Ebülfez Elçibey - Bütöv Azerbaycan Yolunda

Page 1



Ebülfez Elçibey

Bütöv Azerbaycan

Yolunda

Çapa Hazırlayanlar: Edalet Tahirzade Çingiz Göytürk


ECDAD

YAYlNLARI

Mithatpaşa Cad. Nu. 46/10 Lades Han Alt Kat 06420 Kızılay/ANKARA Tel: (0.3 12) 435 27 83 Baskı:

Sc-Ba Ofsct Ltd. Şti. ANKARA Tel: (0.3 12) 342 17 13


MiLLi MARŞ Azerbaycan, Azerbaycan Ey qehreman övladın şanlı Veteni Senden ötrü can vermeye cümle hazırız

Se den

tökmeye cümle gadiriz

Sinemde tutmuş mekan.

Namusunu hifz etmeye Bayrağ ını yükseltmeye Cümle geneler müştaqdır Şanlı Veten, şanlı Veten Azerbaycan, Azerbaycan Azerbaycan, Azerbaycan!



;;·'�·

.

•;:�'',

iitöv �· , ,j�---� � - �

ersaycarı olUrıda


Orda bir yol var uzaqda: O yol bizim yolumuzdur! Dรถnmesek de varmasaq da. O yol bizim yolumuzdur!


iÇiNDEKiLER GiRiŞ: BÜTÖV AZERBAYCAN YOLUNUN YOLSAY I EBELFEZ ELÇIBEY

1.

BÖLÜM: MEQALELER ·

ll.

. . . . . . . . . . .

.

. . . . . . . . . . .

.

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . .

1.

AZERBAYCAN (TARIXDEN BIR NEÇE SÖZ)

2.

T ÜRK DILI VE RUS IMPERIYA SIYASETI

3.

FARS ŞOVINIZMI

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

4.

EN KESE YOL

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

5.

NE DEYESEN?! BELE QALMAZ

BÖLÜM: ÇIX.IŞLAR

. . . .

.

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

1.

IRAN T ESRIZIN BIR Y UMRUGU ILE DAGILACAQ

2.

BAYRAGIMIZ İDEYA MENBEY İMİZDİR .....

3.

3 ı DEKA BR BİRLEŞMiŞ AZERBAYCAN Y URDLARI

. . . . .

.

.

4.

.

. . . . . . . . . . . .

. . . . . . .

.

. . . . . . .

.

.

..

. .. . . .

..

.

....

. . . . . . . ...... . . .

.

.

.

.

.

.

.

.

.

...

...

.....

.

.

.

.

. . . . . . .

217 219 223

. . 231 .

.

.

.

. ..

.

.

:...................................... 24 ı

AZERBAYCANIN GÜNEYiNDE MİLLİ İSTİQLAL .

. .

. . .

.

. . . .

243

TÜRKİY EDE TEHSİL ALAN AZERBAYCANLI TALEBELERE . . . . . . . .

.

.

.

.

. .

. . . . .

. . . . . .. .

.

.

.

.

. . . . . . ..

. .. ..

. . .

. .. . ...... . .

.

.

.

...

. .. .. 245 .

. .

. .

TEREQQİPERVER DÜNYA İCTİMAİYY ETİNE VE BEYNELXALQ TEŞKi LATLARA . . . . .

5.

145

...... . ... ... . . . . 239

CEBHESİNİN YARADILMASI İLE BAGLI ........... .. ... .

4.

57

DÜNYA AZERBAYCANLlLARININ HEMRE'YLİY İ GÜNÜ MÜHASİBETİ İLE ... ... .

3.

35

.

. . . . . . .

. .

.

2.

. . . . .

.

15

İRAN İMPERİYASININ SONU YAXINLAŞMAQDADIR .. 233

MÜRACİETLER . . .. . 1.

.

. . . . . . . . .

13

. 161

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

(BAY) UGRUNDA HEMRE'Y LİK GÜNÜDÜR . .

III.

.

1

.

. . .

. . .

. . . .

.

. . . . . . .

.

. . . . .

... .

.

. . . . . . . .

247

AZERBAYCANIN GÜNEYiNDE BAŞ VERMiŞ TEBİİ FELAKETLERE BAGLI .

. . . . . .

.......

... . . ...... ...

. . .

.

.

.

.

. . . . . . . .

... .

.

. . .

.. .

. . . . .

249


6.

AVROPA BiRLiYi ÖLKELERİNE VE MÜTEREQQi DÜN YA DÖVLETLERİNE

7.

IV.

... .......... . . . . . . . . . ...... . . ... . . . . . . . . . . . . . .. . . .. . . .

DÜN YA AZERBAYCAN TÜRKLERiNE

BÖLÜM: MÜSAHiBELER

. . . . . .... . . . . . . ... . . .. . . . . . . . ...

. . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . .. . . . . . .

ı.

VAXTINDA ATILMIŞ CESARETLİ A DDIM

2.

MiLLETiN ÖZÜNÜDERKİ TARİXİN TELEBiDİR

3.

FARS ŞOViNiZMİ AZERBAYCAN TÜRKLERİNİN QATI DÜŞMENİDİR

. . . . . . .. . .. . . . . . .. . . . . . . . .

......... . . .....

. . . . . . . . .. . . .. . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . ..

4.

BİZ HAQLARIMIZ UGRUNDA MÜBARİZE APARIRIQ

5.

BÜ TÖV AZERBAYCAN İDE YADIR, MEFKUREDİR VE TEBRiZ MENİM ŞEHERİMDİR

......

. . . . . . . . ............ . . . . . . . . . . . . . .. . . .. .

6.

MENİM VETENiM BÜTÖV AZERBAYCANDIR

7.

İRAN! DA SSRİ-nin TALEYİ GÖZLE YİR

8.

YETEN BİRDİR

9.

AZERBAYCANIN GÜNE Yi AZAD OLMALI

. . . . . . . .. .. . . . . ...

. . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . .. . . . .

. . .. . . . . ........ . . . . .. . . . . .. . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . .. . . . . . .. . . . . . . . .. . . . . . .

. . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . .. .

25 ı 253

255 257 259

265 267

275 279 28 1 283 287

I O. İKİ YÜZ İL PARÇALANMIŞ BİR XALQI BiRLEŞDİRMEK BÖYÜK ŞEREF VE TARİXİ ZERU RETDİR

........ . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

293

Ii. AZERBAYCANIN BÜTÖVLÜK RUHU PARÇALANMAZDIR V.

BÖLÜM

. . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . .. . . .. . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . .. . . . . . . ..

. . . ... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. .. . . . . . . . . . . . ..... . . . . . . . . . . ........ . . . . . . . . .. . . . . . ...... . . . . .. . . . . . . .

DÜŞÜNCELER

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ... . . . . . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . ...

303

323 325


GIRIŞ



BÜTÖV AZERBAYCAN YOLUNUN YOLBA YI EBÜLFEZ ELÇiBEY I . Pyotrun-Deli Petronun iş başına gelmesi ile Rusiyanın işğalçılıq tarixinde yeni bir merhele başladı . Hem özü , hem de taxt-tacına sahib olacaq bütün gelecek varisieri üçün isti sulara çıxmaq strategiyasını ireli sürmüş I . Pyotr serbedleri isti sularadek uzanan Azerbaycanın Türk Qacar Dövletini öz qarşısındakı esas manielerden biri kimi görürdü . Çünki Rusiyanın Qara denizden ve Boğazlardan keçerek isti sulara çıxış yolunu Osmanlı imperiyası , Qafqazlardan , Azerbaycandan keçib Besre körfezine ve Örnman denizine çık'an yolunu ise Qacar dövleti kesirdi , Mehz buna göre de , Qafqazların , özellikle Azerbaycanın işğali Rusiya üçün isti sulara çıxış strategiyasında bir nömreli hedefe çevrildi . Bununla da Azerbaycanın iki yüz ilden beri davam eden milli faciesi başlandı . ·

XVIII. yüzilde Rusiyanın Azerbaycana be'zi işğalçılıq yürüşleri olsa da, tutduqları erazileri elde saxlaya bilmediler. XIX yüzilde ise daha da güçlenmiş Rus imperiyası artıq Azerbaycan üçün çox ciddi tehlüke idi , 180 1-ci ilde Qazax ve Şemşeddil sultanlıqları işğal edildi . 1803-cü ilin yazında ise on iledek davam etmiş I Rus-Azeribaycan Müharibesi başlan-:dı ve 1813-cü il oktyabrın 12-de "Gülüstan " müqavilesinin bağlanması ile neticelendi . Azerbaycanın parçalanmasının başlanğıcı olan bu menhus müqavileye göre Dağıstan da daxil, Arazdan quzeyde yerleşen bütün Azerbaycan torpaqları (Naxçıvan ve İrevan xanlıqlarından başqa) Rusiya tabeçiliyine keçdi . .

ı

Azerbaycanın quzeyini itirmesi faktı ile barışmayan Türk Qacar Dövleti 1826-cı il iyulun 16-da Rusiyaya qarşı herbi emeliyyatlara başla­ dı ve üç iledek devam eden II Rus-Azerbaycan müharibesi 1828-ci il 10 3


fevral "Türkmençay" müqavilesinin bağlanması ile başa çatdı . Hernin müqavileye göre , Azerbaycanın Naxçıvan ve İrevan xanlİqları'da' Rusiya­ nın hakimiyyeti altına keçdi . Bununla da, Azerbaycanın bölünmüşlük fa­ ciesi resmileşdirilmiş oldu . Azerbaycanı parçalamaq ve quzey hissesini işğal etmek rus imperi­ yasına heç de asan başa gelmedi. İngiltere xaric , az qala bütün Avropanı tutmuş Napoleon imiperiyasım üç lle darmadağın eden Rusiya 10 il mü­ haribe apararaq Azerbaycanzn Arazdan quzeye İrevan xanlığınz ve Nax­ çtvanz çtxmaqla, yalnız beşde birini qoparmağa nail ola bilmişdi . Bu, Azerbaycan Türklerinin Rusiya imperiyasına qarşı müharibesinin nece sert ve dönmez olduğuna en tutarlı sübutlardan biridir. * Bütövlükde Rusiya q illik ağır müharibeden ( 1 803- 1 8 1 3) , 18261 828-ci iller) sonra Azerbaycan ın guzeyin i işğal ede bilmişdir. Xalqımız üçün çox ağır olan bu müharibe ilieri erzinde bir terefden Azerbaycanın xanlıqlara ayrılan quzey hissesinin merkezleşmiş Türk Qacar Dövletine tabe etdirilmesi uğrunda mübarize gedir; diger terefden ise, Qacar şahıa­ desi ve Tebriz veliehdi Abbas Mirzenin başçılığı ile işğalçı rus imperiya­ sına qarşı qehremancasına müqavimet gösterilir, qanlı döyüşler aparılırdı . Rus işğalçılarına qarşı qeyri-beraber savaşda Car-Balaken camaatı , Cavad 'X.anın başçılığı altında Gence ehalisi ve s. Azerbaycan tarixinin şanlı sehifelerini yazdılar. İşğalçı rus qoşunlarının rehberi general Sisia­ novun Bakı gapılannda öldürülmesi ve başının Tebrize,- veli ehd Abbas Mirzeye gönderilmesi de xalqımızın işğal faktma heç de müticesine boyun eymediyini açıq-aydın göstermekdedir. Azerbaycan xalqının ciddi müqavimeti ile qarşılaşan rus imperiyası herbi işğalı gerçekleşdirib , siyasi-inzibati bölünmüşlüyü resmileşdirdik­ den sonra milletin müqavimet gücünü daha da sarsıda bilmek üçün çeşid­ li üsullarla "ay ır, buyur" siyasetini geniş tetbiq ederek Azerbaycanı me'nen , ruhen parçalamağa can atdı. Hernin üsullardan biri de Azerbay­ canın quzeyini güneyinden sün'i şekilde ferqlendirmek, quzeydeki ehalini ve onun dilini başqa adla adlandırmaq cehdi idi . Rusiyanın o zamankı görkemli şexsiyyetlerinden olan, sonralar Teh­ rana sefir gönderilen ve orada xalq terefinden dağranılan Qriboyedov Peterburqa öz hesahatında yazırdı ki, bu xalq birdir ve hamısı özünü Türk sayır. Biz ya Azerbaycanı bütövlükde işğal etmeliyik, ya da onu par4


çalayıb Arazdan şimalda yaşayanlara "oğuz ", yaxud "tatar" adı qoymaq­ la onları bir-birinden ayırmalıyıq. Başqa bir hesabaıda ise teklif edilirdi ki, onları öfkenin adına uyğun azerbaycanlı. . . adlandırma( daha doğru (oxu: imperiya meqsedlerine daha yararlı) o/ardı . B eli, xalqın "Türk " adını "azerbaycanlı " adı ile evez etmek fikri ele Türkmençay müqavilesi bağlanan andan meydana çıxmışdı.

XX yüzilde rus çar imperiyasının varisi olan rus sovet imperiyası da eyni yolu izlemiş , 30-cu illerin ikinci yarısında adımızı yeniden deyişdir­ mişdir. Azerbaycanın güneyinide ise 1 824-cü ilde hakimiyyetin Türk Qacar sülalesinden fars Pehlevi sülalesine keçmesi ile başqa bir üsul-etnik tari­ xiınİzin inkar olunması , köküroüzün uydurma irandilli azeri etnosuna bağlanılması tetbiq edilmeye başlandı . Qondarma "azeri " adı meydana çıxdı (her cür ad olar, teki Türk adı olmasın ! ) . Ona göre de , bu gün qar­ daş Türkiye de bize "Azeri " deyilmesi , sadece , teessüf doğurur. . . Lakin her iki imperiyamn (fars ve rus) milli varlığımızı ve milli bü­ tövlüyümüzü inkar etmeye ve parçalamağa yönelmiş "ayır, buyur" siyase­ ti ne qeder qeddarlıqla, ne geder hiylegerlikle tetbiq olunsa da, Azerbay­ can Türkünün bütövlük ruhunu parçalaya bilmedi . Tarix sübut etdi ki , Azerbaycanın bütövlük ruhu parçalanmazdır! Çünki bu milli bütövlük ruhu, - dilimizin eyniliyinde yaşamaqdadır; - edebiyyatımızın bütövlüyünde yaşamaqdadır; - tariximizin vahidliyinde yaşamaqdadır; - medeniyyetimizin bütünlüyünde yaşamaqdadır; - inanc ve me'neviyyat birliyimizde yaşamaqdadır; - milli kimlik şüurumuzun ferqsizliyinde yaşamaqdadır; - gehremanlarımızın , gehremanlıqlarımızın ve derdlerimizin ortaqlığında yaşamaqdadır. . . bir sözle , Azerbaycan Türklüyünde yaşamaqdadır! B ütün bunlar ise tarix boyu Azerbaycan Türkünü işde birliye sövq etmişdir. 5


Milli bölünmüşlük ve asılılıq faciemiz başlayan günden buna qarşı milli müqavimet herakatımız da ortaya çıxmış ve ardı-arası kesilmeden davam etmişdir. Bu harekat fürset düşdükde herbi ve siyasi müstevide alovlanmış , on iller boyu davam eden qaçaq herekatı, çeşidli kendli üs­ yanları , xalqımızın Şeyx Şamil herekatındakı ciddi iştirakı ve sair meyda­ na çıxmışdır. Azerbaycanın güneyindeki Settarxan herakatına, Xiyabani­ nin 11Azadistan 11 Dövleti yaratmasına, Pişeverinin Milli Hökümet e'lan etmesine; Azerbaycanın quzeyinde Resulzadenin rehberiiyi ile Demokra­ tik Respublika qurulmasına mehz bu baxımdan yanaşılmalıdır. Herbi ve siyasi müstevi ile yanaşı , xalqımız milli-medeni müstevide de çox ciddi müqavimet göstermiş , Nebatinin , M .F . Axundovun , Hesen bey Zerdabinin , Celil Memmedquluzadenin , M .E. Sabirin , Mirzeli Mö'cüzün, Hebib Sahirin , M.H. Şehriyarın, Bulud Qaraçorlunun (Se­ hend), Xelil Rzanın , Hemid Nitqinin ve s. ve i .a. simasında öz milli­ me'nevi bütövlüyünü ortaya qoymuşdur. Ümumiyyetle , milli medeni müstevide Azerbaycan heç vaxt me'nen , ruben ayrılmamı ş , hemişe bütöv olaraq götürülmüşdür. Celil Memmedquluzadenin 11 Azerbaycan 11 meqale­ si bunun en tipik örneyidir. Milli medeni müsteviden ferqli olaraq , siyasi müstevide milli müqavimet herekatımız zamanın şertlerine , dövrün ger­ çekliklerine uyğun inkişaf etmişdir. * * *

XX yüzilde xalqımız Azerbaycanın güneyinde Settarxan , Xiyabani, Pişeveri kimi , Azerbaycanın quzeyinde ise M .E. Resulzade kimi böyük liderler yetirmi:şdir. Bir-birini tamamlayan bu liderlerden her birinin tari­ ximizde öz şerefli yeri var. Onlardan her birinin rehberlik etdiyi herekata güneyli-quzeyli bütün xalqımız qatılmış, bununla da, Azerbaycan Türkü­ nün işde birliyini ortaya qoymuşlar: Hanst dövletin tebeesi olmalarına baxmayaraq, Azerbaycan oğullan imperiyaya qarşı hemişe birge çıxış etmişler. Bunun mahiyyetini başa düşmeyen Lenin yazırdı ki, Gencede, Bakıda, ye'ni Azerbaycanın quzeyin­ de ve Qafqazda yaşayan Türkler Rusiya tebeesi olduqlannr yaddan çıxa­ raraq ve bunu nezere almayaraq Settarxan herekatında çox feal iştirak edirdiler.

Azerbaycanın quzeyinde cereyan eden Müsavat herekatl iştirakçıla6


rının böyük bir qismi Azerbaycanın güneyinden olan soydaşlarımız idi. Ele Azerbaycan hökümetinin baş nazirinin Xoylu Feteli xan olması çox metlebleri açıqlayır.

Lakin unutmayaq ki , bütün bu harekatların her birinde başlıca müba­ rize hedefi ya Azerbaycanın güneyi , ya da quzeyi olmuşdur. Başqa sözle siyasi mübarize meydanında Azerbaycan bütöv olaraq hedef götürülme­ miş ve Bütöv Azerbaycan uğrunda herekatın ideya esasları ireli sürülme­ mişdir. Esrin evvellerinden beri meydana çıxan milli azadlıq herekatları­ mızdakı bu boşluğu esrin sonunda mehz EBÜLFEZ ELÇiBEY fenomeni ortadan qaldırmaqdadır. * * *

Xalqımızın ruhunda, folklorumuzda, poeziyamızda, neğmelerimiz­ de . . . yaşayan Bütöv Azerbaycan düşüncesini siyasi müsteviye çıxaran ilk yolbay (rehber) Ebülfez Elçibeydir. Hele 1 975-ci ilde rus sovet imperiya­ sı terefinden hebs edilerken Ebülfez bey Bütöv Azerbaycan ülküsünün (ideyasının) mahiyyetini müdrik bir benzetme ile bele açıqlamışdır: "Fil ne qeder böyük olur-olsun, onu iki yere parçalasan, hereket ede bilmez . Qarışqa ise, ne qeder kiçik olsa da, parçalanmadığına göre, hereket eder... bu sebebden hazırda en kiçik xalqlar hele irelileye bilir, Azerbay­ can ise böyük olmasına baxmayaraq, parçalandığına göre, iki yüz ilden beri yerindece qalıbdır" . 70-ci illerin evvellerinde rus sovet imperiyasının çox yaşamayacağı­ nı önceden gören, eqide dostlarına, yoldaşlarına, teZebelerine " . . . bu qu­ ruluş dağılacaq " söyleyen Ebülfez Elçibey bu gün "İranı da SSRİ-nin ta­ leyi gözleyir " düşüncesini ireli sürmekdedir. İnanıng ki , o gün uzaqda deyil . . O gün gelir. .

V axtile Ebülfez Elçibey rus imperiyasının dağılacağını deyende ve o gün üçün indiden ·hazırlaşma zeruretini ireli sürende çoxları ona inan ınır­ dı. Rus imperiyası dağıldı . . . ve o güne tam hazır olmayan Azerbaycan xalqı (yalnız bizmi ? ! ) imperiyanın xarabalıqları altından çetinlikle can qurtarmaqdadır . . . Rus imperiyasının dağılacağına çoxlarının inanmadığı dövrde Ebül­ fez Elçibey dostlarını , yoldaşlarını, telebelerini öz etrafına toplayaraq ha­ zırlaşmağa-xalqı teşkilatlandırmağa başlamışdı . Azerbaycan Xalq Cebhe­ sinin yaranmasında ve hernin teşkilatın qazandığı uğurlarda iyirmi il 7


önceden başlayan bu hazırlığın payı h eç de az olmamışdır. Bu ktarixi tecrübeye derinden yiyelenmiş Ebülfez Elçibey İranın da dağılacağı fikrini ortaya qoyarken , eyni zamanda Azerbaycan xalqının buna indiden hazırlaşma zeruretini de ireli sürmekdedir. E. Elçibeye göre , İran dağılacaq . İran dağılacaqsa, bes biz niye bu xarabanın altında qalıb ezilmeliyik? . . . Rejim deyişikliyi edib demokratik federasiya yaratmaqla temelleri sarsılmış, dayaqlaı·ı çürümüş İranın erazi bütövlüyünü qorumaq xülyasın­ da olanlara qarşı güclü tarixi tecrübeye esaslanaraq "İranda demokratik federasiya yaranarsa, onun ömrü uzun olmayacaq, ya tamamile dağıla­ caq ya da yeniden diktaturaya çevrilecekdir "- deye cavab veren E. Elçi­ bey yegane doğru çıxış yolu kimi milli modeli ireli sürür. İranda yaşayan bütün xalqların milli müstegilliyini nezerde tutan bu modele göre, "Azer­ baycan xalqı İrandan ayrılmalı, öz müstegil dövletini qurmalı ve sonra da quzeydeki dövletle danışıqlar aparıb Bütöv, Müsteqil ve Demokratik Azerbaycan Dövletini yaratmalıdır. " E . Elçibey fundamentalist, terrorçu , andİdemokratik İrandan qurtul­ manın yolunu milli modelde görür ve bütün varlığı ile inanır ki , Yuqosla­ viya kimi, SSRİ kimi, İran da dağılacaqdır. Onun fikrince , "xalqlar hebs­ xanası " olan İran mehz milli model esasında dağılacağına göre , Azerbaycan xalqı o güne indiden hazırlaşmalıdır! Tebii ki, bu hazırlaşmanın-milli güc yetişdirmenin ilk merhelesi milli ideyanın öne sürütmesi ve topluma hedef gösterilmesi ile bağlıdır. E. Elçibey hele 60-ci illerin sonu- 70-ci illerin evvellerinde bu tarixi zeru­ reti yerine yetiştirmiş ve Azerbaycan toplumuna siyasi müstevide iki esas hedef gösterilmişdir: I. Milli müsteqillik , 2. Milli bütövlük. Azerbaycanın milli müsteqilliyi ideyasının tarixi kökleri müsavatçı­ lıq irsine dayanırdı . E. Elçibeyin yaxın eqide dostu , görkemli Azerbaycan alimi merhum Malik bey Mahmudov hele 1 962-ci ilde Bağdaddan olar­ ken " Müsavat" partiyasının 1 936-cı il programını elde etmiş ve onu öz mühazire defterinde setiderdeki herflerin arasına yazaraq gizlice Bakıya getirmişdi . Müeyyen elaveler etmekle esas götürülen bu program E. Elçi8


beyin bir neçe yaxın eqide dostu ile birlikde yaratdığı gizli özeyin ilk me­ ramnamesi oldu . Müsavatçılığın "Türklük" , Çağdaşlıq , İslam" fikir cereyanları esasın­ da biçimlenmiş hernin meramnamede en mühüm yenilik E. Elçibey tere­ finden elave edilen MİLLİ BÜTÖVLÜK ideyası idi . Bu, müsavatçılığın tarixi inkişafında yeni bir merhelenin başlanğıcı oldu . 70-ci illerde Azer­ baycanın quzeyinde E. Elçibeyin önderiiyi (liderliyi) ile yaradılmış gizli demekler şebekesinin esas ideoloji xettini teşkil eden bu ideya ·çağdaş xalq azadlıq herekatımızda, ilk olaraq AXC-nin , sonra ise bir sıra diger partiyaların programlarında öz eksini tapdı . E. Elçibey özü bu haqda teva­ zökarlıqla bele deyir: "Bütöv Azerbaycan ideyası tekce menim deyil, sade­ ce olaraq, men onu AXC-nin programına daxil etmişem, elece de, Azer­ baycanda fealiyyet gösteren bir sıra partiya liderleri ile danışıqlar aparıb onların proqramlarında da bu meselenin yer tutmasına çalışmı­ şam ". E. Elçibeyin ireli sürdüyü milli bütövlük ideyası S .G . Pişeveriden sonra Azerbaycanın güneyindeki milli yönümlü qurumlar arasında daha da qızışan ideoloji dartışmalara, demek olar ki , son quymuş ve artıq bu gün mövcud olan esker milli teşkilatların programlarında öz eksini tap­ mışdır. E . Elçibey milli müsteqillik ve milli bütövlük anlayışlarını vehdetde götürür, milli bütövlüye geden yolun mehz milli müstegillikden keçdiyi­ ne inanır, Azerbaycanın istiqlal liderlerini hörmetle yad ederek deyir: " Tutduğumuz yol böyük önder M.E. Resulzadenin yoludur, bu yol Settar­ xanın, S.M. Xiyabaninin, S.C. Fişeverinin yoludur ve men eminem ki, biz. .. Müsteqil, Bütöv ve Demokratik Azerbaycana aparan bu yolu şeref ve leyaqetle devam etdireceyik". Milli müsteqillik ve milli bütövlük ideyalarının kütlevileşdirilmesi uğrunda dönmez mübariz E. Elçibey bu yolda çoxlu kadrlar yetişdirmiş , böyük terefdarlar kütlesi qazanmışdır. Milli müsteqillik ve milli bütövlük ideyalarının gerçekleşdirilebilme­ si üçün en zeruri şertlerden biri milletin bu yönde teşkilatlandırılmasıdır. Bu tarixi zeruretin heyata keçirilmesinde mühüm rol oynamış E. Elçibey hele 70-ci illerin evvellerinde Azerbaycanın quzl.!yinde geniş yayılmış üçlük, beşlik, yeddilik ve doqquzluqlardan ibaret böyük gizli dernekler 9


şebekesi yaratmış ve onlara ümumi rehberlik etmişdir. Hemçinin , Azer­ baycan Xalq:Cebhesinin ve bir sıra diger milli siyasi teşkilatların yaran­ masında ciddi emeyi olan E. Elçibey bu gün Azerbaycanın güneyinde milli-si y asi teşkilatıanmanın zeruriliyini vurğulamaqda ve dünya Azer­ baycan Türklerini vetenimizin güneyinde istiqlaliyyeti gerçekleşdirecek milli-siyasi teşkilatlanınam daha da genişlendirmeye çağırmaqdadır. Xalqımıza Milli Hemre'ylik bayramını qazandırmış ı 989-cu il 3 ı Dekabr serbed herekatının ideya müellifi E. Elçibeye göre , hernin gün " ...elimizin, yurdumuzun birliye doğru . . .ilk böyük addımını atdığı gün­ dür ". O, Azerbaycan yolunda hemre'yliyin öneminden danışaraq yazır: "Bize ilk addımda hemre'ylik gerek! Yurd uğrunda hemre'ylik, el uğrunda hr!mre'ylik, dil uğrunda hemre'ylik, din uğrunda hemre'ylik, Birleşmiş Azerbaycan Yurdları (BAY) uğrunda hemre'ylik! " . Şübhesiz ki , milli hemre'ylikden başlayan yol sonda milli birliye milli bütövlüye qovuşacaqdır. * * *

Milli kimlik şüurunun biçimlenmesi E. Elçibeyin baxışlar sisteminde çox önemli bir yer tutmaqdadır. Onun fikrince , " ...Azerbaycan Türkü bi­ rinci növbede, öz milli varlığını derk etmeli, özünü, öz xalqını, öz dilini, tarixini, medeniyyetini, vetenini ve s. derinden öyrenib bilmeli, sevmeli, qorumalı, yükseltmeli ve onlara sahib çı�.mağı bacarmalıdır . . . Bir sözle, bu gün bütün Azerbaycan Türkleri öz milli müqedderatlarını te'yin ede bilmek üçün labüden öz milli kimliklerini derk etmeli ve bu yolda mübari­ ze aparmalıdırlar " . Tebii ki , Azerbaycan milli kimiiyinin temelinde böyük Türk varlığı­ na bağlılığımız ve vetençiliyimiz dayanır. Böyük Türk varlığına bağlılığı­ miz Türk milli kimiiyinin derkinden başlamış çağdaş anlayışla Turan evinde birleşmeyedek uzun bir mesafe qet etmekdedir. Vetençiliyimiz ise , öz etno-coğrafi hüdudlarımız çerçivesinde Müsteqil , B ütöv ve De­ mokratik Azerbaycan Dövletinin qurulması demekdir. Veten anlayışımızı darlıqdan qurtarıb tarixi etno-coğrafi hüdudlarımızı ehate eden Bütöv Azerbaycan seviyyesine qaldırmış E. Elçibeye göre , "Turanın yolu Bütöv Azerbaycandan keçir. " . Bu sebebden Azerbaycanın birleşmesi uğrunda mübarize "Turan " ülküsünü daşıyan her bir Türkün milli şerefi ve tarixi borcudur. 10


Vetenin ve Milletin bütövlüyüne qarşı yönelmiş en ince meselelere bele xüsusi diqqetle yanaşan E. Elçibey üçün "Azeri " anlayışı , "İran Azerbaycanı-Sovet Azerbaycanı " , " Güney Azerbaycan-Quzey Azerbay­ can " anlayışları mövcud deyil . Onun üçü n yalnız ve yalnız "Türk milleti " , "Azerbaycanın quzeyi ve güneyi" (hem de doğusu ve batısı) , bir sözle, "Bütöv Azerbaycan " gerçekiiyi vardır. E. Elçibeyin Bütöv Azerbaycan ve Turan Temeli üzerinde köklen­ miş milletçiliyine şovinizm tamamile yaddır. O , İranda müxtelif xalqların yaşadığını nezere almayan , "İran Türklerindir ve hakimiyyet Türklere mexsus olmalıdır" iddiasında olanlara e'tiraz ederek deyir: "Biz onların üzerinde ağamı olmaq isteyirik? Yox! Biz şovinizmin ne olduğunu görmü­ şük. Şovinizm hernin xalqın özünü facieye aparır . . . Bize öz azadlığımız, öz müsteqilliyimiz yeter. Bizfars şovinizminin eleyhineyik, farsların yox ". İngilterenin keçmiş baş naziri M . Tetçerin ifadesi ile desek, "Böyük demokrat Ebülfe z Elçibey" üçün Azerbaycanın müsteqilliyi ve bütövlüyü . demokratiyadan ayrı düşünüle bilmez. O, Bütöv Azerbaycan Dövletini sivil, dünyevi (laik), demokratik hüquq dövleti olaraq görür. Çünki "De­ mokratiya Allahın çağdaş Türklere verdiyi en böyük ne'metdir ". * * *

Bu gün 40 milyonluq Azerbaycan Türklüyü böyük bir yola çıxmaq­ dadır: Bütöv Azerbaycan Yoluna! Yolbay Elçibeyin gösterdiyi Bütöv Azerbaycan yolumuz açıq olsun ! Bu müqeddes yolda Ulu tanrı Milletimi­ ze QUT versin ! Amin ! ARiF REHİMOÖLU , ÇİNGİZ GÖYTÜRK KELEKİ , 03 MA Y 1 997 -ci il

ll



I.

BÖLÜM

MEQALELER



AZERBAYCAN

(TARİXDEN BİR NEÇE SÖZ) MENİM VARİSLERİM YOXDUR, MENİM VARİSLERİM GERÇEK ALİMLERDİR. Hz. MEHEMMED PEYGEMBER. TARİXİ YAZMAQ, ONU Y ARATMAQ QEDER ZORDUR. M. K. ATATÜRK Ey Ulu Tanrı , düşüncenin ve duyğunun anladı ğı ve anlamadığı ne varsa Senden başlar, Sende qurtarar. Ulusan , Ucasan , Böyüksen , Seven­ sen , Sevilensen ! Bizleri de Seni sevmek ve qanmaq üçün yaratdın ve dedin: "Men seni Meni qanmaq üçün yaratdım " . Alqış Sene de , bütün ya­ ratdığına da, yarardığın ve sevdiyin Türklerine de. Azerbaycan Ulu Tanrının su ile odun öpüşünden seve-seve yaratdığı , Xızır İlyas peyğemberin, Qut savçısı Qutay peyğemberin , Azer peyğem­ berin , Lut Peyğemberin , Azerdüşt peyğemberin , Yafes peyğemberin ve onun oğlu Türkün sevimli , gözel , görklü yurdudur. Azerbaycan dünyanın qedimden qedim insan meskenlerinden ve ilkin medeniyyet merkezlerinden biri, varelı tebietli , ezeli ve ebedi bir Türk yurdudur. Bu gün Azerbaycanda 40 milyon Türk 1 83 il bundan qabaq rus imperiyası terefinden parça-tike ve pay-püş edilmiş ulu yurdla­ rının birleşdirilmesi isteyi ile yaşayır. Demek olar ki , bu istek uğrunda mübarize artıq başlamışdır. * * * *

Bu gün rus imperiyası herterefli böhran içerisinde tenezzüle uğra­ maqdadır. Rus imperiyasının düşümü ile Azerbaycanın yükselişi ters mü15


tenasibdir. Son sekkiz ilde Azerbaycanda baş vermiş xalq herekatı ve Azerbaycanın addım-addım Azadlığa yürümesi bütün dünyanın baxışları­ nı özüne çekmişdir. Dünyaya yeni bir AZERBAYCAN doğulmaqdadır. Uzun müddet rus ve fars şovinizminin qanlı hakimiyyeti altında olan Azerbaycan Türkleri azad olduqca her şeyi yeniden yaratmalı, qurmalı ve yazmalıdır. Tarixi de ! Bunu göz önüne alaraq tariximizle bağlı en qedim ve qedim tarixe öteri de olsa göz yetirmeyi gerekli saydıq . * * * *

Çağdaş tarixçilik herterefli araşdırmalardan sonra toplam bele bir so­ nuca gelmişdir ki , en qedim medeni insan meskeni Çayhun ve Sayhun (Amu-derya ve Sir-derya) çaylaryının hövzesi , Aral gölünün etrafı ve Turan ovalığı olmuşdur. Dünyada medeniyyet ilk defe burada merkeez­ leşmişdir. Daha doğrusu , Doğu Türküstandan Xezer denizinin sahillerine dek olan erazi dünyanın en qedim medeniyyet merkezi olmuşdur.m Buna göre de , bir vaxtlar "Tarix Şumerden başlayır" dediyimiz halda, indi "tarix orta Asiyadan " , ya da "Turandan başlayır" demeyi tarix elmi biz­ den teleb edir. Heç de tesadüfi deyil ki , dünyanın böyük remzlerinden olan sekkizbucaqlı , ya yda sekkiz çıxıntılı ulduz , dünyanın bütövlüyünü gösteren baş-ayaq butalar, xaç , svastika ve başqalarının en qedim nümu­ neleri son illerde aparılan qazıntılar zamanı mehz bu eraziden tapılmışdır. Bu ilk medeniyyet merkezinin yaranma ve varolma tarixi eradan qabaq X-VI miniliikiere aid edilir. Dünyanın ikinci qedim medeniyyetinin toplandığı merkez Xezerin qerb sahillerinden başlayaraq qerbe doğru Kür-Araz ovalıqları , Qızılüzen boyu ve Urmiya gölü etrafını ehate edir. Bu medeniyyetin yaranma ve va­ rolma tarixi eradan qabaq VII-II minilliklere dayanır. Tarix baxımından şumer üçüncüdür. Decle ve Feratın hövzesi , yuxa­ rı axını , Patağ dağlarının qerb eteklerinden Erehistan selırasının şimalşer­ qinedek olan e razi ni ehate edir ve eradan önce IV -II min iliikiere bağlanır. Bu baxımdan , Aralıq denizinin (Ağ deniz) doğusu ve Nil hövzesi (Misir) dördüncü (eradan qabaq IV-I minillikler) , Quanxe (Xuanxe)­ Yançju (Çinde) çaylarının arası beşinci (eradan qabaq III-I minillikler) , Hind-Qanq çaylarının erazisi altıncı (eradan qabaq II-I minillikler) mer­ kez sayılır. Dünya medeniyyetinin köçmeleri ve ya yerdeyişmeleri nezeriyyesi16


ne dayansag, bütün sonrakı medeniyyetler özünden evvelkilerin varisleri­ dir. Orta Asiya, Kür-Araz (Xezerden Patağ dağlarınadek) ve Şumer me­ deniyyetleri daha çox varislik elageleri ile bağlıdır, bötövlükde , sekkiz min il davam eden böyük bir medeniyyetin üç böyük merhelesi kimi de gebul edile biler. Bu medeniyyetlerin yaranmasında çağdaş dünya xalgla­ rının bir çoxunun ulu babaları iştirak etmişdir. Bunların içerisinde Türkle­ rin ulu dedeleri önemli, demek olar ki, birinciler sırasında yer tutmuşlar. Azerbaycan bu böyük medeniyyetin hem yaranmasında, hem danışmasın­ da, hem de bir-biri ile bağlanmasında, ilişgilenmesinde en önemli yeri tutmuşdur. Azerbaycan birincinin (Çayhun-Sayhun) davamı, üçüneünün (Şumer) özülüdür, deye bilerik . Buna göre de , Parsanın yaranmasınadek Azerbaycanın gedim tarixine öteri bir nezer salmag burada gaçılmazdır. Y axın ve Orta Ş ergin tarixini araşdıran bütün tarixçiler Azerbaycanın dünyada en gedim insan meskenlerinden biri olduğunu bildirirler. Dünya­ da en az öyrenilmiş tarix belke de Azerbaycan tarixidir. Azerbaycanın öz tarix gaynagları az öyrenildiyinden , bir sıra tarix gaynagları mehv oldu­ ğundan ve ya mehv edildiyinden , elde olan tarix gaynaglarının düşmen geleminden çıxdığından ve hetta bizim öz tarixçilerimizin de öz tariximi­ ze düşmen tarixçilerin gözü ile baxdığından , BÜTÖV AZERBAYCAN tarixini ve medeniyyetini öyrenmek üçün ayrıca araşdırma metodu yara­ dılmadığından , daha neler, daha neleri de düşünsek, Azerbaycan tarix ve medeniyyetinin araşdırılma, öyrenilme menzeresi tam aydınlığı ile göz önüne geler. Çox yığcam bir misal gösterek, isterseniz açın Azerbaycana aid tarix araşdırmalarına baxın . En gedim tariximiz Şumer, Babil, Akkad, Assur gaynaglarına dayanarag araşdırılır. Özü de hansı anlara? O anlar ki , hemen anlarda bunların dördü de Azerbaycanla müharibe şeraitinde olub . Ye'ni düşmençiliyin en düşmen zirvesinde . Düşmenin bizim haggı­ mızda yazdıglarından ne çıxarırsınız çıxarın, yene de bizim tarixi eyri gösterecek . Orta esrler ereb , fars, ermeni gaynagları , yeni dövr rus gay­ nagları da eyni te'sire malikdir. Rusiya tarixçi , seyyah ve agentleri Azer­ baycana aid ne varsa, hamısını "Persiya" ya aid etmişler "Persidskiy Azerbaydjan'' , "Persidskiy Djulfa (Culfa) " , "Persidskiy Astara" ve s . Çox geribedir ki , öz adlarımızı (insan , yer, tayfa, el ve s .) da yabançı gaynag­ larda yazılan kimi oxuyur, ya da ele tanıyırıg, Meselen : Türk-turukku , turuki , turuxi; Quz (Oğuz)-gus , ğuz, guş , kuş; 17


Qaz- kass , kas , kassit, kaspi , kasan , kaşan , kaş; Su- şu , çu , şuv; Alpertunqa-Efrasiyab; Demir-Tamara , Tomiris , Tomris; İldeniz-Eldegiz, Eldegez, Bu dediklerimiz 4-5 olsaydı , ne vardı ki , minlerledir. Be'zen bunla­ rın hamısı oxuculara çox kiçik gele biler. Kiçik olsaydı, ne derd idi . Baxın ! Bir söz götürek: Şumer. Tarixde indi şumerler adlanan xalq özüne "Kenger" demiş , dövletlerini de "Kenger" dövleti adlandırmışlar. Kengerlerin ilkin dövlet qurumu Azerbaycanda- Kür-Araz ovalığı ve Urmu gölünün etrafında yaranmış , Kengerler Urmunun yaxınlığında Patağ (Zaqros) dağlarının keçidlerinden aşaraq İki çayarasına (Mesopota­ miyaya) yerleşmiş , orada yeni merkezlerini yaratmışlar. Bu qeder aydın olduğu halda , göresen çağdaş (son iki yüz il) tarixde meseleni bunca do­ laşdırmağın ne me'nası var? ! Be'zi tarixçiler meseleni daha da dolaşdır­ maq, insanları çaş-baş salmaq üçün bir az da ireli gederek heç bir mentiqi delile esasianmadan deyirler: bele gürnan da etmek olar ki , belke de Şu­ merler Hindistandan qayıqlarla İki çayarasının aşağısına gelmiş , oradan da sonralar yuxarılara yayılmışlar. Bele bir saxta ehtimal göresen kimi ve neye gerekdir? ! Kime dedikde aydındır: hind-avropaçılara, avropamer­ kezçilerine . Neye dedikde de aydındır: ne olur olsun , Azerbaycanla, Türklerle bağlı olmasın ! Tarixde yaxşı ne varsa, Hindin , Parsanın ve Av­ ropanın adına yazılsın ! Tarixe bu qerezli baxış ve onun elme , dünyagörü­ şüne ve insanlığa zereri Avropada indi başa düşülmekdedir. Çok teessüf ki , Rusiya ve Parsa (Parsua) tarixçileri me'lum ideoloji meqsedleri üçün , öz keçmiş mövqelerini berkitmek, qoruyub saxlamaq üçün deriden­ qabıqdan çıxmaqdan davam edirler. Ona göre de, bu gün gerçek tarixçi­ likle qondarma ideologiyaçılıq çarpışmaqdadır, sonda gerçek tarixçilik qalib gelecekdir! Bir daha qeyd edek ki , Azerbaycan dünyada en qedim insan mesken­ lerinden biridir. Dünyada tapılan yeddi en eski insan sümüyünden biri (Azix-antrop insanın çene sümüyü) Azerbaycanda tapılmışdır. Belli oldu­ ğu kimi , bu tarix faktı dünya arxeoloqları terefinden qebul edilmişdir. Azerbaycan dünyanın en qedim medeniyyet merkezlerinden biridir. Bu medeniyyet tarix elminde "Kür-Araz medeniyyeti " adlanır. " Kür-Araz 18


medeniyyeti " eradan qabaq VII-II miniliiye aiddir, merkezi Azerbaycan olmaqla , şerqde Orta Asiyanın güney-batısından tutmuş qerbde Doğu Anadolu, şimalda Güney Qafqazdan tutmuş cenub-qerbde Decle çayı, gü­ neyde Besre körfesinedek böyük bir erazi ni ehate edir. Kür-Araz medeniyyeti eradan qabaq X-VI minillikde Orta Asiyada yaranmış medeniyyetin ardıcılı, "Şumer (Sumer) medeniyyeti" adlanan medeniyyetin öncülüdür. Be'zi tarixçiler Kür-Araz medeniyyeti ile yaxından tanış olmadıqları üçün , bu medeniyyetin terkib hissesi olan Urmiya (Urmu gölünün etrafın­ da yayılmış hissesini) medeniyyetini " ilkin Şumer medeniyyeti " adlandı­ rırlar. Biz bu cür te'yinatın tam eleyhineyik. Bununla beraber, "Urmu me­ deniyyeti" ile Şumer (oxu: Kenger) medeniyyetinin bir-birinden tam ayrılmasının, tecrid edilmiş halda araşdırılmasının da terefdarı deyilik, bu çox qondarma olardı . Ona göre de, gelecek araşdırıcılara tövsiye olaraq bele bir teklif ireli sürmek isterdik ! bu medeniyyetleri eyni bir "Azer­ Kenger medeniyyeti " adı altında öyrenmek daha doğru olardı . "Azer medeniyyeti Kenger (Şumer, Sumer, Suber, Super) medeniy­ yetinin selefidir" tezisi probleme baxışı düzgün yöneldir. Eradan qabaq VII-II minillikde Azerbaycanda yaranan bu medeniy­ yetin yaradıcıları kimler olmuşdur? Yüz ilden çoxdur bele bir mesele bu sahede (daha doğrusu , Yaxın ve Orta Şerqin ve orta esrler tarixi sahesin­ de) çalışan bütün tarixçileri düşündürmüşdür ki , burada hansı xalqlar ya­ şamışdır? Belli olmuşdur ki , Ural-Altay , Hind-Avropa ve Samiler. Son enillerde bunlara "Qafqaz dilleri qrupuna mensub olanlar da elave edilir. Bu problem tekce tarixçileri-tarix elmini deyil, bütün inkişaf etmiş ölkeleri-İngiltere, Fransa, Almaniya, İtaliya ve s. düşündürmüş, mesele elm marağı ile yanaşı , deye bilerik ki , daha çox siyaset marağı yaratmı ş , tarixçilik çox halda siyasete xidmet etdiyinden ö z gerçek mövqeyini itir­ miş , tarix elminin bu salıesinde uydurmalar, qondarmalar baş alıb getmiş­ dir. B ildiyimiz kimi , Avropa-Qerb dünyanın önüne çıxmağa başlayandan dünyaya ağa olmaq uğrunda mübarize aparmış, ona göre de, dünyanı ya­ xından tanımaq Qerb üçün gerekli olmuşdur. Bunun üçün de Asiya, Ame­ rika ve Afrika qiteleri herterefli tedqiqat obyektine çevrilmişdir. Netice­ de , "Avropamerkezçiliyi" ortaya çıxmış, "Asiya" , "Afrika" tedqiqat institutları , akademiyalan yaranmış , "gerekli " olduğu üçün diqqet daha 19


çok Asiyaya yöneldilmiş , yalnız bu erazileri 11Öyrenmek11 üçün 11Şerqşü­ naslıq11 tormalaşlarılmış , Yaxın ve Orta Şerq Qerbin marağının esas ob­ yektine çevrildikce "Asiyaşünaslıq11 , 11erebşünaslıq11 , 11İranşünaslıq" , 11Türkşünaslıq11 meydana gelmiş , bunlara Qerb dövletleri 11hevesle" qızıl xerclemişdir. Rusiya da Qerbe qoşulmuş , Asiyanın bölüşdürülmesinde daha çox pay götürmek üçün Asiyanı öyrenen Qazandakı keşfiyyat mer­ kezini oradakı "Şerqşünaslıq institutu11 ile birlikde Peterburqa köçürmüş­ dür. Paris, London , Berlin , Münhen , Roma, Viyana, Peterburq bu gün 11klassik Şerqşünaslıq 11 adlındırılan Şerqşünaslığın merkezlerine çevril­ mişdiL Bu merkezlerde 3-5 alimi çıxmaq şerti ile, bütün 11araşdırıcıların 11 baxışına 11 Avropamerkezçilik11 hakim kesilmiş , artıq XIX yüzilin sonla­ rında avropalılar tarixin yaradıcısı (subyekti) , şerqliler yaradılanı, qeyri­ fealı (obyekti) sayılınağa başlamış , ali irq, hakimiyyet, ağalıq üçün Tanrı ve tarix terefinden 11 seçilmiş irqler, xalqlar11 nezeriyyecikleri meydana gelmişdir. XIX yüzilde dünyada kiçik qite olan Avropa özünden qat-qat böyük olan bütün qiteleri-Asiya , Afrika, Amerika ve Avıstraliyanı ağalığı altına almışdı . Elmde ve dünya ictimai re'yinde bele bir aparıcı baxış ya­ radılmalı idi: avropalılar Tanrı ve tarix terefinden seçilmiş xalqlardır ve dünyanı idare etmelidirler. Yelışi asiyalı , amerikalı, afrikalı ve avıstrali­ yalılara özlerini idare etmeyi öyretmeli, onlara medeniyyet getirmelidir­ ler. Bunun üçün de Tanrının gerçek dini olan xristiyanlığı yaymaqla Tanrı qabağında bordarını yerine yetirir, qeyri-avropalıları öz vehşi ağa­ larından xilas edir, onlara elm getırır, onları medenileşdirir­ avropalılaşdırır. Bes avropalıların elm ve medeniyyeti haradan başlayır? Yunanistandan ! Beli , yunanlar avropalıların babalarıdır, Avropa medeniyyeti Yunan medeniyyetinin davamıdır, ona göre de yunanları Türklerin elinden qur­ tarmaq avropalıların Tanrı ve tarix qarşısında borcudur, buna tam haqları vardır. Bunu yerine yetirdiler. Xristiyan ermeni ve gürcüleri müselmanla­ rın ağalığından qurtarmaq da ele . Onu da Rusiya yerine yetirdi. Bes Hin­ distan? Orada yaşayanlar ki Xristiyan deyil ! Hindliler avropalıların en qedim babalarıdır. Hindistan da onların ulu ecdadlarının vetenidir? Beli, mehz buna göre ingilisler Hindistana "gelmişler11 . Hind-Avropa qohumlu­ ğu yaradıldı ve sübut edildi . Bütün xristiyanları bir cebhede birleşdiren A vropa , buddis bindiileri de özüne qohum edenden sonra meydanda kim20


ler galdı? Avropanın Asiyaya en gısa, ucuz ve rahat yolunun gapısından dayanan Türkler ve erebler. Erebler XVIII-XIX yüzillerde Osmanlı imperatorluğunun terkibinde idiler, ele bir müstegil , te'siredici güce malik deyildiler. Avropa, Asiya ve Afrikanın govşağında yaşayan Türkler Afrika, Hind okeanı ve Çine çıx­ magda Rusiyaya; Orta ve Uzag Şerge , cenub-şergi Asiyaya, Quzey Afri­ kaya çıxmagda bütün Avropaya mane ol urdular. Tarix deyişmişdir. Bir zamanlar [meselen , XI-XVII yüzillerde Selcuglar ( 1 038- 1 1 57 ) , Qaraxan­ lılar (927- 1 2 1 2) , Mongol-Göytürkler ( 1206- ) , İlxanlar ( 1 256- 1 356), Os­ ınanlılar ( 1 299- 1 922) , Sefeviler ( 1 50 1 - 1 736) , Efşarlar ( 1 736- ) , Teymm­ lular ( 1 370- 1 507) , Böyük Moğollar ( 1526- 1 858)] dünyaya hökm eden , ara- sıra Moskvanın, Romanın , Parisin , Viyananın gapılarını döyen , bütün dünya müselmanlarının xilaskarı , xristiyanlığa, yehudiliye Tanrı dinleri kimi hörmet edib , şefget gösteren Türklerin indi gapıları döyülür­ dü. Güclü Türk imperiyalarından eser-elamet galmamış , ne galmışsa tari­ xe çökmüşdür. Öz yerlerine başga xalglarda Türk düşmençiliyi goyub getmişler. Tekce Osmanlı imperatorluğu öz varlığını zorla da olsa, goru­ yub saxlamagda idi . XVIII-XIX yüzillerde Avropa ve Rusiyanın işğal tarixlerine diggetle baxsag , onun ana xettini Türklerle müharibeler ve Türk torpaglarının iş­ ğalı , Türklerin dünya çapında genasidi (soygırımı) teşkil edir. Dünyanın hakim dövletlerinin ve güvvelerinin bu ardıcd siyasetleri neticesinde "böyük Türk düşmençiliyi " yarandı . Bu öz te'sirini A vropada yaranan yeni tarixçilikde ve ona xidmet eden şergşünaslıgda da tapdı . XIX yüzilde Hindistanda (Böyük Moğollar) , Orta Asiyada, Qafgaz­ da ve o sıradan , Azerbaycanın guzeyinde , Uyğuristanda, Türküstanda Türk sülalelerinin hakimiyyetlerine son goyuldu , erebler osmanlı Türkle­ rine garşı gızışdırıldı . Bütün bunlara hagg gazandırmag üçün bir yol vardı: Türkleri vehşi, ganiçen , xristian düşmeni, rus düşmeni , medeni hind-avropalıların ve sa­ milerin düşmeni , işğalçı ve her yere "gelme" , ümumiyyetle götürende , in­ sanlığın beşerin düşmeni e'lan etmek, dünya xalglarını onlara garşı galdır­ mag, Türkleri içden bölük-bölük etmek. Bununla bağlı yaxın ve Orta Şerg tarixi ile meşğul olan Avrupa tarixçilerinin ve onların elaltı etdiyi Şerg tarixçilerinin , asiyaşünasların ve şergşünasların garşısında hansı me­ seleler, problemler dururdu? Esasen: 21


1 . Dünya xalqlarını irqlere bölmek, (Belli olduğu kimi, bunun neti­ cesinde insanlığa düşmen olan irqçilik nezeriyyeciyi törendi) . 2 . Xalqları medeni , qeyri-medeni ave barbariara bölmek. 3 . Dünya medeniyyetinin bütün uğurlarını hind-avropalılann ayağı­ na yazmaq . Türkleri , yehudileri , monqollan ve İslam dinini beşeriyyetin düş­ meni , en azından antıpodu kimi gelerne vermek, (neticede yehudi qırğın­ ları baş alıb getdi , Ural-Altay xalqları bölük-bölük edildyi , XIX yüzilin ortasında Rusiya Osmanlı sultanından teleb etdi ki, müselmanlıqdan el çekib xristianlığı qebul etsin, Volgaboyunda ve Sibirde Türkler zorla xristianlaşdırıldı , Azerbaycan, Merkez Türküstan ve Doğu Türküstan bir neçe yere bölündü .) . 4.

5 . Afrikalıları en geride qalmış , barbarlar kimi qeleme vermek, qul al verine ve işğallara beraet qazandırmaq, (Qul al veri , işğallar ve qetl­ qaret neticesinde Afrika yüz milyona yaxın insan itirmiş, yalnız Osmanlı sultanlarının telebi ve tezyiqi neticesinde Şimal Afrikanın müselman ereb , bedevi ve herberierinden qul aparılmamışdır.) 6. Çiniileri sarı irqe daxil etmek, sarı irqi beşeriyyetin "sarı çuması " e'lan etmek, Çine qarşı birge yürüşe haqq qazandırmaq. 7 . Osmanlı sultanlığını "Xeste Adam" e'lan etmek, onun erazisini ve irsini menimsernek üçün qabaqcadan cemiyyetde re'y yaratmaq, Avropa ve Rusiyada Türklerden , Türk-monqollardan , busurman (müselman) ve "qaralardan " intiqam almaq vaxtının çatdığı fikrini yaratmaq ve aşılamaq . (Hetta A . Puşkin de yazırdı ki , tatarlardan , xakaslardan , mumaklardan in­ tiqam almağın vaxtı çatıbdır.) 8 . Türklerin sonradan yaranma ve her yere gelme olduqlarını isbatla­ maq , sonda ise Türklere Türk olmadıqlarını sübut etmek! Stalin Türk düşmençiliyinde hele genelikden tanınan tacik şovinisti Babacan Qafurovu 36 yaşında Moskvadakı birbaşa merkezi hakimiyyete xidmet eden Şerqşünaslıq institutunun (SSRİ Elmler Akademiyası) direk­ toru te'yin ederken demişdir: Seni ora direktor qoyuram. Sübut etmelisi­ niz ki , SSRİ-de Türk yaşamır! Bu gösteriş Stalinin sağlığında hell edildi . Bundan sonra şerqşünaslıq institutu B . Qafurovun rehberliği altında ve le­ ninqrad Şerqşünaslıq institutu Güney Azerbaycanda ve İranda Türklerin 22


tarixen olmadığını, azerbaycanlıların ise Selcuqlar dövründe Türkleşmiş İrandilli xalq olduğunu sübut etmek üçün deriden qabıqdan çıxmağa baş­ ladı. Bir sıra A vropa , Azerbaycan ve İran institut ve alimleri de onları qo­ şuldu . Bu yolda minlerle insan ömrü ve milyardlar xerclendi , elmde haqqı arayanların sesi batırıldı, eşidilmez oldu . Azerbaycan Türkleri iran­ dilli edildi , irandilliler de hind-irandilli , onlar da öz növbesinde hind­ avropalı oldu . Bu saxtakarlığın yöneldicilerinden olan bir qrup alim (Lif­ şits , Qrantovski , İqrar Eliyev ve b .) bir zaman onlara qarşı çıkan bizim alimiere (men de iştirak edirdim) dediler ki , "siz azerbaycanlılar sevinin ki , biz sizi bu yolla ari irq edirik, dünya medeniyyetini yaradan xalqların sırasına qoşuruq" . Men onlara dedim: "tarixi saxtalaşdırmağı boynunuza aldığımza ve bize açıq e'tiraf etdiyinize göre çox sağ olun . Gün o gün olsun ki , bunu eserlerinizde de yazasınız ! Biz Türkler tarixi yaratmışıq , ancaq onu yazmamışıq . Bir gün geler yazarıq" (Bu sözleri o zaman de­ yende bilmirdim ki, Böyük Atatürk demişdir: "Tarixi yazmaq onu yarat­ maq qeder çetindir! ") . Siyaset tarixinde , tarix elminde ve şerqşünaslıqda Türk düşmançitiyi bir neçe yüz il davam etmişdir. Tarix elmi ve şerqşünaslıq böyük siyase­ tin müşayetçisine , ara-sıra etaltısına çevrilmişdir. indi dünyanın siyaseti deyişmekde , Türk düşmençiliyi (antitürkçülük) sönmekdedir. Uzun müd­ det dünyada hökm süren hakim milletçi , şovinist ve imperialist siyasetin yerini demokratiyaya dayanan siyaset tutmaqdadır. Bu siyaset elmde ve şerqşünaslıqda özünü hökmen gösterecek. Azadlığa qovuşan xalqlar öz tarixlerine , keçmiş medeniyyetlerine yeniden baxacaq, bir çox uydurma ve qondarmalar, saxtakarlıqlar aradan qalxacaq, tarix gerçekiiyi üze çıxa­ caqdır. Bir meselede daha diqqetli olmalıyıq: Avropa ve Rusiyanın bir sıra tarixçi ve şerqşünaslarının eserlerinde çox qiymetli cehetler var. Onların xidmetini heçe endirmek olmaz. E'tiraf etmek gerek ki , XVIII-XX yüzil­ ler Avropası ve Rusiyası biz Türklerin tarixini, edc;,biyyat, incesenet, din , felsefe ve medeniyyetini bizim özümüzden çox öyrenmiş , yüzminlerle el­ yazmalarımızı qoruyub saxlamış , bu yolda var-dövlet, qızıl-gümüş , mil­ yardlar xerclemişler. Bu baxımdan biz Avropa elmine ve medeniyyetine minnetdar olmalıyıq , ondan semereli faydalanmalıyıq . A vropanın hegemon dövletlerinin ve Rusiyanın Türk düşmençiliyin­ de en çox istifade etdiyi silahlardan biri de Parsua-İran olmuşdur. I Pyotr 23


öz selefierine vasiyyetinde onlara gösteriş verirdi ki , Farsıstanı (Persiya) axıradek ezmesinler, o, Türkiyeye qarşı mübarizede Rusiyaya lazım ola­ caq . Y axın ve Orta Şerqde işğalçılıq siyaseti yürüden her hansı bir Avro­ pa dövleti bele düşünürdü . Ancaq Pyotr (Rusiya) Osmanlı imperatorluğu­ nu dağıdandan sonra Persiyam da dağıtmağı , mehv etmeyi qarşısına meqsed qoyduğu halda, Britaniya hind-avropalılarla qohum sayılan fars­ ları İran adlanan inzibati dövlet birliyine hakim yapmaq, onunla Hindis­ tanla olduğu kimi davranmaq niyyetinde idi . İngiltere , Rusiya ve Fransa uzun müddet İran uğrunda gah gizli , gah açıq toqquşdular. Her üçü de farslara xüsusi reğbetle yanaşır, onlardan öz meqsedleri üçün istifade et­ meye çalışırdı . Vuruşan , ölen , siyaseti ve dövleti idare eden Türkler oldu­ ğu halda, tarixde, Rusiya dövlet senedlerinde , metbuatında ve arxiv se­ nedlerinde "Persidskie dokumentı (fars senedleri), voyna s Persiey (Persiya ile müharibe) ve s. yazılırdı . Bütün meseleler de Azerbaycanla bağlı idi . Meseleye derinden yanaşsaq .. dövlet Qacarlar dövleti , Azerbay­ can ve Fars ona daxil olan eyaJetler idi , Müharibeler Azerbaycanda gedir­ di ve esiinde Rus-Azerbaycan müharibeler idi , tarixe ise Rossiyskie­ Persidskie voynı ("Rusiya-Persiya müharibeleri ") adı ile daxil edilirdi . Bütün bunlar dünen (XIX yüzilde) baş vermiş ve tarix gözümüzün qaba­ ğında saxtalaşdırılmışdır. Bunları sadalamaqda meqsedim odur ki , hörmetli oxucu bir daha diqqetli olub , Azerbaycanın ve onun en qedim ve ilk sakini olan Türkle­ rin qedim ve orta esrler tarixinin nece saxtalaşdırıldığını az da olsa tesev­ vüründe caniandıra bilsin . Ve tesevvür etsin ki , Azerbaycan tarixinin ger­ çekliyini üze çıxarmaq isteyen tarixçiler nece çetin, ağır duruma düşmüş, nece böyük axın halında olan hücumlara me'ruz qalmı�. hansı me'nevi sarsıntıları keçirmişler. Son 30 ilde men özüm bu konfrans , seminar ve yığıncaqların iştirakçısı ve tanığı olmuşam . Alimlerimizden Ziya bey Bünyadov , Süleyman bey Eliyarov , Yusif bey Yusifov, Mahmud bey İs­ mayılov ,' Şövket xanım Tağıyeva , merhum Mireli Seyidov, merhum Xudu bey Memmedov, merhum Aydın bey Memmedov , merhum Zelik Yampolski , merhum Memmedeli bey Hüseynov, Tofiq bey Hacıyev, Kamil bey Veliyev , Zakir bey Memmedov , İsa bey Qember, merhum Malik bey Mahmudov, merhum Ebülfez bey Hüseynli , Yaqub bey Mah­ mudov, Qeybulla bey Qeybullayev, Mehemmed bey Tantekin ve b. (adla­ rını çekmediklerim meni bağışlasın) her cür hücum ve tezyiqlere me'ruz 24


galır, " milletçi" , "pantürkist" , "feodal dövrünün terennümçüsü" ve s . damğalarla, 37-38-ci illerin havası ile tehdid edilirdiler (ölenlere min reh­ met, galanlara Tanrı yar olsun ! ) . Bir daha tekrar edirik ki , birge götürdükde Türk tarixini, ayrıca ola­ rag da Azerbaycan tarixini araşdırmağın tek bir metodu yoxdur, halbuki , bunsuz gerekli ölçüde ireli getmek mümkün olmayacag . Alimlerimizin demek olar ki , hamısı tarixi marksist-leninçi metodologiya esasında araş­ dırıblar. Qısaca olarag, bu , ne demekdir: bütün tarix boyu 4 guruluş olub­ ibtidai icma, guldarlıg, feodalizm , kapitalizm , beşincisi, hem de sonuncu olacag , onu kommunistler guracag, adı da kommunizmdir, sosializm onun birinci merhelesidir. Tarix siniflerin mübarizesi tarixidir. İbtidai icma guruluşunda sirw:·�r olmayıb. dövlet olmayıb, çünki dövlet bir sini­ fin başga bir sinif Ülerınu.: abalığını te'min eden aletdir, kommunizmde de sinifler aradan galxacaq. O\�mdı, dövlet ölüb gedecek. Quldarlıg era­ dan gabag III minillikden ba�layır: feodal izm indiki eranın III yüzilinden başlayır; kapitalizm (yeni dövr) İngilteredeki burjua ingilabmdan başla­ yır; Rusiyada oktyabr ingilabmdan en yeni dövr başlayır ve başga, ve başga hökmler . . . Tarixi saxtalaşdırmagda bundan eybecer metodologiya düşünmek ve tapmag mümkün deyil. Tarix elmi Sovet İttifagında yalan marksist idea­ logiyanın yalançı guluna çevrildi . İster-istemez bele bir tezis yaranırdı : eger III yüzilden önce her hansı bir dövlet olubsa, demeli , guldar dövlet olub . Bundan gırağa çıxmag olmaz. Quldarlıg guruluşu öz növbesinde en mürtece , en pis guruluş olub . Sovet tarixçileri yeni tezis meydana atdılar: ruslar, ümumiyyetle götürdükde , slavyanlar gul olmayıblar, guldarlıgdan yan keçi bler, birbaşa feodalizme daxil olublar. Çox geribe bir menzere yarandı: Almanlar da guldarlıgdan yan keçibler. Bunun ardınca gürcü ve ermeni tarixçileri deriden-gabıgdan çıxıb sübut etmek isteyirdiler ki , gür­ cüler de , ermeniler de guldarlıgdan yan keçibler. Sonra bu Sovet tarixçi­ leri dileroma garşısında, iki yol ayrıcında galdılar. Bu ölkelerde feoda­ lizm IX yüzilden sonra başlayıb , guldarlıg da olmayıb , demeli , X yüziledek bu xalgların dövleti olmayıb!? Onda iki yol seçildi: birinci , bu ölkelerde feodalizmin tarixini gedime sürüklemek; ikincisi , Marksın eser­ lerinde bir-iki yerde işletdiyi "Asiya istehsal üsulu " ifadesini esas götür­ mek, ona yeni şerhler vermek, guldarlıg istehsal üsulundan fergli olan yeni bir istehsal üsulu tapmag ve oraya daxil olmag. Neticede , daima 25


Asiya feodalizmi " , "herbi-demokratiya dövletleri " , "tayfa dövletleri " ve başqa te'yinatlar meydana çıxdı . "Asiya istehsal üsulu" haqqında mübahi­ selere 1 938-ci ilde Stalinin gösterişi ile gadağa qoyuldu , 60-ci illerde sovet tarixçileri bir daha bu problemi ortaya atdılar, içinden heç ne çıx­ madı . . . Sonra Sovet İttifaqı dağıldı , marksist-leninçi metodologiya da onunla birlikde hara atıldısa, belli deyil . Keçmiş sovet tarixçileri ideolo­ giyasız ve metodologiyasız qaldı . Bizde bir zerbi-mesel var: "Ara qarışdı (be'zen de qızışdı deyirler), mezheb itdi" . Beli , ara qızışdı ve qarışdı , marksist-leninçi mezheb itdi . Haylı-küylü, qanlı-qadalı, dünyanı qorxuya salan , yalanı heyat kre­ dosu eden zalım ve müstebid sovet diktaturası tarixe gömüldü. Böyük Fü­ zuli demişken: PADİŞAHİ-MÜLK DİNARÜ-DİREM RÜŞVET VERİB FETHİ-KİŞVER QILMAGA EYLER MÜHEYYA LEŞKERİ . GÖSTEREN SAETDE DÖVRANİ FELEK BİR İNQİLAB HEM ÖZÜ FANİ OLUR , HEM LEŞKERİ, HEM KİŞVERİ . Sovet İttifaqı adlı rus imperiyası fani oldu, yerinde müsteqil dövlet­ ler yarandı . Azad xalqlar keçid dövrünü yaşayırlar, keçmiş sovet tarixçi­ leri de marksist-leninçi qandallardan qurtuldu , yeni metodologiyaya üz tutdular. Ancaq bir heqiqet vardır ki, siyaset, iqtisadiyyat ve ictimaiyyet­ de birinden o birine keçmek, deyişmek, uyğunlaşmaq ideya, fikir ve te­ fekkürde adaptasiya olunmaqdan qat-qat asandır. Onda biz tarixçiler (eger men de özümü tarixçi saysam ve tarixçiler meni tarixçi saysalar) ne etmeliyik? Demokratiya biz fikir qullarını azad etdi , o cümleden Azer­ baycan sovet tarixçilerini . Azad olmuş yox , azad edilmiş qul ne edeceyini bilmez . Ya keçmiş qulluğunun hesretini çeker, ya da yeni ağa axtarar. Neticesi ne olacaq? Ya marksist-leninçi metodologiyadan el çekmeyecek, ya da klassik burjua metodologiyasının-nisbeten yaxşı ağanın qulu olaca­ ğıq . Bu ise qoyunun ayıdan qurtulub , insanın eline düşmesine oxşayır. Her iki halda onu ölüm gözleyir. Birincinin adı aydındır, ikincinin adı en yaxşı haida qurbanlıqdır. Netice eynidir. Çıxış yolu? Var! Azerbaycan ta­ rixçileri (Güneyli-Quzeyli) bir yere yığışıb (eger toplaşmağa imkan ver­ seler ve yaxud biz toplaşmağı bacarsaq) Azerbaycan tarix ve medeniyye­ tinin araşdırılmasının metodologiyasını yazmalıyıq, sözün esi me'nasında yaratmalıyıq ! 26


Bu gün kime sorsan ki , hansı metodologiyaya esasen elmi iş işleyir­ sen? Cavab vere ebilmir. Men teklif edirem ki , helelik ilkin olaraq tarix­ mentiq metodunu qebul edek. Bu metod ne üçün teqdim edilir? Birinci, ona göre ki , ister Azerbaycanın, ister bütün Türklerin , isterse de bütün dünyanın qedim ve en qedim tarixi ya hedden az, üzden öyrenilib , ya da heç araşdırılmayıb , öyrenilmeyib. Buna göre de birinci vezife kimi qarşı­ da empirik me'lumatların toplanması gerekdir. Sonra bu me'lumatlar "em­ pirik ve xronoloji tarixiliye" toplanmalıdır. İkincisi, bu empirik me'lumatlar bir mentiqe dayanmalıdır. Bu da ta­ rixsel mentüjdir. Meselen , empirik me'lumat ya mifden , ya dilden , ya din­ den gele biler. Buneların öz mentiqi , öz sistemi vardır. Ümumi götürsek, min illerle beşerin yararlandığı "formal mentiq" adlanan mentiq (loqos) bunları qebul etmir. Belli olduğu kimi , mifler loqosa tab getirmeyerek öz yerini dinlere , onlar da zaman-zaman tab getirmeyerek öz yerlerini elme , felsefeye vermekdedider. Her bir dilin ise öz mentiqi vardır ve onlar ümu mi formal mentiqden ferqlidir. Üçüncüsü , tarixsel mentiq ne üçün gerekdir? Bir me'nalı deye bilerik ki, tarixin felsefesini anlamaq ve yaratmaq üçün . Çünki helelik, belke de bir neçe yüzil son söz tarix felsefesinindiL Beşer tarixi başlayandan (ne vaxtdan başlandığı elmde müeyyenleş­ meyib , mübahiselidir, bu haqda sonradan öz fikrimizi bildireceyik) mif, din ve el m bir-birinden yararlanmaqla beraber, hem de bir-bir ile keskin çekişme , mübarize ve münagişededirler. Bir sıra tanınmış tarixçi ve filo­ soflar mifi dinin sıxışdırıb aradan çıxardığını , bir başqaları ise eksine , be­ şeriyyetin inkişafı neticesinde insan oğlunun mifden dine keçdiyini , dinin mife varis olduğunu yazırlar. Bele ki , dinlerin hamısında özünden evvelki esatirierin (miflerin) bir qismi yer tapdı ve yaşadı . Dinin esatira (mife) münasibeti ile elmin mife münasibeti ayrı­ ayrıdır. Din bir sıra esatirieri "saf-çürük" edib özüne gereklilerle ara-sıra çuğlaşdı ve onları öz içerisine aldı . Elm ise esatirieri (mifleri) öyrenir, öz mentiqi esasında tehlil edir, gerçek saydığı yerlerden fakt, delil kimi ya­ rarlanır, onu öz içerisine qarışdırmır. Bir sıra tanınmış filosof ve alimler elmle müqayisede miflere , mifo­ logiyaya ayrı-ayrı baxışla yanaşır, müxtelif qiymetler verirler. Görkemli Türk tarixçi , mifoloq, medeniyyetşünas alimi merhum Bahaeddin Ögel 27


yazır: "Bugünkü milletler arasında da köklü bir mitolojiye (mifologiyaya) sahib olanlar ve ya olmayanlar vardır. Mesela, alman ve İskandinaviya kavimleri , çok geniş ve eski bir edebiyata sahiptirler. Bunun için de bu memleketler, tarihi (traditional) metoda büyük bir önem vermişlerdir. Amerika gibi yeni topluluklarda ise , böyle tarihi bir edebiyat yoktur. Bu sebeple, bu memleketlerin bilginleri de adeta Alman mektebine cephe almış gibidirler" (Prof. Dr. B . Ögel . Türk mitolojisi , kaynaklar ve açıkla­ maları ile destanlar, iki cildde , Ankara 1 993 , 1 995 ; I cild, s . V). Almanların doğrudan-doğruya mifologiyaya maraqları çox böyük­ dür. XIX yüzilde bu maraq azalmamış , bir qeder de artmışdı . F. Hegel ( 1 770- 1 8 3 1 ) deyirdi: mifleri redd etmek yox , onların yenisini, hetta "ağlın mifologiyasını yaratmaq gerekdir" . "Allah öldü"- deyen Fridrix Nitzşe ( 1 844- 1 900) mife reğbetle yanaşır, "Zerdüşt bele demişdir" adlı dini-mifik eserinde sanki "ağlın mifologiyasını" yaratmağa çalışırdı . Emmanuel Kant, Karl Marks , Maks Veber ( 1 864- 1 920) , Fridrix En­ gels ve b. alman tarixçi ve filosofları mife ve mifologiyaya xüsusi diqqet yetirmişler. Marks , Engels , Karl Yaspers ( 1 883- 1 969) mifologiyanın tarix ehemmiyyetini qiymetlendirmekle yanaşı , onu elme zidd saymışlar. K. Yaspers "Tarixin meqsed ve te'yinatı" adlı eserinde eradan qabaq VIII­ II yüziller arasını, daha doğrusu VII-III yüzilieri özünde birleşdiren 500 ili tarixin oxu (mehveri) kimi qiymetlendirerek, bütün tarixi bu "ox epo­ xasının" etrafında qurur ve qeyd edir ki , mehz bu epoxanın te�irinden hernin dövrde "mifoloji epoxa özünün temkinli deyaneti ile sona çatdı . . . Mif dil üçün material oldu . Dil onun esl me'nasını yox, onu remze çevire­ rek tam başqa neyi ise ifade etmeye başladı ." K . Yaspers qeyd edir ki , mif tam ölmedi , geri çekildi , xalq kütleleri­ nin ona olan faktik inarnından yararlanıb "daha sonra neticede idrakın geniş sferasında yeniden qelebe çala bildi " . Yaspers mifologiyaya qarşı­ dır, dini n ve felsefenin onun üzerinde qelebesini alqışlayır, sevinele qar­ şılayır, sonda afelsefeni bütün i nacları evez eden "yeni bir İNANC " kimi görmek isteyir ve bunu özün ün eserinde tebliğ ve telqin etmeye çalışır. Tanınmış tatar tarixçi ve filosofu Lev Qumilyev "Min il Xezer etra­ fında" eserinde mifle elmi qarşı -qarşıya qoyaraq , ayrıca bir başlıqda ( "Mif elme qarşıdır" ) A. Quliqanın "Mif zaman kateqoriyası bilmir, mifde heyat-ebedi tekrardır" , fikrine dayanaraq yazır: "Onda buradan bele çıxır ki, tarixbir-biri ile bağlı ve ardıcıl hadiseler haqqındakı elm28


mifin antipodudur ; bu birinci tezisi möhkemledir-mif yalanın sferasında yerleşir" . Bu başlığa Qumilyev bele sonluq yazır: "mifin me'lumatlarını yoxla­ maq mümkün deyil. Ne vaxt ki mif tentene ile qalib gel ir, onda elmi n , hem de bütün medeniyyetin esi tenezzülü başlayır" . Belli olduğu kimi, mif, din ve elm arasında elaqe ve ziddiyyet haqda müxtelif fikirler çoxdur. Burada onları tutuşdurmaq açıqlamaq qarşıya meqsed qoyulmamışdır. S adece olaraq, tarixçilerimize ve tariximizin fel­ sefesi ile meşğul olacaq mütexessislere bir meseleni çatdırmaq isteyirik ki , Azerbaycanın , ümumiyyetle Türklerin çox zengin mifoloji irsi vardır. Biz tariximizi yeni metodla yazarkn diqqetli olmalı, miflere nece yanaş­ mağt bilik yığıncaq , simpozium , konfrans ve toplantılarında müzakire edib üsul hazırlamalıyıq . Bunda birincilik elme verilmeli , mifin tarixleş­ mesine, tarix elminin mifleşmesine , mif bataqlığında batınasına heç cür imkan verilmemelidir! Farslar miflerinden tarix yaratdıqları üçün , yalanı gerçeklik kimi , mifi elm kimi qeleme verdikleri üçün , bununla da öz ta­ rixlerini mifleşdirdikleri üçün neinki başqalarını , en çox özlerini aldat­ mış , indi elmde , bütün ictimai elmlerde özlerini dolaşdıraraq geride qal­ mış , onlara uyanlann da idrakı dolaşığa düşmüşdür. Bunu az sonra açıq göreceyik. indi de bir neçe sözle dinle el min , dinle felsefenin münasibetlerine baxaq. Bir daha diqqete çatdırmaq isteyirem ki, biz ne mifologiyanın , ne de dinin eleyhine deyilik . Ancaq mif ve din çox böyük bir tarixe malik ol­ duğu üçün özünüteqdimin müxtelif formalarını tapmış ve hem de asan qavranıldığı üçün geniş insan kütlesine te'sir edib onu öz terefine çeke bilmişdir. El m ve felsefe ise hem özünü teqdimat baxımından , hem de qavranılma baxımından çox mürekkebdir, çoxlu maddi esas ve ağır zelı­ rnet teleb edir. İnsanlar daha çox asana qaçır, daha çox mifde ve dinde ra­ hatlıq, dinelik tapırlar. Onu da yaddan çıxarmaq olmaz ki , elm , felsefe çetin menimsenilse de , beşerin en böyük nailiyyetleri elmin hesabına ol­ muşdur. Qüvvet elmdedir, elmsiz bir kes Kimseye üstünlük eyleye bilmez . (Nizami Gencevi) 29


Dinler, mitler müxtelifdir, çox vaxt da bir-birine qarşıdır. Elm tek bir sistemdir, dinamikdir, daim inkişafdadır, tekamül ve sıçrayışla irelile­ yir. Orta çağlarda din hakim mövqede olanda, bütün elmlerin mecmusunu felsefe temsil edirdi , elmin adından felsefe çıxış edirdi . O zaman din­ felsefe münaqişesi daha keskin , daha sert idi . Çatışmamazlıqlarına bax­ mayaraq , formal mentiq felsefenin bir silahı kimi , mife ve dine qarşı mü­ barizede esas yer tuturdu . Öz dövrlerinde dünyanın en böyük filosofları olan Kindi , Farabi, İbn Sina, İbn Rüşd , Behmenyar ve b. mentiq ve felse­ feni cemiyyetde yüksek bir mövqeye qaldırmışdılar. İmam Cefer Sadiq , Ebu Henife , Mehemmed Şafii , Buxari , Mehem­ med Teberi , Qezali kimi neheng müselman ilahiyyatşünas alimleri dinin nüfuzunu qoruyur, onu yeni deyim ve metodlarla geniş kütleye aşılayırdı­ lar. Bde demek mümkünse "din elmlerinin" felsefe elmleri qarşısında geri çekildiyini gören Qezali "Din elmlerinin dirildilmesi" adlı dörd qalın cildden ibaret eserini yazmışdır. Burada o, Farabi ve İbn Sina kimi böyük filosoflan tenqid edir, keskin şekilde İslam dinini felsefeye qarşı qoyur­ du . Bundan sonra dinle felsefenin mübarizesi daha da keskinleşmişdir. Yeri gelmişken , qeyd edek ki , Avropada xristian dini felsefeni sıxışdırıb zorla meydandan çıxarmış , yüziller boyu felsefe ile meşğul olmaq gada­ ğan edilmiş, felsefe ile meşğul olanlar amansızcasına te'qib edilmişdir. Orta esrlerde İslam dini xristian dinine baxmış elme ve felsefeye loyal idi . Quranda elm yüksek qiymetlendirilir, Allah en böyük bilici (alim) sa­ yılır, elmi bilmek Allahin en gözel keyfiyyetlerinden biri kimi teqdi 'll edilir. Quranda bir ayede deyilirdi ki , "elm müselman kişi ve qadın üçün ferzdir" . Yeni Allah qarşısında borcudur. Hezreti Mehemmed peyğembe­ rin dili ile hedisde müselmanlara gösteriş terzinde deyilirdi: Utlubul-elm minel- mehd ilel- lehd. (lehd bizim teleffüzümüzde "ehled" şeklini alıb İslam dinine göre , insan ölende qebre qoyulub üstü örtülenden sonra, dirilir, ayağa durub getmek istey ir, başı gebrdeki daşa deyenden sonra yıxılır ve öldüyünü başa düşür. Bu daşın adına erebler "Lehd" daşı deyirler.) İslamda (Qurandan başlayaraq) elmin mövqeyi , elme münasibete aid geniş me'lumat üçün Rozentalın "Elmin tentenesi" , A. Metsin "Müselman intibahı" eserlerine baxmaq kifayet eder. 30


İbn Rüşd elmle dinin mübahisesine hele bir maraqlı yekun vurmuş­ dur: "Din xesteler üçün dermandırsa, felsefe de sağlamlar üçün gidadır" . Beli , biz bu gün temiz elmle qidalanıb sağlam şüurla Azerbaycan ta­ rixini hem yaratmalı , hem de en eski çağlarından bugünedek yeni metod­ la yeniden yazmalıyıq ! Qayıdaq tariximize ! Aristotel , Farabi ve b. böyük filosoflar döne-döne göstermişler ki , felsefe ile meşğul olmaq isteyen , sözün esi me'nasında filosof olmaq iste­ yen adam me'nevi ve fiziki cehetden temiz ve sağlam olmalı , geneliyin­ den heyatını buna serf etmelidir. Men bu sözleri bütünlükle Türk­ Azerbaycan tarixçisine aid edirem. Her bir tarixçe , siyasetç i , filosof, alim, ümumiyyetle esi me'nada İNSAN bilmelidir ki: birinci , gerçekiiyi görmek, anlamaq çetindir; ikinci , gerçekiiyi görüb anlayandan sonra onu demek, yazmaq çetindir; üçüncü , bunlardan sonra gerçekiiyi savunmaq, müdafie etmek çetindir; dördüncü , onu insanlara, topluma çatdırmaq çetindir. Bütün bu dörd merheleni keçe bilen İNSAN böyük Haqqı derk etmiş olur, ruben ona qovuşur. Alimler, siyasetçiler bilmelidirler ki , başqasının yalanı birini-beşini bedbext edirse , onların yalanı minleri , milyonları , xalqlan ve ölkeleri bedbext ede biler. "Güclü birini, bilikli minini yıxar" atalar sözü burada yerine düş ür. Tarixçi , tarixçi-filosof ruhunda daşıdığı böyük Gerçeklik namine her ci.ır saxtalaşdırmanın qarşısını almalı , sözün esi me'nasında saxtakarlığa qarşı dör-dör döyüşmelidir. Tarix elminin celbediciliyi , insanlar üzerinde güclü te'siri vardır. Bnua göre de sovet diktaturası tarix elmini marksist­ leninçi ideologiyanın "esaslarından biri kimi" götürerek, onu ideologiya­ nın elaltısına çevirmişdi . Tarix elminde yalanla azca heqiqet ele qarışdırı­ lıb kütlenin me'desine yeridilirdi ki , insanlar bunu asanlıqla hezm edir, beyinler asanlıqla dumanlanırdı . Adeten , tarix boyu tarix el minden yaramaz meqsedler üçü n de geniş istifade edilmeye çalışılmış, çox vaxtı da buna nail ola bilmişler. Buna 31


göre de , bu elmden ucuz şöhret axtaranlar, ondan gelir yeri kimi yararla­ nanlar, elrnde heç bir seriştesi olmayanlar daha çox istifade etmeye çalış­ rnız,l.ır F Hitün bunl arı hele 600 il bundan qabaq yaxından izleyen ve öz gördülderi ı ; : genı� incdeyen görkemli tarixçi , filosof İbn Xaldun fikirleri­ ni açıqladıqdan sonra bele neticeye gelir: "Bunun (bilerekden ve bilmeye­ rekden . �<J vadsızlıqdan ve tarixçilikde seriştesizlikden doğan saxtalaşma­ nın- E .E . ) netıcesi olaraq tarix el mi ve fen ni esassız ve qarışıq bir hala geldi . Tarixe baxan ve onu oxuyan da doğrunu yanlışla, gerçeyi batille qarışdıran bir insan durumuna düşdü , tarix ise artıq , xalqın söylediyi me­ seller, revayetler durumuna geldi , onların malı oldu . . . Bir çoxları tarix el­ mindeki hikmet ve sirden qafil olduqları üçün tarix elmi ile meşğul olmaq cahillik halına geldi . Xalq ve elmler haqqında esaslı savadı olmayanlar tarix oxumağı , tarix salıesinde bilgi yiyesi olmağı , bu salıeye daimağı ve bu sahede yetişmeyi asan saydılar. Bunun neticesinde güdülen deve başı­ na buraxılan deve ile, iç qabıqla, doğru yalanla qarışdı . Bu işlerin aqibe­ ti Allaha qa !ır". Sanki bu sözler Türk tarixi üçün deyilmişdir. Dünyada böyük, tarixi milletler arasında Türklerin tarixi qeder dolaşdırılmış, Türk düşmenleri terefinden saxtalaşdırılmış, Türklerin özleri terefinden en az araşdırılmış ikinci bir milletin tarixini tesevvür etmek bele mümkün deyildir. Tarix milletleri içerisinde Türkler qeder öz tarixine sayğısız yanaşan ikinci bir millet yoxdur. Tarixi şehid qanı ile yaradan bir millet, unutmuşdur ki , qi­ yamet gününde gerçek alimin geleminin mürekkebi şehid qanından fezi­ letli tutulacaq. Tarix ve tarix elmi haqqında bir neçe söz: XIV yüzilde yaşayıb ya­ ratmış İbn Xaldun "Müqeddime" eserinde yazır: "Bil ki , tarix elmi , qaye­ si şerefli , faydaları olduqca çox üsulu qayet önemli olan bir fendir. Çünki bu elm qedim xalqların yaşayış terzi, peyğemberlerin gedişatı , hökmdar­ ların var-dövletleri ve siyasetleri ile bağlı hal-durumlarla bizi yaxından tanış edir . . . Tarix bir çox qaynaqlara (menbelere), cürbecür bilgilere, yiyesini haqqa çatdıran, xata ve eyintilerden çekindiren (çekib çıxardan) göze/ bir düşüneeye ve prinsipiallığa möhtacdır ".

Son cümlede son sözün- " möhtacdır" sözünün qarşısına "her zaman " sözünü elave etsek, neyin vurğulandığı daha aydın olar. İbn Xaldun başqa 32


bir yerde tarixin müqayiseli metodundan danışaraq yazır: " Keçmiş indiye ve geleceye , suyun suya benzemesinden daha çox benzer! " Bu son yüzilde geniş yayılmış "tarix olduğu kimi tekrar olunmasa da, onda baş veren hadiseler bir-birine çox oxşayır" , fikri 600 il bundan önce deyilmiş fikre çox benzeyir. Ümumiyyetle götürsek, men marksist-leninçi metodologiyaya qarşı­ yam. Marksın ve Leninin böyük tarixi selıvierini men universitetin üçün­ cü kursunda oxuyarken anlamağa başlamışdım, 69-74-cü illerde universi­ tetde ders deyerken bu sehvleri telebelerime ve mene yaxın olan alimierimize deyirdim. indi de keçmiş telebelerimden bir çoxu bunu tes­ diqleye biler. Bununla yanaşı , Marks ve Engelsin elmde bir sıra xidmetle­ rini sadalayırdım , indi de inkar etmirem. Xüsusen de , Engelsin tebietin tarixi ve dialektikası , Marksın cemiyyetin tarixi ve dialektikast ile ciddi meşğul olmaları ve her ikisinin bir yerde müeyyen yeni ideyalar keşf et­ mesi tarix elmi baxımından çox qiymetli idi . Marks ve Engels tarix elmi haqqında yazırdılar: "Bizim tanıdığımız tek bir elm var- tarix el mi ! Tarix iki cehetden n ezerden keçirile bil er, onu tebiet tarixi ile insanlar tarixine bölmek olar. Ancaq bu iki cehet bir-biri ile qırılmaz derecede bağlıdır! " . Bizce , sonuncu cümle tarixin esas düsturudur. B u düstur başqa fikir­ leri , meselen , tarixin obyekti ve subyekti olan xalqlar, tarix yazıdan baş­ lay ır, tarix Şumerden başlayır, tarixi xalqlar, qeyri-tarixi xalqlar, geride qalmış xalqlar, tekmerkezçilik, avropamerkezçilik ve s . ve s . alt-üst edir, onları puça çıxarır. B ele ki , bütün varlığın varoluşundan tarix başlayır. Diniere göre , Tanrı varlığı yaradan andan zaman-tarix başlayır. Yunan fi­ losoflarının te'limine göre, bütün varlıq-Fizika (tebiiyyat) bir bütövdür, onun menbeyi ve hereketverici , daha doğrusu ilkin tekanvericisi fizika­ dan (tebiiyyatdan) o yana dır -meta- ta- fizikadır (ma be'd et- tebiiyyat­ dır) . Bir çox orta çağ İslam filosoflarına göre Varlıq iki bir-birini tamam1ayan tamdır: MÜTLEQ VARLIQ, VACİB V ARLIQ . Bunlara diqqetle yanaşsaq, Tanrı- metafizika, mütleq varlıq ve böyük Demruq ve ya mütleq ideya (Hegelde) bir-biri ile çox yaxındır. Elece de, yer-göy (dinde) , fizika, vacib varlıq, tebiet bir-birine hetta ey­ niyyet teşkil edir. Tarix elminin vezifesi bu ikincini yaranışdan bugüne­ dek öyrenmekdir, esi tarix de budur. İnsan cemiyy etinin tebi etin ayrılmaz bir hissesi olduğunu esas götüren L. Qumilyev tedqiqatlarında bu prinsi­ pe üstünlük vermişdir. İctimai elmler sırasında sayılan tarix el mi deqiq 33


maddi sübutlara, me'lumatlara (arxeologiya , etnoqrafiya, etnologiya) ve deqiq zaman ölçülerine ve mekana dayandığı üçün deqiq elmler sırasına da daxil ola bilir. Bizim düşüncemize göre BİLGİ (ELM) çözeleşen ve çuğlaşan , çöze­ leneo ve çuğlanan , çözeleyen ve çuğlayan daim diri bir titreyiş, terpeniş ve yürüşdür. Bu böyük B ilgide tarix elminin yeri evezsiz ve ölçülmezdir. Alman tarixçi filosofu K. Yaspers yazır: "İndiki zamanda neyin baş verdiyini derk etmek üçün, yalnız ve yalnız bütövlükde beşer tarixi , geniş ölçü (mas ştab) vere biler" . . Tarixçilerin Bilgi , Millet, Beşer ve İnsan qarşısında nece ağır , mes'uliyyetli v e şerefli bir vezifeni daşıdığı göz qabağındadır.


TÜRK DİLİ VE RUS İMPERİYA SİY ASETİ TÜRKÜN DİLİ TEK SEVGiLi, EHSASLI DiL OLMAZ ! M . H . ŞEHRİYAR . Dahi İsmayıl bey Qaspıralının ( 1 85 ı - ı 9 ı 4) zamanın sınağından çıx­ mış " Dilde , fikirde ve , işde birlik" çağırışının derin ve ölmez me'nasını bu gün biz Türkler daha yaxından anlamağa başlamışıq. Anlamağa başladıq ki , dilbir olmayan millet tarixde yüksele bilmez, eksine zaman-zaman bir­ liyini itirib dağılar, başqa milletierin şikarına, sonra da quluna, kölesine çevriler. Rusiya imperiyasının Türke qarşı yüzillerle yeritdiyi barbar ve qanlı siyaseti cikinden bikinedek bilen İsmayıl bey çox güzel başa düşür­ dü ki Rusiya Türk torpaqlarını tike-tike , loxma-loxma udaraq, her tikeye ve o tikede yaşayan Türke , onun diline ayn-ayrı ad qoymuş , "ayır­ buyur" siyasetini hem barbar, hem de ustacasına yerine yetirmekle impe­ riyaların en murdar klassİk nümunesine çevrilmişdir. İsmayıl bey sanki milletine seslenmişdir: Ey Türk, ayıl, terpen , özüne gel ve bil ki , dilde birliyin olmasa, fikirde birliyin olmayacaq , fikirde birliyin olmasa , işde birliyin olmayacaq ve mehv olacaqsan ! Demeli , Türkü n taleyi kökden onun diline ve dil birliyine bağlıdır. Beli , budur bütün Türklerin heyat talelerinin mehveri ! Bunu , bütün za­ manlar olmasa da, Türkün bir sıra hakim ve alimleri görmüş ve bilmiş, bunu , Türkün en qeddar düşmeni rus imperiyası da görmüş , Türkün dil birliyini pozmaq üçün her cür siyasi, ideoloji, inzibati fırıldaqlar, texribat­ lar, qetller töretmişdir. Ele bu sonuncunun neticelerinden biri de Azer­ baycan Türklerini- " azerbaycanlı " , onların dilini de "Azerbaycan dili " ad­ landırmaq olub ve XX yüzilde dilimizin ve xalqımızın adı beş defe deyişilib: I . tatar dili-tatar, 2 . Türk dili-Türk ( 1 9 ı 8- ı 938), 3 . Azerbaycan 35


dili-azerbaycanlı ( 1 938- 1 992) , 4. Türk dili-Türk ( 1 992- 1 995) , 5 . Azer­ baycan dili -azerbaycanlı ( 1 995-ci ilden bugünedek) . Sonsöz ki , her bir dil onda damşan xalqın adı ile bağlıdır. Türkün ta­ rixi o qeder qedimdir ki, helelik tarix elmi onun hansı tarixden başlandi­ ğını tapa bilmeyib . Bele bir müdrik elmi fikir vardır: coğrafiyada yer kü­ resinin qütblerinin haradan başlandığı belli olmadığı kimi , tarixde de Türkün tarixinin başlanğıcı ve Türkün ilk meskeni hele belli deyil . Burada balaca bir haşiye çıxmağa mecburuq; bele ki , esi tarixin ha­ radan başladığı tam deqiqleşmeyibdir. Bu haqda çoxlu ayn-ayrı fikirler vardır. Biz onlardan be'zilerini gösterib , sonra öz düşündüyümüzü qısaca qeyd edirik: XIX yüzilde A vropada xristianseverlikden bele bir ümumi fikir yaranmış ve hakim kesilmişdi ki , tarix İsa peyğemberin doğulduğu günden başlay ır, o vaxt qederki dövr esl tarix deyil, ona hazırlıq idi . Sonralar bele bir fikir ortaya çıxdı ki , tarix medeniyyetden başlayır, daha doğrusu , çağdaş A vropa medeniyyetinin özülü harada ve ne vaxt ya­ ranıbsa, tarix de oradan ve o vaxtdan başlayır. Alimler, araşdırıcılar, av­ ropamerkezçiler mesken kimi Yunanistan ve orada yaranmış antik elm ve medeniyyeti tarixin ilkini sayınağa başladılar ve bununla hemişe sübut et­ meye çalışdılar ki , yalnız avropalılar medeniyyet yaratdıqları üçün onlar medenidirler, dünyanın qalan hissesini onlar medenileşdire bilerler, onları Avropa medeniyyetine qovuşdura bilerler, bunun üçü n de dünyanın qahı !' hisselerini neinki işğal etmelidirler, hetta bu, onların Allah ve insanlıq qarşısında müqeddes vezifeleridir, Mesele çox aydın idi: tarix elmini iş­ ğalçılığın , qetl-qaretin , hegemonluğun aletine , quluna çevirmek. Daha sonra fransızlar Fransada Ş el , Aşöl ve Mustyö mağaralarını keşf etdiler. Şelin tarixi 400 min ile gedib dayandı ve onu Şel medeniyye­ ti, ondan sonrakıları tarix ardıcıllığına göre Aşöl medeniyyeti ve Mustyö medeniyyeti adlandırdılar. Bununla bildirdiler ki , Fransa dünyanın en qedim medeniyyet ölkesidir ve tarix Fransadan başlayır. Eger bu baxışla yanaşsaq , yuxarıda sadalanan medeniyyetlerin her birini özünün müxtelif tebeqelerinde eks etdiren, onlardan daha qedim eksponatları olan Azer­ baycandakı Azıx mağarası Azıx medeniyyeti adlandırılmalıdır ve buna da­ yanıb , tarix Azerbaycandan başlayır- demek olar! Mesele burada deyil. Tanınmış alimlerden Zenon Kasidovski Tövrat ve ineile dayanaraq, onlardakı bir sıra metnieri tarix el mi nde olan bir sıra 36


me'lumatlarla tutuşdurub , tarixde dinlerin qedimliyini ve onların yönveri­ ciliyini qab�ğa çekdi . Hele bundan qabaq, Yaspers sübut etmeye çalışırdı ki , eradan qabaq VIII-V yüzillerde dinlerin mi fe qalib geldikleri dövrden esi tarixi dövr başladı . İkiçayarası (Decle ve Ferat) medeniyyeti alimleri çoxdan özüne çe­ kirdi. Bu sahede geniş araşdırmalar aparan ve çoxlu gil lövhe yazılarını oxuyan S . Kramer araşdırmanın sonucunda bele bir fikre geldi ki, "tarix Şumerden başlayır" , ye'ni beş min il bundan qabaq. Bu cür bir-birine qarşı olan ayn-ayrı fikirlerden çox sadalamaq olar. Türk, ereb , yunan , çin alimlerinin , filosoflarının tarixe aid ayn-ayrı fikir­ leri var. Ancaq biz meseleye baxışı bu c ür açıqlaya bilerik: 1 . Eger varlığın meta-ta fizika ve fizikadan ibaret olduğunu qebul edirsek, onda meta-ta fizikanın tarixini bilmek biz insanların hacarığın­ dan qırağadır, biz ancaq fizikanı derk etmeye qabil olduğumuzdan , tarix fizikanın yaranmasından başlayır. 2. Eger Tanrının varlığını qebul edirsek, yene de Tanrının tarixini anlaya, tesevvüre bele getire bilmediyimiz üçün , yalnız onun yaratdıqları­ nın tarixini öyrene bilerik. Bu şertle ki, melekler, müxtelif ruhlar ve başqa derk olunmazlar öyrenmek obyektine çevrilmir, yene de yalnız fizi­ kanın yarandığı günden tarix başlayır. 3. Daha bir baxış da vardır: Yaranışın başlanğıcı QARANLIQ ve İŞIQdır. Bu bir neçe yere ayrılır: a) Qaranlıq ve işıq birlikdedir, bir-birini tamamlayır. b) Qaranlıq böyükdür, işıq kiçik, qaranlıq işığı yaradandır. İşığı ona göre yaratdı ki , qaranlıq özü derk edilsin . c) İşıq ilkin ve ebedidir, yalnız o olmayan mekana qaranlıq gele biler. B ütün varlıq işıqdan töremiş ve töreyir. İşiq xeyrin, edaletin, haqqın qaynağı , qaranlıq şerin , haqsızlığın töredicisidir. ç) İşıq ve qaranlıq vehdetde ve mübarizededir (Eksi ikierin vehdeti ve mübarizesi qanunu) . d) İşıq hem metafizik, hem de fizik varlıqdır. 4. Varlığın ezeli efirdir = buxardır= buğdur. Bütün bu saydıqlarımız dünya xalqlannın , ayrıca olaraq Türklerin inancında dövr eden yaradıcı gücün derkine yönelik esas fikirlerdir. Türk 37


tarıxının felsefesi en çox bu mefkureler dairesinde merkezleşmişdir. Ancaq bir nöqteye daha diqqetli yanaşmalıyıq: bütün dinlerde ilahiyyat­ şünaslıq var, ancaq dünya hele de Tanrım qavramaqda tek bir fikre gele bilmemişdir. Ancaq yerin , güneşin ve güneş sisteminde olan planetierin hereketi , onların xasseleri , bizi ehate eden makro ve mikromühitler haqda beşer övladı eyn i , tek bir fikre gelrnişdir. Demeli , sözün esi me'nasından tarixin başlanğıcı ki anın birinden götürülmelidir: Eger meta-ta fizika (ya da, dinde tanrı) fizikanı yaratmışsa, onda meta-ta fizikanın (tanrının) ya­ radıcılığa başladığı andan; yox , eger fizika özü feallaşaraq , bir tekanla metafizikadan qoparaq yaranmışsa, onda fizikanın herekete başlama anın­ dan tarix başlay ır. Her iki anda da tarix fizikanın yaranması (ya da yara­ dılması olsun) ile başlayır. Bu nöqteden başlayan tarixi öyrenmekde tarix elmi ne etmiş , nece etmiş ve ne etmelidir, onu gelecekde neler gözleyir? Ne etmiş , nece etmişe ümumileşdirici bir qarşılıq versek , bele olar: tarix bilgisi insanlığın gelişmesinde , yükselişinde ikincisiz bir rol oyna­ mışdır. Tarix yaddaşı olmadan insan oğlu ne edib , ne edeceyini , haradan gelib , haraya gedeceyini bilmezdi . Bu tarix yaddaşını qoruyub saxlayan esas qaynaq tarix bilgisidir. Dünyanın böyük alimleri tarix elminden çox danışmışlar, onları oxumaqla bu sorğumuza cavab tapa bilersiniz, bele ki, bir-iki sehife yazıyla ona cavab verrnek olmaz. Ancaq bir meseleni de göstermeliyem ki , tarix elmi inkişaf etmekde olsa da, inkişaf merhelesine çatmamışdır. Daha doğrusu , tarix bilgisi başqa bilgilerin başarılarından gereyince yararlana bilmemiş , ne yazıq ki , bu gün de yararlana bilmir. Meselen , fizikler maddelerin , kimyaçılar elementlerin , bioloqlar bitkilerin özünü, terkibini ve menşeini öyrendikleri şekilde , tarixçiler ellerin , ulus­ ların xalq ve etnoslann, medeniyyetlerin , dinlerin-inancların , dillerin tari­ xini , menşe , törerne ve çuğlaşma prinsiplerini öyrene bilmemişler. itin , pişiyin , almanın , arrnudun , şam ağacının ve devenin hansı ölkelerden ke­ çerek hansı ölkelere yayıldığı ve onların ilkin yurdlarının hara olduğu açıqlandığı halda, xalqların toplumların , medeniyyet ve inanciann menşei ve yerdeyişmesi hele ki , çox qaranlıq qalmışdır. Mene ele gelir ki , bu bir neçe arnille bağlıdır: 1 . Müasir dünya maddiliye alude olaraq ( "pulu o yere qoy ki , ondan artıq qazanasan " prinsipine esasen) ele bir maddi gelir getirmeyen tarix elminin dünyevi ehemmiyyetinin yaddan çıxarıb , ona diqqetini azaltmış­ dır. 38


2 . Evveller qızıl-gümüş tapmaq eşqi ile arxeologiyaya qoyulan pul ve ehtiraslar sönmekdedir. 3 . Elmi-texniki inqilab daha çok deqiq elmlere yöneldiyinden maddi varlıqlar ve çoxlu insan zekası da humanitar elmlerden texniki elmlere keçdi . 4 . Ümumiyyetle bütün tarix boyu, ayrıca da olaraq, son üç-dörd yü­ zilde tarix elrninden siyasi , ideoloji ,münaqişeler meqsedi ile ayn-ayrı dövletler terefinden istifade edildiyİnden (kullanıldığından) tarixçiler ara­ sında parçalanma, ciddi fikir ixtilafları yarandı , bundan en çox itiren biz insanlar ve tarix elmi oldu . Tarix elmini elmiliyinden uzaqlaşdırıb ondan siyasi-ideoloji meqsedle istifade etmek beşeriyyete , sağlam insan düşün­ cesine xeyanetden başqa bir nesne deyildir! Bu sonuncu- 4-cü bendde de­ diyimiz olmasaydı , onda devenin , atın Arnerikaya ne vaxt aparıldığını bi­ lenler, onların kimler terefinden , harada ehlileşdirilib aparıldığını da bilmiş ve söylemiş olardılar. 5 . Dünyanın bir yerinde demek olar ki , qazılmamış , ye'ni arxeoloji qazıntı aparılmamış yer qalmadığı halda, başqa bir yerinde bir-iki qebris­ tanlıq ve ya kurqan- tepede qazıntı apanlmış (dediyimiz kimi , qızıl axtar­ mışlar) , bunun ucbatından da ölkelerin ve xalqların tarixi birterefli öyre­ nilmişdir. Bu çatışmamazlıqların sırasını artırmaq da olar. Ancaq buna ehtiyac duymuruq . Tarix elmi "ne etmeli " veziyyetinden nece çıxmalı, inkişaf startı götürmelidir? 1 . Her bir elm öz tarixini ve öyrendiyi obyektin tarixini öyrenmekde­ dir ve buna mecburdur, çünki bunsuz gereyince inkişaf ede bilmez. Bu elmlerin tarix baxımından öyrendiklerini bir yere toplamalı , onları vahid tarix elminin me'lumat menbeyine getirmelidir. Belelikle , fizikanın tarixi­ ni deqiq ve texniki elmlerin öz çiynine qoyraq, ara-sıra onlara yardım edib , tarixe baxış yolunu göstermelidir. 2. Bu birincinin fonunda ve içinde insanın- o böyük ve bütün varlıq­ ların, yarananların ineisi İnsanın yaranışından bu günedek tarixini öyren­ mek ve öyretmelidir. İnsanlığın yaranış , yaşayış ve gelişmesinde, düneninde, bu gününde Türk insanı çox önemli rol oynamışdır. Ne yazıq ki , Türkün tarixi gere­ yince öyrenilmediyi üçü n onun dilinin tarixi de gereyince öyrenilmemiş, 39


başqa-başqa yerlerde Türk diline her öten kes istediyi bir adı vennişdir. Sonucda yuxanda gösterdiyimiz kimi , Azerbaycanda Türk dili ayn-ayrı adlar qazanmışdı . Bunun nece bir tarixin töremesi olduğuna göz yetir­ sek, yalnız ve yalnız Rus imperiyasının siyaseti ile bağlı olduğunu göre­ rik . Onda bu nece olmuşdur? Türk slavyan toqquşmasının çox uzun ve dolaşıq bir tarixi vardır. Slavyanlar Türk ve A vropa imperiyaları arasında geden , arada qızışan , arada sakideşen uzun tarixli müharibe , münaqişe, mübarize ve barışlarda Göytürk imperatorluqlarının terefinde çıxış edirdi . Bir neçe yüzil davam eden bu böyük tarix qarşıdunnasında slavyanlar din ve te'limde Roma­ Bizans imperatorluğunun , herb , siyaset ve dövlet quruculuğunda Türk imperatorluqlarının te'siri altına düşmüşdüler. Rus xalqı ve rus dövleti bele bir şeraitde Türk, varyaq-norman ve slavyan etnoslarının çuğlaşma­ sından , qaynayıb qarışmasından yarandı . Din ve te'lim baxımından tam Avropaya dayanan Rusiyanın çarlarını da Avropadan seçmeye başladılar. Alman esilli, kral nesilli Mixail (mişel) Roman Moskva taxtına eyleşdiri­ lenden ( 1 6 1 3-cü il) sonra, Moskva Avropanın caynağına keçdi ve Türk­ islam dünyasına qarşı müharibelerde onun en güclü aletine çevrildi . Yeri gelmişken gösterecek ki, sovet şovinist rus tarixçileri deriden-qabıqdan çıxaraq sübut etmeye çalışırdılar ki , guya "Rusiya" adı XV yüzilin sonu, XVI yüzilin başlanğıcında yaranıb. Buna heç bir sübut-delinin olmadığı halda, onu bize "hökm" kimi qebul etdinnişdiler. Esiinde ise , Moskva et­ rafında yaranan dövlet XVIII yüzilde zaman-zaman Rusiya adlanınağa başladı . XVIII yüzilin başlanğıcınadek Moskva Krım xanlarına töycü ve­ rirdiler. Uzun danışıqlırdan sonra Osmanlı sultanı Moskvanın yalvarışia­ rına qulaq asıb, Krım xanlarından xahiş etdi ki , Moskvadan daha töycü almasınlar. Krım xanları Türkiyenin bu xahişini yerine yetirdiler. I Pyotrun Prut çayı yaxınlığında Osmanlı orduları terefinden mühasi­ reye düşmesi ve mühasireden qadın ve qızılın gücüne çıxması ( 1 7 1 1 -ci il) , sonradan Pyotrun Derbende-Azerbaycana herbi yürüşünün tam meğ­ lubiyyetle neticelenmesi , Moskvanın tarixi meğlubiyyetleri olsa da, rusla­ rın Türklere qarşı gerekli bir silah olacağını Avropaya bir daha anlatdı . Mehz Pyotrun vaxtından e'tibaren A vropa Rusiyanı herterefi i destekleme­ ye başladı , Rusiya addım-addım Türk torpaqlarını udaraq XVIII yüzilde imperiyaya 'çevrildi . XIX yüzilin birinci yarısında dünyaya iki imperiya meydan oxuyur40


du: Böyük Britaniya ve Rusiya. Rusiya imperiya gurmağı Britaniyadan öyrenirdi. Her ikisi Asiyanı işğala girişmişdi . Hernin yüzilin ilk başlanğı­ cında Rusiya Uzag Doğu , Merkezi ve Orta Asiya ve Qafgazda, Britaniya ise Çin , Hindistan ve s. yerlerde feal işğalçılıgla meşğul idiler. Rusiya 1 804-cü ilde Qacarlarla müharibeye başladı ve Azerbaycanın guzeyine ordu çıxardı , Azerbaycanın en böyük faciesi başladı . XVIII yüzilde xan­ lıglara bölünmüş Azerbaycan rus işğalına garşı öz güvvelerini bir merkez etrafında toplaya bilmedi . Azerbaycan Türkleri Rusiyaya garşı amansız ve reşadetli mübarize aparırdı. Dogguz il davam eden bu müharibede rus­ ların böyük herbi güvveleri darmadağın edildi , bir çox rus generalları öl­ dürüldü . Müharibenin gedişinde helak olan Gence xanı Cavad xan , veli­ ehd Abbas Mirze Qacar böyük qehremanlıg göstermiş , xalg onlara şe'r ve dastanlar goşmuşdu . ingiltereni çıxmag şerti ile 1 8 1 2-ci iledek bütün Av­ ropanı işğal eden Fransa- I Napoleon Banapart hemen ili Rusiyaya garşı hücuma keçdi . Belli olduğu kimi, Fransa-Rusiya müharibesi üç il çekdi ve Rusiya Fransanı darmadağın edib Parise girdi . Bunları yazmagda meg­ sedim odur ki , Napoleon imperiyasını üç ile darmadağın eden Rusiya, on il müharibe apararag Azerbaycanın Arazdan guzeye İrevan xanlığını ve Naxçıvanı çıxmagla, Yalnız beşde birini goparınağa nail ola bilmişdi . B u , Azerbaycan Türklerinin Rusiya imperiyasına garşı müharibesinin nece sert ve dönmez olduğuna en tutarlı sübutlardan biridir. Bunu rus imperi­ yası açıg-aydın ve azerbaycanlılar (azerbaydjantsı) termini gelecekde ise "Azerbaycan dili" anlayışının yaradılmasına ilkin tekan buradan başladı . Ruslar işğalçı ordularının terkibinde Azerbaycana müxtelif mütexes­ sisler göndermişdiler. Rusiya bunu Britaniya ve Fransadan öyrenmişdi; İşğal ordularının terkibine yerleşdirilen tarixçi , coğrafiyaçı , tebietşünas , hekim, etnograf ve müxtelif saheler üzre ekspertler işğal olunan ölke ve xalg haggında herterefli tedgigat, araşdırma aparır, merkezi hakimiyyete me'lumat, hesabat, tegdimat , te'limat ve s . yazır, imperiyaların işğal etdik­ leri ölkelerde siyasetlerinin müeyyenleşmesinde esas rol oynayırdılar. Rusiya imperiyası öz siyasetini bele müeyyenleşdirirdi: 1 . Bütün imperiyalar kimi Ayır-Buyur, ye'ni Böl-Ağalıg et siyaseti yürütmek . 2 . Rusların ağalığını te'min etmek. 3 . Ruslardan sonra hem Rusiyada, hem de işğal edilmiş torpaglarda yaşayan başga xristianları ruslara yardımçı ve darğa etmek . 41


4. Çoxsaylı xalgları idare etmek ve itaetde saxlamag üçün onların içerisinde yaşayan azsaylı toplumlardan maksimum istifade etmek. 5 . Çoxsaylı xalgların içinden rus imperiyasına " sadig" xidmetçiler, köle-me'murlar tapmag . 6. Xalglar arasında düşmençilik yaratmag , ayrı-ayrılıgda her birine rusların dost , gardaş olduğunu tebliğ etmek. 7 . Hind-A vropa xalglarının biriiyi nezeriyyesini esas tutarag onların hamısını , hetta samileri de Türklere garşı yöneltmek. 8 . Müselmanlar arasında teriget, mezheb ixtilaf ve davası salmag , bunun üçün hetta çarın xezinesinden gızıl pul xerclemek. 9. İşğalçılıg siyasetinde rus gadınından her cür istifade etmek. Rus çarı Yekaterina demişdir: "Rus gadınının ayağı deymeyen yeri rus gene­ ralı ala bilmez ! " . 1 0 . İmperiya ağır duruma düşdükde işğal etdiyi torpagların ele hisse­ sini güzeşte getmek ki , sonradan onu geri almag asan olsun . l l . Dünyada xristianların müdafieçisi kimi çıxış etmek. 1 2 . Avropaya inanmamag, ancag ondan yararlanıb Asiyanı işgal ede­ rek isti sulara çıxmag. 1 3 . İşğal altına alınmış geyri-xristianları xristianlaşdırmag, herterelli assimilyasiyaya uğratmag . 14. Rusiyaya gonşu ölkeleri işğal etmek ve gelecekde onları Rusiya­ ya birleşdirmek. (Bu sonuncu prinsipde Rusiya Britaniyadan çox fergle­ nirdi . Britaniya işğal siyasetini özünden çox-çox uzagda-ereb ölkelerinde , Hindistanda , Çinde , Avstraliyada ve s .- apardığı halda, Rusiya gücü çatan bütün gonşularının torpaglarını amansız zebt edir. özüne birleşdirirdi) . Rusiya bütün bu müstemleke üsullarını bu ve başga formada Azer­ baycana tetbig etmişdi . 1 800-cü ilden 1 853-cü iledek (Krım müharibesinin başlanmasına­ dek) Rusiya bir imperiya kimi çox güclenmişdi . Bu dövrde bir yandan Qafgaz, Azerbaycan ve Osmanlı imperatorluğuna, başga bir yandan Av­ ropaya garşı müharibeler apararag işğal erazilerini bedden artıg genişlen­ dirmiş , üçüncü yandan Sibiri ve Orta Asiyanı tam işğal etmek üçün böyük hazırlıglar görmüşdü . Rusiya 1 80 1 -ci ilde Gürcüstanı, 1 804- 1 8 1 3 42


ve ı 826- ı 828-ci illerde Azerbaycanın guzeyini işğal etmiş , ı 8 ı 2- ı 8 ı 5-ci illerde Fransanı meğlub edib ingiltereni çıxmagla , bütün Avropanı öz te'siri altına salarag "dünya jandarmı" olmuşdu . Osmanhlar, Qacarlar, Azerbaycan Türkleri ve bir sıra Qafgaz xalgları Rusiyanın barbar işğalını gebul ede b ilmirdiler. ı 839-cu ilde Türkiyede orduda ve ictimai-siyasi heyatın bir çox sa­ helerinde isiahatlar keçirilmeye başlandı . Gülxana xetti-şerifi adı ile tanı­ nan bu isiahatlar Osmanlı İmperatorluğunu bir sıra geriliklerden gurtarır, onu Avropaya yaxınlaşdırırdı . Yüzilin 40-ci , 50-ci illerinde Rusiyaya garşı Qafgaz xalglarının azadhg müharibesi geniş vüs'et almışdı . Sonralar bu herekatın merkezi Çeçenİstana keçse de , ilk önce onun ideya merkezi Azerbaycan , xüsusile de Kürdemir, Bakı , Şamaxı , Gence , Derbend , Şeki ve Zagatala olmuşdur. Şeyx Şamilin başçılıg etdiyi şeyx , molla ve başga ruhanileri negşbendi sufi terigetinin başçıları idiler ve XVIII yüzilde- XIX yüzilin birinci rü­ bünde Azerbaycanın gösterilen bölgelerinde tekke, dergah , zaviyeler ya­ ratmış , bütün Qafgaz müridierini buradan yöneltmişler. ı 8 ı 5-ci ilden A vropanın jandarını olan Rusiya Avropada her h ansı bir çıxış, e'tiraz ve üsyanı yerindece boğur, özünü Avropada sabitliyin rehni kimi gelerne vererek , orada ağalıg edirdi. O, Avropada özünü bütün dünyada xristianların bir nömreli müdafieçisi, xristianhg üçün tehlüke olan "kafir" Türklere ( o cümleden tatar-mongollara) garşı dayanan , on­ lardan xristianların intigamını alan bir dövlet kimi tebliğ edir, Avropada ictimai fikri öz terefine çekmek, bununla da Asiyadakı işğallarına garşı çıxacag her hansı bir dövleti ideyaca terki silah etmek ve o ölkelerin xalg­ larını bu meselede öz dövletlerine garşı goymag üçün deriden-gabıgdan çıxırdı . Avropa ictimai fikrini formalaşdıran esas merkez "London tayms" gezeti Londanda Rusiyanın gızıl pulu ile çıxırdı . Rusiya Türk­ müselman dövletlerinde yaşayan xristianların "müselman zulmünden gur­ taracağını" heyasızcasına car çekirdi . O , bütün dünyanı müselmanlara, ayrıca olarag Türklere ve o zamanlar Türk dövletleri içerisinde en güclü olan Osmanlı imperatorluğuna garşı yöneltıneye çalışırdı , buna bir geder de nail olmuşdu. Bele ki , Balkanlarda xorvat, serb, boşnak, garadağlı , yunan , bolgar, rumın ve başga xalgları Osmanlılara garşı galdıra bilmiş , _-\\Topa xristianlarında öz din gardaşlarına me'nevi ve maddi yardım etmek meyli ve teşebbüskeşliyi yaratmışdı . 43


XIX yüzilin 40-50-ci ilieri arasında Rusiya Osmanlım dünyadan tam tecrid etmiş, onu -xeste adamı tam mehv etmek, "Şerq meselesi" ni birdefelik hell etmek, dünyanın tek bir böyük imperiyasına çevrilmek id­ diasına düşmüşdü . Rusiya bu vaxtadek hele bele güclü , bele qorxunc , bele azğın ve hökmedici olmamışdı; Arazdan quzeye bütün Qafqazı ele keçirmiş , Qacarlar monarxiyasını (şahlığını) tam himayesine alaraq , Qacar şahlarını rus-kazak briqadasının girovuna çevirmiş, batıda 1 849-cu ilde macarların üsyanını boğmaqla Avstriya monarxını himayesine almış , 800 kiçik knyazlığa parçalanmış almanları az-çox temsil eden Prussiya monarxı Rusiyadan tam asılı hala getirilmi ş , Brüanıya susqun bir hala gelmiş ve s. ve i.a . Bu dövrde az-çox Azerb;;ycanın quzeyinde özüne dayaq tapan Qafqaz dağlıları Şeyx Şaınt11n başçılığı altında Rusiyaya qarşı amansız, dönmez ve reşadetJ i mı.ibarize aparan dünyada tek bir qüvve idi . Osmanlı dövleti ve Britaniya Şeyx Şamilin herekatına yalnız ve yalnız gizli reğbet besleyir, bir qism Türk ve ingilis qadınlarının toxu­ duğu yün paltarlar Şamilin müridierine çatdırılırdı . B ir de 1 848-ci ilde Fransada yeni burjua ingilahı baş vermiş , Fransa Rusiyanın te'sirinden uzaqlaşmağa başlamışdı . Quduzlaşmış Rusiya bunlara baxmayaraq , Os­ manlı dövletini darmadağın etmeye bÜtün gücü ile hazırlaşırdı . Eritaniya­ nı bu müharibelerde biteref etmek üçün Rusiya diplomatik tedbirler gör­ müş , Qara deniz, Bosfor ve Dardanel boğazlarında marağı olduğunu Eritaniyaya bildirmişdi. Britaniya ise cavabında bildirmişdi ki , onun bu deyilen yerlerde marağı yoxdur. Buna qarşılıq Rusiya da bildirmişdi ki , onun da Osmanlıya tabe Misir ve lGrt adasında marağı yoxdur. Britaniya buna susmuşdur. Bundan Rusiya bele bir netice çıxarmışıdı ki , o Misir ve Kriti E ritaniyaya güzeşte getmekle, "bağışlamaqla" , Osmanlım teklemiş , Qara deniz, boğazlar, Qafqaz ve Balkanlarda Osmanlı imperatorluğu ile müharibe aparmaq serbestliyi qazanmışdı. . . 1 853-cü ilin iyununun sonunda Rusiya Osmanlı dövletine tabe olan Moldova ve Valaxiyanı işğal edib Dunayın quzeyindeki torpaqları eline keçirdi . Türkiye Rusiyaya qarşı ele bir te'siredici tedbir göre bilmedi . Ru­ siyanın bu hereketinden teşviş keçiren ve narazı olan Avstriya da sesini çıxarmadı. Eritaniyada bu mesele parlamente çıxarıldı , ancaq Rusiyaya qarşı her hansı bir tedbir qerara alınmadı . Bundan istifade eden rusiya or­ dularını üç yandan-batıdan , Qara denizden ve Qafqazdan Osmanlı impe­ ratorluğuna qarşı hücuma hazırladı. Durumun dözülmez olduğunu gören 44


Osmanlı dövleti hemen ilin oktyabr ayının 4-de Rusiyaya müharibe e'lan etdi. Rusiya yüzilierdi Avropanın müzakire etdiyi , sakitlik olan andaca gündeliye birinci mesele kimi çıxardığı "Şerq meselesini" tam öz xeyrine hell etmeyin ve xeste adamın tek varisi olmağın vaxtı çatdığını düşüne­ rek , bu arzusunu heyata keçirmeye girişdi. Rusiyanın dünyanı saymazlığı ve quduzluğu Avro-Asiyanın çox hissesini heyecana getirmişdi . Demek olar ki , hamı gözlerini Londona dikmişdi . London ise sebrli davranırdı . İngiltere parlamenti meseleni bir neçe defe müzakireye çıxarmış ancaq heç bir gerara gele bilmemişdi . Parlament nümayendelerinin çoxu Rusiya tebliğatının te'siri altına düşmüşdü ve bir çoxu onu açıqca müdafie edirdi. İlk heyecan qaldıran ve hemişe de Türkiyeni müdafieye çağıran yegane bir nümayendeni heç kim dinlemek istemirdi . Onun esli İsveçli idi . Hetta ona, ''o da dağlıq ölkedendir, Türkler de dağlıq yerde yaşayır. Tebietleri bir olduğu üçün onları müdafieye çağırır"- deye istehza edirdiler. Buna baxmayaraq, zaman-zaman heyecan başqa nümayendelere de keçir, hamı Rusiyadan teşvişe düşmeye başlayırdı . Bele ki , 53-cü ilin noyabrdekabr aylarında Rusiya Qara denizde Osmanlı dövletinin donanmasını mehv �tmi ş , Qafqazdan keçerek Türkiyenin içerilerine irelilemiş , Qarsda Os­ manlı ordusu meğlubiyyete uğramış , boğazların ve isitanbulun işğalı telı­ lükesi yaranmışdı . 1 854-cü ilin yanvar-fevral aylarında bütün A vropanı bir rus qorxusu bürümüş , Britaniyadan başqa bütün dövletler sarsılmışdı . .-\ncaq London da çaxnaşırdı . Hamıdan sakit yalnız İngilterenin o zaman­ kı baş naziri böyük diplomat Palmerston idi . O, bütün heyecan , teşviş , ,:ıorxu ve çığır-bağırlara heyretamiz bir soyuqqanlılıqla baxırdı. S anki Jünya da heç bir ele ehemmiyyetli hadise baş vermemişdi . B ir sıra dövlet �übhelenmeye başlamışdılar. Onu Eritaniyanın mövqelerini Rusiyaya sat­ maqda teqsirlendirenler ve bunu açıq söyleyenler de var idi . Temkin ve soyuqqanlılığı ile soyuqqanlı ingilisleri bele qezeblendi­ ren Palmerston 1 854-cü ilin mart ayında Fransanı da yanına alaraq Os­ manlı imperatorluğu ile bir cebhede Rusiyaya qarşı müharibe e'lan etdi . Dünya siyaseti sehnesinde her nesne alt-üst oldu . Rusiya teklendi . Avst­ rya ve Prussiya da Rusiyaya bedeler gelib Dunaydan çekilmesini teleb et­ Jiler ve isteklerine nail oldular. Böyük diplomat qoca Palmerstonun niyyeti aydın oldu . Bele ki, Ru­ :-- i yanı müharibenin derinliyine buraxmış, ona geri qaçıb tez sülh bağla­ mağa yol qoymamışdı . Eger Rusiya geri qaçardısa, o zaman "zeif" Türki45


yenin onu meğlub etdiyi aniaşılar ve Rusiya öz nüfuzunu tam itirmiş , üçüncü dereceli dövlet seviyyesine düşmüş olardı . 1 854-55-ci illerde Ru­ siya müharibe meydanlarında ve Qara denizde darmadağın edildi . Qele­ belerden ruhlanan Osmanlı orduları Knma çıxaraq Moskva üzerine hücu­ ma hazırlaşırdı . Britaniya buna e'tirazını bildirdi ve hücuma dayandırdı . 1 856-cı ilin martında Parisde sülh müqavilesi bağlandı . Türkiye qalib , Rusiya meğlub oldu . Ancaq en çox qazanan Britaniya oldu: I. Britaniya yavaş-yavaş dirçelmekde olan Türkiyeni Rusiyaya ezdir­ mişdi . 2 . Rusiyanı da Türkiye , Britaniya ve Fransa birge ezmişdiler. 3 . Dünyaya meydan oxuyan Rusiya imperiyasını "xeste" Osmanlı dövleti meğlub etmişdi . (Bu o demek idi ki, dünya xristianlarının himaye­ çisi Rusiya ola bilmez, bu missiya Eritaniyaya mexsusdur). 4. En esaslardan biri: Rusiya Avropa jandarmı rolunu ve Avropada bütün nüfuzunu itirdi . 5 . Britaniya dünyaya bildirdi ki , onsuz dünyada her hansı bir mühüm mesele hell edile bilmez ve hell edilmemelidir. Soruşula biler ki , mövzu Azerbaycanın quzeyinde Türk dilinin Azer­ baycan diline nece "çevrilmesi " , ya da "çevirdilmesi "ni aydınlaşdırmağa hesr edildiyi halda, bu tarix tesviri neye gereklidir? Hörmetli oxucu , hörmetli dilçi alimlerimiz, Azerbaycanın dili Türk dilidir, onun "Azerbaycan dili " adiandıniması el min neticesinden deyil , siyasetin neticesinden doğmuşdur. Bu siyaseti ise Rusiya imperiyası yü­ rütmüş , meqsedi ise "Ayır-buyur ! " (parçala, ağalıq et ! ) siyasetini heyata keçirmek olmuşdur. Odur ki , meselenin esi mahiyyetini anlamaq ve düz­ gün elmi qiymet vermek üçün Rusiyanın ve Eritaniyanın XIX yüzilcteki siyasetini , ayrıca olaraq da Yaxın ve Orta Şerq siyasetini araşdırıb , onu qiymetlendirmek qaçılmazdır. indi , hemen behs etdiyimiz tarixi hadisele­ rin ve dövrün fonunda Rusiyanın Azerbaycana ve Türk diline yönelik si­ yasetini izleyek. Bele çıxmasın ki , biz Rusiyanın balaca ve böyük siyase­ tinde Azerbaycanın mövqeyini böyüdürük. Esla yox ! Sonralar Rusiyada boş yere Azerbaycanı "Şerqin qapısı" adlandırma­ mışlar. Bel e bir ifade vardır: " siyaset tez-gee deyişe bil er, ancaq coğrafi­ ya deyişmir" . Bütün tarix boyu Derbend, B akı , Gence , Tiflis , İrevan , Tebriz, Qezvin, Erdebil ve Hemedanın herbi-strateji mövqeyini , Güney46


den Quzeye, Quzeyden Güneye çıxışın , gediş-gelişin bunlarsız mümkün olmadığını gedim yunan ve romalılardan tutmuş , Bizans ve Ereb xiiafeti de daxil olmagla, Rus ve Rus-Sovet imperiyasınadek hamı çox e'la bilir­ di . XVII yüzilin sonlarında, XVIII yüzilin ilk illerinde Azerbaycan­ Sefevi imperatorluğu dağılınağa başlamış , hetta uzun müddet Sefeviler te'siri altında olan efganlar hücum ederek imperiyaıpn o zamaokı merkezi İsfahanı mühasireye almış , Şah II Tehmasib ( 1 722-32) Azerbaycana çe­ kilmişdi . Sefevi imperiyası tam süguta uğrayırdı . Bir neçe il davam eden bu tenezzülü Rusiya diggetle izleyirdi . 1 7 1 1 -ci ilde Prut çayı sahilinde Os­ manlı terefinden hegaretli meğlubiyyete uğramış I Pyotr bunun evezini Azerbaycanda çıxmağa ve tenteneli gelebe çalınağa ümid besleyirdi . O , 1 704-20-ci illerde Rus imperiyasına garşı Türk xalglarının Tataristanda, Başgırdistanda, Heşterxanda ve bütün Volga boyunda baş veren üsyanla­ rını amansızlıgla boğmuş ve Quzey Qafgaza ordu toplamışdı . 1 722-ci ilde o, Derbende goşun çıxarıb oranı işğal etdi . Hücumdan gabag o, yerli xalglara müraciet manifesti yazmışdı . Hemen manifesetin Azerbaycanda geniş yayılması üçün onu Türk diline tercüme etdirmiş ve metbuatda çap etdirerek , yaydırmışdı . O özünün dediyi kimi , Rusiyanın "iti , zeherli neş­ teri "ni Qafgazın ve Y axın Şergin "şah damarı olan " Azerbaycana yerit­ mekle "onları iflic edeceyini " düşünür, iflic edilmiş İrandan gelecekde Rus imperiyasının Türklere qarşı yaralı istifadesini hazırlamag isteyirdi . Azerbaycanın bir sıra guzey bölgesini , o sıradan esas strateji merkezler­ den olan Derbend ve Bakını işğal eden Pyotr (Deli Petro) Azerbaycanın ilçerilerine doğru irelileye bilmedi . O, Azerbaycan xalgının bu reşadetli mügavimetini heç ağlına da getirmemişdi . Bele ki, Sefeviler özünü tam itirmiş , ölke idaresiz galmış , xalgın-Azerbaycan Türklerinin mügavime­ tini teşkil edecek ele bir hakimiyyet organı galmamışdı . Azerbaycan xalgı öz azadlığını gorumag üçün rus işğalçıları ile ölüm-dirim müharibesi apa­ rırdı . Azerbaycan xalgının 1 722-23-cü illerde Rus imperiyasına garşı apar­ dığı ve azadlıg müharibesi Türk milletinin en şanlı ve şerefli tarix sehife­ Jerindendir. Xalgımızın bu ezemetli direnişi kalmuk, nogay , kumuk, lezgi ve çeçenleri de Pyotra garşı çaxnaşma başladı . Pyotr Senatı sakitleşdir­ mek ve onun garşısında özüne beraet gazanmag üçün bir mektub yazıb 47


gönderdi. Mektubda bildirilirdi ki , atlara ot ve yulaf çatışmış , hava elve­ rişli de yil , esgerler arasında xestelik yayılıb , daha neler, neler. Bundan bir az keçmemiş Pyotr mühasireye düşeceyinden qorxaraq gece xelvetce bir gemiye minib Derbendden Heşterxana qaçdı ve özünü Pctcrburqa çatdırdı . Rusiyan ı n Azerbaycanda qalan işğal ordularına qarşı müharibeni sürdüren Azerbaycan Türklerinin güc1ü bir başçıya ehtiyacı vardı . Azer­ baycan Türkleri hemişe ağır ve dözülmez bir duruma düşdükde öz içeri­ sinden böyük şexsiyyetler yetişdirmişdir. Bir Avropa seyyahı demişdir ki , başqa ölkelerde tek-tek tapılan iste'dadlar Azerbaycanda çoxdur. Hemen dövrde xalqın istek ve ihtiyacına cavab veren şexs , Nadirqulu oldu . Böyük komandan iste'dadı olan Nadirqulu II Tehmasibin yanına gelerek, öz xidmetini ona teklif etdi ve Şahın emrierinin icraçısı olması haqqında ondan imzalı fennan aldı, özüne "Tehmasibqulu xan " leqebini götürdü . Çox çekmedi ki , Nadir bütün xarici işğalçıları Azerbaycan , Fars , iraq ve Xorasandan çıxardı , 1 736-cı ilde Muğanda qurultay çağırdı , qurultay Na­ diri şah seçdi. Nadir rusları tekce Azerbaycandan deyil , Derbendden qu­ zeye bir çox ey aletlerden qovdu , Heşterxana yürü şe başladı, ancaq dağlı xalqların ona qarşı müqavimetini görerek, bu fikrinden daşındı . O , Sefevi imperiyasını Efşar imperiyası adı altında berpa etdi, elave olaraq Hindis­ tanı da tutdu . Hindistanda Böyük Moğolları meğlub edib , sonra da oranı tam hakimiyyet altında saxlaya bilmemesi, onun en böyük sehvi idi . Bele ki , güc1ü bir Türk dövleti olan Böyük Moğollar bu meğlubiyyetden sonra özlerine gele, gelecekde Avropa işğallarına qarşı Hindistanı qoruya bil­ mediler. Bununla da özleri de tarixin sehnesinden çıxdılar.

Bir sıra tarixçiler Sefeviler dövletini Şah İsmayıldan Şah Abbasactek Azerbaycan dövleti , ondan sonra ise İran dövleti kimi qiymetlendirirler. Bu baxış başdan ayağa yanlışdır. İlxanlı , Celairli, Çobanlı , Qaraqoyunlu , Ağqoyunlu , Sefevi, Efşar, Qacar dövletleri de Selcuq imperiyası tipinde orta çağın esi Türk dövletleri idi . Burada heç bir dartışmaya yer yoxdur. Bu dövletlerin hamısında Türk , ereb ve fars dilinden yan-yana istifade olunub , hamısında saray , ordu ve be'zi müessiselerin dili yalnız TÜRK DİLİ olubdur. Tez-tez tarixi haşiyelere çıxdığımı oxucular ve alimler bağışlasınlar. Ancaq bir başiye de yazmağa mecburam. Bu da I Napoleon Banapartın Misire herbi yürüşü haqqındadır. 48


Napoleon 1 798-ci il iyul ayında İskenderiyyeye ordu çıxaran andaca yerli ehal!ye müraciet-manifest gönderdi , onu ereb ve Türk dilinde yay­ dırdı . Orada özünü Misir-ereb xalqının müdafieçisi kimi gelerne verdir­ mişdi . Yalnız, Misirde hakimiyyetde olan , Osmanlıdan asılı , misirlilerin, Osmanlının ve Fransanın düşmenleri olan Memlükleri" susdurmağa gel­ diyini bildirirdi. O , Memlüklerin hakimiyyetinden narazı yerli erebleri öz teretine çekib , Türk-Memlük hakim elitasını darmadağın etdi. Hemen siyasetle Suriyaya hücum etdi . Ancaq burada Ekke qalasının etrafında meğlub olaraq Misire çekildi . Napaleonun meğlubiyyeti Fransa­ da teşviş yaratdı ve Direktariyada çaxnaşma başladı . O da Deli Petro kimi bu meğlubiyyetde özüne beraet qazandırmaq üçün Direktariyaya bir mektub gönderdi . Mektubda deyilirdi ki , hava bedden artıq istidir (meğ­ lubiyyet 1 799-cu ilin avqust ayında olmuşdu) , esgerler arasında çüzam .xesteliyi geniş yayılmışdır, atlar ve esgerler qırılır, yeni qüvve gelmedi­ y inden h ücumu davam etdirmek mümkün deyil ve daha neler, neler. Herterefli meğlub edildiyi ni gören N apoleon da Pyotr kimi yalnız bir-iki yaxın adarnma öz meqsedini bildirib gizlice İskenderiyyeden qaçdı . O , Pyotrdan ferqli olaraq, qiyafesini de deyişdirib sade bir sernişin kimi başqa ölkenin semişin gemisinde Avropaya keçdi ve özünü birteher Parise çatdırdı . "Fransızlar öz övladlarına "adam ol" yerine " Türk ol" de­ yirdiler" fikrini söyleyen Napoleon Banapart Misirde "bir Türk-memlük esgeri on fransız esgerine asanlıqla qalib gelir" sözlerini söylemeli olmuş­ du . Beli , bir neçe yüzil idi ki , Avropanı bir fenomen düşündürür, rahat­ sız edir ve sıxırdı- Türk fenome ni. Rusiyanın en böyük serkerde ve im­ peratoru I Pyotr, Fransanın en böyük serkerde ve imperatoru I Napoleon , onların general ve es gerleri bu fenarneni öz gözleri ile görmüş , acısını çekmişdiler. Ne üçün biz bunları müqayise edirik? Çünki: birincisi , her iki işğalçı hücumun hedefi eynidir- Türk milleti ! Bele ki , Pyotr yerli qeyri-Türkleri Ye xristian gürcü ve ermenileri Türklere qarşı qaldırmışdırsa da, Napale­ on Türk-Memlük ehalisini Misirde hakimiyyetden devirmiş , onlara divan tutandan sonra, erebleri Türklere qarşı qoymuşdu . İkincisi , her iki hücu­ mun kökünde Türk düşmençiliyi esas motiv idi . Üçüncüsü , her iki cehan­ girin işğalçılıq yürüşünü Türk dövletlerinden daha çox Türk xalqının dö­ yüşkenliyi ve iradesi püça çıxarmış ve onları tam meğlubiyyete 49


uğratmışdır. Bunlar xarici işğalçılara qarşı daha çox Türk xalqının azad­ lıq vetendaş müharibesini xatırladırdı. Dördüncüsü , bu her iki mü haribe A vropa imperiyalarına böyük ders oldu; onlar götür-qoy edib XIX yüzil­ deki xarici işğal siyasetleri üçün böyük tecrübe qazandılar. A vropanın bütün işğalçıları anladılar ki , Türkleri meğlub etmeyince Asiyaya yiye­ lenmek , onu müstemlekelere bölüb talamaq mümkün olmayacaq. XIX yüzilin birinci yarısında Azerbaycanda işğalçılıq müharibesi aparan Rusiya bu defe jmperialist siyasetinde tam hazırlıqlı idi . Bu müha­ ribelerin gedişinde , aralarında ve sonralarmda, müxtelif vaxtlarda Azer­ baycanda olan rus ekspert, casus , diplomat ve başqa nümayendeleri Pe­ terburqa yazıb bildirirdiler ki , buranın (Azerbaycanın) esas ehalisi Türklerdir. Buranı işğal ederken ermeniler bize çox yardım edibler. Onlar burada bizim en yaxın kömekçimiz ola bilerler. Türkiye ile sülhü altı ay gecikdirin . Biz oradan geri çekitenedek ermenileri Rusiya himayesine keçmiş erazilere köçürüb oralarda meskunlaşdıra bilek. Merkezden gelen cavabda 'ise yazılırdı ki , biz ermenilerden yana mü­ haribeni davam etdire bilmerik, üç aya kimi tedbirlerinizi görüb yekun­ laşdırın. Belelikle, Qacarlar ve Osmanlı dövletinin erazisinde yaşayan , Rusiyaya müharibede kömek gösteren veya Rusiyanın qızışdırması ile üsyan , qiyam qaldıran ermenileri ruslar köçürerek, Azerbaycanda, xüsu­ sen de , Şamaxı, Bakı , Derbend, Gence , Qarabağ , İrevan , Naxçıvan ve Zengezurda, bir de Güreüstanda meskunlaşdırdılar. Ön Qafqazın idareçiliyinde ermeniler Rusiyanın birinci kömekçileri olmuşdular. Lenin bir yerde qeyd etmişdir ki , ermeniler tarix boyu Avro­ pa dövletlerinin Y axın ve Orta Şerqde cas us u ve yaxın kömekçisi rolunu oynamışdır. Bir zamanlar Osmanlı imperatorluğunda "milleti-sadiqe" (sadıq millet) adlandırılan ermeniler, hele XVIII yüzilin başlanğıcında Moskvaya- I Pyotra yazıb bildirirdiler: biz (ermeniler) qorxumuzdan gün­ düzler müselman , ancaq geceler xristian oluruq . Sen gel bizi bu müsel­ manların elinden qurtar. Sen bizi qurtarsan , evezinde İsa Mesih sene kömek eder. Rusiyanın 1 826-29-cu illerde Yaxın Doğuda işğalları zama­ nı ona her cür yardım ve xidmet gösteren ermenileri Rusiya her hansı bir vahid erazide meskunlaşdırıb onlar üçün ayrıca inzibati idare yaratmağa başladı . Bunun üçün merkez İrevan seçildi . Türkmençay müqavilesi bağ­ lanan kimi İrevan xanlığı leğv edildi , İrevan qraflığı yaradıldı . Bu işğalla­ ra başçılıq eden ivan Paskeviç çar terefinden oraya qraf te'yin edildi . 50


Ona fexrle "qraf Erivanski" deyirdiler. Ondan 1 6- 1 7 il sonra İrevan qu­ bemiyası yaradıldı. Qub�miya birbaşa çarın idaresinde sayılırdı. Bu o demek idi ki , İrey ana qarşı her hansı bir hereket ve ya müdaxile rus çarı­ na qarşı hereket kimi qiymetlendirilecekdi . Bununla da, bütün qubemiya­ da (onun terkibine daxil edilmiş Naxçıvan ve Ordubabda da) yaşayan er­ meniler çarın "eziz tebeeleri " sayılır, qeyri-resmi imtiyaziara sahib olur, onlara harniliyi çar özü edirdi . Çarların titulları sırasında bir titul da yazı­ lırdı: " . . . qubemator Erivanskii " (İrevan qubematoru). Rusiya imperiyası İrevan xanlığının erazisinden zaman-zaman Türkleri çıxardaraq , ermeni­ leri yerleşdirdi, Türk xanlığını yox edib yerinde rus-ermeni quberniyasını yaratdı , bununla da gelecek Ermenistanın ve indiki ermeni dövletinin esa­ sını XIX yüzilin ortalarında qoymuş oldu . Hörmetli oxucu , bele bir siyasetin yeni bir tezalıürünü yaşadığımız günlerde gördük ve görürük; bele ki , bir neçe il önce Qarabağın dağlıq hissesinde , merkez Xankendi olmaqla, "Prezident üsul idaresi " yaradıldı ve ora birbaşa prezident Qorbaçovun idaresi altınad verildi . Beli, Azer­ baycanın başqa bir bölgesinde Rusimperiya siyasetinin tekrarı ! Sonu da göz qabağında! Eyni! Rusiya Azerbaycan Türklerini qırır, doğma yurdun­ dan qovur, yerinde ermeni dövleti (ve ya dövletleri) yaradır. Azerbaycan Türkleri ise 200 ildir ki , dünyada teklenmiş durumda. Bu teklenmenin daha hansı yönleri olmuşdur? Dediyimiz kimi , uzun müddet (yüz ilden çox) Azerbaycanı işğala hazırlaşan Rus imperiyası ölkemizin quzeyini işğal edenden az keçme­ miş , onu tam tecrid etmek üçün tedbirlere girişdi . Onun ekspertlerinden (casuslarından) biri merkeze yazırdı ki , tekce ermenilerin körneyi ile bu Türkleri itaetde saxlayıb idare ede bilmeyeceyik. Çünki her ikimiz xristi­ an olduğumuz halda, Türkler müselmandır. Ancaq bunların içerisinde başqa azsaylı etnik qruplar ve kiçik xalqlar (narodnosti) yaşayır ki , onlar Hind-avropa irqindendirler ve bu sarıdan bize (ruslara-E.E.) qohum xalqlardandırlar. Onların da arasında talışlar çoxluq teşkil edir. Ancaq bunlar medeniyyet ve inkişaf seviyyesine göre Türklerden çox aşağıdır­ lar, onlardan geri qalıblar. Biz bunları öz terefimize çekib , savadianmaia­ rına ve medeniyyetlerinin yükseldilmesine her cür yardım edib özümüze idareçilikde en yararlı kömekçi tebeqe yaratmalıyıq. Beli, Türkmençay müqavilesinden sonra Azerbaycanın quzeyinde Türkler üçqat idareçilik altına alındı: 51


ı

. Hakim imperialist rus ve rusçu qüvveler.

2. Casus , texribatçı , Türke düşmen ermeni qüvveleri . 3 . Yalan-doğru , hind-avropa irqine (sonradan ari irq adlandırıldı) daxil edilmiş qeyri-Türk qüvveler. Bütün bunlar Azerbaycan Türkünü itaetde saxlamaq üçün yaradılrnış idare üsulunun içden bir-birine çuğlaşdırılmış ve bir-birini tamamlayan bölmeleri idi . Ancaq bununla iş bitmiş olsaydı , onda bizim üçün heç ol­ mazsa, yarı idi . Rusiyanın bize qarşı imperiya siyasetinin esas xettinin biri Türk dili­ ni parçalamağa yöneldilmişdi . Bu cür siyaset xette her hansı bir imperiya­ da olmamışdı. Rusiya Akademiyası bu mesele ile ayrıca meşğul olur, tek­ liflerini hakimiyyete teqdim edirdi. İşğal altına alınmış ölkeleri me'mur­ alim, casus-alim şebekesi bürümüşdü . XIX yüzilin başlanğıcında Rusiya siyasi-elmi edebiyyatında Türk sözü artıq ayn-ayrı anlam daşıyan iki şe­ kilde yazılırdı : ı.

mı-opk [t(y)urk] , cemde- mı-opku [t(y)urki]

2 . mypok (turok) , cemde- mypku (turki) . B irinci anlamda daha çox Azerbaycan ve Qafqaz Türkleri nezerde tutulur, ikinci anlamda ise Osmanlı Türkleri . Ancaq bu iki anlam tez-tez qatışdırılır, bir müellif birinci anlamı bütün Türk dillilere ai d etdiyi hal da, başqa bir müellif yalnız Rusiyanın tabeliyinde olanları t(y)urk adlandırır, başqa birisi Rusiyada yaşayan Türkleri be'zen tatar, be'zen Türkmen , be'zen monqol deye yazırdılar. Rus imperiyasının yüksek dövlet idaresin­ de işleyen ve Rusiyanı n Yaxın Şerq siyasetinde feal çalışan imperiyanın polkovniki , geniş bilik sahibi Abbasqulu ağa Bakıxanovun "Gülü&tani­ İrem" eserin söykenmekle bu iki sözün o zamankı me'na çalarlarını aydın göre bilerik: " . . .jiteli Balkara i okrestnıx s nim Çeqema , Baksana, B izenqi i dru­ qix qovoryat na yazıke tyurki kumukskoqo nareçiya , çto sxodstvo etix na­ rodov. (seh. ı4- ı 5) = Balkarın ve onunla qonşu Çeqem , B aksan , Bizenqi­ nin ve başqa (yerlerin) ehalisi t(y) ürk dilinin kumuk lehcesinde danışırlar ki , bu da xalqların eyniliyini gösterir" . İkinci misalın (iqtibasın) böyüklüyüne göre oxucu bizi bağışlasın , ancaq buna mecburuq ! " . . . çetıre derevni tabasaranskie-Maqartı , Maqra52


qa, Xuçni i Çirax , vse maqalı Uluç i Terekeme, po oboim storonam Der­ benta, ravno kak sam qorod , maqalı Tip , Myuskyur, Şabran , qorod Kudi­ al (Kuba) i ostalnıe maqalı Ş irvanskie s Salyanom , şest dereven bakinskix terekeme i ves uezd Şekinskiy qovoryat na yazıke tyurki,çto svidetelstvu­ et ob ix proisxojdenii ot tyurak, manqalav i tatar. Na etom tyurkskam nareçii qovoryat ponıne v Armenii, çasti Qruzii Azerbaydjane i vo mnoqix persidskix (?) oblastyax . Eta nareçie srednee mejdu nareçiyami turetskim i djaqatayskim , kumıkskim i noqayskim , i nareçie eta do six por ne imeet qrammatiki " (sehife . 25)= Dörd tabasaran kendi- Mağartı , Mağraqa, Xuçni , Çiraq, şeherin özü de daxil olmaqla Derbendin her iki yanı boyunca bütün Uluç ve Terekeme mahalları , Tip , Müskür, Şahran mahalları , Kudial (Kuba) şeheri , Salyanla birge Şirvanın qalan mahalları , Bakı terekemelerinin 6 kendi ve bütün Şeki uyezdi t(y) ürki dilde danışırlar ki , bu da onların Türklerden (tyurok) , monqollardan f ve tatarlardan töremeleri haqda şehadet verir. Ermenistanda, Güreüstanın bölgelerinde, Azerbaycanda ve bir çox fars vilayetlerinde hele de bu Türk lehcesinde danışırlar. Bu lehce Türk (turetskoy) , cağatay , kumık ve nogay lehceleri arasında onlardan en ortacıldır ve bu lehcenin indiyedek qrammatikası yoxdur" . Üçüncü misal Bakıxanovun öz eserlerinin dili haqqındadır; o, hele yazır: 1 . Ri yaz al-Kuds na tyurkskom yazıke v XIV qlavax . . . 9 . Melkie stixotvoreniya na arabskom , persidskom, turetskom i tatarskom yazıkax , (seh . 206-207) . 1 . Riyaz el-Qüds , Türk dilinde , 14 fesilde . . . 9. Kiçik şe'rler, ereb , fars , Türk ve tatar dillerinde. Birinci misaldan aydın olur ki , hele o zamanlar "Türk (tyurk) dili rusdilli edebiyyatda bölünmez bir anlam daşıyırdı . Sonralar rusdilli edebiyyatda bu sözü çox-Çox çözeleyib onu "Türk dilleri " ( tyurskie yazıki) , sonra "Türk dilleri qrupu" , ya da "Türk dilleri ailesi" adlandırdılar. Bir çox hallarda "Türk ve tatar dilleri" de işledilirdi . İkinci misalda bir yerde "Türki dilinde " , başqa bir yerde "Türk (tyurk) lehcesinde" şeklinde gösterilmişdir. "Türki dilde" damşan yerli e halinin (Azerbaycan ve Qafqaz Türklerinin ) menşece Türkler (Turki " 53


yox , "tyurok), monqollar ve tatarlardan törediyi de ayrıca vurğulanır. Bi­ rinci misalda kumuk lehcesi Türk dilinin bir lehcesi kimi gösterildiyi halda, ikinci misalda "Türk lehcesi" başqa lehceler, o cümleden kumuk lehcesi üçü n bir merkezleşdirici , lehceler arasında bir bağlayıcı ve bütün Qafqazda ünsiyyet vasitesi kimi teqdim edilir. B akıxanov qeyd edir ki , bu lehcenin indiyedek qrammatikası yox­ dur, ye'ni yazılmayıb . Ayıq oxucu elmin siyaset adına, siyaset "xatirine" nece dolaşdırıldığını aydın , açıq görür. Ve görür ki , burada esas meqsed Azerbaycan Türklerinin dilini Türk dilinden , neyin babasına olursa olsun qoparıb (!) ona yeni bir ad- qondarma ad qoymaqdır. Orta seviyyeli filo­ loq da bilir ki , qrammatika dil haqqında elmdir; e ger her han sı bir lehce­ nin qrammatikasını yazmağa cehd gösterilirse , demeli , ya o lehcenin qrammatikası onun daxil olduğu dilin qrammatikasını " menimseyecek" , ya da bu lehceden zorla, hansısa bir meqsed üçün dil düzeltmek , onu dil kimi qeleme vermek lazım gelecek. Üçüncü misalda mesele bir qeder de aydınlaşır. Bakıxanovun özü­ nün tertib etdiyi siyahıda birinci eserini Türk dilinde (na tyurskom yazı­ ke) yazdığım bildirir. Hamımıza bellidir ki, bu eseri müellif Türk dilinin Azerbaycan lehcesinde yazıb . O, eserlerinin siyahısının doqquzuncu nörnresinde kiçik şe'rlerini hem de Türk (turetskom) ve tatar dillerinde yazdığım bildirir. Belli olduğu kimi , Bakıxanov tatar dilinde şe'r yazma­ yıb . O , burada da tatar dili dedikde, Azerbaycan Türklerinin dilini "turets­ kom" dedikde yalnız Osmanlı imperatorluğunda yaşayan Türklerin dilini nezerde tutur. Ele çıxmasın ki , biz burada Bakıxanovun nece dolaşdığını göster­ mekle onu tenqid etmek fikrimiz var. Yox , esla yox. Bizim esas meqsedi­ miz Rus imperiyasının ELMİ öz işğalçılıq siyasetini göre nece , hansı yol­ lar ve hansı merhelelerle saxtalaşdırdığını , elmin (ayrıca olaraq da tarix, etnoqrafiya ve filologiyanın) siyasete nece qurban edildiyini ve verildiyi­ ni göstermekdir. Bakıxanov ise bilikli alim ve imperiyanın yüksek rütbeli me'muru olduğu üçün , onun yaradıcılığı bizim araşdırmamıza tutarlı nü­ munelerden biridir. Onun bir eli siyasetde, bir eli elmde idi . O, me'mur­ alim tebeqesinemi deyek, qrupunamı deyek , daxil idi . Yazıqmin yazıq, bu me'mur-alimler, ya da alim-me'murlar hemişe ikilik arasında qalmış, tez­ tez ya bilerekden, ya da bilmeyerekden çaşmış , aldanmış , aldadılmış ve xalqı da çaşdırmış , aldatmışlar, Yazıq , ne yazıq ki , bu növ alim54


me'murlar bu günümüzde de az deyil . Azerbaycan Elmler Akademiyası­ nın akademikleri-İqrar Eliyev, Ağamusa Axundov ve onların bir çox da­ vamçıları bu zümredendider. Araşdırdığımız meselenin bir az da derinliyine baxaq. XIX yüzilin birinci yarısında Rusiyanın siyaset alim-ekspertleri Azerbaycan ve onun xalqı haqqında merkeze yazırdılar ki , buranın ehalisi Türkdür ve özlerine de Türk deyirler. Onların menşei Türk, Türkmen , tatar, oğuz ve monqol­ larla sıx bağlıdır. Rusiyanın tebeeliyinde olanları ya oğuz, ya da tatar ad­ landınnaqla onları Türklerden ayırmaq olur!! Başqa bir hesabatda ise teklif edilirdi ki, onları ölkenin adına uyğun azerbaycanlı (azerbaydjantsı, aderbaydjantsı) adlandınnaq daha doğru (oxu: imperiya meqsedlerine daha yararlı) olardı . Beli, xalqın "Türk" adını " azerbaycanlı" adı ile evez etmek fikri ele Türkmençay müqavilesi bağlanan andan meydana çıxmışdı . Krım müharibesinden imperiya sonra xalqımızın ve dilimizin adının deyişdirilmesine yönelik cehdini daha da artırdı . Teklif olunan monqol , Türkmen ve oğuz adları rusdilli edebiyyat­ da daha görünmürdü . En çox üç ad: Türk, tatar, azerbaycanlı adları işledi­ lirdi . On doqquzuncu yüzilin sonları , iyinninci yüzilin başlarında Azer­ baycanın gerçek aydınları daha çox "Türk xalqı" , "Türk dili" yazdıqları halda, imperiya xidmetçileri tatar xalqı , tatar dili , azerbaycanl ı , Azerbay­ can dili yazırdılar. Rusiya onun terkibinde yaşayan Türkleri dörd yere bölmüşdü: I . Qazan tatarları; 2. Krım tatarları; 3 . Qafqaz tatarları (Azer­ baycanın quzeyinde , Ennenistanda ve Güreüstanda yaşayan Türkler de buraya daxil idi); 4. Sibir tatarları . Sade bir misal: Güreüstanın Qori şehe­ rinde Qori seminariyasının yanında Rus-Türk mektebi açıldı , adı ise "rus­ tatar mektebi " qoyuldu . Sonralar bu mekteb görkemli Azerbaycan aydını Firudin bey Köçerlinin zehmeti neticesinde Azerbaycanın Qazax şeherine köçürüldü ve adı deyişdirilib "Rus-Türk mektebi " edildi . Başqa bir misal: hele vaxtı ile Settarxan herekatına bir yazısında to­ xunan Lenin yazırdı ki , Qafqaz tatar yarımziyalı/arı rus tebeesi olduqları­ nı yaddan çıxararaq Tebriz herekatına yaxından kömek ve onda iştirak �dirler. 1 9 1 8-ci ilde Azerbaycan Demokratik Respublikası (Azerbaycan Xalq Cumhuriyyeti) yarananda xalqın ve onun dilinin adı "özüne qayta­ nldı" . "Tatar dili " , "Azerbaycan dili" ifadeleri daha işiedilmedi . 55


Gösterdiyimiz kimi , "Azerbaycan dili" , " azerbaycanlı" ifadeleri Türkmençay müqavilesi dövründe teklif edilse de , bu teklifi Rus imperi­ yasının davamı olan Sovetler Biriiyinde imperiya siyasetinin en quduz davamçısı Stalin yerine yetirdi . Onun emri ile dilimiz "Azerbaycan dili" adlandırıldı . Bu haqda çox yazıldığına göre , elave araşdırmaya ehtiyac duymuruq. Yeri gelmişken , gösterek ki , Azerbaycanın güneyinde Tür� dilinin durumu bam-başqa olmuşdur. Orada hakimiyyet uzun müddet Türk Qa­ carların elinde idi ve Türk dilinin adının deyişdirilmesi Qacarların siyase­ ti üçün ele bir ehemmiyyet kesb etmirdi . Qacarlardan sonra da Pehleviler ve fars şovinistleri Türk dilinin varlığını danmamışlar. Ancaq orada başqa siyasete el atmışlar. Pehleviler dövründe ve ondan sonra da bele bir qondarma nezeriyye ortaya atılmışdı ki, bes , sen deme, Azerbaycanda, Fars , Xorasan ve başqa eyaletlerde yaşayan Türkdilli xalqlar evveller, uzaq keçmişde menşece irandilli (?) olmuşlar, yalnız XI-XII yüzillerde Selcuq imperiyası dövründe Türkleşerek ( ! ) öz menşelerinden uzaqlaş­ mışlar . Demeli , bu xalq (Azerbaycan Türkü) bu gün dilce Türkdilli olsa da, esiinde İranmenşeli , yaxud hind-avropa menşelidir. Ye'ni farslarla bir kökdendir. Bu ise Türklerin kökünden danılması , yaxud kökünden qazıla­ raq assimilyasiya edilmesi demek idi . Ulu önder Memmedemin Resulzade 1 925-ci ilde yazırdı : "Rusiya idaresindeki müselmanlara " TÜRK" dedirtmek indi qazanılmış bir savaş­ dır! " . Bu fikrin bir davamı kimi deye bilerik: bu gün Azerbaycan Türkü bütün dünyada özünün milli menşe , milli dil ve milli varlığını derk ede­ rek Birlik, Bütövlük, Azadlıq, İstiqlal ve Demokratiya uğrunda savaşı qa­ zanmaq üçü n hazırlaşır. Uğur ola, ey Türk! EBÜLFEZ ELÇiBEY KELEKİ, 1 2 .02. 1 996

56


FARS ŞOVİNİZMİ Bu yazını yazarken Fars şovınızmının cikinden-bikine her neyi varsa, açıqlamaq , ya da işıqlandırrnağı düşünmedik. Çünki bu , çox böyük, mürekkeb ve çetin bir meseledir. indi ye dek Rus şovinizmi , Alman şovinizmi , İtaliyan şovinizmi haqqında çox yazılıb , çox deyilib , bu şovinizmler, demek olar ki , dağılıb , Rus şovinizmi ise son günlerini yaşayır! Bu sadaladığımız milletler şovinizmin tekce başqa xalqlar üçün deyil , özleri üçün de nece böyük facie ve felaket getirdiyini görmüşler. Çin şovinizmi haqda da çox yazılıb, çox deyilib . Ne fayda ki , Çin hakim daireleri hele de deyilenlerden h eç bir netice çıxarrnayaraq , Çinde­ ki başqa xalqları ezir, assimilyasiya edir, etdiyi vehşiliklerle öz xalqını da acınacaqlı, çıxılmaz duruma sürükleyir. Fars şovinizmine geldikde , o, dünyanın en yaramaz , en alçaq tebietli şovinizmidir! En pisi de budur ki , fars şovinizmi haqqında, bir-iki yazını çıxsaq , deye bilerik ki, ne yazılıb, ne deyilib , ne de qınanılıbdır. Ona göre de , bu gizli saxlanılmış xestelik başqa xalqlara ezab ve işgence vericidir­ se , Fars xalqı üçün xerçeng xesteliyine çevrilmişdir! Şovinizm Farsları ta­ rixin bataqlığına atmışdır ! Ölüm ayağında olan Fars şovinizmi farsları bu bataqlıqdan qurtarrnaq yolunu düşünmek evezin e , onlara yaxın qonşu olan Azerbaycan, Xorasan , Qoşqay Türklerini, "Körfez ereblerini " , imkan olarsa, iraq , Suriya, Duruz ve Seudiyye ereblerin i, kürdleri , beluç­ ları ve başqalarını da bataqlığa cinayetkarlığa ve sonda ölüm ayağına sü­ rüklemeye var gücü ile çalışır, deriden-qabıqdan çıxır. Diqqet ! Diqqet ! Gelin qurtuluş yolunu axtaraq ! Bunun üçü n de ilk önce Fars şovinizminin bütün çalarları araşdırılmalı, ondan zerbe alacaq xalqlar ayıq salınmalıdır. Ona göre de, biz bu yazıda Fars şovinizmi haq­ qında yalnız ve yalnız yığcam bilgi verib tezisler şeklinde çıxış etmeyi 57


gerekli bildik. İnanırıq ki , bu qorxulu xesteliye insanlar, cemiyyetler, alimler, siyasetçiler e'tinasız qalmayacaq, Fars şovinizminin maskas ı yır­ tılacaq , onun iç üzü açılıb dünyaya çatdırılacaq , bu xestelikden qurtuluş yolu tapılacaqdır. Bir zamanlar, aşağı-yuxarı 15 il önce Sovet rehberiiyinin bele bir fikri geniş yayılmışdı: "Biz eger mehv olacağıqsa, onda tek mehv olma­ yacaq , çoxlarının ayağından tutub, onları da özümüzle beraber denizin di­ bine aparacağıq ! " . Bunu bilen dünyanın ağıllı insanları önceden ele ted­ birler tökdüler ki , onların neticesinde beşeriyyet sovet dehşetinde n , qanlı sovet terrorundan canını qurtara bildi . Rus şovinizminin balaca modeli olan, ondan qoca ve iyrenc olan Fars şovinizminden qurtulmaq, Rus şovinizminden qurtulmaqdan asan­ dır, eger Sovet İttifaqına qarşı fealiyyete oxşar tedbirler bu gün İrana­ Fars şovinizmine qarşı heyata keçirilerse! Haqqın yolu ile yürüyeniere Ulu Tanrı yar olsun ! Ey insanlar, sizi and verirem insanlığımza ve sevdiyİnize ! Susma­ yın ! Fars şovinizmini ifşa edin, ona xidmet edenleri bu yoldan çekindirin , haqq yoluna sesieyin ve getirin ! Xalqın ve Haqqın yoluna gelmeyeniere le'netler olsun ! Fars şovinizmi öz adı ile deyil , daha çox "İrançılıq" adı altında per­ delenerek çıxış etmiş ve edir. Buna göre de , onu "Fars-İran şovinizmi" adlandırrnaq daha düzgün olardı . Bunların arasında kiçik formal ferq olsa da, esiinde mahiyyetce eyni mesleke xidmet edir. Be'zi "irançılar" bele iddia edirler ki , guya irançılıq ideyasını "eger buna ideya demek müm­ kündürse) daşıyanlar Fars şovinizmine qarşıdırlar, onlarla barışınazdırlar ve s . ve i.a. Yox , cenab Fars şovinizminin " irançılıq" perdesi altında giz­ lenen daha tehlükeli xidmetçileri (be'zileri ise aldanmış yazıq) , siz ya bil­ meyerekden , ya da bilerekden aldanırsınız . Bilmeyerekden aldanırsınızsa, besiret gözlerinizi açın, bu siyasi korluqdan canınızı qurtarın . Biletekden aldanırsınızsa , onda siz bu alçaq tebietii şovinizme xidmet etmekle , in­ sanlığa xeyanet eden en yaramaz cinayetkarlarsınız ! Siz deyirsiniz ki , İran indiki İran İslam Cumhuriyeti adlanan ölkedir ve burada yaşayan bizlerin vetenidir. Çox uzaq keçmiş olsaydı , de yerdik ya xeberiniz yoxdur, ya da yadınızdan çıxıb . Vur-tut 8 il bundan qabaq Sovet İttifaqında yaşayan Rus şovinistleri ve onlara xidmet edenler de 58


(bu şovinistler ve onların xidmetçileri içerisinde Ruslar, Türkler, Ukray­ nalılar, Yehudiler, Ermeniler, Gürcüler, Polyaklar, hetta bu gün Rusiya ve ya da rus şovinizmi ağalığına qarşı qehremanlıqla döyüşen bir milyon­ luq çeçen xalqıdan olan satqın çeçenler de var) deyirdiler ki , Sovet İttifa­ qı başqadır, Rusiya imperiyası başqa, Sovet İttifaqını qorumaq , saxlamaq başqadır. Rus şovinizmini müdafie etmek başqa. Biz rus şovinisti deyilik, Sovet vetenseverleriyik (patrioluq) , olsa-olsa hem de Rusiyanı ve rusları sevirik, burada ne qebahet var? Bu adamlar Ukrayna, Azerbaycan , Gür­ cüstan , Qazaxıstan ve s . ölke ve xalqların Rusiya terefinden işğal edildiyi günleri , "biz Rusiyanaı sevirik, ona könüllü birleşmişik" deye bayram edir, xalqları zor ve qorxu alatın da çalıb-oynamağa mecbur edirdil er. B ilirsiniz dünyada alçaqlığın, vehşiliyin ve menevi exlaqsızlığın en murdar bir şekli ne nedir? Odur ki , aclıq , yalavaclıq, ezab , işgence ve zülme me'ruz qoyduğun insanlara ve ya xalqa, millete emr edesen , onları mecbur edesen ki, dur çal , oxu , oyna ve de ki , men xoşbextem " , dur zalı­ ma deki , mene zülm yox se adet getirınİsen ! ! Bele sorsaq ki , kimdir zalım? Min illerdir ki , dünya müselmanları "Allah mezluma (zülm olunana) kömek, zalıma (zülm edene) lenet elesin . Zalımın cezasını versin ! " deye dua edirler Altıyüz il bundan qabaq dahi İbn Haldun ( 1 332- 1 406) dünya­ da tanınmış "Müqeddime" adlı eserinde yazmışdır: "İndi haqsız olaraq Yergi toplayan tehsil me'murları zalımdır, artıq vergi toplayanlar zalımdır, Yergini yağma edenler zalımdır, xalqa haqlannı vermeyen/er, başqası­ nın mal ve mülkünü qesb edenler tamamile zalımdır. Bütün bunlar haki­ miyyetin maddesi olan cemiyeti yırpıdar, en böyük zereri de dövlet çeker" . Böyük tarixçi , hüquqçu, sufi , filosof-sosioloq , seyyah , diplomat, si­ yasetçi , alim İbn Haldunun sözüne- "xalqın haqlannı vermeyenler tamam zalımdırlar! " - kimse e'tiraz ede bilmez . Ancaq bütün bu deyilen­ lerle yanaşı , bu gün qırx milyonluq Azerbaycan xalqının taleyi ele zalım­ ların eline düşüb ki, onların növünü , cinsini , zatını ve sifetini müeyyen etmek çox çetindir. Azerbaycan xalqının hem quzeyde , hem güneyde haqqını vermeyen zalimlar, hem de bu xalqın haqqını yeyirler; var­ yoxunu , şeref ve namusunu , yurdunu-yuvasını herraca qoyurlar; döyür, ;.öyür, zindanlara atır, öldürürler; dilini , medeniyetini elinden alıb , milli kyaqetini ezirler; qul , köle zencirine qandallayıb , ruhunu çeyneyirler; ac59


yalavac , yas içinde saxlayır ve deyirler: çal, oyna bizlere dua et, de ki, siz imamsmtz, siz dahiler dahisisiniz, mehz sizlerin kölgesinde biz bu dünya­ da-cennetde firavan yaşayınq ve sizlerin sayesinde de cennete gedeceyik! Ah , zalımlar zalımı , siz sekkiz qat zalimlar, siz yüz qat zalımlar , siz bilmirsiniz ki , ziilm yerde qalmaz, siz bilmirsiniz ki , zülm ile abad olan edi ile herbad olar bir gün, siz bilmirsiniz ki , zaltmın zülmü varsa, mezlu­ mun da aht , Allahı var! Siz bilmeseniz de , bilmek istemeseniz de Tanrı görür, bilir. Heqq-hesab günleri yaxındadır ! Sözsüz ki , bu , Tanrının işi­ dir, ancaq Tanrı bu işleri-edaleti , haqqı yerine qoymağı haqq adamlarına tapşıracaqdır ! Azerbaycanın ü ç böyük düşmen i olmuşdur: 1 ) Parsa; 2 ) Ereb xila­ feti; 3) Rusiya. Bu Parsa (Pars , Peres , Persida, Persiana, Parsua, Persiya , Fars ve başqa şekilleri de var) haradır ve nece yaranmışdır? Tarixe derinden baxsaq , aydın olar ki , Parsa-Farsların yaşadığı yer, Fars ölkesi-demekdir. Pars bir toplumun adıdır. Yunanlar onlara pers , perse , perses deyirdiler. Ereb lerde "p" sessizi (samiti) olmadığına ve ereb dilinin ses uyğunluğuna göre onu "f" sessizi (samiti) ile evez etmiş , p arsa Fars demiş ve o cür de yazmışlar. Ele buradan da, ayrıca da olaraq ereb­ İslam ağalığı dövründen (VII-XII yüziller) Farsların özleri de daxil ol­ maqla , Türkler erebler ve başqa xalqlar da parsa sözünü Fars sözü ile evez etmişler. Yunanlar ve Bizanslar öz qedim ifadelerini deyişdirmeye­ rek , parsları pers , persus deye tanımaqda ve yazmaqda davam etmiş, bu­ radan da avropa dillerine ve rus diline bu söz "pers " şeklinde keçmiş ve özüne möhkem yer qazanmışdır. Ermeni dilinde "f" sessizi (samiti) olma­ dığına göre , ermeniler "Fars " yox , "pars" deyirler. Efqanıstan , Hindistan ve Orta Asiyada "pars" ve "Fars " her ikisi işledilir. VII-IX yüzillerde İslam dinini qebul etmeyen yüzminlerle maqlar (zerdüştüler) köçüb Hindistana getdiler. Onların çoxu Fars (pars) olduğu üçün onlara bu gün de parslar deyilir. Bir me'lumata göre , onların sayı 1 00 min , başqasına göre 1 50 mindir. Azerbaycan ve Anadolu (Kiçik Asiya) Türkleri ister danışıq, ister yazıda ereb dilinin te'siri altında yalnız "Fars " sözcüyünü işlediler. Orta çağlarda parsdan dönüb Fars olan , indi ve özlerini daha çox "İrani, iraniler" adlandıran parslar miladdan qabaq IX-VIII yüzillerde 60


Hind çayının aşağı hövzesinden-qedim ata-baba yurdlarından axın-axın köç ederek Elam dövletinin torpaqlarında yerleşmişler. Hindistan kökenli Farslar Türk dilli elamların himayesine sığınaraq, Ümman denizi sahille­ rinde , Besre körfezinin quzeyinde meskunlaşaraq buralarda özlerine yeni veten qazandılar. Eradan qabaq VII yüzilde indiki Ş iraz şeheri yaxınlığın­ da, daha çox bir eraziye toplaşan parslar bir böyük tayfa ittifaqı halında birleşdiler. Onların bir erazide toplaşıb , bir inzibati erazi yaratmalarını Elam dövletinin siyaseti tel eb edirdi . B ele ki , el arnlar indi ki Ş irazdan 50 km quzey doğuda şeher saldırmış , onu yeni eyaletin paytaxtı etmişdiler. Hernin şeher ve onu ehate eden eyalet parslarla meskunlaşdırılmışdır. Sonralar hakimiyete gelen pars sülalesi Ehemenilerin (Haxamanişi) nü­ mayendesi I Dara (522-486) bu şeherqesebeni yeniden qunnuş ve Ehe­ menilerin esas paytaxtına çevirmişdir. Bu şeher Parsa adlanırdı , onu ehate eden torpaqlara da Pars ey aleti deyilirdi , Me hz bu şehere yunanlar Perse­ po li s , eyalete i se Persiada , ya da Persiana deyirdiler, bu da "Pars ölkesi" , yaxud "Pars şeher-dövleti " me'nasına gelirdi . Parsanın ilk özülünün qo­ yulmasında elamlar esas rol aynasalar da onun inkişafı ve müsteqil dövle­ te çevrilmesinde parslar Midiyalılara minnetdardır. Bele ki , dediyimiz kimi , parslar elamların vassalı idiler. Elam dövletinin tenezzüle uğramasında Assuriya ilkin sebeb olmuş­ dur. Assuriya hökmdarı Aşşurbanipal miladdan önce yeddi kere (665 , 655 , 652 , 648 , 646 , 645 , 640 , 639-cu iller) Elama basqın yapıb , onun bir çox eyalet ve şeherlerini xaraba qoydu , ehalesini qılıncdan keçirib, var­ yoxunu taladı. Assuriya bütün dörd yanını- Elam , Babil, Urartu , Suriya ve başqalarını qorxu ve zülm altında saxladığı bir dövrde Azerbaycan­ Yıidiya dövleti meydana çıxdı . Midiya dövleti ve tarixi haqda müxtelif fikirler ve mübahiseler var­ dır. Ancaq biz qeti bu fikirdeyik ki , Midaya Azerbaycan-Türk dövletidir. \1idiyanı teşkil eden altı böyük el Türk elleri idi . " Midiya ölkesi " (kur midiya) ifadesine miladdan önce 9-cu yüzilin başlarında Assur yazıların­ da rast gelinir. Midiyalılar miladdan önce 14- 1 3-ci.i yüzillerde , belke de ondan daha qabaq iki çayarasında tanınırdılar. Bütün tarix qaynaqları ve çağdaş tarixçiler m. ö. birinci minilliyİn başlanğıcında Azerbaycanda merkezi Urmiya gölü yaxınlığında yerleşen Manna dövletinin olduğunu , . e bu dövletin Azerbaycan-Türk dövleti olduğunu qebul edirler. Bununla yanaşı , Midiya ellerinin-tayfalarının Erdebil-Qezvin-Zencan-Hemedan 61


boylarında yaşadığını , gah Mannaya daxil olub , gah da müsteqil fealiyet gösterdiklerini, Mannalılar zeifledikce Midiyalıların güclendiyini tarix mübahisesiz qebul edir. Sadece olaraq Manna yüzillerle Ass ur, Babil ve Urartuya qarşı daim müharibelerde olmuş , m. ö. yeddinci yüzilde B abil , Elam, Manna, Assur ve Urartu bir-biri ile müharibelerde tenezzüle uğra­ mış , bu müharibe sehnelerinden bir qeder uzaqda qalmış Midiyalılar öz güclerini bir yere toplamış , tam müsteqil dövlet yaratmış , Hemedanı (Ek­ batanı) özlerinin paytaxtı ederek Elam ve Babili meğlub ve özlerine müt­ tefiq ederek, Assuriyanı darmadağın etmişler. "Hökmdarlar hökmdarı" adlanan Midiya hökmdarı Kiaksarın dövründe (m.ö. 625-585) Midiya şanki her hansısa bir olağanüstü gücün yardımı ile , Elamı, Mannanı, Ba­ bili , Assuriyanı, Urartunu feth etdi , Lidiyanı özünden asılı duruma saldı. Elamların bir canişini olan Ehemeniler ve onların idareçiliyinde olan Parsa Midiya dövletinin terkibine qatıldı . Gösterdiyimiz kimi Parsa önce Elamın bir eyaleti idi , Ehemen de 1 oranın canişini . Bundan istifade eden parslar ilk önce Elamın şerqine ve merkezine yayılırdılar. M .ö . yeddinci yüzilin başlanğıcında Assuriya tere­ finden meğlubiyete uğrayan Elamın zeifliyinden yararlanaraq , ona zerbe­ ler vurur, öz nüfuslarını artırırdılar . Ancaq bütün xeyanet ve çabalarnalara baxmayaraq Ehemenin (sülalenin banisi) ve onun oğlu Çişpişin (675640-cı iller, m.ö.) canişiniiyi dövründe elamın hakim nüfuzu Parsanın üzerinde qalırdı . M .ö . 640-639-cu illerde Elamla Assuriya arasında olan savaşda Çiş­ pişin oğlu ve varisi I Kir Elamın vassalı kimi vuruşurdu . Belli olduğu kimi bu müharibede Elam tam meğlub olmuş, onunla yanaşı "Persumaş hakimi" I Kir de meğlublar sırasında idi . I Kir (m.ö. 640-604-cü iller) oğ­ lunu Assuriya hökmdarı Aşşurbanipalın yanında girov qoyaraq , keçmiş hamisi ve ağası , indi meğlub Elama qarşı çıxır, daha doğrusu ona arxadan zerbe vuraraq, Elamın Anşan şeherini ve Anşan vilayetini öz eline keçi­ rir. Bu zaman Kiaksar Anşan ve Parsanı ıutur, Ehemeniler nominal cani­ şin hakimiyyetlerini itirir, önce Elamın xidmetçileri olan Ehemeniler bun­ dan sonra Midiya hökmdarına xidmet edirler. Midiya hökmdarı , daha doğrusu imperatoru yenilmez Kiakser ölen­ den sonra onun yerine oğlu Astiaq keçir (hakimiyet ilieri m.ö. 585-550) . Astiaqın hakimiyeti dövründe de Midiya Y axın ve Orta şerqin en güclü imperiyası idi . Ancaq 6-cı yüzilin ortasında Midiya imperiyasına qarşı 62


xarici gücler mübarizeye başlay ır, Babilistan , İ skit, Kas (gaz) ve saklar Midiyanın hüdudlarına müdaxile edirdiler. Bundan İ stifade eden parslar daxilden çevriliş hazırlayırdılar. Parslar bu anadek Midiyanın merkezi Ekbatanda özlerine müeyyen yer gazanmış, hetta Astiagın sarayında mövge tutmuşdular. Ehemenilerin başçısı II Kir sarayda güclü nüfuz ga­ zanmı ş , bir sıra eyanları müxtelif yollarla ele almışdı . Bu zaman Astiagın ordu başçısı Harpag da hökmdara garşı gizli mü­ barize aparırdı . Azerbaycanın guzeyinde gedimden yaşayan Kaslar (gaz­ lar) Midiyaya garşı müharibeye başlay ır. Astig kaslara garşı II Kirin baş­ çı lı ğı altında güclü bir ordu gönderir. II Kir xeyanet ederek, kasların terefine keç ir, onlarla s azi ş bağlay ır, birlikde Midiyaya garşı müharibe aparırlar. Müharibe m. ö . 533-cü ilden 550-ci iledek, 3 il davam edir. Bu üç il erzinde Türk kaslarla Türk midiyalılar bir-birini gılıncdan keçirir. Ancag midiyalılar yene de meğlubedilmezliklerini saxlayırdılar. Bu anda ikinci böyük xeyanet baş verir. Ordu başçısı Harpag saray çevrilişi edir. �1 .ö. 550-ci ilde kas ve pars birleşmeleri Hemedana (Ekbatana) girir ve :\stiag öldürülür. Herodot yazır ki, Astiag ölüm ayağında Harpaga deyir: "Eger senin menimle edavetin var idise başga cür edeydin . Ancag sen , x.eyanet edib hakimiyeti bu eclaf parslara satdın ! " . Beli, bu çox böyük bir tarixi xeyanet idi . Harpagın ve Kirin xeyaneti kas-sak Türklerinin hücum­ ları neticesinde Azerbaycan-Türk dövleti Midiya-imperiyası sügut edi , parslar hakimiyeti ele keçirdiler. Bu üç güvvenin içerisinde gelebeden ya­ rarlanan yalnız II Kir-parslar oldu; II Kir Astiagın oğlan nesiinin olmadı­ ğını görüb , onun gızı Amitadanın erini e'dam etdi ve Amitadaya zorla ev­ lendi . Bununla da o, Midiya taxt-tacının "varisi" oldu . Tarixde ilk defe olarag Türk dövletinin başına parsların nümeyendesi keçdi , II Kir Midiya ımperiyasının hökmdarı oldu . O, imperiyadakı çaxnaşmaları aradan gal­ dırıb, hetta Lidiyanı da işgal edib, Midiyaya gatdı. O , Azerbaycanı bütöv­ lükde Midiyaya birleşdirmek üçün , ölkenin guzeyine hücuma keçdi. \ l .Ö . 530-cu ilde kas-sak ve bas-sak (massaket) Türkleri ile döyüşde meğlub oldu. Massakların gadın hökmdarı II Kiri meğlub edenden sonra tarixde yazılı revayete göre , onun başını kesib , ganla dolu bir tulumun i ç ine salmış ve demişdir: "Senki gan içmekden doymurdun , indi doyunca iç � ll .

II Kirden sonra onun yerine oğlu II Kambiz (m.ö. 530-522) keçir, ondan sonra ise II Kirin başga oğlu ve Kambizin gardaşı Bardi keçir. Bu 63


zaman Midiyalılar hakimiyeti yeniden ele keçirmek üçün Qaumatanın başçılığı altında qiyam qaldırırlar. Hakimiyetin parsların elinden çıxdığı­ nı gören I Dara Bardiye sui-qesd düzeldib , onu öldürtdürür ve o, da II Kirin yolu ile gederek , II Kirin qızı Atossaya zorla evlenir ve "qanuni varis" olur. I Dara (m. ö . 522-486) imperiyada baş qaldınnış bütün üsyan ve se­ paratçı herekatları boğur, Midiya imperiyasını berpa edir. O, Parsa şeheri­ ni yeni paytaxta çevirir, bununla da Midiya dövletinin hakimiyet qurğusu başdanbaşa parslaşdırılır. İmperiyanın dörd paytaxt şeheri-Hemedan (Ek­ batan), Suz, Babil ve Parsa (Persepolis)- olmasına baxmayaraq , parsların esas merkezi Parsa (indiki Şirazın yaxınlığında) idi , onlar Parsadan quze­ ye yayılınağa başlamışdılar. Ehemeniler sülalesinin I dövrü canişinlik, II Kirden başlayaraq hökmdarlıq dövrü olsa da, dövlet para (Fars) dövleti deyildi . Mehz I Da­ ranın dövründe dövlet parslaşmağa başladı. Pars şovinizmi ele bu dövr­ den özünü açıq şekilde büruze verdi . I Dara imkanı olan bütün menseble­ re parsları te'yin etdi . Ordu esasen Midiyalı Türklerden ibaret olsa da, imperiyanın hereketverici qüvvesi Türkler olsa da , hakimiyet tam parslaş­ dırıldı . Pars eyanlarına hedden artıq imtiyazlar verildi . Parsların ekseriye­ ti vergiden azad edildi . Mixi yazılarını Manna, Elam ve Midiyalılardan menimseyen parslar, get-gete Midiya medeniyetinin varisierine çevrilirdi­ ler. Fars dövletinin esasını Astiaqın ölümünden sonra (m.ö. 550-ci il) qebul eden tarixçiler sehv edirler. Hetta Fars şovinizminin son böyük nü­ mayendelerinden olan Mehemmed Rıza Pehlevenin gösterişi ile, onun ha­ kimiyeti dövründe bir İran teqvimi yaradılmış ; hernin teqvim II Kirin ha­ kimiyete geldiyi ilden başlayırdı . Buradan da birinci netice çıxır ki , demeli II Kire qeder Fars dövleti olmamışdır. İkincisi, kiminse hakimiye­ te gelmesi ile teqvimin başlanması hakim-şovinizmin bayağı mehsulun­ dan başqa bir nesne deyil . Üçüncüsü , tarixi saxtalaşdırıb , Midiya dövleti­ ni Fars dövleti saymaq kime ve neye gerekdir, şovinizmden başqa. Dördüncüsü , başını bir Türk qadın hökmdarı Tomrisin (Demirin) kesdiyi hökmdarın xeyanet neticesinde hakimiyete geldiyi tarix , hansı mentiqle bir xalqın-parsların (Farsların) teqviminin esası olmalı idi . Bütün bunlar Farsların özlerini bele çaş-baş qoyan kor şovinizmden doğur. Bütün bunlarla yanaşı , qeyd etmeliyik ki , parsların esl hökmdarı ve 64


parsları (Farsları) dünya tarix sehnesine çıxaran I Dara olmuşdur. Onun qızıl sikke kesdirmesi ve Parsada (Persepolisde) hökmdar iqametgahı tİk­ dirmesi Parsa dövletinin müsteqilliyine delalet edirdi. Parsların hakim ol­ duğu imperiyaya m . ö. 330-cu ilde Makedeniyalı İ sgender son qoydu . İs­ gender Parsanı (Persepolisi) yandırıb, xaraba qoydu. O , ümumiyetle pars eyanlarına amansız divan tutub , pars xalqına ele bir dağıdıcı zerbe vurdu ki, parslar bir de 500 ilden sonra öz qüvvelerini bir yere toplayıb yeni dövletde hakimiyete gele bildiler. Pars (Fars) şovinizmi bu meglubiyeti tarix boyu hezm edebilmemişdir. Ona göre de uydurmalar qondarıb özüne teskinlik vermiş, Fars xalqını aldadaraq ovundurmağa çalışmışdır. Bu uydurmalardan biri de budur ki, guya İskender Fars hökmdarlarından birinin qeyser Filippe gönderdiyi cariyeden olmuşdur. Bu cariye-keniz Filippe gönderilmezden önce Fars hökmdarından hamile imiş , Filipp bunu bilmemi ş , onu özüne arvad etmişdir. Demeli , İ skender Farsların tö­ remesidir. Daha sonralar, yeni ereb işğallarından sonra daha çox Fars ad­ lanan parslar islam dininin te'siri ile Makedeniyalı İ skenderi bir qeder de mifleşdirerek , onu başqa bir İ skenderle- İ skender Zülqerineynle evez etdi­ ler. Zülqerineyn iki menada yozulurdu: I . Zülqerineyn-erebce "iki qerine yaşamış" menasında, halbuki , Makedeniyalı İskender 33 il yaşamışdır, 2 . Zülqerineyn-erebce " iki buynuzlu" demekdir. Fars mif ve dastaniarında bunlar bir-birine çuğlaşmış , tarix heqiqetinden heç bir iz qalmamışdır. Parsları (Farsları) darmadağın ve qetl eden ve etdiren Makedeniyalı İs­ kender Farsdilli edebiyatın böyük , müsbet , bezen de peyğember suretine ( obrazına) çevrilmişdir. Parsların tarixde ikinci dövleti Sasaniler dövleti sayılır. Bir tarixçi kimi deye bilerem ki , parslar heç bir zaman dövlet yaratmamışlar. Onlar her hansısa bir dövletin terkibinde zaman-zaman o dövletin merkez qur­ ğusuna (dövlet aparatına) soxulmuş, müeyyen mövqeleri ele keçirmiş, fürset gözlemişler. Hernin dövlete her hansı bir uğursuzluq baş verende , ya da xarici ve daxili sebeblerden tenezzüle uğradıqda, Farslar xeyanet ederek dövlet çevrilişinde iştirak etmiş , sadece çarpışan qüvveler arasında xarici qüvvelerden destek alaraq hakimiyeti ele keçirmişler. Ehemeniler Midiya dövletinde , Sasaniler Parfiya-Arsak (Arşak) dövletinde, Büveyli­ ler (Builer)-evvel Ziyarilerin qoşun başçıları üç qardaş Ziyarileri devirdi­ ler-Abbasi xilafetinde , Pehleviler Qacar dövletinde , eyni şekilde dövlet çevrilişi ile ve xarici güclerin körneyi neticesinde hakimiyete gelmiş süla65


leler-xanedanlar olmuşlar. Parslar-Farslar bütün tarix boyu cemi dörd dövletin başında dayanmışlar. Bunların içerisinde parslar üçün en önemli­ si ve bir yandan Fars milli ruhunu, bir yandan da Fars şovinizminin esas qaynaqlarından biri olan Sasaniler dövleti olmuşdur. Sasaniler dövletinin özülünü Erdeşir Papakan qoymuşdur. Ancaq , deyilene göre onun babası Sasan Parsanın Partiyaya tabe hakimlerinden olmuş , buna göre de sülalenin hakimiyete gelmesini onunla bağlayaraq , dövlet Sasaniler dövleti adlandırılmışdır. Sasanın özü haqda tarixde ele bir melumat yoxdur. Belli olduğu kimi aşağı-yuxarı 477 il (m. ö. 250-den miladın 227-ci ilinedek) yaşayan Parfiya dövleti Parsanı da öz tabeçili­ yinde saxlayır, oranın hakimlerini te'yin edirdi. Sasan da o hakimlerden biri olmuş , onun yerine keçen oğlu Erdeşir-Ardaşir) Partiya hakim sülale­ si Arşakların canişini idi . II yüzilin sonlarından Parfiya tenezzüle uğrayır. Parfiyanın tenezzülü daxildeki çekişmelerle yanaşı elat alanların hücum­ ları ile bağlı idi . Bunu gören romalılar Parfiyanın batı torpaqlarını işğal etdiler. Onlar İkiçayarasının (Mesopotamiya) böyük hissesini de qoparıb öz erazilerine qatdılar. Dövletin merkezi Ktesifon (sonralar Medain) onsuz da süquta uğramışdı . bele bir durumda Parsanın canişini Erdeşir öz hökmdarının yıxıldığını görüb ona qarşı çıxdı , daha doğrusu yıxılana balta vurdu . Arşaklıların son nümayendesi V Artabanı hakimiyetden de­ virib , taxt-tacı ele keçirdi . Ktesifon-selevkiya paytaxt olaraq qaldı. O , 227-ci ilde Ktesifonda hökmdar elan edildi (227-239). Onun oğlu I Şapu­ run hakimiyeti illerinde (239-272) sanki Parfiya yeniden berpa edildi . 422 il davam eden Sasanoğulları sülalesi-hakim hanedam parsların bir xalq kimi teşekkül tapmasında beliedici rol oynadı . Tarix sanki bir de tek­ rar edildi ; Ehemeniler kimi Sasanlılar da bütün hakimiyet qurğularını parsları yerleşdirib, onları xüsusi imtiyazlı xalq-tayfa etdiler Fars şoviniz­ mi hakim kesildi. Ölke-imperiya 4 böyük yere ayrılıb , her birine te'yin edilen hakim, şah adlandırıldı . Sasanilerin hakim nümayendesi ise şahen­ şah adlanırdı . Sasanlı dövleti sözün esi me'nasında orta çağ imperatorluğu idi , o , Midiyanın yerinde yaranmış ve Midiyanın erazice keçiidiimiş formasında idi . Midiyadan ferqli ceheti orasında idi ki, birineide Türkler, ikinci de Farslar hakim mövqede dururdular; Türkler şovinizmin ne olduğunu bil­ medikleri , dövletçiliyi esas götürdükleri halda , parslar hakim şovinizmin prinsiplerini esas götürürdüler. Altıncı yüzil Sasanlı imperiyasının yükse66


liş dövrü olmuşdur. Bu dövrde yeni işğallar hesabına imperiya böyümüş, Mezdekiler herekatı sonda tam gelebe çala bilmese de imperiyanın Çinde siyasi-ictimai ve igtisadi münasibetleri yenileşdirmiş , Maniliyİn te'siri ne­ ticesinde müeyyen tekamüle uğramış , Zerdüştlük yaxın ve orta Doğuda en nüfuzlu dine çevrilerek, hem de Sasanlıların dövlet dini olmuşdur. Belli olduğu kimi, Zerdüştlük hele Sasanlıların ilk hökmdarlarından olan I Şapurun terefinden dövlet dini elan edilmişdir. Ancag imperiyada başga dinler ve dini telimler-buddizm, manilik, şamançılıg, xristianlıg ve onun nestorian , provoslav , monofiz golları , sabilik , yehudilik ve başgaları geniş yayılmış , bunlar arasında daim keskin münagişeler olmuşdur. Altın­ cı yüzilde ise Zerdüştlük tam hakim kesilmiş , onun mübarizesi esasen xristianlığa garşı yönelmişdi . I Qubadın hakimiyeti illerinde imperatorlug güclenmeye başlamış (o, iki defe hakimiyete gelmişdir: 488-496 , 498-53 1 -ci iller) , I Xosrov Nuşirevan (Anusirevan) (hakimiyet illeri: 53 1 -579), IV Hürmüz (579590) , II Xosrov Perviz (59 1 -628) zamanlarında güciretinin ve yırtıcılığı­ nın , ganiçenliliyinin en yüksek tepesine galxmışdır. Fars şovinizminin gıdalandığı esas gaynaglardan birisi sonralar sax­ talaşdırılan , efsane ve miflerle bezedilerek mifleşdirilen bu gösterdiyimiz tarixdir. Fars şovinistleri böyük lovğalıgla döşlerine döyerek deyirler: "Bizim damarlarımızda Enuşirevan (Nuşirevan) ganı axır." Bir az sonra Qubadın , Enuşirevanın ve Xosrov Pervizin esi kimlikle­ rini göreceyik , helelik indi II Xosrov Pervizin ölümünden sonrakı sasan­ lar durumuna ötergi göz yetirek; II Xosrovun Bizansla ara-sıra 25 il davam eden müharibesi Bizansların gelebesi ile bitdi . Bizanslar II Xosro­ vu öz oğluna öldürtdüler. 628-632-ci illerde , dörd il içinde , Sasan impera­ torluğunda 1 0 (on) "şahenşah" hakimiyete gelib getdi . İ mperatorluğa daxil olan ölkeler ve xalglar yırpadıldı . Orta Asiyada Ceyhun çayından tutmuş Peratın sağ sahiline dek Derbenciden Ümman denizine dek böyük bir erazide yerleşen ölkeler, o cümleden Türküstan , Azerbaycan , Xora­ san , Azerbaycan İ ragı , Ereb İ ragı, Parsa ve başgaları xarabalıglara çevril­ di , şerefsiz sasanlı hakimiyeti bu ölkelerin xalglarını ara müharibelerinde (iç savaşlarda) bir-birine gırdırdı, zülüm ve istibdad insanların güc ve ina­ mını yoxa çıxardı . Ele buna göre de 634-637-ci illerde Erehistan yarıma­ dasından yenice dışarıya çıxan erebler özlerinden 4-5 gat artıg olan sasan­ lı ordularını Buveybe ve Qadisiyye döyüşlerinde darmadağın etdiler, 64 1 67


642-ci il Nehavend döyüşünde imperatorluğun birleşınİ ordularını mehv edib, 649-650-ci illerde Ceyhun çayının sahiline yetişdiler. Sasanlıların sonuncu imperatoru III Yezdigerdi Mervde 65 1 -ci ilde yaxalayıb öldür­ düler. Onu öz merzibanlarından biri öldürüb , cesedini ereblere teqdim etdi . Bununla da qanlı sasanlı imperatorluğuna qon qoyuldu . Ancaq xalq­ lar azad olmadı. İmperatorluğun torpaqları ve xalqları yeni bir qanl1 im­ _ periyanın-ereb xiiafetinin cengine keçdi . Yeni bir dinle-İslam dini il e si­ lahlanmış ve böyük herbi qelebeler gazanmış Ereb şovinizminin qarşısında pars şovinizmi meğlub oldu . Ereb dilinde "p" sesi yoxdur. Ona göre de erebler "parsa" "Fars" de­ diler. Ele ondan dolayı parslar özleri de bundan sonra özlerine Fars dedi­ ler. Erebler Parsa eyaletini Bilad el-Fars "Fars ölkesi" adlandırdılar. Ereb zülmüne tab getirmeyen Fars zalımlarının bir qismi köçüb-qaçıb öz eski baba yurdları olan Hindistana qayıtdılar. Qalanlar ise islam dinini qebul edib nefes çekmeden ereb ağalarına can ve könülden qulluq etmeye baş­ ladılar. İslam dinini qebul eden Farslar onu içeriden parçalamaq üçün yollar axtarırdılar. Bu haqda bir az sonra ! Bir daha xatırladırıq ki , Fars şovinizminin tarix boyu söykendiyi esas qaynaqlardan , dayaqlardan biri mifleşdirdikleri Ehemenliler ve Sa­ sanlıların tarixi olmuşdur. Bu sülalelerin tarixinin nece mifleşdirildiyi çox geniş bir mövzudur. Bu haqda bir neçe cild kitab yazmaq olar. Biz burada sadece olaraq birneçe misalla qısaca olaraq hernin xetti çetin de olsa, gös­ termeye çalışacağıq . Eger, gelecekde vaxt ve imkan olsa, Fars şovinizmi­ nin , panfarsizmin ve paniranizmin bütün köklerini ve budaqlarını araşdı­ rıb, üze çıxarmağa, onun antibeşeri mahiyetini açıb göstermeye cehd göstereceyik. Bu mövzunu araşdırmaq çox önemlidir. Çünki Fars şoviniz­ minin , panfarsizmin ve paniranizmin en böyük zereri Türk milletine olmuş, bu tülkü hiylegerliyi ile yaradılmış iblis mefkuresi Türk milletine sağlamaz yaralar vurmuş ve vurmaqdadır. Ayrıca olaraq Türkiye, iraq , Azerbaycan ve Orta Asi ya Türkleri birdönelik , yeqinlikle bilmelidirlerki , rus ve Fars şovinizmi biz Türklerin en qeddar, amansız düşmenidir ve on­ lara qarşı amansız mübarize aparmalıyıq ! Birdönelik, tam yeqinlikle bilmeliyik ki , panfarsİzın (Farsçılıq) ve paniraniz m Fars şovinizminin qoşa qanadlarıdır, biri o birinin ters üzü­ dür, panfarsizmde ifşa olanlar, paniranizmde gizlenirler. "Fars" - aydın­ dır, bir xalqın adıdır. "İran " ise aydın deyil , mücerred bir anlayışıdır. Mü68


cerred, qaranlıq, kimseye aydın olmayan , qondarma bir sözüm veya söz­ cüyün adı ile alver etmek, düşünceleri dumanlatmaq daha qolay olur. 40 (qırx) ile yaxındır men bu sözün hansı anlam daşıdığını yüzlerle insanlar­ dan , alimlerden sormuşam , kimse buna aydın ,deqiq bir cavab verebilme­ yib . İran bir coğrafi anlayışdırını? Y ox ! Eger coğrafi anlayışdırsa, han sı yerleri , torpaqları e hate edir? H eç bir erazini ! İ ran dövlet anlayışıdırmı? Yox ! Uzun sözün qısası , İ ran xeyaliy bir qatışıq, gerçek anlayışa gelme­ yen bir ifadedir. Ne ise ! Bele aydın olur ki , Yaxın doğuda tarixi-coğrafi anlayışlar olan Azerbaycan , Xorasan , Türküstan , Belucistan , Parsa, Ecem İraqı , Deylem , Teberistan ve başqaları zaman-zaman bir dövletde , daha doğru­ su hanısısa bir imperiyada birleşdirilerek İran adlandırılmışdır. Meselenin esl mahiyetine keçek: Adları yuxarıda çekilen ölkelerinen qedim ve esas ehalisi on min il­ lerdir ki , Türkler olmuşdur. Parslar bu eraziye aşağı-yuxarı 2800 il bun­ dan önce gelmiş , 2550 il bundan qabaq yeni eradanevvel 553-cü ilde Mi­ diya dövletinde hakimiyeti ele keçirmiş ve Fars sülalesi Ehemeniler şahlıq taxtına oturmuşlar (eradan önce 553-330-cu iller) . Belelikle Parsalı şahların tarixi Farsların tarixine çevrilmişdir. Ele bununla bağlı olaraq , hamının bildiyi kimi Farsların son şahı Mehemmed Rıza Pehlevi öz şahlı­ ğı dövründe gösteriş verdi ki , ölkede işledilen Miladi (xristian) ve Hicri 1 müselman) teqvimlerinden elave yeni teqvim yaradılsın ve bu teqvim Ehemenlilerin birinci hökmdarışahenşahı II Kir'in taxta çıxdığı ilden baş­ lasın. Hernin teqvim yaradıldı ve adını da " İ ran teqvimi " qoydular. Beli , bu idi 2500 ilsürüb gelen Fars şovinizminin bir neticesi ve mahiyeti . Tari­ x i . edebiyatı , el min han sı salıelerini araşdırırsınız araşdırın , Fars xalqının tarixi yoxdur, Fars şahlarının tarixi vardır, özü de mifleşdirilmiş , mifik bir tarix, mifik bir edebiyat. Bu böyük, xaotik ınif dünyası nece yaranmış , onun qaynaqları hansı­ lardır. Burada iki esas qaynaq var: I . Zerdüştl ük dini 69


2 . Fars şahları haqqında yaradılan nağıllar, revayetler, uydurmalar, bir sözle böyükdünya dinlerininyaranmasından qabaq dünyaya hakim ke­ silmiş mitlerin sonradan Fars şahlarının adına yazılması . Belli olduğu kimi Zerdüştlüyü dünyanın görkemlibilginleri üçmerheleye ayırırlar: 1 . Zaratuştrianizm 2 . Zaratuştrisizm 3 . Zaroastrianizm . Birinci merhele zerdüştün yaratdığı A vestanın esasını-Qatalarını teş­ kil edir (onun aşağı-yuxarı , ilkin başlangıc tarixi belli olmasa da, milad­ dan önce beşinci yüzile dek olan dövrde yarandığı söylenilir) . İkinci mer­ hele Kiçik Avestada (Xorde-Hırda Avseta) öz ifadesini tapmış , Zerdüştün ölümünden sonra yaranmışdır ve miladdan önce beşinci yüzildensasanlı­ lır hakimiyetinin ortalarınadek olan dövre düşür. Üçüncü merhele sasanlı­ lar dövrü ve ondan bir az sonraya aiddir. Zerdüştlük çox maraqlı bir tarih keçmişdir. Bildiyimiz kimi beşer hele diniere çatmamış on min iller boyunca mitle yaşamış , insan yaşa­ mında mitler ön yer tutmuşdur. İnsan oğlu zaman-zaman mifden dine doğru inkişaf yolunu yürümüş , ancaq çox allahlığa daxil olmuş sonra ora­ dan da tek allahlığa tapınmışdır. Zerdüştlük ilk tek allahlıq dinlerinden biri , belke de birincisidir. Ma­ raqlı olan nedir? Zerdüşt xalqı mifden qurtarıb tek allahlı dine getirdiyi halda, ondan sonra bu dini özlerine silnh eden Farslar onun ikinci , üçüncü merhelesinde , bu dine eski mitleri yeniden soxmuş , min il elaveler ede­ rek , Zerdüştlüyü yeni eserlerle , kitabiarta mitleşdirmiş, onu Fars şoviniz­ minin aletine çevirmişler. İkinci maraqlı cehet orasındadır ki , Farslar İslam dininin de başına bu oyunu getirmiş, onu gücleri çatdığı qeder mif­ leşdirmişler, Fars hökmdarlarının sözleri ile desek, "çeyirtke , ilan­ qurbağa yeyen erebler" (eslinde beledir: üzün dönsün ey çerxi felek , gör neler yapdın, ne günlere qaldıq ki , çeyirtke , ilan-qurbağa yeyen erebler Kayan tahtına el uzatdılar! ) 450 illik Sasanlı-Fars imperatorluğunu bir­ hemlede darmadağın edib, yüzillerle formalaşmış Fars şovinist yekexana­ lığını ,teşexxüsünü sındırmışdılar.Farslar bunu heç cür hezm ede bilmirdi­ ler. Ancaq İ slamla ideyaca silahlanmış erebler tez bir zamanda böyük bir imperatorluq yaradandan sonra, ereb şovinizıni tüğyan eledi; bundan 70


sonra 1 270 il , her hansı döv!et yaradabilmeyen , ş:ı.hlıqdan mehrum olan Fars şovinizmi bütün gücünü İ slamda texribata ve Fars şovinizmini tarix ve edebiyat vasitesi ile ideologiya yaratmağa yöneltdi . Fars şovinizmi is­ lamda şieliyi alaraq onu bütün islama qarşı qoydu , tarixi şexsiyetler olan imamların tercümeyhallarını, heyat ve yaradıcılıqlarını mitlerle qarışdır­ dı, mitlerle saxtalaşdırdı . Elallahiliyi (IV xelife , imam hezret Elini Allah sayanlar) , İsmailiyi Farslar yaratdılar. Farslar mitler yaratdı: "yerin bir tipi var , o da yer üzün ün valisi hezreti Elinin elindedir. Onu ne vaxt ter­ petse zelzele olur." , "Peygember meracda olarken pilov yemiş, onunla be­ raber bir el de o pilovdanyeyerek peyğembere yoldaşlıq etmiş . Bu Alla­ hın yanına peyğemberden önce getmiş Eli idi . " , " İ mam Hüseyn üç yaşında iken xurma ağacının kölgesinde oynayırdı . Anası hezreti Fatime gelib gördü ki , orada bir ejdaha iki yere parçalanıb , qorxuya düşdü , hez­ reti peyğmberin yanına qaçdı . Peyğember dedi: bilirem neye gelmisen , heç telaşkeçirme , o ejdahanı oğlun Hüseyn iki yere parçalayıb ." , " Hezrcti Hüseyn qılınc çaldı, her qılınc çalanda 40 min baş sağa, 40 min baş sola töküldü ." , daha neler, neler. Ulu Tanrı sen özün bağışla ! "Fars şovinizmi ve İ slam" mövzusuna bu yazının sonunda bir de qı­ yıdacağıq . Önde dediyimiz kimi Farslar mitleri gerçek tarih , gerçek tarihimif yapmaqda belke de dünyanın en mahir halqıdır. Gerçek , hem desosialogi­ ya,tebietşünaslıq ve felsefe ile çuğlaşmış bir din olan Zerdüştlüyü min il boyu mitleşdirerek onu islam ve xristianlıq qarşısında meğlub durumuna getirdiler. Sözsüz ki , mitleşmişZerdüştlük gerkçek heyata daha çox yaxın olan İ slamın qarşısında tab getire bilmezdi ve getirmedi de ! Farslar önce öz tarix ve edebiyatlarını ,bacardıqca dünya tarix ve ede­ biyatını öz xeyirlerine mifleşdirmişler. Mif tentene çalan yerde gerçek bi­ likden danışmaq heqiqete , elme , biliye istehzadan başqa bir şey-nesne deyil . Dünyanın böyük bilik korifeylerinden olan Türk dalıisi Mehemmed Ebu Reyhan Biruni (973- 1 048) demişdir: "Fars dili Xosrov Enuşirevan efsaneleri yaratmaqdan başqa , bir nesneye yaramır" . On doqquzuncu yü­ zilin görkemli Türk alim, fılosof ve yazıçısı Mirze Fctheli Axundzade ( 1 8 1 2- 1 878) demişdir: "Dünyada Farslar qeder efsaneye inanan başqa bir xalq yoxdur." Önce demişdik ki , Farslar efsaneleri-mifleri özlerine tarix etmek üçün , tarixi ise özlerinin xeyrine mifleşdirmek-efsaneleşdirmek üçün de71


rioden - qabıqdan çıxmış , bu yolda Türk, Bizans , Suryani, ereb , hetta Bri­ taniya ve Rusiya imperatorluqlarının saraylarının gapılannda yüzillerle tezim ederek , dondan dona girerek sürünrneklerini sürdürmüşler. Hikmetle yanaşı , efsane, nağıl , yaltaqlıq ve hiylegerlikle dolu "Keli­ le ve Dimne"ni hindistandan oğurlayıb getirmek üçün bir Pars alimi öz ömrünün çoxunu hind saraylarında bir cesus kimi çürütmeye razı olmuş , sonda istediyine çatmışdır. Bizim bu dediklerimizin doğruluğuna azacıq şübhe ile baxanlar, bu­ yurub Pars xalqının evezsiz yaradıcılığı sayılan ve Parslarda dünyanın müqeddes kitabiarı ile yan-yanaşı tutulan "Şahname"ni birce döne vereq­ lesinler. Ne üçün " Şahname"ni Pars xalqının yaradıcılığı sayırıq? Deye biler­ ler ki , bu ki , Pirdevsinin eseridir. Gelin Pirdevsinin öz dediyine baxaq; O , "kitabın hazırlanması barede" başlığı altında: Menim sözlerimde tapılmaz yalan , Ne efsun, ne efsane yazdım, inan ! Ağılla oxu , remz tapsan eger, Düşün , remz me'naya yol gösterer. yazmasına baxmayaraq , görün hemen yerde kimi terif edir ve ona xaqq qazandırır. Bunu ondan qabaq, onun selefleri , Pars dastançıları­ efsane yazarları yapmışdır: "Qedimlerde vardı böyük bir kitab,

Deyerliydi,dastanları bihesab Uzun iller gezdi o elden-ele, Onu her kes isterdi ezber bile. Yetişdi necibzade bir pellevan , Ağı ll ı , cesaretli , söz anlayan ,

Qedim dövr tarixini öyrenen Esatire min dürlü mena veren Bütün ölkeden yığdı möbitleri Tapılsın deye her sözün cövheri ." Belli , bu tarixçi, esatirçi ( mifçi) "qehremaıı " möbitleri (din xadimle­ rini din böyüklerini) de bir araya getirib, ne edir? 72


"Böyüklcr ona söyled i birebir Qedim şahların macerası nedir.

Revayetleri dinledi qehreman , Gedib başladı bir böyük dastan. O da dünyada qoydu bir yadigar,

Böyükler onu hörmet ile anar." Buradan hamıya aydındır ki , Firdovsinin dediyine göre bu efsane, efsun , revayet ve qedim tarixleri iki ayn-ayrı nesl yazıbdır. Firdovsi sonra " Şair Deqiqinin dastanı" bölmesinde evvelki fikrini davam etdire­ rek yazır: Kitabdan bu dastanları bir zaman Seçib ,sevdi söz qedrini anlayan . Ağıllı',bilikli adamlar ki , var, Bu dastanların aşiqi oldular Yetişdi nehayet, igid bir cavan Gözel söz deyen , teb'i şeri revan Dedi : -Bu kitabı çekim nezme men,­ Ona "aferin ! " -söyledi her gören . Qara bext elinden alıb içdi cam Ölüb getdi, qaldı eser natamam. Buradan hamıya aydındır ki , Firdovsi şair Deqiqinin yazdığı "Şahna­ me "den danışır. Bele ki , Deqiqi de keçmiş efsaneleri , efsaneleşdirilmiş (mifleşdirilmiş) İran-Fars tarixini nezme çekmiş , min ( 1 000) beyt (2 min setir) yazmışdır. Deqiqini öz xidmetçisi gene yaşında öldürmüş , eser ya­ rımçıq (na-tamam) qalmışdır. Firdovsi hemen "Şahname"ni götürmüş hemen şer vezni ile davam etdirmişdir. Deqiqinin min beyti indi Firdovsi­ nin adına yazılan "Şahname"dedir. Deqiqinin yarımçıq (natamam) " Şah­ name"sini bitirmek niyyetinde olan Firdovsi yazır: Dedim onda men : bextim olsa kömek , Yazıb bu kitabı bitirmek gerek . Deyirdim bu işde geciksem eger, Girer ortaya başqa bir bextever. 73


Gördüyümüz kimi , hemen dövrde ereb işğalı altına düşmüş Farslar, ereb xiiafetinin dağılıb tam parçalanmasından istifade ederek Fars ruhunu yeniden dirçeltmek üçü n öz efsaneli tarixlerine el atmışdılar. Firdovsi davam edir: Şeherde dost idi mene bir nefer Yanımda ezizdi o canım qeder. Mene söyledi: Fikrine aferin , Senin tutduğun doğru yoldur, yeqin . Tapıb pehlevice bu dastanı men Getirirem,yolundan geri dönme sen ! Cesaretle çek nezme 11Şahname11ni

Böyükler böyük işle sevsin seni . Yazıb metni dostum getirdi mene, Yeni canla ilham yetirdi mene. Firdovsinin bu dostu da çoxlu metnler toplamış , özü de bir çox metni n ezme çekmişdir. O , bütün bunları Firdovsiye verir ve deyir: Deyirdi: -Yazarsansa 11 Şahname11ni Çalış ş ahiara çatdır o töhfeni . Belli olduğu kimi Firdovsi ve onun dostu sözsüz ki , Türk sultanı Mahmud Qeznevini (969/70- 1 030) nezerde tuturdular. Firdovsi 11 Sultan­ Mahmudun vesfi 11 adlı bölmede yazır: O ğünden ki , yoxdan var olmuş cahan , Hele gelmemişdir bele hökmran . Bezek verdi dünyaya başdan-başa, döner altuna , el vurarsa daşa. Oyandı menim taleyim bir zaman , Düşündüm: başımdan çekilmiş duman . Dedim: -indi, artıq, olar söz demek,

Keçen esrler olsun aşkar gerek. 74


Belli , göründüyü kimi , her şey aydındır. Türk hökmdarları ereb ağa­ lığını yenmiş, ecemi (geyri erebleri) ereb zülmünden xilas etmekde idiler. Bundan ustalıgla yararlanan Farslar Türk gılıncına sığınarag , öz milli keçmişlerini yeniden terennüm ederek bütün ciddi-cehdleri ile Fars milli ruhunu ve Fars şovinizmini dirçeltmeye çalışırlar.Ne yazıg ki, Türklerin eli , pulu , gızıl ı , himayesi sayesinde dirçeldilen bu Fars şovinizmi esiinde ereblerden daha çox Türklere garşı idi , açıg-aydın , Fars şovinizmi Türk düşmençiliyi demek idi . Bütün Fars tarixi , Fars efsaneleri , "keçen esrleri aşkariayan" Farsdilli eserler Türklerin temsil etdiyi Turanla, Farsların temsil etdiyi İran arasında geden müharibelere hesr edilmiş, heyatda tam tersine olduğu-yeni hemişe Türklerin gelebesi olduğu halda, yazıda Fars­ ların gelebesi terennüm edilmiş , dünyada yaxşı, beşeri ne varsa Farslar, Fars hökmdarlarının ayağına yazılmışdır. Dünyada ilk dövleti Farslar ya­ ratmış , Fars hökmdarları bütün dünyaya hakim olmuş , dünyada en gözel varlıgları Fars şahları tapmış, yaratmış , beşerin istifadesine vermiş, daha neler, neler. Bir-iki misal ; Firdovsi "Keyumers" başlıglı bölmede yazır: Ata söylemiş oğluna bir xeber, Gezer dilleri, keçse de esrler

Cahanda kim ilkin olub hökmdar, Böyükler ona gösterib e'tibar? Qedim dövr tarixini izleyen ,

Böyük şahlar haggında dastan deyen Demiş: Şah birinci Keyumers idi , Başa tae goyub, "padişaham"-dedi . Bu beytlerden aydın olur ki, Firdovsinin yaşadığı dövrde bu yalan bir hegiget kimi "dillerde gezirmiş " . Burada ikinci bir metlebe baxag: Bunu kim demiş, kim yazmış?- "gedim dövr tarixini izleyen " . Mifin nece tarixleşdirildiyini görürsünüz ve Firdovsi gabagcadan eserinin başlarında yazırdı ki , "Menim sözlerimde tapılmaz yalan , ne efsun , ne efsane inan ! " , ancag "Şahname" başdan ayağa efsun , efsane ve yalanlardan , saxtalıglar­ dan , boş te'rif ve yaltaglıgdan ibaretdir; Sultan Mahmud Qeznevi tarixde melum, görkemli şexsiyet, istedadlı serkerde , özü bilikli olduğu kimi , dme , biliye , şe're , senete çox böyük giymet vermiş , elm ve medeniyet ha­ misi kimi tarixde tanınmışdır. Ancag tarixi şexsiyet olan Mahmud Qezne75


vi, Firdovsinin "vesf" adı alatında yaltaqlanıb , saxtalaşdırdığı Mahmud­ dan çox ferqlidir: Firdovsi yazır: Bu Hindistanın şanlı sultanıdır, Bu Rumun qızıl tadı xaqanıdır. Edaletle vermiş cahana bezek, Güneşdir onun tacı , texti felek. Belli olduğu kimi, Sultan Mahmud Hindistana 1 7 kere h ücum edib , oranı hakimiyeti altına alıb , ancaq o, neinki Ruma (Bizansa) , hetta Azer­ baycana bele gelib çatmayıb, daha doğrusu hücum etmeyib ve heç bir zaman da Rum (Bizans) ona her hansı bir şekilde tabe olmayıb . Bize ele gelir ki, Firdovsi Rumun (Bizansın) harada yerleşdiyini de deqiq bilmir­ miş , çünki o, "Şahname"nin başqa bir yerinde bele yazır: Salınca nezer şali , Selm oğluna: - Halaldır-dedi- Rumu Xaver ona, Buyurdu: götürsün qoşun , durmadan Şahenşah kimi Şerqe olsun rev an . Burada gösterildiyi kimi Feridun şah guya dünyanın şahenşahıdır. O , dünyanı ü ç oğlu arasında ü ç yere bölür. Rumu Xaveri böyük oğlu Selme verir, İranzeminde ortaya gönderir. Onda Sel m İrandan çıxanda Şerqe yox , qerbe getmeli idi . Sultan Mahmudu "vesf" eden şair yazır: Çine , Keşmire, Hinde bir sal nezer, Bütün padişahlar ona baş eyer. Firdovsi yalanın gözüne doğrunu qatıb, zeherli yalanı şeker kimi sa­ vadsız ve az savadlı oxucusuna yedizdirir. Bu doğrudan doğruya insanlıq qarşısında cinayetden başqa bir şey değildir. Çin imperatorunun XI yüzil­ de Sultan Malımuda baş eymesi, Firdovsinin yalanından , gopundan ve yaltaqlığından doğan fantaziyası , efsanesidir. Öz yaşadığı dövrün tarixini, şexsiyetlerini efsaneleşdiren bir şairin , qedim qaranlıq tarixleri nece mif­ leşdireceyi apaydındır. Fars şovinizmi hemişe Allahı ve dinleri xalqla şahlar arasında bir alete , vasiteye çevirmişdir. Ne yazıq ki , bu İslam dinine münasibetde de bele olmuşdur. Firdovsi bunu bir hikmet, bir Fars atalar sözü kimi gelerne almışdır: 76


"O ister göre xalqı allahperest, Çünkü allahperesder olar şahperest." Demeli xalqa dini , allahı ona göre öyredir, tebliğ edirler ki , xalq bu yolla sonucda "şahperest" olsun . Dinden ve allahdan amac budur. Göre­ sen Ulu Tanrı Bu iyrenc meqsedlileri bağışlayacaq mı? Axı bele olmaz ! Şah d ine xidmet etmelidir, din ş aha yox ! Bir daha yada salaq ki , Fars şovinizmi öz varlığını yaşadıb , dirçeldib , hakim mövqe tutmaq üçün: I. Dinleri mifleşdirib . 2. Mifleri tarixleşdirib . 3 . Tarixi mifleşdirib. Bunların her üçü beşeriyet üçün çox tehlükelidir; Mifleri tarixleşdir­ mek ise beşer üçün evez edilmez bir önemi olan tarix elmine alçaq bir qesddir. Çağdaş tarixçiler buna qarşı amansız mübarize aparmasalar tarix elmi mehv olar. Bir daha Qumilyovun sözünü tekrarlamağa mecburam: Mif başlayan yerde , elm qurtarır." Bu yazının sonunda biz Fars şovinizminin mifleri tarixleşdirme ve tarixleri mifleşdirmeleri haqda fikirlerimizi "Şahname" üzerinde araşdır­ ma ile açıqlayacağıq . indi bu şovinizmin bezi qaynaqları haqda bir sıra fi­ kirlerimizi söylemeyi qaçınılmaz sayıram. Dövrümüze gelib çatan qaynaqların ilki din (Zerdüştlük) kitabiarıdır ki , onların da başında "Avesta" durur. Bir sıra tarix qaynaqları ve tarixi­ bedii , menzum romanlar da "Avesta"ya dayanmışlar. Yüzlerle menbe (Qaynaq) ve edebiyada tanış olduqdan sonra bele qenaete, sonuca gelirik ki , Zerdüştlük dinine aid kitablar külliyatı-toplusu sayılan "Avesta"nın dördde biri gelib zamanımıza çatmış , onların da en eskisi bu eranın XII yüziline aiddir, en yaxşısı ise XIII yüzile ve bele aydın olur ki , bu kitabia­ rın ilkin bölmeleri eradan qabaq min üçyüzüncü ilden yazılınağa başla­ mış , bu eranın miladın 8- 1 O-cu yüz illerinedek artırmalar, elaveler, şerh­ ler, haşiyelerle daim çoxaldılmış, çox böyük deyişmelere meruz qalmışdır. Aydın olur ki, "Avesta" 2300 ile yazılmışdır. Bele belli olur ki , "A ve sta" yüzillerle o qeder deyişmelere uğradılmış ki , Zerdüştün esi­ gerçek "Avesta" s ından olduqca az bir nesne qalmışdır. "A vesta" birinci böyük tehrife ehemeniler dövründe (parsalı Hexa77


menişiler, m .ö . 558-330) uğradılmış , hakim sütalenin nümayendelerinin gösterişi ile bu kitaba efsanevi hökmdarlar ve onların da özleri haqqında nağıllar, dastanlar salınmışdır. Yeri gelmişken bir tarix faktını burada vurğulamaq isteyirik ki, ne Ehemeniler (Hexamenişiler) , ne de Sasanlılar temiz pars-Fars sülalesi olmamışlar. Bu, Ehemeni şahı I Daranın (m.ö. 522-486) Bisütun qayalarında yazdırdığı daş kitabede çox aydın ifade edilmişdir. O , tarixde meşhur Qaumata üsyanını yatırmağı haqqında bele yazır: "Parsa/ı ve Midiyalı olan ailemizden ( ! ) bir kimse tapılınadı ki , şahlığı Qaumata Muğdan alsın . Bu o zamana dek sürdü ki , men gelib Ahuramazdadan yardım istedim. Ahuramazda mene kömek gösterdi ve şahlığı geri aldım." Tarixden belli olduğu kimi Ehemenilerin esi kökü parsalılara ve Mi­ diya Türklerine dayanmaqla yanaşı , onların döyüş güclerinin esas bir his­ sesi ve saray herbi dvoryaları qaz (qas) ve qut (quz) Türklerinden ibı:ı ret olmuşdur. Bu cür parsa-Türk çuğlaşmasını biz Sasanlılarda da göri.iri.ik. Amma, çox geribedir ki , bu her iki sülale mülkü ve dini sahede bütün ida­ reçiliyi ve ağalığı Farslara vermiş , Fars zedagan silki yaratmış , Fars şovi­ nizmini besleyib erseye getirmişler. "Avesta" Ehemeniler dövründe yeni bir külliyet halı na salınır, iki nüsxesi hazırlanır; bir nüsxesi Parsanın merkezinde sonralar Texti­ Cemşid adlanan şeherde , şahların kitabxanasında saxlanılırdı. Bu nüsxeni İskender oranı işğal edende yandırmış , Şapikanda saxlanan o biri nüsxeni Yunanıstana aparmışdır. Aşkan şahları dövründe Azerbaycanda ve onunla qonşu eyaletlerde dağınıq halda olan "Avesta" bölmeleri toplanmış , bu kitab yeniden berpa edilmişdir. Bu iş Sasanlıların ilk hakimiyet illerinde de davam etdirilmiş­ dir. Sasanlı şahı II Şapur (379-cu ilde ölü b) möbiden-möbid (kahinler­ kahini) Azerbüd İspend oğluna tapşırmışdır ki , "Avesta"nı tam tekmilleş­ dirib yeniden redakte etsin. Bu iş başa çatanda II Şapur Zerdüşt dinini resmi dövlet dini E'lan etmişdir. A zerbaycan (Azerbüd) toplayıb , tertib ve redakte etdiyi "Avesta" , dediyinıiz kimi ona qederki "Avesta"nın dörde biridir ve bu zamana gelib çatan da onun tehrif edilmiş şeklidir. Bu "Avesta" beş bölmeye ayrılır: 1 . Yasna 2. Vispered 78


3 . Vendidad 4. Yeşt 5 . Xorde A veseta-Xurtak Apastak (Xırda-Kiçik Avesta) Yasna yetmiş iki (72) bölmeden ibaretdir, onun yalnız bir bölmesi Qatalar adlanır. Dünyada tanınmış Zerdüştlükşünaslar ve avestaşünaslar birge fikre-sonuca gelerek bildirirler ki , yalnız bu Qatalar ve bir de Ven­ didad Zerdüştün eseridir ve "A vesta"nın en eski bölmeleridir. Biz hör­ metli oxucunun buna ayrıca diqqet yetirmesini isteyirik; çü nk i söy leyece­ yimiz fikrin önemli xetlerinden biri budur ve çox hessas bir çıxış nöqtesidir. Bele ki , görkemli Azerbaycan dahisi Zerdüşt dünyada ilk te­ kallahlıq din sistemini yaradan beşer dühalarından olmuşdur. Min-min yaZıqlar olsun ki , Fars efsaneçi , şahçı , efsunçu zehniyatı tek tanrılı Zer­ düştlük dinini ele bir hala salmış ki , bu din sonradan ya iki yaradanlı , ya da çox allahlı din kimi qebul edilmişdir. Bu Fars şovinist ve efsaneçi , na­ ğılçı zehniyat ve niyyetinin Azerbaycan Türk xalqına vurduğu ilk ölüm­ cül yaralardan biridir! Türk, ereb , rus , fransız, Fars , deri pehlevi dillerinin kamil bilicis i , Azerbaycan alimi İsmayıl Şems ("Avesta"nın Qatalarını inceleyerek, mü­ qayiseli tarix-mentiq metoduna ve felsefi prinsiplere dayanaraq , çox haqlı olaraq , Zerdüştlüyün tek tanrılı din olduğunu esaslı sübut etmişdir. İsına­ yıl Xoca yazır: "Zerdüşt çox allahlığın eleyhine çıxaraq, Ahuramazdanı yegane yaradan , xalid bilmişdir . . . Mehemmed peyğemberden sonra bezi din xadimleri Zerdüşt dinini iki allahlı kimi başa düşmüşler. Onlar Ahuramazda ile Ehrimen i , Xeyirle Ş eri bir-birine qarşı qoyaraq , ayn-ayrı varlıq hes ab etmişler . . . Zerdüştün Qatalarda dediklerini mentiq ve felsefe prinsipleri ile de­ rinden tehlil etdikde bu nezeriyelerin düzgün olmadığı meydana çıxır." (Bax : Avesta, I kitab . Bakı- 1 995 , s . 28) Zerdüştlük dini üç böyük esas üzerinde qurulmuşdur: Uğurlu Düsün­ ce , Uğurlu söz , Uğurlu İş . Bir sıra alımler bu üç esası bütün dinlerin ana prinsipi sayırlar. Biz de bu fikirdeyik. Bir meseleni de gözden qaçırma­ yaq ki , bunları tarixde ilk defe Zerdüşt demişdir. Zerdüşt Tanrıya Ahura, Mazda, ya da bir yerde Ahura Mazda , .\1azda Ahura deye müraciet edir. Qataların birinde Zerdüşt tanrı ya bel e 79


müraciet edir: "Ey Mazda, men öz düşüncemle, (yeni Uğurlu Düşünce ile- E.E.) derk etdim ki , varlığın ilki de, sonu da sensen . Seni öz gözümle gördükde başa düşdüm ki, en düzgün , en doğru hekem sensen , dünyadakı işler haqqında en edaletli hökm veren sensen ! " Doğrudan doğruya soruşuruq: bu müraciet tek tanrılıq deyilmi? Başqa bir yerde deyir: "Ey Mazda, hem hökmdarlıq , hem de qüdret Senin elindedir." Başqa bir yerde Zerdüşt deyir: "Ey Alıura bunu senden soruşu­ ram , mene düzgün söyle, Seninle dinine çağırılmış adamlar dindarlıq ba­ xımından ona nece yanaşacaqlar? Ey Mazda, bu iş üçün Senin terefinden ilk seçilmiş adam menem ! " Bu Qatadan aydındır ki , Zerdüşt bu dini öz dini adlandırmamış , onu Tanrının dini adlandırmış ve bu dini yöneltmek üçün Tann-Ahura Mazda Zerdüştü peyğember seçmişdir. Behs etdiyimiz mövzunun böyük uzman­ ları bu dini hem mazdeizm , hem de zerdüştlük, ya da Zerdüşt dini adlan­ dırır, bir çox hal da biri , obirini redd edir. Bu yuxarıda getirdiyi mi misal­ dan ve daha başqa misallardan aydın olur ki , Zerdüşt Tanrıya (Mazda, Ahura, Ahura-Mazda) müraciet etmiş ve bu dini tanrının dini kimi qebul etmişdir. Ona göre de bu dine Mazdaizm (Mazdailik) , Ahuraizm (Ahura­ lıq) , Ahuramazdailik demek heç de yanlış de yil ve bu dini n Zerdüştün adı ile adlanınası doğrudu . Bu bütün diniere de aiddir. Mesel: İslam dinine peyğemberin adı ile bağlı "Mehemmediye" de deyilir. İbrahim peyğem­ berin yaydığı dine " Henefiye" deyildiyi kimi "İbraniye" de deyilir ve bu kimi başqalarına da (mes. İsavilik, Musavilik v .b .) Yuxarıda getirdiyimiz misallardan aydın olur ki , Mazdailik (Zerdüşt­ lük) ilk yaranışında tek tanrılı din olmuş , sonradan tehrif edilerek iki al­ lahlı din donuna geydirilmişdi. Neticede bele alınmış: Dünyanın­ yaradılışın (varlığın) iki başlanğıcı var: Xeyir ve Şer. Xeyir Allahı Maz­ dadır-Hörmüzdür, şer Allahı Ehrimandır (Ehliman). Sorğu doğa biler: ne olsun ki , parslar tek tanrılı bir dini iki tanrılı bir dine çevirmişler? Bundan Farslar, Türkler, beşeriyet ne itirmiş? B ir me­ nalı cavab verek ki , çox-çox nesneler itirmiş; Birincisi , bir daha qeyd edek ki , mifden çox allahlığa, çox allahlılıqdan az allahlığa, az allahlıq­ dan üç ve iki allahlığa ve onlardan da tek tanrılığa doğru beşeriyet böyük ezablı bir yol keçerek öz tefekkürünü , dünya görüşünü kamilleşdirmişdir. Bundan geriye qayıtmaq tereqqi deyil , irticadır, gerilernek ve beşer inki­ şafına maneçilikdir ve çox-çox heyifler olsun ki , bu maneçilik min iller80


dir davam edir. Bu dediklerimiz artıq dünya düşünce tarixinde , tarixin felsefesinde danılmaz , heç cür inkar edilmez bir heqiqetdir. Meselinin ikinci yönü : Mif, din ve bilim (elm)- her üçü ayrı­ ayrılıqda dünya görüşü , dünya baxışıdır, aralarında ilişgilerin olmasına baxmayaraq , bir-biri ile müeyyen ziddiyet, inkar, reqabet ve mübarizede­ dirler. Mifik tefekkür Bilim tefekkürüne qarşı daha düşmen mövqede da­ yanır, demek olar ki , eks qütbü teşkil edir. Din düşüncesi Bilime mifik düşünceden az mene olur. Bu açıdan da, Dinden Mife qayıtmaq Bilimin (elmin) inkişafına, Bilim tefekkürünün gelişmesine mane olmaq demek­ dir. İnsan oğlu mifden dine, dinden Bilime yürümüşdür. Dinden mife qa­ yıtmaq, Bilimden inkar demekdir, Bilime geden yoldan geri dönmek de­ mekdir. Meselenin üçüncü yönü: Zerdüştlüyün (Mazdaizmin) mitleşdirilmesi bu din silahının bir sıra Yaxın ve Orta Doğu xalqlarının elinden alınması , bu xalqları , başqa dini silah edib hücuma, işğala yürüyen xalqlar qarşısın­ da silahsız qoymaq demek idi . Bele ki , sonucda, önce xristianlığı elde silah tutan Roma (Bizans) imperatorluğu zaman-zaman , keçmiş Zerdüştü ölkelerine hücum edib , bir sırasını işğal altına alıb , onların ehalisini xris­ tianlaşdıra bildi . Mes: Ateşperest Qafqaz xaçperest oldu. Yeri gelmişken bir meseleni qeyd etmek isterdik ki , bir sıra başqa din yöneticili ri , alim ve araşdırıcılar Zerdüştlüyü Ateşperestlik-odseverlik kimi tam eynileşdirib , beraberleşdirib bele iddia etmişler ki , guya zerdüştiler Odu tanrı saymı ş , y a d a Güneşi tanrı sayaraq onun yerdeki remzi oda sitayiş etmişler. Bu kökünden doğru deyil , Xaçı müqeddes saymaq , xaça sitayiş edib tanırını unutmaq deyil . Zerdüştiler odu müqeddes saymış , odsever olmuş, ancaq onun qarşısında baş eyende Ahuramazdaya-Tanrıya dualar oxumuşlar. Qısacası , namaz qılarken alnını torpağa (ya da möhüre) dayamaq , torpağı Tanrı saymaq deyil, Quranı öpüb göze qoymaq Qurana yox , Allaha iba­ betdir. Bes ne idi xristianlığa üstünlük veren ? Dediyimiz kimi parsizm, pars efsunçulugunun Zerdüştlüye yeritdiyi zeher. Tarixde döne-döne üçüncü yüzilden onuncu yüzile dek Qafqazda, Azerbaycanda (Albaniya, Aran ve Atropatendc) , keçmiş Midiya erazile­ rinde , İraqda ve Bizansda Ahuramazdaya sitayiş edenlere qarşı çıxan ye­ hudiler, xristian ve müselmanlar onları "kahinler" , "cadugerler" , "sehr­ bazlar" , "efsunçular" , "cindarlar" , " mağlar" , "ınacuslar" , "gebrler" ve sair 81


adlaııdırırdılar ve onlar bunda haqlı idiler. Çünki , tekrar da olsa bir daha qeyd etmeliyik ki , guya A vestanın i cm alı olan Xurda Avestada (Xırda­ Balaca Avesta) bir sıra başlıca Qata müddüalarını şax.layaraq, vaxtı ile Zerdüştün tamam redd etdiyi çoxlu köhne , qedim etiqad ve ayinleri Zer­ düştlüye qaytarmışdılar. Zerdüştün redd etdiyi Mitra , Anahita ve başqa allahlar yeniden in­ sanlara tebliğ edilmiş , adları din kitabiarında yeniden canlandırılmış , on­ lara böyük xalq kütleleri yeniden , geniş sitayiş etmeye başlamışdı . Balaca Avestaya hemen allahiara hesr edilmiş yeni-yeni himnler, dualar, neğme­ ler salınmışdı ki , bunları bütün merasimlerde oxuyurdular. Zerdüşt bütün Qatay boyu heyvanların, ayrıca olaraq kend teserrüfatı heyvanları nın qurban kesilmesinin eleyhine çıxdığı halda, B alaca A vesta­ da Zerdüştden qabaqkı qurban kesme , kütlevi qurban merasimleri yeni­ den dirçeldilerek canlandırılmış , Zerdüştün tek tanrılıq dini persizmin çox allahlıq te'limi ile qatmaqarışıq edilmişdi , Xırda Avesteda Zerdüşt tarixi şexsiyetden çıxarılaraq mifık , esatiri qehremana çevrilmiş , peyğemberli­ yinden çıxarılıb yarım allaha çevrilmiş , O, "Ey Mazda! " , "Ey Ahura ! " , "Ey Ahuramazda ! " deye müraciet etdiyi tek tanrıya bir növ hemsöhbet , bir növ "vezir" teyin edilmişdi . Bir sıra alimler bu dövrü Zerdüştlüyün ikinci dövrü kimi qiymetlendirib ona "Zaratuştrisizm" adını vermişler. Biz bunu tamamile redde edirik; esiinde bu Zerdüştün dinini sax.talaşdır­ maqdan , onu mehv ederek yeni bir din-çox allahlı dini-mifık-efsunçu ve eyni zamanda şahenşahçı bir telim yaratmaqdan başqa bir şey-nesne deyil . Bu yeni dindir, onun adı daha doğrusu ya "parsizm" , ya da "geb­ rizm" dir. Meseleye bir qeder müqayiseli tariq-mentiq metodu ile baxaq: 1 . Zerdüştlük miladdan önce 1 500- 1 300-cü illerde yaranır. 2. Aralıq denizinden Çine dek yayılır. 3 . Halelik miflerle ve çox allahla yaşayan Yunanıstana yayılır ve Yunanıstanı böyük felsefe yoluna yöneldir. Bütün yunan felsefesinin ilkin qaynağı ve esası olur. Anaksimandr, Anaksimen , Heraklit, Empo­ dokl , Pifaqor, Demokrit , Platon (Eflatun) , Aristotel (Erestu), Hermip , yeni platonçular hamısı Zerdüştlükden ideya almış , qidalanmış, dünyanın metafizik ve fizik derki yaranmışdır. 4. Zerdüştlük üzre böyük uzmanlar yazırlar ki , İsa peyğember xristi82


anlığın esas prinsiplerini Zerdüşt telimierinden götürmüşdür. Demeli , İsa peyğember Zerdüşt peyğemberin Tek tanrılı dinini inkişaf etdirerek böyük bir dünya dini yaratmışdır. 5 . Zerdüştlüyün Müsaviliye de tesiri inkar edilmezdir. Göründüyü kimi Zerdüşt dühası haraya yayılmışsa, tereqqiye, geliş­ meye sebeb olmuşdur. Zerdüştün öz yurdu Azerbaycan (qedimde Midiya ve Mana, Arran ve Albaniya) ve onunla qonşu ölkelerde de bele olmuş­ dur. Parsanın yükselişi ve Zerdüştlük bağlı olmuşdur. Ancaq ne yazıq ki , parsizm-esatirizm zerdüştlüyü önce Parsanın bu Xeyanetine (bir terefden de sonucda hem özü üçü n , hem de beşer üç ün nadanlığına) qarşı durma­ dan , ardıcıl mübarize aparmış , müeyyen çağlarda qelebe çalsa da, bu ge­ lebeler uzun sürmemiş , sonucda esatiri parsa tefekkürü gerçek Türk te­ fekkürüne üstün gelmişdir. Tarixden hamıya bellidir ki , Tanrı Alımarnazda (Hörmüzd) su , od , torpaq ve havanı müqeddes yaratmış , insanlar bu müqeddes varlıqları uca tutmaqla, Ahuramazdaya öz sedagederini bildirmelidirler. Alımarnazda bunun üçün de yere ilk Böyük müqeddes odu Azerbaycana göndermiş , hemen od (ola bilsin tebii qaz) M arağa şeheri yaxınlığında, Texti Süley­ man torpağındakı Kazaka (Qazaka-Şiz) şeherinde yere enmişdir. (Qara daş Mekkede Ke'beye endirilen kimi). Bu müqeddes oddan insanlar almış , onu dünyaya yaymış , onunla özlerinin ehtiyaclarını ödemiş , zül­ mete , qaranlığa qarşı mübarize apara bilmişler. Bütün dünyanın en qedim , en müqeddes od me'bedlerinden biri olan ve Azergeşb (Azerqe­ şesb , Azergüşnesb) me'bedi yerleşen Kazakada doğulub , böyümüş ve orada da peyğemberliye başlamış , sonra da bütün peyğemberler kimi döne-döne öz doğma yurdunu terk etmeye , oradan müxtelif yerlere hicret etmeye mecbur olan Zerdüşt Tanrım (Ahuramazdanı) tek-vahid saydığı kimi onun yere gönderdiyi müqeddes odu da tek sayırdı . Sonradan Xorasanda getdikce böyüyen mebedin odu da göyden gön­ derilmiş müqeddes od sayıldı ve bu oda "Berzin meh" adı verildi . B u mü­ qeddes od ekinçilerin ve maldarların (çobanların) hamisi sayılınağa başla­ dı. Midiya imperatorluğunda hakimiyeti ele keçiren Ehemeniler Parsada bir böyük ibadet evi tikdirib, bildirdiler ki , göyden bir müqeddes od da buraya düşüb . Azer Frenbağ bu mebed ve onun müqeddes odu möbidleri ve kabinleri qoruyur. 83


Bununla da dini-ruhani merkez Parsaya keçdi, ruhani· hakimiyet parsların elinde çemleşdi ve ele bununla da zaman-zaman Zerdüştlüye ağır zerbel er vuruldu , Zerdüştlük perdesi altında qorxunc mifik parsizm yarandı . Belli olduğu kimi 627-ci ilde Bizans imperatoru II İrakli Qaza­ kaya hücum etdi , sasanlılar oranı qoruya bilmediler, İrakli Azerbaycanda­ kı Azergeşesb me'bedini dağıdıb xaraba qoydu ve bütün Müqeddes Od merkezi Parsaya keçdi . Ondan bir az sonra parslar her şeyi qeyb etdiler, parsizmden , pehlevizmden başqa. Sonralar bu parsizm islamda qermeti­ lik, elallahılıq , ismaillilik, xomeynilik ve s. yaratmışdır. (Qermetiler de Mekkede qara daşı iki yere bölüb Ehsa şeherine getirmişdiler. Sonralar Fatimilerin xahişi ile geri qaytardılar) Türk dühasının yetişdirmesi olan ve dünyada ilk tek tanrılı din yara­ dan Zerdüşte ve onun yaratdığı dine qarşı olan bu pars amansızlığına, esatirçiliyine ve şahbazlığına bu dünya ölçüsündeki texribatına Azerbay­ can seyirçi mi qalmışdır? Yox , qocaman bir Xayr! Miladın ele ilk yüzilinde Xristianlıq-yeni tek tanrılı din gösterdi ki , Yaxın ve Orta Doğuda xalqlar ve cemiyetler bir daha mif ve çox allahlıq­ �an imtina ederek tek tanrılı yolu seçmişler. Üçüncü yüzilde bu i nam daha da güclendi . Yehudilik ve Xristianlıq (Musavilik ve İsavilik) Aralıq denizinden Turan ovalığına qeder tek tanrılığı yaymaqda bir-biri ile amansız reqabete girdiler. İkinci yüzilin sonu üçüncü yüzilin başları Par­ fiya Arşaklıları (Ersak= Başq+er- Türklerin böyük bir tayfa ittifaqı) bu diniere qarşı qoymaq üçün Zerdüştlüyü yeniden dirçeltmeye cehd göster­ diler. Ancaq bir türlü uğur gazana b ilmediler, çü nk i temiz Zerdüştlüyün yerinde çox allahlı, mifik hem de çox qarışıq bir parsizm qalmışdır. Ar­ şakların Güney Qafqaz ölkelerindeki hökmdar nümayendeleri , o cümle­ den Azerbaycanın Alban ve İran Arşaklıları Xristian dinine meyl gösterir, ancaq onu helelik açıq qebul etmekden qorxurdular, daha doğrusu merke­ zi hakimiyetden-Parfiya Arşaklılarından çekinirdiler. Bu hakimlerden ferqli olaraq artıq ehalı arasında xristianlığı qebul edenler çoxalırdı . Bele ki , hele miladın I yüzilinde İsa peyğemberin qardaşı , Qüds şeherinin ilk patriarxı Yakov (Y aqub) Müqeddes Yeliseye xristianlığı Doğuda yayma­ ğı, tebliğ etmeyi tapşırmış ve Doğuya göndermişdir. Müqeddes Yelisey önce Hemedana gelmiş , orada tebliğatın çetinliyini görerek Azerbaycanın quzeyine getmiş, Kürün sol sahilinde Derbende dek yayılmış Şaman­ Türk Maskutların (massaget= mass+qut -> Baş+qut) arasında Xristianlı84


ğı tebliğe başlamışdır. Bütün Qafqazda xristianlığı ilk qebul eden Mak­ sudar olmuşdur. Onlardan da xristianlığı ilk qebul eden Maskutlar olmuş­ dur. Onlardan da xristianlıq Albaniya ve Arana yayılmışdır. Yeri gelmiş­ ken qeyd edek ki , Albaniyada xristian dini tebliğatçılarına Yaqubiler deyirdiler. Ele buradan da xristianlıqda ilk beş teriqetde biri olan Yaqubi­ liyin yaradımcısı V yüzilde Yaqub Serdeli olmuş ve Berde şeheri de Alban Kilise merkezine çevrilmişdi . Yaqub Serdeli yerli alban-Türk xris­ tianı idi . Üçüncü yüzilde Arazdan Derbende dek, ayrıca olaraq da dağlıq böl­ gelerde, xristian dini geniş yayılmış parsizınİ sıxışdırıb nüfuzdan salmış­ dı. Dördüncü yüzilin başlanğıcında Alban hökmdarı Arşaklı Umayr (bu vaxt Arşaklıların merkezde-Ktesifonda hakimiyeti qalmamışdı) xristian dinini özü qebul etdi ve hakimiyeti' altında olanları da xristianlığa devet etdi. Parsizm kabinleri ya ölkeden qovulur, ya da onlara divan tutulurdu . 224-cü ilde Arşaklıların hakimiyetini qesb eden Erdeşir Papakan da son Arşaklı şahları kimi Zerdüstlüyü dirçeldib yehudilik, xristianlıq ve buddizme qarşı qoymağa çalışdı , ele bir uğur qazana bilmedi . Onun işini oğlu I Şapur (239-272) davam etdirdi . Avesta'nın xalq arasında yayılmış , hele de qalan bölmelerini , hisseciklerini toplatdırıb yeni bir toplu düzelt­ meye başladılar. Ölkede bu işle çoxlu alim ve ruhani meşğul olurdu. Zer­ düştlüyün evezedilmez merkezi olan Zerdüştün doğma yurdu Azerbay­ canda-qedim Manna (kiçik Midiya) ve Midayada-gerçek Zerdüşt dinini (Zerdüştün özü terefinden "Maq dini " , "Mazda dini " , "Ahura dini" adla­ nan dini) olduğu kimi berpa etmek , onu yeniden diriltmek uğrunda ciddi bir mübarize başladı ve çox çekmedi ki , böyük bir herekata çevrildi. Bu dini , ruhani , siyasi , ictimai herekatın başında gene ressam Mani (Neqqaş \1ani) dururdu . Bele deyirler ki , Mani (2 1 6-276) Babilİstanda doğulmuş­ du . Onun esli ise Hemedandan idi . Onun babası Ti.irk-Arşak sülalesine mensub Hemedan eyanlarından idi , Hemedandan köçüb Ktesifona geden atası asilzadeler silkine mensub olmuşdur. Bu zamanlar Hemedan (qedim \1idiyanın paytaxtı Ekbatan) öz herbi-siyasi ve elm , din merkezi kimi Yacib eberniyetini qoruyub saxlayırdı. Zerdüştlüyü yeniden dirçeltmek is­ teyenlerin herekatına qoşulan Mani 240-cı ilde 24 yaşında iken özünü peyğember elan edir. Azerbaycan ve İki çay arasında (Mesopotamiya) qedim inanclarla· yanaşı , yehudi , xristian , zerdüştlük, buddizm ve başqa dinlerin ölüm-dirim mübarizesine girdiyini, insanların bu girdabdan çıx85


maq üçün yollar aradığını, hakim sülalenin , eyan , hökmdar ve canişinie­ rin de hansı , dine, hansı mezhebe qulluq edeceklerini itirdiklerini gören Mani o zamanki dinleri , mezhebleri , müxtelif dini-elmi telimieri bir araya getirmek üçün univers<;ıl "dünya dini" yaratmaq isteyir. Zerdüştlüyü yeni­ den dirçeltmek isteyen Mani , onu derinden öyrendikden sonra, hemen dini esas götürüb , inkişaf etdirib, başqa dinlerle çuğlaşdırıb yeni din ya­ ratmağa girişir. Bu birleşdirici missiyah Manini o zaman Yaxın ve Orta Doğudan en böyük merkezlerinden biri , belke de birinci olan , Ehemenli, Arşaklı ve Sasanlı imperatorluqlarının merkezi Ktesifonda (Medain) tez bir vaxtda tanıtdı . Ehalinin böyük çoxluğu onu 24-25 yaşında peyğember kimi tanı­ dı . Onun 25-26 yaşı olanda, aşağı-yuxarı 24 1 -242-ci illerde Ktesifonda Sasanlı I Şapur öz tacqoyma merasiminde Manini peyğember olaraq tanı­ dı , bundan sonra Maninin peyğemberliyi Sasanlı dövletinde geniş ölçüde qebul edildi . Azerbaycan , Parsa, Xorasanı el-el , şeher-şeher dolaşan Mani bütün Turanı gezdi , Hindistanda oldu . Şamançılıq , buddizm , brahmanizm ve başqa dinlerle yaxından tanış olmuşdu . O , dinden daha çox dini-felsefi bir idrak telimieri sistemi yaratdı , buna göre de çağdaş araşdırıcılar, uz­ manlar Manili yi qnostiszm ile çox bağlayıdar. Bizce bu bir o qedar de uğurlu teyinat deyil . Manilik Zerdüştlüyün yüksek inkişaf etdirilmiş yeni bir şekli idi. Daha doğrusu Maniliyi Zerdüştlüyün ikinci merhelesi say­ maq mümkündür. Manilik Zerdüştlüyün mifleri , efsane , nağıl ve efsun­ lardan temizlenmiş , dövrüne göre geliştirilmiş yeni bir merhelesi idi . Bu Azerbaycan-Türk tefekkürünün mehsulu idi . Manilik Misir ve Yunanıstan da daxil olmaqla Aralıq denizinin (Ağ deniz) doğu bölmesinden tutmuş bütün Türk dünyasını (Turanla birlikde) öz içerisine alaraq Hindistanın , Çinin içerilerinedek yayılmışdır. XX yü­ zilde Misirde ve Doğu Türküstanda, Tibetde minlerle mani edebiyatı ta­ pıldı . Tarixçiler, filosoflar manilik haqqında ey ni bir fikre gele bilmemiş­ ler. Ona göre ki , maniliyin ne tarixi , ne de ideya, mena ve mahiyeti hele­ lik deyerince öyrenilmeyibdir. Kimisi manilikde daha çox asketizm , ki­ misi qnostisizm , kimisi sinfi mübarize, kimisi materializm, kimisi daha çox felsefe axtarmış , hetta onu anti-zerdüştlük kimi anlayan , ya da deyer­ lendirenler de vardır. Bir daha qeyd edek ki , manilik tarixde , dinde ve fel86


sefede bütövlükde götürdükde Böyük Elmde hele indiyedek hell edilme­ miş çox önemli, mürekkeb , çetin bir problemdir. Bu problemin helline alimler, ayrıca da olaraq Türk bilim adamları derinden diqqet yetirmeli , onu çağdaş bilimin telebieri seviyyesinde araşdırmalıdırlar. Biz burada söz açdığımız mövzu ile bağlı aşağıdakıları demeyi qaçı­ nılmaz sayınq: 1 . Manilik felsefe, mentiq, tarix felsefesi ile çuğlaşmış bir din telimidir. 2. Manilik Zerdüştlüye qarşı deyil , eksine Zerdüştlük maniliyİn esası , özülüdür. 3 . Manilik dünyada edaletli bir quruluş axtaran ideyalar qaynağıdır. 4. Manilik özüne qeder Azerbaycanda olan Türkdilli xalqların ve dövletlerin (Elam , Kas (kaz) , qut (quz) , Turukki , Aratta, Manna, Midiya) yaratdığı dini , felsefi , siyasi bir medeniyetin davamı idi . 5 . Manilik mahiyet baxımından parsi.zm düsünce terzin e zidd bir dünya görüşü idi . 6. Manilik mifizme , esatirizme qarşı duraraq dinden felsefi idraka doğru yürüyen ve yolgösteren mürekkeb bir telimler sistemidir. 7 . Manilik özünden 500 il sonra gelen sufiliyin esas ideya qaynaqla­ nndan biri ve önemlisi idi. 8 . Manilik Türk dühasının yaradıcılığının tezahürlerinden biridi . 9. Manilik Zerdüştlükdeki "Uğurlu Düşünce, Uğurlu Söz , Uğurlu İş" pirnsipini genişlendirerek bir sistem halına salmış , yene de Zerdüştlükde­ ki " Doğru düşünce, doğru söz, doğru iş, doğru davranış , doğru danışıq ve en esaslardan olan "doğru yol " ideyalarını genişlendirerek, geliştirerek beşere yeni bir yol göstermek istemişdir. Maninin , bir qeder sonra haqqında danışacağımız Mezdekin ne üçün , hansı ideya ile silahlanaraq öz dövrlerindeki haqsızlığa, zorbalığa, dinsiz­ ii ye , ya da yalan dine xidmet etmeye , efsane ve uydurmalara, Şere , Zül­ mete , Qaranlığa, Zülme qarşı çıxıb, emeyi, çalışqanlığı , ekinçileri , mal­ darları yardıma qoşmağı, maddi servetleri edaletli bölmeyi, Xeyri , Işığı , Edaleti , yoxsulları müdafie etdiklerini anlamaq üçün Ulu Zerdüştün Qata­ : arındakı bir sıra dediklerini burada iqtibas getirmeyi özüme borc bildim. 87


ZERDÜŞT peyğember deyir: 1 . İnsan dinseverlik sonucunda pak olur. Bu adam doğru düşünce, doğru söz, doğru emel vasitesi ile dininin doğruluğunu daha da artırır. ' Mazda Alıura müqeddes ağıl vasitesi ile (bu adama) ebedi ölkeni (cenneti-E.E.) verir. Bu xeyirli mükafatı men de arzulayıram. 2 . Ne qeder ki , ürekden çalışmaq hevesi etinizde, qanınızda vardır, mükafatınız bu Muğ dini olacaqdır ki , onunla yalançının ruhu uzaqlaşıb , beli sınıb , aradan gedecekdir. Bu Muğ dinini elden verseniz, axır sözünüz peşmançılıq sedası olacaqdır. 3 . Ey Mazda Ahura, ey ordubehişt, elbette, men sizden behrelenece­ yem. Çünki Siz peyğemberinize mehribansınız. Sizin aydın yardımınızla, bir işarenizle bize cennet nesib olur. 4. Son hesab gününde , qabaqcadan xeber verildiyi kimi , divler, suç­ lular ve yalançılar doğruluq terefdarları vasitesi ile meğlubiyete uğrayaL caqlar. O zaman , Ey Ahura, sene sitayiş eden senin rehmetinle yüksele­ cekdir. 5 . Yardıma çağıran adam yardıma gelmezse , o, yalançılara qoşulur. Çünki , onun özü yalançıdır ve yalançıya yardımçıdır. Ey Ahura, bu ilk dini gönderdiyin vaxtdan beri doğruluq yanlısı o adamdır ki , doğruçunun dostu olsun . 6. Ey Mazda , men bilirem ne üçün uğur elde ede bilmirem . Çünki yoxsulam, terefdarım azdır. Ey Ahura, gileylenirem, özün nezer salıb, bir dost kimi dostuna yardım göster. Doğru din üzre müqeddes düşüncenin behresinden meni agah et ! 7 . Doğru din qanunları üzre yaşayan ağıllı adam yalan di ne inanan adamları da doğru din yoluna getirmelidir. Düşüneeli adam eşrafı ve baş­ çıları başa salmalı , onları yalan dini n zererinden qurtarmalıdır. 8 . Ey Mazda, Seni o zaman müqeddes tanıdım ki , Behmen menim yanıma gelerek soruşdu: Sen kimsen? Hansı ailedensen , senden ve senin qohumlarından soruşsalar özüne hansı elametlerle tanıtdırabileceksiniz? - Bu zaman ona dedim: "Birincisi, men Zerdüştem . Bacardıqca ya­ lançının esi düşmeni, doğruçunun güclü himayeçisi olacağam ki, gelecek­ de dilediyim öfkeye (cennete-E.E.) nail o/am, o zamana dek ise , men sita­ yiş edib (ilahi- E.E.) neğmeler qoşaram" . 88


9. Ele olmasın ki , sizlerden biri yalan din e qulluq eden adamın sözü­ ne, gösterişine inansın . Çünki , o aileni, kendi ve ölkeni viran edib puça çıxarar. Buna göre de onları silahla qovmalısınız! 1 0 . Ey Ahura, senden soruşuram: heyvanlara ve düzgün emelli kend­ Iilere ezab vermekle yaşayan o uğursuz reftarlı yalançının hökmdarlığa çatmasına çalışan adamın cezası nedir? 1 1 . Beli , yalan dünyası istediyine çatsa da, sözsüz ki , dalınca meğlu­ biyete uğrayacaqdır. 1 2 . Mazda Ahura öz qüdreti ile bize ekin ve iş versin ki , doğru din üzre müqeddes düşüneeni tanımaqla biz heyvanlarımızın ve adamlarımı­ Zin heyatını yaxşılaşdıraq. 1 3 . Uğurlu davranışla birge ve işıqlı doğruluğun dostu olan Yaradan Mazda Ahura öz qüdreti ile cavab verdi: "temiz dinli olduğunuz üçün sizi seçdik ki , bizden olasınız" . 1 4 . İndi , ey Ahura, Zerdüşt özü üçün senin o müqeddes Ruhunu seçdi. Ey Mazda, doğruluq friştesinin endamı qoy bezekli olsun , Sipen­ dermüz ölkede güneş tek heyatdan ve qüdretden behrelensin . Olsun ki , O , uğurlu davranışdan gelen erneHere mükafat versin . 1 5 . Uğursuz din terefdarı yox olmalıdır. Böyük Şexsi (Ahuramazda­ nı-E.E .) alçatmaq arzusunda olan bu adamlar- dini alçadanlar ceza gör­ melidirler. Haradadır o düz emelli hakim ki, onların heyatını, azadlığını ellerinden alsın! indi ise, ey Mazda, qüdret senindir ki, doğruluqla heyat süren yox­ sulların yaşıyışını yaxşılaşdırasan!

Burada Zerdüştün Qatalarından 1 5 bendin seçilib verilmesi hem bu yazı (meqale) üçün ağırlaşdırıcı , hem de oxucu üçün çox yorucu görüne biler. Ancaq bunlar gösterilmese üç esas mesele h eç bir zaman tam anla­ şılmaz: 1 . Zerdüştlüyün (Maq dininin) tek tanrılı olması . 2 . Manilik, Mezdekilik, Babekilik (xürremilik) ve bu sonunculada bir başa ilişgisi olan sufilik . 3 . Tek tanrıçılıqla efsunçu parsizmin mübarizesi . Biz burada Qataların 238 bendinden yalnız on beşini gösterdik. Diq89


qetli oxucu aydın görer ki , gerçek (doğru) Mağ dini, ya da başqa cür desek Zerdüşlük ve Manilik dinler içerisinde tekmil dünya dinlerinden sayılan İslam dini ile tek tanrı meselesinde çox yaxındır. Müqayise edek: 1.

Tanri tekdir ve ezeli-ebedidir.

2 . Bütün varlığı Tanrı yaradıbdır. 3 . Tanrının öz hökmlerini yerine getirmek üçün yanında yardımçıla­ rı , xidmetçileri vardir. (Zerdüştlükde ve Manilikde: Behmen , Ordubehişt, Sipendermüz, Şehriver, Aşa (Aza); Mehemmediyede ve İsavide: Mika­ yıl-Mihail , Cebrail-Qavril , Ezrail ve b. ) 4. Peyğemberleri Tanrı te'yin edir. 5 . Cennet , cehennem, hatta qıl körpü; Zerdüştlükde Çinvet (Çönüt) , İslamda-Sirat . 6. Muğ dininde de İslamda olduğu kimi Tanrının adları ve sifeti çoxdur. 7 . Her üç peyğember Tanrıya ucadan dua oxuyur, ibadet edir , namaz qılır, Tanrıdan iltimaslar dileyir, din yolunda ezab çekir, öz yurdlarından didergin düşür, Tanrı ile bağlarını ya veyh yolu , ya da melekler vasitesi ile gururlar. 8 . Her üç din teliminde: tanrı her şeye qadirdir, tanrı adildir, yara­ dandır, doğrunu (haqqı) sevir, biliklidir (her şeyi bilendir) , zalimları ceza­ landırır, doğru din yolunu az anları cezalandırır, yalançılar Tanrının ve peyğemberlerin , ümumiyetle cemiyetin, insanlığın düşmenidir ve sair. 9. Bu üç din teliminde Yaradan ve Yaradılan (Varlıq) arasındakı bağlılıq beledir: a) Zerdüşt peyğemberin din telimine göre , Tanrı varlığı ikili yaradır, ele ilk başlanğıcdan İşıq Qaranlıqla, Xeyir Şerle mübarize aparır; b) M ani peyğemberin din telimine göre Tanrı varlığı Xeyir esasında yaratmış , Şeri (qaranlığı) yaratmamışdır. Bunlar Tanrının yaratdığı Xe­ yirli varlığın ünsürleridir, gee-tez mehv olacaqlar; c) Hz. Mehemmed peyğemberin din telimine göre Tanrı-Allah bütün varlığı yaradır, bu varlıqdan doğru yolu azanlar Şer güce çevrilirler (şey­ tan ve başqa şer gücler) . Mani peyğemberle Mehemmed peyğemberin bir uyğun yönleri de 90


orasında idi ki , her ikisi özüne qederki dinlerin en mütereqqi , sınaqdan çıxmış teretlerinden yaradanmışlar. Parsa-sasanlı şahenşahları her iki peyğemberin düşme ni idi . Man i peyğember onların hakimiyeti altında olan Azerbaycan-İraqda yaşayırdı ve ona göre de Manini öldürdüler, Mehemmed peyğember onların haki­ miyeti altında olmayan Medinede-Yesribde yaşayırdı , ona göre de Onun ancaq mektubunu cıraraq , ayaqlar altına atdılar ve arxasınca heqaretli sözler danışmaqdan başqa elleri bir yere çatmadı , öldürtmek istediler, emr verdiler, baş arınadılar. Beli, pars-sasanlı şahenşahları Maninin peyğemberliyini qebul etdi­ ler. Maninin şöhreti , o zamanlar üçün ağla sığmaz ölçüde, dünyanın o za­ mankı güc ve insan merkezlerine yayıldı . Mani peyğemberin dühası Çin­ den tutmuş , Quzey Afrika ve B alkaniara qeder yayıldı. Mani ve onun terefdaşları bütün belaların kökünü maddi nemetierin edaletsiz, qeyri­ beraber bölünmesinde görür ve bu nemetlerden hamının ve her kesin be­ raber istifadesini teleb edirdiler. Sasanlı I Şapur (239-272) ve onun oğlu I Hürmüz (272-273) Mani peyğemberin bu telebierine bir peder dözüm gösterseler cl .! , onların varisieri I Behram (273-276) ve II Behram (276293) sasanlı hakimiyetinin güclendiyini hiss ederek, ne maddi nemetleri , ne de hakimiyeti Maniçiler ve kütle ile bölüşdürmek istemediklerini bil­ dirdiler; neticede 276-cı ilde Mani peyğembere ağır isgenceler vererek Onu edam etdiler. Bir neçe il Maniçiler teqib ve işgencelere meruz qala­ raq, fiziki mehv edildi , çoxları xarici ölkelere gedib , orada Maniliyin teb­ liğini davam etdirirdi . Mani tarixde bir peyğember, filosof, qehreman , siyasi-ictimai hera­ katın yaradıcısı ve başçısı kimi tanınsa da, bedii edebiyatda ressam (neq­ qaş) , memar, şair kimi tanınmışdır. Maninin ondan çox kitabı 76 mektubu (risale) olmuş , bütün dünyaya sepelenmiş üçüncü yüzilden sonra bütün dünyada din , felsefe, ressamlıq, memarlıq ve edebiyata böyük tesir gös­ termişdi. Manilik parsizme qarşı mübarizesinin davam etdirmiş , beşinci yüzi­ lin sonunda çox böyük bir gücle baş qaldıran Mezdekliler xalq herekatı­ nın esas ideya qaynağı olmuşdur. Diqqetle izledikde aydın olur ki , Manilik Zerdüştliiyün sosial edalet prinsiplerini inkişaf etdirib, yeni deyişmiş cenıiyete rebliği demek idi . 91


Maninin edamından iki yüz il sonra Zerdüştün ve Maninin ideyalarını bir daha gelişdirib cemiyete tebliğ etmek isteyen Mezdek böyük bir herekatı adı ile daha çox tanınır. Mezdek (450-529) Tanırının Varlığı bütöv-bütövüne bir edaletli qu­ ruluşhalında yaratdığına, ancaq bunun sonradan Pozulduğuna inanır, ona tebliğ edir, bu Pozulmanı insanların mübarizesi ve yardımı ile bunun so­ nucunda Xeyirin (İşığın) tam qelebesi ile aradan qaldırmağın , bir defelik Şere (Qaranlığa)-Zülme son qoymağın mümkün olacağına çağırırdı. Bir sıra araşdırıcılar bele iddia edirdler ki , guya Mani de , Mezdek de Zerdüşt­ lüye qarşı çıxmamış , eksine onun ilkin temiz halına qayıtmasına çalışmış (meselen: xristianlıqda prutanizm, İslamda V alıabilik kimi) ve Zerdüştlü­ yü tehrif edenlere-şahenşahlara, şahlara, hakimlere , eyanlara, hem de "Zerdüşti " kahiniere qarşı çıxmışlar. Mezdekin harada doğulduğu haqda helelik deqiq melumat yoxdur. Onun iraq , Azerbaycan ve Nişapurda anadan olduğunu söyleyen müxtelif menbe ve edebiyat vardır. Ancaq bütün alimler-araşdırıcılar onun fealiy­ yetini Azerbaycanda, en erken çağını Azerbaycanın o vaxtkı paytaxtı He­ medanda başladığı ve sürdürdüyünü mübahisesiz qebul ederler. Heç bir şübhe yeri olmadan , deye bilerik ki , Mezdekiler herekatının merkezi nü­ vesini Azerbaycan Türkleri teşkil etmiş ve onlar sosial edalet uğrunda mübarizenin hereket verici gücü olmuşlar. Mezdekliler herekatı bütün Sasanlı imperatorluğunu bürümüş, böyük qelebe çalmış , şahenşah I Qubad-Kavad (488-496) mezdeklilerin teretine keçmiş , Mezdekin Muğatalığını qebul etmişdir. Mezdekçiler Zerdüştlü­ yün xalq arasında yüksek , en hörmetli tebeqe saydığı maldarların ve ekin­ çiterin haqlarını savınmış , bundan elave Zerdüştün vaxtında hele yaran­ mayan , ancaq Mezdekin vaxtında artıq formalaşmaqda olan senetkarlar sinfini de müdafieye qalxmışlar. Bu herekata, orta tebeqeler de qoşulmuş­ du. Önce göstermişdik ki , Tanrının (Ahuramazdanın) gönderdiyi Müqed­ des od yalnız bir olmuş ve Zerdüştün veteni Şiz mebedinde yerleşmişdi . Bu od bütün insanların himaye remzi idi . Sonradan Xorasanda bir mebed yaradılmış, burada olan od da Tanrının gönderdiyi od sayılmış , bu od ise maldarların ve ekinçiterin yer üzerinde himayeçisi olmuş , ele buradan parçalanma başlamışdı . Ancaq bu ikinci mebedin bu cür "müsteqil" olma­ sı onu gönderirdi ki , maldarlar ve ekinçiler Zerdüştlükde ve ölkenin iqti­ sadi , ictimai heyatında ne qeder önemli yer tuturlar. Daha sonra Zerdüşt92


lükde ali ruhaniliyi ele keçiren parslar, Parsanın merkezinde yerleşen me­ bedi böyüderek Ehemeni şahlarının işe müdaxilesi ile, e'lan etdiler ki , bu mebedin de odu Tanrı terefinden gönderilib ve o, kahinlerin , din rehberle­ rinin , ruhanilerin hümayeçisi , baş secdegahıdır. Bundan sonra dördüncü mebedin odu Tanrı terefinden gönderilmiş müqeddes od sayıldı , hemen mebed de senetkarların himayeçisi qebul edildi. Belelikle , Azerbaycanın Kazaka (Qazak, Şiz) şeherindeki Od hökmdar ve qoşunun , Xorasandakı kendlilerin (maldar ve ekinçilerin), Parsadakı ruhanilerin, dördüncüsü ise senetkarların hamisi oldu . Daha müqeddes bu dörd mebedin yaranınası bize iraq , Azerbaycan , Güney Qafqaz, Xorasan , Parsa ve Deylemde (Te­ beristan) sinifterin ve tebeqelerin durumunu anlamaqda aydınlaşdırıcı yön verir. Mezdekliler herekatı dövründe bunlarla yanaşı bir çox böyük me­ bedler de vardı ki , onlarda 1 0- 1 5 insan köle kimi çalışırdı. 5 - 1 0 min qız­ qadın bir mebedin kenizi sayılırdı . Parsalı şahenşahlar, eyanlar ve kahin­ ler yarımquldar bir quruluş (düzen) yaratmışdılar. Mezdekliler bütün bun­ ları darmadağın etdiler. Buna göre de bir sıra tarixçiler mezdekliler here­ katını quldarlığa qarşı xalq üsyanı kimi qiymetlendirirler. Beli , Parsalı hökmdarlar, kahinler ve eyanlar xalqların bu giyarnını qebul ve hezm ede bilmediler, ilk önce eksi giyarn qaldırıb I Qubadı taxt­ dan saldılar, onun yerine Zamasp (Camasp) adlı birisini oturtdular. Za­ masp herekatı boğa bilmedi . I Qubad ölkeden qaçıb Orta Asiyaya, orada hakim olan Ağ H unların (Eftallar, hayatile) himayesine sığındı . İki il Ağ Hunların yanında qalan , onlarla qohumluq elaqesi yaradan I Qubağı Hun­ lar 498-ci ilde Sasanlı ordularını darmadağın ederek, yeniden taxta oturt­ dular. İkinci defe bakİrniyete gelen I Qubad (498-53 1 ) mezdeklilerle daha sıx yaxınlaşdı . Mezdek mübiden-mübid oldu . Bu o demek idi ki , bütün dini hakimiyet Mezdeki verilir. Mübiden-mübid, tam da olmasa, islamda­ kı emirel-ınörninin-yeni dünyavi hakimiyeti itirib , dini hakimiyeti saxla­ yan xelifeler kimi-tituluna çox yaxın idi . Bir sözle, mezdekliler çox böyük qelebe qazanıb, ezilen tebeqe ve si­ nifleri kahinierin ve eyanların zülm ve istismarınci an xilas etdiler, hakimi­ yere şerik oldular. Dövlet vezifelerinde Mezdekiıı terefdarları nüfuzlu ve­ zifeler tutmuşdular . Mezdeklilerin sasanlılarla şerikli hakimiyeti aşağı yuxarı iyirmi beş ilden çox sürdü . İmperatorluqda mehsuldar qüvvderin :·c allığı bu zamanadek görünme miş bir ölçüde yükseldi . Cemiyetin geliş93


mesine engel töreden bir sıra ukladlar darmadağın edildi . Feodal istehsal üsulu , belke de daha doğrusu "asiya istehsal üsulu " özü üçün yeni , elve­ rişli mekan ve şerait tapdı. Herekatdan sonrakı yüzilde istehsal münasi­ betleri gelişdi, imperatorluğu daxil olan bir sıra ölkelerde herterefli dirçe­ liş baş verdi . Mezdekliler herekatı doğrudan-doğruya bütün ictimai , iqtisadi , siya­ si , dini münasibetlerde bir deyişme , bir yenilik yaratmışdı . Ancaq bütün keçmiş imtiyazlarını itirmiş pars eyan kahinieri bununla heç cür barışa bilmirler. Onlar ilk önce qocalmı� I Qubadın gene , enerjili oğlu Xosrovu ele alıb , öz terefierine çekdiler. Herbi gücleri öz eline toplayan Xosrovun ve kahinierin tezyiqi ile I Qubad Mezdekden uzaqlaşdı. Mezdek xeyanet­ le hebs edilib 529-cu ilde edam edildi , onun bütün terefdarlarına qarşı amansız hücum başladı . Tarixçilcrin yazdığına göre 80 min adem qetle yetirildi . Bir sıra tarixçiler yazırlar ki , daha çox mezdekçi öldürülmüşdü . 80 min ise diri-diri tepesi üste dikine torpağa basdırılmışdı . Biz bunların hansının düz olduğunu deye bilmerik, ancaq inkar edilmez bir vardır ki . doğrudan da on minlerle adam tepesi üste es&.s yolların her iki qırağı ile diri-diri torpağa başdırılmış , onların ayaqları dışarıda şaxlanmış ki , gelib­ gedenler görüb bir vahime içinde qalsın , mezdekiliyi müdafie etmesin . sasanlılara, kahinlere , eyanlara qarşı çıxmasın . 53 1 -ci ilde I Qubad ölenden sonra taxta I Xosrov çıxdı . O , tarixde Xosrov Nuşirevan (53 1 -579) , Enuşirevan , Anuşirevan adı ile tanınır. I Xosrov tekce mezdekçilere deyil , ümumi ehaliye divan tutdu . Onu haki­ rniyete getiren bir sıra eyanları ve ordu başçılarını , kahinierin hamısını vergiden azad etdi . Bunların böyük çoxluğu parslar idiler. Xosrov Nuşirevanm zülmü ve zalımlığını XII yüzil Azerbaycan­ Türk şairi Nizarnİ Geneeli Farsca yazdığı "Sirler xezinesi" eserindeki "Nuşirevanla veziri ve bayquşların söhbeti" adlı menzum hekayesinde bele anladır: Nuşirevan qoşunla çıxmışdı bir gün ova, Ayrıldı destesinden atla ov qova-qova. Çatdı düşmen qelbitek virane bir yurda şah , Tapardı axtardığı her şikarı burda şah . İki bayquş ses-sese vererek ulayırdı 94


Qelbleri şah qelbitek ne'şe "arzulayırdı" . Şah soruşdu vezirden: "Ne danışır bu quşlar? B ir-Birine ne deyir, ne söyleyir bayquşlar?" Vezir cavab verdi ki; "Zamana şahsan özün , Her hikmetden , her sirden çoxdan agahsan özün . Bu quş onun oğluna ere verir qızını , indi başlıq isteyir işe salıb ağzını: "Bu xaraba kend nedir, bir qıza azdır deyir" , deyir. " Kebin haqqı" , bir neçe xaraba "yazdır" , deyir Elçi gelen quş deyir: "Şerikem her sözüne, Şahın zülrnkarlığı bellidir yer üzüne Qanlar töken görürem şahı günde yene men Yüz min hele xaraba kend vererem sene men ."

(Ger melik in est der in zuzigar, Men de to virane dehem şed hezar.) Zülmünü yada salıb, dişiedi barınağını Quşlar da eşidibdir zülmünün sorağını Var üçün insan nesli bu abadan si/indi, Toyuq qaqqıldayırdı, bayquş ulayır indi.

El varını soymuşam , xalqa divan tutmuşarn Ölmeyi , son menzili büsbütün unutmuşam . Qılıncımla elleri biçmeyirn besdir daha, Alçalıb insan qanı içmeyim besdir daha, Budur, Geneeli Nizarnİ Xosrov Nuşirevanın esi simasım açıb göster­ mişdi . Fars şovinizmi bütün bunları bir yana buraxaraq , dünyanın qaniçen celladlarından biri olan Xosrov Nuşirevana sonradan "Adil " ayaması (te­ xellüsü) vermiş ve onu dünyanın en edaletli bir hökmdarı kimi tebliğ ede­ rek min illerle , milyonlarla insanın şüuruna yeritmiş , yedirtmişdir. 95


Tekce Fars edebiyatında, tarixinde deyil, bütün Farsdilli edebiyatda, eyni zamanda Farsdilli Türk edebiyatında Xosrov Nuşirevan te'riflenib göylere qaldırılmış , Rumeli Selcuq hökmdarlarından tutmuş ta Orta Asi­ yayadek bir sıra Türk hökmdarları fexrle özlerine "Xosrov" , " Keyxos­ rov " , leqebierini taxmışlar. Bu Fars şovinizminin gelebelerinden biri idi . Bir sıra Selcuq hökmdarları ve atabeyleri sasanlı hökmdarlarının tarixini öymek , onlara edebi ve ebedi yazılı eserler-abideler qoymaq üçün öz xe­ zinelerinden qızıl pullar xerclemiş , Fars dilli edebiyatın yükselmesinde , Fars dilinin dünya çapına çıxmasında evezsiz xidınetler göstermişdiler. Bu Fars şovinizminin başqa gelebesi olmuşdur. Böyük Nizami de bu basqıdan qurtara bilmemiş , eserlerini Farsca yazmış , Xosrov Nuşirevanın da guya sonradan peşiman olub edaletli şah­ lıq etdiyini yazmışdır: Taleyin imtahanı canını alan oldu Edaletli dünyada ebedi qalan oldu Ülviyet aleminde yene de şahdır özü , Şan-şöhret sikkesine yazıldı "Adil" sözü . Bu doğrudan da beledir, bütün Farsdilli müselman edebiyatında onun adı bütövlükde bele yazılır: "Xosrov Nuşirevan Adil" . Çox sade bir tarix mentiqi ile soruşuruq: I Xosrovun yaşadığı 6 . yü­ zilde ve ondan sonrakı yüzilde pars ve ya pehlevi dilinde "Adil" , "edalet" , sözü vardımı? Yox . "Adil "- sözünün kökü ereb sözü "cdl " dendir. Bu kökden edalet, ediiye sözleri yaranmışdır. "Adil " sözünde bu qebildendir, "edaletli" demekdir. Allaha xas si fetlerden biridir, Allahın bir adı da Adil-dir. Ereb sözleri pars , pehlevi diline 8-9 yüzillerde keçmeye başla­ mışdır. Demeli Xosrova "Adil" texellüsünü bu yüzillerde ve belke de daha sonra, "pars milli iftixarını" qoruyub saxlamaq üçün Fars tarixçi , edib ve şairleri taxmışlar. Bele bir iş II Xosrov üçün de görülmüşdür, onu bir az sonra yazıya getireceyik. Gerçek tarixin deyil , yazılı tarixin gülüne ve heyretli bir görünüşü var: "Zalim" adını daşıyacaq bir şahenşah "Adil" adı ile yazılarda, kitab­ larda, beyinlerde yaşayır! Bu da Fars şovinizminin insanlığa bir xeyaneti­ dir. Onu da qeyd edim ki , bu son bir neçe ilde menim deqiq bildiyime 96


göre bir sıra Fars şovinistleri hem tek-teklikde , hem de mecl i slerde ''bizim damarlarımızda Enuşirevan qanı axır" deyerek fexr edirler. Xosrov Nuşirevan ölenden sonra pars-pehlevi edib , kahin ve ravileri onun haqqında revayetler, nağıllar; efsaneler uydurdular. Onun özünün adından kitablar, vesiyetnameler, xatireler yazdılar ve bunların hamısını tarixi gerçeklik kimi gelerne verib , bir Farsperest edebiyat yaratdılar. Bunları araşdıran tarixçiler çaş-baş qalıb, neyin doğru, neyin yalan oldu­ ğunu bir türlü kesdirebilmediler. S asan lı imperatorluğunu Yemenden Erqanıstana dek böyüden qanlı Xosrov Nuşirevan ölenden sonra onun yerine IV Hünnüz (579-590) keçdi ve tez bir zamanda bu imperatorluğun qan ve zülm ile nece bir qu­ rama imperatorluq olduğu üze çıxdı . Yemen ve başqa ereb eyaletleri , Orta Asiya ve Qafqaz hakimleri yarim müsteqil ve müsteqil oldular. Mer­ kezde Behram Çubin sasanlılara qarşı üsyan qaldırıb IV Hünnüzü öldür­ dü ve hakimiyeti ele aldı (590-59 1 ) . Dördüncü Hürmüzün oğlu İkinci Xosrov qaçıb bir sıra qohumları ile Roma imperatorluğuna sığındı . Roma imperatorluğu sasanlıların iç işleri­ ne döne-döne qarışmış , bu fürseti göyden düşme sayaraq bir ordu ile döv­ letin paytaxtı Ktesifona (Medaine) hücum ederek, Behram Çubini taxtdan salmış , II Xosrovu Sasanlı taxtını oturtmuşdu . II Xosrov (59 1 -628) tarixde ve edebiyatda Xosrov Perviz adı ile daha çox tanınır ve parsların fexr ve qürurla dil boğaza qoymadan şişirt­ diyi, öydüyü şahenşahlarından biri , belke de sonuncusudur. Bundan sonra Farsların fexr duyası bir şahları olmamışdır. Yalnız Sefevi- Türk hökm­ darı I Şah Abbas ( 1 587- 1 629) Farslara böyük xidınetler gösterdiyinden, onu da Böyük Şah Abbas , Şah Abbas-Adil ve s . titullarla böyütmüş , haq­ qında revayetler nağıllar, efsaneler düzeltmişdiler. Gösterdiyimiz kimi II Xosrov Bizans (Roma) imperatorluğunun mız­ raqları ucunda hakimiyetc gelmiş , bir müddet de onların eli ile hakimiyet­ de saxlanmış , bunun üçün yarım vassal kimi Bizansa töycü ödemişdi . II Xosrovu Sasanlı taxtına oturdan Bizans imperatorluğunun özünün içerisinde güclü iqtisadi , ictiqıai prosesler gedirdi . Bele ki , quldarlıq ukla­ dı tamam dağılmaq ve onun yerinde feodal istehsal üsulu tam hakim ke­ silmek erefesini yaşayır, imperatorluğa zorla qatılmış ölkelerin merkez­ den qaçma gücü artır, bir zaman Bizansa müttefiq olan Türklerin hem 97


batıdan, hem guzeyden, hem de Qafgazdan hücumları Bizansın iç gücünü tükendirirdi . Bir yandan da hakimiyet uğrunda mübarize yeniden şiddet­ lenmişdi . Sonucda iç savaş başladı. 602-ci ilde B izans ordusunun esas gücleri imperatorun düşmenlerinin terefinde dayanarag giyarn galdırdı ve imperator Mavriki öldürüldü. Mavriki terefdarlarının müdafie aldı altında sasanlı goşunları Bizansa müdaxile edib onun cenub eyaletlerini, Suriyanı ve Misirin bir hissesibi işğal etdi . Daxili ınüharibe içerisinde çabalayan B izans ele bir mügavimet gösterebilmedi. Bu dövrde B izans imperiyası çökül , hem gerbde , hem şergde ve güneyde torpaglarını ard-arda öz düş­ menlerine uduzurdu . 6 14- 1 5-ci illerde Azerbaycanın guzeyinde-Albaniyada sasanlı haki­ miyetine garşı üsyanlar baş verdi. II Xosrov onları amansızca yatırdı . 6 1 0-cu ilde Bizans taxtına oturan İrakli (6 1 0-64 1 ) merkezi hakimi­ yetde bir sabitlik yaradarag , müxtelif güvveleri bir yere tarlamağa başla­ mışdı . 620-ci iledek o, yeni bir ordu yaradıb imperatorluğun merkezi eya­ Ietlerinde bütün giyarn ve separatçı çıxışları yatırtmışdı . 622-ci ilde İraklinin ordusu ile Xosrovun ordusu Tavr (Toros) dağla­ rında üz-üze dayandılar. bu beliedici döyüşde Xosrov Pervizin ordusu darmadağın oldu . Bizans ordusunda müxtelif Türk boylarından gatılmış goşun güvveleri de iştirak edirdiler. Xosrovun da ordusunda Türkler esas güvvelerden biri idi . 622-623-cü illerde Bizans orduları doğuda ve güneyde itirdikleri bütn torpagları geri gaytarıb Azerbaycanın guzey ve merkez eyaJetlerini de işğal etdiler. 624-26-cı illerde Xosrovun goşunları eks-hücuma keçse de heç bir uğur elde ede bilmedi . 627-ci ilde yeniden hücuma keçen Bi­ zans ordusu Azerbaycanı bütövlükde işğal edib, "Tanırının gönderdiyi ilk mügeddes od mebedi Azergeştesbi" (Kazaka-Şiz şeheri) viran goydu. Ni­ neva (Neynebaindiki Mosul şeherinin yaxıhlığında gedim bir şeher idi) şeherin yaxınlığında geden döyüşde Xosrov Pervizin goşunları darmada­ ğın edildi . Xosrov döyüş meydanından gaçıb Medaine sığında , İrakli (He­ rakl) öz tentenesini nümayiş etdirmek üçi.in xristianlığın ve o zaman hem de müselmanların giblegahı olan Qüds şeherine getdi . Sasanlılarla B izanslar arabir dost olub , çox vaxtı bir-biriyle mühari­ be apardıgları ve bir-birini çökürtdüyü bu zamanlarda Erehistan yarıma­ dası bu müharibelerden nisbi olarag gıragda galmış , geniş ticaret aparan 98


Mekkede bir dirçeliş başlamış ve en önemlisi olaraq 6 1 0-cu ilde peyğem­ berliye, hem de Elçi (Resul) peyğemberliye yetişen hezreti Mehemmed İslam dinini yayınağa başlamış , 622-ci ilde Yasrib şeherine (sonralar bu şeher peyğemberin adı ile bağlanıb el-Medinetu-n-Nebiyyun-Peyğember şeheri adlanmış , qısaca Medine deyilmişdi) hicret etmeye mecbur olmuş­ du . Resulun arkadaş ve dostları islamı etrafa yayırdılar. İslam peyğemberi hicretin 6-ci ilinde (miladın 628-ci ili) Yaxın ve Orta Doğunun bir sıra hökmdar (melik) ve emirlerine mektub gönderib, onları islama de'vet edir. Qaynaqlar doqquz ölkenin hakimine de'vet mektubu gönderildiyini gösterir. Bu mektublar tarix qaynağı kimi çox qiymetlidir. Burada biz onların ikisinden danışacağıq: Budardan biri Rum (Bizans) imperatoru-qeyseri İrakliye (Herakla) ünvanlanmış , onu Dehye el-Kelbi imperatora Qüds şeherinde yetirmişdi . Mektubun metni bele idi: 11Bismillahir-Rehmanirrehim. Allahın qulu ve Elçisi Mehemmedden Rumun böyüyü Hiraqla. Doğru yolu (el-xuda) izleyene salarn olsun . Sonrasına geldikde , Men seni islama devetle çağıraram. Müselman ol , salamatlıq tap ! Allah sene senin mükafatını iki defe verer. Bundan üz döndersen sapqınlıqda qala­ caq , bütün xalqın günahı senin üstünde qalacaq. Ey Ehli Kitab gelin ara­ mızda sözü bir yere qoyaq, Allahdan başqa kimseye ibadet etmeyek , Ona heç bir şeyi şerik etmeyek. Bezilerimiz Allahdan başqa özlerine Rebbiler götürmesinler. Eger sapmış olsalar, onda desinler 11 Şehadet edirik ki , biz müselmanlarıq 1 1 • Tarix qaynaqlarında gösterilir ki , Rum qeyseri mektuba hörmetle ya­ naşmış , Qüdsde olan ereb taeirierini yanına çağırmış , onlardan peyğern­ her haqqında bilgi almış , dövrünün etik qaydaları çerçivesinde cavab yaz­ mışdır. Hezreti İslam peyğemberinin o biri mektubu II Xosrov Pervize gön­ derilmişdi . Mektubu Xosrova Abdullah İbni Xuzafe es-Sehimi aparmış , Medainde ona vermişdi . Mektubun metni bele idi : 11Bismillahir-Rahmanir-Rehim . Allahın Resulu Mehemmedden Farsın Kısrasına. Doğru yolu tutub gedenlere , Allaha ve onun Resuluna inananlara. 99


Allahdan başqa İlahinin olmadığına ve Mehemmedin onun resulu oldu­ ğuna şehadet getirenlere salarn olsun. Men seni islama çağırıram . Men bütün insanlar üçün gönderilmiş haqq elçisiyem . İnsanlara bildirirem: Müselman ol , salamatlıq tap ! Eger sen redd etsen bütün macusilerin gü­ nahı senin üstünde qalacaqdır." Burada yeri gelmişken bir söze balaca arayış vermeyi gerekli bildik. Bu da macusi (mecus) sözüdür. Önce de dediyimiz kimi bir sıra tarixçiler Zerdüştlüyün maq-mağ dini olmadığını iddia edirler. Biz bunu yanlış sa­ yırıq ve geti eminlikle deyirik ki , Zerdüşt özü bu dini "maq dini " adlan­ dırmışdı "Maq" sözü Romalıların-yunanların dilinde "us" (lar, ler) cem şekilçisi ile işledilerek "maqus "- "yeni maqlar" şekline düşmüş, onlardan da ereblere " macus" şeklinde keçmişdir. indi mektubun Xosrova çatdırılmasını ve ona Xosrovun münasibeti­ ni Türk şair, alim , filosofu Geneeli Şeyx Nizarninin eserinden dinleyek "Peyğemberin Xosrova mektub yazması " : Mektub qurtaranda, mektubu yazan Mehemmed adını gösterdi ün van . Celd geden qasıde verib mektubu, Dedi tez çatdırsın Pervize onu. Qasid yetirende şaha fermanı, Hirsinden qaynadı Xosrovun qanı. Yazılmış her sözden şah qovrulurdu, Efsun çekmiş kimi xumar olurdu . Nizetek qalxmışdı hirsden saçları , Ateş yağdırırdı her bir damarı . Çıxanda Nebinin adı qarşıya Sanki quduz tutmuş rast geldi suya Gözleri sataşdı bu qorxunc söze: "Yetsin Mehemnıedden Xosrov Pervize " . Şahlıq qüruruyla yolundan azdı , Dedi: "Cüret edib kim bunu yazdı? Kimin hüneri var, bu qüdretimle 1 00


Adımın üstünden ad yazsın bele?" Üzü ateşgahdı sanki közenniş. Hirsden pis düşündü , gördü çox pis iş O boyun sındıran mektubu cırdı ,

O , mektubu deyil , öz möhrün qırdı. Beli , Xosrov Perviz peyğemberin mektubunu cırıb , ayaqları altına atmış , hemen andaca helelik ondan asılı olan Yemen hakimi Bazana bir mektub yazıb göndermişdi . Bu mektubda Xosrov emr edirdi ki , Bazan peyğemberin ya dirisini, ya da ölüsünü Xosrova göndersin. Bazan emre tabe olaraq , Mehemmed peyğemberi ya diri , ya ölü ele keçinnek üçün Medineye iki adam göndermişdi . Ancaq hadiseler başqa yöne yönelmiş­ di. Rum imperatoru iraklinin orduları Medaine yürüşe keçmişdiler. Xos­ rovun qoşuna hemen erefede evveller sasanlılara tabe Hire erebleri tere­ finden darmadağın edilmişdi. Heraklın ordusu Ktesifonu (Medaini) mühasireye alanda, sasanlı sarayında çevriliş edildi. Çevrilişde Xosrovun oğlu Şiruye de iştirak edirdi . Onun birbaşa iştirakı ile atası II Xosrov Per­ viz vehşicesine qetle yetirildi . Şiruye II Qubad adı ile taxta çıxdı . Nizarnİ bunu bedii dille bel e tes­ vir edir: Qasid bu acığı gördüyü zaman Telesdi ki , gets in onun yanından Görcek tüstüleyir o ateş heder Agahlar şamına yetirdi xeber O şam bu xeberden qeyze gelerek Bed dua uçurdu pervanelertek . O duadan sındı Kesranın tağı Xosrovun başından düşdü papağı Mustafa dininin möcüzesinden Mehv oldu Pervizin şahlığı birden Taxtın altından götürdü felek , Oğlu qılınc çekdi ona düşmentek B ir gurultu tutdu dereni , dağı , 101


Xosrov eyvanının dağıldı tağı . Cemşid, Ferudine bir qelem çeken , Böyük peyğembere eh sen , yüz ehsen ! Xosrov Pervizin oğlunun qılıncı ile qetle yetirilmesi xeberi Medine­ ye çatanda, peyğember Yemen canişini Bazanın adamlarını Medinede tapdırıb bu xeberi onlara bildirdi ve bir mektub yazıb Bazanı islama devet etdi. B azan islamı qebul etdi , Yemen Sasanlı vassanığından bir defelik qurtardı . Atasını öldüren Şiruye birce il haki.miyetde qaldı. Onu da öldürdüler. Bir daha qeyd edek ki , 628-632-ci illerde sasanlılardan doqquz hökmdar hakimiyete gelib qetle yetirildi . Tarixde maraqlı bir oxşar hadise de baş vermişdi; xelife Mütevekki­ lin (847-86 1 ) oğlu Müntesir de qiyamçılarla atasının yataq otağına girmiş ve atasını yataqda yuxuda iken qılıncı ile qetle yetirmiş , özü xelife olmuş­ du. Ancaq o da bir il hakimiyetde qalmış, onu da öldürmüşler. Hernin dövrün tarixçileri yazırlar ki , Müntesir atasını öldürüb taxta oturandan bir neçe ay sonra ruhi hallar keçirmeye ve çox şerab içmeye başlayır, tez-tez "menim de taleim atasını öldüren Şiruye Qubadın talei kimidir" - deyer­ miş . Buradan aydın olur ki , Xelifeler de Sasanlıların dastan- tarixlerini yaxından öyrenmişler. Abbasi xelifelerinin bir qismi sasanlı hökmdarlan­ na benzer saray heyatı keçirirdiler. Bir daha tekrar edirik ki , sasanlılar dövründe parslar Mağ (Zerdüşt­ lük) tek tanrı dinini efsane, efsun ve miflerle dolduraraq onu xürafata çe­ virmişdiler. Bu xürafatla onlar ne xristianlığa, ne de islama qarşı durabil­ mezdiler ve durabilmediler de . Parslar islamı qebul etseler de , ürekden hezm ede bilmirdiler. Diqqet edek: ömrünün son 6 ilinde aramsız döyüşlerde Bizans ordusuna daim bi­ abırcasına meğlub olan , Hireli ereblere iki döyüşün ikisini de uduzan , Mehemmed peyğemberin mektubunu cırıb , ayaqlar altına atan , peyğern­ bere heqaretler yağdıran, onun öldürülmesine ferman veren , sonda saray çevrilişi neticesinde oğlu terefinden öldürülen Xosrov Pervizi , Farslar is­ lamı qebul edenden bir neçe yüzil sonra Müzeffer (hemişe zefer çalan , qalib) fexri adı ile adlandırdılar. Belli olduğu kimi bu söz de ereb sözü­ dür, kökü "Zefer"dir- Farslara islamı qebuldan çox-çox sonra keçmişdir. 1 02


Soruşmaq olar: Xosrov Perviz neye göre Müzeffer adlandırıldı? Mağ dininin 2000 ilden çox en müqeddes mebedini, özü de sasanlı hökmdarla­ rının hamısının tae qoyma merasiminden önce piyada gedib ziyaret etdiyi mebedi qoruya bilmediyi , qoyub qaçdığı ve Bizans imperatoruna onu dar­ madağın etmeye imkan verdiyi üçün mü? Kiçik bir vassal emirlik olan Hire emirliyine iki defe meğlub olduğuna göre mi? Sasanlı imperatorlu­ ğunun bütün quzey ve qerb hisselerini Bizansa teslim etdiyi üçün mü , peyğemberin mektubunu cırıb atdığı üçüncü , İslam peyğemberine qarşı tehqiramiz davrandığına göre mi? Neye göre , ne üçün o Müzeffer oldu? Bunların hamısının bir cavabı var; pars-pehlevi şovinizminin canı allah­ perestlikde , dinperestlikde , peyğemberperestlikde , insanperestlikde deyil , şahperestlikde , şahenşahperestlikdedir. B u fikrimize en tutarlı tutalqanı Firdovsi verir; o, Mahmud Qeznevini medh ederken bele deyir: O Tu s qehremanı, iti pence ş ir, Döyüşde eder ejdahanı esir. Pula pul demez, paylayar yoxsula, El ister hemişe o xoşbext ola. O, ister göre xalqı allahperest Çün allahperestler olan şahperest.

Beli , Fars şovinizminin mena ve meqsedi bu sonuncu beytde deyi­ lendedir. Tektanrılı dine xedmet eden xalqlar üçün insanları , ata-ananı, hakimleri , şahları , peyğemberi ve onun tebliğ etdiyi dini, melekleri , daha neleri sevmek Ulu Tanrım sevmek üçün bir yol , ya da vasitelerdir. Fars şovinizminde ise bütün bunlar, hetta allahın özü bele, şahları sevmek, on­ lardan qorxmaq, onlara tabe olmaq üçün vasitedir. Mehz bu ideya teleb edir ki , şahlar , onların tarixi ele mifleşdirilsin ki , tanrıdan da mücerred, anlaşılmaz bir güc , bir qüdret tesiri bağışiaya bilsin . Baxın , görün Fars şovinizmi Xosrov Pervizi daha nece teqdim edir; Guya Xosrov İslam dininin möhteşemliyini başa düşmüşdü , ancaq baba­ larının seçdiyi , babalarının qebul etdiyi "baba dininden" imtina etmekde "keçmiş padişahlardan utanır" . Daha sonra en eybeceri : "Qiymetli daş­ qaş üzerinde sasanlı yazıları " adlı rusca eserin (Leninqrad , 1 963) müellif­ leri A . Borisov ve V . Lukonin Farsların ne vaxtsa qondarma, böhtanların bele teqdim edirler; guya sasanlı dövrüne aid qiymetli bir daş üzerinde 103


bele yazılıb: "Eyanların möhürsüz mektubu-ağlın zeifliyinden ve düşün­ cenin natemizliyindendir; möhürsüz xezine ise saymazlıq ve ehtiyatsız­ lıqdandır. Peyğeberse (Sallallahu aleyhi va sellem) barınağında üzük gez­ dirirdi ve müxtelif ölkelere gönderdiyi mektubları möhürlü göderirdi . Bunun sebebi o idi ki , (bir defe) Onun möhürsüz mektubu Pervize (sa­ sanlı şahenşahı II Xosrov Pervize) geldi . O (Pervize) , bundan qezebe geldi , mektubu oxumadı, onu cırdı ve dedi: "möhürsüz mektub külahsız (papaqsız) baş kimidir, külahsız baş ise (şah) meclisinde (iştirak etmeye) ( 1 ) layid deyil. Eger mektub möhürlenmeyibse , onda onu her bir kes iste­ se oxuyar . . . " Eziz oxucu , bu senede bir daha diqqetle göz yetirmeni xahiş edi rem . Mentiqe bax . Demeli: 1 . Hezreti Mehemmed peyğember öz mektublarını möhürsüz gönde­ rirmiş. 2. Mektubu möhürsüz gönderenin ağlı zeifdir ve düşüncesi temiz deyil (Fars şovinizminin İslam peyğemberini tehqirine bax ! ) 3 . Peyğemberin mektubu möhürsüz olduğu üçün Perviz onu heç oxumayıb (Pervize beraet) . 4. Pervizin bu hereketinden sonra İslam peyğemberi anlayıb ki , mek­ tubu möhürleyib göndererler. 5 . Peyğember möhrülü mektub göndermeyi sasanlı hökmdarından öyrenibdir. 6. Peterburqlu sovet kommunist alimleri Fars şovinizmine nece xid­ met edir, onun iftiralarını nece hiylegerlikle tebliğ edirler. Mene ele gelir ki , en sade anlaqlı oxucu burada gösterilenden Fars şovinizminin iyrenc meqsedini aydın tesevvür edir. Farslar peyğember ve İslamın düşmeni II Xosrov Pervizi Fars musi­ qisinde de min dörd yüz ilden beri yaşatmaqdadırlar. Meşhur " Xosrova­ ni" musiqisi ve "Xosrovaniyyat" malını silsilesi Xosrov Pervizin adı ile bağlıdır. Dediyimiz kimi , Fars şovinizmi min illerle sasanlı şahlarını ve mifik pars "medeniyetini " islama perçim etmeye çalışmış , bunda müeyyen "ba­ şarılar" da qazanmışdır. Ne yazıq ki , bu işde onlara biz Türkler de böyük "xidmet" göstermişik; yene de Xosrov Pervizle bağlı başqa bir misala göz 1 04


yetirek: dastançılar , efsaneçiler, nağılçılar ve zaman-zaman onlara qoşul­ muş şairler ve tarixçiler bele revayet edirler ki , hele hezreti Mehemmed Pervize mektub yazmamışdan çox-çox qabaq , Perviz peyğemberi yuxuda görmüşdü (Müetehidlerin , böyük müselman ruhanilerinin tekde birinin yuxusuna giren peyğember deyir ki , "ey cavanmerd, gel sen islamı qebul et ! " . Xosrov Ona eavab verir ki , başımı kesseler de ölene qeder yolumdan dönmerem. Bu eavaba qarşı peyğember dinmir, Xosrova bir qamçı vurub gedir. Xosrov yuxudan sersem oyanır, qorxudan üç ay xeste yatır. O , bir gün Şirini de götürüb şahlıq xezinesine baxmağa, "cövherlerden yoxsulla­ ra paylamağa" gedir, qırxıneı açarın otağı yoxdur. Şah soruşur: bu hara­ nın açarıdır? Xezinedar bir yer gösterir. Şahın emri ile yeri qazırlar, ora­ dan bir qızıl sandıq çıxır. Sandığı açırlar, sandıqdan bir tilsimli gümüş çıxır, onun da üstü qızıl lövhelerle örtülüdür. Lövhenin üzerinde qızıl yazı ve bir insan sureti var" . Qoea bir kişi getirirler bu yazını oxuyur. Geneeli Nizarnİ dastanlarda, "tarixde " oxuduğunu bele tesvir edit: Oxudu lövheni qurtardı işi , Bele izah verdi o müdrik kişi: "Erdeşir Babakan adlı şah vardı , Müdrik adamlara o şehriyardı Taleyin sirrinden vardı xeberi , Bilerdi en çetin bilmeeeleri . B ilmişdi bu sirri yeddi ulduzdan , Ki , dünya dövr eder, geler bir zaman , Lövhedeki kimi üzünde vüqar, Ereb ölkesinden bir adam çıxar, Reftarı xoş , igid, özü söz bilen Yolu düz, özü düz , alnıaçıq, şen Möezle ulduzlar ona baş e yer, Odur bu dünyada axır peyğember. Onun şerieti üstün gelerek, Bütün milletiere yol gösterecek. Her ağıllı ona iman getirer Her kim qarşı çıxsa , ziyan getirer" . 105


Bele sorğu dağabiler ki, bu böyüklükde şeir parçasının, özü de Niza­ minin eserinden , burada verilmesinin ne menası var? Cavab: 1 . Bu şeir parçasında Nizarnİ özüne dek Farsca-pehlevice yazılmış dastan ve "tarix" kitabiarını oxumuş, bu hadiseni ümumileşdirerek göster­ mişdi . 2 . Fars şovinizmi öz " ideyasını " beyiniere yeritmek üçün poeziyanın tesir gücünden en çox yararlanmışdı . 3 . Bu parçada İslam dövründe bele , Farsdilli edebiyatda sasanlılar xenadanının esasını qoyan Erdeşir Papakanın (227-239) haqqında nece yüksek bir fikrin ardıcıl tebliğini gösterir. 4. Sasanlıların ulu babası , eyni zamanda Xosrov Pervizin de ulu ba­ bası Erdeşiri böyük şair, alim, filosof, islam şeyxi Nizarninin terennüm etmesi heyret doğurmaya bilmir. İster-istemez bele bir fikre gelirsen ki . beş er seviyesinde bel e bir dahi de Fars şovinizminin "tilsiminden " , " sehr­ bazlığından " qurtula bilmemiş , peyğemberlere , islam dahilerine ayrıca bir eser hesr etmediyi halda, beş böyük eserinden ikisini ("Xosrov ve Şirin " . " Yeddi göze! ") sasanlılardan Xosrov Pervize ve Behram Gura hesr etmiş . onları terifleyib göylere qaldırmışdı . Sifarişi veren , "Xosrov ve Şirin" ��serine göre Nizarniye qızıl ve iki kend bağışlayan Türk hökmdarları­ Azerbaycan atabeyleri , yazan peyğember aşiqi , islam vurğunu şeyx , Türk Niı:ami , terennüm edilen , bu cür eserlerle ehedileşdirilen , peyğemberin ve islamın düşmeni Xosrov Perviz , papakanlar, keyxosrovlar, keyqubad­ lar, Belram gurlar. Doğrudan da heyretli deyil mi ! ? Ne ı:di, bütün Doğu ve Yunan felsefe ve mentiqini böyük bir alim kimi menimsemiş Nizarnini mentiqsizliye yuvarladan? Nece başa düşülmelidir ki , Erdeşir Papakan deyir: "Onun şerieti üstün gelecek , Bütün milletiere yol gösterecek. Her ağıllı ona iman getirer, Her kim qarşı çıxsa ziyan getirer." ancaq , Erdeşirin törtmesi Perviz bu veziyete , bu "hikmete" 1ulaq asmır. Asmır, asmasın , bes onda niye deyir ki , men islama iman getire­ rem , ancaq: 1 06


"Ne sayaq el çekim baba dininden, Keçmiş padişahlardan utanıram men ." Özünden aşağı-yuxarı 380 il sonra ereblerden bir peyğember çıxaca­ ğına bilen , "müdrik adamların şehriyarı , en çetin bilmeeeleri bilen , yeddi ulduzdan sirr öyrenen" Erdeşir niye bilmirdi ki , onun qanından töreyen Perviz onun "nesiheti ne" ve peyğemberin sözüne baxmayacaq? Beli , eziz oxucu , tarix mifleşdirilende, gerçek din efsaneleşdirilende , efsunlaşdırı­ landa, tilsimleşdirilerıde beşeriyet çaş-baş qalır, o cümleden onun dahileri de ! Deye bilerler ki , belke de sasanlı dövründeki pars sehrbazlığı , efsun­ çuluğu o qeder güclü ve haqq olub ki , yüz il , min il sonra da tekce sade insanları , toplumları de yil dahileri de tilsime salıb? Xeyir, gerçek tektan­ rılı din , mentiq, gerçek tarix bilgisi , esi el m bunları redd edir. Esl mürşid gerçek el mdir. İslam ordularının sasanlı imperatorluğunu çökdürme dövrüne sonra­ yad eden bir Fars dastançısı demişdir: "Tfu , senin üzüne ey çerxi­ felek, gör ne günlere qaldıq ki, ilan-qurbağa yeyen erebler Kayan taxtına el uzatdılar" . lar

Bir müdrik er demişdir: "islama qılıncla uduzan parslar, daima qe­ lemle zerbe vurmuşlar" . Nizami ve onun kimi onlarla şairler Cemşid , Ferudin, Keyxosrov, Keyqubad taxt-tacına bir qelem çekib onu yox eden Meheınmed peyğern­ bere min ehsen dedikleri halda, bütün pars hökmdarlarını yüksek bir şövq ve ustad qelemleri ile terennüm etmiş , ucaltmış milyon-milyon insanların beynine ve üreyine onları yeritmiş , onları kitabi ardan-kitabiara salaraq yaşatmış lar. Heyretlidir, anlaşılmazdır ! Ehseıı sene Fars şovinizmi ! ? Burayadek Mağ (manq)- Zerdüştlik dininin ve tarixin Farslar terefin­ den nece efsaneleşdirildiyinin bezi xetlerini gördük. Bu yazdıqlarımız hemen meselenin-problemin belke de yüzde biridir. indi , Fars şovinizmi­ nin bir neçe yazılı qaynağına ve onlarda miflerirı nece tarixleşdirildiyine ötergi bir göz yetirek ! Miflerin tarixleşdirilmesi , tarixin mifleşdirilınesin­ den beşer üçün daha tehlükeli , elm üçün daha böyük xeyanetdir. Bir müd­ rik er demişdir: "Fanatizmin, hürafatın adını din , mifin adını tarix qoyub insanların beynini zeherlemekde , efsunlamaqda parslar qeder usta az-az tapılar ! " 107


Burada haşiyeye çıxaraq bir ehtimal ireli sürmek isterdim . Bu ehti­ mal müeyyen bir araşdırmaya söykenir, ancaq helelik bu araşdırma yete­ rince deyil , ona göre de ehtimal da özünü tam doğrultınaya da bi ler. Ön­ ceden söylemişdik ki , bir sıra alimler Zerdüştçülikle mağ dininin ayrı­ ayrı olduğunu israrla tekid edirler. Biz bunu doğru saymırıq. Buna esası­ mız var: " Mağ" sözü muğ ve moğ sözü ile eynidir. Bizce bunun da kökü "manq"-dır. "Manq" özünü bir neçe şekilde gösterir, daha doğrusu , ya "a" deyişir, ya " n " düşür, ya "q" düşür, ya da iki-üç deyişme birden baş verir, sonucda bu şekiller alınır: I . Mağ , 2 . Muğ , 3 . Moğ , 4. Man , 5 . Mun, 6. Mon , 7 . Maq , 8 . Muq, 9 . Moq , 1 0 . Manc , II. Munc , 1 2 . Munq , 1 3 . Benq , 1 4 . Bonq . Meselen "Tanqız" sözü ikim: I . Tanrız, 2 . Tınız, 3 . Deniz, 4. Dinzi , 5 . Dinqiz, 6. Tenqiz , 7 . Tinqiz, 8 . Çingiz, 9 . Çengiz, 1 0 . Çinqiz, II . Çen­ qiz , 1 2 . Tingiz , 1 3 . Tangiz . "Manq" sözü müxtelif çalarda Koreyadan tutmuş Aralıq (Ağ) denize dek bütün Türk dünyasında ayn-ayrı zamanlarda, ayn-ayrı anlam çaların­ da işledilmişdir. Bunlarla yanaşı Manq (monq, man , manc , hetta boq , ban , beng) Türk tanrı düzenininde tanrının doğsan doqquz gözel , qüdretli adlarından ve sifetlerinden biridir. Ham ı bilir ki , İslam dininde de Allahın 99 sifet ve en gözel adı vardır. Qedim Türk tanrı düzeninde "Manq" adı , sami Allah düzenindeki "Rebb" adına daha uyğundur. Sözsüz ki , b u ikisi­ nin daşıdığı anlamları tam eynileşdirmek olmaz . Biz "Manq"la bağlı ayrı­ ca araşadırma apardığımız üçün o haqda burada geniş danışmağa ehtiyac duymuruq . Onu deye bilerik ki , "Manq" yaradıcı güc , İslamdakı "Rebb " , "Fettah" , "Qedir" , "Mühsin " , " Mennan " (mannan) sifetlerine daha yaxın­ dır. Bu söylenilenler hamısı gerçek elmi deliilere dayanır. Bizim ehtima­ lımız ise budur ki , "Manq" , mağ , muğ , man , ban , bağ , buğ , sözleri ile bağlı inanciarın harada ise en eski çağlarda, dörd-sekkiz minil bundan ön­ cede , sözsüz ki , mifik bir tanrı adında birleşir. Yoxsa "müqeddes ruhla" bağli , orta çağ Koreya komandam Muğan , Çingiz xanın birleşdirdiyi ve yaratdığı yeni topluma Monqu-ul , (Muğ-ul , moğ-ol , monq-ol) adını ver­ mesı , Celaleddin Xorezrnşahın ozune Manqu-berti (manqu verdi=tanrıverdi) adını götürmesi , Türk-man (Ti.irk-manq) ve onlarla söz­ ler tesadüfen yarana bilmezdi . 1 08


Azerbaycanda ilahi gücle bağlı Muğan , Muğdad, manqal ve s . adlar yaranmazdı. O ki , qaldı Zerdüştün telim etdiyi tek tanrılı dine, onun adı �ağ (muğ) dinidir. Zerdüşt Qatalarında yazır: 1 . Spitman Zerdüşte dost olan adam kimdir, ey mazda? Ya doğru üzre öyüd veren kimdir? Ya pak dindarlıq kimdir? Ya da Müqeddes ağıl ( 1 ) üzre Muğ dini haqqında düşünen o düzgün emelli adam kimdir? 2 . Ne qeder ki , ürekden çalışmaq hevesi etinizde-qanınızda vardır, mükafatınız bu Muğ dini olacaqdır ki , onunla yalançının (yalanperestin) ruhu uzaqlaşıb , beli sınıb aradan gedecekdir . Bu Muğ dinini elden verse­ niz, axır sözünüz peşimançılıq sedası olacaqdır! Sonucda Zerdüştün dühası özünü gösterdi; Maq dinini mif, efsane ve efsunlada dolduran , şahları bu efsanelerle ilahileşdiren , ara-sıra Tanrıdan da uca tutan sasanlıların , kahin ve eyanların "son sözleri peşimançılıq se­ dası" oldu . Maq dini de başqa dinlerin-Brahmanizm , Buddizm , Xristian­ lıq , İslam ve başqaları-gözünde sehrbazlıq dini kimi göründü ve maqus, maqiya, maqiya- sehr- bazlıq menasım qazandı . Birge götürdükde parsizm uzun bir tarix yolu keçerek gelişmiş , böyümüş iki iri özül yaranmışdır: 1 . Panfarsİzın 2 . Paniranizm Bu günümüzde de Fars şovinizmi bunların üzerinde dayanır. Panfar­ sİzın ve paniranizmin çox zengin yazılı qaynaqları vardır. Bu qaynaqlar dinlerden , miflerden , efsanelerden , n ağıIlardan ve tarixden qidalanmışdır. Bunlardan Fars şovinizmi özünün tebietine uyğun qidalanmış , onlardan olduğu kimi yox , özünün istediyi kimi istifade etmişdir. Bu dediklerimize aid qedim kitabiardan aşağıdakıları göstermek olar: "Zend Avesta" , "Pazend Avesta " , "Xord Avesta " , "Bundahiş " , "Er­ davirafname " , "Zatsperem" , "Yadigari-zeriran " , "Xavadaynamak" ("Xavadnamak"), "Erdeşir Papakanın emelleri " , "Erdeşirname " , "Xosrov­ name" , müxtelif "Şahname"ler ve dastannameler, Firdovsinin "Şahna­ me"si, "Aferinname" , "Zend Akasiya Dinkerd" , Firdovsinin "Şahna­ me "sinin güclü tesiri olan menzum romanlar, poemalar, hekayeler, o cümleden Nizarnİ Geneevinin "Xosrov ve Şirin " , "Yeddi seyyare" ( "Yeddi gözel "), "İskendername" menzum romanlan , Emir Xosrov Deh­ levi , Cami, Nevai ve onlarla şerq mütefekkirinin yüzlerle eseri . 109


Bunlarla yanaşı önce bir defe ayanca vurğuladığımız mifleşmiş Fars-iran tarixinin ereb dilli islam tarixçilerinin- Yequbi , Belazuri , Te'beri , Mes'udi , İbn el-Esir, İbn Kesir, Yaqut İbn Haldun ve başqaları­ nın dünya şöhretli eserlerinde özüne geniş yer tapması , dünya miflerini Farsların "tarixi" etmişdir. Bu sonuncu dediyimiz çox böyük bir mövzu , araşdırılması uzun iller teleb eden bir elmi problemdir. Bu mürekkeb meselenin hellinde bele bir xetti yaddan çıxannaq olmaz ki, müxtelif xalqlardan ve ölkelerden olan orta çağ erebdilli islam tarixçilerinin dünya tarixşünaslığında çox önemli, ciddi bir yeri vardır. Bu günümüzde de hemen tarixçilerin eserlerine ciddi yanaşılır, tarixi araşdırmaqda onları sınanmış etibarlı qaynaq kimi qebul edirler. Daha doğrusu bu qaynaqlara inam güclüdür ve her yerde de yük­ sek qiymetlendirilir. Ele buna göre de Farsların özleri terefinden yazılmış "mifik tarixlerinin" bu cür ciddi qaynaqlarda özüne yar tapması o "mifik tarix"e inancı artırır, onun uydurma olduğuna az şübhe yeri buraxır. Bele olduqda ne ki , savadsız, azsavadlı insanlar, hetta mücyyen yüksek biliyi olan araşdırıcılar da çaşır, her cür xasseli saysız-hesabsız hörmüzler, teh­ muresler, cemşidler, ferudinler, keymersler, menuçehrler, daralar, erdeşir­ ler, qubadlar, keyqubadlar, behramlar, şapurlar, xosrovlar, keyxosrovlar daha kimler, kimler ve neler yaranır, daim bulanıq bir mif-tarix meydan­ da qalır. Başqa bir yandan da bu tarixçilerin çoxusu azerbaycanı , her iki İraqı (Azerbaycan iraqını ve Ereb İraqını), Deylem , Teberistan , Parsa (Fars) , Xorasan , Xorezm v e etraf ölkeleri gezmiş xalqların hele de şifahi yadyda­ şından qalan revayet, hekaye ve efsaneleri gelerne almış , ağına-bozuna baxmadan onları az qala bir tariq gerçekiiyi kimi teqdim etmişler. Bir meseleni de qeyd edek ki , tarixçiler bezen bunu bile-bile etmişler ki , onların eserleri maraqlı ve oxunaqlı olsun . Ancaq , sonucda gerçek ta­ rixşünaslıq zerer çekmiş , daha çox ise , cemiyet çaşaraq Fars girdabına yuvalanmışdı. Fars şovinizminin bütün bu hoqqabazlıq sistemi IX-XIII yüzillerde teşekkül tapmış , bunda ereb xelifelerinin , Türk hökmdar, şair ve alimleri­ nin ölçüsüz, evezedilmez xidmetleri olmuşdur. Fars şovinizminin esas ideoloji qaynağı olan Fars dilli edebiyat mehz bu dövrde yaranmışdır. Bilginierin , araşdırıcıların birge be le bir reyi vardır: "Farsdilli edebi­ yat gerçekliyin bedü şekilde tehrifi edebiyatıdır " . 1 10


Bu edebiyatın içerisinde en önemli yeri "Xavadaynamak" (Xvatay namak " ) tutur. Bu kitab sasanlılar dövründe bir neçe müellif terefinden müxtelif vaxtlarda yazılmışdı . O, sasanlıların sarayında oxunur, şahlar, eyanlar dinleyir, gene şahzadelere bu ki tabdan ders deyir, onlar idareçi­ lik , şahlıq telimini bundan öyrenirdiler. Bu kitabın esi pehlevicesi , ya da Farscası dövrümüze gelib çatmamışdır. Olan-qalan hisseler erebce tercü­ mesi vasitesi ile gelib çatmışdır. Ancaq demek olar ki, Firdovsi "Şahna­ me "ni bu eserin esasında yazdığı üçün , o, öz eksini "şahname "de bütöv­ lükde tapmışdır. Fars şovinizmi bir neçe yüz il "Xavadaynamak"ı A vesta , Tovrat , İncil ve Quranda önde götürmüşdür. 64 1 142-ci ilde İslam orduları Nehavend vuruşmasında sasanlı ordula­ rını darmadağın edib , sasanlı paytaxtı Medaini tutdular. Bu İslamın en böyük gelebelerinden biri idi . Ele bunun tesirinden bir sıra ölkeler, vila­ yetler ereblere döyüşsüz teslim olur, islamı qebul edirdiler. Medain feth edilende saray kitabeleri ele keçirilir, oradakı senedler ve kitablar haqqın­ da xelife hz. Örnere (634-644) me'lumat verilir ve "Xavadaynamak" ı ereb diline çevirib , xelifeye teqdim edirler. Xelife bu kitabı diqqetle oxuduq­ dan sonra , "onun mecusiliyi ve Fars �ahlarını öydüyünü , efsane ve sehr­ lerle dolu olduğunu" görüb ve İslam dinine zidd olduğunu deyerek, onu reddetmişdir. Buna göre de bu kitabı uzun müddet , ta Harun er-Reşide dek (786-809) her hansı bir islam xelifesi qebul etmemişdir. Kitabın erebcesi Harun er-Reşid'in sarayına yol tapmış , xelifelerin ve onların övladlarının keçmiş şahların heyatından örnek götürmeleri üçün sarayda oxunan kitablar arasırıda yer almışdır. Bu kitabın xelife sa­ rayına yol tapmasında xelifenin farsterbiyeli vezirleri Bermekilerin eli ol­ muşdur. Bu o vaxt idi ki , mehz Bermekilerin tedbirleri ile İslam xelifeleri de keçmiş sasanlı hökmdarlarının heyat terzini yaşamağa başlamış , saray­ da " Min bir gece" nağılları yaranır, Fars saray heyatı ile ereb saray heyatı çuğlaşırdı . indi burada dayanıb bir az geriye- VIII yüzilden önceki tarixe-ötergi de olsa bezi tarix faktlarına göz yetirmeyiıniz gerekir. Ereblerin qarşısında biabırcasına meğlub olan parsların ereb ağalığı­ na boyun eyerek islamı qebul etmekden başqa bir yolu qalmadı . Ancaq , onlar hakim şovinist mövqelerini itirmekle heç cür banşmaq isteınir, her hansı yolla heç olmasa hakimiyete ereblerle şerik olmaq isteyirdiler. İlk önce onlar xelife Ömerle ilişki yaratmağa çal ışmış , bundan uğur gazana ııı


bilmemişler, eksine 635-637-ci illerde Buveybe ve Qadisiyye vuruşların­ da, 642-ci ilde Nehavend döyüşünde Farslar darmadağın edilmiş , ereble­ rin işğal etdiyi yerlerde maq mebedleri-ateşgahları viran edilmişdi. İslam bayrağı ile dünyaya yeni çıxan erebler Quranın hökmüne göre tek tanrılı "ehli-kitab" olan xristian ve musavi xalqların ibadetgahı olan kilse ve rabatlara (sinaqoqlara) toxunmur, onlardan yalnız adambaşına can vergisi (cizeye) alırdılar. Hz. Peyğemberin gösterişine esasen , hetta sahilere (yeddi göy cismine-planetlere inananlara) ve onların ibadet evle­ rine de toxunulmurdu. Ancaq Farsların mifleşdirdiyi maq (mecus) dinini yeni müselman erebler çox tanrılı din saydıqlarından maqlara zorla islamı qebul etdirir, maqların din mebedleri yerle bir edilirdi . Xristian yunan , rum , qibti , ermeni ve gürcüleri ereb xiiafetine tabe etdikden sonra, onla­ rın dinlerine ve ibadet evlerine toxunmadığı halda, maq Türklerin , Farsla­ rın dinleri qılınc gücü ile aradan qaldırıldı , ibadetleri qadağan edildi , iba­ det evleri yer üzünden silindi . Maqlar bunun üçün Hz. Ömerden intiqam aldılar. 644-cü ilde onu cüme namazını Medine mescidinde apardığı zaman zeherli bıçaqla biçaqladılar ve öldürdüler. Xelife hz. Örnerin yerine seçilen Hz. Osman da (644-656) sasanlılar­ la barışığa getmedi , onlarla başlamış müharibeni davam etdirdi , ancaq maq dinine qarşı bir qeder yumşaq davranılırdı . 650-65 1 -ci illerdeki dö­ yüşlerde sasanlı imperatoru III Yezdegird (632-65 I ) ağır meğlubiyete uğ­ radı ve öldürüldü . Bununla da sasanlıların 423 illik ağalığına birdefelik son qoyuldu. Xelife Osman 656-cı ilde qetle yetirilende sonra Hz. Eli İbn Ebutalıb (656-66 1 ) xelife seçildi . Bundan sonra xilafetde daxili çekişme qızışıb iç savaşa keçdi . Parslar bundan yararianınağa çalışırdılar. Onlar özlerini hz . Eliye terefdar kimi gösterirdiler. Bunun da bir sebebi öldürülmüş III Yez­ degirdin qızı Şehrebanunun hz . Elinin oılu Hüseyn'e ere getmesi ile bağ­ lıydı . Artıq şahperest Fars eyanları özlerini peyğember ailesine "qohum" sayırdılar. Ancaq bu heç neyi deyişdirmirdi . Hz. Eli'ne yalnız bir şey dü­ şündürürdü , o da islamı içden parçalanmağa qoymamaq , ona göre de re­ qiblerine tez-tez güzeşte gedirdi . Ancaq bu zamanın tarixi hadiseleri pars­ ların gelecek tarixi üçün müeyyen zeminler yaratdı; Hz. Osman'ın hakimiyeti dövründe ilk " şie" qrupu yarandı . Bu qrup Hz. Eli'ni müdafie edirdi , ona "şietu Eliyyi" (Eli şiesi , Eli terefdarı , Eli yanlısı) adı vermişdi­ ler. Onun yaradıcısı peyğemberin eshabelerinden olan Ebu Zer idi . Pars 1 12


eyanları (dehqanları) islamın çoxluğuna qarşı müxalifetde olan bu qrupu müdafie edir, bununla xilafetde merkezi hakimiyete yaxınlaşmağa ciddi cehd gösterirdiler. Hetta gelecekde , Farslar Novruz bayramını da guya hemen gün "Hz. Eli'nin qırmızı geyinib taxta oturduğu gün olduğu üçün " bayram etdiklerini söyleyecekdiler. Halbu ki , o zamanın reşid xelifeleri üçün taxt-tac yox idi . Parslar yeni İslam xelifelerini de sasanlı şahları kimi taxtlı , taclı tesevvür edirdiler. Xelife Hz. İmam Eli'nin xelifeliyi dövründe birgelikde maqlara (macus) , ayrıca da olaraq parslara qarşı münasibetler yumşaldı . Bele ki , hz. Eli doğrudan-doğruya çox bilikli bir şexsdi . O , maq dinini araşdırıb, bu dinin kökünün tek tanrılı din olduğunu gördü ve onu açıq söyledi . Bunu sonra bir sıra adlı- sanlı islam nümayendeleri de etiraf etdi . Belli oldu ki , maqlar oda sitayiş etseler de, od güneşin remzidir, Güneş ise Alımarnazda adlanan tektanrının yaratdığı en müqeddes varlıqdır. Maqla­ rın amansız teqibi , ateşgahların dağıdılması dayandırıldı . Başqa bir yandan , Hz. Eliye gönderilen III Yezdegirdin iki esir qızı­ nın biri Şehrebanu (ona Şahzenen de deyirdiler) xanımı oglu Hüseyn'e, o birini Hz. Ebubekrin oğlu Mehemmed'e ere verdi . Bu pars eyanları üçün çox önemli idi. Şehrebanudan İmam Hüseyn'in bir oğlu olmuş , adını Eli qoymuşdular. Eli bin Hüseyn atası vefat edenden sonra imamlığa çatmış­ dı. Şielerin dördüncü imaını Eli bin Hüseyn Ekber Zeynelabdin'in anası pars qızı Şehrebanudur. III Yezdegirdin o biri qızından Hz. Ebubekrin oğlu Mehemmedin de oğlu olmuş , adını Qasım qoymuşlar. İmam Zeynelabdinle Qasım xalaoğ­ lu idiler. Sonralar imam Zeynelabdinin oğlu Mehemmed Baqır Qasımın qızı Ümmü Ferveye evlendi . Mehemmed Baqır atası vefat edenden sonra imamete yetişdi. Mehemmed Baqirin oğlu , şielerin altıncı imamı, islam dünyasının dahilerinden biri Cefer Sadığın anası Ümmü Fervedir- Hz. Ebu Bekrin neticesi ve III Yezdegirdin qız neticesi . Bunları yazmaqda başqa bir meqsedimiz de oradadır ki , İslam dahi­ leri dövründeki sünni-şie münasibetlerinin, sonrakı dövrlerde olan sünni­ şie münasibetlerinin ferqini gösterek. Buradan ise aydın olur ki , daha son­ ralar Fars şovinizminin fealiyeti neticesinde şielik sünnüliye qarşı reqib­ den düşmene çevrilmişdir. İslam dininden daha çox Fars şovinizmine xidmet gösteren "teessüb­ keş " şielerden soruşanda ki , Hz. Ebu Bekrin neticesi Ümmü Fervc şiele1 13


rin beşinci imaını Mehemmed Bağırın qadını , altıncı imaını Cefer sadığın anasıdır, bes nece olur ki , hem de Hz. Peyğemberin "Siddiq" adlandırdığı Hz. Ebu Bekre qarşı düşmen kimi davranırsınız? Hz. Peyğemberden , itaet etdiyiniz imamlardan çoxmu bilirsiniz? Hz. Eli , hz. Hüseyn , hz. Hesen öz övladlarının adını Ebu Bekr, Ömer, Osman qoyduqları halda siz bu adları şie uşaqlarına qoymağı yasaq etmisiniz? Beli, Fars şovinizmi şie teriqeti­ ni siyasi alete çevirmekle hem islama, hem Türklere ve Türkiüye sağal­ maz yaralar vurmuş/ar. Yazıq, min yazıq biz Türklere de, zaman-zaman biz de Fars şovinizminin elinde, onun üçün en yararlı silah olmuşuq ve sünü-şie qarşıdurmasından ençox biz Türkler zerer çekmişik ve çekmek­ deyik. Bizi bundan qurtaracaq yalnız bir f?ÜC vardır, o da Türk milli de­ mokratik herekatıl Yeri gelmişken gösterek ki , "Fars şovinizmi ve sünnü-şie münaqişe ve müharibeleri , onların islama ve Türklere vurduğu tarixi yaralar, bu münaqişenin belli yolları haqda derinden-derine, köklü araşdırmalara böyük ehtiyac vardır. Bu problemin araşdırılmamasından , aydınlaşdırıl­ mamasından yararlanan Türk-İslam düşmenleri milletimizin başına çox belalar getirmiş ve getire biler. Bunun üçün de Türk siyasetçi ve bilginle­ ri buna ayrıca diqqet yetirmeli , bu böyük, mürekkeb elmi-nezeri meseleni ele almalı , gündelikde saxlamalı ve onu böyük, derin elmi araşdırmalar esasında beli etmelidir. Onu da qeyd edek ki , XIX yüzilde teşekkli 1 ta pm ış. Avropa klas s ik şerqşünaslığı ve davamı olan rus , daha sonra so vet şerqşünaslığı Avropa ve Rusiya imperalizminin yaratdığı ve onlara xidınet eden şerqşünaslıq idi (bir sıra müsbet yanlarına baxmayaraq). Belli olduğu kimi bu ideoloji­ elmi gururnlar bütün islama ve Türklere , o cümleden Osmanlı Qacar ve Böyük Moğollar imperatorluqlarını qarşı mübarizede qeyri-müeyyen bir anlayış olan !'İran " erazisini ve Hindistanı bir dayaq yeri ve yen e de qeyri-müeyyen bir anlayış olan " hind-avropa" xalqlarını , "iran dilli xalq­ ları " bir vasita kimi seçmişdiler. Bu ise Fars şovinizminin yeniden dirçel­ dilmesini teleb edirdi ve Fars şovinizmine de yeni böyük xidmet idi . Buna göre de A vropada bel e tesevvür yaratdılar ki , Şielik esiinde vehşi ereblere ve tarixen medeniyet qurucusu deyil , dağıdıcısı olan köçeri Türklere qarşı bind-Avropa xalqlarının qedim bir medeni qo lu olan ari irandilli xalqların , ayrıca da olaraq Farsların müdafie etdiyi ve qoruyub saxladığı bir teriqetdir, hetta az qala bir dindir. ı 14


Bütün bunlar boş cefengiyatdır. Şielik esiinde böyük ereb-İslam im­ periyasının-xilafetin merkezi hakimiyetine qarşı yaranın müxalifet here­ katıdır ki, daha çox imperiyanın ucqarlarından ara-sıra baş qaldırmış , bezen de yeni dövletlerin yaranınası ile neticelenmişdir. IX-XI yüzillerde Quzey Afrikada Eğlebler ve Fatimeler, X yüzilde Deylemde Builer (Bu­ veyhiler) , IX-X yüzilde Qermetiler, XVI yüzilde Azerbaycanda Sefeviler dövletleri mehz merkezi hakimiyete qarşı din-teriqet perdesi altında apa­ rılan mübarize neticesinde yaranmışdır. Sözsüz ki , Farslar da bundan yeri geldikce ereb ve Türk ağalığına qarşı istifade etmişler. Bu gösterdiyimiz sebebden de Emeviler xiiafetinde (66 1 -75 1 -ci iller) emeviler imperiyanın-xilafetin merkezi eyaletlerini-Erebistan yarı­ madası-Mekke , Medine, Hicaz , Yemen , Suriya (xilafetin merkezi Demeş­ ge köçürülmüşdü) , Misir ve İraqı , onların yan-yöresini ele keçirdikden sonra esas reqibleri olan şieleri "xarici"leri (xevari) , su'ubileri ve onların terefdarlarını amansız teqib ve qetl etdirdiyinden bütün antı-emevi qüvve­ ler qerbde-Sudan , Meğrib ve Endelüse, şerqde-Azerbaycan , Güney Qaf­ qaz, Deylem, Teberistan , Parsa, Xorasan, Xorezm ve Efqanıstana çekil­ meye mecbur olmuşdular. mr.

VII-VIII yüzillerde Erneviierin töretdikleri şie qırğınları tarihde tanı-

VIII yüzilin 40-cı illerinde Erneviiere qarşı yaranmış böyük müqavi­ met herekatında şieler aparıcı rollardan birini oynayırdılar. 748-50-ci il­ lerde erneviierin devrilmesinde dörd esas güc iştirak edirdi: 1 . Teşkilatçı ve rehber "peyğember nesli " , yaxud "peyğember evi" . Bu ad altında Abbasileric Elevii er birleşmişdi , herekatın-üsyanın şüarı " hakimiyet peyğember evine" idi . 2 . Ereb xilafetine, onun mövcud temsilçisi Eınevilere qarşı amansız mübarize ve müharibe aparan Orta Asiya ve Xorc:ısan Türkleri . 3 . Hele de ereb ağ alı ğı ile barışmayan Pars , Xorasan , Azerbaycan , iraq eyanları-dehqanlar (merzubanlar) . 4. Azerbaycan ve Güney Qafqaz xalqları ve Xezerler. Emeviler peyğemberin sevimli nevesi ve Reşid xelifelerden Eli İbn Ebu Talibin oğlu Hz. Hüseyni ve onun kiçik yaşlı övlad ve yaxın qohum, terefdarlarını, iraq ve Azerbaycan şielerini qeddarlıq ve vehşilikle qılınc115


dan , oxdan keçirmişdiler. 749-5 1 -ci illerde onları hakimiyetden deviren Abbasiler ve Eleviler qeddarlıq ve vehşilikde Erneviierden geri qalmadı­ lar. Erneviierin bütün nesiini beşikdeki körpelerinecen qılıncdan keçirdi­ ler. Xorasandan Meğribe-Merakeşe dek bir nefer de olsun erneviierden sağ qalmadı . Yalnız bir neçe emevi qaçıb ispaniyaya getdi , orada onların nümayendesi I Ebdurrehman Kordova emirliyini yaratdı (756-788) , bu emirlik 929-cu ilde xilafete çevrildi ve 1 03 1132-ci ile dek yaşadı. Erneviierin devrilmesinde esas zerbe qüvvesi olan Türkler, Farslar ve şieler bu çevrilişden gözlediklerini elde edebilmediler. Hakimiyeti ele alan Abbas oğulları (Hz . peyğemberin emisi Abbasın töremeleri) xilafetin paytaxtını Demeşqden (Şamdan) Bağdada köçürdüler. Abbaslıların ikinci xelifesi Mensur (754-775) anti-emevi herekatın başında duran serkerde Ebu Müslümü ve yaxın silahdaşlarını öldürtdü . Hakimiyd bölgüsünde öz müttefiqlerine, hetta emoğlanları Eleviiere de bir yer vermedi , eksine Türklere , parslara ve eleviiere qarşı teqibi güclendirdi. Onun hakimiyeti dövründe maq dehqan (merzuban) , eyanlarının bir yarısı qorxudan , bir yarısı könüllü öz dinlerinden el çekib islamı qebul etdi . Yalnız cüzi bir neçe bölük Türk orduya, bir qismi saray alayına, bir bölük Fars hökumet vezifelerine ve mülki memurluğa eel b edildi . Bu üsyan ve erneviierin devrilmesi zamanında şielerin imaını dahi bir şexsiyet olan Hz. Cefer Sadıq idi . Gözlenilirdi ki , şie terigeti erneviierin ziddine olaraq , yeni döv­ letin hakim terigeti olacaq . Eksine, Abbasiler şielerin ne teriqetini , ne de remzlerini qebul etdilcr. Şielerin yaşıl bayrağına qarşı Abbasiler qara bayraq qaldırdılar. Elbette bu esiinde erneviierin ağ bayrağına qarşı idi , eyni zamanda şie bayrağının da inkarı demek idi . Başqa bir yandan da xe­ life Mensur o zaman çox böyük nüfuzu olan Cefer Sadığa qarşı, onun te­ refdarlarına qarşı teqib ve tezyiqe başladı. Cefer Sadığı yanına çağırıb: "Menim hakimiyetimi devirmek isteyir ve meni öldürmek üçün tedbir tö­ kürsen . Men seni öldüreceyem "- deye, onun üzüne yalançı tanıqlar qoydu . Ancaq bu tanıqları imam ifşa etdi . Xelife ise Cefer Sadığı öldür­ mekden çekindi . Xelife imarnın telebesi , zamanın böyük alimi , sünnü te­ riqetinin Böyük imaını ("imamul azam") Türk Ebu Nurnan Henefini müxtelif behanelerle öldürtdü . iraq, Azerbaycan , Deylem, Parsa, Xorasan eyanları (dehqanları) is­ lamı qebul etseler de, bu ölkelerin xalqlan kiitlevi şekilde qebul etmirdi. Mensur ölenden sonra xelife Mehdinin (775-785) hakimiyeti dövründe 1 16


merkezi hakimiyete garşı e'tirazlar çoxalmağa başladı . Bu defe de hereka­ tın merkezi Xorasan oldu . Abbasilere garşı herekatın başında Mügenna dururdu , ona göre de bu üsyan Mügenna üsyanı adı ile tanınır. Tarixçiler gösterir ki , herekatın başçısı Hakim oğlu Hamişin "Mügenna" adlandırıl­ ması iki ehtimalla bağlıdır: birincisi o ağ nigabla üz ünü örtdüyünden , ona " ağ örtüklü adam "-"mügenna" deyirdiler; ikincisi ise muganna-mug-muğ dini ile bağlı texellüsdür. Yeri gelmişken deyek ki , indi Azerbaycan , Xo­ rasan , Xorezm Türkleri ve Farslar bunu "müganna"-yazır, teleffüz edirler. Ancag bu söz ilkin variantda erebdilli .gaynaglarda yazılmış , ereb dilinde ise "ü" sesiisi yoxdur, erebce "muganna"dır. Biz de sonuncu ehtimalı doğru sayırıg, çünki Muganna herekatının ideoloji esası mag (mug) dini­ ne ve Mezdek telimine dayanırdı , hem de bu din hele Azerbaycan , Xora­ san , Xorezm ve Orta Asiyada öz gücünü saxlayırdı . Bu herekatın hereket­ verici gücü Orta Asiya Türkleri idi . 783-85-ci illerde herekat yatırılsa da, Abbasi xiiafetinin gorxunc nüfuzunu sarsıtdı . Türkler, Farslar, şieler­ Abbasilerin keçmiş müttefigleri ve sonku düşmenleri-feallaşmağa başla­ dılar. Merkezi hakimiyetde çaxnaşma başladı. 785-ci ilde hakimiyete gelen Hadi bir ilden artıg hakimiyetde gala bilmedi . Türklerin ve Farsla­ rın körneyi ile hakimiyeti ele keçiren Harun Reşid (786-809) keçmiş deh­ gan neslinden olan Bermekilerin tesirinden uzun müddet çıxa bilmedi . Harun Reşidin dövründe Türkler ve Farslar feallaşmağa başladılar. Xelife alayında Türk esger ve zabitlerinin sayı çoxaldı , xelifenin bir gadı­ nı ereb gızı , bir gadını Fars gızı , bir gadını da Türk gızı idi . Xelife bunun­ la formal olsa da (orta yüziller diplomatiyasında qadın bir növü bağlayıcı , el agelerde bir vasite idi) özünü Türk, ereb ve· Farsların ümurrıi xelifesi ol­ duğunu gösterirdi . Belli olduğu kimi Harun Rcşidin crcb gızından olan oğlu Emin , Fars gızından olan Me'mun , Türk gızı Çiçekden olan oğlu Mütesim-her üçü ard-arda xelife oldular. Wçox geribedir ki , milli -etnik münasibetleri tarazlaşdırmag isteyen ve buna az-çox nail olan Harun öz doğma emioğulları şie imaıniarına ve başga başçılarına münasibetini deyişdirmedi , eksine daha geddar davra­ nıb şielerin o zamankı imaını Musa Kazımı hebs etdirib uzun müddet hebsde saxladı, eza b, eziyetler verdi , sonda veziri Yahya B ermekinin eli ile öldürtdü . Çox gürnan ki , burada Harunu n bir megsedi de pars eyanları ile şielerin arasını vurmag , onları bir-birinin müdafiesinden mehrum 1 17


etmek olmuşdur. Çünki , Bermekiler şielerle çox mehriban münasibetde idiler. Bundan bir geder sonra Harun Bermekileri vezirlikden uzaglaşdı­ rıb , hamısını öldürtdü , o zaman da şieler Herrnekileri müdafie etmediler. Bütün bunlar baxmayarag imperiyada-Abbasiler xiiafetinde Türk et­ nosu ile Fars etnosu ictimai , siyasi sahede feallaşırdı. Bu feallıg xelife Me'munun hakimiyeti dövründe (8 1 3-833) ve ondan sonra daha da güc­ lendi . Me'mun xelifeliye çatmamışdan gabag veliehd elan edilmiş , o zaman imperiyanın (xilafetin) en hessa� eyaleti olan Xorasana vali gönderilmiş­ di. Xorasandan başlayan herekat erneviieri devirmiş , orada başlayan Mu­ genna herekatı Abbasilere böyük zerbe vurmuş , hem Xorasan Türkleri xi­ lafeti tez-tez çıxılmaz hala düşürür, hem de Orta Asiya Türkleri xiiafet üçün en gorxulu güc sayılırdı . Burada Me'mun özüne tabe alaylara Türklerde muzdlu döyüşçü top­ layır, Orta Asiya " şin" ve "şad"ları (Türk emir ve eyalet hakimleri) ile garşılıglı münasibet yaradır, bütün Türkistandan , Qıpçagdan , Çinden , Hindistandan gelen karvan ,ticaret yollarının Xorezmden Bağdada dek hissesine nezaret edirdi . Onun böyük gardaşı xelife emin (809-8 1 3) atası Harunun vesiyetini (Harun vesiyet etmişdi ki, o ölenden sonra Emin , ondan sonra Me'mun , ondan sonra Mütesim xelife olmalıdır) pozarag gar­ daşı Me'munu veliehdlikden çıxarıb , öz oğlunu hakimiyetin varisi elan etdi . Me'mun bunu gebul etmedi ve gardaşına garşı giyarn galdırdı . B ir sıra döyüşlerden sonra Me'munun goşunu galib geldi, onun alayları Bağ­ ctadı aldı , gardaşını öldürdüler, Me'mun xelife oldu . Onun bu gelebesinde Türk alayları önemli rol oynadılar. Ele bundan sonra xiiafet ordularına daha çox Türk döyüşçü ve goşan başçıları toplamğa girişiidi . Me'munun hakimiyeti illerinde Türklerin orduda, Farsların idare işlerinde mövgeleri artdı . Saray gapılan Farsların üzüne daha geniş açıldı .

·

Me'mun sarayda "Hitmet evi" ("Darul-hikme") adında elm merkezi yaratmışdı . Bu elm merkezi islam-ereb medeniyetinde böyük bir intiba­ hın yaranınası nişanesi idi . Burada Türk, hind , Fars , yehudi , yunan dille­ rini , medeniyet, edebiyat ve felsefesini bilen alimler, şairler, filosof ve mentigçiler toplaşmışdı. Demek olar ki , xiiafet tarixinde bu vaxtadek gö­ rünmemiş bir elmi azadfikirlilik üçün şerait yaranmışdı . Müxtelif dillerde olan din , tarix , edebiyat ve felsefeye ai d eserler ereb diline tercüme edilir1 18


di . Dövrünün azadfikirliliyi kimi qebul edilmiş Mü'tezililik hakim ideolo­ giya mövqei tutmuşdu . Bunu da qeyd edek ki , her hansı mövzuya, her hansı alim ve şaire qadağa, yasaq qoyulmamış, kim hansı mövzunu isteseydi , o mövzuda "Hikmet evinde" mübahise aça ve öz mövqeini müdafie ede bilerdi . Bun­ dan yana heç kime inzibati hede ve ya ceza verilmirdi. İki misalı göster­ mek yeter: 1 . Xristian-filosof Yaqub Kindi (800-870) gene yaşlarından " Hikmet evi "nin yığıncaqlarında iştirak eder, xristian dinini başqa diniere qarşı qoyar ve xristianlığa haqq qazandırardı. Bir gün o, otuz yaşında olarken , islam din xadimlerine qarşı bele bir mentiqle çıxış etdi: Siz deyirsiniz ki , Allah Me hemmed peyğembere ve islama teref olmuş, onları yükseltmiş­ di . İndi ise Babek islam ordularını meğlub edir, qalib gelir. Demeli Allah Babekin terefindedir. Bes, onda siz niye ona qarşı çıxırsınız? (Yeni bu Allaha qarşı çıxmaq deyilmi?) 2. Bir gün xelife Me'munun qardaşı İbrahim ona hecv yazan şair Xu­ zaini elinden tutaraq darta-darta xelifenin yanına aparır, ona hecv yazdı­ ğını söyleyir ve şaire ceza teleb edir. Me'mun Xuzaiden soruşur: Sen niye bele edirsen , ne vaxt bu hecv yazmaqdan el çekeceksen? Axı seni öldü­ rerler. Xuzai deyir: Men tabutumu çiynime alıb dolandırıram . B ir adam axtarıram ki, meni o tabutun içerisine qoysun , o adam tapılmır. Bu söze xelife gülerek, qardaşına deyir: Senden qabaq bu adam ınenim özüme hecv yazıb , men bir söz demedim . Burax başına . Ondan sonra xelife emr edir ki , Xuzaiye pul verib yola salsınlar. Her han sı bir böyütmeye yol vermeelen deye bilerik ki , Me'mun xiia­ feti isiahatlar yolu ile daha da merkezleşdirib , onu yalnız ereblerin deyil , hem de imperiyada yaşayan xalqların dövleti halına getirmeye çalışırdı. Ancaq ictimai , siyasi münasibetlerin inkişafına cavab vermek Me'munun iradesinden asılı deyildi . Artıq 788-ci ilde Merakeşde idrisiler dövleti , 800-cü ilde Quzey Afrikada Eğlebiler dövleti yaranmış, merkezden qaçan qüvveler güclenmiş , imperiyanın quzeyinde ve qerbinde Türklerin xiiafet torpaqlarına h ücumları çoxalmış , Azerbaycanda 8 1 O-cu ilden Xürremiler herekatı başlamış , 8 1 6-cı ilde herekatın başına Babek keçenden sonra mübarize daha da güclenmiş , xilafete qarşı Azerbaycan xalq-a zadlıq mü­ haribesi baş vermişdi . 1 19


Yeri gelmişken geyd edik ki , azca fergleri nezere almasag Manilik, Mezdekilik , Mugennalıg , Xürremilik-Babekilik ideyaca bir-birine o geder yaxın idi ki , sanki , bir-birinin davamı idi , xeyrin şere , işığın garan­ lığa , grşı mübarizesi idi . Bu herekatların başçıları , iştirakçıları ve teref­ darları mügeddes ruhun ölmezliyine , insandan insana keçerek kamilleşdi­ yine inanır, esasen yoxsul tebegelerin , maldar ve ekinçilerin , senetkarların mövgeini müdafie edirdiler ki , bunun da ideya esasını Zer­ düşt goymuşdur. Bu herekatları buddizme , brahmanizme ve s . din ve teri­ getiere bağlayan tarixçiler böyük yalnışlığa yol verirler. Dediyimiz kimi , Me'munun dövründe Fars memurları dövlet işlerin­ de , Fars şair, alim ve kabinleri , ümumiyetle mag (mug) din xadimleri "Hikmet evi "inde esaslı mövge gazanmışdılar . Xelife hz . Örnerin redd et­ diyi "Xavadaynamak" yeniden erebceye tercüme edilmiş , sarayda oxunan kitablar sırasına düşmüşdü . Dogguz cildden ibaret "Zend Akasiya"- " Din­ kert" ele bu vaxtlarda yazılmış, onun ınüellifi Azcr Feriberg " Hikmet evi " nin mübahiselerinde feal iştirak eden ııüfuzlu alim ve mag din ii n ali ruhanisi kimi şöhret gazanmışdı . Zerdüştlik edebiyatındaıı sayılan "Bundaheş " iritutumlu eser de bu vaxtları yazılmışdı. Bu eser dünyanın yaranmasından , gedim mifik hökm­ darlardan , sasanlı şahlarının birincisinden sonuncusunadek, hey at ve fea­ liyetinden behs edirdi . Burada da dinle mifik tarix, tarixleşdirilmiş mif bir-birine garışdırılmışdı. Hetta eserde "İrana deymiş min-min ziyanlar" başlığı altında ayrıca bir fesl de vardı . Bu eserde sasanlı şahlarının hamısı teriflenir, onların esl-nesebleri hagda geniş be h s edilir, sanki sasanlı dövrü yeniden dirçeldilirdi . Haggında danışdığımız bu üç kitab- "Xavadaynamak" , "Dinkerd" ve "Bundaheş" gelecek nesr ve nezmle yazılmış şahnarnelerin esas gaynag­ ları oldulur. Quranda hz. peyğemberin Me'raca getmcsi maglara da öz tesirini göstermiş , bu dinin kahinierinden biri behs ctdiyimiz dövrde "Erdaviraf­ name" eserini yazarag , guya mag dininin mügeddes şexslerinden olan Er­ davirafın da hele lap gedimlerde me'raca getdiyini sübut etmeye, maglara aşılamağa çalışmışdı . Bu iritutumlu eserlerin yazılması , mag dininin yeniden dirçeldilme­ sıne teki d li ceh d gösterilmesi , artıg Fars şovinizminin fealiyeti deyil, 1 20


Farsların ve ümumiyetle maqların özünü müdafiesi kimi qiymetlendiril­ melidir. Çünki şovinizm hakim xalqa mexsus olur. Bu zaman ise Farslar da, Türkler de mehkum xalqlar sırasında idi . Farslar öz müqavimetlerini yalnız yazılı edebiyat-aynca olaraq din ve tarixe aid-vasitesi ile gösterir­ diler. Bu kitabiarda şovinist ruhun qorunub saxlanılması , daha da güclen­ dirilmesini göz önüne alaraq onlar tehlil ve tedqiq edilmelidir. Sanki ya­ zılı edebiyatdan başqa ele bir gücü olmayan bu eserler Türklere ve Türklüye , islama qarşı son yetmiş ilde pehlevilerin ve Fars şovinistlerinin elinde en güclü bir silaha çevrildiler. Bu kitablar XIX yüzilden bu güne dek " medeniari Farsları , ya da ki , ümumileşdirilmiş halda " ari hind­ Avropalı" olan "İrandilli" xalqları Türklere qarşı qoymaqda Avropa ve Rusiyanın elinde amansız ideoloji bir silaha çevrildi . Axı hamı çox gözel bilir ki , tarix e/mi ideologiyalann esaslanndan ve dayaqlanndan biridir. Ele bununla bağlı olaraq , bütün XVIII-XX yüzillerde önce Avropa , sonra Rusiya ve Fars şovinizmi (ayrıca olaraq bu sonuncu ikisi XX yüzilin 5080-ci illerinde), yene de önce Osmanlı, Sefevi , Efşar-Nadir, Qacar, Böyük Moğol Türk imperatorluqlarına, sonra da birgelikde Türklere ve Türkiüye amansız ve intiqamçı hücuma keçerken bu aşağıdakıları daha öne çekerek qabarı gösterir, esas diqqeti-hem elmin , hem ideologiyanın , hem de A vropa ve dünyanın diqqetini bunlara yöneltmek üçü n deriden qabıqdan çıxır, qızıl, gümüş ve milyardlar xercleyir, yüz minlerle insan ağlını bunların üzerinde çalışdırırdı: 1 . Hindlilerin din , medeniyet , tarix ve edebiyatı . 2 . İrandillilerin din , medeniyet , tarix ve edebiyatı . 3 . Farsların din , medeniyet, tarix ve edebiyatı . Bütün bunlar ise qondarma Hind-Avropa "nezeriyesi" nin kökünü teşkil etmeli idi . Hind-Avropa "r.czeriyesi" de öz növbesinde ilk anda Av­ ropaya Hindistan , Efqanıstan , İran ve Qafqaza yan durmaq, onları "bar­ bar sami , Türkmonqol ve çin li tecavüz ve tesirinden qurtarmaq ve qoru­ maq" üçün haqq qazandırmağa xidmet etmeliydi . İkinci merhelede bu ölkeler Avropa ile bir bütövlük , birlik halına gelenden sonra dünyanı Hi nd-Avropalı ve qeyri Hi nd Avropalı olınaqla iki yere bölmek ve Bind­ Avropalı olmaqla iki yere bölmek ve Bind-Avropa xalqlarının dünya ağa­ lığını yaratmaq. XVII yüzilden süretle dirçden , böyüyen , inkişaf eden kapitalizm121


imperializmin elinde ideoloji silah olan "Hind-Avropa nezeriyesi" tam 300 il şerqle-qerbi (Avropa ile Asiyanı) üz-üze qoydu , böyük qırğınlar, müharibeler töretdi , din , medeniyet , tarix ve edebiyatların qerezl i araşdı­ rılması Elmi yanlış bir yola yöneltdi . Son 30 ilde avropalılar bu yalnış yoldan dönseler de , onların mekteblerini qurtarmış , yaxud Avropa elm (Humanitar elml er nezerde tutulur) mektebinin tesiri (etkisi) altında olan onların hemkarları-Moskva, Peterburq , rus-sovet, Fars , Türk, hind , ereb , yehudi ve s . elmi saxtalaşdırmaqda davam edirler. Fars şovinizmi öz ideoloji hücumunu ve texribatını min illerle sür­ dürmüşdür. Onun en zeif vaxtı X-XVIII yüziller olub . Bu o böyük zaman kesiyi ne tesadüf edir ki , hemen vaxtl ar demek olar ki , dünyanı Türkler yöneldirdi . Tarixde Türklerle Farslar qeder bir-biri ile zaman-zaman vuruşan , zaman-zaman barış içinde bir yerde yaşayan xalqlar belke de yoxdur. Abbasiler xiiafetinde Yaxın Doğulu Türklerle Farslar oxşar duruma düşdüklerinden onların arasındakı reqabet düşmençilik ölçüsüne qalxma­ mışdı . Türkler qılıncları , Farslar gelemleri ile xilafete xidmet etmişler. Türkler tarixde ad-san qazanmış , Farslar Farsizm yaratmış , onu özlerinin ideyalarına çevirmişler. Harun Reşidin dövründen Mütesimedek (833-842) xilafetde erebler­ den sonra Farslar ikinci yere qalxmış ara-sıra vezirlikden tutmuş bir sıra yüksek dövlet menseblerini ellerine keçirebilmişler. Mütesimin dövründe durum deyişmişdir; Farsların mövqelerine ele bir ciddi zerbe deymese de , xiiafet ordularının nüvesini teşkil eden Türkler merkezi hakimiyetde apa­ rıcı rol oy namağa başlamışlar. Tarixçiler 830-cu illerden 940-cı iliere (945-ci ilde Büveyhiler Bağdadı tutanadek) qederki dövrü xilafetde "Türk dövrü" , "Türk nüfuzu dövrü " adlandırırlar. Bu dövrde xilafetin­ imperiyanın bölünmesi davam edir . Türklerin hakim olduğu bir sıra döv­ letler-Tulun oğulları , Saman oğulları , Sac oğulları , Salar oğulları , ix ş id oğulları ve başqa dövletler yaranır. Bütün xiiafet tarixinde bir defe olaraq "Sultan " titulu yaradılır ve dini hakimiyet xelifede qalır, siyasi hakimiyet sultana verilir. Sultanlar Türklerden, daha çox herbi qüvvelerin başçların­ dan teyin edilir. Gerçekde ise bu xelifenin teyinatı deyildi , herbi-siyasi hakimiyeti ele alan Türk komandam xelifeni mecbur edirdi ki , ona sultan­ lıq vermek üçün ferman imzalasın . 1 22


Xilafetin erazilerinde yaranan dövletlerin yaradıcıları hemen erazide "emir ve amil" ("emir"- herbi qüvvelerin başçısı, "amil"- mülki idarenin başçısı) vezifesine birlikde baxan canişinler olurdu . Daha doğrusu bunlar herbi feodallar idiler, merkezi hakimiyetin zeifliyinden yararlanaraq haki­ miyetlerini müsteqil elan edirdiler. "Bir ölkeye köle kimi gelen eitürkler çox çekmir ki , o ölkenin ağası­ na çevrilirler" fikri bu dövr üçün xarakterikdir. Afşin , Böyük Buğa, Kiçik Buğa , Vasif, Atsız, Atamış , Bayıkbak , Yargüc (Yarqoç) , Tulunoğulları , Sac oğulları , İxşidliler, Samanlılar, daha kimler xiiafet ordusuna muzdlu , ya da köle kimi getirilmişdi . Onlar çox çekmedi ki , xelifelerin birini taxtdan salıb , o birini oturdur, istedikleri anda ya öldürür, ya da kor edirdiler. Bağdadın meşhur "kor xelifeleri " ifa­ desi o zamandan yaranmışdır. Gösterdiyimiz bu "Türk dövründe" farslar demek olar ki , böyük çox­ luqla müselmanlaşdılar. Onlar mövcud sünnü Abbasi hakimiyetine qarşı olan şielerle daha yaxın oldular ve şielik farslar arasında geniş yayılmış teriqet oldu . 930-cu illerde Deylemin Büveyhi emirleri etraf eyaletleri işgal ederek Azerbaycanın güney eyaletlerini de öz hakimiyetleri altına alıb, 945-ci ilde Bağdadı tutdular ve xelifeni mecbur etdiler ki, siyasi ha­ kimiyeti-sultanlığı onlara versin . Bundan sonra Türkler deyil deylemiler sultan oldu (945- 1 055) . Aşağı-yuxarı yüz on il Bağdadda sultanlıq eden Büveyhilerin dövründe ictimai-siyasi münasibetlerde bir sıra önemli de­ yişmeler baş verdi . Bunlardan en önemlisi xiiafet tarixinde ilk defe hakimiyetin sünnü Abbasilerle şie Büveyhiler arasında bölüşdürülmesi idi . Dini hakimiyet Abbaslı xelifelerin, dünyavi hakimiyet Büveyhi emirlerinin-sultantarının ixtiyarına keçdi . Bele bir hadise evveller de başqa şekilde baş vermiş ve yarımçıq qal­ mışdı . Bele ki , xelife Me'mun atası Haran Reşidin vesiyetini (bu vesiyete göre , Me'mundan sonra onun qarda�ı Mütesim xelife olmalı idi) pozaraq , şielerin sekkizinci imamı-başçısı Eli Rızanı özüne veliehd elan etmiş ve öz qızını ona ere vermişdi . Hetta xilafetin paytaxtında ve bir çox ey aletle­ rinde Abbaslıların qara rengli bayraqları cndirilmiş , yerine şielerin yaşıl rengli bayraqları qaldırılmışdı . Qeribe bir tczad yaranmışdı; Xelife sünnü, veliehd-gelecek xelife şie idi , heı" ikisine bir yerde xütbe oxunurdu . 1 23


Ancaq bu hal çox uzun sürmedi , bir neçe ilden sonra Me'munun özünün iştirakı ile , imam Eli Rıza zeherledilib öldürüldü , Me'mun qardaşı Müte­ simi veliehd elan etdi . Bununla da mesele bitmiş oldu . Büveyhilerin sultanlığı dövıünde sünnülerle şielerin şerikti hakimi­ yeti yüz ilden çox davam etdi . Bunun netice�inde xilafetin iraq da daxil olmaqla bütün doğusunda islam cemiyeti derin parçalanma keçirdi . Sünnü şie ziddiyetleri böyüdü . bununla yanaşı onu da qeyd etmeliyik ki , Büveyhilerden önce Quzey Afrikada Fatimiler şie bayrağı altında dövlet yaratmış , Eğlebiler dövletini süquta uğratmış , Fatimiler öz dövletlerini "xilafet" elan etmiş, sonra 969-cu ilde Misiri tutaraq Qahire şeherinin esa­ sını qoymuş , oranı yeni xilafetin paytaxtı etmişler. Büveyhiler xilafetin adını deyişdirmeyerek, siyasi hakimiyede qena­ etlendiler. Onlar ara-sıra din işlerine de müdaxile cdirdiler. Yen e de xiia­ fet tarixinde ilk defe olaraq Büveyhilerin müdaxilesi neticesinde ezanda ve şehadetde "Eşhedu enna la ilahe illallah , eşhedu enna Muhammeden resulallah"-dan sonra "eşhedu enna Eliyyen veliyullah " oxunmağa baş­ landı . Yeri gelmişken gösterek ki , ezanda ve şehadetde "eşhedu en na Eliyyen veliyullah" Büveyhilerin hakimiyeti devritenden sonra leğv , qa­ dağan edildi. Yalnız Şah İsmayılın Şahlığı dövründe ( 1 50 1 - 1 524) onun gösterişi ile yeniden ez ana ve şehadete salındı . Büveyhilerin s!yasetinden bu mena çıx ırdı ki , xelifeler hz. peyğem­ berin xelefleri-davamçılarıdır, onlar din rehberi olmalı , hz. Eli ise Allahın yer üzünde "valisi " -vilayet, haki miyet sahibidir, onun davamçıları şiele­ rin başçısı siyasi , dünyavi Ilakirniyete rehberlik etmelid irler. Bu dövrü farsların , Azerbaycan Türklerinin , iraqlıları n , teberi�tanlıların , deylemli­ lerin, xorasanlıların daha çox şieleşme dövrü ki mi qiymetlendirmek olar. Maq dinini tamamile itiren bu eyaJet ve ölkeleri n xalqları şieliyi özlerine hakim sünnülüye qarşı ideya dayağı seçdiler. İnsanların inancından daha çox siyasi maraqları bunu diqte edirdi. Büveyhilerin siyasi hakimiyeti xiiaferin merkez ve eyaJetlerinde farsları şieliyin öncül , aparıcı qüvvesine çevirdi . Daha doğrusu farlar şie­ liyi özlerine yeni bir ideologiya kimi qebul etdiler, ancaq öz keçmiş mifik maqçılıqlarından da tam el çekmediler, yeri geldikce , şieliyi de arasıra mifikleşdirdiler, efsaneleşdirdiler, esatirleşdirdiler, hetta efsunlaşdırdılar. Şielik farsların elinde ereb ağalığına qarşı bir siyasi alete çevrildi. Ancaq bu silah özünü her yerde doğrultmurdu . Bele ki , farsların özleri uzun 1 24


müddet bir neçe din ve teriqete bölünmüş halda qalırdılar. Onlardan bir qismi xristian , bir qismi maq , hetta yehudi dinine inananlar vardı. Sünnü farslar da az deyildi . Tarixçiler birge fikirdedider ki , şieliyin fars xalqı arasında beliedici gelebesi Sefeviler imperiyası zamanında başa çatıbdır, yeni XVI yüzilde . Bir hessas nöqteni de qeyd edek ki , şielik Abbasiler imperiyasının merkezinden Xorezme dek erazide XII yüziledek din-teriqet mefkuresin­ den daha çox , ictimai-siyasi , sosial edalet uğrunda mübarizede dini örtük xarakteri daşımış , XII yüzilden dini ideya kimi tekmilleşmişdi . O zaman­ dan şielik sufilikle daha çox çuğlaşmış , dini-felsefi mahiyet qazanm ışdır. VII-XVI yüzillerde sünnü-şie ixtilafı neticesinde ferq qoyulmadan ereble-ereb , farsla-fars , Türkle-Türk bir-birini qırırdı. XVI yüzilden sonra bu qırğın esasen Türkler arasında gedirdi . buneda şie Sefevi imperiyası esas qızışdırıcı faktor olsa da, Osmanlı imperatorluğu ve özbek xanları da onlardan geri qalmır, sünnü-şie ixtilafından her biri öz hakimiyet extiras­ larından öteri istedikleri yozumda istifade edirdiler. Tam inamla ve ye­ qinlikle deyirik ki , XVI -XIX yüzillerde sünnü-şie didişme/eri, çeyneşme­ leri neticesinde yalnız ve yalnız Türkler bir-birine saldırmış, Türkler bir­ birini qırmış, birgelikde Türk milleti felaketiere düşmüş, gücünü yırpat­ nuş, güczüs duruma düşmüş, sonucda düşmen/erine yem olmuşdur. Bunda ise fars şovinizminin , Britaniya, Fransa, Rusiya imperatorluqları , Venetsiya, Gen u ya, ereb dövletleri esas qızışdırıcı , töredici fealiyet gös­ termiş , heresi öz isteyi üzre faydalanmışdı . Ona göre de Türkler bu gün onu parçalayan , bir-birine düşmen eden sünnü şie ixtilafına yol vermemeli , onu içden ve dışdan körekleyenlere zamanında cavab vermeli , ali milli ve demokratik şüuru ortaya qoyub, bütün gücünü birlik ve beraberl iyi sağlam temeller üzerinde qurmağa yö­ neltmelidir. Bundan önce göstermişdik ki , 945-955-ci illerde Büveyhiler dövrün­ de Deylemde , Xorasanda , Farsda, Azerbaycanın güneyinde , İraqda şielik canlanmağa, yeniden dirçelib yayılınağa başlamışdı . Esi heqiqetde de Ab­ bas i xiiafetinin hakimiyeti de yalnız bu ölkeler üzerinde qalmışdı , icti­ mai-siyasi, iqtisadi, elıni münasibetler Azerbaycan-Parsa-Xorasan­ Xorezm xettinde merkezleşirdi . Buna göre de Abbasi-Bağdad xiiafetinde ereb etnosunun nüfuzu sıfıra enmiş beliedici mövqe Türk ve Fars etnosu­ nun eline keçmişdi. Bununla yanaşı ereb dili artıq Türk ve fars dillerini 1 25


bir künce sıxmış , inkişaf ederek o dövrün beynelxalq dili olmuşdur. VIII­ X yüzillerde erebdilli Türk ve Fars poeziyası, edebiyatı yaranmış , eslen fars olan edib , şair, alim ve din xadimleri erebce yazıb yaratmışlar. Bü­ veyhiler hakimeyete gelenden bir qeder sonra farsdilli edebiyat yaranına­ ğa başladı . Bu dövrecen pehlevi dilinde yazan parslar bundan sonra fars­ ca (ya da derice) yazan farslara çevrildiler. Ancaq XII yüziledek hele de maq (muq) ibadet evlerinde pehlevice kitablar yazılırdı . X yüzilin ortalarından fars dilinde ilkin olaraq poeziya ve bedii nesr nümuneleri yaranır. X yüzilin sonu XI yüzilin birinci rübünde fars dilinde Firdovsinin yazdığı "Şahname" yeni fars dilinin ilkin en böyük abidesi­ dir. Araşdırıcıların fikrine göre, 90 il yaşamış Firdovsi bu eseri otuz ile yazmışdır. Önce de dediyimiz kimi bu eser yalnız Firdovsinin emeyinin neticesi deyil. "Şahname "nin başlanğıcında Firdovsinin özünün etirafına göre onun eline ayn-ayrı beş müelliflerin "Şahname"leri yetişmişdi , hetta onların biri pehlevice yazılmışdı . Bunları göstermekde meqsedimiz bu fikri bir daha vurğulamaqdır ki , Firdovsinin " Şahname"si bir neçe yüz il boyu onlarla pars şair, efsaneçi ( esatirçi) , kahin ve raviierinin eserlerinin böyük bir ustalıqla sintezli toplusuctur ve deyebilerik ki , Firdovsiyedek fars ruhunun , menliyinin , hey at idealının min illik daşıyıcısı , güzgüsüdür. Bu "bir neçe yüz ile yaranmış kitab" farsizm (panfarsizm) ve iranofiliz­ min (paniranizmin) temel ve evezedilmez abidesidir. Firdovsinin '' Şahname"si yüz illerle davam eden kollektiv erneyİn mehsuludur. Onun dünya bedii edebiyatında önemli bir yeri vardır ve bütün dünyada tanınmış bir edebiyat abidesidir. Onu da qeyd edek ki , bütün dünya xalqlarının edebiyatı hele bir yaradıcılıq yolu keçmiş , her xalq zaman-zaman inandığı eski esatirleri , mifleri dastanlaşdırmış , sonra­ lar bu dastanları yazıya keçinniş, kitab halına salmışdır. Bu cür dastan abideleri beşer medeniyetinin ölmez incileri sayılır, her bir xalq hemen abidelerden haqlı olaraq qürur duyur. Fars xalqının da "Şahname" ile fexr etmeye haqqı vardır. Baxmayaraq ki , "Şahname"nin müellifi vardır, ancaq bu abideni fars xalqının yaradıcılığı kimi qiymetlendinnek lazım­ dır. Biz de bu abideye bir edebiyat ve medeniyet nümunesi kimi hörmetle yanaşırıq, ancaq bela burasındadır ki, bir sıra panfarsist ve paniranisı avropa , Peterburq, Moskva, Tehran, Bakı ve Düşenbe alimleri daha çox son 60 ilde bu "şahname"ni bilik/er deryası", "kitabların şahı", "okean", "aysberq", daha ne, daha ne kimi, en qorxulusu ise "qiymetli evezedilmez 1 26


tarixi menbe" kimi qiymetlendirib, terif ve tebliğ edirler ve fars şoviniz­ mi bu eserden bir silah kimi istifade ederek, xüsusen de savadsız ve azsa­ vadlı İran camaatı arasında insanların düşüncelerini şovinizm zeheri ile zeherleyir, "şahperestlik " mefkuresi cemiyerde bir ideala çevri/ir ve dikta­ tura üçün esaslı zemin yaranır. Cemiyet diktatarlar doğur, diktatar arzu­ layan ve doğan cemiyet öz-özünü iflic edir! Ele bunun sonucunda da "İran" adlanan "qeyri-müeyyen hüdudlu" bir yerde ve ya erazide hökm­ darlıq eden şahlar sanki "diktator" sözü yetmirmiş kimi "despot" adı ile anılmışlar. Ele bu gün de "İran " da despotizmin müeyyen yönleri qalmaqdadır. Buna göre de "İran "da insanlar min illerdir ki , "edaletli şah" axtarır, tapa bilmir ki , bilmir. Despot nedir, kimdir sualına dünya hemişe İran şahları­ nı en tutarlı nümune gösterrnişdir. F. Engelsin . Rusiya haqda bele bir fikri var: "İngilisler orta çağlarda parlament-meclis uğrunda mübarize aparır­ dılarsa, Rusiyada XIX yüzilde edaletli çar axtarırdılar. "Engels bunu Ru­ siyanın geride qalmasına bir misal olaraq göstermişdi . Eyni ile bu fikri in­ diki bir sıra Asiya, Afrika ölkeleri üçün , o cümleden "İran " üçün söylemek olar. Ancaq İran cemiyeti edaletli şah axtardığı , ara-sıra mecli­ se de baş vurduğu halda fars şovinizmi öz ağalığını qoruyub saxlamaq , Türkleri , belucları , kürtleri , erebleri , hetta fars xalqının özünü ezab ve iş­ genceler altında tutaraq harın-qarın heyat sürmek üçün diktator, despot axtarır. Onun bu arzusunu , daha doğrusu idealını bir müddet Pehleviler temin etdiler. ele bir zaman geldi ki , pehleviler de fars şovinizminin idea­ lının müeyyen telebierine cavab verebilmedi; dünyavi hakimiyet pehlevi­ lerde olsa da, dini hakimiyet onların elinden çıxmışdı . Fars şovinizmi çevik bir manevr etdi: Dini ve dünyavi hakimiyeti bir elde toplayan "imamlıq quruluşu" yaradıldı . Dini ve dünyavi (siyasi) hakimiyet "imam" Xomeyninin elinde cemleşdi . O , hakimi-mütleq oldu , şahperesdik imam­ perestlikle evez edildi . Şie teriqetinin , ayrıca olaraq da, on iki imamlığın (isna aşariye) Ceferiye mezhebinin tarixinde görünmemiş bir ziddiyet, avropa termini ile desek paradoks yaranır; teriqetin telimine göre on ikin­ ci imam sağdır, qeybdedir, ne vaxtsa zühur edecek, haqqı berpa edecek­ dir. Ona göre bundan sonra imam kimse olabilmez. on ikinci imarnın yerde , İhsanlar arasında körnekçisi imam naibleri , müctehidler (teleffüz­ de: müşdeyitler) imarnın yolunu yürüdenlerdir. Düz min yüz iyirmi ildir ki , (yeni on ikinci imam Mehemmed Mehdi 877-ci ilde qeyb olandan), on iki imamiler bu eqideye sadiq qalmışlar. Ancaq "İran "da şielik birden1 27


bire sanki , uğursuz mu uğurlu mu bir çevriliş etdi ve Xomeyni " imam" el an edildi . Fars şovinizmi şi e terigetinin ehkamlarını tepikleri altına aldı . On iki imamçıların telimine ve inancına göre imamlıq yalnız ve yalnız ata imamdan oğula irsen keçmelidir. On ikinci imam qeybdedir, özü qeyb olanda uşaq idi , evlenmemişdi, övladı yoxdur, hem de sağdır ve qeybde­ dir. Demeli ona imamlıqda varis olabilmez . Bes onda Xomeyni haradan "imam" oldu? Bezi din xadimleri ve ya din alimleri deyirler ki , Xomeyni­ ye aid edilen imamlıq esiinde yeni dini rehber demekdir. Xeyir, yox , ce­ nablar, besdir bu yazıq "İran" camaatını çaşdırıb ele saldınız ! Şielikde "İmam " sözünü siz deyen kimi ereb dilinde menaları: "başçı " , "qabaqda, önde duran " , "komandan " , "qabaqcıl " , "rehber" menaları deyil , yalnız bir menası qebul edilir ki , onun da izahı qısaca beledir: imam hz. peyğem­ berden sonra islam ümmetinin qanuni (şer'i) dini ve dünyavi rehberidir, Tanrının beyenişi ile olur, İmam Eliden başqa, bütün imamların ecddi­ babası Hz. Peyğemberdir ve ona göre de imamlar peyğemberin qızı İmam Elinin xanımı Fatimenin övladları olmalıdır (On iki imamçılar Hz. Elinin başqa xanımından olan oğlu Mehemmed Henefini , mehz bu fikri esas alaraq , imam qebul etmirler). On ikinci İmam Mehemmed Mehdi daim var olduğu ve belke de qi­ yamet günü zühur edeceyi üçün kimse imameti menimseye ve varis ola bilmez. Bes nece olmuşdur ki , "İran " da imamlar zühur edir ve hetta biri­ sine "imamulazam" ( "Böyük imam"-herfen ezemetli imam) adı da veri­ lir? Hay seni farsizm! Min illerdir, ne qalmadı bu vamlaşdırdığın müsel­ manların başına getirmemiş olasan ! ? B u gün fars şovinist elitası esasen iki yere bölünüb: imamperestler ve şahperesHer. İslam dini qebul edilenden bu güne dek fars elitası şahla (şah , xelife , sultan ve s .) imam arasında manevr etmişdir. Sefeviler döv­ ründe çox maraqlı bir hadise buna misaldır. Esasen dini inancı , ayrıca da şielik teriqetini üstün tutan Şah İsmayılın dövründe ( 1 50 1 - 1 524) Türk eli­ tası-ayn-ayrı tayfa elitası bir araya getirilir ve "qızılbaş " adlanır, yeni on iki imam yolunda mü barizler, ya da imamseverler. Şah İsmayıldan 63 il sonra hakimiyete gelen onun nevesi Şah Abbas ( 1 587- I 629) farsların tesiri altında olduğundan Türk elitasını öz etrafın­ dan uzaqlaşdırmış , qızılbaşları tam qırağa qoymuş , qızılbaşların bir hisse­ si ile yene de başqa Türk tayfa geneleri ve elitasını birleşdirerek, yeni herbi-feodal biriiyi yaratmış ve onun adını "şahsevenler" qoymuşdu. 1 28


Bir daha tekrar etmeyi gerekli bilirem ki , fars şovinizminin , farsiz­ min , paniranizmin tesirine en çox düşen ve onlara en çox xidmet eden ve onların gurbanı olan biz Azerbaycan türleriyik ! indi yene de "Şahname" nin esasında miflerin tarixleşdirilmesi ve "İran " şahlarının mifleşdirilmesi , farsların şahsevenliyinin bezi xetlerine göz yetirek . Firdovsinin yetkinleşib "Şahneme"ni yazdığı dövrde dediyimiz kimi Büveyhiler Bağdadda siyasi hakimiyetin başçısı-sultan oldular, xilafetin ucgar doğusunda-Güney Türkİstanda X yüzilin 60-cı illerinde Qezneviler dövleti yarandı . Bu dövlet de Abbasilerin dini hakimiyetini gebul edib xi­ lafeti ali hakimiyet kimi tanıdığı (bu formal xarakter daşıyırdı) halda tam müstegil Türk dövleti idi ve Büveyhileri tanımır, onlara garşı mübarize aparırdı. Dövletin banisi Alptekin (962-963) , onu formalaşdıran Sebukte­ kin (977 -997) olmuşlar. 998-ci ilde hakimiyete keçen Sultan Mahmud Qeznevinin (998- 1 030) hakimiyeti dövründe Qezneviler Efganıstan , Xo­ rezm , Xorasan , Quzey Hindistan , Orta Asiyanın bir sıra vilayetlerini işğal etdiler. Bundan sonra geribe bir hadise baş verdi: Sonuncu Büveyhi sul­ tanları sünnülüyü gebul etdiler. Sultan Mahmud gatı sünnü teessübkeşi idi , hetta germetilere garşı dözümsüz olduğu halda şie Firdovsiye mehribanlıg gösterib onu saraya aldı ve " Şahname" ni yazınağı tapşırdı . Firdovsi hele saraya getmemişden önce ona öz yazdıglarını da verib ve her cür yardım eden adamı bele xatırlayır: Deyirdi: Y azarsan " Ş ahname" ni Çalış şahlara çatdır o töhfeni Ancag Firdovsi hele ki , bu eseri yazmır. Sultan Mahmud sarayına şairleri toplayır. Biruni kimi dahi bir alim de Sultanın sevgisini gazanıb, onun sexaveti ile böyük el mi araşdırmalar aparır, resedxana yaradır. sul­ tan hemen dövrde artıg şöhret tapmış İbn Sinanı da axtartdırıb saraya aparmag isteyir, ancag nedense İbn Sina imtina edib , Qezneviler dövleti­ nin erazisinden çıxır. Onu tegib etdikce, o, Fars eyaletine , oradan da Azerbaycana-H ernedana gelir. Mahmud Qeznevi tarixde elmin , alimlerin, şairlerin medeniyet xa­ dimlerinin hamisi kimi tanınır. Biliye çox böyük giymet verib, ona gızıl 1 29


xercleyen Mahmudun özü yüksek savadlı bir hökmdardı, yaxın qohum ve övladları o dövrün yüksek tehsiline yiyelenmişdiler, hacısı Quranı ezber bilirdi . Mahmud Qeznevinin elme, medeniyete , edebiyata olan reğbeti ve sevgisi görünür Firdovsini "Şahname"ni yazmağa daha da heveslendirir: Dedim:- indi , artıq olar söz demek. Şair: Men indi bir ölmez eser başlaram Ürekden böyük şahı alqışlaram . deye "Sultan Mahmudun vesfine" keçir ve vesfden sonra birbaşa "Keyumers" başlığı altında "dünyanın ilk şahı , hem de şahenşahı (padşa­ hı) " (Keyumersden danışır ve firdovsinin sersem uydurmalar üzerinde durduğu "Şahname" bele başlayır: Ata söylemiş oğluna bir xeber, Gezir dilleri, keçse de esr/er.

Bele qebul edek ki, Firdovsi onun dövründe farslar arasında yaşa­ yan , özü demişken "dilleri gezen " bir dastan , ya da nağıl eşitmişdir. Ancaq Firdovsi onu nece tarixleşdirir ve hemen beytin dalınca yazır: Cahanda kim ilkin olub hökmdar, Böyükler ona gösterib etibar? Qedim dövr tarixini izleyen

Böyük şahlar haqqında dastan deyen Demiş: Şah birinci Keyumers idi Başa tae qoyub "padişaham" dedi . Sonra "qedim dövr tarixini izleyen"in dili ile bel davam edir: Keyumers olunca cahanda ağa, Köçrdü büsatını yüksek dağa. Qoyub textine dağ başında esas , Düşündü: gerek el geyinsin libas Peleng övladı, elden etdi deri Geyindi zeri şah o günden beri Adamlar heves gösterib paltara Qenim oldular vehşi hayvaniara 1 30


Tapıldı geyim, sonra da el tamam Şikarın etinden bişirdi taam . Onu şah yaratmışdı pervedigar V ardı üzünde ş aha xas vüqar. Firdovsinin cefengiyatından bele belli olur ki , "Başa tae qoyub "pa­ dişaham" deyen " Keyumers özü de, xalqı da hele lüt iken , paltar ne oldu­ ğunu bilmedikleri halda, tae var imiş , xalq bir qanmaz sürüdür, onlara ne yeyib , ne geymeyi padişah öyredir. Men tarixçi üçün "Şahname"ni oxumağı en böyük ezab sayıram . Oxucu da soruşa biler ki , özünü bu ezaba saldığın yetmez, bizi oraya niye sürükleyirsen? Eziz oxucu, birincisi , savadsız ve az savadlı insanları aldanınağa qoymamaq , yalanların-palanların ayaq tutub yerimesinini qarşısını almaq, insanlara gerçekiiyi çatdırmaq , ilk növbede alimierin öz vicdanları ve Tanrı qarşısında borcudur. İkincisi, yalanlar gerçeklik adıyla meydan oxuyanda insanlar belaya düçar olurlar. Mifler, efsaneler, esatirler, nağıl­ lar da gerçek tarix adından danışanda yalançı , küt, avara, lovğa, gopçu, daha qorxulu , cahil bir toplum yaranır. Hz. Mehemmed (s.a.s.) islamdan qabaqkı dövrü Erebistanın ''cahiliyye" dövrü adlandırmış ve bunu da de­ mişdir ki , "müselmanın da cahilinden qorunun ! "

Böyük Türk fılosofu (sufi) , arifi , Şeyxler şeyxi Ömer Sühreverdi ( 1 1 45- 1 234) "El-vesaye " ("Vesiyetler") adlı eserinde oğluna (eyni za­ manda müridierine) müracietle yazır: "Ey oğul, sufilerin c ahilinden olma ! " Beli peyğemberler, dahiler cahillerden dad-aman etmişler. Üçün­ cüsü, mütleq monarx , mütleq hakim-şah , şahenşah , kral ve s . quruluşu daim diktator ve despotlar doğurur. Mütleq hökmdarı terifleye-terifleye , yarımallah derecesine qaldıra-qaldıra edaletli şah , kral axtann aq qeder sersem düşünce ola bilmez. Ziddiyetler-ziddiyeti , paradokslar paradoksa­ edaletli diktator axtaran toplum ! Bu düşüneeye tapınan toplum cahil top­ lum olur ve bu toplumu her zaman böyük facieler gözleyir. Dördüncüsü, uzun iller yaşadığım elmi , medeni , ictimai mühitde çox insana-telebe, edebiyat ve deqiq elm üzre alimler, hetta memarlıq üzre akademik , fizika üzre doktor ve bezi şairler Firdovsini "dünyanın da neheng dahi kimi 131


qebul etmesini" esas götürerek , onun "Şahname"sini az qala müqeddes kitablar sırasında sayır, yazdıqlarını doqma kimi qebul edir, mübahise açan bizim kimilere nifret ve hiddetle baxırdılar ve çox zaman deyirdiler "Firdovsi dünya terefinden qebul edilmiş dahidir, bes sen kimsen?" . Heç cür anlatmaq olmur ki , dahiler qerezli olanda en qorxulu insana çevrilir­ ler. Beşincisi, sovet tarixşünaslıq elminde 30-cu illerde Stalinin gösterişi­ ne esasen bir Türk düşmençiliyi başlamışdı. Yuxarıdan tapşırılmışdı ki , ne c ür olursa olsun so vet alimleri sübut etmelidirler ki , sovet erazisinde ta eski çağlardan bu günedek Türkler yaşamayıb , bu erazide yaşayan Türk­ ler sonradan Türkleşibler, onlar uzaq keçmişde hind-avropa xalqları olub­ lar. Ele bu tezis-gösterişle bağlı Moskva alimleri bu son ilere dek, daha doğrusu sovet İttifaqı dağılana dek saysız-hesabsız eserler yazaraq müx­ telif Türk toplumlarını hind-avropalı ve monqoloidlere ai d etdiler. Turan­ lıları ise "İrandill i" kimi gelerne verdiler. Onlar buna qaynaq olaraq " Şah­ name "ni gösterir, oradakı bu parçanı misal çekirdiler; Firdovsi yazır ki , İran şahı Feridun dünyanı üç oğlu arasında böldü ve İran hüdudlarından başlamış Çin de daxil olmaqla böyük bir eraziye oğlu Tur'u şah teyin etdi , onun ölkesi Turan oldu , özüne de "Turanşah" deyildi . Belli olduğu kimi eserde bir qeder sonra İran-Turan müharibeleri başlayır. Buna daya­ nan sovet alimleri sübut etmeye çalışıı·dılar ki , Tur İran şahının oğludur, demeli turanlıların kökü iranlıdır ve İrana qarşı çıxan turanlılar da irandil­ li arilerdir. Her hansı bir alimin buna qarşı çıxmağa, turanlıların kökden Türk olmasını söylemeye haqqı yox idi . Bu fikirde olanlara "pantürkist" , "Tu­ ranist" adını qoyub hebs edirdiler. Hetta Türkolog rus alimi akademik Qordilyevskini bir neçe defe pantürkizmde ittiham etmişler, o çox çetin­ likle dostlarının körneyi sayesinde mehkemeden canını qurtarabilmişdi. Bir daha xatırladaq ki , "Şahname" ve bu sepkili eserler yetkin top­ lum üçün qorxulu deyil. Yetkin toplum bu tip eseriere efsane, nağıl kimi baxır, bir növü eylence sayır . Ancaq yetkinleşmemiş, bitkinleşmemiş , gerçek elme sarılmamiş toplum üçün bu tip kitablar, " abide"ler tiryekdir. Firdovsiye göre (hem de farsizme göre) Keyumersin tek oğlu Siya­ mek öldürülür, Siyamekin de bir oğlu qalır, adı Huşeng. Keyumers ölen­ den sonra Haşeng şah olur. Hu�eng: 1 32


O gün ki qedem qoydu şah textine , Dedi:- Men şaham , siz reiyyet mene, Mene yeddi ölke getirmiş penah , Menem aleme hökm eden padişah . Böyük Tanrı yar oldu, çaldım zefer, Cahan xalqı menden edalet görer. Huşenge yeddi iqlim, yeni bütün dünya tabe idi , o tek Tanrı tanıyır­ dı, dünya xalqlarına edaletini gösterir, beşeriyete ilk de fe odu keşf edib , s u arxları çekdirmeyi o öyrenib , qoyun , ulaq ve inek saxlamağı o, insan­ lara başa salıb , xezlerle o, insanları geyindirib ve: Bütün xalqa azuqe çatsın deye , Özü başladı ekmeye, biçmeye. Boyha-boy cefengiyat yığını. Ağlı sağlam oxucu deye biler ki , ne olsun şairdi de deyib , deyib . Bilmirsen ki, Quranda yazılıb: " Şairlere (gel­ dikce) onları izleyenler (sözlerine qulaq arxasınca gedenler) sapqınlardır. Görmürsen mi onlar her vadide şaşqın dolaşırlar. Axı onlar bir söz deyir­ ler, başqa iş görürler" . (26. sure . "Şairler" suresi, aye: 224, 225 , 226) Döne-döne deyirem ki , "Şahname" yetkin Oxucu, yetkin toplum üçün sadece efsane ve nağıllar toplusudur. Ancaq savadsız , tarixden xe­ beri olmayan başqa sahenin alimi bele , haradan bilsin ki , Huşeng özü de mifikdir, onun haqqında yazılanlar da mifdir, axı "dahi " , "şairler şairi " , "şairler peyğemberi" Firdovsi Heşeng haqda deyir ki , Çalışdı , yaratdı , yedi , payldı K öçüb getdi , tarixde qaldı adı. Bunu oxuyan , ya da eşiden lap deyek ki , akademik-fizik , akademik, filoloq haradan bilsin ki , "dahi " Firdovsi yalan yazıbdır. Onlar bele qebul edirler ki , yeqin tarixde "İran "ın bu adda hökmdarları olubdur, sadece biz bilmirik. "Şahname " ni oxuyarken ister-istemez öz-özüne düşünürsen: "Uşaq­ lar üçün padişah nağılları " . Huşengin oğlu Tehmures şah o landa, xalqa yundan geyim hazırlamağı öyredir, xalça, palaz düzeldir, atı , eşşeyi ram edir, tazını , tu lanı ilk de fe ehlileşdirir, onlardan xeyir götürür, qırğını , şa­ hini el quşu edir, toyuğu , xoruzu tutub , getirib xalqa verir ve deyir: 133


"Toyuq saxlayan xalqın artar van . " Beşer üçün vehşi heyvanları ilk defe ehlileşdiren şah Tehmures: Ele xeyirxah oldu ki , hökmdar, Büründü xuda nuruna aşikar.

Gedib tutdu efsunla Ehrimeni , Minib at kimi hiyleger düşmeni , Beline yeher qoydu xeyli zaman , Çapıb dördnala alemi , hökmran . Buradan göründüyü teki "Allah nuruna aşikar bürünmüş" , ilahi gücle çuğlaşmış , bir peyğembere çevrilmişdi . Yaxud İslam peyğemberine ve bi­ rinci imama ("Onlar bir Allah nurundan yaranmış iki gövsdür" , yaxud "Her ikisi Allah terefinden ilahi nura qerq edilmişlerdir" ) Tanrı verdiyini çox-çox uzaq keçmişde fars hökmdarı Tehmurese vermişdi . Tehmures de bundan güc alır, efsunu güclenir ve "efsunla Ehrimeni (bir az Şeytana oxşar, ancaq ondan da güclü şer qüvveni) tutur ve minir" , o, divleri esir alır, onlardan yazı ve bilik öyrenir, divler ona otuz dil , o cümleden ereb, pehlevi, soğd, çin, rum, deri dillerini öyredir. Çatınca ecel , köçdü , getdi o da, Yaşar zehmetinin ban dünyada . (?)

Yalana ve tanıdığın yalançıya sual vermeyin özü gülüncdür. Ancaq özünü saxlaya bilmeyib sormaq isteyirsen: "Ecaba, göresen " Keyan texti" nin yaradıcıları bu parslar niye öz doğma dilleri olan pehleviceni ve dericeni bilmirlermiş ve onları divlerden öyrenibler? Firdovsinin özünden evvelki pars (pehlevi) nağılçıları, dastançıları ile birlikde Tehmuresden sonra Keyan taxtıi'ıa onun oğlu Cemşidi otur­ durlar. Cemşid , ne Cemşid: Cahanda çekildi şerefle adı , Onunla Keyan texti de parladı . . .

Dedi: -Haqqın imdadı ile bu dem, Sizin şahınız, hem de bir möbidem . . .

Demir oldu tedbiri ile xemir, Debliqe, zireh , sinebend, bir de tir 1 34


Qılınc , nize , zubin , möhkem siper Qalıbdır cahanda o şahdan eser.

Bu işde emek serf edib elli il Neler keşf edib xalqa pünhan deyil.

Belli olur ki , parsların axtardığı, arzuladığı hakimi-mütleq (hem şa­ henşah , hem de eyni zamanda möbiden-möbid titulunu daşıyan , siyasi ha­ kimiyet dini hakimiyeti bir elde toplayan adam) birinci Cemşid olmuşdur. O, ibadete hedden artıq meylli olan Katuzileri xalqdan ayırır: Ayırdı camaat içinden tamam , Dedi: - abide, olmalı dağ meqam ibadet edib xaliqe her zaman Ömr istesinler ş aha Tanrıdan . Yene, hemen telim , hemen meslek: Tanrıya xidmetde meqsed "şaha ömr istemekdir" , dini inac bir vasitedir. Cemşid uzun ömr sürür, daha ne­ leri keşf etmir, saymaqla qurtarmaz . Bütün müşkülleri hell edenden sonra: Bütün işleri qurtarıb bu sayaq , O, basdı göye yerden ayaq .

Qayırtdırdı bir text Keyan texti tek, Ona verdi gövherler ile bezek . Alıb çiynine div onu her zaman, Göye qaldırar, istese hökmran.

O texti n içinde böyük hökmdar, Fezada güneştek tutardı gerar. Cemşid fars (parsa) şahperestliyinin , şahçılığının ideal nümayendesi­ dir. Cahil toplum bele bir edaletli despot-mütleq hakim axtarır. Bu mütleq monarx şahlar axı padişahdır, miibidlermöbididir, bir s1ra varlıqların ya­ radıcısıdır, istediyi vaxt göye çekilir, yarımallahdır. Firdovsi Novruz bayramını da Cemşidin adı ile bağlayır ve deyir: Bele şanlı bayram neçe esr var Qalıbdır o şahdan bize yadigar. 135


Y ene de mifik şah Novruz bayramı ile elaqelendirilib tarixleşdirilir. Ele buna göre de sovet tarixçileri ve edebiyatçıları Cemşidin adı gelende çaş-baş qalır, bele yazırlar: " Cemşid-yarı efsanevi, yarı tarixi İran şahı " . Bundan öncelerde göstermişdik ki , Parsa (yunanca: Persepolis) şehe­ rinin esası I Daranın hakimiyeti illerinde qoyulub. Qedim farslar (parslar) bu şehere "Parsa" deyirdiler. IX-X yüzillikde yeni farslar ona "Texti­ Cemşid" adını verdiler. Firdovsi de bu şeheri Cemşidin adı ile bağlayır ve ona "Texti-Cemşid" deyir. Firdovsiye bu şeheri Musa peyğemberden bir neçe min il qabaq şah olmuş Cemşid tikdirmiş , o da bina tikmeyi divler­ den öyrenmişdi ve şeherlerin salınmasında divler de çalışırdılar. Firdovsi Musa peyğemberin adını burada birbaşa çekmir. Cemşid yeddi yüz il ömr edir, ondan sonra Zöhhak min il padişahlıq edir. Sonra Feridun , sonra Menuçehr şah olur. Menuçehr oğlu , hem de varisi Nuzere deyir: Yeni hakimi gözler indi cahan O Musadır, olmuş resuli-zaman . "Şahname"den tez-tez belli olur ki , Firdovsi tarixi ve coğrafiyanı bilmirmiş . O, Musa peyğember haqqında Menuçelırİn dili ile deyir: Yaxınlarda baş qaldırar o, şerqden, Ona pis göz ile , çalış baxma sen . Onun dini haqq dinidir, et qebul,

Ne peymanı varsa, ona tabe ol! Orta mekteb şagirdi de bilir ki , İsrail , Misir, Roma Fars ölkesinden qerbdedir, şerqde deyil . Firdovsi bu ölkclere " Şerq" deyir. Bu bir bend şerden ilk baxışda belc görünür ki , musaviiiyİn timsalında Firdovsi tek­ tanrılığı tebliğ etmek isteyir. Esiinde o, musaviiiyİn tarixi gerçekliyinden yararlanaraq, uydurmasının gözüne heqiqet qatıb , fars padişahı Menu­ çehri nebi ("gelecekden xeber veren ")-peyğemberlere xas seeiye damşan şah kimi gelerne vermeye ciddi cehd gösterir. Bununla da özünün düzelt­ diyi nağıla tarix domı geydirmeye çalışır. Firdovsiye göre Cemşidden sonra Keyan taxtına zalım Zöhhak sahib olur. O , ereb hökmdarı idi , iranlıların xahişi ve teşviqi ile onlara şah oldu . Çox geniş yayılmış bir esatire göre onun her çiyninde bir ilan "bitmişdi " . O ilanları şah insan beyni ile yemleyirdi . Her gün iki gencin başı kesilir. beyinleri bişirilib ilanlara yedirilir. Firdovsi yaz ır ki , "iki şahzade "­ Ermayil ve Kemayıl sözü bir yere qoyub: 1 36


Dediler: Yadelli elinden aman Olub zülmden xalqın halı yaman . Onlar "yazıq xalqa belke kömek göstermek" üçün özlerini Zöhhaka "aşbaz" (aşbişiren) kimi teqdim edirler. Zöhhak onları qebul edir ve ilan­ lara beyin bişirmek işi de onlara tapşırılır. "Bu iki xeyirxah odlana­ odlana, elleri varmadan " özlerine qardaş bildi yi ve şahın derbarlarının metbexe getirdiyi iki gene yurddaşlarını alır, birinin başını kesib , beynine bir qoyun beyni qatıb bişirir, o biri gene buraxıb , deyirdiler: şeherden uzaqlaş . Belelikle ilanlar insan ve qoyun beyninin qatışığı ile yemlenir ve iki yüz günde iki yüz gene ölümden qurtarılır. Onların her birine bir neçe qoyun veri b dağlara, çöllere gönderirler. Dediyimiz kimi bu mif-nağıl çox dastan ve hetta tarix kitabiarında özüne yer tapıbdır, onu çox insan bilir ve olsa-olsa zalimlığın, qeddarlı­ ğın en iyrenc nümunesini gösteren nağıl sayır. Ancaq Firdovsi bu mifi gerçekleşdirmek üçün ona başqa netice vurur ve hemen iki yüz gene haqda yazır: Gedib tutdular dağda onlar qerar, Şeherden uzaqda mekan saldılar. Bu kürdler ki var, onların neslidir, Bütün ömrü dağda keçir, bellidir.

Şerhe ehtiyac yoxdur; "Dahi " , "şairler peyğemberi " Firdovsinin bir mifi bu üsulla "tarixleşdirmesi" nin savadsız, hetta az savadlı toplum üçün nece zererli ve qorxulu olduğu göz qabağındadır. Firdovsiye göre dünyaya padişah olan İran hökmdarlarından biri de Feridundur. Ona da bütün Keyan nesline-şahlara, şahenşahlara , şahzade­ lere ve bu neslin her ferdine Yaradandan ilahi nur, ilahi vergi verilmişdir. Bunlar yalnız Keyan nesiine verildiyİnden Firdovsi onu "ferri-Kayan " ad­ landırır. Yaradıcıya xas ferri olan Feridun dünyanı üç oğlu-Selm , Tur ve İyrec arasında bölüşdürür, bir çox zaman keçenden sonra Feridun qocalır, oğulları arasında merkezi İran hakimiyeti üstünde mübarize başlayır ve bununla da bitib tükenmeyen İran-Turan müharibeleri alovlanır. Bundan sonra "Şahname"nin esas bir bölmesi "İran "-Turan müharibelerine hesr olunur. Turla Selm qardaşları-İran şahı İyreci öldürürler. Sonra İyrecin oğlu Menuçehr emileri Turu ve Selmi öldürür ve bütün dünyaya hakim olur. 1 37


Menuçehrin zamanında İranda Sam , Sarnın oğlu Zal , Zalın oğlu Rüstem kimi "cahanpehlevanlar" yetişir, İrana qelebe dalınca qelebe qa­ zandırırlar. Zalı da mifik Simurq quşu uşaqlıqdan aparmış , böyütmüş, ge­ tirib atasına vermişdi . Menuçehr ölende oğlu Nuzere nesibet ve veziyet edir, Musa peyğemberin dünyaya geleceyini söyleyenden sonra deyir: Hücum ey ler İrana Türk ordusu Onlar tacı-textin böyük qorxusu

Çetin bir yolu getmeye hazır ol , Çalış, gah quzu, gah da qurd ol, oğul!

Daha sonra elave edir ki , Türkler öldürerler, buna göre de Samı , Zalı , Rüstemi eziz tut ki , onlar sene arxa durub düşmenlerini öldürsünler. Buradan sonra "Şahname"de iki apancı , yöneldici feal gücden daha tez-tez danışılır: cahanşahlar- Keyan nesli , cahanpehlevanlar-Sam n esli , Müharibe meydanlarında Keyan nesli ev velkitek feal (mes . Cemşid , Feri­ dun , Menuçehr kimi) deyil. Bütün savaşlar, müharibeler Sam ve onun nesli terefinden aparılır. Şahlar onların meslehetine, hetta ara-sıra telebie­ rine de emel edirler. Zalın oğlu Rüstemin divlere qarşı böyük bir savaşını çıxmaqla, qalan bütün savaş ve müharibeler iranlılarla (bu iranlıların parslardan başqa da kimlerden ibaret olduğu aydın deyil) turanlılar­ Türkler arasında gedir. Bu haqda bir az sonra. Firdovsi eserinde zaman-zaman şahlığı müqeddesleşdirir, şahları bütleşdirir. Cahanpehlevan Sama "böyükler deyir ki , cavan Nuzer zalım­ dı , ağlı azıb , yoldan çıxıb , sen ise İranı azad etmisen , texte çıx bize padi­ şah ol" . O, bunun cavabında deyir ki , men ölerem , bu teklifi qebul etme­ rem , eger Menuçehrin oğlu deyil , qızı bu taxta-taca yiyelenseydi bele, özümü onun torpağına qoyar, onun xidmetinde durardım . Siz bu fikriniz­ den daşının , keçmişinize dönün , padişaha bir daha baş ey i b itaet edin: Sizi yoxsa elıv etmez allahımz,

Ne de merhemetli olar şahınız. Bu dünyada zülmü alovlandırar, O dünyada da ad sizi yandırar.

Böyükler peşiman olub birbebir, Dediler ki , şah, emri Haqq cmridir. 1 38


Özünü temiz etiqadlı müselman-şie sayan Firdosi öz fikirlerini baş­ qalarının adı ile verir. Bele bir anda ise "siz padişaha baş eyib , itaet etme­ seniz, allahınız da sizi bağışlamaz, o dünyada od sizi yandırar, şah emri Haqq emri dir" deyirse , heyretlenmemek mümkün deyil . Çü n ki bu c ür baxış islam qayda, qanunlarına ziddir. Haqq allahın gözel adlarından ve sitetlerinden biridir. Şahın emrini Haqqın enu·i sayan toplum xeste ve cahil toplumdur. Çox-çox yazıqlar olsun ki , min illerle Batıda ve Doğuda bu fikirler hakim kesilmiş , diktatarlar, despotlar doğuran ictimai zemini hazırlamışdır. Bu Doğuda daha uzun müddetli , daha çox sürekli , daha qeddar olduğu üçün " Şerq despotizmi" dünyada " meşhurdur" . Ne yazıq ki , ele bu günlerimizde de Avropada (Batıda) bir dene de olsun diktatura ve ya despotik quruluş olmadığı halda, hele de Asiyada (Doğuda, şerqde) despotlar, diktatarlar, avtoritarlar bir-biri ile yarışıri ar. "Şahname" ve ona benzer, ya da onun tesiri altında olan , sanki bedii­ tarixi , esiinde ise bedii-esatiri , eserler Yaxın ve Orta Doğu xalqlarının , ayrıca (özel) olaraq Türklerin ve farsların zehniyetine çox-çox ağır tesir göstermiş , birge toplum düşüncesini öz etkisi altında saxlamış , insanlar cahilcesine " şahperest" , "imamperest" , " sultanperest" , hetta "çarperest" olmuşlar. Bir daha qeyd edek ki, "Şahnaıne" nin en esas motivlerinden biri de İran Turan müharibeleridir. Sasanlı hakimiyet nümayendelerinin ümumi­ leşdirilmiş sureti Keyxosrov, Turan-Türk hökmdarlarınınkı Efrasiyab'dır. Araşdırıcı alimler "Efrasiyab" adını tarixi şexsiyet olan Alp Er Tunqa'nın adını tehrif edilmiş şekli olduğunu söyleyirler. Ancaq bir ehtimal da var ki, sonradan bu xüsusi isim ümumileşmiş ve bütün Türk hökmdarlarına aid edilmişdir. Yeni Roma imperatorluğunun başıçısına "Qeyser" , İranın­ kına "şah" ya da "Şahenşah" , ereblerinkine "Melik" , ruslarınkına "Çar" deyildiyi kimi Türklerin hakimlerine "Efrasiyab" deyibler. Bu son fikir özünü bir sıra tarix kitabiarında doğruldur. Teberi , İbn el-Esir ve başqala­ rı Efrasiyabı bir ad kimi gösterdikleri kimi , ara-sıra "Türk Efrasiyab " , "Türk Efrasiyabı " şeklinde de gösterirler. Nuzer şahın (Firdovsinin uydurduğu , qondarma İran-Parsa şahların­ dan biri) şahlığı zamanında İran-turan savaşları yüksek hedde çatır. Tura­ nın şahı "Peşeng"irı yanında Turanın "iti penceli qehremanı Niyse ve onun oğlu cahanpehlevan Efrasiyab durur. Efrasiyab gencdir, özünü de 1 39


İran taxtacının heqiqi varisierinden biri sayır, ancaq iranlıları düşmen bilir, Feridunu da öz ulu babası sayır. O, deyir: Bilirler ki , iranlılar hermela, Bizim başımıza olublar bela . . . O şey ki , emanet qoyubdur babam, Gerek düşmeninden alam intiqam. Efrasiyab savaşlarda İran ordularını darmadağın edir, Nuzer şah ve bir neçe İran qehremanları öldürülür: Qarabext idi çünki iranlılar, Döyüşde zefer çaldı turani ıl ar. Şahenşahlığın merkez iqametgahı olan Parsa (Texti-Cemşid, TextiCem) feth edilir. Efrasiyab: Qovub atları terleye-terleye, Dehistandan o geldi, çatdı Reye , Kayan tacını aldı qoydu başa, İran texti çatdı o qelbi daşa. Bundan sonra İran zeminde arada bir banşla sonuelanan uzun iller süren müharibeler gedir, her iki terefden onlarla qehreman öldürülür. Bir sıra qehremanlar qocalıb , müharibe sehnelerinden uzaqlaşır. "Şahname" bütün-bütününe İran-Turan müharibeleri boyu Türkleri qehreman , döyüşen cengaver bir xalq kimi tesvir etse de , Türke düşmen­ çilik , farsa tükenmez istek ve terefkeşlik üzerinde qurulubdur. Elli min beytden artıq bir menzum roman olan bu eser açıq-aşkar Türke nifret, farsa ve onun temsilçisi "şahlığa" sevgi ve reğbet yaratmaq ıneqsedi ile yazılıb ve fars şovinizminin ana yasasına çevrilibdir. Bununla yanaşı "Şahname" nin ümumi ruhu islam mefkuresi ile zid­ diyet teşkil edir. Bir qeder evvel göstermişdik ki, ikinci reşid xelife Hz. Ömer "Xavadaynamak"ı ona göre redd etmişdi ki , bu kitab islam ruhuna zidd idi . O kitabın ve onun kimi kitabiarın esasında yazılan "Şahname " de onlardan uzağa gede bilmedi. Ele buna göre de Türk şairi Derbendli Mehemmed Tağı Qumru ( 1 8 ı 9- ı 89 1 ) bir gesidesinde Firdovsini tenqid edir. burada hemen qesideden çıxarılmış bir neçe beyti göstermekle me­ seleye daha da aydınlıq getirmek isterdik: 140


Çox da fexr eyleme dürrü-nezmüve , ey Firdovsi, Süseni-söz yerine leli-Bedexşanı getir. . . Leşkerim yetmiş iki teşne dilaverdi menim Sen özün cem gımıb, leşkeri-İranı getir. Arizu eyleme her beytüve dinaru tela, Men kimi beytüve bir cenneti-rizvanı getir. Heyf, zehmet çekiben bağlarnısan "Şahname" , Onda vesf eylediyin Rüstemi-dastanı getir. Kirndi Rüstem , ne Feramürz, ne Söhrabü , ne Giv Belk İskender ilen Behmenü Daranı getir. . . Harda var sende menim tek şerefü cahü celal . Şiveyi-nezidegirem, yedi-beyzam getir Rehberİnıdir iki dünyada Hüseyn ibni-Eli. Ki, varın olsa senin de bele mövlam getir.

Firdovsi "Şahname"nin başlarında "Peyğemberin vesfi"nde: "Menem ehli-beytin gulu her zaman , Onun vesfidir her gula imtahan ." dese de ,bütün heyatını uydurmalara, efsanelere hesr etmiş , özü efsa­ neler, nağıllar uydurmuş , esiinde ruben islama zidd olan bir eser yaratdı­ ğından hem de islam ruhanisi olan Qumru bunu görmüş ve ona garşı çıx­ mışdır. Firdovsi de sonda ömrünün otuz ilini gerçek elnıe deyil , uydurmala­ ra, miflere ve özünün gondardığı nağıllara serf etdiyini anlamış ve derin­ den peşiman olmuşdur. bunu Ersan Erel "Firdovsinin "Yusif-Züleyxa" eseri şovinist siyasetin tarix dustağı" ( "Cumhuriyet" gezeti , AXC organı , I 993-cü il , sayı 33-34) adlı megalesinde göstermişdir: "Göründüyü kimi fars alimleri gerçeklikden uzag olarag Mahmud Xaganla Firdovsi hagda deyilen bu yalan nağılı uydurmuşlar. Bu yalanla­ rı uydurmağın özü bu "alimlere" Firdovsinin özünden miras galıb. Fir­ dovsi "Yusif Züleyxa" eserinin başlanğıcında "Şahname" ni özünden uy­ durub yazdığını boynuna alır, orada olan nağılları büsbütün yalan say ır: 141


"Çeşidli nezmlerden bezek vurdum . Bu nezmlerde öz istediyimi yaz­ dım. Ekdiyim toxumlardan peşiman olmuşam. Üreyimle dilimi düyünlemişem. Efrasiyabla Keyxosrovun savaşından yazmaqla mene ne qaldı? Boş yere ömrü heder vermeyi harda, havaxt ağı! qebul eder? indi mene delilik etmek yaraşmaz, gerek alimierin getdiyi yolla gedem .

Daha boş sözler demerem, bir de boş sözleri bir yere toplamaram . Bütün nağıllar yalandı ("Şahname" nağılları) iki yüz o cüre nağıl bir ovuc torpağa deymez . Men o adları hiyleyle düşünerek uydurmuşam ." Ersan Erel yazır: "Firdovsinin "Yusif-Züleyxa"da olan etirafları şo­ vinistlerin tarixi tehriflerini heç etdiyine göre , onlar " Yusif-Züleyxa" ese­ rini tarix dustağı etdiler. Fars şovinist tarixçileri 11 Şahname 11 den bir elmi qaynaq kimi yararlandıqlanna göre, bu eserin varlığım danmağa çalışıblar " . Uzun-uzadı bir tarix yolu gelmiş fars şovinizmi böyük "ustalıqla" bele bir eh ram (piramida) qurmuşdu: Dünyanın başında İran durur, onun da başında Parsa (Fars eyaleti) , Parsanın başında farslar, onların başında eyan şovinistler, onların da başında edaletli-müstebid (despot) pars �alıla­ rı durur ve bu hemişe bele olmalıdır. Kimsenin gözlemediyi bir halda inqilab şahlıq rejimini devirdi . İnqi­ labın lideri Xomeyni şahlıq rejimini lenetledi , şahperest edebiyatın yayıl­ masına, şahların terennümüne menfi ınünasibet beslendi . Bu öz­ özlüyünde parsizme böyük zerbe oldu . indi fars şovinizminin pirarnİdası uçulub dağılmaqdadır. Bu uçqunların altında qalan cahilleri Tanrı bağış­ lamayacaq ! Fars şovinizminin Türk düşmençiliyi de ifşa edilmekdedir. Ancaq, çox-çox yazıqlar olsun ki , biz Türklerin , ayrıca olaraq Azerbaycan Türk­ Ierinin çox böyük bir toplusu hele de panfarsizmin ve paniranizmin ze­ herli , tiryeki tebliğatından qurtula bilmemişik. Bundan qurtulmağın yolu azadlıqda ve gerçek bilgidedir. Esi mür­ şid gerçek bilgidir. Onun arxasınca qoşanlar uğur qazanırlar. 1 42


Zerdüşt peyğember buyurur: "Heyata genişlik veren İsipendermüzün seyi neticesinde Ordubehişt , Turan/ı Firyanın (Pirya) adlı-sanlı qohum-qardaşına ve neve-neticelerine n ezer salacaq , o zaman Behmen onları qebul edecek ve son günde Ahura­ ınazda onlara dinelik bağışlayacaqdır ! " ( "Avesta" , Qatalar; Yasna, 46 . hat, "Uşteveydqat" , 1 2) . Uğur olsun, Turanlılar! Ulu Tanrı , Türke "azğınların yolunu değil " , "doğru düşünce, doğru söz, doğru iş, doğru bilik" yolunu göster! EBÜLFEZ ELÇiBEY KELEKİ 1 8 . 1 O .97 -ci il



EN KESE YOL Bir zamanlar quzeyde Derbendden güneyde Hemedan eyaletine, do­ ğuda Xezerden batıda Göyçe gölünün batı eyaletlerine dek olan torpaqlar­ da yerleşmiş qüdretli BÖYÜK AZERBAYCAN 1 9-cu yüz ilin birinci rü­ bünde Rusiya imperiyasının 2 defe , üst-üste götürdükde II il davam eden qanlı müharibeleri neticesinde evvel 2 hisseye , sonralar bir neçe hisseye parçalandı. Ele bununla da BÖYÜK AZERBAYCAN'ın 1 87 il davam eden faciesi başlandı . Azerbaycan torpaqları herrac bazarına qoyuldu. Kim istedi satdı , kim istedi aldı , kim istedi bağışladı . Bütün bu dövr er­ zinde Azerbaycan xalqı amansız qırğınlara me'ruz qaldı . Torpaqlarımız vaxtile Türkiye, İran , Erebistan , Hindistan ve Balkan bazariarında girle­ nen ermeni fırıldaqçılarına satıldı , h ediyye verildi . İranın , Rusiyanın köle ve yarım kölesine çevrilmiş xalqımız bütün bu tarix boyu çabaladı , çalışdı, irelilemek üçün deyil , yalnız ve yalnız öz varlığını goruyub saxlamaq uğrunda vuruşdu . Bu ölkeden o ölkeye, o öl­ keden bu ölkeye qaçqın getdi , yurdda vuroşanlar dağlara qaçaq düşdü. 1 00 il boyu Azerbaycanı qaçaq herekatı bürüdü . Yabancı generallar, ser­ darlar başlarını Azerbaycanda qoydular. Settarxan , Qaçaq Nebi , Şeyx Mehemmed Xiyabani , Mehemmed Emin Resulzade kimi yüzlerce Azer­ baycan mücahidi xalqın azadlığı uğrunda çarpışdı . Beli , müasir dövrün görkemli filosof tarixçisi , tatar Qumilyov demişken , eger her hansı bir etnos (xalq) bile-bile zaman-zaman öz arasından insanlar ayırıb öz varlığı üçün qurban verirse , demeli, o etnosa ölüm yoxdur! Mübarize xoşbext azadlıq uğrunda deyil , yaranan , tarixde özünü tesdiqleden ve dünyaya teqdim eden bir xalqın yaşayıb-yaşamaması uğrunda mübarizesi idi . 145


1 9 1 8- 1 920-ci illerde Azerbaycan xalgı ölüm tehlükesini aradan gal­ dırıb özünü tarixde bir daha tesdigletdi . Güneyde Xiyabani herekatı , Qu­ zeyde Azerbaycan Xalg Cumhuriyyeti Azerbaycanı yeni dünyaya tanıtdı . Hamımızın bildiyi kimi , bu dövr çox çekmedi . . . Rusiyada çarlıg imperi­ yasının yeni varisi-gınnızı Sovet imperiyası yarandı . İlk illerinde imperi­ ya hele zeif olduğundan , Azerbaycanın guzeyindeki demokratik dövleti yıxdı , ancag özünün de hele zeif olmasından dolayı, hernin demokratik dövletin yerinde her han sı bir dövlet gurumunu saxlamağa mecbur idi . Sonra bu dövlet gurumu Azerbaycan Sovet Sosialist Respublikası oldu . 20-ci ilden sonra Azerbaycanın güneyinde Xiyabani herekatını boğ­ dular. İranda Azerbaycan sülalesi olan Qacarlar devrildi , yerine fars­ Pehlevi sülalesi hakimiyyete geldi . Azerbaycan xalgının (o taylı-bu taylı) yeni facie dövrü başlandı . Qetller, talanlar, gırğınlar ara vermedi . . . Azer­ baycan ın guzeyindeki Sovet respublikası Azerbaycan xalgını ezmek aleti­ ne çevrildi . Bele bir fikir var ve bu fikri son vaxtlar daha tez-tez eşitmek olur: her bir xa1gın dövleti özüne layigdir. Bunu bele şerh edirler ki, guya bizim de dövletimiz özümüze-xalgımıza uyğundur. Bu, tamamile yanlış düşüncedir. Bu fikir özünü esiinde harada doğruldur? Bizim öyrendiyi­ miz anlayışlarla desek , xalg-bazis özünün üstgurumlarından birini-dövlet gururnun u yaratmalıdır. Eger özü bu gurumu yaradırsa, sözsüz ki , bazisin telebi ve isteyi esasında yaranır ve bu guruma hemen xalg, yaxud bu xalga hernin gurum layig olur, her ikisi bir-birini temsil edir. Bu fikirle razılaşmamag olmaz. Demeli, söz azad xalgdan gedir, öz üstgurumunu yaratmagda müstegil olan bazisden gedir . Eger her han sı bir xalg ganlı terror ve işğal neticesinde özünden gar-gat güclü olan her hansı bir impe­ riyanın kölesine , müstemlekesine çevrilirse , bu vaxt imperiya da onu İste­ diyi kimi ezmek, istismar etmek üçün oyuncag dövlet gurumu yaradırsa, demeli , bu gurum xalgın arzusu esasında yaranmır ve onu temsil etmeye layig deyil ! Hetta böyük dövletlerin ezdiyi xalglar üzerinde gurulan dövlet gu­ rumları da müxtelif olur. İkinci dünya müharibesinde Amerika, İngiltere , So vet İttifagı A vropanın en güclü xalglarından biri olan almanları darma­ dağın etdiler. Alınaniyanın böyük bir hissesinde Amerika, İngiltere ve Fransanın iradesi ile federal alman dövleti yaradıldı , başga bir hissesinde ise SSRİ-nin iradesi ile Almaniya Demokratik Respublikası . Sual olunur: 146


alman xalgı hansı dövlete, yaxud hansı dövlet gurumu alman xalgına layig idi? H eç biri ! Ancag Şerge baxmış Qerbde gurulan dövlet alman xalgı üçün az-çox elverişli idi . Esi alman dövleti indi yaranmagdadır. Bütün Azerbaycanda bu gün xalgımızı ona layig temsil edecek döv­ let gurumu yoxdur. Tekrar edirik: yalnız ve yalnız azad ( ! ) xalgın yaratdı­ ğı dövlet onun özüne layig olur! ! Biz burada Moskvanın 70 ilde Azerbaycanda apardığı siyaseti tehlil etmeyeceyik. Bes Moskvanın bu günkü siyaseti necedir? Bu gün Moskva ona tabe ölkeleri ve xalgları daha evvelki tek " idare ede"-eze bilmir. Ru­ siya özü felaket garşısında , daha doğrusu , felaket içindedir. Ona göre de o, ilk önce Avropadan elini çekmek mecburiyyetinde galdı . indi esas ve­ zife imperiyanı dağılmagdan gurtarmag, onu ne ise aldadıcı, bir geder de cezb edici şekle salmaqdan ibaretdir. Onun üçün de demokratiya, aşkarlıg ve yenidengurma adı altında "yuxarıdan ingilab" (bu da aldatmag üçün­ dür: yuxarıdan ingilah olmur, demeli, yuxarının fitvası ile aşağıdan ingi­ lab) edilir. Bunun üçün ayrıca programla iş görülür. Hansı xalg bu prog­ ramdan kenara çıxıb öz iradesi ile hereket edirse , onu gülle yağışı gözleyir, ya da ki , gırğın ve talan töredici milletlerarası edavet. Bir vaxt İran şahı yuxarıdan isiahatlar apararag adını "ağ ingilab" goydu , onun en böyük zerbesi Azerbaycan xalgına deydi. indi Qorbaçov yuxarıdan isiahatlar aparıb adını "ingilab" goyur, en böyük zerbesi Azer­ baycan xalgına vurulur. Bir vaxt Azerbaycanın güneyine gelen Mehem­ med Rıza Pehlevi "Azerbaycan iri addımlarla irelileyir" demişdi , üstün­ den neçe il keçmemiş Azerbaycanın guzeyine gelen Leonid İliç Brejnev, "Azerbaycan iri addımlarla irelileyir" dedi . Göresen , nece olur ki , müsel­ man monarxlar ile kommunist monarxlar bir-birinin ağzına tüpürmüş kimi olurlar? ! Monarx her yerde monarxdır- dininden, egidesinden asılı olmayarag . Vay o günden ki , her iki imperiya monarxının "Azerbaycan " adlı bir müstemlekesi ola , yarısı birinin , yarısı o birinin ! Moskva azadlığa boylu olmuş ölkeleri "islahat" derınanı ile ölü doğ­ mağa mecbur edir, eger "medeni" yol ba� tutmasa, deyirmanında öz İste­ diyi kimi üyüdür. Ya derman , ya deyirman? ! Üç ile yaxındır ki, Azerbaycan ayag üstedir. Zülmün-, imperiyanın topu , teyyaresi , tankı ve güllesi varsa, hagqın- xalgın da dönmez üzü var­ dır. imperiya od , gülle püskürdü , Göyçe , Zengezur bir daha yeniden da147


ğıldı , Qarabağa yağı elleri uzandı , Sumqayıt, Gence , B akı . . . her yer qana çalxandı . Xalq yurdunu qorudu , Azerbaycanı iki yere bölen demir perde­ ni dağıtdı . . . Bu gün Azerbaycanın quzeyinde iki qüvve- imperiya ve xalq üz-üze durmuşdur. İmperiya bu qeyri- beraber güclerin mübarizesinde ermeni di­ asporundan ve Avropanın, Amerikanın bize ögey münasibetinden istifade edir. Bu qüvvelerle üz-üze tekce dayanmış xalqımızı demokratik qüvvele­ rimiz temsil edir. Bu qüvvelere dünyadakı bir sıra başqa demokratik qüv­ veler reğbet besleyir. Yurdumuzun güneyinde böyük me'nevi dayağımız vardır. Ne yazıq ki , bir yerde mübarizeye qoşulmamışıq. Axı biz hele millet olmamışıq , xalq yolundan millet yoluna teze-teze addım atırıq. QEYD: Tez-tez soruşurlar ki , xalq nedir, millet nedir? Elmle izah etmek çox uzun-uzadı alınacaq . Sualı başqa c ür qoyun: Xalq kimdir , mil­ let kimdir? Onda "nedir" sualına cavab taparıq. Xalq bizik, millet alman­ lar ! Niye? Almanlar serhedlerini pulla alırlar, var-dövletleri de özlerinin­ dir. Biz serhedlerimizi qanla alırıq , var-dövletimiz de özgenindir. Almanlar özleri toxdur, ac Rusiyaya et , süd , un verirler. Biz özümüz acıq. ac Rusiyadan et , süd , un gözleyirik. Moskva 70 il düşmen kesildiyi al­ mana indi "dost" , "qardaş " deyir, ona el açır, 70 il "kiçik qardaş " dediyi bize indi düşmen kimi baxır, bizi tankların altında ezir. Almanlar sovet esgerlerinin nişanlarını , kemerlerini, çekmelerini, paltariarını (le'net şey­ tana, daha ne qaldı ki ! ) , he, papaqlarını (rehmet sene, Mirze Celil !) her­ rac bazarına qoydurur. Biz ise tekce sağlam oğullarımızı deyil , hetta xeste genderimizi esgerlik adına ölüme gönderirik ! Ye'qin aydın oldu . Meselenin ana xettinden bir az qırağa çıxdığımıza göre oxucular su­ çumuzdan keçsin . . . Moskvanın bütün ümumi siyaseti ile yanaşı , o, her bir respublikaya. her bir xalqa qarşı xüsusi siyaset yürüdür. Ona göre de , "ne üçün Litva­ nın , Ermenistanın, Güreüstanın ve b. dövlet rehberleri başqa cür hereket edir, Azerbaycanınkı başqa cür?" su alı sadelövhlükden başqa bir şey de­ yildir. B ir defelik bilmeliyik ki, Moskvanın Azerbaycana aid siyaseti her hansı bir respublikaya olan siyaseti ile tutuşdurulmamalı , hemişe ayrıca götürülüb onun üzde olan deyil , derinde , gizli qalan kökleri , bağları üze çıxarılmalıdır. 1 48


Azerbaycan en varlı , herterefli zengin bir ölkedir. Var-dövlet müste­ qil xalqlar üçün seadetdirse, müstemleke üçün bedbextlikdir. Azerbaycan Rusiya imperiyası üçün Şerqin qapısıdır. Azerbaycanın birleşib müsteqil olması Güney Qafqazda imperiyanın bütün dayaqlarının dağılması de­ mekdir. Pyotrdan dünene kimi Hind okeanında isti sulara can atan ve bu si­ yaseti bütün dövrlerde ardıcıl yürüden imperiya üçün Xezer hövzesini işğal etmek ilkin şert olmuşdur. Xezerin iki açan- Heşterxan ve B akı im­ periyanın daimi zerbe hedefi olmuşdur. Azerbaycan yüz illerdir imperiya­ lar terefinden müdafie olunan ve onların Şerqde casusu rolunu oynayan ermeni lobbisinin gelir menbeyidir. "Azerbaycan İranın taxıl anbarıdır" , "Eger Azerbaycan müsteqil olarsa, İran ondan asılı veziyyete düşer" deyen İran ideologları meseleye çox düzgün qiymet vermişler. Çox öteri ve ümumi dediyimiz bu sözler Azerbaycanda imperiya si­ yasetinin be'zi xetlerini görmek üçündür. Esiinde ise gerek Azerbaycanın yeraltı ve yerüstü , maddi ve me'nevi sePVetleri ile sadece tanış olmaq üçün cildlerle kitablar yazılandan , dünya siyasetinde , Sovet imperiyası , İran ve Ermenistan siyasetinde Azerbaycanın yeri bütöv-bütövüne araşdı­ rılıb açıqlanandan sonra biz özümüzü başa düşe bilerik. Belli olduğu kimi , 60-80-ci illerde imperiyanın dövlet aparatı çürü­ me dövrü keçirirdi. Menim yadımdadır- hele 60-cı illerde bir A vropa alimi yazmışdı ki , Sovet dövleti dağılmağının rüşvetxorluq merhelesini keçirir. Bu meseleni tehlil ederken men ilk önce inanmadım. Meni Engel­ sin bir mektubu çaşdırdı . O, Rusiyada dövletin köklerinin zeif olduğunu göstererek orada sosializm qurmağın daha asan olduğunu yazan bir rus ziyalısına bele cavab vermişdi ki , siz düz demirsiniz; Rusiyada kiçik ve iri me'murlardan ibaret böyük bir tebeqe vardır, bunlar dövletden çox az maaş aldıqları üçün xalqı soyur, rüşvetle dolanırlar. Buna göre de , Rusiya dövletini müdafie etmekde hedden artıq maraqlıdırlar. Çünki bu dövlet olmasa, onlar rüşvet ala bilmezler. Buna göre de , dövlet aparatının kökü lap aşağılara qeder işleyir. Bir qeder de götür-qoy etdikden sonra aydın oldu ki , Engels sehv edi b; ister Kerenskinin , isterse de Leninin çevrilişle­ ri zamanı hernin me'murlar çox böyük rol oynadılar. Eyni zamanda, tarix­ den mene aydın oldu ki, bir çox dövletlerin esasını rüşvetxorluq sarsıdıb. Mesele aydın idi . 149


Sonra 70-ci illerin evvellerinde bir ispan cemiyyetşünasının bele bir fikrine rast geldim ki , Sovet İttifaqında "sosializm" deyilen quruluş düz deyil , o tez-gee dağılacaq, çünki bu cür quruluş ümumiyyetle insanın , xü­ susile ferdin tebietine ziddir . Bu fikir bir çox eserlerde başqa-başqa şekil­ de ifade edilirdi . Bununla razılaşmamaq olmazdı . Çox keçmedi ki , Saxa­ rov SSRİ-de insan haqları uğrunda mübarizeye başladı . Kütlevi köle psixologiyasından qurtulan ferdierin sayı günden -güne çoxaldı . Onun da­ lınca cemiyyetler ve xalq lar Azadlıq eşqine düşdüler. ı 987-ci

ilde Azerbaycanda yeni bir oyanış başlamışdı . İmperiya bunun qarşısını almaq üçün Qarabat meselesini ortaya atdı. Ancaq yuxa­ rıda gösterdiyimiz kimi , bu imperiya 30 ile yaxın idi ki , rüşvetxorluğun dağıdıcı , içeridenyeyici te'siri neticesinde iflic olmuşdu . Dövlet aparatla­ rının heç biri deqiq işlemirdi . Ona göre Merkezin Azerbaycan ve onun xalqı haqqında fikri yanlış idi . Qorbaçov , onun etrafındakılar ve xüsusen de yan-yöresinde peyk kimi herlenen ermeni lobbisi bele düşünürdü ki , Azerbaycan xalqının ele bir güclü siyasi teşkilatı yoxdur, respublikanın başçıları ise Moskvanın yesirleridir. Demeli, Qarabağı ermenilere vermek olar. Bununla hem Azerbaycanı tam iflic etmek, hem de dünya ermenile­ rinden ve onları himaye eden böyük dövletlerden imperiyaya yaxşı arxa düzeltmek olar. Bir neçe ayın içerisinde 7 milyonluq bir xalq "Qa-ra-bağ ! ! " deyib ayağa qalxdı . Tekce Moskvanın deyil , bütün dünyanın tesevvürü alt-üst oldu . Bir "Azerbaycan " fenarneni zühur etdi . Tarixiınizde ilk defe olaraq dünyanın her yerinden qezet, radio-televiziya işçileri , mübariz demokrat­ lar, konsullar, sefirler ve b. Azerbaycana axışdı . Baltikyanı respublikalar­ da azadlıq herekatlarının yeni dalğaları qalxdı, M oldova ve Güreüstanda xalq herekatiarına ilkin tekan verildi . ı 988-ci

il noyabr ayının 25-27-sinde Bakının Azadlıq meydanında Ne'met Penahov deyende ki, bizim bu xalq herekatımızla bütün SSRİ-ni azadlıq herekatı bürüyecek, buna çox adam şişirtme , böyütme kimi qiy­ met verirdi . Doğrudan da, çox çekmedi ki, SSRİ-ni herekatlar bürüdü . Moskva özünü itirdi. 89-cu ilin son aylarında Azerbaycanda xalq herekatının ikinci yükse­ lişi başlandı . Moskva qorxuya düşdü . Demeli , bu defe herekat vaxtından qabaq boğulmasa, SSRİ darmadağın olacaq ! Qorbaçov Maltada Buşla 1 50


gizli görüşlerinde bu meselenin üstünde berk dayandı . Buşun dövlet kati­ bi Ceyms Beyker bele bir beyanat verdi ki , eger Moskva Zaqafqaziyadakı milletçi herekatları yatırmaq üçü n güc tetbiq etse , Amerika buna e'tiraz etmeyecek. Mesele bizim üçün tamamile aydın idi , çünki buna qeder Qorbaçov Moskvada açıq e'lan etmişdi ki , O, gürcü kimi medeni bir mil­ letin gadağan saatında, herbi veziyyetde yaşamasını reva bilmez ! Yerevan ve Xankendinde ermeniler il boyu te'til ve nümayiş edir, azerbaycanlıları qırır, evlerini yandırır, yurdundan-yuvasından di dergi n salırdı . Moskva susurdu . erınenilerin kütlevi yaşadığı yerde bir nefer de azerbaycanlı qalmamışdı . Demeli , gizli görüşde söhbet yalnız Azerbay­ candan getmiş , bu beyanatcia "Azerbaycan " sözü "Zaqafqaziya" sözü ile perdelen mişdir. 89-cu ilin dekabr ayında Azerbaycan bütün dünyada bir daha aman­ sızcasına teklendi . Hernin ayın sonlarında Azadlıq meydanında AXC ağ­ saqqallar şurasının en feal üzvlerinden biri , hörmetli Vaqif Semedoğlu xalqımızın nece teklendiyinden danışarken xalq bu dünyada qerib oldu­ ğunu bir daha derinden duydu , meydanda minlerle , on minlerle insan des­ malını çıxarıb göz yaşını sildi. Dekabrın 27-29-unda çox adama aydın idi ki, bugünkü dünyanın ta­ leyini istedikleri kimi hell eden iki fövqeldövlet- Amerika ve Sovet hökü­ meti Azerbaycan xalqını zorla felakete aparır. Bu sorğunu tez-tez sorur­ lar: "Bu felaketden qaçmaq mümkün deyildimi?" Yox , xanımlar, beyler, yox ! Bu sualı İranın !ndiki Xarici işler nazirinin müavini de mene verdi . S onda da e lave etdi ki , çoxlu cavan qetle yetirildi . Her bir ca van , gene xalq üçün bir neçe yaşlıdan daha çox iş görecekdi . Men ona qedim: "Bes bunu gözel bildiyiniz halda , İran-iraq müharibesinde yüz minlerle gencin mehvine niye yol verdiniz?" . O dedi: "Biz çalışdıq , gücümüz çatmadı, bu müharibeni böyük döv­ letler töretmişdi " . Men ona dedim: "İran ve iraq kimi müsteqil dövletlerin buna gücü çatmayanda ordusuz , silahsız, müstemleke bir xalqın buna nece gücü ça­ tardı , özünü ne cür xilas ede bilerdi?" . . indi gelin görek Efqanistanı kim o güne saldı?- Amerika ve Sovet 151


dövleti . İraqla Küveyti kim bu güne salıb?- Amerika ve Sovet İttifaqı . Kuveyt darmadağın oldu , İraqı hansı facie gözleyir?- Amerika ve Sovet hökümeti bilir. 1 990-cı il yanvar ayının 9- 1 0- unda Vezirovla görüşde soruşduq ki , ermeni quldurları Azerbaycanı dağıdır, ne deyirsiniz? Dedi ki , heç bilmi­ rem ne edek? ! Bizi tekleyibler. Moskvada kime deyirem ehemmiyyet vermir. Döne-döne Qorbaçova demişe m, deyir, el çekin yaxamdan , men daha bezmişem, bacarmıram; gedin özünüz hell edin , özünüz cavab verin ! Biz de gerek "fehJe drujinaları" adı ile xüsusi desteler yaradaq, silah vererek, gedib Xanları , Qubadlını, serhed rayonlarını ve Qarabağı basqınlardan qorusun ! Sonra belli oldu ki, bu sonuncu filcrin esas müellifi Palyaniçkodur. Y e'ni heç bir yere eli çatmayan Vezirov Moskvanın Azerbaycandaki ge­ neral-qubernatoru Polyaniçko ile meslehetleşmiş, o da bu planı cızmışdı . Bir terefden de , Bakıda qaçqınlar ile bakılılar arasında qırğın hazırla­ nırdı. B aşqa bir yandan , ermeni , rus ve başqa milletierin evlerine basqın hazırlanırdı. Hamısı da Merkezin eli ile . Beli , Moskva-Yaşington Azer­ baycan xalqını bütövlükde dar ağacına aparırdılar. 1 989-cu ilde "dünyanın en mübariz xalqı " adlanan Azerbaycan xalqı bu defe de ne edeceyini müeyyenleşdirirdi : 1 ) qardaş qırğınına imkan vermemek; 2) başqa milletiere qarşı texribatın qarşısını almaq; 3) Vetene qarşı her cür basqına sine germek; 4) dar ağacına sürüklene-sürüklene yox , merdane getmek. İki fövqeldövletle , terroda dünyanı bir-birine çalxayan ermeni lobbi­ si ile tekbaşına döyüşen Azerbaycan xalqı bu ağır döyüşden şerefle çıxdı . Şehidlerin qebri nur la dolsun ! ! ! Bu, iyirminci yüz ilde bizim rast gelmediyimiz bir hadise idi: hele heç bir döyüşde , hetta dünya müharibelerinde Azerbaycanın quzeyi kimi bir erazide herbi emeliyyatda imperiyanın herbi naziri , daxili qoşun güv­ velerinin komandanı, Şov . İKP Merkezi Komitesinin katibi , SSRİ Ali So­ veti İttifaq Savetinin sedri , Azerbaycanın general-qubernatoru , respublika DTK-sının sedri , respublika daxili işler nazİrİnin müavini (Yazov , Baka1 52


tin , Şatalin , Girenko, Primakov , Palyaniçko, Hüseynov , Barannikov) bir­ likde herbi emeliyyata başçılıq etmeyibler (hele başqa onlarca generalı , saymadıq) . Azerbaycan xalqının Azadlıq mübarizesinden lerzeye düşmüş impe­ riya heç de böyük olmayan bir respublikasına qarşı hetta ehtiyatda olan herbi qüvvelerinin bir hissesini de Azerbaycanla müharibeye celb etmiş, e'lan etmeden bütün ölkede gizli herbi toplanışa başlamışdı . Buradan iki netice çıxarmaq olar: 1 ) ya Azerbaycan xalqı bedden artıq güclü ve qorxuludur; 2) ya da imperiya ele çürüyüb ki , başını tamam itirib. 20-23 yanvarda "Azerbaycan" fenomeni bütün dünyanı çaşdırdı . Özünü itirmeyen prezident, baş nazir qalmadı: Buş, Mitteran , Tetçer, Turqut Özal , Qorbaçov . Bir neçe günden sonra özlerini ele ala bilen Pa­ kistan , İran , İsrail , Liviya ve Eleezayir Sovet hökümetinin işğalçı hereke­ tini pislediler. Dünya olub-bitmişden ayıldı. 20 Yanvar Azerbaycan tari­ xine qızıl herflerle yazıldı , imperiyalar tarixine qara, qapqara leke oldu. "Demokratiya, demokratiya" bağıran Vaşinqton ve Moskva Azerbaycan xalqının demokratik herekatını qandalladı . Azerbaycan xalqını , föv­ qel'ade veziyyetde seçki keçirmeye mecbur etdi . Bu, dünya tarixinde 3-cü hele hadise idi . Bunu da sınadıq. Bir ilctir ağır facie ve qaranlıq zülmet içerisinde yaşayan xalqımız özüne gelmiş, azadlıq yolunda yeniden yürüşe çıxmışdır. Xalqımız qehre­ mandır ve bu qehremanlığın hem özüne , hem de dünyaya bir daha göster­ di . Ancaq ne yazıq ki , siyasi heyatda yetkin deyilik, siyasi mübarizede se­ riştesizik, teşkilatianınağı bacarmırıq , tekbaşına, yaxud kiçik qruplarla imperiyaya qarşı mübarize meyli ve ya "xesteliyi" aramızda geniş yayılıb . Oyuncaq dövlet aparatı ya xalqa yaxın gelmir, ya da onu gelmeye qoy­ murlar. Ziyalılarımız tereddüd içerisinde iflic olub . İmperiyanın da mövgeyi aydındır, xalqın da . Tekce respublika döv­ leti aparatının mövqeyi aydın deyil , axı bu bedbext aparatın heç mövgeyi yoxdur. Bu aparatın işçileri daim esmece içerisindedir. Xalqın qezebini, düyünlenmiş yumruğunu gördükce esir, Moskvanın qapazını yedikce esir, esir. Bunlar gerçek esir-yesirdirler, qulaqları Moskvanın qulluq qar­ mağına keçib, umudları göyde xaliqe , yerde xalqa qalıbdır. Bu esir-yesir dövlet aparatı ile xalqın arasında özünü itirmiş bir tebeqe var- ziyalılar. 1 53


"Ziyalı" sözünü xalqımız esi me'nasında işletmir. Ziyalı elmde , ince se­ netde , medeniyyetde müeyyen yaradıcılığa malik ve ardıcıHar yetişdiren , xalqın (yaxud milletin) heyatı tehlükeye düşende ön cergede dayanan , onun qabağında geden adama deyirler. Bizim ziyalıların çoxu bu te'yinatı tam ödemedikleri , ya da ödeye bilmedikleri üçün onlara "yarımziyalı " demek daha doğru olar. Respublika dövlet işçilerinin ve bu yarımziyalıların indiki veziyyeti­ ni tesevvüre getirmek üçün C. Cabbarlının "Od gelini" eserindeki bir yerle müqayiseler aparaq: Rebi ve Ebu Übeyd (imperiyanın nümayendeleri) Altunbay (yerli hakimiyyet aparatının başçılarından biri) Torğut (eserde Altunbayın elaltısı-indi yarımziyalı) Elxan (eloğlu-ondan da, indi de) Dördüncü ve yeddinci görüşlerden iqtibaslar. Altunbay (sinirli-) . . . And olsun bu yanar dağlara, and olsun bu sön­ mez odlara ki , dediklerinde doğruya benzer bir şey görsem , bu Güneşe gülümser bargahı bayquşlar yuvasına, torpaq üstünü (oxu: Azerbaycanı­ E.E .) meqberelere çevireceyem; bu giyarnetin dehşetleri içinde o da mehv olacaqdır, sen de . . . men de ! Söyle ! . . . Torğut- Ağamız ! Men öyrene bildiyim her bir şeyi . . . bütün dehşeti ile söy I edi m . . . : ·' :_ ı

Altunbay (Elxana)- . . . Yaxşı , sen söyle; eziz filosof, sözlerin yarımçıq qaldı. Elxan- Menim sene deyecek bir sözüm qalmadı. Altunbay- Yalnız arasını mene anlat ki, sen kimsen? Elxan- Men . . . Men dünyada seadet yarada bilecek ulu bir qüvvet. . . Altunbay- Ha-ha-ha! (Çağırır) . Torğut ! (Torğut girir) Torğut! Sen söyle , bu zavallı kimdir? Torğut- O sizin kölenizdir, ağamız . Altunbay- Hardan ve neçeye alındı? Torğut- Herrac bazarından , elli dirheme . 1 54


Altunbay- Eşidirsenmi? Men ona ne ede bilerem? Torğut- Her bir şey , ağam, bağışiaya bilersiniz . . . Altunbay- Neçin oradan başlayırsan , alçaq , yaramaz (hiddetle kök­ sünden vurur, Torğut yıxılır) . Köksünde köle qelbi döyünür (Başında Xalq Cebhesinin fikirlerini gezdirirsen- E .E.) . Torğut- Ağa, öldüre bilersiniz, boğdura bilersiniz , quyuya atdıra bi­ lersiniz , diri-diri yere basdıra bilersiniz . Altunbay- (Elxana) . . . Sen bu qanunu haradan düzeltdin? Elxan- Bütün qanunların heçliyinden ! . . . En böyük qanun şexsin azad dilekleridir. . . Men im tanrım başqalarına zerer vermez azad dilekle­ rimdir! Elxan- . . . B aşqa yol yoxdur. Menim yolum sene qarşıdır. Altunbay- Men de sene qarşıyam (Üzüne bir sille çırpır ve eyni za­ manda) Torğut ! (beye işare edir, üç-dörd nefer içeri girir) . Beyinirsenmi? Elxan- Beli , o ele de olmalıdır. Zaten her bir düha mühitin satqınlı­ ğından , her bir dahi mühitin yumruqları , zamanın tepikleri altından doğur. (Elxanı döydürür, bu vaxt Rebi gelir) . Rebi- Bu ne sükutdur? Sizden soruşuram. Elxan kimdir? Elxan- Menem, men . Rebi- Sen hele bir yol hcbsde olmuşsanmı? Elxan- İki yol . Sonuncu da dar ağacından qaçdım. Rebi- Çox göze! , bu defe artıq ölümden qaça bilmezsen . Dar ağacı hazır, budur, fitva elimdedir. Altunbay sen hele yaramazları gizledirmiş­ sen? şam.

Altunbay- Men bilmemişem, ağa. Men onu herrac bazarından almı­ Rebi- Yaxşı , sen de bizimle gedeceksen .

Altun bay- . . . Men özüm Ebu Übeyde erz ederem . Belke nahar eder, sonra gedersiniz? ! Rebi- Burax dilleri , haydı !


Altunbay- (Elxanın yanında keçerken yavaşca) , Sersem herif, mehv olduq ! Eziz oxucu , bu böyüklükde sehneni bura yazdığıma göre meni qına­ ma . "Od gelini"ni döne-döne oxu ! Bu günümüzü yaxşı duyarsan . Azadlıq dastanları eyni olur, suretler, zaman başqa, imperiyalar başqa-başqa . Al­ tunbay (indiki katib) görün öz xalqına nece qan uddurur, ancaq imperiya­ nın darğasını görende nece zavallıya çevrilir, hetta öz nişanlısını qurban vermeye hazır olur. . . Yarım ziyalılar Torğutun gününde deyilmi? Onlar katibiere yalvarırlar ki , Xalq Cebhesini , onun nümayendelerini bağışiaya bilersiniz . Ancaq üstlerine çığıran kimi, ya da katib üz-gözünü turşudan kimi (halbuki Altunbay Torğutu yumruqla vurub yere serir) Xalq Cebhe­ sinin ölümüne ferman verirler. Palyaniçko Rebiden , Yazov Ebu Übeyd­ den daha qeddar deyilmi? . . . Ne ise , ele bir üsuldan istifade etmeye çalışdım ki , sade oxucular da meselenin ne yerde olduğunu aniaya bilsinler. Bir az da seçkiler haqqında. Dediyimiz kimi , bu seçkiler Azerbay­ canda demokratiyanı boğmaq üçün en yaramaz üsul idi . Hem de isteyirdi­ ler dünyaya göstersinler ki , Azerbaycan xalqı demokratiyaya hazır olma­ dığından Korurnunİst Partiyasının diktaturasından el çeke bilmir. Müveqqeti de olsa, buna nail ola bildiler. Dünyanı bir daha aldatdılar. Ancaq bir dönmez heqiqet var ki , xalqı , xalqları aldadanlar lap sonra öz­ leri aldanmış olurlar. İmperiya-Moskva dünyanı aldada-aldada sonda gördü ki , özünü aldadıb. Bu azğınlar 1 400 il bundan qabaq Qur'anda aydın deyilen bu gerçekiiyi başa düşmürler, çünki Ulu Tanrı yalançının gözlerine ele perde çekir ki , o, günün günorta çağı açıq-aşkar olanı bele görmür. Bu gün AXC-den 30-dan çox millet vekili seçilmişdir. Bunların her biri on deputatdan güclü ve bacarıqlıdır. Bir sıra millet vekilieri de vardır ki , onlar XC-nin nümayendesi olmasa da, xalqa derinden bağlıdır. Deme­ li, bunlarla biz müttefiqik, eyni bir mövqeden çıxış edeceyik. Partokratiyanın temsilçisi olan ve deputatlığı zorla eline keçiren bir sıra katibieri men yaxşı tanıyıram . Üç cümlede on mentiqi sehv buraxır­ lar. Onlardan millet vekili çıxmaz. Çoxu da rayonları talan edib yeyir. özünü derebey- derekatih sayır. Öz quldurluqlarını buraxıb parlamentde çalışmazlar. Ne ise , bir sıra derekatih gerek qara gününü indiden qablaş1 56


dırsın ve Polyaniçkonu körneye çağırsın , belke o, yeni bir gatışıglıg salıb onların katiblik ömrünü uzatdı . Uzun sözün gısası , yeni Ali Sevetin işi galıb şeytana. Meni en çox narahat eden xalgımızın siyasi fealiyyetinin hele aşağı olmasıdır. Orta hesabla seçicileri dörd grupa bölmek olar: 1 ) daha feallar; 2) az feallar; 3) saymazlar; 4) meişete çox meyli olanlar. Axırıncı iki grup bizde daha çox narahatlıg yaradır. Ölke bir dağıntı içerisindedir, xalgımızın bir gismi seçki günü bir saatını bu cür çox mühüm bir işe- istediyi millet vekilini seçmeye serf etmek istemir. Göre­ sen , bu adamlar başa düşmüşler ki, xalgın taleyinin helledici anıdır? Axı sabah gee ola biler. Dördüncü grup daha bedbextdir ve xalga çox böyük zerbe vurur. O , sesini mebel , yumurta, toyug , sigaret paylayan , yaxud s u çekdirib asfalt saldıran namizede verir. Bunlar da öz talelerini , xalgın taleyini 1 -2 gün­ lük taxtaya, sigarete satırlar. Bunlar Azadlığı redd eleyib yumurtaya ses verdiler. Özlerini de alçaltdılar, xalgı da ! Bunu gören bir sıra genelerimiz özlerini ele alabilmeyib, boğula-boğula "biz ölüme Jayig xalgıg" deyirdi­ ler. Xalgın bu acı gününde onu bir-iki günlük et ve toyugla aldadanların bes vicdanı harada galdı? Bele adamlardan millet vekiliınİ çıxar? Xalgı uşaq kimi yumurta ile aldadanlar sabah onun başına neler getirmeyecek­ ler? METBUATIMIZ. Azerbaycan Xalq herekatının bir gelebesi de de­ mokratik metbuatımızın yaranmasıdır. "Azadlıq" qezetinin bir yaşı tamam olur. Bu bir ilde o, iki defe bağlanıb. Komendantlar ve herbi sen­ zorlada döyüşe-döyüşe çap olunur. Redaktoru , yeni millet vekilimiz, tekce AXC-nin deyil , xalqımızın sevimiisi Necef bey öz prinsipiallığını davam etdirir. Ona millet vekili kimi böyük uğurlar arzulayıram. "Azad­ lıq" bağlananda "Fövqel'ade veziyyet" gezetini buraxmaqda Ağamalı Sadig böyi.ik qeyret ve zehmet serf etdi . 1 57


"Azerbaycan " , "Aydınlıq" , "Ayna " , "Edalet" , "Yeni Müsavat" , "Xalq sesi" , " Haray" (Sumqayıt) , "Humay " , "Yeten sesi " , "Yeten" (Gence) , "Azad söz" , "Türk yurdu" , " Demokrat" (Sabirabad) , "Yurd" (Naxçıvan) ve başqa qezetlerimiz xalqımızın iradesini temsil ederek bizi me'lumatlandıran , geleceye sesleyen orqanlardır. Be'zen bunların bütün nömrelerini oxumağa vaxt tapmayanda adam çox teessüflenir ve bunlann çoxluğuna sevinir. Açıqaydın görünür ki , çox güclü bir Azerbaycan met­ buatı yaranır. Bu qezetlerin hamısından bir narazalığım var o da Azerbaycanın gü­ neyinden xebersizlikleridir. Arzu ederdik ki , bu boşluğu tezlikle doldur­ sunlar. Azerbaycan Xalq Cebhesi haqqında, onun indiki veziyyeti ve gele­ cek fealiyyeti haqqında çox sual verilir, müxtelif söhbetler eşidilir. Birincisi , en çox onun İdare Hey'etine qarşı insafsız hücumlar var. Mene aydındır ki , bu qerezli h ücumlar ele-be le deyil , müeyyen qüvveler bunu düşünerek teşkil edirler. Yanvardan bu günedek İdare Hey'etinde 1 2 nefer qalmışdı . İdare Hey'etinin feal üzvlerinden Rehim ve E'tibar beyler hebsde idiler. Başqa bir üzvü-Arif bey ermeni quldurları ile mübarizede en tehlükeli mövqe olan Laçında işlere rehberlik etmişdir. İdare hey'etinin başqa üzvleri Fransa, Almaniya, İran , Türkiye ve Hollandiyada seferlerde olmuş , xalqın azadlıq herekatını, respublikanın gerçek veziyyetini , demokratik mübarizesinin esaslarını dünya ictimaiy­ yetine çatdırmış , xarici ölkelerin Moskva ve Leninqrad , Pribaltika, Gür­ cüstan ve b. ölke ve şeherlerin demokratik qüvveleri ile elaqeler yaratmış­ lar. AXC-nin İdare Hey'eti ve Meclisi xalqımıza qarşı bütün irticaçı qüvvelerin fitne-fesadını def etmiş , XC-ni mehv olmaqdan qurtannışlar. Bu cür, dünyada görünmemiş bir şeraitde , AXC imperiya, partokratiya ve mafiyalara qarşı mübarize apararaq otuzdan çox üzvünü Azerbaycan Ali Sovetine , 30-dan çox üzvünü Naxçıvan Ali Meclisine , yüzlerce üzvünü şeher ve yerli sovetlere üzv seçdire bilmişdir. Azerbaycan Xalq Cebhesinin 20-den çox leqal ve qeyri-leqal qezeti çıxır. Vetenimizin ve xalqımızın haqqını qorumaq üçün Xalq Cebhesinin 1 00-den çox üzvü hel ak olmuş , 300-den çoxu hebsxanalara atılmışdır, onların çoxu haqqını müdafie ede-ede hebsden qurtannışdır. AXC bir 1 58


ilde böyük siyasi yol keçmiş , sıralarını metinleşdirmiş , siyasi seviyyesini xeyli yükseltmiş , dünyada güclü demokratik qüvve kimi tanınmışdır. Azerbaycan Xalq herekatının gediş1 dövründe respublikada aşağıdakı qüvveler fealiyyet gösterirdi: 1 ) Moskva ve onu müdafie eden xarici qüvveler; 2) ermeni lobbisi; 3) respublika dövlet aparatı; 4) ziyalılar ve yarımziyalılar; 5) AXC ve başqa demokratik qüvveler. NETiCE. Moskvanın evvelki hegemon ve qorxunc mövqeyi sarsıldı , onu müdafie eden xarici qüvvelerin çoxu biterefleşdi . Ermeni lobbisinin ilkin hücumları def edildi; onun meğlubiyyeti qa­ çılmazdı . Respublika dövlet aparatı tamam laxlamışdır. Y arımziyalılar xalqa teref gelmekdedir, tezlikle esi ziyalı mövqeleri­ ni tutacaqlar. Seçkilerde yarımziyalıların tam meğlubiyyeti onlara ders oldu . AXC ve başqa demokratik birlikler öz qüvvelerini salımana salmaq ve yeni yükseli ş merhelesine qedem qoymaqdadır. Bele bir şeraitde AXC qurultaya hazırlaşır. *Qurultayda Meramna­ me ve Nizamnamede deyişmeler aparılacaq . AXC xalqımızı düşdüyü bölırandan çıxarmaq , yurdumuzda vetendaş sülhü yaratmaq, siyasi qüvveleri birleşdirmek üçün var gücü ile çalışa­ caqdır. Bütün gücümüzle milliliyimizi , demokratiyanı, dinimizi dirçelt­ mek uğrunda vuruşacağız. Bütün bunları hell etmek üçün en kese yol eşq ve imandır. Eşq ve imanın temeli haqla Xalqı bir etmekdir. Haqqı Xalqdan görmek , Xalqı haqq deye sevmekdir. Amin ! 2 1 Dekabr 1 990-cı il

1 59



NE DEYESEN? ! BELE QALMAZ! Eziz oxucu-yurddaş , men bir olayın qısaca tarixini yazıram, bir söz demirem, ne deyirsen , sen de ! İsteyim yalnız budur ki, sen aldanmayasan . Şehriyar demişken , "her içiboş sözlere aldanmasın" oxucum . "Azerbaycan " qezetinin 6 dekabr 1 996-cı il tarixinde çıxan 234-cü sayında Azerbaycan Respublikasının emekdar hüquqşünası , prokurorluq orqanlarının fexri işçisi , emek veteranı , ferdi teqaüdçü, III dereceli dövlet edliyye müşaviri Yemen Yusifovun "Yalan heç kime baş ucalığı getir­ mir" adlı meqalesi çap edilmişdi. Müellif öz titullarına uzun müddet DTK (Dövlet Tehlükesizlik Ko­ mitesi)- KQB-nin Baş prokuroru olduğunu yazınağı unudub ve meqale başdan-ayağa yalanlar üstünde yazılıb. Hörmetli Yemen Yusifov , yalan neinki heç kime baş ucalığı getirmir, yalançı hem de Ulu Yaradanın ve yaradılanın (Haqqın ve Xalqın) düşmenidir. Eziz Oxucu-yurddaş , men o meqaledeki uydurma ve yalaniara cavab vermek, aydınlıq getirmek fikrinde deyilem, buna vaxtım da yoxdur. Me­ qalenin lap sonundakı bir parçanı aydınlaşdırsam , qalanları da senin üçün aydın olacaq. Hörmetli prokuror Yemen bey mene yazır: "Azerbaycanın birleşdirilmesi üzerinde düşünceler " yazınızda oğlu­ nuza xitaben yazırsınız: "Bu gün senin yaş yarımın tamam olur. Men öz vesiyyetimi qurtarı ­ ram . Yadigar olaraq sene öz fotoşeklimi qoyuram . Menim vesiyyetimi yadda saxla : - Yaxşı Türk ol, kommunizm bizim düşmenimizdir . Bunu sen bil.

161


- Yehudi bütün xalqların gizli düşmenidir. - Ruslar, çinliler, iranlılar, yunanlar bizim köhne düşmenlerimizdir. - Bolqarlar, almanlar, italyanlar bizim yeni düşmenlerimizdir . - Yapanlar, efqanlar, amerikanlar gelecek düşmenlerimizdir. - Ermeniler, kürdler, [ezgiler, çerkezler, çeçenler, qaraçılar daxili düşmenlerimizdir. Görürsen bizim ne qeder düşmen/erimiz var, vuruşmaq üçün yaxşı hazır/aş, sene Allah kömek eder " . indi men Sizden soruşuram: Oğul atanın bu vesiyyetine emel etse, xoşbext ola bilermi? Atanın oğluna bu cür vesiyyet etmeye haqqı varmı ? " .

Hörmetli Yemen bey , inanın , Tanrı haqqı , men im size reğbetim acı­ ğırndan bir az artıqdır. Acığım ise Size ve Sizin kimilere acımağımdan doğur. Çünki , bizim hamımız imperiyanın qulları idik. Sizler (Marksın dediyi kimi , "qulların aristokrat tebeqesi") qul olduğunuzu (bağışlayın) derk etmirdiniz ve özünüzü böyük bir xalqın ağaları sanır, bununla da bir daha özünüzü xoşbext sayırdınız. "Azerbaycan tarixi " müellimim rehmet­ lik Şernil Memmedbeylinin ikili me'nada tez-tez dediyi kimi: "Xoşbext­ ler! " . Bizler ise (az bir sayda) qul olduğumuzu anlamışdıq ve azadlıq iste­ yirdik. Sizler zerureti derk etmemişdiniz, biz zerureti derk etmişdik. "Azadlıq zeruretin derk edilmesidir ! " (Hegel). inanın , o zamanda, sizler ve Sizin KQB emekdaşlarınız mene hed­ qorxu gelende (bu bedelerin bir-ikisini göstereceyem) , men hamınızın üzüne baxıb susurdum ve üreyimde düşünürdüm ki, doğrudan da , bunlar başa düşmürler, ya da başa düşmek İstemirler ki , biz hamımız quluq . Beli , sözün esi me'nasında: Qul ! Köle ! Daha doğrusu, quldan da aşağı . Niye men telebelerimi başa salırdım ki , biz quldan aşağıyıq? Çünki qul pula satılırdı , bizi qara qepiye alan yox idi . Quldar qulun sağlamlığın­ da ve yaşamasında maraqlı idi . Qul ölseydi, quldarın pulu batardı . Qul sağlam olmalı idi ki , quldar onu işledib hem onun müqabilinde verdi yi pulu çıxarsın , hem de gazane götürsün . Ele bu baxımdan idi ki , Avropaya ve Arnerikaya aparılan qulların gelecek nesli , onların Afrikada qalan soy­ daşlarından qat-qat sağlam ve gümrah oldular. 1 62


Bele çıxmasın ki , men Avropa ve Amerika quldarlarına haqq qazan­ dırıram . Esla yox ! Ancaq Rusiya ve rus-sovet imperiyasında tekce qulun deyil , ümumiyyetle , insanın qiymetli yox idi . Eger Stalin dövletin başın­ da duran Ali Sovetin sedri Kalininin arvadını ve Xarici işler naziri Molo­ tovun arvadını hebs etdirib , onlara dustaqların bitli paltariarını oda tutdu­ mb temizletdirirdise ve bu "inqilab cengaverleri" ( "xoşbextler! ") seslerini , daha doğrusu , cınqırlarını bele çıxara bilmirdilerse , her şey gün kimi aydın idi . Eger esgerlikde ölen esger-qulun (beli , qulun , kölenin ! ) ailesine 74 qepik gönderirdilerse (hele de men bunu başa düşmürem) ve sink qapaqlı tabuta qoyulmuş esgerin ailesine onun tabutunu açınağa icaze verilmirdilerse , beli, biz quldan aşağı idik, qul bizden qiymetli , hör­ metli idi . Daha neler, neler, neler. . . Derimizi soydular, qanımızı sordular, hal­ sız cesedlerimizi tepikler altına atdılar. Ulu Tanrı , göresen bu, "Sovet xal­ qına" yene de ders olmayıb?! inanın , men özümü sizlerden , sizleri özümden ayırmırdım . Biz ha­ mımız eyni qul taleyinin müxtelif cür daşıyıcıları idik. Bu gün İranda ol­ duğu tek ! indi qulaq asın, keçmiş qul hemkarım (Siz bunu qebul etmeseniz de , ancaq bele olmuşdur, buna "oldu bitdi " deyirler) , qayıdaq Sizin meqaleni­ zin sonundan getirdiyim iqtibasın üstüne . Hörmetli Yemen bey , bu parçada Siz iki meseleni qarışdırmışsınız . Çü nk i: I. Menim "Azerbaycanın birleşdirilmesi üzerinde düşünceler " yazım başqa mövzudur, mektub-vesiyyet başqa. İstintaq materiallarına da bunlar ayrı-ayrı senedler kimi daxil olubdur. 2 . "Azerbaycanın birleşdirilmesi üzerinde düşünceler" menim öz ya­ radıcılığımın mehsuludur, mektub başqa adamın . 3 . Men im bütün yazıları m (istintaq materiallarına daxil olanlar) öz xettimle yazılıb , mektub başqa xetle (o zaman Sizin ekspertler de bunu yazılı tesdiqledi) . 4 . Mektub yazılan zaman (hemin tarixi göstereceyem) yaşı i l yarım olan Yağmur adlı oğlan uşağına ünvanlanıb. Mense, hamınız bildiyiniz kimi , ittiham olunanda evli deyildim . Olmayan bir oğula hansı axmaq ve1 63


siyyet yazar? Axı men bunları sizlere deyirdim, Siz ise baxmırdınız. Çünki KQB-ye ne olursa olsun, meni xalqın içinde hörmetden salmaq tapşırılmışdı . Tapşırılmışdı ki , ne olursa olsun , Ebülfez, onunla hemfikir olan dostları , yoldaşları ve telebeleri antisovetçilikde , milletçilikde ve Türkçülükde teqsirlendirilib hebs edilmeli ve Azerbaycan Respublikasın­ da ideoloji texribatın olduğu "sübut" edilmelidir. Meqsed: 1 . Bir sıra gene müellim , elmi işçi , ziyalı ve telebe hebs edilmeli ve antisovet milletçiler susdurulmalı;

2 . Başqa milli ruhlu aydınlara qarşı bu işden profilaktik tedbir kimi istifade edilmeli; 3 . Respublikada geniş ideoloji texribat var, milletçilik, antisovet ehval-ruhiyye yayılıb , ideoloji iş getmir, demeli , hakimiyyetin yuxarı pil­ lesinde dayanan mes'ul şexsler teqsirkardır. Hedefe alınmış müessiseler: Azerbaycan Dövlet Universiteti , Akade­ miyanın Şerqşünaslıq , Tarix ve Edebiyyat institutları , anti-sovet ve mil­ letçi fikirleri n yarandığı ve geniş yayıldığı yerler. İstintaqın gedişinde tez-tez seslenirdi : sen yüzlerle telebeni başdan çıxarmısan , universitet , çayxana, yemekxana, küçe dememisen , Sovet qu­ ruluşunun ve rus xalqının eleyhine danışırsan , senin Respublikada töret­ diyİn ideoloji texribatı Amerika milyonlar tökseydi , yarada bilmezdi . Senin işinle onlarla adam (inzibati orqan ve DTK emekdaşları) meşğul olur. Sen bizim başımızı qatırsan ki , sovet hökümetinin düşmenleri ser­ hedlerimizden içeri girsin ! Bir neçe sual da maraqlı idi , xoşuma gelmişdi; sevindim, ancaq se­ vincimi o an gizletdim: Sen ki deyirsen bu , imperiyadır, onda bu imperi­ yanın bileti olan Kommunist partiyasının biletini niye cibinde daşıyırsan? Sen ele bilirsen , biz Azerbaycanın birleşmesini istemirik? Biz de isteyi­ rik. Vaxtı gelende bunu dövlet edecek, sen kimsen atılınısan meydana, kim? Evin yox , ailen yox , böyük vezifen yox , pulun yox . Universitetin professorlarını çağırmışdıq bura, seni bir nefese satdılar, ellerinde avto­ mat qelem durmurdu , yere düşürdü , elleri tir-tir titreyirdi. Onlar ellerine avtomat silah alıb Azerbaycanı birleşdirecekler? Ay , hay ! Özünü bedbext elediyin bes deyil, bilirsen ki , ananı, qardaşlarını , qo­ humlarını da bedbext güne qoyursan? Seninle bir olan dostların , yoldaşla­ rın , sene uyan telebelerin seninle birlikde türmede çürüyecekler, bunu bil ! 1 64


Sen Respublikanı bütün SSRİ-de biabır elemisen , onun rehberiiyinin başını aşağı dikmisen , onlar bilmirler Moskvaya ne cavab versinler. Bakı , Azerbaycan SSRİ-de beynelmilelçiliyin birinci nümunesi idi , sen bunla­ rın hamısını qatıb-qazışdırdın . Daha neler, neler. . . Bu sözlerin hamısını podpolkovnik Selimzade deyirdi . İstintaqı o aparmırdı, istintaqın rehberlerinden idi. Yeri gelmişken , bu istintaqla bağlı bütün mes'ul şexslere minnetdaram ki , onlar mene heç bir fiziki iş­ gence vermediler. Özleri çay içib , siqaret çekende mene de teklif edirdi­ ler. Men de imtina edirdim. Sağ olsunlar! Beli, Respublikada geniş miqyasda qarışıqlıq hazırlanırdı . Bu işin müellifleri DTK-nın sedri Krasilnikov, Respublika prokuroru Qambay Memmedov ve onların bir sürü yardımçıları , Merkezde Siyasi Büronun üzvü Romanov ve Sovet DTK-sının merkezinde özlerine möhkem yer qa­ zanmış ermeniler idi . Nece deyerler, Azerbaycan DTK-sı startı berk götürmüşdü . Tez-tez mene üç gün vaxt verib deyirdiler: g� atağında (beli , onlar ele deyirdi , men de istehza ile deyirdim ki , axırda DTK mene Bakıda bir otaq verdi , kirayelerde yaşamaqdan bezmişdim , onlar da gülürdüler) otur, düşün, ci­ nayetlerini ve selıvierini özün boynuna al , yaz getir. Men de hele DTK-nın neyi bilib, neyi belmediyini öyrenmek üçün onların suallarını gözleyirdim, üç günden bir, bir şey toxuyub onlara ve­ rirdim . Oxuyub cırırdılar ve deyirdiler, bize nağıl yazma, cinayetlerinden yaz. Men sovet ordusu Çexoslovakiyaya girende , çex vetenperverlerinin bir müraCİetini oxumuşdum. Orada deyilirdi ki , sovet istintaq organlarına siz özünüz ifade vermeyin , qoyun onlar sual versinler. Onda onların neyi bilib , neyi bilmediyi aydın olar. Siz çalışın susun , qoyun onlar özleri ax­ tarsınlar ! Men de ya susur, y a d a bir az nağıla oxşar yazırdım. Sonda dedim k i , axı siz neyi cinayet sayırsız, men n e elemişem ki? Onlar başladılar mene demeye ki , bax , bunlardan , bunlardan yaz. Özl.erinde , mizlerinin siyirme­ sinde ne ise yazılı kağızlar var idi , oradan oxuyub deyirdiler. Bir aydan çox bir-birimizi bele didişdirdik. Men onların me'lumat dairesini öyren­ dim ve başladım hernin dairenin içinde fırlanmağa ve fırlatmağa. Ne ise , bu meseleler çox uzun bir tarixdir, men de xatireler yazmağa 1 65


ne hazırlaşıram , ne de hevesim var. Ancaq vaxtı ötdüyünden , indi üç me­ seleni olduğu kimi göstermek olar. Oxucu-yurddaş soruşa biler ki , bu sebre ne ehtiyac var imiş? Eziz oxucu-yurddaş , dünyada, ayrıca olaraq da sovet cemiyyetinde ele adamlar yetişib ki , onlar ne qeder az ve yanlış bil­ seler, bir o qeder yaxşıdır. O zaman onlar az zerer vererler, tez ifşa o1u­ narlar. Bax , Yemen Yusifovun yazısından elli gün keçenden sonra depu­ tat Asya xanım Manafova "Naxçıvan " qezetinde (25 yanvar ı 997-ci il) "Deputatın tribunası " bölmesinde deyir: "Sizin diqqetinizi bir fakta ( fakta ha- E .E .) celb etmek isterdim . Azerbaycanın eks-prezidenti Ebülfez Elçi­ bey oğluna vesiyyetinde Türk xalqı müstesna olmaqla qalan bütün xalqla­ rın bize (?) düşmen olduğunu qeyd edir: - Yaxşı Türk ol ! Kommunizm bizim düşmenimizdir. Bunu sen bil. . . Yene de hemen mektubun bütöv metni . . . Lezgi xalqının bu iki görkemli nümayendesini (Yemen müellimle Asya xanımı) başa düşmek olar. Çünki mektubun müellifi lezgi xalqını da Türkün "daxili düşmenleri " sırasına yazmışdır. Ancaq bunun mene heç bir aidiyyeti yoxdur. Eziz oxucu- yurddaş , mesele bele olmuşdur: ı 975-ci ilin yanvar ayı­ nın ı 3- ı 4- de men Tiflise-arxadaşım Vas im Memmedeliyevin doktorluq dissertasiyasının müdafiesine getmişdim (DTK-nın dörd agentinin meni nece izlemesi başqa meseledir) . ı S-i seher tezden Tiflis- Bakı qatarından düşüb Bakıda qaldığım menzile geldim. Dayıoğlu Seyfeddin dedi ki , KQB-den dünen gelib otağı axtardılar, yazılarından , sened-süned götü­ rüb , qonşuları çağırdılar, akt yazıb getdiler. Ehtiyatım bir az artdı. Düşündüm ki , otağa dinleme cihazı ya qoya, ya da tuşlaya bilerler. Otağın eyvanından qarşıda, küçede avtomobil da­ yanmışdı . Men onların güdükçü olduğunu çoxdan sezmişdim. Hetta bir defe onlara yaxınlaşıb " meni Universitete apararsız?" demişdim. Bir defe ise , meni KQB-ye çağıranda yene de maşına yaxınlaşdım ve dedim: " meni deniz qırağına apararsan?" . Bu defe tek idi . Dedi: eyleşin . Oturuh DTK-ya getdim. Üç manat verdim. Dedi: qonaq ol . Men üç manatı otura­ cağa qoyub getdim. Her ikimiz gülümsedik. Her ikimizin işi düzelmiş­ di . . . Onu da deyim ki , adamlar da, arabalar da tez-tez deyişdirilirdi. Çox qeribedir, insan uzun müddet izlendikde, bu yönde duyğusu da çox inki1 66


şaf edir, izleyenle izlenen arasında bir qiyabi elaqe yaranır. Bunlar bir­ birini itirende her ikisi rahatsız olur. Ne ise, telebelikden izlendiyime göre , bir növ alışmışdım, izlenmeyende , özümden asılı olmayaraq , nara­ hat olurdum. Bu xett menim heyatıının ağrılı-acılı , acıqlı-sevincli roman­ tikasıdır. . . Qelemi götürüb bir kağıza yazdım: " Yorğan-döşeyin, yükü n altında­ kı çamadana baxdılar?" Seyfeddin yazdı ki , "yox" . Bilirdİm ki, tutulacağam , amam burada berk sevindim . Bu anda qar­ da�ım Almurad geldi . Dedi ki , kendde (Kelekide) evimizi axtardılar, sorğu-sual etdiler, heç bir şey tapmadılar. Kendde mektebin müellimle­ rinden izahadar alıblar, bilmirem onlar ne yazıb . Kende gelen pis adam deyildi, medeni davranırdı , xoş danışırdı. Men yene kağıza yazıb Seyfeddine tutdum: " Alınuradı da götür, ey­ vana çıxın, ele-bele söhbet edin , göz altdan bax gör, binanın yaxınlığında fırlanan yoxdur ki?" . Onlar eyvana çıxdılar. Men tez-telesik yorğan-döşek yükünün altın­ dan sınıq , iple sarılmış köhne, nimdaş çamadan-qutunu çıxardım . Ha­ mamda-vanna otağında böyük bir divar sobası vardı , qazla işleyirdi. Bütün gizli saydığım edebiyyatı ve öz elyazmalarıını yandırdım, külünü süpürüb bir vedreye yığdım, Seyfeddini çağırıb yene kağıza yazdım: Bunu aparıb heyetdeki zibil qablarına tök, bax gör, heyetde qonşulardan başqa yad adamlar yoxdu ki? Seyfeddin geldi , dedi heyetde heç kim yoxdu . Yene Seyfeddine yazdım: indilerde zeng edecekler. De, geldi . Dedim. Deyir ki , özüm ora geleceyem. Hamama girib yuyundum , üzümü qırxdım , paltarımı ütüledim , ge­ yindim, qalstukumu bağlayanda (yeke çıxmasın) Azerbaycan Demokratik Respublikasının baş prokuroru rehmetlik Firudin İbrahimi yadıma düşdü . E'dam qabağı seliqe-sehmanla geyinmiş , qalstukunu bağlarken ona de­ mişler ki , bunu niye bağlayırsan? Onsuz da bir azdan seni asacaqlar. O demişdi ki , her halda düşmen bizi smıq görmemelidir. Mene ne olmuşdu ki? ! Ölüme getmirdim, çox olsa, beş-yeddi , lap yuxarısı on il hebs edecekdiler. Çünki Moskva, Ukrayna ve Gürcüstan dissidentleri ya üç , ya beş , ya yeddi , ya da on il hebs cezası almışdılar, 1 67


menim de bunlardan ve onların işinden me'lumatım yeterinceydi . Onlar­ dan biri ile bir neçe defe görüşmüşdüm . Leninqradda aspirant e'zamiyye­ tinde (stajirovka) olaf!da . O, Leninqrad universitetinde assistent işleyirdi . Milliyyeti yehudi , qondarma adı Seryoja idi . Men Leninqraddan Bakıya qayıdandan 6-7 ay sonra eşitdim ki , onların qrupu hebs edili b, Seryojaya yeddi il hebs kesibler, o birilere ise 3-5 il . Onların mehkemesi haqqında mene Azerbaycanın tanınmış, görkemli alim-hüquqşünası , SSRİ Elmler Akademiyasının müxbir üzvü, çox hörmet ve sayğı beslediyim Cahangir bey Kerimov Bakıya gelende danışmışdı . Men onlarla tanışlığımı C ahan­ gir beyden gizletmişdim. Tez-tez başiye çıxdığıma göre vicdanlı ve hövselesiz oxucular meni bağışlasın . Ancaq mecburam . Sonra qardaşım Alınurada dedim ki , indi gel menimle gedek Universitete . Küçüye yendik. Besti Bağırova adına küçeye . Almurad istedi maşın saxlasın , dedim lazım deyil . Gel piyada gedek. Bağırova küçesinin Paluxin küçesi ile kesişdiyi yerde, Paluxin kü­ çesine dönüb birbaşa Universitetin Kommunist küçesindeki binasına yol­ landıq. Alınurada dedim, sen aldırma, fikir verme , qaldığımız evin yanın­ da, döngede durmuş maşın indi dalımızca gelecek. Bu heç . Meni bu gün tutacaqlar. Y eqin 6-7 il iş vererler. Çünki Respublikada siyasi dustaqlar üçün türme yoxdur. Sen özünü qeti sındırma. Heç kime de ağız açma. Birden qohum-qonşu, dost-tanış dese ki , ay , pul yığaq , adam tapaq , nese edek, imkan verme . Bir-iki günden sonra çıx get kende . Anamdan muğa­ yat ol . Bunlar çalışacaqlar ki , anaını öz ayaqlarına getirib meni sındırsın­ lar. Sen qoyma. Eger anam KQB-ye gelse , men seni ve heç kimi bağışla­ mayacağam (Almurad söz verdi , ancaq çox teessüf ki , o, sözünün üstünde dura bilmedi . Hetta anaının dilinden mehkemeye müraciet de yazdırılmış­ dı . Men mehkeme meteriallarına daxil edilmiş hernin müracİeti oradan çı­ xarrna ğı teleb etdim , hakim menim telebimi yerine yetirdi) . Universitetin binasına yaxınlaşanda bizi izleyen maşın qabağa keçdi . Biz de dayandıq . Men Alınurada dedim ki , sen get , menim Universitetde imtahanım var. Ondan sonra KQB-ye gedeceyem. Ayrıldıq . Universitete geldim . İşlediyim kafedrada nıüxtelif yazı , si­ yasi edebiyyat ve senedler saxlayırdım , onları elek-velek etdim , bir qis­ mini cırdım , zibil qablarına atdım. Artıq rahat idim. Bir-iki iş qalmışdı . İmtahanı esiinde kafedramızın müellimi Zelıra xanım (indi Allah rehme­ tindedir) götürürdü , men assistent idim. 1 68


im tahanı qurtardıq, men telebelere ayn-ayrı gizli gösteriş verdim . Sonra Universitetin esas binasına getdim , orada da "işlerimi" qurtardım ve bir taksiye oturuh KQB-ye getdim . 1 5 yanvar 1 975-ci ilde hebs edildim . Hebsden aşağı-yuxarı bir ay önce Tarix fakultesinin "SSRİ tarixi" kafedrasının müdiri professor Aslan Atakişiyev meni kabİnetine çağırıb ikilikde dedi: - Sen bilirsen ki , seni hebs edecekler? Dedim: �

Bilirem.

- Niye bele edirsen? - Xalqa göre . Aslan müellim arxasında oturduğu çox böyük masanı gösterib dedi: - Bu böyüklükde deyirman daşını qaldıra bilersen? Dedim: - Yox ! - Bes niye bunun altına girirsen? Bilmirsen ki , bu dövlet ne nehengdir? Sen bir az sakit dur, derslerini de, men seni hebs olunınağa qoyma­ ram . Ancaq bir şertle . - Hansı şertle? - Senin yaxşı gelemin var. İki meqale yaz. Biri Sovet hökümetinin lehine, o biri Türkiyenin aleyhine ! Bir anlığa dinmedim. Belençi hallarda adamın beyni çox iti işleyir. düşündüm ki , Sovet quruluşuna nifretimi , Türkiyeye sevgimi açım Aslan müellime deyim. Dalınca düşündüm ki , Aslan müellim adından bele söz deye bilmez, bunu hökmen KQB tapşirıb . Menim· ona dediklerimi de KQB-den gizlede bilmez , ne xeyri var? Ona göre de , eyri bir cavab ver­ dim: - Axı men ne S SRİ tarixi , ne de Türkiye tarixi üzre mütexesis deyi­ lem . Aslan müellim bir az gülümseyerek dedi: - Sen her ikisini yaza bilersen . Eybi yoxdur, onda men o meqaleleri 1 69


yazdırım, sadece sen imza at, senin adından da men çap etdirerem . Qalanı ile işin yoxdur. Men onlara (KQB-ye) çatdıraram ki , bizim tengid ve pro­ filaktik tedbirlerimiz neticesinde Ebülfez deyişib, onu fakulte kollektivi öz himayesine alır. Aslan müellim her h ansı bir behaneye yol goymadı . Men ona son sö­ zümü demeli idim: - Aslan müellim, mene olan gayğınıza göre çox sağ olun ! Ancag men heç bir zaman Sovet guruluşunu te'rifleyen , Türkiyeni pisleyen me­ gale yazmaram. Aslan müellim: - Oğlumun canı, menim sene heyfim gelir, isteyirem sene kömek edim . indi ki bele oldu , özün bil . Sonra gee olacag. Yaxşı, sağ ol , özünü goru ! Men yene de çalışaram , sene kömek edem ! Bu hadiseden sonra, indi merhum Zelıra xanım mene dedi ki , bizim "Deniz gırağında" (ye'ni KQB-de) bir yaxın adamımız var. O dedi ki, bele getse , Ebülfezi tutacaglar. Zelıra xanım ve gardaşı Fikret bey o adama demişler ki , sen kömek ede bilmezsen? O bizim gardaşımızdır, mümkünse, kömek et, tutulmasın . Hemen adam demişdi: Yox , artıg iş-işden keçib . KQB ona üç defe xeberdarlıg etdi , o baxmadı . Ona (ye'ni mene) deyin ki , tutulanda, ne et­ seler, izahat vermesin , belke onda yü n gül keçe ! Qabagcadan bildiyim çex vetenperverlerinin müracietindeki fikirle, tanımadığım bu Azerbaycan Dövlet Tehlükesizlik Komitesinin yüksek rütbeli zabitinin kömek üçün söylediyi üst-üste düşürdü . Beli, cen ab prokuror Yemen Yusifov , indi gulag as ın: o zaman sizler (daha doğrusu , DTK) menim siyasi meselelere aid yazılarımın , senedierin aşağı-yuxarı yüzde birini ele keçirmişdiniz . Qalanlarını men özüm yan­ dırdım (bir çamadan), böyük bir govlug elyazmamı tike-tike etdim (yan­ dırmag imkanım olmadığından). Onlar sizlerin eline keçseydi , Azerbay­ canda neler baş verecekdi , bir Tanrı bilir. Burada onlardan ikisi haggında çox (beli , çox) gısa deyim: I . Program ! (İlk defedir bu hagda söz deyirem) . Bu hagda KQB-de me'lumat var idi , izine düşmüşdüler, ancag ele keçire bilmediler. İstintag zamanı tez-tez deyirdiler ki , sizin teşkilatınız ve programınız olub , o hagda danış . 1 70


Ne ise , çox çalışdılar, çek-çevir etdiler. Özünüze de belli olduğu kimi, heç ne üze çıxara bilmediler. indi eşidin ! Söz geden programın (meramnamenin) ilkin variantının müellifi Malik bey Mahmudov idi (sonralar filologiya elmleri doktoru , indi Allah rehmetindedir, iste'dadına şübhe ola bilmezdi , Akademiya ve Universitetde onu çoxları yaxşı tanıyır) . Malik bey 1 962-ci ilde Bağdad­ da bir illik kursda (Azerbaycan Dövlet Universitetinin sonuncu kursunda) olarken , orada yerli Türklerle (Türkmen) ve Türkiyeli telebelerle ilişki yaratmı.ş , dostlug etmişdi . Hernin adamların vasitesi ile Türkiyeden Mü­ savatın ikinci ( 1 936-cı il) meramnamesini elde etmiş , onu derinden öy­ renmiş, ancag özü ile getirmeyin mümkün olmadığını görüb , hernin prog­ ramın esas hisselerini ereb elifbası ile yazdığı mühazire defterinde setirlerin içine (arasına yox ! ) yazmış , defteri n üstünde "mühazire defteri" sözünü geyd etmiş, bununla da "guş keçmez" sovet gömrüyünden keçir­ mişdi . 1 962-ci ilin sonlaranda o özü Müsavat programına dayanarag bir program yazdı . Bu ilk variant idi . Biz onu oxuyub müzakire ve elaveler etdik. ilkin variantı oxuyanlar ve elave edenler: 1 . Musayev Abbas Memmedtağı oğlu (indi fizika elmleri namizedi) 2. ismayılov Rafig ismayıl oğlu (indi tarix elmleri namizedi , dosent) 3 . Xasayev Alim imrian oğlu (sonralar felsefe elmleri namizedi , indi Allah rehmetindedir) 4. Men-Ebülfez Qedirgulu oğlu (hamıdan güdretli Tanrı gulunun oğlu , Tanrının kimsesiz bendesi) Burada yene bir haşiye: "kimsesiz sözcüyü " . Yadınızdadırmı , cenab keçmiş prokuror? Sizin elinize keçen bir " şe'r-ciyimden" mehkemede üzüme oxundu; son beyt: Eşşekler Cavide lağ eyleyirler, Kimsesiz alemde men ne kimseyem? (Kobud ifadeye göre oxucu-yurddaşdan üzr dileyirem , o vaxt gezebi­ mi gizlede bilmemişdim) . Ne ise , sonra ne oldu . . . bilmirem. Ya Siz, ya hakim sordu: 171


- Senin öz yazındır? Dedim: - Beli . Sordunuz: - Ne demek isteyirsen? Demek isteyirsen ki , indi dövlet, insanlar kimsesizdir? Sahibsizdir? Dövlet yoxdur? Haqq-edalet yoxdur? ve neler, neler . . . Dalısınca, men iki meseleni vurğuladım. Birincisi, Hüseyn Cavid haqqında yanlış fikirleri . Hamısını yox, ancaq bir-ikisini sadalayacağam . Deyirler ki , H . Cavid zamanın telebini başa düşmeyib, yaradıcılığı ziddiyyetli olub , özü-özüne zidd gedib , xırda burjua temayülünden xilas ola bilmeyib , romantikaya qapılıb . . . Men mehkemede dedim: Bunlara göre ele yazmışam . indi de ele dü­ şünürem ki , H. Cavidi başa düşmeyibler, ona eblehcesine lağ eleyirler. Buna e'tiraz olmadı . Çünki men dedim ki , bu menim şexsi fikrimdir. İkincisi, dedim ki , menim son misrada dediyimi yanlış yozursunuz. Bu, poeziyadır. " Kimsesiz alemde men ne kimseyem"-i men yazmamı­ şam . Şifahi xalq edebiyyatından gelir. Meselen: Her kimsenin var kimsesi, Men kimsenin yox kimsesi . Ey kimsesizler kimsesi , Men kimsenin ol kimsesi ! ! Bu Sizin üçün deyildi , cenab o zamankı DTK-nın baş prokuroru ve indiki ve keçmiş emekdar hüquqşünas , eyni zamanda, mehkeme hey'eti ; bu, çox-çox üzr isteyirem, mehkeme zalında oturan qananlar- aydınlar, müellim yoldaşlarım ve telebelerim üçün idi . Yadınızdadırmı men bu bendi deyerken , arxadan bir hıçqırıq eşitdim, döndüm baxdım, gördüm, o, menim telebelerimden biri idi . . . Beli , bununla bildirirdİm ki , Tanrıdan başqa bir kimseden bir nesne ummuram, gözlemirem. Bu bendin üstünde de mübahise oldu . Nece ye'ni? Bizde her kesin bir arxası var, seninki ancaq Tanrıdır, Sovet cemiyyetinde arxası olmayan yaşaya bilmez, dövlet insanlara , vetendaşlara arxa deyil? Daha neler, neler ! . . . Ancaq ictimai it­ tihamçı şair, felsefe elmleri doktoru Aslan Aslanov sizleri " inandırdı " ki , 1 72


bu bend doğrudan da, şifahi xalg edebiyyatından nümunedir. Ondan sonra başga sorğu-suala keçiidi ! . . . Ne ise , gayıdag metlebe. Program yalnız bir nüsxede idi; onu da Malik bey öz xetti ile ağardıb , garalamanı ise yandırmışdı ve o birce nüs­ xeni de özünde saxlayırdı . 1 963-cü ilin yanvarında men Misire tercümeçi işlemeye getdim . Orada bir sıra anti-sovet edebiyyatla tanış oldum, Müsavata aid ele bir maraglı edebiyyat tapmadım. Cemi iki Azerbaycan Türkü ile tanış ola bildim . Onlardan birisi Hesen bey Misir merkezi poçtunun müdiri işleyir­ di. Dilimizde çetinlikle danışırdı . Dedi ki , menim atam 1 920-ci ilde ruslar Azerbaycanı işğal edende Bakıdan çıxıb, evvel Türkiyyeye, oradan da Misire gelib . Biz Misirde doğulmuşug . Atam bize özü dilimizi öyredirdi. Böyük gardaşım dilimizi menden yaxşı bilirdi , indi Avropadadır. Atam bu yaxınlarda vefat edib . Hesen bey dedi ki , atam bize Azerbaycandan çoxdanışardı . Burada- Qahirede bir neçe azerbaycanlı aile var idi . Nasirin ingilabmdan sonra , onun Türklere garşı pis münasibetinden ve Rusiyaya yaxınlaşmasından ehtiyat edib başga ölkelere çıxıb getdiler. Belke men de getdim . Doğrudan da, beş-altı ay sonra o da ailesi ile Avropaya getdi. Me­ hemmed Emin Resulzade , Neriman Nerimanav ve Topçubaşovun adları­ nı atasından tez-tez eşitdiyini dedi , ancag ele bir maraglı me'lumat bilme­ diyini söyledi. O birisi azerbaycanlı , uşag vaxtı Azerbaycandan milli hökümet yıxı­ landan sonra atası ile çıxdığını söyledi . Atası Misire gelenden bir neçe il sonra vefat etmiş , o, yetim galmış , oxuya bilmemişdi . Qahirede bir gonag evinde xidmetçi işleyirdi . Azerbaycan haggında, demek olar ki , me'lumatı çox cüzi idi . Dilimizde bir neçe söz bilirdi , erebce danışırdı . Bunları yazmagda onu bildirmek isteyirem ki , müsavatçılar hagda, Müsavatın program ve edebiyyatı hagda haç bir me'lumat toplaya bilme­ dİm . Bir il on ay orada işleyenden sonra Bakıya döndüm. Malik beyde olan programın bir suretini menim te'kidimle Malik bey köçürdü . Bele deyek , " ilkin " nüsxeni gizletdik . Ortada birce nüsxe galdı . Qerar gebul etdik ki , onu çoxaltmag olmaz , ondan geydler götürmek, onu başga adama vermek, daha doğrusu, gözden goymaz olmaz, yalnız bu beş ne1 73


ferden biri onu götüre biler, özün ün tam inandığı adama bir ve bir neçe döne oxuya biler. Bel e de edirdik. Men hemen programla az-çox derecede Aydın Qasımov (indi filolo­ giya elmleri namizedi , dosent) , Aydın Abbasov (indi felsefe elmleri na­ mizedi, dosent) , Vagif Cebrayılzade (Şair) , Fezail Ağamalıyev (indi tarix elmleri namizedi , dosent, "Ana Yeten" partiyasının sedri), Mir Heyder Mirzeyev (indi tarix elmleri namizedi, dosent) , Dilsuz Mustafayev (şair) Mehdi Mehmedov (indi tarix elmleri namizedi , dosent) , Akif bey (saydı yadımdan çıxıb , rehmetlik Xudu Memmedovun yaxın gohumu , sonralar AXC Ağadam rayon şö'besinin rehberlerinden biri) ve onlarla başga feal vetenseverleri , elseverleri tanış etmişdim. Yeri gelmişken , dediyim hemen programla az-çox tanış olan beyler­ den xahiş edirem ki , onunla bağlı yaddaşlarında ne galıbsa, onları yazı b ya gezetlerde çap etdirsinler, ya da mene çatdırsınlar. Sevimli yurddaş oxucu , eger seni maraglandırarsa, men gelecekde bu olayların hamısını sene açıglayaram. indi vaxtım almamag üçün gısa, çox gısa yazıram. Malik beyle Alim bey Akademiyanın Şergşünaslıg ve Felsefe insti­ tutunda , Abbas bey degig elmlere aid institutlarda, men ve Rafig bey Universitetde yurdseverleri , elseverleri axtarırdıg. 1 965-ci ilden 1 975-ci iledek aşağı-yuxarı 200-den çox hemfikir elseverleri program etrafında, daha doğrusu , bu programda goyulan meslek yolunda toplaya bilmişdik. 1 970-75-ci illerde , nece deyerler, "yuxarılara" el atdıg. Malik bey Ziya Bünyadovla, Alim bey Tofig Köçerli ile, men Xudu Memmedov ve Bex­ tiyar Vahabzade ile, men ve Rafig bey Süleyman Eliyarovla, Abbas bey Hesen Abdullayevle çox ehtiyatla elage saxlamalı, onlara yanaşmalı, teş­ kilat hagda heç bir söz demeden, bu yurdsever, elsever insanlarla, onların hörmetini uca tutmagla, bir növ böyük-kiçik münasibetinde yaxın olmalı­ yıg. Qeribe bir tezad yarandı . Ziya Bünyadov menim elmi rehberim ol­ masına baxmayarag , bu meselede Malik beyi yaxından gebul edirdi , Sü­ leyman bey Eliyarov meni çox istemesine baxmayarag , daha çox Rafig beye gulag asırdı , eger bele demek pis seslenmezse, menim aşığım daha çox Xudu beyle tuturdu. Men bu teşkilatın , onun bünövresini goyanların hesabatım vere bil1 74


merem. Gördüklerimin qısa bir icmalından damşa bilerem. Mene ele gelir ki , bu yazıdan sonra çox adam dillenecek ve deyecek: "beli , biz de orday­ dıq" . Men o zaman Azerbaycan Geolojig Keşfiyyat idaresinde nüfuzlu şexslerden olan , orta mektebde oxuyarken bele , mene diqqet yetiren , riya­ ziyyat, coğrafiya, fizikadan mene tez-tez sual veren , oxumağımla çox ma­ raqlanan merd, qorxmaz , açıq damşan Nezir Eliyevin evinde getdim. Menim Universiteti qurtarmağım , xaricde işleyib qayıtmağım onu çox se­ vindirirdi. Men ona "eger biz gizli bir teşkilat yaratsaq, ona rehberlik lazım olsa, Siz o rehberierin içerisinde ola bilersinizmi?"- deye sordum. O menden soruşdu: Ye'ni Siz deyende , kim? Men dedim ki, bu sirdir, Siz meni tamyırsınız, rehberlikde iştirakım­ za söz verseniz , sonra bir sıra meseleleri bileceksiniz. Nezir bey Eliyev bu söhbetden çox-çox önce Kelbecerde meni Xudu Memmedovla tamş etmişdi ve bilirdi ki , biz çox yaxınlaşmışıq. Dedi: Xudu bilir? Dedim: teqriben he ! Dedi: Xudu ne dese , men ona razı . Ancaq bir şeyi de bil , genclikde bele fikre düşenler çox olur. Sonra kimisi evlenir ve aile qayğısı , yaxud arvadı onu bu fikirlerden uzaqlaşdırır. Ya da bir babat vezife tapan kimi her hansı bir behane ile aradan çıxırlar . . . Men Xududan başqa heç kime inanmıram ! Lazım gelse, az-çox maddi yardım ederem. Bu yolda olanlar gerek çalışıb yüksek dövlet vezifeleri tutsunlar, belke onda bir iş görmek olar. B izim bu söhbetlerimizde be'zen Nezir beyin xammı qayğıkeş Sevil xamm da iştirak edirdi , indi yeqin ki, bunları az-çox xatırlamamış deyil . . . Xudu beyle (Memmedov) daha derinden söhbet edirdik. O , heç bir zaman menim yoldaşlarıının kimiiyi ile maraqlanmaz, bu barede heç bir sual vermezdi . Onun Bextiyar bey Vahabzade ve Nureddin bey Rzayevle çox yaxın dost, meslekdaş olduğunu bilirdik. Hetta bele bir fikir de vardı ki , onların da gizli teşkilatı var . Bir sözle, çalışırdıq ki , Azerbaycamn bütün elsever, yurdsever aydınlarından yararlanaq. Daha çox ise bu şexs­ leri bir yere getirib teşkilatımıza rehber etmek isteyirdik: 1 . Abbas Zamanov 1 75


2 . Bextiyar Vahabzade 3 . Ziya Bünyadov 4. Xudu Memmedov 5 . Süleyman Eliyarov 6. Nezir Eliyev 7 . Nureddin Rzayev Çox heyif ki , o zaman buna nail ola bilmedik. Fealiyyetimiz milli­ siyasi maarifçilik dairesinden gırağa az-az hallarda çıxa bildi . Bunun en böyük belası insanların Sovet imperiyasından gorxmasından , onun yarat­ dığı "güdretli ve ebedi guruluş " mifinde ve yaxın geleceyimize inamsız­ lıgda idi . Genelerimiz azad ola bileceyimize daha çox inanırdılar. Ancag onların da yaşayış şertleri o geder ağır idi ki , daha çox azadlıg uğrunda yox , yaşamag uğrunda mübarize aparırdılar. Ancag meselenin esas mahiyyeti orasında idi ki , Azadlıg ideyası ruhlara hakim kesilmemişdi . Yene gayıdag program meselesine . 1 974-cü ilin dekabrında xeber yayıldı ki , Azerbaycanda bir çox adamları hebs edecekler. Bu, indi çoxlarının yadında galmış olar. Onlar niye susurl ar, anlamıram . Malik bey men e dedi , gel bir çox senedieri yandırag . Dedim: Belke telesmeyek. Dedi : Yox , yandırmalıyıg. DTK-da bele söhbet gedib ki, 30-40 nefer tutulacag . Birinci seni tutacaglar. Hetta Ziya müellime (Bünyadova) de­ yibler ki , sen Ebülfezi müdafie etsen , seni de tutacaglar. Onlar (ye'ni biz) böyük bir teşkilatdır. Hamısı da antisovet , antirus, pantürkist, milletçi . Biz bir sıra senedieri ve programı yandırdıg. Bunlar Malik beyin evinde idi . Bele razılaşdıg ki, mende olan ikinci nüsxeni de men telef edim . Men söz versem de , hele ne ise sebr etmeye çalışırdım. Bundan bir neçe gün sonra beş-altı nefer bir yere toplaşdıg. indi yadımda deyil , ya Malik beygilde , ya da Rafig beygilde. Onlar Elesger Elekberov küçesinde gonşu idiler. Malik bey , men , Rafıg bey , Vas im bey Memmedeliyev ve Elxan bey Ezizov . Elxan bey dedi ki , onun telebelik dostu Aydın (onu ha­ mımız tanıyırdıg , şergşünaslığı gurtarmışdı , bizim teleberniz olmuşdu , o 1 76


zaman DTK-nın kapİtanı ve Neft-kimya institutunun kuratom idi) Vni­ versitetin kuratom mayor Kerimle bir yerde mene dediler ki, çox adam tutacaqlar, çoxlu material-me'lumat toplayıblar, üzümüze direşecek şahid­ ler de az deyil. Vasim bey dedi ki , axı biz ne etmişik ki , bizi tutsunlar? Bir de ki , bunlara ne var, tutmaq isteseler, ne desen, özlerinden qondararlar. O gün biz sorğu-suala çekilende neleri deyeceyimizi müeyyenleşdir­ dik ve bu meselede ümumi fikre geldik. Ancaq men hele de senedieri ve proqramın ikinci nüsxesini saxlayırdım . Onları hebs edildiyim günün tez­ cteni yandırdım . Bunu qardaşım Almurad ve dayıoğlum Seyfeddin gördü­ ler. Ancaq onlar menim yandırdığım yazıların ne olduğunu bilmirdiler. Onların külünü Seyfeddin atdı. Yandırdığı m yazıların birinin de adı "Azerbaycan ın birleşdirilmesi üzerinde düşünceler" idi . Bu haqda da ilk dönedir ki , danışıram. Beli, yazıının adı bu cür idi . Onun tutumu yüz yarpaqdan çox idi . Bütün yazı boyu çalışmışdım ki , görkemli şexslerden örnek getirdiyim sözleri , düşünce-deyimleri çıxmaqla qatışıqsız, arı-duru Türkce yazım, bacardıqca yabancı dillerden gelme sözlerden uzaq durum. Özünü öy­ mekden uzaq olsun, deye bilerem ki , o çağlarda men bu qarşımda qoydu­ ğuma çata bilmişdim. Bunu ona göre edirdİm ki, bu yazım Azerbaycanın güneyinde de , quzeyinde de tez anlansın . Burada qarşımda iki yön qoy­ muşdum: Birincisi , bacardıqca, ereb, fars , rus ve Batı dillerinden gelen , dilimizin axarlığına, gözelliyine yara vuran , onu ağırlaşdıran sözlerden , söz birleşmelreinden aralı durmaq; ikincisi , dilimizin gücünü ayrı-ayrı sözlerden çox, sözlerin düzümünde, ayn-ayn sözlerin düşünce düzümün­ de çevik yer deyişmesi ile deyilişinde

olduğunu ya yaddaş , ya da göz

önünde tutaraq yazmaq. Bu dediyim iki yönü unutmadan , söz söylemek , yazı yazmaq, doğru­ dan-doğruya, çox ağırdır; işledilecek söz ya söz birleşmesi tek-tek ölçü­ lüb biçilmeli , dede ozanlara , qoşqar aşıqlara, atalar sözlerine , el danışığı­ na, Türk dilinin derinliyini , inceliklerini, gücünü duyub , qavrayıb yazılarına getiren yazıçılarımıza üz tutmaq , onlardan öyrenmek, yararlan­ maq qaçılmazdır. "Azerbaycanın birleşdirilmesi üzerinde düşünceler" yazım da bu de1 77


diyim baxımdan çağdaş dilimizden azca da olsa, başqa cür seslenirdi . B u yazıının girişinden dörd yarpaq qaralaması axtarış anında DTK işçilerinin eline keçmiş , araşdırma bitikierinin (istintaq materiallarının) içine alın­ mış , indi de oradadır. Az da olsa, dediklerime bir tutalqadır. Bu, söz geden yazının girişinin beşde biridir. Onu olduğu kimi ya­ dımda saxlamamışam, ancaq önemli yerleri bu deyeceklerim idi: Dünya çox iti bir yerişle ireliye doğru yürüyür. Onun arxasınca töyşüye-töyşüye, tengenefes yürümek yurdumuzun biz tek oğul ve qızlarına yaramaz . . . Her bir insanın en böyük şerefi beşeriyyete , insan oğluna xidmetdedir. Ancaq azad olmayan bir kes , ne ki beşeriyyete , hetta özüne bele xidmet ede bilmez . . . Biz ilk önce özümüzü , xalqımızı azad etmeliyik. Xalqımız azad olanda böyük dahiler yetişdirecek, onlar da beşeriyyete xidmet ede­ cekler. . . Biz milli münasibetleri İsveçre yolu ile hell edeceyik . . . Bunun üçü n de Azerbaycanın birleşdirilmesi gerekdir . . . Yadımda deyil , ya hakimin , ya da prokurorun sorğusu: Ne üçün İsveçreni nümune göstermisiniz? - Onun üçün ki , milli münasibetlerin hellinde İsveçre bir örnekdir. - Niye Sovet İttifaqı yox? - Lenin de bir eserinde İsveçreni örnek gösterib . - Lenin o eserini yazanda, milli münasibetleri en yaxşı hell eden Sovet nümunesi yox idi , ancaq indi var. - B irincisi , indi Sovet İttifaqının rehberleri de deyirler ki, bizde milli münasibetler axıradek hell olunmayıb. İkincisi, İsveçre nümunesi dünya­ da daha geniş tanınıb ve qebul edilib. Üçüncüsü , men Sovet nümunesini örnek göserseydim , buna Azerbaycanın güneyinde ve başqa ölkelerde inanmayacaq, "Sovet tebliğatıdır"-deyecekdiler. - Bu yazınızda gösterirsiniz ki , önce Azerbaycan birleşmeli , sonra da Türk dövletlerini öz etrafında birleşdirmeli , Turan yaranmalıdır. Axı Tür­ kiye demez ki , men böyüklükde dövleti hansı haqla Azerbaycana birleş­ dirirsiniz? - Ne olsun, deyer? Axı bu , zorla olmayacaq , könüllü olacaq. Turan Biriiyi könüllü olacaq , özü de kimseye qarşı olmayacaq , eksine , bütün dövlet ve xalqlarla dost olacaq. - Xam xeyallar! 178


- Xam xeyallardırsa, daha niye mühakime edir, bu fikirlerime göre teqsirlendirirsiniz?! - Ona göre ki , bu fıkirlerinizle genderimizi azdırır, onların Sovet ideologiyasına inamını sarsıdır, doğru yoldan uzaqlaşdırırsınız. Biz buna yol vere bilmerik ! Beli , cenab keçmiş DTK-nın keçmiş baş prokuroru , Sizin menim mehkememde ittihamlarınızın esas istiqametlerinden biri de menim 28.0 1 . 1 975-ci il tarixli ifademde yazdığım "men tebliğ etmişem ki, a) Azerbaycan müsteqil deyildir, onu Rusiyanın terkibinden ayırıb, b) Vahid

Azerbaycanda müsteqil dövlet yaradılandan sonra Türk dilli xalqları birleşdirib V ahid Turan Dövleti yaratmaq gere­ kir" fikrine , ideyasına qarşı yöneldilmişdi .

Dövlet yaratmaq lazımdır.

Mehkeme 1 975-ci ilin birinci yarısında olmuşdu. İn di Azerbaycan men arzu etdiyim , istediyim kimi Rusiyanın terkibinden ayrılıb , Bütöv (V �hid) Dövlet yaradılmasına doğru xalq herekatı baş vermekdedir. Cenab keçmiş DTK-nın keçmiş baş prokuroru , doğrudanmı , Siz ve Sizin meslekdaşlarınız derk etmirsiniz , üzr isteyirem, qanmırsınız ki , uduzmusunuz? ! Doğrudanmı, qanmırsınız ki , biz deyen olur? Doğrudan­ mı , görmürsünüz ki, Rus imperiyası dağılır ve növbe Telıran rejimine gelir? ! Axı bunu çox-çox sade xalq görürse , nece olur ki , sizler, Sizin ki­ miler kor öküz kimi , tutduğunuzu buraxmır, buynuzlarınızı ovulmaz qa­ yalara çarpırsınız?! Cenab keçmiş prokuror, menim bu yazım ne Size , ne de Sizin kimi Türke qarşı olan , rus ve fars şovinizmine köle xidmeti yapan insanlara deyil , sizler buna deymezsiniz . Men yurdumuzun , elimizin , Böyük Türk elinin gerçek erkeklerine ve xanımlarına üz tutub ya deyirem, ya yazıram. Sevimli beyler, sevgili xanımlar, gerçekden- gerçeye menim arzum, isteyim daha çox vurolduğum AZERBAYCAN BÜTÖVLÜYÜ olmuş­ dur. Bu böyük isteyim bu gün de qalmaqdadır. Daha doğrusu , bu istek bu gün özünün Savalan zirvesindedir. Çoxlanna bele gele biler ki , bu , istek deyil , fantastikadır. Beli , qoy bele olsun , men fantastik ve fanatikem . Sonra ! Ancaq kim ne deyirse , desin , men gerçekçiyem. Beli , men 1 960-70ci illerde Azerbaycanın bütövlüyü haqqında düşünmüşem ve onu tebliğ etmişem . Nece ve neyi düşünürdüm? 1 79


Yazdığım eserin , ya da eserciyin içi , insanlar anlasın deye mahiyyeti ve meğzi deyek , ne idi? B irinci , bu eser, ya da esercik giriş ve üç bölmeden ibaret idi . Bölmeler: I. Azerbaycanın keçmişine (tarixine) yığcam baxış; II . Biz materialist (maddiçi) deyilik . Azerbaycanın dil , tarix , mede­ niyyet, el ve yurd birliyi; III . Azerbaycan nece birieşe ve birleşdirile bi ler? Burada yüz yarpaqdan artıq bir yazının tutumunu göstermeye menim gücüm çatmaz. Ona göre de, ana cizgilerinden (çağdaş anlamda tezisler deyirik) danışacağam , deyek ki , yazacağam . Birinci bölmenin iç sesi ve boyası (İşığı) ne idi? (yadından çıxarma, Türk ses deyende mahiyyet ve mezmunu, boya (işıq) deyende formanı göz önünde , ya da düşüncesinde canlandırmışdır. An-an bu , yerini deyiş­ mişdir, daha doğrusu , işıq iç (mahiyyet) , ses görk (forma) kimi anlanmış­ dır) . Dünyanı yaradan Ulu Tanrı İşıqdırsa (idealizmle materializmin birli­ yi), onda onun görünen görkemi sesdir, yox , eger Ulu Tanrı ses ve söz­ dürse , boyu onun üzde görünen görüntüsüdür. Türk ideya ile materianın (Ruh ile Varlığın) bütövlüyünü, birgeliyini axtarmış , bu gerçeyi tapınağa çalışmışdır. Bu, Türkün diri/ik, yaşamaq ve yaşatmaq ölçüsüdür! Birinci bölmenin başından seslenen düşünce: "AZERBAYCAN TA LAP ESKi ÇAGLARDAN TÜRKLERiN YURDU OLMUŞ VE ON­ LARLA MESKUNLARMIŞDIR ! " . Erebdilli qaynaqlarda yazılmış ve sözleri kim demişdir? Bu, bele ol­ muşdur: Emeviler xiiafetinin (66 1-7(0-ci iller) yaradıcısı I Müaviye (66 1 680) uzun müddet Azerbaycanda herbi emeliyyatlar aparmış , xelifenin qoşun başçısı xilafetin o zamankı merkezi Şama (Dimeşqe) qayıdanda ondan sormuş: Azerbaycan haqqında ne deye bilersen? Ora nece bir ölke­ dir? Qoşun başçısı xelifeye yuxarıda altını cızdığımız sözlerle cavab ver­ mişdir. Bu sözleri erebdilli qaynaqlardan tapıb üze çıxaran ise görkemli 1 80


Azerbaycan alim-tarixçisi Ziya Bünyadov olmuşdur. Ziya Bünyadov "Azerbaycan VII-IX yüzillerde" adlı doktorluq dissertasiyasında bunu göstermişdi . Bu sözleri sade me'lumat üçün yazmıram. Soruşula biler ki , "doktor­ luq dissertasiyasında" yazmaqla, başqa yerde yazmağın ne ferqi var? Hörmetli vetendaş-oxucu , 1 937- 38 -ci illerden Azerbaycanın guze­ yinde 120 min insanı Sovet imperiyası qırıb , ya da Sibire sürgün edenden sonra, ne ki "Azerbaycan Türklerin yurdudur" sözünü yazanı, deyeni , hetta " men Türkem " deyeni mehv edirdiler. Ziya Bünyadov Moskvada, imperiyanın paytaxtında on il bu doktorluq dissertasiyasının üzerinde ça­ lışmış, haqqında danışdığımız bu ve buna oxşar fikirleri tarix qaynaqla­ rından taparaq, onları Moskva, Leninqrad ve İrevandan olan ermeni alim­ lerinin ve onların terefdarlarının her cür tezyiq , hücum ve manieleri qarşısında, özlerininin iştirakı ile büyük Elmi Şurada , Moskvada sübut etmiş ve "tarix elmleri doktoru " adını almışdı . Bu demek idi ki , bu fikirle­ ri imperiyanın xidmetçisi olan sovet tarixelmi qebul etmeye mecbur olmuş , büyük tarix gerçekliyinin qarşısında teslim olmuşdur? Sonra ne oldu? Ziya beyin doktorluq dissertasiyasını "Azerbaydjan VII-IX vekax" adı ile çap edildi. Ancaq eserin bizim dilde çap edilmesine icaze verilmedi . Ona göre ki , bu eser o çağlarda milli özünüderke böyük tekan vererdi. Beli, Azerbaycan en uzaq keçmişden Türklerin yurdudur! Bes bu Türk kimdir? Haradan gelib, haraya gedir? Bu dünyadan ne isteyir?

Bu sorgulara cevabı o zaman men dünayanın böyük dahilerinde ve tanınmış şexsiyyetlerinde axtardım. I . Hz. Mehemmed peyğember: 1 . "Menim Türk adlı bir ordum vardır." 2 . "Türkler Size toxunmayınca, Siz de ona toxunmayın " 3 . "Türk dilini öyrenin? Bele ki , onların hakimiyeti uzun sürecek ." II. Hz. Mustafa Karnal ATATÜRK: 1 . "Ne mutlu , Türküm deyene ! " 181


2 . "Dünya üzünde Türkden daha böyük, ondan daha qedim , ondan daha temiz bir millet yoxdur ve bütün insanlıq tarixinde görünmemişdir! " 3 . "Türke yurdluq etmemiş bir git'e yoxdur." 4. "Bir Türk cahana bedeldir" 5 . "Yüksek Türk! Senin yüksekliyinin hüdudu yoxdur." III . Cahiz (IX yüzil ereb dahisi) 1 . "Bir Türk başlı başına bir milletdir." 2 . "Türke qarşı heç ne dura bilmez" 3 . "Türkler olduqca namuslu insanlardır. Özleri ve sözleri doğru­ dur . . . Yurdlarına bağlılıqları bütün duyğularından üstündür" . Bu gösterdiklerimi qaynaqlardan toplamış , onlara yığcam açıqlama­ lar yazmışdım . Şair Dilsuz bey Mustafayev bir kitabın (onun adını unutmuşam) foto-şeklini bir neçe günlüye mene vermişdi . Orada Türkler haqqında görkemli şexslerin fikirleri var idi . Oradan men otuz doqquz deyim seç­ miş , qırxıncını özümden yazmış , adını "minbir sözden qırxı " qoymuş­ dum. Özümün yazdığım bele idi: "Tanrı , Türklüyümü mene çox görme ! Tanrı , Türklüyümü men e esirgeme ! " . Sonra onları ayrıca on iki yarpaqlı bir deftere köçürtdürmüşdüm . Onu orta mektebin yaxından tanıdığım bir şagirdine köçürtdürmüşdüm ki , DTK-nın eline düşse , xett sahibini tapa bilmesin . O defter hele de qalır. indi burada-Kelekide deyil . Ondan ya­ dımda qalanın bir neçesini yaza bilerem: 1 . Mixail Siryani: " Dünya Türkleri daşımağa kafi deyil" . 2 . Lamartin: " insanlığa şeref veren Türk milletinin düşmeni olmaq insanlığa düşmen olmaqdır" . 3 . Hammer Purquştal: "Tarix Türklerden çox şey öyrendi " . 4 . B ayron : "Türkler yalançı ve ikiuzlü deyiller. Döyüşde şerefli öl­ meyi, şerefsiz yaşamaqdan üstün tuturlar" . 5 . "Türkler savaşda felek, barışda melek kimidirler" (müellifin kimli­ yi yadımdan çıxıb .) 6. Napoleon Bonapart: "Türkleri öldürmek olar, ancaq meğlub etmek olmaz" . 1 82


7 . Ebülqazi B ahadur xan: "Türk tarixini yalnız Türk yaza biler! " . 8 . Hezreti Mustafa Karnal ATATÜRK: "Tarixi yazmaq, tarixi yarat­ maq qeder mühümdür" . Daha neler, neler . . . Mene o zamanlardan bir düşünce hakim olmuşdu: Türkler tarixi ya­ ratmaqda dünyanın birinci ve evezedilmez milletidir, ancaq tarixi yaz­ maqda en sonunculardandır. Y aratdığı tarixi Türkün özünün yazmaması onun en böyük facielerinden biridir. Sözsüz ki , Türkün tarixinin işıqlan­ dırmaq bir, beş, on alimin , bilginin işi deyil, burada minlerle bilici çalış­ malı , milyonlar, milyardlar xerclenmelidir. Men o zaman qarşıma bir meqsed de qoymuşdum ki , heç olmazsa, Türk Yurdu Azerbaycanın Azıx medeniyyetinden (300 min il qabaqdan) bu günedek tarixinin tezisierini müqayiseli tarix-mentiq üsulu (metodu) esasında hazırlayım ve bilirdim ki , buna on-iyinni il vaxt serf etmek gere­ kecek. Bir qeder geriye qayıdıb demek isteyirem ki , 1 96 1 -62-ci illerde S .M . Kirov adına Azerbaycan Dövlet Univ�rsitetinin (indi Memmed Emin Resulzade adına-Tanrımıza çox şükür-Bakı Dövlet Universiteti) Sonuncu kurslarında oxuyarken , tarix elminin meni özüne çekdiyini gör­ müşdüm . Azerbaycan tarixinden bize ders deyen , indi rehmetlik, Şamil bey Memmedbeylinin tariximizi sevgi ile öyretmesi de bunda az rol oy­ namamışdı . Onun "Bu şahların , xanların hamısı bişeref (bu sözü tez-tez, xüsusi vurğu ile deyerdi) olmuş , veteni, xalqı düşünmemişler. Bunların içerisinde iki qeyretli kişi (er, igid me'nasında) olub; biri Şemseddin El­ degiz (Eldenize Eldegiz deyirdi) , ikincisi Şah İsmayıl Xetai. Her ikisi Azerbaycanı birleşdirib " sözleri hele de yadımdadır. Rehmet sene, min rehmet ustad ! Gerçek erliyin , kişiliyin nede olduğunu bize anlatdın ve bunu bütün telebelerine her yerde açıq dedin , döne-döne dedin ! 1 963-64-cü illerde Misirde tercümeçi işledim . Ehalinin en kasıb te­ beqelerinden tutmuş dövlet başçılarınadek hamısının qapıları hekimler ve tercümeçilerio üzüne açıq idi . Tercümeçi bir növ te'cili yardımçı idi . Tekce gündüzün deyil , gecenin de istenilen vaxtı sovet hekimine müracİ­ et edilirdi , tercümeçi de onunla olmalı idi . İslam dinine göre hekim meh­ rem sayılır, ye'ni qadınlar kişi hekimden çekinmemeli , özlerinin xeste beden üzvlerini onlara göstermelidirler. Daha doğrusu, xesteliyi öyrenib müalice etmekde hekime heç bir gadağa yoxdur. Bu hüquq tercümeçiye 1 83


de şamil edilirdi . Gene tercümeçini hamı öz qardaşı , ya da övladı sayırdı . Ona göre de , hem de müselman olduğuma göre , mene xüsusi hörmet ve çox yaxşı münasibet var idi . Alimi , müellimi , mühendisi , fehlesi , kendli­ si, idare müdiri , naziri , generalı menimle çox semimi davranır, tez-tez men e göre sovet mütexessislerini qonaq çağırır, herterefi i el mi, siyasi, medeni meişet, söhbet ve mübahiseler meclisleri teşkil edirdiler. Bu yı­ ğıncaqlardan çox şey öyrendim . Tarixi ve siyaseti öyrenmeyim üçün çox yaxşı demek olmasa da, yaxşı bir şeraite düşmüşdüm. Önce qısaca deyim ki , Misirde düşdüyüm siyasi mühit menim o vaxtkı heyatım üçün çox önemli ve elverişli idi , mene çox şey öyretdi . Bu haqda ne vaxtsa yazıb-yazmayacağıını bilmirem. Öteri de olsa, deyim ki . o zaman Sovet İttifaqı , ABŞ , Almaniya ve haliyanın mövqeleri burada bir-birine qarşı girişmiş , keşfiyyatlar arasında emelli-başlı çaxnaşma, vu­ ruşma gedirdi. Yunanlar ve ermeniler de hem Sovetlere , hem de ameri­ kanlara xidmet etmekden ötrü deriden- qabıqdan çıxırdılar. Keşfiyyatda . bele demek mümkünse , "qara işleri " onlara gördürürdüler. Ermeniterin bir bölümü teşviq ve tebliğatta Sovet İttifaqına, başqa bir bölümü de Arnerikaya aparılırdı . Ruslar, yunanlar, ermeniler, üç-dörd adamı çıxmaq­ la Nasirin hakimiyyetde olan bütün komandası Türkiyeye qarşı ve Türk­ lerin Misirdeki tarixi nüfuzunu silmek uğrunda en alçaq ve böhtançı tebli­ ğatdan yararlanırdılar. Ne ise , siyaset haqqında ne vaxtsa, belke ! Tarix haqqında:

Misirde qeribliyim mene ağır olsa da, dünya tarixine ve edebiyyatına aid istediyim kitabı heç bir zorluq çekmeden tapa bilmeyim bir xoşbext­ lik idi . Lenin , Xruşşov, Hitler, Mussolini, Çerçil , Ruzvelt, De Qoll , Sta­ lin , Mao, Franko ve başqa siyaset adamları , Otto Skotsenni, Laurens . Kebbels , Rixard Zorqe , hetta Kollantay kimi keşfiyyatçılar haqda müxte­ lif sepgili eserler küçelerde açıq satışda idi . Sovet İttifaqında öyrenilmesi mümkün olmayan heqiqetleri , gerçekleri Misirde öyrenmek fürseti tapdı­ ğırndan sevinç duyurdum. Bir defe bizim grupla beraber bir neçe qrupun rehberi , traktör üzre mühendis , Qrajdankin tamiliyalı rus menim elimde olan iki kitaba baxıb, "bunlar nedir oxuyursan?"- deye sordu . Dedim: Biri Mikoyan haqdadır. - Ne yazıblar? - Mikoyan uşaqlığında keşiş olmaq isteyirmiş, dini mektebde oxuyurmu ş , exlaqsızlığına göre mektebden qovublar. . . 26-ları da o satıb . . . 1 84


Orajdankini sankı ildırım vurdu: - Sen ne edirsen? Bele kitabiarı oxuma, onlara da inanma. Mikoyan bunu bilse, bizi Sibire gönderer. Bes o birisi nedir? - Hitlerin "Menim mübarizem" . Qrajdankinin sifeti meyit sifetine döndü: - Sen ne edirsen? Oxumağa kitab tapmırsan? Sen heç, cehenneme (çortu), mene deyecekler sen hara baxırdın . Bunları yığışdır. Her gün Mi­ sirde çıxan esas qezetleri oxu , bizim mütexessisleri ve onların arvadlarını bir saat me'lumatlandır. Arada men özüm de gelib qulaq asaram. Ele de oldu. Gündelik qezetleri ( "El-Ehram" , "El-Yavm" , "Heyat" , "Rozel-Yusif'' kimi qezet ve topluları) oxuyub bir saat-saat yarım infor­ masiya verirdim. Sovet hökümetinin eleyhine olan meqaleleri de onlara çatdırırdım, bir az da etraflı . Ruslar Sovetlerin ziddine olan me'lumatlara qulaq asanda misirlileri , erebleri söyürdüler: "Eclaflar, hele bize dost da deyirler. Bunlara inanmaq olar? İngilisler yaxşı eleyib bunları qırırmışlar. Murdar adamdırlar. "İnşallah"dan başqa bir söz bilmirler" , daha neler, neler . . . Aşağı-yuxarı üç ay bele davam etdi . Ruslar başa düşdüler ki , menim bu işim xeyirden çok zerer getirir. Dediler daha lazım deyil . Belelikle , menim üçün mecburi olan bir işden canım qurtardı . Ne oxuyub­ oxumadığıma fikir de vermediler. Daha çox orta yüziller Yaxın ve Orta Şerq tarixine, İslam tarixine aid kitabiarı oxuyurdum , ayn-ayrı alim ve telebelerle söhbet, fikir müba­ dilesi ve mübahiselerde olurdum . Demirem ki , Ereb, İslam , Yaxın ve Orta şerq tarixini e'la öyrendim, amma çox şey öyrendim. Özümü bu sa­ hede tarix fakultesini yaxşı qurtarmış telebelerin seviyyesinde hesab edir­ dim . Bir de onu bilirdİm ki , filologiyadan tarixe keçirem . Bir gün Qahire Universitetinin tarix fakultesinin bir telebesi ile tanış olanda o sordu: Hansı ölkedensiniz? Dedim: Azerbaycandan . Dedi: He , Siz Selaheddin Eyyubinin vetinindesiniz ! Men selaheddin Eyyubi haqda az oxumamışdım. Ancaq bu sözü teze eşidirdİm ve bir qeder de çaşdım. Sordum: Hardan bilirsiniz? 1 85


Dedi: Sabah men Size getirerem. Getirdi de . Eni , indi deqiq deye bilmerem, 25-30 sm., boyu 40-50 sm., olan ayrıca bir buraxılış idi . Rengli şekillerle görkemli şexsler seri­ yasından , Ensklopedik neşr, üzerinde Selaheddinin cengaver geyiminde şekli var idi. Avropada SaZadin adı ile tanınan , tekce Qüdsde deyil , bütün Felestin ve Suriyada selibçileri darmadağın edib bu yerleri onlardan te­ mizleyen , Almaniya imperatoru , İngiltere ve Fransa krallarının başçılığı altında başlanan üçüncü selib yürüşüne ( 1 1 89-92) qarşı birleşmiş müsel­ man qoşunlarının başında duraraq , selibçilerin baş komandam bütün Av­ ropanın qürur duyduğu İngiltere kralı, Aslan ürekli Riçardı ( 1 1 57 - 1 1 99) Ekke qalasında dize çökdürerek esir olan , bütün A vropanın "qezebine gelmiş" ve hetta Aligeri Dantenin "İlahi Komediya" eserinde cehennem­ de tesvir edilen , Misirde Eyyubiler sülalesinin hakimiyyet esasını ı ı 77-ci ilde qoymuş yenilmez komandan ve sultan Selaheddin ( 1 1 38- ı ı 93). Tarixçi telebenin mene verdiyi ayrıca buraxılışda menim üçün yeni olan bu idi: Sultan Selaheddinden sormuşlar: - Deyirler ki , Siz kürdsünüz. Bu doğrudurmu? Sultan : - Xeyir! Biz Azerbaycandanıq. Emim Şirkuh deyirdi ki , biz ez-Zib (erebce Qurd) tayfasındanıq. Doğrudan-doğruya, o zaman buna oxuyanda meni çox heyecana ge­ tirmişdi. Bir şeye heyifsinirdim ki , tarix qaynağı gösterilmemişdi . Sonra­ lar B akıda aspiranturada oxuyanda ve Universitetde ders deyende de Se­ laheddin haqqında axtarışlarımı davam etdirdim ve axtardığımı tapdım; araşdırıcıların en doğru saydığı qaynaqların birinde- tanınmış , görkemli alim İbn " Görkemli adamların ölüm tarixi (Vefayat el-Ayan) eserinde . İbn yazır: " Şirkuh demişdir ki , bizim nesebimiz (soy kökümüz) Gök Bori (Göy Qurd)-dir ! Selaheddinin babası Eyyub Azerbaycanda-Urmiya, Xoy , Divin (İre­ van yaxınlığında qedim Azerbaycan şeheri olub) , Zengezur ve İrevan (Revan) boylarında , Kerkük boylarında, Naxçıvanda, Göyçede geniş ya­ yılmış Göy Börü , Qara Börü Boz börü tayfalarından , bir sözle Qurdlar tayfasından çıxmışdır. indi de bu adları daşıyan yer, mehelle , kend, oba, dağ , tayfa, nesilere hernin bu bölgelerde gen-bol rast gelinir. 1 86


Bu meselenin- orta çağlarda Qurd sözü ile kürd sözünün ereb elifba­ sı ile yazılışında uyğunluğundan doğan dolaşığın-başqa bir oxşarı Azer­ baycan şairi dahi Nizami Geneevi ile bağlı olmuşdur. Bu haqda Azerbay­ can edebiyyat alimleri döne-döne yazmışlar. Onların dediyini burada qeyd etmeyi gerekli sayıram . Bele ki , Nizarnİ eserlerinin birinde "menim Qurd tiynetli anam " yazmış , araşdırıcılar bunu "menim kürd esilli anam" kimi oxuyub, yanlış teqdim etmişler (orta çağda Qurd sözü ile kürd eyni şekilde yazılırdı) . İbn Xelliqan (Hallikan) hemen eserinde tarixde neheng komandan­ lardan olan , "xelifeleri yıxıb yelifeleri taxta çıxaran " , Emeviler xiiafetine son qoyan Ebu Müslim haqqında ayrıca yazmış, onun da eslen Azerbay­ candan olduğunu göstermişdi . İbn Xelliqan yazır ki, Ebu Müslim Azerbaycanda bir emirin oğlu idi . Atası ölende , anası başqa bir emire ere getmiş , hernin emir oğulluğu Ebu müslime özü te'lim , terbiye vermiş , yanında böyütmüşdü . Sonra o emiri Xorasana xidmete gönderdiler, ailesi ile birlikde getdi , Ebu Müslimi de özü ile apardı. Hemen emir Xorasanda ölende , onun vezifesine oğulluğu Ebu Müslim te'yin edildi . Ebu Müslim sonralar Xorasani nesebi ile tanın­ dı. İstekli oxucu-vetendaş , Azerbaycan gencleri , gelin ereb xiiafetinin tarixinde öteri de olsa, bir xette göz yetirek: Hz. Mehemmed peyğemberin ölümünden sonra dövleti idare edenle­ re xelef-xelife, ye'ni peyğemberin davamçısı deyirdiler, buradan da döv­ lete "xilafet" adı qoyulmuşdu . İlk dörd xelife-Ebu Bekr, Ömer, Osman ve Eli (Allah onlardan razı olsun) müselman icması-şurası terefinden seçil­ dikleri üçün onlara "Xulefau er-Raşidin-seçilmiş , beyeniimiş xelifeler­ deyirler. 66 1 -ci ilde Emeviler (Beni Umeyye) Şuraya mehel qoymadan , xiiafeti qan ve qılıncla ele keçirdiler. Onların hakimiyyeti 750-ci iledek sürdü . Bu haqsız, qeddar rejime qarşı başını qaldıranlar amansız mehv edildi , üsyanlar, çıxışlar qan deryasında boğuldu , kütlevi e'damlar sengi­ medi . Sanki bu zalım sülaleden qurtulmaq ümidsizdi . Bele bir durumda Azerbaycan TÜürkü Ebu Müslim Azerbaycan , Xorasan , Baktiriya , Xo­ rezm Türklerini başına toplayıb "hakimiyyet peyğember evine"- deye Xo­ rasanda üsyan bayrağı qaldırdı . Bir ilin içinde Türküstandan tutmuş Me­ rakeşe (Meğribe) qeder bütün ölkelerde Emeviler darmadağın edildi , onlardan yalnız bir nefer canını qurtarıb Endelüse (İspaniyaya) sığına 1 87


bildi ve orada Erneviierin hakimiyyetini sax.ladı . Peyğemberin emisi Ab­ basın oğulları (nesli) hakimiyyete geldi. 750-ci ilden Abbasiler xiiafeti yarandı . Xilafetin paytax.tı Dimeşqden (Suriyadan) Bağdada (İraqa) köçürüldü . Ona göre de, xilafete "Bağdad xila feti" de deyirler. Abbası hakim sütalesinin ikinci nümayendesi hiyle­ ger Mensur şan-şöhreti bütün· xiiafeti bürüİnüş Ebu Müslimi hecce get­ meye teşviq etdi. Ebu Müslim öz ordusundan ayrıldı , başında az bir deste dostları ve kömekçileri ile hecc ziyaretinden qayıdarken Bağdadda saraya de'vet edildi , şerefine ziyafetler verildi . Mensur Ebu Müslimi ve yoldaşla­ rını xaincesine sarayda qetle yetirdi . Tarix bu xeyaneti bağışiaya bilmezdi; IX yüzilin birinci yarısında Azerbaycan Türkü Babek bütün Azerbaycanı ayağa qaldırdı , Abbasilerin ordularını darmadağın edib onların hakimiyyetini tenezzüle uğratdı . O za­ manın tarixçileri yazırdılar ki, Babek Ebu Müslimin intiqamını alırdı . Ta­ rixde sade xalq içerisinden çıxmış üç böyük, dahi serkerde en yüksek qehremanlıq zirvesine çatmış: Spartak, Babek, Xuan Çao (IX yüzil , Çinde). İnamla deye bilerik ki , Babek bunların içerisinde daha böyük, daha cesur, daha iste'dadlı komandan idi . Abbasiler imperiyasına qarşı Azerbaycan xalqının azadlıq mübarize­ sini teşkil ve ona başçılıq eden, Azerbaycanın ve "bütün İran xalqlarının milli iftixarı" (Seid Nefisi) olan Bebek imperiyanı dize çökdürdü . Tenezzüle uğramış xilafetde yüksek herbi meqamları ele keçiren Türk serkerdeleri IX yüzilin. II yarısında Abbasilerden olan xelifeleri ya öldürür, ya Bağdad küçelerinde ağaca sarıyıb döyür, üstlerine şire töküb el-qolu bağlı güneş altda saxlayır, milçekierin onlara nece ezab verdiyine baxıb hezz alır, ya da gözlerini çıxarıb Bağdad küçelerine buraxırdılar. "Burda menem, Bağdadda kor xelife" Türk meseli ve "dilençi xelifeler" ifadesi de buradan yaranıb. Beli, tarix xey;meti bağışlamır. Abbasiler imperiyalarını itirseler de . sülale hakimiyyeti yalnız iraq erazisini ehate etse de, nominal , oyuncaq bir hakimiyyetleri sürürdü . 1258-ci ilde Azerbaycanın dahi alimi Nesreddin Tusinin mesleheti esasında (o Hülakünün baş veziri idi) Hülakü Bağdadı tutub Abbası xeli­ fesini hovuzda boğdurdu ve bununla da Bağdad xiiafetine son qoyuldu . 1 1 77-ci ilde Azerbaycan Türkü Selaheddin Misirde fatimiler xilafeti1 88


ne son qoyaraq babası Eyyubun (Eyyub Selaheddinin atası Yusitin ve emisi Şirkuhun ataları idi) adı ile öz sülalesini hakimiyyete getirdi . Bütün bunlar qehreman bir xalqın şerefli tarixinden xeber veren be'zi setrlerdir. Türk olmayan bir meşhurun sözüdür: "Türkler dövlet yıxıb, dövlet qurmaqda dünyanın en mahir ve· qabil xalqıdır" . Azerbaycan tarixinde hamımızın yaxşı tanıdığı Şemseddin Eldeniz, Mehemmed Cahan Pehlevan , Qızıl arslan , Celair Şeyx Üveys, Qaraqo­ yunlu Qara Yusif, Ayqoyunlu Uzun Hesen , Sefevilerden Şah İsmayıl Xetai , Şah Tehmasib, Şah Abbas , Efşar Nadir, Qacar Ağa Mehemmed Şah İsmayıl Xetai , Şah Tehmasib, Şah Abbas , Efşar Nadir, Qacar Ağa Mehemmed Şah ve başqaları Xorasandan Bağdada, Derbendden Ümman denizine dör-dör döyüşmüş, dövlet yıxıb dövlet qurmuş , xanedanlar ya­ ratmış , qehremanlıqlar göstermişler. Bes nece olmuşdur ki , şerefli bir xalqın- Azerbaycan xalqının şanlı qehremanlıq tarixi yazılmamışdır? Çünki onu olduğu kimi yazmağa qoy­ mamışlar . Kim?- Rus imperiyası, fars şovinizmi . Rus-Sovet imperiyası emr ederek gösterirdi: bilmelisiniz ki , şeref, şan , şöhret, qehremanlıq yal­ nız sinfi mübarizede, yalnız kendli üsyanlarında, kendli çıxışlarında, yox­ sullann qiyamındadır. Siz eger orta çağların serkerde ve hökmdarlarının insanlığından , böyüklüyünden , qehremanlığından yazsanız , demeli, feo­ dalları , feodalizmi terennüm edirsiniz, feh/e ve kendli sinfine, sosializme xeyanet edirsiniz, onların düşmenisiniz, milletçi/iye yuvarlanmısınız! Fars şovinizmi ise Moskva, Bakı , Peterburq, hetta London, Paris ve İrevan alimlerine qızıl pul xercleyerek (Pehlevilerin hakimiyyeti dövrün­ de) onlara deyirdi ki , Siz ne qeder pul , qızıl deyirsiniz, verek, sübut edin ki , ümumiyyetle, Qafqazda, Azerbaycanda ve İranda Heç bir zaman Türk olmayıb , yaşamayıb , indiki özünü Türk adlandıran ve yaxud Türk adla­ nan ehali XI-XII yüzillerde oğuzlar terefinden Türkleşdirilmiş irandilli xalqlardır. Bele bir sorğu daim meni maraqlandırmış , rahatsız etmişdir. Siz de insanlardan sorun: Axı niye ya biz özümüz özümüze Türk deyende, ya kimlerse bize Türk deyende , bir kimse ne bundan rahatsız olur, ne de qe­ zeblenir, ne de "milyardlar xerclemir" ki , bizi Türklüyümüzden ayırsın, bizi bir-birimizden ayırsın, rus ve fars şovinizminden başqa? Bizim 60-cı illerden üzü beri qarşımızda duran ümde vetendaşlıq 1 89


bu şovinizmlerin buyruğu ile durub oturan rejimiere ve insanlara qarşı elmi , ideoloji mübarize aparmaq , gücümüz, imkanımız içerisinde geniş xalq kütlelerini ayıltmaq, onların aldadılmasına imkan vermemek idi . Tutduğumuz yolun haqq olduğu bu günler özünü açıq gösterdi , bele ki , rus şovinizmi iflasa uğradı , son anlarını yaşayır, fars şovinizmi de , in­ şallah , iflasa uğrayacaq ! borcu

O zamanlar (60-70-ci iller) tez-tez bele bir sorğu ile üz-üze gelirdik: Eger Azerbaycan xalqı qehreman xalqdırsa, onun şanlı , böyük bir keçmi­ şi varsa, niye indi köledir, müstemleke xalqdır, ezab-işgenceler içerisinde yaşayır, susur, nese ede bilmir? Bu sorğu bu gün de gündelikdedir. M enim bu sorğunu eşitdiyim otuz ilden artıqdır, dost da sorur, düşmen de . Bunun birinci cavabı budur ki , sorğu düzgün qoyulmur. Azerbaycan xalqı müstemlekeçilikden , kölelikden qurtulmaq üçü n daim mübarize aparmışdır ve indi de aparır. Tekce 1 905-ci ilden 1 945-ci iledek olan 40 ili götürsek, dörd böyük inqilab etmişdir. Settarxan herekatı , Müsavat he­ rekatı , Xiyabani herekatı , Pişeveri herekatı adları ile tanınan bu xalq­ azadlıq ingilabiarı dünyanın böyük gücleri terefinden yatırılsa da, Azer­ baycan xalqı öz azadlığı uğrunda yüz minlerle , beli , bir neçe yüz min qur­ ban verse de , mübarize ezmi qırılmamış , eksine , her defe güclenmişdir. Azadlığı uğrunda bu qeder vermeyi hacaran xalq hele de susmamışsa, demek, o, me'nen ve ruhen köle deyil . İkincisi, tarixin müeyyen zaman kesiyinde her hansı bir xalqın bizim günümüze düşmesi o xalqın şanlı keçmişine ve qehremanlıq tarixine kölge sala bilmez. Ayn-ayrı zamanlarda hansı xalq bizim günümüze , biz­ den de ağır duruma düşmeyib?- Bütün dünya xalqları . Meselen , bu gün sayı 50 milyon olan Ukrayna xalqı 300 il Rus imperiyasının caynağından çırpınmış , indi-indi azad olmaqdadır. Avropanın herterefli müdafiesine baxmayaraq , polyak xalqı 45 ilden çox Rusiyanı n zülmü altında bizimle birlikde yaşadı , daha başqası, daha başqaları . . . Üçüncüsü , "be şer tarixinin , insanlıq tarixinin antipodu" (ifade menim deyil) olan Rus imperiyası yüz il (XVIII yüzilin başlanğıcından XIX yüzilin başlanğıcınadek) Azerbaycana qarşı işğalçı müharibeler apa­ randan sonra 1 803- 1 3 , 1 826-28-ci iller müharibesinde ancaq onun beşde birini işğal ede bildi . ı 8 ı 2- ı 5-ci illerde-üç ilde Rus i ya başında dünya şöhretli Napoleon Bonapart duran Fransa imperiyasını darmadağın ede1 90


rek Fransanın paytaxtı Parisin meydanlarında (Sözün esi me'nasında) te­ şexxüsle at oynatdı , ancag üst-üste götürdükde , iki merhelede on üç il Azerbaycanla müharibe apardı, Tebrize gire bilmedi . Yurdumuzun bir parçası işğal edilse de, ancag ganiçen , zalım, geddar ve bedden artıg güclü olan Rus imperiyasına garşı bu on üç illik savaşımız tarixin şanlı bir gehremanlıg dastanıdır. Dördüncüsü , e'tiraf etmeliyik ki , Rus imperiyasına gücümüz yetme­ di. Zaman-zaman galxdıg, döyüşdük, uduzdug. Bütün XIX yüzil boyu Azerbaycanı "gaçag herekatı" adı altında azadlıg üsyanları bürüdü . Bir olmadıg , uduzdug. Xalg-azadlıg ingilabiarında birleşdik , hamıdan güclü , hamıdan geddar Rus imperiyası Settarxanın başçılığı altında apardığımız xalg-demokratik ingilabımızı boğdu , Resulzade başçılığındakı "Azerbay­ can Demokratik Cumhuriyeti "mizi , Şeyx Xiyabani başçılığındakı "Aza­ distan" dövletimizi yıxdı? Kimse bize yardım etmedi , eksine , Avropada böyük gücler Rusiyaya "Türkü vur ! " dedi . Azerbaycan xalgının on beş ilde ( 1 905- 1 920) üç döne ayaglandığını gören Rusiya bu xalgla gelecekde tekbaşına (hem de böyük güclerin "he ! "-sini almagla) hacara bilmeyeceyini başa düşerek, Türk Qacarları hakimiyyetden devirib vaxtı ile Telıranda rus kazak brigadalarında xid­ met eden , rus zabit ve esgerlerine spritli içki ve tiryek satan , yeri geldikce pulsuz-parasız veren, garanlıg cinayet aleminin adamı Rzanı hakimiyyete getirdi . Rzanın vasitesi ile hakimi yyeti gesb eden fars şovinizmi Azerbaycan Türkünü mehv etmek üçün Rusiyanın en a lçaq ve rezil bir darğasına çev­

Rus ve fars şovinizmi 1 946-cı ilde Fişeverinin başçılığındakı "Azer­ baycan Demokratik Despublikası " adlı dövletimizi devirdi. Özü de ABŞ ve Böyük Eritaniyanın razılığı ile . Rusiya, ABŞ ve Böyük Britaniya Rza şahı ölkeden govsalar da, Pehlevilerin hakimiyyetini saxlamagda razılığa gelmişdiler. rildi .

Bu defe de dünyada teklendik. Ancag digget edin , iyirmi yeddi ilde ' ! 9 1 8- 1 945) üç dövlet quran xalga ne demek olar?- "Türkler dövlet gur­ ı ı ıagda . . . dünyanın en mahir ve gabil xalgıdır! " . Niye bu güne gelmişliyin beşinci cavabı: Rus imperiyası 1 84 ildir ki , yurdumuzu , elimizi bölük-bölük edib , fars şovinizmi ile el-ele vererek bizi birleşmeye goymur. Buna garşılıg 191


bir çox yurddaşımız deyir ki , biz bedbext xalqıq , geri qalmışıq , qorxağıq , el uğrunda, yurd uğrunda ölmeyi bacarmınq, " her dövlet öz xalqına uyğun olur" , axı niye bizim elimiz, yurdumuz bölük-bölükdür, hamısına özümüz teqsirkarıq, xalqımız teqsirkardır. Bu adamlara demek lazımdır ki , yaxşı , siz deyen olsun . Onda cavab verin: Rus imperiyası kimleri , hansı ölkeleri bölmeyib? Almaniyanı , Ko­ reyanı , Vyetnamı , Yemeni , Finlandiyanı , Polşanı, Rumınyanı (Moldava) , eli yeteni, gücü çatanı bölüb parçalayıb . Avropanın en cengaver xalqla­ rından olan almanlar qırx ilden çox bölünmüş vetenierine baxa-baxa qal­ dılar. Rumınlar hele qorxa-qorxa Moldova adını veten deye çekirler. Eşidin beyler, eşidin cenablar, Rusiya zeifledikce, Vyetnam birleşdi , Almaniya birleşdi , Yemen birleşdi , ölkeler, xalqlar azad oldu , bizim de bir hissemiz artıq azaddır, bir qeder de zeiflese (bu qaçılmazdır) , hamı­ mız azad olacaq ve birleşeceyik! Altıncısı , hem de indi esası: Biz suçluyuq, beli . Ancaq bir xalq ola­ raq, bir vetendaş olaraq, bizim suçumuz, bizim faciemiz nededir? I . Eli tanıyırıq, elçiliyimiz sönük, Yurdu tanıyırıq , yurdçuluğumuz sönük, Milleti tanıyırıq, milletçiliyimiz sönük. 2. Düşüncemizde zaman-zaman aldanmışıq, inanmışıq, güvenmişik, bel bağlamışıq yağı düşmen telqinlerine: senin dilin Azerbaycan dilidir, Azerbaycan iri addımlarla irelileyir, sen iranlısan , sen kommunizm qucu­ susan , sen Türk deyilsen , sen irandillisen , amerikanlar, fransızlar, ingilis­ ler, almanlar imperialistdirler, senin düşmenindirler, Amerika böyük şey­ tandır, Türkiye düşmendir, fars dili şekerdir, fars dili cennet dilidir, iraql a müharibede ölenler behişte gedecekler, Rusiya d a böyük şeytandır, Rusi­ ya bizim dostumuzdur (eziz oxucu, vetendaş , bir az sebr et, burda bir mentiqe bax: bir sıra xalqlara imam kimi zorla qebul etdirilen Xomeyni bir vaxt e'lan etdi ki , dünyada iki böyük şeytan var: Amerika ve Rusiya . Sonralar Telıran rejimi bildirdi ve indi de bildirir ki , Rusiya bizim dostu­ muzdur. Berekallah , fars şovinistleri , bele çıxır ki , böyük şeytanlardan bi­ rinin dostusunuz. Bes biz deyende niye acığınız gelir? Bağışla, fars şovi­ nizmi , öz aranızda yeqin ki , Rusiya böyük şeytan, sen de kiçik şeytansan . Çox çekmez, her ikiniz bir bismillaha, o söz ! ) , Azerbaycanın böyükleri sionistlere xidmet edir, Amerikanın agentleridir, Xalq Cebhesi dinsizdir (yalançıya Allah le'net elesin ! ) , biz (ye'ni Tehran) Arnerikaya gösterece1 92


yik (pah , atonan , soruşmazlar ki , neyi , ya da ne ile? ! ) , sovet dövrü yaxşı idi , ruslar gelecek, çörek bir manat olacaq , aydan ezan sesi gelir, filan falçı bele deyib , ele deyib . . . Bir sözle, düşmen sözüne inanmaq, fitnesine uymaq, kenardan (dışdan) gelen sese tez alude olmaq ! 3 . Haqqı , gerçekiiyi zamanında duyub görmemek , ya da çox gee bi l ,• rnek. Ona göre de , bizim haqqımızda qonşularımız bele demişler: " Tur kün (bir sıra xalqlarda-müselmanın) sonku (sonuncu) ağlı mende (bizde) olaydı! " . ..

4. Bir xalq, y a da bir millet kimi , bölünüb ya,- tam sağda, y a tam solda duraraq "altun orta"ya gelmernek istememeyimiz. 5. Düşmenlerin bize qarşı yürütdüyü "ayır, buyur" siyasetine ya bile­ rekden , ya da bilmeyerekden xidmet etdiyimiz. Daha neler, neler . . . Bu gösterilen maddeler içerisinde altıncısı, daha doğrusu , hem de so­ nuncusu- öz suçumuz haqda çox düşünmeli , aramsız müzakire ve götür­ qoy etmeli , bir xalq kimi öz nöqsan, kesr, teqsir, günah, çatışmamazlıq, sehv ve suçumuzu tapmalı, görmeli, bütün gücümüzle aradan qaldırmalı , bütün gücümüzü bir yere toplayıb yurdumuza-Bütöv Azerbaycana sahib çıxmalıyıq: SAHİBSİZ OLAN MEMLEKETiN BATMASI HAQDIR , SEN SAHİB OLURSAN , BU YETEN BATMA Y ACAQDIR ! Son setri men bele deyirdim: SEN SAHİB OLURSANSA , YETEN BATMAYACAQDIR ! Bu bölmede danışdığım meselelere indiki zamandan baxaraq , ara­ sıra yeni fikirler elave etsem de , onun esa� ana xettinde 60-70-ci illerde söylediyim fikirler, tezisler durur.' Özü de bu fikirler tekce menim düşün­ cemin mehsulu deyildi , bunların çoxu o zamaokı genclerin , telebelerin , yurdsever müellim, alim, yazıçı , şair ve aydınların arasında çayxanalar­ dan tutmuş , universitet, institut ve mekteblerde, Elmler Akademiyasında geden söhbetlerde , yığıncaq ve mübahiselerde ortaya çıxmışdı . Bu söhbet ve mübahiseler o qeder "böyümüşdü" ki , Moskva ve Leninqradda (Peter­ burqda) tez-tez bizden soruşurdular: "Deyirler ki , sizde de milletçilik, an­ tisovetizm baş qaldırıb?" . "Azerbaycanın birleşdirilmesi üzerinde düşünceler" adlı yazıının 1 93


ikinci bölmesi "Biz materialist deyilik. Azerbaycanın dil , tarix , medeniy­ yet el ve yurd biriiyi " adlanırdı . Bu bölmenin başlanğıcından sorğu qoyulurdu: Yurd- Yeten bölünüb­ mü? idealist cavab: Yox ! Materialist cavab: He ! Yox , niye? Ona göre ki , Yurd-Yeten anlayışı sadece bir torpaq par­ çası, bir erazi anlayışına gelmez. Yurd-Yeten anlayışı maddiden çox, me'nevi , ruhi anlayışdır. İlk önce insana ele gelir ki, eger onun düşünce­ sinde canlandırdığı Yurdu , ölkesi hansısa dövletler terefinden kağız üze­ rinde atılan imzalada bölünüb ve bu fiziki , inzibati hisseler, eraziler arası­ na" demir perde " çekilibse, demeli , her ne varsa qurtarıb , Yurd bölünüb. Bizse deyirdik ve deyirik: Yurd me'nevi, ruhi anlayışdır. Me'neviyyat, ruh maddi deyil , onu bölmek mümkün deyil . İmperiyaların, dövletlerin hökmü ile Yeten yaratmaq olmaz. Rusiyada-Sovetler Biriiyinde bir malını oxunurdu: Hardan başlanır Yeten? Bizim bir sıra xestehal materia­ list me'murlar buna cavab deyirdiler, daha doğrusu , bağırırdılar ki , Yeten Arazdan başlayan Sovet İttifaqıdır! Ya da ki, bizim vetenimiz Böyük So­ vetler İttifaqıdır ! Daha neler, neler. . . Körpesinden tutmuş qocasınadek bütün xalq ise Semed Yurğunun şe'rini deyirdi: El bilir ki , sen meni m sen , Yurdum, yuvam , meskenimsen , Anam , doğma Yetenimsen ! Ayrılarını könül candan? Azerbaycan , Azerbaycan ! Men bir uşaq, sen bir ana, Odur ki , bağlıyam sana. Hankı semte, hankı yana Hey uçsam da, yuvam sensen , Elim , günüm, obam sensen ! Ele hemen 60-70 -ci illerde bu sese yeni bir güclü ses qovuşdu, Şeh­ riyarın sesi: Könlüm quşu qanad çalmaz sensiz bir an , Azerbaycan . Xoş günlerin getmir müdarn xeyalımdan , Azerbaycan .

1 94


Senden uzaq düşsem de men , eşqin ile yaşayıram , Yaralanmış gelbirn kimi , qelbi viran , Azerbaycan . Bütün dünya bilir senin qüdretinle , dövletinle Abad olub, azad olub mülki-İran , Azerbaycan . Bistuni-inqilabda Şirin-veten üçün Perhad Külüng vurmuş öz başına, zaman-zaman , Azerbaycan . Yeten eşqi mektebinde can vermeyi öyrenmişik, Ustadımız deyib "heçdir vetensiz can " , Azerbaycan . Qurtarmaqçün zalimlerin elinden Rey şümşadını Öz şümşadın başdan-başa olub al qan , Azerbaycan . Yereb , nedir bir bu qeder ürekleri qan etmeyin , Qolubağlı qalacaqdır ne vaxtacan Azerbaycan? ! İgidlerin İran üçün şehid olub, evezinde Derd almısan , qam alınısan sen İrandan , Azerbaycan . Övladların ne vaxtadek terki-veten olacaqdır? El-ele ver, üsyan ele, oyan , oyan , Azerbaycan . Besdir feraq adlarından kül elendi başımıza, Dur ayağa! Ya azad ol , ya tamam yan , Azerbaycan ! Şehriyarın üreyi de seninki tek yaralıdır, Azadlıqdır mene melhem , sene derman , Azerbaycan ! Şehriyarın "Heyderbabaya Salam " ı Bütöv Azerbaycan Yurdunun ebed i bir Türküsüdür. "Bir göreydim ayrılığı kim saldı , Ölkemizde kim qırıldı , kim qaldı ." Bu bölmede ruhumuzun, duyğumuzun me'nevi, poetik qaynaqların­ dan , el , yurd sevgisini terennüm eden eserlerden parçalar toplamış , onla­ rın me'na ve mahiyyetini açıqlamağa çalışmışdım; meselen : 1 95


Axma, Araz, dayan , Araz, İnsaf eyle bize bir az, Bir üreyi iki yere Cellad kimi bölmek olmaz ! Biz bu şe'ri desek de, hem de gösterirdik ki , şair bunu mecazi me'nada deyib. Arazın ne günahı var, onu niye qarğıyırıq? Araz günahkar deyil , rejimler, dövletler cinayet töretmiş tarixe qarşı edaletsizlik etmiş­ ler. Tarix bu edelatesizliyi yerde qoymayacaq. "Zülm ile abad edilen qu­ ruluşlar, edl ile herbad olacaqdır" . Tarix edaleti Azerbaycan xalqının öz eli ile berpa edecekdir. Bu seçmeler arasında S . Rüstemin "Tebrizim" şe'ri , B . Vahabzade­ nin "Gülüstan " poeması , X . Rzanın "İki sahil" ve başqa şe'rleri , C . Mem­ medquluzadenin "Azerbaycan" , "Millet" ve başqa meqaleleri , "Anamın kitabı" dramından iqtibaslar, M. S . Ordubadinin "Qılınc ve Qelem" , " Du­ manlı Tebriz" romanlarından , Makulu Penahinin "Tebriz geceleri" eserin­ den ve " Settarxan " romanından , onlarla nezm ve nesr eserlerinden milli ruhumuzun ve milli ruhumuzda daşıdığımız Yurdun Bütövlüyünün qay­ naqlarına aid seçme parçalar yer almışdı . Yaxın ve Orta Şerqin , o cümleden özümün keçmişine bir az göz ye­ tirsek, Yurd-Veten anlayışının çalarları düşüncemizde canlanar. Hezreti Mehemmed peyğember demişdir: "V eten sevgisi imandandır " , ye'ni Veten sevgisi özü bir imandır. IX yüzil ereb dalıisi Cahiz yazır: "Yeten sevgisi bütün insanlan ve bütün ölkeleri çuğlayan bir xüsusiyyet olmaqla yanaşı , aralarındaki bera­ berlik, uyğunluq , görkem oxşarlığı ve bedendeki terkibin eyni olmasına bamayaraq , Türklerde başqa xalqlardan daha artıq , daha derindir" . Uzaq keçmişimizden gelen bir Azerbaycan hikmetinde deyilir: "Ve­ tene geldim , İmana geldim" . Beli , İman-İnane insanı şereflendiren en ali me'nevi , ruhi varlıqdır. Yurdunu-Vetenini itiren ondan mehrum olur. Yene de beli, bizim xalq materialist (maddiçi) deyil , Yurd onun üçün maddi deyil , me'nevidir. Daha gedim bir hayatımız: Burda yolum oldu ten , V armı bu yoldan öten? Bu dünyada en eziz Bir Anadır, bir Veten ! 1 96


Budur bizim milletin duyğusu , zehniyyeti , ruhu . Biz Türklerde Yurd-Yeten duyğusunun ne ve nece olduğunu görmek, bilmek isteyen edebiyyatımızda, atalar sözlerimizde , zerbi ,mesellerimizdeki "geriblik" mövzusuna, motivine baxsın . Bir filolog kimi, özümün tanış olduğum ereb , fers ve rus edebiyyatında, başga mütexessis filologlardan sorub al­ dığım cavaba göre , alman , fransız ve ingilis edebiyyatında geriblik möv­ zusunun motivi çox zeifdir. Türk edebiyyatında ise geriblik , ayrıca olarag da ağız edebiyyatında (şifahı xalg yaradıcılığında) esas motivlerden biri­ dir. Behs etdiyim illerde bir sıra filologlanmızdan xahiş etdim ki, edebiy­ yatımızda bu mövzunu araşdırıb yazsınlar. Söz verdiler, yerine yetirmedi­ ler. Qeriblik bir sıra sebeblerden baş verir. O sebebleri burada açıglamağa vaxtım yoxdur. Ancag onu deyim ki, geribin en böyük sevgisi Yetenedir. Düzdür, gerib anası , ailesi , dost-tanışı üçün de danxır, kederlenir. Amma bunların hamısı bir toplum halında Yetende çuğlaşır, Yeten hem özüne çekir, hem de bu insanlara olan dl.\)'ğu ve sevgini özünde birleşdirir. Biz Türklerin bütün arzu, istek, keder, hesret, sevine ve gürorunu özünde toplayan Yeten-Bütöv Azerbaycanımız, şanlı, şerefli cennet Yur­ dumuzdur! Qürbetde gerib şad ola bilmez: "gerib öldüm, bidad öldüm, dad öldüm ! " . Aşıg Qerib dastanı da ruhumuıda olan gerib lik duyğusundan yaranıb . Belli olduğu kimi , İmam Rza milliyyetce erebdir. Ereb edebiyya­ tında ve tarixinde , İslam tarixinde onun haggında behs edilir, onun gerib­ liyinden bir söz bele deyilmir. Ancag Azerbaycan Türkleri ona "gerib ler geribi İmam Rza" deyerek ağlamış , mersiyeler goymuş , bu ağı ve mersi­ yeleri geriblik niskili, geriblik hesreti üzerinde köklemişler. Qeriblik, gerib dedikde , yada saldıgda bes niye bizim xalgda çılğın bir keder, gem yaradan duyğusallıg baş galdınr? Bu ulu duyğu bizim xalgda Yurd-Yeten sevgisinden yaranmış , zaman-zaman , nesl-nesl ganı­ mıza hopmuşdur. Türkler geder geriblikden ah-feğan eden millet yoxdur. Bu ah-feğan Yeten sevgisinden doğur: Bu dağlar ulu dağlar, Çeşmeli, sulu dağlar, Burda bir gerib ölüb, Göy kişner, bulud ağlar. 1 97


Eşidin ağalar, eşidin cenablar, eşidin xanımlar ve beyler, I 90 ilden artıqdır ki, dünyanın qaniçen dövletleri , quduz insanları Azerbaycan Tür­ künün qanına susamış, qırdıqlarını qırmış , yüz minleri zindanlarda çürüt­ müş , milyonları Yurdundan , evinden-obasından didergin salmışdır. Yağı­ ların barbar siyaseti neticesinde milyonlada Türk "öz Yurdunda qeribden seçilmemiş" , Yurdunun bir yerinden başqa yerine getmeye ixtiyarı olma­ mış , Bütöv Azerbaycan hesreti ile bir qerib kimi dünyadan hesretle , derd­ le , ahu-zar ile köçmüşdür. Min acı heyifler, min yazıqlar olsun ki , bu gün de beledir. Ey zalımlar, bu ahu-nale, bu ahu-zar, bu göylere yükselen , VetenYurd sevgisinden doğan iniltileri yerde qalmaz: İç , iç ne qeder ister isen qanımı , zalım, Bir gün görerem qanını sehbalar içinde ! (Mehemmed Hadi) Yurd-Yeten , El-Millet sevgisi Türk edebiyyatında XIX yüzilin ikinci yarısında daha yeni bir oyanışla terennüm edilmeye başlamış , Namiq Karnal ve Tofiq Pikret buna böyük tekan vermişler; Yurd ve El haqqında­ kı eserlerinde, şe'rlerinde her addımda qürurla damşan N .Kamal ayrıca "Vatan " (Yeten) adlı meqale yazmış , orada Yeten nedir, insanlar niye ve­ tenlerini sevider, onun me'na ve mahiyyeti nededir sorğularına bir şair, bir filosof kimi cavab vermişdir. Megalenin bir yerinde N . Karnal yazır: "İnsan vetenini sevir. Çünki , Yeten bir qalibin qılıncı ve ya bir katibin qe­ lemi ile cızılan name'lum xetlerden ibaret deyil . Veten millet, azadlıq , menfeet, qardaşlıq, qarşılıqlı yaşamaq , hakimiyyet, ecdada hörmet, aileye mehebbet, genelik xatiresi kimi bir çox ülvi hissierin biraraya gelmesin­ den h asil olmuş müqeddes birfikirdir ". Beli , Yeten müqeddes bir fikirdir, ideyadır, imandır. Yeten haqqı Tan n haqqıdır. XX yüzilin başlanğıcında Yurd-Ve ten Abbas Sehhetin "V eten " şe'rinde bele seslendi: Vetenim verdi mene nanü-nemek, Veteni , mence, unutmaq ne demek?!

1 98


Veten-ecdadımızın medfenidir, Veten-övladımızın meskenidir. V etenin sevmeyen insan olmaz; Olsa, ol şexsde vicdan olmaz. Ele bu çağlarda Tofiq Fikretin "Millet şerqisi'1 bütün Anadolu ve Azerbaycancia diller ezberine çevrilmişdi: Zülmün topu var , güllesi var, qel'si varsa , Haqqın da bükülmez qolu, dönmez üzü vardır. Göz yumma güneşden, ne qeder nuru qararsa, Sönmez ebedi , her gecenin gündüzü vardır. Millet yoludur, Haqq yoludur tutduğumuz yol , Ey Haqq , yaşa, ey sevgili millet, yaşa, var ol ! 1 905-ci ilde gene Yapon dövleti kimsenin gözlemediyi bir halda qar­ tımış Rus imperiyasını Port-artur qala-limanında darmadağın ederek dize çökdürmüşdür. Azerbaycanın qeddar düşmeni olan bu imperiyanın çaş­ baş qalması neticesinde Azerbaycanın her yerinde milli ruh baş qaldır­ mış , bir milli intibah başlamışdı . Settarxanın başçılığı altında Tebrizde in­ qilab başlamışdı . 1 907 - 1 908-ci illerde inqilab, daha doğrusu , Azerbaycan xalq herekatı yüksek zirveye çatdı . Milli şairimiz Mirze Elekber Sabir "Settarxan" şe'rinde vecd ile yazırdı: Ta ki , millet mecmein Telıranda viran etdiler, Türkler Settarxan ile ehdü-peyman etdiler, Zülmi-istibdade qarşı nifret e'lan etdiler, Millete , milliyyete can neqdi qurban etdiler, Ayeyi- "zibhi-ezim" itlaqı ol qurbanedir, Aferinim himmeti-valayi-Settar xanedir. Heq mededkar oldu Azerbaycan etrakına (Türklerine) , Ali-Qacarın protest etdiler Zöhhakına, Ol şehidanın selam olsun revani-pakına Kim, tökülmüş qanları Tebrizü-Tehran xakına, Onların cennet deyildir menzili , aya nedir? ! Aferinim himmeti-valayi-Settar xanedir. 1 99


Aferin , tebriziyan , etdiz eceb ehde vefa ! Dostu düşmen el çalıb eyler size sed merheba! Çox yaşa, dövletli Settar xan efendim, çox yaşa! Cenneti-e'lade peyğember Size eyler düa, Çü n bu xidmetler bütün islamedir, insanedir. Aferinim himmeti-valayi-Settar xanedir! 1 8 beytlik bu şe'rin , göründüyü kimi , 9 beyti buraya köçürülmüşdür. Bütün tarixçiler Tebriz inqilabında Sabir şe'rinin evezsiz rol oynadığını yazırlar. Bir daha vurğulamaq isteyirem ki, Azerbaycan Türkleri heç bir zaman ruhen , me'nen ayrı olmayıb, Bütöv Yeten düşüncesi heç vaxt yad­ dan çıxmayıb, deyişikliye uğramayıbdır. Tebriz inqilabında bütün xalqımız birge addım atmağa başlamışdı , Telıranın xeyaneti , Rusiyanın herbi qüdreti imkan vermedi. Birinci cahan herbinin sonlarına yaxın rus imperiyası ikinci defe dize çökdü, 1 9 1 7-ci ilin fevralında Rusiyada burjua inqilabı , oktyabrında bolşevik inqilabı baş verdi . Asiyanın jandarını Rusiyanın ağır duruma düşdüyünü gören Asiya xalqları milli-azadlıq ve demokratiya uğrunda mübarizeye başladılar. Lenin ve onun fikirlerini davam etdiren sovet tarixçileri Asiya xalqlarının bu oyanışını oktyabr inqilabı ile bağlayırdılar. Esiinde ise bu, "jandar­ rnın" ölümü ile bağlı idi . Azerbaycanda da yene günün en vacib meselesi kimi Yurd ve El biriiyi (Yeten ve Millet birliyi) problemi qarşıda durdu . Oktyabr-noyabr aylarında Rusiya iç ziddiyyetlerde çaxnaşanda, milli edi­ bimiz Mirze Celil "Azerbaycan " adlı meqalesinde (27 noyabr, 1 9 1 7 . "Molla Nesreddin " dergisi : No 24) Rusiyanı "qedim Rusiya hökümeti " adlandırdı. Bu günle hesabiayanda 80 il bundan qabaq yazılmış bu meqa­ le bu günedek öz çağdaşlığını saxlamaqdadır, çünki Yurd ve El biriiyimiz siyasi ve inzibati baxımdan hell edilmemiş ve öz hellini gözleyir. Meqa­ lenin tarixi ve bu günkü ehemmiyyetinin böyük deyerini göz önüne ala­ raq, onu bütövlükle oxuculara, insanlarımıza teqdim etmeyi qaçılmaz sa­ yıram ve xahiş edirem bu meqaleni aramla, cümle-cümle, söz-söz oxuyub düşünün ! Celil Memmedquluzade: 200


AZERBAYCAN Ax , unudulmuş Yeten , ax yazıq Yeten ! Dünyalar titredi , alemler mayallaq aş dı , fe I ekler bir-birine qarışdı , milletler yuxudan oyanıb gözlerini açdılar ve perakende düşmüş qardaşla­ rını tapıb , dağılmış evlerini bina etmeye üz qoydular. Bes sen hardasan , ay biçare Yeten? ! Dünya ve alem deyişildi , me'nalar özge te'bir exz eledi, ye'ni bizim dilce söylesek, o şeyler ki , esl me'nalarını itirmişdi , qayıdıb esiini tapdı , inna Iiliahi ve inna ileyhi raciun; amma buna hamı qail oldu ki, Yeten, V eten , V eten , dil , dil , dil , millet , millet, millet ! . . . Dexi bu dairelerden kenar beni-nov'i-beşer üçün nicat yolu yoxdur. Bununla beraber, ye'ni "bacüvude inki" her söz danışıldı , her mede­ be el vuruldu , hamı pehlivanlarımız öz hünerlerini çıxartdılar meydana ve lakin bununla beraber bu qeder var ki , birce lazımlı söz ki , menim zende­ yi-zehlemi aparır-haman söz Azerbaycan Vetenimin üstündedir. Be'zi vaxt otururarn ve papağımı qabağıma qoyub fikre gedirem, xeyalata cumaram , özümden soruşuram ki: - Menim anam kimdir? Öz-özüme de cavab verirem ki: - M enim anam rehmetlik Zöhrebanu bacı idi . - Dilim ne dilidir? - Azerbaycan dilidir . - Ye'ni vetenim haradır? - Azerbaycan vilayetidir. - Demek, çünki dilimin adı Türk-Azerbaycan dilidir, bele me'lum olur ki , vetenim de Azerbaycan vilayetidir. - Haradır Azerbaycan? - Azerbaycanın çox hissesi İrandadır ki , merkezi ibaret olsun Tebriz şeherinden ; qalan hisseleri de Gilandan tutub qedim Rusiya hökümeti ile Osmanlı hökümeti daxilindedir ki , bizim Qafqazın böyük parçası ile Os­ manlı Kürdüstanından ve Bayazidden ibaret olsun. 20 1


Bilirsiniz bu söhbet haradan yadıma düşdü? Bu söhbet oradan yadı­ ma düşdü ki , keçen hefte Tiflisde müselmanların milli komitesinde bir meseleye baxılırdı ki , aya bizim bu meclisde ne dil ile gerek müzakire olunsun . Biri dedi rusca, biri dedi osmanlıca, biri dedi ermenice . Axırda bele qerar qoyuldu ki , Türk dili müellimlerinin ve müellimelerinin çoxu­ su Türkce danışmağı yaxşı bacarmır, bu sebebden bunlara izn verilsin ki , rusca danışsınlar. O ki , qaldı rus darülfünununu oxuyub başa çıxan be'zi üzvler-bunlara da izn verildi ki , rusca danışsınlar ve heqiqetde men ki , gedib sümük sındırıb , iller ile kafirler içinde elimi murdar professorlara vere-vere elm oxumuşam, insafdırmı ki , bugünkü günde de oxuduğum elmi gizledim ve rusca danışmayım? Herçend meclisde oturan esnaflar ve hetta axundlar rusca danışılan metlebleri başa düşmürdüler, -cehenneme düşmürdüler, qora düşmürdüler? O ki , qaldı Bakı qurultaylarında olan seliqe , - bu barede yaxşısı budur ki , heç danışmayım . Onsuz da düşmenimiz çoxdur, xeberdar olar ve gelib baxıb ve qurultayımızda olan nezmü nizarnı görüb bize göz vu­ rarlar; çünki nedense bizim bedxahların hamısı bednezerdir. * * *

Ax, göze! Azerbaycan vetenim ! Harada qalmışsan? . . . Ay torpaq çö­ reyi yeyen tebrizli qardaşlarım, ay keçepapaq xoylu , meşginli , serablı , goruslu ve moruslu qardaşlarım , ay bitli marağalı , merendli , gülüstanlı quli-biyaban vetendaşlarım, ey erdebilli, xalxallı beraderlerim ! Gelin , gelin , gelin mene bir yol gösterin ! V allah ağlım çaşıb ! Axı dünya ve alem deyişildi , her bir şey qayıdıb öz esiini tapdı, her -metlebe el vuruldu , gelin biz de bir defe oturaq ve keçe papaqlarımızı ortalığa qoyub bir fikirleşek haradır bizim Vetenimiz?! Gelin , gelin , ey unudulmuş Vetenin cırıq-mırıq qardaşları ! Gelin görek beşikde yad milletierin südünü emmiş , Vetenimizden yadırğamış ve milletimizin ruhundan xebersiz bir para millet başçılarımız size ne gün ağlayacağlar? ! Niye sakitsiniz, ey menim lüt-üryan Yeten qardaşlarım? ! * * *

Rehmet sene Mirze Celil , min rehmet ! Bu gün de milyonlada Azer­ baycan Türkü sen dediyini deyir: "Ax , göze! Azerbaycan Vetenim , hara­ da qalmısan ! ? " . Ancaq sen rahat uyu. Artıq millet, el oyanmış , rus impe202


ri yası dize çökmüş , fars şovinizmi yetim qalmış , Bütöv , Azad Azerbay­ can uğrunda xalq-azadlıq herekatı başlamışdır. Azerbaycan bütövleşecek , o zaman Sizin kimi bütün ulularımızı ziyaret edecek, Sizlere müjde geti­ receyik! indi de Celil Memmedquluzadenin "Millet" megalesinin bir parçası­ na diqqet edek:

MİLLET "Millet" lefzi İranda yoxdur. Ne qeder ki, qamuslar vereqledim , ne qeder ki , camaat içinde dolandım, - "millet" sözünü ne eşitdim , ne de bir kitabda gördüm. O yerde ki , lüğet kitabında gerek yazılaydı "millet" , orada " millet" evezine yazılıb: "şexs" . O yerde ki , söz düşende gerek millet sözü danışı­ la- orada "eşxas" lefzi iste'mal olunur. Ve mehz bu sebebdendir ki , bizlerde millet qurğuları şexsi qurğular şeklinde zühura gelir, milli işlerimiz evezine şexsi destgahlar peyda olur. Bu söhbetin bir müxteser tarixi var: Qedim esrlerde de bele imiş; ye'ni millet ibaret imiş bir şexsden , ya bir neçe şexsden . Millet yox hesabında imiş. Ta ki , ortancı esrlerin evai­ linde meşhur filosof Demokrit birinci defe olaraq söyledi : "millet , mil­ let" . Ve beyan etdi ki, her memleketin tek birce sahibi var ki, onun adı milletdir. Bir qeder vaxt bu söhbet yene feramuş oldu . Ta ki , miladi tarixinin min yeddi yüz doxsan üçüncü ilinde yer üzünün en necib milletlerinden hesab olunan Frengistan camaatı yene bir ses ile dedi : "Millet" , " millet ! " . Ve bundan sonra Frengistan milletperestliyi sayesinde yer üzünde çox-çox milletler terbiye olundu , milletçilik ve azadixahlıq bayrağı cemi memleketlere sirayet eledi ve onların cümlesinde biz de bir yüngülvari herekete geldik. Ve lakin birce ferqi buradadır ki , biz dexi istemedik qey­ rilere teqlid edek, biz özümüz üçün mexsusi bir azadlıq fabrikası bina etdik ki , bu fabrikadan çıxan mal Freng ve Avropa azadixahlığına oxşa­ masın , nece ki , mesel üçün , şüşe karxanası , ya ki , eba fabrikası . Bes çünki Qerb metaı ile şerq metaı mabeyninde hemişe bir ferq var, hemçi203


nin Qerb azadixahlığı ile bizim azadixahlığımızda harnan tefavüt emele geldi ki , biz azadlıq binalarımızın bünövresini eşxas üstünde tikdik; mil­ let üstünde tikmedik ! . . . Ancaq bunu bil ve eşit ki , memleket ve cemaat cemi efraddan ibaret­ dir, yoxsa o cızbızçı ve dükançı , başmaqçı ve kömürçü, o lüt bambılı qar­ daşları nezerden salıb, böyük eşxası özüve büt qerar versen , senin azadlıq fabrikanın metaı qeyri milletler içinde o qeder revac tapmaz ve axırda fabrikanı bağlamağa mecbur olub, meettel qalarsan . Onda dexi menden küsme ! " Mirze Celilin yaradıcılığından getirdiyimiz bu iki misalda dil, millet ve Veten problemlerine yazıçı , mütefekkirin münasibeti apaydındır. I 902-ci ilden başlayan Azerbaycan xalq-azadlıq mübarizesinde bütün xalqın qarşısında esasen bu üç problem-milli ideya qaynağının üç terkib hissesi dururdu . O vaxt Azerbaycanda, hetta Varşava, Peterburq, Moskva, Tiflis , Kiev, İstanbul ve Telıranda ele bir Türk-Azerbaycan ziyalısı , aydı­ nı tapılmazdı ki, bu üç meseleni dile getirmesin , yazı yazmasın. Başqa dillerde te'lim ve tehsil görüb öz diline xor baxanlar, e"tinasız yanaşanlar milli edebiyyatımızda daim istehza ile anılmış, satira hedefine çevrilmiş­ ler. Sabir belelerini " Ürefa marşı" adlı satirasında öz dilleri ile bele lağa qoyurdu: Xoşlamırıq bir para nadanları , Şiveyi-nisvani-müselmanları , Neyleyirik Fatma, Tükezbanları? Annaları , Sonyalan yanlarıq , Ay berekallah , ne gözel canlarıq ! İnteligentik , bu ki , böhtan deyil, Türkü danışmaq bize ş ayan deyil , Türkü dili qabili-irfan deyil , Biz buna qail olan insanlarıq . . . Ay berekallah , ne gözel canlarıq ! Yaxud Sabirin öz vaxtında ve indi de on minlerin , hetta uşaqların ezber bildiyi onun "Millet nece tarac olur-olsun , ne işim var" şe'ri . 204


Başqa bir şe'rinde Sabir sanki üzünü xalqa tutub deyirdi: Dindirir esr bizi , dinmeyiriz, Atılan toplara diksinmeyiriz; Ecnebi seyre balonlarla çıxır, Biz hele avtomobil minmeyiriz; Quş kimi göyde uçur yerdekiler, Bizi gömdü yere menberdekiler. Başqa bir şe'rinde: Ağladıqca kişi qeyretsiz olur, Nece ki , ağladı İran , oldu-deyen şairin meqsedi Yeten övladlarına ağlayıp sızlamaqdan bir şey hasil olmayacağını anlatmaqdır. O, daha başqa bir şe'rinde çıxış yolunun azadlıqda olduğunu göstererek deyir: "Hürriyet olan yerde de insanlıq olur! " . Azadlığı-Hürriyeti insanlığın te'yinatı sayan şair xalqını azadlığa ses­ leyirdi. Azerbaycan xalqının 1 902- 1 9 1 7 -ci illerde azadlıq uğrunda mübari­ zesi öz neticesini verdi; 1 9 1 8-ci il may ayının 28-de müsteqil , Qerb deyi­ lişi ile "Azerbaycan Demokratik Respublikası" , Şerq deyilişi ile "Azer­ baycan Xalq Cumhuriyyeti" yarandı . 1 920-ci ilde Azerbaycanın güneyinde "Azadistan " dövleti quruldu . Bütöv , Azad Azerbaycanın ya­ ranmasına tarixi imkan yarandı , yol açıldı . Azadistan dövletinin başçısı Şeyx Mehemmed Xiyabani ADR-in başçısı Memmedemin Resulzadeden kömek istedi ve birge fealiyyete de'vet etdi . Bütöv Azerbaycan xeritesi çekildi , cızıldı . 1 9 1 9-cu il ve 1 920-ci ilin birinci yarısı Azerbaycanın Bütövlüyü duyğusunun , milli bütövlük ruhunun en yüksek zirveye çatadığı dövr idi . Bu dövrde Xiyabaninin başçılığı altında olan "Azerbaycan Demokrat Fir­ qesi" Azerbaycan xalqının fikrini , ümu mi ruh halını temsil ederek özün ün "Eziz hemfikirler, deyerli hemvetenler ! " başlıqlı müracietinde "Demokra­ tiya, oyan , efkari-ümumiyye; toplan , hazır ol ! . . . Qeyret ey vetendaşlar, qeyret ! . . . Azad ve müsteqil Azerbaycan xaJqına eşq olsun ! O, Qurtuluş ve xoşbextlik yolunda irelileyir ! " deyirdi . Hörmetli oxucu-vetendaş , 1 902- 1 9 1 6-ci illerde ictimai-siyasi , edebi205


bedii mühitimizde baş veren oyanış, yükseliş 1 9 1 6-20-ci illerde Millet­ Veten (temiz Türkce desek, El-Oba, ya da El-Yurd) sevgisi birge düşünce ve ruhumuza hakim kesilmiş, Azerbaycanın bütövlüyü bitkin bir siyasi mefkureye çevrilmiş , Memmedemin Resulzade ve Şeyx Mehemmed Xi­ yabani kimi dahi önderlerimizde tecessüm etmişdir. Ona göre de, bu iki dahinin eserlerini ve çıxışlarını döne-döne oxumağı xahiş , genelerimiz­ den ise hem xahiş, hem de teleb edirem ! Gencliyimizde, bir-iki kiçik ya­ zılarını çıxmag şerti ile, onların irsi ile yaxından ve derinden tanış ola bil­ mediyimize göre , derin iztirab hissi ile yaşayırdıg. Bu irsi öyrenmek, ona yiyelenmek bir xoşbextlikdir! 1 920-ci ilde Azerbaycan bütövlüyü yaranan bir anda, Elimize­ Yurdumuza garşı siyasetde çarlardan-Rusiya imperiyasın<ian ferglenme­ yen , eksine , onlardan daha geddar ve ganiçen olan Leninin emri ve xalgı­ mızın geddar düşmenleri Stalin , Mikoyan , Serebrovski, Kirov , elece de aldanarag bu böyük tarixi cinayetde iştirak eden Nerimanov ve başgaları­ nın eli ile Azerbaycan Demokratik Respublikası devrildi, gırğınlar baş alıb getdi , üstünden bir neçe ay keçenden sonra Telıran İrtica rejimi rus kazak alayları ile elbir olub Azadistan dövletini devirdiler. Rusiya ve Telıran xalgımıza garşı tarixi cinayetlerini bir daha tekrar etdiler. 1 92025-ci illerde Bütöv Azerbaycanda yüz minlerle Türk öldürüldü , xalga divan tutuldu . Bu xalgın bir suçu vardı: Bütövlük ve Azadlıq istefirdi! El­ aba bütövlüyü, azadlığı .

Qaniçen-guldur Stalinle , ganiçen-guldur Rza xan ve onların rejimleri bir-birine düşmen olsalar da, Azerbaycan Türklerini ara vermeden gır­ magda, soygırımlarının teşkilinde bir idiler, bir-birinden geri galmırdılar. Bu ele bir vehşilik, ele bir barbarlıg idi ki , onu tesvir etmek , gelerne almag hele ki, mümkün olmamış , belke heç mümkün olmayacag da � Azerbaycan Türklerini fiziki mehv etmeyi garşılarına esas megsed kimi goyan stalinler, rzaxanlar, mikoyanlar, daha kimler ve kimlerin iyrenc . barbar feoliyyetleri neticesinde heyatiarına vida etmiş ata-analarımızın . bacı- gardaşlarımızın sayısını te'yin etmek mümkün deyil . Tekce ikinci dünya müharibesinde yarım milyon Azerbaycanın güneyinde ve guzeyin­ de milyonlarlma Türk getle yetirildi , sözün esl me'nasında , xalgımız soy gırımına me'ruz galdı . Bütün bu milli ezab ve işgencelerde ölüm-dirim içerisinde yaşayan galgımız bir an da olsa, öz azadlıg ve bütövlük ruhunu itirmedi . Böyük 206


Şeyx Xiyabani demişken "beli , azadlıq bir ruh kimidir, bir milletin cismi­ ne girirse, onu da ruhlaşdırır" . \ 942-ci i\de

Azerbaycamn güneyinde Azac\\ ıq uğrunda baş\ ayan

xalq-azadlıq savaşı neticesinde 1 945-ci ilde müsteqil Azerbaycan De­ mokratik Respublikası dövleti yarandı . "Bütöv Azerbaycan" düşüncesi ve isteyi milli şüurumuza hakim kesildi . Ancaq 1 946-ci ilde ABŞ ve Böyük Eritaniyanın razılığı ile Stalin ve Pehlevi rejimi bu dövletimizi de yıxdı­ lar. Bir sıra araşdırıcı tarixçiler bu meselede Qavamüsseltenenin esas rol oynadığını, Stalini aldatdığını yazırlar. Bu, düz deyil . Bu meselede Va­ şinqton , London , Moskva ve Telıran hemfikir idiler, bu fikirlerini de birge heyata keçirdiler. Stalin Qavamüsseltene ve Pehlevi rejimi ile hem­ fikir olmasaydı , bu yeni döv Jetimizin başçısı Seyid Cefer Pişeverini zorla Bakıya getirtdikden sonra öldürtdürmezdi . Bir daha xatırlatmaq isteyirem ki, Azerbaycan Türkleri azadlıq ve bütövlük isteyinden , idealından bir an olsun bele , üz döndürmemişler. 6070-ci illerin nesileri son yarım esrin tarixini , edebiyyatını araşdırır, her yerde , her zaman müzakire edir, ayrıca olaraq da, Pişeveri herekatında feal iştirak etmiş güneyli gencler, alimler bu müzakire ve danışıqlarda feal iştirak edir, Sovet İttifaqından , Stalinden , pehlevilerden nifretle söz açırdılar. Azerbaycanın fiziki bölünmesinden ezab çeken edib ve şairleri­ miz bu ezabı şe'rlerinde dile getirir, bu mövzuya hesr edilmiş eserler elden-ele gezir, diller ezberi olurdu. Bextiyar Vahabzadenin " Gülüstan " poemasının üzünü telebeler, müellimler el ile , ya da yazı makinasında kö­ çürüb yayırdılar. Alovlu yurdsever şair Xelil Rza ( zaman özüne " Odse­ ver" ayamasını götürmüşdü) "Meftille sannmış yaralar" eserinde ve başqa eserlerinde yazırdı: Azadlığı istemirem damcı , damcı , qram-qram , Qolumdakı bu zenciri qıram gerek, qıram , qıram ! Azadlığı istemirem bir hebb kimi , derman kimi , İsteyirem Azadlığı deniz kimi , Ümman kimi ! ya da: Ölke yandı , Yeten yandı , Qızıl pul tek xırdalandı , Dövlet getdi , var talandı , O sahilde , bu sahilde ! 207


Füzulim bir qemli neydi , Yarasına kimler deydi , O, bir demi qara geydi , O sahilde , bu sahilde ! "Şebi-hicran yanar canım" , O sahilde , bu sahilde ! "Töker qan çeşmi- giryanım" O sahilde , bu sahilde ! Hem o tayda, hem bu tayda. Azerbaycanın bütövlük ve azadlığına heç bir an inamını itirmeyen Odsever Xelil qeti bir e'tiqadla deyirdi: Millet dustaq , Yeten mehbes , Ham Babek, Koroğlu bes? ! Dünya bele qala bilmez ! O sahilde, bu sahilde ! Hem o tayda, hem bu tayda ! O zamanın mübariz yurdsever, elçi geneleri v e aydınlarının çoxu bu şe'rin ya bütününü , ya da müeyyen bendierini ezber bilir, yığıncaq , toy ve görüşlerde b ca sesle deyirdiler. Çox sevdiyimiz şe'rlerden biri de "Komsomol " poemasında Semed Vurğunun yaratdığı suretlerden birinin- Türk zabiti sebri beyin dilinden dediyi sözler idi . S . Vurğunun orada başqa meqsedle , Türk zabitini tenqid meqsedi ile dediyi bu sözleri biz öz meqsedimiz, meslekimiz üçün deyir­ dik: Evet, efendiler! Çarxın gerdişi Qocaman Türkiüye gülmüyor çoxdan , (Biz bu misranı bele deyirdik: Bu qocaman Yurda gülmüyor çoxdan ! ) Ümid kesmeyelim atılan oxdan . . . V atan lalezardır, millet pürvüqar, Onun göyler kadar arnelleri var. 208


Ayrılıq öldürür milleti her an , Saatlar vurduqca yetişiyor zaman . Ayrılan quvvalar birleşmelidir! Vatan bir torpağa yerleşmelidir!

Özümüzde , genderimizde ve ümumiyyetle, xalqımızda derin iztirab , el-oba, Millet-Veten derdi, kederi ile yanaşı bir mübariz ruh vardı , " Dur ayağa,ya azad ol, ya tamam yan , Azerbaycan ! " ruhu: Hürriyeti-vicdan ki , deyirler adı vardır, Ol huri derağuş ele rö 'yalar içinde . İmzasını qoymuş milel övraqi-heyate , Y ox milletimin xetti bu imzalar içinde ! İç , iç ne qeder ister isen qanımı , zalım, Bir gün görerem qanını sehbalar içinde ! (Mehemmed Hadi) O zamankı gencliyimizin ruhuna bir mübarizlik, bir döyüşkenlik hakim idi . Keçmişimizden , tariximizden ideallar sorağında, axtarışında sanki bir yarış var idi . Kimisi Babek Xürremini (Cefer Cabbarlının "od gelin" dramında bir adı da Elxan Bilegenli kimi verilmişdir) , kimisi Şah İsmayıl Xetaini , kimisi Koroğlunu, kimisi Settarxanı özü üçün daha böyük ideal sayırdı. Şairlerin arasında en çox Mehemmed Hadi , Ehmed Cavad , Hüseyn Cavid, Mikayıl Müşfiq sevilirdi . Bunun bir sebebi onların eserlerindeki mübariz romantizm idise , başqa bir sebebi de milli ruhun te­ rennümünde ve bolşevik diktatmasına boyun eymedikleri üçün heyatları­ nın facievi sonluğunda idi .Bele ki , bu dörd milli , yürdçu şairin qebrleri de haradadır, bilen yox idi . Men ölmeden evvel vetenimdir mene meqber, Çünki vetenimdir, buna olmam ki , mükedder!­ - deyen Mehemmed Hadi hem de bildirirdi: Bextim kimi olsun kefenim, ye'ni siyehnak, Heykel dilemem, heykeli-qebrimdir o eflak. 209


Millet işıq olsun , meni udsun bu siyeh xak, Ancaq dilerem qövmim ola sahibi-idrak. İdrakı olanlar meni sonra qanacaqdır, Bir qövmi dirilden de cahanda qanacaqdır. Meqberi olmayan, qebri tapılmayan , ruhunu milletinin , yurdunun ruhuna qovuşduran dahi şairlerimizden biri de Eh med Cavaddır. O deyir: Soranlara, anlatayım ben bu yurdun Anlatayım nesiyim? Ben çeynenen bir milletin "Haqq" bağıran sesiyim ! Tekce dahi bir şair deyil, bir milli qehreman Ehmed Cavad: "Uğrun­ da can vermeye cümle h azırız ! " -dedi ve Azerbaycan uğrunda da canını verdi . Kim ne deyirse , desin , Tanrınınmı , tebietinmi , tarixinmi bir ebedi edalet hökmü var; uzun iller keçdi , Ehmed Cavadın şe'ri Azerbaycan xal­ qının himni oldu . Ulu bir dahiye , ulu , hem de ebedi bir heykel ! Ey Türk elinin , Azerbaycan yurdunun böyük er oğlu er, senin yurduna, el-obana ermağan etdiyin himni qürurla oxuyacaq , arxasınca da söyleyeceyik: Çırpınırdın, Qara deniz, Baxıb Türkün bayrağına! "Ah ! . . . " deyerdin , heç ölmezdİm Düşe bilsem ayağına! İnciler tök , gel yoluna, Sırmalar sep sağ, soluna ! Fırtınalar dursun yana, Salarn Türkü n bayrağına! Ey böyük mücahid , ey şanlı şehid, Tanrı bu müqeddes arzunu , dile­ yini de yerine yetirdi . Bu gün Türk bayraqları başımızın üstünde ve bütün dünyada dalğalanır, senin ruhun kimi göylere çekilir, yükselir. Daha bir dahimiz ! Hüseyn Cavid: "Bir zaman gelecek şimal ayısının derisi çatlayacaq , müstebid rus zenciri qırılacaqdır! " . Ş imal ayısının deri­ si çatiadı , müstebid rus zenciri qırıldı , ey şan lı şeh id ! 2 10


XX yüzil Azerbaycan siyasi ve bedii edebiyyatını yaxından araşdır­ saq , Yurd , el-millet ve dile aid düşünce ve yazılar bir neçe cild kitab eder. Çox acıdır ki, gerekli olan bele bir iş indiyedek görülmemişdir. inanırarn ki, yaxın illerde bu araşdırma aparılacaq . Burada bir-iki misalı göstermekle biz yazının bu bölmesini yıcam­ laşdıraraq qurtarmaq mecburiyyetindeyik. 60-70-ci iller geneliyi bir xalq şe'rini ruhunda, düşüncesinde ve açıq olaraq seslendirirdi : Duman , gel get bu dağlardan , Dağlar yene bar eylesin ! Ne gözlerim seni görsün , Ne könlüm qubar eylesin! Bir de: "Yeten eşqi babalardan qalmış eziz bir yadigar" (S . Yurğun) ve " Ustadımız deyib heçdir vetensiz can , Azerbaycan" (S .M .H . Şehriyar) , "Yeten mene oğul dese, ne derdim Mamır olub qayalarda biterdim ! " (M. Araz) ve başqa şe'r parçaları diller ezberi idi . Bir sözle , Yurd , El , dil bütövlüyümüzün ruh qaynaqları başqa yerde yox , milli edebiyyatımızda, tariximizde ve medeniyyetimizde idi. Doğrudan-doğruya, insan ilk anda iyirminci yüzil Türk dahileri- Eli bey Hüseynzade , İsmayıl bey Qaspıralı , Memmedemin Resulzade , Mus­ tafa Kemal Atatürk, Şeyx Mehemmed Xiyabani, Mehemmed Hadi , Ehmed Cavad, Hüseyn Cavid ve bir çoxunun peyğemberliyine şaşırır, öz­ özüne "bunlar ki , peyğemberdir" deyir. Bir qeder geniş ve derin düşünen­ de görür ki , burada şaşırmağa yer yoxdur. Çünki Ulu Tanrı özü bu dahile­ re xeyre calamış ve Kitabında buyurmuş: "Sizin en xeyirliniz öz milletini müdafie edendir" . Yene buyurmuş: "Kim xalqı sevirse, men de onu sevi­ rem . Kimi xalq sevirse, men de onu sevirem" . Bununla yanaşı , Hz. Mehemmed peyğember buyurmuş: "Menden sonra ümmetimin içinden ele böyük bilginler çıxacaqdır ki , onlar keçmiş peyğemberlerin çoxundan üstün olacaqlar" . Bu yazının bu bölmesini ulu Atatürkün sözleri ile bitirmek isteyi­ rem: "Tebieti ile bir torpaq parçası durub dururken Yeten olmaz. Torpaq21 1


ları Yeten yapan qan , iman ve irfandır. Qan , iman ve irfanla yoğrulacaq­ dır ki , el alade bir coğrafiya parçası Yeten olsun ! " . Bir de qeyd edim ki , bu yazının ikinci bölmesine bir neçe yeni etave­ ler etsem de, bütöv-bütövüne onun esası 1 975-ci ilde , hebs edildiyimden qabaq yazılmışdı . Orada toplanan edebiyyatın böyük bir bölümü yadımda deqiq qalmayıb, indi yazdıqlarım da yaddaşımda qalanların bir hissesidir. Onu da bir sıra dostum, tanışım ve cebhedaşlarımın te'kidli isteyine göre yazdım. Yazının üçüncü- "Azerbaycan nece birieşe ve birleşdirile biler?"­ adlı bölmesi esiinde bir plan-proqram idi , bir sıra yerleri meslehet seciy­ yesi daşıyırıdı . Burada onu açıqlamağa ehtiyac duymuram . Ona göre ki , Azerbaycanın bütövlüyü , ya da daha doğrusu , Bütöv Azerbaycan işığın­ da, Bütöv Azerbaycan yolunda milyon-milyon Türk toplaşmaqdadır. Men de özümü bu yolun bir esgeri sayıram. Bu gün hemen yazı yazılan vaxtdan iyirmi beş il, yandırılan vaxtdan iyirmi iki il keçir. Bu zaman axarında ideya daha da güclenmiş, menim de, yüz minlerle yurddaşlarımızın da dil , millet ve yurdumuz haqqında bilgimiz qat-qat artmışdır. Yeni şerait yeni üsullar, yeni yollar gösterir ve teleb edir. Yalnız bir esas tezisi göstermek isteyirem ki , men o zaman da, indi de Bütöv Azerbaycan meselesini siyasi yollarla hell etmeyi üstün tutub silahlı mübarizeni son çare sayırdım ve sayıram . O zaman teleb edirdim ve bildirirdİm ki , SSRİ Konstitusiyasına (Anayasa-Esas qanun) göre , İttifaqın terkibinden her respublikanın istediyi vaxt çıxmaq hüququ­ nu esas alaraq , Azerbaycan Sovet Sosialist Respublikası SSRİ-nin terki­ binden çıxıb müsteqil dövlet olmalı, Bütöv Azerbaycan meselesini Bir­ leşmiş Milletler Teşkilatında müzakireye çıxarmalı ve meseleni BMT -nin vasitesi ile hell etmelidir. Azerbaycan öz arzu ve telebini heyata keçirmek üçün bölünmüş ölkeler-Almaniya, Koreya, Yemen , Vyetnam ve başqaları ile iş birliyine qoşulmalıdır. Yeri gelmişken qeyd edim ki , hamının bildi­ yi kimi, Vyetnam silahlı mübarize , Almaniya dinc siyasi yolla birleşdi . İ ndi ise Azerbaycan xalqı bu meseleni ATET, İslam Kontransı ve başqa uluslararası (beynelxalq) teşkilatlar qarşısında da qaldıra biler. Bütün siyasi yollara baş vurulmalı, eger meqsed elde edilmezse, son çare olaraq, Azerbaycan silahlı mübarize yolu ile birleşdirilmeli , birleşmeli , bütöv leşmelidir! 212


Beli, yene qayıdaq Size , cenab keçmiş KQB-nin (DTK) keçmiş baş prokuroru , Sizin dediyiniz "Azerbaycanın birleşdirilmesi üzerinde düşün­ celer" adlı yazıının esas mayası bu önce yazdıqlarımdan ibaret idi . Men silahlı mübarizeni son çare saymışam . Siz ise , menim bütün fikirlerimi bir yana qoyaraq , yalnız birinden yapışaraq, "ay camaat, baxın , bu adam sizi ölüme , qana çağırır, genderimizi qan tökmeye qızışdırır, qırğına ver­ mek isteyir" - deye yalnız bir isteyinize nail olmaq arzusunda idiniz ve o fikirden de el çeke bilmemeyiniz Sizi terk etmeyen merezinizdir: "xalq düşmeni " tapmaq, tapılınazsa da, şer ve böhtanla "xalq düşmeni" , "fa­ şist" , "agent" ve sovet dövrünün başqa damğalarını vurmaq . Cenab prokuror, doğrudanmı , Siz hele de hiss etmirsiniz ki , tarix KQB-ni defn edib? ! İkincisi , eger Siz xalqımızı öz azadlığı ve bütövlüyü uğrunda silahlı mübarize aparmaqdan qorxutmaq isteyirsinizse , çox nahaq; bütün Azer­ baycan xalqı bilir ki:

BAYRAQLARI BA YRAQ YAPAN ÜSTÜNDEKi QANDIR, TORPAQ, EGER UGRUNDA ÖLEN VARSA, VATANDIR! Bir gün gelecek Azerbaycan xalqı sözünü her cür demeye ve ona emel etmeye imkan tapacaqdır. O gün uzaqda deyil ! Kim Azadlıq ve Bü­ tövlük uğrunda silahlı mübarizeye qarşıdırsa, Settarxanın , Bağırxanın , Memmedeminin , Atatürkü n , Xiyabaninin , Pişeverinin yolundan çekilsin ! Sonda geldik minleri , yüz minleri çaş-baş salan "mektubun " mesele­ sine. Bu mektub-nesihet , yaxud mektub-vesiyyetnameni kim yazıb? Cenab keçmiş prokuror Yemen Yusifov , xanı indiki deputat Asya Mana­ fova , cenab şer ve böhtan şeypurçusu, Akademiyanın müxbir üzvü Niza­ rnİ Süleymanov , cenab "xoşbextler" , inanırsınız inanın , inanmırsınız inanmayın , men yazmamışam, mektub menim deyil mene deyil ! Men bunu istintaq ve mehkeme zamanı defelerle bildirdim, ancaq kimse menim sözüme qulaq asmadı . Döne-döne bildirdi m ki , men evli deyilem, _ bunu hamı bilir, nece ola biler ki , men heyatda olmayan "oğluma" mek­ tub-nesihet yazam? Mektub "Yağmur" adlı bir uşağa müracİetle yazılıb, sın moy , yaqmur-deye . Beli , KQB axtardı , Azerbaycanda Yağmur adlı adamı (uşağı) tapma­ dı. Şaye yaydı ki , bes , sen deme, Ebülfez Misirde işieyende orada evle213


nib , bir oğlu olub , uşaq anası ile Misirde qalıb, Bakıdan oğluna yazdığı bu mektubu gönderende KQB-nin eline keçib . Ağıllı adamlar bele sual qoyulmuşdular: Deyek ki , bu düzdür. Bes onda mektub niye rusca yazılıb? Misire mektub , misirli qızından olan oğ­ luna ya erebce , ya da Türkce yazılınalı idi . KQB böhtan-şayesinin mekanını deyişdi: sen deme , Leninqradda 6 aylıq aspirantura me'zuniyeti dövründe bir rus qızı ile evlenib, ondan da bir oğlu olub , adını qoyub Yağmur, ona göre de, mektubu rusca yazıb . Ebülfez rus qızı ile evlendiyini gizledir, qorxur ki , özü milletden danışa­ danışa, rus qızı ile evlendiyini bilseler, ona inanmazlar, hörmetden düşer. Bir defe hetta qardaşım hebsxanaya menimle görüşe gelende dedi ki, bu mektub meselesinden hamı danışır. Belke, doğrudan da Leninqradda oğlun var, bizden gizledirsen , onsuz da olan oldu , keçen keçdi . Eger ele bir şey varsa, ünvanı ver, gedek aileni getirek, dünyanın işini bilmek olmaz, barı senin yadigarın qalsın ! Deyirler yalan ayaq tutar, ancaq yerimez. Beli , sonda yerimez. Ama bu KQB yalanı, böhtanı 75-cı ilden bu günedek orda-burda yeriyir, hetta heyasızcasına metbuatda da ara-sıra tekrarlandırılır. Niye bu mektubun haqqında men gerçeyi açıb demirdim? Birincisi , bu mektubu o zamanlar KQB-de milletçi-Türkçü kimi tanınan meslekda­ şım, yaxınım Aydın bey Abbasov bir kitabdan öz xetti ile köçürmüş, mene verdiyi bir kitabın içinde gelib menim kitabiarıının arasında düş­ müşdü . O zamanlar onu da hebs etmek isteyirdiler. İsitintaqda tez-tez adını çekir, dostum olduğunu söyleyir, "seninle bir yerde hebsde yatacaq" deyirdiler. Deyirdiler ki , Respublikada bir çox pantürkİst var onların ha­ mısını Sibire göndermek lazımdır. Hernin vaxt Aydın bey çağdaş Türki­ yede siyasi-ictimad , ideoloji cereyanlar haqqında namizedlik dissertasiya­ sı üzerinde çalışır, demek olar ki, araşdırmasını qurtarıb müdafieye hazırlaşırdı. Menim mehkememden bir az keçmemiş , KQB Aydın bey haqqında istintaqa başladı ve hetta hazır dissertasiya işini aparıb bir müddet KQB­ de elek-velek eledi . Aydın bey Akademiyada çalışırdı. Bir daha qeyd edim ki , Akademiyadan bir çox elmi işçi , aspirantın hebs edilmesi nezerde tutulmuşdu . Onların siyahısı da hazır idi . Akade­ miyanın o zamankı prezidenti , indi rehmetlik Hesen Abdullayev prezi214


dent ve Azerbaycan Merkezi Komitesinin üzvü selahiyyetlerinden istifa­ de ederek buna imkan vermedi . Aydın bey Abbasov bu mektubu haradan köçürmüşdü ve niye rus di­ linde idi? Bu mektub yene o zaman Akademiyanın elmi işçisi , elmler na­ mizedi Esmiralda xanım Hesenovanın kitabından köçürülmüşdü . Eser rus dilinde idi . Esmiral da xanım bu eserinde bütün Sovet İttifaqında ilk defe idi ki , Türkçülükle pantürkizmi ayırmış , Türkçülüyün nece, pantürkizmin nece olduğunu çox geniş tehlil et�işdi . Men istemirdim ki , bizden yana başı belaya düşsün . Onda bilseyditer, onu da hök�en KQB-ye çağırıb , en azı dindirecekdiler. O zamanlar her h ansı bir vetendaşı neden öteri se KQB-ye çağıranda, onun yarı canı gedircti , etrafda bir xısıntı başlay ır, dost-tanış bir-birine deyir, bundan xeber tutanlar o adama şübhe ile yana­ şır, düşmenleri onu qaralayır, dedi-qodu yayırdı . Bir sözle, KQB bir qan çanağı , cehennem ocağı, zor ve qorxu maşını idi . Men Esmiralda xanımı uzaqdan tanıyırdım , ancaq onun böyük hacısı Raife xanım Hesenova menim Universitetde müellimim olmuş , XIX yüzil Azerbaycan edebiyyatından ders demişdi . Bir de açığını indi deyim ki , özüm bile-bile isteyirdim ki , KQB Azerbaycanda, Misirde, Leninqradda Yağmuru axtarsın , öz yalanının eziyyetini özü çeksin , dolaşsın , dolaşsın , özünü dolaşdırsın . Bu "xoşbext­ ler" , deyesen , özlerinin yalanına özleri inanmışdı . indi de menim qarşım­ da özlerini çox gülmeli duruma salırlar. Bunun neyi Pisdir? ! Cenab "xoşbextler" , bu mektubu ne men , ne Aydın bey , ne de Esmi­ ralda xanım yazmayıb . İyirmi iki ilden sonra, sizlere heqiqeti deyim: Bu mektub-tövsiyeni , yaxud mektub-vesiyyetnameni 1 94 1 -ci ilde , may ayı­ nın 4-de tanınmış Türkiye ideoloqu Hüseyn Nihai Atsız xoca, o zaman yaş yarımında olan birinci oğlu Yağınura müracİetle yazıb. Mektub bele başlay ır: Yağmur, oğlum ! Bu gün tam bir buçuk yaşındasın . Vasi�yetnameyi bitirdim, kapatı­ yorum. Sana bir resmimi yadigar olarak bırakıyorum . Öğütlerimi tut, iyi bir Türk ol ! Kommunizm bize düşman bir meslektir. Bunu iyi belle . . . Sonu: Tanrı yardırnem olsun ! Nihai Atsız. 215


Cenab "xoşbextler" , heç sizlere ayıb deyilmi? ! Elave me'lumat üçün deyim ki , Nihai Atsız 1 976-cı ilde Allah reh­ metine gedibdir. Onun mektub yazdığı oğlu Yağmur Atsızın indi 57 yaşı var, İstanbulda yaşayır. Cenab "xoşbextler" , indi bildinizınİ Sovet İttifaqı niye dağıldı? Böh­ tan , yalan , şaye , iftira ve zor üzerinde dayanan dövletlerin sonu bele olur! Yalançı, Allahın düşmenidir! Allah qoysa, İran da bu belaya geler!


II.

BOLUM

ÇIXIŞLAR



İRAN TEBRİZİN BİR YUMRUGU İLE DAGILACAQDIR. (Ordubad rayon ehalisi ile görüşündeki çıxışından , 30 dekabr 1 994cü il) Azerbaycan Xalq Cebhesi ve siz- AXC üzvleri , doğrudan da Milli Hemre'ylik gününü yaratmaqla Azerbaycan xalqına çox müqeddes ve uğurlu bir bayram bexş etmisiniz, çox böyük ve şerefli iş görmüsünüz. Azerbaycan xalqının biriiyi namine tarixin sehifesine qehremanlıqla yaz­ dığınız bu bayram münasibeti ile sizin hamınızı , bütün AXC üzvlerini ve böyük milletimizi ürekden tebrik edirem . Allah o günün qehremanlığında iştirak edib ölenlere rehmet elesin ! O gün bizim qehremanlarımızdan , uşaqlarımızdan Arazda batanlar, şehid olanlar oldu . Azadlıq hamımızın isteyidir, lakin biz azadlıqdan , serhedlerin açılışından damşan da bu yolda qehremanlıq gösterib şehid olanlarımızı heç zaman unutmamalıyıq . . . . Doğrudan da, eger biz güclü bir.millet olsaydıq , bizi bu qeder parçalaya bilmezdiler. Biz hele xalqıq , millet kimi formalaşa bilmemişik. Millek kimi yehudiler, almanlar formalaşıblar. Biz serbedleri pozanda de­ yirdiler ki , KQB oyun düzeltmişdi , siz de gedib oyuna düşdünüz. B iz yanvarda mübarize apardıq , barrikada qurduq , rus gelib bizi gırdı , dediler ki , AXC aparıb camaatı qırğına verdi ! Halbuki biz başqa ölkelerin ordu­ sunun ölkemizi işğal etmesine qarşı ayağa qalxmışdıq , müqavimet göster­ mişdik. Ele elediler ki , insanlar öz bereketlerine peşiman olsunlar, mille­ tin öz qehremanlığından zehlesi getsin . Ancaq almanlar divan , hasarı sökende deyirdiler ki , gördünüzmü alman milleti nece igiddir? ! Oradan sökülen daşları aparıb müzeylere qoydular. Bizde de ele oldu , xalqımız bunu etdi . Mene meftillerden 3 hisse getirmişdiler, birini saxladım , ikisini Alınaniyada yaşayan iki Güneyli soydaşımıza verdim . 219


Müqayiseye geldikde almanlara bütün dünya kömek eledi ve bunu alman milletinin qehremanlığı kimi qebul etdi. Azerbaycan sovet demir perdesini parçalayan ilk millet idi , lakin bize dediler ki , bunu KQB etdi . Bu, milletin öfkesi idi , ağrısı idi; deyirdi ki , sen ne vaxta qeder men im ortamdan demir hasar çekeceksen ! . . . Tehtelşüur deyilen bir şey var, hemişe simlere , Güneye hesretle ke­ çirsen , bu hesret tehtelşüurda yığılıb qalır. Ne vaxta kimi yığılacaq? B ir balaca fürset düşen kimi üstünü kül basmış od birden püskürür. Men buna vaxtı ile Şehriyarda rast geldim . Farsca 4 cildlik divanı olan , o vaxta qeder Türkce cemi iki qezel yazan , fars dilinin müasir dedelerinden biri sayılan Şehriyar birden-bire "Heyderbabaya Salam" kimi Türkce neheng bir eser yaratdı. Adam fikir­ leşir ki , axı , bu nece oldu? Sonra başa düşürsen ki , bu , ana layiasından tutmuş xalq dastanı na qeder, xalq fikrine qeder onun tehtelşüurunda yığı­ lıb qalmış milli hissleridir. Birden fürset düşende üreyindeki o fırtına qal­ xıb ve bele bir eserin yaranmasına getirib çıxarıb. Siz fikir verseniz, bu eser Çıxandan iki ay keçmemiş Az-ın güneyinden tutmuş quzeyine , tipli eserler yazmağa başladılar. Ele bil Şehriyar birden-bire bütün milletin di­ lini açdı . Arazda o demir hasarın parçalanması da ele bele oldu . Xalq demir hasa�ı gırdı, dağıtdı , bütün dünya fikirleşdi ki , göresen ne o�du , bes niye bunları mehv ede bilmediler? Bele olduqda Rusiya İmperiyasının özünü xof basdı ve bele bir fikri ortalığa atdı ki , guya bunu KQB özü edib . Qe­ tiyyen bele deyildi ! Bunu milletin özü eledi , bu , milletin özünün qehre­ manlığı idi . O gün uşağından tutmuş qoca qarısına qeder hamı Arazın qı­ rağında idi , en ucqar kendierden insanlar oraya toplaşmışdılar. Bu, ümummilli ruh idi . Bu ruh qarşısında duran her şeyi dağıdırdı . indi biz bu ruhu bir yere yığmaq qabiliyyetini itirmişik . Biz bu ruhu bir daha bir yere yığsaq , istediyimizi ede bilerik. Biz bunu bilerekden dekabrı n 3 1 -ne salmışdıq . Çünki sabahısı gün­ yanvarın biri xristian bayramıdır, qırmaq da olmaz, qırılmaq da. Yoxsa 2 1 - den Araz qırağından çadırlar qurulmuşdu . B ele olan halda rus im peri­ yası çox pis veziyyetde qaldı. Fikirleşdi ki , ne edi m ve başladı milleti öz içinden parçalamağa. Parçaladı ve milli ruhumuzu dağıtdı . Milli ruh bizde vardır ve istenilen vaxt yığışa biler. Biz bunu tarixde gördük . Gör220


meseydik, deyerdik ki , biz ele tarixen beleyik , amma gördük. Gördük ki yanvar hadisesinde , hele SSRİ-nin terkibinde olan bütün milletler rusun qorxusundan sesini çıxara bilmeyende Azerbaycan xalqı böyüklü-kiçikli meydanda yatdı, tank geldi , yerinden terpenmedi , tankların qarşısında da­ yandı . B u , milletin ruhunun gücünü gösterir. Nedir bes bu qelebesizlik , uğursuzluq, teşkilatsızlıq? Teşkil eden qüvveleri bir yerde olmağa qoy­ murlar, tez aldanırıq . Birimiz İrana, birimiz Rusiyaya aldanırıq ve bele­ bele millet parçalanır. Güney Az-ın güneyinde de beledir, ziyalılar arasında müxtelif fikir­ ler meydana çıxıbdır. Bizim ideyamız budur ve bu olmalıdır: Biz heç bir ölkeni müstemleke etmek istemirik, özümüzün Güney ve Quzeye bölün­ müş Azerbaycan adlı tarixi torpaqlarımız var, bu ikisi birieşib vahid döv­ let olmalıdır. Bundan başqa yol yoxdur, bu , tarixin gedişidir. Tarixin bu gedişinde millet feal iştirak edende qurbanlıq az olur, qeyri-feal iştirak edende vaxt itirilir ve vaxt itirildikce qurbanların sayı çoxalır. Cesaretsiz xalqı qırırlar, amma cesaretli xalq özü bilerekden qurban verir ve sonra qalıb gelir. Binasını siz- AXC üzvleri qoyduğunuz bu Milli Hemre'ylik günü sizin şerefinizdir. Siz bunu tarixe yazmalısınız , bununla fexr etmelisiniz , onu xatirelerinizde diri saxlamalısınız . Eşitdiyime göre , hazırkı qeyri­ qanuni iqtidar nümayendeleri ve hemçinin İran hökümeti gösteriş veribler ki , Arazın qırağında tedbir keçirilmesine imkan verilmesin . Amma dexli yoxdur. Bu, tarixe düşüb ve men eminem ki , milletimiz bu günkü ağır ve sıxıntılı dövrünü başa vurduqdan sonra bu bayramı on qat yaxşı keçire­ cek, 3 1 -den I -ne keçen gece çox adamlar Arazın qırağında çadır quracaq , o çadırların qırağında tonqallar yandıracaq ve yanvarın I-ni orada qarşıla­ yacaqlar. O gün- 3 1 - dekabr 1 989-cu il hamıya teeccüblü gelirdi ki , bu İran göresen niye susdu , Rusiya niye sesini çıxarmadı. Bunun sirrinin xalqımı­ zın ruhunda olduğunu tapa bilmirik ve deyirik ki , yeqin burada İran , yaxud rus keşfiyyatının eli vardır. Be'zen qezetlerde yazırdılar ki , "ruslar buradan havayı getmeyibler. Onlar gedibler ki, qayıtsınlar ve qırsınlar" . Onlar başa düşmürdüler ki , rusu men çıxartmamışam. Rus ordusunu Azerbaycandan çıxaran ve bir daha Azerbaycana qayıtmasına imkan ver­ meyen birincisi milletimizin gücü idi ( 1 994-cü ilin 2 1 may mitinqini xa­ tırlayın). İkincisi ise , rus imperiyasının özünün içeriden çürümesi idi . Rus 22 1


imperiyası dağılır. Onun gücü yoxdur, ordusu quldurlar ordusuna çevrilib ve bele bir ordusu olan memleket dağılacaq. Bir terefden xalq öz azadlı­ ğını isteyir, diger terefden , xalqların azadiarın azadlığını elinden alan im­ periyanın qarmaqları çürüyüb , zencideri qırılıb. Burada iki esas xett var­ dır: imperiyanın parçalanması , gücsüzlüyü ve milletierin öz azadlığını derk etmesi , bunun uğrunda mübarize aparması ve qurban vermeye hazır olması. Bu iki xettin qarşısını heç ne ala bilmeyecekdir. Bunu cesur çeçen xalqının müqavimeti bir daha sübut etdi . Yaşlılarımızın gözü imperiyadan qorxub , amma geneler qorxmurlar. Onlar azadlıq isteyirler. Bu cesaret gelir ve bizim- yaşlıların qorxaqlığı yavaş-yavaş bu cesaretin xeyrine sehneni terk edir. Bu gelir ve bunun qarşısını heç ne saxlaya bilmeyecekdir. İmperiyalarla döyüşen genelik gelir. Bacarırsınızsa, qabağa düşün , onları da aparın , bacarmırsınızsa, e'tiraf edin ki , bacarmırsınız, qorxursunuz ve çekilin kenara. Azadlıq ve inqilab meselesini genelik hell edir. Siz Azerbaycan birliyine o geneliyi hazırlamalısınız . Biz azadlıq herekatımızın birinci merhelesini arxada buraxmışıq ve ikinci merhele başlamaqdadır. Yeqin ki , yaxın gelecekde Rusiyanın Azer­ baycana müdaxile imkanları daha da azalacaq ve rus imperiyasından azad olan Azerbaycan geneliyi dayanmayacaq ve bütün fealiyyetini Az-ın gü­ neyine doğru yöneidecekdir. O zaman Tebrizin bir yumruğu ile İran dar­ madağın olacaqdır. Çünki İran Sovet imperiyası deyil, onun eli altında böyüyen balaca imperiyadır. Az-ın güneyinde 30 milyondan artıq Türk var ve bu 30 milyonluq Türk qarşısında İran dayana bilmez . İran imperi­ yası bu gücün qarşısında çox kiçikdir. Sizi bu müqeddes gün münasibetile bir daha tebrik edir ve emin ol­ duğumu bildirem ki , yaxın gelecekde Azerbaycan geneliyi Sizin yaratdı­ ğınız bu MİLLİ HEMRE'YLİK gününü MİLLİ BİRLİK bayramına çevi­ recekdir.

222


BAYRAGIMIZ İD EYA QA YNAGIMIZDIR (Az-ın güneyinden gelen bir qrup ziyalı bir görüşündeki çıxışından , Keleki , 2 1 avqust 1 995) Günaydın , eziz , sevimli xanımlar ve beyler, çox hörmetli , istekli bacı ve qardaşlarımız ! Derdierimiz çox böyükdür, ağır ve facielidir. Sizinle bu görüşde , bu söhbetde men o derdierin böyüklüyünden , ağırlığından az danışacağam ve daha çox müeyyen meselelere toxunaraq sizinle fikir bölüşdürmeye çalışacağam . Görüşden meqsedimiz , mene ele gelir ki , fikir alış-verişi üçün , fikirde birliye gelmek üçün yollar arayıb tapmaqdır. Sözsüz ki , son 1 00 ilde Türk dünyasında meşhur fikirlerden birisi de İsmayıl bey Qaspıralının fikridir. O , Türk dünyası üçün "dilde , fikirde ve işde birlik" deye bir şüar, bir fikir ireli sürmüşdür. Önce dilden başlamalı­ yıq, ye'ni dilimizi ümumileşdirmeli , ümumi Türk dilinin havası altında, nefesi altında yazıb yaratmalıyıq, sonra bunu fikrimizde cilalamalı , fikri­ ınizde möhkemletmeliyik ve daha sonra bu biriiyi işde göstermeliyik. Y e'ni öz dilimizde danışa-danışa, söhbetleşe-söhbetleşe vahid bir fikre geli b çıxmalı , sonra da o fikri işde heyata keçirmeliyik. Bu gün Azerbaycan hele de bele bir çetinlik qarşısındadır. Düzdür, onsuz da bizim dilimiz parçalanmamışdır, dağılmamışdır. Bu gün her hansı bir erdebilli, merendli, tebrizli , hemedanlı danışanda derbendli , ba­ kılı , şekili , naxçıvanlı onu asanlıqla başa düşür. Heç bir uzaqlaşma olma­ yıb , edebiyyatımız bir olub , vahid qalıb , edebi , insani ve böyük yaradıcı ruhumuzu parçalaya bilmeyibler, amma yene de çox teessüf ki , helelik müeyyen çetinlikler, nöqsanlar ve çatışmazlıqlar var. Bu gün gözümüzün önünde Azerbaycanın quzeyinde Heyder Eliyev hakimiyyeti Türk dilini 223


yeniden 11 Azerbaycan dili 11 adlandırmağa ce hd gösterir. Stalin dövründen beri Türkleri bir-birinden ayırmaq üçün Azerbaycanın quzeyinde yaşayan Türklerin dilinin adını deyişdiri b 11 Azerbaycan dili 11 adlandırmışdılar. Be'zen bunu Stalinin üstüne yıxırlar, amma esiinde bu , Stalin terefinden heyata keçirilse de , rus imperiyasının köhne siyasetidir. Hele 1 9-cu e sri n evvellerinde Azerbaycanı iki yere parçalayan rus imperiyasının Tebrizde , Bakıda, Gencede ve Azerbaycanın diger bölgelerinde olan me'murları im­ periya başçılarına yazıb bildirirdiler ki , Biz ya Azerbaycanı bütövlükle işğal etmeli ve onları farslardan ayırmalıyıq, ya da eger bu mümkün de­ yilse , onda Arazın şimalında yaşayan milletin adını deyişdirmeliyik. Onlar açıq suretde yazırdılar ki , bu millet Türk milletidir, Azerbaycanın bütün erazisinde yaşayanlar Türklerdir ve biz hökmen bunları bir­ birinden ayırmalıyıq . Ve onlar Azerbaycanı tamamile bir-birinden ayır­ maq üçün , milleti ruhen ve me'nen sarsıtmaq üçün Arazın cenubundakıla­ rı Türk, şimalındakıları ise oğuz adlandırmaq teklifini ireli sürdüler. Sonra bele bir fikir ortaya atıldı ki , Arazın şimalındakıları azerbaycanlı­ lar, cenubundakıları ise Türk adlandıraq ve bununla da sübut edek ki, bu azerbaycanlılar hernin Türklerden ayrıdırlar. Ve görürsünüz , sonra kitab­ larda, romanlarda ve ümumiyyetle , sovet edebiyyatında çalışdılar ki , Azerbaycanın quzeyinde yaşayanların babalarını başqa yerlere aparıb çı­ xartsınlar. Bunların hamısı imperiya siyasetidir. Bununla da imperiya bizim dilimizi bir-birinden ayırmaq, onun adını deyişdirmek, ona oğuz dili , Azerbaycan dili , alban dili , azeri dili ve s. adlar qoymaqla milletimi­ zi çaşdırıb , vetenimizi parçalamaq isteyibdir ve teessüf ki , bu isteyine de nail olub. Biz ise birleşrnek uğrunda mübarize aparırıq. Bu gün Azerbay­ canın güneyinde de bu mübarize gedir. Hetta bele teleb olunur ki , İranda Türk dili ikinci dövlet dili e'lan edilsin . Bu, dil uğrunda mübarizedir. NEDİR DİL UGRUNDA MÜBARİZE? Böyük filosofların fikrine göre , eger bir millet öz dili uğrunda müba­ rize aparırsa , demek, en ağır ve gergin veziyyetdedir. Çünki dil uğrunda mübarize ölmemek uğrunda mübarizedir. Demek, biz bu gün hele qelebe uğrunda yox , ölmemek uğrunda mübarize aparırıq . Dil uğrunda mübarize bu demekdir. Ye'ni , millet her bir şeyini itirmişdir ve ölüm ayağında yal­ nız dili qalıb . Dili de itse , tamam mehv olub gedir. Ona göre de , son ölüm ayağında ölmemek üçün dilinden yapışır ve mübarizeye başlayır. Bunu heç kes inkar etmir. Bunu bütün alimler demiş ve tesdiqlemişler. 224


Azerbaycanın her bir yerinde sevile-sevile işlenen böyük ve neheng Türk dilini uzun müddet fars şovinizmi de elimizden alınağa çalışmışdır. Ona göre de , öz dilimizde mekteblerimiz olmamış , bu dilde yazıb­ yaratınağa imkan verilmemiş , ona xor baxılmış ve ele salınmışdır. Bele bir fikir vardır ki, ne üçün 14-cü esrden sonra fars dilli poeziya meğlubiy­ yete uğradı? Onun cavabı beledir: 14-cü , 1 5-ci esrden sonra Türkler öz dillerinde yazıb-yaratınağa başladılar ve artıq fars dilinde yazmadılar. El­ bette , eger fars dilinde şah eserler yaradan Türkler artıq öz dillerinde yazıb-yaradırlarsa, eger N esimiler, Xetailer öz dillerinde yazırlarsa, demek, fars diline xidmet eden Türk yoxdur ve buna göre de , 1 4- 1 5-ci esrlerden sonra fars dili ve edebiyyatı tamamile tenezzüle uğradı. Son dövrleri , 20-ci esri götürek, Dorudan da, XX yüzilde fars dilli poeziyanın en böyük nümayendesi ustad Şehriyardır ki , fars dilinde neçe cildlik eser­ leri vardır. Demek, ustad Şehriyar farsca yazmaqla fars dilini qaldırmış ve yükseltmişdir. Bu gün eger İranda Türklerin hamısı fars dilinde deyil , başlayıb öz dillerinde yazsalar, fars dili tamamile sıradan çıxıb gedecek ve o zaman fars dilinin ne gücde olduğu meydana çıxacaqdır. Nizarnisi ile , Xaqanisi ile , Qetranı , Saibi ile ve b. fars diline daim rövneq ve teravet veren Türkler indi öz dillerinde yazsalar, sözsüz ki , farslar öz dillerini o seviyyeye qaldıra bilmeyecekler. Bu gün artıq Azerbaycan ölüm ayağında deyil . Azerbaycanın çox böyük övladları , vetenperverleri , veten ve millet uğrunda mübarize apa­ ran erieri vardır. Bunlar get-gede fikirde birlik yaradırlar. Bu gün Gence­ den olan her h ansı bir Türkden soruşsanız ki , fars kimdir, bize dostdur, yoxsa düşmen ? Deyecek ki , düşmendir. Sebebini soruşsanız , cavab vere­ cek ki, onlar Azerbaycanı işğal altında saxlayır, soydaşlarımıza Türk di­ linde danışmağa icaze vermir, her şeyi öz ellerine keçirib bizi köle, qul sayır ve bize yuxarıdan baxırlar. V e bu gün bir tebrizliden , bir erdebill i­ den , bir hemedanlıdan soruşsanız ki , Qarabağ kimindir? "B izimdir" deye­ cek. Elece de soruşsanız ki , ermenileri nece baxırsınız? Deyecek ki , işğal­ çıdır. Ye'ni, bu gün veten biriiyinde fikir biriiyi yaranıbdır. Bu gün siyasi şüurlu , vetenini derk eden tebrizli , urmiyalı , zenganlı deyir ki , biz Qara­ bağı geç-tez azad edeceyik . Bu gün bir qeder gözünü dünyaya açmış ba­ kılı , naxçıvanlı, genceli , şekilli deyir ki , bir gün gelecek ve Azerbaycanın üçrengli , ay-ulduzlu bayrağı Tebrizde dalğalanacaq, Azerbaycan tam müsteqil olacaqdır. Bu yolda Arazın her iki tayında Qarabağ üçün , Azer225


baycanın biriiyi ve müsteqilliyi üçün canını qurban vere bilecek minlerle erler vardır. Bu, fıkirde birliye gelmek demekdir. Bu fikirde birliyin neticesi ne olmalıdır? VETENEN AZADLIGI ! Hamı yurdun birliyini, vetenin ve milletin azadlığını isteyir. Biz bunu işde göstermeliyik. Bu gün Azerbaycanın, Azerbaycan Türk milleti­ nin qarşısında bu fikri işde heyata keç irmek problemi durur. BES BİZ NE ETMELİYİK? Biz bütün dünyaya bildirmeliyik ki , 40 milyonluq Azerbaycan Türkü azad olub demokratik bir şeraitde BÜTÖV ve MÜSTEQİL AZERBAY­ CAN yaradacaqdır. Bu yolda biz ciddi mübarizeye başlamalı ve bununla da meseleni hell etmeliyik. Mene ele gelir ki , artıq dil meselesi, dil problemi arxa planda qal­ maqdadır. Fikir problemi qabağa çıxmış ve artıq fikirde birlik yaranmış­ dır. Ye'n i , bu millet ölüm ayağında terpenib qabağa gedibdir, ölüm aya­ ğından qurtarıbdır. Ona göre ki , bizi bir millet kimi ölüm ayağına sürükleyen rus ve fars şovinizmi artıq dünyada öz mövqeyini itirmekde ve dağılmaqdadır. Bu gün bir milyonluq çeçen xalqının qarşısında aciz qalan rus imperiyası , sözsüz ki , 40 milyonluq Azerbaycan Türkünü özüne köle e'de bilmez. Onun dövletini , vetenini parçalaya bilmez. Eger ruslar geri çekilir ve meğlub olurlarsa, bes onda farslar ne edecekler? Mene ele gelir ki , farslar özleri haqqında düşünmelidirler. Biz onlar qarşı düşmen deyilik. Bacarırlarsa, öz torpaqlarında öz dövletlerini qursunlar ve bizden ellerini çeksinler. Meselenin mahiyyeti budur. Kim ne deyirse , desin . Azerbaycan müsteqil olacaq ve gee-tez öz dövleti yaranacaqdır. Bu dövletin adını başqa cür de qoymaq olar: Azer­ baycan Federal Respublikası , Birleşmiş Azerbaycan Respublikası ve s . Ye'ni , Amerika Birleşmiş Ştatları olduğu kimi , "Birleşmiş Azerbaycan­ Respublikası " da ola biler. Meselen , Azerbaycanın uzaq bir nöqtesinde kürdler de ola biler ki , onlara da muxtariyyet verile biler. Yox , kürdler öz müsteqil dövletlerini qurmaq isterlerse , biz buna mane olmarıq. Bu onla­ rın öz işleri , öz problemleridir. Hetta farsların bir iddesi de "Birleşmiş Azerbaycan Respublikası" nın terkibinde yaşamaq isteye bilerler. Ancaq bunların hamısı sonrakı problemlerdir. 226


Bes eger Azerbaycan müsteqil olmaq, öz dövletini qurrnaq isteyirse , dünya buna nece baxacaq? Bir defelik bilmek lazımdır ki , Azerbaycan xalqının bu iradesine qarşı düşmen olan iki qüvve vardır: rus ve fars şovinizmi . B ildiyiniz kimi , bunlar da dünyada get-gede meğlubiyyete uğrayır ve artıq o zaman gelib çatmışdır ki , onlar özlerinin taleyi haqqında düşünsünler. Diger dünya dövletleri ise , en azı Azerbaycanın birleşmesinin ve tam müsteqil dövlet qurmasının eleyhine olmayacaqlar. Sözsüz ki , birleşmenin yolları müxtelif ola biler. Birinci yol demok­ ratik yoldur. Sovet imperiyasında olduğu kimi . 1 5 dövletin çox asanlıqla, çox az qan tökmekle , hetta be'zilerinin heç bir qan tökülmeden müsteqil olduğu kimi , Azerbaycanın güneyi de müsteqil ola biler. Bu, demokratik yoldur ve İranda diktaturanın zeiflemesi , liberalizmin inkişafı neticesinde baş vere biler. Biz be'zen deyirik ki , ölüb, qırılıb müsteqillik elde edece­ yik. Lakin bunu başqa cür de düşünmek olar. Azadlıq ve müsteqilliyi si­ yasi mübarizeni düzgün aparrnaqla da elde etmek mümkündür. Bizim xalqımızın zeif ceheti orasındadır ki , teşkilatianınağı çetin bacarırıq ve si­ yasi mübarizede feal xalqlardan deyilik. Xalq kimi siyasi fealiyyetimizde zeifik. Biz bu gün dünya siyasetinde çox feal rol oynayan amerikanlar­ dan , yehudilerden öyrenib bu sahedeki nöqsanlarımızı ortadan qaldırmalı­ yıq . B u gün bele bir söhbet geniş yayılıb ki , İranı dağıdırlar. İranı kim dağıdır? Azerbaycanlımı ? Xalq Cebhesimi? Dağıdan kimdir? Hetta biz bilirik ki , İran mescidlerinde Xalq Cebhesine le'net oxutdurmağı en'ene halına getirmişler. İran hakim dairelerine çatdırmaq lazımdır ki , bu doğru deyil. İranı ne tebrizli dağıdır, ne Xalq Cebhesi dağıdır, ne Amerika , ne İsrail , ne de Türkiye dağıdır. İra nı fars şovinizmi ve bu günkü İran hakim daireleri dağıdır. Ölkede ayrı-seçkilik salır. Kürdü bir yere , erebi bir yere beluçu bir yere , Türkü başqa bir yere ayırır ve bunların hamısına yuxarı­ dan fars şovinist gözü ile baxır. İranı dağıdan budur, farsın şovinist gözü­ dür. Tesevvürünüze getirin ki , Tebrizin ali ruhanilerinden biri namaz xüt­ belerinde deyir ki , fars dilini öyrenin, çünki fars dili cennet dilidir! Budur İranı dağıdan . Dünya buna gülür, cemiyyet gülür. İslam alimleri lağ edir­ ler ki , ne vaxtdan fars dili cennet dili olub?! Bir qeder de dinden danışaq. 227


İranda kimdir dinin nüfuzuna xelel getiren? Kommunistlermi? Ceb­ heçilermi? Y ehudilermi , amerikanlarını? Yox , h eç biri . İranda d ine en böyük zerbeni vuran İran ruhani dairesidir. İran ruhani daireleri İslam di­ ninde olmayan qayda-qanunlar esasında İranda yaşayan müxtelif xalqla­ rın övladlarına ceza verir. Meseleye düzgün baxaq: deyilir filan adam e'dam olunmalıdır. Neye göre? Çünki cenab Xomeyniye qarşı çıxmış ve yaxud cenab Xamneiye, cenab Refsencaniye qarşı danışmış . Yaxşı, bes ne üçün e'dam edilmelidir? Ona göre ki, "müharib-i ba Xuda" , ye'ni, Alla­ ha qarşı müharibe aparandır. Men başa düşmürem, cenab Xomeyni , cenab Xamnei , cenab Refsencani ne vaxtdan Allah olublar. Bunlar eger Allahdırlarsa, açıq desinler ki , biz -neuzu billah- allahıq, biz de onlara qarşı bir söz danışmayaq ! İranda bunlara qarşı , her hansı bir jandarma rei­ sine qarşı danışmaq Allaha qarşı müharibe hesab olunursa, beli , artıq başa düşülür ki , İranda her hansı bir jandarma reisi de allahlıq iddiasında­ dır. İranı dağıdan allahlıq iddiasında olan bu adamlardır. Bu tefekkürdür İranı dağıdan . Müasir dünya bu cür tefekkürü qebul etmir. İranda ruhani daireler qız uşaqlarını en feci ve exlaqa zidd terzde asdırırlar. Qadınları hebsxana­ lara doldurur, özlerini , ailelerini tehqir edirler. Bilmirem ne qeder deqiq­ dirse , Az-ın güneyinden olan bir qardaşımdan eşitdİm ki , İranda 6 milyon nefer hazırda öz vetenierinden didergin düşmüş , Avropa ve Amerikada özlerine çörek ev ve iş axtarır. Bes bunun teqsiri kimdedir? İranın hakim dairelerinde . Gelecekde eger İranın parçalanmasında bir cinayet varsa. sözsüz ki , bu cinayetin mes'uliyyeti İranın hakim dairelerinin üzerine düşür. Ona göre ki , xalq azadlıq vermir, demokratiya vermir, ölkede ya­ şayan insanları ölkeden di dergi n s alır, qalanların ise başına olmazın müsi­ betler getirir. Milyonlada Azerbaycan Türkü ne üçün gedib İran ruhani dairelerinin "böyük şeytan " adlandırdığı Amerikada özüne iş axtannalı­ dır? Kimdir buna şerait yaradan? Bizim okeanın o tayında ne işimi z var­ dır? Ne üçün Amerikadan , Almaniyadan 5- 1 0 nefer qaçıb, gelib İranda özüne iş axtarmır? Demek, İranın hakim dairesidir mes'uliyyet daşıyan . Onlar bunun cezasını çekecekler. Bu cezanı ya xalq verecek , ya da Xaliq . Esiinde cezanı Xaliq verir, be'zen xalqın eli ile , be'zen de her hansı bir bela ile . Mene ele gelir ki , bu defe Tanrı İranda hakim dairelerin , hakim zümreterin azğınlığına, quduzluğuna qarşı cezanı xalqın eli ile verecek ve bu xalqlardan birisi de Azerbaycan Türkleri olacaqdır. 228


İdeya ve meslekimizden soruşursunuz. Bizim üç ideya qaynağımız vardır. Bunun birincisi TÜRKLÜK dür. Türk dilini , Türk tarixin i , Türk medeniyyetini öyrenmek ve onu derk etmek ve bunun zemininde Azer­ baycan Türklerinin tarixini ve medeniyyetini derinden öyrenib menimse­ mek. Ye'ni, bunu hem özümüz derk etmeli , hem de Anadoluda yaşayan Türklere , Orta Asiyada yaşayan Türklere , Balkanlarda, Qafqazlarda, Ru­ siyada yaşayan Türklere ve bütün dünya Türklüyüne çatdırmalıyıq. Biz öz şerefli tariximizle , zengin medeniyyetimizle fexr etmeliyik . Biz, heç olmazsa, Uzaq Şerqden başlayıb Aralıq denizine qeder uzanan , bir ucu gedib Qazan Türklerine, Kırım Türklerine , başqa bir ucu Avropa Türkle­ rine çıxan böyük TÜRK DÜNYASinın qısaca tarixini öyrenmeli , mede­ niyyetini derk etme li ve ona sahib çıxmalıyıq . İkinci ideya menbeyimiz DEMOKRATİYA ve ÇAÖDAŞUQ , üçün­ cüsü ise dinimiz, ye'ni İSLAMdır. Bu, üçrengli bayrağımızda da öz eksini tapmışdır. Ona göre de, biz deyirik ki , bu bayraq hem remzdir, hem de ideyadır. B iz azadlıq mübarizesi meydanına bu bayraqla çıxmışıq ve azadlıq mübarizemizi bu üç amal-TÜRKLÜK , ÇAÖDAŞLIQ ve İSLAM üzerinde qururuq. Heç şübhe etmirem ki , yaxın gelecekde Azerbaycan tam müsteqil ve bütöv bir dövlet olacaqdır. Bu mübarizede güneyli, quzeyli bütün Azer­ baycan Türkleri bir yerde olacaq. Çünki ayıncı heç bir şey yoxdur. Ezilen xalq da bizimdir, parçalanan torpaq da. Qüvvelerimizi bir yere toplayıb azadlığı elde etmeliyik. Burada Tofiq Fikretin bir şe'rini xatırlayıram . Buna tamamile inanır ve hemişe inanacağım ki: Zülmün topu var, güllesi var, qel'esi varsa, Haqqın da bükülmez qolu , dönmez üzü vardır. Göz yumma güneşden ne qeder rengi sararsa, Sönmez, ebedi her gecenin gündüzü vardır. Millet yoludur, haqq yoludur tutduğumuz yol , Ey haqq , yaşa, ey sevgili millet, yaşa, var ol ! Tanrıya, xaliqe geden yol xalqdan keçir, kim Tanrısına yaxın olmaq isteyirse , xalqına yaxın olsun . Budur bizim şüarımız. Biz bu şüarla heyata ve mübarizeye çıxmışıq ve müveffeq de olacağıq . Bir gün gelecek ki , Qu229


zeyde yükselen bayraq Tebrizde dalğalancaq ve Güneyde qalxan ses Ba­ kıda göylere ucalacaqdır. Buna kimsenin şübhesi olmasın . Size can sağlığı, böyük uğurlar, aileiiiere aile xoşbextliyi, genelere ise gözel Türk toyları arzulayıram.


31

Dekabr BİRLEŞMiŞ AZERBAYCAN VUROLARI (BAY) UGRUNDA HEMRE'YLİK GÜNÜDÜR!

(AXC fe all arı ile görüşündeki çıxışından , Keleki , 26 dekabr 1 995) Hemre'ylik günün mübarek, Azerbaycan Türkü ! Aralıq-dekabr ayının 3 1 -i Dünya Azerbaycanlılarının Hemre'ylik Günüdür. Bu hernre'ylik münasibetile 40 milyonluq Azerbaycan Türkünü könülden-könüle tebrik edirem . Sözüm ve müracietim 40 milyonluq Azerbaycan Türkünedir! (Qabaqcadan görünür ki , bele bir sual qondarılacaq: niye yalnız Azerbaycan Türküne? Bes Azerbaycanda yaşayan başqa azsaylı xalqlar, etnik tayfalar ve başqaları bu yurdun vetendaşı deyilmi? Bu cür arabulan­ dırıcı suallara bele cavab veririk ki , Azerbaycanı parçalayan güvveler heç bir vaxt heç hansı bir xalqı , ya da etnik terkibi deyil, yalnız azerbaycan Türklerini parçalamağı , onu hisse, hisse bölmeyi qarşılarına meqsed qoy­ muşlar. Rus imperiyasının , onun varisi Sovet imperiyasının ve elaltıları­ nın esas meqsedlerinden biri de bu olmuşdur ki , dünya Türklerini bölük­ bölük edib köleye çevirib onların torpaqlarına sahib olsunlar. .

Hazırda Rus imperiyası dağılır. Rusiyanın yeni düşüneeli siyasetçile­ ri , irelide gelenleri , aydınları ve rus xalqının böyük bir hissesi imperiya­ nın artıq yaramadığını ve başqa xalqlarla yanaşı , rus xalqının da başına olmazın facieler getirdiyini yaxşıca, açıq-aydın görür ve imperiya xesteli­ yinden birteher qaçıb uzaqlaşmaq, canını qurtarmaq isteyir. Bundan ya­ rarlanan sürgün edilmiş xalqlar öz doğma yurdlarına dönür, köle xalqlar azad olur, yaxud azadlıq uğrunda mübarize aparır, zorla bölünmüş xalqlar birleşir. Biz Azerbaycan Türkleri de zorla bölük-bölük edilmiş xalqlarda­ nıq !) 23 1


Sevimli ellerimiz, eziz, sayğılı qayğılı Azerbaycan Türkü , bu Hemre'ylik Günü yalnız ve yalnız bizimdir. Bu Hemre'ylik Günü , 1 90 il bundan önce yağı düşmenler terefinden parçalanmağa başlayan elimizin , yurdumuzun birliye doğru 1 989-cu ilde ilk böyük addımını atdığı gündür. Bu gün Azerbaycan Türkünün Araz boyunca yurdumuzun sinesine çekil­ miş demir çeperli demir perden i söküb dağıtdığı , her parçasını bir yana atdığı , yağı düşmene "itil buradan ! "- dedi yi , yüz minlerle Azerbaycan Türkünün her iki sahilden Araza yürüdüyü , Arazın buzlu suyundan cen­ net suyu kimi bir-birinin üstüne çilediyi , el-üzlerini yuyub , ondan doyun­ ca içdiyi sevindi, şerefli bir gündür. Bu gün Azerbaycan Türklerinin öz birliyine doğru birinci uğurlu addımını atdığı gündür! Azerbaycan Türkü­ nün öz doğma yurdu Azerbaycanın biriiyi uğrunda ilk, açıq hemre'ylik günüdür! Bu gün gelecek Azerbaycan biriiyinin ilk carçısıdır! Bu gün Azer­ baycan Türkünün birlik ve beraberliyini gerçekleşdirecek zamanın ilk doğuş günüdür. Bu birliye rehmetlik ismayıl bey Kaspıralı "DiLDE, Fİ­ KiRDE, iŞDE BiRLiK" , bu beraberliye rehmetlik Memmedemin bey Rezulzade " MÜSA VAT" demişler. Biz bu birliye ve bu beraberliye möhtacıq ve ulu Tanrının buyruğu ile tarix bizi buna sesleyir. Yağı düşmenlerimizin yüz illerle dağıtdığı bir­ liyimizi yalnız ve yalnız hemre'ylikle qura bilerik. Bize ilk addımda hemre'ylik gerek ! Yurd uğrunda hemre'ylik, el uğrunda hemre'ylik, dil uğrunda hemre'ylik, din uğrunda hemre'ylik , Birleşmiş Azerbaycan Yurd­ ları (BAY) uğrunda hemre'ylik ! Bu günden yararlanaraq 40 milyon Azerbaycan Türküne böyük hemre'yliye yürüdüyü yolda böyük uğurlar arzulayıram ! Tanrı bize yar olsun ! Onun yar olcağına da qeti eminem ! Keleki , 26 dekabr 1 995 EBÜLFEZ ELÇiBEY

232


İRAN İMPERİY ASININ SONU Y AXINLAŞMAQDADIR (Azerbaycanın güneyinden gelmiş telebelerle söhbetinden , Keleki , 1 7 fevral 1 997 -ci il) Eziz xanımlar ve beyler, hörmetli yurddaşlar, sevimli gencler! Men bu gün sizinle söhbetimi Bütöv Azerbaycan idealı üzerinde qunnaq iste­ yirem. Siz özünüz de artıq görür ve eşidirsiniz ki, bu gün bütün dünyada Azerbaycan Türkleri öz tale ve müqedderatlarını hell etmek üçün ayaq­ lanmağa ve ayağa qalxmağa başlayıblar. Bu gün Azerbaycan Türklerinin sesi Amerikadan , Hollandiyadan , Danimarkadan , Almaniyadan , İsveç­ den , Rusiyanın müxtelif yerlerinden ve bir sözle, dünyanın her yerinden eşidilmekdedir. Bu gün Azerbaycan Türkü öz veteni , öz eli ve obası haq­ qında dünya seviyyesinde çoxsaylı qezet, dergi ve kitab buraxdırmaqda­ dır. Bütün bunların hamısında bir ana xett, bir ana gediş var. O da Azer­ baycanın bütövlüyü probleminin her kesi düşündürmesidir. Azerbaycanın quzeyinde 40-dan çox siyasi cemiyyet ve partiya var. Bunların heç biri Azerbaycanın birleşmesinin eleyhine deyil , eksine, hamısı V etenin bütöv­ lüyünün terefdarıdır. Azerbaycanın güneyinde onlarla qrup , deste ve hetta dövletin özünde işleyen qruplaşmalar var ki , Azerbaycanın taleyini düşü­ nür. Bu o demekdir ki , artıq millet ümumi isteyini, ümumi arzusunu başa düşür ve üm umi derd hamını danışdırır. Bunun kökü nededir? Bilirsiniz ki , Azerbaycan çox tarixi bir memle­ ketdir. Onun coğrafiyası zaman-zaman gah böyüyüb, gah da daralıb. Mü­ eyyen imperiyalar vaxtında parçalanıb , müeyyen vaxtlarda ise Azerbay­ can xalqı , Azerbaycan igidleri ayağa qalxaraq onu birleşdirmiş ve tam müsteqil Azerbaycan yaratmışlar. Bu gün hetta fars şovinistlerinin bele fexr etmek istediyi , özlerine çıxmaq istediyi Babek Xürremdin bütöv bir imperiyaya qarşı dayanaraq Azerbaycanı bir neçe on il olsa da, tam bir233


leşdirib ve müstegilliyini goruyubdur. Ondan sonra Azerbaycanda Türk dövleti olan Saciler dövleti yaranıb. O da Azerbaycanı bütövleşdirib. Daha sonra yene de parçalanma gedib . XII esrde ise , bildiyiniz kimi , Azerbaycan Atabeyleri Şemseddin Eldeniz, Mehemmed Cahan Pehlivan , Qızıl Arslan ölkeni birleşdiribler. Neinki ölkeni birleşdiribler, hetta Bağ­ dad xiiafetine ultimatum veribler. . . Tebrizin valisi Sultan Mehemmed Cahan Pehlivanın gardaşı ve onun gelecek varisi Qızıl Arslan ölkenin ba­ şına keçerken paytaxta- Hemedana getmiş (Hemedanın gedim adı Ekba­ tandır ve Azerbaycanın en gedim merkezlerindendir. Bu gün ise deyirler ki , guya Azerbaycandan kenara düşür. Ele şey ola bilmez.) ve Bağdad xe­ lifesini mecbur etmişdir ki , ona xilafetin Sultan titulunu versin . Bu ise o demek idi ki , dini hakimiyyet xelifenin elinde galsa da, dünyevi hakimiy­ yet Qızıl Arslana aiddir. Beli , Azerbaycan bele bir tarixi önemli memle­ ketdir. Sonra Elxaniler dövleti yarandı . Paytaxtı ilk önce M arağa, sonra ise Tebriz olan bu dövlet Azerbaycanın , hetta Yaxın ve Orta Şergin en böyük imperiyalarından biri idi . Zaman-zaman Azerbaycan Türkleri Azerbaycanda öz dövletlerini guruplar: Celayirler, Çobanİler, Qaragoyunlular, Ağgoyunlular , Sefeviler, Efşarlar, Qacarlar. Bunların hamısı Türklerdir, Azerbaycan Türk dövlet­ leridir. . . V e bunlar tarixen İran şahları kimi gelerne verilir. Bes İran nedir? İran özü tarixen coğrafi bir ad deyil , sadece olarag, müeyyen coğrafi erazilerin üzerinde sonradan yaranmış bir addır, özü de tez-tez deyişilen bir ad . Meselen, Azerbaycanın güneyi bu gün İran hüdudları daxilinde derk edilse de , şübhesiz ki , yaxın gelecekde her kes bu yanlış düşünceden daşınmalı olacagdır. Çünki İran Sovet İttifagı kimi , yaxud Yugoslaviya kimi bir anlayışdır. Eger dünene kimi Azerbaycanın guzeyi Sovet İttifagı­ nın terkibinde sayılırdısa, bu gün artıg ayrıca müstegil bir ölkedir. Azer­ baycan parçalanandan dünene geder Culfanın guzey hissesine "rus Culfa­ sı" ve ya "so vet Culfası " , güney hissesine ise "İran Culfası" deyilirdise. artıg bu gün "rus Culfası" , "sovet Culfası" kimi terminler tarixin arxivine verilmiş ve "Azerbaycan Culfası" gerçekiiyi öz yerini tapmışdır. Yaxud dünene geder Astara şeherinin guzey hissesine "rus Astarası" ve ya "so vet Astarası" deyilirdise , artıg bu gün "rus Astarası" , "so vet Astarası" terminleri de tarixe govuşmuşdur. Şübhesiz, çox çekmeyecek ki , "İran 234


Culfası" , "İran Astarası " kimi uydurma adlar da tarixin derinliklerine gö­ mülecekdir. Çünki bunlar Azerbaycan şeherleridir, Azerbaycana mexsus­ dur ve Azerbaycanın yalnız bir Culfa şeheri , yalnız bir Astara şeheri var­ dır. Azerbaycan xalqı, Azerbaycan torpaqlan zorakılıqla bölünüb , zora­ kılıqla parçalanıb. Ancaq bu xalq me'nevi , medeni birliyini heç bir zaman itirmeyibdir. Bu gün her hansı bir tebrizli , erdebilli, saveli, hemedanlı , ur­ miyalı , zenganlı . . . Mirze Elekber Sabir bizirnki deyil , Üzeyir bey Hacı­ beyov bizirnki deyil , Mehemmed Emin Resulzade bizirnki deyil . Elece de , heç bir bakılı, genceli , naxçıvanlı , şuşalı , şekili deye bilmez ki , Settar­ xan bizirnki deyil , Xiyabani bizirnki deyil, Pişeveri bizirnki deyil , Şehri­ yar bizirnki deyil . Bunu heç kimse deye bilmez ! Biz Bütöv bir milletik. Xiyabaniler, Sabirler, Settarxanlar, Üzeyir beyler, Şehriyarlar, Resulzade­ ler Vetenin- Bütöv Azerbaycanın şerefli övladlarıdır, onları tekce bir böl­ geye aid etmek böyük yanlışlıqdır. Bizim parçalanmamız daha çox siyasi-inzibati ve iqtisadi parçalan­ ma idi . Heç vaxt me'nevi parçalanmağımız olmayıb , medeni parçalanma­ ğımiz olmayıb, edebi parçalanmağırniz olmayıb , dilde parçalanmağırniz olmayıb. Bunlarsa gösterir ki , heç kimse bizi bir-birimizden ayıra bilmez ! Zaman gelecek ki , Sovet İttifaqı, Yuqoslaviya anlayışları tarixe gömüldü­ yü kimi İran da dağılacaq, Azerbaycanın güneyi öz istiqlaliyyetini elde edecek ve Bütöv Azerbaycan dövleti qurulacaqdır. Bu gün İran adından esasen farslar faydalanmaqdadır. Fars dedikde İran , İran dedikde fars başa düşülür. Nece ki , Sovet İttifaqı anlayışından en çox ruslar istifade edirdi ve Sovet İttifaqı deyilende daha çox ruslar başa düşülürdü. Sovet İttifaqı anlayışı ruslara ona göre lazım idi ki , başqa xalqları öz esareti altında saxlaya bilsin . Elece de, bu gün İran anlayışı farslara öz şovinist meqsedlerini heyata keçirmek ve diger xalqları- Azer­ baycan Türklerini, Türkmenleri , beluçları , kürdleri , erebleri ve s . elde saxlamaq üçün lazımdır. Ancaq bunlar artıq zamanı keçmiş ve dövrün te­ leb lerine zidd üsullardır. Diger terefden , qetiyyen unutmayaq ki , Böyük Azerbaycan tarixen şimalda Derbendden başlayıb , Hemedan merkez olmaqla Besre körfezi­ nedek uzanırdı . Daha doğrusu , Hernedan eyaletinin ucqarları tamamile Besre körfezine dayanırdı. Qerbde ise serhed Ağrı etrafından başlayıb şerqe Xezer denizine söykenirdi. Bizim Vetenimiz-Böyük Azerbaycan bu 235


coğrafi hüdudlar daxilindedir. Bu, dünen yaranmayıb , min illerle olan meseledir. Biz tarixen burada yaşamış , böyük medeniyyetler yaratmı ş , Turukku , Kassit , Lullubey , Kuti , Aratta, Su, Manna, Midiya, Albaniya ve s . kimi dövletler qurmuşuq . Elm terefinden qebul edilmiş adi bir heqiqetdir ki , farslar bize Azer­ baycan Türklerine mexsus bu erazilere miladdan önce VIII yüzilde gel­ miş ve güneyde , indiki Fars eyaletinde yerleşmiş , yerli ehali ile qaynayıb qarışaraq 300 il sonra hakimiyyeti ele keçirmişler. O zaman dövletin ba­ şında Türk İştimengü (yunanca Asticaq) dururdu . İştimenqünün veziri Qarpaq ona xeyanet ederek hakimiyyetin farslara keçmesine sebeb oldu . Bu tarixi xeyanetle bağlı İştimenqunun Qarpağa dediyi sözleri xatırlayaq. O deyir ki , Qarpaq, senin menimle düşmençiliyin var idise , bu düşmençi­ liyi yalnız menimle etmeli ve qisasını menden almalı idin. Ancaq sen öz eline xeyanet ederek, hakimiyyeti yaramaz farslara satdın ! Bu tarixi heyanetden başlayaraq, fars şovinizmi hemişe özünü üstün tutmuş ve Türklere qarşı düşmençilik siyaseti yürütmüşdür. Çox teessüf­ ki , Türkler de farsın bu düşmençilik siyasetinin mahiyyetine tam varma­ mış , hetta zaman-zaman be'zi Türk hökmdarları bele hernin siyasetin ale­ tine çevrilmişler. Soruşa bilerler ki , ne eybi var, biz de burada yaşayırıq, İran da veten­ dir? ! Mense soruşuram: bu nece vetendir, nece qardaşlıqdır, ne cür birlik­ dir, nece insanlıqdır ki , 30 milyon Türkün öz dilinde mektebi yox, medre­ sesi yox , serbest medeni ocaqları yox , azad metbuatı yoxdur? ! Beli , görünür bu , fars şovinizmine el :vermir. Eger Türkler öz dille­ rinde oxuyarlarsa, öz medeniyyet merkezlerini açarlarsa, onda özlerini ta­ mamile derk eder ve bilerler ki , Türkdürler. Böyük tarixi keçmişleri , par­ laq gelecekleri var, öz haqlarına sahib olmalı , fars köleliyinden çıxmalı ve öz dövletlerini qurmalıdırlar. Qarşıdan İranın prezident seçkileri gelir. Çox qeribedir! Ne üçün 30 milyonluq Türk xalqı fars namizedlerine ses vermelidir? Ne üçün öz içe­ risinden bir namized olmamalıdır? En qeddar, en diktator imperiya olan rus imperiyasında bele Siyasi Büronun üç üzvü Türklerden idi . Parlamen­ tİn bir hissesini Türkler teşkil edirdi. Bu Türkler hemişe öz respublikaları adından çıxış edirdil er, öz respublikalarından , öz respublikalarının prob­ lemlerinden danışırdılar, öz respublikalarının menafeyini müdafie edirdi­ ler. Bes bu gün İranda niye bele deyil? 236


Bu gün İran parlamentindeki Türk deputatlar teleb ede bilerlenn i ki , Azerbaycanda Türk dilinde mektebler açılsın? Xeyr, ede bilmezler! Eks teqdirde , başlarına min bir oyun açılar. Son parlament seçkilerinde Teb­ rizden millet vekili seçilmek isteyen Dr. Mahmud Çehreqaninin başına getirilen oyunlar buna eyani sübutdur. O, ne isteyirdi ? İran konstitusiyası­ nın 1 5 -ci maddesinde eks olunmuş ana dilinde yazıb oxuma azadlığı müddeasının gerçekleşmesini ! Bütün dünya açıqca gördü ki , bu isteyine göre onu ne güne saldılar. Niye bele edirler? Ona göre ki , gelecekde heç kesin sesi çıxmasın ! Tehelükesizlikleri üçün adlarını çekmek istemirem, ancaq nece olur ki , bu gün Azerbaycanın güneyinde olan bir çox !iderler, alimler, ziyalılar her terefden tam tecrid olunurlar, sözlerini deye bilmirler, millet vekili se­ çile bilmirler? Bütün bunlar İran fars şvinizminin imperiya siyasetidir. Ancaq onun da sonu yaxınlaşmaqdadır. Men üzümü genelerimize tutub esrin evvellerinde Mirze Celil Mem­ medquluzadenin dediyi sözleri xatırladıram: "Ax , unudulmuş veten , ax , yazıq veten ! Dünyalar titre di, alemler mayallaq aşdı , felekler bir-birine qarışdı , milletler yuxudan oyanıb gözlerini açdılar ve perakende düşmüş qardaşla­ rını tapıb , dağılmış evlerini bina etmeye üz qoydular. Bes sen haradasan , ay biçare veten?! Dünya ve alem deyişildi, me'nalar özge te'bir exz eledi , ye'ni bizim dilce söylesek, o şeyler ki esi me'nalarını itirmişdi , qayıdıb esiini tapdı , inna Iiliahi ve inna ileyhi raciun amma buna hamı qail oldu ki , veten , veten , veten, dil , dil , dil , millet, millet , millet ! . . . Dexi bu dairelerden kenar beni-noi-beşer üçün nicat yolu yoxdur. . . " Böyük Mirze Celil "Yeten " , "Dil " , "Millet" anlayışlarının gösterdiyi yolu yegane doğru yol sayaraq çox semimi bir uslubla üzünü Azerbaycan xalqına tutur ve deyir: "Ax, gözel Azerbaycan veteni m! Haramda qalmısan? . . . Ay torpaq çöreyi yeyen tebrizli qardaşlarım, ay keçepapaq xoylu, meşginli , sarablı , goruslu ve moruslu qardaşlarım, ay bitli marağalı , merendli , gülüstanlı quli-biyaban vetendaşlarım, ey erdebilli , xalxallı beraderlerim ! Gelin , gelin , gelin men e bir yol gösterin ! V allah ağlı m çaşıb ! Axı dünya ve alem 237


deyişildi , her şey qayıdıb öz esiini tapdı , her metlebe el vuruldu , gelin biz de bir defe oturaq ve keçe papaqlarımızı ortalığa qoyub bir fikirleşek, ha­ radır bizim vetenimiz? ! Gelin, gelin , ey unudulmuş vetenin cırıq-mırıq qardaşları ! Gelin görek beşikde yad milletierin südünü emmiş , vetenimizden yadırğamış ve milletimizin ruhundan xebersiz bir para millet başçılarımız size ne gün ağlayacaqlar? ! Niye sakitsiniz, ey menim lüt-üryan veten qardaşlarım? ! " Beli, biz dünya milletlerinden yaman geri qalmışıq ! Yadımdadır, hele 1 973-cü ilde genelere bele bir müraciet etmişdim: "Gelin düşünek. Düşünsek, derk edeceyik ki , biz beşer övladıyıq . Biz beşeriyyete xidmet etmek üçün doğulmuş insanlarıq. Ey Azerbaycan Türkü , ey Azerbaycan gencliyi, bu gün Vetenimiz, Milletimiz parça­ parça olduğu halda beşeriyyete xidmet etmeye gücümüz çatmayacaqdır. Beşeriyyete xidmet edib böyük dahiler yetişdirrnek isteyirikse, her şey­ den qabaq Vetenimizi ve Milletimizi birleşdirmeliyik. Ey Türk genci , her şeyi sen hell edeceksen ! Bu şerefli yol seni gözle­ yir. Bu yol vardır. Bu yol hazırdır. Dede-babadan bele bir söz var ki , yolçu yolunu axtarır. Men ise deyirem ki , yol vardır, öz yolçusunu axta­ rır. Yol hazırdır, öz yolçusunu gözleyir. O yolçu bizik. O yolçu sizsiniz, o yolçu Azerbaycan Türk gencliyidir. Yola çıxın , yolçu yolunda gerek ! " Gedeceyiniz bu yolda hamımza uğurlar arzulayıram. Ulu Tanrı Mil­ letimize yar olsun !

238


••

III .

BÖLÜM •

MURACIETLER



DÜNYA AZERBA VCANLlLARININ HEMRE'YLİYİ GÜNÜ MÜNASİBETİ İLE MÜRACİET Eziz baci ve qardaşlarım ! Dünya Azerbaycanlılarının Hemre'yliyi Gnüü münasibeti ile sizi ürekden tebrik edir ve hamınızı Azerbaycan Respublikasında yaşayan soydaşlarımız adından salamlayıram. Dünya Azerbaycanlılarının Hemre'ylik Günü e'lan olunmuş bu gün-dekabrın 3 1 -i bizim üçün Azer­ baycanın tatalitar imperiya şeraitinde yaşadığı anlarda baş veren hadise­ lerle elametdardır. 4 il önce mehz hernin gün biz totalitarizm simvoluna çevrilmiş ve Berlin divan kimi xalqımızı iki yere bölen sedleri uçurub da­ ğıtdıq. Xalqımızın tarixinde felaketler de , müharibeler de çox olmuşdur. Lakin bütün facielerin en ağın odur ki , bu tarixi felaketler dövründe xal­ qımız neçe-neçe hisselere bölünmüş ve ayrı-ayrı ölkelere , hetta qitelere dağılmışdır. B izim uzun iller müsteqilliyimizin herpası ve suveren, de­ mokratik Azerbaycan dövletinin yaradılması uğrunda apardığımız müba­ rize hazırdı BMT-nin , ATEM-in ve bir çox beynelxalq teşkilatların tam hüquqlu üzvü olan Azerbaycan Respublikasının yaradılması ile neticelen­ di . Lakin müsteqil , demokratik Azerbaycan tatalitar imperiyaperest qüv­ veler üçün böyük tehlüke demekdir. Mehz bu qüvveler torpaqlarımızın iş­ ğalı meqsedi ile qanlı müharibeye başlamış Ermenistan Respublikasına heyan çıxırlar. Bu müharibenin neticesinde Azerbaycan erazisinin %20den çoxu işğal olunmuşdur, bir milyondan artıq adam öz doğma ölkesin­ de qaçqın veziyyetine düşmüşdür. Eyni zamanda, xarici imperiyaperest qüvvelerden yardım alan kommunistler ölkede herbi çevriliş ederek res­ publikanın demokratik yolla seçilmiş qanuni prezidentini hakimiyyetden uzaqlaşdırmış ve bununla da Azerbaycanı daha ağır mehrumiyyetlere 24 1


düçar etmişler. Kommunistlerin hakimiyyetde olduğu yarım il müddetin­ de respublikada veziyyet keskin suretde pisleşmişdir. Mehz onların siyasi fealiyyetinin neticesinde bu gün Azerbaycan müsteqilliyinin itirilmesi , iq­ tisadiyyatının tenezzülü , dövletçiliyinin dağılması tehlükesi qarşısındadır. Ölke sosial partlayış heddine getirilib çıxarılmışdır. Artıq müsteqilliyimi­ zin herpası meqsedi Azerbaycanın varlığı probleminin belli meselesi ile evez olunub . Gene Azerbaycan dövletinin özünün varlığı uğrunda müba­ rize apardığı bele bir şeraitde dünya azerbaycanlılarının hemre'yliyine daha böyük ehtiyac duyulur. Yalnız müsteqil , demokratik Azerbaycan uğrunda mübarizede se'ylerimizi birleşdirmekle biz ümumi vetenimizi xilas ede bilerik. Harada yaşamasından asılı olmayaraq her bir azerbay­ canlı doğma veteninin derdierini bilmeli , yardıma ehtiyacı olan soydaşla­ rına öz kömek elini uzatmalıdır. Müsteqilliyini , varlığını qoruyub saxla­ maq isteyen , ölkemizi dünya demokratik ictimaiyyetinin terkib hissesine çevİrıneye çalışan xalqımınıza böyük ehtiyacı vardır. Eziz azerbaycanlılar ! Bu bayram gününde size müraciet ederek xatırlatmaq isteyirem ki , sizin doğma veteniniz olan Azerbaycan ve burada yaşayan insanlar hamı­ nızı sevir, hemişe yolunuzu gözleyir. Emin olduğumu bildirmek isteyi­ rem ki , heç bir qüvve xalqımızı parçalaya, bizi ayıra bilmez . Xalqımızın yaxın gelecekde milli birliye nail olacağına tam eminem . Hamınızı bir daha Dünya Azerbaycanlılarının Hemre'yliyi Günü münase­ beti ile tebrik ederim. KELEKİ , 30 DEKABR 1 993 EBÜLFEZ ELÇiBEY

242


AZERBAYCANIN GÜNEYiNDE MİLLİ İSTİQLAL CEBHESİNİN YARADILMASI İLE BAG LI AZERBAYCAN TÜRKLERiNE MÜRACİET Milletierin öz müqedderatını te'yin etmek iradesinin imperiyaların zer, zor ve tezvir güclerine qalib geldiyi bir dövrde yaşayırıq. Esir millet­ Ierin qurtuluş çağı adlandırılan yaşadığımız bu hessas ve tarixi dönemde uzun iller boyu Rusiya ve İran imperiyalarının esareti altında yaşamış , rus v e fars şovinizminin hazırladığı senari esasında Güney v e Quzey deye ikiye bölünmüş Azerbaycanın övladları olaraq , Azerbaycan Türk milleti­ nin öz müqedderatına sahib çıxmaq mes'uliyyetini dahil bizim çiyinleri­ mize qoymuşdur. Bu tarixi mes'uliyyeti derk ederek Azerbaycanın guze­ yinde MİLLİ QURTULUŞ mücadilesinin yeni dalğası 60-70-ci illerden kiçik özeklerio yaradılması ile başlansa da, 1 989-cu ilde Azerbaycan Xalq Cebhesinin formalaşması ve geniş kütlelerin bu teşkilatın çağırışına müsbet cavab vermesi ile yeni merheleye daxil olmuş , Şuralar İttifaqının dağılması ile özünün ilk neticelerini vermiş ve nehayet, Azerbaycanın qu­ zeyi öz müsteqilliyini elde ederek dünyanın azad ölkeleri sıralarına qoşul­ muşdur. Lakin Azerbaycanın 30 milyondan artıq Türk insanını özünde yerleşdiren ve Güney adlandırılan böyük bir hissesi hele de İran imperi­ yasının tapdağı altında qalmaqda davam edir, didilir, ostanlara, vilayetle­ re parçalanır, milli ve me'nevi servetleri qaret edilir, milletin aydınları , mübarizleri hebse atılır, öldürülür, ferhengine, milli adet-en'enelerine qa­ dağa qoyulur, dili yasaqlanır, leyaqeti tehqir olunur ve başına olmazın müsibetler getirilir. Bu gün , bütün tezyiqlere baxmayaraq , öz milli menliyini , Türklüyü243


nü olduğu kimi qoruyub saxlamış , rus-fars şovinizminin iş biriiyi netice­ sinde Settarxanın , Şeyx Mehemmed Xiyabaninin , Pişeverinin başçılığı al­ tında son 1 00 ilin müxtelif dönemlerinde başlatdığı milli istiqlal herekat­ larının yatırıldığını tecrübe etmiş Güneyde yaşayan soydaşlarımızın öz müqedderatına sahib çıxması üçün real şerait yaranmışdır. B ir terefden Azerbaycanın quzeyinin müsteqillik elde etmesi , diger terefden rus impe­ riyasının çöküşü , Rusiyada imperiya meyllerinin zeiflemesi, İran imperi­ ya canavarının dişlerinin keserden düşmesi ve mütereqqi dünyadan tam tecrid olunması , mütereqqi dünya ictimaiyyeti terefinden milletierin öz müqedderatını te'yin etmek hüququna gösterilen sayğı ve diqqet Güney­ deki Azerbaycan Türklerine milli istiqlal mücadilesini daha da inamla sürdürmek üçün bu elverişli şeraiti hazırlamışdır. Bele bir şeraitde Azerbaycanın güneyinden gelen xeberlerden Azer­ baycan Türklerinin bu fürseti çox düzgün deyerlendirdikleri ve mövcud şeraitden tam yararlanmaq ezminde olduqları açıqca görünmekdedir. Güney Azerbaycan Milli İstiqlal Cebhesinin yaradılması ve temelini böyük önderimiz Mehemmed Emin Resulzadenin qoyduğu ideyalan öz­ lerinin son meqsedi seçmiş 4 teşkilatın hernin cebhede birleşmesi Azer­ baycanın azadlığı ve bütövlüyü uğrunda mübarize aparan insanları sevin­ dirmeye bilmez . Men de bu tarixi hadiseni ürekden alqışlayır, milletimizi azadlığa qovuşduracaq bu müqeddes herekatın bir esgeri olmaq şerefine yetmeyi arzulayır, bütün güneyli yurddaşlarımı hernin münasibetle tebrik edirem . Eziz yurddaşlarım ! Tutduğumuz yol böyük önder MEHEMMED EMİN RESULZADE­ nin yoludur, bu yol SETTARXAN'ın , ŞEYX MEHEMMED XİYABA­ Nİ'nin yoludur ve men eminem ki , biz Settarxanın, Şeyx Mehemmed Xi­ yabani'nin , Mehemmed Emin Resulzade'nin övladları BÜTÖV , MÜSTEQİL ve DEMOKRATİK AZERBA YCAN'a aparan bu yolu şeref ve leyaqetle davam etdireceyik . YOLUMUZ AÇIQ, TANRI YARDIMCIMIZ OLSUN !

EBÜLFEZ ELÇiBEY Keleki , 24 aprel 1 995

244


TÜRYEDE TEHSİL ALAN AZERBA YCANLI TELEBELERE MÜRACİET

Eziz telebeler! Sizi 3 1 dekabr-aralıq Dünya Azerbaycanlıların Milli Hemre'ylik Günü münasebeti ile tebrik edir, uğurlar dileyirem. 1 82 il önce Rusiya ve İran imperiyaları terefinden ikiye bölünmüş xalqımız bu haqsızlığı heç vaxt qebul etmemiş , zaman-zaman ayağa qal­ xaraq öz haqqının berpasına çalışmış, minlerle şehid verse de , mübarize­ sini durdurmamışdır. 1 988-ci ilde Az-ın quzeyinde milli azadlıq herekatı başiayarken Azerbaycanın bütövlüyünün herpası meselesi yene de ön plana çıxdı ve bu herekatın başında dayanan Azerbaycan Xalq Cebhesinin teşebbüsü ile 3 ı dekabr-aralıq ı 989-cu ilde Azerbaycanın ortasından çekilen , bölün­ müşlük simvolu ve göz dağı tikanlı meftillerden ibaret serhed çepederi bütün tehlükelere baxmayaraq, xalqımız terefinden dağıdıldı . Bu hadise şüurlarda Bütöv Azerbaycan ve xalqımızın biriiyi fikrini hakim olmasına güclü tekan vererek, öten dövr erzinde xalqımızın geniş tebeqelerini ehate etmişdir. Hazırda Azerbaycanın bütövlüyünün berpa olunması üçün yeni mer­ heleye qedem qoyuruq . Bu yeni merhelede her birinizi Bütöv Azerbaycan uğrunda aparılan mübarizede feal iştirak etmeye çağırır ve bu yolda sizle­ re dözüm, irade , qetiyyet arzulayıram. 245


Bu hemre'ylik gününden başlayaraq 40 milyonluq Azerbaycan Türkü sıxlaşıb birleşmeli, Ana yurdumuz Azerbaycanı birleşdirmelidir. Tanrı bizlere yar olsun !

EBÜLFEZ ELÇiBEY Keleki, 25 dekabr 1 995


TEREQQİPERVER DÜNYA İCTİMAİYYETİNE VE BEYNELQALQ TEŞKiLATLARA MÜRACİET Dünya ictimaiyyeti Sovetler Biriiyinden sonra en böyük "milletler hebsxanaları"ndan biri olan İranda insan hüquqları ve azadlıqlarının en kobud şekillerde pozulmasına, qanunsuzluq ve terrorun baş alıb getmesi­ ne, sözsüz ki , bigane deyildir. İnsanların siyası eqide ve baxışlarına göre kütlevi şekilde hebse alınması , tezyiq ve işgencelere, terror ve qetllere me'ruz qalması , İranda yaşayan müxtelif xalqlara qarşı ayrı-seçkilik siya­ seti tetbiq olunaraq onların her hansı bir milli-medeni hüquqdan mehrum edilmesi , xalqların milli azadlıq herekatlarının misli görünmemiş bir şid­ det ve vehşilikle yatınlması , özellikle 1 978-ci il islam inqilabından sonra İran hakim daireleri terefinden insanlara ve xalqlara qarşı tetbiq olunan siyasetin xarakterik cehetlerini teşkil etmekdedir. Esrin evvellerinden başlayaraq cereyan eden ve 1 978-ci ilden sonra İranda cinayetkar "İslam Cumhuriyyeti " rejiminin yaranınası ile özün ün yeni keyfiyyet merhelesine qedem qoyan Güneydeki Azerbaycan Türkle­ rinin Milli Azadlıq herekatı İran hakim şovinist daireleri terefinden en ağır tezyiq ve basqılara me'ruz qalmış, bu yolda minlerle igid övladı qur­ ban getmiş , on minlerle qehreman oğulları hebsxanalara atılmış , yüz min­ lerle vetensever mübariz erieri doğma veteninden didergin düşmüşdür. İran hakim dairelerinin heç bir exlaq ve mentiqe sığmayan , beynel­ xalq hüquq normalarına ve insan hüquqlarına tamamile zidd olan bu here­ ketleri bütün beynelxalq tezyiqler ve xeberdarlıqlara baxmayaraq , son dövrler daha da şiddetlenmiş Azerbaycanın güneyindeki milli azadlıq he­ rekatının yüzlerie nümayendesi heb se atılmışdır. Hebs olunanlar arasında 247


onlarla gad ın soydaşımızın da adına rast gelmek olar. Xatırladag ki , İran İslam Cumhuriyyeti rejiminde gadıniarın kütlevi şekilde hebse alınması faktı heç de yeni ve tesadüfi deyil , bundan önce de yüzlerle gadının hebse alınması, en iyrenc üsullarla işgence ve tehgir edilmesi, hetta getle yetiril­ mesi faktlarına rast gelmek mümkündür. Mehz buna göre de , İranı yalnız "milletler hebsxanası " deyil , hem de "gadınlar hebsxanası" adlandırmag daha doğru olardı. Şübhesiz ki , hebs olunanlar arasında onlarla gadının da adının çekilmesi Azerbaycan Türklerine garşı İran rejiminin te'gib , tezyig ve repressiyalarının migyasını göstermekle yanaşı , ey ni zamanda Azerbaycanın güneyinde geden milli azadlıg herekatının cemiyyetin geniş tebegelerini e hate ederek kütlevi xarakter aldığını göstermekdedir. Şübhe etmirem ki , Az-ın güneyinde milli azadlıg herekatı kütlevileş­ dikce İran hakim şovinist daireleri repressiya tedbirlerini daha da güclen­ direcek, İnsan hügugları salıesinde daha geniş pozuntulara yol verecekdir. Bütün bunlara göre elagedar beynelxalg teşkilatlara ve tereggiperver dünya ictimaiyyetine müraciet ederek onların diggetini son vaxtlar İranda insan hügugları ve xüsusen, gadın hüguglarının daha geniş migyasda po­ zulması faktlarına celb edir, bu sahede İran rejimine garşı ciddi tedbirler alınağa çağırıram. Soydaşlarımızın Az-ın güneyinde apardıgları milli azadlıg mübarizesini tamamile destekleyir, emin olduğumu bildirmek is­ teyirem ki , xalgımızın apardığı bu mübarize gee-tez öz behresini verecek, Güneyli-Quzeyli Azerbaycan birleşecek ve Bütöv Azerbaycan dövleti ya­ ranacagdır. Bu mügeddes mübarizede Tanrı bizlere yar olsun ! Hömıetle:

EBÜLFEZ ELÇİBEY Keleki, 24 aprel 1 996-cı il

248


AZERBAYCANIN GÜNEYİNDEKi BAŞ VERMiŞ TEBİİ FELAKETLE BAGLI MÜRACİET Vetenimizin güney hissesinde- Erdebil ve Meşgin şeherleri etrafında baş vermiş zelzele neticesinde yüzlerce soydaşımızın helak olması, min­ lerle Azerbaycan Türkünün yaralanması ve ev-eşiksiz qalması xeberini eşidib derinden kederlendim. Ölkemizin güney hissesinde yaşayan soydaşlarımızın düşdüyü bu ağır veziyyetde , men bütün dünya ictimaiyyetine , dünyanın bütün insan­ perver qurumlarına, Azerbaycanın güneyinde, quzeyinde ve Azerbaycan hüdudları xaricinde fealiyyet gösteren teşkilatlara, qurumlara, cemiyyet­ lere ve bütün Azerbaycan Türklerine müraciet ederek onları zererçeken hemvetenlerimize herterefli yardıma çağırır, inanırarn ki , tarixin ağır sı­ naqlarından defelerle uğurla çıxmış xalqımızın tebietin bu ağır sınağın­ dan da özünexas dözüm ve deyanetle çıxmağı bacaracaqdır. Baş vermiş bu tebii felaket ve onun ağır neticeleri ile bağlı üzüntü­ mü bir daha ifade ederek Böyük Milletimize ve helak olanların ailelerine baş sağlığı verir, Ulu Tanrıdan sebr dileyirem . Hörmetle:

EBÜLFEZ ELÇiBEY KELEKİ , 4 FEVRAL 1 997 -ci İL

249



A VROPA BİRLİYİ ÖLKELERİNE VE MÜTEREQQİ DÜNYA DÖVLETLERİ MÜRACİET Berlin mehkemesinin Mikonos hadisesi ile bağlı hökmünü derin ra­ zılıq hissi ile qarşıladıq. Dünyanın, özellikle Avropanın bir çox ölkelerin­ de illerden beri dövlet seviyyesinde terrorçuluq fealiyyetlerini sürdüren İrana qarşı indiye dek ciddi tedbirlerin görülmemesi onun el-qolunu açmış , terror aktıarını daha da geniş miqyasda heyata keçirmesine imkan yaratmışdır. Gecikmiş de olsa, Berlin mehkemesinin bu doğru hökmü İra­ nın dövlet terrorizmine "dur" deyen ilk addımlardan biri kimi teqdirela­ yiqdir. Ölke daxilinde ve xaricinde terrorizmi dövlet siyasetine çevirmiş İran İslam Cumhuriyyeti özünün fundamentalist xisletinden ireli gelerek yarandığı günden beri demokratiyanın boğulması ve insan haqlarının po­ zulması faktlarına göre dünya örnek teşkil etmiş ve bu sahede en iyrenc üsullara el atmaqdan bele çekinmemişdir. Bu gün xalqlar hebsxanasına dönmüş İran öz vetendaşları olan Azer­ baycan Türklerinin , Türkmenlerin, kürdlerin , ereblerin , beluçların ve başqa xalqların milli haqlarını qeddarlıqla tapdalamaqda, neinki onların öz milli müqedderatlarını te'yin etme hüquqlarını, hetta en kiçicik haqları­ nı bele kobudcasına ve en vehşi üsullarla pozmaqdadır. Mikonos hadisesi bunun tipik örneklerinden yalnız biridir ve eger bele bir fakt A vropanın merkezinde baş verirse, İran daxilinde daha nelerin baş verdiyini tesevvür etmek bir o qeder de çetin deyildir. Berlin mehkemesi öz haqlı hökmü ile belli bir gerçekiiyi ortaya qo­ yaraq İran dövletinin esil si masını açdı. Bu, Avropanın İranı daha deqiq 25 1


tanımağa başlaması demekdir. Mehkemenin hökmünden sevinir ve inanı­ nq ki , bundan sonra mütereqi dünya dövletleri ve özellikle , Avropa B irli­ yi ölkeleri Azerbaycaycanın güneyinde yaşayan , her hansı bir milli hü­ quqdan mehrum olunan 30 milyonluq Azerbaycan Türkünün haqlı mübarizesini daha yaxşı başa düşecek ve destekleyecekdiL Hemçinin , ümid edirik ki , terrorçuluqda yaxın müttefiqi ve dostu İrandan h eç de geri qalmayan Ermenistanın Azerbaycan Respublikası daxilinde apardığı ter­ rorçuluq fealiyyetleri de düzgün qiymetlendirilecek ve pislenecekdir. Biz Avropa Biriiyi ölkelerine ve mütereqqi dünya dövletlerine müra­ ciet ederek onları Berlin (Mikonos) mehkemesinin haqlı hökmünü des­ teklemeye ve İranın dövlet terrorizmini durdurmağa yönelik daha ciddi addımlar atmağa çağırırıq.

EBÜLFEZ ELÇiBEY KELEK.İ , 1 9 APREL 1 997 -ci İL

252


DÜNYA AZERBAYCAN TÜRKLERiNE MÜRACİET Bu günlerde Azerbaycanın güneyinden "Bizim Yol " teşkilatının Güney Azerbaycan Türklerine müracieti"ni ve "Güney Azerbaycan Türk Milletçi Geneler teşkilatı"nın yaranmasını bildiren beyanatın ı , bu teşkila­ tın "Güney · Azerbaycan Türk Geneliyine Müraciet"ini alıb oxudum ve böyük razılıq hissi ile qarşıladım. Tarix boyu Türk Milletine düşmençilik münasibeti beslemiş ve son 70 ilde bunu dövlet siyasetine çevirmiş fars şovinizminin gerçek mahiyyetinin Vetenimizin güneyinde artıq günden­ güne daha derinden derk edildiyine bir daha emin oldum. Azerbaycanın güneyinde xalqımızın milli özünüderk prosesi getdik­ ce genişlenmekde ve derinleşmekdedir. Artıq xalqımız öz düşmenlerini­ fars şovinizmini , rus şovinizmini ve onların elaltısı olan ermenileri daha yaxından tanımaqdadır. Milletierin öz müqedderatını te'yin etmesinin ve insan haqlarının üstün tutulduğu bu dönemde Azerbaycanaın güneyinden milli hüquqları­ mızın tapdanmasına ve insan haqiarımızın pozulmasına qarşı yükselen bu e'tiraz sesleri bizi sevindirmeye bilmez. Mövcud siyasi-inzibati bölün­ müşlüyü qebul etmeyen , Veteni öz ruhunda ve me'neviyyatında birleşdi­ ren çağdaş Azerbaycan Türkü artıq tekce Güneyi , yaxud Quzeyi yox , Bütöv Azerbaycanı Yeten sayır ve Bütöv Azerbaycana sahib çıxmağı dü­ şünür. Gedeceyimiz yol da mehz budur. Böyük milletimizi Müsteqil , Demokratik ve Bütöv Azerbaycana aparacaq bu yol ilk merhelede Azerbaycanın güneyinin istiqlaliyyetinden keçir. Azerbaycanın güneyinde istiqlaliyyeti hedef almış daha iki teşkilatın 253


milletimizin siyasi heyetana qedem qoymasını ürekden alqışlayır ve onla­ ra uğurlar dileyirem. Bu, fars şovinizminin uzun illerden beri Azerbaycan Türkü eleyhine yürütdüyü bütün te'qib ve tezyiq siyasetine qarşı öz milli varlığını qonımuş güneyli soydaşlarımızın istiqlaliyyet mübarizesinin esas şerderinden olan milli-siyasi teşkilatlanmaya verdiyi önemin açıq göstericisictir. Artıq Azerbaycanın güneyinde milli-siyasi teşkilatianma günün ze­ ruri şertine çevrilmişdir. Ona göre de , dünya Azerbaycan Türklerini vete­ nimizin güneyinde istiqlaliyyeti gerçekleşdirecek milli-siyasi teşkilatlan­ ınanı daha da genişlendirmeye çağırıram. Tanrı milletimize yar olsun ! Hörmetle:

EBÜLFEZ ELÇiBEY KELEKİ , 30 APREL 1 997 -ci İL

254


••

IV .

BÖLÜM •

MUSAHIBELER



VAXTINDA ATILMIŞ CESARETLİ ADDIM ( "Azadlıq" qezeti, 1 2 iyui 1 99 1 -ci il , X. Babadır ve M . Qaradaşlıya verdiyi müsahibesinden) . . . Milletimizin en böyük tarixi faciesi onun iki ( esiinde bir neçe) yere parçalanmasıdır. Gülüstan müqavilesinden 1 78 il keçir. Bu müddet erzinde Azerbaycanın quzeyi ile güneyi bir-birine hesret qalmışdı . Xalq herekatının yüksek zirvelerinin birinde xalq serbedleri açdı . Hesrediler Güneyden Quzeye , Quzeyden Güneye axışdı . Dünya çaşdı , biz de çaşdıq ! "Belke , telesdik"- dedik. Sonra gördük ki , vaxtında atılmış cesaretli addım ne demekdir. indi Azerbaycana qarşı olan daireler bu uğurlu addı­ mı gözden saimağa çalışır. Hetta "Dövlet Tehlükesizlik Komitesi" altdan­ altdan eyri yollarla re'y yaratmaq isteyir ki , serhedi o açıb. Son vaxtlar bir şayie de peyda olub: guya serhedlerin açılmasını İran hökümeti teşkil edib . Bunlar hamısı uydurmadır. Bütün bu ve başqa meselelerde aparıcı qüvve xalq , yöneldici ise AXC , be'zi cemiyyet ve partiyalardır. En böyük şeref ise xalq yolunda feda olan şehidlerimizin şerefidir!

257



MİLLETİN ÖZÜNÜDERKİ T ARİXİN TELEBiDİR (ART Xarici Verilişler Studiyası Güney , Azerbaycan şö'besinde ha­ zırlanan " Dalğalarda görüş" verilişindeki söhbetinden. Bakı , 1 993-cü il , aprel ayı . Söhbeti Çingiz Göytürk apanb.) - Hörmetli Prezident, Azerbaycanın bugünkü durum ölkemizin quze­ yinde olduğu kimi güneyinde yaşayan Türklerin de maraqlandınr. Söhbe­ tin evvelinde dinleyicilerimize bu haqda me'lumat vermenizi xahiş edi­ rem . - İlk önce fürsetden istifade edib Az-ın güneyinde yaşayan bütün bacı ve qardaşlarımıza salarnlarımı gönderirem. Azerbaycandan me'lumat verrnek çox da asan deyil . Bu gün Azerbaycanda hadiseler çox gergin , ziddiyyetli ve yenidir. Müharibe şeraitidir. Son vaxtlar müharibe meydan­ larında müeyyen nisbi sakitlik yaranmasına baxmayaraq , unutmaq olmaz ki, bizim torpaqlarımız işğal altındadır. Bu meseleni sülh ve siyaset yolu ile hell etmek isteyirik. Lakin problemin sülh yolu ile belli mümkün ol­ mazsa, o zaman yene de müharibe aparrnaq mecburiyyetinde qalacağıq . Müharibenin de , elbette qelebesi ve meğlubiyyeti vardır. Ancaq her kes kimi , her bir Azerbaycan Türkü kimi men de inanırarn ki , biz torpaqları­ mızı işğalçılardan azad edeceyik . Bunun geei-tezi ola biler. Diger meselelere geldikde , qırrnızı Sovet İttifaqı dağılandan sonra bütün başqa respublikalarda olduğu kimi , Azerbaycanda da veziyyet ger­ gindir. İqtisadiyyat tamamile pozulub . Çünki o zaman Azerbaycan ixtisa­ diyyatının 93 faizi Rusiya ve diger SSRİ respublikaları ile bağlı idi . B iz yüzlerle çe ş id malı başqa respublikalara verir, yaxud başqa respublikalar­ dan alırdıq. indi onların hamısı müsteqilleşir, serbestleşir. Ona göre de keçmişdeki iqtisadi ilişkiler pozulub . Bunları yeniden qaydasına salmaq , müqavileler esasında düzeltmek bir qeder çetindir. Lakin bütün çetinlik­ lere baxmayaraq , biz iqtisadiyyatın , iqtisadi münasibetlerin qaydasına sa259


lınması üçün çox ciddi addımlar atmışıq. Öten ile nisbeten bu il Azerbay­ canın iqtisadi veziyyeti müeyyen qeder yaxşıdır. Artıq tenezzülü dayan­ dırmışıq ve mene ele gelir ki , bir neçe ay içerisinde iqtisadiyyatda inkişaf başlayacaqdır. Ümumi ictimai veziyyet yaxşıdır. Azerbaycan addım-addım öz müs­ teqilliyine doğru gedir. Milli dövlet quruculuğu salıesinde çox böyük ad­ dımlar atılıb . Keçmiş Sovet İttifaqı mekanında Azerbaycan yegane res­ publikadır ki , orada artıq total itar qirmizi imperiyanın qoşunları qalmayıb . Demek , Azerbaycanı azadlığını elde eden ilk respublika kimi qiymetlendirmek olar. Bundan sonra artıq her şey ulu Tanrıdan ve bizden asılı olacaq. - Sayın Prezident, bize gelen dinleyici mektubları gösterir ki , bütün Azerbaycan Türkleri kimi , güneyli soydaşlarımız da "Dünya Azerbaycan­ lılarının Qurultayı " ile maraqlanırlar. "Dünya Azerbaycanlılarının Qurul­ tayı "nın keçirilmesinden esas meqsed nedir? Qurultayın Teşkilat Komite­ sinin sedri kimi işlerin nece getmesi haqda dinleyicilerimize me'lumat vermenizi xahiş edirem. - Bu mesele payızda olacaq . Payıza qeder de müeyyen hazırlıq işleri görülecekdir. Meqsedimiz ' lur ki , bütün dünyada yaşayan azerbaycanlı­ ların, onların cemiyyetlerinin , teşkilatlarının nümayendelerini B akıya de'vet edib böyük qurultay keçirek. Burada bir neçe mesele var: birincisi, dünyada yaşayan bütün Azerbaycanlıların milli-demokratik hüquqlarını müdafie etmek; ikincisi , Azerbaycan vetendaşlığı meselesini müzakire etmek; üçüncüsü , dünyada yaşayan Azerbaycanlıların medeni elaqelerini berpa etmek ve s. Dünyanın bir çox ölkesinde Azerbaycanlılar yaşayırlar. Bunlarla medeni elaqeleri yaradıb qezet, kitab göndermekle, uşaqlarını getirib Azerbaycanda oxutdurmaqla dünya Azerbaycanlılarına olan bor­ cumuzun bir hissesini ödemiş oluruq. Biz dünyada nadir xalqlardanıq ki , hele deqiq sayımızın ne qeder olduğunu bilmirik. Bu, dözülmez bir haldır ve belke de milletimizin faciesinin bir sebebi de budur. Bu qurultay vasi­ tesi ile biz dünyada ne qeder Azerbaycan Türkü olduğunu, onlar!n hansı teşkilatlara, hansı cemiyyetlere, hansı jurnal ve qezetlere sahib olduqları­ nı öyreneceyik . Hele bizim Bütöv Azerbaycanı, Azerbaycan milli ruhunu temsil eden qezet ve jurnallarımız yoxdur. Çox maraqlıdır, dünyada yehudi alemi , rus alemi , ermeni alemi ve başqalarını temsil eden qezet ve jurnal260


lai var, ancaq Azerbaycan alemini temsil eden , ümumi milletimizin fikir­ lerini birleşdiren , onun ziyalılarının, qabaqcıllarının fikrini xalqa çatdıran birce qezet ve ya jumalımız yoxdur. Bu çox vacib meseledir ve qurultay vasitesi ile bu çox önemli problemi müzakire ve hell etmek olar. Y axud dünyada bizim güclü radio verilişlerimiz yoxdur. Bizim bütün dünya se­ viyyesinde Türk dilinde güclü radio verilişlerimiz olmalıdır. Y eqin ki , hele çox şeyleri hell etmek lazım gelecek. Ancaq ilk addım kimi qurulta­ yın keçirilmesi bize esas istiqamet verecekdir. - B u qurultayda Azerbaycanın güneyinden nümayendelerin iştirakı nezerde tutulubmu? - Ş übhesiz ! Tapşırmışam, bu meselenin üzerinde işleyirler. Az-ın gü­ neyinden ziyalıların , alimlerin, şexsiyyetlerin , müxtelif cemiyyet ve teşki­ latların nümayendelerinin , jumalistlerin, hetta dövlet adından nümayen­ delerin qurultayda iştirakı bizim üçün çox ehemmiyyetlidir. Eyni zamanda, bu gün dünyanın bir sıb ölkelerinde cemiyyetler ve teşkilatlar var ki , esli , Azerbaycan güneyinden olan saydışlarımız terefinden quru­ lub . Bu cemiyyet ve teşkilatların nümayendelerinin qurultayda iştirakı ze­ ruridir. B iz onları da de'vet edeceyik. - Son günler Azerbaycanın müxtelif şeherlerinde- Tebrizde , Telıran­ da ve s . Quzey hemre'ylik nümayişleri keçirilmişdir. Bu, bir Azerbaycan Türkü kimi, sizde hansı duyğuları oyandırmışdır? - Bu mende çox müsbet duyğu oyatdı . Nümayişler haqqında me'lumatı , nümayişden çekilen şekilleri dostlarımız mene getirmişdiler. Men onları gördüm ve çox sevindim. Bu, son hadiseler içerisinde meni en çox sevindiren bir hal oldu . Doğrudan da , milletin ayılıb öz haqqını mü­ dafie etmesi çox sevindirici bir haldır. Hele bu ilk defe idi ki , Tebrizde ve Telıranda telebeler qalxıb Azerbaycanın hüquqlarını müdafie edir ve Azerbaycan torpaqlarının ermeniler terefinden işğala me'ruz qalmasını pisleyirdi . Ancaq burada qeribe bir hal var idi . İranda bunu menden eşi­ dende acıqları gelmesin . Deyirler ki , biz müselmanıq , qardaşıq. Eger mü­ selmanlıqdırsa, qardaşlıqdırsa, şielikdirse , bes ne üçün Telıran universite­ tinin yalnız Türk telebeleri küçelere çıxdılar ve fars telebeleri buna bigane qaldılar? Görünür, burda başqa-başqa meseleler var. Bunun özü ise o demekdir ki , müselmançılıq da hele İranda bir qeder başqa me'na daşıyır. Maraqlı meseledir. Y eqin ki , gelecekde millet öz şüuru ile , öz derki 26 1


ile öz haqqını meydana qoyacaq. Artıq bu gün dünya milletlerinin özünü­ cterk dövrüdür. Ancaq ölkede yaşayan müxtelif milletierin hüquqlarına qarşı dövletin özü de hessas olmalıdır. Meselen , bizde yehudiler ve başqa etnikler yaşayır. Onların hüquqlarını biz özümüz müdafie etmeliyik. İran­ da da mesele bu şekilde hell olunmalıdır. İranda ermeniler de yaşayır. B u , o demek deyil ki , İran vetendaş kimi onların hüquqlarına bigane qalmalı­ dır. Lakin Ermenistanın Azerbaycana qarşı tecavüzü Türk telebeleri ile birlikte resmi dövlet terefinden de pislenilmeli idi . Çox teesüf ki , yalnız Türk telebeleri çıxıb seslerini ucaldıblar. İran hakim daireleri başa düş­ melidirler ki , artıq keçmiş metodlarla, zorbalıq ve diktatorluqla ölkeni idare etmeyin dövrü sovuşub. Ölke çağdaş demokratiyaya uyğunlaşdırıl­ malıdır. Yoxsa çox böyük ziddiyy�tler meydana çıxacaqdır. - Siz Azerbaycanın güneyinde yaşayan Türklerin gelecek taleyini nece görürsünüz? Bu taleyin biçimlenmesinde Azerbaycanın quzeyindeki Türklerin rolu neden ibaret ola biler? - Bu çox mürekkeb sualdır. Bu suala cavab verende hemişe dava­ dataş çıxır. Kimi inciyir, kimi küsür, kimi ise başlayır menim haqqımda böhtan , yalan ve iftira danışmağa. Sionist, dinsiz, amerikanperest, Ameri­ kanın qulu, Türkiyenin kölesi ve s . kimi yalan ve iftiralar. Hetta o yere gelib çıxırlar ki, deyirler Atatürk dinsiz idi , bu da Atatürkü çox istediyine göre dinsizdir. Men onlara çatdırmaq isterdim ki , müselmana qerezle kafır demeyin özü böyük günahdır. Bu, birinci şert. İkincisi , insan sionist ola biler, ancaq sionist dinsiz ola bilmez. Ye'ni dünyada dinsiz sionist yoxdur. Eksine, sionist qatı dinçi ve yehudi dinine vurğun adamdır. Ya adama dinsiz adı qoysunlar, ya da siyonist. Bunlar hele bilmirler ki , dün­ yada dinsiz siyonİst yoxdur. Az-ın güneyinde yaşayan Türklerin taleyi elbette menim üçün ya­ bancı deyil . Tebriz, Urmiya, Zenqan , Hemedan , Erdebil , Save , Xoy , Me­ rend uzun zamanlar menim gece yuxularım olub . Men hemişe yuxularım­ da Tebrizin yollarını görmüşem . Aramızda demir perde olan zaman fıkirleşirdim ki göresen , biz ne vaxt bu demir perdeni yarıb , gedib ana torpaqlarımızı gezeceyik. Şükür olsun Tanrıya, indi bunlara imkan var, isteyen gedib geze bilir. O ki qaldı meselenin siyasi terefine, indi men vezifede olduğum üçün prezident olduğuma göre meseleye çox toxunmaq istemirem. Allah qoysa, prezidentlikden çıxanda sonra, tarixçiliyimle meşğul olanda bu 262


meseleni çox yaxşı izah edeceyem ve dünyaya çatdıracağam ki , bu ne olan meseledir. Mene ele gelir ki, yaxın vaxtlarda dövlet quruculuğu başa çatdıqdan sonra, Azerbaycan tam müsteqilleşenden sonra prezidentlik ve­ zifesinden iste'fa verib ve onda yazacağam ki , bu dünyanın başı hara imiş , ayağı hara imiş ! Bu camaatı çox ele salıb oynatmasınlar ! Çox yalan deyirler, qezetlerde , radiolarda şer, böhtan , min cür yalan danışırlar. Milletin özünüderki tarixin telebidir. Bunun qarşısında heç kim dura bilmez. Bu, tarixin telbidir ve tarixin böyük yönünü , böyük istiqametini Tanrı müeyyenleşdirir. Bu, artıq şeytanın qarışacağı iş deyil ! Bele bir hadis var ki , (sehih ve ya qeyri-sehih olduğunu hele müeyyenleşdirmemi­ şem) Hz. Peyğemberden soruşurlar, bes Allah da gülür mü? Deyir beli, Allah da gülür. Soruşurlar ne zaman? Hz. Peyğember cavab verir ki , Allah baxır, görür onun qaldırmaq, yükseltmek istediyini insanlar yıxmaq isteyir, yaxud onun yıxmaq istediyini insanlar qaldırmaq isteyir. Onda gülür ki , men qaldırdığımı siz nece yıxacaqsınız, yaxud men yıxdığımı siz nece qaldıracaqsınız? Özünüzü niye yorur sunuz? Yönünü, istiqameti­ ni Allah müeyyenleşdirmiş tarixi oraya-buraya çevirende Allah baxır ve gülür ki, tarixe bu yönü men vermişem. Siz kimsiniz ki, onu o terefe- bu terefe çevirirsiniz? ! Bunun cezasını Şah çekdi , onun terefdarları çekdi ve • çeke-çeke gedir. Bu, mürekkeb meseledir. Ancaq zaman gelib her şeyi açıqca gösterecekdir. - Azerbaycanın güneyinde, elece de dünyanın müxtelif ölkelerinde yaşayan azerbaycanlıların nümayendeleri bizimle sıx elaqe saxlayır ve Sizi yalnız Quzeyin deyil , dünyada yaşayan bütün Azerbaycan Türkleri­ nin prezidenti saydıqlannı bildirirler. Hetta daha önce toxunduğumuz mi­ tinqlerde Güneydeki soydaşlarımız "YAŞASIN PREZİDENT ELÇi­ BEY" şüarı ile çıxış etmişdiler. Ebülfez bey , Siz özünüzü bütün dünya Azerbaycanlılarının prezidenti sayırsınız mı? - Yox ! Men bu böyük vezifeni boynuma götüre bilmerem . Ancaq men dünya Azerbaycanlılarının bir esgeriyem . Dünyanın harasında yaşa­ masından asılı olmayaraq, her bir Azerbaycan Türkü menim bacım ve qardaşımdır. İster Tebrizde, ister Tehranda, isterse de dünyanın başqa her hansı bir nöqtesinde bir Azerbaycanlının başına bir iş gelende menim de burada üreyim ağrıyır. Bir Azerbaycan Türkünün veten üçün qeribsediyi­ ni eşidende menim de burada üreyim yanır. Bilirem ki , başına qeza gelen , qeribseyen menim bacım ve qardaşımdır. Daha doğrusu , burada prezident ve ya lider söhbeti yoxdur. Bacı-qardaŞlıq, qardaş-bacılıq söhbeti var. Bir qan yaddaşı var, adamı hemişe çekir. Men hemişe deyirdim ki, ser­ bedler açılanda insanlar tökülecek Arazın qırağına ve hamı başlayacaq 263


ağlamağa. Ele de oldu . Serhedler açıldı , o taydan- bu taydan insanlar tö­ küldüler Arazın qırağına. Hamı ağlayırdı. Bu gün de Güneyden Quzeye gelenler, Quzeyden Güneye gedenler hamısı ağlayırlar. Bu, hesretdir, uzun illerin hesreti ! Bu, sevgidir, qardaş sevgisi. Tebii olaraq , milletin özünün qardaşlıq qanı var. Bu qan adamı çekir, milleti bir-birine yaxın­ laşdırır. Ona göre men de dünyada yaşayan bütün Azerbaycan Türklerini özümün hacım ve qardaşım sayıram . isterdim ki , harada yaşamalarından asılı olmayaraq hamısı xoşbext yaşasınlar, qul , köle olmasınlar, başıaşağı olmasınlar, ezab-eziyyete düşmesinler. - Bey , Azerbaycanın güneyindeki soydaşlarımıza son sözünüz . . . - Helelik bir söz demek istemirem . Belke gelecekde çox sözüm olacaq. Hele ilk sözü dememişem ki , son sözü de deyim . Amma isterdim ki , soydaşlarımızın Az-ın güneyinde öz dillerinde mektebleri , qezetleri , jur­ nalları , radio-televiziya verilişleri , medeniyyet merkezleri olsun . B u , tebii olaraq, müasir dünyada yaşayan bütün milletierin haqqıdır. Bütün insan­ lar öz dillerinde mekteblerini açmalıdırlar, öz dillerinde yazıb yaratmalı­ dırlar. Men e ele gelir ki , bir zaman İran hakim daireleri bunu götür-qoy elemeye mecbur olacaqlar. Görürsünüz, bu gün Azerbaycanda yaşayan etnik grupların hamısının medeni muxtariyyeti var. Qezet buraxırlar, me­ deniyyet merkezleri açırlar ve hetta isterseler, öz dillerinde mekteblerini aça bilerler. Hökümet ise onlara herterefli yardım edir isterdim ki, Az-ın güneyinde de hele olsun . Türk Dilinde qezetler çıxsın , Türk Dilinde mek­ tebler açılsın , medeniyyet merkezleri yaradılsın. Çünki bir milletin yükse­ lişi bilavasite onun öz dili ile bağlıdır. Hansı dilde danışırsansa, tefekkürü hernin dilin üzerinde qurmalısan . Tefekkürü başqa dilin üzerinde quranda beyin yarımçıq olur. Beyin bir dilde möhkemlendikden sonra başqa dille­ ri öyrenmek olar. Bunun ise heç bir zereri yoxdur. '

Mene ele gelir ki , Az-ın güneyi ile quzeyi arasında gediş-geliş , iqtisadi ve ticari münasibetler genişlendikce her iki teref inkişaf edecek . Bizim yerleşdiyimiz region dünyanın ortasıdır. Tarix sübut edir ki , Azer­ baycan parçalanmadan evvel , Bütöv Azerbaycan dövleti olanda her iki teref güclü şekilde inkişaf edib , şeherler xeyli canlanıbdır. Parçalanan kimi ise hamısı tenezzüle başlayıbdır. - Müsahibe verdiyİnize göre çox sağ olun , Bey ! - Siz de sağ olun . Hamımza can sağlığı , dinleyicilerinize se adet xoşbextlik arzulayıram.

264

ve


FARS ŞOVİNİZMİ AZERBAYCAN TÜRKLERİNİN QATI DÜŞMENİDİR ("Müxalifet" qezeti , 1 8 yanvar 1 995-ci il) - Azerbaycan xalqının yeddi illik mübarizesinin bugünkü neticeleri Sizi şexsen qane edir mi? - B ir sıra baxımlardan qane edir, özü de çox qane edir. Azerbaycan xalqının ictimai-siyasi azadlıq uğrunda mübarizesini derinden tehlil ele­ yib , onun qabağındakı düşmenlerini düzgün göstersek , düzgün çatdırsaq , düzgün tesvir etsek, onda görerik ki , Azerbaycan xalqı nece böyük çetin­ liklerin öhdesinden gelib . Sadece olaraq bunu be'zen demirler. Be'zen demek istemirik, be'zen deyirik , eybi yoxdur, bir zaman geler, tam deye­ rik. Çünki düşmen bir deyil , çoxdur. Bu düşmen de indi yaranmayıb . Fars şovinizmi Azerbaycan Türklerinin qatı düşmenidir. indi bunu ne cür deyek? Deyirsen İran küsür, meseleni korlayır, qatışdırır. Rusiyada mil­ letçiler, şovinistler Azerbaycanın müsteqilliyini qeti istemirler. Ne cür deyek . Rusiyada iqtisadi ve herbi mafiya Azerbaycanı elinden buraxmaq istemir. Bunu ne cür deyek ve kime deyek? Ne cür hell edek? Bütün dünya üzre güclü mafiyası, lobbisi , diasporu olan Ermenistan bizim eley­ himizedir. Bunlar hamısı böyük problemlerdir. Bunları diqqetle tehlil ele­ sek, Azerbaycan xalqının ne qeder böyük ve quduz düşmenlerle mübarize apardığını açıqca göreceyik. Onda bileceyik ki , Millet neyleyib ! . . .

265



BİZ HAQLARIMIZ UGRUNDA MÜBARİZE APARIRIQ ("Cumhuriyyet" qezeti , 2 , 1 0 , 1 6 fevral 1 995-ci il, söhbeti Y . Meher­ remova apanb) - Bütöv Azerbaycan AXC-nin esas strateji vezifelerinden biridir ve Bütöv Azerbaycan deyende, biz bunu Azerbaycanın quzeyi ile İran işğalı altında olan güneyinin vahid dövlet , vahid bayraq altında birleşmesi kimi başa düşürük. Size ele gelmirmi ki , Bütöv Azerbaycan Azerbaycanın tari­ xi coğrafiyasına daxil olan torpaqların biriiyi şeklinde gösterıneyin vaxtı gelib çatmışdır? - Çox tutarlı sualdır. Sualdan çox meseleni o cür qoymağınızı alqış­ layıram . Siz artıq meselenin mahiyyetini tutmusunuz, çox düz deyirsiniz. Bu söhbetler edebiyyatımızda çox qırıq ve kesik formada ve yaxud siya­ setimizde orda-burda deyilmişdir, Siz bunu artıq cemlemisiniz. Azerbay­ can tarixen böyük bir memleketdir. Azerbaycanlılar adlanan xalq çoxsay­ lı , bu gün 40 milyonluq bir xalqdır , onun esas hissesini Türkler, Azerbaycan Türkleri teşkil edir. Be'zen bunu iki yere bölüb İran Türkleri ve Qafqaz Türkleri kimi gelerne verirler, bunlar hamısı kenar müelliflerin fikirleridir. Bu meseleni tam bu cür qoymaq lazımdır ki , Azerbaycan böyük bir erazidir, onun esas etnosu Türklerdir, Azerbaycan Türk dövleti tarixen mövcud olub ve böyük dövletler seviyyesine çatıbdır, ancaq son­ radan zaman-zaman rus imperiyası böyüdükce ve fars qüvveleri ile , İngil­ tere-Söyük Britaniya imperiyasının körneyi ile Azerbaycan iki yere par­ çalanıb. Quzey hissesi Rusiyanın uzunmüddedi siyaseti neticesinde hisse­ hisse parçalanaraq bir hissesi Ermenistana, bir hissesi Gürcüstana , bir his­ sesi Rusiyaya birleşdirilib. Azerbaycanın güneyinde de bele siyaset yeridilib , ye'ni İran hakim dairelerinin siyaseti neticesinde Azerbaycan qüvvelerini daha da zeiflet267


rnek üçün onun bir neçe ostanlığa parçalayıblar. Azerbaycanı tezeden çe­ şidli ostanlıqlara bölübler ki , Azerbaycan adlı anlayış qalmasın . Bu, im­ periyalardan qalma açıq-aydın bir siyasetdir ve imperiyalar daim hele ayır-buyur, parçalama siyaseti yeritmiş , bunu heyata keçirmişler. Amma zaman deyişmiş , imperiyaların dövrü keçmişdir. Böyük Os­ manlı imperatorluğu dağıldı , Avstriya-Macaristan imperiyası, Böyük Bri­ taniya imperiyası dağıldı . Bu tarixi qanuna uyğunluq İrana da aiddir, İran da dağılacaqdır. İran bu dağılmanın qarşısını zorla alınağa çalışdı ve çalı­ şır. İranda yaşayan xalqların haqqını, insan hüquqlarını qorumaq , yaxud milli kimliyini derk etmiş azsaylı ve ya çoxsaylı xalqların özünün milli müqedderatını te'yin etme hüquqlarını tanımaq evezine , eksine Azerbay­ canın güneyinde terror, qetl , siyaset adamlarına qarşı işgenceler, hebsler, ölüm baş alıb getdi . Bize siyasetle meşğul olmağa imkan vermediler, �­ yasetle meşğul olan adamların başına facieler getirdiler, bir qorxu yarat­ dılar, eyni zamanda, uzun müddet Azerbaycan Edebiyyatının öyrenilme­ sine ve xalqa çatdırılmasına ciddi manie oldular. Azerbaycanda olan Türk · Dilini ele saldılar, yamsıladılar, onu müxtelif yollarla assimilyasiyaya uğ­ ratmaya çalışdılar. Bütün bunlar uzun müddet imperiya siyasetinin ve dünyanın qalmaqalı içerisinde baş veren facielerin terkib hissesi idi . Ancaq indi Sovet imperatorluğu adlı rus imperiyası dağılıb getmek­ dedir. Her bir xalq öz haqqını, müqedderatını müdafie edir, ancaq çok te­ essüf ki, keçmiş Sovet İttifaqında deyişikhkler baş alıb getdiyi halda , bu , İranda getmir. İranda daha çox tezyiq , terror genişlenir ve bu terrora me'ruz qalan insanlar öz hüquqlarını müdafie ede bilmirler. Rus sovet im­ periyasının İrandan bir üstünlüyü var idi ; milli dilde mekteblerin açılma­ sı, universitetlerin olması, milli dilde yazıb-yaratmaq , edebiyyatın geniş şekilde inkişafı . Amma Azerbaycanın güneyinde buna da imkan verilmemişdir. Hetta Şah rejimi dövründe Tebriz universitetinde Türkce damşan telebeler ceri­ me edilirdi ve hebs olunurdu . "Yeten hardadır?" , "Hara vetendir" , "xalq , millet kimdir?" haqqında düşünmeye hele imkan verilmirdi . Bu gün ise o imkanlar artıq üze çıxmaqdadır. Men eminem ki , Güneyli soydaşlarımız öz gücleri ile , xaricden heç bir kömek , müdafie olmadan özleri öz haqlarını alacaqlar. Azerbaycanın bütövlüyü ise gelecek problemdir. Bu, çox böyük prosesdir. Dünyada 268


geden prosesleri nezere alaraq , bele fikirleşirik ki , Qerbi Almaniya-Şerqi Almaniya, Cenubi Koreya-Şimali Koreya, Cenubi Vyetnam-Şimali Vyet­ nam ve s . ölkelerde Azerbaycan kimi ayrılmışdılar. Vyetnam artıq birleş­ di, Yemen birleşdi , Almaniya birleşdi , Koreya birleşrnek uğrunda müba­ rize aparmaqdadır, dünya buna pis baxmır, kömek göstermeye çalışır, amma Azerbaycanın bu gün biriiyinden danışanda , biz bu meseleni gee başladığımıza göre bir çox adamlar hele ki , diksinirler. Meselen , Avropa­ nın da qulaqları bu meseleye hele öyreşmeyib, Azerbaycanın güneyinde de buna tam öyreşmeyibler. Bizim düşmenlerimiz bar-bar bağırırlar ki , bunlar imperiya yaradırlar, bunlar milletçi Türkçüler yetişdiriri er ve s . Ancaq onlar buna öyrencekler, zaman özü onları alışdıracaq . Azerbayca­ nın güneyi artıq müsteqil olmaqdadır. Azerbaycanın güneyindeki Türkler ise özlerinin müsteqilliyi üçün müeyyen addımlar atırlar. Azerbaycanın quzeyi ile güneyi arasında elaqeler genişlenir, inkişaf etdirilir, zaman keçdikce bu proses ele gedir ki, tez-gee Azerbaycanın her iki hissesinin ayn-ayrı müsteqil dövletler olaraq birleşmesi beynelxalq alemde- BMT-de, başqa teşkilatlarda müzakire edilecek. Ve indi biz bu erefedeyik , bu gün bu mesele gündeliye getirilmelidir. Be'zen bizi tenqid edib deyirler ki, telesmek olmaz . İran meselesini niye araya qatırsınız , niye İranı bize düşmen edirsiniz? Men başa düşmürem ki , bu ne sözdür. Biz ne İranı, ne Rusiyanı özümüze düşmen etmirik, biz İrandan ve Rusi­ yadan öz haqlarımızı teleb edirik. Biz öz haqqımızı isteyende İran bize düşmençilik edecekse , biz de ona qarşı duracağıq, eger biz Rusiyadan öz haqqımızı isteyende o bize imkan venneyecekse , beli, biz Rusiyaya qarşı dunnuşuq , duracağıq . Biz haqqımızı isteyirik, kim bizim haqqımızı ver­ mirse , biz onunla mübarize aparacağıq. Bu, qanundur, bütün dünyanın qanunudur. Bütün dünya xalqları bundan keçib gedir ve bu günbu, bizim heyatımızın bir merhelesini teşkil edir, men bunu bir tarixçi kimi görü­ rem. Bu, Azerbaycan Türklerinin fikirleridir. Artıq bu, beyiniere işleyir, artıq bu, uşaqlardan qocalara qeder milyonlarla insanın ruhuna işleyir ve gee-tez bunun cavabı tapılacaq . Biz Azerbaycanın gelecek biriiyi mesele­ sini siyasi yolla hel! etmeyin terefindeyik. - Bey , her bir milli azadlıq herekatı üç merheleden keçir: edebi­ romantik merhele , elmi-nezeri merhele, siyasi merhele . Azerbaycanın gü­ neyinde artıq milli azadlıq herekatı ve dövletçilik mefkuresi , edebi-elmi 269


xarakter qazanaraq siyasi proqram müddeasına çevrilmek erefesine çatıb­ mı? - Her bir xalqın öz azadlığını elde etmek üçün (xüsusen , müstemleke xalqlara aiddir) mübarizesi dilden başlanır. Dil uğrunda mübarize milletin son mübarizesidir, ye'ni ölmemek mübarizesidir. Eger bir millet dil uğ­ runda mübarizeye qalxıbsa , demek, ölmemeyi uğrunda mübarizeye qal­ xıb , hele qelebesi uğrunda yox . Ele ki , millet dil uğrunda mübarizeden qazanır, bu mübarize öz eksini poeziyada, nesrde , elmi eserlerde tapır. Dilin qorunması qezetlerde , metbuatda, radio ve televiziyada heyata keçi­ rilir. Bundan sonra ikinci merhele başlayır, ye'ni siyasi maarifçilik merhe­ lesi . Siyasi maarifçilik merhelesine edebiyyat merhelesi de deyilir. Bura­ da edebiyyat daha çox cemiyyeti siyasileşdirmeye , siyasi tefekkürle tanış etmeye , siyasi tefekkürü menimsemeye kömek edir. Üçüncü merhele açıq siyasi merheledir, burada partiyalar yaradıtır, qruplaşmalar ve yaxud ceb­ heler yaranır ve bunlar açıq siyasi mübarizeye keçirler. bu üç merhele bütün xalqların tarixinde olub . Bu gün Azerbaycanın güneyinde artıq sırf siyasi mübarize gedir. Partiyalar, cemiyyetler var, siyasi mübarize aparır­ lar ve Azerbaycanın siyasi iradesini göstere bilirler. Azerbaycanın güneyinde ise bu siyasi proses hele başlamayıb . Orada hele dil ve edebiyyat uğrunda mübarize gedir. Buna göre de , Azerbayca­ nın güneyinde siyasi mübarize indilik yubanır. Mene ele gelir ki , bu dil ve edebiyyat uğrunda mübarize , milli menliyin qorunması uğrunda müba­ rize , ölümden qayıtmaq mübarizesi inkişaf etdikce, artıq siyasi mübarize­ ye çevrilecek , xalq azadlıq mübarizesine dönecekdir. Azerbaycanın güne­ yinde xalq azadlıq mübarizesi inkişaf etdikden sonra , onlar da öz müqedderatlarını te'yin edecekler. Ye'ni mübarize bu üç xetden keçecek . Azerbaycanın güneyinde telebeler müeyyen qeder fealiyyet gösterir­ ler. Bu fealiyyet helelik Türk Dilinin dövlet dili olması, Türk Dilinin mekteblerde , universitetlerde tedris olunması ve s. üzerinde qurulub ve bu elbette , getdikce inkişaf etdirilecek . İranda 30 milyon Türkün taleyine bu cür soyuq yanaşmaq ve ona öz sesini çıxarmağa imkan vermemek , öz dillerinde mekteb açınağa imkan vermemek elbette , orada yaşayan Türk­ lerin e'tirazına sebeb olacaq, Azerbaycanın neinki güneyindeki , hemçinin quzeyindeki Türklerin de e'tirazına getirib çıxaracaq ve bu gün biz de 270


bundan çox narahatıq . Mü barize o seviyyeye geli b çatacaq ki , İran hakim daireleri Türk Dilini dövlet dili kimi qebul etsinler ve bu dilde radio , tele­ viziya, mekteb ve medreseler yaradılmasına imkan versinler. Azerbaycan Tarixi tedris olunsun , Azerbaycan Edebiyyatı tarixi tedris olunsun, xalq öz menliyini , öz me'nevi servetlerini elde etsin ve bundan sonra da Azer­ baycan uğrunda mübarizeni davam etdirsin . Doğrudan da, dil uğrunda mübarizenin özü azadlıq uğrunda milli müqedderatın te'yini uğrunda mü­ barizenin bir merhelesidir. Sonra ise bu , başqa merheleye keçecek. Biz bunu görürük. - Bele bir şeraitde Azerbaycanın güneyindeki Türklerin qarşısında han sı vezifeler durur, biz ne etmeliyik? Men im fikrimce, biz Azerbayca­ nın güneyinde xalqımızın mehv edilmesi, assimilyasiya olunması, hüquq­ larının tapdanması haqqında beynelxalq alemde ictimai re'y yaratmalıyıq . Biz Güney meselesini beynelxalq bir meseleye çevirmeliyik. Bu barede ne düşünürsünüz? - Beli , Azerbaycanın güneyinde bu işler görülmelidir. Azerbaycanın güneyinde minlerie insan hebsxanalara atılır, buna cavab verilmir. Özü de bu , çox böyük hiylegerlikle edilir. Siyasi bir meseleni deyişdirib ona başqa bir don geyindirirler. Ne Amerikadan ses gelir. ne İngiltereden , ne Türkiyeden ses gelir, ne de ki Bakıdan . Bu çoq qorxuludur. İrandakı 30 milyon Türk dünyadan tecrid edilmiş ve müdafie olunmayan xalqlar sıra­ sındadır. Biz gerek buna imkan vermeyek. Biz artıq dünyaya yol tapmı­ şıq, metbuatımız var. Biz gerek Güneyin sesini dünyaya duyuraq , oradakı milli mübarizeye yardım edek, onların eserlerini çap etdirek, fikirlerini dünyaya çatdıraq. Bu gün bizim qarşımızda duran en vacib meselelerden birisi budur. İkincisi ise Azerbaycanın güneyi ile quzeyi arasındakı elaqeleri ge­ nişlendirmeliyik. Ticaret elaqeleri , senaye elaqeleri , medeni elaqeler ve elmi elaqeler qurulmalıdır. Ye'ni Azerbaycanın güneyinden yüzlerle tele­ beni getirib Bakı Dövlet Universitetinde , Naxçıvan Dövlet Universiletin­ de ve s . tehsil almasına şerait yaratmalıyıq . Çünki orada onlar milli ede­ biyyatı keçmirler, öz edebiyyatlarını bilmirler, Milli Tarixi keçmirler, öz tarixlerini bilmirler, Milli Dili keçmirler, onu bilmirler. Burada ise çox böyük imkan var. Gerek biz her il 500- 1 000 telebeni qebul edek, onlar burada tehsillerini genişlendirsinler ve Güneyde milli kadriarın yetişme27 1


sinde yaxından iştirak etsinler. Helelik qarşıda duran bu vezifeni biz hök­ men yerine yetirmeliyik . - Bey, İranın islam perdesi altında yeritdiyi fars şovinist siyaseti ne­ ticesinde bu gün güneyli soydaşlarımız kütlevi şekilde mühaciret edirler ve xarici ölkelerde fealiyyet gösterirler. Mühaciretdeki teşkilatlarımızın fealiyyetinin elaqelendirilmesi zeruriliyi barede ne deye bilersiniz? - Azerbaycanın güneyindeki fealiyyet gösteren dissidentlerin bir qismi hebsxanalarda ruben ezilib, amma bir çoxları baxmayaraq ki , hebs­ xanada olub , onların ruhu ezilmeyib , sadece olaraq, siyasi fealiyyetlerin­ de bir qeder zeiflik ve donuqluq yaranıb . Güneyde hele bu gün milli­ siyasi !iderler, şexsiyyetler tam yetişmeyib . Bir neçe adamlar var, men onları tanıyıram . Ancaq onların adını demezdim, çünki onlar haqqında müsbet bir söz deyende İranda onlara çox zülm verirler. 60-cı illerde Azerbaycan ziyaiılarının mübarizesi edebiyyat, dil uğrunda mübarize idi . Ye'ni fikir uğrunda mübarize idi , yeni baxış uğrunda, bir qeder cesaretli sözler demek uğrunda mübarize idi . Bu gün Azerbaycanın güneyinde de beledir. Deyek ki , Güneyde "Varlıq" jurnalının redaletoru doktor Cavad Hey'et bir qeder telebelerin çıxışlarını çap etdirdiyine göre bu gün tezyiqe me'ruz qalıb. Cavad Hey'et heç vaxt inqilabçı olmayıb. Men bele deyer­ dim ki , C . Hey'et mübariz Türk ziyaiısından daha çox ümumi İran ziyalı­ sıdır. indilik Azerbaycanın güneyinde milli inqilabçılar yetişmeyib . Bir zamanlar inqilab dalıisi Settarxanlar vardı , Şeyx Hiyabaniler vardı , onlar­ la bele adamlar, inqilab dahileri olub , nehengleri olub , amma bu gün bu xett hele ki, getmir. Bu gün Demokratik Azerbaycan uğrunda Tebrizde mübarize getmir, halbuki bu mübarize 1 9 1 8- 1 920-ci illerde gedirdi. Men e ele gelir ki , yaxın vaxtlarda bu meseleler Azerbaycanın güneyinde müzakire edilecek, ingilabi en "eneler yeniden üze çıxacaq ve Güneyde olan Türkler öz haqlarını alacaqlar. Şeksiz ki , bu meselede men de , AXC de kenarda qalmayacağıq . AXC de çalışır ki, güneyli soydaşlarımız ile hemre'y olub onların azadlığı uğrunda, ümumiyyetle milletimizin azadlığı uğrunda bir-birimize arxa duraq ve bu meselenin helline kömek edek . - Azerbaycanın güneyinde siyasi şüur milli şüura yox: , sosialist , in­ ternasionalist şüura esaslanır. Sizce , növbeti herekat da evvelkiler kimi İranda rejimin deyişdirilmesine yönelmeyecek ki? - Bu gün Azerbaycanın güneyinde olan kommunistler artıq öz kom272


munist ideyalanndan el çekmelidirler. Ona göre ki , kommunist ideyasın­ dan bütün dünya el çekib . Güneyde mübarize aparan bütün Türkler Me­ hemmed Emin Resulzadenin yoluna qayıtmalıdırlar. M .E . Resulzadenin milletçilik ideyasını , müsavatçılıq ideyasını öyrenmeden sonra bunun düzgün ideya olduğunu görecekler ve kommunizmden el çekecekler. Hemçinin bu gün İrandakı fanatik islamçılıqdan el çekmek ve islamı dini baxımdan düzgün öyrenmek lazımdır. Lakin eger bu gün İran demokratikleşerse, Güneyde mübarize apar­ maq daha asanlaşa biler. Bele olarsa, biz hökmen öz hüquqlarımız uğrun­ da mübarizeye qatlaşmalıyıq. Bunu İran da, farslar da , Türkler de , kürdler de , erebler de , beluçlar da etmelidirler, amma bu zaman demokratiyanın nailiyyetlerinden istifade etmeliyik ve demortaki yolla mübarize aparma­ lıyıq. Burada Mustafa Kamalın dediyi sözü yaddan çıxarmaq olmaz . O deyir ki , "her hansı bir milleti azadlığa de'vet etmemişden qabaq onu o azadlığa hazırlamaq lazımdır" . Biz de bu azadlığa hazırlıq görmeliyik . - Milli azadlıq herekatı apararaq İran işğalından qurtulduqdan sonra qarşıda duran vezife milli dövlet qurmaqdır. Bütün bu vezifeleri heyata keçirmek üçün Güney Türklerinin tarixi en'ene ve tecrübesi barede me'lumat vermeyinizi xahiş edirik . - Azerbaycan tarixen milli ve hüquq dövleti sistemi yaradıb . Deyek ki , Atabeyler dövleti , merkezi Marağa ve Tebriz olan Elxaniler dövleti , Düzdür, bu dövletlerin başında Türkmen ve moğul beyleri durdular, ancaq esiinde dövletleri idare eden me'murlar azerbaycanlılar idi . Onlar Azerbaycan Dövleti idi . Ondan sonra Ağqoyunlular, Qaraqoyunlular, Se­ feviler, Efşarlar, Qacarlar dövleti gelir. Bu dövletleri Azerbaycan Türkle­ ri qurub. İranı min ildir Türkler idare edirler. Bu nece olur ki, bunu indi Güney Türkleri yarada bilmir? Sadece olaraq , biz imperiya dövrüne düş­ dük, imperiyalar bizim gücümüzü dağıtdılar, kesdiler, ancaq indi o gücü biz tezeden yığmalıyıq. Biz Türkler hökmen azad olmalıyıq . Biz Türkleri azadlığı öz dövleti­ mizin olması kimi başa düşürük. Lakin biz bu gün ne haldayıq , Güney Türkleri ne haldadır. Gültekin abideleri sanki bizim üçü n , Güney Türkleri üçün yazılıb: 273


" DÖVLETİ OLAN MiLLET İDİM, İNDİ DÖVLETİM HARA­ DA? XAQANI OLAN MiLLET İDİM, İNDİ XAQANIM HARA­ DA? " . Ona göre de biz tarixi en'eneleri berpa etmeliyik . Bunun üçün prog­ ram tutulmalıdır, teşkilatlar yaranmalıdır. Halg öz programını menimse­ melidir ki , haraya doğru getdiyini bilsin . Xalg öz yolunu görse , o yolu ge­ decek ve öz hüguglarını müdafie edecekdir.


BÜTÖV AZERBAYCAN İDEYADIR, MEFKUREDİR . . . VE TEBRiZ MENİM ŞEHERİMDİR ("Yeni Müsavat" qezeti , 6 fevral 1 996, Söhbeti B . Heyderli apanb .) Be'zi siyasetçiler bele hesab edirler ki , İranda Azerbaycan meselesi­ nin helli üçün tarixi zemin yaranıb . Sizce , bu fikir ne derecede doğrudur? İranın hakim daireleri İranı çağdaş bir dövlet halına salıb idare ede bilmirler. Sadece olaraq , buna qadir deyiller. İranda ehalinin veziyyeti getdikce pisleşir, gerginleşir-ister fars , ister Türk , ister kürd ve ya beluç olsun , ferq elemir. Xalqın veziyyeti ağırlaşdıqca, tebii ki , onun e'tirazı da güclenir . Daha sonra, İranda müeyyen qüvveler İran hakim dairesine qarşı aratıq mübarize aparırlar. Meselen , "Mücahidini-Xalq" çox böyük qüvvedir, top-tüfengi, hetta vertolyotları da var. Başqa bir qüvve , deyek ki , şahın oğludur; çox böyük mali yy esi olan bir adamdır. Onun terefdarları helelik sus ur; onlar isteni­ len bir vaxt feallaşa bilerler. İRANDA AYRI-AYRI XALQLARIN ÖZ MİLLİ HÜQUQLARINI ALMAQ UÖRUNDA MÜBARİZESİ GEDİR Ye'ni mekteblerin açılması , dil , medeniyyet, milli hüquqlar uğrunda mübarize özünü gösterir. Meseleye tehlili yanaşsaq, aydınlaşır ki , İranda ingilabi şerait var. Ola biler hetta müeyyen partlayışlar baş versin . Qezvinde , Urmiyada, Tehran yaxınlığında, Zencanda xalq heyecan­ ları bir defe silah gücüne-qanla yatırıldı; bunu ikinci , üçüncü defe de ede bilerler; ancaq mesele axıra qeder silah gücüne hell oluna bilmez . 275


İRANDA 30 MiL YON TÜRK NE İSTEYİR? Be'zileri meseleni çox yumşag şekilde goyur ! heç olmasa, Türk Dili fars dili ile beraber hüguglu olsun- deyir. Maarifçilik yolu ile gedenler deyirler ki , Türk Dilinde mektebler açılsın . Başqa bir qrup medeni muxtariyyet telebi ile çıxış edir. Başqa gruplar da var. Onlar da deyirler: medeni muxtariyyet istemirik , siyasi-inzibati muxtariyyet elde etmeliyik. Tam müstegil Azerbaycan telebi ile de çıxış edenler de az deyil. İran siyasi rejimi ise bu telebierin heç birine mehel goymur. Demeli , İranda siyasi rejim özü ingilabi şeraiti yetişdirir. Bu da gee­ tez inqilabla neticelene biler. Görünür İranın dağılacağını iddia edenler hardasa haglıdırlar. Bilirsiniz , İranda ingilabctan sonra yeni guruluş da yarana biler. Me­ selen , konfederal dövlet , federal dövlet ve bu, İranın birge galmasını mü­ eyyen vaxta geder uzada biler. Her hansı veziyyetde İranda bizim maraglarımız müstesnalıg teşkil etmir . . . Her hansı veziyyet olursa-olsun, Azerbaycanın güneyi öz azadlığı ve müstegilliyi uğrunda mübarize aparmalıdır ve aparacag da. Men eminem ki , İranda Azerbaycan Türkü öz haggını alacagdır; bu, ola biler, bir il çeksin , 5 il çeksin-bunun meseleye dexli yoxdur. Be'zi siyasetçiler ise başga argumentden çıxış edirler. Meselen onlar deyirler ki , bizim İranla birleşmeyimiz daha megsede uyğundur. Bu, tamamile yanlış baxışdır. O vaxt da, Azerbaycanda Sovet İttifa­ gının terkibinden çıxanda Türk-slavyan biriiyinin yaranmasını teklif edenler vardı . Onda men dedim ki , ne özünü aldadın , ne xalqı . B u , baş tutan iş de yil . Bu gün İran-Azerbaycan birliyini ortaya atanlar xalqı aldadırlar. Meselenin birce yolu var: Güney de Azerbaycan dövletinin yaran­ masıl

GÜNEYLİ-QUZEYLİ BİZ BİR XALQIQ 276


Azerbaycanın bütövlüyü ideyadır, mefkuredir. Tebriz menim torpağımdır, Erdebil , Qezvin menim torpağımdır. Güneyin azadlığı menim idealımdır. Eger xalqımızın bir hissesi müstemleke altinda yaşayırsa, biz özü­ müzü azad, müsteqil saya bilmerik.



MENİM VETENiM BÜTÖV AZERBAVCANDIR ("Müxalifet" qezetinin amakdaşı R. Ağayevle söhbetinden , Keleki , 30 Mart 1 996-cı il) Son zamanlar İran metbuatında Azerbaycana qarşı iradlar çoxalıb . Sizin fikrinizce , resmi Telıran Azerbaycan rehberiiyinin İrana qarşı apar­ dığı siyasetden narazıdır, yoxsa ümumiyyetle Azerbaycanda ge den pro­ seslerden? Ne bu sual , ne de ki , bu problem bu günün deyil . AXC-nin vaxtında da biz defelerle çıxışlarımızda İranın Azerbaycanın müsteqil dövlet olma­ sının eleyhine olduğunu deyirdik. Azerbaycanın müsteqilliyi e'lan olunan İranın Xarici işler naziri ' Moskvada çıxış edib deyib ki , biz Azerbaycanın müsteqilliyini tanımayacağıq. Sonra da İran mecburiyyet qarşısında Azerbaycanın müsteqilliyini tanıdı . Bizim müsteqillik meselemiz gündeliye çıxanda İran bütün ölke­ leri bizim eleyhimize qaldırmağa çalışıb. Resmi Telıran o zaman Azer­ baycanla dost ola biler ki , Azerbaycanın güneyi müsteqil olsun . Eger 30 milyonluq Azerbaycan (Güney) müsteqillik isteyirse ve resmi Telıran da onu esaretde saxlayırsa, hansı dostluqdan söhbet gedir? Biz hakimiyyet­ den uzaqlaşdırıldıqdan sonra Azerbaycanda qezetlerde, parlamentde ve s. yerlerde seslendi ki , bes , Elçibeyin yersiz çıxışları , İrana qarşı ittihamları bizim dostluğumuzu pozub . Biz bundan sonra dost, qardaş olacağıq . Bütün bunların hamısı yalan idi . Çünki bu meselenin kökünde tarixi düş­ mençilik dayanır. Azerbaycanın azadlığına Telıran düşmen kimi baxır. Çox zaman deyirler ki, İranı guya men dağıtmaq isteyirem . İranı men dağıtmıram. Nece ki , Rusiyanı men dağıtmadım . Onu ne Amerika, ne Türkiye, ne de Fransa dağıdır. İranın başı o qeder rüşvetxorluğa, isla­ mı tehrife qurşanıb ki , o özü-özün ü dağıdır. . İran parlamentinde Fatma xanım adlı bir deputat var. Heyder Eliyev­ le görüşende o dedi ki , Allah elemesin , bir de xalqın başına Elçibey kimi 279


lider gelsin . Özünü de çox mehriban aparırdı . Üstünden 3-4 ay keçmemiş Telıranda parlamentde çıxış edib dedi ki , Azerbaycan Cumhuriyyeti nece ye'ni müsteqil olmalıdır? Ora İranın erazisidir, biz oranı tutub İrana qat­ malıyıq. Sizce , Azerbaycana o gözle baxan adamlara Azerbaycan nece bax­ malı idi ve nece baxmalıdır? Hernin xanımın dediyi İranın fikri idi ki, Azerbaycan iqtidarı İranın kölesi olmalıdır ve İranın sözü ile oturob dur­ malıdır. Bu ise mümkün deyil . Buna göre de, İranla Azerbaycanın diplo­ matik münasibetleri gergin olacaq . Güneyde milli azadlıq herekatı güc­ lendikce Telıran Quzeyle düşmençiliyini güclendirecek. Son zamanlar mene me'lumatlar gelir ki , bes , Tebrizde ve başqa şe­ herlerde H . Eliyevin eleyhine tebliğat kompaniyaları aparılır. İran qezet­ leri de "KQB-den sionizme qeder geden yol" ve s. kimi serlövheli yazılar dere etdi . . . . Ye'ni düşmençilik hemişe bu şekilde devam edecek. Azerbaycan müxalifeti , Azerbaycan Xalq Cebhesi bütövlükde bir teşkilat kimi Azer­ baycanın güneyinin azadlığı , özünün tam müsteqil dövletini yaratması uğrunda mübarize aparan bir teşkilatdır, bu mübarizeni aparmışıq , aparı­ rıq , aparacağıq da. İkincisi, men şexsen düşünürem ki , hem Tebrizliyem, hem B akılı­ yam , hem Genceliyem , hem Şamaxılıyam, hem Qezvinliyem ve Azerbay­ canlıyam . MENİM VETENiM BÜTÖV AZERBAYCANDIR ve men Azerbaycanın güneyinin AZADLIQ mübarizesinde heç de özümü quzeyli saymıram . Bunu bizim Tebrizdeki , Qezvindeki . . . qardaşlarımız da deyir. Hetta onlar çıxışlarında bildirirler ki , Qarabağı ermeniler özlerinin say­ masınlar. Biz öz müsteqilliyimizi gazanandan sonra Qarabağı da azad edeceyik. Bu menim , qezvinlinin, bakılının , tebrizlinin B ÜTÖV AZER­ BAYCANın sesidir, BÜTÖV AZERBAYCANın çağırışıdır? Artıq bu , Veten birliyidir. Bu gün düşüb farsın, rusun , eline dexli yoxdur. Bu Veten menirnkidir ve onların elinden zorla da olsa alacağam. Bir defe R . Quliyev dedi ki, bes guya men demişem . "Azerbaycanın bay­ rağını sancağam Tebrize" . Men bele dememişem ki , onu men sancaca­ ğam . Men demişem ki , bu bayraq Tebrizde dalğalanacaq . Onu merendli de , tebrizli de , geneeli de , herdeli de . . . sonca biler. Onu sancan adamı men bağnma basacağam ve o, menim qardaşım olacaq . Ancaq onu men sancsam, bu menim böyük xoş bextliyimdir, en böyük şerefimdir. 280


İRANI DA SSRİ-nin TALEYİ GÖZLEYİR ( "525-ci qezet " , 3 aprel 1 996-cı il, Keleki , N . Bayramova ile söhbe­ tinden) . . .İran artıq öz ölkesini müasir seviyyede idare ede bilmir, eksine, terrorçuluqla, dağıdıcılıq aktıarı ile meşğuldur. Bu yönüde İran tenqid edilir ve bu, çox düzgün fikirdir. Hetta bu fikir de doğrudur ki , Yuqosla­ viyanın, SSRİ-nin taleyi indi de İranı gözleyir. Bu faktdır ve faktdan qaç­ maq olmaz. İran ve Azerbaycanın dostluğuna geldikde ise , bu, mümkün olan iş deyil. Ona göre ki , İranda yaşayan 30 milyonluq Türke dil , medeniyyet , öz müqedderatını hell etmek imkanı verilmir. Eksine , bütün bunlar hamı­ sı ezilir, tapdalanır. Rusiya bu meseleni ehtiyatla hell etdi . Ye'ni, respublikalardan elini çekdi , özünü müsteqil e'lan eledi . Bu gün İran da Azerbaycanın güneyi­ nin müsteqilliyini qebul etmeli , onunla müsteqil dövletler seviyyesinde münasibet qurmalıdır ve yalnız bundan sonra dostluq haqqında danışmaq olar. İran xarici işler nazirinin Azerbaycan dövletine verdiyi ultimativ meslehetler en kobud, en iyrenc müdaxiledir. Bu, vilayetinin birinci mü­ daxilesi deyil ve bu halı cenab nazir tekrarlamaqla özünü bize "böyük qardaş" kimi dikte etmeye çalışır. Axı ona demek lazımdır ki , sen kim­ sen? Senin dövletin kimdir ki , Azerbaycanın xarici münasibetlerine mü­ daxile edir? Bu gün bütün dövletlerde hakimiyyet milli maraqları esas götürür ve öz dövletinin milli maraqlarından çıxış edir. Azerbaycan bunun eksinimi 28 1


etmelidir? Bu gün Azerbaycan ister Qarabağ , isterse de Güney meselele­ rinde özün ün milli maraqlarını gözlemelidir. Hazırda Az-ın güneyinden öz torpaqlarımızdan özümüze yol veribler ve bunu da Azerbaycanın boynuna bir minnet kimi qoyurlar, ancaq Erme­ nistana körpü çekir, iqtisadi yardım edir, erzaq, yanacaq verirler. H eç biz demirik ki, sizin yardım kimi verdiyiniz yanacaqla Ermenistan tankları Azerbaycan torpağını işğal edir. Demirik ve men heç de bunu İran­ Azerbaycan münasibetlerinde soyuqluq kimi qiymetlendirmirem. Bu, İra­ nın ta qedimden Azerbaycana olan mövqeyidir ve bu gün de onu açıqla­ yır.

282


VETEN BİRDİR ("Müxalifet" qezetinin emekdaşı E. Arifoğlu ile söhbetinden , KELE­ Kİ , ı may ı 996) Bu il- ı 996-ci il ümumiyyetle 40 milyonluq Azerbaycan xalqının oyanış ilidir. Bu, ikinci merheledir. Oyanışımızın ikinci merhelesi . Evvel , birinci merhelede oyanış yalnız Az-ın quzeyinde olmuşdusa, indi ümumi oyanış gedir. Men tam inanırarn ki, Quzeyde olan kommunistler de , is­ lamçılar da, YAP-çılar da, müsavatçılar da, cebheçiler de Az-ın güneyin­ de olan hadiselere bigane qala bilmezler. Çünki Yeten birdir. Ye'ni Erdebilde , Merendde her hansı bir hadise baş verende bize te'sir edir, bu da o demekdir ki , artıq Güneyle Quzey arasında ideya birli­ yi, mefkure biriiyi yaranır. Ve xalq oyanış ilini yaşayır. 97-ci il 40 milyonun mefkuresinde milli dirçeliş ili olacaq . O zaman mitinqler, çıxışlar başlanacaq, hem Bakıda , hem Tebrizde , Merendde, Er­ debilde . . . Ye'ni bir-birinin müdafiesine qalxmaq meselesi güelenecek . Bunun işartıları indiden görsenir. Meselen , genelerimiz Güney mese­ lesi ile bağlı bir neçe ay qabaq İran sefirliyinin qarşısında piket keçiribler. Son hadiselerle bağlı beyanat qebul edibler. Bu onu gösterir ki, geneleri­ miz Güney meselesinde daha hessas mövqe tuturlar. Ancaqbir az yaşlıla­ rımız düşüne-düşüne hereket edirler ki , siyasi imicimize xelel geler. Be'zileri " susmaq qızıldır" fikrinden çıxış edirler. Ancaq onlar yanılırlar. Milletin taleyinden söhbet geden yerde susmaq cinayetdir. Gerek mövqeyini bildiresen , ya "he" , ya "yox " . Men öz mövqeyimi hemişe açıq bildirrnişem. Az-ın güneyinde baş veren her hansı milli azad­ lıq , özünüderk , dil , Yeten uğrunda her cür çıxışı beyenirem ve müdafie edirem. Ve men özümü heç cür Az-ın güneyinden ayırmıram , Tebriz, 283


Marağa, Merend menim Vetenimdir, İran deyir, güya biz onun daxili işine garışırıg . Ancag eksi ne , o bizim daxili i şimize garışır. Tebriz bizim daxili işimizdir. İranın daxili işi deyil. Biz azadlıg uğrunda mübarizeye galxmış xalgıg ve bu yolda ireliye gedirik. Son günler Tebrizde iki hadise baş verib . Birincisi , Tebrizde bir neçe gün evvel xaricle , xüsusen de Türkiye ile casuslug elagesinde suçlandırı­ lan adamlar hebs edilir. Sonra Türkiye sübut eleyende ki , onun bu işle elagesi yoxdur, İran başladı ki , yox , burada xarici vetendaş iştirak etme­ yib ve su al yarandı ki , xarici vetendaş yoxdursa, xaricle casuslug elagele­ ri kimlerle gurulur? Xarici yoxdursa, onda yerli adamı casuslugda ittiham etmek mümkün deyil . Buna göre de , iki-üç günden sonra adını deyişdirib dediler ki , guya bu hebs olunan adamlar farslarla Azerbaycan Türkleri arasında ixtilaf sa­ lıblar. Sonra gördüler ki , bundan da bir şey çıxmır, başladılar ki, bunlar er­ menilerle müselmanlar arasında ixtilaf salınağa çalışıblar. Ye'ni Telıran indi isteyir ki , bir siyasi damğa hazırlasın , az-maz sözünü deye bilen adamların bir neçesini hebs eleyib galanlarının gözünü gorxutsun . Amma o damğanı tapa bilmir. Bu, birinci hissesi. Bütün bunlar ona göre idi ki , bir neçe gün sonra seçkinin ikinci mer­ helesi olacagdı . İsteyirler ehali gorxsun, Tebrizde ses elemesin . Adamların hebs olunmasına baxmayarag, seçkinin ikinci merhelesin­ de Tebrizde mitingler başladı . Demeli , gabağını ala bilmediler. Xalgı gor­ xuda bilmediler. Bundan sonra mitinglerde de adamlar tutublar. Çox çekmeyecek ki , Güneyde güclü hebsler başlanacag. Adını da bele goyacaglar ki , İsrailin casusudur, Amerikanın casusudur. Babi , beha­ idir, islama garşıdır ve yaxud Azerbaycanın agentidir, ya da Elçibeyin elaltısıdır. Ye'ni hansısa damğa vurulmalıdır. Nece ki , sovet dövründe tu­ tulanlara marksizmin , fehlelerin eleyhdarı kimi damğalar vurulurdu . Bu hereketler tenezzülle dağılınağa geden imperiyaların xarakterik cehetidir. 284


Deyirler İranı dağıdan AXC-dir, Amerikadır, İsraildir ve s . Ancaq fikir verin , İranda ali ruhani çıxıb xalqa, Azerbaycan Türklerine deyir ki , fars dilini öyrenin , o , cennet dilidir. Bu, xalqı qıcıqlandırır, eks te'sir yara­ dır. Nece ye'ni fars dili cennet dilidir? ! İranı dağıdan budur. Hernin ali ru­ hanidir. Yaxud da ölüme mehkum edilmiş adamların haqsız öldürüldüyünü başqa bir alim ruhaniye bildirende cavab verir ki, biz onları sehv öldür­ müşükse , onlar cennete gedecekler, düz öldürmüşükse, onda ele öldürme­ li idik de ! . . . İslamda bele şey yoxdur. İranı dağıdan budur. İranı idare ede bilmirler. Dövleti idare eden par­ lament komissiyasını aşağıdakı zorbalar öz müessiselerine buraxmırlar. Buna göre de dövlet dağılır. İranın faciesi özündedir. Onun idareçiliyindedir. Azerbaycanda Bütöv Azerbaycan xalq herekatı olmayıb. Tekce Qu­ zeyde ye'ni Azerbaycanın dördde birinde olub . Men bir defe E'tibar beye dedim ki , partiyanın adını " Milli İstiqlal" qoyursansa, onda gerek bütün Azerbaycanın istiqlalından danışasan . Ma­ hiyyet burasındadır ki, Quzeyde xalq herekatı başlanıb ve bu , hele davam eleyir. Meqsedlerin müeyyen qederine nail olunuh qalanı qalıb. Bu, get­ gede böyüyüb keçmelidir. Bütöv Azerbaycan xalq herekatına. Ye'ni Qa­ rabağı işğal eleyirler, Tebrizden ses gelmir, Merendden ses gelmir, Erde­ bilden ses gelmir. . . Demek, bu xalq hele vahid herekata başlamayıb . Bu­ rada Veteni tuturlar, oradan ses çıxmır. Ve yaxud eksine , Qezvinde , Tebrizde adamları döyürler- Bakı susun Yoxdur ses . Görünür, biz ruben bir millet olsaq da, siyasi baxışlarımız hele yaxınlaşıb vehdet teşkil etme­ yib . Bu, torpaq hadisesi deyil , ictimai hadisedir. İctimai hadise ise ehali­ nin hamısının içerisine yayılmayınca ictimai hadiseye çevrilmeyecek. Bu, hele başlanğıcdır, hissecikdir. Ona göre de "eyforiya" deyilen söz yoxdur. Beli, keçer bir neçe il , bir il , iki il, bir de görersiniz ki, yene Bakının mey­ danları doludur, Tebrizin meydanları doludur. Bu ictimai gediş başlanıb , amma başa çatmayıb axı . Başa çatmayıbsa, beli , meydanlar yene dola biler, yene de te'tiller ola biler, yene de çox adamlar tutula biler. Bu ola biler yox , ele o c ür de olacaq. 285


Biz bir il qabaq deyirdik , deyirdiler yalandır. indi Tebrizde başlandı , bir az keçsin , Qezvinde de olacaq, Erdebilde de olacaq . Nece olacaq? Ne teher olacaq, biz burda oturuh baxacağıq? Sabah , misal üçün , Az-ın güneyinde bir herekat başlandı ve orada da İ ran rejimi güzeşte getmeyecek, başlayacaq ezmeye, hebs elemeye. On­ lardan bir 10 min nefer qaçqın gelse Quzeye , neyleyeceyik? Dinmeyece­ yik? Oturacağıq? Yox , çıxaracağıq , teleb edeceyik o dövletden ki, niye bunları hele edirsiniz? B aşqa cür mümkün deyil , axı eyni xalqdır eyni ve­ tendir. Çox maraqlıdır, nece ola biler ki , biz çeçen xalqına öz mehebbetimi­ zi bildire bilirik, Tiflisde hadise baş verir, biz ona reaksiya veririk, qırmı­ zı qerenfiller düzürük, Tebrize gelende ise oturuh susacağıq? Nece ola biler? Merendde susacağıq? Telıranda Azerbaycan Türklerini repressiya edende biz oturuh baxacağıq? Mümkün deyil axı. Bu, mümkün deyil !

286


AZERBA YCANIN GÜNEYi AZAD OLMALI . ("Avrasiya" qezeti, 1 6 , 1 7 , 1 8 , 2 1 may 1 996-cı il , söhbeti E . B örü­ soylu aparıb .) - Ebülfez bey ! Dünya azerbaycanlıları yurdumuzun quzeyinde , gü­ neyinde , elece de yurd dışında yaşayan soydaşlarımızın bir tam halında üçlük yaradaraq ne kimi perspektivler qura bilerler? - Milli derd olduğuna göre , millet öz müqedderatını te'yin etme hü­ ququndan şerait düşdükce istifade etmelidir. Millet vahid bir orqanizm­ dir, hara dağılmağından asılı olmayaraq, müeyyen bir merheleye çatdıqda milletin taleyi , teleb edir ki , o, öz sözünü desin . Milletin namuslu- vic­ danlı adamları bu yönde öz fikirlerini söylemeye başlayırlar. Buna göre de, Azerbaycana kim ağalıq edirse, ondan teleb edirler ki , bundan el çek. Bizim azadlığımız üçün imkan vermeyeceklerse , sert tedbirlere el ataraq mübarizemizi güclendireceyik. Buna göre de biz deyirik: "Azerbaycan hökmen birleşecek" . Neye göre 1 0-20 il önce bele deyildi, indi olur? Ona göre ki , indi dünyada her bir kiçik xalqın müqedderatı beli olunur. Ve bu kiçik xalqlar öz azadlığını elde edib BMT-ye üzv olur. Bes ne üçün 40 milyonluq Azerbaycan Türkü dünyada öz dövletini yaradıb . BMT-nin , uluslararası qurumların üzvü olmasın? Men heç bir xalqa qarşı pis baxmıram. Amma tarix tarixdir. Afrika­ nın merkezinde olan xalqların inkişafı , dünyagörüşü , medeniyyeti ile Azerbaycan Türklerinin tarixini , medeniyyetini , dünyagörüşünü eyni yerde qoymaq olmaz. Bu, tarixi bir memleketdir. Azerbaycan Türkleri ta­ rixde dövletler yaratmış bir xalqdır. Onlara dövleti , dövlet prinsipleri olub . 287


XX yüzilde rus imperiyasının güclü tezyiqi ile bir sıra xalqlar parça­ lanıb ve ezilib . Sovet dövletinin vaxtında Moldova Rumıniyadan qoparı­ laraq ayrıca bir respublikaya çevrilmişdi . Bir dövletden iki Vyetnam , iki Yemen , İki Koreya, iki Almaniya dövleti qurulmuşdu . Bu xalqlar rus , elece de onu evez eden Sovet imperiyasının dağılmasından yararlanaraq mübarize aparıb öz vahid dövletlerini qururlar. indi de növbe Azerbaycan Türklerinindir. Bu, ümumdünya hadisesidir, prosesidir. Almanlara, ye­ menlilere, koreyalılara, vyetnamlılara bu nece şamildirse, elece de Azer­ baycan Türklerine şamil olmaqdadır. Bütün bunların qaynağı eynidir. Azerbaycan Türkleri azadlıq isteyirler, demokratik bir cemiyyetde yaşamaq uğrunda mü barize apandar. - Bey , ümum Azerbaycanla, xüsusen Az-ın güneyi ile bağlı bizim ic­ timai birliklerimiz, demokratik institutlarımız hansı görüşleri me'nevi destek olaraq hazırlamalıdırlar? Güneyin sesini dünyaya çatdırmaq üçün ne etmelidirler? - Bele bir hal yenice başlayır. Bu oyanış daha evvellerde de olub . Ancaq kütlevi oy anı ş deyildi . M . Qorbaçov yenidenqurmaya başlayanda respublikalarda müeyyen bir oyanış başladı . Bu söz azadlığı ile bağlı müsteqillik yarandı . O zaman Az-ın quzeyinde cemiyyetin böyük bir his­ sesi çaş-baş qaldı . Bir qrup bildirdi ki , Sovet dövletini birden-bire dağıt­ maq olmaz, önce gelin konfederallıq olmalı , isiahatlar onarılmalıdır. Be­ lelikle , Azerbaycanın hüquqları genişlener. Başqa bir hissesi bildirdi ki , biz bir defelik azad olmalıyıq . Meydanlarda bir qrup ise "gelin inqilab edek" deyirdi . Ye'ni Azerbaycanın güney ve quzeyinde xalq bir yerde ayağa qalxaraq inqilab etsin . Çağdaş dünyada inqilab yolu çox da teqdir olunmur. Adeten , gelişmeler, tekamül, isiahatlar yolu ile hadiseye , isteye çatmaq qarşıya qoyulur. Azerbaycan güneyinde her bir siyaset adamı , ziyalı , Avropaya adi bir işçi kimi işlemeye geden her bir soydaşımız bu gün fikirleşir ki , men niye gelib Avropada yaşamalıyam, ingilis , alman niye menden yaxşı ya­ şamalıdır. Ona göre de beyinlerde oyanış başlayır. Bunlardan bir qismi deyir ki, cemiyyetde liberallaşma getsin ve belelikle de , İranın terkibinde biz hüquqlarımıza nail olaq . Cemiyyetin başqa bir hissesi insan hüquqla­ nnı deyil , milli hüquqları ireli sürür. Ye'ni dövletin yardımı ile medeniy­ yet merkezleri , mektebler açılsın ve s. Dövlet bunlara pul buraxsın . 288


Başga bir grup ise xalgın siyasi şüurunun , savadının artırılınasını destekleyir. Fonnalaşmış siyasi şüur ve tekamül yolu ile xalgın azadlığı elde edilsin . Bir çoxları ise prinsipce han sı yolla olur-olsun , xalgın azad­ lig gazanmasını müdafie edir. BMT-nin ganunlarına göre , her hansı bir xalg öz azadlığını elde etmek üçün hetta silaha bele el atırsa, bu onun hü­ gugudur. Beynelxalg alemde hernin xalgı heç kim suçlu saya bilmez. Si­ laha, üsyana el atmag heç kes terefinden pislene bilmez . Ancag tekamül yolu ile mübarize aparmag gan tökmekden , kütlevi insan gırğınlarından daha irelidir. Bunun kökünde ise xalgın apardığı azadlıg mübarizesinde çeşidli baxışların sonda birleşeceyi durur. - Bey, men dünya tatarlarının üç , gazaxların , Türkmenlerin , gırğızla­ rın bir gurultayında iştirak etmişem . Sizin igtidarda olduğunuz vaxtda "Dünya Azerbaycanlılarının birinci gurultayı "nın keçirilmesi fikri seslen­ mişdi . Bu niye baş tutmadı? - Yurd savaşında bize göz açınağa imkan olmadı . Biz fikirleşdik ki , savaşın bir sabit, barış nögtesi olsun ki , Azerbaycanda sakit bir durumda yüksek seviyyede gurultayı keçire bilek. - Bu gün dünya Azerbaycanlılarının gurultayı keçirilerse , siz onu nece görürsünüz? - Bu günün özünde helelik bir gerginlik var. Bu gurultayda neler ireli sürülecek, bunu gerek gabagcadan düşünesen. Hansı program müzakire olanacaq? Birden qurultay qerar çıxardı ki , o taylı , bu taylı birleşmenin yolu üsyandır. Görek , bunu nece qebul edecekler? - Bes siz nece görürsünüz? - Dünya Azerbaycanlılarının qurultayı B akıda çağırılsın . Bizim ümumi vetenimiz haradır? Biz bunu nece derk edirik? Bu vetenin derdieri hansılardır? Mene ele gelir ki , ani olaraq Azerbaycan inqilab elesin ve birleşsin desem , bunu qurultay iştirakçıları qebul etmez. Qurultay qerar gebul ede biler ki , Güneyde Türk Diline dövlet dili statusu verilsin. - Buna hamı razı olacaq? Azerbaycan Respublikasının ictimai , yaxud dövlet institutları bu meselede ne işler göre bilerler? - Sovet imperiyasından canımızı qurtarandan sonra siz deyen qeder de ciddi institutlar yaratmamışıq. İctimai fikirde daha çox ferdler rol oy­ nayıb, neinki institutlar. Bu gün Azerbaycanda men ele elmi merkezler 289


görmürem . Ancag şö'beler var, gruplar var. Meselen , Azerbaycanda "DE­ MOKRATİYANIN İNKİŞAF FONDU" var . Bu bir grupdur işleyir. Müxtelif yerlerde prognozlaşdırma, strateji araşdırma merkezleri var. Sa­ dece olarag , bu gruplar birleşib araşdırmaları sistemleşdirmelidirler. Dünya azerbaycanlıları ile bağlı meseleler yalnız bu yönde gurulmalıdır. Ye'ni biz gurultaya hazır gelmeliyik. Ele-bele gurultay keçirilmemelidir. Elmi me'ruzeler olmalıdır. Tebii servetler, indiki igtisadi durum hansı se­ viyyededir? Azerbaycanın güneyi bağlı heç bir bilgimiz yoxdur. Güneyde neheng gızıl, mermer yataglarının olmasını Quzeyde heç kes bilmir. Bütün dünya alimleri , elece de , İran hemişe "Azerbaycanın İranın taxil anbarıdır" fikrini vurğulayıblar. Bu, ne seviyyededir? Orta yüzil istehsalı­ dır, yoxsa çağdaş texnologiya istehsalıdır? B ax , bunu bilmirik. Az-ın gü­ neyi azad olarsa, gelecekde taxılçılığı nece inkişaf etdirmek olar? ve s. B izim Bütöv Azerbaycan haggında ümumi anlayışımız çox azdır. Bir Seyidağa Onuilahi ile iş bitmez. Biz bu hagda çoxlu kitablar yazmalı­ yıg , filmler çekmeliyik. Men hakimiyyetde olanda fikrim var idi ki , Xiya­ bani , Settarxan haggında filmler çekdirek . Biz tarixde mövcud olmuş rus-İran savaşına gerçekde rus-gacarlar savaşı demeliyik. 1 804- 1 8 1 4-cü illerde Rusiya Azerbaycanla savaşıb. Ve Azerbaycanın bir hissesini gopara bildi . Rusiya Fransa ile 3 illik savaşda gelebe çalmışdı . Ancag gacarlarla 10 il savaşınağa mecbur oldu. - Bu mügavimetin kökü ne idi? - Bu, Azerbaycan xalgının tarixi mübarizesidir. Bu barede eserler yazılmalıdır. Azerbaycan xalgı öz veteni uğrunda mübarize aparıb. - Azerbaycanda mövcud olan resmi "Yeten " , "Soydaş" , "Azerbay­ can" cemiyyetlerine ne kimi teklifler vere bilerik ki , Azerbaycan dİaspo­ runu herekete getirek. Axı bu cemiyyetlerin son dövr fealiyyetlerinde bir növ durğunlug yaranıb. Dövlet seviyyesinde bu cemiyyetlere yardımlar olarsa, ne işler görmelidirler? - Sözü düz dediyime göre , mene ele gelir ki , cemiyyetler menden in­ cimezler. "Yeten" tipli cemiyyetleri sovet dövleti keşfiyyat xarakterli fea­ liyyet üçün yaradırdı. Bu cemiyyetler xaricde medeni-kütlevi tedbirlerini keçiren de hernin tedbirlerde sovet keşfiyyatı xüsusi iş aparır, Azerbaycan mühacirleri arasında özüne müeyyen adamları casus kimi celb edirdi . Bizim cemiyyetlerin pulu yoxdur. Dövlet de onları te'min ede bilmir. Er290


meni diasporunu Moskova maliyyeleşdirir. Bir yandan da varl ı , nüfuzlu ermeni milyonçuları onlara yardım edir. Bizim de varlılarımız ümummilli meselelerde imkanlarından tam gücü ile istifade ederek Azerbaycan dİas­ porunun diggetini Azerbaycana celb etmelidirler. Hernin diasporun gücü ile Azerbaycan hagigetleri dünyaya çatdırılmalıdır. - İran- Azerbaycan anlaşmalarına göre , her iki terefde garşılıglı işler görülmelidir. Bele ki , İran Azerbaycanın guzeyinde fars dilinde mekteb­ ler açır, İranın siyasetini yürüden gezet, jurnal çap edir, televiziya veriliş­ leri verir. Bes biz niye anlaşmaya göre İranda bu cür işleri görmürük? - İranın pulu var. O, öz siyaseti üçün istenilen migdarda pul ayırır. Bizim pulumuz yoxdur. İrana, Rusiyaya, Türkiyeye aid ardıcıl dövlet si­ yaseti programımız yoxdur. İranda institutlar var. Onlar Azerbaycanla bağlı programları hazırlayır, igtisadiyyat Nazirliyi ise öz növbesinde , bu programları maliyye baxımından te'min edir. Azerbaycanın guzeyinin taleyi Güneyin elindedir. Güneyin oyanışı Quzeyle bütünleşrnek demekdir. Quzey ise buna indiden hazır olmalıdır.

29 1



200

İL PARÇALANMIŞ BİR XALQ' BİRLEŞDİRMEK BÖYÜK ŞEREF VE TARİXİ ZERURETDİR

(Danimarka televiziya şebekesinden yayılmaq üzere Danimarkada fealiyyet gösteren Azerbaycan· Türk cemiyyetlerinin xahişi ile aparılan söhbetden . 26 noyabr ı 996-cı il Söhbeti Çingiz Göytürk aparıb.) Eziz tamaşaçılar, möhterem xanımlar ve beyler! Son iller dünyada baş veren prosesler neticesinde ve soyuq mühari­ benin başa çatması ile bir çox esir xalqlar kimi vetenimizin bir hissesi olan Azerbaycanın quzeyi de Ç>z müsteqilliyini elde etdi . Bunun mentiqi davamı kimi bu gün BÜTÖV , DEMOKRATiK ve MÜSTEQİL AZER­ BAYCAN dövletinin qurulması ideyası yalnız Quzeyde ve Güneyde ya­ şayan hemvetenlerimizi deyil , dünyada yaşayan bütün Azerbaycan Türk­ lerini ve elece de, çağdaş demokratik dünya ıctımaiyyetını düşündürmekdedir. Xatırladaq ki , bu , yeni bir ideya deyil, ı 905- ı 9 l l ı 9 ı 8- ı 920 , ı 945- ı 946-cı illerde Azerbaycan milli azadlıq herekatlannın esas ideoloji xettini teşkil etmişdir. Bu herekatların netice e'tibarı ile uğursuz qaldığını ve yeni dünya gerçekliklerini nezere alaraq Azerbaycan Respublikasının Prezidenti , Azerbaycan çağdaş Milli Azadlıq herekatının lideri Ebülfez Elçibeye üz tutduq.

,

- Xoş gördük, Ebülfez bey ! - Xoş gördük, Çingiz bey . Xoş gördük, eziz tamaşaçılar! Menim bildiyime göre , bu kaset Danimarkada gösterilecek. Ona göre de men özümü bütün azadlıqsever xalqlara tuturam ve onlara öz semimi salarnla­ rımı gönderirem. Eyni zamanda, fürsetden istifade edib azadlıq uğrunda mübarize apardıqları üçün öz vetenleri'nden didergin düşmüş bütün dünya Azerbaycan Türklerini ve Danimarkada yaşayan soydaşlarımızı salamla293


yır, onlara şerait yaradan mühiti ve xalqa öz teşekkürümü bildirirem. - Ebülfez bey , Azerbaycan'ın güneyinde başlayan çağdaş milli azad­ lıq herekatının perspektivleri ve Bütöv Azerbaycan Dövletinin dünyanın siyasi xeritesine düşmesi ehtimalı haqqında Sizin fikirlerinizi bilmek hem dünyaya sepelenmiş hemvetenlerimiz üçün , hem de beynelxalq ictimaiy­ yet üçü n maraq ol ardı . . . - Bu mesele olduqca mürekkeb meseledir. Problemin bir terefden ta­ rixi kökleri var, diger terefden ise, bir Azerbaycan Türkünün buna baxışı , bir Avropalının buna baxışı, bir Rusiya vetendaşının , hetta bir fars tees­ sübkeşinin meseleye baxışı tamamile başqa-başqadır. Y e'ni 200 il parça­ lanmış bir millet, bir xalq bu gün özünün birlik meselesini hell edirse , öz veteninin bütövlüyü haqqında düşünürse , bu , bir o qeder de sade mesele olmayacaqdır. Ona göre de de men burada müeyyen meseleleri çözmek isterdim. Birinci , bizim telebimiz müasir dünyanın telebierine uyğundur. Birleşmiş Milletler Teşkilatma üzv olan dövletlerinin hamısı qebul edirler ki , her bir xalqın öz müqedderatını hell ve te'yin etmek hüququ vardır. Bu haqqı oraya qol çeken milletierin hamısı tanıyır. Demek, indi Azerbaycan Türkleri öz müqedderatını hell etmek isteyirse , buna qarşı heç kim gede bilmeyecek. Biz beynelxalq hüquqlar esasında öz haqqımızı müdafie et­ meye doğru gedirik. Meselenin tarixi köküne baxaq. Burada birinci ve esas amil Azer­ baycan amilidir. Çünki müharibe aparan da, parçalanan da, birlik uğrunda mübarize aparan da bu xalqdır, Azerbaycan memleketi ve Azerbaycan xalqıdır. Bu xalq nece parçalandı ve onu kim parçaladı? Suala cavab ax­ taranda aydın olur ki , 200 il bundan qabaq onu parçalayan esas qüvve Rusiya imperiyası olub . Rusiya imperiyası Qafqazı işğal etdikden sonra Azerbaycanı bütövlükle işğal etmek meqsedi ile bu ölkeye daxil olub ve ordusu ile hetta Tebrize qeder gedib çıxıbdır. Ancaq burada dayana bil­ meyib. Çünki dünya ictimaiyyeti buna qarşı idi ve o zaman mane oldu . Rusiya ise güclü olduğuna göre Araza qeder işğal ede bildi . İlk olaraq , 1 804- 1 8 1 3-cü iller arasında 9 il müharibeden sonra bir hisseni gopardı , 1 828-ci ilde ise İrevan ve Naxçıvan xanlıqlarını Qacar sülalesinden alıb Arazı serhed etdi . Bununla da Azerbaycan 2 yere parçalandı. Bu veziyyet çarlıq dövründen başlayaraq SSRİ-nin dağılmasına ve hetta bu güne qeder davam etmekdedir. Azerbaycanı iki yere parçalayan dünyanın en irticaçı, en zülmkar im294


periyası-Rusiya bu gün artıq imperiya siyasetini yürüde bilmir ve özünün tutduğu bu parçadan elini çekib ve gedib. Demek, artıq imperiyalar dövrü sovuşub . Bes dünyanın bele bir şeraitinde güneydeki Azerbaycan Türklerinin müsteqilliyine mane olan kimdir? Tehran rejimi ! Artıq Rusiya evvelki gücde deyil ve qabaqkı kimi imperiya siyaseti­ ni yürüdebilmir. Diger terefden , Rusiya demokratikleşmeye mehkumdur. Çünki o, çox gözel başa düşür ki, yalnız demokratikleşmekle Rusiya xal­ qının inkişafını ve geleceyini te'min etmek mümkündür. Demek, burada Azerbaycanın birleşmesine ve bütövlüyüne mane olan esas bir qüvve var, o da Tehran rejimidir. - Bu gün dünyada Tehran rejimi nece qiymetlendirilir? - İrticaçı rejim kimi Beli , buna heç kimse heç bir söz deyebilmez. Eger İrandan nece milyon Azerbaycan Türkü öz sözünü, öz fikrini dedi­ yine göre , müsteqil danışdığına göre mühaciret etmeye mecbur ol'ubsa, artıq bu ölke irticaçı bir ölkedir, bu dövlet irticaçı bir quruluşdur. Hele men yumşaq deyirem. Bu gün mütereqqi dünya ölkeleri başçılarının bir çoxu İranı irticaçı yox , cinayetkar adlandırır ve eyni şekilde qebul edirler ki , İran dünya terrorizminin sponsorudur. Demek, bu rejimin irticaçı, ci­ nayetkar ve terrorçu bir rejim olduğunu bütün dünya qebul edir. Bu reji­ min din ve vicdan azadlığına, insan haqlarına ve onun terkib hissesi kimi , qadın hüquqlarına zerrece sayğı göstermediyi her kes terefinden görün­ mekdedir. Danimarkada dini mensubiyyetine göre dövletin vetendaşları qarşı neinki heç bir tezyiqi yoxdur, hetta onlara qarşı qayğı derecesi bele deyişmir. İster bu vetendaş yehudi olsun , isterse de xristian . Herkesin din ve vi�dan azadlığı vardır. Lakin İran dini bir rejim olduğuna baxmayaraq , babileri , behaileri , yehudileri döydürür, hebsxanalara atır, me'bedlerini bağlatdırır, hetta onları öldürmekden bele çekinmir. Baxmayaraq ki, babi­ lik de , behailik ve İslam dinin içinden çıxmış teriqetlerdir. Demek, bura­ da din ve vicdan azadlığı yoxdur. Eger İran din ölkesidirse , heç olmazsa, dinin vicdan azadlığına riayet etsin . Men tarixçi kimi , sosioloq kimi me­ seleye baxdıqda, bele fikirleşirem ki , teqriben 1 5-20 il bundan qabaq SSRİ hansı belaları yaşayırdısa, bu gün İran rejimj hernin belaları yaşa­ yır. 1 5-20 il bundan qabaq Parisde dünyanın böyük dövletleri yığışıb 295


qebul etdiler ki , Kreml dünya terrorizminin qalasıdır, S SRİ irticaçı bir dövletdir ve terrorizmi dövlet seviyyesinde heyeta keçirir. Ve her kes başa düşürdü ki , doğrudan da, bu irticaçılıqla bir yere gedib çıxmaq olmaz. Ona göre de , get-gede Rusiyanı irticaçılıqdan xilas etmeye başla­ dılar . indi ise İran gelibdir gündeliye . Amerikanın ve Qerbin menfi ve çatışmayan cehetleri az deyil . Lakin buna baxmayaraq, demokratiyanın alınmaz qalasıdır. Demokratiya get­ gede bütün dünyaya yayılır. Demokratiya sür'etle öz serbedlerini geniş­ lendirir ve Asiyaya doğru hereket edir. Bunu Amerika Birleşmiş Ştatları prezidenti W . Klintonun ifadesi ile desek, "Bu gün Praqadan tutmuş Kieve qeder demokratiyanın azadlıq zengleri çalınmaqdadır" . B u gün biz Azerbaycan Türkleri de Quzeyde bu nefesi hiss edirik. Ye'ni demokratiyanın Şerqe doğru irelileyişi neticesinde Rusiya irticaçı rejimi müeyyen qeder geri çekildi ve bunun bizim müsteqilliyimizi elde etmeyimizde böyük te'siri oldu . Lakin unutmamalıyıq ki , biz Azerbayca­ nın yalnız quzeyinde müsteqilliyimizi qazanmışıq ve vetenimizin böyük bir hissesi Azerbaycanın güneyi hele de imperiya esareti altındadır. Bes bu gün Azerbaycanın bütöv olaraq azadlıq isteyini kim müdafie edecekdir? BMT-nin ve ATET-in qanunlarına göre , dünyanın bütün demokratik ölkeleri bunu müdafie etmelidir. Çünki BMT-ye , ATET-e üzv olduqları zaman söz veribler ki, her bir xalqın öz müedderatını hell ve te'yin etme hüququna terefdar çıxacaq, yardım edecek ve heç bir zaman eleyhine get­ meyecekler. Bes kim eleyhine çıxacaq? Yalnız ve yalnız İran irtica rejimi ! İran irtica rejimi Azerbaycan xal­ qının milli azadlıq mübarizesi qarşısında tam acizdir ve buna gücü çatma­ yacaq . Heç şübhe etmirem ki , Az-ın güneyi özünün azadlıq problemini hell edecek ve öz müsteqilliyine qovuşacaqdır. Az-ın güneyi müsteqilliyi­ ni elde etdikden sonra ise Azerbaycan Respublikası ile danışıqlara gede biler ve bununla da birleşme gerçekieşe biler. Vaxtile Şerqi Almaniyanı men müsteqil dövlet saymırdım. B ilirdim ki , Rusiyanın elaltısıdır. Lakin Qerbi Almaniya müsteqil dövlet idi . Al­ maniyanın parçalanmasında dünyanın en böyük dövletleri- Amerika, İn­ giltere , Fransa ve Rusiya birbaşa iştirakçı idiler, lakin zamanı geldikde 296


siz özünüz gördünüz ki , onların hamısı iki Alınaniyanın birleşmesine ra­ zılıq verdiler. Demek, artıq şerait deyişib . Bu, zamanın telebi idi ve heç bir qüvve ona qarşı gede bilmedi . Azerbaycanın birleşmesine ise narazı olan yalnız bir esas qüvve vardır: Telıran rejimi ! İran kimdir ki , biz onun razılığını alaq ve ya almayaq? Biz bu birleş­ menin baş vereceyine heç şübhe etmirik. Telıran rejimi bununla razılaşar­ sa, meselenin yumşaqlıqla helline razılıq vererse , çox yaxşı ! Yox , buna razılıq vermezse , meselenin dinc yolla helline qarşı çıxarsa , o zaman Azerbaycan xalqının öz müqedderatını hell ve te'yin etmek üçün hetta üsyan ve inqilab etmeye bele haqqı var. O zaman Azerbaycan xalqı bir­ leşme problemini üsyan yolu ile de helle de biler. Biz üsyan yolunun tere­ finde deyilik. Biz isteyirik ki , sovet imperiyası dağılandan sonra müxtelif xalqlar nisbeten dinc yolla azadlıqlarını elde etdikleri kimi, Azerbaycanın güneyi de o şekilde, razılıq esasında, tekamül ve inkişaf yolu ile müste­ qilliyini elde etsin . Lakin Telıran rejimi bunun eleyhine gederse, Azer­ baycan xalqı , heç şübhesiz ki , inqilab etmekde çox bacarıqlı ve tecrübeli­ dir ! Biz , artıq dünyada Azerbaycanın bütünleşmesinin qarşısını alacaq qüvveni gönnürük. Eksine, get-gede buna meyilli qüvvelerin sayı çoxalır. Almaniya birleşdi , Yemen birleşdi , Afrikada parçalanmış xalqlar birleşdi­ rilir. Koreyanı birleşdirrnek isteyirler. Bes Azerbaycan ne üçün birleşme­ sin? Azerbaycanın güneyinde buna hazırlıq varmı? İntellektual varını? Beli , var! Kim ne deyirse , desin . Siz bayaq müxtelif merhelelerde Azer­ baycan xalqının birleşme cehdlerinin meğlubiyyete uğradığını söylediniz. Men bu cehdlerin heç birinin meğlubiyyete uğradığını düşünmürem. Men Settarxan herekatını, Xiyabani herekatını, Pişeveri mübarizesini meğlu­ biyyet saymıram. Bunlar Xalqın içerisinden çıxıb 3 aylıq, 5 aylıq, bir illik müsteqillik elde edib onu yaşatdılar mı? Bu bizim üçün böyük iftixar ve tecrübedir. Bu tarixi tecrübe bize lazımdır. Dünyada ele bir xalq yoxdur ki , ilk varoluşundan öz azadlığını elde etsin . Bugün Azerbaycanın quzeyi uzun iller apardığı mübarizeden sonra öz azadlığını elde edib. Lakin unutmamalıyıq ki , azadlıq mübarizesini aparan qüvveler eyni zamanda , Settarxan herekatından ders aldılar, Xiyabani herekatından ders aldılar, Memmedemin herekatından , Pişeveri herekatından ders aldılar. Biz mehz onların telebeleri ve davamçılarıyıq . Ona göre de , men o herekatları meğ­ lubiyyet saymıram . Bu gün Az-ın güneyinde o dersleri menimsemiş 297


adamlar milyonlarla, on milyonlarladır. Tebrizde , Tehranda, Hemedanda, Qezvinde , Erdebilde , Zenqanda, urmiyada azadlıq herekatına könül veren silahdaşlarımız mehz hernin dersleri menimsemiş insanlardır. Azerbaycanın güneyi ümum Azerbaycanın medeniyyet xezinesidir. Tebriz , Qezvin , Marağa, Hemedan yüz illerle Azerbaycan dövletinin pay­ taxtı ve medeniyyetinin merkezi olubdur. Sadece olaraq, o medeniyyet qatları orada müeyyen qeder yatıb ve hele dünyaya çıxarılmayıb. Allah qoysa, azadlıq elde edildikden sonra Tebriz medeniyyeti , Marağa mede­ niyyeti , Qezvin medeniyyeti , Hemedan medeniyyeti ve bütövlükde Azer­ baycan medeniyyeti dünyaya teqdim olunanda, onda görecekler ki , bura­ da neler yatıb , neler olubdur. Bezen deyirler ki , Azerbaycanın güneyine Quzeyden te'sir olmayın­ ca, orada herekat başlana bilmez. Men bele düşünmürem. Azerbaycanın güneyi Quzeyden heç bir te'sir olmasa bele , öz müsteqilliyini qazanacaq ve müsteqilliyini qazandıqdan sonra Azerbaycanın quzeyine de te'sir ede­ cekdir. Men eminem ki , bu müsteqillik hetta Qarabağ probleminin helline de müsbet te'sir edecek. Amma biz heç bir zaman aramızda her hansı ayı­ ncı bir düşüneeye yol vermemeliyik. Men defelerle demişem ve yene de deyirem ki , Tebriz , Merend , Marağa, Hemedan , Zengan , Erdebil ve s . menim vetenimdir. Menim vetenim 40 milyon vetendaşı olan "BÜTÖV AZERBA YCAN "dır ve onun her bir qarış torpağı uğrunda bir esger kimi vuruşmağa hazıram. Her bir Tebrizli, her bir Erdebilli , her bir Zenqanlı ve Urmiyalı ise Qarabağ haqqında bele düşünür. Ye'ni biz 40 milyonluq bir xalqıq ve Azerbaycan bizim ümu mi vetenimizdir, tarix i vetenimizdir. Bu veteni babalarımız bize emanet edib ve biz bunu heç bir şeraitde baş­ qasına vermeye razı ola bilmerik. Eyni zamanda, biz heç bir zaman "men Naxçıvanalıyam ve Naxçıvan menim vetenimdir" , "men Tebrizliyem ve Tebriz menim vetenimdir"- deye veteni böle bilmerik . Xalq artıq dar dü­ şüncelerden bezibdir. Bu gün her bir Azerbaycan Türkü düşünür ki , veten yalnız Naxçıvan deyil, yalnız Tebriz deyil , veten daha böyükdür, daha genişdir. Yeten Bütöv Azerbaycandır. Eger bu gün Qarabağda evler dağı­ lıbsa, bir Tebrizli , bir Hemedanlı evinde rahat yatabilmir. Çünki millet vahid bir orqanizmdir, onun dımağına bir derbe deyende ağrısı bütün be­ deninde hiss olunur. Bel i , bu gün biz bu nöqteye gelib çıxmışıq . Mene ele gelir ki , milli şüurumuz merkezleşdikce, bir yere toplaşdıqca, bir-birimize arxa durduqca vetenin birleşdirilmesi probleminin belli daha da asanlaşa­ caqdır. 298


On il bundan qabaq A vropada Azerbaycan Türklerine aid teşkilatla­ rın sayı 2 ve ya 3-den çox deyildi , amma Azerbaycan quzeyinde herekat qalxan kimi Avropada ve Amerikada Azerbaycan Türkleri onlarla teşkilat yaradıb yardıma el uzatdılar ve bizim sözümüzü dünyaya çatdırdılar. Ye'ni milli hiss oyananda her şeyi hell edir. Men sevinirem ki , bu gün Danimarkada yaşayan bir soydaşımız gelib bizimle söhbet aparır ve bu fikri Danimarkaya aparmaq isteyir. Bunun özü aratıq milli ruhun qalxma­ sıdır. 50-ci illerde ereb ölkelerinde bir azadlıq herekatı başladı ve bildiyi­ niz kimi, bir çox ereb ölkelerinin azad olmaları ile neticelendi . O zaman bir ereb yazıçısı bir kitab yazmışdı . O kitabı men de oxudum. Kitabın adı "Ovdetür-ruh" (ruhun geri qayıtması) idi ve burada ereb milletinin ruhu­ nun geri qayıtmasından söhbet gedirdi . Bu gün ise men dünyaya sepelen­ miş Azerbaycan Türkünün milli ruhunun vetene qayıdığışını görürem. O ruh Azerbaycana qayıdır ve mütleq qalib gelecekdir. - Son vaxtlar daha da gerginleşen Azerbaycanla İran arasındakı mü­ nasibetleri nece deyerlendirirsiniz? - Biz hakimiyyetde olanda çoxları irad tuturdular ki , siz İrana qarşı düşmençilik siyaseti yürüdürsünüz. Men deyirdim: yox , bele deyil . Düz­ dür, men İran rejimini qebul etmirem. Lakin İran rejimi ile münasibetleri saxlayırdım ki , Tebrizle Bakı arasında gediş-geliş olsun , insanlar bir­ birlerini görsünler, uzun iller ayrı düşmüş qohumlar bir-birlerini tapsm­ lar, hetta müxtelif sebebler üzünden Azerbaycanın güneyine gede bilme­ yen xaricde yaşayan bacı ve qardaşlarımız Bakıya gelsinler, aileleri de Bakıya gelsin ve burada rahatca görüşe bilsinler. Esli Azerbaycanın güne­ yinden olan müsiqiçimiz Rehman menimle görüşende dedi ki , "men Telı­ randa doğulmuşam, Telıranda böyümüşem ve sonra xarice getmişem . Ba­ kıya gelende ilk defe olaraq , ayağım veten torpağına deydi . Ağladım ve başa düşdüm ki , veten ne qeder güclüdür! " Men İranla münasibetlerde hemişe bu meseleni gözlemişem ve veten övladlarının bir-birini görmesine çalışmışam . Hetta Azerbaycanın güne­ yinden bir neçe nefer menden xahiş etmişdiler ki , bir qeder sert olmayın , qoyun elaqelerimiz genişlensin , bir-birimizi görek, bir-birimizi tapaq, sonra düşünerik. Biz bu siyaseti yürüdürdük . Ancaq men bilirdim ki , İran rej imi heç bir zaman Azerbaycanla dostluq münasibetinde ola bilmez. Çünki hemişe Azerbaycanın başına felaketler getiren rus imperiyası ve İran rejimi olub299


dur. indi Rusiya özünün derdieri ile meşğuldur, İran rejimi ise eksine, Az-ın quzeyinde de müdaxile etmek fikrindedir, Azerbaycan Respublika­ sının müsteqilliyine xelel getirmek üçün min cür texribatlar aparır. Biz buna nece dost deyib , texribat aparmasına razı ola bilerdik? Eger İran re­ jimi Azerbaycan torpaqlarının 20 faizini işğal eden , bir milyondan artıq Azerbaycan Türkünü öz yurdundan didergin salan Ermenistanı herterefli himaye edecekse , eger İran rejimi 30 milyon Azerbaycan Türkünün müs­ teqilliyi ile razılaşmayacaqsa, hüquqlarını tanımayacaqsa, öz dillerinde danışmağa imkan vermeyecekse , mekteblerini bağlayacaqsa, erlerini , erenlerini hebsxanalara atacaqsa, mehv edecekse ve bir sözle , Türk düş­ mençiliyinden el çekmeyecekse , o zaman heç kimse bizden İrana qarşı dost olmağımızı görmeye bilmez , çünki o bize qarşı düşmençilik edir. İranın bize qarşı düşmençiliyini bizim eleyhdarlarımız deriden­ qabıqdan çıxaraq , bizim yeritdiyimiz güya yanlış siyasetin neticesi kimi qeleme vermeye çalışırdılar. Men onlara deyirdim ki , Azerbaycan Dövle­ tinin başında kimin durmasından asılı olmayaraq , İranın bize qarşı düş­ mençiliyi her zaman olub ve İran Türk düşmençiliyi tefekküründen daşın­ mayana qeder bize qarşı düşmençiliyini davam etdirecekdir. Zaman keçdi ve İranın bize qarşı düşmençiliyinden bizim eleyhimize yararlanmaq iste­ yenler bu dediklerimin ne qeder doğru ve tarixi faktlara esasianmış oldu­ ğunu açıqca gördüler. - Ebülfez bey , 1 99 1 -ci ilden müsteqilliyini qazanmış Azerbaycan Respublikasının bugünkü ictimai-siyasi heyatı , sosial-iqtisadi durumu haqqında düşünceleriniz . . . - Burada çox ciddi bir mesele varadır. Xarici ve daxili İrticanın birge fealiyyeti neticesinde Azerbaycanda yaranan bugünkü durumdan Rusiya ve İran , rus ve fars yönlü daxili irtica yararlanaraq , bele bir tebliğat korn­ paniyasi aparırlar ki , "Azerbaycan müsteqil oldu , xalq pis günde yaşayır" , "özleri özlerini idare ede bilmirler" , "müsteqillik neye lazımdı " , "Azer­ baycan müsteqil olmasaydı , daha yaxşı yaşamaq olardı " ve s . ve i .a. Bun­ ların hamısı boş ve me'nasız uydurmalardır. Azadlıq ve müsteqillik yolu­ nu geden xalq müeyyen mehrumiyyetlere de dözmelidir, qurbanlar da vermelidir, yeri gelende müeyyen iqtisadi ezablar içinde de yaşaya biler. Baxmayaraq ki , bu gün Azerbaycan müeyyen çetinliklerle üz-üzedir, ancaq bununla birlikde , bir çox şeyler de qazanıbdır. Birincisi , müsteqilli­ yini qazanıbdır. Bütöv Azerbaycan problemini götürek. Sovetler Biriiyi 300


dövründe her hanası bir Azerbaycan Türkü Tebrize gede bilmirdi . Rusiya ve İranın razılığı ile Tebrize gede bilmeseydi hele , orada Türkce danış­ mamalı idi . Ancaq Azerbaycan müsteqil olduqdan sonra bizim ziyalıları­ mız , alimlerimiz ve biütün zümrelerden olan insanlarımız Azerbaycanın güneyine gedir, neinki Tebrizde , hetta Telıranda hele Türkce danışırlar ve heç kimse onlara mane ola bilmir. Diger terefden , bu gün bir İraqı , bir İranı götürün , bir de Azerbaycan Respublikasını Azerbaycanda irtica ne qeder zülm elese de , sıxsa da, boğsa da, heç olmazsa, metbuat yarım müs­ teqildir, öz sözünü deyebilir. Heç olmazsa, biz H. Eliyevi tenqid edebili­ rik. Ancaq iraq metbuatında Seddam Hüseyni tenqid elernek alarmı? İran metbuatında Refsencanini tenqid elernek alarmı? Adamı küçenin ortasın­ da asarlar! Bu o demekdir ki, Azerbaycanın quzeyinde demokratik bir ab­ hava vardır. Bu ab- hava getdikce güclenir ve Azerbaycanın quzeyi bu sahede bir neçe irelidir. Azerbaycan azadlıq herekatının qazandığı bu nai­ liyyet- demokratiya ister-istemez, Azerbaycanın güneyine de müsbet te'sir edecekdir. Vaxtile Savetler Biriiyi dövründe Settarxan gününü keçirmeye bize icaze vermirdiler, Xiyabaninin eserlerini buraxmağa bize icaze vermirdi­ ler. Ancaq bu gün Bakıda Settarxan günü, Xiyabani günü , Memmedemin Resulzade günü keçirilir, Azerbaycanın güneyinden de , guzeyinden de orada iştirak edirler, onların eserleri buraxılır, onlar haqqında metbuatda müxtelif yazılar dere olunur ve heç kimse buna mane olmur. Biz isterdik ki, Azerbaycanın güneyinde yaşayan soydaşlarımızın da hele imkanları olsun . Beli, bu gün Azerbaycanın quzeyi müeyyen iqtisadi çetinliklere düşüb , Rusiyanın tezyiqi hele de üzerindedir, lakin men görürem ki , Azerbaycan getdikce bu tezyiqlerden uzaqlaşır ve addım-addım tam müs­ teqilliye doğru gedir. Men görürem ki , bugünkü Azerbaycan altı il bun­ dan qabaqkı Azerbaycan deyil . Bu gün dünyanın her yerinde Azerbayca­ nı tanıyıdar ve Azerbaycan bir dövlet kimi , bir etnos kimi qabağa çıxıbdır. Biz bu gün dünyaya özümüzü nece tanıtdırırıq? Böyük dövlet kimi­ mi? Yox ! Yüksek demokratik strukturu olan xalq kimimi? Yox ! Biz bu gün dünyaya özümüzü yalnız ve yalnız bir cür tanıtdıra bilerik: AZADU­ Gl UGRUNDA FEDAKARCASINA MÜBARİZE APARAN BİR XALQ kimi ! Bununla da dünyanın reğbetini qazanacağıq ki , bu xalq 30 1


azadlığı sevindir, demokratiyanı sevendir, azadlığı uğrunda canını qur­ ban vermeyi bacarır , azadlığa layiqdir ve ona çatmalıdır. Biz bunu dünya xalqları arasında müeyyen qeder qazanmışıq . 1 989-cu ilde Azerbaycan xalqı " DÜNYANlN EN MÜBARİZ XALQI" adını aldı ve mene ele gelir ki , bu , herekatın başlanğıcı idi . BÜTÖV AZERBAYCAN MİLLİ AZAD­ LIQ HEREKATI , ye'ni 40 milyon Azerbaycan Türkünün herekatı başla­ yanda, o zaman dünya bizi bir daha tanıyacaq ve bize daha böyük reğbet­ le yanaşacaqdır. Ona göre de, bu gün düşdüyümüz çetinlikleri nailiyyetlerimizle müqayise edende , iddia etmek olar ki , qazandıqlarımız müveqqeti itirdiklerimizden qat-qat üstündür. Ancaq dövletimizi yarat­ maq ve demokratiyanı tam berqerar etmek baxımından hele ki, bir çox şeyler çatışmır. - Çox sağ olun , Ebülfez bey ! - Siz de sağ olu n , Çingiz bey ! 200 il parçalanarnı ş bir xalqı birleşdirrnek çox böyük şeref ve tarixi zeruretdir. Men bütün soydaşlarımıza , xü­ susen de xaricde yaşayan Azerbaycan Türklerine bu böyük şeref yolunda sarsılmaz mübarize ezmi ve böyük uğurlar arzulayıram.

302


AZERBA YCANIN BÜTÖVLÜK RUHU PARÇALANMAZDIR - Xoş gördük , çox hönnetli xanımlar ve beyler! Soyuq müharibenin başa çatması ve Savetler Biriiyinin dağılmasın­ dan sonra parçalanmış Vetenimiz Azerbeycanın bütünleşmesi ve birleş­ mesi problemi dünyada ortaya çıxan çoxlu yeni gerçeklikler arasında qa­ barıq şekilde görünmekde ve get-gede dünya siyasetinin diggetini özüne doğru çekmekdedir. Bununla beraber, xalqımızın 200 ilden beri azadlıq ve müsteqillik uğrunda apardığı mübarize günümüzde yeni boyutlar qa­ zanmış , azadlıq, demokratiya ve müsteqillikle birlikde Vetenin bütövlüyü ve vahidliyi problemi de artıq milli azadlıq herekatımızın terkib hissesine çevrilmişdir. Şübhesiz ki , bu ideyanın müellifi çağdaş milli azadlıq here­ katımızın şeriksiz lideri E . Elçibeydir. Bu gerçekiiyi nezere alaraq , İsveç­ de fealiyyet gösteren "Azerbaycan Kültür Ocağı"nın xahişi ile Ebülfez Elçibeye üz tutduq. X oş gördük , Ebülfez bey ! - Xoş gördük , Çinqiz bey ! - Ebülfez bey , söze başlarken qeyd etdiyim kimi , Azerbaycanın bütövlüyü ve vahidliyi ideyasını milli azadlıq herekatımıza getiren sizsiniz . Bunun hansı zeruretden ireli geldiyini izah etmeniz müxatiblerimiz üçün şübhesiz , maraqlı olardı . . . - Çingiz bey ! Önce, mene müraciet etdiyine göre , İsveçdeki "Azer­ baycan kültür ocağı"na minnetdarlığımı bildirirem. Xüsusen de , bu yolda Ejder beyin yorulmaz fealiyyeti ve fedakarlığı meni çox sevindirir. Men ona ve İsveçde yaşayan bütün bacı-qardaşlarıma, xanımlara ve beylere öz sayğılarımı , sevgilerimizi bildirirem. 303


Men çox sevinirem ki , artıq bu gün dünyada Azerbaycan Türkleri bir-birini başa düşmekde , bir-birine yaxınlaşmaqda ve hamımızı ümumi Yeten , ümumi Yurd , El , Xalq derdi birleşdirmekdedir. Artıq bu gün ha­ mımızı Azerbaycanın azadlığı , bütövlüyü düşündünnekdedir. B u , çox önemli bir hadisedir. Ve men inanırarn ki , Azerbaycan Türkünün öz tale­ yini , öz müqedderatını hell etmesi üçü n ümummilli bir herekat başlan­ mışdır. Bütöv Azerbaycan ideyası tekce menim deyil , sadece olaraq , men onu AXC-nin proqramına daxil etmişem, elece de , Azerbaycanda fealiy­ yet gösteren bir sıra partiya liderleri ile danışıqlar aparıb onların proqram­ larında da bu meselenin yer tutmasına çalışmışam. Bu ideya evvelden var. Her bir xalq parçalanan kimi birleşrnek ister. Azerbaycan da parçala­ nanda, xalqımız bu haqsızlığa qarşı dayanıb ve işğalçılarla mübarize apa­ rıbdır. Demek , bu ideya, bu mefkure Vetenimiz parçalanan günden yara­ mb , günümüzedek yaşayıb ve Azerbaycan birleşene qeder de yaşayacaqdır. Rusiyanın o zamaokı görkemli şexsiyyetlerinden olan , son­ ralar Tehrana sefir gönderilen ve orada xalq terefinden değranılan Qribo­ yedov Peterburqa öz hesahatında yazırdı ki , bu xalq birdir ve hamısı özünü Türk sayır. Biz ya Azerbaycanı bütövlükde işğal etmeliyik , ya da onu parçalayıb Arazdan şimalda yaşayanlara "Oğuz" , yaxud "Tatar" adı qoymaqla onları bir-birinden ayırmalıyıq . Yoxsa bu xalq uzun müddet Rusiyaya qarşı dayanacaqdır. Gerçekden de , xalqımız uğradığı tarixi edaletsizliklere qarşı az vu­ ruşmadı . Götürek Settarxan herekatını , on iller boyu davam etmiş qaçaq herekatını, çeşidli kendli üsyanlarını , xalqımızın Şeyx Şamil herekatında­ kı ciddi iştirakını ve sair. Azerbaycanın görkemli alimi Memmedcefer Ceferov bir kitabında yazırdı ki , Azerbaycan parçalananda xalq bunu qebul etmedi , ancaq gücü çatmadığına göre , öz faciesini eseriere saldı , neğmelere çevirdi . Meselen , "Apardı seller Saranı" malınısını xatırlayaq: Arpaçayı aşdı , daşdı , Sel Saranı aldı, qaçdı . . . Herfi me'nada yanaşsaq, sanki mahnı selin Saranı aparması faciesine hesr olunub. Esiinde ise , burada söz xalqın faciesinden gedir: 304


Gedin deyin Xançobana, Gelmesin bu il Muğana. Muğan batıb nahaq qana . . . Kimdir Xançoban ? Azerbaycanın güneyindeki Qaradağ malıalından olan görkemli şairimiz Nebati ! Nebatigil elat idiler ve her il Muğana gelib qışlardılar. Mahnıdakı bedii obrazları siyasi obrazlara çevirsek, Xançoban Azer­ baycanın güneyini , Sara Azerbaycanın quzeyini , sel ise rus imperiyasını ifade edir. Ye'ni rus imperiyası Azerbaycanın quzeyini işğal etdi ve Gü­ neydekiler artıq Quzeye gelemez oldu . Başqa sözle , bu , Vetenin parçalan­ ması idi . Bu, muğanın-Vetenin rus imperiyası terefinden qanlara boyan­ ması idi . Ve bu , bir xalqın , bir milletin malımiaşmış derdi , kederi idi . Hansı dövletin tebeesi olmalarına baxmayaraq , Azerbaycan Oğulları imperiyaya qarşı hemişe birge çıxış etmişler. Bunun mahiyyetini başa düşmeyen Lenin yazırdı ki , Gencede , Bakıda, ye'ni Azerbaycanın guze­ yinde ve Qafqazda yaşayan Türkler Rusiya tebeesi olduqlarını yaddan çı­ xararaq ve bunu nezere olmayaraq Settarxan herekatında çox feal iştirak edirdiler. Lenin e ele gelirdi ki , artıq Rusiya tebeesi etdirilmiş Azerbaycan Türkleri üçün Tebriz Yeten deyil . Ye'ni Lenin ve Lenin kimiler anlamaq istemirdiler ki , bu veten birdir, bu xalq eyni bir xalqdır. Yaxud götürek Bakıda Müsavat herekatını . Bu herekat iştirakçıları­ nın böyük bir qismi Azerbaycanın güneyinden olan soydaşlarımız idi . Ele Azerbaycan hökümetinin Baş nazirinin Xoylu Feteli xan olması çox met­ lebleri açıqlayır. Yaxud da son dövr meydan herekatımızı xatırlayaq . Meydanda Azerbaycanın güneyinden ı 946-cı ilde ve ya sonralar gelmiş minlerle soydaşımız iştirak edirdi. Bunlardan bir sıra ziyalılar- alimler, şairler, ya­ zıçılar ve s. tribunadan çıxış edib veten biriiyinden danışırdılar. Bütün meydan "Tebriz! Tebriz ! " şüarı ile titreyirdi. Ve yaxud da serbed herekatını götürek. Quzeyde Azerbaycan xalqı rus imperiyasının çekdiyi demir perden i 3 ı Dekabr Milli Hemre'ylik günü yalın elleri ile söküb dağıtdı . Xalqımızın Güneydeki qismi bu tarixi herekatdan kenarda dura bilmezdi . Ve onlar Culfada, Xudaferinde , Asta305


rada axışdılar Arazın gırağına. Hamısı bir sesle bağırırdılar: "Azerbaycan oyagdır, gardaşına dayagdır ! " . "Azerbaycan oyagdır, Qarabağa dayagdır! " . Bu o demekdir ki , ürekleri , könülleri demir çeperlerle , hansısa döv­ let serbedleri ile ayırmag olmaz ve bu o demekdir ki , Azerbaycanın bü­ tövlük ruhu parçalanmazdır ! Bu fikir mende II kursda oxuyarken yarandı . Keçdiyimiz "Azerbay­ can tarixi " dersinden Gülüstan ve Türkmençay mügavilelerine geder tari­ ximiz ferglendirilmir ve bir yerde öyrenilirdi. Bundan sonra ise Azerbay­ can tarixi iki yere bölünür ve bir hissesi "Sovet Azerbaycanı " , diger hissesi ise " İran Azerbaycanı" adlandırılırdı . Hetta rus imperiyası bize "Güney Azerbaycan "- "Quzey Azerbaycan " adlarını işletmeyi bele gada­ ğan etmişdi . Öz-özüme soruşurdum: Bunlar kimdir? Bunların bizi parçalamağa ne haggı var? Beynimize yeridirdiler ki , guya Azerbaycanın güneyinde ve guze­ yinde ayrı-ayrı xalglar yaşayır. Güneyindekiler Türklerdir ve dilleri de Türk Dilidir. Quzeyindekiler ise Azerbaycanlılardır ve dilleri de "Azer­ baycan dili" dir! Ele o zamandan mene aydın oldu ki , bu , eyni bir milleti parçalamag­ dır. İ mperiyanın gurduğu oyundur. Ancag kütle bu oyunun mahiyyetini tam anlam ır. Be'zi ziyalılar başa düş ür, lakin gerçekiiyi açıg söylemeye ne fars şovinizmi , ne de rus şovinizmi imkan vermir. Bes ne etmeliyik , neden başlamalıyıg? Düşünürdüm ki , imkan daxi­ linde megalelerle, çıxışlarla yavaş-yavaş gerçekiiyi xalga çatdırmalıyıg. O vaxtdan çox keçib . Artıg bu gün rus imperiyası dağılıb ve hamıya aydındır ki , rus imperiyası tarixi edaletsizlik ederek Azerbaycanı parçala­ yıb. indi bu rus imperiyası yoxdur. Tebii olarag , tarixi edalet berpa edil­ meli ve Azerbaycan birleşdirilmelidir. Eger her hansı bir Azerbaycan Türkü bunu düşünüb meydana goyursa, o, esl Vetenini seven xalgını seven bir adamdır. Kim bunu görür ve susursa, artıg o, cinayet edir. 306


Bir anlığa özümüzü qırağa qoyaq . Nece olur ki , moldovanlar rumın­ larla birleşrnek isteyir? Çünki onlar eyni xalqdır! Nece oldu ki , almanlar birleşdiler? Çünki xalq vahid bir orqanizmdir. Onu iki yere parçaladınmı, fealiyyetsizleşir. Men hemişe yoldaşlarıma ve telebelerime deyirdim: fil ne qeder böyük olur-olsun , onu iki yere parçalasan , hereket edebilmez . Qarışqa ise , ne qeder kiçik olsa da, parçalanmadığına göre hereket edir. Hebs olunduğum zaman bunu mene qarşı ittiham kimi ireli sürdüler. Bu sebebden, hazırda en kiçik xalqlar bele irelileye bilir, Azerbay­ can ise böyük olmasına baxmayaraq , parçalandığına göre iki yüz ilden beri yerindece qalıbdır. Biz birieşende iretiye hereketimiz yeniden başlayacaq. O zaman bu filin qabağında kimler dayana bilecek, baxarıq ! Men o günü görürem. O gün gelir ve güneyli , quzeyli yüzlerle qardaşım kimi men de o günün uzaqda olmadığına inanıram. - Bütöv Azerbaycan Ebülfez Elçibey üçün ne demekdir ve Siz onun gelecekyini nece görürsünüz? - Bizde müsavatçılıq mefkuresi var. Bu mefkurenin temelleri XIX yüzilde atılsa da, onu rehmetlik Mehemmed Emin Resulzade sistemleşdi­ rib , bayrağımızda remzleşdirib ve hernin mefkure esasında Şerq aleminin ilk demokratik respublikası olan Azerbaycan Xalq Cumhuriyyetini yara­ dıbdır. TÜRKLÜK , ÇAGDAŞLIQ ve İSLAM fikir cereyanlarının çuğlaş­ masından meydana gelen müsavatçılıqda ilk olaraq Türk milli kimiiyinin derki esas götürülür. Y e'ni Azerbaycan Türkü birinci növbede , öz milli varlığını derk etmeli , özünü, öz xalqını , öz dilini , tarixini , medeniyyetini , Vetenini ve s . derinden öyrenib bilmeli , sevmeli, qorumalı, yükseltmeli ve onlara sahib çıxmağı bacarmalıdır. Bu, milli duyğudur, milli şüurdur. Meselen , "Danişmendani-Azerbaycan " kimi fundamental bir eserin müel­ lifi tebrizli Mehemmedeli Terbiyet öz eserinde Azerbaycanın güneyini ve quzeyini ayırmadan , Derbendden Hemedana qeder Bütöv Azerbaycanın ziyalılarını , böyük şexsiyyetni bir yere toplamışdır. Bir sözle , bu gün bütün Azerbaycan Türkleri öz milli müqedderatla­ rını te'yin ede bilmek üçün labüden öz milli kimliklerini derk etmeli ve bu yolda mübarize aparmalıdırlar. 307


Müsavatçılıqda ikinci olaraq çağdaşlıq esas götürülür. Bu o demek­ dir ki, her bir Azerbaycan Türkü çağdaş dünya medeniyyetini derk etme­ lidir, dünyanın demokratik quruluşlarını, demokratik idareçilik sistemleri­ nı öyrenib istifade etmelidir, çağdaş dünya texnologiyasını menimsemelidir. Vaxtile telefon çıxanda , teyyare çıxanda, televizor çıxanda avam mollalar deyirdi ki , bunlar şeytan emelidir, yaxın durmayın. Ona göre de , mollaların bu fitvasına uyan ölkelerde texnika geri qaldı , senaye inkişaf etmedi . Sonra da hamısı mecbur oldular hernin texnikanı Yaponiyadan , Amerikadan , İ ngiltereden , Almaniyadan ve s. alsınlar. Bu, elm deyil, din deyil, islamda bele şey yoxdur. Bu gün İran hakim daireleri ölkede çanaq antennalardan istifadeni gadağan etmişler. Halbuki hernin antennalar elmi inkişafın bir uğurudur ve İranın bu qadağası evimizedek gelen elmi qapıdan qovmaq demekdir. Hezreti Peyğemberimiz buyurmuşdur: "Elm ardınca gedin , eger o, Çinde bele olsa" (Unutmayaq ki , Çin müselman ölkesi deyildi). Hz. Peyğemberimiz bu cür buyurduğu halda, cenab şeyx , molla ve s. sen ne haqla qapımıza qeder gelmiş elmi qovursan ? ! Hansı haqla sen ru­ hanisen? ! Demek sen elmi yox , cehaleti temsil edirsen . Biz buna qarşıyıq ve hemişe de qarşı çıxacağıq. Çünki çağdaşlıq yoxdursa, inkişaf da yox­ dur, ümumi rifah da yoxdur. Çağdaşlığın en mühüm deyerlerinden biri olan demokratiya İsveç , Norveç , Hollandiya ve s . kimi ölkelerde tetbiq edildiyine göre , görürük ki , bu ölkelerde insanlar daha yaxşı şeraitde yaşayırlar. Beledirse, biz neden demokratiya yolu ile getmemeliyik? Demokratiya çağdaş Türkler üçün Tanrının yetirdiyi bir ne'metdir. Biz bu yolu tutub getmeli , seçkiler­ le , sandıqlardan keçmekle iş başına gelmeliyik . Yoxsa ölkede bir diktatar çıxar ve fitva verer ki , dinrnek olmaz , danışmaq olmaz . Dineni asdırar, damşam kesdirer. İ ran mehz bu gündedir. Ona göre de , men deyirem ki , İran dağıla­ caq . İran dağılacaqsa, bes biz niye bu xarabanın altında qalıb ezilmeliyik? Azerbaycan xalqı İrandan ayrılmalı , öz müsteqil dövletini qurmalı ve sonra da Quzeydeki dövletle danışıqlar aparıb Bütöv , Müsteqil ve De­ mokratik Azerbaycan Dövletini yaratmalıdır. Müsavatçılığın üçüncü dayağı ise islam dinidir. Biz fanatizme uyma308


malı , gerçek islam dinini öyrenmeliyik. Biz islamı fars şovinizminin ve İran hakim dairelerinin iddia ve tetbiq etdiyi formada yox , fanatizmden uzaq, gerçekçi ve çağdaş ruhla öyrenmeliyik. Din bizim inanc yerimizdir. Onu siyasetin aletine çevirmemeliyik. Din dövletden ayrı olmalı ve siya­ sete qarışmamalıdır. Eyni zamanda biz Azerbaycan Türkleri tarixen dinlerin qardaşlığına terefdar olmuş , başqa din mensublarına münasibetde dini xoşgörünü üstün tutmuşuq. Biz heç vaxt kiliseleri sökmemişik, sinaqoqları uçurma­ mışıq, hamısını Allahin evi saymışıq. Budur bizim dine baxışımız , din anlayışımız. Azerbaycan xalqı bütöv bir sistem teşkil eden bu üç xettin vehdetine söykenib öz torpaqlarında Bütöv Azerbaycan Dövletini qurmalıdır. Bu dövlet sivil , dünyevi (laik) , demokratik hüquq dövleti olmalıdır. Bundan başqa yol yoxdur. Bu yolu tutub getsek , böyük uğurlar qazanıb millet kimi yükseleceyik; getmesek, Tanrının belasına gelib daha derin uçurum­ lara yuvarlanacağıq. - Bütöv Azerbaycan indi bizde milli mefkureye çevrilib mi? 40 mil­ yonluq Azerbaycan Türkü buna herterefli hazırdır mı? - Maraqlı sualdır. Men de sizden soruşuram: alman xalqı birleşende , hamısı bir nefer kimi birleşmeye hazır idimi? Yox ! Be'zileri hetta bu gün de birleşmeden narazıdırlar. Hele uzmanlar deyirler ki , Şerqi Alınaniyada yaşayanlarla Qerbi Alınaniyada yaşayanların mefkuresinin , psixologiya­ sının , hey at terzinin yeniden bir-birine yaxınlaşması üçü n azı iyirmi il vaxt lazım gelecek. Bu bizde de ola biler. Xalq, elbette, her şeyi düşünmeye de biler. Ancaq xalqın içerisinden çıxmış aydınlar, alimler, leyaqetli şexsler Bütöv Azerbaycan zeruretini derk edib onu xalqa açıqlamalıdırlar. Bununla da, xalq yavaş-yavaş ayılıb görecek ki , doğrudan da , eger bir olsa, güclü ola­ caq, ezilmeyecek , inkişaf edecek, rifaha qovuşacaq ve ölkesinden dider­ gin salınmayacaqdır. Ona göre de , alimlerimiz, uzmanlarımız Yemenin , Vyetnamın , Alınaniyanın tecrübelerini araşdırıb öyrenmeli , meydana çıxa bilecek etnokulturoloji ferqleri ortadan qaldırmaq üçün indiden tedbirler planı hazırlamalıdırlar. Bu gün Azerbaycanın güneyinde milyonlada soydaşımız şeyx , molla, din xadimi cildine giren fars şovinistlerinin siyasi tezyiqlerine , 309


me'nevi- psixoloji basqılarına, İrandakı iyrenc heyat şeraitine dözmeyib mühaciret etmek mecburiyyetinde qalıblar. Men onların be'zilerini tanıyı­ ram . Aralarında görkemli alimler, hekimler, medeniyyet xadimleri , siya­ setçiler ve böyük iste'dadlı şexsiyyetler vardır. Men üzümü mühaciretde olan bacı- qardaşlarıma tutub soruşuram: bu iste'dadlar, bu iste'dadlı in­ sanların emekleri ne üçün öz ölkelerinde öz xalqlarına yox , qürbetde başqa xalqlara xidmet etmelidir? Bu, zülm deyil mi? Niye insanlar bu zülme dözmelidirler? Niye buna qarşı mübarize aparmamalıdırlar? Xalqı zülmden , esaretden qurtarmaq uğrunda mübarize eqidesinden, dini, ideo­ loji mensubiyyetinden asılı olmayaraq her bir Azerbaycan Türkünün şeref borcudur. 1 946-cı ilde fars şovinizminin soyqırımından can qurtarmaq üçün Azerbaycanın güneyinden quzeyine keçen Demokrat Firqesinin bir sıra üzvleri ile men çox yaxın elaqede olmuşam . Be'zen görürdüm ki , bunlar çox ağır veziyyetdedirler. Sebebini soruşanda, biri "hacım ölüb , gede bil­ mirem" ; digeri " anam ölüb , gede bilmirem" ; başqa birisi "qardaşımın to­ yudur, gede bilmirem" . . . deyirdi. Bu, zulmdür, faciedir. Niye biz fars şo­ vinizminden , rus şovinizminden asılı olmalıyıq ki , öz toyumuza, yasımıza getmeye icaze verilmesin? ! Biz bu zülme qarşı mübarize aparmalıyıq. Biz fars şovinizminin , rus şovinizminin zülmüne qarşı birlikde vuruşma­ lıyıq. Biz Bütöv Azerbaycan uğrunda mübarize aparacağıq. Bu mübarize­ de şübhe etmirem ki, xalq bizimle birge olacaq ve Bütöv Azerbaycan ül­ küsü getdikce kütlevileşib 40 milyonluq xalqımızın idealına çevrilecek­ dir. Eger beş-on il bundan qabaq Bütöv Azerbaycan ideyasını yüzlerle adam menimsemişdise, bu gün eqidesinden asılı olmayaraq, Azerbayca­ nın quzeyinde fealiyyet gösteren müxtelif partiya mensublarının her han­ sından soruşsan ki , Azerbaycanın güneyinin müsteqilliyini isteyirsenmi , ") ox" demeyecek. Ye'ni artıq Azerbaycanın quzeyinde otuzdan çox parti­ ya bunu isteyir. Azerbaycanın güneyinde de Bütöv Azerbaycan ülküsünü menimsemiş insanların sayı az deyil ve günden-güne de çoxalmaqdadır. Bunların ümumi sayını götürsek, görerik ki , artıq yüz minlerle insanımız bu ülkünün daşıyıcısıdır. Onların terefdarlarını da hesaba salsaq , bu say milyonlara çatacaqdır. Eger milyonlada Azerbaycan Türkü bunu isteyir­ se, demek, artıq milli idrak başlamışdır. Ve bunun qarşısını heç kes ala bilmeyecekdir! 310


Men radiolardan eşidir, qezetlerden oxuyuram ki , Azerbaycanın gü­ neyinden gedib Avropada yaşayan soydaşlarımız İranın Azerbaycan Res­ publikasının daxili işlerine qarışmasına e'tiraz edir. Bu meni çox sevindi­ rir. Demek, onlar Azerbaycan Dövletini öz dövletleri sayırlar. Yaxud Tebrizde çıxan bir jurnalda Qarabağdan şekil verilir ve altında yazılır ki , vetenimiz dardadır, Qarabağ ermeni elindedir. Yaxud da güneyli bir qadın şaire yazır ki , Güney de, Quzey de me­ nimdir, bu yurd menimdir. Y axşı xatırlayıram 60-ci illerde Tebrizde on bir neferi e'dam etmişdi­ ler. Onlardan birinin soyadı Tehtabi idi . Böyük höıınet beslediyim ve eslen Güneyden olan müellimim Dr. Zehtabiden soruşdum ki , bu adam Sizin qohumunuzdur mu? Dedi: "Beli , bizim qohumlardandır . . . " O zaman heç kim sesini çıxarabilmedi: ne biz dine bildik, ne de baş­ qası . Ancaq bu gün ele deyil . Bir hadise olanda , en azından Azerbaycanın quzeyinde qezetler yazır, radio deyir, müxtelif şekillerde e'tiraz edilir ve her kes bilir ki , Güneyde öldürülen , incidilen öz qardaşıdır. O zaman bunu bir-iki nefer başa düşürdü , indi ise bütün xalq bilir ve mübarize aparır. Başqa sözle, artıq Güneyde olan Quzeyi , Quzeyde olan ise Güneyi vaten sayır. Ye'ni Yeten birdir, hamımız eyni bir vatenin öv­ ladlarıyıq . "Araz" jurnalında "Derdim menim-Derbendim menim" adlı bir me­ qale oxudum. Tesevvür edin: jurnalın te'sisçisi Azerbaycanın güneyin­ dendir, redaktoru quzeyindendir, jumal Avropada çıxır, söhbet ise Der­ bendden gedir. Demeli , Yeten derdi, Vetenin bütövlüyü derdi artıq hamımızı düşündürür. Azerbaycan xalqı o qeder güclü , o qeder qüdretli bir xalqdır ki , ayağa qalxdımı , fars şovinizmi , rus şovinizmi onun qarşısında duruş geti­ re bilmez. Buna kimsenin şübhesi olmasın ! - Bes Azerbaycanın güneyinde , quzeyinde ve xaricde fealiyyet gös­ teren siyasilerimizin , ziyalılarımızın bu sahede apardıqları iş sizi qane ediııni? - On il bundan qabağı götürdükde , adam sevinir ve Allaha şükür edir, ancaq çağdaş dünyanın gedişini düşündükde , görürük ki , biz geriyik. 31 1


Biz almanlar kimi , yehudiler kimi feal deyilik. İndiki dünyagörüşümüz üçün aydınlarımıza borcluyuq, ancaq bu gün aydınlarımızın böyük bir qismi hele qorxur, suyu üfüre-üfüre içir, işin içinden xata çıxacağını düşünürler. Beli , xata da ola bi ler, lakin xatanı dü­ şünüb hedefimizden el çekmeliyikmi? O zaman her il maşın qezasından minlerle adam hel ak olur. Ne üçü n bunu düşünü b m aşına minrnekden im­ tina etmirik? ! Azerbaycanın güneyinden olan görkemli yazıçımız Mircelal Paşayevin eserlerinden birinde bele bir epizod var: Birisi deniz neft buruqlarında işleyen bir adamdan soruşur: - Baban harada ölüb? - Denizde . - Atan harada ölüb? - Denizde . - Bes sen qorxmursan , denizde işleyirsen? Neftçi de qayıdıb ondan soruşur: - Senin baban harada ölüb? - Yorğan-döşekde . - Atan harada ölüb? -Yorğan -döşekde . - Bes sen qorxmursan , yorğan-döşekde yatırsan? Ye'ni ölüm her yerde var. Azadlıq isteyen xalq ezablara da düşecek, qurbanlar da verecekdir. Çexovun qılaflı adamı kimi her şeyden ehtiyat edib qorxmaqla, çekinmekle xalqa gün ağlamaq olmaz. Eyni zamanda, qılaflı ziyalılarımız kimi , be'zi inqilabçılarımız da meseleni çox şişirdiler: bu yolda qan var, bu yolda ölüm var, ne bilim, daha neler, neler . . . Onlar neye esaslanır? Settarxan dövrüne , Xiyabani dövrüne , Pişeveri dövrüne, özellikle, islam rejimi dövrünün qanlı-qadalı tecrübesine . O dövrlerde çox qan tökülmüşdü , çünki o zamanlar imperiyaların qılıncının dalı da kesirdi , qabağı da. Ancaq indi artıq ele deyil . Artıq imperiya cana­ varlarının dişi keserden düşüb ve dünya demokratikleşmeye doğru gedir. 312


Eger dünen kütlevi qırğınlara dünya göz yumurdusa, bu gün beş nefer öl­ dürülen kimi bütün dünya bununla maraqlanır, e'tiraz edir. Beli , mümkündür ki , müeyyen qurbanlarımız olsun . Bu da tebiidir. Hernin qurban men de ola bilerem, sen de , her hansı bir başqası da. Ancaq men inanırarn ki , dünyanın demokratik qüvveleri bu meseleye çox ciddi yanaşacaq ve laqeyd qalmayacaqdır. Xalqımız da artıq evvelki xalq deyil , daha düşüneeli ve daha ağıllı hereket edir. inanırarn ki , biz hedefimize dinc demokratik yolla, tekamül­ le çatacağıq. Lakin buna imkan verilmezse , meseleni inqilab yolu ile hell etmekden de çekinmeyeceyik. Öz milli azadlığını isteyen xalq üsyan et­ meye de , inqilab etmeye de haqlıdır. - Ebülfez bey , Sizi xalqımız ve beynelxalq ictimaiyyet edalet ve de­ mokratiya uğrunda ardıcıl mübariz kimi tanıyır. Parçalanmış vetenin bir­ leşdirilmesi ve demokratiya bir-birine ne derecede yaxındır? - Çingiz bey , görünür, bu meselenin mahiyyeti geniş açıqlanmalıdır. Burada demokratik rejim ve demokratik herekat anlayışiarına ayrı­ ayrılıqda diqqet yetirek. İdare etmede geniş xalq kütlelerinin birbaşa, yaxud öz nümayendeleri vasitesi ile iştirak etdiyi ve yönetime qatıldığı rejim demokratik rejimdir. Meselen , Hollandiyada , Danimarkada, Alma­ niyada ve s. mehz bu cürdür. Demokratik herekat ise geniş xalq kütlelerinin qatıldığı herekatdır. Bu herekat aşağıdan gelir. Aşağıdan gelen ve geniş xalq kütlelerinin işti­ rakı ile baş veren her hansı bir herekat ister üsyan şeklinde olsun, ister in­ qilab şeklinde olsun , isderse de başqa her h ansı formada olsun, bu herekat demokratik herekatdır. Meselen , uzun müddet alimler Settarxan herekatı­ nın xarakteri ile bağlı mübahiseler etmiş ve sonda bu neticeye gelmişler ki , hernin herekat demokratik herekatdır. Çünki burada kütle iştirak edir­ di , xalq iştirak edirdi, bütün Tebriz ayaq üste idi , Güneyli-Quzeyli Azer­ baycan qatılmışdı bu herekata. Eger xalq öz azadlığı uğrunda her hansı bir formada kütlevi olaraq mübarizeye başlayırsa, bu , demokratik herekatdır. Demek, parçalanmış vetenin birleşdirilmesi ve Bütöv Azerbaycan yaradılması uğrunda apardı­ ğımız mübarize öz xarakterine göre , demokratikdir. Çünki bu , yuxarıdan gösterişle deyil , aşağıdan geniş xalq kütlelerinin isteyinden doğan bir he­ rekatdır. 313


Bütöv Azerbaycan yaranana geder Azerbaycanda herekatın demok­ ratik olması gaçılmazdır. Bundan sonra ise hadiseler iki yönde inkişaf ede biler: birincisi , demokratik herekat galib gelir ve onun gelebesini hansısa bir diktator menimseyerek öz diktaturasını gurur; ikincisi , demokratik he­ rekat galib gelir ve yönetime geniş xalg kütlelerinin gatıldığı demokratik bir rejim gurulur. İkinci yönde demokratik herekat ve demokratik guruluş bir-birini tamamlayır. Birinci yönde ise herekat diktatura gurulana geder demokratikdir. Azerbaycanın guzeyi dediyimiz fikirlerin doğruluğunu esasiandıran bir laboratoriyadır. Burada xalg herekatı başladı , rus imperiyası ölkeden çıxarıldı ve nisbi azadlıg elde edildi . Hazırd& ise avtoritar rejimn demok­ ratikleşmesi ve demokratik guruluş uğrunda mü barize gedir. Azerbayca­ nın guzeyindeki demokratiya uğrunda bu mübarize yaxın gelecekde labü­ den öz behresini verecek ve onun neticesini Azerbaycanın güneyinde tetbig etmek bizim üçün çox da çetin olmayacagdır. Son vaxtlar Moskva ile bağlı bir Amerikan politologu (siyasetşünası) maraglı bir fikir ortaya atıb . Rus xalgının dağınıg şekilde olmasının ve demokratiya yolunda irelileye bilmemesinin sebeblerini araşdıran hernin politologun fikrince, rus imperiyası dağılsa da ve rus xalgı demokratiyya­ ya can atsa da, milli ruhla demokratiyanı birleşdire bilmemişdir. M illi toplum ruhunun yoxluğu Rusiyanın belasıdır. Paralel olarag düşündüm ki, bes Azerbaycanda ne üçün demokratiya yürümür? ! Demorkratiyanın esasında ınilli vahidlik , milli bütövlük daya­ nır. M illi herekatın kökünde eger Azerbaycan Türkünün milli bütövlüyü ve milli ruhu dayanacagsa, o zaman Azerbaycanda demortatiya bergerar olacagdır. Başga sözle , demokratiya yalnız milli ruha söykenmekle möv­ cud ola bil er. - Azerbaycanın güneyinin İrandan ayrılması tebii ki , İranın parçalan­ ması demek olacag. Çü n ki burada kürdler, beluçlar, ereb ler, Türkmenler ve başga xalglar yaşayır. Azerbaycanın güneyinin İrandan ayrılıb öz müstegil dövlet gurumunu yaratması ile onlar da öz dövletlerini gurmag isteyecekler. Buna dünya biriiyinin münasibeti nece olacag? - O böyüklükde Sovet imperiyası nece oldu ki , dağıldı? ! Yogoslavi­ ya nece oldu ki , dağıldı? ! Ümumiyyetle , imperiya tipli ölkelerin yaşama dövrü gurtarıb . Bütün imperiyalar dağılacag, bunun garşısını heç kimse 3 14


ala bilmeyecekdir. İran da hernin imperiyalardan biridir. O da dağılacag . Tekce söhbet bizden getseydi , belke de mesele müeyyen geder mübahise­ li ola bilerdi. Ancag Siz özünüz de çox gözel bilirsiniz ki, İranda beluç­ lar, kürdler, Türkmenler, erebler ve başga xalglar da öz müstegilliklerini isteyirler. Özü de bunlardan her birinin sayı aşağı-yuxarı iki-dörd milyon arasındadır. Bes onda bize demezlermi ki, 30 milyon olduğunuz halda , sizin sesiniz niye çıxmır? İran köhne üsullarla idare olunur ve yeni dövrde o yaşaya bilmez. O dağılacag ve dağılanda azadlığını ilk elde eden xalg biz olacağıg. Mesele­ ni biz hell edeceyik. Bizden sonra ise başga xalglar öz müstegilliklerini gazanacaglar. Farslar da özleri üçün öz müstegil dövletlerini gursunlar. Kimse buna mane olmayacagdır. Bununla da, Azerbaycan Türkleri , Türkmenler, kürdler, beluçlar, erebler ve başga xalglar fars şovinizminin ağalığından gurtaracaglar. Şüb­ hesiz ki , demokratik dünya bunun eleyhine getmeyecekdir. Sualın goyuluşunda müeyyen haglılıg var. BMT-nin gebul etdiyi prinsipe göre , dövletlerin erazi bütövlüyü toxunulmazdır. Lakin BMT-nin başga bir prinsipine göre ise, milletler öz mügedderatlarını özleri te'yin etmelidir. Bu gün bir milyonlug çeçen xalgı öz mügedderatını te'yin edib müstegillik isteyirse , 30 milyon Azerbaycan Türkünün buna haggı yox­ dur mu? ! Bu hagg bizimkidir ve biz bu haggı almalıyıg ! Bu gün dünyada parçalanmış xalglar var, parçalanma tecrübesini ya­ şamış xalglar var ve onlar bizim birleşmeyimizin eleyhine ola bilmezler. Be'zi ölkelerin İranla igtisadi , ticari münasibetleri esas alarag müeyyen müddet bizi desteklernemesi mümkündür. Meselen, Azerbaycanın guzeyi öz azadlığı uğrunda mübarize aparanda Rusiya ile münasibetleri korla­ mag istemeyen cenab Buş , xanım Tetçer, rehmetlik Turgut Özal ve bir sıra diger dövlet başçıları dediler ki , bu, Rusiyanın daxili işidir, biz buna garışa bilmerik. Ancag bir il keçmemiş Azerbaycan müstegilliyini gazana kimi Ame­ rika da, İngiltere de , Türkiye de , başga dövletler de Azerbaycan Dövletini tanıdılar. Hetta çoxları dedi ki , o zaman biz sizin herekatınızı düzgün giy­ metlendire bilmemişik. Güney meselesinde de bele olacag . Azerbaycanın bütünleşmesine esasen , üç güvve garşı çıxacag: fars 315


şovinizmi, rus şovinizmi ve bunların elaltısı ermeniler. Ermeniler Azerbaycan birleşende , her terefden Türklerle ehate olu­ nacaqlarından ve dünyaya çıxış topmayacaqlarından qorxurlar. Ancaq biz bele düşünmürük. Eger ermeniler torpaqlarımızı özümüze qaytarsalar, biz onlarla sülh ve barışıq içerisinde yaşamağı üstün tuturuq . Diger terefden , unutmayaq ki , ermeniler Azerbaycanın birleşmesi meselesine mane ola­ caq ele bir güce malik deyiller. Fars ve rus şovinizmi ise Azerbaycan kimi yağlı bir tİkeni-onun nef­ tini , pambığını , taxılını . . . itirmek istemir. Azerbaycanın güneyi İ ranın taxil anbarıdır. 1 945-46-cı iller herekatı meğlubiyyete uğradıqdan sonra fars ideoloqlarından biri yazmışdı ki , Azerbaycan az qalmışdı tam müste­ qil olsun . Eger Azerbaycan müsteqil olarsa, İ ran ondan asılı veziyyete düşecekdir. Çünki bütün varın , servetin merkezi Azerbaycandır. Men bu yazını hele telebe iken oxumuşdum. O zamandan bilirdİm ki , fars şovinizmi neyi itirmek istemir. Amma indiki dövr başqadır. Artıq mesele fars şovinizminin iradesine uyğun he11 olunmayacaq. Biz öz veziyyetimizi derinden de'rk etmeliyik. Tebrizli, qezvinli , he­ medanlı, saveli, erdebilli . . . qardaşlarım menden incimesin . Men istemi­ rem ki , fars gelib onlara ağalıq etsin . Son vaxtlar eşitdİm ki , İran ordu­ sundan bir neçe Türk zabit müxtelif adlarla hebs olunuh ve onları gü11eleme gözleyir. indi men üzümü o Türk qardaşlarıma tutub deyirem: ey bedbextler, siz niye fars şovinizmine xidmet edirdiniz ki , o da sizi tutu b güllelesin? ! Defelerle misal çekmişik: Xiyabani , Resulzade , Pişeveri Yeten uğ­ runda mübarize apardıqları üçün bu gün adları yeniden diller ezberi olur. A vropadan tutmuş Güneyin en ucqar kendine, Quzeyin en ucqar nöqtesi­ ne qeder yayılır. Ancaq Azerbaycana yox , rus imperiyasına otuz il seda­ qetle xidmet eden Mir Cefer Bağırovun taleyi çox acınacaqlı oldu . Onu rus imperiyası tutub sürgün etdi , sonra gülleledi ve nesiini kesdi . Hem de o, öz xalqının le'net ve nifret obyektine çevrildi . Rus imperiyasına böyük xidmetler göstermiş Neriman Nerimanov birce defe dedi ki , Azerbaycan neftinin gelirinden Azerbaycana da bir az pay verin , onu Moskvada öldürdüler, heç kimin de sesi çıxmadı. Bunları demekde meqsedim Güneydeki aydınlarımıza, resmi İ ran dairelerinde mövqe tutan soydaşlarımıza bir gerçekiiyi anlatmaqdır: öz 3 16


xalqına yox , imperiya ağalarına xidmet edenlerin aqibeti Mir Cefer Bağı­ rovun , Neriman Nerimanovun son taleyinden heç de ferqli olmayacaq. - Ebülfez bey , bu gün Güney meselesinin ve ümumiyyetle , Azerbay­ canın bütövlüyü meselesinin aktuallaşmasını ve siyasi heyatın gündeliyi­ ne çıxmasını şerdendiren arniller hansılardır? - Birinci amil dünyada imperiyaların öz yaşama dövrlerini itirmesi­ dir. İqtisadi gücleri çatmır, enerjileri tükeni b, artıq müstemlekelerini öz ellerinde saxlaya bilmirler. Ye'ni tarixen deyildiyi kimi , idare edilenler artıq evvelki tek idare olanmaq İstemirler, idare edenler ise artıq evvelki tek idare ede bilmirler. İkinci amil ise milletierin öz müqedderatlarını te'yin etmek haqları­ nın ön plana çıxması faktı ile bağlıdır. Artıq bu gün Vyetnam, Yemen , Almaniya öz müqedderatlarını te'yin edib birleşibler. Bes Azerbaycan? Sizce 40 milyon Azerbaycan Türkü bunu görmürmü? ! Görür ve Mirze Celilin dediklerini ya da s alır. Düşün ür ki , biz Türkük ! Vetenimiz Azer­ baycandır! Ve yene düşünür ki , ey dadi-bidad, dünya kellemayallaq aşdı , bir­ birine qarışdı , bir-birini itirmiş qardaşlar tapışdı , ayrılmış xalqlar bir­ birine qovuşdu , bes sen niye parçalanıb qalmısan , menim Azerbaycanım! Beli , artıq biz bu düşünce ile yaşamaqdayıq . Artıq bilirik ki , Azer­ baycan parçalananda ne fars , ne rus, ne kürd, ne de lezgi parçalanmayıb , Türk parçalanıb. Hansı Türk? Azerbaycan Türkü ! Bu, mehz Azerbaycan Türkünün derdidir ve çaresini de mehz Azerbaycan Türkü tapmalıdır. Tesevvür edin ki , fars taeiki özününkü sayır, onunla birleşmeye çalı­ şır, fars-tacik edebiyy atı İstilahı yaradıtır, Rudeki, Xeyyam her iki xalqın şairleri kimi teqdim edilir. . . Ancaq biz burdan-bura Arazı keçe bilmirik. Siz özünüz görürsünüz ki , men her seher durub Kemki Dağına baxıram (Güneyde ona Kemtal deyilir) . Bu menim hesretimdir, derdimdir, bütün Azerbaycan Türkünün derdidir. V e Azerbaycan Türkü bunu özü he ll edecekdir ! - Ebülfez bey , bildiyiniz kimi , Azerbaycan ın güneyinin taleyi ile bağlı müxtelif baxışlar ve cereyanlar mövcuddur. Bir qrup tam istiqlal is­ tediyi halda, başqa bir qrup "İrana demokratik federasiya, Azerbaycanın güneyine milli muxtariyyet" telebi ile çıxış edir. Hetta "İran Türklerindir ve hakimiyyet de Türklerin elinde olmalıdır" şüari ile çıxış edenler de 317


var. Sizce , Güneyde başlıca şüar neden ibaret olmalıdır? - Men birincilerin fikrini üstün tuturam , ye'ni Azerbaycanın güneyi irandan ayrılıb müsteqil olmalıdır. İkinci fikre geldikde , bunu vaxtile menden bir amerikalı da soruşmuşdu: İran federal olsa ve bu federal döv­ let içerisinde Azerbaycanın güneyindeki Türkler öz hüquqlarını elde etse­ ler, onda Siz ne deyeceksiniz? Men ona dedim ki , amerikalılar bunu başa düşmez. Çünki onların veteni parçalanmayıb. Geden almanlardan soruşun , onlar deyecekler. Xalq bütöv bir orqanizmdir ve hökmen birleşmelidir. İranın federal olaca­ ğına heç kim inanınır ve inana da bilmez . İşdir, eger İranda demokratik federasiya olarsa, demokratiya verilerse , onda hökmen , Güney müsteqil olub Quzeyle birleşrnek isteyecek . Nece ki , Qorbaçov dövründe müeyyen demokratikleşme oldu ve biz ayağa qalxan kimi müsteqilliyimizi qazan­ dıq, indi de Güneyle birleşrnek isteyirik. İranda demokratik federasiya yaranarsa, onun ömrü uzun olmaya­ caq , ya tamamile dağılacaq , ya da yeniden diktaturaya çevrilecekdir. Nece ki , Rusiya tezeden diktaturaya qayıtmaq ve Azerbaycanı özüne bir­ leşdirrnek isteyir. Üçüncü fikirle de tam razılaşmaq mümkün deyil . Tutaq ki , Türkler İrana tam hakim oldu . Bes sonra? Farsları , beluçları , kürdleri , erebleri ve s . ne edeceksen? Biz onların üzerinde ağaını olmaq isteyirik? Yox ! Biz şovinizmin ne olduğunu görmüşük. Şovinizm hernin xalqın özünü facie­ ye aparır. Eger şovinist olub başqa xalqları elimizin altında saxlasaq, ge­ lecekde bizi de farsın bugünkü acı taleyi gözleyir. Bu bize lazım deyil , XIX yüzilde rus şovinizmi de intiqam yolunu seçdi . Hetta Puşkin kimi rus şovinistleri yazırdılar ki , uzun müddet Tatarlar ve Monqollar Rusiyanı işğal altında saxlayıb , ey rus, indi intiqam vaxtıdır. Seni ezen Kalınıkiarı , Tatarları indi sen ezmelise n . Beli, rus imperiyasını yaradıb başqalarını ezdiler, indi de özleri dar­ madağın dağılmaqdadır. Biz bu yolla getmemeli , kor intiqamçılığa yuvarlanmamalıyıq . Bize öz azadlığımız , öz müsteqilliyimiz yeter. Biz fars şovinizminin eleyhine­ yik , farsların yox . Biz daha tekrar edirem: Azerbaycanın güneyi İrandan ayrılıb müste3 18


qil olmalı ve iki müsteqil Azerbaycan Dövleti birleşib Bütöv Azerbayca­ na çevrilmelidir. inanırarn ki , 1 997-98-ci illerde Azerbaycanın quzeyinde demokratik­ leşme herekatı güclenecek, Azerbaycanın güneyinde ise xalq azadlıq he­ rekatı vüs'et tapacaqdır. Bu iki herekatın birleşmesi ile Azerbaycanda ümummilli herekat yaranacaqdır. Azerbaycanın azadlığı , demokratikleşmesi ve BÜTÖV AZERBA Y­ CAN DÖVLETiNiN QURULMASI bizim üçün idealdır. Nisbeten kiçik hedefler bizi bu idealdan yayındırmamal ıdır Azerbaycan xalqı ayağa qal­ xıb azadlığmı qazanmalı , öz torpaqlarına sahib çıxmalı, öz dövletini qur­ malı ve demokratik cemiyyete doğru irelilemelidir. - Bey , 1 975-ci ilde KQB Sizi milletçi ittihamı ile hebs etmişdi . Bu milletçiliyin mezmununda Güney meselesi ve ümumiyyetle , parçalanmış vetenin birleşdirilmesi meselesi de var idimi? - Beli , var idi . ittiharnda iki xett esas götürülmüşdü: birincisi , Azer­ baycanın bütövlüyü ile bağlı Azerbaycan Milletçiliyi; ikincisi, Türk Mil­ letçiliyi. O dövrlerde Azerbaycan Dövlet Universitetinin tarix, edebiyyat , kitab xanaçılıq fakultelerinde , hemçinin Müellimleri Tekmilleşdirme İns­ titutunda ve Pedaqoji institutun tarix fakultesinde Azerbaycanın bütövlü­ yü ile bağlı açıq söhbetler edirdim. İnsafen Sovet hökümeti buna bir o qeder de ehemmiyyet vermirdi. Men de Bütöv Azerbaycan söhbetini get­ dikce genişlendirirdim . Ancaq burasını da bil irdim ki , artıq DTK-da adım hallan maqdadır. Universitetde gizli telebe dernekleri yaranıb yayılırdı . B ir gün derse gelende gördüm ki , tarix fakultesinin delılizinde yeni divar qezeti asılıb Bu divar qezetini tarix fakultesindeki gizli derneyin üzvleri çıxarırdı ve hernin derneyin be'zi üzvleri hazırda fealiyyet gösteren siyasi partiyalarda temsil olunurlar. Meselen , onlardanbiri de Azerbaycan Milli istiqlal Parti­ yasının sed ri E'tibar Memmedov idi . Divar qezetinin ortasında Settarxanın elle çekilmiş şekli vardı . Şek­ lin altında "YAŞASlN VAHİD AZERBAYCAN" şüarı , Settarxanın ta­ leyinden be'zi meqamlar, Pişeveri hökümetinden , onun apardığı islahat­ lardan müeyyen me'lumatlar verilmiş ve "Ayağa qalx , Azerbaycan , daha besdir, vahid ol ! " mezmunlu bir neçe şe'r parçası yazılmışdı . Telebeler319


den soruşdum ki , yene ne etmisiniz hele? ! Dediler ki , Sizin bu işden xeberiniz yoxdur. . . Bir-iki günden sonra DTK-nın agentleri ve Universitet üzre kuratoro (nezaretçisi) gelib divar qezetini qopardılar. Sorğu-suallar başlandı . Qe­ zetde redaktorun ve redaksiya hey'etinin adları yazılmışdı . Dörd-beş nefe­ ri tutdular, bir neçe gün saxlayıb buraxdılar. Tutulanlardan ciddi-cehdle soruşublar ki, qezetin çıxarılmasında Ebülfez Eliyevin iştirakı var mı? Onlar da menim iştirak etmediyimi bil­ diribler. Artıq o vaxtlar cemiyyetde Azerbaycançılıq ve milletçilik açıq-aydın hiss olunınağa başlamışdı . Sonra menim "Milletime Müraciet" adlı bir yazım DTK-nın eline keçdi. Müracietde hele bir yer vardı: "Ey Azerbay­ can xalqı ! Sen tarixin tekerlerinin arxasınca yürüyürsen . Ona göre ki , par­ çalanmış haldasan . Amma sen birleşeceksen ! Birleşsen , tarixin önünde yürüyeceksen " . Mehkemede bu senedi ortaya çıxardılar ve soruşdular ki , bununla ne demek isteyirsen? Bildirdim ki , xalqımız parçalanıb ve indi birleşmelidir. Hökümet meni bunda ve Turançılıqda ittiham ed irdi . Men fikirleşir­ di m ki , Turanın yolu Azerbaycandan keçir ve Turan biriiyi mehz Azer­ baycanın birleşmesinden sonra mümkündür. Yeri gelmişken bir meqama da toxunmaq isteyirem. Maraqlı idi ki , Sovet hökümeti Xiyabaniden danışmağı çox xoşlamırdı . Bu yönde tedqi­ qatlar aparmağa da bir o qeder imkan vermirdi. Amma Settarxan ve Pişe­ veriden danışmaq ve yazmaq olardı . Bunun da sebebi var idi: Lenin öz eserlerinde Settarxan herekatını bir-iki cümle ile te'riflemişdi . Hökümet ise deyirdi ki, Lenin bu herekatı te'rifleyibse , demeli , ondan danışmaq , mühazireler oxumaq , hetta yazmaq mümkündür. O cümleden , Pişeverinin de tebliğatma imkan verilirdi . Ancaq Xiya­ baniden danışmağa ciddi qadağan qoyulmuşdu . Sovet vaxdarında "Güney Azerbaycan " , "Quzey Azerbaycan " ifade­ lerinin de işledilmesi yasaq idi . Bunların yerine mütleq "İran Azerbayca­ nı" ve "Sovet Azerbaycanı" ifadeleri işiedilmeli idi . Ümumiyyetle , Azerbaycanı şüurlara parçalanmış şekilde teqdim 320


edirdiler. Ona göre de , çalışırdılar ki , Azerbaycanın quzeyini Albaniya adlandırsınlar ve ehalinin qafqazdilli olduğunu, sonra ise Türkleşdiyini beyiniere yeritsinler. iddia edirdiler ki , guya Azerbaycanın güneyinde ise ehali evveller irandilli olmuş , orta esrlerde oğuzlar gelib onları Türkleş­ dirmişler. Sırf siyasi meqsedlerle ireli sürülen bu uydurma iddialara biz Xiya­ baninin sözleri ile cavab verirdik: Eger beledirse , indi Azerbaycanın bir hissesi rusların , diger hissesi de farsların elindedir . Azerbaycanın güne­ yinde mekteb ve medreseler de yoxdur. Eger Oğuzların 100 illik haki­ miyyeti dövründe bunlar Türkleşiblerse, mentiqle indi de 200 illik esaret müddetinde Azerbaycanın güneyi farslaşmalı , quzeyi ise ruslaşmalı idi . Qeribedir ki , Azerbaycan tarixçilerinden de be'zileri bizim guya XI­ XII esrlerde Türkleşdiyimizi iddia edirdi . Bu, Moskvadan gelen gösteriş idi . XI-XII esrlerden qabağa aid Azerbaycan tarixinde Türk faktorunu araşdırmağa imkan verilmirdi . Sonra merhum akademik Ziya Bünyadov "Azerbaycan IIV-IX esrlerde" adlı eserinde gösterdi ki , o dövrlerde Azer­ baycan ehalisinin esas terkibi Türklerden ibaret idi . Daha sonra Azerbaycanın güneyinden olan Purabbas adlı alim ve Azerbaycanda mifologiya elminin esasını qoymuş merhum professor Mi­ rel i Seyidov sübut etdiler ki , III-IV esrlerde Azerbaycanda Buntürk , bar­ · sil , kenger ve s . kimi Türk elleri yaşayırdı . Bütövlükde ise , hernin dövrde Azerbaycan ehalisinin esas terkib hissesi Türklerden ibaret idi . Günden-güne genişlenen , derinleşe n tedqiqatlar ortaya çıxardı ki , Azerbaycan en qedim dövrlerden Türk yurdudur. En azı miladdan önce V -IV mi nilliklerden e'tibaren Azerbaycan torpaqlarında Türkler yaşamış, böyük medeniyyetler yaratmış ve dövletler qurmuşlar. Bu proses fasilesiz davam etmiş , fars etnosu ise yalnız miladdan önce VIII esrde Azerbaycan torpaqlarına gelmişdir. Hernin dövrde mövcud olan Midiya (Mad) ehali­ sini teşkil eden altı tayfadan beşi mehz Türkler olmuş ve Midiya Dövleti­ ni de hernin Türkler qurmuşlar. Sovetler Biriiyi dövründe bu tarixi gerçeklikler bir neçe yüz adamı düşündürürdüse , hazırda yüz minleri düşündünnekdedir. Eminem ki , bu cür düşüneeli adamların fealiyyetleri sayesinde biz Bütöv Azerbaycan Dövletini quracağıq .

32 1



••

V.

BÖLÜM

••

DUŞUNCELER



Azadlığı uğrunda mübarizeye qalxmış Azerbaycan xalqı bu mübari­ zenin müxtelif merhelelerinde çetinliklerle de üzleşib , uğur qazanmağa da nail olub . Bütün çetinliklere sine gererek ve uğurlarımıza söykenerek müqeddes mübarizeni ezmle davam etdirmeliyik. muş

Qazandığımız uğurlar sırasında ı 989-cu ilin dekabrında e'lan olun­ 3 ı dekabr-Dünya Azerbaycanlılarının Hemre'yliyi günü de var. ******

3 ı dekabr ı 989-cu i l Böyük Hesretin açılış günü idi . İki imperiyanın zülmü altında olan bir millet Xudaferin körpüsünün etrafına yığışıb öz­ özüne baxıb ağlayırdı. ******

Azerbaycanın güneyi ile quzeyi arasında elaqenin möhkemlenmesi üçün her iki terefin latın qrafikalı Azerbaycan elifbasına keçmesi esas şertlerden biridir. ******

Eger Azerbaycanın güneyinde bir hadise baş verecekse , Quzeyde AXC onu müdafie edecek, oradakı hemvetenlerimizin haqları pozulanda biz İran hökümetine e'tiraz beyanatları göndereceyik. Tebrizde , Urmiya­ da, Qezvinde ve s. telebeler, ziyalılar hebs olunur, biz buna bigane qala bilmerik. ******

Alınaniyanın birleşmesi , Cenubi Koreya v e Şimali Koreya arasında yaxınlaşmalar, Azerbaycanın quzeyi ile güneyi arasında serhedlerin açıl­ ması hadisesi de müasir dövrü xarakterize eden cehetlerdendir. ******

İnsanın fikrinde daima özünün arzu ve ideyalarının heyata keçmesi dolaşır. Menim fikirlerimin mayasını Azerbaycanın tam müsteqil olması , Qarabağın ermeni işğalından azad olunması , qaçqınların hamısının öz yerlerine qayıtması ve BÜTÖV AZERBAYCAN iDEYASININ Y AŞA­ MASI ve GERÇEKLEŞMESi teşkil edir. ******

B i z bir millet, dövlet v e Bütöv Azerbaycan halında yaşamağı fikirle325


şirik . Heç kese yapışmadan , heç kese birleşmeden , Bütöv Azerbaycan dövleti haqda fikirleşirik. ******

B i z isteyirik k i , burda bir müsteqil qurum yaransın, Cenubi Azerbay­ canın güneyinde de bir müsteqil qurum yaransın . Zaman-zaman xalq buna öyreşsin , sonra Almaniya kimi birleşsin, vahid bir dövlet qurumu yaransın . Dünya demokratiyası o yere getirib çıxaracaq ki, şimal ve cenu­ ba, qerb ve şerqe bölünmüş bütün dövletler birleşecek; başqa yol yoxdur. ******

Azerbaycanın birleşib müsteqil olması Güney Qafqazda imperiyanın bütün dayaqlarının dağılması demekdir. ******

Qarabağ problemi ile yanaşı, biz, Azerbaycan xalqı, eyni zamanda, itirilmiş diğer torpaqlarımızı da geri almalıyıq- başqa yerde qalmış kesik torpaqlarımızın hamısını nezerde tuturam. ******

Yalnız erazi bütövlüyümüze ve serhedlerimizin toxunulmazlığına nail olduğumuz halda yenice BMT-ye üzv olmuş Azerbaycanımızda azad , demokratik cemiyyet quruculuğu mümkündür. ******

Birce arzum var ki , Tebrize gedim . Amma indi Tebrize d e o cür get­ mek istemezdİm ki , men gedim orada tanışım , fars da gelib desin ki , da­ nışma ve yaxud çıxış eleme . ******

Serbed meselesi haqqında çoxlu ziddiyyetli fikirler var. Be'zileri ser­ lıedierin açılmasını Celilabad, Lenkeran hadiseler ile eyni sırada xatırla­ yır, onu DTK-nın emeli sayır. Ancaq bu fikir yanlışdır. Qeti bildirirem ki , Naxçıvanda ve bir çox yerlerde serbedler bizim razılığımız ve iştirakımız­ la sökülüb . Axı niye Berlin divan aradan götürülmeli , Araz boyu tikanlı meftiller ise Azerbaycanın ortasında ebedi göz dağı kimi qalmalı idi ? ! Özü de biz bunu ele vaxta planlaşdırmışdıq k i , dekabrın 3 ı -de bütün dünya yeni ili bayram edende dünya azerbaycanlıları da hernin günü here'ylik bayramı kimi qeyd etsin . Doğrudan da bele oldu- 3 ı dekabrın 326


dünya azerbaycanlılarının hemre'ylik bayramı günü olması resmen qerara alınıb . Ancaq o başqa mesele ki , serhedlerin açılmasından Moskva öz meqsedleri üçün istifade etmeye başladı , hetta be'zi yerlerde rus serbedçi­ lerinin özü bu işde feal iştirakçıya çevrildi . ****** Men eminem ki , yaxın vaxtl arda üçrengli bayrağımız Azerbaycanın güneyinde de dalğalanacaq . Azerbaycanın güneyinde aslında onu gizli de olsa, daşıyırlar. ****** Bu herekat gelecekde böyük milli herekata çevrilmelidir. Azerbay­ can xalqı birleşrnek isteyirse , bu onun öz işidir. Azerbaycan xalqı öz ira­ desini milli hereket şeklinde ortaya qoyub. ****** . . . Xalq Cebhesi artıq milletin herekat formasıdır, herekatıdır. Buna heç kim bata bilmez ! Bunu heç kes saxlaya bilmez ! . . . Onun dalğası biz­ den asılı olmayaraq gedecek Azerbaycanın güneyine ve sonra da keçecek Türkiyeye . . . Y e'ni bu herekat dalğası hele gelecek İrana, Ortaya Asi yaya, Efqanistana. Efqanistanda da Necibullahı süpürüb atacaqlar* , İrandakı diktatoranı yıxacaqlar . . . (* "E. Elçibey bu sözleri 2 1 aprel 1 990-da söyleyib . 1 992-nin apre­ linde Necibulla Efqanistanda qaçdı.) ****** . . . Vetenimizi parçalamış iki yabancı imperiya milletimizin Türk me'neviyyatını yox etmek üçün elinden geleni esirgemeyib . Şimalda bey­ nelmilelçilik perdesi altında, Cenubda ise " İ slamda millet birdir" şüarı ile Türk milli menliyinin mehvine çalışıblar. Şimalda rus psixologiyası ve Rusiya menafeyi üzerinde qurulmuş tehsil sistemi milli me'neviyyatımızı dağıdan en güclü silaha çevrilibse, Cenubda eksine edibler-tehsilsizlikle ve ana dilinde oxumağı yasaq etmekle meqsede çatmaq isteyibler. Bunlar kara gelmeyende ise "Pantürkist" adı ile milletin ziyalılarını mehv edib­ ler. Ona göre de 1 8 1 3- den bu yana milli varlığımıza vurulan dehşetli der­ belerin keskin ağrısını indi de duyuruq. Bu gün az qala iki edebi dilimiz yaranıb , halbuki başqa parçalanmış milletler (almanlar, koreyalılar, viyet­ namlılar ve b .) buna imkan vermeyibler (düzdür, onların ayrılınağı bizim327


ki qeder uzun çekmeyib) . Bu gün az qala iki milli psixologiyamız möv­ cuddur. Bize nisbeten çox qısa müddetde ayrı qalandan sonra birleşerken hetta Şerq ve Qerb almanları arasında da müeyyen anlaşılmazlıqlar yara­ nırsa, gör indi bizim qarşımızda ne qeder ağır yük durur! 1 80 illik ayrılı­ ğın milli psixologiyamızda yaratdığı ciddi ferqi yox etmek asan olmaya­ caq . Bunun üçün bedsiz iş görülmelidir. Bu gün milli medeniyyetimiz , milli adet-en'enelerimiz d e az qala aradan çıxmaq üzredir. Şimalda "so­ vetleşen" , Cenubda "iranileşen " meişetimiz , heyat terzimiz bu salıeye de sarsıdıcı derbe vurub . Buna ne ad vermek olar ki , milletimizi öz adından bele mehrum edi bler! ******

Azerbaycan xalqının e n böyük idealı birleşmekdir. Bunun işıqları görünür. ******

Men eminem ki , xalqımız bir gün b u meydanda (Azadlıq meydanı) Azerbaycanın güneyi ile birleşrnek üçün yığışacaq. ******

Azerbaycanın güneyi ile quzeyi arasında serhedlerin götürülmesi üçün Rusiya ile İran arasında bağlanmış keçmiş müqavileler, Sovet hökü­ metinin İranla bağladığı birterefli müqavileler leğv edilmelidir. ******

. . .IX esrde Azerbaycanı vahid bir tefekkürle birleşdiren, vahid mem­ leket kimi bir yere yığan Babek herekatı olub . Babekin herekatı ile xalq yığıldı bir yere ve xalq dövlet ile birleşdi; ondan sonra Azerbaycana cani­ şin te'yin edilende bütün Azerbaycana canişin te'yin edirdiler, daha ayrı­ ayrı eyaletlere yox . Feodal dövleti halında o zaman Azerbaycan birleş­ mişdi . ******

. . . Azerbaycan xalqının bir millet kimi formalaşması üçün bu gün milli şüur var. O, ingilabiarın hesabına formalaşıb . Settarxan herekatına göre formalaşıb , çünki Settarxan herekatında Azerbaycanın quzeyi de iş328


tirak edirdi . 1 9 1 8-ci ilde Ş imal ve Cenub herekatın da, hem orada , hem de burada Azerbaycan ziyaiısı birge hereket edirdi . Herekatın dalğasında biz millet kimi formalaşırdıq. Amma bu başa çatmadı . . . Eger Rusiya 20-ci ilde Qızıl ordunu , qanlı ordunu Bakıya yeritmeseydi , Azerbaycanda çox böyük sür'etle milli formalaşma qurtaracaqdı , milli şüur ümumi bir seviy­ yeye gelib çıxacaqdı . ******

Azerbaycan xalqı özünü müsteqil bir millet olaraq görmek isteyir. Bu düşünce esrin evvellerinde her yerde özünü gösterirdi . Azerbaycanın güney ve quzeyinde inkişaf eden siyasi herekatlar neticesinde demokra­ tik , müsteqil bir Azerbaycan cumhuriyyeti qurulmuşdu . Amma sonra Qızıl Ordu geldi , ruslar geldi ve bu gene cumhuriyyeti darmadağın etdi­ ler. Daha sonra 80-ci iliere gelince yeniden oyanma başladı. Amma Azec­ baycanın güneyindeki herekatı Xomeyninin siyasetini yöneltdiler ve Azerbaycanı müsteqillik mübarizesinden uzaqlaşdırdılar. ******

Hemişe Rusiya ve İran Azerbaycanda ö z meqsedleri üçün bir­ birlerine qarşı istifade etmiş , Azerbaycanın müsteqilliyi meselesi meyda­ na çıxanda ise düşmençiliyi bir yana qoyub müveqqeti barışmışlar. Her ikisi de bizim bütöv bir ölke ve millet kimi dilimizle ve medeniyyetimizle tam azad olmağımızı İstemir. ******

. . . İranın b u gün e n çox qorxduğu cehet Ş imaldan gelen Türkçülük ideyasıdır. Antiazerbaycan mövqeyi tutmaqda İran imperiyası rus imperi­ yası ile birieşir. Rus imperiyası artıq parçalanır, İranda ise mollaların ha­ kimiyyetinin esasları laxlayır. Y axın vaxtlarda İran da demokratik deyi­ şiklikler keçinneye mecbur olacaq. Demokratiya ile imperiya siyaseti bir­ birine ziddir. İran imperiyasını demokratiya mehv edecek. Bu ise Azec­ baycanın müsteqilliyi ve biriiyi üçün real perspektivler açır. Bele bir fakt da qiymetlendirilmelidir ki , bu gün dünyada parçalanmış xalqların ve öl­ kelerin birleşmesi prosesi gedir. ******

Azerbaycanın biriiyi geleceyimizin başlıca meselesidir. ******

329


. . . Be'zen deyirlcr ki , niye bizi farslarla düşmen eleyirsiniz? Başa düşmürler ki , fars art ı cı düşmençiliyini eleyir. Pehleviler İranda hakimiy­ yete gelende fars şovi nizmi Türklere qarşı düşmençilik eleyirdi . Buna göre de düşmençil i klere son qoymayınca, dünyanın gedişatı deyişmeyin­ ce Türkler öz arzuları uğrunda mübarize aparmalı olacaqlar. Biz hele mü­ barizenin birinci merhelesindeyik. İkinci merhelede Azerbaycanın güne­ yinin müsteqilliyi berqerar olacaq, üçüncü merhelede ise Azerbaycan birleşib vahid dövlet olacaq . ******

. . . İranı d a Sovet İttifaqının talt�yi gözleyir, çünki dövleti ebedi ola­ raq zor, şantaj , yalan yolu ile idare etmek olmaz. ******

. . . Tarixi mentiq Azerbaycanın birleşmesini teleb edir. 40 milyonluq Azerbaycan xalqı öz taleyini özü hell etmelidir ve inanıng ki, Azerbay­ canın güneyi ile quzeyinin qovuşması uğrunda az qala 200 ilden beri apardığımız mübarizede dünya ölkelerinin çoxu bizi destekleyecek. ******

Azerbaycanın birleşmesinden qorxan İran bunu engellemek üçün var gücü ile direnir ve en ağır cinayetlere bele el atmağa hazır durumdadır. Lakin bütün bunlara baxmayaraq , dünyada başlayan yeni esintiler İran imperiyacığının da qapısını döyecek ve Azerbaycanın güneyi de öz müs­ teqilliyini elde edecekdir. ******

. . . Azerbaycan A vropa ile Asiyanın ortasındadır v e b u cür coğrafi erazi her bir millet üçün böyük xoşbextlikdir. Amma bizi ele parçalayı b­ lar, bize ele hüdudlar qoyublar ki , bu xoşbextlik bedbextliyimize çevrilib . ****** •

XX e sri n evvellerindeki herekatlar- ister 1 905- 1 907 -ci , isterse de 1 9 1 8- 1 920-ci illerdeki herekatlar monarxiyalara qarşı çevrilmişdi . Mo­ narxiyalar zeifledikleri üçün demokratik herekatların hamısının qarşısını ala bilmediler, onların gücünü müharibelere yöneltdiler. Bu müharibeler­ de ister rus; isterse de İran monarxiyası meğlub oldu ve Az-ın hem quze­ yinde , hem de güneyinde demokratiya uğrunda mübarize qüvvetlendi . Bu 330


mübarizeden qorxan imperiyalar Azerbaycancia geden demokratik here­ katları boğdular, onu yarımçıq qoydular, donmuş veziyyete getirdiler. O zamanlar donmuş hala salınan mübarize bu günkü demokratiya uğrunda herekatcia öz en'ene roluna oynayır. Bu, ele donmuş mübarize yaddaşının yeniden yaşaması demekdir. ******

. . . İran l a Rusiyanın Türkün özünüderkinin qarşısını almaq prinsipi var. Mahiyyet aydındır: Türkün oyanışı İranla Rusiya üçün serfeli deyil . . . Bu gün tebii olaraq Rusiya çekilir. Belede , ister-istemez İran tek qalır. O bize derbe vura biler, bizi qana çeke biler. Başqa bir şey bacar­ maz. Problemler dinc danışıqlar yolu ile de he ll edile bil er. . . Her bir doğuş ezablı olduğu kimi , görünür, iki imperiya arasında Türk tefekkürü­ nün yeniden doğuşu ezablı olacaq . ******

. . . X X esrde İran rejimi Azerbaycan Türkleri üçün Türk Dilinde mektebler açılmasına icaze vermir. Bu ise bütün beşeri normalara ziddir. Men bunu açıq-saçıq demesem, onda Azerbaycanın güneyinde yaşayan 30 milyon Azerbaycan Türkü qarşısında vicdan ezabı çekmeli olaram . Men susa bilmerem ! ******

Menim çalışdığım BÜTÖV MÜSTEQİ L VE DEMOKRATiK AZERBAYCAN dövletini qurmaqdır, bu xalqın isteyinin yerine yetiril­ mesine kömek etmekdir. Son nefesime qeder men bu eqidemden dönme­ yeceyem . ******

Bizim meslekimiz azadlıq ve demokratiya uğrunda mübarizedir. Biz Mehemmed Eminin, Settarxanın , Bağırxanın , Xiyabaninin yolunu davam etdiren insanlarıq. Bizim isteyimiz birce şeydir: Rusiya imperiyasından , İran imperiyacığından ve ermeni işğalçılarından yurdumuzu azad etmek, AZAD ve DEMOKRATİ K bir AZERBAYCAN qurub yaşamaq . ******

Milletimiz böyük ezab ve işgenceler içerisinde yaşayır. Bir yandan müsteqilliye can atan Azerbaycanın quzeyi iki cebhede daxili İrtica ve xa331


rici işğalçılara qarşı çarpışır, vuruşur; diger yandan Azerbaycan ın güne­ yindeki Türklerin taleyi göz bağındadır. Güneyde xalqımız öz azadlığını qazanmaq üçün , öz varlığını qorumaq üçün artıq mübarizeye başlamış durumdadır. Bu, bizi sevindirir ki , nehayet , uzun müddet ayrı düşmüş bir xalq , parçalanmış veten övladları vahid bir fikirle, ye'ni azadlıq ve de­ mokratiya uğrunda mübarize fikri ile meydana çıxacaq ve milli istiqlal mübarizesi aparacaqdır. Bu, çox uzaqda deyil! ******

Azerbaycan xalqının tek bir isteyi vardır: birleşmek ! Men eminem ki , parçalanmış xalqlar bizim bu isteyimizi daha yaxşı başa düşürler. Bu gün alman xalqının birleşmesi günüdür. Bu münasibetle alman xalqını bir daha tebrik edirem. Gün o gün olsun ki, alman xalqı da Azerbaycan xal­ qını birleşmesi günü münasibeti ile tebrik etsin ! ******

İran Xarici işler Nazirliyinin bele bir me'ruzesi olubdur ki , Azerbay­ canın güneyinde azadlıq herekatının qızışdırılmasının , alovlandırılması­ nın esas sebebi Azerbaycan Respublikasıdır. Biz bu herekatı qaynağında­ ca dayandırmalıyıq. İran burada demokratiyanı boğmaq isteyir ki , Güney te'siri olmasın ! Bunlar müveqqeti tedbirlerdir. Bu tedbirlerle Azerbaycan xalqının azad­ lıq herekatının qarşısını almaq mümkün deyildir. ******

Milli azadlıq mübarizesi bütün milletin azadlıq uğrunda mübarizesi­ dir. Eger Güneyden 30 milyon Azerbaycan Türkü burada iştirak etmirse , herekat ölkenin yalnız quzey bölgesinde gedirse , bu, milli azadlıq hereka­ tı deyil, xalq herekatıdır. Bu xalq herekatı böyüyüb milli azadlıq herekatı­ na çevrilmelidir ve çevrilmekdedir de. Artıq Azerbaycanın güneyinde de herekatın qığılcımları görünür. Azerbaycan xalq herekatının milli hereka­ ta çevrilmemesinde İranın da marağı var, Rusiyanın da. Çünki bu , 40 mil­ yonluq bir xalqın meydana çıxması demekdir, Yaxın ve Orta Şerqde bütün siyasetlerin deyişilmesi demekdir. Rusiya ve İranın bunun qarşısını alınağa gücü çatmayacaqdır. ******

Azerbaycan xalqı ö z azadlığını elde etmelidir. Azadlığı elde etmek 332


üçün Aze�baycanın güneyi farslardan qurtarmalı, quzeyi ise rusdan qur­ tarrnalı, sonucda birleşmelidir. Bunun başqa yolu yoxdur. Azerbaycanın iki qanadı var, biri Güney , digeri Quzey . Güneyin üzerinde fars ağalığı var, Quzeyin üzerinde rus ağalığı. Bu iki ağalığın altında bir defelik çıx­ maq lazımdır. ******

Yolunu azmış , geleceyi görmeyen , tefekkürü kodanmış bacı ve qar­ daşlarımız var ki , hele de yabancılara göz dikir, hele de özlerinin azadlı­ ğını derketmir, hele de veteni n azadlığı uğrunda mübarize aparan insanla­ ra qarşı çıxır ve müqavimet gösterirler. Ancaq bunların hamısı keçib gedesidir. Eger 40 milyonluq bir xalq öz müqedderatını hell ve te'yin etmek üçün ayağa qalxmaqdadırsa, bu xalq hökmen azad olacaq. Dünya­ nın demokratik inkişafı bunu teleb edir. Bu, günün , zamanın telebidir. ******

Her bir vicdanlı, namuslu Azerbaycan övladı vetenin azadlığı , müs­ teqilliyi ve biriiyi uğrunda mübarize aparmağı özüne şeref, daha doğrusu , şerefierin şerefi saymalıdır. ******

1 989-cu il 3 1 dekabr- MİLLİ HEMRE'YLİK GÜNÜ- b u gün Azer­ b&ycan xalqının özüne qayıdışının ve böyük geleceyinin müjdeçisidir. Hemre'yliye qedem qoyan xalq onu qoruyub saxlasa, hemişe qalib gele­ cekdir. Şan lı bayrağımızda öz remzini tapan , müsavatçılığın 3 meqsedinden biri olan "çağdaşlıq" prinsipine sadiq qalaraq , çağdaş dünyanın çağdaş milletleri sırasında yer tutmaq üçün yalnız ve yalnız milli hemre'ylik yolu ile keçib gelmeliyik. Bu, tarixin hökmüdür. 1 7 noyabr 1 988-ci ilde Bakının Azadlıq meydanında dirçelib ayağa qalxan xalq , 1 989-cu ilin 3 1 dekabrında Araz çayı boyunca düzülüb hemre'yliye geldi, 1 99 1 -ci ilin oktyabrında azadlığa qovuşdu . Milli Hemre'ylik Gününün yaradıcısı bütün xalqımızdırsa, onun teş­ kilatçısı XALQın C EB HES İ dir. AXC xalqımızın qarşısında öz şerefli borcunu leyaqetle yerine yetirerek cesaretli tarixi addım atdı . "Meftille sarılmış yara"nın (bu ifadeni merhum Xelil Rıza 30 il bundan qabaq işlet­ mişdi) tikanlı polad meftillerini xalqımız dehre ile , balta ile . . . yalın el ile 333


param-parça etdi , tarixde ilk defe olaraq, hamıdan birinci Sovet imperiya­ sının " demir perde " sini yırtdı. Azerbaycanın güney ve guzeyinden yüz minlerle insan Araza doğru yürüdü , Arazın suyu Zemzem suyu tek, Köv­ ser suyu tek müqeddesleşdi; qışın oğlan çağı da, quduz, qanlı imperiyala­ rın qızıl gülleri de Anızın suyunda yuyunmağa mane ola bilmedi: kimisi el-üzünü yuyub , üzünü Allaha tutub bu güne çatdığına şükr etdi , kimisi destemaz alıb namaz qıldı , hesretli xalq Arazın o tay-bu tayından öz­ özüne baxıb ağladı . Beli, xalq tilsimi sındırdı, su başında duran devler can vermeye başladı . Azerbaycan xalqı son 7 ilin ağır meşeqqetleri içerisinde böyük bir sınaq yolu keçerek on minlerle şerefli igid övladını veten uğrunda qurban verib tarixe şanlı günler yazdı: MİLLİ DİRÇELİŞ gün ü , MİLLİ HEMRE'YLİK günü, MİLLİ İSTİQLAL günü ve bütün bunlarla sübut etdi ki , o bir MiLLET kimi tarixin ön sehnesine çıxmaqdadır; bir gün ge­ lecek tarixe MİLLİ BİRLİK gününü de yazacaqdır. Bugün çox uzaqda deyil . Ey millet , şeytana le'net de, Tanrım unutma, gün gelmiş , gün keçmiş ebediyyet senindir. Milli Hemrc'yliyimiz bir daha mübarek olsun .

334



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.