Asım Aslan - Sömürülen Atatürk ve Atatürkçülük

Page 1



ASlM ASLAN

••

••

••

SOMURULEN ••

ATATORK ve ••

••

••

ATATURKÇULUK


ISBN 975 - 95365

-

O

-

1

Genel

Dagıtım: ADAŞ Mithatpaşa Cad. 28/A Tel: 434 46 24 (4 Hat) Yenişehir/ANKARA

Yazışma

Adresi:

Kapak

P.K. 34 Yenişehir/ANKARA

DOzeni:

Birinci Dizgi Tel

ve

Baskı :

Erkal Yav!

Basım: 1 973

Şafak Matbaacılık Bas. Yay. San. Tic. Ltd. Şti. 229 5 7 84 & 230 02 37 Sıhhiye/ANKARA, 1 994


"Gerçeği konuşmaktan korkmayınız."(l)

ATATÜRK

YiRMiüÇÜNCÜ BASlM İÇİN ÖNSÖZ Atatürk, Atatürk'ün yaşamı, Atatürkçülük, Atatürk ilke ve devrimleriyle ilgili pek çok kitap yayımlanmıştı, ama Atatürk ve Atatürkçülüğiin nasıl sömürüldü�ü gündeme getiren bir kitap yoktu. Bu kitap, bu konuda yayımianmış ilk araştırmadır. "Sömürülen Atatürk ve Atatürkçülük" adlı bu kitabıma destek veren herkese teşelclriir ediyor, en içten sevgi ve saygılaruru sunuyorum. . Asun Aslan

Ankara, Eylül1995

3


Uğur Dündar'ın "Arena" programında sözü edilen yılbaşı kartının bir örneği aşağıda görülmektedir:

Yenı

yılınızı

Insan haklarının

düşünce suçunun olmadıgı;

çlgnenmedıgı;

demokrasinin tüm

kurumlarıyla Işler hale geldigi; emekçi sınıfların da

kapitalist

sınıflar

gibi

Orgütıenip

yOnetlmlnde sOz sahibi oldukları; adli

dagıtıldıgı;

sosyal

adaletin

milli

devlet gelirin

gerçekleştıgı;

ekonomimizin IMF'nin, holdinglerin, para baba­ larının çıkarlarına gOre degıı, çalışan genış halk kitlelerının kalkınmış, tam

çıkarlarına

çagdaş

ba gımsızııgın,

kardeşllgin,

gOre

uygarlık

yOnetlldlgl;

düzeyine

O z gürlügün,

dostıugun,

sevginin

ulaşmış; barışın, egemen

oldugu yepyenı bir Türkiye'nin Ozlemlyle kutlar; saglık,

başarı,

mutluluk,

esenlikler

dller

ve

saygılar sunarım. ASlM ASLAN Yozgat Hukuk Işleri Müdürü

4


BiRiNCi BÖLÜM SÖMÜRÜLEN ATATÜRK 1. HER YERDE ATATÜRK Her yerde Atatü rk: Evlerde Atatürk, oku l l a rda Atatü rk, ü n iversite lerde Atatü rk, konferanslarda Atatürk, açık oturu mlar­ da Atatürk, sem inerlerde Atatürk, gazetelerde Atatürk, dergile rde Atatürk, kitaplarda Atatürk, sergi lerde Atatü rk, kütüphanelerde Atatürk, müze lerde Atatürk, radyo larda Atatürk, te levizyonlarda Atatürk, sinemalarda Atatü rk, tiyatro l arda Atatü rk, kahvelerde Atatü rk , sokaklarda Atatürk, caddelerde Atatürk, meydanl arda Atatürk, mitingle rde Atatü rk, vitrini erde Atatürk, duvarlarda Atatü rk, otobüslerde Atatürk, dolmu şlarda Atatürk, taksi le rde Atatü rk , tre n l e rde Atatürk, vapurl arda Atatürk, uçakl arda Atatürk, kısacası her yerde Atatü rk ...

2.

HERKES ATATÜRKÇÜ

Türkiye 'de herkes Atatürkçü: Atatürk ' ü sevenler Atatürkçü , sevmeye n l e r Atat ü rkçü , i htiya r l a r Atatü rkç ü , orta ya ş l ı l ar Atatü rkçü , ge nçler Atatü rkçü , çocu klar Atatü rkçü , kad ı n lar Atatü rkçü , erkekler Atatürkç ü , sivi l l e r Atatü rkçü , askerler Atatürkçü , öğretmenler, öğreti m görevlileri Atatürkçü, öğrenciler Atatürkç ü , o k u m u ş lar Atatürkçü , oku m a m ı ş l a r Atatü rkçü , çal ışkanlar Atatü rkçü, tembeller Atatürkçü, medeni cesaret sa­ h i p le ri Atatü rkç ü , korkakl ar Atatü rkçü , yönete n l e r Atatü rkçü , yöneti l e n l e r Atatü rkçü , p o l it i k a c ı l a r Atat ü rkç ü , p a rti l i le r Atatü rkçü , partisizler Atatü rkçü, işçiler Atatü rkç ü , işvere n l e r Atatü rkç'ü , serbest meslek s a h i p l eri Atatü rkç ü , köy l ü l e r Atatürkçü , kentl i ler Atatürkçü, memurlar Atatü rkçü, demokratlar,

5


i le r i c i l er, devrimciler Atatü rkçü , tutu c u lar, m u h afazakarlar Atatürkçü, gericiler, yobazlar, şeriatçılar Atatürkçü , ı rkçıl ar, kafa­ tasç ı lar, Turancı l ar, faşistler Atatü rkçü, kapital izm i, l iberalizmi, serbest piyasa ekonomisini savunanlar Atatürkçü , demokratik solcular, ortan ın solcuları Atatürkçü , sosyal demokratlar, sos­ ya l i stler Atatürkçü , komünistler Atatü rkçü , anarşistler Atatürk­ çü , ağalar Atatürkçü, beyler Atatürkçü , şeyh ler Atatü rkçü , aracılar Atatürkçü, tefeciler Atatürkçü , karaborsacılar Atatü rkçü , vurgun­ cular Atatürkçü , soyguncu lar Atatürkç ü , kompradorlar Atatürk­ çü, ezenler Atatürkçü, ezilenler Atatü rkçü, sömürücü ler Atatürk­ çü, sömürülenler Atatürkçü , bankerler Atatürkçü, bankerzedeler Atatürkçü, rüşvet verenler Atatürkçü , rü şvet a l anlar Atatü rkçü , h ı rsızlar Atatürkçü , kaçakçılar Atatü rkçü, satılmışlar Atatü rkçü , üçkağıtçılar Atatürkçü, eyyamcılar Atatürkçü, dönekler Atatürk­ çü , kısacası herkes ama herkes Atatürkçü ...

3.

MASKE YAPILMAK ISTENEN ATATÜRK

Yurdumuzda b azı kişi ler, Atatürk' ü n kendi görü şlerine, kendi eğili mlerine uyan bazı sözlerini almakta ve onu yüzlerine maske yaparak büyük kurtaneıyı alabildiğine sömürmektedirler. Atatürk sömü rücüleri arasında, çıkarcı bazı po litikacı larla art n iyetli bazı kimse ler de vardır. Bunlar, gerçek amaçlarına u laşmak için Atatürk'ü yüzlerine maske yapmaktadırlar. Atatürk sömürücül üğü dün olduğu gi bi, bugün de devam et-' mektedir ve bu gidişle yarın da devam edecektir. Öyle san:yoruz ki, Türk siyasal ta rih inde Atatürk kadar sömürü len başl<a b ir ö nder yoktur. Ve yine öyle san ıyoruz ki, Atatürk sömürücü lü­ ğüne en çok üzü len, kemi kleri sızl ayan o büyük ku rtarıcı olsa gerek.

6


4. ATATÜRK'Ü ISTEDiGiNiZ KIUGA SOKABILIRSINIZ Atat ü rk ' ü n d ü ş ü n ce l e r i n i , söylevl e r i n i ( n utu k l a r ı n ı ) , demeçlerini o kuyan herkes, onlar aras ında kendi görü şlerine uyan sözler bu labilir ve bunl ara dayanarak Atatürk ' ü kendisi gibi düşünüyor gösterebil ir. Her görüşteki kişi, Atatürk'ün çeşitli za­ manlarda çeşitl i nedenlerle yaptığı konuşmalara dayan arak, Atatü rk'ü kendi parelel inde gösterebil ir. N i h ayet bu, Türkiye 'de yıl lardanberi yapı lmaktadır. Şimdi bu konuda bazı örnekler vermek istiyoru m .

a) Kapitalist Atatürk Atatü rk, kapital istti. Başta Ankara'daki orman çiftliği ol mak üzere pek çok çiftl iği, bazı fabrika ve imalathaneleri ve yüzbinlerce dönüm toprağı vard ı . Kapita list bir kuru luş olan Tü rkiye I ş Ban­ kas ı ' nı kurdu rmuştu ve bu bankada m i lyonl arca li ra parası ve h isse senedi bulu nmaktayd ı . Türk iye ' n i n ön de ge len kapital ist kuru l uşları ndan 'b iri olan I stanbu l Ticaret Odası'n ın yayın organı I stanbul Ticaret Gazete­ si'nin sağ üst köşesinde şu sözler yer almaktadır:

''Tüccar, Milletin emeği ve üretimini kıymetiandirmek için, eline zekasma emniyet edilen ve bu emniyete liyakat göstermesi ge­ reken adamdır."

ve

Kemal ATATÜRK" (2) Kapital i stlerin kurduğu bir dernek, bir gazeteye şöyle bir i l an verm iştir:

''Tüccar; Milletin emeği ve üretimini kıymetiandirmek için, eline ve zekisına emniyet edilen ve bu emniyete liyakat göstermesi ge­ reken adamdır ... "

Kemal ATATÜRK

7


Tüccar ve Sanayici Budur . . . Tüccar ve Sanayiciler Derneği " (3) Atatü rk' ü n kapitalist o lduğu şu sözleri nde açıkça görü lmek­ ted ir:

"Bizde büyük araziye kaç kişi maliktir? Bu arazinin miktarı nedir? lncelenirse görülür ki, memleketimizin genişliğine göre hiç kimse büyük araziye malik değildir. Binaenaleyh bu arazi sahipleri de himaye edilecek insanlardır." "Kaç milyonerimiz var? Hiç. Binaenaleyh biraz parası olanlara da düşman olacak değiliz. Tam tersine memleketimizde birçok mi­ lyonerlerin hatta milyarderierin yetişmesine çalışacağız." 'Tüccarlanmızın yüzlerinin güleceği günler uzak değildir." (4) Tü rkiye 'deki işverenler, kapita l i stler, kapitalist kuru luşlar, Atatürk' ün tüccarlarla, kapita l istlerle, toprak ağa l ar ıyla i lgil i yukarıdaki sözlerini ele almakta ve O ' nu kapital ist ve kapitalistler­ den yana göstermeye çalışmaktadırlar.

b) Devletçi Atatürk Atatürk, ka pita l i st deği l , devletçiydi . Dev let i n , e konomik yaşama katılmasından, ekonomiye yön vermesinden yanayd ı . Ekonomide devlet iş letme c i l i ği n i , devlet i n öncü lüğü n ü ve müdah a lesini kabu l ed iyordu. Atatürk ' ü n , başta Ankara 'daki orman çiftl iği o lmak üzere pekçok çiftl iği , b azı fabrika ve imalathaneleri ve yüzbinlerce dönüm toprağı olduğu, Türkiye I ş Bankası ' n ı kurdurduğu ve bu bankada mi lyonlarca l i ra parası ve h i sse senedi bulu nduğu doğrudur. Ancak, Atatürk, tüm b u n ları, kapita l i st o l mak için deği l , her konuda o lduğu gibi tarım, ticaret ve sanayi konusunda da halkına önderlik yapmak, yurt ekonomisine katkıda bulunmak için yapmıştır.

8


Atatürk, servetinin, mal varl ığının tümünü h alkına, h azineye, belediye lere , kurduğu partiye (gel iri Türk Tarih ve Türk Dil Kuru­ mu'na veri lmek üzere) bağışlamış, kapitalist olmadığını, parada, malda, mü lkte gözü bulu nmadığını kanıtlamıştır. Atatü rk, devletçilik il kes i n i , Anayasaya koydurarak devletin temel n ite liklerinden biri h aline getirmiştir. Ö rneğin, 1924 Anaya­ sasının 2. maddesi 5 Şubat 1937 tarih ve 3115 sayı l ı bir yasayla değiştirilmiş ve "Türkiye Devletinin devletçi" olduğu hükmüne yer veri lmiştir. Atatü rk' ü n devletçi o lduğu şu sözlerinde açıkça gö rülmek­ tedir:

"iktisat siyasetimizin önemli gayelerinden biri de umumi men­ faatieri doğrudan doğruya alakadar edecek iktisadi teşebbüsleri ve müesseseleri mali ve teknik kudretimizin müsaadesi nispetin­ de devletleştirmektir." "Bizim takibini muvafık gördüğümüz Devletçilik prensibi, bütün üretim ve tevzi vasıtalarını fertlerden alarak, milleti büsbütün başka esaslar dahilinde tanzim etmek gayesini güden ve hususi ve ferdi iktisadi teşebbüs ve faaliyetlere meydan bı rakmayan sosyalizm prensibine dayanan kollektivizm, komünizm gibi bir sistem değildir. "Bizim takip ettiğimiz Devletçilik, ferdi çalışma ve faaliyeti esas tutmakla beraber, mümkün olduğu kadar az zaman içinde milleti refaha, memleketi mamuriyete eriştirmak için, milletin umumi ve yüksek menfaatlerinin icap ettirdiği işlerde -bilhassa ik­ tisadi sahada- devleti fiilen alakadar etmektedir." (5) "Türkiye'nin tatbik ettiği Devletçilik sistemi, ondokuzuncu asırdan beri sosyalizm nazariyecilerinin ileri sürdükleri fikirlerden alınarak tercüme edilmiş bir sistem değildir. Bu, Türkiye'nin ih­ tiyaçlanndan doğmuş, Türkiye'ye has bir sistemdir. Devletçiliğin 9


bizce minası şudur: Fertlerin hususi teşebbüslerini ve faaliyetle­ rini esas tutmak; fakat büyük bir milletin bütün ihtiyaçlannı ve birçok şeylerin yapılmadığını gözönünde tutarak, memleket ek� nomisini Devletin eline almak. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Türk vatanında asırlardanberi ferdi ve hususi teşebbüslerle yapılamamış olan şeyleri bir an evvel yapmak istedi ve kısa bir za.. manda yapmağa muvaffak oldu. Bizim takip ettiğimiz yol, görüldüğü gibi, Uberalizm'den başka bir yoldur." (6) c) Sosyalist Atatürk Sosya list Devrim Partisi Programı'nın başında şu sözler yer almaktadır:

"Biz yaşamını, bağımsızlığını korumak için çalışan emekçileriz. Zavallı bir halkız. Kurtulmak, yaşamak için çalışan ve çalışmak z� runda olan bir halkız! Bundan dolayı her birimizin hakkı vardır, yetkisi vardır. Ama çalışmakla bir hakkı elde ederiz. Yoksa sırt üst yatmak ve hayatını çalışmadan geçirmek isteyen insanların bizim toplumumuz içerisinde yeri yoktur, hakkı yoktur. O halde söyleyiniz efendiler! Halkçılık toplum düzenini emeğine, hukuku­ na dayandırmak isteyen bir sosyal doktrindir. Efendiler! Biz bu hakkımızı korumak, bağımsızlığımızı güven altında bulundurabil­ mek için toptan, ulusça bizi mahvetmek isteyen emperyalizme karşı ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı ulusça savaşmayı uygun gören bir doktrini izleyen insanlanz." ATAlÜRK (1 Aralık 1921) (7) Atatü rk ' ü sosya list göstermek isteye nler, O ' n u n yukardaki düşüncelerini sosyalistl iği için yeterli bir kanıt saymaktad ırlar.

ç) Komünist Atatürk Mu stafa Kemal Atat ü rk, bir komünistti . Çü nkü Atatürk, komün ist bir örgüt olan Resmi Türkiye Komün ist Partisi ' n i kur­ d u rmuştu r .

10


Atatü rk, Lenin'e bir mektup yazmış ve komünist Rusya 'dan para, silah ve cephane yard ı m ı isteğinde bulunmuş ve yard ı m almıştır. Mustafa Kemal Lenin'e şu mektubu yazmıştı:

"Lenin'e Mektup 26 Nisan 1920 "Sayın Başkan, " . . . Rus Bolşevikleriyle bütün çalışmalarımız• ve askeri harekatımızı birleştirme zorunluğunu kabul etmekteyiz. Bolşeviklerin emperyalist hükümetlere karşı savaşmak ve bütün mazlum ulusları emperyalistlerin hegemonyasından kurtarmayı amaç edinmiş olduklanna inanıyoruz. Aynca, ülkemizi işgal eden emperyalist kuvvetleri saf dışı bırakmak, emperyalizme karşı girişilen genel savaşı sürdürebilmek amacıyla yurt içindeki gücümüzü arttırmak için, Sovyetler Birliği'nin, bize ilk önce; (5 milyon altın lira) vermesini, yapılacak görüşmelerde tutar sayısı kararlaştınlacak (silah ve cephane) bunlardan başka (askeri teknik malzeme ve tıbbi malzeme), birlik­ lerimizin ihtiyacını karşılayacak (gıda maddesi) sağlamasını iste­ mekteyiz. Saygı ve selamıarımızla samimi duygulanmızı lütfen kabul buyurunuz efendim." ''Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal" (8) Atatürk, yaptığı çeşitli konuşmalarında komünizmi açı kça övmü ştür. M u stafa Ke mal ' i n aşağıdaki düşünceleri buna b ir örnektir:

11


"Arkadaşlar, hepinizin bildiği gibi, Birinci Dünya Savaşı'nın son senelerinde Rusya'da patlayan inkılap, insanların mutlak çoğunluğunu teşkil eden fakir halk içinde, özellikle bu halkın en çok zorluk ve sıkıntılara ve ıstıraba maruz kalmış olan işçi sınıfı içinde, eskiden beri mevcut olan sosyalistlik hakiki maksatlannı ve gayelerini ilan etti. Daha açık, daha belli ve daha ser:t bir suret­ te ilan etti. Ve umum insanlığın emperyalist ve kapitalist idarelerin tahakküm (hüküm sürme) ve zalimane zorbalığından kur­ tanlmasını bir hedef kabul etti. (... ) lslamiyetin en yüksek kural ve kanunlannı içine alan Bolşevizrnin bizim de varlığ)mıza kasdetrniş olan müşterek düşman aleyhinde, bugün elde etmiş olduğu zafer, bizim için de teşekküre layık bir neticedir." (9) " Bolşevizrn, millet içinde mağdur olan bir sınıf halkı göz önünde bulundurur. Bizim milletimiz ise bütünüyle mağdur ve mazlumdur. Bu itibarta dahi, bizim milletimiz, beşeriyeti kurtar­ maya teşebbüs etmiş kuvvetler tarafından himayeye layıktır." .•.

" ... esas itibariyle tetkik olunursa, bizim görüşümüz, ki halkçılıktır, kuvvetin, kudretin, hakimiyetin, idarenin doğrudan doğruya halka verilmesidir; halkın elinde bulundurulmasıdır; el­ betteki böyle bir prensip, bolşevik prensiplerle çatışmaz. Husu­ sile biz Islam olduğumuz için, islamiyat bakımından bizim ümmetçiliğimiz vardır ki, milliyetperverliğinin çizmiş olduğu mah­ dut daireyi, sonsuz bir sahaya nakleder. Bu itibarla da, bu nok­ tayı nazardan da bizim istikametimizde bolşeviklik istikameti görülebilir." (10) Mustafa Kemal Atatürk ' ü n , Resmi Türkiye Komünist Parti­ si'ni kurdurması, komünist Rusya'dan para, silah ve ce phane yard ımı alması , yukarda görü ldüğü gibi , komünizmi açıkça övmesi O ' nun komünist, hem de kızı l , kıpkızıl bir komün i st olduğun:..ın açık bir kanıtıdır.

12


d) Anti-komünist Atatürk Atatürk, komünist degi l , a nti-komün istti, yani ko münizme karşıyd ı . Atatürk, komünist olsaydı Türkiye'de komü nist bir rejim kurard ı . Oysa O ' nun kurdugu rej im, komünizme karşıdır. M u stafa Kemal Atatürk, l s met l nön ü , Celal Bayar, Fevzi Çakmak, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele, Kazım Özalp, Kılıç Ali , Şükrü Kaya, M ahmut Esat Bozkurt ve Dr. Tevfi k Rüştü Aras gibi güvend igi çalışma arkadaşlarına Resmi Tü rkiye Komünist Parti­ si' ni kurdurmuştu. Fakat bu parti, gerçek anlamda komünist bir örgüt, gerçek b i r ko mü n i st partisi degi l d i . Resmi Türkiye Komünist Partisi, Ruslara şirin görü nmek, onlardan yardım aimak ve komünist faal iyet ve propagandalarını denetim altında bu lun­ durmak amacıyla, Atatü rk' ün bilgisi altında kuru lmuş bir danışıklı dögüş (muvazaa) partisiyd i . Mu stafa Kema l, Kurtuluş Savaşı dönemi nde, yardım alınacak tek ü l ke Rusya o ldugu için onl ardan para, silah ve cephane yardımı a lmak zorunda kalmıştır. Atatürk, böylelikle, Batılı empe­ ryal istleri yurdumuzdan kovmak için Ruslardan yararlanmıştır. Tü rkiye , Kurtu luş Savaşını Batı l ı emperyalist devletlere karşı veriyord u . Rusya da o s ıra larda Batılı emperyal ist devletlerle savaşmaktaydı . Türkiye ve Rusya, ortak bir düşman la, yani Batılı emperyal istlerle savaşıyorlardı. Atatü rk, "dü şmanımın d üşmanı dostumdur" politikasını izlemiş ve Sovyetlerden yararlanma yo­ lunu tutmuştur. Kaldı ki, Kurtu luş Savaşı döneminde Türkiye'nin Sovyetlerle il işkileri, iki dost devlet arasındaki il işkiler çerçevesinde kalmıştır. Atatürk, Türkiye ' yi hiçbir zaman Sovyetlerin uydusu yapmayı düşünmemiştir. O , her zaman tam b agımsızl ıgı savu nmuş ve tam bagımsızl ıktan yana olmuştur.

13


Mustafa Kemal ' in Kurtuluş Savaşı sırasında komünizmi öven b azı sözler söylemes i , komünist sloganlar ku l l anması , O ' n u n komün ist olduğunu göstermez. M u stafa Kema l , o sözleri, Rus­ laraan yardım almak için , o günlerin koşulları gereği söylemiştir. Mustafa Ke mal Atatü rk' ü n , komün izme karşı olduğu aşağı­ daki düşüncelerinde açıkça görü lme ktedir:

" ... Bizim görüşümüz, bizim prensiplerimiz herkesçe bellidir ki, asla bolşevik prensipleri değildir. Ve bolşevik prensiplerini milleti­ mize kabul ettinneyi de şimdiye kadar hiç düşünmedik. Teşeb­ büste bulunmadık. Bizim inancımıza göre, milletimizin yüksel­ mesi ve hayabm kazanması kendi azim ve kabiliyeti ile mütenasip olan görüştür." (11) "Komünizm sosyal bir meseledir. Memleketimizin hali, memle­ ketimizin sosyal şartları, dini ve milli geleneklerinin kuvveti Rusya'daki komünizmin bizce uygulanmasına elverişli olmadıği inancını doğrulayacak şekildedir. Son zamanlarda memleketimiz­ de komünizm esaslan üzerine kurulan partiler de bu hakikati bit­ tecrübe (tecrübe ile) aniayarak faaliyeti durdurma lüzümuna inanmışlardır. Hatta bizzat Ruslann düşiinürleri dahi bizim için bu hakikatın doğruluğuna inanıyorlar. Binaenaleyh bizim Ruslarla olan ilişkilerimiz ve banşımız ancak iki bağımsız devletin ittihad ve ittifak esaslariyle alakadardır." "Biz ne Bolşevikiz, ne de Komünist; ne biri, ne diğeri ola­ mayız. Çünkü, biz milliyetperver ve dinimize hünnetkanz." "Türkiye'de Bolşeviklik olmayacaktır. Çünkü, Türk hükümetinin ilk gayesi, halka hürriyet ve saadet vermek, askerle­ rimize olduğu kadar, sivil halkımıza da iyi bakmaktır. Türkiye'de işsizlik yoktur. M illetimizin fertleri boş zamanlannda sıhhi dinlen­ me imkanianna maiktir." (12) "Uyanan Doğu milletlerinin zihniyetierini mükemmelen istis­ mar eden, onlann mil rı ihtiraslannı okşayan ve kinleri tahrik etme14


sini bilen Bolşevikler, yalnız Avrupa'yı değil, Asya'yı da tehdit eden başlıca tehlike halini almışlardır. "Kayıtsız şartsız Rus tibiyeti demek olan komünizm, gaye iti­ bariyle tamamen bizim aleyhimizdedir." "Gizli Komünist Teşkilatını her suretle tevkif ve teb'it etmek mecburiyetindeyiz. "Ne yapsalar nafile... Türk milleti sosyal bünyesine ve kuvvet­ li inançlanna katiyen uymayan komünizmi hiçbir vakit benimseye­ mez." (13) e) Faşist Atatürk Faşistler tarafı ndan yayınl anan "Yeni Hedef" adlı b ir gazete­ nin sağ üst köşesinde şu sözler yer almaktadır:

"Bizim yolumuzu çizen, içinde yaşadığımız yurt, bağrından çıktığımız Türk Milleti ve bir de milletler tarihinin binbir facia ve ızdırap kaydeden yapraklanndan çıkardığımız neticelerdir." Kemal ATATÜRK, 1920" (14) Faşistler, Atatürk'ü, yukardaki sözlerinden ötürü faşist ola­ rak göstermeye çalışmaktadırlar. f)

Demokrat Atatürk

Atatü rk, h alkın halk tarafından h a l k yararına yöneti l mesi demek olan demokratik rej imden yanaydı. Mustafa Kemal, u lu­ sun, h al kın egemenl iğini h e r şeyin ü stünde tutuyordu. O , Tü rkiye M i llet Meclisi ' n i 23 Nisan 1920'de Ankara'da toplamış ve demokrasiye, halk yönetimine dayanan yeni bir devletin ilk te­ mellerini atmıştır. Atatü rk, demokrasiden yana olduğu için kendi döneminde iki kez çok partili parlamenter rejim denemesini girişmiş, Terakkiper-

15


ver Cumh uriyet Fırkası ( kuru l u ş tari h i : 17 Kası m 1924) i le Ser­ best Cumhu riyet Fırkası' nın (kuruluş tarih i : 12 Ağustos 1930) kuru lmasına izin vermiş; ancak gericilerin, şeriatçıların, devrim ve cumhu riyet düşmanlarının b u tırkaları (partileri) ele geçirmeye, yurtt a karışıkl ık çıkartmaya çalışmaları ve devletin geleceğinin teh­ likeye girmesi üzerine yukarda adı geçen partilerden ilki (Terakki­ perve r Cumhu riyet Fırkası) Takrir-i SükOn Kanu n u ' nun tanıdığı yetkiye dayan ı larak bakanlar kurulu kararıyla 5 H aziran 1925'te kapatı lmış, ikinci parti (Serbest Cumhuriyet Fırkası) ise 17 Aralık 1930'da kend i l iğinden dağı lmış ve böylelikle çok partili rejim de­ nemesi başarili olamamıştır. Atatürk, kendi döne m i n i n sosya l , siyasal , ekonom i k ve kültürel durumu, zamanın koşulları çok parti li demokratik rej ime uygun olmadığı için ülkeyi tek partiyle yönetmek durumu nda kalmıştır. Aslında, Atatürk'ü_n gerçek amac ı , çok partili parlamen­ ter rejimdi. Ancak, günün koşu lları, halkın demokrasi için h azırlıklı olmaması, O 'nu gerçek amacına ulaştıramamıştır. Atatürk h içbir zaman diktatör olmak istememiş, her zaman u lusun, halkın iradesine saygılı olmuş ve tüm işlerini , eylemlerini h alkın iradesine dayanarak yapmıştır. Erzuru m ve Sivas Kongrele­ ri ile Türkiye Büyü k M i llet Meclisi'ndeki toplantılarda bu tutumu açıkça görü lmüştür. O, gücünü h a lktan ve onun temsilcisi olan Tü rkiye Büyük M illet Meclisi' nden almıştır. Atatürk, bir diktatör deği l, tam aksine bir demokrattı. Atatü rk, bir konuşmasında "Ben diktatör değilim " (15) demiş, başka bir konuşmasında ise " bizim hükümet şeklimiz tam bir demokrat hükümetidir." ( 16) d iyerek hükümetinin demokrat bir hükümet olduğunu belirtm iştir. ...

.••

Atatü rk' ü n h a l k yönetiminden, demokrasiden yana olduğu aşağıdaki sözlerinde açıkça belli olmaktadır:

16


"Yeni Türkiye Devleti bir halk devletidir, halkın devletidir. Mazi­ deki müesseseleri ise bir şahıs devleti idi." "iç siyasetimizde şiarımız olan halkçılık, yani milleti bizzat kendi mukadderatına hakim kılmak esası 'Teşkilatı Esasiye" Ka­ nunumuzla tesbit edilmiştir." 'Teşkilat baştan başa halk teşkilatı olacaktır. Umumi idareyi halkın eline vereceğiz. Bu toplulukta hak sahibi olmak, herkesin bir iş görmesi esasına dayanacaktır. Millet hak sahibi olmak için çalışacaktır." (17) "Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir. Devlet ve milletin mukadderatında miiiT irade amil ve hakimdir. Eşitliğin de dayanağı miiiT hakimiyettir. Adaletin de dayanağı miiiT hakimiyettir. Hürriyetin de dayanağı miiiT hakimiyettir. "Milletin saltanat ve hakimiyeti makamı yalnız ve ancak Türkiye Büyük Millet Meclisidir ve bu makama hakimiyetin hükümetine, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti derler. Bun­ dan başka saltanat makamı, bundan başka bir hükümet yoktur ve olamaz." "Her fert istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine mahsus siyasi bir fikre malik olmak, seçtiği bir dinin icaplarını yapmak veya yapmamak hak ve hürriyetlerine maliktir. Kimsenin fikrine ve vicdanına hakim olunamaz." (18) g) Dilrtatör Atatürk Atatürk, bir d i ktatördü, çünkü ülkeyi tek parti ile yönetmiştir. Atatürk döne minde Türkiye'de çok partili parlamenter rej i m ve onun ge reği o l an söz, düşü nce, örgütlenme ve b a s ı n

17


özgürlükleri ile seçme, seçi lme, parti , sendika ku rma ve siyasal faal iyetlerde bu lunma hakları yoktu. Atatürk, ülkenin ve devletin tek hakimiydi, tek adamıydı. Atatürk, bir ko nuşmasında "Ben bir diktatörüm ... " ( 19) demi ş, başka bir konuşmasında ise " bizim hükümetimiz d&­ mokratik bir hükümet değildir." (20) demek suretiyle kendisinin diktatör, hükümetinin ise anti-demokratik bir hükü met olduğunu açıkça itiraf etmiştir. •••

ğ) Demokrat Dikt�ör Atatürk Sami N. Özerdim'e göre Atatürk, bir "demokrat diktatör"dür. Anı lan yazar, bu konuda şöyle diyor: " Atatürk, b i r y a b a n c ı yazarın kita b ı na verd iği a d l a , yad ı rgan mazs a , b i r "demokrat d i ktatör"dür. ( B at ı ' d a , biçim açısından alarak Atatürk'e dikkatör d iyerek onu yeren -özell ikle Frans ız- yaza rlar yanınd a , hayı r l ı d i ktatör diye ananlar d a o l mu ştur. D i ktatö rl üğü n ü , s iyas a l özgü r l ü ğü , k ı smasıyla açıklayanlar ne denli haklıdırlar? Atatürk bir devrimcid ir; ortalığı " h ı rslı politikac ılara" bıraksaydı devrim gerçekleşemezdi.) Ulusal egemenlik O'nun baş ilkelerinden biridir; ancak yer yer halkı uyar­ m ayı da savsaklamaz. Bunu Söylev'de b i rkaç yerde daha görüyortız. Atatürk h a lkçıdır, " popü list" değild ir; " h alk dalkavuk­ luğu " da diye anılan yo llara başvurmaz. Bu yüzden " H alk bunu istiyor, h alka istediğini vereceğiz!" ya­ lanları üzerinde dikkatle durmak, düşünmek gerekir . " (21)

h) lrkç..Turancı Atatürk Hocaoğlu Selahattin Ertürk'e göre Atatürk, ırkçı ve Turancıdır. Adı geçen yazar, bu konuda şunları yazmaktadır: " . . . ırkçılık, içtimai hadiselerin sebeplerini antropolojik temele dayandırmak bakımından ele alındığı takdirde; "Muhtaç olduğun

18


kudret damarl anndaki asil kanda mevcuttur." diyen M ustafa Kema l'in -çapraşık içtimai meseleleri halledecek ilkeyi kanda ara­ mak su retiyle- ırkçılığını ilan ettiği sarih deği l midir? M u stafa Kemal ' i n bu sözü manasını an lamadan sarfettiğini hiç kimse iddia edemeyeceğine göre sualimize menfı cevap vermeye imkan var mıdır? !rkç ı l ı k , y a b a n c ı ı rktan ge l e n l e r i n ö n e m l i mevk i lere geçirilmemesi bakımından ele alındığı takdirde; "Aranıza alacağınız arkadaşların mümkünse kanını tahlil edin" fetvasını veren ve ''Türk ırkından olmayan askeri mekteplere giremez" hükmünü yıl larca tatbi k edenlerin iplerini el inde tutan M u stafa Ke mal ' i n ırkçılığını görmemek için kör, anlamamak için aptal olmak gerek­ mez mi? ırkçı l ık, kendi ırkının üstünlüğünü idd ia etmek b akım ından ele alındığı takd irde, "Bir Türk cihana bedel" d iyen Mustafa Kemal, ı rkım ızı ü stü n tutmak " su ç " u n u işlemiş o l m uyor mu? Türk ırkı nın meden iyet kurm a kabiliyetinin üstünlüğünü yı llarca oku l sıralarında Türk yavru larına te lkin ettiren ve h atta bütün dünya­ daki menşei meçhul veya münazaalı insanları Türk ırkından çıkmış gösterecek kadar ırkçılık yapan Mustafa Kemal değil midir? ırkçılık, mil letin tarifinde ı rka da yerini verenlerin ve soyunu inkar soysuzluğuna dü şmeyenıerin alnına yapıştın lacak veya vu­ rul acak b i r damga olarak alındığı takdirde; milleti tarif ederken mü him bir unsur o larak kan birliğini de alan ve bu fikrini parti zih­ niyeti ne (1944'ten sonra değiştirilmiştir) geçirdiği gibi mektep sıralarında okunacak kitapların yazariarına da empoze eden Mus­ tafa Kemal'in ırkçılığı inkar edilebilir mi? ( . . . ) N i h ayet, b o l tah sisatlar ayı rtarak. . . k afa taslarını ölçtü rerek i l m i değerini kaybetmiş şekliyle dahi ırkçılığı benim­ seyen Mustafa Kemal değil midir?

19


Se lahattin Ertü rk' ün verdiği kaynaklara aynı sayıda Orkun adıyle şu ekleme yapılıyor (Sf. 3) : "Mustafa Kema l ' in açıkça ı rkçı mah iyet taşıyan sözlerinden ikisi daha:

1 "Bu vesileyle muhterem minetime şunu tavsiye etmek i• terim ki, başına geçireceği insaniann kanındaki cevher-i asiiyi tayin etmekten bir an fariğ olmasın." -

2 "Kanını taşıyandan başkasına inanma!" (Eski Ad i iye Bakanı ve Profesör Mahmut Esat Bozkurt'un "Atatürk ihti lali" kitab ından menku l.) -

Biz burada bu görüşe sadece işaret etmek istiyoruz. Bunlara dair kaynaklar pek bol görünüyor. H atta Türk tarih i , Türk dili, Türk folkloru , kültürü üzerindeki çalışmalar yanında, -bir vakitler- Anka­ ra Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesiyle ilgili olarak bazı yayınlar elde mevcuttur. Türk Kan Grupları, Türk Kafa Tasları, Türk Saçları, Türk Beyinleri v s . ' nin ince lenmesi, doktora konusu olarak seçilmesi acaba ne maksatla olmuş ve bu kitapl ar ne m aksatla yayınlan­ mıştır? Üzerinde elbette durulmağa ve düşünülmeğe değer. Bu kitapl ar, maka leler ciddi birer emek mahsulü olarak görü­ lebilir. Pek tabi idir ki Türk ırkının ölçü leri , vasıfları, kökleri , onun maddi cephesi üzerinde önemle ineelenrneğe değer konulardır. ( . . . ) hakiki manasiyle Turancıl ığı adını söylemeden benimseyen ve bilfi il tatbik edeb ilme yolunda Tarih Kurumunu, Dil Kurumunu meydana getiren Mustafa Kemal değil midir? Başarı derecesi ve ilmi kıymeti b ir tarafa bırakı lırsa, tarih birliği şuurunu , dolayısiyle Türk birliğini şuurunu bütün yeni nesillere benimseten; son za­ man lara kad ar Tatar Hanları d iye anılan Timur' u, Cengiz' i ve Mete'yi, Attila'yı milli kahramanlar olarak gençliğe telkin eden kim­ dir? Muhtelif Türk lehçelerini işleyerek d ilde Turancılık yapmak is­ teyen kimdir? 20


" C i h a ngirane b i r devlet çı kard ı k b i r aşirette n" mı srasının m a n a s ı n ı reddederek O s m a n l ı l a rd a n önce tari h i m i zin büyüklüğü ne ve kökümüzün ta Orta Asya'ya b ağlı olduğu na gençliği iman ettirmek için öğretmen camiasını seferber eden kim­ dir? H atta anayu rt ol arak bizlere Orta Asya'yı gösteren, bütün Türklerin oralardan çıkarak nasıl yayı ldıklarını, nasıl kardeş olduk­ larını an latan; "Oğuz, Kırgız, Tatar, Özbek, Yakut yok, Türk vardır" diye n resmi propaganda faa l iyetinin başında kim vardı? Dış Türklerin yaşadıkları toprakları b ize ikinci bir vatan olarak sevdir­ rnek i steye nler arasında hem de icraatçı olarak Mustafa Kemal yok mudur? Bizzat direktifler vererek umumi Türk tarih inden alınmış konu ları işleten, göçler üzerine piyesler ve destanlar yazdıran, bu suretle de Turancılık edebiyatı mızı zengin leştiren Mustafa Kemal değil midir? l i k fırsatta Turan'ın bir parçası olan Hatay' ı bilfiil işgal edivermek için harekete geçen Mustafa Kemal değil mid ir? Ve nih ayet bütün bunlar, Ziya Gökalp'in uzak ideal olarak tanıd ığı bütün Türkler arasında " Lisanda, edeb iyatta, hars­ ta birlik" için olmuyor mu? Turancılık olmuyor mu?" (22) Prof. Dr. H ikmet Tanyu , "Atatürk ve Türk Milliyetçiliği " adlı kita­ bında Atatü rk' ü ı rkç ı-Turancı ol arak göstermeye çalışmaktadır

(23). i) Anti-ukçı , Anti-Turancı Atatürk Atatürk, anti-ırkçı ve anti-Turancıyd ı, yani ırkçıl ığa ve Turancılığa karşıyd ı . Prof. Dr. A. Afet i n a n , Atatürk' ü n ı rkçı o lm ad ığı n ı i l eri sürmekte ve b u konuda şöyle de m e kted ir: "Atatürk ı rkçı o l m a m ı ştır. Ü stün ırk n azariye s i n i t e l k i n eden ve kendi zamanında po litika cereyanlarında güdülmüş siyasete, rağbet et­ memiştir. Ancak kendi mensup olduğumuz ırkın da ikinci derece­ de kab u l edilmesini doğru bul mamıştır. Birde, kendi zamanında Türk Mil letinin ırki vasıflarını bugünkü i lmi metodlarla tesbit edil-

21


mesini ve Anado lu'da bugün yaşayan Türk Mil letinin hakiki duru­ munun meydana çıkmasını istemi ştir. Çünkü, aynı zamanda bu bilgiler geçmişteki antrepolajik belgelerle mu kayesesi bakımından öneml i ve lüzumlu idi." (24) Mustafa Kemal Atatürk, ırkçılığa ve Turancıl ığa karşı çıkmış ve Misak-ı Milli (Ulusal Ant) sınırları içinde tam bağımsız bir Türkiye'yi s avu n m u ştur. Atatürk, ırkçı ve Turancı bir siyasete açıkca cephe a lmış ve bu­ nu Söylev'de (Nutuk'ta) şu biçimde dile getirmiştir: " Değişik •••

uluslan ortak ve genel bir ad attında toplamak ve bu değişik ulus topluluklannı eşit haklar ve koşullar altında bulundurarak güçlü bir devlet kurmak, parlak ve çekici bir siyasal görüştür. Ama, aldatıcıdır. Dahası, hiçbir sınır tanımayarak, dünyadaki bütün Türkleri de bir devlet olarak birleştirmek, ulaşılamayacak bir amaçtır. Bu, yüzyıliann ve yüzyıllarca yaşamakta olan insanların çok acı, çok kanlı olaylar ile ortaya koyduğu bir gerçektir. ( ... ) Turancılık siyasasının başan kazandığına ve dünyayı uy­ gulama alanı yapabildiğine tarihte raslanamamaktadır. Soy aynmı gözetmeksizin, bütün insanlığı kapsayan tek bir dünya devleti kurma hırsiarının sonuçlan da tarihte yazılıdır. "Baskıncı ve yağmacı" olmak hevesleri, konumuzun dışındadır. Insanlara her türlü özel duygulannı ve bağlantılannı unutturup, onlan kardeşlik ve tam eşitlik içinde birleştirerek, insancı bir devlet meydana ge­ tirme kuramının da kendine özgü koşullan vardır. Bizim aydınlık ve uygulanabilir gördüğümüz siyasal yöntem, "ulusal siyasadır". Dünyanın bugünkü genel koşullan ve yüzyıl­ Iann kafalarda ve ıralarda (karakterlerde) yerleştirdiği gerçekler karşısında düşçü olmak kadar büyük yanılgı olamaz. Tarihin dediği budur; bilimin, aklın, mantığın dediği böyledir. Ulusumuzun, güçlü, mutlu ve sağlam bir düzen içinde yaşayabilmesi için, devletin bütünüyle ulusal bir siyasa gütmesi 22


ve bu siyasanın iç örgütlerimize tam uyumlu ve dayalı olması ge­ reklidir. Ulusal siyasa demekle anlabnak istediğim şudur: Ulusal sınırlanmız içinde, her şeyden önce kendi gücümüze dayanarak varlığımızı koruyup ulusun ve yurdun gerçek mutluluğuna ve bayındırlığına çalışmak; gelişigüzel, ulaşılamayacak istekler peşinde ulusu uğraştırmamak ve zarara sokmamak; uygarlık dün­ yasının uygarca ve insanca davranışını ve karşılıklı dostluğunu beklemektedir." (25) ı) Şeriatçı Atatürk Atatürk, şe riatçıyd ı , çünkü kurmuş olduğu devletin Anaya­ sasına "devletin dininin Islam olduğu" hü kmünü koydurmuştur. Örneğin, 1921 Anayasasında, 29 Ekim 1923 tarih ve 364 sayılı bir yasayla değişiklik yapı lmış ve Anayasanın ikinci madde­ sine, "Tü rkiye Devletinin dini, Dini l slamdır." hükmü konmuştur. Anayasaya "Türkiye Devletinin d ininin islam olduğu " hükmü konu l makla devletin Islam dini esaslarına, yani şeriat esaslarına göre yönetileceği kabul edilmiş oluyordu. M u stafa Ke mal, Tü rkiye Büyü k M i l let Meclisi'nin açı l acağı gü n , yani 23 N isan 1920 günü Ankara 'daki Hacı Bayram Cami­ si'ne gidip namaz kılmış ve dua etmiştir. Mustafa Kemal, 7 Şubat 1923'te Balıkesir Paşa Camis i ' nde bir konuşma yapmış, hutbe vermiştir. Atatürk'ün sarıklı, fesli h acılarla, hocalarla, şeyh lerle, dedeler­ le, şeriatçılarla çekilmiş fotoğrafları bu lunmaktadır. Bütün bunlar Atatürk'ün şeri atçı olduğunu göstermektedir.

j) Laik Atatürk Mustafa Kemal Atatürk, şeriatçı deği l , laikti, laiklikten yanaydı. Yani din ve devlet işlerinin birbirinden ayrı lmasından, devletin

23


d i nin etkisinden ku rtarılmasından, devlet yaşa mında, hukuk düzeninde aklın ve bi limin egemen kı lınmasından yanaydı . Atatürk laikliği aşama aşama gerçekleştirmiştir. Laiklik ilkesinin Ku rtu l u ş Savaşı döne m i nd e açıkç a ortaya ko n u l m a s ı sakıncalıyd ı . M u stafa Kemal, Kurtu luş Savaşı sırasında her ola­ naktan yararlanmak, yararlanılması gereken herkesten, bu arada şeriatçı larda n , din adamları ndan yararlanmak durumundayd ı . Laikl iği ilk anda ortaya atıp, laikliği din düşmanlığı, dinsizlik sayan din sömürücülerinin ekmeğine yağ sürmek istemiyordu. Laiklik il­ kesinin gerçekleştirilmesi için zamanı ve koşulları bekled i. Bu ne­ denle, o gü n lerin koşu l l arı gereği anayasaya devletin dininin islam olduğu yazı lmış, ancak daha sonradan bu hüküm anaya­ sadan çıkartılmıştır. Mustafa Ke mal, laiklik i lkesini birdenbire deği l , zamanla, bir süreç içinde gerçekleştirmiştir. Saltanatın hilafetten ayrı lması ve 1 Kasım 1922'de saltanatın kaldırılmasıyla laiklik konusunda ilk adım atı lmış. oluyordu. Halifeliğin 3 Mart 1924'de kaldırılması , laiklik için çok önemli bir gelişme olmuştur. 3 Mart 1924 tarih ve 429 sayılı bir yasayla Şeriye ve Evkaf Ve­ kili ikierinin (Dinişleri ve Vakıflar Bakanlıklarınını kaldırılması, 3 Mart 1924 tarih ve 430 sayılı Tevh idi Tedrisat Kanunu'yla (Öğretimin Birleştiri l mesi Yasası'yla) yu rttaki tüm öğreti m ku rumlarının b irleşti rilmesi ve 30 Kas ım 1925 tarih ve 677 sayı l ı bir yasayla tekke ve zaviye lerle türbelerin kapatılması , türbedarlıklar ile bir­ takım unvaniarın yasaklanması ve kaldırılması ile laiklik konusun­ da önemli adımlar atılmış oluyordu. 1921 Anayasasında 29 Ekim 1923 tarih ve 364 sayı lı yasayla bir değişiklik yapılmış ve Anayasanın ikinci maddesine "Tü rkiye Devletinin dini, Dini lslamdır" hükmü konulmuştu. 24


Atatürk, l a i k l iği d i n d ü şmanl ığı sayan şeriatçı çevre leri kuşku landırmamak için, za manın koşu lları gereği, Anayasaya "devletin dininin islam" olduğu hükmünü koydu rmuştu .

1921 Anayasasının ye rine geçen 1924 Anayasasının i kinci maddesinde de "devletin dininin islam olduğu " hükmüne yer ve­ rilmişti . Söz konusu madde şöyleydi: "Tü rkiye Devletinin dini, Dini islamdır; resmi d i l i Tü rkçedir; makarrı (başkenti) Ankara şehridir." 1924 Anayasas ının bazı maddele rin i değiştiren 10 N i san 1928 tarih ve 1222 sayılı yasayla "Türkiye Devletinin dini, Dini lslamdır." hükmü Anayasadan çıkartılmış ve Anayasanın ikinci maddesi şu biçime dönüştürü lmüştür: "Tü rkiye Devletinin resmi dili Türkçedir; makarn (başkenti) Ankara şehridir." " Devletin d i n i n i n isl a m olduğu " hükmünün Anayasadan çıkartı lmasıyla laiklik konusunda çok önemli bir gelişme kaydedil­ miştir.

1924 Anayasasında 5 Şubat 1937 tarih ve 3115 sayılı yasay­ la bir değişikli yapı lmış ve Anayasanın ikinci maddesine "Türkiye devletinin laik" o lduğu açıkça yazı lmış, laiklik ilkesi resmen kabul edilmiş ve devletin temel i lkelerinden biri haline gelmiştir. Atatürk, yukarda da açık land ığı gib i , laiklik ilkesini aşama aşama gerçekl eştirm i ş ve şeriatç ı l ığı tari h i n karan l ı k i anna gö mmü ştür. Atatürk, laiklik ilkesini kabul ederek din ve devlet işlerini birbi­ rinden ayırm ış, dinin siyasete alet edilmesini ve din adamlarının siyasete karışmalarını önlemiştir. La iklik ilkesinin kabul edilmesiyle tüm yurtt a şl ar, din, vicdan ve ibadet özgü rlüğüne kavuşmuşlardır. Herkes istediği din veya mezhebe inanıp inanmamakta, ibadetini yapıp yapmamakta ser­ best olmuştur. Tanrıyla kul arasına girilmesi önlenmiştir.

25


Atatürk ' ü n , şe riatçıl ıga karşı olduğu ve laikliği s avundugu aşagıdaki sözlerinde açıkça görü lmektedir:

"Bizi yanlış yola sevkeden habisler (kötü, fesatçı) çok kere din perdesine bürünmüşler, saf ve nezih halkımızı hep şeriat sözleriyle aldata gelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz, görürsünüz ki, milleti mahveden, esir eden, harab eden fenalıklar hep din kisvesi altındaki küfür ve alçaklıktan gelmiştir. Onlar her türtü hareketi dinle kanştınrtar." (26) " Hükümdarlar, kendilerini mevhum bir kuvvetin mümessili tanırlar ve bundan zevk alırlar. Fakat bunların etrafındaki men­ faatperestler bunu din kisvesine büründürerek bütün milleti iğfale, iziale çalışırlar. Nitekim şimdiye kadar çalışmışlardır. Ni­ hayet milletin kulağı bu terennümatla dolar ve o telkinatı din icabı ve mahz-t hakikat (tam bir gerçek) telikki eder; bu gibilere mürteci ve hareketlerine irtica derler." (27) "Memnuniyetle tekrar görüyorum ki, Laik Cumhuriyet esasında beraberiz. Zaten benim siyasi hayatta bir taraflı olarak daima aradığım ve anyacağım temel budur." (28) k) Padişahçı ve Hilafetçi Atatürk ••.

Mu stafa Kema l Atatürk, padişahçı ve hil afetçiyd i . Mustafa Kemal, Erzurum Kongresini açarken yaptıgı konuşman ın bir yerin­ de şöyle demiştir: " En son olarak yakarışım şudur ki, iyi dilek­ •..

Ierin başanya ulaşmasında her zaman yardımcı olan Tannmdan sevgili Peygamberi hürmetine, bu kutlu yurdun sahibi ve savunu­ cusu, yüce Muhammet dininin kıyamete kadar en sadık koruyu­ cusu olan soylu ulusumuzu; halifeliğin ve saltanatın yüce maka­ mını her türlü belidan korusun ve bütün kutsal varlıklanmızı dü­ şünüp korumaYI üzerine alan topluluğumuzu başarıya ulaştır­ sın." (29) Mustafa Kemal, Birinci Büyük M i l let Meclisi'n i Ankara'da top­ lantıya çagırmak için hazırladıgı ve kolordu komutanlıklarına, 26


bütün illere, bagımsız sancaklara, Müdafaai Hukuk Merkez Kurul­ larına ve belediye başkaniıkiarına gönderdigi 21 N isan 1920 tarih­ li tel b i ldirimin bir yerinde şöyle diyordu: yüce Halifelik ve "•••

Padişahlığın kurtarılması gibi en önemli ve ölüm dirimle ilgili görevleri yapacak olan bu Büyük Millet M eclisinin açılış gününü cumaya rastlatmakla o günün kutsallığından yarartanılacak ve bütün sayın milletvekilleriyle birtikte, kutlu Hacı Bayram camisin­ de cuma namazı kılınarak Kur'anın ve namazın nurtarından ışık alınacak w pç kazanılacakbr. ··

( ... ) Halife ve Padişahımızın, din ve devletimizin, yurdumuzun ve ulusumuzun kurtuluşu, esenliği ve bağımsızlığı için dua edile­ cektir." (30) Mustafa Kem a l , 24 N isan 1920 ' de, Türkiye Büyü k M i l let Meclisi ' nde yaptıgı bir konuşmada şöyle demişti: " ... Meclisimiz­

de belirip şahlanan ulusal gücümüz, sultaniiğı ve halifeliği ya­ bancı baskısından kurtaracak, Osmanlı devletini çözülüp gitmek­ ten ve tutsak olup kalmaktan alıkoyacak bütün tedbirleri almasını bilecektir." (31) Mustafa Kemal Atatü rk, yukardaki konuşma larında ve bildi­ rimde, Padişahlık ve Halifelik Mak�mını ve Padişah-Halife Vahdet­ tin' i açıkça övmü ştür. Atatü rk ' ü n bu tutu m u , d avranışı O ' nu n pad işahçı ve h i l afetçi oldugunun b i r kanıtıd ır. 1)

Cumhuriyetçi Atatürk

M u stafa Kemal Atatürk, padişahçı-h ilafetçi degi l , cumhu­ riyetçidir. Atatü rk, saltan atı h i l afetten ayırmış ve 1 Ka s ı m 1922'de sa ltanatı kaldırmıştır. 1921 Anayasasında, 2 9 Ekim 1923 tarih .ve 364 sayı lı yasayla bir degişiklik yaptırarak Anaya­ sanın b i rinci m adde sine, " Tü rkiye Devletinin şekli H ü kumeti , Cumhuriyettir. " hükmünü koydurmuş ve 29 Ekim 1923 günü Cumhuriyeti ilan ettirmiştir. 3 Mart 1924'de halifeligi ka ldırmıştır.

27


Mustafa Ke m a l , padişahçı- h i l afetçi o lsaydı bu kuruml arı kaldırmaz, kendisi padişah-h alife olurdu. N ihayet meclisteki bazı hoca lar, Mustafa Kemal'e padişahlık ve halife lik teklif etmişler, ancak O, bu tekl ifi reddetmiştir. Mustafa Kemal Atatürk, Ku rtuluş Savaşı sırasında, padişah­ halife yan lı larını yanına almak için padişah lık-h alife l ik makamı ve padişah-h al ife Vah dettin h akkında övücü bazı konu şmalar yap­ mak durumunda kalmıştır. Kurtu luş Savaşının koşu lları gereği söylenmiş bu sözlere bakarak Atatürk'e padişahçı-h ilafetçi dene­ mez. Atatü rk'e göre önemli olan sonuçtu . Atatürk, padişah lığı ve hal ifeliği ka ldırmış, monarşik ve teokratik Osmanlı imparatorluğu­ nu yıkıp yerine ulusun, halkın egemen olduğu laik Türkiye Cumhu­ riyeti Devletini kurmuş ve Cumhu riyetçi olduğunu kanıtlamıştır. Atatü rk' ü n , pad işahlık-halife l ik kurumuna ve Pad işah-H alife Vahdettin'e karşı olduğu ve Cumhu riyet yönetimini savunduğu aşağıdaki düşüncelerinde açıkça görü lmektedir:

" ... egemenliği hiç kimse, hiç kimseye, bilim gereğidir diye, görüşmeyle, tarbşmayla veremez. Egemenlik, güçle, erkle ve zoı1a alınır. Osmanoğulları , zorla Türk Ulusunun egemenliğine el koymuşlardı. Bu yolsuzluklarını altı yüzyıldan beri sürdürmüş­ lerdi. Şimdi de Türk Ulusu bu saldırganlara, artık yeter diyerek ve bunlara karşı ayaklanarak egemenliğini kendi eline almış bulu­ nuyor. Bu bir olup bittidir. Söz konusu olan, ulusa egemenliğini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız sorunu değildir. Sorun gerçekleşmiş bir olayı yasa ile saptamaktan başka bir şey değildir. Bu, ne olursa olsun yapılacaktır. Burada toplananlar, Meclis ve herkes sorunu doğal bulursa, sanınm ki uygun olur. Yoksa, yine gerçek, yöntemine göre saptanacaktır; ama, belki bir­ takım kafalar kesilecektir. ( ... ) Gerçekten, neden ve nasıl olursa olsun, Vahdettin gibi özgürlüğünü ve canını kendi ulusu içinde tehlikede görebilecek 28


kertede aşağılık bir yaratığın, bir dakika bile olsa, bir ulusun başında bulunduğunu düşünmek ne acıklıdır! Şuna kıvanabiliriz ki, bu alçak, alçaklığını atalanndan kalma padişahlık orunundan (makamından) Türk ulusunca atıldıktan sonra tamamlamış bulu­ nuyor. Türk ulusunun bu öncelikli davranışı elbette övülmeye değer. Beceriksiz, aşağılık, duygu ve anlayıştan yoksun bir yaratık, kendisini kabul eden herhangi bir yabancının kanadı altına sığmabilir; ama, böyle bir yaratığın, bütün Müslümaniann Halifesi kimliğini taşıdığını söylemek elbette doğru değildir. Böyle bir görüşün doğru olabilmesi, her şeyden önce, bütün Müslüman toplumların tutsak olmaları koşuluna bağlıdır. Oysa, dünyada gerçek böyle midir? Biz Tü rkler, bütün tarihimiz boyunca özgürlüğe ve bağımsızlığa bayrak olmuş bir ulusuz. Değersiz yaşayışiarını iki buçuk gün daha, alçakçasına, sürükleyebilmek için her türlü düşkünlüğü sakıncasız bulan halifeler oyununu da ortadan kaldırabildiğimizi gösterdik. Böylece devletlerin, ulus­ lann, birbirleriyle oları ilişkilerinde, kişilerin, özellikle kendi devleti­ nin ve ulusunun dokuncasına da olsa kişisel durumlarından ve canlarından başka bir şey düşünemeyecek aşağılık kişilerin önemi olamayacağı yolundaki herkesçe bilinen gerçeği bir kez daha doğruladık. ( . . . ) Türk ulusunun sınırsız ve koşulsuz olarak egemenliğini elinde tuttuğunu bir kez daha ve kesinlikle söylüyorum. Egemen­ lik, hiçbir anlamda, hiçbir biçimde, hiçbir renk ve belirtide ortaklık kabul etmez. Sanı ister halife olsun, ister başka bir şey olsun, hiç kimse bu ulusun alınyazısında ona ortak çıkamaz. Ulus, buna, hiç mi hiç, göz yumamaz." (32) "Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemi ile devlet şekli demektir.

29


( ... ) Cumhuriyet ahlakifazilete dayanan bir idaredir. Cumhu­ riye t fazilettir. Sultanlık korku ve tehdide dayanan bir idaredir. Cumhuriyet idaresi, faziletli ve namuslu insanlar yetiştirir. Sul­ tanlık, korkuya, tehdide dayandığı için korkak, alçak, sefil, rezil in­ sanlar yetiştirir. Aradaki fark bunlardan ibarettir. Türk milletinin tabiat ve adetlerine en uygun olan idare, Cum­ huriyet idaresidir." (33) 5. ÇELIŞKILERIN NEDENI Her görü şteki kişinin, Atatürk' ü kendi paralelinde gösterdiğini, kendi yanına çektiğini ve Atatü rk'ün kılıktan kılığa sokulduğunu bundan önceki yazıda örnekleriyle açıklamıştım. Değişik görüşteki insanlar, neden Atatü rk'ün sözleri, düşünceleri a rasında kendi görüşlerine uyan sözler, düşünceler bu labi liyorlar? Atatü rk' ün, birb iriyle çelişen söz, düşünce, tutum ve davranışları var mıdır? Varsa bunun nedeni nedir? Kanımca, Atatürk'ün söz, dü şünce, tutu m, d avran ış ve ey­ lemlerini doğru değerlendi rmek için, Atatü rk ' ü n k i ş i l iğin i , düşünce lerini, tasarıların ı , gerçek amacını, Ku rtu l u ş Savaşının koşu llarını, Türkiye ' n in ve dünyanın o günlerdeki duru munu çok iyi bi lmek gerekir. Aksi halde yanlış yargı lara, sonuçlara van labilir. M u stafa Kem a l Atatürk, Ku rtu luş Sava ş ı n ı k aza nmak, düşman lıkları, emperyalizmi yurdumuzdan kovmak ve Türkiye ' nin tam bağımsızlığını sağlamak için her şeyden önce toplayıcı, birleştirici bir önder olmak ve türlü o lanaktan, fırsattan yararlan­ mak zorundaydı . " Milli Mücadele devrinde Türk toplumu 4 sosyal gruba ayrı lır: "1 - Ağalar ve eşraf, 2 - Şeyhler, din adamları, 3 - Aydınlar, 4 - Halk (Büyük çoğunluğu köylü olmak üzere, şehirlerde ve kasabalarda esnaf, zanaatkar).

30


M i l l i Mücadelede, bu sosyal gru plar, kendi özelliklerine has ge nel bir davranış göstermemişlerd ir. Her grupta, mücadeleye katı lanlar, karşı duranlar ve nötr kalanlar vard ır. Bir sınıf şu uruna varamamış olan ağalar ve eşraf, toplumun nüfuzlu bir kanadını teşki l eder. Gerek köydeki ağa, gerekse şe hir ve kasabadaki eşraf, nüfuzunu daha çok toprağa dayanan varlıkti:ın, yani zen­ gi nlikten almaktadır. Bunlar, genel olarak b irbirini çekemeyen, karşılıklı rekabet halinde bulunan bir özellik gösterirler. Bu sebep­ le, b i r kasaba eşrafının toptan bir tarafı tutması düşünülemez. Eğer eşraftan biri Kuvayi M i l l iyeci ise, diğeri I stanb ul hükümeti tarafı ndadır. Bazıs ı malını, mül künü muhafaza edebi lmek için düşmanla hoş geçinme yolunu tutmuş, bir kısmı d a yine aynı maksatla dövüşenler safında yer alm ıştır. Her yerde, " M üdafai Hukuk" teşekkülleri n i n , " Hey'eti M i l l iye " ve " Hey'eti Me rke­ ziye " lerin başında, 'idarecileri arasında ayd ınlarla beraber eşrafın bir kısmını görmekteyiz. Ağa ve eşraftan , Milli Mücadeleye katılarak -öze l likle Batı Ana­ dolu' da- " Kuvayi Mil liye" teşki l eden lere , müfrezelere kendi im­ kanla riyle s i lah land ı r ı p besleyen lere ve başında savaşanl ara çokça rastlamaktayız. Ağa l arın ve eşrafın sosyal yapıdaki yerini iyi bi len Mu stafa Kemal Paşa , Erzurum Kongresinden sonra, bölgenin bu nüfuzlu insaniarına özel mektuplar yazarak kendi leri.r:ıi, bulundukları yerde milli teşkilatın kuru lmasında ve zararlı telkinlerin pnlenmesinde yardıma çağırmıştır. ( ... ) Aydınlara gelince: Toplumda yo l gösteric i rol oynayacak o lan bu sosyal gru bun, M i l l i M ü cadele devrinde i ki zaafı vardır. Biri, çok azl ık oluşları diğeri de politik bakımdan iki h asım cepheye -lttihatçı ve ltilafçı­ bölünmüş bulunmalarıdır. Gerçi eşrafta ve diğer zümrelerde de,

31


az veya çok bu bölünme mevcuttu . Fakat, pol itik h u su met, zararını en çok aydın grupta hissettirmiştir. Devrin aydınl arı arasında sayı ve fonksiyon bakımından su­ baylar önemli bir yer tutmaktadır. ( ... ) Milli Mücade linin asıl aydın kadrosunu su baylar teşkil etm iştir. S ivil ayd ınlar; başta idare amirleri (valiler, mutasarrıflar, kaymakamlar) ve diğer memurlar, ad­ liyeci ve şer' iyeciler, öğretmenlerdir. Normal o larak halkı daha çok ayd ınların etkilernesi gerektiği h alde, halk dolaylı ve dolaysız şekilde birinci derecede din adam­ l ariyle ağa ve eşrafın etkisi altında idi. Bunun içindir ki, ayd ınlar h alkı mücadeleye sürükleyebilmek amaciyle diğer sosyal grupları yanına almak zorunda id i." (34) " N üfuzu nu şeriattan almak idd iasında olan bir saltanata, gücünü dinden alan bir yönetime karşı ve Türkiye'yi aralarında bölüşen, büyük ölçüde istila eden, dünyanın en güçlü devletleri­ ne, bir dünya savaşını kazanmış devletlere karşı, bir ku rtu l u ş savaşını örgütleyip yürütmek kolay değildi. Bu savaşı örgütle r ve yürütü rke n, Atatü rk, bir h a l k hareketini o l u şturmada, h a lk ı n desteğini v e gücünü harekete geçirmede kendisine yard ımcı ola­ bi lecek bazı nüfuzlu kişi lere, bö lge eşrafı na, mütegallibesine, nüfuzl arını maddi varlıklarından veya manevi otoritelerinden alan bazı kimse lere de, ister istemez dayanmak, onların da yardımına, ister istemez başvurmak zorunda kalmıştı . " (35) Atatürk Kurtu luş Savaşı sırasında, halkın desteğini sağlamak, halkı düşmana, emperyal izme karşı harekete geçirmek için h� lk üzerinde nüfuzu olan bazı kimselerle il işki kurmuştur. Atatürk, bu konuda şöyle demektedir: "Diyarbakır ve Bitlis dolayianndaki halkı

aydınlatmak düşüncesiyle, oralarda ordu komutanı olarak bulun­ duğum sıralarda kendileriyle tanıştığım birtakım ileri gelen kişilere özel mektuplar yazdım ve Van, Bayazıt çevrelerinde bulunan bazı aşiret başkanlanyla da bağlantı w Hişki kurdum." (36) 32


M u stafa Kem a l , Ku rtu l u ş Savaşı döneminde o gü nlerin gerçeklerine, zamanın koşu l larına göre l'ıareket etmiş, aslında içinden karşı olduğu , istemediği padişah-halifeye ve yanlllarına karşı -düşmanlar yurdu muzdan kovu lana dek- olumlu davranm ış, padişah-halifeyi övmüş, padişahlığa-h alifeliğe karşı değilmiş gibi bir tavır takınmıştır.

Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Büyük Mi llet Meclisi ' n in , yur­ dun bağımsızlığa kavuşturulması, h a l ife lik ve padişahl ığın kur­ tarıl ması amacıyla topland ığın ı vurgu lamıştır. M ustafa Kemal Atatü rk, Türkiye Büyük M i llet Mecl is i ' n i , müslümanlarca kutsal sayılan cuma günü dini bir tören le açm ış, Müslüman h alkın dini duygu larını göz önünde tutmuş, o günle rin, Ku rtu l u ş Savaşı gü nlerinin anlayışına ve zamanın koşullarına uymak durumunda kalm ıştır. Atatürk , bu konuda Söylev'de şöyle demektedir: "•...

Büyük Millet Meclisi'nin toplanmasını ve açılmasını sağlamak için çalıştığımız günlerde bizi en çok uğraştıran, Düzce, Hendek, Gere­ de gibi Bolu bölgesindeki yerlerden başlayıp, Nallıhan, Beypazarı üzerinden Ankara'ya yaklaşacak gibi görünen gerici ayaklanma dalgalan olmuştur. Ben, bir yandan bu dalgalann durdurolmasına çalışırken bir yandan da, Ankara'da toplanmakta olan ve genel durumu henüz gereği gibi bilmeyen milletvekillerini, korkulu olaylar karşısında buakmamak ve bu gibi olayiann ortaya çıkmasıyla Mec> lisin toplanamaması gibi uğursuz bir durumu önlemek çarelerini düşünüyordum. Bunun için, Meclisin açılması işinde pek çok tezcanlık gösteriyordum. Sonunda, gelebilmiş milletvekilleriyle yetinerek Meclisi, Nisanın yinni üçüncü Cuma günü açmaya karar verdik. Bu karar üzerine, 21 Nisan 1920 günü yaptığım bildirimi, o günün duygu ve anlayışına ne denli uymak zorunluğu bulun­ duğunu gösterir bir belge olması bakımından, olduğu gibi bilgini­ ze sunmayı uygun görüyorum.

33


Tel: Çok ivedidir

Ankara

Ankara'ya acele yaz1 gönderilmesi

21.4.1920

Kolordulara (On Dördüncü Kolordu Komutan Vekilliğine}, Altmış Birinci Tümen Komutanlığına, Refet Beyefendiye, Bütün lııere, Bağ)msız Sancaklara, Müdafaai Hukuk Merkez Kurullanna, Belediye Başkanlıkianna 1 Tanrı'nın yardımıyla Nisanın yirmi üçüncü Cuma günü, cuma namazından sonra Ankara'da Büyük Millet Meclisi açılacaktir. -

2 Yurdun bağımsızlığı, yüce Halifelik ve Padişahlığın kur­ tanlması gibi en önemli ve ölüm dirimle ilgili görevleri yapacak olan bu Büyük Millet Meclisinin açılış gününün cumaya rastlamakla o günün kutsallığından yararlanılacak ve bütün sa)·ın milletvekille­ riyle birlikte, kutlu Hacı Bayram camisinde cuma namazı kiiınarak Kur'anın ve namazın nurlarından ışık alınacak ve güç kazanılacaktır. Namazdan sonra, Peygamberimizin kutlu sakalı ve kutsal Sancak alınarak Meclisin toplanacağı özel yere gidilecektir. Toplantı yerine girilmeden önce bir dua okunarak kurbanlar kesile­ cektir. Işbu törende, camiden başlayarak M eclise değin, Kolordu Komutanlığınca askeri birliklerte özel tören düzeni alınacaktır. -

3 Açılış gününün kutsallığını arbmıak için il merkezinde, Vali Beyefendi H azretlerinin düzenleyeceği üzere, hatim indirilmeye ( Kur'anın baştan sona kadar okunmasına) ve Buhari (Bu sanla tanınmış Buharalı ünlü hadis bilgininin kitabı olup, içinde Hz. Muhammedin sözleri ve buyruklan vardır) okunmaya şimdiden başlanacak ve hatimin son kısımlan, uğur için cuma günü namaz­ dan sonra Meclisin toplanti yeri önünde okunup bitirilecektir. -

4 Kutsal ve yaralı yurdumuzun her köşesinde, yukarda belir­ tildiği gibi şimdiden hatim indirilmeye ve Buhari okunmaya -

34


başlanacak; cuma günü ezandan önce minarelerde sali verilecek; hutbe okunurkan Halifemiz ve Padişahımız Efendimiz Hazretleri­ nin kutlu adı anıldığı sırada, kendisinin, ülkesinin ve bütün uyruk­ lannın bir an önce kurtulmalan ve mutluluğu ermeleri için aynca dua edilecek; cuma namazı kılındıktan sonra da hatim tamamlana- . rak yüce Halifelik ve Padişahlığın ve bütün yurt parçalannın kur­ tanlması amacıyla yapılan ulusal çalışmaların önemini ve kut­ sallığını ve her yurttaşın, kendi vekillerinden meydana gelmiş olan Büyük Millet Meclisince verilecek yurt ödevlerini yapmak zorunda olduğunu anlatan dinsel söylevler verilecektir. Daha sonra Halife ve Padişahımızın, din ve devletimizin, yurdumuzun ve ulusumu­ zun kurtuluşu, esenliği ve bağımsızlığı için dua edilecektir. Bu din­ sel ve yurtsal tören yapıldıktan ve camilerden çıkıldıktan sonra, Osmanlı ülkesinin her yerinde, hükümet konağına gidilerek, Mecli­ sin açılışından dolayı resmi tebriklerde bulunulacaktır. Her yerde cuma namazından önce, uygun görülecek şekilde Mevlit okutula­ caktır. 5 I şbu bildiri min hemen yayılması için her araca başwrulacak ve tezelden en sapa köylere, en küçük askeri birfik­ lere, yurttaki bütün örgütlere ve kurumlara ulaştı rılması sağlanacakbr. Aynca, büyük kağıtlara yazılarak her yere asılacak ve yapılabilen yerferde bastınlıp çoğalblarak parasız dağıtılacakbr. -

6

-

Ulu Tanndan tam başanya ulaştı rmasını yakannz. Temsilciler Kurulu Adına Mustafa Kemal." (37)

Atatü rk'ün ·kendi sözleriyleo günün (yani Kurtuluş Savaşı günlerinin) duygu ve anlayışına ne denli uymak zorunluğu bulunduğu" yukardaki bildirimde açıkça görülmektedir. "• • •

35


" Atatürk, Türk iye C u m h u r iyet i n i n kuru l u ş u n u h a l k ç ı düşüneeye dayandırmıştı. Yüzyıllar boyu h alkının, padişahlardan ve soylu lardan neler çektiğini bil iyordu. Halkın bağrından kopup gelmişti. U lu sun kend i kendisini yönetmesinin en iyi yönetim b içimi olduğu kanısına çok önceleri varmıştı. Ne var ki, işin b aşlarında " H alk Yöneti m i " n i düpedüz söyleyivermek eylemin boşa gitmesinin nedeni olabilirdi. Padişahlığa karşı beslediği dev­ rimci düşünceyi, pad işahl ığı yoketmek, ortadan kaldırmak, yerine u l usal b i r devlet, ha lka d aya l ı bir yönetim kurmak düşüncesini, yıllar yılı içinde " m i l l i sır" gibi saklamayı bildi. " Her toplumsal oluşumun gelişeb ilmesi için daha elverişli bir zaman ol acaktır. Önderi güçlü kılan bu zamanı iyi ayarlayabilmektir." {38) Atatürk, h a l ifel iğe ve padişah lığa karşı olduğu halde Biri nci Büyük M illet Meclisini toplantıya çağırmak için hazırlad ığı bildirim­ de bunu önceleri açıkl amamış ve toplanacak meclisin görevleri arasında ". yüce Halifelik ve Padişahlığın kurtanlması" olduğu be­ lirtilmiştir. Oysa Atatürk'ün meclisi toplamasındaki gerçek amacı, önce yurdun bağımsızlığını sağlamak, daha sonra padişahl ığı ve halife l iği kaldırarak u l us, h a l k egemenliğine dayanan yeni b ir Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurmaktır. Ancak, Atatü rk, bu gerçek amacını ilk anda açıklamamıştır. Çünkü o günlerin, yan i Kurtu luş Savaşı günlerinin koşulları buna uygun değildi, padişahl ığın ve h a­ lifeliğin kaldırılması için gerekli ortam oluşmamıştı. Eğer padişahlık ve halifeliğe ilk anda, yani daha düşmanlar, emperyalizm yurdu­ muzd an kovu lmadan ve Türkiye ' n in bağı msızlığı sağl anmadan karşı çıkı lsaydı, bu durumda, bir hayli nüfuzlu, etkili olan padişah ve h a l ife yan l ı l arının o lu msuz te pkisiyle karşılaşıl acak ve dolayısiyle Atatürk, onların desteğini kay"ledecekti. ..

Toplanan Birinci Türkiye Büyük Mil let Mecl isi 'nde, padişahl ığı ve halifeliği savunan b i r h ayli ağa, bey, şeyh , sarıklı hoca ve çeşitli mesleklerden kişiler vardı. Örneğin, "Birinci Büyük Millet

36


Meclisi' ndeki 380 milletvekil inin 61 ' i sarıkir hoca, 46' s ı büyük toprak sah ibi, 10'u aşiret reisi, ağa , 8'i tarikat şeyhidir." (39) M u stafa Kemal Atatürk, amacını aşama aşama gerçek­ leştirmiştir. Uygulamayı bazı evrelere ayırmış ve adım adım ilerleye­ rek amacına u laşmıştır. Atatürk, bu durumu Söylev'de şöyle an­ latmaktadır: ... Türk ata yurduna ve Türkün bağımsızlığına "

saldıranlar kimler olursa olsun, onlara bütün ulusça silahlı olarak karşı çıkmak ve onlarla savaşmak gerekiyordu. Bu önemli karann bütün gereklerini ve isterlerini ilk gününde açıklamak ve söylemek, elbette yerinde olanazdl. Uygulamayı birtakım evrelere ayırmak ve olaylardan yararlanarak ulusun duygu ve düşünceleri üzerinde işlernek ve adım adım ilerleyerek anaca ulaşmaya çalışmak gere­ kiyordu. Nitekim öyle olmuştur. ( ) Başan için pratik ve güvenilir yol, her evreyi vakti geldikçe uygulamaktı. Ulusun gelişmesi ve yükselmesi için esenlik yolu bu idi. Ben de böyle yaptım. .•.

( ... ) ben, ulusun vicdanında ve geleceğinde sezdiğim büyük gelişme yeteneğini, bir ulusal sır gibi vicdanımda taşıyarak yavaş yavaş bütün toplumumuza uygulatmak zorundaydım" (40) Gerçek amacını " bir u lusal sır gi bi" vicdanında taşıyan Ata­ türk, düşüncelerini aşama aşama uygu lama alanına koymu ştur.

6. ATATÜRK'ÜN TAKTICI " l htila llerde zaman ve fırsat, taktik bakımından, büyük önem taş ır. Fırsatı kollayan, zamanı seçmede yanı lmayan ihtil a l ler başarı sağlarlar. Atatürk, bu cihetlere çok dikkat ederdi. Zamanı çok güzel seçer, fırsatı asla kaçırmazdı. Zaman ı ge lmedikçe acele etmez, sabrederdi. Koruk sabırla helva olur. O kadar sabrederdi ki yerinden kıpırdamıyacak sanılırdı. Hakikatte prensiplerden �ir zer-

37


resini feda ettiği görülmemiştir. O, sabreder; fakat bir de fırsatı ve zamanı ele geçirince, ihtilalin prensibini uygu lama alanına koymak­ ta dakika geçirmezdi . Prensip tatbikata girince, onun aksi olan eskiliğin yerinde ye ller eserdi. Cumhu riyetin ilanı böy�� oldu. ( . . . ) Şapka giymek, laik devlet hep böyle oldu. Laik devlet örneğile, görüşümüzü biraz açıklamayı faydasız bul­ muyoruz. Atatü rk ödedenberi devletin laikleşmesini, Türk ihti lali için bir prensip olarak benimsemişti. Dinin devlet, devletin din işlerine karışmaması, bunların birbirinden ayrı kalması, onca gerek­ l i idi. Din bir vicdan meselesi olduğuna göre, Atatürk bunda pek haklı idi. Devlet işleri , günü gününe değiştiği için, laiklik prensibini kabu l etmekten başka çare yoktu. ( . . . ) zamanı gelmeden Atatürk bunu ortaya sürmedi. Fakat aksine hareket ettiği görülmüştür. Mesela: Birinci Mi llet Mecl isinin açılma töreninde, önce, Anka­ ra'da Hacı Bayram camiine gid ilmiş, kurbanlar kesilmiş, dualar edilmiş, tekbirler getirilmiş, bu dini merasimle meclis açılmıştır. Birinci teşkilatı esasiye kanununun (Anayasa), iki maddesini din prensibi teşkil etmiştir. Bu maddelere göre "Tü rkiye devletinin dini, d in-i I s l a m " : " ahkamı şer' iyen in infazına m i l let meclisi me'mur" idi. Mecliste müezzin, beş vakit ezan okur, imam cemaate namaz: kı ldırırdı. Dikkate değer ki Kurtuluş Savaşları zaferle taclandıktan sonra, Atatürk, Ankara'ya döndü. Meclis kapısı önünde resmi üniformasile bekleyen imam efend i , Atatü rk' ü d u rdurd u , el lerini kaldırdı, fakat, dini duaya başlar başlamaz, Atatürk h iddetle:

"Burada böyle şeylere lüzum yoktur. Bunlan camide yapabilir­ siniz! Biz savaşı dua ile değil, Mehmetçiğin kanile kazandık!" dedi ve imamı kovdu. Bir defa d a, Rize seyahatinde medreselerin açılması için ken­ d isine müracaat eden hocalara; h iddet ve ş iddetle herkesin önünde:

38


"Para istiyorsanız size millet yetecek kadar verecektir. Açsanız karnınızı doyuracaktır. Medreseler bir daha açılmayacaktır anladınız mı?" diye bağırdı. Laikliğe doğru pratik ilk adımlar atılmıştı. Ikinci Teşkilatı Esasiye (Anayasa) projesi h azırlanırken, birinci Teşkilatı Esasiye'de bulunan din kayıtlarının kaldırılmasını teklif edenler le fikren beraber olduğu h a lde, zamanı henüz uygun görmediğinden maddelerin kaldırılmasını isteyenlerle beraber gibi görünmüş ve ilk şekli gib i kabul ettirmiştir. N i h ayet 1928 yılında verilen bir takrirle meclisin çoğunluğunun üçte biri, maddelerin kaldırılmasını istemiş ve Türk devleti yeşil sırakl ı ,Cumhuriyet ol­ maktan kurtu larak, bugünkü modern laik halini almıştır. Ve muaz­ zam hadise, sessizce yo luna konmuş ve b itirilmiştir. Zamanı gelince işler böyle bitiverir. Atatürk, h i l afet ve saltanat makamı eski ( Kanunu Esasi)l e , Istanbu l'da dururken, ilk i ş i olarak laiklik meselesini ortaya atarak u lusal davayı sömürücü lere sa katlatamazd ı , nitekim davanın başl angıcınd a h i lafet ve sa ltanat hakkında da böyle davranıld ı . Maksat, h i l afet ve saltanatı düşmanlardan kurtarmaktır denildi . Fakat sırası gelince bu dejenere kurumlar da tarihe intikal ettirildi. Zamanı beklemek, fırsatı kaçıı;.m amak; işte ihtilalcinin başarı tılsımları . " (41)

7.

BIR ZAMANLAMA USTASI: ATATÜRK

Mustafa Kemal, 19 M ayıs 1919'da Samsu n ' a çıkıp Kurtu luş Savaşını başlattığında, i lk önce yurdu düşmanlardan, emperya­ l izmden kurta rmayı, tam bağımsızl ığı sağl amayı, daha sonra padişah lığı ve halifeliği kaldırmayı, cu mhuriyeti kurmayı ve devrim­ leri gerçekleştirmeyi düşünüyordu, amaçl ıyord u . Mustafa Kemal,

39


gerçek amacını , yani padişahlığı ve hal ifeliği kaldırmayı, cumhuriye­ ti kurmayı, devrimleri gerçekletirmeyi ilk anda açıklamamış bunu "bir ulusal sır gibi" saklamış, düşüncelerini aşama aşama eyleme geçirmiştir. Mustafa Kemal Atatürk, gerçek amacına ulaşmak için şöyle bir stratej i izlemiştir: Mustafa Kemal ' e göre ilk amaç, yurdun düşmanlardan kur­ tarı lmasi ve ta m b ağımsızl ığın sağlanmasıyd ı . Bu ilk amacı gerçekleştirmek için birleştirici, bütünleştirici, topl ayıcı olmak, herkesten, her şeyden, her türlü o lanaktan ve fırsattan yararlan­ mak gerekiyord u . Mustafa Kem a l , asker, sivi l bürokratları, ayd ınları, padişah-h alife , şeriat yan l ı l arın ı , h ac ı l arı, hocaları, şeyh leri, dede leri, ağaları, beyleri vb. bu ilk amaçta, yan i yurdun düşmanlardan kurtarı lması ve tam bağımsızl ığa kavuşturulması konusunda birl eştird i . Mustafa Kemal, Kurtu luş Savaşını, yur­ dumuzu, padişah lık ve h a l ifeligı dü şmanlardan kurtarmak için başlattığını, Türkiye Büyük Millet Meclisini bu amaçla topladığını her fı rsatta yineledi (te krarladı). Pad işahlığı- h a l ife l iği övücü konuşmalar ya�t ı , padişahl ıkta n-h alife likten, şeriatçılıktan ya­ naymış gib i davrand ı . Böyle l ikle padişahl ık-h alife lik, şeriatçı l ı k yanlllarını çevresine, yanına a l d ı . Oysa Mu stafa Kemal'in gerçek amacı, yurdu düşman lardan kurtardıktan ve tam bağı msızl ığı gerçekleştird i kten sonra padişah l ığı ve hal ife l iği, şer iatç ı l ığı kald ırıp cumhuriyet yönetimine dayalı laik yeni bir Türk devleti kur­ mak, devrimleri gerçekleştirmekti. Fakat Mustafa Kemal, bu gerçek amacını, çok büyük sakıncalar değuracağı için, ilk anda açıklamadı, zamanı, koşulları ve fırsatları bekledi. Mustafa Kemal, gerçek amacını Kurtu luş Savaşını başlattığı gün lerde, örneğin, 19 M ayıs 1919'da Samsun'a çıktıktan sonra Samsun'da veya Amasya'da veya Erzu rum'da veya Sivas'ta veya Ankara'da açıklasa ve şöyle bir konuşma yapsaydı n'olurdu acaba?

40


"- Arkadaşlar, yurdu d ü şmanl ardan kurtardıktan sonra padişahl ığı ve halifeliği kaldırıp cumhuriyeti ku racağım. Şeriatı kaldırıp lai kliği getireceğim , din ve devlet işlerini birbirinden ayıracağım. Medreseleri kapatacağım. Eğitim ve öğretimde birliği sağlayacağım . Arap harflerini kaldırıp, Latin h arflerine dayalı yeni bir a lfabe kab u l edeceğim. Kad ın larda örtünmeyi, peçeyi, çarşafı kaldıracak ve kadınlara erkel<'lere tanınan hakları tanıyacağım. Yur­ dumuzu çağdaş uygarlık düzeyine u l aştırmak için daha pekçok devrimi gerçekleştireceğim." Mustafa Kemal, Kurtu luş Savaşı başlarında yukardaki gibi bir konuşma yapsaydı ne olacağını bilmek için ileri görüşlü olmaya hiç gerek yok. Mustafa Kemal, gerçek amacını açıklayan yukarda­ ki gibi bir konuşma yapsayd ı "Osmanlı de,,letine, padişah ve hali­ feye başkaldırdı" diye öldürü lürdü . O zaman tarihe "Tü rkiye C u m­ h u riyeti Devl �tini kuran eşsiz kahraman, u l u önder Mustafa Kemal Atatürk" olarak deği l ; "Osmanlı devleti ne, padişah ve hali­ fe hazretlerine başkaldıran, asi , hain Mustafa Kemal Paşa" ola­ rak geçerdi . Mustafa Kemal, · lbette bunun bilincindeydi. Gerçek amacını açıkladığında nelerle karşılaşacağını çok i)'. biliyordu. Mustafa Kemal, gerçek amacını, yani padişahlığı ve halifeliği kaldırıp cumhuriyeti kurmayı, devrimleri gerçekleştırmeyi Kurtu luş Savaşını b aşlattığı günlerde açıklasaydı, ne yurdu düşmanlardan kurtarabilirdi , ne devrimleri gerçekleştirebilird i . Mustafa Kemal, yurdu düşmanlardan kurtarmak için padişah-halife yanlıl arından yararlanmak durumundayd ı. Çünkü h a l k padişah-hal ifeye körü körüne bağlıydı. Yüzyıllardan beri hu rafelerin, boş, batıl inançların etkisi altında yaşamaya a l ı şm ı ş olan h alk, pad işah-ha l ifeye Tanrının yeryüzündeki gölgesi ve peygamberimiz Hazreti Muham­ med ' i n vekili gözüyle bakıyordu. B ırakınız cah i l halk kitlelerin i , Mustafa Kemal'in e n yakı n silah arkadaşl arı, Kurtuluş Savaşının , önderleri, o dönemin en .:;yd ın kişi leri arasında bile padişah l ığı,

41


halifeliği savunanlar, cumhu riyete , devrimiere karşı çıkanlar vardı. Bunlar, bırakınız Kurtu luş Savaşının o kararsız ilk günlerini, 30 Ağustos 1922 'de Başkomutanlık Meydan Savaşı, Büyük Zafer kazanıldıktan, düşmanlar yurdumuzdan kovu lduktan sonra b i le padişahl ığı n ve h a l ifeliğin kaldı rılmasına , cumhu riyetin kuru l­ masına, devrimiere karşı ç ı kmışlardır. Şimdi b u konuda bazı örnekler vermek istiyorum. Cumhu riyetin i l anından sekiz ay kada r önce 17 Şu bat 1923 'te lzmir'de 1 . Türkiye Iktisat Kongresi açılmıştı. Mustafa Kemal Atatürk'ün konuşmasıyla açı lan Türkiye I ktisat Kongresi 4 Mart 1923 tarih inde sona ermişti. Atatü rk'ün yakın silah arka­ daşlarından ve Ku rtu l uş Savaşı önderlerinden Kazım Karabekir Paşa, Manisa sanayi delegesi sıfatıyla kongre b aşkanl ığına seçilmişti . Tü rkiye Iktisat Kongresi' nin 2 Mart 1923 tarih indeki toplantı sonunda, kongre başkanl ığına, Latin h a rflerinin kabulü h akkında bir önerge s u n u l m u ştu. Ancak, söz kon u s u b u önerge , Kongre Başkanı Kazım Karabekir' in şiddetle karşı koy­ ması üzerine, " Latin h arfleri Islam b irliğini bozacak" gerekçesiyle kongrede okunmayarak redded ildi. Kongre Başkanı Kazım Kara­ bekir Paşa, daha sonra basına bir demeç vermiş ve Latin harfleri konusundaki düşü nce lerini kamuoyun a, özetle, şöyle açıkl an­ m ı ştır: " . . . Bizim Islam h urufatımız (harflerimiz) kafi değilmiş, bi­ naenaleyh Latin h u rufatı (harfleri) alınmalı imiş. ( . . . ) Acaba bu Latince kabul edilebilir mi? Bu kabu l edildiği gün memleket herc-ü merce girer (alt ü st olur). Herşeyden sarf-ı nazar (vazgeçme) bizim kütüph anelerimizi dolduran mukaddes kitaplarım ız, yazı larımız ve binlerce cilt asarımız (eserlerimiz) bu lisanla yazılmış iken başka bir şekilde olan ve hilafını kabu l ettiğimiz gün en büyük felakette derhal bütün Avrupa'nın eline güzel bir silah veri lmiş olacak. Bur lar alem-i Islama (Islam dünyasına) karşı diyeceklerdir ki Türkler ec­ ne bi yazıs ı n ı kabu l etmişler ve Hıristiyan o l m u şlardır. I şte düşmanlarım ızın çalıştığı şeytankarane fikir budur.

42


( . . . ) Zararlı olan -ki zararını islam bir kavim çekmiştir- bu gibi me­ sai li (meseleleri) bırakalım. Böyle fikirler içimize girmesin. Sonra büsbütün lal-ü ebkem olur ( şaşa kal ı r) ve bütün alem-i Isıarnı (Islam dünyasını) üzerimize hücum ettirir ve kendi aramızda birbiri­ mizi yeriz." (42) Atatü rk' ü n yakın silah arkadaşlarından ve Kurtu luş Savaşı önderlerinden Kazım Karcıb ekir, Türkiye I ktisat Kongresinin yapıldığı günlerde lzmir'de basına verdiği bir demeçte Latin h arfleri­ nin kabul edilmesine şiddetle karşı çıkıyordu. Kazım Karabekir'e göre , Latin harfleri kabul . edi ldiği gün memleket alt üst ol acaktı. Latin h arflerinin kabu l edilmesi düşman larımızın şeytanca bir fik­ riydi. Bu fikir çok zararlıydı. Latin harflerinin kabu l edilmesi halinde Islam dünyası üzerimize hücum edecek ve kendi aramızda b irbiri­ mizi yiyecektik. Bir Kurtu luş Savaşı önderinin, Latin harfleri konu­ sundaki düşüncesi, ne yazık ki, işte böyleydi. Kurtu l u ş Savaşı kaza n ı l m ı ş , düşman yurdumuzdan kovul­ muştur. Sıra padişahlığın, halifeliğin kald ırılmasına, cumhuriyetin ilan edilmesine, devrimiere gelmiştir. Ancak, bırakınız padişahçı ve hilafetçileri, Mustafa Kemal Atatü rk'ün en yakın silah arkadaşları , Kurtuluş Savdşının önderleri, o dönemin en aydın kişileri arasında bile padişahlığın ve halifeliğin kaldırılmasını, cumhuriyetin ilan edil­ mesini i stemeyenler vardır. Atatü rk, bu durumu Söylev'de şöyle anlatmaktad ır:

"... Raıf (Orbay) Bey, bir gün Meclisteki odama gelerek beni� le önemli bir takım işleri görüşmek istediğini; akşamieyin Refet ( Bele) Paşanın Keçiröndeki evine gidersem daha güzel konuşabileceğimizi söyledi. Rauf Beyin isteğini kabul ettim. Fuat (Cebesoy) Paşanın orada bulunmasına izin vermemi istedi; onu da uygun gördüm. Refet Paşanın evinde d('rt kişi toplandık. Rauf Beyden dinlediklerimin özetı şu idi: Meclis, padişah lığın , belki de h a l ife l iğin ortadan k a l d ı r ı lmasJ d ü şü ncesinde b u l u n u ldu ğu

43


kaygısıyla üzgündür. Sizden ve sizin gelecekte alacağınız durum­ dan kuşku l anmaktadır. Bunun için, Mecl ise ve dolayısıyl a u lu s kamuoyuna güvence vermemiz gereğine inanıyorum.

Rauf Beyden padişahlık ve hal ifelik konusund aki düşüncesinin ve kanısının ne olduğunu sordum. Verdiği karşıiıida şu açıklamalarda bulundu: " Ben, dedi, padişah lık ve halifelik oru­ nuna (makamına) gönül ve d uygu bakımından bağlıyım. Çünkü benim babam, padişah ın ekmeğiyle yetişm iş, Osmanlı devletinin ileri gelen adamları sırasına geçmiştir. Benim de kanımda o ekmek­ ten vardır. Ben iyil ik bilmez deği lim ve olamam. Padişaha bağlı kal­ mak borcu mdur. Halifeye bağl ıl ığım ise görgümün gereğidir. Bun­ l ardan başka, genel görüşlerim de vardır. Bizde kamunun birliğini korumak güçtür. Bunu ancak, herkesin erişemeyeceği kertede yüksek görül meye alışılmış bir orun (makam) sağlayabilir. O da padişah lık ve hal ifel iktir. Bu orunu kaldırmak, onun yerine başka nitelikte bir orun koymaya çalışmak, yıkıma yol açar ve büyük acı doğurur; bu hiç uygun bir iş olamaz. "

Rauf Beyden sonra, karşımda oturan Refet Paşadan düşür .:esini sordum. Refet Paşanın verdiği karşılık şu idi: " Rauf •

Beyin bütün düşünce ve görüşlerine katılırım. Gerçekten, biz de padişahl ıktan, hal ifelikten başka bir yönetim biçimi söz konusu o lamaz."

Ondan sonra Fuat Paşanın düşüncesini öğrenmek istedim. Paşa, Moskova'dan yeni geldiğinden durumu, kamunun düşünce ve duygulannı gereğince incelerneye daha zaman bula­ madığından söz ederek görüşülen konu üzerinde kesin bir düşünce ve görüş ileri süremeyeceğini bildirdi." (43) Pad işa h l ığın ve h a l ife liğin kaldırılmasına karşı çıkan Rauf Orbay, 29 Ekim 1923'te cumhuriyetin ilan edilmesine de karşı çıkmıştır. Atatürk, Söylev'de bu konuda şöyle demektedir:

44


"

Rauf (Orbay) Bey Ankara'ya geldikten sonra, parti üyeleriyle yakından ve arkadaşça görüşmelere başladı. Ama, bütün görüşme ve konuşmalarda bir erek güttüğü anlaşılıyordu. Rauf (Orbay) Bey: " Cu m h u riyetin i l an ında ived i (acele) gösterilm i ştir. Bu ivediyi gösterenler soru msuz kimselerdir. Bu yo lda davranışın içyüzünü anlamak gerekir. Meclis, u lusal ege­ menliği gereği gibi kullanabilmelidir. Gizli amaçlarla yönetilmeye ses çıkarılmazsa nereye varı lacağı bil inemez. Cumhuriyetin i lanını zo­ ru nlu kılan etmen ne imiş? Cumhuriyetin gerçekten, bizim için ya­ rarlı ve gerekli olduğu tanrtlanmalıdır." gibi bir takm propagandalar­

la, arkadaşlanmızı ve partiyi bize kaışı kışkırtmaya koyuldu." (44) Yukarda sözü edi len Kurtu luş Savaşı önderlerinin, yani Kazım Karabekir, Rauf Orbay, Refet Bele ve Fuat Gebesoy'un yu rtsever­ liklerinden hiç kimse kuşku etmez e lbette. Kurtu l u ş Savaşı kazanı ldıktan, düşmanlar yu rdu muzdan ko­ vu lduktan sonra bile Atatürk'ün en yakın silah ve mücadele ark& daşlarından, Kurtu luş Savaşı önderlerinden bazıları Atatürk'e ve O'nun başlattığı devrimlere, padişahl ığın, halifeliğin kaldırıl ması­ na, cumhu riyetin ilan edilmesine, Latin harflerinin kabul edi lmesi­ ne, diğer devrimiere karşı çıkmışlardır. Çünkü onların, düşünceleri, kafa yapıları, görüş ufukları o kadardı ancak. Atatürk, bu konuda Söylev'de şöyle diyor: " ... Ulusal savaşa birlikte başlayan yolcu­

lardan kimileri, ulusal hayatın bugünkü Cumhuriyet& ve Cumhu­ riyet yasalanna kadar uzayan gelişmelerinde, kendi düşünme ve ruh yeteneklerinin kavrama sının bittikçe, bana direnrneye va karşı çıkmaya başlamışlardır." (45) Atatürk, gerçek amacını, yani padişahlığı , halifefiği kaldırıp cum­ h uriyeti kuracağını, Arap harfleri yerine Latin h arflerin i kabul edeceğin i ve diğer devrimleri gerçekleştireceğini Kurtuluş Savaşı başlarında yakın silah ve mücadele arkadaşlarından Kazım Karabe­ kir, R auf Orbay, Refet Bele ve Fuat Cebesoy' a vb. söyleseydi

45


onların desteğini kaybedecek ve çok büyük bir o lasılıkla Kurtu luş Savaşını kazan amayacak, Türkiye Cumhuriyeti Devletin i kura­ mayacak ve tarihteki şimdiki yerini alamayacaktı. Atatürk, gerçekçi bir ö nderdi. H a lkının, yurd u nu n , arka­ daşlarının durumunu ve h angi konularda kimlerle nereye dek işbirliği yapılacağını çok iyi biliyordu. Mustafa Kemal Atatürk, aynı zamanda çok iyi bir zamanlama ustasıydı. H angi işin, eylemin ne­ rede, ne zaman, kimlerle birlikte yapılacağını çok iyi biliyor planlıyor ve sırası gelince uygu lama alanına koyuyord u . Fırsatını, zamanını kolluyor, kendini kuwetli h issettiği, koşullar oluştuğu an, o işi, eylemi gerçekleştiriyordu. Mustafa Kemal Atatürk, değişik görüşteki insanları, çıkarları ve meslekleri farklı kişi leri yu rdun düşmanl ardan ku rtarı l ması amacında birleştirmiş, gerektiğinde herkesle işbirliği yapmış, fakat başarı kazan dıktan, amacına ulaştıktan sonra kendisiyle b ir o l­ mayanları, kendisine ve devrimiere karşı çıkanları tasfiye etmiştir.

8. ATATÜRK'Ü DOCRU DECERLENDIRMEK Mu stafa Ke mal Atatürk ' ü n b irbiriyle ç e l işen b azı söz, düşünce, tutu m ve davranışları vardır. Ö rneğin, Atatürk' ün, padişahlığı ve halife liği öven sözleri olduğu gibi , yeren sözleri de vardır. Kapitalizmi öven sözleri olduğu gibi, yeren sözleri de vardır. Komünizmi öven sözleri olduğu gibi, yeren sözleri de vardır. Atatü rk' ün sözlerinden, düşüncelerinden alıntılar yaparak, fi­ kirlerinden işinize geleni ele alarak, belli bir zamanda belli bir neden­ le söylediği bir sözünü, belli bir zamanda belli bir nedenle takındığı bir tutumunu, davranışını esas tutarak O'nu istediğiniz gibi gös­ terebilirsiniz, kılıktan kılığa sokabilirsiniz. Ancak, bu durum gerçeği yansıtmaz.


Atatürk' ün birbi riyle çelişen sözlerini, düşüncelerini, tutum ve davranışlarını değerlendirirken O'nun içi nde bu lunduğu ortamı, Ulusa l Kurtu luş Savaşı' nın koşu llarını, iç ve dış dengeleri, Türki­ ye ' n i n ve dünyanın durumunu gözönünde tutmak zorundayız. O ıcıman Atatürk'ün o sözleri h angi koşu llarda, hangi nedenlerle söylediği, hangi nedenlerle o tür bir davranışta bulunduğu ortaya çıkacaktır. Atatürk'ün Kurtu luş Savaşı başlarında padişahlık ve h al ifelik yan l l l arını kazanmak için söylediği bazı sözleri ele a l ı p O ' n u padişahçı ve hilafetçi göstermek n e kadar yanl ışsa; sarıklı, fesh li hacı larla, hocalarla, şeyh lerle çekilmiş fotoğraflarını ele alıp, H acı Bayram camisinde dua ederken çekilmiş fotoğrafına bakıp şeriatçı göstermek de o derece yanl ıştır. Kurtu luş Savaşı sırasında Rusya 'dan yardım a ldığı, kırmızı kalpak giydiği için O'nu komünist göstermek ne kadar yan lışsa; "Muhtaç olduğun kudret damar­

lanndaki asil kanda mevcuttur.", "Bir Türk dünyaya bedeldir." dediği için ırkçı; H atay' ı Türkiye'ye, Anavatan'a kattığı için Turancı göstermek de o derece yanlıştır. Önemli olan sonuçtur. Padişah lığı ve hal ifeliği kaldırıp cumhu­ riyeti ku ran bir Atatürk'e nasıl padişahçı ve hilafetçi deneb il ir? Şeriatçılığı kaldırıp laikl iği getiren bir AtatCırk'e nasıl şeriatçı denebi­ lir? lrkçıl ığa, Turancıl ığa , faşizme ve komü nizme karşı çıkan ve M isakı M i lli (Ulusal Ant) sınırları içinde tam bağımsız bir Türkiye'yi savunan bir AtatCırk' e nasıl ırkç ı , Turancı, faşist ve komünist de­ nebilir? Atatürk'ü doğru değe rlend irmek, yoru mlamak için gerçekçi olmak, tarihsel gerç�klere bağlı kalmak, nesnel (objektif) ve bilim­ sel ol mak zorundayız. Atatürk'ü değerlendirirken, yoru mlarken O ' nu n yalnızca b e l l i b i r sözünü, d ü şü nce s i n i , demecini, söylevin i , belli bir tutumunu, d avranışını, eylemini değil; söz, düşCınce, demeç, söylev, tutum, d avranış ve eylemlerinin

47


tümünü b irden gözönünde tutmamız ve O ' n u n içinde b u l u n­ dugu, yaşadıgı koşulları çok iyi bilmemiz gerekmektedir. Ancak, o zaman Atatürk'ü dogru , saglıklı degerlend irebilir, gerçegi bulabili­ riz.

9. ATATÜRK HANGI GÖRÜŞÜ BENIMSEMIŞTI? Her görüşteki kişinin, Atatürk'ü ke ndi yanına çekmek iste­ digini, kendi paralel inde göstermeye çalıştıgını bundan önceki yazı larda örnekleriyle görmüştük. Peki ama Atatürk' ün belli bir dünya görüşü yok muydu? Atatürk nasıl bir dünya görüşünü, h angi ideolojiyi benimsemişti acaba? Bu soruya dogru bir yanıt verebi lmek için Mustafa Kemal Atatürk'ün söz, düşünce, tutum, davranış ve eylemlerinin tümünü b irden gözönünde tutmamız, tümünü birden degerlendirmemiz ge rekmektedir. Mustafa Kemal Atatürk, emperyalizme karşı U lu sal Ku rtuluş Savaşını kazanarak yu rdu muzu tam bagı msızl ıga ve özgü rlüge kavuşturmuştu r. Padişah l ıgı ve halifeligi kaldırmış ve u lusun, halkın egemen oldugu cumhuriyet yönetimini kurmuştur. Şeriatçı lıgı kaldırarak laikligi getirmiş, din ve devlet işlerini birbi­ rinden ayırmıştır. Toplumun s iyasa l, sosyal, ekonomik ve kültürel düzen inde devrimler yapmış, halkı geri bırakan eski kurumları yıkıp yeni kurum­ lar getirmiştir. Yaşamda (hayatta) en gerçek yol gösterici olarak bi limi kabu l etmiş, bilimsel ve akılcı düşünceyi toplum ve devlet yaşamına ege­ men kılmaya çal ışmıştır. Yurdumuzu çagdaşlaştırmayı, çagd aş uyga r l ı k düzeyi ne ulaştırmayı amaç edinmiştir.

48


Halkçı bir yönetimi benimsemiş, halkın devlet yönetiminde söz sahibi olmasını istemiş, halk içinde ayrıcal ıklı kişi, zümre ve sınıfların bulunmasına karşı çıkmıştır. Barıştan, barışçılıktan yana olmuş, barışçıliğı savu nmuş, tüm insan ların barış ve kardeşlik içinde dostça yaşamasını istemiş ve bunu "Yurtta barış, dünyada barış" özdeyişiyle dile getirmiştir. Atatürk milliyetçiydi. Ancak, O' nun mill iyetçiliği, ümmetçi, geri­ ci, ırkçı, Turancı, kafatasçı, şöven , saldırgan, ayırıcı, bölücü ve yıkıcı bir milliyetçilik değil; kaynaştırıcı, birleştirici , bütünleştirici bi­ limsel, akılcı, gerçekçi, barışçı, insancıl ve çağdaş bir milliyetçilikti. Atatü rk, liberal-kapital izm i, serbest piyasa ekonomisini deği l ; devletç i l iği benimsemişti. Fakat Atatürk'ün savu nd uğu dev­ letç i l iğin, sosyalist ve komünist devletçi l ikle bir ilgisi yoktu . Atatü rk'ün devletçiliği , özel sektöre karşı olmayan, özel sektöre de ekonomi de yer veren, müdaheleci, h imayeci, planlı ve pragma­ tik bir devletçilikti, bir devlet kapitalizmiydi. Atatürk, komünist ve faşist deği l d i . O , kom ünizmin de, faşizmin de karşısındaydı. Atatürk, demokratik sosyalist değildi, ancak demokratik sos­ yalizme de karşı değildi. Atatürk, Batı tipi bir burjuva toplumu yaratmak istiyordu . Atatü rk'ün gerçek amacı, çok parti li demokrasiydi. B u amacını gerçekleştirmek için iki kez çok partili demokrasi denemesine girişmiş, fakat zamanın koşu lları nedeniyle başarıl ı olamamıştır. Bu nedenle ü lkeyi tek partiyle yönetmiştir. Atatürk, tepeden inmeci ve otoriter bir önderd i. Devrimleri "ha lka rağmen halk için" ilkesini uygulayarak zorla gerçekleştir­ miştir. Devrimleri b aşka türlü gerçekleştirmesine olanak yoktu zate n.

49


Atatürk' ün söz, düşü nce, tutum, davran ış, eylem ve devrimle­ rinin tümünü birden değerle nd irdiğimizde, O'nun tam bağımsızlık, anti-emperya l izm, özgü rlükçülük, cumhu riyetçi l i k, m i l l iyetçi l ik, h alkçılık, devletçilik, laikl ik, devrimcilik, akılcılık ve bil imsel lik, çağdaşçılık ve barışçılik ilkelerinden oluşan, b u ilkelerden kaynak­ lanan ve adına Atatürkçü lük, Kemalizm denilen kendine özgü bir dünya görüşü n ü , bir ideo lojiyi benimsediği n i , savu nduğunu görüyoruz. Atatürk'ün hangi dünya görüşünü, ideoloj iyi beni mse­ d iği, savunduğu, apaçık belli olduğu h a lde, O ' n u olduğundan başka türlü göstermek, benimsemed iği , s avunmadığı, karşı olduğu görüşlerin, düşüncelerin, ideoloji lerin, doktrinlerin maske­ si, kalkanı, paravanı yapmak gerçek dışı bir davranıştır.

1.0.

ATATÜRK'ÜN GERÇEKLEŞTIRDIGI VE GERÇEKLEŞTIREMEDIGI DEVRIMLER

a) Atatürk'ün Geıçekleştinliğl Devrimler M u stafa Kem a l Atatürk, U l u sal Ku rtu l u ş Savaşını ka­ zandıktan sonra yurdu muzu ve h a l k ı m ızı çağdaş uygarlık düzeyine u laştırmak için b azı devrimler yapmıştır. Atatürk'ün gerçekleştirdiği devrimleri şöyle sıralayabiliriz: •

Saltanatın kaldırılması

Cumhuriyetin ilan edilmesi

Halifeliğin kaldırılması

(1 Kasım 1922). (29 Ekim 1923) ..

(3 Mart 1924)

Şeriye ve Evkaf Vekaletlerin in (Din Işleri ve Vakıflar Ba­ kanlıklarının) kaldırılması (3 Mart 1924). Öğretimin Birleştirilmesi (Tevhidi Tedrisat) , eğitimde birliğin sağlanması (3 Mart 1924). Medreselerin kapatılması

(1924).

50


Şeriye Mahkemelerinin kaldırılması

(8 Nisan 1924).

Tekke ve zaviye lerle türbelerin kapatılması ve türbedarlıklar ile birtakım unvaniarın (şeyh lik, dervişlik, müritlik, dedelik, seyyitlik, çelebilik, babalık, emirlik, nakiplik, halifelik, falcı lık, büyücü lük, üfürü kçülük, muskacı l ı k , türbedarl ı k gib i un­ vanların) önlenip kaldırılması (30 Kasım 1925). Ağa, hacı, hafız, hoca, mo l la, efendi, bey, beyefendi, paşa, han ım, hanımefendi ve h azretleri gibi lakap ve unvaniarın kaldırılması (26 Kasım 1934). Bazı giysilerin giyilmesinin yasaklanması . 3 Aralık 1934 tarih ve 2596 sayı l ı Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine Dair Kanun ( Kimi G iysi lerin Giyilemeyeceğine I l işkin Yasa) ile hangi din ve mezhebe mensup olurlarsa olsunlar din adam­ larının tapınak ve dinsel törenler dışında dinse l giys i taşımaları yasaklandı. Sadece her dinin en üst rütbe li kişisi bu yasağın dışında b ırakıldı. Kapitülasyonların kaldırı lması. Osmanlı I mparatorluğunda yabancı devletlere siyasal, yönetim, ekonomik, ticaret, ma­ liye ve adaletle ilgili işlerde kapitülasyonlar adı altında verilen ayrıcalıklar (imtiyazlar) 24 Temmuz 1923 tarihinde imzala­ nan Lozan Barış Antlaşmasıyla kaldırılmıştır. Aşar vergisinin kaldırılması. Toprak ürünlerinin onda birin­ den ayni (mal) olarak alınan aşar vergisi 17 Şubat 1925'te kabul edilen bir yasayla kaldırılmıştır. Kabotaj hakkının kabu l edilmesi. Kabotaj, yani Türk denizle­ rinde, karasu larında gemi işletme , her çeşit deniz, yolcu ve yük taşıma h akkı, 19 Nisan 1926'da çıkarılan bir yasayla Türklere verilmiştir. Şapka devrimi (25 Kasım 1925).

51


lsviçre Medeni Kanunu esas alınarak h azırlanan Türk Mede­ ni Kanunu'nun kabul edilmesi (17 Şubat 1926). Kad ın h aklarında devrim. Türk Medeni Kanunu (Türk Yurt­ taşlar Yasası), kadını toplumsal ve ekonomik ilişkilerde, er­ keklerle eşit duruma getirmiştir. Söz konusu yasa a ile birliğinin kurulması için evlenme akdinin evlendirme memuru tarafından yapılacağına ilişkin medeni nikah , resmi nikah esasını kabul etmiştir. 3 N i san 1930 tarih ve 1580 say ı l ı Belediye Yasası ile kadınlara belediye meclisine üye seçmek ve seçilmek hakkı tanınmıştır. 5 Ara l ı k 1934 ' de Anayasa 'da bir değişiklik yap ı larak kadınlara milletvekili seçmek ve seçilmek hakkı tanınmıştır. Böylelikle kadınlara siyasal haklar da tanınmış oldu.

Laiklik ilkesinin kabul edilmesi (10 N isan 1928 ve 5 Şu bat 1937). Soyadı yasasının kabu l edilmesi (21 Haziran 1934). Harf devrimi. Arap h arfleri yerine Latin esasından alınan yeni Türk harflerinin , yeni Türk Alfabesinin (Türk Abecesi­ nin) kabul edilmesi (1 Kasım 1928). M i l let Mekteplerinin ( U lus Oku l l arının) açılması (1 Ocak 1929). Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı oku llarda Arapça ve Farsça öğreniminin kaldırılması (1 Eylül 1929).

Türk Tarih Kurumu' nun kuru lması (15 N isan 1931).

Türk Dil Kurumu' nun kurulması (12 Temmuz 1932).

Halkevlerinin kurulması (19 Şubat 1932).

Üniversite devrimi (31 Mayıs 1933). 52


• •

• •

Güzel Sanatlar Akademisi ile Devlet Konservatuarının kurul­ ması. Kur'an-ı Kerim'in Tü rkçeye çevri lmesi, ezanın, h utbenin ve duaların Türkçe okunması (1932). U luslararası rakamların kabul edilmesi

(20 Mayıs 1928). U luslararası saat ve takvimin kabu l edilmesi (26 Aralık 1925). Uluslararası ölçü lerin, ölçülerde metre ve kilo sisteminin kabul edilmesi (26 Mart 1931). Hafta tatilinin kabul edilmesi

(2 Ocak 1924).

H afta tatilinin cuma gününden pazar gününe alınması Mayıs 1935).

(27

Merkez Bankasının Kurulması

(1930). b) Atatürk'ün Gerçekleştiremediği Devrimler •

Atatürk'ün gerçekleştirdiği devrimierin yadsınacak (inkar edile­ cek), küçümsenecek hiçbir yanı yoktur. Aksine övülecek, iftihar edi lecek pekçok yönü vardır. Çok kısa bir zamanda pekçok devrimi gerçekleştiren Atatü rk , yaptığı devrimlerle Türkiye' nin çağdaş uy­ garl ığa u laşmasını sağlayacak i l k adı mları atmıştır. Ancak, şu ge rçeği de açıkça k a b u l etmek zorundayız: Atatü rk ' ü n gerçekleştirdiği devrimler, ulusal (milli) gelirin adil dağılmasına, sos­ yal adaletin gerçekleşmesine ve Türkiye 'nin kalkınmasına yetme­ miştir. Eğer Atatürk yaşasaydı -bu ndan hiç kimsenin kuşkusu olmasın- yaptığı devrimleri yeterli görmez ve her alanda yeni devrim­ ler yaparak yurdumuzu geri kalmışlıktan kurtarırdı ve kalkındırırdı. Ekonomik Devrim: Ulusal gelirin adil dağıtılması, sosyal adale­ tin gerçekleştirilmesi, emekçi halkın sömürülmekten, ezilmekten ku rtarılması için ekonom ide devrim yapmak zorunludur. Ekono­ mik devrim, ekonom i k gücü kapitalistlerin, ağaların, beylerin, şeyhlerin, aracıların, tefecilerin, karaborsacıla_rın, yabancı sermaye •

53


işbirlikçilerinin, kampradarların el inden a lıp köylülerin , işçilerin, za­ naatkarların, emekçilerin eline veren ve toplumun üretim yapısını, ü retimdeki kuru msal temel leri ve ü retim i l işki lerini ye niden düzenleyen devrimdir. Ekonomik devrim sonu nda, ekonomik güç, emekç i sınıfların el ine geçeceğinden, e mekçi lerin ekonomik ve sosyal durumları düzelecek ve emekçiler, gerçek anlamda siyasal ve ekonomik özgürlüklerine kavuşacaklardır. Atatü rk, yaşadığı dönemin koşu lları gereği ekonomik devrimi gerçekleştirmememiştir. O dönemde, yani Atatürk' ün yaşadığı dönemde, ekonomik gücü ellerinde bu lunduran kişiler, çevre ler güçlüydüler, etkin durumdaydılar. Yeni rej im, ekonomik yönden güçlü kişilere, eşrafa dayan ıyordu ve bu çevre ler, kendi çıkarlarını bozacak ekonomik devrime karşıydılar. Ekonomik devrimi gerçek­ leştirmek için, ekonomik devrimden yararlanacak e mekçilerin, emekçi halk kitlelerinin bilinçlenmeleri, örgütlenmeleri ve siyasal yaşama ağı rlıklarını koymaları gerekiyordu . Oysa Atatürk döne­ minde, işçi lerin sayıs ı çok azd ı ve işçiler, bilinçli ve örgütlü değildi ler. Köylüler, sayıca işçi lerden çok olmalarına karşın, onlar da bil inçl i ve örgütlü deği ldiler. Ekonomik devrim, emekçi sınıfların oylarıyla iktidara ge len bir hükümet tarafından gerçekietirilebilir ancak. • Toprak Devrim i : Pekçok devrimi gerçekleştiren Atatürk, top­ rak devri m i n i , toprak reformunu gerçekleştirememiştir. Oysa Atatü rk , tek parti döneminin en güçlü önderi, "Tek Adamı"ydı. Ama, buna karşın yine de toprak reformu nu gerçekleştiremedi. Çü nkü o dö nemde Atatürk ' ün gücünü kıramadığı çok güçlü çevreler vardı: Içinde toprak ağalarının da yer aldığı "eşraf" . U l u s a l Kurtu l u ş Sava ş ı , asker-sivil b ü rokratlarla eşraf tarafı ndan yürütü lmüştü . Kurtuluş Savaşı başarıyla sonuçlanıp,

54


Atatürk, devri mleri gerçekleştirmeye başlayınca , eşraf, bu kez, devrimiere karşı çıkmaya başladı. Padişahlığın ve halifeliğin kaldırılması, cumhuriyetin ilanı, laiklik, öğretim birl iği , h ukuk, kılık kıyafet, kadın haklarındaki devrimler, toplumda değişiklik yapan önemli devrimlerdi. Ancak, tüm bu dev­ rimler toprak reformu gibi toplumsal yapıyı temelinden değiştiren devrimler değildi. Çünkü bu devrimler, eşrafın, toprak ağalarının zengin leşmesine ve köyl ü ler üzerindeki egemenliklerini sürdür­ melerine engel olmuyordu. Buna karşın eşrafın, ağaların egemen­ liğini değiştirmeyen bu devrimler dah i önemli d i renme lerle karşılaşmıştır. Üstelik bu devrimler bir yasayla gerçekleştiri lecek işlerdi. Ortaçağdan kalma feodal iteyi tüm kalıntılarıyla tasfiye ede­ cek, toprak ağalarının egemenliğini sona erdirecek, köylü leri siya­ sal ve ekonomik özgü rlüğe kavuşturacak bir toprak devrimini, re­ formunu gerçekleştirmek çok daha zor bir işti . Bu, bir yasayla yapılacak bir iş değildi. "Tek Ad a m " M u stafa Ke mal Atatü rk, toprak refo rmunun yapılmasını Türkiye Büyük Mil let Meclisi kürsüsünden birkaç kez istediği halde, toprak reformu nu gerçekleştirememiştir. Çünkü toprak ağal arı, Atatürk döneminde de çok güçlüydüler ve toprak reformunun gerçekleşmesini engel lemişlerdir. Atatürk dönemin­ de, toprak ağaları, güçlü, bil inçli ve örgütlü oldukları, siyasal yaşama, devlet yönetimine ağırl ıklarını koydukları halde, toprak re­ formundan yararlanacak topraksız ve az topraklı köylüler, güç­ süz, bilinçsiz ve örgütsüzdü ler. Bu nedenle siyasal yaşama, dev­ let yönetimine ağırlıklarını koyamıyorlardı. Ü ste lik kuru lan yeni rejim, eşrafa, ağalara, toprak ağalarına dayanıyordu, dayanmak du­ rumundayd ı . Atatü rk' ü n ö lü münden sonra iktidara ge len hükümetlerin h içbirisi de toprak reformunu gerçekleştirememiştir. Çünkü her dönemde güçlü olan toprak ağaları, iktidara gelen tüm hükümetleri etkilemişler ve toprak reformunu engel lemişlerdir. Toprak ağaları,

55


her dönemde, hükümetleri, bürokratları çeşitli yollarla etkileyerek amaçlarına u laşmaktadırlar. Kısacası , gerek Atatürk döneminde, gerekse Atatürk'ün ölümünden sonraki dönemlerde , hep toprak ağalarının dediği olmuş ve hep onlar, toprak ağaları kazanmıştır. Toprak reformunun gerçekleştirilmesi için, toprak reformun­ dan yararlanacak topraksız ve az topraklı köylülerin en az toprak ağa ları kadar bilinçlenmeleri, örgütlenmeleri ve siyasa l yaşama ağırlıklarını koymaları gerekmektedir. Ortaçağ artığı feodalite, toprak ağalığı hep böyle sürü p git­ meyecek, hep ağalar kazanmayacaktır elbette. Topraksız, az top­ raklı köylü lerin, işçilerin, emekçilerin oylarıyla iktidara gelecek olan b i r h ü kümet, to prak devri mini, reformunu gerçekleştirecek, ağa ların, beylerin, şeyh lerin egemenliğini yıkacak ve ezilen, sömü­ rülen köylüleri siyasal ve ekonomik özgürlüğe kavuşturacaktır bir gün. • Özgürlükçü Demokrasi Devrimi: Atatü rk' ün gerçek amacı, çok partili demokratik rejimdi. Bunun için, iki kez, çok partili demokrasi denemesine girişmiş, fakat başarıl ı olamamış ve ülkeyi tek partiyle yönetmek durumunda kalmıştır. Atatürk döneminde devletle parti özdeşleşmeşti. Devletin başı o lan Cumhurbaşkanı Atatürk, aynı zamanda tek partinin, yani Cumh u riyet Halk Partisi'nin de değişmez genel başkanıydı, edebi şefiydi . CHP Genel Sekreteri Recep Peker, Içişleri Bakanıydı. Devletin valileri, CHP' nin il başkanıydı lar. Böyle bir rejime elbette demokrasi denemezdi. Çünkü ülkede çok parti li demokrasi yoktu. Gerçi Atatürk, iki kez çok partili demokrasi denemesine girişmişti, ama bu partilerden b i risi , örneğin, Serbest Cumhuriyet Partisi ( Fırkası), ge rçek bir muhalefet partisi deği l ; Atatü rk'ün yakın çalı şma arkada şlarından Feth i Okya r ' a kurdurd uğu , güdümlü, danışıklı döğüşlü bir muhalefet partisiydi. Atatürk döneminde,

56


demokras i n i n baş koş u l l arından o l a n d ü şünce, basın ve örgütlenme özgürlüğü yoktu . Böyle bir rejim e lbette demokratik deği ldi. Atatürk, zamanın, o gün lerin koşu lları gereği, devrinileri yerleştirmek, genç cumhuriyeti geric i , şeriatçı akıml ardan koru­ mak, rejimi güçlendirmek için, ülkeyi tek partiyle yönetmiş ve otori­ ter bir rej im kurmuştur. Her şeyi Atatürk'ün yapmasını beklemek alışkanlığını bir yana bırakıp, Türkiye'de gerçek bir demokrasinin ku ru lması için elbir­ liğiyle çalışmalıyız. Gerçek demokrasi , h alkın halk tarafından halk yararına yönetildiği , halkın devlet yönetimine en geniş ve en etkin bir b içimde katıldığı bir demo krasid ir. Gerçek demokrasi lerde, düşünce, basın ve örgütlenme özgürlüğü vardır. Gerçek demokra­ si lerde, her çeşit düşüneeye söz ve örgütlenme hakkı tanınır. Gerçek demokrasi lerde, işadamlarının, kapita listlerin dernekleri, send ikaları ve partileri olduğu gibi, işçilerin de, emekçilerin de der­ nekleri, sendikaları ve partileri vardır. Gerçek demokrasilerde, me­ murların da dernek ve sendikaları vardır. Gerçek demokrasilerde , sağcı, muh afazakar, liberal kapitalist parti lerin yanında; solcu , ortanın solcusu, sosyal demokrat, sosyalist ve komünist parti­ ler de bulunmaktadır. Türkiye'de bazı çevreler, her fırsatta, "Atatürk Batı meden iyeti seviye s i ne u l aşmamazı i stiyord u . Bu nedenle b i r an önce Batıl ı laşmamız lazımdır. Biz, dünyanın dört bucağında büyük me­ deniyetler kurmuş büyük bir devlet ve büyük bir milletiz" derler. Ama aynı çevre ler, yurdumuzda Batı l ı ölçü lerde bir demokrasi ku­ ru l masını istemezler. Örneğin, üyesi olduğumuz NATO ve Avrupa Konseyi ü l ke le rindeki demokrasiyi halkı mıza çok görürler. Bu çevreler, " Biz" derler "henüz Batıl ı ların seviyesine u laşamadık. Batılılar, Avru palılar, Amerika lılar kadar medenileşemedik, olgun­ laşamadık. Demokrasi bizim için henüz çok erkendir, lükstür."


Aslında bu çevreler, gerçek bir demokrasiyi değil, göstermelik bir demokrasiyi, demokrasi maskel i faşist bir rejimi istemektedir­ ler. Onlara göre, Türkiye'de birden çok parti ku rulsun, ama bu par­ tilerin 'tümü sermaye sınıfın ı n olsun. Emekçi sınıflar parti kur­ masın. Dü şünce ve b asın özgü rl üğü o ls u n , fakat sadece kapitalistler ve kapitalistlerin çıkarlarını savunanlar düşüncelerini serbestçe açıklasınlar. Örgütlenme özgürlüğü olsun, ama yalnızca kapitalistler ö rgütlensin ve devleti kapital i stlerin tems i lcileri yönetsin. Bu çevre ler, işçi lere, köyl ülere , memurlara, emekçi s ı n ıfiara ve e mekçilerin ç ı karlarını savunanlara düşünce ve örgütlenme özgürlüğünü çok görürler. Emekçilerin, emekçi halk kit­ le lerinin devlet yönetimine katı lmasını h iç istemezler. Ekonomide liberalizmi savunurlar, ama siyasal liberalizme karşı çıkarlar. Bu tür bir demokrasi, gerçek bir demokrasi değil, demokrasi maske li bir faşizmdir. Böyle bir demokrasiye, demokrasi değil, "yutturmasi" denir. "Yuttu rmas i " , anti-demokratik uygu lamaları, faşist uygu la­ maları, halka "demokrasi" diye yutturmaktır. Bu çevre ler, gerçek bir demokrasiden korkmaktad ırlar. Çünkü Türkiye 'de gerçek bir demokrasi kurulursa, halkı isted ikleri gibi al­ datamayacaklar, h alkı ve devleti istedikleri gibi soyamayacaklar ve sömü remeyece klerd i r . Bu nede n le gerçek b i r demokras iye şiddetle karşı ç ı kmaktadırlar. Ancak, onların, yani "demokrasi maskeli demokrasi düşmanlarının" tüm bu çabaları boşunadır. Çü nkü Türk halkı, gerçek bir demokrasiden yanadır ve er geç gerçek bir demokrasiyi kuracaktır. Gerçek demokrasinin önündeki engeller bir bir aşılacak ve Türk halkı, özgürlükçü, çoğulcu, gerçek demokrasiye kavuşacaktır bir gü n. Çünkü Türk halkı için tek yo l, tek seçenek vardır: Çok partili, çoğu lcu, özgürlükçü demokrasi. Özgürlükçü demokrasi, Türk halkı için ekmek, su, h ava kadar zo­ runludur. Türk h a l k ı , kalkınmasını özgü rlükçü demokrasi i le gerçekleştirecek ve Atatürk'ün bize amaç olarak gösterdiği çağdaş uygarlık düzeyine özgürlükçü demokrasi ile kavuşacaktır.

58


Türk halkını "demokrasi" adlı sevgilisinden ayırmaya hiçbir zali­ min gücü yetmeyecektir. . . Atatü r k ' ü n ö l ü m ü nd e n sonra O ' n u n devr i m le r i yaygınlaştı rılacağı, kökleştiri leceği ve her alanda yeni devri mler yapılacağı yerde, Atatürk devrimlerinden ödünler (tavizler) verilmiş, devrimler yozlaştı rılmış ve yolundan saptırılmıştır. Bu duru m karşısında gerçek Atatürkçülere dü şen iki büyük görev vardır:

1 - Atatürk devrimlerini titizlikle korumak, devrimlerden ödün vermemek ve Atatürk devrimlerinin yaygınlaşmasını, kökleşmesini sağlamak, bunun için canla başla çalışmak.

2 Atatürk'ün yapamadığı -yapmak istediği halde ömrü yet­ mediği veya zamanın koşu ll arı uygun olmadığı için yapamad ığı­ devrimleri, demokratik yollarla, en kısa zamanda gerçekleştirmek. -

Ulusal ge lirin adil dağılması , sosyal adaletin en iyi b içimde gerçekleşmesi ve Türkiye ' n in bir an önce kalkınarak çağdaş uy­ garlık düzeyine ulaşması için demokraside, ekonomide, sanayide, toprakta, eğitimde, kısacası toplumun her kesiminde, her alanda yeni devrimierin yapılması zorunludur. Bu devri mleri ise, işçilerin, köylülerin, memurların, zanaatkar­ ların, emekçilerin, emekçi sın ıfların oylarıyla iktidara gelecek bir hükümet gerçekleştirebilir ancak.

11. ATATÜRK HAKKINDAKI

TAVRlMlZ NASIL OLMAUDIR?

a) Atatürk ÖYgücüleri "Atatü rk' ün tapkınıyız. Her şey (O)'dur. Her yerde (0) var. Her gökte (0) eser. Her enginde (0) çağlar. Biz (O)yuz, O biz.

59


( ...) Her şeyde Atatürk. Yerde O ! . .. Gökte 0!. .. Denizde 0! .. Varda 0 ! . .. Yokta 0!. .. Her şeyde O!. .. ( ... ) Her şey (O)'dur; (0) her şeydir. Her şeyde Atatürk! . .. Yerdedir, göktedir, sudadır. Alandadır, diktedir, pusudadır. Görü nmezi görür! Bilinmezi bil ir. Duyulmazı duyar! Sezilmezi sezer, ezilmezi ezer! Hep, Hep (O)'dur! Her şey Atatürk; Elim izi yüzümüze; Gönlümüze özümüze kapıyoruz. Biz sana tapıyoruz! Biz sana tapıyoruz! Her yerde . . . Her şeyde ... her işde, her gidişte . . . hep (0)! Hep (0)! Hep (0)! hep Atatürk! ( . . . ) Ah! Atatürk! Atatürk! En büyüksün, en büyük! ( ... ) Varsını Teksin! Yaratansını ( . . . ) Beni benden yarattın, kendini bana kattın Atam, Atam, Atatü rk! En büyüksün , en büyük! Aka Gündüz" (46) ***

60


" . . . Tanrı gibi görünüyor her yerde Topraklarda, denizlerde, göklerde: Gönül tapar kend isinden geçer de Hangi yana göz da larsa: Atatürk. Faruk Nafız Çamlıbel (47) ***

( . . . ) Tanrı, peygamber diye nedir, kimdir bilmeden. Taptıgımız ne varsa hepsi ondan şeklaldı. Faruk Nafız Çamlıbel (48) ***

" Bu h ıyaban ebed iyyet yo ludur, Gider Allah' a kadar burdan ucu,

( . . . ) O kızıl saçlı zafer kartalının Bu h ıyabanda kuru lmuş yuvası .

( . . . ) Evliya ugrağıdır, sanki bu bağ, Gözünün sürmesi bil topragını Her gören der ki bu cennet bağını; " Bu sular Kevser, agaçlar TOba." Faruk Nafiz Çamlıbel" (49) ***

61


( ... ) Bilmem ki semadan yüksek alnınla. Güneşler doğduğu yerden mi geldin?

Tanrı'nın nurudur yüzünde yanan Bin yılda bir doğan bir kahramansın

( ... ) Anmazsa eviadım benden değildir. Adını bir değil bin besmeleyle!.. Faruk Nafiz Çamlıbel (50) ***

"Hiçbir ilah olmaz ondan güzel: Ok derin bakışıdır, yay derim, kaşıdır O. Tutuşmuş yelesiyle bir aslan başıdır O! Onu öğmüş öğmüş de yaratmıştır yaradan. Faruk Nafiz Çamlıbel" (51) ***

" . . . Sen o kartal pençenle tutup bizi uçurdu n Aşılmaz ne dağlar, ne denizler üstu nde.

( ... ) Bir güneş tesiri var o ilahi başının, Karanlıklara düşmuş umitsizler üstünde. Orhan Seyfi Orhon (52) ***

62


" ... Ey karanlık günleri n ura çeviren Ilah, ( . . .) Ey yanında güneşler hasta renklerle solan;" A. Muhtar Kumral (53) ***

"Onu tarihe sorun, yoktu r eminim bir eşi, O güneş yüzlü, güneş sözlü, güneşler güneşi! Sözü h alkın dilidir, gözleri hakkın ateşi, O güneş yüzlü, güneş sözlü, güneşler güneşi! ( ... ) Ayrı lıp Çankaya'dan Hazreti Gazi geliyor, Saçının huzmesi zülmetleri ok ok deliyor, Şehre kalb indeki tarihi alıp yükseliyor: " Bu güneş yüzlü , güneş sözl ü, güneşler güneşi!" Yusuf Ziya Ortaç (54) ***

" ... Topladı avucuna yıldırımı, şimşeği, Yoktan var ediyordu Tanrı gibi her şeyi." Yusuf Ziya Ortaç (55) ***

" ... Bir gün olacaktır anıtın Türklüğe Kabe! ( ...) Zindan kesilen ruhlara bir nur gibi doldun. Türk ırkının en son ulu peygamberi oldun! Tutsak seni layık Yüce Tanrı'yla müsavi Toprak olamaz kalp doğab ilmişse semavi ! Ölmez bize cennetierin ufkundan inen ses. I nsanlar ö lür, Türklüğe Allah olan ölmez!" Edip Ayel (56) ***

63


H •••

O mavi gözlerin bol güneşinden

Feyz aldı dünyan ın toprağı, taşı.

H

R ıza Po lat Akkoyunlu (57) ***

" ... Gözü m gönlüm ışıldar o som a ltın başının Işığın ı gördükçe karşımda güneş gibi.

H

Necdet Rüştü Efe (58) * **

" . . . Gönüller başındaki alevler gibi yandı. Toprağa en muhteşem Kabe oldu durağın." ŞükOfe Nihai (59) ***

" . . . Işık saçl ı , gök gözlü, tanrı sözlü bir timsal, Sivas'tan Ankara'ya geldi Mustafa Kemal . " Behçet Kemal Çağlar (60) ***

" . . . Bütün ilahlardan daha güzelsin; O kalem parmaklar, o ışık saçlar, O tanrısal alın, yelemsi kaşlar, Bir son defa daha karşı ma gelsin." Behçet Kemal Çağlar (61) ***

64


" . . . Ey uluların u lusu, Türkün göğe değen eli, •

Ey güzelierin güzeli, Ey heybeti Haktan güzel, Ey gözleri gökten güzel, Ey saçları s ırma sırma." Behçet Kemal Çağlar (62) ***

" ... Ey en güzel! Ey en büyük! Ey Atatürk! " Behçet Kemal Çağlar (63) ***

" ... Bu bükülmez kılıcı Tanrı sana kuşattı. Seni bir ilah gibi aramızda yaşattı! " Nazır Saraçoğlu (64) ***

" . . . Gözleri göktend i, saçı altından Ağzı bir kılıçtı çekilmiş kından" Garip Mustafa (Yusuf M ardin) (65) ***

" . . . Ne örümcek, ne yosun, Ne mucize , ne füsOn; Kabe Arabın olsun, Çankaya bize yeter!" Kemalettin Kamu (6) ***

65


" ... Peygamber Tanrısına duymadı bu hasreti, Vermedi bu kudreti Tanrı Peygamberine ... ( ... ) Yalnız senin önü nde duydum küçüldüğümü: Benzedi ıstırabım Allah ' ın kederine . . .

"

Vasfi Mah ir Kocatürk (67) ***

" Bir güneş gibi yalnız, Sensin ü lkü Tanrımız, Ey Türk lüğün bütünü!. . . Ömer Bedrettin Uşakl ı (68) ***

".... Bir mi let Tanrısısın sen bugün de, yarın da, ( . . . ) Seni sevmek ibadet, sana bağlanmak dindir." Rifat Necdet Evrimer

(69)

***

" . . . Her zaman ırkıma büyük Baş Atam, Tanrılaş gönlümde, Tanrılaş Atam." Nurettin Artarn

(70)

Dr. Şükrü Şenozan

(71)

***

" Ey güneşin yeryüzünde bir eşi ( . . . ) Her sözünle yaratırsın bir cihan" ***

"Güneş hiçbir yurdu b u kadar ısıtamamış, h içbir yurda b u türlü feyiz ve bereket verememiştir. H içbir devir O'nun devri kadar çevresini nura boğmamıştır. " Ercüment Ekrem Talü ***

66

(72)


" Eski cihangirlerin bastığı yerde ot bitmezdi . O'nun geçtiği yol­ lar cennete döndü ." Hakkı Süha Gezgin (73)

b) Atabirk Sövglicüleri, Düşmanlan ve Yadsımaalan " U lusal Kurtu luş Savaş ım ızı çarp ıtan ve Mustafa Kema l ' i aşağılayan bir kitap, kitabı öven Atatürkçülerimiz (!) ı stanbu l ' d a , 1967 y ı l ı n d a , Seb i l yayın l arından Kadir M ıs ı roğl u ' nun bir kitab ı ç ı kt ı : Ku rtuluş Savaşında Sarıklı Mücahitler. Kitabın 1969'da ikinci basımı yapıldı. Kitap sağ kesim içinde büyük ilgi uyandırdı. Tercüman gazete­ sinde Ahmet Kabaklı (24 M a rt 1968) , Bugün gazetesinde M. Şahan Tan (23 H azi ran 1968), Babıa lide Sabah gazetesinde Sezai Karakoç, Yeni I stanbul gazetesinde Münewer Ayaşlı (1968 yıl larında) kitabı göklere çıkardı lar. Burada yalnızca, Ahmet Ka­ bakl ı ' n ı n , kitabın b irinci basımı için, Tercü man'da 24 Mart 1968'de yayınlanan yazısını alıntılayacağım: ( ... ) Bugüne kadar sürmekte ve mektep kitaplarımıza kadar so­ kularak nes i l leri mizi zeh irie rnekte olan namussuz bir iddia . . Türkiye'deki din adamlarının büyük çokluk halinde Anadolu hare­ ketine, TBMM ve Misak-ı Milli idealine aykırı, hatta düşman olduk­ lan h issini yaymak istemektedir. Bu propaganda "Türkiye'de hala irtica var" diyebilmek kozunu elinde bulundurmak için bunu des­ teklemektedir. Bu iğrenç yalan üzerine nutuklar atılıp romanlar yazılmakta, piyesler oynanmakta ve filmler çevrilmektedir. Mısıroğlu verdiği sağlam delil ler, itiraz edilmez belgelerle ( . . . ) işte millet, h alk ve din düşmanlığına karışık (aslında siyonist, ma­ sonist ve haçlı propaganda kompradorlarının telkini olan) bu ya­ lanları si lkip atmakta, "Sarıklı Mücahitler" in bilakis öncülük ettiği Türk ve Islam zaferinin, ışıl ışıl , nurani çehresini vermektedir. ( ... )

67


(Not: Su ltan Vahdedd i n ' i n şahsiyeti, I stanbu l i şga l inden duyduğu ıstıraplar, b u be ladan kurtu lmak için G azi M u stafa Kemal Paşa 'yı _ b izzat Anadolu 'ya gönderişi, bu konuda Fevzi Paşa 'nın Büyük Millet Meclisinde yaptığı h itabe gibi yine bu kitap­ ta belgelenen yeni hakikatler, ayrı bir yazımııda anlatılacaktır.)" Ahmet Kabaklı' nın övdüğü, okuyucuya " ısrarla tavsiye" ettiği bu kitabın 2. baskısından al ıntıları, sayfa numaralarıyla aşağıda veriyorum : " M u stafa Ke mal gibi askerlerin ro l ü , Ku rtu l u ş S avaşını başlatmak deği l, başlamış o lan bu hareketi birleştirip idare etmek o lmuştur." (s. 10) " Kanaatimizce Türk Kurtu luş Savaşının böyle nirengi nokta­ larının başında Sultan Vahidettin'in durumu ge lir. Hala mektep ki­ taplarında "Vatan satan bir alçak (!) olarak anlatılan bu büyük Os­ manlı su ltanının, Türk Kurtuluş Savaşını ilk olarak düşünüp tasarlayan, temeline ilk h arcı koyan, başanya ulaşabi lmesi için de H i lafet ve saltanatın ke ndisine sağl adığı bütün selah iyet ve imkanları kul lanarak tepesindeki işgal kuwetlerinin üç yıl sü ren baskı l arına göğüs geren büyük bir vatansever olduğunu ne yazık ki; Türk çocuklarına söyleyip öğretmekten hala korkuyor ve yalan tarih okutmayı mübah sayıyoruz . " (s. 39, 40) "Ve l i a ht l ığı zamanından beri tanıdığı Mustafa Kemal'e itimad etmek ve işgal kuwetlerini a ldatıp gözlerini boyayacak sun'i bir memuriyet ihdas eylemek s u retiyle onu Anadolu 'ya b izzat Su ltan Vah idettin göndermiştir ( . . . ) Su ltan Vah idettin bununla da kalmamış bu iş için lüzumlu parayı da şahsi atiarını satarak temin etmiştir." ( ... ) Ahmet Kabaklı ' n ın hararetle salık verdiği, şeriatı ve hilafeti öven, M u stafa Kem a l ' i her fırsatta kötü lemeye çal ışan kitaba döne lim ve (sayfa numaralarıyla) alıntı ları sürdürelim. "Mustafa Kemal' i Anadolu 'ya husus! bir sıfat ve mah iyette · gönderen padişahın h içbir zaman bu kıyamı (ayaklanmayı) tam bir

68


cidd iyetle bastırmak mesleğini i ltizam etmeyerek (gere k l i görmeyerek) Ingilizleri savsaklamakla vakit geçirdiği v e Mustafa Kemal ' le onlara oyun oynamaya çalıştığı esnada, I ngilizler de aynı adam l a padişah a ve makam-i h i lafete oyun etmek fırsatı nı kaçırmamışlardır." (s. 104). " M u stafa Kemal üzerine I stanbu l' dan ordu sevki, seneler geçtiği halde Yunan ordusuna karşı kendisinin bir iş göremediği ve bilakis Anadolu'nun pek çok yerlerini Yunan ordusuna h arben i şgal ettitererek devlete "Sevr" M u ahedesindeki ağır şeraitin (koşu lların) tahmil ine (yüklenmesine) sebep olduğu zamana mu­ sadiftir (rastlamaktadır) . Yunan ordusuna karşı eser-i h ayat gösterrneğe başlad ıktan sonra ise Mustafa Kemal'in sarahaten (açıkça) Makam-ı Hilafet'e isyan edecek derecede şımarması bile padişah tarafından ciddi bir mukabe leyi davet etmem iştir. " (s. 104'ün dip notu) (74). "Aimanya' d a yayın lanan ve "Türk Kültür ve Yard ı mlaşma Derneği 'nin yayın organı olduğunu söyleyen Istanbul Ü niversitesi Profesörlerinden, Yüksek I s l a m Enstitü sü M üdü rlerinden, tanınmış müftü ve vaizlerden yazılar nakledip Cumhuriyeti ve Cum­ hu riyeti kuranların anı larını çökertmek amacında olan, ama Suudi Arabistan petrolcülerinin d i l i n i konuşa n "Nizam" gazetesinde şunlar vardır: " M i l li bayram m ı , kepaze lik mi?" (Bu bayram, 19 Mayı s Bay­ ramı'dır). "M illi Münafık lnönü Rus Ajanlarını korudu." " B ir inkılap bekl iyoruz. Bu inkılabın adı l slamdır. Bu kork­ tuğunuz, yarın mutlaka olacaktır." "Anadolu 'yu kurtaran Mustafa Kemal deği l, Su ltan Vahdet­ tin 'dir."


" M i l li M ü nafık l nö n ü sağlanamaz."

a s ı l m a d ı kç a m e m l ekette

h uzur

"Vahdettin'e vatan haini diyenler, vatan hainidirler." " N urcul ar, Sü leymancılar, lmam-Hatipler, Tarikatçılar, Vehabi­ ler, l rkçılar, Mücadeleciler, Bölünmeyin! Birleşin!" (75) " Kitabın adı: "Vatan Haini Değil, Büyük Vatan Dostu Su ltan Va­ h ideddin " . "Yazarı: Necip Fazıl . Kısakürek. Y � rgıtay Dokuzu ncu Ceza Daire si ' n i n 1 7 . 2 . 1 982 gü n lü kararında kitap şöyle özetlenmiş: " Kitap Vahdettin'i n savunması nitel iğindedir. Bu savunma yap ı l ı rken bir yandan " U l u H a kan " d iye yü celtilen 2 ' nci Abd ü l h a m it'ten övgüyle söz edi lmekte, öte yandan Batı 'ya dönük ye n i leşme h a re ketinirr başl angıcı sayı lan Tanzi mat döneminin h azırlayıcısı duru mundaki 2' nci M ahmut ile Mustafa Reşit Paşa ve Meşrutiyet döneminin ileri gelen kişileri, bu arada M ithat Paşa i le N amık Kemal gibi hürriyetçilik akımının öncüleri, ağır b i r · d i l le yeri l mekted ir. I kinci Me şrutiyet ise " Sahte Meşrutiyet" sözleriyle küçültülmektedir. Ittihat ve Terakkiciler her yönüyle ba şarısız o larak tan ıtı lmakta ve Jantü rkler dinsizlikle suçlanmaktadır. 31 Mart ayaklanmasının bir tertip eseri olduğu ve Hareket Or­ dusu ' nu n çapulcu alaylarından ol uştuğu i leri sürü lmektedir. Bu arada ulusçuluk akımının başlangıcı diyebileceğimiz Türkçülük ha­ reketi Yahudi eseri o larak gösterilmiş, Ziya Gökalp ile Halide Edip gibi kişiler yerilmiştir. 1918'de l stanbul ' a ge len Mustafa Kem a l Paşa ' n ın biricik muradının Vahdettin ' i ordusunun başına geçirmek ve kendisini de Genelkurmay Başkan ı tayin ettirmek olduğu öne sürülmüş,

70


Mondros Mütarekesi sıralarında Harbiye Nazırı olmaktan b aşka şey düşünmediği belirtilmiştir. Milli şahlanma fikrinin Vahdettin'e ait olduğu ve M u stafa Ke mal'in Samsu n'a gönderi lişinin bu padişah tarafından gerçekleştirildiği söylenmiştir. Sonuç olarak Vahdettin " büyük mazlum" sözleriyle nitelendiril­ miş ve vatan haini deği l, vatan dostu olarak bilinmesi gerektiği işlenmiştir. " Yargıtay Dokuzuncu Ceza Dairesi , Atatü rk' ün anısına h akaret neden iyle cezaya çarptı rılan Necip Fazıl Kısakü re k ' e i l işkin Istanbul Toplu Basın Mahkemesinin kararını onayl ıyor. ( . . . ) H erke sin bild iği gibi Necip Fazıl Atatü rk dü şmanıdır, Abdülhamidçidir. Kısakürek'e bakılırsa Jantürkler dinsizdir. Hareket Ordusu -ki Mustafa Kemal içi ndeydi bu ordunun- " çapulcu a layları"ndan o l uşmuştur. Mustafa Kemal Paşa, Bağımsızlık Savaş ı ' nda hem emperyal iz­ min silahlı gücüne, hem de Hilafet ordusuna karşı çarpışmak zo­ runda k a l m ış; vatan h a i ni padişah Ingiliz gemisine b inerek kaçmıştır. Kısakürek, bu Vahdettin' in yanında Atatürk'ün karşısında yer alır." (76) " Meh met Şevket Eygi deni len din tüccarı " BUGÜN" adlı gaze­ tesinde bütün Atatürk düşmanlarını etrafına toplamıştır. ( . . . ) Ne acıdır ki, Necip Fazıl gibi bir Atatürk düşmanı, Mehmet Şevket Eygi ile yaptığı anlaşma sayesinde BUGÜN G azetesi' nde tam 100 gün şu sözleri kusmuştur: - Padişah Vahdettin vatan haini değil vatan dostud ur. Yani Vahdettin'e vatan haini diyen Mustafa Kemal Paşa ya­ lancıdır.

71


- Vahdettin eğer israr etmeseydi Mustafa Kemal Paşa Anado­ lu'ya geçmiyecekti. Zorla gönderi lmiştir. Atatü rk düşmanı Necip Fazıl bu sözleri Türkiye'de kimse karşısına dikilmedi." (77)

100 gün tekrarladı.

Samiha Ayverdi tarafından yazılan "Milli Kültür Mes' eleleri ve M aarif Davamız" adlı kitapta şu satırlar var: "Arkadan cumhuriyet yetişti. Ve yer yer, ada ada irtibatın ı devam ettiren Türklüğü , bütünüyle Greko-Latin camiasına mal etmenin seferberliğini açtı. Şark medeniyetinin devam zinciri olan bin yı l l ı k harfini bırakıp, Latin harflerini kabul etmekle ve tarihe karşı mesu liyetini hiçe sayan teh likeli bir cesaret ve pervasızlıkla işe başladı . . . " (78) Samiha Ayverdi tarafından yazılan ve Atatü rk'e, Cumhuriyet'e açıkça saldıran "Milli Kültür Mes' eleleri ve Maarif Davamız" adlı kitap Türkiye Cumhuriyeti Devleti' nin bir bakanlığınca, Kültür Ba­ kanlığı ' nca yayımlanmıştır . . .

c) Atatürk Ağrtçlları " . . . Kaç yıldır Türkçeydi Tanrı' nın dili; Insana ne ilah ne de sevgili Ne de ana-baba aratıyordu: Her an yaratıyor, yaratıyordu . ( ... ) Ecel, alçak ecel; ne yüzle kıydı Fani olmasaydı, o da Tanrıydı." Behçet Kemal Çağlar (79) ***

" . . . En büyük en güzel e n yiğit kayıp Dereler denizler çağlar ağlayıp Rabbim de gözyaşı dökmezse ayıp

72


Türklük yüreğini dağlasın gayrı Cihan da bizimle ağlasın gayrı ( ... ) Gitti her ocağın söndü alevi Yeryüzü dediğin bir ölü evi Cihan türbe olsa almaz o devi Türklük yüreğini dağlıyor şimdi Cihan da bizimle ağlıyor şimdi. Ankara'lı Aşık Ömer (Behçet Kemal Çağlar) (80) ***

" ... Ey Ata'm, senin için ağlıyor, yer de gök de, Onlar daha çok zaman böyle ağlıyacakları ( . . .) Senin için yanmıyan yürekler taş kesilsin, Yaş akmayan gözlere dolsun kara topraklar! Ey Ata' m sen bir daha görmiyeceksin diye Düşüyor dal larından birer birer yapraklar. Bir daha görmiyecek olduktan sonra artık, N için dağlar yeşersin, neden coşsun ırmaklar? ( . . .) En büyük kardeşini kaybettin, ey güneş sen! Şimdengeri bulutsuz görünmesin şafaklar . . .

"

Faruk Nafız Çamlıbel

(81)

***

" ... Ey ilahın yüce daveti isi, göklerden eğil, Göreceksin, du ruyor kalbirnizin üstünde putu n ! " Faruk Nafız Çamlıbel (82) ***

73


"Gündüzler güneştin, gece ler aydın Neden yıldız gibi göklerden kaydın Uykun henüz yoktu sen yatmıyaydı n Ağla garip yurdum bahtına ağla Göklerle gürülde sularla çağla ( ...) Dilerim Tanrıdan gözde yaş olam Başında ağlayan yavru kuş olam Kabrine ya toprak ya da taş o lam Ağla garip yurdum bahtına ağla Göklerle gürülde sularla çağla Garip Mustafa (Yusuf Mardin)

(83)

***

" . . . Faniler de k ıskandı seni ah ebediyet! Sen şimdi göklerde mukaddes ateş oldun. Göklerde zafer Tanrı'sına yerde eş oldun. M . Nuri Gençosman

(84)

***

" . . . Nasıl toprak olursun? Bu işte, şüphel iyiz... Sen i zaptedemezken açılan bu kucaklar, Ecel nasıl zapteder, ölüm nasıl kucaklar? Seni toprak göklerden nasıl bağrına çeksin? Sen nereye sığınacak, nereye gireceksin? Nedir ki bu kürenin nedir ki boyu eni? Nasıl? Kara toprağa nasıl sığdırsak seni? . . .

"

Tarık Binat (85) ***

74


" ... Sendin ışık veren güneşe, aya, Mahzun birer kandil şimdi yıldızlar. Seni her anışta içimiz sızlar. Yıllarca tarihe ışıklar saçtın lnsandın, insandan üstün bir şeyd in. Destanlar yarattın, devirler açtın, Ölmeseydin Atam, sen ölmeseydin . . . l nsandın, insandan üstün bir şeyd in Ümit Yaşar Oğuzcan (86) ***

" ... Güneş Atam, Ay Atam , Paşa Atam , Bey Atam! Hangi afettir seni yere vuran hey Atam?.. Gözler bir kan çanağı, yürekler belik, belik; Geçiyor Türk gençl iği önünden bölük bölük! . . " F. Cemal Oğuz Öcal (87) •••

" . . . Ata m! Sensiz yaşamak b ir başka ölüm bize Huzurunda Azrail neden gelmedi d ize? Sen Tanrıya en yakın, en sevgili bir eştin, Varl ığında cihanı ı sıtan bir güneştin!.. Tutu lur da güneşi kararmaz mı hiç dünya? ( . . . ) I nince şanlı bayrak boynu bükük yarıya! . . D u l kadınlar, yetimler saçlarını yoldu lar, Vurdurnun dilberieri güller gibi soldu lar! . .. ( ... ) Atam! Seni sevmek te bir ibadettir bize!.. ( ... ) Kalbirnize heyecan, kanımıza hız verdin, Tanrıya giden yolu i lk önce sen gösterdin ...

"

Cemal Oğuz ÖCal (88) ***

75


" . . . Dünyayı gözümüz görmüyor Atam! Güneş gayri ışık vermiyor Atam!. .. ( ...) N 'olur sesime bir ses ver de Atam! Seni bizden alan feleğe çatam!. .. ( ... ) Haşre kadar orda yat uyu Atam! Dünya Durdukça ben yasını tutam?! . . .

"

Cemal Oğuz Öcal (89) ***

"Atam gitti giderim, Ben Atasız niderim, Elle men yansın yürek; Kurumasın gözlerim! .. Be lirsiz bir rüzgarım, Seller gibi çağiarım Atam gitti, ardından Gece gündüz ağlarım!" Vehbi Cem Aşkın (90) ***

Nasıl olur ey Tanrım, Atam ölecek miydi? Semamızın güneşi, Böyle sönecek miydi? Nasıl kıydın, elimden Aldın Atatürk ' ü mü? Dağ başını şarkımı, Söyleyemem türkümü?

76


"O" nsuz artık zevki yok, Yaşamanın, gülmenin. Yılların, mevsimlerin, Her şeyler olsun sen in!" !smail Hakkı Talas (91) ***

" . . . Fakat hayır . . . O ölmez, şu güneş söner mi hiç, Güneşe ışık veren bir güneş söner mi hiç!" Rıfat Necdet Evrimer (92) ***

( . . . ) Ah , ölüm! Ona sen ne dedin, kıydın Hangi dine, h angi kitaba uydun?" Ali Vecdi Bingöl (93) ***

" Koca bir güneşin akşam olmadan Dagların ardından sönüşü gib i , M i llete can veren, vatan yaratan Tanrı' nın göklere dönüşü gibi, Ölümün içimde bir yara, Atam. Derdimi kimlere döküp anlatarnı ( ...) Sana can verip de ben ölsem Atam, ( ... ) Kör olsun sana yaş dökmeyen Atam!" Nurettin Artarn (94) ***

n


"Kara toprak diye en hissiz ayaklar hatta Basamaz toprağa , toprakta cenaze n varken." Mithat Cemal Kuntay (95) ***

"Onu aramızdan aldığı için Tabiat önünde ölüm utansın; Mi lleti Atasız kaldığı için, Kalpler yaralansın, gönüller yansın . . .

Çiçekler açmasın, kararsın renkler; Bir kızıl mateme girsin ahenkler; Kalplerden örülen taze çelenkler Ruhuna sarılsın ve h alkalansın . . .

"

Emin Ü lgener (96) ***

" . . . Durmadan dökü lür şimdi göz yaşı ... Ah Tanrım kıskanıp o yüksek başı . . . Devirdi aldı d a sanki n e buldu! Yazık ki bizlere olanlar oldu ... ( . . . ) Ah Ata m nerdesin, Ata m nerdesin? Ağlamak yeter mi senin ardından? Bir dünya kaybettik, yan yüreğim yan! ..

"

Ali U lvi Elöve (97) ***

78


"Ah Atam, vah Atam! Biricik Atam Yaralı bagnma ateşler katam, Başımı taşına koyarak yatam Bir güneş batar mı, ölür mü Atam? Gösterin Tanrı'yı sorup da çatam. Durası kalbime agular dolsun, Analar ağlasın, saçını yolsun, Güneşler dogmasın , çiçekler so lsun. Toprağa girer mi, ölür mü Atam? Gösterin Tanrı'yı sorup da çatam. ( ... ) Uğrunda edeyim kendimi adak. ( . . . ) Bizleri bırakıp gittin mi Atam? Kendimi taşlardan taşiara atam, Bırakın Atam'ın koynunda yatam." Hikmet Turan Dağlıoğlu (98) ***

" ... Işıklar yanmaz ola; gün, ay yasa b ata Türk, Ey Tanrı milletinin en büyüğü Atatü rk! Ne tat kaldı acunun baharında, güzü nde; Ne heybet var gökünde, ne ışık gündüzünde, En büyük gücü sendin Tanrı' nın yer yüzünde, ( ... ) Tanrı kıskandı seni, kendinden ışık diye . . . ( ... ) Ne doğudan sel gibi kopan Atilla, Cengiz, Sana eş olamadı ne yol, ne dağ, ne deniz, Bu n ak din büyükleri! Nerede mahşeriniz?. Yedi kat gök yıkıla, gün ay yasa bata Türk, Ölüm olam kavuşam sana nola Atatürk! . . " Şükrü Kurgan (99) ***

79


"Anıt-Kabir gönüllerde halka halka, O mabetten yurdumuza nur damlıyor. " Hüseyin Öztürk ( 100) ***

" Ufuk tarihe batarken, Atatürk ad lı eşi, Istemem söndürünüz gökteki magrur güneşi! . . Koparıp kalbimi mihrabına avize yapın! .. Bırakın gökleri, topraktaki mabuda tapın! .. Faruk Şükrü Yersel (101) ***

" . . . Atam nerde sin, nerdesin? Tevet, deli gibi deli, Şaşırdı, sapıttı yo lu. Konuşamaz oldu dili. Atam nerdesin, nerdesin?" Feth i Tevetoglu (102) ***

" . . . Arslan Ata m, yigit Ata m, er Ata m Sen kalk topragından ben orta yatam. " M. Faruk Gürtunca (103) ***

" . . . Bir derin hüzün le erimedeyim, Ben onsuz nideyim , onsuz nideyim, Atama gideyim, O'na gideyim; Bir derin hüzün le erimedeyim." Şükrü Galip Erker (104) ***

80


" ... Türklüğün kabesi ola Ankara, Atanın peşinden giyindi kara. ( . . . ) Dünyada bir defa görebilseydim, Ah etmezd im O'ndan sonra ölseydim!" Ali Osman Atak (105) ***

" Ru hu muzda bir uçuru m, her yerde, her şeyde bir eksiklik, bir boşluk var. Ah Atatü rk, umut, neşe, gü neş, her şey, meğer ki hep sen imişsin . " lzzet Ulvi Aykut (106)

ç) Atatiirk'e Geıçekçi,

Nesnel ve Bilimsel

Bir Yaklaşm

Atatü rk h akkında, yukarda örnekleri görü ldüğü gib i , üç ayrı tavır gözlemlenmektedir. Bu tavırlardan biri, Atatürk övgücüleri­ nin; diğeri, Atatürk sövgücülerinin, düşmanlarının ve yadsımacıla­ rının (inkarcılarının); bir başkası ise, Atatürk ağıtçılarının tavrıdır. Atatürk övgücüleri , Atatü rk ' ü Tanrıl aştırmakta, peyga mber­ leştirmekte, evliyalaştırmakta, tabu laştırmakta ve putlaştırmak­ tad ırlar. Atatürk' ü , O'nun söz, düşü nce, davranış ve eylemlerini her türlü eleştirinin ü stünde tutmaktad ırlar. On lara göre, Atatürk, etten kemikten oluşan bir insan, b ir varl ı k deği l ; i nsan üstü , olağan üstü bir varlıktır. Atatürk sövgücü leri, düşmanları ve yadsımacıları, Atatürk'e ve devrimlerine karşıdırlar. Atatürk'ü ve O ' nu n yaptıklarını, eylemlerini yadsırlar (inkar ederler). Kurtu lu ş Savaşını başlatan, gerçekleşti­ ren ve yurdumuzu düşm anlardan kurta ran ın Mustafa Kemal Atatürk deği l, düşmanlarla i şb irl iği yapan satı lmış, hain , alçak Padişah Vahdettin olduğu nu ileri sürererek tarihsel gerçek leri çarpıtmaya çalışırlar. Padişahlığı, halife liği, şeriatçılığı kaldırıp laik

81


Türkiye Cumhu riyeti Devletini kurduğu için Atatürk'e komün ist, din düşmanı, deccal derler. Atatürk'ten sövgüyle, za lim Padişah l l . Abdü lhamit ile hain Pad işah Vahdettin'den övgüyle söz eder­ ler. Atatürk' e, Atatürk adını bile çok görürler. Atatürk' ü ve devrim­ lerini hiç sevmezler, ama herkesten fazla Atatürkçü görünürler. El­ lerinden gelse Atatürk' ü , devrimlerini ve gerçek Atatürkçüleri bir kaşık suda boğmaya çalışacaklardır, fakat güçleri yetmediğinden, gerçek amaçlarına u laşmak için, Atatürk'ü ve Atatü rkçülüğü bir maske olarak kullanırlar. Gerçek Atatürkçülere iftiralarda bulunurlar ve meydanın kendilerine kalması için her türlü oyunu oynarlar. Atatü rk ağıtçıları, Atatürk öldü diye ağlayıp sızlarlar, O'na ağıtlar yakarlar. Atatürk'ün ölümüyle her şeyin b ittiğini sanırlar. Atatürk olmadan veya yeni bir Atatürk, ikinci bir Atatü rk ortaya çıkmadan­ Türkiye'nin kalkınamayacağına inanırlar. Kanımca, Atatü rk h akkında yukarda açıklanan üç tavır da yanlıştır. Atatü rk'e, övgüyle, sövgüyle, düşmanlıkla, inkarcılıkla, redcilikle ve ağıtla değil; sevgiyle, akı lla, mantıkla yaklaşmalıyız. En doğru tavır budur. Yurdu muzu düşmanl ardan kurtaran, bağı msızlığa, özgürlüğe kavu şturan , devletimizi kuran ulu önder M u stafa Kemal Ata­ tü rk' ü elbette sevmel iyiz, övmel iyiz. Ancak, ölçüyü kaçırıp Ata­ türk'ü Tanrı laştırmamalı, peygamberleştirmemeli, evliyal aştırma­ malı, tabu laştırmamalı ve putlaştırmama lıyız. Atatürk sevgisiyle Atatürkperestliği birbirinden ayırmalıyız. Atatürk' ü içtenlikle sev­ mek başkadır, Atatürkperestlik ise yine başkadır. Atatü rkperest­ lik, Atatürk'ü Tanrılaştı rmak, O'na tapmaktır. Atatü rk' ü içtenlikle sevme liyiz, ama O'na tapmamal ıyız. Atatürk yurdumuzu emperya­ l izmden kurtaran ve devletimizi kuran büyük bir kahramandır, fakat yine bir insandır, Tanrı, peygamber deği ldir. -,

Atatü rk, Kurtu l u ş S ava ş ı n ı ve devr i m l eri tek b a ş ı n a gerçekleştirmemiştir h iç kuşkusuz. Türk h a l k ı , Mustafa Kemal

82


Atatü rk' ü n önderliğinde, kadını erkeği , genci yaşiısıyia b irl ikte kanını, canını vererek kazanmıştır Kurtu luş Savaşını. Ancak, Türk u lusuna, h alkına savaşta, barışta ve devrimlerde önderl ik eden, yurdumuzun ve halkımızın kurtuluşu için her türlü özveriye, çi leye katlanan, yaşamını ortaya koyan büyük önder Atatü rk'ü ve O'nun yaptıklarını, eylemlerini yadsımak tek sözcük i le nankörlüktür. Atatürk düşmanlarının çabaları tarihsel gerçekleri çarpıtmaya yet­ meyecektir. Gayretleri boşunadır. Atatürk öldü diye ağlayıp sızlamak, O'na ağıtlar yakmak da h iç b i r şey kazand ı rmaz bize. Atatürk ' ü n öl ümüyle h er şeyin b ittiğini, Atatürk olm adan Türkiye'nin kalkınamıyacağı nı sanmak d a , b u n a inanmak da b i r h atadır, b i r yanı lgıdır. Atatürk' ü n ölümüyle her şey bitmiş deği ldir. Türk halkı, Atatürk olmadan da, O'nun yaşamda en gerçek yol gösterici saydığı bilimin yolundan giderek kalkınacak, çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkacaktır mutlaka. Kanımca , Atatü rk'ü ve eylemlerini yadsımak gib i , Atatürk'ü Tanrı laştırmak, peyga mberleştirmek, evl iya laştırmak, tabu­ laştırm ak ve putlaştırmak da h atalı bir d avranıştır. Bu tür tutum­ lar, akla, mantığa, bil ime ve tarihsel gerçekiere aykırıdır. Evet, Atatürk, ü stün yetenekli büyük bir kah ramandı r, büyük bir kur­ tarıcıdır, büyük bir dahid ir, ama yine de bir insandır. Etten kemik­ ten yaratı lmış, seven, sevilen, özlemleri olan, h ata işieyebilen bir insan. O halde Atatürk' ü değerlendirirken O'nu her şeyden önce bir insan olarak ele almalı, ne yadsımalı, ne de Tanrı laştırmalıyız, olduğu gibi göstermel iyiz. Atatürk, hataları , yanılgıları, yaptıkları, yapamadıkları , başarıları ve başarısızlıklarıyla b irl ikte b i r bütün olarak ele a l ınma l ı ve değerlendirilmelidir. Atatü rk konusund aki duygusal, biçimse l , basmakalıp yaklaşımları b i r yana bırakıp, akılcı, gerçekçi, nesnel ve bilimsel bir yaklaşımı benimsemeliyiz. Atatürk'ü ve düşü ncelerini tabu laştırmaktan ve dogmalaştırmaktan kaçınmalıyız . •

83


Atatü r_k kimdir, neler yapmıştır? Atatürk, Kurtu luş S avaşını h angi koşullar altında nasıl ve kimlerle b irlikte kaza nmıştır? Atatürk, amaçlarına ne ölçüde u laşabilmiştir? Atatürk, daha neler yapmak istiyordu? Atatürk, yapmak istediği işlerin, eylemlerin bazı larını n için gerçekleştirememiştir? Atatürk, Kurtu luş Savaşı döneminde ve devrimleri gerçekleştirirken yaşamında en büyük yardımı, desteği kimlerden görmüş, kimler tarafından engel len­ miştir? Atatü rk, h angi görüşlerin, ideo loj i lerin, devri mlerin, düşünürlerin, devlet ve bilim adamlarının etkisi altında kalmıştır? Tüm bu soruların yanıtları tarihsel gerçekiere bağlı kalınarak ortaya çıkartılmalıdır. Atatürk ve O ' nun eylemleri, devri mleri ve Kurtuluş Savaşı, tü m yönleriyle, gerçekçi, nesnel ve b i li msel bir şekilde in­ celenme lidir. Atatü rk'ün yaptıkları işler, gerçekleştirdiği eylemler, devrimler takdir edilmeli, fakat çeşitli nedenlerle gerçekleştiremedi­ ği işler, eylemler, devrimler açık açık ortaya konmalıdır. Gerçekleşti­ remediği eylemler, devrimler, en kısa zamanda, demokratik yön­ temlerle, gerçekleştirilmelidir. Atatürk ve dönem i , da lkavukluğa ve yadsımacılığa başvurul­ madan olduğu gibi gösterilmelidir. Ne yazık ki, bu, şimdiye dek yapılmamıştır, yapılamamıştır. Atatürk'ü ve dönemini çeşitli yönle­ riyle ele almalı, ineelemeli ve eleştirmel iyiz. Eleştiriden, özeleşti­ riden, gerçeklerin ortaya çıkarı lmasından, yazılmasından, konu­ şulmasından korkmamalıyız.

12. IKI YÜZLÜLÜCÜMÜZÜN BIR BELGESI Her toplumun kendine özgü bazı karakterleri, özellikleri vardır. Toplumlar, bu özellikleriyle diğer toplumlardan ayrılırlar. Türk toplu­ munun da, kendine özgü karakterleri, özellikleri vardır. Zor günlerde gösterdiğimiz u lusal dayanışma, milli b irlik ve be­ raberlik, sorunlara sağduyu ile çözüm bulma, konu kseverlik gibi

84


övgüye değer bazı özell iklerimiz yan ında, eleştirilecek yönlerimiz, daha doğrusu toplumsal bazı hastalıklarımız da bu lunmaktadır. Türk toplumu, Türk insanı , genellikle , aklıyla, mantığıyla değil , d uygu larıyla hareket eder. B u n u n en somut örneği n i spor karşılaşmalarında görüyoruz. Örneğin, milli takımımız yabancı bir futbo l takımıyla karşı laşıp yenerse o futbolcuları kahraman, yeni­ lirse futbolcuları vatan haini ilan ederiz. Insandan put yapıp ona tapma, her şeyi tek bir kişiden bekle­ me de b i r başka to p l u msal h a stal ığım ızd ır. "A" h ü kümeti döneminde o döne min en güçlü adamı "X"e büyük kurtarıcı gözüyle bakar, ona tapar, her şeyi ondan bekleriz. "A" hwkümeti iktidardan çe kil ince "X" hain olur gözü müzde . " B " h ü kümeti döneminde o dönemin en sevilen adamı "Y" bu kez büyük kur­ ta r ı c ı m ız o l u r . " B " h ü kü meti iktidardan çek i l ince veya düşürü lü nce "Y"de hainl ikten kurtulamaz. Hain sayılan "X" ve "Y" bir süre , belli bir zaman sonra yeniden " kahraman" olurlar. Bu durum, böyle sürüp gider yıllarca. " Hain" ve " Kahraman" yaratma­ da üstümüze yoktur. Bu konuda bir yarışma yapılsa rahatlıkla dünya birincisi oluruz. Gerçekleri yazanlara baskı uygu lamak, doğruyu söyleyenleri d� kuzuncu köyden kovmak b ir başka toplumsal hastal ığım ızd ır. Hırsızl ıklara, yolsuzluklara karşı çıkan, h alkın, devletin çıkarlarını savunan, gerçekleri yazan ve söyleyenleri hiç sevmeyiz. Doğruyu yazanları , söyleyenleri sürüm sürüm süründürmekten sadistçe bir zeyk alırız. Onlara yapmadığımız kalmaz. Gerçekleri yazanlara, söyleyen iere sosyal , siyasa l, ekonomik ve psikolojik b askı uygu­ lar, onlarJ bir kaşık suda boğmağa çalışırız. Amaç, gözü kör, kulağı sağır, vicdanı kör, korkak, pısırık, uyu şuk, rahatlıkla yönlendirile­ bilecek bir toplum yaratmaktır. Sömürücülerle işbirlikçilerinin de is­ tedikleri budur zaten.


Gerçekleri yazan, söyleyen, medeni cesaret sah ibi, kişilikli, onurlu insanları ayaklar altına alıp ezmeye çal ışan bizler; yağcıları, eyyamcıları, yalancı ları, sahtekarları, nemelazımcıları, dönekleri, bu­ kalemunları, madrabazları, hakkabazları eller üstünde tutarız. Fabrikasyon insan yetiştirmek, b i r başka toplu msal h as­ talığımızd ır. Toplumu oluşturan tüm insanlarımızın aynı fabrika­ dan çıkmış bir mal gibi olmasını ister ve bunun için tüm gücümüzle çalışırız. Farklı, değişik görüşte insanların o lmasını, çok sesli bir toplum istemeyiz; tek sesl i b ir toplum özleriz. Haksızlıklara, ada­ letsizliklere boyun eğen, oku mayan, yazmayan, düşünmeyen, in­ celemeyen, sormayan, araştırmayan, her söylenene inanan, her şeye evet d iyen, nemelazımcı, korkak, pısırık, kişiliksiz koyun kılıklı insanları çok severiz. El inde sopası ve kavalı bulunan bir çoban ve çobanı n önünde insan kılıklı koyu nlar. . . Bazı çevreler, işte böyle koyun sürüsünden farksız b i r toplum istiyorlar. Sezar' ın h akkını Sezar'a vermek gerekirse, koyun sürüsü gibi bir toplum yaratmak isteyen bazı çevre ler, böyle bir toplum yaratmada çok başarılı ol· dular. . . Baksanıza, çevremiz, koyun, kuzu kılıklı insanlarla, koyun gibi insanlarla dolu . . . Toplumsal h astalıklarımızdan biri de , pekçok konuda ikiyüzlü oluşumuzdur. Her fı rsatta çal ışmaktan, alınteriyle kazanmaktan, namuslu, dürüst, onurlu olmaktan söz ederiz. Çocuklara dürüst olmalarını öneririz, bol bol yemin ettiririz. Fakat toplumumuzda en saygı n, en sevilen kişiler, emeğiyle geçi nen namu s l u , dü rüst, onurlu, çal ışkan özverili insanlar değil; rü şvetçiler, h ırsızlar, kaçakçılar, tembeller, dolandırıcılar, üçkağıtçı lar, h alkı ve devleti soyanlar, sömürenlerdir. Günümüz Türkiye' sinde, rüşvet yemeyen, çalıp çırpmayan do­ landırmayan , h ırsızlık, üçkağıtçılık yapmayan namu slu , dürüst, onurlu kişi lere "aptal, enayi, de li, manyak" gözüyle bakılıyor. Rü şvet yiyerek, hırsızl ık, kaçakçılık, üçkağıtçılık yaparak, h alkı ye

86


devleti dolandırarak köşeyi dönenler ise, toplumun en muteber, en saygın kişi leri o l uyorlar. Değer yargı ları a lt üst o ldu günü muzde . Ça lışkan, dürüst, onurlu olmak deği l ; rüşvetçi , hırsız, dalkavuk, dolandırıcı olmak önemli. Köşe dönme düzeni, bu düzen. Önemli olan, köşeyi dönmek. Köşeyi dön de nasıl dönersen dön. Kaçakçılık yap, hırsızlık yap, üçkağıtçılık yap, halkı, devleti do landır, yeter ki köşeyi dön . . . I şte o zaman para sende, pul sende, mal, mülk, kat, yat, köşk sende, koltuk sende, itibar, saygı sende, her şey sende olur. Herkes önünde saygı ile eğilir. . . Bu düzen, köşe dönme düzeni . Allahı, d i n i , peygamberi, kitabı, namusu para olan, paraya tapan, paraperest insanlar yetiştiriyor, bu düzen. N am ussuzlar, to plumun en saygın insanları s ay ı l ı p eller üstünde taşınırken, namuslular ezi liyor. N amu ssuzlar, mi lyonlar, milyarlar içinde zevk ve �efa içinde yaşarken; namuslu lar, açlık ve setalet içinde ömür tü ketiyorlar. Namussuzlar, seslerini duyurur­ larken; namu slu ların, sesleri çıkmıyor, çıksa da seslerini kimse duymuyor. Namussuzlar, hak etmediklerini ald ıkları halde; namus­ lular, haklarını aramıyorlar, arasalar da alamıyorlar. Işin acı yönü, hırsızlar, kaçakçılar, vurguncular, soyguncu lar, namussuzl ar, herkesten fazla Atatürkçü, herkesten fazla yurtse­ ver görünüyorlar. Çocu klara, gençlere okulda dürü st, çal ışkan, onurlu olmaları öğretiliyor. Ancak, gerçek yaşamda bunların geçerli olmadığı nı görüyorlar. Çocuklar, gençler, okulda öğre nd ikleriyle gerçek yaşamda gördüklerini karşılaştırd ı klarında şaşırıp k a l ıyorlar, buna l ı miara düşüyorlar. Çünkü okuldakilerle yaşamdakilerin birbi­ riyle taban tabana zıt o lduğunu biliyorlar, görüyorlar. Çalışkan, dürüst onurlu olmak kara kap l ı kitaplarda ka lıyor. Gerçek yaşamda ise, üçkağıtçı, yalancı, dolandırıcı, h ırsız, vurgun-

87


cu ve namussuz olmak geçerli o luyor. Bu durumu b ilen bazı ana babalar, çocuklarını yetiştirirken çifte standart, çifte ö lçü uygu­ luyorlar. Başkalarının yanında çocuklarına çalışkan, dü rüst, na­ m u s l u , onurlu olmayı ö ne ren, öğütleye n , bazı ana babal ar; çocuklarıyla başbaşa kaldıklarında "Aman evladım" diyorlar, "b iz başka larının yanında sana Çalışkan, dürüst, namuslu ol d iyoruz, ama buna fazla inanma. Dürüst, namuslu o ldunmu toplu mda ezi­ lirsin, harcanırsın. Memleketi kurtarmak sana mı kaldı? Eline fırsat geçti m i , sen de ye, çal çırp, üçkağıtçılık yap! Çünkü bu düzende önemli o lan, dürüst o lmak değil, köşe dönmektir. Köşeyi dönmek için ne gerekiyorsa yap! Kaçakç ı l ı k , h ı rsızl ık, üçkağıtçılık, do­ landırıcı lık yaparak köşeyi dönenler el üstünde taşınıyor. Gazetele­ rin baş köşelerinde onlar, her yerde onlar. Sen de köşeyi dönenler gibi o l . S ırası ge li nce herkesten fazla dürüst, herkesten fazla memleketsever, herkesten fazla Atatürkçü görün. Işini yürüt. Ge­ misini kurtaran kaptan ol. Okuma, yazma, gerçeği söyleme , evete­ fendimci ve nemelazımc ı o l . Kaçma, karışma, çalışma. H aksız­ lıklara, adaletsizliklere karşı çıkma. Aksi halde mimlenir, fişlenir, h arcan ırsın . " Evet, b u düzen, köşe dönme düzen i. Köşeyi dön de nasıl dönersen dön . Önemli olan, köşe dönmektir. Yakında, köşe dönen h ı rsızların , vurgu ncuların, soygu ncuların, üçkağıtçıların büstleri, heykelleri, anıtları meydanlara dikilirse hiç şaşmamak ge­ rekir. .. Toplumsal hastal ıklarımızdan biri de, Atatürk ve Atatü rkçü lük kon usu ndaki tutumu muzda, daha doğru su ikiyüzl ü lüğümüzde gö rü l m e kted i r. Pekço k k o n u d a o l d uğu g i b i , Atatürk ve Atatürkçülük konusunda da çifte standart, çifte ölçü uygu luyo­ ruz. Öze l, gayrı resmi topl antı l a rda Atatü rk'ü ve Atatürkçü lüğü yerin d i bine batıran bizler; re smi top l antı larda Atatü rk ' ü ve Atatürkçülüğü övüyoruz.

88


Özel konuşmalarda, toplantılarda, kapalı kapılar ardında, evler­ de, kahve le rde, lokanta larda Atatürk için neler dem iyoruz ki neler . . . Öze l , gayrı resmi toplantı larda Atatü rk'e " Komünist, faşist, gerici, şeriatçı, ırkçı, Turancı, d insiz, deccal, din düşmanı, gök gözlü şeytan, ayyaş, katilin oğlu , I ngi l iz ajanı, emperya l ist u şağı" diye n , Atatürk a leyh ine demedi kleri n i b ırakmayan, Atatürk'e en ağır h akaretleri yapan b izler; resmi toplantı larda, konuşmalard a Atatürk için " Büyük kurtarıcı, eşsiz kahraman, ulu önder, büyük komutan, büyük devlet adamı, devletimizin banisi, milletimizin hamisi, ebedi şefimiz, dahi lerin dah isi, uluların u lusu , yücelerin yücesi, peygamberimiz, All ah ımız, can ımız, herşeyimiz" diyoruz, O'nu öve öve göklere çıkartıyoruz. Atatürk konu sundaki bu iki yüzlü l üğümüzün somut bir be lge­ si, kanı mızca, "25 Temmuz 1951 Tarih ve 5816 Sayılı "Atatürk Aleyhine I şlenen Suçlar Hakkında Kanun" dur. " . . . Bu kanuna göre, Atatürk' ün heykellerini kırmak, onun kişiliği üzerinde alçaltıcı sözler yazmak ve söyleme� suç sayıl ıyordu . Bu kanun , Türk Devri­ mi için yüz kızartıcıdır. Atatü rk' ü küçü ltmek için bundan daha iyi bir yol bulunamazdı. Hayatı boyu nca u lusu için çalışmış, Türklüğü yüceltmek, halkı uygarlaştırmak için elinden geleni yapmış, büyük Önder' in anısını kanun yolu ile koru mak pek acı ve hazindir." (107) Her fırsatta Atatürk'ü çok sevd iğin i , Atatü rkçü o lduğunu söyleyen b izler, ne acıdır ki, Atatü rk'ü ve anısını korumak için bir yasa çıkarmak zoru nda kaldık. Evet, Atatürk ' ü ve anısını, yasa zo­ ruyla, silah, kelepçe ve hapishane zoruyla koruyoruz. Bugün pek çok k i ş i , kork u d a n , zoraki Atatü rk' ü sever ve Atatü rkçü görünüyor. Gerçekleri saklamaya, gizlerneye hiç gerek yok. Gerçek gün gib i ortada. Bir insan ın Ata'sını sevmesi, O'na saygı göstermesi için yasa çıkarılmasına gerek var mı? M u stafa Kemal'e Ata' m ız diyoruz,

89


sonra Ata ' m ızı koru m ak, O ' na s aygı göstermek için yasa çıkarıyoruz. I şte bu, b izim Atatü rk konusundaki ikiyüzlül üğü­ müzü açıkça göstermekte, belgelemektedir. Yalnız bizim değil, kalkınmış, çağdaş uygarlık düzeyine u laşmış ülkelerin de kurtarıcıları , ulusal kahramanları var. O ülkelerin, ulusal kahra manlarının anısını koru mak için yasa çıkardıklarını h i ç sanmıyoruz. B u tür b i r uygu lama Hitler Almanya' sında, M ussolini ltalya'sında, Stalin Rusya'sında, M ao Çin' inde olmuştur belki . Ancak, çok partili demokrasi ile yönetilen ü lkelerde böyle b i r uygu­ l amanın olduğunu h i ç sanmıyo ruz. Ka ldı ki, bugünün Rus­ ya'sınd a Stalin, bugünün Çin' inde M a o , rahatl ıkla eleştiril­ mektedir. "Atatürk Aleyh ine I ş lenen Suçlar H a kkındaki Ya sa" b i r ikiyüzlülük belgesi olarak karşımızda durmaktadır. Gerçeği söylemek gerekirse, Atatürk'ü ve Atatü rkçülüğü yasa zoruyla ayakta tutuyoruz. Pekçok kişi, bu yasadan korktuğu için Atatü rk'ü ve Atatürkçülüğü sever görünüyor. Bunları n, Atatq rk'ü sevrneleri zorakidir, korkudan öyle görünüyorlar. Kapalı kapılar ardında Atatürk'e en ağır hakaretleri yaptıktan sonra yüzlerine "Atatü rkçülük" maskesi takıp meydana çıkan ve Atatürk ilke ve inkılapları üzerine söylev çeken, timsah gözyaşları dökenler, en büyük Atatürkçü sayı l ıyorlar gü nümüz Tü rki­ ye ' sinde . . . Kanımca, önemli olan, Atatürk' ü yasa olmadan, yasa korkusu o l madan sevd i rebi lmekti r. S am i m i , i çten sevd ireb i l mektir. Atatü rk, böyle bir yasa olmadan da sevil irse, o zaman Atatürk, gerçekten seviliyor demektir. Anc-=ık, bu yapılamadı şimd iye dek. Atatürk' ü yasayla, zorla, korkuyla sevdirmeye; Atatü rkçü lüğü yasa zoruyla, korkuyla ayakta tutmaya çalışıyoruz. "Atatürk ve Atatü rkçü lük yasa o l madan, zo ra, korkuya başvurmadan da sevilecektir, benimsenecektir. Çünkü Atatürk ve

90


Atatürkç ü lü k, h a lka mal olmuştur" diyenler çıkacaktır. Evet, Atatürk ' ü ve Atatürkçü lüğü, yasa o l madan, korkuya, zora başvurmadan seven, benimseyen samimi, iÇten A�atürk severler, Atatürkçü ler vardır yurdumuzda. Bundan hiç kimsenin kuşkusu yok. Ancak, onların etkinliği, sayısı ne kadardır acaba? " Atatü rk Aleyh ine I ş l e n e n S u ç l a r H a k k ı nd ak i Ya s a " ka ldırıld ığında Atatü rk'e ve anı sına sövü lecek, Atatürk ' ü n büstleri, heykelleri, anıtları kırılacak, Atatürk'e ve Atatürkçülüğe en ağır hakaretler yapılacaktır. Atatürk ve Atatü rkçülük yerin dibine b atırılacaktır. Bunları yapacakların sayısı hiç de az olmayacaktır. Böyle bir şey o lmaz diye n ler varsa, buyursunlar, bu yasayı kaldırsınlar. Zannetmiyorum ki, kaldırabilsinler. Atatürk' ü , anısın ı , Atatürkçülüğü, yasa zoruyla , kelepçeyle, si­ lahla , h apishane ile koruduğumuz, ayakta tuttuğumuz yadsın­ maz bir gerçektir. Acıdır, ama gerçektir bu ...

13.

IKINCI ATATÜRK

" Bir dehaydı O. Ondaki akıl, zeka, ileri görüşlü lük, yu rt ve u lus sevgisi kimde vardı ki? Yedi d üvele karşı nasıl da meydan okumuştu yarabbi. Ah Atatürk ahhh!. . . Yalnız büyük b i r komutan değil , büyük bir devrimci, büyük bir devlet adamıydı aynı zamanda. Çürümü ş imparatorluktan yepye ni b i r cumhuriyet yarattı. O kadar devrimi çok kısa bir zamanda gerçekleştirdi. Of Atatürk offf! Saçları altın gibiydi. Gözleri deniz mavisi. Kalem gibiydi parmak­ ları. O boy, o endam. o kaş, o göz ondan başka kimde vardı ki? Güzeller güze l iydi O. Vah Atatürk vah hh! Atatürk'ten sonra iktidara gelenlerden hiçbirisi Atatürk'ün yeri­ ni tutamadı, O'nun yaptıklarını yapamadı. Başımızda Atatürk gibi

91


bir adam olmadan kalkınmamıza olanak yok. Bize Atatürk gibi bir önder gerekli. Atatürk yaşasaydı böyle mi olurduk biz? Atatürk ö lmeseydi çoktan kalkınırdık. Tanrıdan bir mucize olsa da Atatürk d irilse veya yeni bir Atatürk, ikinci bir Atatürk çıksa ortaya. Bakın o zaman nasıl düze lird i , nasıl kalkını rdı Tü rkiye. Oh Atatürk ohhh!" Yurdumuzda böyle düşünenierin sayısı h iç de az deği ldir. Bazıları, Atatürk öldü diye ağlayıp sızianıyorlar ve bir mucize olup Atatürk'.ün d i r i l me s i n i veya ye n i b i r Atatü rk ' ü n , ikinci b i r Atatürk' ün ortaya çıkmasını bekliyorlar. Zaman zaman bazı kişiler de, ortaya çıkıyorlar ve kendilerini ikin­ ci Atatürk ilan ediyorlar. Bazıları da, bu işi çevrelerindeki dalkavuk­ larına yaptırıyorlar. Kiminin kaşı gözü Atatü rk'e benzediği için ken­ d i n i i kinci Atatürk o l !irak görüyor. Kimis i , Atatürk' ün se sini, konuşmasını, tavrını taklit ederek Atatü rk'e benzerneye çalışıyor. Kimisi ise, Atatürk'ün giysilerine benzer giysiler giyince kend ini ikinci Atatürk sanıyor. Atatü rk' ün sesine, konu şmasına, tavrına öykünerek, O'nun gibi giyinerek Atatürk olu nsayd ı herkes Atatürk olurdu. Atatürk olmak o kadar olay değil. . . Atatürk ' ü n d i r i l m e s i n i veya i k i nc i bir Atatürk ' ü n o rtaya çıkmasını bekleyerek boş hayaller peşinde avunmak, bizi tembel­ l iğe , uyuşukluğa ve m iskinl iğe sürüklemekten başka h içbir işe yaramıyor. Yaramadığını yıllardan beri görüyoruz işte. Atatürk'ü yetiştiren Türk halkı, her alanda yeni değerler, yete­ nekler yetiştirmektedir. Bilimde, sanatta, edeb iyatta vb. güçlerini tü m dünyaya kabu l ettirmiş, kanıtlamış çok değerli, yetenekli in­ sanlarımız vardır. Türk halkı, büyük, doğurgan, yetenekli bir halktır. Ancak, Atatürk gibileri istendiği zaman gökten zembille " şıp" diye inmez, zamanla çıkar ortaya. Ka ldı ki, yalnız bizim değil, b aşka u lusların d a , örneğin , kalkınmış, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmış toplumların da kur-

92


' tarıcıları, kahramanları var. Fakat onlar bizim gib i, kurtarıcılarının, kahramanlarının dirilmesini veya yeni kurtancıların ortaya çıkmasını beklemiyorlar. Onlar bizim gibi " Kurtarıcımız böyle dediydi", "Hayır, kurtarıcımız böyle demedi şöyle dediydi" diyerek, lafebeliği yapa­ rak zaman öldü rmüyorlar. Peki ne mi yapıyorlar? Bilimi, aklı rehber edinerek elele, gönü l gönü le, kafa kafaya vererek, inançla, azimle, sistemli, disiplinli, planlı ve programl ı bir biçimde çalışıyorlar. Atatürk öldü diye ağlayıp sızlanmaktansa, Atatü rk'ün dirilme­ sini veya ikinci bir Atatürk'ün ortaya çıkmasını beklemektense bi li­ min, insanlığın, çağdaş uygarlığın yolundan elele yürümek, sürekl i, ileriye, iyiye ve güzele doğru gitmek daha yararl ıdır, daha akıllıca bir iştir bizce. "Aslında" , " ikinci bir Atatürk arama" heves ini de bir yana bırakmamız gerekiyor. Çağdaş demokratik toplumlar, büyük kahra­ manların değil, yasaların, kurumların ve bil inçli kitlelerin yönetimi ile ilerler. Atatürk devrimi, bir daha Atatü rk gibi güçlü lideriere gerek­ sinme duyu l m ayacak bir toplum yarattığı mız oranda başanya ulaşmış olacaktır." (108)

14. BITMEYEN OYUN ... Atatürk, sanki "Sand ıktan hep kapitalistlerin temsilci leri çıksın ve Türkiye'yi hep onlar yönetsin, u lu sa l gel irin yarıdan fazlasını mutlu azınl ığa verin, zengi nleri daha zengi n , fakirleri daha fakir yapın, Amerika'ya ayrıcalık tanıyın, yeraltı servetlerini yabancılara peşkeş çeki n , d ü şü nceyi , gerçeği yazanları ceza landırın, öğretmen iere kıyın, h alkı eğitmeyin, ortaçağ karanlığında bırakın, vu rguna, şoyguna, sömürüye, yolsuzluğa gözyum u n , Türkiye 'yi dünyanın en geri ü lkeleriden biri durumunda b ırakın" demiş gibi; Türkiye'yi kapitalistlerin çıkarını b irinci planda tutarak yönetenler Atatürkçü, ulusal gelirin yarıdan fazlasını mutlu azınl ığa verenler

93


Atatü rkçü , zengin leri daha zengi n, fakirleri daha fakir yapanlar Atatürkçü , Amerika'ya ayrıcalık tanıyanlar Atatürkçü, yeraltı ser­ vetlerimizi yabanc ı l ara peşkeş çeke n ler Atatürkçü, düşünceyi , gerçeği yazanları cezaland ıranlar Atatürkçü, öğretmeniere kıyanlar Atatürkçü , halkı eğitmeyenler, ortaçağ karanlığında b ı rakan lar Atat ü rkçü , v u rgu n a , soygu n a , s o m u ruye , yo l s u z l u ğa gözyumanlar Atatürkçü , Türkiye'yi dünyanın en geri ü lkelerinden biri durumunda bırakan lar Atatürkçü . . . Evet, o biçim Atatürkçü . . . Atatü rk'ün ö lümü nden sonra iktidara ge len tü m partiler, Atatü rkç ü lü kten uzaklaşmışlar, Atatürkçü lüğü yozlaştırm ışlar, yol u ndan saptırmışlar, Atatürk devrimlerinden ödün vermişler, daima zengi nlerin, tutucuların dümen suyunda gitm işler, fakir halk kitlelerinin yararına olacak köklü bir düzen değişikliğine karşı çıkmışlar ve Türkiye'yi u lusal gelirin çok adaletsiz dağıldığı geri bir ü lke hal ine getirm işlerdir. Ve sonra da Atatürkçü geçinmişler, Atatürkçü lüğü yüzlerine maske yapm ışlar ve vatan, millet, din, iman, hak, hukuk, ada let. de mokra si üzerine bol bol söylev çekerek fakir h a l k kitlelerini uyutmuşlar, uyutmuş lar, uyut­ muşlardır . . . Türkiye 'de yıllardan beri "Atatürkçü lük" adı altında b i r oyu n, bir komik - dram oynanmaktadır. Öyle sanıyoruz ki, daha uzu n zaman devam edecektir bu oyun . Türkiye 'yi dünyan ı n en geri ü l ke lerinden b i r i d u rumunda bırakan politikacı lar, yüzlerine "Atatü rkçü lük" maskesi takıp or­ taya çıkıyorlar ve "Atatürkçüyüüüz! . . " diye bas bas bağırıyorlar. Halkı, devleti soyan, sömüren ağalar, beyler, şeyh ler, aracılar, tefeciler, kompradorlar, vurguncu l ar, soyguncular, sömürücüler, kaçakçılar, rüşvetçi ler, yiyiceler yüzlerine "Atatürkçü lük" maskesi takıp ortaya çıkıyorlar ve "Atatü rkçüyüüüz! " d iye bas bas bağırıyorlar.


H a l k düşmanları, sömürücüler, soygu ncular, yiyiciler için "Atatürkçülü k"ten daha iyi bir maske bulu namaz. Açık konu şmak gerekirse Türkiye 'de en ucuz, en kolay şey, "Atatürkçü " olmaktır. Halkı aidatın, avutun , uyutun, soyun , sö­ mürün, ortaçağ karanlığında b ırakın ve sonra da "Atatü rkçü­ yüüüüz! . . . " diye söylev çekin: Evet, ağızlarda hep aynı isim: Atatürk . . .. Yüzlerde hep aynı maske: Atatürkçülük . . . Eğer Atatürk yaşasayd ı ve "Atatürkçülük" adı altında oynanan bu iğrenç oyun ları görseydi sahte Atatürkçülerin suratl arındaki "Atatürkçülük" maskesini indirir ve "tu ! . . " derdi "tu , tu , tu ! ... "

15. ATATÜRK'ÜN SESINI DUYAR GIBI OWYORUM Cumhu riyet kuru lalı 71, Atatürk öleli 56 yıl oldu. Şöyle bir göz atalım geriye , bunca zaman içinde neler yapıldı şu güzelim yurdu­ muza, şu mert, yiğit halkımıza. Açlık, işsizlik, sefalct. cehalet, adaletsizlik ortadan kaldırılabildi mi? H ayır! Tüm Türk yurttaşları insan gibi yaşayabilecekleri b ir geli­ re kavuşturuldu mu? Hayır! Herk,esin ge leceği güven altına alınıp "yarın ne olacağım" kaygısı kafalardan silinebildi mi? Hayır! U lusal gelir adil dağıtılabildi, sosyal adalet, fırsat eşitliği, sanayileşme ve planlı bir kentleşme gerçekleştirileb i ldi mi? H ayır! Türkiye, geri ka lmışl ıkta n , ortaçağ karanlığından kurtarılıp çağdaş uygarl ı k düzeyine u la ştırılabildi m i ? Hayır! Peki ne yapıldı öyleyse? Vatan, mil let, d i n , iman, S akarya, Atatürk ve Atatürk lnkilapları . . . . üzerine söylev çekildi. Atatürk'ün sözleri tıpkı bir papağan gibi ezberlenip tekrarland ı. Atatürk ve Atatürkçü lük bol bol sömürü ldü . Fakir halk kitleleri, büyük ser-

95


maye çevrelerinin çıkarlarını savunan politikacılar tarafından palav­ ralarla, kuyru klu yalanlarla aldatıldı, avutuldu , uyutuldu . U lusal ge­ lirin aslan payı zenginlere, mutlu azınlık insaniarına veri ldi. Zengin­ leri daha zengin, fakirleri daha fakir yapacak bir politika izlendi. Gerçekleri dile getirenler, fakir halk kitlelerinin çıkarını savunanlar ezi l d i . Amerika'ya ayrı c a l ı k tan ı n d ı ; Atatürk ' ün yurdumuzdan kovduğu emperyal izm O ' nun ölümünden sonra ikili anl aşmalar aracıl ığıyla tekrar yurdumuza davet edildi; bağımsızlığımıza gölge düşürü ldü. Türkiye, dünyanın en geri ülkelerinden b iri duru munda b ırakıldı . Ve tüm bunları yapanlar "Atatürkçü" geçindi . . . . Atatürk'ün, b u acıklı manzarayı , bu komik - dram ı gördüğünü ve Atatürk ve Atatürkçü lük sömürücü lerine şöyle seslendiğini duyar gibi oluyorum: "- Yete r artık beni ve i lke lerimi sömü rdüğünüz! . .. Bıktım, sömü rü lmekten. Çıkarcıların, sömürücü lerin, halk düşmanlarının beni maske olarak kullanmalarından usandım. Nefret ediyorum bu iğrenç oyundan. Bu maskaral ığa bir son veri lsin artık!. .. Nerde beni seven, ülkülerimi, i lkelerimi gerçekleştirecek olan gerçek Atatürkçüler? Rahat uyuyamıyorum, kahroluyoru m: Dünkü eyaletlerimiz bizi geçtiği için ka hro luyoru m . Ku rtardığım ve kurduğum Tü rkiye, dünyanın en geri ülkelerinden biri durumunda bırakıldığı için kahro­ luyorum. Halkım yeterince eğitilmediği, açlık, işsizlik, setalet içinde bırakıldığı için kahroluyorum. Yerimden kalkmak ve beni ve ilkelerimi sömürenlerin, halkımı aç, işsiz, eğitimsiz, yurdumu geri bırakanların suratiarına tükürmek is­ tiyoru m . Yete r artık beni sömürdüğü nüz! . . . Bıktım, usandım sömürül­ mekten! Lanet, beni ve i lkelerimi sömürenlere bir m i lyar kez lanet! . . . "

96


IKINCI BÖLÜM SÖMÜRÜLEN ATATÜRKÇÜLÜK 1. ATATÜRKÇÜLÜCÜN ÇEŞiTLJ TANIMLAMALARI - Tek kurtuluş yo lu, Atatürk yoludur. - Batı medeniyetine u l aşmamız için Atatü rk i lke ve inkılaplarına sımsıkı bağlanmamız lazımdır. - Yabancı " izm" lerin değil, Kemalizmin peşinden koşmalıyız. - En güze l çizgi , Atatü rkçü çizgi dir. Atatü rkçü çizgide bul uşalım. - M i l l i b i r l i k ve beraberliği m izi sağlayacak tek ideoloj i Atatü rkçü l ü ktür. - Yurdumuzun kalkınması için olaylara Atatü rkçü açıdan bak­ malıyız. '

- En iyi düzen, Atatürkçü bir düzend ir. Atatü rkçü bir düzeni elbirliğiyle kurmalıyız. - Atatü rkçü görü şten h ı z ve i l h a m a l d ığımız zaman çözemeyeceğimiz h içbir sorunumuz kalmaz. - Gençlerim izi Atatü rk i n k ı l aplarına bağlı b i r şekilde yetiştirmeliyiz. Peki ama, nedir Atatürkçülük, Kemalizm, Kemalist ideoloj i , Atatürkçü görü ş, Atatürk devrimi, Atatürk ilkeleri, Atatürk inkılabı? ve

Bu soru nun yanıtını değişik görüşteki aydın, yazar, gazeteci bilim adamlarımız şu biçimde vermektedirler:

Falih Rıfkı Atay: " . . . Atatü rkçü lük demek, a k ı l ve vicdan hürriyetleri yolu ile Türk milletini batı medeniyet toplumları arasına katmak demektir." (109) 97


Şevket Süreyya Aydemir: " . . . Atatü rkçü lük bir ilim ve heyecan sistemi olmaktan ziyade, bir ruh ve bir zihniyettir. Bu ruh ve zih­ n iyetin yapısı ise , h i s ve h eyecandan ziyade, çağın akışına dayanır. ( ... ) halk işlerinde, yaşayışta, üretimde, eğitimde, sanatta, fikir­ de ve duyguda, asrın medeni ve sosyal icaplarına yö nel iş! Atatürkçülük budur ... " (110)

Vedat Nedim Tör: " . . . Kemalizm, azge lişmiş bir memleketin, en kısa zamanda, hiç vakti , enerji, sermaye kaybetmeden kalkınması için milletçe el, iş ve gönül birl iği yaparak planlı ve s i stemli bir savaş idealizmidir." (111)

Hasan Ali Yücel: . . . Kemalizm denilen doktrin, sıralanmış bir­ takım kuru, içi boş laflar deği ldir. Anayasanın benzinliğine girmiş bu prensiplerde Türk milletinin hali ve istikbali gizl idir." (112) "

Ord. Prof. Dr. Şevket Aziz Kansu: " . . . Kemalizm deyimi ile de ifade olunan Atatürk ilkeleri ve devrimleri Türkiye ve dünya çapında bir fi kir-kuwetin, özgürlük fikir-kuwetinin tezahürü , politik, so­ syal , ekonomik, düşünsel sonuçl ariyle ul usal hayata ve tarihe mal o luşu , uygu lanışıd ır." (113) Recep Peker: ... Türk inkılabı, yalnız siyasal veya ekonomik bir "

rej im değiştiren bir hareket değildir. O, ulusal, sosyal, siyasal, eko­ nomik ve kültürel yaşayışın bütün derinliklerinde aynı zamanda te­ sirler yapmış olan inkılaptır." (114)

Peyami Safa: ... Kema l izm iki büyü k milli zaruretten doğdu: Biri Türk yurdunu ve Türk birliği n i içeride bozgundan ve dışarıda salgından kurtaran milli savaş; öteki de bu yurdu ve bu birl iği kur­ tard ı ktan sonra Türk toprağını ve kafasını betonla inşa. Burada bina ve kafa ayn ı istihaleyi (başkalaşmayı) geçiriyor. Kemalizm ahşap binaların ve ahşap kafaların yık ı lması ve betonlaşmasıdır." "

(115) 98


Osman Güngör Feyzoğlu : " . . . Kurtu lu ş Savaşından sonra, Türk iye Cumhuriyeti adıyla belirginleşen yeni Türk Devletin in dayandığı Atatürk ilkeleri şunlardır: 1 - Cumhuriyetçilik. 2 M i l­ liyetçilik. 3 - Halkçı lık. 4 - Laiklik. 5 - Devletçilik. 6 - lnkılapçılık." (116) -

Prof. Dr. Emre Kongar: " . . . Kemalist ideoloji, "tam bağımsızlık" ve "batılılık" ilkeleri çerçevesinde " karşı-emperyalizm" ve " altı ok" ile belirlenir. Ne yazık ki, Türkiye'deki "re smi ideoloj i " , Kemalizmi önce yalnızca "altı ok"a indirgemiş, daha sonra da bu altı ilkeyi genel anlamından tümüyle saptıracak yorumlara konu yapmıştır." (117)

Hasan Latif Sarıyüce: " .

Atatü rkçülük, Türk toplumunu bütün varlığıyla derinden değiştirerek çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkarmayı amaçlayan ve u l usumuzla birlikte sonsuza kadar yaşayacak olan sürekli bir atı lım ve ilerleme yoludur. ..

( ... ) Atatürk ilkeleri: 1 - Bağımsızlık. 2 Ulusçuluk. 3 - Halkçılık ve Halk Yönetimi. 4 - Devrimcilik. 5 Cumhuriyetçilik ve Anayasa. 6 Dinsel Devlet Yerine Laik Devlet. 7 - Doğu Uygarlığından Batı Uy­ garlığına Geçme. 8 - Dinsel Eğitimden Laik Eğitime Geçme. 9 - Anadi­ le Dönüş. 10 - Barışçı lık." (118) -

-

Arif Hikmet Par - M. Agah Onen: " . . . Kemalizm-Atatürkçü lük" açık ve aydınlık bir yo l , Atatürk'ün ortaya koyduğu iikeier ise bu yolu aydınlatan ışık demetleridir. ( ... ) Atatürk I lkeleri: ı Özgürlükçü luk. ll - Akılcı lık. lll, Gerçekçilik. IV - Uygarlıkçılık. V - Barışçılık. VI - Halkçılık. VII - Devletçilik. VIII - Cum­ huriyetçilik. IX - Milliyetçilik. X - Devletçilik. Xl - Laiklik." (119) -

lsmet Zeki Eyüboğlu: " . . . Atatürk i lkeleri, Atatürk'ün toplum anlayışını, dünya görüşünü, u lu s yönetimi konusunda tuttuğu yo lu, yaşama düzenini o l uşturan kurallarını, düşünce yapısını, davranış biçimini gösteren dil varlıklarıdır.

99


( . . . ) Atatürk Ilkeleri: 1 Bağımsızlık. ll - Devrimcilik. l l l - Bil ime Güven . IV - Barışçılık. V - Laiklik. VI - Uygarlık Yolu . VII - Devletçilik. VIII - Köylüyü Kalkındırma. IX - Halkçılık. X - Cumhuriyetçilik. Xl - Ulu­ -

sal Birlik. XII Milliyetçilik." -

(120)

Mükerrem K. Su ve Prof. Dr. Ahmet Mumcu tarafından yazılan ve Milli Eğitim Bakanlığı'nca Orta Öğretim Okullarında (Lise ve Dengi Okullarda) ders kitabı olarak kabul edilen 'Türkiye Cumh� riyeti lnkılap Tarihi" adlı kitap: " . . . Atatürk inkılabı, büyük önderin daha önce kafasında tasarladığı, bi rbirine b ağlı ye niliklerden oluşan bir bütündür. ( . . . ) Akla, mantığa, sağduyuya seslenen, h içbir aşırı ve pürüzlü noktası o lmayan bu ilkelere bağlanmaya Atatürkçülük diyoruz. ( . . . . ) Aşağıda inkılap ilkelerini göreceğiz. Bun ları temel ilkeler ve bütünleyici ilkeler olarak iki ana gruba ayıracağız. A - Temel I lkeler: 1 - Cumhuriyetçilik. 2 - Milliyetçilik. 3 - Halkçılık. 4 - Laiklik. 5 - Devletçilik. 6 - lnkılapçılık. B - Bütünleyici Ilkeler: 1 - Milli Egemenl ik. 2 - M illi Birlik ve Bera­ berlik, Ü lke Bütünlüğü. 3 - Özgürlük ve Bağımsızlık. 4 - Yurtta Barış - Cihanda Barış. 5 - Akılcılık ve Bilimsel lik. 6 - Çağdaşçılık ve Batılı­ laşma. 7 - Insan ve Insanlık Sevgisi." (121)

Genelkurmay Başkanlığı tarafından hazırlanan ve Milli Eğitim Bakanlığı'nca Ortaöğretim Okullannın (Lise ve Dengi Okullann) 2. ve 3. sınıftan için ders kitabi olarak kabul edilen "Milli Güvenlik Bil­ gisi" adlı kitap: " . . . Atatürkçü lük, Atatürk ilkelerinden yola çıkarak çağdaş me­ den iyet seviyesine erişmeye yönelen, akı ldan ve i limden kuwet alan gerçekçi ve sürekli bir hayat hamlesidir. ( . . . ) Atatürk ilkeleri ana ilkeler ve bütünleyici i lkeler olarak iki grupta toplanır. Bunlar:

1 00


1 - Ana I lkeler: a - Cumhuriyetçi lik. b - Milliyetçilik. c - Halkçılık. d Laiklik. e - Devletçilik. f - lnkılapçılık. 2 - Bütünleyici Ilkeler: a - Tam Bağımsızlık. b - Milli Egemenlik. c ­ Milli Birlik ve Beraberlik. d - Barışçı lık. e - Bilimci lik, f - Çağdaşçılık. g ­ Ilericilik. h - H ürriyetçilik. ı - Gerçekçi lik. j - I nsan ve Insanlık Sevgi­ si." (122) Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı'nca ya)'lmlanan, "Devrim ve ilkeleriyle Atatürk" adlı kitap: ... Atatürk "

Devrimi, "orij inal, milli" bir devrimdir. ( . . . ) Devrim' in amacı bir Atatürk Düzeni kurmak, Düze n ' in amacı da, Türk M i lletini, ülkesi ve u l usu ile b i r bütün halinde çağdaş uygarlık düzeyine u laştırmak, hatta üstüne çıkarmaktır. Atatürk Düzeni ' ni şöyle tanımlayab iliriz: " M i l li Egemen l ik ve Bağımsızlığa bağlı ve aynı zamanda barışçı insancıl; milliyetçi, laik, h a lkçı ,demokratik parlamenter sistemi benimsemiş; iktisadi yaşamını planlı karma ekonomiye dayatan Kemalist özde devrimci; bütün dünya u luslarıyla her alanda işb irliğine açık, her türlü dik­ tayı reddeden haklar, özgürlükler, eşitlik ve kalkınma düzeni'dir." ( . . . ) Kı smen yasalaramızda, öze l l ikle Atatürkçü öğretide yer alan genel ilkeler şunlardır:

1 - Baş Ilkeler: Cumhu riyetçilik. Halkçılık. Devletçilik. Laiklik. Devrimcilik ve Milliyetçilik. 2 - Bütünleyici Ilkeler: Tam Bağımsızlık. Ulusal Egemenlik. Ulu­ sal Birlik ve Bütünlük. Ü lke Birlik ve Bütünlüğü . Barışçıl ık. Bilimci­ lik. Çağdaşçı l ık ve Batıcılık. I le ricilik. Hürriyetçilik. Ü lkücü lük. Gerçekçilik. Insan Sevgisi ve I nsanlık Ülküsü. " (123) Prof. Dr. Suna Kili: . . . Atatü rk devrim mode linin, Atatürkçü "

ideoloj inin en belirgin özelliği u lusal olu şu, toplumun tari hsel, ekinsel, toplu msal ve ekonomik koşu llarına, yapısına göre

1 01


olu şturulmuş bulunmasıdır. Marksist kalkınma mode linden de, Batı tipi ge lişme yönteminden de yararlandığı doğrudur. Fakat bu model Batı'nın da, Sovyet Rusya örneğinin de kopyası değildir. Ülke ve toplum gerçe klerini dikkate a larak yararcı ( pragmatist) bir yaklaşımla yeni yöntemler geliştirilmiştir. Dogmacı değildir. ( . . . ) Atatü rkçü düşünce Batı ' n ı n elkoyucu güçlerine karşı veri­ len Türk Ulusal Kurtu luş Savaşı' ndan doğmuştur, ama amaçladığı toplum ve devlet yapısı Batı ' nın us'a, olgul (pozitif) b i lime dayalı çoğu lcu, özgürlükçü demokrasi anlayışıdır. Bu, çağdaş uygarlık, çağdaş düşünce olarak tanımlanmıştır." (124)

Hürriyet: " . . . Atatürkçü lük b itmeyen, tükenmeyecek bir anla­ yıştır. Bir varo luştur. Ve onun arzu ladığı " Fikri hür, vicdanı h ü r, irfanı hür" nesiller yıllar değil , asırlar sonra da onunla birl ikte o l­ maktan gurur duyacaklardır. Ç ü nkü Atatü rkçü l ü k dönüşüdür.

doğr u d a n

bir

mi lletin

kendine

Çünkü Atatürkçülük kendi anlatımı i le " Her tü rlü muvaffakiye­ tin, her nevi kuwetin, kudretin menba-ı hakikisi gerçek kaynağı mil­ letin kendisi olduğuna" inanmaktır." ( 125) " ... Atatürk ilkeleri çağdaş anlayış demektir. Atatürk ilkeleri mil­ l iyetçilik demektir, Atatürk ilke leri her türlü emperyalizme karşı . çıkmak demektir. Atatürk ilkeleri büyük Türk Devleti'ni korumak demektir. "

(126)

Milliyet: "Atatürk, gerçekten , "Türk u lusu için kutsal b ir ideal­ dir." ( ... ) Ama, Atatürk, gü nlük her soru nun çözümünü içinde bu la' cağınız bir reçeteler kü lliyatının yazarı asla değildir... ( . . . ) Atatü rk' ü yaşatmaya çalışı rken izlenecek h ata l ı tutu m, O'nun koyduğu temel ilkeler ile, çeşitli dönemlerde açıkladığı sade­ ce o günün koşullarına değgin görüşlerini birbirine karıştırmaktır. 1 02


Devlete, laisizm yolunu göstermiştir. Bu temel bir ilked ir. Ama uygu l anacak ekono m i k mode l i n , çizmemiştir Atatürk! . . .

100 y ı l l ı k planını

"Yurtta sulh, cihanda su l h " ilkesi i le , Türk d ı ş pol itikasına barışçı l ı k d amgasını vurm u ştur ... Ancak, ö l ü münden sonra, dünyada yer alacak gelişmeleri somut kehanetlere bağlayıp, mese­ la, "1980 yılında şu dış ü lkelerle dost, şunlarla da müttefik olun" dememiştir. Nasıl diyebil irdi ki? Ne Kemalizm bir dindir, ne de Atatü rk' ün günlük davranış ve sözleri bir dogmanın cüzleridir. Nasçılığı yıkan, toplumun yaşamındaki inancı, müsbet ilim ile dengeleyen kişidir Atatürk!. . (127)

Prof. Dr. Turhan Tufan Yüce: " . . . Atatürk devrimi bir doktrin­ (128) Prof. Dr. ibrahim Karaca: " . . . Kemalizm, akılcı, deneyimci ve bi­ limci bir ideolojidir." (129)

dir."

Prof. Dr. Hüseyin Nalll Kubalı: " . . . Atatürk' ün düşünce sistemi bir doktrin değildir, bir ideoloji hiç değildir. ( . . . ) Atatürk'ün düşünce sistemi ise açık ve kavrayıcı niteliği ile bir dünya görü şüdür. " (130)

Şinasi Özdenoğlu: " . . . Atatürkçü lük bir devlet felsefesidir, bir (131)

dünya görüşüdür."

Prof. Dr. Utkan Kocatürk: " . . . Atatü rkçü görüşte , Atatürk ilke­ leri, Atatürk inkılaplarına temel teşkil eden, onlara ruh verrn fikir ve düşüncelerdir. Zira Atatürk inkı lapları, Atatürk ilkelerinin eser hali­ ne dönüşmüş şekillerid ir." (132) Prof. Dr. Anıl Çeçen: " . . . Atatü rkçülük, emperyal izm gerçeği karşısında az gelişmiş ülkelerin kurtuluş ve gel işme sürecinin or­ taya çıkardığı bileşik yapılı bir eylemdir." (133)

1 03


Mehmet Deligönül: " . . . Atatürkçü lük, dar sınırlar içinde dondu­ ru lmuş, katı , devinim yete neğinden yoksun bir doktrin olarak düşünü le mez. Geleceğe dönük, usun buyruğunda devinge n , çağdaş gelişmelere açık bir dünya görüşü, bir yaşam dizgesidir. Özgürlüğün özdeşi olan bağımsızl ıkla mayalanmıŞtır. " (134)

Sami Selçuk: ... Atatürkçü lük, aklın ve bilimin yaşama uygu­ lanmasıdır." (135) "

Prof. Dr. Niyazi Berkes: ... Gerçek şudur ki Kemalizm bir ideo­ "

loji değil, tarihsel bir olay ve o olay h akkında bir görüştür. Iki yüz yıldanberi başlayan modernleşme akımının doğru yolunu bulması ve ona yönelmesidir. ( . . . ) Kemalizm devrimi, Mustafa Kemal"in arkasındaki bir avuç i lericilerle, gene bu savaş içinde bu lunan muazzam bir gericiler kütlesi arasında didişile didişile santim santim koparılmış bir dev­ rimdi." (136)

Prof. Dr. lsmet Giritli: " En kısa tanımı ile Atatürkçülük veya Ke­ malizm; modern Türk Devletinin kuru luşunda temel olan fikir ve il­ kelerin bütünüdür. Kemalizm; gerçekçi, rasyonalist (akılcı) ve radi­ kal bir sistemdir. ( ... ) Atatürk rejimine otoriter rej im denilebilirse de " keyfi ve dik­ tatörlük rejimi olmuştur" deni lemez." (137)

Ahmet Coşar: " Kemalizm" diye nitelendirdiğimiz Atatü rkçü lük; u l usallığı, özgürlüğü, barışçıliğı ve çağdaşlaşmayı içeren evrensel bir ideolojidir." (138)

Muzaffer H acıhasanoğlu: " Kema lizm i l eriye dönük b i r (139)

öğretidir."

Azra Erhat: " . . . Atatürk ' ü n belli bir öğreti si yoktu r. O , d ü ş ü nceyi e y l e m d e n a y ı r m a y a n , d ü ş ü nceyi ey l e m l e gerçekleştirmek, eylem i d e düşüncen in kaynağı ndan geti rmek 1 04


sürecini uygu lamış, böylece varlığın akış ilkesine günü ve geleceği için uymuş bir devrimcidir." (140)

Emin Özdemir: " ... Atatürkçü lük bir öğreti değildir. ( . . . ) gerçeği (141)

araştırma tavrıdır."

Sami N. Ozerdim: " . . . Kemalizm; düşünce d izisin i, olayl arı n içinde geliştiren bir diıgedir. Öğreti değildir; gerçekçi bir izlencedir." (142) Ceyhun Atuf Kansu: . . . Kema lizm, Türk toplumunu uygarlık "

değişimiyle, düzen değişimiyle çağdaş, ileri, bağımsız bir toplum yapmak isteyen devrim öğretisinin adıdır." (143)

Prof. Dr. Suat Sinanoğlu: "Atatürk öğretisinin genel niteliği in­ sancı-akılcı bir düşüncenin ürünü olmasıdır. Öğretisinin temelinde yatan ilkelerin tek ve tükenmez kaynağı engin bir insan sevgisidir. Bu sevgi kendi milletinden h areketle bütün insanlığı kucaklamaya kadar varır. Davranışları, düşünceleri, kurduğu kurumlar, getirdiği düzen hep bu sevgiden esinle nir. " (144)

Ord. Prof. Dr. Enver Ziya Karai: ... Türk Devrim Tarihi, dünyanın büyük devrim leri arasına geçmiştir. Orij inaldir. 20 nci yüzyılın en büyük hareketidir. Bu devrimden Atatürkçü lük doktrini veya ister­ seniz şimdiki gibi söylıyeyim, Atatürk ilkeleri çıkmıştır. Yan i, ilkin il­ keler ortaya konmuş, sonra devrim yapılmış değildir. I lkin devrim ya pılmış, ondan ilkeler çıkarılm ıştır. B u , Türk devriminin b i r öze lliğidir. Başka devrimlerde bunun tersini görürüz. Ilkin i lkeler, sonra devrim. "

( ... ) Atatürk i lkelerine batıda " Kemalizm" adı verilmektedir. Ke­ malizm teri mi batı çıkışlı bir terimdir. N iye Ke mal izm denmiştir? Bakmışlardır, sosyalizme benzemiyor. Faşizme benzemiyor. H itle­ rizme benzemiyor. Demokrasi denilen ve çok eskiden beri gelen bir meslek-i siyasiye de (siyasal uğraşa da) benzemiyor, buna ayrı bir isim vermek zoru nluğu duyulmuştur ve Kemal izm denilmiştir." (145) 1 05


Ord. Prof. Dr. Sadi ırmak: "Atatü rk bir doktri n adamı değildir. Atatü rkçülük doktriner bir tez de değildir. Atatürkçülük bir eklektik sistemdir. Ekstremlerden kaçmaya uğraşan, sağ duyuyu bu lmaya çal ışan b i r sistem o l arak müta l a a edilmelid ir. Atatürkç ü l ü k donmuş b i r sistem d e değildir." (146) ( . . . ) Rahatlıkla söylenebilir ki, Kemal izm, bütün insanlık tarihi­ nin en büyük atı lımlarından birisidir. Bu hareket, kapitalizmin, libe· ral izm in, m u h afazakarlığın ve sosya lizmierin ötes inde b i r girişimdir." (147)

Prof. Dr. Tank Zafer Tunaya: " . . . Atatürkçülük tarihsel bir olu­ şun, Türk mil letinin için için başlayan gelişmesi boyunca, ideolojik ihtilal ler çağında, varmış olduğu bir aşamanın fikir ve eylem prog­ ramıdır, kısaca ideolojisidir. Bir sentezdir." (148) Em. Gen. Turhan Olcaytu: " . . . Atatürk bir sentez adamıdır. Yaptığı devrimin tümü nde eskiyi ve eski görüşü "Tez" ve yeni düşünceleri ve uygu lamaları da "Antitez" olarak kabul etmiştir. Tez ile antitezi karşılaştırıp kendi deha süzgecinden geçirerek neticede " Sentez'e" u laşmıştır. Atatü rk' ün, devrimlerin in her biri­ si için uygu ladığı bu sistem (TezxAntitez=Sentez)dir. Daima daha güzele daha iyiye ve u l usal gerçe kiere en uygu n olanına u laşma adımlarını bu sentezler teşkil etmiştir. Bu metod la Atatürk kendi il­ kelerini milletine, kabul ettirerek yükse lmeyi sağlamıştır. Işte " Ke­ malizm" dediğimiz prensipler, bu "Sentezler" abidesidir. (149)

Mehmet Kemal: " Kemalizm , işçi sınıfının güçlü olmadığı geri b ıraktırılmış ülkelerde hemen hemen ilk ulusal kurtu luş hareketini başlatan bir eylem teorisidir. "(150) Mahmut Alptekin: " . . . Atatürkçülük, genell ikle Atatürk' ün getir­ d iği "dü şünce sistemi"d ir. (151) Yusuf Savaş: " ... Atatürkçülüğü bir sistemden çok bir görüş ve eyleme dayanan bir inanç dizgesi olarak kabul etmek gerekir. (152) 1 06


Em. Gen. Celal Erikan: " . . . Atatürkçü lük, Kemalizm, ancak çalışmakla hak sahibi olabilecek bireyleri ve toplulukları b irbirine sömürtmeyen; siyasal kuwetlerine kendileri sah i p ve herbiri akra­ ba olmuş ulusların içte ve dışta b arış içinde yaşadı kları cumhu­ riyetçi, laik, yenilikçi, demokratik ve sosyal bir düzendir." ( 153)

Rahmi Kumaş:

. . . Atatürkçülük, cumhuriyetçilik, laiklik ve u l u sçuluk ile devrimci, devletçi ve h a lkçı yönte m le rle kuru lmuş olup bu yöntemlerle gelecege bilimin kılavuzlugunda uzanıp giden bir çagdaşlaşma bileşimidir. (154) n

n

Nadir Nadi: " . . . Atatü rkçülük, medeniyetçiligin, mü spet bilimci­ ligin, şuurlu milliyetçiligin ve ileri b ireyciligin ta kensidir. " (155) Aziz Nesin: . . . Bana göe Atatü rkçü lük şudur: Atatü rk'ün yaşadıgı dönemde, içinde b u l u n u l an koşu llara en akılcı yo ldan çözümler getiren uygu lamalar toplamıdır." (156) "

Yaşar Nabi: "Atatürkçülük nedir? Kısaca, Atatü rk' ün sözleri ve devrimleriyle getird@ yeni dü şünce sistemi ve önümüzde açtıgı yeni yoldur." (157) Melih Cevdet Anday: ... Atatürk devrimi dedigimiz, iki bin beş yüz yıllık bir süre içinde oluşan batı uygarl igının Türk toplumuna mal edi lmesi çabasıdır. Atatürkçüler ve Atatürkçü olmayanlar işte bu olay karşısındaki durumlarına göre , tanımlanabil irler." (158) "

Çetin Altan: " . . . Atatürkçü lük, O smanl ı yaşam biçiminden çagdaş yaşam biçimine geçmek demektir." (159) Metin Toker: . . . Atatü rkçü lügün esası ise , Türk toplumunun çagdaşlaşmasıdır ve laiklik bunu n vazgeçilmez u nsurudur. " (160) "

Mehmet Bartas: . . . Toplu mdaki ayıncı degil b irleştirici unsur­ ları ön plana ç ıkartan, Türkiye ' n i n gelecegini çagd a ş uygarlık düzeyi içinde göre n , dini inançlarla, devlet yönetimini b irbirinden ayıran bir dünya görüşüdür Kemalizm . . . " (161) "

1 07


Talat Halman: " . . . "Yen i" Cumhu riyetimizin kutsal görevi, gerçek bir demokraside eşitlik, adalet, hak ve hürriyet, refah ve umut sağlamaktır. Atatü rkçü lük budur. " (162} Necati Zincirkıran: " Kemalizm: Bir diriliş hareketidir. Kısaca bu hareketi bir " ihtilal" olarak da tarif edebiliriz. " (163} Abduliah Uraz: " . . . Atatü rkçülük, büyük bir düşünce, büyük bir felsefedir ve yurt dışına taşmıştır. ( . . . } Heyke ller dikerek, büstler koyarak Atatü rkçülük yapılmaz ve kimse de bununla Atatürk'ü anlamaz ve öğrenemez. " (164}

Em. Org. Necdet Öztorun:

" . . . Atatürkçülük Türk milletinin is­

tikbale gidiş hareketinde, ümitlerini besleyen, elle tutacağı eserleri ihtiva eden canlı bir cereyandır." (165} prof_ (166}

Dr. Faruk Erem:

Hasan Pulur:

" . . . Atatürkçü lük, " insanlık" demektir."

" . . . Atatürk ve Atatürkçülük ışıl ışıldır, kapkara

değil . .. " (167}

M. lskender Özturanlı: " . . . Atatü rkçü lük demek özgürlü kle oto­ rite arasında bir uyum, bir armoni kurmak demektir. " (168} Em. Bnb. Husamettin Ünsal: " . . . Atatürkç ü l ü k , b i rey düzeyinde, h izmet yolu ile halka ulaşabilmek demektir. " (169) Nazmi Tuğrul: " . . . Kemalizm, halkın her türlü hareketinde gelişme si n i , onun masada yemek yemes i nde, karyo lada uya­ masına kadar ge lişmesini sağlar, eşi ile birlikte yemek yemesi ve eğlenir o lmasını sağlar ve aynı zamanda bu ge lişmenin de en kısa zamanda oluşumunu takip ederken bütün h areketleri de arzu edi­ len yöne göre ayarlayan bir idareydi." (170} Vehbi Tanfer:

" . . . Atatürkçülük demek, yurd u n u , u l usunu

canından daha çok sevmek demektir." (171}

1 08


Prof. Dr. Hamza Eroğlu:

"

... Atatürkçülük ölmeyen bir hedef,

yükselen bir şereftir." (172)

Doğan Avcıoğlu:

"

. . . Kemalizm , bir u lusal kurtuluş devrimidir.

Bir ulusal kurtu luş devriminin amacı, yalnızca siyasal bağımsızlığı gerçekleştirmek değildir. Tam bağı m s ızlığa u l aşabi lmek için, sömürge düzeninin ü l kedeki bütün dayanakları nın tasfiyesi ve sağlam bir sanayi temel inin ku rul ması zorunludur." (173) " . . . Kemalist hareket, kuru lu düzene karşı devrimci, yani solcu bir hareket o lduğu h alde, solculuk en büyük küfür haline getiril­ miştir. " (174)

Prof. Dr. Cavit Orhan Tütengil: " . . . Ge rçekte , çok "Atatürk" ler ol madığı gibi birden ziyade "Atatürkçü " lük de yoktu r. Ü ste l ik, Atatürkçülük bir "tari h " , olup b itmiş bir "olgu " değil , yarına açık bir "süreç", yeni gereksinmelerle ta mamlanıp olgu nl aşacak canlı bir örgendir. Atatürk' ün " devrim" anlayışı, geleceğe uzanan bu ye­ nilenme ve tamamlanma sürecini içermektedir." (175) Ord. Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu: " . . . Atatürk bizlere miras olarak bir de "Atatü rkçü lük i lkesi " n i bıraktı. Atatürkçü lük, ü l ke m iz bakı mından, kal ıplaşmış ve donmuş reformlar top­ lam ından ibaret olmayıp, " Ç ağd aş uygarlık düzeyinin ü stüne yükse lmek" , hiç değilse o düzeye u laşmak ya da yakıniaşmak için her zaman canlı duran ve canlı kalacak olan bir devrimcilik ruhu, bir devrimcilik felsefesidir." (176) Prof. Bahri Savcı: "Atatürkçü lük bir devrimciliktir. Atatürk ile, çağının koşu lları içinde tarihin Türk toplu muna getirdiği birikimler içinde yapılmış bir devrimle karşı laşırız. Bu devrim, Türk tarih inin Türk toplmuna getirdiği birikimler içinde Türk toplumunu b i r değişmeye uğrattığı için b i r devrimdir, b i r Türk devrimidir. ( . . . ) Atatürkçülük, demokrasiyi arayan b ir devrimciliktir." (177)

1 09


llhan Selçuk: " . . . Atatürkçülük demek, b ilime inanmak demek­ tir. Bil ime inanmak, sosyal olaylarda da bilime inanmaktır. ( ... ) Ü mmetçiliğe karşı mill iyetçilik, şeriata karşı laiklik, uyducu­ luğa karşı istikla lcilik, padişahl ığa karşı cumhuriyetçilik, imtiyazlı yönetime karşı halkçı lık, tutuculuğa karşı devrimcilik, her şey köleliğe karşı hürriyetçilik, emperyalizme karşı antiemperyalizm, sömü rüye karşı toplu mcu luk, bağımiaşmaya karşı bağımsızlık mesleğini benimsernek Atatürkçü lüktür." (178)

Uğur Mumcu:

"Atatü rkçü l ü k ne demektir? Atat ü rkçülük,

kısaca u lusal bağımsızlı k ve ulusal onur demektir. Atatürkçü lük, özetle a ntie mpery a l i st b i r Kurtu l u ş S avaşını b a ş l atan ve sürdüren bir eylem ve öğretidir." (179)

Atilla llhan:

" . . . Atatürkçü lük, "mazlum m i lletler" in " H ı ristiyan, beyaz ve Batılı" emperyalistlere ilk başkaldırış hareketidir." (180) " . . . Mustafa Kemal sosyalist deği ldi ama, solcu bir devrimciy­ di."

(181)

llhami Soysal: " . . . Atatürk devrimciliği denen şey, türbedarlık deği ldir, müze memurluğu h iç değildir . . . Atatürkçü lük demek ileri gitmek demektir, çağcıl laşmak demektir, adam olmak demektir, adam!. . . ( . . . ) Atatürkçü lük, Atatü rk'ü aşmak demektir."

(182)

Talip Apaydın:

" . . . Gerçek Atatürkçülük Türk yurduna, Türk u lu­ suna Atatürk gibi bakmaktır. Tüm u lusu Atatürk gibi sevmektir."

(183) Prof. Dr. Mümtaz Soysal:

" ... Atatürk, " En Hakiki mürşit i l im­

dir" diyen adamdır. Kemal izmin özü de buna indirgenebi lir: Olguları akılcı bir tutum­ la inceleyip öğrenmek ve bu öğrenişten o lumlu sonuçlar çıkarmak.

110


Bu yöntemde, bilim dışı u nsurların, putların, totemlerin, velveleye ve yaygaraya boğulmuş sahtekarl ıkların yeri yoktur." (184)

Prof. Dr. Hüsnü A. Göksel:

" . . . Konuşma kürsü lerine Atatü rk

büstleri koymakla, kamyo nlarda Atatürk heykelleri dolaştırmakla Atatürkçü l ü k olmuyor. Bu tür d avranışlar Atatü rkçü lük değil Atatürk totemcil iğidi r. Öyle , b ayrakl ara sarınıp, "coşarım" l ı , " koşarım" l ı şark ı l arla da Atatü rkçülük o lmaz. Buna d a s logan Atatü rkçü lüğü denir. Atatürk ne totemd ir, ne sloga n . Gerçek Atatü rkçü lük O ' n u tate mi ikte n ve s logan l ı ktan kurtarmakla başlar, her yönün ü n b i l imsel irde lenmesi ve incelenmesi i le sürdü rülür." (185)

Ataol Behramoğ1u:

. . . Atatürkçülük donmuş bir kalıplar dizge­ si deği l , araştıran, kendini pratikte sı nayan bir uygu laman ın _ adıdır." (186) "

Kerim Korcan:

" . . . Atatürkçülük, meydana getird iği a bide eser­ lerle kendini kanıtlamış çağdaş b ir siyasi akımdır." (187)

Oktay Akbal:

. . . Atatü rkçü lük durm aksızın, Atatürk, Atatürk, demek deği ldir. Ben Atatürkçüyü m, d iye söylevler çekmek de değildir. Herşeyi yerli yerine koymalı, gerçek anlamını vermeli. .. Ne demişti Atatürk "Beni sevmek benim yüzü me bakmak deği ldir" düşünce lerini uygu lamak, benimsemek, bilim yo lunda i lerlemek, uygarlığın gerektirdiği işleri başarmaktır Atatürkçülük." (188) "

KAzim Yenice: . . . Daha ileriye, daha iyi ve güvenli, daha sağlıklı bir toplu ma yönelik düşünce-eylem bütünlüğü; akılcı pragmatik bir atılım, bir yöntemdir Atatürkçülük." (189) "

M ahmut T. Öngören:

" . . . Atatürkçülüğü, biraz da, h içbir işe ya­ ram ad an duran o l anakları yen i ve çağdaş bir anlayışla yeniden düzenleyerek çalışır duruma getirme k d iye de kabu l etmeliyiz . "

(190)

111


Doç. Dr. Erol Güngör: " . . . Atatürkçülük, fikri, siyasi veya felsefi bir s i ste m veya ekol ol madığı için b azı Türk mü nevverleri tarafı ndan h iç cidd iye a l ı n m ıyo r. ( . . . ) G ü n ü müzde ideoloj ik aşırı ilkiara engel olmak ve plüralist demokrasinin ayakta kalmasını sağlamak gayretinden başka bir manaya gelmeyen Atatürkçü lük bir siyasi tedbirden ibarettir, yani bazılarının Kemalizm adını verdiği ve bir siyasi partinin bayrağını teşkil eden sloganlarla ilgisi yoktur. Bu tedbirlerin başar ı l ı olması elbette Türkiye için h ayı rl ı o l u rdu , fakat a lelacele al ınan tedbirlerin veya masa başında icad edilen kurtu luş prensiplerinin ne başarılı, ne de uzun ömürlü olması bek· lenebilir." (191)

Prof. Dr. ibrahim Kafesoğlu:

" .. Atatü rkçülük" veya Atatürk milliyetçiliği deyimini kısaca Türk milliyetçil iği olarak tanıtmak gere­ kir." (192)

Prof. Dr. Orhan Türkdoğan: . . . Kemalizm, köklerini Türk tarihi ve Türk toplumunun gerçeklerinden alan ve milliyetçi bir hareket içinde oluşan Türke özgü bir kalkınma modelidir." (193) "

Nazlı Ilıcak:

. . . Atatürk uzayda bir nokta değil, tek doğruyu bir­ birine bağlayan iki noktadır. Tek noktadan milyarlarca doğru geçer ama, iki noktayı ancak bir doğru çizgi ile birleştirmek mümkündür. Noktalardan biri, Milli Hakimiyet prensib i , diğeri milli iraden:n tecelli ettiği Türkiye Büyük Mil let Mecl isi'd ir. "

( . . . ) Atatürkçü lük, üzerinden binlerce "doğru "nun geçtiği bir nokta değil , Demokratik Türkiye'ye ulaştıran doğru yoldur." (194)

Prof. Dr. Esat Çam:

" Kemalizm, cumhuriyetçi diktatörlü klerin en tipik örneğidir ve amacı olan klasik demokrasiye geçişi ilk ta­ mamlayandır. Kemal ist devrimci diktatörlük teorisi, tek parti mo­ delini esas alarak, siyasal demokras i n i n ge lişini h azırlamak amacına sahipti. " (195)

Prof. Dr. Münci Kapani: . . . Atatürk devrinde, kendisinin içten özlediği gerçek halk idaresi, Batılı anlamda h ürriyetçi bir demokra"

112


tik düzen kuru labii miş midir? Bu soruyu objektif o larak ancak "hayır" diye cevaplandırabil iriz. Şu h alde Atatürk rejimi, demokra_ tik ideo loj iyi reddeden tipik b i r diktatörlük müydü? Bu soru nun cevabı da hiç şüphesiz "hayır" olmalıdır. Atatürk rejimi otoriter bir rejimdi, fakat su katılmamış tipik bir diktatörlük degildi, hele totaliter bir sistem hiç degi ldi. O ' nu n tek parti sisteminin , ne ideoloji yönünden, ne de bünye ve mekaniz­ ma yönünden Faşist veya Marxist sistemlerle hiçbir ilgisi yoktur. Ne on lar gibi kişiyi toplum içinde eriten ve otoriteyi tanrılaştıran bir tot a l iter d ü nya gö rü şünün (We ltansc h a u u ng) savu n u cu s u olmuş, n e d e vatandaşı sabah akşam gözetleyen sıkı b i r polis rejimi kurmaya kalkmıştır. Aksine, Atatü rk h içbir zaman gaye olarak demo kratik prens i p i e r i n ü st ü n l ü gü n ü ve " h a l ka d aya n a n yönetim" ü lküsünü savunmaktan geri kalmamıştır." (196)

__,

Prof. Dr. Toktamıt Atet: " . . . Ke malizm" ad ı n ı Türkiye U lusal Ku rtuluş Savaşı' nın Başkumandanı ve Türkiye Cumhu riyeti ' n in Kurucusu Mustafa Kema l'den alan bir ideoloji ve doktrindir. ( ... ) Kemalizm özde "halka ragmen halkçı; yarı totaliter" bir rejim ortaya çıkartır. Daha sonrtıltın Orta Dogu ve Afrika' da kimi zaman " N asırizm" adıyla ortaya çıkan " i lerici askeri yönetimler" asl ı nda Kemalizmin derin izlerini taşırlar. ( ... ) Kemalizm her şeyden önce Tanrısal kökenli "monarşik ikti­ dara" karşı, halk egemenligi kökenine dayanan ya da en azından bunu savunan "temsili" bir iktidardır." (197)

Kani Sangöllü : " . . . Atatürkçü lük, akıl ışıgında yüce Türk ulusu­ nu refaha, mutluluga ve Batı uygarlıgına götüren dümdüz tam bir orta yoldur." (198) Etem Ütük: " . B iz, Atatü rkçü l ü kte orta yol tanım ıyoruz. Atatürkçü lük, sag yo l, sol yol da degildir. Dümdüz ve dosdogru yo ldur." (199) ..

1 13


Hüseyin Rernzi Tekgüç:

. . . Kemalizm, sağ ve solu Türkiye'ye özgü b i r şe ki lde b irleşt i re rek, hakiki m i l li şah siyetimizi ve durduğumuz yeri b i r tarih i perspektif içinde b e l i rtip, kavram kargaşal ığına son veren ve beşeri vasıfları da haiz olan bir milli yol­ "

dur." (200)

Prof. Dr. Bedia Akarsu:

... Atatürk Devrimi bir sınıf devrimi değil gerçek anlamıyla b ir h alk devrimidir. U lusun bütün kesimleriy­ le, askeri ve memuru ile, köylüsü ve kentiisi ile, işçisi ve esnafı ile kadını erkeği ile e mperyal izme karşı ayaklanması; bağımsızlığı için egemen güçlere karşı tüm halkın Atatürk ' ü n önderliğinde baş kaldırmasıdır." (201) "

Prof. Dr. Taner Timur:

" . . . Türk Devri m i , küçük burjuvazi öncülüğünde bir burjuva devrimidi r. Ve getirdiği kuru mlar bir yan­ dan laik bir cumhuriyet, öte yandan da kapitalist üretim biçi mine özgü ü st-y a p ı k u r u m l a r ı d ı r . Atat ü rk a s k e r- s iv i l kadro öncü lüğü nde, bunları "zorla" gerçekleştirmiştir. " (202)

Emin Türk Eliçin: . . . Türk Devrimi gerek teorik, gerek pratik bakımdan gecikmiş b i r m i l l i burj uva rej i miyd i , en devletçi gözüktüğü dönemlerde bile esasta öze l sermayeci l i k çizgisi üstünde yürüyordu ve yürüyor." (203) "

Prof. Dr. Muammer Aksoy: . . . Atatürk' ün daha 1920' 1erden beri amaç edi ndiği ve adım adım kurmaya ve gerçekleştirmeye çalıştığı rejim, bugünkü anlamda çağdaş bir demokratik toplumcu­ luk, sosyal demokrasi, ya da bütün dünyanın ku llandığı geniş arı­ lamda (Marksist olmayan), ılımlı ve u lu sal n itelikte demokratik bir sosyal izmdi, " De mokratik sol bir düzen"di." (204) "

Prof. Dr. lsmall Hakkı Baltacıoğlu: ... Atatürk'e sosyalistti de­ nilebil ir. Ancak, onun sosyalizmi h e rh angi sosyal izm değildi. Atatürk'ün rejimi b i reyciliği büsbütün ortadan kaldırm ayan , milli bir sosyalizm, sosyalizm yolunda bir devletçilik idi. Onun için dev"

114


letçi liği umdeleri arasına koymuştur. Böyle olmakla b irlikte, reji m i­ ne gelişi güzel sosyalizm demek yine zararlı o labilir. Altı U mde ile beliren rejime Kemalizm demek doğru olur. ( . . . ) Atatürk rejimi bir demokrasi rej imidir. Demokrasi h alkçılık demektir. Halkçılık da toplum bireylerinin kamu karşısında eşit olması demektir." (205)

M. Kemal özer:

. . . Sosyalizm h ürriyet nizarnını en iyi sağlıyan, insanın insan tarafından sömürülmesine son veren bir sistemdir. Gerçek demokrasi, insanlara e ş it ortam tan ıyan b i r toplum düzeninde kuru labilir. Sosyalizmin, özel kar menfaatleri yerine kamu menfaatlerinin üstün tutulduğu bir sistem olarak, hedefini şöyle özetliyebi liriz: Yüksek üretim, herkese iş, yü ksek h ayat standardı , sosyal güvenlik, gel irler ve servetierin adil dağıtımı. "

Buna göre de, sosya lizmin ilke lerini şu şekilde be lirtebiliriz: Halkçılık, Devletçilik, Devrimcilik. Görü lüyor ki bu fikirler büyük Atatürk'ün Türkiye'yi çağdaş uy­ garlık düzenine eriştirrnek için ortaya attığı ilke le rdir. O h alde kalkınma ancak Atatürk' ün çizdiği yolda ilerlemekle mümkün ola­ cak bu da bizi, h alka, evrime, plan ve devletçiliğe götürecektir. (206)

Mahmut Esat Bozkurt: . . . Türk ihtilalinin verisi, sembolik altı ok içindedir ki buna Kemalizm diyoruz ve diyorlar. "

( ... ) Türk rej imi, devletçiliği, devlet sosyalistliğini kabul etmekle beraber, ferde mülkiyet hakkını ve ekonomik alanda işgörme yetki­ si tanır. Fert de var, toplu m da. Kemalizm ile komünizmin anlaştığı nokta devlet şeklidir ki, cumhuriyettir.

1 15


( . . . ) Ekonomik bakımdan bu rej i m le ( Nazizmle) Türk rej imi arasında esasta fark yok gibidir. Her ikisi de devlet sosyalistliğine dayanır. Mülkiyet hakkını ve ferdi tanırlar. ( . . . ) Devlet sosyalizmi nedir? Ö ze l m ü l k iyeti tanıyan, fakat insa n ı n i ns an tarafı ndan sömürülmesini önlemek ve milli kalkınmayı başarmak için devlete ekonomik işlerde kontrol ve teşebbüs hak ve yetkilerini kabul eden bir sistemdir." (207) M ah mut Esat Bozkurt' a göre " b ütün doktrinlerin en güzel yanları alınarak Kemalizm doktrini yaratılmış oluyor. Bu doktrinin ağırlık merkezi, Bozkurt'a göre, milli sosyalizmdir. Bu milli sosyalizm sözü ile, Nasyonal Sosyalizmi bir arada kul lan­ masına rağmen, bundan bazen faşizmi, hazen milli bir komünizmi, yani ıhmlı bir devlet sosyalizmini anladığını görüyoruz. " (208)

Prof. Dr. Cahit Tanyol:

" ... Kemalizm yoktur, Kemalistler vardır. "Atatü rkçülük" sözcüğü , eğer "Kemalizm" in bir karş ı l iğı olarak düşünülüyorsa, bilimsel anlamda bu tür bir kavramdan söz edile­ mez. Çünkü Atatürk bir eylem adamıdır ve eyleminin gerisinde ku­ ramsal (teorik) bir temel yoktur. Bugüne kadar onun eylemini çıkış noktası yapan bir düşünce akımı da ortaya çıkmış değildir. Ortalığı sadece ona karşı olanlarla onu savunanlar doldurmuş. Karargahı var, kampı var., savaşı yöneten kadrosu yok. Herkes onu savun­ m aktan, onu düşünmeye vakit b u lamıyor. Durum böyle ol unca kuramsal bir kaynağı zorunlu kılan Kemalist eylem havada kalıyor. ( ... ) Bir doktrinle, bir ideolojiyle bu Kemalist eylem arasında te­ melde b i r bağlantı yoksa da, Kemal ist devrim ierin yapısı, düşünsel bir içeriğe olanak sağlayacak nitel iktedir. " (209) " ... Kemalizm bir doktrin değildir. O, ortaklaşa h alk iradesinin ve halk özleminin devlet bilincinde ve devlet özleminde somut­ laşması, dile gelmesidir.

116


( . . . ) Sosya listler, Atatürk devrim lerinin doiıal sonucunun halk sosyalizmi olduiıunu ileri sürerler. Bu konuyu tartışmadan önce, hemen söyliye l i m ki, Atatürk hiçbir zaman Batı sosyalizmini aklına getirmemiŞtir. O'nun bi ldiiıi tek sosyalizm türü vardır; o da Doiıu sosyalizmi, yani Lenin'ci sos­ yalizmdir. Çünkü Kurtuluş savaşı doiırudan doiıruya, Rus Devrimi nedeniyle, bu M a rx'çı ve Lenin'ci sosyalizmle ilişkiye girmiştir. Atatürk için çok partili yaşamın zorunlu bir sonucu olarak burjuva demokrasileri içinde sosyalizmin hiçbir anlamı yoktur. H atta onun devletçiliiıi bile Batı Sosyalistlerinin anlayacaiıı bir şey deiıi ldir. Burjuva demokrasileri içinde bir tür sosyal ist reform sayı lan Batı sosyalizmi, Kemalizme uzak yakın asla örnek olmamıştır. Nas­ yonal Sosya l izm veya B o l şevizm , işte Atatü r k ' ü n d ü şünce dünyasına sadece bunlar uiıramıştır. Atatürk, faşizmi h içb ir zaman düşünmemiştir ve her zaman emperyalizme karşı olmuştur. Onun "Yurtta Barış Cihanda Barış" ilkesi her türlü dış sömürmelere karşıdır. Acaba Atatijrk gerçekten, zaman zaman Lenin'ci ve Marx'çı bir s o syalizm d ü şü n m ü ş müdür? Bu soruyu siya s a l koş u l l a r dışında eleştirrnek gerekir. Bu konuda olaylar bizi ya lanlamaktadır. Her ne kadar Kurtuluş Savaşı sıralarında, emperyalizme karşı bolşevik sloganlarını kul­ lanmış ise de, çok kısa bir zaman sonra, bu sloganları yavaş yavaş bırakmış ve Sovyet Rusya ile ilişkileri bir rejim alışverişi ol­ maktan çıkarak, dostluk ve komşu luk i l işkilerine çevirmiştir. " (210)

Teoman Bilgi: " ... Kemalizm, Osmanlı - Türkiye hakim sınıf ve ta­ bakalarının, b i r to plumsal o l u şu mdan başka b i r toplumsal oluşuma geçiş süreçlerinin belli bir an' ında, belli bir kadroda odak­ laşan ortaklaşa (coalise) bir hareketi ve ideolojisidir. 1 17


( ... ) gerek Kemalist rejim ve gerekse " Kadrocu" hareketin ünlü "devletçiliği" ile Mussolini ltalya ' sının, Faşist ı talya ' n ı n Parti Devlet birliği - bütünlüğü birbirine ikiz kardeş gibi benzemektedir­ ler."

(211)

Hüseyin Cevizoğlu: " ... Atatürkçü lüğün başlıbaşına bir doktrin ve sistem olduğunu kabul etmek gerekir. Bu sistem veya düzen, Tam bağımsızl ık, milliyetçilik, milli cu m­ h uriyetçi lik, milli devletçilik, milli eğitim ve öğretim, milli ekonomi, . milli refah ve mutluluk, milli devrim anlayışlariyle, milliyetçi, Türk mil­ l iyetçisi, Türkçü b i r düzendir. Cumhuriyetç i l i k ve demokrasi, h alkçılık, devletçilik anlayışlariyle toplu mcu bir düzen; yine demok­ rasi anlayı şıyle, laiklik anlayışiyle , devletçe l i kte bireye verdiği önemle bireyci (ferdiyetçi) bir düzendir. Kısacası , Türkçü, toplum­ cu ve bireyci bir düzendir ve Atatürkçü düzene bir ad bu lmak gere­ kirse, Türkçü , topl umcu - bireyci düzen şeklinde adlandırılabilir."

(212) Emin Arat: " ... Kemalizm; tabiata, insanın yaradılış sebepleriyle gerçeklere , insanın maddi ve manevi ihtiyaçlarına dayanan külli ve akiT bir h ayat ve kainat görüşüdür. ( ... ) Kemalizm, Fertçi - Toplumcu bir düşüncedir."

(213)

Bilindiği gibi, N asyonal Sosyalizm, Nasizm, yani Alman Faşizmi ü l kemizde Türkçü - Toplumcu Bireyci, Fertçi - Toplumcu, Ü lkücü ­ Toplumcu, Mill iyetçi - Toplumcu bir görüş olarak nitelendirilmekte­ dir. ·

Yalçın Toker:

" . . . Atatürk mil liyetçiliğinin hududu (Turancılık): Atatü rk, Türklük duygusunun ve tarih i gerçeklerin bir neticesi ola­ rak, milliyetçilik bahsinde siyasi hudutlar, yani coğrafi faktörlerle bağlı kalmamıştır. Bu husus zaten, mil let anlayışımızın da tabii bir sonucudur.

118


Bu sözlerimizle şunu demek istiyoruz ki, Atatürk, Turancı l ık olarak ifade edeb ilecek b i r m i l l iyetçilik a nlayışı nın temsilcisi o lmuştur." (214)

Yahya Sezai Tezel: .. Kemalist devrimin bir bağımsız yerli bur­ juva sınıfı yaratma pol itikasının başarısızlığa uğraması ve izlenen politikanın giderek tümden yabancı sermayeye açı k bir nitelik ka­ zanmasının nedenlerini her h alde Kemalist devrimin başlangıcıyla birlikte incelemek gereklidir. " (215) n.

... Birinci Büyük Millet Meclisi, genel değerlendirmede, ulusla­ rarası burj uvaz i , başka bir deyişle u lusl ararası kapita l izmle uzlaşma içindeydi. n

( . . . ) Türkiye ' nin, I kinci Dünya Savaşından sonra, h ızla Ameri­ kan emperyalizminin yörüngesine girmesinin nedenini, sadece I kinci Dünya Savaşının ortaya ç ı kardığı u l uslararası güç kon­ jonktüründe deği l , belki de daha çok Kem a l i st devr i m i n başlangıcında ve böylece kend isinde aramalıyız." (216)

Kazım Odaba,ı: . . . Tck kurtuluş yo lu, Atatürk zamanında b aşlatı lan yönetime dönmcktir. Parlamenter yönetim Kemalist yönetim deği l , zümresel ç ıkarcı yöneti mdir. H a lk yöneti mi, cum­ h urbaşkanının halk tarafından seçilip ve temsilcilerin mesleki teın: sil esasına göre belirlcndiği yönetimdir. Bu görüş, Türkiye Cumhu­ riyeti Devleti ve TBMM kuru l u rken Adi iye vekili Esat M ah mut Bozkurt tarafından mesleki temsili halk yöneti m i olarak ileri sürülmüştür. Meslekler o zaman bugünkü kadar gelişmed iği için vi layetler temsili devlet sistemi (her vilayetten b irer ikişer temsilci­ den kuru l muş meclis hükü met sistemi) devam ettiri lmiştir. K. Atatürk bizim yönetimimiz halk yönetimidir; bunu devam ettiretim ve bizden sonra çocuklarımız daha iyi bir yönetim şekli bulurlarsa uygu lasınlar demiş ve parlamenter yönetimin kuru lmasına asla taraf olmamıştır. "

1 19


( . . . ) Ke malizm, kapital i st ve komün ist sistemlerin insani yönden analiz ve sentezinden doğmuş anti-emperyalist evrensel yöneti md ir. ( ... ) Kemalizm d ine karşı değil, Kur'an ın zamanlamasıdır."

(217)

Nadir Serin: " ... Atatürk inkılaplarını, gerçekten islam dininin de­ rinl iğine inmiş din adamları reddedemez. Atatürk inkılapları ile kuru­ lan C u m h u riyet idaresi ile devlet yepye n i b i r l a i k hüviyete büründü. Atatü rk' ü n kurduğu Cumhuriyet idaresi, asıl Kur' an-ı Ke­ rimin bu husu staki görüşüne yeniden bir dönüştür. Seçim ve fikir esasını getirmekle Cumhu riyet, Ku r'anı Kerim ayetlerinin özüne uym uştur. Atatürk, laiklik prensibi ile din düşmanlığı yapmamış, vicdanla­ ra h ürriyet sağlamıştır. Başlıbaşına eğitim ve ihtisas isteyen dev­ let işlerinde, dünya milletleri ile münasebetlerimizde bütün detay­ ları ile durum muhakemesi yapılıp ondan sonra varı lacak bir harp kararında din adamının müessir olması felaketten başka ne getire­ bilir? Atatürk, "yu rtta s u l h , cihanda sulh" po l itikası i l e saldırıya uğramadıkça, harbin aleyh inde, barı şçı , Kur'anı Kerim esasına uygu n bir yol çizmiştir. Atatürk, medeni kanunla tek evl il ik esasına getirerek, "Yüce Tanrı'n ı n " (en doğru) tavsiye s i ne uygun dav­ ranmıştır. Bi rkaç öne m l i h u susta yap ı l an i nceleme , Ku r' anı Kerimle Atatürk inkılapları arasındaki paralelliği gözler önüne serer." (2 18)

Avni Altmer: . . . Kemalizm, (219) "

insanl ığa, ahlaka, Müslümanlığa tek

uyan rejimdir."

Osman Nuri Çerman:

" Kemalizm: Din imizin modernleşmiş, re­

formudur. Artık dindar olmak Kemalist olmak demektir. Kemalist Müslüman lığını tam ben imsemiyenlere ilme, m antığa aykırı batı!

1 20


inançların kölesi, esiri gözüyle bakmak gerektir. Onları, bu yan lış zihniyet esaretinden kurtarmıya çalışmak dine de, mil lete de, vatana da en büyük Tanrısal h izmettir. " (220) •

Yukarda okuduğu nuz Atatürkçü lük, Kema lizm tanımlamaları içinde b irbirine benzeyenler olduğu gibi, birb irine h iç benzemeyen, karşıt, t a b a n tabana zıt görü şte o l a n l ara d a rastlıyoruz. Atatürkçü lüğü , herkes kendi eği limine, kendi dü nya görüşüne göre yoru mlanmaktad ır. Değişik görüşteki aydın, gazeteci, yazar ve b i l i m adamlarımızın Atatü rkçül üğü çok değişik biçimlerde tanımladığını gördük. Atatürkçü lüğün n ite l iği , Atatürkçü l üğün bir ideoloj i , bir dokt­ rin, bir dünya görü şü , bir öğreti olup olmadığı konusunda da birbi­ rinden çok değişik görü ş l e r i leri sürül mektedir. Ö rneğin , Atatürkçü lük, Kemalizm, kimine göre bir ideoloj idir; kimine göre bir doktrindir; kimine göre bir ideo loj i değil, bir doktrin değil, bir dünya görüşüdür; kimi ne göre h e m doktrindir, hem ideoloj idir; kimine göre bir öğretidir; kimine göre bir devlet felsefesidir; kimine göre bir yaşam d izgesidir; kimine göre tarihse l bir o l ayd ı r; kimine göre gerçeği araştırma tavrıdır; kimine göre bir eklektik sistemdir; kimine göre bir sentezdir; kimine göre bir fikir ve eylem programıdır; kimine göre çağdaş bir siyasi akımdır; kimine göre bir düşünce sistemidir; kimine göre fikri, siyası, felsefi bir sistem değil, bir siyasi tedbirdir; kimine göre bir inanç dizgesidir; kimine göre sosyal bir düzendir; kimine göre bir çağd a şlaşma b i le ş i m i d i r; k i m i ne göre ise Atatürkçü lü k, Kemalizm diye b ir öğreti, teori yoktur. Atatürk ilkelerinin sayısı konusu nda da, değişik görüşteki k i ş i l e r t a r af ı n d a n , b i rb i r i n d e n çok fark l ı gö rü ş l e r i l e ri sürülmektedir. Ö rneğin, Atatürk ilkelerinin sayısı, bazı larına göre 6; bazı larına göre 9; bazı larına göre 10; bazı larına göre 1 1 ; bazılarına göre 1 2 ; bazı larına göre 13; bazılarına göre 16; bazılarına göre ise 18'dir.

1 21


Atatürkçülük, Kemal izm, deği şik görüşteki kişilerce, b irbirin­ den çok farklı b içimlerde tanımlanmakta ve yoru mlanmaktadı r. Ö rneğin, Atatürkçülük, Kemalizm, kimine göre demokrasi rejimidir; kimine göre tüm partilerin kapatıldığı, parlamentonun olmadığı mesleki temsil sistemidir; kimine göre otoriter bir rej imdir; kimine göre yarı totaliter bir rejirndir; kimine göre diktatörlük rejimidir, anti­ demokratiktir: kimine göre sağ yoldur; kimine göre sol yoldur; kimi­ ne göre sağ ve sol yol değil, tam bir orta yoldur; kimine göre sağ ve solu birleştiren b ir milli yoldur; kimine göre dümd üz bir yo ldur; ki­ mine göre doğru yoldur; kimine göre serbest piyasa ekonomisidir, liberal - kapitalizmdir; kimine göre ortanın soludur, demokratik sol bir düzendir; kimine göre sosyal demokrasidir; kimine göre demok­ ratik sosyalizmdir; kimine göre komünizmdir; kimine göre Ameri­ kan emperyalizmidir; kimine göre kapita list ve komü nist sistem le­ rin sentezidir; kimine göre N a syonal Sosyalizm, N azizm, yani Alman faşizmidir; ki mine göre !talyan faşizmidir; ki mine göre Tu­ rancıl ıktır; kimine göre şeriatçılıktır; kimine göre ise halkın her türlü h areketinde gelişmesini, onun masada yemek yemesini, karyola­ da uyumas ı n ı , eşi ile birl ikte yemek yemesini ve eğlenir olmasını sağlayan bir idaredir.

ATATÜRKÇÜLÜ�ÜN ILKELERI NELERDIR? ATATÜRKÇÜLÜK NEDIR?

Bundan ö nce ki yazıda, Atatürkçü lüğü n , değişik görüşteki kişiler tarafından değişik şekillerde, biçimlerde tanımlandığını, yo­ rumlandığını ve Atatürkçü lüğün , Atatürk ilkelerin i n sayısı konu­ s u n d a b i r b i rinden çok farkl ı gö rüşlerin i l e r i sürü ldüğü n ü gö rmü ştü k. Peki ama, Atatü rkçü lük nedir? Atatürkçülüğün i lkeleri nelerdir? Biz, burada önce Atatürkçü lüğün i l kelerini sa ptay a cak, daha

1 22


sonra "Atatürkçü lük nedir?" sorusunun yanıtını vermeye çal ışa­ cagız. Atatürkçülügün ilke lerini, dogru, saglıklı bir biçimde saptamak için Mustafa Kemal Atatü rk'ün söz, düşünce, eylem ve devrimleri­ nin tümünü birden gözönünde tutmamız, dege rlend irmemiz, ta­ rihsel gerçekiere baglı ka lmamız, gerçekçi, nesnel (objektif) ve bi­ limsel olmamız gerekmektedir. Mustafa Kem a l Atatü rk, yurdu muzu ve h a lkı mızı d ü şm a n­ lardan, emperyalizmden kurtarmak, tam bagımsızl ıga ve özgürlüge kavuşturmak için 19 Mayıs 1919 'da Samsun ' a çıkmış ve Türk U lusal Kurtu luş Savaşını başlatmıştır. Mustafa Kem a l , 22-23 H aziran 1919'da yayınladıgı Amasya Genelgesinde (Tamiminde) yurdun bütün lüğünü n , u lu sun bagırn­ s ızlığının teh likede o lduğunu belirtmiş, u lusun bağımsızlıgını yine u lusun azim ve kararı ku rtaracaktır inancını d i le getirmiş, u lu sal bagımsızlıgı ve u lus egemenliğini temel ilke olarak kabul etmiştir. 23 Temmuz 1919 ve 5 Ağustos 1919 tarihleri arasında topla­ nan Erzu rum Kongre si ve bu ko ngre sonunda 7 Agustos 1919'da yayınlanan Erzu ru m Kongresi Bildirgesi ( Beyannamesi) ile 4 Eylül 1919 ve 11 Eylül 1919 tarihleri arasında toplanan ve 11 Eylül 1919'da yayınlanan Sivas Kongresi Bild irgesinde ( Beyanna­ mesinde) yurdun kurtu luşu, u lusal bağımsızlık ve ulusal egemen­ lik temel ilke olarak kabu l edilmiş ve mandacılıga, himayeciliğe, ya­ bancı bir devletin güdümüne karşı çıkılmıştır. Son Osmanl ı Meclisi Mebusanı (Osmanlı M i l let Meclisi) 12 Ocak 1920 ' de I stanb u l ' d a top l anmışt ı . Bu mecl i s , M u stafa Kemal' i seven, O ' na inanan milletvekillerinin etkisiyle daha önce Mustafa Kemal tarafından hazırlanan Misak-ı M i l l i 'yi ( U lusal Antı) kabul etmiştir. Misak-ı M illi (U lusal Ant) ile Erzurum ve Sivas Kon·gre lerinde alınan kararlar kabul edi liyor, yu rdun bütünlüğü, tam bağımsızlık,

1 23


özgürlük savu nuluyor, kapitü lasyonlara karşı çıkılıyor, Türkiye 'nin vazgeçilmez sınırları çizil iyor ve barış koşu lları öngörü lüyordu. Osmanlı Mebuslar Meclisi' nce 28 Ocak 1920'de kabu l edilen Misak-ı M i l li Beyann amesi ( U lusal Ant Bild irgesi), 17 Şu bat 1920'de b asına, kamuoyuna açıklanm ıştır. 23 N isan 1920'de Türkiye Büyük M illet Meclisi ' n in Ankara'da toplanmasıyla u lus, halk egemenliğine dayanan yen i bir Türk Dev­ leti kuru lmuş oluyord u . 3 0 Ağustos 192 2 ' de Dumlu pınar"da yapılan v e Başkomutan Gazi Mustaf� Kemal Atatürk' ün yönettiği Başkomutanlık Meydan Savaşı sonunda emperyalizme, düşmana son darbe indirilmiş, Büyük Zafer kazanılmış, yurdumuz ve h a lkımız tam bağımsızlığa ve özgü rlüğe kavu şturul muştu r. Atatürk, toplumumuzu çı;ığdaş uygarlık düzeyine ulaştırmak istiyordu. Bunun için devrimleri gerçekleştirmeye başladı. 1 Kasım 1922'de saltanat h i lafetten ayrı ldı ve saltanat kaldırıldı. 29 Ekim 1923'de cumhu riyet ilan edildi. 3 Mart 1924'de halifelik kaldırıldı. Padişahlığın ve halife liğin kaldırıl ı p cumhuriyetin kuru lmasıyla dev­ let yönetiminde , siyasal alanda büyük bir devrim gerçekleştirilmiş oluyordu. Siyasal a l andaki bu devrimi toplumsa l , ekonomik ve kültürel alanlarda yapılan diğer devrimler izledi. Atatürk'e göre yaşamda en gerçek yol gösterici bilimdi. Tek çıkar yol , bil imin yolundan gitmek ve akılcı ve b i limsel düşünceyi ben imsemekti. Mustafa Kemal Atatürk, barışı, barışçıliğı savunuyor. yurtta ve d ü nyada b a r ı ş ı n gerçekleşm e s i n i i stiyor ve b u n u n için çal ışıyordu. Atatürk, düşü nce le rin i toplum ve devlet yaşamına egemen kılmak için bir siyasal parti kurmanın gerekliliğine inanmıştı. Sivas

1 24


Kongresi' nde kurulan Anadol u ve Rumeli Müdafaai Hukuk Ce­ miyeti'ni, Halk Fırkasına (Partisine) dönüştürdü. Cumhuriyet H alk Partisi, 9 Eylül 1923'de resmen kuru lmuş oldu . Cumh uriyet H alk Partisi'ni, Gazi Mustafa Kemal Atatürk kurmuştur. 1 1 Eylül 1923 gü nü yapılan seçimde, Türkiye Büyü k Mil let Meclisi Başkanı Atatürk, Cumhuriyet H alk Partisi'nin (CHP'nin) Genel Başkanlığına seçildi. Cumhuriyet Halk Partisi 'nin ilk tüzüğü (nizamnamesi) 9 Eylü l 1923'de kabu l edilmişti. B u tüzük, partinin temel belgesi olarak 1927 yılına dek yürürlükte kaldı. C HP'nin I kinci Kurultayı, Kongresi 15-23 Ekim 1927 tarihleri arasında Ankara'da toplanmıştı . CHP'nin 1927 'deki I kinci Kuru l­ tayı nda 9 Eylü l 1923'de kabu l edilen ilk tüzük geniş ö lçüde değiştirildi. Ortada henüz bir parti programı olmamasına karşın, tüzüğün "umumi esaslar" bölümünde parti nin teme l ilke ve görüş leri yer a l mı ştı . Bu yen i tüzükte CHP'nin cumh uriyetçi, h a lkçı ve m i l l iyetçi bir siyasal kuru luş olduğu belirtil iyordu. Tüzükte laiklik ilke olarak yer almamıştı, ancak laikliğin temeli olan din ve dü nya işlerinin birbirinden ayrı lması gerektiği vurgu­ l anıyordu . Atatürk, C H P' nin 1927 'deki I kinci Kurultayında C H P Genel Başkanı o larak bir bildiri yayı nladı. Atatürk, yayınlad ığı bildiride, Cumhuriyet H al k Partisi'nin cumhuriyetçi, halkçı, mill iyetçi ve laik old uğunu belirtiyord u . C HP'nin 10-18 Mayıs 1931 tarihleri arasında Ankara'da topla­ nan Ü çüncü Kurultayında partinin ilk programı görüşülüp kabu l edildi. Partinin ku ru luşu izleyen ilk yıllarında ayrı b i r metin biçiminde programı yoktu. Parti tüzükleri içinde program ilkeleri de yer alıyordu. CHP'nin Ü çüncü Kuru ltayında parti tüzüğünden ayrı bir program da yapıldı. Program, Kuru ltayda görüşü lüp kabul edil-

1 25


di. CHP'nin 1931' deki Ü çüncü Kurultayında, 1927'deki I kinci Ku­ ru ltayda kabul edilen üç ilkeye, yani cumhu riyetçi lik, halkçılık ve milliyetçilik ilkelerine laiklik, devletçilik ve devrimcilik ilkeleri eklen­ miş ve bu altı ilke bu kurultayda, CHP'nin resmi görüşü haline geti­ rilmiştir. Cumhuriyet H a lk Partisi'nin, cumhuriyetçi , m i l l iyetçi, hal kçı, devletçi, laik ve devrimci bir parti olduğu parti programına yazılmıştır. Bu altı i l ke , " a ltı ok" olarak C H P ' n in simgesi olarak kabul edilmiştir. .,

ı

9-16 M ayıs 1935 tarihle ri arasınd a Ankara 'da topl anan CHP'nin Dördüncü Büyük Kuru ltayı, parti programında yer alan altı ilkeyi, yani cumhuriyetçil ik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik, laiklik ve devrimcilik ilkelerini daha geniş bir biçimde ele almış ve açıklam ıştır. Parti programında "Partinin güttüğü bütün bu esas­ lar, Kemalizm prensiplerid ir." deniliyer ve böylece CHP'nin ideoloji­ si " Kemalizm" olarak nitelendiriliyordu. Cumhuriyet H a lk Partisi' nin program ında yer alan ve " Kema­ lizm" olarak adlandırı lan altı i lke , daha sonraları Anayasaya da konmuştur. 5 Şubat 1937 tarih ve 3115 Sayı lı Anayasanın Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine I lişkin Yasa (Teşkilatı Esasiye Kanu­ nunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun) ile 1924 Anayasasının bazı maddelerinde deği şiklik yapılmıştı. Söz konu­ su yasayla, Anayasanın ikinci maddesi de değiştirilmiş ve Türkiye Devleti' n in cumhuriyetçi, milliyetçi, ıi'a lkçı, devletçi, laik ve devrim­ ci olduğu belirtilmiştir. Böyle likle Cumhuriyet Halk Partisi ' n in prog­ ramında yer alan ve " Kemalizm" olarak nitelenen altı ilke, yani cum­ huriyetçilik, mill iyetçilik, h alkçılık, devletçilik, laiklik ve devrimcilik ilkeleri, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin de temel ana nitelikleri ola­ rak kabul edilmiş ve CHP i le Devlet özdeşleşmiş oluyordu. Atatürkçülüğün ilke le rini saptarken, belirlerken Mustafa Kemal Atatürk'ün söz, düşünce , eylem ve devrimlerinin tümünü, Amas­ ya Genelgesini, Erzurum ve Sivas Kongre lerinde al ınan kararları,

1 26


Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin aldığı kararları, çıkardığı yasaları, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Anayasalarını, Atatürk' ü n kurmuş olduğu Cumhu riyet Halk Partisi ' n i n tüzük ve programlarını ve a şağıdaki belge lerin t ü m ü n ü b i rden gözönünde tutm a m ı z, değerlendirmemiz gerekmektedir. Söz konusu b e lgeleri şöyle sıralayabiliriz:

Amasya Genelgesi

Erzurum Kongresi Bildirgesi

Sivas Kongresi Bildirgesi

Ulusal Ant (Misakı Milli) Bildirgesi

Atatürk'ün Halkçılık Programı

Türkiye Büyük M i l let Meclisi Bildirgesi

(22/23

Haziran

1919). (221)

(7 Ağustos 1919). (222)

(11

Eylül 1919).

(13

(223)

(28 Ocak 1920). (224) Eylül

1920). (225, 226). (21

Ekim

1920).

(227) • 1921 Anayasası (20 Ocak 1921

Tarih ve

85

sayılı Teşkilatı

Esasiye Kanunu). (228)

• 1921

Anaya sas ı n ı n Bazı M addelerin i n Açıkl ığa Kavuş­ turu lup Değiştirılınesine I lişkin 29 Ekim 1923 Tarih ve 364 Sayılı Yasa (Teşkılatı Esasiye Kanununun Bazı Mevadd ının Tavzihan Tadilınc Dair Kanun). (229)

• 1924

Anaya sası (20 Nisan 1924 tarih ve Teşkilatı Esasiye Kanunu). (230)

491

Sayı l ı

• 1924 Anayasasının Bazı Madde lerini Değiştiren 10 1928 Tarih ve 1222 Sayılı Yasa (Teşkilatı Esasiye nu'nun Bazı Maddelerini Muaddil Kanun). (231)

Nisan Kanu­

• 1924

Anaya sasının Bazı M addelerinin Değiştiri lmesine 5 Şubat 1937 Tarih ve 3115 Sayıl ı Yasa (Teşkilatı Esasiye Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair Kanun). (232)

I lişkin

1 27


Cumhu riyet H alk Partisi'nin Tüzük ve Programları (CHP'nin 9 Eylül 1923'de kabul edilen ilk tüzüğü , 1927 ' deki I kinci Kuru ltayı nda kabul edilen tüzüğü , 1931'deki Ü çüncü Ku­ ru ltayında kabul edi len tüzük ve programı ve 1935'deki Dördüncü Ku ru ltayında kab u l edilen tüzük ve programı). (233), (234), (235), (236), (237).

Mustafa Kemal Atatü rk' ün Söylevi (Büyü k N utuk). (238) , (239), (2 40).

Mustafa Kem a l Atatü rk'ün söz, fikir, düşü nce, söylev, demeç, genelge, te lgraf, bildirge , mektup ve anılan. (241), (242 ) , (243), (244), (245) , (246), (247), (248), (249), (250), (251), (252), (253).

M u stafa Kemal Atatü rk' ü n , söz, düşü nce , söylev, demeç, eylem ve devrimlerinin tü mü ile yukarda sözü edilen be lgelerin tümünü birden gözönünde tuttuğumuzda, değerlendird iğimizde Atatü rkçü lüğü n i l ke lerinin tam bağımsızlık, anti-emperyal izm, özgü rlükçülük, cumhuriyetçilik, mill iyetçilik, halkçıl ı k, devletçilik, laikl ik, devrimcilik, akılcılık ve bi limsellik, çağdaşçı lık ve barışçılık olduğunu görüyoruz. Atatürkçü lüğün ilke le ri birdenbire ortaya çıkmamış, bu ilkeler tarihsel bir gelişi izlemiş ve Atatürkçü lük, Atatürk ideolojisi zaman­ la ol uşmuştur. Atatü rkçü lük, bir ideoloj i o l arak cumhuriyet yılları nda, cumhuriyetten sonra ge liştirilmiştir. Atatürkçü lük, Ke­ mal izm, özellikle CHP kuru ltaylarında, kongre lerinde bir ideoloji ha­ l ine dönüştürü lmüş ve bu ideolojinin i l keleri önce CHP'nin prog­ ramına, daha sonra Devletin Anayasasına konmuştur. Atatürkçülükte düşü nceyle eylem içiçed ir , birbirinin destek­ leyicisi ve tamamlayıcısıdır.

1 28


A) Atatürkçülüğün Ilkeleri Atatü rkçü lüğü n i l ke lerini yukarıda saptamıştık. Bu ilkeleri açıklamaya çalışacağız.

a) Tam Bağımsızlık: Bir devletin, diğer bir devletin egemenl iği a ltına girmeden kendi kend ini yönetmesi, iç ve d ı ş politikasını özgürce saptayabilmesidir. Tam bağı msızlık, devlet olmanın baş koşuludur. Bir devlet, ancak tam bağımsız olduğu zaman kendi çıkarları doğru ltu sunda hare ket edebi l ir. Tam bağı msızlık, kalkınmanın ve insan gi b i yaşamanın d a b a ş koşu ludur. Bir devleti n, tam bağımsız olması, başka devletlerle i l işki kur­ madan yalnız başına yaşaması anlamına ge lmez elbette . Bir dev­ let, yaşamını sürdürebilmesi için tüm devletlerle, ü l kelerle siyasal sosya l, ekonomik ve kültü rel i l ı şkıler kuracaktır kuşkusuz. Fakat bu ilişkilerde diğer devletlere ödün (taviz) verilmemeli, ayrıcalık (im­ tiyaz) tan ınmalıdır. Başka devletlerle ilişkilerde, uluslararası hukuk kurallarına, eşitlik ve karşılıklılık ılkelerine uyulmalıdır. Bu kurallara uyulmadığı, başka devletlere veya çeşitli u luslararası finans kuru­ luşlarına ayrıcalık tanındığı, ödün verildiği zaman tam bağımsızl ığa gölge düşer ve bağımlılık durumu çıkar ortaya. Tam bağımsızlık, Atatürkçülüğün ilkelerinden b iridir. Atatürk, U lu sal Kurtu luş Savaşı sonunda yurdumuzu düşmanlardan, em­ peryalizmden kurtararak tam bağımsızlığa kavuşturmuştur. Mus­ tafa Kemal'e göre , Tü rk h alkının haysiyetli, onurlu bir halk olarak yaşaması ancak tam bağımsızl ıkla sağlanabilirdi. Atatü rk' e göre,

'Tam bağımsızlık demek, kuşkusuz siyasa, iktisat, adalet, asker­ lik, kültür... gibi her alanda tam bağımsızlık ve tam özgürlük de­ mektir. Bu saydıklanmın herhangi birinde bağımsızlıktan yoksun­ luk, ulusun ve ülkenin gerçek anlamıyla bütün bağımsızlığından yoksuniuğu demektir." (254). Görü ldüğü gib i , Atatürk' ün tam 1 29

_


bağımsızlık anlayışı çok yönlüdür. Mustafa Kemal'e göre yalnızca siyasal bağımsızlık yeterli deği ldir, ekonomik, adalet, askerlik, kültürel ve diğer her alanda, her konuda tam bağımsız olmak gerek­ mektedir. Atatü rk' ün tam bağımsızlık anlayışı, Türk halkının iradesine d aya nır. O, halkın gücü , iradesi dışında hiçbir güç tanımaz. Atatü rk' ü n tam bağı msızl ık anlayışı, nereden, hangi devletten ge­ l i rse ge lsin her türlü baskıya, uyducu luğa, güdü mcü lüğe, empe­ rya lizme karşıdır. Mustafa Kemal, yaşamı boyunca tüm emperya­ l i st devletlere karşı Türkiye'nin tam bağımsızlığını savunmuştur. Bu kon uda h iç ödün vermemiştir.

b) Anti-emperyalizm: Emperyalizm, bir devletin başka bir devleti siyasal, sosya l , ekonomik ve kü ltüre l yo llarla etkileyerek kendine b a ğı m l ı k ı l m a s ı ve onu sö mürme s i d i r . Anti-e m p e ryalizm, sömürgeciliğe, emperyalizme karşı olmaktır. Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde gerçekleştirilen Ulusal Kurtu luş Savaş ı , emperyalizme karşı bir savaştı . Mustafa Kemal, e m pe ryal izme karşı girıştiği savaşı kazanmış, yurdumuzu ve halkım ızı emperyalistlerden, sömürgeci düşmanlardan kurtararak tam bağımsızl ığa ve özgürl üğe kavu şturmuştu r. Emperyalizme karşı ilk savaşı , Türkler. Mu stafa Kemal Atatürk'ün öncülüğünde vermişlerdir. Bu, tarihte o güne dek görülmeyen bir olaydır. Mu stafa Kemal Atatürk, emperyalizme karşı dünyada ilk kez u lusa l bağımsızl ık savaşı kazanmış bir önderdir. Atatü rk'ün empe­ rya l izme karş ı kazand ığı bu zafer , aynı zamanda Ü çüncü Dünyanın da habercisi, öncüsü olmuştur. Emperya l i stlerin ege­ menliği altında bulunan ezilen uluslar, Asya ve Afrika h alkları, em­ perya listlere karşı başkaldırm ışlar, ulusal bağımsızl ık savaşını b aşlatmışlar ve başanya ul aşmışlardır. Atatürk'ün emperyalizme karşı başlattığı ve başanya ulaştırdığı Ulusal Kurtu luş Savaşı eyle-

130


mi, O' nun evrensel özell iğini oluşturmaktad ır. Emperyalizme karşı ilk kurtu luş savaşını kazanmış, dünyanın ilk anti-emperyal ist kur­ tu l u ş h a re ket i n i n ö nderi o l a n M u stafa Kema l Atatü rk' ü , bağımsızlık mücadelesi yapan ezilen u luslar, h alklar, kend ilerine örnek almışlardır. Atatü rk, emperyalizme karşı giriştiği U lusal Kurtu luş Savaşını kazandığında bunun mazlum, ezilen halkiara örnek olacağını, em­ perya listlerin egemenliği altında bulunan tutsak ulusların da uya­ nacağını çok iyi bil iyordu. Atatürk, bu konuda şöyle diyordu :

"Bugün güneşin ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan bütün Doğu uluslannın da •uyanışlarını öyle görüyorum. Bağımsızlık ve özgürlüğüne kavuşacak olan çok kardeş ulus vardır. Onlann yeni­ den doğuşu, kuşkusuz ki ilerlemeye ve gönence yönelik olarak görülecektir. Bu uluslar bütün güçlüklere ve bütün engellere karşın yengin çıkacaklar ve kendilerini bekleyen geleceğe ulaşacaklardır. Sömürgeelik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerine uluslar arasında hiçbir renk, din ve ırk aynmı gözetmeyen yeni bir uyum ve işbirliği egemen olacaktir." (255) Türk Ku rtu luş Savaşı, Mu stafa Kema l ' i n deyişiyle, "Bizi yok etmek isteyen emperyalizme ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı" yapılmıştır. Atatürk'ün en büyük öze l l iği anti-emperyal ist, ya ni emperyal izme karşı o l uşudur. Mustafa Kema l , yaşamı boyunca emperyalizmle, emperyalistlerle savaşmıştır. Ulusal Kur­ tu luş Savaşında emperya lizmi, emperyalistleri yenen Atatürk, za­ ferden sonra da emperya lizmle, emperyalistlerle mücade lesini sürdürmüştür. Örneğin, kapitalüsyonları kald ırmış, ayrıcalıklı ya­ bancı şirketleri ulusallaştırmış (millileştirmiş), ulusal sanayinin te­ mellerini atmış ve yurdumuzun yeniden empeyalizmin pençes ine düşmemesi için olanca gücüyle çalışmıştır.

1 31


Atatürk, her çeşit emperyalizme karşı çıkmıştır. Atatü rk, Ameri­ kan, I ngiliz, Fransız, Alman ve ltalyan emperyalizmine karşı olduğu gib i, Sovyet emperyalizm i ne ve diğer emperyalist devletlere de karş ı ç ı km ı ş , devletimizin ve h a l kı m ız ı n b ağı msızlığı n ı ve özgürlüğünü tüm emperya listlere karşı savunmuştur. Emperya l izm bitm e m iştir, günümüzde de sürüp gitmektedir. Eskiden topla, tüfekle, askerle gelen emperya l i st devletler, bu kez, geri kalmış ü lke leri e konomik yönden kendi lerine bağı m l ı kı lmakta, uluslararası finans kuru luşlarını devreye sokarak veya kökü dışarda yabancı şirketlerine , kendi şirketlerine o ülkede yerli işbirlikçiler bu larak sömürmelerine devam etmekte ve emperya list amaçlarına bu yolla ulaşmaktadırlar. Emperya l izmin günümüzdeki şekil değiştirmiş yeni görünümü, yeni sömürgecilik böyledir işte. Dünyada emperya lizme karşı i lk bağımsızlık sava şını kazanmış olan Türkiye ' n in, emperyal izmin bu yeni görünümü, yenı emperya­ lizm, yeni sömürgecilik karşısında çok dikkatli ve uyanık olması ge­ rekmektedir.

c) Özgürlükçülük: Özgürlük, insan kişiliğinin, düşüncesinin, yeteneklerinin ve yaratıcı l ığının ge lışeb ilmesinin baş koşu l udur. I nsan ve toplum, ancak özgür bir ortamda ge lişebilir, ilerleyebilir. Türk halkı, Atatürk' ün önderlığınde gerçe kleştirdiği U lusal Kur­ tuluş Savaşı sonunda özgü rlüğüne ve bağımsızlığına kavuşmuş­ tur. Atatürkçülüğün ilkelerinden bıri de özgürlükçülüktür. Atatürk, "özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir." demek su retiyle özgürlüğe ve bağımsızlığa ne denli önem verdiğini göstermiştir. Özgürlük, hem devlet, hem de yurtt a şlar için söz konusudur. Devletin özgür olması için, bağımsız olması, başka hiçbir devle­ tin veya devletle rin veya u l uslararası finans kuruluşlarının güdü­ müne girmemesi, diğer devletlerle ilişkilerinde eşitlik ve karşılıklılık il­ kelerinin uygu lanması gerekmektedir. 1 32


Özgürlük, yalnız devlet için değil, yurtta şlar için de söz konusu­ dur. Özgür devlet, yurtta şlarına insan kişi liğine bağlı vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklerin tümü n ü tanımalı ve bunları güvence altına almalıdır. Özgürlüklerden yararlanmak için salt özgürlüklerin tanınması yeterli deği ldir; özgürlüklerin kullanılır, yararlanılır hale ge­ tirilmesi gerekmektedir. Ö zgürlükleri kısıtlayan, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesine enge l olan her çeşit yasal, ekonomik, siyasal ve sosyal engeller kaldırılmalıdır. Özgürlükler, her çeşit baskıdan kurtarılmalıdır. Belli kişi , zümre ve sınıfların özgürlüklerden yararlandıkları; geniş halk kitlelerinin özgürlüklerden yararlanamadıkları , özgürlük­ lerin kağıt üzerinde kaldığı bir ül kede , gerçek b i r demokrasiden , özgürlükten söz edilemez. Hukuk devletinde, özgürlüklerin nas ıl kullanı lacağı ve nasıl sınırlanacağı yasalarla belirlenir. Ö zgürlükleri en iyı gerçekleştiren rejim, h e r çeşit düşüneeye söz ve örgütlenme hakkı tan ıyan çok partil i , özgürlükçü demokra­ sidir.

ç) Cumhuriyetçlllk: Cumhuriyet, egemenliğin, u lusun, halkın e l inde bulunduğu, toplumu yönetenlerin halk tarafından seçildiği bir yönetim biçimidir, bir devlet şeklidir. Osmanl ı I mparatorluğunda devlet, monarşik-teokratik temelle­ re daya n m a ktayd ı . Mo n a rş i , devlet i n b i r kişi tarafı ndan yönetilmesi demektir. Teokrasi, devletin, toplumun Tanrı adına din eliyle , d i n kurallarıyla yönetilmesidi r. Osmanlı I mparatorluğun­ da egemenlik te k kişin in, h a l ife-suıtanın e l i ndeyd i . Atatürk, padişah lığı ve halifeliği kald ırarak egemenliği gerçek sahibi olan ulusa, halka vermiş ve cumh uriyet yönetimini kurmuştur. Demokrasi, h alkın halk tarafından halk yararına yönetilmesidir. Demokratik rej imlerde, h alk, yöneticilerini belirl i bir zaman için 1 33


seçer, yöneticilerin çalışmalarından memnun, hoşnut kalmamı ş­ sa yapılacak yeni bir seçimde, bu kez, başkalarını, b aşka yönetici­ leri işbaşına getirir. Gerçek bir demokrasinin varlığı için salt biçi� sel bir parlamentonun varo lması ve seçimlerin yapılması yeterli değildir. Gerçek bir demokrasiden söz edeb ilmek için, toplumun tüm kesimlerine, sınıfiarına söz, düşü nce ve örgütlenme özgürlü­ ğünün tanınması gerekmektedir. Demokrasiyi en iyi biçimde gerçekleştirmek cumhuriyet rejimiy­ le olasıdır. Demokrasi, ancak cumhuriyetle ge l i şip kökleşe­ bilmekte, gerçek kişiliğine cumhuriyetle kavuşabilmektedir. Cum: .yet, çoğu kez , de mokrasi i l e eşan lamda ku l­ l a n ı lmaktad ır. Oysa , adı cumhu riyet o lan dikta yönetimleri, örneğin , komü nist ve faşist yönetimler olduğu gi b i , kra llığın bu­ lunduğu demokrasiler de vard ır. Görü lüyor ki, cumhuriyet ile de­ mokrasi bazen e şan lamda o l m ayab i l iyor. Ö n e m l i o l an, d ı ş görünüş, etiket değil , rejimin içeriğidir . En iyi yönetim biçimi, demokratık cumhuriyettir. Yani egemen­ liğin, belli bir kişiye, aileye, zümreye , sınıfa deği l; u lusa, halka ait olduğu ve halkın devlet yönetimıne en geniş ve en etkin bir şekilde katıldığı ve yöneticilerini istediği zaman, oylarıyla, değiştirebildiği devlet şeklidir.

d} Milliyetçilik (Uiusçuluk}:

M ı l letini sevmek, h alkın, ulusun yüce lmesi, yükselmesi için ça lışmak, u lusal çıkarları, kişi, zümre, s ınıf ve yabancı çıkarla rının, kısacası her şeyin ü stünde tut­ maktır. Osmanlı I mparatorluğunda milliyetçilik deği l , ümmetçilik anla­ yışı egemerıd i. Türklere milliyetçilik düşüncesini aşılayan Atatü rk o l m uştur. Atatürk mil liyetçiliği, b aşka u lusların (mil letlerin) varlığına, b ağımsızlığına, içişlerine karışmamasına saygı gösterir ve onların 1 34


da kendi u l u s u n a ayn ı saygıyı göstermesini ister ve bunu gerçekleştirmeye çalışır. Atatürk milliyetçiliği , ortak, u lusal bir düşünce, ortak bir gele­ cek, ortak b i r ideal (ülkü) esa sına dayanır. Atatürk milliyetçi liği , kültür mil liyetçil iğidir. Atatü rk mill iyetçil iği , ulusal sınırlar içinde yaşayan Türk yu rtta şları arasında din, mezhep, ırk, sınıf, siyasal düşünce ayrımı gözetmez. Atatürk milliyetçi liği , ulu sal birlik ve be­ raberliğe , d ayanışmaya, to p l u m u n çıkarlarına dayalı b i r m i l­ liyetçiliktir. Her alanda u l usun yararların ı , çıkarlarını her şeyin üstünde tutar. U lusun, milletin yükselmesi için sürekl i çalışmayı öngörü r. Atatürk mill iyetçiliğine göre, Türkiye 'de yaşayan, ke ndini Türk sayan, devleti mizin ve yurd u muzun bölünmezl iği , bütünlüğü, kalkınması ve mutluluğu için çalışan herkes Türktür. Atatürk m i l l iyetçiliği , ü mmctç i , dinci, mukaddesatç ı , gerici, bağnaz, tutucu, ırkçı, kafatasç ı , Turancı, şoven, saldırgan, hayal­ perest, emperyalist, ayırıc ı , bölücü ve yıkıcı deği l ; kaynaştırıcı, birleştirici, b ütünleştiric i , gerçekç i , bilimsel, akılcı, insancıl, barışçı, çağdaş, laik ve antı-emperyalist bir milliyetçiliktir.

e) Halkçılık: Geniş halk kitlelerinin çıkarlarını kişi , zümre ve sınıf çıkarlarının ü stünde tutmak, halkı, devlet ve toplum yönetiminde egemen kılmaktır. Halkçı lık, toplum içinde h iç kimsenin diğerinden üstün tutul­ mamasın ı , herkesin yasalar önü nde eşit olmasını, h içbir kişiye , zümreye veya sınıfa ayrıcalık tanınmamasını öngörür. Halkçılık, h alkın devlet yönetimine en geniş ve en etkin biçimde katılması n ı , devJet h izmetlerinin ha lka en iyi b içimde götürülme­ sini, her görüşteki kişilerin, gru pların ve zümrelerin devlet h izmet­ lerinden eşit olarak yararlanmasını zorunlu kılar.

1 35


H a lkçı l ı k i l kes i , halkın herhangi bir kişi, zümre ve s ı n ıf tarafından sömürülmesine karşıdır. H alkın ayrıcalıksız bir toplum haline getirilmesinden ve sın ıflar arasındaki ayrıcalığın, uçurumun kapatılmasından yanadır. H alkçıl ık, toplumdaki belli kişilerin, zümre lerin veya sınıfların deği l, tüm halkın çıkarl arını n gözetilmesini b irinci planda tutar. Kişi, zümre sınıf çıkarı ile halkın çıkarı çatıştığı zaman halkın çıkarı yeğlenir, tercih edilir. Genel yararı , zümre yararının üstünde tutar. Atatürk'e göre , topl u mdaki egemenl iğin ve s iyasal iktidarın kaynağı halktır. H alkçı bir yönetimi benimseyen Mustafa Kemal, h a lkın devlet ve toplum yaşamında söz sahibi o lmasını istiyordu. Atatürk, halk içinde ayrıca lıklı kişilerin, zümre lerin, sın ıfların bulun­ masına karşıydı; ayrıcalıksız, sınıfsız ve kaynaşmış bir toplum ya­ ratmak istiyordu.

f) Devletçilik:

Devletin, ekonom iye yön vermesi, ekonomik yaşama doğrudan doğruya katılması, ekonomide öncü olmasıdır. Atatürk, cumhuriyetin ilk yıllarında Türkiye ' nin kapita list yo lla, özel sektör eliyle kalkınabileceğine inanmıştı. Yabancı kapitalistler, azınlık kompradorları tasfiye edilecek, onların yerini alan Türk kapi­ tal istleri yurdumuzu kalkındıracaklardır. Bu amaçla devlet, milli bir kapita l izmin , geltşmesine büyük ölçüde destek oldu. Yerli kapita­ listlere, işadamlarına büyük olanaklar tan ındı. Ancak, on yıla yakın bir süreyle izlenen bu ekonomi politika, başarılı olamadı ve özel sektör eliyle kalkınmanın hayal olduğu anlaşıldı. Türk işadamları, kapitalistleri, gerçek bir sanayileşmeye öncü lük edecekleri yerde, sanayileşmeyi engelleyici ticari ve spekülatif faal iyetlere girişmişler ve kısa zamanda köşe dönmeyi amaçlamışlardır. Yabancı firma temsilciliklerini azınlık kompradorlarıyla paylaşmışlardır. Öze l sektöre d ayalı kalkınma politikasının iflas etmesi üzerine, Atatürk, devletçilik ilkesini benimse miştir. Devletçilik ilkesinin be-

1 36


nimsenmesiyle, devlet, ekonomik yaşama katı lmaya, ekonomiye yön vermeye başlamış, sanayinin temelleri devlet el iyle atı lmış, tarım alanında önemli gelişmeler olmuş, tarım kombinaları ve dev­ let ç iftlikleri kuru lmuş, kooperatifçiliğe büyük önem verilmiş ve halka, topluma daha çok hizmet götürülmüştür. Bu dönemde ayrıcalıklı yabancı sermaye ş i rketleri mi l l i leşti r i l m i ş , devlet­ leşti rilmiş ve kapitülasyonlar kald ırılmıştır. 1933 yılında Türkiye Cumhu riyeti'nin Birinci Beş Yıllık Sanayi Plan ı hazırlanmış ve bu plan 1933 - 1937 yılları arasında başarıyla uygu lanmıştır. Söz konusu plan, ayn ı zamanda yurdumuzda uy­ gulanan ilk kalkınma planıdır. Beş Yıllık Sanayi Planı , Türk ekonomi­ sinin dışa bağımlılığını dikkate değecek ölçüde azaltabilmiştir. Atatürk, tüm dünyayı sarsan 1929 ekonomik buhranını dev­ letçilik ilkesi ile aşmıştır. Devletçi lik, hızlı ve denge l i kalkınma amacını gerçekleştirmek için uygu lamaya konulmuş ve başarılı olmuştur. Toplum çıkarlarının ağır bastığı, ekonomide ülke için yaşamsal önemi olan çalışma alanlarının devletin e linde, denetiminde bulun­ ması devletçiliğin bir gereğidir. Devletçi lik, Atatürkçü lüğü n bir ilkesidir. Devletçilik, Atatürk döneminin ekonomi politikası olmuştur. Atatürk, içlerinde dev­ letçi liğin de bu lunduğu altı i lkeyi 10 Mayıs 1931'de Cumhuriyet Halk Partisi programına ve 5 Şubat 1937'de, 1924 Anayasasına geçirmiştir. Böylece, devletçilik Türkiye Cumhu riyeti Devleti'nin temel niteliklerinden biri olmuştur. Devletçilik, hiçbir zaman kapita lizme bir a lternatif, seçenek teşkil eden bir sistem olarak düşünülmemiş ve uygu lanmamıştır. Devletçilik, kapital izmi engelleyen değil, ge liştiren bir po litika olmuştur. Devletçilik, özel sektöre, özel girişimciliğe karşı bir politi­ ka değildi. Atatürk, özel sektöre karşı olmamıştır. Ancak, ülkenin 1 37


gelişmesi, kalkınması için devletin temel e konomik konu larda doğrudan ekonomik yaşama girmesini istediği de bir gerçektir. Atatürk devletçil iğinin, liberal-kapitalizmle, serbest piyasa eko­ nom isiyle b i r. i lgisi o l mad ığı gib i , sosya li st ve komünist dev­ letçil ikle de bir ilgisi yoktu. Atatürk' ün savunduğu ve uygulad ığı devletçilik, özel sektöre karşı olmayan, özel sektöre de e konom i de yer veren, müdahaleci, h imayeci, planl ı ve pragmatik bir dev­ letçilikti, bir devlet kapitalizmiydi.

g) Laiklik: Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmas ı , devletin dinin etkisinden kurtarılması, toplumsal düzenin ve hukuk kural­ larının dine değil, akla ve bilime dayandırılmasıdır. Osmanlı I mparatorluğu , teokratik bir yapıya sahipti, yani dev­ let, toplum, din kurallarıyla, I slam dini kurallarıyla, şeriat esaslarına göre yöneti liyordu. Atatü rk, teokrasiyi, şerıatı kaldırarak laikliği ge­ tirmiş, din ve devlet işlerini birbirinden ayırmıştır. Laik bir toplu mda devlet, tüm dinler, mezhe pler karşısında yansız kalır ve çeşitli dinlere , mezheplere bağl ı insanlar arasında herhangi bir ayırım yapmaz. Devlet, yu rtta şların dini inancına, vic­ danına karışmaz. Laiklik, tüm yu rttaş lara, insanlara d i n , vicdan ve i b adet özgürlüğünün tanınmasını zorunlu kılar. Laik bir devlette , herkes istediği din veya mezhebe inanıp inanmamakta, ibadeti ni yapıp yapmamakta serbesttir. Kimse dini ibadete zorlanmad ığı gibi, hiç kimsenin dini ibadetine engel olunmaz ve hiç kimse dini inanç ve görüşlerinden dolayı kınanmaz. Laikl ik, insan düşüncesinin, bilime , deneye ve akla dayanarak işlemesi n i ve ge lişmesini sağlamıştır. Laiklik, i nsanı boş, batıl inançlardan, peşin hükümlerden, önyargı lardan, b ilimdışı yargılar­ dan kurtarmıştır. Devlet yaşamında, hukuk düzeninde aklın ve bili­ min egemen olması ancak laiklik sayesinde gerçekleşebil miştir. 138


Bilim ve sanatın gelişmesinde lailik büyük bir rol oynamıştır. Laik­ lik, düşünce özgürlüğü nün de, demokrasinin de bir koşuludur. Laiklik, dinsizlik, din düşmanlığı değildir. Laik bir devlette, dinin devlet işlerine, politikaya karıştınlmaması koşulu ile tam bir inanç ve ibadet özgürlüğü vardır. Laik devlet, dinsiz değl l, dine saygılı bir devlettir. Bazı kişi ve çevre ler, şeriatı kaldırıp laikliği kabul ettiği için Atatürk ' e din düşmanı demekted irler. Aslında Atatürk, laikliği kabul etmekle d ine ne kadar saygıl ı olduğunu kanıtlamıştır. Din, her insanın vicdanını i lgilend irir. Din, Tanrı ile insan arasında bir ilişki olup buna h iç kimsenin karışmaması gerekir. Atatürk, laikliği kabul ederek Tanrı ile insanlar arasına girmek, vicdanlar üzerinde baskı ku rmak isteyen d i n sömürücü lerinin oyu n larına engel olmuş, insanl ara d i n , vicda n , in anç ve ibadet özgürlüğü n ü tanımıştır. Atatürk, din düşmanı deği l , tam aksine d i n e saygı lıydı. Atatürk dine deği l , dini pol itikaya, devlet işlerine sokmak isteyen ve bundan çıkar sağlayan sahte din adamlarına ve dini maske ola­ rak ku llanan çıkarcı politıkacılara, din sömürücülerine karşıydı.

ğ) Devrimcilik: Devr ı m , top lumsal düzende kısa zamanda köklü, önemli, geniş kapsamlı değişiklikler yapmaktır. Atatürk, devrimi şöyle tanımlamaktadır:

"1) lnkılip (devrim) mevcut müesseseleri (kurumları) zorla cleğiştirmektir. 2) Türk milletini son asırlarda geri bırakmış olan müesseseleri yıkarak, yerlerine milletin en yüksek medeni icap­ lanna göre ilerlemesini sağlayacak yeni müesseseleri koymuş ol­ makbr." (256) Mustafa Kemal Atatürk, reformcu , düzeltimci deği l, devrimci bir önderdi. Eskimiş kurumların düzeltilmesini, onarılmasını değil, yıkılmasını istemiş ve bunu gerçekleştirmiştir. Atatürk, köktenci bir devrim an layışını benimsemiştir. Türk toplumunu geri bırakan 1 39


kurumları yıkmış ve halkı çagdaş uygarlıga götürecek yeni kurumlar getirmiştir. Atatü rk, devrimierin amacını şöyle açıkl ıyordu:

"... Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz devrimierin amacı, Türkiye Cumhuriyeti halkını tümden çağdaş ve bütün anlam ve biçimleriyle uygar bir toplum durumuna getirmektir. Devrimlerimi­ zin temel ilkesi budur. Bu gerçeği benimsameyen anlayışlan dar­ madağın etmek zorunludur." (257) Devrim, kökl ü , geniş kapsaml ı b i r degişimi öngörmektedir. Çagın çok gerisinde kalmış bir toplumu , çagdaş uygarlık düzeyine u laştırmak için, devrimci bir yöntemi ben imsernek ve uygu lamak­ tan başka çıkar yol yoktur. Devri mci bir yönte mi benimseyen Atatürk, devrimleri zorla gerçekleştirmiştir. Devrimleri başka türlü gerçekleştirmesine olanak yoktu zaten. Atatürk, toplumun siya­ sal, sosya l , e ko nomik ve kü ltürel ya pısında devrim yapmış, pad işahl ıgı, halife l iği, şeriatçılıgı, Arap harflerini ka ldırmış, medre­ seleri kapatm ı ş , cumhu riyeti , l a ik l igi getirmiş, egitimde birligi sagl amış, kad ınları erkeklerle eşit haklara sahip kı lmış, hukuk, h a rf, kılık kıyafet devri mlerini gerçe kleştirmiş ve yurdu muzu çagdaş uyga rlık düzeyine ulaştı rmaya çal ışmıştır. Atatü rk, süre kl i devri mcilik i lkesini benimsemişti. Mu stafa Kemal'e göre, devrimler b itmez, devrimler süreklidir, yapılmış olan devrimiere yenilerini eklemek, her alanda yeni devrimler yapmak ge­ rekir. Atatürk devrimi, başlamıştır, fakat bitmemiştir, hiçbir zaman da b itmeyecektir. Çünkü Atatürk devrimi , süreklidir. Atatü rk'ün sagl@nda yapılmış olan devrimleri korumalı, onlardan ödün verme­ meli, ancak, O'nun sagl@nda yapı lmış devrimlerle yetinmeyip dev­ rimiere yenilerini eklemeli, devrimler sürekli kılınmalıdır. Devri m c i l i k , yap ı l mış o l a n devri m i e r i n k a l ı p l aşma s ı n ı , statükol aşmasını önleyen b i r i lkedir. H e r türlü kalı plaşmaya;

1 40


durağan lığa engel olmak için can lı, sürekli bir devrim anlayışı be­ nimsemek zorunludur. Devrimcilik ilkesi, halkımızın ve yurdumu­ zun yenileşmesini, ilerlemesini sağlayacak olan bir ilkedir. Kısa zamanda kalkınmak, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak ve sosyal adaleti en iyi biçimde gerçekleştirmek için toplumun her ke­ siminde, her alanda demokratik, yani h a lka dayalı devrim ierin gerçekleştirilmesi zorunludur.

h) Akılcılık ve Bilimsellik: Atatü rkçülüğün

ilkelerinden biri de,

akılcılık ve bilimselliktir. Akı l (us), düşünmek, doğruyu ve gerçeği bulma yeteneğidir. Aklın ilkeleri mantık ve matematiktir. Bu ilkelerden tüm bilimler çıkmış, tekno loji de bu yolla gelişmiştir. Akılcıl ı k (Rasyon al izm), b i lgilerim i z i n kayn ağı n ı ve n a s ı l kazanı ldığı n ı açıklamaya çalışan b i r felsefe akımıdır. Ak ı lc ı l ı k (Usçuluk) , gerçeği arayıp bulmaya yarayan b i r yoldur. Akıl cı lığa göre, akıl her şeyin üstü nde ve her şeye h akimd ir. I nsanın çevre s inde olup bite n l er . edinilen b i lgiler hep düşünmekle aç ıklanab i l ir. i nsana düşü nme yeteneği veren şey ise akıldır. Gerçekleri ararken hep akla dayanmak, akla uygun olmayan olay ve davran ışları gerçeğe uygun kabul etmemek, akılcılık akımının belir­ gin niteliğid ir. Bilimin, tekniğin ve uygarl ığın ge lişmesinde akılcılık a k ı m ı n ı n ço k büyük rolü olm uştu r. Akılcı l ı k ve deneyeil iğin birleşmesi bizi gerçek bil ime götürür. Bilim, doğru düşünme, düzenli bilgi edinme, gerçeği bulma, güvenilir ve geçerli neden-sonuç bağlantı larını kurma yöntemidir. Bilim, evrenin ya da olayların bir bölümünü kendisine konu ola­ rak seçer, deneysel yöntemlere ve gerçekçil iğe dayanarak yasalar çıkarmaya çalışır. Akılcılığın zorunlu sonucu bilimselliktir. Bilimler, akıl yolu ile yapı lan zihinsel çal ışmalar sonunda ortaya çıkmıştır.

1 41


Bilimse l lik, olayları tek tek gözleyerek ayn ı etkenie rin aynı sonuçları verdiğini saptamak ve neden-sonuç arasındaki il işkiyi, genel bir yasanın içine oturtmaya kalkmak demektir. Bilim, h angi alanda olursa olsun, yasalara dayanarak belli bir nedenin belli bir sonuç yaratacacağını önceden h aber verir. Bilimin yasaları vard ı r. B i l imin yasaları, bize hangi koşu l larda ne gibi ge lişme lerin o l acağın ı önceden bi ldirirken, aynı zamanda bu gelişmeler karşısında, istediğimiz yönde, ne gibi önlemler almamız gerektiğini de bildirir. Yani bilimin rehberliğinde olaylara hakim olabi­ liriz. Bil imse llik, toplum ve devlet yaşamında bi l ime yer vermeyi, olaylara bilimsel gözle bakmayı, gerçeği bilimsel yolla araştırmayı ve sorunları bilimsel yöntemlerle çözmeyi gerekli kılar. Bilim, yal nızca gerçeği , doğru olanı arar ve ona değer verir. Gerçek dışı şeylerin, hurafelerin, boş, batıl inançların, dogmaların ve önyargıların bilimde yeri yoktur. Bilim, sınırları, kapsamı belli, du rağan bir konu olmayıp sürekli ve artan bir h ızla ge l işe n, sınırları yer yer be lirsiz, durmadan değişen bir etkinl iktir. Bilim, olaylara eleştirici b ir açıdan yaklaşır. Eleştirici yöntemi uygular. Bilimin her sav ( iddia), her kurama (teo­ riye), her olaya yaklaşımı, hatta bunlar herkesçe kabul edilmiş bile olsalar, eleştirici yaklaşımdır. Bil im, eleştirici tutumu, yaklaşımı kendisine de uygu l ayarak du rmadan ye n i doğru lar arar. Öğrenilecek daha pek çok şey bulunduğu inanç ve dürtüsü nün doğurduğu atı lımlarla iş görür. Bilim için önemli olan salt (mutlak) olana, birtakım değişmez gerçekiere e rişmek deği l, yeni yeni buluşlara atılmaktır. Çünkü düşünce ancak ileriye yöneldiği zaman dü şünce adına hak kazanır. Bilim için "kesin gerçek" veya "en doğru" yoktur. Bilim, kendine kural olarak sürekli ilerlemeyi ve araştırmayı alır. Bil imsel b i lgi, hem doğru lanan, hem de ileride

1 42


yanlışlanabilecek bilgidir. Gözlem ve deneyler ne getirirse, bi limsel gelişmeler de buna göre ilerler. Doğa olayları gibi ekonomik ve sosyal olaylar da bilimin konu­ sudur. Sosyal ve ekonomik alanın da, olayların da kendine özgü yasaları vardır. Bu bakımdan, yapısını b i ldiğimiz bir topl u mda, h angi uygu lamanın hangi sonuçları vereceğini, bazen matematik bir kesinlikle, bazen o derece kesin olmasa bile, yaklaşık olarak bili­ riz. Ö nceden h aber vere b i l i r ve to p l u mu n yararına tedbirler, önlemler alabiliriz. I nsanın üstünlüğü, bi lime dayanarak olaylara egemen olabi lme­ sinde ve doğa güçlerini denetim altına alabilmesindedir. Bilim, doğada, toplumda geçerli kuralları, yasaları bu lur, ortaya çıkartır ve sorunların en iyi biçimde nasıl çözü mleneceğini gösterir. Atatürk'e göre, "Yaşamda (hayatta) en gerçek yol gösterici bi­ limdir." Yurdumuzun çağdaş uygarlık düzeyine u laşmasında izle­ necek tek yol, bilimin yo ludur. Kalkınmak için aklın ve bilimin yolun­ dan gitmek zorunludur. Çü nkü akıl ve bilim, her türlü ge lişmenin kaynağıdır. Osmanlı I mparatorluğu zamanında Türk toplumu, yüzyı llardan beri süregelen koyu bir kadercilik, ceha let, bilgisizlik, taassup, hu­ rafe, boş, batıl imınçların içinde yaşamış ve onların esiri olmuştu . Oysa bir toplumun kalkınması için, o top l u mu oluşturan insan­ ları n , taassuptan, h u rafe lerde n, bi lgisizlikten , batı l inançlardan, dogma lardan ve önyargılardan kurtu lmaları gerekmekted ir. Bunu ise ancak akıl ve bilim sağlayabilir. Akılcı ve bilimsel düşünceyi be­ nimseyen insanlar, düşünen, eleşti re n , yorumlayan, doğruyu , gerçeği bu lan kişilikli, çağdaş ve özgür bir insan haline gelirler; batıl inançlardan, hurafelerden, önyargı lardan ve dogmalardan kurtu­ lurlar. Atatü rk, kurmuş olduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti 'nin yurt­ taşlarının akılcı ve bilimsel düşünceyi ben imsemelerin i , insan-

1 43


larımızın kişi likli, özgür ve çağdaş birer insan o lmalarını istiyordu. Soru nları çözerke n , o n lara duygu s a l , dogm atik açıdan ve önyargı larla deği l, akı lcı ve b i l imsel bir biçimde yaklaşma lıyız. Her şeyi akl ı n ve b i l i m in süzgecinden geçirmeliyiz. Duygu sal deği l , akılcı ve bilimsel olmalıyız. Akla ve bilime uymayan kurumları orta­ dan kaldırma lıyız. Çağdaş bilim pozitif bilimdir. Aklın, mantığın, bil� min çözemeyeceği hiçbir sorun yoktur. Atatü rk' e göre, önce insan düşüncesinde devrim yapılmalıd ır. I nsan düşüncesinde devrim yapıld ığında, toplumda da, kurumlar­ da da devrim yapmak çok daha kolay olacaktı r. Bunun için insanla­ rımızın, akılcı ve bi i imsel düşünceyi benimserneleri gerekmektedir. Atatü rk, devrimleri, akılcı ve bil imsel düşünceden es inlene rek gerçekleştirmiştir. Atatürk'ün devrimleri, akılcı lık ve bilimsellik ilke­ sinin topluma uygu lanmasıdır. Atatürk, akılcı ve b i l i msel düşünceyi toplumun her alanına, devlet ve toplum yaşamına uygu lamaya, egemen kılmaya çal ı şmış, akla, b i l i me ayk ırı o l a n her şeyı reddetm i ş , yen i leşme ve çağdaşlaşma yolunu açmıştır.

i) Çağdaşçılık: Çağın uygarlığını, bilimini, tekniğini, sanatını, akılcı ve bi limsel dlişüncesini, insancıl değerlerini, özgürlüğünü, çoğu lcu demokrasisini benimse mek, sürekli ilerleyerek, değişerek yaşanan çağa ayak uydurmaktır. Atatürk' ü n amacı, Türkiye 'yi çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkarmaktı. Mustafa Kemal, çağdaş uygarl ıktan, Batı uygarlığı nı a n l ıyo r , Batı l ı l a şm a k istiyo r d u . Ancak, Atat ü r k ' e gö re Batılı laşmak, Batıya körü körüne bağlanmak, Batıya öykünmek, Batının uydusu, kuyru kçusu o lmak deği ldi. O, buna karşıyd ı . Çünkü Mustafa Kemal, Batıl ı emperyalistlere karşı savaşarak yur­ dumuzu ve h a l k ı m ız ı t a m bağımsızl ığa ve özgü r l ü ğe kavuşturmuştu . Mustafa Kemal'in, Batılı emperyalistlerin uşağı,

1 44


uydusu olması olanaksızd ı. O h a lde Batı lı emperyalistle re karşı ç ı kmış, onlarla savaşm ı ş b i r M u stafa Kem al Atatürk, niçin Batılılaşmak, Batı uygarlığını benimsernek istiyordu? Neden Batıyı örnek almıştı? Atatürk döneminde, en gel işmiş uygarl ık, çağd a ş uygarlık Batıdaydı. Bilim, teknik, sanat, akılcı düşünce, insan kişil iğine değer verme ve özgürlükçü demokrasi, Batıda · gel işmişti. Batı uy­ garlığı, tüm insanlığın ortak malıydı, evrenseldi. Batı uygarlığının te­ melinde hü manizm (insancılık) yatıyordu. Atatürk, kendi döneminde en gelişmiş uygarlık Batıda olduğu için Batı uygarlığı n ı örnek aldı, bu uygarlığa yöne ld i . Atatürk, o dönemde , yani kendi döneminde en ge lişmiş, çağdaş uygarlık eğer Asya'da o lsaydı Asya uygarlığını veya Avustru lya'da o lsaydı Avustralya uygarlığın ı veya Afrika 'da olsayd ı Afrika uygarlığını örnek alırdı. Atatü rk' ü n Batıc ı l ığı , Batıya karşın bir Batıcı l ı ktır. Mustafa Kemal, Batı l ı e m pe rya l i stlere karşın Bat ı l ı laşmak istiyord u . Atatü rk'e göre T ürkiye ' n i n B atı l ı l aşması yaşam sorun uyd u. Türkiye' nin, kalkınması , gelişmesi için Batının bilimini, tekniğini uy­ gu l amaktan başka çıkar yo l yo ktu. Türkiye , Batı n ı n b i l i m i n i , tekniğini, akılcı ve bilimsel düşüncesini a l ı p çağdaşlaşırsa yeniden Batı n ı n tutsağı, uydusu o lmaktan kurtu lacak ve ancak bu biçimde bağımsızlığını sürekli sağlayabilecekti. Batı lılaşmak, bazı larını n sandıkları gibi, Batının u şağı, uydusu ve kişil iksiz b i r toplum olmak değildir. Atatürk, Batını n bilimini, tekniğini, akılcı ve bil imsel düşüncesini, sanatını, çok partil i de­ mokrasisini, düşünce ve örgütlenme özgürlüğü n ü , insancıl ve ev­ rensel değerlerini alıp bunları Türk toplumuna uygu lamak, Batının evrensel değerleri ile toplu mumuzun değerlerinin bir bireşimini (sentezini) yapmak istiyordu.

1 45


Batının evrensel değerlerini alacağız, fakat öykünmeci (taklitçi) o l mayacağız, k i ş i l iğimizi yitirmeyeceğiz, kend i kü ltürümüzü, sanatı mızı yadsımayacağız (inkar etmeyeceğiz) ve Batının uydu­ su, uşağı olmayacağız. Atatürk'ün gerçekleştirdiği devrimierin amacı, yurdumuzu , halkımızı çağdaş uygarlık düzeyine kavuşturmaktı. Cumhu riyet yönetim i n i n , l a i k l iğin kabul edilmesi, medreselerin kapat ı l ı p eğitimde birliğin sağl anması, h u k u k , h arf, kılık kıyafet devrimi, kad ınlara tanınan haklar hep bu amaca , çağdaş uygarlık düzeyine u laşma amacına yöneliktir. Atatü rk, çağdaş uygarlığa ancak dev­ rimci b i r yöntem le u laşabi leceğine inanmıştı. Türk to plumu , ortaçağ düşü ncesi nden , yarı sömürge durumundan ancak köklü değişimlerle, toplumsal düzende , siyasal, sosyal , ekonomik ve kü ltürel alanda devrimler yapılarak kurtu labilirdi. Atatürk, işte bu amaçla devrimleri gerçekleştirdi. Çağdaşlaşmak, çağın bılimin i , tekniğini, akılcı ve b i l imsel düşü ncesini, insancı l değer lerı nı, özgü rl üğünü, barışçı l ığını, sos­ yal kurumlarını ve çok partili demokrasisini benimsernek ve yenilik­ leri izlemekle olasıdır. Çağdaş o lmak, b i l imin gücüne inanmak, boş, b atıl i nancı ara s ı rt ı n ı çevirmek, akl ı n , mantığı n doğru ltu sunda b i r dünya görüşüne bağlanmak demektir. Uygarlık du rağan değildir, sürekli i lerler ve gelişir. Çağdaş uy­ garlığın içeriği zamanla değişe b i l i r. Çağdaş uygarlık, çağdaş düşü nce ve. bilimle bel irlen ir. Tek uygarl ık, Batı uygarl ığı değildir a rtık günümüı; d ü nyasında. Doğu ' d a d a , Asya 'da d a , uygarlık gelişmektedir. Yarın Asya, Doğu uygarlığı, Batı uygarlığını geçerse, b iz elbette Asya, Doğu uygarlığını kendimize örnek alacağız. Eğer Türkiye, ileride tüm uygarlıkları geçen bir uygarlık yaratırsa, diğer tüm ü lkeler, devletler bizi örnek alacaklardır kuşkusuz.

1 46


Atatürk, Batı' nın bilimini, tekniğini, sanatın ı , akılcı ve bil imsel düşü ncesini, insancı l değerlerini, çok parti l i demokrasisini ve çağdaş ku ru mlarını benimsemekte; fakat Batı uyduculuğuna, uşaklıgına, kuyrukçuluğuna, öykünmecil igine karşı çıkmaktadır.

ı) Banşçılık: Savaşa karşı çıkmak ve barışı savunmak,

barıştan

yana olmaktır. Mustafa Kemal Atatürk, büyük bir komutan, çok iyi bir savaşçı olduğu h alde savaşı sevmez, u lusun, halkın, devletin yaşamı teh­ likeye girmedikçe, zorunlu o lmadıkça savaşa karşı çıkardı. Çünkü Mustafa Kemal, savaşın insanlar, halklar, uluslar için ne acılar, ne felaketler getirdiğini çok iyi biliyordu. Atatürk, b arıştan , barışçıl ıktan yanayd ı . Bunu "Yurtta barış, di le getırmiştir. Mustafa Kemal, tüm insa n l arın barış içinde kardeşçe ve dostça yaşamas ından ya­ nayd ı .

dünyada banş." özdeyişiyle

Yurtta barışı sağlamak devletin başlıca görevlerinden biridir. Devlet, ü lke b irlik ve bütünlüğünü, tüm Türk yurttaşlarının huzur ve güven içinde insan kişiligine yakışır b içimde yaşamasını sağlamakla yükümlüdü r. Y u rtta b arışın sağlanması için her çeşit düşü nceye, her görüşteki k i şi lere , söz ve örgütlenme h akkının, özgürlügünün t a n ı n m a s ı , i n s a n l a rı n d ü ş ü n c e l e r i n d e n ö t ü r ü ceza­ land ırı lmamaları, çok parti li demokrasinin tüm kurumlarıyla işler h ale getiri lmesi, yasaların herkese eşit uygu lanması, devlet ola­ naklarından herkesin eşit yararlanması, sosyal adalet ve sosyal güvenliğin gerçekleştirilmesi ve ulu sa l ge lir dağıl ımındaki insanlık dışı adaletsizligin, dengesizliğin giderilmesi gerekmektedir. Y urtta barışın sağlanması için tüm yu rttaşiara görevler düşmektedir. l nsanlarımız, birbirlerine karşı hoşgörülü olmalı, top­ lumsal il işkilerde karşılıklı sevgi ve saygı esas tutulmalı, birbirleri1 47


nin hak ve özgürlükle rine s aygılı d avranm a l ı , sorunlar ı kinle, düşmanlıkla, kavgayla deği l , konuşarak, tartışarak, anlaşarak çözmelidirler. Kalkınmamız, çağdaş uygarl ı k düzeyine u laşmamız için yurtt a gerçek bir barışın sağlanması baş koşuldur. Dünyada barış, u lusl ararası uyuşmazlıkların barı şçı yo l larla çözü lmesini ve kuwete başvurmamayı öngörür. Dünyada barış, tüm devletle rin, ü lkelerin orta klaşa b i r l i k ve beraberl iğiyle sağl anabil ir. Birleşmiş Milletler Ö rgütü , bu amaçla kuru lmuştur. Türkiye , bu örgütün üye sidir. Atatü rk, tüm ulusların, h alkların, devletlerin birbirlerini sevrnele­ rini ve barış içinde yaşamalarını istiyordu. Dış politikasını "Yurtta banş, dünyada banş" ilkesine göre düzenlemişti. Türk halkı, barışsever bir halktır. Savaştan yana o lanlar, silah tüccarları ile onların uşaklarıd ır. Dünyanın en kutsal varlığı olan i nsan ı , insan yaşam ını, onurunu , insanın yarattığı maddi ve ma­ nevi değerleri yok eden savaşa karşı çıkmak ve barışı, barışçıliğı sa­ vunmak, hem insan lık, hem de bir yurtta şlık görevidir. Barışa, barışçıl ığa karşı çıkan bir insanın insanlığından şüphe etmek gere­ kir.

B) Atatürkçülük Nedir? Atatürkçü lüğün ilkelerini yukarda saptamış ve bu n ların açıklamalarını yapmıştık. Saptadığımız ve açıklamalarını yaptığımız Atatürkçülüğün ilkeleri şunlard ı : Tam bağımsızlık, antı-emperya­ l izm, özgü rlükçülük, cumhuriyetçilik, milliyetçil ik, ha lkçılık, dev­ letçilik, l aiklik, devrimcilik, akılcılık ve b i limsell ik, çağdaşçılık ve barışçı lık. Peki ama, Atatürkçü lük nedir? Atatürkçü lük, tam bağımsızlık, anti-emperyalizm, özgürlükçü­ lük, cumhuriyetçilik, mill iyetçilik, h alkçılık, devletçilik, laiklik, dev-

1 48


rimcilik, akılcılık ve bilimsellik, çağdaşçılık ve barışçı lık ilkelerinden o l u ş a n , bu i lkelerden kaynaklanan kendine özgü b i r d ü nya görüşüdür, bir ideoloj idir.

3. ATATÜRKÇÜ REJIM H e r görüş sahib i , Atatürkçü lüğü kendi yanında göstermeye çalışmaktadır. Değişik görüşteki kişi ler, Atatü r�çü l üğe sahip çıkmaktadırlar. Atatürkçü lük, karşıt görüşlerin, birb irine taban ta­ bana zıt görüşlerin, ideoloj i lerin, doktrinlerin maskesi, kalkanı , pa­ ravanı yapılmaktadır. Atatürkçü lük, ne yazık ki, hangi niyete yenilir­ se o tadı veren bir muz n iteliğine dönüştürü l müştür. He rkes, Atatürkçülüğü nalıncı keseri gibi kendine yontmaktadır. Peki ama, Atatürkçülük nasıl bir dü nya görüşüdür, nasıl bir ideo lojidir, nas ı l bir rej imdir? Daha doğrusu Atatürkçü lüğü n , Atatürkçü ideoloj inin, rejimin, görüşün, diğer ideolojilerle, rejimlerle bir ilgisi var mıdır? Atatürkçülüğün kom ü nizmle h içbir i lgisi yoktur. Atatürkçü lük, komünizme karşıdır. Atatürkçü lüğün, yurdumuzda m i l liyetçi-toplumcu görüş olarak nite lenen Nasyonaı Sosyalizmle , Nazizmle, yani Alman faşizmiyle h içbir ilgisi olmadığı gib i; !talyan faşizmiyle de h içbir i lgisi yoktur. Atatürkçülük, Nazizmin ve faşizmin karşısındadır. Atatürkçülük, demokratik sosya l ist bir rejim deği ldir. Ancak, Atatürkçülük, demokratik sosyalizme karşı değildir. Atatü rkçü l ü k , m o n a rş i n i n , pad işa h l ığ ı n ve karşısındadır, cumhuriyetçi bir yönetimden yanadır.

h a l ifeliğin

Atatürkçü lük, teokrasinin, şeriatçı l ığın karşısındadır, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılmasından, yani laiklikten yanadır.

1 49


Atatürkçülük, ümmetçi, gerici, ırkçı, Turancı, kafatasçı, şoven, saldırgan, ayırıcı, bölücü ve yıkıcı bir milliyetçi liği değil; birleştirici, bütünleştirici, kaynaştırıcı, bilimsel, akılcı, gerçekçi, barışçı, in­ sancıl ve çağdaş bir mill iyetçiliği benimsemektedir. Atatürkçü lük, anti-emperyalizm ve tam bağımsızlık yan lısı bir dünya görüşüdür, bir ideolojidir. Atatürkçülük, emperyalizmin her türüne karşıdır. Amerikan, I ngiliz, Fransız, Alman ve !talyan empe­ ry� l izmine karşı olduğu gib i, Sovyet emperyalizmine ve diğer tüm emperyalist devletlere de karşıdır. Nereden ve hangi devletten ge­ l i rse· ge l s i n yabancı b i r devlet i n h imaye s i n e , gü d ü müne, uşaklığına karşıdır, tam bağı msız lıktan yanadır. Atatürkçülüğün, liberal-kapitalizmle, serbest piyasa e konomi­ siyle bir ilgisi olmadığı gibi, sosyal ist ve komünist devletçilikle de bir i lgisi yoktur. Atatürkçü lük, özel sektöre karşı olmayan, özel sektöre de ekonomide yer veren h imayeci, müdahaleci, planlı ve pragmatik bir devletçi likten, bir devlet kapitalizminden yanadır.

Atatürkçülük, tutucu, muhafaztıkar ve gerici değil; ilerici ve dev­ rimci bir dünya görüşüdür, bir ıdeolojidir. Atatü rkçülüğün gerçek amacı, çok partili demokratik bir rejim­ dir. Atatürk döneminde, iki kez, çok parti li demokrasi denemesine girişilmiş, fakat her ikisi de başarılı olmamış ve ülke tck partiyle yönetilmiştir. Atatü rkçülük, asker-sivil b ü rokratl a rın öncülügünde tepeden inme yöntemlerle gerçekleştirilen otoriter bir rejırn olmak durumunda kalmıştır. Atatürkçü rejim, "h alka rağmen halk ıçin" i� kes ini benimsemiş, uygu lamış ve devrimleri zorl a ge rç ekl eş­ tirmiştiL Devrim lerin, o günlerin koşu l ları a ltı nda başka türlü gerçekleştirilmesine olanak yoktu zate n. ,

Atatürkçü rej im, Batı tipi bir burjuva toplumu yaratmak ıstiyo r d u . Atatürkçü ide ol oj i Bat ı ' nın b i l i m i n i , te kniği n i , san atı n ı , çağda ş kurumlarını benimsemekte ; fakat Batı uşaklığına, uyducu­ luğuna, öykünmeciliğine karşı çı km aktad ı r

­

,

.

1 50


Atatü rkçü l ü k , yabancı ideoloj i l e rden e s i n lenmiştir, yarar­ lanmıştır. Atatürkçlüğün i lkelerinin hemen hemen tümü yabancı ideoloj idir, kökü dışarda ideoloj idir, ithal malı ideoloj idir. Ö rneğin, cumhuriyetçilik, yabancı ideoloj id ir. Osmanlı Devleti, cumhuriyetçi değil, egemenliğin tek kişinin , padi şah-halifenin elinde bulunduğu monarşik bir devletti. Laiklik, kökü dışarda bir ideolojidir. Osmanlı I mparatorluğu , laik değil , din esaslarına, I slam dini esaslarına, şeriat esaslarına dayalı teokratik bir devletti. M i l l iyetçi lik, ithal malı, yabancı bir ideolojidir. Osmanlı I mparatorluğunda milliyetçilik yoktu , ü m in etç i l ik vard ı . Devletçilik, h a lkçı lık, devrimc i l i k gibi Atatü rkçülüğü n diğer ilkeleri de, h ep yabancı ideoloj idir, ith al malıdır, kökü dışardadır. Atatürkçülüğün ilkelerinden o lan bu ideo­ lojiler, Osmanlı I mparatorluğunda çok teh l i ke l i , sakıncı lı, yıkı c ı , bölücü sayı lıyordu . Bu ideoloj i leri savu nanlara da, çok tehlike l i , sakıncalı kişi gözüyle bakılıyordu . Ö rneğin , b u ideolojileri savunan Mustafa Kemal'e teh l i ke l i , sakınc a l ı , bozgu ncu , yıkıcı , bölücü, bolşevik, komünist gözüyle bakılm aktayd ı . Padişahçı çevre ler, Mustafa Kemal'e bolşevık, komü nıst diyorlard ı . Atatürk, Fransız devri m i n den ve b u devr i m i n getirdiği düşü nce lerden çok geniş ölçüde etkilenmiştir. Atatürk, cumhuriyetçılık, mill iyetçilik, halkçılık, laiklik, devletçilik ve devri mcilik gibi kökü d ı şarda yabancı ideo loj i lerden, ith al malı ideoloji_lerden e sinlenmış, yararianmış ve bu ideoloj ileri Türkiye'nin ve Türk halkının gerçeklerine uydurarak adına Atatürkçülük, Kema­ lizm denilen kendıne özgü b i r dünya görü şü, bir ideoloj i , bir rejim o l u şturmu ştur. Atatü rkçülüğün belirli i lkeleri olmasına karşın, Atatü rkçü lük, Atatürkçü görüş sistemleştirilmemiştir, doktrinleştiri lmemişti r. Ö rneğin, kapital izm ve sosyal izm sistemleştirildikleri ve birer dokt­ rin haline getiri ld ikleri halde Atatürkçülük, Kemalizm, sistem­ leştirilmemiş ve bir doktrin niteliğine dönüştürü l memiştir, dönüş­ türülememiştir.

1 51


4. ATAlÜRKÇÜLÜÖÜ DOÖRU YORUMLAMAK Her görüşteki kişi, Atatürkçülüğü kendi eğilimine göre yorumla­ makta ve bunun sonucunda karşıt, birbi riyle taban tabana zıt Atatürkçü lük görüşleri , yorum ları ortaya çıkmaktadır. Atatürkçü lüğü n yorumu e lbette yapılacaktır. Atatürkçü lük, değişik görüşteki kişi lerce elbette yorumlanacaktır, yoru mlan­ malıdır. Ancak, Atatürkçülüğün yoru munu yaparken gerçekçi, nes­ nel ve bilimsel olmak gerekir. Bazı zorlamalarla, Atatürkçülükte ol­ m ayan bazı şeyle ri Atatürkçülüğe katmam a l ı , Atatürçü l ü kte olanlar da Atatürkçülükten çıkarılmamal ıdır. Atatürkçülüğün yorumunu yaparken, Atatürkçü lüğün ilkelerini bir bütü n olarak değerlendirmeliyiz. Atatürkçülüğün ilkelerinden işimize geleni kabu l edip, işimize gelmeyeni reddetmekle, inkar et­ mekle Atatürkçü olunmaz. Bazı kişi ve çevre ler, Atatürkçü lüğün yalnızca milliyetçilik ilkesi­ ni benimsemekte ve bu i lkeyi de Atatürk m i lliyetç i liğinden çok farklı bir biçimde yorumlamaktadırlar. Diğer bazı kişi ve çevre ler ise , Atatürkçülüğün yalnızca devrim­ cilik ilkesini benimsemekte ve bu ilkeyi de Atatürk devrimcil iğinden çok farklı bir biçimde yorumlamaktadırlar. Bazı kişi ve çevreler, Atatürkçülüğü n sadece Batılılaşma ilkesi­ ni benimsemekte ve Batıll laşmayı da Batı uşaklığı, uyduculuğu ve taklitçiliği olarak görmektedirler. Bazıları, Atatürkçülüğün laiklik ilkesini; bazıları, devletçilik ilkesi­ ni; bazıları ise, h alkçılık ilkesini reddetmektedirler. Bazı kişi ve çevreler, Atatü rkçlüğün tam bağımsızlık, anti­ emperyalizm, özgürlükçülük ve barışçılık ilkelerine karşı çıkmakta ve bu ilkeleri çok tehlikeli, sakıncalı görmektedirler.

1 52


Bazıları , Atatürkçül üğün b ir veya bi rkaç i l kesini kabul edip diğerlerini reddetmektedirler. Atatürkçü lüğün i lkeleri, bir bütündür. Bu i lkeler, b irbirini ta­ mamlarlar, birb irinden güç al ırlar ve b i rb i riyle uyu m lu bir denge o l u ştu ru rlar. Atatü rkçü l üğü n i lkeleri , b i r bütünü o l u şturan öğelerd ir. Bu ilkeler, birbirleriyle bağlantılıdırlar. Atatürkçülüğün il­ ke lerini birbirinden ayırmak ve tek tek değerlendirmeye girişrnek yanlış bir tutumdur. Atatürkçülüğün ilkelerini bir bütün olarak değerlendirmek gere­ kir. Atatürkçülüğün tam bağı msızlık, anti-emperyalizm, özgürlük­ çülük, cumhuriyetçil ik, halkçılık, devletçilik, devrimci lik, laiklik ilkesi­ ni nası l Atatürkçü lükten ayırmak olası deği lse, Atatürkçü lüğü mil­ liyetçilikten, akılcıl ıktan, bilimsellikten, barışçılıktan ve çağdaşçıl ık­ tan ayırıp yorum lamaya da olanak yoktur. Atatürkçülüğün ilkeleri b irbırinden soyutlanamaz. Devrimcilik il­ kesinden soyutl anmış bir Atatürkçü lük nası l söz konusu o lmaz­ sa, mill iyetçilik ilkesındcn soyutl anmış b ir Atatürkçü lük de söz ko n u s u o l amaz. Devrimci liği m i l l iyetç i l i kte n , m i l l iyetç i l iği h a l kç ı hktan, h a lkç ı l ıgı devr i m c i l ikte n , devr i mc i l iği c u m hu­ riyetç i l i kte n , cumh u r ıyetç i l iği h a l kç ı l ı ktan, l a i k l i ği c u mh u­ riyetçilikten, devletçıl ıği halkçıl ıktan soyutlayıp böyle b i r uygu la­ maya nasıl Atatü rkçü l ü k denmezs e , tam bağı msızl ığa , anti­ emperyalizme, özgürlükçü lüğe , akılcılığa, bilimselliğe, çağdaşçılığa ve barışçılığa dayanmayan uygulamalara da Atatürkçülük adı verile­ mez. Atatürkçü lüğün i l ke leri, bir bütünü oluşturduklarından, bu il­ keleri bölüp parçalamaya olanak yoktur. Atatürkçülüğün ilke leri arasında bir hiyerarşi, yani bir önce lik sırası söz konusu olamaz. Atatürkçü lüğün il kelerinden b irinin diğerine oranla önceliği, ağırlığı, önemi yoktur. Atatürkçülüğün ilke­ lerinin hepsi önce l i k l i d i r, hepsi önemlidir, hepsi ağırlıklıdır. Atatürkçülüğün ilke leri arasında " az öne m l i " , "çok öneml i " veya

1 53


" birinci derecede öncelikli " , " ikinci derecede öncelikli" diye bir ayrım yapılamaz. Böyle bir ayrım, böyle bir yorum, Atatürkçülüğe aykırıdır. Atatürkçü lüğün i lkelerinden birini veya birkaçın ı öne çıkarıp diğerlerini geri planda, gölgede bırakmak, savsaklamak, Atatürkçü lüğe ters düşer. Atatü rkçü lüğün i l keleri, b i rbirini tam a m layarak, b i r b i riyle bütü nleşe re k kendine özgü· bir dünya görüşü oluştururlar. Ata­ türkçü lükte her i lke, ancak d iğer ilkelerin varl ığı , birbirini yönlen­ dirmesi, etkilemesi, tamamlamasıyla işlerlik, geçerlilik ve tutarl ılık kazanır. Atatürkç ü lüğün ilke lerinden b ir veya bi rkaçını yok saymak, diğer ilkelerin işlerl iğini geçersiz kılar ve bu durum, Atatü rkçü lüğü bütünüyle zedeler. Atatürkçülüğü yozl aştı rmak, saptırmak isteyenler, Atatürkçü­ lüğün bazı ilkelerini yok saymakta, reddetmekte ve yalnızca kendi işlerine ge len ilkeyi ele alıp, ben imseyip onu da işlerine geld iği biçimde yorumlamaktadırlar. Atatü rkçülüğün ilkelerinden bır kısmını benimseyip, bır kısmını reddetmek, inkar etmek Atatürkçülüğe aykırıdır. Atatürkçülüğün il­ kelerinden bazılarını benimseyip, bazılarını reddetmekle Atatürkçü o l u nmaz. Gerçek Atatü rkçü , Atatürkçü l üğün ilkelerinin tümünü benimser. Atatü rkçülüğü n, doğru , sağl ıklı bir yoru munu yapabilmek için Atatü rkçülüğün ilkelerinin tü münü , yan i tam bağımsızlık, anti­ emperyalizm, özgürlü kçü lük, cumhuriyetçilik, mill iyetçilik, h alkçı­ lık, devletçilik, laiklik, devrimcilik, akı lcılık ve bil imsellik, çağdaşçılık ve barışçıl ı k ilkelerinin tümünü birden ele a lmak, gözönünde tut­ mak, değe rlendirmek gerekmektedir. Ancak o zaman Atatü rkçü lü­ ğün doğru , sağl ıklı bir yorumu yapılabilir. Atatürkçü lük, tabulaştırılmamalı, dogmalaştırılmamalı, kalıplaş1 54


tırılmamalı, dondurulmamalıdır. Atatü rkçülük, çağdaş bilimin, çağ­ daş düşüncenin ışığı altında sürekli yenilenmeli ve bulunduğu yer­ den daha ileriye götürülmelidir.

S. GERÇEK ATATÜRKÇÜLÜK Siz Türkiye 'nin ve Türk ulu sunun bütünlüğünü her türlü dış ve iç tehl ikelere karşı koruyabiliyor musunuz? Her zaman bilimin göste rdiği yo ldan gide b i l iyor m u s u nuz? U l usal ge l irin adil dağılmasını sağlayacak demokratik devrimleri, köklü bir düzen değişikliğini gerçekleştirerek zenginlerle fakirler arasındaki korkunç uçurumu kapatabil iyor musu nuz? Ayrıcal ıksız bir toplum yaratabi­ liyor musunuz? Amerika'ya ikili anlaşmalarla verilen ayrıcalıkları geri alabiiyor musu nuz? Tüm dünya uluslarıyla dostluğa dayanan ve h içbir devletin dümen suyunda gitmeyen bağımsız bir dış politika izieye b i l iyor musu nuz? "'Yu rtta barış, dünyada barış" i l kesine bağl ı kalab iliyor musu nuz? Yurdumuzun ekonomisini I M F (Ulusl a­ rarası Para Fonu)' nin ve diğer u l u s lararası finans kurulu şları nın g ü d ü m ü n d e n k u rt ar a b i l i yo r ve e ko n o m i k b a ğ ı m s ı z l ığı ge rçekleştire b i l iyor musun uz? G e rçek çok parti l i , çoğu l c u , özgürlükçü demokras iyi benimsiyar v e o n u tü m kurumlarıyla işler h a le getireb i l iyor musunuz? Emekçi sınıfların da tıpkı kapital ist sınıflar gibi örgütlenmesi ne ve demokratik yollarla iktidara gelmesi­ ne ve kendi düzen lerini kurma larına razı olabiliyor mu sunuz? Her çeşit fikrin açık ve seçik tartışılmasını istiyor, fikirlere copla, silah­ la, kelepçeyle, zindanla değil , fikirle cevap verebiliyor ve düşünce suçunu tarihe karıştırabiliyor musunuz? Ekonominin kilit nokta­ larını ve yeraltı servetlerini devletleştirebil iyor musu nuz? Sosyal adaleti en iyi biçi mde gerçekleştirebil iyor musunuz? Bu yurdun in­ sanların ı insan gibi yaşayabilecekleri bir gelire kavuşturabiliyor mu­ sunuz? Mali güce göre vergi alma i lkesini, yani çok kazanandan çok, az kazanandan az vergi alma ilkesini uygulamaya geçirebiliyor

1 55


musunuz? Kırtasiyecil iği , " Bugün git, yarın gel"i, tembe lliği orta­ dan kaldırarak tıkır tıkır işleyen bir devlet mekanizması kurabiliyor m u s u n uz? Tüm y u rtt aşlarımızın ge leceği ni -doğu m larından ö l üm lerine dek- güven altına alabiliyor musunuz? Herkese aynı fırsatı tanıyabiliyor, fı rsat ve olanak eşitliğini ve yasa önünde eşitl iği gerçekleştire b i l iyor musunuz? Tüketime ve ezbe rcil iğe dayanan eskimiş eğitim sistemi yerine çağımızın ve yurdumuzun gerçeklerine uygun, yaratıcı ve ü retici, yepyeni bir eğitim sistemi yaratabiliyor musunuz? Köklü bir toprak reformu yaparak ortaçağ artığı feodal ite leri, ağa ları , beyleri, şeyh leri tarihe karıştırabiliyor musunuz? Doğu ve Güneydoğu Anado lu'yu "üvey evlat" olmak­ tan kurtarabiliyor musunuz? Ceh alet ve setalet isimli canavarları ö ld ü re b i liyor musu nuz? Kooperatifçi liği geliştirerek ü retici ve t ü keti c i l e r i n aracı ve tefe c i l e r tarafından s ö m ü r ü l me s i n i önleyebil iyor musunuz? Sanayi leşmeye önem veriyor v e yurdun dört bir yanını fabrika larla donatab iliyor musunuz? Kentleşme ve gecekondu soru nlarına bir çözü m yolu bulabiliyor musunuz? Her çeşit kaçakçılığı (silah , uyuştu rucu madde, gümrük, altın, vergi, döviz vb.), karaborsacal ığı , vurgunu , soygunu, sömürüyü , torpili, rüşveti, yiyiciliği, nemelazırncı l ığı , vurdu mduymazlığı ön leyebiliyor musunuz? I şsizleri işe , ekmeksizleri ekmeğe, evsizleri eve , yol­ suzları yola, susuzları suya , köprüsüıleri köprüye, okul suzları okula, öğretmensizleri öğretmene, kitapsıziarı kitaba, deftersizleri deftere , kalemsizleri kaleme, kütü ph anesizleri kütü phaneye , ışıksızları ışığa, ilaçsıziarı ilaca ,doktorsuzları doktora, hastanesiz­ leri hastaneye, arabasıziarı arabaya, tiyatrosuılan tiyatroya, sine­ masıziarı sinemaya, televizyonsuzları televizyona, radyosuzları ra­ dyoy a , telefonsuzları te leto n a kavu ştura b i l iyor m u s u n uz? Ağasız, beysiz, şeyhsiz, kompradorsuz, aracısız, tefecisiz, vur­ guncu suz, soyguncusuz, sömürücüsüz bir Türkiye yaratabil iyor musunuz? I şte budur gerçek Atatü rkçülük . . . Gerisi masaldır, hikayedir, lafebeliğidir ...

1 56


6. ÇEŞIT ÇEŞIT ATATÜRKÇÜLER Yurdumuzd a çeşit çeşit Atatürkç ü le r vardır. B u n l a rdan bazılarını şöyle sıralayabiliriz:

• Papağan Atatürkçüleri: Atatürk ' ü n söz, d ü şü nce ve özdeyişlerini tıpkı bir papağan gibi ezberleyip yineleyenlere (tekrar­ layanlara) papağan Atatürkçüsü den ir.

• Tören Atatürkçüleri:

Bunlar, sadece ulusal ve resmi bayram­ larda, törenlerde Atatürkçü olan kişilerdir.

• Reklam Atatürkçüleri: Atatürkçülüğü gerçekten benimserne­ d i k l e r i h a l d e , h e r fırsatta Atatü rkçü l ü kte n söz e d e re k Atatürkçü lüğün reklamını yapanlara reklam Atatürkçüsü denir. • Korku Atatürkçüleri: Korkularından Atatürkçü olanlara korku Atatürkçü leri veya zoraki Atatü rkçüler denir. Bunlar, korktuk­ larında, sıkıştıklarında, zor du ru ml arda kald ıklarında Atatürkçü olurlar. • Moda Atatürkçülerl: Atatü rkçü l ü k , yurdum uzda b a zı dönemlerde moda olur . Sadece Atatürkçü l ü k modasına uymak için Atatü rkçü olan lara. Atatürkçü görü neniere moda Atatürkçüsü denir. • Söylev Atatürkçüleri: Bunlar, Atatürk ve Atatürk inkılapları üzerine söylev çekmeyi Atatürkçü lük sayan kişilerdir. •Tıcaret Atatürkçüleri: Atatürk'ün, Atatürk ilke ve inkılaplarının ticaretini, tüccarlığını yapanlara ticaret Atatürkçü leri denir. • Gardırop Atatürkçüleri :

Sadece kravat, papyon takmayı, B atı l ı l a r g i b i giyinmeyi Atatürkç ü l ü k sayan k i ş i l ere gardrop Atatürkçüsü denir. Gardrop Atatürkçü leri, Batı lıların giys ilerine, yaşantıianna özenirler, ama Batıd aki gib i gerçek çok parti l i , çoğu lcu, özgü rlükçü demokrasiye , söz, düşü nce ve örgütlenme özgürlüğüne, bil ime, tekniğe, çağdaş kurumlara karşıdırlar.

1 57


• Tekelci Atatürkçüler: Tekelci sağ, tekelci

sol, tekelci sermaye, tekelci memleketseverler olur da tekelci Atatürkçüler olmaz mı hiç? Teke lci Atatürkçüler, Atatü rk' ü , Atatürkçü lüğü , Atatürk i lke ve inkılaplarını kendi tekellerinde gören kişilerdir. Bunlar, Atatürk' ü ta­ bulaştırırlar, putlaştırırlar. Atatürkçü l üğün belli kalıplar içinde don­ durulmasını, şerbetlendirilmesini isterler.

•Atatürk ve Atatürkçülük Düşmanı Atatürkçüler: Atatürk'e ve Atatü rkçü lüğe düşman o l d u k l arı h a lde Atatü rk' ü sever ve Atatü rkçü görü nen kişi lere Atatürk ve Atatürkçü l ü k düşmanı Atatü rkçüler denir. Bunlar, biri açık, diğeri gizli olmak üzere ikiye ayrılırlar. Açık Atatürk ve Atatürkçülük düşmanı Atatürkçü ler, Atatü rk' e v e Atatürkçü lüğe karşı, düşman olduklarını açıkça söylerler, yazar­ lar. Ancak, çok zor durumlarda, sıkıştıkları zamanlarda Atatürkçü görü nürler. Gizli Atatürk ve Atatürkçülük dü şmanı Atatürkçü ler, Atatü rk'e ve Atatürkçülüğe düşman oldukları ha lde, gerçek amaçlarına u laşmak için herkesten fazla Atatürkçü görünürler. Bun lar, ellerin­ den gelse Atatü rk' ü , Atatü rkçü lügü ve gerçek Atatürkçüleri bir kaşık suda boğarl ar. Fakat buna güçle rinin yetmeyeceği ni anladıkları için Atatürkçü geçinirler. Aslırıda bunlar, çok tehlikelidir­ ler. Çalışmalarına sinsi sinsi devam ederler. Amaçlarına ulaşmak için Atatürk' ü ve Atatürkçülüğü bir kalkan, bir parvan o larak kul­ lanırlar. Atatürk ' ü ve Atatü rkçü lüğü hiç sevmezler, ama sever görünürler.

10

• 10 Kasım Atatürkçüleri: Sadece Atatürk' ün ölüm günü olan Kasım gü nü Atatürkçü olan lara, 10 Kasım gününü bir yas

günü ilan ed ip o günü siyah lara bürünenlere, ağıtlar düzenlere, ya­ lancıktan ağlayanlara, timsah gözyaşları dökeniere 10 Kasım Atatürkçüsü denir.

1 58


• 50. Yıl Atatürkçüleri: Cumhuriyetin 50. kuru luş yı ldönümü o l an 1973 yı lında, sadece bir yıl, Atatü rkçü olanlara 50. yıl Atatürkçüsü denir.

• 100. Yıl AtatürkçUieri: 1981 yı l ında, yani Atatü rk

Atatürk'ün doğu munun 100. yılı olan y ı l ında, Atatürkçü olan lara 100. yıl Atatürkçüsü , Atatürk yılı Atatürkçüsü denir.

• 60. Yıl Atatürkçüleri: Cumhuriyetin kuruluşunun 60. yılı olan 1983 yılında Atatürkçü olanlara 60. yıl Atatürkçüsü denir. • Olağanüstü Dönem Atatürkçüleri: Olağanüstü dönemlerde Atatü rkçü olup, o l ağanüstü dönemler b itince Atatürkçülü kleri b iten kişilere olağanüstü dönem Atatü rkçüsü denir. Türkiye'de olağanüstü dönemlerde Atatürkçülerin sayısında olağanüstü bir artış olur. O l ağanüstü dönemler sona erince Atatürkçü lerin s ayısında olağanüstü bir azalış görü lür. • Siyasal Dönem Atatürkçüleri:

Türkiye 'de, her siyasal döne­

min kend ine özgü bir Atatürkçü lük anlayışı vard ır. Yurdumuzda hükü metler değiştikçe Atatürkçü lük görü şleri de, an layışları da değişmekted ir. Ö rneği n , "A" parti si iktidara ge lince ke nd ine özgü b i r Atatü rkçü lük anlayışını savu nur. "A" partisi iktidarı döneminde bu partinin ve bu partinin savunduğu Atatü rkçülük görüşünün de dalkavukları çıkar ortaya. "A" partisi yerine " B " partisi iktidara ge lince, bu kez " B" partisi kendine özgü b i r Atatü rkçü lük görüşünü savunur. "B" partisi iktidarı döneminde, bu partinin ve bu partini n savunduğu Atatü rkçü lük anlayışının da dalkavukları çıkar ortaya. "C" partisi iktidarında aynı şeyler tekrarlanır. Sivil hükümetler döneminde görülen bu durum, askeri ihtilaller, d arbe ler, h a re katlar sonunda kuru l a n askeri h ü kümetler döneminde de görülür. Her askeri hükü metin kendine özgü bir Atatürkçülük anlayışı, görüşü vardır. 1 59


Ö rneği n,

27 Mayıs 1960 devriminden sonra 2 7 Mayıs Atatü rkçü leri; 12 M art 1971 d a rbesinden sonra 12 Mart Atatü rkçü leri ve 12 Eyl ü l 1980 h a re katından sonra 12 Eyl ü l Atatürkçüleri çıkmıştı ortaya.

11

Eylül 1980 gü nü Atatürk'e ve Atatü rkçülüğe dü şman olan bazı kişi ve çevreler, 12 Eylül 1980 sabahı, 12 Eylül yönetimine ya­ ranmak için, birdenbire Atatürkçü kesild iler. 11 Eylü l'ün bir numa­ ralı Atatürk ve Atatü rkçü lük düşmanları, 12 Eylül gün ü bir nu ma­ ralı Atatürkseve r ve Atatü rkçü oldular. Her dönemde görü len dalkavuklar, bukalemunlar 12 Eylül döneminde de görüldü.

6

Kasım 1983 tarihinde yap ı l an M i l letveki l i Gene l Seçi m­ lerinden sonra, bu kez, serbest piyasa ekonomisi yan l ısı ve mu­ h afazakar Atatürkçüler çıktı ortaya. 6 Kasım seçimlerinden sonra 6 Kasım dalkavukları da türedi. l lerde daha ne çeşit Atatürkçüler ve ne çeşit da lkavu klar çıkacak ortaya, kimbi lir?

• Ruh Atatürkçülerl:

Bu alemin Atatürkçüleri o l u r da, öte alemin, yani ru hlar aleminin Atatürkçüleri olmaz mı h iç? Olur, olur, b a l gibi o l u r . . . R u h Atatü rkç ü l c r i , öte alem Atatürkçü le r i , Atatürk' ün ruhuyla konuştuğunu ileri süren kişilerdir. B i r k i ş i , b i r medyu m , Atatü r k ' ü n ruhuyla ko nuştuğu n u , Atatürk'ü n ruhunun Türk milletine kendi aracıl ığıyla b azı mesajlar, bildiriler ilettiğini ileri sürüyor ve bu konuşmaları, mesajları, bildirile­ ri bir kitap halinde topluyor ve yayınlıyor (258). Söz konusu kitaba çeşitli kuru luşlar, bu arada bazı devlet ku­ ru luşları da, reklam ve ilan veriyorlar. Anılan kitaba maddi ve mane­ vi destek sağlanıyor. Akılcı ve bilimse l düşünceyi benimsemiş, çağdaş, laik insan yetiştirmekle görevli Atatürk Türkiye ' sinin Milli Eğitim Bakani@,

1 60


Atatürk'ün ruhuyla yapıld ığı ileri sürü len konuşmaları içeren söz konusu kitabı, devlet parasıyla alıyor ve çeşitli yerlere, bu arada valiliklere , i l halk kütüphanelerine gör.deriyor. Demek ki, koskoca M i l l i Eğitim Bakan l ığı ' n ı n koskoca yetkili leri, Atatürk' ü n ruh uyla yapıldığı ileri sürülen konuşmaları çok önemli görmüş olacaklar ki, b u nların halk ta rafı ndan, öğrenciler tarafından okunması için anılan kitabı halk kütüphanelerine de göndermişler. Belli olmaz, bir b a k m ı ş s ı n ız , Atatü rk' ü n ru h uy l a yapı ldığı i l e r i s ü rü l e n konuşmalar, Atatürk'ün öte a lemden seslenişleri, Milli Eğitim Ba­ kan l ığı' nca ders programiarına al ınabilir. Milli Eğitim Bakanlığı 'na bağl ı tüm okullarda, i lkokul, ortaokul ve liselerde Atatürk'ün öte alemden sesienişleri ders olarak okutu labi lir. M üfredat program­ Iarına ruh çağırma dersleri konabilir. Ruh çağırma dersleri nde Atatü rk' ün ruhu çağrılabil ir. Atatürk' ün ruhuyla konuştuğunu ileri süren kişiler okullarda ruh çağırma dersleri vereb ilir. Ruh çağırma seansları uygu layabil ir. YÖ K de, M illi Eğitim Bc:ıkanlığı'nı örnek alıp, kendisine bağlı tüm yüksekokul, fakü lte ve ünıversitelerde Atatürk' ün öte alemden sesienişlerini ders progrc:ırnlc:ırına alabilir. TRT, yayınlarının dc:ılı c:ı da renklenmesi için, Atatü rk ' ü n öte alemden seslenişlerine programlarında yer verebilir. O lmaz olmaz demeyin, olmaz olmaz . . . Şimd iye dek hep Atatü rk' ü n bu alemde, b u dünyada söylediği sözleri, konuşmaları öğrendik, ezberledik ve onlar üzerine bol bol söylev çektik, fakat bir türlü kalkınamadık. Kimbilir, Atatürk'ün öte alemden sesienişlerini öğrenirsek belki kalkınabiliriz? Böylelikle daha çok Atatü rkçü olur, Atatürk ilke ve inkılaplarına daha çok bağlanırız. Tüm soru nlarımızı ruhlar çözümler, b izler de rahat ede­ riz, kimbilir? Ey ruh , geldinse üç kez vur!. ..

1 61


Bazı kişiler, yurdumuzda yeteri kadar Atatürkçü olmadığını ileri sürerler. l nsaf, el insaf! Allaha şükürler olsun ki, bereketli toprak­ larımııda bol bol Atatü rkçü yetişmektedir. Evet, yurdumuzda çeş it çeşit , türlü türlü , boy boy, re nk renk, b i ç i m biçim Atatürkçü ler, Atatürk inkıl apçıları vard ır. Çeşit çeşit Atatürkçü­ lerimize kırk bir kez maşallah, nazar değmez inşallah . . .

7. GERÇEK VE SAHTE ATATÜRKÇÜLER Çeşitli Atatü rkçü ler old uğu bili nmektedir. Atatürkçüleri, bi ri gerçek Atatürkçüler, d iğeri sahte Atatü rkçüler olmak üzere iki bölüme ayırabi liriz. Peki ama. herkesin Atatürkçü göründüğü bir ortamda gerçek ve s ahte Atatü rkçü leri b i rbı nnden nasıl ayıracağız? Gerçek Atatürkçü lüğün ölçüsü, belirleyici nitel ikleri ne lerdir? Kanımca, ge rçe k Atatü rkçü lüğü n ölçüsü, Atatü rk'ü içte n l ikle sevmek, Atatürk ilkelerine inançla b aglanmak, bu i lkelerin uygu lanması için çalışmak ve Atatü rk devrı mlerının bekçi liğini her dönemde yap­ maktır. Gerçek Atatürkçüler, tanı bagıınsızlıktan yanadırlar ve emperya­ lizmin her türüne karşıdırlar. Amerikan emperyalizmine karşı olduk­ ları gibi, Sovyet, Kızıl Çin, I ngiliz, Fransız, Alman, kısacası her çeşit emperya lizme , yabancı bir devletin güdümüne karşıdırlar. Tüm dünya devletleriyle eşitliğe, dostluğa, karş ılıklı güvene dayanan bir dış politika izlenınesini savunurlar. Sahte Atatürkçüler, tam bağımsızlığa karşıd ırlar. Onlara göre , yabancı bir devletin h i mayesi, güdümü olmadan yaşanmaz. Tam bağımsızlıktan söz edilince " Biz Amerikasız yapamayız. Ameri­ ka' nın kucağından kalkıp Rusya ' nın kucağına mı otu ralım?" der­ ler. A11etü rk'ün, Tü rkiye'yi Amerika 'nın da, Rusya' n ın da, bir başka devletin de dümen suyunda gitmeden, tam bağımsız bir dış politi1 62


ka ile yönettigini u nuturlar. Tam bagımsızlıga modası geçmiş gözüyle bakarlar. Sahte Atatürkçü ler, kö le, uşak ruhludurlar. Gerçek Atatü rkçü ler, egemenl igin kayıtsız ve koşulsuz ulusta, halkta olmasını isterler, cumhuriyet yönetiminden yanadı rlar. Sahte Atatü rkçü ler, c u mhuriyetçil ige karşıdırlar, padişah l ıgı , halifeligi savunurlar. Sahte Atatürkçü ler, Atatü rk' ü h iç sevmezler ve O'nun a leyhinde demediklerini bırakmazlar. Zalim Padişah l l . Abdülhamit i l e hain Padişah Vahdettin'e övgü ler düzerler. Gerçek Atatü rkçü ler, şeriatç ı l ıga karş ı d ı rlar, d i n ve devlet . işlerinin birb irinden ayrılmasın ı , laiklik ilkesinin tam olarak uygulan­ masın ı, vicdan, inanç ve ibadet özgürlügünü savu nurlar. S ahte Atatürkçü ler, şeriatçılıktan yanad ı rlar, devletin I slam dini kural larına göre yönetil mesin i ve devletin yurttaşların dini inançlarına karışmasını isterler. Laikligin yeminli düşmanıdırlar. Gerçek Atatürkçü ler. b irleştirici, bütünleştirici, kaynaştırıcı, in­ sancı l ve çagdaş bir m i l l iyetçil ikten, Atatürk milliyetçil iginden yanadırlar. Sahte Atatürkçü ler, ümmetçi , gerici, ı rkçı, kafatasçı, Turancı, şoven, saldırgan, bölücü ve yıkıcı bir milliyetçiligi savunurlar. Gerçek Atatürkçü ler, h alkın halk ta rafından h alk yararına yönetildigi, to plumun her kesimine d ü şünce ve örgütlenme özgür lügün ü n tanı nd@ gerçek bir demokrasiden ya nadırlar. Halkın yönetime en geniş ve en etkin bir biçimde katılmasını ister­ ler. H alk içindeki ayrıcalıklı kişi, zümre ve sınıfiara karşıdırlar. Sahte Atatü rkçüler, yalnızca sermaye sınıfına, para babalarına ve o nların temsi lcilerine düşünce ve örgüt lenme özgü rlügü tanıyan göstermelik bir demokrasiden, daha dogrusu demokrasi maske li faşist bir rejimden yanadırlar. Halk ıçınde ayrıca lıklı kişi, zümre ve sınıfların bulunmasını savunurlar.

1 63


Gerçek Atatürkçüler, devrimcid irler, toplumun sosyal , siyasal, ekonomik, kü ltürel yapısının demokratik devrimlerle değişmesini, toplumun sürekli olarak ileri gitmesini isterler. Sahte Atatürkçü ler, toplumsal değişmelere, demokratik dev­ rimlere, yenil iklere karşıdırlar, bağnazdırlar, tutucudurlar. Gerçek Atatürkçüler, ülke ekonomisinin geniş halk kitlelerinin çıkarlarının birinci planda tutu l arak yönetilmesinden yan adırlar. Ekonominin yabancılar tarafından, örneğin , IMF (Uluslararası Para Fonu) ve d iğer finans kuru luşları tarafından yönlend iri lmesine karşıdırlar. Sa hte Atatü rkçü ler, ü l ke e ko no m i s i n i n kapita l i stleri n , işadamlarının, holdinglerin çıkarlarına göre yönetilmesın ı . onların çıkarlarının h alkın ve devletin çıkarlarından ü stün tutu l ınasını is­ terler. Yurt ekonomisinin yabancılar tarafından, örnegın, I M F ve diğer finans kuruluşları tarafından yönlendirilmesini isterler. Gerçek Atatürkçüler, Batının bilimini, tekniğini, çağdaş kurum­ larını, düşünce ve örgütlenme özgü rlüğünü, çok partilı parlamen­ ter rej imini benimserler, ancak Batılılaşmayı, Batı uyducu l uğu , kuyru kçu luğu , öykünmec i l iği o l arak anla mazlar, Bat ı uyducu­ luğuna karşıdırlar. Sahte Atatü rkçü ler, Batılı laşmayı, Batı uyduculu�u ve öykün­ meciliği olarak kabul ederler. Gerçek Atatürkçüler, hoşgörüde n , barıştan, akılcı ve b i l i msel düşünceden yanadırlar. Sahte Atatürkçüler, bağnazdırlar, fanatiktirler, önyargı l ıdırlar, barışa, akılcı ve bilimsel düşüneeye karşıdırlar, düşmandırlar. Gerçek Atatürkçüler, Atatürk' ü ve Atatürkçülüğü her dönemde (sivil ve askeri h ü kümetler dönem inde , normal ve olağanüstü dönemlerde) savunurlar. Atatürk ilke ve devrimlerinin, her zaman, her dönemde, inançlı bekçiliğini yaparlar.

1 64


Sahte Atatürkçü ler, her dönemde degil , bazı dönemlerde, ken­ dilerini en büyük Atatürkçü s ayan b azı h ükümetler döneminde Atatürkçü görünürler. Böyle zamanlarda h e rkesten fazla Atatü rk­ çü geçinirler. Gerçek Atatürkçü ler, Atatürk ' ü sadece bir yönüyle degi l , çeşitli yönleriyle ele alırlar. Ö rnegi n , Atatürk' ü yaln ızca bir asker, komu­ tan olarak görmezler, O'nu yurt kurtarıcısı, devlet kurucusu , anti­ emperyalist ve devrimci yönleriyle de ele alırlar. Sahte Atatürkçüler, Atatü rk' ü n yalnızca asker yönü n ü ele alırlar ve Atatürk'e sadece Kurtu lu ş Savaşına katılmış bir asker gözüyle bakarlar. Onlara göre, Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşına Padişah Vahdetti n ' i n istegiyle kat ı lmış bir Osmanlı paşasıd ır. Atatü rk düşmanları, Atatü rk' ü n yurt kurtarıcıl@nı, devlet kurucu­ lugunu, anti-emperyal ist ve devrimci niteligini inkar ederler. Gerçek Atatürkçü ler , dil devriminden, dilimizin özleştirilmesin­ den yanad ırlar. Arapça, Farsça ve Türkçeden oluşan ve yapay bir dil o lan Osmanlleayı dcğıl, öz Türkçeyi savunurlar. Sahte Atatürkçülcr. d ıl devrimine karşıdırlar, öz Türkçeyi degi l, Osmanl leayı savunurltır. Gerçek Atatürkçü lcr, Atatü rkçü lügü bir bütün ol arak ele al ırlar ve Atatürkçülügün bılimsel bir biçimde incelenmesinden yanad ır­ lar. Atatü rkçü lügün tabulaştı rılmasına , dogmalaştırılmasına ve donduru lmasına karşıdırlar. Sahte Atatürkçüler, Atatürkçü lügü n tabu laştırı lmasını, dog­ malaştırılmasını, belli kalıplar içinde dondurulmasını isterler. Ata­ türkçülügü içeriginden soyutlayarak yozlaştırmaya çalışırlar. Gerçek Atatürkçüler, Atatürk ilkelerinin uygu lanması ve Atatürk devrimlerinden ödün ve ri lmemesi için çalışırlar. Gerçek Atatü rk­ çüler, Atatürkçü olduk larını sözleriyle degil , işleriyle, eserleriyle, davranışlarıyla, eylemleriyle gösterirler, kanıtlarlar.

1 65


Sahte Atatü rkçüler, Atatürk ilke lerinin uygu lanmaması ve dev­ rimierin yozlaştırı lması için t ü m güçl eriyle çal ışırlar. Sa hte Atatürkçülerin Atatürkçü lükleri sadece sözde kalmaktadır. &ıhte Atatü rkçü ler, Atatürk' ü sevmedikleri ve Atatürkçü lüge inanmadıkları halde gerçek a maçlarına ulaşmak için Atatürk ' ü se­ viyor ve Atatürkçü lüge inanıyor görünürler. Atatürk ve Atatürkçü­ lük, sahte Atatürkçü ler için, amaca ulaşmada, sadece bir maske­ dir, bir kalkandır, bir paravandır, bir araçtır. Sahte Atatürkçüler, gerçek amaçlarına ul aşmak için her yo lu denerler. Onlara göre amaca ulaşmak için her iş, her yol mu bahtır. Sahte Atatürkçüler, gerçek Atatürkçüleri gerçek dışı ihbarlarla, ifti­ ralarla sindirmeye, korkutmaya, on ları komünistlikle suçlayıp sus­ turmaya ve böylelikle meydanın kendilerine kalmasına çalışırlar. Gerçek Atatürkçü olmak, Atatürk ilkelerini her dönemde savun­ mak, Atatürk devri mlerinin bckç i l iğini her dönemde yapmak, Atatürkçülüğün yozlaştırılmasına her dönemde karşı çıkmak ve bunun içi her tü rlü tehlikeyi göze almak gerçekten çok zor, ama. o derece onurlu bir iştir. Gerçek Atatürkçü lere, her zaman, her dönemde çok büyük görevler düşmektedir. Gerçek Atatürkçüler, Atatü rk ilke ve devrim­ lerini her dönemde yı lmadan, usanmadan, bıkmadan savunacak­ lar ve sahte Atatü rkçülerin oyu nlarını boşa çıkaracaklardır. Vurdu­ muz, sahte Atatürkçü ler yüzünden çok çekm iş, çok şey kaybet­ miştir ve hala kaybetmektedir. Gerçek Atatürkçü ler, sahte Atatürk­ çü leri n yüzlerindeki Atatü rkçülük maskesin i indirmeli ve onları halka gerçek kişilikleriyle, kimlikleriyle tanıtmalıdırlar. Sahte Atatü rkçü ler, ne yaparlarsa yapsınlar, istedikleri kadar Atatürk, Atatürkçü lük, Atatürk i l ke ve inkılapları üzerine söylev çeksinler, istedikleri kadar yüzlerine Atatürkçülük maskesi takıp Atatürkçü görü nsünler, gerçek Atatürkçü ler, o nları, yani sahte Atatü rkçüleri çok iyi tanıyorlar artık. Sahte Atatürkçüler, meydanın

1 66


boş olduğunu ve amaçlarına ulaşacaklarını sanıyorlar, ama yan ı l ı­ yorlar. Gerçek Atatürkçü ler, dün olduğu gibi, bugün de, yarın da sahte Atatürkçü lerin oyunlarını bozacaklar, boşa çıkaracaklardır.

8. YEPYENI BIR TÜRKIYE DÜŞÜNÜYORUM ... Kal k ı n m ı ş , çağdaş uygarlık d üzeyine u l a şmış yepye ni bir Türkiye düşünüyorum: "Aç, işsiz, oku lsuz, eğitimsiz, ışıksız, h astanesiz, doktorsuz, yolsuz ve evsiz tek bir Türk yurttaşı kalmamış. Tüm yurtt a şl arın gelecekleri, doğu mlarından ölümlerine dek, güven altına a l ınmış. "Yarın ne olacağım?" kaygısı kafalardan silinmiş. Açlık, işsizlik, yarına güvensizlik, sefalet, ceh a l et ve ada letsiz lik ortadan kaldırılmış. Ağa, bey, şeyh, arac ı , tefeci, komprador, vurguncu, soyguncu ve sömürücü takımının egemenliği yıkılmış. U lu sa l gel i r ad il d ağıtılarak zengi nlerle fakirler arasındaki uçurum kapatı lmış. Emcğe en büyük değer verilmiş. Herkes, insan gibi yaşayabi leceği b i r ge l i re kavu şmuş. Çalışıp da aç kalan olmadığı gibi, çalışmadan, onun bunun sırtından para kazanan da kalmamış. Ayrıca l ı k l a r ortadan kaldırıl arak ayrıca l ıksız b i r to p l u m yaratılmış. Fırsat eşitlıği ve sosyal adalet gerçekleştirilerek insanın insanı ve devletin insanı sömü rmesi önlenmiş ve sömürüden arınmış yeni bir düzen kurulmuş. Tüm yurtta şiara eşit işlem yapılıyor. Torpilliler, rüşvet verenler, açıkgözler, vurguncular ve sömürücüler değil, alınteriyle çalı-şanlar kazanıyor. Yurdun dört tarafı fabrikalarla donatıl mış; her tarafta fabrika bacaları tütüyor. Aç, işsiz kald ığı için yurt dışına giden tek bir turk yu rtta şı kalmamış. Herkes, kendi yurdunda, evinde , ana-baba-

1 67


sının, kardeşinin, karısının, çoluk çocuğunun yanında gönül ra­ hatl ığıyla ça lışıyor ve yaşıyor. Herkes, en az kendisi kadar başkalarını dü şünüyor ve "ben" değil, "biz" için, Türkiye'nin kalkınması için çalışıyor. Türkiye, Amerikan üs ve tesi sleri nden ve bağımlı ilişki lerden arınmış, I M F ( U luslararası Para Fonu )'nin ekonomik güdü münden kurtulmuş ve "Tam Bağımsızlığa " kavuşmuş. Egemen sınıfların çıkarını savu nan din sömürücü sü, yalancı, yağc ı , üçkağıtçı ve idareimaslahatçı, " kukla" po l itikacılar sand ı k­ tan çıkamıyor artık. " H alkın, halk tarafından h alk yararına yönetil­ diği gerçek bir demokrasi" kuru lmuş. Türkiye, dünyanın en i leri, en uygar ülkeleri arasına girmiş." Bugü n böyle b i r Türkiye yok , ama "yarın" ol acaktır, olmalıdır. Çünkü Türk h a l k ı , açlık, işsizlik, adaletsizlik, sefalet ve cehalet içinde kıvranmaya ve yabancılmdun borç dilenerek yaşamaya layık değildir. Büyük kurtarıcı Mustafa Ke mal Atatürk'ün önderl iğinde empe r­ yalist ülkelere karşı savaşarak tam buğımsızlığını tüm dünyaya ilan eden; fakat O ' nun ö l ü münden sonra tekrar emperya l izmin kucağına itilen ve ortaçağ karanlığındu bırakı l an Türkiye, bir gün mutlaka ama m utlaka tam b ağımsızlığa , gerçek demokrasiye ve çağdaş uygarl ığa ul aşacaktır. Çünkü Türkiye ve Türk halkı, geri kalmışlığa, ortaçağ karanlığında yaşamaya deği l, tam bağımsızlığa, gerçek demokrasiye ve çağdaş uygarlığa ulaşmaya layıktır ve bunu başaracak güçtedir. Yurdumuzu geri bırakan tüm enge l le r -ne kad ar zor olursa o lsun- bir bir aşılacak ve halkın egemen olduğu yepyeni bir Türkiye kurulacaktır bir gün ...

Bln1 1 68


DiPNOTLARI 1.

Mustafa Baydar, Atatürk Diyor ki, Varlık Yayınları, Istanbul 1970, s. 169.

2.

Istanbul Ticaret Gazetesi, Sayı 1071, 7.9.1979.

3.

Milliyet, 21.5.1979.

4.

Fethi Naci, 100 Soruda Atatürk 'ün Temel Görüşleri, Gerçek Yayınevi, Istanbul 1970, s. 76, 78, 75.

5.

Fethi Naci, a.g.e., s. 82-84.

6.

Utkan Kocatürk, Atatürk 'ün Fikir ve Düşünceleri, Edebiyat Yayınevi, Ankara 1969, s. 213.

7.

Sosyalist Devrim Partisi (partinin eski adı Sosya list Parti'ydi) Prog­ ramı, Sosyalist Parti Yayınları, 1975, s. 11.

8. Sadi Borak, Atatürk'ün Özel Mektupları, Varlık Yayınları, Istanbul 1970, s. 1 1 7 . 9.

Fethi Naci, a.g.e. s. 42·43.

10.

Cahit Tanyol, Atatürk ve Halkc;ılık, Türkiye Iş Bankası Kultür Yayınları, Ankara 1981, s. 38-39.

11.

Cahit Tanyol, a.g.e. s. 39.

12.

Fethi Naci, a.g.e.

13.

Turk Gencinin El Kltnbı (Ataturk'un Öğlıtleri) Başbakanlık Basın-Yayın Genel MlıdurllJiü, Ankara 1972, s. 52·53.

14.

Yeni Hedef, Yıl 1 , Sayı 4, Nisan/Mayıs 1981. Yeni Hedef, Federal Alma­ nya'da yayınlanmaktadır. Yeni Hedef' In yukarıda sözü edilen sayısını yayınlayan, yöneten: M. Serdar Çelebi.

s.

4 7-48.

15.

Utkan Kocaturk, a.g.e. s. 187.

16.

Utkan Kocatürk, a.g.e. s. 154.

17.

Mustafa Baydar, a.g.e. s. 48.

18.

Turk Gencinin El Kitabı, a.g.e., s. 25, 31, 40.

19.

Utkan Kocatürk, a.g.e. s. 197.

20.

Fethi Naci, a.g.e. s. 37.

21.

Sami N. Özerdim, Yıkım ... Yapım, Türk Dili, Tlırk Dil Kurumu Yayını, Sayı 347, Kasım 1980, Ankara, s. 506.

22.

H ikmet Tanyu, Atatürk ve Türk Milliyetçlliği, Töre Devlet Yayınları, Anka­ ra 1981, s. 9-10, 84-85.

23.

Hikmet Tanyu, a.g.e.

1 69


24.

A. Afetinan, M. Kemal Atatuıi<'ten Yazdıklanm, Ankara 1969, s. 59.

25.

Ataturt<, Sôylev (Nutuk), 2. Cilt, Turt< Dil Kurumu Yayınları, Ankara 1966 , s. 323.

26.

Fethi Naci, a.g.e., s. 54.

27.

Mustafa Baydar, a.g.e. s. 59.

28.

TCıı1< Gencinin El Kitabı, a.g.e. s. 13.

29.

Behçet Kemal Çağlar, Bugunun Diliyle Ataturt<'Cın Sôylevleri, Turk Dil Kurumu Yayınlan, Ankara 1968, s. 5.

30.

Ataturk, Sôylev, a.g.e. s. 313.

31.

Behçet Kemal Çağlar, a.g.e. s. 64.

32. Ataturk, a.g.e., s. 505, 507·508, 512. 33.

Utkan Kocarurk, a.g.e. s. 50.

34.

Sabahattin Selek, Anadolu lhtllı'ili, Burçak Yayınevi, Istanbul 1968, s. 63-65.

35.

Bulent Ecevit, Atatürk ve Devrimcilik, Tekin Yayınevi, Istanbul, s. 4041.

36.

Fethi Naci, a.g.e., s. 21.

37.

Ataturk, a.g.e. s. 312·313.

38.

Muzaffer H acıhasanoğlu , Halkçı Atntürk, Cumhuriyet, 4.8.1972.

39.

Şevket Sureyya Aydemlr, Tek Adıım (Mustafa Kemal), Remzi Kitabevi, i stanbul 1971, Cilt 2, s. 353.

40.

Ataturt<, a.g.e. s. 11·12.

41.

Mahmut Esat Bozkurt, Anadolu I htilali, Altın Kitaplar Yayınevi, Istanbul 1967, s. 145-148.

42.

A. Gunduz Ökçün, Turkiye Iktisat Kongres i, Ankara Ün iversitesi Siyasal Bilgiler FakCıltesi Yayınları. Ankara 1968, s. 318-320.

43.

Ataturt<, a.g.e s. 500·501.

44.

Ataturk, a.g.e. s. 608.

45.

Ataturt<, a.g.e. s. 12.

46.

Ürun, Sayı 18, Aralık 1975, Istanbul, s. 24·25.

47.

Ferit Ragıp Tuncer, Ataturk ve Kahramanlık Şiirleri, lnkıliip ve Aka Kitabevleri, Istanbul 1981, s. 12.

48.

Ferit Ragıp Tuncer, a.g.e. s. 33.

49.

F. R. Tuncer, a.g.e. s. 32.

50.

Baki Suha Edipoğlu . Faruk Çağlayan, Ataturk Için BCıtun Şiirler, lnkılap Aka Kitabevleri, lstanbul 1981, s. 61.

ve

1 70


·

51.

B.S. Edipoğlu

52.

B. S. Edipoğlu

F. Çağlayan, a.g.e. s. 64.

53.

B. S. Edipoğlu · F. Çağlayan, a.g.e. s. 127.

54.

Behçet Necatigil, Cumhuriyetin 50. Yıl ında Ataturk Şiirleri, Turk Dil Kurumu Yayınlan, Ankara 1973, s. 14.

55.

B. Necatigil, a.g.e. s. 29.

56.

B. Necatigil, a.g.e. s. 99.

57.

B. Necatigil, a.g.e. s. 36.

58.

B. Necatigil, a.g.e. s. 48.

·

F. Çağlayan, a.g.e. s. 163.

59.

B. Necatigil, a.g.e. s. 58.

60.

F. R. Tuncor, a.g.e. s. 64.

61.

F. R. Tuncor, a.g.e. s. 127.

62.

F. R. Tuncor, a.g.e. s. 163.

63.

F. R. Tuncor, a.g.e. s. 17 4.

64.

F. R. Tuncor, a.g.e.

s.

183.

65.

F. R. Tuncor, a.g.e.

s.

202.

66.

F. R. Tuncor, a.g.e. s. 34.

67.

F. R. Tuncor, a.g.e. s. 4 7.

68.

F. R. Tuncor, a.g.e. s . 69.

69.

F. R. Tuncor, a.g.e. s. 1 4 3.

70.

F. R. Tuncor, a.g.e. s. 1 4 6.

71. · H ilmi Yucebaş, 1960. s. 126.

Edebiyatımııda Ataturk, Kultur Kitabevi, Istanbul

72.

Selahattin Çiller, Atatürk Için Diyorlar ki, Varlık Yayınları, Istanbul 1971, s. 33.

73.

Selahattin Çiller, a.g.e. s. 183.

74.

Turnan Oktay, Ataturk ve Kurtuluş Savaşına Ilişkin Yalanlar, Yanhşlar, lftiralar, Varlık, Kasım 1981, Sayı 890, Istanbul, s. 6-7.

75.

Mustafa Coşturoğlu, Sosyal Şizofren i ve Ataturk, Ankara 1981, s. 308-309.

76.

ilhan Selçuk, Ataturk'e Duşmanlıkta Tercuman'ın Göreneği, Cumhu· riyet, 6. 7.1983.

77.

Kemalizm Dergisi, Maskeler Aşağı, Atatürk ve Cumhuriyet Duşmanı Din ve Vicdan Sömuruculerinin Gerçek Yuzleri, Sayı 75, Ekim 1968, Istanbul.

1 71


78.

Hürriyet, ( " Bir Günün H ikayesi" köşesi), Atatürk

79.

Behçet Necatigil, a.g.e., s. 54·55.

80.

Baki Suha Edipoğlu

81.

B. S. Edipoğlu

·

ve . . . • ,

6.9. 1980.

Faruk Çağlayan, a.g.e. s. 50.

F. Çağlayan, a.g.e. s. 68.

·

82.

B. S. Edipoğlu F. Çağlayan, a.g.e. s. 60.

83.

B. S. Edipoğlu

84.

B. S. Edipoğlu F. Çağlayan, a.g.e. s. 104.

85.

B. S. Edipoğlu

86.

Ferit Ragıp Tuncor, a.g.e. s. 186.

87.

Hilmi Yücebaş, a.g.e. s. 115.

88.

F. R. Tuncor, a.g.e. s. 74.

F. Çağlayan, a.g.e. s. 102.

·

·

F. Çağlayan a.g.e. s. 33.

89.

F. R. Tuncor, a.g.e. s. 199.

90.

F. R. Tuncor, a.g.e. s. 97.

91.

F. R. Tuncor, a.g.e. s. 1 7 1 .

92.

F. R. Tuncor, a.g.e. s. 184.

93.

F. R. Tuncor, a.g.e. s. 1 39.

94.

F. R. Tuncor, a.g.e. s. 146.

95.

Vecihi Timuroğlu, Atat ürk ŞIIrleri Antolojisi, Spor Toto Yayını, Ankara 1981,

s.

61.

96.

Hilmi Yücebaş, a.g.e. s. 109.

97.

H. Yücebaş, a.g.e. s. 91.

98.

H. Yücebaş, a.g.e. s. 95.

99. 100.

H. Yücebaş, a.g.e. s. 107. Selahattin Arıkan, 10 Kasım Şlirlerl, Öğretmen Dergisi Yayınları, Ankara 1960. s. VII.

101.

Selahattin Arıkan, a.g.e. s. XXXII.

102.

S. Arıkan, a.g.e. s. LXX IX.

103.

S. Arıkan, a.g.e. s. LXXV I.

104.

S. Arıkan, a.g.e. s. LXXI .

105.

S . Arıkan, a.g.e. s . IC.

106.

Selahattin Çiller, a.g.e. s. 210.

107.

Türk Devrim Tarihi, Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı, Ankara 1971, s. 190.

1 72


108.

Tuı1<er Alkan, Yankı, Sayı 511, 12·18.1.1981, s. 5.

109.

Falih Rtfkı Atay, Atatuı1<çuluk Nedir? Bateş Yayınlan, Istanbul 1980, s. 45.

110.

Şevket Sureyya Aydemir, Tek Adam Mustafa Kemal, 3. Cilt, Remzi Kita­ bevi, Istanbul 1969, s. 535-537.

111.

Vedat Nedim Tör, Kemalizmin Dramı, Çağdaş Yayınları, Istanbul 1989, s. 17. 28.

112.

Yaşar Nabi, Atatuı1<çuluk Nedir? Varlık Yayınları, Istanbul 1969, s. 34.

113.

Yaşar Nabi, a.g.e. s. 198.

114.

Recep Peker, lnkılap Dersleri, Iletişim yayınları, l stanbul 1984, s. 19.

115.

Atatuı1< Devri Fikir Hayatı: ı. Hazırlayanlar: Mehmet Kaplan, Inci Enginun, Zeynep Kerman, Necat Birinci, Abdullah Uçman, Kultür Ba· kanlığı Yayınları, Ankara 1981, s. 289.

116.

Osman Güngör Feyzoğlu, Atatüı1< Ilkeleri ve l nkılabımız, Milli Eğitim Ba· kanlığı Yayını, Istanbul 1981, s. 56.

117.

Emre Kongar, Atatüı1< ve Devrim Kuram ları, Tüı1<iye iş Bankası Kültür Yayınları, Ankara 1981, s. 429-430.

118.

Hasan Latif Sarıyüce, Atatüı1<'ün H ayatı, Ilkeleri, Devrimleri, Serhat Dağıtım Yayınevi, lstanbul 1981, s. 84, 89, 103.

119.

Arif H ikmet Par · M. Agah Ö nen, Atatüı1<'ü Anlamak, Serhat Dağıtım Yayınevi, Istanbul 1981, s. 1 36, 152, 160.

120.

l smet Zeki Eylıboğlu, Kendi Sözleriyle Atatüı1< i lkeleri, Uygarlık Yayınları, Istanbul 1981. s. 73 1 7 9.

121.

Mükerrem K. Su Ahmet Mumcu, Tüı1<iye Cumhuriyeti l nkılap Tarihi, Milli Eğitim Bakanlığı Yayını, lstanbul 1981, s. 251-2 77.

122.

Milli Guvenlik Bilgisi, Milli Eğitim Bakanlığı Yayını. Istanbul 1983, s. 3941.

123.

Devrim ve l ikeleriyle Atatüı1<, Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etlıt Başkanlığı Yayını, Ankara 1979, s. 4, 8, 23-26.

124.

Suna Kill, Atatüı1< Devrimi (Bir Çağdaşlaşma Modeli), Tuı1<iye Iş Ban­ kası Kültür Yayınları, Ankara 1981, s. 39-41 , 112, 189, 190, 223, 247.

·

..

125.

Hurriyet, Bitmeyecek. , 5.1.1981.

126.

Hurriyet, O'nunla Birlikte.. , 9.5.1981.

127.

Milliyet, Atatüı1<çulukl .., 10.11.1980.

128.

Turhan Tufan Ylıce, Atatüı1< Devrimi Teorisi, Doruk Yayınları, Ankara 1981, s. 33.

.

1 73


129.

lbrahim Karaca, Atayol Dergisi, Sayı 4. lzmir 1982, s. 4.

130.

Hüseyin Naili Kubalı, 12 Eylül Atatürkçü Rönesansa Geçiş Dönemidir, Milliyet, 8.6.1981.

131.

Şinasi Özdenoğlu, Önce Insan Olmak, Akın Yayınları, Ankara 1981, s. 173.

132.

Utkan Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, Turhan Kitabevi , An­ kara 1984, s. XIII·XIV.

133.

Anıl Çeçen, Atatürk ve Ideoloji, Türk Dili, Türk Dil Kurumu Yayını, Sayı 359, Kasım 1981, Ankara, s. 299.

134.

Mehmet Deligönül, Atatürk, Devrimler ve Ulusal Eğitim, Türk Dili, Türk Dil Kurumu Yayını, Sayı 353, Mayıs 1981, Ankara, s. 733.

135.

Sami Selçuk, Atatürk'e ve Atatürkçülük'e Yaklaşım, Cumhuriyet, 10.11. 1981.

136.

Niyazi Berkes, i kiyüz Yıldır Neden Boca lıyoruz?, Istanbul 1 965, s. 94, 84-85.

137.

lsmet G iritli, Tek Birleştirici Akım: Kemalizm, Yeni Istanbul, 29. 1 . 1969.

138.

Ahmet Coşar, Atatürk ve Türe Devrimi, Ankara Barosu Dml(lsi, Sayı 4, Ankara 1982, s. 586.

139.

Muzaffer Hacıhasanoğlu, Atatürk Bakıyor Bize, Varlık Yayınları, Istanbul 1981, s. 30.

140. Azra Erhat, Atam Seni Niçin Seviyorum? Cumhuriyet 81 , Cumhuriyet Gazetesi Yayını, Istanbul 1981, s. 165. 141.

Emin Özdemir, Atatürkçülük Sınavı, Varlık, Sayı 806, Knsım 1974, Istanbul, s. 9.

142.

Sami N . Özerd im, Atatürkçü'nün El Kitabı, Türk Dil Kuruımı Yayını, An· kara 1981, s. 18.

143. Ceyhut Atuf Kansu, Kemalist Bir Öğreti Var mıdır? Yeni Ufuklar, Sayı 232, Ocak 1973, I stanbul, s. 23, 25. 144.

Suat Sinanoğlu,. Atatürk Öğretisi, VII. Türk Tarih Kongresi (Ankara, 2529.9.1970) 2. Cilt, Kongreye Sunulan Bildiriler, Türk Torih Kurumu Yayını, Ankara 1973, s. 883, 885.

145.

Enver Ziya Karai, Atatürk ve Devrim (Konferanslar ve Makaleler), Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1980, s. 148.

146.

Abd i l pekçi'nin Sadi ırmak ile Yaptığı Sohbet, Milliyet. 12.11.1973.

147.

Sadi ırmak, Atatürk Yılının Eşiğinde Türkiye Ne Yapıyor?, Milliyet, 18.6.1980.

148.

Tarık Zafer Tunaya, Devrim Hareketleri Içinde Atatürk ve Atatürkçülük, Turhan Kitabevi, Istanbul 1981, s. 6, 99.

1 74


149. Turhan Olcaytu, Dinimiz Neyi Emrediyer, Atatürk Ne Yaptı, Okat Yayınevi, Istanbul 1973, s. 16, 175, 200. 150.

Mehmet Kemal, Kart Horozlar Gibi. Cumhuriyet. 7.1.1979.

151. Adnan Binyazar, Atatürk Yolunda 40 Yıl, Varlık Yayınevi, Istanbul 1973, s. 155. 152.

Kenan Akçay, a.g.e. s. 262.

153. Celal Erikan, Atatürkçülük (Kemalizm), Türkiye Iş Bankası Kültür Yayınları, Ankara 1974, s. 134. 154.

Rahmi Kumaş, Atatürk Meclisinin Dili, Türk Dili, Türk Dili Kurumu Yayını, Sayı 353, Mayıs 1981, Ankara, s. 784.

155.

Nadir Nadi, Atatürk Ilkeleri ışığında Uyarılar, Çağdaş Yayınları, Istanbul 1981, s. 156.

156.

Şahap Balcıoğlu'nun Aziz Nesin ile Söyleş isi. Yazko Somut, Yıl: 3, Sayı: 50/24, 15. 7. 1983, s. 2.

157. Yaşar Nabi, Tek Yol Atatürk Yolu, Varlık Yayınları, lstanbul 1967, s. 14. 158. Yaşar Nabi, Atatürkçülük Nedir?. Varlık Yayın ları, I stanbul 1969, s. 156. 159.

Çetin Altan, Atatürkc;ülüğün Genel Tanımı, Mill iyet. 24.9.1980.

160.

Metin Toker, Laikliğin Nerosindeyiz? Milliyet, 13.8.1984.

161.

Mehmet Barlas, En Büyük Silahımız, Milliyet. 12.10.1984.

162.

Talat Halman, "Yeni" Cumhuriyet, Milliyet, 24.10. 1983.

163.

Necati Zincirkırıın. lım 'ler Nedir?, H ürriyet Gazetesi Yayını, Istanbul 1969, s. 78.

164.

Abdullah Uraz, 10 Kasımlar, Son Havadis, 10.11.1984.

165.

Necdet Öztorun, Atatürkçülükte Devletin Dinamik Ideali, Atatürkc;ülük, Genelkurmay Başkanlığı Yayını, Gnkur. Basımevi, Ankara 1983, s. 368.

166.

Faruk Erem, Atatürk ve I nsanlık Doktrini, Milliyet, 12.11.1979.

167.

Hasan Pulur, Atatürk �as Karası Değildir, Milliyet, 10. 11.1975.

168.

M. lskender Özturanlı, Acı Deneylerle, Cumhuriyet, 23.10. 1980.

169.

Hüsamettin Ünsal, Laiklik ve Atatürk 'ün Laiklik Politikası, 100. Yıl Atatürk Konferanslan, Eneıji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Türkiye Petro� leri A.O. Genel Müdürlüğü Yayını, s. 152.

170.

Nazmi Tuğrul, Kemalizm ve Demokrasi, Istanbul 1978, s. 50.

171.

Vehbi Tanfer, Atatürk·Atatürkc;ülük, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Cilt 1 , Sayı 1, Kasım 1984, Ankara, s. 197.

1 75


172.

Hamza Eroğlu, Gerçek Yönüyle Atatürkçülük, Ankara 1965, s. 39-40, 212, 176.

173.

Doğan Avcıoğlu, Devrim ve " Demokrasi" Üzerine, Tekin Yayınevi, Istanbul 1980, s. 365.

174.

Doğan Avcıoğlu, Türkiye'nin Düzeni , 1. Kitap, Tekin Yayınevi, Istanbul 1977, s. 563.

175.

Cavit Orhan Tütengil, Atatürk'ü Anlamak ve Tamamlamak, Varlık Yayınları, lstanbul 1975, s. 174.

176.

Hıfzı Veldet Velidedoğlu, Atatürk Sevgisi ve Atatürk Korkusu. Türk Dili, Türk Dil Kurumu Yayını, Sayı 254, Kasım 1972, Ankara, s. 1 53.

177.

Bahri Savcı, Atatürk ve Çağdaş Türkiye, Varlık Yayınları, Istanbul 1981, s. 9, 28.

178.

llhan Selçuk, Bir Anı'dan Bir Ant'a, Cumhuriyet 81. a.g.e. s. 51.

179.

Uğur Mumcu, Ununurulan Atatürk, Cumhuriyet, 6.1.1981 .

180.

Atilla llhan, Üç Atatürkçülükl, Mill iyet, 22.6. 1982.

181.

Atilla lıhan, Faşizmin Ayak Sesleri, Bilgi Yayınevi, Ankara 1975.

182.

llhami Soysal, Yas Tutmak Neyimize?, Yeni Ortam, 10.11.1974 .

183.

Adnan Binyazar, a.g.e. s. 266.

184.

Mümtaz Soysal, Bez Resimler, Mill iyet, 10.11.1979.

H.

254.

185.

Hüsnü A. Göksel, Atatürkçü Olmak Zordur, Cumhuriyet, 6.9. 1 9H 1 .

186.

Şahap Balcıoğlu'nun yaptığı "Atatürkçülük Nedir? N e Değildir?" Konu­ lu Soruştunna, Yazko Somut, Sayı 41, 1 1.11. 1983 s. 1 .

187.

a.g.e. s . 6.

188.

Oktay Akbal, Atatürk Bir Gün Gelecek, Tekin Yayınevi, lstıınlıul 1981, s. 81.

189.

Kazım Yenice, O'na Neleri Borçlu Deği liz ki, Danıştııy Dergi si, Atatürk 'ün Doğumunun 100. Yılı Özel Sayısı, Ankara 1981, s. 49.

190.

Mahmut T. Öngören, Atatürk Televizyonu, Cumhuriyet, 24.9.1981.

191.

Erol Güngör, Türk Kültürü ve Milliyetçilik, Istanbul 1975,

192.

Akkan Suver"in lbrahim Kafesoğlu ile Yaptığı Sohbet, Yeni Düşünce, Sayı 129, 6.4.1984, s. 8.

193.

Ortıan Türkdoğan, Kemalist Modelde Fert ve Devlet Ilişkileri, Istanbul Kitabevi, Istanbul 1982, s. 16.

s.

19.

194.

Nazlı Ilıcak, Atatürk Diyor kil .. , Tercüman, 10.11.1983.

195.

Ali G evgili'nin Yönettiği, Reşat Kaynar, Esat Çam ve Sencer Divitçioğlu 'nun Katıldığı "Atatürkçülüğün Çağdaş Yorumu" Konulu Forum, Milliyet, 17.11.1974, s. 9.

1 76


196.

Münci Kapani, Kamu Hürriyetlerl, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, Ankara 1970, s. 97·98.

197.

Toktamış Ateş, Kemalizmin Özü, Der Yayınları, Istanbul 1980, s. 7.

198.

Kani Sarıgöllü, Atatürk Ilkeleri, lnkılap ve Aka Kitabevleri, Istanbul 1982, s. 64.

199.

Adnan Binyazar, a.g.e. s. 163.

200.

H üseyin Remzi Tekgüç, Anadolu Türklerinin Milli Ideolojisi Kemal izm, Istanbul 1971, s. 144.

201.

Bedia Akarsu, Atatürk'ün Özgün Görüşleri, Cumhuriyet, 10. 11. 1982.

202.

Taner Timur, Devrimler, Atatürk ve Türk Devrim i , Cum huriyet, 13.11.1970.

203.

Emin Türk Eliçin, Kemalist Devrim Ideolojisi, Ant Yayınları, Istanbul 1970, s. 59.

204.

Muammer Aksoy, Sosyalist Enternasyon al ve CHP, Tekin Yayınevi, Istanbul 1977, s. 207.

205 .

lsmayıl Hakkı Baltac ıoğlu, Atatürk (Yetişmesi, Kişiliği, Devrim leri) Atatürk Üniversitesi Yayınları, Erzurum 1973, s. 84, 51 .

206.

lsmayıl Hakkı Baltııcıoğlu, a.g.e. s. 86.

207.

Mahmut Esat Bozkurt, Atatürk Ihtilali, Altın Kitaplar Yayınevi, Istanbul 1967, s. 297, 299-300, 305.

208.

Cahit Tanyol'un Mahmut Esat Bozkurt'un "Anadolu Ihtilali" adlı kitabına yazdığı önsöt, ıı.g.e. s. 4 - 5.

209.

Cahit Tanyol, Kemalltm Yoktur. Kemalistler vardır, Yazko Somut, Sayı 4 1 , 11.11.1983, s. 7 .

210.

Cahit Tanyol, Atatü rk ve Halkçılık, Türkiye Iş Bankası Kültür Yayınları, Ankara 1981, s. ı . 37-38.

211.

Teoman Bilgi, Kema lizmle Sosyalizm Arasında Aşılmaz Bir Duvar Var mıdır? Ürün, Sayı 18, Aralık 1975, Istanbul, s. 28, 22.

212.

H üseyin Cevizoğlu, Atatürkçülük (Türkçü, Toplumcu - Bireyci Düzen Içinde Ulusal Refah ve Mutluluğa) Ufuk Ajansı Yayınları, 1973, s. 117, 119-121.

213.

Emin Arat, Kemalizm (Yurtta Sulh - Cihanda Sulh), Ankara 1969, s. 5, 108.

214.

Yalçın Toker, Milliyetç iliğin Yasal Kaynakları, Toker Yayınları, istanbul 1979, s. 374-375.

215.

Yahya Sezai _Tezel, Birinci Büyük_ Millet Meclisinde Yabancı Sermaye Sorunu, Bir Ornek O lay, Ankara Universilesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt XXV, Mart 1970, Ankara, s. 251.

1 77


216.

Yahya Sezai Teze!, Birinci Büyük Millet Meclisi Anti-Emperyalist miydi? Chester Ayrıcalığı, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt 'IJ<V, Aralık 1970, Ankara, s. 318.

217.

Kazım Odabaşı'nın "Sayın Valiler, Kaymakamlar, Belediye Başkanları Müftüler" Başlıklı Mektubu.

218.

Nadir Serin, Kur-an'ı Kerim ve Atatürk i nkılapları, Kemalizm Dergisi, Sayı 75, Ekim 1968, Istanbul, s. 21.

ve

219. Avni Altıner, Atatürk Yüzyılı Kronolojisi, Bakış Yayınevi, Istanbul 1981, s. IV. 220.

Osman Nuri Çerman, Kemalizm ( Kemalizmin Esasları, Kemalist Türk'ün Kutsal Ödevleri, ltikadı, llmühali (Din Bilgisi)'nin Başlıcaları), 1956, s. 1.

221.

Server Tanilli, Anayasalar ve Siyasal Belgeler, Istanbul 1 976, s. 54.

222.

Server Tanilli, a.g.e. s. S5 7.

223.

Server Tanilli, a.g.e. s. 57-59.

224.

Server Tanilli, a.g.e. s. 59-61.

225.

lsmail Arar, Atatürk'ün Halkçılık Programı, Istanbul 196:3.

226.

Ethem Özbakır, Dünya'da ve Türkiye'de Demokratik Sol Dulgeler, Ankara 1977, s. 183-186.

227.

Server Tanilli, a.g.e. s. 61-62.

228.

Server Tanilli, a.g.e. s. 62-65.

229.

Servet Tanilli, a.g.e. s. 66.

230.

Server Tanilli, a.g.e. s. 68-84 .

231.

Düstur, 3. Tertip, Cilt 9, Başbakanlık Neşriyat ve Müdewenat Umum Müdürlüğü, Ankara 1948, s. 141-142.

232.

Düstur, 3. Tertip, Cilt 18, Başvekalet Neşriyat ve Müdcwenat Dairesi Müdürlüğü, Ankara 1937, s. 307-309.

233.

Cumhuriyet Halk Fırkası Üçüncü Büyük Kongre Zabıtlıuı (10-18 Mayıs 1931), lstanbu l 1931.

·

234.

Cumhuriyet Halk Partisi Programı, Ankara 1935.

235.

Özgür Insan, CHP Kurultaylan, Sayı 38, Aralık 1976, Ankara, s. 67-72.

236.

Ethem Özbakır, y.a.g.e.

237.

Çetin Yetkin, Türkiye'de Tek Parti Yönetimi (1930-1945), Altın Kitaplar Yayınevi, lstanbul 1983.

238.

Kemal Atatürk, Nutuk, 3 Cilt, Türk Devrim Tarihi Enstitüsü Yayını, Milli Eğitim Basımevi, Istanbul 1973.

1 78


239.

Atatürk, Söylev (Nutuk), 2 Cilt, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 1978.

240.

Gazi M. Kemal Atatürk, Söylev, Cilt: HI, Kısaltarak Basıma Hazırlayan: H ıfzı Veldet Velidedeoğlu, Çağdaş Yayınları, Istanbul 1978. Gazi M . Kemal Atatürk, Söylev, Cilt: lll - Belgeler, Türkçeleştirilerek Basıma Hazırlayan: Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Çağdaş Yayınları, Istanbul 1981.

241.

Mustafa Kemal Atatürk, Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, 3 Cilt, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1959, 1961.

242.

Behçet Kemal Çağlar. Bugünün Diliyle Atatürk 'ün Söylevleri, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara 1968.

243.

M. K. Atatürk, Atatürk'ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, 4 Cilt, An­ kara 1964.

244.

A. Afetinan, M. Kemal Atatürk'ten Yazdıklarım, Devlet Kitapları, Milli Eğitim Basımevi, Istanbul 1971.

245.

Enver Ziya Karai. Atatürk'ten Düşünceler, Milli Eğitim Bakanlığı, Devlet Kitapları, Istanbul 1981 .

246.

Utkan Kocatürk, Atatürk 'ün Fikir ve Düşünceleri, Turhan Kitabevi, An­ kara 1984.

247.

Mustafa Baydar, Atatürk Diyor ki, Varlık Yayınları, Istanbul 1981.

248.

Fethi Naci, 100 Soruda Atatürk 'ün Temel Görüşleri, Gerçek Yayınevi, Istanbul 197 4.

249.

Mustafa Baydar. Alatürk 'le Konuşmalar, Varlık Yayınları, Istanbul, 1967.

250.

Sami N. Özerdlm , Atatürkçünün Elkitabı, Türk Dil Kurumu Yayınlan, An­ kara 1981.

251.

Sadi Borak, Atatürk'ün Özel Mektupları, Varlık Yayınları, Ankara 1981.

252.

Mustafa Kemal Atatürk, Atatürk'ün Hatıraları: 1914 - 1919. Türkiye Iş Bankası Kültür Yayınları, Ankara 1965.

253.

Atatürk'ün Anıları (1917 - 1919). Anlatan: Gazi M ustafa Kemal Atatürk, Kaleme Alanlar: Falih Rıfkı Atay, Mahmut Soydan, Sade­ leştiren: lsmet Bozdağ, Bilgi Yayınevi, Ankara 1982.

254.

Sami N. Özerdim, a.g.e. s. 80.

255.

Sami N. Özerdim, a.g.e. s. 217 - 218.

256.

Fethi Naci, a.g.e. s. 47.

257. Sami N. Özerdim, a.g.e. s. 114. 258. Necıa Çarpan, Öte Alemden Atatürk Seslen iyor (Ilahi Nutuk), Ankara 1976.

1 79



••

••

SOZLU K



..

..

SOZLU K A Acun : Dünya lcıet : Bir kimsenin yapmaya alışmış oldu­ ğu şey, alışkı. Topluluk içinde eskiden beri uyulan kural, töre. Aeu : Süt çocuklarının neşelendikleri zaman çıkardıkları ses. Ajıı : Kırlık kesimde geniş toprakları olan, sözü geçen, varlıklı kimse. Ahldim : Yargılar, hükümler. Akıl : Duşünme, anlama ve kavrama gücü, us. Hafıza, bellek. Akılcılık : Akla dayanan, doğruluğun ölçü­ tünü duyularda değil, düşünmeda bulan öğretinin genel adı, usçuluk, akliye, ra· syonalizm. Akfi : Akılla ilgili, akla dayanan. Allkadar : Ilgili. Altarnatıf : Seçilebilecek bır başka yol, yön· tem; seçenek. lmll : Yapan, etken, etmen, sebep, faktör. Analiz : Çözümleme, tahlil. Anartl : Siyasi ve idari kurumlardaki çözülme sonucu olarak devlet denetimi· nin kalmaması durumu, başsızlık. Kar· gaşa, başıboşluk. Anartlat : Anarşi ile ilgili olan. Anarşizm yanlısı olan kimse. Anayasa : Bir devletin yönetim biçimini be­ lirten, yasama, yürütme, yargılama güç­ lerinin nasıl kullanılacağını gösteren, yurttaşların kamu haklarını bildiren te· mel yasa. kanurHJ esasi, teşkiiAt·ı esa· siye kanunu. Antı : Zıtlık, olumsuzluk, karşı olma duru. munu anlatan bileşik sözcüklerin öneki. Örneğin, antifaşist, faşizme karşı olan kimse. Aniatma : Anlaşmak işi, uyuşma, itilfıf. Devletlerarası siyasi, e konomik, kültü­ rel vb. alanlarda yapılan uzlaşma ve bu uzlaşmanın tespit edildiği belge.

Antropolojl : Insanın kökenini, evrimini, biyo­ loj ik özelliklerini, toplumsal ve kültürel yönlerini inceleyen bilim, insan bilimi. Aracı : Üretici ile tüketici arasında alım satım konusunda bağlantı kuran ve bun­ dan kazanç sağlayan kimse, muta­ vassıt. Arllltokraal : Ekonomik, toplumsal ve siyasi gücün soylular sınıfının elinde bulunduğu tarihi yönetim biçimi. Soylular sınıfı. Armonl : Türlü sesler arasında sağlanan uyum. Aalf : Temel olarak alınan, esas olan: Asli görev. Apr : Eskiden mevsim sonunda toprak ürünlerınden onda bir oranında alınan vergı. Ondalık. Atirat : Aynı bölgede yaşayan ya da birlikte göç eden, yönetim biçimleri, dinsel ınanışları, dilleri ortak, aynı soydan gelen aileler topluluğu; oymak. Avlza : Tavana asılan, şamdanlı, lfımbalı, billur, cam ve metal süslü aydınlatma aracı. Avruı- Ekonomik Topluluiu (AET): 25 Mart 1957'de kurulan Avrupa Topluluğu'nun (AT'nin, Ortak Pazar' ın) temel hedefi, üye ülkeler arasında h izmet, sermaye ve işgucünun serbest dolaşımını gerçekleş­ tirmektir. Bunun yanında üye ülkeler arasında ortak tarım ve ulaştırma polit� kasının izlenmesi için komisyon tarafın­ dan ortak politika önerileri getirilir. Avrupa Konsayi : Avrupa B ir l iği ' n i gerçekleştirmek amacıyla kurulan ulusla­ rarası örgüt. 5 Mayıs 1949'da kurulan Konsey' in amacı, üyeleri arasında, ortak ülkü ve i lkeleri korumak, yaymak ve siya­ si, iktisadi i lerlemelerini sağlamak amacıyla daha sıkı bir birlik oluşturmak­ tır. lyat : Kur' an s u re l e r i n i ol uşturan cümlelerden her biri. Ayrıcalık : Başkalarından ayrı ve üstün tu­ tulma durumu, imtiyaz. Azim : Bir işteki er-gel leri yenme kararı.

1 83


B

uluslararası örgüt. Türkiye, BM'ye üye­ dir.

Babalık

: Eski devirlerde bazı tarikatlarda din büyüğü. Bektaşi babası gibi.

Bııiııu : Bir düşünceye, bir inanışa aşırı ölçüde bağlanıp ondan başka bir düşün­ ce ve inanışa karşı olan, onu kabul et­ meyen, mutaassıp.

Bıuıl : Kurucu. Yapan, kuran. Batıl : Doğru ve haklı olmayan. Çürük, te­ . melsiz.

a.,.n : Insanoğlu ile ilgili. Bay : Günümüzde erkek adlarından sonra

Blttec:rü ba : Tecrübe ile, tecrübe ederek. Boltavlk : Bolşev iklik yanlısı kimse. Komünist.

Bolfavlzm : Bolşeviklık, komünistlik. Bukalamun : Bukalemungillarden, 2()..30 cm boyunda, renk değiştirmesiyle ünlü sü­ rüngen türü. Çıkarına göre davranışını, görüşünü değiştiren kımse.

Burjuva : Şehirlerde yaşayan, özel imtiyaz­ lardan yararlanan şehirli .

Burjuvazi : Kapitalist toplumlarda, üretim araçlarına (fabrikalar, madenler, iletişim araçları, toprak, toprakaltı vb.) sahip olan zengin sınıf, burjuva sınıfı, kent soy. luluk.

kullanılan saygı sözü.

Bayannama : Bildirge Bildillfa : Bir kimsenin resmi bir kuruluşa herhangi bir durumu bi.ldirmek verdiği çizelge, beyanname.

için

Bünye : Vücut yapısı. Yapı, kuruluş.

c

Bildiri

: Resmi bir makam, kurum veya bir topluluk taralından herhangi bir durumu ilgililere duyurmak için yazılan yazı, tebliğ, tebliğat. Bilimsel bir konu üzerine yazılan açıklama, teblığ.

Bildirim : Yazılı olarak yapılan açıklama, tebliğ.

Biletim

Camla : Topluluk, zümre. Canıyan : Bir yöne doiru akma, akıntı. Aynı eğilimde olan, aynı &Orüoü paylaşan kim­ selerin oluşturduiu harekat.

Iki veya daha çok öğe bır araya gelerek yeni bir öğe oluşturma, terkıp. :

Bilfiil : Iş olarak, iş edinerek, gerçekten.

Fıi·

le n, doğrudan doğruya, eylemsel olarak.

BHim

: Evrenin veya olayların bir bölümünü konu o larak seçen, deneye dayanan yöntemler ve gerçekl ikten yararlanarak yasalar çıkarmaya çalışan düzenli bilgi, ilim. Genel gaçerlik ve kesınlik nitelikleri gösteren yöntemli w dizgesel bilgi.

Cavhar

: Bir şeyin Ozü, maya. Değerıo süs taşı, mücevher. Iyi yetanok.

Cihan : Evren, Alem, dünya. Clhaneır : Dünyanın büyük bır bölümünü elıne geçiren.

Clhanıılrana

de tuttuğu ve bunu balırlı süreler için seçtiği mil letvekilleri aracılığı ile kul­ landığı devlet biçimi.

: Bundan dolayı, bundan ötürü, bunun için, bunun üzerine.

getirilip bir bütün olarak birleştirılmesi. Bu biçimde oluşan bütün.

Cüz : Bir bütünü oluşturan bölümlerdan her biri.

Blrl8flll lf Milletlar Öll(iitü (BM): Dünya barışın ı ve güvenliğini korumak ve ulus­ lar arasında ekonomik, toplumsal ve kültürel bir işbirliği oluşturmak amacıyla Birleşmiş Milletler Antiaşmasında öngö­ rülen yükümlülükleri yerine getirmeyi kabul eden devletler taralından kurulari

Ülkeler lıtlheden cesur, kah­

Clh.t : Yön, yan, taraf. Cumhuriyat : Milletin, egemenliği kendi elin­

Blnaanalayh

Bireflm : Parçaların veya öğelerin bir araya

:

raman.

ç Çajdat : Aynı çağda yaşayan, muasır. Bu­ lunulan çağın anlayışına, uygun olan.

1 84

şartlarına


Ç•id•tl•tm•k

: Ç a ğ ı n tutumuna, a n l ay ı ş ı n a , gereklerine uymak, muasırlaşmak.

Ç•i Dıtı : Çağın gerektirdiği şartların ger� sinde kalmış, köhne.

Çelebi : Görgülü, terbiyeli kimse. Bektaşi ve Mevlevi pirlerinin en büyüklerine ve­ rilen unvan.

Devletçilik : Ekonomik alanda devletin doğ­

rudan doğruya müdahale ettiği yönetim sistemi. Devletin iktisadi ve toplumsal alanlara karışmasını gerekli gören öğre­ ti. · Devrim : Bir toplumda bireylerin yaşamında kalıcı ve önemli bir etkisi olan ekonomik ' ahiiki ve kültürel alandaki ani değişiklik ; inkılap.

Devrimcı : Devrim yapan, devrime bağlı

D Delm• : Her zaman, her vakit, sürekli ola. rak.

Delr : Bir konu üzerine olan, üzerine, konu­

olan.

Dlkt.tör

: Bütün siyasi yetkileri kendinde toplamış bulunan kimse. Zorba.

Diktatörlük : Diktatör olma durumu. Bir dik­ tatör taratından yönetilen ülke.

Din : Doğa üstü güçlere, çeşitli kutsal

varlıklara, tanrıya inanmayı ve tapınmayı sistemleştıren bir toplumsal kurum. Bu nitelıktekı ınançları kurallar, kurumlar, töreler ve semboller bıçiminde toplayan, sağlayan düzen.

sunda, . . . ile ilgili, üstüne.

D•lk•vuk

: Kendisine çıkar ve yarar sağlayacak olanlara aşırı bir saygı ve hayranlık göstererek yaranmak isteyen kimse, şaklaban.

Decc•l : Dini inanışiara göre kıyamete

yakın bir zamanda ç ıkacağına inanılan yalancı. Yalancı, tesat.

Decle : Babanın veya ananın babas ı ,

büyük baba. Mevlevi tarikatında çıle doldurmuş olan dervişlere verılen unvan.

Dah• : Insan zekisının, Insan kışılığinin erişebileceği en yüksek kerte, dahilik. Dajen- : Soysuz. Yoz. DerıJih : Tarikattan olanların barındıkları ' ibadet ve törenler yaptıkları ye"r, tekke. Dervlt : Bir tarikata girmiş, onun yasa ve törelerine bağlı kimse.

Darvlfllk : Derviş olma durumu. Dernokreal : Halkın egemenliği temeline

Direktır : Yönerge, talımat. Dlq� : Bir ilkeye Veya dünya görüşüne göre d u z e n l e n m i ş düşünc e l e r , b i lg i ler, öğretıler bütünü, manzume, sistem.

Dotım• : Doğruluğu sınanmadan benimse­ nen, bir öğretinin veya ideolojinin temeli yapılan sav, nas.

Doıım•cılık

: Öne sürülen öğreti ve ilkeleri e leştirmeden doğru olarak benimseyen ve benimsediği var sayımlardan katı bir yöntemle önermeler türeten anlayış, dogmatizm.

Doıım•l•ttırm•: Bir inancı dogma durumu­ na getirme.

Doktrln : Öğreti. Siyasi, ekonomik, felsefi

vb. bir ekolün görüş ve anlayışlarının bütününe doktrin denir. Dini, felsefi veya siyasi bir sistemi meydana getiren, dogma ve kavramların bütünü.

dayanan yönetim biçimi.

Damomt : Demokrasi yanlısı. Dat.y : Ayrıntı. Davlnpn : Hareketli, müteharrik. Devinim : Devinmek işi, hareket. Devlet : Toprak bütünlüğüne bağlı olarak siyasi bakımdan teşkilltıanmış millet 'J!Ya milletler topluluğunun oluşturduğu tuzel varlık.

Dokunca: Kötülüge yol açan, sağlığı bozan şey, zarar.

DokuilCilli : Dokuncası olan, zararlı. Dokunca8ız : Dokuncası olmayan, zararsız. Durııp n : Yerini değiştirmeyen, yerli, hareketsiz, sabit. Etkin olmayan, gelişmemiş.

Düvel : Devletin çoğulu, devletler.

Dav�l : Devletçilik yanlısı.

1 85


E Ebecfi : Sonsuz, ölumsüz. Ebecllyet : Sonsuzluk. Ecel : Hayatın sonu, ölum zamanı. Ecnebl : Başka devlet uyruğunda olan kimse, yabancı. Ecemenllk : Egemen olma durumu. Bir deY. ıetteki en ustun buyruk gucu. Milletin ve onun tuzel kişiliği olan devletin yetkiler� nin hepsi, hukumranlık, hilkimiyet. Eklektik : Seçmecilik yanlısı, seçmeci. Ekol : Okul Ekonomi : Insanların yaşayab ilmek için uretme ve urattikle r i n i böluşme biçimlerinin ve bu faaliyetlerden doğan ilişkilerin bUtunu, iktisat. Bu il işkileri in­ celeyen bilim dalı. Ek.trem

:

En uç, en son. Aşırı. mUfrit.

Emperyallat : Emperyalizm yanlısı olan kimse. Emperyalizm : Bir devletin başka bir devleti siyasi ve ekonomik egemenliği altına alarak yayılması veya yaılmayı ıstemesı, yayılmacılık. Empoze : Zorla benimsenmiş, kabul ettiril· miş olan. Erek: Gerçekleştirmek için tasarlanan ve erişmek istenilen şey, amaç, gaye . mak· sat, hedef. Erk : Bir işi yapabilme gücü. kudret. iktidar. Sözlı geçerlik. nüfuz.

Efrat : Bir yerin zenginleri, sözü geçenler. ileri gelenler.

Evllya : Erenler. ermişler, wliler. Yalır. Eyalet : Çoğunlukla valilerce yönetilen ve yönetim bakımından bir tur bağımsızlıgı olan bUyük il. Osmanlı ImparatorluğundA en b(jyuk sivil ve askeri yönetim bölgesı. Eylem : Eylemek işi, fiil, aksiyon. Bir duru­ mu değiştirme ve daha ileriye göturme yönunde etkide bulunma çabası, amel.

F Faaliyet : Çalışkanlık, çalışma, canlılık, ha­ reket. Işler durumda olma, etkinlik. Facla : Çok uzuntu veren, acıkil olay, afet, trajedi, ağlatı. Falcı : Fala bakmayı kendıne geçim yolu yapan kimse. Falcılık : Falcının işi. Fanatik : Bir kimseye veya bır şeye aşırı duşkünluk ve tutkuyla b Ağ lı olan kimse. mutaassıp, bağnaz. Fani : öıumlu, gelip geçicı, kalınısız. Fariii : Vazgeçmiş, çekilmı�. Sıkıntısız, rahat. Fatlat : Dar anlamda, faşizm yAnlısı olan kimse. Geniş anlamda, sıığcı dıktatörluk rejimi isteyen, böyle bir re)ıııır1tın yana olan. Fatlzm : Dar anlamda, 1. DürıyR Sava· ş ı ' ndan sonra Mussolini' nın ltalya'da kurduğu totaliter devlet aı�tnıııı. Geniş anlamda, tekelci kapitalıınıın egemen­ liğine dayanan tutucu tolalıter reıım. Bu sistemde siyasal, iktisadı ve toplumsal yaşamın tum kesimleri, merkurı ve hiye· rarşik biçimde örglıtlenmit ıJtıvlet otor� tesi altında katı kurallara bııglanmıştır. Faşizm, "Nazizm", "Nasyonal Sosyalizm" adı altında Almanya'da da uygulanmıştır. Fullet : Erdem. Feodallle : Derebeylik. Topralı ve üzerinde yaşayan köylüleri tek bir kınısenın malı sayan ortaçağ siyasal rejlmı. Ferman : Buyru k , padişah b uyruğu, padişah tarafından herhangı bır konuda emir verilmesi. Ferdf : Bireysel, kişisel, fertle llgılı. Fert : Birey : Isıarn hukuku ile ilgilı bır sorunun dini hukuk kurallarına göre çözlımunu açıklayan, şeyhulislam veya muftü tarafından verilen belge.

Fetva

Feylz : Verimlilik, gurluk, ilerleme, kuıturel gelişme, olgunluk. Fırka : Insan topluluğu, siyasi parti.

1 86


müslümanların imamlığını ve şeriatın ko­ ruyuculuğunu yapmakla görevl i kimse. Osmanlı padişahlarının kullandıkları un­ vanlardan biri.

Finanaman : Bir girişime işleye b i lmes i , gelişebilmesi için gereken para v e kre­ diyi sağlamak işi.

Fonkalyon Füaun

: Işlev, görev.

Hallfalik : Hazreti Muhammed' i n temsilcisi

: Sihirli, büyülü, efsunlu.

olan Islam büyüğünün makamı ve görevi. Buna göre, h a l ife, dünyadaki tüm müslümanların dini lideri sayıldı. Halifelik, H azreti Muhammed ' i n ölümü ile ortaya çıktı. H alifelik, 1 5 1 7 ' de Yavuz Sultan Se l i m zamanında Osmanlılar'a geçti. Cumhuriyet döneminde Türkiye B üyük Millet Meclisi'nin çıkardığı 3 Mart 1924 tarih, 431 sayılı yasa ile ortadan kalktı.

G Qanlırop : G iysi dolabı veya yeri. Bir kişinin sahip olduğu takımları.

bütün

giysileri,

giysı

Ganaıea : Yasa ve yönetmeliklerin uygularl­

masında yol göstermek, herhangi bir ko­ nuda aydınlatmak, dikkat çekmek üzere ilgılilere gönderilen yazı. tamim, sirküler.

: Bir şeyin içinde bulundugu şartların veya taşıdığı niteliklerin bütünü, durum, vaziyet.

Hil

Halkçılık : B i reyler arasında hiçbir hak

ayrı lığı görmemek, topluluk içinde hiçbir ayrıcalık kabul etmemek, halk adı verilen tek ve eşit b ir varlık tanımak, görüş ve tutumu, popülizm.

Gerici : Her türlü yeniliğe karşı olan, yenilik­ lere değer vermeyen, her yönüyle eskiyi özleyen veya eski düzeni getirmeye çalışan kimse veya görüş. mürteci .

Gönanç : Bolluk, rahatlık ve varlık içinde ıyı yaşama, refah.

: Eski Yunanlı. Eskı Yunanltiara özgü olan şey.

Grek

H

Hami : Gözeten, kayıran, koruyan, koruyucu kimse.

Hamle : Ileri atılma, atılım. Saldırış, savlet. H arabat : Yıkımılar, harabeler, viraneler. Hara : Tarla sürme. Kültür. Hatlm : Sona erdirme, bitirme. Kur ' a n ' ı başından sonuna kadar okumak.

: Yaşam, d irım. Doğumdan ölüme kadar geçen süre, ömür.

Hayat

: Bir devletin başka bir devlet üzerindeki siyasi üstünlüğü ve baskısı.

Haıııemonya Habls

: Kötü . alçak, soysuz kınısP..

Hadis

Hercümars : Alt üst, karmakarışık, darma-

Hldlse : O lay

Heyet : Kurul. Hıyaban : Iki tarafı ağaçlı yol. Bulvar. Himaya : Koruma. kayırma. Hiyararti : Makam sırası, basamak, derece

: Hz. Muhammed ' ın genel kural değerindeki söz ve davrAnışları. Bu söz ve davranışları inceleyen b ılını .

Hain

: H ıyanet eden kımse.

: Bir şeyi olan, elinde bulunduran, taşıyan.

Haiz

Hakikat : Bır işin doğrusu, gerçek, asıl.

dagınık, allak bullak.

düzeni.

Holdlnııı : Birçok ortaklığın pay senetlerini e l inde bulundurarak onları denetimi altında tutan sermaye yatırım ortaklığı, ana ortaklık.

esas.

Hakiki : Gerçek. Hlklm : Egemenliğini yürüten, buyrugunu yürüten, sözünü geçirerı, egemen.

Hilklmlyat : Egemenlik, egemen olma duru

mu. M illetin ve onun tüzel kışiııgı olan devletin yetkilerinin hepsi, hükümranlık.

Hallfa

: H azreti Muhammed'in vekili olarak

Huı-.ta : Dıne sonradan gırmiş boş inanç. Huaumet : Hasım olma durumu, düşmanlık. Huaual : Öıel H utba : Cuma ve bayram namazlarında mirl­ berde okunan dua ve verilen öğüt.

Hıızme : Demet, ışın demeti.

1 87


Hümanizm : lnsancılık, insanları sevme

durumu, batık. değerini yitirme.

ülküs(i.

Hürriyet : Özgürlük.

Yenilgiye

uğr a m a k ,

Iftira

: Kasıtlı ve asılsız suç yCikleme, kara çalma, bühtan.

Hiivlyet : Kimlik.

lif;ıl : Aldatma, ayartma, kandırma, baştan çıkarma.

Ihbar : Bildirme, bildirim, haber verme. lhdas : Ortaya çıkarma, meydana getirme, kurma.

Ira : Seciye, karakter.

Ihtilal : Bir devletin siyasi, sosyal ve iktisa­ di yapısını veya yönetim dCizen i n i değiştirmek amacıyla hukuk kurallarına ve kanunlara uymaksızın cebir ve kuvvet kullanarak yapılan geniş halk hareketi, devrim.

: Kahtımsal olarak belli ortak fiziksel ve fizyolojik özelliklere sahip insanlar toplu­ luğu.

Irk

lrkçı : !rkçılık yanlısı olan kimse. : Insanların toplumsal özellıklerinı biyolojik, ırksal özelliklerine indirgeyerek bir ırkın başka ırkiara üstün o lduğunu öne süren öğreti.

lrkçılık

ı rki : Irkla ilgili

lhtıra : Yeni bir şey bulma, türetme. lhtlaaa

: Uzmanlık, uzman la şma.

Ihtiyaç : Gerekseme, gereksinme. : Tanrı. Bir alanda yaratıcılığı ile hay­ ranlık uyandıran, çok beğenilen, çok tu­ tulan.

IUih

Istırap : Acı, üzüntü, sıkıntı, keder.

IlAhi : Tanrı'ya özgü, tanrısal.

Ilerici : Toplumun her zaman ıleri gıtmesirı­

den, ilerlemesinden yana olan; ileri top­ lumsal ve siyasi gelişmelerı benimsemiş olan (düşünce, kimse vb .), terakkiper­ ver.

lcap : Gerek, gereklilik, ister, lüzunı. leraat : Yapılan işler, çalışmalar, uY&ulıııı ın lar.

Ilke : Başka şeylerin kendisinden türediği ılk madde, öğe, unsur. Temel düşünce, temel inanış, umde, unsur, prensip.

lçtlmai : Toplumla ilgili, toplumsal aosynl. : Bir işı, gerektiğı gibi ueaıı de günün şartlarına göre yapma; ıtı olu nına bırakmak.

ldarel masiahat

Ilmi : Bılımsel. lltı�am : Kayırma, bir taralı tutma. Gerekli bulma, kesenek.

ldarel maslahatçı: Bır işı saglam bır ttımnla

lıtLıamcı : Kesenekçi, müıtezim.

Iddia : Ileri sürülerek savurıu lıırı <lütilı ıı:ıı,

Imam : Cemaate namaz kıldıran kimse. Müslümanlıkta mezhep kuran kimse. Kimi ıslam devletlerinde devlet başkanı.

oturtmadan o günün ş ıı r t i m ırın görıı yapan kimse. sav.

Ideal

: Ülkü, mefküre. Düşüncenın taRnr

Imar : Bayındırlık, bayındır duruma getirme, geliştirme.

layabiieceği bütün üstün nitalıkları kıııı dinde toplayan.

Imkan

: Siyasi veya toplumsal bir Iliratı oluşturan, bir hükümetin, bir partının davranışiarına yön veren politik, hukuki, bilimsel, felsefi, dini, moral, estetik düşünce ler bütünü.

Imtiyaz

IdeoloJI

Itlis : Borçlarını ödemeyemediği mahkeme kararı ile tespit ve. ilan olunan tCiccarın

: Yararlanılan uygun şart veya du­ rum, olanak.

: Başkalarına tanınmayan özel, kişisel hak veya şart, ayrıcalık. : Bir düşüneeye gönCilden bağlı bu­ lunma. Tanrı'ya, bir dine inanma, iman, ıtikat.

Inanç

Infaz : Bir yargıyı yerine getirme, uygulama. B irine sözünCi geçirme.

1 88


lnkir : Yaptığını, söylediğini, tanık olduğu­

ltaal : Bir yeri ele geçirme. Bir kimseyi işten alıkoyma, engelleme, oyalama. Uğraştır·

nu saklama, gizleme, yadsıma.

lnkılip

: Bir durumdan başka bir duruma

geçiş, evrim, dönüşüm.

Intikal : Bir yerden başka bir yere geçme, geçiş. Anlama, kavrama.

Irade

: Istek, dilek, buyruk. Birşeyi yapıp

ma. : Içine alma. Bir ü lkeye başka bir ülkeden mal getirme veya satın alma.

Ithal

ltılif : Anlaşma, uyuşma. : Meşrutiyet döneminde H ürriyet ve ltilaf Fırkası (Partisi) üyesi veya yanlısı olan kimse.

ltllifçı

yapmamaya karar verme gücü. : Bir konunun incelenmesi va eleştirilmesi gereken bütün yönlerini birer birer incelemek, araştırmak, tetkik ve tetebbu etmek, mütalaa. etmek.

lrdelemek

ltımat : Güven. güvenç. ltıraf : Başkalarınca b i l inmesi sakıncalı görü l e n bir gerçeği s a k l a maktan vazgeçip açıklama. söyleme, bildirme.

lrtılıat : Bağlantı, bağlı olma : G e r i c i l i k . Toplum yaşamında düşüncede, bilim ve sanatta geçmişin özlemini duyarak yeniliklere karşı çıkma toplumu geriye götürme eğitimi.

lrtlca

Isilim : H azreti Muhammed' in

7 . yüzyılda Arap Y a rı m a d a s ında kurduğu d i n . Islam'ın kutsal kitabı Kuran'dır. Kuran, Hazreti Muhammed'e 610 yılında. Ra· mazan ayında Yahy alunmaya başlamış ve O ' nun ölümüne kadar sürerek 22 yılda tamamlanmıştır. Islam ' ın ılkeları Kuran ve Hadis' le (peygamberin düstur değeri tasıyan sözlerı) belırlenmişt ır.

Isiimiyel

: Müslümanlık.

liği.

Ittihat

: Birleşme, birlik kurma, bir olma.

lttlhatçı : Birleşme, birlik oluşturma yanlısı olan k i ms e . Meşrutiyet dön e m i nde Ittihat ve Terakki Fırkası (Partisi) üyesi veya yanlısı olan kimse.

lvedl

: Çabuk davranma zorunluluğu, acele.

lmle : Yok etme, giderme. : Alçaltm a , hakir etme. kaydırma, hata ettirme.

Iziiii

Ayağını

lzlal : Gölge verme. gölgelendirme. Izlence

Ister : Bir şeyın yapılabılmesının bilmesinin bağlı olduğu şey, lüzum.

Ittifak : Anlaşma, uyuşma, bağlaşma, oybir·

: Program.

vııya ola·

jtlll t tk. ıcap.

J

lstlli : Bir ülkeyi silah gücüyle eln l(eçırme. Yayılma, kaplama, sorma, bürunıe.

lstlhale : Biçim değiştirme. başkalaşma.

: Ihtilalci Türk milliyetçilerine ve· rilen isimdir. Terim olarak Fransızca'dır ve " Genç Türkler" demektir. Bunlar, 1908'de Sultan Abdulhamit'i bir Anayasa yapmak zorunda b ı r a k m ı ş l a r ve Türkiye ' n i n el inden Trakya ve Edirne'yi alan Sevr Antlaşmasını tanımamışlardır. Halen "Jön Türk" deyimi, siyasi bir hare­ ket içinde. hareket programının öncülü­ ğünü yapan tedbirler lehine akti harekat edenlere verilen isimdır.

Jön Türkler

lstıkamet : Doğrultu, yön. lstıkbal : Karşı çıkma, karşılama. Gelecek (zaman). ali.

lstıklil : Bağımsızlık. lstıklil Mahkemesi : H ıyanet·ı Vataniye Ka· nunu'nun (Vatana Ihanet Yasası'nın) çabuk ve etk i l i biçimde işlemesını sağlamak için Türkiye Büyük M illet Mec· l i s i ' n i n kurduğu özel m a h k e m e . Başkanları, savcıları, üyeleri, mılletvekılı idiler.

Istismar : Işletme, yararlanma. Birının ıyı niyetini, kötüye kullanma, sömürme.

Jumal : Biriyle ılgili olarak yetkililere verilen kötülüme. ıhbar yazısı.

: Jurnal ederek yetkililere. yöneti· cilere yaranmaya çalışan kimse.

Jurnelcl

Istikrar : Aynı kararda, biçimde sürme, ka­ rarlılık. Yerleşme, oturma. Derge.

1 89


kArların da özel mülkiyete konu olduğu ekonomik sistem. Kapitalizmin temel bünyesi özel teşebbüstür. Özel teşeb­ büsün amacı, üretim, mal satışı ve ge. çerli ihtiyaçlara hizmet yolu ile en fazla kazancı, karı sağlamaktır.

K : Hicaz'da Mekke şehrinde bulunan kutsal yapı. lbrahim ve !smail peygam­ berlerden kalmış; Islamlar için de kutsal sayılm ıştır. Islamların namaz kılarken yöneldikleri taraf; gücü olanların da hacı olmak için gidip ziyaret ettikleri yer.

Kı!ibe

Kablr : Mezar.

: Bır ü l kede yurttaşların zararına olarak yabancılara verilen ayr� calık hakları. Vurdumuz kapitülasyon­ lardan çok zarar görmüştür.

Kapltüliııyon

: Devletçrlık ile liberalizmin bir arada yürütülmesrne çalışılan ekono­ mik sistem. Bugün en lrberal ülkeler bile (ABD ve Ingiltere gıbi) boır alanlarda dev­ letçiliği uygulamak ıorunda kalmak­ tadırlar. Aslında devletçr olan bazı ülke­ ler de liberalisı bır takım ıavranışlarda bulunabilmektedir. Kırrır karma ekonom� de, devıetçi l iğe, devlel rnlidahelesine; kimi karma ekonomide <1". iiıeı sektöre, özel teşebbüse daha gerırş ye r verilmek· tedir. Bu durum, ülkelorrrı sıyasal, so­ syal, ekonomik koşullarrnır. dünyanın ve günün koşullarına göre ılııl(r�mektedir.

Karma Ekonomi

Kabotaj : Bir ülkenin iskele veya limanları arasında gemi işletme işi.

Kadı : Tanzimata kadar her türlü davalara,

Tanzimat' la Medeni Kanun arasındaki dönemde ise yalnız evlenme, boşanma, nafaka, miras davalarına bakan mahke­ melerin başkanlarına verilen ad.

: Kafata sçılıktan yana olan kim.ıe. görüş. Türkiye'de aşırı ırkçılığı an­ latan bir sözdür. Nazilerin ari ırkta (üstün ırkta) aradıkları ölçülere benzer ölçülerle Türk ırkını tayin etme çabası içinde olanlara bu isim verilmiştir.

Kalataaçı

: Insan ları kafatas l a r ı n ın biçimine göre değerlendiren görüş.

Kalataııçılık

Kavim : Aralarında töre, <Iri ve kültür or­

taklığı bulunan boy ve soy bakımından da birb i r ine bağlı rnsnn topluluğu, budun.

Kilnat : Evren, dünya, herkes. : Oktan ve kılıçtan korunmak için savaşç ıların kullandığı korunmalrk, ko· ruyucu .

Kahanat : Bir o l ayın gerçekleşeceğini önce­

: Iki ayrı ülke parasının bırbınyle değiştirilmesi. Yabancı paraların, bun­ ların yerine geçen senetierin alım ve satrmı, yabancı bir ülkeye olan bir borcu ödemek için bankada yapı lan para değiştirme ve gönderme işle m r . Bu işlerin yapıldığı yer.

kerti. Derece , radde. Aım azar, yavaş yavaş, tedric i .

Kalkan

Kambiyo

: Hep, bütün. Bır ülkedekr halkın bütünü, halk, amme.

Kamu

den bilme, kahinlik.

Kerte : Işaret için yapılmış çentık veya iz,

Kavaer : Cennette bulunduğuna inanılan kutsal su.

: Övünülecek bır olaydan dolayı sevinmek, iftihar etmek, memnun olmak.

Kıvanmak

Kıyam : Ayağa kalkma, ayakta durma. Bir

işe girışme, kalkışma. Ayaklanma, baş kaldırma, karşı gelme. Islam inancına göre, ölümden sonra, yeniden dirilip ayağa kalkma.

Kanun : Yasa Kanunuesasi : Anayasa. Kapitalist : Sermayedar, ana malc r . Bır işletme için gerekli sermayeyi sağlayan kimse. Üretim araçlarına sahip olan özel kişi ya da kuruluş.

Kapıtalizm : Fabrika. toprak gibi üretim

araçlarının bireylerin, ailelerin ya da grupların özel mülkiyetinde bulunduğu ve bunların işletilmesinden doğan

Kıyamet : Tek tanrılı dinlerin ınanışına göre dünyanın sonu ve bütün ölülerin dirile­ rek mahşerde toplanacağı z a m a n . Gürültülü karışıklık, gürültü, patırtı.

Klsve : Kıl ık. Hacıların Kabe'de giydikleri be­ yaz üstlÜk.

KoHektlvlzm : O rtaklaşacılık. Üretim araçları özel mülkiyetinin kaldırılması ve sosyal

1 90


düşüncelerin, görüşlerin bütünü. Sistern­ li bir biçimde düzenlenmiş birçok o l ayı açıklayan ve bir bilime temel olan kural­ lar. yasalar bütünü, nazar;ye, teori.

e ş itsizliklerden arınmış b i r toplumun örgütlenmesi esaslarına dayanan eko­ nomik sistemdir. Kollektivist sistemde üretim ve dağıtım araçları devletin ya da kollektif örgüt­ lerin malıdır ve ekonomi tamamen planlı olur. Kollektivizm, çeşitli nüans farkları ile bütün komünist rej imlerde uygulan­

Kuran: lsliim dininin temel ilkelerıni, H azreti

Muhammed'e gönderilen Tanrı buyruk­ larını içeren, Müslümanlığın temel kitabı, Kelarn-ı kadim, Mushaf.

dı.

: Ulusal toplantı. Bir kuruluşun, temel işleri konuşmak için belli sürelerle veya gerektikçe yaptığı genel toplantı, kongre.

Kunıltay

Komblna

: B i rkaç sanayi kurumunun tek

yönetimda b irleşmesi.

: Arac ı . Sömürgecilerle yerli halk arasındaki ticarete aracılık eden, y a b a n c ı orta k l ı k l a r h e s a b ı n a iş sözleşmesi yapan kimse. Yabancı ser. maye işbirlikçisi. Emeğiyle geçinmeyen kimseler için de kullanılır.

Komprador

: Komünizm yanl ısı komünist parti üyesı kimse.

Komünist

ya

Kuvayı Mllllye: Kurtuluş savaşını başlatıp sürdüren milli, ulusal kuvvetler.

Külll

: Sütüne ve genele ilişkin. Tümel.

Külllyat dizi.

da

: Bir yazarın bütün eserlerini içeren

L

Komünizm: Üretim araçlarının ortaklaşa

kullanıldığı, özel mülkiyetin ve toplumsal sınıfların bulunmadığı bir toplum kurma amacına yönelik düşünce akımı. Böyle bir düzenin kurulmasını amaçlayan, siyasi, ekonomik ve toplumsal öğretı.

: Din işlerinı devlet işlerine karış· tırmayan, devlet işlerini dinden ayrı tu­ tan.

LAik

Laiklik : Liiik olma durumu, liiisizm. Devlet

: Çeşıtli ülke lerden yönetıcılıırın, elçilerin, delegelerin katılmasıyla yapılan toplantı. Bir kuruluşun, temel sorunları konuşmak üzere belli sürelerle yaptığı genel toplantı, kuruıtay.

Ltkap : Bir kimseye veya bir ai leye kendi

B i r ülkenin e ko no m i k hayatının yükselme ve alçalına yönünde gösterdiği inişli çıkışlı, dalgalı hareketıe­ rin bütünü.

Litın

Ortak ıhtıyaç ları elverişli şartlarıa karşılamak ıçin kurulan, kiir amacı o lmayan ortak lık. Üreticilerin, aracıyı ortadan çıkararak ürünlerini daha ıyi şartlarda pazarismak için kur­ dukları ortaklık.

Liberal

Kontre

Konjonktür

Kooperatif

ve d in işlerinin ayrılığı: devletin, din ve vicdan özgürlüğünün gerçe kle şmesi bakımından yansız olması. adından ayrı olarak sonradan takılan, o kimsenin veya o ailenin bir özel liğinden kaynaklanan ad.

:

: Liitinlerle ilgili olan şey. Latium halkından olan kimse için kullan ı l ı r. Kökenı Latince olan di ller ve Roma uy. garlığının etkisinde kalmış ülkeler için ku� lanılır. ltalyanca, Ispanyolca, Latin dilleri­ dir.

:

: Hürriyet ve serbestlikle i lg i l i . Hoşgörülü. Serbest ekonomiden yana olan kimse.

Köktencl : Kökte n c i l ikten yana o lan, köktaneilik yanlısı, radikal.

: Toplumda her alanda, özellikle ekonomı alanında tam bireysel özgürlük güden siyasi ve iktisadi doktrin. Libera­ lizm, her çeşit planlı ve güdümlü ekono­ mık görüşlere karşı çıkar.

Liberalizm

: B i l i mde, dinde, sıyasette kökten yenilikler yapma eğilimi, radi ka­ lizm. Kurulu düzenin temellerine yöne lik toplumsal ve ekonomik değiştirmeler· den yana olan tutum veya öğretı, radı­ kalizm.

Köktaneilik

Kuram

Llva : Sancak. Tugay. Tuğgeneral.

: Uygu lama lardan bağımsız olarak

ele alınan soyut bilgi. Belirli bir konuda

: Giyimde, eşyada, harcamada aşırı gitme, gösteriş, şatafat.

Lüka

1 91


: Önem verilen, sayılan birinden gelen iyilik, yardım, ihsan, inayet, atıfet.

yönetmesi için M i l letler Cemiyetince görevlendirilen (devlet). mandater.

Lütuf

Lüzum

: Gerek, gereki ik, gereklilik, icap.

: Karı. Marks'ın felsefesi, dünya görüşü, komünizm.

Markalım

Maake : Boyalı karton, kumaş, plastikten

M

yapılmış olan ve başkalarınca tanın­ mamış olmak için yüze geç irilerek kul­ lanılan yüz, yapma y(jz. Gerçek duyguları veya bir şeyin gerçek görünüşünü giz­ leyen aldatıcı görünüş, davranış.

Mabet : Tapınak, ibadet yeri, ibadethane. : Kendisine tapılan varlık, tapacak, tanrı, ilah.

Mabut

Madun

: Alt aşamada bulunan.

Ast.

M afevk : Üst aşamada bulunan, üst,

Maaon: Masonluk derneğı üyesı, forma­ son.

Maaonluk : Birtakım kardeşlık ılkelerini be­

n ı m seyen birb iriarını paro l a ve işaretlerle tanıyan, ıoca d e n i l e n bölümlere ayrılan kimseitHden kurulu dernek. Mason olma durumu.

yukarı.

Majdur : Haksızlığa uğramış, kıygın. MajNr : Kurumlu, gururlu. Mahdut : Çevrilmiş, sınırlanmış. Sayısı belli olan. sayılı, az.

Mahlyet : Nitelik, vasıf, öz, asıl, esas, iç

yUZ.

M azi

: Kendisına zulmedllnn . Sessiz ve uysal, boynu bükük.

Meclle : B i r

konuyu kon u � ın a k veya görüşmek için yapılan toplanı ı ve bu top­ lantının yapıldığı yer, şura . Ö1el ad ola­ rak Türkiye Büyük Mıllel Meclısi'nin kısaltılmışı. Parlamento.

Özgü . Bıri veya bir şey için ayrılmış, münhasır. Duyu lan, anlaşılan, hissedilen. Bel l i , ortada, aşikar.

Mahaua

:

Mah ..r : Kıyamet günü dırilenleri n toplana­ caklarına inanılan yer. Buyük kalabalık.

Mecll•l Mebusan: Mebusan Meclısı. Os­

manlı Anayasasında, helkın seçtiği tem­ silcilerden oluşan birinci meclis. Ikinci Meclis (Ayan Meclisi) üyelerını ıse padi­ şah seçerdi.

Mahvetmek : Yok etmek. Bozup işe yara­ maz duruma getırmek. Onmaz duruma getirmek.

Mahz : Sırf, sade, saf, katıksız. halis. Mahz-Haklkat : Tam, saf bir gerçek. Mahzun : Üzgün, üzuntülu. Makam : Mevki, kati, yer. Makarr : Devlet başkenti. Durula n yer. Ka·

Meçhul : Bilinmeyen, bilinmedık. Madeni

Mamure : Bayındır yer, bayındırlık. Manda

: Birinci Dünya Savaşından sonra

bazı az gelişmiş ülkeleri, kendi kendi lerı· ni yönetecek b i r düzeye e r i ştirip bağımsızlığa kavuşturuncaya dek M illet­ ler Cemiyeti (Cemiyeti Akvam) adına yönetmek iç in bazı büyük devletlere ver� ıen vekillik.

Mandacı : Bir ülkeyi manda temeline göre

: Uygarlık.

ülkelerinde, gene llikle Islam dını kurallarına uygun bılgilerin oku­ tulduğu yer.

Medren

: Islam

: Ruh ötesi deneylerınde, ruhlarla insanlar arasında aracılık ettığini ileri süren kimse.

Medyum

Mamur : Bayındır. Mana : Anlam.

: Uygar.

Medeniyet

rargah. Oturulan yer, konut.

Malik : Sahip, � ­

: Geçmiş. Geçmiş zamıın

Mazlum

Maktap : Okul. Memur : Devlet hizmetinde aylıkla çalışan kımse, görevli. Bir ışle görevlendiritmiş olan, yükümlü.

Menba

: Kaynak.

Menba-l Hakiki : Gerçek kaynağı. Menfaat : Yarar, çıkar, fayda. Menfaatpereat: Çıkarcı. Menfl : Olumsuz. Negatif.

1 92


Menkul : Bir yerden başka bir yere taşınmış olan. Ağızdan ağıza geçerek gelmiş, söylenegelmiş. Bir yerden bir yere taşınabilen (mal), taşınır.

Mlhrap : Cami, mescit gibi yerlerde Kabe yönünü gösteren, duvarda bulunan ve imama ayrılmış olan oyuk veya girintili yer. Umut bağlanan yer.

Mensup : Bir yerle veya bir kimseyle bağıntısı olan, ilişkili.

Mllls : Savaş sırasında orduya yardımcı ola­ rak toplanan halk gücü. Bazı ü lkelerde yardımcı güvenlik gücü.

Mente : Başlangıç, bir şeyin çıktığı yer, köken, kaynak. MesaJ : Bir devlet büyüğünün, bir sorumlu­ nun b e l i r l i bir olay veya durum dolayısıyla ilgililere gönderdiği bildiri. Yazı veya sözle verilen, gönderilen bilgi; bildirme yazısı, ileti. Yazı veya sözle anlatılması amaçlanan duygu veya düşünce. M-le

:

Sorun. Problem. Güç iş.

Meslek : Bir kimsenin geçimini sağlamak için yaptığı sürekli iş, uğraş, çığ ır, okul, ekol. Mesullyet : Sorum, sorumluluk. Metrutlyet : Hükümdarla yönetilen bir ülkede hükümdarın başkanlığı altında parl a m e n to yönet i m i n e d ayan a n hükümet b i ç i m i . Osmanlı lmparator· luğu'nda 1876 Anayasasıyla başlayan ve 1918 Mandres Mütarekesine kadar süren ve 1. ve 2. Meşrutiyet dönemı adlarıyla anılan süre. Mevadd : M a ddeler, işler, h u s u s l a r . Kanun, nizarn veya numaralannıış bır yazının fıkraları. Mevcut : Var olan, bulunan. Bır topluluğu oluşturan bireyların tümü; Mevhum : Gerçekte olmayıp var sanılan, var diye düşünülen, kurunıuya daya. nan, vehmolunmuş. Mavlevi : MevlevTiik tarikatına bağlı kimse. Mevlevillk: Mevlana Cellilellın Rumi'nin görüşlerine dayanan ve oğlu tarafından kurulan tarikat. Mevllt : Doğma, doğum. Doğum yerı, insanın doğduğu yer. Hz. Muhammed'in doğumunu, hayatını anlatan me snevi. Bu masnevi'nin okunduğu dini tören. Mezhep : Bir dinin görüş ve anlayış ayrılıkları sebebirle ortaya çıkan kol· larından her biri. Oğreti, anlayış, görüş. Mısra : Manzumenin satırlarından her biri, dize.

M ilitarizm : Bir ülkede ordu gücünün aşırı derecede ağır basması. Bütün yurt so­ runlarının yalnız ordu gücüyle çözülebileceğini savunan görüş. Millet : Çoğunlukla aynı topraklar üzerinde yaşayan, aralarında dil, duygu, ülkü, ge. lenek ve görenek birliği olan insan toplu­ luğu, ulus. Benzer özellikleri olan toplu· luk. Milletvekili : Anayasaya göre yasama mecl� sine seçimle giren m illet temsilcisi, mebus. Milli

:

Milletle ılgili, mıllete özgü, ulusal.

Milli Gelir : Bır ülkede bir yıl içinde üretilen mal ve hızmalierin para ile ifade edilen nel toplamıdır. Başka bir deyişle, bir rnemlekette bir yıl içinde ziraat', sanayi, lıcarel, devlet hizmetleri vs. gibi çeşitli iş kollarında yaratılan malların ve yapılan hızmetlerin karşılığı olarak bu faaliyetlere katılanların elde ettikleri gelirlerin top. lamına milli gelir denir. Diğer bir ifade ile de, belli bir dönemde üretilen nihai mal ve hizmetlerin satın alınması için yapılan harcamaların toplamıdır. Milli irade

:

Ulusal irade

Mlllllettlrmek : Milli bir nitelik vermek. Özel sektöre ait yerli veya yabancı firmaları devlet m ülkiyetine geç irme k , ulusal· laştırmak. Milliyetçi ulusçu.

:

Milliyet ilkesini benimseyen,

Milliyetçilik : Maddi ve manevi açılardan mi� let ve ülkesinin çıkarlarını her şeyin üstünde tutma anlayışı, ulusalcılık. Mil­ liyetçiliğin çeşitli aniaşılma ve uygulanma tarzları vardır. Bazıları, milliyetç iliği bir ülkenin sınırları içindeki bütün halklar üzerinde bır ayrım yapmadan uygular. Bunları da, ırkçıl ığa kadar götürür. Monartl : Siyasi otoritenin genellikle miras yolu ile bir kişinin üzerinde toplandığı devlet düzeni veya rejim, tek erklik.

1 93


Muaccel : Acele olunmuş. Peşin, hemen ödenmesi gereken.

Değişt i r i l m i ş , uğramış, değişkin.

Muaddel

:

değ i ş i k l iğe

Muadele : Eşitlik,

beraberlik, Anlaşılmaz iş. Denklem.

Muadelet

Muvafık : Uygun. Muvazaa

denklik.

: Eşitlik, denk lik, eş değeriik.

Muadll : Eşit, denk, eş değer. : Dince yapılmasında sakınca ol­ mayan, yapılması günah veya sevap ol­ mayan. Yapılmasında sakınca görülmeyen.

Mubah

Müdahale

Muhafazakir : Tutucu : Birbirine karşı olan iki tarafı

Muhakeme

dinleyerek bir yargıya varma, yargalama. Bir konuyu zihinde iyice düşünüp ince­ leyerek karar verme, akıl süzgecinden geçirme, usa varma, uslamlama. Bir so­ runu çözmek için çıkar yol arama.

Muhalefet

: Bir tutuma, bir görüşe, bir dav­

ranışa karşı o lma durumu, aykırılık. Karşı görü şte . tutumda olan kimseler top l u l uğu . Demokras ıde iktid a r ı n dışında olan partı veya partıler.

Mukabele : Karşılık verme, karşılama,

karşılık. Karşılaştırma, karşılıklı yapılan okuma. Karşı gelme, baş kaldırma. Ca· milerde Kuran okunurken, hafızların da karşılık olarak ezbere Kuran okumaları.

Müesslr : Dokunaklı. Etkili, sonuçlu. Etken. : Namaz vakitlerini bildirmek için ezan okuyan din görevlisi.

Müe.z.zln

Müfredat : Bir bütünü oluşturan bireyler, ayrıntı lar.

: Türlü askerı görev ve hizmetlerin yapılması için, küçük bırlıklerden, belli bir kuruluşa bağlı kalmadan geç ici olarak oluşturulan gruplara verılen ad.

M üfreze

Müftü : l ı ve ilçelerde Müslümanların din işlerine bakan görevlı.

Mühlm : Önemli. Mükemmel kin.

Mümessll : Temsilci. : Ara bozan, bölüc ü , karıştırıcı, fesatçı, müfsit.

Münafık

: Ağız kavg a s ı , ç e k i ş m e , münakaşa. Iki taraf arasındaki kavga, düşmanlık.

Mü nazaa

Münevver : Aydın. Aydınlatılmış. : Bir tarikat şeyhine bağlanarak ondan tasavvufun yo llarını öğrenen, onun doğrultusunda ilerleyen kımse.

Mürlt

Mürltllk : Mürit olma durumu. : Doğru yolu gösteren, kı lavuz. M ürillerine tasawufu öğreten, sırları ve gerçekleri gösteren larıkat şeyhi .

: Kutsal.

Mukaddesat : Kutsal sayılan her türlü inanç ve davranışlar.

: Kutsal tanınan şeylere aşırı ölçüde bağlılık gösteren kimse.

Mukaddesatçı

B e nzeterek karşılaştırarak değerlendirme, laştırma, kıyaslama.

M u kayese

veya karar­

Mu&kacı : Muska yazan kimse. Mu&kacılık : Muskacının işi. Mutlak : Salt. Kesin olarak, mutlaka. Muvaffak : Başarm ı ş , b aşarılı kimse. Başarılmış, başarılı iş.

Muvaffakiyat

: Eksiksiz, kusursuz, tam yet­

Mü ,.lt

Mukadderat : Yazgı. Mukaddes

: Karışma, araya girme.

Müessese : Kuruluş, kurum.

Mucize : Insanları hayran bırakan, tabiat üstü sayılan o l ay, tansık. Insan aklının alamayacağı olay. O lağanüstü, şaşırtıcı.

: Danışık, danışıklık.

Müdafaa : Savunma, koruma .

Mürtaci : Yeni düzene karşı d irenen gerici. Müsaade : Izin, icazet, ruhsal. Elverişl i , uygun olma durumu. Izin vermek.

Miillavat : Eşitlik, denk lik. Müsavl : Eşit, denk. Müsbet : Kanıt göste rilmış. lspatlanmış, pozitif.

: Islam dininden olan kimse. Dine bağlı, dindar.

Müslüman

Mütalaa: Okuma, ders çal ışma. lrdeleme, müzakere, etüt. Düşünce, oy.

: Savaşan tarafların ateşi belli bir süre için kesmesi, ateşkes, bırakış­ ma.

Mütareke

: Başarı.

1 94


larının saldırıya uğraması durumunda, karşılıklı yard ımiaşmayı öngören bu ant­ laşma, ABD' nin Avrupa'yı kendi yörün­ gesinde tutma politikasına ve Batı Avru­ pa devletlerinin SSCB'nin yayılma politi­ kasına karşı koyarnama korkusundan kaynaklanmıştır. Türkiye, NATO üyesidir.

Mütecalllba: Zorba, zorba takımı. Mütenaslp : Orantılı, oranlı, uygun. Müttefik : Bağlaşık. Uyuşmuş, birleşmiş. Aynı fikirde, uygun.

N Nııflle : Yararsız, boşa giden, boş, işe ya­ ramayan. Naklb : Bir kabilenin, bir kavmin başkanı ya da onun yerine başkanlık eden kimse. Bir tekkede şeyhe yardım eden, vekillik yapan en yaşlı derviş ya da dede. Osmanlı devletinde esnaf kuru· luşları başkanlarından birinin unvanı. Naktlbandi : Nakşibend i l ik tarikatından olan kimse. Naktlbend lllk : Şeyh M u h a m med Bahaüddin Nakşibend' in kurduğu, gizli ibadete dayanan bir tarikat. Nailncı : N alın yapan veya satan kimse, ta. kunya. Nailncı K888rl : Hep kendi çıkarına çalışan. Nailncı Keseri Gibi Kendine Yontm•k : Yaptığı işlerde hep kendi ç ıkarını düşünmek. N .. : Açıklık, açık ve kesin yargı. lnak, dogma. N..yonal Sosyalizm (Nszlzm) : Almanya'da H it ler tarafından kurulan Nasyonal So­ syalist Partisi'nin, Alman ırkının üstürı­ lüğünü savunan politikası, H itlercilik. H itler, insan ırklarının eşitsizliğini ve üstün bir ırkın (ari ırkın) varlığını savurı­ muştur. Ona göre Alman. Germen ırkının aşağı bir ırkla karışması önlenmeliydi. NATO (Kuay Atıantık Plıktı ÖrJiitü) : Kuzey Atiantik Paktı'nı imzalayan devletlerin ekonomik durumlarını sarsmadan silah­ lanmasını sağlamakla ve silahlı kuwet· lerin tek ve etkili bir komuta aıtında to� lamakla görevli kuruluş. NATO kuruluş antlaşması, Ikinci Dünya Savaşı'ndan sonra Doğu Bloku ülkeleri ile Batı Bloku ülkeleri arasında soğuk savaş döne· minde, 4 Nisan 1949'da Washington'da imzalandı. Taraflardan birinin toprak-

Nıızıı r : Bakış, bakma, göz atma. Bir konu hakkında düşünme, görüş. Belli kimse­ lerde bu lunduğuna inanılan; insanların, hayvanların, mala mülke zarar veren, bakıştaki çarpıcı ve öldürücü güç. Nıızan Dikkiltin Çekmek çekmek.

:

Ilgisini, dikkatini

Nazan ltıbara Almak : Göz önüne almak, ônemsemek, önem vermek, değer ver­ mek. Nıızarlya : Kuram, teori. N•ll : Gôbek, kuşak. Nesnel : Nesne ile ilgili, nesneye ilişkin, öznel karşıtı. Gerçeğe varmak amacıyla, taraf tutmadan inceleme yapan, hüküm kişisel afa k i . B ireyin ve r e n , görünüşündEm bağımsız olan, objektf. Netlee : Sonuç. Nezih : Temiz, temiz ahlaklı. Nlrenll : Belli sayıda noktanın konumunu kesinlikle tespit edebilmek için, bu nok­ taları tepe olarak kabul ederek, bir alanı üçgenlere bölme işi. Nlrenll Harttıısı harita.

:

Nirengi yoluyla çıkarılan

Nlrenll Noktası : Nirengi işleminde ayrılan üçgenlerin tepe noktası. Mispet : Oran. Bağıntı, ilgi, ilinti. Birini üz­ rnek için veya inat olsun diye yapılan iş. Nitelik : Bir şeyin nasıl olduğunu belirten, onu başka şeylerden ayıran özellik, vasıf, keyfiyet. Bir şeyin iyi veya kötü oluşu, kalite. Nizlımname : Tüzük. Noktalnıızar : Görüş, görüş açısı. Noktalnıızıı rd•n: Herhangi bir bakımdan. Niıtr : Tarafsız, yansız. Nuıcu

:

Nurculuk tarikatından olan kimse.

Nuıculuk : Saidi Nursi'nin kurduğu bir tarikat. Niifuz

1 95

:

Içine geçme. Söz geçirmek, erk.


o

otorite : Yaptııma ya da yasak etme gacü ve hakkı, yetke , sulta

Otorlter : Otorite sahibi. ObJektif : Nesnel, afaki. oıau : Bir takım olayların dayandığı sebep

veya bu sebeplerin yol açtığı sonuç, vakıa. Kesin, tartışılmaz, yadsınmaz ola­ rak kabul edilen şey.

OIIUcu : Olguculukla ilgili olan, pozitivist. Ollprtl : Siyasi gücün birkaç kişilik bir gru­ bun elinde toplandığı yönetim, aristokra­ sinin daralmış biçimi, takım erki. Oportünlst: Duruma göre davranan, içinde bulunduğu şartları değerlendirmeyi bilen kimse. Oportünlzm : Güç durumlarda, dav· ranışiarını ahiilk kuralları veya düzenli bir düşünceden çok, çıkarlarına uyacak biçimde ayarlamayı amaçlayan tutum.

Ortaçai : Batı Roma Imparatorluğu' nun çöküşünden (476) başlayarak 1453'e veya 1492'ye kadar süren çağ. Ortanın Solu : 1965 seçimlerinde CHP lide­ ri lsmet lnönü'nün ortaya attığı bir slo­ gandır. Ortanın Solu'nun kesin bir tarifi yapılamamışsa da, CHP'nin altı okunda­ ki devrimcilik ve laiklik gıbi ılkelere dayanılarak ve bu partınin öteden beri güttüğunü iddia ettiği devletç ılık öne sürulerek açıklanmaya ve halka aniatılmaya çalışılmıştır. Orun : Özel yer. Makam, mansıp, mesnet, mevki. Oryenbllat : Doğa bilimci, Şarkiyatçı, Müsteşrik. OryanUıllzm : Doğu bilımi. Oemenlı : X I I I . yüzyılda Osman Gazi tarafından Anadolu 'da kurulan ve 1 . Dünya Savaşı'ndan sonra dağılan biiyUk Türk Imparatorluğu'nun uyruklarına verı· 1en ad.

Oemenlıca : XIII . XX. yazyıllar arasında Ana­ dolu'da ve Osmanlı Devleti'nin yayıldığı batün ülkelerde kullanılmış olan, Arapça ve Farsçanın ağır baskısı altında kalan Türk diline verilen ad.

ö Ödün : Uzlaşmaya varabilmak için hak, istek veya savlarının b ı r bölümünden, karşı taraf yararına vazgeçme, ivaz, taviz. Öje : B irleşik bir şeyi oluşturan basit

şeylerden her biri, unsur, eleman. Bir sınıfın veya bir topluluğun bırayierinden her biri.

Öjretl : B i lirnde bir düzenli görüşü oluşturan ilke ve dogm oların bütünü, meslek. Belli bir anlayışa. düşüneeye dayalı olan ilke veya ılkeler dızısi, dokt· rin. önell(e : Meclis, kongre gıbı resmi bir top­ lantıda, herhangi bir konu veya sorunla ilgili olarak bir önermeda bulunmak için, üyelerden biri veya birçoğu tarafından başkanlığa verilen, oya konularak karar verilmesi istenen yazılı kağıt, takrir. ö narl : Bir sorunu çözmek üzere öne sürCılen görCış, düşünce, teklif. Önyerııı : Bir kimse veya bir şeyle ilgili ola­ rak belirli şart olay veya görüntülere dayanarak önceden edinilmiş olumlu veya olumsuz yargı, peşin yargı, peşin hüküm. Öll(en : Organ, uzuv. Öykünmek : Birinin yaptığı gibi yapmak, bir� ne veya bir şeye benzameye çalışmak, taklit etmek. Özıılet : Her türlü nitelik bakımından eşit olan, ayırt edilerneyecek kadar benztfr

olan, aynı. Bir ve aynı olan, bir ve aynı anlama gelen.

ÖZerldik : Bir topluluğun, bir kuruluşun ayrı bir yasaya bağlı olarak kendi kendini yönetme hakkı, muhtariyet, otonomi. Özıijrlük : Herhangi bir kısıtlamaya, zorla­

maya bağlı olmaksızın düşünme veya davranma, herhangi bir şarta bağlı olma­ ma durumu. serbesti. Her türlü dış etk�

otokral : Hükümdarın, batün siyasal kı» reti elinde bulundurduğu yönetim biçimi.

1 96


den bağımsız olarak insanın kendi ira­ desine, kendi düşüncesine dayanarak karar vermesi durumu, hürriyet.

ÖZI(ürlükçü : Özgürlük yanlısı. Öqürlükçü Demokrasi : Bireylerin her türlü düşüncelerine saygı gösteren, yasak koymayan demokrasi biçimi. ÖZI(ürlükçülük : Özgürlükçü olma durumu.

p Pııdlf8h : Osmanlı Imparatorluğu'nda dev· let başkanına verilen unvan, hükümdar, sultan. Panlallmlzın : Bütün müslümanları aynı yönetim altında toplama amacını güden politik akım. Pıınturanlzın : Turancılık. Bütün Türklerin tek vetanda ve tek bayrak altında bır leşt irilmesini amaçlayan � � ı m , Türkçülük. Pantürkizm : Türkçülük. Paradoks : Kökleşmiş inanışiara aykırı ola· rak ileri sürülen düşünce. Paravan : Menteşelerle birbirine baglı b i rkaç parçadan oluşan ve yapılarda bazı bölümleri ayırmakla kullanılan. kat· lanır, taşınır çarçeve li perde. Adından, yetkisinden, gücünden kendısına belli etmeden yararlanılan kimse veya kuru­ luş. Pıırlamanto : Başlıca görevı yasama, dev­ let bütçesini çıkarma, hükümeti denet­ leme olan ve üyeleri halk oyu ile belirli bir süre için seçilen meclıs veya meclis­ ler. Perspektif : Eşya ve nesne lerin uzaktan görünüşü. Nesneleri bir yüzey üzerine görüldükleri gibi çizme sanatı. Plürallst : Çogulcu. Çokçu. Pozitif : Olgulara, deneyiere dayalı olarak bazı nitelikleri be lli olan, olumlu, müspet. Pozitif Billmler : Deney sonuçlarına daya­ nan bilimler, müspet ilimler. Pozitivist : Olgucu.

Pazltlvlzm : Olguculuk. Pnıamatıcılık : Doğruluğu ve gerçekliği tek yanlı olarak yaln ızca hareketlerin sonuçları ve başarıları ile değerlendiren öğreti. Pragmatizm : Pratik değeri, başarıyı, gerçeğin ölçütü o larak be nimseyen görüş. Prııematıst : Pragmacı Prensip : lıke, umde. Put : Bazı ilkel toplumlarda doğa üstü güç ve etkisi olduğuna inanılan canlı veya cansız nesne, tapıncak, sanem, fetiş. H aç. Putlattırmak : Bir şeyi olağanüstü görerek, gereğinden çok değer vermek, put duru­ muna getirmek. Putperaat : Puta tapan.

R Rab : Tanrı Radiksi : Köklü, kesin, kökten. Radikalizm : Köktencilik. Raibet : Istek, arzu. Beğenme, itibar. Rast : Doğru. Tesadüf. (Atılan şey) Hedefi vurma. Raatgalmak : Düşünmediği, ummadığı ha� de karşılaşmak, rastlamak, tesadüf et· rnek. Rastgele : Herhangi bir, gelişigüzel, seç­ meden, iyisini kötüsünü ayırmadan, gelişigüzel, lalettayin. "Işimiz rast gitsin" anlamında kullanılan iyi dilek sözü. Rastlamak : Bir kimse ile karşı karşıya ge� mek, karşılaşmak, rast gelmek, tesadüf etmek. Rayonalist : Akılcı, usçu. Rasyonalizm : Akılcılık, usçuluk. Refah : Bolluk. varlık ve rahatlık içinde yaşama, gönenç. Reform : Daha iyi duruma getirmek için yapılan değişıklik, iyileştirme, düzeltme, ıslahat. Reformcu

1 97

:

Reform yanlısı, ıslahatçı.


Retonnculuk : Eldeki imkanlarla, ihtililıle başvurmadan toplum duzeninin daha iyi duruma getirileceğini, sosyal adaletin sağlanabileceğini ileri suren siyasi sis­ tem, ıslahatçılık. Rejim : Yönetme, dUıenleme biçimi, dUzen. Perhiz, diyet. Rezerv : Saklanmış, biriktirilmiş şey. Ye­ dek, ihtiyat. Rezll : Alçak, aşağılık. Ruh : Dinlerin ve dinci felsefelerin insanda vucuttan ayrı bir varlık olarak kabul ettiği canlandırıcı ve etkin ilke, tin. Canlılık, duygu. En önemli nokta, öz.

biriikiere verilen yazı işlemeli, kenarları saçaklı ve gönderli b ayrak. Osmanlı yı). netim teşkilatında illerle ilçeler arasında yer alan yönetim bölumu, mutasarrıtlık.

Sarftnezar : Sayılmasa da, vazgeçilse de, bir yana bırakılsa de. SarfıiiiiZIIr Etmek : Hesaba kalmamak, say· mamak, vazgeçmek. Sarlh : Açık, kolay anlaşılır. belli, belirgin, belgin. Sav : Iddia, tez. Haber, söz. Tanıilanması gereken önerme, tez. Sebep : Bir şeyin olmasına veya belli bir halde bulunmasına yol açan şey. Sebep Olmak : Nedeı . olmak. yol açmak.

s Sadece : Başka bir şey bulunmaksızın, yalnızca, yalnız, ancak, sade. Sadlııt : Başkalarına acı çekiirmekten zevk duyan kimse. Sedrazam : Osmanlı I m paratorluğu'nda başbakan. Seli : Cemaati bayram veya cuma narnazına çağırmak veya bazı yerlerde de cenaze için kılınacak namazı haber vermek amacıyle m inarelerde okunan salat. Salık : Olmuş veya olacak bir olay, bir olgu ile ilgili bilgi, haber. Tavsiye etmek. Selık Vennek : Haber vermek. Selt : Yalnız. tek, sırf. Içinde yabancı bir öğe bulunmayan, mutlak. Salt Çoiıı nluk : Oylamada, yarıdan bır fazla (iye sayısının oyuyle sağlanan çoğunluk. Saltenat : B i r u lkede hükumdarın, padişahın, sultanın egemen olması. Bır� nin bir işte, biryerde bulunan kımseler uzerindeki egemenliği. Saıı : Ün, şan, şÖhret. Saygı veya belirtma sözu, unvan. Sanayi : Ham maddeler işlemek, eneıji kay. naklarını yaratmak için k u l lanılan yönt e m l e rin ve araçların butunu, endustri. Sancak

:

Bayrak, liva. Çoğunlukla askeri

Seçenek : Seçme durumunda, bırinin yer� ne seçilebilecek bir başka yol, yöntem, tutum , alternatif. Seferber : Savaşa hazırlanmış veya girmiş (askeri birlik).

s•rıı.r Etmek : Bir iş, bir amaç

ıçin

olanakları kullanmak.

bUtun

Sefil : Safalet çeken, yokaul, alçak. S.mevi : Gökle ilgili, göğe ılişkın. Sentez : Birleşim. Seyit : Bir topluluğun ileri gelen kişisi. Hz. Muhammed'in soyundan olan kimse. Sıhhf : Sağlıkla ilgili: sağlığa yarar. Sınıf : Ders okutulan yer, dershane. Bir

toplumda. aynı görevi yapan, aynı men­ laatı sağlayan, aynı şartlarda yaşayan büyük insan grubu, kilis.

Sır : Varlığı veya bazı yönleri açığa vurulmak Istenmeyen, gizli kalan, gizli tutulan şey, giz. Slnıp : Sembol.

Slatem : Dizge. Duzen. Bir sonuç elde et­ meye yarayan yöntemler duzeni. Yol, yöntem, model, tip. SlyaMt : Politika siyasa. Devlet işlerini duzenleme ve yurUtme sanatıyla ilgili özel göruş veya anlayış. Sly..l : Siyasetle ilgili, siyasal, politik. Siya. setçi, politikacı. Slyonlııt : Siyonizmle ilgili. Siyonizm yanlısı. Slyonlzm : XIX. yuzyıl sonlarında çeşitli ulkelerde Yahudilerce ortaya atılan Filis-

1 98


Sömiirııeclllk : Genel olarak bir devletin

lin'de bağımsız bir Yahudi devleti kur­ mayı amaçlayan akım.

başka ulusları, devletleri, toplulukları, siyasal ve ekonomik egemenliği altına alarak yayılması veya yayılmayı istemesi, miistemlekecilik.

Slotıan : Kısa ve çarpıcı propaganda sözii. Somut : Gerçekliği algılanabilen, miişah­

has. Somut olan şey. Soyut karşıtı. demokrasi içinde emekçi sınıfların sosyal ve eko­ nomik haklarının genişletilmesi amacına yönelik tum savaşımiarı kapsayan bir öğretidir. Sosyal demokrasi, ya da de­ mokratik sol, sosyalizm ile liberalizmin bir sentezidir. Giiniimiizde sosyal de­ mokrasi, demokratik sol ile demokratik sosyalizm arasında bir ayrım kal­ mamıştır. Sosyal demokrasi, eşdeyimle demokratik sosyalizm, her iilkenin kendi iç durumu ve yapıları içinde değişik nite­ likler kazanmakla ve biçimlenmektedir. Kimi ülkelerde siyasal yanı, yani demok­ ratik niteliği ağır basmaktadır. Kimisinde ise, toplumsal ve ekonomisel reformları ileri geçmekte, önde yer almaktadır. Fakat hangı yanı ağır basaısa bassın, ana amaç, her yerde insan haklarını biitünü ile egemen kılmak ve ekonomik· sel bakımdan yeniden yapılanmaları, gi­ derek refah ı , kalkınmanın iirünlerini hakça böliişmek, yaymak ve bir biitün olarak halkın mutluluğunu sağlamaktır. Demokrasiyı, özgürlükleri, adaletlı gelır dağılımını, fırsat eşitliğinı bır arAda gerçekleştırmektir.

: Bir kimseden veya bir şeyden haksız ve surekli çıkarlar sağlamak. Üretim araçları sahipleri, başkalarının emeğine ve onların yarattıkları değerlere el koymak. Bir ulus veya devlet, diğer bir ulusun veya devlet in doğal kaynakla­ rından, ekonomik değerlerinden çıkar sağlamak.

Sömiirmek

Sosyal Demokrasi : Siyasal

S•yallst : Sosyalizm yanlısı, toplumcu . Sosyalizm

Sömiirii : Sömiirmek işi. Sömiiriicii : Sömiirüyii gerçekleştiren, sö-

miirgen, istismarcı. Sömiirii lme : Sömiirülmek işi. Söylev

aşılamak amacıyla söylenen, uzunca, coşkulu ve giizel söz, nutuk, hitabe.

: Kurgu. Ortal ıktaki darlıktan yararlanarak aşırı kazanç sağlamak için kurulan düzen, vrugun.

Spekül•syon

Spekülatif ·

Soyut : Soyutlama ile elde,edilen. varlığı ancak eşyada gerçekleşen, miicerret, somut karşıtı. Anlaşılması, kavramlması giiç. Sömürııe : Bir devletin kendi Lllkesinin

sınırları dışında egemenlik kurarak yönettiği ekonomik veya siyasal çıkarlar sağladığı iilke, sömiiriilen iilke, miis­ temleke, koloni.

: Kurgusal.

Spekülatör : Vurgun, muhtekir. Standart : Belli bir tipe göre yapılmış veya

ayrılmış. Belirli ölçülere, yasaya, ku� lanıma uygun olan. Örnek veya temel ola­ rak alınabilen, tek biçim. Statiiko : Yüriirlükte bulunan antlaşmalara

göre olması gereken veya süregelen du· rum.

: Kapital ist sıstemdekı sosyal

haksızlığı eleşiiren ve onun yerine sınıfsız, yani çalışanlardan ıbaret tek sınıflı bir toplumun geçmesı gereğini öne siiren siyasi ve iktisadi teoriye sos­ y a l izm denir. Ü retım ve değişim araçlarının özel mülkiyetten çıkarılması ve ekonomize plan uygulanmasını amaç­ lar.

: S(ımiirmek işine konu olmak. : Bir topluluğa diişiinceler, duygular

Sömiirii lmek

Sual : Soru.

Suni : Yapma, yapay, takma. Yapmacık, eğreti. Siibjektlf : Öznel, nesnel karşıtı.

SiikOn

:

Durgunluk, dinginlik, hareketsizlik.

Siikot : Susma, konuşmama, söz söylememe .

Siileymancı : Siileymancılık tarikatından o­

lan kimse. : Sü leyman A l i tarafından kurulan bir tarikat

Siileymancılık

Resul

Siireç : Aralarında birlik olan veya belli bir

düzen içinde tekrarlanan, ilerleyen, gelişen olay veya hareketler dizisi, veti· re, proses.

1 99


ş Şah• : Kimse, kişi, zat. Şark : Doğu

Tablat : Insan faaliyetlerinin dışında kendi kendini surekli olarak yeniden yaratma ve değiştiren guç , can lı ve cansız mad­ delerden oluşan varlığın hepsi, doğa. Tabii özellik. Bir kimsenin eğilimlerinin, iç gudulerinin hepsi, huy.

Şaf : Yetki ve sorumluluğu olan, yöneten kimse, önder, lider. Baş, yönetici duru­ munda bulunan.

Tabii : Tab iatta olan, tabiatta bulunan. Olağan, alışılmış. Katıksız, saf. Elbette, tabii olarak, işin gereği olarak.

Şarlat : Kuran'daki ayetlerden, peygambe­ rin sözlerinden çıkarılan, dini temellere dayanan Muslumanlık kanunları, Islam hukuku. Osmanlı Devleti'nde uygulanan ve Hanefi mezhebi anlayışına dayanan şeriat duzeni, Cumhuriyet döneminde özel bir yasayla, 3 Mart 1924'de, ylırur­ lukten kaldırılmıştır.

Tabu : Kutsal sayılan bazı ınsanlara, hay­ vanlara, nesnelere dokunulmasını, ku� lanılmasını yasaklayan, aksı yapıldığında zararı dakunacağı düşunuren dini inanç. Yasaklanarak korunan (nesne, kelime, davranış).

Şeriatçı : Şeriat kanunlarının uygulanmasını isteyen kimse.

Tabulattırmak : Tabu kabul edılmek, tabu gibi görunmek, tabu degerı kazanmak.

Şeriatçılık : Bir ulkenin şeriat esaslarına göre yönetilmesi. Şeriatçılık, laiklik ve demokrasinin karşıtı olan bir sistemdir.

Taelll : Değişiklik.

Şeyh : Tarikat kurucusuna, bir tarikatta en yüksek dereceye ulaşmış olan kimseye, tarikat buyuklerine veya tarikat kol­ larından birinin başında bulunan kim­ seye verilen ad. Şeyhlik : Şeyh olma durumu. Şeyhüllalam : Osmanlı Imparatorluğunda, kabinede sadrazamdan sonra yer alan ve din işlerine bakmakla birlikte dünya işlerine de din bakımından karışan liye. Şlar : Belgi. Iz, işaret. Ayırıcı işaret. Adet, iyi ve ayırt edici, adet. Şoven : Şovenizmden yana olan kimse, gö­ rlış. Şovanlzm : Değişik ırk ve uluslar arasında duşmanlık yaratmayı amaçlayan ve bu yolda kışkırtmada bulunan aşırı ulus­ çuluk akımı. Bir ırkın ustlınluğünü savul"f­ ma.

ŞOra

:

Danışma kurulu

Şuur : Bilinç.

T Taaeeup : Bağnazlık.

Tabiiyat : Bir şeye veya bir kimseye bağlı olma, bağımlılık, bağlılık. Uyrukluk.

Tahakküm : Baskı, zorbalık. hukmetme. Tahlll : Çeşitli yönlerden vııya maddelerden oluşan bir şeyi çözumleme. Analiz. Tahrik : Yola çıkartma, hareket ettirme, kımıldatma. Kışkırtma. Tahelsat : Bir kimseye, bır kuruluş veya topluluğa ayrılmış para, ödenek. Taklit : Belli bir örneğe benzerneye veya benzetmeye çalışma. Öykünmek. Takrlr : Yerleştirme, yerleştirilme. Anlatma, anlatış. ders vemıe. Önerge. Resmi ola­ rak yazı ile bildirme. Taktik : Turlu savaş araçlarını belli bir so­ nuca ulaşmak amacıyla etkili biçimde b irleştirerek ve kullanarak kara, deniz veya hava savaşını yönetme sanatı, ta­ biye. Istenen sonuca ulaşmak amacıyla izlenen yol ve kullanılan yöntemlerin tumu. Tamlm : Genelge, sirkuler. Yanıtlama : Yanıtlamak işi, ispatlama. Öne surulen b i r idd i anın doğruluğunu mantıksal yöntemle göstemıe. Yanıtlamak : Bir iddianın gerçekliğini inkar edilmeyecek bir kesinlikle göstermek, is­ patlamak. Muhakeme etme yoluyla veya tanık göstererek bir şeyin doğruluğunu ortaya koymak. Tann

200

:

Allah. Çok tanrıcıl ıkta var olduğuna


inanılan insan ustu varlıklardan her biri, ilah.

Tehdit : Birinin gözunu korkutma, korku ver­ me, göz dağı.

Tanzim : Sıraya koyma, sıralama. Duzett­ me, duzenleme.

Takbir : Muslumanlıkta Tanrı ' n ın buyuk­ IUğunu, yiiceliğini anmak için söylenen ve Allah-u Ekber sözlı ile başlayan duanın adı.

Tanzimat : Sultan Abdulmecit zamanında, 1839'da Gulhane ·Hatt-ı Humayunu adıyla anılan bir fermanla ilan edilen, yönetimi iyileştirme tasarısı ve bu iyileştirmenin yapıldığı dönem. Tanzlmatçı : Tanzimat hareketinde görev almış olan kimse. Tanzimat yanlısı kim­ se. Tarif : Tanım. Bir işin yapılış yöntemini açıklama ve belirtme. Bir şeyin bulundu­ ğu yeri, çevre ile ilgisini belirterek açık· lama.

Takal : Bir malın yapımının, tek bir kuru­ luşun elinde bulunduğu durum; herhangi bir uretim alanını devletin elinde tutma, satışı tek elden yönetme ve fiyata hakim olma durumu, inhisar, monopol. Bir tek şeye tek başına sahip çıkma. Takalci : Tekel kuran ve bu tekeli kabul ett� ren, inhisarcı. Takka : Tarikattan olanların barındıkları, ibadet ve tören yaptıkları yer. dergah.

Tartkat : Aynı dinin içinde, tasavvufa daya­ nan ve bazı ilkelerle birbirinden ayrılan Tanrı'ya ulaşma arzusuyla tutulan yo:­ lardan her biri. Mevlevi tarikatı. Bektaşi tarikatı.

TeknoloJI : Bir sanayi dalı ile ilgili yapım yöntemleri, kullanılan araç, gereç w alet­ leri kapsayan bilgi.

Tarikalçı : Tarikatları yaşatmak isteyen, o yolda çalışan (kimse). Tarikata bağlı olan (kimse).

Telkin : (Bir duyguyu, bır düşünceyi) Aşıla­ mA. Ölü gömüldükten sonra mezar ba­ şında ımamın söyledığı dini sözler. Bilinç dışı bır sürecın ayrıc alığıyla, kışinin ruhi veya fizyolojik alanıyla ılgılı bır duşün­ cenin gerçekleştirilmesi.

Taaavvuf : Tanrının niteliğini ve evrenın oluşumunu varlık birliği (vahdet-ı vücut) anlayışıyla açıklayan dini ve felsefi a kım, Islam mistisizmi. Tasavvufi : Tasavvufla ilgili, tasawuta aıt. Tastlye : Arıtma, ayıklama, temızleme. Bir tica ret kuruluşunu kapatmak. Yok etmek, ortadan kaldırmak. Işine son • vermek. Tatbik : Uygulama, pratik.

Talikkl

:

Anlayış, görüş. Kabul etme, say­

ma.

Temin : Korkusunu giderme , inanç verme, sağlama, elde etme, gerçekleştırme. Teokrasl : Siyasi iktidarın, Allah'ın temsile> leri olduklarına inanılan din adamlarının elinde bulunduğu toplumsal, siyası dü­ zen, din erki. Teokratık : Teokrasiye dayanan.

Tatlıiki : Uygulama ile ilgili, uygulamaya yer veren, uygulamalı, pratik.

Teori : Kuram, nazariye. Teorik : Kurama dayanan, kuramsal, naza­

ri.

Taviz : Ödün, ödunleme. Tavsiye : Öğütleme, yol gösterme. Bir kim­ seyi iyi tanrtarak salık verme. Bir şeyin, bir kimsenin iyi, işe yarar olduğunu ilgili kişiye söyleme, referans. Salık vermek. Tayin : Ne olduğunu anlama, gösterme, belirtme, kararlaştırma. Atama. Teb'ld : Uzaklaştırma. Uzağa gönderme. surme. Te'bld : Ebedileştirme. Tedblr : Önlem Tefeci : El altından yuksek faizle ödunç para veren kimse, faizci, murabahacı.

Tercih : Bir şeyi öburune göre daha iyi, ustun veya önemli sayma, yeğ tutma, yeğleme. Taroüma : (Dilden dile) tercume. Çeviri. Terennüm : Guzel ve alçak sesle şarkı söyleme. Anlatma, ifade etme. T8f8bbüs : Girişim, girişme. Tatkil : Oluşturma, ortara çıkarma, meyda­ na getirme. Oluşum. Orgütlerne. T8fkllat-ı Esasiye Kanunu : Anayasa. Tatkik : Inceleme.

201


Tevkif : Durdurma. (Bir suç dolayısıyla bir� ni) Tutuklama.

Tevzl

: Dağıtma, üleştirme.

Turancı : Turancılık yanlısı (kimse, görüş

vb.)

: Osmanlı Imparatorluğunun son yıllarında, Osmanlılık ve Islamcılık akım­ ları karşısında bütün Türklerin tek va­ tanda ve tek bayrak altında birleşti­ rilmesini amaçlayan akım, Türkçülük.

Turancılık

Tezahür : Belirme, görünme, gözükme, or­ taya çıkma, oluşma. Belirti.

Tılsım : Tabiat üstü işler yapabileceğine inanılan güç. Büyülü şey, muska. Çare, önlem, kuwet.

Tııtaıık : Savaşta ele geçen düşman, esir. G itmesine engel olunan, serbestçe ha­ reketine enge l olunan. Bir şeye veya bir

Ticani : Ticani tarikatından olan kimse. Ticanilik : Ahmet Teycani'nin kurduğu bir

kimseye çok bağlı, kendisini bir şeyin et­ kisinden kurtaramayan kimse.

tarikat.

TinıNI : Sembol, örnek, simge'. 'foprak Reformu : Büyük toprakların top.

Tutucu : Mevcut toplumsal düzeni, düşün­ celeri ve kurumları deği�Jtirmeden olduğu gibi korumak isteyen (kımse). muhafa­ zakar.

raksız veya az topraklı çiftçilere dağ� tılmasıdır. Ancak, toprak reformu, sade­ ce bir toprak dağıtımı olarak anlaşılma­ m a l ıd ı r . Toprak reformunda bazen, hatta çoğu zamanlar hedef, parçalan­ mış olan toprağın toplulaştırılmasıdır. Az gelişmiş ülkelerde 1950'1i yıllar sonrası tarımsal kalkınmayı gerçekleştirmek, toprak mülkiyeti ve işletme düzeninin sorunlarını çözmek ve tarım sektörün­ den kalkınmanın, daha doğrusu sanay� leşmenin finansmanını sağlamak için kaynak aktarmak üzere toprak reformu­ na gidilmeye başlanmıştır. Büyük toprak mülkiyetinin varlığı, özellikle kırsal kesim­ de gelir dağılımını bozduğundan refor­ mun, toplumsal amacı da bu olmaktadır. Siyasal amaçsa demokratik toplumlarda insanların demokrasiye tam katılımını sağlamak ve özellikle kırsal kesimdeki tarım üreticisini de toprak sahibirıin etki alanından çıkarmak ol maktadır.

Totıılltarlzm : Totaliter rejim ve kur am. Totaliter: Demokratik hak ve özgürlüklerin baskı altında tutulduğu, bütün yelkilerin bir elde veya küçük bir yönetici grubu­ nun e l inde toplandığı demokratik ol­ mayan (devlet düzeni), bütüncül.

Türban : Ince kumaştan yapılmış, başı sıkıca kavrayan bir baş sargısı.

Türbe : Genellikle ünlü bır kimse için yaptırılan ve içinde o kımsenin mezarı bulunan yapı. : Türbede hizmet gören, türbeyi bekleyen kimse, türbe bekçisı.

Türbedar

Tüzük : Herhangi bir kurumun veya kuru­ luşun tutacağı yolu ve uygul ayacağı hükümleri sırasıyla gösteren maddelerin hepsi, nizamname, statü.

u Ulua : Aynı sınırlar içinde, aynı bayrak altın­ da yaşayan, aralarında tarıhi bağ, kültür ve ülkü birliği bulunan topluluk, millet.

Ulusal : U lusla ilgili, ulusa özgü, milli. Ulusallattırına : Millileştirme. UluAI lnıde : Seçimler sonucunda u!usun (milletin) ç�ıunluğunun gösterdiği yolun belirmesi. Ozellikle cumhurıyetlerde ve demokrasilerde ulusal (milli) irade yöne­ timin temelidir.

Totem : Ilkel toplumlarda topluluğun ondan

türediği sanılan ve kutsal sayılan hay. van, ağaç, rüzgar gibi herhangi bir tabi i nesne, ongun.

Ulualararası Panı Fonu (IMF) : Ulusal para­ ların kambiyo değerlerinde istikrar sağ­ layarak uluslararası para dalgalanma­ larını önlemek, uluslararası ticareti geli� tirmek, dış ödemelerde güçlük çeken üye devletlere yardımda bulunmak ama­ cıyla kurulmuş uluslararası mali kuruluş.

Tulılı : Cennette bu lunduğuna inanılan, kÖkü yukarıda, dalları aşağıda büyük bir ağaç .

Turan : Turancıların dünyadaki bütün Türk­ leri birleştirerek kurmayı amaçladıkları devletin adı.

202


Birleşmiş Milletler'e bağlı olarak 1946 yılında kuruldu. 1980 yılında 138 üyesi oldu. Merkezi Washington'dur. Uluslara­ rası Para Fonu'nun sermayesi üye dev­ letlerin katkılarıyla oluşmuştur. Türkiye, IMF'ye üyedir. Umde : Ilke, prensip.

Umumi : Genel. Unvan : Bir kimsenin işi, mesleği veya top. lum içindeki durumu ile ilgili olarak ku� lanılan ad, san. Ua : Akıl.

bir buyruk veya düşüncenin pe�ambere veya pe�amber tarafından, insanlığa bil­ dirilmesi, aşım.

Veliaht : Bir hükümdarın ölümünden veya tahttan çekilmesinden sonra tahta geçmeye aday olan kimse. Veri : Bir araştırmanın, bir tartışmanın, bir muhakemenin temeli olan ana öğe , muta, done. Bir sanat eserine veya bir edebi esere temel olan ana ilkeler. Veelle : Sebep, bahane. Elverişli durum, fırsat.

ü

y

U çkaıiıtçı : Yalancı, dolandırıcı, hileci, düzenci kimse. Ufiirükçii : Okuyup üfleyerek hasta lıkları savdığını ileri süren ve böylece bilgisiz kimseleri dalandıran düzenbaz kimse. Ufiirükçüliik : Üfürükçünün işi.

Yadaıma : Yadsımak işi, inkar. Bir yargıdan onun karşıtı olan yargıya geçme, nefiy.

Ü lkü : Amaç edinilen, ulaşılmak istenen şey, ideal. ii mmet : Hz. Muhammed ' i n çevresinde toplanan Müslümanların tümü. iimmatçl : Ümmetçilik yanlısı olan (kimse, görü"ş vb.). ii mmetçlllk : Bir Islam topluluğu olarak ka� mak amacını güdenlerin görüşü. U nivelilite : Bilimsel özerkJ iğe ve kamu tüzel kişiliğine sahip yüksek düzeyde eğitim, öğretim, bilınısel araştırma ve yayın yapan fakülte, enstitü, yüksek okul ve benzeri kuruluş ve birim lerden oluşan öğretim kurumu. Univenliteli : Üniversite öğrencisi.

Yadaımak : Yaptığı bir işi, söylediği sözü veya tanık olduğu bir şeyi yapmadığını, bılmedığinı söylemek, yaptığını saklamak, inkAr etmek. Ilgili, bağlı bulunduğu bir şeye yabancı kalmak:

Yelilemak : (Konu, olay, durum, kimse için) Diğerlerinden daha üstün görüp ona yönelmek, yeğ tutmak, tercih etmek. Yentl : Yenmek işi, utku, zafer, galibiyet, galebe. Yineleme : Yinelamek işi, tekrarlama. Yinelamek : Tekrar etmek, tekrarlamak. Yobaz : Dinde bağnazlığı aşırılığa vardıran, başkalarına baskı yapmaya yönelen (kimse). Bir düşünceye, bir inanca aşırı ölçüde bağlı olan (kimse). Kaba saba, in­ celiksiz (kimse). YÖ K (Yiikaeköıiretlm Kurumu) : Yüksek· öğretim kurumlarının öğretimini planla­ mak, düzenlemek, yönetmek, denetie­ mek amacı ile oluşturulan kurum, kurul.

V

z

Vaaıf : Nitelik Vehabl : Abdülvehhab tarafından kurulan mezhep ve buna uymuş kimse. Vahly

:

Dini inanışa göre, Tanrı tarafından

Zalim: Acımasız ve haksız davranan, kıyıcı, zulmeden. Zaruret : Mecburiyet, zorun luluk, zorunluk. Sıkıntı, yoksulluk, fakirlik.

203


Zavlye : Köşe. Anlayış, görüş. Açı. Küçük tekke. : "Vurulmuş, uğramış, yakalanmış" anlamıyle tamlamalar meydana getirme­ de kullanılır. AfeUede, kazazede.

Zade

Zambil

:

H asırdan

örülmüş saplı torba.

Zerre : Çok küçük parçacık. Zıt : Karş�. Zlhnlyat : Bir toplum veya topluluktaki b� reylerde görüş ve inanış etmenlerinin etkisiyle be l iren düşünme yo l u , düşünüş biçimi.

Zulnıat : Karanlık. Zulmetmek : Eziyet etmek, işkence etmek. : Güçlü bir kimsenin yasaya veya vicdana aykırı olarak başkasını uğrattığı kötü durum, kıyım, kıygı , acımasızlık, haksızlık, cefa.

Zulüm

Zümre : Topluluk, takım, grup. Hir, cins.

204


iÇINDEKiLER Yirmiüçü ncü Basım I çin Ö nsöz. Yılbaşı Kartı

. . . . . . . . . . . . . . . .

.

.. .

. . . . .

.

. . .

. . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . ......... ..................... ..................

.3 4

BIRINCI BÖLÜM .. . . . . . . . . . . .. . .. .. . .. 5 - 96 Her Yerde Atatürk . . ... . .... .. . . .. . . . .. . 5 Herkes Atatü rkçü . . ........ ..................... ..................... 5 - 6 Maske Yapılmak I stenen Atatürk ....... ........................... 6 Atatürk' ü I stediğiniz Kılığa Sokabilirsiniz ................ 7 - 30 Çelişkilerin Nedeni .......... ............ ..... ............ ........ 30 - 37 Atatürk'ün taktiği... ............. .................. .............. 37 - 39 Bir Zamanlama Ustası: Atatürk . . ...... .. . . . . 39 - 46 Atatürk'ü Doğru Değerlendirmek . ......................... 46 - 48 Atatürk Hangi Görüşü Benimsemişti ......... .... .. .. 48 - 50 Sömürü len Atatürk

1. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. 9. 10. 11. 12.

13. 14. 15.

.

.

.

.

.

...............

..

.......

.....

.........

.

.

.

. . .

....

.

.

.

.

. .

. .

....

.

.

.......

.

.

Atatürk'ün Gerçekleştirdiği ve Gerçekleştiremediği Devrimler...............................

50 - 59 Atatürk H akkındaki Tavrımız N asıl Olmalıdır? .. ...... 59 - 84 I ki Yüzlülüğümüzün Bir Belgesi. ........................... 84 - 91 I kinci Atatürk...................................................... 91 - 93 Bitmeyen Oyun ................................................... 93 - 95 Atatürk' ün Sesini Duyar Gibi O luyorum ................ 95 - 96 .

205


iKINCI BÖLÜM Sömürülen Atatürkçü lük

1. 2.

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. .

Atatürkçülüğün Çeşitli Tanımlamaları Atatü rkçülüğün I lkeleri Ne lerdir? Atatürkçü lük Nedir? . . . ........

3. 4. 5. 6. 7. 8.

Atatü rkçü Rejim

..

. . . . . . . . . . . . . .. . .

..........

.

...

. . . ...

Çeşit Çeşit Atatürkçü ler

...

.

Gerçek ve Sahte Atatü rkçüler

. . . . .........

.

............

............

...

.. . .

.

....

. . ..

.....

.......

.

. . . ..

........... ........

169 - 179

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . .

181 - 204

...............

I çindeki ler

. . . . . .............

............... ...... .......

206

.

.

......

..

..............

.

122 - 149 149 - 151 152 - 155 155 - 156 157 - 162 162 - 167 167 - 168

.....

Dipnotları Sözlük

.

. . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . .

Yepyeni Bir Tü rkiye Düşünüyorum

.

...

. . . . . ..

........

.

....... ...........

. . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . .. . .. .

Atatürkçülüğü Doğru Yorumlamak Gerçek Atatürkçü lük

. 97 - 168 97 - 122

. . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . .

205 - 206


Asım ASLAN,

Kırşe h i r ' i n

Akç akent i lçesinde dogd u . Ankara Ü n ive rsite s i H u kuk Fakülte s i ' n i bitird i. Yurdumu­ zun degişik yöre leri nde kay­ maka m l ı k ya ptı . I stifa etti. Şimdi ise yayıncılıkla ugraş­ maktadır. Asım Aslan ' ın "Sömürü­ len Atatürk ve Atatürkçü­ l ük"ten başka, yurdumuzun ve halkı mızın gerçe klerini

"Belgelerle Türkiye", üniversite gençliginin sorun­ larını inceleyen "Üniversitelinin Sorunlan" ve çeşitli konular­ da yazılmış makale ve fıkraları kapsayan "633 Adam" adlı ki­

yansıtan

tapları da yayımlanmıştır.



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.