Bahadır Bumin Özarslan - Kanayan Yara Karabağ

Page 1



KANAYAN YARA KARABAG


Astana Yayınları KANAYAN YARA KARABAG Derleyen: Yrd. Doç. Dr. Bahadır Bumin ÖZARSLAN

© Bu eserin bütün hakları saklıdır. Yayınevinden izin alınmadan kısmen veya tamamen alıntı yapılamaz, hiçbir şekilde fotokopi, film vb. elektronik ve mekanik yöntemlerle kopya edilemez, çoğaltılamaz ve yayınlanamaz. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.

KAPAK ve SAYFA TASARIM Adalet Kahvecioğlu

ISBN:

978-605-9623-18-6 ASTANA YAYINLARI Akademisyen Eğitim Danışmanlık Yayıncılık Hizmetleri A.Ş Taşkent caddesi Cihan Apt. No: 3/13 Bahçelievler Çankaya/ Ankara Tel: O 312 230 04 85 Belgegeçer

:

O 312 230 04 89

www.astanayayinlari.com astanayayinlari@gmail.com

BASKI AYDAN WEB.OFSET


KANAYAN YARA KARABAG

Derleyen: Yrd. Doç. Dr. Bahadır Bumin ÖZARSLAN

Astana Yay ınları

2016


Tanımaktan ve aynı yolu yürümekten şeref duyduğum Fırat Yılmaz ÇAKIROGLU'na ve Türk Dünyası için her iki dünyada da kalbi atanlara .....


KAı'-IAYAN 1ARA KARABAG

6


KANAYAN YARA KARABAG

iÇiNDEKİLER ÖNSÖZ.

...................................................................................................

9

KAFKASYA İÇiN YÜRÜTÜLEN MÜCADELE ve KARABAG SORUNUNUN DOGUŞU Araz ASL4NU. ................................................................................... 13

BİRiNCİ DÜNYA SAVAŞl'NDAN SOVYET ÖZERK YÖNETİMİNE KADAR KARABAG'DA MEYDANA GELEN SiYASİ ve ASKERİ GELİŞMELER (1914-1923) Dr. Nqdet KARAKÖSE.

.

.

....... .......................... ....................................

37

DAGLIK KARABAG'DAKİ FİİLİ DURUM KARŞISINDA AZERBAYCAN'IN ERMENİSTAN'A KUVVET KULLANMA HAKKI ve SİYASİ ENGELLER Yrd. Doç. Dr. Efşan İZZETGİL..

.........................................................

83

KARABAG'IN İŞGALİ SORUNU ve YANSIMALARI Ümit Nazmi H-4ZIR

..

..................................................... . ...................

121

KARABAG SORUNU ÇERÇEVESİNDE İNSAN HAKLARI İHLALLERİ (1990-1 994) ÜZERİNE BİR DEGERLENDIRME Giingiir YAVUZASL4N ................................................................... 141

7


KANA1AN 1AR/1 KAR/lBAG

LOIZIDOU·TÜRKIYE DAVASI ve DA,LIK KARABA' SORUNU Doç. Dr. Süleyma n Sım IERZİOGLU

..

.............................

...

.........

....

165

SOYKIRIM SUÇUNUN ÖNLENMESi ve CEZALANDIRILMASI SÖZLEŞMESi AÇISINDAN HOCALI KATLIAMI Yr d. Doç. Dr. Ba ha dı r Bumi n ÖZARSL4N .. ...

. .

......................... .. .....

181

KAFKASLARDA HEGEMONYA KURMA STRATEJiSi: RUSYA·ERMENISTAN ASKERi IŞBIRLI" Doç. Dr. Ali ASKER

...........................................................................

225

ERMENi LOBILERİNINROPAGANDA AMAÇLI iLETiŞiM ETKiNLiKLERi: 201 S YILI FAALiYETLERiNDEN ÖRNEKLER Doç. Dr. Leyla BUDAK ....................................................................... 259

8


ÖN SÖZ Karabağ sorunu, insanlık tarihi içinde uzun soluklu olarak nitelendirilebilecek az sayıdaki uluslararası meselelerden biridir. 19. yüzyılda belirginleşen bu sorun, 20. yüzyılın tamamında muhtelif derecelerde devam etmiş ve 21. yüzyıla,"çözümlenememiş bir mesele" olarak devrolunmuştur. Bu sebeple sorunun daha iyi kavranabilmesi, tarihi süreci iyi tahlil etmeyi ve bu bağlamda, Ermenistan devletinin kuruluş aşamalarına odaklanmayı gerektirmektedir. Bir başka deyişle Ermeni yayılmacılığı anlaşılmadan, Karabağ sorununu bütün yönleriyle anlamak pek mümkün değildir. Ermeni yayılmacılığı, sistematik bir siyasi uygulamanın ürünüdür. 18. yüzyılda başlayan bu siyasetin hamisi, Ruslardır. 1 722'den itibaren Rus Çarlığı, Osmanlı Devleti'nde ve bugünkü İran coğrafyasında yaşayan Ermenilerin Azerbaycan coğrafyasına yerleştirilmesi politikasını tatbik etmiştir. 1884 yılına kadar devam eden bu aşamanın ardından Ermeniler, örgütlenme dönemine geçmiştir. Hınçak ve Taşnaksütyun örgütleri kurulmuş; Osmanlı Devleti, İran ve Güney Kafkasya sınırları içinde yaşayan Türklere saldırganca bir tutum devri başlamıştır. Özellikle 1905-1907 ve 1917-1920 yılları arasında Türklere yönelik büyük saldırılar 9


K/-:lı\'A1>1ı"\' YARA KARABAG

yapılmıştır. 191 8'den itibaren ise artık hedef, sadece Ermenilerin. yaşadığı bir Ermenistan devletidir. Bugünkü Ermenistan toprakları, 1 9 18 yılına kadar nüfusunun çoğunluğunu Türklerin oluşturduğu bir coğrafya olup tarihi Azerbaycan toprakları içinde kalan bir bölgedir. Mayıs 1 9 18'de Ermenistan devleti kurulduğunda da 1722'den beri devam eden Ermeni baskısına rağmen nüfusun yarısı, Türklerden oluşmaktadır ve devletin sınırları içindeki yer adlarının hemen hemen tamamı Azerbaycan Türkçesi'dir. Bu sebeple yalnızca Ermenilerden oluşan bir Ermenistan hayali, Ermenilerin Türklere yönelik saldırıları arttırmasına yol açmıştır. Bu amaca yönelik saldırılarla birlikte 1930'lu yıllardan başlamak üzere 1948- 1953 ve 1988- 1989 dönemlerinde, Azerbaycan Türkleri bu bölgeden sürülmüşlerdir. Ermeniler için bir sonraki aşama ise 1988'den itibaren başlayan dönemdir. Bu dönemin temel stratejisi, Ermenistan devletinin topraklarının genişletilerek Büyük Ermenistan'ın kurulmasıdır. Türklerin Ermenistan'dan tamamen sürüldüğü bu dönemde, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB)'nin bölgeden çekilmesiyle birlikte yayılmacı ve saldırgan siyaset daha da sistematikleşmiştir. Bu bağlamda, hedef olarak Türkiye ve Azerbaycan toprakları belirlenmiştir.

Özellikle

Yukarı

Karabağ

Bölgesi,

"Büyük

Ermenistan"ın kurulması hayaline yönelik yayılma siyasetinin ilk aşamasını oluşturmaktadır. Bundan dolayı Karabağ sorununun yeniden alevlenmesi, bu son dönemin yayılmacı siyasetinin bir sonucudur.

10


KANAYAN YARA KARABAG

Elinizdeki bu çalışma, yukarıda belirtilen tarihi süreç çerçevesinde Karabağ sorununa değişik açılardan yaklaşmayı hedeflemiştir. Bu sebeple eserde tarih, uluslararası hukuk ve uluslararası ilişkiler disiplini çerçevesinde makaleler bulunmaktadır. Yazarların konuya uzmanlık derecesinde vakıf olması ve disiplinler arası bir bakışla yaklaşması, bu çalışmanın benzer niteliğe sahip diğer çalışmalara göre içeriğini zenginleştirmiştir. Bunun yanında, uluslararası ilişkilerde gün geçtikçe daha önemli bir araç haline gelen siyasal iletişim çerçevesinde, Ermenilerin lobicilik ve propaganda yöntemlerini somut olarak konu alan bir makale de bu çalışmada yer almaktadır. Sorunların uluslararası toplumun gündemine

getirilmesi

kadar, nasıl

getirildiğinin

önemini

göstermesi bakımından bu makalenin yer alması, çalışmaya önemli bir renk katmıştır. Çok taraflı ve çok yönlü bu sorunu, değişik açılardan inceleyen bu çalışmanın Türk yazınına bir katkı yapmasını diler; makaleleriyle katkı yapan yazarlara, bu çalışma için beni teşvik eden Prof. Dr. İlyas DOGAN'a, çalışmayı yayımlayan Astana Yayınevi'ne ve çalışanlarına teşekkür ederim. Yrd. Doç. Dr. Bahadır Bumin ÖZARSLAN

Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Milletlerarası Hukuk Ana Bilim Dalı ANKARA, 09.09.2016

11


KANAYAN YARA KARABAG

12


KAFKASYA iÇiN YÜRÜTÜLEN MÜCADELE ve KARABA' SORUNUNUN DO,UŞU ArazASLANLJ'

GiRiŞ 2 1 . yüzyılın ilk çeyreğinde, daha önceki yüzyıllarda olduğu üzere, ülke içi ve sınır ötesi çatışmalar, uluslararası ilişkilerin temel konuları arasındaki yerini korumaktadır. Bu bağlamda Karabağ sorunu da sadece Kafkasya bölgesinin en önemli sorunlarından biri olmaya devam etmekle kalmamakta; ayrıca 1990'lı yılların ilk yarısında ve en son 2016 yılı Nisan ayı başlarında yaşanan gelişmelerden de anlaşıldığı üzere, daha geniş çaplı bir çatışmaya dönüşme riskini de taşımaktadır. Sorunun farklı boyutlarından ve mevcut duruma gelmesinde farklı aşamalarından bahsetmek mümkündür ancaksorunun temellerinin anlaşılması açısından,XIX. yüzyılın başı ile XX. yüzyılın ilk yılları arasındaki yaklaşık 100 yıllık dönem üzerinde, özellikle durulması gerekmektedir. Bu dönemde büyük güçlerin bölgeye yönelik mücadeleleri, gerçekleştirilen etnik göçler ve sonrasında Rusların izlediği politikalar, XX. yüzyılın sonlarında sorunun günümüzdeki şekliyle ortaya çıkması açısından önemli, hatta belirleyici olmuştur. XIX. yüzyılın başı. itibariyle Kafkasya için mücadele eden önemli güçler Osmanlı Devleti, Rus Çarlığı ve Gacarlardı. 13


KANAYAN 1ARA KARABA(;

Bu güçler içerisinde Rus Çarlığı yükseliş, Osmanlı Devleti ise zayıflama dönemi yaşamaktaydı. Safevilerin ardından ortaya çİkan Gacarlar ise özellikle Azerbaycan toprakları üzerinde genel olarak egemenliğini sağlamaya çalışsa da çok başarılı olamamıştı. Bu sebeple Kafkasya'da Rus egemenliği giderek güçlenmiş, bunun önemli bir parçası olarak bölgenin etnik yapısı üzerinde de oynanmıştır. Rusların Kafkasya'da bir Ermeni devletinin kurulması yönündeki çabaları, bazı Ermeni örgütlerinin "Büyük Ermenistan" hayali ile birleşince Güney Kafkasya'da ve Anadolu'da etnik çatışmalar kaçınılmaz olmuştur1• Bu çalışmada, çok taraflı Karabağ sorununun ortaya çıkışının temelinde yer alan Kafkasya'daki nüfuz mücadelesine dikkat çekilecektir. Söz konusu

gerçekten

hareketle

Kafkasya'daki

demografik yapının değiştirilmesi ve bu değişim neticesinde ortaya çıkan etnik çatışmalar tarihi süreç çerçevesinde incelenecek, özellikle Rusların ve Ermenilerin tutumu ve politikaları ele alınacaktır. Zira Karabağ sorununun günümüzde geldiği noktanın anlaşılmasında, tarihi boyutu kavramadan, soruna gerçekçi bir yaklaşım göstermek mümkün değildir.

Azerbaycan Devlet İktisat Üniversitesi (UNEC) İktisat ve İşletme Bölümü Öğretim Üyesi Öte yandan, genel olarak '"Ermeni sorununun" ve özelde Karabağ sorununun temelinde, başka devlellcrin politikalannın rolü de bilinmektedir.

14


ArazASLANU

1 . KAFKASYA U'RUNA MÜCADELE ve ETNİK GÖÇLER Karabağ bölgesinin tarihine, ismine ve etnik yapısına ilişkin farklı değerlendirmeler ve iddialar mevcuttur. Bu çalışmanın çerçevesi itibariyle diğer hususlar üzerinde durulmadan sadece Karabağ Hanlığı'nın XVIII. yüzyılın ortalarında, Azerbaycan Türkü olan Penahali Bey'in önderliğinde kurulmuş olmasına dikkat çekilecektir. Karabağ Hanlığı, XVIII. yüzyılın sonlarında artan dış saldırılar sonucunda kısa bir süre için Gacar Türklerinin yönetimi altına geçmişse de genelde bağımsızlığını koruyabilmiştir.2 Penahali Bey'den sonra onun oğlu İbrahim Han (İbrahim Halil Han), Karabağ Hanı olmuştur. Karabağ sorununun tarihi açısından önemli gelişmeler ise Karabağ Hanlığı'nın Rusya tarafından işgali (kimilerine göre ilhakı) ile başlamıştır. Aslında

Ruslar,

bu

bölgede

bir

Ermeni

devletinin

kurulmasının planlarını uzun yıllardan beri yapmaktaydı. 196 7 yılında Ermenistan'ın başkenti Erivan'da basılan "XVIII. yüzyılda Ermeni-Rus İlişkileri" isimli kitapta şöyle denilmektedir: "Daha

19 Mayıs 1 78J'te Knyaz G. A. Potyomkin,

11.

Yekaterina'ya yazdığı

mektupta, fırsat bulunca Karabağ'ı hemen Ermenilerin kontrolüne vermek ve böylece Asya'da bir Hristiyan devleti ortaya çıkarmak için gerekenleriyapacaklarından bahsetmiştir'.3 Güney Kafkasya'nın işgali Ziya BÜNYADOV ve diğerleri, Azerbaycan Tarixi, 1. Cilt, Azerbaycan Devlet Neşriyatı, Bakü, 1 994, s. 530-54 1 .

18. Yüzyılın I. Yarısında Ermeni-Rus ilişkileri, il. Cilt, il. Kısım, Erivan, 1967, s. 204-205'ten aktaran Dursun YILDIRIM/Cihat ÖZÖNDER, Karabağ Dosyası, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Ankara, 1991. s. 84; Ekaterlna Vtoraya i G. A. Potemkin Liçnaya perepiska 1769-1791 (İkinci Yekaterina ve G. A. Poıeınkin'in Kişisel Yazışmaları 1769-1791), http://lib.rus.ec/b/145330/read#n_2

ıs


KANAYAN L4R.A KAR.ABAG

ve sonrasında gerçekleştirilenler, bu hedeften kaynaklanmaktadır. 1805 yılında İbrahim Han ile Rus askeri birliğinin komutanı P. D. Sisianov arasında imzalanan "Kürekçay Antlaşması"na göre Karabağ Hanlığı, Rus Çarlığı ile Müslüman Azerbaycan toprağı olarak birleştirilmiştir. ' Bu olayın ardından İbrahim Han'ın siyasi akıbeti olumsuz bir hal almaya başlamış; Karabağ Hanı'na pek güven beslemeyen Ruslar, Karabağ Hanlığı'nın yok edilmesine yönelik planı hayata geçirmişlerdir. 1806 yılında Gacarlar yeniden Şuşa'ya saldırı düzenlediğinde, kalenin Rus garnizon komutanı Dmitri Lisaneviç, Karabağ Hanı'nın "beklenmedik hareketler yapabileceği" gerekçesiyle İbrahim Han'ın oğlu Mehdi Gulu Ağa dışında, tüm Han ailesini katletmiştir. 5 Daha sonra Mehdi Gulu Ağa Karabağ Hanı olarak belirlense de bu kanlı olay, Karabağ Hanlığı'nın tamamen ortadan kaldırılmasına yol açacak gelişmelere önayak olmuştur. O sıralarda Gürcistan'da ve Dağıstan'da bulunan Rus ordu birliklerinin Başkomutanı Kont İ. V. Gudoviç, yaşanan olaylarla ilgili Rusya Kara Kuwetleri Bakanı S. K. Vyazmitinov'a verdiği bilgide şunları kaydetmiştir: "Gürcistan'daki ordu komutanı General Nesvetayev'den aldığım rapordan, 1 7. Süvari Alayı komutanı Yarbay Lisaneviç ve beraberindeki Binbaşı Corayev'in komutasındaki süvari "Kürekçay müqavilesi," hnp://www.azerbaijan.az/ Karabaklı/ Documents/ Docurnents/docııment_OI_a.html. Ayrıca orijinal metin için bkz. Tp;ıcraT Mell<.lly Kapa6axcKHM xaHoM H PoccHilcKoil HMnepHeil o nepexo11e xaHcrea no11 BJ1aCTL Poccuu OT 14 Ma.. 1805 ro11a, focy11apcreeHHLiil HcropH'!ecKHil ApxHe AP, q,. 130, on. 1, JI. 14, s. 245-248; AKTLI KaeKa:ıcKoü ApxeorpaQ>H'!ecKoii KoMHCCHH, ToML il, 113ııaH no11 peııaKııHeıo npeııce11aTeııR KOMHCCHH, A. Jl E EP)l(E, THQ>ııttc, 1868, s.

705. Ramiz MEHDİYEV, Dağlık Karabağ: Kaynaklann Diliyle Tarih, Berilcan Yayınevi, Ankara, 20 1 5 , s. 73.

16


Araz ASLANLI

birliğinin bir sebep olmaksızın Şuşa kalesinin dışındaki bahçelerin yakınındaki yaylada, beraberinde eşi, J küçük çocuğu ve 35 hizmetlisi bulunan Şuşalı İbrahim Han'a saldırdıkları; İbrahim Han'ın çadırdan ayrılarak birliği karşıladığı, tek bir el ateş etmediği, süvarilerin ateş açmaya başladıkları ve süngülerle saldırdıkları; İbrahim Han'ın öldürüldüğü, mülkünün saldırganlar tarafından yağmalandığı anlaşılmaktadır. "• Rus Çarlığı tarafından 1816 yılında Kafkasya Gubernatöru ( Valisi) görevine atanan A. P. Yermolov, Güney Kafkasya'da yerel etkinliği kırmaya ve merkezi otoriteyi hakim kılmaya çalışmıştır. Yermolov bu doğrultuda, mevcut idari yönetim birimlerini yok etmeye ve Güney Kafkasya topraklarını yeniden yapılandırmaya yönelik çalışmalara da başlamıştır. Ruslar bölgeyi kontrolü altına almak isterken Azerbaycan hanlarıyla yapılan antlaşmaların hanlara belli haklar tanıması, Gubernatör Yermolov tarafından olumsuz karşılanmıştır. Ruslar, hanlık yönetimlerini kaldırmaya ve kendi idari birimlerini oluşturmaya karar vermiştir. 1 822 yılında Şeki Hanlığı'nın ortadan kaldırılmasından sonra, babasının acı kaderini paylaşmaktan çekinen Mehdi Kulu Han, İran'a sığınmıştır. Bu adımıyla Mehdi Kulu Han, Rus yönetiminin Karabağ Hanlığı'nı ortadan kaldırma sürecinin önündeki engellerden birini kaldırmıştır. 7 Rus Çarlığı ile Gacar Yönetimi arasındaki savaşlar sonucunda, 1 828'de imzalanan Tıirkmençay Antlaşması ile Karabağ Hanlığı, Rus Çarlığı'na bağlanmıştır. Kuzey Azerbaycan Hanlıklarının Aktı Kavkazskoy Arkeografiçeskoy Komissii, Arhiv Glavnogo Uprav/eniya Namestnika Kav/caza, Tom III, Tiflis, 1 869, s. 605.

MEHDİYEV, s. 75.

·


10-JNAL-JN YARA KARABAG

Rusya'nın kontrolü altına alınmasını düzenleyen 1813 tarihli Gülistan ve 1828 tarihli Türkmençay Antlaşmalarında yer alan ifadelerden de açıkça görülmektedir ki Karabağ ve Revan ( İrevan-Erivan) Hanlıkları, antlaşmanın tarafları olan Ruslar ve Gacarlar tarafından Azerbaycan (Müslüman) Hanlıkları olarak nitelendirilmiştir. 1828- 1829 yıllarında Osmanlı Devleti ve Rus Çarlığı arasında Kafkaslarda yaşanan savaşlar da Karabağ Hanlığı'nın bağımsızlığını yeniden kazanmasına yardım etmemiştir. Bu savaşların ve imzalanan antlaşmaların Karabağ bölgesi açısından bir diğer önemi, bu süreçte Gacar Yönetimi altındaki topraklardan 1 825-1 826 yıllarında 18.000, 1 828'de 50.000', 1 829 Osmanlı-Rus Edirne Antlaşması ile de 84.000 civarında Ermeni nüfusun Karabağ bölgesine getirilmesi sonucunu doğurması şeklinde olmuştur. 9 Ruslar, bu göçlerin büyük sıkıntılara sebep olmaması için zaman zaman Müslüman nüfusa para ödeyerek onların topraklarını ellerinden almış ve bölgeye getirilen Ermenilere tahsis etmiştir. Dönemin ünlü Rus tarihçisi Nikolay Şavrov, Ruslar tarafından gerçekleştirilen göçler konusunda şunları yazmıştır: "Kolonileşme faaliyetlerimize,

Transkajkasya'ya Rusların göç ettirilmesiyle değil yabancıların yerleştirilmesiyle başladık . 1826-1828 savaşının sona ermesinden .

.

.

sonraki iki yılda, 1828-1830 yılları arasında Transkafkasya'ya 40 binin üzerinde İran ve 84 bin Osmanlı Ermenisi'ni, Ermeni nüfusun Aynı yıl imzalanan Türkmençay Antlaşması'nın 15. maddesi, Gacar Yönetimi altındaki Ennenilerin bir yıl içinde Aras nehrinin kuzeyine yani Rus yönetimi altındaki topraklara geçmesini öngönnekteydi. Reşid GÖYÜŞOV, Qaraba�ın Keçmişine Seyahet, Azerbaycan Devlet Neşriyyatı, Bakü, 1 993, s. 75.

18


Araz ASLANLI

yok denecek kadar az olduğu Yelizavetpol ve Erivan Guberniyaları ile Tijlis Guberniyasının en verimli devlet topraklarına yerleştirdik. . . . Onların yerleştirilmesi için 200 bin desyatin10 devlet toprağı ayrıldı ve Müslümanların mülkiyetindeki 2 milyon ruble değerinde olan topraklar satın alındı. Bu Ermeniler Yelizavetpol Guberniyasının Dağlık bölgesi ve Gökçe Gölü kıyılarına yerleştirildiler. Resmi olarak göç ettirilmiş 124 bin Ermeni'ye ek olarak çok sayıda kendi teşebbüsleriyle göç edenlerin olduğunu dikkate alırsak, göç edenlerin sayısının 200 binin üzerinde olduğunu söylemek mümkündür. Kırım Savaşı sonrası da Ermeni göçü sürmektedir ancak kesin kayıtlar bulunmamaktadır." 11 Nikolay Şavrov'un Ermeni nüfusun yerleştirildiği bölgeler olarak ifade ettiği yerler, Azerbaycan Cumhuriyeti' nin Karabağ bölgesinin dağlık kısmı ve günümüzdeki Ermenistan Cumhuriyeti'nin doğu bölgeleridir. Bu göçler sonucunda 1. Nikolay, Revan ve Nahçıvan Hanlıklarının topraklarını içeren coğrafya üzerinde Ermeni bölgesi de kurmuştur.12 Daha sonra bu bölgenin sınırları temel alınarak Ermenistan Cumhuriyeti kurulacaktır. Rusların bölgeye

yönelik planlarının eskiye dayandığı,

yukarıda da ele alınmıştı. Bu sebeple bu kadar büyük göçün gerçekleşmesi, Ruslar açısından çıkarlarının gerçekleştirilmesi için önemli bir aşama olarak değerlendirmek gerekmektedir. Bu kadar kapsamlı göçe rağmen 1 832 yılındaki Rus resmi sayımlarında, Karabağ bölgesi nüfusunun % 64,S'i Müslüman (Azerbaycan ıo il

12

Eski bir ölçü birimi olup yaklaşık 1 , 1 hektara tekabül etmektedir. Nikolay ŞAVROV, Novaya Ugroza Russkomu Delu v Zakafkazye, St. Petersburg, 1 9 1 1 , s. 59. Tadeusz SWIETOCHOWSKI, MüslOman Cemaatten Ulusal Kimli�e Rus Azerbaycanı 1905-1920, Bağlam, İstanbul, 1 988, s. 26.

19


KANAYAN YARA KARABAG

Türkü), % 34,8'i Ermeni olarak kayda geçmiştir.13 1887 yılında Fransa'da yayımlanan "Nouveau Dictionnaire de Geographie Universelle (Yeni Evrensel Coğrafya Sözlüğü)" isimli kitabın "Karabağ" maddesinde, 250.000 olarak gösterilen toplam nüfusun en az yarısının Azerbaycan Tıirklerinden, geri kalanının Ermeniler ile İranlılardan ve Ruslardan oluştuğu kaydedilmektedir.1' Hatta Ermenistan kaynakları bile Karabağ meselesine ilişkin göreceli olarak sessizliğin yaşandığı dönemlerde, XIX. yüzyıl başlarında Karabağ bölgesinde Ermeni nüfusun azınlıkta kaldığını ifade etmekteydiler. Nitekim 1972 yılında Erivan'da yayımlanan "Batı Ermenistan'ın Rusya ile Birleştirilmesi" isimli kitapta, 19 Temmuz 1 8 1 1 tarihli bir belgeye göre Karabağ'da 1 2.000 ailenin bulunduğu ve bunların sadece 2.S OO'nün Ermeni ailesi olduğu belirtilmektedir. 1823 yılında Rus yetkililerin hazırladıkları başka bir belgede, Karabağ bölgesindeki 600 köyün 450'sinin Müslüman, 150'sinin ise Hristiyan yerleşim birimi olduğu ifade edilmiştir. Aynı kaynakta, o tarihte bölgede 20.095 ailenin yaşamakta olduğu; bu ailelerden 1 5 . 729'unun Müslüman, 4.366'sının ise Hristiyan aile olduğu kaydedilmiştir. ı s Rusların aşamalı olarak gerçekleştirmeye çalıştığı politikalara rağmen Karabağ bölgesi, Bolşevik devrimi sonrası döneme yani Rus 13

14

15

"Transkafkasya'daki Rusya Topraklannın İcmali 3. Bölüm St. Petersburg, 1 834 ve Ekleri"nden aktaran YILDIRIM/ÖZÖNDER, s. 87. Cemalettin TAŞKIRAN, "Ermeni-Azeri Çatışması", Avrasya Dosyası-Ermenistan Özel, Cilt 2, Sayı 4, Sonbahar 1995-1996, s. 13 l . "Opisanie Karabaxskoy provintsii, sostavlennoe v 1823 godu, po rasporyajeniyu glavnoupravlyayuşego v Gruzii Yermolova, deysıvitelnım statskim soveınikom Mogilevskim i polkovkimom Yermolovom 2-m. Tiflis, 1 866, s. 4 l 5'ten aktaran Cemil HASANLI, Sovet Dövründe Azerbaycan Xarlci Siyaseti (1920-1939), Azerbaycan Dışişleri Bakanlığı, Bakü, 2012, s. 135.

20


Araz ASLANLI

Çarlığı dağılıncaya kadar Azerbaycan'ın bir bölgesi olarak (Gence Guberniyası'na bağlı olarak) kalmaya devam etmiştir.

2. ERMENi ÖRGÜTLENMELERi ve ETNİK ÇATIŞMALAR Karabağ sorunu açısından (aslında genel olarak Türk-Ermeni ilişkileri açısından da) XIX. yüzyılın sonları ve :XX. yüzyılın başları kritik dönemlerden birisidir. Zira bu dönemde Ermeniler, hızlı bir biçimde örgütlenmeye ve silahlanmaya başlamıştır. Ermeniler tarafından kurulan örgütlerden en önemlisi, 1890 yılında kurulan "Taşnaksutyun Komitesi" olmuştur.16 Komite, daha çok Doğu Anadolu'daki Osmanlı topraklarını kapsayan bir Ermeni devleti kurmayı amaçlamaktaydı. Bu dönemde genişlemecilik peşinde olan Ermeni örgütleri, Rus Çarlığı yönetimi altındaki topraklara ilişkin iddialarını pek dile getirmemekteydiler. Bunun sebebi, tarihi süreçte hep işbirliği yaptıkları Ruslarla ilişkiyi bozmama isteği olmuştur. Ruslar ile Ermeniler arasında genelde iyi olan ilişkiler, 1719 yılında Çar I. Petro'nun, Rus Ortodoks Kilisesi mensuplarına tanınan hakları, ülkesinde yaşayan tüm Ermenilere de vermesi ile daha da pekişmişti. 17 Ö te yandan Rus-Ermeni ilişkisi, tamamen sıkıntısız da değildi. Bir yandan Rus Çarlığı'nın halkları kaynaştırma isteklerinin Ermeni milliyetçiliği ile çatışması, diğer yandan da Rus Ortodoks K.ilisesi'nin Ermeni Gregoryan K.ilisesi'ni kendisine katma çabaları, 16

17

Aslında 1 884 yılında kurulan "Hınçak Komitesi", tarihte görülen ilk Ermeni terör örgütü olarak kabul edilse de "Taşnaksutyun Komitesi" daha etkili bir örgüt olmuştur. Ali ARSLAN, "Rusların Güney Kafkasya'da Yayılmalannda Ermeni Eçmiyazin Katogigosluğu'nun Rolü", Kafkas Araşnrınalan, Sayı 2, 1 996, s. 21.

21


10-L\'AIAN 1/.IRA KARABA G

bu yakın ilişkiyi bir süre için zayıflatmıştır. Bununla birlikte etnik çatışmaların başlaması, ilişkileri tekrar eski seyrine sokmuştur. Kafkasya'daki milli uyanış hareketleri de bu etnik çatışmalara paralel olarak gelişmiştir. Ö zellikle 1905 yılı tarihe, Ermeniler ile Azerbaycan Türkleri arasındaki kanlı çatışmalar yılı olarak geçmiştir. Olaylar, Şubat 1905'te bir Müslüman'ın (Azerbaycan Türkü'nün) Taşnaklar tarafından öldürülmesiyle tırmanmıştır. 18 Azerbaycan' ın çeşitli yerlerinde özellikle de Karabağ ve Gökçe bölgelerinde, her iki taraftan karşılıklı olarak çok sayıda insan öldürülmüştür. Her iki toplumun bazı aydınları, aslında Ermeniler ile Azerbaycan Türkleri arasında düşmanlık bulunmadığını, olayların Ruslar tarafından kışkırtıldığını dile getirmiştir. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) kurulduktan sonra 1905 olaylarına değinilirken, her zaman bu olayların Çarlık yönetimince düzenlendiği ifade edilmekteydi. Rus yetkililerinin bunu yapmasına sebep olarak işçi hareketlerinin engellenmeye çalışılması ve toplumların Çarlığa karşı mücadele yerine birbirleriyle mücadeleye yöneltilmeleri stratejisi gösterilmekteydi. '9 Olayların ilk aşamasında, örgütsüz Azerbaycan toplumu karşısında Taşnaksütyun örgütünün varlığı, Ermeni tarafının elini güçlendirmekteydi. Rus polisinin döneme ilişkin verilerine göre XX. yüzyılın başlarında yaklaşık 165.000 üyesi ve 100.000 kişilik askeri birliği bulunan bu örgüt, Bulgaristan'da bir askeri eğitim kampına ve Londra'daki Ermeni Milli Bankası'nda 1 .000.000 IR 19

SWIETOCHOWSKI,

s.

68-69.

Nazim MUSTAFA, "Manbalar Azarbaycanhlann 1905-1906-cı İllar Soyqınmı Haqqında'', Xalq Qazeti, 31 Mart 2009.

22


Araz ASLANI �I

Milyon Sterlin paraya sahipti. Taşnaksütyun, Kafkasya'da en iyi örgütlenmiş silahlı grupnı ve sadece Kafkasya'daki Ermeni olmayan yerel halklara karşı değil Rus yetkililerine karşı da terör saldırıları gerçekleştirebilecek kapasiteye sahipti. Dönemin şartlarını iyi kullanarak ve bazı dönemlerde de dış destek alarak bu kapasiteye erişen Taşnaksütyun karşısında, Rus Ordusu'nda dahi silah altına pek alınmayan ve silahlı örgütlere sahip olmayan Azerbaycan Türklerinin kendilerini savunmaları çok zordu. 20 1 906 yılında da devam eden olaylar, aynı yılın Temmuz ayından itibaren yerini genel bir sessizliğe bırakmıştır. Tarihi açıdan ve Rus Çarlığı açısından önemli olayların yaşandığı 1 9061918 yılları aralığında, iki toplum arasındaki çatışmalar durmuştur. Hatta bazı konularda, her iki toplumun beraber hareket ettikleri bile görülmüştür.

3. RUS ÇARLIGl'NIN DAGILMA AŞAMASINDA YAŞANANLAR Uzun sayılabilecek bir süre çatışmaların durmasının ardından 1917-1 9 1 8 yıllarında gelişen olaylar, yeniden iki toplumu karşı karşıya getirmeye başlamıştır. 1 9 1 7 Bolşevik İhtilali'nden sonra Rus Duması (Rus Çarlığı Parlamentosu) feshedilmiş, Duma'nın Güney

Kafkasya

üyeleri

Transkafkasya

Konfederasyonu'nu

oluşturmuşlardır. Bu tarihlerde Rusya'da iktidarı ele alan Bolşevikler, "Milletlerin Hakları Bildirisi" ile her milletin kendi geleceğini tayin etmesi ilkesini kabul ettiklerini açıklamışlardır. Bu gelişmeler, 20

Nesib NESİBLİ, "Güneyda Milli fürakat: Suallar va Vazifalar", 5 Mart 2012, http:// www.gunaz.tv/index.php?id=4&slD=229l&lang=l&action=results&poll_ident=6

23


KA NAYAN YA RA KA RABA G

bölgede bir güç boşluğu oluşturmuştu. Ayrıca Ermenilerin Osmanlı'ya yönelik toprak taleplerinin ve Doğu Anadolu'da yaptıklarının cevabı mahiyetinde, Osmanlı Ordularının doğuya doğru harekat yapması beklenmekteydi. Böylesine bir beklenti, Ermenileri daha da hızlı bir biçimde silahlanmaya sevk etmiştir. Bu, aynı zamanda müttefiklerin Osmanlı'ya karşı Kat'kasya'da bir güç oluşturma planlarıyla da örtüşmekteydi. Taşnaklar önderliğinde silahlanan Ermeniler, Doğu Anadolu'nun yanı sıra artık Azerbaycan'a ait bölgelere de saldırmaya başlamıştır. Bilindiği üzere XIX. yüzyılın sonlarından itibaren bazı iç ve dış etkenler, özellikle de Osmanlı'nın kaybettiği savaşlar sonrasında oluşan şartlar ve Osmanlı'ya yönelik planlar, " Ermeni meselesi"nin ortaya çıkmasında önemli bir rol oynamıştır. 1 780'de Maraş'a bağlı bir bölge olan Zeytun isyanını2ı bir kenara bırakacak olursak 1 878 yılından itibaren Ermeni silahlı örgütlerinin kurulması, yeni Zeytun isyanları22, 1890 Erzurum isyanı, 1 890 Birinci Sason isyanı, 1 8921 893 Merzifon, Kayseri ve Yozgat isyanları, 1 895 Babıali olayı ve Ermenilerin Maraş'ta isyan teşebbüsü, 1 896 İstanbul Ermeni eylemi, aynı yıl 1. Van isyanı ile Osmanlı Bankası olayı ve tüm bu olaylarla ilgili yabancı devletlerin planlarının ve çalışmalarının mevcut olması, X:X. yüzyılın başları için zaten "Ermeni meselesi"

21

22

İlyas GÖKHAN, "Osmanlı Arşiv Belgelerine Göre Zeytun Ermenilerinin Eşkıyalık Faaliyetleri ( 1780-1850)", http://haypedia.com/makale/Osmanl%C4%B 1 %20 Tarihi/9 l 5453fd-7643-44e1-8088-5d3f7089ecca.pdf, s. 5-6. Bu konuda aynntılı bilgi için bakınız: Ahmet EYİCİL, "I 878 Zeytun İsyanı", Ankara Ü niversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi (OTAM), Ankara, Sayı 10, s. 27-58.

24


Araz ASLANLI

açısından ciddi bir potansiyel oluşturmuştu. 23 Fakat özellikle Birinci Dünya Savaşı ortamında yaşananlar, bu meseleyi daha da tetiklemiş ve günümüzde Türkiye'nin "Ermenilerin tehciri", Ermenistan'ın ise _ "soykırım" olarak tanımladığı olaylar yaşanmıştır.24 Yukarıda bahsedilen

süreçle ilgili

olarak, daha

sonra

Kafkasya'daki gelişmeleri de etkileyecek olan "24 Nisan 1915" olaylarına kısaca bakmakta yarar vardır. Bu tarihte Ermenistan'ın iddia ettiği gibi değil herhangi bir "soykırım", tehcir bile gerçekleştirilmemiştir. Yaklaşık 11 yıl Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü görevini yapmış olan Prof. Dr. Yusuf Sarınay, 1916 yılında yayımlanan bir Osmanlı belgesine dayanarak 24 Nisan 1915 tarihli genelge sonucunda, o tarihte İ stanbul'da ikamet eden 77.735 Ermeni'den ihtilal hareketlerine iştirak eden 235 kişinin tutuklandığını, diğerlerinin huzur ve rahat içinde işleriyle meşgul olduklarını vurgulamaktadır. Sarınay'a göre ayrıca Aydın, Samsun, Kayseri, Sivas, Elazığ, Urfa, Diyarbakır ve Antep'te 321 kişi tutuklanmış, böylece tutuklanan toplam komite mensubu sayısı 556'ya ulaşmıştır. İ stanbul'da tutuklanarak Çankırı'ya ve Ayaş'a gönderilen bu kişilerden bir kısmı suçsuz bulunarak serbest bırakılmış, bir bölümü ise kendileri veya aileleri tarafından verilen dilekçeler sonucunda çok geçmeden evlerine dönmüştür. Geri kalan tutukluların savaş sonuna kadar 23

24

Bu konuda aynntılı bilgi için bakınız: Recep KARACAKAYA, Kaynakçalı Ermeni Meselesi Kronolojisi (18711-1923), Türkiye Cwnhuriyeti Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı, İstanbul, 2001. Birinci Dünya Savaşı'na kadarki süreçte, Enneni çetelerinin 1 894'te Enneni Patriği Horen Aşıkyan 'a, 1 905 'te Sultan il. Abdülhamit'e ve diğer bazı kişilere yönelik suikast girişimleri ile bunlann önemi de göz ardı edilmemesi gereken olaylar arasındadır.

2s·


KANA YAN 1'.ARA 10-IRABA G

hapishanede tutulduklarının altını çizen Sarınay, soykırım gibi bir eylem niyeti bulunsaydı öncelikle bu ele geçirilmiş isimlerin rahatlıkla katledilebileceğini ancak bunun gerçekleşmediğini kaydetmektedir. Verilen sayılar ve tutuklama sürecinde yaşananlar, Osmanlı'nın Ermenilerin tamamına aynı muameleyi yapmadığını, yalnızca büyük toplumsal olayların önüne geçebilmek için birtakım zorunlu ve caydırıcı tedbirlere başvurmak amacıyla hareket ettiğini göstermektedir. 2; Ermenistan'ın "soykırım" olarak tanımladığı tehcir süreci ise 1915 yılının Mayıs ayında gerçekleştirilmiş, sadece Ermeni çetelerinin Rus ordusuyla işbirliği içinde katliamlar yaptığı bölgeleri kapsamış, İstanbul ve diğer büyük kentlerle beraber Diyarbakır, Harput ve Sivas Ermenileri bile tehcir sürecinin dışında bırakılmıştır. 26 Bahsi

geçen

olayların

yaşandığı

süreçte, Anadolu'daki

Müslümanlar ve Ermeniler açısından zor bir dönem yaşanmıştır. Anadolu'nun işgaline yönelik planlar çerçevesinde saldırılar ve Ermeni çetelerinin gerçekleştirdiği katliamlar, bazı intikam hareketlerine de sebep olmuştur. Çoğunluğu Müslümanlar olmak üzere çok sayıda kişi, hayatını kaybetmiştir. Bu koşullar altında, Kafkasya'da silahlı Ermeni çetelerinin yeni katliamlara başlaması, Rus Ordusu'nda askeri eğitim alamayan ve askeri teçhizatı bulunmayan Azerbaycan Türkleri için de oldukça endişe verici bir durum oluşturmuştur. Nitekim Mart 1 9 1 8'de, diğer bölgelerin 25

26

Yusuf SARlNAY, "İstanbul'da Enneni Faaliyetleri ve Alınan Tedbirler ( 1914-1918)", hnp://www.atam.gov.ır/dergi/sayi-67-68-69/isıanbulda-enneni-faaliyetleri-ve-alinan­ tedbirlcr-1914-l 918 KARACAKAYA, s. 117-119.

26


Araz ASLAI'JLI

yanında, Ermenilerin pek bir yoğunluk oluşturmadıkları Bakü'de bile toplu Türk katliamları yaşanmıştır. 27 Söz konusu zaman diliminde, Bolşeviklerin de milliyetçi Ermenilerle işbirliği yapması, olayın ilginç yönlerinden birisini oluşturmuştur.28 Katliamların büyük boyutlara ulaşması ve bu çerçevede B akü'de ve Azerbaycan'ın diğer bazı bölgelerinde yaklaşık 30.000 Türk'ün öldürülmesi üzerine çok sayıda Azerbaycan Türkü, Bakü'yü terk etmek zorunda kalmıştır.29 Olayların bu şekilde gelişmesi, Transkafkasya Konfederasyonu'nun varlığının sorgulanmasına sebep olmuştur. Mayıs sonlarında anlaşmazlıkların daha da şiddetlenmesi üzerine Transkafkasya Konfederasyonu dağılma sürecine girmiştir. Karabağ bölgesi ise Azerbaycan'ın bağımsızlığını ilan ettiği 28 Mayıs 1918'den sonra da Azerbaycan toprakları içinde yer almaya devam etmiştir. Hatta bu dönemde, yeni kurulmak üzere olan Ermenistan'ın başkentinin neresi olacağı konusunda tartışmalar yapılırken Karabağ sorunu da gündeme gelmiş ve bu çerçevede, günümüzde de Azerbaycan iç politikasında tartışma konusu olan ve bazen ihanet olarak da değerlendirilen bir süreçyaşanmıştır.Aynı dönemde Transkafkasya Konfederasyonu' nun dağılmasıyla birlikte üç yeni devlet kurulurken bu devletlerin başka devletlerle görüşmeler yapmaları, antlaşmalar i mzalamaları ve bağımsızlıklarını güçlendirmeleri için kendi aralarındaki sınır çizgilerini ve başkentlerini belirlemeleri konusu da ortaya 27

28 29

Samuel A. WEEMS, Armeoia Secrets or a "Christian" Terrorist State, St. John Press, Dallas, 2002, s. 59. SWIETOCHOWSKI, s. 1 54- 1 59. YILDIRIM/ÔZÔNDER, s. 1 6.

27


KANA YAN YA RA KARABAG

çıkmıştı. Ermenistan devletini ilan eden siyasi güçler, Azerbaycan tarafına

yaptıkları

müracaatta,

Gümrü'nün

(Aleksandropol)

Türklerin kontrolüne geçtiğini ileri sürerek başkent olarak Erivan'a ihtiyaç duyduklarını ileri sürmüşlerdir. Konu, Azerbaycan Milli Konseyi'nde de görüşülmüştür. B akanlar Konseyi Başkanı Feteli Han Hoylu,Azerbaycan Milli Konseyi'nde 29 Mayıs 191S'de yaptığı konuşmada, bölge koşullarını da dikkate alarak Ermenistan'ın talebine itiraz edilmemesi gerektiğini ileri sürmüştür. O sıralarda Erivan'ın nüfusunun çoğunluğunu Azerbaycan Türkleri teşkil ettiği için bu kentin Azerbaycan sınırları içerisinde kalması gerektiğini ileri sürenler olmuştur. Yoğun tartışmalar sonrasında itirazlara rağmen çoğunluk, dönemin şartlarını30 da dikkate alarak Erivan'ın Ermenistan'ın başkenti olmasına itiraz edilmemesi yönünde oy kullanmıştır. ıı İrevan (Erivan) Milli Konseyi üyelerinin itirazı, iki gün sonra 1 Haziran 191 8'de Azerbaycan Milli Konseyi'nde görüşülse de karar değişmemiştir. 32 Azerbaycan Milli Konseyi' nin kararı temel alınarak Batum'daki Azerbaycan ve Ermenistan yetkilileri arasında şöyle bir uzlaşmaya varılmıştır: "Azerbaycan, Aleksandropol Guberniyası hudutlarında 30

31

32

Genel olarak Kalkasya'nın durumu, Kafkasya'da üç yeni cwnhuriyetin kurulma aşamasında olması ve bunların iç sorunlarını çözmelerinin bağımsızlıklarını güçlendireceği düşüncesi, Rus tehdidine karşı ortak direnç ve bağımsızlıklarının Batılı devletlerce tanınmasını arttırma ihtimali gibi etkenler dikkate alırunıştır. "Azerbaycan Milli Konseyinin 3. Toplantısının Protokolü, 29.05 . 1 9 1 8", Azerbaycan Cumhuriyeti Devlet Arşivi, f.970, s. I , i.l, v.5 1 'den aktaran, Cemil HASANLI, Azerbaycan Xalq Cümhuriyyetinin Xarici Siyaseti (1918-1920), Bakü, Azerbaycan Dışişleri Bakanlığı, 2009, s. 96. "Azerbaycan Milli Konseyinin 4. Toplantısının Protokolü, 0 1 .06. 19 1 8", Azerbaycan Cumhuriyeti Devlet Arşivi, f.970, s. I , i . l , v.53 'ten aktaran, Cemil HASANLI, Azerbaycan Xalq Cilmhurlyyetinin Xarici Siyaseti (1918-1920), s. 96.

28


Araz ASLANLI

Ermeni devletinin kurulmasına itiraz etmeyecek, Ermenistan'a verilen tavizin karşılığında Ermeni tarafı hiçbir zaman Yelizavetpol Guberniyası'nın Karabağ ve diğer bölgelerine yönelik toprak iddiası içerisinde olmayacaktır. "33 Bu uzlaşmaya rağmen Haziran sonunda gerçekleştirilen İstanbul Konferansı'nda Ermenistan tarafı, Ermenistan dışındaki bazı bölgelerde Ermeni nüfusun yoğun olarak yaşadığını ileri sürerek Azerbaycan'a, Gürcistan'a ve Türkiye'ye yönelik toprak iddiasında bulunmuştur. Aslında dönemin Rus arşiv kaynaklarına göre Ermenistan'ın toprak iddiası ileri sürdüğü Karayazı bölgesinde, nüfusun % 89'unu Müslümanlar, % 1 l'ini ise Ruslar ve diğer etnik gruplar teşkil etmekteydi. Zengezur bölgesinde ise 123 .095 Müslüman, 99.257 Ermeni yaşamaktaydı. 34 Rusya Federasyonu Dış işleri Komiserliği verilerine göre Şerur-Dereleyez kazasında 90.240 kişilik nüfusun % 6 7,5'ini, Nahçıvan'da 1 3 1 . 142 kişilik nüfusun % 60'ını, 104.791 kişilik Sürmeli kazasında ise nüfusun % 70'ini Azerbaycan Türkleri teşkil etmekteydi.35 Görüldüğü üzere Ermeni tarafının kendilerine ait 33

34

35

"A.Camalyan'ın Ennenistan Dışişleri Bakanlığı'na mektubu, 08. 10.191 8", Azerbaycan Cumhuriyeti Siyasal Belgeler Arşivi (Siyasi Senedler Arşivi), f.276, s.9, i.65, v. l 8'den aktaran Cemil HASANLI, Azerbaycan Xalq Cilmhuriyyetinin Xarici Siyaseti (1918-1920), s. 151; Azerbaycan Cumhuriyeti Siyasal Partiler ve Toplumsal Hareketler Devlet Arşivi, f.276, s.9, i. l , v.47'den ve 3. ABAJIOB, He1aeHCHMOCTL fpYJHH B MeıQyHapOJIHOİİ DOJIHTHKe, IlapHJK, 1924, s. 57'den aktaran Cemil HASANLI, Azerbaycan Xalq Cilmhuriyyetinin Xarici Siyaseti (1918-1920), s. 96. "Güney Kafkasya Cumhuriyetleri arasındaki tartışmalı topraklar hakkında belge, 0 1 .03.1921 ", Rusya Devlet Sosyal Siyasal Tarih Arşivi, f.5, s.l, i.2796, v.4'ten aktaran Cemil HASANLI. Azerbaycan Xalq Cilmhuriyyetinin Xarici Siyaseti (19181920), s. 1 1 6. "Kaza yönetimlerinin 1 Ocak 1916 tarihli verileri temel alınarak hazıdanmıştır, 28.02 . 1 921", Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanlığı Arşivi, f.04, s.39, qovluq 232, i.5300, v.80'den aktaran Cemil HASANLI, Azerbaycan Xalq Cümhuriyyetinin Xarici Siyaseti (1918-1920), s. 116.

29


KAJ\'AYAI\' 1ARA KARABAG

olduğunu iddia ettikleri bölgeler, aslında Azerbaycan Türklerinin daha yoğun olarak yaşadıkları bölgelerdi. Buna rağmen XX. yüzyıl boyunca gerçekleştirilen politikalar sonucunda, bu bölgelerin büyük bir kısmı önce Ermenistan'a verilmiş, ardından da etnik temizlik politikasıyla Azerbaycan Türkleri bu topraklardan tamamen çıkarılmıştır. Öte yandan aslında Ermenilerin Erivan ve çevresindeki Azerbaycan Türklerinin yoğun yaşadıkları

toprakları, güya

Anadolu'da vazgeçtikleri topraklara karşılık olarak istedikleri hususu, daha önce Mayıs 1918 sonlarında Halil Paşa ve Vehip Paşa tarafından da ifade edilmişti. Enver Paşa, Halil Paşa'ya yolladığı telgrafta, Erivan ve çevresinin güya "Gümrü ve diğer bazı Ermeni toprakları, Türkiye'nin kontrolü altına geçtiği için" Ermenistan'a verilmesi düşüncesine karşı çıkmış, bunun ileride Kafkasya'da ciddi istikrarsızlıklara ve savaşlara sebep olabileceği uyarısında bulunmuştu. 36 Kasım 1 918'de Ermeni çetelerinin Azerbaycan'ın Gence Guberniyası'na bağlı Şuşa, C avanşir, Cebrayıl ve Zengezur kazalarında katliamlar yapması üzerine bölgeye askeri birlikler sevk edilmiştir. Ermenistan temsilcileri bu durum üzerine İstanbul'daki Almanya ve Avusturya-Macaristan büyükelçiliklerine, ayrıca Kafkasya'daki Alman ve İngiliz yetkililere başvuruda bulunmuştur. Tüm

taraflar, Ermeni yetkililere

olumsuz cevap vermiştir.

Azerbaycan yetkilileri de konuya ilişkin yaptıkları açıklamada Şuşa, 36

Türkiye Cumhuriyeti Genelkunnay Başkanlığı Askeri Tarih ve Stratejik Etnd Arşivi. 4/367 1 . k.29 1 9, d.6 1 -499, f.3-26'dan aktaran Vasif QAFAROV, Tilrkiye-Rusiya münasibetlerinde Azerbaycan meselesi (l 917-1922), Azemeşr, Bakü, 20 1 1 . 30


Araz ASLANLI

Cavanşir, Cebrayıl ve Zengezur kazalarının Azerbaycan'ın Gence Guberniyası'na bağlı olduğunu, kendi içerisinde güvenliği ve düzeni sağlamaya çalışan Azerbaycan kuvvetlerine kimsenin itiraz edemeyeceğini ifade etmiştir.37 12 Ocak 1920'de toplanan Paris Barış Konferansı sırasında, bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti resmi olarak tanınmış ve Karabağ bölgesi, onun bir parçası olarak uluslararası kabul görmüştür. Daha öncesinde, 29-30 Temmuz 1919 tarihlerinde Azerbaycan Başbakanı Nesib Bey Yusitbeyli ve Azerbaycan Savunma Bakanı Semed Mehmandarov, Hankendi'ni ve Şuşa'yı ziyaret etmiş; bölgede yaşayan Azerbaycan Türkleri ile beraber Ermeni dini liderleriyle de görüşme gerçekleştirmişti. Görüşmede konuşma yapan Ermeni dini liderleri, iki halkın Azerbaycan içerisinde ve barış içinde bir arada yaşamasının önemini kaydetmişti. Ardından, Karabağ Bölgesi Ermenileri VII. Kurultayı'nda konuşma yapan Azerbaycan parlamento üyesi Şefi Bey Rüstembeyli, Karabağ bölgesinin kaderinin belirlenmesi sürecinde Ermeni nüfusun görüşlerinin de dikkate alınacağını ifade etmiştir.38 Nitekim Karabağ Bölgesi Ermenileri VII . Kurultayı'nın 15 Ağustos 1919'da aldığı karar üzerine sonraki süreçte Azerbaycan yönetiminin atadığı geçici Genel Vali Sultanov ile anlaşma yapılmıştı. Bu anlaşmayla ortak bir konsey kurulmuş ve Karabağ bölgesinin yönetimi, önemli ölçüde bu konseye havale edilmişti. 28 Ağustos 1919'da Karabağ bölgesi 37

38

Tadeusz SWIETOCHOWSKJ, Russian Azerbaijan, 1905-1920: The Sbaping or National ldentity in Moslem Community, Cambridge, 1 985, s. 143. K istorii obrazovaniya Nagorno-Karababskoy Avtooomnoy Azerbaydjaoskoy SSR: Dokumeotı i Materialı, 1 989, s. 1 9.

31

Oblasti


KANAYAN L4 R A KAR A B AG

Ermeni heyeti, başkent Bakü'ye gelerek Azerbaycan Başbakanı Nesib Bey Yusifbeyli'yi ziyaret etmiş ve bölgedeki anlaşmazlığın barışçıl bir yolla çözümünden dolayı kendisine teşekkür etmiştir. Bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti 27 Nisan 1920 tarihinde Rusya tarafından işgal edilinceye kadar Azerbaycan'da, Osmanlı ve ondan sonra da İ ngiliz orduları bulunmuştur. Her iki güç de Karabağ bölgesini, Azerbaycan'ın bir parçası olarak görmeye devam etmiştir. Bu süre içerisinde bazı Ermeni örgütleri, Karabağ bölgesinde birçok kere isyan çıkarmışlarsa da başarılı olamamışlardır. Fakat Rusların teşviki ve yardımı ile 20 Mart 1920'de, Nevruz Bayramı dolayısıyla tamamen farklı bir hava içerisinde olunmasını fırsat bilerek ve Bakü'de komünistlerin hazırlıklarına da uygun ortam sağlamak amacıyla bölgede büyük çaplı bir isyan çıkarılmıştır. 39 Hatta çeşitli Ermeni örgütleri, gelecekte toprak verilmesi karşılığında Azerbaycan'da yönetimin devrilmesi sürecine katkılarını açık şekilde Moskova'ya iletmişlerdi."° Azerbaycan ordu birlikleri isyanı bastırmak üzere bölgeye gittiği sırada, Bolşevik Rus Orduları (XI. Kızıl Ordu) Azerbaycan'ı işgal etmiştir. Azerbaycan'ın 27 Nisan 1920'de işgali ve 28 Nisan 1920'de Azerbaycan

Cumhuriyeti'nin

yıkılarak

Sovyet

yönetımının

kurulmasıyla birlikte Karabağ sorunu açısından sorunlu bir aşama daha yaşanmıştır. Zira artık Azerbaycan'ın başında bulunan yönetim, Azerbaycan halkının değil Moskova'nın temsilcisiydi 39

40

WEEMS, s. 73; K istorii obrazovaniya Nagorno-Karabahskoy Avtonomnoy Oblasti Azerbaydjanskoy SSR: Dokumentı i Materialı, s. 38-40. Nesib NESİBZADE, Azerbaycan Demokratik Respublikası, Elm, Bakü, 1 990,

39.

32

s.


Araz A.51Aı"JLI

ve doğal olarak Moskova'nın beklentilerini karşılamaktaydı. Bu aşamada (1920-1923 yıllarında), Azerbaycan içerisinde zorla Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi isimli bir yapı oluşturulmuştur. Bu yapı oluşturulurken tarihi Karabağ bölgesinin tamamı ya da coğrafi açıdan bütünlük teşkil eden bir kısmı değil sadece Ermeni nüfusun yoğun yaşadığı yerleşim birimleri esas alınmıştır.'1 Bu sebeple daha sonraki tartışmalarda, "Ermenilerin çoğunluk teşkil ettiği bir Dağlık Karabağ"dan bahsedilmesi kolay olmuştur.

SONUÇ Çalışmada ele alındığı üzere, Karabağ sorunun temelinde önemli ölçüde Kafkasya'da yürütülen nüfuz mücadelesi ve savaşlar, Rusların bölgede kendisine sadık devlet kurma girişimleri ve bu doğrultuda bölgeye yönelik olarak gerçekleştirdiği etnik göçler yatmaktadır. Rusların bu niyeti ve ilk girişimleri, daha önceki yüzyıllara dayansa da bu doğrultudaki adımlarının doruk noktasını XIX yüzyıl oluşturmuştur. Ruslar bu çerçevede, özellikle 1 805 .

Kürekçay Antlaşması ile Karabağ Hanlığı'nı zorla kendisine bağlamış; daha sonra Osmanlı Devleti'nin ve Gacarların zayıflaması sebebiyle XIX yüzyılın ilk otuz yılında kazandığı askeri başarılar .

yoluyla Kafkasya'yı kontrolü altına almıştır. Rus, Fransız ve Osmanlı kaynaklarına göre XIX. yüzyıl boyunca Rusların kontrolü altına aldığı bölgelere, toplu Ermeni göçleri gerçekleştirmiş olsa da yine de bölgedeki etnik çoğunluğu, Azerbaycan Türkleri teşkil etmiştir. 41

K istorü obrazovaniya Nagorno-Karabahskoy Avtonomnoy Azerbaydjanskoy SSR: Dokumenh i Materialı, s. 52-53

33

Oblasti


KA1\'AYAN YARA KARABAG

XIX. yüzyılın sonları ve :XX. yüzyılın başları, Ermeni nüfusun

bir kısmının dış teşviğin ve desteğin de etkisiyle hem örgütlendiği hem de silahlandığı bir dönemdir. Bu girişimler, "Büyük Ermenistan" hayaliyle birleşince Ermeni çeteleri, Anadolu'da ve Kafkasya'da katliamlar gerçekleştirmiştir. Birinci Dünya Savaşı'nın yaşandığı ve özellikle Osmanlı Devleti açısından olumsuz sonuçlandığı bu dönem, silahlı Ermeni çetelerinin arzuladıkları koşulların da doğmasına sebep olmuştur. Böylece Karabağ sorununun temellerinin atılması açısından ikinci aşama gerçekleşmiştir. Karabağ sorunu açısından üçüncü aşamayı ise Rus Çarlığı'nın dağılmasından sonra Ermenistan Cumhuriyeti'nin kurulması, daha sonra Azerbaycan Halk Cumhuriyeti'nin Bolşevik Rus rejimi tarafından işgali ve Azerbaycan sınırları içerisinde zorla Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi' nin oluşturulması teşkil etmiştir. Bu aşamada Karabağ bölgesi, her zaman Azerbaycan' ın bir parçası olarak kalmış; sadece Rusya Komünist (Bolşevik) Partisi Kafkasya Teşkilatı'nın 4 Temmuz 1921 tarihli toplantısında, "Karabağ'ın dağlık kısmının Azerbaycan'dan alınarak Ermenistan ile birleştirilmesine ilişkin" karar alınmış fakat bu kararın mürekkebi kurumadan 5 Temmuz 1921

tarihinde, "Karabağ'ın dağlık kısmının Azerbaycan'da

kalmasının daha doğru olduğuna" karar verilmiştir. Bununla birlikte bu süreçlerde ve daha sonrasında, Azerbaycan sınırları içerisinde zorla Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi'nin kurulması suretiyle daha sonraki dönemler için Ermeniler açısından uygun koşullar oluşturulmuştur.

34


Araz ASLANLI

Görüldüğü üzere, Karabağ ile ilgili olarak bugün Ermeniler eliyle ortaya atılan iddialar, tarihi süreçte gerçekleştirilmiş bazı zorlamalara, dayatmalara ve suni gelişmelere dayanmaktadır. Karabağ sorununun altında yatan bu tarihi gerçeklerin bilinmesi, meselenin daha iyi kavranmasını sağlaması bakımından önem taşımaktadır. Aksi takdirde, bugün de devam eden Kafkasya'daki nüfuz mücadelesi ve Karabağ sorunu üzerinden izlenen Rus ve Ermeni politikasını anlamak mümkün değildir. Türkiye'nin ve Azerbaycan'ın da Karabağ sorunu ve Kafkasya'daki nüfuz mücadelesinde takınacağı tutumda, bu tarihi boyutu dikkate almaları son derece önem taşımaktadır. Zira artık her iki devlet katında resmileşmiş olan "iki devlet-tek millet" politikasının tam anlamıyla hayata geçmesi, tarihi boyutun göz ardı edilmemesiyle yakından ilgilidir.

35


KANA YAN YARA KARABAG

36


BiRiNCi DÜNYA SAVAŞl'NDAN SOVYET ÖZERK YÖNETiMİNE KADAR KARABA�'DA MEYDANA GELEN SİYASI ve ASKERi GELİŞMELER (1914-1923) Dr. Nejdet KARAKÖSE*

GİRiŞ Karabağ bölgesi, tarihte değişik isimler almış bir coğrafyadır. Bu kelimenin "kara" ile "bağ" kelimelerinden oluştuğu ve "Karabahçe" anlamı taşıdığı anlaşılmaktadır. Bölgenin coğrafi sınırlarını ise Kür ve Aras Nehirleri ile Gökçe Gölü teşkil etmektedir. Uzunluğu kuzeyden güneye 120, doğudan batıya 35-60 km arasındadır1• Karabağ, hem dağlık hem de ovalık arazi yapısına sahip olup bölgede zengin bitki örtüsü, su kaynakları, meralar ve tarıma elverişli alanlar bulunmaktadır. Karabağ Anadolu'ya, İran'a ve Kuzey Kafkasya'ya giden yolların birleştiği bir mevkide bulunması ve savunmaya elverişli olması sebebiyle stratejik öneme sahip bir bölgedir. Bu sebeple Alp Arslan, Melikşah, Timur ve Şahruh gibi Türk hakanları, Karabağ'ı yığınak bölgesi olarak da kullanmışlardır. Emekli Kurmay Albay, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Uzmanı Aygiin ATTAR, Karabağ Sorunu Kapsamında Ermeniler ve Ermeni Siyaseti, Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, Ankara 2 0 1 2, s. 7-8

37


KANAYAı'V Y A RA KA RABAG

Karabağ'ın tarihi, oldukça eskiye dayanır. Bölgede, 1 ,5-2 Milyon yıl öncesine ait yaşam belirtileri bulunmuştur. İ lk yerleşen toplum olarak Saklar ve M Ö iV. Yüzyılda kurulan Albanya devleti bilinmektedir. Miladi tarihin başlarında bölge, büyük bir Türk göçüne maruz kalmış ve Türkleşmeye başlamıştır. Miladi V. asırda Hun Türklerinin ve VII. asırda da Hazar Türklerinin akınlarını, Sasani devleti durduramamıştır. Daha sonra bölge Arap istilasına maruz kalsa da HazarTürklerinin akınları, uzun süre devam etmiştir. Sonraki dönemde Karabağ, sırasıyla Selçuklu, Harezmşah, Moğol, Kara Koyunlu, Ak Koyunlu ve Safevi hakimiyetine girmiştir. Bu devirlerde, çok sayıda Türk boyu Karabağ'a yerleşmiş ve bölge Türkleşmiştir. 2 Nadir Şah, Safevi hakimiyetini ortadan kaldırdıktan sonra devletinin sınırlarını genişletmiştir. Fakat Nadir Şah'ın sert yönetimi sebebiyle bölgede sık sık isyanlar meydan gelmiştir. 1 747'de Nadir Şah'ın ölümünden sonra diğer hanlıklar gibi Karabağ Hanlığı da bağımsızlığını kazanmıştır. Nadir Şah'ın yerine geçen Kaçar Hanedanlığı'ndan Ağa Muhammed Şah, kanlı bir şekilde Karabağ Hanlığı'nı tekrar kendisine bağlamıştır3• 1 8 . yüzyılın sonları ile 19. yüzyılın ilk yarısında Rus Çarlığı, Kafkasya'daki hanlıklara taarruz etmeye ve bunları ele geçirmeye başlamıştır. Rusların amacı, Kafkasya'yı ele geçirerek sıcak denizlere inmektir. Çarlığın bu ilerleyişini durdurmak için Kaçar ATTAR, s. 1 0- 1 2; Mehmed Emin RESULZADE, Kalkasya Türkleri, Hazırlayanlar: Yavuz AKPINAR/İrfan Murat YILDIRIM/Sebahanin ÇAGIN, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayını, İstanbul 1 993, s. 4-6 RESULZADE, s. 1 6 38


Dr. Nejdet KA.RAKÖSE

Hanedanlığı'nın idaresindeki İ ran Devleti, Ruslar ile savaşmış ve savaşı kaybedince 1 8 1 3 yılında Gülistan Antlaşması' nı imzalamıştır. Antlaşma gereği Bakü, Gence, Şirvan, Guba, Karabağ, Şeki ve Talış Hanlıkları, Rus Çarlığı'na verilmiştir. İran, kaybettiği toprakları geri almak için tekrar Ruslar ile savaşa tutuşmuş fakat yine Ruslara yenilmiştir. 1 828 yılında yapılan Türkmençay Antlaşması ile Erivan ve Nahçıvan Hanlıkları da Ruslara bırakılmıştır. Böylece Rus Çarlığı, Aras Nehri kuzeyindeki Güney Kafkasya'yı ele geçirmiştir4• Aynı yıl Osmanlı Devleti ile yaptığı savaşı da kazanan Ruslar, Edirne Antlaşması ile Kafkasya'daki hakimiyetini pekiştirmiştir. Ruslar Kafkasya'da, yöneticileri yerli halktan olmayan Bakü, Gence, Tifüs ve Erivan Gubernatörlüklerini (Valilik) kurmuştur. Karabağ ve Zengezur, Erivan Gubernatörlüğü'ne bağlanmıştır. Ruslar, İ ran ve Osmanlı Devleti ile yaptığı antlaşmalara, bölgeye Ermeni göçüne imkan sağlayacak şekilde maddeler koydurmuştur. Bundan sonra Rusların siyaseti, bölgedeki Türk ve Müslüman nüfusu ortan kaldırmak için başka bölgelerden Ermenileri göç ettirerek yerleştirmek olmuştur. Bundan dolayı birçok yerde, nüfusun çoğunluğunu teşkil eden Türkler ve Müslümanlar azınlığa düşmüştür5 . Ermeniler, 1 887 tarihinde Cenevre'de Hınçak, 1 890 tarihinde Tifl.is'te aşırı milliyetçi Taşnaksütyun adlı örgütleri kurmuşlardır. Bundan sonra Doğu Anadolu'da ve Kafkasya'da Türk ve Müslüman RESULZADE, s. 1 7; Azerbaycan Belgelerinde Ermeni Sorunu, TC Başbakanlık Devlet �ivleri Genel Müdürlüğü Cumhuriyet Arşivi Daire Başkanlığı, Yayın Nu: 28, Ankara 2001 ATTAR, s. 43, 47

39


KANA YA N YARA KA RABA G

ahaliye karşı katliam, terör ve vahşet daha çok artmıştır. Ayrıca Rusların yardımıyla Ermeniler, Kafkasya'da yönetici, asker, polis, vb mevkilere gelerek Türklere ve Müslümanlara karşı avantajlı duruma gelmişlerdir. Gerçekleştirdikleri her olayı Türklerin ve Müslümanların üzerine atarak menfi propaganda yapmaktan çekinmemişlerdir. Taşnaksütyun örgütü, Rus Çarlığı sınırları içinde devrimci düşüncenin yükseldiğini ve bunların etkisinin arttığını görünce onlara yanaş�aya ve kendi menfaatleri için kullanmaya başlamıştır. Ermeniler, Rus Çarlığı'nın Kafkasya'yı işgalinden sonra Türklere karşı büyük çaplı ilk kanlı olayları Şubat 1905 yılında başlatmışlardır. Karabağ ve Zengezur bölgesinde Haziran 1905'te başlayan katliamlar, 1906 ve 1907 yıllarında da devam etmiştir. Ermeniler tarafından çok sayıda Türk ve Müslüman öldürülmüş, işkence görmüş ve yerleşim yeri tahrip edilmiştir. Ahmet Ağaoğlu'nun kurduğu Difai Teşkilatı ile oluşturulan Azerbaycanlı gönüllü birlikler, Ermenilere karşı başarılı muharebeler vererek kendilerini savunmaya çalışmıştır6• Birinci Dünya Savaşı öncesinde Ermeniler, 1908- 1913 yılları arasında da önceki şiddetinde olmamakla birlikte, Türklere ve Müslümanlara karşı saldırılarına devam etmişlerdir.

ATTAR, s. 60-64; Azerbaycan Belgelerinde Ermeni Sorunu

40


Dr. Nejdet KARAKÖSE 1 . BiRiNCi DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA MEYDANA GELEN OLAYLAR

1.1. Karabağ Harekatına Kadar Karabağ'ın Durumu Birinci Dünya Savaşı'nın başladığı dönemde Karabağ bölgesi, Rusların Kafkas Ordusu'nun geri bölgesini teşkil etmekteydi. Bölgeye çok sayıda Rus askerinin gelmesi sebebiyle herhangi bir Ermeni katliamı olmasa da Rus askerlerinin keyfi hareketlerinden dolayı bölge halkı huzursuz olmuştur. Ekim 1917 Bolşevik Devrimi ile birlikte Güney Kafkasya'da gelişen olaylar sonucunda Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan 23 Nisan 191 8'de, Mavera­ yı Kafkas Cumhuriyeti'ni kurdular. Fakat Osmanlı Devleti ile sürdürülen Batum Konferansı esnasında bu devlet dağıldı. 26 Mayıs 191 8'de Gürcistan, 28 Mayıs 1918'de ise Azerbaycan ve Ermenistan bağımsızlıklarını ilan ettiler. Osmanlı Devleti bunun üzerine 4 Haziran 191 8'de, Batum'da her devlet ile ayrı ayrı barış antlaşması imzaladı. Azerbaycan ve Ermenistan bağımsızlıklarını ilan ettikten sonra Karabağ'da ortak bir yönetim oluşturuldu. Şuşa'da oluşturulan yönetim şurasına, Azerbaycan ve Ermeni milli komitelerinden eşit miktarda temsilci dahil edilmişti. Bu yönetim, Temmuz 1918'in ikinci yarısına kadar devam etti7• Batum

Antlaşması

ile

Karabağ

bölgesi

Azerbaycan'a

bırakılmasına rağmen Ermeniler, Karabağ'ı kendi topraklarına katmaya çalıştılar. Rus Ordusu'ndan ele geçirdikleri silahlarla Mehman SÜLEYMANOV "Kallias İslam Ordusu Harekatının Sonu, Karabağ'da Ermeni Tecavüzüne Karşı Mücadele", Kafkas İ slim Ordusu ve Azerbaycan Halk Cumhuriyeti'oio Oluşumu, Atatürk Üniversitesi Yayınlan, Bakü 2008, s. 327 ,

41


KANA)AN )'ARA KA RA B,. 1 C:·

güçlenen Ermeni çeteleri, Karabağ'da Türk ve Müslüman ahaliye karşı katliamlar yaparak onları göç etmeye zorladılar. Bölge halkı kendi imkanlarıyla silahlanarak üstün durumda olan Ermenilere karşı

mücadelesini

sürdürmeye

çalıştı.

Bilhassa

Zengezur

bölgesindeki Müslüman ahali, Ermenilerin zulmünden dolayı dağlara kaçmış ve Nahçıvan ile irtibat kesilmişti. Nahçıvan Havalisi kumandanı Binbaşı Halil Bey, elindeki müfrezelerle Ermenilere karşı

mücadele

etmeye

çalışmasına

rağmen

Zengezur'daki

Müslüman ahaliyle irtibatı sağlayamamıştı. Nahçıvan bölgesinde Türk ve Müslüman ahaliye katliam yapan Ermeni çete lideri Antranik, 12. Tümen'in ve 1 1 . Kafkas Tümeni'nin taarruzları sonucunda 20 Temmuz 1918'de kuwetleriyle birlikte Karabağ'a geçti ve bölgedeki Ermenileri, Türklere ve Müslümanlara karşı teşkilatlandırmaya, yolları kesmeye, Türk ve İ slam köylerine karşı saldırılara başladı. Bunu haber alan Karabağ Mıntıkası Komutanı Yarbay İ smail Hakkı Bey, 9 Ağustos 1918'de durumu Kafkas İ slam Ordusu Kumandanı Nuri Paşa'ya bildirdi ve takviye kuwet istedi. Nuri Paşa da bir bölük kadar kuweti, Yarbay İsmail Hakkı Bey'in emrine gönderdi8• Karabağ'ın Azerbaycan'a dahil olmasını kabul edemeyen Ermeni Milli Komitesi, ortak yönetimi lağvederek 5 Ağustos 1 9 1 8 tarihinde Ermeni Birinci Meclisi'ni açtı. Meclis'ten 7 kişilik heyet seçerek hükümet olarak tanıdılar ve tüm yetkilerin bu hükümete verilmesini kararlaştırdılar9 • Kafkas İ slam Ordusu Kumandanı Nasir YÜ CEER, Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı Ordusu'nun Azerbaycan ve Dağıstan Harek&tı, Azerbaycan ve Dağıstan'ın Bağımsızlığını Kazanması, Genelkurmay Basımevi, Ankara 2002, s. 1 3 1 Robert O. KRIKORIAN, "Thc Anguish of Karabagh: Pages from the Diary of

42


Dı: Nqdet KARAKÖSE

Nuri Paşa, Ermenilere haber göndererek Karabağ'ın Azerbaycan'a bağlanmasını istedi. Ermeni Birinci Meclisi, Nuri Paşa'nın bu isteğini reddetti10• Ağustos

1918

sonlarında Antranik ve çetesının Türk

ve İslam köylerine karşı katliamları arttı. Karabağ Mıntıkası Komutanı Yarbay İsmail Hakkı Bey, Eylül 1918 başlarında Nuri Paşa'ya gönderdiği telgrafta, önlem alınmadığı takdirde bölgede Azerbaycan Türkü'nün kalmayacağını bildirdi. Nuri Paşa da Enver Paşa'ya çektiği telgrafta, Karabağ'da durumun zorlaştığını ve ilave kuvvet gönderilmesinin zaruri olduğunu belirtti1 1 • Durumun önemini anlayan Kazım Karabekir Paşa ve Nuri Paşa, Karabağ'a ve Zengezur'a kuvvet sevk edilerek Nahçıvan­ Bakü yolunun açılması gerektiğini Şark Orduları Grubu Komutanı Halil Paşa'ya da teklif etmelerine rağmen bu öneri kabul edilmedi. Nuri Paşa, Ermenistan ve Azerbaycan arasında henüz sınır belli olmadığından Ermenilerin Müslüman ahaliyi bölgeden göç etmeye zorlayarak sınırı kendi lehlerine çizmeye çalışacaklarını biliyordu. Bakü istikametinde harekat icra edildiğinden Nuri Paşa'nın elinde yeterli kuvvet yoktu. Bu sebeple Nuri Paşa Karabağ harekatını, Bakü harekatından sonraya bıraktı12 •

10 il 12

Aramais (Misak Ter-Danielyan), April 26-July 26 1 9 1 9", Tbe Mak.ing Of Nagorno­ Karabagh: From Secession to Republic, Edited by Levon CHORfıAflAN, Palgrave, New York 200 1 , s. 1 0 1 ; SÜLEYMANOV, s: 327 Richard G. HOVANNISIAN, The Republic of Armenia, Volume 1, The First Year 1918-1919, University of Califomia Press, Berkeley/Los Angeles/London 1 97 1 , s. 83 SÜLEYMANOV, s. 329 İbrahim Ethem ATNUR, Osmanlı Yönetiminden Sovyet Yönetimine Kadar Nabçıvan (1918-1921), Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 200 1 , s. 66

43


KANA YA N YARA KARABA G

Doğu Anadolu'da 3 . Ordu'nun Erzurum-Kars istikametinde, Azerbaycan'da ise Kafkas İ slam Ordusu'nun Bakü istikametinde Ermenilere karşı harekat icra etmeleri sebebiyle Karabağ bölgesine kuvvet sevk edilememesi ve Ermenilere karşı harekat yapılamaması, bu bölgede Ermenilerin İslam ahalisine katliamlarını kolaylaştırdı. Savaşın sonunun yaklaştığı bir dönemde, Osmanlı Devleti'nin diğer cephelerde mağlubiyetler yaşaması ve bu sebeple İ stanbul'un emniyetinin önem kazanması, ilave kuvvet ihtiyacını gerekli kılıyordu. Dolayısıyla elde yeterli kuvvet kalmamasından mütevellit, bölgeye kuvvet gönderilemediği değerlendirilmektedir. 1.2. Karabağ Harekatı

Bakü ele geçirildikten sonra Azerbaycan için üç önemli bölgede tehlike mevcuttu. Bunlar kuzeyde Petrovsk, batıda Karabağ ve güneyde Lenkeran bölgeleriydi. Nuri Paşa, elde yeterli kuvvet bulunmadığından serbest kalan birlikler vasıtasıyla öncelikle Petrovsk'a ve Karabağ'a harekat düzenlemeye karar verdi. Petrovsk'a 15. Piyade Tümeni, Karabağ'a 9. ve 106. Alaylarla takviyeli 1. Azerbaycan Tümeni görevlendirildi. 1 . Azerbaycan Tümeni Komutanlığı'na da Albay Cemil Cahit Bey (Toydemir) atandı. Nuri

Paşa,

Karabağ

Ermenilerine

ikinci

ültimatomu

göndererek silahlarını bırakmalarını ve Azerbaycan Hükümeti'ne itaat etmelerini istedi. 20-24 Eylül 1918'de toplanan İ kinci Ermeni Meclisi, Nuri Paşa'ya gönderdiği cevapta, İ stanbul'da devam eden konferansın sonucunu bekleyeceklerini belirterek istekleri

44


Dr. Nejdet KARAKÖSE reddettiler13• Bu arada Ermeniler, Ağdam ile Şuşa arasındaki Askeran Boğazı'nı kapatıp Şuşa'yı tamamen ele geçirerek İslam ahalisine katliam yapmayı planlıyorlardı. Bunun üzerine Nuri Paşa, vakit geçirmeden Karabağ'a harekat yapılmasını emretti. Albay Cemil Cahit Bey komutasındaki birlikler, 23 Eylül 191 8'deAğdam'da toplandı.25 Eylül 191 8'den itibaren l .Azerbaycan Tümeni, Karabağ'a girdi. Albay Cemil Cahit Bey, Ermenilere nota vererek silah bırakmalarını ve Azerbaycan Hükümcti'ne itaat etmelerini tekrar istedi. Ermeniler, Albay Cemil Cahit Bey'e 5 kişilik heyet göndererek istekleri reddettiklerini bildirdiler. Bunun üzerine Ermenilere, şartlara uymaları için 1 günlük müddet verildi. Bu arada Nuri Paşa, 1 Ekim'de Ağdam'a geldi ve Ermenilere karşı notayı tekrarladı. Verilen notadan şaşkına dönen Ermeniler, ilave müddet isteyerek meclislerini üçüncü defa topladılar. Azerbaycan Hükümeti'nin tanınmasını fakat silahların teslim edilmemesini kararlaştırdılar. Albay Cemil Cahit Bey, silahların teslim edilmesi konusunda ısrar edince Ermeniler, topladıkları az sayıda silahı teslim ettiler. Fakat Ermeni köylerindeki çeteler, notaya uymayarak savaşa devam ettiler14• 1 . Azerbaycan Tıimeni, 4 Ekim 191 8'de Şuşa'ya doğru ileri harekata başladı. Antranik, çetesiyle Askeran boğazında direnme göstermek istediyse de mukavemeti kırıldı. Antranik, çetesiyle Şuşa'nın güneyine çekildi. 8 Ekim 1918 günü saat 10.00'da, Türk birlikleri Şuşa'ya girdiler. Türk birlikleri, Şuşa halkı tarafından sevinç 13 14

HOVANNISIAN, s . 8 3 ; KRIKORIAN, s . 101 SÜLEYMANOV, s. 330-33 1 ; YÜCEER, s. 1 33; Stefanos YERASİMOS, Milliyetler ve Sınırlar- Balkanlar, Kalkasya ve Ortadoğu, Çeviren: Şirin TEKELİ, İletişim Yayınlan, İstanbul 1 994, s. 3 1 7

45


KANA1AN YARA KARABAG'

ve coşku ile ellerinde bayraklar, tuz, ekmek ve çeşitli hediyelerle karşılandı. Albay Cemil Cahit Bey halka yaptığı ilk konuşmada, "Bizim

maksadımız kan dökmek değildir. Aksine emniyet yaratmaktır. Devletin bütün halkları aynı hukuka sahip olacaklardır. Hepsi mevcut hükümetin hakimiyetini tanımalı ve normal iş faaliyetine başlamalıdır. " dedi15• Albay Cemil Cahit Bey, Türklerin o zamana kadar gördüğü zulme ve katliama rağmen Ermenilere öfkeyle ve şiddetle yaklaşmadı. Hatta intikam hissiyle Türklerin Ermenilere saldırması ihtimaline karşı, Türklerin ileri gelenlerini toplayarak bir konuşma yaptı. Konuşmasında, Ermenilerin itaat etmesinin sağlanmasında uygulama yetkisinin kendisinde olduğunu, halkın kesinlikle Ermenilere karşı eylemde bulunmamasını kesin bir şekilde öğütledi. Albay Cemil Cahit Bey, Şuşa'da yapılan tören, toplantı, yemek gibi toplu faaliyetlerde Ermenileri dışlamadı. Onları da bu tip toplantılara davet etti. 9. Alay'da Bölük Komutanı olan Üsteğmen Ahmet Mucip Kemalyeri eserinde, Türk Ordusu Şuşa'ya girdikten sonra Azerbaycanlıların ve Ermenilerin huzura kavuştuğunu yazmaktadır. Türk ve Ermeni ileri gelenlerin birlikte olduğu bir yemekte, Albay Cemil Cahit Bey konuşmasında özet olarak şunları söyledi:

"Osmanlı Ordusu Kajkasya'da muvakkat olarak bulunmaktadır. Türkiye'nin siyasi menfaati ve emeli şudur ki, Kafkasya'da Brest­ Litovsk muahedesine dayanarak istiklallerine kavuşan Azerbaycanlılar, Ermeniler ve Gürcüler tanınmış hudutları içerisinde mesut ve payidar 15

SÜLEYMANOV, s . 333

46


Dı: Nejdet KAR/lKÖSE

olsunlar; bunun tahakkuk etmesi için deAzerbaycan 'ayerleşmişErmeniler Azerbaycan Hükümetine, Ermenistan'da doğup büyüyen Türkler de Ermenistan hükümetine içten gelen inanışla bağlı bulunmalıdırlar. Nifak vefesadın her iki millete büyük zararlar getireceğini bilmelidirler. (Çok şiddetli alkışlar) Kafkaslardaki ordumuz işte böyle insani, medeni ve tarihi bir vazifeyi yerine getirmeye çalışmaktadır. "16 Ermenilerin, Doğu Anadolu'da ve Kafkasya'da Türk ve Müslüman ahaliye yaptıkları işkence, zulüm, katliam ve göçe zorlama gibi uygulamalara rağmen Türk Ordusu, tarihin her devrinde olduğu gibi adaletli, barışçı ve barıştırıcı, şefkatli ve büyük devlet olma özelliğini Karabağ'da da göstermiştir. Albay Cemil Cahit Bey, düşmanlıkları körükleyip Türk ve Müslüman ahalinin misilleme yapması yerine, soğukkanlı davranışlarıyla Türkler ile Ermenileri, birlik ve beraberlik içinde yaşatmaya çalışmıştır. Kafkas İ slam Ordusu Komutanlığı tarafından 1 . Azerbaycan Tümeni'nin daha iyi teşkilatlanması ve Karabağ'ın değişik yerlerindeki Ermeni çetecilerin temizlenmesi için muhtelif emirler verildi ı7• Albay Cemil Cahit Bey, Karabağ'da barışı tesis etmeye çalışsa da Ermeniler silahlanmaya ve Türk birliklerine, Türk ve Müslüman ahaliye saldırılarına devam ettiler. Antranik başta olmak üzere çeteler, her geçen gün insan ve silah sayılarını arttırıyorlardı. Bu konuda Ermenistan devletinden silah, cephane ve para yardımı alıyorlardı. Albay Cemil Cahit Bey, Nuri Paşa'ya gönderdiği telgraflardan birinde, bölgedeki durumun Azerbaycan'ın aleyhine 16

17

Ahmet Mucip KEMALYERİ, Çanakkale Ruhu Nasıl Doğdu v e Azerbaycan Savaşı (1917-1918), Baha Matbaası, İstanbul 1972, s. 147-150 YÜCEER, s. 135-136

47


KANA YAN YARA KA RABAG

geliştiğini, Ermenilerin verdikleri vaatlere inanmanın mümkün olmadığını ve onları susturmak için burada güçlü olmak gerektiğini belirtiyordu18. 1. Azerbaycan Tümeni birlikleri, asayişi sağlamak için dağıtıldığından baskınlardan, saldırılardan ve pusulardan dolayı fazla zayiat verilmeye başlandı. Birliklerin bulundukları yerlerde emniyeti de kalmadığından Albay Cemil Cahit Bey, birlikleri belli merkezlerde toplamak mecburiyetinde kaldı. Hatta 1 . Azerbaycan Tümeni Karargahı'nı da Şuşa'dan Ağdam'a taşımaya karar verdi. Talat Paşa Hükümeti'nin istifasından sonra yeni hükümeti kuran Ahmet İzzet Paşa, Karabağ'daki olayların gerçek yönünü anlayamadığından İstanbul'da konferans için bulunan Ermeni temsilcileri,Türklerin Bakü'de ve Karabağ'da Ermenileri katlettiğini, Karabağ'dan Türk askerinin çekilmesi gerektiğini belirterek Ahmet İzzet Paşa'yı etkilemeye çalıştılar. Mütareke görüşmelerinin yapıldığı sırada İtilaf devleti temsilcileri de Ermenilerin yanında yer alarak Türk Ordusu'nun Kafkasya'dan çekilmesini istiyorlardı. Ahmet İzzet Paşa da mütareke görüşmelerinin daha iyi yürümesi için cephelerdeki harekatın durdurulmasını gerekli gördüğünden Karabağ'daki harekatın da durdurulmasını ve Türk kuwetlerinin buradan tahliyesini istedi19• Ahmet

İzzet

Paşa,

Ermenilerin

ve

İtilaf devletleri

temsil�ilerinin etkisinde kalarak 23 Ekim 1 9 1 8 tarihinde Nuri Paşa'ya çektiği telgrafta, Karabağ'daki harekatın durdurulmasını; 18 19

SÜLEYMANOV, s . 336-337 YÜCEER, s. 1 36; SÜLEYMANOV, s. 337-338

48


Dr.

Ne;det KARA.KÖSE

Bakü'nün ele geçirilmesi sırasında Ermenilerin öldürülmesine sebep olanların araştırılmasını ve cezalandırılmasını; tutuklanan Ermenilerin serbest bırakılmasını ve serbest seyahat etmelerinin sağlanmasını; ayrıca birliklerimizin sadece emniyeti sağlamasını istemiştir. Nuri Paşa da verdiği cevapta Karabağ'da Ermeni çetelerin Müslümanları katlettiklerini, Osmanlı kuvvetlerinin huzuru sağladığını, Karabağ'ın Azerbaycan'ın ayrılmaz bir parçası olduğunu, Bakü'de Ermenilerin Müslümanlara katliam yaptığını, asayişi bozanların tutuklandığını ve bunların soruşturmasıyla Azerbaycan Hükümeti'nin ilgilendiğini ve seyahat kısıtlaması yapılmadığını bildirdi20• Azerbaycan Hükümeti'nin temsilcisi Ali Merdan Topçubaşı, İstanbul'da bulunduğu süreçte Osmanlı Hükümeti üyeleriyle yapmış olduğu görüşmelerde, Karabağ sorununu gündeme getirmiştir. Osmanlı Hükümeti üyeleri, Ermenilerin ve İ tilaf Devletlerinin tesirinde kalarak Karabağ'daki harekatla ilgili endişelerini Ali Merdan Topçubaşı'na iletmişlerdir. Topçubaşı, Ermeni iddialarının yalan olduğunu ve Ermenilerin birkaç köyü değil tüm Karabağ'ı ele geçirmek istediklerini açıklamak durumunda kalmıştır21• Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasından sonra Karabağ'daki Türk birlikleri de tahliye edildi. 9. ve 106. Alaylar ayrıldıktan sonra geriye kalan birlikleri ile 1. Azerbaycan Tümeni Kumandanlığı, Azerbaycanlı General Yusufov'a Ağdam'da teslim edildi22 • 20 21 22

Yusuf Hikmet BAYUR, Türk İ nkılabı Tarihi, Cilt 111, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1 983, s. 259-261 Vügar İMANOV, Ali Merdan Topçubaşı (1865-1934): Lider Bir Aydın ve Bağımsız Azerbaycan Cumburiyeti'nin Temsili, Boğaziçi Üniversitesi Yayını, İstanbul 2003, s. 1 30- 1 3 1 YÜCEER, s . 1 36; SÜLEYMANOV, s . 338

49


KANA YA N YARA KARA BA G

Karabağ'daki yapılan harekat, buradaki Türk ve Müslüman ahalinin başlangıçta Ermenilerin katliamından korunmasını ve bölge halkına huzur getirilmesini sağladı. Fakat savaşın sona ermesiyle birlikte siyasi ve askeri durumun Osmanlı Devleti'nin ve Azerbaycan'ın aleyhine gelişmesi sebebiyle bu başarılar, uzun devam edemedi.

2. MONDROS MÜTAREKESİ'NDEN SOVYET İŞGALİNE KADAR MEYDANA GELEN OLAYLAR (1918- 1920) Mondros Mütarekesi şartlarına uygun olarak Türk Ordusu Kafkasya'yı boşaltmaya başladığında, İngilizler de 17 Kasım 1918'de Bakü'ye ve daha sonra diğer bölgelere asker çıkararak Kafkasya'yı işgal etmeye başladılar. 7 Aralık 1918'de ise Fethali Han Hoyski'nin başkanlığında, Bakü'de yeni bir hükümet kuruldu. İngiliz generali Thomson, 1 7 Kasım 1918 tarihinde Bakü'ye çıktığında İngilizler, başlangıçta Azerbaycan Hükümetini tanımak istemediler. Fakat daha sonra politika değişikliği yaparak başbakan Fethali Han Hoyski'nin kurduğu hükümeti, 28 Aralık 191 8'de tanıdıklarını ilan ettiler. Ayrıca Karabağ ve Zengezur bölgelerinin geçici olarak Azerbaycan Hükümeti'ne ait olduğunu ve aşağıda değinilecek olan Hüsrev Bey Sultanov'un valilik görevini de kabul ettiler. Daha sonra da Nahçıvan'ı, Ermeni idaresine verdiler. Bundan amaçları, Azerbaycan ile Türkiye'nin irtibatını kesmekti23• 23

Nesrin SARIAHMETOGLU, Azeri-Ermeni İlişkileri (1905-1920), Türk Tarih Kurumu Yayınlan, Ankara 2006, s. 360-361

50


Dr. Nejdet KARAKÖSE

İngilizlerin Karabağ ve Zengezur bölgelerini Azerbaycan Devleti'ne vermelerine sebep olarak Bolşevik Ordularının güneye inmesini önlemek amacıyla Azerbaycan Hükümeti'nin desteğini sağlamak ve Azerbaycan petrolünü, Batum limanına aktararak kar elde etmek de gösterilmektedir24• Azerbaycan Hükümeti, 15 ve 29 Ocak 1919 tarihlerinde yapmış olduğu toplantılarda Zengezur, Şuşa, Cavanşir ve Cebrayil kazalarını içine alacak şekilde merkezi Şuşa'da olmak üzere geçici bir Askeri Valilik kurulmasına karar verdi. Valiliğe Hüsrev Bey Sultanov görevlendirildi ve emrine, 600 kişilik süvari birliği ile 5 Milyon Manatlık bir bütçe tahsis edildi. Askeri Valiliğin başlıca görevleri bölgedeki Ermenilerin itaat altına alınması, Antranik ve diğer Ermeni çetelerinin ortadan kaldırılması, yerli idarenin kurulması, asayişin sağlanması ve mültecilere yardım edilmesi gibi konulardı2 5• Hüsrev Bey Sultanov, 12 Şubat 1919'da Şuşa'ya gelerek görevine başladı. 28 Nisan 1920'de Azerbaycan'ın Ruslar tarafından işgal edilmesine kadar başarılı bir şekilde görevini icra etti. Görevi süresince Karabağ'daki sorunları sivil yöntemlerle çözmeye çalıştı. Ermeniler dahil herkese adaletli bir şekilde davrandı. Azerbaycanlı, 24

25

Kurumu Yayınlan, Ankara 2006, s. 360-361 Elçin NECİYEV, "Azerbaycan'ın Sovyetleştirilmesi Sür�cinde Karabağ Problemi", Ermeni Araştırmaları, Sayı 39, 201 1 , s. 1 73 ; Tadeusz SWIETOCHOWSKI, Milslilman Cemaatten Ulusal KimU�e Rus Azerbaycanı 1905-1920, Çeviren: Nuray MERT, Bağlam _Yayınlan, İstanbul 1988, s. 193; KRIKORIAN, s. 1 02-103 Havva MEMMEDOVA, "Yukarı Karabağ'da Askeri Valiliğin Kurulması ve Ermeni Aynlıkçılığının Ortadan Kaldınlması ( 1 9 1 8- 1 920)", Kafkas islim Ordusu ve Azerbaycan Halk Cumburlyeti'nin Oluşumu, Atatürk Üniversitesi Yayınlan, Bakü 2008, s. 377-378

51


KANA YAN l'.-1RA KA RA B A G

İ ngiliz ve Ermeni temsilciler ile bir dizi toplantılar yaparak sorunları çözmeye çalıştı. Askeri ve mali konular ile eğitim, sağlık ve muhacirler gibi meselelerde tedbirler alarak faydalı işler yaptı. Aldığı bu tedbirler sonucunda Antranik, çetesiyle birlikte bölgeyi terk etti. Karabağ'daki Ermeniler, Hüsrev Bey'in idaresinden memnun kalarak itaat ettiler. Karabağ Ermenileri Hüsrev Bey'in idaresinden memnun olsalar da Ermenistan Hükümeti, Hüsrev Bey'in vali olarak atanmasını

kabul

etmedi.

Devamlı

olarak

Azerbaycan

Hükümeti'ne protesto notası verdi. Ayrıca İngilizlere de şikayet ettiler. Azerbaycan Hükümeti verdiği cevapta, alınan tedbirlerin Azerbaycan'ın iç meselesi olduğunu ve Ermenistan Hükümeti'nin buna karışamayacağını bildirdi26• Öte yandan İngilizler, Karabağ ve Zengezur bölgelerinin Azerbaycan Devleti'ne ait olduğunu kabul etmiş görünseler de İngilizlerin, verdikleri beyanatlarda ikili bir tutum sergiledikleri ve Ermenilere cesaret verdikleri anlaşılmaktadır. General Thomson ve Şuşa'daki İngiliz temsilcisi Albay Shuttleworth, Karabağ Ermenileri temsilcileri ve Ermenistan hükümetiyle yaptıkları görüşmelerde şöyle bir açıklama yapmışlardır:

':Azerbaycan yönetiminin ve

ordusunun Karabağ ve Zengezur'a gelmesi gelecekte bu toprakların Azerbaycan'a ait olacağı anlamına gelmez ve bu toprakların kaderi barış konferansında belirlenecektir. "27 Bu açıklamalardan cesaret alan Ermeniler, genel valiliğin kaldırılması için itirazlarını sürdürdüler 26 27

MEMMEDOVA, s. 384 İlgar N İ FTALIYEV, Azerbaycan Halk Cumhuriyeti (1918-20) Döneminde Karaba� ve Zengezur'la ilgili Mücadele, İRS Karabağ, http://irs-az.com/new/ pdf/201408/1407752259134237886. pdf, s. 52-53; MEMMEDOVA, s. 384-385

52


Dr. Nejdet KARAKÖSE

ve bölgede silahlanmaya devam ettiler. İngilizler Ağustos 1919'dan itibaren Azerbaycan'ı terk etmeye başlayınca Ermeniler, Türk ve Müslüman ahaliye tekrar saldırmaya başladılar. İngilizlerin ayrılmasından sonra bölgeye gelen Amerikalılar da faaliyetlerinde Ermenilerin tarafını tuttular. Temmuz 1919'da Amerikalı William N. Haskel, Paris Barış Konferansı tarafından Ermenistan Yüksek Komiseri olarak tayin edildi. Haskel, ilk iş olarak Nahçıvan ve Şerur-Dereleyez bölgelerini tarafsız hale getirerek başına bir Amerikalı vali atamakla ilgili çalışmalara başladı. Haskel, bölgede akan kanın durdurulmasını ve yoksullara yardımı amaç olarak belirttiyse de Zengezur bölgesinde durum daha karışık olmasına rağmen bu bölge için herhangi bir tedbir öngörmemiştir. Bu da çalışmasındaki samimiyetsizliği göstermektedir. Zengezur, Ermenilerin kontrolünde olduğundan ilgilenmemiştir. Haskel'in bu teklifi, Azerbaycan Hükümeti tarafından kabul edilmemiştir28• 29-30 Temmuz 1919 tarihlerinde Azerbaycan Başbakanı N. B. Yusufbeyli ile Savunma Bakanı Mihmandarov, Gence Valisi Refıbeyov'un refakatiyle Karabağ'ı ziyarete geldi. Hankendi'nde ve Şuşa'da karşılanan heyet, hem Azerbaycanlı Türkler ve hem de Ermeni temsilcilerle görüştü; iyi niyet ve barış dileklerini sundu. Bundan sonra Karabağ Ermenileri, Ağustos 191 9'da olağanüstü kurultay yaparak Azerbaycan Devleti'nin hakimiyetini kabul ettiler. Askeri Vali Hüsrev Bey'in yanına gelerek müzakerelerde bulundular. Sonuçta 1 5 Ağustos 1919'da, barış görüşmeleri sonuçlanıncaya kadar kabul edilmek üzere geçici barış anlaşmasını imzaladılar. 28

ATNUR, s. 220-223

53


KA1\'A YAN YA RA KARABA G

28 Ağustos 1919'da Karabağ Ermeni temsilcileri, Başbakan N. B. Yusufbeyli'yi makamında ziyaret ederek barışın sağlanmasından dolayı teşekkür ettiler29• Ermenistan Devleti, Hüsrev Bey Sultanov'un askeri valiliğine itirazını sürdürse de Dağlık Karabağ'ın yerli Ermeni halkı, valinin aldığı önlemlerden memnun kaldı. Hüsrev Bey de her zaman barış taraftarı oldu ve sorunların barış yoluyla çözülmesine gayret etti. 23 Kasım 191 9'da Tiflis'te, ABD temsilcilerinin aracılığıyla Ermenistan ile Azerbaycan arasında antlaşma imzalandı. Fakat Ermeniler, Aralık 1919'dan itibaren antlaşmayı da bozarak Zengezur ve Karabağ bölgesinde saldırılarına tekrar başladılar. Kasım 1919'da Azerbaycan Hükümeti, Dağlık Karabağ ile Lenkeran'da hakimiyeti sağladıktan ve Nahçıvan da Azerbaycan'a katıldıktan sonra Zengezur bölgesindeki Ermeni tehdidini ortan kaldırmaya karar verdi. Zengezur yolu açıldıktan sonra Nahçıvan ile Azerbaycan bütünleşecekti. Bunun için Nahçıvan kuvvetleri ile Azerbaycan kuvvetlerinin Zengezur'a müşterek taarruz etmesi gerekiyordu. 24 Kasım 191 9'da Binbaşı Halil Bey emrindeki N ahçıvan kuvvetleri Sisyan üzerine, Azerbaycan kuvvetleri de Goris üzerine taarruza başladı. Nahçıvan kuvvetleri başlangıçta başarılı olduysa da Azerbaycan kuvvetleri başarılı olamadı. Azerbaycan kuvvetlerine, İ ngilizler ve Amerikalı Albay Rhea müdahale ederek harekatı durdurdular ve Azerbaycan kuvvetleri, cepheyi terk etti. Azerbaycan kuvvetlerinin Zengezur'dan çekilmesinden sonra Ermeniler, Müslüman ahaliye vahşet uygulamaya başladılar. 29

MEMMEDOVA,

s.

398-399 54


Dr.

Nejdet KARAKÖSE

Teslim olan köyleri bile yok etmekten çekinmediler. Azerbaycan Hükümeti, Halil Paşa (Kut) komutasında Zengezur'a hemen kuvvet sevketti. Ermeni kuvvetleri mağlup edildi. Azerbaycan Hükümeti, Erme nistan'a şiddetli bir protesto notası verdi30• Çarlık yanlısı General Denikin'e bağlı orduların Aralık 1919'da Bolşevik Ordusu'na yenilmesinden sonra Kuzey Kafkasya, Bolşevikler tarafından işgal edildi. Mart 1920'den itibaren 1 1 . Kızıl Ordu, Güney Kafkasya'yı da işgal etmek üzere harekete geçti. Bu sıralarda Bakü'de hükümet bunalımı olduğundan etkili karar alınamıyordu. Mart 1 920 Nevruz Bayramı sırasında önce Karabağ'da, daha sonra Kazak bölgesinde Ermeni isyanlarının meydana gelmesi üzerine Bakü'de bulunan Azerbaycan Ordusu'nun tamamına yakını, isyanların bastırılması için gönderildi. Bu uygulama, 1 1 . Kızıl Ordu'nun Bakü'yü işgalini kolaylaştırdı. 1 1 . Kızıl Ordu, 2 7 Nisan 1 920'de Bakü'yü işgal etti. 28 Nisan 1 920'de de Bolşevik Hükümeti kuruldu.

3. SOVYET İŞGALİNDEN SOVYET ÖZERK YÖNETİMİNİN KURULMASINA KADAR MEYDANA GELEN OLAYLAR (1920-1923) B akü'nün 1 1 . Kızıl Ordu tarafından işgal edilmesinden sonra Neriman Nerimanov başkanlığında, Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kuruldu. Sovyet Azerbaycan yönetimini, Ermeniler ele geçirdi. 1 1 . Kızıl Ordu, sadece Bakü ve çevresinde güvenliği sağladığından sınır bölgelerinde etkisi yoktu. Bunu fırsat bilen Ermeniler, topraklarını genişletmek için Karabağ, Nahçıvan ve 30

ATNUR,

s.

277, 284

55


KA NA YA N YA RA KA RA BA G

Zengezur bölgelerinde işgallere başladılar. Müsavat Hükümeti yönetimi, Azerbaycan Sosyalist Hükümeti'ne idareyi teslim ederken yaptıkları anlaşmada, Kızıl Ordu'nun Bakü'yü terk ederek Anadolu'daki Türklere yardım edeceği sözü alınmıştı. Şimdi ise 1 1 . Kızıl Ordu, Bakü'de hükümeti kontrol etmekte, şehirde soygun ve yağma yapmakta, sınır bölgelerini Ermeni saldırılarına karşı savunmasız bırakmaktaydı31• Henüz Sovyet blokuna katılmamış Ermenistan'a karşı Bolşevik idaresini kabul etmiş Azerbaycan'ın Moskova idaresi tarafından desteklenmemesi ve tartışmalı topraklar sorunun çıkarılarak Ermenistan tarafının tutulması, Neriman Nerimanov'u hayal kırıklığına uğrattı. Neriman Nerimanov ve yönetimi, Ermenistan'ı sözlü olarak uyarmaktan başka bir şey yapamadılar. 30 Nisan 1 920 tarihinde Azerbaycan Sovyet Yönetimi, Ermenistan Taşnak Hükümeti'ne bir nota gönderdi. Bu notada Karabağ'dan ve Zengezur'dan ordularını çıkarmaları, kendi sınırlarına çekilmeleri, milletler arasındaki düşmanlığa son vermeleri, aksi halde bunların savaş sebebi sayılacağı belirtildi. Neriman Nerimanov Moskova yönetiminin yanlış tutumunu, Lenin'e gönderdiği mektuplarda dile getirerek bu durumun düzeltilmesini istedi. Moskova yönetiminin Ermenistan'ı tercih ederek Müslümanları dikkate almaması konusunda, Lenin'e yazdığı bir mektupta şunları söylemiştir: "Ben bir şeyi bilmek isterim,

merkez biz Müslümanları nasıl görüyor? Bizim sorunlarımız bizim dahi katılımımız olmadan nasıl çözümleniyor? Rusya, Ermenistan 31

ATTAR, s . 84-85

56


Dr. Nejdet KARAKÖSE ve Gürcistan'ın bağımsızlıklarını tanıyor ve Azerbaycan'da Sovyet yönetim i kurulana kadar tartışmasız toprakları şimdi her nedense tartışmalı sayıyor. Yoldaş Çiçerin, merkezi yönetime bağımlılıktan söz ediyor, ama o merkez bizi tehlikeye attığını nedense hiç düşünmüyor bile"32• Neriman Nerimanov, bütün gücüyle sorunun Azerbaycan lehinde çözülmesi için Moskova yönetimini sıkıştırdıysa da başarılı olamadı. 10 Ağustos 1920 tarihinde Erivan'da yapılan Rusya ile Ermenistan arasındaki antlaşmada, Bolşevik yönetimini henüz kabul etmemesine rağmen Bolşevik idaresi, Ermenistan'ın bağımsızlığını tanındı. Karabağ, Zengezur ve Nahçıvan bölgeleri Sovyetlerin geçici yönetimine verildi. Fakat Karabağ, Zengezur ve Nahçıvan toprakları, Azerbaycan'ın aleyhine tartışmalı topraklar olarak kabul edildi. Kızıl Ordu birlikleri tartışmalı toprakları ele geçirse bile sorunu, çözülmüş olarak görmüyordu. Böylece Sovyet idaresindeki Azerbaycan'ın ilk gündemi toprak sorunu oldu33• Moskova yönetiminin eşitlik, hak, adalet gibi sözleri ile yaptıkları arasındaki çelişkiyi gören ve Azerbaycan için bir şeyler yapabileceği ümidini taşıyan Neriman Nerimanov, Lenin'e yazdığı mektupta

ülkenin

kötü durumundan bahsederek tartışmalı

toprakların Ermeni Taşnaklarına verilmesinin telafisi olmayan sonuçlar doğuracağını bildirdi. Nerimanov mektubunda şöyle diyordu: "Vladimir İlyiç, 'Özgür Azerbaycan' ifadesi size ait değil

midir? Denikin çetesini savunan Ermenistan hazırda özgürlüğünü kazanmakla kalmamış, Azerbaycan toprağını da elegeçirmiştir. . . Biz ise özgürlüğümüzü de topraklarımızı da yitirdik!.. . Bu nasıl adalettir?... . "

32

ATIAR, s. 86

33

ATIAR, s. 87; YERASİMOS, s. 337-338; ATNUR, s. 373-374

57


lVL\'A 1AN 1ARA KA RABAG

Azerbaycanlı komünistlerin ciddi itirazları sonucunda, toprak talebi konusunda Ermenileri destekleyen Rusya Komünist Partisi Merkez Komitesi Kafkasya Bürosu, geri adım atarak Zengezur ve Nahçıvan bölgelerinin Ermenilere verilmesinden vazgeçti34• Anadolu'da Mustafa Kemal Paşa liderliğinde başlatılan Milli Mücadele'de, Sovyetlerin yardımına ihtiyaç duyuldu. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) açılmadan önce gayrıresmi görüşmelerle yardım sağlamak üzere Halil Paşa ( Kut), Moskova'ya gönderildi. Halil Paşa, 500 kg altın yardımı temin ederek Türkiye'ye ulaştırmak istedi. Bu ulaşımda, Zengezur-Nahçıvan yolu önem arz etmekteydi. Fakat Zengezur-N ahçıvan yolu İ ngilizlerin etkisiyle Ermeniler tarafından kesilmişti. Yolun açılabilmesi için 1 1 . Kızıl Ordu'nun bölgeye harekat yapması gerekiyordu. Bu konuda Moskova yönetimi samimi davranmayarak başlangıçta harekat yapmak istemedi. Fakat Halil Paşa'nı girişimleriyle 1 1 . Kızıl Ordu tarafından Ermeni kuvvetleri üzerine kuvvet sevk edilerek yol açıldı. Yardımlar 27 Ağustos 1920'de Türkiye'ye getirildi35. Karabağ'ın ve Zengezur'un 1 1 . Kızıl Ordu tarafından işgal edilmesi ve Bolşevik yönetimiyle yapılan antlaşmadan sonra Ermenistan, bütün gücünü Doğu Anadolu'ya verdi. Fakat burada da Kazım Karabekir Paşa'nın kuvvetlerine yenilince 3 Aralık 1 920 tarihinde Gümrü Antlaşması'nı imzalamak ve Doğu Anadolu ile Nahçıvan'd a işgal ettiği bölgeleri, TBMM Hükümeti'ne bırakmak zorunda kaldı. Nahçıvan'ın Türkiye'ye bırakılmasına, Moskova

35

ATTAR.

s.

89

ATNUR, s. 3 7 1 -374

58


Dr.

Nejdet KARAKÖSE

yönetimi de itiraz etti. Bir gün sonra iktidara gelen Ermenistan Bolşevik Hükümeti de antlaşmanın bu maddesine itiraz etti. Ermenistan'ın Bolşevik yönetimini kabul etmesinde en önemli etken, Stalin'in beyanatı olmuştur. 9 Kasım 1 920 tarihinde Rusya Komünist Partisi Merkez Komitesi Kafkasya Bürosu'nun, Azerbaycan İ nkılap Komitesi'nin ve Bakü Sovyeti'nin birlikte yapmış

olduğu

toplantıda,

Zengezur

müzakeresi

sırasında

Stalin şöyle konuşmuştur: "Sovyet Zengezur ve Nahçıvan'ın kime

verileceğini merak ediyorsanız söyleyelim ki şimdi değil, Ermenistan Sovyet Hükümetini kurarsa o zaman o toprakları onlara verebiliriz.

"

Böylece Stalin tarafından Ermenilere, Azerbaycan topraklarına sahip olma yolu gösterilmiş oldu. Moskova Ermenilere, Azerbaycan topraklarına sahip olmak için Sovyet rejimini kabul etmeleri gerektiğini belirtiyor; bunun yanında haktan, özgürlükten ve sosyal ıdaletten bahsetmekte sakınca görmüyordu36• Ermenistan bunun üzerine 3 Aralık 1920 tarihinde, Sovyet idaresini kabul ettiğini Moskova Hükümeti'ne bildirdi. Moskova Hükümeti, hızlı bir karar alarak Zengezur'un ve Nahçıvan'ın Ermenistan'a verilmesine karar verdi. Ayrıca Dağlık Karabağ'ın halkına da kendi kaderini tayin etme hakkı tanıdı. Neriman Nerimanov'a baskı yapılarak bu kararların onun tarafından açıklanması da sağlandı. Adeta Azerbaycan Sovyet Hükümeti'nin, Ermenistan ile olan sorunlarının sona erdirilmesi için Dağlık Karabağ'dan, Zengezur'dan ve Nahçıvan'dan vazgeçtiği intibaı verildi. Neriman 36

Nedmanov'un talihsiz açıklaması, Dağlık

AITAR, s. 9 1

59


KA NA YA N 1-/'IRA KA RABAG

Karabağ sorununun müzakeresinde olumsuz rol oynadı. Elbette Azerbaycan Hükümeti'ne zorla bu kararları dikte ettiren Kirov (Rus), Orcenikidze (Gürcü), Mikoyan (Ermeni) ve Mirzoyan (Ermeni)

gibi

yöneticilerdi.

Azerbaycan'ın

kaderi

üzerinde

Azerbaycanlı olmayan, hatta ona düşman olan kişiler karar veriyordu. Azerbaycan'ın en büyük talihsizliği buydu. Ayrıca, Stalin de Azerbaycan topraklarının parçalanması ve Türk yurdunun Ermenilere verilmesinde büyük etkisi olan kişiydi. Sovyet yönetimi iktidara geldiğinde, Azerbaycan toprakları 1 14.000 km 2 iken sonraki yıllarda 86.000 km2 olmuştur37• Azerbaycan komünistleri, aldatıldıklarını ve Azerbaycan topraklarının Ruslar tarafından Ermenilere verilerek servetinin yağmalandığını anladıklarında, yapacak fazla bir şeyleri kalmamıştı. Neriman

Nerimanov'un

Lenin'e

gönderdiği

isyan

yüklü

mektuplardan birisi şöyleydi: "Durumun vahametini anlamakta

zorlanıyorum. Azerbaycan'a ait önemli bölgelerin Taşnaklara verilmesi telafisi zor olan sonuçlar yaratacaktır. Merkez (Moskova) Taşnak komünistlerin mundar hareketlerine son vermezse Tüm Müslüman Şark bizden (komünistlerden) yüz çevirecektir. "38• Fakat bu mektupların Moskova üzerinde tesiri olmadı. Rusların baskısıyla Zengezur, Ermenistan'a verildi. Moskova Hüküm eti, ayrıca Ermenilerin desteğiyle Azerbaycan toprakları üzerinde ve Türkiye sınırlarında, "Kızıl Kürdistan" projesi tasarladı. Bundan amaç, Azerbaycan'da ve Türkiye'de etnik çatışma 37 38

ATIAR, s. 9 1 -93; NECİYEV, s. 1 79- 1 80 ATIAR, s. 93

60


Dr. Nejdet KARAKÖSE

zemini hazırlamak ve Azerbaycan ile Türkiye'yi parçalamaktı. Fakat o dönemde Türkiye ile iyi olan ilişkilerin devam ettirilmesi için bu projeden vazgeçildi39• Zengezur bölgesinin Ermenistan'a verilmesiyle Azerbaycan, jeopolitik açıdan son derece önemli bir bölgesini kaybetti. Türkiye ve kendisine ait olan Nahçıvan ile karayolu bağlantısı kesildi. Ayrıca Rusların Zengezur'u Ermenistan'a vermesinin en önemli sebebi, Ermenistan'ın diğer devletlerle sınıra sahip bulunarak özgür bir devlet olarak addedilmesini sağlamaktı40• Ermeniler, Dağlık Karabağ'ın da kendilerine verilmesi için 1921 yılının başlarında Komünist Partisi Kafkasya Bürosu'na

6 maddelik bir iddia sundular. Kafkasya · Bürosu, bu iddiaları Moskova'ya gönderdi. Ermeniler, gelecek kararı beklemeden Dağlık Karabağ'ı Ermenistan'a bağlamak için fiili adımlar atmaya başladı. Buna karşılık Nerimanov başkanlığında 28 Haziran 1921 'de toplanan Halk Komiserleri Sovyeti, Dağlık Karabağ' ın Sovyet Ermenistanı'na bağlanmaması kararını aldı. Komünist Partisi Kafkas Bürosu, 4 Temmuz 1921 tarihinde yaptığı toplantıda Dağlık Karabağ'ın Ermenistan'a verilmesine karar verdi. Fakat Azerbaycanlı temsilcinin şiddetli itirazları sonucunda konu, bir sonraki güne ertelendi. Ertesi gün yapılan toplantıda,

uzun

tartışmalardan

sonra

Orconikidze'den

ve

Nazeretyan'dan gelen öneriler sonucunda, Dağlık Karabağ'ın Sovyet Azerbaycanı'na b�ğlanması kararlaştırıldı. Şuşa şehri, 39 40

RESULZADE, s. 73; AITAR, s. 93-94 AITAR, s. 95

61


KANA Y A N lARA KA RA BA G

bölgenin idare merkezi yapıldı. Ermeniler b u sefer d e Dağlık Karabağ'ın özerk olmasını istediler. Bu konu üzerinde, uzun süre tartışıldı. 27-28 Haziran 1923'te Komünist Partisi Kafkas Bürosu, 1 aydan geç olmamak kaydıyla Dağlık Karabağ bölgesine özerklik verilmesi konusunda Azerbaycan yönetimine süre tanıdı. Bu meseleyi çözmek için de Sergey Kirov, Azerbaycan yönetiminin başına getirildi. Kirov yönetimi, 7 Temmuz 1 923'te gerçekleşen yönetim kurulu toplantısında Dağlık Karabağ Muhtar Vilayeti'nin kurulması konusundaki kararı kabul etti. Karabağ'a özerklik verilmesine rağmen burada yaşayan Ermenilere bazı yeni haklar verildi. Toprak ve su paylaşımı, göçebelerin yer değiştirmesi ve sınır anlaşmazlıklarının çözümü 1 sene sürdü. Kasım 1 924'te, Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi'nin Azerbaycan S ovyet S osyalist Cumhuriyeti'ne bağlı olduğu onaylandı41• Dağlık Karabağ'ın özerk bir yönetime geçmesine karar veren Komünist Parti üyelerine baktığımızda Orconikidze, Mikoyan, Kirov, Mirzoyan, Sarkis ve Myasnikov'un bu hususta gayret gösterdiği ve bunların çoğunun da Ermeni olduğu görülmektedir. Azerbaycan'ın kaderine, maalesef düşmanı olduğu Ermeniler karar vermiştir. Nerimanov, bu konudaki endişelerini ve itirazını 24 Aralık 1 923'te Stalin'e şöyle aktarmıştır:

''Dağlık Karabağ Mirzoyan'ın baskısıyla Muhtar Vilayet' ilan edildi. Benim kanaatimce buna gerek yoktu. Mirzoyan Ermeni Taşnak akıl hocalarının yardımı ile buna ortam sağladı ve meseleyi 41

NECİYEV, s. 1 8 1 - 1 82; Gülşen PAŞAYEVA/lrada BAGİROVA/Kamal Makili­ ALİYEV/ferhad MEHDİYEV, "SSCB'de Yan-Özerkliğin Hukuki Durumu: Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi Örneği" Uluslararası Suçlar ve Tarih, Sayı 14, 201 3, s. 7374

62


Dr. Nejdet KARAKÖSE

Parti Kom itesi'ne devretti. Bundan hiçbir tereddüdüm yoktur ki, RK(b) Partisi Merkez Komite Komisyonunda Orkonikidze ve Stalin biz Türklere inanmıyor ve Azerbaycan'ın kaderini artık Ermeni Taşnaklarına bırakıyorlar. " Nerimanov,

milliyetçilik

konusunda

da

ayrıca

şunları

söylemiştir:

"EğerAzerbaycan Müslüman Komünistleri milliyetçi ruhu taşımış olsalardı inanın ki Zengezur Ermenistan'a verilmez, Gürcistan'a binlerce ton bedava yakıt gönderilmezdi. Bölgenin Ermenistan'a peşkeş çekilmesine rağmen Ermeniler Karabağ'ın diğer yerlerinden de kendilerine verilmesini talep etmeye başladılar. "42 Dağlık

Karabağ'da

özerk yönetim

kurulduktan

sonra

Ermenilerin yeni hedefi, Ermenistan'daki Türklerin yurtlarından çıkarılması ve Karabağ'da Ermeni nüfusunu arttırarak gelecekte bölgeyi, Ermenistan'a bağlamak oldu. 1926 yılına kadar Ermeniler, Dağlık Karabağ bölgesinde sakin bir şekilde hareket ettiler. Bu tarihten sonra ise Azerbaycanlı Türklere karşı saldırılara başladılar.

4. SOVYET İŞGALİNE KARŞI KARABAG'DA MEYDANA GELEN AYAKLANMALAR Sovyet işgalini müteakip, Azerbaycan'da Sovyet yönetimi kabul edilmemiş; buna karşı değişik yöntemlerle isyanlar ve direnişler gerçekleştirilmiştir. Bu direnişin en üst düzeyde olduğu dönem, 1920-1939 yılları arasıdır. Silahlı direniş büyük ölçüde, 1 9201923 yılları arasında gerçekleşmiştir. Bu dönemde Azerbaycan'da, NECİYEV, s. 1 82

63


KANA 1 AN YARA KA RABA G 53 ayaklanma olmuştur. Her silahlı ayaklanma, Sovyet yönetim i

tarafından Ermenilerin de yardımıyla çok şiddetli ve kanlı bir şekilde bastırılmıştır. Fakat Azerbaycan Türkleri bu uygulamalardan yılmamış, değişik yöntemlerle bağımsızlık mücadelesine devam etmiştir. Karabağ bölgesi, silahlı direnişin başlangıç yeri olması bakımından Sovyet yönetimine karşı mücadelede önemli bir yer tutmaktadır. 4.1 . Terter Ayaklanması

Sovyet yönetimine karşı ilk ayaklanma, Terter'de yapıldı. 21 Mayıs 1920 tarihinde atlarını tesiim etmek istemeyen Şeki Alayı'na karşı, 1 1 . Kızıl Ordu birlikleri toplarıyla ve diğer silahlarıyla saldırarak katliam yaptılar. Ayrıca Terter halkına da vahşet uyguladılar. Çiftlikleri yağmalayıp mallara el koydular. Bunun üzerine Azerbaycan Halk Cumhuriyeti'ne bağlı atlı birlikler, bölgedeki Terter beylerinin teşvik ettiği halkla birlikte 1 1 . Kızıl Ordu'ya bağlı birliklere saldırdılar. Büyük çatışmalardan sonra başlangıçta, 1 1 . Kızıl Ordu birliklerine karşı başarılar kazanıldı. 80 kadar Kızıl Ordu süvarisi öldürüldü. Ayaklanan Azerbaycanlılar, Berde istikametine yöneldiler. Burada da birliklere, halktan çok sayıda gönüllü katıldı ve Berde'yi Ruslardan kurtardılar. Bu durum, halkın moralini yükseltti. Sovyet Ordusu'nun korkulacak bir tarafı olmadığı ve güçsüz olduğu yönünde yapılan propagandalar, daha fazla gönüllünün ayaklananların yanında yer almasını sağladı. Terter'deki ve Berde'deki bu başarılar, civar illerde de ayaklanmaların başlamasına sebebiyet verdi. Gence, Ağdam, Cavanşir ve Şuşa'da da halk, Sovyet yönetimine karşı isyan başlattı43• 43

Musa QASIMLI, Azerbaycan Türklerinin Milli Mücadele Tarihi (1920-1945),

64


Dr. Nejdet KARAKÖSE 4.2. 6ence Ayaklanması

Sovyet yönetimine karşı en büyük ayaklanma, Gence'de yapıldı. Bakü'nün Bolşevikler tarafından işgalinden sonra Azerbaycan'ın vatansever aydınları, subayları ve siyasileri Gence'de toplandılar. Ayrıca Azerbaycan Ordusu'na ait 1.800 kadar asker de Gence'de bulunmaktaydı. Ruslar da işgal amaçlı olarak Gence'ye 3.000 kişilik birlik göndermişlerdi. Bu birlik, şehirde soygun ve yağma faaliyetlerine girişince Gencelilerin tepkisini toplamıştı. Gence'deki ayaklanmayı yönetmek amacıyla General Cevat Bey Şıhlinski, General Muhammed Mirza Kaçar ve Albay Cihangir Bey Kazımbeyov'den oluşan bir askeri konsey oluşturuldu. Halk da Azerbaycan ulusal birlikleri tarafında yer aldı. Ayaklanmanın olacağını önceden haber alan Bolşevikler baskın tarzında, 25-26 Mayıs 1 920 gecesi Azerbaycan alayına saldırdılar. Azerbaycan alayı, başlangıçta savunma durumundayken karşı saldırıya geçti. Halkın da ayaklanmaya katılmasıyla direnişçilerin sayısı 12.000'e çıktı. Bolşevik birlikleri yenilmeye ve kontrol ettikleri garnizonu, depoları ve önemli merkezleri kaybetmeye başladılar. Çevre köylerde ve Yevlah'ta da ayaklanmanın başlaması, Sovyet yönetimini zor duruma düşürdü. Sovyet yönetimi ayaklanmanın bütün yurt sathına yayılmasından korktuğu için sert tedbirlere başvurdu. Bölgeye takviye birlikler gönderdi. Ayrıca şehirde bulunan Rusları ve Ermenileri ikna ederek yardımlarını sağladı44•

Türkçesi: Ekber N . NECEF, Kıİknüs Yayınlan, İstanbul 2006, s. 95-97 QASIMLI, s. 97-99

65


KANAYAN 1 A RA KA RABAG

27-28 Mayıs 1 920 tarihlerinde, Sovyet askerleri ile ayaklananlar arasında çok kanlı çatışmalar meydana geldi. Bu çatışmalarda, General Cevat Şıhlinski yaralandı. Sovyet yönetimi, çatışmalar esnasında

Azerbaycan

halkını

kandırmak için

propaganda

faaliyetini etkili bir şekilde kullandı. Devrimin tehlikede olduğu ve burjuvazinin hala ayakta olduğu vurgulanarak bir kısım halkın ve Azerbaycan askerlerinin kandırılması sağlandı. Böylece Kızıl Ordu ve Azerbaycan Bolşevik birlikleri, 3 1 Mayıs 1 920'de Gence şehrine girerek kontrolü sağladı. Bundan sonra Kızıl Ordu ve Ermeni askerleri tarafından hem Gence'de hem de civar köylerde katliam, ırza geçme, soygun ve yağma yapıldı. Ayaklanan birliklerden geriye kalanlar, çevre köylere ve Karabağ'a çekildiler. Kızıl Ordu birlikleri tarafından toplu tutuklamalar yapıldı. General H. Şıhlinski ve General Muhammed Mirza Kaçar da dahil subaylar ve yöneticiler öldürüldü. Samet Bey Mehmandarov ve Ali Ağa Şıhlinski tutuklandı ve daha sonra Moskova'ya götürülerek gözetim altında çalışma izni verildi. Sağ kurtulanlar Türkiye'ye kaçtı45• Direnişin ortadan kaldırılmasından sonra Gence şehrinin ve kazalarının yönetimi, Kaza Devrim Komitesi' ne verildi. Daha sonra Komünist Parti yerel örgütlenmesi yapıldı. Fakat bu örgütlenmede, hiçbir Azerbaycanlı görev almadı. Yerel yönetimin birinci görevi, devrim karşıtlarını ortadan kaldırmaktı. Kaza Devrim Komitesi, çatışmalardan sonra ortaya çıkan olumsuzlukları gidermeye ve çatışmaların yaralarını sarmaya çalıştıysa da başarılı olamadı. Zira halkın komünist yönetime karşı düşüncesi, hala olumsuzdu. 45

QASIMLI, s. 1 00- 1 0 1

66


Dr. Nejdet KARA.KÖSE 4.3. Karabağ Ayaklanması

Gence

ayaklanmasının etkileri, Karabağ

ayaklanmasına

sebep olmuştur. Karabağ ayaklanmasında, din adamlarının Sovyet yönetiminin aleyhinde yaptıkları propagandalar da çok etkili oldu. Karabağ isyanına katılan birlikler Şeki, Cavanşir, Ağdam atlı birlikleri, Bakü yaya alayı ve iki topçu birliğinden müteşekkildi. Ayaklanmaya, kendisini Karabağ Hakimi ilan etmiş olan eski Kafkas İ slam Ordusu Kumandanı Nuri Paşa komuta etmekteydi. Ayrıca Binbaşı Kazım Bey, Albay Zeynalov ve yardımcısı Ali Fasyab Ağlarbeyov da Nuri Paşa ile birlikteydi. Ayaklanma, Haziran 1920 başlarında gerçekleşti. Ayaklananlar önce Şuşa'yı ele geçirdiler. Sonra Hankendi üzerinden Ağdam'da ve Yevlah'da yerleşik 28. Kızıl Ordu Alayı'na saldırdılar. Rus alayı esir alınarak Ağdam kurtarıldı. Ele geçirilen bölgelerde askeri mahkemeler kuruldu, komünistler yargılandı ve kurşuna dizildi. İhsan Han Nahçıvanski komutasındaki Şeki Alayı, Baloğlan komutasındaki Boyahmedi birliği ile Kızıl Ordu birlikleri arasında kanlı çarpışmalar meydana geldi. Kızıl Ordu birlikleri, ele geçirdikleri ayaklanmacıları kurşuna dizdiler46• 10 Haziran 1920 tarihinde Kızıl Ordu, ayaklanmacılara karşı topyekun saldırıya geçti. Berde, yoğun bir top ateşine tutuldu. 10 Haziran'da Terter, 11 Haziran'da Ağdam, 14 Haziran'da Hankenti ve 15 Haziran'da Şuşa, Kızıl Ordu birliklerince ele geçirildi. Kontrol altına alınan bölgelerde cezai uygulamalar yapıldı. Çok &ayıda direnişçi ve halktan kimseler, kurşuna dizildi. Kızıl Ordu ile 46

QASIMLI, s. 1 1 0- 1 1 2

67


KANA YAN 1 ARA KA RABAG

birlikte Ermeniler de ayaklanmacılara karşı savaştılar. Ermeniler, bölge halkının yok edilmesinde ve mallarının yağmalanmasında adeta görev aldılar. Nuri Paşa, 9 Haziran 1920'de Gürcistan sınırından gönderilen 32. Kızıl Tümen birliklerine Ağdam'da yenildikten sonra yanına bir piyade taburu, bir süvari alayı, bir miktar top ve makineli tüfek alarak çekildi. İ ran sınırında, Aras Nehri üzerindeki Hüdaafrin köprüsüne kadar Kızıl Ordu Süvari Tugayı tarafından takip edildi. Nuri Paşa, İ ran üzerinden dolaşarak Erzurum'a geldi ve 15. Kolordu'nun emrine girdi47• Karabağ bölgesinin eski komutanı ve Azerbaycan'ın Genelkurmay Başkanı General Habib Selimov da maiyetiyle birlikte Nahçıvan'a geldi. Komünist yönetimin köylülere, toprak ağalarının ürünlerini toplama fırsatı vermesine ve rejimi destekler mahiyette propaganda faaliyetlerinde bulunmasına rağmen halkın olumsuz tutumu değişmemiş, yönetime karşı protestolar kesilmemiştir. Karabağ bölgesinde diğer büyük ayaklanma, Cavanşir kazasında meydana geldi. Yağma esnasında, Cavanşir bölgesinin önemli kişilerinden Hanlar Bey'in evinin yağmalanması ve kendisinin öldürülmesi, Sovyet yetkililerce hayvanlara ve atlara el konulması büyük tepkilere yol açtı. Halk, Sultan Bey Sultanov'un çevresinde toplandı. Sultan Bey Sultanov, Sovyetlere karşı ciddi savaşlar vererek kardeşi Hüsrev Bey Sultanov'un serbest bırakılmasını istedi. 1921 yılının başlarında, Sovyet birliklerini bölge dışına attı. Bunun 47

Türk istiklal Harbi Doğu Cephesi 1919-1921, Cilt 111, Genelkurmay Basımevi, Ankara 1 965, s. 99-100

68


Dr. Nejdet KARA.KÖSE üzerine Azerbaycan Komünist Bolşevik Partisi Yönetim Kurulu, ayaklanmanın bastırılması için Mart 192l'de, Ali Haydar Karayev komutasındaki Azerbaycan birliklerini gönderdi. Ayaklanma bastırıldı ve direnişe katılanlar, ağır biçimde cezalandırıldı. Çok sayıda kişi kurşuna dizildi ve tutuklandı. Cavanşir Kaza Komünist Örgütü kapatılarak yerine geçici bir idare kuruldu. Çok sayıda komünist, partiden ihraç edildi. Bölgedeki birçok han ve bey sınır dışı edildi48• Karabağ ayaklanması alınan önlemler sonucunda Ocak 1922 tarihinde, birkaç yerdeki ufak direniş dışında tamamen durduruldu. Azerbaycan'da Sovyet yönetimine karşı ayaklanmalar, sadece Karabağ'da gerçekleşmemiştir. Ülkenin bir çok yerinde (Zakatala, Şeki, Şemahı,Aksu, Göyçay,Aktaş, Kuba, Şamhor, Salyan, Hacıkabul ve Kürdemir, Tovuz ve Kazak, Nahçıvan, Bakü, Lenkeran, Yardımlı, Astara), ayaklanmalar vuku bulmuştur. Fakat bu ayaklanmalar da Sovyet yönetimi tarafından kanlı bir şekilde bastırılmıştır. Ayaklanmalar, Azerbaycan Türkü'nün özgürlük mücadelesinde canını esirgemeden verdiği kahramanlık destanlarıdır.

5. KARABAG'DA ERMENİ KATLİAMLAR! İ ran ile imzalanan Türkmençay Antlaşması'ndan sonra Rus Çarı I. Nikola tarafından 20 Mart 1 828 tarihinde onaylanan fermanla eski Erivan Hanlığı'nı, NahÇıvan Hanlığı'nı ve Ordubad'ı içine alan bölgede, Ermeni Vilayeti kuruldu. Ruslar Karabağ bölgesine, Osmanlı ve İran Devletlerinden çok sayıda Ermeni 48

QASIMLI, s. 1 1 4- 1 1 5

69


KAN.A}/1N } A RA KA RA BA G

göç ettirmeye çalıştı. Karabağ bölgesinin stratejik önemi dikkate alındığında, Rusların Karabağ'ı bir Ermeni ülkesi haline getirerek Osmanlı, İran ve Azerbaycan Türkleri arasındaki irtibatı kesmeyi amaçladıkları anlaşılmaktadır49• Bölgeye gerçekleşen Ermeni göçüyle birlikte Türk ve Müslüman ahalinin katledilmesi, göçe zorlanması ve mallarının yağmalanması, geçen süre içerisinde bölgedeki Türk ve Müslüman nüfusun azalmasına, buna karşılık Ermeni nüfusunun çoğalmasına sebep olmuştur. Rusların göç politikası, 20. yüzyıl başlarında Azerbaycan'ın demografik yapısında büyük değişikliklere sebep olmuştur. 1 800 yılında Kafkasya'nın genelinde Ermeni nüfusu 200.000 civarında iken 1 900 yılında bu sayı, 1 .300.000'e yükselmiştir. Ermeniler, Rus yöneticilerin desteği sayesinde Erivan toprakları başta olmak üzere, Azerbaycan'ın önemli merkezlerine yerleştirilmiştir. Daha önce çiftçi, işçi, esnaf, tüccar gibi meslek gruplarına mensupken Rus yöneticilerin desteğiyle zengin bir sınıf haline gelmişlerdir. Böylece Büyük Ermenistan'ın oluşmasına, mali destek sağlayabilmişlerdir. Buna karşılık Azerbaycanlı Türkler, yine Rus yöneticiler vasıtasıyla sömürü ve baskı altında yaşamışlar; kendi ülkelerinde ikinci sınıf vatandaş muamelesi görmüşlerdir50• Rusların desteğini alan Ermeniler, Azerbaycan'da önemli mevkilere gelerek bu durumu, Azerbaycan Türklerine baskı unsuru olarak kullanmışlardır. Yukarıda da bahsedildiği üzere Ermenilerin Azerbaycan Türklerine karşı katliamları büyük ölçüde, 1 905 yılında 49 50

AITAR,

s.

42

ATTAR,

s.

50-51 70


Dr.

Nejdet KARAKÖSE

başlamıştır. Ermeniler bu zamana kadar yeraltı hücreleri, örgütler ve partiler düzeyinde hem askeri hem siyasi hem de ekonomik olarak örgütlenmelerini tamamlamışlardır. 1905-1907 yılları arasında Türklere karşı yapılan katliam girişimleriyle ilgili belgeler, Sovyet döneminde Ermeniler tarafından yok edildiğinden meydana gelen olaylar, Mir Mevsim Newab'ın ve Mehmet Sait Ordubadi'nin hatıralarından öğrenilmektedir. İ ki milleti birbiriyle savaştırmak için Ruslar, Ermeni bir din adamını öldürerek Müslüman mahallesine bırakmışlar ve daha sonra Ermenileri kışkırtarak Müslümanlara karşı katliamın başlamasını sağlamışlardır. Karabağ ve Zengezur bölgelerinde en şiddetli çatışmalar, Haziran 1 905 yılında başladı. Ermeniler Terter'e, Zengezur'a ve Ağdere'ye bağlı köylerde kadınlar ve çocuklar dahil yüzlerce Türk'ü ve Müslüman'ı yok ettiler, mallarını yağmaladılar. Zengezur'a bağlı Saggarsu köyünde Ermenilerin yaptıkları, Azerbaycan gönüllü birliklerindeki tanıkların ifadesinde şöyle anlatılmaktadır:

''Havanın sert geçmesine rağmen grup, izciler vasıtasıyla buraya geldi. Saggarsu çevresinden bir kan gölü görülüyordu. Soğuğun şiddetinden kanın üst kısmı buz tutsa da, taşın bir tarafından kan sızmaya devam ediyordu. Bu durum oradakileri dehşete düşürdü. Taşın arasında 62 kadın ve çocuğun cesedi birbirinin üzerine yığılmıştı. "51. Azerbaycan Türkleri, Ermeni saldırılarına karşı koymak için kendi savunma birliklerini kurdular. Türk Dünyası'nın büyük düşünürü Ahmet Ağaoğlu'nun kurduğu "Difai Teşkilatı", savunma . birliklerinin en önemlisiydi. Azerbaycanlılar, savunma birlikleri ile 51

ATTAR, s . 60-64 71


KANA YAN 1 A RA KARABAG

Papravend Meydan Muharebesi'nde Ermenilere 120 ölü ve 200 yaralı olmak üzere büyük kayıp verdirdiler52• Ermenilerle çatışmalar, 1906 yılında şiddetli bir şekilde devam etti. 1907 yılından sonra ise şiddeti azaldı. 1 908-1913 yılları arasında, bazı köylerde çatışmalar olduysa da bu çatışmalar, eski şiddetinde olmadı. Birinci Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru 191 7'de Rusya'da meydana gelen Bolşevik Devrimi ile beraber Kafkas Cephesindeki Rus askerleri de silahlarını bırakarak memleketlerine gittiler. Rus askerlerin bıraktıkları silahları alan Ermeniler, birlikler teşkil ederek Türk ve Müslüman ahaliye katliam yapmaya ve mallarını yağmalamaya başladılar. Bu işleri düzenlemek için de Stephan Şaumyan, Kafkas Fevkalade Komiseri olarak Moskova yönetimi tarafından tayin edildi. Stephan Şaumyan, Lenin'den aldığı talimatla bölgede Bolşevik rejimini oluşturacak; bunun karşılığında Doğu Anadolu'da ve Kafkasya'da Büyük Ermenistan Devleti kurulacaktı. Şaumyan, Rus Ordusu'ndan kalan silahlarla bir kolordu gücünde birlik kurarak başına, Nazarbekyan'ı geçirdi. Nazarbekyan, Doğu Anadolu'da Türk ve Müslüman ahaliye katliam yaptı. Fakat Osmanlı Ordusu'nun ileri harekatı sonucunda Doğu Anadolu, Ermeni katliamından kurtarıldı. Ermeniler,

Doğu

Anadolu'da

yaptıkları

katliamların

benzerlerini Azerbaycan topraklarında da yaptılar. Bunun en kanlı olanı, "31 Mart Bakü" katliamıdır. Aynı dönemde Ermeniler, Karabağ ve Zengezur bölgelerinde de Türk ve Müslüman ahaliye 52

ATTAR, s. 62-64

72


Dr. Nrjdet KARAKÖSE

katliam uygulayarak mallarına el koymuşlar ve ahaliyi göçe zorlamışlardır. Ermenilerin buradaki amacı, Rusya'daki Bolşevik Devrimi'nden sonra meydana gelen belirsizlikten istifade ederek topraklarını genişletmek ve elde ettiği topraklar üzerinde nüfus üstünlüğü sağlamaktır. Kafkas

İslam

Ordusu'nun

Bakü'ye

taarruzu

sırasında,

Karabağ'a ve Zengezur'a kuwet ayıramamasını fırsat bilen Ermeni çete reisi Antranik, Karabağ bölgesinde saldırılarını artırdı. 22 Ağustos 1918'de 60 kişilik bir Ermeni çetesi, Dantravir bölgesine; 13 Eylül'de 300 piyade ve 2 makineli tüfekten oluşan bir başka Ermeni çetesi, Zayig cephesindeki Abdallar köyüne ve 14 Eylül gecesi Agadi köyüne, Madat ve Sisyan nahiyelerine saldırdı. Çok sayıda Azerbaycan Türkü'nü işkence ederek öldürdüler. Köylerini yakıp yıktılar, mallarını yağmaladılar. Azerbaycan Türkleri kısıtlı imkanları ile Ermenilerin saldırılarına karşı koymaya çalıştılar53• Antranik çetesi Eylül 1918'de, Zengezur'un Rut, Darabas, Abudu, Bahudi, Araklı, Şükür Melikli, Pulkent, Şeki, Kızılçek, Karakilise, İrlik ve Pahlalı köylerini yaktı ve 500'den fazla Müslüman'ı yok etti54• Mondros Ordusu'nun

Mütarekesi'nin Kafkasya'dan

imzalanmasından

çekilmesiyle

birlikte

sonra Türk Ermenilerin

saldırıları arttı. Ermeniler, 1918 yılında yaptıkiarı katliamlar sonucunda Karabağ'da 157, Zengezur'da ise 1 1 5 köyü ve kasabayı

53 54

YÜCEER, s. 1 3 1 - 1 32 ATNUR, s. 66

73


KA NA 1AN YA RA KA RABAG

yok ettiler55• Ermenilerin saldırıları sebebiyle geçimini hayvancılıkla sağlayan Karabağ'ın ve Zengezur'un dağlık bölgelerinde yaşayan köylüler, hayvanlarını yaylalara çıkaramadılar. Yazın aşırı sıcaklar sebebiyle çok sayıda hayvan telef oldu. Bu durum, Azerbaycan halkının servetine zarar verdi56• Nisan

191 9'da

İ ngiliz

Generali Thomson,

Nahçıvan'ı

Ermenistan'a vermişti. Haziran 191 9'dan itibaren İngilizler bölgeyi boşalttıktan sonra Nahçıvanlılar, büyük bir mücadele vererek Ekim 1 9 19'da Ermenistan'dan bağımsızlıklarını aldılar. Ermeniler bu olayın acısını çıkarmak için Erivan, Sürmeli, Ecmiadzin ve Zengezur'daki Müslümanlara vahşet uyguladılar. Sayıları 70.000'i bulan mülteciler, emniyetli yer olarak gördükleri Nahçıvan'a göç ettiler. Nahçıvan'da yiyecek, ilaç ve yakacak sıkıntısı meydana geldi. Nahçıvan Valisi, Azerbaycan Hükümeti'nden yardım istediyse de yeterli olmadı;7• Muhacirlerin zor şartlarda yaşadığını gören Amerikalı Albay Rhea (Haskel'in vekili), Tebriz'den bir miktar yardım temin etti. Aynı tarihlerde İ zmir ve havalisinin Yunanlılar tarafından işgal edilmesiyle meydana gelen muhacir kitlesi ile Nahçıvan'daki Ermeni zulmünden kaçan muhacirler, Azerbaycan halkı üzerinde derin tesir uyandırdığından muhacirlere yardım amaçlı, "İzmir,

Zengezur, Nahçıvan,

Erivan

Müslümanları

Kaçkınlarına Osmanlı Muavenet Merkezi Komitesi" isimli yardım kuruluşu teşkil edildi. Halka bilgilendirme yapılarak yardım 55 56 57

ATTAR.

s.

75

SARIAHMETOGLU, s. 40040 1 ATNUR, s. 266-267

74


Dı: Nejdet KARAKÖSE toplanmaya çalışıldı. Fakat Ermeni zulmü devam ettiği için muhacir meselesi hiç sona ermedi, hep gündemde kaldı58• İngilizler, Ağustos 1919 sonu itibariyle Kafkasya'dan çekildiler. Akabinde, Ermeniler ile Azerbaycanlılar arasındaki çatışmalar da şiddetlendi. Ermenilerin Karabağ'da ve Zengezur'da yaptıkları katliamlar, Azerbaycan Hükümeti'nin teşkil ettiği "Fevkalade Soruşturma Komisyonu" tarafından incelendi. Bu komisyonda görevli Rus Albayı Mihaylov'un raporuna göre Zengezur'da öldürülen Azerbaycan Türkü sayısı 3.257 erkek, 2.276 kadın ve 2.198 çocuk olmak üzere toplam 10.068 kişiydi. Ancak katledilen kişi sayısının bu rakamdan daha çok olduğu anlaşılmaktadır zira Müslümanların panik halinde kaçmaları sırasında öldürülen Azerbaycanlıların çoğunun kimliği ve sayıları bilinmiyordu. Ermenilerin yaptığı bu etnik temizlik hareketinde, Batılı devletlerin Kafkasya'daki temsilcileri sadece kınama açıklamaları yaptılar59. Ermenilerin Karabağ'da en çok zarar verdikleri kazalardan birisi de Cebrayıl kazasıdır. Cebrayıl kazası, 12 Müslüman ve 3 Ermeni köyünden oluşmaktaydı. Ermeniler, Müslüman köylerin çoğunlukta olduğu Cebrayıl kazasında yenileceklerini bildiklerinden öncelikle dağ eteğinde bulunan köylere saldırılar yaptılar. Alınan katliam duyumlarına göre diğer köylerin tedbir almasını önlemek için ise komşu Ermeni ileri gelenleri ve saygın kişileri vasıtasıyla Müslüman köyler sakinleştirilmiş ve güvence verilmiştir. Müslüman köyler de savunma hazırlığı yapmamışlar ve tedbir almamışlardır. Bu durum Ermenileı:in katliamlarını kolaylaştırmıştır60• 58 59 60

ATNUR, s. 269-27 1 ATTAR, s. 90 Berna TÜRKDOGAN UYSAL, "Karabağ Sorununa Dair Belgeler: Cebrayıl Rayonu

75


KA NA YA.N YARA KA RAB.AG

Fevkalade Soruşturma Komisyonu'ndaki Albay Mihaylov'un raporuna göre Cebrayıl kazasına bağlı 33 haneli Sirik köyünde, Ağustos 1919 yılındaki Ermenilerin saldırısı sonucunda 3 7 kişi öldürülmüş, 20 ev yıkılmış veya yakılmış, küçük ve büyükbaş hayvanlar öldürülmüş veya çalınmış, tarlalara ve ekinlere zarar verilmiş, ev eşyaları ve tarım aletleri çalınmış veya tahrip edilmiştir. Toplam zarar miktarı 872.600 Ruble'dir. Cebrayıl kazasına bağlı Dubulli, Eyvatlı, Karulu, Mazra, Melikli, Şıhlar ve Tatar köylerinde, Ermenilerin 1919 yılı içerisinde yapmış oldukları saldırılar neticesinde, Sirik köyünde olduğu gibi çok sayıda kişi ölmüş ve ahalinin malları yağmalanmıştır6 1 • Azerbaycan, Sovyet yönetimine geçtikten sonra d a yönetimde yer alan Ermenilerin de yardımıyla binlerce Türk ve Müslüman öldürülmüş ve göç ettirilmiştir. Keza Azerbaycanlıların Sovyet yönetimine karşı isyanında Ermeniler, Sovyet askerlerinin yanında savaşarak binlerce Türk'ü ve Müslüman'ı öldürmüşler ve mallarını yağmalamışlardır. Ermenilerin

1918-1 920 yılları arasında Türklere karşı

gerçekleştirdikleri katliamları, kendi tarihçileri de itiraf etmektedir. A. A. Lokayan, Taşnaksütyun Partisi'nin 30 aylık iktidarı esnasında Kafkasya'da yaşayan Türklerin o/o 60'ının katliama tutulduğunu, köylerinin

yakılıp

yağmalandığını

yazmıştır.

Ayrıca

1939

senesinde yayımlanan "İ storiçeskie Zapisleri" tarihi kayıtlarına göre Taşnakların iktidarı döneminde, Ermenistan'da yaşayan Türklerin sayısında

o/o

77 azalma olmuştur. Türkler için diğer bir

Örneği", Türk Dünyası Araştırmaları, Sayı 200, Ekim 2012, s. 30-3 1 61

UYSAL,

s.

4-6

76


Dr. Nejdet KARAKÖSE

acı olay da göçlerdir. 1919 yılında Doğu Anadolu, İrevan ve sınır bölgelerinden Azerbaycan'a, Ermeni mezaliminden dolayı çok sayıda göçmen gelmiştir. Gence'de 21 .098, Şemahı'da 26.877, Nuha'da 5 . 100, Karabağ'da 20.000, Lenkeran'da 3 .205 Müslüman, Azerbaycan Devleti'nin göçmenler için oluşturduğu bölgelerde yaşamak zorunda kalmıştır. Bütün bu olaylar, Ermenilerin Türklere karşı yaptıkları zulmün ve şiddetin boyutlarını açıklamaktadır62• Rusların Güney Kafkasya'yı işgalinden bu yana Ermenilerin Azerbaycan Türklerine yapmış olduğu katliamın amacı, bölgeyi Türklerden temizleyerek hakimiyeti sağlamak ve Büyük Ermenistan idealini gerçekleştirmektir. Ruslar da bölgeyi, çoğunluğu sağlayan Türklerden arındırmak için Ermenileri kullanmışlar; yaptıkları katliamlara yardım etmişlerdir.

SONUÇ Tarihi çok eski olan Karabağ bölgesi Anadolu'ya, Kuzey Kafkasya'ya ve İran'a giden yolların birleştiği bir mevkide olması sebebiyle stratejik bir öneme haizdir. Bu sebeple Milattan önceki tarihlerde Sak ve Albanya; Milattan sonraki tarihlerde Hun, Hazar, Sasani, Arap, Selçuklu, Harezmşahlar ve Moğol gibi güçlü devletler bölgede hakim olmuşlardır. Bölge, savunmaya elverişli olması, su kaynaklarının ve bitki örtüsünün zenginliği sebebiyle Alp Arslan, Melikşah, Timur ve Şahruh gibi Türk hükümdarları tarafından yığınak bölgesi olarak kullanılmıştır. 62

AITAR, s. 79

77


Karabağ bölgesine Miladi tarihin başlarından itibaren Türk göçü başlamıştır. Bilhassa Selçuklulardan itibaren çok sayıda Türk boyu, bölgeye yerleşmiştir. Bölge, İran'da hakimiyet süren sırasıyla Kara Koyunlu, Ak Koyunlu ve Safevi Türk devletlerinin hakimiyeti altında kalmıştır. Nadir Şah, Safevi hanedanlığını yıktıktan sonra topraklarını genişletmiştir. Öte yandan Nadir Şah'ın sert yönetimi sebebiyle hanlıklarda isyanlar çıkmıştır. Nadir Şah'ın 1747'de ölümüyle birlikte bölgedeki hanlıklar müstakil hale gelmiştir. Bunlardan birisi de Karabağ Hanlığı'dır. Bu durum, sıcak denizlere inmek için Kafkasya'yı ele geçirmek isteyen Rus Çarlığı'nın işine yaramıştır. Ruslar, hanlıkları teker teker ele geçirmeye başlamış ve İ ran ile yaptığı savaşı kazanarak 1813 yılında imzalanan Gülistan Antlaşması ile diğer hanlıklarla birlikte Karabağ Hanlığı'nı da ele geçirmiştir. 1828 yılında İran ile Türkmençay, Osmanlı Devleti ile Edirne Antlaşmalarını imzalayan Ruslar, Güney Kafkasya'ya hakim olmuşlardır. Ruslar, Güney Kafkasya'da Türkleri azınlık durumuna getirmek için diğer bölgelerden Ermenileri getirerek yerleştirmişlerdir. Ermenilere yönetimde görev vermişler; her alanda ayrıcalık tanıyarak

zengin

olmalarını

sağlamışlardır.

Ermeniler

de

kurdukları çetelerle Türkleri öldürmeye ve yerleşim yerlerini yağmalamaya başlamışlardır. Göç etmek zorunda kalan Türkler, birçok yerde azınlık durumuna düşmüşlerdir. Ermenilerin büyük çaplı katliamları, 1905 yılında başlamış; Birinci Dünya Savaşı'nın sonlarında meydana gelen Bolşevik Devrimi'nden sonra ise daha 78


Dr. Nejdet KARAKÖSE fazla toprak kazanmak için Türklere karşı saldırılarını arttırarak devam ettirmişlerdir. Ermenilerin amacı, Büyük Ermenistan Devleti'ni kurmaktır. Osmanlı Devleti, bu saldırıları durdurmak ve katliamları önlemek için Nuri Paşa komutasındaki Kafkas İslam Ordusu'nu, Azerbaycan'a göndermiştir. Kafkas İslam Ordusu, Bakü'den sonra Karabağ'ı da ele geçirerek Ermeni katliamını önlemiştir fakat bu durum, kısa sürmüştür. Mondros Mütarekesi ile Osmanlı Ordusu Kafkasya'yı tahliye ettikten sonra Ermenilerin saldırıları tekrar başlamıştır. Bakü'ye gelen İ ngiliz generali Thomson, Müsavat Partisi ağırlıklı olarak kurulan hükümeti başlangıçta tanımak istememiş fakat menfaatleri icabı İ ngilizler, daha sonra tanımış ve desteklemişlerdir. Azerbaycan Hükümeti, kendi imkanlarıyla Ermeni saldırılarına karşı koymaya çalışmış ve bu arada Karabağ'da Ermenileri itaat altına almak ve asayişi sağlamak için Hüsrev Bey Sultanov'u geçici Askeri Vali olarak görevlendirmiştir. Hüsrev Bey, daha çok sivil tedbirlerle kısa sürede Karabağ'da düzeni sağlamıştır. İ ngilizlerin ikili tutumlarından cesaret alan Ermeniler, İngilizlerin Karabağ'ı terk ettikleri Ağustos 191 9'dan itibaren saldırılarını tekrar arttırmışlardır. Bu saldırılarda, bilhassa çete reisi Antranik'in yaptığı katliam ve yağma oldukça fazladır. İ ngilizlerden sonra bölgeye gelen Amerikalılar da Ermenilerin tarafını tutmuşlardır. 1920 başlarından itibaren Kuzey Kafkasya'yı ele geçiren Kızıl Ordu, Mart 1920'den itibaren Azerbaycan'a doğru hareket etmiştir. Ermeniler, Kızıl Ordu'nun işgalini kolaylaştırmak için Karabağ ve 79


KANAYAN YARA KARABAG

Kazak bölgelerinde isyan çıkarmışlardır. Azerbaycan Ordusu'nun büyük bölümü isyanları bastırmak için görevlendirildiğinden Kızıl Ordu, 27 Nisan 1920'de Bakü'yü kolayca ele geçirmiş ve 28 Nisan 1920'de Azerbaycan'da, Sovyet yönetimi kurulmuştur. Ermeniler, Sovyet yönetiminde söz sahibi olmuşlardır. Kızıl Ordu da her yerde yağma ve öldürme faaliyetine girişmiş; bunun üzerine Sovyet yönetimini kabul etmeyen Azerbaycanlılar, ülkenin her yerinde isyanlar çıkarmışlardır. Bunların en büyüklerinden birisi de Haziran 1920'de gerçekleştirilen Karabağ isyanıdır. Kızıl Ordu'nun bu isyanları kanlı bir şekilde bastırmasında, Ermeniler de Ruslara yardım etmişler; çok sayıda Türk'ü ve Müslüman'ı öldürerek mallarını yağma etmişlerdir. Bolşeviklerin Azerbaycan'ı işgal etmesiyle birlikte Müsavat döneminde kurulmuş olan düzen bozulmuştur. Bolşeviklerin eşitlik, kardeşlik, adalet sloganlarının aldatmacasıyla Taşnaklar, Azerbaycan yönetiminde söz sahibi olmuşlardır. Karabağ'ın, Zengezur'un ve Nahçıvan'ın Ermenistan topraklarına katılması için Moskova yönetimine baskı yapmışlardır. Zaten tavrını Ermenilerden yana kullanan Lenin ve Stalin Karabağ'ı, Nahçıvan'ı ve Zengezur'u Ermenilere vermekten çekinmemiştir. Bunun kabul edilmesi için de Sovyet Azerbaycan Hükümeti'ne baskı yapmışlardır. Azerbaycan Hükümeti'nin ve Rusya Komünist Partisi Transkafkasya Bürosunun Başkanı Orconikidze'in itirazları sonucunda bu karardan vazgeçilmiş fakat daha sonra Ermenilerin itirazları ile tekrar alınan bir karar üzerine 1 Haziran 1923 tarihinde, 80


Dr. Nejdet KAR4KÖSE Karabağ'da, Azerbaycan'a bağlı özerk bir idare kurulmuştur. Zengezur bölgesi ise Ermenistan'a verilmiştir. Böylece Ermeniler, Sovyet yönetimine girdikten sonra 17.000 km2 olan topraklarını, 29.000 km2'ye çıkarmışlardır. Bu sayede, gelecekte Karabağ'ı ele geçirmek için uygun ortamı hazırlamışlardır. Bundan sonra Ermeniler, Karabağ'da Ermeni nüfusunu arttırmak için çalışmalara başlamışlardır. Zengezur'un Ermenilere verilmesinden sonra Azerb�ycan'ın Nahçıvan ve Türkiye ile karadan irtibatı kopmuştur. Ruslar, Türkiye ile Azerbaycan arasına tampon bir bölge oluşturmayı başarmışlardır. Bundan sonra Ermeniler, topraklarını genişletmek için yeni sebepler ve bahaneler bulmaya devam etmişlerdir. Bu suretle Karabağ sorunu, günümüze kadar devam etmiş ve halen de çözülememiştir. Anlaşıldığı üzere sorunun ortaya çıkışının ve sürmesinin temelinde,

Ermenilerin

genişleme

politikası

yatmaktadır.

Dolayısıyla bu politika anlaşılmadan ve Ermenilerin bu stratejisi uluslararası topluma idrak ettirilip önlenmeden, Karabağ sorununun çözümünü beklemek, çok gerçekçi olmayacaktır.

81


KANA YAN YARA KARABA G

82


DA�LIK KARABA�'DAKI FiiLi DURUM KARŞISINDA AZERBAYCAN'IN ERMENISTAN'A KUWET KULLANMA HAKKI ve SİYASİ ENGELLER

Yrd. Doç. Dl: Efşan İZZETGİL

GİRİŞ Azerbaycan ile Ermenistan arasında bir yüzyılı aşkın bir süredir devam eden Dağlık Karabağ sorunu, muhtelif boyutları olan bir meseledir. Bu sebeple sorun, değişik açılardan pek çok çalışmanın konusunu teşkil etmiştir. Öte yandan Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle uluslararası ilişkilerde kurulan yeni denklemlerden bu bölge de nasibini almıştır. Sorunun doğrudan tarafları yanında,

gerek Dağlık Karabağ'ın gerekse Güney Kafkasya'nın stratejik önemi dolayısıyla Karabağ meselesi, dolaylı pek çok yeni aktörün de rol aldığı veya almaya çalıştığı bir anlaşmazlığa dönüşmüştür. Bu sebeple Dağlık Karabağ sorunu, yalnızca bölgeyi ve bölgedeki güçleri değil yeryüzünün önemli bir kısmını ve bölge dışı önemli aktörleri de ilgilendirmektedir. Karmaşık ilişkiler yumağının bir parçası olan Dağlık Karabağ sorunu ele alınırken bahsettiğimiz çok değişkenli denklem, göz önünde bulundurulmalıdır. Bu bağlamda çalışmamızda öncelikle 83


KANA YAN YA RA KA RABAG

sorunun çerçevesi belirlenecektir. Daha sonra sorun, kuvvet kullanma ve onunla yakından ilgili olan self determinasyon hakkı çerçevesinde ele alınacaktır. Bu değerlendirme yapılırken Dağlık Karabağ sorununda yer alan asıl tarafların yanında, soruna doğrudan müdahil olan diğer devletlerin ve uluslararası örgütlerin tutumu da gözden uzak tutulmayacaktır. 1 . DAGLIK KARABAG SORUNU

Dağlık Karabağ'ın coğrafi konumunu belirtmeden önce konunun daha iyi anlaşılması için "Dağlık Karabağ" isminin nereden geldiği üzerinde durmak, yararlı olacaktır. Bu isimlendirme, tarihte Azerbaycan'ın en önemli hanlıklarından biri olan ve Rus Çarlığı'nın Azerbaycan'ı işgaline kadar varlığını korumuş olan Karabağ Hanlığı'nın adından mülhemdir. Karabağ Hanlığı, Azerbaycan coğrafyasından geçen Kür ve Aras Nehirlerinin arasındaki geniş ovalığın adıdır. Karabağ Hanlığı, 18.000 km2 gibi geniş bir alanı kapsamaktaydı. Dağlık Karabağ ise bu alanın içerisinde 4.392 km2 gibi küçük bir bölümü oluşturmaktadır. Hankendi, Akdere, Hadrut, Hocavent ve Askeran illerinden oluşan Dağlık Karabağ, Azerbaycan'ın güneybatısında yer almakta ve Ermenistan ile kara sınırı bulunmamaktadır. Dağlık Karabağ ile Ermenistan arasında Azerbaycan'ın Kelbecez, Lacın, Gubatlı ve Zengilan gibi önemli illeri yer almaktadır1• Ağn İbrahim Çeçen Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi Ağn İbrahim Çeçen Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi Araz ASLANLI, "Tarihten Günümüze Karabağ Sorunu'', Avrasya Dosyası, Azerbaycan Özel Sayısı, Cilt: VII, İlkbahar 200 1 , s. 394 84


Yrd. Doç. Dı: Efşa n İZZETGİL Rus Çarlığı'nın Güney Kafkasya'yı işgal etmesine kadar Ermeniler, Kafkasya'da çok az bir nüfusa sahipti ve dağınık şekilde yaşamaktaydılar. 1808'de Çarlığın Azerbaycan topraklarını işgal etmeye başlamasıyla birlikte Ermeniler, yine Çarlığın gayretleri ile göç ettirilerek Azerbaycan'ın Revan, Karabağ ve Gence Hanlıklarına yerleştirilmişlerdir. Bu göçler Çarlık ve İran arasında yapılan Türkrnençay (1828) ile Çarlık ve Osmanlı arasında yapılan Edirne Antlaşmalarına (1829), Ermenilerin göçlerini serbestleştiren maddelerin konulması yoluyla daha da arttırılmıştır2. Rus Çarlığı'nın Ermenileri bu bölgeye göç ettirmesinin sebebi, işgal ettiği bölgede tutunabilmek amacıyla burada destek alabilecekleri ve kendileri gibi Hıristiyan nüfus oluşturmak isteğinden kaynaklanmaktadır. Bu göçlerin daha da hızlandırılması için Çar 1 . Nikola 1828 yılında, Azerbaycan'ın Revan ve Karabağ Hanlıklarının birleştirilmesinden oluşan bir bölgede, Çarlığa bağlı Ermeni vilayeti3 kurduğunu ilan etmiş ve göçün çekici kılınması için teşvikler verilmesini emretmiştir4• 1828-1 830 yılları arasında bölgeye 200.000 Ermeni yerleştirilmiştir. Ermeni göçleri 18771878, 1893-1894 ve 1 897 Türk-Rus savaşlarından sonra da artarak devam etmiştir'. Bu göçlerle birlikte 1932 yılındaki resmi bir nüfus sayımına göre Karabağ'ın nüfusunun % 64,8'ini Türkler, % 34,8'ini ise Ermeniler oluşturmaktadır6• Ziya BüNYEDOVN. B. YUSUFOV, Azerbaycan Tarihi, Azemeşr, Bakü 1 994, s. 582 Bu vilayetin sadece % 1 8 'i, Ermenilerden müteşekkildi. İ. GAZARYAN, "Pereseleniye armyan iz Persii v Armyanskuyu oblası v 1828 g.", Obşestvennıye Naukya, Sayı: 7, 1957, s. 6 1 -72. Elektronik erişim için bkz: http:// basss.asj-oa.am/145 1/1/1957-7(6 1 ).pdf asin ASLAN, Can Azerbaycan, KÖK Yayınlan, Ankara 1 990, s. 52 H. D. HALİLOV, "Kanıbağ'ın Etnik Tarihinden", Azerbaycan SSR ilimler

85


KAI\'AlA1\· YA R/:! KA RABAG

Ermenilerin bölgede artmasıyla birlikte Ermeni ve Azerbaycan halkları

arasında

sorunlar

çıkmaya

başlamıştır.

Ermeniler,

Anadolu'da oluşturmak isteyip de kuramadıkları Ermenistan devletini, yoğunlaşmaya başladıkları bu bölgede kurmak için örgütlenmeye ve dolayısıyla da eylemlerde bulunmaya başlamışlardır. Ermeni örgütleri, 1905 yılında kanlı eylemler yapmaya karar vermiş ve bölgede Ermeni nüfusun yoğun olarak yaşadığı Bakü, Karabağ ve Nahçıvan başta olmak üzere Azerbaycan'ın birçok bölgesinde binlerce Türk'ü katletmişlerdir7• Bu aynı zamanda, Azerbaycan Türkleri ile Ermeniler arasındaki çatışmanın başlangıcını da oluşturmuştur. Ermeniler bu katliamlarına aralıksız devam etmişler ve 31 Mart 191 8'de, Bolşeviklerin yardımıyla başta Bakü ve Karabağ olmak üzere Azerbaycan'ın çeşitli yerlerinde 40.000'in üzerinde insanın ölümüne sebep oldukları "31 Mart vakası" olarak anılan katliamı gerçekleştirmişlerdir8• 1918 yılında Güney Kafkasya'da bağımsız devletler kurulurken Ermenistan'da

Rus

Çarlığı'nın

oluşturmuş

olduğu

Erivan

Guberniyası'nın9 bulunduğu bölgede, 9.000 km2'lik bir alanda Ermeni Cumhuriyeti ilan edilmiştir1 0• Ermeniler bu topraklarla yetinmemişler, Azerbaycan'dan ve Osmanlı Devleti'nden daha Akademisinin Haberleri: Tarih Felsefe Hukuk Serisi, No: 3, Bakü 1 988, s. 23 Alper GAZİGİRAY, Ermeni Terörünün Kaynakları, Gözen, İstanbul 1 982, s. 1 26 Ali AGALAR, "31 Mart Azerbaycanlılann Soygınm Günüdür", Türkistan Gazetesi­ Azerbaycan, 4 Nisan 2005, s. 6 Erivan Gubemiyası, Rus Çarlığı'nın bir idari birimi olarak 1 849- 1 9 1 7 yıllan arasında, soyları Çarlık öncesi Azerbaycan Hanlıklarına dayanan Türkler tarafından yönetilmiş bir bölgedir. 10

Esaı URAS, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, 2. Baskı, Belge Yayınları, 1 987, s. 648

86


Yr d. Doç. Dı: Efşan İZZETGİL

fazla toprak parçası ele geçirmek için sürekli mücadele etmişlerdir. 1920'de Ermeniler, Karabağ'da isyan başlatmışlardır. Bu isyanı bastırmak için yeni kurulmuş güçsüz ordusunu Karabağ'a sevk eden Azerbaycan Cumhuriyeti, Ermeni ve Kızıl Ordu işbirlikçilerinin Bakü'ye girmesine engel olamamış ve Azerbaycan, Bolşevikler tarafından işgal edilmiştir11• Azerbaycan'ınve Ermenistan'ın Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB)'ne dahil olmasıyla birlikte aralarındaki soruna Moskova el koymuş; sorunun çözümü için Azerbaycan sınırları içerisinde Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi kurulmak üzere Dağlık Karabağ'ı1 2 Azerbaycan'a, Zengazur bölgesinde özerk bir Türk bölgesi kurulmak üzere Zengazur'u Ermenistan'a bırakmıştır. Yoğun baskılar sonucu Azerbaycan'da Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi (DKÖB) kurulurken, Ermenistan'da kurulması gereken Zengazur Özerk Türk Bölgesi kurulmamış ve bu bölge, doğrudan Ermenistan'a bırakılmıştır. Bunun yanında, sınır düzeltmeleri sonucu Ermenistan'a bırakılan topraklar da hesaba katılırsa SSCB dağılana kadar Ermenistan, Azerbaycan'dan 29.000 km2 toprak koparmayı başarmıştır13 • Ermeniler, SSCB döneminde üst yönetimdeki Ermenilerden de cesaret alarak çeşitli platformlarda Dağlık Karabağ ile ilgili iddialarını dile getirmekten çekinmemişlerdir. 1985 yılında, Gorbaçov'un "G/asnost" ve "Perestroyka" politikalarını açıklamasıyla 11 12 13

Savaş YANAR, Türk Rus lıişkilerinde Gizli Güç: Kalkasya, Kültür Sanat Yayınlan, İstanbul 2002, s. 177 "Dağlık" sıfatı ilk kez burada kullanılmıştır. Sabir ASEDOV, Ömür Yaddaş, Diderginler-1 Gençlik Neşriyatı, Bakü 1990, s. 59

87


KANA YAN YARA KARABA G

birlikte Ermeniler, daha açık bir şekilde iddialarını seslendirmeye başlamışlardır. 1988 yılına gelindiğinde Robert Koçaryan gibi Dağlık Karabağ Komünist Partisi'nde önemli görevlerde bulunan kişiler, halkı örgütleyerek bölgede isyanlar çıkarmaya ve katliamlar yapmaya başlamışlardır. 10 Şubat 1988'de DKÖB Sovyeti,14 Ermenistan ve Azerbaycan Sovyetlerine hitaben hazırlanmış ve Azerbaycan'dan ayrılarak Ermenistan ile birleşme isteğini belirten müracaatı kabul etmiştir. Buna karşılık 21 Şubat'ta toplanan SSCB Merkezi Komitesi, aldığı kararla Ermenilerin isteklerine olumsuz cevap vermiştir. Red cevabı üzerine Ermeniler, Zengezur bölgesinde yaşayan 190 Türk'ü öldürmüş ve 160.000 Türk'ü göç etmeye zorlamıştır15• SSCB Merkez Komitesi'nin verdiği red kararının üzerinden çok geçmeden 1 Temmuz 1988'de, DKÖB Sovyeti, Azerbaycan'dan ayrılma kararı almıştır. Ertesi gün toplanan Azerbaycan Yüksek Sovyet Başkanlık Divanı, yerel meclisin Azerbaycan'dan ayrılma kararı almaya yetkisi olmadığını, bu kararın anayasaya aykırı olduğunu belirterek kararın geçersizliğini ilan etmiştir. SSCB Yüksek Sovyet Başkanlık Divanı, bu yerel meclisin almış olduğu kararları değerlendirmiş ve sonuç olarak Azerbaycan ile Ermenistan'ın Anayasa ile belirlenen toprak bütünlüğünün değiştirilmesinin mümkün olmadığını, bu kararın

SSCB Anayasası'nın 78.

maddesine16 dayandığını belirtmiştir17• 14 15

16

17

DKÖB Sovyeti, 1 4 0 üyeden oluşmaktaydı v e b u üyelerin 1 IO'u, Enneni'ydi. Zeynel Abidin MAKAS, Azerbaycan'ın Tarihi Kültllrel CoRrafyası, KÖK Yayınlan, Ankara 200 1 , s. 9- 1 1 Maddeye göre SSCB bünyesindeki herhangi bir cwnhuriyetin sınırlan, o cwnlıuriyetin nzası olmadan değiştirilemez. ASLANLI, s. 400-401

88


Yrd. Doç. Dr. Efşan İZZETGİL SSCB Yüksek Sovyet Başkanlık Divanı'nın almış olduğu kararlar, Ermeniler tarafından beğenilmemiş ve çatışmalar hız kazanmıştır. 9 Ocak 1990'da, Ermenistan Parlamentosu'nun 1990 bütçesini onaylarken ekonomik plan kapsamına Dağlık Karabağ'ı da dahil etmesi üzerine Karabağ'da savaş başlamıştır. Bunun üzerine olaylar karşısında pasif kalan SSCB yönetiminin çare olmadığını anlayan Azerbaycan halkı, Azerbaycan'da yönetimi ele geçirmiş ve bağımsızlığını ilan ederek Ermenistan'ın saldırılarına etkin bir biçimde karşılık vermeye başlamıştır. Ermenistan Ruslardan da aldığı destekle birlikte Azerbaycan'ın topraklarını işgal etmeye başlamıştır. Azerbaycan, Ermenistan'ın Rusya'dan aldığı destek sebebiyle zorlanmaya başlamıştır. Bu sebeple uluslararası kuruluşları da devreye sokmaya karar vermiş ve 30 Ocak 1992 tarihinde Prag'da yapılan Avrupa Güvenlik İ şbirliği Konferansı (AGİ K) Zirvesi'nde, Ermenistan'ın da üye olduğu bu örgüte katılmış ve sorun, uluslararası bir nitelik kazanmıştır. Nitekim Temmuz 1992'de, Beyaz Rusya'nın Minsk şehrinde düzenlenen konferans neticesinde, sorunun çözümü için AGİ K'e bağlı Minsk Grubu oluşturulmuştur18• Sorunla ilgilenen bir başka uluslararası örgüt de Birleşmiş Milletler (BM)'dir. 2 Mart 1992 tarihinde,Azerbaycan'ın BM'ye üye olmasıyla Karabağ sorunu, bu örgütün de gündemine girmiştir. 26 Mart 1992'de BM Genel Kurulu, AGİ K'in girişimlerini destekleme kararı almıştır. BM, Ermenistan'ın Azerbaycan topraklarını işgal ettiği bir dönemde 822, 853, 874 ve 884 sayılı olmak üzere 18

ASLANLI, s.405; Mahi� ABDULLAYEV, Beynalbalk MOoasibetler Tarihi, Teshil Yayınlan, Bakü 2003, s. 507-508

89


KANA 1 AI'i 1ARA KARABA G

Ermeni işgallerini kınayan dört tane karar almıştır. Bu kararlar hemen hemen aynı içerikte olup Ermenistan'ın Azerbaycan'ın önemli şehirlerini işgal etmesinin üzerine uluslararası toplumun tepkisini yansıtır bir niteliğe sahiptir. Genel olarak kararlarda, iki devlet arasındaki çatışmaların endişe verici olduğu ve Azerbaycan

topraklarının Ermenilerı9 tarafından işgal edilmesinden duyulan rahatsızlık dile getirilmiş, uluslararası kabul görmüş sınırların ihlal edilmezliği, bütün devletlerin bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesi gerektiği ilkeleri vurgulanmıştır. Ayrıca barışın sağlanması amacıyla AGİ K Minsk Grubu eliyle yürütülen barış sürecine destek verilmesi gerektiği belirtilmiştir2°. 16 Mayıs 1994 tarihinde Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT)2ı Minsk Grubu'nun girişimiyle çözüm çerçevesinde, Ermenistan ve Azerbaycan arasında ateşkes imzalanmıştır. Bununla birlikte taraflar arasında kesin barışı öngören bir anlaşma üzerinde henüz uzlaşılamamıştır. Ermenistan, Azerbaycan topraklarının % 20'sini halen işgal altında tutmaktadır. İşgal edilmiş toprakların içerisinde Azerbaycan'ın Dağlık Karabağ bölgesi dışında, 7 büyük ili de bulunmaktadır22• AGİT Minsk Grubu, kesin barış için tarafları bir araya getirmeye çalışmaktadır. Minsk Grubu şimdiye kadar barış için birkaç öneri getirmiştir. Bu önerilerin en sonuncusu 2007'de Minsk 19

Kararlarda herhangi bir devlet adı belirtilmemiş, sadece "Enneniler" ifadesi kullanılmıştır.

20

ABDULLAYEV, s. 508

21

AGİ K, 1 994

22

yılında AGİT adını almıştır.

Milliyet Gazetesi, 26 Mayıs

1 994

90


Yrd. Doç. Dr. Efşan İZZETGİL Eş Başkanlarının ortak kabulü ile oluşturulmuş, "Madrid İlkeleri" olarak da anılan "Temel İlkeler" planıdır. Bu planda öncelikle Dağlık Karabağ dışında işgal edilmiş illerin Ermeniler tarafından boşaltılması, bu illerde yaşayan ve göçe zorlanmış Azerbaycanlıların topraklarına geri dönmesinin sağlanması, hayati toplumsal kurumların ve ulaşım altyapılarının oluşturulması, uluslararası barış gücünün şartlarının belirlenmesi, Dağlık Karabağ' ı Ermenistan'a, ve Azerbaycan'ı Nahçıvan'a bağlayacak koridor sorununun çözülmesi ve son olarak da Dağlık Karabağ'ın statüsünün netleştirilmesi önerilmiştir23• İki taraf, başlangıçta bu ilkelere sıcak bakmış olsalar da sonraki görüşmelerde, özellikle Ermenistan'ın mevcut statükoyu değiştirmeye istekli olmaması dolayısıyla şimdiye kadar bir ilerleme kaydedilememiştir. Burada tarafların isteklerinin ve önceliklerinin ayrıştığı görülmektedir. Azerbaycan ilk önceliği, Dağlık Karabağ dışındaki işgal edilmiş toprakların boşaltılmasına vermektedir. Özellikle Suriye kriziyle birlikte Ermenistan'ın buradan gelen Ermeni göçmenleri, işgal etmiş olduğu topraklara yerleştirmesi Azerbaycan'ın sert eleştirilerine sebep olmaktadır. Azerbaycan, bir an önce bu bölgenin Azerbaycan'a iade edilmesi gerektiğini uluslararası toplum nezdinde dile getirmektedir. Diğer taraftan Ermenistan ise öncelikle Dağlık Karabağ'ın statüsünün ve Ermenistan'a açılacak koridorların belirlenmesi, Dağlık Karabağ'ın güvenliğinin garanti altına alınması, en önemlisi de sözde Dağlık Karabağ Cumhuriyeti

Dışişleri

Bakanı Danışmanı

Ruhen

Zargaryan'ın da belirtmiş olduğu gibi Dağlık Karabağ'ın çevresinde 23

"Dağlık Karabağ'da Çözüm Girişimleri: AGİT Minsk Grubu'nun Müzakere Çıkmazı", hıtp://www.aljazeera.eom.tr/baber-analiz/daglik-karabagda-cozum-girisimleri-agit­ minsk-grubunun-muzakere-cikrnazi

91


KAXA 1 AN rARA KARABA G

uluslararası güçlerce güvenlik çemberi oluşnırulması ve "Tarihi Kuzey Dağlık Karabağ"ın2 4 Dağlık Karabağ ile birleştirilmesi konularını da görüşme konusu yapmayı talep etmektedir. Ermenistan aynı zamanda, Azerbaycan'ın topraklarıyla ilgili yeni iddialarını da dile getirmiştir2 5• Görüldüğü üzere Azerbaycan çözüm için daha somut ve uzlaşılır öneriler getirip çaba sarf ederken Ermenistan, çözümden ziyade yeni toprak iddialarında bulunmaya devam etmektedir. Dolayısıyla bu tablo, Ermenistan'ın genişlemeci politika izlemeye devam ettiğini göstermektedir.

2. KUVVET KULLANMA ÇERÇEVESİNDE DAGLIK KARABAG SORUNU 2.1 . Uluslararası Hukukta Kuvvet Kullanma ve Meşru Müdafaa

Tarihi sürece bakıldığında, İkinci Dünya Savaşı'nın bitmesine kadar kuvvet kullanma, uluslararası ilişkilerde devletlerin doğal hakkı olarak karşımıza çıkmaktadır. Ö te yandan, bu tarihe kadar kuvvet kullanmanın yasaklanması konusunda bir takım girişimler de olmuşnır. Bunlar, özellikle Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra bir daha böyle bir savaşın çıkmaması için ortaya atılmış öneriler ve denemelerdir. Birinci Dünya Savaşı sonrasında, bazı düzenlemeler yapmak için Paris'te toplanan konferansta, bu yönde öneriler olduğu ve daha sonra bu önerilerin Milletler Cemiyeti'nin kuruluşuna etki 24

25

Adı geçen bölge, Azerbaycan'ın Dağlık Karabağ'a yakın önemli şehirlerinden oluşmaktadır ve şu anda Azerbaycan 'ın kontrolündedir. Bu şehirler, şimdiye kadar Dağlık Karabağ ile hiçbir şekilde ilişkilendirilmemiştir. Ruben ZARGARYAN, "Dartrnuntskaya Konferansiya na uregylirovaniye Azerbaycano-Karabakhskovo Konflikta", http://www.fondks.ru/aıticle. php?; Ruhen ZARGARYAN, "Klyuç k uregulirovaniyu-priznaniye Nagoıno-Karabakhskoy Respubliki", http://vesınik.mfa-pmr.org/engine/print.php?newsid= 132

92


Yrd. Doç. Dr. Efşan İZZETGİL ettiği söylenebilir. Milletler Cemiyeti Misakı, kuvvet kullanmayı tamamen yasaklamasa da bu yönde ilk girişim olması sebebiyle önemli sayılmaktadır. Kuvvet kullanmayı tamamen yasaklamayı öngören ilk antlaşma ise 1928'de imzalanmış olan Briand-Kellogg Misakı'dır. Bu misak, İkinci Dünya Savaşı'nın çıkmasına engel olamamış ama savaştan sonra BM'nin kurulmasına zemin teşkil etmiştir26• Milyonlarca insanın öldüğü İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra bir daha böyle bir kıyıma izin vermemek için uluslararası hukukta kuvvet kullanmayı yasaklayan hükümler kabul edilmiştir. Bu hükümler, BM'yi kuran antlaşmada yer almıştır. Aşağıda, bu hükümler incelenecek ve Karabağ sorunu çerçevesinde değerlendirilecektir. 2.1 .1 . BM Antlaşması'nın Kuvvet Kullanmayı Yasaklayan Maddeleri

BM Antlaşması'nın "Giriş" bölümünde, üyelerin "milletlerarası

barışın ve güvenliğin muhafazası için kuvvetlerini birleştirip müşterek menfaatlerin icapları dışında silah kullanılmamasını sağlayan ilkeleri kabule ve usulleri tesise" kararlı oldukları belirtilmiştir27• Antlaşmanın 1. ve 2. maddeleri de savaşın yasaklandığını belirten düzenlemeler getirmiştir. Madde 1/l'de, uluslararası barışın ve güvenliğin sağlanması BM'nin ilk amacı olarak belirtilirken, 2. maddede bu amacın gerçekleşmesi için gerekli ilkeler sıralanmıştır. 2. maddenin 2

6

27

Bkz. Enver BOZKURT, Birleşmiş Milletler Sisteminde Kuvvet Kullanımı, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara 2003, s. 10- 12 BM Antlaşması'nın tam metni için bkz. BM Resmi İnternet Sayfası, https://treaties. un.orgldoc/publication/ctc/uncharter.pdf. Türkçe metin için bkz. Aslan GüNDÜZ, Milletlerarası Hukuk (Editör: Reşat Volkan GÜNEL), Beta Basım Yayım Dağıtım, İstanbul 2014, s. l 10-128

93


KA SA 1 AN 1/-JRA KA RABAG

3. fıkrasında devletlerin, anlaşmazlıklarını uluslararası güvenliği, adaleti ve barışı tehlikeye sokmadan, barış yoluyla çözecekleri ifade edilmiştir. BM Antlaşması'nın kuvvet kullanmayı yasaklayan en belirgin maddesi ise 2. maddenin 4. fıkrasıdır. Bu fıkrada, "Bütün üyeler,

uluslararası ilişkilerinde gerek herhangi bir başka devletin toprak bütünlüğüne ya da siyasal bağımsızlığına karşı gerekse BM'nin amaçları ile bağdaşmayacak herhangi bir biçimde kuvvet kullanma tehdidine veya kuvvet kullanılmasına başvurmaktan kaçınırlar. " hükmü yer almaktadır. Açıkça anlaşıldığı üzere, yalnızca kuvvet kullanma değil kuvvet kullanma tehdidi de yasaklanmıştır. 2.1 .2. BM Antlaşması'nın Kuvvet Kullanmaya izin Verdiği Haller

BM Antlaşması'nın genel yaklaşımı, kuvvet kullanmayı yasaklama yönündedir ama belirli hallerde kuvvet kullanılmasına izin veren hükümler de bulunmaktadır. Bu istisnai hallerden biri, BM Antlaşması'nın 51. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddede,

"Bu antlaşmanın hiçbir hükmünün, Birleşmiş Milletler üyelerinden birinin silahlı bir saldırıya hedefolması halinde, BM Güvenlik Konseyi uluslararası barışın ve güvenliğin korunması için gerekli önlemleri alıncaya dek doğal olan münferit veya müşterek meşru müdafaa hakkına halel getirmeyeceğini; bu meşru müdafaa hakkını kullanarak üyelerin aldıkları tedbirlerin derhal BM Güvenlik Konseyi'ne bildirileceğini ve Güvenlik Konseyi'nin bu antlaşmaya dayanarak uluslararası barışın ve güvenliğin korunması veya iadesi için lüzumlu göreceği şekilde her an hareket etmek yetki ve ödevine hiçbir şekilde etki etmeyeceği" hükümleri kayıt altına alınmıştır. Görüldüğü gibi BM Antlaşması'nda, 94


Yrd. Doç. Dr. Efşan İZZETGİL kuwet kullanmanın mümkün olduğuna dair istisnalar mevcuttur. Bunlar, meşru müdafaa hakkı ve maddede belirtilen BM Güvenlik Konseyi'nin yetkisidir. Bu yetki, BM Antlaşması'nın VII. Bölümü çerçevesinde, BM Güvenlik Konseyi kararıyla uygulanan zorlama önlemlerini içermektedir. BM Güvenlik Konseyi kararlarıyla kuwet kullanımı sık kullanılmayan bir yol olsa da BM, şimdiye kadar birkaç kez bu yolu işletmiştir. Bu yola başvurmanın en önemli şartı ise uluslararası barışın tehlikede olması gerekliliğidir. Kuwet kullanmanın diğer önemli istisnasına göre ise meşru müdafaa hakkı, bir devletin bir veya birkaç devletin saldırısıyla karşı karşıya kaldığı zaman ortaya çıkmaktadır28. Meşru müdafaa hakkı, kendi içinde bireysel ve kollektif olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Bireysel meşru müdafaa, genel olarak silahlı saldırıya uğrayan devletin kullanabileceği bir haktır. Kollektif meşru müdafaa ise BM'nin kollektif güvenlik sistemi çerçevesinde hayata geçirilebilir. Silahlı saldırı kavramının ne anlama geldiği BM metinlerinde açıklanmadığı için bu kavram ile saldırı kavramı, birbirine karıştırılabilmektedir. Fakat bu kavramları bir birinden ayırt etmek için birkaç etkenin olduğunu söyleyebiliriz. Her silahlı saldırı, bir saldırı sayıldığı halde her saldırı, silahlı saldırı kabul edilmemektedir. Ayrıca bu kavramlar arasındaki farkı anlamak için uygulamada da belirleyici bir etken vardır. Silahlı saldırıya uğrayan devlet veya devletlerin BM'nin harekete geçmesini beklemeksizin kendilerini korumak için hemen meşru müdafaa haklarını kullanabilmesi mümkündür. Fakat devlet veya devletler saldırı fiili ile karşı karşıya kaldıkl.arı zaman hemen meşru müdafaa hakkı 28

Bkz. BOZKURT, s. 57-62

95


KA.NA !AN r/-l RA KA RA BA G

doğmaz. Burada, BM'nin karar vermesi gerekmektedir. Genel olarak bu durumda, BM kollektif güvenlik sistemi devreye girer29 . Konuyla ilgili bir ayrıntıyı daha belirtmek gerekir. Silahlı saldırı dolayısıyla doğan meşru müdafaa hakkı da bir takım sınırlamalara tabi tutulmuştur. Öncelikle BM, silahlı saldırıya uğrayan devlete, meşru müdafaa hakkını BM Güvenlik Konseyi harekete geçene kadar vermektedir. Burada saldırıya uğrayan devletin, karşı saldırıya geçtikten sonra BM Güvenlik Konseyi'ne bilgi vermesi gerekmektedir. Bunun üzerine BM harekete geçer ve barışı sağlamaya çalışır. Barış sağlandığı zaman da meşru müdafaa hakkı sona ermiş olur. Fakat burada barışın tam olarak sağlanması gerekmektedir. Saldırıya uğrayan devletin toprakları eğer işgal edilmişse BM, saldırganı işgal edilmiş topraklardan çıkartmakla ve bir daha saldırı olmaması için karşı tedbir almakla yükümlü sayılmaktadır. Aksi takdirde saldırıya uğrayan devletin meşru müdafaa hakkı devam eder3°. Meşru müdafaa ile ilgili diğer hususlar, orantılılık ve zaman bağlantısı şartlarıdır. Orantılılık, BM Antlaşması'nın 5 1 . maddesinde yer almamasına rağmen uygulamada, BM'nin amaçlarıyla örtüşmesi dolayısıyla böyle bir şart gözetilmektedir. Burada, amaç

meşru

müdafaa

çerçevesinde

doğrultusunda kullanılabilecek en

kullanılan

kuvvetin,

az kuvvet olması

kastedilmektedir. Zaman bağlantısı da yine 5 1 . maddede belirtilmiş olmamasına rağmen saldırı fiili ile meşru müdafaa fiili arasında 29

30

Bkz. Sertaç H. BAŞEREN, Uluslararası Hukukta Devletlerin Münferiden Kuvvet Kullanmalarının Sınırları, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara 2003, s. 92 Bkz. BAŞEREN, s. 1 43 - 1 44; BOZKURT, s.

96

64


Yrd. Doç. Dr. Efşan İZZETGiL zaman bakımından bağ aranmakta, saldırı bitmeden savunmanın yapılması gerekmektedir3 1•

2.2. Dağlık Karabağ Sorunu Çerçevesinde Meşru Müdafaa Hakkı Yukarıda da belirtildiği üzere, Ermeni silahlı güçleri 1991 yılından başlayarak 1994 yılına kadar Azerbaycan topraklarının % 20'sini işgal etmiştir. Dağlık Karabağ'daki çatışmalarda Ermenistan, kimi zaman kendi resmi askeri güçleriyle kimi zaman da Dağlık Karabağ'da etkin denetimi altında bulunan askeri birlikler yoluyla Azerbaycan'ın toprak bütünlüğüne karşı silahlı saldırılar gerçekleştirmiştir32• Azerbaycan, Ermenistan' ın silahlı saldırısına maruz kalır kalmaz meşru müdafaa hakkını kullanarak topraklarını korumaya ve saldırganları geri püskürtmeye çalışmış ama Ermenistan'a başka devletler özelikle de Rusya destek verdiği için Azerbaycan, Ermenistan'ın işgal faaliyetini durduramamış ve ateşkes yolunu seçmeye mecbur kalmıştır33 • Azerbaycan ve Ermenistan arasında yapılan ateşkes antlaşması, AGİT ve arabulucu devletlerin iki devlet arasında barışı sağlamak için yaptıkları girişimlerin sonuç getirmemesi ve daha fazla kan akmaması için geçici bir çözüm olarak hayata geçirilmiştir. Fakat ateşkesin sağlanmasının üzerinden 22 yıl geçmesine rağmen barış antlaşması hala yapılamamıştır. Bu konuda taraflar, muhtelif ll

32 ]]

Bkz. BOZKURT, s. 6 1 Cavid ABDULLAHZADE, Hukuki Yayınevi, Ankara 2 0 1 3 , s. 289

Yönleriyle Dağlık Kıınıbağ Sorunu,

Adalet

Hüseyin KALAYCI, "Komşuların Gölgesinde ABD-Errnenistan İlişkileri", Stratejik s. 74-75

Analiz, Temmuz 2004,

97


zeminlerde görüşmelere devam etmektedir. Bununla birlikte Rusya'nın ve Ermeni diasporasının baskıları yüzünden Ermenistan, taviz vermeye yanaşmamaktadır. Bu sebeple görüşmeler, sadece iyi niyeti yansıtmak ve uluslararası kuruluşlar nezdinde pozisyon kaybetmemek amacıyla sürdürülmektedir. Azerbaycan, zaman zaman barışın sağlanamaması durumunda, sorunun çözümü için uluslararası hukukun Azerbaycan'a vermiş olduğu meşru müdafaa hakkının saklı tutulduğunu hatırlatmaktadır. Azerbaycan Cumhurbaşkanı bir konuşmasında ''Ben bu sorunun

barış yolu ile çözülmesinin taraftarıyım. Fakat bizfarklı seçeneklere de hazır olmalıyız. Caydırıcı askeri güce sahip olmamız topraklarımızı her zaman kurtarabilme gücüne sahip olduğumuz anlamına gelmektedir. " şeklinde bir beyanda bulunmuştur. Azerbaycan Dışişleri Bakanı Elmar Memmedyarov da bu konuda, "Biz hiç kimseye bir karış

toprağımızı terk etmeye niyetli değiliz. Azerbaycan savaş istemiyor ve barıştan yana ümitli olmaya devam ediyor. Fakat ileride kasten işgalin güçlendirilmesiyle karşı karşıya kalırsak Azerbaycan, hukukun müsaade ettiği her türlü yolla toprak bütünlüğün ü sağlamaya hazırdır. " demiştir34• Ayrıca konu, 8 Haziran 2010 tarihinde Azerbaycan Milli Meclisi tarafından kabul edilmiş Askeri Doktrin'de de ele alınmıştır. "Ermenistan tarafından aktif bir müdahale olursa,

ateşkes hattındaki küçük çaplı çatışmalar büyüyerek savaşa dönüşürse, Ermenistan barış görüşmelerinde aşırı uzlaşmaz tavır sergiler ve hoşnut olduğu statükonun değişmesine hiçbir 34

AREŞEV, ''Ncprimenenic Silı Kak Priııtsip Reşeniya problemı Nepriznannıkh Gosudarstv, http://www.fondsk.ru/articlc.php?id=7 l 3 ; "Aliyev: Zafer Günü Yakın". http://www.aljazcera.eom.tr/haber/aliyev-zafer-gunu-yakin

98


Yrd. Doç. Dr. Efşan İZZETGİL

şekilde yanaşmaz ise Azerbaycan askeri yollara başvuracaktır." şeklinde bir ifade, resmi nitelik taşıyan bu Azerbaycan belgesinde yer almıştır35• Mevcut durum değerlendirildiğinde, Azerbaycan'ın tanınmış toprak bütünlüğüne karşı Ermenistan'ın silahlı saldırıda bulunduğu ve Azerbaycan topraklarının % 20'sini işgal ettiği, bu işgal devam ederken Azerbaycan'ın uluslararası hukuktan kaynaklanan meşru müdafaa hakkını kullandığı anlaşılmaktadır. Zira bir devletin başka bir devlete yönelik doğrudan veya silahlı saldırısı, silahlı saldırıya uğrayan devlete meşru müdafaa hakkı verir. Dolayısıyla Azerbaycan, meşru müdafaa hakkına tartışmasız bir şekilde sahiptir16• Azerbaycan'ın meşru müdafaa hakkını kullanması, aşağıda da belirtileceği üzere uluslararası kuruluşlar tarafından tanınmıştır. Fakat Ermenistan, sorunun ilk döneminde Azerbaycan topraklarıyla ilgili iddialarını gizlemezken 1991 yılı sonunda, Ter Petrosiyan'ın

"Azerbaycan toprakları ile ilgili iddialarımızdan vazgeçtikfakat Dağlık Karabağ Ermenilerinin bağımsızlık mücadelesini destekliyoruz. " şeklindeki beyanı ve bu söylemin Ermenistan'ın dış politikasını da oluşturmasıyla birlikte Azerbaycan'ın, işgal edilmiş topraklarını kurtarmak için Ermenistan'a karşı meşru müdafaa hakkının devam edip etmediği tartışılmaya başlanmıştır37•

ı;

36 37

Azerbaycan Respublikasının Herbi Doktrinası, Azerbaycan Respublikasının Milli Meclisi, 08 Haziran 2 0 1 0, http://arxiv.az/az/azertag.az/2928370/ AZERBAYCAN+RESPUBLIKASININ+HERBl+DOKTRINASI ABDULLAHZADE, s. 289 MİTYAEV, s. 492

99


K4 :\A 1AN 1 A R.A KA R.A BA G

Ermeni tezlerinin odaklandığı iki nokta vardır. Bunlardan ilki, aşağıda ele alınacak olan self determinasyon hakkı, ikincisi ise BM Güvenlik Konseyi'nin sorunla ilgili almış olduğu kararda işgalci devletin isminin belirtilmemiş olmasıdır. Dağlık Karabağ Ermenilerinin self determinasyon haklarının olup olmadığı, aşağıda irdelenecektir. Diğer husus olan BM Güvenlik Konseyi'nin sorunla ilgili almış olduğu kararları ele alınacak olursa Ermenistan isminin zikredilmemesinin siyasi bir tavır olduğu, kararlardaki dilden açıkça anlaşılmaktadır. Diğer taraftan kararlarda, sorunun tarafları olarak Azerbaycan'ın ve Ermenistan'ın işaret edildiği anlaşılmaktadır. Ermeni tezlerinde, BM'nin konuyla ilgili almış olduğu dört tane kararın içeriğine pek fazla girilmeden "Düşmanlığın sonlandırılması ve sorunun barışçı yolla çözülmesi için kararlar alınmıştır." şeklinde bir yaklaşım sergilenmekteyse de38 kararlarda, açık bir şekilde Azerbaycan'ın toprak bütünlüğünden ve işgalin durdurulmasından bahsedilmektedir. Diğer taraftan Ermenistan Parlamentosu'nun, Azerbaycan'ın Karabağ bölgesini Ermenistan ile birleştirme doğrultusunda aldığı 1 Aralık 1989 tarihli kararın halen yürürlükte olduğu göz önünde bulundurulursa Ermenistan'ın genişleme politikasından vazgeçmediği ortaya çıkmaktadır. Ayrıca Ermenistan devlet yetkilileri, Azerbaycan topraklarını hilen işgal altında tuttuklarını belirten

konuşmalar yapmaktan

da kaçınmamaktadırlar. 17

Mayıs 2001 tarihinde Ermenistan Parlamentosu'nda yapılan görüşmelerde, Ermenistan Savunma Bakanı Serj Sarkisyan, yaptığı 38

Şavarş KOÇARYAN, "Pochemu poka ne uregulirovan Nagomo-Karabakhskiy konflikt?" http://regnum.ru/news/poliı/ 1 758264.html

100


Yrd. Doç. Dl: El1a11 İZZETGİL konuşmada şu ifadelere yer vermiştir: "İşgal ettiğimiz topraklar

var. Bunda utanılacak bir şey yok. Güvenliğimiz gereği bu toprakları işgal ettik. Biz bunu 1 992 yılı ve öncesinde de söylüyorduk, şimdi de söylüyoruz. Belki üslubum diplomatik değil ancak gerçek bu." . Bu konuşmaya gelen ilk tepkiler üzerine açıklama yapan Ermenistan Dışişleri Bakanı Vartan Oskanyan da konuşmasında işgalden söz etmiş ancak Taşnak Partisi'nin kendisinden bu sözlerle ilgili bir izah istemesi üzerine geri adım atmıştır39• Ağustos 2002'de Azerbaycan Devlet Başkanı Haydar Aliyev ile Ermenistan Devlet Başkanı Robert Koçaryan arasında iki devletin sınırında yer alan Sederek'te görüşme gerçekleştirildiği sırada açıklama yapan Ermenistan Savunma Bakanı Serj Sarkisyan, işgal bölgesinde Ermenistan askerlerinin bulunduğunu resmen ifade etmiş ve bunun normal olduğunu eklemiştir. Aynı açıklamasında Sarkisyan, eski Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi topraklarını hiçbir zaman Azerbaycan toprağı olarak görmediklerini de vurgulamıştır40 • Yine bir başka örnekte Sarkisyan, 11 Ekim 2001 tarihinde, işgal altında tuttukları Azerbaycan topraklarını gezen ve Erivan'da temaslarda bulunan Azerbaycanlı gazetecilerle yaptığı görüşmede, eski Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi'ni savunmak amacıyla sözde cumhuriyetin ordusunda görev almak isteyen Ermenistan vatandaşlarını desteklediklerini söylemiştir. Sarkisyan, işgal edilmiş bölgedeki

Ermenistan vatandaşlarının

sayısını

bilemediğini

belirterek, '51.ncak oradaki Ermenistan vatandaşlarının sayısı, Dağlık 39 40

Araz ASLANLI, "Ermenistan'ın Azerbaycan Topraklannı İşgal Sorununun Hukuki

Boyutu: Azerbaycan'ın Meşru Müdafaa Hakkı Devam Ediyor Mu?", http://www. avim.org.tr/makalctekli.php?makaleid=243 "Aliyev ile Koçaryarı Göıiiştü", Hürriyet Gazetesi, 14 Aralık 2002

101


Karabağ'ın güvenliğini sağlayacak düzeydedir. Ermenistan, Dağlık Karabağ'ın güvenliğinin garantörüdür. " demiştir. Sarkisyan, 27 Eylül 2015 tarihinde ise Azerbaycan topraklarını işgal ettiklerini gizlemeye gerek görmemiş, Dağlık Karabağ ve bu bölgeyi çevreleyen yedi şehrin de Ermenistan'a ait olduğunu ifade etmiştir41• Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de Ermenistan'ın itirazına rağmen Azerbaycan topraklarının işgalinden Ermenistan'ı sorumlu tutmuştur. Ermenistan'ın işgal etmiş olduğu Laçın kentinde yaşarken zorunlu göçe maruz kalmış Azerbaycan vatandaşları mülkiyet hakkı, özel hayata ve aile hayatına saygı, etkili çare­ düzeltme hakkı, ayrımcılık yasağı gerekçeleri ile Ermenistan aleyhine açtıkları davayı kazanmışlardır. Mahkeme, daha önceki raporlara, konuşmalara ve belgelere dayanarak, Ermenistan'ın

Karabağ ve çevresindeki bölgeler üzerinde "etkin kontrolü" olduğuna ve "Dağlık Karabağ Cumhuriyeti"nin bağımsız ya da özerk bir otorite olmadığına karar vermiştir. Mahkeme ayrıca, Ermenistan'ın "Dağlık Karabağ Cumhuriyeti" ile askeri ilişkilerinin ve "Dağlık Karabağ Cumhuriyeti" ne siyasi ve ekonomik desteğinin, Ermenistan'ın Karabağ ihtilafındaki rolünü kanıtladığına karar vermiştir42•

41 42

"Sarkisyan: Dağlık Karabağ Enneni avrupa/20 1 50927/I O 1 7989902.html

toprağı",

http://tr.sputniknews.com/

Davacılar, uğradıkları maddi ve manevi zararın karşılığında toplamda, 8.200.000 Euro'ya ulaşan tazminat talep etmektedirler. Mahkeme, Ennenistan ve davacılan, kararın bildirilmesinden sonraki bir yıl içerisinde tazminat konusunda bir anlaşmaya vannalan için göıüşmeye davet etmiştir. Bkz. Turgut Kerem TUNCEL, "Hukuki Açıdan Dağlık Karabağ Sorunu: Chiragov ve Diğerleri V. Ennenistan Davası", http://www.avim.org.tr/yorumnotlarduyurular/ır/HUKUKl-ACIDAN-DAGLIK­ KARABAG-SORUNU:-CHI RAGOV-VE-DIGERLERl-V--ERMENI STAN­ DAVASl-/4 1 32

102


Yrd. Doç. Dı: Elşa11 İZZETGİL Sorunun tespiti bakımından BM dışındaki bazı uluslararası örgütlerin tavrı da önemlidir. Söz gelimi Avrupa Konseyi, 2005 yılında aldığı kararda, Ermenistan'ın halen Azerbaycan topraklarının bir bölümünü işgal altında tuttuğunu belirtmiştir43• Yine AGİT Başkanı'nın Özel Temsilcisi Anjey Kasprshik de bölgeyi ziyareti sırasında yaptığı açıklamada, işgal altındaki Azerbaycan topraklarında Ermenistan Savunma Bakanlığı' na bağlı birliklerin bulunduğunu, bunu Ermenistan Savunma Bakanı Serj Sarkisyan'ın da kabul ettiğini ifade etmiştir. Başta Serj Sarkisyan olmak üzere Ermenistan devlet adamlarının son yıllardaki kabulleri, Ermeni tezlerinin muhatap olarak Ermenistan'ı değil de Dağlık Karabağ'daki sözde yönetimi gösterme çabalarını44 geçersiz kılmaktadır.

Yani Azerbaycan, Ermenistan'ın silahlı saldırısına

maruz kalmış, toprakları işgal edilmiş ve buna karşı meşru müdafaa hakkını kullanmıştır. Azerbaycan'ın meşru müdafaa hakkının devam edip etmediği konusunda da farklı görüşler ileri sürülebilir. Daha önce BM Güvenlik Konseyi'nin konuya ilişkin kararlar almış olduğu ve bu sebeple de Azerbaycan'ın meşru müdafaa hakkının artık ortadan kalmış olabileceği tartışılabilir. Fakat BM Antlaşması'nın 51. maddesine göre, Azerbaycan'ın meşru müdafaa hakkı, "Güvenlik

Konseyi uluslararası barış ve güvenliğin korunması için gerekli önlemleri alıncaya dek" geçerli olmaktadır. Yani meşru müdafaa 43

44

'The Conflict Over the Nagomo-Karabakh Region Dealt wiıh by the OSCE Minsk Conferans'', Parliammentary Asembly-Councıl or Europe, Reselution 1 4 1 6, 2nd Sitting, 25 January 2005 KOÇARYAN, "Pcichemu poka ne uregulirovan Nagomo-Karabakhskiy konflikt?'" http://regnum.ru/news/polit/ 1 758264.html 103


K.4N/i YAN } A RA KA RABAG

hakkına son verecek önlemlerin, bu hakkın amaçlarını etkili olarak gerçekleştirecek kapasitede olması gerekmektedir45• Sorunun mevcut hali ele alınacak olursa, BM'nin böyle bir önlem almadığı anlaşılmaktadır. İşgalin sona erdirilmesi için belirli bir plan söz konusu değildir ve zaman Azerbaycan'ın aleyhine işlemektedir. Ayrıca Azerbaycan toprakları, halen Ermenistan'ın işgali altındadır. Dolayısıyla Ermeniler eliyle yaratılan uluslararası hukuka aykırı durum, devam etmektedir. Ö te yandan cephe hattında sık sık çatışmalar çıkmakta ve zaman zaman ölümler yaşanmaktadır. Hatta 23 Aralık 2015 tarihinde Ermenistan Savunma Bakanlığı Sözcüsü Artsrun Hovhannisyan, "Azerbaycan ile ateşkes sürecinin sona erdiği" yönünde bir açıklama yapmıştır46 • Dolayısıyla fiili olarak ateşkes ortadan kalkmış, nihai barış için ümitler tükenmiş ise Azerbaycan, BM Güvenlik Konseyi'ne bilgi vermek suretiyle meşru müdafaa hakkı doğrultusunda, topraklarını işgalden kurtarmak için kuvvet kullanma yoluna gidebilir. Yukarıda da belirtildiği gibi BM Antlaşması'nın meşru müdafaa ile ilgili 5 1 . maddesi bakımından orantılılık ve zaman bağlantısı etkenleri de konumuz açısından dikkate alınması gereken hususlardır. Azerbaycan, Ermenistan ile 22 sene önce ateşkes antlaşması imzalamıştır. Dolayısıyla zaman açısından bir kopukluk olduğu düşünülebilir47. Bununla birlikte BM Antlaşması'nın 2/4 maddesi göz önünde bulundurulduğunda, Azerbaycan'ın hilen 45 46

47

BAŞEREN, s. 143 "Ennenistan: Azerbaycan'la ateşkes sona erdi", http://www.radikal.eom.tr/dunya/ ennenistan-azerbaycanla-ateskes-sona-erdi- 1495 1 3 1/ BAŞEREN, s. 1 34- 1 39

104


Yrd. Doç. Dr. Efşan İZZETGİL

meşru müdafaa hakkının devam ettiğini anlamak mümkündür. İlk olarak bu madde, ateşkesi değil kesin barışın sağlanmasını düzenlemektedir. BM, Azerbaycan'ın topraklarını işgal altından kurtaracak muhtemel saldırıya karşı önlem alıncaya kadar Azerbaycan'ın meşru müdafaa hakkı devam edecektir. Şu anda Ermenistan'ın tavırlarından da anlaşılabildiği gibi barışın yakın gelecekte mümkün olmadığı, hatta Ermenilerin yeni toprak taleplerinde bulundukları gözükmektedir. Bu durum Azerbaycan'ın meşru müdafaa hakkının devem ettiğini ispatlamaktadır48• Fakat Azerbaycan bu hakkını orantılı olarak kullanmalıdır. Bu da toprakların geri alınmasıyla sınırlıdır. Bunun dışında Azerbaycan, kesinlikle Ermenistan'ın tanınmış toprak bütünlüğünü ihlal etmemelidir. 2.3. Dağlık Karabağ Sorunu Çerçevesinde Kuvvet Kullanma Hakkı Önündeki Hukuk Dışı Engeller

Azerbaycan'ın

Ermenistan

tarafından

işgal

edilmiş

topraklarını geri almak için yararlanabileceği kuwet kullanma hakkına engel, birkaç önemli husus mevcuttur. Bunlardan ilki, hiç şüphesiz Ermenistan-Rusya ilişkilerinin gelmiş olduğu boyut dolayısıyla "Azerhaycan'ın karşısındaki gücün Ermenistan mı

yoksa nükleer güce sahip Rusya mı olduğu" konusunda belirsiz bir durumun olmasıdır. Ermenistan'ın bağımsızlığını ilan ettiği tarihten itibaren Rusya ile Ermenistan arasında 40'tan fazla askeri 48

Aynntılı bir değerlendinne için bkz. ABDULLAHZADE, s. 290-296. BOZKURT, orantılılık ve zaman bağlantısının yanında gereklilik şartının da aranması gerektiğinden bahsetmektedir. Bizce de bu noktada, meşru müdafaanın gerekliliği gündeme gelmektedir. Bkz. BOZKURT, s. 60

105


KA.\:A 1 >11\1 YA RA KARABA G.

antlaşma imzalanmıştır. Ermenistan, Azerbaycan'ın topraklarını işgal etmek, sonrasında da bu toprakları elinde tutarak statüko oluşmasını sağlayabilmek amacıyla Rusya'nın askeri şemsiyesi altına girmek ve Rusya'yı, güvenliğinin garantörü kılmak için bağımsızlığını anlamsızlaştıracak tavizler vermek suretiyle bu antlaşmaları yapmıştır. Ermenistan, Rus askerlerini sınırları içinde tutmak için Ermenistan'ın Türkiye sınırındaki ili olan Gümrü'de, Rusya'ya geniş kapsamlı üs kurma izni vermiştir. Her geçen gün yeni silah sistemleriyle kuwetlendirilen 102. Rusya Üssü, Ermenistan'a koruma kalkanı oluşturmaktadır49• 2010 yılında, üssün süresi 2044 yılına kadar uzatılmıştır50• Ermenistan, Rusya'nın liderliğindeki Kollektif Güvenlik Anlaşması Ö rgütü ( KGAÖ )'nün Güney Kafkasya'daki tek üyesidir. 1 0 Ekim 2013 tarihinde 102. Askeri Üssün komutanı Albay Andrey Ruzinski, Dağlık Karabağ'da olası bir savaş durumunda Rus askerlerinin KGAÖ kapsamında Azerbaycan'a

karşı

Ermenistan'ın

yanında

olacağını

ifade

etmiştir51• Rusya ile Ermenistan, 29 Ekim 2015 tarihinde "Ortak Hava Savunma Şemsiyesi Antlaşması" imzalamışlardır52• Ayrıca Ermenistan askerlerinin kullandığı silahlar ve gerekli savunma sistemleri de Rusya tarafından verilmektedir.

49

50

51

52

Aynntılı bilgi için bkz. A l i ASKER, "Rusya'nın Ennenistan'daAskeri Varlığı: Hukuki ve Politik Bakış Açısıyla Bir Değerlendinne", Ermeni Araşhrmalan Dergisi, Sayı 4 1 , 201 2, s. 93- 1 1 3 . V. SANFİROV, "Anneniya Vısluşala Rorssiyskuyu Oısıenku karabakhskovo boprosa", http://www.vesti.ru /doc.html? id=387102 Y. BELOUSOV, "Yujnıy Forpost Rossii", http://www.redstar.ru/index.php/20 1 1 -0725-1 5-55-32/itcm/1 2045-yuzhnyj forpost-rossii "Zakavkaz'ye pod odnim 'zonıom' analytics/20 1 5 1 029/972033.html

106

bezopasnosti",

http://sputnikannenia.ru/


Yrd. Dor. Dr. Efşan İZZETGİL Öte yandan Ermenistan, ekonomik anlamda da Rusya'ya bağımlı hale gelmiştir. Ülkede stratejik değeri olan bütün sektörler, Rusya merkezli sermayenin kontrolüne geçmiştir. Rusya, post­ Sovyet alanı kendine bağlamak için Avrasya'da geliştirmiş olduğu

"tek ekonomik alan" ve "gümrük birliği" temelleri üzerine Avrasya Ekonomik Birliği gibi ekonomik projelere Ermenistan'ı da dahil etmiş ve bölgedeki ekonomik hakimiyetini perçinlenmiştir53 • Bu bağlamda Ermenistan'ın stratejik öneminin Rusya için hayati değerde olduğu anlaşılmaktadır. Rusya'nın, başta Kafkasya olmak üzerine yakın çevresini kontrol altında tutmak bağlamında kaybedilmemesi gereken bir nokta olması sebebiyle Ermenistan'ı herhangi bir müdahale karşısında hiçbir zaman yalnız bırakmayacağı öngörüsünde bulunmak hiç de zor değildir. Rusya'nın yakın çevresindeki diğer etnik sorunlar gibi Dağlık Karabağ da bölgedeki rekabet açısından bir kırılma noktası oluşturmaktadır. Rusya için Dağlık Karabağ sorunu, emperyal hedeflerini gerçekleştirmek için bir araç olarak varlığını korumaktadır54• Bu durumda Rusya'nın tutumu, Azerbaycan için kuvvet kullanma hakkının icrasının önündeki ilk engeldir. Azerbaycan'ın kuvvet kullanma hakkını kullanması önündeki ikinci engel de İ ran'dır. Dağlık Karabağ savaşı yaşanırken İran, Ermenistan'a açık şekilde destek vermiştir. İ ran'da İ slami 53 54

Daha geniş bilgi için bkz. Mehmet Seyfettin EROL, "Türkiye'nin Orta Asya Politikasına Rusya Federasyonu ve Bölge Ülkelerinden Genel Bir Bakış'', Türk Dünyası İ ncelemeleri Dergisi, Cilt: 1 2, Sayı 1 (Yaz 20 l 2), s. 4- l l Mehmet Seyfettin EROL, "Avrasyacılıktan Türk Avrasyasına Türk Dünyasının Değişen Jeopolitiği", Editör: Mehmet Seyfettin EROL/Yavuz GÜRLER, Türk Dünyası 25 Yıllığı, Akçağ Yayınlan, Ankara 2016, s. l 77

107


KANA 1 A 1'\"

}ARA KA RA.BA G

kurallarla yönetilen bir rejimin yönetimde olduğu varsayıldığında ve toprakları işgal edilen komşu devlet halkının ekseriyetinin de Şii-Müslüman olduğu düşünüldüğünde, İran'ın Azerbaycan'a destek vermesi gerektiği akla gelebilir. Fakat İran, bağımsızlığını ilan etmiş ve toprak bütünlüğü için mücadele eden Azerbaycan'ı kendisi bakımından tehlikeli görmüş olduğu için Ermenistan'a destek vermeyi tercih etmiştir. İ ran'ın Ermenistan'a destek vermesinde belirleyici olan, kendi yönetimi altındaki Azerbaycan Türklerinin de bağımsızlık talebiyle ayaklanabilme ihtimali, daha güçlü Azerbaycan'ın İ ran'daki Türk nüfusa cesaret vereceği korkusu ve Rusya ile tarihi ilişkilerin getirmiş olduğu alışkanlıktır. İ ran ile Rusya arasında 1 828'de yapılmış Türkmençay Antlaşması, Azerbaycan'ın kuzeyinin Rusya tarafından kontrol edilmesine yol açmıştır55. İran'ın parçalanma korkusu ve Rusya ile dostluğu bugün de geçerli olduğuna göre muhtemel bir savaşta, İ ran'ın yine Ermenistan'a destek vereceği ve Azerbaycan'ın istediği sonucu elde etmesine engel olmak için ülkeyi içten istikrarsızlaştırmak gibi girişimlerde bulunması, kuvvetle muhtemeldir. Kuvvet kullanma hakkı çerçevesinde ortaya çıkan bir başka engel de uluslararası sermayedir. Azerbaycan, 1994 yılında yapılan ateşkesten sonra zengin karbonhidrat kaynaklarını dünya pazarına çıkarmak ve çökmüş ekonomisini canlandırmak için dünyanın enerji devlerini bölgeye davet etmiştir. Başta ABD ve Avrupa devletleri olmak üzere dünyanın büyük güçleri, Azerbaycan'a yatırım yapmışlardır. Bu etkin güçler, yapmış oldukları yatırımların 55

Okan YEŞİLOT, Türkrnençay Antlaşması ve Sonuçlan, Atatllrk 2008, s. 1 87- 1 99

Tilrkiyat Araşhrmaları Enstitllsil Dergisi, Sayı: 36,

108

Ünivenitesi


Yrd. Doç. Dr. Efşan İZZETGİL

tehlikeye girmesini istemeyecekleri için Azerbaycan'ın kuvvet kullanması sonucunda, özellikle Rusya'nın ve İ ran'ın etkinliği de dikkate alındığında, ortaya çıkabilecek istikrarsız bir yapının oluşmasına izin vermek istemeyeceklerdir. Bununla birlikte Azerbaycan, ihraç ettiği petrolden ve doğal gazdan elde etmiş olduğu gelirleriyle ekonomisini her geçen gün kuvvetlendirmiştir. Bu gelişmenin bir izdüşümü olarak ordusunu ve ülke savunmasını da kuvvetlendirmek için ciddi bir bütçe ayırmıştır. 2013 yılında Azerbaycan'ın savunmaya ayırdığı bütçe, Ermenistan bütçesinin üç katı kadardır56• Fakat son dönemde petrol fiyatlarındaki keskin düşüş, Azerbaycan milli gelirinin ciddi şekilde düşmesine ve ekonomik istikrarın bozulmasına sebep olduğu için sonuçları doğru hesaplanmayan bir savaşın ülke ekonomisini, kaldırılamayacak bir yük altına sokma ihtimali de mevcuttur. Kuvvet kullanma hakkı önündeki bir diğer engel de bölgede, Rusya'nın

etnisite

üzerinden yürüttüğü politikadır. Rusya,

yakın çevre politikasının gereği olarak eski nüfuz alanlarındaki konumunu kuvvetlendirmek için etnik sorunları, dış politikasının bir aracı olarak kullanmaya çalışmaktadır. Rusya, Batı'yı Hazar'a ve Türkistan'a (Orta Asya) bağlayan hat üzerinde olması ve Rusya'yı Ermenistan ile İran'a bağlayan kuzey-güney koridoru üzerinde bulunması sebebiyle Gürcistan'ı kontrol altına almak istemektedir. Gürcistan'ın Rusya'nın egemenliği altına girmeye direnmesi, Rusya'nın Güney Osetya'daki ve Abhazya'daki sorunlara müdahil olmasıyla sonuçlanmış ve Rusya, 2008 krizinden sonra bu iki 56

SIPRI Military· Expendinıre Database (2014), http://www.sipri.org/research/ annaments/milex/milex_database

109


bölgede kurulan devletleri tanımıştır. Ayrıca Kırım'ı ilhak etmesi5\ Ukrayna'nın doğusuna müdahalesi, Suriye'ye girmiş olması ve Dağlık Karabağ sorunu üzerinden de Azerbaycan'a baskı kurmak amacıyla Ermeni taleplerine daha fazla uyum sağlaması ihtimali, Azerbaycan'ın karşısına önemli sorunlar olarak çıkmaktadır. Ermeniler, Rusya'nın Güney Osetya'yı ve Abhazya'yı tanımasından sonra Dağlık Karabağ yönetimini de tanıması yönünde çalışmalar yapmaktadırlar. Rusya'nın stratejik düşünce dünyasında önemli bir yeri olan Aleksandr Dugin, bir Ermeni gazetesinin yaptığı röportajda, Azerbaycan'ın Dağlık Karabağ'a saldırması durumunda Rusya'nın Dağlık Karabağ'ı tanıyabileceğini belirtmiştir58• Ö te yandan Rusya, Türkiye ile girdiği uçak krizinden sonra Türkiye ile iyi ilişkileri olan Türk cumhuriyetleri ve komşu devletlere, taraf belirlemeleri konusunda baskısını arttırmıştır. Böyle bir durumda Rusya, Türkiye ile başta askeri olmak üzere her alanda iyi ilişkileri olan Azerbaycan' a karşı Ermenistan'daki varlığını kullanmak isteyebilir59• Böylece Rusya, bu krizi bölgedeki dengeleri 57

58

59

Rusya 'nın Kırım 'ı hukuka aykırı bir şekilde ilhak etmesiyle ilgili olarak bkz. Bahadır Bumin ÖZARSLAN, ··soğuk Savaş Sonrasında Kmm'ın ve Kırım Tatar Türklerinin Statüsü", Uluslararası Hukuk ve Politika, Cilt 1 0, Sayı 39 (2014) A. MARTİROSYAN, (23 Nisan 2014). Segodnya Karabakh armyanskiy, potomy çto armyane dogovorilis s Rossiey, http://www. l in.am/265201 .html;_"Uluslararası Avrasya Hareketi" lideri ve Ermeni-Rus kulübü Griboedov üyesi Aleksandr DUGİN ile röportaj, http://inosmi.ru/caucasus/20140428/2 19859848.html#ixzz3aLSxLgJf Dağlık Karabağ, Rusya ve Türkiye arasında birinci en riskli alanı oluşturma potansiyeli olan bölgelerdendir. Rusya, "Yeni Büyük Oyun"da pozisyonunu kuvvetlendirmek için Dağlık Karabağ üzerinden Azerbaycan'a baskı kurabilir. Bu durum doğal olarak Rusya-Türkiye ilişkilerini gerginleştirir ve karşı karşıya gelmelerine sebep olabilir. Daha fazla bilgi için bkz. Mehmet Seyfettin EROL, "Post Sovyet Alanında Türkiye­ Rusya İlişkileri: Sıfır Toplamlı Bir Oyun mu Yoksa Güvene Dayalı İşbirliği Mi?", Editör: Haydar ÇAKMAK/Mehmet Seyfettin EROL, Türkiye Cumhuriyeti-Rusya Federasyonu İlişkileri, Barış Kitabevi, Ankara 2013, s. 1 29

1 10


Yrd. Doç. Dr. Efşan İZZETGİL

değiştirebilme

kabiliyetine

sahip

olan

Türkiye-Azerbaycan

birlikteliğine darbe vurmak için kullanabilir60• Yani bu belirsiz dönemde, Azerbaycan'ın kuvvet kullanma seçeneğini gündeme getirmesi, Rusya'nın Ermenistan'ın yanında yer alması için yeterli olabilir. Görüldüğü üzere, Azerbaycan' ın kuvvet kullanma hakkının önünde birçok siyasi engel bulunmaktadır.

3. SELF DETERMİNASYON HAKKI BAGLAMINDA DAGLIK KARABAG SORUNU Azerbaycan-Ermenistan

arasındaki

Karabağ

sorunu

incelenirken self determinasyon (kendi geleceğini tayin) hakkı da sıklıkla dile getirilmektedir. Bu hak, Ermeni kaynaklarının uluslararası hukukta en çok yoğunlaştıkları ve ilgi duydukları konulardan biridir. Belirtmek gerekir ki bu hak, bugünkü siyasi haritanın oluşmasında büyük bir rol oynamıştır. Bu etken sayesinde, 19. ve 20. yüzyılın başında sömürge olarak yaşayan birçok halk, imparatorlukların egemenliğinden sıyrılarak bağımsızlıklarını ilan etmiştir. Ermeniler, Karabağ sorunu çerçevesinde self determinasyon söylemini ilk defa 1991 yılının sonunda, dönemin Ermenistan Cumhurbaşkanı Ter Petroyan'ın, Azerbaycan' a karşı Dağlık Karabağ konusunda toprak taleplerinden vazgeçtiklerini ama Karabağ halkının Azerbaycan'dan ayrılmak için self determinasyon hakkını 60

Mehmet Seyfettin EROL, "Türkiye-Azerbaycan İlişkilerinin Siyasi, Güvenlik ve Kültürel Açılardan Analizi ve Gelecek için Öngörüler", Editör: Haydar ÇAKMAK/ Mehmet Seyfettin EROL, Türkiye-Türk Cumhuriyetleri İlişkileri, Barış Kitabevi, Ankara 2013, s. 29 111


101N/1 1 AN 1ARA KA R/I BA G

destekleyeceklerini belirten konuşmasıyla ortaya atmışlardır61. Bu beyanla birlikte self determinasyon hakkının olup olmadığı, tartışma konusu haline gelmiştir. Ateşkes sağlanana kadar bu konu, çok fazla ön plana çıkmamış ama sonrasında Ermeniler, self determinasyon söylemini bir kalkan olarak kullanmaya başlamışlar ve bu konuda stratejiler üretmeye çalışmışlardır. Bu kapsamda en önemli stratejileri, aşağıda ele alınacağı gibi Dağlık Karabağ'ı eski Çekoslavakya ve Yugoslavya'daki devletlerle karşılaştırmalarıdır62• Ermeni tezlerinin haklı olup olmadığına girmeden önce self determinasyon kavramının kaynağına ve ne anlam içerdiğine bakmak gerekmektedir. Bu kavramın gelişimini birkaç asır eskiye götürmek mümkündür ama bugünkü anlamında kullanılmaya ilk kez Birinci Dünya Savaşı sonrası düzenlemelerde, ABD Başkanı Woodrow Wilson'un 14 ilkesiyle başlanmıştır. Wilson, 8 Ocak 191 8'de ABD Kongresi'nde yaptığı konuşmada, dünya düzeni için 14 ilke sıralamış ve bunlardan S'inde, self determinasyon hakkına yer vermiştir63 • Fakat belirtmek gerekir ki burada self determinasyon kelimesi, Balkanlardaki Hıristiyan nüfusu Osmanlı İmparatorluğu'ndan; Finlandiya'yı, Polonya'yı ve Baltık devletlerini de Ruslardan koparmak için geliştirilmiş bir mahiyet taşımıştır. Diğer taraftan bu hak, Paris Barış Konferansı'na katılan büyük 61

V. MİTYAEV, '"Karabakhskiy Konflikı v Mejdunarodnoy Otnoşenii", Armenia:

Editör: E. M. KOJOKİNA, Rossiyskiy İstitut Strategiçeskikh İssledovanii, Moskova 1 998, s. 492

Problemı Nezavisimovo Razvitiya, 62

63

Andrey AREŞEV, '"Neprimenenie Silı Kak Printsip Reşeniya Problemı Nepriznannıklı Gosudarsıv", http://www.fondsk.ru/article.php?id=7 l 3 Rovshan İBRAHİMOV, "Dağlık Karabağ Sözde Cuınhuriyeti'nin Bağımsızlığının Tanınması Durumunda, Uluslararası Ortamda Ortaya Çıkabilecek Sorunlar'', http:// www.eraren.org/index. php?Page=Dergilcerik& IcerikNo=29 l

1 12


Yrd. Doç. D,: Efşan İZZETGİL devletlerin sömürgeleri için düşünülmemiş ve dolayısıyla Milletler Cemiyeti Misakı metnine de sokulmamıştır. Self-determinasyon kavramı, ancak BM Antlaşması'nda yer bulabilmiştir. Bu

antlaşmanın 2/1

maddesi, devletleri,

kendi aralarındaki ilişkilerinde "kendi kendini tanımlama" ve

"self determinasyon" ilkelerine saygılı olmaya davet etmiştir. BM Antlaşması'nın XI. ve Xll. Bölümlerinde de self-determinasyon ilkesinden söz edilmiştir. Antlaşmanın XI. Bölümünde "Ö zerk Olmayan Ülkeler" ve XII. Bölümde ise "Vesayet Düzeni Altındaki Yerler" başlıkları altında bazı hükümler getirilmiştir. BM, sömürgeciliğin ortadan kaldırılmasını hızlandırmak için daha sonraki yıllarda da bu konuya ilişkin kararlar almıştır. Bunlardan biri, 23 Eylül 1 960 tarihinde BM Genel Kurulu tarafından kabul edilen "Sömürge İdaresi Altındaki Ülkelere ve Halklara Bağımsızlık

Verilmesine İlişkin Bildiri nin kabul edildiği karardır64• Bu karar, "

sömürge halklarının self-determinasyon haklarını engelleyen sömürgeciliğin sona erdirilmesini öngörmüştür. Bunun dışında self determinasyon hakkı, 24 Ekim 1 970 tarihli Devletler Arasında

Birleşmiş Milletler Şartına Uygun Şekilde Dostane Münasebetler Kurma ve İşbirliği Yapmaya Dair Mi!!et!erarası Hukuk İlkeleri Hakkında Bildiri'de de ele alınmıştır65• Bu bildiride yer alan, "bir devlet veya ülkenin milli birliğini ve ülke bütünlüğünü veya siyasi bağımsızlığını kısmen veya tamamen bozmaya yönelik herhangi bir teşebbüsün Şart'ın amaç ve ilkeleriyle bağdaşmadığına kani olarak" 64

65

Bildirinin tam metni için bkz. GÜNDÜZ, s. 45 1 -453 Bildirinin tam metni için bkz. GÜNDÜZ, s. 1 3 1 - 1 36

113


KA l\'A YAS L1 RA KA RA B/:I G

cümlesinden d e anlaşılacağı üzere, devletlerin toprak bütünlüğüne saygı ortaya konmuştur. Ayrıca bildirinin devletlerarası ilişkileri düzenlemeye ve kuwet kullanmayı yasaklamaya yönelik olduğunu belirtmek gerekmektedir. Yine bildiride, sömürgeciliğe son verilmesine hükmedilmiştir. Bunun dışında bu bildiride, milletlerin kendi kaderlerini kendilerinin tayin etmeleri serbest bırakılrn:ş ve bağımsızlık konusunda da kesin hükümler getirilmiştir. Hatta sömürge altında olan milletlerin, kendi kaderlerini tayin konusunda yardım almaları bile serbest bırakılmıştır. Diğer taraftan eğer bir devlette, "eşit insan hakları"ve "milletlerin kendi kendini tanımlama" haklarına saygı varsa ve bu durum izlerini devlet yönetiminde ırk, renk, dil, din farkı gözetmeksizin aksettiriyorsa uluslararası hukuk, kendi kaderini tayin ilkesinin kesinlikle herhangi bir şekilde, kısmi veya tam bir sınır ihlaline veya toprak bütünlüğünün bozulmasına izin vermemektedir66 • Görüldüğü gibi uluslararası hukuk, kendi kaderini tayin konusunda sadece sömürge olarak yaşayan halklara izin vermektedir. Sömürgeler için getirilen bu ilke sayesinde, eski SSCB ve Yugoslavya bünyesindeki devletler ile Afrika, Asya ve Latin Amerika devletleri bağımsızlıkları için mücadele etmişlerdir. Bu devletler, sömürge durumunda ve baskı altında yaşadıkları için uluslararası kuruluşlar bu

devletlerin

bağımsızlığını

tanımıştır.

Ama

demokratik

devletlerde verilen bağımsızlık mücadeleleri tanınmamıştır. Uzun yıllar savaş verilmesine rağmen Kuzey İ rlanda ve İ skoçya Büyük Britanya'dan, Bask ve Korsika ise İ spanya'dan bağımsızlıklarını 66

Asif ALİYEV, "'Azeri-Azeri Savaşı: Hedef Bağımsızlık'", http://www.karabakh-doc. azerall.info/nı/ isg027-1 .php

1 14


Yrd. Doç. Dı: Efşan İZZETGİL alamamışlardır. Uluslararası kuruluşlar bu milletlere kendi kaderini tayin hakkını tanımamıştır çünkü bu halkların yaşadığı devletler, BM Antlaşması'nın hükümlerini kabul etmiş durumdadırlar67•

Yukarıda da belirtilmiş olduğu gibi 1 970 bildirisi, yönetimin tüm vatandaşları kapsayacak şekilde temsil etmesi gerektiğini, devlet ülkesi içinde din, renk ve ırk ayrımı gözetilmemesini içermektedir. BM'ye göre "eşit hak" ve "kendi kaderin tayin" ilkeleri, bir devlette yaşayan etnik grupların ve azınlıkların herhangi bir şekilde bağımsızlık elde etmelerini kesinlikle kapsamamaktadır. 1970 bildirisinde yer alan şu madde, belgenin genel mantığını çok iyi özetlemektedir: "Yukarıdaki paragraflarda yer alan hirbir hüküm,

yukarıda tarifedilen eşit haklara ve kendi kaderini tayin etme ilkesine uygun şekilde hareket eden ve böylece ülkeye ait bütün halkı, ırk, inanr 'ı:eya renk ayrımı yapmadan temsileden bir hükümete sahip olan egemen ve

bağımsız Devletleri parçalayacak veya ülke bütünlüğüne veya siyasi

birliğine tamamen veya kısmen zarar verecek olan herhangi bir harekete izin verecek veya teşvik edecek şekilde yorumlanmayacaktır. Her devlet, diğer herhangi bir Devletin milli birliğini ve ülke bütünlüğünü kısmen veya tamamen bozmaya yönelik herhangi bir hareketten karınacaktır. " Dolayısıyla Azerbaycan'ın Dağlık Karabağ bölgesinde yaşayan Ermeniler de Azerbaycan toprak bütünlüğü içerisinde yaşayan ve herhangi bir ayrıma tabi tutulmayan vatandaşlar oldukları için bağımsızlık ilan etme ve ülke bütünlüğünü parçalama hakları yoktur69• 67

68

Türkkaya ATAÖV, ."Çatışmaların Kaynağı Olarak Ayrımcılık", AÜ SBF Hakları Merkezi Yayınlan, No: 20, Ankara 1 996, s. 1 5 Aynı yönde bkz. ABDULLAHZADE,

s.

169

115

İnsan


KA 1\'A YA1\' rARA KA RABAG

Bu noktada Ermeniler Eski Yugoslavya, Çekoslavakya ve bu devletlerin durumuna benzer devletleri örnek göstererek Dağlık Karabağ'ın self determinasyon hakkının olduğunu ispat etmeye çalışmaktadır. Fakat burada görülmek istenmeyen önemli bir ayrıntı vardır. Bu devletler, Azerbaycan'dan farklı olarak federe devletlerdir. Bu devletlerin anayasalarında federatif bir devlet olduğu belirtilmektedir ve federasyonu oluşturan devletlerin bağımsızlıklarını ilan etme hakkı da saklı tutulmuştur. Bunu daha iyi anlamanın en basit yolu, Eski Yugoslavya'nın yönetim şekline bakmaktır. Yugoslavya'yı, birliği oluşturan devletlerin başkanları sırayla yönetmişlerdir.

Çekoslavakya'da

da

durum

böyledir.

Çekoslavakya Çeklerin ve Slovakların anlaşmayla kurmuş oldukları bir federe devlettir. Zaten bu federe devletin feshedilmesi de yine bu iki devletin anlaşmalarıyla olmuştur69• Diğer taraftan Helsinki Tamamlayıcı Protokolü, eşit hak ve kendi kaderini tayin konusunda ölçülü bir yorum getirmiştir. Bu protokolde kendi kaderini tayin ilkesi, azınlıkları kapsayan bir hak değildir. Bu tamamlayıcı protokolün 8. maddesinde "eşit hak

ve kaderin emrettiği milli hak" cümlesi yer almaktadır. Görüldüğü gibi burada "kendi kaderini tayin" yerine "eşit hak ve kaderin emrettiği milli hak" cümlesi yer almaktadır. Ayrıca azınlık hakları, bulundukları devletin topraklarında kendi kültürlerini, dillerini ve geleneklerini rahatça korumayı içermektedir. Bu tamamlayıcı protokol ve "eşit hak ve kaderin emrettiği milli hak" ilkesi, BM Antlaşması ve uluslararası hukuk normları çerçevesinde, devletin 69

İlhan UZGEL, "Yugoslavya'nın Dağılması", Editör: Baskın ORAN, Tftrk Dış

Politikası, Cilı il, İletişim Yayınevi, İstanbul 2002, s. 491

1 16


Yrd. Doç. Dr. Efşan İZZETGİL

toprak bütünlüğünün içerisinde çözüm bulunması gerektiğini belirtmektedir70• Sonuç olarak konuyu Azerbaycan açısından değerlendirecek olursak, gerek SSCB'ye girmeden önce 1 9 1 8'de kurulmuş ve yaklaşık iki yıl ayakta kalmış devlet yapısı bakımından gerekse SSCB dağıldıktan sonra kurulan şu anki Azerbaycan Cumhuriyeti açısından devletin yapısı üniterdir. Diğer taraftan Azerbaycan, 1992 yılında BM'ye üye olmuş ve antlaşmayı imzalayarak bütün demokratik yükümlülükleri üstlenmiştir. Bu bağlamda, Azerbaycan Devleti'nin sınırları içinde yer alan Dağlık Karabağ'daki nüfus, Azerbaycan vatandaşıdır ve Azerbaycan halkının ayrılmaz bir parçasıdır. Ermeni iddialarının aksine, bağımsız bir Dağlık Karabağ devleti ve ayrı bir vatandaşlık statüsü bulunmamaktadır71 • Bundan dolayı Azerbaycan, ne federatif yapıya sahip devletlerle ne de sömürge devletleriyle karşılaştırılabilir. Bütün Azerbaycan vatandaşları millet, din, dil, kültür, renk, vb gözetilmeksizin Azerbaycan mevzuatı önünde eşittirler. Bu sebeple Dağlık Karabağ'da yaşayan Ermenilerin self determinasyon hakkını kullanabilmeleri, uluslararası hukuk açısından mümkün değildir.

70 71

Asif ALİYEV, "Azeri-Azeri Savaşı: Hedef Bağımsızlık", http://www.karabakh-doc. azerall.info/nı/isg02,7-I .php ABDULLAHZADE, s. 169

117


KAN_'1 }�1 N Y/IRA

KA RABA G

SONUÇ Azerbaycan, topraklarının % 20'sinin işgal edilmesi sebebiyle milyarlarca dolar zarara uğramıştır ve bu zarar, her geçen gün daha da artmaktadır. Ayrıca Azerbaycan'da, vatanlarına geri dönmeyi bekleyen yaklaşık 1 milyon kişi, geçici barınaklarda hayatlarını sürdürmeye çalışmaktadır. Azerbaycan'ın nüfusunun 9 milyon olduğunu düşünürsek bu oranın hiç de azımsanmayacak derecede olduğu görülmektedir. Uluslararası hukuk, BM'nin Dağlık Karabağ sorununa nihai çözüm bulana kadar Azerbaycan'ın topraklarını askeri yöntemlerle geri almaya hakkı olduğunu göstermektedir. Karabağ sorunundaki fiili duruma baktığımız zaman BM Güvenlik Konseyi'nin almış olduğu dört kararın dışında, BM'nin yeterince etkin olmadığı açıkça anlaşılmaktadır. H albuki BM'nin, barışın sağlanması için Azerbaycan'ın toprak bütünlüğünü sağlaması ve güvenlik tedbirleri alması gerekmektedir. Azerbaycan'ın kuvvet kullanma hakkının önünde hukuk dışı engeller mevcuttur. Ermenistan, Rusya ile yapmış olduğu askeri antlaşmalar dolayısıyla ülke güvenliğini Rusya'ya teslim etmiştir. Ermenistan müreffeh bir devlet olmayı tercih etmemiş, ham "Büyük Ermenistan" hayallerini gerçekleştirmek için komşu devlet toprakları üzerinde yayılmacı politikalar güden bir devlet niteliğine bürünmeyi seçmiştir. Bu durumun ortaya çıkmasında, Ermeni diasporasının da büyük etkisi mevcuttur. Ermenistan, her dönüşüm döneminde topraklarını genişleterek bu hedef doğrultusunda yol alabileceğini düşünmektedir. Nitekim Çarlığın dağılmasıyla ilk devletini Azerbaycan topraklarında kurmayı başarmışken, 118


Yrd. Doç. Dr. Efşan İZZETGİL SSCB kurulurken bunu genişletmeye muvaffak olmuş ve SSCB dağılırken oluşan uygun ortamı da kullanarak Azerbaycan'ın topraklarının da % 20'sini ele geçirmiştir. Rusya Federasyonu'nun bir imparatorluğa dönüşmeye çalıştığı bu dönemde de Ermenistan, artık kağıt üzerinde kalan bağımsızlığını feda ederek Azerbaycan topraklarını elde tutmaya çalışmaktadır. Görünen o ki günümüz şartlarında Ermenistan, hiçbir şekilde nihai barış istememektedir ve Azerbaycan'ın topraklarını iade etmeye yanaşmayacaktır. İçinde bulunduğu şartlar sebebiyle Azerbaycan, çok akılcı politikalar takip etmek zorundadır. Zamansız bir askeri müdahale, Ermenistan'ı Rusya'ya daha fazla yaklaştıracaktır. Ö te yandan sadece barış masasında sonuç beklemek de Azerbaycan'a zaman kaybettirecektir.

Ö nümüzdeki

kısa

dönemde, Azerbaycan' ın

uluslararası toplum nezdinde Ermenistan'ın işgalci olduğunu daha geniş ve etkin bir şekilde ortaya koyması; Hocalı soykırımı72 gibi semboller üzerinden Ermenistan'ın haksız olduğunu anlatması ve en önemlisi AİHM'de açılmış emsal davalar aracılığıyla Ermenistan'a davalar açılması yönünde çaba sarf etmesi gibi yolları işletmesi gerekir. Orta vadede ise Ermenistan'ın güvenlik garantörü Rusya'nın uygulamakta olduğu yayılmacı politikaların sonucunun ne olacağı beklenmelidir. Bugün Rusya'nın içinde bulunduğu ve bizzat kendisinin de kurucu olmaya çalıştığı oyunların sonucunun hem Rusya hem bölge hem de küresel politika için yeni kırılmalar yaratmak üzere olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca Dağlık Karabağ 72

Hocalı'da gerçekleştirilen eylemlerin soykınm niteliği taşıdığına yönelik hukuki bir tahlil için bkz. Bahadır Bumin ÖZARSLAN, "Soykınm Suçunun Önlenmesi ve Cezalandınlması Sözleşmesi Açısından Hocalı Katliamı", Haceıtepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisl, Cilt 4, Sayı 1, 20 14

119


KA NA YAN rARA KARABAG

krizinin sonucunun Kafkasya'daki etnik sorunlara da etkisi olabileceği tahmin edilmektedir. Bu durumda, Azerbaycan ancak istikrarlı büyüyen ve kuwetlenmeye devam eden bir devlet olmaya devam edebilir ise Dağlık Karabağ sorununu istediği şekilde çözebilir.

120


KARABA,'IN iŞGALİ SORUNU ve YANSIMALARI

Ümit Nazmi HAZIR.

GİRiŞ 1991'de Sovyetler Birliği'nin yıkılması, birçok sorunu da beraberinde getirmiştir. Bu sorunlardan en önemli ikisi, "milliyetler

sorunu" ve "dondurulmuf çatışma alanları "dır. Bu iki sorun da dahil olmak üzere sorunların önemli bir bölümü, çözülmek bir yana, güncelliğini korumaya ve K.ırım'ın Rusya tarafından 2014'teki ilhakında1 olduğu gibi yeni meseleler olarak karşımıza çıkmaya devam etmektedir. Bu sorunlu alanlar Abhazya, Güney Osetya ve Kırım müdahaleleri ile Transdinyester meselesinde olduğu gibi Rusya'nın Sovyet sonrası (Post-Sovyet) coğrafyada etkisini sürdürmesine ve müdahale şansı bulmasına yardım etmektedir. Sovyet sonrası coğrafyadaki en önemli çatışma alanlarından biri de Karabağ'ın işgali sorunudur. Ermenistan'ın Karabağ'ı işgali, Azerbaycan'ın iç ve dış politikasındaki en önemli ve öncelikli Uluslararası İlişkiler Uzmanı Kınm 'ın Rusya tarafından ilhakının uluslararası hukuk açısından değerlendirilmesi için bkz. Bahadır Bİımin ÖZARSLAN, Soğuk Savaş Sonrasında Kınm'ın ve Kınm Tatar Türklerinin Statüsü", Uluslararası Hukuk ve Politika, Cilt 1 0, Sayı 39 (2014) "

121


KA NA 1 A l\' 1 /-l RA KA RABA(;

meselelerinden biri haline gelmiştir. Ö ncelikle meselenin tahlil edilebilmesi için sorunun doğru bir şekilde tanımlanması ve yorumlanması gerekmektedir. Ne yazık ki Türk kamuoyunda ve medyasında, zaman zaman Karabağ üzerine yanlış yorumlara ve tanımlara başvurulmaktadır. "Etnik ve düşük yoğunluklu çatışma", "dondurulmuş çatışma" yahut "Karabağ sorunu" olarak ifade edilen mesele, Azerbaycan topraklarının Ermenistan tarafından işgali sorunudur.2 Karabağ'daki çatışmalar da "Ermenistan-Azerbaycan sınırında" değil Azerbaycan toprakları içindeki Karabağ bölgesinde gerçekleşmektedir. Karabağ ile ilgili sorun, Sovyetler Birliği'nin yıkılışına kadar bir iç mesele niteliğindeydi. 1991 sonrasında, Azerbaycan'ın ve Ermenistan'ın bağımsızlığını kazanmasıyla birlikte bu sorun, Azerbaycan ve Ermenistan arasında, devletlerarası bir ihtilafa dönüşmüştür. Ö te yandan sorun, yalnızca iki devlet arasında kalmamış; uluslararası toplumun önemli aktörleri de muhtelif sebeplerle

soruna

doğrudan

veya dolaylı

olarak

müdahil

olmuşlardır. Çok boyutlu ve çok değişkenli bir denkleme dönüşen Karabağ meselesi, ilk çıkışından bugüne kadar önemli oranda ölçek değiştirmiştir. Bu sebeple sorun, makalede değişik yönleriyle ve güncel meseleler ışığında ele alınacaktır.

Araz ASLANLI, Yeni Küresel M ücadelede Karabae ve Kafkasya Sorunu, EkoAvrasya Yayınları, Ankara, 20 1 3, s. 9

1 22


Ümit Nazmi HAZIR 1 . KARABAG SORUNU: ÇOK DEGİŞKENLİ ve ÇOK BOYUTLU BİR DENKLEM

Karabağ'ın işgali, günümüzde Azerbaycan'ın en önemli meselelerinden biridir. Azerbaycan Türkleri ve Ermeniler arasında zaman zaman düşük yoğunluklu çatışmaya dönüşen Yukarı Karabağ, hem bölgesel hem de küresele boyutlara sahiptir. Bundan dolayı da Karabağ ihtilafı, etnik bir bölgesel çatışma olmasının yanı sıra bölgesel ve küresel sonuçları da içinde barındıran bir sorundur. Sovyetler Birliği'nin yıkılmasına doğru 1 988'de Ermenistan'ın Azerbaycan topraklarını işgal etmesiyle başlayan bu sorunun kökeni aslında, 20. yüzyılın başlarına kadar gitmektedir. Rusya, İran ve Türkiye gibi bölgesel aktörler de Karabağ sorununun seyrinde önemli rol oynama potansiyeline sahip devletlerdir. Özellikle Rusya, kimi otoriterlerce sorunun asıl kaynağı olarak kabul edilmektedir. Ermenilerin Karabağ'ı işgal ederken Rusya'nın desteğini alması ve Karabağ meselesi ile bu meselenin Güney Kafkasya'da yarattığı donuk statükonun en çok Rusya'nın lehine olması da bu argümanı destekler mahiyettedir. Bu argümanı destekleyen başka bir somut nokta ise Rusların, Çarlık Rusyası ve Sovyetler Birliği döneminden beri Kafkasya siyasetinin temelini oluşturan, "Kafkasya'nın

Türksüzleştirilmesi ve Müslümansızlaştırılması politikası dır. "

Bu politika aynı zamanda, Ermenilerin Kafkasya'daki yayılmacı siyasetine hizmet etmiş bir politikadır. Karabağ'ın Ermenilerce işgali de yine bu politikanın bir ürünüdür. Karabağ'ın işgali aynı zamanda Türkiye'nin Azerbaycan'daki ve Türkistan (Orta Asya)'daki Türk halklarıyla bütünleşmesini engellemeye yönelik bir hamle niteliğindedir. Rusya, yumuşak karnı olarak gördüğü

1 23


Transkafkasya'da, ne Tıirkiye'nin

ne de

Batı'nın

ağırlığını

arttırmasını istemektedir. Rusya, bölgede kendi otoritesi dışına çıkabilecek bütünleşme hareketlerine sıcak bakmamakta ve bölgede

"böl ve yönet" stratejisini takip etmektedir.3 Azerbaycan'ın

ve

Ermenistan'ın

bağımsızlığını

kazanır

kazanmaz Karabağ sorunuyla karşılaşmaları, bu iki devletin seyrinde ve kimlik oluşumunda önemli bir rol oynamıştır. 1994'teki geçici ateşkese kadar 20.000 insan, bu çatışmada hayatını kaybetmiş ve 1 ,5 Milyon kişi memleketlerini terk etmek zorunda kalmıştır. Karabağ'ın işgali sırasında, 1988-1992 yılları arasında, Ermeniler tarafından 1 Milyondan fazla Azerbaycan Türkü kendi topraklarından göçe zorlanmıştır. Karabağ'ın işgali bu sebeple Azerbaycan için mülteci ve göç sorununu ortaya çıkarmıştır. Özellikle 26 Şubat 1 992'deki Hocalı katliamıyla birlikte Karabağ Savaşı, Azerbaycan Türklerine karşı etnik bir temizliğe ve Ermenilerce Karabağ'ın Türksüzleştirilme hedefine dönüşmüştür. Ermeniler Yukarı Karabağ ile birlikte yedi stratejik bölgeyi daha işgal etmiştir. Bu yedi bölge Ağdam, Füzuli, Laçin, Kubadlı, Cebrail, Zengilan ve Kelbecer'dir. Adı geçen yerleşim birimlerinden oluşan bölge aynı zamanda, Karabağ'ı Ermenistan'a bağlamaktadır. Azerbaycan'ın topraklarını kaybetmesinde pek çok sebep rol oynamıştır. Bunlar arasında yer alan temel sebepleri sıralamak gerekirse öncelikle Ermenilerin 1980'lerden itibaren Karabağ savaşına ve silahlanmaya daha çok hazırlık yaptığı görülmektedir. Ömer Göksel İŞYAR, Bölgesel ve Global Güvenlik Çıkarlan Bağlamında Sovyet­ Rus Dış Politikaları ve Karabağ Sorunu, Alfa Basım Yayım Dağıtım, İstanbul, 2004, s. 629

1 24


Ümit Nazmi HAZIR Ayrıca Ermeniler, Azerbaycan Türklerine nazaran kendi aralarında daha fazla bütünlük sergilemiştir. Azerbaycan Türkleri arasındaki politik çekişmeler ve sürekli iktidar değişiklikleri, Ermenilerin Karabağ işgalini kolaylaştırmıştır. Örneğin Rusya tarafından desteklendiği iddia edilen Azerbaycanlı komutan Suret Hüseyinov, Azerbaycan lideri Ebulfez Elçibey'e karşı isyan etmiştir. Bu durumdan istifade eden Ermenistan Suşa, Laçin ve Kelbecer rayonlarını ele geçirmiştir. Böylece Azerbaycan'daki iç çekişmeler, en çok Ermenilerin lehine bir mahiyet kazanmış ve Ermenilerin işgaline zemin hazırlamıştır. Karabağ sorununda Ermenilerin Azerbaycanlılara karşı en önemli avantajı, Rusların Ermenileri desteklemesi olmuştur. Elçibey liderliğindeki Azerbaycan'ın Rusya'yı ve İran'ı dışlayıp Türkiye ve Batı ile bütünleşmeyi hedefleyen politikaları ve bunun yanı sıra Elçibey'in eski S ovyet devletleri içinde Rus birliklerini kendi sınırları dışına çıkaran ilk lider olması, Rusya'yı ve İran'ı Elçibey'e karşı harekete geçirmiştir. İran içerisinde 30 Milyona yakın Azerbaycan Türkü'nün yaşaması ve Elçibey önderliğindeki Azerbaycan'ın İran'daki Türkler için de çekim merkezi olmaya başlaması, İran'ı endişelendirmiştir. Bu doğrultuda Ermenilerin Karabağ'ı işgali ve Talışlar gibi Azerbaycan'daki ayrılıkçı hareketler, Rusya ve İran tarafından destek görmüştür. Azerbaycan'a Türkiye dışında hiçbir devletin tam manasıyla destek vermemesi ve bu desteğin de yeterli olmaması, Azerbaycan'ın Karabağ'ı kaybetme sürecini hızlandırmıştır. Ayrıca Batı, tarihi tutumunu değiştirmemiş ve Ermeni diasporasının da etkisiyle Ermenistan lehinde bir tutum sergilemiştir. Diğer ·yandan İslam D ünyası da Azerbaycan'a gerekli 1 25


desteği sağlamamıştır. Savaşı Azerbaycan'ın kaybetmesindeki en önemli sebeplerden biri de Rusya'nın ağırlığı ve Ermenistan yanlısı tutumu olmuştur. Bir bakıma uluslararası hukuk Azerbaycan'dan yanayken, Batı kamuoyu Ermenistan'dan yanadır.4 Ebulfez Elçibey sonrası başa geçen Haydar Aliyev,enerji kartını kullanarak Amerikan şirketleri aracılığıyla Batı'yı kendi tarafına çekme konusunda bir nebze başarılı olsa da bu durum Azerbaycan'ın topraklarını geri almasını sağlamamış, hatta Haydar Aliyev döneminde de Karabağ bölgesinde Azerbaycan'ın toprak kayıpları devam etmiştir. Karabağ Savaşı'nın en önemli dönüm noktalarından biri ise 1 992 yılının başında gerçekleşmiştir. 25 Şubat'ı 26 Şubat'a bağlayan gece Ermeniler, Hocalı kasabasında bir katliam gerçekleştirmiştir. 613 Azerbaycanlı sivilin işkenceye maruz kalarak hayatını kaybettiği bu katliam, Azerbaycan Türklerinin bilinçaltında çok büyük bir tesir yaratmıştır. Birçok belge, video ve itiraf da katliamın boyutlarını ortaya koymaktadır. Şu anki Ermenistan Cumhurbaşkanı ve Karabağ Savaşı'ndaki komutanlardan Sarkisyan'ın şu itirafı da bunlardan biridir: "Hocalı 'dan önce Azeriler bizimle dalga geçtiklerine

inanıyorlardı. Biz Ermenilerin sivil halka karşı elkaldıramayacağımızı düşünüyorlardı. O sabit bakış açısını kırmayı başardık. ,., Sarkisyan'ın savaş suçundan yargılanması gerektiğini ve Hocalı'daki katliamın soykırım olduğunu belirten birçok güçlü tez de bulunmaktadır. Söz gelimi Özarslan'a göre "Hocalı katliamı, Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi çerçevesinde soykırım suçunun unsurlarını taşımaktadır."6 ASLANLI, s. 1 04 Thomas De WAAL . Black Garden: Armenia and Azerbaijan Through Peace and War. New York University Prcss. New York and London, 2003, s. 1 72 Bahadır Bumin

ÖZARSLAN, "Soykınm Suçunun Önlerunesi ve Cezalandınlması

1 26


Ümit Nazmi HAZIR Hocalı katliamı ile birlikte Karabağ, Azerbaycanlılar için daha fazla kutsal ve ulusal bir mesele halini almıştır. Bu bağlamda, özelde Hocalı katliamı ve genelde Karabağ Savaşı, Sovyetler B irliği sonrası bağımsızlığını kazanan Azerbaycan'ın kimlik ve ulus bilinci oluşumunda çok büyük bir rol oynamıştır. Ayrıca bu trajedi, aynı zamanda Türkiye ile Azerbaycan arasındaki gönül bağının daha da artmasına olanak sağlamıştır. Her sene 26 Şubat'ta, hem Azerbaycan'da hem de Türkiye'de anma törenlerinin gerçekleşmesi, Türkiye ve Azerbaycan arasında oluşan ortak hafızanın ve bilincin bir tezahürüdür. Öte yandan Ermeni halkı için de Karabağ meselesi milli bir dava niteliği taşımaktadır. Hatta Karabağ'daki Ermeni milliyetçileri tarafından dile getirilen görüşlerden biri şudur:

''Ermenistan 1 994'teki ateşkesi erken kabul etti, halbuki savaş devam etmeliydi ve güçsüz Azerbaycan sefil bir biçimde teslim olmaya mecbur bırakılmalıydı. "7 1991 yılında bağımsızlığını ilan eden Dağlık Karabağ Cumhuriyeti, Ermenistan dahil hiçbir devlet tarafından şu anda tanınmamaktadır. Birleşmiş Milletler (BM) ise Karabağ'ı, Azerbaycan'ın bir parçası olarak kabul etmektedir. Karabağ sorununun uluslararası politika bağlamında en çok kazanan tarafı ise Rusya'dır. Karabağ'ın işgali ve Azerbaycan ile Türkiye'den algıladığı tehdit sebebiyle Ermenistan, Rusya'ya askeri ve ekonomik manada kendisini daha fazla bağımlı ve gerekli hissetmektedir. Bu Sözleşmesi Açısından Hocalı Katliamı", Hacettepe Ü niversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 4, Sayı 1 , 2014. s. 2 1 0 Thomas De WAAL, Karabağ: Barış ve Savaş Süreçlerinde Ermenistan ve Azerbaycan, Çeviren: Didem Sone. Hrant Dink Vakfı Yayınlan. İsıanbul, 2014, s. 393

127


KA NA Y A N 1 /I RA KA RA BA G

bağımlılık, Rusya'nın Transkafkasya'da önemli bir ü s kazanmasını sağlamıştır. Ayrıca Rusya, hem Ermenistan'a hem de Azerbaycan'a önemli oranda silah satışı gerçekleştirmektedir. Rus politikalarının ürünü olan Karabağ, Osetya ve Abhazya sorunları bölge devletlerinin Rusya'nın çekim merkezinde kalmasını ve Rusya'nın gerektiğinde bölgeye müdahale etme imkanını sağlamaktadır. Tıpkı Kırım'da olduğu gibi eski Sovyetler Birliği coğrafyasındaki dondurulmuş sorunlar ve ayrılıkçı hareketler, Rusya'nın bölgedeki varlığını güçlendirmektedir. Bu sorunlar sebebiyle bölge devletleri hiçbir zaman Rusya'dan tam olarak bağımsız hareket edemez ve B atı'yla bütünleşmeyi tam anlamıyla gerçekleştiremez bir pozisyonda kalmaktadırlar. Öte yandan Karabağ'ı işgal etmiş olan Ermenistan'ın durumu ise her geçen gün daha da kötüye gitmektedir. Şu anda Ermenistan, komşuları olan Azerbaycan ve Türkiye tarafından izole edilmiş bir durumdadır. Söz konusu izolasyonun sonucunda Ermenistan, B akü­ Tiflis-Ceyhan ve B akü-Tiflis-Kars gibi enerji ve ulaşım projelerinden mahrum kalmış, bu da Ermenistan'ın ekonomisine ve B atı ile olan bütünleşmesine önemli ölçüde zarar vermiştir. Türkiye, S ovyetler Birliği' nin dağılmasının sonucunda Ermenistan' ın bağımsızlığını ilk tanıyan ve Ermenistan'a ilk yardım yapan devletlerden biri olmasına rağmen Karabağ'ın işgali sonrası 1 993'te sınırlarını Ermenistan'a kapatmıştır. Bütün bu izolasyon, Ermenistan ekonomisini büyük oranda Rusya'ya ve Ermeni diasporasının yardımlarına muhtaç hale getirmiştir. Karabağ meselesi çözülmediği sürece, Ermenistan'ın bu bağımlılıktan kurtulması ve Kafkasya'ya barışın gelmesi mümkün gözükmemektedir. 128


Ümit Nazmi HAZIR Azerbaycan toprakları içindeki bu çatışma zaman zaman şiddetlenmeye, Ermeni ve Azerbaycanlı askerlerin hayatlarını kaybetmesine sebep olmaya devam etmektedir. Son dönemde de çatışmalar hızlanmış ve savaşın yeniden başlaması yönünde ihtimaller belirmiştir. Ağustos 201 4'te Dağlık Karabağ'da artan çatışmalarla birlikte Azerbaycan ve Ermenistan askerlerinin bu çatışmalarda hayatlarını kaybetmesi, gerilimi tırmandırmıştır. Bu olayların devamında, Putin'in ev sahipliğinde, Soçi'de Azerbaycan lideri Aliyev ve Ermenistan lideri Sarkisyan bir araya gelse de bu görüşme de tıpkı diğerleri gibi sonuçsuz kalmıştır. Öte yandan Azerbaycan, askeri harcamalarını arttırmaya ve Ermenistan da Rusya ile askeri antlaşmalar yaparak silah gücünü genişletmeye devam etmektedir. İki devlet de 'güvenlik ikilemi (security dilemma)" bağlamında birbirinden tehdit algılamaya ve silahlanmaya devam etmektedir. Bu durumun kazananı ise ne Ermenistan ne Azerbaycan ne de Kafkasya barışıdır. Öte yandan Rusya'nın Mart 2014'te Kırım'ın ve Ukrayna'nın doğusuna

müdahalesi,

Azerbaycan'daki

Karabağ

ile

ilgili

tartışmaları ve hassasiyeti daha da arttırmıştır. Rusya'nın Ukrayna toprağı olan Kırım'a müdahalesi ile Ermenistan'ın Azerbaycan toprağı olan Karabağ'a müdahalesi benzerlikler sergilemektedir. Azerbaycan, Ermenistan'ın aksine Ukrayna'nın toprak bütünlüğünü savunmaktadır. Ayrıca Rusya'nın 2008'deki Gürcistan ve 2014'teki Kırım müdahaleleri, Azerbaycan'ın Karabağ'ı tamamen geri alma girişiminde, "Ukraynµ'nın ve Gürcistan'ın Rusya'nın müdahaleleri

sonucu düştüğü durumla ve daha vahim sonuçlarla Azerbaycan da karşılaşır mı?" endişesini Azerbaycan'ın bazı kesimlerinde 129


K.Aı\:AYAN ) A RA KA RA BA G

yaşatmıştır. Öte yandan Azerbaycan kamuoyunda, Rusya'nın Ukrayna müdahalesi sonrası Batı'nın Azerbaycan'a enerji güvenliği bağlamında ihtiyacının daha da artacağından ve buna paralel olarak B atı'nın Rusya'nın etkisini bölgede azaltmak isteyeceğinden dolayı Batı'nın Ermenistan'a Karabağ konusunda baskısının artacağını düşünen görüşler de bulunmaktadır. Lakin Batı'nın, Rusya'nın Ukrayna müdahalesi sonrasında, Karabağ meselesinde doğrudan Azerbaycan lehinde bir tutum aldığını söylemek şimdilik mümkün değildir.

2. KARABAG'IN İŞGALİNİN BÖLGESEL ve ULUSLARARASI BOYUTLAR! Kafkasya'nın stratejik önemi ve uluslararası ulaştırma hatları üzerinde bulunması ile Hazar havzası üzerindeki enerji kaynakları, Karabağ meselesinin uluslararası bir boyut kazanmasını ve bölgesel­ küresel aktörler için çekim merkezi olmasını sağlamaktadır. 8 1 991'den 2008'deki Rus-Gürcü veya diğer adıyla "5 Gün Savaşı"na kadar geçen süreçte Güney Kafkasya'daki statüko, Rusya'dan çok Batı lehine olmuştur. Bölgenin egemen gücü Rusya'nın 2008'de Güney Osetya'ya ve Abhazya'ya askeri müdahalesi, Güney Kafkasya'daki statükoyu doğrudan Rusya lehine değiştirmiştir. Bu müdahale beraberinde, Türkiye'nin Ermenistan politikasını ve Güney Kafkasya devletlerinin Rusya ile olan ilişkilerindeki tutumlarını değiştirmiş, Rusya'yı devre dışı bırakarak bölgede yeni politikalar üretmenin mümkün olmadığını göstermiştir. Ortaya çıkan yeni durum, aynı zamanda Rusya'nın ve İran'ın Karabağ konusundaki A S LANLI, s.

tutumunu da etkilemiştir. 1990'larda

9 1 30


Ümit Nazmi HAZIR

Ermenistan yanlısı bir tutum sergileyen Rusya ve İran, son yıllarda daha çok tarafsız ve sorunun çözümünde üçüncü taraf olma

misyonunu

taşımakta, en

azından

böyle gözükmeye

çalışmaktadırlar. Her ne kadar bu devletler, sorunun çözümünde arabulucu görüntüsü vermeye çalışsalar da meselenin gerçekten çözülmesini istediklerini söylemek pek mümkün gözükmemektedir. Zira Karabağ meselesinin çözülmesi aynı zamanda, Türkiye'nin ve Batı'nın bölgedeki etkinliğinin artmasına ve hem Ermenistan'ın hem de Azerbaycan'ın B atı ile olan bütünleşmesini güçlendirmesine yol açacaktır. Bu da doğrudan Bakü-Tifl.is-Ankara hattına karşı oluşmuş olan Tahran-Erivan-Moskova hattının zarar görmesine sebep olacaktır. Öte yandan Rusya'nın hem Gürcistan hem de Azerbaycan bürokrasisinde ve sisteminde zannedilenden çok daha fazla etkisi bulunmaktadır. Kişisel ilişkiler ve çıkarlar, hem Azerbaycan-Rusya ilişkilerinde hem de Karabağ meselesinin seyrinde önemli bir rol oynamaktadır. 9 İslami bir rejimle yönetildiği iddiasında olan ve Ortadoğu'da Şii propagandası yapan İran'ın, dünyadaki en büyük ikinci Şii topluluğu olan Azerbaycan yerine, halkının neredeyse tamamı Hristiyan olan Ermenileri desteklemesi görünürde bir ironi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu durum, İran'ın idealist ve kimlik inşacı (konstrüktivist) değil de Ermenistan'ı destekleyerek faydacı (pragmatik) bir politika izlediğini göstermektedir. İran'ın Karabağ ve Çeçenistan konusunda Müslüman Azerbaycanlılar ve Çeçenler yerine, Rusya ve Ermenistan lehinde bir politika sergilemesi, E«l>tt M H ocuqıoeH'I nHBO BAP, PoccHİİCKO-A3ep6aİİ.!llKaHCKHe ÜTHOWeHHJI. KoHeu XX-XXI eeKa, M., Kremlin Mullimedia, Moscow, 2012

131


K�NA YAN 1 A R.-4 � R.A BA G

Tahran'ın dış politikasında '1slam araç m ı amaç mı ?" sorusunu beraberinde getirmektedir. İran'ın Karabağ konusunda Azerbaycan yanlısı bir tutum takınmamasındaki en önemli sebep, Azerbaycan'ın güçlenmesini istememesidir. Zira İran'a göre güçlü bir Azerbaycan Devleti, özellikle önemli bir bölümü Güney Azerbaycan olarak adlandırılan bölgede yaşayan 30 Milyona yakın İran Türkü için de bir çekim merkezi olmaya ve İran'ın güvenliği için bir risk oluşturmaya başlayacaktır. Şimdiye kadar Karabağ meselesinin çözümü için Azerbaycanlı ve Ermenistanlı liderler, sayısız kez görüşme gerçekleştirmiştir. Buna rağmen görüşmeler, bir türlü çözümü getirmemiştir. Karabağ sorununa çözüm bulmak amacıyla 1 992'de kurulan Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Minsk Grubu da sorunun çözümünde somut bir sonuca ulaşamamıştır. Hatta Minsk Grubu müzakereleri, "barış süreci" nden ziyade "ihtilafyönetim sü reci ne dönüşmüştür. 10 "

Minsk Grubu'nun önderliğinde 1994'ten beri Azerbaycanlı ve Ermeni temsilci ve devlet adamları arasında sayısız görüşme olmasına rağmen somut bir ilerleme kaydedilememiştir. 2001 'de Minsk Grubu eş-başkanları tarafından yayımlanan "Üç Çözüm Önerisi" de önemli bir teklif olmasına rağmen, Azerbaycan'ın ve Ermenistan'ın bazı çözüm önerilerini kabul etmemesi sebebiyle başarısız olmuştur. Azerbaycan ve Ermenistan kamuoylarının farklı beklentileri, sorunun çözülmemesindeki önemli sebeplerden biridir. 1994 yılında AGİT Minsk Grubu eş-başkanlığına ABD, Rusya ve Fransa getirilmiştir. Beyaz Rusya, Almanya, İtalya, Portekiz, Hollanda, İsveç, Finlandiya ve Türkiye ile meselenin tarafları olan 10

D E WAAL, 2014, s. 295

132


Ümit Nazmi HAZIR

Ermenistan ve Azerbaycan, Minsk Grubu'nun diğer üyeleridir. Türkiye'nin Minsk Grubu'ndaki eş-başkanlığını Azerbaycan desteklerken, Ermenistan buna karşı çıkmaktadır. 1 992'den beri Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki barış sürecini yöneten Minsk Grubu'nun yanında, farklı kurumlar da girişimlerde bulunmuştur. Söz gelimi BM, ihtilafın çözülmesine yönelik birçok adım atmış ve 1 993 yılından itibaren BM Güvenlik Konseyi, çatışmaların sona ermesi ve Ermenilerin işgal ettiği yedi bölgeden çekilmesine yönelik kararlar almıştır. Ayrıca 12 Mayıs 1 994'te Rusya'nın öncülüğünde Bağımsız Devletler Topluluğu zirvesinde, B işkek Protokolü'nün imzalanmasıyla geçici ve resmi olmayan ateşkes ilan edilmiştir. Fakat bu protokol de kalıcı çözüm getirmemiştir. 1996 yılındaki büyük katılımlı AGİT Lizbon Zirve toplantısı da Karabağ sorununun çözümü açısından önemli bir aşama niteliğindeydi. Bu görüşmede Azerbaycan, AGİT ilkeleri çerçevesinde kendi toprak bütünlüğünü korumak şartıyla Azerbaycan sınırları içinde eski Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi çerçevesinde, en üst düzeyde bir özerk yapının oluşturulmasına onay vereceğini belirtmiş ve bu görüş, Ermenistan dışındaki Minsk Grubu üyelerince de desteklenmiştir. 1 1 Fakat Ermenistan'ın vetosu sebebiyle bu öneri de başarıya ulaşamamıştır. Son yıllarda, sorunun çözümü için yeni bazı girişimler de olmuştur. 2004 yılında Azerbaycanlı ve Ermeni Dışişleri Bakanlarının bir araya gelmesiyle "Prag Süreci» başlamıştır. il

Ali HASANOV,

Azerbaycan ve ATET: Ermenistan-Azerbaycan Milnaqişesi ve

Daj!lıq Qarabağ Problemi, Ümumi

Avrupa Tehlükesizliyi Fonunda, Bakü, 1997, s.

96 133


f.:_A. NA )AN ) A RA KA RABA G'

Bu sürecin amacı, Dağlık Karabağ'ın statüsü tartışmalarının birkaç yıl ertelenerek diğer konularda ilerleme sağlanmasıydı. 12 Yine 2008 yılında Minsk Grubu tarafından açıklanan ''Madrid

İlkrleri" de önemli bir girişimdir ve sorunun tarafları açısından değerlendirildiğinde, bugüne kadar ortaya çıkmış en makul plan görünümündedir. Bu plan, Dağlık Karabağ'ın etrafındaki işgal edilmiş bölgelerin Azerbaycan'a bırakılmasını, Ermenistan ile Dağlık Karabağ arasındaki irtibatı sağlayan koridorun açılmasını, Dağlık Karabağ için ara statünün verilmesini ve nihai statünün sonra belirlenmesini öngörüyordu.° Ermenistan'ın Dağlık Karabağ'ın nihai statüsünün belirlenmesi ve Laçin ile Kelbecer'den çekilmeyi reddetmesi sebebiyle "Madrid İlkeleri" de şimdilik başarıya ulaşmış gözükmemektedir. Son yıllarda bölgedeki artan tansiyon, çatışma ve kayıplarla birlikte işgalin sona ermesi pek mümkün gözükmemektedir. Minsk Grubu da Karabağ'da kalıcı barışın sağlanması hususunda somut fayda sağlamadığı için yoğun bir şekilde eleştirilmektedir. Uluslararası toplumun Karabağ konusunda Ermenistan'a baskı yapmaması da çözümü zorlaştırmaktadır. BM Güvenlik Konseyi, Azerbaycan'ın

toprak bütünlüğü

lehinde ve

Ermenistan'ın

Azerbaycan topraklarından çekilmesi konusunda birçok karar almasına rağmen bunlar Ermenistan tarafından uygulanmamaktadır. Uygulanması konusunda da Batı tarafından Ermenistan'a bir baskı 12

13

"Ana Hatlarıyla Dağlık Karabağ Sorunu", http://www.aljazeera.eom.tr/dosya/ana­ hatlariyla-daglik-karabag-sorunu "Statcmenı by thc OSCE Minsk Group Co-Chair countries'', http://www.osce.org/ mg/51152

1 34


Ümit Nazmi HAZIR

yapılmamaktadır. Bütün bunlardan dolayı Karabağ'da işgal ve uluslararası hukuk ihlali sürmektedir. Karabağ meselesi, tarafların (buna üçüncü taraflar da dahil) farklı çıkarlara ve stratejilere sahip olması sebebiyle çözülemeyen bir sorundur ve Güney Kafkasya'nın en temel meselesi olarak bölgesel ve küresel aktörler arasındaki ilişkiyi doğrudan etkilemeye devam eden bir mahiyet taşımaktadır. 14 Diğer taraftan

ihtilafın çözümüyle ilgili

koşullar,

1997'de

Fransa'nın, Rusya'nın ve ABD'nin arabulucu olduğu dönemden bile daha olumsuz olması sebebiyle "Karabağ yorgunluğu" olarak adlandırılmakta, ihtilafın hiçbir zaman çözülemeyeceğine yönelik görüşler daha da artmaktadır. 15

3. SON GELiŞMELER IŞIGINDA KARABAG SORUNU 24 Kasım 2015 tarihinde Türkiye'nin hava sınırlarını ihlal eden Rus askeri uçağının Türkiye tarafından düşürülmesinden sonra Karabağ'da ve Güney Kafkasya'da da tansiyon yükselmeye başlamıştır. Rusya ile uçak krizi yaşandıktan kısa bir süre sonra Başbakan Davutoğlu, 3 Aralık'ta Azerbaycan'ı ziyaret etmiştir. 16 Bu ziyaret, Türkiye'nin doğalgazının %54'ünü aldığı Rusya ile kriz yaşaması ve Azerbaycan'ın Türkiye'nin üçüncü enerji tedarikçisi olması sebebiyle önemliydi. Zira Rusya krizi sonrası, Türkiye'nin enerji çeşitliliği ve Azerbaycan ile TANAP projesi 14

15 16

Cepreii MHHAC.RH, "Kapa6aXCKHİİ KoHıjı!lmCT: PecypCbl H CrpaTerHH nonHTeYKOro noee11eHHR KoHıjı!lHTYIOlllHX CTOpoH", 6on6woii KaeKaJ: )lea11uaTb JleT CrıyCTR, Hoeoe JIHTeparypHoe 060JpettHe, Moscow, 20 14, s. 83 DE WAAL, 20 14, s. 389 "Davutoğlu, Azerbaycan'da . resmi törenle karşılandı ", http://www.trthaber.com/ haber/gundem/davutoglu-azerbaycanda-resmi-torenle-karsilandi-220032.html

135


KANAYAN Y A RA KA RABAG

daha fazla ehemmiyet kazanmıştır. Davutoğlu'nun bu ziyareti, Moskova'da bazı kesimlerce Rusya'ya karşı verilmek istenen bir mesaj olarak algılanmıştır. Bu ziyaretten bir gün sonra, 4 Aralık'ta ise Azerbaycan'da petrol platformunda patlama meydana gelmiş ve 32 Azerbaycan Türkü işçi hayatını kaybetmiştir. 17 Bu olay üzerine,

"Patlamada, Rusya'nın misilleme yapma maksadıyla parmağı var mı?" sorusu akla gelmiştir. 8 Aralık'tan itibaren Rusya, Ermenistan'daki askeri varlığını arttırmaya başlamıştır. Bu kapsamda Rusya, Ermenistan'a helikopter ve mühimmat göndermiştir. 18 1 O Aralık'tan sonra da Karabağ'daki temas hattında, çatışmalar alevlenmiştir. Bunun

üzerine

19

Aralık'ta, Minsk Grubu'nun

teşvikiyle

Azerbaycan lideri Aliyev ve Ermenistan lideri Sark.isyan, İsviçre'de bir araya gelmiş ancak Minsk Grubu'nun daha önceki girişimleri gibi bu çaba da sonuçsuz kalmıştır.1 9 23 Aralık 201 S'te ise aynı günde iki önemli gelişme yaşanmıştır. İlki, ABD kongresindeki Azerbaycan'a ekonomik ve siyasi yaptırımların gerçekleşmesini öngören yasa tasarısına cevaben, Azerbaycan tarafından ABD ile ilişkilerin askıya alınmasını öngören yasa tasarısının Azerbaycan Meclisi'ne sunulmasıdır. Yasa tasarısında dikkat çekici bir şekilde, ABD'deki "insan hakları

ihlallerine veyolsuzluğa" da yer verilmiştir. 20 Bu hamle Azerbaycan'ın, 17

18

19

20

"Azerbaycan'ın petrol platfonnu yandı: 32 ölü", http://www.sabah.eom.tr/ dunya/2015/1 2/06/azerbaycanin-petrol-platformu-yandi-32-olu "Rusya Türkiye sınırına askeri helikopter yerleştiriyor", http://www.otv.eom.tr/ dunya/rusya-ıurkiye-sinirina-askeri-helikopter-yerlesliriyor,v04pNb9tlOOL_ bK3dSnkig "Sarkisyan Aliyev Buluşması Beklentiler Karşılamadı", http://www.agos.com.lr/tr/ yazi/13761/sarkisyan-aliyev-bulusmasi-bekleolileri-karsilamadi "Azerbaycan'dan,

ABD'ye

yaptırım

136

tasarısı",

http://www.sabah.eom.tr/


Ümit Nazmi HAZIR

ABD ile ilişkilerini zayıflattığı ölçüde, Rusya karşısında daha zayıf konuma düşme riskini dikkate almadığını göstermektedir. Aynı gün içerisindeki bir diğer önemli gelişme de Ermenistan Savunma Bakanı Artsrun Hovhannisyan'ın "Azerbaycan ile savaş halindeyiz. " açıklamasıdır.21 Ö te yandan 2015'in Aralık ayında Karabağ'daki çatışmalarda, Azerbaycan ve Ermenistan birliklerindeki 20'den fazla askerin hayatını kaybetmesi de çatışmaların yaşanan gelişmelerden bağımsız olmadığını göstermektedir. Karabağ'da

son

zamanlardaki

en

önemli

gelişme

ise

Ermenistan'ın 2 Nisan 2016 tarihinde ateşkesi bozması ve devamında yoğun çatışmaların tekrar başlamasıyla yaşanmıştır. 2-5 Nisan tarihleri arasında, Azerbaycan ile Ermenistan arasında yoğun çatışmalar gerçekleşmiştir. Her iki taraf da kayıplar konusunda çok farklı rakamlar verse de yerli ve yabancı medya kaynakları incelendiğinde Ermenistan'ın çok daha fazla kayıp verdiği anlaşılmaktadır. Ermenistan'ın Azerbaycan'dan çok daha fazla asker kaybı vermesi ve daha da önemlisi Azerbaycan'ın Karabağ'da işgal altındaki topraklarının bir kısmını bu savaşla geri alması, Azerbaycan'ın 2-5 Nisan arasındaki çatışmalardan çok daha güçlü çıkmasını sağlamıştır. Rusya ise geleneksel tutumunun aksine, Azerbaycan ve Ermenistan arasında arabulucu rol üstlenerek, ateşkesin gerçekleşmesini sağlamıştır. Türkiye doğrudan Azerbaycan'ın yanında yer alırken, İran iki devlet arasında arabulucu

21

duoya/2015/12/23/azerbaycaodao-abdye-yaptirim-tasarisi "Enneni Bakan açıkladı: Azerbaycan ile savaştayız!", http://www.sabab.eom.tr/ duoya/2015/12/23/ermeoi-bakan-acik.ladi-azerbaycao-ile-savastayiz

137


KA.ı\'./l}AN YARA KA RA. B.A G

bir rol üstlenmeye çalışmıştır. 22 Rusya, 8 Nisan'da Moskova'da Bağımsız Devletler Topluluğu Dışişleri Bakanları Konseyi'nin toplantısında Ermenistan ve Azerbaycan Dışişleri Bakanlarının buluşmasına da ön ayak olmuştur. 23 Diğer yandan Mart ayından itibaren, Rusya ve Türkiye arasında tarafların birbirlerine sıcak mesajlar vermesine paralel olarak Rusya ve Türkiye, Karabağ'da çatışmaların tekrar nüksetmesinden dolayı birbirlerini suçlayıcı bir tavır içine girmemiştir. Hatta Ermenistan tarafı, Türkiye'yi çatışmaların alevlenmesinden dolayı sorumlu tutsa da Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov çatışmalardan dolayı Türkiye'nin sorumlu olmadığını belirtmiştir. 24 Bu da Türkiye ve Rusya arasındaki ilişkilerin seyrinin, Karabağ konusuna da doğrudan yansıdığını göstermektedir. Rusya'nın son çatışmalarda Ermenistan'ın yanında doğrudan taraf olmak ve askeri güç kullanmak yerine, arabulucu bir pozisyon seçmesinde bazı sebepler yattığını söyleyebiliriz. Bunlardan birincisi Gürcistan, Ukrayna ve Suriye krizlerinde doğrudan taraf olan ve askeri maliyetin altına giren Rusya'nın Karabağ'da yeni bir krizi daha kaldıramayacak olması ihtimalidir. Ö te yandan Rus medyasında, Ermenistan'ın Rusya'ya bu kadar eklemlenmesinin Rusya'nın Güney Kafkasya politikasında elini kolunu bağladığını 22

23

24

Nazim CAFEROV, "4 Gün Savaşı ve Bölgesel Dengelern, http://m.dw.com/ t r/4-g % C 3 % B C n-s a v a % C 5 % 9F % C 4 % B 1 -ve-b % C 3 % B6lgesel­ dengeler/a-191 68839 "Azeri ve Ermeni dışişleri bakanlan Moskova'da tokalaştı'', http://www.hurriyet. com.tr/azeri-ve-ermeni-disisleri-bakanlarl-moskovada-tokalasti-40084166 "Lavrov: Türkiye'yi suçlamıyoruz", http://www.sabah.eom.tr/dunya/2016/04/05/ lanov-turkiyeyi-suclamiyoruz

138


Ümit Nazt11i HAZIR

iddia eden görüşler de mevcuttur. Azerbaycan-Rusya ilişkileri bağlamında baktığımızda da Aliyev Hükümeti'nin son zamanlarda, Batı'dan demokrasi ve medya özgürlüğü konusunda sert eleştiriler almasının da etkisiyle Batı'yla ilişkilerini zayıflatarak Rusya'ya orantısız bir biçimde yaklaştığı

iddia

edilmektedir. Hatta

Azerbaycan'ın, Haydar Aliyev dönemindeki dış politika yaklaşımı olan "denge politikası ndan sapmalar yaşadığını ve Rusya'nın "

nüfuzunun Azerbaycan'da daha da arttığını iddia edenler, bu yakınlaşmayı dayanak yapmaktadırlar.25 Tüm bunlardan dolayı Rusya'nın Ermenistan'dan yana katı bir tutum alması, iyi düzeydeki Rusya-Azerbaycan ilişkilerine zarar verebileceğinden, Rusya böyle bir sonucun çıkmasını istememiş olabilir.

SONUÇ Karabağ meselesinin taraflarına bakıldığında, bir tarafta petrol gelirleriyle gayri safı milli hasılası Ermen istan'ın beş katı, nüfusu ise Ermenistan'ın üç katı olan bir Azerbaycan bulunmakta; diğer tarafta ise sürekli göç veren ve Rusya'ya daha da bağımlı hale gelen bir Ermenistan karşımıza çıkmaktadır. Bu da sürecin Azerbaycan'ın lehine işlediğini göstermektedir. Ermenistan'ın Rusya'ya bu bağımlılığı ise

''Ermenistan ileride Rusya'nın Kaliningrad'ına

dönüşür mü?" sorusunu akla getirmektedir. Diğer yandan Rusya'nın Ermenistan'daki hegemonyasının artmasına paralel olarak, Rusya'nın bu sorunu taşımasının zorlaştığını ve Güney Kafkasya'daki hareket alanının daraldığını iddia eden görüşler de bulunmaktadır. 25

"From Russia, with love!", http://commonspace.eu/eng/news/6/idJ357

139


KAJ\'A 1 AN

l'A.RA KARABAG

Bölgesel gelişmeler bağlamında baktığımızda ise Türkiye­ Rusya arasındaki kriz ile Ukrayna ve Suriye meseleleriyle birlikte Karabağ sorunu, daha farklı bir boyut kazanmaya başlamıştır. Artık Karabağ, Türk-Rus ilişkilerinin seyrinden, Güney Kafkasya ise Ortadoğu'daki meselelerden çok daha fazla etkilenmektedir. Bu da Karabağ'ın işgali meselesinin daha da bölgesel ve küresel bir mahiyet kazandığına ve çözümün daha da karışık bir hal aldığına işaret etmektedir. Her ne kadar Karabağ meselesi bölgesel ve küresel gelişmelerden artık daha da fazla etkilenmeye ve bu sayede üçüncü tarafların sorunun gidişatında daha fazla müdahil olmasına imkan tanısa da sorunun çözülmesindeki en büyük etkenlerden birinin hala Rusya olduğu gerçeğini değiştirmemektedir.

140


KARABAG SORUNU ÇERÇEVESİNDE İNSAN HAKLARI İHLALLERİ (1990-1994) ÜZERİNE BİR DEGERLENDİRME Giingiir YAVVZASLAN

GİRİŞ Kafkas Dağlarının güneydoğusunda yer alan Karabağ, Azerbaycan Cumhuriyeti sınırları içinde yer almaktadır. Batısında Ermenistan'ın yer aldığı Karabağ, güneyde İran sınırına yaklaşan dağ ve ovalardan oluşan bir bölgedir. Bu bölgenin üst kısımları, dağlık alanlardan oluşmaktadır. Bu yüzden bu bölgeye "Dağlık Karabağ" ismi de verilmektedir. Karabağ, tarih boyunca Türklerin yerleştiği bölgeler arasında yer almıştır. 1 828 yılında yapılan "Türkmenray Antlaşması " ile Karabağ'ın içinde yer aldığı bölge,

Rusların egemenliğine geçmiştir'. Birinci Dünya Savaşı sonrasında gerçekleşen yoğun göçlerle Ermeniler bu bölgeye yerleştirilmiş ve yapay bir Ermeni bölgesi oluşturulmuştur. Sorunun en önemli aşamalarından

biri,

Sovyetler Birliği'nin dağılması

sonrası

Ermenistan'ın Azerbaycan'a ait bölgeleri ve Karabağ'ı işgal etmesiyle yaşanmıştır. Türkçe Konuşan Ülkeler Uluslararası Gazeteciler Derneği Genel Başkanı, Gazeteci­ Yazar Bkz. Okan YEŞİLOT, "Türkrnençay Antlaşması ve Sonuçlan", Atatürk Ü nivenitesi Türkiyat Araştırmalan Enstitüsü Dergisi, Cilt 14 Sayı 36 (2008)

141


KA J\A L ,iN 1/i RA KA RABAG

Dağlık Karabağ sorunu ve sorunun çözüme kavuşturulamaması, ekonomik açıdan da başta Azerbaycan ve Ermenistan olmak üzere, bölge devletlerini ve bölge ile işbirliği yapan birçok devleti olumsuz şekilde etkilemektedir. Aynı zamanda bölgedeki devletlerin bölgesel ve uluslararası ekonomik bütünleşmesini de engellemektedir. Ö zetle belirtecek olursak Ermenistan'ın Azerbaycan topraklarını işgali, Güney Kafkasya'da ekonomik gelişmenin, bölgesel ve uluslararası ekonomik işbirliğinin ve siyasi istikrarın önündeki en önemli engeldir2. 1 988'den itibaren, Sovyetler Birliği'nin dağılması sürecine yakın bir zaman diliminde başlayan olaylar sonrasında Ermenistan, Azerbaycan topraklarının yaklaşık o/o 20'sini işgal etmiştir. Bu bölgeler içinde Karabağ, özellikle önemli bir yer tutmaktadır. Bütün bu olaylar sonucu silahlı saldırılarda 20.000 civarında Azerbaycan Türkü'nün öldüğü, 50.000'den fazla yaralı olduğu, 50.000 civarında Azerbaycan Türkü'nün çeşitli fiziki engellerle yaşamak zorunda kaldığı, 5 .000 civarında Azerbaycan Türkü'nün tutsak alındığı, neredeyse 1 Milyon civarında Azerbaycanlı'nın göç etmek veya yerleşim yerlerinden uzaklaşmak zorunda kaldığı ve sayısı tam olarak tahmin edilemeyen çok sayıda kişinin kayıp olduğu bilinmektedir. Kasabaların ve köylerin tahrip edildiği; okulların, hastanelerin ve tarihi yüzlerce binanın yıkıldığı; kültürel anıtların yakıldığı veya yağmalandığı bu sürecin insan hakları açısından sonuçları, belirtildiği üzere çok ağır olmuştur. Ermenistan, bu bölgede bir http: 1lwww. tasam.orglırTR/Icerik/809/hocal i_katliaminin_ 1 6_yi linda_daglik_ karabag_sorunu htıp:/lkarabakh.orglreportslrestoration-of-human-rights-in-the-azerbaijan-lands-

142


Gü11giir YAVUZASIAN

çok uluslararası sözleşmeyi de ihlal ederek dünya tarihindeki en önemli insan hakları ihlallerini içeren bir dönemin yaşanmasına sebep olmuştur. Dağlık Karabağ'daki Ermeni işgali ve sonrasında yaşanan bir çok insan hakları ihlali, belgeler dahilinde "karabakh.org",

"garabagh.net" sitelerinde yer almaktadır. Ayrıca meselenin bu yönü, bir çok uluslararası araştırma, makale ve çalışma ile de gündemde yer bulmuştur. Bizim çalışmamız, bu kapsamlı olaylara kronolojik perspektiften ışık tutmaya çalışmakta, bu önemli olaylar zincirini insan hakları perspektifinden dünya kamuoyu gündemine sunmayı amaçlamaktadır. Bu bağlamda çalışmamız, 1990- 1 994 yılları arasında yaşanan olayları kapsamaktadır. Ö ncelikle bu yıllar arasında yaşanan olaylar, kronolojik olarak sıralanacaktır. Daha sonra da insan hakları çerçevesinde, kısa bir değerlendirme yapılacaktır.

1 . SİViLLERE YÖNELİK SALDIRILARIN KRONOLOJİSİ 1 .1 . 1 990 Vılı

"Kara Ocak" , ''Kara Cumartesi" veya "20 Ocak Faciası " olarak bilinen olaylar, Sovyet Ordusu'nun Bakü'ye girmesiyle başladı. Bağımsızlık yanlıları tarafından yapılan gösterilerde, Sovyet Ordusu'nun açtığı ateş sonucu resmi rakamlara göre 137 kişi hayatını kaybetti. 1 990 yılının ilk ayı, Azerbaycan Türklerinin çatışmalarla dolu bağımsızlık mücadelesinin de en önemli ayı oldu. Söz konusu yıl içinde Sovyetler Birliği'nde dağılmalar yaşanmakta, Kafkas occupied-by-annenia-motion-for-a-recommendation/

143


devletleri de Moskova hakimiyetinden kopmaya başlamaktaydı. Dağlık Karabağ bölgesinde de Ermeniler ve Azerbaycan Türkleri arasında çatışmalar başlamıştı. İşgal günü ölen 137 kişinin yanında, 600'den fazla kişi de yaralandı. Azerbaycan'daki huzursuzluk, zaten zor bir dönem geçiren Sovyet lideri Mihail Gorbaçov için üstesinden gelinmesi gereken yeni bir kriz anlamına gelmekteydi. Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki sıcak savaş ise dört yıl daha devam etti4• 1990 yılında çok sayıda sivilin hayatını kaybetmesine sebep olan olaylardan bazıları şöyledir5:

4 Ocak 1990 Ermeni teröristi G. Sarkisyan Askeran, Ağdam -

köprüsünü havaya uçurdu. 12 Ocak 1990

-

Ermenistan'dan 500 kişilik silahlı grup

helikopterlerle Azerbaycan'ın Hanlar ilinin Kuşçu köyüne gelerek, köyü dağıttı ve onlarca kişiyi öldürdü. 18 Ocak 1990

-

Ermenistan'ın silahlı birlikleri tarafından

Nahçıvan Ö zerk Cumhuriyeti'nin Kerki köyü işgal edildi. 20 Ocak 1990

-

Sovyet askerleri Bakü'ye girerek katliam

yaptılar. Resmi verilere göre 137 kişi hayatını kaybetti, 600'den fazla kişi yaralandı. 18 Şubat 1990

-

Ermeniler Şuşa-Bakü otobüsünü patlattılar,

13 kişi yaralandı.

http://www.bbc.com/ıurkce/haberler/20 l O/O l / l 00 l 20_azerbaijan.shtml http://garabagh.neL'content_54_tr.html#slhash. l Wbsg 1 Tl.dpuf

144


Güngir i YAVUZASLAN 1 1 Temmuz 1990

-

Terter'den Kelbecer'e giden araç

konvoyuna, Ermeniler silahlı saldırıda bulundular. 14 kişi öldü, 35 kişi yaralandı. 10 Ağustos 1990 - Tifüs-Ağdam otobüsü Ermeni teröristleri

A. Avanesyan ve M. Tatevosyan tarafından patlatıldı. 20 kişi öldü, 30 kişi yaralandı. 10 Ağustos 1990

-

Ermeni teröristleri tarafından Şemkir­

Gence yolunda otobüs patlatıldı. 17 kişi hayatını kaybetti, 26 kişi yaralandı. 20 Ağustos 1990 - Ermenistan Silahlı Kuvvetleri, Kazak

bölgesinin Bağanis Ayrım köyünü işgal ettiler. 5 köy sakini, kendi evlerinde diri diri yakıldı. 30 Kasım 1990 - Ermeni teröristleri tarafından Hankendi

yakınlarında, yolcu otobüsü patlatıldı. 2 kişi hayatını kaybetti, 1 1 kişi yaralandı. 15 Aralık 1990 - S. Babayan'a bağlı terörist bir grup, Askeran'da

3 Azerbaycanlı'yı katletti.

1 .2. 1 991 Yıh Münferit çatışmalar, 1991 yılı boyunca arttı. Ermeni tarafı daha çok paramiliter örgütlenmelerle çatışmalara girerken Azerbaycan tarafı daha çok Moskova'nın desteğiyle hareket ediyordu. Goygol ve Geranboy/Şaumyan bölgelerine, buralardaki yerel nüfus yapısını değiştirmek amacıyla yapılan yasadışı Ermeni göçü sebebiyle 1991 ilkbahar ve yazında, Azerbaycan-Sovyet ortaklığında askeri ve polisiye operasyonlar düzenlendi. Kimlik kontrolleriyle başlayan 145


KANA. } AN }'/J RA. KA RABA G

süreç, 2 4 Ermeni köyünün tamamen boşaltılmasına kadar uzandı ve silahlanıp geri dönen Ermeniler ile Azerbaycan birlikleri arasında yaşanan çatışmaların ciddi düzeyde insan hakları ihlalleriyle sonuçlandığı kaydedildi. 10 Aralık 1991

tarihinde düzenlenen ve Azerbaycan

Türklerinin boykot ettiği referandumda, bölgeden bağımsızlık kararı çıktı. 6 Ocak 1992ıde Dağlık Karabağ, Azerbaycan'dan ayrıldı ve bağımsızlığını ilan etti. 1991 yılında Ermeni terörist grupların saldırıları sonucu bir çok sivil hayatını kaybetti. Bu olaylardan sadece bazılarını tekrar hatırlatıyoruz: - "Karabağ" adlı Ermeni terör örgütü, Dağlık Karabağ'ın Karadağlı köyüne saldırdı, 6 Azerbaycanlı öldürüldü. - Ermeni teröristleri tarafından Ağdam-Hocavend otobüsü ateşe tutuldu. 5 kişi hayatını kaybetti, 34 kişi yaralandı. - Ermeni teröristleri tarafından Ağdam-Karadağlı otobüsü ateşe tutuldu. 8 kişi hayatını kaybetti, 42 kişi yaralandı. - Ermeni teröristleri tarafından Moskova-Bakü yolcu treni patlatıldı. 16 kişi öldü, 20 kişi yaralandı. - Ermenilerin "Karabağ" adlı terör örgütü, Dağlık Karabağ'ın Askeran ili Meşeli köyüne saldırdı. 6 kişi öldü, 15 kişi yaralandı. - Şuşa şehir sakini Süleyman Abbasov ile hamile eşi, 6 aylık oğlu, kayınvalidesi ve bindikleri aracın sürücüsü, Ağdam-Şuşa yolunda Ermeni teröristleri tarafından katledildiler.

146


Giingijr 1AVUZASL4N - Dağlık Karabağ'ın Ağdere ili Sırhavend köyü yakınlarında, Ermeniler tarafından bir araba patlatıldı. 3 kişi hayatını kaybetti, 2 kişi yaralandı.

1.3. 1 992 Yılı Şubat

1 992>de, Karabağ'daki

Ermeniler, bu

bölgedeki

Azerbaycan Türklerine karşı geniş şiddet hareketlerine başvurdular. Bu şiddetin ilk aşaması, Hocalı kasabasında gerçekleşti. New York merkezli, "İnsan Hakları İzleme Ö rgütü"nün raporlarında açıkça ifade ettiği gibi "en kapsamlı sivil katliam" olarak nitelenen olayda, yüzlerce kişi öldürüldü, 7.000 kişilik bölge nüfusunun diğer bölümü ise dağlara kaçıp Azerbaycan'a sığınmak zorunda kaldı. Aralarında 106 kadının ve 83 çocuğun bulunduğu toplam 613 kişinin öldürüldüğü ve 487 kişinin ise ağır yaralandığı belirtildi. Resmi rakamların dışında ise kayıp ve ölü sayısının çok daha fazla olduğu bilinmektedir. Normalde savaşlarda dahi savaş dışında tutulan, dokunulmayan bu kesimlere yaşlı, kadın ve çocuk demeden işkenceler yapılmıştır. Ayrıca 1 .275 kişi rehin alınmış, 150 kişinin ise kaybolduğu belirtilmiştir. Cesetler üzerinde yapılan incelemelerde cesetlerin birçoğunun yakıldığı, gözlerinin oyulduğu, kulakları, burunları ve kafaları ile vücutlarının çeşitli yerlerinin kesildiği görülmüştür" .

http://turkoloji.cu.edu.tr/GENEL/eldeniz_abbasli_hocali_katliami.pdf. Hocalı' da gerçekleştirilen fiillerin Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi çerçevesinde soykırım niteliğini taşıdığına ilişkin olarak bkz. Bahadır Bumin ÖZARSLAN, "Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi Açısından Hocalı Katliamı", Hacettepe Ü niversitesi Hukuk FakQltesi Dergisi, Cilt 4, Sayı 1, 2014

147


KA1YA Y/IIV YARA KA RABA (;

Yine kısaca bu yıl içinde sivillere yönelik şiddet olaylarından sadece bazılarını hatırlatıyoruz7:

28 Ocak 1992

-

Ağdam-Şuşa rotasında uçan sivil helikopter,

Ermeni teröristler tarafından vuruldu. Çoğunluğu kadınlardan

ve

çocuklardan oluşan 41 yolcu ve 3 ekipaj üyesi öldü.

10 Şubat 1992 Kuşçular ve Malıbeyli köyleri işgal edildi. -

13-17 Şubat 1992 - Dağlık Karabağ' ın Hocavend bölgesindeki Karadağlı köyü işgal edildi. Köyün 92 gönüllü müdafii ve 54 sakini öldürüldü. Ermeniler, 1 1 7 köy sakinini rehin alıp 77'sini katlettiler. Ayrıca köyün yakınlarındaki çiftlikte de 6 kişiyi diri diri yaktılar.

25-26 Şubat 1992 - Ermeni çeteleri Rusya'nın 366. alayı ile birlikte Hocalı kentini dağıtıp, korkunç bir soykırım gerçekleştirdiler. Soykırım sonucunda 63'ü çocuk, 106'sı kadın, 70'i ihtiyar, toplam 613 kişi öldürüldü. 76'sı çocuk, 487 kişi sakat bırakıldı. 1 .275 kişi rehin alındı. 150 kişiden ise hala haber alınamadı. Hocalı'ya karşı saldırıyı, Ermeni Binbaşı S. Ohanyan ve 366. Alayın 3 . Taburunun komutanı Y. Nabokikhin gerçekleştirdi.

8 Mart 1992 - Kazak ilinin Heyrimli köyü işgal edildi. 12 Mart 1992 Kazak ilinin Aşağı Eskipara köyü işgal edildi. -

12 Mart 1992

-

Dağlık Karabağ'ın Sırhavend, Karaşlar,

Beşirler, Baş Güneypeye, Orta Güneypeye, Hatınbeyli ve Manikli köyleri işgal edildi.

22 Mart 1992 - Ermeni teröristleri tarafından Kazak ili topraklarında araba patlatıldı. 3 kişi hayatını kaybetti, 2 kişi yaralandı. http://garabagh.net/content_54_tr.html#sthash. I Wbsgl Tl.dpuf

148


Güngiir YAVUZASLAJ\T

7 Nisan 1992 - Kelbecer iline bağlı Ağdaban köyü istila edildi ve yakıldı. Köydeki 67 kişi katledildi. Bunlardan 8'i ihtiyar, 2'si çocuk ve 7'si kadın olmak üzere l 7'si diri diri yakıldı.

12 Nisan 1992 - Ermeniler, Şuşa şehrinin gönüllü müdafilerine karşı kimyasal silah kullandılar.

27 Nisan 1992 - Kazak ilinin Sofulu köyü işgal edildi. 8 Mayıs 1992 - Şuşa şehri, Ermenistan Silahlı Kuvvetleri tarafından işgal edildi.

11 Mayıs 1992 Kazak ilinin Kızıl Hacılı köyü işgal edildi. -

18 Mayıs 1992 - Ermenistan Silahlı Kuvvetleri tarafından Laçin işgal edildi.

20 Mayıs 1992

-

Zengilan ilinin Kazançı köyü yakınlarında

Ermeni teröristleri tarafından bir araba patlatıldı. 2 kişi hayatını kaybetti, 2 kişi yaralandı.

8 Haziran 1992 - Kazak ilinin Yukarı Eskipara köyü işgal edildi.

10-12 Aralık 1992 - Ermenistan' ın işgalci birlikleri, Kubadlı ve Zengilan illerinin Şayıflı, Seidler, Erkend, Bereli, Kazançı, Günkışlak, Pirveyisli, Canbar ve Yukarı Kayal; köylerini istila etti.

1 .4. 1 993 Yıh Dağlık Karabağ'daki Ermeni güçleri, 27 Mart-5 Nisan 1993 tarihleri arasında Kelbecer Rayonu'nu ele geçirdi. 16 Nisan

149


KAl\'A. )'.Aı\ 1'.A RA KA R/!BAG'

1993'te ateşkes ilan edildi. Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'nin aldığı karar uyarınca silahlı güçlerin Kelbecer'den çekilmesi istendi. Devam eden günlerde Rusya, Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Türkiye tarafından ortaklaşa sunulan barış planı, Azerbaycan ve Ermenistan tarafından kabul edildi. Ancak Karabağlı Ermeniler planı kabul etmedi8. Uluslararası tepkilere rağmen Ermeniler, tek taraflı ateşkesi iptal edip komuta kademesi neredeyse işlemez hale gelmiş Azerbaycan Ordusu'na karşı tekrar saldırıya geçtiler. İnsan hakları ihlalleri de şiddetli bir şekilde devam etti. Ağdam işgal edildi, yaklaşık 1 50.000 kişinin yaşadığı yerde şiddetli olaylar meydana geldi. Kuşatmanın ardından halk, yaşam alanlarını terk etmek zorunda kaldı. Sonrasında Cebrail, Kubatli ve Zengilan rayonlarının da işgal edilmesinin ardından Ermeniler, hem Dağlık Karabağ'ı hem de dışındaki Laçin'i ve Kelbecer'i kontrol altına almış oldu9 • Gerek Ağdam'ın gerekse Kelbecer'in işgali sonrası BM, bölgede istikrarın ve asayişin tehdit altında olduğunu vurgularken mecburi göçmenlerin sayısının artmasından duyulan endişeyi ve Kelbecer ilçesinde meydana gelen olağanüstü durumun doğurduğu sorunların ortadan kaldırılması gerektiğini ifade etti. BM tarafından alınan kararlarla da bir kez daha insan hakları ihlalleri uluslararası kamuoyunun gündemine girdi ı0•

http://www.aljazeera.corn.tr/dosya/oncesi-ve-sonrasiyla-karabag-savasi

10

http://www.aljazeera.corn.tr/dosya/oncesi-ve-sonrasiyla-karabag-savasi htıp://garabagh.net/content_250_tr.htrnl#sthash.gap l 8XYT.dpuf

150


Güngijr YAVUZASLAN 1993 yılı, çok sayıda sivilin ölümü, yaralanması, özürlü kalması; zorunlu göçler, göçlerde yaşanan insani sıkıntılar; barınma, beslenme, hastalık, kayıp, vb. bir çok zorlu koşullarla dolu, insan hakları açısından çok sıkıntılı bir yıl olarak akıllarda kalmıştır. 1993 yılı içinde gerçekleşen ve sivillere yönelik insan hakları ihlallerinden bazılarını hatırlatıyoruz11:

28 Şubat 1993 - Kislovodsk-Bakü yolcu treni, Ermeni teröristleri tarafından patlatıldı. 11 kişi hayatını kaybetti, 18 kişi yaralandı.

27-28 Mart 1993 - Kelbecer ili Ağkaya, Mercimek, Tezekend, Ağcakend ve Narışlar köyleri işgal edildi.

2 Nisan 1993 Ermenistan Silahlı Kuvvetleri Kelbecer'i işgal -

etti.

2 Haziran 1993

-

Bakü demiryolu istasyonundaki bir yolcu

treni, Ermenistan istihbarat organlarının gönderdiği terörist bir grup tarafından patlatıldı. Tesadüf sonucu ölen veya yaralanan olmadı.

12-15 Haziran 1993 - Ağdam ilinin Aliağalı, Alimededli ve Kalayçılar köyleri işgal edildi.

25 Haziran 1993 - Ağdam ilinin Boyahmedli ve Papravend köyleri işgal edildi.

26 Haziran 1993 Ermeniler, Ağdere şehrini işgal ettiler. -

4 Temmuz 1993 - Füzuli ilinin Ariş, Koçahmedli, Karaçalı, Hatınbulak ve Gorazilli köyleri işgal edildi. il

http://garabagh.net/content_ 54_

151


KA NA YA N YARA KA RA BA G

5 Temmuz 1993 - Ağdam ilinin Şelli köyü işgal edildi. 21Temmuz 1993 Ağdam ilinin Muğanlı ve Şıhbabalı köyleri -

işgal edildi.

22Temmuz 1993 - Ağdam ilinin Merzili, Novruzlu, Yusifcanlı. Kiyaslı, Hıdırlı, Sarıcalı ve Muradbeyli köyleri işgal edildi.

22 Temmuz 1993

Terter bölgesi topraklarında, Ermeni

-

teröristleri tarafından bombalı saldırı düzenlendi. 5 kişi hayatını kaybetti, 1 8 kişi yaralandı.

22 Temmuz 1993 - Kazak bölgesi topraklarında Ermeni teröristleri tarafından patlama gerçekleştirildi. 6 kişi öldü, 10 kişi yaralandı.

23 Temmuz 1993

-

Ermenistan Silahlı Kuvvetleri, Ağdam'ı

işgal etti.

23 Ağustos 1993 - Ermenistan Silahlı Kuvvetleri Fizuli'yi işgal etti.

23 Ağustos 1993

-

Ermenistan Silahlı Kuvvetleri Cebrail'i

işgal etti.

30Ağustos 1993 Hadrut ilinde Ermeni teröristleri tarafından -

bir araba patlatıldı. 2 kişi hayatını kaybetti.

31 Ağustos 1993

-

Ermenistan Silahlı Kuvvetleri Kubadlı'yı

işgal etti.

2 Eylül 1993 - Hadrut ili çıkışında, Ermeni teröristleri tarafından yolcu otobüsü patlatıldı. 4 kişi hayatını kaybetti, 8 kişi yaralandı. 152


Giingô·r YAVUZASIAN

23 Ekim 1993 Füzuli ilinin Horadiz kasabası işgal edildi. -

28 Ekim 1993 Zengilan ilinin Mincivan kasabası işgal edildi. -

30 Ekim 1993 Ermenistan Silahlı Kuvvetleri Zengilan'ı işgal -

etti.

1 .5. 1 994 Yılı Azerbaycan Ordusu, 5 Ocak 1994'te Fuzuli ilçesinde stratejik açıdan önemli Horadiz kasabasını ve 22 köyü geri almayı başardı. Bunun ardından Ağdam, Fuzuli ve Cebrail bölgesi topraklarının bir bölümü; Kelbecer ilçesinde Bozlu, Tekegaya, Babaşlar, Kanlıkend, Çepli, Susuzluk, Gasımbinesi, Yanşagbine, Yanşak, Bağırsak, Gamışlı ve Bağırlı yerleşim birimleri de Ermenilerden alındı. Azerbaycan Cumhuriyeti böyle bir ortamda, 8 Mayıs 1 994 yılında Bişkek Protokolü'nü imzaladı. Aynı yılın 12 Mayısı'nda ateşkes imzalandı. 1 994 yılı içinde gerçekleşen bazı diğer olayları da kısaca hatırlatıyoruzı2 :

8 Ocak 1994

-

Füzuli ilinin Horadiz kasabası Ermeni

işgalinden kurtarıldı.

1 Şubat 1994 Kislovodsk-Bakü yolcu treni, Ermeni teröristler -

tarafından patlatıldı. 3 kişi öldü, 20'den fazla kişi yaralandı.

18 Mart 1994

-

Ermeni teröristler, Hankendi üzerinde İ ran

diplomatlarını ve onlarm aile üyelerini taşıyan uçağı vurdular. 34 kişi hayatını kaybetti. 12

http://garabagh.net/content_54_tr.html

153


KA�'\'A)AN 1/-J RA KA RA BA G

1 9 Mart 1994

-

Ermeni teröristler, Bakü'de "20 Ocak Metro

İstasyonu"nda bombalı saldırı gerçekleştirdi. 14 kişi öldü, 49 kişi yaralandı.

13 Nisan 1994 Moskova-Bakü yolcu treni, Ermeni teröristleri -

tarafından bombayla patlatıldı. 6 kişi öldü, 3 kişi yaralandı.

12 Mayıs 1994

-

Azerbaycan ile Ermenistan arasında geçici

ateşkes ilan edildi.

3 Temmuz 1994

-

Bakü'de metro treni, Ermeni teröristler

tarafından patlatıldı. 1 3 kişi hayatını kaybetti, 42 kişi yaralandı.

13 Aralık 1994

-

İslam Konferansı Teşkilatı, Kasablanka'da

yapılan zirve toplantısında kabul edilen karar ile Ermenistan'ı "saldırgan devlet" olarak nitelendirdi.

2. İNSAN HAKLARI İHLALLERİ Azerbaycan ve genel olarak bütün bölge için siyasi istikrarın ve güvenliğin en büyük tehdidi olan Karabağ sorunu, beraberinde birçok insan hakları ihlalini de gündeme getirmiştir. Sadece bu yönüyle bile sorun, dünya tarihinin belki de en önemli ihlallerinin yaşandığı tarihi süreçlerden biri olarak kabul edilebilir. Uluslararası hukuk açısından bakıldığında ise Ermeniler tarafından birçok sözleşmenin ve protokolün

açıkça ihlal edildiğini görmek

mümkündür. Söz konusu insan hakları ihlalleri, aşağıdaki başlıklar altında toplanabilir.

154


Giingiir YAVUZASL4N 2.1 . Yaşam Hakkı İhlalleri, İşkenceler, Esir veya Rehin Düşenlerin ve Kayıpların Durumu

Bu ihlallerden şüphesiz en önemlisi yaşam hakkı ihlali olarak kabul edeceğimiz sivil halkın yaşamlarına yönelik ölüm, engellilik ve yaralanma gibi sonuçlar doğuran şiddet eylemleridir. Esirlerle ve kayıplarla ilgili olarak şunları kısaca belirtebiliriz. Ermenistan'da

esir

olan

Azerbaycan

vatandaşlarına

karşı

ilgili uluslararası hukuk kuralları çiğnenmiş, aynı zamanda "Savaş Kurbanlarının Korunmasına Dair 1949 tarihli Cenevre Anlaşması"nın yaşam veya kimliğe kastetmek, herhangi bir ortamda öldürmek, sakatlamak, acımasızca muamele veya işkence yapmak ve insan onuruna dokunmak gibi hükümleri açıkça ihlal edilmiştir. Rehin alınan, yaşam hakkı ellerinden alınan ve ağır işkencelere maruz bırakılan bazı kişilere ilişkin görgü tanıklarının ifadelerinden sınırlı sayıda örneğe aşağıda yer verilmiştiru: - Ermeni silahlı birlikleri Hocavend ilçesinin işgali sırasında (1 7.02. 1992), Garadağlı köyünden rehin aldıkları 1 1 7 kişiden yaklaşık 80'ini kurşuna dizmişlerdir. Bu konuda köy sakinleri tanıklık yapmışlardır. - Yine Kelbecer ilçesinin işgali sırasında, 2 küçük çocuk rehin alınmıştır. Ermeniler 8 kişiyi kurşuna dizmiş ve cesetleri yakmışlardır. Bu kişiler arasında, 8 yaşındaki Taleh de bulunmaktadır.

13

http://garabagh.net/content_35 l_tr.html#sthash.YZBzjtcx.dpuf

155


- Ermenilerin elinde tutsak olarak bulunmuş ve 1 994 yılında serbest bırakılmış Ahmedovlar ailesinin belirttiğine göre 17 Ağustos 1993 tarihinde Ermeniler, Füzuli ilçesi Gacar köyünün 25 kadar sakinini, onların gözleri önünde kurşuna dizmişlerdir. - Ermenilerin elinde tutsak kalmış Hasan Mecidoğlu Hüseynov, 1993'te Horadiz-Füzuli yolunda 40 kadar sivilin Ermeniler tarafından öldürüldüğünü belirtmiştir. - Tutsaklıktan kurtulmuş olan Niyaz Balayoğlu Zeynalov, Ermenilerin, rehin aldıkları Şuşa ilçesi Guşçular köyü sakinlerinden, 1910 doğumlu Seriyye Tağı kızı Zeynalova'yı, 1 920 doğumlu Yegane Dadaş kızı Medetova'yı ve Mövsüm Abdülrahim oğlu Ahmedov' u 1 1 Şubat 1992 tarihinde canlı canlı yakarak katlettiğini ifade etmiştir. - 61 yaşındaki eski rehine Budag Alioğlu Alışanov, Ermenilerin tutsak aldığı 5 Azerbaycan Türkü' nün, Drmbon köyünde ağır fiziki işlerde köle gibi çalıştırılarak öldürüldüğüne tanık olmuştur. - Esaretten kurtulmuş İsrayil Sarifoğlu İsmayılov, Ermenilerin, rehin aldıkları 3 Azerbaycan Türkü'nün başını, bir Ermeni kabri üstünde kestiğini belirtmiştir. - Laçin ilçesi sakini Semaye Kerimova, 2 yaşındaki kızı Nurlane'ye ve kendisine yapılan işkencelere katlanamayıp Ermeni esareti altında intihar etmiştir. - 1973 doğumlu İlham Nesirov, esaret sırasında uzun süre aç ve susuz tutulduğu için 23 Kasım 1993 tarihinde Erivan Askeri Hastanesi'nde vefat etmiştir. 156


Giingör YAVUZASL4N - Ermeni esareti sırasında ölmüş olan 20 yaşındaki Ferhad Rahman oğlu Atak.işiyev' in cesedinin kalıntılarının incelenmesi sonucunda, dayak ve ağır işkence sonucunda öldüğü, adli tıp bilirkişileri tarafından kanıtlanmıştır. - Yardımlı ilçesi sak.ini Haydar Haydarov, Şuşa Hapishanesi'nde Ermeniler tarafından yapılmış sistematik işkence sonucu 24. 12. 1994 tarihinde ölmüştür. Bu konuda, eski esirler Hebib Aliyev, Evez Muhtarov, Ebülfet Gasımov ve diğerleri tanıklık etmişlerdir. - Ermeni esareti esnasında, Hocalı sak.ini Faig Şahmalıoğlu Alimemmedov, Gence şehrinin adını «Kirovabad" şeklinde telaffuz edemediği için Ermeni askeri tarafından kurşuna dizilmiştir. Bu konuda Zülfi İbrahimoğlu Memmedov, Memmed Cümşüdoğlu Memmedov ve diğerleri tanıklık etmişlerdir. 2012 yılına ait olan resmi bilgilere göre esir, kayıp ve rehin düşmüş kişilerin sayısı 4.030'a ulaşmıştır. Uluslararası Kızıl Haç Komitesi (UKHK) ise Karabağ Savaşı sırasında 4.600 kişiyi, kayıp kişi olarak kaydetmiştir. Bu şahısların 3. 700 kadarı Azerbaycan Türkü'dür. UKHK, 2012 yılından itibaren kayıp kişilerin akıbetinin belirlenmesi için Azerbaycan ve Ermenistan ile birlikte yeni bir programın uygulanmasına başlamıştır. Bu programa göre kayıp kişilerin aranması, onların akrabalarından alınan DNA örnekleri çerçevesinde yapılacaktır14•

14

http://garabagh.net/content_3 5 1 _tr.htınl#sthash.3 BHOk5nH.dpuf

157


K.ANAlAi\' lARA KA RARA G

2.2. Çocuklara, Yaşlılara ve Kadınlara rönelik insan Hakkı İhlalleri

Karabağ Savaşı'nda çocukların, yaşlıların ve kadınların durumu özel bir önem arz etmektedir. Sadece bu özel gruplara yönelik suçlar bile insan hakları açısından pek çok ihlali ortaya koymaya yetmektedir. Bu açıdan önemle belirtmek gerekir ki bu suçlar, Azerbaycan halkına karşı soykırım suçu işlendiğini de göstermektedir. Bu konuya örnek olarak canlı şahitlerin ifadelerinden seçilenlere yer verilecektir. Söz konusu olaylardan biri, Nahçivanik köyünde yaşanmıştır. Bu köyde kadınlar, çocuklar ve yaşlılar bilinçli olarak öldürülmüştür. Hatta bu kişilerin cesetlerinden tepeler oluşmuştur. Kaçmaya çalışanlar da pusuya düşürülerek öldürülmüştür. Yine bu sosyo-demografık gruplara sistematik işkenceler yapılmıştır. Esir alınan ailelerin çocukları, ellerinden zorla alınmıştır. Soykırım Suçunun Ö nlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'ne göre çocukların ailelerinden zorla alınarak başka bir gruba verilmesi, soykırım suçunun maddi unsurlarından biri olarak kabul edilmektedir. Yine Hocalı'da meydana gelen olaylarda da çok sayıda çocuğun işkencelerle öldürüldüğünü gazeteciler belirtmişlerdir. Hocalı olaylarında, kafaları parçalanmış bir çok çocuk bulunmuştur. Hocalı'da özellikle esir alınan çok sayıda sivilin en önemli bölümünü çocuklar, yaşlılar ve kadınlar oluşturmaktaydı. Hocalı'ya yapılan saldırı sonrası bölgede yapılan tetkiklerde kulakları, burunları kesilmiş çok sayıda çocuk, kadın ve yaşlı cesedi bulunmuştur. Kadınların çeşitli organları kesilmiş,

yüzlerinin

derisi soyulmuştur. Yaşlı kişilerin kafatasları çıkarılmıştır. 28 158


Giingô·r YAVUZASIAN

Şubat 1 992'de uçakla olay yerine gelenler, kilometrelerce arazinin cesetlerle kaplı olduğunu belirtmiştir. Canlı şahitlerin ifadeleri ve basın organlarında yayınlanan fılmlerde ve resimlerde de bu cinayetler tespit edilmiştir15• Yine Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM)'nden bir grup milletvekili de bölgeye giderek incelemelerde bulunmuştur. TBMM tutanaklarından elde ettiğimiz bilgilere göre incelemelerde bulunmak üzere bölgeye giden komisyonun izlenimleri de Hocalı başta olmak üzere, Ermenilerin şiddet olaylarına kadınların,yaşlıların ve çocukların aşırı ölçüde maruz kaldığını ortaya koymaktadır. Olaylar boyunca esir alınanların, yol boyunca veya götürüldükleri yerlerde dövüldükleri, vuruldukları, çok çeşitli işkencelere maruz kaldıkları görgü şahitleri tarafından belirtilmiştir. Bu işkenceler arasında kadınların, yakınlarının yanında tecavüzlere uğraması; kadınların çocuklarının ateşlere atılıp yakılması; yaşlılara yapılan işkenceler sayılabilir. Ayrıca bir çok şiddet olayının doğrudan kadınlara, çocuklara ve yaşlılara yönelik gerçekleştirildiği ifade edilmektedir. Hocalı katliamından kaçmayı başarabilen çocukların, yaşlıların ve kadınların günlerce karla kaplı ormanlık alanlarda hayatta kalmaya çalışması sonucunda, hemen hepsinin ayaklarının kangren olduğu da TBMM rapor tutanaklarında yer almaktadır. Yine Meclis Komisyonu, sayısı yüzbinleri bulan çocuk, yaşlı ve kadının, sığındıkları yerler olan hastane, okul, cami veya sokaklarda olağanüstü kötü koşullarda yaşamaya çalıştığına dikkat çekmiştir. Evlerinden uzakta binlerce insanın hastalıklarla mücadele ettiği de bu raporda belirtilmiştir. 15

http://www.osmannuriaras.com/karabag.pdf

159


KANA } Al": YARA KA RABAG

SONUÇ ve DEGERLENDİRME Her yönüyle pek çok dramı bünyesinde barındıran Karabağ sorununda, ihmal edilen boyutlardan biri de insan hakları ihlalleridir. Çalışmamızda verdiğimiz kronoloji ve sıraladığımız örnekler aracılığıyla sorunun bu boyutunun gündeme gelmesi yönünde mütevazı bir adım attık. Örnekleri çoğaltmak, yüzlerle ve hatta binlerle ifade etmek mümkündür. Çalışmamızın sınırlılıkları söz konusu olduğu için bazı örnekleri vermekle yetindik. Tüm olayların genel bir özetini verecek olursak:

"Dağlık Karabağ sorunu sebebiyle Azerbaycan Cumhuriyeti topraklarının yaklaşık beşte biri işgal edilmiş, ülke genelinde yaklaşık her 8 kişiden biri göçmen veya göçmen durumuna düşmüş, 20.000 kişi ölmüş, 50.000 kişi yaralanmış veya sakat kalmış ve Azerbaycan

Cumhuriyeti'nin yaklaşık 5.000 vatandaşı kaybolmuştur. Azerbaycan Cumhuriyeti'ne karşı gerçekleşen saldırı, ülkenin sosyo-ekonomik hayatında ciddi bir yıkım meydana getirmiştir. İşgal edilmiş arazilerde 8 71 yerleşim yeri, aynı zamanda 11 şehir, 12 kasaba, 848 köy, yüzlerce hastane ve tıbbi ekipman yakılmış veya kullanılamaz hale düşürülmüştür. Yüzbinlerce bina ve konut, binlerce sosyal ve tıbbi bina yıkılmış veya yağma edilmiştir. Yüzlerce kütüphane yağmalanmış, çok sayıda değerli yazma yakılmış veya imha edilmiştir. Birkaç devlet tiyatrosu, yüzlerce kulüp ve çok sayıda müzik okulu yok edilmiştir. Binlerce işletme, tarım ve başka tipfabrika talan edilmiştir. (. . .) Bölge altyapısı dahil olmak üzere yüzlerce köprü, yüzlerce kilometre yol, binlerce kilometre su ve doğal gaz boru hattı ve çok sayıda gaz dağıtım 160


Güngö·r YAVUZASL4N istasyonu dağıtılmıştır. Azerbaycan'a karşı savaş hem işgal altındaki topraklarda hem de Ermenistan'da, Azerbaycan'ın kültürel mirasına ciddi hasar vermiştir16. " Elbette Karabağ olayları sonrası, Ermenistan-Azerbaycan ateşkesinin üzerinden geçen yıllara rağmen pek çok şey çözümlenmemiştir. Ermenistan, Azerbaycan topraklarının % 20'sini işgal etmeye devam etmekte; savaş dolayısıyla 1 Milyon civarında sivil halk, geçici mülteci kamplarında zor koşullarda yaşamaya çalışmakta; bu insanlar birçok haktan gereğince yararlanamamaktadır. Savaş sırasında bölgeye yerleştirilmiş mayınlar, ha.la büyük bir tehlike arz etmektedir. Resmi kaynaklara göre 1 995-2010 yılları arasında mayın ve patlayıcı kalıntıları sonucunda meydana gelen 330 olay kaydedilmiştir. Bu olaylarda 74 kişi hayatını kaybederken 254 kişi de yaralanmıştır17• Karabağ sorununda Batı'nın tamamen çifte standartlı politikalar uyguladığı, Batı medyasının konuya yaklaşımının yeterli olmadığı, eksik veya yanlış bilgilendirmelerle dünya kamuoyunu yanıltıcı yayınlara da imza atabildiği belirtilmelidir. Buradaki en önemli etken, Ermeni diasporasının ve lobilerinin faaliyetleridir. 1991 yılında Dağlık Karabağ'da Ermeniler tarafından Azerbaycan Türklerine karşı toplu katliamların genişlediği,

köylerin

yakıldığı

ve

bölgenin

Azerbaycanlı

nüfusunun kendi evlerinden topluca kovulduğu bir zamanda, ABD Senatosu Azerbaycan'ı kınayan bir karar almıştır. Ermeni 16

17

http://www. v irtualkarabakh. az/read.php?l ang=4&menu= l 3 5 &id= 1 5 7 2 # . VblkTSFrPIU http://www.aljazeera.eom.tr/dosya/oncesi-ve-sonrasiyla-karabag-savasi

161


KANA 1AN 1>HL4

KA RABAG

diasporası ve lobicileri 1 990'lı yılların başlarında, Batı ülkelerinde Azerbaycan'ı saldırgan olarak sunmada başarılı olmuşlardır. Bu dönemde Azerbaycan, iletişim ablukası altındaydı. Ermeni lobisinin temel görevlerinden biri de Dağlık Karabağ'da Ermeni terör saldırılarını ve Azerbaycanlılara karşı silahlı saldırıları finanse etmekti. 1 990- 1994 arasında sadece Amerika'daki Ermeni diasporası, Karabağ'da yaşanan işgalci savaşı finanse etmek için on milyonlarca dolar sermaye biriktirip Ermenistan'a göndermiştir. Ayrıca, "Daşnaksütyun" ve "Amerika Ermeni Ulusal Komitesi", savaş için kiralık askerlerin ve gönüllülerin Ermenistan'a ve Azerbaycan'ın işgal altındaki topraklarına ulaştırılmasıyla, Ermeni ordusu ve silahlı birlikleri için silah ve mühimmat alınmasıyla ve bölgeye iletilmesiyle de uğraşmıştır. 1992 yılında Ermenistan tarafından Azerbaycan topraklarına karşı geniş kapsamlı saldırıların yapıldığı bir dönemde, ABD Senatosu'nun Azerbaycan'a yapılan yardımları yasaklaması da Ermeni lobisinin çabalarının bir sonucudur18• Sonuç olarak, bugün hala çözülemeyen Karabağ sorunu, çok boyutlu bir meseledir. Meselenin uluslararası toplumun büyük aktörleri tarafından kendi bakış açılarına göre değerlendirildiği ve bu meselede, objektif bir tavır takınılmadığı görülmektedir. Türk Milleti açısından bakıldığında, hangi dönemde ve hangi coğrafyada olursa

olsun, Türklüğün yaşadığı

karşısında

güçlerin

büyük

ilk defa

böyle

haksızlıklar davranmadığı

bilinmektedir. Ekonomik ve politik dengeler ile menfaatler, 18

hnp://garabagh.net/conıent_352_tr.html#sıhash.ya3YThsX.dpuf

162


Gün.gür YAT 1JZASLA1'\T

uluslararası toplumu yönlendirenlerin her zaman için ilk baktıkları ölçütlerdir. Bununla birlikte, gerek evrensel uluslararası hukuk kuralları ve gerekse uluslararası toplum içinde zaman zaman ortaya çıkan hassasiyetler dikkate alındığında, Karabağ sorununun insan hakları boyutu, hem sorunun anlaşılmasında hem de sorunun çözümünde önemli ve elverişli bir araç rolünü oynayabilir. Ayrıca meseleye biraz da bu yönüyle yaklaşmak ve meselenin bu yönünü doğru kamuoyu araçlarıyla ortaya çıkarmak, sorunun çözümünde Azerbaycan ve Türkiye açısından önemli bir yükümlülüktür. Bu yükümlülük, gereğinin yerine getirilmesini uzun süredir beklemektedir.

163


KANA YAN lAR.A KA R.A BA G

164


LOIZIDOU-TÜRKIYE DAVASI ve DAGLIK KARABAG SORUNU'

Doç. Dr. Süleyman Sım IERZİOGLlf*

GİRİŞ Sovyetler Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği'nin (SSCB) dağılma sürecinde ve sonrasında Ermenistan, haksız olarak Azerbaycan'a ait Dağlık Karabağ'ı ve ülkenin çeşitli bölgelerini işgal ederek oldukça ciddi insan hakları ihlallerine sebebiyet verdi. 1 Bağımsızlıklarını elde ettikten sonra Azerbaycan ve Ermenistan, Avrupa Konseyi' ne üye2 , Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (AİHS) ve ek protokollerine de tarar oldular. Böylece AİHS kapsamındaki Bu makalenin ilk hali, "MiUetlerarası Hukuk ve MiUetlerarası Özel Hukuk Bülteni, Prof. Dr.Aslan Gündilz'ün Anısma Armağan'da (Yıl 25-26, Sayı 1 -2, 2005-2006, s. 473-482) yayımlanmış, daha sonra gözden geçirilmiştir. Bu vesileyle ralırneıli Hocam Prof. Dr. Aslan GÜNDÜZ'ü bir kez daha saygı ile anıyorum. İzmir Katip Çelebi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi 1993 yılına kadar Ermeniler tarafından gerçekleştirilen insan haklan ihlalleri için bkz. "Report on Mass Human Rights Violations During the Deportation of Azerbaijanis from Armenia as well as from Azerbaijani Territories Occupied by the Armenian Forses", Tbe Ministry of Foreign AJl'airs of tbe Azerbaijani Republic lnformation Bulletin, No 2, 1993. Azerbaycan ve Ermenistan Avrupa Konseyi'ne 25.01 .2001 tarihinde üye oldular. Bkz. http://www.coe.int/T/e/com/about_coe/member_states/default.asp. Azerbaycan bakımından AİHS ile 1 ve 4 Numaralı Protokoller 1 5 .04.2002, 6 Numaralı Protokol 0 1 .05.2002 ve 7 Numaralı Protokol 0 1 .07.2002 tarihinde yilıilrlüğe girdi.

165


KAI\'.,-JYA.l\' HRA KA RABAG

hakları ihlal edilen Azerbaycan Türklerinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) başvuru hakları doğmuş oldu. Bu konuda Türk kamuoyunda siyasi olarak nitelendirilen AİHM'nin "Loizidou Kararı'', Ermenistan aleyhine yapılacak başvurulara emsal teşkil edebilir. Aşağıda, söz konusu karar çerçevesinde, Ermeni işgali altındaki Azerbaycan topraklarından göç etmek zorunda kalan Azerbaycan Türklerinin, AİHM'ye başvuru olanakları ile AİHS ve ek protokolleri kapsamındaki uğramış oldukları hak ihlilleri değerlendirilecektir.

1 . DAGLIK KARABAG SORUNU ve ERMENİ İŞGALİ Aslında Azerbaycan'a ait olan Dağlık Karabağ'daki ihtilaf, 20 Şubat 1988 tarihinde çoğunluğu Ermeni olan Karabağ Sovyeti'nin, 4 Karabağ'ın

Azerbaycan

Sovyet

Sosyalist

Cumhuriyeti'nden

ayrılarak Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'ne katılmasına karar vermesiyle başladı. Ancak SSCB Komünist Partisi Merkez Komitesi, bu

kararı

reddetti. Bunun üzerine Karabağ'daki

Ermeniler, Azerbaycan Türklerine saldırarak onları etnik temizliğe maruz bıraktılar ve böylece göçe zorladılar. Ermenistan Yüksek Sovyeti, Karabağ'ın Ermenistan'a dahil edilmesi için Bakü ve Ennenistan bakımından ise AİHS ile 1 ve 4 Numaralı Protokoller 27.4.2002, 6 Numaralı Proıokol 0 1 . 1 0.2003, 7 Numaralı Protokol 0 1 .07.2002 ve 12 Numaralı Protokol O 1 .04.2005 tarihinde yürürlüğe girdi. AİHS ve ek protokollerin devletler bakımından yürürlük durumlan için bkz. http://www.echr.coe.inı!ECHR/EN/Header/Basic+Texıs/Basic+Texts/Dates+of+ra­ ıification+of+the+European+Convention+on+Human+Rights+and+additional+Pro­ tocols/. Dağlık Karabağ' daki nüfus dengesinin Azerbaycan Türkleri aleyhine değişmesi konusunda bkz. Mürteza HASANOGLU, "Yeni Azerbaycan Cuınhuriyeti'nde Dağlık Karabağ " Problemi ve Ermeni Terörizmi , http://hisargazeıesi.com/dosya_dosyalar/dosya71 .htın.

166


Doç. Dr. Siilryman Sım IERZİOGLU

Moskova nezdinde teşebbüse geçilmesi kararı aldı. SSCB lideri Gorbaçov, 19. Parti Kongresi'nde Ermenistan' ın isteklerinin kabul edilemeyeceğini bildirince Karabağ Sovyeti, 12 Temmuz 1988 tarihinde "özerk bölge" olarak Ermenistan'a katıldığını ilan etti. 28 Eylül 1 988 tarihinde Karabağ'da olağanüstü hal ilan edildi. Ermenistan'da meydana gelen deprem ve diğer karışıklıklar dolayısıyla Moskova, 12 Ocak 1989 tarihinde Karabağ' ın yönetimini Ermenilerden alarak özel bir yönetime devretti. Azerbaycan da 23 Eylül 1 989 tarihinde egemenliğini ilan etti. 28 Kasım 1989 tarihinde SSCB Yüksek Sovyeti, Karabağ'ın Azerbaycan'a iadesine karar verdi. Fakat Ermenistan Yüksek Sovyeti, bu kararı tanımadı ve 1 Aralık'ta Karabağ'ı ilhak ettiğini açıkladı. Aynı kararı Azerbaycan da 5 .000 kişilik Sovyet askeri gücünün Karabağ'da kalmasının egemenliğini kısıtlayacağı gerekçesiyle reddetti. 9 Ocak 1990 tarihinde Ermenistan Yüksek Sovyeti, aldığı kararında Karabağ'ı 1 990 ekonomik planına dahil etti. SSCB Yüksek Sovyeti ise bu kararı reddetti. Bundan sonra kanlı olaylar başladı. 20-25 Ocak 1990'da, Sovyet askeri birlikleri Bakü'ye kanlı bir şekilde girdiler. Bu gelişmelerden bir süre sonra 23 Ağustos 1 990 tarihinde Ermenistan5, 30 Ağustos 1 991 tarihinde de Azerbaycan bağımsızlığını ilan etti. Ayrıca Azerbaycan, Karabağ'ın özerklik statüsünü feshederek kendine bağladı.6 Fahir ARMAOGLU, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi, 1980-1 990, Cilt 2, 4. Baskı, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınlan, Ankara, 1 994, s. 206 vd. Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansıfreşkilatı'nın Dağlık Karabağ ile ilgili çalışmaları konusunda bkz. Aslan GÜNDÜZ, Security and Human Rights in Europe: The CSCE Process, Marmara Üniversitesi Avrupa Topluluğu Enstitüsü, İstanbul, 1994, s. 300 vd. Kadir DİKBAŞ, Orta Asya Türk Cumhuriy�tleri, Olaylar Kronolojisi, 19901996, Doğu Türkistan Kültür ve Dayanışma Derneği Yayınlan No: 1, İstanbul, Nisan

167


K."'1.NA rA.N 1>'1RA KARABA G'

1992

Şubat

ayında

Rusya

Federasyonu,

Azerbaycan

ve Ermenistan dışişleri bakanları bir araya gelerek sorunun çözümünde Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı!feşkilatı (AGİK!f)7 ilkelerine bağlı kalacaklarını açıkladılar. Ancak Ermeniler saldırılarına devam ettiler. Türkiye'nin girişimiyle 28 Şubat 1992 tarihinde AGİ K!f toplandı ve "derhal ateşkes ilanı, sınırların değişmeyeceği ve Karabağ'ın Azerbaycan toprağı olduğu, sorunların diyalog yoluyla çözülmesi gerektiği" yolunda bir karar aldı. 8 Buna rağmen Ermeni saldırıları hız kesmedi. 1993 yılına gelindiğinde, Karabağ'ın yanı sıra diğer Azerbaycan topraklarının da bir bölümü Ermenilerce işgal edilmiş durumdaydı. 1993 yılında iki devlet arasındaki problemleri çözmek için AGİ K!f çerçevesinde 11 üyeli bir "Minsk Grubu" oluşnıruldu. Ancak bu grubun çabaları sonuç vermedi.9 Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki çatışmalar, 1994 yılına kadar devam etti. Bu yıl içinde gerçekleşen temaslar sonucunda, 12 Mayıs 1 994 tarihinde taraflar ateşkes ilan etti. Ateşkes zaman zaman ihlal edilse de 27 Temmuz'da yapılan anlaşma ile resmilik kazandı. 199 5 yılına gelindiğinde ise bazı ihlaller olsa da genel olarak ateşkese uyulduğu görüldü. Anlaşma gereğince taraflar soruna siyasi bir çözüm bulmak için 15 Mayıs'ta görüşmelere başladılar ancak görüş ayrılıkları yüzünden olumlu bir sonuç alınamadı. ıo Ö te yandan, 1997, s. 58. 1994 'ten itibaren AGİT adını almıştır. Karar metni için bkz. http://www.sipri.org/contents/expcon/csceazbarm.html.

ıo

Cemalettin TAŞKIRAN, "Ermeni-Azeri Çatışması", Avrasya Dosyası, Ermenistan Özel, Sonbahar 1 995-96, Cilt 2, Sayı 4, s. 1 26-127. TAŞKI RAN, s. 1 28-1 29 (8 numaralı dipnot).

168


Doç. Dr. Süleyman Sım IERZİOGLU

soruna çözüm bulmak amacıyla oluşturulan Minsk Grubu'nun çalışmaları da devam etti. Bununla birlikte, bugüne kadar nihai barış sağlanamadı.1 1 Bugün Ermeniler Dağlık Karabağ'ın bir cumhuriyet olduğunu iddia etmekte ancak Azerbaycan ise bu bölgenin, ülkenin Ermenistan silahlı güçleri tarafından işgal edilmiş altı bölgesinden biri olduğunu haklı olarak ileri sürmektedir. 1 2 Bu arada Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi, Azerbaycan ile ilgili olarak 822 sayılı bir karar1 3 kabul etti. Bu kararda, uluslararası sınırların zor kullanılarak değiştirilemeyeceği belirtilerek Azerbaycan'ın Kelbecer ve diğer bölgelerini işgal eden "yerel Ermeni güçlerinin" derhal geri çekilmeleri istendi. Ermenistan ve Azerbaycan, bu karar çerçevesinde yürürlüğe konulan barış planını 25 Mayıs 1993 tarihinde kabul etti ancak Karabağ Ermenileri ise reddetti.14 Aynı yıl 29 Temmuz'da BM Güvenlik Konseyi, aldığı 853 sayılı karar15 ile Ermenilerin Ağdam ve daha önce ele geçirdikleri diğer yerleşim bölgelerinden derhal çekihnelerini istedi. Güvenlik Konseyi, 14 Ekim'de Minsk Grubu'nun desteği ve Moskova hükümetinin yardımı ile tarafları doğrudan il

12

13 14 15

Minsk Grubu 'nun çalışmalan konusunda bkz. OSCE Handbook, 3. Baskı, Viyana, 2000, s. 62 vd. Dağlık Karabağ çatışması konusunda aynca bkz. lmplementation of Helsinki Accords: Human Rigts and Democratization in tbe Newly lndependent States of the Former Soviet Union, Compiled by ıhe Statr of the Comission on Securiıy and Cooperaıion in Europe, Washington D.C., January 1 993, s. 123 vd. Ermenistan ve Azerbaycan ıemsilcilikleri, BM çerçevesinde bu konuda yapılan çeşitli yazışmalarda bu tezlerini dile getiren ifadeler kullanmaktadır. Örneğin UN Securiıy Council, S/2000/221, 6 Nisan 2000 ve UN Security Council, S/2000/329, 1 8 Nisan 2000. UN Security Council, S/RES/822, 30 Nisan 1 993. DİKBAŞ, s. 129 (6 nwnaralı dipnot). UN Security Council, S/RES/853, 29 Temmuz 1993.

169


KrU\A L ·i1'Y ! A R/-:! KARABAG

görüşmelere çağırarak 874 sayılı kararıı6 kabul etti. 12 Kasım'da ise BM Güvenlik Konseyi, Azerbaycan'daki Ermeni işgalini kınayarak Ermenistan'dan, Karabağ Ermenileri üzerindeki etkisini kullanmasını ve silah vermemesini isteyen 884 sayılı kararı ı7 aldı. Karabağ sorunuyla ilgili irade beyan eden bir başka uluslararası örgüt de Avrupa Konseyi'dir. Bu bağlamda Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Genel Kurulu, bazı kararlar almıştır. 1416 (2005)1 8 ve 1690 (2005)19

sayılı bu kararlar aracılığıyla

Karabağ'daki Ermeni işgali, Avrupa Konseyi tarafından teyit edilmiş bulunmaktadır.

2. LOİZİDOU-TÜRKİYE DAVASI Kısaca özetlemek gerekirse Loizidou Davası, Kıbrıs'taki Türkleri

korumak için Türk askerinin adaya çıkmasından

sonra adanın kuzeyinden güneyine yerleşen Rum bayan Titina Loizidou'nun, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti sınırları içindeki mülkünün kullandırılmadığı gerekçesiyle açılmıştır. Mahkemede, meseleye ilişkin üç karar verilmiştir. İlki ön itirazlara ilişkin 23

16 17 18 19

UN Security Council, S/RES/874, 14 Ekim 1 993. UN Security Council, S/RES/884, 1 2 Kasım 1 993. Recommendaıion 1 4 1 6 (2005). http://assembly.coe.int/Documents/AdoptedTexı/ ta05/ERES 1 4 1 6.htm Recommendaıion 1 690 (2005). hnp://assembly. coe.int/Documents/AdoptedTexı/ ıa05/EREC 1 690.hım

170


Doç. Dr. Sülryman Sırn IERZİOGLU

Mart 1995 tarihli,20 ikincisi esasa ilişkin 1 8 Aralık 1 996 tarihli21 ve üçüncüsü ise tazminata ilişkin olan 28 Temmuz 1 998 tarihli karardır. 22 Türkiye, Aİ HM'ye bireysel başvuru hakkını tanırken 28 Ocak 1987 tarihinde yaptığı (ve üç yılda bir yinelenen) bildirimde bulunan, ''Başvuru hakkının tanınması, sadece Türkiye Cumhuriyeti

Anayasası'nın uygulandığı sınırlar içindeki topraklarda, Türk kamu makamlarının fiillerine veya ihmallerine dair iddiaları kapsar. " ifadesine dayanarak diğer itirazlarla birlikte esas olarak mahkemenin yetki alanına ilişkin itirazlarda bulunmuştur.23 Ancak mahkeme, bildirimin getirdiği bu sınırlamayı geçersiz saymıştır. Zaman bakımından yetki konusunda ise Türkiye, AİHM'nin yetkisini tanıdığı tarihten itibaren meydana gelen ihlallerden sorumlu tutulabileceğini ileri sürmüş ancak mahkeme, bu itirazı da esasa ilişkin kararında reddetmiştir.2' Aİ HM, Loizidou'nun mülkiyet hakkının ihlil edildiği gerekçesiyle Türkiye'yi tazminata mahkum etmiştir.25 20

21 22 23

24 25

Case of Loizidou v. Turkey (Preliminary Objections), 23/03/ 1 995. Türkçe tercümesi için bkz. Süheyl BATUM, Avrupa İ nsan Hakları Mahkemesi ve Türkiye, Kavram Yayınlan, İstanbul, 1 996, s. 97 vd. AİHM kararlarına şu sayfadan ulaşılabilir: http:// cmiskp.echr.coe. int/tkp 1 97/search.asp?skin=hudoc-en Case of Loizidou v. Turkey, 1 8/ 1 2/1 996. Case of Loizidou v. Turkey (Article 50), 28/07/1 998. Türk Hükümeti, ilk itirazlarında davaya konu olayların a) Mahkemenin yetki alanı dışında kalan topraklarda geliştiği, b) Olayların bu kabul bildiriminin kapsamadığı bir bölgede meydana geldiğini (ratione loci) ve c) Türkiye'nin mahkemenin yargı yetkisini kabul ettiğini bildirdiği tarihten önce gerçekleştiğini (ratione temporis) ileri sürmüştür. Case of Loizidou v. Turkey, 1 8/12/1 996, paragraf34. Case of Loizidou v. Turkey (Article 50), 28/07/ 1998, paragraf 49 vd.

171


KA NA YAN !ARA KARAB.AG

3. DAVANIN DAGLIK KARABAG SORUNUNA UYGULANMASI 3.1. Dağlık Karabağ Ermenilerinin Aynlıkçı Talepleri

AİHM'nin Loizidou kararına ilişkin hususlara geçmeden önce Ermeni taleplerini değerlendirmek gerekmektedir. Bilindiği gibi AİHM, Ttirkiye'nin davanın siyasi olduğu yönündeki itirazlarını dikkate almamıştı. AİHM'nin ileride açılacak bir davada aynı yönde davranacağı kabul edilse bile öncelikle Ermenilerin ayrılıkçı taleplerinin hukuki değerlendirmesinin yapılmasında fayda vardır. Karabağ'daki Ermeniler, Azerbaycan'dan ayrılma taleplerinin hukuki temellerini self-determinasyon (kendi kaderini tayin etme) hakkına dayandırmak istemektedirler. Self-determinasyon hakkı, Wilson ilkelerinin üçüncüsünden doğmuştur. BM Şartı'nın 1/2, 55 ve 76. Maddeleri, bu ilkeyi teyit etmektedir. Ancak bu ilkenin içeriğinin doldurulması yine BM kararları ile gerçekleşmiştir. Bu konudaki temel uluslararası belgeler, BM Genel Kurulu tarafından 14 Aralık 1960 tarihinde kabul edilen 1514 (XV) sayılı "Sömürge İdaresi Altındaki Ülkelere ve Halklara Bağımsızlık Verilmesine İlişkin Bildiri",26 13 Aralık 1966 tarihinde kabul edilen, 2 1 89 (XXl) nolu "Sömürgeciliğin Son Bulmasına İlişkin Karar", 1 4 Aralık 1962 tarihinde kabul edilen, 1803 (XVII) sayılı "Doğal Kaynaklar Üzerinde Daimi Egemenlik Kararı",27 24 Ekim 1970 tarihinde kabul edilen, 2625 (XXV) sayılı "Devletler Arasında BM Şartı'na Uygun Şekilde Dostane Münasebetler Kurmaya ve 26 27

Bildirinin Türkçe tercümesi için bkz. Aslan GÜNDÜZ, Milletlerarası Hukuk, Temel Belgeler-Ö rnek Kararlar. 5. Bası, Beta Basım Yayım Dağıtım, İstanbul, 2003, s. 277. Karann Türkçe tercümesi için bkz. GÜNDÜZ, 2003, s. 123 (23 numaralı dipnot).

172


Doç. Dr. Sül�yman Sım TERZİOGLU

İşbirliği Yapmaya Dair Uluslararası Hukuk İ lkeleri Hakkında Bildiri",28 12 Aralık 1974 tarihinde kabul edilen, 3281 (XXIX) sayılı "Devletlerin Ekonomik Haklarına ve Görevlerine Dair Şart (BM Genel Kurul Kararı)"29, "Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme" ve "Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme"dir. Bugünkü uluslararası hukukta self-determinasyon ilkesinin iki boyutu vardır. Bu ilkeye göre ilk olarak bir halkın istediği idare şeklini herhangi bir dış baskı olmadan seçme hakkı vardır. Ancak bu hak giderek ekonomik bir içerik kazanmış ve devletlerin doğal kaynaklar üzerindeki daimi egemenliği ilkesinin,self-determinasyon ilkesinin bir parçası olduğu kabul edilmeye başlanmıştır. İlkenin ikinci yanı ise bir halkın bağımsız devlet kurmak dahil dilediği devlete bağlanmayı seçme hakkıdır. Ancak bu açıdan self­ determinasyon hakkının kullanılması, bazı şartlara bağlıdır. Buna göre bağımsız bir devlet kurabilmenin ana şartı, sömürge altındaki bir halkın varlığıdır. Böylece sömürgelikten kurtulma durumunda self-determinasyon hakkı tanınmakta, bunun dışında milletlerarası hukukta temel bir ilke haline gelmiş olan "devletin ülkesinirı

bütünlüğü ilkesi" dolayısıyla bu hak ile devletlerin bölünmesine kapı açılmamaktadır. BM Şartı'nda da yer alan (mad. 2/4) bu ilkeye göre ilgili devletin rızası olmaksızın ülkesi üzerinde değişiklik yapmak mümkün değildir. Söz konusu bu ilke, yukarıda zikredilen "Devletler

Arasında BM Şartı'na Uygun Şekilde Dostane Münasebetler Kurmaya ve İşbirliği Yapmaya Dair Uluslararası Hukuk İlkeleri Hakkında 28 29

Bildirinin Türkçe tercümesi için bkz. GÜNDÜZ, 2003, s. 109 (23 numaralı dipnot). Kararın Türkçe tercümesi için bkz. GÜNDÜZ, 2003, s. 1 26 vd (23 numaralı dipnot).

1 73


Bildiri"de de yer almaktadır. Hangi halkın sömürge altında kabul edileceği ise yine yukarıda zikredilen "Sömürge İdaresi Altındaki Ülkelere ve Halklara Bağımsızlık Verilmesine İlişkin Bildiri"de açıklanmıştır. Buna göre ana ülke ile sömürge ülkesi arasında farklı bir statünün bulunması gerekmektedir. Dolayısıyla bir devletin ülkesinin tümünde geçerli olan genel kuralların uygulandığı ve herhangi bir ayırıma tabi bulunmayan ülke parçalarında yaşayan azınlı klar gibi bazı toplulukların self-determinasyon hakkından yararlanabilmeleri kabul görmemektedir.30 Yukarıda da bahsedildiği üzere bugünkü hukukta self­ determinasyon hakkı, sadece sömürge altındaki devletlere tanınan bir hak olmaktan öteye gitmemiştir. Dolayısıyla self-determinasyon hakkı talebiyle devletlerin toprak bütünlüğü ihlal edilemez. Ermenilerin self-determinasyon taleplerini haklı bulmak mümkün değildir. Zira ilk olarak Dağlık Karabağ'daki Ermeniler, sömürge altındaki bir halk değildir. İkinci olarak Azerbaycan'da geçerli olan hukuk sistemine tabidirler. Bu konuda hukuki olarak ayrı muamele görmemektedirler. Üçüncü olarak "devletin ülkesinin bütünlüğü ilkesi" gereğince Azerbaycan tarafından rıza gösterilmedikçe ülke üzerinde değişiklik yapılamaz. Aksine, Ermenilerin ayrılma istekleri Sovyet yönetimi tarafından reddedilmiştir. Çünkü S SCB Anayasası'na göre ayrılma ancak ilgili devletin muvafakatiyle mümkündü ve bu muvafakat, Azerbaycan tarafından hiç bir zaman 30

Hüseyin PAZARCI, Uluslararası Hukuk Dersleri, 2. Kitap. Gözden Geçirilmiş 4. Baskı, Turhan Kitabevi, Ankara, 1 996, s. 7-10. Aynca bkz. Ayşe Füsun AR S AYA Azınlık Kavramı ve Azınlık Haklarının Uluslararası Belgeler ve Özellikle Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesinin 27. Maddesi Işığında İ ncelenmesi, AÜSBF Yayın No: 579, Ankara, 1 993, s. 74 vd. ,

1 74


Doç. Dr. SiifeJıman Sırn TERZİOGLU

verilmemişti. Yukarıda da belirtildiği üzere, 15 Haziran 1988 tarihinde Ermenistan Yüksek Sovyeti, SSCB Anayasası'nın 70. maddesine dayanarak Dağlık Karabağ'ın Ermenistan'a katılması için Bakü ve Moskova nezdinde teşebbüse geçme kararı aldı. Bu madde, cumhuriyetlerin self-determinasyon haklarına dayanarak Sovyetler Birliği'ni kurduğunu belirtiyordu. Dolayısıyla self­ determinasyon hakkını ima ediyordu ancak Azerbaycan haklı olarak SSCB Anayasası'nın 78. maddesine göre bu kararı geçersiz kabul etti. Zira bu maddeye göre bir cumhuriyetin sınırları, onun rızası alınmaksızın değiştirilemezdi. 3 1 Tüm bu sebeplerden dolayı Ermeniler için self-determinasyon hakkından bahsetmek BM'nin yukarıda zikredilen kararlarıyla çelişmek anlamına gelir. Nitekim BM Güvenlik Konseyi'nin, Avrupa Konseyi'nin ve AGİ K/T'nin kararları ve tutumları da Azerbaycan'ın toprak bütünlüğünü teyit eder ve Azerbaycan'ı destekler mahiyettedir. Ermeniler olsa olsa azınlık statüsü içinde değerlendirilebilirler ve azınlıkların da self-determinasyon hakları bulunmamakta, bilakis sadakat mükellefiyetleri bulunmaktadır. 3.2. Ermenistan Aleyhine Açılabilecek Bir Davaya ilişkin Hususlar ve Loizidou Kararının Emsal Teşkil Edebilecek Yönleri

Loizidou Davası'nda Türk hükümeti, ilk itirazlarında davaya konu olayların a) AİHM'nin yetki alanı dışında kalan topraklarda geliştiği, b) Olayların, kabul bildiriminin kapsamadığı bir bölgede meydana geldiğini (ratione loci) ve c) Olayların, Türkiye'nin AİHM'nin yargı yetkisini kabul ettiğini bildirdiği tarihten önce 31

ARMAOGLU, (5 numaralı dipnot),

s.

207.

175


KANA 1AN YARA KARAB_,-1G

gerçekleştiğini (ratione temporis} ileri sürmüştür. Ancak yukarıda da ifade edildiği gibi AİHM, bu itirazları reddetmiştir. 3.2.1. Yer Bakımından Yetki

Loizidou Davası'nda AİHM, AİHS'ye tarafbir devletin kendi ulusal toprakları dışında, meşru ya da gayrimeşru askeri denetim sağladığı durumlarda da sorumluluğunu kabul etmiştir. Yani mahkeme, AİHS'nin l . maddesindeki "yargılama yetkisi"kavramını, sözleşme taraflarının "ulusal toprakları" ile sınırlı tutmamıştır. Dolayısıyla Ermenistan, ihlallerin kendi topraklarında olmamasını gerekçe göstererek bu itirazı (ratione loci) ileri süremeyecektir. Çünkü ihlaller, işgal ettiği Azerbaycan topraklarında gerçekleşmiş ve kendi fiilleri sonucu meydana gelmiştir. 32 3.2.2. Zaman Bakımından Yetki

Azerbaycan ve Ermenistan bakımından AİHS ve ek protokoller, 2002-2005 yılları arasında yürürlüğe girdi. 33 Ancak Ermeni ihlalleri 1988'den bugüne kadar devam etmektedir. İhlallerin sözleşmeye taraf olmadan önce meydana geldiği de ileri sürülemeyecektir. Sözleşme, kural olarak geriye etkili olarak uygulama alanı bulamaz. Ancak sürekli ihlal söz konusu ise yani sözleşmenin taraf devlet için yürürlüğe girmesinden önce gerçekleşen bir ihlalin sonuçları, yürürlüğe girdikten sonra da devam ediyorsa başvuru zaman 32

33

Bu arada Azerbaycan, 15 Nisan 2002 tarihli onay belgesiyle bulunduğu beyanlarda, Ermenistan Cumhuriyeti tarafından işgal edilen topraklarda, işgal ortadan kalkıncaya kadar AİHS ve l . Protokol hükümlerinin uygulanmasını garanti edemeyeceğini bildirmiştir. AİHS ve ek protokollere yapılan bildirimler için bkz._http://conventions. coe.int/freaty/Commun/ChercheDcclSTE.asp?CM=9&CL=ENG. Bkz. 3 numaralı dipnot.

176


Doç. Dı: Süleyman Sırrı TERZİOGLU

yönünden

yetkisizlik

sebebiyle

reddedilmemekte,

yürürlüğe

girmeden sonraki aşaması açısından mahkeme, zaman bakımından kendini yetkili görmektedir. 34 Şu anda Ermeni işgali devam etmekte ve Azerbaycan Türklerinin hakları hala ihlal edilmektedir. Dolayısıyla sürekli ihlal söz konusudur. Mahkemenin kendini zaman bakımından (ratione temporis) yetkili kabul etmesi gerekir. 3.2.3. AIHS ve Ek Protokoller Kapsamındaki Hak İhlalleri

Azerbaycan Türkleri, sadece mülkiyet haklarının ihlali konusunda değil AİHS ve AİHS'ye ek protokoller kapsamındaki her türlü hak ihlali için de AİHM'ye müracaat edebilecektir. Loizidou Davası'nın devamı niteliğinde sayılabilecek Kıbrıs ve Türkiye Kararı'nda35 Aİ HM, sözleşme ve protokollerdeki çeşitli maddeleri ihlal ettiği gerekçesiyle Türkiye aleyhine karar vermiştir. Bu karar çerçevesinde Azerbaycan Türklerine yönelik hak ihlalleri aşağıdaki gibi değerlendirilebilir. Ancak unutulmamalıdır ki mahkemeye

müracaat, aşağıdaki

ihlallerle

sınırlandırılamaz.

Ermenistan aleyhine mahkeme yolu açılmıştır. Dolayısıyla sözleşmeyi ve protokolleri ihlal eden her durum için Ermenistan'a karşı AİHM'ye gidilebilir. 36 34

35 36

Durmuş TEZCAN/Mustafa Ruhan ERDEM/Oğuz SANCAKDAR, Avrupa İ nsan Haklan Sözleşmesi Işığında Türlıiye'nin i nsan Hakları Sorunu. Seçkin Yayınlan, Ankara, 2002, s. 66. Case of Cyprus v. Turkey, l 0/05/200 1 . Aynca bkz. TEZCAN ve diğerleri, s. 41 O vd (34 numaralı dipnot). Sözleşme dışında başka ihlaller de söz konusudur. Ermeni işgali altındaki topraklarda Azerbaycan halkına ait 500 kadar tarihi yapı, l OO'den fazla arkeolojik anıt, onbinlerce eseri olan 22 müze, 4 resim galerisi, 4,6 milyon kitap ve el yazması saklanan 927 kütüphane, 808 kulilp, 1 0 kültür ve dinlenme parkı, 85 müzik ve güzel sanatlar okulu, 20 kültür sarayı, 4 devlet tiyatrosu kalmıştır. Bu kültürel varlıkların korunmasını sağlamak için neler yapılabileceği konusunda bkz. Eyüp ZENGİN/

177


3 2 3 1 Kayıp ya da Öldürülmü� Azerbaycan Türklerinin .

.

.

.

ve Yakınlannın Durumu

Ermeni işgali sırasında kaybolan veya ölen Azerbaycan Türklerinin yakınları, AİHM'ye müracaatta bulunabilir. Mahkeme, Türk makamlarının, Kıbrıslı Rum kayıp kişilerin yaşamlarını tehdit eden koşullar altında kaybolmalarıyla ilgili olarak etkili bir soruşturma yürütmediğine ve sözleşmenin yaşam hakkını düzenleyen 2. maddesini sürekli ihlal ettiklerine karar vermiştir. Mahkeme, yine kayıp Rumların, kayboldukları dönemde Türk güvenlik güçleri tarafından gözaltında tutulduklarına ilişkin geçerli iddiaların olduğu durumlarda Türk makamlarının etkili bir soruşturma yürütmeyerek sözleşmenin kişi güvenliğini ve özgürlüğünü düzenleyen 5. maddesini sürekli ihlal ettiklerine; Türk makamlarının, kayıp kişilerin yakınlarının ciddi endişelerine rağmen sessiz kalmasını insanlık dışı muamele olarak nitelendirerek bu sebeple sözleşmenin işkence yasağını düzenleyen 3. maddesini sürekli ihlal ettiklerine karar vermiştir. 3.2.3.2. Yerlerinden Edilen Azerbaycan Türklerinin Mesken ve Mülkiyet Hakları

Eğer öldürülmemişlerse Ermeni işgali yüzünden göç etmek zorunda kalan bir çok Azerbaycan Türkü, meskenlerinden ve mülkiyet haklarından mahrum kalmış, özel hayatlarına müdahale

Vefaeddin İBAYEV, "Kültür Varlıklannın Savaş Sırasında Korunması: Errnenistan İşgali Altındaki Azerbaycan Topraklarında Durum", KÖK Sosyal ve Stratejik Araştırmalar Dergisi, Güz 2000, Cilt 2, Sayı 2, s. 285 vd.

178


Doç. Dı: Siilryman Sım TERZİOGLU edilmiştir.37 AİHM, Türk makamlarının Kıbrıslı Rumların Kuzey Kıbrıs'taki evlerine dönmelerine izin vermeyerek sözleşmenin özel hayata ve aile hayatına saygı hakkını düzenleyen 8. maddesini sürekli ihlal ettiklerine; Kıbrıslı Rumların Kuzey K.ıbrıs'taki evlerine ulaşmalarının, mülklerini kullanmalarının ve mülkiyet haklarından

yararlanmalarının

engellenmesi

ve

sebebiyle AİHS'ye Ek 1

tazminat ödenmemesi

Protokol'ün mülkiyet hakkını düzenleyen

l.

kendilerine numaralı

maddesinin sürekli

ihlal edildiğine karar vermiştir. Ayrıca mahkeme, Kuzey K.ıbrıs'ta ikamet etmeyen Kıbrıslı Rumların AİHS'nin 8. ve AİHS'ye Ek 1 numaralı Protokolün

l.

maddesinde düzenlenen haklarıyla ilgili

şikayetlerini iletebilecekleri etkili bir başvuru yolunun olmaması sebebiyle sözleşmenin 13. maddesinde düzenlenen etkili başvuru yolu hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. SONUÇ Loizidou Kararı (sonrasında Kıbrıs ve Türkiye Kararı), Türk kamuoyunda siyasi olarak nitelendirilse de Azerbaycan Türklerinin AİHM'ye müracaatlarının yolunu açmıştır. AİHM'ye müracaat sonucunda, Azerbaycan Türkleri lehine çıkacak kararların hukuki olduğu kadar siyasi yönü de olacaktır. Hukuki açıdan Azerbaycan Türkleri tazminata hak kazanmak suretiyle

mağduriyetleri

hafifletilebilecek, siyasi açıdan ise Ermenistan hukuki bir kararla 37

Bkz. Eyüp ZENGİN, "Azerbaycan - Ennenistan Çatışmasının İhmal Edilen Boyutu: Kaçgın ve Mecburi Köçgünler ve Yaşam Koşullan", KÖK Sosyal ve Stratejik Araştırmalar Dergisi, Güz 200 1 , Cilt 3, Sayı 2, s. 1 89 vd.; Sinan OGAN, "Yüzyılın Dramı Azerbaycan'da Göçmen (Kaçkın) Sorunu", Avrasya Dosyası, Azerbaycan Özel Sayısı, İlkbahar 200 1 , Cilt 7, Sayı 1 , s. 43 1 vd.

179


KANA YAN YA R/! KARABAG

tekrar işgalci konumuna düşeceği ıçın Azerbaycan uluslararası camiada haklılığını daha güçlü verilerle ileri sürebilecektir. Ancak AİHM'ye müracaat ederken siyasi ortam ve kararın siyasi sonuçları iyi düşünülmelidir. Zira bugüne kadar birçok Azerbaycan Türkü' nün öldürülmesine, Azerbaycan topraklarının işgaline seyirci kalan uluslararası camia, aynı duyarsızlığı ve sıkça şahit olduğumuz çifte standartı muhtemel bir davada verilecek kararda da gösterebilir. Mağdur Azerbaycan Türkleri ve Azerbaycan, siyasete feda edilebilir. Zira Ermeni diasporasının ve lobisinin sözde Ermeni soykırımındaki dikkate değer gayretleri (!) hatırda tutulmalıdır. Son olarak alınacak tazminatlar, mağduriyetlerin giderilmesine yönelik olmalıdır. Ermenistan'ın (eğer varsa sözde) kamulaştırma bedelinin ödenmemesi gibi sebeplerden doğan ve işgal altında bulunan toprakların mülkiyetinin el değiştirmesine yol açabilecek tazminat taleplerinde bulunulmamalıdır. Yapılacak başvurular ve hak edilecek tazminatlar için bu ihtirazi kayıt konulmalıdır.

180


SOYKIRIM SUÇUNUN ÖNLENMESi ve CEZALANDIRILMASI SÖZLEŞMESi AÇISINDAN HOCALI KATLIAMI'

Yrd. Doç. Dr. Bahadır Bumin ÖZARSL4N"

GİRİŞ 25-26 Şubat 1992 tarihlerinde meydana gelen Hocalı katliamı\ insanlık tarihinin kaydettiği en vahşi eylemlerden birisidir. Yukarı Karabağ sorunu içinde gerçekleşmiş pek çok trajediden birisi olan bu katliam, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'nda 09.12.1948'de kabul edilen ve 12.01. 195 l'de yürürlüğe giren "Jenositin Önlenmesi ve Cezalandırılması Hakkındaki Bu makale ilk olarak Hacenepe Üniversitesi Hukuk Fakülıesi Dergisi'nde (Cilt 4, Sayı 1, 2014, s. 1 87-214) yayımlanmış, daha sonra gözden geçirilmiştir. Makalenin konusunu oluşturan ve başlığında yer verdiğimiz sözleşme, zaman zaman "Soykınm Sözleşmesi" olarak kısaltılmaktadır. Sözleşmenin isminin bu şekilde kullanımı, sanki bu sözleşmeyle soykınm işlenmesine imkan ıanınıyonnuş algısı doğmasına yol açabilir. Bu sebeple çalışmada, "Soykınmın Önlenmesi ve Cezalandınlması Sözleşmesi" şeklinde bir isimlendinne tercih edilmiştir. Meselenin bu yönüne dikkat çeken Prof. Dr. İlyas DOGAN'a teşekkür ederim. Hacenepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Milletlerarası Hukuk Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Çalışmamızın başlığında geçen "katliam" kavramı, teknik bir tabir olmayıp Enneniler tarafından gerçekleştirilen eylemleri ifade etmek ve mağdurların maruz kaldığı fiilleri nitelemek üzere kullanılmıştır.

181


KASA YAN

YA RA KA 1V1B/l G'

Sözleşme"de2 düzenlenmiş olan soykırım suçunun gerçekleşmesi için gerekli olan şartlar açısından değerlendirilmeye muhtaçtır. Bu sözleşme, Almanya'da Naziler tarafından Yahudilere karşı yapılan eylemlerden hareketle benzeri fiillerin cezalandırılması amacıyla imzalanmıştır. Sözleşmede belirtilen ve soykırım suçunu oluşturan fiiller, Hocalı'da Azerbaycan Türklerine yönelik olarak gerçekleştirilen eylemlerle paralellik göstermektedir. Aşağıda, Hocalı katliamı bu sözleşme açısından değerlendirilecektir. Bu değerlendirmenin sağlıklı bir şekilde gerçekleşebilmesi için öncelikle Yukarı Karabağ sorununun tarihi gelişimi kısaca özetlenecek ve 2526 Şubat 1992'de Hocalı'da meydana gelen katliamla ilgili bilgiler verilecektir. Ardından Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'nde düzenlenmiş olan soykırım suçu incelenecek ve bu sözleşme, Hocalı katliamına uygulanacaktır. Hocalı'da gerçekleştirilen katliam yalnızca bu sözleşme çerçevesinde ele alınacak, uluslararası hukuk açısından kabul gören diğer belgeler kapsam dışı tutulacaktır.

29.03 . 1 950 tarihli ve 7469 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan sözleşmenin başlığı, bu şekildedir. Bu çalışmada ise bundan sonra, "Soykınmın Önlenmesi ve Cezalandınlması Sözleşmesi" olarak anılacaktır. Sözleşmenin özgün halinin ıam memi için bkz. BM Resmi İnıemeı Sayfası, hnp://daccess-dds-ny.un.org/doc/ RESOLUTIONIGEN/NR0/044/3 l /IMG/NR00443 1 .pdf?OpenElement. Sözleşmenin Türkçe metni için bkz. 29.03 . 1 950 tarihli ve 7469 sayılı Resmi Gazete; Aslan GÜNDÜZ, Milletlerarası Hukuk Temel Belgeler-Örnek Kararlar. lstanbul, Beta Basım Yayım Dağıtım, 2003, s. 325-327

182


1 -,.d. Dof. Dr. Bahadır füt1J1in ÖZARSLAN

1. YUKARI KARABAG SORUNU Yukarı Karabağ sorunu, tarihi Karabağ toprakları içinde yer alan bir bölgede ortaya çıkrnıştır3. Kaynağı itibarıyla oldukça geriye giden bu sorun, 19. yüzyılda belirginleşmiştir. Bu sorunun temelinde, gerek Azerbaycan'ın gerekse Ermenistan'ın bölgenin tarihi olarak kendilerine ait olduğu tezi yatmaktadır. 1905 yılında taraflar arasında başlayan çatışmalar önce Rus Çarlığı, ardından da Ermenilerin Nisan 1 920'de başlattığı isyan üzerine Kızıl Ordu tarafından bastırılmıştır4• Yukarı Karabağ sorunu, Azerbaycan'ın ve Ermenistan'ın Rusya Sosyalist Federatif Sovyet Cumhuriyeti Tarihi durum itibanyla Karabağ Bölgesi. Kür ve Aras nehirleriyle Gökçe Gölü arasmda yer alır. Ennenistan toprakları ve Azerbaycan sınırları içinde yer alan Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti ile bütünlük arz eden bir bölgeyi ifade eden Karabağ topraklannın büyük bölümü, bugünkü Azerbaycan ile Ennenistan toprakları arasmda olup, bir bölümü de İran topraklarmda yer almaktadır. Bu sebeple Karabağ, oldukça stratejik bir öneme sahiptir. Azerbaycan ile Enncnistan arasmda sorun teşkil eden ve Azerbaycan smtrlan içinde kalan bölge ise Yukarı Karabağ veya Rusça'daki kullanımıyla Dağhk Karabağ şeklinde isimlendirilmektedir. Batı dillerinde de bu bölge, Dağhk Karabağ olarak adlandırılınakıadır. Aynntıh bilgi için bkz. Araz ASLANLI, "Tarihten Günümüze Karabağ Sorunu", Avrasya Dosyası-Azerbaycan Özel, Cilt 7, Sayı 1, İlkbahar 200 1 , s. 393-394; Aygün ATTAR, Karabağ Sorunu Kapsamında Ermeniler ve Ermeni Siyaseti, Atatürk Araştınna Merkezi Yaymlan, Ankara, 2005, s. 6; Alaeddin YALÇ!NKAYA, Kalkasya'da Siyasi Gelişmeler­ Etnik DüğOmden Küresel Kördüğüme, Lalezar Kitabevi, Ankara, 2006, s. 129130; Rasim EKŞİ, "Karabağ Hakkmda Genel Bilgiler", Şanh Tarihi, Acı Talihi Karabağ (Derleyen: Rasim EKŞİ), Doğu Kütüphanesi, İstanbul, 2010, s. 3: Beşir MUSTAFAYEV, "Enneni Devlet Terörünün Eseri: 26 Şubat l 992 Hocah Soykırımı Üzerine", Karadeniz Araşhrmaları, Sayı 29, Bahar 20l l , s. 26 Bkz. Hurnan Rights Watch, Azerbaijan-Seven Years of Conftict in Nagorno­ Karabakh, United States of America, 1994, s. xviii-xx; Svante E. CORNELL, Tbe Nagorno-Karabakh Conftict, Report No. 46, Department ofEast European Sıudies, Uppsala University, Uppsala, 1999, s. 2-8; Ali Faile DEMİR, Türk Dış Politikası Perspektifinden Güuey Kafkasya, Bağlam Yaymcıhk, İstanbul, 2003, s. 1 6 1 ; Banş ÖZDAL, "Dağhk Karabağ Sorunu'nun Çözümfüıde Karadağ Modeli Uygulanabilir mi?", 1. Uluslararası Sosyal Bilimciler Kongresi Kongre Kitabı, Cilt 1, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi, Kocaeli, 2006, s. 7 1 8-7 1 9

183


KANA YAN YA R A KA RA B A G

(RSFSC)5 idaresi tarafından işgaliyle birlikte, uluslararası bir mesele olmaktan çıkıp RSFSC'nin iç sorunu haline gelmiştir. Stratejik öneminden dolayı bölgeyi doğrudan kendine bağlamayı düşünen Sovyet yönetimi, daha sonra bu kararından vazgeçmiş ve 5 Temmuz 1921 tarihinde Rusya Komünist Partisi Merkez Komitesi'nin Kafkas Bürosu, Yukarı Karabağ'ın Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti sınırları içinde özerk bir bölge h:iline getirilmesi kararını almıştır6• Bu karardan memnun olmayan Ermeniler, kararın değiştirilmesi yönünde taleplerde bulunmuşlardır. Ermenilerin itirazlarına rağmen Yukarı Karabağ'ın statüsü değiştirilmemiş ve Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki bu sorun, olayların tırmanmaya başladığı 1980'li yılların ortalarına kadar sön(dürül)müştüri.

Bolşevikler, 8-9 Kasım 1 9 1 7 devrimiyle Rus Çarlığı'nın yönetimini ele geçirdikten sonra, 23-3 1 Ocak l 9 l 8'de RSFSC'nin kuruluşunu iliİn etmişlerdir. 30 Aral ık l 922'de Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) kurulana kadar devletin resmi adı, RSFSC'dir. Aynntılı bilgi için bkz. Erel TELLAL, "l 9 l 9-l 923 Sovyetlerle İlişkiler",

Türk Dış Politikası, Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, Cilt I, (Editör: Baskın ORAN), İletişim Yayınlan, İstanbul, 2005, s. l 55- l 58 Aynntılı bilgi için bkz. CORNELL, s. 8- l O: Ömer Göksel İŞYAR, Bölgesel ve

Global Güvenlik Çıkartan Bağlamında Sovyet-Rus Dış Politikaları ve Karabağ Sorunu, ALFA Basım Yayım Dağıtım, İstanbul, 2004, s. 350-358; B. COCHOBHH, "KoH<jıııHKT B HaropHOM Kapa6axe: HeKOTOpble HCTOpH'ıecKHe, noııHTHqecKHe, npaeoeble acneKTbl". MelK.!lyHapo.ııHoe npaeo (V. SOSNOVİN, "Konllikt vı Nagomom Karabahe: Nikoıorıye istoriçeskiye, politiçeskiye, pravovıye aspektı, Mejdunarodnoye Pravo), 2( 1 8)/2004, s. 46-53; Heiko KRÜGER, Tbe Nagorno­ Karabakh Conflict-A Legal Analysis, Springer, Bertin, 2010, s. 1 4- 1 6; Françoise J. COMPANJEN, "Nagomo-Karabakh - Embedded in Geopolitics", European and Regional Studies, Volume 1 , No 2 (201 0), s. 234-236; Cavid ABDULLAHZADE, Hukuki Yönleriyle Dağlık Karabağ Sorunu, Adalet Yayınevi, Ankara 201 3, s. 5468 Bkz. ASLANLI, s. 399; DEMİR, s. l 62: COMPANJEN, s. 235-236

184


Yrd

Doç. Dr. Bahadır Bumin ÖZARSL4N

SSCB'nin dağılma sürecine girmesiyle birlikte, Yukarı Karabağ ile ilgili olarak Ermenilerin talepleri yeniden gündeme gelmeye başlamıştır. Bölgede yaşayan Türklere saldırarak onları göçe zorlayan Ermeniler, bazı girişimlerde bulunmaya başlamıştır. Ermenilerin bu yönde attığı ilk adım, üyelerinin çoğunluğunu Ermenilerin oluşturduğu Yukarı Karabağ Konseyi'nin Azerbaycan'dan ayrılarak Ermenistan'a bağlanma yönünde aldığı 20 Şubat 1988 tarihli karardır. Azerbaycan, Ermenistan ve SSCB Yüksek Konseylerine bildirilen bu karar, SSCB Anayasası'na aykırı olduğu gerekçesiyle Azerbaycan Yüksek Konseyi tarafından reddedilmiştir. Ayrıca SSCB Komünist Partisi Merkez Komitesi de Yukarı Karabağ Konseyi'nin kararını kabul etmemiş ve 12 Ocak 1989'da Yukarı Karabağ'ın yönetimini devralarak özel bir komisyona bırakmıştır. Ancak komisyonun başarılı olamaması üzerine SSCB Yüksek Konseyi, 28 Kasım 1989 tarihinde Yukarı Karabağ'ın yeniden Azerbaycan'a bırakılmasına karar vermiştir. Bu gelişmenin ardından Yukarı Karabağ Konseyi ile Ermenistan Yüksek Konseyi, 1 Aralık 1989'da Yukarı Karabağ ile Ermenistan'ın birleşmesi kararını almışlardır. Azerbaycan Yüksek Konseyi ile SSCB Yüksek Konseyi, birleşme kararının geçersiz olduğu yönünde bir irade sergilemişlerdir. Bu süreç, karşılıklı alınan kararlarla devam ederken Ermenilerin Yukarı Karabağ'daki Türklere yönelik sistematik saldırıları artmıştır8• Bkz. Human Rights Watch, Bloodshed io the Caucasus-Escalatloo of the Anned CooOict in Nagorne Karabakh, United States of America, 1992, s. 5; Human Rights Watch, 1 994, s. 1-2; Cemalettin TAŞKIRAN, "Ermeni-Azeri Çatışması", Avrasya Dosyası-Ermenistao Özel, Cilt 2, Sayı 4, Sonbahar 1 995-1996, s. 1251 26; CORNELL, s. 14-26; ASLANLI, s. 400-402; DEMİR, s. 162; İŞYAR, s. 378388; Mustafa AYDIN, "1 990-2001 Kafkasya ve Orta Asya'yla İlişkiler", Türk Dış PoUtlkası, Kurtuluş Savaşıodao Buglloe Olgular, Belgeler, Yorumlar, Cilt il, (Editör: Baskın ORAN), iletişim Yayınlan, İstanbul, 2G05, s. 401 ; Süleyman Sım

185


KANA lAN l/lRA KA RA BA G

Azerbaycan, Ermenistan ve SSCB arasında devam eden mesele, SSCB'nin dağılması ve Azerbaycan ile Ermenistan'ın bağımsızlıklarını ilan etmesiyle yeni bir aşamaya taşınmıştır. Yeni bir ivme kazanan Yukarı Karabağ'daki gelişmeler arasında önemli olan hususlardan biri de Azerbaycan Yüksek Konseyi'nin 26 Kasım 1991'de Yukarı Karabağ'ın özerklik statüsünü feshetmesi ve bölgeyi doğrudan doğruya kendi merkezi idaresine bağladığını ilan etmesidir. Ermeniler tarafından kabul edilmeyen bu kararın ardından, Yukarı Karabağ Konseyi, 6 Ocak 1992'de bağımsızlığını ilan etmiştir. Ermenistan tarafından bile tanınmayan bu bağımsızlık ilanıyla SSCB birliklerinin bölgeden çekilmesi, eş zamanlı olarak ortaya çıkmış ve taraflar arasındaki çatışmalar artık savaşa dönüşmüştür9. Yukarı Karabağ'daki çatışmaların yerini, Azerbaycan ve Ermenistan devletlerinin milli ordularının taraf olduğu savaş aldıktan sonra Karabağ sorunu, uluslararası toplumun gündeminde daha çok yer tutmaya başlamıştır. Özellikle Türkiye' nin ve Rusya'nın TERZİOGLU. "Loizidou/Türkiye Davası ve Dağlık Karabağ Sorunu", Milletlerarası Hukuk ve Milletlerarası Özel Hukuk Bülteni, Sayı 1 -2, 2005-2006, s. 474: YALÇINKAYA, s. 1 3 1 - 1 32: Hasan Tevfik GÜZEL, "Dağlık Karabağ Sorunu",

Küresel Güç Mücadelesinde Avrasya'nın Değişen Jeopolitiği-Yeni Büyük Oyun, (Derleyen: Mehmet Seyfettin EROL), Barış Platin Kitabevi, Ankara, 2009, s. 49950 1 : KRÜGER, s. 1 4-2 1 ; Kamer KASIM, Soğuk Savaş Sonrası Kafkasya, USAK Yayınları, Ankara, 20 1 1 , s. 29-30: Nesrin SARIAHMETOGLU, Karabağ, IQ Kültür Sanaı Yayıncılık, İstanbul, 201 1 , s. 14-33; ABDULLAHZADE, s. 7 1 -78 Bkz. Human Rights Watch, 1 992, s. 2; DEMİR, s. 1 63- 1 64; İŞYAR, s. 394-395; AYDIN, 2005, s. 40 1 ; ÖZDAL. s. 720: KRÜGER, s. 2 1 -22; COMPANJEN, s. 236; Vedat GÜRBÜZ, Kalkasya'da Siyaset-Çatışma Ortamı ve Taraf Güçler, Kadim Yayınları, Ankara, 2012, s. 4; Ceylan TOKLUOGLU, "Azerbaycan",

Bağımsızlıklarının Yirminci Yılında Azerbaycan, Gürcistan ve Ukrayna-Türk Dilli Halklar-Türkiye İ le İ lişkiler, il. Kitap, Atatürk Kültür Merkezi, Ankara, 20 1 2, s. 4 1 ; ABDULLAHZADE, s. 78-80

186


Yrd. Doç. Dr. Bahadır Bumin ÖZARJL4N

soruna müdahil olmasıyla birlikte, taraflar arasında görüşmeler başlamıştır. 1 992 yılından itibaren Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı (AGİK)10 , bu süreçte görüşmelere zemin teşkil etmiştir. İlk defa Şubat 1992'de yapılan toplantılar, 24 Mart 1 992'de alınan bir kararla kurularak AGİK bünyesinde faaliyete geçen ve "Minsk

Grubu'�' olarak bilinen bir çatı altında devam etmiştir12 • Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) çerçevesinde faaliyetlerini hala devam ettiren Minsk Grubu, 1994 yılı içinde birkaç aşamada

ilan edilen ve resmi anlaşmayla sağlanan ateşkes dışında, bugüne kadar sorunun çözümünde somut bir ilerleme sağlayamamıştır. Uluslararası toplum içinde soruna ilişkin irade sergileyen önemli hukuk kişilerinden biri de BM'dir13. Ermenilerin Yukarı Karabağ'ı işgal etmesinin ve bölgedeki Türkleri tamamen sürmesinin ardından, BM Güvenlik Konseyi bir dizi karar almıştır. Bu kararlardan ilki, 30 Nisan 1993 tarihlidir. 822 sayılı bu 10

il

12

13

Aralık 1 994'te Budapeşte'de yapılan Devlet ve Hükümet Başkanlan Toplantısı'nda alınan kararla birlikte AGİK, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) adını almıştır. Aynntılı bilgi için bkz. AGİT Resmi İnternet Sayfası, http://www.osce.org/ who/87 Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Fransa ve Rusya'nın eşbaşkanı olduğu; Türkiye, Azerbaycan, Ermenistan, Beyaz Rusya, İsveç, Finlandiya, İtalya, Almanya ve AGİT Troykası 'nın da daimi üyesi olduğu Minsk Grubu ile ilgili aynntıh bilgi için bkz. AGİT Resmi İnternet Sayfası, http://www.osce.org/mg Bkz. TAŞKIRAN, s. 126-128; AYDIN, 2005, s. 401 ; TERZİOGLU, s. 475; GÜZEL, s. 502-504; KASIM, s. 34-35; GÜRBÜZ, s. 65-70 BM dışında Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi de Yukan Karabağ sorunuyla ilgili kararlar almıştır. Bunlar içinde en önemli olanı, 25.01 .2005 tarihli ve 1 4 1 6 sayılı karardır. Bu kararda, BM Güvenlik Konseyi kararlanna atıf yapılarak Azerbaycan topraklannın önemli bir kısmının Ermeni işgali altında olduğu ve aynhkçı güçlerin Yukan Karabağ'ı denetim altında tuttuğu ifade edilmiştir. Karann tam metni için bkz. Avrupa Konseyi Resmi İnternet Sayfası, http://assembly.coe.int/ASP/Doc/ XrelViewPDF.asp?F ileID= 1 7289&Language=EN

187


Ivü'<A1 A l\' 1ARA KA RABAG

kararda14, bölgedeki devletlerin toprak bütünlüğüne ve egemenlik yetkisine saygı duyulması gerektiği, uluslararası sınırların kuwet kullanma yoluyla değiştirilemeyeceği ve Ermeni birliklerinin Yukarı Karabağ'da işgal ettikleri Kelbecer ve diğer bölgelerden geri çekilmeleri gerektiği ifade edilmiştir. BM Güvenlik Konseyi 29 Temmuz 1993 tarihli ve 853 sayılı ikinci kararında15 da 822 sayılı karara atıf yapmış, Ermeni birliklerinin Yukarı Karabağ'da işgal ettikleri Ağdam ve diğer bölgeleri terk etmeleri çağrısında bulunmuştur. BM Güvenlik Konseyi, konuyla ilgili olarak 874 ve 884 sayılı iki karar daha almıştır. 14 Ekim 1 993 tarihli olan 874 sayılı kararda16, taraflar doğrudan görüşmelere çağrılırken 12 Kasım 1993 tarihli ve 884 sayılı kararda17 ise önceki BM Güvenlik Konseyi kararlarına atıf yapılarak Ermeniler tarafından Azerbaycan topraklarında gerçekleştirilen işgal kınanmış ve Ermenistan'ın Yukarı Karabağ'daki Ermenilere yaptığa yardıma son vermesi istenmiştir. Ayrıca Ermenistan'dan, Yukarı Karabağ Ermenileri üzerindeki etkisi dikkate alınarak BM Güvenlik Konseyi kararlarını hayata geçirmesi talep edilmiştir. Görüldüğü üzere, uluslararası toplum açısından Yukarı Karabağ topraklarının Azerbaycan'a ait olduğu ve bu toprakların Ermeniler tarafından işgal altında tutulduğu hususlarında herhangi bir tereddüt yoktur. 14

15

16

17

Karann tam metni için bkz. BM Resmi İnternet Sayfası, http://www.un.org/ga/ search/view_doc.asp?symbol=S/RES/822( 1 993) Karann tam metni için bkz. BM Resmi İnternet Sayfası, http://www.un.org/ga/search/ view_doc.asp?symbol=S/RES/853( 1 993) Karann tam metni için bkz. BM Resmi İnternet Sayfası, http://www.un.org/ga/search/ view_doc.asp?symbol=S/RES/874( 1993) Karann tam metni için bkz. B M Resmi İnternet Sayfası, http://www.un.org/ga/search/ view_doc.asp?symbol=S/RES/884( 1993)

188


Yrd. Doç. Dr. Bahadır Bumin ÖZARS'L4N 2. HOCALI KATLIAMI

Yukarı Karabağ toprakları içinde yer alan Hocalı, sorunun sürdüğü yıllar içinde Ermeniler tarafından çeşitli saldırılara maruz kalmıştır. Bu saldırıların ortaya çıkmasındaki temel sebeplerden biri, Hocalı'nın stratejik öneme sahip olan konumudur. Bölgedeki tek havaalanının bulunduğu Hocalı, aynı zamanda Karabağ'ın merkezi olan Hankendi'nin elektrik hattının ve B akü-Hankendi demiryolu ile B akü-Şuşa karayolunun geçtiği bir yerleşim birimidir. Bu sebeple Ermeniler, Hocalı gibi stratejik öneme sahip bir yerleşim biriminden Türkleri tamamen sürmeyi amaçlamışlardır1 8 • Yukarı

Karabağ sorunu esnasında, Hocalı da stratejik

konumu sebebiyle çatışmaların yaşandığı bir yerleşim birimi konumundaydı. Ekim 1991'den itibaren Ermenistan devleti ordusu ile Yukarı Karabağ'daki Ermenilerden oluşan silahlı birliklerin ablukası altında olan şehre, 30 Ekim 1991'de karayoluyla ulaşım imkanı da kalmamıştır. Tek sivil ulaşım aracı olan helikopter 28 Ocak 1 992 günü Hocalı'ya ulaşmış, bu tarihten sonra hava yoluyla ulaşım da imkansız hale gelmiştir. Son askeri helikopter ise 1 3 Şubat'ta Hocalı'ya ulaşarak yiyecek v e yakıt nakli yapmıştır. 2 Ocak 1992'den itibaren elektriğin kesildiği Hocalı'da, Şubat ayının ikinci yarısından itibaren abluka yoğunlaşmış ve şehir, her gün toplarla ve ağır silahlarla bombardımana tutulmuştur. Azerbaycan devletinin 18

Hocalı'nın stratejik önemiyle ilgili olarak bkz. Nazile ABBASLI, Yüzyılın Soykınmı Hocalı, Bilge Karınca, lstanbul, 201 1 , s. 2 1 -23, 40-4 1 ; Sinan OGAN, "Türklere �ı Yapılan Soykırımlar ve Hocalı Soykırımı", http://www.turksam.org/tr/a l 389.htrnl; Ali ASKER, "Hocalı Soykırımı", http://www. 2 I yyte.org/tr/yazi6 I 06-Hocali_Soykirimi. htınl; Cavid VELİYEV, "Gerçek Yönleriyle Hocalı Soykırımı", http://www.turksam. org/tr/a2342.htrnl; http://www.khojaly.org/khojaly-town-2/

189


KANA 1AN 1ARA KA RABAG

herhangi bir yardım gönderemediği Hocalı, Ermeni silahlı birliklerinin kuşatması altında yiyecek, yakıt, vb temel ihtiyaç maddelerinden yoksun bir hale getirilmiştir19• Hocalı katliamı olarak nitelenen olay, 25 Şubat 1 992 gecesi başlamıştır. Hankendi'nde bulunan SSCB döneminden kalma 366. Motorize Alay'a bağlı ve çoğunluğunu Ermenilerin oluşturduğu birliklerin desteğiyle Ermeni silahlı birlikleri, Hocalı'daki sivil halka saldırmışlardır. Şehirde bulunan ve ağır silahlardan yoksun gönüllü sivil birliklerin cılız savunması karşısında Ermeni birlikler, herhangi bir zorlukla karşılaşmadan katliama girişmişlerdir. 63'ü çocuk, 106'sı kadın, 70'i yaşlı, toplam 613 kişi öldürülmüştür. 8 aile tamamen yok edilmiştir. Saldırılar sonucunda 487 kişi sakat kalmış, 1 .275 kişi ise alıkonulmuştur. Alıkonulanların bir kısmı serbest kalmış ancak önemli bir bölümünden herhangi bir haber alınamamıştır. Saldırıda öldürülen insanların cesetleri incelendiğinde cesetlerin birçoğunun yakıldığı, gözlerinin oyulduğu ve değişik organlarının kesildiği anlaşılmıştır20• 19

�o

Bkz. Sinan OGAN, "Türklere Karşı Yapılan Soykırımlar ve Hocalı Soykırımı"; Ali ASKER, "Hocalı Soykırımı"; Cavid VELİYEY, "Gerçek Yönleriyle Hocalı Soykırımı"; MUSTAFAYEV, s. 29. Aynca bkz. Rusya merkezli Memorial İnsan Haklan Örgütü Resmi İnternet Sayfası, http://www.memo.ru/lır/hotpoints/karabah/ Hojaly/Chapter1.htm#_YPID_4 Bkz. ASLANLI, s. 404; İŞYAR, s. 402, 409-4 1 7; ATTAR, s. 145; Haydar Aliyev Foundation, The Khojaly Genocide, Bakü, 2006, s. 7-8; KASIM, s. 3 1 -32; Sinan OGAN, "Türklere Karşı Yapılan Soykırımlar ve Hocalı Soykırımı"; Ali ASKER, "Hocalı Soykırımı"; Cavid VELİYEY, "Gerçek Yönleriyle Hocalı Soykırımı"; ABDULLAHZADE, s. 253-254. Aynca bkz. Rusya merkezli Memorial İnsan Haklan Örgütü Resmi İnternet Sayfası, http://www.memo.ru/hr/hotpoints/karabah/Hojaly/ Chapterl .htm#_ YPID _4; KRÜGER, s. 22-23, I00- 1 0 1 ; SARIAHMETOGLU, s. 82; MUSTAFAYEV, s. 29-30. Human Rights Watch tarafından bölgede yapılan incelemeler sonucunda hazırlanan rapor da benzeri bulguları yansıtmaktadır. Aynca raporda, Hocalı' da öldürülen kişilerin listesi de bulunmaktadır. Bkz. Human Rights

190


Yrd. Doç. Dr. Bahadır Bumin ÖZARfLAN

Hocalı'da sivillere yönelik yapılan bu saldırı, uluslararası basının da dikkatini çekmiş ve bu katliamla ilgili pek çok haber yapılmıştır21• Ayrıca olayın mağdurlarının ve mağdur yakınlarının ifadeleri de basına konu olan haberlerle örtüşmekte, hat�a katliamın canlı tanıklarının anlattıkları, basına yansıyanlardan daha büyük bir vahşetin gerçekleştiğini göstermektedir. Bu konuda, yazılı ve görüntülü ortamda pek çok tanığa ait ifadeler mevcuttur22•

Watch, 1 992, s. 20-24, 32-33, 39-40, 42-43, 55-61

21

22

Uluslararası basına yanıysan haberlere örnek olarak bkz. "Armenians Gaiıı in New Battle with Azerbaijanis", The New York Times, 27.02. 1992; Thornas GOLTZ, "Armenian Soldiers Massacre Hundreds of Fleeing Families", The Sunday Times, 0 1 .03. 1 992; "Corpses Litter Hills in Karabakh", The Times, 02.03. 1 992; "Massacre by Armenians Being Reported", The New York Times, 03.03. 1 992; Fred HIATT, "Killings Rife in Nagorno-Karabakh", The Washington Post, 03.03 . 1 992; Paul QUINN-JUDGE, "Armenians Killed 1 000, Azeris Charge", The Boston Globe, 03.03. 1 992; Brian KiLLEN, "Attrocity Reports Horrify Azcrbaijan", The Washington Times, 03.03 . 1 992; Serge SCHMEMANN, "Armenians Block Exit by Former Soviet Army", The New York Times, 04.03 . 1 992; Thomas GOLTZ, "Survivers Describe Armenian Attack", The Washington Post, 04.03. 1 992; "Former Soviet Troops Blamed in Ethnic Strifc'', The New York Times, 05.03 . 1 992; Deborah SEWARD, "Amid wails, Azerbaijan buries dead", The Boston Globe, 05.03. 1 992; Thomas GOLTZ, "A Town Betrayed: The Killing Ground in Karabakh", The Washington Post, 08.03 . 1 992; "The Face of a Massacre", Newsweek, 1 5.03. 1 992; Jill SMOLOWE, "Tragedy Massacrc in Khojaly", Time, 1 6.03 . 1 992. Ayrıca ulusal ve uluslararası basında yer alan haberlerin Türkçe derlemesi için bkz. Azerbaycan Türk Kültür Dergisi, "Dünya Basınında Hocalı Katliamı", Şubat-Mart-Nisan 2007, s. 37-38; ABBASLI, s. l 1 6- 1 23. İngilizce derlemeler iÇin bkz. http://www.khojaly.org/ media-reports/ Tanıkların, mağdurların ve mağdur yakınlarının ifadelerinden örneklerle ilgili olarak bkz. Nesiman YAKUPLU, "Hocalı Kırgını-Faciadan Kurtulanlar Anlatıyor", Şanlı Tarihi, Acı Talihi Karabağ (Derleyen: Rasim EKŞİ), Doğu Kütüphanesi, İstanbul, 2010, s. 1 99-262; ABBASLI, s. 7 1 - 1 1 5 ; http://www.khojaly.org/category/witnesses­ testimonies/

191


10-lNA } AN L-iRA KARABA G 3 . SOYKIRIMIN ÖNLENMESİ ve CEZALANDIRILMASI SÖZLEŞMESl'NDE

SOYKIRIM SUÇU 3.1 . Soykırım Suçunun Tanımı

09. 12. 1948 tarihinde BM Genel Kurulu'nda kabul edilen Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi ile müstakil bir suç niteliği kazanan soykırım suçunun23 tanımı, 2. maddede yapılmıştır. Ancak tanımın yapılmasında Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'nin başlangıç kısmı ile 1. maddesi, bu tanımın alt yapısını oluşturmaktadır. Sözleşmenin başlangıç kısmında soykırımın BM'nin ruhuna ve amaçlarına aykırı olduğu, uygar dünya tarafından lanetlendiği, tarihin her döneminde insanlık için büyük kayıplara yol açtığı, uluslararası hukuk açısından bir suç teşkil ettiği ve bu iğrenç suçtan insanlığın kurtarılması için uluslararası işbirliğinin gerekli olduğu belirtilmiştir. Bu bağlamda 1. maddeyle önleme ve cezalandırma görevi düzenlenmiştir. Sözleşmenin 1 . maddesine göre sözleşmeye taraf olan devletler, gerek savaş gerekse barış zamanında, önlemeyi taahhüt ettikleri soykırımın uluslararası hukuka göre bir suç olduğunu teyit etmişlerdir. Sözleşmenin başlangıç kısmı ve 1 .maddesi değerlendirildiğinde, soykırımın uluslararası hukuka göre bir suç olarak kabul edildiği görülmektedir. Yalnızca devletler değil gerçek kişiler de soykırım suçundan sorumlu tutulabilmektedir. Bunun dışında devletlerin sorumluluğu da yalnızca soykırımın cezalandırılmasıyla sınırlı 23

Uğur BA YILLIOGLU, "Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Türkiye", Ankara Ü niversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 56, Sayı 1 , 2007, s. 77

192


Yrd. Dor. Dr. Bahadır Bumin ÖZARffAN

olmayıp aynı zamanda soykırımın önlenmesini de kapsamaktadır. sözleşmeyle

Yani

devletler, suçu

önleme

ve

cezalandırma

yükümlülüğü altına girmektedirler. Ayrıca soykırım suçunun işlenebilmesi, sadece savaş zamanını değil barış dönemini de içine almaktadır24• Soykırım suçunun tanımlandığı 2. madde, "Soykırımı Oluşturan Eylemler" başlığını taşımaktadır. 2. maddeye göre milli, etnik, ırki veya dini bir grubu kısmen veya tamamen ortadan kaldırmaya yönelik olarak işlenen ve beş bent halinde, aşağıda sırasıyla belirtilen fiillerden her biri, soykırım suçunu oluşturmaktadır: a-

Grup üyelerinin öldürülmesi,

b-

Grup mensuplarında ciddi bedeni ve zihni zarara sebep olma,

c-

Grubun fiziki varlığını kısmen veya tamamen ortadan kal­ dırmaya yönelik olarak kasten yaşam şartlarını değiştirme,

d- Grup içinde doğumları önlemek amacıyla tedbirler dayat-

ma, e-

Gruba mensup çocukları zorla başka bir gruba nakletme.

2. maddede ilk ele alınması gereken husus, maddede işaret edilen gruplardır. Soykırım suçunun esası, bir grubu yok etme 24

Bkz. O. Kadri KESKİN, "Jenosid Suçu ve Jenosid Sözleşmesi", Adalet Dergisi, Sayı 5, Eylül-Ekim 1986, s. 1 27; Williaın A. SCHABAS, Genocide in lnternational Law, Caınbridge University Press, New York, 2009, s. 645; Anthony AUST, Handbook of lnternational Law, Caınbridge University Press, New York, 2005, s. 270; Faruk TURHAN, "Soykınm Suçunda Bir Grubu Tamamen veya Kısmen Yok Etme Amacı ve Ermeni Tehciri Olayı", Hukuki Perspektifler Dergisi, Sayı 9, Aralık 2006, s. 48; Semin Töner ŞEN, Uluslararası Hukukta Soykınm, Etnik Temizlik ve Saldın, XII Levha Yayıncılık, İstanbul, 201 O, s. 4 1 , 66; Mahmut KOCA, "Türk Ceza Kanununda Soykınm Suçu", Tilrkiye Adalet Akademisi Dergisi, Sayı 1 , Nisan 2010, s. 7

193


K.-L\?,,.:I YAN 1 A RA K/-:IRABA G

niyetine dayanır. Grubu ortaya çıkaran sosyal ilişkilerin dayanağı olan grubun niteliği, bu suçun özünü teşkil eder ve soykırım da doğrudan doğruya bu ilişkiyi hedef almaktadır25• Soykırımın Önlenmesi ve

Cezalandırılması

Sözleşmesi'nde

düzenlenen

mağdurların kimliği, soykırım suçunun temel özelliklerinden birini oluşturmaktadır26• Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'nde, soykırım suçunun mağduru olarak belirtilen grupların tespitine yönelik bir ölçüt yoktur. Bu sebeple ulusal ve uluslararası mahkemelerin çeşitli davalarda yaptıkları yorumlarla bu grupların kapsamı belirlenmiştir27. ''Milli, etnik, ırki ve dini" başlıkları altında sayılan gruplar, genel olarak doğumla belirlenen, kalıcı üyeliğe bağlı olan ve sabit nitelikli topluluklardır. Bu grupların ortak özelliği, reddi mümkün olmayan ve irade dışında süreklilik arz eden yapılar olmasıdır28• Sayılan gruplar dışında kalan siyasi, kültürel, 25

26

27

28

David LISSON. "Definıng 'National Group' in the Genocide Convention: A Case Study of Timor-Lestc". Sıanford Law Review. Volume 60, lssue 5, 2008, s. 1462. Aynı yönde bkz. David ALONZO-MAIZLISH, "in Whole or in Part: Group Rights, the lntcnt Element of Genocide. and the 'Quantitative Criterion' ", New York Unh-ersity Law Review, Yolume 77, November 2002, s. 1 377- 1 379, 1 3 8 1 Guglielmo VERDIRAME, "The Gcnocide Definition i n the Jurisprudence o f the Ad Hoc Tri buna ls ", The lnıernaıional and Comparaıive Law Quarıerly, Yolume 49, No. 3 , July 2000, s. 588 LISSON, s. 1 463- 1 464; Serhat Sinan KOCAOÔLU, "Suçlann Suçu: Soykınm", Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Sayı 90, 201 O, s. 145 Bkz. SCHABAS, s. 1 5 1 - 1 53; Verda Neslihan AKÜN, "Uluslararası Hukukta ve Türk Hukuku 'nda Soykırım (Jenosid) Suçu", Millellerarası Hukuk ve Millellerarası Özel Hukuk Bülteni-Prof. Dr. Sevin Toluner'e Armağan, Sayı 1 -2 , 2004, s. 57; ŞEN, s. 68; Olgun DEÔİRMENCİ, "Uluslararası Ceza Mahkemelerinin Kararlan Işığında Mukayeseli Hukukta ve Türk Hukukunda Soykınm Suçu (TCK m. 76)", Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Sayı 70, 2007, s. 62; LISSON, s. 1465; Durmuş TEZCAN / Mustafa Ruhan ERDEM I Rifat Murat ÖNOK, Uluslararası Ceza Hukuku, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2009, s. 526

194


Yrd. Dor. Dr. Bahadır Bıı111in ÖZAR.\IAN

ekonomik, vb gruplar, sözleşme kapsamı dışında kalmıştır29• Ayrıca mağdur olan gruplar, nicel olarak azınlık olabileceği gibi bulundukları toplum içinde çoğunluğu da teşkil edebilirler3°. Kısacası, sözleşmede belirtilen gruplar sayma yoluyla belirlenmiştir.

Soykırım suçu, sınırlayıcı bir şekilde sayılan hu gruplara yönelik olabilir. Bunların dışındaki gruplar, sözleşmenin korumasından yararlanamazlar. Bir başka husus da bu grupların toplum içindeki gucunun ve konumunun dikkate alınmamış olmasıdır. Nüfus yoğunluğuna sahip olmak, ekonomik açıdan güçlü olmak, ilgili coğrafyada hakim kültürü temsil etmek gibi ölçütler soykırım suçuna maruz kalınmayacağına karine teşkil etmemektedir. 2. maddede tanımı yapılan soykırım suçunun gerçekleşebilmesi için bahsi geçen grupların bir grup olarak, kısmen veya tamamen ortadan kaldırılması gerekmektedir. Buradaki "grup olarak" tabiri, anlam doğuracak şekilde yorumlanmak durumundadır. Suçun mağdurları, söz konusu gruplardan birine mensup olmaları dolayısıyla failin hedefi olmalıdırlar. Kısacası soykırım suçu, bireylerden ziyade bireylerin oluşturduğu gruba yöneliktir31• 29

30 ))

Bkz. Öztekin TOSUN, "İnsanlık Aleyhine İşlenen Suçlar", Adalet Dergisi, Sayı 1 , Ocak 1 954, s. 429, 433; VERDIRAME, s. 594; Sevin TOLUNER, Milletlerarası Hukuk Açısından Tllrkiye'nin Bazı Dış Politika Sorunları, Beta Basım Yayım Dağıtım, İstanbul, 2004, s. 585; Faruk TURHAN, "Yeni Türk Ceza Kanunu'na Göre Uluslararası Suçlann Cezalandınlması", Hukuki Perspektifler Dergisi, Sayı 3, Nisan 2005, s. 1 3 ; M. Yasin ASLAN. "Uluslararası Ceza Divanı ve Türkiye'ye Etkileri", Ankara Ü niversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 56, Sayı 4, 2007, s. 66; LISSON, s. 1460; SCHABAS, s. 1 1 7, vd; İlyas DoGAN, Devletler Hukuku, Astana Yayınlan, Ankara, 2013, s. 365 ŞEN, s. 68,79 Nina H. B. JORGENSEN, "The Definition ofGenocide: Joining ıhe Dots in the Light of Recent Practice", International Crimina1 Law, Volume 1 , lssue 3/4, July 200 1 , s . 290; Alex OBOTE-ODORA, "Complicity i n Genocide a s Understood Through

195


M1\'..rl }AN } A RA M RA BA (;

S oykırım suçunun faili açısından "grup olarak" kavramı, grubu meydana getiren ve oluşturan özelliklerden kaynaklanmaktadır. Bu bağlamda, grupların seçilme gerekçeleri değil grupların hedef olarak seçilmesi önem taşımaktadır32• Bu da ortaya, kitle halinde mağdurları ortaya çıkarmaktadır33• Soykırım suçunun mağdurları, bahsi geçen grupların mensubu olarak algılanıp damgalandıkları ve hedef seçildikleri için hukuka aykırı eylemlerin muhatabı olmaktadırlar34• Dolayısıyla mağdurların kesin olarak bu gruplardan herhangi birinin üyesi olup olmaması, suçun faili açısından önemlidir ancak eğer mağdurlar söz konusu gruplardan birinin üyesi olmasa bile failde böyle bir algı varsa bu da yeterli kabul edilmektedir. Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'nde dikkat çekici bir başka mesele de belirtilen grupların "kısmen veya tamamen imhası"nın aranmasıdır. Sözleşme, grupların tamamen ortadan kaldırılması şartını aramamış, kısmen imhayı da yeterli bulmuştur. Bu noktada, "kısmen imha" kavramının "tamamen imha" tabiri kadar kesinlik içermediği görülmektedir. Değişken niteliğine ve değişik ölçütleri akla getirme ihtim:iline binaen,"kısmen"tabiri için nitelik ve nicelik olarak "esaslı ve belirgin" bir topluluğu, mahkeme

the ICTR Experience", lnternational Criminal Law Revlew, Volume 2, Issue 4, November 2002, s. 397; AKÜN, s. 57-58; Melda SUR, Uluslararası .Hukukun Esasları, Beta Basım Yayım Dağıtım, İstanbul, 2008, s. 270; KOCA, s. 1 0- 1 1 . Aynı yönde bkz. Rifaı Murat ÖNOK, Tarihi Perspektifiyle Uluslararası Ceza Divanı, Turhan Kitabevi, Ankara, 2003, s. 1 5 1 32 33 34

ŞEN, s . 1 02; TEZCAN / ERDEM / ÖNOK, s . 534 TOSUN,

s.

429

TOLUNER, s. 585

196


Yrd. Dof. Dr. Bahadır Bt1mi11 ÖZARSLAN

kararları çerçevesinde kabul etmek gerekmektedir35• Nicelikten kast edilen, grubun büyük bölümünün ortadan kaldırılmasıdır. Grubun hedef alınan kısmıyla hayatta kalanları arasındaki kıyas, önemli bir ölçüttür. Mağdurların sayısı ile ulaşılmak istenen hedef arasında mantıklı bir oran bulunması halinde, "kısmen" tabiri karşılanmış olacaktır36 • Diğer yandan nitelikten anlaşılması gereken ise grubun liderleri, önde gelen isimleri ve önemli kişileridir. Ayrıca "tamamen imha" tabiri de o grubun üyelerinin dünyanın her yerinde ortadan kaldırılması olarak anlaşılmamalı, grubun önemli bir bölümüne yönelmiş olması yeterli kabul edilmelidir37• Dolayısıyla "kısmen veya tamamen" tabiri, yalnızca rakamların aritmetik özelliğine veya gücüne göre değil bahsi geçen grupların değişik kıstaslar çerçevesindeki ağırlığına göre tespit edilmektedir. 3.2. Soykınm Suçunun Unsurları

Soykırımın Ö nlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'ne göre soykırım suçu, iki unsurdan oluşmaktadır. Soykırım suçunun ilk unsuru olan maddi unsuru (actus reus), 2. maddede sıralanan suç teşkil eden fiiller oluşturmaktadır. İkinci unsur ise manevi unsur (mens rea) olan kasttır. Manevi unsurdaki kast, bahsi geçen grupları kısmen veya tamamen ortadan kaldırmaya yönelik özel bir kasttır38• 35 ]6 J7 38

Bkz. JORGENSEN, 200 1 , s. 299-300; AKüN, 2004, s. 58; ŞEN, s. 94 Türkkaya ATAÖV, "Savaş Suçlan Uluslararası Mahkemesi: Jenosit Oturumu", Ankara Ü niversitesi Siyasal Bilgiler FakOltesi Dergisi, Cilt 23, Sayı 2, 1968, s. 326. Aynı yönde bkz. JORGENSEN, 200 1 , s. 302-303. JORGENSEN, 200 1 , s. 302-303; ŞEN, s. 94-95, 99

Bkz. SCHABAS, s. 1 75; AKüN, 2004, s. 58-59; Gündüz AKTAN, "Devletler Hukukuna Göre Ermeni Sorunu", Ermeni Sorunu-Temel Bilgi ve Belgeler, (Derleyen: Ömer �ngin LÜTEM), Avrasya Stratejik Araştırmalan Merkezi Yayınlan,

197


K_,-iı\A1AN 1 A RA KA RABAG

Aşağıda, sırasıyla soykırım suçunun maddi ve manevi unsurları ele alınacaktır. 3.2.1 . Soykırım Suçunun Maddi Unsuru

Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'nin 2. maddesinde beş bent h:llinde sıralanan fiiller, söz konusu gruplara bedenen ve/veya ruhen zarar vermeye yöneliktir. Bedeni ve/veya ruhi zarar dışındaki milli, dini, kültürel, sosyolojik, vb özelliklere karşı

gerçekleştirilen

fiiller,

soykırım

suçunun

kapsamına

girmemektedir39• Maddede belirtilen fiiller, tüketici niteliktedir. Dolayısıyla söz konusu fiiller dışındaki eylemler, soykırım suçunu oluşturmamaktadır40• Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'nin 2. maddesinde belirtilen fiiller ele alındığında ilk sırayı, a bendindeki

''gruba mensup olanların öldürülmesi" almaktadır. Soykırım suçunun en açık ve belirgin halini bu fiil oluşturmaktadır41• Bu bentte bahsedilen fıil milli, etnik, ırki veya dini gruplardan birine mensup kişilerin yaşamlarının kasten sona erdirilmesidir. Öldürme fiilinin, ihmali bir davranışla gerçekleşmesi durumunda da soykırım suçu işlenmiş olur42• Sözleşmede bahsedilen fiillerden ikincisi, 2. maddenin b bendinde düzenlenmiş olan ''grup mensuplarında ciddi bedeni ve 39 40 41 42

Ankara, 2007, s. 140- 1 4 1 ; Malcolm N. SHAW, International Law, Cambridge University Press, New York, 2008, s. 4 3 1

Bkz. KESKİN, s. 1 27; AKÜN. 2004, s. 60; DEGİRMENCİ, s. 59; SHAW, s. 432 SCHABAS, s. 1 76; DEGİRMENCİ, s. 59; KOCA, s. 12 Bkz. AKÜN, 2004, s. 6 1 ; SHAW, s. 433 Bkz. SCHABAS, s. 1 78- 1 80; DEGİRMENCİ, s. 89; KOCA, s. 1 3

198


Yrd. Doç. Dr. Bahadır Bumin ÖZARSIAN

zihni zarara sebep o/ma dır. Bu fiil, grup üyelerine ağır bedeni veya "

ruhi bir zarar verme anlamına gelmektedir. Fail, işlediği fiillerle ağır bir zarara yol açmalıdır. İşkence, fiziki ve ruhi taciz, cinsel şiddet, tecavüz, zalimane veya insanlık dışı muamele, sınır dışı etme gibi uygulamalar, maddede belirtilen fiile örnek teşkil etmektedir43• Ruhi zararı tespit etmek, bedeni zararla mukayese edildiğinde daha zordur. Ayrıca bazı fiiller, hem bedeni hem de ruhi zarara yol açabilmektedir. Bu sebeple gerçekleştirilen eylemlerin bedeni veya ruhi bir zarar doğurup doğurmadığı, her olay için ayrıca incelenmeye muhtaçtır44• Bunun dışında, bu bende konu olan fiillerden doğan zararın söz konusu grubu yok etmeye elverişli olması da gerekir45• Soykırım suçunu oluşturan üçüncü fiil, "grubunfiziki varlığını

kısmen veya tamamen ortadan kaldırmaya yönelik olarak kasten yaşam şartlarını değiştirme"dir. 2. maddenin c bendinde düzenlenmiş olan bu fiil, yaşam koşularının ağırlaştırılması yoluyla yavaş yavaş yok etmeye dönük bir eylemdir46 • Mağdur grubun üyelerinin hayatı ve vücut bütünlüğü doğrudan saldırıya uğramamakta, dolaylı yollardan yok edilmeye çalışılmaktadır47• Yaşamın devamını sağlamak üzere yeme-içme, giyinme, temizlik, barınma, sağlık hizmeti, vb kaynaklardan yoksun bırakma ve sistematik sürgün, fiziki zahmet, haddinden fazla çalıştırma gibi yöntemlerle yaşam koşullarını köklü bir şekilde zorlaştıran ya da imkansız hile getiren eylemler, 43

44 45 46 47

Bkz. AKÜN, 2004, s. 6 1 ; TURHAN, 2005, s. 14; DEÔİRMENCİ, s. 90; ŞEN, s. 1 1 7; KOCA, s. 14 ŞEN, s. 1 20, 1 24 TEZCAN / ERDEM / ÖNOK, s. 529 OBOTE-ODORA, s. 395; KOCA, s. 1 4 TURHAN, 2005, s : 14

199


KANA YAN 1 A RA KARABAG

bu kapsama girmektedir. Bu fiilde, neticenin gerçekleşmesi koşulu aranmamaktadır. Tek tek bireylerin değil bütün bir grubun hedef alındığı bu eylem, ihmali surette işlenemez zira tamamen veya kısmen ortadan kaldırmaya yönelik tasarlanmış yaşam şartları, "yapmama" sonucu ortaya çıkamaz48• Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'nin 2. maddesinin d bendinde, "grup içinde doğumları önlemek amacıyla

tedbirler dayatma" fiili yer almaktadır. Nüfus artışını engellemeye dönük olarak engelleyici tedbirleri içeren bu eylemin kapsamına, bu amacı gerçekleştirebilecek muhtelif tıbbi müdahaleler girmektedir. "Biyolojik soykırım" şeklinde nitelendirilen bu fiille izlenen yöntemler aracılığıyla grubun çoğalmasının önüne geçilerek uzun vadede grubun yok olması amaçlanmaktadır. Kısırlaştırmaya yönelik ameliyatlar, genetik müdahaleler ve somut olaya göre ilgili grubun sosyolojik özelliklerinden kaynaklanan daha değişik yöntemler (tecavüz yoluyla gruba mensup kadınların başka gruba mensup erkekler tarafından kasten hamile bırakılması, zorla doğum kontrolü, evliliklerin yasaklanması, vb), uluslararası mahkeme kararları tarafından d bendi çerçevesinde değerlendirilmektedir. Bu tedbirlerin alınması yeterli olup failin bu amaca ulaşması şart değildir�9• Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'nde düzenlenen son fıil,2. maddenin e bendindeki "gruba mensupçocukları 48

49

Bkz. SCHABAS. s. 192, 1 96; OBOTE-ODORA, s. 395; AK.ON, 2004, s. 62; DEGİRMENCİ, s. 9 1 -92; TEZCAN I ERDEM I ÖNOK, s. 529-530; ŞEN, s. 124- 126 Bkz. SCHABAS, s. 1 98, 20 1 ; OBOTE-ODORA, s. 395-396; AK.ON, 2004, s. 62-63; TURHAN, 2005, s. 14; DEGİRMENCI, s. 92-93; TEZCAN I ERDEM / ÖNOK, s. 530; ŞEN, s. 1 34- 1 37; KOCA, s. 1 5

200


Yrd. Doç. Dr. Bahadır Bumin ÖZARSLAN

zorla başka birgruba nakletme"dir. Gruba mensup 1 8 yaşından küçük kişilerin ailelerinden zorla alınarak mensubu bulundukları grupla kültürel bağları koparılmaktadır. Bu naklin sonucunda, başka bir grubun hakim olduğu ortam içinde yetiş(tiril)en çocukların yeni bir kimlik kazanmalarına yol açılmaktadır. Bu fiilin kapsamına sadece fiziki zorlama değil her türlü psikolojik eziyet, baskı, şiddete uğrama korkusu gibi manevi yöntemler de girmektedir. Zorlama fiilleriyle çocuklar, doğal ortamlarından alıkonularak yeni bir yaşam alanı içinde yaşama mecburiyetinde bırakılmaktadır. Bu fiilde, fiziki imha söz konusu değildir5°. Buradaki nakil, süreklilik taşımalıdır. Nakil ve kültürel bağ kopukluğu yoluyla grubun biyolojik devamlılığı tehlikeye düşürülmektedir51. 2. maddenin e bendindeki "gruba mensup çocukları zorla başka bir gruba nakletme" fiiliyle ilgili olarak William A. SCHABAS, Çocuk Hakları Sözleşmesi sebebiyle çocuk tabirinin 18 yaşından küçükleri kapsadığı yönündeki mutabakatı tam olarak kabul etmemektedir. Zira SCHABAS, e bendinde düzenlenen eylemin çocukların kendi kültürel bağlarından koparılması ve farklı bir ortamda yeni bir kimlik kazanması anlamına geldiğini belirterek, bu eylemin gerçekleşebilmesi için çocukların çok küçük yaşta ailelerinden ve bulundukları kültürel ortamdan koparılmaları gerektiğini ifade etmektedir. SCHABAS, yaş grubu itibarıyla 1 8 yaşına yakın olan çocuklar için yeni bir kimlik edindirilmesinin

50

Bkz. SCHABAS, s. 203-206; AKüN, 2004, s. 63; KOCA, 93; TEZCAN / ERDEM / ÖNOK, s . 530-53 1 ; ŞEN, s. 1 3 8

51

TURHAN , 2005, s. 1 4

201

s.

1 6; DEGİRMENCİ, s .


oldukça zor olduğu kanaatindedir52• SCHABAS' ın bu yaklaşımı akla yatkın olmakla birlikte, gözden uzak tutulmaması gereken husus, 2. maddenin e bendinde yasaklanan fiilin çocuklara zorla başka bir kimlik kazandırmak olmadığıdır. Bu bentte düzenlenmiş olan fiil, gruba mensup çocukları, kendilerinin ve yasal temsilcilerinin rızası olmadan bir başka gruba cebren "nakletmek"tir. Dolayısıyla zorla nakle maruz kalmış ve bahsi geçen gruplardan birine mensup çocukların varlığı halinde, bu fiil gerçekleşmiş olacaktır. Bu çocukların kimlik değiştirip değiştirmediği 2. maddenin e bendinin kapsamı dışındadır. SCHABAS'ın bu yaklaşımı hayatın olağan akışıyla uyumludur fakat 18 yaşını henüz doldurmamış ya da yakın yaşlardaki çocukların nakli halinde, söz konusu çocuklarda bir kimlik kaybı oluşmasa veya belirgin bir kimlik değişikliği ortaya çıkmasa dahi kendilerinin ve yasal temsilcilerinin rızası dışında bir nakil sebebiyle bu çocukların Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'nin e bendinde belirtilen fiil kapsamında mağdur olarak kabul edilmesi, sözleşmenin lafzı açısından bakıldığında kanaatimizce mümkün görünmektedir. Gruba mensup çocukları zorla başka bir gruba nakletmek fiiliyle ilgili dikkat çekici bir husus da bu eylemin kültürel bir boyutunun olmasıdır. Her ne kadar soykırım suçu kapsamında korunan gruplar içinde kültürel gruplar olmasa da 2. maddenin e bendinde düzenlenen "gruba mensup çocukları zorla başka bir gruba nakletme" fiili aslında, bahsi geçen grupların kültürel kimliğini korumaya yöneliktir53• Dolayısıyla sözleşme, en azından 1 8 52 53

Bkz. SCHABAS,

VERDIRAME,

s.

s.

203

595. SCHABAS, sözleşme kapsamına kOltürel grupların ginnesini

202


Yrd. Dop. Dı: Bahadır Bumin ÖZARSLAN

yaşından küçükler açısından kültürel kimliği de kapsamına almıştır. Ayrı ve bağımsız bir varlık olarak koruma altına alınmamış kültürel grupların eksikliği, bu yolla bir ölçüde giderilmiş olmaktadır. 3.2.2. Soykırım Suçunun Manevi Unsuru

Soykırım

suçunu

oluşturan

eylemler, yalnızca

kasten

gerçekleşebilir. Bu suçun taksirle işlenmesi söz konusu olmaz54 ancak bu eylemlerin genel kastın unsurları olan bilerek ve isteyerek yapılması, soykırım suçu açısından kastın varlığına tek başına delalet etmez. Bu suç için daha ileri ve gelişmiş özel bir kast (dolus

specialis) gereklidir55• Özel kast, soykırım suçunun gerçekleştiğinin kabul edilebilmesi için aranan katı bir koşuldur. Söz konusu gruplardan birinin kısmen veya tamamen, ayrı ve belirgin bir varlık olarak yok edilmesi niyeti, mutlak surette ispatlanmalıdır56• Fail

''soykırım yapmaya yönelik özel bir kast 1a hareket etmeli, soykırım '

suçuyla ilgili özel bir plan yapmış olmalıdır. Bu özel planla birlikte soykırımın gerçekleşmesi, soykırım suçunun ispatı bakımından önem taşımaktadır57 • Soykırım suçu için aranan bu özel kast, hem 54

55

56

57

kesin olarak reddeden tarafların böyle bir hükmü sonradan kabul ettiklerini belirterek bu durumu, bir "muamma" olarak nitelendinnektedir. Bkz. SCHABAS, s. 203 TURHAN, 2005, s. 14; Çetin ARSLAN. ·'Soykırım Suçu (5237 Sayılı TCK md. 76)", Türkiye Noterler Birliei Hukuk Dergisi, Sayı: 1 26, 1 5 Mayıs 2005, s. 1 30; DEGİRMENCİ, s. 94; ŞEN, s. 143; KOCA, s. 1 8 TOSUN, s. 429; KESKİN, s. 127; JORGENSEN. 200 1 , s. 3 1 3; AKÜN, s . 59; TURHAN, 2005, s. 15; ŞEN, s. 143; KOCAOGLU, s. 1 53; ŞerefÜNAL, Uluslararası Hukuk Açısından Ermeni Sorunu, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 201 1, s. 380 Nina H. B. JORGENSEN, "Genocide as a Fact of Common Knowledge", Tbe International and Comparative Law Quarterly, Volume 56, No. 4, October 2007, s. 886. Aynı yönde bkz. SCHABAS, s. 256-257 Erdem İlker MUTLU, "Uluslararası Hukukta Soykırım Kavramı", Tarihi Gerçekler ve Bilimin lşıeında Ermeni Sorunu (Editörler: Bülent BAKAR I Necdet ÖZTÜRK

203


KANA }AN iARA KA RABA G

bu suçun varlık sebebi hem de benzer maddi unsurları taşıyan diğer uluslararası hukuk suçlarından ayıran özelliğidir58• Özel kast, kasten işlenen bu suçun anahtar ve ayırıcı unsurudur. Soykırım suçunda bu özel kastın ispatlanamaması durumunda, işlenen fiiller soykırım olarak değerlendirilemez59• İşlenen fiillerin tamamında bu özel kastın varlığı gereklidir. Ayrıca bu özel kast, fiiller işlenmeye başlanmadan önce kararlaştırılmış olmalıdır60• Soykırım suçunda fail, sadece bahsi geçen gruplara mensup kişileri imha maksadıyla değil aynı zamanda söz konusu grubun gelecek nesillerini de yok etmeye yönelik eylemler içine girmektedir. Bu sebeple grubu yok etme kastı dışında, grubun üyelerine yönelik gerçekleştirilen eylemlerde mağdurlar, sırf ilgili grubun üyesi olmaları münasebetiyle hedef seçilmiş olmalıdırlar1i1• Burada, mağdurların kişiliği değil bahsi geçen gruplara aidiyeti önem taşımaktadır62• İmha etme özel kastı, grubun bağımsız ve ayrı kimliğini yok etmeye yönelik olmalıdır. Genel olarak grubun kültürel özelliklerini ortadan kaldırmaya yönelik eylemler, soykırım

58

59 60 61

62

I Süleyman BEYOGLU), IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2007, s. 429-430 TOLUNER, s. 585; Gökçen ALPKAYA, Eski Yugoslavya için Uluslararası Ceza Mahkemesi, Turhan Kitabevi, 2002, Ankara, s. 1 25; ARSLAN, s. 1 30; ÖNOK, s. 1 5 1 ; AUST, s. 270; ÜNAL, s. 380 Bkz. JORGENSEN, 200 1 , s. 292; Alexander ZAHAR, "Command Responsibility of Civilian Superiors for Genocide", Leiden Journal of l nternational Law, Volume 14, lssue 03, September 200 1 , s. 593; OBOTE-ODORA, s. 382, 408; ŞEN, s. 144 MUTLU, s. 430; TURHAN, 2006, s. 49 AKÜN, 2004, s. 60. Benzer yönde bkz. ALPKAYA, s. 125-126; AKTAN, ASLAN, s. 67

s.

143;

JORGENSEN, 200 1 , s. 307; ARSLAN, s. 1 29; TEZCAN I ERDEM / ÖNOK, s. 536; ÜNAL, s. 380

204


Yrd. Doç. Dr. Bahadtr Bumin ÖZARSI.Al\l

suçu kapsamına girmez63 • Eğer kast unsurunda, bu gruplara yönelik özel kast bulunmazsa mağdurların bu gruplardan birinin üyeleri olması bile soykırım suçunu oluşturmaya yetmez. Bu durumda, suçun niteliği değişir64• Fail, soykırım suçu için aranan özel kastla hareket etmelidir ancak suçun oluşması için hedeflenen maksada ulaşmak şart değildir. Failin bu amaçla hareket etmesi yeterlidir65• Öte yandan özel kast, doğrudan doğruya işlenen fillere yönelik olmalı ve fillerle özel kast arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Ayrıca, normal şartlar altında, fiillerin doğrudan yok etme amacını sağlamaya elverişli olması da gereklidir66• 3.3. Soykınm Suçunda Cezalandırılacak Eylemler

Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'nin 3. maddesinde, cezalandırılacak eylemler sıralanmıştır. Maddede bu eylemler soykırımda bulunmak, soykırımda bulunulması için işbirliği

yapmak, soykırımı doğrudan ve açık bir şekilde kışkırtmak, soykırıma teşebbüs etmek ve soykırıma iştirak etmek şeklinde beş bent halinde belirtilmiştir. Maddeden anlaşıldığı üzere, sadece 2. maddede 63

64

65 66

Bkz. JORGENSEN, 200 1 , s. 292; Devrim AYDIN, "Uluslararası Ceza Hukukunun Gelişimi", Ankara Ü niversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 5 1 , Sayı 4, 2002, s. 1 6 1 ; DEGlRMENCl, s. 94. AYDlN'a göre sözleşmede belirtilen gruplara, külıürel özelliklerinin unutulması amacıyla fiziki ve manevi şiddet uygulanması ise soykırım suçu olarak kabul edilir. Bkz. AYDIN, 2002, s. 1 6 1 TOSUN, s. 429-430. Benzer yönde bkz. ÖNOK, s . 1 52; Ezeli AZARKAN, "Uluslararası Hukukta İnsanlığa Karşı Suçlar", Ankara Ü niversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 52, Sayı 3, 2003, s. 280; Pulat TACAR, "Soykırım İddialan Nedeniyle Oluşan Uyuşmazlığın Çözüm Yollar. Konusunda Düşünceler", Gazi Akademik Bakış, Cilt 1, Sayı 1, Kış 2007, s. 129; KOCAOGLU, s. 1 53 DEGIRMENCİ, s. 95; TURHAN, 2006, s. 49; KOCA, s. üNAL, s. 38 1

205

18


KAJ\A1 /1N YARA KA RA BA G

sıralanan fiilleri doğrudan gerçekleştirmek değil aynı zamanda bu suça teşebbüs ve iştirak gibi suç tipleri de cezalandırılacak eylemler kapsamındadır. 2. ve 3. madde birlikte değerlendirildiğinde, soykırım suçunu teşkil eden maddi hareketlerin bazıları için neticenin gerçekleşmesi aranırken bazıları içinse böyle bir koşul söz konusu değildir. Örneğin öldürme, bedeni ve ruhi zarar fiillerinde neticenin gerçekleşmesi gerekirken grup içi doğumlara engel olmak ve grubun yaşam şartlarının kötüleştirilmesi eylemlerinde neticenin ortaya çıkmış olmasına gerek yoktur. Dolayısıyla neticenin gerçekleşmesi gereken durumlarda teşebbüs mümkündür ancak neticenin aranmadığı fiillerde teşebbüs söz konusu olamaz67• 3. maddede açıkça belirtildiği üzere, soykırıma iştirak etmek de cezalandırılacak eylemler arasındadır. Soykırıma iştirakte dikkat edilmesi gereken ilk husus, soykırım suçunun gerçekleşebilmesi için gerekli olan, söz konusu gruplardan birini kısmen veya tamamen yok etmeye yönelik özel kastın ispatıdır. Bu hususun her türlü şüpheden uzak bir şekilde ortaya çıkmasından sonra, soykırım suçuna iştirakin varlığı araştırılabilir68 . Öte yandan, iştirak müessesi zaman zaman ikincil bir niteliğe sahip gözükse de soykırım suçu açısından böyle bir değerlendirme yapmak doğru olmaz çünkü soykırımda iştirak, genellikle suçun arka planı açısından asıl faili tespit etmek bakımından son derece önemlidir69• Zira 3. maddenin e bendinde düzenlenen soykırıma iştirak siyasi, askeri veya toplumsal 67 68 69

Bkz. SCHABAS, s. 1 77; OBOTE-ODORA, s. 385-386; DEGİRMENCİ, TEZCAN I ERDEM I ÖNOK, s. 540; KOCA, s. 22 OBOTE-ODORA, s. 380, 397 SCHABAS, s. 307

206

s.

102;


Yrd. Doç. Dr. Bahadır Bumin ÖZARSLAN

düzlemde sorumlu olanları kapsayan bir niteliğe sahiptir. Bu zeminde sorumlu olanlar genellikle suçun organize edilmesinden, icrasından ve benzeri faaliyetlerden sorumlu kişilerdir70 • Bir başka husus da soykırım suçuna katılan failin işlenen bütün suçlara iştirak etmesinin şart olmaması ve bu eylemlerden birine katılmasının yeterli olmasıdır. Ayrıca, soykırım suçunu açıkça ve doğrudan kışkırtmak da suç kabul edildiğinden soykırım suçunun icrasına başlanmamış olsa bile aleni ve doğrudan tahrik de cezalandırılmayı gerektirir71• 3.4. Soykırım Suçunda Sorumluluk

Soykırımın

Önlenmesi ve

Cezalandırılması

Sözleşmesi

açısından bakıldığında, iki tür sorumluluk söz konusudur. Bunlardan ilki, 4. madde kapsamına giren gerf·ek kişilerin sorumluluğudur. İkinci sorumluluk hali ise devletlerin sorumluluğunu düzenleyen 9. maddede yer almaktadır. Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'nin 4. maddesi, soykırım suçundan sorumlu tutulabilecek gerçek kişileri düzenlemektedir. "Kişilerin Cezalandırılması" başlıklı bu maddeye göre soykırım suçunu veya 3. maddede belirtilen eylemlerden herhangi birini gerçekleştiren kişiler cezalandırılırlar. Bu kişilerin anayasaya göre yetkili yönetici veya kamu görevlisi ya da özel kişi olması, cezalandırmaya engel teşkil etmemektedir. 4.

maddeye

bakıldığında

suçun

faili,

sayma

yoluyla

sınırlandırılmamış ve failde herhangi bir özellik aranmamıştır. 70 71

OBOTE-ODORA, s. 378-379 Bkz. KESKİN, s. 128; TEZCAN I ERDEM / ÖNOK, s. 541; KOCA, s. 23-24

207


KANA }AN l'ARA KA RABA G'

Devlet gücünü kullanan yönetici, asker, polis gibi kamu görevlilerinin yanında paramiliter birliklerin, gerilla gruplarının, terör örgütlerinin mensupları gibi özel kişiler de bu suçu işleyebilirler. D olayısıyla herkes bu suçun faili olabilir72• Soykırım suçunda, yargılanabilirlik ve cezalandırabilirlik açısından failin makamının veya görevinin herhangi bir önemi yoktur73• Fail gerçek kişidir ve sorumluluk da şahsi sorumluluktur. Üst makamların emrini yerini getirmiş olmak, faili soykırım suçu açısından sorumluluktan kurtarmaz74• Sorumluluk açısından ast-üst ilişkisi, hukuki ya da fiili olabilir. Öte yandan üst sıfatını taşıyan kişi açısından sorumluluk, hem şahsen gerçekleşebilir hem de üst olmaktan kaynaklanabilir. Ayrıca üst, asker ya da sivil olabilir75• Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'nin 9. maddesi ise devletlerin sorumluluğunu düzenlemektedir. Bu maddeye göre, sözleşmeye taraf olan devletler arasında sözleşmenin yorumlanmasında, uygulanmasında ya da yerine getirilmesinde ve ayrıca 2. maddede belirtilen soykırım oluşturan fiillerle ve 3. maddedeki eylemlerle ilgili olarak bir devletin sorumluluğu kapsamında

çıkan

uyuşmazlıklarda, uyuşmazlığa

taraf olan

devletlerden birinin talebi üzerine konu, Uluslararası Adalet Divanı'na taşınabilir. Böyle bir durumda Uluslararası Adalet Divanı, konuyu hukuki bir uyuşmazlık çerçevesinde çözecektir76 • 72 73 74 75 76

Bkz. DEGİRMENCİ,

s.

79; SUR, s. 270; ŞEN, s. 204; KOCA, s. 1 0

AUST, s . 27 1 ; KOCAOGLU, s . 1 45 KESKİN, ŞEN,

s.

s.

1 28

205

DOGAN,

s.

365

208


Yrd. Doç. Dr. Bahadır Bumin ÖZARS'LAN

Uluslararası Adalet Divanı'na verilen bu yetkiyle devletlere tek taraflı bir başvuru yapma imkanı tanınmıştır ancak burada dikkat edilmesi gereken husus, Uluslararası Adalet Divanı'nın gerçek kişiler için yargılama mercii olarak kabul edilmemiş olmasıdır. Divan, devletler arasındaki uyuşmazlığı inceler ve 9. madde kapsamındaki bu incelemede, sadece hukuki nitelemeyi yapmakla yetkilidir77• Nitekim Uluslararası Adalet Divanı, Bosna­ Hersek'in başvurusunu kabul etmiş ve Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi çerçevesinde yargı yetkisi olduğunu belirterek Bosna-Hersek ile Sırbistan-Karadağ devletleri arasında yargılama yapmıştır. Bu yargılama, bir devletin (Sırbistan­ Karadağ) sözleşme çerçevesinde soykırımla itham edildiği ilk dava niteliğindedir78 • S oykırım

suçunun

niteliği

ve

koruduğu

menfaat

değerlendirildiğinde, bütün uluslararası toplumun korunması ve kamu düzeninin sağlanması esas alınmaktadır. Bu sebeple soykırım suçu açısından hukuka uygunluk sebeplerinin varlığı söz konusu olamaz. Meşru müdafaa, ızdırar hali, hakkın icrası, kanun hükmünü yerine getirme gibi hukuka uygunluk sebepleri ile savaş hali, ülke savunması, amirin emri gibi durumlar da soykırım 77 78

SUR, s. 270-27 1 Söz konusu dava sonucunda Uluslararası Adalet Divanı tarafından verilen ve Sırbistan-Karadağ devletinin soykınmı önleme ve cezalandırma yükümlülüğünü yerine getirmemesi sebebiyle sorumlu tutulduğu karann tam metni için bkz. BM Resmi İnternet Sayfası, http://www .icj-cij.org/docket/files/9 1 / 1 3685 .pdf. Karann Türkçe özeti için bkz. Verda Neslihan AKÜN, "Soykınm Suçunun Önlenmesi ve Cezalandınlmasına Dair Sözleşme'nin Uygulanmasına İlişkin Dava (26 Şubat 2007 Tarihli Karar)", Milletlerarası Adalet Divanı Kararları (1990-2007), Beta Basım Yayım Dağıtım, İstanbul, 2008, s. 24-37

209


K/iNA !AI\-

YA RA

KAR.ABA (;

suçunda sorumluluğu ortadan kaldırmaz79• Ayrıca, sorumluluğu ortadan kaldırmayan bir başka mesele de zamanaşımına ilişkindi r. 26. 1 1 . 1968 tarihinde imzalanan ve l l . l l . 19 70'de yürürlüğe giren

"Savaş Suçlarına ve İnsanlığa Karşı Suçlara Yasal Zamanaşımı Kısıtlamalarının Uygulanmaması Sözleşmesi" uyarınca, soykırım suçlarının soruşturulması ve kovuşturulması esnasında zamanaşımı dikkate alınmayacaktır80• Bu sebeple Savaş Suçlarına ve İnsanlığa Karşı Suçlara Yasal Zamanaşımı Kısıtlamalarının Uygulanmaması Sözleşmesi'nin yürürlüğe girdiği tarihten sonraki ya da sözleşmenin yürürlüğe girdiği tarihte devam eden soykırım suçuna yönelik eylemlerin soruşturulmasında ve kovuşturulmasında, zamanaşımı sürelerinin uygulanması söz konusu olamayacaktır.

4. SOYKIRIMIN ÖNLENMESİ ve CEZALANDIRILMASI SÖZLEŞMESİ'NİN HOCALI KATLİAMINA UYGULANMASI Bu bölümde, Yukarı Karabağ sorunu çerçevesinde gerçekleşen vahşetlerden biri olan ve 25-26 Şubat 1 992 tarihleri arasında meydana gelen Hocalı katliamı, 09. 12. 1 948 tarihli S oykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi açısından aşağıdaki alt başlıklar esas alınarak incelenecektir.

79 80

ŞEN, s. 2 1 1 ; KOCA, s. 22 Sözleşmenin lam metni için bkz. BM Resmi İnternet Sayfası, http://treaties.un.org/ doc/publication/UNTS/Volume%20754/v754.pdf

210


Yrd. Doç. Dr. Bahadır B11mi11 ÖZARSLAN 4.1. Taraf Olma Ehliyeti

Hocalı katliamı, Yukarı Karabağ Bölgesi içinde gerçekleşmiştir. Katliama maruz kalan kitle, Azerbaycan vatandaşıdır. Saldırıyı yapanlar ise Ermenistan devleti askeri birlikleri ve Yukarı Karabağ'da yaşayan Ermenilerdir. Ermenistan devleti, kendi askeri birliklerinin Hocalı'da yer almadığını belirtse de BM Güvenlik Konseyi kararlarından da anlaşıldığı üzere, Ermenistan devleti ordusuna bağlı birlikler, Yukarı Karabağ'daki silahlı Ermeni gruplarla birlikte hareket etmişlerdir. Saldırıyı yapanların idari, mali, askeri ve siyasi açılardan resmi ve/veya gayrıresmi olarak Ermenistan devletine bağlı olduğu anlaşıldığına ve BM Güvenlik Konseyi kararlarında da bu hususa işaret edildiğine göre Ermenistan'ın Hocalı'da söz konusu eylemleri gerçekleştirenler üzerinde etkin denetimi olduğu görülmektedir8 1•

RI

Bir devletin topraklan dışında da etkin denetim mekanizmasına sahip olması yönünde, Avrupa insan Haklan Mahkemesi (AİHM)'nin içtihatları bulunmaktadır. Güney Kıbnslı Rum Bayan Titiana LOIZIDOU tarafından 22 Temmuz 1 989'da Türkiye Cumhuriyeti Devleti aleyhine açılan davada AİHM, Türkiye 'nin itirazlannı dikkate almayarak Kuzey Kıbns Türk Cumhuriyeti topraklannda Tilrkiye'nin etkin denetimi olduğuna karar vermiş ve Türkiye'yi davalı olarak kabul etmiştir. Bu davada Türkiye'yi tazminata mahküm eden AİHM, bir başka Rum Bayan Myra XENIDES­ ARESTIS tarafından 4 Kasım 1 998 'de yine Türkiye aleyhine açılan davada da "etkin denetim mekanizması"yla ilgili LOIZIDOU karanna atıfyaparak içtihadını tekrarlamış ve Türkiye'yi davalı kabul ederek Türkiye aleyhine tazminata hükmetmiştir. AİHM bu kararlan verirken Türkiye'nin ileri sürdüğü ve AİHM'nin yargı yetkisini kabul ' ederken Tilrkiye'nin beyan ettiği "kendi ulusal sınırlan içindeki olaylarla sınırlı olma" itirazını dikkate almamıştır. AİHM'nin LOIZIDOU ve ARESTIS davalanyla ilgili aynntılı bilgi için örnek olarak bkz. Bahadır Bumin ÖZARSLAN, Uluslararası Hukuk Açısından Kıbns Sorunu ve Avrupa Birliği'nin Yaklaşımı, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2007, s. 1 96-205. Hocalı'ya saldıranlann idari, mali, askeri ve siyasi bakımdan Ermenistan ile organik bağlan hususunda, aynı yönde bkz. ABDULLAHZADE, s. 284-285

211


KAJ\'A YAN Y/1 RA KA RA BA G

Etkin denetimle ilgili bir başka veri d e Yukarı Karabağ'daki silahlı Ermeni birliklerinde üst düzey görev yapan kişilerin daha sonra Ermenistan devletinin yöneticileri olmalarıdır. Robert KOÇARYAN, Serj SARK.İSYAN ve Samvel BABAYAN gibi Yukarı Karabağ'daki Ermenilere komuta eden kimseler, ilerleyen süreçte Ermenistan devletinde devlet başkanlığı, başbakanlık, bakanlık ve genelkurmay başkanlığı gibi görevlerde bulunmuşlardır92• Öte yandan, Karabağ sorunuyla ilgili olarak devam eden görüşmelerde Ermenistan'ın taraf sıfatıyla yer alması, bu sorun kapsamında ortaya çıkmış Hocalı katliamından Ermenistan'ın soyutlanmasına imkan tanımamaktadır. Bu durumda mağdurlar Azerbaycan vatandaşları, failler ise Ermenistan vatandaşı olan Ermenistan askeri görevlileri, Azerbaycan vatandaşı olan Yukarı Karabağ'daki Ermeniler ve 366. Motorize Alay bünyesinde görev yapan Ruslardır93 • Dolayısıyla S oykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'ne taraf olma bakımından ele alınması gereken devletler, Azerbaycan ve Ermenistan'dır. Azerbaycan 16.08 . 1 996 tarihinde, Ermenistan ise 23.06 . 1 993'te sözleşmeye taraf olmuştur. Bu sebeple S oykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi hem Azerbaycan'ı hem de Ermenistan'ı bağlarR4• 82 83

84

Bkz. ABDULLAHZADE, s. 284 366. Motorize Alay, SSCB döneminden kalma askeri bir birliktir. Çoğunluğunu Ennenilerin oluşturduğu bu birlik, SSCB'nin dağılmasından sonra bölgede görev yapmaya devanı eden tek Rus birliğidir. Rusya, bu birlikte bulunan Rus askerlerinin "gönüllü" veya "paralı asker" sıfatıyla Azerbaycan ve Ennenistan arasındaki savaşta bulunmuş olabileceklerini ancak bu durumun Rusya'nın savaşta taraf olarak kabul edilmesine yol açmayacağını iddia etmektedir. Nitekim Rusya, Hocalı katliamından sonra bu birliğin dağıtıldığını ilan etmiştir. Öte yandan birlikteki Enneni askerler, bütün silahlanyla birlikte Ennenistan Ordusu ve Yukan Karabağ Ennenileri saftanna dahil olarak Hocalı katliamına katılmışlardır. Aynntılı bilgi için bkz. İŞYAR, s. 4 1 1 · 417

Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'ne taraf olan devletlerin

212


1 -rd. Doç. Dr. Bahadır B11min ÖZARfLAN Taraf olma ehliyeti açısından akla gelebilecek bir başka husus da hem Azerbaycan'ın hem de Ermenistan'ın Hocalı'da gerçekleşen katliamdan sonra, S oykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'ne tarafolmasıdır. Bu durum, Azerbaycan ve Ermenistan açısından soykırım suçundan sorumlu tutulmamayı sağlamaz. Zira bu suç, uluslararası toplum ve uluslararası ceza mahkemeleri tarafından örf-adet hukuku kapsamında kabul edilmektedir. Ayrıca soykırım suçu, emredici kurallara Ous cogens) aykırılık teşkil ettiği gibi uluslararası toplumun her üyesine sorumluluk getiren ve herkese karşı ileri sürülebilen bir etkiye (erga omnes) sahiptir. Uluslararası toplum üyelerinin soykırım suçuyla bağlı olması için akdi bir yükümlülük altına girmiş olmaları şart değildir85•

4.2. Yargılama Yetkisi

Yukarı Karabağ Bölgesi içinde stratejik bir öneme sahip olan Hocalı, coğrafi olarak Azerbaycan toprakları içinde yer almaktadır. Hocalı'ya

yönelik

saldırıların

başladığı

andan

günümüze

kadar geçen süre içinde, BM Güvenlik Konseyi'nin yukarıda bahsedilen kararlarından da anlaşılacağı üzere, Yukarı Karabağ Bölgesi Ermenistan'ın işgali altındadır. Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'nin 6. maddesi uyarınca, soykırım suçunu gerçekleştirdiği iddiasıyla suç isnadında bulunulan kimseler,

85

listesi için bkz. BM Resmi İnternet Sayfası, http://trcaties.un.org/PagesNiewDeıails. aspx?src=IND&mtdsg_no=IV- 1 &chapter=4&lang=en Soykınm suçunun bu manadaki hukuki niteliğiyle ilgili olarak bkz. $CHABAS, s. 4, 1 14, 1 1 9, 1 52-1 53, 163-165, 5 1 1 -5 1 2, 526, 562, 570-57 1 , 63 1 -632; AKÜN, 2004, s. 55-56; MUTLU, s. 426-427; ŞEN, s. 42-56; KOCA, s. 8-9; KOCAOGLU, s. 1 55-1 57; Serena FORLATTI, "The Legal Obligation to Prevent Genocide: Bosnia v Serbia and Beyond", XXXI PoUsb Yearbook of Internatlonal Law, Warszawa, Polish Academy Of Sciences lnstitute of Law Studies, 2012, s. 1 93-194, 205

213


KAiYA YAN l''.4 RA KA RABA G

suçun işlendiği devletin yetkili yargı organları önünde veya tarafların yargılama yetkisini kabul etmesi durumunda, uluslararası bir ceza mahkemesi tarafından yargılanırlar. Bu durumda, soykırım suçunun işlendiği iddia edilen Hocalı, Azerbaycan toprakları içinde bulunduğuna göre, yargılama yapma yetkisi öncelikle Azerbaycan mahkemelerine aittir. Azerbaycan ve Ermenistan arasında bir mutabakat olması halinde ise 6. maddede belirtildiği üzere, uluslararası bir ceza mahkemesi de yetkili kılınabilir. Tarafların Yukarı Karabağ sorunuyla ilgili herhangi bir zeminde ilerleme kaydedemediği düşünüldüğünde, bu son ihtimilin hayata geçmesi, oldukça düşüktür. Yargılama yetkisi kapsamında belirtilmesi gereken bir başka husus da Uluslararası Adalet Divanı'nın yetkisidir. Yukarıda da bahsedildiği üzere, Soykırımın Ö nlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'nin 9. maddesi uyarınca bir devletin sorumluluğu kapsamında

çıkan

uyuşmazlıklarda,

sözleşmeye

taraf

olan

devletlerden birinin başvurusu üzerine, Uluslararası Adalet Divanı 9. madde çerçevesinde bir yargılama yapabilmektedir. Bu sebeple Azerbaycan'ın ve Ermenistan'ın sözleşmeye taraf olmasından mütevellit, Azerbaycan'ın Uluslararası Adalet Divanı'na 9. madde kapsamında başvuru yapma hakkı bulunmaktadır. 4.3.

Zaman Bakımından Yetki

Soykırımın

Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi,

09. 12.1948 tarihinde imzalanmış ve 12.0l . 1951'de uluslararası hukuk açısından yürürlüğe girmiştir. Sözleşmede aksine bir hüküm bulunmadığından bu sözleşme, Viyana Antlaşmalar

214


1-ı-d. Doç. Dr. Bahadır BNmin ÖZARSLAN Hukuku Sözleşmesi'nin 28. maddesi uyarınca86, yürürlüğe girdiği tarihten sonraki olaylara uygulanır87• Hocalı katliamı 25-26 Şubat 1992

tarihlerinde gerçekleştiğinden, Soykırımın

Ö nlenmesi

ve Cezalandırılması Sözleşmesi, Hocalı'da gerçekleşen fiillere uygulanabilir. Ö te yandan, 26. 1 1 . 1968 tarihinde imzalanan ve 1 1 . l l . l 970'de yürürlüğe giren Savaş Suçlarına ve İnsanlığa Karşı Suçlara Yasal Sözleşmesi'ne

Zamanaşımı göre

Kısıtlamalarının Uygulanmaması

soykırım

suçlarının

soruşturulması

ve

kovuşturulması sırasında zamanaşımı dikkate alınmayacağından, Hocalı katliamıyla ilgili olarak zamanaşımı iddiası da ileri sürülemeyecektir. 4.4. Hocalı'da İşlenen Fiillerin Soykırım Suçunun Unsurları Bakımından Değerlendirilmesi 4.4.1 . Maddi Unsur

Hocalı'da

işlenen

fiiller,

Soykırımın

Önlenmesi

ve

Cezalandırılması Sözleşmesi'nin 2. maddesinde beş bent halinde sıralanan fiillerden ilk üçüne uymaktadır. Bunlardan ilki, 2 . maddenin a bendinde yer alan "grup üyelerinin öldürülmesi", eylemidir. Yukarıda, Hocalı katliamıyla ilgili olarak belirtilen veriler ve deliller ışığında, 613 kişinin öldürüldüğü bilinmektedir. Soykırım suçunun en açık ve belirgin hali olan öldürme fiilinin 86 87

Viyana Antlaşmalar Hukuku Sözlcşmesi'nin tam metni için bkz. BM Resmi İnternet Sayfası, http://untreaty.un.org/ilc/texts/instruments/eııglish/conventions/ l _ l _ 1 969. pdf. Türkçe metin için bkz. GÜNDÜZ, s. 1 84-208 Soykınmın Önlenmesi ve Cezalandınlması Sözleşmesi'nin yürürlüğe girdiği tarihten sonraki olaylara uygulanmasıyla ve geriye yürüyememesiyle ilgili olarak bkz. DOGAN, s. 4 1 5-425; SCHABAS, s. 639-640

215


KANA YAN YA RA KARABA G

bilerek ve isteyerek gerçekleştirildiği anlaşılmaktadır zira bu sayıda insanı taksirle öldürmek, hayatın olağan akışına uygun değildir. Sözleşmenin 2. maddesinin b bendinde düzenlenen "grup mensuplarında ciddi bedeni ve zihni zarara sebep olma" fiili de Hocalı'da gerçekleştirilmiştir. Saldırılarda 487 kişi sakat kalmış, 1 .275 kişi ise alıkonulmuştur. Ayrıca Hocalı sakinleri işkenceye, fiziki ve ruhi tacize, tecavüze ve pek çok insanlık dışı muameleye maruz kalmışlardır. Sakat bırakılanlarda ve fiziki müdahaleye muhatap olanlarda, ciddi bedeni tahribat ortaya çıkmıştır. Alıkonulan şahıslardan serbest bırakılanlar ile ruhi tacize ve tecavüze uğrayanlar için ise için ciddi bir ruhi çöküntü gerçekleşmesi hayatın olağan akışı içinde normal karşılanmalıdır. Gerçekleştirilen fiillerin pek çoğu, hem bedeni hem de ruhi zarara yol açmıştır. Ö te yandan, alıkonulanların bir kısmının akıbetinin aradan geçen 20 yıldan fazla süreye rağmen hala belirsiz olması ise Hocalı sakinlerinin ve genel olarak Azerbaycan Türklerinin psikolojik durumunu ciddi surette etkileyecek niteliktedir. Hocalı'da meydana gelen fiillerle ilgili Soykırımın Ö nlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'nde belirtilen eylemlere uyan son husus, 2. maddenin c bendinde belirtilen "grubun fiziki varlığını kısmen veya tamamen ortadan kaldırmaya yönelik olarak kasten yaşam şartlarını değiştirmek"tir. Hocalı katliamının gerçekleştiği tarihten yaklaşık 5 ay önce başlamak üzere, Hocalı sakinleri Ermeni birliklerinin değişik uygulamalarına maruz kalmıştır. Ekim 1991 'den itibaren silahlı abluka altında olan Hocalı'da, katliamın gerçekleştiği 25-26 Şubat 1992 tarihine kadar ulaşım imkanı kısıtlanmış; yiyecek, yakıt, vb temel ihtiyaç maddeleri ikmali 216


Yrd. Doç. Dr. Bahadır Bumin ÖZARSLAN

engellenmiş; ayrıca bu süre zarfında her gün ağır bombardıman gerçekleştirilmiştir. Bu eylemlerle Hocalı sakinleri için yaşam koşulları ağırlaştırılmış, doğrudan gerçekleştirilen eylemlerin yanı sıra dolaylı yollarla da yok etmeye yönelik sistematik bir faaliyette bulunulmuştur. Yaşam şartlarının köklü bir şekilde değiştirilmesi ve hatta imkansız hale getirilmesi, söz konusu olmuştur. Maddi unsur çerçevesinde belirtilmesi gereken bir diğer husus da devletlerin Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi çerçevesinde, soykırımı önleme ve bu suçu işleyenleri cezalandırma yükümlülüğünün de bulunmasıdır. Uluslararası Adalet Divanı'nın yukarıda bahsedilen Bosna-Hersek ile Sırbistan­ Karadağ arasındaki yargılama sonucunda verdiği kararda da belirtildiği üzere, sözleşmenin ihlali, sadece sözleşmede belirtilen eylemlerin gerçekleştirilmesini değil aynı zamanda bu fiillerin gerçekleştirilmesinin önlenmesini ve bu fiilleri gerçekleştirenleri cezalandırmayı da kapsamaktadır. Dolayısıyla devletler için

"yapmama, yapılmasını önleme ve yapılanı cezalandırma" yükümlülükleri söz konusudur. Bu kapsamda Ermenistan, etkin denetimi altında bulunan faillerin gerçekleştirdiği eylemlerle ilgili olarak yaklaşık 5 ay boyunca herhangi bir önleyici tedbir almamış; H ocalı'da sivillere yönelik olarak gerçekleştirilen fiillerin işlenmesi esnasında, eylemlerin sona erdirilmesine yönelik hiçbir irade beyanında bulunmamıştır. Aynca Ermenistan, bu fiilleri gerçekleştirenlerle ilgili kovuşturma yapmamış ve dolayısıyla failleri cezalandırma yoluna gitmemiştir. Bu sebeple Ermenistan, soykırımın önlenmesi ve cezalandırılması yükümlülüğünü de ihlal etmiştir.

2 1 7"


fu.L'\A 1 Aı'V 1 :,Hvl

KA RA BA G

4.4.2. Manevi Unsur

Soykırımın Ö nlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'nde düzenlenmiş olan soykırım suçunun gerçekleşmesinde kilit rolü, suçun manevi unsuru oluşturmaktadır. Yukarıda ele alındığı üzere, soykırım suçunun kabul edilebilmesi için sözleşmede belirtilen fiillerin milli, etnik, dini veya ırki bir grubun kısmen veya tamamen yok edilmesi niyetiyle gerçekleştirilmesi gereklidir. Bu grup mensuplarına yönelik eylemler, grup üyelerinin kişiliğinden değil mağdurların ilgili gruplardan birine mensup olmasından kaynaklanmalıdır. Ayrıca, imha etme kastının grubun varlığını/ kimliğini ortadan kaldırmaya yönelik olması da gerekmektedir. Dolayısıyla sıralanan özelliklere sahip bu özel kast yoksa veya ispatlanamıyorsa soykırım suçunun işlendiğinin kabul edilmesi mümkün olmayacaktır. Hocalı'da gerçekleştirilen fiillerin mağdurlarına bakıldığında, öncelikle mağdurların Soykırımın Ö nlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'nde belirtilen gruplardan birinin üyesi olup olmadığı incelenmelidir. Bu fiillere maruz kalanların Azerbaycan Türkleri olduğu görülmektedir. Dolayısıyla Ermenilerin saldırıları etnik ve milli bir gruba yönelik olarak gerçekleştirilmiştir. İ kinci olarak ele alınması gereken husus, mağdurların kısmen veya tamamen imha edilmiş olması ölçütünü karşılayıp karşılamadığıdır. Bu kapsamda dikkat edilmesi gereken ilk husus söz konusu fiillerin mağdurlarının Hocalı sınırları içinde yaşayıp yaşamadıklarıdır. Kısmen veya tamamen imha edilmiş olmanın ölçüsü, Hocalı'nın resmi sınırları içinde yaşayan halk dikkate alınarak tayin edilecektir. Bu noktadan 218


Yrd. Doç. Dr. Bahadır Bumin ÖZARYLAN

bakıldığında, mağdurların tamamının Hocalı sakini olduğu ve gerçekleştirilen eylemlerin Hocalı sınırları içinde meydana geldiği anlaşılmaktadır. Bir diğer husus, Hocalı sakinlerinin kısmen veya tamamen yok edilip edilmediğidir. Hocalı'da yaşayanların tamamı yok edilmemiştir. Bununla birlikte, Hocalı'nın uzun süre abluka altında tutulduğu, yaşam şartlarının ağırlaştırıldığı ve hayatta kalmanın kademe kademe imkansızlaştırıldığı göz önüne alındığında, Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'nde aranan "tamamen imha"ya yönelik eylemlerin gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Öte yandan, sözleşmede belirtilen "kısmen imha" ölçütü ele alındığında, Hocalı'da öldürülenlerin; sakat bırakılanların; alıkonulup kaçırılanların; işkenceye, ruhi ve bedeni tacize muhatap olanların ve sözleşmede belirtilen benzeri eylemlere maruz kalanların sayısı belirleyici olacaktır. Hocalı'da gerçekleştirilen bu fiillerin mağdurlarının sayısı, Hocalı nüfusunun ezici bir çoğunluğuna denk gelmektedir ki bu da kısmen veya tamamen imha şartının gerçekleştiği yönünde bir kanaat oluşmasına yol açmaktadır. Zira Hocalı'nın o tarihteki nüfusu, 1 1 .356'dır ancak Ermeni saldırılarının başlamasından sonra bölgede yaşayan Türkler, aşama aşama Hocalı'yı terk etmişlerdir. Olay gecesi Hocalı'da yaşayan Türklerin nüfusu, yaklaşık 3.000'dir88• Hocalı'da yaklaşık 5 aylık bir süre boyunca gerçekleştirilen eylemler, Hocalı'yı haritadan silmeye yönelik bir amacın olduğu kanaatini uyandırmaktadır.

88

Hocalı 'nın nüfusuyla ilgili olarak bkz. Sinan OGAN, "Yüzyılın Dramı Azerbaycan' da Göçmen (Kaçkın) Sorunu", Avrasya Dosyası-Azerbaycan Özel, Cilt 7, Sayı 1 , İlkbahar 200 1 , s. 436-437; ABBASLI, s. 27; SARIAHMETOGLU, s. 82

219


Krl.NA L4X )::rJRA KARABAG

Soykırım suçunun manevi unsuru bakımından ele alınması gereken son ve en önemli husus ise bir grubu kısmen veya tamamen imha etme kastının ispatıdır. Yani, Hocalı'da yaşayan Türklerin milli ve etnik bir grubun mensubu olmaları münasebetiyle kısmen veya tamamen imha edilmesine yönelik niyetin varlığıdır. Bu niyetin varlığını gösteren en önemli hususlardan biri, bahsi geçen fiillerin planlı ve sistematik bir şekilde işlenmiş olması; diğeri ise failin ikrarıdır. Fiillerin planlı ve sistematik bir şekilde hayata geçirildiğini söylemek, Hocalı'da gerçekleşen eylemler bakımından mümkündür. Zira Hocalı'da Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'nin 2. maddesinin ilk üç bendinde yer alan fi.iller, yaklaşık 5 ay boyunca aşama aşama hayata geçirilmiştir. Silahlı ablukayla başlayan eylemler, Hocalı'ya giriş-çıkışın engellenmesiyle devam etmiş; temel ihtiyaç maddelerinin bitmesiyle ve ikmal imkanlarının engellenmesiyle sonuçlanan uygulamalara yol açmıştır. Hocalı'da yaşayan sivillerin yaşam şartlarının ağırlaştırılması suretiyle yok edilmesine yönelik bu eylemler, uzun bir süreye yayıldığı için burada planlı bir faaliyet olduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan 25 Şubat 1992 gecesi başlayan ve ertesi gün devam eden öldürme, sakat bırakma, işkence yapma, ruhi ve fiziki tacizde bulunma, vb eylemler de bu sistematik uygulamaların son aşamasını oluşturmuş ve soykırım suçu açısından aranan özel kast şartının varlığını pekiştirmiştir. Soykırım suçunun şartları açısından planlı ve organize bir eyl�min varlığı şart olmamakla birlikte, uluslararası ceza mahkemeleri tarafından verilen kararlarda, özel kastın varlığının ispatında planlı eylemler önemli bir karine teşkil etmektedir.

220


Yrd. Doç. Dr. Bahadır Bumin ÖZARJI.A.ı\T

Soykırım suçunda, bir grubu kısmen veya tamamen imha etme niyetinin ispatında yararlanılabilecek ikinci elverişli araç da faillerin ikrarıdır. Dönemin Ermenistan Savunma Bakanı olan ve daha sonra Cumhurbaşkanlığı da yapan Serj SARKİSYAN kendisiyle yapılan mülakatta sorulan bir soru üzerine, "Bu konuda yüksek sesle

konuşmak istemiyoruz. Hocalı ya kadar Azerbaycanlılar bizim sivillere saldıramayacağımızı düşünüyordufakat Hocalı 'da biz bu kalıbı kırdık. " mealinde bir cevap vermiştir89• Azerbaycan ile Ermenistan arasında, Karabağ sorunu çerçevesinde savaşın başladığı döneme denk gelen Hocalı katliamıyla ilgili olarak SARKİSYAN tarafından yapılan açıklama, Ermenistan devleti silahlı birliklerinin ve onlarla beraber hareket eden Yukarı Karabağ'daki silahlı Ermeni gruplarının sivillere saldırdığının en üst düzeydeki ifadesidir. Dönemin Savunma Bakanı SARKİSYAN'ın ikrarı, Hocalı'nın stratejik önemi sebebiyle işgaline, bölgenin Türklerden tamamen arındırılmak istendiğine yönelik resmi bir politikanın varlığına ve bu politikanın hayata geçirildiğine dair önemli bir kanıttır90• Nitekim uluslararası ceza mahkemeleri, faillerin sözlerinin ciddi bir delil teşkil ettiğini kabul etmektedir. Dolayısıyla bu itiraf çerçevesinde, yalnızca Hocalı'da katliamı gerçekleştiren askeri birlikler ve sorumlular için değil dönemin Ermenistan devleti yöneticileri ve resmi makamları 89

90

Serj SARKİSYAN'ın İngiliz yazar Thomas De Wall'a yaptığı açıklamalarla ilgili olarak bkz. http://newsvote.bbc.co.uk/mpapps/pagetools/print/news.bbc.co.uk/ http://dic.academic.ru/dic. hi/russian/in_depth/newsid_4673000/46 73953 .stm; nsf/ruwiki/56657; http://www.regnum.ru/news/fd-abroad/annenia/I 345021 .htınl; Ali ASKER, "Hocalı Soykırımı"; Cavid VELİYEV, "Gerçek Yönleriyle Hocalı Soykırımı"; ABDULLAHZADE, s. 254 Hocalı katliamı sırasında bölgeden kaçan sivillerin ikinci bir saldırıya uğraması da bu kanaati pekiştiren bir durumdur. Bkz. İŞYAR, s. 414; Boran AZİZ, Mart Faciasından Hocalı'ya Azerbaycan'da Ermenilerin Türk Soykınmı, (Türkiye Türkçesi'ne aktaran Sebahattin Şimşir), JQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, 201 3, s. 1 70

221


/0-L\A H .Y )>J R..--1

KAR.ABAG

ile tüzel kişilik olarak Ermenistan devleti için de soykırım suçu açısından bir sorumluluk doğması mümkündür. SONUÇ Temelde birkaç yüzyıldır devam eden Karabağ sorunu, günümüze kadar pek çok dramı da beraberinde taşımıştır. Bu dramlardan biri olan Hocalı'da gerçekleştirilen katliam, maalesef uluslararası silahlı çatışmaların pek çoğunda olduğu gibi sivilleri hedef almış bir kıyımdır. Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi göz önüne alındığında, Hocalı katliamının adi suçlar · sınıfına girmesinin mümkün olmadığı görülmektedir. Zira BM Güvenlik Konseyi kararlarında da belirtildiği üzere, Ermenistan devleti silahlı birlikleri ve Yukarı Karabağ'daki silahlı Ermeni unsurlar, 366. Motorize Alay'ın da desteğiyle sivil Türklere yönelik planlı ve sistematik bir eylem gerçekleştirmişlerdir. Hocalı katliamından yaklaşık 5 ay önce başlayan bu uygulamalar, Soykırımın

Önlenmesi

ve

Cezalandırılması

Sözleşmesi

çerçevesinde soykırım suçunun unsurlarını taşımaktadır. Bu bağlamda, Hocalı'da yaşayan Azerbaycan Türklerinin Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'ne göre soykırıma maruz kaldığını söylemek mümkündür. Öte yandan, Ermenistan devletinin Hocalı'da bahsi geçen eylemleri gerçekleştirenler üzerinde etkin denetime sahip olduğu bilindiğinden, eylemlerin faillerini engellemeye yönelik bir tedbir almaması ve irade beyan etmemesi, gerçekleştirilen eylemlerden

sonra faillerle

ilgili,

kovuşturma yapmaması, Ermenistan'ın sözleşme çerçevesinde soykırımı önlenme ve cezalandırma yükümlülüğünü ihlal ettiği sonucunu da doğurmaktadır. 222


Yrd. Dur. Dı: Bahadır Bumin ÖZARS'LAN

Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'nin 6. maddesine göre soykırım suçunu işlediği iddia edilen kimseler, suçun işlendiği yer mahkemesi tarafından yargılanabilir. Bu durumda, soykırım yaptığı iddia edilen kişiler, Azerbaycan tarafından soykırım gerçekleştirdikleri gerekçesiyle Azerbaycan'daki yetkili ve görevli yargı organlarının karşısına çıkarılabilir. Öte yandan Azerbaycan, 6. maddede belirtilen uluslararası bir ceza mahkemesi kurulması yönünde de girişimlerde bulunabilir. Ermenistan'ın kabulüne bağlı olan bu seçeneğin gerçekleşme ihtimali düşük bir yüzdeye sahip olsa da Azerbaycan'ın uluslararası toplum nezdinde bu yönde de bir çaba göstermesi gereklidir. Ayrıca Azerbaycan'ın Soykırımın Önlenmesi ve

Cezalandırılması

Sözleşmesi'nin

9. maddesi

uyarınca, Ermenistan resmi makamlarının Hocalı katliamındaki sorumluluğu sebebiyle konuyu, Uluslararası Adalet Divanı'na taşıma hakkı da bulunmaktadır. 9. maddeye göre her ne kadar Uluslararası Adalet Divanı, gerçek kişiler için bir yargılama mercii olmasa da sözleşme kapsamında, taraf olan devletler arasındaki uyuşmazlıkları inceleme yetkisine sahip olması münasebetiyle önemli bir uluslararası yargı zeminidir. Bu sebeple Azerbaycan, soykırım suçunu işlemek, bu suçun işlenmesini önlemek ve failleri cezalandırmak yükümlülüklerini ihlal ettiği gerekçesiyle Ermenistan aleyhine Uluslararası Adalet Divanı'na başvurmalıdır. Hocalı katliamıyla ilgili olarak işaret edilen hukuki boyutun yanında, Yukarı Karabağ sorununun uluslararası toplumun önemli oyuncularının gündeminde olduğu da gözden uzak tutulmamalıdır. Uluslararası hukukun uluslararası ilişkilerin işleyişinden önemli ölçüde etkilendiği bilindiğinden, Azerbaycan'ın uluslararası hukuk 223


KANA 1 AN 1�RA KARABA.G

zeminindeki girişimlerinde Hocalı katliamının ve Yukarı Karabağ sorununun siyasi yönünü göz ardı etmemesi gerekmektedir. Bu sebeple Azerbaycan'ın bir yandan da bu konu üzerinde ciddi bir kamuoyu oluşturması, ayrı bir zarurettir. Son yıllarda Azerbaycan'ın bu konuda adımlar atmaya başladığı gözlenmektedir. Bu adımların sıklaşması ve konunun bir an önce hukuk zeminine de çekilmesi, Yukarı Karabağ sorununun çözümünde Azerbaycan için ciddi bir koz olacaktır. Öte yandan Azerbaycan'ın attığı ve atacağı adımlarda, Türkiye'nin azami destek vermesi şarttır. Sözde soykırım iddialarıyla sürekli başı ağrıtılan Türkiye'nin bu konuda vereceği destek, hem kendi dış politikasının bir gereği hem de resmi söylemlere yansıyan, Azerbaycan ile "iki devlet-tek millet" olmasının doğal bir sonucudur.

224


KAFKASLARDA HEGEMONYA KURMA STRATEJiSİ: RUSYA·ERMENISTAN ASKERi IŞBİRLl�j·

Doç. Dr. Ali ASKER..

GİRİŞ 20. yüzyılda, dünyanın en kalabalık ve en iyi donatılmış ordularından birisi de Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB)

Ordusu'ydu.

Özellikle

sınır

cumhuriyetlerinde,

SSCB'nin çok sayıda askeri birliği bulunuyordu. Hava, kara ve deniz kuwetlerinin, büyük poligonların ve tatbikat alanlarının bulunduğu Transkafkasya Askeri Dairesi'nin bünyesindeki askeri birliklerle- ilgili sorunlar, SSCB dağılmaya başladığı günden itibaren bir mesele h:iline geldi. Bağımsızlık mücadelesi veren birçok yeni cumhuriyet, SSCB birliklerinin tahliye edilmesinde son derece zorlandı. Askeri kışlalar, mühimmat, araç ve gereçler, ayrıca silahların çeşitleri ve cinsleri, Rusya ile yeni bağımsızlık elde etmiş cumhuriyetler arasında pazarlık konusuydu. Güney Kafkasya cumhuriyetleri arasında Rus ordusunun ülkeden çıkarılması sorununu ilk çözen devlet, Azerbaycan oldu. Rus ordusu 1992 yılında, kısa sürede Azerbaycan sınırlarını terk etti ve buradaki 225


askeri üsler, Azerbaycan'ın mülkiyetine geçti. Bu üslerden biri, Gebele (Gabala-2, R0-7, tesis 754)1 radar üssüdür. Gebele üssü, SSCB Ordusu'nun en büyük 8 roket savar sisteminden birisi olarak Ruslar açısından büyük öneme sahipti. 2012 yılında, kira bedeli konusunda iki devlet arasında anlaşmazlık olunca Rusya, Gebele'deki faaliyetini durdurdu. Gürcistan yönetiminin Rus ordularını çıkarması yönündeki politikaları ise uzun müddet etkin bir sonuç vermedi. En son Rus askeri, 2007 yılında Gürcistan'dan çıktı. Rusya, Kafkaslardaki askeri varlığını koruma ve güçlendirme yönündeki

politikalarından

beklenen

sonucu

alamamıştır.

Azerbaycan'ın Rusya'ya karşı mesafeli duruşu ve Gürcistan'ın Rusya karşıtı

politikası,

Rusya'nın

Kafkaslardaki

güvenlik

politikalarının seyrini belirlemiştir. Bu durumda Rusya, Ermenistan üzerindeki etkinliğini arttırarak Kafkaslarda askeri varlığını korumaya ve güçlendirmeye çalışmıştır. Bu yüzden Ermenistan ve Rusya arasındaki askeri işbirliğinin hukuki temellerini ve siyasi sebeplerini incelemek, aslında bu durumun işbirliğinden ziyade Rusya'nın askeri tahakkümünden ibaret olduğunu görmek açısından faydalı olacaktır. Bu bağlamda, Ermenistan'da bile Rusya-Ermenistan işbirliğinin Ermenistan'ın egemenliğini tehdit Ermeni Araştırmaları Dergisi'nde (Sayı:4 1 , Ankara 2012, s. 93- 1 1 1 ) Varlığı: Hukuki ve Politik Bakış Açısıyla Bir Değerlendinnc" başlığıyla yayımlanmış makalenin güncellenmiş şeklidir. Bu çalışma,

"Rusya'nın Enncnistan'da Askeri

Karabük Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi

"Daryal" sistemli bu tesis, 1 976 da inşa edilmeye başlanmış ve l 985'te tamamlanmıştır. '

226


Doç. Dr. Ali ASKER

eder nitelikte olduğuna dair bazı eleştiriler yapılmaktadır. Her ne kadar Erivan'ın dış politikasında, çok yönlü dış ilişkilere dayalı �komplementarizm" konsepti vurgulansa da bunun samimi bir açıklama olmadığı görülebilmektedir. İşte bu çalışmada, çok yönlü ve çok boyutlu Rusya ve Ermenistan arasındaki askeri işbirliğinin çerçevesi, muhtelif açılardan ele alınacaktır.

1. RUSYA·ERMENİSTAN ASKERİ İŞBİRLİGİNİN HUKUKİ ÇERÇEVESİ 1 .1 . Askeri IJbirliğinin BaJlangıcı

SSCB döneminde Transkafkasya Askeri Dairesi,gerek stratejik açıdan gerekse donanım ve savaş kabiliyeti bakımından SSCB Ordusu'nun önemli birimlerinden biriydi. SSCB'nin dağılmasıyla Rusya, sınırları dışındaki askeri üslerine "sahip çıkmak" iktidarında değildi.2 Zira bu durum, Rusya'nın yeni dış politikasının bir gereği olduğu kadar ekonomik zorluklarla da ilgiliydi. Öte yandan yeni bağımsızlığını elde etmiş bazı devletler, SSCB Ordusu'ndan "miras payı" almaya çalışırken bu birliklerin bir an önce ülkelerini terk etmesini istiyorlardı. Güney Kafkasya devletleri içinde, gerek Gürcistan gerek Azerbaycan, Rus ordularının çıkarılmasında çok istekli davranırken Ermenistan farklı bir politika izliyordu. Zira Azerbaycan'a karşı başlatılmış işgal politikasının ileride başarılı olabilmesi için Rus ordusunun desteğine büyük ihtiyaç vardı.

1989 yılında SSCB'nin sınırları dışında, yaklaşık 620.000 asker bulunuyordu. SSCB'nin dağılmasıyla bu askeri birliklerin ekseriyeıi dağıtıldı, Doğu Avrupa'daki askeri birlikler çıkanldı. Afrika'daki, Güneydoğu Asya'daki ve Küba'daki askeri üsler ise kapatıldı.

227


Rusya'nın

Ermenistan

ile

askeri

işbirliği,

SSCB'nin

dağılmasının hemen ardından başlamıştır. Aslında iki devlet arasındaki bu durumun, "askeri işbirliğinden" ziyade Rusya'nın Ermenistan'a

"askeri

desteği"

olarak

algılanması

gerekir.

Ermenistan' ın kendi sınırları içinde yabancı askeri üs bulundurmaya ilişkin yaptığı ilk düzenleme, SSCB döneminin son yıllarına denk gelmektedir. 1990 yılında kabul edilmiş Bağımsızlık Bildirgesi'nin 5. maddesinde, Ermenistan'ın kendi silahlı kuvvetlerini tesis etme ve SSCB Silahlı Kuvvetlerinden pay alma hakkı belirtilmiş; ayrıca "ülke sınırları içinde diğer devletlerin ordu birliklerinin, askeri üslerinin ve tesislerinin yerleşmesine sadece Ermenistan Yüksek Sovyeti'nin karar verebileceği" vurgulanmıştır.3 29 Aralık 1991'de Rusya ve Ermenistan devlet başkanları, "Dostluk, İşbirliği ve Karşılıklı Güvenlik Antlaşması" imzaladılar. Antlaşmada, tarafların ulusal güvenlik ve savunma sanayi alanında yoğun işbirliği yapacakları belirtilirken "taraf devletlerden birinin askeri birliklerinin diğerinin sınırları içinde konuşlanması şeklinin belirlenmesi konusunda" işbirliği de öngörülmüştür.4 Aslında iki devlet arasındaki bu durum, "askeri işbirliğinden" ziyade Rusya'nın Ermenistan'a sağladığı "askeri destek" olarak algılanmalıdır. 1992'de, Bağımsız Devletler Topluluğu sınırlarının ortak savunmasına ilişkin olarak Ermenistan ile Rusya arasında .11.eKJJ apaUHR o HeJaBHCHMOCTH ApMCHH,

http://www.parliament.am/legislation.

php?sel=show&ID=2602&1ang=rus ,lloroeop o llP}'?K6e, COTpYllHH�CCTBC H BJaHMHOÜ 6e1onaCHOCTH Meııc.ııy PoccHİİCKOİİ

// .D:nruıOMaTH�CCKHİİ BCCTHHK. 1 992 . .N'2 2-3. C. 19. Aynca bu ve diğer birçok antlaşma metni için bkz. Aoroeopbı M CornaweHMR Me>H,lly PCI> M PA, http://rus-arm.org/Dogovori-i-Soglasheniya-mezhdu-RF-i-RA/ <l>e11epauttelı H Pecny6nHKOİİ ApMeH�

228


Doç. Dr. Ali ASKER

bir antlaşma imzalanmıştır. Rusya ile bu antlaşmaları yapan Ermenistan, aslında Azerbaycan ile muhtemel savaş ortamında Rusya'nın güvenlik şemsiyesi altına girmeyi amaçlamıştır. Bu sebeple Ermenistan'ın ileri sürdüğü şartlar yerine getirilmemiş, antlaşmalar Rusya'nın talepleri doğrultusunda hazırlanmıştır. Diğer taraftan Gürcistan'ın ve Azerbaycan'ın tutumları sebebiyle ileri tarihlerde bu devletlerden çıkarılacak askeri birikimin Ermenistan'da konuşlandırılmasına kesin gözüyle bakılıyordu. O yüzden askeri işbirliğinin geliştirilmesinde, daha doğrusu Rusya'nın silahlı kuvvetlerinin Ermenistan topraklarında bir an önce hukuki statüye kavuşturulmasında, Rusya da Ermenistan kadar istekli davranmıştır. 1994 yılından itibaren bu konuda, bir taslak üzerinde çalışmalar başlatılmış ve bir yıl sonra Rusya'nın Ermenistan'daki askeri üssüyle ilgili antlaşma, 16 Mart 1995 tarihinde imzalanmıştır.

1.2. 16 Mart 1995 Tarihli Antlaşma ve 1, 2 ve 3 No'lu Protokoller Rusya ve Ermenistan devlet başkanları arasında, 16 Mart 1995 tarihli "Ermenistan Cumhuriyeti Arazisinde Rusya'nın Askeri Üssüne İlişkin Antlaşma"nın5 kabul edilmesi, Rusya-Ermenistan askeri işbirliğindeki en önemli gelişmedir. Bu antlaşma, iki sene sonra devletlerin parlamentoları tarafından onaylanmıştır.6

Antlaşma metni ve ilk üç protokolün metinleri için bkz. ,lloroeop MeıK,ey PoccHiicKoll <l>eAepaı.ıHell H Pecny6nHKoii ApMeHHR o PoccHiicKoii eoeHHoll 6a3e Ha TeppHTOpHH Pecny6nHKH ApMeHHR, http://www.lawrussia.ru/texts/ legal_673/doc673a332x809.htm 26.04 . 1 997'de Rusya parlamentosu, 29.Q5 . 1 997'de ise Ennenistan parlamentosu tarafından onaylanmıştır.

229


KAI\AYAI\i

1 A RA KARABAG

Antlaşma, giriş bölümünden ve 27 maddeden ibarettir. Antlaşmada, 21 Ağustos 1992 tarihli "Ermenistan Cumhuriyeti'nde Rusya Federasyonu Silahlı Kuvvetlerinin Hukuki Statüsüne İlişkin Antlaşma"ya atıfta bulunularak askeri üssün, "bölgede barışın ve istikrarın korunması amaçlarına cevap verdiği" vurgulanmıştır. Antlaşmanın 1. maddesinde tanımlayıcı hükümlere yer verilmiş; "Rusya'nın askeri üssü", "askeri oluşum", "üs personeli" (askeri personel, sivil personel, görevlendirilmiş personel), "personelin aileleri", "yetkili organlar", "üssün yönetim organları", "taşınır ve taşınmaz mülkiyet" gibi kavramlara açıklık getirilmiştir. Antlaşmanın 3. maddesi, Rusya askeri üssünün statüsüne ilişkin önemli hükümler içermektedir. Söz konusu maddeye göre

"Rusya'nın askeri üssü, tarafların ilgili antlaşmalarından ileri gelen görevleri ifa eder. Rusya 'nın askeri üssü, Ermenistan Cumhuriyeti sınırları içinde bulunduğu sürece Rusya Federasyonu'nun çıkarlarının yanı sıra Ermenistan Cumhuriyeti Silahlı Kuvvetleri ile birlikte eski SSCB sınırları doğrultusunda Ermenistan Cumhuriyeti'nin güvenliğini korur. Rusya'nın askeri üssünün silahlı birlikleri tarafların karşılıklı antlaşmaları, 15 Mayıs 1992 tarihli Kollektif Güvenlik Antlaşması, 29 Aralık 1991 tarihli Rusya Federasyonu ve Ermenistan Cumhuriyeti arasındaki Dostluk, İşbirliği ve Karşılıklı Güvenlik Antlaşması ile tarafların ilgili mevzuatı doğrultusunda kullanılır. " Üssün statüsü, bu antlaşma ve 1 No'lu Ek Protokol ile belirlenmiştir. 7 Ermenistan sınırları içinde askeri üssün yönetimi Rus Silahlı Kuvvetlerinin ilgili birimi tarafından gerçekleştirilecektir (m. 8). Ermeni tarafı askeri üs, askeri üs personeli ve ailelerinin npoTOKOn N 1 . K L\oroeopy MCJl<.Lly PoCCHİİCKOİİ Clle11epauueii " Pecny6nuKOİİ ApMeHHH o PoccuiicKoii eoeuuoii 6aJe ua Teppuwpuu Pecny6ııttKH ApMeHHH,

http://www. lawrussia. ru/texts/legal_673/doc6 73a332x809. htm

230


Doç. Dr. Ali ASKER

statüsü ile yasal durumuna saygı gösterecektir (m. 9). Askeri üsle iletişimin organize edilmesi ve sağlanması, bu antlaşmanın ayrılmaz bir parçasını oluşturan 2 No'lu Protokol ile8 belirlenecektir (m. 12). 3 N o'lu Protokol ile9 15 Mayıs 1992 tarihli Avrupa Konvansiyonel Silahlı Kuvvetler Antlaşması (AKKA) ile sınırlanan konvansiyonel silahların azami miktarda silahları ve araçları belirlenecektir (m. 13). Gerek Ermenistan hava sahasında Rus askeri uçaklarının uçuşlarıyla gerekse gümrükten askeri yüklerin taşınmasıyla, girişlerle ve çıkışlarla ilgili özel bir rejim öngörülmüştür. Rusya Silahlı Kuvvetlerine ait askeri üs dışındaki askeri oluşumların Ermenistan arazisine girişi, tarafların mutabakatı üzerine gerçekleşecektir (m. 17 ve 18). Antlaşmada askeri üssün finansmanı ve giderleri konusunda da özgün bir düzenleme öngörülmüştür. Rusya'nın diğer devletlerde bulunan askeri üslerinden farklı olarak Ermenistan'daki 102. üssün giderleri, Rusya tarafından karşılanırken bir kısmı da Ermenistan tarafından karşılanacaktır. Tüm bu giderlerin oranına ve miktarına ilişkin ayrı bir sözleşme yapılmıştır (m. 19). Üssün normal faaliyeti için gereken enerji, su, diğer altyapı hizmetleri ve ihtiyaçları, Ermenistan tarafından karşılanacaktır (m. 20). Daha sonradan yapılan ikili antlaşmalar gereği Ermenistan, üssün elektrik, su, kanalizasyon ve diğer altyapı hizmetlerini npOTOKOfl

N 2. K

,!(oroeopy MClK.llY PocCHİİCKOİİ ıt>e.ııepauHeii H Pecny6mıKoİİ

ApMeHHJI o PoccHiicKoii eoeHHoii 6aJe Ha TeppHTOpHH Pecny6,ıHKH ApMeHHJI,

http://www.lawrussia.ru/texts/Jegal_673/doc673a332x809.htm nporoKon

N 3. K

J(oroeopy M�ll<.!lY PoccHİİCKOİİ ıt>e.ııepauHeii H Pecny6nHKOİİ

ApMeHHJI o PoccHiicKOİİ eoeHHoil 6aJe Ha reppHTOpHH Pecny6nHKH ApMeHHJI,

http://www.lawrussia.ru/texts/legal_673/doc673a332x809.htm

231


KANA YAN 1 ARA KARABAG

vermektedir. Bu hizmetlerin bedeli, Ermenistan Silahlı Kuvvetlerine uygulanan tarifeler üzerinden hesaplanmaktadır. Bu hizmetlerin bedelinin %70'inin Rusya, %30'unun Ermenistan tarafından karşılanması öngörülmüştür. Üssün ısıtma enerjisi, Ermenistan tarafından sağlanacaktır fakat bu yükümlülük, ulaştırma ve enerji ablukasının sona ermesine dek ertelenmiştir. Rusya'nın yurtdışındaki diğer üslerinden farklı olarak Ermenistan'daki 102. askeri üs için herhangi bir kira bedeli, vergi ve benzeri yükümlülük öngörülmemiştir. Askeri yükümlülükler, gümrük muafiyetine tabi tutulmuştur. 1 0 Antlaşmadan doğan uyuşmazlıkların çozumu ıçın Erivan'da mukim bir Karma Komisyon oluşturulmuştur. Bu komisyonun çözemediği

uyuşmazlıklar,

diplomatik

kanallar

aracılığıyla

çözülecektir (m. 21). Askeri üste, Ermenistan vatandaşlarının çalıştırılması öngörülmüş ve bu durumda, Rusya'nın iş hukuku mevzuatının uygulanacağına karar verilmiştir. Üste görevli Rusya vatandaşlarının aile üyelerine de Ermenistan'da çalışma hakkı tanınmıştır ve bunlara, Ermenistan iş hukuku hükümlerinin tatbik edileceği belirtilmiştir (m. 22). Öte yandan bu antlaşma, süreli olarak akdedilmiştir ve bu süre, 25 yıldır. Bu sürenin tamamlanmasını takiben antlaşma, S'er yıllık sürelerle kendiliğinden uzayacaktır. 10

Aynca Ermenistan Cumhuriyeti, Rus askeri uçaklarının sivil havaalanlannı ücretsiz kullanmalarını sağlamaktadır. Ermenistan, sivil liavaalanlannda Rus askeriuçaklannın bakımını da ücretsiz olarak yapmaktadır. Bütün bu faaliyetler, 1998 yılından itibaren Ermenistan bütçesine 230-240 Milyon Dram (yaklaşık 0,4-0,46 Milyon Dolar) ek maliyet yüklemektedir. 1 99 1 -2000 yıllannda, Ermenistan' daki Rus askeri birliğinde görevli olarak çalışmış ve söz konusu belgelerin hazırlanma sürecinde görev yapmış General A. S. TRETYAKOV'un konuyla ilgili makalesi için bkz. A. C. TPEThl!KOB, BoopyııceHH&ıe cHJI&I P<t> e pecny6ırnKe ApMeHHJI: ueKorop1>1e npaeoe1>1e acneKTLI npe61>1ııauHJ1", :ıKypuBJI Ilpaeo H fieıonacuocn., HoMep 1-2 (6-7), Hıou& 2003 r, "'

http://dpr.ru/pravo/pravo_5_19.htm

232


Doç. Dr. Ali ASKER

Taraflardan birisi, antlaşmayı sona erdirmek isterse bu sürenin sona ermesine en az 6 ay kala, karşı tarafı bilgilendirmek zorundadır (m. 26). Antlaşma imzalandığında 3 No'lu Protokol ile11 AKKA'nın belirlediği tavan düzeyini geçmemesini öngören bir düzenleme getirilmiştir. Protokolün 1. maddesinin A ve B bentlerinde AKKA'nın belirlediği tavan sınırı doğrultusunda, Rusya'nın ve Ermenistan' ın sahip olabileceği zırhlı araçların ve silahların miktarı belirtilmiştir. Bu hükümlere göre araç ve silah miktarı, aşağıdaki tabloda gösterilmiştir.

Rusya Federasyonu için AKKA çerçevesinde sınırlandırma seviyesi arttırılacaktır.

Birim (adet) arttırılmış

Savaş tankları

80 adet

Ayrıca düzenli birliklerde

80 adet

Zırhlı muharebe araçları

160 adet

Ayrıca düzenli birliklerde

160 adet

Bu kapsamda zırhlı muharebe araçları ve ağır silahlarla silahlanmış muharebe araçları

75 adet

100 mm ve yüksek kalibreli toplar

85 adet

Ayrıca düzenli birliklerde

85 adet

il

npC1l'Oıron N 3. K Lloroeopy MClKIIY PoccHİİCKOİİ ct>enepauHeii H Pecny6nHKOİİ ApMeHHJI o PoccHiicxoii eoeuuoİi 6a:ıe ua reppuropHu Pecny6nHKH ApMeHHJI, http://www.lawrussia.ru/texts/legal_673/doc673a332x809.htm

233


KAXA ) >-U\' YARA KA RABA(;

Ermenistan Cumhuriyeti için AKKA çerçevesinde sınulandırma seviyesi azaltılacaktu.

Birim (adet) azaltılmış

Savaş tankları

80 adet

Ayrıca düzenli birliklerde

80 adet

Zırhlı muharebe araçları

160 adet

Ayrıca

160 adet

düzenli birliklerde

Bu kapsamda zırhlı muharebe araçları ve ağır silahlarla silahlanmış muharebe araçları

75 adet

100 mm ve yüksek kalibreli toplar

85 adet

Ayrıca düzenli birliklerde

85 adet

Protokolün 2. maddesine göre taraflar, AKKA'nın ilkeleri ve uygulama kuralları kapsamında, tavan sınırı değiştirebilecektir. 1 .3. İkili Antla�malar

Yukarıda bahsi geçen antlaşmaların ve protokollerin dışında, hükümetler arasında üssün faaliyetini düzenleyen birçok antlaşma imzalanmıştır. 1 996 yılında üssün finansmanı antlaşması, askeri üsse uluslararası askeri yüklerin taşınması antlaşması, askeri üssün konuşlandırılması için arazi tahsisi antlaşması, askeri üste hizmet eden şahısların ve aile üyelerinin konut ihtiyacının karşılanmasına ilişkin antlaşma, Ermenistan sınırları içinde Rus Savunma Bakanlığı orta öğretim okullarının açılmasına ilişkin antlaşma, yine

234


Doç. Dr. Ali ASKER

Ermenistan sınırları içinde Rus Savunma Bakanlığı'nın okul öncesi çocuk eğitim kurumlarının tesis edilmesine ilişkin antlaşmalar, Ermenistan ile Rusya arasında akdedilmiştir. 1997 yılında askeri üsle ilgili davalar konusunda hukuki yetkiye, karşılıklı adli yardıma ve askeri üs dışında askerlerin silah kullanma kurallarına ilişkin devletlerarası antlaşmalar imzalanmıştır. Yine 2000 yılında, Rusya'nın ve Ermenistan'ın karşılıklı olarak güvenliklerinin sağlanması amacıyla silahlı kuvvetlerin kullanımına ilişkin ortak planlama konularında, bir antlaşma yapılmıştır. Aynı yıl ortak hava savunma sistemlerine, üssün ve Ermenistan Silahlı Kuvvetlerinin hava savunma ve hava kuvvetlerinin yetkilerine ve görevlerine ilişkin başka bir antlaşma daha imzalanmıştır. Ayrıca Ermenistan ile Rusya arasında, tarafların askeri uçaklarının uçuşları için savunma bakanlıkları arasında hava sahasının kullanılması ve uçuşların yönetimiyle ilgili askeri birimlerin karşılıklı işbirliğine ilişkin bir antlaşma daha bulunmaktadır.12 Aralık 2005'te, Rusya ve Ermenistan arasında yapılmış antlaşmalarda, Rusya'nın Ermenistan'daki üssünün genişletilmesi öngörülmüştür. Bundan sonra Ermenistan yönetimi 102. askeri üs için arazi ve taşınmaz da ayırmıştır. ı3

12

Antlaşmalarla ilgili olarak bkz. A. C. TPEThl!KOB, "Boopyıı<eHHble cwı•ı P<ll e pecny6ııuKe ApMeHHR: HeKoropble npaeoehle acneıcrbl npe6bleaHHR", lKypnBJ1 Dpaeo u 6eıonacnoCTL, HoMep 1-2 (6-7), Hıon• 2003 r, http://dpr.ru/pravo/ pravo_5_19.htm ·

13

Ali ASKER, "Tehlikeli Anlaşma: Rusya Türkiye'yi Sıvazlıyor, Azerbaycan'a Aba Altından Sopa Gösteriyor", http://2 lyyte.org/trlyazi.aspx?ID=S 172&kat=33

235


KA1\'AL-4A 't/.IR/1 KA RABAG 1 .4. 4 No'lu Protokol

1 1 Kasım 2003 tarihinde, Antlaşmaya ek 4 No'lu Protokol imzalanmıştır. 20. 12.2004 tarihinde Rusya Parlamentosu tarafından uygun bulunan bu protokol, sadece iki maddeden ibarettir. Protokolde, söz konusu antlaşmanın 3. maddesinde değişiklik yapılarak askeri üssün kullanılmasının temel dayanağı, 29 Ağustos 1997 tarihli "Rusya Federasyonu ve Ermenistan Cumhuriyeti arasında Dostluk, İşbirliği ve Karşılıklı Yardıma İlişkin Antlaşma" olarak belirtilmiştir. 14 1997 antlaşmasıyla Ermenistart, Rusya'nın stratejik ortağı olarak belirlenmiştir. 1 .5. S No'lu Protokol

Üssün hukuki statüsüne ve görev süresine ilişkin en önemli gelişme, 20 Ağustos 2010'da 5 No'lu Protokol'ünıs imzalanmasıyla yaşanmıştır. Bu protokolle antlaşmanın üssün statüsüne ilişkin 3. maddesi ve görev süresine ilişkin 26. maddesi değiştirilmiş, üssün süresi 49 yıla16 uzatılmıştır. Bu değişikliğin diğer bir önemli yönü, antlaşmanın 3. maddesinde geçen "eski SSCB sınırları doğrultusunda

Ermenistan Cumhuriyeti'nin güvenliğini korur' ibaresi metinden 14

15

16

npoTOKOn N 4. K .[(oroeopy Me)l(,!ly PoccHİİCKOİİ <l>e.11epa1.1Heii H Pecny6ıım<Oİİ ApMeHHR o PoccHilcKoii eoeHHOii 6aJe Ha TeppHTOpHH Pecny6nHKH ApMeHHR, ( 1 1 HOR6pR 2003 ro.11a), http://www.lawrussia.ru/ıexts/legal_668/doc668a570x57 1 .htın nparoKon N 5 Me;ı(Jly PocCHİİCKOİİ <l>e.11epa1.1Heii " Pecny6nHKOİİ ApMeHHR o eHeceHHH H3MeHeHHİİ e .[(oroeop MelKJly PoccHiicKoii <l>e.11epa1.1Heii H Pecny6nHKOİİ ApMeHHR o PoccHİİCKoii eoeHHOİİ 6a3e Ha TeppHTOpHH Pecny6nHKH ApMeHHR ar 16 MapTa 1995 r. (epeeaH, 20 aerycra 201 O ro.11a). http://zaki.ru/pagesnew.php?id=58430 Süre, 1 995 yılından yani antlaşmanın imzalandığı tarihten itibaren hesaplanmaktadır. 1 995 yılında, antlaşma imzalandığı sırada süre, 25 yıl olarak belirlenmiştir. Yeni imzalanmış protokol gereği bu süre, 49 yıl olarak (1 995'ten itibaren) değiştirilmiştir. Dolayısıyla anılaşma, 2044 yılına dek yilrürlilkte kalacaktır.

236


Doç. Dr. Ali ASKER

çıkarılarak bu konudaki sınırlama ortadan kaldırılmıştır. Aslında Ermenistan tarafı, bu sınırlamanın kaldırılmasıyla Türkiye'den veya Azerbaycan'dan gelecek herhangi bir askeri müdahale karşısında kendisini sigortalamış; söz konusu hükmü, Rusya'nın üs karşılığında ödemesi gereken maddi bir değerin yerini bu güvencenin aldığı, şeklinde algılamıştır.1 7

2. 102. ÜSSÜN ASKERi POTANSİYELİ Erivan'dan 120 km mesafedeki Gümrü'de yerleşik 102. askeri üs, 1 Eylül 1994'te yapılanmıştır. Bu üs, Güney Kafkasya'daki 7. Ordu'ya bağlı 127. Tümen'in bünyesinde oluşturulmuştur. Tümen, 1953 yılında Ermenistan'a konuşlandırılmıştır. 102. askeri üssün tesis tarihi ise 1995'tir. Üste Erivan (Erebuni Hava Limanı)18 ve Gümrü garnizonları konuşlanmıştır. Erivan garnizonunda Rusya'nın Ermenistan arazisindeki silahlı kuwetlerinin yönetim grubu, 123. motorize alay, 3624. hava üssü, askeri hastane, posta kurye hizmeti, garnizon mahkemesi, Rusya Silahlı Kuwetleri Genelkurmayı'na bağlı Genel İstihbarat İdaresi'nin (GRU) radyo merkezi bulunmaktadır. Gümrü garnizonunda ise 128. motorize alay, 124. motorize alay, 988. hava savunma füze alayı ve 992. topçu alayı yer almaktadır. Bunların dışında yine üsse bağlı tank, keşif, tamir ve onarım, radyasyonel, kimyasal ve bakteriyolojik savunma, anti-tank divizyonu, radyoelektron, tıp ve inzibat bölükleri; askeri hastane, depolar, banka ve Federal Güvenlik Birimi (FSB) şubesi yer 17 18

MO P<l>: PoccnR 6y.ııeT nepe.ııaııaTL BC ApMeHHH ııoopyıı<eHne Ha 6e3B03Me:ııtHoii ocHoııe, http://panorama.am/ru/politics/201 1/06/22/andrey-gusev/, 19:02 22/061201 1 .

Bu birim, Gümrü'deki askeri üsse dahil havacılık birimidir (3624. Hava Üssü).

237


KA XA ) :,,L\- 1ARA

KARABA G

almaktadır. 19 102 No'lu üssün bünyesinde ü ç adet eğitim merkezi de vardır. Birincisi Erivan'a 25-30 km mesafedeki Nübaşaran, ikincisi Gümrü'ye 15- 17 km mesafedeki Kamhud, üçüncüsü ise Artik'e 1519 km mesafede yer alan Alagöz poligonlarıdır. Bunların dışında birliklerin bünyesinde, savaş hazırlığı birlikleri de vardır. Kurumsal olarak 102. üs, Rusya'nın ve Ermenistan'ın silahlı kuwetlerinden oluşmuş Birleşik Ordu Grubu'nda yer almaktadır. Birleşik Ordu Grubu, iki alt gruba ayrılır. Bunlardan birisinin başında Rus (102. üs komutanı), diğerinde Ermeni komutan (Ermenistan Silahlı Kuwetleri 5. Kolordu komutanı) vardır. Ayrıca bu birimde, FSB Sınır Muhafız Birliği bulunmaktadır.20 30 Eylül 1992 tarihinde Ermenistan ve Rusya arasında imzalanmış antlaşma ( Rusya'nın Ermenistan'daki sınır muhafaza ordusunun statüsüne dair antlaşma) gereği, Rus askerleri Ermenistan'ın İran ile 45 km ve Türkiye ile 345 km uzunluğundaki sınırını korumakla yükümlüdürler.21

19

foc.!lyMa P<l> eoeHırnii

20

21

o,106pırna npoToKon o npoJlnCHHH cpoKa pa1MeıueHHR poccHİİCKOİİ

o ApMCHHH 18 HIOHR 201 1 , HTTP://WWW.YERKRAMAS. ORGı20 1 1 !06/1 8/GOSDU M A-RF-OD O B R İ LA-PROTOKOL-0-PRODLENli­ SROKA-RAZM ESHHENİYA-ROSSİJSKOJ-VOENNOJ-BAZY-V-ARMENİİ/

6a1ı.ı

Bocırn•ıc 6a"Jhl Pil> "Ja rpattuı.ıeil,CnpaeKH, http://www.rian. r u / s p r a l' k a / 2 0 1 0 0 2 1 5 / 2 0 9 3 4 4 1 8 2 . h t m l , h t t p : i/ o r a g i r . i n fo / i n d e x . php"lang=rus&modc=view&id=7

Emıcnistan"da bulunan Rusya'nın sınır muhafaza birliklerinin statüsilne ilişkin iki devlet arasındaki antlaşma, 30 Eylül 1 992 tarihinde imzalanmıştır. Rusya'da sınır birlikleri, isıihbarat birimi olan FSB bünyesindedir. Bu antlaşma gereği Rusya birlikleri, Errncnistan 'ın Türkiye ve İ ran ile sınırını korumayı üstlenmiştir. Halihazırda, FSB'nin Ennenistan'daki dört birliği Gilmrü, Arrnavir, Artaşat ve Mehri 'de konuşlaııdınlmıştır. Aynca Erivan 'ın Zvartnoıs uluslararası hava limanındaki kontrol giriş kapısı da FSB sınır birliğinin denetimindedir. Bugün Errnenistan'da bulunan Rusya sınır muhafız birliklerindeki asker sayısının yaklaşık 4.500 olduğu tahmin edilmektedir.

238


Doç. Dr. Ali ASKER

2007 yılında, Gürcistan'ın Ahılkelek bölgesindeki Rus üssü kapatılınca personel ve teçhizat, buraya nakledilmiştir. Ayrıca Rus Silahlı Kuvvetlerinin Transkafkasya birlikleri karargahı da buraya taşınmıştır. 2010 yılından itibaren 102. üssün yapısı değiştirilmiş ve tugay sistemine (brigade) geçilmiştir. Rusya Silahlı Kuvvetleri yetkililerince yapılan açıklamalara göre bugün üsteki personel sayısı, 4.245'tir. Bunlardan 370'i subay, 500'ü sivil uzmandır.

22

Rus medyasında yer alan haberlere göre subayların neredeyse yarısı ve sözleşmeli askerlerin tümü, Rusya vatandaşlığını almış Ermenilerdir.23

3. RUSYA'NIN ERMENISTAN'A SA�LADl�I ASKERi DESTEK SSCB dağıldıktan sonra 15 Mayıs 1992'de Taşkent'te imzalanmış antlaşma şartları doğrultusunda, gerek eski SSCB cumhuriyetlerine verilecek silah kotasının belirlenmesinin gerekse belirlenmiş kotaya uyulması sürecinin adalet ilkelerine uygun olmadığını söylemek gerekmektedir. Askeri uzmanların yaptıkları açıklamalara göre zaten kanat antlaşması imzalanırken kota ihlal edilmiş, ne ahalinin sayısı ne yüzölçümü ne de Ermeni saldırıları dikkate alınmıştır. SSCB Ordusu'ndaki silah paylaşımı sırasında, Ermenistan ve Azerbaycan silahlı kuvvetlerine 250 tank, 220 zırhlı araç, 285 topçu sistemi, 100 savaş uçağı ve 50 saldırı helikopterinin 22

23

JlHqHbJil cocrae poccuiicKoil eoeHHOii 6a1w e ApMCHHH roroe ewnonHRTb 1a.aaqu no npC.!lHa:JHaqeHHJO, http://www.ycrkramas.org/20 l l /06/22/lichnyj-sosıav-rossijskoj­ voennoj-bazy-v-arrnenii-gotov-vypolnyat-zadachi-po-prednaznacheniyu/ Bna.aHMHp Kp8BqeHKO 3oHTHK ,!lJl.11 poccuilcKOro ıjıopnocra, «3epKano He,!lenH» .N'229, http://zn.ua/POLITICS/zontik_dlya_rossiyskogo_forposta-60858.htrnl. 14 8BryCTa 2010.

239


KAXA1AN YARA KA RABA G

verilmesi kararlaştırılmıştır.

Oysa yüzölçümü ve nüfus dikkate

alındığı takdirde, Azerbaycan'ın kotasının 565 tank, 860 zırhlı araç, 566 top olması gerekecektir. Bu süreçte Ermenistan, antlaşmanın getirdiği sınırlamaya uymamış; çeşitli yollardan, başta Rusya olmak üzere Ukrayna, Beyaz Rusya, Kırgızistan, Çin ve Bulgaristan'dan silah almaya devam etmiştir. Taşkent Antlaşması'na göre Rusya, Ermenistan'da konuşlanan askeri üslerinden 2/3'ünü, 1 80 T-72 tankı, 60 BTR-60 ve BTR-70, 25 B RM - l K, 130 top ve havan topu ile onlarca Osa, İgla ve Şilka tipi hava savunma sistemini Ermenistan'a devretmiştir. Rusya bununla da yetinmemiş, SSCB Ordusu'nun paylaşılmasının ardından 1993 ve 1996 yıllarında, Ermenistan Ordusu'nu silah, askeri teknoloji ve mühimmatla donatmıştır. 24 Ermenistan'a Rusya'nın silah desteği periyodik olarak sürdürülmektedir. Bu çerçevede Rusya'nın Ermenistan Ordusu'na, 1 Milyar Dolar ve 800 Milyon Dolar değerinde iki defa silah hibe ettiği bilinen bir gerçekliktir.25 Gürcistan'dan tahliye edilen askeri üssün silah ve mühimmatı önce 102. askeri üsse, oradan da Ermenistan Ordusu'na devredilmiştir.

Ermenistan kaynaklarına göre 102.

askeri üsteki asker sayısı, 5.000 değil 12.000'dir. Açık kaynaklar tarafından verilen, üssün silah ve mühimmat potansiyeline dair 24

25

Hatem CABBARLI, "Enncnisıan ve Rusya Arasında Gelişen Askeri İşbirliği", hnp:// www.aısanı.org/crnıenisıan-ve-rusya-arasinda-gcliscn-askeri-isbirligi/ Stockholnı Uluslararası Barış Araştınnaları Enstitüsü (Stockholm Inıemational Peace Rcscarch lnstiıute) verilerine göre 1 99 1 -2014 yılları arasında, Rusya'dan Ermenistan'a yapılan silah satışının toplam meblağı, 5 2 1 Milyon Dolar'dır. Bu rakam, gerçeğe uygun değildir. Birleşmiş Milletler Konvansiyonel Silahlar Kayıt sistemi verilerine göre 2 0 1 3 yılında Enncnistan'ın Rusya'dan yaptığı silah tedarikinin toplam bedeli, 1 6 Milyon Dolar'dır. Bu kapsamda 35 tank, 1 1 0 zırhlı muharebe aracı, 50 fırlatma mekanizması ve onlara bağlı 200 füze satın almıştır. Bkz. Pocc11iicKo-apMRHCKoe roproeo-3KOHOMMYecKoe COTPYAHMYecreo, Aocbe, http://tass.ru/info/803760

240


Doç. Dr. Ali ASKER

bilgilerin güncel olmadığı söylenmektedir. Rusya'nın Gürcistan'dan tahliye ettiği askeri üssün silahları da bu üsse devredilmiştir. Ayrıca 2008 yılında Gürcistan'a karşı savaş sırasında Rusya, buraya önemli miktarda silah ve asker takviyesi yapmıştır.26 21 Haziran 2010'da 5 No'lu protokolün onaylanması sırasında, Rusya senatörleri karşısında konuşma yapan Rusya Savunma B akanlığı BDT Devletleri ile İşbirliği İdaresi Başkanı Albay Andrey Gusev, üste gerçekleştirilen yeniden yapılandırma sırasında arta kalan silah, zırhlı araç ve mühimmatın Ermenistan Silahlı Kuvvetlerine hibe edildiğini söylemiştir.27 Rusya'nın Ermenistan'a silah tedarikinin şeffaf olduğuna dair ciddi kuşkuların olduğu söylenebilir. 2 Aralık 2013 tarihinde, Rusya Devlet B aşkanı Vladimir Putin'in 102. üssü ziyareti sırasında teşhir edilen silahlar arasında, "Smerç" ve 9K37M l -2 "Buk-M l -2" sistemleri de görüntülenmiştir.

Ayrıca 9A39Ml-2 start-şarj

kurulumu üzerinde, iki değişik 9M38M 1

ve

9M3 1 7 güdümlü

uçaksavar füzeleri de bulunmaktaydı. Bu silahlar daha önce 102. askeri üssün silah potansiyeli arasında değildi. Putin'e, "Smerç"in "yazın", "Buk-Ml -2"nin ise 2012 yılında üsse alındığına dair bilgi verilmiştir. 28

26

27

28

Ennanistandakı Rusiya hazasında 12 min harbçi var, http://www.musavat.com/ new/Gündam/836 1 0-ERM8NISTANDAKI_RUSİYA_BA ZASIN DA_ 1 2_MIN H8RBÇİ_VAR Mü P<l>: Poccua 6yJlCT nepeJla&aTb BC Apt.teHHH eoopyıı<CHHe Ha 6e3B03MC3JlHOİİ ocHoee, http://panorama.am/ru/poliıics/20 1 1 /06/22/andrcy-gusev/

Kaıroe eoopyııceHHC npo)leMOHCTpHpoeaırn nymHy Ha BOCHHOH 633e B ApMCHHH: aoeHHble ron-HoeoCTH ue)leırn, https://regnum.ru/news/polit/1742378.hblıl

241


Errnenistan'a son silah tedariki ise 2016 yılı yazında yapılmıştır. Rusya, silah tedariki yapmak için Ermenistan'a Haziran 2016'da 10 yıl vade ile ve geri ödemesi 201 8'de başlayacak 200 Milyon Dolarlık ihracat kredisi açmıştır. Silah alım sözleşmesi gereği Ermenistan Ordusu, Rusya'dan "Smerç" mermileri, "İgla-S" roket kompleksi, radyo keşif "Avtobaza-M'', TOS- lA nakliye-ateşleme aygıtlı (Solntsepek) alev makine sistemi, 9Ml 13M güdümlü füzeler, RPG26 bombaatar, Dragunov keskin nişancı tüfekleri, "Tiger" zırhlı arabalar, mühendislik araçları ve iletişim araçları satın almıştır. 29 Aşağıda bahsedileceği üzere 2016'da, Ermenistan ve Rusya arasında "Ortak Silahlı Birlik" oluşturulması, bundan sonraki dönemde Ermenistan'ın Rusya'dan silah ve askeri mühimmat alma olanağını daha fazla arttıracaktır. Zira bu durumda Ermenistan'a satılacak silah ve mühimmat, ihracat fiyatı ile değil Rusya Devlet Savunma Siparişleri Birimi'nin (Gosoboronzakaz) belirlediği dahili ticari tarife üzerinden yapılacaktır.30 Çok önemli bir husus da Rusya'nın defalarca Ermenistan'a "kayıt dışı" silah sevk etmesidir. Bu tür silahlar arasında, "İskender" füzeleri de vardır. Bu taktik füzeler, 280/500 kilometrelik menzile ve son derece isabetli hedef vurma kabiliyetine sahiptir. "İskender", 1990-2000'li yılların başlarında geliştirilmesine rağmen bugüne dek ihraç edilmemiştir. Sadece 2005 yılında Rusya, Suriye'ye "İskender" satmaya kalkışmış fakat

29

30

nocraeH11 pocc11i1cKoro opy>1<11A e ApMeH11ıo Ha4a1111cb, http://www.interfax.ru/ russia/515955, 29 1110HA 2016 Üııbra J;OJKbEBA, "3KcnepT 06ı.HCHHJ1 COJ,llaHHe CJlHHOİi BOCHHOİi rpynnHpoBKH PoccHH H ApMCHHH", http://www.mk.nı/politics/2016/I J / 1 4/ekspert-obyasnil­ sozdanie-edinoy-voennoy-gruppirovki-rossii-i-amıenii.hbnl

242


Doç. Dı: Ali ASKER

İsrail'in ricası üzerine bu silahlar tedarik edilmemiştir.3 ı Fakat bu silahlar, 21 Eylül 2016'da Erivan'da yapılan askeri geçit töreninde kullanılınca silahların Ermenistan'a verildiği ve/veya satıldığı kesinleşmiştir.

4. ORTAK ASKERi BİRLİK İki devlet arasında yakın dönemde, değişik askeri ortaklıklar da tesis edilmiştir. Bu resmi ortaklıklardan ilki, 23 Aralık 2015 tarihinde Moskova'da imzalanan "Ortak Ermenistan-Rusya Hava Savunma Sisteminin Kurulmasına İlişkin Antlaşma"dır.32 Haziran 2016'da, Ermenistan parlamentosu bu antlaşmayı onaylamıştır. 33 Ermenistan

Savunma Bakanlığı'ndan verilen bilgilere göre

antlaşma sayesinde Ermenistan, dördüncü nesil jet avcı uçaklarını ve ayrıca S-300 füze sistemlerini kullanma fırsatı elde edecektir. B arış dönemlerinde sistemin Ermenistan'a ait bölümü, Ermenistan Silahlı

Kuvvetleri Hava Savunma yönetilecektir.34

Komutanlığı

tarafından

Rusya'nın Ermenistan'daki askeri varlığını güçlendirmeye yönelik yeni bir adım da 2016 yılında atılmıştır. Temmuz 2016'da, Ermenistan ve Rusya arasında Ortak Silahlı Birlik (OSB) oluşturulmasına karar verilmiştir. 14 Kasım 2016 tarihinde Rusya 31 32 33 34

Jl rPHWKHH, "l1CK3H.!lepbl ,!lOCXaJlH .!lO ApMeHHH", http://www.vedomosti.ru/ politics/articles/20l 6/09/1 9/657501-iskanderi-doehali-annenii napnaMeHT ApMeHHH O.!l06pHn C03,!l3HHe OÔLC.!lHHCHHOİİ CHCTCMbl nBO c Poccueii, http://www.interfax.ru/world/5 l 6 l 75 l 02 lehte, 8 aleyhte oy kullanılmıştır. napnaMeHT ApMeHHH O.!l06pun C03.!l3H!le OÔLe,!lHHeHHOİİ CHCTeMLI nBO C PocCHeİİ, http://www.interfax.ru/world/5 1 6 l 7 5

243


KASAYAX Y/JRA KARA BAG'

Devlet Başkanı Putin, hükümetin bu konudaki önerisine onay vermiştir.

OSB komutanı, Ermenistan Silahlı Kuvvetlerinin

Başkomutanı tarafından atanacaktır. Bununla birlikte bu atama, Rus Silahlı Kuvvetleri Başkomutanı'nın onayını gerektirmektedir. Barış döneminde OSB, Ermenistan Genelkurmayı'nın emrinde olacaktır. 35 Ermenistan ve Rusya arasındaki resmi ortak birlikler hususunda şunu da vurgulamak gerekir ki aslında Ermenistan'ın ve Rusya'nın ortak askeri oluşumunun temeli, 2000 yılına dayanmaktadır. Bu oluşum, 102. askeri üs ile Ermenistan Silahlı Kuvvetleri 5. Kolordusu birlikleri eliyle gerçekleştirilmektedir. Yeni antlaşma, söz konusu birliklerin asker sayısı ve işlevleri konusunda değişiklikler öngörmektedir. OSB'nin oluşturulmasıyla ilgili çalışmalar, bu kapsamda sürdürülmekte; halihazırda her iki hükümet arasında, bu konudaki müzakereler devam etmektedir. Ermenistan Savunma Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, gizlilik kapsamında bazı hukuki ve kurumsal konuların çözüme kavuşturulması için çalışmaların sürdürüldüğü; yeni oluşumun gerek Ermenistan sınırlarını korumakla gerekse bölge güvenliğini sağlamakla ilgili görevleri olduğu; bu çerçevede, değişik silahlarla ve mühimmatla teçhizat konusunda müzakerelerin devam ettiği bildirilmiştir. 36 Söz konusu antlaşmanın Ermenistan'ın egemenliğine gölge düşürdüğüne dair eleştiriler de yapılmaktadır. Bazı Ermeni 35 36

nyrnH 01106pıuı COJJl3HHC o6bCJlHHCHHOH rpynnHpOBKH BOHCK PoccHH H ApMCHHH, http://www. inıcrfax.ru/russia/536849 MHHo6opoHbl ApMCHHH coo6mKJio o nepeeoopyı1<eHHH 061.eJlHHeHHoii rpynnnpoeKH eoiic• c Pocrncii, 16 Ho•6p• 2016, http://www.kavkaz-uzel.eu/articles/292706/

244


Doç. Dr. Ali ASKER

yorumculara göre Ermenistan ekonomisinin varlıkları, daha önceden Rusya'nın denetimine geçmiştir.

Bugün Ermenistan

güvenlik sisteminin en önemli kurumu olan ordunun Rusya'ya teslim edilmesi de yine bu çerçevede, aslında egemenlik hakkından vazgeçmek anlamına gelmektedir. Bu yüzden son antlaşmanın ana hedefi, Rusya'nın Ermenistan'ın ulusal çıkarlarını göz ardı ederek kendi çıkar alanını genişletmektir. OSB, Ermenistan'ın güvenliğini garanti altına almamakta; bilakis onu tehdit etmektedir. Nitekim antlaşmada, Rusya'nın yükümlülükleri belirtilmemekte ve bu durum da bölgede, NATO ile gerginliğin artmasına yol açmaktadır. Ayrıca Ermenistan, NATO'nun hedefi haline gelmektedir.37 OSB ile ilgili antlaşmanın taraftarlarına göre ise Rusya ve Ermenistan, yeni siyasi durumu dikkate alarak OSB'nin üstlendiği işlevlerin hukuki çerçevesini şekillendirmişlerdir. Bu nitelikteki ortak askeri birlik, ilk Rusya-Ermenistan ortak komuta karargah tatbikatı yapıldığı andan,yani 1995'ten itibaren fiilen bulunmaktadır. Nisan 2016 çatışması38 sonrası, Azerbaycan'ın özellikle Nahçıvan tarafından saldırma ihtimali önemli bir sorun olarak belirince 37

38

Ennenistan Siyasi ve Uluslararası Araştınnalar Merkezi uzmanı Ruben Megrabyan'ın açıklaması için bkz. MuHo6opoHı.ı ApMeHHH coo6mHJJo o nepeeoopyıı<eHHH otibe)IHHeHHOİİ rpynnHpoBKH BOİİCK c Poccueii, 16 HOH6px 2016, http://www.kavkaz­ uzel.eu/articles/292706/ Azerbaycan ile Ennenistan arasındaki sınır çatışmalan, 1 994 'te imzalanan ateşkesten beri yüzlerce kez ihlal edilmiştir. Fakat bu ihlaller genel itibariyle küçük çaplı olduğu için dikkat çekmemektedir. 2 Nisan 2016'da Ennenistan'ın ateşkesi bozmasıyla meydana gelen durum, büyük çaplı bir çatışmanın ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Çatışma, Kelbecer'in Ennenistan tarafından işgalinin 23. yıldönümünde, hem de her iki devletin devlet başkanlarının nükleer güvenlik zirvesi için ABD'de bulunduğu sırada başlamış ve Azerbaycan tarafının ilan ettiği ateşkesle birlikte 5 Nisan'da ancak durdurulabilmiştir. Bkz. Nazim CAFERSOY, " '4 Gün Savaşı' ve Bölgesel Dengeler", http://www.dw.com/tr/4-gün-savaşı-ve-bölgesel-dengeler/a- l 91 68839

245


böyle bir düzenlemeye ihtiyaç duyulmuştur. Ayrıca bu yorumculara göre Ermenistan Silahlı Kuvvetlerinin askeri planlama ve eğitim metodolojisi, karargah yapısı, taktik ve strateji anlayışı, silahları ve mühimmatı Rusya'nın silahlı kuvvetleriyle aynıdır. Kurmay albay ve daha üst kademelerde görev yapan Ermeni subaylarının önemli bir kısmı, Rusya'nın askeri okullarından mezundurlar. Bütün bu etkenler dikkate alındığında yeni OSB, yüksek savaş kabiliyetine sahip bir birlik olarak görev yapacaktır. Bu birliğin var olması, Ermenistan açısından herhangi bir tehdit oluşturmamaktadır. 39 S. "KOMPLEMENTARİZM" EKSENLİ DIŞ POLİTİKA

Her ne kadar uygulamada gözlemlenmese de teorik olarak Ermenistan'ın dış politikası, "komplementarizm" üzerine kuruludur. Bu politika, çok yönlü dış ilişkilere dayalı bir politikadır. 2000 yılına dek Ermenistan ve NATO arasındaki ilişkiler, düşük düzeyde seyretmekteydi. Bu durumun ortaya çıkmasında, objektif ve subjektif birçok sebebin olduğu bilinmektedir. Uzun yıllar boyunca Ermenistan yönetimi ve siyasi seçkinleri NATO'ya güvenmemiş, onu neredeyse Türkiye ile eşdeğer olarak görmüşlerdir. Türkiye'nin Ermenistan ile ilişkilerindeki kırmızı çizgiler (Karabağ sorunu, soykırım iddiaları, vs), aynı zamanda NATO'nun bir tutumu olarak algılanmıştır. Bu yaklaşımın başka bir sebebi de 1990'lı yılların ortalarında NATO'nun doğuya doğru genişlemesi sonucunda ortaya çıkmış, NATO-Rusya gerginliğidir. Bu yüzden SSCB'nin 39

Kafkas Enstitüsü Direktör yardımcısı Sergey Minasyan'ın açıklaması için bkz. MHHo6opoHhl ApMeHHH coo6ıı.uıno o nepeooopyıı<eHHH o6ı.eıtHHeHHoii rpynnupooKH ooiicK c PocCHeii, 16 Ho�6p� 2016, http://www.kavkaz-uzel.eu/articles/292706/

246


Doç. Dr. Ali ASKER dağılmasından sonraki süreçte birçok devlet, Batı ile bütünleşmeyi (entegrasyonu) kendi bağımsızlıklarını pekiştirecek bir süreç olarak algılarken Ermenistan, Rusya'dan uzaklaşmama yolunu tercih etmiştir. 40 2000 yılından sonra Ermenistan'ın NATO'yla ilişkilerinde bir yakınlaşma süreci söz konusudur. Bu dönemde Ermenistan yönetimi, çok vektörlü dış ilişkilere dayalı komplementarizm politikasını uygulamaya koymuştur. Bu politika gereği, Ermenistan ve NATO arasında Aralık 2005'te, "Bireysel Ortaklık Eylem Planı" imzalanmıştır.41 Ermenistan yönetimine göre bir taraftan Rusya ve Kollektif Güvenlik Antlaşması Örgütü (KGAÖ) ile ilişkilerin sürdürülmesi, diğer taraftan NATO ile işbirliğinin geliştirilmesi Ermenistan'ın ulusal çıkarlarına uygundur. Ermenistan'ın KGAÖ ve NATO çerçevesindeki uluslararası yükümlülükleri çatışmadığı sürece Ermenistan, NATO ile işbirliğinin geliştirilmesinden yanadır. Yani Ermenistan'ın NATO ve KGAÖ ile ilgili tutumu çatışmacı değil tamamlayıcı bir politikadır. Bu anlamda NATO­ Ermenistan işbirliği, Ermenistan'ın ulusal çıkarlarına uygun gelen ve jeopolitik durumu akılcı (rasyonel) şekilde değerlendiren bir denge politikası olarak görülmektedir.42 KGAÖ Genel Sekreteri General Nikolay Bordüce, Ermenistan'ın bu örgütteki başkanlık 40

41

42

Hopa fEBOP101H, "ilOJJHTHKa HATO e pernoHe IOııcHoro KaeKa:ıa", http://ap.rau. am/?page;sıatja&st_id;5J Ennenistan, katılım isteğini 2004 yılında açıklamış ve Mayıs 2005 'te Brüksel' e sunmuştur. Aralık 2005 'te ise Ennenistan hilkümeti ve NATO arasında ilgili antlaşma imzalanmıştır. Hopa rEBOPKAH, "ilonHTHKa HATO am/?page=statja&st_id=53

B

pernoHe IOııcHoro Kaeıca:ıa", http://ap.rau.

247


KANA YAı'\- YARA J(ARABAG

dönemini değerlendirirken gazetelere manşet olacak bir ifade kullanmıştır: "Ermenistan KGAÖ'nün lokomotifi olmuştur."43 Bu açıklamanın

ardından

bir yıl bile geçmeden

Ermenistan

yönetiminin NATO ile ilgili açıklamaları, Rus ve Ermeni basınında değişik tartışmaları beraberinde getirmiştir. 25-27 Mayıs 2010'da, Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan'ın

Brüksel'deki

temasları sırasında bazı önemli açıklamalar yapılmıştır. 26 Mayıs 2010 tarihinde, dönemin NATO Genel Sekreteri A. F. Rasmussen'in ve Sarkisyan'ın ortak basın toplantısında NATO Genel Sekreteri, bu örgütün muhtemel bir Azerbaycan-Ermenistan savaşında, Dağlık Karabağ olaylarına müdahil olmayacağını açıklamıştır. Rasmussen, NATO'nun Karabağ sorunun çözümünde yer almadığını fakat örgütün Minsk Barış Süreci'ni desteklediğini açıklamıştır. Sarkisyan ise Ermenistan'ın NATO üyeliğine girmek gibi bir düşüncesinin olmadığını söylerken çelişkili bir açıklamada bulunmuştur: "Ben ne bugün ne de daha önce NATO'nun Dağlık Karabağ çatışmasının çözümü sürecinde, özellikle durumun gerginleşeceği ve savaş aşamasına geçeceği takdirde, herhangi bir rol alacağını duydum. Bilindiği üzere Karabağ sorunuyla AGİT Minsk Grubu uğraşmaktadır. Ermenistan ve Azerbaycan, Avrupa Konseyi üyeleridir ve Avrupa kurumları, gerek sorunun çözümünde gerekse ilişkilerimizin normalleşmesi sürecinde yer almaktadırlar." Sarkisyan, NATO'nun

aynı zamanda Avrupa'da güvenlik

meselelerinden de sorumlu olduğunu vurgulamış, ardından da "Benim söylediklerim, eğer yarın bölgede çatışma çıkarsa 43

ApMCHHR BblCl)'nHJJa JJOKOMOTHBOM palBHTHR OJJ.K6 - 6opıııoııca, http://www. rcgnum.ru/ncws/l 1 93698.html.

248


Doç. Dr. Ali ASKER

NATO'nun doğrudan bölgeye gireceği şeklinde algılanmamalı." demiştir.44 Aslında bu çelişkili açıklamanın amacı, Ermenistan'ın NATO ile sıkı ilişkilerden yana olduğu mesajını vermektir. Bu açıklama değişik yorumları da beraberinde getirmiştir. Bazıları bunu, muhtemel Azerbaycan-Ermenistan çatışmasında Erivan'ın güvenlik kaygılarının olmasıyla ilişkilendirmişlerdir. Batı'da

hala

Ermenistan

ile

işbirliğinin

geliştirilmesi

sonucunda, onu Rusya'nın kucağınd:ı.n çekip almanın mümkün olacağına dair bir yanılgı hakimdir. Bu yanılgı, Türkiye'deki birçok resmi ve gayrıresmi kurumun da görüşünü etkilemiş durumdadır. Gerçekten de ilk bakışta, Ermenistan yönetiminin NATO ile ilgili yaptığı açıklamalar ve yapılan üst düzey temaslar, ayrıca Erivan'ın "Avrupa bütünleşmesi" kavramını sıkça tekrarlaması bir statüko değişimi olarak algılanabilir. Bu durumda, Rusya-Batı rekabeti doğrultusunda, Ermenistan'ın ''Avrupa bütünleşmesi" vurgusu ne kadar gerçekçidir? Aslında Rusya, Ermenistan'ın Batı ve Türkiye ile yakınlaşmasına belirli ölçüde izin vermektedir. Bu yüzden Türkiye­ Ermenistan ilişkilerinin gelişmesine Rusya'nın verdiği desteği samimi olarak algılamak, yüzeysel bir yaklaşımdır. Ermenistan'ın

komplemantarist politikası, hiçbir zaman Ermenistan-Rusya ilişkilerinin önemini azaltmayacaktır. Rusya' nın Ermenistan'a sırtını çevirmesi, Erivan yönetimi için bir felaket anlamına gelmektedir. Rusya için Ermenistan'ın ne anlama geldiği, üst düzey yetkililer tarafından defalarca açık şekilde ifade edilmiştir. Dönemin Rusya Devlet Duması Başkanı Boris Grızlov'un yaptığı bir açıklamada, 44

"JloKOMOTHB OL\KE" ApMeKHR xoqeT npuuenHTLCR K naTOBCKOM)' noe:my , http:// salamnews.org/news/13215

249


10-L'\A ) AJ\' ) >:JJV:l

JVrnABA G

"Ermenistan, Rusya'nın Güney Kafkasya'daki ileri karakoludur." ifadesini kullanması, tesadüf değildir. 45 Üssün görev süresiyle ilgili Erivan'da yapılan antlaşma töreninden sonra düzenlenen basın toplantısında Medvedev, Rusya'nın Ermenistan ile müttefik olduğunun altını çizerek yaptığı antlaşmayı aklamak istemiştir: "Ekonomi ve güvenlik alanında bölgenin en büyük devleti olan Rusya, Kafkasya'da önemli rol oynamaya devam edecektir. ... Rusya müttefik ilişkilerinde de sadıktır. Bu açıdan KGAÖ'nün üyesi olan Rusya, kurumdaki destekçisi Ermenistan'ın güvenliğinden de sorumludur. Rusya müttefik ilişkilerine ciddi yaklaşmaktadır''.46 Rusya için Ermenistan'ı kaybetmek, Güney Kafkasya'dan tamamen dışlanmak anlamına gelmektedir. O yüzden bundan sonra da Rusya'nın Ermenistan'daki askeri varlığını koruyacağı söylenebilir. Türkiye'yi devamlı tehdit olarak gören, Azerbaycan topraklarının işgali sebebiyle her zaman savaş çıkabileceği ihtimalini de göz önüne alan Ermenistan, Rusya'nın askeri desteğinin daha da güçlü şekilde devam etmesini istemektedir. Rusya ve Ermenistan arasındaki işbirliğinde, eşitlik ilkesinin korunmadığına dair zaman zaman kısık sesle yapılan eleştirilere de Ermenistan kamuoyunda tahammül edilmemektedir. Rusya'nın Ermenistan'da bulunmasına, bu devletin adeta bir yaşam güvencesi olarak bakılmaktadır. Bu yüzden Gümrü'deki askeri üs ve Rus bayrağının Güney Kafkasya'da dalgalanması, Rusya'nın uzun 45 46

B MrY no110011RT 11Torn 20 neT pa3BHTHR apMRHo-pocc11i1cK11x OTHoweHHH, http://vestikavkaza.ru/news/politi ka/di plomatia/43773.html Elhan ŞAHİNOGLU, "Ennenistan'ın Stratejik Ortağı Azerbaycan'ın Stratejik Partneri Olabilir mi?", http://2l yyte.org/tr/yazi.aspx?ID=5408&katl =l

250


Dor Dr. Afi ASKER yıllar bölgede ve Ermenistan üzerinde etkinliğini koruma aracı olarak görülmektedir.47 Rusya, bunu yaparken Ermenistan'ı sadece askeri açıdan değil ekonomik olarak da kendine bağımlı kılmış ve tahakkümü altına almıştır. Bugün Rusya, Ermenistan'ın en büyük yatırımcı ortağı olarak bilinmektedir. 201 1 yılı verilerine göre Ermenistan'daki dış yatırımların %57'si Rusya'ya aittir. 48 Oysa bu gelişme,Ermenistan'ın özellikle enerji,yakıt,demiryolları gibi önemli sektörlerini Rusya'nın satın alması şeklinde değerlendirilmelidir. Ermenistan'ın stratejik öneme sahip tüm işletmelerine Rusya tarafından tamamen veya kısmen el konulmuştur.

6. ASKERi ÜSLE iLGİLİ SORUNLAR Rusya'nın yurtdışındaki askeri üsleriyle ilgili belli başlı sorunları bulunmaktadır. Öncelikle kira bedellerinin Rusya'nın ekonomik gücüne oranla fazla olması, finansman sorunu ve giderlerin karşılanmasındaki zorluklar vurgulanmalıdır. Bugün Rus ordusunda, gerek teçhizat gerek disiplin alanında küçümsenmeyecek sorunlar bulunmaktadır. Bu üslerde, personel arasında ciddi disiplin sorunları yaşanmaktadır. Ermenistan'daki üste de bu konudaki sorunlar zaman zaman kamuoyunda tepkilere sebep olmakta, gerek disiplin gerekse Ermenistan'ın egemen devlet olma niteliği ekseninde tartışmalar yapılmaktadır.

47

Bmı,ııHMHp Kpae�eHKO 3oHTHK .ıı;ıH poccHiicKoro <jıopnoCTa, «3epKano ne11eım» http://zn.ua/POLITICS/zontik_dlya_rossiyskogo_forposta-60858. html.

N!!29, 48

PoccHH caMhlii ıqıynHhlii Armenia/2011/1319516273.php

HH&ecrop

251

ApMeHHH,

http://kavkasia.net/


KANA 1 A N YARA KARABAG'

Rus

askerleriyle

birlikte

üssün

bulunduğu

devlet

vatandaşlarının da bu üslerde çalışması, disiplin sorunlarının kalıcı hale gelmesinde etkilidir. Disiplin sorunundan kaynaklanan ve Ermenistan ile Rusya arasındaki ilişkilerde gerilmeye sebep olan önemli bir olay, Ocak 2015'te meydana gelmiştir. Üste görevli er Valeriy Permyakov, firar ederek Türkiye sınırını geçmeye çalışmış; ardından 12 Ocak 2015 tarihinde Gümrü'de Avetisyan ailesini (2 yaşlı ve 6 aylık çocuk49 dahil 7 kişi) katletmiştir. 50 Bu olay, Ermenistan'da çok büyük infiale sebep olmuş; askeri üssün ülke sınırları dışına çıkarılması, suçlunun ise Ermenistan makamlarına teslim edilmesi talebiyle gösteriler yapılmıştır. Bu olayın ardından Rus Genelkurmayı, askeri üste görevli erlerin 2016'da tahliye edilerek yerlerine sözleşmeli askerlerin geleceğine dair açıklama yapmıştır. Buna rağmen halihazırda, açık kaynaklarda yer alan bilgilere göre çok az sayıda sözleşmeli asker göreve başlamıştır. Bu sorunların yanı sıra 102. askeri üsle ilgili Rusya'nın ve aynı zamanda Ermenistan'ın en büyük sorunu, buraya yapılan sevkiyatın çok pahalı ve zor olmasıdır. Rusya'nın Ermenistan ile sınırının olmaması, Gümrü'deki askeri üssün donatılması ve gereksinimlerinin karşılanması açısından zorluklara sebep olmaktadır. Son döneme kadar askeri üsse askeri yük ve personel sevkiyatı, Gürcistan ile yapılan antlaşma gereği bu devlet üzerinden sağlanmıştır. 2008 49

5 0

yılında

Rusya-Gürcistan

savaşı

sonrası

Avetisyan ailesi üyeleri, otomatik silahla vurularak evde öldürülmilş; 6 aylık bebek ise süngülenerek ağır yaralanmış ve olaydan 7 gün sorua hastanede hayatını kaybetmiştir. Bkz. B fıoMpH npttıııntt Ja poccHiiCKHM con.ııııTOM , http://www.kommersanı.ru/

Doc/264603 1 , B fıoMpH npHlll.lJ H 3a pocCHiiCKHM coJJJlaTOM

252


Doç. Dr. Ali ASKER

Gümrü'ye karayoluyla askeri yük ve personelin taşınması fiilen durdurulmuş, iletişim ve teçhizat sadece hava yoluyla sağlanmıştır. 20 Nisan 201 1 tarihinde Gürcistan parlamentosu, oybirliği ile söz konusu antlaşmayı feshederek askeri üsse Gürcistan arazisinden herhangi bir askeri yük ve personel geçişini yasaklamıştır. Rusya'nın Gürcistan'a 2008'de düzenlediği saldırı sonrası, bu antlaşmanın devam ettirilmemesi doğaldır. Antlaşmanın süreli olması sebebiyle 2011'de sona erdirildiği anlaşılmaktadır. Dönemin Gürcistan Dışişleri Bakanı G. Vaşadze, Azerbaycan'ın APA Ajansına yaptığı açıklamada, "Gümrü'deki Rus askeri üssünün potansiyelinin artırılması Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan için tehlike oluşturuyor." uyarısında bulunmuştur.51 Ermenistan'ın bölgede sadece Azerbaycan'a değil Gürcistan'a karşı da toprak iddialarının bulunduğunu dikkate aldığımızda, Ermenistan yönetimine 102. askeri üssün kullanım hakkının verilmesinin Tifl.is'i de rahatsız ettiği söylenebilir. Bu yüzden ABD'nin Gürcistan'da askeri üs açması, potansiyel bakımından kıyaslanmayacak kadar küçük olsa bile içerdiği mesaj ve başlangıç olması açısından büyük önem taşıyacaktır.52

51

Bawa.uJe: npo11.11euue cpoKoe npe6b1&aHHJ1 poccuiicKoii eoeuuoii 6aJbl e ApMeHHH onacuo ll.llR peruoua, http://www.aze.az/news_vashadze_prodlenie_srokov_41264.

html 52

Gürcistan Devlet İhale Kurumu'nun İnternet sayfasında, ABD Savunma Bakanlığı 'nın ihtiyaçlan doğrultusunda Gürcistan' da yapılacak inşaat ihalesi yer almaktadır. Devlet ihalesinin bedeli 30 Milyon Dolar olup idari binalan, eğitim merkezlerini, uçaklar için hangarlan, itfaiye istasyonlannı, yemekhane ve benzeri yapıların inşaatını kapsamaktadır. Bkz. AuTOH 6PEAHXllli, "ClllA ua'luyT TPeTbıo MHpoeyıo c fpYJHH", http://politexpert.net/1 5453-na-poroge-tretei-mirovoi-ssha-brosaet-vyzov­ rossii-i-sozdaet-bazy-v-gruzii

253


Gürcistan'ın bu kararı almasında, ABD telkininin de etkili olduğu söylenebilir. ABD'nin Sarkisyan yönetiminden memnun olmadığı bilinen bir gerçektir. 1 Mart 2008'de Erivan'da yapılan gösterilerin dağıtılması sırasında, Sarkisyan'ın aşırı şiddet kullanması sonucunda 10 kişi ölmüş ve yüzlercesi de yaralanmıştır. ABD, "Bin Yılın Tehditleri" adlı program çerçevesinde Ermenistan'a yaptığı yardımları durdurmuştur. ABD'nin Ermenistan Büyükelçisi, bu yardımın durdurulmasının sebebi olarak Ermenistan'ın kötü yönetildiğini söylemiştir. Büyükelçiye göre eğer gereken iyileşmeler sağlanırsa yardım paketi yeniden yürürlüğe girecektir. Gerek imajı açısından gerekse ekonomik bakımından Ermenistan'ın bu yardıma ihtiyacı vardır. Zira 200-300 Milyon ABD Doları, düşük bütçeli bir devlet olan Ermenistan için önemli bir meblağdır.53 Gürcistan'ın yük sevkiyatına da hava sahasını kapatması, Rusya'yı İran koridoru üzerinden sevkiyata zorlamıştır. Rusya, üsse yapılacak sevkiyatın Hazar Denizi'nden Enzeli Limanı'na gönderilmesini, oradan da Mehri'ye sevk edilmesini tercih etmektedir.5� Oysa gerek hava sahası gerekse İran koridoru, üssün teçhizatı konusunda verimli seçenekler değildir ve Rusya'ya büyük mali külfet getirmektedir. Rusya'nın askeri harcamaları, hedefleriyle karşılaştırıldığında yetersizdir ve söz gelimi Fransa'nın harcamalarından bile azdır. Rusya'nın Avrupa'dan helikopter taşıyan gemi alması, teknolojik yetersizliğin bir göstergesi olarak 53

2 0 1 3 yılında Ennenistan bütçesi, 1 Trilyon 1 52 Milyar Dramdır (Yaklaşık 3, 7 Milyar

54

fpy1u� 1a6nOKHpoeaııa pOCCHHCKYIO 6a:ıy B fıoMpH, http://army-news.ru/20 1 1/04/

Dolar). 201 6'da ise bu rakam yaklaşık 3 Milyar Dolar'dır.

gruziya-zablokirovala-rossijskuyu-bazu/

254


Dor Dr. Ali ASKER değerlendirilmektedir.55 En son ihtimallerden biri olarak da Rusya'nın söz konusu üssü Ermenistan'a devrederek dikkatini daha fazla Kuzey Kafkasya'ya yönelteceği söylenmektedir. Fakat K.ırım'ın işgali sonrası uygulanan uluslararası ambargo, Suriye politikasındaki değişmez tavrı, Türkiye ve Rusya arasında yaşanan uçak krizi sonrası orduya ilişkin kamuoyundaki tartışmaları arka plana itmiş; Rusya'nın "uluslararası emperyalist güçlerin dışlama politikasına" karşı duruş sergilemesi, adeta bir ulusal vazife olarak sunulmuştur. Bugün Rusya, ABD'ye karşı sadece Güney Kafkasya'da değil bütün Hazar havzasında ve Ortadoğu'da etkinliğini arttırmaya çalışmakta olup tabiri caizse ABD'ye, "karşı taarruz"a geçmektedir. Rusların Hemedan'da bulunması, Suriye'deki deniz ve hava üsleri, ayrıca Vietnam, Mısır ve Küba ile askeri üs konusunda müzakerelere devam etmesi bu taarruzun bir parçası olarak görülebilir. 56 Rusya'nın Ermenistan'daki askeri üsten vazgeçeceği veya bu üssü kapatacağına dair tahminde bulunmak için herhangi somut bir gerekçe bulunmamaktadır. Bilakis, Türkiye'nin yanı başında ve bölge devletleri üzerinde bir tehdit unsuru haline gelen bu üssün silah potansiyelinin arttırılması beklenmektedir. Ayrıca Rusya, Ermenistan ile ikili antlaşmalar yaparak Ermeni ordusunu daha fazla silahlandırma olanakları sunmakta ve her geçen gün onu daha fazla kendisine bağımlı kılmaktadır. İşgalci bir devlet olan Ermenistan'ın elinde pek fazla seçenek kalmamaktadır. Öte yandan 55 56

nbep ABPHJJb, "MocKea npHHHMaeT Hoeyıo eoettttyıo 11oıcqmuy", http://www. inosmi.ru/army/20091221/157121493.html, Pierre Avril, Moscou se dote d'une nouvelle doctrine militaire, "Le Figaro" Hpuua ,AJKOP6EHA,Ll3E, "AMepuKa " PoccHJI Moryr c11enarL 3aKaeKa:ıbe «MeCTOM

MR 11paK11»", http://www.rosbalt.ru/world/2016/l 0/20/1 560360.html

255


KANA1AN 1AR A KA R A B A G

Rusya, zaman zaman Azerbaycan ordusuna d a silah satarak57 Azerbaycan ile de ilişkilerini muhafaza etmekte ve her durumda karlı çıkmaktadır.

SONUÇ Rusya'nın Ermenistan'daki askeri varlığı, 102. askeri üssün silahlandırılması ve modernizasyonu gibi konuların yakın bölge devletlerini de tedirgin etmesi gerekir. 102. askeri üs, Rusya'nın güneybatı kanadında yer alan önemli bir askeri birlik olarak değerlendirilmektedir. Askeri gücünün ve yeteneğinin yanı sıra Rusya için bu üs, bölgede psikolojik bir baskı aracı niteliğindedir. Bu üs aynı zamanda, Ermenistan açısından da büyük önem arz etmektedir. Savaş durumunda olduğu Azerbaycan ile muhtemel bir savaşın patlak vermesi durumunda Ermenistan, 102. askeri üssün kullanılmasını sağlayacağını düşünmektedir. Burada bulunan personelin yarıdan fazlasının Ermeni olduğuna, bazı resmi olmayan kaynaklarda ise personel sayısının 4-5 bin değil 12 bine ulaştığına 57

Rusya Devleı Başkanı Yardımcısı Yuri Uşakov, Rusya'nın müttefiki olan Ennenisıan'a silah sattığını, bunda yadsınacak bir durum olmadığını, ne var ki Azerbaycan'a da silah satışının yapıldığını ifade etmiştir. HpHua ,!OKOPbEHA,1{3E, "'AMepHKa " PoccuR Moryr c)lenaTb 3aKaeKa:ıbC «MecroM JlJlJI JlPaKH»'', http://www. rosbalı.ru/world/2016/ 10120/1 560360.html. Rusya'nın Azerbaycan pazarındaki ağırlığı, 20!0 yılından iıibaren hissedilmeye başlamıştır. Azerbaycan Ordusu'nun 2014 yılı yayımlanmış verilerine göre o döneme kadar Azerbaycan, Rusya'dan azımsanmayacak mikıarda silah ve mühimmat almıştır. Bunlar şöyledir: 24 adet Mi35M helikopteri, 60 adet Mi- 1 7 helikopteri, uçaksavar füze sistemi S-300PMU-2, 1 30 adet T-90SA tankı, 100 adet piyade muharebe aracı BMP-3, 70 adet zırhlı savaş aracı BTR-80182, yaklaşık 450 çeşitli topçu !abur sistemi ve çok namlulu rokeıatar, 300 taşınabilir uçaksavar füzesi ve füzeler için 1 500 roket. Azerbaycan'ın Rusya'dan alım ihaleleri paketinin toplam bedeli, yaklaşık 2 Milyar Dolar'dır. Bkz. EKarepuua TECEMHHKOBA, "KaK o6ecneqHeaercR 6anauc cun e 3aKaBKaJbe", http://www. vestikavkaza.ru/articles/Kak-obespechivaeısya-balans-sil-v-Zakavkaze.html

256


Doç. Dr. Afi ASKER

dair basında ve açık kaynaklarda yer alan bilgiler, üzerinde düşünülmesi gereken bilgilerdir. 2007 Temmuz sonlarında AKK.Nyı askıya almış, 2007 Aralık ayında da antlaşmadan çekildiğini açıklamış olan Rusya, Kafkasları silahlandırma politikasında mutlak bir serbestlik elde etmiştir. 102. askeri üssün görev süresinin uzatılmasına dair antlaşma, AKKA normlarını ciddi şekilde ihlal etmektedir. Antlaşmada üssün yeni silahlarla donatılmasına dair bir hüküm de yer almaktadır. Rusya'nın bu adımları kendisiyle sınırlı kalmamış, ayrıca Ermenistan'ı da cesaretlendirmiştir. Bazı yorumcular, Türkiye'nin Azerbaycan ile askeri ittifaka girmesi ve Nahçıvan'da üs açması gerektiğini dile getirmektedirler. Bazıları ise Türkiye'nin bu süreçte taraf olmaması gerektiğini, aksi bir durumun cepheleşmeyi daha da arttıracağını söylemektedir. Bütün bu gelişmeler, bir kanat devleti olan Türkiye'yi de yakından ilgilendirmektedir. Dolayısıyla Türkiye'nin bu konuda bir politika belirlemesi kaçınılmazdır. Aksi h:ilde Türkiye, kendi milli menfaatlerini korumakta, daha da zorlanacaktır.

257


KA.NA YAN 1 A R.-4 KA.MBAG

258


ERMENi LOBİLERİNiN PROPAGANDA AMAÇLI İLETİŞİM ETKİNLİKLERİ: 2015 YILI FAALiYETLERİNDEN ÖRNEKLER'

Doç. Dr. Leyla BUDAK"

GİRİŞ Türkiye, sürekli gündemde tutulan, dünya kamuoyuna çeşitli faaliyetlerle sunulmaya ve benimsetilmeye çalışılan bir Ermeni sorunuyla karşı karşıyadır. Ermenilerin vatanlarından sürülüp soykırıma uğratıldıkları iddiasıyla Türkiye'den toprak ve tazminat talepleri, dünya kamuoyunun gündeminde devamlı surette canlı tutulmaya çalışılmaktadır. Özellikle Ermenistan dışında çeşitli ülkelerde faaliyet gösteren Ermeni lobileri, çok yönlü iletişim faaliyetleriyle destekleyerek bir Ermeni davası olarak sundukları bu tezlerini dünya kamuoyuna anlatmaya büyük önem vermektedirler. Bu faaliyetlerde Ermeni siyasal partilerinin, kilisenin ve belirtildiği üzere Ermeni lobilerinin çok önemli etkin roller üstlendiği görülmektedir. Ermeniler açısından konu, dünya gündeminde genelde aynı çizgiyi korur şekilde verilmektedir. Bu genel çerçeve içinde Ermeniler, kısa vadede dünyanın çeşitli yerlerine dağılmış 259


kA N,-üAN ) A RA

KARA BA(;

vatandaşlarını aynı hedef doğrultusunda birleştirmek ve Ermenilik şuurunu yaşatmak, uzun vadede ise "Büyük Ermenistan" hayalini gerçekleştirmek gibi amaçlar doğrultusunda hareket etmektedirler. Ancak konunun bir intikam ve nefret söylemi oluşturacak şekilde ve sadece söz konusu hedeflere yönelik olarak gündemde tutulması, sadece Türkiye'yi değil sağduyu sahibi Ermeni vatandaşları da rahatsız etmekte, ayrıca Ermenistan ile olan komşuluk bağlarının geliştirilebilmesi açısından da umut kırıcı olmaktadır. Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin olumsuz yönde etkilenmesi, başta ekonomik, sosyal ve siyasal olmak üzere bir çok konuda atılabilecek barışçıl adımların da olumsuz etkilenmesine, bölge güvenliğinin ve istikrarının zedelenmesine yol açabilmektedir. Öte yandan bazı ülkelerin bu konuyu gündemde tutarak kendi iç ve dış politika veya propaganda malzemesi haline getirme çabaları da mevcuttur. Geçmişte olduğu gibi günümüzde de bu tablo durumunu korumakta, dünyanın çeşitli yerlerine dağılmış Ermeniler sosyal, siyasal ve kültürel organizasyonlarla bulundukları ülkelerin kamuoylarını tarihi hedefleri doğrultusunda yönlendirerek gelişen teknoloji ve iletişim olanaklarının tümünden azami ölçüde yararlanmakta ve davalarını canlı tutmaya çaba sarf etmektedirler. Bir diğer yandan konunun tarihi boyutu dikkate alındığında, Osmanlı

İmparatorluğu'nun parçalanmasındaki rolleriyle ve

çıkarlarıyla ilgili devletlerin bu davaya olan bağlılıkları belirgin bir boyuttadır. Başta Rusya, Fransa ve İngiltere olmak üzere söz konusu devletlerin de desteklediği bir çok Ermeni derneği,

260


Dor Dr. uyla BUDAK

komite, kilise ve Ermeni patrikliği de bu siyasi hedefe entegre edilmiştir. Osmanlı idaresinden sonra "Doğu Anadolu'da müstakil

bir Ermenistan kurulması" iddiasıyla desteklenen propaganda ve sonrasında gerçekleşen olaylarda, Türkiye hedef olmuş ve her iki toplum da zarar görmüştür. Bu çalışmada, Ermenilerin Türkiye ile ilgili hedeflerini gerçekleştirmek üzere kullandıkları en önemli konulardan biri olan Ermeni meselesiyle ilgili olarak Ermeniler eliyle gerçekleştirilen propaganda faaliyetleri, 2015 yılı temelinde ele alınacaktır. Bu bağlamda, yapılan lobi faaliyetlerinden örnekler verilecek ve konu, iletişim etkinlikleri ve teknikleri açısından değerlendirilecektir.

1. ERMENİ LOBİLERİ ve GENEL OLARAK PROPAGANDA FAALİYETLERİ Basın ve ifade özgürlüğünün, teknolojik gelişmelerin ve ilgili alt yapının geliştiği demokratik rejimlerde toplumun her alanına etki etmeye çalışan siyasallaşmış gruplar, aynı olanaklardan azami ölçüde faydalanarak kendi istekleri doğrultusunda karar alma mekanizmalarını etkilemeye çalışırlar. Diaspora kelimesi çeşitli sebeplerle yurtlarından ayrılan ve başka ülkelerde yerleşmiş fakat ayrıldığı ülkesiyle bağlarını koparmamış veya bağlarını devam ettirmeye çalışan etnik azınlıklar için kullanılmaktadır. Dünya genelinde yaygın olarak bulunan ve en bilinen diasporalar Çin, Ermeni, Yahudi, İtalyan ve Rum kökenli azınlıklara aittir. Diasporalar ilk olarak bulundukları ülkelerde, ait oldukları milletin etno-kültürel öğelerini korumayı amaçlarlar ve varlıklarını sürdürebilmek için sosyo-ekonomik 261


KA,\'_":l r'A N Y A R.rl

KARABAG

altyapılarını güçlendirmeye çalışırlar. Nihai olarak diasporalar, lobicilik faaliyetlerine başlar ve bulundukları ülkelerdeki karar alma mekanizmalarını kendi çıkarları için etkilemeye ve yönlendirmeye çalışırlar. 1 Bir ikna yöntemi olan propagandanın her aşamasında, Ermeni Diasporası'nın çok etkin rol oynadığı, aşağıdaki ifadelerde açıkça görülmektedir:

" Diaspora, sadece yurtdışındaki Ermenilerin (vatandaş olanlar veya sadece Ermeni asıllı olan soydaşlar) sorunlarıyla ilgilenmemekte, aynı zamanda Ermenistan ve halkının tüm dünyadaki imajını güçlendirmesi, Ermeni okullarının geliştirilmesi, yurtdışındaki soydaş gençlerin Ermeni kültürü ve dinine bağlanması yönündefaaliyet göstermektedir. 2 Bulundukları ülkelerin koşullarına göre değişik isimler altında ve farklı alanlarda baskı grupları oluşturan lobiler örgütler arası iş birliği, dayanışma, ilgili konu etrafında birleşme ve etkiyi güçlendirme amacıyla çok yönlü faaliyetlerle birbirini desteklerler. Bu amaçla daha üst organizasyonlara da gidilir.3 Karar alma konumunda bulunan siyasi aktörlerin belli politikaları benimsemelerini, bu yönde karar alma süreçlerini desteklemeyi Bu makale ilk olarak Yeni Türkiye Dergisi'nde (Enneni Meselesi Özel Sayı-V, Eylül­ Aralık 2014. Sayı 64) yayımlanmış, daha sonra gözden geçirilmiştir. Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo-Televizyon ve Sinema Bölümü Öğretim Üyesi http ://tasam . o rg/F i 1 es/P D F/Raporlar/ermeni_ diasporasi _ve_turkiye-rusya _ iliskileri _69ffe94c-7eac-46e l -9424-l J 64688b39ad.pdf http ://akadem ikperspekti f. com/20 1 4/09/ 1 O/soydasl ik-ve-diaspora-kavramlar-ve­ cesitli-ulke-uygulamalari/ Ahmet Taner K.IŞLAI, Siyaset Bilimi, Ankara Üniversitesi Yayınlan, 1987, Ankara

262


Dor Dr. Leyla BUDAK

ve etkilemeyi hedefleyen organize, sistematik faaliyetleri "lobi

faaliyeti" olarak tanımlamak mümkündür. Söz konusu faaliyetler, dünya genelinde ve demokratik ülkelerde oldukça yayılmış, toplumsal düzeyde örgütlenmeye yönelmiş ülkelerin sosyo-politik yaşam alanlarında önemli, belirleyici ve etkin roller üstlenmiştir. Lobicilik kelimesi, kökeni lobi olan ve İngiltere Avam Kamarası'nda, siyasetçilerin seçmenleriyle görüştükleri salonlara verilen isim olarak bilinmektedir. Özet olarak lobicilik, siyasi karar alma mekanizmalarını sistemli ve örgütlü olarak etkilemektir. Bu süreçte somut hedeflere yönelik olarak kapsamlı birçok iletişim ve propaganda tekniklerinden yararlanılır. Bu teknikler birbirine bağlantılı ve çoğu kez iç içe geçmiştir (Medya, bilişim teknolojileri, sosyal medya, reklam-pazarlama, halkla ilişkiler, sinema, kişiler arası iletişim teknikleri, vb). Baskı grubu ve lobi kavramları genellikle karıştırılmaktadır. Baskı grupları modern toplumların yaşamlarında önemli roller üstlenen ve amaçları siyasi iktidar üzerinde etki yaratarak kendi amaçları doğrulnısunda kararlar alınmasını

sağlamak olan

gruplardır. Bu doğrulnıda asıl hedefleri belli doğrulnıda kamuoyu oluşnırmak veya kamuoyunu hedefleri doğrulnısunda etkilemek olarak özetlenebilir. Bunun için de siyasi iktidar üzerinde etki ve baskı kurmak amaçlanmaktadır. Baskı grupları, çok değişik açılardan ve farklı kategorilerde sınıflandırılabilir. Ancak hangi tasnif yapılırsa yapılsın baskı grupları, örgütlenip sistemli etkileme faaliyetleri kullanmaya başladığında teknik, eylem ve etki yönünü, lobi denilen özel baskı grupları almaya başlar.

263


KANAYAN 1ARA KARABAG

Siyasi kararların alınmasında, düşünce ve bilgi akışının sağlanması ile taleplerin dünyaya duyurulmasında, etki ve ikna yöntemlerinin kullanılmasında, en başarılı lobiler etnik kimliğe dayalı lobilerdir. Dünya genelinde en etkin üç lobiden biri, Ermenilere aittir. Diğer iki lobi, Rum ve Yahudi lobileridir. Araştırma faaliyetleri adı altında faaliyet yürüten çok sayıda Ermeni kuruluşu olduğu görülmektedir. Günümüzde uluslararası alanda karar mercilerini etkilemek amacıyla örgütlenen diaspora merkezli Ermeni örgütleri Hınçak, Taşnak ve Ramgavar isimli tarihi Ermeni ihtilal komitelerinin kontrolündedir. Dünya genelinde 7 Milyonu aşkın Ermeni nüfus bulunmaktadır. Bunun yarısından fazlası, yurt dışında yaşamaktadır. Diaspora Ermenilerinin en yoğun yaşadığı yer, Amerika Birleşik Devletleri (ABD)'dir. Ayrıca Kanada, Arjantin, İngiltere, Fransa, Almanya, Yunanistan ve diğer Avrupa Birliği devletleri ile Ortadoğu'da yerleşik halde Ermeni nüfusu bulunmaktadır. Sadece ABD'de yaşayan Ermenilerin sayısının 1 Milyon dolayında olduğu bilinmektedir. En fazla yoğunluk California, New York ve Boston'dadır. Ermenilerin ABD'ye ilk gelişleri mesleki ve ticari nedenlere dayalıdır. Protestan misyonerlerin teşviki ve desteği ile başlayan göçleri, zamanla kitle halinde büyük göçler takip etmiştir. Ermeni lobisini oluşturan örgütlerin başında Amerika Ermeni Asamblesi (Armenian Assembly of America: AAA) ve Amerika Ermeni Ulusal Komitesi (Armenian National Committe of America: ANCA) gelmektedir. Bunların dışında Armenian American Action Committee (ARAMAC), Armenian-American Political Action Committee (ARMENPAC), Armenian Network 264


Doç. Dr. Leyla BUDAK

of Arnerica, Armenian Missionary Association, Armenian Bar Association ve Armenian Relief Society, önemli Ermeni örgütlerinden sadece birkaç tanesidir. Ermenilerin Avrupalılar ile temasları ise Haçlı seferleriyle başlamıştır. Osmanlı tebaası Ermeni tüccarların, aydınların, siyasi aktörlerin ve benzeri grupların gelip yerleşmesiyle ve toplu göçlerle Ermeni nüfus artmıştır. Ermeni grupların en yoğun olarak bulundukları Fransa'da da en güçlü Ermeni diasporası oluşmuştur. Savaştan sonra Fransa'nın etki alanında bulunan Suriye ve Lübnan ile daha sonra Yunanistan'dan ve Ermenistan'dan, Paris ve civarına toplu göçlerle gelen ve güçlenen Ermeni lobileri, Avrupa genelinde en etkili ve organize örgütleri oluşturmuştur.4 Diaspora Ermenilerinin güçlü olduğu Ortadoğu'da ise Ermeniler Suriye, Lübnan, Ürdün, Mısır ve Irak bölgelerinde yaşamaktadırlar. Değişik nedenlerle farklı coğrafyalara dağılan ve yabancı kültürlerle karşılaşan Ermeni muhacirler için en önemli konu, Ermenilik

şuurunu

korumak

olmuştur.

Çeşitli

merkezler

aracılığıyla sosyal, kültürel ve siyasal organizasyonlar düzenlenmiş; Ermeni kimliğini koruyucu çalışmalar yapılmış ve ortak hedeflerle gençlerin bu görüş doğrultusunda eğitilmesine ve yönlendirilmesine çalışılmıştır. Bütün faaliyetler Haydat olarak adlandırılan "Ermeni

Davası"nı esas almaktadır. Bu dava, din ve milliyet faktörlerine dayalı olup "tarihi Ermeni topraklarının geri alınması, Birleşik

Ermenistan Devleti'nin kurulması, dünyanın çeşitli yerlerinde Sedat LAÇİNER, "Fransa-Türkiye İlişkileri ve Enneni Sorunu (1980'e Kadar)", www.usakgundem.com/ /enneni-sorununun-fransa-turkiye-İlişkilerioe-etkisi-2002yılıoa-kadar-.html

265


bulunan Ermenilerin geri dönmesi ve sosyal devletin inşası"5 gibi üç tarihi hedefi esas almaktadır. Haydat'a göre en mağdur toplumu oluşturan Ermeniler, 1915'te soykırıma uğramış ve 1,5 Milyon Ermeni katledilmiştir. Ermenilerin Türkiye'ye yönelik tazminat ve toprak talepleri mevcuttur. Ermeni lobilerinin temel çıkış noktası da budur. Ermeni lobilerini yönlendiren kuruluşlar, "komite" denilen diaspora siyasal örgütleri ve kilisedir. 19. yüzyılın sonlarından itibaren ortaya çıkan ve bağımsız Ermenistan'ın kurulmasını amaç edinmiş olan diaspora partilerinin çabaları, propagandaya-psikolojik etkilemeye yönelik olup örgütlenme ile hareket, örgütlenme ile propaganda, propaganda ile örgütlenme zincirleri tüm bu yüzyıllar boyunca sürekli olarak devam ettirilmiştir. 6 Bu noktada önemle belirtilmelidir ki bir şeyin propaganda olması için öğrettiği şeyin gerçek olmasına veya olmamasına gerek yoktur. Propagandacının okuyucu, dinleyici veya geniş tanımla hedef kitlesinde, belli durum veya olaylara karşı istediği yönde bir tutum değişikliği yaratma amacının ve isteğinin bulunması yeterlidir. Propagandada bir topluluğun düşünceleri, duyguları, davranışları, tavır ve hareketleri etki altında tutulmaya çalışılır. Tutum değişikliği yaratmak amacıyla her tür bilgi, belge, doktrin ve görüşler çeşitli iletişim araçları vasıtasıyla yayılır. Propagandada asıl amaç, propagandayı yapana doğrudan veya dolaylı fayda sağlamak; karşı tarafı da ekonomik, sosyal ve siyasal açıdan yalnızlığa itmektir. Propaganda hedefine, karşı tarafın Nazmi GÜL. "2 1 . Yüzyılın Başlangıcında Haydat'", Stratejik Analiz, ASAM Yayınlan, Haziran, 2000, s. 24-25 Leyla BUDAK. "'Enneni Lobileri ve İletişim Faaliyetleri", Lobicilik Kavramlarına Giriş, Nobcl Yayınlan, 2007, Ankara, s. 102-103

266


Doç. Dr. Leyla BUDAK

yenilgiyi kabul etmesiyle ulaşır. Bu amaçla propagandayı yapanlar her tür psikolojik savaşı dener7 • Ermenilerin dış ülkelerde propaganda ve ikna yöntemlerinde çok etkin rol oynadıkları bu sürecin geçmişi, oldukça eskilere dayalıdır. Özellikle belli olaylar temelinde şekillenen ve bunları sürekli gündemde tutmaya yönelik propaganda yöntemleri, zamanın koşullarına uygun olarak her dönem süreklilik taşımış ve farklı tekniklere dayalı olarak devam etmiştir. Ermenilerin propagandası, özellikle Ermeni sürekliliğine dayalıdır. Lobilerinin davalarını dünyaya duyurma ve kabul ettirmelerinde kullandıkları her yöntem, bu sürekliliğe destek vermiş ve hiç kesintisiz olarak devam etmiştir. Propagandanın günümüzdeki en etkili yöntemi, iyi organize olmuş Ermeni yönlendirme merkezleri yoluyla bulundukları devletlerin koşullarına göre Ermeni davasının sürekli canlı tutulmasıdır. 1960'lı yıllardan itibaren kitle iletişim araçlarındaki gelişmelere paralel olarak davanın tüm dünya gündeminde yayılmasında, daha aktif olunan bir dönem başlamıştır. Bu duruma bir örnek, 1965 yılından verilebilir. 1965 yılında " Tehcirin 50. Yılı " adı altında çok sayıda faaliyet gerçekleştirilmiştir. Ermeni davasını genç nesillere aktarabilmek ve dünya kamuoyunda canlı tutabilmek için birçok Ermeni kuruluşu sistemli ve organize faaliyetler yürütmüştür. Aynı anda çok sayıda iletişim aracı kullanılmış, propaganda ve ikna yöntemleri açısından dönemin tüm teknik alt yapısını içeren farklı yollar ve yöntemler denenmiştir. Nevzat TARHAN, Psikolojik Savaş: Gri Propaganda, TIMAŞ Yayınlan, 2002, İstanbul, s. 36

267


KANAYA.\:" }ARA KARAB.AG

Bu dönemde, özellikle aktif olan Ermeni kuruluşları ABD'de California Üniversitesi'ne bağlı "Ermeni Etüdler Merkezi", Harvard Üniversitesi bünyesinde "Ermeni Ulusal Araştırmalar

Merkezi" ve ABD dışında Beyrut'ta, Fransa'da ve İngiltere'de çeşitli Ermeni Araştırma Merkezleri olmuştur. Söz konusu kuruluşlar birbirleriyle bağlantılı olarak Ermeni araştırmaları ismi altında,

"Ermeni Soykırımı" veya "Soykırımda Öldürülen Ermeniler" gibi sürekli tekrarlanan ve bu yönüyle akılda kalıcılığı sağlayan, aynı sözcüklere dayalı ve benzer başlıklar altında çok sayıda oturum, toplantı, konferans, kitap, dergi, broşür ve radyo yayınları gibi farklı iletişim teknikleri kullanmışlardır. Karaca'nın da belirttiği gibi "Ermeni Sorunu nun sürekli "

gündemde tutulması için sanat dışı veya sanatsal tüm etkinlikler olabildiği ölçüde kullanılmaktadır. Ermeni yazarlara ait metinler karakteristik özelliklere sahip olup bu metinleri kaleme alanların ortak ve temel amacı, Ermeni kültürü ile tarihi konusunda başkalarını da Ermeniler gibi düşünmeye ve davranmaya ikna etmektir. Bu doğrultuda sık aralıklarla, olabildiğince değişik araçlarla ve yollarla mesajlarını alıcılara göndermektedirler. Heykel, anıt, radyo, televizyon, gazete, dergi, film, fotoğraf, müzik ve İnternet gibi8 çok sayıda ortam ve iletişim aracından destek almaktadırlar. Basını ve diğer medyayı oldukça profesyonel bir şekilde kullanmakta, Ermeni ve Batı toplumunda etkili kurumlarla yapılan işbirliği sonucunda Ermeni cinayetleri, "haklı birer öç alma eylemi" olarak gösterilebilmektedir. Saldırılarda yer alanlar kahraman olarak Birsen KARACA, "Ermeni Kitle İletişim Araçlannda Yaratılan Ermeni imajı", Ermeni Araşhrmaları Dergisi, Sayı: 14- 1 5, Yaz-Sonbahar 2004 268


Doç. Dr. Leyla BUDAK

sunulduğundan, özellikle genç Ermenilerden geniş bir destek alınabilmektedir. Bunda, tek taraflı bilgilendirmenin de büyük rolü olmuştur. Ermeni görüşleri ciddi bir alternatifle karşılaşmadığından medyada adeta bir tekel oluşturmuşlardır. 9 2015 yılı için de aynı yöntemlerle ve hazırlığı yıllar öncesinden başlayan çok sayıda faaliyet planlanmıştır. Bu faaliyetler tamamen sistemli, planlı ve birbiri ile entegre olarak tasarlanmaktadır.

2. 2015 YILINDA ERMENİ LOBİLERİNİN PROPAGANDA AMAÇLI İLETİŞİM ETKİNLİKLERİ 2.1. lletifim Faaliyetlerinin Planlanmasına Yönelik İlk Adımlar

Ermeni lobileri, 2015 yılı için gerçekleştirecekleri faaliyetlerin hazırlıklarına çok önceden başlamışlardır. Yapılan basın toplantıları ile de faaliyetlerinin genel çerçevesini kamuoyuna sunmuşlardır. Öncelikle tüm organizasyonların planlanmasının yerel, bölgesel ve uluslararası olmak üzere10 üç ayrı aşamada ele alındığı görülmektedir. Nisan 2011 'de Ermenistan Başkanı Serj Sarkisyan' ın talimatıyla ve onayıyla "Ermeni Soykırımının 100. Yıldönümüne İlişkin

Etkinliklerin Koordinasyonu için Devlet Komisyonu" kurulmuştur. Komisyonda Ermeni yetkililer kadar Ermeni diasporasından da temsilciler olması öngörülmüştür.11 100. yıl çalışmalarının aslında, 10 il

Sedat LAÇİNER, "Enneni İddialan v e Terör", http://www.usakgundem.com/ http://hetq.am/eng/news/25578/remember-remind-and-reclaim-guidelines-for-the­ genocide-centennial.html Aslan Yavuz ŞİR, http://politikaakademisi.org/2015-oncesi-diaspora-ennenilerinin­ faaliyetlerine-kisa-bir-bakis/

269


KA1\A } :-J ;\' r/IRA

KARAB,-JG

2010 yılından itibaren hız kazandığı da önemle belirtilmelidir. Diasporanın 2015 yılı etkinliklerinin tanıtıldığı ve ilk adımın atıldığı coğrafya ise Fransa olmuştur. Fransa Ermeni diasporası, düzenlediği bir resepsiyonla birlikte

2015 programını dünya kamuoyunun gündemine sunmuştur. Toplantıdaki en önemli madde "İnkar Yasa Tasarısı"nın yeniden gündeme getirilmesidir. Fransa Ermeni diasporası, Paris'teki tarihi Le Salons Hoche'da resmi olarak 2015 programını başlatmıştır. Törene Fransız Adalet Bakanı Christiane Taubira, Ermeni asıllı Fransız siyasetçi Patrick Deveciyan, Samson Özararat, Ermeni kökenli Fransız şarkıcı ve Ermenistan'ın İsviçre Büyükelçisi Charles Aznavour, 2015 Komitesi Başkanı Alexis Govciyan ve Fransa Ermeni Diasporası Örgütleri Başkanı Franck Mourad Papazyan'ın yanısıra Fransa Ermeni diasporasının önde gelen isimleri katılmıştır. Ayrıca Fransa Yahudi toplumunun önde gelen isimleri de toplantıda hazır bulunmuştur. 12 Bu tür resepsiyon ve benzeri toplantılarda dikkat çeken ve kamuoyunun yakından tanıdığı isimlerin katılımını sağlamak, basının ilgisini de önemli ölçüde arttırmaktadır. Bu açıdan Ermeniler, hemen her toplantıya kamuoyunun yakından tanıdığı ve alanında isim yapmış kişileri davet etmektedirler. Fransa'da başlayan ve daha sonra diğer ülkelerde devam eden

2015 yılı tanıtım-duyuru etkinlikleri ile organizasyon toplantılarının hemen hepsinde Ermeniler, benzer iletişim teknikleriyle ve çok iyi organize edilmiş basın toplantılarıyla gerek bulundukları ülkenin 12

hnp:/lwww.avim.org.ır/bolge_detay/tr/82041

270


Doç. Dr. Leyla BUDAK

ulusal basınının gündeminde gerekse uluslararası medyada yer almayı başarmışlardır. 2.2. lnternet Siteleri, E·Posta,Twitter ve Sosyal Medya Kampanyaları

Dünya genelinde lobi faaliyetlerinde medyanın tüm araçları ve yöntemleri, öncelikle karar alma konumlarında etkin rol üstlenen siyasi aktörleri etkilemeyi hedefler. Bu amaçları daha çok spesifik bir hedefe yönelik olduğu için sistemli ancak daha dar kapsamlı olabilir. Örneğin seçim dönemlerinde bir adayın e-posta kampanyaları ile etki altına alınmaya çalışılması, buna bir örnektir. Ancak lobiler genellikle tek bir iletişim tekniğiyle veya medya kanalıyla hedef kitleyi etki altına almaya çalışmaz. Daha geniş kapsamlı birçok teknik, aynı anda sistemli ve koordineli bir şekilde kullanılır. Asıl yaratılmak istenen etki de bu süreç sonunda ortaya çıkar. Yine lobilerin hedefleri gerçekleşene kadar sürekli bir iletişim-medya etkinliği içine girdikleri gözlenir ki bu da ulaşılmak istenen etki açısından çok önemlidir. Özellikle günümüzde lobicilik faaliyetlerinde, mektup kampanyalarının yerini e-posta kampanyaları almıştır. ABD başta olmak üzere, seçim dönemleri boyunca siyasi aktörler mektup kampanyaları yoluyla etki altına alınmaya çalışılmıştır. Bir tür kamuoyu hareketi olarak nitelendirilen e-posta kampanyaları ile mektuplar, siyasetçilere seçmenlerin ne istediği ve seçimlerde nasıl davranacağı konusunda bilgi veren önemli lobicilik faaliyetleridir. Bu özelliğiyle teknolojiye paralel olarak gelişen tüm yol ve yöntemler denenmektedir. E-posta kampanyaları için lobiler, güncellenen veri tabanları kullanarak ulaşılmak istenen hedef 271


KANA 1 AN YA RA KA RA BA G

kitlenin adreslerini bir veri bankasında biriktirirler. Sadece taraf olunan siyasetçiler değil tepki olarak ulaşmak istedikleri siyasi kişi veya kurumlar da hedef alınır. E-posta kampanyaları, kamuoyunu etkileme konumundaki tüm kişilere ve kurumlara yönelik genişleyen bir tabanda gerçekleştirilir. ABD'de en etkin şekilde e-posta kampanyaları düzenleyen lobilerin başında, Ermeni lobisi gelmektedir. "Soykırımın 100. yılı" etkinlikleri içinde ilk sıralarda, hedef alınan Türkiye'nin yeni büyükelçisi de vardır. Yürüttüğü sert sosyal medya kampanyaları ile bilinen ve ABD'nin en etkin iki Ermeni kuruluşundan biri olan ANCN3, Türkiye'nin Washington, D.C.'ye yeni atanan büyükelçisinin güven mektubunu ABD Başkanı Barack Obama'ya sunmasının

hemen

ardından

sosyal

medyada

kampanyaya

başlamıştır. Twitter, e-posta, vb tüm bilgi iletişim kanallarını kullanarak büyükelçi hedef yapılmış ve geçmişin devamı niteliğinde bir siyasi aktör olduğu vurgulanmıştır. Ülkedeki resmi Ermeni lobisi ANCA Başkanı Aram Hamparian, Twitter'da paylaştığı bir fotoğrafla Türkiye Büyükelçisi Serdar K.ılıç'ın Ermeni soykırımını reddettiğini, bir önceki büyükelçiden bir farkı olmadığını belirtmiş ve Twitter hesabından geçmiştir. Hamparian'ın 9.000 dolayında Twitter takipçisi bulunmaktadır.14 Ermeni lobisi bu yönüyle ele alındığında, e-lobicilik denilen ve elektronik ortamın kendisine sunduğu tüm olanakları kullanan 13

14

Alison BRYSK, Speaking Rights to Power: Constructing Political Will, Oxford Universicy Press, 20 1 3 , New York, s. 177 http://www.usasabah.com/Guncel/20 14/0S/27/ermeni-lobisinin-hedefinde-yeni­ buyukelci-var

272


Dor Dr. Leyla BUDAK

etkin bir lobicilik yürütmektedir. E-lobicilik sadece e-posta kampanyalarını değil sosyal medya iletişim ortamlarını (facebook, twitter, bloglar, vb), web sitelerini, haber portallarını, vb bilgi iletişim olanaklarının hepsini kapsamaktadır. Bu tip bir lobicilik günümüzde, organize ve çok boyutlu bir şekilde ve en hızlı gelişen lobicilik tekniklerini içermektedir.15 Ermeni lobisi, e-lobicilik tekniklerini eski veya klasik lobicilik yöntemleriyle de bütünleştirerek etkin faaliyetler sürdürebilen bir ABD lobisidir.16 100. yıl çalışmalarında, Ermeni lobilerinin geçmişe oranla e-lobicilik tekniklerini çok daha etkin olarak kullandığı görülmektedir. Buna bir başka örnek, sosyal medyada yürütülen bir kampanyadan verilebilir. Lobiler, 201 5 yılına kadar güçlü ve baskın şekilde tüm dünyaya soykırım iddialarını duyurmayı hedeflemekte ve bu hedefin gerçekleşmesi doğrulnısunda, "http://

www.armeniangenocideposters.org/" uzantılı İnternet sitesinde, hedeflerini en iyi anlatan posterin seçilmesi için bir kampanya yürütmektedirler. Bu posterlerin satışından elde edilecek gelirlerin diasporaya aktarılacağı da belirtilmiştir. Ek olarak Ermenistan Cumhurbaşkanı Robert Koçaryan, 2006 yılından itibaren Ermeni soykırım iddialarıyla ilgili çalışmaların ve iddiaların tanınmasına katkıda bulunanlara, "Cumhurbaşkanlığı ödülü" verileceğini açıklamıştır. Bu ve benzeri kampanyaların sosyal medyada çok büyük süratle yayıldığı görülmektedir.17 15

16

17

Aıce GRÔNLUND, Electronic Governmeot: Desigo, Appllcatioos Managemeot, idea group Publishing, London, 2002 s. 237-238

aod

Thomas Ambrosio, lrredentism: Etboic Cooflict and International Politics, Greenwood Publishing Group, USA, 2001 http://www.ufukotesi.com/yazdir.asp?yazi_no=2007041 8

273


Yine sosyal medyanın en çok kullanılan sitelerinden biri olan Facebook üzerinde de benzer şekilde, hemen her Ermeni kuruluşunun sayfasına rastlamak mümkündür. "Ermeni Kırımı, The

Armenian Genocide Centennial Committee of Canada, 7he Armenian Genocide Virtual Museum, Armenian Genocide Martyrs Monument, Armenian Genocide Commemoration Committee,

We

will neverJorget

the Armenian Geııocide" gibi çok sayıda sayfa, kapalı veya açık grup, binlerce üye ile Facebook üzerinden "Ermeni Soykırımının

100. Yılı" başlığı altında her gün güncellenen içeriklerle Ermeni diasporasının farklı coğrafyalarda yaşayan Ermeni vatandaşlarını bilgilendirmekte ve ilgili devletleri olduğu kadar uluslararası boyutta da dünya kamuoyunu etkilemeye çalışmaktadır. Nefret söylemini (yorumlarda hakaret, küfür, vb) de içerebilen bu sayfalarda sürekli olarak bir kin-intikam duygusu içinde hareket etmeye yönelik davetler yapılmaktadır. Yine sosyal medya üzerinde yürütülen ve klasik medya yöntemleri ile de desteklenen bir başka örnek ise Türkiye'de üretilen ürünlerin markaları ile birlikte listesinin verilmesi ve bu listelerde yer alan ürünlerin Türkiye menşeli ürün olduğu için tüketilmemesine yönelik kampanyalardır. 2015 yılı öncesi, Türk ürünlerinin tüketiminin boykot edilmesine yönelik bu kampanya da başta Facebook olmak üzere, diğer sosyal ve klasik medya ortamlarında sürekli tekrarlarla gündemde tutulmaktadır. 2.3. Televizyon Programları, Belgeseller ve Sinema Filmleri

Ermeni propaganda ağının özellikle sinema, tiyatro ve televizyon programlarına özel bir önem verdiği görülmektedir. Bu 274


Doç. Dr. Leyla BUDAK

ilginin altında, söz konusu alanların geniş hedef kitlelere en etkili şekilde ulaşmayı sağlayabilmesi yatmaktadır. Ermenilerin öncelikle belgesel fılmlere özel bir önem atfetmesi ise bu türün, gerçekliğe dayalı bir sinema alanı olmasından ve inandırıcılık özelliğinin güçlü olmasından kaynaklanmaktadır. Özellikle Nisan aylarında çok sayıda belgeselin peşi sıra gösterime girmesi ise dikkat çekicidir. Öncelikle ABD, Fransa ve Lübnan gibi diasporanın en etkin olduğu ülkelerde ülke televizyonlarından (seyirci ilgisinin en yoğun olduğu saatlerde), Ermeni soykırımı konulu belgeseller yayınlanmaktadır. Ayrıca sinema alanında çok sayıdaki "soykırım belgeseli" yanında, konulu fılmler de çevrilmiştir. Bu ağa dahil çok sayıda sinema ve televizyon kuruluşu olması ise dikkat çekicidir. Örnek olarak Ermeni Film Vakfı (Ihe Armenian

Film Foundation}, Film International, MGN/Paradise !ne., ARC Film, Bars Media, Narek, vb18 sayılabilir. Bazı parlamentoların sözde Ermeni soykırımını tanımasını sağlayacak çabalar ile bu alanda kamuoyunu etkilemeye yönelik faaliyetlerin özellikle 1990'lı yıllardan itibaren çok arttığı görülmektedir. Bunların önemli bir mali portesi olduğu muhakkaktır. Özellikle kamuoyunu etkilemeye yönelik faaliyetlerin "sipariş" üzerine gerçekleşmesi, zamanla bir "Ermeni soykırımı endüstrisi" oluşturmuştur. Söz konusu endüstrinin en önemli sinema ürünlerinden biri Atom Egoyan'ın "Ararat" ismini verdiği fılmidir. Bilindiği üzere Ararat sözcüğü, "Ağrı Dağı" anlamına gelmektedir. Ağrı Dağı, Ermenistan bayrağında da yer almaktadır. Başka bir devletin topraklarındaki bir dağı bayrağına koymak, o devletin toprakları üzerinde hak iddia

18

BUDAK, s. 1 1 9

275


KANA YAN )ARA KARABAG

etmenin simgesel bir ifadesidir. Türkiye karşıtı Ermeni filmlerinin sayısının genelde zannedildiğinin çok üzerinde olması, "Ermeni Soykırım Endüstrisi"nin yarattığı kaynaklardan filmlerin aslan payını aldığını göstermektedir. Bu filmlerden biri olan ve belki de en çok bilineni Ararat ise 50 Milyon Dolar olduğu tahmin edilen bütçesiyle alandaki tüm rekorları kırmaktadır.19 Film gösterime girdiğinde, Türkiye karşıtı hareketlerin ve gösterilerin arttığı bilinmektedir. 20 2015 yılı, tıpkı önceki dönemlerde olduğu gibi sinema filmlerine özel bir ilgi gösterilen bir başka dönem olarak dikkat çekmektedir. Ermeni lobisinin sözde Ermeni soykırım iddialarına uluslararası destek sağlamak amacıyla 100 Milyon Dolar nakit parayı, Hollywood yapım şirketlerine aktardığı bilinmektedir. Hollywood'un bulunduğu Kaliforniya'da, Ermenilerin yoğun olarak yaşamasının avantajını da kullanmaya hazırlanan Ermeni lobisi, Hollywood yapım şirketlerinde çalışan binlerce Ermeni kökenli Amerikalı'nın da desteğiyle büyük bütçeli, ünlü aktörlerin ve aktrislerin de yer aldığı sinema filmleri çekilmesi için21 yoğun çaba sarf etmektedir. Bu projelerden biri de "Musa Dağında Kırk Gün" isimli filmin yeniden çekilmesidir. Filmin yeniden çekilmesi için 2006 yılından beri Ermeni lobilerinin girişimleri söz konusudur. Söz konusu film, Avusturyalı bir Yahudi olan Franz Werfel'in 1929'da Suriye'nin 19

20

21

Sedat LAÇİNER/Şenol KANTARCI, Ararat: Sanatsal Ermeni Propagandası, ASAM Yayınları; Ankara, 2000 Sedat LAÇİNER, "Ermeni Propagandasının Bir Aracı Olarak Sanat: Ararat Filmi", Stratejik Analiz, ASAM Yayınları, Ankara, 2002, Sayı:2 1 , s. 20-22 http://www. milliyet.eom.tr/2007/l l/25/son/sondun l4.asp

276


Doç. Dr. Leyla BUDAK

başkenti Şam'a yaptığı bir gezi sırasında, bölgedeki Ermenilerle konuşarak yazmaya başladığı romandan esinlenmiştir. Bu roman ilk olarak 1933'te, Viyana'da yayımlanmıştır. 1983'te High Investments Films tarafından sinemaya uyarlanılan bu romanın fılmi ise tutulmamıştı. Ancak Ermeni lobileri, 2015 yılına yaklaşırken fılmin yeniden çekileceğini dünya · kamuoyuna duyurmuşlardır. 22 Halk tarafından bilinen ve sevilen ünlü kişileri sinemaya dahil etme çabası, hem halkın ilgisini yoğun şekilde çekmeye hem de çekilen fılmin meşruiyetinin arttırılması amacına yöneliktir. Bu yüzden fılm yapımcıları, bilinen ve sevilen fılm sanatçılarına teklifler götürmüşlerdir. Bunlardan biri de Sylvestor Stallonne'dir. Adı geçen bir başka isim ise Mel Gibson'dur. Bilindiği üzere, her iki isim de halk tarafından çok sevilen ve filmleri büyük ilgiyle seyredilen sinema sanatçılarıdır. Ancak Türk lobilerinin etkin çalışması ve sanatçılara gönderilen çok sayıda e-posta ile buna eşlik eden sosyal medyada yürütülen kampanyalar sonuç vermiş, bu çalışmanın yapıldığı tarihe kadar filmin tekrar çekilmesi yönünde bir adım atılmamıştır. Yine bir başka projede, "Schindler'in Listesi"nin yönetmeni olan Steven Spielberg'e teklif götürülmüştür. Yönetmen ile 1915 olaylarının anlatılacağı bir fılm çekilmesi için görüşmeler yapılmıştır. Bu fılmin "Armenian National Film Academy" tarafından destekleneceği belirtilmiştir. Ancak yeterli bütçe bulunması için yapılan çalışmalar hala devam etmekte olduğu için23 fılmin çekimi, bu makalenin yazıldığı tarihe kadar henüz başlamamıştır. 22 23

http://www. milliyet.com. tr/2007/11125/sonlsondun 14.asp

http://www.hurriyetdailynews.com/spielbergs-genocide-film-claim-refused. aspx?pageID=238&nID=13859&NewsCatlD=3 8 1

277


KANA YA 1\- YARA KAR.ABA(;

Diğer projelerin çoğunluğunun çekim hazırlıkları ve yapım aşaması ise gerçekleşmiştir. Bu fılmlere örnek olarak çekimleri ve hazırlığı 2012 yılında başlayan, " The Genex" isimli fılm projesi verilebilir. Söz konusu fılm, 2015 yılında gösterime girecek olup "soykırım" iddiasını içeren gerilim-tarih türündedir. Filmde, soykırım iddiası sırasında ve sonrasında Anadolu Ermenilerinin paralarına el koymakla suçlanan Alman bankalarına karşı yürütülen hukuk savaşının konu alınacağı belirtilmiştir. ABD yapımı " The

Genex" isimli fılm, "Edgeart Eııtertaiııment" adlı prodüksiyon şirketi tarafından çekilmiş ve fılmin yönetmenliğini Ermeni kökenli yönetmen "Sevada " yapmıştır. Filmin 24 Nisan 2015'te gösterime girmesi planlanmaktadır. 24 Yine

konuyla

ilgili

çok

sayıda

televizyon

programı

yayınlanmış ve önemli televizyon kanallarında hala yayınlanmaya devam etmektedir. Bunlar arasında belgesel niteliğinde olanlara özel bir önem atfedildiği görülmektedir. 100. yıl için özellikle

"Public Broadcastiııg" (Kamusal Yayın Kurumu) Amerikan PES televizyonunda harcanan çabalar dikkat çekicidir. "Orphans of Geııocide" isimli bir belgeselin gösterimi ve sonrasında izleyicilerin yoğun ilgisi, dikkat çekici bir boyuttadır. Söz konusu belgesel, daha sonra birçok halka açık organizasyonda veya üniversitede 1915 yılı olayları için gösterime girmiştir. Ermeni asıllı Oscar ödüllü aktör Ken Davitian tarafından sunulan, asıl amacı finansal bir destek toplama olan belgeselde, 1915 olayları neticesinde ebeveynlerini yitiren Ermenilerle yapılan mülakatlar ile hatıralara yer verilmesi suretiyle söz konusu hikayeler ve röportajlar, sözde Ermeni soykırımına "kanıt" olarak sunulmuştur. 24

hıtp://www.ntvmsnbc.com/id/25368623/#stoıyContinued

278


Doç. Dı: uyla BUDAK

Yine 2014 yılında çekimi tamamlanması beklenen ve 2015 yılında gösterime girecek "Tutuklu Ruhlar've "Hatıra Duvarı" isimli iki belgesel projesi bulunmaktadır. Söz konusu iki belgesel, 100. yıl için yapılan ve soykırım iddialarını gündemde tutmaya yönelik yapımlardır. Bu doğrultuda Ermeni Ulusal Film Merkezi'nin yoğun çaba harcadığı görülmektedir. Ermeni Ulusal Sinema Merkezi Direktörü Gevorg Gevorgyan, filmlerin 201 5 yılına dek hazır olacağını ve soykırım temalı yapımlar olduğunu belirtmiştir.25 Söz konusu filmler de dahil olmak üzere çok sayıda filmin çekim ve yapım aşamaları 2014 yılında devam etmektedir. Filmlerin 2015 yılının başından itibaren başta ABD olmak üzere tüm dünya ülkelerinde gösterime girmesi beklenmektedir. 2.4. Konserler

Ermeni lobisinin halkla iletişim teknikleri içinde önemli bir ağırlığı, müzik etkinliklerine ayırdığı görülmektedir. Ermeni lobilerinin konserlere verdikleri önem bağlamında, özellikle iki veya üç amaç üzerine odaklanıldığı görülmektedir. Anma, tanıtım ve yardım amaçlı olarak özetlenebilen ve geniş katılımlı halk konserleri olarak planlanan bu organizasyonlar, lobilerin öncelikle hedeflediği etkinlikler arasındadır. Bu konserlerde müzik, birçok açıdan farklı kültürleri bir araya getirebilen ve duygulara hitap edebilen boyutuyla ön plana çıkmaktadır. Ermeni lobilerinin geniş katılımlı konser planlarına ek olarak, 100. yıl etkinlikleri kapsamında Ermenistan'ın da söz konusu 25

http ://www. turkishny.com/head 1 ine-news/2-head line-news/ 1 43 4 1 4-ermen i­ d.iasporasi-soykirim-yalanini-anlatan-2-belgesel-cekiyor#.VATtLc9ıO l s

279


KANA YAN rARA KARABAG

konserlere destek verdiği belirtilmelidir. Ermenistan Kültür Bakanı Hasmik Poghosyan, etkinliklerle ilgili organizasyonlara ilişkin basın toplantısında "100. Yıla 100 Konser" organizasyonu çerçevesinde 2015 yılı içinde tarihi davalarını dünyaya hatırlatma amaçları olduğunu ve müzik yoluyla bu mesajlarını ileteceklerini belirtmiştir. Ayrıca sadece Ermeni sanatçıların değil yabancı sanatçıların da konser vermek için Ermenistan'a davet edileceği vurgulanmıştır. Konserler dizisinin yalnızca Ermenistan sınırları içinde kalmayacağı ve tüm dünyaya yayılacağı da ifade edilmiştir.26 İfadeler hep Ermenilere katliam yapıldığı ve bunu dünyaya duyurmak ve unutturmamak gibi mesajlar içermektedir. "Dünyaya,

milletimize karşı yapılan zulümleri unutmadığımızı gösterelim. " cümlesinde özetlenen ve basın toplantısında vurgulanan ana tema, konserlerin temel amacı olarak sunulmuştur.27 Bunun dışında, dünyaca ünlü sanatçılar Flora Martirosian, Arto Tunchoyacıyan,

Serj Tankian, Stevie Wonder, Al ]arreau, Malina Moye, Chaka Khan, Alexia Vassiliou ve Eric Benet'in yanı sıra birçok Hollywood yıldızının 1 Kasım'da Los Angeles'ta düzenlenecek bir konserle dünya kamuoyunun dikkatini Ermeni soykırımı iddialarına çekmeye çalışacağı belirtilen basın toplantısında, organizatörlerin konser dizilerini 2015 yılında Ermenistan'da gerçekleştirilecek büyük bir konserle tamamlamak istedikleri de ifade edilmiştir. Türkiye'nin konserleri engelleme girişimleri olabileceğinden endişe duydukları ve hali hazırda organizasyona tepki göstermeyen Türk.iye'nin bu tutumunu korumasını umut ettikleri de toplantıda 26 27

http://lurer.com/?p=8 1 1 1 &!=en www.syoa.am/en/l 349273599/page/l 5

280


Doç. Dr. Leyla BUDAK

vurgulanmıştır28• Konserler dizisinin organizasyonu, 2015 yılından çok önce başlamıştır. Ermenistan dışındaki konserlerin Rusya'da başlayıp Avrupa'da ve Amerika'da devam edeceği belirtilmektedir. 2.5. Kitaplar, Bilimsel Etkinlikler, Kongreler ve Benzeri Faaliyetler

Ermeni diasporası, soykırım iddialarının tanınması için hemen her platformu kullanmakta; bunları da her türlü bilimsel yol, yöntem ve iletişim temeline oturan bir yapılanma ile tasarlamaktadır. Kasım'ın ifadesiyle bilimsel malzemeyi bu doğrultuda kullanan lobilerin bulunduğu ülkelerde, genel kamuoyu yaklaşımının Ermeni iddiaları paralelinde olması şaşırtıcı değildir. ''Ermeni

lobisi, enstitüler açarak, konferanslar düzenleyerek, yayınlar yaparak iddialarını duyururken bu çabaların soykırım endüstrisi"29 olarak ifade edilebilecek ekonomik bir temelini de oluşturmayı başarmıştır. Kitaplar ve bilimsel her türlü etkinlik (toplantı, kongre, sempozyum, açık oturum, vb) Ermeni lobileri tarafından büyük bir dikkatle hazırlık aşaması planlanarak hayata geçirilen faaliyetlerdir. 2015 yılı için de ayrı ayrı birçok faaliyet düzenleneceği görülmektedir. Bu toplantılar, 2010'lu yıllarla birlikte hız kazanmıştır. Bu toplantılara bir örnek, 5 Temmuz 2014 tarihinde düzenlenen

"Ermeni Soykırımı 100. Yıldönümüne Doğru" isimli organizasyondur. Söz konusu toplantı, 2015 gelmeden gerçekleşen ve bir hazırlık mahiyetinde olan önemli organizasyonlardan biri olmuştur. 28 29

http://www.ntvmsnbc.com/id/25281 960/ Kamer KASIM, "Enneni Araştınnalannda Türkiye Ne Durumda?'', Analist, Nisan 201 2 . İnternet üzerinden erişim için bkz. http://www.usakanalist.com/detail. . php?id=292

281


MNAL4N

1:...J RA

MRABAG

Toplantı, Ermenistan Diaspora Bakanı Hranuş Hakobyan'ın ve çok sayıda hukukçunun katılımıyla gerçekleşmiştir. Toplantıya katılan diğer kişiler arasında ErmenistanAnayasa Mahkemesi ve Pan-Ermeni

Hukuk Kurulu Başkanı Gagik Harutyunyan, Adalet Bakanı Hrayr Tovmasyanı, Ermenistan Başsavcısı Ağvan Hovsepyan, Ermenistan Ombudsmeni Karen Andreasyan ve Dağlık Karabağ Adalet Bakanı Ararat Danielyan da bulunmaktadır. Konferansın üç temel konu içeren oturumla gerçekleştirildiği ve bu üç konunun bir yerde tüm süreci özetleyen üç alanı kapsadığı görülmektedir: "Birinci oturumun konusu, Ermeni Soykırımı iddiasının uluslararası tanınması süreci ve uluslararası hukuk fikri; ikinci konu tazminat talepleri; üçüncü konu ise 100. yıldönümüne doğru diasporada oluşturulan bölgesel komisyonların faaliyetlerinin hukuk sorunları

açısından çözüm önerileridir."

Konferans gibi bilimsel etkinliklerin mutlaka kalıcı bir bilimsel yayımla desteklendiği görülmektedir. Bu konferansta da "Yeni Bin

Yılın Anayasası: Gerçeğin Paradigmaları ve Meydan Okumaları" kitabının tanıtımı gerçekleştirilmiştir.3c Bir başka önemli konferans ise " Uluslararası Soykırım Araştırmacıları Birliği'nin 14. Konferansı" adıyla 2015 yılı içinde Erivan'da gerçekleştirilecektir. Temmuz 2015'te düzenlenecek bu konferans, hem Ermeni soykırımının 100. yıldönümüne hem de İkinci Dünya Savaşı'nın ve Holocaust'un 70. yıldönümüne ithaf edilecektir. Bireysel uygulamalara ek olarak çeşitli seminerler, yuvarlak masa tartışmaları, film gösterimleri, kitap tanıtımları, kültürel çalışmalar, sergi, vb etkinliklerle bu tür toplantıların desteklendiği görülmektedir. 30

hnp :/ierınenihaber.am/?lang_id= 1 &menyu_id=J&top_cwrent=59

282


Doç. Dr. LeJ'fa BUDAK

Yine 2010 sonrası 100. yıla yönelik yeni kitapların yayımlandığı belirtilmelidir. Bunlar arasında Narine Margarian'ın "Ermeni

Soykırımı Nedeniyle Suriye'de Yerleştirilen Ermeni Göçmenlerin Durumu ve Ermeni-Arap İlişkileri (1915-1925 Yıllarında)" (2013), Arsen Avagyan'ın "Ermeni Soykırımı: Karar Verme ve Uygulama Mekanizmaları" (2013), Gevorg Vardanyan'ın "Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Yunan Nüfusu ve Küçük Asya Felaketi" (19141923 )" isimli çalışmaları sayılabilir. Zabel Yeseyan, Stepan Zoryan, Totovents ve General Andranik gibi isimlerin katkılarıyla yayımlanan ve tüm belgelerin Ermenistan Devlet Arşivi'nden sağlandığı belirtilen üç ciltlik bir başka kitap ise

"Osmanlı Türkiyesi'nde Ermeni Soykırımı: Tanıklıklar"dır. Bu kitap, sivil toplum kuruluşları tarafından finansal olarak desteklenmiş; Türkçe, Rusça ve İngilizce olmak üzere üç ayrı dilde basılacağı belirtilmiştir.31 Kitap çalışmalarına ek olarak, çok sayıda kitapçık, broşür, vb ile de 100. yıla yönelik sistemli propaganda devam etmektedir. Tüm bu çalışmalarda tarihi düşmanlık, soykırım ve intikam temaları sıklıkla gündeme getirilmeye çalışılmıştır.

SONUÇ Çalışmamızda ele aldığımız Ermeni lobilerinin iletişime dayalı faaliyetlerinin planlı ve sistemli bir şekilde organize edildiği, psikolojik etkileme ve propaganda tekniklerine sıkça başvurulduğu, etki altına alınan gerek kendi gerekse ilgili ülkelerin medya olanaklarından büyük ölçüde faydalanıldığı, son yıllarda gelişen teknoloji paralelinde İnternet ve bilişim teknolojilerinden 31

http://asbarez.com/ 1 06805/national-archives-publishes-genocide-testimonials/

283


KA1\:A1 A ı\' 1 A RA KARABAG

azami ölçüde yararlanıldığı ve söz konusu faaliyetlere milyonlarca dolar ayrıldığı görülmektedir. Son yıllarda bu faaliyetler, giderek artmaktadır. 2000'li yılların başından beri iletişime dayalı tüm tekniklerin bir arada adeta iç içe geçmiş bir şekilde kullanıldığı dikkat çekmektedir. Şu satırlar da bu durumun bir göstergesidir:

"Ermeni örgütlerinin 2000'/i yıllarda etkinliği belirgin şekilde artmıştır. Bunda Amerika çapındaki Ermeni örgütlerinin sayılarındaki artışın ve bununla da ilgili olarak lobi faaliyetlerindeki artışın çok büyük rolü bulunmaktadır. Türkiye yılda lobi faaliyetlerine yaklaşık 10 milyon dolar harcarken Ermeni lobisinin harcamalarının yaklaşık 45 milyon dolar olduğu tahmin edilmektedir. Amerika'daki Türk toplumunun da sayıca Ermenilerden oldukça az olduğu bilinmektedir. Yaklaşık 300. 000-400.000 dolayındaki Türk toplumuna ait Amerika çapındaki örgütlenme sayısı 50 dolayındadır. Bu sayılar 450 dolayında Ermeni kuruluşuyla karşılaştırıldığında Ermeni lobisinin bu konuya Türklerden dahafazla önem verdikleri açıkça görülmektedir. ".lı Bu faaliyetler, Ermenilerin acılarını ortaya koymaktan çok kültür ve kimlik inşası sürecinin sonucu olarak göze çarpmakta, sürekli olarak "1915-2015" vurgusu yapılmaktadır. Ermenilerin Türk ve Türkiye karşıtı bir kimlik oluşturmaya yönelik propagandası dikkat çekmektedir. Son 4-5 yıldır sürdürülen propaganda faaliyetleri Türkiye Cumhuriyeti'nin imajını uluslararası alanda sosyal, kültürel ve siyasi anlamda zedelemeye yönelik olup gerçeklerin çarpıtılması 32

Tayyar ARI, "ABD'deki Enneni Lobisi Ve Diasporanın Varlık Nedeni", tayyarari.coın/download/diaspora.do

284

www.


Doç. Dr. Leyla BUDAK

ve bu çarpık propagandaya verilecek uluslararası destek, Türkiye­ Ermenistan arasındaki normalleşme sürecinin darbe almasına da neden olmaktadır. Her iki tarafın da bu süreçte, özellikle 2015'te, barışçıl ve yapıcı katkı yapmaları desteklenmelidir.33 On yıllardır ANCA ve diğer Ermeni lobi grupları, yaygın ve aşırı anti-Azerbaycancılık ile Türk düşmanlığı üzerine kurulu lobicilik teknikleri ile özellikle Kongre'deki Amerikan kamuoyunu ve yetkilileri yanıltmaya devam etmektedirler. ANCA, doğrudan lobicilik üzerinde yılda yaklaşık 90.000 Dolar harcamaktadır. Barış ve ekonomik kalkınma gibi zeminlerde Ermenistan'ın çıkarlarını savunmak yerine, başta ANCA olmak üzere Ermeni lobisi tarihi revizyonizm, düşmanlık ve nefret söylemi yayan faaliyetler üzerine odaklanmaktadır. Tı.irkiye ise

"1915 olayları için Ermenistan ve

Ermeni Diasporasının 'Ermeni soykırımı iddiasına karşılık sadece reaktif!apolojik bir şekilde soykırım değildir' demenin ötesinde ortaya somut bir tanım çerçevesi koyamadığı"34gibi lobicilik tekniklerinden de aktif şekilde yararlanamamaktadır. Tı.irkiye, Ermeni lobisinin ataklarını karşılarken genelde yapılan bir hamleyle cevaplamakta veya benzer bir yöntemle karşılık vermektedir. Oysa Ermeni lobisi, Türkiye'nin ataklarından bağımsız olarak kendi koyduğu hedef doğrulnısunda son derece sürekli, ısrarlı, sistematik ve birbiriyle içi içe geçmiş bir çok yol/yöntemi aynı anda yürütmektedir. Atılan bir adım tek bir platformda kalmamakta, hem yol/yöntem 33

34

http://www.avim.org.tr/analiz/tr/ERMENI-KIMLIGI-VE-20 l 5%E2%80%99LE­ GELENLER/3584 http://www.sde.org.tr/userliles/file/sde_ermeni.POF

. 285


K.r./..\'A L 4 A

1:.-iRA KARABA G

açısından farklı bir çok alanda yürütülmekte hem de sadece ulusal sınırlarda bırakılmamakta ve her adımın uluslararası bir boyut kazanmasına çalışılmaktadır. Aynı anda dünya üzerinde bir çok ülkede kampanyalar başlatılmakta ve sonuç alınsa da alınmasa da kampanyalar sürdürülmektedir. 2015 yılı için de aynı şekilde çalışan lobiler, 2015 yılı hazırlıklarına ise çok önceden başlamışlardır. Türkiye'nin Ermeni diasporası ve lobilerinin yürüttüğü kampanyalar

karşısında

iletişim

tekniklerinden

yeterince

yararlanamadığı, çabaların sistemli ve organize olamadığı ve dış politikada yeterince güçlü adımlar atamadığı görülmektedir. Türkiye'nin iç ve dış politikada yeni ve güçlü lobicilik ataklarına ihtiyacı olduğu gözlemlenmektedir. Bu yönüyle gerçekleştirilecek çabaların Ermeni lobilerinin atacağı adımlardan bağımsız olması veya onlara cevap şeklinde olmaması gerektiği, bu şekilde yapılan her çabanın savunmaya çekilme izlenimi doğurduğu görülmektedir. Türkiye özellikle nefret söyleminin vereceği zarar ile bölgede barışın ve istikrarın önemini anlatarak ortak çözümler bulunmasını önerebilir; kin ve nefret söyleminin yerini alacak barış ve uyum süreci gibi konuları gündemde tutarak barışa dayalı bir lobicilik faaliyeti yürütebilir. Ayrıca Ermeni lobilerinin sürekli kin, nefret ve intikam söylemini gündemde tutmasının vereceği zararı ve olumsuz etkiyi vurgulaması da önem taşımaktadır. Türkiye, barışın ve istikrarın önemine yönelik vurgular ve ortak çalışmalara yönelik davetler gerçekleştirebilir. Tarihi gerçeklerin ortaya çıkması için tüm dünyadan tarihçileri davet ederek yeni bir tarihsel-bilimsel lobi faaliyetini başlatabilir. Türkiye'nin dış politika açısından en önemli eksiklerinden biri, iletişim çalışmalarında sürekliliği sağlayamaması 286


Doç. Dr. Leyla BUDAK

ve istikrarlı bir biçimde organize olamamasıdır. Ermeni lobileri sonuç alsalar da almasalar da her tür iletişim yönetimini kesintisiz ve sürekli olarak denerken Türkiye kesintili ve organize olamayan bir görüntü çizmektedir.

287


KANAYAN YARA KARABAt

288



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.