Charles Warran Hostler - Türkler ve Sovyetler

Page 1



TÜRKLERveSOVYETLER TüRKLERİN, BU GÜNÜN DüNYASINDA TARİHSEL DURUMU VE POLİTİK ÖNEMİ

Yazan : CHARLES WARRAN HOSTLER

Çeviren : MİTHAT SAN (Eski Ulaştırma Bakanı)

An.kara

-

1976


ŞANAL MATBAASI Ankara 1976 -


İÇİNDEKİLER

Sayfa

G İ R İ Ş 1.

BÖLÜM :

15 DÜNYA YÜZÜNDE TÜRKLER

21

... ... ...

Türk Halkının Kaynağı ve Etnik Vasıfları ... Türk Tarihine Bir Bakış . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . .. Bugünkü Türk Halkı . . . . . .

44

- Osmanlı veya Anadolu Türkleri

. . . . . . . . . . . . .. . . .. . . . . . . . . . Kafkas Azerileri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . İran Azerileri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . Kafkasya' da Azerilerden Gayri Türkler

- Kafkas Türkleri

... ... ... ... ... . .. . . .

50 53 66 74

.. .

78 80 92 95

- Volga - Ural (İdil - Ural) Bölgesindeki Türkler

Kazan Tatarları (TÜRKLERİ) . . . . . . Çuvaşlar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Başkırlar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . - Kırım Türkleri

. . . . . . . . . . . . . . . . . . ... . . . . . . . . .

... Kazaklar . . . . . . Özbekler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Karakalpaklar . . . . . . . . . . . . ... . . . . . . Türkmenler . . . Kırgızlar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

- Batı Türkistan (Rus Türklstanı Türkleri)

21 26 40

101 115 117 126 131 132 135 3


Sayfa

139 Yakutlar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 139

- Slblrya Türkleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ..

Altay Dağları, Hakas ve Tuvin (Tuva) Bölgesi Türkleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

140

SSCB - Sınırlan İçinde Diğer Ufak Türk Boyları . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...

142

.. .

- SSCB Dışındaki Orta Asya Türkleri . . . . . . . . . . . . . . . . . .

... ... ... . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . İran Türkleri . . . . . . . . . . . . . . .

Afganistan Türkleri

144 153 155

- Diğer Ufak Türk Topluluklan . . .

157

Sinkiang (Doğu Türkistan) Türkleri

4

144


ÖNSÖZ

Mr. CHARLES WARRAN HOSTLER tarafından yazı­ lan «TURKİZM and the SOVİETS» adlı bu eseri, 1957 yılında Londra' da George ALLEN and Unwin Ltd. ba­ sımevi yayınlamıştır.

Kitabı okuduktan sonra, bu alanda yazılmış eserle­ rin en objektifi olduğu kanaatına vardığımız ve memle­ kete yarar sağlayacağına da inandığımız için dilimize çevirdik. Yazar, bu eseri meydana getirmek için, birçok kay­ nağa başvurmuş ve oniki yıl emek harcamıştır. Amerikan Georgetown Üniversitesi, bu eseri fel­ sefe doktora tezi olarak değerlendirmiş ve yazarına fel­ sefe doktoru payesini tevcih etmiştir. Kitabın niteliği hakkında, okuyucularımıza bir fikir vermek maksadıy­ le, eserden bazı cümleleri önsöze almayı faydalı müta­ laa etmekteyiz : «Türk Dünyası; Doğu Akdeniz'den başlayarak Mo­ ğolistan'a vardıktan ve oradan da Orta - Volga (İDİL) havzasının kuzeyine ulaştıktan sonra, Kazakistan'ın Si­ birya sınırlarına · kadar uzanan bir kuşak şeklinde Asya Kıt'asını sarar.» « . . . Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliğinin, Gü­ ney sınırları tarafından bu uçsuz bucaksız alanın iki parçaya bölünmüş olması, yaşadığımız yüzyılın en bü5


yük jeopolitik olaylarından ve çekişme biridir. »

konularından

«... Sovyetler Birliği sınırlan içerisinde yaşayan Türk'ler, eski Roma'lıların (Parçala ve Hükmet) politika­ sını sistemli bir şekilde uygulayan Rus Hükumetleri ta­ rafından birbirlerinden tamamen ayrılmışlardır.

Birbirlerinden ayrılan bu Türk'lerin, etrafları Türk olmayanlar tarafından çevrilmiş ve bu suretle dış dünya ile de ilişkileri kesilmiş bulunmaktadır.» « Sovyet'lerin gelişen iç politikasının; her ne pa­ hasına olur ise olsun, muhaliflerinin eritilmesi için bir baskı ve şiddet esasına dayandığı, apaçık meydandadır. Nitekim, bu politikanın bir sonucu olarak 1 944 - 1 945 yılları arasında SSCB'deki KIRIM, TÜRK MUHTAR CUMHURİYETİ, KARAÇAY TÜRK MUHTAR BÖLGESİ ile KABARDİN - BALKAR TÜRK MUHTAR CUMHURİ­ YETİ'nin, Balkar kısmında yaşayan Türk'ler (Anti Sov­ yetik) davranışlarda bulundukları bahane edilerek ortadan kaldırılmışlardır.» .

.

·

«... LENİN'in (NASYONAL POLİTİKASI) diye ad­ landırılan bu siyaset, Rus olmayan halkın sözde güve­ nini sağlamak için uygulanır. Mahalli kültürün, dil ve sanatın geliştirilmesi hatta Milli Cumhuriyetlerin kurul­ ması dahi bu politikaya dahildir. Ancak, tanınan bu hak­ lar hiçbir zaman, SOVYET HÜKÜMETLERİNİN BİR­ LİGİNİ ve KOMÜNİST PARTİSİNİN PRENSİPLERİNİ bozmamalıdır. Bu politikanın dayandığı temel felsefe (NASYONAL ÜNİFORMA İÇİNDE KOMÜNİST BÜN­ YE)'dir. »

Yukarıdaki satırlar, bu eserin Türk Milleti ve ay­ dınları için taşıdığı önemi, veciz bir şekilde belirtecek niteliktedir. 6


Dünyanın en haşmetli ve sürekli birçok imparator­ luklarını kurmuş ve yaşatmış olan TÜRK MİLLETİNİN, bugün üçte ikisi esir durumda bulunmaktadır. Hal böyle iken; Atatürk'ün gençliğe hitabesinin he­ nüz mürekkebi kurumadan MARKSÇI, LENİNCİ ve MAOCU olduklarını TÜRK ADALETİ ÖNÜNDE övüne­ rek söyleyen ve «TÜRK HALKLARINDAN» söz edecek kadar dalalet ve hiyanet içinde bulunan bedbahtların içimizden çıkması çok acıdır. Bizler, milli varlığımızın temelini, milli şuurda ve milli birlikte görmek suretiyle ancak, yeryüzünde kırk milyon Türk'ü sinesinde barındıran, Türkiye Cum­ huriyetinin özgürlüğünü koruyabileceğimizi bir an bile aklımızdan çıkarmamak mecburiyetindeyiz. Bu kitabın yakında yayınlanacak olan ikinci bölümü; Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde Türkçülük ve Türk Milliyetçiliği Akımları, Pantürkizm, Ziya Gök­ alp ve Atatürk Türkiyesi, Sovyet sınırları içindeki Türkçülük akımları, Pantür­ kizm, Mercanı, Nasırı, Faizhanı ve Basmacı hareketleri iki Dünya savaşı arasında ve sonrasında geçen olaylar. Yusuf Akçoraoğlu, Cafer Seyit Ahmet Kırımer, Ayas İshaki İdil, Mehmet Emin Resulzade ve Zeki Velidi To­ ğan'ın kısa biyografileri. Ve bu alanlarda belgelere dayanan bir çok geniş ve önemli bilgileri ihtiva etmektedir. MİTHAT SAN

7



ESERİN YAZILIŞI SIRASINDA BAŞVURULAN KAYNAKLAR VE UYGULANAN METOD

Türk'ler, geniş anlamda, üç ayrı Kültürel bölgede yaşamaktadırlar.

Sosyo - Politik ve

Anadolu Türk'leri : Büyük bir çoğunlukta bulunduk­ ları, EGEMEN bir DEVLETE sahiptirler. Sovyetler Birliği sınırları içinde yaşayan Türk'ler : Eski 'Roma'lıların « Parçala ve Hükmet» politikasını sis­ temli bir şekilde uygulayan RUS hukumetleri tarafın­ dan, birbirlerinden tamamiyle ayrılmışlardır. Köşebaşla­ rına Slavlar yerleştirilen ve etrafları Türk olmayanlarla çevrilmiş bulunan bu Türk topluluklarının, dış dünya ile ilişkileri de bu suretle tamamiyle kesilmiş bulun­ maktadır. Doğu Türkistan (Sinkiang), İran ve Afganistan'da yaşayan Türk'ler ise : Bu ülkelerin Türk olmayan hüku­ metleri tarafından, çeşitli baskılar altında tutulmuşlar ve sistemli bir şekilde, politik, kültürel ve sosyal ekono­ mik alanlarda, az gelişmiş durumda bırakılmışlardır. Bu bölgelerde yaşayan Türk'ler hakkında, yayınlanmış bulu­ nan ve faydalanacak nitelikte olan eserler, yukarıda sa­ yılan faktörlerin etkisi altında yazılmış bulunmaktadır. Osmanlı veya Anadolu Türk'Jeri hakkında, başlıca Avrupa dillerinde� ulusal hayatlarının hemen bütün ay­ rıntılarını kapsayan, bir çok eser yayınlanmıştır. Rusya'da yaşayan Türk'ler hakkında, bilgi alınabi­ lecek kaynaklar ise; ya Rus'ca veya SSCB'deki çeşitli Türk lehçeleriyle yazılmış olan ve fakat aşırı derece9


de taraf tutan eserlerdir. Sovyet yayınları çoğunlukla Türk'lerin yaşadıkları bölgelerde, Moskof İmparatorlu­ ğunun sosyal ve kültürel başarılarını göklere çıkaran, politik yazılarla doludur. Diğer taraftan, Sovyet olma­ yanların bu alanda yayınladıkları eserler, ya Sovyet Rus­ ya'dan ayrılmak zorunda kalan politikacılar veya onla­ rın Avrupa'lı dostları tarafından kaleme alınmıştır ki, bu yazılar da şiddeti derece derece artan «Anti Rus» bir çeşni taşırlar! İşte bu nedenlerle, bu alanda objektif olan ve saf bilimsel bir nitelik taşıyan eserler, hem pek sınırlıdır, hem de ele geçirilmeleri güçtür. Sinkiang, İran ve Afganistan' da yaşayan Türk'ler hakkında doğru bilgi edinmek, çok daha güçtür. Üstelik bu yazılar kitap halinde olmayıp peryodik yayınlara serpiştirilmiş ve da­ ğınık bir durumdadırlar. Bu konuda çok önemli bir alan olması gereken İran Azerbeycanı bile, bugüne kadar, hala bir bakıma keşfe­ dilmemiş bir toprak parçası görünüşündedir. İlgi çekici bir misal olarak söyleyelim : Rusya'daki, Doğutürkistan­ daki soydaşlarına nisbetle, derinlemesine bir araştırma yapılması çok daha kolay olduğu halde, uzun zamanlar İran'da yaşayan Türkmen'ler hakkında, en ufak bir araş­ tırma yapılmamıştır. O derecede ki, yüz yıldan daha faz­ la bir zaman önce, 1 848 yılında Baron CLEMENT AUGUST de BODE'nin; «YAMUD ve GÖKLAN BOYLARI » adında yayınladığı kitap, hala İran'daki Türkmen'ler hakkında başvurulacak ve faydalanılacak bir eser nite­ liğini taşımaktadır (1) . Ayrı ayrı bölgelerde yaşayan Türk'ler için yayınlan­ mış bulunan Literatürün amaç ve hatta karakteri başka ( ' ) Baron Clement Augustus de Bodc, «Ün thc Yamud and Gok­ lan Triebs of Turkomania» Journal of Ethnological Socicty (London 1848, cilt 1). 10


başka olduğundan, Türk dünyasının her parçası hakkın­ da yapılacak etüdlerin, büyük bir titizlikle, ayrı ayrı analize edilmesi ve değişik metodlara dayandırılması lazımdır. Tekrarlardan kaçınılmasını sağlamak için, Anado­ seçilmiştir. Çok önemli olmalarına rağmen, esasen belli olan konulara değinilmemiştir. Bundan başka, bu alandaki Batı gö­ rüşleri bizler için daha kolay elde edildiğinden, Sovyet ve Türko - Tatar görüşlerinin de aktarılmasına ve bu konudaki malzemeden faydalanılmasına ve kaynaklara başvurulmasına özel bir çaba harcanmıştır. lu Türk'leriyle ilgili konular titizlikle

11



TERİMLER

Bu kitapta kullanılan «TÜRK» kelimesi, Anadolu Türk'leriyle RUSYA'da yaşayan TÜRK'leri, TATAR'ları ve dünyanın diğer bölgelerindeki TÜRKÇE konuşan HALKI kapsamaktadır. TURCO TATAR veya sadece TATAR deyimi ile de KAZAN ve KIRIM TÜRK'leri anlaşılmalıdır. (Rus kay­ nakları, AZERİ'leri bile israrla TRANS - KAFKAS TA­ TAR'ları diye adlandırır.) ·

Son olarak, SSCB, İRAN, Afganistan, SİNKİANG (Doğu Türkistan) ve dünyanın diğer köşelerinde yaşa­ yan TÜRK halkının BOY'larının belirtilmesi için, bu toplulukların kendilerine ÖZEL adları kullanılmıştır. - KAZAK'lar, TÜRKMEN'ler, KIRGIZ'lar, ÖZBEK'ler, YAKUT'lar v.s. - gibi. Kısaltılmış işaretler :

S.S.C.B. - SOVYET SOSYALİST CUMHURİYETLERİ BİRLİGİ : (Devletin resmi adı) S.S.C.

- SOVYET SOSYALİST CUMHURİYETLERİ : 1 5 Sovyet SOS. Cumhuriyeti Sovyet Birli­ ğini meydana getirir. Bunlardan S adedi Sovyet Sosyalist TÜRK Cumhuriyetidir. AZERBEYCAN, KAZAKİSTAN, KIRGISİZ­ TAN VE ÖZBEKİSTAN Cumhuriyeti. 13


S.S.M.C - SOVYET SOSYALİST MUHTAR CUMHU­ RİYETLERİ : 19 adet Sovyet Sos. Muhtar riyeti vardır. Dar bir özerkliğe sahip bu Muh­ tar Cumhuriyetlerden 6'sı Sov. Sos. Muhtar Cumhuriyetidir. BAŞKIR, ÇUVAŞ, KIRIM (Tasfiye edilmiştir), KARAKALPAK, Tatar ve YAKUT Muhtar Cumhuriyetleri. KABAR­ DİN - BALKAR Muhtar Cumhuriyetinin BALKAR TÜRK kısmı İkinci Dünya Savaşı sonunda tasfiye edilmiştir. S.S.M.B. - SOVYET SOSYALİST MUHTAR BÖLGE­ LERİ : 9 adet Sovyet Sosyalist Muhtar Böl­ gesi vardır. Çok sınırlı ÖZERKLİGE sahip­ tirler ve bunlardan 4 adedi TÜRK Muhtar Bölgeleridir. Bunlar da; ALTAY, KARAÇAY (Tasfiye edilmiştir), HAKAS ve TUVİN'dir. Yazarın dip notlardaki işaretleri :

İbid. - (İbidem) Latince aynı eser, aynı kaynak. Op. cit. - (Opere Citation) yukarıda adı geçen çalışma. Lop. cit. - (Yukarıda adı geçen yer),

14


G İ R İ Ş

Türk dünyası, Doğu Akdeniz'den başlayarak Mo­ ğolistan'a vardıktan ve oradan da Orta - Volga (İdil) hav­ zasının Kuzeyine ulaştıktan sonra, Kazakistan'ın Sibir­ ya sınırına kadar uzanan bir kuşak şeklinde, Asya kıt'a­ sını sarar. SSCB - Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği'nin Güney sınırları tarafından, bu uçsuz bucaksız alanın iki parçaya bölünmüş olması, yaşadığımız yüzyılın en bü­ yük JEOPOLİTİK olaylarından ve çekişme konuların­ dan biridir. Batı dünyasınca, bu önemli olaylar, genel olarak, bugüne kadar takdir edilememiş, ve bu gerçeklere layık ol­ duğu değer verilmemiştir. Gerçi, bu olayların, bir taraf­ tan OSMANLI İmparatorluğunun gerileme ve hatta çö­ zülme devrelerine rastlaması, diğer taraftan Rusya'da, İran'da, Sinkiang'da (Çin Türkistanı) bir TÜRK MİLLE­ Tİ ve MİLLİYETÇİLİGİ probleminin nisbeten geç mey­ dana çıkması, bu hususta büyük rol oynamıştır. Ancak, Türk'lük probleminin önemi, Anadolu'dan başlayarak Sovyet Rusya'nın Türk olan ve Türk'çe ko­ nuşulan bölgelerinde ve Asya'nın diğer ülkelerinde me­ sela : Sinkiang, İran Azerbaycan'ı ve Afganistan'da ya­ şayan Türk halkın da PAN - Türkizm idealinin gelişme­ siyle, ileride kendini daha etkili bir surette duyuracaktır. Orta - Doğu'da milliyetçiliğin uyanması, 1918 yılın­ da Osmanlı İmparatorluğu'nun çözülmesini çabuklaştır15


mıştı. Ancak, sonradan yaratılan ATATÜRK TÜRKİYE­ sinde, gelişen milliyetçilik ideali, PAN - TÜRKİZM'in, ilk defa, politik bir güç olarak, meydana çıkması sonu­ cunu doğurmuştur. 1917 Rus ihtilali, bu İmparatorluk içinde yaşayan, Türk'lerle Rus olmayan diğer halkın milliyetçilik ve ba­ ğımsızlık duygularını kamçılamıştı. İşte yaygın bir hale gelmiş olan MİLLİYETÇİLİK akımının bir sonucu ola­ rak da, o zamana kadar koyu bir MERKEZİYETÇİLİK sistemiyle idare olunan RUS İmparatorluğunun, çeşitli muhtariyet derecelerini taşıyan ve bir çok cumhuriyet­ lerden meydana gelen bir Federasyon şeklini alması mecburiyeti doğmuştur. Bu nedenlerle, Rusya' da yaşayan TÜRKier aşağıda gösterilen mülki idare şekline bağlanmışlardır. Şöyle ki : 5

Sovyet Sosyalist Türk Cumhuriyeti :

Azerbaycan, Kazakistan, Kırğızistan, Türkmenistan, Özbekistan. 6

Sovyet Sosyalist Türk Muhtar Cumhuriyeti :

Başkır, Çuvaş, Kırım (Tasfiye edilmiştir), Karakal­ pak, Tatar ve Yakut, Kabardin - Balkar Muhtar Cumhu­ riyetinin Balkar Türk kısmı İkinci Dünya Savaşı sonun­ da tasfiye edilmiştir. 4 Sovyet Sosyalist Türk Muhtar Bölgesi : Altay, Karaçay (Tasfiye edilmiştir), Hakas ve Tuvin bölgeleri. Modern haberleşme ve ulaştırmanın hızla yayılması, uzaklığın verdiği jeopolitik engelin etkisini azaltmakta­ dır. İşte bu sebeplerle de Sovyet Rusya'da ve Orta Do­ ğu'da Türk'lerin yaşadığı bölgelerin, stratejik önemi, bir kat daha artmış bulunmaktadır. -

16


SSCB'nin güney sınırlarını sarmış olan Türk'lerin yaşadıkları esas bölgeler, stratej ik bakımdan çok önemli olup, Sovyet İmparatorluğunun en hassas ve yumuşak karın nahiyesini teşkil ederler. Bu yerlerin ekonomik önemi ise çok daha büyüktür. Sovyet petrol rezervlerinin büyük bir kısmının, Türk'lerin yaşadığı bölgelerde bulunduğunu söylemek, bu hususta bir fikir vermeye kafidir. Baku petrol kuyu­ larının, yalınız başına, Sovyet'lerin bütün petrol üretimi­ nin % SO'sini saglaması, Sovyet Sosyalist Azerbaycan Türk Cumhuriyetinin zenginliğini isbat eder. «İkinci Ba­ kılı> adı verilen petrol kuyuları da Volga nehriyle Ural­ lar arasında ve halkının yarısından fazlası Türk olan alanlarda bulunmaktadır. Üçüncü önemli petrol bölgesi ise, Batı Kazakistan'ın EMBA nehri boyunca uzanmak­ tadır. Diğer petrol kuyuları da, halkının yarısı Müslü­ man ve bir kısmı Türk olan Kuzey Kafkasya'da GROZNİ ve MAİKOP'da bulunmaktadır. Demir ve kömür cevherlerinin bol miktarda bulun­ duğu alanlar, Kazakistan ile Kafkasya'dır. Sovyet pamu­ ğunun en fazla üretildiği bölgeler Orta - Asya ile Kafkas­ ya' dır. Sovyet İmparatorluğu içinde yaşayan Türk'lcr, tarih ve kültür bakımından Yakın ve Orta - Doğu İslam mede­ niyetinin derin izlerini taşırlar. Sovyet'lerin sınırları bp­ yundaki TÜRKİYE CUMHURİYETİ'nin varlığı, Sovyet Rusya'da bulunan .Türk'ler üzerinde, POLİTİK ve KÜL­ TÜREL etkisini daima göstermiştir ve göstermekte bu­ lunmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti halkının çoğunluğu, Sovyet Rusya'daki Türk'lerle yakın ilişki kurmak istemekte ve oralarda yaşayan soydaşlarının politik bağımsızlığa ka­ vuşmaları için yardım arzusu gütmektedirler. 17


Ancak, Türkiye Cumhuriyeti Hükumetinin resmi po­ litikalarıyla, halkının bu alandaki düşünceleri arasında bazı farklar vardır. Gerçi, Türkiye Cumhuriyeti Hü­ kumetleri de, tabiatıyla, Rusya'daki Türk'lerin bağım­ sızlığa kavuşmalarını isterler. Fakat bu niyetlerini açığa vurmazlar. Bir taraftan, birleşmiş Türk Devletlerinin ve­ ya kurulacak güçlü bir Federasyonun Türk alemine sağ­ layacağı faydalar düşünülürken, diğer taraftan da bunun gerçekleşmesi sırasında, uğranılacak güçlükler ve mey­ dana gelebilecek tehlikeli durumlar gözden uzak tutul­ maz. SSCB'nin komşuları arasında, bugün için, askerlik bakımından en kuvvetlisinin Türkiye Cumhuriyeti olma­ sı, ayrıca büyük bir önem taşır. Sovyet'lerin diğer kom­ şuları : Askerlik bakımından zaif bir durumda bulunan İran ve Afganistan ile silahsız Batı - Almanya, Japonya ve tarafsız bir ülke olan Hindistan'dır (1). Maksadımız, halkında saklı bulunan manevi gucu, tarihini, milliyetini, Türk'çülük ve Pan - Türkizm ideali­ ni göz önünde tutarak, Türk dünyasının bugünkü politik potansiyelini ortaya koymaya çalışmaktır. Bu hususun aydınlatılması için, konu ile ilgili gördüğümüz, aşağıdaki sorunları münakaşa edeceğiz. Anadolu'da, Sovyet Rusya'da ve dünyanın diğer çe­ şitli alanlarında yaşayan Türk'ler kimdir? . . . Bunlar, ger­ çekten dağılmak üzere bulunan bir millet midir? . . . Yok­ sa, esasında, birbirleriyle kaynaşmamış kabileler toplu­ luğu mudur? . . . Bu halkı ayakta tutan ESPRİ nedir? .. . (1)

18

Batı - Almanya ve Japonya bugün, bu kitabın yazıldığı tarih­ ten çok daha başka bir durumdadırlar! Özellikle KIZIL Çin'i Sovyet Rusya'nın güçlü komşuları arasıııda saymak lazımdır. - Mithat San -


Nasyonaliz mi?... Komüniz mi ? . . . Bağımsızlık sloganı mı? . . . Acaba, onlar yavaş yavaş, Slav Potasında erimeğe mi yönelmişlerdir? . . . Anadolu Türk'leri de Batı dünya­ sında mı eriyeceklerdir? . . . Türk'lerin dış dünya ile, ideolojik ve politik bağ­ ları nelerdir? .. . İslamizm mi ? . . . Batı ideolojisi mi ? . . . Pan - Türkizm mi ? . . . Acaba, bunlardan hangisi, birleş­ ti rici bir ÜLKÜ niteliğini taşır? . . . Yukarıda sayılan hususları, bugün bütün dünyayı etkisi altında bulunduran, kuvvetli NASYONALİZM akımı ile Sovyet İmparatorluğunun gücünü gözönünde tutarak araştırmağa çalışacağız. Avru - Asya'daki en etkili çabalar arasında, Sovyet llükfımetlerinin SSCB'nin sınırları içinde yaşayan Türk halkının eritilmesi için yaptığı baskılar gelir. Gerçi, bu baskılar Sovyet Hükumetleri tarafından, bu İmpara­ torluktaki Türk olmayan diğer halka da yapılmaktadır. Batı'nın da Anadolu Türk'leri üzerinde etkili olma­ söylemek yerinde olur. Türk'çülük ve Pan Türkizm akımlarıyla beraber, Avru - Asya'daki di­ ı1cr halkın gelişen milliyet duygularını ve bağımsızlık ideallerini de, ikinci derecede bir güç olarak hesaba kat­ mak lazımdır.

ğa çalıştığını -

Sovyetlerin gelişen iç politikasının, her ne pahasına ıılursa olsun, muhaliflerinin eritilmesi için, bir baskı ve

�iddet esasına dayandığı apaçık meydandadır. Uygulanan hu şiddet politikasının bir sonucu olarak, 1 944 - 1945 vıl larında, SSCB'deki KIRIM MUHTAR CUMHURİYE· Ti, KARAÇAY TÜRK MUHTAR BÖLGESİ ve KABAR­ l>IN - BALKAR TÜRK MUHTAR CUMHURİYETİ'nin BALKAR Türk kısmı, halkının, «Anti - Sovyetik davral9


nışlarda» bulundukları bahanesiyle, ortadan kaldırılmış­ lardır e). Türkiye Cumhuriyetinin ANAYASA'sının yapısında, karakteristik bir ELEMAN olarak, yer alan «MİLLİYET­ ÇİLİK» kavramının Türkiye'nin gelecekteki politikası­ na yön vermesi beklenebilir ("). Esasen XX'nci yüzyılda patlak veren savaş ve ihti­ lallerin, komşu ülkelerde meydana getirdiği değişiklik­ ler, Türkiye'nin tarihsel politikasını, Pan - Türkizme doğru itmiştir. Birinci Dünya Savaşında ve 1917 Rus ih­ tilali sırasında GENÇ TÜRK'lerin politikası bu yönde gelişmiştir. 1921 - 1 922 yıllarında, bir serüvenden başka bir şey clmayan, ENVER Paşa'nın Turkistan harekatı­ nı da bu arada sayabiliriz. Alman'ların Rusya'ya saldır­ dıkları 1 941 - 1943 yıllarında, aynı politik eğilim Türki­ ye'de açıkça belli olmuştur. Yukarıdaki gerçekler sıralandıktan sonra, üçüncü bir dünya savaşının patlaması, veya soğuk harbin kızış­ ması, yahut Sovyet Rusya'nın iç zorluklar yüzünden za­ yıf düşmesi halinde, TÜRK MİLLİYETÇİLİGİNİN - özellikle bunun PAN - TÜRKİZM yönünün Türkiye Cumhuriyeti Hükumetlerinin politikası üzerinde olduğu kadar, Sovyet Rusya'da yaşayan gelişmiş Türk halkının duyguları üzerinde de, şiddetle etkisini göstereceği iddia­ sı ortaya atılabilir. (") Volga - CERMEN ve ÇEÇEN - ENGÜÇ gibi Türk olmayan ba­ zı cumhuriyetler de aynı bahanelerle ortadan kaldırılmışlar­ dır. Walther KOLARZ, Russia and Her Colonies, (London : Georg Philip and Son, 1953). sayfa 67, devamı, 185 devamı. (") Bu kitabın yayınlandığı larihte yürürlükte olan 1924 ATA­ TÜRK ANAYASA'sında, karakteristik bir eleman olarak yer alan milliyetçilik kavramının, 1961 Anayasa'sında aynı kuv­ veti..! yer aldığını söylemek güçtür. Mithat San 20


1.

BÖLÜM

DÜNYA YÜZÜNDEKİ TÜRKLER

Kaynakları ve etkin vasıfları :

Çağdaş Türk ulusu problemine girmeden evvel, Sov­ yet Rusya'nın Avru - Asya asıllı ve komşu ülkelerin Asya asıllı halkının etnik temellerine bir göz atmak yerinde olur. Tarih öncesi çağlarda, göçebe topluluklarının ilk anayurtları olan güney - batı Asya köşesinden, kuzeye doğru bir yelpaze şeklinde üç koldan ilerlediklerini öğre­ niyoruz. Daha sonraları, bunlar MOGOL, TÜRK ve GAS­ PİR « IRK GRUPLARI » halinde bugün yaşadıkları toprak­ lara yerleşmişlerdir. Bu göçebelerden zamanla, MOGOL, ALPİN ve KUZEY tipleri meydana gelmiştir. Alpin tipi, bugünkü yurtları olan alanlara yayılarak, ırk birliğine değil, fakat dil birliğine dayanan SLAVLAR'ı teşkil etmişlerdir. Slavların, sonradan, KUZEY tipiyle karışmış olmaları mümkündür. (1) Sovyet Rusya'nın uzak kuzey şeridinde ve Volga'­ nın doğusunda yaşayan yerli halkın çoğunluğu, düz si­ yah saçlıdır. Tenleri ise, sarı - beyaz, sarı - esmer ve sarı kırmızı'dır. Yalnız ESKİMO'lar MESOSEFALİK e) -

(')

J.

S. Grcgory

and D.

W

Shave,

Thc USSR, A

Gcographical

Sur­

v�y (London 1944), : Orta genişlikte bir kafatası formudur. Bu formdaki bi.r kafatasının en fazla genişliği, kafa uzunluğunun

( ) MOSESEFALİK

O,'iı76'sından az olmadığı gibi, % 8 1'inden de fazla olamaz.

21


veya BRECHSEFALİK - ('l) kafa tası şekilleri ile bun­ lardan ayrılırlar. Eskimo'ların asılları, T:irk veya Mogol olabileceği gibi, bunlar her iki ırk'dan da olabilirler. Bu bölgelerde yaşayan halk, çoğu zaman yanlış ola­ rak kabul edildiği gibi, birbirlerinden ayrılmayan bir birlik teşkil etmezler. «A Manual on the Turanians and Pan - Turanianism» de (4) açıklandığı gibi, Orta - Asya' da göç hareketlerinin sıklığı ve fazlalığı sebebiyle ve buna ek olarak da halkın fiziksel yapısı ve yaşayış benzerliği yüzünden, buralar­ daki halk arasında etnik bir ayrım yapmak belki güçtür. Fakat, aralarında bulunan bir çok fiziksel, etnik, dil ve yaşayış benzerliklerine rağmen, Türk'leri Moğol­ lardan ayırd etmek hiç de güç değildir. Çünkü; Türk'ler ve Moğol'lar gerçekten iki ayrı MİLLETTİR. Türk'ler, Türkçe konuşurlar, İslam dinindedirler. İslam - Arap kültürünün bir dereceye kadar da Batı kültürünün etkisini taşırlar. Moğol'lar ise, Moğolca ko­ nuşurlar, Budistdirler, Çin kültürünün etkisi altındadır­ lar. (") BRECHSEFALİK : Kısa hir kafatası formudur. Bu formda hir kafatasının en az genişliği, kafa uzunluğunun % ll'nden daha fazladır. (�) Great Britain Naval Staff, «A Manual on tlıe Turanians and Pan - Turanianism» (London 1918), sayfa 1 15 ve devamı. (Bun­ dan sonra bu ki tap için sadece MANUEL denilecektir). Ma­ nual, şimdiye kadar (Fin - Macar - Türk - Moğol v.s.) hakkın­ da yazılan eserlerin en değerlisidir, bunun yerini tutacak başka bir kitap, bugüne kadar yayınlanmamıştır. A. Toynbee bu Manual'in, şöhretli bir İngiliz aliminin yardımıyla Krali­ yet deniz kuvvetleri kurmaylığının coğrafya bölümü tarafın­ dan hazırlandığını yazmaktadır. A. Toynbee «The Western Question in Greecc and Turkey» (London 1923), sayfa 355'şe bakınız. Zeki Velidi Toğan, bu şöhretli İngiliz bilgininin « Sir Denison ROSS» olduğunu bana söyledi. 22


Moğol Hükümdarı CENGİZ Han'ın akınları, (Doğu­ mu 1 162, ölümü 1227) daha sonraki Türk akınlarının, başlangıcını teşkil eder. Gerçi, Moğol istilalarının derin izlerini, Türkçe ko­ nuşan Tatar'lar üzerinde, bugün bile görmek mümkün­ dür. Ancak diğer taraftan da Cengiz Han'ın oğlu Çağa­ tay adının Amu - Derya lehçesinden geldiği unutulma­ malıdır (5) . Türk dili

Dil üzerinde araştırma yapan bilginler, dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşayan Türk'ler tarafından konuşu­ lan lehçelerin, Türk dil birliğinin temelini teşkil ettiği noktasında birleşmektedirler. Türk dili ona çok benze­ yen MOGOL ve TONGUÇ dillerinden hazan «Türk dili» hazan da «Türk lehçesi» olarak kesin bir şekilde ayrılır. Tanınmış Fransız Türkolog Jean Deny «Societe Lin­ guistique de Paris» adında dünya dilleri üzerinde bir araştırma yapmış ve 1 952 yılında «Repartition geograp­ hique des dialectes Türcs» başlığı altında yayınladığı ya­ zılarda, Türk dilini sekiz Lehçe grubuna ayırmıştır (6). - Kuzey - Doğu Lehçesi : Yakutlar, Yakutlaşmış Do­ lanlar, Moğolistan Türkleri, Tuvinler, Karagaylar ve diğer ufak Türk toplulukları tarafından konuşulan Lehçe,

(") J. K. BİRGE, «A Guidc to Türkish Arca Study» (Washington 1949), sayfa 37'd_e Türk'lerle Moğol'lar arasındaki farkın üze­ rinde kesinlikle durulamayacağını yazmakta ve bunu G. E. Smith'in « Human History» (New York 1929), sayfa 37'ye bağ­ lamaktadır. (fi) «Les Langues du Mondc» (Paris : Centrc National de la Rcc­ herche Scicntifique, 1952), sayfa 334 ve devamı. Bu eser A. Mcilet ve Marccl Cohcn'in başkanlığı altında bir dil bilginleri grubu tarafından hazırlanmıştır. 23


2

3 4

-

-

-

Hakas Lehçesi : Abakan ve Minusinsk taraflarında bulunan dağınık Türk boy'larının konuştuğu Lehçe, Altay Lehçesi : Altay dağlarındaki Türk'ler tarafın­ dan konuşulan �ehçe, Doğu Sibirya Lehçesi : Çulim nehri, Baraba steple­ ri, Tobol ve Tobolsk bölgelerinde yaşayan . Türk toplulukları tarafından kullanılan Lehçe,

5

İdil - Ural Lehçesi : Kazan Türk'leri, Başkırlar, eri­ mek üzere bulunan Mişarlar ve Teptiyarların ko­ nuştuğu Lehçe,

6

Orta - Asya Lehçesi : Çin Türkistanı (Sinkiang), Kol­ çaklar, Kazaklar, Kırğızlar, Özbekler ve Karakal­ paklar tarafından kullanılan Lehçe,

7

8

-

-

Güney - Batı veya Oğuz grubu Lehçesi Anadolu Türk'leri, Türkmenler, Kafkas Azerileri, İran Azeri­ leri, Kuzey Azerbaycanlılar Romanya' da ki Gagaus­ lar ve diğer ufak Türk Boy'ları tarafından konuşu­ lan Lehçe, Diğer Lehçeler : Kırım Tatarları, Çuvaşlar, Nogay­ lar, Kuzey Kafkasya, Kuzey Kırım, Dobruca Tatar­ ları ve diğer Türk Boy'ları tarafından konuşulan Lehçeler (7) .

(7) Stefan Wurm dil bilgisi alanında başka bir otoritedir. Wurm, «Turkic Peoples of the USSR, 1 heir Historical Background their Languages and the Development of Soviet Linguistic Policy» (London 1954) adlı bir eser yayınlamıştır. Wurm, Türk dili üzerinde derinlemesine bir araştırma yapmış, en ufak Türk gruplarının dillerini, çok eski ve hatta ölü Türk lehçe­ lerini ciddi bir analize tabi tutmuştur. Filoloğ'lar için büyük bir değer taşıyan ve Ti.irk dili ve lehçeleri üzerinde yürütü­ len, kısa ve fakat özlü mütalaalarla ayrıca pratik bir kıymet kazanan, Wurm'un bu eserinden çalışmalarım sırasında fay­ dalanmış bulunuyorum. 24


Yakutları ve Çuvaşları ayıracak olursak, yukarıda sayılan bütün bu lehçelerin Türk dilinin lehçe çeşitleri olduğunu ve hepsinin de birlikte Türkçe'nin temelini teş­ kil ettiklerini kabul etmek lazımdır. Jean Deny diyor ki : Aradaki bazı eksiklik veya fazla­ lıklara rağmen, eğer Yakutlarla ve Çuvaşlar bir tarafa bı­ rakılırsa, dünyanın çeşitli alanlarında yaşayan Türk'lerin konuştukları Türkçe;de, gerçekten pek az bir fark var­ dır (8)

(8)

«Lcs Langues du Monde», sayfa 343. 25


TÜRK TARİHİNE BİR BAKIŞ

HİUNK - NU adı, İsa'dan 2000 yıl evvelki Çin kay­ naklarında geçer ve Çin'in Batısında ve Kuzey Batısın­ da yaşayan halkı anlatır. Büyük bir ihtimal ile, bu ismin anlatmak istediği halk, Türk'ler, Moğol'lar ve onlarla ak­ raba olan göçebelerdir. TU - KİU kelimesi, ilk defa VI'nci yüzyılda, Çin'liler tarafından kullanılmış olup, Moğolistan'dan başlayarak Çin'in Kuzeyinden geçtikten sonra Karadeniz'e kadar uzanan alanlarda iki İMPARATORLUK kurmuş bulunan TÜRK'leri kasteder. Bu iki devletten Kuzeyde olanı, Baykal gölünün Gü­ neyindeki YENİ - SEY ırmağı bölgesinde bulunuyordu. Batıda olanı ise, Çin Türkistan'ındaki URUMCU'dan baş­ layarak Orta Asya'daki TAŞKENT şehrinin Kuzeyine ka­ dar uzamaktaydı. Bu devletler, sözde «TANG» Çin Hükümdar sülalesi­ ne bağlı idiler. Kuzeyde bulunanı, zamanla tam bağımsız­ lığa kavuşmuş ve milattan sonra 744 yılına kadar da bu bağımsızlığını korumuştur (1). ( ') a) Gerat Britain, Manual, sayfa 124 ve devamı, b) E. H. Parker, «A Thouscnd Ycars of the Tatars» (London 1924), sayfa 1 ve devamı. c) W. Barthold, «Historie de Turcs D'Asie Central», Mme. W. Donskis tarafından Fransızca tercümesinden, (Paris, 1 945), sayfa 6 ve devamı. d) Thc Encyclopaedia of İslam (Leyden 1913 - 1938), 4. cilt ve ilavesi, 5'nci cilt (1954), sayfa 900 ve devamı «Türk'ler» W. Barthold tarafından. 26


Şimdiye kadar bilinen ve en eski Türk anıtlarından olan ve taş sütunlar üzerine Türkçe yazılar kazılmış bu­ lunan ORHON ANITLARI VIII. yüzyılda bu Kuzey İm­ paratorluğu Hanlarının adına armağan edilmişlerdir. Bu anıtlar, 1 889 yılında, Moğolistan'daki Orhon nehri kı­ yılarında bulunmuştur. Bu tarihten daha evvel, 172 1 yı­ l ında Sibirya'da YENİ - SEY nehri kıyılarında da Orhoİı yazıları bulunmuştu. Orhon Anıtlarındaki yazılarda geçen « Oğuz» adı, İm­ paratorluğu meydana getiren BOY topluluklarına ol­ duğu kadar, Başbuğları olan Han'lara da verilmiştir (2). Uygur Türk'leri, Moğolistan'daki Selenga nehri civa­ rında yaşamışlar, Kırğızlar ise Yeni - Say boyunda yer­ leşmişlerdir (3) . 1709 yılında Demirbaş Şarlın yenildiği Poltava savaşında, su­ baylardan Johan von Strahlcnberg Rus'lara esir diişmüştü. Sibirya'ya sürülen bu subay Orhon nehri kenarmda taşlara ka­ zılmış bazı işaretler görmüş, bir kısmını kopya etmişti. 1722 yılında İsveç'e döndüğü zaman yazdığı kitapta bu taşlardan söz etmiş ve işaretleri de yayınlamıştı. Fakat bunlarm ne ol­ duğunu kimse anlamamıştı. Nihayet Fin bilgini Heikel XIX inci yüzyılın ortalarına doğru, bütün yazılı taşların kopyası­ nı çıkardı ve tekmil Avrupa üniversite ve akademilerine da­ ğıttı. 1893 yılında Danimarka'h bilgin Thomsen bu yazıları çözmeyi başardı. Orhun Amtlarından ilki, Bilge Kağan'm Başbakanı Bilge Tonyukuk tarafından dikilmişti. İkincisi H?. yılında Bilge Kağan tarafından, savaşta ölen kardeşi Kül Ti­ ğin adına, üçüncü anıt 735 yılında Bilge Kağan adına dikil­ miştir. Anıtların yazarının, Bilge Kağan'ın amcası oğlu prens Yuluğ Tekin olduğu sanılmaktadır. Bu yazılardan alınan bir kaç satır, değeri hakkında bir fikir vermeye kafidir : «Ey Türk Oğuz Beyleri! Üstten gök çökmedikçe, alttan yer delin­ medikçe, bilki, Türk milleti, Türk yurdu, Türk devleti, Türk töresi bozulmaz. Ey ölümsüz Türk milleti, kendine dön, su gibi akıttığın kanına, dağlar gibi yığdığın kemiklerine layık ol». Mithat San (') BARTORLD, op. cit. sayfa 6, devamı ve 9. Wurm, op. cit. sayfa 10 ve devamı. (")

27


Türk'lerin, yavaş yavaş Moğolistan'dan çekilmeleri olayı, Türk tarihinin ilgi çekici bir bölümünü teşkil eder. M.S. 745 yıllarında Moğolistan'daki egemenlik, Oğuz'lar­ dan Uygur'lara geçerken, Oğuzlar' da Batıya ve Güneye göçe başlamışlardı (4) Bu Oğuz göçleri, Güney - Batı Türk'lerinin, Anadolu Türk'leriyle Türkmen'lerin ve Azeri'lerin gruplaşmasına ışık tutar (5). Moğolistan'da egemenlik kurarak oralara yerleşen Uygur Türk'lerinin kaderi erken Türk tarihinin en önem­ li bölümlerinden birini meydana getirir. Uygurlar, M.S. I X'ncı yüzyılda, Sogder'lerin «Manichean» mezhebini ka­ bul etmişlerdir (6). Bundan başka Sogder'lerin yazı siste­ mi Uygur yazılarının temelini teşkil etmiş ve Uygur'ların o zamana kadar kullandıkları eski Türk yazılarının yeri­ ni almıştır (7). Bu Uygur devleti, M.S. 840 yılında Kırğızlar tarafın­ dan tahrip edilmiş ve Uyğur'lar Moğolistan'dan çıkarıl­ mışlardır. Moğolistan'dan uzaklaştırılan Uygur'lar, biri « Kansu» da, diğer «Beşbalık ve Karahoca» da olmak üzere iki yeni devlet kurmuşlardır. Uygur'ların Kansu'da ( 4)

Barthold, op., cit., sayfa 26 ve 37. Encydopcdia of lsiam, s;;ıyfa 902 ve Wurm, op., cit., sayfa 2, (5) Encyclopedia of İslam, sayfa 903 ve Wurm, op., cit., sayfa 3 devamı, (6) «Maniclıcan» mezhebi, M.S. 111. - V. yüzyılları arasında «ZER­ DÜŞT >>'lcrden ilham alarak meydana çıkan bir mezhebdir. (7) SOGDER'ler, Orta Asya'da Zerefşan nehri havzasında, Gü­ neyi Baklerya, Batısı Horczm (Hiyve) tarafından sınırlanan bölgede yaşayan kültürlü bir halk topluluğu idi. M. evvel 329 yılında Hindu - Kuş dağlarını aşarı Büyük İskendcr tarafın­ dan Soğder ve Bakterya toprakları istilaya uğramış ve Soğ­ dcr'lerin başkenti Mararkanda ( bugünkü Semerkent) tahrip edilmiştir. İstoria SSSR, (Moskova 1939 - 1940), sayfa 28, cilt 1. 28


kurduğu devlet 1028 yılında Tangut'lar tarafından orta­ dan kaldırılmış, Beşbalık ve Karahoca'daki Uygur devleti XI I I.'ncü yüzyılda Cengiz'in istilasına uğramıştır (8) . Kırgız'lar, M.S. 924 yılında Tunguç veya Moğol as­ lından gelen « Karahıtay» lılar tarafından Moğolistan'dan çıkarılmışlardır. Kırgız'ların buradan çıkarılması olayı ile Türk'lerin Moğolistan'daki egemenlikleri sona ermiş­ tir. Kırgız'ların bir kısmı göçerek Güneye, yani bugün oturdukları topraklara gelmişler ve yerleşmişlerdir (9) Hazar'lar :

Ural'lardan gelip bir İmparatqrluk kurmuş bulunan Hazar Türk'lerinden de söz açmak lazımdır. VI I . yüzılda Kafkasya'da devlet kuran Hazar'lar VIII. yüzyılda Kırım yarımadasıyle Dinyeper nehrine kadar olan toprakları da İmparatorluk'larına katmışlardır. Bu İmparatorluk X. cu yüzyıla kadar yaşamış ve o tarihlerde, bugünkü Ukrayna'lıların ve Rusların ataları tarafından tahrip edilmiştir. Hazar'lar, büyük bir ihtimalle, orta ve aşağı Volga Havzasında yaşayan ve X I I I . yüzyılda Cengiz Han tarafın­ dan toprakları istila edilen «Bolgar» larla akraba idiler. Bolgar'lar daha önceleri, Ukrayna'yı ve Balkanlarııı bir kısmını alarak kendilerine yurt edinmişlerdi. (S)

«Kansu» Çin'in üçüncü büyük eyaleti olup, Kuzey - Batı'da bulunmaktadır, Toprakları 326.156 m. kare olan bu eyaletin nüfus yoğunluğu azdır. XIII. yüzyılda İslamiyeti kabul et­ miştir. İLOŞU Kansu'nun en önemli İslfırn kültürü merkez­ lerinden biri olmuştur. «Beşbalık» Çin Türkistanı'nda Tanrı dağlarının Kuzeyinde bir şehir olup, yeri Orhon yazılarında gösterilmiştir. Kara - Hoca bugünkü Turfan şehrinin yakının­ dadır. Ancycl, of İslam, cilt il. (1927), sayfa 719. (!1) Barthold op., cilt., sayfa 37 devamı. 29


Cengiz'in istilasından sonra, kalan Bolgar'lar Slavla­ rın içerisinde erimişler ve zamanla isimleri de «BULGAR» olmuştur. (10) İslamiyetin başlangıcı

Müslüman Arapların, yakın doğuyu fethetmeleri, bu­ raların çehresini tamamiyle değiştirmiştir. 639 yılında, İranlı'lara kılıç zoruyla baş eğdiren Araplar, Transoxan­ ya'ya dayanmışlar ve 659 yılına kadar Taşkent, Buhara, Çungarya ve Fergana dahil olmak üzere bütün batı Tür­ kistan'ı ele geçirmişlerdi. Ancak buralarda İslamiyetin yayılması pek hızlı olmamış, hatta kuzey Kazakistan'la batı Sibirya'da yaşayan göçebe Türk'lerin İslamiyete da­ veti, Kazan Türkleri tarafından XX. yüzyıla kadar devam etmiştir. (11) VII. X. ncu yüzyılları arasındaki son üçyüz yıl içinde İran'lılar Orta Asya'da yavaş yavaş Arapları sıkış­ tırmağa başladılar. O derecede ki, Tranoxanya'nın ancak bir kısmı Abbasi Halifelerinde kaldı, kalanı Sasani'lerin eline geçti, ve 999 yılına kadar da onlarda kaldı. -

Türk Hükümdar'larından KARA HAN o tarihlerde, bu toprakları Amu - derya'ya kadar aldı. (12). Bu suretle bu bölgede yeni ve güçlü bir Türk Devleti kuruldu. (13) İranlıların buralarda kaldıkları üçyüz yıl, Türk Dün-

(10) Barthold op., cit., sayfa 49, devamı ve 54 devamı. İstoria SSSR, sayfa 58 devamı ve 63 devamı.

(11) Encyclopacdia of İs!am, sayfa 908. (12) Amu - Derya eski Oxsus, Sir - Derya eski Jaxartes. Her ikisi

de Sovyet Orta Asya'sının belli başlı nehirlerindendir. «For A historical and geogral'ical description» Encyc\epadeia of İslam cilt iV., sayfa 448 devamı (1934) ve cilt 1., sayfa 339 devamı (1913). ( ı3) Barthold, op., cit., sayfa 34, 66 devamı ve 69,

30


v:ısının bu alanında, gerek etnik, gerek kültür ve gerekse d i l bakımından etkisini göstermiştir. X. ncu yüzyılda, Gazne de (Kabil ile Kandahar ara­ �;ın<la) doğu Türkistandaki Kaşgar ile Hatan Şehirlerini de içine alan bir Uygur Devleti kurulmuştur. Gazneliler larafından kurulan bu Uygur Devleti, X. ncu yüzyıl Türk ıarihinin en parlak ve ihtişamlı bir bölümünü teşkil eder. Uygur Han'larından BUGRA Hanın (yaklaşık 960 da iilınüştür.) İslamiyeti kabul ettiği rivayet olunur. Uygur' !arın bu devleti 1 1 20 yılına kadar yaşamıştır. (14) Selçuk'lar ve Osmanlı'lar :

Selçuklar, Oğuz Türk'lerinin bir koludur. Selçuk 1 Ian'larından Tuğrul Bey, Gaznelileri sürmüş ve kendisi­ ııi Abbasi Halifelerinin Hamisi olarak ilan etmiştir. Tuğrul Beyin oğlu Alparslan, 1071 yılında Malazgirt Meydan Savaşında Bizanslıları yenerek, Anadolunun ka­ pılarını, kesin bir şekilde Türk'lere açmıştı. Konya'yı Başkent olarak seçen Selçuk Devleti, bun­ dan sonra Karaman'ı Irak ve Suriye'yi topraklarına kata­ rak bir İmparatorluk kurmuştur (15) . Fakat Selçuklar zamanla, Irak ve Horasan üzerinde­ ki egemeliklerini kaybetmişler ve bu toprakları, daha ön­

celeri kendilerine bağlı bulunan Hiyve Hanı Harzem Şah'a kaptırmışlardır. Hiyve Han'ları da, doğudan gelip Hatan ve Yarkenti aldıktan sonra Transoxanya'ya saldıran Karahitay'lılar­ la uzun bir süre uğraşmak zorunda kaldılar. Karahitay' lar Oğuz Türk'lerini İran ve Afganistan'a kadar izlemişler(14) Bartold op. cit. say. 62 ve devamı.

(15) Williams Stearns Davis, «A History of the Near East» (New York, 1934), sayfa 169 devamı ve 76 devamı. 31


dir. Oğuz Türklerinin bu iki ül kedeki yoğun varlıklarını Karahitay'ların o zamanki saldırılarıyle kısmen izah et­ mek mümkündür. Selçuk'ların Anadolu'daki egemenlikleri ise, Osmanlı Türk'lerinin güçlenmesiyle sona ermiştir. (ı6) Osmanlı Türkleri de Selçuk'lar gibi Oğuz Türklerin­ dendir. Ertuğrul Beyin başkanlığında Anadolu'ya gelen Osmanlı'lar ilk önce Marmara Denizi kıyılarındaki Bursa' ya yakın Söğüt Kasabasına yerleştiler. 1 326 yılında, Ana­ dolu'nun mühim bir parçasını ele geçiren Osmanlı'lar kı­ sa bir zaman içerisinde, Cezayir'den İran'a, Yemen'den Kırım'a, Moldavya'ya ve Macaristana kadar uzanan bü­ yük bir İmparatorluk kurdular. 1402 yılındaki Timur'un saldırısı bir tarafa bırakılacak olursa, diğer Türk Boy' !arının saldırısına uğramayan Osmanlı'lar bütün güçle­ rini Bizans'ın fethine ayırabilmişlerdir. XVI. ncı yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu, kudreti­ nin en yüksek zirvesine ulaştı. Birinci Dünya Savaşından sonra, Türkiye Cumhuriyeti'nin elinde Anadolu ile Trak­ yada'ki bugünkü toprakları kalmıştır. (17) CENGİZ Han

ve

bıraktıkları :

CENGİZ Hanın (1 155 veya 1 162 de doğup, 1 227 de öl­ müştür.) Ve ondan sonra gelenlerin, Türk tarihi üzerinde­ ki etkisi korkunç olmuştur. Bu Moğol Harp ilahesi, bir çok Türk topraklarını istila ederek halkını hükmü altı­ na almış ve HARZEM Krallığını ortadan kaldırmıştır. (!ü)

Barthold, op., cit., sayfa 94 ve devamı.

(ı7) Wurm, op., cit., sayfa 4 ve Davis,, op., cit., sayfa 181 devamı. Lord Eversley, «The Turkish Empire 1288 - 1 924» Şeyh Abdur­ raşit tarafından kısaltılan bu eser, Lahor'da 1952 ikinci defa basılmıştır. Sayfa 3 ve devamına bakınız.

32


Ccngiz'in Generalleri, Avru - Asya'yı Dinyeper nehrine kadar fethetmişlerdir. Cengiz Han'ın 1227 yılında ölümünden sonra, toprak­ ları dört oğlu arasında paylaşıldı. ÇUÇİ Batı ülkelerini, SİR - DERYA'dan başlayarak URAL'lardan VOLGA vadisine ve daha Batıda «ALTIN ORDU » topraklarına kadar olan yerleri almıştır. ÇAGATAY'ın

payına TRANSOXANYA'dan

FERGA-

NA, SEMİREÇ - SİNKİANG toprakları düşmüştü.

UGİDAY eski Moğol topraklarını almıştır. TOLOY Çin topraklarına sahip olmuştur. ÇUÇİ'nin oğlu BATU Han topraklarını KIRIM'a ka­ dar genişletmiştir. Çağatay ve Çuçi'den sonra gelen Mo­ ğol Hanlarının, egemenlikleri altında Türk'leştirme ve İs­ lamlaştırma hareketleri başlamıştır. Bu geniş ülkede ege­ menlik kuran Moğollar azınlıkta idiler. Yukarıda sayılan topraklarda yaşayan halkın bir kısmı, Müslümanlığı ka­ bul etmiş bulunan Türklerdi. Çağatay'ın topraklarında, İslamiyetin hızla yayılma­ sına karşı, Batu Han'a bağlı bulunan ALTIN - Ordu bölgesinde bu gelişme yavaş olmuştur. Her ne kadar Al­ tın - Ordu Han'larından BERKE Han ilk olarak İslamlığı kabul etmişsede, ( 1 266 da ölmüştür.) Müslümanlığın res­ mi din olması, ancak XIV. ncü yüzyılın ortalarına doğru gerçekleşebilmiştir. (18) Daha sonraları Altın - Ordu, Kazan, Astrahan ve Kı­ rım Hanlıklarına ayrılmıştır. Bunlardan Kazan Hanlığı, 1 552 yılında, Astrahan ise 1536 yılında Moskofların isti­ lasına uğramıştır. (l�)

Encylop., of İslam, cilt iV., sayfa 906, BARTOLD, sayfa 1 19, 1 23, 136 ve devamı, 33


Kırım Hanlığı, 1475 yılında Osmanlı İmparatorluğu­ na bağlanmış ve nihayet 1783 yılında kesin olarak Moskof topraklarına katılmıştır (19) TİMUR ve ÖZDEK Devletleri

ÇACATAY'dan sonra gelen HükCımdarlar, zamanla kuvvetlerini kaybetmeğe başladıklarından, bir Vilayetle­ rinde Vali olarak bulunan TİMURLENK ( 1 336 - 1405) 1369 yılında iktidarı zorla ellerinden almıştı. TİMUR'un doğuşu sırasında mensup olduğu oymak, her ne kadar Moğolluklariyle öğünmekte iseler de, tama­ miyle Türkleşmiş bulunmakta idiler. Türkçe konuştukla­ rı gibi, bir çoğu da İslamlığı kabul etmişlerdi. CENGİZ Han'ın « dinsiz» sayılmasına karşı, TİMUR­ LENK Müslümandı. Bu durum, CENGİZ Han'ın aksine TİMUR'un Yakın - Doğu'yu istilasını kolaylaştırmıştı. Bu­ na karşı da TİMUR'un, Müslüman olmayan halka davra­ nışını etkilemiş ve görüş açısını daraltmıştır. (20) TİMUR 1 370 yılında ÇUNKARYA'yı, 1 390 yılında İRAN'ı ve KAFKASYA'yı, 1 395 yılında Volga KIPÇAKLA­ RI'nın topraklarını ve 1 398 yılında da HİNDİSTAN'ı al­ mıştı. 1402 yılında Ankara yakınındaki savaşta, YILDI­ RIM BEYAZIT'ı yenmesi, TİMUR'a Anadolu'nun ve Suri­ ye'nin yollarını açmıştır. TİMUR'dan sonra gelenler, onun aldığı bütün bu yerleri birer birer kaybetmişler ve fakat 1499 yılına ka­ dar SEMERKANT'a hakim olmuşlardır. Önceleri zalim ve kan dökücü olan bu hükümdar ailesi, zamanla en kül( 19) BARTHOLD, sayfa 139 ve devamı, Bu kitabın KAZAN ve KIRIM Hanlıkları bölümüne bakınız. (20) GEORGE VERNADSKY, «A History of Russia», cilt III, «The Mongols and Russia» (New l-kwen : Yale Üniversity Press, 1953), sayfa 248. 34


ı i i rlü

ve açık fikirli bir Türk Hükümdar Sülalesi merteerişmişlerdir. (21)

1 ll'sinc

TİMUR'un Devleti, KIPÇAKLAR'ın bölgesinden akıp ı·.l'len ve BATU - HAN'ın torunları olan ÖZBEK Türk­ ll'rirıin seline uğramıştır. KAZAKLAR'ın bölgesi XVIII. neti ve XIX. ncu yüz­ yavaş yavaş Ruslar tarafından istila edilmiştir.

v ıl la rda

Kuzey AMU - DERYA ile KOPET dağı arasındaki Ol.BEK topraklarında, XVI - XVIll. neti yüzyılları ara­ ·.ıııda üç ÖZBEK Devleti kurulmuştur. Bunlar da

:

BUHARA Emirliği, Hive Hanlığı ve HO­

l\ ı\ NT Hanlığı olup, XIX. ncu yüzyılda Rusların hükmü .ılı ıııa

girmişlerdir (22) .

Türk tarihinde, şimdiye kadar, varlıklarından pek söz edilmeyen bazı BOY'ları ele almak gerektir ki, lııııılarda Türk asıllı olup, tarih alanında görüldükten lıısa bir zaman sonra, tekrar kaybolan PEÇENEK'ler ve 1\ 1 PÇAK'lardır. l 111.la

PEÇENEK'ler IX. ncu yüzyılın sonlarına doğru ana­ olan Volga ve Ural bölgelerinden, OCUZ Türkleri ı 11 rafından sürülmüşlerdir. (23) Doğu - Avrupa'ya yürüyen PEÇENEK'ler, MACAR' lıırı yenerek, Rusya'nın güneyinde bir Devlet kurmuşlar­ dır. Ancak bunlar, 1091 yıl İnda BİZANS'lar tarafından ta­ ııı:ııııiyle kılıçtan geçirilmişlerdir. MACARİSTAN'da ka­ lıııı PEÇENEK'ler ise yerli halkla karışmışlardır. ' ıırı ları

ı

111

ı ''ı ı

'11

MICHAEL PRAWDIN, «The Mongol Empire, its Rise and Legacy», Eden ve Ccdar Paul tarafından Almanca­ dan tercüme edilmiştir. (London : G. Ailen and Unwin, second impression, 1941), sayfa 424, 465, 479, 488 ve de­ vamı, lıl BARTOLD, sayfa 1 82. BARTHOLD, sayfa 185 devamı, 1 90 devamı. AKDES KURAT, «Orta çağ Peçenek tarihi» (İstanbul, 1937), al

35


Türk asıllı KIP ÇAK'lar, SİR - DERYA bölgesinin İRİŞ ırmağında olan anayurtlarından, OGUZ istilasının başlangıcında, Doğu - Avrupa'ya göç etmişlerdir. Rus ta­ rihinde « POLOVTSY » diye adlandırılan KIPÇAK'lar Tu­ na nehri deltası ile Karpat dağları arasındaki toprakları, Kırım'ı ve Volga'nın aşağı kısımlarını ele geçirmişlerdir. Moğollar, 1 239 yılında KIPÇAK Devletini istila ve tahrip etmişler, kalan halk da göçebelerle karışmıştır. (24) TİMUR'un mirasının, ÖZBEK'ler tarafından tasfiye­ sinde, önemli rol oynayan Moğol'lar, Türk tarihinin baş­ ka bir bölümünü meydana getirirler. TİMUR'un Devletini, beşinci kuşağa kadar devam et­ tiren BABUR - ŞAH (1483 - 1530), TİMUR'un eski ülke­ sindeki ÖZBEK Hükümdar Sülalesinin başlıca düşman­ larından biri olmuştur. BABUR - ŞAH, 1526 yılında, HİNDİSTAN'ı işgal ederek, orada meşhur büyük Moğol Hükümdar Sülalesi­ ni kurmuştur. Bu Hükümdar Sülalesi, Hindistan, bir İn­ giliz Sömürgesi oluncaya kadar, ayakta kalmıştır. (25) Anayurtları olan Yeni - SEY'den çıkar6ıldıktan son­ ra, LENA vadisine yerleşen ve Türk tarihinde önemli rol oynayan, Türk BOY'larından YAKUT'ları da hesaba kat­ mak lazımdır. En son olarak da Türk tarihi için, önem taşıyan Mo­ ğol KALMUK'ları gelir. KALMUK'lar, Türk asıllı olmayıp, OYRAT'tırlar. Bunların kaynakları MOGOL - OYRAT İmparatorluğuna dayanır. Bu İmparatorluk 1455 yılında yıkılmışsa da, XV. nci yüzyılın sonlarına doğru tekrar kurulmuş ve Orta - Asya' -------

(24) WURM, op., cit., sayfa 4 ve BARTHOLD op., cit., sayfa 81 - 88. (25) ENCYCLOPAEDIA BRITANNICA, cilt 22, (Article on Turcs), Türk'lcr hakkında bilgi, sayfa 625.

36


da son bir göçebe Devleti olmuştur. KALMUK'lar 1 603 1 604 yıllarında HİVE Hanlığını istila etmişlerdir. 1 6 1 8 yı­ lında İLİ vadisinde yaşayan KALMUK'lardan bir kısmı, diğerlerinden ayrılarak, batıya doğru göç etmişlerdir. Batı KALMUK'ları, 1 632 yılında, Volga'nın aşağı kı­ sımlarında, kayda değer büyüklükte toprak elde etmişler­ dir. XVIII. nci yüzyılda, tehlikede olduklarını öne süren KALMUK'lar, Volga kıyılarındaki topraklarını bırakıp, tekrar ÇİN'e dönmeğe karar verdiler. 177 1 yılında, Vol­ ga'nın doğusunda büyük bir KALMUK kalabalığı toplan­ mış ve köylerini yakarak göçe hazırlanmışlardır. Volga'nın Batı kıyısında yaşayan KALMUK'lar ise, göçe hazırlanan soydaşlarına katılmıyarak, yerlerinde kal­ mışlardır. Yerlerinde kalan bu KALMUK'ların torunları hala batı steplerinde yaşamaktadırlar. (26) Bu göçte çekilen eziyetler ve uğranılan felaketler, ta­ rihin büyük trajedilerinden biridir. Göçe katılan 300.000 insandan, üçtebiri bile, hududu geçerek, Çin - Türkistan' ındaki bereketli İLİ vadisine sağ ve salim olarak varama­ mışlardır. LENİN'in «Nasyonal Politika» diye adlandırılan si­ yasetine uyularak, SOVYET SOSYALİST KALMUK MUH­ TAR BÖLGESİ kurulmuştur. Ancak İkinci Dünya Sava­ şından sonra, bu muhtar bölge idaresi ortadan kaldırıl­ mış ve sağ kalan KALMUK halkı da doğuya sürülmüş­ tür. (27) (26) (27)

WURM, op., cit., ·sayfa 8, LENİN'in «NASYONAL POLİTİKASI» diye adlandırılan bu siyaset; Sovyetler Birliği'ndc Rus olmayan halkın güvenini kazanmak için, Sovyet hükumetleri tarafından uygulanır. Bu politikaya; mahalli kültürün, dil ve sanatın geliştirilmesi, ve hatta milli cumhuriyetlerin kurulması da dahildir. (Ancak; tanınan bu haklar, hiç bir zaman, Sovyet hükumetlerinin 37


TÜRK TARİHİ HAKKINDA BAZI DÜŞÜNCELER :

Bundan evvel verilen kısa tarihçe, Türk tarihindeki olayların kaotik (inişli - çıkışlı) gelişmesini yansıtmakta­ dır. Türk BOY'larının faaliyet gösterdikleri tarihi mer­ kezler, çoğu zaman bir tali kıt'adan (SUBCONTINENT) diğer tali kıt'aya, değişmektedir. Kısa süreli Devletler ve İmparatorluklar, beklenmedik anlarda meydana çıkmak­ ta, olayların devamlılığı ise, şaşırtıcı bir düzenle kesili­ vermektedir. OLAF CAROE; birleşen, ayrılan, daha sonra bir bir­ leriyle karışan, bu Hükümdarlar ve BOY'lar silsilesini, bir pencere camına düşen bir birine karışan, sonra bir birin­ den ayrılıveren veya kaybolan, çoğu zaman genel akışa kapılarak, akıp giden yağmur damlalarına benzemek­ tedir. (28) OLAF CAROE'nin bu benzetmesi ; üzerinde yaşayan insanların yakın zamanlara kadar göçebe (NOMADS) ge­ leneklerine ve adetlerine uyarak kuvvetlerini sürekli bir şekilde, hareket halinde tuttukları topraklar için, dogur bir benzetmedir. ARNOLD J. TOYNBEE, bu konuda daha sağlam te­ mellere dayanan bir açıklama ortaya koymaktadır. TOYNBEE; göçebelerin tarihle bir bağlantısı olmak­ sızın yaşadıklarını ve sadece bazı rastlantıların sonucu birliğini ve komünist partisinin beraberliğini bozmamalıdır). Bu siyasetin dayandığı politik temel slogan «Nasyonal üni­ forma, komünist büyc»'dir. JULIAN TOWTER, «Political Po­ wer in the USSR», 1917 - 1947. (New York : Oxford University Press, 1948) sayfa 50 ve devamı. (28) OLAF CAROE, «Soviet Empire», «The Turks of Central Asia and Stalinism (London : Macmillan ad Co., 1953), sayfa 3 1 38


olarak, tarih alanında ara sıra gözüktüklerini söylemek­ tedir. Ancak tarih alanındaki bu gözükmelerin; bazen otur­ dukları topraklarda meydana gelen büyük bir kuraklığın sonucu olarak veya bazı komşu yerleşik (sedentary) top­ luluklarda ortaya çıkan sosyal boşluklar yüzünden mey­ dana geldiğini ve fakat bu sebeplerin, çoğu zaman, gö­ çebelerin yaşantıları dışında kaldığını TOYNBEE söz­ lerine eklemektedir (29).

(29) ARNOLD J. TOYNBEE, «A Study of History», D. C. SOMER­ VELL tarafından 1 - VI'ncı ciltlerin kısaltılmışı (London Oxford University Press, 1949), sayfa 169 ve 1 75 devamı. 39


DÜNYADAKİ TÜRKLER Bugünkü Türk Halkı :

Dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşayan Türk Halkının nüfus sayısı hakkında, çoğu zaman, ancak yaklaşık bir rakam verilebilir. İran, Çin ve Afganistan gibi memleket­ lerde, Datı ölçüsünde bir nüfus sayımı olmadığı .için. buralardaki halkın sayısı bir tahmine dayanır. Sovyet Rusya'da son nüfus sayımı Ocak 1939 ·yılında yapılmıştır. Fakat, İkinci Dünya Savaşı, bu memleketin nüfusu üzerinde tesir yaptığı gibi, doğumu da etkile­ miştir. Eksiksiz ve faydalanabilecek istatistik rakamları bu­ lunan tek ülke, Türkiye Cumhuriyeti'dir. Bu konuda beli­ ren bir güçlük daha vardır ki, o da Türklerin azınlıkta bulundukları yerlerin Hükumetleri, oralarda yaşayan Türklerin miktarını daima daha az göstermek eğiliminde olmalarıdır. Aşağıdaki tabela Türk Halk gruplarının miktarını yaklaşık olarak gösterir

Türkiye Cumhuriyeti S.S.C.B.'de Çin Cumhuriyeti (Sinkiang)'da İran'da Afganistan'da Toplam :

20.079,000 (1954 yılı yaklaşık) ( 1 , l a) 19.000,000 (1939 yılı yaklaşık (2) 8.000,000 (yaklaşık) 5.700,000 (yaklaşık) 1 .400,000 (yaklaşık)

( 3) (4) ( 5)

54.179,000

( 1) Ahmet Emin Yalman, «Turkey» Britannica Book of the Ycar 1955, (Chicago : Encyclopae. Britannica, 1955), sayfa 755. Bu kaynaklar T.C.'nin nüfusunun, 1950 nüfus sayımı istatistik yıllığından 20.934,670 olarak almışlar ve 1954 yılı nüfusunu 40


Türk halkının üreme oranı gözönünde tutulur ve Bulgaristan, Romanya, Yugoslavya, Yunanistan, Irak, Su­ riye, Mısır ve Kıbrıs'da yaşayan Türkler hesaba katılırsa, bu rakamların daha da kabaracağı meydana çıkar. Bir Türk kaynağı ; «Türkiye Yıllığı, İstanbul Basım­ evi 1 947» sayfa 291 de Türklerin Avrupa ve Asya'daki da­ ğılışlarını aşağıdaki şekilde vermektedir (6) Türkiye Cumhuriyeti S.S.C.B.'de İran'da Çin'de (Sinkiang)

1 6.000,000 (7) 22.000,000 6.000,000 4.000,000

tahmin etmişlerdir. Bu miktarın % 83,Tsinin ana lisanı Türkçe olduğu gözönünde tutularak, tabelaya konulan 20.079,000 rakamı bulunmuştur. (12.) 1 965 yılı genel nüfus sayımı T.C. nüfusunun 31 .39 1 ,42 1 olarak tesbit etmiştir. Senelik artış oranına göre, T.C.'nin 1969 yı­ lında nüfusunun 34.000,000 bulacağı tahmin edilebilir (Mithat San), (2) Bu rakamlar Sovyet'lerin 1 7 Ocak 1 939 yılındaki nüfus sayı­ mından alınmıştır. «Results of the Soviet Census» The Ame­ rican Quarterly on thc Sovict Union (New York : Kasım 1940 yılında American - Rusian Enstitüsü tarafından yayınlanmış­ tır), sayfa 99. ( 3) Mehmet Emin Bugra, Doğu Türkistan (İstanbul : Güven Ba­ sımevi, 1 952), sayfa 5, - Yazar bu rakamların mlibaltığalı 0!­ duğuna inanmaktadır. (4) Strani Blizlınevo i Srednevo Vostoka (Yakın ve Orta - Doğu memleketleri) Moskova, 1944), sayfa 2 12, Sovyet Ansiklopedi­ si, 1952 - Kalendar - sprovochnik ( 1952) - calendar - vade - ma cum), sayfa 694. ( ') Strani Blizhnevo i Sredncvo Vostoka, sayfa 269, ve 1952 - Ka­ lendar - spravochtıik, sayfa 692. (6) Türkiye Yıllığı (İstanbul : Türkiye Basımevi, 1 947), sayfa 291 , (7) 1 945 yılı nüfus sayımında Türkiye Cumhuriyetinin nüfusu 1 8.800.000 olarak tesbit edilmiştir. Nüfus artış oranı gcizönün· de tutulursa T.C.'nin nüfusunun 1 947 yılında 19.500,000 üstün­ de olması gerekir. Bu itibarla yukarıda verilen 1 6.000,000 ra­ kamında bir yanlışlık vardır. (Mithat San) 23.000,000

41


Afganistan'da Bulgaristan'da Irak'da Romanya'da Yunanistan'da Suriye'de Kıbrıs'ta Mısır'da

2.000,000 400,000 200,000 200,000 10,000 50,000 40,000 (8) 10,000

Bu kaynağa göre, 1 947 yılında Türklerin nüfusu 51 ,000,000 dır. Diğer Türk Kaynakları daha yüksek ve kabarık rakamlar vermektedirler. Mesela; Kırım Tatar­ larının önderi ve Pantürkistlerin temsilcisi, Cafer Seyit Ahmet Kırımer, 1952 yılında dünya yüzündeki Türklerin miktarını 65,000,000 olarak göstermektedir. (9) Modern tarihin başladığı devirlerde; Türkler Doğu Avrupa, Sibirya, Orta - Asya, Kafkasya ve daha sonraları Anadolu'da çok geniş toprakların sahibi idiler. Fakat, Moskof Beyliğinin yayılarak politik gücünün artması ve sonunda Rus İmparatorluğunun kuvvetlenmesi (XVI. nci yüzyıl ile XIX. ncu yüzyıl arasında) Türk topraklarının çok daralması neticesini doğurmuştur. Çin'in Amur nehrine, Moğolistan'a ve Orta - Asya'ya sarkması buna ilave olarak da Batı'nın (XVII. nci yüzyıl ile XIX. ncu yüzyılları arasında) artan politik baskıları ve kültürel etkileri, Türk'lerin egemenlik alanlarını daha da küçültmüştür. Osmanlı İmparatorluğundan gayri diğer Türk devletKıbrıs'daki Türk'Jcrin nüfusu 120.000 civarında olduğuna gö­ re, yine kaynağın verdiği 40,000 rakamında bir yanlışlık ol­ ması lazımdır. (Mithat San). (D) Cafer Seyit Ahmet Kırımer'in, «Kırım Ti.irk'lerinin Milli Sa­ vaşları» adlı Edige Kırıma! tarafından yazılan kitaba önsü­ zünde «Emsdetten 1 952», sayfa XV ve Kırımer'in kısa biogra­ fisi ve mülahazaları. (8)

42


leri, birer birer Rusya'nın, Çin'in ve İran'ın sömürgesi du­ rumuna düşmüşlerdir. Bugünkü Türk'lerin oturduğu topraklar; Türkiye Cumhuriyeti, İran Azerbaycan'ı, İran'da etrafı çevrili, izo­ le edilmiş vaziyette bulunan ufak Türk toplulukları, Rus­ ya'daki Türk Cumhuriyetleri, Türk muhtar idareleri, Türk muhtar bölgeleri, Çin'e ait Doğu - Türkistan' da (Sin­ kiang) yaşayan Türk'lerin bulunduğu yerler ve Afgan Türkistan'ı denilen ve Afganistan'ın hududu boyunca bir şerit gibi uzanan yerlerdir. Bulgaristan'da, Romanya'da, Yugoslavya'da, Yuna­ nistan'da, Arap dünyasında (Irak, Suriye ve Mısır'da) ve Kıbrıs'ta erimekte bulunan Türk azınlıkları vardır(10) .

( IO)

Kıbrıs Türklerinin durumu bugün bu kitabın yazıldığı tarih­ ten çok başkadır ve bir «Kıbrıs TÜRK Federe Devleti» ku­ rulmuştur. (Mithat San) 43


OSMANLILAR VEYA ANADOLU TÜRKLERİ Kaynakları ve etnik kompozisyonları :

Anadolu Türk'leri; etnolojik bakımdan Türkistan'da, Asya'nın diğer yerlerinde ve Doğu - Avrupa'da yaşayan soydaşlarından büyük aykırılıklar gösterirler.

A.J. Toynbee (1 0) , Eliot Grinnell Mears (1 1) ve İngiliz Hükumetinin Türk Dünyası hakkında yayınladığı 3 ese­ rin yazarları, Anadolu Türklerinin çok çeşitli etnolojik nitelik taşıdığı üzerinde birleşmektedirler. (12) Anadolu Türklerinin; kaynak bakımından, gerek vü­ cut yapısı ve gerekse etnik nitelikleri yönünden, Asyalı Türk tipiyle benzerliği azdır. Anadolu Türkleri, politik anlamda ve kavramda Türkdürler.

Anadolu Türkü; Türklerin Rumlarla, Slavlarla, Kürt­ lerle, Acemlerle, Ermenilerle, Gürcülerle, Çerkeslerle ve Araplarla karışımından meydana gelmiştir. «TURANLI » tipi ise artık nedir görülecek şekilde tarihe karışmıştır. (10)

Arnoltl J. Toynbee, «The Wcstcrn Question in Grcccc and Turkey, A Study in the Contact of Civilizations» (London : Constable and Co., 1 923), sayfa 1 19, 1 1 1 , 1 14. (11) Eliot Grinell Mcars, «Modern Turkcy» (New York : Macmil­ lan Co., 1924), sayfa 39, (12) a) Great Britain, Manual, sayfa 213, b) Great Britain Foreign Office, The rise of the Turks - The Pan - Turanian Movement. Tarih seksiyonu el kitabı, 96 No. C ve D bölümü (Londra : 1919), sayfa 38 ve devamı. c) Great Britain Foreign Office, ANATOLIA, tarih seksiyonu tarafından hazırlanan el kitabı (Londra : 1920), sayfa 1 8 ve devamı. 44


Yalnız Anadolu'nun bazı bölgelerinde, Türklerin bir kısım Rum halk tabakasiyle karışımından meydana gel­ miş ve kendine mahsus « homogen» bir niteliği olan Os­ manlı Türklerine rastlanır. Avrupa Türkiye'sine gelince : Burada karışımın en uygun olduğu yer İstanbul 'dur. (1 3) Bütün Anadolu halkının kaynağı Osmanlı Türkleri değildir. Anadolu Türklerinin içinde; saf Asyalı beden yapısını muhafaza eden diğer Türk BOY'ları vardır. Bun­ ların içinde, sayıca en fazla olanları, İzmir ile Doğu - To­ roslar arasında ufak topluluklar halinde yaşayan YÖ­ RÜK'lerdir. Göçebe olan bu YÖRÜK'ler, Osta - Asya adet ve geleneklerinden bir çoğunu hala devam ettirmektedir­ ler. Gerek vücut yapıları ve gerekse lehçeleri bakımından YÖRÜK'ler Osmanlı Türklerinden ziyade, Azerbaycanlı­ lara benzerler. YÖRÜK'lerin konuşmaları sırasında çok eski Türkçe kelimeleri kullanmaları ve Orta Asya'daki yuvarlak çadır şeklinden vazgeçmemeleri, üzerinde du­ rulmağa değer bir konudur. TÜRKMEN'ler'de, Anadolu'da yaşayan başka bir Türk BOY'unu meydana getirirler. Asyalı bir çok nişan­ ları hala Üzerlerinde taşıyan TÜRKMEN'ler, Orta Ana­ dolu'nun düzlük bölgelerinde, Tuz Gölü etrafında ve To­ ros'un doğusunda yaşamaktadırlar. (14) Kızılbaş Türkler ise, Ankara Ovasında, Tokat ve Ka(13) ( 14)

Great Britain Manual, sayfa 213. Anadolu'da; Osmanlı Türk'lerindcn gayri Türk BOY'ları hakkında bilgi : a) Great Britain Manual, sayfa 214, b) Grcat Britain f'oreign Office «ANTOLIA», sayfa 19, c) Donald Everett Webster, «THE TURKEY OF ATATÜRK» (Philadelphia : The American Asademy of Political and Social Science, 1939), sayfa 44, 45


rahisar'da yaşarlar. Kızılbaş'ların tarihleri, İran Azeri eri ve Transkafkas Türkleriyle düğümlenmektedir. (ı5) Miktarları az olan AVŞAR'lar ve NOGA Y'lar da Türk BOY'larından olup, Toros dağlarının Adana çevresinde yaşamaktadırlar. ( 14) Kemalist rejim, Anadolu'ya Modern Okul sistemi ge­ tirmiş ve sanayileşme yolunda önemli adım lar atmıştır. Bunlardan başka, geçmişteki DEREBEYLİGİN ve göçe­ beliğin kalıntılarını silmek için, uygulanan idari politika ile, çeşitli Türk BOY'larının aralarındaki zincirin halka­ larının birleştirilmesi ve sıklaştırılması suretiyle bir kay­ naşma sağlanmıştır. ·

Anadolu'da konuşulan dillere göre istatistik rakam­ ları :

1 927 Yılında nüfusu 1 3.648.270 kişi olan Türkiye Cumhuriyeti'nin nüfusu, 1950 yılında 20.934.670 kişiye varmıştır. 1 945 yılında yapılan bir istatistik, konuşulan dillere göre, bize aşağıdaki rakamları vermektedir : (ı6) + (1 7) Türkçe 1 6 .598.03"/ 1 .476.562 Kürtçe + Zazaca 247.204 Arapça 88.680 Rumca 66.691 Çerkezce 56.179 Ermenice 5 1 .019 Yahudice 46.987 Lazca Memleketin çeşitli bölgelerindeki nüfus yoğunluğu, büyük farklar gösterir. Doğu Anadolu'nun bazı dağlık -

---

----

-

-

(15) Yazarın, «Kızılbaş Türk'ler» deyiminden kasdı eğer ALEVİ Türk'ler ise, verilen bilgi çok eksiktir (Mithat San). ( 1 6) 1 970 yılı nüfus sayımında, T.C.'nin nüfusunun 35.605.176 kişi olduğu tcsbit edilmiştir. Aynı yılda yapılan istatistik ise, ko46


bölgelerinde, kilometre kareye 5 kişi düştüğü halde, bu ıniktar sahillerde kilometre kare başına 92 kişiyi bulmak­ ıa<lır. (18) Ancak T. C. Hükumetinin bir taraftan Türk Soyun­ olanların, göçmen olarak, anayurda gelmeleri için bü­ yük kolaylıklar göstermesi, diğer taraftan ise azınlıkların Türkleştirilmesi için daimi çaba harcaması sonucunda, rıüfus yoğunluğu az olan bölgelerde bir denge meydana gelmesi sağlanmıştır. (19) dan

Anadolu Türklerinin politik gücü (potansiyeli) :

Anadolu Türkleri; diğer Türk halkı ile kıyaslandığı zaman, bunlar en az Asya asıllı ve etnik bakımından da nuşulan dillere göre, aşağıdaki rakamları vermektedir : Mithat San 32.889.421 Türkçe 2.127.915 Kürtçe + Zazaca 368:259 Arapça 30.463 Çerkezce + Abazaca 29.469 Rumca 36.667 Gürcüce 18.109 Ermenice 26.007 Lazca 7.254 Boşnakça 7.451 Arnavutça 2.285 Yahudice ( ' ') 1975 sayımı Türkiye nüfusunun 40.197.669 olduğunu ortaya koymuştur. (Mithat San) ( ' 8) İstatistik yıllığı <Ankara İstatistik Genel Müdürlüğü, 1951), Nüfus Yoğunluğu Bölümü. ( ''') WEBSTER, op., cit., sayfa 38, 50, 60, 1 17. Discusses re Tur­ kification under the Kemalist regime. Kemalist rejim altında Türk'leştirme : T.C. Hükumeti, Sov­ yetleştirilmiş Bulgaristan'dan, Türk'çe konuşan binlerce PO­ MAK azınlığını ve SINKIANG'dan komünistlerin zülmünden kaçan Türk'leri göçmen olarak, memlekete kabul etmiştir. ·

47


en az Türkdürler. Fakat; Milliyet duyguları en fazla ge­ lişmiş ve aynı zamanda da daima lider durumunda bu­ lunmuş bir Türk Topluluğudurlar. Anadolu Türk halkının; Asya'daki eski göçebe alış­ kanlıklarını ve niteliklerini korudukları veyahut Türk­ leştirilen Anadolu halkının bu alışkanlık ve gelenekleri tekrar elde ettikleri anlaşılmaktadır. Ülküleri, kültürleri, dilleri ve dini inanışları birer faktör olarak, Osmanlı Türklerinin, yüzyıllar boyunca, yüksek kalitelerini ve as­ kerlik niteliklerini korumalarına yardım etmiştir. PAUL WITTEK'in Londra Üniversitesinde 1937 yı­ lında verdiği çok değerli bir seri konferanslarda; Anado­ lu Türklerinin XIV. neli yüzyılı ile XVI. nci yüzyılları ara­ sında bu kadar büyük bir İmparatorluk kurabilmelerinin sebeplerini ve Türk Milletinin 1 9 1 8 - 1922 yılları arasında­ ki çöküntüden kurtulabilmesinin nedenlerini köklü bir şekilde anlatmıştır (20) . PAUL WITTEK'e göre; ilk Osmanlılar kendilerini, İslam Mücahitlerinin devamı, Gaziler topluluğunun bi­ rer ferdi olarak, etraflarında bulunan imansızlara karşı savaşmanın herbirisi için kutsal bir hayat görevi olduğu­ na inanıyorlardı. Gazilerin; herkesce bilinen, savaş slo­ ganlarından başka fütuwa topluluğu geleceğine göre on­ ların din kurallarına sıkı sıkıya bağlı erdemli, iman ve cesaret dolu bir yaşayışları vardı (21), (21 a). (20)

Paul Wittek, The Rise of the Ottoman Empirc (London : The Royal Asiatic Socicty of Great Britain and Jreland, 1938). (21) GEORGE A. ARNAKIS, «Futuwa Traditions in the Ottoman Empirc», Journal of Near Eastern Studies, cilt XII, sayı 4, Ekim 1953. (!t a) Paul Wittck'in (Futuwa Tradition'u) adı altında Ahiliğin FÜTÜVET denilen kuruluşunu anlatmak istemektedir. Bi­ lindiği gibi, 13'ncü yüzyılın sonlarına doğru zayıflamaya başlayan Selçuk devletini ayakta tutmak için, Anadolu'daki 48


Avrupa'daki şövalyelik müessesesiyle kıyaslanabile­ cek bu nitelikler, Anadolu'nun uzak sınır bölgelerinde kendini daha fazla belli etmekteydi. Savaşta olduğu ka­ c.lar, İmparatorluk yaratma çabalarında da, bir Ulus ül­ küsü halinde kendisini gösteren bu cenkçilik ruhu, özel­ likle Gaziler Devletinin ilk kuruluşu sıralarında, çok ha­ kim bulunmakta idi. Başlangıçta, fetholunan ülkelerin organize edilerek, oralardan faydalanılabilmesi için ge­ rekli bulunan elemanların, mesela rençber, esnaf, tüccar, sanatkar ve din adamlarının kıtlığı duyulmuştur. (22) ilk Osmanlıların bu nitelikleri ve özellikleri, zamanla yavaş yavaş azalmış ve maniyi fik Süleyman'ın (Kanuni Sultan Süleyman) 1 522 - 1 566 yıllarındaki muhteşem Hü­ kümdarlık devrinden sonra kaybolmuştur. Ratı Avrupa tarih yazarları; İmparatorluğun durak­ lama ve gerileme devirlerinde, Osmanlı Türklerinin ka­ rakter ve niteliklerin bozulduğunu, dönen bir çok fesatla­ rın ve yaygın bir hale gelen rüşvetin çözülmeğe sebep ol­ duğunu ısrarla ileri sürerler. Oğuz BOY'ları kümeleşmeye başlamışlardı. İşte bu sıralarda, AHİLİK adiyla milli bir dayanışma birliği kurulmuştur. Ana­ dolu'da sosyal düzenin kurulmasına da öncülük eden bu ör­ güt, Osmanlı Devletinin güçlenmesine de yardımcı olmuştur. 13'ncü yüzyılın ortalarına doğru, Orta Asya'nın Türk bölgesi Horasan'dan Anadolu'ya göç eden AHİ EVRAN tarafından Kırşehir'de kurulup, kısa zamanda Anadolu'nun en ücra kö­ şelerine yayılan AHİLİK milli birlik ve beraberliği, karşılık· lı sevgi ve saygıyı, sosyal dayanışma ve yardımı temel ilke sayan, el birliği, gönül birliği ve kardeşlik havası içinde, din ve ahlak kurallarına sıkı sıkıya bağlı, sağlam yürekli, düzenli bir milli toplum kurmayı amaç bilen TARİKAT niteliğinde bir kuruluştu. Bunların kendilerine özgü töreleri ve zaviye adı verilen dernekleri vardı. Bu kuruluşa FÜTÜVET adı ve­ riliyordu. Üyeleri daha çok meslek sahibi sanatkarlardan ve esnaf kişilerdendi. Küçük sanatların gelişmesinde, yayılma­ sında ve sanat erbabının geleneksel kurallara göre yetiştiril­ melerinde, ekonomik hayatın düzenlenmesinde büyük yarar­ ları görülüyordu. - Mithat San (�2) Paul Wittek, sayfa 14, 37, 40.


KAFKAS TÜRKLERİ

Kafkasya; Karadeniz'le Hazer Denizi arasında uzayan geniş ve dil şeklinde bir toprak parçasıdır Bu ülkenin ku­ zey yönü, Azak Deniziyle Hazer Denizi'nin kuzeybatısı arasındaki şekilsiz ve biçimsiz bir steple çevrilmiştir. Batısı Anadolu, güneyi ise İran topraklariyle sınırlanmış bulunmaktadır. (1) Kafkasya'da çeşitli zamanlarda ayrı ayrı milletlere ait kültür akımları birbirleriyle çarpışmışlar ve kuvvetli İran kültürü ile Bizans ve Osmanlı kültürleri, Kafkasya halkı üzerinde, kalıcı izler bırakmışlardır. Bu bölgenin XVIII. nci ve XIX. ncu yüzyılarda Ruslar tarafından is­ tila edilmesiyle, Rus kültürünün etkisi altına girmesi, Kafkas tarihinin son bölümünü teşkil eder. Kafkasya; stratejik bir mevkide bulunması yüzün­ den, binlerce sene, bir çok ırkların \ e milletlerin göç yolu olmuştur. Bu olayların bir sonucu olarak da, bugün Kaf­ kasya'da yaşayan halk etnik bakımdan çok karışmıştır. Uzmanlar; Kafkasya'nın en eski olarak bilinen esas yerli (•)

Kafkasya'nın coğrafik durumu hakkında genel bilgi için : a) Gregory and Shave, op. cit. sayfa 465 ve devamı, b) N. N. Baranskiy, Ekonem. Georgrafya SSCB, (Moskova, 1951), sayfa 2 1 1 - 226, 336 - 63, c) Dr. 1. Erborn, Kaukasien (Berlin, O. Stollbcrg, 1942), say­ fa 7 14, d) Bolshaya Sovetskaya Entsiklopedia, cilt 30, (1937), sayfa 451 - 8 1 , (bundan böyle kısa olarak BSE rümuzu kullanı­ lacaktır). Bu büyük Rus ansiklopedisi 1926 - 1948 yılları arasında 64 cilt olarak ilk defa basılmıştır. -

50


halkının dahi, pek fazla karışmış olduğunu söylemekte ve şayet bir ayrım yapılacak olursa, bir çok kollara ayrı­ lacağını ileri sürmektedirler. Eski Azerbaycan Lideri ve yazar rahmetli Mehmet Emin Resulzade'nin, yaptığı ayırım araştırmalarımız için yeterlidir (2) . Resulzade'ye göre Kafkas halkı aşağıdaki şekilde bir etnik ayrım gösterir : 1. Azeriler : Türkçe konuşurlar, İslam dininde, şii mezhebindendirler. -

2. Ermeniler : Dilleri Indu - Avrupa aslından ge­ lir, Hristiyan - Gregoryan - dırlar. -

3. Gürcüler : Dilleri İbero - Kafkas olup, Rum Ortodoks Klisesine bağlıdırlar. -

4. Kuzey Kafkasyalılar : İbero - Kafkas lehçesi ve­ ya Türkçe konuşurlar. Ortodoks Klisesine bağlı bir kı­ sım Asetin'lerden gayrısı İslam dinindedir (3). -

1939 yılı Sovyet nüfus sayımına göre Kafkasya'daki halk grupları (4) Milletlere göre :

Azeri Türkleri Gürcüler Ermeniler

2.274,805 2.248,566 2.151,884

(!) Mehmet Emin Resulzade'nin ilavedcki biyografisine bakınız, ( ') M. E. Resulzade'nin, «Kafkasya Problemi», Kafkasya Aylık mecmuacı, Münich , Mülteci Kafkas politikacıları tarafından yayınlanmıştır. (1952, No. 4/9, Nisan 1952, sayfa 4. (1) Strani mira (The Countries of the World) the year - book, edited by P. F. Yudin and F. N. Petrov, ikinci baskı (Mosko­ va : AGIZ, 1946), sayfa 127 ve devamı. Oscar Janowsky, Nati­ onalities and Nationale Minorities, (New York : Macmillan Co., 1945), sayfa 75 ve devamı,

51


BOY'lara göre :

Dağıstanlılar Çeçenler Asetinler Kabartaylar İnguşlar Edige Çerkezleri Karaçaylılar Abazalar Balkarlar

857,371 407,690 354,547 164,106 92,074 87,973 75,737 58,969 42.666

(5) (5) (5)

(5)

Sovyet sınırlarının yanıbaşında yaşayan Kafkaslılar :

İran Azerileri (yaklaşık) 3.000,000 (6) Türkiyc'de Gürcüler (Gürcüler, (Lazlar ve ilah.) . 100,000 - 180,000 (7) Dünya yüzünde Ermeniler (Sovyet'lerdekinden maada) 1 .000,000 (8) Türkiye ve Orta - Doğu'daki Kuzey Kafkasyalılar) 700,000 (9) Kafkas Türkleri, kök bakımından Azerilerden müte­ şekkil olup, İran'm kuzeybatısına kadar uzanan yerlerde (5)

(6)

(7) (H)

(9)

52

İkinci Dünya Savaşından sonra bu halkın büyük bir kısmı Rus'lar tarafından Sibirya'ya sürülmüşlerdir. Walter Kolarz (Russia and Her Colonics) adlı kitabının 67'nci ve 185 ve de­ vamı sayfalarında bu hususta bilgi verilmektedir. İran'daki Azerilerin miktarı için «İran Azerileri» bahsına ba­ kınız, Bu rakamlar BSE (Sovyct Ensiklopedisi) cilt 35, sayfa 671 'den alınmıştır. 1965 nüfus sayımını tutmayan bu rakamlar gerçe­ ğe aykırıdır (Mithat San). Bu rakamlar Simon Vratzian, Armenia & the Armenian Question (Boston : 1 945), sayfa 101. 1918 - 1921 arasında Erme­ ni Cumhuriyeti Başbakanı olan ve halen Beyrut'ta yaşayan Vratzian bu rakamları doğrulamaktadır. Cafer Seyit Ahmet Kırımer tarafından verilen bu rakamlar, Türkiye Cumhuriyeti'nin resmi istatistiğindeki rakamları tut­ mamaktadır.


otururlar. Azeriler; Anadolu Türkleriyle İran ve Türkis­ tan Türkleri arasındaki zincirin halkasını meydana geti­ rirler. KUMUKLAR, NOGAYLAR, KARAÇAYULAR ve BALKARLAR'da Türk Boy'larındandır. Bunlardan KARA­ ÇAYULARLA BALKARLAR tamamiyle Ruslar tarafın­ dan doğuya sürülmüşlerdir. Kuzey Kafkasya'da, etrafları çevrilmiş bulunan bu ufak Türk toplulukları, kısa bir za­ man evveline kadar, Kafkasya - Kırım - Volga (İdil) bölge­ si Türkistan arasındaki Türklerle bir bağlantı halkası teşkil etmekte ve bir köprü vazifesi görmekteydiler. -

KAFKAS AZERİLERİ Tarihlerine bir bakış :

Ünlü Sovyet doğu uzmanlarından GURKO - KRİAZ­ H İN; X. ncu ve XI. nci yüzyıllarda, Abbasi Halifelerinin güçlerini kaybetmeğe başladıkları sıralarda, Türklerin Trans - Kafkasya'ya sızdıklarını ileri sürmektedir. KRİAZ­ HİN'e göre buranın eski yerli halkı; ya yok edilmişler, ya dağlara sürülmüşler veyahut'da yeni gelenlerin içinde erimişlerdir. XIII. ncü yüzyılda, Moğol Akımlarının baş­ laması üzerine, Azerbaycan'da egemenlik Azeri Türkleri­ ne geçmiştir. Bu zaman zarfında TİMUR'un istilaları, Türkmenlerin akınları, Osmanlılar ve diğer Türkler, Aze­ ri Türklerini desteklemişlerdir (1°) . Resulzade; bugünkü Azerilerin Azerbaycan'a gelişle­ rinin tarihini çok daha önceki zamanlara atmaktadır. Re­

sulzade'nin inanışına göre; V. nci yüzyılda kuzey Asya'dan gelen ve Azerbaycan'dan geçen Türk Boy'ları İranlılara 1 saldırmışlardır ( 1). ( 10) ( ı ı)

BE (Büyük Sovyet Ensiklopcdisi), cilt 1, (1926), sayfa 660, M. E. Resulzade, «Azerbaj dzan w walce o ni w podlagosc» (Bağımsızlık savaşlarında Azerbaycan), Varşova : Azerbaycan Ulusal Yayınları, (1938), sayfa 31 - 3. 53


Kuzey Kafkas steplerinde bulunan ve Don nehriyle Terek nehri bölgelerinde yaşayan göçebe Türkler, o za­ manki güney Kafkas Hükümdarları tarafından, İran'a karşı girişilen savaşlarda yardıma çağırılmışlardır. Bu olaydan sonra da, Türkler yavaş yavaş Azerbaycan'a, bu­ gün yaşadıkları alanlara yayılmışlardır. Hazer Türkleri, daha VII. nci yüzyılda, Bizans İmpa­ ratoru HERAKLİUS'un müttefiki olarak, Kafkasya'yı isti­ la etmişlerdi. Sasani Sülalesinin Hükümdarlığı nihayete erdikten sonra, Hazer Türkleri, uzun yıllar Kafkasya'ya hakim olmuşlardır. Hazer Türklerinin Kafkasya'da uzun yıllar süren bu egemenliği, bir çok Türk Boy'larının Kafkasya'ya yerleş­ melerini sağlamıştır. Gerçi Araplar Kafkasya'yı aldıktan sonra, bir müddet için kuzeyden gelen Türk göç seli dur­ muşsa'da güneyden geleni devam etmiştir. XI nci yüzyılda, SELÇUK'ların Kafkasya'yı aldık­ ları zaman, çok az bir mukavemetle karşılaşmış olmaları, daha evvel buraya yerleşen Türk · halkının bulunmasiyle izah edilebilir (12). XJI. nci yüzyılda'da bir çok Türk Boy' ]arının Kafkasya'ya yerleşmeleri devam etmiştir. CENGİZ HAN'ın Kafkasya'yı istilasından sonra, çeşitli Türk Boy' lan Kafkasya'ya gelmişlerdir. Bunların içerisinde özellik­ le OCUZ Türklerini sayabiliriz. TİMUR, Ordusu ile, üç defa bir sel gibi Kafkasya'dan gelip geçmiş ve her defasında da bir çok Türk halkını Kafkasya'da bırakmıştır. Bu olay Azerbaycan'ın büyük çaptaki Türkleştirilme­ sinin son dönemi olmuştur. Bu Türkleştirme hareketinin aralıklı sürelerde ve yavaş yavaş olması; Azerbaycan er( 12) M. E. Resulzadc, «Azerbajdzan w walcc o nicpodlaglosc», Warsaw (1938), sayfa 31 - 3, Bağımsızlık Çabalarında Azerbay­ can, Azerbaycan Milli Yayınlarından. ·

54


ken Türk tarihinin yazılmasını güçleştirmektedir. Bu ara­ da Azerbaycan bir çok HAN'lıklara ayrılarak, Osmanlıla­ ra, İranlılara, Moğollara bağlı ufak devletler haline gel­ mişlerdir. Osmanlılar ile İranlılar arasında XVI. ncı ve XVII. nci yüzyıllarda sürüp giden savaşlar, HAN'ların bir­ leşme çabalarını boşa çıkarmış ve XVIII. nci yüzyılda da Rusların Azerbaycan'a sızmaları sonucunu doğurmuştur. Hristiyan Rusya'dan medet uman, Trans - Kafkasya'daki Hristiyan Gürcülerle Ermeniler de, Rusların buraları is­ tila etmelerini kolaylaştırmışlardır. Gürcüstan Kralı HERACLES i l , 1783 yılında Rusya' ya müracaat ederek himayesini istemiştir. Ruslar her ne kadar, Gürcüstan'ın iç işlerine karışmıyacaklarına dair kesin teminat vermişlerse de, bu sözlerini tutmayarak, Gürcüstan'ı 1801 yılında topraklarına katmışlardır. Bu su­ retle, Orta - Kafkasya'ya ayaklarını sağlamca basan Rus­ lar, Azerbaycan Han'larına karşı savaşlarını başariyle sür­ dürmüşlerdir. XIX. ncu yüzyılın son yarısına kadar Azer­ baycan' da nisbeten yumuşak davranan Ruslar, kuzey Kaf­ kasya'daki durumlarını'da sağlamlaştırdıktan ve hele Os­ manlı'larla İran'lılara karşı açtıkları savaşlarda başarı kazanmaya başladıktan sonra mahalli bağımsızlıklara derhal son vermişlerdir. Bütün HAN'lar ve sülaleleri uç­ suz bucaksız kuzey bölgelerine sürülmüşler ve idare ma­ kamlarının hepsine Ruslar tarafından el konmuştur. Halk korkunç bir vergi yükü altında ezilmeğe baş­ lanmıştır. 1 846 yılında Rus Hükumeti bir kararname ile, mem­ leketin ileri gelenlerine «BEG» - !erine, HAN - lıklar adına idare edilmek üzere arazi dağıtılmıştı. Bu «BEG» - lere köylülerden vergi toplamak yetkisiyle birlikte, daha baş­ ka idari ve kazai selahiyetler de verilmişti. Pratik olarak köylüleri bu « BEG» - lerin köleleri durumuna düşüren 55


Rusların bu kararı Azerbaycan'ın geleneklerine tamamiy­ le aykırı idi (13). Rus Hükümeti tarafından alınan bu tedbirler, her ne kadar yeni toprak sahiplerini Ruslara karşı müteşekkir bırakmış ise de, halk üzerinde, onları iki düşman cepheye ayıracak şekilde kötü etki yapmıştır. Bu kölelik hali ulusun normal gelişmesine engel ol­ muş ve Rus işgali altındaki halkın kültürel hayatı, adeta boğularak söndürülmüştür. Ülkede genel durum o kadar feci bir hal almıştır ki; vaktiyle Müslümanların tazyikinden dolayı Türkiye'den kaçarak, Hristiyan Çarın Trans - Kafkasya'sına sığınan Ermeniler bile bu hale dayanamayıp, gizli yollardan . tekrar Türkiye'ye ve İran'a dönmüşlerdir (14) . Rus işgalinden önce, Azerbaycan İran kültürünün et­ kisi altında bulunuyordu. Halkın elite sınıfı Farsça ko­ nuşur. İran kültür ve edebiyatını benimserlerdi. Yeni iş­ gal ettikleri bu ülkenin, kuvvetli komşusu olan İran ile arasındaki köklü kültür bağları, önceleri, Ruslar için bü­ yük bir dert olmuştu. O derecede ki Ruslar; Azerbaycanlı­ lar ile İran arasındaki bu bağları koparmak için, mahalli Türk kültürünün inkişafını sağlamak üzere, büyük çaba­ lar harcamışlardır. Ruslar tarafından uygulanan politika ile birlikte diğer sosyal akımlar'da, Azerbaycan'da Türk kültürünün yeniden canlanması sonucunu doğurmuş ve «Allah isterse, düşmanı bile faydalı kılar» anlamındaki İran Atalar sözünün doğruluğunu bir defa daha göster­ miştir. Azerbaycan'da Türk kültürünün yeniden doğmasını üç döneme ayırabiliriz :

( 1 3) M. E. Resulzade «Bağımsızlık Çabalarında Azerbaycan», say­ ( 1 4)

56

fa 38, M. E. Resulzade, aynı eser, sayfa 39,


Birinci dönem : 1905 yılına, ikinci dönem : 1920 yılı­ na, üçüncü dönem ise zamanımıza kadar uzanır. Birinci dönem : Mirza Ahmetzade Feth - Ali'nin ( 1 8 1 2 1878) şiirleriyle ve 1850 yılında yayınladığı tiyatro (dram) - lariyle başlar (15) . Feth - Ali'nin eserleri halkın konuştuğu Azeri Türkçe lehçesiyle yazılmıştır. Bütün yazılarında reform yapılma­ sını, kadınların eşit haklara sahip olmasını ve Arap harf­ lerinin yerine latin harflerinin kullanılmasını istemiş ve bunları israrla savunmuştur. Modern İslam Dünyasının ilk dram ve tiyatro yazar­ larından biri olan Feth -Ali'nin eserleri bugün hala sah­ neye konmaktadır (16) . Feth - Ali'nin yazı tarzı ve kullandığı dil, kendisinden sonra gelen Azeri yazarlarını, uzun zaman etkisi altında bulundurmuştur. 1875 yılında Hasan Melikzade Zerdabi, Azeri diliyle « EKİNCİ » adlı ilk gazeteyi yayınlamağa başlamıştır. Bu gazete; bütün vatandaşlara ve kadınlara eşit haklar ta­ nınmasını, köleliğe son verilmesini ve okullar açılmasını istemekteydi. Kısa bir zaman sonra, Rus sansürü bu ga­ zeteyi kapatmak suretiyle sesini boğmuştur. Bu dönemde; ulusal yayınlarla, genel olarak, yalnız halkın içinde bulunduğu ağır durum eleştirilmiş ve mil­ let hayatının her alanında köklü reformlar yapılması ge­ rektiği savunulmuştur. O zamanlar, Ruslar tarafından ---- �-- --

( 15) (16)

Ahmet Caferoğlu - «Azerbaycan», (İstanbul, 1940), Büyük bir reformcu ve şair olan Feth - Ali'nin yazılarındaki bazı kısımları Ruslar bugün, «Bir materiyalist» tefsirle onu methetmektedirler. Bu ünli.i tiyatro yazarı ve şair komünist­ ler tarafından propağandaya aiel edilerek, «Sosyalizmin Ba­ bası» sıfatiyle Kafkasya'ya tanıtılmaktadır. Ölümünün 70'nci yılı münasebetiyle A. A. Şerif tarafından yayınlanan «Feth Ali Mirza Ahunodf» adlı esere bakınız, (Moskova 1953), IX, 3. 57


uygulanan politika, hiç bir umut ışığı vermediği için, mil­ letin politik bağımsızlığının işlenmesi şöyle dursun, bu husus bir konu olarak bile ele alınamamıştır. İkinci dönem : 1905 yılındaki Rus ihtilaliyle başlar. 1905 yılından sonra Rus rejiminin bir azıcık da olsa, li­ beralizme yönelmesi, Azerbaycan'a yeni okullar ve tiyat­ rolar açmak, gazete yayınlamak, kültür ve hayır dernek­ leri kurmak imkan ve fırsatını vermişti. 1906 yılındaki İran ihtilali ile 1 908 yılındaki Türk ihtilali ve bütün bunlara ilave olarak da, İmparatorluk içinde Rus olmayanlara karşı, Rus halkının, şovenizm de­ recesine varan aşırı milliyetçilik gösterisi Azerbaycan'ın bağımsızlık duygularını kamçılamıştır. 1905 yılında yayınlamağa başlanan «HAYAT ve İR­ ŞAT » gazetesi ile 1913 yılında yayınlamağa başlanan «AÇIK SÖZ» gazeteleri, gittikçe artan bir okuyucu yığını bulmaktaydılar. AÇI K SÖZ gazetesi, Rus idaresi tarafın­ dan o zamana kadar Türkler için israrla kullanılan «TA­ TAR» kelimesi yerine ilk defa olarak «TÜRK» kelimesi­ ni koymuştur. Bu dönemde bir çok tiyatro yazarları, şa­ irler, edipler ve sanatkarlar yetişmiş, ilk Azerbaycan Ope­ rası FUZULİ'nin « LEYLA ile MECNUN» adlı eserinden ilham alınarak yazılmıştır ( 1 i) . Azerbaycan'daki bu kültürel uyanış, çok geçmeden, politik alanda da kendisini göstermiş ve 191 1 yılında ku­ rularak Azerbaycan'ın politik gelişmesinde çok önemli bir rol oynayan milli demokratik «MÜSAVAT» partisinin doğmasını sağlamıştır ( 18) . ( 17)

M. E. Rcsulzadc, «Litcratura Azerbaydjan» Wschod Orient (Warsaw : 193 1 - 39), No. 2 - 3, 1936, sayfa 63 - 7. (18) /\.. Gugushvili, «The Struggle of Caucasian Peoples for lnde­ pedcnce, ( London, iV, No. 4, Okt. 195 1 ) . Yazar 1918 - 21 yıllan arasında Giircüstan'ın Londra'daki diplomati k mümessille­ rinden birisi olarak vazife görmüştür. Bu eser 1917 - 40 yılları arasında Kafkas siyasi tarihi hakkında yazılan eserlerin en mükemmelidir.


Rusya'da yaşayan bütün milletler için eşit haklar is­ teyen Müsavat partisi 1 9 1 7 yılındaki ilk parti kongresin­ de, Azerbaycan'ın politik bağımsızlığa kavuşmasını karar altına almıştır. 1917 Rus ihtilali Kafkasya için yeni umut kapılan açmıştı. Ancak ihtilalin başlangıcında, Gürcüler ve özellikle Ermeniler Türk'lerden korktukları için, Türk­ ler tarafından izole edilmek istemediklerinden, Kafkasya­ ya bağımsız bir idare düşünmekte idiler. Bu muhtar Kaf­ kas idaresi; ileride kurulacak olan bir demokratik fede­ ratif Rus devletine bağlanmalı idi. Rusya'da, anarşi yaygın bir hale geliyor ve her tarafı bir komünizm korkusu kaplıyordu. Türkiye'nin o zaman­ ki durumu, ve Kafkasya'nın düşman Rusya'ya bir eyalet olarak tekrar bağlanmak kaygusu Kafkasya'lılan tedirgin ediyordu. Bütün bu sebeplere, bir de Alman'ların teşviki katılınca, Kafkasya'lılar, politik bağımsızlıklarını ve ege­ menliklerini ilan etmek zorunda kaldılar. Şubat 1 9 1 8 yı­ lında «TRANS - KAFKAS DEMOKRATİK CUMHURİYE­ Tİ >>'nin ilan edilmesiyle ilk adım atılmış oldu. Fakat Türk taraftarları Azeri'lerle, Türk aleyhtarı Ermeniler ve Gürcüler arasındaki düşünce aykırılıkları, kurulan bu fe­ deratif cumhuriyetin, çok kısa bir zamanda, çözülmesi sonucunu doğurmuştur. Mayıs 1 9 1 8 yılında Kafkasya'da, dört bağımsız devlet kurulmuştur. 1 1 Mayıs 191 8'de Kuzey Kafkasya'nın dağlık bölgesi; 26 Mayıs 191 8'de Gürcüstan ve 28 Mayıs 1 9 1 8 'de de Azer­ baycan ile Ermenistan ayrı ayrı bağımsızlık ve egemen­ liklerini ilan etmişlerdir. Azerbaycan'lılar; bağımsızlıklarını ilan ettikten son­ ra; serbest seçim, gizli oy ve nisbi temsil esaslarına göre seçim yaparak bir parlamento kurmuşlardır {19). Müsavat partisi bu parlamentoda büyük çoğunluğa (19) Firuz Kazımzadc, op. cit., sayfa 222 32. ·

59


sahip bulunuyordu. Ancak, Müsavat partisinin parlamen­ todaki bu büyük çoğunluğuna rağmen, «TAŞNAK» par­ tisinin bağımsız Ermenistan devlet işleri üzerinde kurdu­ ğu etkili kontrolu, Müsavat partisi Azerbaycan'da kurama­ mıştır. Çoğunluğa sahip Müsavat partisinden gayri hocala­ rın çıkarlarını savunan sağcı « İTTİHAT » partisiyle, sol­ cuları temsil eden SOSYALİST partisi de parlamentoda yer almaktaydı. Parlamentonun 1 20 üyesinden 20 üyesi Ermenileri · temsil ettiği gibi, ayrıca Rus, Polonyalı ve Yahudi gibi Türk ve Azeri olmayan azınlıklar dahi temsil edilmekteydiler (2°) Azerbaycan parlamentosu; bir çok reformlar yapmış ve kadınlara oy hakkı tanımak gibi attığı ileri bir adım da karşı tepki yaratmıştır. Kültürel alanda en önemli ka­ rarlarından biri de, Baku'da bir devlet üniversitesi açma­ sı olmuştur. Bu arada 1 00 kadar öğrenci tahsil için Ba­ tı üniversitelerine gönderilmiştir. Bütün bunlardan başka; Müsavat partisi, özel kişile­ re ve devlete ait büyük toprakların, topraksız köylüye da­ ğıtılmasını programına almış ve özel toprak mülkiyetinin sınırlandırılmasını planlamıştır. Ancak, Müsavat partisi tarafından ilan edilen bu plan, parti içinde bulunan bü­ yük toprak sahipleriyle onların taraftarlarınca şiddetli bir tepkiyle karşılandığından, bu planın uygulanması, Azerbaycan temsilciler meclisinin toplanmasına kadar geriye bırakılmıştır. Bu genç cumhuriyetin karşılaştığı güçlükler çok bü­ yük olmuştur. Ülke ekonomisinin en ağır yükü, özellikle petrol gelirinden karşılanmaktaydı. Ancak, Rus iç savaşı, bu pazarın Azerbaycan petrol ihracına kapanması netice-

(20) M. E. Resulzade, «Azerbaycan w walce o niepodleglosc», say­ fa

60

90, 1 56.


sini doğurduğundan, Azerbaycan hükumetinin mali duru­ mu bir kaç defa sarsılmış ve memleket ekonomik kriz geçirmiştir. Fakat, Bakıl petrollerinin varlığı her ne ka­ dar yurda hemen peşin para girmesini temin edememişse de, yine de dış kredilerin bulunmasını sağlamıştır. Ba­ ku'nun işgali sırasında, Baku devlet bankasında bulunan bütün paralara, İngilizler tarafından el atılmıştı (21 ) . İngilizler, 1918 senesi başından itibaren Azerbaycan hükumetinin iç işlerine karışmağa başlamışlardı. Halbu­ ki, 17 Ağustos 1918 tarihine kadar Azerbaycan'da, ancak 1 .000 kişilik bir İngiliz askeri bulunuyordu. Bu kadar az bir kuvvetle Osmanlılara karşı Bakuyu savunmağa ve memleketin asayişini sağlamağa imkan yoktu. Nitekim üstün Osmanlı kuvvetleri karşısında tümgeneral L. C. DUNSTERVILLE geri çekilmek zorunda kaldı (22) . 14 Eylül 1918'de, İngilizler, müttefikleri olan Rusları ve Ermenileri yüzüstü bırakarak, gece karanlığından ve sisten faydalanmak suretiyle, gizlice Baku'yu terkedip, İran'ın Hazer Denizi sahilindeki ENZELİ limanına çekil­ mişlerdir. İngilizlerin bu davranışı, o vakitler her ne kadar müt­ tefiklerine karşı bir hiyanet sayılmışsa da, askerlik bakı­ mından, bu hareketin tek çıkar yol olduğunu da kabul et­ mek lazımdır (23) . İngilizler çekildikten sonra, Azerbaycanlılar ve Os­ manlılar Bakuyu işgal etmişlerdir. Savaşın kaybedilmesi ve mütarekenin i�zalanması üzerine, 1918 yılının Kasım ayı başında, Osmanlı ordusu komutanı, Baku'daki asker-

(21) Firuz Kazımzade, op., cit., sayfa 225, (22) Tümgeneral L. C. DUNSTERVİLLE'nin «The Adventures of Dunsterforce» (Landon : 1932) adlı kitabında ilk İngiliz işgali hakkında bilgi verilmektedir. (23) Firuz Kazımzade, op., cit., sayfa 166, 61


terin bir kaç gün sonra çekileceğini Azerbaycan hükume­ tine bildirmiştir. Baku hükumeti bunun üzerine, İngilizlerin İran'da yeni komutanı general THOMSON'la müzakerelerde bu­ lunmak üzere, ENZELİ'ye bir heyet göndermiştir. 17 Ka­ sım 1918'de general THOMSON, İngiliz, Fransız ve Ame­ rikan müttefik kuvvetleri komutanı sıfatiyle Bakuya gel­ miştir. Savaşı kaybeden Osmanlı İmparatorluğunun im­ zaladığı mütareke hükümlerine göre, çekilen Osmanlı kuvvetlerinin yerine, müttefiklerin çıkarlarını korumak üzere, İngiliz askerlerinin gelmesi öngörülmüştü. İşte İn­ gilizler de mütarekenin bu hükmüne dayanarak, Baku'ya girdiler. Merkeziyetçi Ruslara karşı İngilizlerin göster­ dikleri kararsız tutumdan faydalanan Baku hükumeti, işleri kendi istek ve takdirine göre yürütmüştür. Parlamento toplanarak yeni bir hükumet kurulmuş­ tur. Gerek yeni bir parlamentonun seçilmesi, gerekse HOYSKİ kabinesinin anayasaya uygtın davranışı, İngiliz­ lere, kanunlara riayet eden meşru bir hükumetle karşı karşıya bulundukları kanısını vermişti. General THOM­ SON; müttefik orduları komutanı sıfatiyle, 28 Aralık 1918 tarihinde verdiği bir beyanatla, bu koalisyon hüku­ metini tek yetkili hükumet olarak tanıdığını açıklamış ve yardım vaadinde bulunmuştur. Daha sonra, uluslar arası durum, İngilizlerin Trans - Kafkas'lardan ve Trans - Ha­ zer'den çekilmelerini zorunlu kıldığından, 20 Kasım 1919 da buralardan ayrılmağa başlamışlardır (24). İngilizler çekilmeden evvel, 10 Kasım 1 9 1 9 tarihinde, Azerbaycan hükumeti, Başkan WILSON'a bir telgrafla müracaat ederek, Azerbaycan hükumetinin tanınmasını istemiş ve yardım edilmesi ricasında bulunmuştur. Bun(24) BSE, «BÜYÜK SOVYET ENSİKLOPEDİSİ», sayfa 663. 62

cilt 1, (1926),


dan başka, Azerbaycan hükumeti, Amerikan firmalarına da başvurarak, peşin parayla petrol satmak teklifinde bulunmuştur. 1919 yılının Haziran ayında STANDARD OİL COMPANY'nin bir mümessili ile Azerbaycan hüku­ meti arasındaki müzakerelerde, 1 9 1 9 - 1920 yıllarında be­ her tonu 33 dolardan olmak üzere, 100.000 ton petrol sa­ tın alınması için anlaşmaya varılmıştı. Amerikalılar, bun­ dan sonraki yıllarda da aynı fiyattan aynı miktar petrol almaya söz vermişlerdi. Sovyet tarih yazarı RAEVSKİY Amerikalıların Azer­ baycan ekonomisine girmesini önlemek üzere SHELL kampanyasının, İngiliz hükumeti aracılığıyle Azarbey­ can hükumeti üzerinde, yapılan baskı sonucunda, bu an­ laşmadan vazgeçildiğini, ileri sürer. Sebep ne olursa ol­ sun, Azerbaycan hükumetiyle STANDARD OİL COM­ PANY arasında imzalanan bu anlaşma bozulmuştur (25). Azerbaycan hükumeti, ikinci defa olarak, 1 9 1 9 yılı ilkbaharında, Paris'te bulunan Başkan WİLSON'a müra­ caat etmiş ve Azerbaycan'ın tanınmasını, yardım edilme­ sini ve diplomatik temsilciler gönderilmesini rica etmiş­ tir. Gerçi, Başkan WİLSON Azerbaycan heyetini kabul etmiştir. Fakat onların isteklerine karşı özel bir ilgi gös­ termemiştir. Temsilciler heyeti döndükten sonra, Azerbaycan hü­ kumetine verdiği raporda; WİLSON'un kendilerine sulh konferansının dünyayı ufak devletlere bölmek istemedi­ ğini söylediğini, kaydetmişlerdir. Başkan WİLSON Azer­ baycan heyetine, bir konfedarasyon kurmak üzere, çaba harcamalarını tavsiye etmiş ve bütün Trans - Kafkas uluslarını içinde toplayacak böyle bir konfederasyonun «CEMİYETİ AKVAM »'ın himayetine alınması için ara(25)

Firuz Kazımzade, op., cit., «For American - Azerbaijan rela­ tions», sayfa 165, 225, 266. 63


cılık edeceğini ifade etmiştir. WİLSON; genel olarak, Azerbaycan sorununun çözümlenmesinin, Rus problemi­ nin halledilmesine bağlı olduğunu sözlerine eklemiş­ tir (26) . Kafkasya'nın geleceği için çaba harcayan liderlerine, bir kısım Batı devletleri de katılınca, müttefikler yüksek konseyi tarafından Ocak 1 920 tarihinde Azerbaycan'ın ve Ermenistan'ın «DE FACTO» olarak tanınmasına karar verilmiştir. Gürcüstan'da aynı konsey tarafından « DE JURE» olarak tanınmıştı. Kafkasya'nın bağımsızlığı çok kısa ömürlü olmuş, general Denikin'in beyaz Rus ordusu, kızıllar tarafından yokedilmeden evvel, 9 Ocak 1 9 1 9 tarihinde Kuzey Kaf­ kasya'yı istila etmiştir. 1920 yılının Nisan ayında kızıllar Baku'yu işgal etmiş ve bunun hemen arkasından da bü­ tün Kafkasya kızılların istilasına uğramıştır. 2 Mayıs 1 920 tarihinde Gürcüsta'nda bir kızıl ayak­ lanması olmuşsa da, yeni Gürcüstan devleti, bir kaç ilin­ deki bu komünist ayaklanmasını bastırmıştır. 16 Haziran 1 920'de Ruslar Gürcüstan ile bir barış anlaşması imzala­ mağa mecbur kalmışlardı. Ancak bu tarihten 7 ay sonra 1 1 Şubat - 1 8 Mart arasında, Ruslar daha iyi hazırlanmış kuvvetlerle saldırarak, bütün Gürcüstan'ı istila edip bu genç cumhuriyeti de ortadan kaldırmışlardır. Bu sırada « KEMALİST» Türkiye ve Rus kuvvetleri tarafından Ermenistan'ın bağımsızlığına son verilmiş­ tir (21). Azerbaycan işgal edilip, kızılordu kuvvetleri oraya yerleştikten sonra, 28 Nisan 1 920 tarihinde « SOVYET SOSYALİST AZERBAYCAN CUMHURİYETİ» kurulmuş­ tur. 12 Mart 1 922 yılında, üç Sovyet Sosyalist Cumhuriye( 27) Gugushvili, 64

op.,

cit., sayfa 34,


ti olan : Azerbaycan, Gürcüstan, Ermenistan birleştirile­ rek, bir « Federatif Trans - Kafkas Sovyet Sosyalist Cum­ huriyeti » şeklinde SSC'nin üyesi olmuştur. 5 Aralık 1 936 tarihinde, bu federasyon tekrar dağıtılarak, Azerbaycan, Gürcistan ve Ermenistan, ayrı ayrı birer SSCB'nin üyesi olmuşlardır (28). Aşağıdaki tablo, bize Kafkasya'nın politik olarak, sonradan bölünme şeklini ve idari taksimatını göster­ mektedir (29) : TRANS

KAFKASYA Yüz ölçümü km. kare Başkenti

Nüfusu 1939 sayımı

Adı Azerbaycan S.S.C. Nahçivan S.S.M.C. Karabag M.B. Ermenistan S.S.C. Gürcüstan S.S.C. Abhaz S.S.M.C. Acar S.S.M.C. Güney · Oset M.B.

Halkı

3.209.700

Türk Türk Ermeni

3.542.300

İbero-Kafkas ,.

»

,.

,.

İranlı

83.000 5.430 4.400 29.750 76.000 8.680 2.770 3.880

Baku Nahçivan Stepanakert Erivan Tiflis Sohum Batum Stalinir

KUZEY KAFKASYA (İkinci Dünya Savaşından sonra) •

Dağıstan S.S.M.C. Kuzey - Oset S.S.M.C. Kabardin S.S.M.C. Çerkes H.B. Edige (Adiga) M.B.

930.500 328.900 359.200 92.500 241.800

İbero-Kafkas İranlı İbero-Kafkas ,. ,. .. ,.

38.150 9.180 1 1 .770 3.880 4.400

Mahaçkale Dzaudzhikau Nalçık (30) Çerkesk Maykop

(28)

Entsiklopedichesky Slovar (Moskova : «Bolshaya Sovetskaya Entsiklopedia»), 1953, cilt 1, sayfa 33, (29) Corliss Lamont, uNational and Racial Minorities», sayfa 6, USSR, «A Concise Handbook» (lthaca, New York 1947), BSE (1948), Rusya'da yaşayan milletler hakkında ma!Cımat. (30) BSE ikinci baskı, cilt 19, (1953), sayfa 208'de Kabarctin S.S.M.C. hakkında verilen bu rakamlar, Balkar'ların tasfiye­ sinden sonraya aittir. ·

65


İRAN AZERİLERİ : Bütün Azerbaycan halkı, Kafkasya'da yaşayan Azeri­ lerden ibaret değildir. Azerilerin yarısı da, Sovyet Azer­ baycan'ının yanıbaşındaki İran Azerbaycan'ında yaşa­ makta olup, ora halkının çoğunluğunu teşkil ederler. Ruslar, Kafkasya'yı topraklarına katıncaya kadar, bütün Azerbaycanlılar kültürel ve politik bakımdan, bir birlik halinde yaşamışlar ve ortak bir tarihe sahip olmuşlar­ dır. 1 804 yılındaki birinci İRAN - RUS savaşında, Rus ge­ nerali ZİZİANOV Gence'yi işgal ederek, Erivan bölgesi­ ne girmişti. 1806 yılında Ruslar Derbent'i ve Bakfı'yu ala­ rak, 1 809 yılında Nahçuvan'ı topraklarına katıp, ikinci defa Erivan'ı muhasara etmişlerdir. 1 8 12 yılında Ruslar, kendileri için başarılı olan bir savaştan sonra, Osmanlılarla Bükreş anlaşmasını imza­ lamışlar ve İran'lılar da bu suretle Osmanlı müttefikleri­ ni kaybetmişlerdir. Aynı yıl içinde, Peterzburg, o zamana kadar İran'ı ko­ ruyan Büyük Britanya ile de bir anlaşmaya varınca, bu sefer İran tamamiyle yalnız kalmıştır. Rus kuvvetleri bundan sonra Lenkeran ve Taliş Hanlıklarını işgal etmiş, 24 Ekim 1 8 1 3 yılında İran'lılar Gülüstan barış anlaşması­ nı imzalamak zorunda kalmıştır (31) İran bu anlaşma ile, bütün Kafkas Azerbaycan'ını ve Dağıstan'ı elden çıkar­ makla kalmayıp, aynı zamanda beş küçük Gürcüstan Kralığı üzerindeki egemenlik haklarını da kaybetmiştir. İran'lılar ellerinden çıkan bu toprakları tekrar almak üzere, Rus'larla savaşa girmişlerse de, General PASKE­ VİC'in daha iyi hazırlanmış ve silahlanmış askerlerine yenilerek, 1 827'de Tebriz'i Rus'lara bırakmışlardır. 22 (31)

Novaya istoria strah zarubezbanavo Vostoka (Moskow Uni­ versity, cilt 1, 1 952), sayfa 364 7 1 , ·

66


Şubat 1828 tarihinde imzalanan TÜRKMENÇAY anlaş­ masıyle, Azerbaycan'ın mukadderatı kesin olarak belli olmuş ve İran ile Rusya arasında paylaşılmıştır. Bu olay­ dan sonra, her ne kadar Azerbaycan'ın tarihi iki kola ayrılmış gibi görünürse de, Kuzey İran'ın, Rus'ların çok şiddetli etkisi altında bulunması dolayısiyle, bu bölünme hiç bir zaman kesin bir şekil alamamıştır (32). Rus'lar XIX'ncu yüzyılın ikinci yarısında, İran'a bü­ yük krediler açmışlar ve fakat buna karşılık da geniş im­ tiyazlar elde etmişlerdir. İran'ın verdiği bu imtiyazlar arasında; Rus mallarına gümrük kolaylığı, Tahran'da bir Rus - İran bankası kurulması, Culfa - Tebriz arasında dar hatlı bir demiryolu yapılması, Tebriz ile Gazvin arasında taşkömürü ve petrol çıkarılması ve Urumya gölünde bir filotilla bulundurulması gibi konular vardı. 31 Ağustos 1 907 tarihinde, İngilizler ile Ruslar ara­ sında varılan bir anlaşmaya göre, İran, fiili olarak Büyük Britanya ile Rusya arasında paylaşılmıştı. Kuzey İran; Türk'lerin bulunduğu İran Azerbaycan'ı bazı Türk BOY'­ larının yaşadığı Horasan bölgesi ve İran'lıların büyük ço­ ğunlukta bulundukları toprak parçaları, başkentleri Tah­ ran ile birlikte Rus nüfusuna bırakılıyordu. Güney İran İngiliz nüfusu altına giriyordu. Memle­ ketin, ortada kalan çöl şeridiyle dağlar kuşağı ise, taraf­ sız bir bölge olarak bırakılmıştı. Bu paylaşmadan sonra, İran Azerbaycan\ fiilen, Rus'lar tarafından yutulmuş oldu. 1905 yılındaki Rus ihtilali ve onu h�men izleyen 1 906 İran ihtilali üzerine meydana gelen kaynaşmalar, Kaf(32) W.E.D. ALLEN and PAUL MURATOFF «Caucasian Battle­ fields», 1 828 - 192 1 . (Chambridge University Press, 1 953), say­ fa 19 - 21. 67


kasya üzerinde de etkisini göstermiş ve ikiye ayrılmış bulunan Azarbaycan halkının milli duygularını kamçıla­ mıştır. Fakat bu arada büyük bir hızla gelişen olaylar sonucunda Kuzey İran toprakları Rus İmparatorluğuna katılmış oldu. 1914 - 1918 Birinci Dünya Savaşı; Rus'ların Kuzey İran'ı topraklarına katmalarını sağlayacağı gibi, nerede ise Boğaz'lara inmek ve Türk - Ermenistan'ını almak gi­ bi genişleme planlarını da gerçekleştirecekti (33) 1917 yılındaki Rus ihtilali ve Rus İmparatorluğunun askeri ve politik alandaki çöküntüsü, Kuzey İran'ı kesin olarak kurtarmıştı. İran'ın başına geçen Riza Şah Pehlevi, bu ülkeyi, Rus'ların ve diğer yabancıların nüfuzundan kurtarmış ve İran - Rus sınırını eski durumuna getirmişti. İran Azer­ baycan'ı bir defa daha Kafkasya'dan ayrılmış ve çok şid­ detli bir baskı altında İranlılaştırılmaya başlanmıştır. İran hükumetinin uyguladığı polis rejimi, Türk'lerin milli duygularını açıklamalarına imkan ve fırsat vermi­ yecek derecede şiddetli idi (34). İkinci Dünya Savaşı sırasında, İran'lılar, müttefik­ lerin, kendi toprakları üzerinden Sovyet Rusya'ya silah ve mühimmat sevketmelerine razı olmadıkları için, 1 941 yılında işgal edilerek iki bölgeye ayrılmıştır. İran Azer­ baycan'ı dahil olmak üzere, Kuzeydeki beş eyaletin kont­ rolunu Rusya üzerine almış, kalan diğer toprakların kontrolu ise İngiliz'lerde kalmıştır. Etrafı çevrilmiş bu(33) Yazarın «Türk Ermenistan'ından» kasdı, Doğu illerimizin bir

kısmı olsa gerektir. (Mithat San) (34) SIR PERCY SYKES «A History of Persia» (Landon, 1 930), cilt 1, sayfa 294, 31 1 - 314, 319 - 320, 369, sayfalarında Britanya Rusya - İran'ın yeni münasebetleri hakkında bilgi var.

68


lunan Tahran, tarafsız bir bölge olarak, ortada bırakıl­ mıştır (35). Sovyet'ler; Kuzey İran'da bulundukları sürece, her fırsattan faydalanarak politik varlıklarını göstermek ve nüfuzlarını artırmak için, büyük çaba harcamışlardır. Komünist eğilimli «TUDEH » partisi desteklenmiş, kor­ kunç bir propaganda makinası işletilerek, Ermeni ve Kürt azınlıkları el altından, birbirlerine karşı kışkırtıl­ mış ve türlü türlü entrika çevrilmiştir. Sovyetlerin, İran Azerbaycanlılarını S.S.C.B.'ye katılmaya teşvik etmeleri, İkinci Dünya Savaşı sonrasının en önemli olaylarından biridir. Japonya'nın, teslim anlaşmasını imza etmesinden he­ men sonra, 2 Eylül 1 945 tarihinde, İran Azerbaycan'ında ciddi ayaklanmalar oldu. 1 2 Aralık 1945 tarihinde eski «TUDEH» partisi elemanları « DEMOKRATLAR» adı al­ tında birleşerek, hududu geçen binlerce kızıl Rus ajanı­ nın desteğiyle, Tebriz'deki İran Valisini uzaklaştırmışlar ve Azerbaycan Cumhuriyeti'nin bağımsızlığını ilan etmiş­ lerdir. Kurulan bu Azerbaycan Curr:huriyeti'nin korunma­ sını üzerine alan Kızıl - Ordu İran kuvvetlerinin buraya yürümesine engel olmuştur (36). KOMİNTERN'in tecrübeli ajanlarından Cafer Pişe­ vari tarafından kurulan yeni Tebriz hükumeti, Kızıl - Or­ du'ya açıkça teşekkür etmiştir. Bu olaydan hemen sonra, Rus'ların himayesi altında, MAHABAD'da bağımsız bir Kürt Cumhuriyeti kurulmuş (=ı,;)

Strani Blizhnevo i Srednevo Vostoka. (Moscow : OGIZ, 1944), sayfa 229 236. (36) GEORGE LENCZOWSKI, «The Middle East in World Af. fairs», (lthaca, New York. Cornell University Presa, 1952), sayfa 168 - 173. ·

69


ve bu cumhuriyetin liderleri Azerbaycan Cumhuriyeti ile bir yardımlaşma anlaşması imzalamışlardır (37). Fakat sun'i bir yaratık olan İran Azerbaycan Cumhuriyeti çok kısa ömürlü olmuştur. 1 942 yılında üç taraf arasında (Büyük Britanya Sovyet Rusya - İran) imzalanan bir anlaşmaya göre, Rus­ lar askerlerini İran'dan geri çekmeği taahhüt etmişlerdi. Kararlaştırılan tarihten iki aydan fazla bir zaman sonra, 9 Mayıs 1 946 tarihinde, Rus askerleri İran topraklarını terkettiler. Kızıl - Ordu'nun çekilmesi olayı; İran - Rus ilişkileri üzerindeki büyük baskı ve yılgınlığı ortadan kal­ dıran bir faktör oldu. İran hükumeti, politikasını değişti­ rerek, bütün solcu elemanları tasfiye etti. Kısa bir zaman sonra, Azerbaycan ile yapılan müzakereler bir sonuç ver­ meyince, Başbakan KIVAM, İran kuvvetlerine, Azerbay­ can'a yürüme emrini verdi. İran askerleri, Azerbaycan'ın şurasında veya burasında tek tük bir mukavemetle kar­ şılaştılar. Asi rejim; bir yıllık bağımsızlıktan sonra, 1 5 Aralık 1 946 tarihinde, İran askerleri, Tebriz'e yaklaşır­ ken, yıkıldı (38) . Kafkasya'da ve İran'daki Azerilerin miktarı ve dağılışı :

Kafkas Azerileri, çoğunlukla Sovyet Sosyalist Azer­ baycan Cumhuriyeti'nde yaşarlar. Adı geçen bu cumhu­ riyetin topraklarında, Azerilerden başka, diğer

bir çok

azınlık grupları da vardır. (3') Archie Roosvelt, Jr. «The Kurdish Republic of Mahabad» Middle East Journal, Cilt 1, Temmuz 1947, sayfa 247, (38) LENCZOWSKİ, op., cit., sayfa 174, «İran'da Ruslar ve Batı­ lılar», 1918 . 1948, (lthaca Cornell University Prcss, 1949) ve KOLARZ, op., cit., sayfa 246. 70


Azerbaycan halkının etnik kompozisyonu aşağıdaki tabloda gösterilmiştir (39) : Azeri Türk'leri

% 60

Ruslar

% 16

Ermeniler Talışlar, Dağıstanlılar, Tatlar, Gürcüler, Yahudiler ve diğer azınlıklar

% 12

% 22

-

-

-

-

dan fazla yaklaşık Yaklaşık

yaklaşık (40)

Buna karşılık, diğer iki Trans - Kafkas Cumhuriye­ tinde, Ermenistan ile Gürcüstan'da Azeri azınlığı vardır. Ermenistan'da Azeriler nüfusun % 8,2'sini, Gürcüstan'da ise nüfusun % 5,3 'ünü teşkil ederler. Sovyet Sosyalist Dağıstan bağımsız bölgesinde ve ona bitişik alanlarda, Azeriler dağınık bir şekilde ve küçük gruplar halinde ya­ şarlar. Azerbaycan Cumhuriyetinde, azınlıklar, belli alan­ larda otururlar. Mesela; Ermeniler genel olarak BakCı'da, muhtar Karabağ bölgesinde yaşarlar. Ruslar ise Baku'da ve idare merkezi şehirlerde otururlar. Azeri olmayanların, belirli alanlarda, kalabalık ola­ rak bir arada oturmalarına karşı, memleketin diğer böl­ gelerinde, bütün Azeriler yoğun bir kütle halinde yaşar­ lar (41). 17 Ocak 1 939 tarihindeki nüfus sayımına göre, bütün S.S.C.B.'deki Azerilerin nüfusu 2.274.804'dür. Yukarıda­ ki tablodan da anlaşılacağı üzere, Kafkasya'daki Azeriler, « Entsiklopedicheskiy Slovar», sayfa 33, Yukarıdaki tabloda verilen rakamlarda bir yanlışlık alınası lazımdır. Yanlışlığın; Talışlar, Dağıstanlılar, Tatlar, Gürcü­ ler, Yahudiler ve diğerlerinin %'de miktarında olması muh­ temeldir. Tablodaki % hesabına göre, bu adedin % 12 olma­ sı lazımdır. (Mithat San), (41) «BSE» cilt 1, (1926), sayfa 641 - 643, (Büyük Rus ensiklopedisi). (39) (·10)

71


miktar bakımından orada yaşayan diğer milletlerden çok daha fazladırlar (42) . İran Azerileri, İran Azerbaycan'ında ve ona bitişik vilayetlerde toplu halde bulunurlar. Bütün Tahran halkı­ nın bildiği gibi, Tahran'da da önemli miktarda bir Azeri topluluğu vardır. Komşu devletlerde yaşayan halkın milliyet komyozis­ yonu üzerinde, daima büyük bir ilgi duyan, Sovyet kay­ naklarına göre, İran'da yaşayan halkın nüfus oranı şöy­ ledir : (43) İranlılar Türkler Kürtler Araplar Yahudiler, Gürcüler, Ermeniler v.s. İran'ın nüfusu, yaklaşık edilmektedir. (44)

% % % %

50 25 10 5

- yaklaşık )) )) )) -

% 10 -

))

olarak 20 milyon tahmin

Bu itibarla İran'da yaşayan Türklerin miktarı 5 mil­ yon olarak kabul edilebilir. İran'da Azeri o lmayan Türk BOY'larının sayısı çok fazla değildir. Horasan ve etrafın­ da yaşayan TÜRKMEN Göçebelerini ve sayıları pek faz­ la olmayan KAÇAR (KAACAR), ve diğer Türk BOY'larını bu arada sayabiliriz. İran'daki Azerilerin sayısının 3 milyonun üstünde ol­ duğu kesinlikle söylenilebilir. İran'daki Türklerin sayısı

(42) Aynı eser, S.S.C.B. hakkında özel yayın çift cilt, (1948), say­

fa 59 - 62, (43) BSE, cilt 45, (1940), sayfa 161 ve «Strani Blizhnevo i Stred­ nevo Vostaka», sayfa 212 devamı, (44) UN Statistical Yearbook for 1954, (N. Y. : UN, 1954), say­ fa 27. 72


hakkında verilen rakamları, Türkiye'de bulunan mülteci Azeriler doğrulamaktadırlar. Sovyet Rusya'da, ve İran'da yaşayan Azeriler sayısı­ nın 1939 - 1940 yıllarında 5.274.805 olduğu hesaplanmak­ tadır. Azerilerin diğer Türklerle olan ortak nitellkleri :

Osmanlı Türkleri Müslüman - Sunni oldukları halde, Azeri Türkleri Müslüman - Şii - <lirler {45). Azerilerin, diğer husustaki bütün nitelikleri, tekmil Türk BOY'ları içerisinde, en fazla Anadolu Türklerine benzer. Konuştukları dil, Anadolu'da konuşulan Türkçe­ ye çok yakındır. Tanınmış Rus dil bilgini Profesör N. MARR'ın araş­ göre, Azeri dili ; Anadolu, Türkmenistan ve Güney Kırım'da konuşulan dile en yakın olan Türkçedir ! ınnalarına

(46) .

Fakat Azeri Türkçesi üzerinde; uslup telaffuz ve cümle teşkili bakımından Farscanın hayli etkili olduğu­ n u söylemek lazımdır. Gerçi Azerbaycan'da bir çok nüans farkı olan lehçeler vardır ve fakat Azeriler hiç güçlük çekmeden birbirlerini anladıkları gibi, Anadolu Türkleri' de Azerileri anlarlar. İran'da Farscadan sonra, en fazla konuşulan dil, Türkçedir. İran'da konuşulan bir çok Türk lehçeleri arasında, dillerinin edebi alanda gelişmesi için en çok ça­ ba harcayan, yalnız . Azeri Türkleri olmuştur. O derecede ( '') Yazar her ne kadar bütün Azerileri şii mezhebinde göster­ mişse de, Azeri Türklerinin içerisinde ihmal edilmiyecek sa­ yıda sunni vardır. (Mithat San), ( 16) BSE, cilt 1, (1926), «Azerbaycan dili» hakkında makale, sayfa 665 ve Prof. Fuat Köprülü, «Azeri dili», İslam Ensiklopedisi, cilt 10, (İstanbul : 1 949), sayfa 1 18 - 1 5 1 . 73


ki; Sovyet Azerbaycan'ında «KİRİL» harfleri, İran'da ise Arap harfleri kullanıldığı halde, İran Azeri Türklerinin edebi alandaki çalışmaları, Sovyet Azerileri üzerinde etki­ sini göstermiştir (47). XIX yüzyılın ortalarında, Trans - Kafkasya' da bir ya­ zı dili ve edebiyatı Azeri dilinde geliştirilmişti. XX. yüz­ yılın başlarında Azeri Türkçesi, Osmanlı yazı ve edebi di­ linin önemli derecede etkisi al tına girmiştir. Bu etki 1917 Rus ithilalinden sonra ortadan kalkmıştır. S.S. Azerbaycan Cumhuriyeti, Latin harflerini 1924 yılında resmen kabul eden ve bu harfleri ilk kullanan Türklerdendir. Bu orijinal Latin alfabesi 1933 yılında «tek tip Türk Latin alfabesi» ile değiştirilmiştir (48). Fakat bu Latin harflerinin - alfabesinin - yerine 1934 1940 yılları arasında «Kiri!» harfleri konulmuştur (49) . KAFKASYA'DA AZERİLERDEN GAYRI TÜRK HALKI :

Kuzey Kafkasya' da; sayıları az olan dört Türk BOY'u vardır. Fakat, Sovyetler, bu Türklerin sayılarını yeter de(47) L. P. ELWELL - SUTTON, «A to İranian Area Stüdy», (Mic­ higan : Publishcd for the American Council of Lcarnad Socicties by J. W. Eward, 1952), sayfa 19, (4N) 1927 yılında Bakıl'da toplanan, «Yeni Türk alfabesi tesbiti için Birleşik Merkezi İcra Komitesi» adı altında bir heyet tararından, dikkate değer derecede mükemmel, maksada uygun ve tek tip bir alfade meydana getirilmiştir. Mahal­ li Lehçe özelliklerindeki seslendirmeyi de sağlayan bu Latin alfabesi, Sovyet Rusya'da Türkçe konuşan bütün halk ta­ rafından kabul edilmişti. Ancak 1934 - 1940 yılları arasında bu alfabe, Sovyetler tarafından kaldırılarak, yerine «Kiril» harfleri konulmuştur. (WURM, op., cit., sayfa 13, 45, Caroe, op., cit., sayfa 155 ve 253, KOLARZ, op., cit., sayfa 34),e ba­ kınız. (49) WURM, op., cit., sayfa 14. 74


recede çok bularak, bunlardan dört bağımsız bölge ya­ ratmışlardır. Bunlar'da : Karaçay, Balkar, Nogay ve Kumuk BOY'larıdır. Karaçay'lılar; genel olarak, Karaçay Muhtar Bölge­ sinde otururlar. Bütün Sovyet Rusya'da yaşayan Karaçaylıların sayı­ sı, 1939 yılı nüfus sayımına göre, 75.737 kişidir. Kara­ çaylıların dili 1 303 yılında yayınlanmış bulunan «CODEX CUMANICUS » - daki dile çok benzemektedir (50) . Karaçaylıların dillerindeki bazı özellikler, bunların doğudan veya güneyden gelmediklerini, ancak kuzeyden ve KUMA steplerinden gelmiş olabileceklerini ortaya koy­ maktadır (51) . Prof. F. E. KORSH, Karaçaylıların dilini kuzey leh­ çesi olarak kabul etmektedir. Halbuki, buna karşı Aka­ demi Üyesi A. N. SAMOYLOVICH, bu dili kuzey - batı Türk lehçesi saymakta ve Kıpcak grubu Türk lehçeleri arasına ithal etmektedir (52). WURM, KARAÇAY - BALKAR Türk lehçeleri arasın­ daki benzerlik üzerinde durmakta ve 1924 yılında latin harfleri kabul edildikten sonra, bir Karaçay - Balkar yazı ve edebi dilinin meydana geldiğini ileri sürmektedir (53) . 1938 - 1 939 yıllarında - bu latin alfabesinin yerine « KİRİL» harfleri konulmuştur. ikinci Dünya Savaşından (;o) CODEX CUMANICUS; TÜRK - KUMAN dilinin çeşitli me­ tinlerinin 1 303 yılında Latin harfleriyle yazılmış bir koleksi· yondur. Latin Fars Kuman dilleri lı'.ıgatçcsi bulunan bir kodeks, Karadeniz steplerinde yaşayan göçebe Türklerin, dilleri hakkında en önemli bir vesika niteliğindedir. BSE, cilt 46, sayfa 169 173'deki « POLOVTSY LANGUAGE» adlı makaleye bakınız. ( ' 1 ) Great Britain Manual, sayfa 198 ve devamı, ( '�) BSE, cilt 31, (1937), sayfa 480, (Karaçay dili üzerine makale), (51) WURM, op., cit., sayfa 16 ve devamı. ·

·

·

·

75


sonra, Karaçay Muhtar Bölgesi tasfiye edilmiş ve evvelce resmen kabul edilmiş bulunan KARAÇAY - BALKAR etnik ve dil birliği Sovyetler tarafından ortadan kaldırıl­ mıştır. Bunun bir sonucu olarak'da, dilin yazı ve edebi alan­ daki gelişmesi durmuştur. Balkarlar, esas itibariyle, Sovyet Sosyalist Kabardin Balkar Muhtar Bölgesinde, Türk olmayan Kabardin'lerlc birlikte yaşamaktadırlar. 1 939 nüfus sayımına göre, Balkar'ların sayısı 42.660 kişidir (54) . Vaktiyle, sayıları çok olan ve güçlü bir durumda bu­ lunan, Türk BOY'larından NOGA Y'lar, bugün Romanya' da, Kırım'da ve Kuzey Kafkasya'da dağınık küçük grup­ lar halinde yaşamaktadırlar. Bir kaç bin Nogay, Çerkes S. S. M. B . - de bir kısım­ da Dağistan'da ve buna bitişik alanlarda, dağınık bir halde oturmaktadırlar. 1 939 yılı nüfus sayımında, Sovyetler, Nogay'lardan söl": etmemekte ve bunları Dağıstan ve Kuzey Kafkasya' daki azınlıklar arasında saymaktadırlar. XIX. ncu yüzyı­ lın son yarısında, sayıları yaklaşık olarak 100.000 kişiye varan Nogay'ların, 1 926 yılında sayıları 34.400 kişiye in­ miştir (55) . Dilleri kuzey - batı Türk lehçesine girer (56) . Latin harfleri yerine Kiril harfleri konulduktan sonra, 1 937 yı­ lında, Nogay yazı dilinin gelişmesine çaba harcanmaya başlanmıştır (57). (54) (.15) (56) (51)

76

BSE, cilt 30, (1937), sayfa 401 - 419 Kabardin - Balkar'lar cilt 4, (1926), sayfa 513, Balkar'lar. Great Britain, Manual, sayfa 196, BSE, cilt 42, (1939), sayfa 281 , Nogay'lar, WURM, op., cit., sayfa 17.

ve


KUMUKLAR: esas itibariyle Sovyet Sosyalist Dağıs­ tan Muhtar Cumhuriyeti'nde ve Kumuk Ovası civannda toplu bir halde yaşadıkları gibi, Kuzey Kafkasya'da da dağınık gruplar halinde bulunurlar. Dilleri, kuzey - batı Türk lehçesidir. Kumuk'lar 1 927 yılına kadar - latin harf­ leri kabul edilinceye kadar - Arap harflerini kullanmışlar, 1939 yılında da Kiril harflerini almışlardır (58) .

(58) Great Britain, Manual, sayfa 1 98 ve BSE, cilt 35, (1937), say· fa 481, «Kumuklar). 77


VOLGA - URAL (İDİL - URAL) BÖLGESİ TÜRKLERİ

Volga - Ural bölgesi Türkleri; esas itibariyle, Orta Volga ve Belaya nehri havzasında yaşarlar. Volga nehri, Sovyetler Birliği'nin en büyük su yollarından birisi oldu­ ğu gibi, Ural'lar da en önemli maden rezervlerinin bulun­ duğu bölgelerden biridir. Bu Volga - Ural bölgesi Avru - Asya'nın yakın tari­ hinde çok önemli rol oynamıştır. Burası, daima Slav ır­ kiyle Asyalı ırkın buluşma alanı olmuş ve bu bölge ho­ mogen olmayan bir slav - doğu karakteri kazanarak, bu­ nu da muhafaza etmiştir. Bura halkı, genel olarak, üç etnik gruba ayrılır : Türkler, Fin - Ugr ve Slavlar. Nüfusu 6,5 milyonu bulan Türkler üç kola ayrılırlar. Kazan Tatarları (Türkler), Çuvaşlar ve Başkırlar. Burada Sovyetler, Sovyet Sosyalist Tatar Muhtar Cumhuriyeti (S. S. M. C.), Çuvaş S. S. M. C. ve Başkır S. S. M. C. teşkil etmişlerdir. Bu Muhtar Cumhuriyetlerin içerisinde, yalnız Çuvaş Muhtar Cumhuriyeti'nde Türkçe konuşan yoğun homo­ gen bir halk kitlesi vardır. Buna mukabil, Tatar ve Başkır Muhtar Cumhuriyetlerinde Türk o lmayan azınlık vardır ki, bunların sayısı % 40 - % 50 arasında değişir. Fin - Ugr Sovyet Sosyalist Muhtar Cumhuriyet'leri (MARİ S. S. M. C., UDMURT S. S. M. C. ve MORWİN 78


S. S. M. C.) - in de bazı Türk azınlıkları vardır. Muhtariye­ te sahip olmayan bitişik Vilayetlerde de Türk azınlığı vardır. Her ne kadar, kazan Tatarları dağınık olarak sınır boylarında otururlarsa da, yine de büyük çoğunlukları Sovyet Sosyalist Tatar Muhtar Cumhuriyeti'nin hudutları içerisinde yaşarlar. Volga - Ural bölgesinde Rus olmayan halk ; (1). Orta Volga - Ural Sovyet Sosyalist Muhtar Cumhuriyetleri

S.S.M.C.

Başkır Çuvaş Mari Mordwin Tatar lldmurt

ıılı

Nüfusu 1 939 sayımı

Halkı

Yüz ölçümü km. kare

3.144,700 Türk ve Slav 141.600 1.077,600 Türk, Fin - Ugr. 18.370 karışık 579,500 Fin - Ugr. 23.050 1.188,600 Fin - Ugr., Slav 27.980 2.919,400 Türk ve Slav 67.550 1.220,000 Fin - Ugr. 42.190

Başkenti

Ufa Çabuksarı Yoşkar - Ola Saransk Kazan İzhevsk

Orta Volga - Ural Bölgesinde Slav olmayan Halk (1939 yılı nüfus sayımına göre) 4.300,336 (2) Tatarlar Mordvinler 1.451,429 (3) Çuvaşlar 1 .367,930 (3) Başkırlar 842,925 (4) Udmurtlar 605,673 (3) Mariler 481 ,262 (1) Orta Volga - Ural bölgesi Türk halkı hakkında ileride, ayrm­ bilgi verilecektir. - -

-

1 1 1 Bu bilgiler aşağıda yazılı kaynaklardan alınmıştır : a) N. N. BARANSKİY, « Ekonomicheskaya geografia SSR» (Moscow : Eğitim Bakanlığı yayınlarından, 195 1 ), sayfa 178 ve 227, b) THEODORE SHABAD, «Geograhpy of the USSR, A Re79


KAZAN TATARLARI (TÜRKLER).

Kazan şehri, Kazan Tatarlarının tarihi başkentidir. Tatarların bir çoğu, Sovyet Sosyalist Muhtar Tatar Cum­ huriyeti'nin (S. S. M. C.) sınırları dışındaki topraklarda yaşa tarlar. Tatarlar; Sovyetler Birliği'nde en fazla, dağılmış ola­ rak yaşayan Türk halkıdır. Tarihlerine bir bakış

:

(5)

Altın Ordu'nun dağılmasından hemen sonra, XV. ci yüzyılın başlangıcında, Volga Bölgesinde, üç devlet mey­ dana çıktı. Bunlar : ASTRAHAN (ASTIRHAN), NOGAY ve KA­ ZAN Hanlıkları idi.

(2)

(3) (4) (S)

80

gional Survey», (New York : Columbia University Press, 1951), sayfa 181 - 188, 251 - 55. c) uPolitico - administarivnaya Karta USSR» (Moscow : 1941), d) uGreat Britain», Manuel, Kazan Türkleri, Başkırlar, Çu· vaş'lar, Votiak'lar, Mordvin'ler ve Çcrcmis'ler hakkında, e) BSE, özel çift cilt (1948), sayfa 61 ), f) uPoliticheskiy Slovar», sayfa 52, 640, 330, 356, 563, 587'de yukarıda adları yazılı cumhuriyetler hakkında bilgi. g) LAMONT, op., cit., sayfa 6. Bu sayıya; Ruslar tarafından israrla «Tatar» diye adlandın· lan Kırım Türkleri de ilave olunmuştur. Bundan başka S.S.C, B.'nin bütün bölgelerine dağılmış bulunan Tatarlar da bu sa· yıya eklenmiştir. Bu itibarla Tatar'ların nüfusu, Tatar S.S.M.C.'inde yaşayan halktan fazla görülmektedir. MORDVİN - ÇUVAŞ - UDMURD ve MARİ'ler halkının bir ço­ ğu kendi cumhuriyetlerinin sınırları dışında yaşamaktadırlar. Başkır S.S.M.C.'de yaşayan halkın büyük çoğunluğu Başkır· !ardan gayridir. Bu bilgiler için aşağıdaki kaynaklara müracaat edilmiştir : a) Ayas İshaki, uİDİL - URAL» (Paris, 1933, İdil - Ural Miut


ASTRAHAN olarak bu Hanlık, Tatar tarihinde be­ lirtmeğe değer önemli bir rol oynamamıştır. NOGAY Hanlığı : Bu Hanlığın Tatar tarihlerindeki rolü, Astrahan Hanlığından da az olmuştur. KAZAN Hanlığı : Bu Hanlık, Tatar tarihi üzerinde çok etkili olmuş ve önemli bir rol oynamıştır. Kazan Hanlığının kuruluşunu, Tatar tarihçileri 1437 yılı olarak kaydederler. TOGTAMIŞ Sülalesinden ULUG MUHAM­ MED Bey bu Devletin kurucusu olarak gösterilir. Başkent olarak, KAZAN Şehri seçilmiş ve Devlete de bu ad verilmiştir (6) . Kazan Hanlığının, kuruluşundan itibaren, Moskof Beyliği ile arasındaki münasebet, gergin bir durum almış ve sonuna kadar devam etmiştir. Kazan Hanlığının ege­ men bulunduğu yüzyıldan fazla bir zaman içinde, Mos­ koflarla aralarında takriben yirmibeş defa savaş olmuş­ tur. 1552 yılında, korkunç İvan (1547 - 1584) büyük bir Ordu ile ve Alman Uzmanlarının yönettiği üstün topçu birliklerinin yardımıyla, Kazan Hanlığını istila etmişti. Kazan Hanlığı işgal edilir edilmez; buralarının Ruslaştı­ rılması ve bir sömürge haline getirilmesi için, Ruslar bü­ yük gayretler sarfetmişlerdir. O derecede ki; Birinci Dün­ ya Savaşı başladığı sıralarda, Kazan'ın etrafında otuz kilometrelik bir çevre içerisinde tek bir Tatar Köyü bile bırakılmamıştı.

(6)

Komitesi neşriyatı). Kitabın ekinde bulunan İshaki'nin biografisine bakınız, b) WURM, op., cit., sayfa 1 - 9, c) BSE., cilt 30, (1937), sayfa 545 - 550, d) BARTHOLD, op., cit., sayfa 10 ve devamı, e) KOLARZ, «RUSSIA and Her COLONİES», sayfa 40. KAZAN, NOGAY ve ASTRAHAN Hanlıklanna ait bir öteki sayfada bulunan haritaya bakınız. İsa'dan sonra 1500 yılına ait olan bu harita, EDİGE KRIMAL'ın, «DER NATİONALE KAMPF DER KRIMTÜRKEN» (Almanya, Emsdetten : Verlag Lechte, 1952). 81


TAT A R HANL IKLA RI YtıJ/asık ıs. YıizyJ/OI�

/.S Yüzyıldaki

Kazan, /lslragan, !Vog"y 82

lfe1nltkl4rt .h<Jnlası


1 593 yılında çıkarılan bir « UKAZ» - kararname ile, Rusların idaresi altına düşen Kazan Hanlığı toprakların­ daki bütün Camiler ve Okullar yıktırılmıştı. Rusların bu zalimce hareketi Tatarların ayaklanmaları sonucunu do­ ğurmuş ve Polonyalıların Movkova'yı işgal ettikleri (1610 1 6 1 2) yılları arasında, Kazan Hanlığı 1 6 1 2 yılına kadar süren kısa bir bağımsızlığa kavuşmuştur. Tatarların yılmadan karşı koymaları, ve hatta Rus­ ya'nın karışıklık devreleri olan (1584 - 1 6 1 3) yılları ara­ sında Moskova tahtında hak iddia etmeleri, Kazan Han­ lığının zorla zaptedilmiş olmasının yeterli olmıyacağı ger­ çeğini Ruslara anlatmıştı. Bu sebeplerden dolayı, Ruslar, iki cemaat arasında meydana gelen uçurumun doldurul­ ması için, politik yollara başvurmak zorunluğunu duy­ muşlardı. 1 6 1 3 yılında, bazı Tatar Asilzadeleri «ZEMSKY SOBOR» Parlamentoya katılmaya davet olunmuşlardı. Bu arada, Kazan Mebusları, Moskof tahtı için aday ola­ rak bir Tatarı bile teklif ettiler. Gerek Orduda ve gerekse sivil idarenin bütün dallarında, Tatarlara, çok önemli mevkiler verildi. Kısa bir süre içerisinde, nüfuzlu ve top­ rak sahibi zengin bir Tatar sınıfı meydana çıktı. 1628 - 1 648 yılları arasında Ruslar, yeni doğan bu zengin ve nüfuzlu Tatar sınıfının meydana getirdiği etki­ yi yok etmek üzere, çeşitli tertiplere başvurdular. Rusla­ rın bu davranışı; yeni bir hoşnutsuzluk dalgası yaratmış ve bunun bir sonucu olarak da, «STEPAN RAZİN» ayak­ lanması, bütün Tatarlar tarafından kuvvetle desteklen­ miştir (7). (7)

«STEPAN RAZİN» adında bir Don Kazak 1670 yılında hemen hemen bütün köylülerin katıldığı büyük bir ayaklanma ter­ tiplemişti. Asiler; Çariçin (şimdi Stalingrad), Astrahan, Sara­ tov ve Samara (Kubişev) şehirlerini aldılar. Bu ayaklanma, orta ve aşağı Volga havzalarını içine alan büyük bir bölgeyi sardı. Hükumet kuvvetlerine yenilen Razin, 1671 yılında Mos­ kova'da idam edildi. VERNADSKY, «A HİSTORY OF RUS­ SİA» (New York, 1944), sayfa 79. 83


Deli PETRO'nun Çarlığı zamanında, 1 628 - 1725 yıl­ ları arasında; Kazan Hanlığı kesin olarak Rus toprakla­ rına katılmış ve Tatarların Milli Varlıklarına karşı genel bir saldırı başlamıştır. Moskova'nın bu davranışı, Tatar­ lar arasında yeniden büyük bir huzursuzluk yaratmış ve 1 708 yılında bir ayaklanma olmuştur. Rus askerlerini yenen Tatarlar, Kazan Şehrini ele geçirmişlerse de, üstün kuvvetlerle sevkedilen Rus Orduları Kazan'ı yeniden al­ mış ve Tatarlara karşı bir zulüm devresi başlamıştır. Top­ rak sahibi Müslüman Tatarlara, altı ay içinde Hristiyan­ lığı kabul etmedikleri takdirde, mallarının ellerinden alı­ nacağı bildirildi. Tatarlar, bütün bu baskılara ve zulme karşı koydular; içlerinden pek azı Hristiyanlığı kabule yanaştı. Moskova tarafından alınan bu tedbirler 1735 yı­ lında Tatar tarihinde «İLMİAK ABZ» diye adlandırılan bir ayaklanmaya ve 1737 yılında da « KARASAKAL» ayak­ lanmasına sebep oldu. Bu ayaklanmaları merhametsizce ve kanla boğan Ruslar, bütün İslam kültür ve din merkezlerini yıkarak, yeniden Hristiyanlaştırma hareketine giriştiler. 1742 yı­ lında, Kazan'ın bir bölgesinde 546 Camiden 418'i yerle bir edildi ve Müslüman din adamlarının kanuni hakları ellerinden alındı. Ticaret hürriyeti geniş ölçüde kısıtlan­ dı. Tatar sanatkarların maden işletmeleri; bıçak, kılıç ve hatta nal ve mıh yapmaları bile yasak edildi. Kısa zamanda gerginlik o derece arttı ki, Tatarlar « PUGACHEV» ayaklanmasını kitle halinde desteklediler. Pugachev'in adamlariyle birlikte Tatarlar, Kazan'ı ele geçirdirler (8).

(8) PUGACHEV adında bir Don Kazak, 1 773 yılında, Ural Kazak·

!arını, Başkırları ve Kuzeyde Kazan'a kadar uzanan bütün Volga bölgesini içine alan bir ayaklanmanın başına geçmişti. Bu ayaklanma öyle sosyal bir karışıklık meydana getirdi ki; serfler (yanaşmalar) ağalarını öldürdüler. Ordunun büyük

84


Rusların aldığı bütün sert tedbirlerin olumlu bir so­ nuç vermemesi, ayaklanmaların sürüp gitmesi, II. nci KA­ TARİNA'yı (1762 - 1796) İmparatorluğun politikasını bir daha gözden geçirmeğe zorladı. Çariçe, bizzat Kazan'a kadar giderek, orada yeni bir Cami yaptırılmasını emretti. Kazan'ın çevresinde, otuz kilometrelik bir kuşak içinde Tatarların oturmasını ya­ sak eden kanun kaldırıldı. Tatar toprak sahiplerinin asa­ let unvan hakları tanındı ve fakat ellerinden alınan top­ rakları geri verilmedi. Doğu ile geniş ticari ilişkileri bu1 unan Tatar tüccarlarına, yeniden serbest ticaret hakkı verildi. 1788 yılında çıkarılan bir kararnameyle resmen bir «İSLAM DİN ŞURASI» kuruldu ve din işlerini çevirmek üzere, teşkilat kurulması için bazı haklar kabul edildi. i l . nci Katarina'nın Çariçeliği zamanında, bir çok Tatar Şehrinde yeni Camiler yapıldı ve yüksek dereceli din bilgini ve öğretmen yetiştiren Medreseler açıldı. 1 884 yı­ lında, yalnız Kazan Şehrinde dört Medrese vardı. Bu devrede okur yazarların sayısı oldukça artmış ve bir çok şöhretli bilgin, fen adamı, din alimi ve reformcu yetiş­ mişti. Tatarların ulaştığı bu yüksek kültür ve refah seviye­ si; Rus Hükumetlerini rahatsız etmeğe başlamış ve XIX ncı yüzyılın son yarısında, Tatarlara karşı yeni bir baskı kampanyası açılmıştır. Bir taraftan, Tatarların ticaretine ve sanayiine ağır vergiler konularak gelişmeleri önlen­ miş, diğer taraftan Rusların ticareti ve sanayii sun'i ola­ rak desteklenmiştir. Bir çok Medreseler kapatılmak ve yeniden Cami ve Mektep yapılmasına izin verilmemek gayretiyle bu ayaklanma ancak iki senede bastırılabildi. LEONID 1. STRAKHOVSKY «A HANDBOOK of SLAVIC STUDİES» (Cambridge : Havard Üniversity Press, 1949), say­ fa 300. 85


suretiyle, bu baskılar kültürel hayata da yöneltilmiştir. Ufak çapta bir çok ayaklanmalar olmuş ve çok sayıda Ta­ tar aileleri Osmanlı İmparatorluğu topraklarına göç et­ mişlerdir. Memleketin politika ile uğraşan kültürlü insanlan ise; Rusların bu baskılarına manevi kuvvetlerle ve pa­ sif mukavemetle karşı koymak yolunu tutmuşlar ve din adamlarına tarikatlar kurdurmuşlardır. Bu arada çok popüler bir şekil alan «NAKŞiBENDİ » tarikatı etrafına onbinlerce insanı toplamıştı. Tarikatların Şeyhleri, mü­ ritlerine, dinin yalnız doğmatik ruh ve beden saflığını ve temizliğini anlatmakla kalmıyorlar, aynı zamanda anti Rus doktrini de aşılıyorlardı. « VEYSİ» tarikatının mensuplan eski « BOLGAR ­ İSLAM» Devletinin canlandırılarak, pasif mukavemete başladılar. Bu tarikat Ruslar tarafından dağıtıldı, Şeyh­ leri ve başta gelenleri zindanlarda can verdi, müritleri­ nin de bir çoğu Sibirya'ya sürgün edildi. Bu arada, İSMAİL GASPİRALİ'nin, Kırım'da Bahçe­ saray'da 1 886 yılında başlayıp 1 905 yılına kadar yayınla­ mağa devam ettiği haftalık bir dergi olan «TERCÜMAN» · nın Kazan halkı üzerinde de büyük etkisi olmuş ve mo­ dern düşünceler cemaatın benliğinin derinliğine kadar inmiştir. Batı kültürü ile yetişmiş bir çok Tatar genci; bu cemaatta, ortaçağdan kalma bir çok düşünce ve kav­ ramların modernleşmesine yardım etmişlerdir (9). Rusya'da 1905 yılında patlayan birinci ihtilalden he­ men sonra, Tatarlar 1 905 ve 1906 yıllarında olmak üzere, iki İSLAM KONGRESİ topladılar. Rejimin Liberalizm'e (9) İSMAİL GASPİRALİ (185 1 - 1914)'nin bu alandaki gayretleri ve milliyetçiliğin gelişmesi için harcadığı çabalar hakkında ileride bu kitabın III'ncü ve IV'ncü fasıllarında ayrıntılı bil­ gi verilecektir. 86


yönelmesi ve Çarın 17.10.1905 tarihindeki beyannamesin­ den sonra, Kazan'da yayınlanan gazete ve dergilerin sa­ yısı elliyi bulmuş ve Tatarların politik ve kültürel hayatı büyük bir hızla gelişmeğe başlamıştır. DUMA'ya (par­ lamento) Rusya'daki bütün Türk ve Tatarların hakları­ nı, ortak olarak korumak üzere, Milletvekilleri göndermiş­ lerdir. Ruslar; 3 Haziran 1907 tarihinde, bir defa daha, baş­ ka bir kararname ile, 1905 yılındaki kararnamede verilen hakları geri almışlar ve DUMA'daki Türk ve Tatar Millet­ vekillerinin sayısını çok azaltmışlardır. Fakat bütün bu yeni kısıtlamalara rağmen, halkın kültür hayatında geliş­ me devam etmiş ve 1914 - 1 9 1 5 ders yılında hemen hemen okul çağında bulunan bütün Tatar çocukları kendi milli ilk okullarına devam etmişlerdir. Yeni yayınlanan kitapların sayısı hızla artmış ve 1914 yılında SAINT PETERSBURG'da açılan bir kitap sergisinde, Tatarlar tarafından yazılan l .OOO'den fazla eser yer almıştır. Rusya'da yaşayan diğer Türk halkı, genel olarak, Rus Ordusunda hizmet etmek mecburiyetinde olmadıkla­ rı halde, Kazan ve Kırım Türklerine mecburi askerlik hiz­ meti yüklenmekteydi. Birinci Dünya Savaşında, 1914 1918 yılları arasında, Tatarların hemen hepsi Rusların yenilmesini istiyorlardı. Orduda bulunan Tatarların bir çoğu ya görevlerini terketmişler veya askerden kaçmış­ lardır. Osmanlı Türkiye'sinde ve Almanya'da mülteci ola­ rak bulunan Tatar politikacıları; yurtlarının durumunu anlatmak ve problemlerini bütün ayrıntılariyle ortaya koymak için, büyük çabalar harcamışlardır. Kazan'da doğmuş ve 1 876 - 1 933 yıllan arasında ya­ şamış bulunan Volga Tatarlarının Lideri YUSUF AKÇU87


RAOCLU'nun başkanlığında, 1 9 1 6 yılında Lozan'da, Vol­ ga Tatarlarının iştirakiyle bir konferans toplanmıştır. Osmanlılar ve Almanlar tarafından desteklenen bu konferansta, Almanya'da esir bulunan Tatar askerlerin­ den teşkil edilecek birliklerin, ikmal işleri görüşülmüş­ tür (1°}. 1 9 1 7 ihtilalinde; Rusya'da bulunan Tatarlar, Milli Birlik halinde ve bütün Müslümanlar adına, 1 Mayıs 1917 tarihinde Moskova'da bir kongre topladılar. Bu kongrede yer alan ve Rusya'daki bütün Müslümanları temsil eden, 900 delege, Rus Devletinin demokratik esaslara dayanan federatif bir Devlet şekli almasını talepettiler. Rusya' daki bütün Müslümanları temsil yetkisini taşıyan bir « İCRA KOMİTESİ » seçilerek, merkezinin Petersburg olması kararlaştırıldı. Rusya'daki bütün Müslümanları temsil eden ikinci kongre, Temmuz 1917 tarihinde Kazan'da toplandı. An­ cak, Rusya'nın her tarafını sarmış bulunan anarşi yüzün· den, Türkistan, Kırım ve Kafkasya delegeleri bu toplan­ tıya gelemediler. Bu sebepten dolayı da kongreye, yal­ nız Volga Türkleriyle buraya komşu olan bölgelerdeki Türk halkının delegeleri katıldı. Bundan sonra, Kazan'da, Rusya'daki bütün Müslü­ manların dini temsilcileriyle askeri temsilcilerinin katıl­ dıkları iki kongre daha toplandı. Birinci kongrede din (10) «J. R.

WYSTAPIENIA UJARZMIONYCH NAREDOW na KONGRESIE w LOZANNIE w 1916 r.», (Baskı altında tutulan milletlerin 1916 yılı Lozan konferansındaki tutumu) adlı ese­ rinde, Lozan konferansı hakkında bilgi verilmiştir. «WSC­ HOD - ORIENT» (WARSAW : Doğu Enstitüsü 1930 - 1939), cilt IX, sayı 1, Aralık - Mart 1938, sayfa 60, Yusuf Ak;uraoğlu, «l'Etat actuel et !es aspirations des Turco - Tatars Musul­ mans en Russie (Lausanne : 1916). Kitabın IV'ncü faslındaki Yusuf Akçuraoğlu'nun biografisine bakınız.

88


işleri, ikinci kongrede de milli Tatar alaylarının organize edilmesi problemi ele alındı. Politik toplantılarda; bü­ tün idil - Ural bölgesinin, - Orta İdil - Ural ve komşu alan­ larda yaşayan Türkleri de kapsamak üzere - milli ve kül­ türel egemenliğe kavuşması karar altına alındı. Bu so­ nuçhr, her üç kongreye katılmış bulunan bütün delege­ lerin toplandığı genel bir kongrede tekrarlandı. Kültür şurasının teklifiyle, Kasım 1 9 1 7 tarihinde UFA'da milli bir Meclis toplandı. Bir çok kanunlar çı­ karıldı ve milli bir Hükumet seçildi. Bu Hükumet din iş­ lerinden, mali meselelerden ve eğitim problemlerinden sorumlu olacaktı. Versay barış anlaşması için üç kişilik bir heyet seçilerek, Paris'e gönderildi. Milli Meclis; idil Ural Türklerinin ve Tatarlarının federatif bir Devlet kur­ maları problemini incelemek amacıyla, özel bir komite seçti. Bütün Rusya'daki Müslümanların harp kongresi tarafından, Milli Tatar Alaylarının organize edilmesi için bir harp şurası seçildi. Fakat, komünist ihtilali ve bolşeviklerin günden gü­ ne artan gücü, Milli Tatar Hükumetinin gelişmesine en­ gel oluyordu. Mahalli komunist teşekkülleriyle askeri bir­ likler arasındaki çatışmaların bir türlü ardı arası kesil­ miyordu. Fakat bütün bunlara rağmen, Milli Muhtar Hü­ klımet ve Askeri Şura İdil - Ural Bölgesine hakim idi. Nisan 1 9 1 8 yılında BREST - LİTOVSK barış anlaş­ ması imza edilince, büyük çapta bolşevik kuvvetleri, bir çok savaştan sonra, Kazan ve Ufa'yı zaptetti. Bütün Milli Teşkilat zor kullanılarak dağıtıldı, Liderler tutuklandı ve Tatar Alayları silasızlandırıldı. 1918 yılının Mayıs - Ağustos ayları arasında, Çek Bir­ likleri Trans - Sibirya demiryolunu kontrolu altına alınca, Bolşeviklerin Kazan üzerindeki baskıları kalkmış oldu. 89


Bu suretle de karşılarına çıkan bu fırsattan faydalanan Tatarlar, bağımsızlıklarını tekrar elde ettiler (11). Beyaz Rus Amirali A. W. KOLCHAK'ın Hükumeti Bolşeviklere karşı olduğu kadar, Muhtariyet ilan eden Tatarlara karşı da savaşıyordu. Kolchak'ın, bağımsızlığa karşı yönelen bu politikası; Bolşeviklere bir fırsat ver­ miş oldu. Bolşevikler, «baskı altında tutulan milletler» in sözde kurtarıcısı (?) rolünü oynamağa başladılar. Bol­ şevikler, propagandalarında, Tatarlara yalnız bağımsız­ lık değil. EGEMENLİK dahi vadediyorlardı. 27 Mayıs 1920 tarihinde; SOVYET SOSYALİST TA­ TAR MUHTAR CUMHURİYETİ » verilen bu sözün şekil olarak yerine getirildiğini göstermek amaciyle kurulmuş­ tur. Fakat gerçekte; Kazan Tatarları, tekrar merkeziyet­ çi, totaliter bir Devletin pençesine düşmüşlerdir. Tatar Muhtar Cumhuriyetinde yaşayan halkın etnik dağılışı ve miktarı :

Orta Volga - Ural bölgesinde yaşayan halka ait bun­ dan evvel verdiğimiz iki tablo tetkik edildiği zaman, Sov­ yet Birliği'nde yaşayan Tatarların sayısının; Tatar S. S. M. C. - de yaşayan Tatarlardan çok daha fazla oldu­ ğunu görürüz. Tatar Muhtar Cumhuriyeti'nin sınırları içinde bulunan azınlık halkın bu kadar çoğaltılması da bu gerçeğe ayrıca bir ağırlık katmaktadır.

(11) Bu Çek birlikleri; Birinci Dünya Savaşı sırasında Rusya'ya

esir düşen Çek askerlerinden teşekkül etmekteydi. Kerensky hükumetinin iziniyle muntazam askeri birlikler halinde teş­ kilatlanan Çekler Trans - Sibirya ve Vladivostok üzerinden Çekoslovakya'ya dönmüşlerdir. SIR BERNARD PARES, «A History of Russia», (London : 1947), sayfa 542 ve devamı.

90


1933 yılında yapılan tahminlere göre (12)

Tatarlar Ruslar Diğer halk

% 50,4 % 41,8 % 7,8

Bu tablodan anlaşılacağı üzere; Tatar S. S. M. C. - de yaklaşık olarak 1 ,5 milyon Tatar bulunmaktadır. Şu ha­ le göre : 2,2 milyon Tatar Cumhuriyetlerinin sınırları dı­ şında yaşamaktadırlar. Başkır S. S. M. C. - deki nüfusun % 17,3'ü Tatarların teşkil ettiğini misal olarak söyleye­ biliriz (1 3) . Kazan Tatarlarının Türk Karakteri

Kazan Tatarları; Türklerle Finlerin karışımından meydana gelmişlerdir. Dilleri « saf bir Türk lehçesi » dir (1 4) . Gerçi Kazan Hanlığının yazı dili önceleri, Hanlığın egemenlik devirlerinde, Kırım Hanlığının yazı dilinin ay­ nı idi. Fakat, Kazan Hanlığının yazı dili, sonradan ÇAGA­ TAYCA'nın ve eski Osmanlı yazı dilinin etkisi altına gir­ miştir (15) . XIX. ncu yüzyılın başlangıcında, modern Osmanlı Türkçesi, Kazan Tatarları üzerinde, etkisini daha da ar­ tırmış ise de XIX. neli yüzyılın ikinci yarısında, mahalli Tatar lehçesi, Kazan yazı diline hakim olmuştur. Kazan'da 1917 yılı ihtilalinden sonra, kısa bir zaman için, ıslah edilmiş Arap harfleri kullanılmıştır. (1 2) BSE, Özel çift cilt, (1948), sayfa 61, (1 3) Aynı eser, sayfa, 61,

( 14) GREAT Britain Manual, sayfa 182, (15) Bu kitabın, «ÖZBEKLERİN TÜRK KARAKTERİ» adı altın· daki bahsinde, ÇAGATAY'ca dili ve yazı dili hakkında verilen bilgiye bakınız. 91


1 929 - 1930 yıllarında kabul edilen « tek tip Latin Türk alfabesi» alınmış ve fakat 1 939 - 1 940 yıilarında bu Latin - Türk alfabesinin yerine, Ruslar Kiri! harflerini 1 koymuşlardır ( 6). ÇUVAŞLAR

Çuvaşlar, çoğunlukla Çuvaş S. S. M. C. sınırları için­ de yaşarlar. Çuvaşlar, idil - Ural Bölgesinde yaşayan ikin­ ci büyük Türk topluluğudur. Kısa Tarihçeleri

:

7 (1 )

XV. nci yüzyılda Çuvaşlar Kazan Hanlığına bağlı olarak yaşamaktaydılar. Çuvaşların yüksek sınıflarından bir çoğu Tatarlaşmıştı. 1952 yılında Kazan Hanlığı topraklariyle birlikte, Çu­ vaş topraklarını da istila eden Ruslar, her iki ülke için aynı politikayı uyguladılar. Rus sömürücüleri; yurdun en bereketli topraklarını, verimli dalyanlarını ve gür or­ manlarını ele geçirmişlerdir. Ellerinden toprakları, mal­ ları ve mülkleri alınan Çuvaşlara; zorla iş mükellefiyeti uygulamakla yetinmeyen Ruslar, üstelik halkı, Hristi­ yanlığı ka1'ul etmeğe de zorlamışlardır. XVI . ncı yüzyılın ortalarına doğru Çuvaşlarla Ruslar arasında bir çok savaşlar olmuştur. 1572 - 1584 yılları ara­ sında bir çok ayaklanmalar bir birini kovalamış ve Çu­ vaşlar kanla boğulan BOLOTNİKOV ayaklanmasına ka­ tılmışlardır (18) .

(16) WURM, op., cit., sayfa 15.

( 17) Çuvaşlar hakkında kısa bilgiler; B.S.E. cilt 61, (1934) sayfa 699 dev. ve S.S.S.R. İstoriya, cilt 1 , sayfa 564 ve devamındaki Çuvaşlar ve Çuvaş S.S.M.C. adlı makaleden alınmıştır. (IB) BOLOTNİKOV adında serf yani köle olan bir köylü, 1607 yı­ lında bir ayaklanmanın başına geçerek, eşitlik sloganiyle 92


XVII. nci ve XVIII. nci yüzyıllarda, Çuvaşlardan «YASAK» adı verilen çok yüksek bir çeşit ayniyat vergisi (KAFA VERGİSİ) alınmağa başlanmış ve bu suretle kısa bir süre içinde, Çuvaş halkının elindeki topraklar, ya Rus toprak ağalarının eline geçmiş veyahut ORTODOKS kli­ sesine mal edilmiştir (19). Çuvaşlardan bir çoğu «STEPAN RAZİN» ayaklanma­ sına katılarak, Ruslara karşı savaşmışlardır. Bu ayaklan­ mayı kanla boğan Ruslar, bir kararname yayınlayarak, Hristiyanlığı kabul edecek Çuvaşlardan gerek yasak ver­ gisinin ve gerekse diğer vergilerden bir kısmının alınmı­ mayacağını ilan etmişlerdir. Ellerinden toprakları, bütün malları ve mülkleri alınan ve bir çok savaşlara katıldık­ ları için, yoksul düşen Çuvaşlardan büyük bir kısmı Hris­ tiyanlığı kabul etmek zorunda kalmışlardır. Rus Hükumeti Hristiyanlığı yeni kabul eden bu «DÖNMELERİ » Hristiyan olmayan halkın etkisinden ko­ rumak üzere, onları mecburi iskana tabi tutmuştur. Fakat, bütün bu baskılara rağmen, Çuvaşlar, Tatar­ ların ve Başkırların Ruslara karşı giriştikleri savaşlarda onları desteklemişlerdir. 1774 ve 1 776 yıllarındaki PUGAÇEV ayaklanmasına katılmışlardır. Bu ayaklanma sırasında, yüzlerce Papaz ve -Tüccar öldürülmüş, bir çok klise, votka imalathanesi ve meyhane tahrip edilmiştir. 1750 yılından 1 850 yılına kadar «MİRİ MAL ME­ MURLARI» - nın kontrolü altında yaşayan Çuvaş köylületoprak ağalarının ve tüccarların mallarını talan etmiştir. Ayaklanma SMOLENSKiden Astrahana' kadar yayılmış ve asilerin kuvvetleri Moskova'da beklenmeğe başlanmıştır. Fa­ kat sonunda ayaklanma bastırılarak, elebaşlar idam edilmiş­ tir. B.S.E., cilt 6, (1927), sayfa 812, (19) Ezici yükseklikte alınan bir ayniyat veya kafa vergisi. 93


rine « DEVLET MALI KÖYLÜ» adı takılmıştır. Bu arada, çok yoksul düşen Çuvaşlar, açlıktan ölmemek için, en aşa­ ğılık işleri bile kabul etmek durumuna yuvarlanmışlardı. Bir kısım Çuvaş halkı « BURLAK» olarak, diğer bir kısmı da ağır orman işlerinde çalışmak zorunluluğunda kalmışlardı (20). Tatarların etkisi altında bulunan bir kısım Çuvaş halkı da, Osmanlı İmparatorluğu topraklarına göç etmiş­ lerdir. 1 861 yılında, Rus Köylüsü kölelikten azad edildikten sonra dahi, Rus Hükumeti, Çuvaşlara karşı baskısına devam etmiş, Ruslaştırma ve Hristiyanlaştırma politika­ sını bütün şiddetiyle uygulamıştır. Kliselerde ve Misyoner Okullarında, Çuvaş Türkçe­ sinin konuşulmasına kısmen izin vermek zorunda kalan Ruslar, ilk Çuvaş Ortaokulunun 1 868 yılında SİMBİRSK' de açılmasına razı olmuşlardı. Ancak; bu okul açıldıktan yedi yıl sonra, yani 1 875 yılında, bir Ortodoks Papaz Oku­ lu haline sokularak, burada binlerce Papaz ve Öğretmen yetiştirilmiştir. 1 9 1 7 yılı ihtilali sırasında, yoksul Çuvaş Köylüleri, topraklarım geri istemeğe başlamışlar, Papaslara ve top­ rak ağalarına karşı harekete geçmişlerdir. 20 28 Haziran 1917 tarihleri arasında bütün Çu­ vaşları temsil eden milli bir kongre toplanmıştır. Bu kongre o zamanki geçici Rus Hükumetini tammış ve onunla mutabık olduğunu bildirmiştir. Ancak, kongre, Çuvaşların geri kalmış bir cemaat olduğu mucip sebe-

(20) BURLAK Volga nehrinde yüklü mavnaları sahilden iplerle

başyukarı çeken adamlara denilir. Bu iş vaktiyle korsanların gemilerinde çakılı olarak kürek çeken «FORSA»'ların işinden daha zordur. «VOLGA MAHKÜMLARI» adı altında dünya li­ teratürüne konu olan bu bahtsız insanların çektikleri acıları canlandıran bir çok da film çevrilmiştir. (Mithat San).

94


biyle, bir milli ve kültürel Çuvaş Muhtar idaresi kurul­ masını kabul etmemiştir. Kazan'daki Çuvaş Askeri Birliklerini kontrolları al­ tında tutan Bolşevikler, bunların arasındaki hücre teş­ kilatını geliştirmek için büyük çabalar harcamışlardır. Sağcı ve solcu grupları arasında geçen çekişmelerde, su yüzüne çıkan Bolşevikler, 1 9 1 8 yılı ilkbaharında, ülkede istedikleri politikayı uygulayacak bir güce ulaşmışlardı. Haziran 1 920 yılında ÇUVAŞ MUHTAR OBLAST'ı (eyaleti) kuruldu ve 1 925 yılında idare ÇUVAŞ MUHTAR CUMHURİYETi'ne çevrildi. BAŞKIRLAR (21)

Başkırlar, Orta - İdil - Ural Bölgesinde yaşayan üçün­ cü büyük Türk topluluğunu meydana getirirler. Altın Or­ du dağıldıktan sonra, Başkır toprakları, Sibirya Hanlığı, Kazan Hanlığı ve Nogay Hanlığı arasında bölünmüştür. Ruslar, 1552 yılında Kazan Hanlığını istila ettikten sonra, Baş kır topraklarına da sızmağa başladılar. 1 558 yılında kurulan UFA şehrine bitişik Başkır top­ raklarını almak için Ruslara katılanlara bu topraklar da­ ğıtılmıştı. XVII. nci yüzyılın ikinci yarısında, Ruslar ta­ rafından kurulan ve birer ileri karakol niteliğinde bulu­ nan MENSİLİNSK, KUNGUR ve BİJSK şehirlerini yok etmek için Başkırların harcadıkları çabalar boşa gitmiş­ tir. (2') Başkırlar hakkındaki bilgiler aşağıdaki kaynaklardan alın­ mıştır : a) Richarrl E. Pipes, «The First Experimcnt in Soviet Nati­ onal Policy, The Bashkir Republic», (1917 - 1920), «The Russian Review», (New York, Okt. 1950), b) A. Zeki Velidi Toğan, « Bugünkü Türkili (Türkistan) ve Tarihi», (İstanbul, 1947), sayfa 368 - 378. 95


Başkırların Rusları topraklarından atmak için giriş­ tikleri 1 645 ve 1661 yıllarındaki ve 1 682 - 1 683 yılı ile, 1704 - 1708 yılına kadar devam eden Kurtuluş Sa­ vaşları, Ruslar tarafından merhametsizce bastırılmıştır. XVII. nci yüzyılın sonlarına doğru, Urak demir ma­ denlerinin işletilmesine başlanmasiyle birlikte, Başkır­ lar üzerindeki Rus baskısı da artmıştır. Başkırlar toprak­ ları ve ormanları, geniş ölçüde ellerinden alınmağa baş­ lanmış ve 1724 yılında bir kararname ile de, bütün Baş­ kır ormanlarının Devlet malı olduğu ilan edilmiştir. «AVSİANO - PETROWSKİ ZAVOD» adında bir şah­ sa ait olan bir demir cevheri işletmesi, 1 80.000 desyatin genişliğinde bir ormanı, Başkırlı sahiplerinin ellerinden, 20 ruble karşılığında zorla almıştır (22). 1 732 yılında ORENBURG şehrinin kurulması üzeri­ ne, genel bir ayaklanma olmuş ve 1741 yılına kadar sür­ müştür. Bu ayaklanmanın bastırılması sırasında, yüzbin­ lerce Başkırlar köle olarak, Ruslara dağıtılmış ve Ruslar­ la birlikte Başkırlara karşı savaşan TEPTİYAR ve Mİ­ ŞER adlarındaki yerli kabilelere, Başkırların bütün top­ rakları pay edilmiştir (23). Başkırların zorla Hristiyanlaşması için, Rus Hüku­ metleri tarafından yapılan baskılara ilave olarak, Orto­ doks klisesi de aktif bir rol oynamış ve halkı kitle halin­ de vaftiz etmiştir. 1 755 yılında MOLLA BATIRŞAH ALİ'nin organize et­ tiği bir ayaklanma olmuş ve Başkırlar bundan başka da (22) 1 desyatin

1 ,1 hektar'dır. 180.000 desyatin 200.000 hektar olduğuna göre, bu genişlikteki bir ormanın bir demir cevheri işleten şahıs tarafından 20 ruble karşılığında zaptedilebilme­ si, Başkırlı Türklerin mülkiyet haklarına karşı Rusların gad­ dar ve saygısızca davranışlarını gösterir. (Mithat San), (B) Metinde, ccBir kaç - otuzbin» tabiri kullanılmaktadır, (Mithat San).

96

=

=


SALAVAT YULAY'ın önderliği altında PUGÇOV ayaklan­ masına katılarak Ruslara ait bir çok imalathane ve işlet­ meleri tahrip etmişlerdir. Başkırlar güçlerinin sonuna gelip, bütün mukavemet­ leri kırıldıktan sonra, 1 832 yılında SAİNT PETERS­ BURG'un bir kararnamesiyle Başkırların bütün toprak­ ları yeniden yerli kabilelerle Başkırlar arasında taksim edilmiştir. 1 86 1 yılındaki köylü bağımsızlığı hareketleri, hiç bir sebep olmadan, yeniden haksızca mülkiyete saldırma dalgası doğurmuş ve Orta - Rusya'dan gelen bir çok sö­ mürücü Başkırların yurtlarına yerleştirilmiştir. Başkırların ellerinde kalan toprakları, ancak ma­ sallarda rastlanabilecek derecede düşük ve gülünç fiyat­ larla sahiplerinden zorla alınarak, Rus Devlet Memurla­ rına maledilmiştir. Uygulanan sömürücülük, topraklarının ellerinden zorla alınması, mal ve mülklerinin yok pahasına istim­ l ak edilmesi bir taraftan, yeni şehirlerin kurulması ve endüstrileşme hareketlerine girişilmesi diğer taraftan, Başkırların eski Pederşahi yaşayış düzenlerini etkilemiş ve yeni bir cemaat strüktürünün meydana çıkması so­ nucunu doğurmuştur. Göçebeliklerine son verilip, yerleşik duruma getiri­ len Başkırların ellerinde toprakları kalmadığından ve başkaca bir geçim kaynağı bulunmadığından, açlıktan ölmemek için, işçi olmak zorunluğunda kalmışlardır. Ruslar tarafından mecburi askerlik mükellefiyeti konul­ muş ve bütün mahalli özerkliğe son verilmiştir. Başkırlar arasındaki memnuniyetsizlik o derecede artmıştır ki, Rus Hükumetleri aradaki düşmanlığı hafif­ letmek için, XIX. ncu yüzyılda çıkardıkları bir çok karar97


namelerle, Müslüman din adamlarının statülerini tesbit etmek ve Başkır halkına bazı yeni politik haklar tanımak zorunluğunu duymuşlardır. 1905 Rus ihtilali, Başkırlar arasında büyük bir reaksiyon doğurmamıştır. Yalnız bu yıllarda Tatarlarla Başkırlar ORENBURG şehrinde, URAL adında ortak bir gazete yayınlamışlardır. Bu ga­ zete yaklaşık olarak ancak kırk nüsha kadar yayınlana­ bilmiştir. 1 9 1 7 yılı ihtilalinde, bütün Başkırlar birleşerek, Rus sömürücülerine karşı koymuşlar ve vaktiyle ellerinden alınan toprakların kendilerine geri verilmesini kabul eden ihtilalcileri de desteklemişlerdir. İhtilalciler, sonradan Başkırların kendilerine vak­ tiyle yaptıkları bu yardıma bir karşılık olmak üzere, 1919 yılında Sovyet Sosyalist Başkır Muhtar Cumhuriyetini kurmuşlardır (24). Başkır S. S. M. Cumhuriyetinde halkın etnik dağılışı ve oram :

Başkırlar Ruslar Tatarlar Diğer halk

% % % %

23,S 39,9 17,3 19,3 (25)

Her ne kadar bu tabloda, Ruslar en kalabalık halk olarak gösteriliyorsa da, Başkırlar, Tatarlar ve diğer Türk Boy'lannın meydana getirdiği Türk topluluğu, S. S. M. Başkır Cumhuriyeti nüfusunun % 40'ından faz­ ladır. Bundan evvel verilen «Orta - İdil - Ural bölgesinin Slav olmayan TEMEL HALKI tablosuna bakınız. (1939 Yılında burada 842.925 Başkır yaşıyordu.)

(24) Zeki Velidi Toğan, «Bugünkü Türkeli», sayfa 368 - 378, Baş­ kürdüstan S.S.M.C. kurulmasının sebepleri, (İstanbul, 1947), (21) B.S.E., Özel çift cilt, ( 148), sayfa 6 1 . 98


Başkırlann Türk Karakteri :

Genel olarak, Başkırlar, Türkleştirilmiş UGR'lar di­ ye kabul edilmektedirler. Fakat ünlü Macar Türkoloğu ARMİNUS VAMBERY, Başkırların ana kaynaklarının Türk aslından geldiğini ileri sürer. Başkırların dilleri ve tarihin açık şahitliği, Vambery'nin sözlerini doğrulamak­ tadır. Başkırların, komşuları olan Fin - Ugr, Ostiyak ve Vogul'larla evlenmeleri nedeniyle meydana gelen kan ka­ rışımı, vücut yapılarında kendini belli etmişsede, Türk­ lükleri ve milli benlikleri üzerinde bir etki yapamamış­ tır. Gerçi bu halk kendi kendisine BAŞKURT der fakat Türkler arasındaki adları «BAŞKUD» dır (26) . Başkır steplerinde yaşayan Başkır'lar, Ural dağları bölgesindeki halk arasında en fazla Türk tipinde olan­ lardır. Başkırlar vücut yapı'ları bakımından, Kazan, Ast­ rahan ve Kırım Türklerine benzerler (3). Başkırlar, yukarı İRİTİŞ ile Orta - İdil arasında ya­ şayan Türk topluluğu zincirinin bir halkasını meydana getirirler. Konuştukları Türkçe, cümle yapısı ve kelime­ lerin seslendirilmesi bakımından, UGR dilinin etkisini ta­ şır (21) . Rus Türkoloğları, Başkır Lehçesini, Kazak, Kırgız, Altay ve Sibirya Türk Lehçeleriyle Kırım ve Orta Asya'da çoğunlukla konuşulan Tatar Lehçesini de kapsayan Ku­ zey - Batı Türk Le4çeleri arasında sayarlar. Kazan Türk­ lerinin konuştuğu Türkçe Başkır Lehçesine çok yakın­ dır (28) .

(26) Olaf Caroe, op., cit., sayfa 7, (27) Great Britain Manual, sayfa 188 ve bu kitaptaki dil tablosu­ na bakınız, (28) B.S.E. N., cilt V., sayfa 137. 99


XX'nci yüzyılın başlarında, Başkır yazı dili gelişme­ ye başlamış ve bu yazı dili, Milli Başkır Cumhuriyetinin kuruluşu olan 1917 yılına kadar kullanılmış, hatta bu Mil­ li Cumhuriyetin yıkılışından sonra da kullanılmıştır. Başkırlar tarafından, önceleri kullanılan Arap harf­ leri geliştirilerek 1 930 yılına kadar bu harfleri yazı dille­ rinde kullanılmıştır. Bu tarihten sonra, tek tip Latin Türk alfabesi kabul edilmiştir. Ancak 1 939 yılında, S.S.C.B. sınırlan içindeki bütün Türk bölgelerinde olduğu gibi, Ruslar Başkırlara da Kiri! harflerini kabul ettirmişlerdir (29).

(29) WURM, op., cit, sayfa 15. 100


KIRIM TÜRKLERİ

Kırım Cumhuriyetinin ortadan kaldırılması :

Sovyet Sosyalist Kırım Türk Muhtar Cumhuriyeti, 25 Haziran 1 946 yılında, büyük Sovyet'in (Sovyet Sosya­ list Cumhuriyetleri Federasyonu) bir karariyle, İkinci Dünya Savaşı sırasında, Kırım Türklerinin Alman işgal ordularıyla işbirliği yaptıkları, ileri sürülerek ortadan kaldırılmıştır. Kuzey Kafkasya'daki Karaçay, Balkar, Çeçen, En­ guş, Kalmuk ve Volga Germen Muhtar Cumhuriyet ve Muhtar İdareleri de aynı bahanelerle ortadan kaldırıla­ rak buraların halkı da Kırım Türkleriyle birlikte, Sovyet­ ler Birliğinin Uzak Doğu ve Kuzey bölgelerine sürülmüş­ lerdir. Sürülen bu insanların büyük bir çoğunluğu, daha yollarda hayatlarını kaybetmişlerdir. Sürgün yerine ula­ şabilenler ise, orada, soğuktan ve açlıktan ölmüşlerdir (1) . Kırım Türk Muhtar Cumhuriyeti ortadan kaldırıldık­ tan sonra, Kırım Yarımadası, sıradan bir il olarak Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliğine bağlanmıştır. Daha sonra 19 Şubat 1954 yılında çıkarılan bir kararname ile bu sefer de S.S.C.B.'den alınarak Sovyet Sosyalist Ukrayna Cumhuriyetine bağlanmıştır (2). Kırım Türk Cumhuriyetinin ortadan kaldırılması ve Kırım Türklerinin sürgüne gönderilm�si, Rusların çok - ---

- - ----�

( 1 ) Edige Kik.iMAL, op., cit., sayfa 323 ve devamı, (2) «Kırım'ı Ukrayna'ya bağlayan Kararnamenin arkasında ne­ ler gizlidir? . . . » (Münih, 1 Nisan 1954), Sovyet tarihini ve kül­ türünü araştırma enstitüsü bülteninden. 101


uzun bir süreden beri sistemli bir şekilde uyguladıkları tarihsel bir yoketme işleminin son bölümünü meydana getirir. Türk halkının Kırımdan çıkarılma olayı, XVIII' nci yüzyılın sonlarından beri, metodlu bir şekilde süre­ gelmiştir. Rus'ların, Kırımı ele geçirdikleri tarih olan 1783 yı­ lından başlayarak, Kırım Türklerinin, Osmanlı İmpara­ torluğunun Anadoluda ve Balkanlardaki topraklarına, kitle halinde göç ettiklerine tarih açıkça şahitlik etmek­ tedir. Göçe zorlanan Türklerin yerine, Rusların yerleşti­ rilmeled sonunda, Kırım Türklerinin sayıları o kadar azalmıştı ki, 1917 ihtilali başladığı zaman bu Yarımada­ daki Türkler azınlık durumuna düşmüşlerdir (3). Yukarıda verilen bilgilerin ışığı altında bu olaya ba­ kıldığı zaman, Kırım Cumhuriyetinin ortadan kaldırılma­ sının hiç bir önem taşıyamayacağı anlaşılır. Kırım Türk­ lerinin yokedilmesi için, Rus hükumetleri tarafından uy­ gulanan sistemli politika, esasen son sürgünle amacına varmış olduğundan, Kırım Türk Cumhuriyetinin ortadan kaldırılması olayı, Sovyetlerin giriştiği fuzuli bir gayret­ ten ileri geçemez. İkinci Dünya Savaşından evvel, Türk­ lerin, Kırım Yarımadasının bütün nüfusunun % 23'ünü teşkil ettikler düşünülürse, durum daha iyi aydınlanmış olur (4) . XIX'ncü yüzyıldan bu yana yurtlarından çıkarılan Kırım Türklerinden, yaklaşık olarak iki milyonu, Tür­ kiye Cumhuriyeti topraklarında yaşamaktadırlar. Yukarıda sıralanan sebeplerle, Kırım Türkleri «Yurt­ suz bir millet» olarak adlandırılabilirler. Ancak, Kırım Türkleri kaderlerinin bu yolda gelişmiş olmasına rağ(3)

Cafer Seyit Ahmet Kırkcr, «KIRIM», (Varşova 1930), sayfa 68 74, ve EDİGE KIRIMAL, op., cit., sayfa 1 3, (4) B.S.E., cilt 35, sayfa 294, (1937). -

1 02

-


men, « Yurtsuz bir millet» olmayı asla kabul etmemekte ve Türkiyenin kendilerinin ana vatanı olduğuna yürek­ ten inanmaktadırlar. Kırım Türkleri, daha önceleri Os­ manlı İmparatorluğunda olduğu gibi, bugün de Ata­ türk'ün Cumhuriyet Türkiyesinde kendi öz vatanlarında yaşadıkları inancı içindedirler. Kırım Türklerinin bir çoğu, Türk kardeşlerinin de yardımiyle Yavruvatan Kırımın Rusların elinden kurta­ rılmasının, kendileri için «Bir vazife» olduğu kanısında­ dırlar. Onların inancına göre, Sivastopolun Ruslar elin­ de bulunması, Boğazlar için olduğu kadar Balkanların ve Kafkasyanın da güvenliği için tehlikelidir ve bunun için de Rusların Karadenize hakim olmalarına göz yu­ mulmamalıdır (5) . Kının'ın kısa tarihçesi :

Batu - Han XIII'ncü yüzyılda, Kiyef (Kiev) Prensli­ ğini aldığı sıralarda, Türk göçebeleri, Kırım steplerine yerleşmişlerdi. 1453 yılında İstanbul'un Osmanlı'lar tarafından fet­ hi, o zamana kadar Cenevizlilerin bir sömürgesi olan Kefe'nin düşmesi, Türklerin Kırım Yarımadasında kesin şekilde egemenlik kurmaları sonucunu doğurmuştur. Türk Kırım, artık Altun - Ordu'nun bir eyaleti olmuştu. XV'nci yüzyılda, Kırım Hanlığı bağımsızlığını kazandı. 1478 yılında, Kırım Osmanlı İmparatorluğuna bağlı bir Hanlık haline geldi. Bu yeni statü Kırım Hanlığına bü­ yük faydalar sağlamıştır. Ruslar buraya saldırmak iste­ dikleri zaman, Osmanlı İmparatorluğunu karşılarında (") Cafer Seyit Ahmet Kırımer, Kırım Türklerinin politikaları ve sayıları hakkında, 1954 Ağustos ve 1955 Haziran aylarında İstanbul'da bana bilgi vermişti. (Ek kısmın 1. ve 11.'ne ba· kınız). 103


buluyorlardı. Fransızlar da, Osmanlıları bu alanda, poli­ tik bakımdan desteklemekte idiler. 1 774 yılında Ruslar, Küçük - Kaynarca barış anlaş­ masiyle, Kırım Yarımadasını, Osmanlıların ellerinden kurtarma (?) başarısına ulaşmışlar ve sonra da 1783 yı­ lında resmen kendi topraklarına katıvermişlerdir. Rus­ lar, elegeçirdikleri diğer bütün Türk ve Müslüman ülke­ lere, uyguladıkları politikayı, Kırım Türklerine de uygu­ lamışlardır. Yani; Kırım Türklerinin tekmil malları, mülkleri ve toprakları ellerinden zorla alınarak, bunlar Rus subaylarına, memurlarına ve ileri gelenlerine dağı­ tıldı. Bunun bir sonucu olarak Kırım Türkleri Yarıma­ dadan göç etmeye başladılar. Bu göç akını, 1790 yılına kadar, yani Rusların Kırım Yarımadasını elegeçirmelerin­ den yedi yıl sonra 300.000 Kırım Türk'ünü yerinden yur­ dundan edecek kadar, yoğun bir şekil aldı. 1 860 yılında Rus hükumeti, güvenlik tedbiri bahanesiyle, geri kalan bir avuç Türk halkını sahillerden adanın içlerine doğru sür­ meye başladı. 1 860 - 1 862 yılları arasında, iki sene gibi kı­ sa bir süre içerisinde 141 .667 Kırım Türkünün yabancı ülkelere sığınmak zorunda kalmış oldukları gozonune alınırsa, Rusların yaptıkları baskının şiddeti ve derecesi daha açık meydana çıkar. XIX. ncu yüzyılın sonunda, bütün Kırım Yarımada­ sında, sadece 102.291 Kırım Türkü ve 687 harap Türk kö­ yü kalmıştı. Bu acıklı durum Rusları bile bazı tedbirler almağa zorladı. Kırım Türklerinin Ruslaştırılması için, harcanan çabalar yalnızca ekonomik alanda değil, özel­ likle kültürel alanda kendini göstermekte idi. Rus - Ta­ tar okullarına çok az sayıda Kırım Türkü öğrencisi alını­ yordu. 1 9 14 yılından evvel, yüksek tahsil veren okullar­ daki 399 öğrenciden yalnız 6 Türk öğrencisinin bulundu­ ğunu söylemek, durumu aydınlatmağa yeter. 1 04


Ünlü yazar, politikacı ve reformcu İSMAİL GASPİ­ RALİ'nin önderliği altında, Kırım Türkleri bu duruma kültürel alanında, karşılık vermeye başlamışlardır. Rus­ ların baskısına bir karşılık olmak üzere, Gaspirali'nin li­ derliğinde süregelen bu direnmeler, XX'nci yüzyılın baş­ larında Kırımda Türkçülüğün bir dirilişi olarak nitelene­ bilir (6). Kırımda bu devredeki kültürel ve politik rönesans, üç ideolojik grup tarafından yürütülmekte idi (7). 1

2

3

-

-

-

İsmail Gaspirali ve arkadaşları : Tercüman Gazete­ tesindeki yayınlariyle ve özellikle pedagoji, edebi­ yat ve kültürel alanda, etkili oluyorlardı, Devrimci genç Tatarlar : 1905 ihtilali sırasında, Kı­ rımda meydana gelen olaylarda, bunlar büyük rol oynamışlardır, Milliyetçi gençler : «Vatan» adında gizli bir kuruluş etrafında toplanan bu grup, milliyet prensiplerine dayanarak, 1917 ihtilali sırasında Kırımı, Rus esa­ retinden kurtarmak istemişlerdi.

Üçüncü grubun çok önemli olan bu davranışı, o za­ manlar, Kırımla Osmanlı İmparatorluğu arasında sıkı bir bağlantı kurulması sonucunu doğurmuştur. 1 908 yı­ lında İstanbulda, « Kırım Talebe Cemiyeti» kurulmuş, başkanlığına NUMAN ÇELEBİ CİHAN, genel sekreterli­ ğine de CAFER SEYİT AHMET KIRIMER getirilmişler­ di. Gerçi bu Kırım öğrencilerinin, özellikle kültürel ve milliyetçi bir kuruluşu idi. Fakat, 1 909 yılında Kırım ta­ lebe cemiyeti, Kırımda VATAN adı altında, siyasi bir yer­ altı örgütü kurarak hücrelerle zincirleme bir ağ meydana İsmail Gaspirali'yc ait biyografi, iV. bölümdedir. (7) Edige Kırıma!, op., cit., sayfa 24 ve devamı.

(<')

105


getirmişler ve buralarını, Türkçe ihtilalci yazılarla besle­ meye başlamışlardı. Bu organizasyon, 1916 yılında yalnız Kırımın Türk kasabalarında değil, hemen hemen Kırımın bütün Türk köylerinde, hücre kuracak kadar b Üyük bir başarı göster­ mişti. Rus siyasi polisi, bu yeraltı hücrelerinin çalışmala­ rını yanlış anlamış ve hükumetlerine verdikleri rapor­ larda « Pan - İslamizm » hareketinden söz etmişlerdir (8) . « Vatan cemiyeti »'nin başarılı çalışması, 1 9 1 7 ihtila­ linde Kırım Türklerinin organize hareket etmelerini ve o zaman için önemli sayılacak sonuçlara varmalarını sağ­ lamıştır. Osmanlı Türkiyesinde bulunan vatan örgünün üyele­ ri, Yusuf Akçoraoğlu'nun liderliği altında, Rus Tatarları Komitesiyle işbirliği yapıyorlardı (9). Bu komite, 1915 - 1916 yıllarında Berlin, Viyana, Bu­ da-Peşte ve Sofya'da yoğun bir çalışmaya girişmiş ve Av­ rupa dillerinde bir çok broşür yayınlamıştır. Kırım'daki üyelerinin desteğiyle, 1 9 1 6 yılında Stokholm'da, «Sovyet­ lerin Rus olmayan halkı» ligasında yer alan komite, 27 - 29 Haziran 1916 da Lozan'da toplanan « Üçüncü Milli Kongreye« de katılmıştır. 1917 Rus ihtilali, Kırım Türklerine, üç yönlü politik imkan hazırladı; a) Rus İmparatorluğu içinde, «Kültürel Muhtariyet», b) Rus Federasyonu içinde, «Politik Muhtariyet», c) Bağımsızlık. 9 ay gibi kısa bir devrede Kırım Türkleri, bu üç şek­ li de denemek fırsatını buldular. 7 Nisan 1917 yılından aynı yılın Mayıs ayı ortalarına kadar, Kırım kültürel bir özerklik devresi yaşadı. (H) Edige Krımal, op., cit., sayfa 27 - 29. (9) YUSUF AKÇORAOGLU'na ait kısa biyografi,

106

iV.

bölümdedir.


1917 yılı Mayısının ortasından, aynı yılın Ekim ayı­ nın yarısına kadar Kırım Türkleri, politik bir özerklik için savaştılar. Kırım Türklerinin bu davranışı, 1 9 1 7 Ma­ yısında Moskovada toplanan, Rusyada yaşayan bütün Müslümanlar Kongresi tarafından desteklendi. Bu kongre Rusya'daki Türk Tatarlarının politikası üzerinde çok bü­ yük bir etki yaptı. Kırım Türkleri bu kongreye, içlerinde 3 kadın bulunan 25 kişilik bir heyetle katıldılar. Kongre­ de kadınlara eşit haklar tanındı, bütün Türk orta, lise ve yüksek okullarında tek tip bir ortak yazı dilinin uygulan­ ması kararlaştırıldı. İlk okullardaki öğretim mahalli Leh­ çelerle yapılacaktı. Kazan'da bir «Türk Savaş Şurası» ve bütün Orta Asya Müslümanlarını kapsayacak bir « İslam Şurası» kurulması teklif edildi. 22 Kasım 1 9 17'de Ukrayna bağımsızlığını ilan ederek Rusya'dan ayrıldı. Olayların bu yönde gelişmesi, Kırım Türklerinin politikalarını, köklü bir şekilde değiştirmele­ rine yol açtı ve uzun yıllardan beri bekledikleri ulusal bağımsızlık amaçlarının gerçekleştirilmesi ümitlerini güçlendirdi. 30 Kasım 1 9 1 7 günü iki Kırım süvari alayı­ nın yurda dönmesi, bu yoldaki gelişmeleri hızlandırdı. Aynı gün Kırımda Kurultay seçimi yapıldı ve Kırım Ana­ yasası yürürlüğe konuldu. Bu kurultay, Millet Meclisine çevrilerek Çelebi Ci­ han'ın Başbakan ve Cafer Seyit Ahmet'in Dışişleri Baka­ nı bulunduğu bir hükumet kuruldu. Kırım, 26 Aralık 1917 günü bağımsızlığını ilan etti. Kırım Türkleri, · daha önce Eylül ayında, Osmanlı İmparatorluğu yetkilileriyle durumu görüşmek üzere, İs­ tanbul'a bir heyet göndermişler, fakat olumlu bir sonuç elde edememişlerdi. 1917 yılının Aralık ayı başlarında, Kırım liderleri, ulusal amaç ve çabalarını ayrıntılariyle belirten bir yazı107


yı, zamanın Osmanlı Sadrazamı Talat Paşa'ya göndere­ rek yardım istediler. Bu çabalar da boşa gitti. 1918 yılı başlarında, Kırım Türklerinin başvurmalarının üzerin­ den üç ay sonra Talat Paşa'nın cevap yazısı geldi. Kırım­ daki bağımsızlık çabalarından bilgisi olmadığını ve bu­ nun ufak bir gençlik topluluğu tarafından başlatıldığını sandığını belirten Talat Paşa'nın bu yazısı, Osmanlı hükumetinin, Kırımdaki soydaşlarına karşı ilgisiz· liğini gösteren bir belge niteliğinde yorumlanabilir (10). Bu sıralarda, Ukrayna ile Kırım arasında sürtünme­ lerde başlıyordu. 26 Şubat 1918'de, Ukraynanın İstanbul­ daki Maslahatgüzarı KOMENKO Karadeniz'deki Kırım limanlarının Ukraynaya ait olması gerektiğine dair, Türk basınına bir demeç vermişti. Türk basını, Kırıma ait bir hakkın zorla alınması demek olan, Komenko'nun bu sözlerini şiddetle protesto ettiler. Gerçekte, Ukraynalılar, 9 Şubat 191 8'de BREST - Lİ­ TOVSK barış anlaşmasının imzasından sonra, Sivasto­ pol'u işgal etmek için fırsat gözlemeğe başlamışlardı. Kı­ rımlılar protesto yağdırarak, Ukraynalıların bu planları­ nı, müttefik devletlere, Osmanlı İmparatorluğuna ve Rus­ ya' daki Türklere bildirdiler. Alman hükumeti, Ukrayna­ dan, Kırıma karşı her hangi bir saldırıya girişmemesini istedi ve sonra da Ukrayna'yı işgal etti. Alman ı:: ilahlı kuv­ vetleri, Ukraynayı işgalden sonra, bir dost olarak Kırım sınırlarından içeriye girdiler. Bu suretle Kırımda durum sakin ve normal bir devreye girmiş oldu. Mayıs 1918'de Kırım'ın bağımsızlığını önce Osmanlı hükumeti, sonra da Alman hükumeti tanıdı. Ukrayna'lılar ekonomik sebeplerden ötürü, Kırım'ın Ukrayna ile bir­ leşmesinin zorunlu olduğuna Alman hükumetini inandır­ mak için devamlı çaba harcıyorlardı. Ukraynalıların gi( ın)

108

KIRIMAL,

op.,

cit., sayfa 126, dev.


riştikleri bu denemeler Türk basınının etkili ve devamlı protestolarıyla karşılanıyordu (11). 1918 yılının Temmuz ayı başlarında, Ukrayna hükfı­ tinin, Kırıma karşı ekonomik abloka uygulamaya giriş­ mesi, aradaki diplomatik savaşın yeniden alevlenmesine yol açtı. Kırım'ın konuşmalarda bulunmak üzere, Ukray­ nanın başkenti Kief'e gönderdiği heyet olumlu bir sonuç alamadı. Bunun üzerine Kırımlılar, İSTANBUL'a ve BER­ LİN'e birer heyet göndererek, Osmanlı'ların ve Alman'la­ rın Kırım lehine aracılık etmelerini istediler. Talat Paşa Berlin'e gitti ve 7 Eylül 1918 günü Berlin­ de trenden iner inmez, Kırım'a karşı Osmanlı İmparator­ luğunun yakın ilgisini göstermek için, Cafer Seyit Ah­ med'i kucakladı. Talat Paşa, Almanlara Kırım'ın istekle­ 'rine karşı konulması halinde, hükumetinin Almanlarla diplomatik ilişkisini kesmeğe hazır olduğunu kesin bir dille bildirdi. Bunun üzerine, Alman hükumeti ekonomik ablukanın kaldırılması için Ukraynayı zorladı, Kınm'ın bağımsızlığını tanıdı ve Kırım'ın barış konferansında yer almasını kabul etti. 10 Ekim 1918'de, görevlerini başarıyla sona erdiren, Kırım delegeleri sevinçle yurtlarına döndüler (12). Osmanlılarla Kırım arasındaki bu sıkı ilişki, bir ta­ raftan Kırım'ın vücut bulan hakkının korunması amacı­ nı güdüyor, diğer taraftan da o zamanlar Osmanlı İmpa­ ratorluğunda önemli rol oynayan Türkçülük akımının zorunluluğu sonucundan doğuyordu (13) . 1918 Mart ayında Almanların Ukraynayı işgal etme­ leri, Türk ordusunun Kafkasyanın derinliklerine kadar

(11) Tanin Gazetesi, (İstanbul, 30 Haziran 1918), ( 12) Kırımal, op., cit., sayfa 238 dev. (1 3) )) )) )) )) 253 . 270. 109


girmeleri, Osmanlı hükumetinin, Kırıma karşı açıkça dile getirmesine fırsat vermişti (14).

ilgisini

Silahlı kuvvetlerin bu başarısı, Kırımla birlikte Rus­ yadaki diğer Türklerin de esirlikten kurtarılması yolun­ daki Osmanlı Türklerinin ümitlerini güçlendirmekte idi. Bolşeviklerin 1 9 1 8 Martında Kırımı işgal etmeleri üzerine, Türk basını olağanüstü bir reaksiyon göstermiş ve Kırım Türklerinin ulusal çıkarlarının korunmasını Os­ manlı hükumetinden istemişlerdir. Türk basını, Osmanlı hükumetinin Almanlarla birlikte, Kırımdaki Türklerin, Bolşeviklerin ellerinden kurtarılacağı haberini yaymağa başlamışlardı. Tanin Gazetesi, 9 Nisan 1 9 18'de yayınladığı başyazı­ sında, kan kardeşi olan Kafkasyalılarla ve Kırımlılarla sı­ kı bir dostluk kurmanın, hükumetin bir görevi olduğu­ nu bildirmekte idi (15). O zamanlar Türkler, Osmanlılarla Kırım ve Kafkas­ ya arasında üçlü bir birlik kurmanın ülküsünü güdüyor­ lardı. İkdam Gazetesi 23 Mart 1 9 1 8 günkü nüshasında, Karadenizin bir Osmanlı ve İslam içdenizi olduğunu ve buralarda milyonlarca Türk aslından gelen kadın ve er­ keğin yaşadığını yazıyordu. Tasviri Efkar Gazetesi, 7 Mayıs 1 9 1 8 tarihli nüshasın­ da, Karadenizdeki Rus donanmasına el konmasını Os­ manlı hükumetinden istemişti. 2 Mayıs 191 8'de Osmanlı donanması, Almanların, Si­ vastopolu işgalinden önce, bu limana giderek demir at­ mış ve halkın olağanüstü sevinci ile karşılanmıştı. Tanin Gazetesi 5 Mayıs 1 9 1 8 tarihli nüshasındaki başyazıda, Si(14) Ailen and Muratof, «Caucasien Batterfields», sayfa 457 dev. nüshası. Diğer Türk basınının yayınlarını Kırımal, eserinin 253 258. sayfalarında vermektedir.

( 1 5) Tanin Gazetesi, 9 Nisan 1918 İstanbul

·

1 10


vastopolun artık bir tehlike kaynağı olmaktan çıktığını ve bundan böyle Türklere ve Türkçülüğe hizmet edeceği­ ni yazıyordu. Bütün Türk basını, Osmanlı Türkiyesiyle Kırım arasındaki kardeşlik bağları üzerinde önemle dur­ makta ve bu birlik ve beraberliğin ortak düşman Rusya· ya karşı kurulduğunu belirtmekte idi. Osmanlı donanmasının ana gemileri 1 3 Temmuza kadar Sivastopolda kalmış, ufak bir parçası Kefke lima­ nını ziyaret etmişti. Talat Paşa, Osmanlı hükumetiyle Alman hükumeti arasında, Kafkasya, Kırım, Türkistan ve Karadenizin ge­ lecekteki statüsü hakkında 23 Eylül 1918'de varılan an­ laşmanın imza edilmesini istiyordu. Bu protokolun Kırı­ mı ilgilendiren parçası, Fransızca olan orijinal metinden alınarak aşağıda verilmiştir : (<Le Gournement Imperial Allemand reconnait que la situation des musulmans en Crimee, comme en Russie en general, en ce qui concerne la conversation de leur caractere national, de leur religion et de leur culture, et d'une importance particluierc pour le Gouvernement Im­ peial Ottoman. Sans prejudice a la forme politique future de la pcninsule le Gouvernement Imperial Allemand, en tant que cela depend de lui et d'accorod que I'etat de choses ezistant dans ce pays (un cabinet mixte avec un President du Conseil Musulman) soit maintenu» (ıo) . 1 9 1 8 yılında müttefiklerin yenilmesi, Rusyadaki Türklerin geleceği hakkında, Osmanlılarla Kırım ve Al­ manlar arasında varılan anlaşmaların yüzüstü kalması sonucunu doğurmuştur. Kırım probleminin gelişmesi üzerinde, Osmanlı hü­ kumetinin ve İstanbulun etkisi çok önemli olmuştur. (16) Die Wet des İslams, (Berlin 1913 - 1943, XXIII. sayfa 44 - 47.

111


1 9 1 8 yılında, İstanbulda iki ayda bir yayınlanmaya baş· lanan «Kırım mecmuası » dünya yüzünde Kırımın ba­ ğımsızlığını savunan tek dergi idi. İstanbul Kırım Türk­ lerinin aktif bir politika merkezi haline gelmişti (1 7) . Müttefiklerin yenilmesiyle, Osmanlılarla Kırım Türk­ leri arasındaki işbirliği ve Türkiyenin desteği sona ermiş oldu. 1 92 1 · 1 941 yılları arasında ise, Rusyadaki bütün Türklerin başına gelenler Kırım Türklerinin de başına geldi. İkinci Dünya Savaşı, Kırımlılara yeni ümitler ver­ mişti. Fakat 1941 yılı sonlarına doğru Kırımı işgal eden Almanlar, Kırım Türklerinin bağımsızlığına karşı en ufak bir ilgi göstermediler. Ancak 1 943 · 1944 yıllarında, boz­ gunluk belirtileri baş gösterince, SSCB'de Rus olmayan uluslarla işbirliği yollarını aramağa başladılar. Almanla­ rın bu davranışı, Kırım politikacılarına açıktan açığa Kı­ rımın bağımsızlığa kavuşturulması için propaganda yap­ mak fırsatını verdi. 1944 Kasımında yayınlanmağa başlanan, « Kırım» adındaki gazetenin ilk başyazısında, Kırımal Edige, ama­ cın Kırımın bağımsızlığı olduğu belirtiliyordu. Kırım ga­ zetesi, özellikle Türkçülük üzerinde duruyor ve Almanla­ rın kullandıkları, «Kırım Müslümanları» deyimine karşı, Kırımın Türkçe konuşan halkı için, «Türkler ve Kırım Türkleri» diyordu. Almanlar ise, Kırım Türklerine, «Tatar» adını ver­ mekte direniyorlardı. Sonradan, oradaki Almanların giz­ li bir emirle Kırım Türkleri için «Tatar» deyimini kullan­ dıkları anlaşıldı (18). (17) Cafer Seyit Ahmet Kırımer'in önderliğinde bu bul'da hata yayınlanmaktadır. (IB) Kırıma!, op., cit., sayfa 317. 1 12

dergi İstan­


Gerçi bazı S. S. subayları Kırımdaki Türkçülük akı­ mını desteklediler ve S. S. karargahı yalınız Türklerin yer aldığı S. S. tümeni meydana getirdiler. Bu tümen, Ka­ zan, Başkır, Azerbaycan, Türkistan ve Kırım Türklerin­ den kurulmuştu. O sıralarda, bütün Türk Lehçelerini bir­ leştiren bir de Türkçe dergi yayınlanmağa başlanmış­ tı (19) . Kırım Tatarlarının Türk karakteri ve sayılan :

Kırım Yarımadası, 26.000 Km2 genişliğinde olup, baş­ kenti AKMESCİT'dir (Simferopol) (20). 1 939 yılı Sovyet nüfus sayımına göre, Kırımın o ta­ rihteki nüfusu 1 . 1 26.800 kişi idi. 1926 yılındaki sayımı esas tutan Sovyetler, 193 1 yılında Kırımda yaşayan halkı, aşağıdaki gösterilen etnik yüzdelere ayırmışlardır Kırım Türkleri (Tatarlar) Ruslar Ukraynalılar Almanlar (Kolonistler) Yahudiler Diğerleri

% % <ı/o % q/o %

23,1 43,5 10,0 5,7 7,4 10,3 (21)

Kırımda yaşayan Müslüman halkın, Türk aslından geldikleri su götürmez bir gerçek olup, şimdiye kadar hiç bir araştırmacı tarafından bu hususta en ufak bir şüphe gösterilmemiştir. XIII. yüzyıldan XVJI. yüzyıla kadar Altun - Ordu ya­ zı dilinin aynı olan Kırım yazı dili, bu tarihten sonra Os­ manlıların etkisi altına girmiştir. Ancak XIX. ncu yüzyılın sonlarına doğru Kırım yazı dilinde, bir rönesans olmuş ( l !IJ

Kırıma!, op., cit., sayfa 317 dev. (Bu askeri örgüt hakkında IV'nci bölümde daha ayrıntıl ı bilgi verilecektir.) e"J Politicheski Slovar (Moscow, 1940), sayfa 296. (11) BSE, cilt 35, ( 1 937), sayfa 294. 1 13


ve Anadolu Türklerinin konuştuğu Lehçeye çok yakın olan Güney Lehçesi, Kırım yazı diline hakim olmuştur. Gerçi 1 905 ihtilalinden sonra Kırım Türklerinin yazı dili bir duraklama devresi geçirmiştir. Fakat 1 920 yılından sonra tekrar hızlı bir gelişmeye ve ilerlemeye başlamış­ tır. 1 930 yılında Kırımda tek tip Türk Latin alfabesi ka­ bul olunmuştu. Ancak Sovyet Rusyada yaşayan bütün Türklere uygulandığı gibi, Kırımda 1 940 yılında Kiril harfleri kabul ettirilmiştir. Kırım Cumhuriyetinin ortadan kaldırılmasından ve Kırım Türklerinin topyekun sürgüne gönderilmesinden sonra, Kırım Yarımadasından Kırım Türkleri ve Sovyet­ ler Birliği haritalarından da Kırım Türkçesi yok olmuş­ tur (22). Kırım Türklerinin Müslümanlığa taassup derecesin­ de bağlı olduklarını söylemek güç ise de, gelenekleri ve kültürleri itibariyle, İslam topluluğuna bağlı bulundukla­ rı bir gerçektir. 1917 ihtilalinden evvel Kazan Türkleri arasında, oku­ ma yazma bilmeyen pek az insan olduğu halde, bu devir­ de Kırım Türklerinin genel kültür seviyesi oldukça düşük idi. Bir çok Kırım köyünde, Molladan başka Kur'an oku­ yacak kimse bulunmazdı. Rus hükumetleri, camilerin ve medreselerin vakıf gelirlerinin yüzde doksanını belll amaçlarla, başka yerlere sarfettikleri için din adamları­ nın ve hocaların hayat standardı çok düşük idi. ihtilallerden sonra, Türkler yok edilip Ruslar Kırı­ ma yerleşince, 1 92 1 yılında ilkokul mecburiyeti konul muş, bir çok sanat okulu ve yüksek dereceli okul açılını� ve bu suretle de okuma, yazma bilmeyenlerin sayısı hızlu azalmıştır (23). (22) Wurm, op., cit., sayfa 14 dev. (23) BSE, cilt 35, (1937), sayfa 302 dev. 1 14


BATI TÜRKİSTAN (Rus Türkistanı) TÜRKLERİ

Sovyet otoriteri ve yazarları, beş Sovyet Sosyalist Türk Cumhuriyeti; Kazakistan, Kırğızistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Tacikistan Cumhuriyetleri toprakları­ nın bulunduğu bölgeler için «TÜRKİSTAN» deyimini kullanmağa asla yanaşmazlar. Onlara göre, buralarının «Sovyet Orta Asyası» ve Kazakistan diye iki ayrı coğraf­ ya adı vardır. Sovyet coğrafyacıları, Güney - Batı Türkistanda bu­ lunan Türkmenistan, Özbekistan, Kırğızistan ve Tacikis­ tan Cumhuriyetlerinin topraklarıyla Güney - Kazakıstan topraklarına «Sovyet Orta Asyası» adını verirler. Kaza­ kistanın geriye kalan kısmını da ayrı bir bölge olarak ka­ bul ederler (1). Türkistan yazarları, Türkistan'daki beş Türk Cumhu­ riyeti topraklarının iki ayrı coğrafya bölümüne ayrılma­ sını, Sovyet politikacılarının bir oyunu olarak gös­ terirler. Bu yazarların kanısına göre, Ruslar bu davranış­ lariyle buralarda yaşayan Türklere, milliyetlerini, gele­ neklerini ve ortak bir kavram olan «TÜRK YURDU» ma­ nasına gelen «TÜRKİSTAN » adını unutturmak amacını gütmektedirler (2). ( 1)

a) N. L. Korzhenevskiy, «Orta Asya fizik ve coğrafyası» (Taş­ kent Orta Asya Devlet Üniversitesi, 1941). sayfa 5, b) Kazakhkaya SSR (Kazakistan) Moskova 1941, c) Theodore Shabad, USSR A Regional Survey (New York : Columbia Üniversty Press 1951), sayfa 334 ve 371 devamı. (2) Mustafa Çokayoğlu, «Türkistan hakkında», Wschod - Orient» dergisi Varşova, 1930 - 1939, No. 2, (4) Temmuz 1 931, say­ fa 32 - 37. 1 15


Batı Avrupa yazarları, çoğunlukla, bu beş Cumhuri­ yetin bulunduğu bölgeye «Türkistan» adını verirler (3) . Gerçekte, Türkistan gerek coğrafya gerek etneloji gerekse tarih bakımından, yalnız bu beş Cumhuriyetin toprakla­ rından ibaret değildir. Güneye ve Doğuya uzamaktadır. İranın Horasana kadar olan kısmında ve Afganistanın sı­ nır boylarında Türkistan Türkleri toplu halde bulunur­ lar. Bunlardan başka, Sinkiang'da (Çin Türkistanı) be­ lirtmeye değer sayıda kalabalık Türkistanlı grupları ya­ şamaktadır. Türkistan gerçekte, kuzeyin Sibirya soğuklariyle gü­ neyin yarım tropik sıcaklığını, iklim olarak, sinesine top­ layan bir tali kıta (Sub Continent) karakterinde geniş bir bölgedir. Orta Asyanın bu toprak parçası üzerinde çöller, stepler, bereketli ovalar, nehir yatakları, dağlar, göller ve içdenizler yan yana sıralanır. Türkistanın güneyindeki ana üretim pamuk'dur. Ku­ zeyde kömür ve maden cevher-leri bulunur. Hazar denizi kıyılarında petrol vardır (4). 1931 sayımlarına göre, buralarda yaşayan 1 7 milyon halkın 1 0 milyonu Türk aslındandır. Türkistan, bağım­ sız Doğu Türk Devletlerinin son kalesi idi. Burası'da XIX. yüz yılda Rusların eline geçti (Buhara, Hive, Hokant Hanlıkları ve Türkmen stepleri). Fakat bu topraklar bu­ gün bile eski Türk karakterlerini korumaktadırlar. Türkler, bütün Türkistanın yüzeyine yayılmış ola­ rak yaşadıkları halde Türk olmayanlar, özellikle Ruslar ve Ukrayna'lılar, Türkistanın kuzey şeridindeki bereketli Caroe, op., cit., sayfa 2 ve R. Olzscha - G. Cleinow «Türkistan Orta Asya'nın politik, tarihsel ve ekonomik problemi), (Leip­ zig 1942), sayfa 8 devamı. (4) Korzbenevskiy, op., cit., sayfa 5 - 8.

(3)

1 16


topraklarda, sanayi bölgelerinde ve doğuda topluca bulu­ nurlar (5) . TÜRKİSTAN MİLLİ CUMHURİYETLERİ (6)

1939

Bölğeler

sayımı

6.145.900 Kazak SSC. Özbek SSC. 6.282.000 Karakalpak SSMC. Türkmen SSC. 1 .254.00 Tacik SSC. 1.485.000 Badğşan SSMC. Kırğız SSC. 1 .459.300 1939

Yüz ölçümü

Halkın etnik niteliği

KmZ

Başkenti

Türk ve Slav (7) Türk

2.765.000 Alma - Ata 407.200 Taşkent

(8)

Nukus 480.470 Aşkabat 142.300 Stalinabat

Türk Türk İranlı İranlı Türk

(8)

196.700 Frunze

sayımına göre Batı Türkistan Türklerinin sayısı (9)

Özbekler Kazaklar Tacikler Kırğızlar Türkmenler Karakalpaklar

4.844.021 3.098.764 1.228.964 (İran asıllı) 844.306 811.769 185.775

KAZAKLAR :

Kazak Türkleri, büyük çoğunlukla S. S. Kazak Cum­ huriyeti sınırları içinde yaşarlar. Özbek S. S. C. tinde özellikle Karakalpak S. S. M. C. tinde az sayıda Kazak Türkleri bulunur. (1) Baranskiy op., cit., sayfa 364 - 415 (5 Türk SSC hak. bilgi), (6) Lamont, op., cit., sayfa 6 devamı,

(7) Rus ve Ukrayna muhacirleri Kazaklardan sonra çoğunlukta­ dırlar, (S) Karakalpaklar Özbeklerle, Badağşanlar Taciklerle birlikte gösterilmiştir. (9) B.S.E., özel çift cilt, (1948), sayfa 59. 1 17


XIV. yüz yılın sonlarına doğru, Altun - Ordu'nun da­ ğılması üzerine, Kazakların bugün oturdukları topraklar da iki Türk Devleti kurulmuştu; ÖZBEK Hanlığı, NOGAY Hanlığı. Bu iki Hanlık arasında'ki ardı arası bir türlü ke­ silmeyen kavgalardan ve çatışmalardan bıkan halk, ya­ şamak için kendilerine daha gürültüsüz ve kuşkusuz bir yer aramak zorunluğunu duymaya başladılar. XV. yüz yı­ lın ortalarına doğru, CANBEY ve GİRAY adında iki BEY, bütün topluluklariyle birlikte, Moğolistan'a göç ederek BALKAŞ gölünün güney şeridine yerleştiler ve ÇU nehri yakınlarındaki KIZILBAŞ bölgesinde yeni bir Devlet kurdular. Bu Devlet'in, KAZAN Hanlıklarının ana çekirdeğini meydana getirdiği, Kazak S. S. C. hakkında yazılan bir tarih kitabında ileri sürülmektedir (1°) . Kazak Hanlığı, gerçekte, Kazakistanın ayrı ve çeşitli coğrafya bölgelerinde egemen Oymak Beylerinin ortak desteğiyle, XVI. ncı yüz yılın sonlarına kadar ayakta du­ rabilmiştir. XVII. nci yüz yılda Kazakistan üç Ordu'ya ayrılmıştır, bunlarda : 1 - ULU - YOZ, Hazar denizinin yukarı kısmının güneyi ile Aral gölünün kuzey kısımlarının alt tarafları. 2 KIÇI - YOZ, Hazar denizinin kuzeyi ile Aral gölünün kuzeyi arasındaki kısım. -

3 - ORTA - YOZ, iki ordu arasındaki topraklar. Bu üç Ordu, her ne kadar ayrı bölgelerde egemenlik kurmuş bulunuyorlarsa da, yine de aralarında karşılıklı bir bağlılık duygusu vardı. XVIII. nci yüz yılın ortalarına doğru, gerçi Orta YOZ ile Kıçı YOZ arasındaki bağlantı oldukça gevşek bir hal ( 10) lstorya Kazakskoy SSR (Alma - Ata : Kazogiz 1943), sayfa 94 dev., Kazak S.S.C. başlanğıçtan bugüne kadar tarihi. 1 18


almış bulunuyordu. Ancak Ulu Yoz egemen bir Devlet ol­ masına rağmen yinede, Kazak Ulusuna karşı kuvvetli duygularla bağlı bulunuyordu (11) . Doğudan gelen tehlike, bu üç Ordu arasındaki birlik ve beraberlik duygusunun daha da kuvvetlenmesi sonu­ cunu doğurmuştu. 1643 yılında Kazaklar, o zamanlar kuv­ vetli bir Devlet olan Çunğarya Kalmuklarının saldırısına uğradılar. 1681 - 1684 yılları arasında Kalmuklar, güney Kazakıstanı yıkarak baştan aşağı harabettiler. Bu dış tehlike, Kazakları birleşmeye zorlamış ve XVII nci yüz yılın sonlarına doğru, büyük çoğunluğunu TAVKE Han'ın etrafında toplamıştı (1680 - 1718). Kazaklar, bir taraftan Rusların kuzey batıya doğru yayılmalarına kar­ şı koymak durumunda bulunuyorlar ve fakat diğer taraf­ tan' da, Kalmukların saldırışına karşı Ruslardan yardım bekliyorlardı. Bu fırsattan faydalanan Deli Petro (1696 1725), Kazan Hanlıklarını eritmek için büyük çabalar harcıyor diplomatik ve askeri baskı yapıyordu (12). 1723 yılında, Kalmuklari.n son saldırışları sırasında, bü­ yük bir felaketle karşılaşan ORTA YOZ ve KIÇI YOZ Han­ lıkları, 173 1 yılında Rusların yardımını istemek zorunda kaldılar. Hanlarının bu davranışı, halkın çoğunluğu tara­ fından kabul edilmemiş ve Kazaklar kendi Hanlarına baş­ kaldırmışlardır ( 1 3) . Daha sonra da PUGAÇEV ayaklanma­ sına katıldılar. Rus saldırılarına karşı, aralarında sıkı bir işbirliği ve organizasyon bulamadan, her Hanlık kendi başına savaşıyordu. Kalmukların, ülkeyi talan ederek her tarafı harap etmelerinden sonra, sızan Rusların mem­ · leket ekonomisini ele geçirmesi ve yerli sanayinin yok

(11) Aynı eser, sayfa 109 devamı. (12) İstorya Kazakskoy SSR., (Alma - Ata : Kazogiz 1943), sayfa 1 1 1, devm. ( 13) Sir Bernard Parcs, «A History of thc USSR, (London 1947), sayfa 291 - 293 ve dev. 1 19


edilmesi, Kazakların büyük bir çoğunluğunu yoksul hale düşürmüş ve aralarında derin bir sınıf farkı doğurmuştu. Rusların, Kazakıstanda uyguladıkları sömürücülük politikası, sonraki yüz yılda durumu daha da ağırlaştır­ dı. Çayırlıkları, bereketti ürün veren tarlaları, hatta otlak­ ları bile ellerinden zorla alınan Kazak Türkleri, Sen Petersburg'un emriyle, Rus idarecileri tarafından sistemli bir plan ve metodla steplere sürülmüşlerdir. Kazakların ellerinden zorla alınan toprakları, malları ve mülkleri oralara yerleştirilen Slavlara dağıtılmıştır. Rusyanın içle­ rinden ve ! Tkraynanın kalabalık yerlerinden çok sayıda Slav halkı buralara gönderilmiş ve Kazakıs tandaki bu sömürücülük ve yağmacılık politikası, bu suretle XX. nci yüz yıla kadar sürdürülmüştür (14). 1917 ihtilali sırasında, Kazak milliyetçiler, Beyaz Ruslar ve Kızıllar, bu ülkede egemenliği ele geçirmek için birbirleriyle savaştılar. Her üç grup da arkası arkasına belli bir süre için, Kazaıstanda idareyi ele almışlarsada, 1919 yılında Kızıllar diğerlerini yenerek Komunist Reji­ mini kesin olarak Kazakıstana yerleştirdiler. 4 Nisan 1919 da Sovyet Bölge Milli Komiserliği, Kır­ gız S. S. M. C. nin kuruluşunu ilan etmek üzere, genel bir Kırğız kongresi toplama hazırlıklarına başladı (15) . -(14) İst�ry� SSSR, (S.S.C.B. tarihi) cilt 1 . 1939, cilt il 1940, cilt il, sayfa 670 . 672 ve 675, İstorya Kazakskoy SSR., sayfa 292, 304 devm., 339 dev., 350 355. ('S) İhtilalci Rus kaynakları, Kazak Türklerini Kırğız Kaisak veya sadece Kırğız veyahut Kırğız Kazak diye adlandırırlar. Ancak 1925 yılından sonra, bu alandaki Sovyet uzmanları Ka­ zak adını kullanmaya başlamışlardır. The Manuel on the Tu­ ranians and Pan Turanianism'in 16l'nci sayfasında, bu hal­ kın kendilerine asla Kırğız demediklerini; fakat «Binici» an­ lamına gelen Kazak dediklerini yazmaktadır. Nisan 1925 ta­ rihinde Kazakistan'da toplanan 5'nci kongrede Kırgız deyimi yerine doğrusu olan Kazak konulmuştur. Kazakskaya SSR, sayfa 71. ·

·

·

·

·

1 20


Kazakistanın bütün idare bölümlerini kapsayacak bir S. S. M. C. nin kurulması için, Şubat 1 920 yılında ilk defa bir kongre toplandı ve bu tarihte bu bölgeler için yeni bir ihtilal komitesi seçildi. Bu suretle de Kırgız (Kazak) S. S. M. C. inin yeni tarihi başlamış oldu (16) . Fakat bu ara­ da bir çok güçlükler meydana çıkmış ve Kazaklar, yeni Sovyet Hükumetinden hoşnut olmadıklarını açığa vur­ muşlardı. Bu hal Moskova'yı, Kazakıstandaki durumu 1 92 1 yı­ lında tekrar gözden geçirmeye zorladı. Önceleri Kazak­ ların malı olan İRİTİŞ nehri boyundaki topraklarla AK­ MOLİNSK de Kazakıstan - Presaogorkovskaya sınırında Devlete ait 10 kilometrelik arazi şeridi Kazaklara geri ve­ rildi. Bu topraklar, vaktiyle Çarlık zamanında Kazakların ellerinden alınmış fakat o zamana kadar henüz Slav hal­ kı yerleştirilememişti. Ortodoks klisesiyle Rus asilleri ta­ rafından alınan topraklarda geri verildi. Semireç ve Sir Derya bölgelerinde, Rus sömürgecileri için, vaktiyle ayrıl­ mış bulunan topraklar da sahiplerine geri verildi. Orta ve Batı Rusyanın kalabalık yerlerinden, Kazakıstana göç akını durduruldu. 1924 yılında Kazakıstanla Orta Asyalı komşuları ara­ sındaki sınırlar yeniden tesbit edilerek, Kazakların ço­ ğunlukta bulunduğu bazı bölgeler Kazakıstana katıldı. 1925 yılında Karakalpak Muhtar Bölgesi kuruldu. Kaza­ kistan S. S. M. C.'nin başkenti Oranburg'tan KIZIL ORDA'ya taşındı. Son olarak 1929 yılında ALMA - ATA Kazakıstanın başkent'i oldu. 1932 yılında Kazak S. S. M. C. ti temelinden değiştirildi. Karakalpak Muhtar Bölgesi Kazakıstan'dan alınarak S. S. M. C. tine çevrildi. 1936 yılında ise Karakalpak S. S. M. C. ti ÖZBEK S. S. C. tine bağlandı. ( 16) Kazakskaya SSR., sayfa 59 ve devamı.

121


1 936 yılının Ocak ayında, yeni Sovyet Anayasasının Haniyle birlikte Kazakıstan Sovyet Sosyalist Kazak Cum­ huriyetine yükseltildi (17). Kazakıstan'ın toprak genişliği ve halkın etnik dağılışı :

Kazak S. S. C. nin toprakları, Ukrayna S. S. C. nin topraklarından beş defa daha büyük olduğu halde, bura­ da yaşayan halkın sayısı Ukrayna'lıların ancak beşte biri kadardır. Kazakistan sınırları içinde yaşayan halkın sayı­ sı, 1954 yılındaki tahminlere göre, yaklaşık olarak 7,2 mil­ 1 yona varmaktadır ( 8). Kazakıstan'ın bütün halkı Türk olmamakla beraber, Rusların XVIII. nci yüz yıldan beri uyguladıkları sömür­ gecilik politikasının sonucu olarak, bu bölgeye yerleştiri­ len Ruslarla Ukranyalılar, Kazakıstanın etnik niteliği üze­ rinde etkisini göstermiştir. 1 939 yılı sayımına göre, Kazakıstanda şehirlerde oturan halkın sayısı 1 .706.200 kişi iken, köylerde 4.439.000 kişi yaşamakta idi. Ancak sanayileşme ve madenlerin iş­ letilmeye başlanması, şehirlerde yaşayan halkın sayısı­ nı artırmış ve göçebelik yavaş yavaş son bulmağa yüz tut­ muştur. (19). Nitekim, 1 926 yılında halkın % 8,6'sı şehirler­ de otururken 1 939 yılında bu oran % 27,S'e yükselmiştir. 1939 yılı istatistiklerine göre büyük şehirlerin nü­ nüfu : 230.500 Alma - Ata (Başkent) 165.900 Karağanda 109.800 Samipalatinsk 74.200 Çimkent ( 17) Aynı eser, sayfa 90. (IB) Population of Soviet

Ccntral Asia, Report II, Kazakistan 1926 - 1954, prcpared for U.S. Bureau of Census by American University, Wash., D. C. July, 1954, p. 57. (19) B.S.E., özel çift cilt, (1948), sayfa 1843. 1 22


Baş vurulacak tek kaynak olan, 1939 yılı istatistikle­ rine göre, Kazakistan' da yaşayan halkın etnik dağılışı : Kazaklar Ruslar Ukraynalılar Özbekler Diğer halk

% % % % %

57.1 19,7 13,2 3,3 6,7

Son grubun içinde Tarançlar, Kırgızlar, Tatarlar ve Karakalpaklar gibi Türk azınlıkları ve bir miktarda be­ yaz Rutenya'lılar (Belo - Rus) ve Cermen'ler vardır. Kazakıstan S. S. C. inde yaşayan halkın çoğunluğunu, Türkler meydana getirir. Yukarıdaki tabloda gösterildiği gibi, Kazaklar, Özbekler ve diğer Türk Boy'ları Kazakıs­ tan nüfusunun % 60'ından fazladır (2°) . Türk olmayan halk Doğu Kazakıstanın bereketli ve tarıma elverişli bölgeleriyle endüstri merkezleri olan şe­ hirlerde yaşarlar. Buna karşı Türklerin çoğunluğu, orta ve güney Kazakıstanın yüzeyine yayılmış bir halde bulu­ nurlar. Türklerin yoğun bir halde bulunduğu bu bölgeler, bugüne kadar Türk karakterini koruyabilmiştir (21) . Kazaklann Türk karakteri :

Kazakların, Moğol kaniyle karışmış olmaları ve gö­ çebeliğin karakterleri üzerinde yaptığı sosyo - politik etki­ ler, gerçi onlara diğer Türk Boylarından ayrı bazı nitelik­ ler vermiştir. Kazaklar, hernekadar etnik bakımdan Mo­ ğollara bir benzeyiş gösterirlerse de, konuştukları dil bu( 2°) M. Philip Price, M.P.· «The Great Kazak Epic» Royal Central

Asian Journal, Vol. XLI, July to October, 1954, pp. 249 - 252, Price'in Kazak destanı adlı bu yazısında, 1951 yılında kaçmak isteyen 18.000 Kazaktan ancak 350 kişinin canlı olarak, Keş­ mir eyaletindeki Kazak şehrine varabildikleri bildirilmek­ tedir. ( 2 1 ) Baranskiy, op., cit., sayfa 402 ve dev. 123


güne kadar değişmeyen işlenmemiş ilkel bir Türk lehçe­ sidir. Hazar denizi kıyılarında yaşayan Kazaklarla, İritiş nehrinin üst taraflarında yaşayanların dilleri arasında, bir aykırılık bulunmayacak kadar sağlam bir Türkçeleri vardır. Kazakıstanın, ta steplerine kadar her tarafından, saf denilecek derecede temir bir Türkçenin konuşulması, Türklerin evvelden beri buralarda hakim bir eleman ola­ rak bulunduğunu göstermektedir {22) . Sovyetlerin «Lİteraturnaya Entsiklopedia» sinde, bu dil birliği doğrulanmakta ve aynen şu satırlar yazılı bu­ lunmaktadır : «Uçsuz bucaksız derecede geniş olan bu bölgenin, he­ men her tarafından Kazakça konuşulmaktadır» {23). Kazak lehçesinde, Moğolca, Acemce ve Arapça asıllı bazı kelimelerle Kazakların içerisinde eriyen, eski Sibir­ ya yerlilerinin dillerinden de kelimeler vardır. XIX. un­ cu yüz yılda Kazakların, belli bir şekil alan yazı dilleri, bu yüz yılın sonlarına doğru büyük bir gelişme göster­ miş ve Baytursun tarafından Arap harfleri kolay yazılı bir hale getirilmiştir {24) . Sovyetler, Batı Türkistanda kesin olarak egemenlik­ lerini sağladıktan sonra, 1 924 yılında Kazakıstanda Arap harfleri yerine Latin alfabesini koydular. Sovyetler, bu suretle Kazakıstanda yeni yetişen kuşakların, Türk kül­ türüyle beslenen milliyet duydularını körletmek ve İslam kültürüyle de din bağlarını kesmek amacını güdüyorlar

(22) Grcat Britain Manual, sayfa 161.

(�1) Litcraturya Entsiklopcclia, Mokuva ( 1931 ) , s . 22, eı) W:.ırm, op., cit., sayfa 15. 124

1929 ve

ckv

Cilt V.


ve elde bulunan Arapça harflerle yazılmış yüz binlerce cilt kitabı okunmaz hale getirmek istiyorlardı. Bilindiği gibi, büyük Türk devrimcisi Mustafa Kemal Atatürk 1928 yılı Türkiyede, Arap harflerinin yerine Latin alfabesini koymuştu. Bu olay, Sovyetlerin büyük çapta telaşa kapılmaları­ na yol açmış ve daha dört sene gibi kısa bir zaman evvel kabul edilen Latin alfabesinin derhal Kazakıstandan kal­ dırılması sonucunu doğurmuştur. Latin harfleriyle bastı­ rılmış bulunan citlerle eser ve mektep kitapları, bir tara­ fa atılarak, bütün okullarda derslerin Kiril Slav alfabesi harfleriyle verilmesine başlandı. Sovyet idarecileri, her ne pahasına olursa, olsun Rus­ yada yaşayan Türk ve Müslümanların, kendi sınırları dı­ şındaki soydaşlarıyle ve kardaşlariyle kültür bağlarını koparmak amacında olduklarından, verdikleri bu kararın uygulanması sırasında kaybolan zamana ve meydana ge­ len karışılıklığa aldırmadılar. Sovyetler için en mühim konu, yabancı dildeki eserleri, Latin harfleriyle yazılmış Türkçe gazete ve kitapları ve Arap harfleriyle yapılan yayınları, okuyabilecek Kazakların sayılarının mümkün olduğu kadar azalması idi. Rus dilinin buralara hakim kılınması için atılacak ikinci adım, artık bir zaman sorunu olarak kalmakta dır (25). Sovyetlerin uyguladığı bu dil politikasının başarı de­ recesini, veya Kazakların buna karşı koyma gücünü ön­ ceden kestirmek kolay değildir. Gerçi Türkçenin hatta Acemcenin yazılması için, Kiril harfleri Arap harflerin­ den daha elverişlidir. Latin harflerinden de güç değildir.

(25) Sovyet Affairs Notes, No. 183, 20 Ocak 1955, sayfa 12. 125


Fakat eğer kendilerine bırakılmış olsaydı, orta Asya Türkleri, ya Arap harflerini alakoyarlar veya Türkiye Cumhuriyetine uyarak Latin alfabesini kabul ederlerdi (26) . ÖZBEKLER :

Özbekler, Türkistanda yaşayan Türk Boy'lan içinde sayılan en fazla olandır. Özbekler genellikle, kendi Cum­ huriyetleri sınırları içinde yaşarlar. Pek az bir kısmı, kom­ şu Cumhuriyet topraklarında bulunurlar. Özbeklerin kısa tarihçesi

:

(27).

«Özbek» kelimesi etnik bir kavram olmayıp, politik bir kavramdır. Cengiz Hanın en büyük oğlu ÇUÇİ Hanın kuşağından gelen Özbek Hana (1312 - 1 340) dayanır. Özbek Han, Müslümanlığın Türkler arasında yayıl­ ması için büyük çaba harcandığından, XIV. ncü ve XV. nci yüz yıllarda «Özbek» deyimi bütün Türkistandaki Müslüman Türkler arasında büyük bir önem kazanmıştı. XVI. ncı yüz yılın başlarında Transoxanya'yı alan ŞİBANİ HAN tarafından Özbek· adı benimsendi. Bu Han­ lığı meydana getiren Türk Boy'lan, orta Asya'daki Kır­ ğızlardan ve Sarılardan, kendilerini ayırd edebilmek için Özbek adını kullanmışlardır. Özbekler 1500 yılında, Timur'un kuşağından gelen BABUR Şah'ı oralardan uzaklaştırdılar. Bunun üzerine, Babur Şah adamlariyle birlikte Hindistana giderek, ora­ da yüz yıllar süren Babur İmparatorluğunu kurdu. XVII. nci yüz yılın başlarında, Özbeklerin toprakları Amur - Derya'nın kuzeyinden başlayıp Kopet dağlarında (26) Lt. - Col. G. E. Wheeler, «Cultural Developments in Soviet Central Asia» Royal Central Asian Journal cilt XLI, Tem· muz - Ekim 1954, sayfa 182. (27) Barthold, op., cit., sayfa 185 - 193'de geniş bilgi verilmiştir. 126


Buhara Hanlığının sınırlarına kadar uzanıyorc.iu. Özbek­ lerin siyasi tarihi, o zamanlar bugünkü Özbekistan'ın bu­ lunduğu bölge ile Tacikistan'ın bir kısmına sahip olan Buhara Hanlığı ile düğümlenir (28) . Buhara Hanlığı, Mehmet Şibani Han tarafından XVI. ncı yüz yılda kurulmuş ve XIX. ncu yüz yıla kadar devam etmiştir. Abdullah Han (1 583 - 1 598) Hanlığı süresince, Har­ zem, Badağşan, Taşkent ile Horasan'ın bir kısmını top­ raklarına katmıştır. Hanlığın başkent'i Buhara, zengin bir şehir ve önemli bir ticaret merkezi durumunda bulu­ nuyor, Rusya, Sibirya ve Hindistan ile geniş ticaret yapı­ yordu. Şehirde bir çok sosyal binalar, postahaneler, ko­ naklar, okullar, kervansaraylar, hamamlar, saraylar ve köprüler vardı. Bu güzel, temiz ve süslü başkent, Hanlı­ ğa kendi adını vermiştir. 1 870 yılında Hanlığın yıkılışı sırasında bile, Buhara Şarkın yüksek kültür ve ticaret merkezi bir şehir duru­ munu koruyabilmiştir. Amerikalı gezgin ve coğrafya bilgini « Eugene Schuy­ ler>> Buhara hakkında şunları yazmaktadır : « Hanlığın başkentini, Asyalıların «Buharayı şerif» diye adlandırmalarını, bu şehri gördükten sonra hiç ya­ dırgamadım. Belki bu asalet payesi, kendisine dini sebep­ lerle veriliyordu. Fakat Buhara, bütün üzüntülü ve hatta huzursuz haline rağmen, üzerimde hoş olduğu kadar ka­ lıcı bir etki yaptı, Buharanın gerçekten bir başkent oldu­ ğunu, elle tutulacak kadar açık bir şekilde görmeden ve duymadan, Sokaklarında bir adım bile atmak mümkün olmuyordu. Kakmalı eyerler, üzengiler ve süslü başlıklar taşıyan bakımlı hayvanların üzerindeki temiz ve iyi giyin(28) P. Luknitzki, «Tacikistan» (Moskova : 1951), sayfa 367'de yarı

resmi bir çalışma açıklanmıştır.

1 27


miş insanlar, pazar yerlerindeki renkli kalabalık, Sokak­ ların dar olmasına karşı yapıların ve evlerin yüksekliği, pazar yerlerinin çokluğu, sanki hergün pazar kuruluyor­ muş duygusunu veren alış verişin yoğunluğu, Buharanın bir Metrepol oldu2unu isbat ediyordu (29). XVIII. nci yüz yılın ortalarına doğru patlak veren ekonomik bir kriz, Buhara Hanlığının gücünü azaltmış ve Hanlığın bir çok Beyliklere bölünmesi sonucunu do­ ğurmuştur. Hanlığın bu suretle çözülmesi üzerine, 1740 yılında İranlılar buraya saldırmışlar ve bütün top­ raklarını istila etmişlerdir. 1753 yılında Mehmet Rahım Han, Buharayı İranlıların elinden alarak kendisini Emir ilan etmiştir. Ancak eski topraklarından Hive, Taşkent ve Fergana'yı ele geçiremediği için, Buhara hiç bir zaman eski gücünü kazanamamıştır. 1 869 yılından sonra, Ruslar Buhara Emirliğine son vererek, Buharayı kendi topraklarına katmışlardır. 1917 Rus ihtilalinde Buharada gelişen olayları, bir Sovyet kay­ nağı şu şekilde özetlemektedir : «Asil Buhara, anti - Sovyetik Basmacı hareketlerinin merkezi haline gelmiş ve İranda bulunan İngilizler Emiri desteklemişlerdir. Fakat Kardeş Rus halkını destekleyen, Furunze Kızıl Kuvvetlerinin Komutanının yardımıyla, 1920 yılı Eylülünde bu ayaklanmalar bastırılmış ve Ha­ nın egemenliğine son verilmiştir. 14 Eylül 1920 de Buhara Sovyet Halk Cumhuriyeti ilan edilmiştir. 1924 yılında burası bir Sovyet Sosyalist Cumhuriyetine çevrilerek «Özbek S. S. C.» adı altında resmen Sovyetler Birliğine bağlanmıştır» (30). (2'1) EUGENE SCHUYLER, «Türkistan,

Notes of a Journey in Russion Türkistan, Hokand, Buhara, and Kolça, «Rus Tür· kistanındaki bir geziden notlar : Hokand, Buhara, Kulça. (London 1876), cilt il, sayfa 88, (30) B.S.E., ikinci baskı cilt VI., ( 1951), sayfa 408 dev. 128


Özbekistanın genişliği ve halkın etnik dağılışı :

Özbekistan S. S. C. nin, komşuları Türkmenistan, Tacikistan ve Kırgızistan Cumhuriyetleriyle olan sınırla­ rı, bir çok kıvrımlar ve zikzaklar gösterir. Her Boy top­ luluğunun, mümkün olduğu oranda, kendi Cumhuriyeti toprakları içerisinde bırakılması amacıyle sınırla bu şe­ kilde çizilmiştir. Ancak buralarda yaşayan Türk Boy'ları içiçe girdiklerinden, bütün çabalara rağmen, 4.800.000 Özbek kendi Cumhuriyetleri sınırı içine alınabilmiş, yak­ laşık olarak 1 .500.000'nu yine de komşu Cumhuriyet top­ raklarında kalmışlardır (31 ) . Türkmenistan S.S.C. nüfusunun Tacikistan S.S.C. nüfusunun Kırgızistan S.S.C. nüfusunun

% 10,5'u, % 17,9'u, % l l'i Özbektir.

Özbekistan S. S. C. de yaşayan halkın etnik dağılışı :

Özbekler % 76 % 5,6 Ruslar Tacik, Buharalı, Yahudi, Ermeni v.s. % 18,4 (32) Ayrıca 4 - 8 milyon Özbek, Sinkiang (Çin Türkistanın­ da) Yaşar (33) . Yaklaşık olarak 1 milyon Özbek Afganistanda yerleş­ miştir (34) . Özbeklerin Türk karakteri

Özbekler, Türk aslından olup çeşitli Türk Boy'larının bir araya gelmeleriyle vücut bulmuşlardır. Bazı Uzmanlar, (3 1 ) Central Asian Review, «Sovyet Orta Asyası ve Kazakistan'ın

gelişmesi hakkında üç ayda bir yayınlanan dergi», (London, 1953'den bugüne kadar) Haziran Ağustos 1953, sayfa 97, dört Asya Cumhuriyetini gösteren harita eklidir. (12) B.S.E., özel çift cilt, (1948), sayfa 60 62, (33) Bu kitaptaki Sinkiang'taki Türk'ler bölümüne bakınız. (l4) B.S.E., ikinci baskı, 3'ncü cilt, (1950), sayfa 494, ·

·

1 29


Özbeklerin iki ayrı ulustan; Özbeklerden ve Sartlardan meydana geldiğini ileri sürerler. Halbuki gerçekte, Sartlar, Pers kökünden gelen Ta­ ciklerle Özbeklerin karışımıdır. Şehirlerde oturan Sart­ lar, hem Tacik dilini hemde Özbek Türk lehçesini konu­ şurlar. Sartlar göçebe olmadıklarından onları, akraba­ ları Özbeklerden ayırt etmek kolaydır. İşte bu nedenlerle yakın zamanlara kadar, bazı uzmanlar Sartları ayrı bir ulus olarak kabul etmişlerdi (35). Özbek'lerin uzun zamanlar yazı dili olan Çağatayca' nın ilgi çekici bir tarihçesi vardır. XIV. ve XV. ncı yüz yıllarda, bütün Müslüman Türk dünyasının, çeşitli bölgelerinde birbirlerinden biraz farklı iki yazı ve edebiyat dili birbirleriyle çekişmekte idi­ ler. Bunlarda : Osmanlı Türkçesi ve Çağatayca : Osmanlı Türkçesi, XX. ncı yüzyılın başlarına kadar, yazı ve edebiyat dili olarak, çeşitli yönlerde bir çok geliş­ meler gösterdikten sonra, bugünkü modern şeklini bul­ muştur. Cengiz Han'ın ikinci oğlu Çağatay'ın egemen bulun­ duğu topraklarda ve komşu Türk topluluklarında, yazı ve edebiyat dili olan Çağatayca ise, XV. nci yüzyıldan XX. nci yüz yılın başlarına kadar, Özbek'lerin de yazı di­ li idi. Ancak 1920 yılında, Kızılların Buhara Emirliğine son vermeleri üzerine ve uyguladıkları dil politikası so· nucunda, Çağatayca yerini Özbekçeye bırakmıştır (36) . Bugün konuşulan Özbekçe ile Çağatayca arasındaki fark, kuzey Türk lehçesinin, Özbekçe üzerinde yaptığı et­ kinin yoğunlaşmasından ileri gelmektedir. Esasına bakı· lacak olursa, ta öncelerden beri Çağatayca, Sarayın ve Elit Sınıfın yazı ve edebiyat dili olmasına karşılık, Öz-

(35) Caroe, op., cit., sayfa 33 34 ve 39 - 41. (36) Wurm, op., cit., sayfa 12 dE:v. ·

130


bekçe « Halkın dili» idi. Özbekler, eskiden beri kullandık­ ları Arap harflerini, 1923 yılında kolay okunur ve yazı­ lır bir hale getirdiler. 1 930 yılında Arap harfleri kaldırıla­ rak bunun yerine, Taşkent lehçesine göre seslendirilmiş ve fonetik bie grameri olan Latin alfabesi konuldu. Bu yazı diliyle yayınlanan kitaplar, Özbek lehçesine yabancı olmayan Türkistan Türkleri tarafından, kolayca anlaşıla­ bilmekte idi. 1937 yılında, bu yazı dili tekrar değiştirilmiştir. Her ne kadar seslendirilmesi Taşkent lehçesine göre bırakıl­ mış ise' de, grameri Fergana lehçesine göre düzenlenmiş­ tir. Sonuç olarak, Özbeklerin bu yeni ve resmi yazı dili, komşu ülkelerdeki Türk'ler tarafından bile anlaşılması çok zor bir hale getirilmiştir. Sovyetler, bununla da yetinmeyerek 1 940 - 1941 yılla­ rında bu Latin alfabesini bir tarafa atmışlar ve yerine bazı işaretler eklemek suretiyle Kiril harflerini koymuş­ lardır. KARAKALPAK'LAR :

Karakalpaklar Sovyet Sosyalist Muhtar Cumhuriye­ ti, Özbek S. S. C.'ine bağlıdır. Sayıları kalabalık olmayan

bu barışsever Türk Boy'u XI. ncı yüz yıldan beri, Ruslar­ la komşu olarak yaşamaktadır. Karakalpak'lnr bir çok defalar, oturdukları toprakları değiştirmişlerdir. 1939 sayımına göre, nüfuslarının 1 85.775 olduğu bil­ Jiren Karakalpak'lar, doğu lehçesi konuşan bir Türk Boy'u olup Kazak, Türkmen ve Özbeklerle ortak sınırları vardır. Karakalpak S. S. M. C.'nde yaşayan halk çeşitli Boy'lardan meydana gelmektedir. Özbekler ve Kazaklar, bu Muhtar Cumhuriyette yaşayanların % 33'nü teşkil ederler. 131


1 928 yılına kadar Karakalpak'ların özel bir yazı dille­ ri yoktu. Bütün Türkistan Türk'leri tarafından kabul olu­ nan tek tip Türk Latin alfabesinden sonra, yazı dilleri hızlı bir gelişme göstermiştir. Ancak 1 939 yılında, Sov­ yetler bu alfabenin yerine kiri! harflerini koymuşlar­ dır (37) . TÜRKMENLER :

Türkmenler, yüz ölçümü Fransa kadar geniş olan Türkmen S. S. C.'nde yaşarlar. Afganistanda \ıe İranda önemli sayıda Türkmen azınlığı vardır. Bir kısım Türk­ menlerde, Anadolu da yarı göçebe hayatı sürerler. Tarihçeleri :

Selçuk ve Osmanlı İmparatorluğu gibi, iki büyük İmparatorluk kurarak erken Türk tarihi alanına giren Türkmenler, yeni çağın başından beri, yarı anarşik bir statü'de yaşamaktadırlar. XVI .nci yüz yılda Türkmen toprakları, Özbeklerin, Harzem ve Buhara Han'lıklarıyla İranlıların saldırısına ve istilasına uğramıştır. Bu Devletler tarafından kendi topraklarına karşı girişilen savaşlarda, Türkmenler bir defasında bir Devletin Ordusunda diğerlerine karşı, baş­ ka bir seferinde ise diğer bir Devletin Ordusunda, öteki­ lerine karşı savaşmışlardır (38) . Türkmenler, topraklarına karşı Rus'lar tarafından girişilen saldırılara, çok büyük bir şiddetle karşı koy­ muşlardır. Orta Asya tarihi, XIX. yüz yılın son yarısın­ daki Türkmen - Rus savaşlarının önemli etkisini taşır. Ruslar 1 879 - 1 880 yıllarında, Türkmenistan toprak­ larının büyük bir kısmını ele geçirmiş oldukları halde, MERV şehrinin bulunduğu güneydoğu bölgesini ancak

(37) Baranskiy op., cit., sayfa 380, (38) Barthold op., cit., sayfa 190 dev. 1 32


1884 yılında, yani Taşkent düştükten 20 sene sonra ala­ bilmişlerdir (39). 1 9 1 8 yılı Haziran ayında, bir İngiliz Askeri Misyonu kurularak, başkanlığına'da General Wilfrid Malleson ge­ tirilmişti. Bu misyonun vazifesi, o zamanlar Türkistanı kontrolleri altında bulunduran Bolşeviklerin desteğiyle veya bilerek göz yummalariyle, Baku - Krasnovodsk yo­ lundan geçip Afgan sınırına giderek, Afganlıları ve Türk Boy'larını kışkırtarak Hindistandaki İngilizlere karşı «Mukaddes Cihat» açılması için hazırlanan Türk - Alman planı hakkında araştırma yapmaktı. Malleson raporunda, bütün Türkmenlerin, İngilizle­ rin oralarda kalmasını istediklerini yazmaktadır. 1919 yılı Nisan ayında, son Hint Birlikleri Aşkabat' dan İran sınırına doğru çekilmeye başladılar. Yine bu ta­ rihlerde, Aşkabat'daki İngiliz Birlikleri'de, son dayanak noktaları Krasnovodsk'e gelmişler fakat aynı yıl içinde orasını da terk etmişlerdir (40). Bunun üzerine Sovyetler, Türkmenistanı tekrar işgal ettiler. Uzunca süren bir aralıktan sonra, 192 1 yılı Şu­ bat ayında Türkmenistan S. S. M. C. ti ilan edildi. Sovyetler tarafından Orta - Asya'da uygulanan ve adı­ na « Nasionalnoye - razmezhevanye» (Türkistan Türkleri­ nin Milli Birliğe katılması) adı verilen politika gereğince, 1 924 yılında Türkmenistan Cumhuriyeti kurulmuş ve 1 925 yılında bu Cumhuriyet Sovyet Sosyalist Birliğine kabul olunmuştur. (41).

(39) Kolarz, op., cit., sayfa 290 ve İstoria SSSR, cilt

il, sayfa 552 dev. (40) Major - Gen. Sir Wilfrid Malleson, British Military Mission to Türkistan, 1918 - 1920», Journal of Central Asian Society cit IX, 1922, (t1) E. Genkina, «Obrasovanye Soyuza Sovetskik Sotsialistiches­ kik Respublik. (Moscow, 1 943), sayfa 27 ve 65,

1 33


Türkmenistan'ın genişliği ve halkın etnik dağılışı :

Türkmenistan Cumhuriyeti halkı, çoğunlukta Amu Derya, Teçe ve Murğan nehirlerinin tarıma elşerişli ova­ larında, Hazer denizi kıyılarında ve sınır dağlarının ku­ zey yamaçlarında yaşarlar. Türkmenistan topraklarının % 90'nı çöller ve kurak steplerle kaplıdır (42). Türkmenistan'ın Afganistan ve İran ile ortak sınır­ ları vardır. Her iki ülkede de büyük sayıda Türkmen azın­ lığı yaşamaktadır. Afganistanda yaklaşık olarak 380.000 Türkmen bulunmaktadır. Türkmenistan halkının 1 933 yılında etnik dağılışı : Türkmenler Özbekler Ruslar Diğerleri

% 72 % 10,5 % 7,5 % ıo

(43)

Türkmenistan'da yaşayan Türklerin sayısı, bütün nü­ fusun % 82,S'inden daha fazladır. Türkmenlerin Türk karakteri

Türkmenler, vücut yapıları itibariyle Batı - Merkez grubu Türklerinden olup, Anadolu ve İran Azeri Türkleri­ nin dil grubundandır ve aynı lehçeyi konuşurlar. Birbirle­ rine çok benzeyen bu lehçelerden Azeri lehçesi Anadolu lehçesine daha yakındır. Bir Azeri, Anadolu Türkünü bir Türkmenden daha kolay anlar (44). Türkmenler, XIV. neti yüz yılda, yazı dilinde, edebi­ yatta ve özellikle şiir'de kendi lehçelerini kullanırlardı. XVI. ncı yüz yılda, Çağatayca yazı dilleri üzerinde etkili (42) Baraniskiy, op., cit., sayfa 372 - 376. (43) Bu kitabın, ccAfganistan'daki Türk'lerlc Osmanlı Türk'leri bö­ lümüne bakınız», BSE, özel çifl cilt, (1948), sayfa 6, (44) Grcat Britain, Manual, sayfa 171 ve 210. 1 34


olmaya başlamışsada, XVIII. ve XIX. uncu yüz yıllarda saf Türkmen lehçesinde bürünen yazı dilleri hızlı bir ge­ lişme göstermiştir. 1 907 yılına kadar Türkmenler tara­ fından kullanılan bu yazı dili, o tarihten sonra Teke ve Yamut lehçelerinin etkisi altına girmiştir (45). 1929 - 1 930 yıllarında tek tip Türk Latin alfabesi k<ı­ bul olunmuş ancak 1940 yılında Sovyetler bu alfabenin yerine Kiril harflerini koymuşlardır (46). KIRGIZLAR :

Kırgızlar ,dağlık bir bölge olan Kırgız S. S. C. tinde yaşarlar. Azınlık grupları halinde'de Sinkiang, Kazakıs­ tan, Özbekistan, Tacikistan ve Afganistanda otururlar. Tarihçeleri

:

(47).

XIII. ncü yüz yılda Cengiz İmparatorluğunun önem­ li bir parçasını teşkil eden Kırgızlar, yüz yıl sonra, Oy­ rat - Kalmuk Federasyonuna katıldılar. 1723 yılında, Kır­ gızların bir kısım toprakları Kazak stepleriyle birlikte, Başkentleri İli nehri kaynağında bulunan Çungarya'lıla­ rın akınına uğramıştı. XIX. ncu yüz yılda, Hokant Öz­ bek Hanlığı, Kırgızistanı istila ederek kendi topraklarına katmıştır. 1860 yılında, Kuzey Kırgızıstan Ruslar'ın eline geç­ miştir. Uzun Ağaç yakınındaki savaşta yenilmeleri üzeri("15) Türkmenler 7 ana Boy'a ayrılırlar ki, bunlar da :

Çavdar, Yamut, Göklaa, Teke, Sarık, Salır ve Esrarı Boy'larıdır. Özel­ likle Teke ve Yamut Boy'ları kalabalık olup, Türkmenlerin çoğunluğunu teşkil ederler. (40) Wurm, op., cit., sayfa 14. (47) Kırgızların tarihçelerine ait olan bu bilgiler : BSE, cilt 32, (1936), sayfa 362 - 388'den alınmıştır. 1 35


ne, üsleri Pişpek Tokmak düşmüş ve İsık Gölü bölgesini de kaybetmişlerdir (48). Ruslar, Kazakıstanda ve diğer Türk bölgelerinde yap­ tıkları gibi, özellikle Kırgısistanın Kuzey - Doğu kısmında da sömürgecilik politikasını uygulamışlardır. Kırgız hal­ kının elinden çayırları, otlakları ve bereketli ürün veren toprakları zorla alınarak Slav'lara dağıtılmış ve Kırgız' lar sistemli bir metodla steplere sürülmüşlerdir. 1 866 yı­ lında başlayan bu sömürücülük ve yağmacılık politikası, 1 907 yılından sonra çok daha yoğun bir şekil almıştır. 1 907 yılına kadar, Kırgızistanın 20 yerinde kurulmuş bu­ lunan « Rus'ları yerleştirme merkezi» 1914 yılında yani ye­ di yıl gibi kısa bir zaman içinde, 3 misline çıkarılmış­ tır (49) . Rus'lar tarafından uygulanan bu politika, Kırgısis­ tanda hoşnutsuzluğun artmasına ve birbiri arkasından bir çok ayaklanmaların meydana gelmesine sebep ol­ muştur. 1 926 yılında, Kırgızistan nüfusunun % 67'sini Kırgızlar meydana getirirken, İkinci Dünya Savaşı eşi­ ğinde Kırgızların sayılarının % SO'ye düşmüş olması, buraların nasıl kana boğulduğunu anlatmaya kafidir. Ül­ kenin sanayii, ticareti ve mali kaynakları Rus'ların eline geçmiş, hayvan ürünleriyle geçinmek durumuna düşen Kırgızların otlaklara gitmelerine izin verilmeyerek, bir yere bağlanmaya zorlanmışlardır. Rus'lar tarafından alınan bu kararlar, son derece olumsuz sonuçlar vermiş ve ülkedeki sığır, koyun ve ke­ çi sayısı % 70 eksilmiştir.

(48) 1925 yılında Pişpek adı Rus'lar tarafından Frunze'ye çevril­

miştir. (N. V. Frunze Pişpek'te doğan (1885 - 1925) bir generalin adıdır. Bu general Türkistanı Kolçaklardan geri almıştı), Frunze halen Kırgız S.S.C.'nin başkentidir. (49) T. R. Ryskulov, Kırgızistan (Moscow, 1935), sayfa 44 dev. 136


Tek geçim kaynağı olarak ellerinde kalan hayvanla­ rının da telef olması üzerine, bir kısım Kırgız halkı ve­ ri:nsiz dağ bölgelerine çekilmişler bir kısmı ellerinden alınıp Rus'lara verilen topraklarda ırgat olarak çalışmak durumuna düşmüşler bir kısmı'da Çin Türkistanına göç etmişlerdir. Komünist Partisi, uyguladığı bir sürü yanlış politika yüzünden, ülkede meydana gelen bu ekonomik çöküntünün suçunu ve sorumluluğunu, Kırgız milliyet­ çilerinin sırtına yüklemeye yeltenmiştir. 1917 yılında, Kırgızlar bir çok milli komiteler kur­ muşlardır. En önemlilerinden « Şurayi İslamiye» ve Piş­ pek'te kurulan «Alaş - Orda» yı bu arada sayabiliriz (50). Aynı yılda, merkezi Pişpek'de birde sol eyilimli «Fu­ kara Partisi» kurulmuştu. Bolşeviklerin etkisiyle kurulan bu partinin başına, eski Bolşeviklerden İvanistin adında biri getirilmişti. Kısa bir süre önce örgütlenmiş bulunan Kızıl Birlikleri, Shvet Bazarni adında bir Bolşevik'i zor­ la, «en büyük mahalli Sovyet» olarak seçtirmişlerdir. 3 Mart 1918 tarihinde, Verni (Alma - Ata) da yapılan bir Bolşevik darbesiyle, Kızıllar başa geçmişlerdi. Bu arada Kırgızların düzenlediği karşı ayaklanmalar, çok kanlı bir şekilde bastırılmış ve anti Sovyetik bütün grup­ lar tamamiyle yok edilmiştir. 1924 yılında, kurulan Kırgızistan Muhtar Eyaleti, 1926 yılında Kırgız S. S. M. C. tine yükseltilmiştir.

(·'O) Alaş Han, Kazakların Ulu - Yoz, Kıçı - Yoz ve Ortayoz ordu­ larının ortak bir kahramanlık sembolüdür. Bu ad altında, 17 Ekim 1917 yılında Kuzey Kazakistanda, «Alaş - Orda» dev­ leti kurulmuş, fakat ömrü kısa olmuştur. Caroe op., cit., say­ fa 103 dev ve Pipes, «Formation of Sovyet Union», sayfa 1 27 dev. 137


1 933 yılı istatistiklerine göre, halkın etnik dağılışı ve yüzdesi : % 66,6 Kırgızlar % 1 1 ,7 Ruslar % 6,5 Ukraynalılar Özbekler % 1 1 ,1 Tatarlar, Donganlar ve % 4,1 Kaşğirler Tablodaki rakamlardan görüleceği üzere, Kırgızistan­ dal 933 yılında nüfusun % 80'ninden fazlasını Kırgızlar, Özbekler, Tatarlar ve diğer Türk Boy'ları meydana getir­ mekte idiler. Rus ve Ukrayna azınlıkları, Kırgızistanın Kuzey sınırına yakın bereketli topraklarda ve şehirlerde otururlar (s1) . Kırgızların Türk karakteri :

Kırgızlar, başka ırklarla karışmadıkları ıçın, etnik bakımdan en saf bir Türk Boy'u niteliğini korumuşlar­ dır (52) . Dilleri; Kuzey - Batı Türk lehçesi'dir ve içinde, yaban­ cı olarak pek az Moğolca kelime vardır. Buna karşı, Kır­ gızların konuştukları Türkçede bulunan Arapça ve Acem­ ce kelimeler, diğer Türk lehçelerinden çok daha azdır (s3) . İhtilalden önce formunu bulan Kırgızların yazı dili, 1924 yılında Arap harflerinin okunup yazılması kolaylaş� tırıldıktan ve 1928 tek tip Türk Latin alfabesi kabul edil­ dikten sonra, hızla gelişmiştir. 1940 yılında, tek tip Türk Latin alfabesinin yerine Sovyetler Kiri! harflerini koymuşlardır (54) . (Si) (52) (53) (54)

1 38

Baranski op., cit., sayfa 393. Great Britain Manual, sayfa 169, BSE, cilt 32, (1936), sayfa 386 dev. Wurm, op., cit., sayfa 16.


SİBİRYA TÜRKLERİ

YAKUTLAR :

Yakut S. S. M. C. ti Kuzeyin en uç kısmında olup, S. S. C. B. meydana getiren Cumhuriyetler içerisinde en geniş toprağı bulunan bir Cumhuriyettir. Yüz ölçümü 3.073.980 Km2 ye varan Yakutistan'ın nüfusu ancak 400.500 kişiyi bulmaktadır. Yakut S. S. M. C. ti sınırları içinde yaşayan halkın % 8 1 ,6 Yakut, % 10,4 Rus ve yaklaşık olarak % 8,0 da Evenki ve Lurovetland ve diğer azınlıklardır (1). Maden yatakları ve geniş ormanları, ülkenin önemli doğal zenginliğini teşkil eder. Tarıma elverişli orta Ya­ kutistanda halk, tarım ve hayvancılıkla uğraşır. Yurdun diğer kısımlarında balıkçılık, besi hayvanı ve damızlık hayvan yetiştiriciliği halkın ana geçimini sağlar (2). Yakutlar, çok sağlam yapılı insanlardır. Üreme ka· biliyetleri de yoğundur. Ülkelerine ilk defa yerleştirilen Rus'ları, Yakutlar çabucak eritmişlerdir. Komşuları Evcn­ ki'ler, çoğunlukla Yakut dilini konuşurlar (3). Yakutların konuştuğu dil, eski bir Türk lehçesi ol­ duğu halde, diğer Türk Boy'larının lehçelerinden oldukça büyük fark gösterir. Uzun zaman izole bir durumda ka­ lan bir dil dalının, bu· alandaki gelişmeleri izleyemeyerek (1)

Politisheskiy Slovar, sayfa 686, (2) Walter Kolarz, «Thc Pcoples of the Sovict Far East», (Ncw York, 1945), sayfa 107, (-1) BSE, cilt 65, ( 1931), sayfa 507 - 509, Great Britain Manual, say· fa 133. 1 39


bazı ayrılıklar göstermesini olağan karşılamak gerektir. İşte bu sebeplerle Yakutların konuştuğu Türk lehçesi, ilkel durumunda kalmış ve cümle yapısında diğer Türk lehçelerinden ayrılmıştır. Sovyet sınırları içerisinde yaşayan halk için, ilk de­ fa meydana konulan Latin harfleriyle yazılmış bir alfabe 1920 yılında Yakutlara uygulanmış ve adına'da « Novgro­ dov Alfabe» denilmişti. Yakut lehçesini kapsayacak şekil­ de düzenlenmiş olan bu alfabeyi, Sen Petersburg da Filo­ loji okumuş dil bilgini ve Yakut aydını S. Novgrodov meydana getirmiştir (4). Sovyetler, 1 927 - 1928 yıllarında Yakutlara, tek tip Türk - Latin alfabesini uygulamışlar fakat 1939 - 1 940 yıllarında bunun yerine Kiril harflerini koymuşlardır (5) . ALTAY DAGLARI, HAK.AS VE TUVA BÖLGESİ TÜRKLERİ :

Asya Kıtasının hemen hemen merkezi sayılabilecek olan ve güney Mogolistan ile sınırlanan, Altay Dağlarının birbirine yakın üç alanında, Türk Boy'ları yaşar. Bu böl­ gelerde : Altay Dağları Türk Muhtar Bölgesi, (daha önce Oyrat Muhtar Bölgesi olarak adlandırılmıştı). Hakas Muhtar Bölgesi, Tuva Halk Cumhuriyeti, Altay Dağları Muhtar Bölgesi, yüzölçümü 83.080 Km2 olan bu bölgede 1 6 1 .400 kişi yaşamaktadır. Dağlık ve or­ manlıktır. Başkenti Gorno Altaist'dir (6) . Nüfusun % 36'sı Türk, % 64'dü Rus'dur. (4) Kolarz, «Russia and her Colonies», sayfa 34,

(S) Wurm, op., cit., sayfa 18. (6) Entisklopedcheskiy So!var, sayfa 453. 140


Bu alanda yaşayan Altay, Kumand, Şor, Talut ve di­ ğer ufak Türk Boy'larına toptan ortak bir deyim olarak «Oirot» adını vermeyi, Sovyetler iç politikalarına uygun bulmuşlardır. Halbuki, bu halkın konuştuğu dil bir Türk lehçesi olup, Kırgızların konuştuğu dile çok yakındır (7) . Sovyetler, bu alanda yaşayan halk için bir « Oirot» yazı dili icat etmişler ve bu yazı dilini 1922 tarihinden başlamak üzere uygulamayı yine kendi politik yararları­ na uygun görmüşlerdir (8). Önceleri, Rus Ortodoks Misyonerleri tarafından Ta­ lut lehçesi için geliştirilen bir Rus alfabesi, Oirot yazı diline uygulanmakta idi. 1930 yılında, Altay Türkleri için tek tip Latin Türk alfabesi kabul edilmiş ve fakat 1 938 yılında bu alfabenin yerine Kiril harfleri konulmuştur. Hakas Muhtar Bölgesi, Orta Asyanın güneyine dü­ şen bu Muhtar Bölge'nin yüz ölçümü 62.400 Km2 dir. Çe­ şitli Boy'lardan meydana gelen nüfusu ise 270.000 kişi­ dir. Başkenti Abakan'dır (9) . Halkı tarım, hayvancılık ve sütçülük ile uğraşır. Böl­ gede zengin kömür, altın, demir, baryum, bakır ve tutya cevherleri vardır. 1 930 yılında kurulan Hakas Muhtar Bölgesinde yaşa­ yan halkın yarısı Türk, diğer yarısı ise, Rus'tur. Hakas adı, bu alanda bulunan Çulin Tatarları, Kızıl, Kaçin, Sa­ ğay ve diğer ufak Türk Boy'larını kapsamaktadır. Hakas lehçesi ise, bu Boy'ların konuştukları lehçele­ rin bir sentezi olarak nıeydana getirilmiştir (10) . (7) BSE, cilt 42, ( 1939), sayfa 795 dev. (8) Wurm, op., cit., sayfa 17, (9) Politicheskiy Slovar, sayfa 616, (10) BSE, cilt 39, (1935) sayfa 397.

141


Tuva Halk Cumhuriyeti : Bu Cumhuriyet, her hangi \bir eyalete bağlı olmadığı gibi S. S. C. B. liğinde de tek özel bir idare şekline sahiptir. Tuva Halk Cumhuriyeti, S. S. C. B. liğinde Muhtar bir Cumhuriyet olup, bir Eya­ let (Kraj) statüsü niteliğini taşır. Önceleri URYANKAY adıyla anılan bu eyaletin bir kısmı, Çin İmparatorluğu­ nun bir parçası idi. 1 9 1 2 yılından 1921 yılına kadar Rus­ ya'ya bağlı kalmış, 1 92 1 yılında Sovyetler burasını Ba­ ğımsız Tannu - Tuva Cumhuriyeti olarak ilan etmişler, 1934 yılında adı Tuva Halk Cumhuriyeti'nç çevrilmiş, 1944 yılında S. S. C. B. liğine bağlanmıştır (11) . Tuva Halk Cumhuriyeti'nin yüz ölçümü 1 76.000 Km2 dir. Başkenti Kızıl'dır. Nüfusu 86.000 olarak tahmin edil­ mektedir. Halkın % 80 Türk, % 20 Rus'tur (12). Tuvalı'la­ rın konuştukları dil, bir Türk lehçesidir. Bu bölgedeki Türkler için 1 930 yılında tek tip Türk Latin alfabesi ka­ bul edilmiş ise'de, 1 940 yılında yerine Kiril harfleri ko­ nulmuştur (13). S. S. C. B. LiCiNDE DiCER UFAK TÜRK BOYLARI :

Bir Türk Boyu olan Karaim'ler Musevi dinindedir­ ler. Fakat Talmud'un hükümlerini kabul etmezler. Önce­ leri, çoğunlukla Kırım adasında yaşarlardı. Ancak Kırım Cumhuriyeti ortadan kaldırıldıktan sonra, Sovyet Rusya, nın yüzeyine dağılmışlardır. (Bu kitabın Kırım Bölümüne bakınız) (14). Şor'lar, Hakas Muhtar Bölgesinin batı taraflarında yaşayan ufak bir Türk Boy'udur. 1926 yılında sayıları

(11) Kolarez, The People of the Soviet Far East, sayfa 161, ( 12) Shabad, op., cit., sayfa 294 dev. ( 1 3) Wunn, op., cit., sayfa 18, ( 14) Wurm, op., cit., sayfa 18.

142


12.000 kadardı (1s) . Yazı dilJeri için, önceleri bir Rus alfa­ besi geliştirilmiş, daha sonra tek tip Türk Latin alfabesi kabul edilmiş ancak 1937 - 1938 yıllarında bunun yerine Kiril harfleri konulmuştur (16) . Karakalpaklar, erimek üzere bulunan bu Türk Boy'u Sovyet Ermenistanı'nda yaşar. 1 926 yılında sayıları yak­ laşık olarak 6.000 dolayında idi (17) . Kaşgarlar, Sinkiang' tan göç eden bu Türk Boy'u Özbek ve Kazak Cumhuri­ yetleri topraklarında yaşarlar. Uygur lehçesi konuşurlar. 1 920 yılında sayıları 40.000 dolaylarında bulunuyor­ du (18) . Mişarlar ve Teptiyarlar, Başkır ve Tatar Muhtar Cumhuriyetlerinde ve komşu bölgelerde yaşarlar. Bu Boy'larda erimek üzeredirler (19) . Kuzeyin uc kısmında, iki Türk Boy'u saha vardır. Do­ loğanlar, Yakutlaşmış Tunguzlar olup, Yakut S. S. M. C. sınırlarında yaşarlar (20). Tofalar, İrtusk eyaletinin kuzeyinde bulunurlar sayı­ ları 416'dır (2 1) .

(IS) BSE, cilt 62, (1933), sayfa 594,

( 16) Wurm, op., citt., sayfa 1 8,

(17) BSE, cilt 31, (1937) sayfa 463,

( 1 8) )) )) 32, (1936) )) 49, ( 1 9) » » 35, (1938) » 541, dev. ve Wurm, op., cit., sayfa 26, (20) S. D. Lappo, Spravechnaya knizkaya Polarnika (Moscow, 1945), sayfa 384, «Kuzey Kutbu ve dolayları kaşifleri el kitabı), (2 1) BSE, cilt 41, (1934), sayfa 233.

143


S. S. C. B. LİGİ DIŞINDAKİ ORTA ASYA TÜRKLERİ

SİNKİANG (DOGU TÜRKİSTAN) TÜRKLERİ :

Doğu Türkistan veya Çin Türkistanı olarak bilinen Sinkiang Türklerinin yaşadığı alan, doğudan Mogolistan Halk Cumhuriyeti, kuzey ve batıdan S. S. C. B. liği ve gü­ neyden Hindistan ile Tibet toprakları tarafından sınırla­ nır. Bu bölgedeki üç dağ sırasından Tanrı Dağları (Tyen Şan), Sinkiank'ın yaklaşık olarak yarı sınırını çevirir ('). Yüz ölçümü 1 .7 18.538 Km2 olan Doğu Türkistamn 1943 yılındaki nüfusunun 4.360.000 kişi olduğu bildiril­ mektedir (2). Doğu Türkistanın eski başbakan yardımcılarından Mehmet Emin Buğra, burada yaşayan halkın 8 milyon­ dan daha fazla olduğuna inanmaktadır (3) . Bazı doğu Tür­ kistan kaynakları ise, nüfusun çok daha fazla olduğunu 10 - 15 milyon arasında bulunduğunu ileri sürerler (4). (1)

Mustafa Çoyakoğlu, O Wschodni m Turkiestanie», Wschöd ­ Orient sayı 1 , Ocak - Mayıs ( 1934), sayfa 34, Fernand Orenard, Haut Asie» Geographie Universelle cilt 8, (1929), sayfa 287 353, Strani Tikhovo Okeana (Moscow, 1942), sayfa 189, (2) China Hand Book 1937 - 1943, (New York, 1943), sayfa 1 , (3) Çokayoğlu, «Ü Wschodnim Turkiestanie, Wschöd Orient, say­ fa 36, (4) Mehmet Emin Buğra; Doğu Türkistan, (İstanbul, 1952), say­ fa 5, 1954 yılının Ağustos ayında, İstanbul'da Buğra ile yap­ tığım konuşmalarda yukarıda verdiğim bilgiler doğrulanmış­ tır. Buğra, Yakın - Doğunun 6 ülkesinde yaşayan 8.000 Doğu Türkistanlının lideridir. 144


Doğu Türkistamn Tarihçesi :

Tarih, Doğu Türkistanın 3 defa Çinlilerin egemenliği altına düştüğünü yazmaktadır. tık defa M. E.

1. yüz yıl ile M. S.

1. yüz yıllarda,

İkinci defa M. S. V. ve VI. yüz yıllarda, en son olarak ta 1759 yılında (5) . XIX. neti yüz yılın başlarında, Doğu Türkistanlılar ve komşu bölgelerde yaşayan Müslüman Türkler, benlik­ lerinde yanan geleneksel özgürlük ve bağımsızlık ateşiyle sömürgeci Çinlilere karşı ayaklanmışlardı. 1819 yılında, Buhara Emirliğinden ve Afganistandan yardım isteyen doğu Türkistanlılar, hiç bir taraftan destek görmediler ve kaderleriyle baş başa bırakıldılar. Çinliler ayaklanma­ yı o derece kana boğdularki 70.000 doğu Türkistanlı, yurt­ larını bırakarak batıya göç etmek zorunda kaldılar. Bun­ dan sonraki yıllarda da bağımsızlıklarını elde etmek üze­ re giriştikleri savaşlar aynı felaketleri doğurmuş ve her seferinde, canlarını kurtarmak için batıya göç etmişler­ dir. Ancak 1 864 yılında, Dungan Türkleriyle birleşerek gi­ riştikleri savaşlarda, Çinlileri yenmişler ve bağımsızlık­ lanna kavuşmuşlardır (6). Ancak kurulan beş ufak Devletin, birbirleriyle uğ­ raşmağa başlaması yüzünden elde edilen bu başarının meyvalarını toplamak mümkün olmamıştır. Önderleri Yakup Bek (1 820 - 1877) bu beş ufak Dev· leti birleştirerek Çinlilerle elverişli bir barış yapmak için büyük çabalar harcamış ve İstanbula bir heyet göndere­ rek, Osmanlı İmparatorluğu tarafından tanınmalarını ve yardım gönderilmesini sağlamağa çalışmıştır. (5) Ayni eser, sayfa 21 ve Great Manual sayfa 158, dev. �6) Donğanlar hakkında bu kitabın öteki sayfasında bilgi veril­ mektedir. 145


Babı - Ali, ufak bir askeri heyet ve bir miktar silah ı:ı;öndererek bu isteğe cevap vermiştir. İngilizler ve Ruslar ise bu yeni Devleti tanımışlar­ dır (7). 1 877 yılında, Çinin bu bölgeyi tekrar istila etmesi üze­ rine, Doğu Türkistanın 16 yıllık egemenliği de sona ermiş oldu. Çin Hükumeti Sinkiank için «Yeni Sömürge» deyi­ mini kullanmağa başladı. 1 864 ayaklanmasında, Türkistanlıların Çinlilerle sa­ vaşmasından istifade eden Ruslar, İli Bölgesiyle Kulça şehrini ele geçirdiler ve bu suretle Doğu Türkistan üze­ rinde etkili olmağa başladılar. Gerçi Çin Hükumeti ile yaptıkları anlaşma gereğince, Ruslar buralardan silahlı kuvvetlerini çekmişler ve fakat ekonomik ve politik bas­ kılarını devam ettirmişlerdir. Doğu Türkistanı, Birinci Dünya Savaşı ve 1917 ihti· lali, Rusların eline düşmekten kurtarmıştır. Rusyada ge­ lişen bu olaylar, Doğu Türkistan'a bir kaç yıl daha ba­ ğımsız yaşamak fırsatını verdi. Fakat, Sovyetler kendileri­ ni topladıktan sonra, hemen Doğu Türkistan ile ekono­ mik ve politik bağlarını tekrar kurmuşlardır. Çin Hüku­ met Merkezinin güçsüzlüğü sebebiyle, Sovyetler doğu­ dan Urumcide bulunan Çin Genel Valisi ile müzakerelere girişiyorlardı. Genel Vali ile Sovyetler arasında ekono­ mik bir anlaşma yapılmış ve karşılıklı olarak Doğu Tür­ kistanın 5 yerinde Konsolosluk açılmıştı. Çin Hükumetiyle el birliği eden Genel Vali, Sovyet­ lerin desteğiyle Doğu Türkistanı baskı altında tutmakta idi. Gerçekte, Doğu Türkistanın varlığı, Sovyetlerin mer­ hametine ve keyfine kalmıştı. 1 927 yılında, yurdun bütün ticareti Sovyetlerin eline geçmişti. Önemli şehirlerini bir (7) Buğra,

146

op.,

cit., sayfa 28 dev.


ağ şeklinde saran ticaret merkezleri, ülkenin dış ticareti­ nin % 90'ının Sovyetlerle yapılmasını sağladılar (8) . Artan ekonomik baskı altında bunalan halk, b u sö­ mürücülüğe bir son vermek amaciyle, Çinlilere ve Sov­ yetlere karşı savaş planları hazırladıkları sırasında, Ge­ nel Vali Sovyetlerden yardım istedi. 1 933 yılında Doğu Türkistan kuvvetleri, Çinlileri Kaşgar'dan sürerek bağımsızlıklarını ilan ettiler ve ön­ derleri Haci Ayaz Hoca'yı Cumhurbaşkanı seçtiler. An­ cak gerek Sovyetler ve gerekse Çinliler bu genç Cumhuri­ yete karşı düşmanca davrandıklarından, Doğu Türkista­ nın bu yeni Devletinin durumu ümitsizdi. İşte bu sebep­ ler yüzünden yeni seçilen Cumhurbaşkanı, 1 5 Şubat 1 934 yılında Sovyetlerin desteğini isteyerek bir de andlaşma imzaladı. Fakat bağımsızlıklarını ve egemenliklerini elde etmek için savaşan ve kan döken halk, bu andlaşmayı ka­ bul etmedi. Bunun üzerine Sovyetler Çinlilerle birleşerek, Doğu Türkistanı yeniden Çinlilerin boyunduruğu altına soktular. Fakat gerçekte, Doğu Türkistanda hüküm yürütenler Çinliler değil Sovyetlerdi. Gerek Çinin merkez Hükfımeti gerekse Çin Genel Valisi, Sovyetlerin elinde bir oyuncak­ tan başka bir şey değildi (9). 1940 yılında Doğu Türkistanda bir ayaklanma daha oldu. İkinci Dünya Savaşının patlak vermesi üzerine du­ rum kökünden değişmiş ve Sovyetlerin buralardaki bas­ kısı sona ermişti. 1 943 · yılında, bu seferde Çankay Şek Doğu Türkistanı istila etti. Kızıllar tarafından Çin Milli Hükumetinin egemenliğine son verilmesi, ve Çinin Sovyet­ leştirilmesi çabaları, Doğu Türkistanın talihini çizmiş ve (8)

Çokayoğlu, «0 Wschodnim Turkiestanie» sayfa 42 dev. (9) Çokayoğlu, İbid sayfa 45 ve dev.

Wschöd - Orient,

147


geleceğini kesin olarak belli etmişti. 1 949 yılında Kızıl Çinliler, Doğu Türkistanı işgal ettiler (10) . Halkın etnik dağılışı ve sayısı :

Çinde yaşayan Müslümanlar 4 gruba ayrılırlar 1 - Doğu Türkistan (Sinkiang) : Türk'dürler ve nü­ fusun % 94'ünü teşkil ederler. 2 - Hansu, Ning Hai, Barkol (Şensi) ve Çing Hai Böl­ gesindeki Müslümanlar. Bunlara DUNGAN adı verilir. Türkçe olan bu deyim « Eyiye dönmek anlamına gelmek­ tedir. Türklerle Çinlilerin karışımı olan Dungan'ların bu bölge halkının % SO'sine vardığı tahmin edilmektedir. 3 - Yunnan Eyaleti Müslümanları : Pant Hai adı verilir. 4 - Çinin diğer lar (11) .

bölgelerinde

Bura halkına

yaşayan Müslüman­

Sinkiang'daki Türklerden gayrı, yukarıda sayılan böl­ gelerde yaşayan halkın sayısı 1 8.303.670'dir ('2). Bunların yarısı Müslümandır (13). Dungan'lar bir çok coğrafya bilgininin ve gezgininin il­ gisini çekmişlerdir. XIX. ncu yüzyılda Orta - Asya da bir araştırma gezisi yapan Amerikalı coğrafya bilgini Eugen Schuyler şöyle yazar : «Dongan'ların Uygur aslından geldikleri kabul edil­ mektedir. Dongan'lar erken çağlarda Gao - Çan adıyle 800.000 kişilik bir grup halinde gelerek Han - Su ve Barkol bölgelerini işgal edip oralara yerleşen Uygur'lann torun­ larıdır {14). ( IO) B ugra, op., cit., sayfa 52 dev. (11) Ahmet Ali, «Müslim China», (Karaşi 1949), sayfa 31,

(12) China Handbook, sayfa 2,

(il) Ahmet Ali, op., cit., sayfa 31.

( 14) Eugen Schuyler, op., cit., il, sayfa 173. 148


Mogolistanın Malanka nehri boylarında yaşadıkları Orhon Anitlarında yazılı bulunan Uygur Türkleri, IX. ncü yüz yılda Manichean Mezhebini kabul etmişlerdi. 840 yı­ lında Kırgız'lar tarafından Devletlerinin yok edilmesin­ den ve kendilerinin de yurtlarından sürülmesinden son­ ra, Uygur'lar, biri Han - Su diğeri Beşbalık ve Kara Hoca' 15 da olmak üzere iki yeni Devlet kurdular ( ) . Erdemli yaşayışları sebebiyle bu seçkin halk «par Excellence», ilk çağlardan beri « katıksız Türk» olarak ta­ 1 nımlanmışlardır ( 6). IX. , X. ve XI. nci yüz yıllarda Arap coğrafya bilgin­ leri, bu halk için Uygur deyimini kullanmamışlar ve onla­ ra daima Türk adım vermişlerdir. Han - Su Bölgesinde bulunan Sarı Uygur veya Sarı Yoğur'lar da Türk aslından olup, Budist dinindedirler. Bunlar XVIII. nci yüz yılın başlarına kadar eski Uygur yazısını kullanmışlar ve daha sonra Tibet yazısını kabul etmişlerdir (17). Ancak, bütün Dungan'ların Uygur aslından geldikleri anlaşılmamalıdır. Yaklaşık 4 milyon kişiyi bulan Dungan' lar, içlerindeki Uygur torunlarının sayılarından fazladır. Dungan'lar Çince konuşan ve Müslümanlardır (18). Sovyet yazarı A. Maksimo Dulganların Çinleştirilmiş uygur torun­ ları olduklarına inanmaktadır. Gerçekten Çine·.� konuşan ve Çin göreneklerini benimseyen Dungan'lann, düğün ve derneklerinde eski Türk törelerine ve geleneklc.•rine bağlı kaldıkları ve eski Türklerin bazı özel inanışlanm koru­ dukları görülmktedir. Sinkiang'da Katıksız Türk Boy'larından gayrı 4 mil­ yonu bulan Dungon'lar, Han - Su, Ning - Hai, Barkol ve (IS) Wurm, op., cit., sayfa 2,

('6) Great Britain Manual, sayfa 158 dev. (17) Wurm, op., cit., sayfa 8 ve 16, (18) BSE, cilt 23, ( 1931), sayfa 624 dev., «Dongan'Iar» A. Maksimov. 149


Çing - Hai Bölgelerinde ufak topluluklar halinde yaşarlar. China - Handbook'da Sinkiang'da yaşayan halkın sayısı 4.380.020 kişi olarak gösterilmektedir. Halbuki Buğra, bu­ rada 8 milyon Türk bulunduğunu söylemektedir. Buğ­ ra'nın Sınksang'daki Dongan'larıda bu sayıya kattığı anla­ şılıyor. Buğra, Sinkiang'daki Türklerin sayısını şöyle tahmin etmektedir : Doğu Türkistan Türkleri Kazaklar Kırğızlar

Yaklaşık )) •

7.000.000 930.00 65.000

Sinkiang halkımn Tüı·k karakteri :

Doğu Türkistanın tarım havzasında, aHnlar devrin­ den önce, VII. nci yüz yılın sonlarına kadar İndo - Eura dili konuşan bir halk yaşamakta idi. Fakat bu halk, kısa bir zaman içerisinde Türkleştirilmiştir. Hanlar zamanından bugüne kadar, iklim şartlarında büyük bir değişme olmadığı için, Doğu Türkistan tari­ hinin gelişmesi üzerinde iklimin etkili bir faktör olduğu söylenemez. Kuzey ve doğu kısımların Uygurlar tarafından Türk­ leştirilmesine karşılık güney ve batının Türkleştirilmesi Kara Hanlıların eliyle gerçekleştirildi. Ancak burada, Türkleştirme ile İslamlaştırılma olayları birbirine karış­ tırılmamalıdır. Türkleştirme pratik olarak, Kara Hitay" lar zamanında son bulduğu halde, İslamlaştırma · Moğol­ lar devrinde devam etmiştir (19). Çokayoğlu, Sinkiang Türklerinin Batı Türkistan Türkleriyle yakın akraba olduklarını ortak dilleri ve din inanışları bulunduğunu ileri sürer (20). (19) William Samolin, Turkisation of the Tarım Basin up to the Qara - Qytay (Columbia University, 1953), (20) Çokayoğlu, «Ü Wschodnim Turkistanien» Wschôd - Orient, sayfa 36.


Kuzey Çinde uzun yıllar yaşamış olan Owen Lattimo­ re, Çinlilerin Sinkiang halkının % lO'undan fazla olmadı­ ğını buna karşılık Türklerin % 70 - 80 oranında bulundu­ ğunu yazar. Lattimore, Doğu Türkistan Türklerinin Öz­ bekistan S. S. C. tinde yaşayan Özbeklerle olan akraba­ lıklarının Slovaklarla Çekler arasındaki akrabalıktan da­ ha ileri derecede bulunduğunu sözlerine ekler. Lattimore, bunlardan başka bu bölgede yaşayan Kazakların, Kır­ gızların ve az sayıdaki Taciklerin Sovyetler Birliğindeki Kazaklar, Kırgızlar ve Taciklerle akraba olduklarını ile­ ri sürer. Adları geçen bu halk arasındaki dil birliği ve bera­ berliği, Lattimore'nin bu sözlerini doğrulamaktadır (21). Doğu Türkistanın her tarafında konuşulan Türkçe, Orta Asya'nın Çağatay Özbek lehçesi olup Fergana'da ko­ nuşulan Türkçenin aynıdır. Doğu Türkistan Türkleriyle Trans Oxanya'da yaşayan Türkler, hiç bir güçlük çek­ meden anlaşabilirler. Her iki bölgenin yazı dilinin de aynı olduğu söylenebilir. Doğu Türkmenleri, kendileri için «Türk» deyimini kullanmazlar yalnız dilleri için «Türki» derler {22). Wurm, Türki deyiminin meydana gelmesini başka türlü yorumlamaktadır. Wurm'a göre, Doğu Türkistanda konuşulan Türkçe, Çağatayca ile bölge halk lehçesinin karışımıdır. Ancak, zamanla halk lehçesi, kon11şmada ol­ duğu gibi yazı dilinde' de etkisini artırmış ve sonunda Ça­ ğataycanın yerini almıştır. Aslında, Doğu Türkistanda or­ tak bir yazı dili yoktu. Yayınlanan kitaplar, yazarın ye­ tiştiği çevrenin halk lehçesini taşır. Özellikle, Arap harf­ lerinin fonetik bir sağlamlığı olmaması yüzünden, keli(21) Owen Lattimore, «Solution in Asia», (London : The

Press, 1945), sayfa 91. (22) Great Britain Manual, sayfa 1 5 1 .

Cresst

151


ınelerin söylenişlerinde farklar ve aykırılıklar doğmuş­ tur (41). Doğu Türkistan Türklerinin, Çinle olan Doğu sınırı, Türklerin Kumul Çinlilerin Hami diye adlandırdıkları şe­ hirdir. Burası Türk dilinin'de sınırıdır (24). Kızıl Çin, Doğu Türkistanı istila ettikten sonra, dil ve yazı politikalarında temelli değişiklikler yapmıştır. Komünist Çinliler, bu alandaki Sovyet politikasını örnek alarak, Çin'de yaşayan İslam dinindeki milletler için «Muhtar Milli Bölge» ler kurmak yoluna gitmişlerdir. Uy­ gurlar ve Kazaklar için «Özerk Bölge» ler organize edil­ mek üzeredir (25). Singiang, Han - Su, Çing - Hai ve Ning - Hai Bölgele­ rinde yaşayan, Müslüman olan ve olmayan azınlıklar için, «Milli Hükumetler» kurulmuştur. Çin Komünistleri buraları istila etmeden önce, 1946 yılında Kazaklar Sinkiang da geniş bir bölge Özerkliğine sahip bulunuyorlardı (26). Sovyet propaganda makinası, S. S. C. B. liğinde ya­ şayan Kazakların, yalnız politik değil aynı zaman geniş kültürel Özerklikleri bulunduğunu her fırsatta yayar ve Kazaklar üzerindeki büyük kültürel baskıları asla kabul etmeye yanaşmaz. Diğer taraftan yine Sovyetler, Kirlov, Puşkin ve Lermontov'ın e�erlerini çeviren ve onları milli birer yazar gibi Kazaklara mal eden, büyük Kazak şairi Abay Kunanbayev'i göklere çıkarırlar. (23) Wurm, op., cit., sayfa 16,

(24) Ahmet Ali, op., cit., sayfa 31, (25) Son zamanlarda, Sinkiang'da yaşayan ve Türkçe konuşan . Kazak ve Kırgız'lardan gayri - halka Uygur adı verilmekte­ dir. Çince konuşan Dongan'larla Farsça konuşan Tacik'ler de

bu deyimin dışında kalırlar. (26) Kolarz, Rusia and her Colonies, sayfa 298. 152


Sovyet Stratejisini idare edenler, Sinkiang da yaşa­ yan çeşitli Boy'lar içinde, sayı bakımından en kalabalık olan Uygurlara, Kazaklardan çok daha fazla ilgi duyar­ lar. Ancak, Uygurlar o kadar ufak parçalara bölünmüş­ ler ve birbirlerinden o derece ayrı düşmüşlerdir ki, bun­ ların bugün için milli bir birlik meydana getirdiklerini söylemek güçtür. Fakat Sovyetler, eğer günün birinde, Çinlilerin Sinkiang'daki egemenliklerine bir son vermek isteğini güderlerse, o zaman bu amaçlarına ancak orada yaşayan Uygurların ve Kazakların desteğiyle varabilecek­ lerinden şüphe edilmemelidir (2"). Bildirildiğine göre, Sin­ kiang'ta basın ve yayın büyük bir gelişme göstermiştir. 3 adedi Uygur, 5 adedi Kazak lehçesiyle 8 gündelik ga­ zete çıkmakta ve her iki lehçe ile yazılmış bir çok kitap yayınlanmaktadır (28). AFGANİSTAN TÜRKLERİ

Afgan Krallığı topraklarında yaşayan halkı, çeşitli Uluslar ve Boylar topluluğu meydana getirir. Afganlılar, Afganistan halkının ancak % SO'si oranındadır. Afganistanda halkın etnik dağılışı : Afganlılar Tacikler Özbekler Türkmenler Hazerler

yaklaşık 5.000.000 )) 2.000.000 )) 1 .000.000 )) 380.000 )) 1 .000.000 (29)

Başka bir Sovyet kaynağı, Afganistandaki Türkmen­ lerin sayısını daha fazla gösterir. Bu kaynağa göre, Afga(72) Kolarz, Russia and her Col onics, sayfa 270 ve 297 dev. (2ö) Moslim in Çhina, (Peking 1953), Çin İslam Cemiyeti tarafından yayınlanan derginin İngilizce nüshası, sayı 1 - 3. (29) BSE, ikinci baskı, cilt 3, (1950), sayfa 496. 153


nistan nüfusunun o/o 4'ünü Türkmenler, o/o 6 'sını Özbek­ ler meydana getirirler (30) . Jarring, Afganistanda yaşayan Özbeklerle Türkmen­ lerin sayılarının 700.000 - 900.000 arasında bulunduğu­ nu yazar (31). Ancak, bugüne kadar Afganistanda, modern anlamda sistemli bir nüfus sayımı yapılmadığı için, Jarring'in bu sözlerini şüpheyle karşılamak lazımdır. Afganistanın bütün nüfusu, 7 ila 12 milyon arasında tahmin edilmektedir (32) . Afganistanda yaşayan Türklerin sayısı 800.000 1 .380.000 olarak kabul edebiliriz. Türk'ler özellikle, Af­ ganistanın kuzeyinde ve Hindikuş Dağlarının eteklerine kadar varan güneyinde toplu olarak otururlar. Afganis­ tan'ın bu bölgelerine, Afgan - Türkistanı veya Çaharvila­ yet adı verilir (33). Afgan Türkistanında, XIX. yüz yıllarına kadar yarı bağımsız 10 Hanlıkları bulunan Özbekler ve Türkmenler, bu ülkedeki en önemli Türk topluluğunu meydana geti­ rirler. Afganistanda, Özbekler Türkmenlerden başka, ufak topluluklar halinde Kazaklar, Kırgızlar, Karakalpak­ lar ve diğer Türk Boy'ları vardır. Afganistandaki Türkler, S. S. C. B. ğinde yaşayan Türklerle ve Kuzeydoğu İran' daki Türklerle yakın akra­ badırlar {34). Sovyet kaynaklarına göre, Afganistandaki (30) M. G. Reiser Afganistan (Moscow 1946), sayfa 32, (31) Gunar Jarring, On the Distribution of Türk Tries in Afganis­ tan, (Leipzig 1939), sayfa 51, (32) Kolarz, Russian and Her Colonies, sayfa 284, (33) H. Roskonschny, Afganistan und seine Nachbarlander (Leip­ zig, 1 885), sayfa 93 - 128. A. Hamilton, Afganistan, (Landon, 196), sayfa 241 - 268, O. R. Nicdermayer, Persien und Afganis­ tan, Handbuch der Geografischen Wissenschaft (Potsdam, 1937), sayfa 1 16 - 1 18, (34) Jarring, op., cit., sayfa 1 1. 1 54


Özbekler komşuları olan S. S. C. B. Özbekistanında yaşa­ yan kardeşleriyle, ayrılmaz bir birlik meydana getirirler. Afganistandaki Özbekler, Özbek lehçesi konuşurlar ve bir kısmıda Tacik dilini konuşur. Türkmenler, topluca Mezarı - şerif'in batısında ve Maymana Bölgesinde otu­ rurlar. İRAN TÜRKLERİ

İran Azerbaycanındaki Azeri Türklerinden başka, Kuzey İran'da diğer Türk Boy'ları yaşamaktadır. Bu Boy topluluklarından, herbirinin Şah tarafından onaylanan, birer başkanı bulunur. Bu onaylama, bir formaliteden ileri geçmez. Önceleri toplu halde bir arada yaşayan Türkler, şim· di Afganistan sınırından başlayarak Kürdistan Dağlarına ve Kafkasyadan Basra Körfezine kadar olan geniş alana dağılmışlardır. Oturdukları Alanlar : Azerbaycan ile Tah­ ran arasındaki Kamseh Bölgesinde, özellikle Tahran çev­ resindeki Sincanda, Damavend Ovası, Farisistanın Ger­ man Bölgesi, Hemedan ile Irak arası, İsfahandan Basra Körfezine kadar olan toprak parçalarıdır. Özellikle, Hora­ sanın Nişabur ile Kuşan Bölgelerinde kalabalık olarak yaşarlar (35). İran Türkleri, Anadolu Türkleriyle Türkistan Türk­ leri arasındaki zincirin halkasını meydana getirirler. Ge­ rek etnik ve gerekse di.l bakımından, İran Türkleriyle Anadolu Türkleri ve Türkmenleri arasında pek az farklar vardır. İran Türkleri, Selçukluların baskısıyla, önceleri Aral gölünün kuzeyinden göç eden Türk Boy'ları olup Türkmenlerle akrabadırlar. Bu Türklerden, Karabağ'ın (35) Great Britain Manual, sayfa

204 - 208. 1 55


Hoca Ali Beydili'nde, Kerman'ın Kar ve Nişaburun Be­ yat Bölgesinde oturanlar, S. S. B. Türkmen Cumhuriye­ tinde yaşayan Türklerle aynı adlan taşırlar. İranda, Türkmen soyundan geldikleri halde, onların adlarını taşımayan Türk Boy'ları da vardır. Urumya gölü dolaylarında yaşayan ve Şiiliği kabul etmiş olan Avşar­ ları, İrana uzun zamanlar Şahlık etmiş olan Kaçar süla­ lesini yetiştiren Kaçar Boy'larını ve İlhanilerm egemen­ liği devrinde güney İran'a yerleşmiş bulunan Kaşgayları bu arada sayabiliriz. İranda yaşayan Türk Boy'larından dördü, birlikle­ rini bozmamışlar ve yerleştikleri yerlerden ayrılmamış­ lardır. Bunlarda : Kaçarlar, Azerbaycan ve Kafkas Türk Boy'larından olan Şahseverler, Farisistandaki Kaşğay ve Allahverdi Oymakları ve Hoy dolaylarında oturan Ka­ rakoyunlulardır {36). L. P. Elweel - Suttan, İran'da yaşayan Türkleri 3 temel Boy'a ayırmaktadır. Azeriler : Bu kitapta daha önce İran Azerbaycanı hakkında bilgi verilmiştir. Kaşğaylar : Farisistan Bölgesinde yaşayan bu Türk Boy'nun sayılarını 100.000 - 150.000 arasında gösteril­ mektedir. Türkmenler : Horasan dolaylarında yaşayan Türk Boy'nun sayısı hakkında bilgi verilmemiştir.

bu

Trans İran demiryolunun son durağı olan Benderşah yakınındaki Esterabat şehrinde, 1946 yılından beri Türk­ men lehçesiyle bir gazete yayınlanmaktadır {37). (36) Grat Britain Manual, sayfa 205, (37) L. P. Ehvell Sutton, «A Guidc fa 10. -

156

to

İ ranian

Arca Study» say­


İran'da yaşayan Türkler, bir dereceye kadar İran kül­ türünün etkisi altında kalmışlardır. Gerçi İran Tütkle­ rinin, kuzeydoğu ve batıdaki soydaşlarına göre, yaşayış ve düşünüşlerinde bir değişiklik göze çarpar. Fakat bun­ lar yine de bir çok geleneklerini ve erkeklik niteliklerini korumuşlardır. Türklere özel olan bu niteliklerin kökü, yüzlerce yıl İran'da kurdukları egemenlik çağlarına daya­ nan cenkçilik ruhunun belirtisidir. Daha önceleri, Şah Ordusunun büyük çoğunluğunu Türkler meydana geti­ rirdi. Türklerle İranlılar, her ne kadar aynı din inanışında iseler de, yine de aralarındaki aykırılık ve zıdlık, 3000 yıl öncesi gibi kalmıştır. İrandaki Türklerin, Persleştirilmesi için, Rıza Şah Pehlevi tarafından uygulanan şiddetli baskı ve polis reji­ mi sonucunda, bir çok ufak Türk toplulukları bazı milli geleneklerini yitirmek durumuna düşürülmüşlerdir. An­ cak 1941 yazında, Rusların ve İngilizlerin İran'ı işgal et­ meleri, cenkci ruhlu bu göçebe Türk Boy'larına, benlikle­ rinde yaşayan Özerkliği tekrar kazanmak fırsatını ver­ miştir (39) . DİGER UFAK TÜRK TOPLULUKLARI

Sovyet Rusya, Çin, İran ve Afganistan'dan başka ül­ kelerde de Türk Boyları vardır. 1 939 sayımına göre, Po­ lonya ve Litvanya'nın İkinci Dünya Savaşı öncesi sınır­ larında, 12.000 kadar Tatar yaşamaktaydı. Sovyetlerin 1 939 yılındaki Batı sınırlarında da ufak Türk grupları bu­ lunuyordu. Bunlar şimdi, Demir Perde içerisine dağılmışlardır. Bunlar her ne kadar Türkçelerini unutmuşlarsa da, Müs(3B) Lenczowski, uThe Middle Eat in World Affaire», sayfa

169.

157


lümanhklarını korumakta ve her fırsatta Türk - Tatarları olduklarını kıvanç duyarak söylemektedirler (39) . Basarabya'da, Tuna kıyılarında yaşayan Gagavus Türkleri, Gagavus lehçesini ve Bulgarcayı konuşurlar. Ortodoks olan Gagavuslar, 1907 sayımına göre 76.226 kişi idiler (40) . Bunlardan başka, Bulgaristan, Romanya, Yunanistan, Suriye ve Mısırda Türk azınlıkları vardır (41). Kıbrıs'da 80.000 Türk yaşamaktadır (42) .

(39) Ananjasz Zajacskowski, «Elementi Tureckie na siemiach Polskich», (Polonya'da Türk Elemanları), Rocznik Tatarski, cilt 2, sayfa 199 dev. (40) Les Langues du Monde, sayfa 339. (41 ) Yazar Yoguslavya, Irak, suriye ve diğer yerlerdeki Türk azın· lıklarından söz etmemektedir, (Mithat San). (42) Offical Cyprus cencus of 1946», Guide to Cyprus» (Lefkoşe, 1948), sayfa 122. 158


ETNİK GRUPLAR

SOV YET ORTA ASYASL \ DA

�-

BA� K ıll. � - Noç, A y S_ k UM U K , _ A'2:.. A llf>/WCAN

TAT.._,

/_ Ç "VAŞ

2-

l\ S

ESKi

A5YA LILA R.

To N G u z. MA 1',' o; ı.ı ı< L..A R

12 - 0 Y R Oi L A iıl.

-

TA TA k'..

l= iN U G R

TUK k

ı.1 1<- A L. A LTA Y

S ti ı-\ f<. TSY

13- H A KA S L A .ı. -l()_ Oz.o E. KL. E R ,f�- 1<:.A�A K A L ?>HcLAR 44- TO WH . A R

·!L K 1 R 1. ı z. L fl P.

.. . .

l', A i' 1<'. A S H "I L l<'. I

. . . .. . .. .

. .. . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . .




Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.