talat Paşa konusu ile ilgilenme görevini eski dra goman Andrew Rya n 'a vermiştir. Onun Almanya'daki ajanı ise Herbert Aubrey adında biridir. Bu adam güya bir İngiliz gazetesinin Ren havza sındaki temsilcisidir. Ama Talat Paşa'nın dostluğunu ve güvenini kazan mıştır. Paşa onunla sık sık görüşmekte, dünya ahvaline ve Ankara'daki ye ni yönetime dair haberler almaktadır. Son görüşmelerini bir parkta yapar lar. Bu konuşmada Talat Paşa, Mustafa Kemal Paşa önderliğindeki Anado lu harekatına yardımcı olmak için İslam ülkelerinden destek aradığını, müttefiklere karşı ciddi bir direniş hareketini örgütlediğini, kısa süre için de Ankara'daki yeni yönetime katılacağını açıklar. Aslında bütün bunlar Talat Paşa'nın hayalinde beslediği hedeflerdir ve o ortamda hiçbir uygula ma şansı bulunmamaktadır. Paşa, aynca Türkiye ile makul bir barış antlaş masına İngiltere imza koymadıkça Turancılık ve İslamcılık hareketlerini atağa kaldıracağını da söylemektedir. İngiltere için bu kadarı çok fazladır. Audrey Herbert 'in raporu Londra' ya ulaşınca, İngiliz istihbaratı Sovyet lerle temasa geçer. Talat Paşa'nın hayalleri Sovyet gizli servisini de endi şelendirmiştir. İki servis Talat Paşa'nın idamında görüş birliğine varırlar. Uygulama işi Aubrey'e verilir. Aubrey Berlin'de günlerce çalışarak, zaten manen hazır bir Ermeni tetikçi bulur. Erzurum doğumlu bu adanı Solomon Teylerya n dır. Talat Paşa'nın evi günlerce gözaltında tutulur, eve giriş-çı kış saatleri ve günlük yaşayışı incelenir. '
ADAi.ET PROPAGANDAYA TESLİM OLUYOR /\dakı t a r i h i m.·
kara
hir
ld.l'
muhakkak kararını verir prnpa�.aııdaıı ı ı ı . l l ris ı i y a ı ı l ı k gayre-
o l a ra k ).:l\"l'l'l' ğ i
IH· ı ı . j ü r i Vl' l ı [ı k i ı ı ı kr. k u l a k l a r ı dol ı ı ıa
218
TÜRKLERE KARŞI ERMENİ KOMİTECİLERİ
tinin ve o günlerde Ermeni komitecilerinin lehinde yayın yapan Alman ga zetelerinin etkisi altında kalmış olmalıdırlar. Türkiye'de olup bitenleri bilen dürüst birkaç Alman subayı duruşma tarzının ve kararın aleyhinde yazılar yazdılar. Fakat bunlar, pek yoğun Er meni propagandasının gürültüsü arasında kaybolup gitti. Bunlardan biri olan Alman Generali Bronzat Schellendorf, mahkeme nin kararına isyan eden yazısında şöyle demekteydi:
"Teyleryan davasında dinlenen tanıklar, olay hakkında ifade vermeye cek, yahut tahkik edilecek olayları başkalarından işitmiş olan kimselerdiı: Gerçeği gören kimseler mahkemeye çağırılmamışlardır. Türkiye' deki Er meni mezalimi sırasında bu vak' alarm cereyan ettiği yerlerde hizmet eden Alman subayları neden dinlenmemiştir? Ermeni isyanı için bir sebep mevcut değildir. Çünkü büyük devletler tarafından Türkiye' ye yaptırılan ıslahat, etkisi ni yeni yeni göstermeye başlamıştı. Ermeniler parlamentoda mevki ve oy hakkına sahiptiler. Hatta zaman zaman nazır bile oldulm: Devletin tab' ası ile aynı sosyal ve siyasi hakları kullanabiliyorlardı. Memleketlerindeki asayiş, Fransız generali Baumann tarafından yetiştirilmiş olan jandarma vasıtasıyla sağlanıyordu. Ele geçen vesikalardan, bildirilerden silahlardan anlaşılıyor ki, isyan uzun zamandan beri hazırlanmış ve Rusya tarafından geliştirilmiş. finan se edilmişti. Ermeniler, cephede Ruslar tarafından durdurulmuş olan Türk ordusu nun yanlarına ve gerilerine tesir etmekle yetinmiyor, bu bölgedeki Müslü man halkı da silip süpürüyor/ardı. Şahidi bulunduğum Ermeni mezalimi. üstelik Türklere yükletilmek istenenden çok daha feci idi. Ermeni tehcirinin, Türklerin Hristiyanlığı ezdiği şeklinde bir propa ganda vasıtası yaptlacağı evvelden düşünülmüş, her türlü sertlikten karı nıln11ştı. Türklerin buna hakkı varmış. Propaganda ferin lıff ıa rafi 1Ula da hu hudalalı.�a iııaıııldı .
haşladı . Yahancı nı en ılck ı · ı
"flıı ıhlırnla dıı.�ııyıı 111111 .wııılarılıııı \'11/111: '/iılıit l'ıqa ' 11111 dii�·maııları sii: siivlnııiş gihi giiriiııii wır. /lii l'lı·ı ı· h ,, , , . ,,, , , . , 1111 1 . · /11111 . 111<1 .� ılıır ıılarıı� giiJlı•rili vorlar. /lıı /111 .\'ll.\'ll l l ılı'i :'ı·/11/1111· 11 lı l 11111/11
TÜRKLERE KARŞI E R M E N İ KOMİTECİLERİ
219
Seferberlik sırasmda Ermenilerde Rus tüfekleri bulundu ve Türkiye Er menileri ile Rus ordusu Komutanlığı arasında kararlaştırılmış bir anlaş manın metni Türk ordu komutanının eline geçti. Bu vesikaya göre, Erme niler, sabotaj yapmayı ve Türk kıt' afarının gerilerine taarruz etmeyi kabul ediyorlardı. İsyan, adı geçen belgelerde yazıldığı gibi uygulandı. Türkler, isyan için Ermenilere hiçbir vesile vermediler. Bu yüzden olayların büyük kabahati Ermenilere aittİI: Bu olaylarda Türklerin tutumu takdir edilme/idil: Zalim.fakat görünüş te dindar Ermeniler, Türklere karşı feryat ediyor ve şikiiyette bulunuyor larsa, onlara "sizin daha önce yaptığınız gibi" cevabı verilmelidir. Katil Teyleryan' ı beraat ettiren hiikim doğuda anlaşılamayacaktır. Ka tilin akli dengesinin tam olmadığına kimse inanmayacak ve cinayet, cina yet olarak kalacaktır. " Teyleryan adındaki komiteciyi beraat ettiren mahkemenin, adli değil, siyasi bir heyet olduğu da iddia edilmiştir. O sıralarda iktidarda bulunan ve "kızıl papaz" adıyla anılan sosyalist Erzberger, savcıya, katilin beraatini istemesini emretmişti. Savcı, Türklerin vahşetinden bahseden bir iddiana me hazırladı. Hayatında Türkiye 'ye hiç gelmemiş Teyleryan'ın ailesi Türkler tarafından "kesilmişti". Jüri de bu iddiaların etkisinde kalmaya za ten hazırdı. Kararın okunuşu sırasında mahkeme salonunda bulunan solcu Ermeni ler ve Berlin'de toplanmış olan Komünist tahrikçiler, mahkemenin vardı ğı sonucu alkışlamakla kalmadılar, aynı zamanda Türkler aleyhinde yeni bir propaganda malzemesi olarak kul landılar.
"BİR TALAT GİDER, BİN TALAT GELİR... " Talfıt Paşa, vurulmadan önce bir dostuna şöyle demişti: - Sclanik 'teyken ikide bir sürgün cezasına çarptırılan Bulgar komiteci k a rşı laş ırdı k . Bunlar vaıanlarından ayrılmadan önce, jandarma ne ı.arl· ı i ı ıdl' hıı hınduk l arı htı ldl·. ı ı ll'ra s i ı ı ı l l' rı h t ı m ı n üzerinde toplanır ve iç l n i ı ıı ll'ıı h i ri ı ı i ı ı vl'rı l i ğ i i şarl' l k lll'p l ı i n ll' l l l'ğ i l i p t oprağı üpc rl c n l i . leri y le
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ KOM İ T E C İ L E R İ
220
B u , onlar için vatana dönüş ümidinin bir ifadesiydi. Öptüğümüz toprak bizimdir, buraya yine geleceğiz, demek isterlerdi. Bir gün ben de vatana dönersem, bilir misiniz, ne yapacağım? - Herhalde siz de onlar gibi toprağı öpeceksiniz. - Ne dersin sen? Ne dersin sen? Ben öpmekle doyamam ki ... Yiyeceğim vatan toprağını, yiyeceğim. Talat Paşa bu arzusuna hiç kavuşamayacağını ara sıra derinden hisse derdi. Belki bir önsezi ... Derdi ki: - Beni bir gün sokakta vuracaklar. Alnımdan kanlar akarak yere seri leceğim. Yatakta ölmek nasip olmayacak. Ama, ziyanı yok, vursunlar. Va tan benim ölümümle bir şey kaybetmez. Bir Talat gider, bin Talat gelir! Bir komitecinin kurşunuyla can veren bu eski komitecinin cenazesi, an cak yirmi iki yıl sonra, 1 943 'de yurda getirildi ve vatan toprağının sıcak koynuna bırakıldı. Bir torba kemik yığını halinde.
İSTANBUL'DA CİNAYET Ermeni intikamcılığı, Azerbaycan Milli Hükumeti 'nin eski vezirlerin den Behbut Civanşir'i İstanbul 'da buldu. Vaktiyle Ermeniler Karabağ'a hücum etmişler, Civanşir de görevi gereği buraya asker gönderip saldır ganları temizletmişti. Ermeni komitecileri bu hareketini unutmadılar. Ye tişkin bir aydın ve seçkin bir mühendis olan Civanşir, İstanbul 'a görevk geldiğinde, kalmakta olduğu Perapalas yakınında Misak Torlatyan adın da bir Ermeni tarafından katledildi ( 1 9 Temmuz 1 92 1 ). Yakalanan kat i l . İngiliz divan-ı harp mahkemesince beraat ettirilip serbest bırakıldı. 1 968 ' e kadar hayatta kaldı.
TÜRKLERE KARŞI E R M E N İ KOM İTEC İ L E R İ
221
ŞİMDİ 60 OLDU "Ermeniler meramlarını söktürmeyince terör yaparlar. Evvelce Ruslar dan kaçan Milli Azeri Cumhuriyeti' nin başvekili Nasib' i Aras lrmağı üze rinde öldürdüler. . . İşte dirayetli Azeri recullerini Ermeniler birer birer öl dürüyorlardı . Bu öldürülenler, Civanşir ile altmış kadar olmuştur. Sonra Talat ile Türkiye recullerinden de bir o kadar öldürdüler ki, sonuncusu Ce mal Paşa' dır. Halbuki Harb-i Umumi' de bu adam sağlam elli bin Ermeni yi muhakkak bir ölümden kendi eliyle kurtarmıştı. Cemal' i Ermenilere Rus lar öldürttüler. Eğer Ermeniler bu sistemde devam ederlerse, Türk gençliği de aynı şe yi Ermenilere yapmalıdır. Yapmazlarsa Türklük ölmüş, hayat hakkı kalma mış, haysiyetsiz bir millet olmuş demektir. Şimdi Ermenilerde oniki tane de ğerli adam hakkımız var demektir. " Dr.
Rıza Nur, Hayat ve Hatıratım, 3. cilt,
s.
747-748.
(Bu hatıralar l 930 yıllarında yazılmışttır.)
XXIV Talat Paşa'ya verilen söz tutuluyor
Baheddin Şakir
"Bir insan bir şeye inanmakla yaşar; birçok şeyler üzerinde münakaşalar ve kavgalar yaparak değil." (Cariyle)
Talat Paşa'nın Bertin sokaklarındaki kanlı cesedinin üzerine kapanarak ağlayan iki eski arkadaşı vardı: Doktor Bahaeddin Şakir ve Cemal Az mi. B ahaeddin Şakir, mezarı başında yaptığı konuşmada, Talat Paşa'ya. kendisini takip edeceklerine dair söz vermişti. Öyle de oldu. Bahaeddin Şakir ve Cemal Azmi, Talat Paşa'nın vefatından sonra yurı dışındaki siyasi faaliyetlerine devam ettiler. Bunlardan faydalı sonuçlar alıp almayacaklarını bilmiyorlardı. Fakat bir roman, hatta bir senaryo ka dar hareketli seyahatler, hapisler, kaçışlar, uçakla yolculuklar, düşüşler. . . birbirini takip etti. Endişe ettikleri bir husus vardı: Talat Paşa'nın katlinden sonra Erml'ııi komitecileri, karısı Hayriye Hanım'a da bir kötülük yapmasınlar!
Bu yüzden, Haryile Hanım' ı vatana dönmesi için z orl uy or Berl iıı ' ı ı ı tehlikeli olduğunu kendisine defalarca a n latı yorl ard ı . Zava l l ı kadın. koca sının yattığı topraklardan uzakla�manı ıı yaralacağı yalnızlık duygus1111;1 esir gihiyd i . Bir türlü Bl'rl iıı 'dcıı ayrı l mak isıcı ı ı i vorı h ı . ,
l 1J2 2 sl'ııcsiııiıı 1 7 N i saıı )'.11 1 1 1 1 , vaııl;ıı 1 1 1 . ı Ur. H ıısııhi lley ' i yiııc l layriyc l laıı ı ı ı ı ' ı ı ı ı· v ı ı w ı• ı l ı ı ı ı ·1 1 ı - ı ı l ı
ık
alaıoık
TÜRKLERE KARŞI E R M E N İ KOMİTECİLERİ
223
Sonra hep beraber sokağa çıkmışlar, Cemal Azmi Bey ' in Uhlandstras se' deki evine yönelmişlerdi. Yollar tenhaydı. Sıcak bir geceydi. Talat Paşa'nın öldürülmesi üzerin den henüz bir yıl kadar geçmişti. Hatırası çok tazeydi. Doktor B ahaeddin Şakir, İttihat ve Terakki Cemiyeti 'nin nüfiizlu şahsi yetlerindendi. Mısır ve Paris'e gitmiş, Ahmet Rıza Bey ' le çalışmış, Şura yı Ümmet'i çıkarmıştı. Jön Türkler arasında önde gelen isimlerden biri ol muştu. Meşrutiyette İstanbul'a dönmüş, İttihat ve Terakki'nin umumi mer kez üyeliğini yapmış, Teşkilat-ı Mahsusa'nın siyasi bölüm şefi olmuştu. Kabinede vazife almamıştı. Cemal Azmi ise Meşrutiyetten önce Seliinik'te Hukuk Mektebin'in mü dürüydü. 1 908 'de milletvekili seçilmiş, sonra istifa ederek, Bursa valiliği ne tayin edilmişti. 1 9 1 4 'de bu sefer Çorum' dan milletvekili olarak Meclis i Meb' usan' a girmiş, fakat bir süre sonra yine istifa ederek Konya valisi olmuştu. Her ikisi de İttihatçıların önemli kişileriydi. Mütarekeyi takip eden günlerde, lider kadrosunu Gözleve'ye götüren U-67 Alman denizaltısında ki sekiz kişiden ikisi bunlardı. ***
Dört kişilik grup konuşa konuşa yürürlerken, arkalarından telaşla yak laşan ayak seslerini duymuşlar, fakat pek kuşkulanmamışlardı. Tam soka ğın köşesini dönecekleri sırada, art arda ve çok yakından gelen silah ses leri ortalığı karıştırdı. Dört el ateş edilmişti ve kaldırımda Bahaeddin Şa kir 'le, Cemal Azmi'nin cesetleri kanlar içinde yatıyordu. Her şey göz açıp kapayana kadar olmuştu. Hayriye Hanım' la, Rüsuhi Bey boşu boşuna "imdat" diye haykırıyor lardı. Katiller köşeyi dönmüşler, ortadan yok olmuşlardı bile. Onlar profesyonel kaatildi: yani Ermeni komitecisiydi. Yerdik leri idam kararlarından ikisini daha yerine getirmişler, Dr. Baha eddin Şakir de, Talat Paşa'ya verdiği sözü tutmuş, onu takip etmişti.
xxv
Hurma kutusundan çıkan idam hükmü
Sait Halim Paşa
"Kumkapı 'daki bir kilisede toplanmış olan silah ve cephaneyi bizzat gördüğüm zaman hayret ve dehşet içinde kalmıştım. Bizim hangi camimizde silah depo edildiğini duydunuz?" (Wilson'a Mektup'tan)
"Çok iyi bilirsiniz ki, ben bütün hayatımda şiddet hareketlerinin dainııı aleyhinde bulunmuşumdur. Huzuru Hakda ve adaletine emin olduğum hii tün hakimler önünde ispat etmeğe amadeyim ki, Osmanlı idaresi, hi('hir din ve ırk mensubuna hiçbir haksızlık yapmamıştır. Hele, iddia edilen :ıı lümlerin ve terörün zerresi dahi mevcut değildir. Evet, kan dökülmüştiir. 1 909' dan başlayarak, mesela Adana Vak' asında olduğu gibi bazı ferdi k ı tal/er ve kargaşalık/ar vukua gelmiştir. Fakat, insaf ile söylemek gerl'kil'.l ı· bunların hepsinin müsebbibi, (sebep olanları), bizim en sadık tehaa1111: olan ve asırlarca beraber huzur ve sükunla yaşadı.�ınıı: Ermini/eri tq ı · i � ve onları maalesef men.fi yollara siiriikl<'Y<'ll yahmın propa�<mdanlıımı sehehiyer verdikleri rahrikladir. Bc11. ılı·.�il i\ 1 11 1ı lı ı /ı ı ' 111111 ıı:ıık ycrlcri11ılı · . İsta11hıı/ ' da , Kımıkapı ' dıık i hi r k i/i.,·ı·ılı · ı 1 111/, 1111111.) 1 1/1111 ,\'i1' Ilı ı ·ı· n·plııı111 ı · ı ·
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ KOM İ T E C İ L E R İ
225
bizzat gördüğüm zaman hayret ve dehşet içinde kalmıştım. Bizim hangi ca mimizde silah depo edildiğini duydunuz? Kürtlerin, Ermenilere karşı zulüm yaptıkları da gerçeğe uygun değildir. Bu hava/iyi de bilirim. Bütün iktisadi varlıklar, servet, sanat, hep Ermeni ler elinde idi ve Kürtler bunların sadık dostu idiler. Fakat yapılan yaban cı tahriklerin sebebiyet verdiği düşmanlık bizimkilere karşı fiilf tecavüzden sonra meşru müdafaa hissini doğurmuş ve nüfusun çoğunluğu da bizde ol duğu için iki taraf bu nüfus nisbetinde zarar görmüşlerdir. Bu gerçekleri anlatmak için ben de Amerika devlet başkanlığına müracaat edeceğim. " Malta Adası' nda sürgün bulunan, Osmanlı Devleti' nin eski Sadnazamı
Said Halim Paşa' nın bu sözleri söylemesinin sebebi vardı. Malta'ya, Said Halim Paşa'ya gelen mektuplar arasından bir gün bir idam tebliği çıktı. Ölüm kararını, merkezi Amerika'da olan Taşnaksutyun Komitecisinin icra organı vermişti. Said Hlim Paşa' yı, savaş sırasında teh cir hareketinin sorumlularından sayıyor ve onu gıyaben ölüme mahkum ediyorlardı. Sürgünlere gelen bütün mektuplar, adadaki sivil siyasi memurlar tara fından denetlenirdi. Peki, bu mektup, nasıl olmuş da, kontroldan sıyrılıp Said Halim Paşa'nın eline varmıştı? Ada kumandanı soruşturma açtırdı. Kışlada çalışan birkaç Ermeni me mur vardı. B unlardan şüphe edilenlerin yerleri değiştirildi.
"ÖLECEKSİN!
••
"
Tehditler bununla da kalmadı. Said Halim Paşa'ya bir gün, Beyrut'tan ve hiç tanımadığı (Arap ismi taşıyan) biri tarafından gönderilmiş bir hur ma kutusu geldi. Fakat, kutunun içinde sadece hurma değil, bir yeni tehdit mektubu daha vardı. Bunda da aynı hüküm tebliğ ediliyordu: "Öleceksin! ' Bu sefer, kontrol idaresi mektubu bulmuş, fakat önceki mektupla ilişi ği olab i l i r düşüncesiyle Paşa'ya teslim etmişti.
B i r zaman sonra, merkezi New York' ta bulunan Ermeni İhtilat Komi ll'si, Haşkan Wilson ' a başvu rarak , hazı Osmanlı devlet adamlarının millet krarası hir ı ı ıahkl'mcdc, savaş Vl' ll'hc ir suçlusu olarak yargılanmalarını is ll'd i . Sonı ıı ı l ıı ı ı ı ı ıılaıılar arasın d a . Said l l a l i ı ı ı Paşa da vard ı .
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ K O M İT E C İ L E R İ
226
Talat Paşa'yı, Dr. Bahaeddin Şakir'i, Cemal Azmi Bey ' i Berlin sokak larında cansız yere seren Ermeni komitecileri Said Halim Paşa'yı da unut muyorlardı.
SADARET KOLTUGUNDAN MALTA'YA Said Halim Paşa, Mısır hanedanına mensuptu. Kavalah Mehmed Ali Paşa'nın torunuydu. Avrupa'da okumuş, yetişmiş, 1 888 'de, Sultan il. Ab dülhamid tarafından Şura-yı Devlet'e tayin edilmişti. O sıralarda 25 yaşın daydı. Fakat sonraları karşılıklı şüpheler artınca Avrupa'ya kaçmış, Jön Türklerle temas kurmuştu. 1 908' den sonra İstanbul ' a gelmiş, ayan azası olmuştu. Devlet Şurası başkanlığında, İttihat ve Terakki Cemiyeti Umumi Katipliği'nde bulunmuştu. Mahmud Şevket Paşa'nın bir suikast sonucu öldürülmesinden sonra, Hariciye Nazırlığından Sadrazamlığa getirilmişti. Savaş sırasında uzun zaman sadrazam olarak bulunmuş, savaşın son yılla rında yerini Talat Paşa'ya terk etmişti. Mütareke imzalanınca tutuklanmıştı. Önce meşhur Bekirağa Bölüğü. arkasından Malta'ya sürülüş ... Mehmed Ali Paşa hanedanı arasında geçimsizlik olduğu için, Malta'da yapılan muameleyi hakaret telakki etmişti. Kendisine muhafız olarak, İn gilizlerin hükmü altında bulunan Mısırlı bir subayı vermişler, aralarında ailevi geçimsizlik olan eski bir Mısır asilzadesini de, muhafazasına memur kaydiyla sabah - akşam karşısına çıkarmışlardı. Saray terbiyesinin sükuneti içinde, bütün bu muamelelere tevekkül ll' boyun eğmişti. B ir bakıma müdafaanamesi olan, fakat ağır ve vakur hir üslUpla yazılmış uzun mektubunu. Amerika Cumhurbaşkanı Wil son ';ı gönderdiği günler, işte o günlerdi.
ROMA'DAKİ CİNAYET Malta mahkumları Ada'dan salıveri ldiğ izaman Said Hal im Pa�;ı nereye gideceğini kestiremiyordu. K imseden alaka görmüyord u . S i Lı hı yoktu . Savunmasızdı. Ermeni koın i ıec i k r i ı ı i ıı kend i s i hakkında Vl'I d i kle ri ölüm kararın ı da u n u ı ııııı� ı h- ji, i l d ı . l<oıı ı a ' ya g i l l i . bir kil�l· vı·
yerlqt i .
TÜRKLERE KARŞI E R M E N İ KOMİTEC İ L E R İ
227
Fakat, Ermeni komitecileri, Said Halim Paşa'yı o köşesinde de buldular ve Taşnaksutyun merkezinin verdiği ölüm cezasını acımadan yerine getirdiler. B ir akşam (6 aralık 1 92 1 Salı) geç vakit, araba ile geldiği evinin önün de, yine bir Ermeni komitecisinin kurşunu ile alnından vurularak öldü. Katilin Arşavir Çıracıyan adında biri olduğu ileri sürüldüyse de, hak kında hiçbir soruşturma yapılmadı. Said Halim Paşa'nın cenazesi İstanbul'a getirildi ve İbnülemin üstadın ifadesiyle: " ... 30 cumadelfila 1 340'da Yeniköy yalısından alınub ihtifal-i azim ile Sultan Mahmud türbesi haziresine defn olundu."
XXVI "Burası Tlflis! .. Cemal Paşa'yı vurdular! .."
Cemal Paşa
Bir yezidin elinde oldu şehid Gitdi Hakk'ın civan rahmetine. (Ali l
"İktidardan düştüğünden üç gün sonra Cemal Paşa, gazeteci Ali Ke mal' in iftiralarına yalnız "evet" veya "hayır" diye cevap verebilmek için . hiçbir gazetede, üç satırlık yer bulmaya muvaffak olamadı. Herkes kendi öz başının kaygusundaydı. Eski kumandanımı son olarak, Boyacıköy' de ki yalısında gördüm. - Param olmadığını bilirsin, dedi. Enver Paşa, kendielindeki 40 hin altından bir kısmını Talôt' la bana verdi. Bunun birazını (isimlerini saya rak) üç muharrire vermek istiyorum. Hiç olmazsa onlar bana taarru: et mesinler. - Telefonla arayalım. fakat faydası olacağını zannetmiyorum, dedim. Cemal Paşa birkaç gün sonra arkadaşları ile Karadeniz' e gitti. Bıı /111 beri en önce, bütün harp seneleri Cemal Paşa' dan yardım gören hir 11111 harririn gazetesinde ve en ağır hücumlarla karışık olarak okudum. " Suriye'de Cemal Paşa'nın yakınında uzunca hi r zaman kal ın ı� hulııııaıı Falih Rıfkı (Atay), Zeytindağı adlı cscrirnll-. ( \·ıııal Pa�a 'nın acı soıııııı dan hir sahneyi hiiylc naklediyor.
TÜRKLERE KARŞI ERMENİ KOMİTEC İLERİ
229
İstanbul'dan ayrıldıktan kısa bir süre sonra Cemal Paşa, eski bir dostu na, altın değil, 200 kağıt lira vermesi için bir ricacı gönderecek, fakat çok sert bir ret cevabı alacaktır.
SINIRIARIN ÖTESİNDEKİ ÜMİT O sıkıntılı günlerde, İttihatçıların üç büyük paşasından biri, Suriye cep hesinin ünlü kumandanı Cemal Paşa, bir Alman denizaltısı ile memleketi terk edeceği sırada, hata ihtirasının dinmek bilmeyen uğultusuna kapılmış gibiydi. Enerji ve ümit doluydu. Belki, burada görevleri bitmişti, ama sı nırların ötesinde, uzak diyarlarda onları bekleyen yeni görevler olamaz mıydı? Yağışlı bir gecede, Boğaziçi kıyılarından bindikleri bir istimbot, kader arkadaşlarını, U-67 Alman denizaltısına götürürken sekiz kişiydiler. Talat, Enver, Cemal paşalar, Beyrut Valisi Azmi, İstanbul eski polis müdürü Bedri, Doktor Nazım, Doktor Bahaeddin Şakir, Cemal Azmi Beyler. Denizaltı, on lan Kırım Yarımadası 'nda Gözleve limanına bırakacak ve artık, o andan itibaren üç paşanın yollan başka yönlerde ayrılacaktır. Talat Paşa Berlin'e, Cemal Paşa Kafkasya'ya, Enver Paşa Orta Asya'ya doğru kendilerini bekleyen akıbetin kucağına koşacaklardır.
AFGANİSTAN, RUSYA, AVRUPA VE KAFKASYA Cemal Paşa, kabına sığamayan bu hareket adamı, Afganistan'a gider. Orada iyi bir kabul görür. Afganistan ordusunun yeniden düzenlenmesi, Harbiye Nezareti 'nin teşkilatlandırılması, subayların yetiştirilmesi ve bir zaman da Hindistan Müslümanlarının İngiltere 'ye karşı ayaklandırılması projesiyle uğraşır. Sonunda tepkiler başlar, oradan uzaklaşmak zorunda kalır. Cemal Paşa, Rusya'ya da gider. Orada önce ilgiyle karşılanır. İhtilalin önde gelen simalarıyla görüşür. Afganistan ' a yardım edilmesini sağlar. Rus Aol�eviklcri , k ullanacakları nüfuzlu adamlar aramaktadır. İngiliz nü fımııııı A sy a ' da ı ı silmek için uzun vadeli bir programın ilk basamakların d a . kl'ıııli kri g i b i . k o ın i t ec i l i kt e n ycti�nıi�. üstel ik İslfım aleminde adları d ı ı y ı ı l ı ı ı ı ı � k i ı ı ı sc l ndl'll yararl a n m a k i sll' l l ll' k ll'd i ıkr. l lattfı, gerektiği za ıııaıı.
Aıı:ıılolıı 'daki M i l l i M iil·adl' k lı:tıl'kı·ı ıı ıdı·
M ı ı s ı a fa K l' nı a l Pa � a ' y a
TÜRKLERE KARŞI E R M E N İ KOM İTEC İ L E R İ
230
rakip olacak başka paşaları e l altında bulundurarak Büyük Millet Meclisi Hükumeti 'ne politik baskı yapmak hesapları da vardır. Fakat aradan zaman geçince, bu hesapların pek tutarlı olmadığı anlaşı lacak, üstelik Enver Paşa, Ruslara karşı cephe aldığı için, bu iş birliği so ğuk bir havaya girecektir. Cemal Paşa, Avrupa'ya da gider. Orada siyasi temaslar yapar. Fransız ileri gelenlerinin kendisini kabul ediş tarzlarından büyük memnunluk du yar. Fakat, Avrupa'da geçen aylara kaybolmuş zamanlar nazarıyla bakar. Yine Afganistan'a ve Kafkasya'ya dönmek tasavvuru gelişir. Türkistan Muhtar Hükfimeti'nin Pariste yaşayan eski lideri Mustafa Ço kay'la görüşmesinde bu tasavvurundan bahseder. Çokay, ona, bu gezisini Gürcistan üzerinden yapmamasını tavsiye eder. Çokay, Cemal Paşa'nın Tif lis 'te öldürülceğini ve cinayetin Ermenilerin üzerine atılacağını sezmişti. Üç paşa arasında, Mustafa Kemal Paşa'nın, en çok ilgi gösterdiği ve kendi politikasına en yakın bulduğu, Cemal Paşa'dır. Cemal Paşa, bir ta raftan da onunla mektuplaşır. Afganistan'da yapacağı hareketleri anlatır. Ancak, resmi bir sıfatı olması lazımdır. Bunun için de, ya kendisi, yahut yanında bulunan eski polis müdürü Bedri Bey, Ankara Hükfimeti 'nin Af ganistan sefirliğine tayin edilmelidir. Mustafa Kemal Paşa'dan iyi yetişmiş kurmaylar ve subaylar ister. Buna karşılık Mustafa Kemal Paşa, Afganistan'a, Medine Müdafii Fahreddin Paşa'yı sefir tayin etmekle cevap verir. Fakat, yine de Cemal Paşa'nın dürüst hareketlerini memnuniyetle karşılamaktadır. "Enver vesa ire" ile alakasını kesmesini ister. Mektuplaşmalar, Cemal Paşa'nın, dışarda da olsa, Milli Mücadele için sonuna kadar çalışacağını vaat etmesiyle sonuçlanır. Mustafa Kemal Pa�a da bunu uygun görmektedir. Milleti artık İttihat ve Terakki bayrağı altına davet etmek imkansızdır. Bu bakımdan Cemal Paşa, Afganistan 'da, A l manya'da, başka bir yerde, ama ne olursa olsun, dışarda çalışmalıdır.
...VE NİHAYET TÜRKİYE'YE
..•
Cemal Paşa. artık Afganistan 'da iy i hir �ck i ldl' kar� ı lanacağını unı ıııa maktadır. Bu yüzden hir k e re de s ı nı ra ı.. aı t a r �·. i ı l i p M ustafa K e m a l Pa�;ı ik lıalwrlqıııck. ıııi isaadc l'd i l i rsı· A ı ı;ıdol ı ı ' v ; ı ı•n, ıp va Vl'ri kcl'k h i r v a ı i k y i yapmak . y a l ı ı ı t l ı i r ı.. i i�cılı· 01 1 1 1 1 1 1. 1 � 1 1 1 \ l ' l ı ı ı ı ı . ı ·1 ı ı ı ı a ı.. ı aı l ı l'.
TÜRKLERE KARŞI ERMENi KOMiTECiLERİ
231
O günlerde Moskova'da bulunan ve Almanya'ya hareket etmek üzere hazırlık yapan Halil Paşa'nın (ki, Enver Paşa'nın amcasıdır) hatıralarında, Cemal Paşa'nın akıbeti ile ilgili olarak yer alan bahis şöyledir:
"Benim yol hazırlığım bitmişti ki Sovyet Merkez Şurasında bulunan, daha önce bir vesile ile tanıştığımız bir arkadaşım, ki aramızda çok yük sek bir dostluk bulunuyordu, bana bir sır vereceğini ve tedbirli olmamı is teyerek şunları söyledi: - Şura Merkezi' nde Cemal Paşa' nın öldürülmesine karar verildi . . . An cak bu Moskova' da tatbik edilmeyecek, Tijlis'te yerine getirilecek. Suikas di yapanların da Ermeniler olduğu ilan edilecek. Arkadaşımın bu ikazını hemen Cemal Paşa'ya ulaştırdım. Çok sevdi ğim ve saydığım Cemal Paşa namlunun ucundaydı. Cemal Paşa, söyledik lerimi dinledikten sonra ellerini iki yana açarak: - Amma da yaptın Halilciğim, beni niye öldürmeye kalkışsınlar? Son ra benim Suriye' de Ermenilere yaptığım yardım herkesin bildiği şeyler dendir. Neden olsun bu? - Paşam, sizi öldürecek olanlar Ermeniler değil, Bolşevik/erdir. Bilaha re cinayetin Ermeniler tarafından işlendiği ilan edilecek. Ermenilerin bu iş teki yerleri maşalıktır. Buna rağmen Türkiye'ye söylediğiniz yoldan gitmeye kararlıysanız daha önce yaver/erden birisini Kazım Karabekir Paşa' ya gön deriniz. Tijlis' e gelecek bir Türk treni ile şehre girmeden Türkiye'ye gidiniz. Cemal Paşa bu görüşümü yerinde buldu ve yaverlerinden İsmet Beyi Kazım Karabekir' in yanına gönderdi. " Cemal Paşa, Türkiye'ye girebilmek için, Moskova'dan Tiflis'e gelir. Süreyya ve Nusret adındaki yaverleri de yanındadır. Tiflis'teki Türk mü messilliği ile temas kurulur. Kars'a hareket edeceklerdir. Cemal Paşa 'nın yaverlerinden Nusret Bey, o günlerde, Cemal Paşa'nın hanımına yazdığı bir mektupta durumlarını kısaca anlatmaktadır: " l /a111m
<f<'lldiciğim,
'f !/lis' c geleli altı gün
oldu. fa· aramak, otelin müstekreh ve mülevves ııılalan11ılı111 rıkamk hira: istim/111t etmek içi11 hir yer hulmak derdi ile uğ rııp \'ı ınr . İs1111·1 Ilı•\' (Cıwa/ l'ıqıı' 11111 iiriiıwii wıı·ı•ri) hareket Nlcli heş gün 1 1/ılıı. /11111111ı ' ı lıııı � 1 ·11ılisi11ılnı /ıir lııılıı·ı ıılı11111ıılı� . O lııllılı· !\ 11kam ' 11111 vo-
TÜRKLERE KARŞI E R M E N İ KOM İTECİLERİ
232
/unu tutmuş olacak. İnşallah muvaffakiyetli işler görür. Bizler hamdolsun sıhhatteyiz. Burada müthiş bir Ermeni ekseriyeti var. Fakat, evvelı1 Cenôb-ı Hakk' ın inayetine sığınıyor ve sonra bizim için pek kıymettar babamızı (Ce mal Paşa'yı) göz bebeğimiz gibi muhafazaya çalışıyoruz. Süreyya ile ben ol maksızın, hatta odasından bile çıkardığımız yok. O da bir çocuk tevekkül ve muvafakati ile, güzel güzel sözlerimizi tutuyor. Siz de dua ediniz ... "
PERDE KAPANIYOR 1 922 yılı Temmuzunun 2 1 ' i ... Türkiye'nin Tifüs temsilciliğinde, mümessil Ahmet Muhtar (Mollaoğ lu) Bey, temsilcilikte görevli Firuz Bey, Osman Kemal Bey, Cemal Pa şa ve yaverleri Nusret ve Süreyya beyler birlikte yemek yemişlerdir. Ce mal Paşa, fazla oyalanmadan, Rusların kendisine tahsis ettiği eve dönmek isteğindeydi. Temsilci Ahmet Muhtar Bey; - Paşam, diyordu, burada kalın. Merak etmeyin, rahatsız olmazsınız. Yatağımız var, yatın burada. Bu gece misafirimiz olun. Fakat, Paşa dinlemiyordu. Mutlaka gidecekti. - Sizi rahatsız etmeyelim Muhtar Bey, diyordu. Zaten gideceğimiz yer şuracıkta. Bugün bu kadarlık kalsın. Yarın elbette yine görüşeceğiz. Sonra vedalaşarak dışarı çıkıyorlardı. Tiflis'te devamlı sıkıyönetim vardı. Gece sokağa çıkma yasağı bulunduğu için, hepsi izin belgeleri al mışlardı. Cemal Paşa önde yürüyordu. Biraz ilerledikten sonra, sola sapan sokağın başında Firuz ve Osman Kemal Beyler, Cemal Paşa ile yaverleri ne veda ettiler. Belki bir dakika geçmiş geçmemişti. Firuz Bey ' le arkadaşları arka ar kaya silah sesleri duydular. Derhal olduktan yerde kaldılar, sonra durumu kavrar gibi oldular; sağa, sola bakmadan Mümessilliğe koştular. Silah sesleri Mümessillik'te de duyulmuştu. Herkes ayakta, merak Vl' heyecan içindeydi. Mümessil Ahmet Muhtar Bey, muhafızlar ve diğerini hemen vak'a yerine gittiler. İ lk önce yaver Süreyya Bey ' i gördüler: yaya kaldırımı üzerinde. scri lmi�. cansız yat ıy o rdu .
yl'rl'
t\ ı. iitl'dl' C 'l'ıııal Pa�a da k a ı ı l a r l\' l l H lı- v ı l ı l · l ı ıalıaııl'asıııa 111.aııııı ı �ı ı
TÜRKLERE KARŞI ERMENİ KOMİTECİLERİ
Diğer yaver Nusret Bey, daha ilerde, kıvrılmış bastonu nun yanında yüzükoyun yatıyordu.
233
" 1
Pulll'ıi� s.
•5 Buy�k Pttro c. •3
•1 •2 �-------ı
Suikast şöyle ce reyan etmişti: Üç kişi, Jukovs ki Sokağı 'nın köşe sine vardıkları za man, bilinmeyen kimselerin hücumu na uğramışlardı. /) Cemal Paşa'nın vurulup düştüğü yer, 2) Yaver Nusret Bey' in Cemal Paşa ile Nus vıırulduğıı yer, 3) Yaver Süreyya Bey' in uzaktan vurulduğıı yer, 4) ret Bey, atılan kur İtfaiye eri Dilanyan' ın ı-uıırıılduğu yer, 5) Serseri kurşunlarla ölen kadının düştüğü nokta. şunlarla derhal öl müşlerdi . Süreyya Bey, Büyük Petro Sokağı 'ndan Sullulak sokağına doğru koşmaya başla mış, fakat elli metreden atıldığı tahmin edilen kurşunlarla o da düşmüştü. Yakında itfaiye merkezi vardı. Orada görevli Karakin Dilenyan adın da biri, kaçan katilleri yakalamak istemiş, fakat bir kurşun da onu bulmuş tu. İtfaiyeci ile birlikte oldukça uzak mesafede bulunan, ve adı bilinmeyen bir kadın da isabet alarak ölmüştü. Suikastçinin (veya suikastçilerin) tabancalarını pek çok kere ateşledikle ri, aleyhlerine ifade verebilecek görgü şahidi bırakmadıkları anlaşılıyordu. Cemal Paşa'nın ensesine ve beline üç kurşun isabet etmişti. Nusret Bey beş kurşun, Süreyya Bey ise tek kurşun yarası almışlardı. Kurşunlar, her zaman olduğu gibi arkadan atılmıştı. Cemal Paşa'nın kardeşi Yüzbaşı Kemal Bey, dört gün sonra Mosko va'dan Tiflis'e vardı. Cenazeler hazırlanmıştı. Özel bir trenle Erzurum 'a getirildi ler. Sarıkamış muharebelerine katılan ve o sırada salgın halde bu lunan tifüsten vefat etmiş olan, eski ideal arkadaşları Hafız İsmail Hakkı . Pa�a ' 11111 mezarının bulunduğu yere törenle gömüldüler. Cemal Pa �a ' nı ı ı . l'sk i sadraı.aın l a r Talat Pa�a ile Said Halim Paşa 'yı öl d i i rl' ı ı l n i ı ı . yani hı ı w ı ı ı k 1 11 1 1 İ ll'l' İ ll·r i ı ı i ı ı s i l ;l l ı l a n ııdaıı çıkan kur�Lınlarla öl-
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ K O M İTE C İ L E R İ
234
dürüldüğü inancı yıllar boyu gerçekmiş gibi kabul edildi. Ancak, çok son ralan, Sovyetler Birliği yıkılıp da KGB ' nin gizli arşivleri açıklanınca ger çek ortaya çıktı. Suikasti KGB düzenlemiş ve Ermenilerin yaptığı süsünü vermişti. Cemal Paşa, suikastten bir ay önce Moskova'ya gitmiş ve orada Sov yet ileri gelenleriyle görüşmüştü. Onlara, İngilizlere kaşı direniş hareketi ni örgütlemek için Hindistan' a gitmek istediğini, kendisini desteklemele rini söylemişti. Sovyet liderleri önce bu fikri desteklemişlerdi. Ancak bir süre sonra İngilizlerle ticaret antlaşması yapınca, Hindistan ve Afganis tan 'daki direnişi desteklemenin yararlı olmayacağını görmüşlerdi. Zaten Cemal Paşa da Türkiye'ye gitmeye karar vermişti. Yolunun üzerindeki Gürcistan'a uğramış, Ankara'ya, burada elde edeceği bazı belgelerle git meyi düşünmüştü. O dönem siyaseti içinde Cemal Paşa'nın Ankara'ya git mesi, Azerbaycan ve Türkistan hakkında bilgi ulaştırması, kamuoyunu Rusya'nın aleyhine çevirebilirdi. Bu bakımdan Cemal Paşa'nın Mustafa Kemal Paşa ile görüşmesi engellenmeliydi. Sovyetlerin artık Cemal Pa şa ' ya ihtiyaçtan kalmamıştı. Moskova'nın emri ile Gürcistan ve Zakafkas ya KGB 'leri Cemal Paşa'ya suikast düzenlenmesini kararlaştırdılar. KGB , bu suikastin planlanmasını ve uygulamasını Gürcü ÇEKA'sındaki Lavrenli Beria'ya havale etti. O da suikastın gerçekleştirilmesini ünlü bir cani olan ve o sıralarda KGB 'nin tetikçiliğini yapan Sergo Lobadze'yc verdi. Lobadze, KGB 'nin bu emrini Büyük Petro Sokağı 'nın köşesinde,
, ·,·111.ıl l '. 1 > · '
,,,
. . , ,. , /, ,
TÜRKLERE KARŞI ERMENİ KOMİTEC İ L E R İ
235
tam da KGB binasının karşısında yerine getirdi. Havada uçan sinekten ha berdar olan KGB 'nin, kendi binasının karşısında işlenen suikastin katilini veya katillerini yakalayamaması oldukça düşündürücüydü. Bir savsakla ma ve işin üstünü örtme gayreti bulunduğu açıkça anlaşılıyordu. Çünkü Cemal Paşa'nın öldürülme olayını tertipleyenlerin açığa çıkması Mosko va'yı ve Zakafkasya Hükumeti'ni rahatsız edecekti. Ankara ile Sovyet Hü kumeti arasında kurulmuş olan iyi ilişkiler bozulabilecekti. Suikastçi kaçmıştı ve bulunamıyordu. Rus makamları Taşnak komite cilerinden pek çoğunu tutukladılar, fakat hiçbir delil bulunamadığı için yargılamadan çok geçmeden hepsini serbest bıraktılar. Suikastin üstü ör tüldü. Ancak, bu işi bilen ve tehlikeli olabilecek tek kişi hayattaydı: Serge Lobadze 'ye Batum 'da kimliği belirsiz kişilerce bir saldırı düzenlendi. La bedze ağır yaralandı, fakat ölümden kurtuldu. O, KGB 'nin niyetinin ne ol duğunu artık iyice anlamıştı. Ama yaralı olması, saklanmasına veya ülke den kaçmasına imkan vermiyordu. KGB onu sorguya çekti. Lobadze hiç bir şey bilmiyormuş gibi davranarak olayın eski bir hesaplaşmadan mey dana geldiğini söyledi. Mesele güya kapatıldı. Lobadze hastanede 4-5 ay kadar kaldı. İyileşip hastaneden çıkar çık maz, Şubat ayı başlarında özel bir toplantı için KGB 'ye çağırıldı. Toplan tı falan yoktu. Lobadze derhal tutuklandı. Tetikçilikten önce işlediği suç ları ortaya çıkarıldı ve yargılanmasına gerek duyulmadan birkaç gün son ra kurşuna dizildi. Yargıç karşısına çıkarılmaması, konuşmasını engelle mek içindi. Gerçek, ancak yıllar sonra ortaya çıkacaktı. Cemal Paşa'nın öldürülüşü sırasında Sovyet Gizli Polis Örgütü ÇE KA'nın Gürcistan şubesinde görev yapan, ancak Bolşeviklerle görüş ayrı lığına düşünce Paris'e giden Ergeniy Dumbadze 1 930'da "ÇEKA ve ko minlerin'in Hizmetinde" adlı bir kitap yayınladı. Bu kitapta cinayetin ÇEKA tarafından işlenip Taşnaklara mal edildiğini yazıyordu . Bu kitap Cemal Paşa suikasdini üstlenmekte yarar gören Ermeni propagandası tara fından dikkatlerden kaçırıldı. İ ngi l iz Times gazetesi, suikasttan bir hafta sonraki yorumunda, cinaye t i n Erme n i ler tarafından işlendiğinin kesin olmadığını, Bolşevik ÇEKA'sı n ı ı ı emriyle yapıldığı i h t i m a l i n i n bulunduğunu belirtmiştir. Fıı ıck l i Biiyi.i k e l ç i Fl'lı ı ı ı i N 1 11a da. Di�lcri nde muh a faza edilen evra 'c 1 1 ı a 1 l 'a�a ıı ı ı ı k a t i 1 k ı 1 1 1 1 1 1 l ·.1 1 1 w 1 1 i i n ı ı l ı ı ıad ığı �ek 1 i nde i fade lcr hu
k ıı ııl;ı <
l 1 1 1 1 ı l ı ı ı•.1 1 1 1 1 1
·
v a 1 1 ı ı ı�ı ı r.
XXVll Komiteciler . umduklann1 bulamıyorlar
ABD Başkanı Woodrow Wilson
"Gerçek ve mantık, Trabzon'dan Adana'ya kadar uzanan Büyük Ermenistan rüyasına karşıdır." (Lord Curzon'a rapordan)
Ermeni propagandası , yenilmiş ve ümitleri kaybolmuş gorunen Os manlı Devleti üzerinde, Batılı müttefiklerin ağır baskılar yapmasına imkan verdi. Ermeni komitecileri daha Mondros Mütarekesi'nden başlayan, Sevr Antlaşması 'na ve hatta Lozan'a kadar, hiçbir esasa dayanmayan "tehcirdl' 800 bin Ermeni öldürüldü" propagandasına hız vermişlerdi. Şimdi kend i lerinin yapacakları mezalime ve meydana getirecekleri facialara zemin ha zırlamak ister gibiydiler. Mondros Mütarekesi'nin 4., 1 1 . ve 24. maddeleri Ermenilerle ve Ernıl' nistan 'la ilgiliydi. Sevr Antlaşması ise, Ermeniler için en büyük hedefti. Büyük dev let il' rin temsilcileri üzerinde girişilen yoğun propaganda öyle etkil i oluyonhı ki, bu propagandaya kapılan diplomatlardan hiri �iiylc konu�ahi l iyonhı: "Son yirmi yıl :ar/iıula F:n11c11ila İ.)·iıilıııı·ıııi.) ı ·ıılışı·tlal<· katliı'iııı ı·ılil nıişlffdir. Mıılıarchc sımsııula ( Js1111111/1 l/1U ıı11,,.tı ' 11i11 1111� il. tt'l/ı " İr ı · ı· � lıtıı l/11/(/11/dl't/1·11 ilııı/"I'/ 1 1/011 /i"i tıi/1111 1 · .11 ·1 1 ' .•: • \ 1111 ı td 1 /ı111111 ,,,.,, . . ,., . ı/1 1 1"1"1/lll.)lı ı
TÜRKLERE KARŞI E R M E N İ KOMİTECİLERİ
237
rını fersahfersah aşmıştır. 1 914 yılından beri Osmanlı Hükumeti, bir ihti lal hazırlandığı gibi makul olmayan bahanelerle, erkek, kadın, çocuk se kiz yüz bin Ermeniyi katliam ve iki yüz bin Ermeni' yi ve Rum' u vatanla rından kovmuştur. " Böyle bir anlayış (hatta Türklerin eski fetihlerini dahi kötüleyen bir zihniyet), elbette ki, Sevr'e Türkler aleyhine ve Ermeniler lehine pek ağır maddeler koymay� çalışacaktı.
SAHNEDEKİ YENİ ADAM
=
WILSON
Nitekim, 1 0 Ağustos 1 920'de Osmanlı Devleti tarafından imzalanan Sevr Antlaşması 'na göre, Ermenistan bağımsız bir ülke olarak ortaya çıkı yordu. Türkiye, Ermenistan'ı, meselii Fransa veya İngiltere gibi devlet olarak görüp tanıyacaktı. Türkiye ile Ermenistan arasındaki sınırın tesbiti, Amerika Cumhurbaş kanı Wilson' a bırakılıyordu. Wilson' un göstereceği esaslar içinde belirlenecek
sınırlan Osmanlı
Devleti, Antlaşmanın imzalandığı andan itibaren kabul etmiş sayılacaktı. Tabii ki, bu antlaşma, diğer maddeleriyle birlikte, Türk devletinin ölüm fermanı demekti. Ama, hangi Türk devletinin? İmza eden, İstanbul'daki hükumetti ve ancak iki yıllık bir ömrü kalmıştı. Şimdi, Anadolu bozkırının ortasında, kıraç ve çatlak topraklar üzerinde, büyükçe bir köy halindeki Ankara merkez olmak üzere, yeni bir devlet kuruluyordu. Ümidinden ve azminden, zafere olan inancından başka pek az şeyi olan bu yeni devlet, Sevr' i tanımamıştı. Hiçbir zaman da tanımayacaktı. Son düşman neferi, İzmir'den denize süpürüldüğü andan itibaren de, Sevr' in tayin ettiği Er menistan kağıt üzerinde bir hayal olarak kalacaktı. Aslında İngilizler de Ermeni isteklerinin artık bir hayat olduğunu anlı yorlardı . Onların ısrarı, mağlOp Türklere karşı olan hınçlarından ileri geli yordu. İ ııgi l i ı. Orak
Dış İşleri
l lJ20
B akan l ığ ı n ın g i ı.l i arş ivinde
658 numara ile kayıtlı l 1
t a ri h l i h i r rapor ( Vaı ı s i ı ı a rı ' t a ı ı Lonl
C'urzon ' a yazı lmıştır) Er
l l ll' l l İ s t a ı ı l ı ak k ı ııda şıı gilriişii i k ı ı , o ı ı·ı :
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ K O M İT E C İ L E R İ
238
"Anadolu'ya dağılmış 500 bin Ermeni'yle, Amerika, İran ve İstan bul' daki Ermeniler, Rusya Ermenistan' ındaki, 1 ,5 milyon Ermeniyle birle şip Ermeni Krallığını meydana getireceklerdir. En büyük zorluk, Ermenis tan' da hiçbir yerde Ermenilerin çoğunlukta olmamasıdır. Hakiki bir seçim yapılırsa çoğunluk daima Ermenilere düşman grupların eline geçecektir. Gerçek ve mantık, Trabzon' dan, Adana' ya kadar uzanan Büyük Ermenis tan rüyasına karşıdır. Dünyanın dört bir tarafına dağılmış birkaç yüz bin Ermeni, işlerini ve yerlerini bırakıp buralara kadar gelirler mi? Bu yerle rin tamiri için yüz milyonlar harcamak tazım. Hepsinden daha önemli ola nı, burada yaşayan enerjik bir Türk topluluğuna karşı savaşmaları gere kecek. Ermenilerin kendilerine güvenleri yoktur, böyle bir savaşı yapa mazlar. " Bu arada, Bogos Nubar başkanlığındaki Ermeni heyeti, Avrupa ülkele rinin başkentlerinde çalmadık kapı bırakmıyordu. Hikaye hep aynıydı: Er meniler, Türkler tarafından kesilmişti . .. Ermeniler savaşta Türklere karşı, Avrupa devletlerinin yanında çarpışmışlardı ve kan dökmüşlerdi, bunun bir bedeli olmalıydı.. .. Ermeniler "vatan"larından sürülmüşlerdi, onlara vatan bulmak lazımdı.
"SİLAHLARI, TÜRKLERİ ÖLDÜRMENİZ İÇİN VERİYORUZ" B u ziyaretler sırasında Ermeni delegeleri her zaman sempatiyle karşı lanmıyorlardı. Meseıa, kendisiyle görüşmeye gelen Aharonyan ve Bogos Nubar' ı nasıl haşladığını, Lord Curzon şöyle anlatmaktadır:
"- . . . Bogos Nubar Paşa ve Mr. Aharonyan beni ziyarete geldiler. Ken dilerini aptalca hareketlerinden dolayı azarladım. Türkleri öldürmelai için verdiğimiz siltihların Azerbaycanlılara karşı kullanılmasının aptallı ğını anlattım. Şayet böyle düzensizlik edip komşularına taarru: ederlerse. Cemiyet-i Akvam' ın kendilerini tutmayacağını söyledim. "
55 BİN TÜFEK, 1 MİLYON MERMİ... Fakat Ermeni komi tec i leri. hiiyiik k ıı ı ı ıa rı ı ı soııııııa gl'l ıı ı i � l c rd i . Hiiyk azarlanmalara aldın�: edecek (k·ğ i l lnd i . i ... ı a 1 1 l ı ı ı l ' daıı l 'aris'c giden Erı ı ll' ı ı i koııı i tcc i s i l lal isymı. M a jestl' ' ı ı i 1 1 1 1 1 1 � 1 1 1 1 11 ' 1 1 1 11' ı v a ı ı ı l ı ı).'. i l i ıll'n· ) l ·: rı ı ıl'
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ K O M İ T EC İ L E R İ
239
niler adına derin minnet ve teşekkürlerini arz ediyordu. 25 bin tüfek al mışlardı. Ayrıca Ermeni komitecilerinde 30 bin Rus yapısı tüfek, bir mil yon mermi vardı. Yunanlıların batıdan ilerleyişi başlayınca, Ermeniler de doğudan derhal taarruza geçeceklerdi. Bu taarruz planı, Ankara'da Büyük Millet Meclisi'nin açılışından son ra, fakat Sevr Antlaşması'nı� imzasından önceki günlere rastlamaktadır.
KAFKASYA'DAN ARABİSTAN'A KARADENİZ'DEN AKDENİZ'E 24 Şubat 1 9 1 9'da başlayıp iki ay süren Ermeni İttihadı Kongresi ' ne yalnız Rusya'dan ve Türkiye'den değil, İran, Mısır, Suriye, Amerika ve Avrupa ülkelerinden delegeler de katıldılar. Sulh konferansına verilmek üzere, kongre sonunda hazırlanan muhtıra da Bogos Nubar' ın ve Aharonyan' ın imzaları vardı. Muhtıra, rakamlarla öylesine oynuyordu ki, Berlin Muahedesi'nden Birinci Dünya Savaşı sonuna kadar, Türkler tarafından katledilmiş Erme ni nüfusunu 2 milyona çıkarıveriyordu. Babıali de buna cevap veriyor ve Ermeni tehciri diye bir mesele çıkma dan önce dahi, Türkiye sınırları içinde, Ermeni komitecileri tarafından bir milyondan fazla Müslümanın katledildiğini iddia ediyordu. Ermeni kongresi sonunda hazırlanan muhtırada, Ermenistan sınırları Karadeniz' den Akdeniz'e, Karabağ'dan Arabistan çöllerine kadar uzatılı yor ve bu haliyle Ermenilerin bile tebessümlerine sebep oluyordu. Siyasi çalışmalara İstanbul Ermeni Patriği Zaven Efendi de katılmayı ihmal etmiyordu. Önce Paris'e, oradan Londra' ya gidiyor ve politika deh lizlerinde kayboluyordu. Amerika, mandanın kabulü hususunda tereddüt gösteriyordu. Bu ba kımdan, General Harbord başkanlığında bir heyeti Türkiye'ye gönder mi�ti. Bu heyetin hazırladığı rapor, Wilson tarafından kongreye sunulunca reddedi l d i . Gerçekler karşısında yapılacak başka bir şey de yoktu.
SİVAS VE ERZURUM KONGRELERİNDEN... M i l li M i icade k - ' ı ı i ıı ha�ladı ğ ı i l (.. )'.İiıı knkıı iı i haren. Mustafa Kemal Pıı�ıı . l ·: nı u·ıı i ll ll't.a l i ı ı ı i ı ıl' d i H a ı lı-ı ı \·l'lo. ı ı ı i � ı i . l ·: ıımı ı ı ı ı Koııgres i ' ııdl' yap-
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ K O M İ T EC İ L E R İ
240
tığı konuşmada Osmanlı tebaasından olan Rum v e Ermenilerin gördükleri teşvik ve yardımların sonucu olarak milli namusumuzu yaralayacak taş kınlıklardan başlayarak nihayet hazin ve kanlı safhalara kadar varacak küstahça saldırılara giriştiklerini belirtiyordu. Sivas Kongresi 'nin sonunda yayınlanan bildiride de Ermenilerin iddialarına temas ediliyordu. Fransızların Çukurova bölgesini terk kararı üzerine de Ermeni temsil cileri feryadı koparıyorlardı. Fransızlar, Türkiye'nin güneyinde tutunabil mek için 1 00 bin kişilik bir ordu beslemek gerektiğini anlamışlardı. Buna imkan yoktu. Ama Ermenilerin hakları saklı kalacaktı, buna emin olmala rı lazımdı.
... LOZAN KONFERANSI'NA Lozan Konferansı sırasında da Ermenilerin diplomatik teşebbüsleri de vam etti. Bu sefer, Türkler mağlup değil, galip olarak konferansa katılıyor lardı. Buna rağmen, Ermeniler, yıllardan beri yaptıkları propagandadan medet umarak, hala isteklerini devam ettiriyorlardı. l 922 yılının Kasım ayında önce İngiltere, Fransa ve İtalya hükumetleri ne birer mektupla başvuruluyor, Ermeni isteklerinin de Konferansta dinlen mesi, hatta Ermeni delegelerinn Konferansa kabul edilmesi isteniyordu. Aynı günlerde Lozan Konferansı'na da bir muhtıra verilerek Ermeni is tekleri ileri sürülüyordu. Muhtıra verildikten sonra Aharonyan, Hadisyan ve Noradunkyan adındaki Ermeniler Lozan'a geliyor ve orada bir büro kuruyorlardı. Bu bü rodan yürütülen temaslarla, batılı devletlerin delegeleri ikna edilmeye ça lışılıyor, görüşmeler birbirini takip ediyor, Ermeni Muharipler Cemiyeti de bu çalışmalara katılıyordu.
Sinapyan ile Paşahyan adındaki Ermeniler de, Türk delegesi İsmeı Paşa ile görüşüyorlar ve "Ermenilerin yerlerinden sürülmüş olduklarını·· iddia ediyorlardı. İsmet Paşa: - Ermeniler seyahati severler, ekseriya yerlerinı bırakarak İstaııtmLı giderler, diye cevap veriyordu.
Ermeni lerin i leri sürdükleri gi irii � kr i ı ı l ıa 1 1 l arıı ı ı İ s ı ı ı e ı Pa�a aıılaıııaı gihi görünüyor veya geı\·ekll'ıı aıılaıııad ı �•. ı ı ı ı ,ı ı v l O yu n l ı ı . faı ı ıl'ıı i ll ll'Sl'ksı
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ KOM İ T E C İ L E R İ
241
diye bir şey bilmediğini, esasen Türklere ve Ermenilere ait meselelerin an laşmalarla halledilmiş olduğunu belirtiyordu. Ermenilerin isteklerinin konferans gündemine alınması için yapılan teklif ler kabul olunmayınca, hiç olmazsa yardımcı komisyonlarda dinlenmeleri iste nildi. Bu mümkündü ama, Türk heyeti bu komisyona katılmayı reddediyordu. Ermeniler, yardımcı komisyonda uzun uzun içlerini döktüler, nutuklar verdiler, raporlar sundular. Fakat hiçbir sonuç elde edemediler. Ve protestolar savurarak Lozan 'dan ayrılmak zorunda kaldılar.
KlNVETİN ÖNÜNDEKİ EGİLİŞ Ankara Hükumeti' nin İstanbul'a mümessil olarak gönderdiği Re'fet (Bele) Paşa, büyük bir coşkunlukla karşılanmıştı. Ermenilerin, Lozan Konferansı'ndaki Türk aleyhtarı teşebbüsleri devam ederken, İstanbul Er meni Patriğinın davranışı dikkate değer bir olaydır. Ankara'da yayınlanan Hakimiyet-i Milliye gazetesi 23 Ekim 1 922 ta rihli nüshasında şu haberi vermiştir:
"İstanbul, 21 - İstanbul yeni bir hadise karşısında bulunuyor. Bugün Ermeni Patrik Vekili Sampat Efendi, Re'fet Paşa'yı ziyaret ederek Erme niler namına arz-ı ubudiyet ve sadakat eylemiş ve Ermeni milletinin iğfal edilerek binlerce sene beraber yaşadıkları bir millete karşı gayet fena bir mevkide bırakıldığını söylemişdir. " Aynı kilise, çok değil, daha iki üç yıl evvel, Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey ' in, Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey'in ve diğer memurların asıl ması, hem de mutlaka ve haksız da olsa, asılması için en büyük gayreti göstermemiş miydi? Daha eskilere giderek, Kumkapı nümayişini hazırlayanların başında İs tanbul Patriği İzmirliyan'ın bulunduğunu hatırlamamak mümkün müydü? Aynı kilisenin, İstanbul'daki Türklerin ellerinden mallarını mülklerini al mak için yaptıkları, Ferit Paşa Hükumeti üzerinde nüfüz kullanma deneme lerine girişerek çeşitli tazminat isteklerinde bulundukları unutulmuş muydu? Fak a t . Türk şimdi kuvvet l i y d i : "arz-ı ubudiyet ve sadakat" edilmesi Ia
ı.ııııd ı . Tiirk ' iiıı ı.ay ı f oldıığıı h i r ı a ı ı ıa ı ı ı k u l laıııak gl'rl' k i yordıı.
XXVlll Türk - Rus satrancında Ermeni piyonlan
Moloım·
"Bu itibarla Türkiye'deki Enneni vilayetlerinin Sovyet Ennenistanı 'na ilhakını bir defa daha rica ediyoruz."
(Bütün Ermeni Katogikosu VI. Kevork Çörekçiyan)
"Biz o zaman zayıftık. Şimdi ise kuvvetliyiz. Onun için antlaşmada de ğişiklik istiyoruz." Sovyet Dış İşleri B akanı Molotov, bu cümleyi söyledikten sonra, kar şısındaki diplomatın gözlerine baktı. Acaba, istediği tesiri yapabilmiş, asıl maksadını anlatabilmiş miydi? Zira, Sovyetler Birliği, bir süre önce, Türkiye ile yaptıkları dostluk an laşmasını uzatmak niyetinde olmadıklarını bildirmişlerdi. Şimdi yapılan görüşmede ise, Türkiye'nin Moskova Büyükelçisi Selim Sarper, 1 92 1 ' dc imzaladıkları anlaşmadan Rusya'nın bugüne kadar bir şikayette bul unma dığını söylemekteydi. Molotov, bu anlaşmanın ve çizdiği sınırların Sov yetlerin çıkarlarına uygun olmadığını ileri sürüyordu. Selim Sarper: - Ama siz bunu kend i rı1.anı1.la i ı ı ııal;ıd ı ı ı 1 1 . drn ı i .� t i . Dcnı i�ı i , ama yııkanlaki l"l' Vahı a l ı ı ı ı�t ı
TÜRKLERE KARŞI E R M E N İ KOMİTE C İ L E R İ
243
Rusların niyeti apaçık ortadaydı: Rusya, İkinci Dünya Savaşı'ndan ga lip olarak çıkmış ve büyük toprakları eline geçirmişti. Artık kuvvetliydi. Bunun için de istediklerini Türkiye'ye dikte edebilirdi. Neydi istedikleri? Molotov 'a göre, pek öyle mühim şeyler değildi: Motreaux Antlaşması yeniden düzenlenmeliydi, Boğazlarda Ruslara üs verilmeliydi, bir de ufak tefek sınır düzeltmeleri yapılmalıydı. Bu sınır düzeltmesi doğuda yapılacaktı.
"ERMENİLER, TOPRAKLARINA SIGAMIYOR" Türkiye'nin Dış İşleri Bakanlığına bir ara vekalet eden Nurullah Esat Sümer, bir görüşmede, Rusya'nın Ankara'daki Büyük Elçisi Vinogra dof' a sormuştu: - Yani, bu kadar geniş topraklara sahip Sovyetler B irliği daha hiilii top rak mı istiyor? Yok, hayır Vinogradof' a göre, Rusya'nın toprak talebi yoktu. Yalnız, Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti 'nin toprakları pek küçüktü, bu raya sığamıyordu. Kars ile Ardahan Ermenilere verilirse biraz daha geniş leyeceklerdi. Bu görüşmeden bir hafta sonra, Ankara'daki Amerikan Elçisi Wilson ile Rusya'nın B üyük Elçisi Vinogradof bir akşam yemeği yiyorlardı. Wil son, biraz meraklıydı: "Rusya ile Türkiye arasında neler olup bitiyordu?" Vinogradof, (Amerikan Elçisi' nin zaten çoktan öğrendiği) Rus teklifle rini sıralayınca, Wilson böyle bir toprak isteğinin dünya kamuoyu tarafın dan nasıl karşılanacağını merak ettiğini söyledi. Vinogradof, aynı görüş teydi; bu toprakları Rusya istemiyordu ki, Ermenistan istiyordu. - Pekiilii, Türkiye'nin doğu vilayetlerinde Ermeni var mı?
"Hayır, yoktu. Çünkü Türkler bunları kesmişlerdi. Oralardaki bütün Ermenileri yok etmişlerdi."
ERMENİ KANINDAN RUSYA FAYDALANMAK İSTİYOR... Doğ ı ı i l l e r i m i zden Erıı ı e ı ı i s t a ı ı ' a
( yani R usya ' ya) toprak veri l mesi me B a�haka
sl· k s i l 'otsdanı K o ı ı k ra ı ı s ı ' ı ı d a d ; ı si i ı k oı ı ı ı s ı ı e d i lece k t i . İ ng i l i z
ı ı ı ( ' l ı ı ı ıd ı i l l i ll' yapt ı ğ ı k oı ı ı ı � ı ı ı o ı ı L ı . 1\1 1 1 1 1 1 1 1 1 1. 1 1 1 2 1 'de S o v y l'I Erı ı ıe ı ı i st a -
244
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ K O M İT E C İ LE R İ
n ı 'nın bir parçasının Türkler tarafından zorla koparılıp alındığını söylüyor du. Şimdi bu haksızlık tamir edilmeliydi. Bogos Nubar' lar, Antranikler, Pastırmacıyan'lar orada olmalıydı ki, bir zamanlar Ruslarla beraber Türklere karşı savaşmış olmanın sonunu gör sünler. Rusya, Ermenistan' ı kızıllaştırmış, kendi konrolüne almıştı ama bu yeterli değildi: şimdi, yeni Ermenistan' ı öne sürerek, Türkiye'den, kendi hesabına, toprak koparmak teşebbüsündeydi. Ermeni komitecileri, Türkle re karşı çarpışarak akıtılan Ermeni kanından kimin faydalandığını o zaman hesap edememişlerdi, diyelim. Hala mı, Rusların, Ermenileri bir oyuncak asker gibi kullandığının farkına varmıyorlardı? Hayır, hala başka hava çalanlar vardı. Rusların bütün Ermenileri Ermenistan 'da toplamak için giriştikleri bü yük propaganda fiyasko ile sonuçlanmıştı: davete kanıp gidenler, yüzde 5 ' i bile bulmamıştı.
BEYNELMİLEL ÇALIŞMALAR Washington'da "Ermenilere Adalet" adlı bir komite kurdurulmuştu. Yetkili bir Amerikan hariciyecisi bu cemiyeti Komünist ajanların kurduğu nu belirtmişti. Ermeni, Katogikosu da Rusya'nın emriyle harekete geçmiş, Rus, İngi liz ve Amerikan başkanlarına müracaaat ederek, Türkiye 'nin doğu illerin den bir kısmının Ermenilere verilmesini istemişti. Suriye ve Lübnan'daki zayıf hükumetler, Rusların bu ülkelerde de Er menileri öne sürerek rahatça çalışmalarını kolaylaştırıyordu. Sovyet Elçi si Solod, Şam Konsolosu Kırıf ve Beyrut Konsolosu Ahanafor, Ermeni okulları açıyorlar, buralara kendi ajanlarını öğretmen olarak yerleştiriyor lar, ayrıca 30 bini Lübnan'da olmak üzere kalabalık bir beşinci kol teşkil ediyorlardı. Lübnan'da kurulan Komünist Partisi'nin başına Rusya'nın em ri i le
Hrant Devyan adında bir Ermeni getiriliyordu. 1 946 Ocağının son haftasında Bcyru t 'ıa hu l unan hir Rus d i plomat ı
Suriye, Lühnan ve Hatay Erıııl'ıı i lni aılıııa ).!l' il-ıı b i rt a k ı m Ermeni ko ı ı ı i ll'c i kri y k giirü�ınckr yapı yuı v ı· ı· ı ı ı i ı lt-ı i ı ı i ıı Vl'I İ ı ıı· gl' t i ri l ın l' s i ı ı i is ı iyonlıı.
.
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ KOM İ T E C İ L E R İ
245
"Lübnan Ermeni Milli Komitesi" adına Güvenlik Konseyi 'ne bir telg raf çekiliyor, Kars ve Ardahan 'ın Sovyet Ermenistanı'na verilmesi isteni yordu. Lübnan, Ermeni komitecilerinin ve onların arkasındaki Rus ajanlarının üssü haline gelmişti. Bu gayretler l 946 sonbaharına kadar devam edecektir. "Ermeni Haklarını Müdafaa" adı ile kurulmuş bir komite ile Ermeni Milli Konseyi, New York 'ta 800 kişilik bir ziyafet vererek, Ermenilerden "gasb edilmiş" toprakların iadesini ve Birleşmiş Milletler 'e başvurulması nı kararlaştıracaktır. İstenen vilayetler Kars ve Ardahan' dan başka, Trab zon, Erzurum, Van ve B itlis 'tir. Aynı sırada, Erivan 'da bir toplantıya katılan İngilizlerden Bochon, Türklerin Ermenileri katlettiğini, en basit bir İngilizin bile bu gerçeği bil diğini, memleketine dönünce bu gerçeğin İngiliz kamuoyu tarafından ka bul edilmesi için çalışacağını söylüyordu. Amerika'daki Ermeniler Konseyi "Ermeniler Ne İstiyor?" adıyla bir broşür yayınlayarak, taleplerini tekrarlayacaktı. Yine l 946 'da, "Türk-Ermeni Meselesini Müdafaa Komitesi" adlı bir kuruluş tarafından 2 l devlet delegelerine muhtıra verilecektir. Bu faaliyet ne zaman durulacaktır? Rusların, Türkiye'den toprak koparamayacaklarını anladıkları güne ka dar. . . Türk hükumetinin kararlı tutumu karşısında Ruslar gerilemiş, Ame rikalıların da meşhur Rus hayranlığından sıyrılıp uyanmaları ve Türk po litikasına destek olmaları, Ermeniler namına yapılan toprak isteme işini geriye bırakmıştır. Geriye bırakmıştır, diyoruz; zira bu meselenin bitmediği, kolay kolay bitmeyeceği görülecektir.
XXIX Kilise, yine komitecilerin önünde: 1956 sonrası
Haren' in yardakçısı Makarios
."Susmak için bir zaman vardır, fakat söylemek için de bir zaman ...
"
(Hz. Süleyman)
Bugün, dünyanın çeşitli ülkelerinde, çeşitli şehirlerde "katilam sırasın da hayatlarını kaybeden Ermenilerin hatırasını anmak için" dikilmiş bir çok abide vardır. Bunlar Ermenistan'da, Lübnan'da, Suriye, Mısır, Brezilya, Bulgaristan ve İtalya'dadır. Marsilya'da dikilen anıtla birlikte Fransa da bu ülkelere katılmış bulunmaktadır. Özellikle 1 965 'ten sonra yeni bir intikam fırtınası Ermeni komiteci lc rini Türkiye aleyhinde harekete geçirmiştir. Zira, 1 965, Tehcir Kanunu'nun çıkarıldığı 1 9 1 5 ' in 50. yılına rast la maktadır. Mitingler, yürüyüşler, toplantılar, broşürler, bildiriler, nutuklar .. bu t a rihten sonra daha yoğunlaşmıştır. .
HOREN'LE MAKARİOS KOl.KOIA 1 965 sonrası Ermeni propagaııılas ı ı ıda . k oı ı ııh·ı · i lniıı ha�ı olarak yiııc hir papaı. orı aıla giirii l ıı ıl'k ll'ı l i r: K i l l k .v ıı K ı ı l oı,ı l k mm 1 . l lon•n .
TÜRKLERE KARŞI ERMENİ KOMİTECİLERİ
247
Habeşistan 'ın başkenti Adis-Ababa'da, 1 965 'in Ocak ayında yapılan kiliselerarası bir toplantı, bu 1. Horen ' le, Makarios'un bir araya gelmele rini ve Türk aleyhtarı kampanya hususunda fikir birliğine varmalarına ya ramıştır. Yani, dini kisve altında mükemmel bir politika ve komitecilik tez gahtarlığına girişilmiştir.
TEHCİRİN 50. YIIJ Ermeni Cismani Meclisi adı ile anılan heyet, 1 965 Nisanını büyük yaygaralarla Türkiye aleyhine bir propaganda ayı olmasına karar verdi. Tehcirin 50. yıldönümü, dünyanın her tarafındaki Ermeni kiliselerinde anılacaktı. Enformasyon Merkezi, dünyanın dört bucağına, tehcir sıra sındaki olayları, Wilson teklifini ve Sevr Antlaşması 'nı bastırarak sevk etti. Adana ve civarı Ermenilerinin (bu, her ne demekse) halk temsilci liği tamir edildi ve bahçesine bir dua yeri yaptırıldı. Ermeniler, her pa zar günü gelip burada, tehcir sırasında ölenler için dua edeceklerdi. Di ni törenler siyasi propaganda havası içinde yürütülüyordu. Ermeni okul larında tarih dersi olarak okutulan tehcir bahsi genişletilip ön pliina çı karılacak ve "Türkiye' deki Ermenistan"ı gösteren haritalar bastırılıp dağıtılacaktı . Bunların hepsi yapıldı. Fakat, sade o kadar değil. Lübnan'ın 1 00.000 kişilik Kamil Şamun sta dında büyük bir dini ayin tertiplendi. Tanınmış Lübnan gazetelerinde ya zılar yazdırıldı. Gazete ilaveleri hazırlandı. Afişler bastırılıp duvarlara asıldı. Gülbenkyan Salonunda, "insan kasabı" olarak tanınmış komiteci Antranik 'in adını taşıyan bir temsil oynandı. Propagandanın Lübnan cephesinde bunlar olurken, Fransa'da, İngilte re ' de, Amerika' da ve Brezilya' da da çalışmalar hızlandınldı. Türkiye 'n in Fransızlar tarafından işgal edilen bölgelerine gönüllü olarak savaşmaya gelip de hayatta kalanların kurdukları "Eski Ermeni Mu haripleri Derneği" önce Paris 'te bir basın toplantısı tertipledi. Sonra Erme n i kilisesinde bir "ruhani" ayin yapıldı. Aynı akşam eski muharip in Pa r i s sok a k larında y ii r i i y i i �l' gl·�· ı i . M e ç h u l Asker Anıtı 'na çelenk
k oıı 1 1 l d ı ı .
248
TÜRKLERE KARŞI E R M E N İ KOMİTEC İ L E R İ
"YİRMİNCİ YÜZYILIN İLK SOYKIRIMI" Ermeni diasporasının ısrarlı ve sürekli soykırım propagandası Avru pa' daki birçok çevre tarafından inandırıcı bulunmuştur. İtibarlı Larousse Ansiklopedisi, başlangıçtan günümüze dünya tarihini anlatan büyük ese rinde "Ermeni Soykırımı"na özel bir bölüm ayırmıştır. Resimde Türklerle Almanların Ermenileri birlikte "katledişleri" gösterilmektedir.
Londra'da da bir yürüyüş tertiplendi. Yürüyüşe katılanlar ellerinde pankartlar taşıyarak Türk Büyükelçilik binasının önünde gösteriler yapt ı lar. Pankartların birinde "Türkler 1 ,5 milyon Ermeni ' y i 1 9 1 5 yılında kat lettiler" gibi sözler yazılıydı. Brezilya' da da yürüyüşler, tiyatro gösterileri ve dini ayinler tertip l end i
.
Fakat, en büyük faaliyet sahası olarak Amerika seçilmişti. 24 Nisan 1 965 tarihli New York Times gazetesinde, Amerikan vatanda şı tanınmış 82 Ermeni 'nin imzası bulunan. büyük bir i lan yayınlandı. " N i san 24. 1 9 1 5- B i r M i l letin Ö Hi ınl' MahkCıııı ! ·:d i ld i ğ i ( ilin" ba�lığını la�ıyaıı i landa alı�ılagcldiği üzere. Enııl'ııi k a t l ıaıı ııııdaıı lıalısl·d i l iyor. hak Vl' ada ki isten iyordu.
TÜRKLERE KARŞI E R M E N İ KOMİTECİLERİ
249
Beşinci Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'ın Amerika Birleşik Devletle ri 'ni ve Fransa'yı ziyaretleri sırasında da Ermeni komitecileri boş durma mışlar, gazetelere ilanlar vererek, beyannameler yayınlayarak, kendi gaze telerinde yazarak Türkler aleyhinde propagandalarını hızlandırmışlardı. Anıtlar dikilerek, dualar edilerek açılan kampanya, Sunay' ın gezilerin den sonra da devam ettirildi. Washington' daki Türkiye Büyükelçiliği 'nin önünde patlatılan bomba nın failleri yakalanamadı. İlk Ermeni Cumhuriyeti 'nin, Beyrut'taki bir hastahanede yatan başka nı Simon Vratzian ' ın sözlerine Ermeni taraftarları gazetelerde tesadüf edildi: "Birleşmiş Milletler, bağımsız Türk topraklarını da içine alan bir Ermenistan vücude getirmeliydi." Başbakanlığı sırasında Amerika'yı ziyaret eden Prof. Nihat Erim 'in bu gezisini fırsat bilen Ermeni komitecileri yeni hazırlıklar yaptılar. l 9 l 5 'i, ancak Doğu Anadolu ' da Ermenilere yer verilirse unutabilecekleri ni bildiren bildiriler dağıttılar. 1 972 'nin yazında Los Angeles Başkosolosluğumuza saldıran Ermeni komiteciler konsolosluk levhasını indirdiler. Los Angeles 'teki mahalli ba sında Türkler aleyhinde yayınlar artırıldı.
TESİRLİ VE İNANDIRICI Ermeni propagandasının etkisiz olduğunu söylemek, gerçeklere göz yummak olur. B irçok politik ve hatta ilmi çevrede. Ermenilerin zulme uğ ramış olduğu inancı yerleştirilmiştir. Tehcir sırasında ölen Ermenilerin sa yısı günden güne artırılmıştır. Ermeniler, Birinci Dünya Savaşı içindeki tehcir hadisesinde üç yüz bin soydaşlarının öldüğünü iddia etmekteydi. Mütareke imzalandıktan sonra, Dahiliye Nazırı Cemal Bey, ittihat ve Terakki 'yi suçlamak için "İttihatçı lar sekiz yüz bin Ermeniyi öldürmüşlerdir" şeklinde bir beyanat vermişti. Bu söi'.lcr, Ermeni propagandasının elinde sağlam bir dayanak olmuştu. Scvr Ant l a�ınası ' n ı n müzakeresi sırasında, ileri sürülen ağır şartların hafif lct i l ıı ıesi istenince, İ t i l i lr l k v k ı ln i ı ı i ı ı ı ı ıiiıııess i l l cri "Siz sek i z yüz bin Er ıııeıı i y i iildiird iiğiiniizii resıııı· ı ı i ı ı ıa l l' Y k d i ğ i ı ı inkıı hu ist i rhaml arı nız na. 1'.ar ı i t i l ıara a l ı ııaıııai'. . d i ynd, ı l' ı l ı lı· ı ı ı ı ı � lı-ı d i
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ KOM İ T E C İ L E R İ
250
Sekiz yüz bin rakamı da, propaganda için yeterli görülmemiş olacak ki, zamanla bir buçuk mi lyona çıkarılmıştır. Tanınmış tarih atlaslarından ba zılarında, Türklerin Ermenilerden bir buçuk milyon kişiyi öldürmüş ol dukları saha, itina ile çerçevelenmiştir. Hatta, bu rakam bazan iki milyonu bile bulmaktadır. Amerika' da dikilen intikam anıtlarından birinde, Türkle rin öldürmüş olduğu iki milyon Ermeni 'nin hatırası anılmaktadır.
173.000'DEN 2.000.000'A
•••
Osmanlı Devleti 'nde 1 88 1 - 1 882 yıllarında yapılan ilk ciddi nüfus sayı mının sonuçlarına göre ülkede yaşayan Müslümanların sayısı 8 . 9 1 7.684, Ermenilerin sayısı ise 736.893 'tü . 30 yıl sonraki ( 1 9 1 1 - 1 9 1 2) nüfus sayı mında bu rakamlar 1 4.536. 1 42 ve 1 .493.276 olarak belirlenmişti. 1 9 1 4 devlet istatistiklerine göre ise Osmanlı Devleti'nde yaşayan 1 5.044.846 Müslümana karşılık 1 . 1 6 1 . 1 69 Ermeni bulunmaktaydı. Altı doğu ilinde ise 646.308 Ermeni 'nin, yaşadığı belirtilmektedir. Ermenilerin kendi yurtları olarak itan ettikleri altı doğu ilindeki Erme nilerin sayısını Patrikhane 1 .0 1 8.000 olarak gösterirken, Osmanlı yöneti mi bu rakamı 844.569 olarak tespit etmişti. 1 9 1 7 Britannica yıllığında 1 9 1 3 nüfus tahminleri şöyleydi: Toplam nüfus 1 1 .374.700, Ermeni nüfusu 1 .056.000. Doğu Anadolu ' daki altı ilde toplam Müslüman nüfus 1 .795.800, Ermeni nüfusu 480.000, Batı Anadolu'daki Ermeni nüfusu 576.000 M. Vital Geriet'in Turquie d'asia adlı eserinde altı Doğu il inde 660.336 Ermeni 'nin yaşadığı yazılmaktadır. Norman adında bir İngilizin hazırladığı raporda Ermeni nüfusu 668.392 olarak gösterilmiştir. Osmanlı Devleti 'ndeki toplam nüfus ile Ermeni nüfusu hakkında çeşit li kaynaklarda farklı rakamlar verilmektedir. Mıgırdıç Sınabyan adlı bir Ermeni'nin Osmanlı İstatistik Umumi İdaresi müdürü iken 1 897 'de hazır lattığı istatistikte 1 .042.374 olan Ermeni nüfus, 1 903- 1 906 arasında hazır lanan bir diğer istatistikte 1 .050.5 1 3 olarak gösterilmişti. Ermeni Patrikhanesi ve Ermeni asıllı yazarlar, Osmanlı Devleti 'ndeki Ermeni nüfusu daima abartılı olarak vermişlerdir. Bunlardan Kevork As lan 1 .800.000 rakamını verirken H. Past ı rmanyan 1 . 700 .000 diye yazmak tadır. Buna karşılık Ermeni niihısıııııı 1 1 . l .y ı ı d ı 1 . \ 2•1 . 24<ı. L. de Constl'ıı soıı 1 .400.000, Stanford Slıaw l . l ' ' 1 001 1-ı a 1 1 � 1 1 Sarı K i tap 1 .47.'i.O 1 1 olara k �iistl' n ıwk tl·d ir. 1 11."_') ' tl' V" ı w ı l ı � ' 1 ı · l ıı ı .. ı l 1 1 1 1 •1 ı ı l : ı ı ı Fnı ıl'ıı in· " l ll'rkl' .
.
.
.
TÜRKLERE KARŞI ERMENİ KOMİTEC İ L E R İ
251
sin Salnamesi 'nde Türkiye'deki toplam Ermeni nüfusu 1 .000.000 olarak gösterilmektedir. Bu rakamlara göre Tehcir Kanunu 'ndan önceki toplam Ermeni nüfusu 1 .300.000 dolaylarında kabul edilmektedir. Zorunlu göçe tabi tutulanların sayısı ise 700.000 olarak tahmin edilmektedir. Göç sıra sında ölenler hakkında kesin bilgi bulunmamaktadır. Ancak, ölümlerin ya ya yapılan uzun yolculuğa dayanamama, salgın hastalıklar, Kürt aşiretleri nin veya yakınları zalimce parçalanan kimselerin intikam dürtüsüyle sal dırıları gibi sebeplere bağlı bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu yüzden göçü rülenlerin sayısı, o dönemde Osmanlı toprağı olan Suriye 'ye vardıklarında oldukça azalmıştı. Georges Maleville'e göre Van isyanı, Anadolu ' nun her yerinden 200.000 Ermeni ' yi kendisine çekmişti . Rusya savaştan çekilince bu Erme niler yüksek dağları aşarak Rusya Ermenistanı 'na gittiler. Daha sonra Er zurum ' a döndüler ve başkalarıyla birlikte yeniden kaçtılar. Ermeni kay naklarına göre göç eden Ermeni sayısı 952.000'dir. Zorlu tabiat şartları içinde yapılan bu hareketlerde çok sayıda kurban verilmesi kaçınılmazdı. Robert Mantran, bu bakımdan tehcir sırasında ölen Ermeni sayısının 300.000' i geçmeyeceği kanısındadır. B ir garipliğe daha işaret edelim: Britannice Ansiklopedisi 1 9 1 8 yılın daki baskısında 600.000 Ermeni ' nin öldüğünü ileri sürerken, 1 968 baskı sında bu rakamı 1 .5 milyona çıkarmış, sebebini ise açıklamamıştır. Bu du rum Ermeni propagandasının etkisi bakımından dikkat çekicidir. Bu istatistikler genellikle Ermenilere ait olduğu için, ortaya çıkan ra kamlara itiraz edilmesi güçtür. 1 73 .000 ölünün zaman geçtikçe 300.000 'e, 800.000 'e, 1 ,5 mi lyona ve nihayet 2 milyona çıkarılması ise ne insafın, ne hesabın eseridir. Düpedüz Ermeni propaganda çarkının icadıdır.
BU ÇARK DURMAYACAK Bütün bunlara rağmen, Belçika televizyonu 24 Mart 1 974 günkü yayı nında, Türkiye'nin doğu illerinden bir kısmını Ermenistan sınırları içinde göstermek ten kaçınmamı�tı r. İ yi bil inmesi lfızıın: KoıııillT i k r her memleketteki Ermeni azınlığını . kaı ll·rim· hugiiıı de hfıkiııı lı1 1 h ı ı ı ı ı ıaı.. t ;u l ı ı . ( İl'll\" nes i l ler bitip tükenmek h i l ı ı ıl't. l ı i r Tiirk dii�ıııaıılığı i k l ınlrnı· 1 1 · ı.. vı-t ı�t i ı i l ı ııl'ktl' , faıııl'ııi koııı i ıec i lc-
252
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ K O M İ T EC İ L E R İ
rin emellerine hizmet etmek istemeyenler ağır baskılara maruz kalmaktadır. Komiteciliğin ve propagandanın mekanizması durmaya tahammül edemez; paslanır ve çürür. Onun için devamlı işletilmesi lazımdır. Bu mekanizma nın günümüzde dahi işletilmesi bundan ötürüdür. 2000'li yılların başında, yalnız Amerika Birleşik Devletleri'ndeki Ermeni lobilerinin sayısı 1 228 ' i buluyordu. ABD'nin hemen her eyaletinde yerleşmiş Ermeni diasporası maddi bakımdan son derece güçlü kurumlar haline gelmiş, ne yapacağını iyi bilen, şartlanmış bir kitle durumundadır. Bir milyon dolayındaki Erme ni nüfusa, siyasi etkinliklerde bulunan 200'e yakın kilise önderlik etmekte dir. Ermeni çalışmaları ve araştırmaları merkezlerinin sayısı 25 kadardır. Bu merkezlerin koordineli çalışmaları sonucunda, "Ermeni Soykırımı"nı ispatlamaya çalışan 2.000'den fazla yayın yapılmıştır. Bu yayınlar, gazete ve dergi idarehanelerine, radyo ve televizyon kuruluşlarına, etkili siyasi şahsiyetlere ve partilere, gazeteci ve yazarlara muntazam şekilde ulaştırıl maktadır. Ermeni diasporası 1 OO'ün üzerinde okul ve kütüphane, 1 7 kitabe vi, 1 3 yayınevi, çeşitli eyaletlerde 20' den fazla günlük ve haftalık gazete, 1 7 Ermeni çalışmaları periyodiği, 25 radyo, l O televizyon programı, 1 83 bülten ile Allah'ın günü, sabahtan akşama kadar Ermeni soykırımı propa gandasını yürütüyor. Türkiye'nin bütün girişimlerine rağmen 20 l O'da ABD Senatosu'nda soykırımla ilgili kararın onaylanması bu çalışmanın sonucu dur ve hiç de şaşırtıcı değildir. Unutulmasın ki, bu propaganda 90 yıldan bu yana sistemli olarak sürdürülmektedir. Artık büyük meblağlar toplanmakla ve harcanmaktadır. Komitecilik bir meslek, bir geçim yolu haline gelmiştir. Marsilya'daki intikam anıtının dikilmesi bundandır. Aynı şehirde bulu nan turizm büromuza baskın yapılarak kovalarla kanların ortalığa serpi l mesi dövizlerin bırakılması bundandır. Amerikan üniversitelerindeki Tür koloji kürsülerinin kapattırılarak, yerlerine Ermeni tarihinin ve dilinin okutulduğu enstitüler açtırılması bundandır. Paris'teki Türk-Fransız Dosı luk Demeği 'nin başkanı, ünlü mücevherci Tosunyan'a tehdit mektupl arı gönderilerek "Vaktiyle Talat' ın başına gelenleri sen de yaşayacaksın. bir köpek gibi sokakta öleceksin" denilmesi bundandır (Haziran 1 974). Aml' rika'daki konsolos kaatili Yanıkyan 'ın adına Beyrut'taki Türk Konsoloslıı ğunun önüne bomba konulması ve bombanın zararsız hfıle getiri lişi sıra sında bir memurun iki parmağının kopması h ı ı n d a ı ı d ı r ( 5 Şu hat 1 lJ7.'i ) Türk Hava Yol l arının Acyruı 'ıaki hürosıııııııı havaya 11\ llnılı ı ı a s ı hııııdaıı d ı r ( 20 Şu haı 1 lJ75 ). .
"
TÜRKLERE KARŞI E R M E N İ KOMİTECİLERİ
253
Sanla Barbara suikasti bir dö nüm noktası oldu. Ondan sonraki saldırılar, yabancı ülkelerde görevli Türk diplomatlarına yöneldi. Bu ci nayet humması sonunda hayatlarını kaybeden hariciyecilerimizi ve ya kınlarını hatırlayalım: 22 Ekim 1 975 günü Türkiye'nin Viyana Büyükelçisi Daniş Tunah gil, makam odasında öldürüldü. Otomatik silahlı üç kişi, çantalarına sakladıkları silahlarla elçilik binası na girmişler ve elçiyi insafsızca ta ramışlardı. Suiksatçilerin kanlı eli, iki gün Daniş Tunalıgil sonra Paris'e uzandı. B üyükelçimiz İsmail Erez, Romanya elçiliğinde verilen bir davetten dönüyordu. Sen nehri üzerindeki köprüyü dönerken otomobil iyice yavaşlamış, hatta bir an duraklamıştı. O anda otomatik silahlı üç kişi ortaya çıktı ve arabayı yaylım ateşine tuttu. Paris Büyükelçimiz İsmail Erez ve şoförü Salih Ye ner vücutlarına isabet eden kurşunlarla öldüler. Birkaç ay sonra, 1 6 Şubat 1 976 günü, Beyrut Büyükelçiliği Başkatibi
Oktar Cerit, ünlü Hamra Caddesi'nde yürüyordu. Bir suikastçı arkasın dan yaklaştı ve susturucu katılmış tabancasını ateşledi. Oktar Cerit de, Er meni komiteciliğinin kurbanları arasına katıldı. Katiller ertesi günü büyü kelçinin makam arabasına ateş açtılar. Soför Faruk Çınar ağır yaralandı. Vakitan Büyükelçimiz Taha Carım, tarih araştırmaları yapan, Ermeni meselesi hakkında kitabı bulunan bir diplomattı. Roma' da evine girmek üze re otomobilinden inerken, pusu kurmuş katiller tarafından kurşunlandı. Ru hunu teslim ettiği an, takvim yapraklan 9 Haziran 1 977'yi göstermekteydi. Ermeni komiteciliğinin kanlı suikastleri bitmek bilmedi. Ertesi yıl Madrid Büyükelçimiz Zeki Kuneralp hedef olarak seçildi. Fakat kurşun lar oııa değ i l , otomobilde bulunan qi i l e bir akrabasına isabet etti. Her iki si de olay yerinde üldü. K uıına l p �aııs l'Sl'ri olarak ve ağır bir bedel baha sına k ıır ı ı ı l d ı ı .
TURKLERE KARŞI ERMENi KOMiTEC iLERi
254
İsmail Erez' e yapılan suikasttan sonra olay yerinin durumu
Ekim 1 979'da ise Hollanda B üyükelçimiz Özdemir Benler 'in oğlu Ah met Benler, La Haye' de, sokak ortasında vurularak katledildi. B ir ay sonra da Paris'teki turizm müşavirimiz Yılmaz Çolpan, arkadan kurşunlandı. Vurulduğu yerde düşüp öldü. Cenazesi, sokak ortasında saat lerce bekletildi. Daha sonra Bem Büyükelçisi Doğan Türkmen 'e saldırıldı (6 Şubat 1 980). İngiltere B üyükelçiliğine yaptığı ziyaretten dönerken arabasına al tı el ateş edildi. Kurşunlar isabet etmediği için, Türkmen, suisatten sağ kurtuldu. İlk olaydan 34 ay sonra, Vatikan'daki yeni büyükelçimiz Vecdi Türel 'c de silahlı arabası bir sokağın köşesinde yavaşladığı sırada, makinelitü fek lerle ateş açıldı. Elçimiz kolundan ve göğsünden yaralandı. Öteki koruma görevlisi, saldırganlara ateş açıp ikisini yaraladı. Dört suikastçı, polisin gii zil önü n d e kaçmayı başardı. S u i k ast lcr, c i nayetler scnl'knT dcv:ıııı c ı ı i 1 >ı�i�lni ıqkilfııın d a �·q i t l i giin· v knk 1,·: ı l ı �a n l ar
V l'
h:ıırıı d e oııl:ıı 1 1 1 v a k 1 1 1 1 : 1 1 1 lıııııl ı:ırca kat led i l d i .
Bıııılar k i ıııll'nl i . lıatırl aya l ı ı ı ı :
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ KOM İ T E C İ L E R İ
255
Emekli büyükelçi Beşir Balcıoğlu, Atina idari ataşesi Galip Özmen ve kızı Neslihan Özmen, S idney B aşkonsolosu Şarık Arıyak ve güvenlik ataşesi Engin Sever, Paris çalışma ataşesi Reşat Moralı ve din görevlisi Tecelli Arı, Cenevre'deki sözleşmel sekreter M. Savaş Yeryüz, Paris gü venlik ataşesi Cemal Özen, Los Angeles Başkonsolosu Kemal Arıkan, Ottava ticaret müşaviri Kani Güngör, Boston fahri başkonsolosu Orhan Gündüz, Lizbon idari ataşesi Erkut Akbay, Ottava askeri ataşesi Albay Attila Altıkat, Burgaz idari ataşesi Bora Süelkan, Lizbon idari ataşesi Er kut Akbay 'ın eşi Nadide Akbay, Belgrad Büyükelçisi Galip Balkar, Brüksel idari ataşesi Dursun Aksoy, Lizbon büyükelçilik müsteşarı Ca hide Mıhçıoğlu, Tahran Büyükelçiliğinde sözleşmeli sekreter Işık Yön der, Viyana'da uluslararası memur Enver Ergun, Atina basın ataşesi Çe tin Görgü, Bağdat idari ataşesi Çağlar Yücel, Atina Büyükelçiliği müste şarı HalGk Sipahioğlu. Teröristlerle boğuşan veya onların baskını sırasında kaçarak kurtulan görevliler de vardı. Kanada'daki Büyükelçimiz Coşkun Kırca ve Ro ma' daki Gökberk Ergenekon bunlar arasındaydı. Bütün bu cinayetlerin ve saldırıların sorumluluğunu, ASALA adlı te rör örgütünü kuran Ermeni komitecileri Üzerlerine aldılar. Avrupa'nın bü yük şehirlerindeki konsolosluklarımıza, THY bürolarına, turizm temsilci liklerimize karşı girişilen bombalı terör hareketlerini takip eden saatlerde, gazete veya ajanslara gönderilen mesajlar, çeşitli adlar taşıyan Ermeni ko miteci örgütlerinden geliyordu. Bunlar İstanbul'da dahi vapur iskelesi, Sir keci garı, Yeşilköy Havaalanı gibi kalabalık yerlerde bombalı sabotajlara girişmekten kaçınmadılar. Şaşılacak şeydir: Cinayetleri işleyenler ve planlayanlar, sabotajları, sal dırıları düzenleyenler hiç ele geçirilemedi. Yanıkyan teslim olmasaydı, belki Santa Barbara suikasdinin bile faali bulunamayacaktı. Kanlı saldırılar 1 984 'e kadar yoğun biçimde devam etti. Bu tarihten sonra yavaşlayıp 1 994'te durdu. ASALA terörünün sonlandırılmasında gayrı res mi Türk gönüllülerinin ASALA elebaşılarını çeşitli yerlerde bulup ort adan kaldır d ı kları iddia edilmiştir. Bunun yanı sıra Türkiye'ye sureta "dost " giiriinen bazı ü l keleri ı ı . 1 <>X4 'ten son ra ortaya çıkan PKK terörünü dl'sll' k k ı ı ıcyi tl'rc i h e l l i k leri . l ı ı ı y i i ı.dl' l l Enııcni A S A LA t erö rüyl e eskisi g i l ıi i l g i k ı ı ı ı ıl·d i k kri dl' i k ri
s i i ı i i l ı ı ıO�l i l r
xxx
Enneni komitecilerinin Siyonizm ve Megalo idea ile iş birliği -
Venizelos
"Ermeni gazeteleri, İstanbul Trakya ve Batı Anadolu meselelerinin Yunan görüşlerine uygun olarak çözümlenmesi için Yunanlılarla sıkı bir anlaşma yapılmasını savunuyorlar". (Kaklamanos'dan Politis'e-1918)
"Büyük şeylerin sağlam temele ihtiyacı yoktur. Elma, masamn üzerine öyle yerleştirilmeli ki düşmemelidir. Unutmamalı ki dünya boşlukta diin mektedir. " Siyonizmin babası sayılan Dr. Herzl, yukardaki satırları hatıra defteri ne yazarken Ermeni meselesiyle pek meşguldü. O sıralarda, yani l 896 yılının Mayıs ayında, Herzl 'in en büyük te�dı büsü, Filistin topraklarında Yahudilerin yerleştirilmesi için Sultan i l . Ah dülhamid'den vaat koparmaktı. Sultan' ın başındaki Ermeni gailesimkıı de bu arzunun gerçekleşmesi için faydalanmayı düşünüyordu. Herzl, Sultan il. Abdülhamid'in sadece para ile i k na edi l e me ycc c ğ ı ı i anlamı�tır. Ermeni mese l es i n in kolay l ı k la hül lcd i l ı ııcs i , i l . Abd ü l ha ın i d i ı ı gön lünü almak i ç i n tesirl i h i r yold ur. '
Bunun i �· i n dl . kend i s i n i Sıı l ı a ı ı ı 1 1 1 1 1 l 1 1 ı d a 1 1 . Avı ııpa ' dak i Ermeni k ı ı ı ı ı i ' ll'l· i ll'riy ll' l l l l l asa ll ll' l l ı tır l'd i l ı ı ı ı � 1 1 1 1 1 1 1 1 � 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 Nt•wlhıskl i le gfüil�ıııl· kı '
TÜRKLERE KARŞI E R M E N İ KOMİTECİLERİ
257
yapmaktadır. Newlinski, Ermeni komitecilerini, Sultan' ın iradesine boyun eğmeye razı edecektir. Böylece, büyük devletlerin baskısı ortadan kaldırı lacaktır. Theodor Herzl, bu görüşle harekete geçince, Ermeni meselesiyle ya kından ilgilenmeye başlamıştır. Kendisinin bir kitabını Rusçaya tercüme edecek olan Rus Yahudisi Klatschko'dan aldığı bilgiye göre, Tiflis'teki lider Aleverdof, Klatschko'nun kiracısının nişanlısıdır. Aynca Rus asıllı Zaykovski vasıtasıyla Londra'daki lider Nikoladze ile de teması vardır. Herzl, Ermeni komitecilerini ikna etmenin yollarını araya dursun, Londra'daki komiteci liderin, Hınçak Komitesinin kurucusu Avedis Na zarbek olduğunu öğrenecektir. Bu Nazarbek adı, B irinci Dünya Savaşı sı rasında da karşımıza çıkmaktadır. Mustafa Kemal Paşa ile Bitlis cephesin de çarpışan Rus kuvvetlerinin başında bir Nazarbek daha vardır. Aynı ai leden oldukları anlaşılıyor. O sıralarda, Rus ordusundaki, gönüllü alayla rının başında Ermeni komitecilerinin bulunduğunu hatırlamalıyız. Herzl, adamlarını, Nazarbek ile görüştürmüştür. Bu komiteci, Sultan il. Abdülhamid'den ümitli olmamakla beraber iş birliğine taraftar olmuş ve teşekkürlerini sunmuştur. Ermeni komitecilerinin, pek de hoşlanmadıkları Yahudilerle bile iş bir liğine girdiklerini gösteren bir küçük örnek... Türk'ün hasmı olarak kim varsa, Ermeni komitecisi onunla beraberdir. Bu, adeta değişmez bir kural gibi tekrarlanıp duracaktır. Ermeni komitecilerinin, yirmi yıl kadar sonra, Anadolu 'nun Rumlar ta rafından işgali sırasında, bu sefer onlarla iş birliğine giriştikleri bilinir. Mesela Manisa'da, gerek Yunan işgalini hazırlayanlar, gerek komite teşkiatı kurarak Rumlara her türlü yardımı yapanlar arasında birçok Erme ni ileri gelenleri de vardı. Ermeni Komitesinin başkanı Despot Tiryat, avukat Agop Papasoğlu, Gabriyel bunlar arasındaydı. Ermeni gazeteleri, İstanbul ' da ve İzmir havalisinde, işgali haklı göste ren yazılar yayınlarken, Türk basınının istatistikler üzerinde değiştirmeler yaptığını ileri sürüyorlardı. Rum iddiaları da aynı istikametteydi.
İ zm i r ' i n i �gal i sırasında İ zmir Ermeni cemaati tarafından, Yunan Baş hakaııı Vl'nizelos'a teori k tl'lgrafı �Tk i l m i�ı i . A t i na da da Ermenilerin, Yu ııaııisıaıı klıiııdl'k i giister ikri ı k vaııı ı·d i yonlı ı . İ ı ııı i r ' i n i�ga l indcn iki haf'
.
258
TÜRKLERE KARŞI ERMENİ KOMİTECİLERİ
t a sonra, Atina Ermeni Cemaat reisi Nikoşyan Efendi, Yunanistan 'ı met heden bir konuşma yapmıştı.
Gazi Mustafa Kemal, 1 927 'deki Büyük Nutku ' nda "Ermeni Patriği Zaven Efendi de Mavri Mira Heyeti ile hemfikir olarak çalışıyor. Ermeni hazırlığı da tamamen Rus hazırlığı gibi ilerliyor" demek suretiyle Ermeni - Rum iş birliğine dikkati çekmiştir. 1 9 1 8 'de Cenevre 'de "Türkerin Zulmüne Uğramış Milletler Birliği" adı ile kurulan teşkilatta da Ermeniler Rumlarla yanyanadır. Bu birliğin kurul masından sonra, Yunanistan, Londra' da da böyle bir teşkilat kurulmasını, oradaki büyük elçisinden istemiştir. Yine Ermenilerle iş birliği yapılacak tır. Bu maksatla Londra 'da bulunan Bogos Nubar Paşa ile görüşülmesi tavsiye edilmektedir. Eski Mısır Başvekili Nubar Paşa'nın oğlu olan ve ba basından kalan serveti, Ermeni komitecileriyle birlikte, Ermeni emelleri için harcayan bu zatın, Cenevre' deki kuruluşa yakın ilgi gösterdiğini Yu nan makamları öğrenmişlerdir. Ermeni Patriği Zaven Efendi'nin mütarekeden hemen sonra Kudüs'ten İs tanbul'a dönmesi üzerine Rum-Ermeni Birliği Komitesi kuruldu. Bu komite nin faaliyeti Pontus üzerindeki anlaşmazlık belirinceye kadar devam edecektir. Osmanlı Meclisi'nde de Rum-Ermeni mebusların birliği açıkça görül mekteydi. Patrikhanenin resmi dergisi olan Eklisiyastiki Alitya'da Rum emelleri ele ilgili ilk yazı mütarekenin imzasından hemen sonra (2 Kasım 1 9 1 8) yayınlanırken, aynı gün Rum milletvekilleri de bir önerge vererek Ermeni meselesini Meclise getiriyorlar, bunu Ermeni milletvekillerinin bir başka önergesi takip ediyordu. Türk milletvekilleri bu önergelerin görüşül mesi sırasında şiddetli cevaplar veriyorlar, Meclisin havası gittikçe elekt rikleniyordu. Harbiye Nezareti'nin 1 1 Ağustos 1 9 1 9 tarihli ve "Gayet Gizlidir" işa retli bir yayınında Mavri Mira Heyeti 'nin çalışmalarından bahsedil irken Ermeni Patriği Zaven Efendi 'nin Mavri Mira Cemiyeti tarafından sat ııı alındığı belirtilmektedir. �rmeni-Yunan iş birliğini en iyi gösteren örnek "Ermeni-Yunan K a r deşliği" adlı kitaptır. Burada, Bogos Nubar'ın, Arşak Çobanlıyan ' ın , l�kl terios Venizelos 'un nutukları bir araya toplanmışt ır. Dergisi ve k itaplany la, Yunan propagandasına hizmet cdcn l l' n ll' l l h i r i ı k 1 .con Sıvacıyan ad ı ı ı da h i r Erıııcn idir.
TÜRKLERE KARŞI ERMENİ KOMİTECİLERİ
259
Trakya'nın Yunanistan'a verilmesini sağlamak için Amerika Cumhur başkanı nezdinde teşebbüslerde bulunan Venizelos, Trakya' da Rum nüfu sun çoğunlukta olduğu yolunda hazırlanan bir istatistiğe kefil olmasını is tediği zaman Bogos Nubar, bunu memnuniyetle kabul etmişti. Neden ol masındı? Hemen bir yazı hazırlamış, rakamların doğruluğunu tasdik edip imzalamıştı. B irinci Dünya Savaşı'nın galiplerine, zaferden hemen sonra Manches ter'den gönderilen bir telgrafta şöyle denilmekteydi:
"Manchesterli Ermeni, Rum ve Araplar adına zaferinizi saygı ve sami miyetle kutlar ve gaddar Türklerin asırlar sürenzulmünden bizleri kurta racak olan genel bir barışı beklemenin mutluluğu içinde bulunduğumuzu bildiririz. " Telgrafın altında Manchester Ermeni Temcilsiler Komitesinden M.A. Arapyan, Manchester Yurtsuz Kalmış Rumlar Komitesinden S. Bostancı ve Manchester Suriyeliler Birliği'nden E. Kahla 'nın imzaları vardı. Londra'da kurulan Ermeni-Rum Komitesi, konferanslar, toplantılar ter tipleyerek ortak bir çalışmaya koyulmuştu. Paris 'teki Ermeni Aydınları Birliği 'nin 1 9 1 8 sonlarında düzenlediği toplantıda yapılan konuşmalar, Paris'teki Yunan elçisi tarafından Londra'daki elçiye ulaştırılıyor ve uygun şekilde dağıtılması isteniyordu. 1 9 1 9 yazında ise, Liverpool'deki Rotary Kulüpte, Ermeni taciri M. Zakyan, İzmir'e dair bir konferans veriyor ve Türklerin kötü idaresine ar tık kesin olarak son verilmesi gerektiğini söylüyordu. Venizelos 'un düşürülmesinden son:ra da Ermeni-Rum iş birliği devam edecekti. Rus ordusunda general olarak bulunmuş Torkom adlı bir komi tecinin, Londra' da İngilizce ve Fransızca olarak çıkaracağı "Armenia and New East" (Ermenistan ve Yakın Doğu) adlı gazete, ilk sayısından itiba ren, Ermenilerin aynı zamanda, Rum emelleri için de mücadele edeceğini ilan ediyordu. ise, bu gazeteye yardım suretiyle, Ermenilerin, İngiltere hü iiı.L·ri ııdc k i sempatisinden faydalanmanın mümkün olacağı görü
Yunanistan kumeti
� iiııdcı l i r.
<"'>v k aı ı l a � ı l ı yor k i . Erme n i p n ıpagaı ı ı l a s ı . ).!.l\'l'll y ı l l a r i \ i ndc \Ok e t k i li 0111111�
vı·
1< 1 1 1 1 1 l ı a y ra ı ı l ı ğ ı ı ı a ı ı ı i i ph · l a hal ı l ı ı l i p l o ı ı ı a ı l a r iiı.n i ı ıdc. o n l arın -
TÜRKLERE KARŞI ERMENİ KOMİTECİ LERİ
260
kinden bile derin izler bırakmıştı. Venizelos Amerika'nın aracılığını rica ederken, Konstantinci Yunan gazetesinden faydalanmayı tasarlamaktadır.
KIBRIS HAREKATINDAN SONRA Kıbrıs'taki Rum terör örgütü EOKA'nın Türklere karşı saldırıları de vam ediyordu. Son olarak da bir iç darbe yapılmış, kendisini Kıbns ' ın ye gane temsilcisi addeden Makarios devrilerek eski bir terörist başa geçiril mişti. Kıbns'la ilgili üçlü anlaşmaları imzalamış olan İngiltere ve Yunanis tan bu duruma müdahale etmek istemiyorlardı. Bunun üzerine, Türkiye, anlaşmadan doğan hakkını kullanarak Kıbns'a asker çıkarmış, burada ya şayan Türklerin can ve mal güvenliğini sağlamıştı. 1 974 yazındaydık. Ay nı tarihlerde İsveç ' in başkenti Stockholm'de gizli bir toplantı yapılıyordu. Bu toplantıya Ermeni, Rum ve Kürt temsilciler katılıyordu. Toplantıda varılan karara göre, Ermeni ve Rum örgütleri Türkiye'de bir Kürt Devleti 'nin kurulması için maddi ve manevi bütün güçleri ile destek olacaklardı. B unu nasıl yapacaklardı? Rum ve Ermeni örgütleri dünyanın her yerinde, özellikle Batı dünyasında yoğun bir propaganda yürütecekler di. Ayrıca, Türkiye içindeki gizli Kürt örgütlerine maddi yardım sağlaya caklardı. Türkiye dışındaki suikastleri ise Rum ve Kürt örgütlerinin deste ğindeki Ermeniler gerçekleştirecekti. Bu toplantı, Kıbrıs'ta bir süreden beri yürütülmekte olan Türkiye aleyhtarı Ermeni faaliyetlerinin bir uzantısından ibaretti. Bu faaliyetler Kıbrıs Rum Kesimi'nde planlanıyor, Atina'da geliştiriliyor ve Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde uygulanıyordu. Zamanla Yunanistan, Ermeni faaliyetle rinin merkezi haline gelecekti. "Hamaskain" adındaki bir kulüp, her türlü Ermeni terör hareketinin düzenlendiği bir yerdi. Finansmanı, bir grup Er meni tüccarını arkasına alan Çakmakçıyan adında bir iş adamı tarafından sağlanıyordu. Türk diplomatlarına yapılan saldırılardan sonra Yunan bası nı bu habere geniş yer veriyor, "Ermeni soykırımı"ndan bahsediyor, öldü rülen diplomatlarımızın adeta bu akıbeti hak ettikleri telkin ediliyordu. Yunanistan'ın iki büyük partisinden PASOK. Enneni teröristleri des tekliyordu. Birçok Ermeni örgLil\üsii hu pa rt in i n h i mayesi altında \ a l ı � ı yordu. PASOK m illet v c k i l k r i l ·: nıw ı ı i ln i ı ı Tii ıl i yl' akyhindc yapt ı k l a rı .
toplant ı lara h ii kfımet adına k a ı ı l ı y 1 11 l a ı ı l ı
l'lh' k ı p a ıt i ı ı i ı ı ha�ı ı ı d a k i K a ra
ı ı ı a n l i s ' i ı ı �·a l ı � ı ı ı a hak a ı ı ı l .i s ., ;ı ı ıı l n h ı ı w ı ı ı k ı k ı�· l i ı l ı � l ı yd ı . A kadl· ı ı ı ı
TÜRKLERE KARŞI ERMENİ KOMİTECİLERİ
261
üyesi Yorgo Kasimatis ve Devlet Konseyi başkanı Plaskovitis de Lissari des ' in çizgisindeydi. Selanik'teki Ermeni gençleri "Ermeni İzci Teşkilatı" adı altında koman do eğitimi görüyorlardı. Bu "izci"ler zaman zaman Kıbrıs Rum Kesimi'ne gönderilerek eğitimlerini tamamlıyorlardı. Arapların "Kara Eylül" adındaki terör örgütüyle bağlantılı olan Milin dos Karabetyan adındaki bir Ermeni, 1 975 'te sonra "Ermeni Kurtuluş Or dusu"nun faaliyetlerini planlama işini üzerine aldı ve bunları uzun yıllar yönetti. Bu Karabetyan, "kasap" lakabıyla tanınan eski komiteci Antra nik' in torunuydu. Yurt dışında görevli diplomatlarımıza suikastler ve temsilciliklerimize sabotajlar düzenleyen Ermeni terör örgütlerinin beyni, "George" adıyla ta nınan Kevork Zartaryan, Kıbrıs Rum Kesimi 'nde yaşıyordu. Zartaryan, Larnaka ve Limasol ana yollarının birleştiği bölgede bulunan "Yabancı Öğrenciler Kampı"nın da gizli yöneticisiydi. Korno Koyu yakınlarındaki bu kampın Ermeni terör örgütlerine eleman yetiştiren bir yer olduğu anla şılmıştı.Kıbrıs Rum Kesimi 'nde yetiştirilen Ermeni teröristler buradan Beyrut'a geçiyor ve orada Zartaryan' ın oğlu "Parsak"tan gelecek talimatı bekliyorlardı. Parsak, Beyrut ve Rum kesimi çıkışlı olup Suriye üzerinden Türkiye'ye giren kaçak silahların organizasyonunu da yapıyordu. Paris Büyükelçimiz İsmail Erez'e düzenlenen suikastte örgüt şefi olarak rol oy nayan kimya mühendisi Manuk, Rum Enformasyon Dairesi 'nde çalışıyor du. Bu gibi suikastlerde görev almış olan teröristlerden çoğu Kıbrıs Rum Yönetimi'nin çeşitli devlet dairelerinde çalışıyordu. Cinayet işleyip veya sabotaj düzenleyip Kıbrıs Rum Kesimi 'ne sığınan teröristleöre Rum başkanı Kipriyanu -Zartaryan aracılığı ile- iş sağlıyor du. Merkezi Amerika'da bulunan "Ermeni Ulusal Konseyi"nin Kipriya nu 'ya liyakat madalyası ve şeref belgesi vermesinin arkasında bu himaye ci tutum yatıyordu. Kıbrıs harekatını takip eden 1 974 sonbaharında Stocholm 'de çok gizli t u t u lan bir toplantı yapıldı. İsveç' in başkentindeki toplantı, bir "Kara İtti fak"ın meydana gelmesiyle sonu çlandı. Stoddıo l ın toplantısın a R ı ı ı ı ı . Enııcıı i ve Kürt temsilcileri katılmıştı. Yııııaıı giı. l i sl'rv isi K İ P. İ.İ\' l i i İ l i i laı.. ııı lıaı. ı rlaııınasında haş rol i.i oynam ıştı. K ı lım. ,· ı ı.. anı ıası karşısında lıa�aı 1 � 1 1 ı.. ıılaıı Yı ıı ıaıı l ı lar. a k l a gl'il' h i kcl'k
TÜRKLERE KARŞI ERMENİ KOMİTEC İ L E R İ
262
her türlü metodu uygulayarak, yenilginin öcünü almaya karar vermişlerdi. Bu uğurda oluk gibi para akıtmaktan kaçınmıyorlardı. 1 974 Kasımında, Stockholm'de Svea Vagen'de eski bir binanın üst ka tında yapılan toplantıda şu kararlara varıldı: Türkiye'de bir "Kürt Devleti" kurulması için, Ermeni ve Rum örgüt leri, maddi ve manevi bütün güçleri ile destek olacaklardır. •
Ermenilerle Rumlar, özellikle batı dünyasında propaganda görevini yüklenecekler, bu arada Türkiye' deki gizli Kürkçü - bölücü ögütlere mad di yardım sağlayacaklardır. •
Türkiye dışındaki suikastleri, Kürt ve Rum örgütlerinin yardımı ile Ermeniler organize edeceklerdir. •
KIBRIS'TAKİ ERMENİ KOMANDO KAMPI Rumlarla Ermenilerin "Türklere karşı terör" iş birliği, daha eski tarih lere dayanıyor. Türk istihbarat birimlerinin topladıkları bilgilere göse, ci nayet şebekelerinin eğitimine 1 970'de Kıbrıs Rum kesimindeki Korno ko yu yakınlarında başlandı. Burası Lamaka-Limasol anayolunun birleştiği bölgedeydi. "Yabancı Öğrenciler Kampı" gibi oldukça masum bir ad ta şıyan tesiste, Ermeni komitecileri, komando, sabotaj ve silah eğitimi görü yorlardı. Hollandalı bir Yahudi ailesinin yönettiği bu gizli tesiste asıl söz sahibi olan Kevork Zartaryan adında bir Ermeniydi. Zartanyan'ın deniz aşın ülkelere uzanan milletlerarası ilişkileri vardı. Bir taraftan merkezi B irleşik Amerika'da bulunan "Ermeni Milli Konseyi"ni temsil ediyordu, öte taraftan oğlu vasıtasıyla Lübnan 'a kadar el atabiliyordu. "Parsak" adını taşıyan oğul Zartaryan, Beyrut' un güney kesiminde, gazino - randevu evi görüntüsü altında çalışan Ermeni karargahını yönetiyordu. Kıbrıs'ta yetiştirilen Ermeni teröristler, Beyrut 'a geçiyor, buradaki ka rargahta "Parsak"ın vereceği talimatı bekliyorlardı . Eylem yapılacağı za man bu teröristler gizlice sevk ediliyordu.
KIBRIS RUMLARININ ERMENİ TERÖRÜNE VERDİGİ İMKANIAR Ya p a r a ?
Bu
k ad a r g e n i � h i r 1 1 1\' k a 1 1 1 1 1 ı ı a v ı
ı ı ı a ı l d i i ı ı ı k i'ı ı ı l a r 1 1nl'ı l l' 1 1 s a ğ l a ı ı ı ı ı a k L ı v ı l ı '
ı � lı-ıl' l ı i l r ı ıl'k i ı.· i ı ı gl' rl' k l ı
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ K O M İ T EC İ L E R İ
263
Kevork Zartaryan, Kıbrıs kesiminde -güya- ticaretle uğraşıyordu. İs viçre bankalarından birinde de kabarık hesabı vardı. Bu hesaba, bütün dünyadaki Ermeni örgütlerinden sürekli para yatırılıyordu. "Georg" takma adını kullanan Zartanyan, para sağlamanın başka bir yolunu da bulmuştu. 1 974 harekatından sonra, Kıbrıs Türk kesimine yöne lik bir kaçakçılık şebekesi kurmuştu. Kuzey Kıbrıs da denilen KTFD (Kıb rıs Türk Federe Devleti)nde turistlerin kapıştığı mutfak takımlarını ve gü müş kaplama eşyaları, kanun dışı yollardan buraya sevk ederek piyasaya sürüyordu. Kıbrıs'a giden Türk turistler de bu eşyaları büyük bir hevesle kapışıyorlar, böylece kendi paralan ile Ermeni komiteciliğini besledikleri nin farkına dahi varmıyorlardı. Kevork Zartaryan bu işi zamanla o kadar geliştirmişti ki, Limasol lima nında gümrük depolan kurmuş, ulaşım şebekesini de iyice genişletmişti. Onu bu yolda destekleyen iki "önemli" isimden biri Kıbrıs Rum Kesi mi başkanı Spiros Kipriyanu, diğeri de milletlerarası terör dünyasının ön de gelen isimlerinden Dr. Vasos Lissarides'ti. Paris Büyükelçimiz İsmail Erez' in şehit edilmesinde örgüt şefi olarak rol oynayan Ermeni Manuk, bir kimya mühendisiydi. Daha da ilgi çekici olanı, bu Manuk, Rum Enformasyon Dairesi 'nde görevliydi.
A1İNA'DA ERMENİ DESTEKÇİLERİ Ermeni terör ağının bir bölümü de Yunanistan 'da bulunuyordu. 1 974 ' ü takip eden yıllarda, b u ülke, Ermeni faaliyetinin gizli merkezi haline gel mişti. Çalışmalar "Hamaskain" adını taşıyan bir "kulüp" tarafından dü zenleniyordu. Finansmanı ise, Çakmakçıyan adındaki bir Ermeni iş ada mının başı çektiği zengin Ermenilerce sağlanıyordu. Yunanistan ' da Ermenileri açıkça destekleyenlerin başında Sosyalist
Pasok partisi geliyordu. Ermeni komitecileri, bu partinin bünyesinde ra hatça faaliyet gösteriyorlardı. Fakat iş birliği bununla da kalmıyordu. Ka raman lis'i n partisinden bazı milletvekilleri ve bakanlar da Ermenilerle sı kı i l i � k i lcr içindeydi. Çal ı�m a Hakanı Laskaris bunlardan biriydi. Devlet Konsey i Ha�kanı Plaskovisil v\' ı\ k aıkıııi iiycsi Yorgo Kasimatis gibi ta n ı ı ı m ı � Yunan l ı lar da Erı ı ll' ı ı i lı-1 1 1 1 v;11 1 1 ha�ı ı ıı la giiriikıı sima lard ı . ı\ ı i ı ı a Vl' Sl' l f ü ı i k ' il' h ı ı ı ı· ı ı ı 1 • 1 · 1 1� l ı · ı 1 1 1 1 1 1 k oı ı ıaııılıı ol arak l'ğit il dik kri " h ı ı ll'ı ı i İ ll' İ Tqk i l ;l ı ı " Y1 1 1 1. 1 1 1
J.. . 1 1 1 1 1 1 1 1 . 1 1 1 1 1 1 1 1
l ı ı ı ı ı ; ı v n i a l ı ı ı ıı layı l ı . N as ı l k i .
264
TÜRKLERE KARŞI E R M E N İ KOMİTEC İLERİ
Hamaskain teşkilatı d a Yunan polisinin resmi kayıtlarında "sosyal amaçlı kulüp" olarak görünüyorsa... Ermeni İzci Teşkilatı'nda eğitilen gençler, zaman zaman Kıbrıs Rum kesimine gönderilerek orada uzmanlaşmaktaydılar.
ERMENİ KURTIJLUŞ ORDUSU B ir de Milindos Karabetyan vardı ki, adı milletlerarası tedhişçiliğin ön safında anılıyordu. Rus kuvvetleriyle Van'a giren ve burada akıl almaz mezalim yapan hunhar komiteci Antranik'in torunuydu. Ailesi Ağrı 'dan göç etmiş, kendisi Ürdün'de doğmuştu. Ürdün vatandaşıydı ve Türkçeyi iyi biliyordu. Karabetyan, 1 968 'de Filistinlilerin "Kara Eylül" örgütüne girerek bu rada eğitim görmüş, terör konusunda kısa zamanda sivrilmişti. Bir de ekip kuran Karabetyan, Kara Eylül 'ün Türkiye ve Yunanistan'daki faaliyetleri ni uzun yıllar idare etmişti. Bu deneyimli komiteci, 1 975 'ten sonra "Ermeni Kurtuluş Ordu su"nun faaliyetlerini planlamaya başladı. Yine Kara Eylül 'e bağlı kalmak şartıyla, İtalya, İsviçre ve Fransa'da Ermeni Kurtuluş Ordusu için eylem grupları kurdu. B unların eğitim sorumluluğunu üzerine aldı. Sahte pasa portlarla defalarca Türkiye'ye girip çıkmayı başardı. Ermeni Kurtuluş Ordusu, Avrupa'da Türklere ait binaları defalarca bombaladı. Bunun üzerine İnterpol (Milletlerarası Polis Teşkilatı)'ün dik kati Karabetyan üzerinde toplanınca, o da daralan çemberden kurtulmak için Amerika'ya kaçtı.
ATİNA'DA TERÖR PROPAGANDASI Yunananistan'daki Türk aleyhtarı Ermeni faaliyetleri daima açıkça yü rütüldü. Ermeni katliamına ait sergiler açılması, duvarlarını afi şlenmes i , Yunan basınında "Ermeni Soykırımı" konulu yazılar yayınlatılması, h u n lar arasında. İsviçre Büyüke lç i ın i z Doğan Tü r k me n ' e yapılan sa l d ırıda n bir hafta önce " Ermcn i stan" ad ı i l l' bir pl:l k \· ı k arı l ı ııası ve her tarafa dağı t ı l ıııası d i k k at lerden k aç m a d ı . Frıt ıl· ı ı i l n 1 ' > 7 ' 1 l ·: v l ı i l i i ı ıdl'. ı\t ina \la K o ı ı ı i i ı ı i s t Pa rt i s i ' n i n hiin y c s i n d l· l ı ı r �c ı v ı d l l ı rn l n l ı l ı - ı l l ı r M'ı).1. İdl' "l' l ı i t l'd i l ı ı ı i � Tiirlo. l' l \· i l n i ı ı i n ı.. :ı ı ı l a r ı\· ı r ıı lı - 1-. ı l 1 1ı 1 111 1 ı ı l L ı r ı l ı "1 1 ı r ı l ' d ı l d ı . h ıı oğra ll a r ı ı ı
TÜRKLERE KARŞI E R M E N İ KOM İ T E C i L E R İ
265
üzerine "Varan l ", "Varan 2", "Varan 3" gibi yazılar, "İntikamımızı alma ya devam edeceğiz" tarzında pankartlar konulmuştu. Görünen oydu ki, her suikast olayından önceki günlerde Yunanistan' da Ermeni gösterileri yoğunluk kazanıyor, bu açık gösterilerden Yunan yet kilileri hiç de rahatsız olmuyorlardı.
PERDENİN ARKASINDAKİLER "Ermeni Meselesi"nin bir uzmanı şunları söylemişti: "Ermeni hare ketini başlı başına mütalaa etmek yanlış olur. Zira bu bir aysbergdir ve su yun altında başka düşmanlıkların körükleyicisi devletlerin bulunduğu da bir gerçektir. " Bu teşhisin ışığı altında bazı gelişmeleri değerlendirmek herhalde daha kolay olacaktır. Meseıa, Ermeni İntikam Örgütü Merkez Komite üyesi "Zaven"in es rarengiz seyahatleri ... Bu komiteci, 1 975 Şubat sonunda Paris 'ten Ati na 'ya gelmiş, burada iki gün kaldıktan sonra, Lefkoşe üzerinden Lima sol 'e gitmişti. Orada Beyrutlu Ermeni banker Tosbahyan ile buluşmuş tu. Tosbahyan, Filistin Arap örgütlerinin para işlerini yönetiyordu. Bu bakımdan, onların güvenini kazanmıştı. Zaven, Tosbahyan'dan, "Erme ni İntikam Örgütü"nün cinayetlerini para karşılığı işleyecek Filistinli Araplar bulmasını istedi. Bunun üzerine Tosbahyan, onu Filistinli Mark si st-teröristlerin lideri Dr. Jorj Habbaş' ın bir adamı ile tanıştırdı. İlişki yi kurmak zor olmamıştı. Zira, Tosbahyan ' ın amcası, Beyrut'taki komü nistlerin lideriydi. Zaven 'in tanıştığı Filistinli, "İntikam Komandoları" adlı bir gerilla çe tesinin elebaşısıydı. Bu çete, Rusya'da özel olarak eğitilmişti. Zaven'le İn tikam Komandoları şefinin anlaşması zor olmadı. 1 50 bin dolarlık bir çek, anlaşmayı daha da kolaylaştırdı. Türk elç ilerinin şehit edilmeleri operasyonu için İntikam Komandoları, bir kümünist Doğu Avrupa ülkesinden hareket ettiler. Planlama burada ya pılnıı�tı. İki ekip hiil inde A l manya üzerinden Viyana'ya ve Paris'e ulaştı lar. B i rk a,,; gün sonra da h i i y i i k l'l,;ileriıniz Tunalıgil ile Erez, Viyana ve Paris ' tl' kaı kdildilcr.
TÜRKLERE KARŞI E R M E N İ KOMİTEC İLERi
266
SİNSİ İITİFAKIAR Atina, Türkiye' deki 14 Ekim 1 979 seçimleri öncesinde de gizli temas l arın merkez noktası oldu. Şehre 40 km. uzatlıkta bulunan bir otelde dört kişi, sıkı tedbirler altında buluşup konuştular. Seçimden önce hangi hare ketlere girişmeliydiler ki, Türkiye bir uçtan öbür uca çalkalansın, ağır bir darbe altında ezilsin? Toplantıya katılanlar şunlardı: "Ermeni İntikam Komandoları"nın Lübnan pasaportu taşıyan ve Kıbrıs'tan gelen temsilcisi "Alfred", Yunan PEAM Örgütünden "Panayotu", yeraltı kürtçülük çetesi KAWA'yı temsil eden "Azadeyi" ve kanun dışı T. Komünist Partisi'nin "Kazım Yaşar" adını kullanan temsilcisi. Yani bir yanda kürtçülükle komünistlik, öbür yanda Ermeni ve Yunan intikamcılığı. .. Türk düşmanlığının bütün sivri noktaları el ele vermişti. Müzakereler tamamlandıktan sonra, bu dört temsilci, Ekim 1 979'un ilk günlerinde Atina'dan ayrıldılar. İki hafta geçmeden, La Haye büyükelçimiz Özdemir Benler' in oğlu, Hollanda'da, sokak ortasında katledildi. Bir süre sonra da, Paris turizm müşavirimiz Yılmaz Çolpan, ünlü Şanzelize'de, arkadan vuruldu. Ermeni intikamcılığı ne ideoloji, ne din, ne inanç farkına bakıyordu. Dünyanın dört bucağına yayılmıştı. Ama, başkalarını emellerine alet edi yor sanmalarına karşılık, "başkaları" m ı onları kullanıyordu acaba?
XXXI
Yeraltmdaki komünizmde Ermeni komitecileri
Zulmet sever insanlanz üç beş yaşımızdan Fitne göğerir toprağımızdan, daşımızdan. -
(Sabir)
Ermeni komitecileri ile komünizm arasındaki münasebete ve Türki ye ' deki komünist faaliyetinde Ermenilerin hissesine işaret etmek, komite cilerin çalışma tarzını açıklamak bakımından gereklidir. Osmanlı İmparatorluğu 'nda ilk sosyalistlerin Ermeni komitecileri ol ması ilgi çekici bir başlangıçtır. Hınçak ve Taşnak komitelerinin de sol tan danslı oldukları ve zaman zaman Marksizmi müdafaada pek ileri gittikle ri bilinmektedir. Bu kuruluşlara bağlı olan komitecilerin de, aynı eğilimi göstermeleri garip değildir. 1 908 Osmanlı Meclis-i Meb 'usanı 'ndaki Ermeni milletvekillerinin he men hepsi sosyalistlik iddiasındadır. Buna karşılık, Türk ve Müslüman mi lletvekilleri arasında bir tek sosyalist yoktur. Meclise Erzurum milletvekili olarak girmiş Vartkes Efendi, meşhur 35. madde müzakerelerinde sosyalist olduğunu açıkça iliin etmiştir. Sivas m i l letvek i l i Dagavaryan, İstanbul milletvekili Zöhrap ve Kozan mil letvek i l i Maradyan da onun fi k i rlerine katılıyorlardı. V:ırtkes Efendi, Mecl isıck i koıııı�ııı:ıl:ınnd:ı, Ta� n a k s u t yun Komitesi 'nin p n ıgr;1 1 1 1 1 1 1 1 s:ı v ıııııı ı ıı�tıır. B ı ı k o ı ı ı ı ı ı · ı ı ı ı ı ı l ı ı i l ;i k i sosyal ist bir karakter ta�ı d ı ı•. ı . kı·ııdi pnıgr:ı ı ı ı ı ı u b y;1 1 1 l ıd ı ı
TÜRKLERE KARŞI E R M E N İ KOMİTECİLERİ
268
Bu milletvekillerinden çoğunun, Ermeni mezalimi sırasında arkadan veya cepheden komitecilik faaliyetlerini yürüttüklerini biliyoruz. Türkiye'de gizli komünist partilerinin kurulduğu dönemlerde de Erme ni komitecileri, asıl nüfusa nisbet edildikleri takdirde dikkati çekecek bir varlık göstermektedir. Komünist partilerine veya onların yan kuruluşları na girmiş; kimisi yakalanmış, kimisi kurtulmuş, bazısı mahkum olmuş Er meni komitecilerini kısaca hatırlamak Ermenilerin, Türkiye'yi çökertmek için Komünizm yıkıcılığından da ümitli olduklarını gösteriyor.
CUMHURİYETIEN SONRA l 923'deki komünist tevkifatında yakalanan, fakat mahkemenin görev sizlik karan vermesi üzerine serbest bırakılan komünist zanlıları arasında Matbaacı Agop, Karabet ve Bedros namında üç Ermeniye rastlanır. l 929 tevkifatında ise Manon Şartban adında bir Ermeni komitecisi 4 yıl ağır hapse mahkum edilmiştir. Şefik Hüsnü'nün başkanlığında 1 946'da kurulan Türkiye Sosyalist Emekçi ve Köylü Partisi (ki, bu Gizli Komünist Partisi 'nin kısa bir süre le gale çıkmış adıdır) teşkilatlanırken, İstanbul Vilayeti Propaganda şefliğine Aram Pehlivanyan adında bir Ermeni getirilmiştir. Yine, komünist kuruluşlardan biri olan İleri Jön Türkler arasında da
Vartan, B. Şamikyan, Avedis ve Rozet Aviktor adındaki dört Ermeniyi görmekteyiz. 1 95 1 - 52 tevkifatında Nobar Acemyan adında bir Ermeni delil yeter sizliğinden yakasını kurtarmışsa da, Jak İhmalyan ve (İleri Jön Türkler Teşkilatındaki) Barkev Şamikyan adında iki komiteci birer yıl ağır hapse mahkum edilmişlerdir. 1 960'tan sonra açığa çıkan ve hele 1 965 'ten sonra hızlanan anarşist ve komünist eylemler sırasında bir hayli Ermeni 'nin bu eylemlere katılmış ol duğu görülüyor. Diğer gayrımüslim azınlıklara nisbetle. Ermen ilerin Türkiye de k i a�ırı sol faaliyetlere büyük çapta iştirakleri . acaha sadl'l"l' l'sk i nes i l lerden dev raldıkları komitecilik ruhundan m ı i leri gl· l i yor'.' '
1 970 ' 1 i y ı l l arda . iiı.l' l l i k k 1 2 M ;ı rl daı l ın ı r ı ı ı ı l'l k i s i a ı.ald ı k ı a ı ı soıı
ra. hiishiiliiıı :ırt:ııı ıniir lı:ın·kl'l ll'lı ı ı ı ı ı ;1 1 ,1 ·. 1 1 11 Lı l ı ı ı lıi i l i i ı ı ı i i Tiirkı\l' ad
T Ü R K L E R E K A R Ş I E R M E N İ K O M İT E C İ L E R İ
269
taşıyan- Ermeni militanların hiç de az olmaması "tesadüf'le izah edi lebilir mi?
SONUÇ Yüzyirmi yılı aşan bir zamandan beri canlandırılmaya ve alevlendiril . meye çalışılan "Ermeni Meselesi"nin incelenmesi, dikkatleri birkaç nokta üzerinde toplamaktadır: • Osmanlı İmparatorluğu ' nun bünyesinde yaşayan Ermenilerin bağımsızlık davasına kalkışmaları sadece milli emeller sonucu değildir. Bu meselede dış güçlerin, özellikle emperyalist devletlerin büyük kışkırtmaları ve teşvikleri görülmüştür. • Bu kışkırtmalara kapılan ve sonralan tahrikçiliği bir geçim yolu ha linde benimseyen bazı şahıs ve gruplar, Ermeni azınlığını isyana ve ihtila le sürüklemek istemişlerdir. • Yer yer ayaklanan grupların şiddet hareketleri, devlet otoritesini bü yük ölçüde zedelediği zamanlar dahi, isyana sebep olanlar hafif cezalarla ve hatta bazen ceza görmeden kurtulmuşlardır. • Acı tecrübeler geçirildikten sonra bile, Ermeni komitecilerinin bir kıs mı Osmanlı meclislerine seçilmiş, ekonomik imtiyazlardan faydalanmala rına müsaade edilmiş, siyasi tavizler verilmiştir. • Yerel ayaklanmalar (Müslüman çoğunluğun aleyhine sayılacak ted birlerle olsa dahi) bastırıldığı zaman gittikçe genişleyen Ermeni komiteci lik ağı, dünyanın büyük ülkelerinde etkili bir soykırım propagandası yap mayı iyi bilmiştir. • Bu propaganda, nüfuzlu ülkeler ve şahsiyetler üzerinde beklenen te siri bırakmış, böylece Türklerin 800.000 , 1 .000 . 000, hatta 1 ,5 milyon Er meni 'yi toptan imha ettiği inancı yerleşmiştir. • Türkler, bu menfi propaganda karşısında asil bir sükfit içinde görün müşler, bu tutum yanlış değerlendirmelere yol açarak "suçu kabullenme" şeklinde yorumlanmıştır. • Doğruyu ve gerçeği anlatmaktan ibaret bir karşı propagandaya üncın veri lmemesi, haberleşme vasıtalarının sür 'atle arttığı çağımızda, Tiirk i yc ve Türkler hakk ında asılsız hükümler verilmesini kolaylaştır1 1 1 1 �l ı r.
270
T Ü R K L E R E KARŞI E R M E N İ KOM İTECİ L E R İ
Açıkça görülmektedir ki konu iki etnik topluluk arasındaki bir hesap laşma değil, hele milletlerarası bir mesele hiç değildir. Ancak, devamlı hu zursuzluklardan faydalanmayı gaye edinen ideolojik ve emperyalist güç ler, bu konunun daima canlı tutulmasının dikkatli hesabı içindedirler. Varlıklarını hala sürdürdükleri anlaşılan kin güdücülerin bu tuzağa düşmekten kaçınmaları, her şeyden evvel sağduyunun emri olmalıdır.
R U S YA
Merıiron • ,.,,,, ,,,,--
•
A'lllKAllA
�'
.
'
ıcıı.vu111
/
•
o
•
.._ ,,
/,,;
__ .,,,
GuMU',)HANE •
o
S.yburt·
'ERZiNCAN BiN� öl
•
/
,
MAL�TYA O
�·
•
·•
....
,_ /
,
•
.
• 9;n 1S
• �den
.
A l\I
�AKK llll
• DIYARllAKlll
.
•
"(....\'il, 1 R l I •
� " __ , 1 '' \ ' ::;:. -', _ , _-_. , ,·-··� - - -·- -· ... , • -"' � " '� "" � --( /,' ,_._. -__ •
:f'{*'f / '
..,#.I�; >_) -
,
-' � � l ' v � (I
MUS
MAt< A�
� - -, Kilis I' " - -- - -· . --
,., ,�
- -.1' ..
1
ELAZUI
1
\) . ,
• ER?U IWM
•
1
/�
l\ll�DE .
�
-..
-� e AMASYA . �-"' ,, TOK AT VOZOAT \ . • SiVAS
s u R ,. y t"
I I
I
I
1 RAK
·;::-- y..
'\ ==
1 :
\
' 4 :-:::.:C'Q
Siyah ve kesik çizgilerle belirtilen sınır, Ermenilerin en geniş toprak isteklerini göstermektedir. Yukarıdan aşağı taralı bölge, Mondros Mütarekesi'nden sonraki Ermeni topraklarını; yan taramalı ve en küçük saha ise, bugünkü Ermenistan'ı gösteriyor. Ermeni işgali altındaki bir kısım Azerbaycan toprakları ve Dağlık Karabağ bu haritaya dahil edilmemiştir.
KAYNAKIAR Abdülhamid'in Hatıra Defteri, İstanbul 1 960. AHMAD, Feroz; İttihat ve Terakki ( l 908- l 9 1 4 ) İstanbul 1 97 1 . ,
AHMED Rüstem Bey, Cihan Harbi v e Türk Ermeni Meselesi, İstanbul 200 1 AKÇAM, Taner; Türk Ulusal Kimliği ve Ermeni Sorunu, İstanbul l 994. Ali Kemali, Erzincan, İstanbul l 932 ANADOL, Cemal, Tarihin Işığında Ermeni Dosyası, İstanbul l 982 Ankara 2002
Arşiv Belgelerine Göre Kafkaslarda ve Anadolu'da Ermeni Mezalimi (19061918), Ankara 1 995 Arşiv Belgelerine Göre Kafkaslarda ve Anadolu'da Ermeni Mezalimi, Anka ra 1 998 Askeri Tarih Belgeleri Dergisi, Ermeni Belgeleri Özel Sayısı, Sayı 86, Nisan 1 987 ASAF, Mehmed; (Yayına Hazırlayan: İsmet Parmaksızoğlu), 1909 Adana Erme
ni Olayları ve Anılarım, Ankara l 982. ATATÜRK, Kemal, Nutuk, İstanbul 1 960- 1 963 AVAGYAN, Arsen-Minassian, Gaidz F., Ermeniler İttihat ve Terakki
İşbirliğinden Çatışmaya, İstanbul 2005 AYDEMİR, Şevket Süreyya, Makedonya'dan Orta Asya'ya Enver Paşa, İstan bul 1 97 1 - 1 972 AYDIN , Mithat, Bulgarlar ve Ermeniler Arasında Amerikan Misyonerleri. İstanbul 2008 BASGÜN, Necla. Türk-Ermeni İlişkileri Abdülhamid 'in Cülusundan Zama nımıza Kadar, İstanbul 1 970
B İ LDİRİCİ. Yusuf Ziya. Adamı'dıı sıı.-Ernwni İli�kileri, A n kara 1 1>1>11
Erııll'ııllı·rlıı
\'11111 ıı;c1 Kııtliamlar
ve
l'rıın
BİNARK, İsmet, Ermenilerin 'Asılsız Soykmm İddialarma' Cevap, Ankara 1 998. (BİRSEL), M. Cemil; Lozan. İstanbul 1 933. BIYIKLIOGLU, Tevfik; Osmanlı ve Türk Doğu Hudut Politikası, Ankara 1 958. BOLAYIR, Enver (Eseri Neşreden); Talat Paşa 'mn Hatıraları, İstanbul 1 946. BÜYÜKTUGRUL, Amiral Afif; Ordu İlimizde Ermeniler Hakkmda Tatar Os
man Paşa'nm Raporu, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, Sayı 23, İstanbul 1 969. CEMAL, Behçet (Tamamlayan ve tertipleyen); Hatıralar, (Bahriye Nazırı ve 4. Ordu Kumandanı Cemal Paşa), İstanbul 1 959. ÇAPANOGLU, Münir Süleyman; Türkiye'de Sosyalizm Hareketleri ve Sosya
list Hilmi, İstanbul 1 96 1 . ÇARK, Rh . Y. G., Türk Devleti Hizmetinde Ermeniler, 1 453 - 1 953, İstanbul 1 946. ÇETİNTAŞ, Erdal, " 1 9. Yüzyıl Osmanlı-Rus Savaşlarında Ermeniler," Türk
Yurdu, c.26, s.225 , Mayıs 2006 DABAGYAN, Levon Panos, Sultan Abdülhamid Han ve Ermeni Meselesi, İs tanbul 200 1 DARENDELİOGLU, İlhan E.; Türkiye'de Komünist Faaliyetleri, İstanbul 1 96 1 . DE MALEVİLLE, Georges, 1915 Osmanlı-Rus Ermeni Trajedisi, 2 . bsk., İsıan bul 2003 DEMİREL, Muammer, Ermeniler Hakkmda İngiliz Belgeleri ( 1896-1918) Bri tish Documents on Armenians, Ankara 2002 DURSUNOGLU, Cevat; Milli Mücadelede Erzurum, Ankara, 1 946. ERÇIKAN, Atıf; Tarihte Türk-Ermeni Münasebetleri, Ankara 1 949. ERDOGAN, Dilşen İnce, "XIX, Yüzyılda Ermeni İsyanlarının Çıkmasında Rol Oynayan Görünmeyen Tehlike, Misyonerler", Türk Yurdu, c.26, s.225, Mayıs 2006 EROGLU, Mecbure, Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Arşivinden Rusça Belge
lere Göre Ermeni Meselesi, Ankara 1999 EROGLU, Veysel, Ermeni Mezalimi, İstanbul 1 973 EVREN . Gürbüz, Sömürı�ccilik Tarihi Işığmda Ermeni Sorunundaki Çıkar
( )dakları C I A'./.İC ;j R AY. A. A l pt·r: Osııııı ıılılıırılıııı 'l°l 'rıll"iiııiııı K ııy ıı ıı k l ıırı . J , ı a ı ı l ı ı ı l ı • ı x .'
( ; ii ıı i i m ii1.c
Kadar Vesikalarla Ermeni
Genelkurmay Başk; Türk İstiklal Harbi C. III ve C . IV, İstanbul 1 965. GEZGİN, Hakkı Süha, "Ziya Gökalp'ın İki Enstantanesi", Türk Yurdu, c. XXVI, S. 5-6, Aralık 1 992. GÖYÜNÇ, Nejat; Türkler ve Ermeniler, Ankara 2005
Güneyde Kovayı Milliyenin Kurulması, Milli Mücadele (Ulusal Kurtuluş Sava şı) Sayı 1 8 , İstanbul 1 970. GÜRBÜZ, Cenani; Milli Mücadele' de Develi ve Ermeniler, Ankara 1 996. GÜRÜN, Kamuran; Ermeni Dosyası, Ankara 1 983. HANİOÔLU, M. Şükrü, "Cemal Paşa" maddesi, Diyanet İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1 993 Hüseyin Nazım Paşa, Ermeni Olayları Tarihi 1, Ankara 1 998 İLTER, Erdal, "Ermeni Meselesi"nin Perspektifi ve Zeytün İsyanları (1780-
1915), Ankara
1 995
İLTER, Erdal, Ermeni Kilisesi ve Terör, Ankara 1 999 İLTER, Erdal, Ermeni ve Rus Mezalimi (1914-1916) (Tanık İfadeleri), Ankara 1 999
İLTER, Erdal Türk-Ermeni İlişkileri Bibliyografyası, Ankara 200 1 . İNAL, İbnülemin Mahmud Kemal ; Osmanlı Devletinde Son Sadrıazamlar, XII,
XIII, XIV. Cüzler, İstanbul
1 965 .
KANAR, Mehmet (Haz.), Ermeni Komitelerinin Emelleri ve İhtilal Hareket
leri Meşrutiyetten Önce ve Sonra, İstanbul
200 1
KARA, Abdülvahap, "Yetmişbeş Yıllık Tarihi İfşaat", Tarih ve Düşünce, s. 5 8 , Mayıs 2005 . KARABEKİR, Kazım; İstiklal Harbimizde Enver Paşa ve İttihat Terakki Er
kanı, İstanbul
1 967.
KARABEKİR, Kazım; İstiklal Harbinin Esasları, İstanbul 1 95 1 . KARABIYIK, Osman, Türk-Ermeni Münasebetlerinin Dünü-Bugünü, İstan bul 1 984 KARAL, Enver Ziya; Armenian Question, Ankara 1 975. KILIÇ, Selami, Ermeni Sorunu ve Almanya Türk-Alman Arşiv Belgeleriyle,
2. bsk., İstan bul
2007
KINROSS, Lord; ATATÜRK Rir Milletin Yeniden Doğuşu, İstanbul 1 970. K r n zı o(ı u ı . Dr. M. Fahreıt in Kıırs İli v e <,'evresinde Erıııı·ııi
( Soıı�iiı ı l ı· Noı Lıı ı l ·:k leyeıı
Vl'
Sade le�t İ l°l' l l ) ;
M l'/U l l ıı ı l t J IJ I K - ı ıno ı . ı\ ıık ara l 'J70.
KİTSİKİS, Dimitri; Yunan Propagandası, İstanbul 1 965 . KOCABAŞ, Süleyman, Ermeni Meselesi Nedir, Ne Değildir? İstanbul 1 983 KOÇAŞ, Sadi, Tarih Boyunca Ermeniler ve Türk-Ermeni İlişkileri, Ankara 1 967
KURAN, Ahmed Bedevi; İnkılap Tarihimiz ve İttihad ve Terakki, İstanbul 1 948.
KURAN, Ahmed Bedevi; Osmanlı İmparatorluğunda İnkılap Hareketleri ve Milli Mücadele, İstanbul 1 956. KUTAY, Cemal; Kars'ın Kurtuluşu ve Gümrü' nün Teslimi, Tarih Konuşuyor, Sayı 2 1 , İstanbul 1 965 . KUTAY, Cemal; Prens Sabahattin Bey, Sultan il. Abdülhamit İttihat ve Te
rakki, İstanbul 1 964. KUTAY, Cemal ; Venizelos'la Lioyd Corc'un Gizli Mektupları, Tarih Konuşu yor, Sayı 24, İstanbul 1 966. KUTLUAY, Doç. Dr. Yaşar; Siyonizm ve Türkiye, İstanbul 1 967. MAYEWSKİ, (General); Türk-Ermeni Meselesinin İçyüzü, Tercüman 3 1 Ocak - 9 Şubat 1 973. MAZICI, Nurşen, Ermeni Sorununun Kökeni, İstanbul 2005 Mehmed Asaf, 1909 Adana Ermeni Olayları ve Anılarım, Ankara 1 982. METEL, Ali Balkan, Ermeni Mezalimi ve Gerçekler, İstanbul tsz. METİN, Halil, Türkiye'nin Siyasi Tarihinde Ermeniler ve Ermeni Olayları, İstanbul 1 992 MUHTAR, Dr. Ahmet; "Hayes - Turkes?", Türk Kültürü, Sayı 32, Ankara 1 965. MUTLUÇAÔ, Hayri; İngiltere 'nin Ortadoğu ve Türkiye Hakkında Gizli Emelle ri, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, Sayı 26, İstanbul 1 969. N ALBANTOÔLU, Muhittin; Türklere Karşı Ermeni Vahşeti, İstanbul 1 992. NAZER, James; The First Genocide of the 20 th Century (The Story of the Ar
menian Massacres Text and Pictures), New York 1 968. , İstanbul 1 97 l . NUZA, Fehmi, "Cemal Paşa'yı Kimler Öldürdü veya Öldürttü" (Paşa'nın, zamanın İngiliz Dış İşleri Bakanı Lord Curzon'a Bir Mektubu) Türk Kültürü, Yıl XXI, s. 243. ON U R ,
Hüdavendigar, Ermeni Portreleri, İstanbul 1 999
- Yuca, Süreyya; Ermenilerce Talat Paşa'ya Atfedilen Telgrafla rın ( ;erı;ek Yüzü, Ankara 1 983.
O R EL. Ş inasi
Osımın l ı H c lge l er in dl' l•:rnwniler ( 1 9 1 5- t 920), Ankara 1 995.
Osmanlı'dan Günümüze Ermeni Sorunu, 2 bsk., Ankara 200 1 . ÖKE, M. Kemal; Ermeni Meselesi, İstanbul 1 986. ÖZTUNA, T. Yılmaz; Başlangıcından Zamanımıza Kadar Türkiye Tarihi, C. 1 2 İstanbul 1 967.
PRICE, M. Philips; Türkiye Tarihi (İmparatorluktan Cumhuriyete Kadar), Ankara 1 969. SARAL, A. Hulki; Ermeni Meselesi, Ankara 1 970. SARAL, A. Hulki; Tosun; Vatan Nasıl Kurtarıldı? Ankara 1 970. SEFEROGLU, Şükrü Kaya, Milli Mücadele Yıllarında Kürt "Türk" - Erme
ni İlişkileri, İstanbul 1 990 SELEK, Sabahattin; Milli Mücadele 1, Anadolu İhtilali, İstanbul 1 963. SEVİM, Ali; Genel Çizgileriyle Selçuklu-Ermeni İlişkileri, Ankara 1 983. SILAN, Necmeddin Sahir; İkinci Meşrutiyette Divan-ı iili Hareketleri, Tarih Ko
nuşuyor, Sayı 34, İstanbul 1 966. SOLMAZ, Gürsoy, "Doğu'da Ermeni Zulmü gören vatandaşlarımızın ifadeleri" "Osmanlı'dan Günümüze Ermeni Sorunu", Ankara 200 1 . SOLMAZ, Gürsoy, Tanıkların Diliyle Ermeni Vahşeti, Ankara 200 1 .
Sovyet Devlet Arşivi Gizli Belgelerinde Anadolu'nun Taksimi Planı, (Adamof, E. E. başkanlığında bir heyet tarafından hazırlanmıştır), İstanbul l 972 ŞAHİN, Recep, Tarih Boyunca Türk İdarelerinin Ermeni Politikaları, İstan bul 1 98 8 ŞİMŞİR, Bilal N., Osmanlı Ermenileri, Ankara l 986 ŞİMŞİR, Bilal; British Documents on Ottoman Armenians, Volume II ( 1 8801 890), Ankara 1 98 3 .
Talat, Enver, Cemal Paşalar Memleketi Niçin ve Nasıl Terketmişlerdi? Tarih Konuşuyor, Sayı 1 , İstanbul 1 964.
Talat Paşa'nın Berlin'deki Son Günleri, Tarih Konuşuyor, Sayı
2,
İstanbul 1 964.
TANSU, Samih Nafiz (Yazan) ERTÜRK, Hüsamettin (Anlatan), 2 Devrin Perde
Arkası, İstanbul 1 964. Tarihten Güncelliğe Ermeni Sorunu Tahliller-Belgeler-Kararlar, 4. bsk .. İs ta n bu l 2007
TEV ETOGLU. Dr. Fethi: Türkiye'de Sosy;ılisl
ve
Koıııiinist
Faaliyetler, ( l IJ 1 O
1 960 ). A n k a ra 1 967. T< > K H� . Ml' l i ı ı : Tii rkiye fiıeriıuh· 1 11.ı� k. u lııı.,ıı, ı\ ı ı L ı ı a 1 '1 7 1 .
TÜRKGELDİ, Ali Fuad; Görüp İşittiklerim, Ankara 1 95 1 . ULUBELEN, Erol; İngiliz Gizli Belgelerinde Türkiye, İstanbul 1 967. URAS, Esat; Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Ankara 1 950. YAMAN, Abdullah; Ermeni Meselesi ve Türkiye, İstanbul 1 973. YAŞARBAŞ, Enver; Ermeni Terörünün Tarihçesi Ermeni Komitecilerinin
Emelleri ve İhtilal Hareketleri, İstanbul 1 984. YAVİ, Ersal, 1856- 1923 Emperyalizm Kıskacında Türkler Ermeniler Kürtler, 2. bsk. İzmir 200 1
YILDIRIM, Hüsamettin; Rus-Türk-Ermeni Münasebetleri (1914-1918), Anka ra 1 990. YURTSEVER, Cezmi, Ermeni Terör Merkezi Kilikya Kilisesi, İstanbul 1 983
Zeve, (Van ' ı Tanıma ve Tanıtma Çemiyeti Yayınları, Nu: 2) İstanbul 1 963.
ALTAN
DELİORMAN'IN DİGER ESERLERİ
Mustafa Kemal Balkanlarda ( 1 959, 2009) Atatürk'ün Hayatındaki Kadınlar ( 1 96 1 , 2000, 2009) Türklere Karşı Ermeni Komitecileri ( 1 973, 1 978, l 980) Yugoslavya'da Müslüman Türk'e Büyük Darbe ( 1 975-20 1 0) Lise Tarih 1 (Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu ile birlikte) ( 1 976, l 977) Lise Tarih il (Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu ile birlikte) ( 1 976, l 977) Tanıdığım Atsız ( l 978 , 2000) Padişahlar Ansiklopedisi ( l 980) Küp Kafalı Çocuk (l 982) Üç Makale ( 1 988) Lise Tarih 1 ( 1 990- l 998) Lise Tarih il ( 1 990- l 998) Lise Tarih III ( 1 990- 1 992) Genel Türk Tarihi 1 ( 1 996- 2002) Genel Türk Tarihi il ( 1 996-2002) Genel Türk Tarihi III ( l 998- 2005) Osmanlı Tarihi 1 ( 1 996 -200 1 ) Osmanlı Tarihi i l ( 1 996-200 1 ) Sessiz Bir Ses ( 1 997-2009) K ı rı k
Kanatlı Jön Türk ( 1 997-2009)
M i l li
Tarih 1 ( 1 998)
M i l li
Tarih il ( 1 998)
l�ıklı
Hayatlar: Nihad Sami Banarlı, Ekrem Hakkı Ayverdi, Samiha Ayverdi (2004)
Türk
Yurdunun Bilgeleri (2009)
Tiirk K ü ltüründe Bozkurt ( 2009) B u l gari s t an 'da T i i r � ,·ı· l l ; ı � ı ı ı 1 1 X<ıS-2001) ) ( 20 1 0 ) Ta r i h Boyunca T ı ı ı � , ı ı l ı ı � ( )sıııaıı l ı l arda ı ı < l ı ıı
,.
ı
l ı ı ı I, l ı
•1 1 1 1 1 1 ı
ı
'Iı ı ııı