Cafer Seydahmed Kırımer - Rus Yayılmacılığının Tarihi Kökenleri

Page 1





TÜRKiYE DIYANET VAKFI

YAYlN MATBAACILIK VE TICARET IŞLETMESI Meşutiy8t cad.Bayındır Sk. No:55 Kızılay/ANKARA Tel:418 59 49 417 09 04 425 27 75 Tetex:43 4331dvk tr. Fax:417 00 09 •

ISBN 975-389-246-2 97.06.Y.0005.228

Yayın No: 228 Oku-Düşün: 45 Gündemdeki Konular: 6

Bu kitap Türkiye Diyanet Vakfı Yayın Matbaacılık ve Ticaret Işletmesi'nin Dizgi, Fotomekanik, Ofset ve Cilt tesislerinde hazırlanmıştır.


TÜRKIYE DIYANET VAKFI YAYINLARI/228

RUS YAYILMACILIÖININ TARİHİ KÖKENLERİ Cafer Seydahmed KIRIMER

ANKARA 1997


Bu kitap; Türkiye Diyanet Vakfı Yayın Kurulu'nun 23.01.1995/2-15 sayılı kararıyla yararlı görülmüş ve Mütevelli Heyeti'nin 11.02.1995/729-9/a sayılı kararıyla basılmıştır. ©Bütün Yayın Haklan Türkiye Diyanet Vakfı'na aittir. •

Birinci Baskı: Mart 1997,"3.000 Adet


İÇİNDEKİLER Cafer Seydahmed Kırımer ve Gerçekler

................... . . . . . . . ......................... . . . .

VII

BİRİNCİ BÖLÜM Dünyanın Bolşeviklerle İlgilenmesi Rus Tarihinin Dıştan Görünüşü

.............

. . . . ........

. . .

...

.

... 9 .

Rus Cemiyetinin Bünyesindeki Tezatlar ve B unun Esas Sebebi .. . . ......

.

. . . . . . . . . . .. . . . . . . . .

19

...

. . . . . ......

31

Çarlık Rusyasında Milletler Meselesi . . . . . . . . . . . . . 37 Rusyada İsyanlar ve İnkılap Hareketleri . ..

......

44

Rus Karakterinin Müspet Tarafları ........ . . . . . . . . .46 Harsın Milletler Hayatındaki Önemi

...........

. 56 ..

İKİNCİ BÖLÜM B olşevikterin İktidarı Ele Almaları Rus Efsaneleri ve Bolşevikler

. . . . .............. .......

B olşevikterin Temmuz İsyanlan Kerenski'nin Yıkılışı Lenin 1ktidarda

. . . . .............

.... .........

.

...

.

. . . . ...... . . . . . . . . .

. . ..

...

76

. . 79 .

.

....... . . . . . ........... ................

........ . . . . . . .

74

...

...

82 85


Kazakistan Cumhuriyeti 'nin bağımsızlığınlll 5. yıl törenlerinde Cumhurbaşkalll Nursultan Nazarbayev 'in dediği gibi: "Inkar edilmez bir gerçektir ki, Çarlık Rusyası Kazakistan 'a zorla girmiş ve kanlı bir sömürge yönetimi uygulan­ mıştır. Bu konuda Sovyet Imparatorluğu da bundan aşağı kalmamıştır. " Sayın Nazarba­ yev 'in haklı olarak işaret ettiği bir diğer konu ise, Kazakistan'da yaşayan Rusların Kazakis­ tan Cumhuriyeti'nin yurttaşları olduğu ve bugünkü Rusya'mn da ne Sovyet Rusya, ne de çarlık Rusyası olduğu gerçeğidir. Nursultan Beyin söylediği gerçeklerin diğer cumhuriyetler için de geçerli olduğu bellidir. Tarihi bilmek, ders almak ve tekrarını önle­ mek için gereklidir. Tarihte yaşamak için değil... Türkiye için de bu gerçekleri bilmek kadar önemli başka bir gerçek, günümüzün gereği olarak Rusya Federasyonu ile iyi ilişki­ ler ve ekonomik işbirliği geliştirmek gerçekliği­ dir. Geleceğin gerçekliğinin de bu doğrultuda olması umudumuz ve dileğimizdir. Bu kitap sadece meraklılarınca değil, okul­ larda da yardımcı ders kitabı olarak okunması gereken bir eserdir. Kitabın yazarına "rahmet" diliyor, yayınlama kararı veren Türkiye Diyanet Vakfı 'nın yetkililerini yürekten kutluyorum... Namık Kemal ZEYBEK

VIII


BiRiNCi BÖLÜM


Aziz kardeşlerim, Alman filozofu Hegel: "Dünya tarihi, hürri­

yeti idrak ve tahakkuk ettirnıe yolundaki terakki sahifeleridir" der. XVIII. asırdan beri bütün dünya milletleri­ nin gerçekleştirmek istedikleri ideal: fertlerin hürriyeti, milletierin istiklalidir. Perdin

hürriyeti

nasıl

demokrasiyle

ve

bunun gelişmesi nisbetinde temin edilebilirse; milletierin ancak

İstikiali

de,

yaratabilecekleri

bilhassa sağlam,

asrımızda, muvazeneli

demokrasilerle ayakta durabilir. Bütün devirle­ rin

beşer zekası, şimdiye kadar,

bu gayeyi

temin edecek başka bir yol bulamadı. Bunu her milletin tarihi pek feci levhalarıyla ispat eder. Dünya tarihinin hürriyet yolundaki bu inki­ şafını sonsuz şahsi hırsla; dini, milli ölçüsüz taassupla yıkmaya kalkışanları, tarih, er geç, f&kat daima yolundan süpürüp attı. Faşizm

ve

nasyona1-sosyalizmi

gömen

hak,iki kuvvet, onların, tarihin hürriyet yolunda­ ki inkişafının kıymetini anlamamaları,

bunu

hiçe saymalarıdır. Dünya tarihi, yeniden, bir imtihana sürükleniyor; dünya milletleri, tarihle­ rini, kültürlerini milli vicdanlannın kudsiyelini çiğneyerek, kanlı sımf mücadelesine atılarak, kardeş kardeşi boğazlayarak, "hürriyet "i boğa­ caklar mı? İnsanlığın, bütün tarihinde, binbir güçlükle açtığı, yaşattığı, fertlere ve milletiere hayat, hak ve şeref veren hürriyet yolu kapatılacak mı? 3


Bugünkü İtalya Dışİşleri Bakanı Kont Sfor­ za, yurdundan uzaklarda yaşamak zorunda kaldığı günlerde, 1 937'de neşrettiği "Synthese de l'Europe " adlı eserinde (sahife 247), Avru­ pa'nın geleceği bahsinde: " Ya Avrupa bize göre gelişir, yahut da bize karşı kurulur" demişti. Şimdi bu sual, Avrupa'ya, Asya'ya değil, bütün dünyaya soruluyor. Dünya; hürriyeti, demokrasiyi tanıyan milletierin iradeleri ile mi, yoksa bunlara karşı mı kurulacak? Demokrasi mi, diktatörlük mü? Dünyanın en ağır durumunda, ancak kendi tarih ve vicdanından ilham ve kuvvet alan Türk milleti, diktatörlüğe, ilk olarak, "Hayır, asla! " cevabını verdi. ..

Ruslar, "Dünyada cihan inkildbını gerçek­ leştiren birinci millet biz olacağız" diyorlardı. Türkler, "Mukaddes hürriyet ve istikldl temeli yıkılamaz!.. Fert/er, milletler esir edile­ mez! " diyen bütün dünya milletlerinin birinci ..

tercümanı, birinci müdafii oldular.

Rusya'yi inkılaba, Rus inkılabını bolşeviz­ me, bolşevizmi cihan inkılabı tezine sürükle­ yen sebep nedir? Dünyanın bugünkü gergin durumu ile ve bu suallerle ilgilenen İstanbul'da (Milli Türk Tale­ be B irliği) ve Ankara'da (Türk Kültür Derneği), Zonguldak ve Karabük'teki aydınlanmız, benim de sizlere bu meseleler hakkındaki düşünceleri­ mi bildirmemi istedi. Bu şerefli vazifeyi, bütün müşküllüğüne rağmen, sevinçle kabul ettim. 4


Sizlere faydalı olabilmek endişesiyle ben ödevimi gücüm yettiği kadar, Rus tarihinin mantıki neticesini, Rus bünyesindeki,hastalığı arayarak başarınayı borcom bildim. Bana yapılan tekliften sevinç duymamın sebebine gelince, bu da ikidir: birincisi, bütün dünyayı birinci derecede ilgilendiren bu konu­ nun bizim için her bakımdan ve her milletten ziyade önemi olduğunu gençliğimizin anlaması, meseleye ciddi ve uyanık bir alaka göstermesi ; ikincisi de, benim sizlere pek az da olsa faydalı olabileceğimi zannetmemdir. Buna biraz olsun layık olabilmem için, sizleri bütün samimiye­ timle temin ederim ki, bütün maruzatımı garplı­ ların ve Rusların en ciddi ve ilmi kaynaklanna istinat ettirmeye fazlasıyla gayret ettim. Zanm­ mı tahakkuk ettirebilir ve size, az da olsa, faydalı olabilirsem, bu benim için sonsuz bir sevinç ve ümit kaynağı olur. Müellif M. J. W. B ienstock, "Histoire du Mouvement Revolutionnaire en Russie " eserin­ de: "1917 Rus inkılabı, bütün Rus tarihinin mantıki bir neticesidir" der. Rus fikir adamı, Nikolay Berdiaeffde (Yeni Ortaçağ) kitabında: "Bolşevizm, Rus tarihinin

bir epizodu, ayrı bir hadisesi değil, Rus halkının organik, bünyevf hastalığıdır" der. Bu iki hüküm bile bize mevzuumuzun geniş­ liğini,_ derinliğini aydıntatmaya kafidir. Çarlığın neden yıkıldığını aydınlatabilmemiz için, Rus tarih sahnesine, onun dekorları na, oradaki artist5


lere bakmamız değil, oynatılan dramı hazırla­ yan, aıtisıleri sevkeden sebepleri bul mamız lazımdır. İnsanlar gibi, milletleri de görünüşleriyle tanımak kolaydır. Fertlerin hayatlarına, millet­ Ieri n tarihlerine bakınakla bu görünür ruhunu sezebilir ve ne de milletierin tarihlerinin mantık! neticeleri ni anlayabiliriz. Nasıl ki fert­ terin kıymetleri, maddi, hatta fikri kuvvetlerin­ den ziyade, seeiyeleri ve ruhlarındaki ahlaki temelle ölçülürse; milletierin de, kendi mukad­ deratları bakımından olduğu kadar, dünya medeniyeti ve tekamülü noktasından da önem­ leri, tarihlerinde değil, bu tarihe temel olan, bunun gelişmesini sağlayan hars, an'ane ve zihniyetierindendiL Fransız filozofu Pascal :

"Eğer insan, hırssız olarak, yalnız akla, veya­ lıut ta, akılsız olarak, yalnız hırsiara malik olsaydı.. Fakat madem ki bunların her ikisine de maliktir, o, harpsiz kalamaz; birisiyle sulhte kalabilmesi için, diğeriyle harbetnıesi lazımdır. . . " der. İnsanın, bu harpten az çok muzaffer çıkabil­ mesi, kendi içinde az çok sulhe kavuşabilmesi ve kendisini, kendisine, ailesine, milletine, insanlığa faydalı ahlaki bir temele götürebitme­ si için Alman filozofu Fichte'nin şu esasını yalnız anlaması değil, kalbinde ve vicdanında duyması da şarttır: "insanlar; tereddiye,

ahlaksızlığa, nefse nıağlubiyetleri, egoisılikleri nisbetinde düşerler.. insanlığa, fazilete, bunlar­ dmı uzaklaşabildikleri nisbette ulaşırlar." 6


Fertleri bu yolda muvaffak kılmakta ''fikir" kafi değildir. Onların, "Fenaltğmt biliyorum, anlıyorum, fakat yine yaptyorunı " deınemeleri, iradelerini, anladıkları iyilikte tutabilmeleri için, istidat, zihniyet ve seeiyelerinin buna müsait olması lazımdır. Fertleri bu mücadelede zafere doğru yaklaştıran seeiyeleri olduğu gibi, milletleri de kendilerine, etrafiarına faydalı kılan, onların kuvvetlerini, medeni gelişmeleri­ ni buna doğru sevkeden, onların seziş ve anla­ yışiarına ve anladıklarını zihniyetierinde yağur­ malarına ve dini, milli, siyasi, ictimai gelişme­ lerine, kendi damgalarını vurabilmelerine esas olan temel de hars ve an'aneleridir. Yahut ta, Gustave Lebon'un tabiriyle: "Millet/erin

mukadderatlarının anahtarları onlaruı an 'ane ve seciyelerindedir.. (1)" Milletler, tarihlerini bu temelle mantık! neticesine götürürler. Rus edibi Dostoyevski : "Rusya bir muanı�

madır. Avrupa bizi tanmııyor. Şimdilik bu daha iyidir" der. Hakikaten Avrupa, hatta bütün dünya, Rusya'yı ve Rusları tanımıyoı:. Avru­ pa'nın ciddi ilim adamlanndan başka siyasetçi­ leri ve münevverleri de Rusları öğrenmediler. Bunların biraz ciddileri, Rusyanın milletler hapishanesi olduğunu biliyor, icabında Çarlığın mütemadiyen artan ordusuna bakarak, kaba, ezici Rus silindirinden bahsediyorlardı. Ne hapishanedeki milletierin facialarına, ne de ·

(1) Gustave Lebon: Milletierin Gelişmelerinin Psikolojik Kanun­ ları, 1927, s:

1 65.

7


mütemadiyen içte ve dışta ancak ezmekle uğra­ şan bu silindiri ku llananların hudut tanımayan zihniyetierine önem veriliyordu. Silindir Şark'a giderse, Garp memnundu. Garb' a giderse, Şark nefes alırdı. Ne elim bir hakikattir ki, Şarkla Garp, hudut tanımayan Rus emperyalizminin, her ikisi için de en büyük tehlike olduğunu esaslı bir surette bir türlü anla­ yamadılar... Şark, Garp ve bütün dünyanın Ruslan tanı­ madıklannı ispat eden bir cihet de, Dostoyevs­ ki'nin 1 873'de "Bizi tanımıyorlar. Şimdilik bu daha iyidirl..2 > " cümlesindeki gizli manayı ancak şimdi anlamaya başlamamızdır.

(2) Do�toyevski: Garp Karşısında Rusya Defterinden,

1945, Lozan. 8

·

Bir Muharriıin Hatıra


DÜNYANIN BOLŞEVİKLERLE İLGİLENMESİ Aziz kardeşlerim, Otuz yı ldır Rusyayı ellerinde tuttukları halde, dünyanın ancak bu harp sonunda bolşe­ viklerle esaslı bir şekilde ilgilenmesindeki amil, onların cihan sulhüne engel olmaları , her milleti içinden inhi lal ettirmeye uğraşmaları ve niha­ yet, cihan inkılabı maskesiyle, dünya hakimiyetini ellerine almaya çalışmalarından­ dır. Her türlü ahlaki ve insani prensibi hiçe saya­ rak, siyaseti ancak dar menfaat zaviyesinden gören dünya diplomasisi, nihayet otuz yıllık günahının cezasıyla karşılaşmış bulunuyor. Bugün dünya sulhü, hatta bütün milletierin iç huzur ve emniyetleri, insanlığın hukuki, manevi bütün kutsal temelleri öyle bir tehlike ile karşı karşıya geldi ki, artık dünyanın bununla pek esaslı olarak ilgi lenmemesine imkan kalmadı . Eğer insanlık, hürriyet, demokrasi, milletierin kendi mukadderatlanna sahip olmaları, başka milletierin içişlerine karışılmaması gibi prensip­ Iere ciddi kıyınet vermiş olsaydı ; otuz yıldır Sovyetler B irliği' nde cereyan eden facialara gözlerini kapamasaydı ; bolşeviklerin, birinci günlerinden beri, bütün bu prensipleri kanla, ateşle boğduklarını ve bu prensipiere sadık kalan milyonlarca insanı mahvettiklerini kalple­ riyle de anlasaydı; bolşeviklerin vaatleriyle 9


yaptıkları arasındaki uçurumu görseydi ; dünya, bu harp sonundan beri, her gün uğradığı korkunç sürprizlerle bu kadar sars ılmazdı. Bolşev ikler, Rusya' da ne yaptıi arsa, n ası 1 yaptılar, niçin yaptılar, şimdi "demir perde " arkası nda da onu yapıyorlar. Bütün dünyada da bunu yapmaya yelteniyorlar. Dünya siyasetçilerinin, matbuatının bundan hayrete düşmektense, bu hayretlerinden h icap duymaları elbette daha doğru olur. Bize gelince; biz Türkler, Rus'u emperyalist çehresiyle bütün tarihimiz boyunca tanırız. Rus emperyalizminin, doğduğu andan beri, yani Müthiş ivan'ın eski bir Türk kültür kaynağı olan ( Kazan)ı 1 553'de, kandan, ateşten geçirerek zaptından beri, en büyük düşmanlığını Türklere tevcih ettiğini bizler pek iyi biliriz. Çarlı ğın, 1 677'den 1 9 1 8 yılına kadar geçen 24 1 yılın 50 yılını İmparatorluğumuzu y ıkmak için harple geçirdiğini de pek iyi biliriz. Osmanlı İmparatorluğu ' nun paylaş ılmasını, ilk defa İkinci Katerina'nın mevzubahis ettiğini de bi liriz. Bu imparatorluğa "Hasta Adam " adını verenin B irinci Nikola olduğunu da bili­ riz. Bu "hastalığı" kuvvetlendirrnek için Çarlı­ ğın içten, dıştan yaptığı gizli faaliyetlerini de pek iyi biliriz. Karl Marx'ın I 855 "New York Tribune " gazetesinde yazdığı üzere: "Her harpten evvel

yüzlerce Rus ajanının Osmanlı Imparatorlu­ ğu 'nun her köşesinde, Ortodoksluk ve /slav lO


kardeşliği maskesiyle çalıştıklarından ve bilhas­ sa Rus altınınlll bu inhil/ili canlandırmakta pek büyük rol oynadığından " da elbette bizler de gafil değiliz<3>.

1 882'de, Üçüncü Aleksandr'ın, İstanbul elçi­ si Nelidofun: "Boğaz/arın ele geçirilmesi bizce tarihi bir zarurettir" diye verdiği raporun altın­ da: "Allah bizi, bu candan sevineceğimiz daki­

kaya kadar yaşatsın. . Bunun ergeç böyle olaca­ ğından eminim. Esas olan müsait anı kaçırma­ maktır " dediğini de biliriz. Çarlığın "bu müsait am kaçırmamak için" bütün Avrupa devletlerini ve diplomasisini aleyhimize en akla, hayale gelmez tekliflerle tahrike çalıştığını da biliriz. İkinci Nikola'nın elçisi Çarikofun, ı 9 ı l'de İtalyantarla Trablus harbine tutuştuğumuz sıra­ da, Babıaliye verdiği notada: "Boğaz/arın

nıüdafaasına Rus askerinin iştirak ettirilmesi şartıyla Rusya ile ittifak akdetmemiz " teklifinde bulunduğunu da biliriz. 1 9 1 3 Kasımı' nda Rusya Hariciye Nazırı Sazanofun Çar' a: "Istanbul ve Çanakkale

boğazları meselesini lehimizde hal için bir hareket programı hazırlannıasmın artık sırası geldiğini " bildirdiğini, bu maksatla kendi reisii­ ğinde Boğazları işgal komisyonunun kurulduğu­ nu ve bunun İstanbul ile Boğazların bir baskınla işgalini kararlaştırdığını, bu kararın altına da Çar' ın: "Encümenin kararlarını tamamıyla tasvip ediyorum. . " dediğini de biliriz. .

(:') Henry Rollin: La Revolution Russe, Paris

ll

193 1 , ci lı 2, s: 352.


2 Ocak 1 9 1 6'da Rusya Başvekili Trepofun Duma'da şiddetle alkışianan nutkunda: "Kara­

deniz, Çanakkale boğazlarının anahtarları ile Istanbul kapıları, Rus milletinin asırlardır gayesini teşkil eder. Milletimizin bütün tarihin­ de beslediği bu emel, şimdi gerçekleşmek üzere­ dir " dediğini de biliriz. Fakat, tarih bu emeli gerçekleştirmedi. Tarih, XIX. asnn yansından beri Rusya'yı tetkik etmiş bütün Garp ve Rus ilim adamlarının: "Çarlık, inkılaba gidiyor " hükümlerini gerçekleştirdi . B irinci Dünya Sava­ şı, Çarlığı inkılaba sürükleyen sebepleri en had sathasına getirdi ve Rus inkılabı patladı. Eğer Türk tarihinin ebediyen önünde minnet ve rahmetle eğileceği bizim Çanakkale destanımız canlanmamış olsaydı; Rus inkılabı herhalde 19 1 7'de olmazdı<4>. Bolşeviklerin, kanaatlerini tahrif ettikleri ve adını maske olarak kullandık(�)

William C. Bullit, "Le De.ırin du Monde" (Paris 1 948) adlı eserinin 82 inci sahifesinde: "Sovyet hiikıinıerinin hedefi. dünyada

konıüııizmi muzaffer kılmak olduf!uııdaıı, onun

hırsından hiçbir mil/er, Kendisine

hiçbir menıleket

hariç lwlamaz.

lamı,çu buluiU.In memleketler uzaklll bulunanlardan

daha ziyade raarruzlarma hedejiirler. Çünkü Kızılordu'nun bunlara girmesi daha /aılaydır. Sovyetlerin i,çtihaları lıudur­ .ıuzdur .. demekte ve aynı eserin 1 04-107. sahifelerinde, sıcak

denizlere çıkmak, iktisadi durumu ve münakalatı kolaylaştır­ mak gibi bahanelerle boğazlar meselesinden dolayı Türki­ ye'ye karşı mütecaviz bir vaziyet olan Sovyet siya�etinin hakikatte Rus emperyalist iddialannın devamından başka bir şey olmadığını tesbitle. "diirıyanın en cesur ve namus/u bir

olan Tiirklerin biirün kuvvetleriyle So�·yerlere kar,çı bulunacak/arım ve bu takılirde J'üncii cihan harbini n ralıakkıık edecef!ini yazınaktadır.

milleri

miidafi:urda

··

12


ları Karl Marx, daha 1 877'de, Türk-Rus harbi münasebetiyle şunları yazmıştı: "Rusya 'nın

durumunu resmi ve gayri resmi bütün kaynak­ lardan inceledim. O, çok uzun zamandan beri büyük bir infilakın arefesindedir. Bunu doğura­ cak bütün anıiller orada mevcuttur. Rusya 'nın iktisadi, ahlaki ve [ıkrf bütün temelleri inhilal halindedir.. Cesur Türkler, yalnız Rus ordusuna ve maliyesine değil, orduyu bizzat kumanda eden Çar'a, veliahta ve diğer Ronıanof ailesin­ den altısına da indirdik/eri darbelerle bu infılakı bir çok seneler için tacil ettiler(5) ." İnkilapçı Karl Marx, Çarlığın sarsılmasında oynadığımız rolü böyle takdirle tebcil etti. ı 92 ı 'de büyük Leh kahramanı Mareşaı Pilsudski 'ye, Polanya istiklalini tebrik ettiğim zaman, o, bana: "istiklal imkanını Çanakkale sayesinde bulduk " demişti. Acaba, bilhassa bir asırdan, 1 825 Dekabristler isyanından beri mutlakiyeti yıkmaya atılmış ve bu uğurda sayı­ sız kurbanlar vermiş olan Rus inkılapçıları, asır­ lardan beri Çarlığın haksız, canavarca tasallut­ larına karşı yaptığımız kahramanlıklarla "infılakı" tacil etmemize ne kıyınet verdiler?

19 1 7 inkılabı ile Rus mukadderatını ellerine almış olan Rus liberallerinin, Rusya'yı ellerinde tutabiirnek kaygusundan ziyade, Boğazları, İstanbul'u ele geçirmek sevdasına atıldıklannı, o devirdeki müttefiklerin yüksek diplamatları da hayretle görmüşlerdi . (5) Karl MarK: Serge'e Mektuplar, s: 1 63, 164.

13


I 9 I 7 Martında muvakkat hükumet Harici ye Nazırı olan Milikof: "Hükumetin değişmesi

bizim emellerimizi değiştirnıedi. Biz. her zamandan ziyade, istanbul'a sahip olnuıyı isti­ yoruz. Çünkü, o bizim ticari hürriyetimiz için elzemdir" demiştir<6l . Ticari hürriyet.. Sanki Boğazlar buna mfuıi olmuştu. Rus Duma' sı azasından Aleksinski, "Asrf Rusya" (Paris, I 91 7) eserinde (s. I 1 3 ) geçen asır ortalannda Rusya' nın, 1 . 1 00.000 tonluk 6.000 vapuru varken, bu asır sonlannda vapur sayısının l l .OOO' i, tonaj ın da 9.000.000'u geçti­ ğini kaydeder. Rus ihracatı XIX. asırda 1 0 defa artmış, I 899'da I milyar altın rubleyi az geçmiş iken, B irinci Dünya Savaşı arifesinde 2 milyarı bulmuş ve ihracatın en mühim kısmı da Karade­ niz'den yapılmıştı. ,

Evet, ticari hürriyet.. Bu, Rusların "hürri­ yet "i anlamadıktarının, yerinde kullanmadıkla­ rının binbir misalinden biridir. Evet ama, bu liberalleri hakiki i nkılapçı tanı­ mayan bolşevikler elbette kendilerini bu yola kaptıramazlardı . O devirlerde, Çarlığın "nıenhus " diye vasıflandırdıklan emperyalist siyasetini kökünden söküp attıklarını ilan eden, gizli diplomasiyi emperyalizmin ihanet yolu sayan, bütün Şark milletlerinin emperyalizmden kurtulmalarının en büyük müdafii kesilen ve kendilerini en solcu inkilapçı tanıyan ve tanıtan (6)

Matin Gazetesi, 25 Mart 1 9 17.

14


bolşevikler bu yola nasıl gidebilirlerdi? Bizzat Stalin, "Leniniznıin Esasları " hakkındaki eseri­ nin S'inci sahifesinde: "Bütün dünya emperya­ listlerinin bir tek cephe teşkil ettiklerini" tesbit ettikten sonra, "bunların, Çin 'i, iran'ı, Türki­

ye'yi paylaşmalarında en sadık müttefiklerinin Çarlık Rusyası olmasından dolayı" Çarl ık emperyalizmini şiddetle tenkit etmemiş miydi? Nasıl ki, dünya, bolşeviklerin Rusya'da ne yaptıklarını öğrenmeye ciddiyede önem verme­ diğinden, onların hakiki çehrelerini anlamadı­ ğından sürpriziere düştü ve düşüyorsa; biz de, bütün dünya milletlerine hürriyet ve istikHil tanıdıklarını ilan eden bolşeviklerin Rusya'daki milletiere ve bilhassa Türklere karşı y aptıklarını ciddi anlamaya çalışmış olmamızdan dolayı, birdenbire, onun karşımıza eski emperyali st, mütecaviz iddialarla dikilmiş olmasına az çok hayret ettik. Türk-Sovyet dostluk muahedesi 1 6 Mart ı 92ı 'de, bitaraflık ve ademi tecavüz müahedesi 1 7 Aralık 1 925'de akdedilmiş ve ı 7 Aralık 1 929 ve 30 Ekim 1 93 ı bunlar temdit edilmişti.

protokolleriyle de

ı 940'da Mi h ver' e karşı, İngiltere ve Fransa ile akdettiğimiz karşılıklı yardım muahedesinde bunun İngiltere ile Sovyetler arasında çıkacak ihtilafatta yürürlüğe girmeyeceğini tasrih ettik. 24 Mayıs 1 94 ı 'de Sovyetler Birliği ve Türkiye hükumeti karşılıklı bitaraftıklarını ilan etti ler. ı O Ağustos 1 94 1 'de İngiliz ve Rus sefirleri 15


müştereken Türkiye'ye karşı hiçbir tecavüz! maksat beslemediklerini ve Türkiye Cumhuri­ yeti ' n in tarnarniyeti mülkiyesine tam takayyütle hürmet edeceklerini bi ldirdiler. Harbin sona ermesinden biraz evvel 2 1 Mart l 945'de Sovyetler Birliği, 1 925 bitaraflık muahedesini feshetti. Bu harpten sonra Sovyet siyasetını, Rusya'nın genişleme hakkını korumamakla, Basra'da bir mahreç temin etmemekle, Pasi­ fik' in bir Amerikan gölü haline gelmemesini sağlamarnakla itharn eden, müfrit emperyalist, Nemanoff adlı Rus bile, 1 945'de İsviçre' de neşrettiği "!?usya ve Sulh Meseleleri " adlı eserinin 337'inci sahifesinde: "Bu harpte Türk

diplonıasisinin, büyük basiret, hayret edilecek ihtiyat ve soğukkanlılıkla cesaret, metanet ve uzak görüşe dayanan siyaseti ile 1941 'de Von Papen 'in tekliflerine mukavemet ederek harp sonuna kadar, Ingiltere 'ye hayırhfıh olmakla beraber, tanı bitaraflığını muhafaza ettiğini" kaydeder ve buna binaen de "Rus-Türk müna­ sebetlerinin bozulacağını gösteren hiçbir şey olmadığına" hük meder.. Hayır, o, bununla da kanaatlanmayarak: "Türk-Rus münasebetleri­ nin, şimdi kendilerinin, Avrupa ve Asya 'daki karşılıklı menfaatlerini tanıyan realist ve sağlam temelde olduğunu " tesbit eder. Ne acayip değil mi? Bolşevikleri, Rus menfaatlerini hakkıyla korurnamakla itharn eden bir Rus bile böyle düşünürken ne gördük? 16


Atatürk'ün temel ini kurduğu ve büyük bir açıklıkla yürüttüğü " Yurtta sulh, cihanda sulh! " siyasetimize sadakatla, hatta Türk vicdanını azaplandıı·an bazı olaylara rağmen, pek fazla sabır ve tahammül gösterınemize karşılık olarak 25 yı llık sözde dostluktan sonra bolşeviklerden ne gördük? Aradaki münasebeti korumak isteyen Harici­ ye Vekilimize karşı kabalık . . . Hitler Almanya' sı ile aleyhimizde pazarl ık. . . Müttefiklerimizle aramızı açmak... Hukuki, medeni, siyasi tekamülümüzü tezyiL Tarnarniyeti mülkiyeti­ mize, istiklalimize kasıt!.. Bu vaziyette, bütün tarihimizde olduğu gibi, B irinci Dünya Savaşı sonunda Türk vicdanının garplı emperyalistlere verdiği parlak, eşsiz cevabı aynen bu İkinci Dünya Savaşı sonunda ananevi düşmanlıkla bize karşı çıkan kızıl emperyalisdere de vereceğimizden nasıl şüphe edilebi I irdi?

" Yurdumuz, istikliilimiz pazarlık mevzuu olamaz! " Bu cevap Türk hükı1metinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, Türk milletinin oldu­ ğu gibi , mukaddes şehitlerimizin destanı olan Türk tarihinin, Türk harsının ve ilhamını ancak ve ancak bunlardan alan Türk vicdanının ceva­ bıdır. Bu, Türk'ün dünkü, bugünkü, yarınki cevabıdır. Bu cevabın tarihi kıymetini arttıran, manasının derinliğini tezahür ettiren en mühim cihet de bizim buna verdiğimiz zamanın siyasi havasının bugünkünden tamamıyla farklı, hatta bambaşka olmasıydı. 17


Hangi

partiden

olursa

olsun,

yurduna,

istiklaline, mukaddesatma bağlı olan Türk gençliğinin en yüksek uyanıklı kla bu cevapla ilgi lenmesi, yalnız bizleri sevindirmekle kalma­ yacak, onları Türklüğün tebciline, tarihin takdi­ rine de ulaştıracaktır. Kardeşlerim,

"Ne mutlu Türküm diyene! " Bunu bize Türk tarihinin eskiliği, kudreti, Türk hars ve ananesi­ nin salabeti söyletiyor. Türk milletine tarihi boyunca Asya'da, Avrupa'da, şimalde, cenupta varlığını koruma hamlelerini yaptıran esas kuvvet kaynağı , Türk hars ve ananesidir� Türk milletine, bir çok din ve medeniyetlerin tesirle­ rine rağmen, milli ruhunu kaybettinneyen esas budur. Kuvvetle kaniyim ki bu konuşmalar sonunda hars ve ananeni n milletierin zihniyet ve seciyelerindeki rolünün önemini bir kere daha tasdikte hep birden "Ne mutlu Türküm diyene! " düsturumuzu tekrarlayacağız.

18


RUS TARİHİNİN DIŞTAN GÖRÜNÜŞÜ Aziz kardeşlerim, işaret ettiğim veçhile, Rus tarihinin görünür kısmında fazla durmayacağız. Rus tarihi, Rus prenslerinin birbirlerine karşı boğuşmalarıyla başlar ve bu, yabancı milletierin tesiri olmadık­ ça, böyle devam eder. B iz, ne bu anarşik temel­ de duracak, ne de Rus prenslikleri gibi Rus devletinin de ecnebiler tesiriyle kurulduğunu inceleyeceğiz. B iz ne prensierin sayısında, ne de I 574'de onbeş yaşında iken kendisine "Çar" unvanı verilen Müthiş ivan'dan beri gelip geçen çarların şecerelerinde, saltanatlarında duracak, ne de Çarlığın daima otoritesini dayandırdığı "din " ile korkunç Emniyet Teşkilatı'nı ne kadar ustalıkla, amansızlıkla kullandıklarını inceleyeceğiz. B iz Rusların Bizans' tan Ortodoksiuğu nasıl aldıklarını, Mukaddes Vladimir dedikleri pren­ sin 989'da Kerson'da nasıl haçı Dinyeper (Özü) nehrine attığını ve bütün milleti müşterek ve vaftizi kabule mecbur ettiğini aramayacağız. I 45 3'te İstanbul'u fethimiz üzerine buradan kaçan ve maktül Konstantin' in kardeşi olan Torna Paleolog'un k ızkardeşi Sofı'yi nasıl Üçüncü ivan'la evlendirdiğinde de durmayaca­ ğız. Ancak, Safi'nin ivan'a B izans'ın "iki başlı karta!" timsalini verdiğini ve bundan sonra çarların kendilerini B izansın varisi tanıdıklarını ve bu yüzden de bize düşmanlık duyguları 19


beslediklerini kaydedeceğiz. Bundan da mühim olarak: "Moskova üçüncü Roma 'dır. Birincisi,

ikincisi

yıkıldt.

Dördüncüsü

olmayacaktır "

esasının Ruslar tarafı ndan, dinin akidelerinden ziyade benimsenmiş olduğunu tesbit edeceğiz. Rus efsanelerinde, Hazreti İsa' nın: "Rusun fazla kuvvetinden dünyaya zarar gelmemesi için onu yarıya indirdiğinden " bahsedilmesine rağmen, Hıristiyan dini akidelerinin, ahlaki hükümlerinin Rus ruhunun derinliğine hemen hiç de girmediğinde durmayacak ve Rus köylü­ lerinin, kiliseden ziyade, bağlandıkları sonsuz tarikatlan da saymayacağız. Rusya' nın Avrupa ile Asya' y ı birbirine bağlayan bir köprü olması lazım gelirken, Çarlı­ ğın, bütün tarihi imtidadınca, her ikisine düşmanlıktan ayrılmadığında da durrnayacağız. Rusların, Asya'yı Hıristiyan medeniyetine ulaş­ tırma maskesi altında, Avrupa siyasetinde nasıl muvaffak olduğunu ve bu devletleri daima birbirleri aleyhinde kullanabilmekteki ustalığını da incelemiyeceğiz. Biz, ne Petro ' nun 1 72 l 'de "inıparator" ünvanını alması, ne de onun Rus milletinin ahlaki, içtimal gelişmesine tesir edememiş olan maddi, teknik ıslahatı üzerinde duracağız. Biz, bütün Çarlık fütuhatının, İkinci Kateri na' nın: "Kuvvetle alamayacağını memle­ ket/eri, önce içlerinden inhilal ettiririnı(7) " siya­ setiyle yapıldığını ispat için, Kazan Hanlı-

(7)

M. Toumeux: Dideroı eı Catherine IL s: 161. Aynı konu hakkında: Henry Rollin, "La Revolution Russe" Paris 1 93 1, cilı l l, s: 352.

20


ğı' ndan başlayarak bütün Rus boyundu ruğuna düşmek rahatsızlığına uğrayan memleketlerin hangi yollar ve vasıtalarla nasıl içlerinden parçalandıklarını, bunların nasıl birbirleri aley­ hine düşürüldüklerini gösteren hazin ve feci levhaları da canlandırmayacağız. Biz, Rusların aldıkları memleketleri nasıl kandan, ateşten geçirdiklerini ve bu bedbaht milletlerden ne kadarını, h ıristiyanlığı, Rusluğu kabul etmediklerinden dolayı öldürdüklerini, bunların ne kadar kültür abidelerini, cami ve katalik kiliselerini yıktıklarını, ne kadar toprak­ lan tazminatsız olarak dilediklerine hediye ettiklerini de saymayacağız. Biz, ne Rus cemiyetinin üst tabakasından herhangi bir devlet büyüklüğündeki arazilerin­ de, sayısını bilmedikleri köylerinde dolaşacak, ne de muhteşem sarayiarına ve bunların sonsuz debdebe ve saltanatla döşenen salonlarına gire­ ceğiz. B iz, ne Rus efsanesindeki köylü kahra­ manlarla dolaşacağız, ne de 186 1 'e kadar demir­ baş eşya gibi alınıp satılan, sahipleri tarafından muhakeme edilmeden öldürülen, efendilerin in müsaadesini almadan evleomeyen köylülerin çektikleri zulümde duracağız. B iz, bu devirlerde bir köylünün değil, bir kaç köy halkının bile bir av köpeğinden daha ucuz satılmasının iktisadi, içtimal sebeplerini de incelemiyeceğiz. B iz, ne 1 789'da meşhur Rus edibi Koralenka' nun sürüldüğü Rusya' nın şark vilayetlerinden birinin küçük bir kasabası 21


Glazovo civarındaki Berezofski köyünde gördüğü acıkir levhaları inceleyeceğiz, ne de onunla beraber, sıtmayı bir cadı kadın şekli nde tasavvur eden köylülerin, nöbetleri geldiği vakit ellerine aldıkları baltalar, sopalar, tırpanlar ve bıçakl arı hastanın başı ucunda mütemadiyen saliayarak "sıtnıa cadısı "nın gitmesi için uğra­ şıp durmalarını seyredeceğiz. Biz, her tarafı, her şeyi yakıp yıkan, ateşten geçiren köylü i syanlarında da durmayacağız. Biz, Rus karak­ terini de uzun boylu incelemeyeceğiz. Onların mühim bir kabiliyelleri olan plastik ve taklit hassalarında da dunnayacağız. B iz, ne Rusların halk ve yüksek tabakalarında en büyük muvaf­ fakıyetle canlandırdıkları musikilerini, ne bala­ laykarlan hazin Rus ve Çingene romanslarını dinleyecek, ne de Çaykovski'nin senfonilerine dalarak düşüneceğiz. B iz, Rusların bütün dünyada merakla okunan, sanat bakımından cidden kuvvetli, fakat hiç de müspet olmayan ve Lermontof' un 1 83 8'de (Düşünceler) şiirinde tasvir ettiği gibi "geleceğe, yaratıcı bir tek ışık saçmayan" diye vasıflandırdığı edebiyatiarına da dalmayacağız. Hatta "Rus ruhunun derinliğini canlandıran en kuvvetli şahsiyet " ve "XIX. asır Rusyasının manevi rehberi " diye tanılan Dostoyevski' nin müfrit kahramanları ile de tanışmayacağız. Şimdi üstten bir bakışla Rusya'nın gelişmesi­ ni bir kaç rakamla tesbit edelim: Rus

ülkesi:

1 425'de 22

400.000

kilometre


murabbaı iken, Büyük Petro zamanında 2.755 .000 ki lometre murabbaı olmuş ve XIX. asır sonlarında 22.000.000 kilometre murabbaı­ nı aşmıştı. Bunun 5 .740.000'ni Kafkasya hariç Avrupa'da, 1 6.000.000'nu da Asya' da idi. Bu ülkenin şimalden cenube uzunluğu 4.000, şark­ tan garba 8.000 kilometre idi . Yani XV. asırdan XX. asra kadar, Rus devleti arazisi 57 misli büyümüştür. Buna rağmen Çarlığın gözleri daima hudutların dışında idi. Onun ajanları her vasrta i le komşularını içten inhilal ettirmeğe çalışırdı. Rusya' nın nüfusu : Büyük Petro zamanında, 1 724'te ı 4 milyon iken, 1 897'de ı 29 mi Iy onu aşmıştı. Bu tarihlerde şehirlerde yaşanların sayı­ sı (328.000)'den (ı 7 .OOO.OOO)'a yaklaşmıştı. Buna rağmen, Çarlık, memleketinde ölüm sayı­ sını azaltmaya çalışmaktan ise, yeni yeni millet­ leri daha "Milletler hapishanesi " denilen İmpa­ ratorluğa tıkmaya uğraşıyordu . 1 86 1 'de köylülerin azad edilmelerinden sonra, 1 869'da Rusya vasati, 1 4.5 milyon kental hububat ihraç ederken, bu, 1 900'e doğru 64 mi lyona yaklaşmıştı. Rusya, bu sahada dünyada birinci mevkii almıştı. Buna rağmen köylüler senede iki defa bile et yemez ve ekseriya kendi iyi cins buğdaylarını satarak, kendileri için fena cinsten ve daha ucuz olanı alırlardı. Rusya'da pancardan şeker yapan ilk fabrika 1 802'de kurulmuştu. 1 899'da bunların sayısı 1 2 1 O'u buldu ve Rusya; İtalya, Finlandiya, Almanya, İngiltere ve Türkiye'ye şeker ihraç 23


etti . Buna rağmen Rusya'da 1 90 1 'de istihlak edilen şeker, adam başına 5 .200 kg idi . (Alman­ ya ve Fransa'da 1 0.800 Amerika'da 25.200, İngiltere'de 3 1 .600 kg idi). 1 893'de demir ve çelik istihsali 67 milyon put (takriben 1 . l 00.000 ton) i ken 1 902'de 1 1 6 milyon puta ( 1 .900.000 ton) yükseldi ; 1 9 1 4'de ise 200 milyon putu (3.300.000 ton) geçti. 1890- 1 900 arasında Rusya' da eritilen maden %196 nisbetinde artarak bütün memleketleri geçmiş, Almanya'ya yetişmişti. 1 836 yılında Rus demiryollan 27 km. iken 1 900'de 48.000 km. yi, 1 904 sonlarında ise, Sibirya ve Mançurya hattı da dahil olmak üzere, 63 .824 km. yi geçti. Rus bütçesi 1 825'de 1 50 milyon ruble (Takriben 1 9 milyon altın lira) iken ı 9 1 O'da 2.5 milyarı (3 ı 2 milyon altın l ira) geçti . Köylüler Rusya nüfusunun %83'ünden fazlasını teşkil ettikleri ve bütçe varidatının büyük kısmı köylülerden alındığı halde, bu bütçenin % 1 ,6'sı ekim işlerine tahsis edilir, bunun yarısından fazlası savunmaya değil, saldırmaya ayrılırdı . Nüfus, 1 893'den 1 902'ye kadar % 1 3 çoğal­ mışken, vergiler bu zamana kadar görülmemiş şekilde %49 artmıştı. Rus bütçesinin büyük kısmı "votka " satışından geldiği için, o, "Sarhoş Bütçe " diye nam kazanmıştı . Rus maliyesinin istatistiklerine göre, votka sarfiyatı ı 904'de 70 milyon kova iken, l 908'de 84 milyonu geçmi şti . Votka, Rus halkının sağlığını o derece tahrip etti ki, l 9 1 O'da d_oktor Petrovski 24


Rus doktorları kongresinde: "Hiçbir memleket­ te halkın, Rusya 'da olduğu kadar, nevrasteniye tutulnıadığmı, hastalığın bilhassa köylülerde çok olduğunu ve bunu votkanın yaptığım" tasrih etmişti . "Kütleleri fakirleştirerek, millet­ ierin selametine ve iyiliğine zararlı olacak derecede alkolizm artmıştır. Halk arasında olduğu kadar, burjuvazide ve yüksek tabakada da alkolizm icrayı hükmetmektedir. Dostoyevs­ ki, kendi Journal 'inde: " Votkanın halk safında yaptığı fevkalade tahribata rağmen, o yeni bir hakikat aramaktan vazgeçmedi" diyor. Fakat hakikat aramakla, votkanın yanyana uzun müddet barışabiieceği elbette şüphelidir. Aynı Dostoyevski, kendisinin "Besıy-Şeytanlar" isimli eserinde Verşonevski 'ye şunu söyletmiş­ tir: "Halk sarhoştur, anneler sarhoştur, çocuk­

lar sarhoştur ve mahkemelerde yalnız şu sözler işitilmektedir: 'Iki yüz sopaya mahkum olmuş­ tur! ' Bugünkü neslimiz değil, bu gidiş/e, gele­ cek nesillerin de hepsi sarhoş olacaktıJ· (8l. " 1 9 l O yılında bütün Rus köylüsünün elindeki toprak 1 55.000.000 hektar iken, 1 30.000 kişi­ den ibaret büyük ve orta çiftlik sahiplerinin elinde 66.000 .000 hektar vardı . 1 9 1 1 'de ziraat

(8)

Victor Berard: L'Empire Russe et le Tsarisıne, Paris 1906. Il. tabı, s: 341. A. Babof, asırlardan beıi devam eden sarhoşluğun ve frengi­ nin Rus bünyesinde, kafa ve ruhunda yaptığı tahribatı içtimal ·

bakımdan incelemekte ve Rus ruhunun hayatta ve inkıliipta gösterdiği muvazenesizlikler ve taşkınlıkların sebebini bunda bulmaktadır. "Rusya Yeniden DoiJacakflr. Vozroditsa Ra.ui­ ya" eseri, Istanbul 1 924. s: 14, 15.

25


nazırı

Krivocheine,

Duma'daki

beyanatında,

"1900 istatistiklerine göre Rus köylülerinden %52 'sinin ekecek toprağa ve bunları işieyecek ziraat aletlerine malik bulımnıadıklaruıı " beyan etti<9l. I 826'dan I 829'a kadar, yani üç senede, Rusya'da köylüler 4 1 defa isyan etmişlerdi. 1 840'dan I 842'ye kadar isyanlar 1 O l 'i, 1 8541 855'te ise 1 37'yi tecavüz etmişti. Bilhassa bu isyanların tesiriyle, I 8 6 1'de servajın, yani köylü köleliğinin ilgasına karar verildi. XVIII. asrın sonlarında Rusya'da ölüm sayı­

sı binde 20 iken, bir asır sonra binde 35'i buldu ve bazı mıntıkalarda binde 50'ye çıktı. Kıtlık senelerinde ise, ölüm sayısı korkunç yekOnları buldu< 1 0l . 1 909 yılında Rus köylülerinden 7 milyonu­ nun işsiz olduğunu ve bunların beslerneye mecbur oldukları 17 milyon insanı geçindireme­ diklerini imparatorluk Şurası azasından Rost­ vand tesbit etmişti. 186 1 'den sonra köylünün toprağa sahip olması için yapılan teşebbüslere rağmen, yirminci asır başlarında, köylülerin aldıkları toprağın %80'i komünlere aitti. Rus köylüleri toprağı "artel'' ve "nıir " teşkilatı ile müştere­ ken tasarruf ederlerdi . Köylüler toprağa sahip olamıyorlardı. ( 9) ( 1 0)

Henıi See: Evulotion et Revolution, Paıis ı 929, s: 232.

Alexinski: La Russie Modeme, s: 1 52 .

26


1 887'de sınai müesseseler miktarı 30.888 ve işçi sayısı 1 ,5 milyona yakın iken, 1 897'de sınai müesseseler 36.000'i aşmış, işçilerin sayısı da 2 milyonu geçmişti. 1 900 yılında Rusya'da ecnebi sermayesiyle çalı şan 1 6 müessese varken, 1 903'te bunların sayısı 500'ü aştı. 1 884'te Rusya' da çalışan ecnebi sermayesi 5,5 milyon ruble (687 .000 altın lira) iken, 1 9 1 3'te bu yekı1n 1 milyar 736 milyon rubleye (2 1 7 .000.000 altın lira) yükselmişti. Rus ordusu Büyük Petro zamanında 200.000 kişi iken, 1 854'de 1 ,5 milyon, 1 905 Rus-Japon harbinde 3 milyon, 1 9 1 4'te ise 1 5 milyonu geçmişti. 1 860 yılında Rusya'da askere alınanların %95'i okuma yazma bi lmezdi . XX. asır başla­ rında ise, okuma yazma bil meyenierin sayısı ancak %80'e inmişti. İlk Rus üniversitesi 1 775'de Moskova'da kurulmuştu. XIX. asır sonlarında ise Rusya'da 9 üniversite vardı. 1 832'de bu üni versite okuyu­ cularının o/o7 8'i zadegan, o/o 1 7'si şehirli­ ortahalli, %3'ü köylü, %2'si papaz çocuklann­ dandı. 1 884'de ise zadegan sayısı %49'a indi. Şehirtilerin sayısı %35'i geçti. Köylülerinki %8'e yaklaştı . Rus devlet bütçesinin ancak %3 ,2'si maarife tahsis edilmişti. 1 909'da ilkokullar için 28 milyon, yani nüfus başına 40-50 santim tahsis edilmişti. 27


1845- 1 854'de 6 gazete ve 19 mecmua neşri­ ne müsaade edilmişken, 1855-1864'te bunların sayısı 66 gazete ve 1 1 5 mecmuaya çıktı ( ll>. Büyük Petro' nun Petersburg'a açtığı i lim akademisine davet ettiği Profesör Volf:

"Rusya 'da her şeyden evvel maarif'in yayıb1Ul­ suıa çalışmalıdır. Rusya 'nın, yüksek iilimlerden ziyade, mekteplerde ders okuracak nıuallimlere ihtiyacı vardır. Memlekete, bunları hazırlaya­ cak adamlar çağırılmalıdır" demişti. Petro gibi, Çarlık'ta bütün tarih inde maarifi yaymaya önem verdi. Rus münevverleri ise, halkın seviyesini yükseltmekten ziyade, bütün gayretlerini hayali ernei lere hasretti ler. 1 825 Dekabristler isyanından sonra, bilhassa 1835 nizamnamesiyle üni versite hürriyeti balta­ tandı ve üniversite sıkı kontrole tabi tutuldu. Bunu kolaylaştırmak için üniversiteli lerin resmi elbise giymeleri mecburi kılındı. Okuyucu sayı­ sını azaltmak için üniversite ücreti fevkalade yükselti ldi. Orta mektep okuyucularını bile birbirlerini gözetlerneğe ve jurnalcılığa teşvik eden hükumet, gerek memleket mikyasında ve gerek­ se mektep ve üniversitelerde yaptığı i stibdatla, gençliği i lme değil, siyasete sevketmişti . Bunun neticesi olarak da Rus gençliği sabırla, tenkitle hayatta tekarnütün manasını öğreten i lmi ve memleket için faydalı bir inkılabı düşünmekten( ll )

P. Milioukov: La Crise. Paris 1907, s: 2 1 0.

28


se, heyecan ve intikamın, his ve hayatin tesiriy­ le, azami yıkıcı bir ihtiHili mukaddes bir gaye edinmişlerdi. Hükumetin aldığı bu sıkı tedbirler yüzünden her üniversite, devlete tamamıyla düşman ve inkılapçı fikirlerle meşbu birer ocak haline geldi, hükumet de bütün şiddetiyle bunlarla mücadeleye devam etti. Buna binaen, Rusya' nın meşhur doktorlarından Profesör Pirogof:

"Üniversiteler, cemiyet/erin en iyi barometrele­ ridir. Onun gösterdiği hava hoşa gitmiyor diye barometre kırılır mı ? " demişti. 1 905'te Rusya' nın geçirdiği buhrandan yalnız üniversiteler değil, orta mektep okuyucu­ ları da i htilalin ön safında yer almışlardı. Rus üniversiteleri birer müfrit inkılap mabe­ di, talebelerin çoğunluğu da bu mabedin kurbanları idi . Karl Marx 1 863'de: " Yirmi beş sene Ruslara karşı mücadele ettiği halde kaderin acayip cilvesi olarak 'sermaye ' adlı eserinin yabancı memleketlerden ilk olarak Rusya 'da basıldığtn­ dan " hayretle bahsettikten sonra: "Buna pek de şaşmanıalı, çünkü Ruslar, Garpten daima en müfrit şeyleri alırlar" der<ııı. Engels de, arkadaşı Marx' a, 29 Nisan 1 870'de gönderdiği mektubunda: "Eğer Rusya 'da, ya

Sibirya veya garbf Avrupa 'ya göçrnek kararın­ dan başka meslekleri olmayan 40.000 inkılapçı (ı 2)

Henry Rollin: La Rc!volution Russe, Paris ı 93 ı , ciıı I, s: 79.

29


üniversite okuyucusu varsa, bu ne bahtsızlıktır. Eğer gcup cereyamnı inhi/{i/ ettirecek bir şey varsa, o da, bu az çok okumuş, haris, aç 40.000 Rus nihilistini garba getirmektir. Bunlar, bizim lıazırlayacağmıız ordulara subay olmaya yelte­ neceklerdir. Bunlar, her tarafa, işçilerin başına geçmeye çalışacak ve onları idareye kalkışa­ caktır. Her tarafta, Ruslara has olan entrikacı­ lığı ve tahrikçi/iği canlandıracaklardır " der. Bu sözler, Engels'in Rus tarihinin, Rus zihniyet ve fikrinin gelişmesindeki mantığı esaslı bir surette kavrarlığını ve bolşevikterin bugün bütün dünyada komünist partilerini ellerine almak suretiyle hakiki sosyalistlere karşı yaptıklarını ta 1 870'de sezmiş olduğunu açıkça gösterir.

30


RUS CEMiYETİNİN BÜNYESiNDEKi TEZATLAR VE BUNUN ESAS SEBEBi Aziz kardeşlerim, Yukarıda bahsettiğim kısa İstatistikler, Rusya' nın ikti sadi gelişmesinden, maarifin az çok artmasından halkın büyük çoğunluğunu, %83'ünü teşkil eden köylülerle işçilerin fayda­ lanmadıklarını göstermeğe, üniversiteler müna­ sebetiyle söylenilenler ise, hükumetle münev­ verler arasındaki düşmanlığı anlatmaya kafidir. Gerek iktisadi ve gerekse maarif sahasındaki inkişaf arttıkça, Rus cemiyetinin iç bünyesinde­ ki muvazenesizlik ve tezatlar, gevşemekten ziyade, kuvvetlendi. Halbuki I 8'inci asrın meşhur fılozofları, bilhassa bir müddet ikinci Katerina'nın teveccühünü kazanmış olan Volta­ ire ve Diderot, Rusya' nın geriliğini "medeniyet­ ten uzak kalmas ında, cahillikte " buluyorlardı. Bunlara göre Rusya, medeni inkişafı ile idaresi­ ni düzellecek ve bu yolla garp medeniyet ailesi­ ne girecekti . Bunlar Rusya'ya görünür tarafın­ dan bakmışlardı. XIX' uncu asır fikir adamları, Rusya'da leknik medeniyetin gelişmesine, ilim ve maari­ I'in artmasına rağmen, Rusların içtimal bünyele­ rindeki muvazenesizlikleri düzeltemediklerini ınüttefikan tesbit ettiler. Rus fikir cereyanını ve l'debiyatını esaslı incelemiş olan garp alimleri, 31


bunların da Rusya' yı, Rus çoğunluğunu kalkın­ ctırınaya yarayacak ölçülü ve müsbet olmaktan ziyade, hayali, yıkıcı, müfrit olduğunu anladılar. Turgenyef' in müstesna üslubu ile romanla­ rında canlandırdığı, her şeyi inkar eden nihilist, inkı lapçı, müfrit tipler, Rus nihilistlerinin ince­ lenmesine yol açmıştı . Rus bünyesindeki bu ifratın sebebini arayan alimlerden bazıları, bunu Rusya' nın genişliğine, iklim ve tabiatma bağladılar. İngiliz alimi Moris Baring 1 9 1 I 'de Londra' da neşrettiği "Rus Halkı-The Russian People " eserinde: "Kanada

ikliminin, aynen Rusya 'nın büyük iklimine uydu­ ğunu, fakat oradaki halkın Ruslardan tamanıiy­ le farklı karakterde olduğunu " ispat etmek sure­ tiyle, bu görüşün sakatlığını ortaya koydu. XIX'uncu asır alimlerinin büyük bir kısmı, Rusya'nın siyasi ve içtimal bakımdan normal bir inkişaf yoluna girmesinin çok güç olacağını tespit etmiş, Rus fikrinde mürit, nihilist, menfi bir hususiyet olduğunu görmüşlerdi. Fakat, bunlar da yine dışa bakmışlardı . Bunlar da Rus fikir ve ruhuna, Dostoyevski ' nin tabiriyle "Kuyunun derinliğine " ciddiyetle bakamamışlardı. O kadar ki, o zamanlar, Dosto­ yevski'nin: "Nihiliznı, Rusya 'da canlanmışsa,

bu, bizim hepimizin nihilist olnıamızdandır " demesine, yani bunun Rus karakterinde, Rus ruhunda aranması lazım geldiğine işaret etmesi­ ne rağmen, bu derinliğe çok az mütefekkir dala­ bilmişti. Rusya'yı tetkik etmiş XVIII ' inci ve 32


XIX' uncu asır ali mleri "kuyunwı derinliğine" bakamamışlarsa da, bunların büyük kısmı, Çarlığın mutlaka inkı laba sürükleneceğini görmüşler ve hatta bu inkılabın demokratik bir esasta kalamayacağını da önceden tespit etmiş­ lerdi. Daha 1 790'da, Fransa' nın Petersburg sefiri olan Genet: "Kaba, barbar bir halkın yapacağı

inkılabı düşünerek titriyorum. Her şey tahrip, her şey yok edilecek, her şey ateşten ve kılıçtan geçirilecek . " demişti . . .

XIX' uncu asır başlarında Rusya hakkındaki tetkikleriyle şöhreti hala devam etmekte bulu­ nan Joseph de Maistre ise: "Hürriyet, bu mizaç­

ta bulunan insanlara, içkiye hiç de alışmanıış olanlara şarabın yaptığı tesiri yapacaktır. Eğer birkaç üniversiteli Pugaçef herhangi bir fırka­ nın başına geçerse, eğer bir kere halk harekete gelir de orada Avrupa tarzında bir ihtiLal başlarsa, nelerden korkulacağını size söyleye­ bilmem için ifadem kôfi gelmez " hükmünü vermişti. Bunu, bir devirlerde Puşkin, Lermontof, Tolstoy gibi Rus şair ve edipleri de sezmiş ve yukanyı ve Rus fikir hayatını ikaz maksadiyle en acı ifadelerle tasvir etmişlerdi. Puşkin " Yüzbaşının kızı " eserinde: "Allah 'ını! Sen bize

mantıksız, anıansız olacak olan Rus isyanını gösterme! " demişti. 1 830'da Lermontof tarafın­ dan yazılmış ve I 92 l 'de Berlin 'de basılmış olan külliyatından aldığımız şu şiirini müsaadenizle okuyayım: 33


Bir Gün Gelecek

Bir gün, Rusya 'nın bir kara günü gelecek; Çarların taçları da başlarından düşecek. Kara kitle Çara olan sevgisine gü/ecek; Kan ve ölüm çoklarma olacak tek yiyecek. Günahsız çocukları, çok zavallı ana/arı, Öldürülen kanunlar da himaye etmiyecek. O zamanlar kara veba ölülerden kaçacak; lssız köyler ortasında dolaşacak duracak. Göz yaşları kapılardan sokaklara taşacak; Kara açlık bu zavallı diyariarı saracak. Şarıldayan nehirlerden kanlı sular akacak; işte o gün karşınıza korkunç biri çıkacak; Tanıyacaksın onu sen de, herkes de anlayacak: Neden onun ellerinde büyük çelik bir bıçak. Her tarafı simsiyahtır, yüzü onun pek korkunç; Kapkaradır cübbesi hem başındaki dik sorguç. Lermontaj 1830 Fransız Akademi azasından M. Paleologue, (Les Precurseurs de Lenine) adlı eserinin (Paris 1 938) I 52'nci sahifesinde Tolstoy ' un, siyasi görüş lerinde, anarşist Bakunin ve Kropotkin' le birleştiğini ve onun, candan dilediği ihtilali çok yakın gördüğünü, Rus devlet müessesesinin çok kısa zamanda çökeceğine inandığını ve:

"Halkın sabrı tükendi. . . Tehlike, günden güne, saatten saate artıyor... Küçücük sandalınıız bütün azgınlığıyla hepimizi boğacak ve yutacak olan fırtınalı denizde ancak güçlükle yüzebili­ yor " dediğini kaydeder. Fransa'nın en mümtaz simalanndan, adalet 34


duyguları na en derin bir samirniyetle bağlı evlatlarından biri olan meşhur tarihçi Michelet, Rus "kuyuswıun derinliğine " bakarak, l 852'de neşrettiği "Polanya ve Rusya " adlı eserinde (sahife 1 3 3): "Rusya, düne kadar bize 'Hıristi­

yanlık benim! ' diyordu. Yarın o, bize 'Sosyalizm benim! ' diyecektir. . " derken u mu m Rus fikrin­ deki ifratı ve bu ifratın Rusya'yı nereye götüre­ ceğini anlatmış oluyordu . Henri Martin, "La Russie et L 'Europe " eserinde, (Paris I 866, Sahife 4 I 9, 420) Rusya'nın komünistliğini ve Avrupa ile farkını ve ona karşı olan durumunu şöyle hulasa eder:

"Rusya, ne bizim fikirlerimize, ne bizim ahtakımıza, ne de bizim hak ve hukuk mefhum­ larımıza sahiptir. O, tam bir mutlakiyet zihni­ yetleriyle, şefinin, bir kelimeyle cemiyetin bütün temellerini değiştirmek hakkına malik olduğuna inanır. O, komünist ruhu ile de, şahsi hürriyeti tanımadığı kadar, bu hürriyetin tabii bir tekamülü ve tezahürü olan mülkiyet hakkım da tanımaz. Komünizm, yalnız müşterek mülkiyet olan yerde değil; şahsi hürriyetin tanınmadığı ve inkar edildiği, mülkiyet hakkının dokunulmaz bir hak değil de Sllj mutlak hakimin keyfine tabi 'vazıülyet 'likten başka bir şey olmadığı her yerde komünizm vardır. Varsın, onlar kendi prensiplerini kendi memleketlerinde tatbik etsinler! Bu, bizi alakadar etmez. Onların pederşahf bir mahiyet aifettikleri mutlak hakimierin aşağılık. nisbf 35


ahlaklan da onlaruı olsun! Fakat onlar, bu prensipleri bizim nıemleketinıizde de, ta Avru­ pa 'nın göbeğinde de tatbik etmek istiyor ve bunu A vrupalı milletiere de yayıyorlar. Işte asıl fecaat ve cinayet bundadır. Bu, aşağı bir cemi­ yetin, zorla, cebirle, yüksek bir cemiyetin yerini almasıdır. Bu, beşeriyerin gerilemesidir. Bu, fitratın tabii tekanıiii konusunun insan taraftn­ dan ihliil edilmesidir. Buna tahammül göster­ miş olnıast, Avrupa 'ya pek çok pahalıya mal olacakttr. "

36


ÇARLIK RUSYASlNDA MiLLETLER MESELESi

Aziz kardeşlerim, Rus imparatorluğunun bir adı da "Milletler Şimdi de Rusya' nın etnik durumu üzerinde duralı m.

Hapishan esi dir "

.

Rusya'da Ruslar tarihin hiç bir devrinde, iddia ettikleri gibi, bütün nüfusun %53'ünü bulamamışlardır. Eskiden, Rusya etnoğrafyasını tetkik etmiş olan ali mler, "Milletler Hapishanesi " olan Rus imparatorluğunu "Milletler mozaiküzden leşek­ kül etmiş " diye tarif ederler ve bunların dil ve lehçelerinin sayısının I SO'yi geçtiğini kabul ederi erdi. XIX'uncu asırda garpta başlayan mi lliyet cereyanının Rusya çerçevesinde yaptığı tesirler­ le bunların sayısı mühim miktarda azaldı . Kabi­ leler millet, lehçeler edebi dil olarak toplandı­ lar. XIX' uncu asırda Ruslar ve bu mil letler, mensup olduklan din bakımından, şu nisbette idiler: ortodokslar %65, islamlar % 1 1 , katolik­ ler %9, eski mezhepler %8, yahudiler %4.2, protestanlar %2.8 olup bunlardan başka budist­ ler ve diğer mezheplerde bunlar da vardı < 1 3l . Rusya'da mahkum milletierin sayısı daima ( 1 3)

Alexiııski: La Russie Moderne. Paris 19 1 2. s: 40.

37


Ruslar'dan fazla olagelmiştir. Memleketin her tarafında dağınık bulunan Ruslar' dan başka, ınüttehit Rus kitlesi nüfusun ancak %40-4 1 'ini teşkil eder. 1 926 sayımına göre, Sovyet Rusya nüfusu 1 47 milyon, 1 939 sayımında ise 1 70.467. 1 86 olarak ilan edilmişti . 1 939 sayımı­ na göre Sovyetler Birliğinin nüfus vaziyeti şöyledir: Ruslar:

......................................................

(R.

91.669.951

S. F. S. R. ve ona bağlı muhtar cumhu­

riyet ve eyaletlerdeki Ruslar, Türk olmayan muhtar cemiyet ve eyaJetler ve aşağıda yazılı

olmayan Leh,

Yahudi,

Rum

gibi

diğer m i l letlerle birlikte) Türkler: .................................................... 37.445.150

Özbekistan . . . . . . . . . . . . . . . . . . 6.282 . 4 40 Kazakistan . . . . . . . . . . . . . . .. . . 6. 1 45 .937 ldii-Ural . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 6.03 1 . ı 36 Şimali Kafkasya . . . . . . . . . 4 . 1 57 . 1 69 Azerbaycan . . . . . . . . . . . . . . . 3 . 209.727 .

.

Altay Türkleri . . .. . . . . . . . . 2.520.08 4 .

Çuvaşistan . . . . . . . . . . . . . . . . . . ı .677 .O ı 3 Kırgızistan . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 . 459.307 Türmenistan . . . . . . . . .. . . . .. l .253.985 .

Öyrat ve Hakaslar. . . .. . .

570.000

Buryat-Moğol lar. . . . . . . . .

5 42 . 1 70

Kırım . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 1 . 1 26.824 Yakutlar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

400. 5 4 4

Tacikistan . . . . . . . . . . . . . . . . 1 . 485.09 1 .

.

.

Kalmuklar. . . . . . . . . . . . . . . . . . .

38

220.723


Ukrayna

...

. . ... . ... ...... .. ... .. ..... ..... 30.960.22 1 ...

.

Beyaz Rusya .

..

Gürcistan

..

.

.

.... .

....

..

........

Ermenistan...

..

.

.

..

.

.

...

.

..... ... . ... . .. . . .. 5.567.976 ..

..............

.. ... .

.

.....

.

.

...

.

.

.. .. . .. . .

....

...

..

..

.

.

.

........

..

.. 3.542.289 .

. .. . ... . . .... .. 1.28 1 .599 170.467.186( 14) .

..

..

.

.

.

.

Sovyetler B irliği' ne dahil cumhuriyetierin nüfusunu t!!spit eden bu istatistikler Rusya' da yaşayan mil letierin etnik istatistiklerini tam olarak ifade etmez. Çünkü bu cumhuriyetlerde ekalliyet olarak başka milletler de yaşamakta­ dır. Faraza Kafkasya'da Gürcistan' da Türkler, Ermeniler bulunduğu gibi son zamanlarda bura­ ya büyük miktarda Rus ve Ukraynalı da yerleş­ tirilmiştir. Bunun gibi Azerbaycan, Ermen is­ tan'da da diğer milletlerden ekalliyetler mevcuttur ve oraların etnik durumları da bilhas­ sa bu son devrede bolşevikler tarafından fevkalade karıştınlmaktadır. Bundan başka bu Kafkasyalı milletler Rusya, Ukrayna ve diğer Cumhuriyetlerde de yaşamaktadırlar. Bunların sayısını da katiyede tespit mümkün değildir. Buna binaen Rusya' daki mi lletierin etnik hakiki sayılarını tespit müşküldür ve bu durum gün geçtikçe daha karışık bir hale gelmektedir. İkinci c ihan harbi esnasında ve bunu takip eden senelerde Rusya'da yapılan tehcirlerin ve iaşe darlığının bütün Rusya nüfusuna yaptığı tesirlerle umum nüfusun hakiki miktarı biline­ mediği gibi, sanayileşme programiyle yeniden kurulan sanayi şehirlerine muhtelif cemiyetler( 1 4)

Pravda ve i zvestya gazeteleri, Moskova, 2 Hazi ran

39

1 939.


den ne nisbette ve hangi mil letten insan gönde­ rildiği de kestirilememektedir. Karl Marx' ın arkadaşı Engels "Rusya " adın­ daki eserinde: "Ben Rusya 'dan bahsettiğim

zaman bütün Rus Imparatorluğunu değil, ancak Büyük Rusların yaşadığı garpta: Pskof, Smolensk; cenupta: Voronej ve Kursk arasında­ ki nıuıtıkayı anlarını " diyor. Çünkü o da, Marx' ta, hakka, hürriyete, menfaatin ve korku­ nun üstünden bakan bütün samimi g�rp münev­ verleri gibi, Rus İmparatorluğu'nu "Milletler Hapishanesi " olarak tanıyor ve buna karşı mücadele ediyorlardı. 1 864'te "Birinci Enternasyonal "i açış nutkunda Marx: "Milletler arasmdaki nıünase­

betlerin ahlak ve adalet kanunlarma uygun olarak hissedilmesi " tezini müdafaa ederek, Rus' ların, Şeyh Şamil'in tarihi kahramanlık destanıyla müdafaa ettiği . Kafkasya' yı zaptet­ melerini ve kahraman Polonya' yı imha etmele­ rini en yüksek heyecanla protesto etmiş ve bunu: "Şaşkm lôkaydiyle, nıenfaat senıpatisiyle,

hayasız tasvibiyle karşılaşmış olan A vrupa 'nm yüksek mahallin i " kendisine has ku vvet ve şiddetle tel ' in etmişti . Çarlığın Kafkasya, Polonya, Kırım, Türkme­ nistan, Kazan, Başkırdistan, Ukrayna, Beyaz­ Rusya, Litvanya, Letonya, Estonya ve Finlandiya'da, bütün imparatorlukta yaşayan küçük, büyük bütün bahtsız milletiere karşı takip ettiği Rusraştırma siyasetini, irtikap ettiği 40


zulmü, faciaları saymak uzun, hem de pek uzun sürer. Ancak, şu kadarını söylemek lazımdır ki, bütün bu milletler bu tazyikle, bilhassa XIX'uncu asırdan beri, ruslaşmaktan ziyade milli hars ve imanlarını kuvvetlendirdiler ve her fırsatta hak ve hürriyet davasında Çarlığa karşı mücadeleyi en kutsi borçları tanıdılar. Çünkü bu milletler için ya din ve harslarını koruyarak millet olup kalmak, yahut da Rus olup gitmek kaziyesinden başka yol yoktu. B unun için de, bu milletierin milli imanları kuvvetlendiği nisbette bu mücadele bir ölüm dirim savaşı olma yoluna girdi . Ruslar, ne kendileri için, ne de bu milletler için tarihlerinde hakka, hürriyete giden normal bir inkişaf yolu açmıyorlardı . Efsanenin, Kafkas dağlarında "Hürriyet " aşkıyla daimi olarak kemirilen, fakat hep taze hayat bularak mücadeleye atıl ın "Pronıete "si gibi, esirlik tarihleri baştan başa facia olan bu mil letierin varlıklarını müdafaa ve hak ve hürri­ yetleri için yaptıkları savaşları burada canlandır­ mak değil, bunları saymak dahi imkansızdır. Bu meselede dikkatimizi çekmek istediğim mühim bir nokta, bütün dünya milletlerinin esirliktım kurtarılmasını i leri süren, insanlığın içtimai adalete kavuşmasını dilediklerini söyleyen, asrı­ mız medeniyetinin insanlığı refaha ulaştırama­ dığını en yüksek heyecanla canlandıran Rus fikir ve siyaset adamlarının, hatta en insani tanı­ Ian Rus ediplerinin bile mahkum milletierin bu facialan önünde kudret ve kanaatlerine yakışır bir müdafaada bulunmadıklarıdır. 41


Buna binaen, bu bahtsız milletler, hak ve hürriyet yolunda, Çarlığın devrilmesinde Rus inkılapçılarına taraftar olmuşlar ve bu sahada tarihi işler görmüşlerse de, ilk fırsatta onlardan ayrıldı lar, kendi aralarında birleşrneğe gittiler. Stalin, bence Bolşeviklerin bugünkü gaye, pren­ sip ve taktiklerini anlatması bakımından pek mühim olan "Leninizmin Temelleri " adlı eseri­ nin 1 50'nci sahifesinde: "Rus proleteri, eski

Rus Imparatorluğu 'nda ezilegelen milletierin sempati ve yardımından mahrum ka/saydı, Rusya 'da ne inkılap olabilir ne de Kolçak ve Denikin nıağlup edi/irdi " der. Mahkum mi lletierin Rus inkılabırıa yaptıkla­ rı tarihi yardımın önemi bundan daha açık, daha kat'i olarak nasıl ifade olunabilir? Buna rağmen, Rus inkılapçı lannın ne liberal kısmı, hatta ne de sosyalistleri Marx'ın yoluna girdiler. Bugün de bu yolu tanımıyorlar. B olşevikler tarafından I 921 'de yıkılmış olan Gürcistan Sosyalist Cumhuriyetinin reisi Mr. Jordania, 1 928'de yayınladığı " Yekun " ve "ihtilaflarımız " adlı broşürlerinde, Rus sosya­ listleriyle yaptığı aleni münakaşalar hakkında verdiği malumata "Rus fikrinin hakiki Marx

yoluna girmek değil, hak, adalet esasını bulmaktan bile ne kadar uzak olduğunu " cidden hayret edilecek şekilde tebarüz ettirmek­ tedir. Mr. Jordania, " Yekun " kitabında marksiz­ min son devir ideoloğu Kautski'nin: "Enternas­

yonalizm, ben kendi nıilletinıe ne kadar hak 42


tanırsanı, diğer milletiere de o kadarılll tanmnı demektir" tezini bir türlü Rus sosyal ist yoldaş­ Iarına anlatamadığını büyük bir teessür ve infial ile izah eder. Bu söylediklerimle, Rusya' nın yalnız etnik, maddi bakımdan değil, fikir bakımından da büyük ölçüde iki cepheye ayrılmış olduğunu ve bunların arasında büyük bir uçurum bulunduğu­ nu tesbite çalıştım. Bir tencerede kaynamakla beraber; bu iki alemin maddi, fikri, ahlaki, içti­ mal ve siyasi gelişmesi kaynaşamadı, ikisi ayrı ayrı istikametlerde yol aldı.

43


RUSYA'DA iSYANLAR VE İNKILAP HAREKETLERİ

Rusya'nın maddi gelişmesinden bahsedildiği zaman, bunlar "bütün tencere "ye aittir. Rus içtimal fikrinin gelişmesi ve Rus kültürü hakkında söyleyeceklerimiz pek tabiidir ki, ancak Ruslara aittir. Buna geçmeden kısaca, yine dıştan olarak, Rusya'da halk isyanlarına ve inkılap hareketlerine temas edelim. XIX'uncu asır başianna kadar Rus devlet ve cemiyetindeki sarsıntılar ya yukanda taht etra­ fında, saray entrikalan yüzünden, Çariann şahsiyetlerine karşı yapılmakta, yahut da aşağı­ da köylü isyanları ile canlanmakta idi . Bu köylü insanlarının en meşhuru, İkinci Katerina zama­ n ında I 773-4'de hükumeti telaşa düşüren, Moskova' yı tehdit edecek kuvvet ve vüsatte yapılmış olan Don kazağı Pugaçef isyanıdır. Devleti meşrutl bir idareye kavuşturmak gibi, siyasi bir gaye ile yapılan ilk mühim hare­ ket 1 825 yılı 1 4 Ekim' inde yapıldığı için buna "Dekabristler " isyanı denildi. Napoleon ordula­ n ile harbederek Avrupa'yı görmüş olan Rus zabitlerinden bazıları, Rusya' nın hak ve hürri­ yet yoluna girmesini sağlayabilmek endişesiyle Çarın muhafız alayını hazırlayarak B irinci Nikola'ya karşı isyana geçtiler, fakat muvaffak olamadılar. Bunların reisi Pavel Pestel idamın­ dan evvel : "Benim en büyük kabahfl.tinı, tohu44


munu eknıeden nıeyvayı toplamak istemekliğim­ dir" demişti. Bu hareket hakkında Fransız tarihçisi Rambaud: "Bunlar, Rusya 'da hürriyet için

ölecek insanların bulunduğunu isbat etmesini bildiler" der. İkinci mühim ihtilal hareketi, Rus-Japon harbinden sonra, 1 905 Ekim ayında bütün Rusya'da umumi grev yapılmasiyle başladı. Çar, 1 7 Ekim 1 905'te teşri! mecl is olarak Duma' nın açılmasını kabul etti ve isyan bastı­ rıldıktan sonra, irtica kuvvettenerek hukukunu tahdit etti ve bu meclisi dağıttı. Rusya'ya tarna­ miyle dıştan bakan birçok müellifler, Çar Niko­ la ve etrafı, körü körüne irticaa dönmeselerdi, Rusya'nın 1 9 1 7 inkılabına uğramayacağını kabul ederler. B unlar, Rus tarihinde, Rus bünyesinde, karakterinde mantıki neticeyi aramayanlardır.

45


RUSYA KARAKTERİNİN MÜSBET TARAFLARI Rusların ülkelerini genişletmelerini, teknik gelişmelerini, ilim ocaklarını kurmalarını, denizde damla da olsa, ifrata da kaçsa, bir münevver kadro hazırladıklarını ve bunların hususiyetlerini az da olsa gördük .. Birkaç cümle ile, Rus karakterinin h iç olmazsa müspet taraf­ larını da tesbit edelim: Milikof, "Rus Kültür Tarihi " eserinde: "Rus milti tipinin en karakteristik çizgisi, seeiye ve adeılerindeki az çok yumuşaklıktır. Bize göre, meiıfi bir miras olmakla beraber, bize Rus nıazisinden kalma yegane miras olarak bunu kabul ediyoruz. Ruslar ve ecnebiler tarafından, iyi fena, Rus karakteri lıakkında söylenmiş bütün kanaatlar, bu esasa bağlanabilir . " der. .

Sorbon profesörlerinden Jules Legras, 1 924'te neşrettiği "Rus Ruhu " eserinde, en eski dev irlerden bu tarihe kadar Rus karakteri hakkında yazılan ciddi tetkikleıi telhis eder. U zun zamanlar, Ruslar arasında yaşamış olanla­ rı yakından anlamağa çalışmış olan bu alim "Çocuk halk " dediği Rusların karakterinde, müsbet olarak şunları kaydeder: "Doğma

mukallittirler. Tetkik, müşahede, gözetlernede kuvvetlidirler. Rusları diplomatlıkta, casusluk­ ta, konspirasyonda, gizli siyasi çalışmalarda fevkatade kabiliyeıli yapan bu vasıflarıdır. Çok beceriklidirler. A rzu ve hırsiarında kuvvetlidir46


ler. Kültürlerinin zayıflığı ve Slav zihniyetierin­ den dolayı manevi frenleri az ve zayıftır. Sonsuz uysal ve sabırlı olmn/arına rağmen, hadsiz sert­ fiğe, kabalığa giderler" der. Bu profesör, tırnağının ucuna kadar Rus diye tavsif ettiği Tolstoy 'u "Rus karakterlerini en iyi aksettiren adam " diye vasıflandırır, onun haya­ tında daimi bocalamalar, karar değiştirmeler görür ve bütün kuvvetli taraflarına rağmen Tols­ toy ' u : "Zayıftı, çünkü o ciddi mukavemet

göstermeden arzu ve heves/ere, kapılırdı " der.

teessürlere

A. Leroy Beaulieu, "L 'Empire des Tsars " eserinin 5 38'inci sahifesinde: "Otuzbeş sene

müddet/e, diyor Tolstoy, hiç bir şeye inanmayan bir insan, kelimenin tam manasiyle bir 'nihilist ' idim. " Tolstoy bu fikrinden nasıl vazgeçmiştir? Bunu "Itiraf" isimli eserinde anlatmıştır. Yalnız romanlan, bu değişikliği anlamamıza kafi gelmezdi. P. Bezonchof ve Levine, ona sükıln ve ışığın nereden gelebileceğini bize hissettirmekle, onun tereddüt ve mücadelelerini bize gösterdiler. Bedbinlik, Tolstoy için, hiç bir şeye inanmamazlığın, "nihilizm 'in acı bir meyvası olmuştur" der. 5 4 1 'inci sahifede de şöyle diyor: "Tolstoy, ahreti kat 'i olarak inkar

etmektedir. Hıristiyan ölürken nihilist kaldı. Tolstoy, insan için; insaniyerin ebediyetinden başka bir ebediyet kabul etmenıektedir. " Aynı eserin 547 , 548'inci sahifelerinde de: "Tols­ toy'un, ordu, adalet ve kanun hakkındaki pren47


sipleri anarşist Kropotkin 'in prensiplerine benzer. Kropotkin gibi o da, cürmü ortadan kaldırmak için, hapishaneleri kaldırmak ve kanunları yakmak lazım geldiğine inanmakta­ dır. " Tolstoy 'un 1 885 senesinde Fransızca neşre­ di lmiş olan "Dinim " eseriyle Kropotkin'in "Bir Asinin Sözleri " isimli eseri mukayese edildiği zaman neticelerinin aynı olduğu görülür. Bunda hayret edilecek ne var? İhtilalci prens ve dini mutasavvıf, her ikisi de ilerisini gören ve inanan insanlardı. İkisinin de görüşü aynı idi. Bakunin ve Kropotkin kadar Tolstoy da anarşist veya anarşi taraftarıdır. Başıboş, nizamsız bir cemiyet onu korkutmazdı. "Bütün hükumetleri

yıkınız, nizamsızlık dediğimiz şeyden 'serbest bir nizarn ' çıkacaktı r " derdi. Yasnaya Polyana mektebinde tatbik ettiği tecrübeyi milletlere de memnuniyetle teşmil etmek i sterdi . B ir kere kendi hal lerine bırakıl­ dıktan sonra, insanlar, Tolstoy 'un küçük müjik­ leri gibi, "kendi aralarında adalet ve sükunu tesis edeceklerdir" demektedir. XIX'uncu asır başlarında, 1 8 1 5'de, Rus prensi Kozlofski ' ye gönderdiği mektubunda, Joseph de Maistre, Rus karakterinin bu cihetine işaretle: "Sizde herşey değişir. Kanunlar­

korde/alar gibi, fikirler-yelekler gibi, sistemler­ her cins modalar gibi... Sizde değişmeyen yegane şey: değişmektir" demişti0 5J. Bununla ( 1 5)

Joseph de Maistre: Lettres et Opuscules, Paris 1 851, cilt 1,

s: 334, 335.

48


o, Rus cemiyet ve zihniyetinde sağlam bir anane olmadığına, bu pek mühim noktaya parmak basmış oluyordu. Aziz kardeşlerim, Rus tari hini, mantıki netice olarak, mutlaka inkılaba sürükleyen esas sebep nedir? Evet, İkinci Nikola, I 905'te Rusya'nın girdi­ ği, pek dar da olsa, meşruti yoldan ayrılmasay­ dı, belki 1 9 I 7 inkılabı olmazdı. Fakat neden bu Çar, ı 2 Ocak I 9 ı 7'de bile kendisini en büyük endişe ile ikaza çalışan İngi­ liz sefiri B uchanan ' a hala: "Ben mi halkının

tekrar itimadını kazanmalıyını, yoksa o mu benim itimadımı kazanmalıdır? " dedi. Bucha­ ..

nan da, teklifi Çar tarafından kabul edilerek hükumet başına memleketin itimadını kazanmış şahsiyetler getirilirse, hukuki esaslar genişletil­ seydi Rusya'nın inkılaptan kurtulabileceğini tahmin ederek bu teşebbüslerde bulunmuştu. Çarlığı kurtarmak endişesiyle meşhur Rasputin' i öldürmüş olan muhafazakar Rus vatanperverleri de, bu sayede inkılabı önliye­ ceklerini tahmin etmişlerdi . Milikof I 9 1 7'de Duma kürsüsünden meşhur "Budala/ık mı, Ihanet mi ? " nutkunu söylerken de, tehlikeyi apaçık göstererek, Çarlığa, hükı1mete tesir edeceğini zannetmişti. Ateşin bacayı sardığı gözle göründüğü halde İkinci Nikola' nın ifrattan ayrılmamış olması hadisesi başlı başına mühim ise de, bundan daha mühim olanı, Rus Çarlığının, bilhassa 49


Büyük Petro'dan beri yapılan bütün teşebbüsle­ re rağmen, neden bu gelişme yoluna girmemiş olmasıdır. Neden B irinci A leksandr, İngiltere'yi ziyaretinde, "Rusya 'da parlamenter bir hükumet

kurabilmek için bir muhalefetin lüzumundan " bahsettiği halde, bunu yapmadı ve yapamadı? Ve neden, yine bu Çar, Amerikan istiklalinin kurucusu Büyük Vaşington'dan, Amerikan kanunu esasisinin bir suretini aldırdığı halde bunu tatbik etmedi? Neden İkinci Aleksandr, 1 85 7'de Moskova zadeganlanna: "Hürriyetin

aşağıdan gelmesinden ise yukarıdan gelmesi müreccahtır " dediği halde bunu tahakkuk etti­

remedi0 6l ? Yalnız bu değil, neden müstesna bazı Rus devlet adamlarının, faraza 1 809'da Speranski' nin, 1 898 ve 1 905'te Vitte' nin dar bir çerçevede de olsa, hukuki ıstahat teklifleri yürü­ tülmedi? Milikof'un dediği gibi, "neden bütün ıstahat teşebbüsleri red ve onları ileri sürenler mahve­ dildi? "( 1 7 ). Neden bütün dünyada hürriyetin iflas ettiğini i lan eden müfrit mülteci Pobedonosof'un:

"Çarlığm kendi haklarından, en az da olsun, fedakarlığa hakları yoktur" nazariyesi dinlenildi? L. Leouzon Le Duc, "La Russie et la Civili­ sation Eurpeanne " adl ı eserinin (Paris, 1 854) 5 ve 6'ncı sahifelerinde: "Rusya ile medeni A vru­ pa arasında yalnız başına bir uçurum açmaya '

( 1 6)

P. Milioukov. la cıise R usse, s: 1 8 1 .

( 17)

P. Milioukov, la cıise R usse. s :

50

16.


kafi gelecek müessese: muılakiyettir. Bu mües­ sesenin benzeri hiç bir yerde yoktur. Ne Xl 'inci Louis 'in istibdadı, ne XIV'üncü Louis 'in muhte­ şem mutlakiyeti, ne Napoleon 'un askeri salta­ natl, ne de sultanların veya Çin hükümdarları­ nın mutlak iktidar ve satahiyetleri bunun hakkında bir fikir verebilir. Bütün bu muhtelif Mkimiyet şekillerinin herhangi bir freni vardır: bir meclis, bir anlaşma, mukaddes bir kitap, ananevi bir doktrin, velhasıl vatandaşı, hükiim­ daruı keyfi hareketine karşı koruyacak birşey vardtr. Yalnız Çar/arın, mutlakiyeti fren tanı­ maz. Çünkü herhangi bir frenin mevcudiyeti, Çarın mutlak olan istiktalini ortadan kaldmr" der.

Aynı

eserin

1 9'uncu

sahifesinde

de:

"Mutlak bir istibdat, kanunıı öldürür " der. Puşkin'in de "Rusya 'da kanun yoktur. Kanun bir direğe çivilenmiştir, direk de taçlıdır " dedi­ ğini kaydeder. J. Michelet, "La Pologne Martyre " ad lı eserinin 263-264'üncü sahifelerinde: "Rusya 'da

hukuk yoktur. lmparatorun 60 ciltte toplattığı kanunlar gülünçtiir. Orada bütün hukuk öyle bir esasa dayanır ki, bu keyfiyer onları hukuk olmaktan çıkarır. Orada 'iyi ' mukadderata hakim olanın arzusuna uyandır; 'fena 'da: ancak buna uymayandır " der. A. Leroy Beaulieu, "L 'Enıpire des Tsars " (cilt I, s: 238) eserinde: "Garp milletleri tarihi

ile mukayese edildiği zaman, Rus tarihinin tamamiyle menfi olduğu meydana çıkar. Moskova 'nuı, ne hizmet ve vazife/erin miiteka51


biliyeti fikrine dayanarak hak duygusunu besle­ yen bir derebeylik müessesesi vardı; ne de, Montesquieu 'nün kraliyetin temeli saydığı, garbe şeref duygusunu getiren, hürriyetin boğulduğu yerde bile insanlık haysiyetini ayak­ ta tutan bir şövalyelik nıevcuttu " demektedir. 1 2 Mart I 9 1 7'de, harp yüzünden nakil vası­ talarının orduya ve şehirlere muntazam erzak yetiştirememesinden dolayı, Petersburg' ta iaşe kıtlığı yüzünden erzak alamayan ve ekserisi kadınlardan ibaret olan halk pazarlardaki eşyayı yağmaya başladı. Halkla polis arasında müca­ deleler oldu. 1 3 Mart' ta asker, halka karşı silah kul lanmadıktan başka, hükumete karşı isyana geçti. Bu hadiselere rağmen Çarın hala mutlaki­ yette ısrarla Duma'yı dağıtmaya kalkışması üzerine, Petersburg'daki bütün kıtalar kıyam etti. Bu suretle, Rusya, birdenbire ve küçük bir hadise ile inkılaba girdi. Bu inkılabın en mühim şahsiyeti olan Kerenski hatıratında: "Ihtilalci sosyalistler,

Bolşevikler, Halkçı Sosyalistler, Iş Fırkası 'nın müşterek istihbarat bürosunun I I Mart toplan­ tısında inkılabın pek yakın olmadığından propagandaya ehemmiyet verilmesine " karar verildiğini kaydeder ve eserinin I 1 4'üncü salıi­ fesinde de: " I 3 Mart inhidamı hepimiz için bir sürpriz oldu " der ki, onun bu sözleri de inkilabın hiç bir teşkilatın kararı, teşebbüsü, idaresi olmaksızın canlandığını ispat eder. I 5 Mart'ta İkinci Ni ko la, isyanı bastırmak 52


ıçın kendilerine yaptığı müracaata karşı, bütün ordu kumandanlarından aldığı menfi cevap üzerine, kendisinin tabiriyle: "Bütün etrafının ihalletini, alçaklığuu, yalanctlığmı " görerek Pskof şehrinin istasyonunda hususi vagonunda tahttan feragat vesikasını imzaladı. Bu suretle, XIX'uncu asır Rus inkılapçı larının: "felsefede materyalist, hayatta en temiz idealist " diye vasıflandırdıklan, 20 yıldan fazla Çarlık hapis­ hane ve menfalarında çekişmiş olan Çemişefs­ ki ' nin meşhur "Ne yapmalı ? " romanında:

"Bırakınız olsun. . Ne olursa olsun.. Bütün bunlara rağmen, bir gün bizim sokakta da bayranı olacaktır! " dediği gün geldi ve bütün Rusya inkılap bayramının sarhoşluğuna daldı. . . Neden, Çarlık son dakikaya kadar ifrattan ayrılmadı? Neden, Rus fikir hayatında müfrit sağ, sol cereyanlar ağır bastı? Neden, Karl Marx' ın "Sernıaye "si ilk olarak Rusça' ya çevri­ lerek Rusya'ya basıldı? Neden Rusya'da ilk siyasi parti olarak "Rus Sosyalist Partisi " kuruldu? Neden, inkılap Rusyası' nın mukadde­ ratını ellerine almış olan Rusya' nın en münev­ ver, en demokrat, en ideali st liberal inkılapçıları, bütün Rusya' nın en yüksek heye­ canla etrafianna toplanmasına rağmen, devleti ancak 8 ay ellerinde tutabildiler? Neden, kimse inkılabı durdurmayı düşünmüyor, herkes ancak inkılabı "derinleştirnıekten ve genişletmekten " bahsediyor ve bununla uğraşıyordu? Nasıl oldu da, en müfrit en hayali tanınan ve o devirde· 53


kadrosunda en az ciddi Rus-münevverleri bulu­ nan Bolşevik Fıkrası iktidarı ele aldı? Nasıl oldu da, bunlar bir asır, Rus inkılapçılarının uğrunda kahramanlıkla can verdikleri bütün hürriyetleri söküp attılar? Neden, eski Petersburg hukuk fakültesi profesörlerinden Baran Borice Nolde' nin 1 928'de neşrettiği "Eski Rejim ve Rus irıkılabt " eserinde (sahife 1 8 l ) tesbit ettiği gibi, l 9 1 8'de bi rkaç haftada bütün B üyükruslar arasında bolşevizm almış yürümüşken, Rusya içinde ve dışında yaşayan milletler milli cereyan ve teşekkül leriyle bolşevizmden kaçındılar, ona karşı vaziyet aldılar? Neden bolşevikler, açık ve gizli bütün kuvvetleriyle aralardaki komünistle­ re yardım ettikleri halde, bolşevizmi Bu lgaris­ tan ' da, Macaristan' da, İtalya'da, Almanya'da ve Çin'de tutturamadılar. Neden, XIX'uncu asır ve sonlarında Bakunin ' i n bile olacağına inandı­ ğı ve Lenin ' i n mütemadiyen beklediği "fnkılap dalgast " Avrupa' y ı sarmadı? Nasıl oldu da, yine Nolde' nin dediği gibi, bütün Rus inkılapçılarının en kudsi temel olarak tanıdıkları "demokratik anan e "den bolşevikler ayrıldılar? Nasıl oldu da, y ine Nolde' nin eserinin sonunda kaydettiği gibi:

"Rusya yeniden hudut tammayan nıüfrit bir nıutlakiyete sürüklendi ? " Nasıl oluyor da, bu müfrit mutlakiyet çekası, G.P.U . ' su ve N.K.W.D.'siyle daima daha müfrit bir şekle getirmesine rağmen, Pierre Charles' ın küçük, fakat çok kıymetli "Bolşeviz54


mi, Rus Içtimal Durumu lle izah " adlı eserinde sorduğu gibi : "Bolşevik rejimi devam ediyor? " (s: 1 0) . Neden, dünyanın hiçbir mil letinin sosyalist fırkası cihan inkılabı davasına kalkışmıyor, bunu gerçekleştirmek ödevini üstüne almıyor da, Ruslar, sözde marksizm bayrağını benimse­ yerek buna kalkışıyorlar? Evet, Rus tarihini bu neticeye götüren mantık yahut da en mühim sebep nedir? Buna cevap vermeden evvel, Rus efsanele­ rinde en büyük kahraman olarak tasvir edilen Svitagor'dan kısaca bahsedelim:

"Svitogor, atı üstünde, kendisiyle kuvvet ölçüşecek hiç bir kimseyi bulmadan, düz ovalarla dolaşıyor. O, sıkieti altmda dünyanm bile titrediği kendi kuvvetinin ağırlığını bir yük gibi taşıyor ve: 'Hey!. Ne olurdu, kulpunıı bulsaydım dünyanın altını üstüne çevirirdün ' diye ovalarda dolaşırken, yerde ufak, fakat dünyamn ağırlığınt taşıyan bir dağarcık görü­ yor, onu almak istiyor, kaldıranıadığını göre­ rek: 'Bunca senedir dolaşıyorunı, böyle bir şey başıma gelmedi ' diyor ve iki elinin bütün kuvve­ ti ile dağarcığı kaldmnıya uğraşııkça beline kadar toprağa gömülüyor. Yüzünden ter yerine kan akıyor, gömüldüğü yerde hatarak ölüyor. " Rus efsanevi kahramanının anlayamadığı, gücü i le yenemediği, kendisini, bütün kuvvetine rağmen, görneo dünyanın ağırlığını taşıyan bu dağarcık nedir? 55


HARSIN MiLLETLER HAYATINDAKi ÖNEMİ Bu konuşmanın başlarında, fertlerde seciye­ nin, milletlerde hars ve ananenin en mühim temel olduğuna temas etmiştim. Seeiye ve harsi en mühim temel olarak tanımamız; fert ve milletlere, ikinci, üçüncü derecede tesir eden sebepleri inkar etmek ve bunların gelişmelerine hiç de kıyınet vermemek değildir. Fertler gibi, milletierin de muhit, iklim, muhtelif medeni, fikri tesirlerle, geçirdikleri facialarla geliştikleri­ ni kabul etmemek elbette mantığa ve ilme sığmaz. Milletierin seciyelerini, hars ve anane­ lerini ve istidatlarını pek zorlukla, pek uzun mücadelelerle az çok değiştirmeye muvaffak olduklarını da inkar caiz değildir. Bu böyle olmakla beraber, ferdin hayatta maddi, fikri, hatta manevi gelişmelerine rağmen, onda seeiye nasıl esas ise; milletler de, maddi kuvvetlenme, yayılma, fikri gelişmelere, hatta onların bir kısmının içtimai fikir ve terbiyesinin yükselme­ sine rağmen hars, ananeler onların mukaddera­ tında en mühim faktör olarak kalmaktadır. Milletierin tarihlerinin mantık! neticesi, bunu ıslah ve tekamüle götürebilmelerine göre yürür. Eğer, milletler mukadderatında rolleri her unsurdan büyük olan münevverler, halklarının çoğunluğunu medeni, ikti sadi gelişme yoluna götürmeğe, onların hars ve ananelerine dayanan zihniyetierini · işleyerek içti mai, siyasi kalkınma56


)arına nesillerce çalışmazlarsa; onların vatanları ve mil letleri ancak görünüşleriyle değişir. Fakat onlar, tarihlerinin mantıki neticesini düzeltmeye muvaffak olamazlar.

"Çarlar imparatorluğu " kitabıyla şöhret bulmuş olan Leroy Bealieu, klasik sayılan bu eserinde bu mühim konuyu şu satırtarla aydın­ latır: "Kanunlarda yapılan tadilatın semere vermesi için, aynı zamanda adet/ere, fikirlere de girmesi lazımdır. Aksi takdirde, adetler/e kanunlar arasındaki muvazenesizlik ancak karı­ şıklık ve fenalık doğurur. iki asırdır, Ruslar buna maruzdurlar. Büyük Petro 'dan beri Rusya 'nın geçirdiği ahlaki, fikrt, siyasi ve içti­ mal bütün fenalıklar, bir kelimeyle hülasa olunabilir ki, o da: 'tezattır'. " Bu kanaat Ve hüküm de meseleyi halledemi­ yor. B ir kere Rusya, Büyük Petro' dan evvel de o fenalıkları geçiriyordu. İkincisi de, neden Rusya' da kanunlar, adetlere, fikirlere giremi­ yor? Milikof, "Rus Kültür Tarihi " adlı eserinde esaslı olarak, 1 907'de neşrettiği "Rus Ruhranı " kitabında ise hüliiseten Rus harsı hakkında şu satırları yazmaktadır: "içtimai adetleri tespit

eden ananeler, cemiyeti ıs/aha, takviyeye yara­ yan formüller şeklini alırlar. Fakat, bu anane Rus tarihinde gayri kafidir. Bundan şu neticeye varab�liriz ki; bizim mazimiz bize kafi bir içti­ mal terbiye vermemiştir. Böylece bütün Rus tarihinin cereyanında içtimal hayatın hangi 57


şubesine temas ederse edelim, her noktada biz, aym esasları görürüz ki, o da, ittıratsızlık, içti­ mal ananelerin k!ıfi derecede gelişmemiş olma­ larıdır. iktisadi hayatta-mülkiyet hakkı, hukuk­ ta-kanun fikri, ahlakta-nıanevi tesir ve azap duygusu ancak son zamanlarda millf vicdanda canlanmaya başlamış ise de, bu, bugün de çok zayıf bulunmaktadır. " B abov, "Rusya Yeniden Doğacak- Vozaditsa Rassıya " (İstanbul 1 924) adl ı eserinin 27'inci sahifesinde, aile meselesine temasla: "Her

edebiyat gibi hayatı tasvir eden bizim edebiyatı­ mız, hayatımızdan alarak canlandırdığı levha­ larıyla bizde aile hayatı olmadığının delilini vermektedir. Rus edibi bize, sonsuz karşılıklı hürmet ve sevginin kaynağı olması lazım gelen ailenin bir misalini vermediği gibi, hiçbir anne­ kadının tasvirini de yaratanıadı " diyor ve 30'uncu mevcut sahife de, "bundan dolayı I 9I 8'de bolşevik/erin boşanmayı serbestleştiren kararlarını derhal takibe geçmelerini ve bunun hiçbir aksülamel yaralmamış olmasını "da ..

bununla izah ediyor. Rus tarihine baktığımız zaman, Milikofun dediği gibi cemiyeti ıslaha, takviyeye yaratan ananelerin Rus tarihinde zayıf olduğunu değil, orada anarşi buluruz. Rusların prensliklerini ve devletlerini, ecnebi yardımİyle kurabildiklerini görürüz. XI' inci asırda anarşi ve kargaşalıktan usanmış olan halkın Vareg veyahut İskandinav­ ya prenslerine başvurarak: "Bizim ülkemiz 58


geniş ve bereketlidir. Bizde yalmz nizanı ve inti­ zanı yoktur. Geliniz, prenslerimiz olunuz ve bizi idare ediniz " demişler ve üç V areg prensi gele­ rek üç şimal Rus prensliğini kurmuşlar. Fransız müverrihi Rambau da, meşhur "Rus Tarihi " eserinde: "Türk-Moğol istiLasına kadar Rus tarihi yoktu. Rus prensliklerinin sayısı ve hudutları daima değişmekte idi. Bir müverrih 1,5 asırda 64 prens/ik, 293 prens ve 83 iç harp saymıştır " diyor. Babov, eserinin 1 7' inci sahifesinde: "Bu bir

olaydır.. Hazin bir olaydır ve bundan kimse mesut değildir, bu Allah 'tandır.. Allah bize devletçilik duygusu vermedi " demektedir. XIX' uncu asırda, Garbin de takdirini kazan­ mış ve Rusların biriı;ıci filozoflan diye tanılan Solovyef de "Rusya ve Unıumf Kilise " adlı eserinde, "Rus/arın, sağlam, dinf bir ananeye malik olmadık/arım " ispat eder. Leroy Beaulieu da, Rusya'da 200'den fazla ve Rus kilisesine tamamen aykırı ve hatta düşman tarikatın bulunmasını da buna atfeder. Babov,

eserinin

52'inci

sahifesinde

de:

"Mukaddes Rusya diye anılan memleketimizde tarih boyunca mütehassıs profesör Pokrovs­ ki 'nin Petersburg Arkeoloji Akademisinde verdiği konferansta tespit ettiği üzere, Rus üslubiyle ancak bir tek ahşap kilise yapıldı. Bu da Novogrod vilayetinin kuytu bir köşesinde yapılmıştır ve herhalde şimdi yamp kül olmuş­ tur. Geniş Rusya 'nın her tarafındaki kiliseler 59


her ecnebiler tarafindan ve ekserisi Bizans iis!Ctbuyla yapılnuştır.. Petersbıırg 'un muazzam ve muhteşem isayevski kilisesi, Fransız Monfer­ ran, Niolski kilisesi ve Smolni /talyan Pastreili ve bir inci gibi güzelliği canlandıran Voskrese­ niya mabedi de Partand tarafindan yapıldı. Rusya 'nın ancak adı Mukaddes Rusya idi... Rus halkı, hiç bir zammı dini anlamanıış ve beninı­ senıemişti.. " Dinin, mujikin ruhuna tesir etmediğini meşhur Rus münekkidi Belinski, 1 5 Temmuz 1 84 7'de Rus ed ibi Gogol' e yazdığı mektubunda en açık bir şekilde ifade etmişti. Devrinde, Rus fikir cereyanına tesiri pek büyük olmuş olan bu mektup hakkında Lenin ' i n de, külliyatının 1 7'inci cildinin 34 1 'inci sahifesinde: "Onun,

bugüne gelinceye kadar yüksek ehenımiyetini muhafaza ettiğini " söylediği mukayyettir. Belinski' nin mezkiir mektubunun ancak aşağı­ daki bir kaç satırı almakla iktifa ediyoruz: Size göre (yani Gogol'e göre) Rus milleti dünyanın en dindar milletidir. Yalan ! . . Dindar­ lığın temeli temiz bir itikat, içten gelen bir hürmet ve Allah korkusudur. Rus köylüsü ise, Allah ' ın adını anarken bilmem neresini kaşır. . Eline aldığı bir ikona - dini bir tasvir için de:

"işte yararsa taparını, yaranıazsa . . . . . . . . . . . . atarını " diyor ki, atacağı yeri ifade eden bu kelimeyi huzurunuzda telaffuzdan hicap duya­ rım.

O halde bu neden böyle olmuştur? Neden 60


Rus cemiyetinde ıslaha, takviyeye yarayan ananeler gayri kafi bulundu ve neden orada hatta dini bir anane bile teessüs edemedi ? Buna en esaslı cevabı, en yüksek medeni cesaretle Çaadayef, 1 836'da yazdığı ve meşhur Rus inkıHipçısı Haıtsen ' in "Karanlık gecede atılmış bir kurşun " diye vasıflandırdığı "Felsefi Mektuplar ında verdi: "Biz, başka nıilletlerle "

beraber yürümedik. Biz, beşeriyerin büyük aile­ Lerinin hiçbirisinden değiliz. Biz, ne garplı, ne de şarklıyız. Biz, bunlardan hiçbirisinin anane­ sine malik değiliz. Sanki biz, zamanlll dışında kalmışız gibi, insanfığlll terbiye ve tekiimülünü temin eden fikirler, bize kadar gelmedi. Bütün yaşadığımız asırları gözden geçiriniz, bütün işgal ettiğimiz sahalara bakınız. Size nıaziyi kuvvetle hatırlatan ve onu canlandıran bir tek hatıra ve ehemmiyetli bir tek eser bulamazslllız. Biz, ancak bugünü yaşıyoruz. Ne geçmişimiz ne de geleceğimiz var. Kendi fikirlerimizi istinat ettirecek temellerden mahrum olduğumuz gibi, kaderin acı bir cilvesi olarak, insanlığın umumi cereyanlarından kenarda kalmış olduğumuz­ dan, onlarm neticelerini de alamadık. Zamanın tecrübesi bizim için hiçtir. Bizim için asırlar ve nesiller semeresiz gelip geçmiştir. Medeni dünyadan ayrı kalmış olduğumuzdan, dünyaya birşey vermedik. Birgün bir büyük adam, (Büyük Petro 'yu kastediyor) bizi medenileştir­ nıek, bize ilim ve medeniyet sevgisi vermek için bizi medeniyet mantosu ile örttii. Fakat biz , mantoyu aldık, medeniyeri bıraktık. ; 61


Evet, Rusya garp ve şark medeniyetleriyle ancak temas etti. Fakat o, bu iki büyük kayna­ ğın dışında kalmış olduğundan, teknik, il im, fikir şahsı ndaki bu temaslar, onun dimağına, ruhuna nüfuz ederek, orada yoğurularak, onda esas olan anarşi ve ifratı tadil edemediler. Nasıl ki, emperyalist Rusya'nın bütün düşüncesi etra­ fındaki mi lletlerle uğraşmakla geçmiş, ancak bu bakımdan halkla alakalanmışsa, Rus fikri de bütün gelişmesinde kendi halkı, kendi kendisiy­ le uğraşmayarak, hem Avrupa'yı, hatta dünyayı salaha götürmek hayal ve iddiasiyle meşgul oldu. Rusya dün "Hıristiyanlık, benim! " derken, Rus fikir adamlarından bir kısmı muj iği:

"Bogonesets "- "Allah 'ı taşıyan veya götüren " diye idealize ediyor. Yarın "Sosyalivn benim! " diyeceklerin öncüleri olan sosyal inkılap taraf­ tarları da onda "Gumannost " insanilik veya­ hut da insaniyetçilik vasfının esas olduğunu iddia ediyorlardı. -

Halbuki bunlar, 1 873- 1 880 arasında, bütün Rusya'da: " Uyumayan ancak meyhanedir! Mujiği uyandıralım! " diye cehle karşı bir "münevver haçlılar " seferi açmışlar; üniversite­ lerini, mesleklerini bırakarak, her şeyi istihkar ederek, hatta hayatlarını tehlikeye atarak köyle­ re gitmişlerdi. Bunlar mujiklere gizli beyanna­ meler okumuşlar, ahlaktan, okumaktan, inkılaptan bahsetmişlerdi... Bunlardan birisi günlerce uğraştıktan ve artık muj iği biraz olsan 62


yola getirdiğine inandıktan sonra ona; 500 ruh/en olsa ne yaparsın ? " diye sormuştu . . . M uj i k te: "Bir meyhane açardını! " demişti. "

Babov, "Rusya Yeniden Doğacak " eserinin 74'üncü sahifesinde: "Rus edibi Çehof' un: "Rus

mııjiği canavar kadar cahildir. Onda tam manasiyle içtimai tehlike vardır " dediğini kaybetmekte: 8 1 'inci sahifede de: "Kendisi köyde doğmuş ve büyümüş olan Çehof un:

"Bizde köy Rurik devrinden beri (yani 9'uncu asırdan) hiç de değişmemiştir. Onlar, ayni peçenekler ve çöllülerdir. Onlar hep aynı tarz­ da vergilerini verirler ve bu paraların nerelere sarfedildiğini sormazlar.. ve her idareye esir gibi boyun eğer/er " dediğini zikretmektedir. 75'inci sahifede de, sosyal demokrat fırkasının tanınmış simalanndan Muyjil ' in "Rus Zenginli­ ği " mecmuasının 1 9 1 3 tarihli Il' inci sayısında­ ki makalesini inceleyerek: "Rus mujiği tam manasıyla dejeneredir" hükmünü tespit etmek­ tedir. A. Babov, kitabının 82'inci sahifesinde, Ruslann dahi şairi Puşkin'in 1 823'de, yani kita­ bın basıldığı tarihten yüz yıl evvel, söylediği atİdeki mısralann bugün de aynen harfi harfine doğru olduğunu ve kendi düşüncesine göre, Rus milletine hakiki manasiyle aile mefhumu, hakiki dindarlık ve yurtseverlik hisleri yaratıl­ madığı takdirde, bunun yüz sene sonra da böyle olacağını söyler:

63


Otlayınız, saf insanlar süıüsü, Uyandınnaz sizi şeref çağrısı. Bu süıüler hürriyeti ne yapsın? Onlar gerek kesitsin ya kırpılsın. Nesillerin onlaradır mirası : Çıngıraklı boyunduruk ve kamçı . Muharrir, son mısradaki "çıngırak " kelime­ si yerine "mutlakiyet, ortodoksluk, ümmet " kelimelerini, "kamçı " yerine, "ohrama - Çarlık gizli polis teşkiltıtı " kelimesini karsanız Romanoflar Rusyasını ; "çıngırak " yerine "sosyalizm-komünizm ", "kamçı " yerine de "çeka " kelimelerini karsanız - Lenin Rusyasını elde edersiniz der. Yani, değişen boyundurukta­ ki "çıngırak "la "kamçı "yı tutan eldir, halk aynı süıü olmakta devam etmektedir. Bu idealist gençlerden birisi olan Koralen­ ko' da, konduracılık öğrenmiş, üniversiteden ayrılarak kendi tabiriyle gizli hikmetlerin, sonsuz sevgi ve tesanüdün halk ruhunda saklı olduğuna inanarak gittiği mujikte "karacahil­

likten, en iptidaf ve zalim duygulardan başka bir şey olmadığını " batıralarında uzun boylu tasvir eder, uğradığı inkisarın acılarını en tesirli cümleler canlandınr. Buna rağmen, Rus fikir hayatı bundan müspet bir netice çıkararak, herşeyden evvel bu acı duruma cevap vermeyi düşünmedi, bu işi benimsemedi. 64


Rus münevverleri yine mujikle uğraşmaktan­ sa onu idealize etmekte devam ettiler. Ne garip­ tir ki, tamamiyle halk çocuğu olup ilhamını da hep ondan almış olan Maksim Gorki bile, ancak Rus inkıU'ibından sonra; "Biz mujiği ne kadar tatıınuımışız! " diye inkisar acıları döktü. Evet, ne Çarlık, ne kilise, ne Rus fikri, Rusya' y ı normal bir devlet inkişafına götürrne­ ğe ne uğraştılar; ne de bunlar, Rus halkını, Rus harsini, Rus medeniyetini i şlemeye, onun noksan, zararl ı ve tehlikeli tarafların ı önlemeye çalıştılar. Bolşevikler i se, Milikofun XX' inci asra kadar Rus tarihinde pek az geliştiğini kaydettiği hukukta-kanun, iktisatta-maliyet, ahHikta­ manevi tesir mefhumlarını tan'ıamiyle kökünden söküp attıklanndan; Kont Sforza'n ın evvelce bahsettiğim eserinin 1 89'uncu sahifesinde tesbit ettiği aşağıdaki hükmü tamamiyle doğrudur:

"Bir gün gelecek, bundan eminim, insanlar Stalin rejiminin, ancak hürriyet havasında kuru­ labilecek olan kardeşliğin içtinuıf adaletin kurulnuısına uzun nesillerce miini olduğunu anlayacaklardır. " Buna binaen, Rus tarihinin dünkü ve bugün­ kü mantıki neticesine dayanarak biz de, dünya­

da demokrasiyi en güç tahakkuk ettirecek bir millet varsa, o da Ruslardır, deriz. Aziz kardeşlerim, B izim de bir "muamma " tarafımız var. B izim "Milli Sırlanmız " var. 65


Rus nmarumasını gucum yettiği kadar, bu konuşmalarımızda aydıntatmaya çalıştım .. Müsaade buyurursanız, bir kaç cümle ile, bizim milli sırrımızdan bahsederek, sizi çok yormuş olan sözlerimi bitireyim. B ize en çılgın saldırışlara karşı en ümitsiz durumumuzda bile, eşsiz kahramanlıkla yurdu­ muzu koruma mucizelerini yaratma kudretini veren "o "dur. Bu sırrımız, bütün tarihimiz ve bütün harsi­ mizdir. Tarihimizi canlandıran abidelerin en mühimlerinin bile nakline imkan olmadığından, biz, bunlardan ancak ikisini zikredeceğiz. Bunlar hem Türklerin yurt sevgisini ne kadar eski devirlerden beri ne kadar kuvvetle duyduk­ larını, hem de yasların ve bunlan tatbik eden hakan, han ve beylerin halka faydalı olmaları lazım geldiğini ne kadar kuvvetle kavradıklarını gösterirler. Bundan ikibin ikiyüz yıl evvel yaşamış, adı (Mete), sanı (Tancun) olan büyük Türk kahra­ manını, o zamanlarda Türklerin düşmanlan olan Çiniiter sıkıştırmışlardı. O zamanlar Türk­ lük dağınık, durumları da ağırdı. Çinliler, Türk­ lere çullanmak istiyorlardı ve bunun için de bahaneler icat ediyorlardı. Bir gün Çinliler, Mete' den, çok sevdiği karısını, bir gün de şerefi saydığı atını ve daha bir çok şeyler istediler. Mete, zaman kazanarak hazırlığını tamamlamak için, Çiniiierin istediklerinin hepsini verdi. Nihayet bir gün Çiniiler, kendisinden, yurdunun 66


bir parçasını istediler. Buna karşı o, şu sözleri söylemişti.

"Barışın hozulnuunası için, benim olan her şeyi vermekten çekinmedim, çekinmem. . Lakin, kıraç bile olsa, bir yurt parçasını vernıektense, kanlı bir cenge atılmayı tercih ederim. Çünkü o, benim değil ulusundur . ( 1 8) " ..

Bu yurt sevgisiyle ve bütün Türkleri bir bayrak altında toplamak, esirl ikten kurtarmak gibi en mukaddes bir gaye ile cenge atılan Mete, en ümitsiz durumdan şanlı (Çin Sındığı) zaferiyle çıkmıştı. En az ikibin ikiyüz yıldan beri de, Türk milleti, yurdunu daima böyle herşeyinden, hatta canından da aziz tanıdı ve onun koruması uğrunda daima canla başla çarpıştı . Türk tarihinden söyleyeceğim ikinci vak'a da şudur: Cedlerimiz Gök-Türklerin hakanla­ rından (Gültekin), bundan bin üçyüzyıl evvel büyük bir taşa şu sözleri kazdırmıştı:

"Kardeşlerim, Beylerinı, Bütün Milletim, ileri gelenlerinı ve Bütün Kavnıim!. Beni dinle­ yin. Bu taşı ben yazdırdım .. Söyliyeceklerimi ve kalhimdeki/eri oraya ben kazdırdım.. Büyük cedlerim hükümdar olmuşlar ve Türk kavminin ülkesini ve nizammı kurmuşlar. Fakat, onlar­ dan sonra bunların tahılarına geçenler, onlar gibi olamadılar. Onlar, doğru düşünceden .

( 1 8) Ö merhalis Bıyıktay, "Metmin Çin Smdıj!ı Sım1," "· 1 935, Istanbul s: 38.

67


mahrum ve fena kağanlardı. Beyler de kötü kimse/erdi. Beyler/e halk arasmdaki nifak ve çekişme yüzünden, Çin/ilerin kurnazlık ve hilekarlıklarıyla, Türk kavminin Imparatorluğu yıkıldı.. Türkler elli yıl esir oldular. Fakat, üstte, mavi gökte Türklerin tanrısı ve Türk toprağı ile Türk sularmın mukaddes dehası şöyle dediler: 'Türk kavmi mahvolmayacak.. O, yine hakim bir kavim olacak .. "'

Bugüne gelinceye kadar Türk tarihinin, Türk harsinin bunlar gibi sayısız abide ve iç kaynak­ lanndan ilham alan Türk milleti, birliğini koru­ dukları, düşmanlarının fitnelerine kapılmadıkla­ rı ve içlerinden çözülmedikleri zaman, onlar yurtlarını daima en ümitsiz durumlardan kurtar­ dılar .. En çılgın, en azılı düşmanlarını perişan ettiler. Bugün de, şanlı Türk ordusunu hiçbir mille­ tin yapamıyacağı sonsuz bir sabırla, daima uyanık olarak, uzun yıllardan beri, sınırianınız­ da çelik gibi tutan kuvvet, yine o kaynaklardır. Bütün tezvirlere, bütün tehditlere, bütün sinir harplerine rağmen, yurdumuz ve istiklalimiz davasında bizleri bir kalp, bir iman, bir vicdan haline sokan, bir tek adam yapan yine "o "dur. Herşeye rağmen, bütün güçlükleri, hırslan, demagojileri yenerek, devletimizi sarsmaksızın, içtimai bünyemizi anarşiye düşürmeksizin, demokrasimizi geliştireceğimize bize sarsılmaz kanaat veren yine "o "dur. Hiçbir düşmanın maddi, ·manevi kuvvetiyle 68


yıkaınadığı, yıkamıyacağı "strrımız ", Türk tari­ hi, Türk harsi, Türk an ' anesi ve bunların ifadesi olan Türklüğümüzdür. Gelin aziz kardeşlerim, onlardan kuvvet alarak bağıral ım:

"NE MUTLU TÜRKÜM DIYENE!..

69

"



i Ki N C i BÖLÜM



Aziz kardeşlerim, Geçen konuşmamızda: "Rusya, Garp ve Şark medeniyetleriyle ancak temas etti; fakat o, bu iki kaynağın dışında kalmış olduğundan, teknik, ilim ve fikir sahasındaki bu temaslar, onun zihniyetine, ruhuna nüfuz ederek, orada yağurularak onda esas olan 'ifrat 'ı tadil edeme­ diler... Nasıl ki, emperyalist Rusya 'nın bütün düşüncesi halk ile alakalanmış ise, Rus fikri de, bütün gelişmesinde, kendi halkı ve kendi kendi­ siyle uğraşmayarak hep Avrupa 'yı, hatta dünya­ yı salaha götünnek hayal ve iddiasıyle meşgul oldu. . " demiştim. Bundan dolayı, Rus tarihinin mantıki netice­ sinin Çarhğı inkılaba sürüklediğini, mutedil, liberal inkılapçıların inkılabı elinde tutamamış olduklarını ve y ine bundan dolayı, müfrit komü­ nist diktatörlüğünün kurulduğunu ve bunun da, dünyada hiçbir milletin sosyalist fırkasının iddia etmediği, tahakkuk ettirmeyi üzerine almadığı "cihan inkı[{ibı "na gittiğini aydınlatmağa çalış­ tım. Yine geçen konuşmamızda:

"Bolşevikler, Rusya 'da ne yapmışlarsa, bunu nasıl yapmışlar­ sa, niçin yapmış/arsa, bugün 'demir perde ' arkasında da onu yapıyorlar. . Yarın da bütün dünyada onu yapmak için hazırlanıyorlar " demiştim . Buna binaen, bugünkü konuşmamızın konu­ su, bolşevikterin nasıl iktidara geldiklerini, teni­ nizmin marksizmle münasebetlerini ve bolşe­ vikterin dünya inkı labını neden ve nasıl yapma­ yı düşündüklerini kısaca incelemektir. 73


BOLŞEVİKLERİN İKTİDARI ELE ALMALARI Geçen konuşmamızda, 1 7 Mart 1 9 1 7 Rus inkılabının, hiç bir teşkilatın kararı, teşebbüsü, iradesi ve idaresi olmaksızın canlandığını tesbit etmiştik. İnkıHlbın doğuşunda bu böyle olduğu gibi, bunun ancak sekiz ay sürmüş olan hayatın ­ d a da, bunu ellerinde tutmuş olan mutedil libe­ rallerle sosyalistler, ne inkılabı koruyacak ve yürütecek tam salahiyetli bir merkez kurabildi­ ler, ne de bunu yürütecek bir şef etrafında toplandılar. 7 Kasım l 9 l 7'de iktidarı ellerine almış olan bolşevikler ise, hangi müesseseye, hangi kuvvetiere dayanacaklarını, hangi prog­ ramla yürüyeceklerini ve bunu nasıl yürütecek­ lerini tesbit etmişler, sonsuz bir taassup, sarsıl­ maz bir iradey le programiarına bağlı bir şefin etrafında birleşmişlerdi. Bu suretle, bolşevik ihtilali, ne yapmak, nasıl yapmak istediğini bilen bir şefın karar ve iradesiyle tahakkuk etti­ ri imiş bir hareket oldu. 1 9 1 7 Rus inkılabının en salahiyedi siması, o devrin büyük kısmının reisi olan Kerenski, "1917 Rus inkılabı adlı eserinde "Müfrit "

sağ/arın, bolşevikleri üç haftada temizleyecek­ lerine inanarak, onlara, faal veya pasif yardım ettiklerini " uzun boy lu izah ettikten sonra, kita­ bının 388'inci sahifesinde: "Millet iradesinin tabif merkezi, inkılabuı yarattığı nıillf vicdan (yani Rus inkilap hüktuneti ve Rus demokrasi74


si), gayrı mesut sağ-sol müfritlerin, yani Çarlık taraftarları ile bolşevikterin birleştirilmiş gayretleriyle, en nihayet yıkıldı " demektedir.

75


RUS EFSANELERİ VE BOLŞEViKLER Bu yıkılışa geçmeden, kanaatimce, hem bunu izaha, hem de pek çok meseleleri aydıntat­ ınağa yarayacağından dolayı, daima hatırlama­ mız icap eden Rus efsanelerine kısaca temasla bunlardan birini daha nakledeceğim. Rus efsaneterindeki bahadırların hepsi dünya ile uğraşır. Bunlardan İlya Muromets : " Yerden

göğe kadar bir sütun olsaydı, bunun üstünde de altın bir halka bulunsaydı, dünyanın altını üstü­ ne çevirirdim " der. Büyük balıadırlardan S via­ togor'un da: "Hey! ne olurdu, kulpunu bu/say­ dım, dünyanın altını üstüne çevirirdim " dedi­ ğinden ve "dünyanın ağırlığı "nı taşıyan dağar­ cığı kaldıramadan, toprağa gömülüp gittiğinden geçen konuşmaınııda bahsetmiştim. Yine büyük balıadırlardan Volh veya Svia­ toslaviç efsanesi, dünyanın altının üstüne nasıl getirileceğini de aydınlattığından ve bilhassa bu bakımdan bizim için önemi büyük olduğundan onu da kısaca nakletmeyi faydalı buldumO > : Volh'ın Kiyef şehrinde doğduğu vakit bütün dünyanın en şanlı Hint imparatorluğunun sarsti­ dığı , bütün hayvan ve canavariann korkarak kırlara, dağlara, ormaniara kaçtığı, bütün nehir­ lerin, suların, mavi denizierin taştığı, doğumun( l) Rus liselerinde okutulan kitaplardan P. Smimofski'nin (Rus Dili Tarihi). Moskova. 1 9 1 7. l 6'ncı basılış. C. l , s : 1 40, 1 4 1 .

76


dan bir buçuk saat sonra, gök gürleten bir sesle Volh' ın, annesine hitaben: "Beni ince ipek/i kumaşlarla değil, çelik kolçadanlarla kundak­ la .. Baştma altm miğfer giydir.. sağ eliine de 300 pud (700 batman) ağırlığında bir asa ver.. " dediği, yedi yaşına basınca tahsile koyu­ larak bilgisinin arttığı, on yaşında öğrendiği sihirlerle karta] kurt gibi, istediği hayvanların kıyafetine girdiği, on iki yaşında iken silah arkadaşlarını toplamağa başladığı, onbeş yaşına geldiği vakit kendisi gibi bütün arkadaşlarının da onbeş yaşında olduğu, ordusu ile Hind impa­ ratorunun sarayının kapısına dayandığı, kale kapıları çok sıkı kapalt olduğundan, bildiği sihir yardımİyle kendisini ve askerlerini kannca kıyafetine sokarak kapı arahklanndan içeriye girdiği, Hind imparatorunun ve yedibin güzel kızdan başka, çoluk çocuk, kadın erkek, memle­ ketin bütün ahalisini öldürdüğü, bu yedibin güzel kızı askerlerine vererek memleketine döndüğü hikaye edilmektedir. Bolşevikler, Rusya' yı ve bütün dünyayı ele alma i şlerinde, altını üstüne getirme yollarında, kuvvetten ziyade, bu, istenilen kıyafete girerek, kapı aralıklarından geçebilmeğe önem verirler. Onlar, Rus inkılabının birinci gününden değilse bile, Lenin' in Petrograd'a ayak bastığı I 6 Nisan 1 9 I 7'den itibaren, bu taktikle, her kıyafetle, "karıncalar" gibi, karşılanndaki fırkalara, müesseselere, orduya, kitleler arasına girdiler ve 1 9 1 5'den beri Lenin' in tekrarladığı ve müfrit 77


inkı laba gitmekte ve muvaffakıyetin temeli tanıdığı : "Hariçle olan harbi dejenere ederek,

sınıf mücadelesine, iç kardeş harbine çevirme " esasını tatbike ve temine çalıştılar.

78


BOLŞEVİKLERİN TEMMUZ iSYANLARI 1 9 1 7 yılının 1 7 Temmuzu ' nda, Lenin, Çarlık taraftarı sağların Kerenski hükumetine karşı harekete geçmelerinden korkarak, onlardan önce iktidara geçmek heyecanıyla, bu "karınca­ lar " hazırlığının tam gelişmesini beklemeden, yahut da, kendi tabiriyle, "meyvanın tanı olgun­ laşmasından evvel " ağacı sarsmak, iktidan ele almak kararını verdi ve Kronştad deniz erlerini, Petrograd asker ve işçilerinin mühim bir kısmı­ nı harekete geçirdi ise de, bu hareket kolaylıkla bastınldı. Bu sırada Lenin, Trotski ' ye: "Artık bizi, birbirimiz arkasından kurşuna dizecekler.. Bundan daha iyi fırsat bulamaz/ardı. . " diyor<2) . Fakat Kerenski, elinde bolşeviklerin Almanlara alet olduklarını ispat eden vesikalar bulunduğu­ nu ilan ettiği halde, bunu yapmadı. Kerenski, bolşevik fırkasının ileri gelenlerinden bazılarını tevkif etti ise de, Lenin ve Zinovyef Finlandi­ ya' ya kaçınağa muvaffak oldular. Bu hareket, görünürde, bolşevik fırkası aley­ hine neticelenmişti. Fakat, hakikatte o, kendisi­ ne karşı olan düşman cepheyi parçalamıştı . Lwow hükumeti yıkılarak, 20 Temmuz' da, "inkılabın selametini sağlayacak " olan hükumeti kurmağa Kerenski memur edilmişti . (2)

Malaparıe. "Le Bonhomme Lenine ··. Paris

79

1 932, S. 282.


Kerenski, ancak 7 Ağustos' ta, bilhassa Sovyet­ lere dayanarak, daha sola meyyal hükumetini kurabi ldi . Bu suretle, sağların ve mutedillerin hükumetten ve Kerenski'den uzaklaşmaları temin edilmiş oldu . "Kamıcalar", bu iki cephe­ de de, daha faal, daha verimli bir rol oynamak imkanını buldular.

"fnkılaplardan evvel cemiyetlerdeki tezatla­ rı derinleştirmeği, gerginlikleri körüklenıeği, düşmanlıkları alevlendirmeği " temel tanıyan Lenin, her tarafa ve her vasıta ile bunu kuvvet­ lendiriyordu . 8 Eylül'de, Rus ordulan başkumandanı, orduda ve bilhassa Kazaklar arasında yüksek şöhret sahibi olan General Korni lof, Kereos­ ki ' ye karşı harekete geçti. Bu hareket, 1 4 Eylül' de, bastınldı. Sağiann bu çıkışlarının tepkisi, sol cereyanı kuvvetlendirrneğe yaradı . Bundan da, Lenin, e n önemli bir şekilde fayda­ landı. Petrograd Şehir Sovyeti muhtelit hükumet kurma kararın ı reddetti ve Trotski'yi reis - seçti. Moskova Şehir Sovyeti de hükumete karşı ağır tenkitlerde bulundu. Bu asırda Finlandiya' da bulunan Lenin, Bütün Rusya'daki Sovyetlerin ve bunların Petrograd'da bulunan umumi merkezlerinin bolşevikler aleyhinde olmasına zerre kadar ehemmiyet vermeyerek, "iki

paytahtm sovyetinde ekseriyeti kazandıklarm­ dan, bolşevikler iktidarı ele alabildiler ve bunu alnıakla nıükelleftirler" karannı verdi. Kısa bir 80


zaman sonra Petrograd 'a gelmiş olan Lenin, bolşevik fırkası merkezine bu görüşünü kabul ettirdi ve o andan itibaren askerleri hazırlaya­ rak, işçileri silahlandırmak, düşmanı yıkacak bir (İnkılapçı Askeri Komite) kurdu ve böylece inkılabın kılıcını hazırladı. Bolşeviklerin iktidarı ele almalarının görü­ nür sebeplerini, Petrograd' ta birbuçuk milyon asker kaçağı varken Kerenski' nin harbi uzatma­ ya çalışmasında, toprak meselesini acele halle­ dememesinde, Rus Müessesan Meclisi 'ni topla­ yamamasında ve kendi sini irade zaafında görenler çoktur. Keren ski ise, bunu, A vustur­ ya'nın o sırada kendisine münferİt sulh teklifin­ de bulunması üzerine Rusya' nın normal yola girmesının kolaylaşacağından bolşeviklerin korkmaları ve sağcı müfritlerin, Kornilof mağlubiyetlerinden dolayı, hükumete karşı nefret duymaları gibi hadiselerle izah eder. Lenin' in "Derhal sulh! " diye askerleri, "Hemen toprakları paylaşınız! " di ye köy lüleri, "Hürriyet ve istiklal hakkınızdır! " diye mahkum milletleri harekete getirmesi ve Lenin "karıncaları "nın da inhilal ettirici çalışmalarıy­ la her tarafı şaşırtmaları ve bitaraflığa sürükle­ meleri sayesinde bolşevikler, başlarında Trotski bulunan iki-üçbin kişilik bir kuvvetle Kerenski hükumetini y ıktılar.

81


KERENSKİ'NİN YlKlLlŞI Bu yıkı lışın sebeplerini uzun boylu izah eden Kerenski ' nin "Rus inkılabı " eserinden (sahife 346-387) aşağıdaki iki üç noktayı alalım: Kerenski, 6 Kasım'a kadar, bolşeviklerin isyan hazırlıklarını bilmiyor. Bu, bolşeviklerin "düşmanı uyutma " dedikleri usulün neticesi idi. O gün, Sosyal-Demokrat fırkasının lideri ve Bütün Rusya Şuraları Merkezi Teşkilatı' nı n reisi Dan, Kerenski ' ye: "Bolşevik/erin, kendisi­

ne, resmen Sovyetlerin ekseriyetle verecekleri karardan ayrılmayacaklarını bildirdiklerini " söylüyor ve Kerenski 'yi, yanlış malumata daya­ narak harekete kalkışınakla itharn ediyor ve ertesi günü, sözde "bolşevik reisierinin haberi olmaksızın " başlamış olan isyan hareketini durdurtacağını ve onların Gönüllü Kızıl Erler Teşkilatı ' n ı dağıttı mcağını bu sözlerine ilave ediyor. Bu da, bolşeviklerin "düşman cephede tereddüt yaratma " usullerinin bir neticesiydi. Kerenski , vaziyetİn her an fenataştığını göre­ rek, Neva nehrinden de harp gemilerinin şehre yaklaştığını öğrenince gece yarısı Petrograd Mevki Kumandanlığına gidiyor, orada bir çok subaylar ve bunlar arasında da birçok şüpheli siviller görüyor ve buradan, tamamiyle itimadı sarsı larak dönüyor. Bu da, bolşeviklerin her kıyafete girerek, her mezhebin en müfrit tarafta­ rı gözükerek "düşmanlıkları alevlendirme " 82


taktikleri nin bir neticesiydi. Kerenski, Petrograd ci varındaki kuv vetleri şehre getirmek için gittiği Gatçina ve Piskof şehirlerine vardığı zaman, oralarda Bolşevik İnkılap Komiteleri ' nin kurulduğunu göıiiyor ve güvendiği kazakların

murahhasları

kendisine

bir takım vaitlerde bulunurken, Kazak askerle­ rin kışlada bitaraf kalınağa karar verdiklerini öğreniyor. Küçük bir kuvvetle harekete geçme­ den önce Şimal Orduları Komutanı General Çeremişof' un, General

harekete

Krasnof'un

geçtikten yanında

sonra

da

Petrograd' ta

gördüğü şüpheli sivillerin dolaştığını seziyor ve nihayet bu generalin de kendisini atiattığını anlıyor . . Daha

mühim

olarak

da,

bolşeviklerin,

Kerenski hükumetine sadık kalmış muhitlere adamlarını sokarak, provokasyonlariyle, tahrik­ leriyle, Petrograd ' taki gizli kuvvetlerin vaktin­ den evvel , 1 2 Kasım'da isyana geç irildikleri haberini alarak ümitleri yıkılıyor. Nihayet 1 4 Kasım' da, General Kasnof'u n kendisini tevkif emrini verdiği haberin i alınca, Çar İkinci Nikola gibi, her tarafın yalan, tezvir ve ihanetine şahit olarak, bir deniz eri kıyafeti­ ne giriyor ve taktığı otomobil gözlükleriyle de kendisini tanıtmamaya çalışarak kaçıyor. Kerenski, 1 928'de Paris'te neşrettiği " 1 9 1 7 Rus

ihtilali "

eserini,

hangi

fırkadan

olursa

olsun, yurdunu, milletin i seven herkesin daima 83


hatırlaması lazım gelen, şu cümlesiyle bitirir:

"Nerede firka hırsı ve nıenfaati milletin selanıetinden ve nıenfaatinden üstün tutulursa, orada ne hakiki terakki, ne de medeniyet ve huzur olur. " Bu suretle · bolşevikler, düşmanlarını, onun dayandığı bütün kuvvetlerini içinden inhilal ettirerek, tereddüde ve bitaraflığa sürükleyerek, küçük fakat kuvvetli bir hamle i le tamamİyle mağlup ediyorlar ve Rusya'da, Marx' ın l 885'te dostu Serge' e yazdığı gibi bir salto-mortale, yeni ölüm hamlesiyle anarşist, komünist, dinsiz bir rejime atılma yoluna giriyor. Artık hükumet başına geçmiş olan Lenin, her kararıy la, her gün biraz daha dünkü Lenin 'in tekzip ediyor.

84


LENiN iKTiDARDA Dün, o, inkıHibın daha da derinleşmesi, daha da genişlemesini diliyor ve hatta, anılan hürri­ yeti de az buluyordu. Sovyet işçi diktatörlüğü başındaki Lenin ise: "Nerede hürriyet varsa, orada devlet yoktur! " diyor ve Rus tarihinin demokrasi yoluyla inkişafını, gelişmesini kapa­ yarak, tarihin merhalelerini atiarnağa ve yıkına­ ğa girişiyor.. Bolşevik fırkasının sosyalizm bayrağını da dar bularak, gayesinin komünizm olduğunu ilanla fırkası nı "komünist " adı ile vaftiz ediyor ve: "Komünist olmayanlara ölüm! " yolunu açıyor. "Halk hürriyet istemi­ ..

.

yor, O, bunun manasını da anlamıyor, onun dilediği kuvvet ve iktidardır " diye, şiddet ve tedhişle, kan ve ölümle kuvvetini aniatmağa çalışıyor<3 >. Artık, "inkıliibm nur/u, uyanık, sert gözü " diye vasıflandırılan ÇEKA - fevkaliide mahke­ me, diktatörlüğün kılıcı olarak, Lenin'in dünkü müttefikleri olan inkılapçı sosyalistler de dahil olmak üzere ve Kerenski'yi y ıkmakta bolşevik­ lere yardım etmiş olanlar da birlikte, bütün "muhalif olabilecekleri zannedilen/erin " kafa­ larını uçuruyor. . .<4>. ( 3)

C. Malaparte:

"'

Le Bonhomnıe Lenin ··. s: 260-26 1 .

(4) William C . Bullit, "'Le Destin dıı monde " (Paris 1 948) namın­ daki eserinin 64 ve 65'inci sahifelerinde: "'Rııs çar/amıuı Oklmma. Lenin 'in Çeka, Stalin 'in G. P. U. ve

N. K. V. dedif!i

Rıis }lizii polis reşkiliirmm. miirlıiş Ivan 'm kıırduiııı Oprişi-

85


Çeka' nın bunların listeleri ni bile okumağa vakti yoktur, yüzlercesinin ölüm kararını birden veriyorlar ve bunlar, gömülecekleri çukurlar kendilerine kazdırılarak, orada makineli tüfek­ lerle öldürülüyorlar. Düne kadar Lenin, mütemadiyen Kerens­ ki'yi, Müessesan Mecl isi ' nin toplanmasını kasden tehir etmekle itharn ediyordu. I 8 Kasım 1 9 1 8'de, en hür ve serbest esaslarla seçilmiş 60 1 mil letvekilinden ancak 1 56'sı bolşevik olan, çoğunluğu inkıHipçı sosyalistlerden mürekkep bulunan bu meclisi, bütün Rus inkılapçılarının en kutsl di lekleri olan bu toplantıyı, o, en kaba bir tarzda dağıtıyor. Meclis rei si Çernof nutuk söylerken, Jeleznia­ kof adında bir deniz eri: "Hey, yeter artık.. bu hikayeyi bitir.. sabrımız kalmadı .. kafi! .. " diye onun üzerine yürüyor, diğer arkadaşları da toplantıyı karmakarışık bir hale getiriyorlar. . . İnkı lap Rusyası ' nı n ana temelini kurmak için bütün memleketten seçilmiş olan vekiller ilk önce kapı dışarı sonra zindanlara, oralardan da ölüme atılıyorlar.

na 'dan geldiğini tespit/e N. K. V. D. 'nin / 937'den evvel

250.000. bıt tarihten

sınıra

600.000 kişilik fevkalôde ııwdem

si/{i/ı/ar/a nıiicelılıez bir ordusu oldıtğwııt ve Km/ordu

'

mm

bile tamamıyla bwıım kontro/ii altında bulunduğunu. bütçesi­ nin de 3 milyar rubleyi geçtif!ini lwydeder. Bul/ir bu çok meraklı eserinde. bu balıiste elıenmıiyetle duramk

N. K. V. kmlfrol

D. 'nin ecuebi sej{ırerlerini ne kadar i111·e usu lle r/e eltiği

lwkkuıdtı da miilıim nuılılmllf ı·emıektedir . .,

86


Lenin, bu sırada neşrettiği : "Bolşevikler Ikti­ darı Ellerinde Tutabilecekler mi ? " eserinde :

"Bize, proleterlerin, devlet makinesini ellerinde tutamayacak/an söyleniyor. 1 905 ihtilalüzden sonra, 130 bin asilzade 150 milyona karşı daima zıılünıle hükmetti de, 240 bin azası olan bolşevik fırkası, yoksuzluğu himaye ederek, hükumeti elinde tııtamaz nıı ? " demişti . Ne Lenin, ne de Çeka, yoksuzluğu değil, ancak ve yalnız diktatörlüğü himaye yoluna girmiş ve bu diktatörlüğe karşı az çok şüpheli gördüğü herkesi yok etmeği esas tanımıştı. Rejimin devamı ancak buna, ancak zora dayanıyordu . Artık

Rusya,

Lermontof un dediği

gibi,

"kapkara " değil, "kıpkızıl" bir örtü ile örtül­ müş, Rus tarihinin mantık! neticesi, Rusya' yı, dünkü Çarlıktan, bugünkü korkunç kızıl dikta­ törlüğe sürüklemişti. Ancak, şurasını tespit etmek lazımdır ki, Lenin sağ oldukça, Çeka' nın yarattığı bu kızıl Rusya'da, Lenin'e karşı pek ileri gidilmemekle beraber, komünist fırkasının merkezinde az çok bir hürriyet havası esmekte idi. William C. Bullit, "Le Destin du monde " eserinin 50'inci sahifesinde, Lenin' in komünist fırkasını askeri teşkilat halinde ve fevkalade çelik disiplinle teşkil etmiş olmasına rağmen, onun merkezinde hiç olmazsa münakaşa imkanı olduğunu kabule Stalin' in, Lenin' in otoritesine malik olmamasından dolayı kendi fikrinde bulunmayanları "tasfiye " ederek, Lenin' in 87


bütün eski si Hih arkadaşlarını yavaş yavaş mahvettiğini ve fırkada münakaşa imkanına bu suretle son verd iğini tesbit eder. 66'ınca sahifede de, Lenin' in yarı şaka olarak "Sovyet Rusya 'da istediği kadar fırkalar

teessüs edebilir. Bir şartla ki bütün iktidar komünist fırkasında kalsın; diğer fırkalar da hapishanelere tıkılsm " dediğini, Stal in ' in ise 26 Kasım 1 936'da (Pravda) gazetesinde yazdığı makalesinde : "Sovyet Rusya 'da diğer ftrkaların

varlığına hiç bir suretle imkan yoktur. Binnetice onların hürriyeti için de hiç bir imkan tanın­ maz. Sovyet Rusya 'da tanınmaz bir tek ftrka yaşayabilir; o da komünist ftrkasıdır" diye yazdığı kaydedilmektedir. İyi ama, azası 240 bin kişiden ibaret olan bir fırka ve bunun narnma hareket eden küçük bir idare grubu, bir pol itbüro, yani siyasi büro, hatta bunun da yalnız ekseriyeti, hangi hakla, nasıl olur da 1 50 milyonluk bir memleketin mukadderatını ele alıyor, teohişle, sosyalizmi değil, hatta komünizmi kurma davasına girişi­ yor? Bunun hakiki sebebinin ne olduğunu, Rus tarihini yürüten mantıki neticeyi inceleyerek gördük. . . Fakat, bunun marksizmle alakası nedir?

88


LENİNİZM-MARKSİZM Marx, sosyal izme, kapitalizmin kuvvetlen­ mesi, sanayiin inkişafa varması, işçiler sınıfının çoğunluk teşkil etmesi, demokratik rejimler sayesinde bu sınıfın siyasi kuvvetinin artması ve medeni gelişmesiyle varılacağını esas tanı­ mıştı. Son merhale olarak addettiği komünizmi ise o kadar uzak gördü ki, eserlerinde, buna giden cemiyetin iç durumunun ne olacağına temas bile etmedi. ·

İlıni sosyalizmi kurmuş olan ne Marx, ne Engels, bilhassa hayatlarının son devirlerinde, sosyalizmin mutlaka inkılap yolu ile kurulaca­ ğında ısrar etmediler, hatta bunun tamamiyle aksini tavsiye ettiler. l 873'de Amsterdam'daki sosyal istler toplan­ tısında Marx, Amerika ve İngiltere gibi demok­ ratik memleketlerde sosyalizmin sulh yolu ile kurolabileceğini tasrih etti. Engels de 1 883'de, Alman sosyalistlerinin en ileri geleni Bemste­ in'a yazdığı mektubunda, Alınanların, sosyal inkılaptan evvel, demokratik cumhuriyeti bekle­ meleri lazım geldiğini, buna mecbur olduklannı tasrih etti ve l 895'te, ölümünden evvel de, Almanlara, silahlı ayaklanmalarla sosyalizm inkılabına girmemelerini katiyetle tavsiye etti. Marx 'tan beri, bütün dünya sosyalistleri ve marksizm ideoloj isini işlemiş alim ve münev­ verleri, milletlerarası toplantılarda aldıkları kararlar ve yazdıkları eserleriyle marksizmin 89


fi kir olarak gelişmesine, siyasi, içtimai yol olarak tahakkukuna bu esaslara sadık kalarak çal ışmışlardır. Charles Rappoport, solcu bir marksist olma­ sına rağmen, I 925 'te Paris'te neşrettiği pek kıymetli "Tarih Felsefesi " eserinin 2 1 9'uncu sahifesinde: "Dünya sosyalizmi, pek büyük

çoğunluğu ile demokratik rejimleri tanıdı ve umumi seçimlerin, işçilerin sosyalizmi kurma­ sından evvel elzem ve zarurf bir şart olduğunu kabul etti " der. Marksizmin temeli olan bu esaslan tarna­ miyle tahrif etmiş, bunlardan hiçbirine kıyınet vermemiş ve bütün dünyanın en salahiyetli sosyalistlerinin marksizm anlayışianna ve bunların bütün kararianna karşı vaziyet almış olan Lenin' in ve onun kurduğu leninizm'in marksizmle alakası nedir? Rus içti maiyatçılarından profesör Kluçnikof, 1 922'de Berlin ' de Rusça olarak neşrettiği "Büyük Tarihi Yollar Ağzında " adlı eserinin I 74'üncü sahifesinde: "Lenin = Marx + Baku­ nin + Pestel " der. Bize göre, Lenin, marksizmin şeklini almış, ruhunu reddetmiştir. O, ne marksizmin bir tek olsun esas prensibine bağlanmış, ne de ona bir tek yeni ilmi buluş ilave etmiştir. Lenin, yalnız marksizmden değil, alelitlak ilminden de kendi fikri sabitini, esas kanaatını değiştirecek hükümleri almamıştı. O, marksizmi de, ilmi de ancak maksadını yürütrneğe alet etti. 90


Lenin, ilmiyle değil, taktiğiyle muvaffak olmuştur. Bunun için biz: "Lenin = Bakunin + Lavrof, Pestel gibi bütün müfrit Rus inkılapçıları + Clausewitz " denilmesini daha doğru buluyoruz. Bu üç unsurdan mühim olanları da, Rusya'ya, Rus inkılabına bakışlarını Leni n ' in benimsediği B akunin ile, siyasi, askeri karar ve İcraatında fikirlerini taktiğinin temeli yaptığı Alman askeri tarihinin ve askerlik stratejisinin en yüksek muharriri, yahut da, bazılarının dedi­ ği gibi, Alman askeri filozofu Clausewitz'dir. Lenin ' in not defterlerinin 35'incisi, C lause­ witz' in eserleri i le 1 848 Haziran 'ında Paris' teki kıyamı bastıraniardan General Cluseret' in I 887'de neşrettiği üç ciltlik hatıratındaki "Sokak Harpleri "ne dair olan faslından aldığı notlarla kendi çıkardığı neticelere aittir. Lenin, 1 Ocak I 923'te (Pravda) gazetesinde­ ki "Marksizm ve Taktik" adlı makalesinde:

"Siyasetteki taktikle askerlikteki taktiğin müşte­ rek noktaları vardır. Partinin ileri gelenleri, Clausewitz 'in eserlerinden büyük faydalar elde edebilirler" demektedir. Lenin'in, eserlerinde hep askeri tabirler kullanması da bundan ileri gelmektedir. Lenin'in muvaffakiyelinin temeli, bir taraftan Rus halkının psikolojisini, Rus real itesini fevkalade iyi anlamış olması, bunu kuvvetle sezmesi, hatta yaşaması, diğer taraftan da, 91


maksadından başka hiç bir siyasi, ahlaki kayıtla bağlamadığı taktiğini Clausewitz sayesinde en verimli bir şekilde geliştirmiş olmasıdır. 8 Mart 1 9 1 8'de, komünist partisinin VII' inci kongresinde, B rest-Litovsk sulhünü neden akdettiğini Lenin şöyle izah etmişti: "Ben,

zaman kazanmak için, mesafeyi terkediyorum. Mühim olan, orada, ancak oradadır. Bir inkıliip harbinin lüzumu, köylülerin kalkmdırılnıası gibi meseleler ancak gevezeliktir. Siz, hangi askere sorarsanız sorunuz, o, size, ancak benim dediği­ mi söyliyecektir. Bunun için de nıuahedeyi imzalanıanıız elzemdi. " l 92 1 -22'de memleketin feci bir aç lığa gitme­ si üzerine, yeni iktisadi siyasetle az çok hususi ticarete müsaade esasını kabul ettiği zaman da Lenin: " Yeni iktisadi plan bir riicudur. Biz,

elimizde tutamayacağımızdan fazlasını almıştık. Biz, mühim bir mağlubiyete uğradık. Kat 'i hezi­ metten önce bu stratejik çekilmeyi yaptık " der. Görülüyor ki, en mühim meselelerde Lenin' in kararlarında taktiğin rolü esastır. Lenin, bu sayede, Stalin' in dediği gibi: "inkılap

dalgalarının üstünde bir balık gibi yüzme kabi­ liyetini " göstermiştir. (Lenin Külliyatı, 4'üncü tabı, Cilt I, s. 20) Lenin'in fikri gelişmesine geçmeden evvel, bugünkü konuşmamda adları geçecek olan üç mühim Rus inkılapçısından kısaca bahsetme­ miz elzemdir. Bunlar da: Bakımin, Plekhanov ve Lenin' dir. 92


Bizim, bütün Rus inkılapçılariyle tanışma­ mıza, bunların bir kısmıyla Rus işçileri arasında hapishanelerde ve Sibirya'da dolaşmamıza, Rusya'daki gizli toplantılarında, Avrupa'daki kongrelerinde, göz gözü görmez sigara duman­ ları içinde yaptıkları uzun ve şiddetli münakaşa­ larında bulunmamıza hacet yoktur.

93


BAKUNİN Geçen konuşmamızda profesör Jules Legran' ın "Rus Ruhu " adlı eserinde Tols­ toy 'dan " Tırnağmm ucuna kadar Rus " diye bahsettiğini nakletmiştim. Bence, tam Rus tipini canlandıran şahsiyet Bakunin'dir. 1 8 1 4'de Rusya'da Tver vilayetinin bir köyün­ de doğmuş olan Mişel Bakunin, 1 876'da İsviç­ re'nin Bem şehrinde öldü. Rus zadeganlarındandı. Subay olarak yetişmiş, müfrit Çarlık taraftarı idi. Bu devirde o, "Talim

ve terbiyenin gayesi, bütün mevcudiyetleriyle Çar'a sadık tebalar yetiştirmektir" diyor, hatta, hayall ve müfrit diye tavsif ettiği inkılabın Fran­ sa' yı sürüklediğinden bahsediyordu. 1 845'te İsviçre'ye ve oradan Paris ' e gelen Bakunin, o devrin en tanınmış demokrat ve sosyalistleriyle görüşüyor ve bunlar arasında en müfrit fikirli anarşist Prudhon ' la dostluk tesis ediyor. Tarih in, dünyayı kurtarmak için hazırla­ dığı parlak Fransız zekasını takdir değil, tahsis ediyor ve bunu "cihanfikir ve medeniyetine nur saçan güneş " diye vasıtlandınyordu . Sonraları, o, bu güneşin ancak Ruslar ve Slavlar olacağını iddia edecektir. B iz, Bakunin ' in anarşistliğe neden düştüğü­ nü inceleyemeyeceğiz. B iz, onunla, o devirde bütün Garbi Avrupa'daki ihtilal hareketlerine karışmayacak, her taraftaki barikatların ön safında onun yanında yer alarak vuruşmayaca94


ğız. Birinci Sosyalist Enternasyonali ' nde de onunla beraber bulunarak, onun Marx 'a karş ı yaptığı şiddetli ç ıkışlarını da dinlemeyeceğiz. Marx ' ın bütün hayatında hücum ettiği memleket Çarl ık Rusyası ile, bütün tanıdıkları arasında onu en çok sinirlendirmiş, en çok uğraştırmış olanı da şüphesiz ki Bakunin'dir. Marx'ın iddiasının aksine olarak Bakunin, hem iktisadi ve medeni gelişmeleri geri kalmış memleketlerin inkılaba, hatta sosyalizme bile gideceklerini iddia ediyor, hem de, en geri kalan bir milletin inkılabın önderi olacağını ileri sürüyordu. Marx, az topraklı veya hiç topraksız köylülerin, sefaletierine rağmen, bir sınıf olarak tanılamayacağını, çünkü bunların "ma 'şeri vicdan "dan mahrum olduklarını ve bundan dolayı da "bunlarm daima bir çuval patates gibi kalarak kaynaşamayacaklarını " söylüyor. Bakunin ise, Slavcılar gibi, Rus köylüsünün "mir ", "obşçina "<5> gibi müşterek tasarruf esasına dayanarak, bunların inkılaba ve sosya­ lizme gideceklerinde ısrar ediyordu(6l : (5) "Mir"', "Ob,vçina "': Mir, köylülerin, köylerine ait meselelerin halli için aralannda yaptıklan toplantılara, Obşçina da: ilk tarih çağlanndan beri Rus köylerinde müştereken kullanılan topraklara denir.

(6)

Rus köylülerindeki "nıir"' usulünü ilk keşfeden ve bunun ikti­ sadi ve içtimal hususiyetlerini tahlil eden Rusya hakkında 1842- 1 843'de neşrettiği çok kıymetli (Etude Sus l '&at lnterieıır de La Vie du Peuple de La Russie) ınuhaniıi HaKıausen'dir. (Leroy Bealieu. ci lt 1, s. 4 ı 1 ) .

95

nam

eserin


Bakunin, Avrupa' nın içtimal, iktisadi ve siyasi ahenksizlikleıinin her tarafı inkılaba sürüklediğine inanıyor; dünyanın, sosyalizmin inkılabının arifesinde bulunduğunu şiddetle ileri sürüyor; vakit kaybetmeksizin ihtilale geçilme­ sini tavsiye ediyordu . O, her barikata dünyayı tutuşturacak bir kıvılcım olarak bakıyor ve canla başla, ateşi kuvvetlendirmeğe, alevlendir­ meğe atılıyordu . Buna rağmen, bu isyan ve ihtilallerle beklenilen büyük inkılabın gelmemiş olması onu hiç de sarsmadı, imanından ayırma­ dı, fikrini tadile bile götürmedi.

96


PLEKHANOV 1 898'de, birkaç arkadaşıyla birlikte, Rus Sosyal Demokrat partisini kuran, marksizm ideolojisini Rusya'da en esaslı bir şekilde işle­ yen, bütün münevver Rus sosyalistlerinin ve hatta Lenin'in, bir zamanlar, hocalığını tanıdık­ ları Plekhanov, dünya marksistleri tarafından da takdir ve saygı kazanmış bir şahsiyettir. 1 883'te yayınladığı "Sosyalizm ve Siyasi Mücadele " adlı eserinde, marksizmin esas pren­ siplerine sadık kalınarak, Rusya' da sosyalizmin nasıl tahakkuk ettirileceğini incelemiş, o da Marx gibi, mir teşkilatının, zamanla küçük toprak sahiplerinin artmasıyle ortadan kalkaca­ ğında ısrarla durmuş, sosyalizme gidişte köylü­ lere dayanılmamasını, bunların inkılabı dejenere edeceklerini tespit etmi şti. "Rus içtimat Fikirle­ ri Tarihi " eserinin de müel lifi olan Plekhanov, marksizme bağlı kalarak, Rus inkılabının sosya­ lizme ancak yol açacağını kabulle, inkılabın demokratik esaslarda gelişmesi lüzumunda ısrar ediyordu. Marx, B akunin ile ne kadar uğramışsa, Plek­ hanov da Lenin ile ondan daha fazla çekişmiş­ tir. Plehanof, bolşevikler iktidara geldikten sonra, Çarlık devrinde de olduğu gibi, Paris'e kaçmış ve orada 1 9 1 8'de ölmüştür.

97


LENİN Lenin'e gelince, o l 870'de Simbirsk' te doğdu, B iz, ne onun büyük kardeşi Alek­ sandr' ın, adaşı Çar III. Aleksadr'a yapılan suikastten dolayı idam edilmiş olmasından, ne de bunun, Lenin' in ruhunda bıraktığı derin tesirler üzerinde duracağız. B iz, Lenin'in l isede ve Kazan Üniversitesi ' nin Hukuk Fakültesi 'nde zeka ve çalışkanlığıyle en çok takdir edilen bir öğrenci olduğuna temasla; onun, çocukluğunda ve bütün hayatında, daima başkalarını idare etmek karakterinde olduğunu söyliyerek geçe­ ceğiz. 1 887'de, üni versite gençlerinin nümayiş­ lerine iştirakinden dolayı, üniversitede terkedi­ lerek Kazan' dan 40 kilometre uzakta bir köye sürüldüğünde de durmayacağız. Ancak, bu başlangıcın, onun bütün hayatınca devam ettiği­ ni kayıtla iktifa edeceğiz. Zinovyef' in tabiri ile, günün 1 5 saatini kütüphanelerde veya kitaptarla geçirmiş olan Lenin' in eserlerin i, makalelerini saymağa, gizli profesyonel toplantılarını dolaşmağa, inkılapçılar ve işçilerden propagandacılar yetiş­ tirmek için koyduğu prensipleri saymağa, kurduğu mekteplerine girrneğe bile zamanımız müsait değildir. Lenin' in

1 903'te,

Rus

Sosyal-Demokrat

Fırkası ' nın ikiye ayrılmasının sebep olmasında ve bilhassa bundan sonra, bolşevik hizbinin 98


başına geçerek, bütün mutedil Rus marksistleri­ ne ve bütün dünya marksistlerine karşı en ş iddetli hücumlara geçmelerinde ve herkesi milletçilik, vatanperverlik ve hatta burju vaziye satılınakla itharn etmelerinde ve milletlerarası sosyalist' kongrelerinin kararlarını tanımamasın­ da da durmayacağız. Geçen dünya savaşında "Harbe karşı harp! " bayrağını açarak, yarahiara gömlek dikerek bile olsa, askerlerin yardımianna gidil­ mesini inkılaba i hanet saymaktan çekinmediği­ ni de incelemeyeceğiz. Onun, 1 9 1 5'te İsviçre' de Simmerwald şehrinde toplanmış olan en solcu sulhcülere Avrupa' yı inkı laba sürüklemek için yaptığı "harbi dejenere ederek her tarafta suııf mücadelesi açmak " teklifinin bu müfrit insanlar tarafından bile kabul edilmediğini de ancak kayıtla iktifa edeceğiz. Gerek bu devirde ve gerekse sonraları, kendisinin en temel kanaatı olan bu görüşünü Lenin, "Proleter inkılabının Askeri Programı " adlı yazısında şu cümlelerle tespit etmişti :

"Kardeş harpleri de harptir. Kim suııf mücade­ lesini tanırsa, dahili kardeş harplerini reddede­ mez. Bunu reddetmek veya unutmak, müfrit oportünistliğe düşmek ve sosyal inkılaptan vazgeçmek olur. " Leninizm ile marksizmi karşılaştırmaktan veyahut da leninizm ile bakuninizmin mutaba­ katlarını

tesbitle

Lenin' in 99

esas

·

fikirlerinin


kaynağını

tebarüz ettirmektense,

ben,

bunu

yapmış salahiyetli şahsiyetterin ancak " bir kaçı­ nın hükümlerini kısaca bildireceğimO l. Bu salahiyetli şahsiyetlerden biri, son zamanlarda Rus fikir hayatının en kuvvetli mümessillerinden olan B erdiayef tir. Bu müte­ fekkir, "Komünizm Problemleri " eserının 1 8'inci sahifesinde : "O (Lenin), Marx 'ın rasyo­

nalist-akil mezhebi, Rus fikrinin irrasyonel-akıl dışı, hayali tabakalarından geçerek orada deforme oldu, bozuldu " ve 1 5 l 'inci sahifesinde de: "Rusya 'da komünivnin nıevcudiyeti iddiası, Marx nıateryalizminin inkarı demektir. Leni­ nizm, marksizm değildir" der. Bunlardan bir diğeri de, Çekoslovakya'nın birinci Cumhurreisi Mazarik' tir. Mazarik, profesörlüğü zamanında "intihar/ar" hakkında(7) Rahmetli Ahmet Ağaoğlu'nun 1 933'te Istanbul'da basılan "Ferd ve Devlet " adlı eseriyle, marksizm hakkında sayın profesör Sabri Maksudi Arsal 'ın ı 946'da neşrettiği "Hukuk Felsefesi Tarihi " adlı eserinde marksizmin kısa, fakat veciz tahlilini bulacaklannı kaydetmeği faydalı gördüm. Charles Rappoport'ın, yukanda zikredilen eserinin 78-88'inci sahifeıerinde, Arap filozofu lbni Haldun 'u ( 1 322'de Tunus'ta doğdu, 1 406'da Mısır'da öldü) tarih felsefesi ilminin ilk kuru­ cusu olarak tanıdığı gibi, ilmi sosyalizmin de ilk mübeşşiri adettiğini kayıtla, kitabından aşağıdaki satırları naklediyoruz! lbni Haldun, cemiyetin kurulmasında "ihtiyaçlar" esas tanır, istihsal vasıtalarının cemiyet hayatındaki rolünün önemini teberrüz ettirerek göçebe devri ile toprağa yerleşme devri arasındaki farkları inceler ve adetlerle müesseseler arasındaki farkın, insanlann, ihtiyaçlarını temin ettikleri vasıtalardan neşet ettiğini teberrüz ettirerek. eserinin birçok yerlerinde bunda ısrarla durur.

1 00


ki telk iki ile ve marksizme ait neşriyatiyle, "Rus-A vrupa " adlı eseriyle dünyaca tanınmış bir şahsiyettir. Rusya' da bulunmuş Rus fikir cereyanını çok esaslı bir şekilde incelemiştir. Kalemi ve siyasi çalışmalariyle Rusya' nın normal ·bir yola girmesini candan di lemiş bir Rus dostudur. 1 92 1 'de Prag' da Rusça neşredi­ len "Bolşevizm Hakkında " adlı kitabında, I 930'da Fransızca neşredilmiş olan "Bir Devle­ tin Yeniden Doğuşu " eserinde leninizm ile marksizmin birbiriyle olan münasebetini tayin eden mühim noktalardan bir kaçı şunlardır:

"Bolşevikler, kendilerini marksist addeder­ ler. Fakat onlar, akidelerini Marx 'ın düşmanı olan Bakunin 'den aldılar" (s. 5) "Rusya 'da ne komünizm, ne de sosyalivn vardır. Rus mil/eti, sosyalizme varabitmek için hazırlanmış değil­ dir. O, hala Ortaçağ 'dadır. Bolşevikterin kurdukları diktatörlük, anıele diktatörlüğii değil, anıe/eye diktatörlük etmektir. Bu diktatör­ lük tethişe dayanmaktadır. Halbuki Marx, bütün müessesatın umumi intihap esasma dayanmasını dilenıekte ve tek partili hükumet esasını reddetmektedir " (s. 40) der. Bir diğeri de, hukuk doktoru Pierre Char­ les'dır. 1 92 1 'de Paris'te basılan "Bolşevizmin, Rusya 'nın Sosyal Durumu lle Izahı " adlı kitabı­ nın 1 4'üncü sahifesinde: "Bolşevikler, kendile­ rinin ekalliyette olduklarını görünce, Rus Mües­ sesan Meclisi 'ni zorla dağıtınakla tereddüt etmediler. Onlar, meşruti demokrasi için sonsuz IDI


bir nefret beslerler. Trotski bir gün : "Miinaka­

şaları kqbul etmek burjuva parlamento budala­ ltğına düşmek demektir " dedi. Hakikat şudur ki: Rus milleti, temsili ve demokratik bir meclis önünde mes 'ul bir hükümetle idare olunmak kabiliyetinden mahıumdur. Çarlığın yıkılınası üzerine, bir diktatörlüğe ihtiyaç vardı: bunu anlayan ve tahakkuk ettirenler yalnız bolşevik­ ler oldu. Fakat, kelime oyunlarına aldanmamalı­ dır. Onların tesis ettikleri şey, arnelenin dikta­ törlüğü değildir: "Bu, kuvvetini, herhangi bir

sımf halktan veya milletin heyeti umumiyesin­ den almayan küçük bir zümrenin küstalıça tahakkünıüdür. " Bir diğeri de, biraz önce bahsettiğim Plekha­ nov' tur. Bütün Rus inkılabı zamanında, bilhas­ sa bolşeviklerin iktidara gelmelerinden sonra yazdığı makaleleri, ölümünden sonra 1 92 1 'de Paris'te " Yurtta Bir Yıl " başl ığıyla neşredi lmiş­ tir. Plehanof, bu eserinin 3 1 'inci sahifesinde, Lenin ' in Bakunin ile olan yakınlığını tespit ettikten sonra, Marx ' ın , Lenin ' i hiç bir suretle kendi talebesi tanımayacağını kaydederek: "Ne

iyi oldu da, zavallı Marx, bu rezaleti görmeden öldü " der. Bir diğeri de, 1 880'den beri Rus sosyalist muhaceretiyle en sıkı münasebetlerde olduğunu ve Rus Sosyal-Demokrat partisini kurmuş olan Acelrod, Plekhanov, Vera Zassuliç ve diğerle­ riyle dostluğunu kaybeden ve bunlar sayesinde Rusya' da olup geçenleri aniayabildiğini yazan 1 02


ve Karl Marx ve Engel s' ten sonra, ilmi sosya­ lizm ideolojisine en verimli bir surette çalışmış olan

Karl

Kautski,

"Le

Bolchevisnıe

dans

l 'inpasse " (Pari s l 93 1 ) eseri nin 1 3'üncü sahife­

sinde: "Eğer Lenin haklı olsaydı, büyük üstatia­ rım Marx ve Engels 'in fikirlerini inkişaf, tatbik ve neşretmeye hasrettiğinı hayatını boşa gitmiş olacaktı " der.. Aynı eserin 7 1 'inci sahifesinde

de: "Bolşevikler herkesten ziyade, hatta yalmz kendilerininin Karl Marx 'ın talebesi olduk/arım iddia ederler. Onların marksist/ik/eri, Marx 'ın eserlerini "Mukaddes Kitap "lar gibi tammak­ tan ve onlardan ancak bazı cümleler bularak, bunları da kendi dileklerine göre tefsir etmekten ibarettir" inkişafma

diyerek:

"Kapitalizmin

varmasından

sonra

en yüksek sosyalizmin

mümkin olabileceğinin marksizmin esas temeli olduğunu " tesbitle "Sanayii inkişaf etmiş garp memleket/erinin, şarktan evvel sosyalizme gide­ cek/erine " hükmeder ve:

"Lenin 'in de 1 9 1 7

inkılabma kadar b u kanaata iştirak ettiğini "

eserinin I 4'üncü sahifesinde kaydeder. Kautski, yalnız bu ve diğer eserlerinde değil, bilhassa 1 9 1 8'de Rus sosyalistlerini i kaz maksa­ dıyle yazarak Viyana'da neşrettiği "La Dietatu­ re

du

Proleetaria t "

eserinde,

ancak

geniş

demokrati k devletlerde kapitalizmin inkişafıyla sosyalizme varı labilineceğini, hakiki marksiz­ min bu demek olduğunu ısrarla tespite çalışmış ve Rus ink ılabının demokratik çerçevede kalma­ sını en yüksek heyecanla müdafaa etmiştir. Lenin' i n, Marx' tan sonra gelen hakiki Mark1 03


sistlerin anladıkları marksizme ve bütün dünya sosyalistlerinin mümessillerinin toplandığı enternasyollerin kararlarına tamamiyle zıd esas­ larda yürüdüğünü tespit eden fikirlerini hüUisa etmektense, Plekhanov'un bu kitabın 268'inci sahifesinde, kendisiyle Lenin arasındaki müna­ sebeti ifade eden şu cümlelerini almakta iktifa ettim: "Bir gün, Avusturya sosyalist hareketinin reisi Victor Adler, bana, yan şaka yan ciddi olarak : "Galiba Lenin sizin oğlunuzdur" dedi; ben de kendisine: "Belki, fakat herhalde gayri meşru. . " diye cevap verdim. Bir diğeri, meşhur Rus içtimaiyatçısı profe­ sör Kluçnikof, 1 922'de Berlin' de neşrettiği "Büyük Tarihi Yollar Ağzında " adlı kitabının "Dünya Ihtilali-Rusya ve Lenin " bahsinin 1 77'inci sahifesinde şöyle demektedir: "Her ne

kadar tuhaf gözükürse de, şurasını teslim etmek icap eder ki, Rus siyasi düşüncesi; ihtilalciliğinin en müşahhas, en milli sentezini ilk defa olarak asıl Lenin 'de buluyor ve ilk defa olarak da bütün ana meselelerini tezadsız ve noksansız olarak halletmiş bulunuyor". 1 88'inci sahifesinde de: "Rus mil/eti, sırf kendisini ihtilalci-millet ve bütün dünya ilerlemesinin ordusu hissettiği içindir ki, bu son sene/erin sonsuz fedakarlık/arına katlanmıştır. Çünkü o, bolşevizm şeflerinde kendisinin seçtiği ve kendi­ sinin fikirlerini taşıyan insanları gördüğü için­ dir ki, bolşevik/erin çok ağır ve merhametsiz diktatörlüğüne katlanmaya razı oldu. " Bir diğeri, Henry Rol lin, "Rus lnkılabı " adlı 1 04


eserinin birinci cildinin 1 ı 3'üncü sahifesi nde Maksim Gorki' nin "Den " gazetesinin 2 1 Kasım 1 9 ı 7 tarihli makalesinden naklen Gorki' nin, Lenin için: "Onun Neçayef ve Baku

nin tarzındaki anarşistliğinin Rus inkılabını ve proleter nuıhve sürükleyeceği " hükmünde oldu ğunu tesbit eder. Evet, Lenin marksist değil, bakuninisttir Leninizm, marksizm değildir. Bunu, Lenin' iı fikirlerini marksizmle ve B akunin' in anarşiz miyle karşı laştırmış olan bütün sosyalistler v< ilim adamları böylece tesbit ettiler. Bum tamamlamak için Lenin' in ruhu ve zihniyet bakımından verilen bir iki hükümde duralım: A. Morizet, "Lenin ve Trotski Yanında " adi eserinin 24 1 'inci sahifesinde, Gorki ' nin, kendi sine, Lenin hakkında: "0, faziasiyle Rustur' dediğini kaydeder. Trotskide, 1 925'te basılan "Lenin " adi eserinin 206'ncı eserinde sahifesinde: "Lenin

derinden Rustur, milletierin tarihinde mis/ görülmemiş bir inkıliibı idare etmek için, şeflc halkın derinden gelen kuvvetleri arasındi bünyevf, çözülmek kökleri olan bağların bulun ması şarttır" diyor ve Lenin ' in inkılapçılıl eserini başarabilmesi için, "Rus milll muhitin den neye ihtiyacı varsa, onların hepsini aldığın yazıyor" yazıyor. "Lenin 'in Hayatı - La vie de Lenine " (Pari: 1 929) adlı eseri yazmış olan Pierre Charles da

"Lenin 'in, ruhen, Büyük Petm kadar Rus oldu 1 05


ğunu " eserinin bir çok yerlerinde tebaıiiz ettirir. Lenin' in "Devlet ve lnkılap " adlı eserini inceleyen hukuk profesöıii Boris Nolde'de, "Eski idare ve Rus lnkılabı " eserinin 1 69'uncu sahifesinde; "Bu kitap, hnlkuıın siyasi mektep­

ten hiç de geçmediği ve hukuk duygularınlll hiç de teessüs etmediği bir memleketin mahsulü­ dür " diyerek Lenin ' in zihniyetinin Rusluğunu tebarüz ettirir. Fransız Akademi azasından ve tam Rus ihti la.li başlangıcında da Fransa' nın Petrograd sefirliğinde bulunmuş olan Maurice Paleologda, 1 938'de Paris ' te neşrettiği "Lenin 'in Öncüleri " adlı kitabının 233 ve 234'üncü sahifelerinde:

"Bolşeviklerin hlıkimiyeti artık yirmi seneyi nıütecaviz bir zamandan beri devam ediyor. Demek ki bu, sadece Rus tarihinin korkunç ve geçici bir hlıdisesi, milli vicdanın mütekallis bir çılgmlık buhranı, bir yanılması değil; Rus ruhu­ nun, birçok tahribata rağmen, irsf bir istidadı, kuvvetle münkeşif, kökleşmiş bir inlıimakidir. Lenin 'in esas kuvveti ona, vatandaşlarının ihtilalci insiyaklarını hnrikulade bir surette sezmiş olmasından; bu insiyaklara, ihtilalin daha ilk günlerinde, emsalsiz bir anarşinin, muazzam bir hercü mercin eşsiz bir ziyafetini tattırmış olmasından ileri gelir. Lenin 'in şahsi­ yeri, Rus kitlelerinde zamanla tebellür eden zihniyetin eşsiz bir timsalidir" der.

1 06


LENİNİZM-STALİNİZM VE RUSÇULUK Aziz kardeşlerim, Ben, arkasına kadar açık bir kapıyı boş yere zorladım. Meseleyi uzatmaktansa, şu birkaç satırla tesbit etseydim daha iyi olmaz mıydı? Malaparte, adı geçen eserinin 258'inci sahi­ fesinde kaydettiği ve Lenin'in de eserlerinde tekrarladığı : "Şiddet, işte marksizmin en hakiki kanunu! .. " cümlesini, yahut da Trotski ' nin "ihanet Edilmiş inkılap " adlı eserinin 2 1 5'inci sahifesinde, Sovyetler Hariciye Komiseri Çiçe­ rin' in, 1 922 Cenevre konferans ma gitmeden evvel, Amerika umumi efkarını tatmin için olsun, Sovyetler anayasasında bazı demokratik tadilat yapılması hakkındaki teklifi üzerine, Lenin ' in : "Çiçerin 'in derhal bir sanatoryunıa gönderilmesi " hususunda ısrar ettiğini ve bunun içinde 22 Ocak l 922'de bir tezkere de yazdığım kaydetmem kifayet etmez miydi? Leninizmin ve stalinizmin, marksizm olma­ dığını bugünkü İngiliz hükumetinin reisi Clement R. Atlee' nin 14 Şubat 1 948'de Oxford üniversitesi gençlerine verdiği söylevindeki şu cümlelerini okumakla bitirmem az mı olurdu :

"Komünizm, medeniyete arkasını çeviren bir cereyandır. Bilhassa bugün Rusya 'da tatbik edilmekte olan komünizm, şekil de.,�iştirnıiş çarizmden başka hirşe_v değildir. " 1 07


Mr. Atlee' nin, ilk konuşmalarımızdan sonra­ ki bir tarihte, Rusya'da komünizm hakkında verdiği bir söyleve dair Cumhuriyet gazetesinin 2.5. 1 948 tarihli nüshasında çıkan Londra menşeli bir telgrafta: "İşçi Partisi tarafından 1 Mayıs bayramı münasebetiyle Plymouth şehrin­ de yapı lmış bir toplantıda komünizme şiddetle hücum ettiği ve: "Komünizm, dünyanın en geri

memleketlerinden birinde vücut bulmuştur. Bu, çok enteresatı bir vakıadır. Gençliğimde, Çarlık Rusyası durmadan genişiemek isteyen bir polis hükumeti idi. Orada ne söz lıürriyeti, ne din hürriyeti ve ne de basın hürriyeti vardı. Şimdiki Rusya 'n m Çarlık Rusyasından farkı, efendilerin değişmiş bulwınıasıdır. Güdülen gaye aymdır " dediği bildiriliyor. Yine Mr. Atlee, İngiliz işçi partisinin tatbik mevkiine koyduğu sosyalist programını mucip sebepleriyle izah eden "Sosyalizm Yolu " adl ı eserinde, hem komünizmin marksizm demek olmadığını, hem de milli kültür ve ananenin sosyal problemlerdeki kat'i rolünü şöylece teba­ rüz ettirir: "Asyai telô.kkinin hakim olduğu

yerlerde, sosyalizm. komünizm olur; kapitalizm de, faşizm haline girer. Bu memleket/erde, halkın muvafakati ile idare etmek, azınlığın mevcudiyetini kabul etmek ve muhtelif telakkilere sahip kitlelerin serbest faaliyeti neti­ cesinde milli hayatm inkişaf etmesi hususunda­ ki Avrupa{ telakkiler hiç bir zaman kabul edil­ memiştir. Rusya, daima müsbetti. Memleketi­ nıizde sosyalizmin, Rus komünizminin hususi1 08


yerlerini taklit edeceğini söylemek gayri makul­ dür. Memleketinıizde -vaziyet ve şerait onlara müsait olnıuşken- komünist/erin tam nıuvaffakı­ yetsizliği. cemiyet hakkındaki telakkilerinin, Ingiliz demokrasisinin insiyakları ile ne kadar telif edilemez olduğunu göstermektedir. " Evet ama, bolşevikler, Atlee'yi, Bevin'i de, bütün hakiki marksistleri olduğu gibi düşmanla­ rı tanımaktadırlar. Öyle ise; Leninizmin halis Rus malı olduğunu ve Stalinizmin de bunu bütün açıklığiyle böylece anlatmaya çalıştığım kendilerinden ve hem de en saHihiyetl ilerinden dinleyelim : 3 Kasım 1 947 tarih ve 22 sayılı "Bolşevik " narnındaki mecmuada profesör N. Yakovlef,

"Mekteplerde

Vatan

Tarihinin Okutulnıası " başlığıyla yazdığı makalesinde: "Jdanof'un; Leninizmin X/X 'uncu asırda Rus inkılapçı ve demokratlarının en iyi fikirlerini benimsediğini, Sovyet kültürünün de, geçmiş zamanların kültür mirasını işleyerek bugünkü inkişaftnı bulduğunu söylediğini " kaydeder. Sovyetlerin Rusçulukta ne kadar ileri gittik­ lerini bütün açıklığiyle tebarüz ettiren Yakovlef, bu makalesinde, Rus tarihinde prensliklerin, "variagların, normanların " çağırılarak kurul­ duğunun tarih kitaplarında yazılmasına isyan ediyor: "Bu, Rus milletinin devlet kurma kabili­

yetsizliğini tasdiktir. Bunlar kitaplardan atılma­ lıdır" diyor. O, bu hususta o kadar hassasiyet gösteriyor ki, 1 947'de basılmış "Sovyetler Tari­ hi "nin birinci cildi nde "Bu nazariyenitı, (yani 1 09


Rus devletinin çağm/an variaglar ve nordman­ lar tara.fmdan kurulmuş olduğu nazariyesinin) şimdi hiç bir ilm/ kıymeti kalmamıştır " denme­ sine bile tahammül edemiyor ve bunun hiçbir zaman ciddi birşey telakkİ edilmemiş olduğu iddiasiyle, tamamen kitaplardan atılmasını dili­ yor, bunu "Rus gençliğinin millf şerefve vatan­

perverlik duygularımn kuvvetlendirilmesi namı­ na " talep ediyor ve bunun için de, tarih kitapla­ rında, Çarlık devrinin Suvorof, Kutuzof, Uşakof, Nahi mof, Makarof gibi meşhur gene­ rallerinin kahramanlıklarının esaslı surette işle­ mesinde ısrarla duruyor ve bu ruhla yazılmış bir kaç eserden madasının değiştirilmelerini talep ediyor. Moskova'da çıkan "Bolşevik" adlı mecmua­ nın 1 943 tarih ve 1 0 sayılı nüshasında, P. Yudin, Plekhanov'un ölümünün 25 yıllığı münasebetiyle yazdığı uzun bir makalede, bir taraftan onun materyalist görüşüy le işlediği felsefesinin yüksek kıymetini tebarüz ettirirken, onun, 1 9 1 4- 1 9 1 8 harbinin emperyalist vasfını anlamadığım ve güya yalnız bundan dolayı Lenin' den ayrıldığını kaydederek: "Onun çok ve hem de pekçok hataları " olduğuna ancak temasla, "Buna rağmen o, büyüktü. Çünkü o,

Rus kültür tarihine, Rus bilim tarihine ve mark­ sizm tarihine hakikaten çok kıymetli, çok derin tesirlerde bulundu " demektedir. Görülüyor ki, bugünkü bolşevikler, marksizme değil, herşey­ den önce Rus kültürüne, Rus ilmine kıyınet veriyorlar. 1 10


Bugünkü Sovyet Rusya'yı ellerinde tutan dört beş en nüfuzlu adamdan biri olan ve Stal in'in hedefi olacaklardan biri diye gösteri­ len ve halen Korninformun başına getirilen Jdanofun, en tanınmış Rus profesörleri nden biri olan Yakovlef' in ve Yudin ' in bu cümleleri varken, neden sözü uzattım, neden o inceleme­ leri ve karşılaştırmaları yaptım? Çünkü, bütün dünyada ve bizde, düne kadar yay ılmış yanlış, tamamİyle yanlış, kökünden, temelinden yanlış bir kanaatta leninizm, mark­ sizm addedilmekte ve bolşevizm, en müfrit inkılapçı solculuk telakki olunmaktaydı . B ilhas­ sa bu yanlış kanaat ve bu müsait hava sayesin­ de, bolşevik "karınca/arının " gözle görülmez aral ıklardan geçmelerine Mcet kalmıyordu . Onlar, marksist ve müfrit hürriyetperver gözü­ kerek, her millete işçiler ve ifrata meyyal genç­ ler arasına sokuluyor, ihtilali sağlamağa imkan buluyorlardı. Hem bu meseleyi biraz aydınlatmak, hem de bolşeviklerin sözleri ve vaitleri i le yaptıklan arası ndaki uçurumu belirtmek ve stalinizmin tamamiyle en koyu bir Rus milliyetçiliği mahi­ yetini aldığını tebarüz ettirmek için, bolşevikie­ rin dünyada hiçbir zaman, hiç bir devlette görülmemiş şekilde hakka, müsavata uygun olarak

hallettikleri

iddiasında

bulundukları

milletler meselesinde kısaca durmayı elzem buldum. l l l


BOLŞEViK RUSYA'DA MiLLETLER MESELESi Bolşevik fırkasının programında açık ve kat' i olarak: "Milletler, hatta Rusya'dan ay­

rılarak, kendi istiklallerini kurma kararını da ıierseler, kendi mukadderatlarını tayin hakkına maliktirler" maddesi vardır. 1 9 1 7 Ekim ayında, Sovyetler Kongresi de,

"her milletin kendi mukadderatına sahip ol­ ması " esasını kabul etmişti. 1 2 Aralı k 1 9 1 7'de, Halk Komiserleri HükUmeti, Lenin' in ve o dev­ rede Milletler Komiseri olan Stalin'in im­ zalariyle neşredilen kararnamede: 1- Rusya' da yaşayan bütün milletierin müsavat ve istikHHlerini;

2- Bu milletleri n, Rusya' dan ayrılarak, müstakil hükumetler kurmak hakları da dahil olmak üzere, kendi mukadderatlarını tayindeki serbestlikterin i ; 3- Milli, dini bütün ditlerin refi' ve ilgasını ;

imtiyazların,

tah­

4- Rusya'da yaşayan ve ekalliyette kalan halkların muhtariyetlerini; tanıdığını ilan etti. Bu suretle, "Milletler hapishanesi"nin ka­ pılarının arkasına kadar açıldığında ve her mil­ letin hakikaten nesillerce beklediği kur­ tereddüt tuluşunun nasıl geldiğinde edilebilinirdi? 1 12


Dahası var. . 22 Aral ık'ta, Sovyet hükumeti, Petrograd'da mahfuz bulunan ve Hazreti Osman ' ın şehit edildiği zaman elinde tuttuğu ve üzerine kanları aktığı söylenen Kur' an' ın müslümanlara verilmesine karar vermiş ve bu Kur'an Semerkand'a gönderilmişti . Lenin ve Milletler Komiseri Stalin imzasiyle I 9. 1 2 . 1 9 1 7'de, hassaten Rusya ve şark müs­ lümaniarına aşağıdaki açık ve kat'i hitapname neşredilmişti : "Rus işçileri bir tek emelle yan­

maktadırlar, o da, şerefli bir sulh akdinden sonra, bütün dünyadaki mahkum milletierin yardımiarına koşmak ve onları hürriyete ka­ vuşturmaktır... Rusya müslüman/arı; Volga Ta­ tarları, Kırım Tatarları, Kırgız/ar, Sibirya ve Türkistan Sart/arı, Kafkasya Türkleri ve Ta­ tarları, Çeçenler, Şimall Kafkasyalılar ve Rus Çar/arı, zalimleri tarafından bütün cami/eri, minberieri yıkılmış, dinleri, adetleri çiğnenmiş olanlar. . . Biz, sizlere hitap ediyoruz. Sizin din­ leriniz, adetleriniz, milll ve harsl mü­ esseseleriniz, bundan böyle, her türlü te­ cavüzden masundurlar. Milli hayatımızı, bütün manasıyla, hürriyet/e tanzim ediniz. Bu, sizin hakkınızdır. BUiniz ki, gerek sizin ve gerekse bütün Rusya 'da yaşayan milletierin haklarını inkıtap ve Sovyetler himaye ve müdafaa et­ mektedirler. Bu inkılaba ve onun hükumetine yardım ediniz. A rkadaşlar!. Yükselttiğimiz bay­ rakla, her mahkum millete hürriyet getiriyoruz. Müslümanlar!. Biz, sizden maddi ve manevi yardım bekliyoruz " dememiş miydi ? . . ı 13


O zamanlar, bütün bunlara rağmen, "Rusla yola çtkttğında baltanı unutma!. " atalar sözünü hatırlayanlar ve onun manasını anlayanlar vardı. Fakat, ümide kapılanlar ve bu suretle bol­ şevik "karıncaları "nın çal ışmalarına yol açan­ lar da az değildi. Kim, o zamanlar, bolşeviklerin, her pren­ sipten, her karardan ziyade, "Gaye, her vasıtayı mübah kılar!. " düsturuna bağlı olduğunu iddia ve ispat edebilirdi? Kim kimi, bütün bu ka­ rarların, ancak ve ancak, bu milletierin bol­ şeviklik uğrunda kan ını döktürrnek ve onları içlerinden inhilal ettirmek için ortaya atıldığına inandırabii irdi ? Geçen

konuşmamızda,

Stalin'in

"Le­

ninizmin Temelleri " adlı eserinin 1 50'nci sa­ hifesindeki : "Rus proleteri, eski Rus im­ paratorluğunda ezilegelen milletierin sempati ve yardımından mahrum ka/saydı, ne Rusya 'da inkılap olabilir, ne de Kolçak ve Denikin mağ­ lup edi/irdi " cümlelerini okumuştum. İşte o ka­ rarlar, o beyannameler, bu gayeyi temin etmişti. Stalin'in 1 935'te söylediği ve "Komünist Fırkası Tarihinin Öğrenilmesine Yarayan Eser­ ler Külliyatı "nın 3 'üncü cilt 659-660'ncı sa­ hifelerinde

aynen

basılmış

olan

nutkunda:

"Sovyet Rusya 'daki milletler arasında kardeşçe dostluk yaşadıkça, bizim memleket/erimizin halkları hür kalırlar, mağlup edilemez/er.. Bu dostluk yaşadıkça, kuvvetlendikçe, iç ve dış düşmanlarından hiç kimse bizim için tehlikeli değildir': demektedir. 1 14


Bu kadar yarari ıkiarına rağmen, bu mi lletler için netice ne oldu? O kararların ciddiyetine inanarak, kendi milli istiklallerini, hatta muhtariyetierini kur­ muş olanlar bi le, bu kararların yarattığı ha­ vadan faydalanarak gizli, aşikar çalı şan bol­ şevik karıncalannın faaliyetleriyle içlerinden inhilal ettirildiler ve nihayet, kandan, ateşten geçirilerek, komünist idareler kurmağa ve Mos­ kova ile bağlanınağa mecbur edildiler. O açık ifade ve kararlar ile bu nasıl tel if edildi? Bunu da onlar marksizme, komünizme ve cihan inkı labı gayesine uydurmakta güçlük çek­ mediler. Nasıl, Marx, bütün hayatınca mahkum mil­ letierin istiklallerini müdafaa ederek Çarlığa karşı 25 yıl fası lasız olarak hayatının en şid­ detli hücumlarını yapmamış mıydı? B unun bolşevikler için ne manası var. Nasıl, Marx,

"sanayii inkişaf etmemiş, demokrasi yolunda medeni, siyasi gelişmeleriyle yükselmemiş mi­ /etler sosyalizme gidemezler" esasını bütün mezhebinin temeli tanımamış mıydı? Nasıl, bütün dünya marksistleri bu yolda yü­ rümemişler miydi? Hayır, bolşevikler ıçın bütün bunlar "boş gevezelikler"den başka bir şey deği ldir. Onlar, vaziyete hakim olduktan sonra, milletin hakiki istiklallerinin ancak komünizmle temin edi­ leceğini ileri sürdüler.

"Iyi ama, bu milletler bunu anlamıyor, is-· 1 15


temiyor, bunlarda ne sanayi, ne de işçiler suııfi var. Bunlar ne sosyalizmi, ne de konıüniznıi duydular" diyenlere de onlar: "Hayır, onu an­ lanıayan, istemeyen onların nıünevverleridir, nıilletçileridir. Bunlar mahvedilince o milletler hakik'i menfaatlerini anlarlar. . " dediler ve yal­ nız bütün münevverleri değil, milli, dini duy­ gulara bağlı köylü, işçi herkesi mahvettiler. İyi ama, müstakil Gürcistan, sosyalizm esa­ sında kurulmuştu ve bunun böyle olduğunu, Avrupa'nın en tanınmış sosyalist şefleri Pierre Renaudel , Makdonald, Wanderveld, Kautski ve diğerleri 1 920'de Gürcistan' ı ziyaret ederek tes­ bit etmişlerdi . "İkinci Enternasyonal da müt­ tefikan bu görüşü kabul etmemiş miydi? Bol­ şevikierin bilhassa Gürcistan ' ın sosyalist hükumetini yıkmaları icap ediyordu. Çünkü, Gürcistan, kansız, ateşsiz sosyalizme girme yo­ lunu canlandırmak istiyordu<sı. Bütün bu milletierin maddi, manevi ka­ yıplarını , geçirdiklerini burada sayacak de­ ğilim. Ancak, bu milletierin komünist ol­ malariyle, siyasi, iktisadi, içtimal durumlarına kendi hükumetlerinin hakim olduklarını dü­ şünürsek, yine kendimizi aldatmış oluruz. Ben, bu hususlarda da durmayacağım. Bütün bunlara rağmen, o milletierin milli kültür ve dü­ şüncelerinde, hiç olmazsa biraz olsun, ser(8)

"L 'intenıationale so.vialiste et la Georı:ie .. Paris 1 92 1 . Edi­

tion du Coınte Central du Parti Ouvrier Social-Denıocrate De Georgie.

ı 16


bestliğe kavuşmuş oldukları nı düşünsek, yan­ lış, yine tamam İ y le yanl ı ş bir zehaba dalmış oluruz. Bugün bütün dünya, sosyalistlerin, bilhassa stratejik noktalarda yaşayan mil letleri, Estonya, Litvanya, Latviya Baltık Cumhuriyetlerinden başlayarak, Şarki Prusya,

Galiçya, Ukrayna,

hatta Romanya' nın Dobruca ve bi lhassa Kös­ tence çevrelerindeki yerli halkları başka ta­ rafl ara sürerek, onl arda Rus ekseriyetini kur­ maya çalı ştıklarını hayretle müşahede ediyor. Bu mesele, zan nedi ldiği nden hem daha büyük mikyasta, hem de çok esaslı bir gaye i le ya­ pıl maktadır. B i l hassa bunun anlaşılması i ledir ki, bugünkü bolşevikleri de ancak Rusçuluğun, hem de en müfrit, en empery alist bir Rus­ çuluğun hakim olduğu hakikati kavranı l ır. Otuz yıllık korkunç tecrübeden sonra Rus­ lar, milletierin kültürlerini,

zihn iyetierini yı­

kamayacak larını anladılar; m p letlere tarihlerini unutturmanın , sınıf mücadeleleriyle milli vic­ danları nın boğulmasının kabi 1 alamıyacağını gördüler. Bunu gözönünde tutarak, onları, toplu halde yurtlarında bırakmanın tehlikeli olacağını kestirdiler ve bunları dağıtma siyasetini tatbike geçtiler. Baltık memleketlerinin yerli halkı her gün Rusya içerilerine sürülmekte ve yerlerine Ruslar ve yabancılar getirilmektedir. Buralardaki bütün meslek ve ihtiras sahipleri memleketlerinden sü­ rü lmüştür. Şarki Prnsya'da ve Galiçya'da Tür1 17


kistanlı ların ve diğer orta Asya halklarının sa­ yısı gün geçtikçe artmaktadır. Galiçyanın asır­ lardan beri sakinleri olan Ukraynalı ve Leh­ Ierden hemen hemen kimse kalmamıştır. Ukraynaltiarın çoğunluğu şimdi Ukrayna' dan uzaktadırlar. Kırım Türkleri , buz cehennemİ olan Sibirya ve Urallar'da donarak ölmeğe mahkum edil­ mişlerdir. Şimali Kafkasya Türkleri ve müs­ lümanlannın akıbeti de aynıdır. Bu mevzuda Kravçenko, (Hürriyeti Seçtim) adlı kitabının 265'inci sahifesinde: "Kafkasya 'da Kabardin -

Balkar Cumhuriyetinden kızılordu çekilmek mecburiyerinde kalınca, Kabardin - Balkan N. K. W.D. 'si emri mucibince fabrika müdürü yoldaş Anakof bu zavallıları. en son kadın ve çocuğuna kadar, nıakineli tüfek ateşine tut­ muştu. Bu mmtıka Almanlardan kurtulunca, yoldaş Anokof'u, icraatının nıiikafatı olarak, o nulltıkanın en yüksek makamı olan Millet Ko­ miserleri Konseyi 'ne reis yaptılar" diyor. Bu harpte Kızılordu Kırım' ı birinci defa ter­ kettiğinde, Kırımın dağlık bölgesinde bı­ raktıkları kızıl partizanlar, iaşelerini temin maksadiyle, dağlık ınıntıkasındaki köyleri ba­ sıyorlardı . Almanlar Kırım ' ı işgal edince, bu dağlık ınıntıkasındaki Türk köylülerini kızıl partizanlara yardımla itharn ederek, bunların birçok köylerini baştan aşağı yaktılar. Al­ manlar, hatta Kırım' dan çeki lirken Bah­ çesaray 'daki han saray ını bile bombalamış ve 1 18


yakmı şlardır. Almanlar, Kırım Türklerine hiç bir hak, hatta bir müftü seçmek hakkını bile ta­ nımam ışlardır. Evet, bütün bunların bol­ şevikler için manası yoktur. Ruslar, bu harpte kızıl orduda yararl ık göstererek en büyük ma­ dalyaları al mış olan Kırımltiarın bile yurt­ Ianna dönmelerine müsaade etmediler. Bu fa­ c ianın da hakiki sebebi, Çarlıkla kızıl diktatörlüğün Rus emperyalist görüşünde bir­ leşmiş ol malarıdır<9>. Kırım Türkleri münevverlerinden Ahmet Özenbaşl ı ' nın, Kırı m ' da Akmescit şehrinde 1 925 'te basılmış, sonraları bolşevikler ta­ rafından toplattırı lmış ve okunınası yasak edil­ miş olan "Kırım Faciası " adlı kitabında neş­ rettiği Çarlık jandarma dairesinin Mayıs 1 856 tarihli 64 sayılı gizli vesikasında: "Çar ikinci

Aleksandr 'ın, Kırım Türklerinin hicretlerini teşvik ve Kırım 'uı bu zararlı halktan te­ mizlennıesini emrettiği " aynen yazılmıştı . 1 930'da neşrettiğim "Rus inkılabı " eserinin l 54'üncü sahifesinde, ben de, bolşevikler dev­ rinde Kırım'dan yalnız zenginlerin değil ; fakir Türk köylülerinin, hatta dul kadınlarla ço(9) Bolşeviklerle nazistler yalnız diktatörlükte, hün·iyet düş­ manlığında ve terörde değil, emperyalist gayeleıinde de ta· mamiyle birbirlerine benzemektedirler. Hitler Al manyası ' nın da Kırımı Türklerden temizleyerek oraya A lınanları yer­ leştirmek istedikleri Nürnberg muhakemeleri esnasında tes­ bit edi ldi. Bu hususta Rayınond Caıtier'nin 1 946'da Paris'te basıl mış olan "Les Secrets de la Gııi!rre Del'oi/es par Niim­ berR " eseıinin 277'nci saliifesinde mal Gınaı verilmektedir.

ı 19


cukların bile, iklimine tahammül ede­ miyecekleri S ibirya ve Ural mıntıkalarına mah­ vedilmek maksadıyla gönderil meleri nin, Kırım' ın herhangi bir harpteki ehemmiyetinin nazarı dikkate alınarak yapıldığının (Krasniy Krim - Kızıl Kırım) gazetesinin 6 Nisan 1 930 tarihli 70 numaralı nüshasında Bezplaçef in yazdığı "Askeri Noktai Nazardan Kırım " ma­ kalesinde sarih olarak mukayyet bulunduğunu y azm ı ştım. Kırım Türklerine karşı yapı lmış olan bu düşman lığın esas sebebini aydınlatmak mak­ sadiyle, Sovyet 1lim Akademisi azasından pro­ fesör B arthold' ın "Orta Asya Türk Tarihi Hak­ kında Dersler" adındaki kitabının 1 62'nci sahifesindeki şu cümleleri zikretmeği de elzem buldum: "Kırımlılara, Ruslardan maada,

Kırım 'ı 1475'te işgal eden Osmanlı Türkleri de "Tatar" nanıını veriyorlardı. Malumdur ki, bil­ hassa şimdi, Kırınılılar, bu Tatar ismini red ile, kendilerini "Türk " tesnıiye ediyorlar. " Evet, "Bütün bunları, bolşevikler, siyasi en­

dişe/er/e yapıyorlar. Fakat, bu milletleri kendi kültür/erini, az da olsa, serbestlik/e inkişaf et­ tiriyor/ar ya!. diyenler de kendilerini ta­ "

mamıyla aldatıyorlar. Trotski, "Ihanet Edilmiş fnkıJap " adlı ese­ rinin 202'nci sahifesinde: "Sovyet Rusya 'da ya­

pılan neşriyatın %90'ının Rusça olduğunu ve bunda büyük millet devletçiliğinin, yani Rus­ luğıın, küçükterin zaranna olarak, kazandığı 1 20


bir imtiyaz olduğunu görmemek nasıl ka­ bildir? " diyor ve bunun yalnız neşriyatta ol­ madığını tasrih ettikten sonra, Stalin idaresinin Ruslaştırma siyasetini tuttuğunu izahla, "Her

ne kadar bu milletiere kendi dillerinde şarkı söylemeğe müsaade ediliyorsa da, bu şar­ kı/arın, baştakilerin yolunun takdisine ve on­ ların şan ve şerefinin nıethine yaraması mec­ buri tutulmaktadır " diyor. İşte bolşeviklerin "milll şekil/e, fakat Sovyet ruhuyla " milletierin kültürleri ni gel i ştirdikleri dialarının içyüzü de budur.

hakkındaki

id­

Rus gençliğinin milli imanını, milli şeref ve vatanperverlik duygularını kuvvetlendirmeyi esas tanıyan ve bu uğurda tarihi hakikatierin bile kitaplardan sökülüp atı lmasını di leyen bu­ günkü bolşevik fikri cereyanı ; bu mil letierin ta­ rihlerini, harslerini, edebiyatlarını değil, hatta milli efsanelerini bile serbestçe, olduğu gibi tes­ bit etmelerine imkan vermiyor. Moskova'da neşredilen "Literatumaya An­ siklopediya - Edebiyat Ansiklopedisi " der­ gisinin 1 93 1 yılında çıkan 5'inci cildinin 2062 1 2'nci sütunlarında : "Kırgızların halk ede­

biyatı efsaneleri çok zengindir. Bunların en mü­ him/eri: 1- Manas, 2- Senetey, 3- Seytek, 4- Er­ toştuk ve diğerleridir ki, hususf saz şairleri tarafindan okunurdu. Bunlar "bay " zümresinin hayatmt tasvir etmekte idiler. Rus lu1kimiyeti devrinde halk tarafından bu destan/ar, Çarl1ğa karş1 eski nıüstakil devirleri ve milti istiklfil jik121


ruıt terviç edecek şekle koyuldu. Fakat ha­ kikatte, bu destan/ar, millf istiklfil fikrini değil, derebeyi zümresinin menfaatlerini terennüm ediyordu. Onun içindir ki, Sovyet devrinde, de­ rebeyi zümresinin tarihe karışması ile, bu des­ tanlar da ehemnıiyetlerini kaybetti/er " den­

mektedir. Halbuki bu destanlar, makalede dendiği gibi, bay zümresinin hayatını değil, Türkistan' daki Türklerin Çarlığa ve Rus em­ peryalizmine karşı milli mücadelelerini tasvir etmekte idiler. İşte bolşevikler, bu destanları bile tamamen ortada kaldınnağa ça­ l ışmaktadırlar. Ruslar, daha da ileri giderek, Göktürkler devrinden kalan meşhur Orhun veya Gültekin abidelerinin metinlerini bile değiştirmeğe, on­ ları da Rus menfaatlarına yarar bir vesika ha­ line getinneğe uğraşıyorlar< ı oı. Bolşevikler devrinde, muhtelif Türk ka­ bilelerine ayrı ayrı tarihler yazıldı. Şimdi bu ayrı tarihlerde daha da esaslı ve Rus men­ faatlerine uyacak şekilde değişiklikler ya­ pılmaktadır. Mesela: şimdiye kadar, bu ayrı ayrı tarih kitaplarında, muhtelif Türk top­ raklarının, Çarlık Rusyası zamanında, Rusya'ya cebir ve şiddet yolu ile i lhak olun­ duğunu esası mevcut idi. Şimdi i se, mesela B aşkırdistan, Kazakistan tarihini, bu Türk top( 1 0)

Moskova Ilim Akademisi neşıiyatından (Vaprosı lsıorii Tarih Meseleleri) mecmuasının birçok nüshalarında bu­ lunan makaleler ve ayni ıııecınuanın Aral ık I 947 tarihli nüshasıııda çıkan Şahıııatofıın makaleleri (Sah. 1 42- 1 44).

1 22


raklarının Rusya'ya, cebirle değil, bu mil­ letierin kendi ihtiyarlarıyla eklenmiş olduğu za­ viyesinden tanzim ediyorlar. Bundan başka, Türk kabilelerinin ayrı ayrı dil leri olduğu üzerinde ve bunların imlasının Ruslaştırılması yolunda çok c iddi çalışmalarda bulunuyorlar ve Türk kabilelerinin dilcilerinin, bütün dünya ve Rus Türkologlarının da kabul ettikleri "Bütün Türk lehçelerinin tek menşe ' ve tek asıldan gelmiş olduğu " tezine karşı mü­ cadele etmemelerine hiddet ediyorlar. Moskova İlim Akademisi neşriyatından "Literaturnaya Gazeta - Edebiyat Gazetesi " dergisinin 7 Şubat l 948 tarih, II sayılı nüshasında, Kazak li­ saniyatçısı Ciyenbay' ın yazdığı bir eserde bur­ juva, milletçi temayüller görüldüğü ve Ci­ Türk yenbay ' ın yeni terimleri Türkiye lehçesinden almış olması şiddetle tenkit edi­ liyor. Rusça - Kazakça lfigatta da, Sovyet ta­ birleri yerine, Türk kelimelerinin kullanılmasını bir pantürkistlik eseri sayıyorlar. Rusya' daki Türk imlası nın bugün elli, evet, yanlış işitmediniz, elli kadar parçaya bö­ lündüğünü, bunlara ayrı ayrı Rus alfabeleri kabul ve tatbik ettirildiğini söylemek, Rus­ laştırma siyasetinin bugünkü durumunu tasvire kafi gelir zannederim. İşte, sözde bütün mahkum milletleri, Şarki, Garbi, bütün dünyayı kurtararak insanları hakiki hürriyete, hakiki demokrasiye, tam bir is­ tiklale kavuşturma iddiasında bulunan bol1 23


şevikierin hakikatte yaptıkları bunlardır. Geçen konuşmamızda: "Her türlü ahlaki ve

insan/ prensipleri hiçe sayarak, siyaseti ancak dar menfaal zaviyesinden gören dünya dip­ lomasisi, otuz yıldır Sovyetler Birliği 'nde ce­ reyan eden facialara gözlerini kapamasaydı, bolşevik/erin vaitleriyle yaptıkları arasuıdaki uçurumu görseydi, dünya, bu harp sonundan beri uğradığı kaba sürprizler/e bu kadar sar­ sılnıazdı " demişti m. Evet, hem dünya bu kadar sarsılmazdı, hem de bolşevikler, bilhassa harpten beri, bütün mil­ letleri içten inhilal ettirmeğe ve dünyayı kanlı bir ihtilale sürüklerneğe imkan bulamazlardı.

1 24


CiHAN İNKILABI Bolşevikler şünüyorlar?

dünya

inkılabı nı

nasıl

dü­

Buna geçmeden, Henri Martin ' in 1 866'da neşred i l m i ş "Rusya - Avrupa " adlı eserinin 3 1 6-3 1 7'nci sahifesinden aldığım ve bütün söy­ lediklerimizi teyit eden, bugünkü siyasi du­ rumu, sanki bugün yazılmış gibi, canlandıran aşağıdaki cümlelerini okumağı faydalı buldum:

"Bilinmesi gereken şudur: insan ırklarından en başta gelenin mukadderatı, eski dünyada batma yolundadır. Beşeriyecin bütün yüksek unsur ve meziyetlerinin muhafazası, tek baştna kızınuz Amerika 'ya mı düşmektedir? Ya Av­ rupa, kendisini koyuverecek: bu takdirde Garp dünyası Asya istibdadı boyunduruğu altına dü­ şecek; Ingiltere, Amerika ve Rusya arasında boğularak, ortadan kalkacak ve bu suretle, meydanda, dünyayı nur ve zulmete ayıracak olan Amerika ile Rusya kalacak ve böylece bütün hayat Amerika kıt'asına iltica edecek. Ya da, Avrupa uyanacak: Rusya imparatorluğu devri/ecek. Bu takdirde, Moskova veya Bü­ yükruslar Çarlığı kalacak. O vakit dünya yü­ zünde yalnız üç devlet kalacaktır ki, bunların en ehemmiyetsizi Moskof hükumeti olmak üzere, Avrupa federasyonu, Birleşik Amerika Dev­ letleri ve bir de, Şimale ve Asya merkez yay­ Iasma ve Uzak Şarka hfıkim Volga- Ural Mos­ kofluğu. Öyle bir Moskof hükumeti ki, artık bu 1 25


dünyada bir inhilal ve infisah unsuru olmaktan çıkarak, insanlığın müşterek ahengi içinde kendi yerini alacak ve bu rolüne razı olursa, artık "Avrupa düşmanı " olmaktan çıkacaktır. Tarih, hiçbir devresinde, insanlığa, kendi mu­ kadderatı meselesini bu kadar geniş olarak koymamıştır ve bu nıeseleyi, kader veya mü­ cerret ve şuursuz hadisat ilcaatı değil; bunu, iyi veya fena kullanılacak insan hürriyeti, iyi veya fena tecelli edecek insan iradesi halledecektir. " Henri Martin ' in bundan seksen iki sene evvel yazdığı bu satırlar, onun, Rus realitesini ne kadar derinden kavradığını ve Rus ruh ve zih­ niyetinin sürüklediği Rus tarihinin insanlığı ne gibi problemler karşısında bırakacağını ne kadar şaşılacak bir isabetle önceden sezdiğini büyük bir açıklıkla gösterir. Lenin, hem dünya sosyalist inkılabını yakın görüyor, hem de bu inkılap olmadan Rusya'da Sovyet diktatörlüğünün uzun müddet devam edeceğine inanmıyordu. Bu kanaatlarını Lenin, ihtilalden sonra İs­ v içre' den Rusya' ya dönerken, İsviçre işçilerine hitaben yazdığı 7 Nisan 1 9 1 8 tarihli veda mek­ tubunda<1 1l: "En az hazırlanmış, en az teşkilata

bağlanmış ve diğer memleketler arnelesine nis­ bet/e, en az vazifesini idrak etmiş olan Rus anıelesinin muayyen, belki de pek kısa bir zaman için, inkılapçı dünya arnelesinin pişdarı olacağı, fakat, sosyalist inkılabını kendi kuv(ll)

P. Strati: ''Sovyet/er'', l 922, s. 1 2, 1 3 .

1 26


vetiyle, kendi zaferiyle tamanılayanııyacağını " kaydederek, bütün ümidini, Avrupa'nın yakın bir zamanda inkılaba sürükleneceğine olan ima­ nına bağlamakla ifade ettiği gibi; 7 Mart 1 9 1 8 Brest-Litovsk muahedesi münasebetiyle söy­ lediği ve "Lenin Külliyatı "nın I 5'inci cildinin I 32'nci sahifesinde yazılı nutkunda da: "Al­

manya 'da inkılap olmazsa, volacağımız bir hakikattir" der.

bizim

mah­

Yine Lenin, "Komünist Enternasyonali " mecmuasının 1 Mayıs 1 9 1 9 tarihli ilk sa­ y ısında, " Üçüncü Enternasyonal ve Onun Ta­ rihteki Mevkii " başltğiyle yazdığı ma­ kalesinde: "Milletlerarası siyası ve iktisadi

durumun neticesi olarak, dünya proleter inkılabının her gün değil, her saat biraz daha kuvvetlendiğine " hükmeder. Yine Lenin, "Lenin Külliyatı "nın 2'nci cil­ dinin 435'inci sahifesinde mukayyet olduğu gibi, Macaristan'da Bela Kun iktidarı ele aldığı vakit, Macar arneieierine gönderdiği 27 Mayıs 19 I 9 tarihli mektubunda: "Proleter cihan

inkılabı her ay biraz daha yaklaşmaktadır" der. Yine Lenin, "Lenin Külliyatı "nın 1 5'inci cildinin 1 75'inci sahifesinde yazılı olduğu üzere: "Dünya emperyalizmi ve onun yanında

zafer/e ilerleyen sosyal inkılap bir arada ya­ şayamazlar " der. İşte bu kanaatleri neticesinde o, (Bütün Dünya Komünist Entemasyona1i)ni kurdu ve Rusya' yı cihan inkılabının merkezi olarak ilan etti . 1 27


Komün ist Enternasyonal i 2 Mart 1 9 1 9'da kumldu ve l 943 y ı lına kadar devam etti. Bu sı­ rada Sovyetler, demokrat memleketlerin yar­ dımiarına fevkalade muhtaç bir vaziyette ol­ duklarından, siyasi bir manevra olarak, Komintern' i feshettiler. Fakat, Kravçenko' nun "Hürriyeti Seçtim " adlı k itabının 276 ve 277'nci sahifelerinde dediği gibi : "Komünist

Enternasyonali'nin lağvı kapitalist kalbierine nıemnuniyet verirken, Enternasyonal'in neş­ riyat teşkilatının matbaa/arında, istila edilecek A lmanya, Fransa, Polanya, ltalya ve diğer memleket/ere dağıtı/mak üzere, harıl harıl bin­ lerce nüsha eser basılıyordu. Bu memleketlerde halk arasında "temizleme " hareketlerini idare edecek su katılmamış parti adamlarından husus[ polis teşkilatı kuruluyordu. " 1 943'te dağıtılan Komintern, 1 947'de "Ko­ nıinform " adı yle, Jdanof un reisliğinde, ye­ niden faal iyete geçirildi. Kominform'un mer­ kezi Belgrad'da olmakla beraber, idaresi yine Moskova'dan yürütülmektedir. Bu fesih ve ihya bi le, bu Enternasyonal ' in tamamıyla Moskova emrinde ve tamamiyle onun dileğine tabi bu­ lunduğunu açıkça gösteren bir delildir. Komintern' in ilk toplantısında otuz mem­ leketin komünist mümessilleri vardı. 1 935'te bunların sayısı yetm işaltıyı buldu. Bunlardan yirmialtısı resmi, eliisi gayrı resmi gizli çalışan teşkilatlardandı . Bütün dünyada mevcut resmi komünistterin sayısı da bir milyonu bul­ muyordu. 1 28


Biz, ne bu teşkilatın kongrelerinde duracak, ne de, bütün memleketlerde, gizl i, aşikar, ça­ lışmalarını inceleyeceğiz. Ancak, Türkiye'yi ilk olarak temsil edenin, rahmetli Mahmut Şev­ ket Paşa' nın katl inde methaldar olduğundan Si­ noba sürülmüş ve oradan Rusya' ya kaçmış ol­ duğu söy lenen Mustafa Suphi olduğuna i şaretle, 1 O Ey lül 1 920'de "Türkiye Komünist Partisi " programını da onun hazırlamış ol­ duğunu kaydedeceğiz. B iz, bu teşkilatın bizde nasıl çal ıştığı üzerinde de durmayacağız.

1 29


KOMİNTERN'İN KURULMASI B iz, Komintem ' in programını da ın­ celemeyeceğiz. Ancak, 1 9 1 8'de bunun ku­ rulmasını hazırlayıcı komisyonun başında Sta­ lin'in bulunduğunu kayıtla, bunların, yani bu içtimaa iştirak eden diğer milletler komünist murahhasların Rusya' daki komünizm i htilalini müdafaa için kendi devletlerine karşı ihtilal çı­ karmak suretiyle m:ücadelede bulunmayı ve 1 9 1 9'da kuruluşunda da, Lenin ' i n : "A rtık

bütün dünya ölçüsünde Sovyet Cumhuriyeti ve komünizm muzaffer olma yoluna girdi " de­ diğini hatırlatacak ve 2 1 Ocak 1 924'te Lenin'in ölmesiyle bu teşkilatın da idaresini üstüne almış olan Stalin ' in, Lenin ' in tabutu önünde:

"Lenin yoldaş bizleri terkederken "Komünist Enternasyonali "n prensiplerine sadık kal­ nıamızı istedi. Lenin yoldaş! Biz de sana an­ dederiz ki, "Komünist Enternasyonal "ini kuv­ vetlendirrnek ve genişletmek için hayatımızı bile esirgemeyeceğiz " dediğini kayıtla ge­ çeceğiz.

"Komünist Enternasyonali "nin hedefi: her memlekette kızıl diktatörlük kurmak ve ku­ rulacak diktatörlükleri Sovyet Cumhuriyetleri B irliği ' ne ilhaktır. B ütün komünist fırkaları, bu gayeye Moskova'nın, yani İhtilal Merkezinin kararıyla yürümeyi kabul etmiş olan adamların elindedir. Bütün bu fırkalardan müstakil olarak karar vermeği düşünmüş olanlar, devir devir, l 30


bütün memleketterin komünist teşkilatlarından atı [ m ı şlardır. Stalin, "Leninizm " adl ı kitabının 50'inci sa­ hifesinde:

"Rus inkılabı, ' Rusya çerçevesinde

kalabilir nıi ? " sualine:

"Elbette hayır! " diye

cevap

eserin

veriyor.

Aynı

I 79'uncu

sa­

hi fesinde de: "Bolşevik inkılabı, proleter dik­ tatörlüğünü kurarak, cihan inkılabı hareketinin açık

ve

kuvvetli

merkezini

yarattı.

inkılap cereyanının hiçbir zaman madığı

bu merkez

etrafında, . o,

Dünya

malik ol­ şimdi bir­

Ieşebilir ve emperyalizme karşı proleterler/e bütün memleket/erin mazlum milletlerinin bir­ leşmiş inkılap cephelerini kurabilir ve teş­ kilatiandırabi/ir " diyor. "Lenin Külliyatı "nın I S' inci cildinin 232'nci sah ifesinde :

"Bu merkez, diğer milletler pro­

leterlerini muvaffak kılmak için, yanlarını gibi,

kuvvetlendirmeğe

zaruret hasıl olunca,

onların is­

yardım

edeceği

istismar edici sı­

nıflara ve onların devletlerine karşı da harp açacaktır " der. Buna binaen, Stalin, Rusya'nın hakiki sos­ yalizme veya komünizme uygun olarak ku­ rulması işine hiç de ehemmiyet vermeyerek, bütün gayretini, sözde dünya inkılabını, ha­ kikatte ise Rus emperyalizmini genişletmekte temel

olabilmesi

için,

Rusya'nın

harbe ha­

zırlanmasına sarfetmektedir. Bu maksatla, o, Sovyetler B irliğinin zirai

kuvvetlerinin

bütün her 13ı

iktisadi,

bakımdan

sınai ve harp

he-


defterine uygun ve faydalı olacak bir şekilde kurulmasına çal ıştı . Kuvvetli ve mutlak mer­ keziyetçi bir bürokrasinin kurulması, halkın ih­ tiyacını kısmen bile olsun karşılayacak hafif sanay iin hemen hemen tamamen ihmal edilerek, harp sanayiinin temeli olan ağır sanayiin ve mu­ azzam askeri fabrikaların

kurulması,

mem­

leketin bütün zirai ve hayvan istihsalini tam bir surette kontrol edebilmek ve bunları kendi ga­ yelerine uygun bir şekilde kullanabilmek ve halk üzerinde mutlak bir hakimiyet tesis ede­ bilmek için de, onun yiyeceği ekmeği bile doğ­ rudan doğruya rej imin elinde tutmak için kol­ hazların teşkili hep bu maksatla yapıldı . Kolhozlar, bütün köylülerin, bila istisna gös­ terilen işte çalı şmak ve kolhaz idaresinin izni olmadan oradan ayrılmamak mecburiyetinde bulunduklarını ve ekin sahaları ile ekecekleri maddeleri ve beher hektardan ne kadar mahsul almaları lazım geldiği ve bu hesapların mah­ sulün ne miktarını hükumete verrneğe mecbur oldukları Moskova tarafından tayin edilen ve bu suretle bütün Rusya köylülerini tam bir kö­ lelik

altında tutan

"müşterek istihsal çift­ likleri "dir. Biraz önce: "Zirai istihsali kendi ga­ yelerine uygun bir şekilde kullanabilmek için " demiştim. Rusya'da zaman zaman beliren açlık devirlerinde milyonlarca, evet yanlış işit­ mediniz, milyonlarca insanın açlıktan öldüğü birçok yerlerde bu bedbaht zavallıların ölü1 32


leri ni, hatta çocuklarını, boğazl ıyarak yedikleri sıralarda bile, Sovyet hükumeti nin, hariçteki komünist ve dünya inkıliibı propagandaetiarını besieyebilmek için gerekli ecnebi paralarını bulmak gayesiyle, yüzbinlerce ton buğdayı ec­ nebi memleketlere ihraç etmesi bunun en acı ve en bariz bir misalini teşkil eder. Bolşevikleri n hakimiyeti, başlangıçta, kanlı bir tedhişe dayanmıştı. Stali n rejimi, tetdişten başka, doğrudan doğruya halkın yiyeceği ek­ meği de elinde tutmak suretiy le hakimiyetini devam ettiriyor. Herhangi bir devlet teşkilatına, her hangi bir fabrikaya, herhangi bir kolhoza bağlı olmayan bir kimsenin Rusya'da açlıktan ölmeğe mahkum bulunduğu göz önünde tu­ tulursa, bolşeviklerin büyük bir iftiharla ileri sürdükleri "kızıl orduda askerden kaçma ol­ madığı " keyfiyetin hakiki sebebinin kolaylıkla anlaşılacağ ını bu vesile i le kaydederek mev­ zuumuza dönel im. Evet,

bir

zamanlar:

"Ben, uçuncü Roma 'yım . . Hıristiyanlık benim!. " diyen Krem­ l i n ' i n tepesinde şimdi parlamakla olan beş kö­ şeli yı ldız, dünyan ın beş kıtasına: "Dünya

inkılabının açık, kuvvetli merkezi benim!. Ben, sizi teşkilatlandıracak; ben, sizin isyanlarınızı kuvvetlendirecek, hatta bu maksat için zarur'i olursa, ben, harp de açacağım!. " diyor. Bu açık ve kuvvetli merkez; dünya inkı labını hangi kuvvetlerle, hangi usul lerle, ne zaman tahakkuk ettirmeyi düşünüyor? 1 33


Lenin ve Stalin, inkıHibın, sanayii inkişaf etmiş memleketlerde değil, iç bünyesindeki muvazenesizli kler, tezatlar ve münaferetlerle sarsılan memleketlerde yapılacağını kabul ederler. Buna binaen de, bilhassa harpler yü­ zünden muvazene sarsılınca, Garbin, Şarkın, dünyanın her köşesinin inkı laba sü­ rüklenebileceğ ini kabul ederler ve "Em­

peryalizm zinciri; Garpte, sanayii kuvvetli ve nıuvazenesi sarsılmış memleketlerde işçilerin ve gayri memnunların kazanılnıasiyle, Şarkta da bütün müstenıleke milletlerinin isyanlarıyla koparılacaktı r" derler. Bu cihan inkılabına ne zaman gidilecek? Leninizme göre, harpler, inkı laplara yol açar. Harpler; dünya muvazenesini temelinden sarsar, mil letierin iç bünyelerindeki tezatları kuvvetlendirir ve yine aniann inkılapların med ve cezri nazariyelerine göre de, bu devrelerde inkılap dalgası yükselir. Bu yükseliş devrinde ihtilal merkezi, inkılap dalgasını, hangi kuv­ vetlerle ve nasıl muvaffakıyete götürecektir? Her ne kadar kızıl ordunun kurulmasına dair olan I 2 Ocak 1 9 1 8 kararnamesinde: "Sovyet

idaresini kurmak ve Avrupa 'da sosyalist ihtitaline yardım etmek " gayesi tasrih edil­ mişse de, bolşevikler, dünya inkılabının ba­ şarılmasında, bundan ziyade, memleketlerin inhilal ettirilmelerine, içten çözülmelerine ehemmiyet verirler. Bolşevikler, harbi, amudl ve ufkl ikiye ayı1 34


rırlar. Amudi harp, orduların yaptığı harptir. O, cepheleri yarıcıdır. Müdafa ku vvetlerinin toplu bir surette ezilmesidir. Gerek bunda kolaylıkla muvaffak olmak için cephe gerisini sarsmakta, gerekse düşman ordusu yenildİkten sonra ik­ tidarı ele almakta esas olan temel: ufki harptir, yani, memleketleri içlerinden inhila.l ettirmektir.

1 35


BOLŞEVİKLERİN MEMLEKETLERİ İÇLERiNDEN İNHİLAL ETTİRMELERİ Çok değerl i "Rus inkılabı " eserinin 2'nci cildinin 274'üncü sahifesinde, Henri Rolli n :

"Kızıl ordu genelkurnıaymın, dahili kardeş harplerini esas tamdtğından, "iç Harp/erin idaresi Talimatnamesi "ni tanzim ettiğini ve yine bu nıaksatla, Komünist Akademisi 'nde silahlı isyanların ve inktlap harplerinin fetkiki için husus! bir şube kurulduğu "nu kaydeder. Yine Rollin, eserinin 2 70'inci sahifesinde, Lenin 'in, Alman generali Clausewitz 'in askeri prensiplerini tetkik ettikten sonra: "Bir mem­ leketin en iyi anahtarları düşman kıtalarında bulunur" cümlesinden, gerek ordu/arın, ge­ rekse memleket/erin inhilale sürüklenmelerini, bolşevik/erin, muvaffakıyetlerinin temeli say­ dıklarını " önemle inceler. Zaten bolşeviklerin en kuvvetli ge­ nerallerinden olup kurmay başkanl ığında bu­ lunmuş olan Mareşal Şapoşnikof, 1 924'te Moskova'da " Vistül 'de " adlı kitabında, Le­ histan ' la yapılan harpte Sovyetlerin mağ­ lubiyeti sebeplerini tahlil ederek: " 1 920 yı­

lındaki mağlubiyet, Tühaçefski 'nin dediği gibi, ordunun zayıflığından ve teçhizatının nok­ sanlığından değil, Lehistan 'da isyan ve inhilalin kafi derecede kuvvet/endiri/me­ mesinden ileri gelmiştir. Biz, bu zamanlarda, 1 36


Lehistan 'ın iç durumunu layıktyla takdir ede­ memiştik " der. Klara Tzetkin de, "Lenin Hakkında Ha­ ttralar" eserinin 24'üncü sahifesinde, Lenin ' in kendisine: "Biz, Lehistan 'da ihtilale güvendik,

Leh işçileri ve köylüler, kızıl orduyu halaskô.r değil, düşman tanıyarak karştladılar, mağ­ lubiyetimizin sebebi de budur" dediğini kay­ deder 1 2l .

"Millet/eri içlerinden inhilô.l ettirmek! " ..

Katerina'nın bu bir tek cümlede ifade ettiği ve bütün Rus askeri fütuhatına temel olan bu esasta da bolşevik ler, Çarlıkla birleştiler ve buna, hem daha şümullü bir mana verdiler ve hem de bunu bütün dünyada kendi milletlerinin facialarını hiçe sayacak ve İhtilal Merkezine körü körüne alet olarak yürüyecek komünist fır­ kaları ve beşinci kollar yarattılar.

"Daha şümullü mô.na verdiler" dedim. Çar­ lık, bu bahiste, ancak Hıri stiyanlığı ve Slavlığı kullanıyordu . Bolşevikler ise, her akideyi, her menfaatı, her h ırsı, her düşmanlığı, her mü­ nafereti kullanarak bu inhilali alevlendirmeğe çalış ıyorlar. Cizvitler bile: "Maksat, her vasıtayı mübah kılar" düsturunu, bolşevikler kadar geniş bir ( 1 2)

Kızı l ordunun inhilalı esas tanıması ve hatta tedafıii ve ta· aruzi hareketlere geçmesini bununla ayarladığı hakkında pek

ınühi ııı

bulduğuın General A.

Heroys

ve Leoıı

Thevenin'in "L 'cırmee Rour�e et la Guere Socia/e " (Paris 1 93 1 ) eserine müracaat.

1 37


manada anlamadı lar ve tatbik edemediler. Bol­ şevikierin bu harp sonundan beri yaptıklarına az çok dikkat etmiş olanlar, bu hükmün doğ­ ruluğundan elbette şüphe edemezler. On lar; dünyanın iktisadi, siyasi mü­ vazenesini bulamaması ve her milletin içten çö­ zülmesini sağlamak için, hiç bir kitaba uymayan faaliyetlerini hep bu esasa dayanarak yap­ maktadırlar. Zaten Lenin, Henri Rollin'in yu­ karıda mezkfir kitabının 2'nci cildinin 1 38'inci sahifesinde kaydettiği gibi, 1 92 l 'de Genç Ko­ münistler Kongresinde: "Bizim ahtakımız, ta­

mamıyla proleterterin menfaatine ve sınıf mü­ cadelesinin zaruretlerine tabidir" dememiş miydi? Eğer bolşevikler, 27 defa "veto " ka­ rarlarıyla B irleşmiş Milletierin dünya me­ selelerini düzenlemelerine mani olmuşlarsa; eğer onlar, Tahran, Yalta, Potsdam kararlarını hiçe saymışlarsa; eğer onlar, demir perde ar­ kasına düşen milletierin mukadderatlarında te­ s irleri olan fırkalar ve şahsiyetler ile dün en resmi şekillerde, en samimi tarzda anlaşmalar yaptıkları halde, i l k fırsatta onları ezmişlerse, hep bu prensibe sadakatiarından ve bunun tat­ bikinde manevi, ahlaki hiç bir kayıt ta­ n ımamalarındandır. Bulgaristan'da Nicola Petkof, Hırvatistan'da Profesör Karlan, Lehistan'da Halk Partisi mü­ messilleri Viyatr, Koyder, B riya hep bu yüzden öldürüldüler. Saym Profesör Mazarik'in şerefli 1 38


oğlu da bundan dolayı intihar etti . Rumen Kralı, Romanya'da Maniu ve bütün arkadaşları, Bulgaristan'da dünyaca tanınmış Pastuhof ve diğerleri, Yugoslavya'da, Yuvanoviç, Ni­ konenoviç ve bu memleketlerin yüzlerce büyük küçük parti mücahitleri, vatanperverleri, bol­ şeviklerle teşriki mesai sayesinde mem­ leketlerine az çok fayda getirebileceklerini ummuş ve onlarla teşriki mesaiy i kabul etmiş olanlar, hep o ahlaki temel tanımayan prensibin kurbanları oldular. Bu prensiple, her vasıtayı mübah tanıyarak, bolşevikler, milletierin içlerinden çözülmelerini nasıl temin ederler? Onlar, tıpkı harpte olduğu gibi, cepheden gelmeye kıyınet vermezler. Onlar, bunu, zaruri görürlerse yaparlar ve yol larına engel olanları binbir usullerle temizlerler. Fakat, onların, asıl tatbik ettikleri usul, ufkidir, yandan yak­ laşmadır, taraftarl ıkla sokulmadır. Onlar,

"Hakik'i marksist, hakiki demokrat, milletiere hak ve istiklal tanıyan yalnız biziz " diyerek bu sokulmaya yol açıyorlar. Onlar, yalnız bu te­ mellere dayanarak gelmezler. Onlar, her ce­ reyana sokulur, her kalıba girerler. Onlar için esas olan, muhalefeti, zıddıyeti körüklemektir. Onlar, bir kolla bir tarafı , diğer bir koUa da kar­ şısındakini ifrata teşvik etmek suretiyle bunu sağlarlar. Bolşev ikler için bu, "ağacın mey­

valarını olgun/aştırmak ",

"içten çiiriitmek "

si stemi esas olmakla beraber, onlar, inkılabı11, 1 39


ancak ağacı kuvvetle sarsmakla, bunun için de silahlı kuvvetlerin ortaya atılması ile temin edi­ leceğini kabul ederler. Bunun için de inhilal et­ tirilmiş, çözülmüş cemiyetlerde binbir yolla gizli silahlı kuvvetlerini hazırlar, hatta bunların gizli kurmaylarını da kurarlar. Fransa ve İtal­ ya'da durum şimdi bu merkezdedir.

1 40


CiHAN İNKILABINI CANLANDIRMAKTA ESAS DÜŞÜNCELERİ İhti liil merkezi, bu inkı liibı, esas hatlarda, nasıl yürütmeyi düşünüyor? Trotski, "Lenin 'den Sonra Komünist En­ ternasyonali " (Paris I 930) adlı esennın 1 08'inci sahifesinde: "Asya ile Avrupa arasında bir köprü olan Rusya 'nm Garpta Avrupa 'yı Sov­ yetler Cumhuriyeti esasında birleştirdikten ve Asya 'da komünizm cereyanını hfıkim kıldıktan sonra, bütün dünyanın Sosyalist Cumhuriyeti Birliğine gideceğini " kaydeder. Demek ki, İhtilal Merkezi, dünya inkılabının ge­ l işmesinde, i ki merhale görüyor: B iri, Asya ve Avrupa'nın sovyetleştiri lmesi, ondan sonra da, bütün dünya inkılabının gerçekleştirilmesi. Lenin, birinci merhalenin muvaffakiyeti için, Avrupa'da Almanya'nın, Asya'dan Çin'in i nkılaba götürülmesini şart tanıyor. Buna bi­ naen, Komünist Enternasyonali, bilhassa, bu iki rri�mleketin inkılaba sürüklenmesi uğrunda en büyük mali yardımı bunlara tahsis ve en kuv­ vetli çalışmalarını daima buralarda teksif etti, en büyük hassasiyetle, bu iki memleketi inhilale sürüklerneğe çalıştı, bu harpte ve harpten sonra bu iki millette kuvvetli askeri teşkilat yaptı . 141


CiHAN İNKILABINA ENGEL OLAN İKİ MEMLEKET: TÜRKİYE İNGİLTERE -

Bu esas yolda yürüyen Komintem ve şim­ diki Korninform ve bunu yürüten, destekleyen i htilal Merkezinin siyaseti, bilhassa iki mem­ leketin, Türkiye ile İngiltere'nin yoluna engel olduğunu görerek, bunlara karşı fevkalade si­ nirlendi. Hürriyet ve demokrasi yoluyla gitmeyi esas tanıyan bu iki memleketten biri şarkta, di­ gen garptadır. Bunlar, varlıklarıyla, bol­ şevikierin cihan inkılabı gayelerini da­ yandırdıkları iki temelde: garpta işçileri, şarkta milletleri tam bir inhi lale götürmelerine engel oluyorlar. Onun için de, bolşevikterin şiddetli hücumlarına uğruyorlar. Şarkta Türkiye, istiklal harbi ile, kurtuluşun bütün milletin elbirliğiyle yapılması sayesinde elde edileceğini Şarka anlatmıştı. Türkiye; medeni, siyasi gelişmesini, yurtta sulh yolu i le, milli birlikte yaratmış olmasıyla sınıf mü­ cadelesini tanımamasıyla de Şarka müspet yolu göstermişti. Kızıl emperyalizmi aleyhimizde sİnİriendiren en büyük sebep, B oğazlar'dan zi­ yade, bizim Şarka olan bu müsbet tesirimizdir. Garpte İngiliz Sosyalist Hükumeti de, kı­ zılları, Churchill'den daha ziyade si­ nirlendirmektedir. Bu hükümetin hürriyete, de­ mokrasiye hürmetle, sessiz, patırdısız, kansız, ateşsiz, cemiyetin hiçbir temelini, hiç bir ge1 42


Iişmesini sarsmaksızın sosyal izmi ger­ çekleştirmeye yürümesi Garp işçilerinin büyük kitlesine o kadar müsbet surette tesir ediyor ki, bu hakikaten ihtilal Merkezini tam manasiyle sinirlendiriyor. Nasıl sinirlendinnesin ki, demirperde ar­ kasını tetkik etmiş olanların hepsinin müt­ tefikan beyan ettiklerine göre, her sene, Sov­ yetler diyarında 1 0- I 5 milyon arasında insana, temerküz kamplarında can çekiştiril mektedir. İngiltere'de yapılanlar ise, bunun lü­ zumsuzluğunu pek bariz bir surette meydana vurmuş oluyor. Nasıl sinirlenmesinler ki, Paris'te neş­ redilmekte olan "Ruskaya Mısil - Rus Dü­ şüncesi " gazetesi 8 Kasım I 947 tarihli nüs­ hasında, şimdi hürriyeti seçmiş eski salahiyedi bolşeviklerden birinin, bolşev ikleri n , kardeş harpleriyle, açlıkta, tedhişle Rusya'da ve gir­ dikleri memleketlerde 30 yı lda altmı ş üç mil­ yondan fazla insanın ölümüne sebep olduklarını açıkladı ve bunların listesini neşretti03l. B ütün bunlar, tetdiş ve imhasız da sosyalizmin ku­ rulabileceğini cihana anlatmakta bulunan İngiliz Sosyal ist Hükumetinin varlığı ve gelişmesi, el­ bette bolşevikleri sinirlendirecektir. Nasıl

sinirlenmesinler ki,

Stalin'in

"Le­

ninizmin Esasları " hakkındaki eserinin 32'nci sahifesinde, Lenin'in pek doğru bulduğu ve Kül­ l iyatının 23'üncü cildinin 342'nci sahifesinden ( 1 3)

Bu lisıe kiıabın sonıındadır.

1 43


aldığı ve onun bütün nazariyesini dayandırdığı:

"Proleter inkıliibı, kuvvetle, zorla burjuva dev­ let makinesi kmlmadtkça ve bu makine ye­ nisiyle değiştirilmedikçe, mümkün değildir " hükmü kökünden çürütülmüş oluyor. Nasıl ki Hitler Almanyası, dünya tarihinin hürriyet yolunda yürüdüğünü ve bilhassa as­ rımızda, milletierin hak ve istiklalleri yolunda geliştiğini anlamadığından dolayı yıkılmış ise; Nazi Almanyasının bizimle müşterek bir dil bulamamış olmasının en hakiki sebebi bizim geli şmemizi kavramamış olmasında ise, kı­ zılların da dünya inkılabı tezlerinde ve bize boyun eğdirmek hesaplarında uğradıkları ve uğrayacakları muvaffakıyetsiz-liklerinin temeli y ine bundadır.

1 44


TÜRK SiYASI VE İÇTİMAI FiKRiNİN GELİŞMESİ Elbette bizim de, biz Türklerin de hem inkıHiba, hem Rus inkılabına, hem de dünyanın gelişmesine ait fikirlerimiz vardı. Bunlar, büyük iddialı azgın taşkın değil, müspet, öl­ çülü, ilme dayanan, kendimize, etrafıımza ve dünyanın gelişmesine faydalı düşüncelerdi. Bunları hepimiz bilirsiniz. Nasıl ki Je­ ninizmin marksizm olmadığında durmuş ol­ maktan maksadım, gençliğimize, marksizmle ilgilenecekse, onu ilim yoluyla incelemiş olan milletiere bakması lazım geldiğini anlatmak idiyse; kendi düşüncelerimiz ve görüşlerimizde biraz durmaktan gayem de, gençliğimizin, Türk milletinin selametine yarayacak fikirleri ken­ dimizde bulabileceğini isbat içindir. Bütün Türk milletinin, Türk münevverinin, Türk işçisinin, Türk köylüsünün, bütün Türk­ lerin hakiki selametini ancak Türk vicdanları ve Türk dimağları bulur. Başkalarının yıldızlı hapları, bizi yaşatmağa değil, ancak hastalığa ve nihayet de ölüme götürür. B azıları, "Acaba bizim siyasi ve içtimai fi­ kirlerimizin gelişmesi imtihanı tutacak kadar sağlam mıdır, ona güvenebilir miyiz?" sual ini sorabilirler. Ben, hem onlara da cevap olsun diye, hem de komünizmle mücadelede da­ yandığımız Ye dayanacağımız sağlam temeli 1 45


belirtmek maksadiyle, bu bahiste kısaca du­ racağım. Ondokuzuncu asır sonlarında dünyanın medeni, siyasi gelişmesi tamamıyla aley­ himizde yürüyor, iç durumumuz da devletin, mi lletin geleceğini düşünenierin bağrını ya­ kıyordu . Bu sırada, mütevazi, çekingen, id­ diasız, Mehmed Emin adlı bir genç, ilahi bir se­ zişle:

"Ben bir Türküm, dininı, cinsim uludur " de­ mişti. Yine aynı devrede, 1 883'te Kırım'da B ah­ çesaray'da, bir diğer Türk evladı, Gaspırah İs­ mail Bey, "Dili dilinıden, dini dinimden olan

bütün Türkler bir millettir.. Kabileci/ik yok, mil­ let var " demiş ve sonraları bütün Türklerin "Dilde, fıkirde, işde birlik "le kurtulacakları te­ zini ortaya atmıştı . Yirminci asır başlarında, 1 905'te, diğer bir Türk eviadı da, Yusuf Akçura imzasıyla, Mısır'da çıkan "Türk " gazetesinde yazdığı ma­ kalelerde: "Dağıtılan imparatorluğun islamcı

ve Osman/ıcı yolu ile değil, Türk siyasetiyle kurtulacağını " tebşir ediyordu. Bir diğer Türk evlildı da, 1 908 Meşrutiyet inkıliibımızdan sonra, Ziya Gökalp imzasıyla, Türk tarihinden, Türk harsinden aldığı il­ hamlarla, Türk fikrinin gelişmesini dünya il­ mine, medeni esaslarına bağlıyor, bizim iç­ timai, siyasi düşüncelerimizin temelini yaratıyor ve diyordu ki: 1 46


"Hars, milletierin milli, dini, ahlôkf. hukuki, bedil, lisanf, iktisadi ve fenn'i hayatlarının ahenktar mecmuasıdır. Harsi kuvvetli, fakat nıedeniyetçe zayıf bir milletle, luırsi bozulmuş fakat medeniyeti yüksek olan diğer bir milletin siyasi mücadeleye girmesi halinde, harsi kuv­ vetli olan daima galip gelmiştir. Bugün, Av­ rupa 'da, milli vicdana malik olmayan. hiçbir kavim kalmamıştır. Binaenaleyh, Avrupa 'nın hiçbir ülkesinde müstemleke siyasetine imkan yoktur. " İktisadi meselelerde, Marx'ın yalnız iktisadi hadiseleri esas tan ımasına karşı, o, "iktisadi

hadiselerin sair içtimal hadiselerden farkı yok­ tur" diyen ve yirminci asır içtimaiyatının en kuvvetli ruluğunu tisadiyat duğunu vermişti.

şahsiyeti Durkheim'in tezinin doğ­ anlatıyordit O, her yerde milli ik­ ilminin milli mefkılreden sonra doğ­ ispatla, Marx'a en kat'! cevabını Ziya Gökalp: "iş bölümü, iktisadi ha­ yatın temelidir " diyerek sınıf mücadelesi esa­ sını yıkıyor ve "Türkler, hürriyet ve isıikiali

sevdikleri için, iştirakçi olamazlar. Fakat, mü­ savatperver olduklarından dolayı, ferdçi de ka­ lamazlar. Türk harsine en uygun sistem: te­ sanütçülüktür. Ferdi mülkiyet, içtimat tesaniide hadim olmak şartiyle, meşrudur. Sosyalistlerin ve komünistlerin ferdi mülkiyeti ilgaya teşebbüs etmeleri doğru değildir. Yalnız, içtimal te­ sanüde hadim olmayan ferdi mülkiyetler varsa, bunlar meşru sayılamaz. Cenıiyt:tin bir 1 47


fedakfırltğı veya zahnıeti neticesinde husule gelen, ferdierin hiçbir emeğinden hasıl ol­ mayanfazla temettüler cemiyere aittir" diyor. O, " Yeni Mecmua "nm 1 4 Mart 1 9 1 8 tarihli 35'inci sayısında, "Milletçilik ve Bey­ nelmilelci/ik " makalesinde: "Sınıf yok, meslek var" diyor. "Bir cemiyetin muhtelif meslek

zümreleri, birbirine rakip ve düşman olacakları yerde, bitakis yekdiğerine son derecede muhtaç ve dosttur/ar. A rtık dünyada, içtimal dar­ vinizmin iflas ederek, "dahilf sulh "ün hüküm sürmeye başladığını " kaydediyordu. O, aynı makalesinde: "Imparatorluk yok, milli devletler var" diyor ve cihan harbine kadar hakiki bey­ nelmilelciliğin asla tecelli edemediğini izahla, bu prensibin kahramanları tanılan bolşeviklerin de, bir taraftan milletierin İ stikiiili umdesini ilan ederken, diğer taraftan istiklal isteyen Uk­ raynalılara, Finlandiyal ı lara karşı harp aç­ tıklarını kaydediyar ve: "Gelecek, em­ peryalistlerin değil, milll devletlerindir" diyor, "Ancak emperyalizm ruhuna kat 'i bir surette ni­

hayet verildiği zaman, cemiyetler arasında "harici sulh "ün hakiki bir şekilde hükümran olacağını " kabul ediyordu. Ziya Gökalp:

"Bir Türkçü, kendi milletini muazzez ta­ nıdığı nisbette, başka milletleri de nıuhterem tanımağa mecburdur. " "Milliyetin kudsiyerine inanan bir adam, bu akidesinden, hiçbir milleti müstesna göremez. " 1 48


"Türkçülüğün emperyalizme olan aleyh­ tarlığı yalmz çarizme mahsus değildir. Hangi devlet, hangi millet, hangi unsur emperyalist bir siyaset takip ederse, Türkçü/ük omm aley­ hindedir. " "Türkçülük, Türkler için istediği siyasi hür­ riyet/e harsf istiklô.li, her millet hakkında da, aynı sistem dahilinde talep etmeği kendisine bir vazife bilir " demektedir. O zamanlar Ziya Gökalp'ın asistanı olan ve ondan ilham almış bulunan Necmeddin Sadık Bey de, " Yeni Mecmua " nın 1 4 Mart 1 9 1 8 tarih 35 sayılı nüshasında "Milletlerin Hukuku " baş­ l ıklı makalesinde, dünyan ın geleceğini şu sa­ tırlarla tesir ediyordu: "O kadar arzu edilen

beynelmi/el tesanüdün husule gelmesi, evvel emirde, dahili tesanüt üzerine müesses mil­ letierin vücude gelebilmesiyle kabil ola­ bilecektir. Hakiki beynelmi/el tesanüt; din, /isan, ahlak, duygu vahdeti etrafında kuvvetli bir tesanütle bir araya toplanan fertlerin teşkil edecekleri milletler ve bu milletiere istinat eden, bunlardan doğan hükumetler arasında olabilir. Bu suretle atide hô.kinı olacak siyaset, dahilf millf tesanütle bu milletler arasındaki tesanüde istinat edecek siyasettir " demektedir. İşte Türk fikri, bugün bütün dünyanın ger­ çekleştirmek istediği: " Yurtta sulh, cihanda sulh .. " esasını, böylece, 1 9 1 8'de bulmuştu. Yine " Yeni Mecmua "nın 28 Mart 1 9 1 8 ta­ rihli 37 sayılı nüshasında, Necmeddin Sadık Bey, Rus inkılabını ve bunun dünyada ya1 49


ratacağı tepkiyi şöyle tespit ediyordu:

"Rusya 'da bu iğtişaş, bu kan sesleri, bu kin dalgaları ne kadar devam edecek ? Şimdilik bunu kimse takdir edemez. Herhalde bir zaman gelecek, birtakım {unillerin tesiriyle bu kuv­ vetler zaptedilecek, doğru bir mecraya so­ kulacaktır. Fakat, bu teşkilat teessüs edinceye kadar, daha ne kadar kanlar akacaktır. Belki de bir gün Avrupa, bu ihtirasların önüne geç­ mek mecburiyetinde kalacaktır. " Görülüyor ki, Necmeddin Sadık Bey bir noktada aldandı. O da, ihtirasların önüne geç­ mek mecburiyetinde kalan Avrupa'nı n, o de­ virlerde, en büyük bir gaflet ve şaşkınlıkla bizi gömmeğe uğraşmış olması ve bu yüzden de, şimdi yalnız Avrupa'nın değil, bütün dünyanın o emperyali st ihtirasları önlemek mec­ buriyetinde kalmı ş bulunmasıdır.

"Içte sınıf yok, meslek ve zümre tesanüdü ile kardeşlik var. . Dışta emperyalizm yok, müsavl haklara malik milletierin tesanüt ve kar­ deşlikleri var. . . " Evet, Türk fikrinin gelişmesi budur. Ya Türk inkı lapçıları hayatta ne yaptılar? Geçen konuşmamızda, Rus gençliğinin, Rus münevverlerinin halka gidişlerinden bah­ setmiştim. Şimdi bizim, halkımıza gidişimizde biraz duracağım. Bu fikirlerden aldığı il hamlarla, bizim genç­ liği mizin de halka gidişi olmuştu. Bu, Türk Ocaklarının idealist, münevver, Türkçü kadrosu 1 50


idi. Bütün Türk tarihinde daima nurlu ve ve­ rimli bir yol olarak parlayacak olan bu sahifeyi canlandırmak için, yurdun bir çok noktalarında kurulmuş olan Türk Ocaklarında çalışmış ve oralarda halkımızla kaynaşmış olan bu genç­ ler, onu hayali yollara çekmediler, onu alet et­ rneğe gitmediler. Ona, Türk yolunu anlatmağa, onun yaralarını sarmağa, onun yükselmesini te­ mine can attılar. Çünkü onlar, Türkçülüğün, Türk milletini yükseltmek olduğunu an­ lamışlardı. Çünkü onlara yüksek insani fikirler, solcu, hem de hakiki solcu fikirler ne kadar cazip gelirse gelsin, bunlar narnma da, bunların tahakkuku için de herşeye layik, herşeye ka­ biliyetli ve herşeye muhtaç olan Türkü yük­ seltmeyi, onlar, ilk vicdan borçları olarak ta­ nımı şlard ı . Türkçülerin hayatta yaptıklarını Ziya Gö­ kalp şöyle hülasa eder:

"Türkçülüğün Esasları " kitabında, o: "(Mü­ dafaai Hukuk Cemiyeti), hiçbir haberi ol­ madan, Türkçülüğün siyasi programını tatbik etti. Çünkü hakikat birdir, iki olamaz. Hakikati arayanlar, başka başka yollardan hareket et­ seler bile, neticede aynı hedefe vasıl olurlar. Türkçü/iikle halkçılığın nihayet aym prog­ ramda birleşme/eri, ikisinin de nefsilemre ve şe 'niyete mutabık olmasının bir neticesidir. ikisi de tanı hakikati buldukları içindir ki, ta­ mamıyla birbirine mutabık kaldılar. Bu ay­ niyetitr bir temeli de, bütün Türkçülerin, hiç bir 151


müstesnası olmamak üzere. Anadolu mü­ cadelesine iştirak etmeleri ve onun en ateşli müdafileri olmalarıdır. Türkiye 'de Allalı 'ın kı­ ltcı halkçıların pençesinde ve Allah 'ın kalemi Türkçü/erin elinde idi. Türk vatanı tehlikeye dü­ şünce, bu kılıçla bu kalem izdivaç ettiler. Bu iz­ divaçtan bir cemiyet doğdu ki, adı Türk Mil­ leti'dir. " Evet, milli gelişmemizin fikri esaslarını çiz­ miş olanlarla on ları cemiyelimize götürenler, hayatta canlandıranlar birleşmişlerdi. Ya si­ yasetçilerimiz hangi yolda yürüdüler? Evet, istiklal savaşımız ve Türk inkılabı nasıl bütün milletle ve "içde sulh " yoluyla ka­ zanılmı şsa, Türk Cumhuriyetinin harici siyaseti de, yine aynı kaynağın i lhamiyle, "etraftmızda ve dünyada sulh " yoluyla canlan mı ştı . 20 Ekim 1 92 I 'de Fransı zlarla yapı lmış olan

"Ankara ftilafnamesi ", 1 922'de akdedilen "Mu­ danya Mütarekesi " ve Ulu Atatürk'ün : "Türk milleti aleyhinde asırlardan beri hazırlanmış ve Sevre muahedesiyle ikmal edildiği zan­ nedilnıiş büyük bir su 'ikasdin inhidamını ifade eder" diye önemini belirttikleri ve "Osmanlı devrine ait tarihte emsali namesbuk bir siyasi zafer" diye vasıflandırdıkları "Lozan Mu­ ahedesi ", hep "HALK VE ISTIKLA L, PA­ ZARLlK MEVZUU OLAMAZ! " inancıyla ka­ zanı ldı ve Türk siyaseti : " YURTTA SULH, DÜNYADA SULH! " temeliyle, bugünkü şerefli ve kuvved i durumuna u laştı. 1 52


Atatürk, daha Anadolu'da yaktıkları ha­ nü manlardan dumanlar yükselirken, Türk düş­ manlığı ile şöhret bulmuş olan Venizelos'un ve bize en büyük fenalıkları yapmış, hatta bizi en ağır gi.inlerimizde arkadan vurmuş olanların bile hepsinin ellerini sıkmakta tereddüt etmedi . O , bu elleri o kadar samirniyetle sıkınıştı ki, bu milletlerden hakka, İstikiale hürmet edenler, hala onun sıcaklığını vicdanlannda duyuyorlar. Biz, emperyalizmin hem kendimiz, hem de dünya için bir felaket olduğunda kati kanaate varmıştık ve biz, bu yolda katiyetle ay­ rı l mı ştı k. "Millet/ere hak ve istiklal " de­ diğimiz zaman, bunu ne siyaset olsun diye, ne de zayıf bulunmamızdan yapıyorduk. Sayın Hamdullah Suphi Tanrı över:

rafinıızdakiler,

"Et­ istifanıızı kabul etmiyorlar"

diyor. Bu netice de, bizim siyasi yolumuzdaki samimiyetimizin eseri ve buna olan itimadın ifadesi değil midir? Aziz kardeşlerim, Türk söyledikleri mi, Bütün bu inkılapçı lığının, Türk fikir ve siyasetinin ge­ lişmesinin ifadesi olan Atatürk de şu bir kaç vecizeleriyle tesbit etmişlerdi:

"ilham ve kuvvet nıenbaı, milletin ken­ disidir. " "Hiçbir millet, diğer milletin yaptığı usul­ leri telakki ve taklit etmek cihetini iltizanı et­ nıemelidir. " 1 53


"Fena/ık, saadet, felaket, bir milletin tarzı telakkisine tabidir. Bir milletin saadet telakki ettiği şey, diğer millet için felaket olabilir. " "Bizim ilham menbaımız. doğrudan doğ­ ruya büyük Türk milletinin vicdam olmuştur ve daima da öyle kalacaktır. " "Birlikte ve enıelde ısrar eden millet, mağ­ rıır ve mütecaviz her düşmam gurur ve te­ cavüziinde m1dim kıla 'r 1 4l. " İşte, bu fikri gelişmeler ve bunların sa­ mimiyet ve mertlikle tatbik edilmeleri sa­ yesinde, bugünkü Türkiye yaradılmış, inkişafa götürülmüş ve dünyadaki bugünkü şerefl i siyasi durumuna yükseltil miştir. Hürriyeti, hakkı, istiklali, mi lli' birliği yıkma yolunda canlanmış olan İhtilal Merkezi , bizi bu durumda buldu . Fakat o, ne bu gelişmeyi an­ ladı, ne de buna kıyınet verdi. Evet, İhtilal Merkezi, dünya muvazenesizliğini kuvvetlendirmek, her milletin inhilalini sağlamak ve nihayet dünya inkı labını canlandırmak gayesiyle hesabını ince yaptı ; "veto "suyla, B irleşmiş Milletleri felce uğ­ ratmakta devam edeceğini umudu; iktisadi buh­ ranla Amerika'nın sarsılacağını, i şçi hükumetinin sosyalist programiyle İngiltere'nin gevşeyeceğini; dört taraftan bizi sarsmak te­ şebbüsleriyle s inirlerimizin zay ıtlayacağını bekledi. ( 1 4)

M . Agah: "Gazi 'nin Vecizeleri ", Istanbul 1 9�0.

1 54


Fakat, ihtilal Merkezi, geçen harp sonunu kendi görüşüyle esaslı inceleyerek bu ince planlarını yaptıysa, dünya da o faciayı unut­ mamıştı. Dünya, hem bunu, hem de dünya ta­ rihinin ancak terakki ve hürriyet yolunda ge­ li ştiğine olan imanını da unutmamıştı . Bu esaslarla dünya, nihayet "Ihtilal Mer­ kezi"nin korkunç bir planla milletierin ve in­ sanlığın bu manevi kıymetlerini temelinden yıkınağa çalıştığına, bunları Şarkta, Garpta boğmak için her yolu mübah tanıyarak ilerleyen kızıl dalganın yükseldiğine kanaat getirdi.

1 55


İHTİLAL MERKEZİNE KARŞI ÇlKAN İKİ MEMLEKET: TÜRKİYE VE AMERiKA İhtiHil Merkezinin hakiki gayesini ilk sezen Şarkta; sabırlı, nazik, ölçülü, vücutça zayıf, fakat manen Türk tari hi ve Türk vicdanı kadar kuvvetli bir Türk eviadı oldu. O, Türk ta­ rihinden, Türk harsinden, Türk siyasi, medeni, içtimai fikrinin gelişmesinden ilham alarak, hürriyeti, demokrasiyi, isıikiali boğmak için yükselen dalgaya birdenbire, hiç de bek­ leni lmeyen bir anda "Dur! " diye haykırdı ve bütün Türk mil leti de, onunla birlikte " Yurtta sulh .. Cihanda sulh . " diye, bir kalp, bir vicdan, bir tek adam, bir tek iman haline geldi. . .

.

Bundan epeyce sonra, Garpta: yine sabırlı, nazik, ölçülü, vücutça zayıf, fakat varl ığında büyük, kudretli bir memleketin büyük kuv­ vetini, bütün tarihinde demokrat bir milletin hakka, insanlığa olan sağlam imanını toplamış olan bir Amerikan evladı, yine birden bire, "ihtilal Merkezine karşı : "Hürriyet, demokrasi,

milletierin istiklalleri ve dünya milletlerinin kardeşliği! " diye haykırdı. . .

Bütün dünyada da, yurtlarına, kar­ deşliklerine, mukaddesatiarına bağlı bütün in­ sanlar, onun çaldığı tehlike çanıyla birdenbire caniandı lar. ihtilal ·Merkezi, hiç de beklemediği halde, 1 56


birdenbire, dünyayı kurtaracak bir program ha­ zırlandı. Bütün Amerika, Truman-Marshal planı etrafında toplandı ve bütün dünya, " Yurt­ ta sul/ı, dünyada sulh "ü sağlamak yoluna girdi. Bununla, her millette ve B irleşmiş Milletlerde esen hava, İhtilal Merkezine karşı, her gün · biraz daha sertleşrneğe ve onun planiarına karşı vaziyet alınağa başladı. İhtilal Merkezi, bunun da manevi kıyınetini anlamağa önem vermiyor. O, yine, silahianmasını ve "karıncalar"ının her de­ likten geçerek inhi lallerin derecesini ölçmekle meşgu l . O, "meyvaları olgun/aştırma "ya var kuvvetiyle çalışıyor, dünya mukadderatının al­ tını üstüne getirmek için dünyayı "kuvvetle sarsnıa " anı n ı gözetl iyor. Evet ama, bugünkü tarih, ona, onların an­ ladıkları Alman generali Clausewitz'in dil iyle cevap vererek: " Yoldaş/ar, baskın fırsatı kaçtı! . " diyor. .

Evet ama, onlar, buna da kıyınet ver­ m iyorlar. Buna rağmen, kızıl dalga yükseliyor, hızlanıyor; dünya her gün biraz daha harbe sürükleniyor. . . Bu, yakında olacak mı, geeikecek mi, bilmem . . . Fakat, birşey açık ve kat'idir ki, er geç, Lenin'in dediği gibi, iki taraftan birinin "istirahatı ruhu " için ay in yapılacaktır. Bu, nasıl bitecek? Bizlerden daha iyi şartlarda ve daha iyi ha­ zırlanmış bir Türk genci, Dünya Tarihinin Ge­ li şmesi hakkmdaki son imtihan tezi olarak ha1 57


zırladığı eserini şu neticeye bağlamı ştı : "Bu suretle,

18'inci asırda istibdada karşı hiirriyetin za­ feri; 1 9'wıcu asırda emperyalizme karşı milletler istiklfıllerinin tahakkuku gerçekleştirildi; ve 20'nci asırda da, " Yurtta sul/i, cihanda sulh . . . " esasiyle, bütün dünya mil/etleri, hür­ riyet, kardeşlik ve tam insanlık yoluna girdi. " Bu çok kıymetli eseri yazan gencin adını, ar­ kadaşları, onun sağlam terbiyesinin, ses­ sizliğinin, sadeliğinin, tevazuunun, doğ­ ruluğunun, iyi kalpliliğinin, gösteri şsiz asil mertliğinin tesiriyle, hem onu canlanndan çok sevdiklerinin, hem de onun her fani büyüklük hırsını hiçe saydığının da ifadesi olarak MEH­ METÇİK diye anarlardı .

1 58


(Fransız

H ı ristiyan

İşçi ler

Konfederasyonu)

ta­

rafından Paris'te yayınlannıakta olan "Ruskaya Misıf '' ga­ zetesi n i n 8 Kasını 1 947 tari h l i nüshasında neşredilen lis­

t edi r :

Ölenlerin Sayısı:

Seneler: 1 9 1 7- 1 92 1 1 9 1 8- 1 9 1 9

1 920 1 92 1 - 1 922

Rusya iç harpleıinde

4.500.000

Finlandiya, Letonya, Estonya, Latviya ile olan harplerde

1 60.000

Lehisıan ile olan harplerde

600.000

Gürcistan Cumhuıiyeti ile olan harp­ te

20.000

1 925- 1 93 1

Çin ile olan harplerde

30.000

1 936- 1 939

Ispanya dahili harbinde

85.000

1 939

Lehistan ve Finlandiya ile olan harp­ lerde

1 94 1 - 1 945

463.000

Almanya, lıalya, Macaristan, Ro­ manya, Japonya ve Bulgaristan ile olan harplerde

1 3 .000.000

1 92 1 - 1 922

Açlıktan

1 9 1 7- 1 923

Kızıl terör tarafından öldürülen:

6 .000.000

Akademi azaları, profesörler, mü­ tehassıslar, muhanirler, ressamlar, öğretmenler, etütyaniar, öğrenciler, memurlar. zabitler

1 60.000

Kazaklar

740.000

Polis memurlar

50.000

Din adamları

40.000

Köylü ve işçiler

1 .300.000

1 923 - 1 930

ÇEKA-GPU'da öldürülenler

2 .000. 000

1 930- 1 933

Açlıktan öldürülenler

7 .000. 000

1 930- 1 933

"Kulak sabotajcıl ığı"nııı temizlenmesi işinde kurşuna di­ zilenler

750.000

1 59


1 933- 1 937

G P U - N K WD'de kurşuna dizilenler

1 9:17- 1 938

"Temiz/eıne"sinde öldüriilenler:

a) M iine vv erler. işçiler. köylüler

6:15.000

b) Komünist partisi azaları

:140.000

c) Kızılordu kumanda ve siyasi erkanı 1 938- 1 947

1 .600.000

NKWD

30.000

tararından kurıı u na di-

zilenler:

a) Muhtelif sınıtlara mensup b) Din adamları

5.000

c) Kızılordu mensupları 1 9 1 7 - 1 947

2.720.000

23.000

Kamplarda ve hapishanelerde öl2 1 .000. 000

dürilienter Otuz senede . Yek un

63.30 1 .000

..

1 60



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.