Erol Cihangir - RaufmDenktaş'a Armağan

Page 1


YAKAN

CUMALIOGLU

EROL CİHANGİR

Rauf Denktaş'a Armağan

TURAN KüLTüR VAKFI



B

u

Armağan Kitap

Sonar Kamuoyu Şirketi Yönetim Kurulu Başkan Hakan Bayrakçı'nın maddi katkılarıyla yayınlanmı� tır.



Fser Hakkıoda

..Rauf Deoktaş'a Armağan" adlı bu eser, sahalannda uzman ilim adamı, gazeteci, araşumacı ve siyasetçilecin ortak katkılarıyla meydana gelmiştir.

Annağan kitabın, dizgileri Turnalar Tasarım. teknik işleri ve iç düzenleme kompozisyonu

Metin Özarslan kapak

Erol Cihangir, Baskı ve ınücellit işleri

Ankara Diyanet Vakfı Matbaacdık Tesislerinde hazırlanmış, 2000 senesi Mart ayında Turan tarafından Yakan

Kültür Vakfı

Comalıoğlu ve Erol Cihangir

ediıörli.iği.inde neşredilmişıir.

TilRAN KÜLTÜR VAKFI Uncular Caddesi Ekşioğlu İşhanı No: 30/1 Tel: (0216) 333 22 98 Üsküdar İstanbul

Ankara Mart 2000

iV


İçhuleklkr 1 V Ekşi, Rasim Denktaş'ın Misyonu ve Kıbrıs'ın Geleceği 1 1

Cihangir, Erol

Gittiler Ama Bir Gün Gelecekler 1 8

Akar, Metin

Ahmet Vefik Paşa Hakkında İki Belge 128

Akçam,Zeki 1974 Barış Harekatı Sırasında Gazimağusa Baykal Bölgesi'nden Kale İçine Geçişi Sağlayan Tünel Üzerine Bazı Tesbitler 131

Akkurt, Aydın

Ulusal Direniş. TMTden Kesitler 1 36

Aksaygun, Mustafa G.

Kıbrıs Türk Milli Mücadele Tarihinde Kanlı Noel 144

Arkan, Çiğdem

Kıbrıs Türk Mücadelesinde Bayrak Radyosu 1 60

Atun, All Pikret

Kıbrıs Meselesi ve Rauf Denktaş 164 Atun,

Hakkı

KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş 1 73

Cumalıoğlu, Yakan

KKTC'nin Temelindeki Harç TMT 1 78

Çapraz, Kemal

Vatandaş Denktaş ile Mülcikat 1 87

Çobanoğlu, ÖZkul

Osmanlı İskan Siyasetiyle Adalar Türklüğü'nün Akıbeti Bağlamında Dağ Köyleri ve Kıbrıs Türklerinin Devam Eden Mücadelesi 1 91

Eliz, ÖZge

KKTC Milli Mücadele Tarihinde Katliamlar 1 106

Emircan, Mehmet S.

Türk Kıbrıs ve Kıbrıs Türkü 1 I 12

Ertegün, Necati Münir

KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Rauf Denktaş 1 127

Evcil, Cumhur

Kıbrıs'ta Barış ve Özgürlük Yolu 1 130

Fedai,Harid

Kıbrıs'ta Namık Kemal Kültü 1 136

Gazioğlu, Ahmet C.

Kıbrıs'ta Federasyon Fikrinin Doğuşu 1 144

Gökdemir, Gönül

Mücahid Yemini 1 165

Gültepe, Necati

Kıbrıs'ın Tapusu 1 171

V


Halaçoğlu, Yusuf 1 Enioğru M. Arif

Kıbrıs'ın Alınmasından Sonra Ada'ya Yapılan İskanlar 1 208

Hainze, Cristhine

KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş 1 220

İsmail, Sabahattin

Kıbrıs'ta İki Ulusal Kongre 1 222

Kalafat, Yaşar

İkinci Uluslar Arası Kıbrıs Araştırmaları Kongresi 1 236

Konuk, Nejat

Başkan Denktaş 1 253

Kotak, İsmet

Kurtlar Sofrasında Denktaş 1 257

Köni, Hasan

Kıbrıs, Stratejiler ve Yanlışlıklar, Çözümler 1 259

Mahirel, Kıymet

Namık Kemal Lisesi'nin Kuruluş ve Misyonu 1 266

Manisalı, Erol

Türkiye, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs 1 274

Mütercimler, Erol

Türkiye'nin .Jeopolitiğinde Kıbrıs 1 277

Orundalı, Gökçin Bereketçiler 1 281 Ötüken, Ahmet

Kıbrıs Türk Sendikal Hareketi 1 285

özarstan, Ersin

Toroslar'dan Beşparmaklar'a Uzanan Şiir Köprüsü 1 288

özarslan, Metin

Şükrü Elçin'in Şiirinde Adalar ve Kıbrıs 1 301

Özdağ, Muzaffer

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin Önemi 1 313

Paşa, Halil M.

Barış ... Ama Nasıl? 1 320

Pehllvano�,F� Kıbrıs İnönü Köyündeki Panayırlar 1 324

Saltkaya, Debiye

Erenköy Mücadelesi ve Erenköy Şehidleri 1 328

Stephen, Michael

Cumhurbaşkanı Denktaş Hakkında Şahsi Düşünceler 1 333

Susuzlu, ilke

Kıbrıs Türk Mücadelesinde Tiyatro 1 336

Tolgay, Ahmet

Kıbrıs'ta TMT, Atatürkçülük ve Karşıt Kültür Virüsleri 1 353

Yddınm, Dursun

Tarihin İçinde Yürürken Tarih Yapmak 1 362

vi


Denktaş'ın Misyonu ve Kıbrıs'ın Geleceği Rasim Ekşi Turan Kültür Vakfı Başkanı Adı Kıbrıs Türklüğü ile özde�le�rni� olmasına rağmen, Rauf Denta�'ı bu küçük Ada'nın sınırları içinde dü�ünmek, misyonu sadece Kıbrıs Türklerinin özgürlüğü ile sınırlı tutmak son derece yanlı� olur. Rauf Denktaş, hem ezilen bir milletin hak bağıran sesi, hem de "Türk Dünyası" gerçeğini beyiniere nak�eden bir kaç büyük dava adarnından biridir. O, merhum Başbuğ Alpaslan Türkeş, merhum İsa Yusuf Alptekin, Dr. Baymirza Hayit gibi, nerede olursa olsun çile çeken bütün Türklerin acısını duyan bir liderdir. Tıpkı genç ya�ta Hak'ka yürüyen Irak Türkleri'nin lideri merhum Doç. Dr. Necdet Koçak ve çok açık bir �ekilde, dünyanın gözü önünde, kaza süsü verilen traktörlü bir saldırı sonucu �ehit verdiğimiz Batı Trakya Türkleri'nin lideri Dr. Sadık Ahmet gibi inancından asla taviz vermeyen birisidir. Bugün Azerbaycan'da Ebülfez Elçibey, hangi misyonun temsilcisi ise, Kırım'da Mustafa Cemil Kırımoğlu, hangi ülkü uğrunda tabirimi ho� görün, kelle koltukta sava�ıyorsa Rauf Denktaş'da yarım asırdan fazla bir süredir aynı ülkünün pe�indedir. O'nu milletin gözünde Kahraman, insanlık kar�ısında saygıdeğer yapan; yılrnadan, usanmadan, hiçbir dünyalığa değer vermeden devarn ettirdiği davasıdır. Dava adamları genelde hayattayken pek kıymetleri bilinmez. Çok kere hor görülürler, "Bo� bir hayalin pe�inde ko�an za yallı insanlar değerlendirilen kahramanların sayısı oldukça fazladır. l�te bize göre Rauf Denkta�'ın tek �ansı hayatta iken milleti tarafından tanımru�, bilinmi� ve sevilmi� olmasıdır. Dostları; yani biz Türkler v e dostlarımız onu seviyor, takdir ediyor. Dü�manlarırnız; yani Türk Milletinin dü�rnanları Rauf Denkta�'tan nefret ediyor. O'nu adını büyük yapan bu duygulardır. Yarın da ya�atacak olan aynı hisler olacaktır. Kıbrıs Fatibi Lala Mustafa


RASİM EKŞİ

Paşa'yı 1571 yılından beri rahmetle ve minnetle anan Türk Mileti, hür ve bağımsız Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni Türklüğe armağan edenleri de dünya durdukça unutmayacaktir. Mücahit olarak silahıyla, hukukçu olarak milletlerarası hukuk kurallarıyla, diplomat olarak ince ve kıvrak zekasıyla, siyasetçi ve devlet adamı olarak kararlı tutumuyla Kıbrıs Türklüğünün hak ve özgürlüklerini savunan Rauf Denkta�, biz Türkiye Türklerinin de ufkunu açan yolba�çılardan biridir. Türk kamuoyu yıllarca, Türkiye Cumhuriyeti sınırları dı�ında "Türk" olmadığı gibi gerçeklerle ilgisi bulunmayan yanlı� bilgilerle uyutulmak istendi. Ta ki Kıbrıs'ın bir "Milli Dava" olarak kaçınılmaz hale gelindiği 1950'li yılların ba�ına kadar. Bu yıll�� iki ismi öne çıkardı: Merhum Dr. Fazıl Küçük ve Rauf Denkta�. Once omuz omuza mücadele veren bu iki kahramandan Denkta�, bugün hala dimdik ayakta duruyor. Çağda� siyasi ve diplomatik argümanları, en akıllıca kullanarak mücadelesini sürdürüyor. Rauf Denkta�'ın bize öğrettiği iki gerçek vardır. Bunlardan birincisi, Türk Milletinin sadece Türkiye'de ya�ayan insanlardan ibaret olmadığı ve Kıbrıs'ı savunmanın Türkiye'yi savunmak olduğudur. Unutulmamalıdır ki, toprağın nereye kadar vatan olduğunu siyasetçiler ve askerler değil, bizzat toprağın yapısı tayin eder. Hindistan yolunu güvenli hale getirmek için çe�itli entrikalar çeviren İngiltere'nin politikasının bo�una olmadığı, cürmü kadar yer yakabilecek olan küçük Yunanistan'ın büyük hayalini (megalo-idea) aynı manhkla değerlendirmek zorundayız. Kıbrıs'ın Jeo-politik ve Jeo stratejik açıdan ne kadar önemli olduğunu daha iyi anlayabilmek için elimizden çıkı�ının kısa hikayesine de bakmak gerekir. 1 571 yılından 1 82 1 yılına kadar huzur içinde ya�ayan Kıbrıslılar özerklik tanınmasından sonra kısa sürede zenginle�en kilisenin Ada' da huzursuzluklara yol açması, "Kıbrıs Sorununun" ba�langıcı kabul edilebilir. 1876-77 Türk-Rus sava�ı ba�layınca, Kıbrıslı Rumlar, Türklerin kendilerine baskı hatta zulüm yaptığını iddia etm.eleri, Batı kamuoyunda tepkisini bulmu�, zamanın "Süper Devleti" Ingiltere'nin Ada'da gözü olduğunu açıklamasına zemin hazırlamı� oldu. Sava�ta Osmanlı Devleti'nin yenilerek Ayestefanos (Ye�ilkoy) Anlaşmasını imzalaması üzerine, İngiltere, Osmanlı Devleti'ne yardım teklifinde bulundu. Yardımın kar�ılığı �ıbrıs'ın idaresinin geçici olarak Ingiltere'ye bırakılması idi. Aslında Ingiltere Osmanlı Devleti'nin geleceğinden umudunu kesmi�, Hindistan 2


DENKTAŞ'IN MİSYONU VE KIBRIS'IN GELECEGİ

yolunun güvenliğini kendi eline almaya karar vermi�ti. Kıbrıs'ı Osmanlı Devleti'nden "geçici" kaydıyla alan İngilizler aynı İngiliz İmparatorluğu'nun bir (Rown Colony'sı) parçası gibi idare etmeye ba�ladılar. Bu nedenle kapitülasyonlar, konsolosluk, Sultanın malları ve mahkemeler gibi konularda anla�mazlıklar çıktı. Osmanlı Devleti'nin 29 Ekim 1914'te İttifak Devletleri safında

I. Dünya Savaşı'nı girmesi üzerine İngiltere, S Kasım 1914'te bir

açıklama yaparak 4 Haziran 1 878 Antla�ması'nın hükümsüz olduğunu ve Kıbrıs'ın İngiltere'ye ilhak edildiğini ilan etti.

24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Antiaşması'nın 16'ncı ve 20'ncı maddeleriyle Kıbrıs'ın İngiltere'ye ilhakı resmen tanındı. Kıbrıs'ın İngiltere'ye bağlanmasından sonra Kıbrıslı Rumlar Ada'nın Yunanistan'a bağlanması çalı!imalarına hız verdi. Kıbrıs Rumlarının Yunanistan'ın desteğinde Enosis için kanlı eylemler ba�lamasından sonra İngiltere kurtulu�u, Türkiye'yi de Kıbrıs meselesine dahil etmeye çalı�makta buldu. "Türkiye'nin Kıbrıs meselesine taraf olmadığı" noktasından ba�layan Türk görü�ü, kısa bir süre içinde deği�ikliğe uğradı. Türkiye Kıbrıs meselesine dahil olduğu ilk anda, "Ada'nın Türkiye'ye iade edilmesi" görü�ünü savundu. Sonra "Ya taksim ya ölüm!" sloganı atıldı ve 1960 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti görü�ü kabul edildi . Türklerle Rumların ortakla!ia kurdukla rı devlet, Atina'nın güdümündeki Rumlar tarafından yıkıldı, daha doğrusu gasp edildi. Sözde ortak olan gaspçılar, tutumlarını, Batılıların da desteğiyle elan sürdürmektedirler. Hiçbir zaman Yunanlıların toprağı olmayan, Yunanistan'a takriben 2 bin mil uzaklıktaki Kıbrıs'ı hakim olmak isteyen Atina' daki bütün yönetimlerin hedefi Türkiye'yi biraz daha fazla savunmasız hale getirmektir. Satır ba�ları ile bazı gerçekleri ifade ettikten sonra bizim Kıbrıs'a nasıl baktığımızı, Kıbrıs'ın bizim için ne anlam ifade ettiğine temas etmek istiyoruz. 1-Kıbrıs, ba�ta Türkiye olmak üzere bütün Türklüğün milli davasıdır. 2-Kıbrıs Cumhuriyeti Devleti Rumlarca gasp edilmi�tir, ortada artık böyle bir devlet yoktur. Bir Kıbrıs Rum Kesimi, bir de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vardır. Dolayısıyla KRK'nın Kıbrıs adına konu�ma hakkı yoktur. 3-Kıbrıs Rum Kesimi'nin hedefi egemenliğini Kuzeye yaymak, 3


RASİM EKŞİ

Türkleri yeniden azınlık durumuna dü�ürmek ve zaman içinde geçmi�te olduğu gibi ya öldürmek veya kaçırmakbr. f

4-Yunanistan, Rum kesimi ile entegrasyonu sağlama yolunda ciddi mesafe almı�tır. Oldu-bittileri milletlerarası kurulu�lara onaytatmak istemektedir. Rumların Yunanistan'a deniz ve hava üssü vermesi, paralı asker celp etmesi bo�una değildir. Avrupa Birliği'ne üyelik talebi, bu oldu-bittilere me�ruiyet kılıfı bulmaktan ibarettir. S-Türkiye'ye dü�en görev, insan haklarına, milletlerarası hukuk normlarına uygun bir �ekilde kurulan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne sahip çıkmaktır. Türkiye bunu ba�aracak güçtedir. KIBRIS'IN GELECEG İ Kıbrıs Rum Kesimi'nin tek taraflı bir kararla Avrupa Birliği üyeliği için yaptığı ba�vurunun kabul görmesinin ardından Türkiye'nin de aday ülkeler listesine dahil edilmesi "Kıbrıs Meselesi''ni yeni bir safhaya sokmu�tur. Avrupa Birliği'nin 12 Aralık günü aldığı kararda Türkiye'yi aday kabul ederken, Rum Kesimi'ne de atıfta bulunarak, durumu Türkiye ile pazarlık konusu yapmayacağını ilan etmesi, hem Ankara'yı hem de KKTC'yi zor günlerin beklediği gerçeğini ortaya koymu�tur. Ancak, Türk yetkililer, arka arkaya açıklamalar yaparak "Kıbrıs'tın taviz verilmeyeceğini" ifade etmi�lerdir. Ba�ta Cumhurba�kanı Süleyman Demirel olmak üzere Ba�bakan Bülent Ecevit, KKTC Cumhurba�kanı Rauf Denktaş, Ba�bakan Yardımcısı Devlet Bahçeli ve Dı�i�leri Bakanı İsmail Cem'in açıklamalarını hatırlatmadan önce vazgeçemeyeceğimiz bazı temel kabulleri gündeme getirmek istiyoruz. 1-1960 Anla�ması'na göre Kıbrıs iki garantör (Türkiye ve yunanistan) devletin üye olmadığı herhangi bir "Birliğe" giremez. Ustelik Kıbrıs'ta tek dt:ğil, bir Rum ve Bir Türk Devleti varken böyle bir "Birliğe" giremez. Ustelik Kıbrıs'ta tek değil, bir Rum ve bir Türk Devleti varken böyle bir "Birliğe" girmek asla mümkün değildir. 2-Kıbrıs Rum Kesimi ile yapılmııı olan anlaıımalar Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni bağlamaz. Zira "Kıbrıs Cumhuriyeti" yıkılmı� yerine iki ayrı millet tarafından iki ayrı devlet kurulmuştur. Tarihte ve dünyanın hiçbir yerinde bir devletin yaptığı anla�manın baııka bir devleti bağladığı görülmemiııtir. 3-Kıbrıs Rum Kesimi, Avrupa Birliği'ne girerse, İngiltere, Türkiye ve Yunanistan arasında imzalanrnı� olan anla�malar etkisiz hale getirir. Rumların böyle anlamsız hakları olamaz.

4


DENKTAŞ'IN MiSYONU VE KIBRIS'IN GELECEGİ

4-Türkiye, Avrupa Birliği'ne tam üye olmadan Kıbrıs Meselesi'ni halletmek zorundadır. Aksi takdirde AB yasaları Türk Kanunlarının üzerinde olacağından eli-kolu bağlanacakhr. S-Türkiye, tam üyelik süresince, Kıbrıslı Rumlar'ın neden Türk tarafının her dediğine "hayır" cevabı verdiğini ve 1974 öncesi dökülen kanların vebalinin hesabını neden vermediğini sormalıdır. Bunun için öncelikle Birle�mi� Milletler Güvenlik Konseyi'nin 4 Mart 1964 tarihinde, sözde kan akmasını engellemek için, aldığı kararın ortadan kaldırılmasını sağlamak zorundadır. Zira bu karar, 1960 anla�maları ile kurulmu� olan içteki toplumlararası e�itlikle, dı�taki Türk-Yunan dengesini ortadan kaldırmı�tır. Bu karar, Enosis'e ula�mak için ilaha sarılmı� olan Rumiara "Kıbrıs Hükümeti" ünvanını bah�etmekle uzla�ma kapılarını kapatmı�tır. Türkiye, Kıbrıs'ın her bakımdan garantörüdür. Cumhuriyet hükümetlerinin bu konudaki politikaları birbirinin devamıdır. Bu milli politikanın bugün de devam ettiği bilinmelidir. Türk Devleti'nin ba�ı olan Cumhurba�kanımız Süleyman Demirel, lS Aralık 1999 günü, Türkiye-Avrupa Birliği Derneği tarafından Ankara'da düzenlenen "Helsinki Zirvesi Ardından Türkiye-Avrupa Birliği İli�kileri" konulu panelin açılı�ında yaptığı konu�mada, Kıbrıs'a da temas ederek, Türkiye'nin bakı�ını �öyle açıkladı: "Kıbrıs paragrafı üzerinde durmak istiyorum: Bu paragrafta son cümle gereken dengeyi kurmaktadır. Unutulmasın ki, ortada bir siyasi gerçek vardır. O da, Kıbrıs konusunda New York'ta dolaylı görü�meler ba�latılmı�tır. Bu görü�meler neticesinde bir çözüm bulunmadığı takdirde, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin AB'ye girmesi AB açısından büyük bir sorunun kendi bünyesine ithal edilmesinden ba�ka bir anlam ta�ımayacaktır. Hahrlanacağı üzere, AB 1997'de "Kıbrıs'ı �artsız aday yaparken, biz buna kar�ı çıkmı� ve "hangi Kıbrıs'ı?" diye sormu�tur. Bir yıl sonra bu sorumuzda ne kadar haklı �lduğumuzu bazı ülkeler anladı. Fransa, Almanya, Hollanda ve ıtalya Kasım 1998'de ortak bir deklarasyon yayınlayarak "Kıbrıs"ın çözümden önce AB'ye üye olamayacağını açıkladılar. Bu kere de sağduyunun galip geleceğinden ve bu davadaki haklılığımızın herkes tarafından anla�ılacağından hiçbir ku�kumuz yoktur. Esasen, Lüksemburg Zirvesi kararıyla kar�ıla�tırıldığında Helsinki Zirvesi kararlarında bunun i�aretleri görülmektedir. Ayrıca, Helsinki kararlarından hemen sonra hükümetimiz tarafından yapılan açıklamayla Kıbrıs konusundaki tutumumuz bir kere daha ortaya konulmu�tur. Türkiye, bugüne kadar olduğu gibi bundan böyle de bu davadaki haklılığını anlatmaya muktedir olacakhr." 5


RASİM EKŞİ

Aynı gün Baııbakan Bülent Ecevit, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ile birlikte düzenlediği basın toplanhsında, Cumhurbaşkanı Demirel ile paralel görüşler ortaya koydu. Ecevit, "Elbette Kıbrıs'taki durumun belirginlik kazanmasını, iki tarafı da tatmin edici bir sonuca bağlanmasını çok istedik. Ancak bunu hızla gerçekleştirmenin koşulu vardır. O da Kıbrıs Adasında iki ayrı devletin bulunduğu gerçeğinin kabul edilmesidir. Bu gerçek kabul edildikten sonra her konuda anlaşmaya varmak kanımca çok kolay olur" dedikten sonra, "Bu konuda Helsinki Bildirgesi'nde umut verici bir ifade yer alıyor. İşte Kıbrıs konusunda politik çözüm istiyoruz. Herkes istiyor zaten ama bu çözüm bulunmasa da Kıbrıs adına Güney Kıbrıs yönetimini üyeliğe alırız. Fakat bunu yapmadan önce ilgili bütün faktörleri göz önünde tutarız diyorlar. Yani Türkiye'ye rağmen ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne rağmen bir şey yapmanın kolay olmayacağını nihayet algılamış bulunuyorlar" diyerek endişeye gerek olmadığını kaydetti. MHP Genel Başkanı ve Başbakan Yardımcısı Dr . Devlet Bahçeli de, 2000 Yılı Bütçe Görüşmelerinde yaptığı konuşmada Kıbrıs'ta muhtemel gelişmeler hakkında, bizim için garanti sayılabilecek olan şu görüşmeleri Türk ve Dünya kamuoyuna açıklamıştır. "Kıbrıs konusunda ise, Türkiye'nin yaklaşımları, geçmişte olduğu gibi günümüzde de aynı doğrultuda devam etmektedir. Bu çerçevede Avrupa Birliği, Kıbrıs meselesinin çözümünü, Türkiye'nin Birliğe üyeliği yönünde bir "ön şart öne sürmektedir. Bununla birlikte bu meselenin ileride fiili bir ön şart olarak önümüze konması durumunda bizlerin tavrı net ve açıktır. Türkiye'nin kalıcı ve adil olmayan çözüm çabalarına, tek taraflı dayalınalara rıza göstermesi mümkün değildir." Başbakan Ecevit'le basın toplantısına katılan KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş da Kıbrıs Türkü'nün hiçbir şart altında Rumlar tarafından kolonize edilemeyeceğini ve bunun bilinci içerisinde hareket edilmesi gerektiğini belirterek, New York görüşmelerinde, Birleşmiş Milletler'in önünde, KKTC'nin Rum Cumhuriyeti ile konfederasyon yapma talebi ve konfederasyon şeklinin konduğunu ifade etti. Denktaş, bir soru üzerine, "Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vardır, var olacaktır ve güneydeki Rum Cumhuriyeti, kuzeyde söz hakkına sahip değildir" tezinin devamlı surette gündemde tutmanın yararları üzerine dikkati çekti. Dışişleri Bakanı İsmail Cem de Kıbrıs konusunun AB 6


DENKTAŞ'IN MiSYONU VE KIBRIS'IN GELECEGİ

konusundan tuttuğumuz ifade ettiği 13 Aralık 1999 günlü basın toplantısında, AB üyeliğine hukuki ve siyasi itirazım.ın, tezlerimizin devam ettiğinin ve edeceğinin altını çizdi. Cem, Türkiye'nin AB içerisinde, tezlerini daha iyi savunacağını ifade etti. Görülüyor ki Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin her kadernesi KKTC'ye sahiptir ve Kıbrıs Türklüğü'nün 1974 öncesine dönmesine asla izin verilmeyecektir. KKTC'nin geleceğini teminat alhna alm.ı�hr. Sonsuza kadar ya�ayacak olan devletimiz, Kıbrıs'tan taviz vermek �öyle dursun ona gözbebeği gibi bakmaya devam edecektir. İnanıyoruz ki, yakın bir gelecekte diğer Türk Cumhuriyetleri de soyda&larını hatırlayacaktır. Türklüğün büyük geleceğinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin çok itibarlı bir yeri olacaktır. Ya�adığım.ız yüzyılın "Türk Asrı" olacağına inananlar, ba�ka bir dü�ünceye asla itibar edemezler. Bu itibarla, Türklük aleminin büyük yolba�ıcılarından olan Sayın Rauf Denkta� Bey'e ithaf etmekten büyük �eref duyduğumuz "Rauf Denkta�'a Armağan" adlı eserin daha nice yüce Türk Kahramaniarına sunmayı "Turan Kültür Vakfı" olarak bir borç biliriz. Büyük Turan Yolu'nda, kabulü dileğiyle.

7


Gittiler Ama Bir Gün Mutlaka Gelecekler Erol Cihangir Siyaset Bilimci

"G ittiler ama bir gün mutlaka gelecekler" hülyasıyla büyürnek ve o hülyanın, bağımsız ve hür bir devletle taçtanmasının kahramanı olmak kaç faniye nasip olur bilinmez ama bunun nadir istisnalarından biri olur sayın Rauf Denkta�. "Gittiler ama bir gün mutlaka gelecekler" Rauf Denkta�'ın belki de varlık sebebiyle, ideallerini, sevdalarını süsleyen bu ibare, Denkta� Bey'e, yiğit bir Osmanlı Türk'ü olan �eherli Mehmet'in en büyük ve yegane mirasıdır. Denkta�'ın varolu�uyla, koskoca bir ömre ve her �eyin ötesinde de bağımsız Kıbrıs Türk Devleti'nin doğu�unu manatandıran Dede �eherli Mehmet, Denkta�'ın ayrılmaz tabii bir parçasıdır. Çünkü, çok küçük ya�ta öksüz kalan Rauf'u büyüten ve onun ruhuna bağımsızlık ve hürriyet a�kını üfleyen ilk dedesi olmu�tur .

Rauf Denktaş ve Aile Çevresi Rauf Denkta�'ın çocukluk yıllarıyla, daha sonraki hayatı üzerinde derin izler bırakanlardan biri ve ilki �eherli Mehmet beydir. Denkta�'ın çocukluk yıllarından dedesine ait hafızasında kalan, onun kısa boylu, ba�ında fesi, açık kavruk teni, güler yüzü ve yasemin dalından ağızlığıyla, amber renkli fitilli çakmağıyla, hep Kıbrıs'ta Osmanlı zamanlarıyla, İngiliz i�gal dönemini anlatmasıdır. Dede Mehmet bey, _gençliğinde Osmanlı zaptiyesi olarak görev yaparken, Ada'nın Ingilizler tarafından i�gali üzerine, Osmanlı


GİTIİLER AMA BİR GÜN MUTLAKA GELECEKLER

zapliyelerinin görevlerine son vermesiyle, zaptiyelikten ayrılmı�, Karkat köyüne yerle�erek mütevazı Türk hayatını sürdürmü�tür bir ömür boyu. Denkta�, Kıbrıs'ın bağımsızlık ve istiklaline ili�kin ilk tarihi ve acı bilgileri dedesinden alır. Nitekim Denkta� hatıralarında, 11Dedemin anlattığı hatıraları bir dizi film gibi seyreder gibi gözlerimin önünde canlandırarak dinlerdim" dediği hadiseler, Kıbrıs Adası'ndan Osmanlı'nın çıkı�ıyla, gavur bir hükümet dedikleri İngilizlerin Ada'ya geli�leri, Osmanlı Türk bayrağının gönderden indirili�i,İngiliz bayrağının çekilmesiyle,etrafta gözü ya�lı insanların çaresizlik ve gururları incinmi�, ba�ları önde eğik, kahrolu�ları, kolani idaresinin ardından, Balkan harbi, Birinci Dünya Harbi, Anadolu'nun i!lgaliyle Rumların Türk köylerine saldırıya geçmeleri ve nihayetinde bütün İslam aleminde olduğu gibi Kıbrıs Türklerini de ebedi sevince boğan İzmir'in kurtulu�u . . . " bu hatıralardan bazılarıdır. Kendisini yedi ya�ına kadar dedesinin büyüttüğünü ifade eden Denkta!l, Kıbrıs Türk'ünün geçmi!linin hikayesiyle, mevcut hal arasındaki bağlantının kurulmasını da �eherli Mehmet lakabıyla anılan dedesi Mehmet beye borçludur. Dede Mehmet Bey, 1878'de Türk Bayrağı'nın gönderden indirilip, yerine İngiliz Bayrağının çekili�ini ya!lamı� birisidir ve tarunu Rauf'a hep �öyle demektedir: 11ÜSmanlı yamandı ... Gittiler ama bir gün yine gelecekler... Ben görmeyeceğim ama sizler göreceksiniz" O günlerin acısını duyarak ya�ayan Dede Mehmet bey ve Kıbrıs Türkleri için Kıbrıs, bir Türk adasıdır ve İngilizlerin, 1914, !.Dünya Harbi sebebiyle,Kıbrıs'ın hükümranlığına tek taraflı olarak sahip çıkmak hak ve adalete ters dü!len bir olaydı. Keza, hak ve adaletsizlik bu kadarla da kalmam% 1923' te Lozan anla�masıyla Kıbrıs ikinci kere İngilizlere bırakılarak adeta bu haksızlık Yunanistan lehine de olabilecek !lekilde perçinlenmi!ltir .

Baba Raif Bey Rauf Denkta!l'ın babası,Hakim Mehmet Raif Bey'dir.Köyleri olan Aybifan' dan fakirlik sebebiyle olduğu kadar okuma arzusuyla on altı ya�larında ayrılmı�, yürüyerek geldiği Lefko�a'da polis yazılmı!ltır. O yılların zaptiyesi sayılacak olan polis okulunda gece gündüz çalı!lıp, imtihanları vererek Çavu� olmu�tur. Raif bey kendi kendini yeti�tirmi� bir ki�idir. Her yıl yaz aylarında Türkiye'ye gider orda olu�turduğu ve zamanın ileri gelen entelletüel muhitlerinde Kıbrıs Türklüğünün meselelerini anlatır. Bu muhitte en önemli dostlarında biri Hüseyin Cahit Yalçın'dır. Türkiye'den Kıbrıs'a 9


EROL CiHANGiR

dönüııte posta yoluyla günlük matbuatı takip eden Raif bey, memuriyet günlerinden baıılamak üzere milliyetçi safta yer alı:rını birisi olarak, Kıbrıs Türk'ünün sesini duyurmaya çalıııır. Bu yolda kurduğu dostluk ve mücadele yolundan olmak üzere oğlu Cahit'in adını da Hüseyin Cahit Yalçın'a olan dostluğundan mülhem olmak üzere koyar. Raif Bey'in İngiliz sömürge idaresinin ııer okiarına hedef olması kadar, Türk kamuoyunun hislerinin tercümaru olması bakımından da önemli sayılacak bir takım karııı çıkııılar arasında bir tanesi özellikle kayda değerdir.Hadise ııöyle geliıtir:" İngiliz koloni idaresi her yıl adet olduğu üzere, Kıbrıs'ta da memuriyet görevinde tebarüz etmiıı ve seçilmiıt üç beıı ki�iye Kral'ın doğum günü münasebetiyle niııan takılıp, rütbe vererek taltif etmektedir. Bu mutad törenlerden 1938 yılındakine Raif Bey'de aday gösterilmi�tir.Söz konusu tören Hisaraltı'ı:da yapılacak ve Raif Bey'e MBE (Member of The British Empire) "Ingiliz Imparatorluk niııanı verilecektir. Ancak, tören öncesi Kıbrıs sömürge valisi ve aynı zamanda fanatik bir Türk düıımanı olan Storrs tarafından gelen bir mesajda, Raif Bey'in niııan merasiminde "fes" giymesi istenmektedir. Raif bey, İngiliz valinin niyetini anlamakta gecikmemiııtir. Vali, İngiliz kraliyeti adına fes giymiıt eski bir Osmanlı Türk'ü olan Raif beye bu ııekilde ni�an takarken bir manada Osmanlı'dan Ç anakkale'nin intikamını alacaktır. Raif Bey, "kendisinin fesi atıp, �apka giyeli yıllar olduğunu ve asla fes giymeyeceğini, ayrıca Valinin de böyle bir hakka sahip olmadığını" söylemesi üzerine, ni�an verilecek adayların yeniden tesbiti içinde fazla zaman kalmadığından,söz konusu niııanı tören anında ba�� açık olarak ve Valinin yüzüne bakmadan alır. Bu törenin ardından Istanbul' a giden Raif beyin ba�ından geçen bu hadise Babıali çevrelerinde Hüseyin Cahit'in de sahiplenmesiyle derin yankı bulur. Pek tabii olarak, Raif bey Kıbrıs'a döndüğünde, Lefko�a'dan kazalara kıdemi dolayısıyla tayin edilmemesi gereken Raif bey, Limasol'a gönderilir. Diğer taraftan da İngiliz i�gal yönetimi, geçıniııte Osmanlı Türk'üne ait ama ıtimdi sömürge idaresinde olan Türklerin muhtemel bir bağımsızlık kalkııımasını hassasiyetle takip etmekte,bundan dolayı da Ada Türklerini potansiyel tehlike olarak görüp, onların bu yoldaki mücadele odaklarını daha olu�um a�amasında acımazıca dağıtmaktadır. Bu dönemlerde gerçektende Ada Türkleri zayıfta olsa ilk mücadele ocaklarını kurmakta olup, Girne ve Larnaka bu ıo


GİTIİLER AMA BİR GÜN MUTLAKA GELECEKLER

mücadelenin kaleleri durumundadır. Bu uğurda mücadele veren ilk mücahitlerin pek çoğu kalebent olduklarında, halk bunlara gizli gizli yardım ederek,Kıbrıs Türk'ünün bağımsızlık mücadelesine dayanak olmaktadır.Bunun için,dini toplanh, yardım gibi vesilelerle camilerde toplanan Ada Türkleri arasında baba Raif Bey' de memur olduğu halde katılır.ye bu sebeple sık sık başı derde girer.Daha sonraları namuslu bir Ingliz Başhakimi tarafından, baba Raif Bey'in, idare valisi ve Kaymakam tarafından nasıl jurnal edildiği kendisine anlatılacaktır. Nitekim aradan yıllar geçtikten sonra, Raif Bey'in terekesinden çıkan bazı notlar,belgeler dışında Ahmet Gazioğlu tarafından, Londra İngiliz Arşiv vesikaları arasında Raif Bey'in, Kıbrıs koloni idaresindeki çatışmalarıyla, onun bin anti-İngilizci ve milliyetçi olduğuna dair belgeler bulunmuştur.

Rauf Denktaş'ın Çocukluğu ve Çocukluk Çevresi Rauf Denktaş, 24 Ocak 1924'te Kıbrıs Türk yurdunun Baf ilçesinde altı çocuklu bir ailenin son çocuğu olarak dünyaya gelir. Kardeşlerinden ilk ikisinin ölmesinden dolayı ailenin dördüncü çocuğu olur. Kardeşleri hepsi kendisinden büyük olan, Ertuğrul,Cihat ve kız kardeşi Neriman' dır. Babası Kaza Hakimi Raif Bey, annesi ev hanımı Emine Hanım'dır. Baba Raif Bey, Kaza Hakimi olmasına rağmen,Rauf Denktaş Bey'in hayatı bir memur çocuğu olmaktan ziyade, tipik bir köy çocuğunun hayatıdır. Bu sebeple, Denktaş Bey'in sosyal karakterini şekillendiren, hatta Kıbrıs Türk bağımsızlık mücadelesinin safhalarında, çocukluk yıllarının yarı pastoral, daha ziyade de çoban hayatının derin izlerini görmek mümkündür. Çocukluk hatıratarında "çocukluk yılları, . . . o, değeri bilinmeyen yıllar. Okuldayken yaz gelmesi için kurulan hayaller, aşk nedir bilmeden kapılıp giden gönüllerin, imtihan ve öğretmen korkularının yılları " diye iç geçirip, hasretle yad ettiği hatıratarında Rauf Bey'in köy ve çobanlık hayatının açık ve net resimlerini görürüz. "Trodos dağlarından, soğuk pınar sularının Omorfo ovasına inişi, kadınların taşlarda tokaçla çamaşır yıkamaları, eski bir değirmende öğütülen buğdaylar, kara davar denilen keçi sürülerinin uzaktan duyulan çan sesleri,köpek ulumaları, kara burunlu boz eşeğin anırması ve bazen kırmızı ibikli horozun sabah olduğunun müjdesini vermesi" bu hayata dair birkaç fırça darbesidir.

ll


EROL CiHANGiR

Denkta ş ' ı n kendi hatıratarında bu kır v e çoban hayatı,kendisinin de iyi bir fotoğraf sanatçısı olması hasebiyle çok daha canlı ve net bir fotoğraf olarak karşımıza çıkar. K o r k o t Deres i'ni anlattığı hatıratarında Denktaş b u pastoral hayatın resmini şöyle çekecektir: " ... Islık sesleri ve içgüdü ile davarlar yavaşça toplanır, ağıla doğru getirilirdi. Kuru çam dallarından ateş yakılır, çam kokul arı buram buram ortalığa yayılırdı. Ağıl kap ısından giren keçiler sağıhr, sütler büyük bir kazanda kaynatılır, hellim yapılır, sıcak ekmek, sıcak hellim ve taze sütle yapılan kahvaltıdan sonra keçiler yeniden serbest bırakılırdı. Ayb ifan'ı çevreleyen ormanların içinde, yer yer pınar suları fışkırırdı. Bu pınariara yaklaştıkça, su içmeye gelen keklikler, kuşlar havalanır, sonra gelenlerin çobanlar olduğunu görünce, yavaşça süzülerek geri giderlerdi. Yedi yaşına kadar dedesinin manevi disiplini altında yetişen Rauf Denktaş, dedesi öldükten sonra bu terbiye ve disiplin babasının vesayetinde devam edecektir. Şüphesiz hem öksüz bir çocuk, hem de bir oğul olması hasebiyle baba Mehmet Raif Bey'in, Denktaş'ın istikbaldeki hayatı üzerindeki tesiri çok daha önemli olsa gerektir. Çünkü, her şeyden evvel baba Mehmet Raif Bey, o yılların İngiliz işgalli Kıbrıs'ında oldukça ender rastlanan okumuş, münevver Türklerden biridir. Denktaş, babasının bu durumu için daha sonraları şu değerlendirmeyi yapacaktır: " ... Babam, at üstünde devriye gezerken İ ngilizce ve Rumca okur, her sahada bi lgisini geliştirmeye çalışırdı. Bu sayede polislikten memuriyete geçti. Ardından hukuk imtihanlarını da vererek, Lefke'ye Bölge hakimi olarak tayin edildi. Ben doğduğumda (1924) babam, Baf'ta Kaza hakimiydi. 1927'de ben iki buçuk yaşımdayken Lefkoşa'ya tayini çıktı". Denktaş Bey'in kendi ifadelerine göre 24 Ocak 1924'te Kıbrıs Türk yurdunun Baf ilçesinde doğmuştur. Rauf Bey, altı çocuklu bir Türk ailenin son çocuğu olmasına rağmen kardeşlerinden ilk ikisinin ölmesiyle, ailenin dördüncü çocuğu olur. Ancak, ilk kardeşlerini kaybetmenin ötesinde annesinin ölümü ve onu takip eden yıllar Denktaş'ın yüreğinde sürekli kanayan bir yara olarak sıziayıp kalacaktır. Annesiyle ilgili olan kendine ait ilk ve son hatıra, baba Mehmet Raif Bey'in Baf'tan, Lefkoşa'ya tayinleri çıktığında evin önüne gelen bir kamyona yüklenen eşyaların ve taşınmanın telaşı arasında, kendisi annesinin kucağında Baf' daki evlerinde kalan annesi ve ardından hayli ağladığı tekir kedi hakkındadır. Annesi Emine hanımı hemen hemen hiç hatıriamayan Denktaş'ta zaman 12


GİTIİLER AMA BİR GÜN MUTLAKA GELECEKLER

zaman geriye dönüşlerde annesi hakkında konuşulmamasından doğan acı bir burukluk vardır hep "Annem i, her yönü ile bilmek, yokluğunu duymak,acısına yanmak istiyord um. Fakat bizi sevenler, babamı düşünenler üzülmeyelim diye elden geldiğince ondan bahsetmerneğe çalışırlar ... Ve ben gerçekten annesiz kaldım. Annemi ninemin göz yaşları ve Cahit ağabeyimin içe dönük acı şakaları arasında hayal etmekle yetindim. Varlığını bil mediğim için yokluğunu duymadım ve onu 'anneciğim neredesin?' diye aramadım diyen Denktaş için bu acı, resmi evrak doldurmak zorunda kaldığı zamanlarda daha da bir katmerleşmiş olur . Denktaş doldurmak zorunda kaldığım resmi evraklarda "Sık sık karşıma çıkan sorulardan biri: 'Anne adı?'. Biraz duraladıktan sonra doldururdum: 'Emine!. .. ' İ kinci soru: 'Hayatta mı ... ?' Cevaben: 'Hayır!'. Bazı belgelerde ölüm sebebi de sorulurdu ... Ve irkilirdim" der. Annesinin ölümüyle küçük Denktaş acı acı ağladığı günlerde, kendisine süt anne tutulduğunu ve daha sonraları pek çok süt annesi olduğunu öğrendiğinde galiba bize uğrayan her emzikli kadın ben ağladıkça beni emzirmeyi, insanlık görevi bilmiş. Allah hepsinden razı olsun// diyecektir . 11 •••

Tabii olarak yılların geçmesiyle, Rauf'un okul yılları da gittikçe yaklaşmaktadır. Baba Raif Bey'in okumaya ve özellikle Türkiye'ye verdiği kıymet sebebiyle, küçük Rauf okuması için İstanbul' a gönderilir. Zaten İstanbul'da kendisinden büyük olan iki ağabeysi ile, bir abiası da İstanbul'da okumaktadırlar. 1930 senesinde İstanbul Arnavutköy'de ilk okuldan, liseye kadar eğitim veren Feyziati Lisesi'ne yatıh olarak kaydı yapılan Rauf, böylelikle ilk okul ve aynı zamanda ilk gurbet hayatına başlamış olur . Kıbrıs'ta iken daha önce dedesi Mehmet Bey ve babasının anlatmış olduğu Rumların taşkınlık ve zulümlerinin hikayesinin ardından, Türkiye'ye geliş küçük bir öğrenci için oldukça heyecan vericidir. Denktaş'ın ilk öğrencilik hayatında İstanbul ve Türkiye'de olmanın heyecanı yanında, çocukluk hafızasındaki izler arasında 30 Ağustos Zafer Bayramı geçit töreni, Galatasaray'da bir kitap sergisinden alıp hayran kaldığı Nasreddin Hoca kitabıyla, hafta sonlarında ağabeylerinin yanında kaldığı Çemberlitaş semti yer almaktadır. Ne yazık ki öğrenci Rauf'un İstanbul'daki tahsil hayatı çok uzun sürmeyecektir. Çünkü, baba Raif Bey bir memur maaşı olarak aldığı 30 Kıbrıs Lirasının 10 lirasını okul masrafları olarak 13


EROL CİHANGİR

çocuklarına göndermekte olduğu u zamanlarda, İngiliz sterlininin değer kaybetmesiyle bu miktarı 15 liraya çıkardığında hem maddi olarak zorlanacak, hem de yalnız kaldığından bir yıl sonra Rauf'u Kıbrıs'a geri çağıracakhr. Bu ilk gurbet hayatının yanı sıra bu eski Osmanlı Baıjıjehri İstanbul,öğrenci Raf için olduğu kadar, geleceğin Denktaıj'ı için de oldukça önemlidir. Sonraları bu kısa fakat dikkate ıjayan İstanbul için Denktaıj " ... Bir yılda Türkiye'de almış oyduğum o temel bilgi, konulara yaklaşım ve İstanbul'u görmüş olmanın verdiği gelişme, hayatım boyunca bana ışık tutmuştur. Bu bir yıllık Istanbul hayabm boyunca unutmayacağım bana yeni bir ufuk açmıştır" diyecektir. İstanbul dönüıjünde Lefkoşa'da Ayasofya Camiin yanındaki İlk okula başlayan Denk taş, arkadaş çevresinde Türkiye' de kalmış olmanın ayrıcalığını yaşayacaktır. Okulda o dönemlerde öğretmenlik yapan Turgut Sarıca ve Avni beyler fevkalade milliyetperver öğretmenledir. Rauf Denl<ta�'ta milli şuurun muhkemleıjmesinin yanı sıra, Türklük heyecanı ve Ingiliz koloniciliğine kaşı ilk başkaldırı şuurunu bu öğretmenlerden alır. Koloni idaresi Kıbrıs'ta o dönemlerde Türkiye'den Kıbrıs'a Türkçe kitap ve Türk bayrağı yasağı olmasına rağmen, bu öğretmenler kendilerine mahsus kitap ve defterlerinden, Tür öğrencilere Türk milli şiir, marş ve Türklük bilgileri vermektedirler. Hatta, İngiliz müfredat programı dışında öğrenciler esas bu bilgilerden imtihana tabii tutulurlar. Denktaıj İstanbul'da iken (1931) Kıbrıs'ın üzerinden kısa da olsa bir Rum isyanı gerçer. Bu isyan sebebiyle İngiliz baskısı artmış, fakat aynı zamanda Rumların Enosis hareketi hızlanrnışhr. Kıbrıs Tür.kleri'nin ileri gelenlerinden Denktaş'ın babası Raif bey ve eski bir Ittihatçı olan "Masum Mill e t" ga zetesi sahibi Con Rifat, ve "Söz" gazetesi sahibi Remzi Okan bey gibi ileri gelenler Sarayönü muhitinde bir araya gelerek İngiliz yönetiminin Türklere karşı tavırlarını, Rum taşkıntıklarını konuıjup tartışırlar. O günlerde Türkler'in istekleri arasında, Evkaf'ın Türklere devri, ortaokullarda söz hakkı, Türk müftülüğünün ihdas edilmesi ve okulların halk tarafından yönetitip serbest bırakılması gibi istekler yer almakla birlikte, kendi milli ve manevi değerlerine saygı gösterilmesi istenmektedir. Mesela bunlardan Kıbrıs Türkleri için en önemli hususlardan biri, bugün artık Lefkoşa' da birkaç yerde kalmış olan 14


GİTI1LER AMA BİR GÜN MUTLAKA GELECEKLER

1571 Türk şehit türbeleri, Rumların belediyelerde ekseriyeti ellerine geçirdiklerinde yol genişletme çalışmalandan gösterilerek yıkılıp yok edilmesidir. Rumların ve İngilizlerin Türklere karşı gösterdikleri bu hasımane tutum, o yıllarda Denktaş'ın aldığı en büyük mesajlardan olup, Kıbrıs'ın bir Türk adası olduğu ve Türkiye'nin buradan geçici olarak aynlmasıyla, Rumların Enosisten vazgeçmedikleri kanaatinin güçlenmesine neden olur. Denktaş'ın abiasının anlattıklarına göre, Rauf Denktaş daha çok küçük yaşlarda bahçelerindeki mersin ağacına kurduğu salıncakta sallanırken kendi kendine "Burası Rumistan değil. ., Ermenistan değiLBurası Türkistan" dır türünden şiirler okurmuş Denktaş İlkokulu bitirdiğinde tayyareci (pilot) olmayı düşlemektedir. Bu düşünün temelinde de tabi olarak tayyareci olup, Kıbrıs'ı kurtarmak düşüncesi ardır. Tam da bunları hayal ederken, Denktaş'ın ağabeyi Ertuğrul Bey, kendine Türkiye'den Türk Kuşu'na giriş belgelerini gönderir. Bunları büyük bir heyecanla dotdurmakta iken baba Raif Bey, kağıtları inceleyip; bu kağıtları yırtıp atmasını, bundan sonra buradaki İngiliz okuluna yazılacağını çünkü, kendisinin iyi bir gazeteci güçlü bir avukat olarak Kıbrıs Türklerine daha iyi hizmet edebileceğini söyler. O günlerde gerçekten de Kıbrıs Türkleri, Türkiye başta olmak üzere diğer ülkelere göç etmekte, bir manada Kıbrıs gönüllü olarak boşaltılmaktadır. Baba Raif beyin bu isteği üzerine Denktaş mecburen İngiliz okulunun imtihanlarına girecek ve imtihanı birineilikle kazanacaktır.Birinci olduğundan, altı yıl boyunca yılda 6 Kıbrıs Lirası burs da kazanmış olmasına rağmen, babası bu bursa muhtaç olmadıkları beyanı üzerine, imtihanda ikinci olan Kazamias adında maddi durumları oldukça iyi olan Rum çocuğu alacaktır. Okul yılları boyunca Rum çocuklarının, Türk çocuklarını kızdırmak, ezmek maksadıyla söylemekten özel bir zevk aldıkları "Belo Turko" (Deli Türk) sataşmaları karşısında Dentaş'ın güçlü yumruklarıyla birkaç defa meydana gelen kavgalar dışında çok fazla bir vukuatı yoktur. Londra Gezisi ve Baba Raif Bey'in Ö lümü 1939'da İngiliz okulu Londra'ya bir gezi tertip eder. Bu geziye katılan otuz civarında Türk, Rum, Ermeni çocuk arasında Rauf �enktaş'da vardır. 13-14 yaşlarında bir çocuk için bu gezi, Istanbul'dan sonra Denktaş için ikinci tecrübe olur. Denktaş, babasının yaptığı bu fedakarlığı her zaman hayırla yadeder.

15


EROL CiHANGiR

Londra'dan, Bedfort'a geçtiklerinde okullar arası spor müsabakalarıyla, gençlerin planör eğitimleri, silah ve mitralyöz eğitimleri yakla�makta olan 2. Dünya Harbi'nin ayak sesleridir . Nitekim, Londra'dan döndükten üç gün sonra 3 Eylül 1939'da 2. Dünya Harbi patlar.2.Dünya Harbi bütün �iddetiyle devam ettiği günlerde Kıbrıs bir defa Almanlar tarafından bombalanmı�tır. Her tarafta askerler vardır. Okullarda sivil savunma dersleri ba�latılır. Ada' daki askerler arasında çok sayıda Hintli müslüman askerlerle İrlandalılar vardır . Hintli askerler müslüman olmaları hasebiyle kamplarda Türkleri yemeğe davet ederken, İrlandalılar da, Rumlar yerine Türklerle dostluk ve arkada9lığı tercih ederler. Rumların paraya dü�künlüğünden �ikayet eden Irlandalılar, Türkleri samimi ve mert olarak tanımlamakta ve Türkleri kendilerine benzetmektedirler . Denkta�, ifadelerinde, iriandalı askerlere "-Biz sizin kadar kavgacı değiliz ama" dediklerinde, İrlandalıların cevabı - Bize yapılan haksızlıklar size de yapılsa ancak siz de bizim kadar kavgacı olurdunuz" �eklindedir. "

Ve 2. Dünya Harbinin hay huyu içinde Rauf Denkta� okulun son sınıfına geldiğinde (1941) baba Raif Bey, 57 ya�ında iken zatürreden vefat eder. Zaten annesini hemen hiç tanımamı� olan Denkta�, kendisine hem arkada�, hem baba, hem de annelik yapmı� olan babasını kaybetmesiyle de yetim kalır.Baba Raif Bey'in ölümü Rauf Denkta� için oldukça ağır bir yüktür. Denkta�, babasının bu ani ölümü kar�ısında dü�tüğü �a�kınlığı ve çaresizliği hatıratarında �öyle dile getirecektir; "...0 gün cenaze merasimine, kırmızı bir ceket giymiş, dünyaya şaşkın şaşkın bakan bir genç olarak cenazeye gelenlere bakıyordum. Herkes kendi alemindeydi... Başım dönüyordu... Dünyayı anlamak güçtü benim için...Ben yetim olduğum için ev eşyaları da tellalda satılıyordu...Bir örnrün birikimi olan kitaplarda satılıyordu. Etrafta dönenlerden hiçbir şey anlamıyordum... 'Babanın dostuyum... Şu radyoyu ben alayım, başkası artırmasın' diyenler vardı. Ben de 'Hay hay' diyor, babamın bu kadar dostu olduğuna seviniyordum" Çok küçük ya�larda öksüz, daha gençliğinin ba�ında yetim kalan Denkta�, kendinden büyük abla ve ağabeylerinin de İstanbul'da olması sebebiyle artık yapayalnız birisidir. O yıl okulu bitiren Denkta�, Magosa Kaza Mahkemesinin sarı ta�tan yapılmı� koloni tipi binasında, daha önceden orda mukayyitlik yapan amcası Mehmet Tevfik bey ve amcazadesi Şinasi ile birlikte Mahkeme katibi olarak çalı�maya ba�lar.

16


GiTTiLER AMA BİR GÜN MUTLAKA GELECEKLER

Magosa Kaza Mahkemesindeki bu i�iyle daha sonra avukat olduğunda burada çalı�mı� olmanın tecrübelerinden Denkta� çok istifade edecektir. Mahkemedeki i�i, mahkemeye gelen dosyaların kaydı, numaralandırılması, dava dosyalannın kayda geçirilmesi gibi i�lerdir. Bu arada varolanla yetinmeyen Denkta�, daktilo bildiğinden, istinaf dosyalarının temize çekilmesi gibi i�leri de kendi kendine üstlenerek, hatta bu sebeple önce naho�, daha sonra ho� bir sonia bitecek o yörenin muteber me�hur hakimlerinden Theocharidis ile de küçük bir tatsızlık ya�ayacaktır. Dr. Fazıl Küçük İle Tanışma ve "Halkın Sesi" Gazetesi Denkta�'ın, "Halkın Sesi" adında yayınlanmakta olan bir gazeteyi Girne'de tesadüfen alıp okuması Denkta� ile Dr. Küçük'ün tanı�malarına vesile olacaktır. Dr. Küçük, gazetedeki yazısında daha önce baba Raif Bey'in bahsini etmi� olduğu konulara temas etmektedir. Yazıyı okuduktan sonra Dr. Küçük'e bir yazı gönderen Denk ta�, yazısının yayınlanmasının ardından Doktordan "gel tanı�alım" diye haber alması üzerine Lefko�a'ya gelip tanı�ırlar. O günden itibaren Dr. Küçük'le, Denkta�'ın kaderleri zaman zaman bazı ayrılıklara yol açsa da bir ömür boyu sürecek bir dostluğun ve dava arkada�lığının ba�langıcı olacaktır. Denkta� Bey'in millet yolunda gazeteciliği de böylelikle "Halkın Sesi" gazetesi ile ba�lamı� olur. Denkta� hatıralarında, gazeteciliği, Ada Türklerinin durumu ve Dr. Küçük hakkındaki görü�lerini daha sonra �öyle serdedecektir; "Her hafta sonunda Lefko�a'ya gider Dr. Küçük'ü ziyaret ederek ona gazetesi için yazdığım yazıları verir, hastaları muayene ve reçete yazıp ağzındaki sigarayı yenileme molaları arasında memleket meselelerini konu�urduk. "Halkın Sesi" yayma ba�ladığı ilk günden itibaren aradığıını bulmu�tum. Aradığım babamdan dinlediklerimi dile getiren bir lideriikti ve Dr. Küçük, Halkın Sesi'nde bütün bu dertleri dile getiriyordu. Okulun son sınıfındaydım ve babamı yeni k a yb e t m i � t i m . Onun b ana s ö y l e d i k l e r i k u l a k l a r ı m d a çınlıyordu."Güçlü bir gazeteci v e avukat ol. .bu toplumun buna ihtiyacı var" O genç ya�ın verdiği heyecanla "Ben babanla çalı�hm. Şimdi onun oğlu da benimle yan yana" diyen Dr. Küçük'e ciddi bir �ekilde bağlanmı�hm. "Dava" diyorduk, "davamız" diyorduk. Con Rıfatlardan, Remzi Okanlardan, hakim Raif Beylerden bize gelen dava ve ondan evvel verilmi� olan mücadelenin dava adamlarından bize kalan, bizden sonra gelecek nesillere kalacak olan "büyük dava" Kıbrıs'ta Rum'un Yunan esiri olmamak davası, ENOSİS'i önlemek davası, insanca ya�amak davası. Türk Kıbrıs'ı Yunan çizmesi altında ezdirmemek davası ... Türkiye tutkusu ... İçimizde bu tutku, ı7


EROL CiHANGiR

Rum kilisesini yakıp kavuran Enosis tutkusundan daha az değildi. Onlar Enosis için ölürüz diyorlardı, biz ise Enosis olmasın diye ölürüz çünkü, Enosis olursa zaten ölecektik" Bu günlerde eline geçen bir Almanaktan Hukuk eğitimi veren okulların adreslerini bulan Denkta�, İngiltere'ye bir müracaat mektubu yazar.Mektubun cevabı gelip, evrakların tamamlanması esnasında referans almak için eski baba dostlarının göstermi� oldukları vefasızlıktan son derece müteessir olan Denkta�, Londra'ya gidene kadar daha önce kendi okuduğu İngiliz okulunda 8 Kıbrıs Lirasına öğretmenlik yapmaya ba�lar . Ingiliz okulunda bir yıllık öğretmenlikten sonra hukuk tahsili için yola çıkar. Londra hala devam etmekte olan 2. Dünya Harbinin ate�leri içindedir. Tanıdıkların bu ortamda gidilir mi itirazlarına rağmen Denkta� için en zor olan, daha neredeyse çocuklukta sözlendikleri ve daha sonra e�i olacak olan Aydın Hanım' dan ayrı kalmanın güçlüğüdür. Ada'dan ayrılmadan bir gün önce arkada�ları Denkta�'a bir veda partisi tertip ederler. Çağlayan'da tertip edilen içkili veda partisinde kendine arka arkaya verilen içkilerle Denkta�'ın kendini biterneyecek derecede kaybetmesi kadar, günümüz toplum zihniyetinin izahı açısından da ilginç olan bir değerlendirmesi vardır Denkta� Beyefendi'nin. Denkta�, kendini kaybettiği o veda gecesi için �öyle diyecektir; ...0 günlerde içkinin haram olduğunu telkin eden pek kimse yoktu. Dini kuralları çiğnemek Atatürkçülük addedilirdi. Çağda� hekimliğin de içkinin zerresini sağlığa zararlıdır diye yasakladığı bir çağda, büyüklerimiz içki alemleriyle övünürlerdi. Bir çok yuva içki sebebiyle yıkılmaktaydı . . . Allah'tan içki bana zevk vermiyor, sadece ba�ımı ağrıhyor, daha da derin dü�üncelere dalıp, somurtmama sebep oluyordu" "

Devlet Kurma Kehaneti ve Londra Harp sebebiyle, Ada'dan Port-Said'e oradan Kahire'ye geçen Denkta� ve diğer öğrenci arkada�ları ( bunlar, Ahmet Zaim, Söğüde Hanım, bir Ermeni, bir de Rum çocuğu) bir gün Kahire sokaklarında dola�ırken bir falcıya rastlarlar. Falcı, Denkta�'ın eline baktıktan sonra, altı eviadı olacağını, hayatta ba�arı sağlayacağını fakat zengin olamayacağını, çok sıkıntı çekip, bunları atlabp gün gele bir halkın ba�ına geçip Devlet kuracağını söyler. Devlet kurma kehanetine gülümseyip geçen Denkta� için bu ho� bir anı olarak kalır. Harp sahasında bomba sesleri arasında bir ayda Londra'ya varan Denkta�, okula kayıt yaptırdıktan sonra her gün sıkı bir ı8


GlniLER AMA BİR GÜN MUTLAKA GELECEKLER

!jekilde derslere devam etmeye ba!jlar. Bo!j zamanlarında Lincoln's Inn kütüphanesinde kitap okuyup, yüksek mahkemede dava takibi, İskoçya'da (St. Andvers Üniversitesi) tatil kursları, Londra'da psikoloji dersleri, çocuk suçlarıyla ilgili seminerlere katılarak değerlendirir. Bu arada artık harbin kaderi belli olmu!j, Almanlar yenilmi!j, müttefikler zafer sarho!jluğu içinde, yeni dünya düzeni için uğraşa girmi!jlerdir. Nihayet Denkta!j, üç yıl olan Hukuk fakültesini iki buçuk yılda büyük başarıyla tamamlayıp, İngiliz Barosuna giriş merasiminin ardından, kitaplarıyla birlikte Kıbrıs'a dönmüştür. Kıbrıs'a gelir gelmez yazıhane açmak için yer aramaya ba!jlayan Denkta!j, önce yer kıtlığından, daha sonra yer pulduğunda ise maddi sebepler yüzünden başı epeyce sıkı!jacaktır. Once tanıdık dostları yazıhanelerinde geçici de olsa Denkta!j 'a yer vermeyecekler, yer bulduğunda ise kredi alma meselesinde kimse kefil olmayacaktır. Ne ecıdır ki, hem kendisine yazıhanesinde yer veren, hem de ona kefil olan İndionos adında bir Rum avukat olacaktır. Çok fazla para kazanmasa da, davalarının çokluğundan dolayı durumu idare eden Denktaş, daha çocukken sözlendiği Aydın hanımla 15 Temmuz 1949' da evlenecektir.

Sarsıntılı Yılların Başlangıcı O yılların Kıbrıs'ında Dr. Küçük'ün başını çektiği ve milliyetçi gençlerin hayal ettiği, İngiliz'e kafa tutmak ve gasp edilmiş hakların geri alınmasında cüretkar olmak ve Anavatan Türkiye'ye hudutsuz bağlılık yolunda, İngilizlerin Ada'dan çıkmayacağı inancıyla rehavetteki Türkiye ile, şahsi çıkarlarının bozulacağından dolayı Dr. Küçük ve Denkta!j grubunu a!jırı milliyetçilikle suçlayanlar yer almaktadır. Dr. Küçük ile arkadaşlarının bunlara karşı cevabı; "Türkiyesiz Kıbrıs'ın süratle Yunanistan'a kayacağı" yönündedir ki,bu görü!j o günden bugüne geçerliliğini korumaktadır. Halkın büyük bir heyecanla sarıldığı "Federasyon" Kıbrıs'taki bütün köyleri gezip halkla ilgilenmesi ve Türkiye'nin 1948de kültür yardımlarının Kıbrıs'a aktarılmasında son derece etkili olmu!jtur. 1950 yılına gelindiğinde ENOSİS için plebisit yapılır ve Makarios'un Ba!jkipos olmasıyla Kıbrıs'ta bir daha durulmayacak dalgalanmalar başlar. Ve ortaya Türklerin asla unutmayacakları Türk kasabı Grivas çıkar. Grivas, Yunan iç sava!jında yönettiği kralcı teşkilatını parti haline getirmek için uğraşıp, ba!jarılı olamayınca Atina'daki Rumlar tarafından gerilla harbini yürütmek için Makarios'un da desteğiyle Kıbrıs'a gelecektir.1919-1922 Türk- Yunan 19


EROL CİHANGİR

harbinde Yunan ordusuyla Anadolu'da bulunan Grivas adeta İzmir' deki yenilginin Kıbrıs'ta intikamını alacakhr.

Denktaş Foruma Çıkıyor Ba�piskopos Makarios'un 1949'da İngiliz valiye yazdığı mektupta, İngiliz yönetiminin Rumların Yunanistan'la birle�rne ernellerine engel olamayacağını bildirmesinin ardından 15 Ocak 1950' de yapılan tek taraflı plebisit, ENOSİS lehine bir kamuoyu yoklamasıdır. Ba�tan beri neredeyse doğumundan itibaren Kıbrıs Türk davasının içinde olan Denkta�, ilk defa Rumların yaprnı� oldukları bu tek taraflı plebisiti protesto etmek için düzenlenen bir mitingle halkın kar�ısına çıkacaktır. Bir takım �ahsi çeki�rne ve neredeyse dağılma noktasına gelen Türk cemaatının yeniden derlenip topadanması yönünden olduğu kadar, Denkta� için de bu miting fevkalade önemlidir. Nitekim bir takım itiraz ve fitnelere rağmen miting çok ba�arılı geçer.Ancak Rum plebisiti sonrası Ada'da durum gittikçe vahim bir hal almaya ba�larnı�, 1954'te Grivas St.George kayığı ile Baf yakınlarından Ada'ya sızrnı�tır.O dönernde savcılık yapmakta olan Denkta�, resmi raporlardan geli�rneleri izlernek için bir müddet daha savcılık görevini devarn ettirirse de diğer taraftan Tür direni�inin acilen örgütlenmesi için bu görevi bırakmak zorundadır. Çünkü, artık Türkler için olduğu kadar Rum muhalifler için de bir kabus haline gelen Grivas'ın EOKA (Kıbrıslı Savaşçıların Milli Birliği) faaliyete geçrni�tir. 1957 yılına kadar savcılık görevine devarn eden Denkta�, aynı yıl içinde İnglizierden beklenmedik bir teklifle kar�ıla�ır. İngilizler, Denta�'ın Hong Kong'a tayin edilmeyi kabul etmesi halinde çift maa�, çocuklarının eğitim masraflarının kar�ılanrnası ve benzeri olmak üzere cazip tekliflerde bulunurlar.Bu teklifi reddedip, savcılıktan ayrılan Denkta�, Dr. Küçük'ün de desteğiyle Kıbrıs Türk cemaatının Federasyon Ba�kanlığına getirilir. Denkta� için önemli olan cernaatı en kısa zamanda te�kilatlandırrnak gerekmektedir. Çünkü, EOKA harekete geçrni�, periyodik olarak sabotaj ve suikastiara ba�ladığı gibi, Atina radyosu bildirilerini yayınladığı EOKA'nın silahlı hareketinin bütün Yunan kamuoyu tarafından desteklendiğine dair yayınlar yapmaktadır . Bu desteği İngiliz İ�çi Partisi de kahlarak adeta yangına körükle gider.

Türk Hükümetinin Kıbrıs'a Bakışı

20


GİTIİLER AMA BİR GÜN MUTLAKA GELECEKLER

1949'a kadar Türk hükümeti Kıbrıs'taki gelişmelere adeta seyirci gibi bakmaktadır. Ancak, Türkiye kamuoyunun baskısıyla yavaşta olsa kıpırdanmaya başlayan Türkiye'de Menderes Hükümeti 'nin Dışişleri Bakanı Necmeddin Sadak, gelişmeler hakkındaki rahatsızlığı şöyle dile getirecektir; "Kıbrıs Adası etrafın da koparılmak istenen ya ygaralara Yunan Devlet adamlarının İhtarları çok yerindedir.Ingiltere'nin Kıbrıs'ı başka devlete vermek isteği hakkında hiçbir sezinti yoktur. Kıbrıs'ı isteyenlerin en hafif suçları, İ ngiltere dostluğuna aykm hareket etmektir.Yunan milletinin bu hakikatleri bildiğine de şüphe yoktur" Sadak, bununla da yelinmemiş olacak ki, bir gün sonra T.B.M.M' de kendine yöneltilen bir soruya karşı verdiği cevapta Türkiye hükümetinin Kıbrıs'a bakışını da ortaya kayacağı şu tarihi ve ibretli cevabı verecektir; "Kıbrıs meselesi diye bir mesele yoktur" Ne var ki, Kıbrıs'ta durum Türkiye'nin görmek istediği gibi değildir.EOKA darbesinden sonra geleceğin ne ve nasıl olacağını bilemeyen Kıbrıs Türkleri, sarılacak bir dal parçası aramaktadırlar. Federasyon Başkanlığına getirilen Denktaş, ilk defa ciddi olarak Kıbrıs'taki bütün Türk köylerini üç ay boyunca tek tek dolaşır, halkın ihtiyaçlarını tesbit ederek, ilk defa düzenli olarak halka yardım edilmesini sağlar. Ve, adeta patlamaya hazır bir bomba görünümünde olan Kıbrıs Türk cemaatı önce birkaç kişinin bir araya gelerek masum bir yürüyüş �üzenlemesiyle olaylar başlar. Kalabalığın büyümesi ve daha önce ıngilizlerin telaffuz ettikleri "Taksim" sözü üzerine "Ya Taksim, Ya Ö lüm" sloganıyla oluşan büyük yürüyüşe (27 Ocak 1958) İngilizlerin ateş açmasıyla olaylar büyür ve ikisi Mağusa'da olmak üzere yedi Türk şehit edilir.Denktaş, Lefkoşa Vali yardımcısı George Sınclaır'i ikna etme çabaları sonucu olayların daha da büyüyüp, felakete dönüşmesi önlenir. 27-28 Ocak 1958 Ocak 1958 yılı, Kıbrıs Türk'ünün ilk direniş hareketine Türkiye matbuatı ve Türk milliyetçisi gençlerin destek vermesiyle artık Kıbrıs davası, Türkiye hükümetleri için milli bir dava hüviyetine bürünmeye başlar. Bu hadiseler, Kıbrıs Türkleri için olduğu kadar, Türk Dış politikası açısından da bir dönüm noktasıdır.Bu hususta değişimi ilk hissedenlerden biri Kıbrıs sömürge Valisi Sir George S ınclair olup, durumu Denktaş'a şöyle açıklayacaktır; "Bugüne kadar Türkiye size yat der yatarsınız, kalk der kalkarsınız, ancak sizin bir iddianız yok zannediyorduk. 21


EROL CiHANGiR

Ama bu son gelişmeler Kıbrıs'ta Türklerin de ne denli hak iddia ettiğini gösteren bir olay olmuştur" Bu olayların ardı sıra (1958 Aralık) Denkta�, Dr. Küçük ile New York'a giderek BM'ler Genel Kurulu'nda Kıbrıs müzakerelerine kablırlar. Daha önce Yunanistan Dı�i�leri Bakanı Averof ile çetin bir pazarlığa giri�en Fatin Rü�tü Zorlu Bey, Denkta� ve Dr. Küçük'e Kıbrıs'ta Federasyon teklifini getirir.Dr. Küçük tabiatı itibariyle, Zorlu'nun her teklifine emredersiniz, nasıl münasip görürsünüz biçimindeki tavrına kar�ı, Denkta� müsaade isteyerek, Zorlu'nun tekliflerinin aksine, Kıbrıs meselesinin yeniden izah etmesi üzerine sinidenen Zorlu, önündeki kağıtları Denkta� ve Dr. Küçük'ün yüzüne fırlatır. Denkta� için kötü bir görü�me olmu�tur bu. Dı�arıya çıktıklarında, Zorlu'nun genel sektereteri, daha sonra Türkler'in namlı Büyükelçilerinden olacak olan Zeki Kuneralp Bey'in "Fatin Bey ateşli bir Bakandır. Kızar, bağırır ama çok akıllıdır. Çok düşünür ve haklı olduğunuzu aniarsa sizi sizden daha çok savunur. Onun için size, bağırıp kızdı diye haklı taleplerinizde geri lemeyiniz. Göreceks iniz ki, bu aklına yatarsa sizin savunucunuz olacaktır" demesi üzerine evraklarda yaptıkları küçük deği�ikliklerle Zorlu ile yeniden görü�üp, tekliflerinde ısrar eden Denkta�, gerçekten de Zorlu Bey'i ikna ederler. Zorlu Bey, bunun üzerine Kıbrıs'a 650 askerden müte�ekkil bir Tür Alayının gönderilmesine karar verir. Bu karar Kıbrıs Türkleri için milli mücadele arenasında alınmı� ilk galibiyetlerden biri olacaktır. Böylesi bir kararın alınması sevinci içinde Zürih müzakerelerinden, Lefko�a'ya dönen Denkta� ve Dr. Küçük'ü Ada'da bir sürpriz beklemektedir.O da, Türk Fedarasyonu içinde bir takım �ahsi hesaplan olan Burhan Nalbantoğlu'nun ba�ını çektiği bir grup, Ba�kanlıktan Dr. Küçük'ü devirip, yerine Denkta�'ı geçirme çabalarıdır. Bundan hareketle hava alanında Denkta� lehine bir gösteri tertip eden Nalbantoğlu taraftarları, Denl<ta� lehine slogan atarlar. Dr. Küçük, duruma çok fena halde içerler. Böyle bir organizasyondan haberi olmadığı halde vaziyeti kavrayan Denkta�, yaptığı konu�mada, sürekli olarak Doktor'un liderliğini ve yaptığı hizmetleri vurgularsa da Doktor'un tavrını deği�tiremeyecektir.

TMT'nin Kuruluşu Kıbrıs'ta Türk milli mücadele hareketi tabii olarak Kıbrıs'ta İngiliz i�galiyle, İngilizlerin Türk bayrağını indirip, yerine İngiliz bayrağını göndere çekmesiyle ba�lar. Ancak ilk i�gal yıllarında Türklerin direni�ini büyük bir acımasızlıkla bastıran tn:giliz sömürge 22


GİTIİLER AMA BİR GÜN MUTLAKA GELECEKLER

yönetimi, da �a sonraki yıllarda Rumların sivil inisiyatifi ellerine geçirip, ENOSIS emelleri doğrultusunda örgütlenmeye başlamasıyla, Türkler de tabii olarak mevzii milli direniş teşkilatları kurmaya başlarlar. Bu teşkilatlar tabiri yerindeyse, Anadolu'da İngiliz arkalı Yunan işgaline karşı kurulan Çete örgütleri cinsindendir. Ve bu Çete örgütlerinde pek çok milliyetçi kimseler olduğu gibi Çeşitli sebeplerle dağa çıkan başıbozuklarda yer almaktadır. Milli direniş idealinin yanında bu tip kimselerin eylemlerinde çoğu zaman şahsi hesaplar yer almaktadır. Mesela bu teşkilatların içinde Dentaş'ın başında olduğu "Volkan" grubu, Dr. Küçük'ün başında ol.duğu "Ağrı" kod adlı gerçekten milli müdafaa grupları da vardır. Işte bu durumda, Denktaş ve bir grup arkadaşı hem bu başıbozuk çeteleri bir nizarn altına sokmak, hem de istikbaldeki bağımsız Kıbrıs yolunda çekirdek bir kadro oluşturmak için açık adı Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) adında ilk disiplinli milis teşkilatını kurarlar. TMT'nin ilk resmi kuruluş tarihi 26-27 Kasım 1957'dir. Kısa zamanda hücre teşkilatı olarak başarı gösteren TMT, sıkı disiplini ve teşkilata girişte uyguladığı ritüel ve ilkeleriyle Türk halkı arasında yarı efsane haline gelmekte gecikmeyecektir. Hemen herkesin Denktaş'ı TMT'nin lideri bildiği teşkilatta, Denktaş'ın asıl görevi, günlük istihbaratı değerlendirerek, teşkilata sunan Siyasi müşavirliktir. Böylelikle, teşkilatın asıl lideri kamufle edilmiş oluyordu. Kısa zamanda dağınık vaziyette olan milis gruplarını zapt u rapt altına alan TMT, istikbale matuf olmak üzere ilk randevusunu Denktaş başkanlığında önce Başbakan Adnan Menderes, ardından Dışişleri bakanı Fatin Rüştü Zorlu Beylerle gerçekleştirir. Dr. Küçük, Denktaş ve Zorlu arasında gerçekleşen bu mülakatta Denktaş, Zorlu'ya "EOKA"ya dair mütalaasını sunduktan sonra TMT'nin kuruluşuyla, bundan bölme TMT için silah ve milisieri eğitecek askeri eğitmen talebinde bulunması üzerine . Zorlu; "Ya demek öyle, size silah göndersek alabilir misiniz" diyerek milli meselelerdeki hassasiyetini bir defa daha göstermiştir.

Oğul Münir'in Ölümü Böylesi yoğun mesailer içinde Denktaş'ın küçük oğlu (Raif'in küçüğü) Münir bademciklerinden sık sık rahatsızlanmaktadır. Tam da o günlerde Denktaş, 1958 Ocak olaylarında TMT'ci diye tutuklanan Türkleri kurtarmak için Türkiye' ye gitmeye hazırlanmaktadır. Dava arkadaşlarından Burhan Nalbantoğlu, çocuğun ameliyat edilmesini söylemesi üzerine, Denktaş; bu yaşta bir 23


EROL CİHANGİR

çocuğun bademcik ameliyatının tehlikeli olduğunu söyleyip Türkiye'ye gider. Türkiye'ye gidiııinin ikinci günü gelen bir haberle Denktaıı, bademcik ameliyat sonucu eviadı Münir'in öldüğü haberini alacaktır. Hiç ııüphesiz bir baba için eviadının ölümü kadar bir baııka acı haber olamaz. Ne yazık ki Denktaıı, bu acıyı yıllar sonra ikinci defa ilk oğlu olan Raif'in ölümüyle yeniden yaııayacaktır. Denktaıı Bey, ac4larını yüreğinin en derinlerine görnecek, Lefkoııa'ya dönüııte kendini karııılayanlar arasında Münir'i ameliyat ettiren Nalbantoğlu'na tek bir söz söylerneden kucaklayacak ve Münir'in ölümüne dair en küçük bir söz söylerneyecektir. Tabiatı böylesine nadir ve cins bir kurnaııtan dokunrnuıı olan rnuhterern Denktaıı Bey, eviadının cenazesine bile katılamadan Kıbrıs davasını yürütmeye devarn edecektir.

Emin Dırvana Hadisesi Kıbrıs'ta gerek Rum, gerekse Türk cephesinde hadiseler hızla birbirini takip ederken, Türkiye'de 1960 ihtilali vukuu bulur. İhtilale rnüteakiben, Kıbrıs'ı iyi bilir düııüncesiyle Kıbrıs asıllı bir emekli Kurrnay Albay olan Emin Dırvana, Kıbrıs'a Türkiye Büyükelçisi olarak atanır. Dırvana daha Kıbrıs'a gelir gelmez Türk cernaatıyla, Büyükelçilik arasında gerginlik baıı gösterir. Bir tarafta cemaat içersindeki bazı muhaliflerin Denktaıı, Dr. Küçük ekibini çekernerneleri, diğer tarafta Dırvana'nın Kıbrıs Rum kamuoyu ve basının tesirinde kalması, Kıbrıs Türk mücadelesini ilerleteceği yerde, tam manasıyla anlaşılmaz ve daha da karrnaııık hale sokar. Iııleri bu denli karrnaııık hale sokan Dırvana ile Türk cernaatı arsında meydana gelen çatııırna arasında, Kıbrıs Milli Günü kabul edilen 2728 Ocak 1958 yıldönümü kutlarnalarından, Rumların bombaladığı Türk Camilerine saldırıların TMT tarafından bombalandığı iddialarına Denktaıı ve arkadaıılarının Menderesçi olduklarına kadar bir sürü lüzurnsuz iddia ve lakırdı eklenir. Dırvana'nın kanaatleri bununla aa kalmayacak, Kıbrıs Rum İçişleri bakanı Yorgacis'e rnuhbirlik yapan ve AKEL' den (Rum Komünist Partisi) para alıp, sol bir gazete çıkararak muhalefet yapan, Muzaffer Gürkan ve Ayhan Hikmet'in rnuhbirliklerinin ortaya çıkma aııarnasında Rumlar tarafından öldürülmelerinin mes'uliyeti de Denktaıı'a yüklenecektir. Kıbrıs davası önünde tam bir engel teııkil eden Dırvana, en sonunda Türkler, Rumların ve Makarios' un saldırılarına karııılık vermeyeceksiniz, hatta Türk 24


GİITİLER AMA BİR GÜN Ml' n AKA GELECEKLER

bayrağı çekmeyeceksiniz noktasına kadar i�i getirir. Bu hususta Denkta� Bey'in yorumu sadece �u kadardır; " Türkiye Cumhuriyeti elçisi Dırvana'nın iki yıllık görev süresi, Kıbrıs Türklerine 22 yıllık bir zaman kaybettirmiştir"

Siyasi Teşkilatlanma, 1960 Uzun yıllar İngiliz i�gali altında ya�ayan Kıbrıs, 1959 Zürih ve Londra Antla�maları çerçevesinde bağımsızlığa kavu�ur. Ada'da ya�ayan Türk ve Rum toplumları 16 Ağustos 1960 tarihinde Kıbrıs Cumhuriyetini ilan ederler. Ne var ki, Antla�ma �artlarından olan Türk ve Rum toplumlarının ortaklığına dayalı Anayasal düzenlemenin ömrü uzun sürmeyecek, 1963'te toplumlararası çatı�ma ve gerginlikler sonunda Kıbrıs Cumhuriyeti hukuki konumunu yitirecektir 16 ağustos 1960 tarihinde Türk ve Rum toplumlarının belli kurallar çerçevesinde ortaklığa dayalı olarak olu�turulan Kıbrıs Cumhuriyeti yasama yetkisini yerine getirmek üzere 15 Türk ve 35 Rum üyeden müteşek�il Temsilciler Meclisi kendi cemaat İcraasım yerine getirmek üzere Ozerk Türk ve Rum Cemaat Meclisleri kurulur. 28 Temmuz 1960 tarihinde yapılan 15 üyelik seçimlerde Türk Cemaat Meclisi Rauf Denktaş seçilir. Ne var ki yapılan seçimle olu�an meclisin demokratik görüntüsü kendini uzun za man koruyamayacak 30 Kasım 1 963'te Maka rios, Anayasanın deği�tirilmesini öngören bir beyanname yayınlar. On üç maddelik bu teklifler, Türk toplumunun haklarının ve bunları güvence altına alan hükümleri tamamen ortadan kaldırmaya yöneliktir. Makarios'un bu tekliflerini Türkiye Devleti'nin reddetmesi üzerinde Kıbrıs Türkleri'ne kar�ı sistematik olarak Rum tedhi� ve saldırıları başlar. Türkler katledilmekte, tecavüze uğrayan köylerde toplu göçler başlar. Bu durum karşısında Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin çıkar yol bulduğu "Taksim tek çözümdür" kararı Türk kamuoyunda geniş yankı bulur. Diğer taraftan garantör devletlerden İngeltere, sürekli olarak bu müessif hadiselere engel olunması yönünde ard arda bir dizi konferans tertip etmeyi uygun bulur. l l l . Londra Konferansı, Acheson Planı, Plaza Raporu bunlarda bazılarıdır.

Denktaş'ın Mecburi İkarnet Yılları O yıllardı (1963) Denktaş'ın hayli uzun sürecek sayılan mecburi ikamet etmek zorunda olduğunu görmekteyiz. Kıbrıs Rum Yönetimi, Denkta�'ın Ada'ya giri�ini yasaklaması üzerine mecburen Türkiye'de kalan Denkta� için, hem Rumlar 25


EROL CİHANGİR

tarafından hem de kendi arkadaıı grubu içinde adeta cadı kazanı kaynatılmaya baıılanır. Denktaıı'ın Türkiye'deki ikametini istismar etmekten çekinmeyen dava arkadaıılan Denktaıı'ın Türkiye'ye kaçtığını, bir daha dönmeyeceği ııayialarını yayarken adeta Denktaıı'ın Ada'ya gelmemesi için ellerinden geleni yaparlar. En sonunda Denktaıı Mücahidterin " Gel, nasıl gelirsen gel. Tahammülümüz kalmadı" çağrıları üzerine Ada'ya gitmeye karar veren Denkta�, bu defa da Ankara'nın engeline takılır. Ankara, Denkta�'a kanuni yollardın Ada'ya dönmesini istemektedir. En sonunda Denkta�, İstanbul ' da Kıbrıs Dav ası'nın adsız kahramanlarından Rıza Vuru�kan Bey ile görüııerek Ada'ya dönmeye karar verir. Denktaıı, ı 967' de İskende!un' dan ayarianan bir balıkçı teknesiyle Kıbrıs açıklarına gelir. Olümle birkaç defa burun buruna geldiği Kıbrıs'a çıkar çıkmaz tutuklanan Denkta�, Rumlar tarafından Baf Kapısı Polis Karakolu'nda on iki gün tutuklu kalır. On üçüncü gün Denktaıı, Türkiye'ye iade edildikten sonra pasaport alıp tekrar Kıbrıs'a girer.

ı3 Nisan ı968'de Ada'ya dönen Denkta�'ın, halkın büyük teveccühü ile kar�ıla�ması onu yıllardan beri birlikte olduğu Dr. Küçük ile yollarının uzun zaman ayrılmasına sebep olacakhr. Çünkü Denkta�, dört buçuk yıl Ada dı�ında kaldığı günlerde "içte yalnız kaldım" diyen Dr. Küçük, öte taraftan Türkiye yetkililerine gönderdiği mesajlarda Denkta�'ın Kıbrıs'a gönderilmemesini, gönderilmesi halinde cemaatin parçalanacağını bildirmektedir. Aynı Dr. Küçük, Denkta� Ada'ya döndüğünde onu ilk karııılayanlar arasında olacak, ona "Hata insanlar içindir" diyecektir. Ne var ki, Türk cemaatinin içinde bu çeki�meler olurken Rumlar sıkı bir �ekilde örgütlenip silahlanmaya ba�lamı�lar, adeta Enosis'e bir adım kaldı hülyası içinde Türk'e vurulacak son darbenin iııaretini beklerneye ba�lamı�lardır. Kısa zamanda Türk toplumu içindeki yerini güçlendirmekte geçikmeyen Denktaıı, bütün bu şahsi hesapları bir yana bırakıp, yakla�makta olan tarihi Türk-Rum hesaplaşmasının hazırlıklarına giri�ir. Aradan fazla bir zaman geçmeden nihayet Rumlar bekledikleri işareti almııı olmalılar ki, Ada'da büyük bir Türk katliamı başlar. Bu i�aret ıs Temmuz ı974 darbesiyle perçinlenir. Fakat, Türkler için de bu an beklenilen o andır. Kıbrıs Türk Toplumu garantör devlet olarak 26


GİTI1LER AMA BİR GÜN MUTLAKA GELECEKLER

İngiltere ve Türkiye'den müdahale talep eder. Hadiselere İngiltere'nin seyirci kalması ve diplomatik müzakerelerin uzamasının Türkler'in daha çok katledilmesinden ba�ka bir i�e yaramadığı anla�ıldığında 20 Temmuz 1974'de Türk Ordusu Kıbrıs'ı çıkar.

Türk Ordusu, bir defa daha tarihi görevini yerine getirmi�, Kıbrıs'ı çıkarak hem Türklere hem de Rumiara barı� ve güven getirmi�tir. Ancak, Viyana'dan geri dönü�ümüzden sonra ilk defa yeniden me�ru müdafa zemininde haklarını ve hakkı olan toprağı Türkler'in almı� olması Batı emperyalizmi tarafından halen hazmedilebilmi� değildir. O hakk-ı müdafa ve taarruzun sayısız ve isimsiz on binlerce kahramanın yanında sadece Kıbrıs Türkleri'ni değil bütün dünya Türklerine emsal te�kil eden Sayın Cumhurba�kanı Rauf Denkta� Bey'e ihtiramla.

27


Ahmed Veffk Paşa Hakkında İki Belge Prof. Dr. Metin Akar Doğu Akdeniz Üniversitesi

Ahmed Vefik Pa�a ya�adığı devrin Doğu ve Batı medeniyetlerini yakılldan tanıyan bir Türk aydını; elçilik, Meclis-i Vala azalığı, Divan-ı Ali-i Muhasebat ba�kanlığı, Rüsumat eminliği, valilik, Ba�bakanlık müste�arlığı, Şura-yı Devlet a'zalığı, Evkaf-ı Hümayun, Maarif ve Dahiliye bakanlıkları, Meclis-i Mebusan reisliği ve iki defa da ba�bakanlı görevlerinde bulunan önemli bir devlet adamı; Osmanlı döneminin ilk Türkolog, halk bilimci ve ilk Türkçüsü; bir sözlük bilimeisi ve nihayet tiyatro edebiyatımızın önde gelen yazarlarından biridir. 1880'li yılların ba�larında, Osmanlı toplumunda Ahmed Vefik Pa�a adetaTürkçü olan tek aydındır. Bu husus batılı ilk Türk halk bilimcilerinden olan Macar bilgini İgnacz Kuno� ( 1 �62-1 945) tarafından sarahaten dile getirilir. Kuno�, 1885 yılı!lda Istanbul'a gelir< 1 >. Devrin Türk milliyetçilerinden Veled Çelebi Izbudak (18671953) ile görü�üp Türklük bilimi konular�_nda bilgi edinmek ister, fakat bulamaz. Çagatay Lügati sahibi olan Ozbekler Şeyhi Süleyman Efendi ile bulu�ur. Şeyh Türklükten bihaberdir. Halka ve halk edebiyatma hiç önem vermez. Kuno�·a, Arapça, Farsça ve Osmanlı Türkçesi öğrenmeyi tavsiye ettikten sonra babayani tavırla bir de uyarıda bulunur: "Sakın burada öyle milliyetten, halktan, vatandan bahsetme." Zavallı Kuno�, Türklüğün, Türk kültürünün .altı asırlık sığınağı olan İstanbul'da Türkçülükten anlayan tek bir zat bulabilir. O da Ahmed Vefik Pa�adır<2>. Pa�a, Kuno�'un bütün mü�killerini hallediyor, ona müridlik ediyor, halayığına bir halk �iirinin besteli


AHMET VEFİK PAŞA HAKKINDA İKİ BELGE

halini okutup ona dinletiyor ve yanına adarnlarını katarak kendi kayığı ile Göksu'ya yollayıp bir Türk alemini seyrettiriyor<3>. Ahmed Vefik Paııanın önderliğinde baıılayan ilmi Türkçülük zamanla genç yazarlar arasından taraftar bulrnuıı, Meıırutiyetten Curnhuriyete uzanan çizgide Türkçülük cereyanı ilmi platformdan siyasi platforrna taııınrnııı ve nihayet Türkiye Cumhuriyeti, Türkçü aydınların ideallerinin vardığı son siyasi hedef olarak hayata geçirilrniııtir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e uzanan tarihi Türkçülük ideali çizgisinin ucunda Ahmed Vefik Paııanın bulunduğunu unutmamalıyız. İnsanlar çevreleriyle vardır, sanatkarlar da. Onların günlük hayah, rnesleği, i�i, arkada�ları, ailesi, hocaları, evi, kitaplığı vs. hep edebiyat tarihçilerini ilgilendirir ve sanatçılar hakkında doğru bilgi ve yorumların yapılmasında bu unsurlar yardırncı olurlar. Bazan umulmadık bir teferruat edebiyat tarihinin önemli bir meselesini aydınlatabilir. Bu yazıda sunulan iki belge de bu türdendir. Bugüne kadar Ahmed Vefik Pa�a hakkında yazılan eserlerin çoğunda, Pa�a'nın İstanbul'da kaldığı yegane konut olarak Rumeli Hisarı'ndaki kö�kü gösterilir<4>. Yazırnızda sunduğumuz ikinci belge (Ba�bakanlık Ar�ivi, İrade-i Dahiliyye, nu . 69814), Pa�a'nın Ba�bakanlık yaptığı yıllarda, Be�ikta�'ta, Kılıç Ali mahallesinde bulunan ve devlet tarafından kiralanan bir konakta ikarnet ettiğini göstermektedir. Ancak, ne zaman bu konağa ta�ındığı, ne kadar ikarnet ettiğini gösteren bir bilgirniz yoktur. Son azil tarihi olan 2 Aralık 1 882<5> tarihinden sonra burayı terkettiğini, uzunca bir süre burada kalrnı� olabileceğini tahmin ediyoruz. Yine Pa�a'nın son azlinden ölümüne kadar geçen süre içinde, Rumeli Hisarı'ndaki kö�künde, yoksulluk içinde rnünzevi bir hayat sürdüğü ara�tırıcılar tarafından bildiri lmektedir. Yazırnızda sunduğumuz birinci belgede de (Ba�bakanlık Ar�ivi, İrade-i Dahiliyye, nu. 69913) Pa�a'ya, devlet tarafından ve emsaline uygun olarak, ayda 15000 (onbe�bin) kuru� rnazuliyet rnaa�ı bağlandığı görülmektedir. Bu maa�, o günün �artlarında küçürnsenecek bir maa� olmasa gerektir. Bir ba�ka ifade ile, Ahmed Vefik Pa�a örnrünün emeklilik yıllarını, ba�bakan olduğu zamanlardaki gibi bolluk içinde olmasa da, öyle anlahldığı gibi a�ırı yoksulluk içinde de geçirrnerni� olmalıdır. Zaten Devlet-i Aliyye'ye de yakı�anı budur. Yazırnızda kullandığırnız belgelerin Latin alfabesine çevirisi �öyledir: 29


METİN

AKAR

Birinci belge:

Ma'ruz-ı çıiker-i kemineleridir ki, Übbehetlü devletlü Ahmed Vefik Paşa hazretlerine bu günden i'tibtiren emsali vechile on beş biii guruş ma'zuliyyet maaşı tahsisi mukteza-yı emr ü ferman hazret-i Padişahiden bulunmuş olmağla ol bdbda emr ü ferman hazret-i veliyyü'l-emrindir. fl 26 Rebi'ü'l-evvel sene [1]300 ve fl 24 Kanun-ı san i [12]98 [ 1 05 Şubat 1883 Pazartesi] (Başbakanlık Devlet Arşivi, İrade-i Dahiliyye, nu.: 69913).

İkinci belge:

Mukaddimen Şeyh Abdullah Efendi için Maliye Hazine-i celilesinden isticar olunmuş olan Beşiktaş'da Kılıç Ali mahallesinde kdin Ibrdhim Paşa konağında bd-irade-i seniyye-i mülukane Ahmed Vefik Paşa hazretleri oturmakda olduğı cihetle mezkur konak kirasının kema-kan hazine-i Maliyeden i'tasıyla şimdiye kadar işlemiş olan bedel-i i'caratıfi dahi bi'l­ hisab tesviyesi mukteza-yı emr ü ferman hazret-i veliyyü'l-emrindir. fl 1 4 Rebi'ü'l-ahır [1]300 ve fl lO Şubat [12]98 [ 1 22 Şubat 1 883 Perşembe] (Başbakanlık Devlet Arşivi, İrade-i Dahiliyye, nu.: 69814). Dipnotlar 1. Tuncer Gülensoy, "Kunos, Ignacz", Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, C. V, İstanbul 1982, s.441. 2. Veled Çelebi İzbudak, "Öllsöz", İgnacz Kuno�, Türk Halk Edebiyatı, İstanbul 1925. 3. Veled Çelebi İzbudak a.g.e., s. 3. [Kunoce'un İstanbul izlenimleri ve Veled Çelebi'nin görü�leriyle ilgili olan bu yazıya kolayca ula�abilmek için bkz.: Metin Akar, Ve/ed Çelebi Izbudak, TDK ne�ri, Ankara 1999, s. 137-144.] 4. Zeynep Korkmaz, "Ahmet Vefik Paşa", Türk Dili Üzerine Araştınnalar, C. II, Ankara 1995, s. 29; Ömer Faruk Akün, "Ahmed Vefik Paşa", TDV ls/am Ans., C.II, İstanbul 1989, s.143-157; vd. Bu tarihe Ömer Faruk Akün'ün a.g.m. de verdig:i son ataruna tarihi olan 30 Kasım 1882'den S. hareketle ula�hk.

30


1974 Barış Harekatı Sırasında Gazimağusa Baykal Bölgesi'nden Kale ��ine Geçişi Sağlayan Tünel Uzerine Bazı Tesbitler Zeki Akçam Kıbrıs Türk Milli mücadelesinde bazı olaylar var ki sadece ya�ayanlar ve aileleri tarafından bilinmekle beraber çok sınırlı kaynaklarda yer almaktadır. Bu olaylar, ya�ayanların da yok olmaya ba�laması ile birlikte hafızalardan silinme tehlikesiyle kar�ı kar�ıyadır. Buradan yola çıkarak tebliğimin konusunu belleklerde derin izler bırakan ve sadece ya�ayanlar tarafından bilinen ve izine sadece bir kaynakta rastladığım, 20 Temmuz 1 974 yılında Gazimağusa Baykal Bölgesi'nden Kale İçine geçi�i sağlayan tünel üzerine yaptığım tespitler olu�turacaktır. Tünel yapım fikri Dr. Burhan Nalbantoğlu tarafından ortaya atılır (A�ardağ 1999). Bu fikri beğenen mücahitler bir an önce tünel kazım çalı�mala rına ba�larlar. Yer olarak Dr. Burhan Nalbantoğlu'nun kız karde�i olan Şükriye Hanım'ın evinin ön tarafındaki bahçe seçilir (Ahmet 1999). Tünel çizimieri ise Mimar Osman Saner'e yaptırılır (A�ardağ 1999) . 1967 yılında yapımına ba�lanan tünel 6 ay içerisinde tamamlanır. Yukarıda belirttiğim tarih tam olarak kesin değildir (A�ardağ 1999). Herhangi bir yazılı kayıta da rastlanılmamı�tır. Tünelin giri�i bugünkü Gazimağusa Anıt Çar�ısı'nın tam arkasına dü�mektedir.

Tünelin Kazım Aşamaları Dr. Burhan Nalbantoğlu'nun kız karde�i olan Şülcriye hanımın evinin bahçesi yer olarak seçilir fakat bu tünelin Rum halkından, Rum kuvvetlerinden ve Barı� Gücünden gizli olarak kazılması gereği


ZEKİ AKÇAM

ortaya çıkar. Bu sebepten dolayı tünel kazımından, kazma çalı�malarında görevli olarak seçilenler ve Şükriye Hanım bilgilendirilir. 1967 yılında kazılmaya ba�layan tünel vardiya �eklinde kazılır. Sabahtan öğlene, öğlenden ak�ama, ak�amdan gece 12'ye kadar gece 12' den sonra da sabaha kadar çalı�malar devam eder (Ahmet 1999). Fakat tünelden muazzam bir toprak çıkmakta ve bu toprağın kamufle edilmesi gerekmekteydi. Çıkan toprak bahçeye yaymak sureti ile kamufle edilir fakat bu toprak birilerinin dikkatini çeker. Barı� gücü aniden bir ara�hrma için eve gelir ve bu toprağın nereden çıktığını sorar. Ev sahibi toprağın bahçedeki kuyudan çıkartıldığını söyler ve böylece Barı� Gücü atıatılır (Ahmet 1999). Tünelin Baykal Bölgesindeki giri� kısmı Şükriye Hanım'ın bahçesindeki garajın içinden ba�lar. Tünelin giri�i fark edilmesin diye eski e�yalar ve yiyecekler ile kapatılır. Mücahitler geldiği zaman açılarak çalı�malara devam edilir. Kazım çalı�maları sırasında tünel yine aynı evden elektrik alınarak ı�ıklandırılır. Tünelin giri� kısmında bir engel ile kar�ıla�ılır. Kazılan yer kazdıkça kum çıkar ve çalı�malar durdurulur. Daha sonra bu engel a�ılır ve kazıma devam edilir. Bu sırada tünelin mimarı olan Osman Saner her çalı�madan önce gelip pusula yardımı ile hangi yöne doğru kazmaları gerektiğini gösterir. Kazım çalı�maları sırasında çalı�an i�çilerin tüm yiyecek vb. ihtiyaçları ev sahibi tarafından kar�ılanır. Kazım çalı�maları biten tünelin hendeğe açılan kısmı tam olarak bitirilmez ve oraya tuzaklar kurulur (A�ardağ 1999). Tünel kazımında kaç ki�inin ve kimlerin çalı�tığı hakkında herhangi bir kayıta rastlanılmamı�hr. Ayrıca tünelin çizimini yapan mimar tespit edilmi�tir fakat görü�me sağlanamamı�hr.

Aşama Aşama Geçiş Tünelden geçi� a�amalarını anlatmadan önce Türk ve Rum kuvvetlerinin Gazimağusa'daki personel, silah güçleri vb. hakkında bilgi vermeye çalı�acağım. Rum

Türk

Personel

5119

1094

Mak. Tabanca

636

Tabanca Piyade Tüfeği 32

-

1648

341


1974 BARIŞHAREKATl SIRASINDA GAZİMAGUSA BAYKAL BÖLGFSİ'NDEN KALE İÇİNE GEÇİŞİ SAQLAYAN TÜNEL ÜZERİNE BAZI TESPtnER Otomatik Tüfek

327

26

Makinalı Tüfek

76

34

Roket Atar

76

13

Ha van

76

18

Geri Tepmesiz Top

9

3

100 mm.lik Top

4

-

57 mm.lik Top (Geri Tepmesiz) -3 -

85 mm.lik Top

18

8.76 mm.lik Obüs

7

40 mm.lik Uçaksavar Topu

7

-

12.7 mm.lik Uçaksavar Taret

ll

-

12.7 mm.lik Uçaksavar MT.

18

14.5 mm.lik Uçaksavar MT.

7

-

Tank

4

-

Kariyer

4

-

-

314

(YMl)

-

203

(YMİ)

Sten MT. Tomson MT.

-

-

Yukarıda verdiğim bilgilerden de anla!Jılacağı gibi Rum kuvvetlerinin 1 /3'ü kadar bir kuvvete sahip olan Türk kuvvetlerinin cephane ve silah stoku oldukça sınırlı ve eski idi. 20 Temmuz 1974'te saat 18:30' da Türk Kuvvetleri Barı!} Gücü aracılığı ile yaralı olanları ve !Jehitleri sur içine alabilmek için Rum Kuvvetlerinden ate!} kes ister. Rum Kuvvetleri "sadece yaralılar olmaz, bütün halkı içeri alıp, dı!J bölgeleri tamamen teslim ederlerse ate!} keseriz"(Aydemir 1 979) cevabı verir. İ!}te tam bu sıralarda Rum Kuvvetlerinin havan ah!Jları hızlanır, dı!J bölgelerdeki Türk mevzilerinden "imdat" sesleri artmaya ba!Jlar. En nihayet Türk Kuvvetleri saat 19:30-20:00 sıralarında Barı!} Gücü aracılığı ile teslim olacaklarını bildirir. Rum Kuvvetleri de teslim olma i!jlerninin kendi istedikleri gibi olmasını ister ve teslim olma i!Jlerninin ertesi sabaha doğru olacağını, bütün 33


ZEKİ AKÇAM

Türk kadın, çocuk ve ihtiyarların Gazimağusa kapısının karşısındaki meydana toplanacağını, Türk Mücahitlerinin ise silahlarını başlarının üzerine koyarak meydana yaklaşacaklarını, silah ve cephaneleri Rum Kuvvetlerine teslim ettikten sonra da halkın ve Mücahitlerin kale içine gönderileceğini bildirir. Türk Kuvvetleri bu şarta herhangi bir bir cevap göndermez çünkü Rum Kuvvetlerinin bu sözünü yerine getirmeyeceği kanısına varırlar. O gün Rumlar tarafından Kale İçine verilen elektrik kesilir. Hava karanr, ay ışığı da çıkmaz ve her taraf karanlığa gömülür. Ne yaparsak bu gece yapacağız diyen Türk Kuvvetleri dış bölgedeki sivil halkı ve Mücahitleri içeri almak için bir plan hazırlarlar. Plana göre Baykal bölgesi için hiç bir sorun yoktu çünkü tünel o bölgeyi Kale İçine geçirecek kadar sağlam ve yeterli idi. Baykal bölgesindeki sivil halk, mücahitlerden gece geç saatlerde tünelden kale içine geçirileceklerini haber alırlar. MücahitlE;! tek tek herkesin evine gelerek olaydan herkesi haberdar ederler (Ozdamar 2000) ve saat 23:00'te Baykal bölgesinden Kale İçine geçiş başlar. Baykal bölgesi sakinlerine tünelden sessizce ve birbirlerinden ayrılmayarak geçmeleri istenir. Geçiş esnasında herhangi bir olay yaşanmaz. Yavaş yavaş boşalan Baykal bölgesinde sadece Otello dondurma fabrikasındaki mücahitler kalmıştır. Onlar da durumdan haberdar edilerek geçerler fakat geride kalan birkaç sivil o gece Rumlar tarafından katledilirler. Kaç kişinin katiedildiği hakkında kesin bir rakam henüz ele geçmemiştir. Tünelin içinden hendeğe geçenler tünel çıkışına yakın bir bölgeden kale içine geçirilirler. Kale içine geçen halkın kimi Buğday Camisine kimiler de akrabalarının yanına yerleştirilir. O gece Rum askerlerinin Kale İçine havan atışları sürer. O sırada Buğday Camisinin yanına havan mermisi düşmesi sonucu bir kişi kolundan ve hacağından yaralanır . Baykal bölgesindeki sivil ve Mücahit kuvvetlerinin Kale Içine geçtiğini Rum kuvvetleri dört gün sonra anlar (Aşardağ 1999). Tünelden tam olarak kaç kişinin geçtiği bilinmemektedir. Herhangi bir kayda da rastlanılmamıştır. Tahmini olarak 1500 (Aşardağ 1999) kişi ile 5000 (Kalelioğlu 1999) kişi arasında değişmektedir. Tünel, üzerine yüklenen böylesi büyük bir işlevi tam olarak yerine getirmesine rağmen şu anki durumu içler acısıdır. Çünkü geçişten sonra tünel hiç bir suretle bakıma alınınayıp olduğu gibi kaderine terk edilmiştir. Binlerce insanın bir gecede hayatını kurtaran ve bu insanları günümüze taşıdığı gibi bir çok ünlü sirnaların da hayata kalmalarını sağlayan yine bu tüneldir. Bu tünel sayesinde Baykal Bölge halkı ve Türk Mücahit Kuvvetleri büyük bir katliamdan 34


1974 BARIŞHAREKATl SIRASINDA GAZİMAGUSA BAYKAL BÖLGESİ'NDEN KALE İÇlNE GEÇİŞİ SAQLAYAN TÜNEL ÜZERİNE BAZI TESPİTLER

kurtulur fakat büyük bir katliamı önleyen tünel katiedilmekten kurtulamamı�tır. Ve �u an üzerine yüklenen yeni i�levi ise geçmi�te üzerine yüklenen i�levin tam tersidir. Kendini bilmez insanlar tarafından fuhu� yuvası olarak kullanılan tünel hala daha bu i�levi üzerinden atamamı�hr. Bunun yanında tünelin içi lağım boruları ve lağım pislikleri ile doludur. Halbuki bu tünel yeniden bir bakıma alınarak bir müze haline getirilebileceği gibi "Uygulamalı Hakbiliıni" (applied folklore) (Çobanoğlu 1999) çalı�maları için de önemli bir mekan olarak kullanılabileceği gibi Kıbrıs Türk Halkının yakın tarihine ı�ık tutabilir. Sonuç olarak, Gazimağusa Baykal Bölgesi' den Kale İçine geçi�i sağlayan tünelin kazımına ba�lama, biti� tarihleri, tünelden kaç ki�inin geçtiği, kazım çalı�malarında kaç ki�inin çalı�tığı hakkında kesin bilgilere ve herhangi bir yazılı kaynağa ula�ılamamı�hr. Bunun yanında Türk Mukavemet Te�kilatı'ndaki tünele ait tüm bilgileri ile hayata gözlerini yuman Dr. Burhan Nalbantoğlu arkasında hiç bir yazılı kaynak bırakmamı�tır. Ayrıca sınırlı kaynaklardan ve görü�me notlarımdan hazırladığım tebliğimin daha sonraki çalı�malarla geli�tirileceği inancındayım. Kayılaklar Aşardağ, Erdoğan. 1999, doğum yılı 5 Mart 1934, işi emekli banka müdürü olan kaynak kişi ile Gazimağusa'da 23.09.1999 tarihinde Zeki Akçam tarafından yapılan derleme ve gözlem notlan. Osman Ahmet Şükriye.1999, doğum yılı 01/21/1928 işi ev hanımı olan kaynak kişi ile Gazimağusa'da 23.09.1999 tarihinde Zeki Akçam tarafından yapılan derleme ve gözlem notlan. Erdoğan Aydemir. 1979 Banş Harekiltında Magosa Savunması, Magosa-, s.123-134. Özdamar İlkin. 2000, doğum yılı 15.8.1948, doğum yeri Lefkoşa, işi sekreterlik olan kaynak kişi ile Gazimağusa'da 24.02.2000 tarihinde Zeki Akçam tarafından yapılan derleme ve gözlem notlan. Kalelioğlu Oğuz Sadi.l999, 01.12.1999 tarihinde Doğu Akdeniz Üniversitesi, Kütüphane Odıtoryum Konferans Salonunda "Kuzey Kıbns Halkının İstikJAl Mücadelesinde Gazimağusa'nın Yeri" konulu konuşmasının notlan. Çobanoğlu Özkul 1999, Halk Bilimi Kurarnlan ve Araştanna Yöntemleri Tarihine Giriş Ankara: Akçağ Yayınlan, s. 4-6.

35


Ulusal Direniş ve T.M.T. 'ndan Kesitler Aydın Akkurt Araştırmacı, Yazar

Türk Mukavemet Teşkilatı: Her karı� toprağı binlerce �ehidin kanı ile sulanan ve· 308 yıl Türk idaresinde kalan Kıbrıs, 1 878 yılının Temmuz ayında "terkedilmi� topraklar" arasına karı�ıyordu. Larnaka önlerine demirleyen İngiliz donanmasının komutanı Amiral Lord John Hay, 9 Temmuz 1878 günü Minotaur zırhlısından inerek, büyük bir "gurur" ve "ihti�amla" Kıbrıs'a ayak basar. Yeni efendilerini kar�ılayan Rumlar, sevinç naraları haykırırken, Kıbrıs Türklerinin yüreği acı, gözleri ya�la doludur ... Ve i�te o gün, Kıbrıs'ın o küçük liman kentinde, Kıbrıs'ta asırlarca sürecek olan Türklük kavgasının ve Türk direni�inin ilk tohumları, gözya�ları ile birlikte toprağa dü�ecek, kan, acı ve gözya�ı ile beslenerek kök salacakhr. Lefko�a'da, 12 Temmuz 1878 günü kapkara bir matem vardır. Burçlarında asırlarca Türk bayrağı dalgalanan Lefko�a'nın sessiz sokaklarında "mağrur" İngiliz askerleri ilerlerken, Türk evlerinde acı, gözya�ı ve direni§ yeminleri vardır. Kıbrıs'ın son Türk Valisi Besim Paşa, makamını Ingiliz Amiral Lord John Hay'e devrederken, Baf Kap ı sı 'nda bulunan Türk Askeri Garnizonu'ndaki Türk bayrağı indirilip, yerine İngiliz bayrağı çekiliyordu. 308 yıl boyunca göklerde dalgalanan Türk bayrağı indirilirken, Rumlar "ya�asın İngiltere!", "ya�asın Viktorya! " naraları atıyor, Rumlar adına konu�an Georg e K e p i a d e s , yeni efendilerine bağlılıklarını belirtirken, ENOSIS isteklerini de dile getiriyordu. Rumların hakaret ve tahriklerine dayanamayan bir Türk subayı kılıcını çekip Rumların üzerine yürür ve güçlükle önlenir. Limasol ve Mağusa'daki Türk direni�leri ise ate� ve kanla bastırılır. Larnaka'da "direni� yemini " edenlerin, Lefko�a'daki Türk subayının, Umasol ve Mağusa 'da kılıçtan geçirilen ilk direni�çilerin kimler olduğu bilinmez. Tarih kitaplannda


MİLLİ DİRENiŞ VE TMT'NDAN KESITLER

bunları bulamazsınız. Unututup gittiler. Bu adsız direni�çiler unutulsa bile onlardan geriye, yakmı� oldukları direni� ate�inin ruhu, azmi, kararlılığı ve inancı kaldı. Kıbrıs'ta ilk Türk direni�inin ate� ve kanla bastırılmasından sonra, İngiliz Sömürge İdaresi'nin ilk Yüksek Komiseri Sir Garnet Wolseley, Larnaka limanında büyük bir Rum kalabalığı tarafından kar�ılanır. Kitium Piskoposu, Wolseley'e hitaben yaptığı konu�mada �unları söyler: ·

. "İyonya Adalarının Yunanistan'a ilhakında olduğu gibi; Kıbrıs'ın anavatan Yunanistan'la birleşmesine Büyük Britanya'nın aynı ölçüde yardımcı olacağı ümidi ile idare değişikliğini kabul ediyoruz."

ENOSİS canavarı yeniden hortlarken, Kıbrıs'ta Türk direni�inin yeni bir dönemi ba�lıyordu. Girit faciasının ya�andığı o günlerde, aynı vah�et ve aynı barbarlık, Kıbrıs'ta da ya�anır. Yunanistan'ın ve Ortodoks Kilisesi'nin desteğindeki ENOSİS mücadelesi doruğa tırmanırken, 1912 yılında Türklere yönelik genel bir saldırı ba�latılır. 1912-1914 yıllarını kapsayan bu dönemde, 72 Türk köyü ve büyük �ehirlerdeki Türk semtleri saldırıya uğrar. Büyük bir vah�et ve büyük bir göç ya�anır. Umasol'da Berber Kara Ahmet, balta ve nacaklarla vah�i �ekilde katledilir. Berber Kara Ahmet, ilk şehidimizdir. Lefko�a'da, Tahtakale bölgesinde ilk direni� hareketini örgütleyen ise kasapbaşı Hasan Karabardak'tır. Osmanlı İmparatorluğu'nun, İngiltere'nin kar�ısında Birinci Dünya Sava�ı'na katılmasını bahane eden ingiltere, 5 Kasım 1914 tarihinde, Kıbrıs'ı tek yanlı olarak ilhak eder. Ingiliz uyruğu olmak istemeyen bir kısım Türkler, Anadolu'ya göç ederken, geride kalanlar, güçlü bir direni�in yaratılabilmesi uğra�ı içerisine girerler. Uzun ve zorlu bir uğra�tan sonra, 1914 yılının sonların�a Kıbrıs'ta ilk Türk yeraltı direniş örgütü oluşturulur: "Türkiye Ile Birleşme Örgütü". Çanakkale Savaşlarında, esir dü�en binlerce Türk askerinin hapsedildiği, "Mağusa Esir Kampı"na ani bir gece baskını düzenleyip, kurtarılacak Türk askerleri ile birlikte Kıbrıs'ta kurtulu� hareketini ba�latmayı planlayan, "Türkiye İle Birleşme Örgütü" bu eylemini h�in bir ihbar so�ucu gerçekle�tiremez. Bu eylemi planlayan "Türkiye Ile Birleşme Orgütü"nün önderleri tutuklanıp, Girne Kalesinin karanlık zindanlarına hepsedilirken, harekete katılacak olan "Mağusa Esir Kampı"ndaki Türk Subayları da kılıçtan geçirilir. 37


AYDlN AKKURT

Kısa süreli bu yenilgiden sonra, gözler, Mustafa Kemal'in Anadolu'da ba�latmı� olduğu milli Kurtuluıı savaııına çevrilir. Mustafa Kemal ve Kuvvay-ı Milliye ruhu, mücadelesi, Kıbrıs Türk direni�çilerinin tek ilham kaynağı ve tek gücü olacakhr. Akdeniz'i geçen direni�çiler, Mustafa Kemal'in ordularına kahlırlar, ölümü, ate�i ve �erefi ya�arlar. Kıbrıs'ta, Kemalist hareketin öncüleri, yine bu ilk direni�lerdir. Anadolu'da yokluklar içerisinde Kurtulu� Sava�ı'ru yürüten Mustafa Kemal'in ordularına yardım göndermek, kutsal bir görevdir. Ada'nın dört bir yanında yardım toplama faaliyetleri düzenlenir. Büyük bir co�ku, büyük bir heyecan vardır. Bu faaliyetleri düzenleyen direni�çiler, yine, G irne Kalesi ' nin karanlık zindanlarına kapatılırlar. Güne�i görmeseler bile, Mustafa Kemal'in Anadolu'da ba�latmı� olduğu kutsal kavganın ate�i, yüreklerini ısıhr. Anadolu'daki Kurtulu� Sava�ı'nın zaferle sonuçlanmasından sonra, Kıbrıs Türkleri ve direni�çiler Mustafa Kemal'e ııöyle seslenirler: "Anadolu'yu kurtardın, bizi de kurtar Pa�am... " Atatürk Cumhuriyeti'ni ve devrimlerini büyük bir co�kuyla izleyen Kıbrıs Türkleri, yeni bir direni� dönemini daha baıılahrken, Atatürk Cumhuriyeti'nden güç ve cesaret alırlar. Kıbrıs'ta durmak bilmez Türk direni�inden ve Kemalist hareketten endi�eye kapılan İngiliz Sömürge İdaresi, alçakça ve çok çirkin komplolarla Türk direni�in öncülerinden Dr. Behiç ve Hasan K a ra b a rd a k ' ı katleder. Dr. Behiç, çirkin bir komplo sonucu darağacında can verirken, Hasan Karabardak bir Rum doktorunun yanlııı tedavisi sonucu öldürülür. Ama, Türk direni�i yine durmayacak, yeni direni� kadroları olu�turacakhr. Gazeteci Remzi Okan, Con Rıfat ve Hakim Raif Bey, bu dönemin direni�çileri, Türklük kavgasının ve milli hareketin neferleridir. Gözler yine Anadolu' dadır. Rumların 1931 ENOSİS ayaklanması, Kıbrıs Türklerine büyük acılar getirir. Türk bayrağının çekilmesi yasaklanırken, okul kitaplarında Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti ile ilgili bölümler çıkarılır. Direni� ve Kemalist hareketin öncüleri, büyük bir baskı alhna alınır. Bu karanlık yıllarda, en ağır baskılar alhnda bile Türk direni�i ve Milli Hareket yine engellenemez. Direni� ruhu ve azmi nesilden nesile aktarılır. Kıbrıs Türkü, vatan bildiği toprakları, korumakta kararlıdır.

38


MİLLİ DİRENİŞ VE TMTNDAN KESİTLER

İkinci Dünya Savaııı sonrasında, yeniden doruğa tırmanan ENOSİS mücadelesi, kararlı bir Türk direniııi ile karııılaııır. Bu dönemdeki direniıı hareketinin öncüleri, Dr. Fazıl Küçük ve arkada12larıdır. 1950 ENOSİS plebisiti, 1955 EOKA hareketi, Kıbrıs Türkleri'ne yönelik vahııi saldırılar ve katliam tehlikesi savunma gerekliliğini gündeme getirir. "Volkan" ve "9 Eylül Cephesi", bölgesel ve amatör gönüllülerden oluııan ilk yeraltı Türk direniıı örgütleridir. Yunanistan'ın desteklediği ve yönlendirdiği EOKA tedhi12 örgütünün Türklere yönelik saldırıl�rını yoğunla12tırdığı ve ENOSİS tehlikesinin iyice göründüğü günlerde, örgütlü, disiplinli ve siyasi liderlikle uyum içerisinde çalıııabilecek bir yeralh örgütüne ihtiyaç duyulur ve böyle bir örgütü olu12turmak kaçınılmaz bir görevdir. Böylesine bir yeralh örgütünün olu12turulabilmesi, 1 948 yılında ENOSİS'e kar12ı düzenlenen 28 Mayis Mitingi'nde "ENOSIS'e kar12ı, gerekirse dağlara çekilir, silahlı direni12 ba12latırız" diyebilen Av. Rauf R. Denktaş'ın dili}üncelerinde oluııur. KKTC Cumhurbaııkanı Rauf R. Denktaş, yeni bir yeraltı örgütünün kurulmasını gerektiren faktörleri ııöyle anlahr: "1- EOKA'nın siyasi liderliğe bağlı olarak Rumların ENOSİS siyasetini güden bir yeraltı teııkilatı halinde etkili faaliyeti, Türk cephesinde hissedilen boşluk. 2- Kıbrıs Türk hakının bölgesel ve birbirinden ayrı mukavemet hücrelerinin etkili ııekilde faaliyet gösterebilmesi ve bu faaliyetlerin Türk davasına hizmet edebilmesi için gerekli görülen tek çahnın kurulması. 3- Türkiye'deki mukavemetçilerle bağlanh kurulması. 4- Uzun vadeli bir mukavemete geçebilmek için halka ve desteğe itimat telkini." Rauf Raif Denktaş'ın başkanlığındaki Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu, Kıbrıs'ta Türklük hareketinin merkezini oluııtururken, güçlü, disiplinli ve siyasi liderlikle uyum içerisinde çalışabilecek bir yeralh örgütünün kuruluııunda en önemli görevleri üstlenir. Kıbrıs Türk halkının ölümle kalım arasındaki ince çizgide mücadele ettiği 1 957 yılının Kasım ayında, Lefkoııa'nın varoıılarında bulunan Eğlence Köyünün mütevazi bir evinde, Kıbrıs Türk halkının hürriyet, bağımsızlık ve kurtuluş mücadelesinde öncü görevini üstlenecek olan efsanevi Türk Mukavemet Teşkilatı kurulur. Kurucuları KTK Federasyonu Baııkanı Rauf R. Denktaş, KTK Federasyonu Sekreteri Dr. B urhan Na lbantoğlu ve TC 39


AYDlN AKKURT

Ba�konsolosluğu İdare Ata�esi Kemal Tanrısevdi'dir. T ü r k Mukavemet Teşkilatı'nın kurulu�unu duyuran ve 26 Kasım 1957 günü dağıhlmı� olan ilk TMT bildirisi �öyledir:

Kıbrıs Türk Halkına; Volkan, 9 Eylül Cephesi ve buna benzer te�kilatlar lağvedilmi�tir. Bunun yerine, Kıbrıs Türkü'nün bağrından çıkmı�, gerek emperyalist Sömürge Idaresi'ne, gerekse Kıbrıs'ı Yunanistan'a ilhak yolunda ENOSİS'i temine çalı�an Rum sürülerine kar�ı Kıbrıs Türkleri'ni savunma görevini üstlenmek üzere yeni bir te�kilat kurulmu�tur. Bu bir saldırı değil, bir savunma te�kilahdır. Bütün Kıbrıs Türklerini bu te�kilata destek olmaya ve bu te�kilat içinde yer almaya çağırıyoruz.

Türk Mukavemet Teşkilatı Merkez Komitesi Türk Mukavemet Teşkilatı'nın kurulu�unu duyuran 26 Kasım 1957 tarihli bildiriden hemen sonra, Volkan ve 9 Eylül Cephesi adlı yeraltı direni� örgütleri ile diğer adsız direni�çiler T.M.T.'na kahlacaklar ve Kıbrıs'ta bir asırlık Türklük kavgasının, hürriyet ve bağımsızlık mücadelesinin yeni bir dönemi ba�layacakhr. Türk Mukavemet Teşkilatı'nın kurulu�u ile birlikte, Kıbrıs Türk halkı, beklediği ve özlemini çektiği direni� örgütün bulmu�, tüm gücü ve kararlılığıyla T.M.T'na sarılmı�tır. Türk Mukavemet Teşkilatı, kurulu�unun üzerinden çok kısa bir süre geçmesine rağmen, 1957 yılı sonlarına kadar tüm Ada çapında örgütlenmi� ve ilk direni� nüvelerini olu�turmu�tur. Rum-Yunan Cephesinin ve Yunan Genel Kurmayı'nın desteklediği ve yönlendirdiği EOKA'nın Kıbrıs Türklerine yönelik saldırılarının daha da yoğunla�hğı bu günlerde Melandra Faciası ya�anır. Melandra köyünde üç Türk, EOKA'cılar tarafından vah�ice katledilirken, en dirençli T.M.T. üyeleri, en yetenekli Türk polisleri öldürülmekte, Rum köylerinde azınlıkta bulunan Türler tehdit ve baskılarla göçe zorlanmakta, vah�i saldırılara uğramaktadırlar. Kıbrıs Türklerine yönelik genel bir katliam tehlikesi, Kıbrıs'ın üzerine kara bir kabus gibi çökmü�tür. Kıbrıs Türk halkının kendisini savunacak gerekli silahları da yoktur. Tek gücü, Kıbrıs'ı Yunan'a yedirmemek ve Türklüğünü onur ve �erefini çiğnetmeme kararlılığı ve T.M.T. 'dir. Yunan Genel Kurmayı'nın bütün gücü ile desteklediği EOKA kar�ısında ise T.M.T'nin silah mevcudu, 9 tabanca, kırık bir makineli tüfek ve su borularından yapılmı� el bombalarıdır. O karanlık günlerde Türklere 40


MİLLİ DİRENİŞ VE TMT'NDAN KESİTLER

yönelik vahıji saldırıları, katliamları ve gittikçe tırmanan ENOSİS tehlikesini yeniden değerlendiren T.M.T Merkez Komitesi, T.M.T. üyelerinin eğitilmesi ve silahianma konularında önemli kararlar alır. KKTC Cumhurbaıjkanı Rauf R. Denktaıj, o günleri ıjöyle anlatır: "T.M.T.'ni yeni kurmuıjtuk. O ilk günlerde Teıjkilat'a Türkiye'yi karııjtırmamak isteyen arkadaıjlar vardı. "Türkiye bize destek olsun yeter" deniyordu. Bunlara göre halktan acil olarak para toplanacak, silah alınacak, Teıjkilatın eğitimini biz yaptıracaktır. Bir liste bile hazırlanmııjtı . . . Zenginlerden belirli miktarlar istenecek v e parayı vermeyenler cezalandırılacaktı. . . Buna karıjı çıktım . . . Bu yola tevessül edildiği takdirde çok kısa bir zaman içinde T.M.T'nin EOKA'dan da kötü bir tedhiıj örgütü olacağına inanmaktaydım. Kıbrıs'lı Türk, Kıbrıs'lı Türk rakibine kan kusturacaktı, halk bizar olacaktı. Rumlarla kuıjatılmııj küçücük toplum içinde T.M.T. mensuplarını eğitmek imkansızdı. Eğitici elemandan mahrumduk; kendi ölçülerimize göre Kıbrıs dahilinde atacağımız adımlar, Türkiye'yi zor durumda bırakabilirdi. Halktan para toplamak ve sonra da "paralarla silah alınmııjtır" deyip hesap vermemek Teıjkilat'a öldürücü darbeyi indirmek olacaktı. Neticede diğer arkadaıjlar görüıjlerimi kabul ettiler. O günlerde Dr. Küçük'le Ankara'ya ilk ziyaretimi yapacaktım. Türk hükümetinden sorumlu destek ve eğitici kadro isteyecektim. T.M.T. belirli kiıjilerin teşkilatı olmayacak, davası ENOSİS'i önlemek, Türk halıkım EOKA'nın terörüne karşı korumak olan bir halkın Türkiye'nin eline vereceği bir milli müdafaa teşkilatı, direniıj kalkanı olacaktı . . . "

Kıbrıs Türktür Partisi Genel Baıjkanı Dr. Fazıl Küçük ile beraber, 1958 yılının Ocak ayının ilk günlerinde Türkiye'yi ziyaret eden KTK Federasyonu Baıjkanı Rauf R. DENKTAee, 2 Ocak 1958 günü Dışişleri B akanı Fatin Rüştü Zorlu ile yapılan görüıjmede, TMT'nin uzman subay ve silahla takviye edilmesi yönündeki isteklerini dile getirir. KKTC Cumhurbaıjkanı Rauf R. Denktaıj, TMT'nda yeni bir dönemi baıjlatacak olan bu görüıjmeyi ve TMT ile ilgili isteklerini ıjöyle anlatır: "Ankara' da Fatin Rüıjtü Zorlu ile ilk defa karıjı karıjıyaydım. Fatin beyin, Dr. Küçük'e karşı büyük sevgisi ve sempatisi vardı. Dr. Küçük beni kendisine takdim etti.. Dediğim gibi bu benim Türkiye ile ilk temasım ve Fatin Rüıjtü Zorlu ile ilk görüıjmem. Görkemli, gayet efendi, kendinden emin, 41


A YDlN AKKURT

vatanperver ve Doktor'u çok seven bir zat. Bakhm ki, arhk kalkıp gidiyoruz, bunun üzerine ''bir maruzabm var" dedim... Halkın ve köylerin durumu, EOKA'nın faaliyetleri hakkında Fatin Bey'e bilgi verdim. TMT'nı kurduğumuzu fakat bunun, ileride Türkiye'yi belaya sokacak bir örgüt haline gelmemesi için Türkiye'nin sorumluluğuna vermek istediğimizi söyledim, eksiklerimizi sıraladım. Kıbrıs'ta 1955-58 yıllarının mücadelesi ve mukavemeti 13 tabanca ile yürütülmü�tü. Av tüfeklerimizi de İngiliz hükümeti teslim almı�b. Su borusundan yapılan silahların etkisi az, zararı çoktu. Bomba yapmak için diye ölenler vardı. Yunanistan bir Kıbrıs'lı emekli Albay bulup, onu Kıbrıs'a göndermi�, EOKA'yı kurmu�tu. Tüm silahlar ve tüm destek Yunanistan' dan geliyordu. EOKA'nın faaliyeti Yunan Genel Kurmayında planlanıyor, Grivas, doğrudan Yunan Genel Kurmayından emir ve direktif alıyordu. EOKA, bazılarını zannetkileri gibi Kıbrıslı Rumların Kıbrıs'ı koloni idaresinden kurtarmak için kurdukları bir milli te�kilat değildi. EOKA, Kıbrıs Kilisesi kanalı ile, Kıbrıs'ı Yunanistan'a ilhak etmek davasını güden, Yunanistan'ın yine kilisenin kanalı ile kurdurttuğu bir terör te�kilatıydı. Hedef, zaten Kıbrıs'a otonomi vermeye hazırlanan İngiltere'nin elini çabuk tutmasını sağlarken, geleceği de teminat altına alacaktı! Nasıl mı? eeöyle: Terör hareketleri ile Kıbrıs'taki Rum komünistlerle Türkleri de iyice sindirecek ve İngilizlerle Kıbrıs'ın geleceği hakkında pazarlık yapacak tek cephe, silahı ve gücü elinde tutan EOKA-Kilise cephesi (yani Yunanistan) olacakb. O halde Türkiye' den istediğimiz yardım ve destek, Türkiye'nin ulusal çıkarları açısından da gerekliydi, çünkü Yunanistan terör metotları ile Türk toplumunu (Girit'te olduğu gibi) sindirip çökerttiği takdirde ada Yunanistan'ın elinde, Türkiye'nin güneyini tehdit eden bir hal alacakb!.. Biz de IMI'nı kurduk, halk dağınıkb, onu topadadık ama bu te�kilata silah ve eğitici lazım. Biz bu i�i kendi ba�ımıza yürütemeyiz, dedim. Zorlu, "Ya, öyle mi, size silah göndersek alabilir misiniz" dedi. Alırız tabi.. . Bizim Volkan'dan kalma insanlarımız var. Alabiliriz dedim. Dr. Küçük, bundan emin olmadığını söyledi. Bunu üzerine Fatin Rüştü Zorlu, 11Sen git, arkadaşlannla konuş. Doktor bir süre daha Ankara'da kalsın. Sen gittikten sonra bize bilgi verirsiniz ve birşeyler yaparız" dedi. İ�te o tarihten sonra, 9 ay geçti, Türkiye' den TMT için lider gönderilmedi. İ�te bu nedenle Haziran-Temmuz

42


MİLLİ DİRENİŞ VE TMT'NDAN KESITLER

olaylarını biz lidersiz ve silahsız olarak, kendi becerimizle atlatabildik. O aylarda halkın elinde av tüfeği bile yoktu. Doktor'un silah konusunda endi&eleri vardı. Halkını biliyordu. Küçük ba&ların beline silah verip yola saldığıruz takdirde, herkesin kendi &ahsi hesaplarını ve çıkarlarını halletmek yoluna gidebileceğini biliyordu. Doktor bu endi&elerinde haklıydı ve bunu kendisiyle ben de payla�ıyordum. Yani bu i&in ba&ında yumruk gibi, i&ini bilen bir lider olmasaydı, bu silahlı gruplar halkı peri&an edebilirdi ve i& Milli Mukavemet Te&kilah olmaktan çıkar, çeteye dönü&ürdü. f&te ikimizin de bu endi&eleri vardı. Bu nedenle ben, kendi içimizde böyle bir silahlı te&kilahn varlığını Türkiye'nin bilgisi dı&ında istemiyordum. Biz TMT Örgütünün kurulu& çalı&malarını Kıbrıs'ta ba&latmı&tık. Çekirdek toprağa atılmı&tı. Ama profesyonel uzman askerlerin yönetimine ve yönlendirmesine kesinlikle ihtiyaç vardı. Anavatan Türkiye'nin desteği olmadan bir yere varılmazdı. Yunanistan bilfiil EOKA'nın arkasındaydı . Zorlu'ya bunları anlathm, subay ve silah yardımı istedim... " Ankara' da Dı&i&leri Bakanlığı'nda yapılan bu toplanhda KTK Federasyonu Ba&kanı Rauf R. Denkta�'ı büyük bir dikkatle dinleyen Dı&i�lei Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, T.C. Genel Kurmay Başkanlığı'nın ve Seferberlik Tetkik Kurulu Dairesi'nin görü&lerini aldıktan sonra konuyu hükümette tarh&maya açar. Aylar süren bir bekleme döneminden sonra ise T.C. Hükümeti "TMT'nin uzman subay ve malzeme ile takviye edilmesine" karar verir. Bu önemli ve tarihi görevi üstlenen T.C. Genel Kurmay Ba�kanlığı ile Seferberlik Tetkik Kurulu Dairesi'nin olağanüstü gayret ve çalı�maları neticesinde, 1878'te Kıbrıs'tan ayrılan Türk Ordusu ve askerine kar&ı duyulan hasret, 80 yıl sonra sona erecek ve Türk Ordusu'nun en güzide subaylarından Albay Rıza Vuruşkan, "TMT lideri" olarak 31 Temmuz 1958 günü Kıbrıs'a gelecektir. TMT'nin adsız direni&çilerin ve Kıbrıs Türk halkının Anavatan Türkiye ile yeniden kucakla&ması, Kıbrıs'ta Türklük kavgasının yeni bir dönemini olu&turacak ve Anavatan Türkiye'nin büyük yardımları ve desteğiyle, Kıbrıs Türk halkı, bir asırlık hürriyet ve bağımsızlık mücadelesini TMT öncülüğünde zaferle sonuçlandıracak, Kıbrıs'ta bir Türk vatanı, devleti ve Cumhuriyeti yaratacakhr.

43


Kıbrıs Türk Milli Mücadele Tarihi'nde Kanlı Noel (21 Aralık) Olayları Mustafa G. Aksaygın KANLI NOEL (21 ARALIK 1963) OLAYLAR! 1963 yılı sonunda Rumlar tarafından Türklere kar&ı yapılan Kanlı Noel saldırılarının nedeni, Rumlar'da bir ENOSİS sapiantısının olu&u ve bu sapıantının Yunanistan'ın yönetim ve kı�kırtmasıyla daha da körüklenmesinden dolayıdır Kısaca, Kıbrıs'taki Rumların ENOSİS saplantısı Yunanistan tarafından körüklenmektedir (Tolgay, 1998.) 1 829 Edirne Antla&ması'na kadar dünya haritası üzerinde gösterilmeyen Yunanistan, bağımsızlığını sağlamak için, bazı kaynaklara göre 1814, bazılarına göre ise 1894 veya 1896'da, Fransa, İngiltere ve Rusya'nın da yardırnlarıyla Osmanlı İmparatorluğu'na kar�ı ETHNİKİ ETERYA [(Milli Hedefler), (bkz EK 1)] adlı gizli bir örgüt olu&turmu�tu Bu örgürtün 10 maddelik bir eylem planı vardı 1829' da bağımsızlığını ilan eden Yunanistan, herzamanki gibi bahlı ülkelerin kı&kırtrna ve destekleriyle uygun zaman ve dururnlardan da yararlanarak Osmanlı İmparatorluğu'na kar&ı hazırlamı& olduğu programın ilk 5 maddesini bir çok Türk kanı akıtarak, çe&itli hile ve oyunlar sonunda gerçekle&tirrni& ve gözünü Bah Anadolu'ya, oradan da Kıbrıs'a dikmi�ti Çünkü 10 maddelik eylem planının 6 maddesi Batı Anadolu'nun, 8 maddesi de Kıbrıs'ın Yunanistan'a ithakını öngörmekteydi (Serter, 1987; Tolgay, 1998.) 1 Dünya Sava&ı'ndan sonra 1919'da İzmir'e asker çıkartarak ETHNİKİ ETERYA'nın diğer 5 maddesini de gerçekle&tirrneye çalı&an


KIBRIS TÜRK MİLLİ MÜCADELE TARİHİ'NDE KANLI NOEL (21 ARALIK) OLA YLARI

Yunanistan, Atatürk'ün liderliğindeki Türk Ordusunun Kurtulu� Sava�ı'nı Türkler için zaferle noktalanmasıyla ETHNİKİ ETERYA programını bozmak ve Bizans İmparatorluğu'nu yeniden kurmak �eklinde özetlenebilecek olan Megali idea' dan da vazgeçerek Anadolu hayallerine son vermek zorunda kaldı Fakat bu her�eyin sonu demek değildi (Tolgay, 1998; Keskin, 1998.) Yunanistan'ın Anadolu hayalleri yıkılınca, önceden göz diktikleri Kıbrıs Adasına yönelerek ETHNİKİ ETERYA'nın 8 maddesi olan Kıbrıs'ın Yunanistan'a ilhakını gerçekle�tirmek için çalı�malara ba�ladılar Kıbrıslı Rumlar da herhangi bir zorluk çıkarmadan, Kıbrıs'ı Yunanistan'a bağlamak anlamına gelen ENOSİS hareketinin Kıbrıs'ta öncülüğünü yapan Yunan Ortodoks Kilisesinin yardım ve aracılığıyla mücadelenin içine çekildi (Serter, 1987; Tolgay, 1998.) Yunanistan Kıbrıs'ı istiyordu, çünkü Kıbrıs'ı alarak hem Türkiye'yi üç yarundan saracak hem de yeniden Anadolu için planlar yapabilecekti Bu doğrultuda Kıbrıs'ta hem Osmanlı hem de İngiliz yönetimi dönemlerinde, en büyüğünün 1931 İsyanı olduğu bir çok isyan çıkarıldı Bu noktadan sonra Türk halkı, ENOSİS'in Rumlar için ne kadar büyük bir hedef ve saplanh olduğunu ve bunun da kendileri için ne kadar büyük bir tehlike yaratacağını aniayarak örgütlenmeye ba�ladı ve zaten var olan Anavatan'a bağlılığı da böylece daha da arttı. 1960'a gelindiğinde ise, 18 ay süren uluslar arası düzeyde yapılan diplomatik çalı�malar sonunda Zürih-Londra Antla�maları imzalanmı� ve bu antla�malarda yer alan esaslara göre de Garanti ve İttifak antla�maları hazırlanarak 16 Ağustos'ta ilgili taraflarca imzalanmı� ve Türk-Rum toplumlarının ortaklık ve e�it egemenlik haklarına sahip oldukları, Türkiye, Yunanistan ve İngiltere'nin de bu ortaklık ve e�it egemenlik haklarını garanti eden devletler oldukları Kıbrıs Cumhuriyeti kurulmu� oldu Ancak, kurulan bu siyasal düzenin, antla�malarda ve anayasada öngörülen bütün tedbirlere rağmen ya�ayabilmesi için her�eyden önce iki toplumdan her birinin toplumun yasal hak ve çıkarlarına saygılı, iyi niyetli ve birbirlerine besledikleri kötü duyguları unutmaları gerekmekteydi Oysa Rum­ Yunan ikilisi, kurulan bu siyasal düzendeki ortak Cumhuriyeti kendileri için bir ideal veya uzla�ılan nihai bir çözüm �ekli olarak değil, ulusal hedefleri olan ENOSİS'e ulaıımak için bir ara hedef veya bir durak noktası olarak görmüıılerdi (Alasya, 1987, 1992; Göktuğ, 1990; Serter, 1987; Tolgay, 1998.) 45


MUSTAFA G AKSAYGIN

Diğer yandan, Ba�piskopos ve kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti'nin Cumhurba�kanı Makarios ise kurulan Cumhuriyeti, ENOSIS' e bir sıçrama tahtası olarak gördüğünü üstü kapalı olarak birçok kez ifade etmi�ti Hatta 1963-1964 yılları arasında Kıbrıs'ta görev yapmı� olan Yunan Komutanı Korgeneral George Karayannis'in Atina' da yayınlanan ETHNİKOS KİNİS gazetesinin 13 ve 15 Haziran 1965 tarihli sayılarındaki demeçlerinden anla�ıldığına göre, Makarios'un Ağustos 1960'ta Kıbrıs Cumhuriyeti kurulurken 4 karar (bkz EK 2) aldığı, 30 Kasım 1963'te Kıbrıs Türk Liderliğine, garantör olan Türkiye, Yunanistan ve İngiltere'ye sunulan "13 maddelik anayasa deği�ikliği önerisi''nin (bkz EK 3) Aralık 1963'te Türkiye ve Kıbrıs Türk Toplumu tarafından reddedilmesi üzerine de Kıbrıs Cumhuriyetine son vermek ve ENOSİS'i gerçekle�tirmek amacıyla siyasi ve askeri harekat için hazırladıkları planı [ (AKRİTAS PLANI), (bkz EK 4)] yürürlüğe koyduğu ve Rum saldırılarını Aralık 1963'te ba�lattığı görülmektedir Kısaca, Karayannis'in itirafları, Makarios'un 1960'ta kurulan Cumhuriyetin yeni anayasasının yürürlüğe girmesini bile beklemeden Cumhuriyeti yıkmaya karar verdiğini gösteren en somut kanıtlardan biridir Ayrıca, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin Rumlar tarafından planlı ve kanlı saldırılada yıkılmasına ili�kin diğer bir somut kanıt ise, Rum haskılarına dayanamayarak yardımcısı Dr Christian Heinze ile adayı ve görevini terk etmek zorunda kalan Anayasa Mahkemesi Ba�karu Alman Prof Dr Ernest Forsthoff Heidelberg'in uluslar arası toplum önünde 27 Aralık 1 963'te DIE WELT gazetesine yaptığı açıklamadır Prof Forsthoff açıklamasında, son trajik olayların sorumlusunun Ba�piskopos Makarios olduğunu ve Kıbrıs Türk toplumunun haklarının yendiğini ifade etmi�tir Bu kanıtlar istenirse daha da çoğaltılabilir (Alasya, 1987, 1992; Erenköy Mücahitleri Cem Yay., 1971; Ergenekon Yay., 1972; Serter, 1980, 1987; Si ve Sos Ara� Vakfı., 1990; Tolgay, 1998.) Makarios, Cumhuriyet döneminde Cumhuriyeti yıkmak için, Kıbrıs antla�malarına göre, belediyelikleri Türklere verilecek yerlerin (Lefko�a, Limasol, Baf, Magosa ve Larnaka) belediyeliklerini vermemek, kamu görevlerinde Türklerin temsiliyet hakkı olan İ30'u reddetmek, ordu kurulurken Türklere ait İ40'ın Türklerden olu�masına imkan tanımamak ve vergi sorunu gibi problemler çıkarmı�tı Ayrıca, 1960'tan 1963'e kadar olan dönemdeki olaylarla, 1963'te yoğunla�an yıkıcı Rum faaliyetleri ve 13 maddelik anayasa deği�ikliği önerileri de bu sorunlara eklenebilir Makarios 1963 Aralık'ını seçmi�ti Çünkü Akritas Planında da belirtildiği gibi, Kıbrıs Cumhuriyeti'nden ENOSİS'e geçebilmek için olu�turulan plan, ara 46


KIBRIS TÜRK MİLLİ MÜCADELE TARİHİ'NDE KANLI NOEL (21 ARALIK) OLAYLARI

hedefler doğrultusunda gerçekle�meliydi Direk olarak ana hedefe ula�mak ara hedefsiz mümkün olamazdı (Erenköy Mücahitleri Cem Yay., 1971; Ergenekon Yay., 1972.) 1963 KANLI NOEL olayları, Makarios'un anayasa deği�ikliği için sunduğu 13 maddelik önerinin reddedilmesi üzerine Rumların provakasyon amaçlı olarak 4 Aralık'ta Baf Kapısı civarındaki EOKA' cı Markos Drakos heyketini bombalayıp suçu da Türklere atmaları suretiyle, 1963'ün 20 Aralık'ını 21 Aralık'a bağlayan Cuma gecesi ba�lamı�tır Aslında kesin olmayan bazı kaynaklardan alınan bilgilere göre, Akritas Planı uygulaması esasen 31 Aralık 1963 gecesi Türk lider, yönetici ve amirlerinin tümünün Rum Liderliği tarafından düzenlenen yılba&ı kutlarnalarına davet edilerek orada etkisiz hale getirilmeleriyle ba&layacağı, fakat alt kademelerdeki Rum polislerinin üstlerinden emir almaksızın 20 Aralık'ı 21'ine bağlayan gece malum olayı gerçekle�tirmeleriyle 10 gün erken ba�lamı�tır Lefko�alılar o gece, �ehrin önce doğu sonra da kuzey tarafından i�itilen gümbürtü sesleriyle yataklarından fırladılar Lefko�alıların ne olduğunu anlayamadıkları bu gümbürtüler sabaha kadar devam etmi� ve Lefko�alılar bu seslerinin, Rumların saldırıya geçtikleri anlamına geldiğini ancak ertesi gün sabah öğrenmi&lerdi (Çelebioğlu.; Serter, 1987; Sadrazam, 1990.) Yakla&ık olarak, Rum Liderliğinin 1960'tan beri silahlanarak bir çatı&ma için yaptığı çalı�malar tamamlanmı& ve Rumlar saldırıya geçmi&ti Rumların özellikle Lefko�a' da saldırıya geçmelerinin sebebi "merkeze hakim olanın adaya da hakim olabileceği" dü&üncesiydi Bunun için de en büyük engel Lefko&a'ya bağlı, 1960 nüfus sayımına göre 5126 Türk ve 1 133 Rum nüfuslu Küçükkaymaklı kasabasıydı Rumların saldırıya geçmeleri Kıbrıs Türkü için beklenmedik bir olay değildi Daha önce de belirtildiği gibi Makarios bunu, birçok defa üstü kapalı olarak duyurmu&, hatta "1964'te çok �ey olacak. " diyerek daha o zamandan niyetini belli etmi�ti Makarios daha 1 960 Antla�maları kabul edildiği zaman, bunları ENOSİS'e giden yolda bir sıçrama tahtası olarak gördüğünü de ağzından kaçırmı�tı (Çay, 1989; Çelebioğlu.; Erenköy Mücahitleri Cem Yay., 1971; Ergenekon Yay., 1972; Tolgay, 1998; Sadrazam, 1990.) Aynı gece, yani 20 Aralık'ı 21 'ine bağlayan Cuma gecesi saat 02:30 sularında Girne'den Lefko&a'ya gelip Tahtakale semtincieki evlerine gitmekte olan kadınlı erkekli bir grup sivil Türk'ün, yolda pusu kurmu� Kıbrıslı sivil ve silahlı Rumlar tarafından haksız, kanunsuz ve sert bir �ekilde yoklama bahanesiyle durdurularak arabadan inmeleri istenmi�ti Vatanda�larımızın da buna itiraz 47


MUSTAFA G AKSAYGIN

etmeleri üzerine başlayan münakaşa polise aksetmişti Türk ve Rum polislerden oluşan bir ekip olay yerine gelince sivil ve silahlı Rumlardan biri silahını Rum polise vererek kaçtı Bu esnada olay yerine gelen bir başka arabadan Türkler' e tefrik göstermeksizin ateş açılmış ve bu ateş sonucunda da 1 9 yaşındaki Zeki Halil ile Cemaliye Emirali adlarındaki iki Türk ölmüştü Diğer vatadaşlarımızdan dört veya beşi de yaralanmıştı Bunun üzerine Lefkoşa Polis Kumandanı Pantelides olay yerine gelerek Türk polislerinin derhal oradan uzaklaştınlmaları için emir verdi Bu olaydan sonra da Rumlar Lefkoşa' daki 2 Selim Caddesinde kurdukları pusuda, yoldan geçen Türkleri de öldürdüler Daha sonra Rum semtlerinden sabaha kadar Türk bölgelerine ateş edildi Esasen bu zorlamalar Rum polisleri tarafından çeşitli yerlerde yapılıyordu, fakat Rumlar için kesin sonuç, ancak Tahtakale'deki olayla alınabilmiştİ (Alasya, 1987, 1992; Bedevi, 1966; Çelebioğlu.; Egeli, 1991; Erim.; İsmail, 1992; Küçük, 1999; Olgun, 1975; Olgun.; Sadrazam, 1990; Serter, 1980; Siy ve Sos Araş Vakf., 1990) Bu olaylardan da anlaşılacağı gibi, Megali idea'nın takipçisi olan Yorgo Papandreu, Cumhurbaşkanı-Başpiskopos Makarios ve Yunan Genelkurmay Başkanlığının işbirliği ile hazırlanan, Yorgacis tarafından "Akritas" ismiyle imzalanan ve merkez karargah emri olan Akritas planı, Kıbrıs Türkleri'ni bir gecede yani 24 saat içinde imha etmeyi, buna bağlı olarak da 1 960'ta kurulan Kıbrıs Cumhuriyetinin varlığına son vererek ENOSİS'i gerçekleştirmeyi amaçlamaktaydı Planın çeşitli maddelerinde öngörülen Türk soykırımı böylece uygulamaya konmuş ve Rum Liderliğinin önderliğinde uygulanmakta olan bu soykırım planı Lissarides, Sampson ve Yorgacis'e bağlı çok iyi eğitimli 10, 000 kişilik EOKA'cı ile Yunan Alayına mensup askerlerin, havan topları, bazukalar ve en modern silahlarla savunmasız Türkler'e karşı insafsız ve kalleşce bir tavırla saldırıya geçmeleriyle KANLI NOEL olayları başlatılmış oldu Gece başlayan olaylar hızla gelişerek tüm Türk köylerine yayıldı (Alasya, 1987, 1992; Alasya.; Bedevi, 1966; Çelebioğlu.; Çetin.; Egeli, 1991; Erenköy Mücahitleri Cem Yay., 1971; Ergenekon Yay., 1972; Erim.; İsmail, 1992; Küçük, 1999; Olgun, 1975; Olgun.; Sadrazam, 1990; Serter, 1980; Siy ve Sos Araş Vakf., 1990.) 21 Aralık Cumartesi sabahı Dr Fazıl Küçük, Makarios ile olaylar hakkında bir görüşme yaparak Makarios'tan, bir süreden beri Rumların devamlı olarak hazırlandıklarını, Rum polislerinin geceleri Kaymaklı'daki Rum okuluna sandık sandık silah taşıdıklarının tesbit edildiğini ve bu konuda daha önce de kendisinin uyarıldığıru, 48


KIBRIS TÜRK MİLLİ MÜCADELE TARİHİ'NDE KANLI NOEL (21 ARALIK) OLAYLARI

acilen bir önlem alınması gerektiğini ve Türkler'e kar�ı giri�ilen bu saldırılara bir an önce son verilmesini istedi Dr F Küçük aynı gün Dı�i�leri Bakanı P Georghadjis ile de görü�erek ondan dün gerçekle�en olayların suçlularının bulunmalarını istedi Bakan da bu konuda gerekli ara�tırma ve incelemenin yapılacağını söyledi (Bedevi, 1966.) Aynı gün, silahlı Rum polisler arabalarla Türk semtlerini dola�arak silahlarını Türkler'e çevirip "Ya�asın İlhak" diye bağırmaya ba�ladılar O gün Polis Kuvvetlerinin bütün Rum mensupianna otomatik silahlar verilirken Türk polisleri de silahsız olarak karakollarda hareketsiz bırakıldı (Bedevi, 1966.) Sabah saat 09.30-09.50 sıralarında Lefko�a Türk Lisesi (LTL) önünden geçmekte olan Rum polislerin, avluda geeeki olayları protesto eden öğrencilere mak.ineli tüfeklerle ate� etmeleri sonucunda Ahmet Abdülkadir ve Mustafa Ahmet isimlerindeki iki öğrenci yaralandı Rumlar hemen sonra Türklerin oturduğu birçok yerle Girne Kapısı'ndaki Atatürk heykeline, Türk Cemaat Meclisi.. Ba�kanının dairesine ve Selimiye Camiine geli�igüzel ate� açhlar Oğleyin saat 1 1 .30 sularında, 5-7 ya� arasındaki Türk çocuklarını Lakadamya'dan Lefko�a'ya getirmekte olan TAİ 272 plakalı, Hüseyin Ali yönetimindeki bir otobüse de Lakadamya dı�ında Rum çetecileri tarafından ate� açıldı Açılan bu ate� sonucunda otobüsün ön ve yan kısımları delik de�ik olmu� ve araç içinde bulunan Mehmet İbrahim, Suzan İbrahim, Düriye İbrahim, Nermin Mehmet, Dilher Mehmet, Naciye Mehmet, Şerif Mehmet ve İbrahim Hasan isimlerindeki kadın, erkek ve çocuk vatanda�larımız mucize eseri kurtulmu�lardı (Bedevi, 1966; Olgun, 1975) Bu olaylardan sonra Dr F Küçük tekrar Makarios' a durumun ne kadar ciddi bir hal aldığını anlath ve bir an önce gereken tedbirlerin alınması gerektiğini bildirdi Cumhurba�kanı Makarios ise olaylardan haberi olmadığını söyleyerek suçluları arayacağını söyledi (Bedevi, 1966.) 22 Aralık'ta, Kıbrıs'taki İngiliz Yüksek Komiser Yardımcısı ile Amerikan Büyükelçisi, Cumhurba�kanı Makarios ve Cumhurba�kanı Yardımcısı Dr F Küçük'ü ziyaret ederek olaylardan duydukları endi�eyi belirttiler Daha sonra Dr F Küçük olayları yerinde izlemek üzere adaya muhabir göndermeleri hususunda dünya basınına müracaatta bulundu (Bedevi, 1966.)

Cumhurba�kanı Yardımcısı Dr F Küçük'ün uyarı ve müracaatlarına rağmen, Rumların çıkardığı olaylar birbirini izledi ve 49


MUSfAFA G AI<SAYGIN 22 Aralık Pazar gecesi Türk semtlerine yeniden ate� edildi O gece ilk defa Türklerle Rumlar arasında Lefko�a'nın dı� mahallelerinde silahlı çatı�rna oldu Bu arada Girne yolu üzerindeki Aspava Bar yanında pusu kuran Rum polisler tarafından yoldan geçen Türklere ate� açıldı Açılan ate� sonucunda Vasit Mustafa isimli bir Türk �ehit edilirken Saffet Anibal, Adil Salahi, Nevzat Mulla Hasan, Tacit Atai ve Hüseyin Halil Salih isimli vatanda�larırnız da yaralandı Muhtemelen aynı saatlerde Curnhurba�karu Yardımcısının dairesine de ate� edildi Rum çetecileri Lefko�a'daki Hükümet Hastahanesi'ni de i�gal ettiler Çarpı�rnalar gece saat 22.00' de ba�larnı�h ve geceden itibaren büyük bir �ekilde �iddetlenerek devarn etti Birçok ölen ve yaralanan oldu (Bedevi, 1966; Olgun, 1975; Olgun.; Serter.) Olayların gittikçe, ciddiyet ve önemini arttırması üzerine Curnhurba�kanı Yardımcısı Dr F Küçük gece geç vakit C u rnhurba�kanı Makarios ile görü�rnek istedi, fakat Curnhurba�kanlığından yapılan açıklamaya göre, Makarios ayinde bulunduğu için kendisi ile ancak ertesi gün görü�ebileceği cevabını aldı (Bedevi, 1966.) İnsanın sabır ta�ını çatlatan bu son olaylardan sonra, 23 Aralık Pazartesi günü, 1 Ağustos 1958'de Türkiye'nin yardımıyla kurulan Türk Mukavemet Te�k.ilab (TMT), Türk'ün namus ve �erefini korumak, can ve mal güvenliğini sağlamak için Rum tahrik ve saldırılarına bütün gücüyle ve olabildiğince çabuk bir �ekilde kar�ılık vermeye ba�ladı Lefko�a o gün sava� alanına dönrnü�tü Mağusa Kapısı, Lidra Palas Oteli, Un Fabrikası ve Buzhaneden Türk bölgelerine devamlı olarak ate� edildi Matyat köyüne de saldıran teçhizatlı bin kadar silahlı Rum, köyün Türk kesimini ate�e verdi Bu saldırılara kar�ı TMT, Çetinkaya Spor Kulübü'nden Lidra Palas'a, Viktorya Sokağından Baf Kapısı'na, Tanti'nin Hamarnı'ndan Aykasiyano'daki Rum kuvvetlerine, Çağlayan'dan bu bölgeye ate� eden Rum kuvvetlerine, Küçük Kayrnaklı' dan Büyük Kayrnaklı'ya hareket eden Rum kuvvetlerine ki bunların ba�ında Nikos Sarnpson vardı, Lefko�a Erkek Lisesi'nden Buzhane ve Yeni�ehir'de ate� saçan Rum kuvvetlerine, Girne Yolu üzerindeki Jandarma binasından Yeni�ehir ve Kızılba�'a, Ortaköy'den Kızılba�'a ve Digorno Rum köyüne kar�ı savunmaya geçtiler En fazla ve �iddetli çatı�rnanın olduğu yerlerden biri de Türklerin kontrolünde bulunan Çetinkaya Spor Kulübü ile Rum çetecilerin kontrolünde olan Lidra Palas arasında oldu ve bu çah�rnada Salahi Şevket isimli bir rnücahidirniz ba�ından vurularak �ehit edildi Türkler sadece o gün 6 �ehit ve l l'i ağır SO yaralı verdi Toplam 3 günde verilen �ehit sayısı 92, yaralı so


KIBRIS TÜRK

MİLLİ MÜCADELE TARİHİ'NDE KANLI NOEL (21 ARALIK) OLAYLARI

sayısı da 475 ve pek çok kayıp insandı Rumlardan ise sadece 5 kilji öldü Olaylar Reuter Ajansı tarafından, "Kıbrıs'ta savali çıktı." ljeklinde yorumlandı ve dünyaya duyuruldu (Akkurt, 1996; Bedevi, 1966; Çetin.; Olgun, 1975; Olgun; Serter.) Ayni gün, Dr F Küçük, Makarios ile olağanüstü durumdan dolayı Baf Kapısı'ndaki Polis İstasyonunda görüljerek, Makarios'a, Türk polislerden dört gün önce toplanan silahların iadesini, Türk ve Rum polislerinin anayollarda birlikte, Rum bölgelerinde Rum, Türk bölgelerinde ise sadece Türk polislerinin devriye gezmelerini teklif etti Makarios bu teklifi kabul eder gibi göründü Makarios daha sonra, Polis Başkumandam Hasabis'i çağırarak bunun ne derece mümkün olabileceğini sordu Başkumandan ise, buna imkan olmadığını, çünkü Türk polislerinden toplanan silahların, sivil Rumlar'ı korumak için Rum polislerine dağıtılmılj bulunduğunu söyledi Bu görüljme esnasında etraftan yeniden silah sesleri gelmesi üzerine Makarios, Dr Küçük'e, "Bak sizin de silahınız var, iljte sizinkiler polise ateş ediyorlar" dedi Görüljme de bitti (Bedevi, 1966.) 24 Aralık Salı günü, takma adı TEREZEPULOS olan bir Yunan subayı komutasındaki lSD'den fazla sayıdaki kalabalık bir çete, bölgede yaşayan Ermenilerin ihbanyla Lefkolja'run Kumsal bölgesine saldırdı Çeteciler yüzlerce Türk'ü evlerinden alarak esir kamplarına götürdü Bu arada, girdikleri bir Türk evinde, banyoya sığınan Türk Alayı doktorlanndan Binbaljı Nihat İlhan'ın elji Mürvet İlhan ile 2 ve 10 yaljları arasındaki Murat, Kutsi ve Hakan İlhan adlarındaki 3 çocuğunu da saklandıkları küvette kurljunlarla delik deljik ettiler (bkz EK 5) Kumsal bölgesindeki Rum saldırılarında 9 kilji ljehit edil ı:m ş, ve 150 sivil Türk de esir alınmıştı (Bedevi, 1966; Çelebioğlu.; !smail, 1992; Olgun, 1975; Olgun.; Sadrazam, 1990; Vehbi, 1992.) Lefkolja' da meydana gelen çalışmaların en ljiddetli ve kaniısı Küçük Kaymaklı'daki oldu Fakat binden fazla silahlı askerle saldıran Rumlar, bölgeyi savunmaya çalıljan sadece 90 Türk mücahidini geçip bölgeyi ele geçirememiljlerdi (Olgun, 1975; Olgun ) Çarpıljmaların ljiddetlenmesi üzerine Makarios ile Dr Küçük arasında bir görüljme daha yapıldı Görüljmeye Türk Bakanlar ile Rum Bakanların çoğu ve Dr Küçük'ün isteği üzerine İngiliz Yüksek Komiser Yardımcısı ile Amerikan Büyükelçisi de katıldı Altı saat süren görüljme sonunda, ateljin kesilmesi için Cumhurbalikanı ve Cumhurbalikanı Yardımcısının radyo ile halka seslenmelerine, ve sonra da Savunma Bakanı Osman Örek ile Temsilciler Meclisi Baljkanı G Cleridis'in megafonlu araçlarla yollarda dolaljıp halkı sı


MUSTAFA G AKSAYGlN sakin olmaya ve olaylara da son vermeleri doğrulhısunda çağrı yapmalarına karar verildi Görü&mede aynca ate&kesin saat 16.00'ya kadar kesilmesi konusunda da anla&ma sağlanmı&tı Fakat, görü&menin sona ermesiyle Rumlar ate&i daha da arhrmı&tı Bunun üzerine de Türkler kendilerini korumak ve Rumların daha fazla ilerlemelerini önlemek için ate&e kar&ılık verdiler Böylece, Savunma Bakanı ile Temsilciler Meclisi Ba&karu'nın, megafontu araçlarla halka yapacakları çağn gerçekle&emedi (Bedevi, 1966.) 24 Aralık Salı gecesi, Türkiye, Kuvvet Kumandanlarının da katılımlarıyla acele bir toplantı yaptı Yapılan bu toplantı sonunda da adada ate&-kesin sağlanamaması durumunda, bunun Kıbrıs'taki '!ürk askerleri tarafından süratle ve fiilen gerçekle&tirilmesi ve Ingiltere ile Yunan Hükümetleri nezdinde de gereken müdahalenin bir an önce yapılması kararla&hrıldı (Bedevi, 1966.) Kıbrıs'ta masum Türkler' e kar&ı giri&ilen planlı Rum saldırılarına, Yunan Alayı mensupları da fiilen katıldılar 24 Aralık'taki çarpı&malar esnasında, Yunan Alayı mensupianna ait silah, kemer ve demir &apkalar ele geçti Ele geçen bu malzemelerin NATO'ya ait olduğu ve Yunan Alayından temin edildiği, malzemelerin cinsinden belli oluyordu (Çelebioğlu.; Sadrazam, 1990.) Çarpı&malar ülke geneline yayılmı&tı Türklerin silah ve cephaneleri çok azdı Silahların genelini av tüfekleri olu&turuyordu Kur&unların çoğu eski ve kullanılamayacak halde idi Etrafı çevrilen Türk bölgeleri ate& yağmuruna tutuluyor ve Türkler Akritas Planı'nın öngördüğü gibi toptan yok edilmek isteniyordu Böyle olmasına rağmen Türkler, Lefko&a' da, Rumlar tarafından giri&ilen saldırılar esnasında büyük kahramanlıklar gösterdiler Birkaç saat içinde Türk semtini i&gal etmeyi planlayan Rumlar, bu mucizevi direni& kar&ısında &a&kına döndüler (Bedevi, 1966; Çelebioğlu.) Bu olaylar üzerine, Türkiye, Yunanistan ve İngiltere'ye ortak müdahale önerisinde bulunmuş ve yapılan öneri olumlu bir cevap almayınca da, Türkiye, Garanti Anlaşmasının 4 maddesine dayanarak tek taraflı müdahale hakkını kullanacağını da ilgili devletlere bildirmiş ve onların bunu da kabul etmemeleriyle 25 Aralık'ta, saat 14.00'de Lefkoşa üzerinde Jet uçaklarıyla ihtar uçuşu yaparak olaylara müdahale etmişti Bu arada Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayı da kampından çıkarak Gönyeli ve Ortaköy' de mevzilendi Bu müdahale üzerine Makarios aynı gün ateşkesi kabul etmiş ve Lefkoşa'da olaylar durmuştu Daha sonra Makarios, Dr F Küçük ile Rauf Denktaş'ı telefonla aramış ve telefonda sağlanan mutabakat 52


KIBRIS TÜRK MİLLİ MÜCADELE TARİHİ'NDE KANLI NOEL (21 ARALIK) OLAYLARl üzerine de İngiliz Yüksek Komiserliği'nde bir toplanh yapılarak Ye�il Hat Antla�rnası irnzalanrnı�tı Fakat Rumlar Türkiye tehlikesini savu�turduktan sonra kuvvetlerini yeniden ve tüm ada genelinde harekete geçirerek saldırılarına devarn etrni�ti 26 Aralık'ta ise Ayvasıl 'daki 21 Türkü kur�una dizerek kazdıkları çukura görnrnü�lerdi Saldırılar, çe�itli yer ve zamanlarda (Larnaka Aralık 1963, Umasol Şubat 1964, Baf Mart 1964, Erenköy Ağustos 1964, St Hilarion Nisan 1964, Magosa Kasım 1965 ve Geçitkale Kasım 1967.), 20 Temmuz 1974, 1 Barı� Harekatına kadar sürrnü�tü (Alasya, 1987, 1992; Çetin; Olgun, 1975; Olgun.; Öncan-Zekeriya-Sağduyu; Serter, 1987) Rurnların, 20 Aralık'ı 21 'ine bağlayan gece Türk Toplumuna kar�ı saldırrnalarıyla ba�layıp Kıbrıs Türk Toplumunu Meclis, Hükümet ve diğer yetkili kurum, kurul ve kurulu�lardan dı�larnalarıyla, 1960 Ağustos'unda kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti'nin fiilen yıkılmasına neden olan ve 25 Aralık'ta Türkiye'nin müdahalesiyle durulan olaylar, yakla�ık bir hafta sürrnü� ve bu süre zarfında 1 03 Türk köyü tahrip, 107 camii yerle bir edilmi�, 24, 000 Türk göçmen durumuna dü�ürülrnü�, yüzlerce Türk �ehit edilmi�, çoğuna i�kence yapılrnı�, kadınların ırzına geçilmi� ve yüzlercesi de esir alınrnı�tı (Denkta�, 1986; Erenköy Müc Cem Yay., 1978; Serter, 1980.) 1960'da Ba�piskopos Makarios'un ENOSİS'e sıçrama tahtası olarak gördüğü ve Türk-Rum ortaklığına dayandınlarak kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti, 1963 sonunda Rurnlar' ın Türkler' e kar�ı ba�lattıkları saldırılar sonucu yıkılrnı�tı Bu saldırılarından sonra giri�ilen tüm barı� te�ebbüsleri de sonuçsuz kalrnı�tı Çünkü Makarios' a göre arhk olan olrnu�tu. Rumlar'ın ancak 20 Temmuz 1 9 74 tarihine kadar sürdürebildikleri 63-74 dönemi içinde, Rumların Kıbrıs Türk Toplumu'na kar�ı davranı� �ekilleri, i�kence ve zulüm �eklinden ba�ka bir �ey değildi Her zaman olduğu gibi bu dönem içinde de Kıbrıs Türkü'nün kendi direni�i dı�ında tek koruyucusu Anavatan Türkiye olrnu�tur ve diğer dünya ülkeleri de bu olaylara sadece seyirci kalrnı�lardır. Sonuç olarak, 21 Aralık 1963-20 Temmuz 1974 dönemi, tarih sayfalarına Rumlar'ın Kıbrıs Türk Toplumuna kar�ı vah�ice ve topyekün saldırıda, Türkler'in ise can ve mal savunmasında oldukları acı bir dönem olarak geçmi�tir Bu dönem içinde Türkiye, Rumların her saldırısına garantörlük hak ve yetkilerini kullanarak 53


MUSTAFA G AKSAYGIN fiilen veya diplomatik olarak müdahale edip Kıbrıs'taki Türk toplumunun yok edilerek adanın Yunanistan'a bağlarup Yunan adası olmasını önlemi�tir Biz, bu olayları unutmadık ve ASLA DA UNUTMAYACA�IZ Eğer unutursak, uğrumuza dökülen bunca �ehidin kanı ve o �hitlerin kanlarıyla kazandığımız bu vatan toprağı bize HARAM olsun.

EKLER EK 1 ETNİKİ ETERYA'run 10 maddelik eylem programı; 1. 2. 3. 4. 5. 6. 7.

Yunan ulusunun tam bağımsızlığının sağlanması. . . Batı Trakya ve Selanik'in bağımsız Yunanistan'a katılması . . . Ege Adaları'nın Yunanistan'a ilhakı . . . 12 Ada'nın Yunanistan'a ilhakı . . . Girit Adası'nın Yunanistan'a ilhakı . . . Batı Anadolu'nun Yunanistan'a ilhakı. . . Türkiye'nin Karadeniz Bölgesi'nde Pontus Rum Hükümeti'nin kurulması. . . 8 . Kıbrıs'ın Yunanistan'a ilhakı . . . 9 . İmroz ve Bozcaada'nın Yunanistan'a ilhakı. . . 1 0 İstanbul'un i�gal edilerek Doğu Roma İmparatorluğu'nun yeniden kurulması. . . Çe�itli kaynakların Etniki Eterya hakkında verdikleri bilgiler; 1. Vehbi Zeki Serter'e göre Etniki Eterya, 1896 kurulmu� gizli bir Yunan örgütüdür 2 . Milliyet Gazetesinin yayınladığı Büyük Larousse Ansiklopedisine göre Etniki Eterya (Ulusal Şirket), 1894'te Yunan milliyetçileri tarafından kurulmu� ve Osmanlı egemenliği altındaki Rumların kurtulu�unu amaçlayan gizli bir örgüttür 3 . Yine Milliyet Gazetesinin yayınladığı Dictionnaire Larousse Ansiklopedisine göre Etniki Eterya, 1814'te kurulmu� ve eski Bizansı diriitmeyi ve Yunanistan'ın bağımsızlığını sağlamayı amaçlayan gizli bir Yunan derneğidir 4 . Sabah G azetesinin yayınla dığı Meydan Larousse Ansiklopedisine göre de Etniki Eterya, 1814'te Odessa'da yanyalı Athanasios Tsakaloph, nardalı Nikolas Skuphas ve patnoslu Ksanthos tarafından kurulmu� ve Osmanlı devletinin z ayıflığından, iç ve dı� dü�manlarla uğra�masından yararlanmayı, Rumlarda milli duygular 54


KIBRIS TÜRK MİLLİ MÜCADELE TARİHİ'NDE KANLI NOEL (21 ARALIK) OLAYLARI uyandırmayı, onların haklarını korumayı ve Yunanistan'ın bağımsızlığını hazırlamayı amaçlayan gizli bir Yunan derneğidir Görüldüğü gibi bu dernek veya örgüt için, kesin olarak 1814'te, 1894'te veya 1896'da kuruldu diye bir yargı yapmamız, uzmanlar tarafından kesin bir araııhnnası yapılmadan mümkün değildir

EK 2 1963-1964 yılları arasında Kıbrıs'ta Kıbrıs Ordu Komutanı olarak görev yapan Yunan Komutanı Korgeneral George Karayannis'in, B � ııpiskop o ş Makarios h akkında, Atina'da yayınlanan ETHNIKOS KINIS gazetesinin 1 3-15 Haziran 1965 tarihli sayılarına yapmııı olduğu açıklama ve itiraf; 13 Haziran 1965 tarihli sayıdaki açıklama; Karayannis' e göre, Makarios'un 1960'ta Kıbrıs Cumhuriyeti kurulurken almııı olduğu 4 maddelik kararlar; 1 . Kıbrıslı Rumları s a v a ıı a hazırlamak ve onları silahlandırınak . . . 2 . Anayasa'nın olumsuz kısımlarında değiııiklik yaparak Türk Cumhurbaııkan Yardımcısının veto hakkını ortadan kaldırmak. . . 3 . Devleti çalıııır hale getirecek olan bu anayasa değiııikliklerine Türklerin tavır alması durumunda, savaııa hazır duruma getirilen Rumlan harekete geçirmek. . . 4 . Her ııeyden önce Kıbrıs Rumlarını savaııa hazır duruma getirmek için özel bir planı uygulamaya koymak . . . 15 Haziran 1965 tarihli sayıdaki itiraf; "Türklerin anayasada değiııiklik yapılmasını reddetmeleri üzerine Baııpiskopos Makarios planını uygulamaya koydu ve Rum saldırıları Aralık 1 963'te baııladı."

EK 3 Baııpiskopos Makarios'un 13 maddelik anayasa değiııikliği önerileri (30 Kasım 1963) : 1 . Cumhurbaııkanının ve Cumhurbaııkan Yardımcısının veto hakkının (haklarının) kaldırılması. . . 2 . Cumhurbaııkanının geçici olarak bulunmayl1jı veya görevini yerine getiremeyeceği durumlarda Cumhurbaııkan Yardımcısının kendisine vekalet etmesi . . . ss


MUSTAFA G AKSAYGIN

3 . Temsilciler Meclisinin Rum Başkanının ve Türk Başkan Yardımcısının, Meclisin tüm üyeleri (Türk-Rum) tarafından seçilmesi. . . Anaysanın öngördüğü gibi Rum Başkanın, Rum üyeler ve Türk Başkan Yardımcısının da Türk üyeler tarafından seçilmesi durumuna son verilmesi. . . 4 . Temsilciler Meclisi Başkanının geçici olarak bulunmayışı veya görevini yerine getiremeyeceği durumlarda Başkan Yardımcısının kendisine vekalet etmesi . . . 5 . Temsilciler Meclisinin bazı yasaları geçirebilmesi konusunda anayasada var olan ve ayrı çoğunluğu gerektiren maddelerin kaldırılması. . . 6 . Karma belediyelerin yürürlüğe konması. . . 7 . Adalet mekanizmasının birleştirilmesi; Türk davalarına Türk yargıçların, Rum davalarına ise Rum yargıçların bakması durumuna son verilmesi. . . 8 . Güvenlik Kuvvetlerinin "polis" ve "jandarma" olarak sayılarının bir yasayla belirlenmesi. . . 9 . Güvenlik kuvvetleriyle savunma kuvvetlerinin sayılarının bir yasayla belirlenmesi. . . 1 0 . Kamu hizmetlerinin ve C umhuriyet kuvvetlerinin oluşturulmasında Rum ve Türk oranlarının, iki toplumun nüfus oranlarına göre ayarlanması. . . l l . Kamu Hizmetleri Komisyonunun üye sayısının, 4'ü Rum, 1'i de Türk olmak üzere lO' dan S'e indirilmesi. . . 1 2 . Kamu Hizmetleri Komisyonunun alacağı kararların basit oy çoğunluğu ile geçerli sayılması. . . 13. Rum Cemaat Meclisinin dağıhlması. . . Makarios'un 30 Kasım 1963'te değiştirmek istediğini belirterek sunduğu bu 13 maddelik anayasa değişiklik önerisindeki maddeler tamamen Türklerle ilgili ve Türklere hak tanıyan kısımların içinde bulunduğu maddelerdi Eğer bu 1 3 madde Makarios'un değiştirilmesini önerdiği biçimde değiştirilseydi Kıbrıs Türk Toplumu içinde bulunduğu güçlü durumdan çıkarak bir azınlık olacakh. Bu teklifler önce garantör bir devlet olan Türkiye tarafından ve ardından da Türk Toplumu tarafından reddedildi Böylece Makarios hazırlanmış olan Akritas Planını uygulamaya koydu ve Kanlı Noel olayları başlamış oldu.

EK 4 AKRİTAS PLANI (TÜRKÜ İ.MHA PLANI) 21 Nisan 1966'da Rum Patris gazetesinde yayınlanan Akritas 56


KIBRIS TÜRK MİLLİ MÜCADELE TARİHİ'NDE KANLI NOEL (21 ARALIK) OLAYLARI isimli siyasi ve askeri plan, kökleri 18 yüzyılın ba�larına kadar dayanan ENOSİS hayallerinin gerçekle�tirilmesi yolunda Rumlar tarafından uygulamaya konmu� planların en yenisidir ı3 maddede özetlenen AKRİTAS PLANI, uzun vadeli bir geçi� dönemini öngörmekte ancak, planda "Türklerle ba�latılacak çatı�manın geni�lemesi durumunda planda öngörülen ara safhalardan vazgeçileceği ve nihai safha olan ENOSİS'in ilan edileceği" de kayıtlıdır. Akritas Planı'nda ENOSİS'in gerçekle�mesi için belirlenen 13 ana hedef �unlardır; ı . Türklere Zürih ve Londra Andla�malarıyla kazandıkları hakları vermemek, 2 . Türk toplumunu idari baskılarla taciz etmek, 3 . Türk yetkililerin dı� dünya ile temaslarını kesmek, 4 . Davamlı surette Türkiye'yi Kıbrıs'a kar�ı tecavüze hazır bir ülke olarak te�hir etmek, 5 . Ana davanın ENOSİS olduğunu maskeleyen propaganda faaliyetlerine hız vermek, 6 . Türk toplumunu içten parçalamak için devamlı surette faaliyet göstermek, 7 . Toplumun içindeki sıkınh ve bunalımlan Türkleri birbirlerine dü�ürmede araç olarak kullanmak, 8 . Türk toplumunun Türkiye ile olan bağlarını zayıflatmak için her türlü tedbire ba�vurmak, 9 . Türk toplumunu ekonomik abluka alhna almak, 1 0 . Türk toplumunun kalkınmasını engellemek için baskı metodları kullanmak, ı 1 . Türk toplumunu tedhi� ve baskı metodlarıyla yılduarak Kıbrıs'tan uzakla�hrmak, ı 2 . Türklerin topraklarını satın alarak onları Kıbrıs'a bağlayan değerleri bir bir ortadan kaldırmak, 1 3 . Türkiye'nin zayıf bir anını veya Kıbrıs Türk Toplumunun içten parçalandığı zamanları koliayarak ENOSİS'e sıçramak EK 5 23 Aralık'ı 24'üne bağlayan gece kiracı oldukları Kumsal bölgesindeki evlerinde �ehit edilen Türk Alayı doktorlarından Binba�ı Nihat İlhan'ın e�i Mürvet İlhan ve Murat, Kutsi ve Hakan adlarındaki 3 çocuğunun yanında olayın olduğu gece 5 ki�i daha vardı Bunlar; �u an Meriç köyünde oturan Növber İbrahimoğlu, N övber Hamının kızkarde�i, kızkarde�inin 2 ya�ındaki kızı ve 57


MUSTAFA G AKSAYGIN Binba�ı Nihat Beyin ev sahibi Yusuf Bey ile e�i idi. Növber Hamnun anlathğına göre, Növber Hanım, kızkarde�i ve kızı o gece köylüsü olan Yusuf Beylerin evine gitrniııler fakat kiracısı olan Mürvet Hanırnla da tanıııtıkları için onların evinde oturrnu�lar İlk ak�arn otururken aniden derenin tarafından silah sesleri duyrnu�lar ve elektrikleri kapatarak Mürvet Hamının "banyoya saklanalırn" dernesiyle banyoya saklanrnı�lar Mürvet Hanıma bunu e�i Nihat Bey söylerniıı Bu arada ev sahibinin hanımı da tuvalete saklanmı�h. Önce sokak kapısını tarayarak eve giren Rurnlar, Mürvet Hamnun çocuklarından birinin ağlamaya ba�ladığını duyarak banyo kapısına da ate� edip tekrneleyerek, ı�ığı da açıp geliııigüzel ate� etmeye devarn etrni� daha sonra da herkesi öldü sanarak gitrniıılerdi Açılan ate� sonucunda eli kapıda bulunan Növber Hamının eli parçalanmı�, Dr Nihat Beyin e�i ve çocukları da �ehit olrnu�lardı Növber Hamının kızkarde�inin hacağından giren kurııun diğer hacağından çıkmı� ve 2 yaııındaki kızının da dizini parçalarnı�h Ev sahibi yaralanrnııJ, diğer tarafta tuvalete saklanan e�i de �ehit edilrni�ti Kaynaklar Akkurt, Aydın; Bir lhanetin Belgesi (Dr llısan Ali), 1996. A/critas Planı "Türkü Imha Planı", Erenköy Mücahitler Cemiyeti Yayınları, Lefko�, 1971. Akritas Planı "Türkü Imha Planı", Ergenekon Yayınlan, Lefko�, 1972. Alasya, Halil Fikret; Kıbns ve Rum-Yunan Emelleri, Kıbns Türk Milli Egitim ve Kültür Bakanlığı Yayınlan, Lefko�, 1992. Alasya, Halil Fikret; Kuzey Kıbns Türk Cumhuriyeti Tarihi, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınlan, Ankara, 1987. Alasya, Halil Fikret; Niçin Kuzey Kıbns Cumhuriyeti?, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, Ayn Basım, İstanbul. Bedevi, Vergi; Kıbns Tarihi, Kıbns Türk Tarih Kurumu Yayınlan, Lefko�, 1966. Büyük Larousse (Milliyet Gazetesi), 8.dlt, s 3874 Çay, Abdülhaluk; Kıbrıs'ta Kanlı Noel - 1963, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara, 1989. Çelebioğlu, Salih; Kıbns'ta Ulusal Direnişimizin 10 Yılı, Kıbns Türk Yönetimi, Enformasyon Dairesi Yayınlan, Lefko�. Çetin, Metin; Kıbrıs Cumhuriyeti ve Bir Liderin Doguşu, Sultan Ofset. Demirel, Fa tma; Never Again, T.R.N.C Ministry of Foreign Affairs and Defence Public Relations Department, Nicosia. Denktaş, Rauf Raif; Akritas Planı ve Gençlige Ses/eniş, Yorum Yayınlan. Denktaş, Rauf Raif; Seçenekler ve Kıbrıs Türkleri, Kıbrıs Türk Enformasyon Dairesi Yayınları, Lefko�, 1986. Dictionnaire Larousse (Milliyet Gazetesi), 2 dlt, s 805. Egeli, Sabahattin; 1960 Kıbns Cumhuriyeti Nasıl Yıkıldı ?, Kastaş Yayınlan, İstanbul, 1991.

58


KIBRIS TÜRK Mtt..Li MÜCADELE TARİHİ'NDE KANLI NOEL (21 ARALIK) OLAYLARI Eminer, Çiler; Bir Daha Asla, K.K.T.C �i�leri ve Savunma Bakanlığı Tanıtma Dairesi Yayınları, Lefko�a, 1996. Erim, Nihat; Bildigim ve Gördügüm Olçüler Içinde Kıbns, Ajans - Türk Matbaaalık Sanayii Yayınları, Ankara. Gökruğ, Güner; Kuzey Kıbns Türk Cumhuriyeti'ni Hazırlayan Siyasal Nedenler, 1990. İncirli, Çiler; Bir Daha Asla, K.K.T.C Dışi�leri ve Savunma Bakanlığı Tanıtma Dairesi Yayınları, Lefkoşa. İsmail, Sabahattin; 1974 öncesi 1974 Sonrası, Kastaş Yayınları, İstanbul, 1989. İsmail, Sabahattin; Kıbrıs Cumhuriyeti'nin Doguşu - Çöküşü ve Unutu/an Yıllar (1 964 - 1 974), K.K.T.C Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı Yayınları, Lefkoşa, 1992. Keskin, Venhar; Mega/i ldea-ENOSIS ve Baftan KKTC'ne, 1998. Kıbrıs Gerçekleri, Erenköy Mücahitler Cemiyeti Yayınları, Lefkoşa, 1978. Kıbrıs Sorunu Gelişmeler ve Görüşler, Siyasi ve Sosyal Araşbrmalar Vakfı, Dış İli�kiler ve Savunma Ara�hrma Grubu Tarafından Hazırlanml!jtır, İstanbul, 1990. Kıbrıs'ta Kayıp Şahıslar Sorunu, Kıbrıs Türk İnsan Haklan Komitesinin Bir Araştırma Yayını, 1993. Küçük, Dr Fazıl ve Çalışma Arkadaşları; Kıbrıs'ta Türk Davası ve Kıbrıs'ta Rum Vahşeti, Devlet Basımevi Yayınları, Lefkoşa, 1999. Meydan Larousse (Sabah Gazetesi), 6 cilt, s 434-435 Olgun, Aydın; Kıbrıs Gerçegi (1931 - 1990), Demircioğlu Matbaaalık Yayınları, Ankara. Olgun, Aydın; Kıbrıs 'ın Anatomisi 4 Devir 4 Aydın, Ağaç - İş Matbaası Yayınları, Ankara, 1975. Öncan, Hüdaverdi; Özdemir, Zekeriya; Sağduyu, Nilgün Orhon; Kıbrıs Tarihi (M.Ö 7000 M.S 1983), Ortaokul !, 2, 3 Ders Kitabı, Devlet Basımevi Yayınları, Lefkoşa. Sadrazam, Halil; Kıbrıs'ta Varoluş Mücadelemiz Şehitliklerimiz ve Anıtlarımız, Türkiye Şehitlikleri imar Vakfı Yayınları, istanbul, 1990. Serter, Vehbi Zeki; Fikretoğlu, Ozan Zeki; Kıbrıs Türk Mücadele Tarihi, Kema Matbaası Yayınları, Lefkoşa, 1993. Serter, Vehbi Zeki; Kıbrıs Tarihi, Kıbrıs Türk Tarih Kurumu Yayınları, Lefkoşa, 1981. Serter, Vehbi Zeki; Kıbrıs Tarihi, Ortaokul 1, 2, 3 Ders Kitabı, Kema Matbaacılık Yayınları, Lefkoşa. Serter, Vehbi Zeki; Kıbrıs Türk Mücadele Tarihi, Cilt - 3 (1963 - 1975), Halkın Sesi Yayınları, Lefkoşa. Serter, Vehbi Zeki; Kıbrıs ve ENOSIS, Halkın Sesi Yayınları, Lefkoşa, 1980. Serter, Vehbi Zeki; Yunan Emperyalizmi ve Vahşeti Karşısında Anavatan ve Yavruvatan'da Kurtuluş Mücadelesi, Lefko�a, 1980. Tolgay, Ahmet; Fırtına ve Şafak, Kıbrıs Türk Mücahitler Derneği Yayınları, Lefkoşa, 1998. Tolgay, Ahmet; Kanlı Noe/, Kasta� Yayınları, İstanbul, 1993. Vehbi, Vesile; Kapında Siyah Araba Durunca, Dilhan Ofset Yayınları, 1992. ·

-

'

59


Kıbrıs Türk Mücadelesinde Bayrak Radyosu· Çiğdem Arkan Kıbrıs'ta Türklerle Rumlar 1963'e kadar birarada ya�adılar. Kıbrıs Türkü iyi niyeti ve dürüstlü ile kom�ularının planlarını farketmediler ve1963 olayiarına kadar kendi vatanlarında ikinci sınıf muamelesi gördüler. 1958 ve1963 yıllarında Rumların gizli planlarının ortaya çıkmasıyla ba�layan sava�ta birçok maddi ve manevi kayıplar verdiler. Türkler'in görevi vatanı korumak ve dü�manların eline geçmesini engellemekti. Önemli olan milli ruhun kaybolmamasıydı. İ�te bu doğrultuda milli ruhun kaybolmaması için Bayrak Radyo ulusal davamızın savunucusu oldu. Bir anlamda halkın tercümanı oldu. Bayrak Radyosu 1963'ün son günlerinde yeraltı te�kilatı olan Türk Mukavamet Te�kilatı'na bağlı olarak kuruldu. Radyo'nun kurulmasını 1963'teki Mücahit idaresi istedi. Bayrak Radyosu ilk kurulduğunda askeri bir radyoydu.İlk müdür T.M.T 'den komutan Ahmet Yusuf'tu. Radyo'nun kurucuları; Hüseyin Kanatlı, rahmetli Üner Unutuğ, tiyatro sanatçısı Kemal Tunç, rahmetli Ali Turgut ve ayrıca teknisyenler; Ali Ziya Dinçer, Fuat Beyar, Özer Berkendir. Radyo Kıbrıs Türk halkının sesini duyurmak amacıylA kurulmu�tu. Bayrak Radyosu kurulana kadar adadaki tek radyo C.B.C idi. C .B.C; Cyprus Broadcasting Corporation, yani Kıbrıs Radyo Yayın Koparasyonu idi. Bu radyo 1950'li yıllarda İngiliz Kolonisi devrinde yayma ba�ladı. İlk ba�larda Cyprus Broadcasting Servis idi. Daha sonra 1 959 yılında Cyprus Broadcasting


KIBRIS TÜRK MÜCADELESİNDE BAYRAK RADYOSU Corporation oldu. Bu radyoda Türkler ve Rumlar bir arada çalı�ıyorlardı. Rumlar üst düzeyde, Türkler ise daha alt düzeyde çalı�ıyorlardı. C.B.C Atalasa'da Umasol yolu üzerinde bir yerdeydi. 21 Aralık 1 963'te Rumların Enosisi gerçekle�tirmek amacıyle ba�lattıkları katliamlar nedeniyle Kuzey'e geçmek zorunda kalan Türkler; Rumlar tarafından dı�landılar ve Güney'de yani Rum tarafında kalan C.B.C radyosuna gidemez oldular. Böylece C.B.C radyosunda çalı�an rahmetli Üner Unutuğ, tiyatro sanatçısı Kemal Tunç ve Hüseyin Kanatlı buradan ayrıldılar. Mücahit idaresinin isteği doğrultusunda Bayrak Radyosunun kurulması kararı alındı. Bayrak Radyosu zor �artlar altında kurulmu�tu. Önceleri, vatanda�ların arabalarından alınan akülerle takviye ediliyordu. Yayınlarını garaj ve mahkeme odalarında sürdürüyordu. 1 964 yılında Lefko�a'daki Genel Postahane'nin üzerine ta�ındı. Radyo, kurulu�unda kar�ıla�tığı zorlukların yanında engellemelerle de kar�ıla�tılar. Ambargolar ve barikatlardan dolayı gerekli malzemeyi Türk kesimine getirmek imkansızdı. El altından gizlice ses kayıt cihazları, plaklar vb malzeme getiriyorlardı. Rumlar Bayrak Radyosu'nun etkisini gördükten sonra radyoyu parazitlemeye çalı�tıla r. Bizim teknisyenlerimizde onların televizyonlarını parazitlediler. Rumlar ve Birle�mi� Milletler Barı� Gücü buna tepki gösterdiler. Bunun üzerine Birle�mi� Milletler Barı� Gücü Bayrak Radyosuna gelerek "ayıp değil mi moderin bir kurulu�u bir televizyonu nasıl susturabiliyorsunuz" diye tepki gösterdiler. Hüseyin Kanatlı'da "ayıp değil mi bizim radyomuzu susturmaya çalı�ıyorlar" diye kar�ılık verdi. Böylece B.M.B.G aracılığıyla Rumlar paraziti kaldırdılar ve bizde p araziti kaldırdık. Bu arada C . B . C Radyosu bizim malzemelerimizi, plaklarımızı bize kar�ı propaganda amaçlı kullanıyorlardı. Yayınlarında Türkleri kötüleyerek, devlete kar�ı isyan etmi� gibi gösteriyorlardı. Amaçları yalan yanlı� yayınlarla Kıbrıs Türk halkını dünyaya kötü tanıtmakh. Bu dönemde bir yerden bir yere gitmek imkansızdı.Türk köylerine, Türklerle Rumların birlikte ya�adığı karma köylere gitmek, rqportaj yapmak gerekiyordu. Karma köyler gitmek, Bayrak Radyosu olarak Güney'e geçmek imkansızdı. Bu yüzden; Bayrak radyosu'nun kullandığı arabalar Milli Eğitim Bakanlığı Marif Müdürlüğüne kayıtlı 61


ÇİGDEM ARKAN idi. Böylece Güney' e geçebiliyorlardı. Bayrak Radyosu o zamanlar Türk Mücahidinin Sesi olarak görev yapıyordu. Ba�langıçta milli programlar ağırlıktaydı. Milli programlarda: Hasan Mutlucan'ın ve Ruhi Su'nun kahramanlık türküleri yayınlanıyordu. Bunun yanında tarihi programlar, müzik programları, çocuk programları ve kadın saatleri vardı. Askerler için "Askerin Sesi" programı yapılıyordu. Köylere giderek yaptıkları röportajlarda kaydettikleri genel tarihle ilgili bilgileri, destanlan, adetleri, yemekleri, E.O.K.A'yla mücadeleyle ilgili olayları, banda aldıkları davul, zurna ve saz seslerini "Kıbrıs'tan Sesler" adı altında bir programda topladılar. Bu programı hazırlamak için 70 Türk köye ve karma köylerden yararlandılar. Bu programın en büyük amacı milli birliği ayakta tutmaktı. Bu programın yapımcısı Hüseyin Kanatlı idi. Ayrıca Merhaba Dostlar programı o günlerde yayma ba�ladı ve halen sürüyor. "Merhaba Dostlar" programı Türkçe, İngilizce ve Arapça yayınlanıyordu. Türkçe haberlerin yanında Rum ve İngilizce haberlerde yayınlanıyordu. Haber spikerlerimiz: Özkan Uygur, Mustafa Akalın, Hüseyin Kanatlı, Hatice Söğüt ve Ay�e Ba�ar'dı. Program ba�larında burası Bayrak Radyosu der demez Kıbrıs Türk Mücahidi'nin sesi deniliyordu. Halkın tepkisi bu dönemde çok önemliydi. Bayrak Radyosu kurulduğu günlerde sadece deneme yayını yapıyordu. Bu günlerde "Bayrak, Bayrak" diye anoslar veriliyordu. Bu anosları rahmetli Üner Unutuğ ve tiyatro sanatçısı Kemal Tunç yapıyorlardı. Bu dilden dile, kulaktan kulağa duyuluyordu. Herkes radyolarını karı�tırıyor; "bayrak, bayrak" sesini duymaya çalı�ıyordu. Bu büyük bir heyecan olmu�tu. Zaten radyonun ismini Bayrak koymalarının nedeni bayrağın yarattığı heyecandı. Kıbrıs'ta milli bir olay vardı ve bayrak için sava� veriliyordu. Bayrak sevgisi üstün bir sevgiydi. Bayrağa kar�ı büyük bir özlem vardı. 1958'den beri resmi yerlere bayrak çekmek yasaktı. Sivil halk hafta sonları evlerine bayrak çekerek bu özlemi gidermeye çalı�ıyorlardı. Oysa o güne kadar Türk halkı C.B.C radyosunu dinlemeye alı�mı�tı. Artık yeni bir ses ve soluk olan Bayrak radyosunu halkın belleğine yerle�mesi gerekiyordu. Bunun için Bayrak radyosu duygulan harekete geçirecek, daha iyi ve daha güzel programlar yapmaya çalı�ıyorlardı. O günlerde İstiklal Mar�ı ve Mücahitler Mar�ı Radyonun 62


KIBRIS TÜRK MÜCADELESiNDE BAYRAl< RADYOSU açılı�larında ve kapanı�larında çalınıyordu. Ayrıca Mehter Mar�ı ve Onuncu Yıl Mar�ı'da çok sık çalıruyordu. önceleri Bayrak Radyosu sesini sadece Lefko�a ve çevresine ula�tırabiliyordu. Sesini ula�tıramadığı kasabalara ba�ka radyolar kurulmu�tu. Bunlar; Lefke'de Sancak, Larnaka'da Doğanın Sesi, Mağusa'da Canbulat, Umasol'da Umasol'un Sesi, Baf'ta Gazi Baf'ın sesi idi. Bayrak Radyosu o dönemde Türkçe, Rumca ve İngilizce yayınlar yapıyordu. Bugün 7-8 dilde yayın yapıyor. 30'u a�kın personelle yayma ba�layan radyo, bugün 600'ü a�kın personelle yayınlarını hazırlıyor. Yayın kalitesi yüksek olan radyo, dinleyice hitap eden iyi programlar hazırlıyor. Amaçları daha iyi programlar hazırlayarak, daha büyük ba�arılara imza atmak ve daha çok dinleyice ula�makhr. Bayrak radyosu yaphğı milli programlarla milli duyguları canlandırarak halkımızı 1963'ün getirdiği o kötü günlerde milli dayanı�ma içinde tutmayı ba�ardı. Ke�ke �u anda da Bayrak radyosu yaptığı programlarda milli duygulara daha fazla yer versede; toplumumuzda giderek yozla�an Milli duygulara yeniden bir heyecan yaratsa ve bayrağımız hak ettiği yerlere ula�sa!.

63


Kıbrıs Meselesi ve Rauf R. Denktaş Ali Fikret Atun Girmeden tefrikıı" bir millete düşman girmez Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez. Mehmet Akif Ersoy

Kıbrıs denince akla ilk gelen, Rauf R. Denkta� ve Rauf R. Denkta� denince akla ilk gelen, Kıbrıs oluyor. Kıbrıs ile Rauf R. Denkta�, yarım asrı a�kın bir zamandan beri adeta özde�le�mi�tir. Bu bakımdan yazıma, onun çok kısa özgeçmi�i ile ba�lamak istedim.1 Rauf R. Denkta�, 1924 y�_lında Kıbrıs'ın batısında bulunan Baf Kasabasında dünyaya geldi. Uç erkek ve biri kız, dört karde�in en küçüğü idi. Babası, Kaza hakimi Mehmet Raif Bey' di. Henüz onsekiz aylık iken, annesini kaybetmi� ve onu yedi ya�ına kadar dedesi "�eherli Mehmet" efendi büyütmü�tü. Lise tahsilini Lefko�a'da İngiliz okulunda tamamlamı�tı. Okulun son sınıfına geldiğinde, babasını kaybetti (1941). O yıl, okulunu bitirrni� ve kısa bir süre sonra i�siz dola�maktansa, Magosa' da bir İngiliz askeri karagahında İngilizce­ Rumca tercümanlığı yapın% daha sonra Magosa mahkemesinde katipliğe ba�lamı�tı. İkinci Dünya Harbi'nin en hareketli olduğu o yıllarda, yüksek tahsile gitmek zor; hatta imkansızdı. Buna rağmen Rauf R. Denkta�'ın gönlünde "güçlü bir avukat ve iyi bir gazeteci olmak" yatıyordu. Babası da hep bunu isterni�ti. Bu sırada Rauf R. Denkta�, Kıbrıs Türk halkının liderliğini yapan ve "Halkın Sesi" gazetesini ne�reden Dr. Fazıl Küçük ile ili�kilerini sürdürüyor ve yazdığı yazıları, anılan gazetede Tefrika: Nifak; bozguncu, bölücü dü�ünce. Rauf R. Denkta&'ın çok kısa özgeçmi&i, kendisinin kaleme aldığı "Karkot Deresi" kitabından özetlenmi&tir.


KIBRIS MESELESi VE RAUF R. DENKTAŞ

yayınlıyordu. Böylece, Rauf R. Denkaıı, kendini, geçrniııten intikal etmi1i "büyük bir davanın içinde bulmuııtu. Bu dava, Kıbrıs'ta Rum'un-Yunan'ın esiri olmama davası, ENOSİS'e engel olma davası, insanca yaııama davası, Türk Kıbrıs'ı Yunan çizmesi altında ezdirmeme davası" idi. Rauf R. Denktaıı, bir süre sonra mahkeme katipliğinden ayrılarak, mezun olduğu İngiliz okulunda yurt ve birinci sınıf öğretmenliğine baıılamıııtı. Bu arada burs arayııılarını da sürdürüyordu. Bir süre sonra, "British Council"in (Lefkoııa) verdiği bursu kazanarak, Londra'da "Lincoln Inn"de avukatlık tahsiline baıılamı1itı. Tahsilde bulunduğu süre içinde Dr. Fazıl Küçük ile irtibatını devam ettirmi1i ve yazılarını "Halkın Sesi" gazetesinde, muntazam bir 1iekilde yayınlamaya devam etrni1itir. Harp yıllarının Londra'da yarattığı sıkıntılı ve zor 1iartlar içinde, yorucu fakat baııarılı bir öğrenimden sonra, okuldan mezun olan Rauf R. Denktaıı, Kıbrıs'a dönmüıt ve avukatlığa ba1ilamıııtı. Bu sırada, Dr. Fazıl Küçük, Kıbrıs davasını, kendisine özgü çizgide sürdürmekteydi. Takip ettiği yol, Kıbrıs TürklE;ri'nin benimserlikleri "kurtulu1i yolu" idi . Bu yola "Ada' da, Ingiliz yönetimine kafa tutmaktan; gasp edilmiıt haklarını İngiliz yöneticilerden ısrarla talep etmekten; Anavatan Türkiye'ye hudutsuz bağlılıktan; milliyetçilikten ve ENOSİS'e kar1iı büyük bir direniıt göstermekten" geçiyordu. Gençlik, öğretmenler, memurların çoğu, köylü ve i1içi, büyük bir heyecanla, Dr. Fazıl Küçük'ün yanında yer alarak, onu destekliyorlardı. Hiç ıtüphesiz, avukatlığa yeni adım atrnııı olan Rauf R. Denktaıı, yıllardan beri ili1ikisini devam ettirdiği Dr. Fazıl Küçük'ün safında yerini almıııtı. Bununla beraber, partiler arasında sürdürülen yersiz, lüzumsuz ve anlamsız kavgalara karı1imamayı ilke edinmi1itİ. Böylece, Rauf R. Denktaıı, Dr. Fazıl Küçük ile birlikte, onun en yakın dava arkada1iı ve sağ kolu olarak Kıbrıs Türk halkı'nın milli mücadelesine liderlik yapm% usta bir lider ve yetenekli bir politikacı olarak mücadeleyi günümüze kadar sürdürmü1itür. Dr. Fazıl Küçük'ün ya1ilarup siyasi hayattan ayrılması üzerine, Kıbrıs Türkleri'nin deği1imeyen lideri olan Rauf R. Denktaıı, Kıbrıs meselesinin tarihi geli1iirni içinde, güçlü bir lider ve mükemmel bir devlet adamı olarak Kıbrıs'ı milli dava haline getirrniıttir. Kıbrıs Türk halkı, onun liderliğinde her güçlüğü yenmesini bilmi1i; Rum­ Yunan ikilisinin yıllardır Ada'da yarattığı felaketierin üstesinden gelmeyi baııarmıııtır. Ona güvenen ve inanan Kıbrıs Türkleri, onun önderliğinde İngiliz koloni dönerninden bugünlere: Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC)'ne gelrniıttir. Kıbrıs Türkleri, Cumhurba1ikanları 65


ALİ FİKRET ATUN Rauf R. Denkta� ile birlikte, halen özgürlük yolunda mücadele vererek ilerlemeye devam etmektedir. Şurası bir gerçektir ki, KKTC Cumhurba�kanı olan Rauf R. Denkta�, Allah'ın Kıbrıs Türkleri'ne bah�ettiği bir lütuftur. Kıbrıs, Doğu Akdeniz' de, İskenderun körfezine yakın, Anamur'dan 71 km (40 mil) uzaklıkta bir Ada'dır. Doğu Akdeniz'in en büyük adası olan Kıbrıs, jeo-stratejik konumu nedeni ile, Türkiye için hayati bir önem taşımaktadır. Bu bakımdan Kıbrıs, Türk milletinin milli güvenliği ile birlikte mütalaa edilmektedir. Denilebilir ki Kıbrıs, Coğrafi konumu itibarı ile Türkiye'nin arka bahçesidir. Halen, Türkiye ile Yunanistan arasında devam eden Kıbrıs sorunu, zor ve karma�ık bir mesele olup, çok bilinmeyenli bir denklem gibidir. Henüz köklü ve kalıcı bir çözüme kavuştun.ilamayan meselenin çok uzun bir geçmişi olup, kökü Yunanistan"ın 150 yılı a�kın bir zamandan beri Ada' da gerçekle�tirmek istediği ENOSİS'e2 uzanmaktadır. Hemen belirtmek isterim ki, Kıbrıs'ı sorun haline getiren Yunanistan'dır ve bu sorunun ba� mimarı Makarios'tur. Yunanistan, Osmanlı İmparatorluğu'ndan bağımsızlığını kazandığı ve egemen bir devlet olarak tarih sahnesine çıktığı 1829 yılından beri izlediği Megalo idea'nın bir sonucu olarak �ekillenen Kıbrıs meselesi, tarihi gelişim süreci içinde Türkiye, İngiltere ve Yunanistan arasında bir sorun haline gelerek, bölge barışını tehdit eden bir boyut kazanrnı�tır. Yunanistan, yarattığı Kıbrıs meselesinin başından itibaren, tecavüzi bir politika izlemi�, önce Ada'da kurduğu yasa dışı EOKA3 yeraltı te�kilatı ile 1 Nisan 1955 tarihinde Ada genelinde silahlı eylemiere ba�lamı�tı. Böylece, Kıbrıs'ta ilk olarak askeri kuvvet kullanan taraf, Yunanistan olmuştur. Daha sonra Yunanistan, Türkiye ve İngiltere ile anlaşarak, 1960 yılında kurdukları Türklerin ortaklığına dayalı " Kıbrıs Cumhuriyeti"ni gasp edip, Kıbrıs'ı ele geçirmek ve Ada'da Türkiye'ye nazaran daha avantajlı bir konuma geçmek istemi�; kısa bir süre önce altına imza attığı Zürih-Londra Anlaşmaları ile Garanti ve İttifak Antla�maları'nın yükümlülüklerini çiğneyip, gizlice ve gayri meşru yollardan Ada'ya asker çıkarmış; Kıbrıs'ı fiilen i�gal etmi�; Kıbrıs Türkleri'ni, devlet organlarından dışlayarak, Rumları silah 2

3

66

ENOSİS: Kıbrıs'ın Yunanistan'a ilhak edilmesi anlamına gelir. EOKA: Yunanistan'ın, Kıbrıs'ı topraklarına katmak için, Yunan subaylarını gizlice Ada'ya göndererek kurduğu yasa dı�ı bir yeraltı te�kilatıdır. ENOSİS için 1955-1959 yılları arasında Kıbrıs'ta gayri nizarnİ harp taktikleri uygulayarak mücadele veren EOKA: ELLON%KOS ORGAN%SMOS KYPR%AGON AGON%STON" Rumca kelimelerinin baş harflerinin meydana getirdiği bir kısaltına olup, "Kıbrıs Elen Milli Mücadele Teşkilatı" anlamını taşır.


KIBRIS MESELESi VE RAUF R. DENKTAŞ

zoru ile devlet makarnlarına oturtmu�tu (21 Aralık 1963). Bu durum kar�ısında Kıbrıs Türkleri, devletsiz ve Rum-Yunan ikilisinin yarattığı her türlü tehdide kar�ı açık ve savunmasız kalını�h. Kıbrıs, her an Yunanistan'a ilhak edilebilecek bir durum arz ediyordu. Ada'nın Yunanistan'a ilhak edilmesi, Türkiye'nin milli güvenliğini büyük ölçüde tehlikeye sokacakh. Bu durum kar�ısında garantör bir devlet olarak Türkiye, sessiz ve hareketsiz kalamazdı. Garanti Antla�masının, kendisine verdiği yetkiye4 dayalı olarak Ada'ya asker çıkarıp, ENOSİS'i önlemi�; Kıbrıs üzerindeki ahdi hukukunu; Kıbrıs Türklerinin can ve mal güvenlikleri ile antla�malardan doğan haklarını koruma altına almı�tı. Görüldüğü üzere, Türkiye'nin Ada'ya askeri bir müdahalede bulunması, Kıbrıs meselesinin bir sebebi değil; Yunanistan'ın, kuvvet kullanarak Ada'yı kendi topraklarına katmak istemesipin bir sonucudur. Bahse konu askeri müdahaleden sonra Kıbrıs'ta biri KKTC, diğeri Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) olmak üzere "de facto" iki ayrı devlet kurulmu�tu. Bu iki devletten hiç biri, 1960 yılında kurulan "Kıbrıs Cumhuriyeti" olduğunu iddia ederneyeceği gibi, onun bir uzamını olduğunu da söyleyemez. Anılan iki devletten birinin, diğeri üzerinde hükümranlık hakkı olmadığı gibi; biri diğerini temsil etme hakkına da sahip değildir. Rum-Yunan ikilisinin Kıbrıs'ta ENOSİS'ten henüz vazgeçmemi� olması; Ada'nın yönetiminde Kıbrıs Türk halkı ile yetki payla�ımında bulunmak istememesi, Kıbrıs Türkleri'ne kar�ı uluslararası platformlarda sürdürdüğü yıkıcı propaganda ve onlara kar�ı insafsızca uyguladığı ekonomik ambargo; Ada'da a�ırı ölçüde silahlanması; Kıbrıs sorununun çözümünde izlediği uyu�maz ve uzla�maz tutum v.b.; Kıbrıs meselesinin, daha uzun bir süre devam edeceğini göstermektedir. Bu bakımdan, Rum-Yunan ikilisinin Kıbrıs'ta ba�lattıkları ENOSİS sava�ı, çok uzun bir süreç olarak kabul edilmelidir. Bu sürecin ne zaman sona ereceğini kestirrnek hayli zordur. Yalnız, bilinen bir gerçek vardır. O da Rum-Yunan ikilisinin Ada' da KKTC ile Türk halkının varlığına ve Kıbrıs üzerindeki hukukuna kar�ı yarattığı tehdit ve tehlikenin hala devam etmekte olduğudur. Şunu hemen arz etmek isterim ki, bir ülkede en büyük tehdit ve tehlike, toplumun mevcut tehdit ve tehlikenin farkında olrnamasıdır. Şu anda, KKTC ve onun milli sınırları içinde ya�ayan Türk halkı, çok ciddi üç ana tehdit ve tehlike ile kar�ı kar�ıya 4 Türkiye, %ngiltere, Yunanistan ve Kıbns Cumhuriyeti arasında 1960 yılında imzalanan Garanti Antla�ması, taraflara, "Kıbrıs Cumhuriyeti"ni garanti etme ve anayasının ihlal edilmesi halinde Kıbrıs'a müdahale etme hakkı venni�tir. 67


ALİ FİKRET ATUN bulunmaktadır. Bunlardan birisi, Rum-Yunan ikilisinin lobileri ile uluslararası platformlarda sürdürdükleri yalan propagandalarına dayalı olarak büyük devletlerin /devletler topluluklarının Kıbrıs meselesine diplomatik müdahalede bulunarak, Kıbrıs sorununu, Rum-Yunan ikilisinin amaçlarına uygun olarak çözüme kavu�turma ihtimalinin artını� olmasıdır. Bir diğeri ise, Rum-Yunan ikilisinin, Türk halkına kar�ı olu�turduğu siyasi ve ekonomik tehditlerinin yanı sıra, son zamanlarda hız verdiği büyük çapta silahlanınanın yarattığı v� her geçen gün biraz daha büyüyen askeri tehdit ve tehlikedir. Uçüncü tehdit ve tehlike; Rum-Yunan ikilisinin Kıbrıs Türk halkını içten yıkmak, bölmek, parçalamak, halk arasında fikir karma�ası yaratarak, Toplumun birlikte hareket etme imkanını ortadan kaldırmaya yönelik sürdürdüğü "sinsi, örtülü, yıkıcı ve bozguncu faaliyetleridir." (Dü�ük Şiddette Harp)5 Kıbrıs Türkü'nün kar�ı kar�ıya bulunduğu bu üç tehdit ve tehlikeden en vahim olanı, Rum-Yunan ikilisinin, Türk halkını parçalayarak zayıflatmak için, onların arasına nifak tohumları ekıneleri ve onları birlik içinde hareket ederneyecek bir duruma getirmek için Kıbrıs Türkleri'ne kar�ı sürdürdüğü dü�ük �iddette harptir. Bilindiği üzere Kıbrıs'ta, Türk ve Rum toplumları arasındaki "Dü�ük Şiddette Harp", kırk yılı a�kın bir zamandan beri, giderek artan bir �iddette sosyo-politik, ekonomik ve politiko-militer alanlarda acımasızca devam etmektedir. Bu süreç içerisinde Rauf R. Denkta�, davaya kar�ı duyduğu sarsılmaz inancına, Kıbrıs Türk halkına kar�ı duyduğu güvene, politik alanda sahip bulunduğu bilgi, beceri ve ustalığı ile üstün ki�isel meziyetlerine ve mükemmel liderlik kabiliyetlerine dayanarak, halkının doğup büyüdüğü topraklar üzerindeki haklarını, hukukunu, sabırla ve taviz vermeden her zaman ve her yerde, büyük bir vukufiyetle savunmu�, Kıbrıs'ın Yunanistan'a ilhak edilmesini (ENOSİS) önlemi�, toplumunu yıllardan beri özlemini çektiği özgürlüğüne kavu�turmu� ve selamete çıkarmı�tır. Böylece, denilebilir ki, Rauf R. Denkta�, Kıbrıs Türk halkının kaderinde, inkar edilemeyecek çok önemli bir rol oynamı.� ve bu kaderin altına, silinmeyecek �ekilde damgasını vurmu�tur. Ustün hizmetleri ile tarihe mal olan Rauf R. Denkta�'ı, Rum-Yunan ikilisi, gerek Kıbrıs'ta ve gerekse uluslararası platformlarda, adeta boy hedefi haline 5 Dü�ük eeiddeıte Harp: Bir ülkenin güvenliğini ve refahını tehdit eden; politik, ekonomik vasıtalar ile �iddeti bir araç olarak kullanmak suretiyle, parlamenter demokratik düzeni ortadan kaldırmaya veya i�lemez hale getirmeye yönelik faaliyetlerdir. (The British Palice and Terrorism; F:E.C. Gregorm; University of Southantom) 68


KIBRIS

MESELESi VE RAUF R. DENKTAŞ

getirmişler; aleyhinde akıl almaz bir karalama ve suçlama kampanyası başlatmışlardır. Son zamanlarda, bazı çevreler ve politikacılar, Rauf R. Denktaş'ı yerden yere vurmayı adeta moda haline getirmişlerdir. Politika, halka hizmet için yapılır. Rakiplerini kötüleyerek yükselme ve yücelme yolunu seçenler, seviyesiz ve yakışıksız bir politika yaratırlar ki, bu da ülkeye yarar sağlamaktan çok zarar verir. Halkın zihnine kötü Denktaş imajını sokmak ve ona karşı bir güvensizlik ortamı yaratmak, Türk halkının çıkarlarına değil; bilerek veya bilmeyerek Rum-Yunan ikilisinin çıkarlarına hizmet etmektir. Bugün, Rum-Yunan ikilisi, Kıbrıs Türk halkını birbirine düşürüp parçalayabilmek; onların milli birlik ruhunu, milli davalarıru savunma azim ve iradelerini ortadan kaldırmak, yıllardan beri Kıbrıs davasına sadakatle ve başarı ile hizmet vererek Türk halkının büyük ölçüde saygısını ve güvenini kazanmış Rauf R. Denktaş' a karşı siyasi bir tehdit yaratarak ve onu uzlaşmazlık ile suçlayarak, halkının nazarında itibarını sarsmak suretiyle, liderlikten uzaklaştırıp Kıbrıs Türklerini başsız bırakmak için Türk toplumunun arasına nifak tohumları ektiklerine ilişkin emareler gözle görülür, elle tutulur somut bir hale gelmiş ve toplumun günlük hayatının bir parçası olmuştur. Hiç kuşkusuz Türkiye' de ve KKTC' de her kademedeki insanın, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) dahil, resmi ve özel bütün kurum ve kuruluşların hemen hemen tamamı, Rauf R. Denktaş'a kar�ı derin bir sevgi, saygı ve büyük bir güven duymaktadır. Çünkü Rauf R. Denkta�, Türk toplumunun deği�meyen bir lideri olarak, ömrünü halkının özgürlüğüne adamı� bir Cumhurba�kanıdır. Onun yaptıklarını anlatan ve 14 Eylül 1992 tarihinde "Kıbrıs" gazetesinde (Lefkoşa) yayınlanan yazımı, bir defa daha okurlarımla payla�mak üzere a�ağıya aldım.

Denktaş'a Mektup "Kıbrıs'ta Türk halkının bugüne kadar çok zor �artlar altında sürdürdüğü mücadele, bir muharebeden, bir sava�tan farksızdır. Muharebeler ve sava�lar, gözü pek, bileği ve yüreği güçlü vatanperver komutanlar ve askerlerle kazanılır. Kıbrıs, Anadolu topraklarından değil de etimizden, canımızdan kopmak üzere olduğu bir zamanda; Anadolu ba�tan başa ayağa kalksa ve seller gibi Kıbrıs'a aksa diye dua ettiğimiz günlerde; Kıbrıs'ta Türk halkının verdiği bağımsızlık sava�ının ba� komutanı oldunuz. Sizin eşsiz liderliğinizde Kıbrıs Türk halkı, onlara verdiğiniz güvenle, güçle ve umutla yılgınlığı yenmesini bilmi�tir. Bütçesinde bir kuru�u dahi olmayan Türk halkı, sizin önderliğinizde, çok olumsuz �artlar altında, Rum-Yunan ikilisine kar�ı, uzun yıllar mücadele vermi�; Türk yurdu yanını�, yıkılmı�, 69


ALİ FİKRET ATUN dağılmış ve üstelik binlerce göçmeni barındırmak zorunda kalan bu topraklar üzerinde, KKTC'ni yoktan var etmiş; kurulan cumhuriyetin bekasını sağlamak; Kıbrıs Türkü'nün canını ve malını güvence altına almak için, bütün sorumlulukları, en küçük bir tereddüt göstermeden omuzladınız ve hayatınızı mesai tanımayan bir gayretle, Kıbrıs'ta verilen özgürlük mücadelenize adadınız. Omuzlarınızda taşıdığınız yükün kaç çile ve mihnet yılı ağırlığında olduğunu hiç kimse bilemez. Çünkü geçirdiğimiz karanlık ve kabus dolu günlerin, yürekler acısı durumunu herkesten iyi siz biliyorsunuz. Uzun yıllar, için için yaşanan dramı, büyük bir sır gibi kalbinizde taşıdığınız ve omuzladığınız sorumluluğu, hiç kimseye hissettirmeden tek başınıza ve yorulmadan taşıdınız. Bugün hala sarsılmaz imanınız ve haklı davaya olan yenilgi tanımayan inancınızla, Kıbrıs Türk halkının yeri doldurulmaz bir lideri olarak, bu kutsal özgürlük mücadelesini, umut dolu yarınlar bahşedecek şekilde sürdürmektesiniz. Türk halkı, yaşadığı Kuzey Kıbrıs topraklarında, ana bağrının sıcaklığını duyuyorsa; bu gök, bu deniz, bu topraklar benimdir diyebiliyorsa, bunların hepsini, başta zat-ı alileri olduğu halde, Kıbrıs Türk Mukavemet Teşkilatı'na (TMT), "Barış Harekatı"nı gerçekleştiren Türk Milleti'ne ve onun aziz Mehmetçiğine borçludur. Bu bakımdan Kıbrıs Türk halkı, size ve yüce Türk Milleti'ne ne kadar minnet ve şükran duysa, yine de azdır. Paha biçilmez hayatınızı, Kıbrıs Türk halkının özgürlük mücadelesine adamış; her mihneti ve meşakkati sineye çekmiş; fakat her zaman, herkesi şaşırtan bilgi, beceri ve üstün yetenekleriniz ile, bütün zorlukları yenmiş; lideri ve cumhurbaşkanı bulunduğunuz Kıbrıs Türk halkını kararlı bir tutum, sarsılmaz bir inanç ve çok güçlü bir imanla, aydınlık günlere ulaştırmış siz büyüğümüz ve Cumhurbaşkanımızın icraatını her türlü övgünün üstünde bir olgu olarak niteliyoruz. Tarih, bu olumlu icraatınızı, geleceğin Türk çocuklarına çok güzel bir örnek olarak intikal ettirecektir. Kıbrıs Türkü'ne hür ve umut yüklü yarınlar hazırlamak üzere, tarihi yolculuğa başladığınız günden bugüne kadar, Kıbrıs Türk halkının ve Anavatan Türkiye'nin Kıbrıs üzerindeki menfaatlerini, herkesin güvenini kazanmış olarak, tam bir inançla savundunuz. Bugün daha kararlı, daha azimli ve daha inançlı olarak Kıbrıs Türk halkına ve gelecek kuşaklara her türlü tehdit ve tehlikeden uzak bir cumhuriyeti tescil ettirip armağan etmek için, çok çetin bir mücadele vermektesiniz. Hasımlarınızın, sarsılmaz azminiz ve iradeniz karşısında, yalçın kayalara çarparak parçalanan dalgalar gibi yok olacağından emin bulunmaktayız. 70


KIBRIS

MESELESi VE RAUF R. DENKTAŞ

Size her �eyden önce, hayat boyu sağlık ve afiyet diler; yılmak bilmeyen bir imanla sürdürdüğünüz kutsal Kıbrıs mücadelesinde ba�arılarınızın daim olmasını; inanç ve sevgi dolu kalbinizde Kıbrıs Türk halkı için beslediğiniz bütün dü�ünceleriniz ile birlikte, iyi niyetlerinizin gerçekle�mesini diler, en içten saygılarımın kabulünü istirham ederim." Kıbrıs meselesinin, Türk halkım uluslararası antla�malardan doğan haklarını koruyan bir çözüme kavu�turulması esashr. Böyle bir çözümün gerçekle�tirilmesini tek ba�ına Rauf R. Denkta�'tan beklemek, hiç �üphesiz manhklı bir dü�üncenin ürünü olamaz. Kıbrıs Türkü'nün kar�ı kar�ıya bulunduğu tehdit ve tehlikeleri defedebilmesi, ancak Cumhurba�kanları Rauf R. Denkta�'ın etrafında toplanarak, onunla birlikte hareket edip, ona azami desteği vermeleri ile mümkün olacaktır. Bu zorlu ve uzun uğra�ta nihai hedefe, Cumhurba�kanı, Cumhuriyet Meclisi ve Türk halkı bütünle�rek, milli mücadeleye zarar veren açık/ örtülü her eylemi, her davranı�ı ve her dü�ünceyi bir kenara bırakarak, birlik beraberlik içinde hareket etmek suretiyle ve i�birliğinde bulunarak ula�acakları izahtan varestedir. Kıbrıs Türkü'nün, kar�ı kar�ıya bulunduğu tehdit ve tehlikeleri yine halkın sağduyusu ile ortadan kaldıracağına; Ada üzerindeki milli varlığını, egemenliğini ve toprak bütünlüğünü, sonsuza kadar devam ettireceğine olan inancımızı hiç kaybetmemeli ve bu inancı, ölünceye kadar muhafaza etmeliyiz. İnançlarını kaybedenlerin, gün gele, her �eylerini kaybedecekleri, asla unutulmamalıdır. Şurası bir gerçektir ki, Rauf R. Denkta�, Kıbrıs Türk halkının milli lideri ve Türk Milleti'nin bir mili kahramanı olup, bütün ömrünü Türklerin "kutsal Kıbrıs davası"na adamı�, inançlı bir dava adamıdır. O, bu kutsal davayı zaferle sonuçlandırmayı, en ba�ta gelen gayesi yapmı�hr. Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Milleti, "Kıbrıs sorununun Rauf R. Denkta�'ın liderliğinde çözüme kavu�turulması" konusunda, görü� birliği içindedirler. Bu görü�, TC Devleti'nin harici politikasına da yansımı� bulunmaktadır. Bu durum muvacehesinde, Kıbrıs meselesinin en kritik bir dönemden geçtiği bu günlerde Kıbrıs Türkleri'nin Rauf R. Denkta�'a arkalarını dönerek, yeni lider arayı�ları içine girmeleri ve bazı siyasilerin makam kapma hevesine kapılmamalı, hiç �üphesiz, bu a�amada Kıbrıs Türkleri'nin milli mücadele sava�ına zarar verir ve halkın mücadele gücünü zayıflatır. Kıbrıs davasına gönül vermi�, uğruna ba� koymu� her Türk' ün, Rauf R. Denkta�'ın etrafında toplanarak, onun yanında yer alması kaçınılmaz bir olgudur. Kıbrıs davasının yüce Türk Milleti ile, yavru

71


ALİ FİKRET ATUN vatan Kıbrıs'ta ya�ayan Türklerin menfaatlerini gözeten bir çözüme kavu�turulabilrnesi için Kıbrıs Türklerinin deneyimli, dürüst, ki�ilik sahibi, üstün liderlik rneziyetleri olan; Türkiye ile Kıbrıs'ta ve aynı zamanda uluslararası platformlarda saygınlığı olan Rauf R. Denkta�'a, gereken her türlü desteği vermeleri, "kutsal özgürlük ve var olma sava�ının" zafere ula�tırılrnasında hayati rol oynayacağı inancındayırn. Kıbrıs Türkü'nün ve Türk kamuoyunun ortak bir dü�ünce ve amaç etrafında toplanması; KKTC'ne daha dengeli, daha tutarlı ve daha saygın bir ki�ilik kazandırılması, Kıbrıs Türk halkının gelecek ku�aklarının var olmalarının bir terninatıdır. Bu hassas dönernde Kıbrıs Türkü'nün, milli duygulardan, benliğinde ve özünde ta�ıdığı manevi değerlerden uzakla�arak, bölünüp parçalanmaya tahammülü yoktur. KKTC'nin içinde bulunduğu bu kritik durumda, böyle bir bölürirne, Allah korusun, Kıbrıs Türklerinin felaketi ve sonu olur. Yürekleri geçrni� yılların acı hatıraları ve geleceğin umutları ile dolu olan Kıbrıs Türk halkının, geçrni�te olduğu gibi, bugün de Curnhurba�kanı Rauf R. Denkta�'ın yanında olduğunu görrnek ve onun yüreği ile birlikte özgürlük ate�i ile çarphğını bilmek, Türklük dünyasının hak ettiği bir güven ve huzur kaynağı olacaktır. Kıbrıs, etle tırnak misali, Anadolu'nun bir uzanırnı ve onun ayrılmaz bir parçasıdır. Kuzey Kıbrıs'ta bağımsız, hür ve özgür olarak ya�arnak, Kıbrıs Türk halkı için bir tutkudan da öteye, bir kara sevdadır. Kıbrıs Türk halkı, yıllardan beri özlemini çektiği özgürlüğüne ve egemenliğine, Rauf R. Denkta�'ın liderliğinde, mutlaka ula�acaktır. Yeter ki, hepimiz ona destek olalım.

72


KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş Hakkı Atun KKTC Meclis Eski Başkanı Liseyi Türk müdür döneminde okudum. Denktafi Bey, henüz politika sahnesinde görünmüyordu. Talebeleri, mücadele lideri Dr. Fazıl Küçük'ün konufimalarını dinlemeye zaman zaman götürürlerdi. Milliyetçilik duyguları, Türkiye'den gelen öğretmenierin de etkisiyle, her geçen gün kabarıyor ve eyleme dönü&üyordu. Bu hava içinde Liseyi bitirdikten sonra, 1954-59 dönemini İstanbul' da geçirdiğim için, Kıbrıs'taki olaylar içerisinde bazı yaz tatilleri hariç, fazla bulunamadım. Staj yapmamız zorunluydu. Bu nedenle, Denktafi Bey'le ilk temasım, mezun olduktan sonra ve Yüksek Mühendis Mimar Ayer Kaşif ile ortak bir büro çalıfihrmaya bafiladıktan sonra oldu. Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu Başkanı olarak bize Lefkoşa Türk Lise s i 'nin yurt projesini ilk para kazandıracak ifi olarak verrnifiti. Daha o zamandan gelen genç üniversite mezunlarını Kıbrıs'ta istihdam edebilme ve Kıbrıs'ta tutabilme, en önemli sorundu. Kıbns Cumhuriyeti Planlama ve İskan Dairesine atandıktan sonra bir gün, yine karfiılafitık. Devlet memuru olan kayınpederim Hüseyin Veysi Bey, kendisine beni takdim ettikten sonra "Planlama Dairesinde en kıdemli Türk'tür, Limasol Baf sorumlusu olarak tayini çıktı, merkezde kalması, Türk toplumu açısından daha yararlı olmaz mı? Senin görüfiün nedir?" diye sorduğunda, cevabı fiöyle oldu: "Baksana, çakı gibi adam. Tabii ki gidecek, gitmesinde hiçbir mahsur yok." O günden sonra, zaten fazla bir zaman geçmeden


HAKKI ATUN Denkta� Bey'i, ba�ında kasketi, 21 Aralık 1 963 sabahı, evımın önünden geçerken gördüm. O da Köşklüçiftlik'teki evimize yakın kendi evinde oturuyordu. Bize doğru dönerek: "ya bu deveyi güdeceğiz, ya bu diyardan gideceğiz" demi�ti. Ondan sonraki geli�meler, herkesin malumu. Denkta� Bey'in, New York ve Londra' daki görü�melerden sonra Kıbrıs'a dönü�ü yasaklanmı� ve Ankara' da kalmaya mecbur edilmi�ti. Türk Cemaat Meclisi çatısı altında toplanan biz devlet memurları, Denkta� Bey'le sağlanan temaslar hakkında uzaktan bilgi sahibi olabiliyorduk. Çoğu zaman kendi inisiyatifimizle, göçmenlerin yerle�tirilmesi ve yaraların sarılması yönünde gece gündüz uğra� içindeydik. Bir yandan da �imdiki devletin, Türk yönetimi olarak, o günün Yürütme Kurulu çatısı altında temelleri atılıyordu. Genç memurlar olarak biz de, içinde yapımız ve rolümüz olması nedeniyle büyük bir heyecan ve bilinçle çalı�ıyorduk. Türk toplumunu hemen her gün me�gul eden ve üzen saldırılar sürüyor ve devamlı güvenlik endi�esi ya�anıyordu. Bir ak�am, �ahsım dahil, bütün Kıbrıs Türk'ünü �ok eden bir haberle kar�ıla�tık televizyon ekranlarında. Kıbrıs'a gizlice girmek isteyen Denkta�, yakalanmı�h. Rumlar, Denkta� Bey' e zarar verebilirler diye, herkes son derece endi�elenmi�ti. Bu olaydan sonra Kıbrıs Türk toplumunun kaderi deği�meye, nihayet olumlu bir geli�me içine girmeye ba�lamı�h. Denkta� Bey'in dönü�üne izin veriliyor, geçici Kıbrıs Türk yönetimi kuruluyor, kısacası, yeni bir dönem ba�lıyordu. Denkta� Bey'in, hayatını tehlikeye atarak, her�eyi göze alarak Kıbrıs'a kaçak olarak çıkı�ı, zaten yüksek olan saygınlığını, Türk toplumunun gözünde artık bir kahraman mertebesine ula�hrmı�h. Kıbrıs'a dönü�ünde, mücahitler tarafından görkemli biçimde kar�ılanı�ı, bunu çok açık ve inandırıcı biçimde ispatlıyordu. Bu yeni dönemde, kurulmasında büyük payım olan Planlama ve İn�aat Dairesinin müdürü olarak, Cumhurba�kanı muavini Dr. Fazıl Küçük ve Türk Cemaat Meclisi Ba�kanı Rauf Denkta� Bey'le daha yakından temas etmeye ve mahiyetlerinde çalı�maya devam ediyordum. Bilhassa göçmenlerin iskanıyla ilgili cansiperane gayretlerimizi takdirle izliyorlar ve askeri makamlarla birlikte (Bayraktarlık ve Sancaktarlık) bizlere destek oluyorlardı. Türk toplumu, artık nefes almaya ba�lamı�tı. Makarios, hareket serbestisi tanımı�tı. Bizler de artık Ada'nın dört bir yanına gitmeye, toplum i�lerini idare binası, okul, kı�la, yol in�aatlarını yürütme 74


KKTC CUMHURBAŞKANI DENKTAŞ imkanı buluyorduk. Bu dönemde Türkiye'nin ilgisi ve desteği, gün geçtikçe artıyor, toplumu rahatlatıyordu. 1973 Cumhurba�kanı muavinliği seçiminden sonra, Denkta� Bey'le daha yakından görevimiz icabı çalı�ma ve birbirimizi tanıma imkanı buldum. Devlet yönetimi ve devlet adamlığı konusunda kendisinden çok �eyler öğrendiğimi söyleyebilirim. Devlet idaresinde en önemli hususun, zamana uymak (punctuality) zamanı iyi ve verimli kullanmak, ciddiyet ve disiplini sağlamak olduğunu öğrendik ve bunun, Denkta� Bey'le çalı�tığımız sürece, hiç aksamadan uygulandığını gördük. Mesela, Bakanımız, Bakanlığa, Bakanlar Kurulu toplantısının olduğu gün erken dönmü�se, toplantının Denkta� Bey tarafından yönetildiğini anlardık. Yani, toplantı saatinde ba�lardı ve gündem aksatılmadan ele alınarak, tamamlandı demekti. Bu vesileyle hemen ekleyim ki, Denkta� Bey'in katıldığı ve yönettiği toplantılarda hiçbir zaman geç kalındığını hatırlamıyorum. İcranın ba�ı olarak Bakanlarının, müste�ar ve müdürlerinin, kısacası bütün idarecilerinin de toplantılara zamanında gelmesini mutlaka ister, her faaliyete katılmalarını mutlaka sağlar ve olu�an Türk yönetimi çatısı altındaki müdür ve diğer idarecilerle muntazaman toplantılar düzenlerdi. Öte yandan da 1 968'den itibaren ba�layan toplumlararası görü�melere, zamanının büyük bir kısmını harcamak zorundaydı. Aniden bir gün dairemden, yuvarlak bir toplantı masası yapılması istendiğinde, merak etmi�, bunun Klerides'le ba�layan görü�melerde protokolün daha kolay çözümlenmesi için gerektiğini sonradan anlamı�tık. Denkta� Bey'le daha da yakın mesaimiz ve yakınlığım elbette 1974 Barış Harekatından sonra olmu�tur. Bir yandan görü�meleri yürütüyor, seyahatler yapıyor, dünyayı dola�ıyor ve Kıbrıs'a döndüğü zaman da iskan ve yerle�tirme i�leriyle çok yakından ve büyük bir duyarlılıkla ilgileniyordu. İ�te o dönemde İn�aat Dairesi müdürlüğünden, tam yetkili olarak İskan Müste�arlığına atanmı� ve gerek güneyden, gerekse Türkiye'den göçün yönetiminde önemli görev almı�tım. Bilhassa �ehit ailelerine ve Barı� Harekatı gazilerine büyük ilgi gösteriyor, genelde göçmenlerin bir an önce yerle�tirilip, rehabilite edilmesinde, eksikliklerinin giderilmesinde büyük çaba harcıyor ve bizlerle gündelik temasını eksiltmiyordu . Geriye dönüp 75


HAKKI AnJN baktığımızda, Barı� Harekatı sonrasında en önemli icraatın, göçmenlerin yerle�tirilmesi olduğunu anlamak zor değil. Bu altyapı sağlıklı olmasaydı, bütün gayretler bo�a gidebilirdi. Dolayısıyla Denkta� Bey'in konuya duyarlılığı ve çok yorulması pahasına harcadığı çabayı buna bağlıyorum. Bir gün bana o zamanki müdürlerinden sınıf arkada�ım Ahmet Çağman Bey; "zaman zaman o kadar bunalıyor ki, koridora çıkıp bo�alabilmek için, yüksek sesle bağırdığını, of çektiğini duyarız" demi�ti. İ�te İskan müste�arlığım ve halka daha yakından temasım, beni de politikaya itmi�ti. Kıratın yanında yatan, ya huyundan, ya tüyünden olacaktı. Bu yönde Denkta� Bey'den de görü� ve te�vik almı�tım. 1976 seçimlerinden sonra kurulan Konuk, Ö rek ve Çağatay hükümetlerinde Bakanlık görevi almı� bir ki�i olarak, Denkta� Bey'le siyaset yapmak imkanı da yakalamı� oldum. Başbakan Nejat Konuk Bey: "Ben İ nönü okulundan mezunum" derdi. Bize de hangi okuldan mezunsun diye sorsalar, "Denktaş okul undan" dememiz gerekir diye dü�ünüyorum. Denkta� Bey'in özelliklerine ve üstün meziyetlerine gelince; en önemlisi, milli davaya, yani Kıbrıs meselesine ait olan inancı, bağlılığı ve en ince ayrıntıya kadar vukfu ve dolayısıyla hakimiyetidir. Davanın selametle yürütülmesi için, iktidarda kalması gerektiğini bilerek, politik hayatımızda çok dinamik bir hakimiyet kurmu� ve bütün dünyanın tanıdığı toplum lideri olmu�tur. Politikayı hiç ku�kusuz kurallarına göre oynamasını çok iyi bilmi�tir ki, e�ine çok ender rastlanan 40 yıl gibi uzun bir süre iktidarını sürdürebilmi�tir. Meclisteki açık ve kapalı oturumlarda konu�ma ve tartı�malarını yakından izleyen bir ki�i olarak, hep aklımdan Kıbrıs'ın demokratik ve politik hayatında Denkta�'ın büyük bir yeri olduğunu, onsuz politikanın rengini ve dinamizmini yitireceğini hep dü�ünmü�ümdür. Bilhassa, sol muhalefet partilerine, "Denkta� beyin değerini iyi bilin, sizi de gündemde tutan odur" derdim. En önemli özelliği; hiç ku�kusuz olağanüstü hitabet kabiliyetidir ve bunun toplum lideri ki�iliğindeki önemli bir yeri vardır. Kıbrıs'ta mü�terek mesaimizden çok iyi tanıma imkanı bulduğum Sayın Denkta�'ı, 1978 yılında Amerika'ya görevli gittiğim bir seyahatimde Güvenlik Konseyinden tanıma imkanı buldum. Güvenlik Konseyinde yaptığı konu�ma, beni ve e�imi müthi� etkilemi� ve göz ya�larımızı 76


KKTC CUMHURBAŞKANI DENKTAŞ tutamarnı�hk. Israrla hakları verilmeyen ve tanınmak istenmeyen bir toplumun haklarını irticalen, ancak bu kadar güzel ve etkili savunabilirdi. Gece, temsilciliğin verdiği kokteylde, Yunanlı bayan gazetecinin: "Sayın Atun, Rum tarafının siyasi avantajları olabilir ama sizin de Denktaş gibi bir garanötörünüz vardır" dediğini hatırlıyorum. Yıllardan beri devam eden bu beraberliğimiz ve mesai arkada�lığırnız esnasında, en çok takdir ettiğim üstün bir vasfı da, en sıkı�ık anlarda bile kıvrak zekasıyla �aka yapabilmesi, havayı yumu�atması ve eğer varsa, gerginliği bir anda azaltabilmesidir. Bu ku�kusuz kafasını her zaman serin tutahildiğini göstermektedir. Bu özelliğine (sence of humour) yabancı diplamatların da hayran kaldığını çok kez kendi ağızlarından dinlemi�imdir. Denkta� Bey'le çahlima, özellikle idari konularda benim için hiç zor olmamı�tır. Olmayan, yapılamayan i�lerde, izahı yapıldıktan sonra kolayca ikna olduğunu gördüm. Özellikle hukuk kurallarına uygun �ekilde yapılan uygulamalara hiç itiraz etmediğine �ahit oldum. Özetle, her zaman dünya çapındaki karizmasını ve devlet adamlığını takdir ettim. Kıbrıs Türkü için, Dr. Fazıl Küçük'ten sonra bayrağı heyecan ve inançla yakalayarak bu günlere getirebilen Denkta� gibi bir lideri olması, büyük bir �anstır. Kanaatimce, bunu bütün dünya teslim etmektedir.

77


Türk Milletinin Teşkilatianma Kaabiliyeti ve KKTC'nin Temelindeki Harç (TMT) Türk Mukavemet Teşkilatı Yakan Cumalıoğlu Kıbrıs Milli Koordinasyon Komitesi Başkanı

Tarihin yazıldığı günden beri mevcut olduğu bilinen Türk soyunun; kurduğu 6000 yıllık geçmişi olar Türk devlet sisteminin günümüz aktardığı bilgi, beceri ve tecrübelerinin temelinde, teşkilatçılık vasfı, belirgin bir ırki özelliğimizdir. Geçmişte kurulan ve birbirini takibeden 16 büyük Türk devleti ve sayısız küçük devletçiklerin zuhur etmesi, biz Türk'lerin teşkilatıanınada gösterdiğmiz başarını sadece küçük bir ömeğidir. Bazılarınca, kaderin garip bir tecellisi diye isimlendirilen; gerçekte ise Türk'ün tabiat şartlarına gösterdiği direnç ve mücadele azmi ile kararlılık, teşkilatıanmadaki ırki kaabiliyet, geliştirdikleri metod ve sistem sayesinde Türkler, güçlü, kalıcı devlet yapılarını ortaya çıkarmışlardır. Süreklilik arzeden Türk tarihinde; teşkilatıanma becerisini gösteren, daha önceki devlet yapısının eksiklerini tamamlayan, metod ve sistem geliştiren Türkler; bir önceki Türk devletinin yerine yenisini ikame etmekten geri kalmamışlardır. Diyebiliriz ki, yıkılan Türk devleti yerine; yeni bir Türk devleti,


TÜRK MiLLETİNİN TEŞKİLAnANMA KAABİLİYETİ VE KKTC'NİN TEMELİNDEI<İ HARÇ (TMT) TÜRK MUKAVEMET TEŞI<İLATl yine Türk'ler tarafından kurulmuııtur. Yok olmakta olan Türk devletleri, hiç umulmadık bir zamanda teııkilatlanmada gösterdiği baııarı sayesinde, tarih sahnesine tekrar çıkarak yerlerini almıııtır. Bunun, Türk tarihinde sayısız örnekleri mevcuttur. Hile ve desise ile arkadan vurularak, yok edilmek istenen Göktürk Devleti, 630 yılında baııta hakanları Kara Kağan olmak üzere, Çinlilerce esir edilir. Türler, Çin toprakları içine dağıtılır. Çinlileııtirilmeye çalıııılır. Kumandanları, liderleri göz hapsinde tutulur. Ne var ki, esareti kabullenemeyen Türkler, kendi aralarında teııkilatlanırlar. Baıılarında efsanevi kahraman Kürııad olak üzere, 40 kiııi Çin sarayını basıp, Çin İmparatorunu esir etmek, Çin devleti ile pazarlık edip Göktürk devletini yeniden kurmak isterler. Kırk yiğidin, ölümü pahasına baııarısızlıkla sonuçlanan harekata rağmen; özgürlük ateııi yanmıııtır. Psikolojik etkisi yıllarca süren bu harekat, seneler sonra İlteriıı Kutluk Kağan'ın onyedi kiııi ili dağa çıkmasına, dağıtılmııı Türk boylarını derleyip topadamasına ve Göktürk Devletini yeniden kurmasına yol açacaktır. Timur'un, Anadolu'ya yürümesi ile Ankara savaııından sonra yaııanan Fetrek devrini takiben Anadou' da Türk birliğinin tekrar kurularak Osmanlı Devletinin ayağa kaldırılması, Türk'ün teııkilatlanmadaki kabiliyetini, gücünü gösterir. Cihan hakimiyetin 600 yıl elinde tutan Osmanlı Türk Devletinin yıkıldığı, yapılan mütareke ile Türk Devletinin ordularının dağıtıldığı, tersanelerine girildiği, ülkenin stratejik bölgelerinin kontrol altında tutulduğu, topraklarımızın iııgal devletleri oldularınca fiilen iııgal edilği dönemde, Türk Milleti yine teııkilatlanmıııtır. Değiııik isimlerde kurulan teııkilatlar, direniııi baıılatmııı; neticede dağıtılan ordularını tekrar kurmuıı, el konulana cephaneliklerini boııaltmııı, erkeğiyle-kadınıyla, genci-ihtiyarıyla bu kutsal mücadelede yerini almıııtır. Bu baııarı, teııkilatlanmadaki Türk Milletinin kabiliyetinin baııka bir örneğidir. 1950 yılında komünist yayılmacılığı çerçevesinde Kızıl Çin'in, Kuzey Kore'ye destek vermek amacıyla, Güny Kore topraklarına saldırması ile baıılayan Kore Savaııında, hür dünyanın bir üyesi olan 79


YAKAN CUMALioGLU Türki Cumhuriyeti de yerini almııı ve boğaz boğaza süren bu kanlı savaııa 1 Tugayla iııtirak etmiııtir. BM kuvvetleri, üstün Kızıl Çin ordusu karııısında bozguna uğrama tehlikesi yaııarken, ateıı hattına sürülen yedekteki Türk Tugayı, Kunuri Meydan savaıılarında, efsanevi Türk kahramanlığını bir kere daha göstermiıı, göğüs göğüse yapılan, süngü hücumlarıyla süren bu kanlı çahıımada üstün Kızıl Çin ordusu püskürtülmüııtür. Kore yarımadasını terketmeye hazırlanan BM kuvvetleri, tekrar terkettikleri sİperlerine geri dönmüıılerdir. Bu tarihi olayın yaııandığı zaman diliminde, her iki taraftan da ölenlerin, yaralananların yanısıra, karııı tarafa esir düşenler de mevcuttur. Kızıl Çin-Kuzey Kore kuvvetlerinin eline esir olarak geçen BM'e mensup devletlerin askerleri arasında subay, astsubay ve er sınıfından olmak üzere Türk esirler de vardır. Esir kampında bir komünist, beyin yıkama propaganda çalıııması yapılmaktadır. ABD ve diğer milletiere mensup askeri personel, bu propagandadan etkilenir ve çözülürler. Bir takım askeri sırları ifııa etmekten çekinmezler. Hatta esaret sırasında yapılan propagandadan etkilenen bazı ABD'li subay ve eratın rejim muhalifi, komünist ideolojiyi benirnsemiıı olarak üskelerine döndükleri de tesbit edilmiııtir. Türk esirlerde çözülme, bozulma olmaz. Yapılan propaganda etki yerine tepki yarahr. Daha çok birbirlerine kentelenirler. Disiplin bozulmaz, astlık-üstlük, otorite esaret sırasında da devam eder. iııte bu teııkilatlanmanın ve sistem metodunu, ırki hasletiyle bütünleııtirmiş Türk Milletinin baııka bir baııarısıdır. Türkiye Cumhuriyeti'nin yapında ikinci bir cumhuriyet olarak yerini alan KKTC de, böyle bir teşkilatlanmaruru baııka bir ürünüdür. Uzun nefes gerektiren bir koşudan sonra Kıbrıs Türk'ü, ipi göğüslemiş ve kendi varlığını ispat ve tescil ettirmiş, bileğinin hakkına KKTC'yi kurmuştur. 1878'in bir sabahı Kıbrıs Türk'ünün fikri sorulmadan İngiliz insafına terkedilidiği günden, bağımsızlığını sağlayıp, başı dik, kendine güvenen bir KKTC'li olduğu güne kadar geçen zaman içerisinde Kıbrıs Türk'ünde değişik teııkilatlanma çalışmalarını görmekteyiz. İngiliz'in cemaatleştirmek istediği Kıbrıs Türk'ü; 1 . Cihan 80


MILLETININ TEŞKILATLANMA KAABİLİYETI VE KKTC'NİN TEMELINDEKI HARÇ (TMT) TÜRK MUKAVEMET TEŞKİLATl

TÜRK

Harbinin sonunda, Ada' da bulunan esir kamplarındaki esir Türk subay ve eratının kurtarılması için; milli mücadelede Anadolu'ya yarıdm etmek için; daha sonraki yıllarda Türk kimliğini korumak için; ENOSİS'e karııı mücadele etmek için teııkilatlanmıııtır. Bu teııkilatlanmalar, bir ihtiyaçtan doğmuııtur. Yok olmamak, milli kimliğin korunması amacını gütmüııtür. Çeııitli dernekler, kurumlar meydana getirilmiııtir. Eğitim, islami cemaat anlayıııından Türk milli kimliğini aakta tutabilecek yörüngeye oturtulmuııtur. Silahlı Rum saldırılarının baıılaması ve EOKA tedhiıı örgütünün terör baıılatması üzerine; Rum faaliyetlerine karııı, aynı kararlılıkla gidecek teııkilatlar devreye sokulmuııtur. Münferid faaliyet gösteren bu Türk yeraltı direniıı örgütleri; TC Devletinin kararlılıkla duruma müdahale etmesi gerektiğine kani olması ve fiilen devreye girmesi; Kıbrıs Türk'ünün baıılattığı teııkilatlanmanın tek bir çatı altında bütünleııtirilmesi, organize edilmesi, lojistik destek ve eğitim verilmesiyle, emsali bulunmayan ve bünyesinin yapısal ııifresi henüz çözülmemiıı efsanevi bir "Türk Mukavemet" teııkilatı yarahlmıııtır. iııte, efsanevi TMT (Türk Mukavemet Teııkilah)!.. TMT için söylenebilecek ve söylenmesi, anlatılması, açıklanması gereken pek çok ııey varsa da, henüz bu konuda pek fazla bir açıklama yapılmamıııtır. Şu ana kadar anlatılanlar, görev yapan bazı yetkililerin hatıraları ile kısıtlı kalmıııtır. TMT hakkında bilinenierin ötesinde, bilinmeyenierin de anlatılması, bazı çevrelerce sık sık ifade edilmektedir. Bu arzu ve niyetleri ifade edenleri iki grupta toplayabiliriz: Birinci grup, TMT oluııumuna sempati ile yaklaııan ve mukavemet ruhunu taıııyan, milli kimlik sahibi, tarihi gerçekleri olduğu gibi yarınlara aksettirmek isteyen, açıklanacak olayları iyi niyetli değerlendirmelere tabi tutacak kesim. İkinci grup, TMT oluııumuna pek sampati duymayan, her fırsatda bazı TMT İcraatiarını tenkit faslında dozu kaçıran, hatta Per de iyi niyetli olmayan değerlendirmelere tabi tutan, karııı tarafa propaganda imkanı verebilecek kesim. Şahsi görüııüm odur ki, Kıbrıs Türk'ü, bir milli mücadele ııuuru 81


YAKAN CUMALioGLU içerisinde olu�turduğu TMT'yi, tamamen "milli" bir te�kilat olarak benimsemi!J ve muhafaza etmi�tir. KKTC'nin bu günlere gelmesinde TMT temel ta�ı olmu�tur. TMT bir milli te�kilatdır, EOKA gibi bir saldırı, tedhi� örgütü olmamı�br • EOKA' dan 2,5 yıl sonra Türk'lere yönelik saldırıların artması üzerine savunma amacıyla kurulmu�tur. Millilik vasfını kaybetmeyen bir mukavemet hareketi olarak kendini göstermi�tir. •

TMT'de disiplin esastır. Ba�ıbozukluğa yer vermemi!Jtir. Te�kilat bünyesinde görev yapanlar, Türk milletinin asker yapısına uygun, aldığı eğitimin gereklerini yerine getiren bir tavn sonuna kadar sergilemi�tir. 2 . Dünya Harbi sırasında i!Jgal altındaki Fransa'da, Polonya'da, İtalya'da vb. yerlerde olu�turulan direni� örgütleri ile mukayese edildiğinde; TMT'nin millilik vasfı, eğitim düzeyi, disiplini ve görev yapan ki�ilerin kaliteli vasıfları aradaki farkı belirtir. Bugün hayatta bulunan değerli mensularının ketumiyeti, görev bilincinin be!Jikten mezara devamını ifade etmektedir. NATO standartlarına uygun düzenlenmi� Türk Silahlı Kuvvetlerinin bünyesinde "Seferberlik Tetkik Kurulu" (sonradan Özel Harb Dairesi adını almı�tır)'nca olu!Jturulan TMT'nin; çalı�ma prensipleri ve kurulu!J �eması ile faaliyetleri (sonradan yapılan açıklamalar hariç) diğer birimler ve müttefiklerimiz tarafından bile izlenememi�tir. Bu da göstermektedir ki, 6000 yıllık devlet tecrübesine saip, dünyada ilk düzenli orduyu kurmu�, "Asker Millet" olma vasfını hiç bir zaman kaybetmemi� Türk Milleti, Tarihi gerçeklerin ı!Jığı albnda, bugün sözde müttefiklerimiz olan devletlerle olu�turulmu� ve olu�turulacak ittifakların; Türk Milletinin menfaatlerine ters dü!Jebilecek geli!Jmelerini de gözönünde tutarak, Türk ordusunu daima milli vasfı ile muhafaza etmitir. Neticede, bu "Milli" ordunun bünyesinde olu�turulan bir Milli Te�kilat, müttefikterimizin ruhu duymadan ba�arılı İcraata imzasını atmı�tır. *TMT gücünü Türk Milletinden, Türk tarihinin derinliklerinden gelen milli �uurdan almı� milli bir te!Jkilattır. *Te�kilatın sembolü, Türk'ün efsanevi, ebedi sembolü 82


TÜRK MİLLETİNİN TEŞKİLATLANMA KAABİLİYETİ VE KKTC'NİN TEMELİNDEKİ HARÇ (TMT) TÜRK MUKAVEMET TEŞKİLATl Bozkurt'tur. 11Teııkilatın Bayraktarlık ve Sancaktarlıkları, değiıtik Bozkurt figürleri ile bu millilik vasfıru dosta düıımana tescil ettirmiııtir. * İlk Bayraktarlarıınız, Bozkurt kod ismi ile anılmıııhr. Kısaca diyebiliriz ki, TMT bir efsane teııkilatdır. Açık adı "Türk Mukavemet Teıtkilatı" olan TMT'nin, 27 Temmuz ı957 ve ı Ağustos ı958 tarihleri olmak üzere iki ayrı tarihte kurulduğu değiıtik kesimlerce ifade edilmekte ise de, bizler, resmi açıklamaları değerlendirerek, ı Ağustos ı958'de kurulduğunu kabul ediyoruz. ı 955 yılından itibaren kurulan münferid, birbirinden habersiz direniıt örgütleri TMT'nin oluııumuna · zemin teııkil etmiıılerse de, TC'nin organize ettiğC eğittiği, lojistik destek veridiği TMT yapılaııması, mukavemet hareketi ı Ağustos ı958 olarak tarihe geçmiııtir. Dağınık, küçük ve eğitimsiz mukavemet gruplarının askeri yapıya sahip EOKA karııısında baııarılı olması, Türk halkını savunması mümkün değildi. Dağınık olarak birbirinden habersiz faaliyet göstene bu küçük mukavemet gruplarını birleııtiren TMT; bütün Ada'ya yaygın, her Türk köyünde varlık gösteren güçlü bir mukavemet örgütü oluııturmaya muvaffak olmuııtur. TMT'nin amaçlarını kısaca: a ) Kıbrıs Türk'lerinin can ve mal güvenliğini sağlamak; b) Kıbrıs Türklerine yapılacak saldırıları geri püskürtmek; c) Enosis'e ulaıımak için yapılan teröre karııı durmak; d) Rum'lara ve İngiliz'lere karııı Kıbrıs Türk'lerinin haklarını savunmak; e) Anavatan Türkiye ile iliıtkileri geliıttirmek, Kıbrıs Türk halkının Anavatana bağlılığını sürdürmek; f) Bu doğrultuda Kıbrıs Türk toplumunun birliğini, bütünlüğünü sağlamak, ENOSİS yanlısı Kıbrıs Rum'larının Türk toplumu içerisinde ideolojik etkinlik yaratmasını ve Türk cephesini bölmesini engellemek diye sıralayabiliriz. TMT bu amaçlar çerçevesinde yaptığı direniıt ile Ada'nın Yunanistan'a bağlanmasını önlemiıt ve Kıbrıs Tütk'ünün 83


YAKAN CUMALioGLU

bağımsızlığını kazanmasında etkili bir görev üstlenmi�tir. Tamamıyla askeri bir disiplin ve te�kilatlanma yapısının hakim olduğu MTM; manga, bölük, tabur ve alay nizarnı içerisinde te�kil edilrni�tir. TMT'deki görevlerde a�ağıdaki isimler kullanılmı�tır:

Görev adının manası

İlk kuruluıltaki adı

Daha sonraki adı

Düz-mukavemetçi er

Kurt

Arı

Manga komutanı

Çadır Beyi

Oğul Beyi

Bölük komutanı

Oba Beyi

Petek Beyi

Tabur komutanı

Otağ Beyi

Kovan Beyi

Alay komutan yardımcısı

Ba� Yayla

Serdar

Bozkurt

Bozkurt

Mücahit Ba�komutanı TMT lideri-Bayraktar

Kuva-i Milliye ruhunu devamlı ya�atın Türk Milleti, Kıbrıs'taki bu te�kilatlanmada; Te�kilat-ı Mahsusa'nın çalı�ma sistematiğine uygun yolları denerni�tir. Bu çerçevede te�kilatın ihtiyacı olan silah ve mühimmat, gerek Türkiye'den deniz yoluyla gönderilen ve Erenköy'lü balıkçıların (Bereketçilerin) katkılarıyla, gerekse Kıbrıs'ta bulunan İngiliz üslerinden para ile ternin edilmi�tir. Hatta gereken istihbarat bile, bu te�kilatlanmanın inceliği ve hassasiyetine uygun olarak kar�ı taraftan sağlanmı�tır. TMT, Kıbrıs Türk'ünün savunmasını birinci planda tutan bir direni� örgütü olarak faaliyetini sürdürürken, Kıbrıs Türk toplumunun bütün kesimlerinden; i�çisinden i�adamına kadar herkes, bünyesinde yer almı�, görev yapmı�tır. Ki�lerin sahip oldukları görü�lerden ziyade, Kıbrıs Türk'ünün can ve mal güvenliğini benimseyen TMT'nin en büyük özelliği gönüllülüktür. Baskı ve �iddetle ki�ilerin mücadeleye katılması diye bir politika TMT'de güdülmemi�tir. Mensupları davaya gönüllü olarak katılmı�, gözleri bağlık Türk bayrağı, Kur'an ve silah üzerine ettikleri yemine daima sadık kalmı�lardır. TMT'nin mücadeleci, kararlılık 84


TÜRK MiLLETİNİN TEŞKİLATLANMA KAABİLİYETİ VE KKTC'NİN TEMELiNDEKi HARÇ (TMT) TÜRK MUKAVEMET TEŞKİLATl ifade eden, asker ruhu mücahit yemininde şekillenmiştir. İşte (TMT) bünyesinde görev yapmaya gönüllü Türk Mücahitlerinin Türk Bayrağı, Kur' an ve silah üzerine sağ ellerini basarak yaphkları kutsal yemin. Bu yemin bike kısaca IMI'yi anlahr.

"Kıbrıs Türk'ünün yaşayış ve hürriyetine, Canına, malına ve her türlü anane ve mukaddesatına, Her nereden ve kimden olursa olsun, Vaki olacak tecavüzZere karşı koymak için Kendimi Türk Milletine Adadım. . . Ölüm dahi olsa, verilen her vazifeyi yapacağım. Bildiğim, gördüğüm, işittiğim ve bana emanet edilen, Her şeyi canımdan aziz bilip sonuna kadar Muhafaza edeceğim. Gördüklerimi, işittiklerimi, hissettiklerimi, ve bana emanet edilenleri, Hiç kimseye ifşa etmeyeceğim. Ifşaatın bir ihanet sayılacağını ve cezasının ölüm olacağını biliyorum. Yukarıda sıralanan hususları harfiyen tatbik edeceğimi, Şerefim, Namusum ve bütün Mukaddesatım üzerine Söz verir ant içerim ... "

Bu yemin metnine TMT mensupları daima sadık kalmışlardır. *TMT mensupları, Kıbrıs Türk'ünü savunurken, elinde silah olan ve Kıbrıs Tfuk'ü için tehlike arzeden EOKA üyeleri ile EOKA ve ENOSİS davasına hizmet edenleri hedef seçmiştir. *Hiçbir Rum, sırf Rum olduğu için hedef seçilmemiş, hiç bir Rum yerleşim birimine saldırıda bulunmamışhr. *TMT sermayeye hizmet için değil, davaya hizmet için Kıbrıs Türk halkı için çalışmışhr. Geçmişin, onurlu direnişini kanları ile tarihe yazan TMT için söylenecek, ifade edilecek söz bulmakta zorlanıyorum. Bir gün gelecek, bu konuda tarihi vesikalar açıklanacak; TMT efsanevi hüviyetini muhafaza ile Kıbrıs Türk'ünün varoluş mücadlesindeki yerini, bütün çarpıtma faaliyetlerine rağmen koruyacakhr. Tarih, gelecek nesillere Kıbrıs Türk'ünün yok olma ve var olma mücadelesini daha açık ve gerçekçi olarak yazacak, IMI'yi layık olduğu yere oturtacakhr. 85


YAKAN CUMALioGLU 2000'li yıllar içerisinde, bir takım çözüm önerilerini Kıbrıs Türk'üne ve Anavatana kabul ettirerek, nihai hedefe (ENOSİS) ula�mak arzusundaki dü�ünce sahiplerine; Türk Milletinin siyasi, politik ve ekonomik yapıdaki te�kilatlanmada da geri kalmadığı ispat edilerek; gereken cevap, gene bu TMT ruhunu canlı tutanlarca verilecektir. Ayakta kalma, var olma sava�ı içerisinde milli kimliğini koruyan Kıbrıs Türk'ü; anavatan Türkiye'nin desteğiyle, KKTC'yi ilelebet ya�atacaktır. Arife tarif gerekmez. Bu mücadelede yer almı� yiğit, mücadeleci mücahitlerimize, TMT'yi anlatmak ne haddimize. Sürç-ü lisan ettikse, affola diyerek: Bir zamanlar ellerinde silah, gözleri deniz ufkunda, Torosların karlı zirvelerini gözleyen, yüreklerinde Türklük gurur ve �uurunu ta�ıyan dava arkada�larımız, dostlarımız, yiğit mücahitlerimizi, saygı, sevgi ve muhabbetle selamlar; �ehitlerimizi rahmetle anar, kö�elerinde sessizce hayatlarını dev a m ettiren değerli komutanlarımıza ( Ba yr a k ta r l a r ı m ı z , S a n c a k t a r l a rımız, Serdarlarımız ve bilcümlesine) �ükranlarımızı sunarız. Dil bir, bayrak bir, millet bir oldukça; Anavatan Türkiye-KKTC bütünlüğü sürecektir ...

Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti; Yaşasın Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti! .. Varolsun Türk'lük Alemi!...

86


"Vatandaş Denktaş" ile Mülakat Kemal Çap raz Gazeteci

Bazı isimler vardır, bayrak gibidir. Bir ülkeyi, bir davayı, bir milleti temsil eder. Doğu Türkistan denildi mi İsa Yusuf Alptekin, Kırım denildi mi Mustafa Cemiloğlu, Batı Trakya denildi mi Dr. Sadık Ahmet, Kıbrıs denildi mi Rauf Denktaş'ın akla geldiği gibi. Bu büyük önderler kamuoyunda hep davalarıyla, mücadeleleriyle bilinirler, dava adamlığı ön plandadır. İ�te Kıbrıs davasının bayrak �ahsiyeti, büyük dava adamı KKTC Cumhurba�kanı Rauf Denkta�'la Kıbrıs davasının yanında "Vatanda� Denkta�"ı konu�tuk. Çok renkli bir ki�iliğe sahip olan Denkta�'ı, bazen bir elinde filesi, pazarda alı�veri� ederken, bazen fotoğraf çekerken, bazen deniz kenarında ya da korumasız bir �ekilde halkın arasında dola�ırken görürseniz, hiç �a�ırmayın. Çünkü o, her zaman vatanda�ıyla iç içe ya�amı�, onlardan kopmamı�, onların sevgisiyle hep o yüksek makamda kalmı� . O sadece Kıbrıs Türkü'nün değil, 250 milyon Türk'ün gönlünde taht kurmu� bir önder. KKTC Cumhurba�kanı Rauf Denkta�'a ilk sorumuz tabii ki, Kıbrıs'ta son geli�melerle ilgili. • Terörist Ö calan'ın yakalanması ile birlikte, Kıbrıs Rum Kesiminin terörü açıkça desteklediği ve bunu devlet politikası olarak gerçekleştirdiği ortaya çıktı. B öyle terör destekçisi Rum kesiminin AB üyeliği söz konusu. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin böyle bir durumdaki tavrını siz gayet net bir şekilde ortaya koyuyorsunuz; "Rum kesimi AB'ye kabul edilirse Türkiye'ye katılırız". Katılma şartları sizce oluşur mu? DENKT A Ş - Katılmadan maksat nedir, evvela onu bilelim. Türkiye ile birlikte bizim Rum tarafına verdiğimiz ihbar; "Sen Yunanistan'la ne yaparsan, ben de Türkiye ile yaparım." Dolayısıyla biz o yolda ilerlemekteyiz. Rum tarafı yasalarını Yunanistan'la aynı seviyeye getirmi�tir. Biz de bu konuda geçen haftalar içerisinde Ankara'da toplantı yaptık. Hukukçularımiz geldi. Buradakilerle ..


KEMAL ÇAPRAZ oturdu, aynı yolda biz de ilerliyoruz. Kültür açısından, askeri açıdan, onlar ne yapıru�larsa biz daha iyisini yaptık. Şimdi Avrupa Birliği yoluyla onlar Yunanistan'la birle�meyi hukuksal bir zemine oturtmaya çalı�ıyorlar. Bunu biz engelliyoruz. "Bunu yapamazsınız" diyoruz. "Bunu yaptığınız takdirde o zaman biz de Türkiye ile tam ve hukuki bir �ekilde birle�iriz" diyoruz. Dolayısıyla ta�larımız yerindedir. Ta�a ta� oynanmaktadır. Bu i�, adım adım bir yerlere gitmektedir. Şimdi terörizme bu kadar yardımcı olan iki ülkeni, son günlerde suçüstü yakalanıru� olmasından ve teröre desteklerinin gün ı�ığına çıkmı� olmasından bahsediyoruz. Daha evvelden gün ı�ığında değil miydi? Yunanistan'dan gelen ve yakalanan teröristler, Yunanistan'da eğitildiklerini, bomba eğitimini, terör eğitimini Yunanistan'da gördüklerini söylemiyorlar mıydı? Amerikası, İngilteresi, bütün dünyası bunu bilmiyorlar mıydı? Biliyordular. Niye bir tedbir almıyorlardı? Çünkü Yunanistan Avrupa'nın �ımarık çocuğu. Şimdi bu son olay oldu. Herkes deh�ete dü�tü. Yeni bir tedbir dü�ünüyorlar mı? Yine Türkiye'ye aman efendim, sen mahkemene bak, nasıl idare edeceğine bak vesaire ... Onun için biz dı� dünyadan medet umarak yolumuzu tayin edecek değiliz. Nasıl ki, artık Türkiye sesini duyuran bir Dünya Devleti olarak ortaya çıkıru�tır. Haklarını �oruma yönünde sert adımlarla ilerlemektedir. İlerleyecektir. Ben, bu Ocalan meselesinin Kıbrıs Rumlarının pasaport vermelerinin hayırlı tarafını görüyorum. Hayırlı tarafı, bizim haklı olduğumuzu kabul �.tmeseler dahi, üçüncü ülkeler anladılar. Ve baskı yapamıyorlar. Uzerimize gelemiyorlar. Bir söylentiye göre, buradaki seçimleri bekliyorlar. Seçimlerden sonra ortaya çıkacak hükümete göre baskılarını artıracaklarıru�. Baskı ile hak verilmez, baskı ile hürriyet verilmez, baskı ile KKTC ortadan kalkmaz. Baskı ile Türkiye Kıbrıs'taki haklarından vazgeçmez. Biz bunun gönül rahatlığı içerisindeyiz. Siz de olun. • Kıbrıs sorununun çözümünde G-S'lerin devreye girmesi Türkiye aleyhine bir durum oluşturmayacak mı? DENKTAŞ G-8'lerin devreye gireceği yolunda bir durum yoktur. Ama G-8'lerin toplantısında her konuyu masaya getirdikleri gibi Kıbrıs konusunu da masaya getirebilirler. Ancak, Kıbrıs Türkleri'nin e�it �artlarda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olarak kahlmadığı bir masada, Türkiye Kıbrıs meselesini ne görü�ür, ne de karara bağlatır. Ne de biz böyle bir masada alınacak kararı kabul ederiz. Biz e�it �artlarda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olarak müzakereye davet edilirsek, o zaman Kıbrıs meselesini görü�ürüz. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinden vazgeçilmeyeceğini ve -

88


"V ATANDAŞ DENKTAŞ" İLE MÜLAKAT sebeplerini anlahrız. O zaman, aleyhimize bir karar çıkmaz. • Sizin dava adamlığınızın yanında, bir çok özelliğiniz var. Fotoğraf çekiyorsunuz, senaryo yazıyorsunuz, hayvaniara özel ilginiz var, hatıralarınızı kaleme alıyorsunuz. S izi s iyasetsiz düşünemiyoruz. Siyasetsiz Denktaş ne yapıyor? DENKTAŞ - Ben size şunu söyleyeyim, Kıbrıs davası milli bir dava olarak hayatımıza girmiş olmasaydı, ben siyasete girmezdim. Ben ruhen politikacı değilim. Yani politika yapamam. Kendim kazanayım diye taraftarlarıını toplayıp da başkalarının haklarını gasp etmeye çalışacak bir yapım yok. Siyaset odur demek istemiyorum, politika yapamam ben politikayı öğrenmedim. Dava müdafaa ederim. inandığım bir davanın peşinde koşarım. Bunu yaparken esas ruhumda olan içimde olan, işte hayvanlarla, kuşlarla, köpeklerle tabiatla kucak kucağa olmak, benim asıl gönlümde olan odur, onları yapıyorum. • Şiir yazıyorsunuz. DENKTAŞ - Şiir yazıyordum, şimdi yazmıyorum. ilhamlar bi tti artık. • Senaryo yazıyorsunuz. DENKTAŞ - Hatıralarımı yazıyorum. 1964-1974 on yıllık hahralarım bitmiş durumda. Şimdi, ondan sonrasını, ondan evvelini yazmaya çalışıyorum. • Sizin yemek yapmaya da meraklı olduğunuzu biliyoruz. DENKTAŞ - Evet, evet. . . Çocuklara ben yemek yaparım. Uydurma, ama güzel olur. • Hangi yemeği güzel yaparsınız efendim? DENKTAŞ - Benim en meşhur yemeğim, ahtapottur. Portakallı ahtapot. Çocuklar açısından en meşhur yemeğim; Ç<?,Cuklar "baba yemeği" der ona, ton balığı ile bol sebzeli makamadır. Uzerine de bol hellim rendelerim. • Sizin gençlere öğütler veren kitaplarınız da var. Siz gençken nasıl biriydiniz. Yaramaz mıydınız? DENKTAŞ - Ataktım, çok faaldim. Güreş yapardım, boks yapardım, ava giderdim. Ovalarda, köpeklerirole arkadaşlarımla gezerdim. Dağa tırmanırdım. Yani devamlı bir hareketlilik içerisindeydim. Yaramaz mıydım, zannedersem yaramaz değildim. • Milli davanın içinde nasıl buldunuz kendinizi? Denktaş- Doğuştan bulduk galiba. Ben babamdan, dedemden

89


KEMAL ÇAPRAZ beri bu davaya girmi� oldum. Babam hakimdi. Ama milliyetçi gazetecilerle, dü�ünürlerle gece gündüz beraberdi. Onların yardımcısı idi, fikir adamıydı. Beni de küçük bir çocuk olarak onların toplantılarına götürürdü. Oradan ben müstemleke idaresinin ne olduğunu babamı nasıl takip ettiklerini, Türk haklarını nasıl gasp ettiklerini, bunları geri almanın yolları nedir. Rumların ENOSİS çığırtkanlığını, gözümüzü açmazsak topraklarımızı gasp edeceklerini küçüklükten bunları öğrene öğrene büyüdüm. 17 ya�ındayken, ben babamı kaybettim. O yıl, Dr. Fazıl Küçük gazetesini çıkarmaya ba�ladı. "Halkın Se si " ni . Ve ilk sayısını aldığımda, benim babamın bana öğrettiklerini ve arkada�larından öğrendiklerim her �eyin, bu gazetede yazılı olduğunu gördüm. Küçük'ün takdim yazısında bunların hepsi vardı. Cumartesi okul tatil olur olmaz, gidip Küçük'ü gördüm. 1 7 ya�ındaydım, 18'e giriyordum. O günden itibaren doktorun yanında, yazarak ve ona hizmet ederek, büyüdük, yeti�tik. Sonra avukat olup geldikten sonra, Küçük'ün danı�manı, mü�aviri, yakın mesai arkada�ı olarak daima ona yardımcı oldum. Böylelikle davanın içende doğmu� olduk. • Siz hangi tür müzikleri dinliyorsunuz? Zaman zaman söylediğinizi de biliyoruz. DENKTAŞ - öyle mi? Yok söylediğim bir �ey yok. • Bazen televizyonlardan izliyoruz. DENKTAŞ - Canım, bazen mikrofonu getirip dayıyorlar. Bilirsiniz bilmezsiniz, bazı �eyler mırıldanıyorsunuz. Şarkı söylediğim yok, ama Türk Müziği'ni severim. Dangur-dungur yeni modern tarant-petlerle ortalığı ayağa kaldırırlar, sağır ederler insanı. Onlardan ho�lanmam. • Sayın Cumhurbaşkanım, size Türk milletinin milli sembolü Bozkurt, daha doğrusu Altın Bozkurt ödülü verildi. Kıbrıs davasında da Bozkurt'un çok özel bir yeri var. Bize biraz da o konudan bahseder misiniz? DENKTAŞ - Biz, Türk Mukavemet Te�kilatı'nın liderine Bozkurt adını verdik. Taa ba�langıçtan. Çünkü biz de kendimizi eski Orta Asya'daki Türkler gibi bir yere tıkanmı�, çıkılmaz bir derdin, durumun içerisinde görüyorduk. Bizi çıkarsa çıkarsa bir Bozkurt çıkarır bu i�ten dedik. Türk Mukavemet Te�kilatının liderine Bozkurt ünvanı verdik. O Bozkurt tabi Türkiye'den gelen bir Bozkurt'tu. Bizi Allah' a çok �ükür selamete çıkarttı. Anadolu'nun sayesinde, siz karde�lerimizin sayesinde hükümetlerimizin devletimizin sayesinde. Allah sizlerden razı olsun. 90


Osmanlı İskan Siyasetiyle Adalar Türklüğü'nün Akıbeti Bağlamında Dağ Köyleri ve Kıbns Türklerinin Devam Etmekte Olan Milli Mücadelesi Doç. Dr. Özkul Çobanoğlu Hacettepe Üniversitesi

Bu çalııımanın konusunu Osmanlı Devleti'nin "Cezayir-i Bahri Sefid" (Akdeniz Adaları) adıyla müstakil bir vilayet olarak organize ettiği adalara yönelik iskan siyasetinin neticesinde oluııan ve Türk kültür tarihinde "adalılık" olgusundan kaynaklanan eıısiz bir mahalli kültürel terkibe dönüııen "Adalar Türklüğü"nün1 Korfu adasından Kıbrıs'a varıncaya dek yurtlarının iııgal sürecinde Yunanlı müstevlilerce takip edilen yerlerinden sökülüıt ve tehcir politikalarına baııarıyla direnerek bağımsızlığına kavuııabilen Kıbrıslı Türklerin milli mücadelelerinde dağ köylerinin yeri ve rolü üzerine tespitlerde bulunarak adadaki eğitim ve üniversitelerdeki bazı uygulamalara yönelik sonuçlara ulaıımakhr. Tarih ve coğrafya ikilisinin iliıtkisi "Tarihi bilmeyen coğrafyayı değerlendiremez, coğrafyayı bilmeyen ise tarihi anlayamaz, her ikisini de bilmeyen asla strateji yapamaz."2 aforizmasının son derece veciz bir ııekilde gösterdiği gibi zannedilenin çok ötesinde ve birbirinden ayrılamaz mahiyettedir. Bu nedenle, Kıbrıs Türklerinin bağımsızlık Adalar Türklüğü'nün Türk kültür tarihi içinde sahip olduğu eşsiz mahalli kültürel terkip veya Adalar Türklüğü folklorunun ortak özelliklerine dair daha fazla bilgi için bkz. (Çobanoğlu 1998 ve 2000) . 2 Mert Bayat (1986: 69) aktaran (Çakır 1999: 538).


ÖZKUL ÇOBANoGLU mücadelelerinde dağ köylerini ele almadan önce Akdeniz coğrafi bütünlüğünde "dağ" ve buna d ayalı "dağlılık" kavramsallaştırmalarının arka planına dair kabulleri sıralamamız konuyu daha anlaşılır kılması bakımından yararlı olacaktır. Akdeniz'in bir çok bakımdan insanlık tarihinin en büyük sahnesi olduğu tartışmasız bir gerçektir. Ancak, bunun yanı sıra yüzyılımızın büyük kültür tarihçisi Fernand Braudel'in tespitlerine göre (1993), Akdeniz sahip olduğu coğrafi, fiziki ve bunlara dayalı iklimsel özellikleriyle bizzat tarihi yapıcı aktörlerden birisidir. Böylesine tarihsel bir önemi olan Akdeniz'in çevresi, Anadolu, Balkanlar, İtalya, İber yarımadası ve Kuzey Afrika gibi bir dizi dağlık yarımadadan meydana gelmiş ve deniz bu minyatür kıtaların arasında parçalanmış mekanlarıyla yekpare bir denizdep ziyade bir "denizler karmaşası" olarak karşımıza çıkmaktadır. Ote yandan, bilindiği gibi, Akdeniz'in bir yanı Atıantik Salırasından Orta Asya'daki Gobi çölüne kadar uzanan çölle çevrilmiş olup Tunus­ Suriye arasındaki düzlük kısmın dışında kalan yerler tamamen dağlada çevrilmiştir. Bu bağlamda, F. Braudel'e göre tarihsel olarak Akdeniz'e yönelen insan hareketlerinin merkezi dağlardır. Çünkü dağ askerlere veya korsanıara karşı bir sığınak ve Akdeniz ikliminde topraktan da daha önemli olarak her şeyi yaratan su ve güneşin olması nedeniyle de bazen son derece önemli su kaynaklanyla sığınaktan da öte nihai iskan mekanıdır. Ancak yine bütün bu nedenlerle de tarih boyunca her zaman besleyebileceğinden fazla insan kalabalıkları tarafından iskan edilmiş ve daimi olarak göç veren yer hüviyetindedir. Doğal olarak da, dağların zenginliklerine oranla fazla olan nüfusunu boşaltacağı yer ovalardır. Dahası dağlı çobanların dağ yamaçlarına ve ovalara ganimet veya yağma için "vur-kaç" şeklindeki akınları da yine "dağlı özgürlüğü" diye bilinen kimlik belirleyici bir özellik olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun en büyük sebeplerinden birini dağın ve dağlının izole edilrnişliği ve dağlardan ziyade, kentlerin, ovaların ve benzeri alçak yerleşim mekanlarının yarattığı bir şey olan yerleşik uygarlığın dışında veya kıyısında kalması oluşturmaktadır. Belki de bundan daha da önemli bir neden olan, çakıl dolu tarlaları elle temizlemek, hayır aşağı kayan toprakları zaptetmek, icap ettiğinde bu toprağı zirveye taşımak, kuru taşlardan yapılmış setlerde bunu muhafaza etmek ve en küçük bir kesintide ortadan kalkan bu yapıyı yeniden kurmaktan ibaret bir şekle sahip ve doğal olarak son derece sert olan, dağ hayah, dağlıyı daha rahat bir hayat 92


OSMAN U tsi<AN SİYASETİYLE ADALAR TÜRKLÜGÜ'NÜN AKIBE11 BAGLAMINDA DAG KÖYLERI VE KIBRIS TÜRKLERININ DEVAM ETMEKTE OLAN MlLıl MÜCADELESI

umudu ve yüksek ücret beklentisi a&ağıya ovalara inrneye veya göç etmeye te&vik etrni&tir. Bu durum, bütün çe&itliliğine rağmen yetersiz olan dağ kaynaklarının artan dağlı nüfusu zorladığı bir sondur. F. Braudel (1993: 65) bu gerçeği, "dağ tam olarak i& te budur; ba&kalarının kullanımı için bir insan irnalathanesi " diyerek belirtmekte ve dağın bu dağınık hayatının denizin bütün tarihini beslediğine i&aret etmektedir. Nitekim, tarihsel olarak, Akdeniz'de beklendiği gibi dağın tersine, ova bolluk, kolaylık, zenginlik, rahat ya&arna dernek değildi ve bir yandan sıtrna yahut rnalarya diğer yandan yeterince i&lenrnerni& olmak, susuzluk ve bunun tam tersi olan kontrol altına alınamayan su veya tarıma müsait toprağı alıp götüren su ta&kınları onlardan beklenileni verebilmeyi mümkün kılrnıyordu. 3 Dahası, Akdeniz çevresinde bu tür büyükçe ovaların -ki bunların da belli ba&lılarının sayıları on civarındadır- rnezkur nedenlerle de tarih boyunca çoğu zaman bir çok iç ovanın neredeyse tamamen, kıyı ovaların da kısmen veya yeterince iskan edilrnerni& olduğu ve Akdeniz havzasında neredeyse daimi bir; su yollarını ve bataklıkları ıslah etme yeni tarım arazisi kazanma çabası içinde olunduğu görülmektedir.4 Akdeniz havzasında tarih içinde, büyük ovaların bu durumuna kar&ılık küçük ovalar ıslah edilerek ilk olarak kazanılan yerlerdir ve tarih boyunca, yüksek yayla ve dağla, ovanın birle&tiği dağ etekleriyle birlikte büyük ölçüde Akdeniz'i besleyen yerler de buralarıdır. Bu tarihsel sosyo-kültürel ve ekonomik tabloya eklenmesi gereken bir diğer unsur da sıcak ovalarda kı&layan ve yazları yüksek yaylalara hayvan sürüleriyle birlikte gidip gelen ve bir anlarnd� dağlı ile ovalı arasında bir ya&arn tarzını birle&tiren göçebelerdir. üzeilikle Toros dağlarının ötesinde bir çizgide ya&ayarnayan Arabistan kökenli "hecin devesi"nin yerine, Maveraünnehir kökenli her türlü soğuk iklimde de ya&arnaya dayanıklı "Türkistan devesi" ve bu ikisinin meleziemelerine sahip Türk göçebeleri yahut yaygın adlarıyla Yörüklerin veya Türkmenlerin, l l . yüzyıldan itibaren Anadolu'da veya genel anlarnda Akdeniz' de ortaya çıkmaları ve bunların 3

Kıtanın yanı sıra büyükçe Akdeniz adalannda da aynı durumun olmasına Braudel, (1993: yüzyılda Korfu, Korsika, Sardinya ve Kıbrıs'ta iç ovalar sadece hayal kırıklıklandır." diyerek i�ret etmektedir. 4 16. ve 17. yüzyıllarda Nil deltasının bile yeterince iskan edilmedi� ve tarıma açılmadığı görülmektedir. Bkz. (Braudel 1993: 77). Aynı şekilde, yaygın olarak bilindigi gibi Çukurova'nın da ancak 19. ve 20. yüzyıllarda tam anlamıyla tarıma açılması mümkün olmuştur. 77) "16.

93


ÖZKUL ÇOBANoGLU havzanın geleneksel göçebelerinin tersine dağlık bölgelerin en üst katına ve en üst orman sınırının ötesine varıncaya dek yerleıımeleriyle birlikte kendine has ııartlar içinde yaylak ve kııılak olarak bu bölgeleri sahiplenmeleri yeni ve sonuçlan itibariyle son derece önemli bir olgudur. Çünkü bu tür göçebe veya yörüğün sahiplendiği dağda devletten kaçıp dağa sığınmııı ve yukarıda iııaret edilen "dağlı özgürlüğü"nü kullanarak yerleıımi& unsurların yaııama ııansı yoktur. Bir balika ifadeyle Anadolu coğrafyasının gerçek anlamda Türklelimesi, liehirlerinden de, öncelikle dağların temizlenip Türklelime meselesidir5 . Bu da yörüklerin ve yörük yaliam tarzının bir zaferidir. Dahası, Köprülü'nün (199 1 :41) dönemin tarihçisi Abu al-Fida'dan naklettiğine göre Cengiz Han'ın Anadolu'yu istilası öncesinde, Menderes nehri havzasında yaliayan 200.000 çadırlık bir Türkmen kitlesi örneğinde açıkça görüleceği gibi Ege bölgesinde oluııan nüfus yoğunluğu -ki bunun Cengiz'in orduları önünde Anadolu'ya kaçanlada daha da arttığı düııünülebilir- yukarıdaki tespitler göz önüne alınarak &öylece çözümlenebilir. Öncelikle, Anadolu'nun Türkielimesi ve bilhassa dağların gayri­ Türk unsurlardan temizlenmesi sağlanmılitır. Batı Anadolu örneğinde olduğu gibi çok yüksek bir nüfus yoğunluğuna ulaııan yerlerde dağların ve ovaların besleyemediği artık nüfus 14. yüzyıldan itibaren Adalar Denizi'nde ve Akdeniz kıyılannda önemli deniz kuvvetlerine sahip beylikleri ortaya çıkartmaya baıılamıııtır.6 Çaka Bey'le, l l . yüzyılda ilk örneğini veren Türk denizciliği v e Adalar denizinde yer alan Sakız, Midilli balita olmak üzere adaların fethe zaman içinde akamete uğramakla birlikte 14. ve 15. yüzyıllarda Mentelie, Saruhan, Karesi ve Aydınoğullarıyla özellikle de Dobruca ve Batı Trakya'ya bile deniz aliırı çıkarma seferleri düzenieyebilen Umur Bey'le büyük balianlar kazanmili ve denizcilik bu bölgenin halkı arasında bir 5

6

7

94

Bu aslında bize biraz da Anadolu'daki mesela Arap yahut Fars fetihlerinin kalıcıla�amamasırun ip uçlannı da vermektedir. Selçuklular Sinop, Antalya ve Alanya gibi önemli limanlara sahip olmalanna rağmen ciddi bir kuvvete dön�meyen zayıf deniz filolan nedeniyle daimi olarak buralan dilijman deniz kuvvetlerinin baskınına açıktı ve bu limanların transit ticarette Rumların Trabzon ve Ermenilerin Yumurtalık lirnanıyla dahi ya�amadıklan bilinmektedir. Bu konuda daha fazla bilgi için bkz. (Köprillü 1991). Selçuklu Sultanı I. Kılıçarslan'ın kayınbabası olan Çaka Bey İzmir ve çevresinde hüküm sürdü� yıllarda (1081-1096) Sakız ve Midilli adalannı da 1089 yılından itibaren fethetm�se de ölümünden sonra bu adalar tekrar Bizans ve Ceneviz yönetimine girer. Bu konuda daha fazla bilgi için bkz. (Kurat 1987).


OSMANU tsi<AN SİYASETİYLE ADALAR TÜRI<LüGO'NÜN AI<IBETl BAGLAMINDA DAG KÖYLERİ VE KIBRIS TÜRKLERlNtN DEVAM ETMEKTE OLAN MlLLI MÜCADELESI

gelenek sürekliliğine kavwzmwıtur.8 Böylece, küçükba� hayvan sürülerini saldırılara kar�ı koruyan "sayabek"liğinden "zeybek"e, ve kervanları koruyan "seğmen"e dönü�en (Çobanoğlu 1 999), yarı paramiliter örgütlenme modeli, denizciliğin ba�lamasıyla birlikte de, savunma ve saldırı amaçlı olarak gönüllü "deniz kurtları"na, yani deniz zeybekleri, veya "derya beyleri"ne dönü�mü!j oluyorlardı. Bu bağlamda Akdeniz adalarına ve Kıbrıs'a yönelebiliriz. Akdeniz adaları Sardinya, Sicilya, Kıbrıs, Girit, Korsika, Rodos, Sakız ve Midilli gibi oldukça büyük olaniann yanı sıra binlerce dana ufak ada ve takım adalardan olu�an büyük bir komplekstir. Tarihsel olarak, Braudel'in ifadesiyle, denizcilik bakımından önemleri büyük veya küçük olmalarından ziyade uzun deniz yolları boyunca zorunlu duraklar olu�turmaları ve gerek kendi aralarında gerekse kıta kıyılarıyla ula!jım için gerekli olan nispeten daha sakin sular meydana getirmeleri ve bunları kontrol edebilmede sahip oldukları i�levlerindedir. Doğu Akdeniz'de Venedik ve Cenova merkezli olarak Girit ve Kıbrıs üzerinden Suriye ve dolayısıyla İpek ve Baharat yollarıyla birle�en bu ticari güzergah, İspanya' dan Kuzey Afrika kıyıları boyunca Kıbrıs'a ula�an hatla birlikte tarih boyunca hayati bir öneme sahip olmu�tur. Bu nedenle Akdeniz adaları tarih boyunca üretim açısından ta�ıdıklarından daha fazla ve önemli bir rol oynamı�lardır. Ortaçağ boyunca Akdeniz'in en önemli a ktörlerinden birisi olan, Venedikli'lerin devletlerinin hayatiyetini devam ettirebilmek için koydukları formül Akdeniz' den "Adriyatik' e ta�ınan her mal Venedik'ten geçmek zorundadır. " (Braudel 1993: 158) �eklindedir. Bu formülün farkında olarak Osmanlı Devleti'nin Adriyatik politikası daha önce Cenevizli'lere kar�ı uyguladığı Karadeniz stratejisinin bir benzeridir. Karadeniz'i bir Ceneviz gölü veya koloni cenneti olmaktan çıkarmanın biricik yolunun Anadolu ve Rumeli hisadarıyla gelen Boğaz hakimiyeti olduğu gibi Adriyatik denizinin anahtarı olarak kabul edilen Korfu adasının fethinden sonra bunun ikinci ayağını te�kil eden Otronto hakimiyetinin sürekli olamaması Venedik'in ömrünü uzatmı� ve söz konusu politikanın akim kalmasına yol açmı�hr.9 8

Umur Bey, Sakız, Midilli, İstanköy, Rodos, İpsara, Nikarya, Patnos, Arki, Lipsos, Kalimnos gibi yakın adalardan baııka daha uzakta bulunan Girit adasına da 1423 yılında akınlar düzenlemiljtir. 9 Otronto'nun fethinden sonra ııartların müsait olmasına ragınen süreklilik kazanmamasına 95


ÖZKUL ÇOBANoGLU

Belki biraz da bu politikanın akarnetine binaen Adriyatik denizine yönelik olarak adeta Tuna boylarının Akıncı Ocakları'nı çağrı�tıran bir strateji ve taktiği yahut Akdeniz'in binlerce yıllık "korsanlık" geleneğini tevarüs eden, Türk denizcilerinin "vur-kaç"ları ba�lar. Venedik Senatosu'nun kayıtlarına göre Adriyatik' e yönelik ilk Türk korsanlık faaliyetleri 1516 yılından itibaren Kurdoğlu Reisle ba�lamı�tır. Midillili Kurdoğlu'yla ba�layan bu süreç yine Midillili Hızır ve Oruç Reisierin yahut daha yaygın bir ifadeyle Barbaros karde�lerin, Akdeniz'in İtalya, Sicilya ve Tunus tarafından fiziken iki havzaya ayrıldığı ve buna istinaden doğu ve batı Akdeniz olarak adiandınidığı noktada yer alan küçük Cerbe Adası'nda üslenip bilahare Tunus ve Cezayir'i fethederek, Mağrip Ocakları'nı kurmalarıyla taçlanır. Barbaroslu'ların insan kaynağı Midilli ve diğer Ege adalarının Türk ahalisiyle, Batı ve Güney Anadolu'nun dağlık bölgeleridir. Bu bağlamda, Evliya Çelebi'nin Ege'yi gezerken zeybek kıyafetlerinden "cezayir tarzı" diye bahsetmesi de aslında "cezayir tarzını" yaratanların ba�ta Barbaros Hayrettİn Pa�a ve karde�leri ile yolda�larının büyük bir kısmının E �eli veya adalı zeybeklerden olu�ması nedeniyle olduğu açıktır. 0 Deniz ve denizeilikle olan ili�kileri yukarıda da i�aret edildiği gibi, 1 1 . yüzyılda Çaka Bey zamanına giden ve özellikle 14. ve 15. yüzyılda Aydınoğlu Umur bey zamanında, Mente�e, Saruhan ve Karesi beylikleriyle ortak olarak adaların yanı sıra deniza�ırı bölgelere seferler düzenleyen Ege bölgesi ahalisinin Akdeniz'in Türkle�me ve adaları Türkle�tirme sürecinde birincil rol oynamaları ve bu sürecin doğal bir parçası olan Barbaroslular (Hayrettinliler) harekatına katılmaları son derece tabiidir. Ancak, Güney Anadolu'nun, Selçuklu devrinden beri Antalya ve Alanya gibi denizeilikle irtibatlı �ehirlerinin dı�ında kalan kesimlerinden özellikle de, Kahramanmara� yöresinin Barbaroslu'lara levent veren dağlık yörelerin ba�ında gelmesi son derece dikkat çekicidir. Bu muhtemelen Dulkadiroğulları ve Mısır-Suriye Memluklarının ortadan kalkmasıyla dağılan siyasi ve idari yapıların 10

96

dair daha fazla bilgi için bkz. (Carretto 1992). Daha önceleri de baıjka araljtırmacılarca da iıjaret edildiği gibi "kısa zeybek" ıjalvarı denizciliğin baıjlamasıyla ortaya çıkmılj olması tıpkı cepkenterin iıjlevsiz dekoratif kollan gibi bu dönemin eseri olabilir. Bu dönemde özellikle sosyal statü ve prestij bakımından ön plana çıkan "Mağrip Ocaklılık" veya "Cezayirlilik" yahut bunlara eıj bir kullanımı olan "derya kurtluğu" bu yeni tarzın yayılmasının nedeni olabilir ve bu da Ege bölgesiyle adalar ve Cezayir arasındaki iliıjkiyi ortaya koyan bir anlam taljır. Öte yandan Ege ve Akdeniz iklimine bağlı değiljmeler de her ha lükarda gözden ırak tutulamaz. Yine zeybek oyunlannın gemilerin "güverte"lerinde ıjekillenmesine dair iddialarda bu sosyo-kültürel süreç içinde değerlendirilmelidir. Daha fazla bilgi için bkz. (Çobanoğlu 1999b ) ve (Gazimihal 1947)).


OSMANU ISKAN SlYASETİYLE ADALAR TÜRKLOC:W'NON AI<IBETİ BACLAMINDA OAC KÖYLERİ VE KIBRIS TÜRI<LERlNtNDEVAM ETMEKTE OLAN MtUJ MÜCADELESI

Osmanlılar tarafından yeniden düzenleni�i ve yerle�ikliği te�vik eden ve zorlayan anlayı�ı kar�ısında daha da muaccelle�en nüfus fazlasının, bo�alabileceği bir alan olarak belirmesiyle ilgili olarak dü�ünülebilir. Bu bağlamda, Barbaroslu'lar, İspanyol İmparatorluğunun İspanya'daki Müslüman hakimiyetine son vermesi kar�ısında bir yandan Doğu Akdeniz'deki Venedik ba�ta olmak üzere Katolik hakimiyetini ortadan kaldırırken diğer yandan da, İspanyollar'ın Kuzey Afrika'da tuttukları köprü ba�larından hareketle bu bölgede y ayılmasını önlemi�tir. Bundan daha da önemlisi Bah Akdeniz'deki İspanyol hakimiyetini tartı�malı hale getirerek yüzyıla yakla�an İtalyan-İspanyol birliğini uzun vadede ortadan kaldıran süreci ba�latmı�lardır. 1 1 Türk denizciliğinin bu ba�arılarını yorumlarken, Doğu Akdeniz'in batıdan daha önce sükunete kavu�ması veya denize açılabilir hale gelmesi de, batılı ara�tırmacıların bazılarınca Türk donanmasının her zaman önceliğe sahip olması ve sava�a hazır halde bulunması nedenleri arasında gösterilmi�tir.12 Bunun yanı sıra, denizcilik konusunda belirleyici unsurların ba�ında, kolaylıkla tahmin edilebileceği gibi, kadırga ve kalyonların pek çok deği�ik kereste türünün bir arada kullanılması esasına göre in�a edilmekte olu�u yer alır. Buna göre, gemiciliğin gereksindiği en önemli kereste türleri olan me�e, akçam, maviçam, karaağaç, karaçam, kayın, sedir, çınar1 3 ve ceviz ağaçlarının bulunduklan yerler yüzyıllar boyunca Akdeniz'in stratejik açıdan son derece önemli mevkilerini olu�turmu�lardır. Bu nedenle denizciliğin örgütlendiği yerlerin büyük bir çoğunluğu sırtlarını bu tür ağaçlara sahip zengin bir ormanın yer aldığı dağlara 11

12 13

Bu geli�meleri değerlendiren tarihçi Yılmaz Öztuna "Oruç Bey ve karde�i Barbaros Hayreddin Pa�a, cihan tarihinin a�ını d�tinn i.!i iki amiraldir. Bu iki kard� Kemal Reis'in izini takib edip Bab Akdeniz sulanna gelmeseler, Midilli adasında armatörlüğe devam etseler, yahut Oruç Reis, Mısır Sultanı'nın teklifi kabul edip Hind Okyanusu'na gitse idi, bugün Kuzey Afrika, batıdan doğuya Fas, Cez!yir, Tunus ve Libya, lspanyolca konu�an, tanassur etmi�, Katolik bir "Latin Afrika" idi. İspanyol Krallığı, aynı yıllarda gerçekle�tirdiği Latin Amerika ile beraber bir de Latin Afrika olu�turacakh. Cezayir'de olu�mağa ba�lamı�h bile." (Barbaros 1989: 6) diyerek Adalı Türklerin dünya tarihinin akı�ını deği�tirmesine dikkat çekmektedir. Bu konuda daha fazla bilgi için bkz. (Braudel 1993: 168-170). Bu konuda Braudel'in verdiği "Türk karamürselleri, suya çok dayanıklı mükemmel bir kereste veren büyük çınariardan in� edilmektedirler." (1993: 174) �eklindeki bilgi son derece dikkat çekiddir.

97


ÖZKUL ÇOBANoGLU

dayanan kıyılarda ve adalarda olmu�tur14 • Akdeniz adalarının bir ba�ka önemli özelliği de kültürel muhafazakarlık ve kültürel ileti�im bakımındandır. Bu bağlamda, adalar her zaman bir yandan muhafazakar bir yapı içinde yerel kültürel özellikleri veya çe�itlenmeleri saklarken 15 diğer yandan da, "Xl. yüzyılda, Hindistan'dan Mısır'a gelen �ekerkamı�ı hpkı ipek böcekçiliğinde olduğu gibi Kıbrıs'tan Avrupa'ya ve dünyanın diğer yerlerine yayılır. Aynı �ekilde, XV. yüzyılda, Çin kaynaklı burnu kıvrık ayakkabılar ile yüksek ve "komik" kadın ba�lıklarının, muhte�em Luzinyan sarayı vasıtasıyla Avrupa'ya aktarılması" (Braudel 1993: 188-189) örneklerinde de görüldüğü gibi uluslararası kültürel aktarılma veya yayılmanın istasyonları olma konumlarını muhafaza etmi�lerdir. Akdeniz adalarında tarihsel geçim kaynaklarınıysa, dağlarda biraz kendine has �artlara sahip olan çobanlık, ovalarda hububat, pamuk ve �eker kamı�ı ziraati ve bahçelerde sebze, meyve ve zeytincilik ile bunların zorunlu olarak desteklenmesini gerektiren balıkçılık ve denizcilik olu�turmu�tur. Bu hayat tarzı ekolojik bir zorunluluktur ve Braudel'in ifadesiyle, "Hiçbir ada ertesi günkü ya�amını garantiye alamamı�tır. Bu adaların her biri için asla çözülemeyen veya yetersiz bir �ekilde çözülebilen en büyük sorun, kendi kaynaklarıyla, kendi toprağıyla, kendi meyveleriyle, kendi sürüleriyle geçinebilmek ve dı�a açılabilmektir. Doğu Akdeniz adaları için Trakya hinterlandının ve Sicilya hariç Bah Akdeniz adaları için de Sicilya ve Fransa buğdayı mutlak bir ihtiyaç durumundadır." (1993: 186) . Bu durumda, adalının gıda kaynağı olarak balıkçılık göç ederek ücret mukabilinde çalı�acağı denizcilik ve Akdeniz'de yüzyıllardan beri devam eden ticaret yolları üzerinde pusu kurarak k o r s a n l ı k y a p m a l a rı yukarıda s ı r a l a d ı ğımız �artla rın dayatmalarından kaynaklanmaktadır. 14 15

98

Arap denizciliğinin ve korsanlık mektebinin d e Lübnan gibi gür ormaniara sahip dağlık bir bölgeden neş'et etmesi bir rastlantı değildir. Bugün Türkiye'de gelenek çevresi zayıflamış veya ortadan kalkmış pek çok Osmanlı dönemi gelenek ve göreneği başta Türk kahve geleneği olmak üzere Kıbrıs Türk halk kültüründe yaşamakta oluşu Adalar'ın kültürel muhafazakarlığına örnek olarak verilebilir. Söz konusu kahve geleneği ile ilgili olarak daha fazla bilgi için bkz. (Özel 1998). Dahası, bu durum Kıbns Türk halk kültürü çalışmalarının Türk dünyası ekolojisi açısından da taşıdığı önemi ortaya koyması bakımından son derece önemlidir. Bu bağlamda Kıbns Türk Halk Kültürünü Araştırma Kurumu'nun derleme, arşivleme, uygulama, kollokyum ve yayın faaliyetleri her türlü övgüye değer ö��k bir kuruluş mahiyettedir. Bu kurumun ortaya çıkış sürecinde ilk nüvesini oluııturan DAU Kıbns Türk Halk Kültürünü Araııtırma Kulübü ile ilgili daha fazla bilgi için bkz. (Çobanoğlu 1999a).


OSMANU !SKAN SİYASETİYLE ADALAR TÜRKLüGü'NON AKIBE.Tt BAGLAMINDA DAG KÖYLERI VE KIBRIS TÜRKLERINtN DEVAM ETMEKTE OLAN Mllll MÜCADELESI

Öte yandan biraz çeli�kili gibi görünse de, Braudel'in tespitlerine göre, Akdeniz, fiili olarak Kuzey denizlerinin veya Atıantik'in denizci ırklarının bolluğuna sahip değildir. O denizci halkları, ancak az sayıda ve belli bölgelerde üretmi�tir. (1993: 169170) . Bu bölgeler de Ege adaları, Yunanistan, Dalmaçya, Endülüs, Suriye, Napoli ve Sicilya kıyılarıdır. Tarihin hemen her döneminde de donanmalar, denizci eksikliği hissetmi�ler ve bunu telafi edebilmek için uğra�mı�lardır. 1 6 Böylece dağ hayatıyla deniz ekonomisi arasında ortaklık kurulmakta (Braudel 1993: 1 76) ve dağ yamaçlarında geni� taraçalarda olu�turulan bağ ve bahçecilikle birlikte Akdeniz'in çok zengin olmayan �artlarına uygun tarihsel ve geleneksel ya�am tarzı formülü ortaya çıkmaktadır. Bu sosyo-kültürel, fiziki ve coğrafi bağlamda l l . yüzyıldan itibaren Anadolu'ya gelen ve yukarıda da i&aret edildiği' gibi yörük ya&am tarzıyla dağları da yabancı unsurlardan temizleyerek yerle&en Türkler, özellikle Batı Anadolu' da Giacoma Garretto'nun "Türkler sürekli yenilik pe&inde olan ve yeni &eyler öğrenmeyi seven bir ulustu." (1992: 1) dediği gibi yeni kar&ıla&tıkları deniz hayatına da kısa sürede uyum göstererek alı&mı�lar ve denizciliğe ba&lamı&lardır. 1 7 Bu tarihi süreci biraz daha yakından ele aldığımızda bunun yukarıda Braudel' den hareketle çizdiğimiz y�pısal özelliklerle yakından ili�kili olduğunu görmek mümkündür. Oncelikle, Akdeniz adalarının çoğu dağdır ve bu toprakların Türkle&tirilmelerinde de Osmanlı devletinin küçükba� hayvancılıkla geçinen Yörüklerle, kerestecilikle geçinen Tahtacı Türkmenlerini adalara sürgün olarak göndermesinin siyasi nedenlerden çok Akdeniz jeo-politiğini yapan coğrafi ve fiziki ortamın i�leyicisi durumundaki bu unsurların i&levlerinden istifadeye yönelik sosyo-kültürel &artların ürünü olarak 16

17

Bir fikir vermesi bakımından, Osmanlı Devleti'nin özellikle İnebahtı bozgunu sonrası "kürekçi" bulmada kar�ıla�tıgı zorluklar ve uygulamalar konusunda (Akdag 1963: 75-79) bakılabilir. Levent kaynaklanna dair daha fazla bilgi için (Cezar 1965 ve Kologlu 1986) gibi çalııjmalara bakılabilir. Mustafa Akdag bu konudaki geli�meleri, "Batı Anadolu ahatisi arasında, SelçukHer zamanından beri korsan gemiciligin m�hur oldugu bilin"mektedir. Daha önceki yüzyıllarda Müslümanlarla Hıristiyanlar arasındaki korsanlık mücadelesinde ba� rolü oynayan Arap korsanları önemlerini kaybettikten sonra, Müslüman korsanlıgını Ege sahillerine yerle�mi� bulunan Türk ahali alm� bulunmaktaydı. Hıristiyan korsanların, özellikle Girit, Rodos ve Kıbns'a dayanarak, Anadolu ve Suriye kıyılarına, Kuzey Afrika'ya saldırılarına ka�ı, Türk korsanları da, Cezayir sahillerine yerle�erek, Avrupa'nın bütün güney sahillerine akın etmekteydiler. Buna göre, Kanuni devrine gelince, Batı Anadolu halkının Kuzey Afrika'da son derece geli�mi� bir korsanlık mektebi mevcut bulunuyordu." (1963: 33) ıjeklinde özetlemektedir.

99


ÖZKUL ÇOBANoGLU görrnek rnürnkündür1 8• Böylece adaların dağları yörükler vasıtasıyla hem bir isyanın rnüstahkern rnevkisi veya sığınağı olmaktan çıkıyor hem de mevcut ormanlık alanların i�lenrnesini sağlayacak Tahtacı Türkmenleri'nin geçimlerini terninde ovalara yerle�tirilen çiftçilerle birlikte kaynak olu�turuyorlardı. Kurulan bu yapının esnaf veya �ehirli unsurunu olu�turacak kesimin de yine belli bir plana göre 19gönderilrni� olduğu görülmektedir. Osmanlı Devleti'nin iskan siyasetinde göçebe yörük veya Türkmen unsurlarını yukarıda i�aret ettiğimiz Akdeniz bağlarnındaki dağ ve dağlılık yapısıyla bağda�tırarak söz konusu bağlarnlardaki i�levlerini bilinçli bir �ekilde kullanmasının ilk örnekleri olan Balkanlardaki Rodop ve Deliorman bölgelerinden sonra Midilli, Rodos ve Sakız adalarında da görülmektedir. Bu bilinçli iskan politikasının Kıbrıs'ın fethinden sonra aynen Kıbrıs adası için de uygulandığı görülmektedir. Hem "gönüllü" hem de " zorunlu göç " yoluyla Anadolu'dan Kıbrıs'a getirilip yerle�tirilenlerin büyük bir kısmının Alanya, Antalya, U�ak, Kütahya, Karaman, Konya, Kozan, Kadirli ve Yozgat ba�ta olmak üzere yörük veya Türkmen unsurlarının çoğunlukta olduğu yörelerden seçilip gönderilmesinden açıkça anla�ılrnaktadır. Osmanlı Devleti'nin bu konudaki titizliği gönderilmek üzere seçilen unsurların toplumsal i� bölümündeki kimliğinden de öteye giden ve "Kıbrıs'a yerle�tirilrnek için seçilen veya gönüllü olan herkes hakkında karakter ve davranı�ları yönünden soru�turrna yapılıp uygun görülmeyenierin adaya gitmesine izin verilrnernesi"ne (Gazioğlu 1994:108) kadar varan bir hassasiyet gösterrni�tir. Adaya getirilenterin yerle�tirilrnesinde de aynı hassasiyetİn gösterildiği ve özellikle de asıl konurnuzu olu�turan "dağ" ve "dağlılık" meselesine �ehir ve ovaların yanı sıra özel bir önem verilerek iskan edildikleri bilinmektedir. Nitekim ondokuzuncu yüzyılda kaydedilen ternettuat defterlerinde daha sonraki dönemlerde kullanılmadığı görülen bir "dağ kazası"nın yer alması ve Karlıdağ'da (Trodos Dağı) yer alan köylerin defterlerde bu ba�lık alhnda verilmesi de bunu göstermektedir. Bütün buraya kadar anlattıklarırnız esas itibariyle, Adalar 18

Bu konudaki bilinçli davranmaya Midilli'yi fetheden Fatih Sultan Mehmed'in gemiciliğin kalbi olan kereste açısından stratejik bir bölge olan Kazdağları ve onun hinteriandını teşkil eden Edremit Körfezi'ndeki Rumları sürdüğü ve bu bölgeye yerleşmelerini yasakladığı bilinmektedir.

19 Bu konuda daha fazla bilgi için bkz. (Akdağ 1963).

1 00


OSMANU !SKAN SİYASETtYLE ADALAR TÜRKLÜGÜ'NÜN AKIBETİ BAGLAMINDA DAG KÖYLERI VE KIBRIS TÜRKLERINtN DEVAM ETMEKTE OLAN MlLıJ MÜCADELESİ

Türklüğü'nün olu�um devresine ait yapılaru�lardır. Ancak bunun bir de sökülü� ve Türklerin be� asır boyunca yerli halklada kültürel harmoni ve barı� içinde ya�ayarak vatanla�hrdıkları bu adalardan sürülü� ve etnik temizliğe uğrayı� cephesi vardır. Napolyon'un Korfu adasını ve Yedi Adalar'ı i�galiyle ba�layan, Devleti Ali Osman'ın küçük ve ehemmiyetsiz yahut ücra bir kö�esi olan Mora "adası"nda20 1821 yılında bağımsız bir Yunanistan'ın kurulmasıyla ve Megalo idea (Büyük İdeal) prensibini takip ederek topraklarını Türkiye'ye kar�ı altı kez geni�leten emperyalist politikası bu sürecin ba� aktör ve faktörüdür. Bir ba�ka ifadeyle söz konusu Yunan yayılmacılığının ve emperyalizminin en ağır faturasını Adalar Türklüğü ödemi�tir. Yakla�ık iki asırdır Yunanlılarca takip edilen bu etnik temizlik hareketinde, a�ağıda ele alacağımız Kıbrıs hariç he�en her adada ba�arılan, üç a�amalı bir plan uygulanmaktadır. Oncelikle, dağ köyleri tedhi� veya terör yoluyla sıkı�tırılarak göçe zorlanmakta ve dağları ele geçirip kurtarılmı� bölge haline getirdikten sonra kendini savunması daha da zorla�an ovadaki köy ve kasabalarda ya�ayanlar büyük �ehirlere göçe zorlanmakta ve neticede de büyük �ehirlerde toplanan aç ve yoksul büyük kitleler herhangi bir deği�imi (mübadele) veya tehciri canlarını kurtarabilecekleri büyük bir müjde olarak bekler hale gelmektedirler. Günümüzde yaygın olarak gerilla stratejileri arasında "kır gerillası" adıyla da bilEmen bu strateji daha önce Girit Türklerine uygulanmı�hr. Yunalılarca uzun süren Girit'i ilhak hareketinin veya i�galinin çok büyük bir bölümünün, terör ve katliamlar yoluyla Girit Türklerinin dağlardan �ehirlere göçe zorlayan bir süreçten ibaret olduğu bilinmektedir. Nitekim, sonuç olarak Hanya ve Kandiye �ehirlerinde toplanan Girit Türklerini bilahare adadan tehcire tabi tutarak veya etnik temizlik yaparak i�gallerini tamamlamaları son derece kolay olmu�tur. (Tahmiscizade 1977). 21 Kıbrıs'ın Girit, Sakız ve Midilli ba�ta olmak üzere adalar 20

21

Mora her ne kadar bir yanmadaysa da, tıpkı "Kınm" gibi Osmanlı aydınlarınca hep "ada" olarak nitelendirilmi�tir. Nitekim Kıbnslı Aşık Kenzi'nin de "Dasitan-ı Kıbrıs" adlı meşhur destanında "Bunlar dört adadır namdar/Mora, Girid, Kırım, Kıbns aşikar" (Fedai 1993: 63) Mora'yı ve Kınm'ı ada olarak nitelendirdiği görülür. Adalar Türklüğü'nün Kıbrıs dışında kalan en önemli yaljayan (!) kısmını oluşturan İs tanköy ve Rodos'ta da Türkleri köylerden şehirlere sürrne süreci tamamlanmış olup bu toplulukların Anadolu'ya kaçabilen fertlerinin dııjında kalanlar, İstanköy ve Rodos şehirlerindeki mahallelerinde tamamen kendi içine kapalı küçük cemaatlere dönüıjen bu Türk toplulukları Avrupa Birligi'nin vatandaıjlan olmalarına ragrnen sırf Türk olmalan nedeniyle her türlü insan ve azınlık haklarından mahrum bırakılarak süratle "yunanlılaıjhnlmakta"dırlar

101


ÖZKUL ÇOBANoGLU

Türklüğünün bu plan ve şartlara göre ayarlanabilen farklı taktiklerle de olsa "etnik temizlik"le sonuçlanan bu süreci farklı bir dönemde yaşamaya başlaması 1878 yılında uğradığı bir başka talihsizlikten kaynaklanmaktadır. Bilindiği gibi 1571 yılında vatan toprağının bir parçasına dönüşen Kıbrıs 1878' de adı ve gerekçesi ne olursa olsun bir gecede ve bir tek kurşun dahi atmaksızın İngiliz toprağına dönüşür ve fermanla adaya gönderilen eviadı fatihanın kaderi İngiliz müstemlekecilerin iki dudağının arasında yer alır. Bu dönemde onbinlerce Türk adadan ayrılmak zorunda kalır ve nüfus dengesi Türkler aleyhine bozulmağa devam ederse de büyük çaplı katliam ve etnik temizlik hareketlerine uğramazlar. İngiliz sömürge idaresi altında politika yoluyla adayı Yunanistan bağlamaya çalışan Rumlar bu yolla amacı gerçekleştiremeyeceklerini anlayınca geçici bir müddet için kullanmadıkları eski yönteme teröre sarılmakta tereddüt etmezler. Görünüşte ara hedef İngilizleridir ama sonrası tıpkı Girit Türkleri gibi Kıbrıs'tan sürülüp atılacak "etnik temizliğe" tabii tutulacak olan Türklerdir. Yunanistan'ın desteği ve Kıbrıs Kilisesi'nin kışkırtmasıyla Kıbrıs'ı Yunanistan'a bağlamak yani Enosis maksadıyla kısa adı EOKA olan terör örgütü 1 Nisan 1955 tarihinden itibaren adayı bir kan gölüne çevirmeğe başlamasıyla birlikte Kıbrıs Türkleri için daha önce diğer adalar Türklüğünün uğradığı etnik temizliğin yolu açılmış olur. Nitekim kısa sürede Rumların başlattığı söz konusu Kıbrıs'ın çeşitli bölgelerinde bombalama, ateşe verme, pankart asma, kanunsuz gösteri yapma, sabotaj ve adam öldürme gibi faaliyetleri "İngilizleri kovma" mecrasından çıkarak Kıbrıslı Türklere yönelir. 22 Kıbrıslı Türklerinin Volkan, Kara Çete ve 9 Eylül Cephesi gibi adlarla kurdukları ilk yerel direniş örgütlenmeleri kısa bir süre içinde Türk Mukavemet Teşkilatı'nın (TMT) kurulmasıyla Kıbrıs Türklerinin istiklal mücadelesi top yekun verilrneğe başlanılır ve bu sürecin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile taçlanmasıyla başarılır. (Sadrazam 1999) . Bu bağlamda Kıbrıs Türklerinin 22 Aralık 1963'ten sonra sayıca çok az oldukları köylerden daha güvenli köylere belli bir asayiş içinde tahliyesinin ötesinde bulundukları yurtlarını canları pahasına korumaları ve teşk.ilatlanmaları, onların akibetinin Adalar Türklüğü'nün hazin sonundan veya etnik temizlikten korunmasını 22

Bu konuda EOKA'nın sadece 1958 yılında 38 Türk köyünü basarak tehcire zorlamış ve 3000 Kıbrıs Türkünün köylerinden göç etmesine yol açmış olması, Girit senaryosunun uygulanmasma dair yeterli bir fikir verebilir.

1 02


OSMANU ISI<AN SIYASETIYLE ADALAR 'TÜRKLÜGÜ'NÜN AKIBETt BAGLAMINDA DAG KÖYLERİ VE KIBRIS TÜRKLERİNİN DEVAM ETMEKTE OLAN MİLLI MüCADELESI

sağlamıştır. Adanın her yerine yerleşip yayılmış olan Türk nüfusunun yukarıda işaret ettiğimiz 1958 yılı olaylarından maada, 1963 yılından sonra teşkilatlı tahliyelerin ötesinde toplumsal bazda bir panik veya dehşet çapında büyük şehirlere göç etmeyerek köylerinde verdiği mücadele bir çok bakımdan Kıbrıs Türklerinin hürriyet mücadelesinin bel kemiğini oluşturduğu dii&ünülebilir. Bunların başında Rumların bütün kıyas kabul etmez güçlerine rağmen adanın tamamında alan hakimiyeti kuramamaları gelmektedir. Bu aynı zamanda düşman kuvvetlerinin teksif olmasını önlemenin yanı sıra karşı istihbarat faaliyetlerinin de daha kolay yürütülmesini sağlamıştır. Aynı şekilde Rumların Kilise planlaması ve desteğinde yaklaşık yüzyıla varan bir zaman dilimi içinde yürüttükleri Kıbrıslı Türklerin topraklarını satın alma ve Türklere toprak satmama politikalarının Türk köylülerce akamete uğrahlmasıdır. Tarım ve hayvancılıkla uğraşan ve her türlü zorluğa rağmen bundan vazgeçmeyen köylülerin ulusal mücadeleye sağladıkları son derece stratejik ikmal desteği de önemli bir husustur. Bu özellikleriyle Kıbrıs'ın deniz kenarında olsun ova da olsun tüm köylerinin ve köylülerinin ulusal kurtuluş mücadelesini büyük bir başarıyla yürüttükleri bilinen bir gerçektir. Ancak, Barış Harekatı'ndan sonra güneyde kalmış Yayla, Karaağaç, Bağrıyanık ve Dağaşan gibi dağ köylerinin (Fellahoğlu 1999) harekat sonrasının şartlannda bile on bir aylık bir mücadele ve muhasara dönemi geçirerek Ruma teslim olmayarak silahlı direnişlerini ve hürriyet mücadelelerini sürdürmeleri yazımızın başından itibaren çizmeye çalışhğımız Akdeniz bağlamında "dağ" ve "dağlılık" kavramları ve bu kavramların taşıdığı özelliklerin farkında olarak Osmanlı iskan siyasetinin bu yöreleri Türkleştirmeye bilinçli olarak verdikleri önemin bir göstergesidir. Bu aynı zamanda bize genel anlamda toprağa bağlı ona bakan ekip biçen ve onun için candan geçen insanlar olmadığı müddetçe yurt kurmanın ve yurdu elde tutmanın zorluğu mütearifesini hahrlatmaktadır. Sonuç olarak yukarıda bir araya toplamağa çalışhğımız tarihi, coğrafi ve sosyo-kültürel gerçekler göz önünde bulundurularak Kuzey Kıbrıs Cumhuriyeti'nin Helebed yaşayabilmesi için tarım ve ziraat alanında politikalar üretilirken coğrafya değişınediği müddetçe bazı temel stratejilerin de değişemeyeceği gerçeğinin unutulmamasıdır. Buna göre de mevcut vatan toprakların dağların ormanlandırılması, ovaların hamup ve zeytin gibi fazla su gereksinimi olmayan ancak ekonomik olarak üretime katkı getiren meyve ağaçlarıyla 103


ÖZKUL ÇOBANoGLU

ağaçlandırılması, turistik veya ba�ka amaçlarla da olsa yerle�im yeri elde etmek için yapılan narenciye bahçelerinin katliamlarının durdurulması ve belki de bütün bunların yapılabilmesi için en önemli tedbir olarak gördüğümüz Kıbrıs Türklerinin yüzyıl!ar önce bir fermanla ba�layan varlıklan için, asırlar ve nesiler boyunca tarih ve coğrafyanın bağrında üretilip, dünya görü�ü doğrultusunda hayata, tabiata ve insana kar�ı tavır alı�la imbiklenerek, Türk ve Müslüman kimlik kökü üzerinde beslenen ve kendine has bir yapı ve dokuya kavuşmu� bulunan Kıbrıs Türk halk kültürünün bir ucu daima "serbest deği�meye" açık olmakla birlikte kendi sosyo-kültürel dinamikleri üzerinde katlanıp kanatlanarak gelişmesi sürecinin korunmasıdır. O kültür korunmadıkça bütün teknolojik "mucize"lere ve postmodern "söylem"lere rağmen bu topraklarda tutunmanın kolay olmadığı hiçbir zaman hahrdan çıkarılmamalıdır. Açıkça görülüyor ki, Kıbrıs Türk halk kültürünün, itinasız göçler, turistik amaçlar ve ciddi bir toplumsal hedef tayini olmaksızın rastgele kurulan ve günü birlik ekonomik girdileri ön planda tutan, Kıbrıs Türküne vereceği eğitimi sadece ve sadece bir diplamadan ibaret gören üniversitelerin yararlarının yanında, sosyo­ kültürel yapıya ve toplu�sal dokuya verdikleri zarar kimsenin umurunda değil gibidir. Once, "Yerel" ve "Ulusal" olunmadan "Evrensel" olunamayacağı gerçeği göz ardı edilmektedir. Bu bağlamda, üniversiteler Kıbrıs Türküne yalnızca dı� dünyaya kolayca açılıp göçlerini kolaylaştıracak bir dil becerisi ve diploma vermemeli, Kıbrıs Türk gençlerini profesyonel entelektüel bir meslek sahibi yapmanın yanı sıra ülkelerinin fiziki-coğrafi ve sosyo-kültürel ekolojik yapısını bilen, seven, koruyan yurtseverler olarak yeti�ebilmelerini sağlayan bir eğitimi, halkının kültürünü ve yurdunun ihtiyaçlarını bilen bir insan tipinin eğitimini amaçlannın veya eğitim felsefelerinin temel istendik değeri haline getirebilmelidirler. Aksi halde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, üniversitelerinde kendi halkına ve kültürüne yabancıla�tırdığı gençlerini ba�kalarının kullanması için eğiten "bir insan imalathanesi" olmaya veya adalıların tarihsel olarak kaderinin "göç" olduğu gibi günümüzde ve yarınlarda da eğitip yeti�tirdiklerini göçe vermeye, her geçen gün daha da kozmopolitle�erek kimliksiz ve ki�iliksiz bir hale dönü�meye devam edecektir. Kanaatimizce bu husus, Kıbrıs Türklerinin devam etmekte olan milli mücadelelerinin en çok ihmale uğrayan ve son derece önemli bir cephesidir ve "makus talihi" deği�tirerek, er ya da geç muzaffer olmalarını temenni ettiğimiz "mukavemetçilerini" beklemektedir. 104


OSMANU ISKAN SİYASETtYLE ADALAR TüRKLÜGÜ'NÜN AKIBETİ BAGL\MINDA DAG KÖYLERI VE KIBRIS TüRKLERlNlN DEVAM ETMEKTE OLAN MİLLI MÜCADELESİ

Kaynakça

Akdag, Mustafa. 1963. Büyük CeU.Ii Karışıklıklarının Başlaması. Ankara: Atatürk Üniversitesi Yayınlan. Bayat, Mert. 1986. Milli Güç ve Devlet. Istanbul: Belge Yayınlan. Braudel, Fernand. 1993. Akdeniz ve Akdeniz Dünyası I. (çev. M. Kılıçbay). Ankara: imge Kitabevi. Braudel, Fernand. 1994 Akdeniz ve Akdeniz Dünyası Il . . (çev. M. Kılıçbay). Ankara: imge Kitabevi. Carretto, Giacoma. 1992. (çev. D. Kundakçı) Akdeniz'de Türkler. Ankara: ITK. Cezar, Mustafa. 1965. Osmanlı Tarihinde Levendler. İstanbul: Güzel Sanatlar Akademisi Yay. Çakır, Mikdat. 1999. "Genel Olarak Kıbrıs Adası'nın Özel Olarak KKTC'nin JeoP.olitik Pozisyonunun Harp Sosyolojisi Kriterleri Açısından Degerlendirilmesi" Ikinci Uluslararası Kıbns Araştırmalan Kongresi Bildirileri, Gazimagusa: DAÜ Baskı Birimi, C. Il, (Y. Haz. i. Bozkurt, M. Kansu) Gazimagusa: DAÜ Basımevi s. 537-554. Çobanoglu, Özkul. 1998. "Adalar Türklügü Folkloru: Kıbns ile Midilli, Girit, Sakız, İstanköy ve Rodos Türkleri'nin Folklorundaki Yapısal ve İ�levsel Ortaklıklar Üzerine Tespitler. " Birinci Uluslararası Kıbns ve Balkanlar Türk Edebiyatlan Sempozyum Bildirileri (Haz. İ. Bozkurt, A. Daglı) Gazimagusa: DAÜ Basımevi, s. 101-114.

Çobanoglu Özkul. 1999a. Halkbilimi Kurarnlan ve Araştırma Yöntemleri Tarihine Giriş. Ankara: Akçag Yayınlan. Çobanoglu, Özkul. 1999b . "Zeybek" ile "Segmen" Kelimelerinin Etimolojisi ve Zeybeklik Geleneği Üzerine Tespitler" G. Ü. Elitim Fakültesi Dergisi Dr. Hiınmet Biray Özel Sayısı. s. 169-182. Çobanoğlu, Özkul. 1999c. "Kıbns Türk Halk Kültüründe Halk Kahramanı Kalıbı ve Sosyo­ Psikolojik İ�levleri." İkinci Uluslararası Kıbns Araştırmalan Kongresi Bildirileri, Gazimagusa: DAÜ Baskı Birimi, C. IV, (Y. Haz. 1. Bozkurt, M. Kansu) Gazimagusa: DAÜ Basımevi s. 227-238. Çobanoglu, Özkul. 1999d . "Kıbrıs Türk Halk Kültüründe Atatürk Sevgisinin ve Devrimlerinin Yayılma Süreci Üzerine Tespitler. " Milli Folklor Dergisi, C. 6, S. 44, s. 2-9. Elçin, Şükrü. 1988. Akdeniz'de ve CezAyir'de Türk Halk ŞAirleri. Ankara: TKAE Yay. Fedai, Harid. 1993. Kıbnslı Aşık Kenzi Divanı III . Lefkoşa: KKTC Kültür Bakanlıgı. Yay. Gazimihat Mahmut R. 1946. "Milli Oyunlanmız: Yüzyıllar Boyunca Zeybekler. " Folklor Postası, C. D, S. 14, s. 10-13. Gazimihal, Mahmut R. 1947. "Ege'de Cezayir Türküleri. " Fikirler, S. 9 (Eylül), s. 3-7. Gazioglu, Ahmet. 1994. Kıbns'ta Türkler. Lefko�a: Kıbns Ara�hrma ve Yayın Merkezi. Köprülü, Fuad. 1991. Osmanlı Devleti'nin Kuruluşu. Ankara: TTK Bas. Kural, Akdes N. 1987. Çaka Beğ: İlk Türk Amirali. Ankara: TK AE Yay . . Mümtaz, Hüseyin. 1999 . "Kıbrıs ili�kilerinin Politik Mantığı ve Sonuçlan 1571-1998. " İkinci Uluslar

Arası Kıbns Araştırmalan Kongresi Bildirileri, Gazimağusa: DAÜ Baskı Birimi, C. D, (Y. Haz. 1. Bozkurt, M. Kansu) Gazimağusa: DAÜ Basımevi s. 151-171.

ÖZel, Ali. 1998. "Kıbns Türk Halk Kültüründe Kahve İkram Gelenegi ve Kahvehaneler Gelenegi" I. Kıbns Türk Halk Mutfağı ve El Sanatlan Kollokyumu Bildirileri. Gazimağusa: DAÜ Baskıbirimi, s. 1 1 1-113. Sadrazam, Halil. 1999. "Türk Mukavemet T�kilatı. " İkinci Uluslararası Kıbns Araşhrmalan Kongresi Blldirileri, Gaz�magusa: DAÜ Baskı Birimi, C. Il, (Y. Haz. İ. Bozkurt, M. Kansu) Gazimağusa: DAÜ Basımevi s. 57-94. Tahmisciude, Mehmed Mlcid. 1977. Girit Hlhralan. (Y. haz. İ. Miroğlu ve İ. Şahin) İstanbul: Tercüman 1001 Temel Eser.

1 05


Kıbrıs Türk Milli Mücadele Tarihi'nde Atlılar, Muratağa ve Sandallar Katliamları Özge Eliz 20 Temmuz 1974 1 . Barııı Harekatı'nın baıılaması ile adada kuvvet dengesi sağlanmaya çalıııılmııı ve harekat 22 Temmuz 1974'e kadar sürmüııtü. Harekat sırasında yenilgiye uğrayan Rumlar bunu bir türlü kabullenememiıı ve sürekli olarak Atina ve Rum radyolarında Türklerin yenilgiye uğrahldığı yalanını yaymııılardı. 20 Temmuz 1974 günü yapılan müdahalenin ardından Türk radyolarında marıılar çalınmaya baıılanmıııtı. Top ve bomba sesleri Atlılar, Muratağa ve Sandallar köylerinden iııitilmiş ve Türk vatandaıılarımızın cesaretlerini .artırmıııtı. Köylüler 3-5 sten, tabanca ve av tüfekleri ile savaıımaya hazırdı. Saat 19:00 sıralarında Sandallar köyünden gelen ııııksız bir traktör Atlılar köyündeki halka Rumların, Muratağa ve Sandallar köylerindeki bütün erkeklerin esir alındığını bildirmiııti. Bunun üzerine Atlılar köylüleri gafil avianmamak için geceyi ovada geçirmiıılerdi. Gece herhangi bir olay olmadığı için sabah köye dönmüıılerdi. Durumun ciddiyetini hisseden köylüler kaçmak istemiş fakat etraftarının Rum askerleriyle çevrilmiş olmasından dolayı bu isteklerine ulaşamamışlardı. Atlılar köyündeki vatandaıılar bir eve toplanmııı, kadın ve çocuklar evde erkekler de dışarda silahlarla nöbet tutmuıılar ve gelen tüfek ve bomba seslerini duymaya çalııımııılardı. Evin darnma bir Türk bayrağı sermiııler ve manevra yapan Türk uçaklarının onları görmesini umut etmiıılerdi. Köye 6-7 mil uzaklığındaki Rum mevzilerine Türk uçaklarının manevra yapıııını izlemeleri cesaretlerini arttırmıııtı. 1 6:30 sıralarında üç Rum kamyonu teslim bayrağını çekmiş ve mezarlığın


KIBRIS TÜRK MİLLİ MÜCADELE TARİHİ'NDE ATLlLAR, MURATAGA VE SANDALLAR KATLİAMLARI

yanında durmu�lardı. Köylüler merak içinde dı�arıya çıkını�lardı ki bir anda Rumların ay �eklinde köyü basını� olduklarını gördüler. Rum askerleri pencerelere, camilere ve evlere ate� etmeye ba�laını�h. Köylüler mecburen teslim olmu�lardı. Rum birliğinin öncüsü herkese bağırarak bir�eyler söyleyip kadın, çocuk, erkek, ya�lı herkesi mezarlığın yanındaki kamyonların yanına toplatını�tı. Daha sonra erkekleri Rum köyü olan Pi-Peristerona köyüne götürülmü�lerdi. Burada Muratağa ve Sandallar köyünün esirlerinin de olduğu bir ilkokula yerle�tirilmi� ve ayni gün askeri bir araçlarla Magosa'ya götürülın�lerdi. 22 Temmuz 1974'te sabah saat 09:00'dan itibaren iki taraf arasında ate�kes sağlanmı�tı. Bu olaydan sonra ilk olarak Nikos Sampson zorla görevinden istifa ettirilmi� ve yerine Glafkos Klerides getirilmi�ti. Ayni tarihler içerisinde Yunan Ba�bakanı Adrocoplos'un istifası üzerine yerine Karamanlis geçmi�ti. 25 Temmuz'da Türkiye,Yunanistan ve İngiltere Dı�i�leri Bakanları Cenevre' de bir araya gelmi�ler ve son derece zorlu geçen görü�meler yaptıktan sonra Kıbrıs barı�ıyla ilgili ön ko�ulları ve ate�kesin temellerini saptayan bir antla�ma hazırlayarak anla�mayı 30 Temmuz günü geç saatlerde imzalaını�lardı. Cenevre Konferansında alınan kararlar gereği Rum ve Türk Toplumlarından birer temsilcinin katılacağı 2. Cenevre Konferansı, 10 Ağustos tarihinde gerçekle�tirilmi�ti. Bu konferansın sonunda Rum ve Yunanlıların, askeri hazırlıklar yapma çabasında olduğunu farkeden T.C Dı�i�leri Bakanı Turan Güne�, 13 Ağustos ak�amı konferansı terkederek Ankara'ya "Ayşe'nin tatile çıkabileceğini" bildirmi�ti. Bilindiği gibi bu cümle Türk Silahlı Kuvvetlerinin harekata geçmesi için bir parolaydı. Parolanın söylenınesi üzerine Türk Silahlı Kuvvetleri 1 3 Ağustos günü geç saatlerde 2. Barı� harekatını ba�latmı�tı. ·

14-15 Ağustos günleri Türk zırhlı ve piyade birlikleri ba�arı ile ilerlemeye ba�laını�h. Bu ba�an daha sonraki günlerde de devam etmi�ti. Türklerin bu ilerlemesi Rumları adeta çılgına çevirmi� ve onları ne yapacaklarını bilmez bir hale getirmi�ti. Amaçlarına ula�maya bu kadar yakla�ını�ken bundan uzakla�maya ba�lamaları onları adeta çıldırtını� ve daha da saldırgan olmalarını sağlaını�h. 14 Ağustos 1974 sabahı Rumlar tekrar Atlılar, Muratağa ve Sandallar köyüne gelmi�ti. Gözü dönmü� Rumlar bu yenilginin acısını çıkarmak istercesine bu sefer de çocukları, kadınları ve ya�lıları bir araya toplamı�h. Zaten 20 Temmuz'da da bu köylere gelmi�ler ve 1 07


ÖZGE ELIZ

bütün erkekleri esir almıfilardı. 2. Harekatın ardından da Rumlar savunmasız olan bu insanlara inanılmaz ifikenceler yapıp onları valuiice öldürınüfi ve çukurlara gömm�lerdi. 20 Ağustos 1974 günü gazetelerde çıkan haberler dehfiet vericiydi. Ortaya çıkan RUM VAHŞETİ tüyler ürperticiydi. Dünya, görülmemifi bir vahfietle karfiılafimıfi ve bu vahfiet ATLlLAR (Aloda) köyünde ortaya çıkmıfih. Ali Hasan adlı bir çoban Rumların davranıfilarından kufikulanarak ovalara kaçmıfi ve Rumlar gittikten sonra geri dönmüfitü. Merada dolafiırken yeni kazılmıfi bir çukur görmüfi ve yetkililere haber vermifiti. İfite Atlılar katliamı bu fiekilde ortaya çıkmıfi ve yerli, yabancı bütün basında yankı uyandırmıfih. Olay yerine gelen yetkililer kurfiunların bofi kovanları ile karfiılafimıfi ve bu bofi kovanlar buradaki halka ne olduğunu anlatmaya yetmifitİ. Kazı bafilamıfi ve hafızalardan silinmeyecek manzaralar ortaya çıkmıfih. Kazı ilerledikçe ortaya çürümeye yüz tuhnufi insan vücutları ve kokular çıkıyordu. önce küçük bir çocuğun kolu ortaya çıkmıfi ardından vücudu belirmeye bafilamıfih. Daha bir yafiında olan bu çocuk anlafiılan yafiından büyük acılar çekmifi ve zalim Rumların ellerinde fiehit olmufitu. Kazı ilerledikçe çocuk kolları ve bacakları, insan vücutları ortaya çıkıyordu. Daha sonra karfiımıza yürekler acısı bir manzara ile karfiılafiıyoruz. Tehlike karfiısında bir annenin çocuğunu nasıl korumaya çalıfihğı, çocuğuna sarılıp kendini nasıl siper ettiği ama yine de çocuğunu kurtaramadığını anlıyoruz. Bu mezarlardan çıkan fiehitlerimizin ellerinin bağlı oldukları görülm�tür. 37 Türk bu çukura üst üste ahlmıfih. Bu tüyler ürpertici bir olay asla zihinlerimizden silinmeyecekti. Bu olaylardan da anlafiılacağı gibi, buldozerlerle açılan çukura masum halkımız ahlmıfi ve daha sonra da vurulup kesilerek öldürülmüfi ve son olarak da yine buldozerlerle üstleri örtülerek gömülm�lerdir. Günler geçiyor ama Muratağa ve Sandallar köylerindeki vatandafilarımızdan bir haber alınamıyordu. Onların sonunun da Atlılar'daki mahsum halkımızın sonu gibi olmasından korkuluyordu. 2 Eylül 1974 tarihinde gezetelerde bir vahfiet haberi daha çıkıyordu. Köy çobanı Rum belediyesinin çöplüğünden geçerken o güne kadar açık olan çukurun kapalı olduğunu görmüfi ve bunun üzerine imama haber vermifiti. İmam ve çoban ellerine kürek ve balta alarak çöplüğe gitmifi ve daha ilk kürekte bir çocuk eli görerek 1 08


KIBRIS TORK MİLU MÜCADELE TARİI-lİ'NDE AlULAR, MURATACA VE SANDALLAR KATilAMLARI

yetkililere haber vermi!ilerdi. Yetkililerin gelmesi ile çalı!imalar ba!ilamılitı. Çalı!imalar sonunda ortaya çıkan manzara korkunç ve feciydi. Bir biri üstüne yatan kadın ve çocukların, ya!ilıların cesetleri bulunuyordu. Yetkililer karanlık olmasına rağmen durmuyor ve çalı!iıyordu. Yataklarından yarı çıplak alınan masum vatanda!ilarımız bu çukurda yatıyordu. Tüyler ürpertici bu manzara BM yetkilileri, Kızılay, Kızılhaç, yabancı basın ve televizyon organları tarafından izlenmi!iti. Çukurlardan, kesik insan ba!iları, çocuk ayakları, yakılmıli insan vücutları, çocukların koparılan el ve ayakları, genç kızlar, anneler ve 90'lık ihtiyarlar da ortaya çıkıyordu. Köyden esir alınan bu masum halk çöplüğün kenarına dizilmi!i, bunlardan bazıları boğazlanarak, ufak çocuklar parçalanarak, daha ya!ilı olanlar da kurliun yağmuruna dizilerek hayatlarını kaybetmi!ilerdi. Muratağa ve Sandallar'da ortaya çıkan bu çukurda 89 masum Türk vatanda!iımız Rumlarca vah!iice katledilmi�ti. ATLILAR, MURA TAGA ve SANDALLAR köylerindeki vatandaşlarımızın çok azı kurtulmuş çoğu da şehit edilmişti. Bu katliamlar ve Rumların barbarlıkları tüm dünyada yankı uyandırmış, sadece bizim yayın organlarımızda değil dünyanın en büyük yayın organlarında da bir insanlık ayıbı olarak görülmüşdü.

1974'teki Rum Katliamlarının Yabancı Basındaki Yaiı.kıları; ABD, UPİ Ajansı Kıbrıs Muhabiri, (Görgü Tanığı)

"Insanlık aklı Yunanlıların Kıbrıs'ta yaptığı bu cellatlığı asla kabul edemez. Türk evlerine giren Yunan - Rum milli muhafızları, kadın ve çocuklar üzerine mermi yağdırıyor, büyükleri boğazlıyor ve yakaladıkları Türk kadınlarının hepsinin ırzına geçiyorlardı . . . " France Soir Gazetesi Muhabiri, (Görgü Tanığı)

"Son derece utandırıcı olayları kendi gözümle gördüm. Rumlar Türk camilerini yaktılar ve Magosa civarındaki köylerde bulunan Türk evleri ateşe verdiler. Silahı ve savunması olmayan Türk köyleri Rum çapulcular tarafından yaratılmış vahşet havası içinde yaşamaktadırlar. Ellerinde bazukalar olan Rumlar, Türk köylerinde büyük kargaşalıklara sebep olmaktadırlar. Rumlar'ın bu hareketleri insanlık namına utanç vericidir. " (France Soir Gazetesi, 24.7.1974). 1 09


ÖZGE ELIZ

John AKASS, The Sun Gazetesi Muhabiri,(Görgü Tanığı).

"Muratağa köyü'nün Türk sakinleri 16 Ağustos'ta katledilmiştir. Ekserisi, ihtiyar, kadın ve çocuklardan oluşm uştur. B unlar, Türk taarruzun un ikinci gününde komşu köylerdeki üniformasız Rumlar tarafından öldürülmüşlerdi. Cesetlerin sadece bir metre gibi az bir derinlikte kalabildiği bu ölüm çukurları kendilerine kazdırılırken öldürülmüşlerdi. Bu asla bir harp olamaz. Bu olsa olsa bir alçaklık olabilir. " LARS HAKANSON (BM. BG Kıbrıs Temsilcisi Ekim 1974)

Rumların yaptığı Atlılar köyü katliamı; "Ömrüm boyunca böyle bir facia, böyle bir barbarlıkla karşılaşmadım. Hayatımda böyle şey görmedim. Çok memnunum ki, olayın soruşturması görevi bize verildi. Zira, bütün dünya bu vahşeti BM Barış Gücü 'nün ağzından öğrenmiş olacaktır. " İngiliz SUN Gazetesi Muhabiri, (Görgü Tanığı).

"Muratağa faciasını gördüm. Bu çeşit vahşiane hareketlerin yorumlanması çok değişik oluyor ancak, Muratağa'da vahşice bir cinayetin işlendiğinden başka ne söylenebilir. Rumlar ile Yunanlıların yaptıkları bir alçaklıktır. " David, LANCASHINGE, (AP Ajansı Muhabiri)

"Muratağa köyü dışında, 20'den fazla Kıbrıslı Türk erkek, kadın ve çocuğun bulunduğu toplu bir mezar açılmıştır". The New York Times, 2.9. 1 974. Bu, Kıbrıs'taki harbin bitiminden bu yana tesbit edilen siviilere karııı en büyük mezalimlerden biridir." Bernard Nicolas, Görgü Tanığı. (AFP Ajansı Muhabiri),

"Atlılar köyünde bir çukura doldurulmuş, Rumlarca katledilen Türklere ait cesetler çıkarılmıştır. " Gunnar Hilson, Expressen Gazetesi Muhabiri, (Görgü Tanığı).

"Muratağa, Yunan askerleri ile Kıbrıslı Rumiann geçen Ağustos'ta 83 Türk erkek, kadın ve çocuğu öldürdükleri katliam köyünde bugün 15 kişi yaşıyor. Muratağa'da kalan 1 5 kişi için artık hayat yok. Onların yaralan öyle kolay kapanacak gibi değil. " Sonuç olarak, Ağustos 1 974'te Rumlar tarafından gerçekle�tirilen Atlılar, Muratağa ve Sandallar katliamları sadece Kıbrıs tarihinin değil, dünya tarihinin de kara sayfalarına geçmi� 110


KIBRIS TÜRK MİLLİ MÜCADELE TARİHİ'NDE ATLlLAR, MURATAf::.A VE SANDALlAR KATLİAMLARI

bulunmaktadır. Katliamlar bitmi�tir, fakat bu ve benzeri Rum katliamlarının yara ve acıları hala görülmekte ve içimizde kanamaktadır. Kaynaklar Gürses, Özer; Kılms Türkü Nereden Nereye?. Cemal. Akay; "Kılms'ta Tarihin En Korkunç Yunan Vahşeti", "Aloda (Atlılar) Türkleri Kat/edildi.", Halkın Sesi Gazetesi, 20 Ağustos 1974. Kasımoğlu, Erten A.; "Murataga'dan Alınarak Bilinmeyen Bir Yere Götürülen Kadın ve Çocuklardan Henüz Bir Haber Yok.", Halkın Sesi Gazetesi, 25 Ağustos 1974. "Murataga Köyünde Bir Ölüm Çukuru Meydana Çıkarıldı.", "Masum 88 Türk Daha Kat/edildi.",

Halkın Sesi Gazetesi, 2 Eylül 1974.

"Insanlıgın Kalbine Sapianan Hançer.", Halkın Sesi Gazetesi, 3 Eylül 1974.

Olgun, Aydın; Kıbns Gerçegi (1931 1 990) Demircioğlu Matbaaalık Yayınlan, Ankara. -

,

Olgun, Aydın; Kıbns'ın Anatomisi 4 Devir 4 Aydın, Ağaç - İş Matbaası Yayınlan, Ankara,1975. Sadrazam, Halil; Kıbns'ta Varoluş Mücadelemiz Şehitliklerimiz ve Anıtlanmız, Türkiye Şehitlikleri imar Vakfı Yayınları, İstanbul. 1990. Sim taş, Kamil Göksen (Kamil Meriç); Karanlık Dünyam. Vehbi, Vesile; Kapında Siyah Araba Durunca, Dilhan Ofset Yayınlan, 1992. Kıbns Gerçekleri, Erenköy Mücahitler Cemiyeti Yayınlan, Lefkoşa, 1978.

lll


Türk Kıbrıs Ve Kıbrıs Türk'ü Mehmet S. Emircan Kıbrıs Adasının Oluşumu ... İncelerneler, Kıbrıs'ın bugünkü görünümünden çok farklı olarak, günürnü�den en az 70-100 milyon yıl önce, Anadolu (Avrasya) ve Suriye (On Asya) anakaraları ile bir bütünlük içerisinde ortaya çıktığını kanıtlarnaktadır. O zamanki !ieklinin, bugünküne benzemediği, Be!iparrnak Dağlarının, Güney Anadolu'daki Misis­ Andırın teknotik ku!iağı; Trodos masifinin de İskenderun bölgesindeki Kızıldağ rnasifi teknotik ku!iağının devarnı olduğu, Kıbrıs'taki Mesarya Ovasının Adana ve İskenderun neojen havzaları; Kıbrıs'ın Trodos ofiyolit rnasifi ile Arnanoslar'daki Kızıldağ ofiyolit rnasifi ve bu masifleri örten eosen ya!ilı Lefkara sediment istifi ile Kızıldağ ofiyolit kütlesini örten aynı ya!itaki cone grubu sedimentleri arasında büyük benzerlikler olduğu kabul edilir. 1 Kıbrıs'ta ve Güney Anadolu'da en çok benzeyen jeolojik birimler, Kıbrıs'ın Trodos ofiyolit rnasifi ile Güney Anadolu'nun Kızıldağ ofiyolit kitlesidir. Doğu Akdeniz bölgesi, okyanus kabuğunun birer parçası durumunda olan bu rnasiflerin, Afrika levhasının Avrasya levhası altına dalı!iı sonucunda ortaya çıktığı konusunda görü!i birliği vardır. 2 Milyonlarca yıl, Anadolu karasının bir uzantısı olmayı devarn ettiren Kıbrıs'ın, bugünkü fiziki görünümüne kavu!irnası ise çok yenidir ve SO bin yılı geçmez. Bu tarih, Buzul Çağı'nın 4. zamanıdır ve bu zamanın sonlarına doğru, 1 milyon yıldan beri kuzey yarım küresinin büyük bölümünü örten kalın buz katmanları, artan ısının etkisiyle çözülmeye ba!ilarnı!i; Kuzey yarım 1

2

Prof. Dr. İhsan Ketin, Anahtarlanyla Kıbns'ın ]eolojisi ve Anadolu ile Bağlanbsı, Yerbilimleri Sayı 14, .s. 207. Prof. Dr. İhsan Ketin, a. g. e. S. 226.


TÜRK KIBRIS VE KIBRIS TÜRK'Ü

küresinin birçok yerlerinde olduğu gibi, su halinde Karadeniz' den ta�arak İstanbul Boğazı'ru var edip, Marmara-Ege yoluyla Akdeniz'e ula�mı�hr. Bu olayların gerçekle�tiği SO bin yıl öncesinde Akdeniz'in, �imdiki görünümünde olmadığı da kesin olarak bilinmektedir. Sicilya Adasından Güney Avrupa ve Kuzey Afrika'ya doğru uzanan dar bir kara köprüsü vardı ve bu kara uzantısı doğusunda ve bahsında olmak üzere sonraları Akdeniz ismi verilecek olan su birikimini birbirinden ayrı iki göl halinde1 tutuyordu. Kıbrıs, doğu yönünde kalan gölün sularıyla güneyinden ve bahsından ku�ahlmı� bir yarımada halinde idi. Buzulların erimesiyle ta�an Karadeniz ve çevresinin suları, İstanbul Boğazını var edip, Marmara ve Ege'yi olu�tururken, kuzeyde Avrupa, doğuda Asya, güneyde Afrika ile ku�atılan 2.966.000 km2 yüz ölçümüne sahip bugünkü Akdeniz'i de kaba taslak, �imdiki �ekline kavu�turuyor ve aynı zamanda, 70-100 milyon yıldan beri, anadolu anakarasının bir uzanhsı olmak özelliğini sürdürmü� bulunan Kıbrıs yarımadasını da dört tarafı su ile çevrilrni� bir ADA haline getiriyordu. Kıbrsı'ın İlk Halkı Anadolu Çıkışlıdır Bazı ilim adamları ve ara�tırmacılara göre- ınilattan 7000 yıl öneeye kadar inmektedir.2 Bu tarihten öncesinde Kıbrıs Adasının, meskun olmadığı kabul edilmekte ve adanın ilk halkını olu�turanların, günümüzden 9000 yıl kadar önce, çok büyük çoğunlukla Güney ve Doğu Anadolu, Suriye ve Filistin kıyılarından gelen Büyük Türkistan (Ortaasya) çıkı�lı brakisefal kavimler olduğu; bu kavimlerin, büyük göçler esnasında, bütün ağırlıkları ile Anadolu ve Mezopotamya'ya yerle�erek, oraları yeni vatanları yapan ve dünyanın ilk uygarlıklarını kuran kavimlerle aynı soydan geldiği kabul edilmektedir.3 Kıbrıs'ın İlk Halkıyla İlgili izleri Günümüzden SO bin yıl kadar önce, bugünkü �ekliyle dünya coğrafyasına katıldığı bilinen Kıbrıs Adasındaki insan hayatıyla ilgili izler, çoğunlukla Cilalı Ta� Devri'ne aittir. Günümüzden 9000 yıl4 kadar öncesinde Kıbrıs'ta insanın var olduğuna dair bazı tarihçilerin iddialarına kar�ın, o döneme ait 1

2

3 4

Bener Hakkı Hakeri, Ba�langıandan 1878'e dek Kıbns Tarihi 1993, s. 7. Harry Scoı Gibbons, The Genoside Files, London 1997, s. 15. Ayça Adalılar, Arkaik Dönemden Bugüne Kıbns'ta Türk Kültürü ve Turizm Politikası­ Teblig- 1989, s. 2-3. Harry S. Gibbons, The Genoside Files, London, 1997, s. 15. 1 13


MEHMET S. EMiRCAN

inandırıcı buluntular halen elde edilmi� değildir. Anadolu'da ise insanlık tarihinin ba�langıcı çok eskiye gider. Günümüzden en az ll bin yıl öncesinde bile (M.O. 9000 öncesi) Anadolu'nun meskun olduğu 1 , Anadolu'nun ilk halkını meydana getiren Büyük Türkistan çıkı�lı kavimlerin (daha sonraki adıyla İlk Türkler) Anadolu'daki Kaba Ta�, Yontma Ta� ve Cilalı Ta� devirleri uygarlıklarını kurdukları bilinmekte; ele geçen buluntular Anadolu ve On Asya' daki insanlık tarihinin Kıbrıs'tan en az 2000 yıl öncesinde ba�ladığını, Kıbrıs'a gelip yerle�en ve ilk Kıbrıslıları (Etocypriot) olu�turan Güney ve Güneydoğu Anadolu çıkı�lı kavimlerin bu uygarlığı da Kıbrıs'a ta�ıdıklarını ve daha sonraki Neolitik Çağ'da Kıbrıs medeniyetini meydana çıkarmakta kullandıklarını, Kıbrıs'ın ilk yerle�im birimleri olarak kabul edien yerlerde yapılan kazılarda ele geçirilen buluntular, hiçbir �üpheye meyd�n bırakmayacak �ekilde ispatlamaktadır. Kıbrıs'ta kazılar sonucu elde edilen ve Kıbrıs Rum Yönetimi bölgesindeki arkeoloji müzelerinde halen sergilenmekte olan Neolitik kültür ürünleri, çoğunlukla Anadolu'nun Güney-Güney Doğu bölgelerinden gelerek o güne kadar iskan edilmemi� olan Kıbrıs'a yerle�ip ilk halkını olu�turanların, Orta Asya çıkı�lı ve Anadolu'yu vatan tutmu� Brakisefal kavimlerden olduğunu göstermektedir.2 Kıbrıs'a yerle�en Büyük Türkistan Kökenli ve Anadolu çıkı�lı bu kavimler (Prof. Dr. R. Oğuz T�rkkan'a göre tarihin daha sonraki dönemlerindeki adlarıyla ILK TURKLER), beraberlerinde getirdikleri kültür sayesinde Kıbrıs Adasını Akdeniz havzasının en ilginç topluluğunun ya�adığı ülke haline getirmi�lerdir? Kıbrıs'ın arkeolojisi üzerinde dünyaca ünlüler Ohnefalsch RİCHSTER, Paul ASTROM, Sir George HILL, Kıbrıslı Rum arkeolog Dr. DİKEİOS ve diğerleri, Kıbrıs'ın ilk halkının Anadolu'dan geldiği; ırki olarak, Anadolu halkına mensup bulunduğu ve Kıbrıs'ta binlerce yıl kullanılan Kıbrıs dilinin de Anadolu' da konu�ulan dillerden birisi olduğu konusunda görü� birliği içindedirler. Beylerbeyi (Bella Pais) yakınlarındaki Vunos mezarlarından çıkartılan tanrı heykelleri, Kıbrıs halkının insan biçiminde tannlara tapınakta olduğunu; yani inanç yönünden de Kıbrıslıların, bütün eski Doğu kavimlerinde ve genelde Anadolu halkında olduğu gibi, Fırtına 2 3

114

T. Yılmaz Öztuna, Türkiye Tarihi, c. 1, s. 15. C. Fuerst, Zur Kenntis Der Prehis Terisehen Bevolkerungen Der Insel Cypem, Lund Universitets Arsskrift, no20. Ana Britannica 1994, c. 18, s. 434.


TÜRK KIBRIS VE KIBRIS TÜRK'Ü

tanrısı kültürünün takipçisi olduklarını hiçbir �üpheye meydan bırakmayacak �ekilde göstermektedir. 1 Anadolu'nun, çoğunlukla güney kıyılarından ve basit sallar kullanarak Kıbrıs'a gelip yerle�en; Adanın ilk halkını olu�turan bu Büyük Türkistan kökenli toplulukların Kıbrıs adasına göçlerinin, binlerce yıl devam ettiği anla�ılmaktadır. Her yeni göç dalgası, Anadolu'da var olan kültürün son geli�melerini de birlikte ta�ımı�br. O günlerde, daha sonraları Kıbrıs'a gelip yerle�en ve kolonHer kuran Fenikeliler, adaya henüz ayak basmadıkları gibi, Rum/Yunan ikilisinin tarihi bir ispata dayanmayan "Kıbrıs ba�langıçtan beri Yunan adasıdır" iddiaların örnek gösterilen Mikenler de2 Kıbrıs'ta yoktu. Kıbrıs'ın İlk Fatihleri Anadolu Türk Hitit Devletidir. Tarihte Kıbrıs'a hakim olan ilk devlet, Kıbrıs'ın ilk yerle�ikleri gibi Anadolu halkından olan ve Anadolu'dan gelen Hititler'dir. Orta Asya (Büyük Türkistan) çıkı�lı kavimlerden olduğu, son buluntulara dayanılarak ispatlanmı� bulunan Hititlerin (ETi) önce Kuzey Mezopotamya'ya geldikleri, sonraki yıllarda ise daha Batıya ilerleyerek bilhassa Kızılırmak yayı içerisinde ve çevresinde olmak üzere yerle�tikleri ve imparatorluklarını kurdukları kabul edilir. Türkoloji konusunda uzman olarak kabul edilen Prof.Dr. R. Oğuz Türkkan, Büyük Türkistan çıkı�lı bu kavimlerden Sümerleri, Hititleri ve Roma'nın kurucularından Etrüsk kavmini, İLK TÜRKLER olarak adlandırmaktadır. 3 Türk ırkının en az 1 1 .000 yıldan beri ya�adığı ve dünyanın en eski uygarlıklarını insanlık hizmetine verdiği Anadolu'da kurulan ve çevre ülkelerine de hakim olan Hitit İmparatorluğu ve uygarlığı hakkında bugüne kadar elde edilen buluntular, Anadolu'nun Büyük Türkistan çıkı�lı topluluklada ba�lamış bulunan insanlık tarihini M.Ö. 7000 yıllarından çok daha eskilere en az 9.000-11 .000 yıllarına kadar götürmekte ve bu tarih bile, her gün elde edilen kültür buluntulan nedeni ile daha geçmi�e gitmekte��r.4 Anadolu Hititlerinin Kıbrıs'ta hakimiyet kurma yılı olarak, M.O. 1320 gösterilirse de Kıbrıs-Anadolu Hitit ili�kilerinin çok daha önceden varolduğu, hatta 1 400 yıllarında kısa süreli de olsa Hititlerin adada hakimiyet 1

2

3

4

Prof. Dr. Firuzan Kınal, İlk Çağlarda Kıbns, s. 394. Prof. Dr. Afif Erzen, Kıbns Tarihine Bir Bak�, s. 80-82. Prof. Dr. R. Oğuz Türkkan, Orkun Dergisi, 1998, sayı 2, s. 30. Ayça Adalılar, a. g. e. s. 3. 115


MEHMET S. EMİRCAN kurdukları belirlenmi�tir. M.Ö. 1320'd.e Kıbrıs adasını egemenliği altına alan Hitit devletinin ba�ında Imparator Muvattali vardı. Kıbrıs, Hitit İmparatorluğunun bir parçası olduktan sonra, ekonomisinde etkin bir rol oynadığı �üphesizdir. Bazı tarihçilere göre Adanın o güne kadar iptidai bir �ekilde i�letilmekte olan zengin bakır madenlerinin, Hititlerin Anadolu' dan getirdikleri ve o çağa göre ileri teknoloji ile i�letilip, Akdeniz havzası ülkelerine ihraç edildiği ve bu yolla Kıbrıs halkına iyi bir geçim sağlandığı var sayılmaktadır. 1985 yılında çözülebilen Finike Dilinde yazılı bir tabietten Kıbrıs'ın, o dönemlerde Alasya ismiyle bilindiği konusunda da birçok belgeler vardır. 1 Yine, Eski Mısırlıların galonisef papirusu ile de Alasya isminin Kıbrıs'a verilen ad olduğu anla�ılmaktadır. 2 Bazı ara�tırmacılara göre, "Alasya" adı; Kıbrıs'ın bütününe değil de, Kıbrıs'ta ilk yazının kullanıldığı yer olarak bilinen Salamis yakınlarındaki Enkomi Şehir devletine verilen isimdir. 120 yıl Ada'da egemen olan Anadolu Türk Hitit Devleti hakkında, Kıbrıs'ta bugüne kadar fazla kültür buluntuları ortaya çıkarı�.mamı� veya çıkarılanlar kasıtlı olarak gizlenmi�tir. Hititler gibi, On Asya'da görkemli bir imparatorluk ve uygarlık kuran ve çevre ülkelerinde ya�amakta olan bir çok Ulus/Toplulukları idaresi altına alabilme ba�arısını gösteren bir büyük kavmin, Kıbrıs'ta bırakacağı kültür izlerinin bu kadar az olabileceğini kabul etmek mümkün değildir. Bizim değerlendirmemize göre, arkeolojik kazılarda ele geçen ve tarihe ı�ık tutacak değerdeki Hitit kültür buluntuları, Anadolu'ya ve Anadolu Türklüğüne kar�ı sınırsız alerjisi olan bazı sözde ilim adamlarınca hasır altı edilerek ortaya çıkarılmamasında menfaat umulmu�, sergilenip, ara�tırmacı ve tarihçilerin hizmetine sunulması engellenmi� veya ba�ka kavimlere mal edilmek istenmi�tir. Bu değerlendirmemize, Kukl a-Baf yöresının antik mezarlarından çıkartılan ve Geç Bronz Devri'ne ait olduğu bilinen fildi�i sapı üzerinde sava� tasviri i�lenmi� bir ayna konusundaki yakı�tırmayı örnek olarak gösterebiliriz. Bu buluntu Hitit aynası, Kıbrıs'lı Rum arkeolog Karayorgi'ye göre Hitit eseri değil, "Ege ve Doğu unsurlarının bir karı�ımıdır!". Halbuki, birçokları gibi ünlü kazı bilimci Prof. Casson, bu buluntu için "bu güzel eser, hiç �üphe yoktur ki, Anadolu Hitilerine aittir" diye tanımlamaktadır. Tarafsızlık �uuruna sahip uluslararası gerçek arkeologların, her açıdan Anadolu'nun bir parçası olan Kıbrıs'ta, ırk dü�manlığı 2

116

Max Müller, a. g. e. 253-254. Prof. Dr. Firuzan Kınal, Belleten, c. 5, s. 402.


TÜRK KIBRIS VE KIBRIS TÜRK'Ü

nedeniyle bilmezden ve görmezden gelinilmeye gayret gösterilen, tarihe ıııık tutacak değerdeki toprakaltı ve topraküstü Hitit buluntularıru, layık oldukları özen ile ortaya çıkarıp sergileyecekleri günün geleceğine inanıyoruz. Hititlerin Kıbrıs'taki egemenliği, M.Ö. 1200-1 190 yıllarında, Mısır kaynaklarının "Deniz Kavimleri" dediği Akalar, Lidyalılar, Sardunyalılar ve Roma'nın ilk kurucuları olarak kabul edilen Kurt totemli ve TARKAN unvanlı Ba�kanlara sahip E-TRÜSK kavmi tarafından, görkemli Hitit İmparatorluğunun yıkılmasıyla son bulmuııtur.

Kıbrıs'ın Anadolu ile Coğrafi ilişkisi Günümüzden dört milyon yıl öncesinden, Buzul çağının sonlarına kadar AVRASYA kıtasıyla bir bütün olarak Anadolu yarımadasının Akdeniz' deki uzantısı görünümünde bir yarımada olan, Anadolu'ya birle�ik olması nedeniyle de Anadolu'ya ait cüce fil, cüce suaygırı ve bugün dahi Baf ormanlarında serbestçe dola�an mufloların kara yoluyla gelip yerle�tiği Kıbrıs karası, Akdeniz'in bugünkü su düzeyini kazanması sonucunda "ADA" haline gelmi� ve Anadolu Anakarasından kopuk bir görünüm kazanmı�tır. Bu deği�im sürecinde, alçak bölgelerde ya�amakta olan cüce fil ve cüce su aygırlarının telef olurken 1 dağ zirvelerinde ya�amakta olan muflonların kurtularak ya�amlarını bugüne dek devam ettirdiği anlaııılmaktadır. Fakat, Kıbrıs'ın Anadolu'dan kopmu� görünümü yüzeyseldir. Uluslararası üne sahip coğrafya uzmanları, Kıbrıs Adasını Anadolu' dan ayrı bir toprak olarak değil, ortalama 250-400 metre kadar derinlikte var olan denizaltı eııikleri ile Anakara Anadolu'ya bağlı; yani Anadolu'nun Akdeniz'deki uzanhsı olarak kabul ederler. Yapı bakımından Kıbrıs; ıskenderun Körfezinin güneyinde Akdeniz'e ula�an Toros sıradağlarının bir dev amı olara değerlendirilir. 2 Tetnotik, Jeolojik ve bitki örtüsü yönünden ise Anadolu Toros sisteminin ayrılmaz bir parçasıdır.3 Yerli ve yabancı uzmanlarca yapılan incelemeler, Güney Anadolu Toros sisteminin sahip olduğu tüm özelliklerin, Kıbrıs'ın ova, dağ ve orman bölgelerinde var olduğunu kanıtlamı�hr. Kıbrıs adası, Anadolu'nun (Türkiye'nin) en yakın komııusudur. Adanın Kormacit Burnu ile ı Cücefil ve Cücesuaygın buluntulan Gime-Karaoglanoglu bölgesinde ele geçirilm�tir. D. S. Walker, The Mediterranean Lands, London, 1960, s. 113. W. B. Fisher, The Middle East, a Phsical, Social and Regional Geography, s. 437.

2 3

117


MEHMET S. EMiRCAN Ta�ucu arasındaki uzaklık 70km.'yi geçmez. Kıbrıs, Mersin ve Antalya körfezleri arasında, güneye doğru büyük bir yay çizen Ta�eli yöresinin, denizin altından yükselmi� bir parçası durumundadır. 1 Kıbrıs'ı doğuda Zafer Burnu'ndan itibaren Hatay'a kadar uzanan ve ortalama 250 metreyi geçmeyen derinlikteki bir denizaltı e�iği, anakara Türkiye'ye bağlamakta, kuzeyde ise, derinliği az ve ikinci bir Kıbrıs'ı sığacak geni�likte bile olmayan denizlerle Anadolu Anakarasından ayrılmı� görünen Adanın, gerçekte Türkiye'nin Güney Toroslar sisteminin bir parçasını meydana getirdiği ve denizaltı platformu ile halen Anadolu'ya bağlılığını devam ettirdiği bilinmektedir. Jeolojik yapı itibarıyla Kıbrıs ve Türkiye arasındaki benzerlik, görmezden gelinemeyecek kadar büyüktür. Kıbrıs'ın kuzey kıyıları boyunca uzanan sıra dağlar (Be�parmak Girne dağları), Güney Anadolu Toros siteminin bir parçası sayılmakadır. Her iki dağ olu�umunu var eden kayalar, genellikle Krestase kalkeridir ve kıvrılmaları üçüncü zaman içerisinde yer almı�tır. Adanın gerek kuzey kıyıları boyunca uzanan sıra dağları, gerekse daha güneyde yükselen Toros Dağları, genel doğrultuları bakımından Anadolu anakarasının Toros sistemi ile büyük uyum gösterir. Güney Anadolu'nun fosil bulutulan da Kıbrıs'takilerin benzeridir. Yüzey �ekilleri bakımından Anadolu ile ortak özellikler göstermekte olan Kıbrıs Adası, iklim yönünden de benzer özelliklere sahiptir. Ada faunası, Anadolu'dakinin tıpkısıdır. Fundalık ve çalılıkları olu�turan ve sürekli �ekil kalan bodur bitkiler, yaprakları kokulu çalılar, bölgeye has otlar, çiçekler ve orman ağaçları, hem Türkiye'nin, hem de Kıbrıs'ın deniz seviyesinden yüksek yamaçlarında görülen plantasyona ömektir. 2

Kıbrıs'ın Anadolu ile Irki ilişkisi Günümüzden en az 8000 yıl önce, Büyük Türkistan kökenli ve Anadolu'ya yerle�mi� toplumların Kıbrıs'a göç etmeleri ile Kıbrıs­ Anadolu ırki ili�kisi ba�lamı� oldu. Kıbrıs-Anadolu ırki ili�kisinin ilk kanıtı, Ye�ilırmak köyünün üst ba�ında bulunan ve Adanın en eski yerle�im yeri olarak kabul edilen Petra Tou Limniti (Ye�il Irmak kayalığı)nda yapılan arkeotojik kazılar sonucu elde edilen volkan camından (obsidien) yapılmı� kesici kalıntılarıdır. Obsidien denilen bu madde, Kıbrıs adasının 2

118

Behzat S. Gürsel, Kaynak Kültür ve Araştırma Mecmuası 1976, sayı, s. 9. Behzat S. Gürsel, a. g. m. s. 1 ı.


TÜRK KIBRIS VE KIBRIS TÜRK'Ü jeolojik yapısında olmadığı için, bunun, adaya dı�arıdan getirildiğini ispatlar.1 . . . Ve bu konuda yapılan arkeolajik ara�tırmalar obsidienin Güney ve Güney Doğu Anadolu'nun bir maddesi olduğunu ve Kıbrıs'a yerle�mek amacıyla gelen Anadolu toplumları tarafından getirildiğini ispatlar. Ye�ilırmak kayalığında bulunan antik kültür, Kıbrıs adasında �imdiye kadar bulunan en eski külütürdür ve Neolitik öncesi (Preneolitik) olarak kabul edilir. Petra Tou Limniti Kayalığı ile bir ba�ka Pre-Neolitik yerle�im yeri olan Khrokitia'nın "tholos" adlı arı kovanı biçimindeki kulübe kalıntıları, taban altlarından çıkartılan iskelet kırıntıları ve kafatasları üzerinde yapılan çok dikkatli incelemeler, Kıbrıs'ın ilk halkının kısa boylu, .. tıknaz yapıda olduklarını2, Onasya ve Mezopotamya'da ya�amı� bulunan Sümerler ve onlara akraba kavimlerin de aynı özelliklere sahip bulunduklarını göstermi�tir. Bizans döneminde (M.S. 368 yıllarında) Kıbrıs'ta Bağımsız Ortodoks Kilisesi kuruldu. Yeni bir inancın dinamizmini araç olarak kullanan papazlar, homojen Kıbrıs halkına, dinsel bir kimlik yanında milli bir kimlik de kazandırma çalı�masına hız verdiler. Buna, artık, Romalı özelliğini kaybetmi� bulunan Bizans yönetimi de imkan tanıdı. Bizans'ta Grekçe'nin resmi dil olarak kabul görmesi, papazların iddialarına yardımcı oldu. Anadolu ile ırki ili�kisini kaybetmi� bulunan Kıbrıs halkı, bundan sonraki dönemlerde Rum Ortodoks Kilisesinin kendisine enjekte etmeye çalı�hğı Grekliğe kar�ı, fazla bir direni� göstermedi. Yeni dininin ardından, yeni milliyetini de sahiplenmekte (Rumluk) engel çıkarmadı. Ama bu, tabii ki çok sonraları gerçekle�ecektir. Kıbrıs-Anadolu ırki ili�kileri, 1517 yılında, yani Hitit Türk Devletinin Kıbrıs'tan el çekmesinden tam 2717 yıl sonra, yeni bir statü ile tekrar ba�lar. Venedik yönetimindeki Kıbrıs adası, 200 yıl önce Kayı a�iretinden olu�an bir Uç Beyliğin, Dünya İmparatorluğuna dönü�mesi sürecinde, Osman Gazi'nin torunu Yavuz Sultan Selim tarafından Türk-Osmanlı Devletinin himayesi altına alınır. Bu himayeye kar�ılık Kıbrıs'ı yöneten Katalik Venedikliler, müslüman Türk-Osmanlı'lara yıllık vergi olarak 8.000 düka altın ödemeyi kabul ederler.3 Yavuz Sultan Selim'in oğlu Kanuni Sultan Süleyman zamanında, bu himaye vergisi, bazı ek haklar çerçevesinde, yıllık 1 2 3

Dr. Vehbi Z. Serter, Kıbns Tarihi 1991 s. 12. Bener H. Hakeri, Baıılangıçtan 1878'e Dek Kıbns Tarihi s. 14. Re.ııat Ekrem Koçu, Osmanlı Muahedeleri, s. 39-41.

119


MEHMET S. EMİRCAN 1 0.000 düka altınına yükseltilir. 1 ilişkilerinde yeni bir dönem başlar.

Böylece,

Kıbrıs-Anadolu

Kıbrıs, arhk Türk-Osmanlı nüfuz alaruna girmiştir ve bu durum resmen, Kıbrıs'ın bütününün Türkler tarafından fethine kadar devam edecektir. Kıbrıs'ın Türk-Osmanlı himayesine girmesinden 54 yıl sonra; 1 Ağustos 1571 'de Adanın Türk-Osmanlılar tarafından fethi tamamlanır ve hemen ardından 2771 yıl önce Kıbrıs'ın ilk iskanında olduğu gibi Anadolu'nun güney sahillerinden kalkan deniz araçları, bu kez Türk-Osmanlı Padişahı Sultan lLSelim'in 22 Eylül 1572 tarihli Göç Fermanı çerçevesinde, Anadolu'nun çeşitli yörelerinden Kıbrıs'a Anadolu insanını taşırlar. Bu yeni siyasal gelişme ile, Kıbrıs-Anadolu ırki i_�işkileri daha güçlü olarak ve de "sahiplik" çerçevesinde gelişir. Oyle ki, 1852 yılına gelindiğinde, töre ve inançlarıyla Kırıs Adasına yerleşmiş ve adayı yeni vatanları yapıp KIBRIS TÜRKÜ adını alacak olan bu Anadolu çıkışlı Türklerin sayısı 8000 hane halkı; yani en az 30.000 kişi civarındadır.2 Tarih bir kere daha tekerrür etmiş, kesintilerle de olsa, devam edegelen en az sekiz bin yıllık Kıbrıs-Anadolu ırki ilişkisi, bu defa daha farklı bir boyutta olmak üzere, yeniden başlamışhr. Bu tarihten tam 307 yıl sonra, 1 878 yılında, Anadolu çıkışlı Kıbrıs Türkü aracılığıyla ve bir bütünlük çerçevesinde sürdürülmekte olan Kıbrıs­ Anadolu ırki ilişkileri, yeni bir çerçeveye oturtulacakhr. Çünkü Kıbrıs adası, Anavatan Türkiye'nin milli kazanımı için, yılda 100 bin Pound (92.800 Osmanlı lirası) kira bedeli ve de "Hukuk-i Şahaneye dokunulmamak" şarhyla İngiliz İmparatorluğu'na bırakılmışhr. 12 Temmuz 1 878 günü, Kıbrıs'ı yöneten son Türk-Osmanlı valisi Besim Paşa'nın, İngiliz temsilcisi Amiral Lord John Hay'e yönetimi teslim etmesiyle başlayan ve 1960 yılının 16 Ağustos gününe kadar resmen devam eden İngiliz döneminin ilk yıllarında Ingiltere, Kıbrıs'ın kendisine kiralanış şartlarına uyum gösterir. Önceleri Ada halkının, diğer hakları yanında Osmanlı vatandaşlığı statüsünü de devam ettirmesine engeller çıkarmaz. Fakat, Rum Ortodokslarına, ENOSIS, yani Kıbrıs'ın Yunanistan'a ilhak edilmesi yönünde ortaya koydukları eylemiere ses çıkarmaz, hatta onları el alhndan teşvik bile eder. Rumların Türk köylerine saldırılarına karşı ciddi önlem almaz. Bununla da kalmaz, Türk

1 Reşat Ekrem Koçu, a. g. e. s. 39-41. 2 Prof. Dr. Cengiz Orhunlu, Osmanlı Türklerinin Kıbrıs Adasına Yerleşmesi, s. 96. 1 20


TÜRK KffiRIS VE KIBRIS TÜRK'Ü

Devletinin, Almanya saflarında ve de İngiltere'nin ba�ı çektiği cepheye kar�ı, 1 . Dünya sava�ına katılmasını fırsat bilerek, yüzyıllık niyetini gerçekle�tirir. 5 Kasım 1914 tarihinde, tek taraflı olarak Savunma Antla�masını iptal ve tek taraflı olarak Kıbrıs'ı ilhak ettiğini ilan eder. 27 Nisan 1 9 1 7 tarihli bir "kraliyet" emirnamesi çerçevesinde de, Türk-Osmanlı vatanda�ı Kıbrıs halkının, İngiliz vatanda�lığına girmesi mecburiyelini getirir. Bu karara uymak istemeyen Kıbrıslı Türterin bir kısmı, menkul ve gayri menkullerini sudan ucuza elden çıkartarak Anavatan Türkiye'ye göç ederler. O günlerde, İngiliz Kraliyet Emirnamesi nedeniyle Anavatan Türkiye'ye yerle�mek amacıyla Adadan ayrılan Kıbrıslı Türklerin sayısı 8 . 000'dir.1 ve bu rakam, Kıbrıs'taki Türk nüfusunun %10'undan fazladır. Yavruvatan Kıbrıs'ta kalarak ya�amaya kararlı Kıbrıs'lı Türklerin önlerine konan İngiliz engelleri, vatandı�lık konusuyla kalmayacaktır. Kıbrıs Türkünün, Anadolu ile var olan çok geni� boyuttaki ırki ili�kilerini en aza indirmeyi amaçlayan birçok yasal(!) kısıtlamalar da getirilir. Fakat, bütün bu uygulamalara ve zorlamalara kar�ın, Kıbrıs­ Anadolu ırki ili�kileri -bir düzeyde de olsa- devam eder. Kıbns Türk halkı, içinde bulunduğu ve İngiliz Sömürge Yönetimi tarafından üçüncü sınıf vatanda�lık muamelesine tutulduğu bu süreçte, bir taraftan Rum 'Ortodoks Kültür Emperyalizmine kar�ı sava� verirken, diğer yandan da Anglo Sakson kültür emperyalizmi kar�ısında Anadolu'dan çıkarken sahip olduğu ve bu güne kadar devam ettirdiği kimliğini kaybetmemek için, görünür ve/veya görünmez direni�lerini organize edecektir. Bu bağlamda, ulusal tabana dayanım� olarak kurduğu sosyal ve kültürel amaçlı kurumlarını kurarak, onların aracılığı ile Rum/Yunan ikilisinin Enosis çalı�malarına kar�ın Türk halkını hem bilinçlendirmeye ve hem de milli bir dinamizm yaratmaya çalı�ır. Mesleki örgütlerde Rumtarla birlikte çalı�an Kıbrıs'lı Türkler, bilhassa 1943'ten sonra bu kurulu�ları terk ederek, kendi milli örgütlerini kurarlar. Türk Arnele Birliği (1942), Kıbrıs Türk Çiftçiler B irliği (1 Mayıs 1942), Kıbrıs Adası Türk Azınlığı Kurumu: KAT A K (1943), Kıbrıs Türk Milli Halk Partisi (1944), T ü r k Mezunlar Birliği ve nihayet, 1949 yılının 8 Eylül günü, tüm siyasal ve kültürel anlamdaki Türk örgütlerinin bir araya geli�iyle Kıbrıs l

Ahmet C. Gazioglu, Kıbns Tarihi, s. 51. 121


MEHMET S. EMiRCAN

Türk Kurumlar Federasyonu kurulacakhr. Bu meya�da, Türkiye'de yerielimİli Kıbrıslı Türklerin de örgütlendiği ve Istanbul Kıbrıs Okullarından Yetişenler Cemiyeti (1946), Kıbrıs Türk Kültür Derneği (1948) de hayata geçmi�, Kıbrıs Türk Halkının Enosis' e karliı uğra�larından hem maddi-manevi yardımlarda bulunmakta, hem de Kıbrıs'ı milli bir dava ve uluslararası platformlara ta�ınabilecek milli bir dıli politika olarak gerçeklelimesi için, T.C. Hükümetleri nez dinde çalılimalar yapmaktadır. Bu konudaki giriliimler, nihayet 1950 yıllarından itibaren balian kazanacak ve 1 955 yılının 29 Ağustos günü, Londra'da T.C. Dılii�leri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu tarafından açıklanacaktır. "Kıbrıs, coğrafi olarak, Anadolu yarımadasının bir uzantısıdır. Savaş durumunda Türkiye'nin ikmali ancak batı ve güney limanlarından mümkün olabilecektir. Ama bu limanların hepsi de Kıbrıs'ın gölgesi altındadır. Eğer bu adayı elinde bulunduran, aynı zamanda, Türkiye'nin batısınd aki adaları da elinde bulunduran devlet ise, o zaman Türkiye'yi etkinlikle çevreiemiş olacaktır. Hiçbir devlet, kendi güvenliğini, ne kadar yakın bir dost ve müttefiki olursa olsun, bir başka devlete bütünüyle teslim edemez." Bu sözlerle, ilk defa olarak T.C. hükümeti, Kıbrıs üzerinde hak ve iddialarını dünya kamuoyuna açıklıyordu. 1 Nisan 1955'de faaliyete geçen Rum/Yunan ikilisinin yeralh terör örgütü EOKA, o günlerde Kıbrıs'ı kana bulamakta idi. Kıbrıs Türkleri, bu ölüm kalım günlerinde, kendi milli direni�ini de örgütlernek durumudadır. Bu gereksinimden doğan yerel küçük direni� gurupları, daha sonraki günlerde, Dr. Fazıl Küçük'ün telivik ve yardımlarıyla hayata geçirilen KITEMB 1 ve VOLKAN milli örgütlerinin bünyesinde toplanır. Türkiye'deki gelilimeler, Kıbrıs Türk halkının öksüzlüğünü giderecek düzeydedir. Ba�kan Adnan Menderes, 28 Eyül 1965 günkü TBMM oturumunda, bir soruya verdiği cevapla bunu açıklamıli, "mevcut liartlarda, Türk halkı ile Türkiye'nin çıkarlarını koruyacak en iyi !iekil, Kıbrıs'ın taksimidir" demiliti. 2 Bu açıklamalardan güç kazanan Kıbrıs Türkleri, EOKA saldırıları karliısında daha etkin bir direni!i göstermek gayesiyle 23 Kasım 1957'de, Rauf R. Denktaş, Mustafa K. Tanrısevdi ve Dr. 2

1 22

Dr. Fazı! Küçük, Kıbrıs'ta Türk Davası ve Kıbrıs'ta Rum Vah�ti, 1999, s. 9. Fahir Armaoğlu, a. g. e. s. 5.


TÜRK KIBRIS VE KIBRIS TÜRK'Ü

Burhan Nalbantoğlu'nun liderliğinde Türk Mukavemet Teşkilatı'nı kurar. Sivil liderlik altındaki TMT kurulu�unu duyuran ilk bildirisini, 26 Kasım 1957 gecesi Kıbrıs'ın her tarafında dağıtır. 1 Bu bildiri ile faaliyet göstermekte olan VOLKAN, 9 EYLÜL CEPHESi ve diğer direni� guruplarının i�levine son verilmektedir. Volkan ve diğer direni� örgütleri mensupları, bu tarihten itibaren TMT'nin alt yapısını olu�turacak ve mücadeleye devam edecektir. Fakat bu örgütün de Anavatan ile resmi bir bağlantısı yoktur. Gerekli silahı bulunmamaktadır. Ba�arısının sınırlı olacağı ve sonuca giderneyeceği a�ikardır. Bu dü�ünce ve değerlendirmeler çerçevesinde konu, Ankara' da Dr. Fazıl Küçük ve Rauf Raif Denktaş'ın, T.C. Dı�i�leri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ile yaptıkları 2 Ocak 1958 tarihli toplantıda açılır. Her �ey, en ince noktasına kadar anlatılır. Zorlu, "size silah göndersek alabilir misiniz?" diye sorar. Bu sözler, Türkiye'nin bu güne kadar ye�il ı�ık yakmadığı milli bir örgüt kurulmasını onayladığı anlamındadır. Bu konu�madan sonra Bakan Zorlu, ilgililerle temas edecek ve General Daniş Karabelen tarafından, Kıbrıs Türk halkının Rum saldırıları kar�ısında güvenliğini korumayı üstlenecek gizli bir örgütün kurulması ve halen faal olan Türk Mukavemet Te�kilatı ismini kullanması gerçekle�ecektir. 1 Ağustos 1958 tarihinde Kıbrıs'ta faaliyete geçtiği kabul edilen Anavatan-Yavruvatan birlikteliğinde kurulmu�, askeri sevk ve idare altındaki efsanevi Türk Mukavemet Te�kilatı (TMT) önderliğinde milli varolu� mücadelesini yürüten Kıbrıs Türkü, bunun ilk semeresini 1959 yılı ba�larında Zürih (ll �ubat 1959) ve Londra (19 Şubat 1959) Anla�maları çerçevesinde elle tutulur boyutta siyasal kazanımları ile görür. Bu anla�malarda kabul edilen; Kıbrıs'ta e�it iki halklı, bağımsız bir devlet kurulmasıdır. Bu devletin kurucu ortakları olan Türk ve Rum toplumları, egemenlik hakkına sahiptirler ve bu hakkı Cumhurba�kanı ve Cumhurba�kan Muavini aracılığıyla kullanmaktadırlar. Ayrıca, 10 üyeli Bakanlar Kurulu 7 Rum,} Türk üyeden; 50 üyeli Kıbrıs Cumhuriyeti Meclisi 35 Rum 15 Türk Uyeden olu�acaktır. Bir kararın yüyürlüğe girebilmesi için, Türk ve Rum temsilcilerin ayrı ayrı oylaması ve onayı gerekmektedir. Devletin memur kadrosu %70 Rum, %30 Türk; Cumhuriyet ordusu %60 Rum, %40 Türk oranı ile olu�acaktır. Bunlara ek olarak, Kurucu Ortak Toplumların kendi kendi iç i�lerine bakacak birer Cemaat Meclisleri olması kabul edilmi�ti. 1

Aydın Akkurt, Türk Mukavemet Te�kilatı 1957-58 Mücadelesi, 1999, s. 41. 1 23


MEHMET S. EMİRCAN

Cemaat Meclisleri, toplumsal harcamalar için vergi koyma hakkına sahipti; Din, Eğitim ve Kültür i�lerini yürütmekte tam yetkili idiler. Ceza davalarında mahkeme heyeti, sanığın mensup olduğu toplumun yargıçlarından olu�uyordu. Devletin resmi dili Türkçe ve Rumca oluyor; Kıbrıs'ın be� büyük �ehrinde ayrı olarak Türk ve Rum belediyeler kuruluyor. Türk Cumhurba�karu Muavini, yürütmede veto hakkı ile donatılıyor ve her iki topluma eğitim ve kültür alanlarında kullanılmak üzere Anavatanlarından sınırsız yardım talep etme ve kabul etme hakkı tanınıyordu. Bu kazanımlara ilaveten, Kıbrıs Türk Halkı çok önemli bir hak daha kazanmı�tı. Bu hak, Anayasa ve antla�malarda vurgulanan Türkiye'nin Garantörlük Hakkı'dır. Bu bağlamda sahip olunan müdahale hakkı ile Kıbrıs Türklerinin Cumhuriyetteki Egemenlik hakları korunmu� olacaktı. Kıbrıs Türk halkının en fazla endi�e duyduğu "Kıbrıs adasının Yunanistan'a ilhakı (Enosis) da yasaklanmı� ve bu konuda faaliyet gösterenlerin, yasalar kar�ısında suçlu sayılacakları vurgulanmı�tı. Özetle, Kıbrıs Cumhuriyeti Devleti, çok gev�ek merkezi bir idareden ibaret olacaktı. Egemenlik, Yönetme ve denetleme hakları, her iki toplum tarafından e�it1 payla�ılıyordu. Zürih ve Londra süreci, 1960 yılının 16 Ağustos sabahı son İngiliz valisinin Kıbrıs yönetimini yeni kurulmu� bulunan Kıbrıs Cumhuriyeti ilgililerine teslim edip, Adadan ayrılmasına kadar sürer. 16 Ağustos 1960 günü İngiltere, Adayı terk eder; kiracılıkla ba�layan fakat bir süre sonra haksız, uluslararası hukuka aykırı bir yöntemle ve tek taraflı olarak ilhak ettiği Kıbrıs, 82 yıl sonra, bir cumhuriyet olur. Yeni kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti, bağımsız Türk ve Rum halklarının kurucu ortaklığında, Adanın egemenliğini payla�an e�it iki halkı ve kurucu ortak iki halkın anavatanları olan Türkiye Cumhuriyeti, Yunanistan Krallığı ve de İngiltere Krallığının garantörlüğünde bir siyasal olu�umdur. Bir Federasyon içeriklidir. Anavatan Türkiye'nin, her konudaki destek ve yardımlarıyla bu statüyü kazanmı� bulunan Kıbrıs Türkü, bu mücadelede aldığı yaralarını sarmak uğra�ı içinde çırpınır, İngiliz yönetimi döneminde olumsuz yönde etkilenmi� bulunan Kıbrıs-Anadolu ırki ili�kilerine yeniden ve çok boyutlu bir �ekil vermeye çalı�ırken, bundan önceki günlerde olduğu gibi, Yunan yayılınacı politikasının organizesindeki saldırılara uğrar. Bu saldırılar, Rum/Yunan ikilisinin, yeni adı ile 1

Sabahattin İsmail, 150 Soruda Kıbns Sorunu, 1998, s. 52.

1 24


TÜRK KIBRIS VE KIBRIS TÜRK'Ü "Akridas Planı" çerçevesinde başlamıştır ve tek gayesi Kıbrıs'ı Yunanistan'a ilhak etmektir. 21 Aralık Cumartesi sabahı saat 02.30'da Lefkoşa'nın Tahtakale Türk mahallesinde, eğlenceden dönmekte olan günahsız iki sivil Türk gencinin katladilmesi ve oraya toplanan mahallenin Türk sakinleri üzerine, sivil Rum polisleri tarafından hafif makineli tüfeklerle ateş açılması ile başlayan ve l l yıl boyunca uygar(!) dünyanın gözleri önünde devam eden jenosid (soykırım) amaçlı bu Rum/Yunan saldırıları, her türlü fedakarlık ve kahramanlık bedeli oluşturulan TMT Direniş Cephesini aşamayacaktır. Rum/Yunan organizesindeki saldırıların dehşetini anlayabilmek için şu dehşet bilançosuna 1 bir göz atmak yeterlidir: Şehit sayımız: 1210 Bu sayı, tüm nüfusumuzun %1'ine eşittir. Yaralı sayımız: 2500 Bu sayı, tüm nüfusumuzun %2'sine eşittir. Göçmen sayımız: 27.000 Bu sayı, tüm nüfusumuzun %25'ine eşittir. Terk edilen köylerimiz: 103 Bu sayı, tüm köylerimizin yarından fazlasıdır. Kaçırılıp öldürülenler: 1050 Bu sayı tüm nüfusumuzun %05'ine eşittir. Yurt dışına göçe zorlanan: 30.000 Bu sayı tüm nüfusumuzun %30'una eşittir. 15 Temmuz 1974 günü, Yunan Askeri Cuntasının emir ve himayesinde ve de Kıbrıslı Rum uzantıları aracılığıyla gerçekleştirilen ApoHan kod adlı Kıbrıs'ın Yunanistan'a ilhakı (ENOSIS) eylemi üzerine Türkiye Cumhuriyeti, 20 Temmuz 1974 sabahı, Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası ve kuruluş antlaşmalarının esprisi ve imzaların, Garantör Devletlere tanıdığı yetki ve soruml uluklar çerçevesinde Kıbrıs'a fiili askeri müdahelede bulunacak ve karaya ayak basan Türk Silahlı Kuvvetleri, 22 Temmuz akşamı yürürlüğe giren ateşkes anlaşmasına kadar, Girne-Lefkoşa Türk üçgenini birleştirecektir. 25 km. - 27 km. boyutlarındaki (670 km. 2 ) bu kurtarılmış bölge, Kıbrıs Türk halkının ll yıldır yaşamaya mecbur edildiği 19 kantonun toplam alanı olan 278 km2 coğrafya -Tür halkının kendi yönetimleri altında yaşadıkları 19 kantonun alanı, Kıbrıs yüzölçümünün ancak %3'üne eşit idi- 2.5 katı idi. Bu 670 km2 'lik kurtanımış bölge, 14-16 Ağustos 1974 tarihleri arasında gerçekleşen mutlu Barış Harekatının ikinci aşaması ile, 3242 1

Ahmet Tolgay, Fırtına ve Şafak, 1998 s. 123.

1 25


MEHMET S. EMİRCAN kilometre kareye ula�acak; ezelden beri Türk toprağı olan Kıbrıs adasının, Yunan adası olmaması, Lozan Antla�masında tesis edilen ve ı960 Kıbrıs Antala�ması ile güçlendirilen Doğu Akdeniz' deki siyasal dengenin Türkiye aleyhine deği�memesi ve Kıbrıs Türklerinin ihtiyaçlarını kar�ılayabilecek büyüklükte ve güvenlikte bir toprak kazanımı ile sonuçlanan Kıbrıs Türklerinin Milli Varolu� Mücadelesi, en az 7.000 yıldan bu yana -kesintili de olsa- devam etmi� bulunan Kıbrıs-Anadolu ırki ili�kilerine çok kesin ve yeni bir statü kazandıracaktı. 20 Temmuz sabahı ba�layan bu dönemin ilk kilometre ta�ı olarak ı Ekim ı 974 günü, kutsal sınırtarla çevrilmi� iki bölgeden olu�an 3242 km2 bir coğrafya üzerinde Otonom Kıbrıs Türk Yönetimi'ni kuran Kıbrıs Türkü, �artlar ve ihtiyaçlar nedeniyle, 13 Şubat ı975 tarihinde Kıbrıs Türk Federe Devletinin temellerini atıyor ve ıs Kasım ı983'te ise Türk Dünyasının ıs. Bağımsız devleti olarak KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ'ni ilan ediyordu. Bir Değerlendirme Türk Kıbrıs ve Kıbrıs Türkü ara�tırma yazısını, a�ağıya aldığım Türk Kıbrıs ve Kıbrıs Türkü için bir övünç tablosu olacak �u değerlendirme ile bitiriyorum. "Sizler, Türk'ün varlığına tahammül edemeyenlere kar�ı ayağa kalkıp, Türklüğün ileri karakolu olarak bütün bir cihana meydan okuyan muazzez ve mu k a d d e s bir davanın hakiki kahramanlarısınız. Huzurunuzda saygıyla eğiliyoruz. Türk Dünyası, size minnettardır."

1 26


KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Rauf R. Denktaş Necati Münir Ertegün KKTC Cıımhıtrbaşkanlıgı Siyasi Işler Danışmanı ve Koordinatör, Büyükelçi

Cumhurba�kanı Rauf Denkta�'ın ki�iliği, devlet adamlığı ve dava liderliği hakkında değerlendirme yapmak oldukça zor. Nasıl bir değerlendi rme yapılırsa yapılsın, bunun eksik kalacağı kanısında yım. Sayın Cumhurba�kanı ile ben aynı neslin insanlarıyız. Bunun ötesinde, sadece biz değil, babalarımızın da aynı nesilden olması, bugüne kadar süren kader birliğimize ayrı bir özellik katmaktadır. Sayın Denkta�'la beraberliğimiz, anaokuluna kadar uzanmaktadır . 1 920'li yıllarda, bugün Karde�lik Ocağı'nın bulunduğu yer bir anaokulu idi. Cumhurba�kanımızla bir hayat boyu sürecek olan yolculuğumuzun ilk randevusu, sanki orada verilmi�ti. Ve nitekim anaokuluna birlikte ba�lamı� olduk. Daha sonraları Cumhurba�kanı Denkta�, İngiliz okuluna giderken, ben liseyi İn­ giltere'de okumak durumunda kaldım. Beraberliğimizdeki ilk kopu� burada oldu. İkinci Dünya Sava�ı'nın sonlarına doğru ikimiz de İngiltere'deki Inns of Court'dan mezun olduk. Ben staj için orada kalırken, Cumhurba�kanımız memlekete dönmü� ve avukatlığa ba�lamı�tı. Daha sonra ben, stajımı bitirip özel bir projeye katıldıktan sonra Tanzanya'da 5 yıl savcılık görevinde bulundum. Bu da Sayın Denkta�'la kader birliğimizdeki ikinci ve son ayrılığımız olmu� oluyordu. 1 953 yılında artık Kıbrıs'taydım. O sıralar, Sayın Denkta� Ba�savcılık Dairesindeki savcılık görevini yürütüyordu. Ben de Ba�savcılık Dairesinde savcılık görevine atanan biri olarak, tekrar kader birliğimize devam etme imkanına kavu�mu� oldum. Böylece 1953 yılından günümüze kadar, artık kesintisiz olarak Cumhur-


NECAT1 MÜNİR ERTEGÜN başkanımızla birlikte çalışma şerefine eriştim. Bu birliktelik, günümüze kadar tam 46 yıldır, halen sürmektedir. Bu uzun hayat yolculuğunda kader birliği yaptığım Cumhurbaşkanımızda gördüğüm öze.�liklerin başında, milli davaya aşırı bir şekilde bağlılığı gelmektedir. Oyle ki, bu uğurda ailesine bile yeterince ilgi gösteremeyen bir tempo içerisinde çalışmakta, adeta doludizgin koşmaktadır. O, çalışırken dur durak bilmiyor, adeta nefes almıyor, bir işin üstüne başka bir iş ekliyor ve bunu yaparken gözettiği tek şey, devletin, milli davanın ve çok sevdiği halkının çıkarlarından başka bir şey değildir. Hayatı boyunca kendisi için, kendi şahsi menfaatleri veya herhangi bir şahsi maddi çıkar için bir şey yaptığına tanık olmamışımdır. En belirgin özelliklerinden biri de, hiç kuşkusuz üstün hukuk bilgisi ve üstün bir zekaya sahip olmasıdır. Kendi zekası ile hukuk bilgisini birleştiren, bunu milli dava yönünde büyük bir beceri ile kullanabilen, dünyada çok az devlet adamı vardır sanırım. Öteden beri, oldukça yumuşak ve insancıl bir yüreğe sahip olduğunu biliyorum. Hiçbir kişinin ve özellikle halkının ezilmesine, horlanmasına, bir kuruşa muhtaç bırakılınasına dayanamaz. Böyle durumlarda elinden ne gelirse yapmaya çalışır. Bugüne kadar, tek bir vatandaşın derdini veya meselesini dinlerken onu reddettiğine tanık olmadım. O meselenin gereği neyse onu mutlaka yapmaya veya yaptırmaya çalışır. İnsanları dertlerden arınmış olarak mutlu görmek, onu da mutlu eder. Hatırlarım, benim küçük kardeşim, henüz 1957 yılında yeni avukat olmuş ve memlekete gelmişti. Babamız da o yıl vefat ebnişti. Bu acılı günlerimizde, dönemin hiçbir politik dengesini göz önünde bulundurmadan, kardeşimi kendi avukatlık yazıhanesine almış ve onu bu acılı günlerden uzak tutarak, mesleğini geliştirmesinde büyük katkılar sağlamıştı. O dönemler, kardeşim gibi, birçok gence de avukatlık yazıhanesinde yardımcı olduğunu biliyorum. Cumhurbaşkanını, uluslararası formlarda üstün yeteneğe sahip olduğuna olayları bizzat yaşayarak şahit olmuşumdur. Gerek Barış Harekatı'ndan sonra oluşturulan 2. Cenevre görüşmelerinde, gerekse Güvenlik Konseyi'ndeki platformlarda yaptığı tartışma ve konuşmalarda bir davayı savunurken ne kadar üstün yetenekli, hatta büyüleyici olduğunu şerefle gözlemledim. Ben, 1978 yılında yargıçlıktan emekli olunca, 1 979 yılından günümüze kadar Cumhurbaşkanıyla fiili olarak çalıma imkanına 1 28


KKTC CUMHURBAŞKANI SAYlN RAUF R. DENKTAŞ kavu�tum. Bu süreçte, diplomatlar nezdinde davayı veya önüne gelen herhangi bir meseleyi nasıl savunduğuna �ahit oldum. Şunu belirtmek isterim ki, Cumhurba�kanı en ciddi ve en çetin tarh�ma ortamlarında bile, daima yaratılan stresli ortamları espritüel bir hava yaratarak yumu�atmasını bilir; kar�ısında kendisine cevap vermek için adeta pusuda bekleyenleri cevap veremeyecek bir konuma sokmasını becerir. En ciddi, yüzü en asık diplomatlar bile, sırasında onun kar�ısında yumu�amak durumunda kalır ve ondan övgü ile bahsedecek bir konuma girerler. Cumhurba�kanının bunca yıllık deneyimlerini de gözönünde bulundurarak, onun yanında birlikte çalı�manın sonsuz bir kazanım olduğunu vurgularsam, pek ileri gitmem sanırım. Sayın Cumhurba�kanı Rauf Denkta�, sadece Kıbrıs ölçeğinde değil, özellikle Türk dünyası ve uluslararası alanlarda da saygı duyulan büyük bir devlet adamıdır. Böyle bir devlet adarnma halen ihtiyacımızın sonsuz olduğunu belirtmek isterim.

129


Kıbrıs'ta Barış ve Özgürlük Yolu Cumhur Evcil Emekli Tümgeneral

20. asrın ikinci yarısında, SO'li yıllarda; Kıbrıs'ta Rumların estirdiği terör, Kıbrıs'lı Türklerin maruz kaldıkları baskılar, artan bir �ekilde Türkiye'nin gündemini i�gal etti. Türk toplumu, hissiyahnı mitinglerle dünyaya duyurup, Kıbrıs Türkü'nün arkasında, Kıbrıs Türkü'nün hayat kavgasının adeta sahibi olduğunu ilan ediyordu. Mitingler kısa sürede bütün Türkiye'ye yayıldı. O yıllarda Kara Harp Okulu'nda, zaman zaman Kıbrıs'tan heyetler gelirdi. Çoğu öğrenci olan bu heyetlerle görü�mek için adeta birbirimizle yarı�ırdık. Ada'nın taksim fikrinin ortaya atıldığı bu günlerde mitingierin sloganı: "Ya taksim, ya ölüm!" idi. Bizler de Harp Okulu öğrencileri olarak Kıbrıs'ta olup bitenler hakkında bilgi sahibi olmaya özen gösterir, mitingleri radyodan dinler ve kendi aramızda tartı�ırdık. Mitingler, iki-üç yıl kadar devam etti. 1958 yazında, Yozgat'ta böyle bir mitinge katıldım. Evde "YA TAKSİM YA ÖLÜM, ORDU KIBRIS' A, KIBRIS TÜRKTÜR TÜRK KALACAKTlR" gibi dövizler hazırlayıp, karde�lerim ve arkada�larımla mitingte kendiliğimizden görev üstlendik. Mitingi radyodan naklen yayıniayan ekiple birlikte çalı�hk. Mitinge köy ve ilçelerden gelen binlerce ki�i bir yumruk gibi Kıbrıs'a sahip çıkmı�h. O günkü heyecanımı ve co�kulu mitingi hiç unutmadım. Daha sonra Londra ve Zürih Antla�maları imzalandı ve Kıbrıs Cumhuriyeti kuruldu. Antla�maların hazırlık safhasında çalı�maları ile parlayan ve yeni Cumhuriyetin Cumhurba�kanı Yardımcısı seçilen Dr. Fazıl Küçük, arhk Türk dünyasının liderleri arasında yerini aldı


KIBRIS'TA BARIŞ VE ÖZGÜRLÜK YOLU ve bu safhada Rauf Denktaş da, ön plana çıkmaya başladı. Rumların ENOSİS için bir atlama taşı olarak değerlendirdikleri Cumhuriyet kısa sürdü. 1963 Kanlı Noel'ini Kıbrıs Türkü'nün en acı ve buhranlı yılları izledi. 1963 Kanlı Noel'den sonra, büyük bir kısmı göçmen olmak zorunda kalan Kıbrıs Türkü, 1974'e kadar ll yılı yağınurda akan çadırlarda, Kışı, titreyerek, Yaz'ı kızgın güneş altında geçirdi. Gaddar papaz M akarios 'un insafsız ambargo kıskacında kıvranarak dayandı, insanlık dışı haskılara direndi. Özellikle 1963 Kanlı Noel'inden sonra Ada sathında Rumların baskı ve terörü nedeni ile, savunmasız bölgelerde yaşayan Kıbrıs'lı soydaşlarımız yıllaraca göçmen oldular. Yaşamak ·için başka çaresi olmayan bu insanlar evlerini, işlerini, hayallerini, her şeylerini bırakarak göçmen oldular. Binbir tehlike içinde, her biri acı ve ızdırap dolu ve de hüzünlü hikayelerle hatırlanan bir göçmenlik 1965 yılında Kıbrıs'ta idim. Yaklaşık 60 bin Türk'ün yaşadığı .. Uçgen Bölge 'de açlık, sefalet diz boyu. Gezdiğim mevzilerde mücahitlerle sohbet ediyorum. Ancak ne mevziler doğru dürüst mevzi, ne de mücahitlerin anlattıkları iç açıcı. Ortasından yeşil hattın geçtiği sokağın bir tarafında Rum, diğer tarafında Türk mevzileri var. Binaların duvarları delinerek yapılan mazgallardan gözetierne yapılıyor. Mevziler, hendekler ve mazgallar, binalardan sökülen tahta, tuğla, teneke gibi basit malzemelerle takviye edilmiş. Koruyucu özelliği çok azdı. Mücahitlerin kılık kıyafet ve teçhizatlarının yetersiz olduğu, ilk bakışta belli oluyor. Herkesin silahı yok. 2-3 mücahite bir silah düşüyor. Silahların çoğu makineli tabanca. Bu makineli tabancaların da çoğu, Kıbrıs'ta bir özel imalathanede borulardan yapılmış. Her manga, bir veya iki mevziden sorumlu. Mangalarda duruma göre piyade tüfekleri de var. Bunlar, artık hiçbir yerde kullanılmayan Birinci Dünya Savaşından kalma Ingiliz tüfekleriydi. Arada bir göçmenlere de uğruyoruz. Bir evde kaç oda varsa, o kadar, 4-5 çocuklu aileler kalıyor. Akşamları yatarken bu aileleri düşünüyorum. Bir odada 5-6 kişi nasıl yatıyor? Bir tek küçük bir mutfakla nasıl idare ediyorlar? Bir helayı nasıl.. paylaşıyorlar? Çalış.a cak hiçbir iş yok. Kazınlar nasıl kaynıyor? Ustte yok, başta yok. Insanlar mutsuz. 131


CUMHUR EVCİL Ada'nın diğer yerleri çok daha zor �artlar içinde. Okula, doktora, hastaneye veya ba�ka bir kasabaya gitmek için, Rumların yollara kurdukları barikatlardan geçmek zorunda kalan Türklere akıl almaz zulüm ve eziyetler yapılıyor. Eğer barikatta Barı� Gücü yoksa, Türklerin can güvenliği de yok. Bu ağır hayat �artları, hiç eksilmeden artarak, 1967 olayiarına kadar devam etti. 1967 olayları, Yunan Cuntası'nın ENOSİS için acemice hazıladığı bir mizansendi. Yunanistan' da bir askeri darbe ile daha yeni iktidara sahip olmu� olan Albaylar Cuntası, Kıbrıs'ta ENOSİS'i ilan ederek ve bunu Türkiye ve Kıbrıs'lı Türklere kabul ettirerek siyasi geleceğini emniyet altına almak istiyordu. Bu acemice hazırlanan planın ilk adımı, Eylül 1967'de Keşan'da Türk ve Yunan Ba�bakanlarının görü�mesi sırasında atıldı. Yunan Başbakanı Kollias; Türkiye'nin Kıbrıs'ın Yunanistan'la birle�mesine razı olmasına kar�ılık, Türkiye'ye Trakya sınırlarında bazı tavizler verilmesini teklif edebiliyor, Türkiye Cumhuriyeti Ba�bakanı Süleyman Demirel, teklifi derhal reddediyordu. Ke�an görü�melerinde mutabakat sağlanamayınca, Yunan cuntası bu defa 1967 krizini, Geçitkale ve Boğaziçi olaylarını tezgahladı. 1967 Geçitkale olayları üzerine, Türkiye Cumhuriyeti, büyük bir tepki göstererek, Kıbrıs'a müdahale için MERSİN-İSKENDERUN bölgesinde yığmak yaph. 25-30 bin ki�ilik bir kuvveti hazır duruma getirdi. Türk-Yunan sava�ını önlemek için ABD araya girerek, Yunanistan'a a�ağıdaki konuları kabul ettirmi�ti: - Grivas, adayı terk edecek, - Ada'daki kontenjan dı�ı Yunan askerleri geri çekilecek, - Kıbrıs Rumları silahtan arındırılacak, - Kıbrıs Rum Hükümeti, Boğaziçi ve Geçitkale'ye yapılan saldırıda ölen Türkler için tazminat ödeyecek, - Kıbrıs'lı Türklere uygulanan ambargo kaldırılacak, - Kıbrıs Türklerine herhangi bir taarruz yapılamayacağı hususunda garanti verilecektir. Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin 1967 Kıbrıs krizinde, ordunun ciddi hazırlıklarına olan güveni ile takındığı tavır, Yunan cuntasını yukarıda sıralanan konularda çok önemli tavizler vermeye adeta mecbur etmi�ti. Ben, 1967 krizinde yüzba�ı rütbesi ile, 1 32


KIBRIS'TA BARIŞ VE ÖZGÜRLÜK YOLU Komando Tugayında 2. Para�üt Taburu'nda 3. Bölük Komutanı idim. O tarihte çıkarma gemilerimiz, eğitimli birliklerimiz, helikopterlerimiz, iki komando ve iki para�üt taburumuz ve bu taburlardan da yalnız birini bir defada ta�ıyacak kadar nakliye uçağımız vardı. Ilk sortide, 1. Para�üt Taburunun, ikinci sartide de bizim taburun Kıbrıs'a atılması ve komando taburlarının da helikopterlerle nakli planlanmı�tı . 1 . Para�üt Taburunun atılmasından sonra, ikinci taburun daha kısa sürede Kıbrıs'ta bulundurulabilmesi için, bizim tabur ve komando taburları Adana'ya intikal etmi�ti. intikal eden diğer birliklerle yakla�ık 25-30 bin ki�ilik bir kuvvet, bölgede toplanmı�tı. Diğer bunalımların hiçbirinde bu boyutta bir yığmak yapılmamı�tı. ABD ba�kanının özel temsilcisi Cyruz Vance, Türkiye'nin kararlılığı kar�ısında, Yunan cnutasına baskı yaparak, Yunanistan'ı ilk defa önemli tavizler vermek zorunda bırakmı�tı. Krizin bu �ekilde sona erdirilmesinde, Türkiye'nin kararlı tutumu, son derece etkili olmu�tur. Alınan bu ödünler, o gün bizleri, adeta sava� kazanmı�casına mutlu etmi�ti. 1974'e bu �artlarla gelindi. Kıbrıs Türkü'nün liderliğine Rauf Denkta� 1973 yılında seçildi. Denkta�, 20 Temmuz 1974 günü Barı� Harekatı'nı BRT'den �u cümlelerle duyurdu:

"Sevgili kahraman, fedakar Kıbrıs Türkü; onbir yıldır Kıb rıs'ta insan şeref ve haysiyeti ile yaşamak, can ve mal emniyetimizi koruduğuna inandığımız antlaşmalada meydana gelmiş olan bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti'nin varlığını korumak için her şeyinizi ortaya koyd unuz. Tüm haklarımızın ve bağımsızlığımızın koruyucusu ve garantörü Anavatanımız'a güven ve inanç içinde tarihi ve şerefli b ir mukavemet mücadelesi verdiniz. Bugün, b u anda Kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri, Kıbrıs'ın her yanında havadan ve den izden çıkartma yapmaktadır. Gazanız mübarek olsun. Sevgili karde�lerim; söylediklerimi iyi dinleyiniz ve harfiyen riayet ediniz. Türk Silahlı Kuvvetlerinin bugün ba�latmı� olduğu harekat, bağımsızlığımızın garantörü olan 1960 Antla�malarının, Anavatanımız Türkiye'ye vermi� olduğu me�ru hak ve yetkilere dayanmaktadır. Bu bir istila değildir. Kıbrıs'ın bağırnsızlığını, ülke bütünlüğünü ve güvenliğini yeniden tesis etmek için giri�ilen ve sadece bu gayeye matuf, sınırlı bir polis harekahdır. Bu müdahele, devamlı surette dost geçinmek istediğimiz ve bağımsızlığımızın mü�terek koruyucusu olan Rum toplumuna kar�ı giri�ilrni� bir hareket değildir. 1 33


CUMHUR EVCİL Tam aksine, hak ve hürriyetleri Yunanistan'daki cunta adına ellerinden zorbalık ve silah zoruyla alınmı!l Rum halkını me!lru hak ve hürriyetlerine kavu!lturmak, ba!ilarına konmu� olan cunta ajanlarını hertaraf etmek ve me!lru hükümeti kurmakbr. Bu nedenle, Kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerimizin ve Mücahitlerimizin bu me�ru harekah devam ederken, nerede olursanız olunuz, Rumiara ka r!lı herhangi bir saldırı ve nümayi�te bulunmamanızı ve kendinizi koruyucu tedbirler ötesinde herhangi bir tedbire tevessül etmemenizi içtenlikle rica ederim. Bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti'nin egemenliğinin ve toprak bütünlüğünün koruyucusu olarak Kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerini aziz vatan topraklarında kucak.lamanın, bir asırık hasreti gidermenin sevinci ve mutluluğu içindeyiz. Hepimizin vazifesi, bu harekatı hedefinden saptırmamak, kan akmasını önlemek, bir an evvel Kıbrıs'a barı�ı getirmektir. Bu nedenle, harekat devam ettiği sürece polisimizin, mücahitlerimizin, askeri komutanlarımızın görevini kolayla�tıracak �ekilde hereket ediniz. Hiçbir �art altında sokaklara, açık yerlere çıkmayınız. Evlerinizde kalınız, çocuklarınızı bodrum ve zemin katlarda muhafaze ediniz. Silah sesleri dindi diye açığa fırlamayınız . Sabırlı olunuz, harekatın bitmesini bekleyiniz . Hepimize bu günleri gösteren Ulu Tanrı'ya dua ediniz ve yeni talimatımı bekleyiniz. Zafer, Bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti'nin savunucusu tüm Kıbrıshlarındır.

Tanrı, Kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri mensupianna ve onların ayrılmaz bir parçası olan Mücahit Ordumuza kuvvet bahşetsin. Zaferler nasibeylesin, zafer haktan yanadır. Zafer, onbir yıl büyük bir adaletsizliğe ve haksızlığa maruz kalan tüm Kıbnslılanndır." Ba�bakan Bülent Ecevit, 20 Temmuz günü Kıbrıs Barı� Harekatı'nı Türkiye radyolarından da yayınlanan a�ağıdaki tarihi beyanat ile dünyaya duyurdu: "Türk Silahlı Kuvvetlerimiz, indirme ve çıkarma hareketine ba�lamı� bulunuyor. Allah, milletimize, bütün Kıbrıslılara ve insanlığa hayırlı etsin. Bu �ekilde, insanlığa ve barı�a büyük bir hizmette bulunmu� olacağımıza inanıyoruz. Öyle umarım ki, kuvvetierimize ate!l açılmaz ve kanlı bir çatı�maya yol açılmaz. Biz aslında sava� için değil, barı� için ve yalnız Türklere değil, Rumiara da barı!l getirmek için Ada'ya gidiyoruz. Bu karara ancak 1 34


KIBRIS'TA BARIŞ VE ÖZGÜRLÜK YOLU diplomatik, politik yollar denendikten sonra mecbur kalarak vardık. Bütün dost memleketlere, bu arada son zamanlarda yakın isti�arede bulunduğumuz dost ve müttefiklerimiz Birle�ik Amerika ve İngiltere'ye, meselenin müdahalesiz halledilebilmesi, diplomatik yollardan halledilebilmesi için gösterdikleri iyi niyetli çabalar için �ükranlarımı belirtmeyi borç bilirim. Eğer çabalar sonuç vermediyse, elbette sorumlusu bu iyi niyetli gayretleri göseteren devletler değildir. Terkar bu hareketin insanlığa ve bütün Kıbrıslılara hayırlı olmasını dilerim." 1 974'e kadar, kan ve gözya�ı dolu bu onbir yıl, her türlü güçlüğe göğüs geren, T.C. sınırları dı�ında Türk olarak kalmanın amansız mücadelesin veren soyda�larımız, efsanevi TMT (Türk Mukavemet Te�kilatı) çatısı altında onurlarını ve Kıbrıs Barı� Haretatı'nda Mehmetçiğin ayak basacağı toprakları korudular. Adanın her tarafında Rum birliklerini üzerlerine çekerek, çıkarma ve indirme bölgelerinde Mehmetçiğin yükünü azalttılar. Sonunda Mehmetçik ve Mücahit birlikte ba�arıya ko�arak Anadolu Yarımadası'nın iler karakolu durumunda olan Kıbrıs'ta Türk varlığının tarihe yeniden tescil ettirdiler. 20 Temmuz 1974 günü ba�layan Kıbrıs Barı� Harekatı, kısa sürede ba�arıya ula�tı. Kıbrıs'a ve Yunanistan'a barı� ve demokrasi geldi. Kıbrıs Barı� Harekatından sonra, uluslararası arenada hala devam eden Kıbrıs görü�meleri ba�ladı. Rumların uzla�maz tutumları ile Kıbrıs sorununa son nokta konamamı�, ancak Kıbrıs'ta huzur ve barı� sağlanmı�tır. Ayrıca Türk tezinin bıkmadan uzanmadan yıllarca bu arenada sözcülüğünü yapan Rauf Denktaş, adeta Kıbrıs davası ile özdeşleşmiştir. Bugün Kıbrıs Türkünün lideri ve mukaddes davanın da bayraktarıdır. Kıbrıs Türk'ü �imdi Kıbrıs'ta dimdik ba�lan ile adeta bulutları delerek, her gün artan refah ve mutluluk içinde ya�amakta ve Kuzey Kıbrıs'ı oya gibi i�leyip imar ederek, bir gurur beldesi olarak yüceltmektedir.

1 35


Kıbrıs'ta Namık Kemal Kültü Harid Fedai Giriş Tanzimat döneminin önde gelen edebiyatçılarından ikisi Kıbrıs'tan geçmiıjtir: Ziya Paşa mutasarrıf (1862), Namık Kemal ise sürgün kimlikleriyle (1873). İlkinin Kıbrıs günleri, yaklaıjık bir yıldır. Tanzimatın etkisiyle Ada'da türlü alanlarda yenilik yapmaya çalııjtı. Çekirgelerin yok edilmesi, bataklıkların kurutulması, sokakların temizliği, pamuk ekiminin yüreklendirilmesi gibi etkinliklecin yanısıra, esnafın giyim kuıjamıyla da ilgilendi ve her yılın 15 Eyül'ünde bir "Esnaf Geçidi" düzenlenmesini karara bağladı. Ancak rahatsızlanıp Ada'dan erken ayrılması sebebiyle de bu Esnaf Geçidi'ni gerçekleıjtirmek, halefine nasip olacaktı. Kıbrıs ahalisi, böylesi bir etkinlikten çok memnun kalacak ve hatta, tüccardan Vamık Efendi, bu mutlu olaya bir de tarih düıjürecekti. 1 Yine Dali Camiinin yapımı ile üzerine yazılan tarih ve mutasarrıflık mühründeki:

"Istikamet yürür adaletle Müsterih olacak zamandır bu" Dizeleri, Ziya Pa�a'dan Kıbrıs'ta arta kalanlar arasındadır. 2 İkincisi ise, üç yılı a�kın bir süre, yani otuz sekiz ay kalır Kıbrıs'ta. Mektupları,3 sorumlu subayı Mehmed Ö rfi B ey'den

Servet S. Dedeçay, Bibliyografya, Lefko�, 1987, 74-75 2 Servet S. Dedeçay, a.g.e. 74 3 Fevziye Abdullah Tansel, Namık Kemal'in Mektupları, I-II, Ankara, 1967, 1969


KIBRIS'TA NAMIK KEMAL KÜLTÜ ailesine intikal eden bilgiler ve nihayet onun bekçiliğini yapan Şükrü Ç a v u ş 'un aktardıkları4 şairin buradaki hayatına oldukça ışık tutmaktadır. Larnaka'da karaya çıktıktan sonra bir katıra bindirilip askerler gözetiminde Magosa'ya getirilir ve Topçular Kış i as ı 'nda kale duvarına oyulmuş küçücük bir mahpeste geceyi geçirir. Ertesi gün5 daha ferah bir yere aktarılacak ve bir kaç ay geçmeden de kendi parasıyla hisar üstünde, nispeten ferah bir oda yaptırıp, orada yaşamasına izin verilecekti. Günümüzde ziyarete açık olan oda, işte budur. Yöneticiler bakımından, Namık Kemal'in çok talihli sayılması gerekir. Ona "sürgün" değil, feleğin bir cilvesi olarak, nasılsa ellerine düşmüş "değerli bir misafir" gözüyle bakılıyor, saygı gösteriliyor, bir dediği iki yapılmıyordu. Yoksa, eserlerinden on ikisini Kıbrıs'ta vermiş olması, başka türlü izah edilemezdi. 6 Ama mektuplarına bakılırsa Kıbrıs' tan, Kıbrıslılardan hiç de memnun değildi. Varlığıyla Kıbrıs'ta olsa bile o, iç dünyasında İstanbul'da bırakıp geldiği o kavga ortamında yaşıyor, o "yanardağ" kimliğini Magosa'da da sürdürüyordu. Zaten çevresi ile pek ilgilenmemesinde de bu gerçeğin payı büyük olsa gerektir. Yöneticiler dışında onu en iyi anlayan bir kaç kişiden biri de

Kaylaz-zade Nazım Efendi idi. Lefkoşe burçlarından birine adı

verilmiş, köklü bir Mevlevi ailesine mensup bu genç şairle Magosa'da başlayan dostluk, sonraki yıllara da taşacaktı. Bunun da en somut göstergesi, birbirlerine yazdıkları mektuplardır. Bu mektuplar, daha başka belgeleri de içeren bir dosya içinde Kaytaz-zade'nin ailesi tarafından Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı'na teslim edilecek ve Mithat Cemal Kuntay, Namık Kemal hakkındaki geniş oylumlu eserini yazarken, bunlardan geniş ölçüde yararlanacaktı. Nazım Efendi'den daha ileride de söz edeceğiz.

N am ık Kemal' den Sonra Kıbrıs'taki Ortam Şairimizin affolunup İstanbul'a dönmesinden, yaklaşık iki yıl sonra (1878), Kıbrıs"aki Osmanlı egemenliği sona erer. Ayrılmasının ardından, onun kişiliğinden etkilenmelerle, burada oluşan ortamı

4 Nevzat Yalçın, Namık Kemal Mağusa'da, Hisar dergisi, Ankara, Mart-Mayıs 1951, sayı:11-13 5 Mektuplanna bakılırsa, bu süre üç gündür. Bkz.M.C.Kuntay, Namık Kemal, ll.Cilt, l.kısım, İstanbul 1949,213. 6 M.C.Kuntay, a.g.e., II.cilt, I.kısım, 297.s. 1 37


HARİD FEDAl yüzyılımızın ilk çeyreğine kadar baıılıca beıı konu etrafında ana çizgileriyle yansıtmaya çalıııacağız. a. b. c. d. e.

Kadalanos' un Kıııkırtmaları Churchill'in Kıbrıs Ziyareti Vatan Yahut Silistre'nin Sahnelenmesi Bir Mektup Bir Şair

a. "Geçici" kaydıyla dahi olsa bir sırasını getirip İngiliz İmparatorluğu'nun Ada'yı ele geçirmesi, Kıbrıs Türk aydınını tedirgin etmiııti. Bir bölümü çareyi göç etmede bulur. Geriye kalanlar ise İngiliz'e gerçekten "geçici" gözüyle bakmııı, onların dillerini öğrenmek ihtiyacını bile duymamııılardı. Ancak yeni yönetim, Rumlar için, kendi emelleri doğrultusunda büyük umutların beslenmesine yeterli idi. Yeni yöneticilerin Ada'ya geliııleri üzerinden henüz on beıı yıl dolmadan Yunan militanı Kadalanos'un, öğretmen kimliğiyle, Kıbrıs'a atandığını görürüz. Yüce İdeal (Megalo İdea)'e kendisini bütün varlığıyla kaptıran bu kimse ortalığı karıııtırmaktan bir an bile geri kalmamııı, Rumları Türkler aleyhinde kıııkırttığı gibi Rum ahatiyi de yurtseverler 1 yurtsever olmayanlar diye ikiye bölmüıı, birbirlerine düııman etmiııtir. Ekteki satırlar, onun kimliğini ortaya çıkarmaya yeterlidir. 7-8 Artık olaylar olayları izleyecek, bunlar da, tabiatıyla, tedirginliği getirecekti. Bunun en belirgin örneği, 1897 Tesalya Savaııı'na Kıbrıs Rum gençlerinin küme küme gönüllü yazılıp gitmeleridir.

1907 yılına, iııte bu ııartlarda girilir. 29 Mayıs'ta İstanbul'un Fetih yıl dönümüdür, diye bir kulüpte (Muhabbet-i Ahali) matem tutulduğunu gören Türkler, Magosa'daki Lala Mustafa Paşa Camii 'ni bayraktarla süsleyip, ııııklarla aydınlatırlar, çalıp çağırıp eğlenirler ve sekiz pare de top atarlar.9 Çok geçmeden, Lefkoııa'daki Selimiye C a m i i ' nde toplanan halk, Rumların Yunanistan'a bağlanma iddialarını kınayacak, 1 0 bir baııka sefer de İngiliz Sömürgeler Bakanlığı'na protesto telgrafları çekeceklerdi. 11 b. Bu gösterilerin geniıı çapta sergilenmesine Mr. Churchill'in 9 7 8 9 ı

Gibriyakos Filaks, Mir'at-ı Zaman, ıs Temmuz ı907, sayı:242 Nefi, Doğru Yol, 2 Mayıs ı92ı, sayı 82. Mir'at-ı Zaman, 24 Haziran ı907.

o Mir'at-ı Zaman, 4 Haziran ı907

11

Mir'at-ı Zaman, ı Temmuz ı907

1 38


KIBRIS'TA NAMIK KEMAL KÜLTÜ

Ekim 1907 günü Ada'yı ziyarete gelmesi, iyi bir vesile olur. Zamanın Sömürgeler Bakanlığı müsteıjarı ve Parlamento üyesi Mr. Churchill, (Sonradan ünlü İngiliz Baıjbakanı) Çarıjamba sabahı Magosa Limanı'na demirleyen Venüs gemisinden karaya çıkhğında ellerinde çarıjaf kadar Yunan bayrakları sallayan çok kalabalık bir halkla karıjılaıjır. Bir kenarda ise kendi bayrakları altında bekleyen Türk ahalisi vardır. Bir ara, Mr. Churchill henüz gelmeden, bir fırsatını bulan Rumlar, Türk bayrağını indirmeyi baıjarırlarsa da onun eski yerine çekilmesini önlemek ellerinden gelmeyecektir. Aynı taıjkınlık, Churchill hazretleri Lefkoıja'ya geldiğinde tren istasyonunda da tekrar edilecekti. O denli ki, onların gölgesi altından geçmek pahasına, Türk halkının önde gelenleri, Mr. Churchill'i karıjılamaya gitmeyecek ve Kavanin Meclisi toplantısı vesilesiyle, bu durumu kendisine anlatıp özürlerini beyan eyleyeceklerdi. Ne ki, Rumlar sonuçta umduklarını bulamayacak ve Mr. Churchill onlara Kıbrıs'ın bir Osmanlı toprağı olduğunu ve onu baıjkalarına devre yetkili bulunmadıklarını açıktan açığa söyleyecekti. 12 c. Ancak Rumların tahrikleri hiç durmayacak ve hatta o güne kadar Türkler'e yönelik saldırıların pervasızca polis bireylerine çevirecek denli iıji ileri götüreceklerdi. Bir Türk gazetesinin konuyu Vali hazretlerinin dikkatlerine getiren ayrıntı yazısı çok ilginçtir . 13 Ama bu etkilerden tepki doğmaya ve Namık Kemal'in yüreklerde yaktığı bağımsızlık ateşi dil vermeye baıjlamı!jtı . Rumların karşısında kesin ve de toptan bir tavır almak artık kaçınılmaz olmuıjtu. Ancak "tavır" koyarken bir sömürge hükümetinin Ada'daki varlığı da gözardı edilemezdi. Osmanlı Devleti'nin kuruluıju olan 26 Ocak'ta Vatan Yahut Silistre'yi Magosa'da sergilemek, bu bağlamda gündeme gelir. Sahne deneyimine yatkın Lefkoıjeli gençlerin rol alacağı oyunu kalabalık seyirci önünde sergilemenin en çıkar yolu ise, Magosa gümrük ambarlarının birini seçmekti. Böylelikle Vatan Yahut Silistre'yle halk dayanııjması bilinci işlenirken, dııja dönük yüzüyle de Magosa'da yapılmakta olan kız okuluna parasal katkı sağlanacaktı. Oyunun sahnelenmesi gündeme alınırken, baıjka kaygıları da birlikte getirmiyor değildi. Ne de olsa bu, yazarını sürgüne gönderen bir oyundu ve Istanbul'da bu giriıjimin nasıl yorumlancağı, doğrusu, 12

13

Müstemlekcit Nezareti Müsteşarı ve Parlamento Azasından Mezid-i Muhterem Churchill Hazretlerinin Kıbns'a Ziyaretleri, Mir'at-ı Zaman, 17 T.Evvel (Ekim) 1907, sayı: 255. (Ayrıca bkz: Churcill'in Kıbns Ziyareti, Söz dergisi, 28.3., 4.4 ve 11.4.1986, sayı: 24,25,26). Rumların Tec.ivüzatı, Mir'at-ı Zaman, 4 Kasım 1907, sayı:257

1 39


HARİD FEDAİ merak konusuydu. Üstelik, burada padi�aha çok bağlı bir halk vardı ve kayıtsız kalıp kalmayacakları da bilinernezdi. Ama düzenleyiciler i�lerine dört elle sarılrnı�lar, her �eyin en iyisini yapmanın hazırlıklarına giri�rni�lerdi. Kamuoyunu hazırlamak bakırnından gazeteler de kolları sıvarnı�, oyun metni ile prograrnının hasıldığını çok erkenden (9 Kasım) halka duyurrnu�lardı. 14 Üç sayı sonraki gazetede de halktan bir çok ki�inin oyunu izlernek üzere, o günkü trende yer ayırttıklarını belirterek, her Türk'ün bu etkinliğe kahlması gerektiği vurgulanıyordu. 15 Nihayet beklenen gün gelrni�ti. Kıbrıs Türkleri ilk kez bir oyun sahneleyecekler ve bu oyunun adı da Vatan Yahut Silistre olacaktı. 26 Ocak Pazar günü Lefko�a'dan yoğun bir kalabalık, trene dolar ve geçilen yerlerden katılımlada Magosa'ya inilir. Ba�ka yerlerden özel araçlarla gelinmesi de çok doğaldı. Olay tam anlamıyla bir tür gövde gösterisine dönü�ür. Dört gündür yağrnakta olan yoğun yağrnura rağmen halk, sokakları doldurrnu�tur. Rumiara gözdağı vermek, halkın ilgisini daha da artırmak hedeflendiğinden Magosa fatihlerinden Canpolat Mehmed Bey'in türbesi, Narnık Kemal'in zindam gibi yerlerde konu�rnalar yapılması planlanrnı�h. Ancak Narnık Kemal'in zindanına gidilip gidilrnernesi konusundaki ikilik yaratır. Bir bölüm yöneticiler, sömürge yönetimini ürkütrnernek gerekçesini öne sürerek, olumsuz tavır takınırlarsa da, kar�ı tarafın �iddetli ayak diretmeleri kar�ısında boyun eğmek durumuda kalacaklar ve i�birliği halinde ternsilin ba�arı ile sonuçlanmasını sağlayacaklardı. Trenin Magosa'ya varı�ı ve kalabalığın Vatan Şarkıs ı ' n ı okuyarak kale kapısından �ehre girerken top atı�larının ba�latılrnası adeta ikinci bir "Fetih"ti. Gazeteden bir alıntı yapalırn: 16

"26 Ocak Pazar günü ak�arnı, gümrük hangarı hıncahınç dolrnu�, ara yerlere sandalyeler konulrnu�, gelenlerin bir bölümü de dı�arıda kalrnı�tı. Temsile yalnız Türkler değil, bazı İngiliz ve Rumlar da e�leriyle birlikte gelrni�lerdi. Alınan sonuç, beklenilenin çok üstündeydi. Mir'at-ı Zaman gazetesi, Magosa muhabiri eliyle, bu "olay"ı ayrıntılı olarak sütunlara aktarrnı�tır. " 17 14 15 16 17

1 40

İlanat, Mir'at-ı Zaman, 9 Aralık 1907, sayı:261. Vatan Yahud Silistre, Mir'at-ı Zaman, 23 K.Evvel (Aralık) 1907, sayı:264. Magosa'da Tiyatro, Mir'at-ı Zaman, 3 Şubat, 1908, sayı:269. Bkz. Bir önceki dipnot.


KIBRIS'TA NAMIK KEMAL KÜLTÜ

Vatan Yahut Silistre'nin etkileri uzun süre kulaklarda yankılanacak, Narnık Kemal hep gündernde kalacakh. Onun "birlik olmazsa vatan yaşamaz" sözünden hareketle bir gazetenin halkı, birliğe çağırması buna güzel bir ömektir. 1 8 Kadalanos'un i teklerneleriyle eyleme dönü�en Rum kı�kırtmaları, sonraki yıllara da ta�acakh. Yerli hükümetin gerektiği titizliği göstermemesinden yararlanmayı çok iyi bilen Kadalanos günün birinde otuz kadar adarnıyla K ü ç ü k A y a s o fy a ' y a (Magosa'daki Lala Mustafa Paşa Camii) bir baskın düzenleyip mabedi bir süre elinde tutacaktı. Türk halkının gerilimi ise, son derecedede idi. Sonunda yerli yönetirnin i�e karı�rnasıyla çıkması, muhtemel bir dizi olay kazasız belasız önlenrni� oldu. Ama, kadalanos Magosa ile yetinrneyecek, eylemlerini bütün Ada yüzeyine yaymak suretiyle, Leyrnosun ve Lefko�a' da tırrnandırarak sürdürecekti. Bu cümleden olarak 1912 yılında ba�ta Leyrnosun ve Harnitköy gelmek üzere deh�et ve korku salrnı�, çıkan olaylarda ölen ve yaralananlar olrnu�tur. 19 En sonda Kadalanos 1921 baharında Ada' dan sürülrnü�se de/0 çeyrek yüzyılı a�kın süre içinde, olanlar olrnu�, bozgunculuğun geçerli kılındığı her vesileyle kanıtlanmaya ba�lanrnı�tı. Ama, Türk halkı da bütün bu olup bittiler kar�ısında bilinçlenecek, Narnık Kemal'in dü�üncelerine, eserlerine daha bir istekle sahip çıkacaktı. Sözgelimi 1909 yılının Mart ayında Tuzla iskelesindeki Ahrar Kıraathanesi'nin sahnelendiği Jön-Türk oyunu, büyük tezahürata sebep olacaktı. 2 1 Yine, Magosa'daki Osmanlı esirleri yararına Lefko�a'da Ekim 1919'da sahnelenen Güln ihai oyunu da bu cürnledendir.22 d. Bir mektuptan söz etmeden önce bir ba�ka olguya değinelirn: Ada'nın yeni yöneticileri, ellerini çabuk tutrnu�lar ve Lefkoşa, M a g o s a , L i m a s o l , L a r n a k a gib.i merkezlerde hızlı bir imar faaliyetlerine giri�rni�lerdi. Nitekim Istanbul Barosu avukatlarından Menleşzade Ismail Hakkı Bey, doğduğu topraklara elli yıl sonra 1930' da ilk kez dönerken edindiği izlenimleri bir yazısında dile 18 19 20 21 22

Türk Halkının Dikkatine: Birlik Beraberlik, Mir'at-ı Zaman, 7 Nisan 1908, sayı: 278. Harid Fedai, 1912 Olayları, Yeni Kıbns, Haziran-Ekim, 1985 Bkz. 8.Dipnot Tiyatro, Mir'at-ı Zaman, 15 Mart 1909, sayı:323 Bkz. DAÜ Kıbrıs Araştırmaları Merkezi'nce halen baskıda olan Fadıl Niyazi Korkut'un hatıralan.

141


HARİD FEDAİ

getirir. 23 İsmail Hakkı Bey, vapurla Larnaka'ya vardığında oranın görünümündeki değişikliğin büyüklüğünden söz ederken, Lefkoşa' da ailesinden kalan evi de ancak bir araba tutarak bulabiidiğini söylüyor. Böylesi hızlı bir bayındırlık etkinliklerinden, kuşkusuz, başkalarının da etkilenmesi çok doğaldır. Bunlar arasında İstanbul'dan gelip Kıbrıs'a yerleşen Vizeli Rıza bin Emin de vardı. Lefkoşa'daki İngiliz okulunda Türk dili hocalığı yaparken, bir yandan da yerli gazetelere yazılar yazarak, halkı bilinçlendirmeye çalışıyordu. Müftü Hilmi Efendi'ye ait bir na't-i şerifi, ustaca tahmis 24 eden ve Şeyh Sadi'nin Pend-name'sinden bir bölümü Türkçe'ye çevirip yayım1ayan25 yine bu Hoca Rıza Efendi idi. Kıbrıs'a gönderilen ilk İngiliz valilerinin, asker kökenli olduklarından, bayındırlık etkinliklerini sürdürürken bazı tarihi kıymetlerin korunmasına özen göstermedikleri gözlemlenir. Lefkoşe'deki o güzelim Lüsignan sarayının 1900'de yıktırılıp, yerine mahkeme, polis ve başka maksatlar için kullanılan hükümet binalarının yaphrılması, bu cümledendir. Rıza Efendi, Polis Merkezi yapmak üzere Magosa'daki Namık Kemal zindanının çevresinde yer alan hızlı ve köklü imar faaliyetlerinden telaşa kapılacak ve ikna edici bir üslupla kaleme aldığı açık mektubuyla zamanın İngiliz valisini nazikçe uyaracakh. 26 Yoksa o günkü ortam ve şartlarda, Topçu Kı şi as ı'nın görünümünü bozuyor diye zindanın ortadan kaldırılması işten bile değildi. e) Son konumuz, Kıbrıs'lı bir şair Kaytaz-zade Mehmet Nazım Efendi, Namık Kemal'in Magosa'ya gönderildiği tarihte

Nazım Efendi, henüz on alhsında yeni yetme bir delikanlı idi; ama, kendisi böyle bir üstadla yakından tanışmış olmanın edebi kişiliğini ne denli etkileyeceğini iyi bilenlerdendi. Dostlukları Vatan Şairi'nin ölümüne dek sürecek; sonraki yıllarda ise Nazım Efendi, Istanbul edebiyat çevrelerinde bir yer edinirim diye başkentte bulunurken de Tanzimat'ın ikinci kuşaktan üstadı sayılan Recaizade sohbetlerinin müdavimlerinden biri olmak imkanına kavuşacaktı. Nitekim, Namık 23 Yarım Asırlık Bir İntiba, Birlik gazetesi, Lefko�, 28 Haziran 1930, sayı:322. 24 Kıbrıs Müftüsü Hilmi Efendi, Şiirler, Lefko�a, 1987, Na't-i Şerifin Tahmisi, 171-175. 25 Harid Fedai, Kıbrıs Türk Yazınında Bir Çeviri Pend-name, Yeni Kıbrıs dergisi, Lefko�a, Mart 1985. 26 Vize'li Rıza bin Emin Tarafından Kıbrıs Vali-i Alisine Şu İstid'a verilmi�tir. Mir'at-ı Zaman, 28 T.Evvel (Ekim) 1907, sayı:256. 1 42


KIBRIS'TA NAMIK KEMAL KÜLTÜ

Kemal gibi ondan da etkilenmi� olduğunu �iirlerinde görmek mümkündür. Namık Kemal'in etkisi altında yazdığı bir gazelinde sevgilinin yerini bayrak alacak ve bundan böyle, hayaller fetih ufuklarında kanat çarpacaktır. Yürekler, artık sava�a susamı�hr ve de dü�man kanı içmek, �araba yeğ tutulur. 27 Nazım Efendi (ölm.1924) Anadolu İstiklal harbine yeti�mek mutluluğunu da ya�ayacak ve bu sava�ı tebcil eden �iirler yazmanın övüncünü tadacaktı. Bunlardan bir tanesi Namık Kemal'in ünlü Hürriyet Kasidesi'ni anı�tıran Neva-yı Zafer'dir. 2 8 Ondan bazı beyitlerle sözlerimizi noktalıyoruz.

Kaynakça DAÜ Kıbns Ara�tınnaları Merkezi, Fadıl Niyazi Korkut'un Hahralan (Baskıda) Dedeçay, Servet S., Bibliyografya, Lefko�a, 1987. Fedai, Harid, Kıbrıs Müftüsü Hilmi Efendi, Şiirler, Lefko�a, 1987. Fedai, Harid, "1912 Olayları", Yeni Kıbns dergisi, Lefko�a, Haziran-Ekim, 1985. Fedai, Harid, "Kıbrıs Türk Yazınında Bir Çeviri: Pend-name", Yeni Kıbns dergisi, Lefko�a, Mart 1985. Fedai, Harid, Bekir Azgın, Kaytaz-zade Nazım Efendi, Ruh-i Mecruh, Şiirler, İstanbul, 1993. Fedai, Harid, "Curchill'in Kıbns Ziyareti", Söz dergisi, Lefko�, 28.3, 4,4. Ve 11.4.1986. Kuntay, Mithat Cemal, Namık Kemal 1. istanbul, 1944 ve II, l.Kısım, 1949, 2.kısırn 1956. Mir'at-ı Zaman gazeteleri, Lefko�a: 4.6.1907, 24.6.1907, 15.7.1907; 17.10.1907, 28.10.1907, 9.12.1907, 23.12.1907, 3.2.1908, 7.4.1908, 15.3.1909. "Nefy", Doğru Yol gazetesi, Lefko�a, 2.5.1921. Tanset Fevziye Abdullah, Namık Kemal'in Mektuplan, I-II, Ankara 1967,1969. Yalçın, Nevzat, "Namık Kemal Mağusa'da", Hisar dergisi, Ankara, Mart-Mayıs, 1951. "Yarım Asırlık Bir İntiba", Birlik gazetesi, Lefko�, 28.6.1930.

27 Kaytaz-zade Nazım Efendi, Ruh-i Mecruh, Şiirler, İstanbul 1993, 228.s. 28 Kaytaz-zade Nazım Efendi, age.,WLII-XLIII.ss.

1 43


Kıbrıs'ta Federasyon Fikrinin Doğuşu ve Denktaş'ı Yazabiirnek Ahmet C. Gazioğlu Rauf Denkta�, çok iyi yeti�mi�, zeki, kabiliyetli, devlet i�lerine aklı eren, hukuka aklı eren, diplomatik meziyetleri yüksek, .lngilizce'ye son derece hakim bir karde�imizdir. Nihat ERİM (Bildigim, Gördügüm Olçüler Içinde Kıbns, s.105).

Cemaat Meclisi Ba�kanlığına seçilmiıj olan Rauf Denkta!j, bilgi ve zekası, müzakere yeteneği, ileriyi görüıjü ve hazır cevaplılığı ile dikkat çekiyordu 1 .. . / Dr. Fazıl Küçük'e olan saygısı dolayısıyla, onun önüne geçmeyi düıjünemezdi. Cemaat Meclisi Ba�kanı olarak da tutumunu rahatlıkla ortaya koyabiliyordu. / .. ./ Kanımca önemli olan nokta, Sayın Denktaıj'ın değiljik sıfatlarla Kıbrıs davasına büyük hizmetler verdiği, bazı davran!!jlanyla �imıjekleri üzerine çektiği, fa�at.. Türkiye'nin ana çizgisinden çıkmamaya özen gösterdiğidir. E. Büyükelçi Turgut TULUMEN (Hayat Boyu Kıbns, s.25)

1948'de oluıjturulan Türk İ!jleri Komisyonunda yeni nesil Kıbrıs'lı Türk ku�ağını, çok zeki bir genç avuat olan Rauf Denkta!j temsil etmekteydi. / ... / Çok yetenekli bir hukukçu olan Rauf Denkta!j'ın da 1958'de liderliğe katılımı ile Kıbrıs Türk toplumu büyük çapta güçlenmili oldu. Nancy CRA WSHA W (The Cyprus Rroolt, s.44 ve 286)

Dr. Küçük'ün yardımcısı Rauf Denkta�, Cumhurba�kanı Muavinliği seçimine katılmadı ve üstün hukuki becerisini müzakereler için kullanmayı yeğledi. / .. . / Denkta!j, Küçük'ten daha zeki, daha katıdır. Rumlar, onun ön plana çıkmaktan kaçınmasının, anla�malardan Dr. Küçük'ün sorumlu olmasını sağlamak için, kasıtlı bir davranı� olduğuna inanmaktadırlar. / .. . / Hiç ku�kusuz Rauf Denkta�, Kıbrıs anlaıjmaları bozulursa, yakından izlenmesi gereken kiıji olacaktır. Stanley MAYES (Cyprus And Makarios, s. 103) Denkta!j, ilk günden itibaren, Kıbrıs'lı Türklerin gerek ekonomik olarak, gerekse yönetim açısından kendi kendilerine yeterli olmalarını istediğini açıkça belirtmi�tir. S tenlay MA YES, (Ibid, s. 240)

Kıbrıs Türk liderlerinin en yetenekiisi olan Rauf Denkta!j, öğrenimini İngiltere'de yapmı!j olan çok parlar bir avukattır. Robert STEPHENS (Cyprus, A place ofArnıs, s.160) . Dr. Küçük'ün yardımcısı Den�ta!j, çok yetenekli ve konuıjması gayet akıcı olan bir avukattır.

Ingiliz Başbakanı Harold MACMILLAN (Riding The Stornı, s.682)

Bay Denkta�, konuıjmanız beni çok duygulandırdı. Kıbrıs'ta olup bitenlerin ve toplumunuzun çektiği sıkıntıların öyküsünü daha önce kimseden bu kadar mükemmel ve duygulandırıcı ıjekilde dinlememi�tim. Sizi kutlanm. / ... / James CALLAGHAN, İngiliz Dı�iıjleri Bakanı (Birinci Barı� Harekatından sonra Cenevre'de düzenlenen konferansta, Denktali'ın yaptığı uzun konuıjma sonrasında, Callaghan'ın ona söyledikleri) / ... / Denkta!j, hayatının yarım asırlık bölümünü, Kıbrıs mücadelesinin içinde ve ön saflarda geçirdi. Bu satırların yazıldığı sırada da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaıjkanı olarak soruna, Türk toplumunun tam güvenlik içinde varlığını korumasını sağlayacak adil ve ıjerefli bir çözüm bulunması için diplomatik alanda güç bir mücadeleyi ba�arıyla vermektedir. / .. ./ Denkta�'ı daha önce


KIBRIS'TA FEDERASYON FIKRININDOGUŞU VE DENKTAŞ' I Y AZABILMEK

tanımamış birisinin, onun yeteneklerini keşfetmesi için uzun zamana ihtiyaç yoktur. Sevimli kişiliği, kıvrak zekası, kavrayış ve tepkilerindeki çabukluk, hitabet kabiliyeti, bilgisi ve Ingilizce'ye hakimiyetini birkaç temastan sonra anlamak için insan sarrafı olmak gerekmiyor. 1 .. 1 Rumiann en çekindikleri Türk liderinin Denktaş olması ve onu, bütün tepkileri göze alarak, yasal olmayan bir şekilde Ada dışında tutmuş olmaları boşuna değildi. Ercüment YAVUZALP (Kıbrıs .

Yangınında Büyükelçilik, s. 203-204)

Ben Ne Desem Ki? Rauf Denkta�'la ilgili bir armağan yayınlamaya karar veren ve benim de katkıını rica eden milli davamızın gönüllülerinden birkaç tanıdığa, bunun kolay bir i� olmadığını söylediğimde biraz �a�ırdılar; bana inanmak istemediler. Kıbrıs'ın gelmi� geçmi� en yetenekli liderini, yarım yüzyıldan beri tanıyan; birçok kez onunla çalı�mak, ki�iliğini, fikirlerini, milli davaya olan sarsılmaz bağlılığını ve Kıbrıs Türk toplumunun haklarını savunmakta gösterdiği kararlı, azimli, fedakar tutumunu yakından izleme imkanı bulan bir insandan, böyle bir cevap almayı herhalde beklemiyorlardı. Kimine göre, Denkta�'la ilgili bir yazı, yuvarlak sözcüklerle, övgülerle donatılıp, bir kaç saat içinde hazırlanabilirdi. O halde bunun kolay bir i� olmayacağını söylemekten kasdım neydi? Buna cevap olarak �u söylenebilir: Ünlü ve tarihe mal olmu� k.i�ilerle ilgili bir yazı, mutlaka iyi bir ara�hrmanıru, ciddi bir uğra�ın, bilimsel bir yakla�ımın, ön yargısız bir değerlendirmenin ürünü olmalıdır. Böyle bir ki�inin hayat öyküsü, fikirleri, mücadelesi, ilkeleri, vizyonu, dünya görü�ü iyi bilinmelidir. Zorluk da zaten i�te buradadır. Nitekim, Rauf R. Denktaş'ı yarım yüzyıldan beri tanıyan birisi olmakla beraber, onunla ilgili bu yazıyı yazabiirnek için kendime birçok sorular yönelttim ve bunlara doğru cevaplar bulabilmek, bir yanlı�lığa dü�memek için günlerce uğra� verdim: Denkta(la ilgili kitapları yeniden okudum; onun hem Türk, hem de yabancı devlet adamları, diplamatları ve yazarları tarafından nasıl değerlendirdiğini belirlemeye çalı�hm; bunları kendi bilgilerimle kıyasladım ve bir sentez yaptım; Denkta�'ın eserlerini, bazı yazılarını ya tümüyle, veya yer yer yeniden okudum ve onun vizyonunu, milli davaya olan inancını, son 50 yılda nasıl bir siyasi çizgi izlediğini, elimdeki ar�iv belgelerinden de yararlanarak, bir kez daha gözden geçirmeye çalı�tım. Vardığım sonuç �udur: Denkta�, gerçekiere dayalı ve akılcı bir vizyonu olan, inandığı ilkeleri sonuna kadar cesaretle savunan; Kıbrıs Türk toplumunun e�itliğine, hak ve hukukuna toz kondurmayan; onu Rum'un tahakkümü altına sokacak tüm oyunları, tuzakları büyük bir önsezi ile zamanında gören ve bu oyunları bozmak için geeeli gündüzlü didinen; Anavatan Türkiye'nin ulusal 145


A HMET C. GAZIOGLU

çıkarlarını Kıbrıs Türk toplumunun çıkarları ile bütünle�tiren ve bunları dirayetle korunup savunulrnasında, hiçbir özveriden kaçınrnayan; Atatürk ilke ve devrimlerine candan bağlı, Atatürkçü dü�ünceyi hem kendisi, hem de Kıbrıs Türk toplumu için en büyük yol gösterici olarak kabul eden; ileri görü�lü, çağda� ve hakkındaki bazı önyargıların tam aksine, barı�çı, uzla�ıcı, ho�görülü, hazır cevap ve espri dolu bir liderdir. Bu sözlerim, kirnilerince bir abartma olarak görülebilir. Bu nedenle, vardığırn bu yargının tüm unsurlarını bilimsel bir yakla�ırnla, belgelere dayalı olarak ispatlarnak dururnundaydırn. Çünkü sözü, burada noktalarsarn; söylediklerim doğru, inandırıcı nitelikten ve bilimsellikten yoksun olur; duygusal bir övgü sanılarak yaniı� değerlendirilebilir. Bu da Denkta�'a haksızlık yapmak anlamına gelir. O halde, geliniz, Denkta�'la ilgili yukardaki yargının tüm unsurlarına teker teker bir göz atalım.

Denktaş'ın Vizyonu Onun akılcı, gerçekçi, ileri görü�lü bir vizyonu olduğunu söyledim. Çünkü elirnde bunu ispatlayacak birçok veriler, bulgular, örnekler vardır. Mesela, Kıbrıs Türk toplumunun Rum-Yunan ikilisinin tahakkümü altına girmesini önlemek konusunda daha 1950'li yıllarda olu�turduğu vizyonu ele alalım: Kıbrıs meselesine bulunacak kalıcı ve adil bir çözümün en ba�ta gelen �artı, iki toplurnun siyasi e�itliği ve her ikisinin de ayrı ayrı self-deterrninasyon hakkına sahip oldukları ilkesine dayanrnasıydı. Bu nedenle, iki toplurndan birinin, diğeri üzerinde ve diğeri adına söz sahibi olmasını kabul etmek de mümkün değildi. Çözüm, iki toplutnun ortaklığına dayalı bir yönetim �ekli olacaksa, bu ortaklık sistemi güvence altına alınrnalıydı. Kıbrıs Türklerinin can ve mal güvenliği, ancak Türk askerinin varlığı ile sağlanabilirdi. Bu görü�ler, daha 1950'li yılların sonlarına doğru Denkta�'ın büyük bir inançla savunmaya ba�ladığı, üzerinde ısrarla direndiği ayrı egemenlik vizyonunun temel öğelerini olu�turrnaktadır. 1878'de Ada'daki 308 yıllık Türk yönetimi sona ererken, bir Osmanlı zaptiyesi olan dedesi "Şeherli" Mehrnet'in, İngiliz bayrağının Baf Kapısı'nda direğe çekili�i töreni ile ilgili olarak anlattıkları, onun belleğinden hiç silinrnedi. Dedesi, torunu küçük Rauf' a, 1 878' deki bayrak töreninin yapıldığı yerin yakınındaki "Millet Bahçesi"ni gezdirirken, hep �öyle derdi:

"Biz, Türk bayrağının indirilişini gören mutsuz kişileriz. 1 46


KIBRIS'TA FEDERASYON FlKRlNlNDOÖUŞU VE DENKTAŞ ' I YAZABİLMEK

Ancak Osmanlı geçici olarak çıktı Kıbrıs'tan... Ama yine gelecekler, yine gelecekler! Ben göremeyeceğim, ama siz onların geri gelişini göreceksiniz.''1 Böylece Denktaıı, 1 878'de Ada'dan ayrılmak zorunda kalan Türkiye'nin ve özellikle Türk askerinin tekrar buraya geleceği günün özlemi içinde büyüdü ve bu gerçekleıımeden Kıbrıs Türk halkının güven içinde yaııaya!Tiayacağı inancını daha çocukluk günlerinde oluııturmaya baııladı. Iııte bu inanç, onun sarsılmaz vizyonu oldu. 1 958 yılının sonlarında, Kıbrıs'la ilgili Türk-Yunan müzakereleri devam ederken, Dıııiııleri Bakanı Zorlu, zaman zaman Dr. Küçük ve Denktaıı'ı kabul etmekte, onlara son geliıımelerle ilgili bilgi vermekte, görüıı alııı-veriııinde bulunmaktaydı. Bir defasında Zorlu, bulunacak çözümün federasyon temeline dayandırılacağı, garanti edileceği, Türk haklarının korunacağı gibi güven verici sözlerle durumu anlattığında Denktaş, bunların kağıt üzerinde belirtilmesinin yeterli olmadığını söyledi; Türkiye'nin ve Türk askerinin Kıbrıs'ta fiilen bulunması gerektiğine ilişkin vizyonunu açıkça dile getirdi. Denktaıı, Zorlu'nun erken parlayan, erken öfkeye kapılarak tepkisini, sesini yükselterek gösteren birisi olduğunu bildiği halde, bir vizyon sahibi olmanın verdiği cesaret ve güvenle, Ada'ya Türk askeri gelmezse, hiçbir garantinin işe yaramayacağını birkaç kez yineler ve Zorlu'ya şöyle der: "Bu çözüm şekli, federasyon deseniz de, muhteva itibarıyle, federasyon değildir. Onun için biz, 50 kişi bile olsa, Türk askerinin Kıbrıs'a gelmesinde ısrar ediyoruz."2 Denktaş'ın Türk askerinin Ada'ya getirilmesi vizyonu, Zürih ve Londra Anlaşmaları sonucu gerçekleşti ama, bu kez, 1963 yılının son günlerinde Rum liderliğinin Akritan Planı uyarınca başlattığı soykırım ve etnik temizlik hareketi karşısında Kıbrıs'taki Türk Alayının, böyle bir durumda kendisinden beklenen fiili müdahaleyi yapamayacağı da ortaya çıktı. O günlerde, çeşitli nedenlerle, Ankara'daki hükümet, garanti anlaşması altındaki görev ve sorumluluğunu yerine getirebilecek durumda değildi. Böylece, kesin olarak anlaıııldı ki, Denktaş'ın, kuvvetle inandığı bir diğer görüşü, yani federal sistemin coğrafi zemine dayandınlmasını öngören vizyonu da hayati bir önem taşımaktaydı; en gerçekçi, en etkili güvence, ancak bu olabilirdi. O halde, günü geldiğinde, ııartlar 2

Denktaş Rauf R., Karkol Deresi (İstanbul

1 996), s. 1 34

Yavuzalp Ercüment, Kıbrıs Yangını nda B üyükelçilik, ( B i l g i Yayınevi , Ankara 1 993), s. 207-209

147


A HMET C. GAZIOGLU

gerektirdiğinde Türkiye, uluslararası hukuktan kaynaklanan hakkını kullanarak, bu coğrafi zemini mutlaka olu�turmalıydı. Nitekim, coğrafi zemine değil de, kağıt üzerindeki haklara, vetolara, güveneelere ve iyi niyete dayalı 1960 anla�maları ve Anayasasının, Türk haklarını korumakta hiçbir i�e yaramadığı, kısa sürede anla�ıldı. Sonuçta hepsi, Makarios tarafından yırtılıp çöpe atıldı. 103 Türk köyü yakılıp yıkıldı. 20 bin Kıbrıs'lı Türk göçmen oldu; yıllarca çadırlarda ya�adı. Yunanistan, Ada'ya tam teçhizatlı 20 bin asker çıkardı. Bu durumda Denkta� �öyle haykırıyordu: " Bugün Kıbrıs Türkü, i�gal altındadır. Bu i�galden kurtulabilmesi için, dı�tan bir kuvvetin gelmesi gerekmektedir. Bu kuvvet, Türkiye'dir. Davanın kazanılması ve Kıbrıs Türkü'nün kurtulması, Türkiye'nin alacağı kararlı tavrına bağlıdır. Türkiye' de esecek yeni bir Kuvay-ı Milliye havasına ve ruhuna bağlıdır. Müdahalesiz, Kıbrıs kurtarılamaz. Yunanlılar ve Kıbrıs Rumları, 3 bunu bizden iyi biliyorlar ve bekliyorlar."

Denge, Eşitlik ve Uluslar Arası Hukuk Denkta�'ın en çok önem verdiği bir diğer gerçek �udur: 1960 Anla�maları ile Kıbrıs'ta hem Türkiye ile Yunanistan, hem de iki toplum arasında çok hassas bir denge kurulmu�tur. Şu denge, 1963 Rum saldırıları ve Anayasa ihlalleri ile bozulmu�tur. Ustelik, Ada'ya uluslararası hukuku çiğneyerek 20.000 Yunan askeri çıkarılmı�tır. Böylece Kıbrıs, fiilen Yunan i�gali altına girmi�tir. Bu durumda, Kıbrıs sorununa barı� yoluyla bir çözüm bulunabilmesi için, "Kıbrıs Yunan i�galinden kurtulmalı, Rum askerleri (Rum Milli muhafız ordusu) dağıtılmalı, bozulan düzen yeniden kurulmalı ve Yunan askerleri Kıbrıs'tan çekilmelidir; veya Yunan askerlerinin sayısı kadar Türk askeri Ada'ya girerek e�itliği temin etmelidir. Bunlar gerçekle�medikçe Kıbrıs meselesini sulh yolu ile halletmek imkanı yoktur. "4 1964'ten itibaren, Kıbrıs Yunan i�gali altında iken, 1960 düzeni alt-üst edilmi�, Türk hakları ayaklar altında çiğnenmi� iken, üstelik bozulan denge ve e�itlik yeniden sağlanmadan, Rum-Yunan ikilisi ile müzakerelere oturmanın bir anlamı olmadığını vurgulayan Denkta�, daha 1960'lı yıllarda, 1974'te gerçekle�en Türk Barı� Harekatı'nın mutlaka bir gün yapılması gerektiği mesajını da açıkça dile 3

Denktaş Rauf R. 1 2' ye 5 kala Kıbrıs (Ankara 1 966) s. 1 9

4

lbid, s . 37

1 48


KIBRIS'TA FEDERASYON FIKRININDOÖUŞU VE DENKTAŞ ' I Y AZABILMEK

getiriyordu. Bu da, onun ne kadar isabetli, ileri görüşlü, gerçekçi bir vizyonu olduğtınun bir diğer misa.lidir. Denktaş, bu vizyonu sebebiyledir ki, 1960'lı yılların ikinci yarısında, kapalı kapılar arkasında, Enosis'i gerçekleştirmek için Angio-Amerikan diplomasisinin telkinleri ve hatta öncülüğü altında dönen dolapları, oynanan oyunları görerek, başlatılan ikili Türk­ Yunan görüşmelerinde ilkin, "geçici bir hal çaresi" ve sonra da Enosis'i öngören bir çözüm için yapılan temasıara ve müzakerelere şiddetle karşı çıkmaktaydı. Sebebi, bu müzakerelerin, Türkiye'yi tatmin edici bazı tavizlerle (Ada'da geçici bir üs veya Ege'de küçük bir kayalık ada v.s. gibi) Enosis'in gerçekleştirilmesini öngörmesiydi. Kıbrıs Rum liderliği de, Türklere üs verilmeden, tam ve bütün olarak Ada'nın Yunanistan'la birleşmesini istemekte, bu nedenle Türk-Yunan ikili müzakerelerine karşı çıkmaktaydı. TC Dışişleri Bakanı Ç a ğ l a y a n g i t 'le Yunanlı meslektaşı arasında yer alan görüşmeler esnasında Denktaş, geçici bir hal çaresinin Garanti Antlaşmasını ortadan kaldırmak amacıyla yapılacağı ve Enosis'le sonuçlanacağı düşüncesinden hareketle şu uyarıda bulunmaktaydı: " Rumlar ve Yunanlılar, Garanti Antlaşmasını ortadan kaldırmanın yollarını aramaktadırlar. İkili müzakerelerdeki taktikleri de bu olmuştur. Geçici bir hal çaresine eğilmeleri bundandır. Biz, geçici bir hal çaresine gidilmesini bunun için istemiyoruz.5 Denktaş'ın bu uyarıları olmasa ve ikili müzakereler sonucu Makarios'un istediği şekilde veya ona yakın bir çözüm üzerinde anlaşma yapılsaydı, Garanti Antıaşması en azından sulandırılacak, etkisiz duruma sakulacak ve 1974'te yapılan Enosis darbesi karşısında Türkiye, eli kolu bağlanmış bir seyirci durumunda kalacak, Kıbrıs da gözümüzün önünde Yunanistan'a bağlanacak, Kıbrıs Türk halkı Ada'dan ayrılmak veya bu vatan toprağında başı eğik, haklarından yoksun, Batı Trakya Türkleri gibi ezilen, horlanan, basit bir azınlık statüsünü kabullenmek durumunda kalarak zamanla yok olacaktı. Denktaş, Garanti Antlaşmasının hem Kıbrıs Türk halkı, hem de Türkiye için olan hayati önemini en iyi kavrayan ve en etkili, en ısrarlı biçimde savunan tek liderdir dersem, emin olunuz, bu da bir abartma değildir. Enosis'i önlemekte, Türk toplumunun ve Türkiye'nin Kıbrıs'taki haklarının korunmasında en güçlü faktörün, Garanti Antıaşması olduğu gerçeğini Denktaş o günlerde olduğu gibi, 5

lbid,

s.

40 149


AHMET C. GAZlOGLU

bu gün de aynı inançla ve sık sık, her düzeyde, her formda, en ikna edici bir dille yinelemektedir. "Türkiye'nin müdahale hakkı ortadan kaldırılmadıkça, Makarios Enosis'i ilan edemeyecektir." Denkta�'ın bu sözleri, 1960'lı yıllarda söylenmi�tir ve bu gün de Garanti Antla�masının, Kıbrıs'ın AB üyeliği ve Ada'ya uluslararası güç yerle�tirilmesi gibi sinsi planlar kar�ısında, Türk tarafının asla taviz vermeyeceği, en büyük güvencemiz, en güçlü silahımız olduğu inancını korumaktadır.

Türkiye'ye Bağlılık ve Sinsi Oyunlar Denkta�'ın, siyasi hayatı boyunca, ilk günden bu güne kadar, üzerinde titizlikle durduğu ve hayati önemi olan bir diğer husus, anavatan Türkiye ile Kıbrıs Türk toplumu arasındaki ili�kilerin, tarihi bağın, sevginin kopması veya sarsılması için hazırlanan sinsi oyunlara gelinmemesi, bu konuda daima uyanık ve bilinçli olunmasıdır. Rum-Yunan ikilisinin, Kıbrıs Türlerini anavatan Türkiye'den soyutlamak, hatta koparmak için Batılı ülkelerle birlikte çe�itli oyunlar, tuzaklar, komplolar hazırlamakta oldukları gerçeğini Denkta�, daha 1960'lı yıllarda çe�itli demeçlerinde, yazılarında açıkça dile getirmekteyciL Bu gün de oynanan oyunun, Kıbrıs Türklerini AB �emsiyesi altında Türkiye' den soyutlayarak, uluslar arası hukuku hiçe saymak suretiyle Yunanistan'ın Kıbrıs'la gerçekle�tireceği entegrasyon çerçevesinde basit bir azınlık konumuna dü�ürmek, anavatanla olan bağlarını koparmak olduğunu çok iyi görmekte ve bu gerçeği, büyük bir enerji ile, azimle, sebatla, bıkıp usanmadan haykırıp durmaktadır.

Sürgün Hayatından Kesitler Denkta�'ın 1964 yılının Ocak ayında, Londra'da düzenlenen Kıbrıs konferansına katılması ile ba�layan 4 yıllık sürgün dönemi, hayatının en sıkıntılı, en buhranlı günleri, fakat aynı zamanda büyük dersler çıkardığı geli�meler ve olaylarla dolu bir süreç olmu�hır. Bu dönemde Rauf Denktaş'ı yakından tanımak imkanı buldum; onun, milli davayı o günlerin bütün olumsuzluklarına rağmen nasıl büyük bir inanç,cesaret ve yetenekle savunduğuna yakından �ahit oldum. Londra'da, 34 D. Arblay St'deki Kıbrıs Türk Cemiyeti binasının çatı katındaki iki küçük oda içinde, 1964 yılı Şubat ayında, Cemaat Meclisi Ba�kanı olarak, kendisine yaptığım bir ı so


KIBRIS'TA FEDERASYON FIKRININDOGUŞU VE DENKTAŞ' I Y AZABILMEK

öneriyi onaylaması sonucu faaliyete soktuğumuz Kıbrıs Türk Toplumu Londra ofisinde, milli mücadelemizin o günlerde gerektirdiği hizmetleri yerine getirmek için bir avuç fedakar arkada�la, geeeli gündüzlü bir uğra� içindeydik. Denkta� da Kıbrıs'a dönmesi Makarios'ça yasaklandığı için ve özellikle BM toplantılarına katılmak için her Amerika'ya gidi� ve dönü�ünde bazen bir kaç gün, bazen bir kaç hafta Londra'da kalır, oradaki bu ofisimizde bize öncülük yapar, gece-gündüz bizimle birlikte çalı�ırdı. Onun, ofisteki eski model daktilonun baııına geçerek hem hızla, hem de bir daha okuyup düzeltme istemeyecek mükemmellikte nasıl sağa sola; BM Genel Sekreterine, İngiliz devlet adamlarına, yabancı basma, parlamentolara, Ankara ve Lefko�a'daki ilgililere Kıbrıs'taki geli�meler ve Türk toplumunun uğradığı saldırılar, haksızlıklar, insan hakları, uluslararası hukuk ve Anayasa ihlalleriyle ilgili mektuplar yazı�ı, tüm tazeliği ile hep gözlerimin önündedir. 1964-67 yıllarında, her gün düzenli olarak yayınladığımız . Ingilizce basın bültenlerine katkılarını; kendisiyle yapılan Radyo ve TV mülakatlarını; basın toplantılarını; görü�ebildiği İngiliz siyasi çevreleri ve milletvekilleri ile konu�malarını ve bu gibi temaslar esnasında sergilediği üstün konu�ma ve ikna yeteneğini hayranlıkla izlemekteydim. Makari os, Londra Konferansında öne sürülen Kıbrıs'a bir NATO Barı� Gücü gönderilmesi ve federal bir çözüm bulunması tekliflerini reddedince, konferans ba�arısızlıkla sona ermi� ve bu sorun, BM Güvenlik Konseyine götürülmüııtü. Denktaıı da, Örek'le beraber, Kıbrıs Türk tezini savunmak için Londra'dan New York'a gitmi�lerdi. Ama ne yazık kik, Denktaıı'ın direnmesine rağmen Angio­ Amerikan diplomasisi, Ankara'yı da ikna etmiıı ve 186 no'lu, 4 Mart kararı, Güvenlik Konseyi'nden Türkiye'nin de onayı alınarak çıkarılmı�tı . Bu kararın, kısa bir süre içinde, dünya toplumunca, Makarios ve etrafındaki eli kanlı haydutların "Kıbrıs Hükümeti" olarak kabul edilmelerine yarayacağını ve Türk toplumunun siyasi e�itlik ve kurucu ortaklık statüsünü ortadan kaldıracak bir nitelik ta�ıdığını gören ve o günlerde gerekli uyarıları açıkça, kesin sözlerle yapan tek liderdi Denkta�. O günlerde, İngiliz ITV televizyonu siyasi yorumcusu olan Alistiair Burnet (daha sonra Sir), New York dönü�ü, Londra Heathrow hava alanında düzenlediğimiz gösteriye katılan büyük bir kalabalıkla, Türk bayrakları ve pankartlarla kar�ıladığımız Denkta�'la, önceden TV yöneticileriyle yaphğım temaslar sonucu bir söyle�i gerçekle�tirmi�ti. Bu söyle�i, iyi bir �ans eseri ITV'nin haber ısı


AHMET C. GAZIOGLU

bülteni saatine rastladığı için, canlı olarak yayınlanmııı ve ilgi ile izlenmişti. Söyleııi tamamlanınca, Alistiair Burnet yanıma yaklaııtı; bu canlı yayının gerçekleıımesine yardımcı olduğum için teııekkürlerini bildirdi ve ııöyle dedi: "Bugüne kadar, Nehru da dahil, birçok ünlü siyaset ve devlet adamı ile bu tür söyleııiler yaptım. Sana kesin olarak ııunu söyleyebilirim, bunların hiç biri, kendi davalarını, Denktaıı kadar akıcı ve ikna edici bir dille, bu kadar açık ve güzel şekilde anlatamamııılardır. Böyle bir lideriniz bulunduğu için ııanslısınız." Sir Alistiair Burnet'in 1964 yılı Mart ayında Denktaıı'la ilgili bu sözlerinin bir benzerini, 1999 yılı sonbaharında, Baııbakan Bülent Ecevit ve Dıııiııleri Bakanı İsmail Cem'in, "Denktaş'ın liderliği Kıbrıs '!ürkleri için büyük bir ııanstır" ııeklinde dile getirmeleri ve bu sözlerin Ingiliz TV yarumcusunun otuzbeıı yıl önceki söyledikleri ile olan benzerliği, onun çağdaıı, gerçek liderlik niteliklerinin bir diğer ispatıdır sanırım. Londra' da, çeşitli olumsuzluklada da karııılaıımıştık. Yabancılara yönelik bu tür yoğun faaliyetler yetmiyormuıı gibi, Londra' daki Kıbrıs'lı Türklerin tedavisi zor, hatta müz min ve geleneksel bir özellik taıııyan iç çekiııme ve kavgalarının giderilmesi için, Denktaıı'ın bizimle birlikte yaptığı giriııimler de, oradaki uğraııl arımızın bir baııka ve de üzüntü veren yönünü oluııturmaktadır. Baııta Denktaıı olmak üzere, Kıbrıs Türk liderliği ile Türkiye'nin Kıbrıs politikasını ve Rum saldırıları karııısındaki onurlu direnişimizi çok çirkin, aşağılık sözlerle eleııtiren; üstelik Makarios'un izlediği siyaseti ve yolu haklı gösteren; milli davamıza hizmet için Londra ofisimizle ve cemiyetin etrafında toplanıp gece gündüz büyük fedakarlıklada uğraş veren bir avuç insan hakkında uydurulan adice iftiraları yayarak, bildiriler yayımıayarak hizmetlerimizi darbeleyen; böylece davamıza büyük zarar veren bazı sahlmııı, Rum propagandisti Türklerin yürüttüğü yıkıcı faaliyetlerin etkisini azaltmak için de onun nasıl dirlindiğini unutma imkanı yoktur. 15-20 dakikalık öğle molasında, 1950'li yıllarda Kıbrıs'a din görevlisi olarak gönderilen ve bir süre TMT'ye de hizmet verdiğini sonradan öğrendiğim Zahit Pamukçuoğlu'nun çalıııtırdığı cemiyet büfesinde, kuru fasulye, pilav ve birer sade kahve ile geçiııtirdiğimiz öğle yemeği fasıliarını hala hafızamda bütün canlılığını yaııatıyorum.

1 52


KIBRIS'TA FEDERASYON FIKRININDoGUŞU VE DENKTAŞ ' I YAZABILMEK

Onunla Paylaştığımız Sıkıntılar Bu sürgün yıllarında, Denkta�'la payla�tığımız çok sıkıntılı günlerimiz ve 3-4 yıllık bir "kader birliğimiz" oldu diyebilirim. O günlerin havasını, Kıbrıs'ta liderlik düzeyindeki siyasi ve ki�isel çeki�melerin yarattığı olumsuzlukları ve uğradığımız büyük haksızlıkları, birkaç satırla olsun yansıtmamak, hem bu yazının kapsamı, hem de yakın tarihimizin ve de Denkta�'ın daha iyi kavranması yönünden ciddi bir eksiklik olur sanırım. Ben, 1963-64 ders yılı boyunca, yani 8-9 aylık bir süre için, Londra'daki Devlet Ar�ivi ile kütüphanelerde, Kıbrıs'ın İngiliz dönemiyle ilgili belgeleri incelemek üzere, Cemaat Meclisi tarafından g örevlendirilmi�tim. Böylece, 1960 yılında yayınladığım " İ ngiliz Idares inde Kıbrıs, S tatü ve Anayasa Meseleleri" adındaki kitabımla ba�lattığım ve büyük ilgi gören çalı�malarımı tamamlamak imkanı bulacaktım. Bu nedenle, L a r n a k a B e k i r Paşa Ortaokulu'ndaki müdürlük v e öğretmenlik görevimi, geçici olarak bir ba�ka meslekta�a devredip Londra'ya gittim ve ilkin Public Record Office, sonra da Sömürgeler Bakanlığı Arşivindeki Kıbrıs'la ilgili gizli belgeleri, yazı�maları, raporları okumaya ba�ladım. Londra ' d a bu çalı�malarımı sürdürürken, Kıbrıs'ta Makarios'un Anayasa deği�ikliği ve Belediyeler konusunda ba�lattığı kı�kırtıcı, yasa dı�ı giri�imleri, iki toplum arasındaki gerginliği artırmı�, tehlikeli bir tırmanı� sürecini ba�latmı� bulunuyordu. Bu geli�meler kar�ısında, Londra' daki Türklerin, davamızın bu dünya ba�kentinde anlatılması, tanıtilması ve savunulmasına katkıda bulunabilmeleri için örgütlü olmaları gerekmekteydi. Fakat ne yazık ki, tam aksine oradaki vatanda�larımız, kendi iç kavgaları ile bölünmü�, parçalanmı�tı. 1950'li yılların ba�larında kurulan ve bir süre çok iyi hizmetlerde bulunan Kıbrıs Türk Cemiyeti, 1960-61 yıllarında ne yazık ki, Rumlada i�birliği yaparak, Ada'daki liderliğin ve milli davamızın aleyhinde geeeli gündüzlü uğra� veren Abdullah Tahir ve adamlarının eline geçmi�ti. Ben Londra'ya geldiğimde, Cemiyet bu grubun elinden alınmakla beraber, yeniden etkin ve faal bir duruma geçirilmemi�, Soho'da çalı�an birkaç Türk'ün uğradığı büfesi dı�ında varlığı ile yokluğu arasında bir fark kalmamı�tı. Londra' daki Türk toplumunun bu üzücü, bu darmadağın, parçalanmı�, örgütsüz durumunu görünce, bağlı bulunduğum Cemaat Meclisi Ba�kanı Sayın Rauf Denkta�'a özel bir rapor gönderdim; cemiyeti yeniden canlandırmak, toplumu örgütleyip davamızın hizmetine sokmak yönünde, yapılması gerekenlerle ilgili görü�lerimi ve tekliflerini bildirdim. Aradan çok zaman geçmeden, Denkta� 153


AHMET C. GAZIOÖLU

gönderdiği cevapta, bir ders yılı daha Londra'da kalarak, raporumda belirttiğim görü�lere ve teklifiere uygun bir görev üstlenmeme Cemaat Meclisince karar verildiğini bildirdi. Böylece, hiç aklımda yokken, 1963-64 ders yılını da Londra'da özel görevli olarak geçirmek ve patlak veren olaylar nedeniyle, 1969 yılına, yani Rum yönetimi izin verinceye kadar bir daha Ada'ya dönmernek durumuyla ba�ba�a kaldım. Denkta�'ın sürgün yıllarında onunla payla�tığım çok sıkıntılı günlerimiz ve "kader birliğimiz oldu" derken, Londra'daki faaliyetlerimiz nedeniyle, benim de yıllarca sürgün hayatı geçirmek durumunda kalı�ımı buna bir örnek olarak hatırlatmak istedim. Sürgün yıllarında, Denkta�'la sıkı bir i�birliği içinde, ondan direktif alarak çalı�mı� olmak, ne yazık ki, Lefko�a'da Denkta�·a kar�ı cephe alan, onu sıfırla çarpmak ve ileride üstleneceği kaçınılmaz görünen liderlik misyonunun önüne geçmek içine çe�itli çirkin ve utanç verici oyunlara, iftiralara ba�vuran Lefko�a'daki lider takımının her türlü yıldırımlarını acımasızca üstümüze çevirmelerine neden oldu. O yıllarda, ba�ta Denkta� olmak üzere, onunla sıkı i�birliği içinde olan herkese kar�ı saldırılar ve tam bir karalama kampanyası ba�latılmı�tı. Bu kampanya, kısa sürede, ba�ta Lefko�a olmak üzere Ankara ve Londra'ya da sıçratıldı. Kıbrıs Türk toplumu, var olu� ve yok olu� çizgisinde büyük ve fedakar bir kurtulu� mücadelesi verirken, liderliğin en üst düzeylerinde sürdürülen bu kavga ve geçimsizlik, aynı davaya hizmet amacıyla yola çıkanların birbirlerini harcamak için ba�vurdukları ayak oyunları, insan haysiyetini inciten davranı�lar, i ftiralar ve komplolar, yakın tarihimizde bir kara sayfa olu�turmaktadır. Denkta�, �ahsına kar�ı giri�ilen saldırılar, bütün olumsuz iç geli�meler ve olaylar kar�ısında hiç yılmadı; davaya hizmeti hep ön planda tuttu; birçok kötülüğü sineye çekti ve sonunda kendisiyle uğra�anların hepsini de dürüst davranışları ile mahcup etti. Hatta onlarla, hiçbir şey olmamış gibi çalışmayı sürdürdü. Denktaş, anılarının ilk dört cildinde, Londra' daki çalı�malarımıza geniş yer vermektedir. 14 Ocak 1964 tarihli anısında şöyle der: "Birkaç günden beri Kıbrıs Türk Cemiyeti'nde arkadaşlarla toplantılarımız devam ediyor. Londra 'daki soydaşlarımızdan yardım toplanması �artlarını bir karara ve usule bağladık. En önemli işlerin ba�ında mücadeleye katılmak isteyen Londra'daki arkada�ların, Kıbrıs'a gönderilmeleri geliyor.

1 54


KIBRIS'TA FEDERASYON FIKRININDoGUŞU VE DENKTAŞ'I YAZABILMEK

Kıbrıs'ta Türk bölgelerinin birbirleriyle irtibat kurmalarında büyük sıkıntılar ya�anmaktadır. Bunun için Londra'daki ilk i�lerimizden biri de telsiz temin etmek oldu. Arkada�lardan bazıları, bir uçak alınması fikrini ortaya athlar. Ke�ke yapılabilse . "6 Denkta�'ın sözünü ettiği bu i�lere, kısa süre içinde Kıbrıs olaylarının gerektirdiği daha birçok ve de herkesten kesinlikle gizli tutulup yürütülmesi gereken ba�ka i�ler de eklendi ve tümünün de zamanında yapılması görevi ile sorumluluğu ise, sadece benim omuzlarıma yüklendi. Bu tarihi görevi ve sorumluluğu geeeli gündüzlü çalı�arak yerine getirirken AKEL'ci Türklerle, TMT'ye ve milli davamıza ihanet edip de kurtulu�u kaçıp Londra'ya sığınmakta bulan bazı soysuzların yıkıcı, moral bozucu, birlik ve beraberlik içinde sürdürülen faaliyetlerimizi darbeleyici adilikleri ile de uğra�mak durumunda kalmı�tık. Kıbrıs'taki Rum basını ve özellikle Sampson'un Mahi gazetesi de Londra' daki çalı�malarımızı yakından izlemekte, Rum yönetimine bilgiler sızdıran içimizdeki bazı köstebeklerden edindiği bilgileri sürekli olarak man�ete çekmekte, bizi Scotland Yard ve diğer İngiliz makamlarına hedef göstermekteydi. 8 Temmuz 1964 tarihli Mahi, sekiz sütun üzerine, iri puntolarla verdiği haberde �öyle diyordu: "Denk ta�, Londra' da seri halinde esrarengiz toplantılar yapmaktadır. Eğitime tabi tutulmu� bazı Türklerin denizaltılada Kıbrıs'a gelmekte oldukları da tesbit edildi. Birçok diğer Londra'lı Türkün silah eğitimine tabi tutulmak üzere Ankara'ya gitmesi istenmektedir." Mahi'nin yazdıkları, büyük oranda doğruydu. İçimizdeki ajanlarının iyi çalı�tığı anla�ılıyordu. İngiltere'deki Türk gençlerinden Kıbrıs'ta gönüllü olarak görev yapmak isteyenler, Ankara'da Sayın Mehmet Ertuğruloğlu'nun, ilgili askeri makamlarla koordine ettiği giri�imler sonucu ve onunla sıkı i�birliği yaparak, 20-30 ki�ilik gruplar halinde tarafımızdan Türkiye'ye gönderiliyordu. Bunlar, orada 10-15 günlük askeri eğitim gördükten sonra, yine Ertuğruloğlu'nun ayarladığı deniz ve hava yolu ile gizlice Kıbrıs'a varıyorlardı. Bunların Mahi'nin iddia ettiği gibi denizaltı ile gönderilclikleri iddiası ise yanlı�tı. ..

Londra'daki Kıbrıs Rum Yüksek Komiseri, EOKA'cı Antis 6

Denktaş Rauf R . , Denktaş' ı n Hatıraları, 2. Cilt ( 1 965),

s.

51

155


AHMET C. GAZİOÖLU

S o t i ri a d i s ' ten ve AKEL'in Londra Merkezinden aldıkları talimatlarla, bazı Kıbrıslı Türkleri, Türk Cemiye ti v e yeni kurduğumuz Kıbrıs Türk Toplumu Londra Ofisi öncülüğünde, Denktaş, Kıbrıs'taki TMT başkanı ve Ankara'daki ilgililerin direktifleri doğrultusunda başıattığımız çeşitli, yoğun ve bir bölümü de tam bir gizlilik içinde yürütülmesi zorunlu olan faaliyetlerimizin sabote edilmesi, engellenmesi, başarısızlığa uğratılması için başlattıkları karşıt kampanyalar, dedikodular, komplolar, kısa süre içinde etkili olmaya başlamıştı. Bu gelişmelerle ilgili olarak Denktaş'ın anılarında şu nota rastlanmaktadır: "Londra' da Rumların korkunç propagandası ve faaliyetleri devam ederken, can sıkıcı haberler geliyor. Cemiyetin parçalanması için bazı faaliyetler başlamıştır." 7 Bu esnada, Mahi gazetesi, Denktaş'ı hedef göstererek, Londra'daki çalışmalarımızia ilgili haberlerini manşete çıkarmaya ve bu çalışmaları yürütenierin "devletin düşmanları" olduğunu vurgulamaya devam ediyordu. Nitekim, l l Aralık 1964 tarihli sayısında Mahi şöyle diyordu: "Londra' da bulunan Denktaş, Türkleri Kıbrıs mücadelesine yardım etmeye ve ihtiyaç duyulduğu takdirde Kıbrıs'a dönmeye çağırmaktadır. Kıbrıs Türk Cemiyeti adını taşıyan kulüpte, son günlerde faaliyetler artmıştır. Buraya girip çıkanlar, daha sonra Londra'daki Türklerin evlerine giderek, gençlerini askerliğe, yaşlılarını da para yardımı yapmaya teşvik etmektedirler." Bu gazete haberi üzerine Denktaş, şu endişesini dile getirmişti: "İçimizde muhakkak köstebekler var"8 Denktaş'la, sürgün yıllanmız boyunca olan ilişkilerim, işbirliğim ve paylaştığım "kader birliği", o acı ve ibret dolu sıkıntılı yıllar, ayrı bir kitabın konusu olacak niteliktedir; toplum liderliği ve kişisel kıskançlıkların yarattığı açmazlar yönünden yakın tarihimize ışık tutacak bir önem taşımaktadır. Bunları, hayatım elverirse, "Londra D o s y a s ı " adı altında, bir kitap halinde yayıml a mayı düşünmekteyim.

Davaya inancı ve Hizmet Aşkı Denktaş, 1964-68 7

lbid,

8

lbid,

1 56

s. s.

653 653

yılları

arasında, bir yandan Rumların Ada


KIBRIS'TA FEDERASYON FIKRININDOÖUŞU VE DENKTAŞ ' I YAZABILMEK

içinde ve dışında onu yıpratmak, etkisiz kılmak oyunlarına karşı koyarken, bir yandan da Lefkoşa'nın Türk kesiminde, onun liderlikteki tırmanışını durdurmak, hatta onur ve haysiyetini kırıcı karalamalar ve ayak oyunları ile onu bir kenara atmak, toplum ve Türkiye nezdindeki prestijini sıfırlamak için tam bir kasaba politikacısı ve şark kurnazlığı yöntemleri ile uğraşan liderlik düzeyindeki eski dostlarının, bu arkadan hançerleme girişimlerine karşı mücadele vermek durumundaydı. Bu esnada Denktaş'ın, daha atak bir politika izlenmesi, Türk haklarının ve uluslar arası antlaşmaların çiğnenmesi karşısında daha etkin, daha aktif, hatta daha cesaretli davranışlar içine girilmesi, taviz verileceği izlenimi yaratılmaması yönündeki eleştirileri de, onun zaman zaman Türk Hükümeti ve Dışişleri yetkilileri ile olan ilişkilerini de olumsuz yönde etkilemekteydi. Bu nedenle, haftalarca Denktaş'ı arayan, soran, onun görüşüne başvuran olmazdı; hatta bir ara maaşının kesilmesi kararı ve benzeri onur kırıcı taktiklerle bir kenara çekilmesini zorlayıcı durumlar yaratılmıştı. Fakat o, bunlardan yılmıyordu. Acı duyuyor, üzülüyor ama mücadeleyi, davaya hizmeti terk etmeyi aslında, aklından geçirmiyordu. Aksine, bir yolunu bulup Kıbrıs'a çıkmak için çalmadık kapı bırakmamıştı. Motorlu bir sandalla, Ada'ya gizlice çıkmak için yaptığı maceralı, başarısız girişim de bunun bir sonucuydu. Milli davaya olan inancı ve bağlılığı, onun en büyük güç kaynağı idi. Nitekim, Makarios'un yasa dışı, gaspçı eylemleri karşısında kaleme sarılmakta, TC Dışişleri Bakanlığına, Kıbrıs Türk !iderliğine, BM Genel Sekreterine ve konuya göre, ilgili diğer çeşitli kişilere ve makamlara mektuplar göndererek, raporlar sunarak görüşlerini bildirmekte, yapılan haksızlıklara dikkat çekmekte, önlem alınmasını istemekteydi. Makarios'un 1965 yılı Temmuz ayında Seçim Yasası'nı değiştirmek ve böylece Anayasaya aykırı olarak karma bir liste halinde seçime gidilmesin öngören girişimi karşısında, TC Dışişleri Bakanlığına, alınması gereken önlemleri bildiren yazısında, "bu tür olup-bittiler sineye çekile çekile Kıbrıs'ın tümüyle elden gideceğine" dikkat çekmekte ve yıllar sonra gerçekleşen bir düşüncesini açık açık dile getirmekteydi. Bu, Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin kurulması fikrinin, daha 1960'lı yıllarda Denktaş'ın kafasında oluştuğunun ve onun uzak görüşlü, gerçekçi vizyonunun önemli bir ispatıydı. Bakınız, Denktaş bu yazısında neler teklif ediyordu: "1- Kıbrıs Hükümetinin gayri meşru bir hükümet olduğunu ilan 1 57


AHMET C. GAZIOOLU

ederek . . . Türk hakirolerin ortak bir bildiri ile mensup oldukları barolara ve dünya hukuk kurumlarına bu gerçeği duyurmalarını sağlamak, 2- içte ve dı�ta Bağımsız Kıbrıs Türk Cumhuriyetini kurmak ve Kıbrıs'ı yasa dı�ı Rum hükümetinden kurtarmanın yollarına fiilen § gitmek." Bu teklifin yapıldığı tarihten ancak 18 yıl sonra gerçekle�en Cumhuriyetimizin ana dayanağını ve akılcı, ileri görü�lü gerekçesini olu�turan fikrin temeli, bu iki maddelik öneride, daha 1965 yılında ahlrnı� bulunuyordu. KKTC'nin 1983'te ilan edili�ini, �u veya bu geli�rnenin, günü birlik, ayak üstü bir tepkisi gibi göstermeye çalı�an, vizyondan ve bağımsızlığın ta�ıdığı büyük anlamı kavramaktan yoksun olanlar, öyle görülüyor ki, Denkta�'ın 30 yıl önceki fikir düzeyine ve akılcı, gerçekçi dü�ünce yapısına ne yazık ki, henüz ula�arnarnı�lardır. Denkta�, siyasi liderlik hayah boyunca ve en kötü, en sıkıntılı, en zor günlerde bile, Kıbrıs Türk halkının ayrı self-deterrninasyon ve e�it egemenlik hakkına sahip olduğu inancından zerre kadar sapma yapmamı�, halkımızın Rum hükümranlığı altına girme durumunu yaratacak �artlara ve teklifiere cesaretle, dirayetle, büyük bir kararlılıkla kar�ı çıkrnı�tır. 1960'lı yıllardan verdiğimiz örneklerle ortaya çıkan davaya inancı ve azmi, bugün Rum lideri Klerides'le yüz yüze, doğrudan görü�rnelere oturması için, oynanan oyunlar, yapılan baskılar kar�ısında izlediği aynı kararlı tuturnla, kendi çizgisinin doğruluğunu hem ABD'ye, hem de BM Genel Sekreterine kabul ettirecek bir sonuca ula�rnı�hr. Nitekim, bu sahrların yazıldığı 15 ve 16 Kasım 1999 günleri, BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın, Klerides-Denkta� görü�rnelerinin 3 Aralık'ta yapılması çağrısı, ABD Ba�kanı Clinton'un, D-8'lerin ve Güvenlik Konseyi'nin ısrarla ve diplomatik baskılarla gerçekle�tirrnek istedikleri �ekilde, yani, "Kıbrıs Cumhurba�kanı ile Kıbrıs Türk toplumu lideri arasında ve yüz yüze (doğrudan) görü�rneler yöntemiyle yapılması" yerine, Denkta�'ın istediği ve son ana kadar direndiği �ekilde ve forrnattaki bir bildiri ile açıklanrnı�tır. İlk çağrısında, bir Bizans oyunu denemesi yaparak, Denkta�'la varılan mutabakata aykırı olarak, Klerides' ten C urnhurba�kanı ve Denkta�'tan Bay (Mr) Denkta� diye söz eden Annan, Denkta�'ın bu �ekilde yapılan bir görü�rneye katılmayacağını bildirmesi üzerine, kısa süreli bir krize sebep olrnu� ve sonunda Ankara'nın da 9

1 58

Gazioğlu, Ahmet C., Enosis Çemberinde Türkler, (Cyrep 1 996),

s.

3 89-408


KIBRIS'TA FEDERASYON FIKRININDoGUŞU VE DENKTAŞ'I Y AZABILMEK

Denktaıj'a verdiği kararlı destek sonucu, Genel Sekreter Annan, yeni bir çağrıda bulunmak durumu!lda kalmılj ve ıjöyle bir açıklama yapmak zorunda kalmıljtır: "Oyle görülüyor ki, sözlerim bazı karııjıklıklara neden oldu. Daha açık olayım: Taraflar (Bu kez Cumhurbaıjkanı veya ekselansları kelimeleri kullanılmadı) 3 Aralık'ta New York'ta, kapsamlı bir çözüme yönelik, anlamlı müzakereler için, zemin hazırlamak amacıyla, dolaylı görüıjmelere baıjlamayı kabul ettiler." Burada Denktaıj'ın baıjarısı, iki önemli noktada toplamaktadır: a) Görüıjme yapmaları için kendilerine çağrı yapılan Kıbrıslı liderden birinin Cumhurbaıjkanı, ötekinin ise her zamanki gibi toplum lideri değil, fakat iki eıjit taraf oldukları gerçeği, BM Genel Sekreterine kabul ettirilmiıjtir. Bu gerçek, yıllardır Denktaıj'ın büyük bir dikkatle, inançla, ısrarla ve çok haklı nedenlerle ileri sürdüğü tezin kabulü anlamına gelir. Belki bir süre daha, BM Genel Sekreteri'nin son çağrısının, Denktaıj'ın ileri sürdüğü görüıjün kabulü ıjeklinde yorumlanmaması gerektiği, resmi diplomatik ağızlardan tekrarlanacaktır. Ama bu söylemler, karıjı tarafı tatmin edip masada tutmak için bir "face saving" taktiğinden ileri gitmeyecek ve sonuçta ciddi olarak bir anlaıjma, uzlaıjma isteniyorsa, Denktaıj'ın görüıjünü kabullenmek durumunda kalacaklardır. b) İkinci baıjarı, Denktaıj'ın ileri sürdüğü çok önemli bir diğer hususun kabulüdür. Bu da, doğrudan doğruya (yüz yüze) müzakerelere geçilmeden önce, ortak bir zemin olUıjturulması için ilkin dolaylı görüıjmeler yapılmasının kaçınılmaz olduğu görüıjüdür. Denktaıj, bunda da çok gerçekçi ve pratik nedenlerle sonuna kadar direnmiıj ve Ankara'nın da büyük desteği ile bu tezini de kabul ettirmeyi baıjarmııjtır. Sadece bu son geliıjmeler bile, Denktaıj'ın davasını savunmaktaki üstün yeteneğinin açık bir ömeğidir. Denktaıj için, "40 yıldır savunduğu bir davayı baıjarıya ulaıjhramadı; tezimizi, davamızı anlatamadı; kimseye bir ıjey kabul ettiremedi; gemiyi karaya oturttu, dünya ile nasıl konuıjacağını bilmiyor" gibi dayanaksız, geliıjigüzel iddialarla, günü birlik ucuz politika yapanlara, onun derin, ileri görüıjlü vizyonundan yoksun, küçük siyaset cambazlığı peıjinde olan, halkı aldatmayı hüner sananlara, ABD'nin ve bazı batı Avrupa ülkelerinin kendi milli çıkarlarına da yalı politikalarını papağan gibi tekrarlamayı "ilericilik", "çağdaıjlık", "evrensellik" olarak değerlendirerek büyük yanılgı içine 1 59


AH MET C. GAZIOÖLU

dü�en aymazlara veya kendi milli bilincini yitirmi� zavallılara bilmem ki �imdi ne demeli?

Denktaş'ın Uzlaşıcı ve Barışçı Yönü Yazıının ilk sayfalarında, Denkta�'ın, bazı önyargıların aksine, barı�çı, uzla�ıcı, ho�görülü ve espri dolu bir lider olduğunu belirtmi�tim. Onun, 1940'lı yılların sonlarından itibaren toplum sorunlarına yakla�ımı, Türk ve Rum toplumlarının ili�kileri, Ada'nın geleceği ile ilgili görü�leri dikkatle incelenirse, hiçbir dönemde, hiçbir �ekilde Türklerin Rum toplumuna egemen olması; onlann dili, dini, kültürü ve geleneklerinin a�ağılanması gibi emeller pe�inde ko�madığı açıkça ve kolayca görülür. 1950'li yılların ikinci yarısından itibaren Enosis'i silah zoruyla gerçekle�tirmek, bu emperyalist Helenizm emelinin önündeki en büyük engeli, yani Türk toplumunu ortadan kaldırmak amacına yönelik EOKA terör hareketlerinin gerçekten ve fiilen milli varlığımız için ciddi bir tehlike olu�turduğu güne kadar, Denkta� da dahil, hiçbir Kıbrıs Türk lideri, Rum toplumuna kar�ı dü�manca hareketlerin içine giri�ilmesi, onların can ve mal güvenliğinin hedef alınması yönünde tahriklerde bulunmamı�tır. 1880'li yıllardan itibaren Rumları, Atina' dan gönderilen aj an-provakatörlerin, konsolosların, öğretim üyelerinin de kı�kırtmaları ile zaman zaman Türk toplumuna kar�ı giri�tiği barbarca saldırılar ve dü�manca hareketlerin, hep Türk toplumunun barı�çı yakla�ımları ile yatı�tırıldığı; toplum ileri gelenlerinin, müftülerin, kadıların, K av a n i n M e c l i s i n d e k i üyelerimizin, din adamları ve öğretmenlerimizin uzla�ıcı ve ho�görülü davranı�ları ile Ada'nın tamamına yayılmasının önlendiği tarihi bir olgudur. 1878'den bu yana gelmi� geçmi� Kıbrıs Türk ileri gelenleri ve liderleri, toplumun hep bu geleneksel barı� ve uzla�ma yanlısı karakterinden ilham almı�lar, kı�kırtıcı, kavgacı olmak, Rumlada kapı�mak için vesile aramak gibi dav ranı�lardan kesinlikle kaçınmı�lardır. Son 100 yıl içinde, Türk toplumunun liderlik düzeyine ula�mı� ileri gel.en ki�ilerine, yani Müftü Ali R� fkı, Mütü

. Hacı Hafız Ziyai, Musa Irfan, Mehmet Münir, Necati Ozkan, Dr. Fazıl Küçük, Faiz Kaymak, Müftü Dana ve Rauf Denktaş'a bir

göz attığımızda, bunların Rum toplumuna kar�ı tehdit, terör, kı&kırtma, sinsi saldırı planları hazırlama ve onlar üzerinde Türk egemenliğini kurma iddiaları ile toplumlararası huzur ve dengeleri bozmak gibi art niyetleri bulunmadığı, bu yönde � ir dizi komplo hazırlama pe�inde olmadıkları açıkça görülür. Zaten Ingiliz yönetimi süresince, Türk toplumu, Rum siyasi emelleri kar�ısında, Ada' da 1 60


KIBRIS'TA FEDERASYON FIKRININDOOUŞU VE DENKTAŞ'I Y AZABILMEK

barı� ve huzurun sağlanması ve devamında etkili bir denge unsuru olmak gibi tarihi bir misyonu da yüklenmi� bulunmaktaydı. İ�te bu tarihi misyonu nedeniyle de, 1950'li yıllardaki EOKA terörünün ve cinayetlerinin halkımızın can ve mal güvenliği için yarattığı büyük ve hayati tehlike ile fiilen kar�ı kar�ıya gelinceye kadar, Kıbrıslı Türk liderler, Ada'da hep barı� ve huzura hizmet yönünde faaliyet gösterdiler. Denkta�, Londra' da hukuk öğrenimini tamamlar tamamlamaz Kıbrıs'a döndüğünde, genç bir avukat olarak topluma hizmet için derhal Dr. Küçük'ün yanında yerini aldı. 1947'te Kıbrıs'a yeni bir anayasa hazırlanması çalı�malarını yürütmek için Ada'ya vali olarak gönderilen Lord Winster'in kurduğu "Danı�ma Meclisi"nde görev ve sorumluluk üstlenen Kıbrıs Türk temsilcileri arasındaydı. Burada izlenen siyaset, Ada'ya ba�langıçta kısıtlı da olsa muhtariyet (özerklik) verilmesini öngören yeni anayasada, Türk toplumunun kendi iç meselleriyle ilgili i�lerinde serbest olmasını sağlayıcı hükümlerin yer alması için çalı�makh. Kilisenin ve milliyetçi Rumların bu tutumu nedeniyle yeni anayasa çalı�maları ba�arısızlığa uğrayınca, Denkta�'ın da içinde olduğu Damllma Meclisinin Türk üyeleri, Validen, Türk toplumunun meselelerini tesbit etmek ve bunların giderilmesi için tekliflerde bulunmak üzere bir heyetin görevlendirilmesi isteğinde bulundular. Böylece, valinin onayı ile "Türk İşleri Komisyonu" kuruldu ve Denkta� bu komisyonda da gayet faal bir rol üstlendi. Nitekim, bu komisyonun hazırlayıp, Valiye sunduğu raporda, Rum toplumunu hedef alan tek bir satır, tek bir sözcük yoktur; sadece Türklerin kendi iç meseleleri (evkaf, okullar, müftülük, �eriye mahkemeleri, aile yasası gibi) ele alınmı� ve bu konularda halkımızın söz ve yetki sahibi olması için hükümete önerilerde bulunulmu�tur. Türk toplumu ve liderleri, sadece kendi illlerini kendi ellerine almak ve yönetmek yetkisini isterken, Rumlar Ada'nın tamamını almak ve Yunanistan'a ilhak etmek planları yapmakta; Türk toplumunun, bu emellerinin gerçekle�mesinde en büyük engeli olu�turduğunu görerek, bu engeli de ortadan kaldırabilmek için silah kullanmaya, kan akıtmaya ve teröre dayalı eylemlerin hazırlığı içine girmi� bulunmaktaydı. Bu durumda Denkta�, 1949 yılından beri sürdürdüğü savcılık görevinden istifa ederek, toplum liderliği düzeyinde, Dr. Küçük'ün en yakın, en güvenilir, en yetkili yardımcısı olarak milli davamıza hizmete dört elle sarıldı. Türk toplumunun, Rum tahakkümü altına girmesini ve Ada'nın Yunanistan'la birle�mesini, her ne pahasına 161


AHMET C. GAZİOGLU

olursa olsun önleyerek, bu vatan parçasında siyasi e�itliğimizi, ekonomik kalkınmamızı ve Anavatan Türkiye ile olan bağlarımızın daha da güçlendirilmesini hedef alan milli mücadelemize katkıda bulunarak öncülük yapmak içgüdüsü, bilinci ve co�kusu ile Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu Ba�kanlığı görevini üstlendi. Denkta�, Federasyon Ba�kanı olduğu ilk günlerde, yani 1958 yılının ba�ında, genç bir öğretmen, gazeteci ve yazar olarak kendisiyle temasa geçtim ve verilecek her görevi, gönüllü olarak, elimden geldiğince yerine getirmek ve hizmet etmek istediğimi bildirdim. Teklifimi olumlu kar�ıladı ve bana, Federasyonun kültür kolunu yürütmek, ayrıca özellikle İngiliz basınını izleyerek Kıbrıs'la ilgili yazıları, haberleri, yorumları derleyip değerlendirmek ve cevaplamak görevini verdi. İngiliz basınının Kıbrıs'la ilgili yayınlarının kupürlerini düzenli olarak bize gönderen Londra'daki bir basın firması aracılığı ile 195860 yılları arasında elimize geçen bu materyali, gazete boyutundaki bo� kağıtlara tarih sırasıyla yapı�tırıp ciltlemek suretiyle, ara�tırmacılar için kalıcı ve iyi bir kaynak olu�turduk. Bu sayede, İngiliz basınında çıkan yazılarla, haberlerle ilgili Türk görü�lerini yansıtan mektuplarımızı editörlere göndererek cevaplamak çabalarını sürdürdük. Federasyonda, Dı� basınla ilgili bu çalı�madan edindiğim deneyim, 1963-66 yılları arasında, yine Denkta�'la sürdürdüğümüz basın faaliyetlerinde çok i�imize yaradı. İngiliz, İrlanda, Amerikan basını ile kurduğumuz ili�ki sonucu, bu ülkelerin belli ba�lı gazetelerinde Denkta�'la benim, davamızı anlatan, Rum iddialarını cevaplanduan birçok okuyucu mektubumuz yayırolandı ve etkili oldu; ba�ka okuyucu mektuplarıyla desteklendi. Denkta�, bu gün de, yıllardır hiç ara vermeden sürekli olarak yaptığı gibi, hemen her gün iç ve dı� basını, radyo ve TV'lerin Kıbrıs'la ilgili yayınlarını, yoğun çalı�malarına ve zaman darlığına rağmen yakından izlemek, onlara aydınlatıcı mektuplar yazmak, davamızı tanıtan, anlatan bilgi ve belgeler göndermek alı�kanlığını büyük bir özenle sürdürmekte, haftada yedi gün, çok geç saatiere kadar çalı�maktan adeta zevk almaktadır. Bu maksat için, ustası olduğu her iki dili, yani Türkçe ve İngilizcesini kullanmakta gösterdiği beceri ve üstün performans, onun mektuplarını, yazılarını okumak imkanı bulan herkesin takdir ve hayranlığını kazanmı�tır. Gerek yazarken, gerek konu�urken her iki dili de çok büyük bir rahatlıkla, kolaylıkla, akıcı bir üslupla; kısacası ustaca kullanmak yeteneğine sahip olan Denkta�, mesleği ve geçimi sadece kalemine 1 62


KIBRIS'TA FEDERASYON FIKRININDoGUŞU VE DENKTAŞ 'I Y AZABILMEK

dayanan bir çok profesyonel yazardan, hem de her iki dilde, daha çok sayıda, daha nitelikli eserler, makaleler üretebilmüıtir. Onun yayınlanmı� kitaplarının sayısını tam olarak bilmiyorum ama, anılarıyla ilgili dizi eserleri de hesaplandığında, bunların yirmiden fazla olduğunu söyleyebilirim.

Atatürkçü Denkaş Bu yazının ilk sayfalarında, Denkta�'ın Atatürkçü dü�ünceye, onun ilke ve devrimlerine olan sarsılmaz bağlılığına da değinrni�tim. Babası, hakim Mehmet Raif'in Atatürkçü olması nedeniyle, İngiliz sömürge döneminde, 1920-1932 yılları süresince uğradığı iftira ve haksızlıklar nedeniyle İngiliz valisine ve Sömürgeler Ba�kanlığına gönderdiği yazıları, hakkındaki iddialarla ilgili soru�turma açılması için yaptığı ba�vuruları, Atatürkçü çevrelerle olan ili�kilerine dair ihbarlar sonucu, kendisine uygulanan baskılar ve tacizlerden dolayı çektiği sıkıntıları ve bunalımı anlatan raporlarını, 1980'li yıllarda Ingiliz Devlet Arşivi PRO'da bulup okuduğumda, o yıllarda Kıbrıs'ta Atatürkçü olmanın ağır bedelini ibretle, hayretle öğrendim. Denkta�, i�te böyle bir babanın oğlu olarak yeti�mi� ve Atatürkçülüğün çağda�, ileri, bağımsız bir insan ve toplum için ne kadar önemli, ne kadar hayati fikirler, ilkeler içerdiğini küçük ya�tan öğrenmek imkanı bulmu�, hayatı boyunca da Atatürkçülük me�alesinin nurlu, yol gösterici ı�ığından feyz almı�tır. Kıbrıs Türk halkının bağımsızlık ve hürriyet mücadelesinde Denkta�, Atatürk'ün fikirlerinden ve "istiklal benim karakterimdir", "Egemenliğe dayanmayan hiçbir hak, hak değildir", "Egemenlik kayıtsız �artsız milletindir" gibi sözlerinden ilham alarak ba�arıya ula�acağı inancını korumu� ve bu fikirleri uygulayacak �artların yaratılması için büyük çaba gösterrni�tir. Kıbrıs'ta, zaman zaman irticai hareketlere yatkın ki�iler, tek tük de olsa ortaya çıktıklarında, gerek Dr. Küçük, gerekse Denkta�, kesin ve kararlı tavırları ile Atatürk ilke ve devrimlerinin ilhamı, öncülüğü ve gücü ile bu yobazlara cesaretle kar�ı koyabilmi� ve Kıbrıs Türklerinin çağda�, ileri bir toplum olma yolunun daima açık tutmu�lardır. Denkta�, Atatürk'le ilgili birçok yazılar kaleme almı�tır; onun aydınlık yolunu izlemenin, ilke ve devrimlerini uygulamanın, Kıbrıs Türk varlığının bağımsızlık ve hürriyetinde yol gösterici niteliklerini anlatmı�tır. Atatürk, Din ve Laiklik adını verdiği eserinde Denkta�, o büyük önderin: - "En doğru, en gerçek tarikat, uygarlık tarikatıdır." 1 63


AHMET C. GAZIOGLU

- "Türkiye Cumhuriyeti dervüıler, müritler, meczublar ülkesi olamaz." Sözlerinin altını çizmekte ve Atatürk'ün dinle, laiklikle ilgili diğer sözlerinin doğruluğunu, Kur'an'dan da örnekler vererek kanıtlamaya çalı&maktadır: "Atatürk' e göre, minherden halkı aydınlatacak ki&ilerin bilimsel nitelikleri, özel değerleri ve dünyanın durumu hakkında bilgi sahibi olmaları gerekir. Atatürkçülüğü ve laikliği d insizlik addedenler, dinimizi A tatürk'ün asla onaylamayacağı ellere teslim ettiklerinin farkında değildirler. Atatürk dinimizin okullarda öğretilmesini istiyor . . . Camilerde aydın hatipler, aydın imamlar istiyor ... Cidilecek yolu açıkça çizmi& oluyor. Birçok batılı dünya lideri ve ünlü ki&iler, anılarını kaleme alarak gelecek nesillere, ara&tırmacılara, tarihçilere geçmi&i değerlendirecek, geleceğe ı&ık tutacak birer kaynak bırakmaktadırlar. Halbuki bizde, henüz bu alı&kanlık yerle&mi& değildir. Denkta& ise, bu konuda da öncülük yapacak giri&imlerini son zamanlarda hayli hızlandırmı&tır. Nitekim bu yöndeki çalı&maları, ürünlerini hızla vermeye ba&lamı&tır. Mesela, dokuz cilt olarak yayınlanan Rauf Denktaş'ın Hatıraları dizisi, 1964-1974 yılları arasını kapsamaktadır. Bu dizi, yakın tarihimiz için ı&ık tutan en önemli kaynaklardan biri olarak, &imdiden büyük ilgi ile kar&ılanmı&tır. Dileğimiz, 1 955-1 964 dönemini de, 1974 sonrasını da yayma hazırlayacak zamanı, sağlığı ve enerjiyi Tanrı'nın kendisinden esirgememesidir. Bu boyda bir yazı içine, Denkta&'ı tüm yönleriyle sığdırmak imkanı yoktur. Veya, bunu ba&arabilmek, pek çok &eyi, çok veciz, çok özlü sözlerle anlatabilme yeteneğini gerektirir. Ben ise, o yetenekte bir yazar olduğumu sanmıyorum. Bu nedenle, elinizdeki Arınağanda bana ayrılan sayfalar ve kısa süre içinde, ancak bu kadarını yapabildim. Umarım, ileride Denkta&'ı bütün yönleriyle daha kapsamlı, daha ayrıntılı olarak yazmak zaman ve imkanı bulurum. Türkiye'de ve bizde bu gelenek henüz istenilen düzeye ul&mı& olmamakla beraber, son yıllarda bazı Türk devlet ve hükümet adamlarının, ünlü ki&ilerin anılarını yazıp yayımlamaya ba&lamaları sevindiricidir. Bu, güzel, olumlu, yararlı bir geli&medir. Kıbrıs Türk liderleri içinde ise, ilk kez Rauf Denkta&, kapsamlı, belgesel bir anılar dizisini hazırlamı& ve bu yönde de büyük bir hizmette bulunmu&tur.

1 64


Mücahit Yemini Gönül Gökdemir Doğu Akdeniz Üniversitesi

Bu çalı�marnızda, yemin, ant, kavramının Türk kültüründe ve Kıbrıs Türklerinin Milli mücadelesindeki yeri ve önemini ortaya koyacağız. Ant içmek, yemin; birinin verdiği sözü tutması (Ba�ar 1988: 3), sözünü doğrulamak için verdiği güvence anlamlarını ta�ır. Kutsallığına inanılan, saygın kabul edilen varlık ve değerler adına /üzerine belli sözler söylemek (Ba�ar 1998: 3). Bir�eyin gerçekliğini temin etmek, bir niyeti, bir iradeyi, projeyi kabul ettirmek için yapılan kutsal bir fiildir (Şim�ek 1983: 210). Ant kelimesi, bütün Türk -İslam kabilelerinde mü�terektir. Şamanist Türklerden Yakutlar "andugar", Çuva�lar da andiçmek yerine "antah-", Orta Asya kavimlerinden Kalmuklar da "andagar" olarak yer alır (İnan, 1948: 279). Türkler islamiyete geçtikten sonra eski devirlerden kalan ant formülleri de islami kaydelerle birle�tirilerek ya�atılrnı�, andın Arapça kar�ılığı olan "yemin", andla beraber kullanılagelmi�tir(İnan 1 948: 287) . Eski devirlerde "ant"kelimesi bir yabancı ile karde�le�meyi ve ona bağlılığı ifade ederdi. Yani bağlılık, karde�lik i�levleri vardı. Günümüzde de bu i�levlerinin yanında, sözüne güvence verme i�levini de beraber ta�ımaktadır. Eski Türklerin ant içme töreni hakkında tarihi malumat MÖl . yy aittir. Bu malumat Hun(H'ung-nu) Hakanı Huhayne ile Çin elçileri Çan ve Min arasında akdedilen kar�ılıklı dostluk ve karde�lik münasebetiyle Çin kaynaklarında kaydedilmi�tir. Örn, "Andı kim bozarsa Tanrının �ezasına çarpsın, nesiller boyunca bu andın cezası altında iniesin " (Inan 1948: 279). VIII. yy kaynaklarında kaydedilen bir olayda, taraflar anla�ma


GÖNÜL GÖKDEMİR

!lartlarını ortaya koyarak, iandla!lmayı bozanın, sava!lta canı çıksın, soyu �opu yok olsun" !leklinde andiçildiği kaydedilir (İnan 1946: 280) . Islam yazarları da Türklerin gelenek ve göreneklerinden bahsederken ant konusuna da değinmi!llerdir. Mahmut Ka!lgar eserinde temür (demir) kelimesini açıklarken Kırgız, Yabgu, Kıpçak ve daha ba!lka kabileterin halkı ant içtiklerinde, yahut ahidle!ltiklerinde kılıcı çıkararak yanlama öne koyupi gök kırılsın kızıl çalsın" der ki, yani " sözümde durmazsam kılıç kanıma bulansın, demir benden öcünü alsın" demektir (İnan 1948: 280-281). Yakutlarda ant töre;nlerinde kılıç, yahut tüfek gib silahlan öperek ant içme adeti vardır (Inan 1948: 282). Türklerdeki ant formüllerinde, bir!ley üzerine, bir!leyi yapmıyacağı veya onun doğruluğundan ayrılmayacağına ant içilirken (dostluğu bozarsam, kar!lı tarafa saldırırsam, sözümden dönersem); ki!li andı yerine getirmediği takdirde kendi kendine açık ve gizli bir !lekilde beddua ederek(gök üstüme çöksün, kılıç kanıma girsin, gözlerim kör olsun, doğan çocuklar be!liksiz hayvanımız ağılsız kalsın) bir çe!lit güvence verir. Destanianınıza baktığımız zaman da, Manas destanını bir rivayetinde Manas "Göğsü tüylü yağız yer beni vursun, yüksek mavi gök beni cezalandırsın, keskin ak baltam beni parçalasın" diye ant içiyor. Manasın yemin !leklinin benzerine Dede Korkut'da da rastlıyoruz (Karadağ 1996: 38). incelediğimiz birçok ant töreninde ve yemin formül ünde, üzerine yemin verilen mukaddesatları !löyle sıralayabiliriz:Yemin nimet üstüne, Allah-Tanrı üstüne kitap (Kur'an), din, peygamber, iman, namus, nikah, tuz, bayrak, silah (tabanca, kılıç), can, canan üzerine edilir (Ba!lar 1988: 3). Kısaca ki!li için ve ki!linin içinde bulunduğu topluluk için önemli bir değer arz eden nesne veya değer (mukaddesat) üzerine yemin verilir. Kutsal bir değer üzerine yemin verilmesi, olayın ciddiyetini, ki!linin sözünün güvenidiğini ifade edecektir. Yeminin yaptırım gücü oldukça kuvvetlidir. Birincisi; dini niteliğidir, i yerine getirilmeyen yemin Tanrı tarafından cezalandırılır" inancı ;ikincisi; itoplum tarafından yeminini tutmaz" diye verilecek güvensizlik cezası; üçüncüsü, yeminin formülü gereği "etmi!l olduğu bedduanın yerine gelme, kendisini tutması" cezası. Eğer bir kurum, teşkilat veya topluluğun üyesi olmak için yemin verilmi!lse; o topluluk tarafından veya ki!li tarafından verilecek cezalar (ölüm, atılma, hain ilan edilme), tüm bu saydıklarımız yeminin toplumdaki yaptırım gücünü ortaya koymaktadır. Mesleğe giri!l veya resmi bir görev veya özel bir topluluğa 166


MÜCAHiT YEMİNİ

katılımlarda da ant içilir, yemin verilir. Yakutlarda bir �amanın mesleğe giri� töreninde kaydedilen bir yen:Unde de, �aman mesleği için yapacaklarına söz verir, ant içer (Inan 1 948: 282-283). Bu uygulamalar günümüze kadar Türk kültüründe ya�atılmı�tır. Bazı mesleklere (asker, doktor, hem�ire) yeni girenler için önemli resmi görevlere (milletvekili, ba�bakan, cumhurba�kanı) getirilenler için, mahkemede bir hakkı belirlemek için, yemin verilir. Bayrak, namus, �eref, Kur'an üzerine yemin verilir. Ancak bu yeminin formülü kuruma göre deği�mektedir. Kıbrıs Türkleri arasında, yaygın kullanımı olan yemin örneklerine baktığımızda dinsel kökenli yeminierin oldukça az, buna kar�ın ki§inin özüne yönelik olanların ol ı;I ukça fazla olduğunu görürüz. Orneklersek, iEğer yalan söylersem, Iki gözüm önüme aksın, kör olsun, gençliğimi sevinmeyeyim, ekmek çarpsın" vs (Gökçeoğlu 199 1 : 54). Türk kültürüne eskiden günümüze doğru baktığımızda, Türklerin İslamiyet'e geçtikten sonra bile eski inanç ve geleneklerini, yeni inançları içerisinde ya�attıklarını görüyoruz. Yemin, ant da bunlardan biridir. Kıbrıs Türklerinde de bu �ekliyle mevcudiyeti dikkat çekicidir. Ayrıca Kıbrıs Mücadelesinde büyük rol oynayan Türk Mukavemet Te�kilatı'nın bayraktarlık ve sancaktarlıklarında kurt ve ayyıldız sembolleri, askerlerin üniformalarında kurt ve ayyıldız sembolü, bazı askerlerin kollarına kurt dövmesi yaptırmı� olması (Orundalı 2000), ayrıca örgütte kullanılan kod adlarının "bozoymak" , "bozkurt", "sancak tar" , "serdar " , "otağbey i " (Gültekin 2000) gibi adlar olması d a Türk tarihi açısından dikkat çekici bir noktadır. Türk tarihine baktığımız zaman, Türklerin gerek kendi aralarında gerekse ba�ka topluluklar ile yapılmı� andla�malarında, yeminierin mevcudiyetini görürüz. Yemin, ant çağlar boyunca Türk kültüründe i�levini yitirmeden kendini korumu�tur. Yakın geçmi�e geldiğimiz zaman da yine Türk kültüründe güçlü i�levini koruyan yemin uğrunda nice canlar feda edilmi�tir. Kıbrıs'ın Milli Mücadele döneminde TMT 'de verilen yeminler vatan mücadelesinde önemli bir görev yüklenmi�tir. 1950'li yıllarda Kıbrıs Türklerinin yerlerinden yurtlarından edilmi�, can ve mal güvenliklerinin kalmadan, Rum ve Yunan zulmü altında, zorluklar içerisinde vatan mücadelesi verdiklerini görürüz. Rumlar ENOSİS (Kıbrıs'ı Yunanistan'a bağlama) �.dım verdikleri ideallerini gerçekle�tirmek için EOKA (Rum Yeraltı Orgütü)'yı kurdular. Türk köylerine baskın yapıp oradaki Türkleri tehdit edip, öldürmeye ve yurtlarından göçe zorlamaya ba�ladılar (Tansu 1998: ll). Buna kar�ılık bir birlik olu�turmaya çalı�an Türkler

167


GÖNÜL GÖKDEMİR

"Volkan", "9 Eylül", "Karaçete" vb adını verdikleri örgütleri kurarak mücadeleye giri�irler. Ancak bu örgütler düzensizdirler ve kimi zaman da bu düzensizlik mücadeleye zarar vermektedir (Göksan 1997). TMT bu örgütsüzlüğü ve disiplinsizliği ortadan kaldırarak, ada çapında tüm halkı savunma ve direni� için örgütler. Ankara ve Antalya' da, eğitim kamplarında eğitim gören mücahit ve mücahideler yemin vererek, adaya dönüp TMT'ye katılıyorlardı (Keskin 1998: 21). Eğer TMT bu i�levi yerine getirmeseydi, örgütlü ve disiplinli EOKA'ya kar�ı Kıbrıs Türkünün savunma ve direni�inin ba�arıya ula�aması mümkün olmazdı. ). TMT 1958 yılından itibaren yer altında silahlanıp örgütlenmi�tir. İngiliz polisinin Kıbrıs Genel Valisine sunduğu özel raporda, EOKA'nın bütün eylemleri yer aldığı halde TMT 'nin varlığından hiç söz edilmez. TMT'nin varlığı Rum-Yunan, Türk ve dünya kamuoyuna yansımamı�tır. Bu da TMT'deki disiplin ile, mücahitterin özenli eğitimleri ve gizlilik kurallarına inançla bağlı kalmalarının sonucudur (Tansu 1998: 10). Mücadele, TMT ile belli bir düzene oturtulmu�tur. Ayrıca Türkiye'den de gizli ekiplerce (Arı, Bereketçiler) bu örgüte silah sağlanmaktaydı. Milli Mücadele'de dikkati çeken bir nokta da, Anadolu'da İstiklal Mücadelesi verilirken, Atatürk ve İttihat ve Terakkiciler Cemiyetinin dü�manlar açısından içinde bulunmu� olduğu �artların, Kıbrıs Türkleri'nin Milli Mücadeledeki �artları ile aynı olmasıdır. Tıpkı Anadolu'daki gibi, vatan toprağı i�gal altında, halkın can ve mal güvenliği tehlikededir. Mücadeleciler hem Rumlar ve Yunanlılarla, hem İngilizlerle, hem de kendi içlerinden çıkan vatan hainlerine kar�ı mücadele vermekteydiler. TMT ve Terakkicilerin içinde bulunduğu �artlar gizlilik ve sorumluluk bağlamında da benzerlik arz eder. Tüm çalı�malar büyük bir gizlilik içerisinde yürütülür. Bulunulan �artlar büyük zorluklara göğüs germeyi ve mücadeleyi gerektirmektedir. Bu i�e ba� koyanlar bunun kar�ılığında ortaya canlarını koymu�lardır. Ve olay büyük bir gizlilik gerektirmektedir. Sadece ki�inin kendi canı değil diğer üyelerinde can sorumluluğu vardır. Bunun yanında vatanın bağımsızlık mücadelesinin tehlikeye girmesi söz konusudur. Bu da katılanlara büyük bir güvenme gerekliliğini beraberinde getirmekteydi. İttihat ye Terakkiciler kendilerine katılanlara �u �ekilde yemin ettirirlerdi: Uye olacaklar, yemin edecekleri yere, gece gözleri kapalı olarak getiriliyor ve kapıda parola soruluyordu. Gelen ki�i, vatana ve millete hizmet için geldiğini söylüyor, bu sözü teyit için Allah, bayrak, ve namus gibi kutsal değerler üzerine yemin ettirilerek içeri 1 68


MÜCAHİT YEMİNİ

alınıyordu. Daha sonra, düzenlenen yemin töreninde bayrak örtülü bir masa üzerindeki, Kur' ana el basarak, abdestli bir halde yemin veriyordu. Yemin, "temin ediyorum, sizlere ihanet edecek olursam hançer ve tabaneama layık olayım"şeklindeydi. Yemine uyulmadığı takdirde cezası ölümdü. (Şimşek, 1983: 217-218). Terakkicilerde olduğu gibi TMT'da da önceden örgütce sicili incelenen kişi çoğunlukla gece, gizlice bir eve getirtilerek yemin verdirilirdi. Bir masa üzerine bayrak serilip, bayrağın üstüne silah ve Kur'an konulurdu. "TMT Andı" kendisine okunup tekrarlahlarak, ona verilen görevi ve sırları canı pahasına yapıp koruyacağına, namusu ve bütün mukaddesatı üzerine yemin verdiriliyordu. Anda ihanetin cezası, ölümdü (Emircan, 1998) . Ve daha sonraları ihanet edenler bunun cezasını canlarıyla ödediler (Özpastırmacı, 2000). Tarih yeminleri yolunda kahramanca davranışlar sergileyen adsız kahramanlarla doludur. Burada birkaç örneğe yer verirsek :Mücadeleye emeği geçenlerden M. Özpastı rmacı, 1 9 6 3 ' de İngiltere' deki çocuklarını görmeye gider, 63 olayları patlak verince Kıbrıs'tan "yeminin var, hemen dön! dönmezsen seni hain ilan ederiz" diye haber alır. Bunun üzerine İngiltere'deki Kıbrıs Türklerinin kurduğu külüpte toplanan 50 gönüllü Kıbrıs Türkünü de yanına alarak Türkiye'ye gelir. Orda da kendilerine katılan 40 kişiyle birlikte Kıbrıs'a gelirler. tiıgiltere 'den gelen gönüllüler kendi maddi imkanlarıyla bu gelişi sağlarlar. İngiltere de yemin verdirilerek adaya getirilen gönüllüler, Kıbrıs'ta da yemin verdirilerek görev yerlerine g�nderilir. Bu gönüllülerden 6'sı Erenköy'de şehit olmuştur. (Ozpastırmacı, 2000) Yine başka bir kahramanımız da, 63 'de artık Lefkoşa'ya giriş çıkışların çok sıkı olduğu bir dönemde Türk halkına emek vermiş,. Türk Çiftçiler Birliği Başkanı. H. Gültekin (yeminli TMT'li)dir. H. G, giriş çıkışın olmadığı, ulaşılamayan Türk köylerine gidip o yıl üretilen ürünleri toplayıp Rum arnbadarına satmakta, erzaksız kalmış Türklere erzak sağlamaktaydı. Ayrıca bu görev sayesinde örgüt için gizlice silah takviyesini de gerçekleştirmekteydi. Her köşe başında Rum barikatıyla karşılaşmakta, canı avuçlarının arasında, vatan için verdiği yeminin gücüyle görevini yerine getirmekteydi. Bir başka olay da Baf' da geçer ; Baf yolundaki bir mevzide TMT komutanlarından olan Enver Şago, tüm mevzi düşünce düşman eline geçmemek için el bombasını çekip göğsüne dayar ve parçalanarak şehit olur. Yine başka bir acı olay da da Poli'de olayların kızıştığı dönemde meydana gelir. Rizani Çavuş adlı bir muhtarın köyündeki Türklere erzak getirilirken, Rumlarca TMT 'den olduğu tesbit edilerek Rum barikatında alıkonulur. Orada bulunan Çiftçiler Birliği Başkanı Ve Birleşmiş milletierin ısrarlarına rağmen 1 69


GÖNÜL GÖKDEMİR

geri verilmez. Sonradan yapılan tesbitlerle o bölgedeki mağralara götürülerek i�kenceyle öldürülür (Gültekin, 2000). Daha adlarını sayamadığımız, yeminleri uğrunda vatana hizmet vermi�lerdir. Yemin, ant kutsaldır sözün yapılacakların güvencesi olarak kutsi değerler üzerine verilir. Bu yemin uğruna, kahramanlıklar ortaya konur, i�kence görülür, can verilir, mucize gerçekle�tirilir. Bunlar bayraktır, silahtır, namustur, vatandır, �ereftir. Sözünde durmayan öldürülerek, toplumdan dı�lanarak, kendi bedduasının lanetiyle cezalandırılır. Kibrıs Türkü de Milli mücadelesinde tıpkı atalarının andı �eref saydığı gibi, tıpkı İstiklal mücadelesi veren Anadolu insanı gibi ant içmi�, canı pahasına vatanını bağımsızlığa ula�tırmı�tır. Bağımsızlığımızı borçlu olduğumuz kahraman Mücahitlerimizi saygıyla selamlıyorum... Kaynaklar Akkurt, Aydın. ı999 TMT. Bayrak Matbaacılık İstanbul Başar, Zeki ı988. Yemin Atatürk Ünv. Dili Fakültesi Yayınlan Arıkara Emircan, Mehmet. ı998 1Ulusal Direne:ıimiz ve Efsanevi Türk Mukavemet Te�kilatı (TMT)", TMT'nin 40. Yılı Ağustos ı üzel sayı KTM Derneği Yayınlan Eyüboğlu, İsmet. z. ı988 Türk Dili Etnolojik Sözlüğü Sosyal Yayınlan İstanbul. Göksan, Ahmet. ı997. 1Türk Mukaveme Te�kilatı"Kıbrıs Mektıbu. Kıbns Türk Kültürü Derneği genel Merkezi Yayınları. Mayıs Cilt ı o no 3 Gültekin, Hüseyin. 2000. Ya�ı 78(E), i�i emekli öğretmen olan kaynak ki�iyle 3. 3. 2000 tarihinde Balıkesir'de Gönül Gökdemir'in yaptığı görü�me notlandır. İnan, Abdülkadir ı948. Eski Türklerde Ve Folklorde Ant TTK Basımevi Ankara İsmail, Sabahhattin. ı998. ıso Soruda Kıbrıs Sorunu. Kastas Yayınlan. İstanbul. Karadağ, Metin. 1996 1Manas Destanı'nın Türk Halk Edebiyatı ve Kültürü ile Ortak Yönleri"Folklor-Edebiyat. Ocak Sayı 2-3(5-6) İstanbul Keskin, Venhar. ı998 "TMT ve Kıbrıs Türkü" TMT'nin 40. Yılı. Ağustos (Özel Sayı ) Lefko�a Orundalı, Osman. 2000Ya�ı 48(E), i�i mobilyacı, eğitim durumu orta okul mezunu olan kaynak ki�iyle Minareliköy'de 3. 3. 2000 tarihinde Gönül Gökdemir 'in yaptığı gö�me notlandır. Özpastırmacı, Mehmet 2000. Ya�ı 75 (Erkek). i�i pastırmacılık, Eğim durumu. ilokul mezunu olan ki�i ile 2. 3. 2000 tarihinde Magosa (Akova)da Gönül Gökdemir tarafından yapılan görü�me notlandır. Şim�ek, Mehmet 1983 And ve Yemin Öztürk Basımevi İstanbul Tansu, İsma�!· 1998 U<uruluşunun 40. Yılında TMT Efsanesine Ba�" TMT'nin 40. Yılı Ağustos 1 üzel Sayı KTM Derneği Yayınlan

1 70


Kıbrıs'ın Tapusu <Vakıflar, Mal Varlıkları ve Nüfus> · Necati Gültepe Arşiv Uzmanı

Torosların çevrelediği Çukurova bölgesi ile Amanosların kuşathğı Hatay bölgesi arasında bir ada olması dolayısıyla bu kara parçaları ile bir bütünlük arzeden Kıbrıs; Hatay ile Anadolu kıyılarının teşkil ettiği İskenderun Körfezi'ne hakim bir noktada bulunduğundan bu topraklan kontrol eder durumdadır. Kıbrıs'ın yüzölçümü 9.251 km2 olup, Türkiye sahillerinden 70, Suriye'den 1 00, Mısır'dan 370, Rodos'tan 400 ve Yunanistan sahillerinden 800 km. uzaklıkta bulunmaktadır. İslam orduları tarafından 632-964 yılları arasında yirmi dört defa kwıatılan Kıbrıs, Halife Hz. Osman döneminde Şam Valisi Muaviye tarafından 649 yılında fethedilir. Yapılan antlaşmaya göre Kıbrıslılar o güne kadar Bizans'a vermekte oldukları 7.200 altını müslümanlara verecek, Bizanslılar'la yapılacak savaşlarda onlara y a r d ı m etmeyecek ve müslümanlar Kıb r ı s ' ı üs o l a r a k kullanabileceklerdi. Evlendiği Kıbrıs Kralı Il. Jacques'ın bir yıl sonra ölmesiyle 1484 Kıbns/a ilgili çalı�malar Devlet Ar�ivleri Genel Müdürlügü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlıgında 1 970 ten itibaren ciddiyelle sürdürülmektedir. Bu çalışmalarda birçok arşivci uzman arkadaşımız görev almıştı.r Özellikle son yıllardaki Kıbrıs Türk Varlıgının tesbiti ve mal varlıgının belirlenmesi çerçevesinde sürdürülen çalışmalarda bu yazınında esasını oluşturan ara�tırma ve tesbitleri yapan Analitik Tasnif Şube Müdürü Seyit Ali KAHRAMAN'ın koordinesi altında Arşiv Uzmanları Hacı Osman YILDIRIM, Muhammed SAFI, Hasan ÇACLAR, A. Mesut BIRINCI, Mustafa SERIN, Mücahit DEMIREL, Yahya OKUTAN, /smail YÜCEDAC, Nurnan YEKELER, Vahdettin ATlK, Murat CEBECIOCLU Görev almışlardır.


NECATİ GÜLTEPE

yılından itibaren beş yıl Kıbrıs'ı idare eden Kraliçe Vene dikli _ Katerina Kornaro, idareyi Venedikliler'e bırakarak ülkesine gitti. Idare Venedikliler tarafından ele geçirildikten sonra Kıbrıs, Venedik soylularından seçilen bir askeri valiyle yönetildL Venedikliler Kıbrıs için Memh1k Devleti'ne her yıl 8. 000 duka vergi vermekte idiler. Yavuz Sultan Selim devrinde Osmanlı ve Venedikliler arasında yapılan antlaşma gereğince bu vergi, artık Osmanlı Devleti'ne verilecekti. Kanuni döneminde yapılan bir anlaşmayla da İstanbul'da bulunan Venedikliler'e yeni haklar verilerek Kıbrıs'tan alınan vergi 10. 000 dukaya çıkarıldı. Kıbrıs' ın Ortodoks olan yerli halkı Venedik yönetimince Katalik olmaya zorlanıyor, ağır vergiler altında eziliyor ve Venedikliler'in topraklarında angarya usulüyle çalışmak zorunda bırakılıyordu. Osmanlı Devleti'nin adaletli yönetimini bilen halk, fırsat buldukça İstanbul'a heyetler göndererek kendilerinin bu zulümden kurtarılmasını istiyordu. Başlıca gelirini korsanlıktan sağlayan Venedikliler'in zorba idaresi karşısında ada halkının sürekli yardım talepleri, Akdeniz'deki ticaret ve hac gemilerine yapılan saldırılar, Il. Selim'e şehzadeliği döneminde Mısır'dan gönderilen hediyelere el konulması ve 1563 yılında Mısır Hazine defterdarının bindiği geminin yağmalanması üzerine bu tür gasp, yağmalama ve taciz hadiselerine son verilmek için yapılan girişimlerin sonuçsuz kalması ve Kıbrıs'taki Hala Sultan Türbesi'nin güvenceye alınması gayesiyle adaya sefer düzenlenmesi kaçınılmaz hale geldi. Şeyhülislam Ebussuud Efendi'nin de; "Sabıka vilayet-i dar-ı . Islam'dan olup ba'de-zamanin küffar-ı haksar müstevli olup medaris ü mesacidin harab u mu'attal ve menahir ü mahatilin alaim-i küfr [ü] dalal ile mal-a-mal idüp nice dürlü efal-i halıise ile din-i islam'a ihanet kasdın eyleyüp ve etraf-ı aleme evza-ı kabihaların işa'at eyleseler padişah-ı din-penah hazretleri hamiyyet-i İslam �uktezasınca diyar-ı mezkurı küffar-ı dü-siyah elinden alup daru'l­ Islam'a ilhak eylemeğe azimet ü himmet buyursalar sabıka mezkur keferenün tasarruflarında olan ahar vilayetler musalaha olundukda ellerine virilen ahidnamede mezkur vilayet dahıl olmak ile şeri'at-i mutahhare mucebince mezkur ahidname nakzına azimet buyurmalanna mani' olur mı?" Beyan buyurula.

1 72


KIBRIS'IN TAPUSU <VAKlFLAR, MAL VARLIKLARI VE NÜFUS>

El-cevab: "Asla mani' olmak ihtimali yokdur .... " fetvası 1 üzerine Kıbrıs'a sefer açılmasına karar verildikten sonra, Osmanlı Devleti adanın kan dökülmeden ele geçirilmesi için diplomatik teşebbüslere başladı. Bu meyanda Venedik'e gönderilen Divan-ı Hümayful tercümanlarından Mahmud Efendi'nin ve Venedik'teki diğer Osmanlı tebeasının ilişkilerin gerginleşmesiyle tutuklanması üzerine, mukabil olarak Osmanlı Devleti de İstanbul'da bulunan Venedikli tacir, konsolos ve konsolosluk memurlarını tutuklayarak Venedik ticaret gemilerine el koydu. Akdeniz'de, deniz ticaret yolları üzerinde yer alan Kıbrıs adası, taşıdığı ekonomik ve stratejik özellikleri nedeniyle tarih boyunca Akdeniz'i hakimiyeti alhna almak isteyen bir çok devletin ele geçirmek istediği önemli adalardan biridir. 1517 yılında Mısır'ın, 1521 'de Rodos adasının fethiyle Doğu Akdeniz'in hakimiyeti için yapılan fetih hareketleri, Kıbrıs adasının fethiyle son bulmuş ve Akdeniz, bir Türk denizi haline gelmiştir. 1571 yılında Il. Selim devrinde Lala Mustafa Paşa tarafından fethedilen Kıbrıs, idari yönden beylerbeyilik statüsüne tabi tutulmuş ve Lefkoşa, beylerbeyiliğin merkezi olmuştur. Fethedilen yerlerde arazi ve nüfus durumunu tespit etmek için yapılan tahrirler, Kıbrıs'ın fethini müteakip de yapılmış ve Avlonya Sancakbeyi Muzaffer Paşa Kıbrıs'a beylerbeyi tayin edilmiştir. Baf, Magosa ve Girne sancak haline getirilerek, Anadolu'dan Alaiye, Tarsus, lçel, Zülkadriye ve Sis sancakları da Kıbrıs'a bağlanmışhr. Lala Mustafa Paşa'nın Kıbrıs'ın fethinden sonra adada bırakhğı askerler ve diğer devlet görevlileri, adanın mali durumunu güçlendirmek ve Türk hakimiyetini sağlamak için hiç bir fedakarlıktan kaçınmadılar. Fakat adanın, askeri bakımdan takviyesi yanında, nüfus olarak da takviye edilmesi gerekiyordu. Bunun içinde çeşitli teşvikler yoluyla Anadolu'nun Alaiye, Bozok, Karaman, İçil, Teke, Zülkadriye, Aksaray, Develihisar, Ürgüp, Koçhisar, Niğde, Bor, Ilgın vs. bölgelerinden Türk göçmenlerin adaya gidip yerleşmeleri ve belirli bir süre vergiden muaf tutulmaları yönünde uygulamalar yapılmışhr. Türklerin adaya gelişleri ile beraber adalet tesis edilmiş, fetihle birlikte Kıbrıs'ın tüm yerli halkına başta dini sahada olmak üzere tam bir serbestilik tanınmış, Türklerle diğer toplumların siyasal ve sosyal eşitliğinin korunması için gayret sarfedilmiştir. Bayezıt Devlet Kütüphanesi, Umumi 2757, varak 100 a. 1 73


NECATİ GÜLTEPE

Fetihten sonra beylerbeyi olarak adaya gönderilen Muzaffer Pa�a'nın yaptırdığı nüfus sayımında, adada ı20. 000 erkek nüfusun varlığı tespit olunmu�, Anadolu'dan gönderilen Türkler'in iskan edilmeleri ile de ada nüfusu içerisinde Türkler önemli bir yer tutmaya ba�lamı�tır. 307 yıl Osmanlı idaresinde kalan ada, Osmanlı Sadrazamı Saffet Pa�a tarafından 4 Haziran ı878 tarihinde imzalanan Berlin Anla�ması ile İngilizlere üs olarak verilmi�tir. Kıbrıs'ın idaresi İngiltere'ye bırakılmakla beraber Osmanlı Devleti'nin ada üzerindeki mülkiyet hakkı ortadan kalkmıyordu. Ayrıca, ı Temmuz ı878'de yapılan sekiz maddelik bir ek anla�m�yla Rusya'nın Kars ve Doğu Anadolu'yu terketmesi durumunda Ingiltere'nin Kıbrıs'ı tahliye edeceği kayd altına alındı ve böylece 308 yıllık Osmanlı idaresi sona ermi� oldu. Osmanlı Devleti'nin Birinci Dünya Sava�ı'na Almanya'nın yanında katılmasıyla İngiltere S Kasım ı9ı4 tarihinde Kıbrıs'ı tek taraflı olarak ilhak etti. Osmanlı Devleti ise bu ilhakı sadece protesto etmekle yetindi. Bu durum kar�ısında İngiliz tabiiyetine girmek istemeyen 8.000 kadar Türk ailesi Anadolu'ya göç etti.

RUM YÖNETİMİ DÖNEMİ Türk ve Rum cemaatleri arasındaki nüfus oranı bazen ı 14 (ı937 ve ı956), bazen ı /S'tir. Bu orantının Türklerin lehine olduğu dönemler de ya�anmı�tır. Rahip Kyprianos'a göre ı777 senesinde 47. 000 Türk ve 37. 000 Rum olmak üzere toplam nüfus 84. OOO'dir. Anadolu Türk nüfusunun artı� oranına göre Kıbrıs Türk nüfusunun artı� oranı daha dü�üktür. Bu ise; önemli siyasi sarsıntılar, ı877-78 sava�ı, I. ve I�. Dünya Sava�ları, ı950-56. . Enosis kampanyaları, Türkiye'ye ve Ingiliz Milletler Topluluğu Ulkeleri'ne göç ve ı963 ı:ı:oelind�ki terör olayları vb. sebeplerden kaynaklanmaktadır. Omeğin Ingiltere, Kanada ve Amerika'da bugün birçok Kıbrıs kökenli Türk ya�amaktadır. Türk nüfusu sayıca az olmasına rağmen, kendi nüfusunun genel nüfusa olan oranından daha yüksek bir oranda t<?prak sahibiydi. Bütün olumsuz �artlara rağmen ekilen arazinin 138'ini ellerinde bulunduran Türklerin� ı946 sayımına göre 500-1 .000 dönüm arası büyüklükteki arazinin ISı 'i tasarruflannda idi. Kıbrıs, Anadolu'nun bölünmez ve ayrılmaz bir parçası, adeta Anadolu Türkleri'nin bir yavru vatanıdır. Anadolu ve Kıbrıs Türkleri, maddi kültür unsurları bakımından da birbirlerinden ayrılmaz bir 1 74


KIBRIS'IN TAPUSU <VAKIFLAR, MAL VARLIKLARI VE NÜFUS>

bütündür. Kıbrıs'ın İngilizler'e terkedilmesinden önceki deviriere ait, adada yafiamakta olan müslüman ve gayrimüslimlerin hane sayıları nüfusları ve arazilerinin miktarını tespit etmek, ayrıca adadaki Türk vakıf eserlerini tespit ve vakfiyelerinin transkribe edilerek yayınıanmasını sağlamak için Devlet Arfiivleri Genel Müdürlüğü olarak bir çalıfima yapmıfi bulunmaktayız. Kıbrıs davasının bugün geldiği afiamada temel sorun, adadaki gerçeklerin tam ve doğru bir fiekilde bilinmemesidir. Adadaki Türk varlığını belgelerle, ilmi gerçekiere dayalı olarak anlatan, özellikle Osmanlı Devleti tarafından Kıbrıs'a verilen önemi gözler önüne seren yayınların, Kıbrıs gerçeklerinin bilinmesi açısından büyük faydaları olacaktır. ***

Kıbrıs'a ait arazi ve nüfus sayımları, fetihten sonra günümüze kadar ada sathında kurulan vakıflar ve tarihi gelifiimiyle ilgili bilgileri ihtiva eden bu çalıfimada Osmanlı Arfiivi 'nde bulunan Kıbrıs adasına ait 4 adet Temettuat Defteri, 4 adet Nüfus Defteri ve Kıbrıs Vakıflar Arfiivi 'nde Osmanlı Arfiivi Daire Bafikanlığı'nca görevlendirilen 4 uzman arkadafiımız tarafından hazırlanan "Kıbrıs Vakıfları" adlı çalıfima esas alınrnıfihr. Çalıfimanın I. bölümünü "Kıbrıs'ın tarihçesi" olufiturmaktadır. "H. 1246 (1831) Tarihli Kıbrıs Nüfus Defterleri" çalıfimanın Il. bölümünü olufiturmaktadır. Osmanlı Devleti döneminde Kıbrıs'ta yapılan nüfus sayımlarıyla ilgili Osmanlı Arfiivi'ndeki pek çok müstakil defter ve nüfus yoklama defterlerinden bafika seri halde 19 adet defter bulunmaktadır. Bu defterler, Osmanlı Devleti'nde ilk genel nüfus sayımı olarak bilinen 1831 tarihine ve daha sonra yapılan sayımlara aittir. Defterler, her yerlefiim yeri için ayrı ayrı tutulmufi ve daha sonra seri halde birlefitirilerek ciltlenmifitir. 19 adet defterden 6'sı 1246 (1831), 7'si 1255 (1839) ve diğer 6'sı da 1258 (1842) yıllarında yapılan sayımıara aittir. Osmanlı Devleti'nde ilk defa nüfus sayımı adı altında 1831 yılında müslim ve gayrimüslim nüfusu ortaya çıkartmak ve bu sayede asker ve vergi potansiyelini tespit etmek için sayım yapılmıfihr. Bu nedenle sayım esnasında yalnız erkek nüfus esas alınmıfihr. Çalıfima esnasında sayımda tutulan kayıtlar, kaza, köy ve mahallelere göre müslim ve gayrimüslim ayrı ayrı toplanmıfi, bu 1 75


NECATİ GÜLTEPE

toplamlar birle�tirilerek tablolar �eklinde düzenlenmi�tir. Çalı�manın III. Bölümünü, Kıbrıs'ın müslim ve gayrimüslim halkının mal varlıklarını tespit etmek için ele aldığımız "H. 1248 (1833) Tarihli Kıbrıs Ternetmat Defterleri" olu�mrmaktadır.

Temettuat Defterleri: Osmanlı Devleti'nde herkesin kazancıyla mütenasip olarak devlete verdiği vergi demek olan Temettu Vergisi'nin düzenli olarak toplanabilmesi için gerekli olan bilgilerin yazıldığı defterlerdir. Ternettual Defterleri'ni tutma görevi muhassıllara verilmi�tir. Ternetmat Defterleri; �ehir, kaza, kasaba, nahiye, köy, mezraa, çiftlik ve benzeri bütün yerle�im birimlerinde ya�ayan müslim ve gayrimüslim ahalinin tasarruflarında bulunan ev, ahır, samanlık, dükkan, tarla, bağ, bahçe, vs. gibi gayri menkulleri ile bütün cins ve evsaftaki hayvan ve ağaçları ile yeti�tirmi� oldukları bütün zirai ürünlerin cins, miktar ve değerlerinin teker teker yazılmasıyla olu�mrulrn�tur. Osmanlı Ar�ivi 'nde Kıbrıs'a ait bulunan ve yayma hazırladığımız 16152, 16153, 16154 ve 16155 numaralı dört adet Ternetmat Defteri 1248 (1833) tarihlidir. Çalı�manın IV. bölümünü "Kıbrıs Türk Vakıfları ve Mal Varlıkları" olu�turmaktadır. Bu bölümde Kıbrıs Vakıflar İdaresi Genel Müdürlüğü Ar�ivi'nde bulunan Osmanlı dönemine ait 54 adet Şeriye Sicil Defteri, 9 adet İngiliz Dönemi Şeriye Sicil Defteri, �eriye sicil geleneğinden sonra �eriye sicilieri yerine mahkemelerce tutulan zabıt defterlerinden I No'lu Zabıt Defteri, 7 adet Vakfiye Defteri ve 7 adet de transkripsiyonlu Vakfiye Defteri, Osmanlı Ar�ivi Daire Ba�kanlığı'nın 4 ar�iv uzmanı tarafından taranmı�, çalı�ma sonucu Kıbrıs'a ait 608 adet vakfiye ve bu vakıflara ait mal varlıkları tespit edilmi�tir. 608 vakfiyeye ait mal varlıkları bulundukları bölgelere göre tasnif edilmi� ve Kıbrıs vakıflarının toplam mal varlığı tablolar halinde gösterilmi�tir. Tablolar hazırlanırken bir kısım tarla, arazi, mezraa, mukataa ve çiftlikler için vakfiyede arazi dökümü kesin rakamlarla belirtilmi�se, bunlar "tarla, arsa" bölümünde toplama dahil edilmi�tir. Ancak, çiftlikterin miktarları "ahalice bilinen", "falan adla bilinen" veya "falan kimseden satın alınan sekiz köydeki tarlalar" �eklinde net rakamlarla ifade edilmemi�se, bu gibi çiftlik ve araziler "çiftlik, mezraa, mukataa" bölümünde sadece adet olarak belirtilmi�tir. Aynı durumdaki tarla, arazi vs. de aynı �ekilde ilgili 1 76


KIBRIS'IN TAPUSU <VAKIFLAR, MAL VARLIKLARI VE NÜFUS>

bölümlerinde gösterilmi�tir. Su vakıflarında da aynı problemle kar�ıla�ıldığından, ne miktar su vakfedilmi� olursa olsun, bunların her biri bir "birim" olarak kabul edilip toplamda gösterilmi�tir. Ev, dükkan vs. 'nin mü�temilatı kabilinden olan ayrıntılar (kat adedi, oda sayısı, banyo, ahır, samanlık vs. ) toplama dahil edilmemi�, ancak bu gibi mallar için vakfiyede ayrıca avlusu, arsası, bahçesi, bağı, ağaçları olduğu belirtilmi�se bunlar toplama dahil edilmi� ve "parça", "grup" �eklinde ayrıca gösterilmi�tir. Hisseli mallar da hisseleri toplanıp tam sayıya çevrilerek belirtilmi�tir. Çalı�manın V. bölümünü yer, �ahıs ve müessese adlarından olu�an "İndeks" ve "Giri�" kısmı için faydalanılan kaynakların verildiği "Bibliyografya" bölümleri te�kil etmektedir. ***

Kıbrıs'ın Nüfus ve Temettuat Defterleri ile vakfiyelerinin değerlendirilmelerinden sonra �u sonuçlar ortaya çıkmaktadır. ı83ı yılında yapılan nüfus sayımında Kıbrıs adasının nüfusu 45. 365 ki�idir. Nüfus sayımmda yalnız erkek nüfus esas alındığından bu rakam erkek nüfusun toplamını göstermektedir. 45. 365 ki�iden 29. 780'i gayrimüslim, ıs. 585'i de müslüman ahalidir. Genel nüfus içerisinde gayrimüslimlerin oranı İ 65. 6, müslümanların oranı ise İ 34. 4'tür. Kıbrıs'ın kazalarının müslüman ve gayrimüslim nüfusuna baktığımızda: Müslümanların yoğunlukta bulunduğu kazaların ba�ında Lefko�a, Hırsofi, Evdim ve Piskopi gelmektedir. Lefko�a'nın genel nüfusu 5. 775 ki�i olup müslümanların sayısı 3. s ı ı , gayrimüslimler ise 2 . 264 ki�idir. Lefko�a'daki müslüman nüfusun oranı Lefko�a'nın genel toplamının İ 60. 8'ini, gayrimüslimler ise İ 39. 2'lik kısmını olu�turmaktadır. Hırso�i'nin toplam nüfusu 2. 302 olup müslümanların sayısı 1 . ıo8, oranı I 48, gayrimüslim sayısı 1 . ı94, oranı İ 52'dir. Gayrimüslimlerin yoğunlukta bulunduğu kazaların ba�ında da Dağ ve Değirmenlik kazaları gelmektedir. Dağ kazasında gayrimüslimlerin oranı, toplam nüfus içerisinde İ 84. 4'tür. Değirmenlik kazasında ise İ 81. 4'tür. Limason, Omorfa, Gilan, Girinye, Magosa ve Lefke'de müslümanların genel toplam içerisindeki oranı yakla�ık ı 1 4'tür. Kıbrıs'ın merkezi ve en büyük kazası sayılan Lefko�a'da müslüman nüfusun yoğu� olarak ya�adığı mahalleler Arabahmedpa�a, Ayasofya ve ümeriye mahalleleridir. Buna kar�ın

1 77


NECATİ GÜLTEPE

gayrimüslimler Aya Fanoromoni, Baıı (Tribyodi) ve Aya Andani mahallelerinde yoğunluktadır. Lefkoııa ' d a müslümanlada gayrimüslimler ayrı ayrı mahallelerde yaııamaktadır. Yani diğer kazaların bazı mahallelerinde müslüman ve gayrimüslimler bir arada yaııadıkları halde Lefkoııa merkezinde ayrı mahallelerde yaııamaktadırlar. ***

Kıbrıs'a ait Temettuat Defterleri'nde kilise emlaki sayıma dahil edildiği halde vakıflara ait emlak ve arazi sayılmamıııtır. Bunun sebebi de vakıf emlak ve arazisinden elde edilen gelirlerin hayra hizmet ve toplum yararına kullanıldığı için vergiye tabi olmamasındandır. Temettuat yazımında yalnızca gayrimüslimlerin tasarrufunda bulunan mallar, kilise malları ve müslümanların ııahsi malları sayılmıııtır. Bunun sonucu olarak, Kıbrıs Temettuat Defterleri ile bunları tamamlayan v a kfiye k ayıtlarını - Lefkoııa merkezindeki müslümanlara ait Temettuat Defteri bulunamadığı için değerlendirmeye alınamadığından buna tekabül eden Lefkoııa gayrimüslimleri de değerlendirme dıııı tutulmuııtur- birlikte değerlendirdiğimizde: Kıbrıs'taki arazinin yaklaııık yarıya yakını müslümanların tasarrufu altında bulunmaktadır. Kıbrıs genelinde bulunan 2 1 . 182 adet hanenin 6. 931'i müslümanların, 14. 251 'i ise gayrimüslimlerindir. 6. 931 müslüman hanenin yüzde olarak oranı İ 33 rakamına ulaıımaktadır ki, bu da Kıbrıs Türkleri için azımsanamayacak bir rakamdır. Kıbrıs'ta bulunan dükkan, han, hamam, kahvehane, fırın vb. gibi iıı yerlerinin toplam sayısı 969 olup; bunun 676 adedi müslümanlara, 293 adedi de gayrimüslimlere aittir. Burada da müslümanların İ 70 gibi ezici bir çoğunluğa sahip oldukları görülmektedir. Tarla, arsa, çiftlik, bağ, bahçe, mezraa, harman vs. mevcuduna baktığımızda ise müslümanların nüfuslarına göre daha fazla oranda araziye sahip oldukları görülmektedir. Müslümanların sahip oldukları tarla, arsa, çiftlik . . . . vs. oranı İ 42, gayrimüslimlerin ise İ 58'dir. KKTC arııivlerinde iki ay gibi kısa süre içerisinde yapmı� olduğumuz çalı�ma esnasında bulunamayan veya ulaııılamayan vakfiyelerdeki mal varlıklarını da düııünecek olursak Kıbrıs Türkleri'nin sahip oldukları mal varlıklarının tespit ettiklerimizden çok daha fazla olacağı a�ikardır.

1 78


KffiRIS'IN TAPUSU <VAKIFLAR, MAL VARLIKLARI VE NÜFUS>

Bütün bu rakamlardan da anla&ılmaktadır ki Kıbrıs Türkü gerek nüfus oranı, gerekse sahip oldukları menkul ve gayri menkul mal varlıkları ile adada hiç bir zaman azınlık statüsüne dü&memi&, bilakis her zaman adanın asli sahibi olmu&lardır.

Kıbrısta ilgili Kıbrıs arşivinde bulunan belgeler·· Bu belgeler Kıbrıs' ın üç dönemine aittir: 1 - 1 571' deki Osmanlı yönetiminin baıılangıcından 1878' deki İngiliz yönetimi dönemine kadar 2- 1878-1960 İngiliz yönetimi dönemi, 3- 1960'ta Bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti'nin kurulmasından günümüze kadar olan dönem.

Şer' i Mahkemeler, Evkaf ve Diğer İslam Kurumlarına İlişkin Belgeler 1 . 1 9 . yüzyılın sonlarına ait bazı ender Şer'i Mahkeme zabıtları. 2. Eytam Defterleri (yetim ve onların mirasçılarıyla ilgili): 1880 ile 1931 yılları arasını kapsayan 14 defter. 3. Tereke Defterleri (mirasla ilgili) : 1 897-1 907, 191 1-1924, 1923-1927 yıllarını kapsayan 3 defter. 4. 1894-1950 dönemine ait 807 ayrı miras ve vasilik vakasına iliııkin Türk Cemaat Mahkemesi'nde bulunan mer'iyet dıııı terekeler, 5. 1915-1931 dönemine ait Kadı, Mahkeme, Müftülük ve Evkaf Dairesi'ne hitaben yazılmı& mektuplara verilen yanıtları içeren 12 ilmühaber defteri. 6. 1895-1915 yıllarına ait 6 Tahrirat Defteri. 7. Geleneksel Şer'i Mahkeme sicillerinin yerini alan yenileııtirilmiıı Şer'i Mahkeme kayıtlarını içeren 12 Zabıt Defteri. Tarihleri: 1 271 -1272 (1 854-1 855), 1273 (1856), 1 276-1277 ( 1 8591 860), 1 280-1281 (1 863-1864), 1281-1282-1283 ( 1 864-1865-1 866), 1306-1313 (1888-1895), 1 897, 1913-1916, 1916. 8. Mahkeme gelirlerini kaydeden çeşitli aidat defterleri. Bu bilgiler Ahmet An 'ın <Tarih ve Toplum, S. 187, Temmuz 1999> yazısından alınmıştır

1 79


NECATl GÜLTEPE

9. Çe�itli vasiyet, kasa, kayıt ve pul defterleri. Yukarıda belirtilen bu defterler, 1930 sonrasına ait birkaç tanesi dı�ında, eski Türkçe ile yazılmı�hr. İngiliz yönetiminin �emen öncesine ait ilk zabıt defterleri dı�ında, hepsi de Kıbrıs'taki Ingiliz yönetimi dönemine aittir. Bunların incelenmesi sonucunda, Osmanlı döneminden 1920'li, 1930'lu yıllara geçi�te yapılan reformlar sürecini izlemek olasıdır. Kıbrıs'taki Türk Müslüman aileler üzerinde ara�tırma yapmak isteyenler için çok yararlı belgelerdir.

Başkadı'nın Yazışmaları Genel olarak "hukukla ilgili" diye nitelendirdiğimiz bu belgeler, 1878-1950 yılları arasında kadı ile çe�itli hükümet daireleri arasında yapılan yazı�maları da kapsamaktadır. 1 882 ile 1 895 yılları arasında Evkaf Dairesi'nin dı�arıya gönderdiği yazı�maların kopyaları, "Evkaf Dairesi'nin Kopya Defteri" ba�lığı altında ll cilt halinde saklanmaktadır.

Arşiv'deki Diğer Belgeler Ar�iv' de ayrıca �unlar yeralmaktadır: 1. Ki�isel vakıf kayıtlannın geni� bir koleksiyonu. 2. Üzerinde çok az ara�tırma yapılmı� belgelerden olan yerel fetvalara ili�kin, oldukça zengin bir koleksiyon. Hepsinde de Lefko�a müftülerinin çe�itli konulardaki görü�leri belirtilmektedir. En eski fetva, 1 650 tarihlidir. Ama çoğu, 1 8 70-1969 yılları arasını kapsamakta9ır. Bu fetvalar, çe�itli konulara göre 76 dosya halinde ayrılmı�tır. Orneğin Maarif, Dahiliye (iç konular), Evkaf, Müftülük, Ba�piskoposluk, Defterdarlık, Abdullah Pa�a Evkafı, Ziraat Dairesi, Polis ve Bank-ı Osmani. Fetvalar, geçen yüzyıl içinde Kıbrıs'taki İslam varlığını anlatmak için ku�kusuz büyük öneme sahiptirler. Eğitimle İlgili Belgeler Maarif tutanakları: 1860-1936 yıllarına ait Maarif Komisyonu Zabıtları, Türk toplumunun eğitim sorunlarını hem öğretim, hem de mali açıdan yansıtmaktadır. Maarif ile ilgili yazı�malar: 1 890 ile 1936 yılları arasındaki Maarif Dairesi yazı�malarını kapsamaktadır. Kıbrıs'taki İngiliz Mahkemelerinin Tutanakları

1 80


KIBRIS'IN TAPUSU <VAKIFLAR, MAL VARLIKLARI VE NÜFUS>

ı . Notebooks of the Chief Justice, 1883-1940 (bazı yıllar eksik).

2. 3. 4. 5. 6.

Notebooks of the Puisne Judge, 1898-1933 (bazı yıllar eksik). Criminal Order Books, 1923-1946. Records of the Criminal Courts (suçlu ki�ilerle ilgili dosyalar). Supreme Court Criminal Judgement Books, 1916-192 1 . Register o f Appeals, 1888, 1903- 1933.

İngiliz mahkemeleri hem Rumlarla, hem de Kıbrıslı Türklerle ilgileniyordu. Bunlar sömürge gücü tarafından zorla kurulmu� "yabancı" malıkernelerdi ve gittikçe bütün Kıbrıs halkı üzerinde otoritesini geni�leterek, en önde gelen hukuk k_urumları haline gelmi�lerdi. Tabii ki bu kayıtların hepsi de Ingilizce olarak tutulmu�tur. Kıbrıs'ta Basılan İngiliz Hükümeti Yayınları Sömürgeler Bakanlığı'nın Kıbrıs'a ili�kin yıllık raporlarında politik duruma göre deği�en üslupla, standart ve yüzeysel bilgiler verilmesine k���ın, bazı devlet raporlarında kapsam geni� tutulabilmi�tir. Omeğin B. J. Surridge'in yoksulluktan kırılan kırsal bölgedeki nüfusla ilgili olarak korkusuzca kaleme aldığı rapor (A Survey of Rural Life in Cyprus, 1930, (Nicosia 1930). Mehmet Aziz'in Anofel (Sıtma) Eradikasyon Programı (Karpuz 1946) da dürüstçe kaleme alınan raporlara bir örnektir. Kırsal bölgedeki borçlarla ilgili sorunlar ve Kıbrıs'ta kooperatifçiliğin kurulması ( 1930'lu, 1940'lı yıllar) konularındaki çalı�malar da değerli ve tarihsel önemi olan raporlardır. Milli Ar�iv' de bulunan ve ara�tırmacılara yararlı olabilecek benzeri yayınlar �unlardır: 1 . Statute Laws of Cyprus, 1878-1914. 2. Ceride-i Resmiye-i Kıbrıs, 1 878-1927. 3. The Cyprus Gazette 1878-883, 1886-1953, 1957-1960. 4. The Cyprus Blue Book, 1886-1938; 1946. 5. Cyprus Govemment Standing Orders, 1916. 6. The Cyprus Civil List, 1931-1939. 7. Staff Lists, 1930-1959. 8. The Cyprus Law Reports, 1892-1914 9. Handbook of Cyprus, 1901-1909. 10. Report from Govemment Departments. l l . Report on the Cyprus Police Force 1934. 12. Annual Report of the Land Registration and Survey Department, 1949.

181


NECArt GÜLTEPE

13. Colonial Office-Annual Report on Cyprus for 1946. 14. Reports on Water Surveys. 15. Reports of the Department of Health.

Arşiv'de Saklanan Osmanlı Nüfus Defterleri Hicri 13. yüzyılı kapsayan, 1 779'lardan Kıbrıs'ta İngiliz yönetiminin ba�ladığı 1878'e kadar olan döneme ait 25 kadar nüfus defteri bulunmaktadır. Bu defterlere 1883 yılına kadar bazı kayıtlar yapılmı�tır. Nüfus defterlerinin düzenli olarak tutulmasına 1 830'lu yıllarda ba�landığı sanılmaktadır. Çoğu eksik olduğundan, nitelikleri hakkında kesin bir bilgi vermek mümkün değildir. Tam olanların da, Kıbrıslı bütün erkeklerin, köylere, �ehirlere ve ailelere göre adları, doğum tarihleri, fiziksel özellikleri (ortalama boy uzunluğu, saç ve göz rengi gibi) fiziksel kusurları, askeri hizmetine ili�kin çe�itli bilgiler, oturmakta olduğu kazaya geldiği ve/veya bu kazayı terkettiği tarihler, ölüm tarihi, bütün erkek evlatlarının doğum tarihleri vb. bilgiler yazılmı�hr. Nüfus defterlerinde hem Türkler, hem de Rumlar kaydedilmi�tir. Bu defterlerin, 19. yüzyılda Kıbrıs'taki sosyal örgütlenmenin anla�ılması için çok önemli bilgi kaynağı oldukları ve gerek �ehirlerde, gerekse köylerde ya�ayanlann ömür süresi ve doğurganlığı hakkında böylesine ayrıntılı bilgi veren ilk belgeler olduğu sanılmaktadır.

KIBRIS'TA BULUNAN EVKAF No

Baş. Tar.

Bit. Tar.

155

1073. B. 1

1074. c. 29

KONU İstanbul, Bursa, Edirne, Karaman, Kıbrıs ile Anadolu ve Rumeli vilayeılerindeki Harenıeyn-i Şerifeyn Evkafı'ııııı varidau.

159

1074. B. 1

1075. c. 30

İstanbul, Bursa, Edirne, Karaman, Kıbrıs vs. Anadolu ve Rumeli vilayeılerindeki Harenıeyn-i Şerifeyn'e bağlı vakıfların varidatı.

164

1075. B. ı

1076. c. 29

İstanbul, Bursa, Edirne, Karaman, Kıbrıs, Anadolu ve Rumeli'de ki Haremeyn Vakıflannın muhasebesi.

186

1077. B. 1

1078. c. 29

İstanbul, Bursa, Edirne, Karaman, Kıbrıs, Rumeli ve Anadolu vilayeterindeki Harenıeyn-i Şerifeyn vakıflarına ait varidat defteri.

230

1081. L 28

1082. L. 29

Kıbrıs'taki Hanını Sultan Camii Vakfı'nın

mahsulit ve ihracat

muhasebesi.

335

1090. B. 1

1091. L l l

İstanbul, Bursa, Edirne, Runıeli, Anadolu, Karaman ve Kıbrıs'da Harenıeyn Evkafı'na aid vakıflann varidaı kaydı.

1 82


KIBRIS'IN TAPUSU <VAKIFLAR, MAL VARLIKLARI VE NÜFUS> 354

ı09ı

ı092

Anadolu, Rumeli, İstanbul, Bursa, Edirne, Karaman ve Kıbrıs'daki Haremeyıı-i Şeıifeyıı Evkafı validatı muhasebesi.

YJ7

ı092

ı093

İstanbul, Bursa, Edirne, Rumeli, Anadolu, Kıbrıs ve Karaman'da ki Haremeyıı -i Şeıifeyıı Evkafı vaıidatı.

466

ı098. B. ı

1 100. z. 20

505

ıo99. B. ı

1 103. s. 27

559

1100

1 1 09. N. 4

64ı

1 102. B. ı

1 1 03. c. 29

642

ı ıo2. B. ı

1 1 18. N. ı3

İstanbul, Bursa, Edirne, Rumeli, Anadolu, Karaman, Kıbrıs vesair yerlerdeki Haremeyıı-i Şeıifeyıı Evkafı vaıidatı.

625

1 102. Ca. ı o

ı ıo3. Ca. 2ı

Kıbrıs'taki Sultan Selim Han Vakfı'nın nıahsulaı ve ihracat muhasebesi.

708

1103

1119

İstanbul, Bursa, Edirne, Karaman, Kıbrıs, Anadolu ve Rumeli Vilayeıleıindeki Harenıeyn-i Şerifeyıı Vakfılannın validaı ve mesarifaı muhasebesi.

680

1 103. c. 22

1 104. B. 4

73ı

1 104. B. 4

1 105. B. ı4

Kıbrıs'da Sultan Selim Han'ın Evkafı'nın mahsulaı ve ihracat muhasebesi.

8ı8

1105.

1106.

İstanbul, Edirne, Karaman, Kıbrıs, Rumeli ve Anadolu vilayeıleıindeki Harenıeyıı-i Şeıifeyıı Evkafı'nın vaıidatı.

788

ı 105. B. ı4

1 106. B. 24

Sultan Selim Han'ın Kıbrıs'daki Evkafı'nın mahsulaı ve ihracat muhasebesi.

849

1106. B. 24

1 107. Ş. 6

924

ı 107. Ş. 6

1 128. R. ı8

Kıbrıs'taki Sultan Selim Han'ın Ayasafya-i Kebir ve Sağır Vakıflarının mahsulaı ve ihracat muhasebesi.

1378

1 1 17. M. 22

1 125. Ş. 26

İstanbul, Bursa, Edirne, Rumeli, Anadolu, Mora ve Kıbrıs'da Haremeyıı-i Şeıifeyıı'e bağlı Evkafııı varidaı ve masarifatının kayıtları.

2202

1 1 29. Ra. 28

1 130. R. 9

Lefkoşe'de Öıııeıiyye Camii ismi ile meşhur Mustafa Paşa Camii evkafı mahsulaı ve ihracatı.

4ı83

1 153. z. 24

1155. M. 4

Kıbrıs'da Hareıııeyıı-i Şerifeyıı Evkafı mahsulaı ve ihracatı muhasebesi.

10ı83

1251

1270. B. 25

Edirne, Gelibolu, Girit, Kıbrıs ye sair yerlerdeki vakıfların mahsulaı, ferağ ve inıikalaı kayıtları.

Anadolu, Rumeli, İstanbul, Bursa, Edirne, Karaman, Kıbrıs vesair yerde Haremeyıı-i Şeıifeyıı Evkafı'na bağlı çeşitli vakıllann vaıidatlan. Haremeyıı-i Şeıifeyıı Evkafı'na bağlı İstanbul, Bursa, Edirne, Rumeli, Anadolu, Karaman, Kıbrıs ve Yemen'de bulunan vakıllann vaıidatı. Kıbrıs'ta Sultan Selim Han Vakfı'nın ihracat ve mahsulaı muhasebesi. Haremeyıı-i Şerifeyn ve Kudüs'e bağlı, İstanbul, Bursa, Edirne, Rum eli, anadolu, Karaman, Erzirim, Maraş, Diyarbakır, Kıbrıs vesairdeki vakıflardan Medine ve Mekke'deki vazifeiiiere verdikleri maaşlan ve bu vakıfların validaı ve mesanfatlan

Kıbrıs'taki Sultan Selim Han Vakfı'nın mahsulaı ve ihracat muhasebesi.

Sultan Selim Han'ın Kıbrıs'taki Evkafı'nın mahsulaı ve ihracat muhasebesi.

183


NECATİ GÜLTEPE 10791

1254. Ra. 19

1254. z. 20

Edirne, İzmir, İstanbul, Üsküp, Midilli, Kıbrıs, Siroz, İznıiı ı•e sair günırüklerin eshanıaıının nıuaccelaıı muhasebesi.

11451

1256

1269. Za. 3

Kıbrıs, Dimeıoka, Canik. Trabzon, Karahisar-ı Şarki'deki vakıfların harc-ı muhasebe, ma�-ı muharrer, harc-ı ferağ ve inıikalaıı. Defıer eksik.

11294

1256. M. 9

1287. z. 20

Üsküp, Sakız, Kıbrıs, Gelibolu, Niğde, Midilli, Rodos ve defıerde adı geçen diğer yerlerdeki mukaıaa ve ıimar bedelleri ile ıevliyeı kayııları. Defter eksik.

13562

ı264

Kıbrıs'ta Lefke kazasında müıemekkin olan müslüman erkekler ve reaya·ı ehl·i zinınıetin nüfusuhane ve numara sırasıyla esamileri ve eşkallerinin kayıtları.

ı3562

ı264

Kıbrıs'ta Lefke kazasında müıemekkin olan müslüman erkekler ve reaya·ı ehl·i zinınıetin nüfusuhane ve numara sırasıyla esamileri ve eşkallerinin kayıtları.

14166

1266

Evkaf·ı Hümay(ın Nezareıi'ne bağlı Kıbrıs'ta bulunan vakıfların hasılaı ve masarıfat muhasebeleri.

14672

1268. Ra. 22

1289. ş. 16

Kütahya, Bursa, Kıbrıs, Şam, Rodos, Sofya, Drama, Aziziye ve sair evkaf müdürlüklerinden gönderilen vakıf hasılat ve irsalaı kayıtları.

15163

1269

1299

Edirne, Aydın, Konya, İznıiı, Giriı, Kıbrıs, Selanik ve Tırhala'da bulunan vakıf çifdiklerinin icare miktarları.

15660

1271. c. 2.�

1282. L. 24

Selanik, Edirne, Tekirdağ, Kıbrıs, Siroz, Sakız, Tırhala, Midilli ile sair yerlerde bulunan vakıfların nıuaccelaıı ile ferağ ve imikal harciarı hasılaıı.

15989

1272. B. 6

1297. Ra. 20

Sofya, Gelibolu, Kıbrıs ve defıerde adı geçen yerlerde bulunan vakıfların ferağ, inıikalaı ve sair hasılat muhasebeleri.

16946

1276. Ca. 1

1278. z. 29

Kıbrıs'ta bulunan vakıfların varidaı ve masarıfat muhasebeleri.

16948

1276. Ca. 2

1278. s. 20

Evkaf-ı HünıayCın ve Harenıeyn·i Şerifeyn hazinelerine bağlı Beznıialem Valide Sulıan Vakfı, Sulıan Mustafa Han Evkafı, Kıbrıs Muhassılı Hacı Ali Ağa Evkafı ve defıerde isimleri olan diğer vakıfların mahlulaı muaccelaıı ile ferağ ve inıikalaı kayıtları.

17099

1276. Za. 1

1277. Ra. 30

Evkaf·ı Hümayun Nezareıi'ne bağlı Kıbrıs'ta bulunan vakıfların musakkafaıının mahlulaı nıuaccelaıı ile ferağ ve inıikalaı hasılatı.

17100

1276. Za. ı

1277. Ra. 30

Kıbrıs Adası'nda bulunan vakıfların tuıulan muhasebelerinden alınan harc-ı muhasebe ve maaş-ı nıuharrer kayıtları.

ı7ı86

ı277. M. ı5

17255

1277. R. ı

1277. z. 29

Kıbrıs Adası'nda bulunan cami, mescid ve sair vakıfların varidat ve masarıfat muhasebeleri.

17256

1277. R. ı

1 277. z. 29

Kıbrıs Adası'nda bulunan Haremeyn-i Şerifeyn Evkafi arazi, dükkan ve saireden vukubulan ferağ ve intikal ile mahlulat muhasebesi.

17257

1277. R. 1

ı277. z. 29

Kıbrıs'ta bulunan vakıfların cami ve sair hayraı görevlilerinin maaş malıiyeleri ile diğer masarıfat miktarları.

1 84

Kıbrıs Adası'nda bulunan vakıfların masarıfat miktarları.

ve


KIBRIS'IN TAPUSU <VAKrFLAR, MAL VARLIKLARI VE NÜFUS> ı7258

ı277. R. ı

ı279. Ş. Er

Evkaf-ı Hümayün ve Haremeyn-i Şerifeyn hazinelerine bağlı Kıbrıs'ta

ı7682

1278. B. ı

1278. N. 30

Kıbrıs Adası'nda bulunan arazi-i mevkufenin ferağ ve intikalat

ı7683

1278. B. ı

1278. N. 30

bulunan vakıfların varidat ve masarıfat muhasebeleri. rüsumaıı ile muaccelat ve kağıt bahası miktarı.

Kıbrıs Adası'nda bulunan muhtelif cami ve ehl-i mürıezikanın masarıfat ve vezaif kayıtları.

!7685

1278. B. ı

1278. z. 29

ı7475

1278. M. ı

1278. c. 29

Kıbns'ta Haremeyıı-i Şerifeyn Evkafı varidaıının miktar ve kemiyeti. Kıbrıs Adası'nda bulunan muhtelif camiler, mescidler ve sa ir vakıfların harc-ı muhasebat ve maaş-ı muharrer olarak alınan müreııebat-ı hazinenin miktarı.

ı7476

ı278. M. ı

1278. c. 29

Kıbrıs'ta İplikpazarı Camii, Ömeriye Camii ile Lefkoşe'de Ayasofya Camii Evkafı'nın mürıezika, maaş ve mahiyeleri ile masarıfat miktan.

ı75ı9

ı278. M. ı

1282. L. 25

Kıbrıs ve tevabiinde bulunan vakıflara bağlı musakkafat aşarlarının iltizam bedelleri ve bakaya tahsilatları miktarı.

ı7476

ı278. M. ı

ı278. c. 29

Kıbrıs'ta İplikpazarı Camii, Ömeriye Camii ile Lefkoşe'de Ayasofva Camii Evkafı'nın mürıezika, maaş ve ınahiyeleri ile masarıfat miktarı.

ı8ı87

ı279. N. ı

1279. Za. 30

Evkaf-ı Hümayün ve Haremeyn-i Şerifeyn hazinelerinden mazbut Kıbrıs'taki vakıfların arazi-i ınevkufe ferağ ve inıikalat ve sair muhasebe kayıtları.

ı8ı88

ı279. N. 1

ı280. L. 5

Kıbrıs

dahilinde

Evkaf-ı

Hümayun ve Haremeyn-i

Şerifeyn

hazinelerinden mazbut vakıflann varidat muhasebeleri.

ı8250

ı279. N. 22

1280. L. 3

Kıbrıs

Adası'nda

Evkaf-ı

H ü ınayun

ve

Haremeyn-i

Şerifevn

hazinelerine bağlı vakıfların zeytin ağaçlarından elde edilen revgan-ı zeyı miktarları.

ı7980

1279. R. ı

1279. c. 29

Kıbrıs Adası'nda bulunan arazi-i mevkufenin ferağ, intikalaı ve ınahlulat muaccelatından vukubulan varidat miktarı.

18374

ı279. z. ı

ı280. s. 29

Kıbrıs Adası'ndaki Lala Mustafa Paşa Evkafı, Sadrazam Abdullah Paşa Evkafı ve defterde isimleri olan diğer vakıfların musakkafatlarının ferağ, inıikalat ve sair harc bedelleri miktarı.

ı8624

ı280. c. ı

ı280. Ş. 29

ı878ı

1280. L 4

ı28!. M. 7

Kıbrıs Adası'ndaki mevkuf arazinin ferağ ve intikalatı keyfiyeti ile alınan harc miktarı. Kıbrıs Adası'nda bulunan vakıflardan tahsil olunmuş olan irad muhasebesi.

ı8786

ı280. L 4

1281. M. 7

Kıbrıs'ta bulunan Ayasafya-i Kebir Camii Evkafı, Ömeriye Camii Evkafı, Lala Mustafa Paşa Evkafı ve defterde isimleri olan diğer vakıfların vukubulan masarıfatlan.

ı8539

ı280. Ra. ı

1280. Ca. 30

Kıbrıs Adası'ndaki vakıflardan vukubulan ferağ ve intikal ile saireden

ı8540

ı280. Ra. ı

ı280. Ş. 29

Kıbrıs Adası dahilinde bulunan vakıf musakkafatından vukubulan

istihsal olunan harc, bedel ve kağıt bahaları miktarı.

hasılattan mevcud-ı sandık görünen meblağın miktarı.

1 85


NECATİ GÜLTEPE 18742

1 280. ş. 3

1292. Ca. 8

Kıbns Adası dahilinde bulunan Ömeriye Camii Evkafı, Aziziye Camii Evkafı, Ayasafya-i Kebir Camii Evkfı ve defterde isimleri olan diğer vakıflann masarıfat kayıtları.

19272

1281. B. 14

1281. L. 14

Evkaf-ı Hümiyiın ve Haremeyn-i Şerifeyn hazinelerinden mazbut Kıbrıs'ıa bulunan vakıf arazilerinden vukubulan mahlulaı muaccelaıı ile hali bedeli ve kağıt baha olarak istihsal olunan meblağın mikıar ve kayıtları.

19273

1281. B. 14

1281. L. 14

Kıbrıs dahilinde bulunan vakıf arazilerinin ferağ ve inıakalat harcı, mahlulat bedelaıı, icare, aşar hasılatı ve bakayalarının miktar ve kayıtları.

l'.Xl04

1281. M. 8

1281. R. 10

Kıbrıs'ta bulunan vakıf mallannın bakayası, aşar hasılaıı, ferağ ve intikal hara ve nıuaccelatı ile kağıt balıası miktarları.

19019

1281. M. 8

1281. L. 14

Kıbrıs dahilinde bulunan vakıfların icare, ferağ ve intikalaı ile bakaya tahsilau.

19175

1281. R. l l

1294. s . 26

19185

1281. R. 18

19515

1282. M. 2

1284. z. 4

19563

1282. M. 29

1282. Ca. 2

Kıbrıs Adası dahilinde bulunan Haydar Paşazade Mehmcd Bey Evkafi, Sadrazam Abdullah Paşa Evkafı, !.ala Mustafa Paşa Evkafı ve defterde isimleri olan diğer vakıfların tahsilatı ile geçmiş senelerio bakaya kayıtları.

20017

1283. Ca. 3

1283. c. 2

Kıbrıs'ta bulunan Sadrazam Abdullah Paşa Evkafı, Çariulu Ali Paşa Evkafı, Lala Mustafa Paşa Evkafı ve defıerde isimleri olan diğer vakıfların ferağ ve intikalat hasılau kayıtlan.

20036

1283. Ca. 3

1283. Ş. 4

Kıbrıs'ta bulunan Çariulu Ali Paşa Evkafı, !.ala Mustafa Paşa Evkafı, Aziz Efendi Evkafı ve defterde isimleri olan diğer vakıfların ferağ ve inıikalat hasılatı. mahlulat muaccelatı, varaka balıası ve kalemiye miktan ile geçmiş yıllara ait bakayanın mikıar ve kemiyeıi.

19950

1283. M. 29

1283. Ca. 2

Kıbrıs adası'nda bulunan Çariulu Ali Paşa Evkafı, Haydar Paşazade Mehmed Bey Evkafi, !.ala Mustafa Paşa Evkafi ve defıerde isimleri olan diğer vakıfların hasılaı kayıtları.

19987

1283. R. 1

1283. Ca. 2

İzmir sancağı dahilinde Sultan Mustafa Han Evkafı, Hacı İlyas Bey "Evkafi, Kıbns Muhassılı Hacı Ali Ağa Evkafı ve defıerde isimleri olan diğer vakıfların musakkafaı ve müsıegallaının ferağ ve inıikalaı hasılatı ile kağıı balıası ve kalemiye miktarı.

20121

1283. ş. 5

1283. Za. 6

1 86

Kıbrıs Adası dahilinde bulunan Çariulu Ali Paşa Evkafı, Haydar Paşazade Mehmed Bey Evkafı, Sultan Il. Selim Han Evkafi ve defterde isimleri olan diğer vakıfların hasılat kayıtları. Kıbrıs dahilinde bulunan vakıflardan maaşlı şahısların vazifesi ile maaşlannın miktar ve kayıtları. Evkaf-ı Hümiyiın Nezareti'nden Midilli, Rodos, Kıbrıs ve benzeri vakıf müdürlüklerine gönderilen tahrirat kayıtları.

Kıbrıs'da bulunan Çariulu Ali Paşa Evkafı, Sultan Il. Selim Han Evkafı, Haydar Paşazade Mehmed Bey Evkafi ve defterde isimleri olan diğer vakıfların hasılaı muhasebeleri ile geçmiş senelere aiı bakaya kayıtları.


KIBRIS'IN TAPUSU <VAKIFLAR, MAL VARLIKLARI VE NÜFUS> Kıbrıs Adası'nda bulunan Çorlulu Ali P�a Evkafı, Sultan ll. Selim Han Evkafı, ula Mustafa P�a Evkafı ve defıerde isimleri olan diğer vakıfların ferağ ve inıikalat hardan ile nıahlulat nıuaccelaıı, varak bahası, kalemiye miktan ve bakaya tahsilat muhasebeleri.

20783

1284

20314

1284. M. 2

1284. M. 28

İstanbul'da Kıbnsi Şeyh Hacı Abdullah Efendi Vakfı, Ayasofya-i Kebir Camii Evkafı, Hatice Hatun Evkafı, Sultan Mustafa Han Evkafı ve defterde isimleri olan diğer vakıfların nıusakkafat ve nıüstegallatının mahlulatı kayıtları.

20375

1284. s. 10

1284. Ca. 13

Kıbrıs Adası'nda bulunan Çorlulu Ali P�a Evkafı, ula Mustafa P�a Vakfı, Haydar P�azade Mehmed Bey Evkafı ve defıerde isimleri olan diğer vakıfların tahsilat ve bakaya muhasebe kayıtlan.

200!9

1284. Za. 19

1285. s. 20

20901

1285. Ca. 25

1285. c. 24

20921

1285. Ca. 25

1285.

ş. 26

Kıbrıs'da bulunan Ayasofya Camii Evkafı, Ömeriye Camii Evkafı, Aziziye Camii Evkafı ve defterde isimleri olan diğer vakıfların varidaıından görevlilerine ve nıürıezikalara verilen nı� ve vazifelerle muhtelif masrafiann müfredaıı.

20928

1285. Ca. 25

1285. ş. 26

Kıbrıs dahilinde bulunan Ayasofya-ı Kebir Camii Evkafı, Aziziye Camii Evkafı, Ayasofya-i Sagir Camii Evkafı ve defterde isimleri olan diğer vakıfların hademe ve sair görevlilerin tamirat ve nıasraflarıvla evkaf müdürlüğü humsunun miktarı.

21025

1285. L. 10

1287. Ş. 12

Kıbrıs, Rodos, İstanköy ve sair yerlerde bulunan vakılfarla ilgili muhtelif konuları havi Cezayir-i Bahr-i Sefid M ukayyidi İsmeı Efendi'nin nıüsvedde kayıtları.

21002

1285. Ş. 27

1285. Za. 28

Kıbrıs'da Ayasofya-i Kebir Camii Evkafı, Ömeriye Camii Evkafı, Aziziye Camii Evkafı ve defıerde isimleri olan diğer vakıfların hademelerine verilen vezaif, ın� ile muhtelif masraf ve varidatın muhasebesi.

21086

1285. Za. 29

1286. Ra. 2

Kıbrıs'da bulunan vakıfların gelirlerinden ayrılan evkaf müdürlüğü humsu, camiierin ehl-i mürtezikasıyla hadenıe-i saireye verilen vezaif ve nıaaşlar; cami ve muhtelif yerlerin tamirat, inşaat ve saire masraflannın miktan ile keyfiyetierinin nıüfredaıı.

21306

1286. c. 6

1286. N. 8

Kıbrıs Adası'nda bulunan Ayasofya-i Kebir Camii Evkafı, Ömeriye Camii Evkafı ve defterde isimleri olan diğer vakıfların vezaif, nı�, tamirat, inşaat ve sair masarıfat miktarları.

21392

1286. N. 9

1286. z. 9

21225

1286. Ra. 3

1286. c. 5

Kıbrıs Adası'nda bulunan Ayasofya-ı Kebir Camii Evkafı, Ömeriye Camii Evkafı, İplikpazarı Camii Evkafı, Aziziye Camii Evkafı, Ayasofyaı Sagir Camii Evkafı, Zuhuri Camii Evkafı ve defterde isimleri olan diğer vakıfların ferağ ve intikalinden sağlanan varidatları, tamirat ve sair nıüteferrik masraf nıuhasebeleri. Kıbrıs'da bulunan Sultan ll. Selim Han Evkafı, ula Mustafa Paşa Evkafı ve defterde isimleri olan diğer vakıfların tahsilat ve bakayasının miktarı.

Kıbrıs Adası'nda bulunan Ayasofya-i Kebir Camii Evkafı, İplik Pazarı Camii Evkafı, Ayasafya-i Sagir Camii Evkafı ve defterde isimleri olan diğer vakıfların vezaif, m�, tamirat ve sair masarıfat miktarları. Kıbrıs Adası'nda bulunan Ayasofya-i Kebir Camii Evkafı, Ömeriye Camii Evkafı, Ayasofya-i Sagir Camii Evkafı ve defterde isimleri olan diğer vakıfların vezaif, m�, tamirat, inşaat ve sair masraf miktarları.

1 87


NECAn GÜLTEPE 21228

1286.

21474

1286. z. 10

Ra.

3

1286. c. 5

Kıbns Adası'nda bulunan vakıOardan elde edilen varidaı ile ıanıiıaı ve masanfaı mikıarlan.

1287. Ra. 12

Kıbrıs Adası dahilinde bulunan Ayasofya-i Kebir Camii Evkafı ve defıerde isimleri olan diğer vakıOann varidaıından verilen vezaif ve masanfaı mikıarlan.

21525

1286. z. 10

1292. s. 4

Tekirdağ, Gelibolu, Sakız, Bozcaada, Rodos, Kıbrıs, Giriı, Erbaa ve Silivri'de bulunan vakıflardan vukubulan ferağ, inıikal ve sair hasılaıları.

21639

1287. Ra 13

1287. c. 15

Kıbrıs dahilinde bulunan vakıDarın varidaıından evkaf müdürlüğü humsu, vakıf görevlilerinin vezaif ve maa�aııyla sair masarıfaıın muhasebe kayıılan.

21640

1287. Ra 13

1287. c. 15

Kıbrıs Adası'nda bulunan Sulıan

ll. Selim Han Evkafı, Pa�azade

Mehmed Bey Evkafı, ula Musıafa P�a Evkafi ve defıerde isimleri olan diğer vakıOann varidaı muhasebeleri.

21875

1287. z. 20

1288. Ra. 23

Kıbrıs Adası dahilinde Çorlulu Ali P�a Evkafı, Lala Musıafa P�a Evkafı, Sulıan

ll. Selim Han Evkafı ve defıerde isimleri olan diğer

vakıflann varidaı muhasebeleri.

21891

1287. z. 20

1289. M. 2

Kıbrıs Evkaf Muhasebeciliği, Sakız Evkaf Muhasebeciliği, İzmir Evkaf Muhasebeciliği ve defıerde isimleri olan diğer muhasebeciliklerden gelen ceıvel kayıılan.

22064

1288. c. 27

1288. B. 27

Kıbns dahilinde bulunan ula Musıafa P�a Evkafı, Çorlulu Ali P�a Evkafı, Sulıan Il. Selim Han Evkafı ve defıerde isimleri olan diğer vakıflann varidaı kayıılan.

2lffJ7

1288. Ra 24

1288. c. 26

Kıbrıs'da bulunan Ayasofya-i Kebir Camii Evkafı , Ömeriye Camii Evkafı, Ayasofya-i Sagir Camii Evkafı ve defıerde isimleri olan diğer

vakıflann varidaı ve masanfaı muhasebeleri.

22484

1289. B. 10

1289. L. ll

Kıbrıs Adası'nda bulunan Sulıan

ll. Selim Han Evkafı, ula Musıafa

P�a Evkafı, Çorlulu Ali P�a Evkafı ve defıerde isimleri olan diğer vakıflann musakkafaı ve müsıegallaıından vukubulan hasılaı kayıılan.

22464

1289. c. 29

1296. M. 20

Midilli'de Sulıan Abdülhamid Han Evkafı, Kıbrıs'da Ağ�ar Evkafı, Edirne'de Şarabdar Hamza Bey Evkafı ve defıerde isimleri olan diğer vakıDann yapacakları i�ler hakkında merkeze gönderdikleri inha, ıezkire, ıelgıaf ve saire kayıılan.

2�

1290.

B.

20

1290. L 21

Kıbrıs dahilinde bulunan Sulıan I l . Selim Han Evkafı, Lıla Musıafa P�a Evkafı, Çorlulu Ali P�a Evkafı ve defıerde isimleri olan diğer vakıDardan isıihsal olunan varidaı mikıarlan.

23003

1290. L 22

1291. M. 23

Kıbrıs dahili �de bulunun Ayasofya-i Sagir Camii Evkafı, Çorlulu Ali P�a Evkafı, Iplik Pazan Camii Evkafı ve defıerde isimleri olan diğer vakıOann vandaundan iıa olunan ma�, vezaif, ıanıiıaı ve nıasanfaı mikıarlan.

22689

1290. M. 13

1291. M. 23

Denizli, Menıe�. Kıbns ve Cezair-i Bahr-i Sefid dahilinde bulunan

Evkaf-ı Hümayıjn ve Haremeyn-i Şerifeyn hazinelerine bağlı vakıDann ıahsilaı ve bakaya muhasebeleri.

1 88


KIBRIS'IN TAPUSU <VAKIFLAR, MAL VARLIKLARI VE NÜFUS> 22734

ı290. s. ıs

ı293. Ca. ı

Kıbns'da Ayasafya-i Kebir Camii Evkafı, Burdur'da Abdülkerint Camii Evkafı ve defterde isimleri olan diğer yerlerdeki vakınarın cihat kayıtla n.

232ı9

ı291. R. 27

ı291. B. 30

Kıbrıs Adası dahilinde bulunan Ayasofya·i Kebir Camii Evkafı ve defterde isimleri olan diğer vakıf varidatlanndan ita edilen maaş, vezaif, tanıirat ve nıasanfat·ı aidat nıikıan. Defter eksik.

23ı73

ı291. s. 2ı

ı291. Ş. 10

Beyşehir'de Seyyid Harun-ı Veli Evkafı. Anıasya'da Ata Bey Evkafı, Kıbns'ta Ayasafya-i Kebir Canıii Evkafı ve defterde isimleri olan diğer

vakınann görev tevcihi kayıtları.

2Y:ı76

ı292. Ş. ı2

ı292. Za. 14

Kıbns Adası'nda bulunan Sultan Ili. Selim Han Evkafı, !.ala Mustafa Paşa Evkafı ve defterde isimleri olan diğer vakınardan istihsal olunan varidat nıuhasebeleri.

24032

ı294. s. 27

ı296. R. ı9

Kıbrıs'ta I.ala Mustafa Paşa Evkafı, Çorlulu Ali Paşa Evkafı, Mihaliç'te Karaca Ahmed Paşa Evkafı ve defterde isimleri olan diğer vakınann varidat kayıılan.

2�

130S. Ş. ı

ı30S. N. ı

İzmir'de bulunan Kıbns Muhassılı Hacı Ali Ağa Evkafı, Munıyaknıaz Hacı Veliyüddin Efendi Evkafı, Haıuniye Camii Evkafı ve defterde isimleri olan diğer vakınann varidat nıiktarlan.

3ı07ı

ı326. L 23

İstanbul'da bulunan Kıbrısi Şeyh Abdullah Efendi Evkafı, Kilari Ahmed Efendi Evkafı, Sultan Mustafa Han Evkafı ve defterde isimleri olan diğer vakınarın nıahlul musakkafat ve nıüstegallaıının tevfizi istizanına ait

arz

kayıtları.

KIBRIS'TA BULUNAN VAKlF ESERLER No

Yeri

Vikıfın (vey.ı v.ıkfın) Adı

ı

Abdulkerinı zade Hacı Hasan Ağa Vakfı

Lerkoşa

2

Halil Paşa Camii Vakfı

I.erkoşa-Minareliköy

3

Menıeş zade Kapucubaşı Hacı İsmail Ağa Medresesi

Lefkoşa· Ayasofya Camii yanında

4

Abdülaziz Efendi Zaviyesi (Tekkesi)

I.erkoşa-Ayasofya Mah.

s

Serhabbaz (Eknıekçibaşı ) Vakfı

Lerkoşa

6

Cira Çiftliği (Straka Çiftliği)

Morfu

Ga}al Çocuk eğitimi, Kuran ıilaveti

Mevlevihane dervişlerinin iaşe ve ibatesi

Emine Hatun Vakfi

7

Tevfik Canıii

Lefkoşa· Mah.

8

Arab Ahmet Paşa Camii

Lerkoşa

9

Molla Osman b. Mustafa Camii

Hırsofi-Alavadia k.

ıo

Halil Paşa Camii

Kukla·Aynikola k.

Karaman zade

1 89


NECAT1 GÜLTEPE ll

Hüseyin Camii

Karpas- Kuri k.

12

Ayanıranike Camii

Karpas- Ayantranike köyü

13

Alemdar Baba Tüıbesi

Le!koşa

14

Alemdar Gazi Camii

Lelkoşa

15

Hacı Ahmet Ağa Camii (Kıbns Muhassılı

Lefkoşe

16

Ömeriye camii (Evkaf-ı Hümayun Vakfı)

Lelkoşa

17

Hacı Mehmet Ağa b. Mustafa Camii

Lefkoşa- Ömeriye Mah.

18

Maketpera (Matyat) köyü Camii

Değirmenlik- Matyat k.

19

Perestevaich (Peristerone)şCamii

Omorfo-Peristerone k.

20

Hacı Mustafa b. Ali Vakfı

Karpas

21

Hacı Mehmet

22

Camii

Hacı Ahmet Camiinin ihtivaçlan

Omorfo- Akak k.

Hacı Mehmet Ağa (Seyyit, Sabık Kıbrıs

Tahıul Kale Mah.

Muhassılı)

23

Saray Camii

24

Kırklar Tekkesi

Değirmenlik

25

Haydar Paşa Camii

Le !koşa

26

Tophane Mescidi

Lelkoşa- Tophane M.

27

Kukla Köyü Camii

Mesarye- Kukla k.

28

Modha (Mora) Köyü Camii

Mesarye- Mora k.

'!')

Kokar (Kufez) Köyü Camii

Mesarye- Kufez k.

30

Rimad Köyü Camii

Mesarye- Rimad k.

31

Penaglıra (Yaııagra) Köyü Camii

Mesarye- Yaııagra k.

32

Foııdera (Koııedra) Köyü

33

Vadili Camii

Mesarye- Vadili k.

34

Hacı Mustafa Ağa Camii

H ı rs o f i -

35

Yusuf b. Osman Mescidi

Mesarye- Sekras (Siııgrasi)

36

Bedes Roba (Peristerona) Camii

Mesarye- Peristerona k.

37

Aidelso Köyü Camii

Hacısafi

38

Dede Sipahi Camii

Hacısofu-Melessia

39

Piri Paşa

Camii

Mesarye- Konedra k.

Remtons

(Tirmitussa) k.

k.

1 90

(Malaıya) k.

Camii Vakfı

Lelke

Tahıul Kale Camii


KffiRIS'IN TAPUSU <VAKIFLAR, MAL VARLIKLARI VE NÜFUS> 40

Mustafa b. Abdülaziz Camii

Lelke· Arnbelike k.

41

Lelke Orta Camii

Leftce

42

Ebubekir Camii

Leftce- Orta Mah.

Umasol'da Yeni Teharabi civarındaki

Limasol (Lahireh)

43

Camii

44

Hacı İbrahim Bey Camii

Leftce

45

Köprülü Hacı İbrahim Ağa Camii

Lelke- Orta Mah.

46

Sofu Mehmet Pa!ja Camii

Limasal (Lah ireh)

47

Cafer Pa!ja Camii

Girne

48

Hüseyin b. İsmail Ağa Camii

Girııe- Kazafana k.

49

Osman Ağa Camii

Girııe- Kirki (kırnı) k.

50

Osman Çelebi Camii

Girııe· Durah k.

51

Tali Bey camii

Girne- Kıraklı k.

52

Osman b. İbrahim Camii

Girne- Rekimeh k.

53

İskender Ağa Camii

Gime- Bilad k.

54

Hatice Hatun b. musa Camii

Gime- Hisar k.

55

Mehmed Nuri Camii

Girne- Sevsirirkara k.

56

Haydar Paşa Camii

Ginıe- Balta k.

57

Lapta Kullerdeme Mah. Camiii Vakfı

Girne- Lapta

58

Ağırda Köyü Camii

Gime- Ağırda k.

59

Vasilya Köyü Camii

Girne- Vasilya k.

(i)

Muslilı Camii

Alıuni Kasabası

61

Laavin kasabası Camii

Laavin k.

62

Keevnieh (Köftinye) Köyü Camii

Tuzla· Köfünye k.

63

Berati Ali Efendi Zaviyesi (Tekkesi)

Larnaka

64

Sagir Vakfı

İskele

65

Mustafa Bey Camii

Lamaka- İskele

66

Tatlısu Camii

Lamaka

67

Ümm U 'l·Harem Camii

Lamaka

68

Leghkara (l.efkara) Köyü Camii

ı.t.rnaka- Lefkara k.

(/)

Ömerzade Osman Camii

Baf- Aynanni (Ayalı) k.

191


NECATİ GÜLTEPE 70

Ayi-Solak Camii

B af- E h h e m kasabası

71

Mehmet Bey Camii ve Okulu

B af

72

laniv (labitu) Köyü Camii

Baf- laniv (labitu) k.

73

Küçük Cami Vakfı

B af- Ehhem kasabası

( K t i m a)

(Ktima)

74

Ahmet Raşit Muhassılı)

75

Sait Haydar Paşa Camii

76

Sultan Selim Vakfı

77

Cafer Paşa Vakfı

78

Bayraktar Camii vakfı

79

Abdullah Paşa Vakfı (Sadrazam)

Ebubekir Paşa Vakfı

81

Molla Ahmet Efendi b. Hacı Ali Camii

Tuzla- Sivissil (Civisil) k.

82

Malia Köyü Camii

Evdim- Malia k.

83

Bladasta (Piatanisıa) Köyü Camii

Evdim-Biadasıa (Piatanista) k.

Küçük Ayasofy.ı Camii Vakfı

Magusa

84

Efendi

(Es bak

Kıbrıs

Lefkoşa- Arab Ahmet Paşa Mah. Lefkoşa

(Sultan Süleyman (Selim) Vakfı) 85

Edianomi (Eftakomi) Köyü Camii

Karpas(Efıakom i) k.

86

Şeyh Osman Efendi Camii (Kutub)

Magusa

Edianomi

87

Çorlulu Ali Paşa Vakfı

88

Çinili Valde Sultan Vakfı

89

Mustafa Paşa Camii

Lefkoşa

90

Sinan Paşa Vakfı

Magusa

91

Ashıııa Köyü Camii

Mesarya- Ashma k.

92

Hacı Bilal Ağa Ebu Hüseyin b. Hüseyin

Li nı ason

93

Arab Ahmet Paşa Vakfı

94

Hacı Osman Efendi Ebu Hacı Ahmet Ağa Medresesi (Hamidiıoe Medresesi)

95

192

Cafer Paşa Vakfı

Lefkoşa


KIBRIS'IN TAPUSU <VAKIFLAR, MAL VARLIKLARI VE NÜFUS> %

Sefer Paşa Okul Vakfı

97

Derlak Köyü Camii Vakfı

98

Ağa Cafer Paşa Vakfı

99

Lala Mustafa Paşa Vakfı

100

Ahmet Subaşı Camii Vakfı

Karasofu Kasabası

101

Mevlevihane Vakfı

Lefkoşa

102

Ümmü'l-Harem Tekkesi

Larnaka

103

Hacı Mehmet Vakfı

Magusa

104

Sinan Paşa Vakfı

Lefkoşa

105

İbrahim Paşa Vakfı

Lefkoşa

](X)

Abdullah Efendi Vakfı (Defterdar)

Larnaka kasabası

107

Muarişzade Hacı İsmail Ağa Medresesi

Ayasofya Camii'nde

100

Receb Ağa Camii Vakfı

Ehhem kasabası

10;)

Süleyman Emin Ağa (Kıbrıs Mubassılı) Camii Civarındaki Medrese'nin Vakfı

Ehhem (Kıima) kasabası

110

Alemdar Mehmet Mustafa Türbesi

Lefkoşa

111

Menaia Köyü Camii

Kukla- Menaia k.

112

Tezkereci Halil Vakfi

Ocak- Kalem Mah.

113

Hacı Hüseyin Ağa Vakfi (Kıbrıs Mubassılı)

Lefkoşa

114

Saray Kapusu Üzerindeki Mesciı Vakfı

115

Hacı Mehmet Camii

Mesarya- Ahmediye k.

116

Arsakın Köyü Mescidi

Omorfo- Arsakın k.

117

Ali Ağa'nın (Kıbrıs Mubassı/ı) Ümmü'lharem Türbesi yakınındaki Cami Vakfı

118

Hasan Bey Vakfı

Girne- Karabakkal k.

119

Kalaycı zade Hacı Ali Efendi Vakfı

Lefkoşa

120

Mehmet b. Osman Camii Vakfı

Karpas- Ayasin (Aysimeo) k.

121

Debreli zade Hasan Ağa Hücresi

Lefkoşa- Bayraktar Tekyesi

122

Piri Tekkesi

Li m ason

123

Ayasofya Camii Kürsü Vakfı

Lefkoşa

124

Massal Köyü Camii Vakfı

Kehanim- Massal k.

Derlak Köyü

( K ı i m a - B af)

Nakit- İçme suyu

Nakit

1 93


NECATİ GÜLTEPE ı25

Kukla Ali Bey Mescidi Vakfı

ı26

Orlo (Omon) Köyü Mescidi Vakfı

Klırisobu- Orlo k.

127

Hacı Ahmet b. Kasını Mescidi Vakfı

Mesarya- Aynakofo k.

ıza

Hazret-i Ömer Teys Tekkesi

Gime- Hellal k.

ı29

Mehmet Emin Efendi (Kıbns Mubassılı) Vakfı

Lefkoşa Ayasofya tedrisat için

ı30

Hacı Sait Mehmet Ağa b. Es-Seyyid Mustafa Camii Vakfı

Karaman zade Mah.

ı3ı

Hacı İbrahim Ağa b. Hacı Koca Hasan Çeşnıesi ve Ünınıü'I-Harenı Tekyesi'nde Kuran tilaveıi VakıHan

Lamaka

Camii'nde

Çeşnıe, Yılaveli Kuran

MUHTELİF ZA TLARIN VAKIFLARI A ÇIKLA MA Kıbrıs vakıf mal varlığının ortaya çıkarılması çalı�malarında öncelikli olarak vaktiyelerin tespit edilmesi ve bu vakfiyelerdeki mal varlığının belirlenmesine önem verilmi�tir. Ancak bazı muhaseb� defterlerinde v akti y esine çe�itli sebeplerle ula�amadığımız vakıflara rastlanmı�tır. Vaktiyesi elımizde olmasa da burada belirtilen mal varlıklarının da vakıflara ait olduğunda �üf' he yoktur. Bu nedenle "Muhtelif Zatların Vakıfları" ismiyle kaxıtlı muhasebe defterı üzerinde de bir çalıııma yapılmıııtır. Bu defterde, adı geçen vakıflardan bazılarının vakfiyesi elimizde mevcut olu p önceki çalı!Jmalarımızda değerlendirmeye tabi tutulmuııtu. Bu vakıflar dipnotla belırtilmi!jtir. Bunlar dı!Jındaki vakıfların mal varlıkları toplanarak bir cetvel çıkartılmıııtır. Bu cetvelde miktarı belli olmayan küçük birimler 'bir arsa", "bir bahçe" gibi su hakları ve hisseli olan birimler ile nukud miktarlan gösterilmi!jtir. Bu defterde vaktiyesi elimizde olanlar dı!Jında 144 vakıf mevcuttur. (Bu vakıfların bir kısmının vakfiyesi mevcut olmayıp, bu vakıflara, 14 Haziran 1280arihinde kurulan "Evkaf Komisyonu" kararı ile mütevellileri tayin edilmi�tir)

D

Kererans No

Vakfın Ismi

Sıra No

2

BulunduAtı

Mal Varlığı

Yer

ı

M.Z.V. ı

Lefkoşa Araplar Canıi-i Şerifi Vakfı

Lefkoşa Dağ

Arahacılar Çarşısı arkasında ı mağaza, Dağ �azasında Maıyaı köyünde ı ı ı adeı zeytin ağacı, lpsimilof köyünde S adeı zeyıin ağacı

2

M.Z.V. 2

Ahmed Raşid Efendi Dersanesi 2 Vakfı

LefkoşaArabahnıed Mahallesi

Köprübaşı'nda Uzunçarşı'da ı Arabahmed mahallesinde ı dersane

Vakfiyesi vardır.

1 94

dükkan,


KIBRIS'IN TAPUSU <VAKIFLAR, MAL VARLII<LARI VE NÜFUS> 3

M.Z.V. 3

Leflm�alı Abdi oğlu Hüseyin Vakfı ı9 Zilhicce 1225

Lefk�a

4

M.Z.V. 4

Lefk�a'da Fazlı Ağa Vakfi ı Ramazan ı278

Le!koşa

5

M.Z.V. 5

Lelkoşa Nöbethane Mesciti Vakfı 5 Muharrem ı243

Lelk�a

6

M.Z.V. 6

Lefkoşa Aziz Efendi Tekke-i Şeri6 Vakfı 29 Kanunıewel ıısı

Lefkoşa

7

M.Z.V.

Tüccar Hacı Halil 3 Efendi Vakfı ı ı Ramazan 1275

Le!koşa

Manifaturacılar Çarşısı'nda 33 numaralı ı terzi dükkanı, Basmaalar içinde 3 numaralı ı yorgancı dükkanı, Attarlar Çarşısı'nda 39 numaralı ı auar dükkanı, Aııarlar Çarşısı'nda 49 numaralı ı kurduracı dükkanı, Basınacılar içinde ı8, 20, 2 ı numaralı 3 basınacı dükkanı, Basınacılar içinde 22 num aralı keçeci dükkanının ı;8 hissesi, Analyanda ve Matyat köylerinde 200 adet zeytin ağaa Balıkpazan civarında bazerganlar içinde ı2, ı4 ve 17 numaralı 3 dükkan Bazerganlar içinde Malifaturacılar Çarşısı içinde köşe başında ı numaralı bazergan dükkanı, Meniko köyünde 30 adet zeytin ağacı, ütronda köyünde ı6 adet zeytin ağacı Aziz Efendi Tekkesi civarında ı5 numaralı ı demirci dükkanı, Aynı yerde 65 numaralı ı berber dükkanı, Aynı yerde 66 numaralı çangar dükkanı, Tuz pazannda 32 numaralı ı kahveci dükkanı, Belediye Çarşısı yakınında yeni inşa olunan ı dükkan, Tekke içinde ı mescid, ı türbe. Tekkenin arkasında ı bahçe arsasa (Arsa, belediyeye satılmıştır) ı masura ma-i cari, Dizdar köyünde 3 adet zeytin aAaa Meyhaneler içinde 1 düklıao, Meyhaneler içinde 2 l.akadamya'da Haralarnbo tarlasında 6 adet zeytin ağacı, Kör Ağazade tarlasında 13 adet zevtin ağacı, Çoban Mehmed tarlasında 2ı adet zeytin ağacı, Aya Nikola mahallesinde dere kenarında ı evlek tarla içerisinde ı2 adet zeytin ağacı, Hark başında ı adet zeytin ağacı, Haci Sava tarlasında 7 adet zeytin ağacı, Musa Baş zeytini diye bilinen yol içinde ı zeytin ağacı, l.akadamya imarnı bahçesinde ı zeytin ağaa (Toplam 62

doıap,

zeytin apa)

adet

8.

M.Z.V. 8

Lelk�a Ebu Kavuk Mescidi Vakfı

Le!koşa

Balıkpazan'nda ı kazzaz dükkanı, Dihere köyünde iki tarafı Sultan tarlası, bir tarafı Haci Haralarnbo tarlası ile çevrili 20 dönüm tarla, bu tarla içerisinde 50 adet zeytin ağacı, ı 5 adet incir ağacı, 25 adet armut ağacı, Kazabifaıı köyünde 5 dönüm tarla, bu tarla içerisinde 20 adet zeytin ağaa, 2 adet armut ağacı, 2 adet dut ağacı, 2 adet nar ağacı, Kazabifan köyünde 15 günde 8 saat su hakkı.

9.

M.Z.V. 9

telkoşa'da Alemdar Baba Zaviyesi Vakfı

Lefkoşa

ıo.

M.Z.V. ıo

Tophane Mescidi Vakfı

l.elk�a

Siliko köyünde 4 dönüm arazi, Bu arazi içerisinde ıo adet zeytin ağacı, Hisar üzerinde Bayraktar Bahçesi, müştemilatı ile birlikte, İncieli köyünde 35 dönüm tarla, Deftere kövünde 32 adet zeytin ağaa,

Vaktiyesi vardır. 1 95


NECAn GÜLTEPE ll.

M.Z.V. l l

Lefko�alı Yasakçıoğlu Yusuf 4 Ab Vakfı

Lefk�a

1 O. 599 kuru� 20 para

12

M.Z.V. 1 2

Saadeddinzade Hacı Hüseyin Efendi Vakfı

Lefko�a

75 Osmanlı Urası

13.

M.Z.V. 13

Arab Ahmed Camii ve Hatib Ahmed Efendi Vakfı 13 Rebiülahir 1241 (Hatib Ahmed Efendi Yak. )

Lefko�a

14.

M.Z.V. 14

Arab Ahmed Canıi-i Şerifinin Tedris 5 Vakfı

Lefko�a

Wlı 4Jımı;g C;ıoıii W· Dasmacılar Çar�ısı'nda 4 dükkan, Asmaalu'nda 4 dükkan, Sarayönü'nde 1 dükkan, Gime'de 1 dükkan, İbrahim pa�a mahallesinde "Ci yasili Efendi Konakları" diye bilinen 2 konak. Asmaalu'nda 1 dükkan, Haıib 6bmcd Efcodi Yilkb· Bazerganlar içinde birbiriile biti�ik 3 dükkan, Saray meydanında ı kahvehane, Arabahmed Mahallesinde Hacı Hüseyin Çavu�·un hane arsası, Gime'de 1 hamamın, Lefke'de 1 değimıen, Gime'de 1 dükkan Marki köyünde 173 adet zeytin ağacı, Matyat köyünde 50 adet zeytin ağacı, Piskopi'de 50 adet zeytin ağacı, Dihere köyünde 2 adet zeytin ağacı, Vasilya köyünde 2 adet zeytin ağacı, Çatalköyü'nde 17 adet zeytin ağacı, Çatalköyü'nde ügori tarlası diye bilinen 1 dönüm ıarla. doplanı 294 adet zeytin ağacı) 6. 744 kuru� 30 para

15.

M.Z.V. 15

Alemdar Canıi-i Şerili Vakfı (Vakıfı: Zaptiye Mü�iri Küçük Mehmed P�a) 1 Receb 1238

Lefko�a

16.

M.Z.V. !6

Laleli Cami-i Şerili 6 Vakfı (Vakıfı: Ali Ruhi Efendi) 5 Cenıaziyelahir 1243

Lefko�a

Vakfiyesi vardır. Vakfiyesi vardır. Vaktiyesi vardır. 1 96

Köprüba�ı'nda 4 dükkan, Balıkpazarı'nda 3 dükkan, Tuzla iskelesi'nde 2 katlı 1 mağaza, Kale haricinde Kö�klü Çifdik'in binaları. Lapta'da 228 adet zeytin ağacı, Eliya köyünde 16 adet zeytin ağacı, Temlos köyünde 20 adet zeytin ağacı, Akato köyünde 222 adet zeytin ağacı, Lakadanıya'da 1 2 adet zeytin ağacı (Toplanı 498 adet zeytin aılacı) Mumcular Çar�ısı'nda ; dükkan, Ortaodası bahçesi diye bilinen ı bahçe, Yenicami mahallesinde incirii bahçe diye bilinen bahçe, Mosfilidi köyünde 85 adet zeytin ağacı, İncirli köyünde 50 adet zeytin ağacı, Karpas·Konıike bir köyünde 4 1 adet zeytin ağacı, Karpas-Yalusa köyünde 50 adet zevtin aiacı,


KIBRIS'IN TAPUSU <VAKlFLAR, MAL VARLIKLARI VE NÜFUS> 17.

M.Z.V. 17

Seyyid Hacı Mehmed Ağa Vakfi

7

Le!koşa

Baf kapısı yakınında 1 kahvehane, Baf kapısında birbirine bitişik 3 adet dükkan, Hasmacılar Çarşısı'nda fevkani ve tahtani 17 oda, 2 büyük ahır, 1 küçük ahır, bir miktar arsayı müştemil 1 han, Han haricinde 2 dükkan, Hasmacılar Çarşısı'nda 8 dükkan, Balıkpazarı'nda 1 dükkan, Kazgancılar Çarşısı'nda 8 dükkanı, Bazerganlar içinde 1 dükkan, Köprübaşı'nda 6 dükkan, Meyhaneler Çarşısı'nda 2 dükkan, Tahtelkale Camii yakınında 1 kahvehane, (I.elkoşa'da toplanı 32 adet dükkan ve 1 dükkanın 1/3 hissesi) Hırsofu'da Milo civarında 1 su değirmeni, Dağ kazası Matyat köyünde 1 değirmen, İsmilof köyünde 50 zeytin ağacı, Malunda köyünde 8 zeytin ağacı, Pra köyünde 2 zeytin ağacı, Piskobiyo ve Argadiz kövleıinde 13 zeytin ağacı, ütronda köyünde 196 zeytin ağacı, Praka köyünde 34 zeytin ağacı, Maıyat köyünde 48 zeytin ağacı, Lakaıanıya köyünde l l zeytin ağacı, Cira köyünde 30 zeytin ağacı, Değirmenlik köyünde 30 zeytin ağacı, Anaya köyünde 5 zeytin ağacı, Avasozemeno köyünde 32 zeytin ağacı

Lelkoşa

Turunçlu Mahallesinde fevkani ve tahtani 1 hane ve bahçesi.

18.

M.Z.V. 18

Atıar Emin Efendi 8 Vakfı

19.

M.Z.V. 19

Medrese-i Kebir Vakfı Vakıfları : Menteşzade Hacı İsmail Ağa, Belkıs Hanım ve Hatice Molla) 1 Receb 1 141, 12 Rebiülahir 1059 ve 1 Cemaziyelevvel 1174 tarihli üç ayn vakfıye.

20.

M.Z.V. 20

Yeni Canıi-i Şerif Vakfı

Le!koşa

Tuzla kazası Praga köyünde 47 zeytin ağacı, Değirmenlik kazası Minarelik köyünde 7 zeytin ağacı, Gime kazası İlya köyünde 9 zeytin ağacı, Lakatamya'da 25 zeytin ağacının 2/8 hissesi, I.elkoşa'da Gime Kapısı caddesinde Şaban Paşa arsası diye bilinen 6 dönüm arsa, 1 değimıenin 1!6 hissesi. Ayaandreniko köyünde 3 değinnen.

21.

M.Z.V. 21

I.elkoşalı Hacı 9 Ömer Efendi Vakfı ı Receb 1267

Lelkoşa

Piskopi'de 12 kıta 68 dönüm tarla, 15 dönüm bahçe, Tarla ve bahçelere Piskopu suyunda IS günde 18. 5 saat su hakkı, Piskopu'da susuz 18 dönüm ova tarlası.

Nukud evkafı

Vakliyesi vardır. Vakliyesi vardır. Vakliyesi

vardır.

I LJ 7


NECA Tİ GÜLTEPE Receb zade Hacı 10 Alımed Ağa Vakfı 14 Şevval 1 186 Hacı Fatma Ana Vakfı ve Emine ll Kadın Vakfi Prasyolu Osman 12 A2a Vakfi Mevlevihane Tekkei Şerifı Vakfı (Şeyhi Safvet Dede Efendi)

22.

M.Z.V. 22

23.

M.Z.V. 23

24.

M.Z.V. 2�

25.

M.Z.V. 2S

26.

M.Z.V. 26

27.

M.Z.V. 27

28.

M.Z.V. 28

29.

M.Z.V. 29

.iO.

M.Z.V. 32

31.

M.Z.V. 33

Ortaköy Canıi-i Şerifi Vakfı

32.

M.Z.V. 34

33.

M.Z.V. 3S

Pirovi . Karvesi l Cami-i Şerif Vakfi Dizdar Karyesi Cami-i Şerifı Vakfı 6 Kanunısani 1282

1 11 1 1

12 13 14

1 98

Vakfiyesi vardır. Vakfiyesi vardır. Vakfiyesi vardır. Vakfiyesi vardır. Vakfiyesi vardır.

Kadiri Şeyhi Hacı Hasan Efendi 13 Tekkesi (Şeyhi: Hacı Hasan Efendi) Müsewid Osman Efendi Vakfı Hatib Alımed 14 Efendi Vakfi 3 Rebiülahir 1241 Ayasezonıeno Karvesi Canıi-i Ş�rifı Vakfı, Minareli Köyü Camii Vakfı

Le!koşa

Lefkoşa'da 1 bazergan dükkanı,

100. 028 kuruş

Cira Çiftliği, SOO dönüm tarla, lpsimadizmeno köyünde SO zeytin ağacı, telkoşa'da tekke ve bahçesi. istrako Çiftliği'nde 2SO dönüm tarla. Lefke'de 1 dönüm bahçe, Magosa'da 31 dönüm bahçe, 1 değirmen, Değirmenlik köyünde 2 dönüm bahçe, Lefkoşa'da 44 hane, 2 avlu, 1 kahvehane, S hane ve avlusu, Canıi-i Cedid bahçesi.

Lefkoşa

S. 000 kuruş

Lefkoşa

Bazerganlar içinde 3 dükkan, Saray Meydanı'nda 1 kahve ile 1 alıırın hissesi, Ayasüzenıeno köyünde 29 zeytin ağacı, 2 evlek arsa ve içindeki ağaçlan. Minareli köyünde 40 zeytin ağacı, Değirmenlik köyünde 6 zeytin ağacı, Minareli köyünde 3 kıta 17 dönüm tarla, Mi nareli köyü taksiminden 1 S günde 12 saat su hakkı., 9. 334 kuruş nukud. Çiftlik civannda iki ıarafi Haci Sava ve Hüseyin Bey, diğer tarafı ise Binbaşı vereseleri ile çevrili 12 dönüm tarla. Koçno ovasında Derviş Ali oğlu Ahmed'in canıiye terkeııiği 9 dönüm tarla. Canıinin 1 dönüm avlusu, Cami bitişiğinde 1 dönüm arsa. 800 kuruş nukud. Piroyi köyünde S dönüm tarla. Dizdar köyünde 1 hane, 40 zeytin ağacı, s dönüm tarla, Koşi'de satın alınan 19 dönüm ıarla. IS. 675 kuruş nukud.


KIBRIS'IN TAPUSU <VAKIFLAR, MAL VARLIKLARI VE NÜFUS>

ıs

34.

M.Z.V. 36

Ebuhor Karyesi Canıi-i Şerifı Vakfı 20 Teşrin-i sani ı289

35

M.Z.V. 37

36

M.Z.V. 38

37.

M.Z.V. 39

Kaynıaklı Karyesi Canıi-i Serifi Vakfı Deftere Kaıvesi Canıi-i Şerifi Vakfı Maryat Köyü Canıi-i Şerifi Vakfı

38.

M.Z.V. 40

39.

M.Z.V. 4ı

40.

M.Z.V. 42

q).

M.Z.V. 43

42.

M.Z.V. 44

�3.

M.Z.V. 45

44.

M.Z.V. 46

45.

M.Z.V. 47

46.

M.Z.V. 48

47.

M.Z.V. 49

48.

M.Z.V. 50

49.

M.Z.V. 5ı

Koçat Karyasi Cami-i Serifı Vakfı Arkacı Karyesi Canıi-i Şerifi Vakfı Korako Vanıi-i Şerifi Vakfı Lefke Aşağı Mahalle Canıi-i Şerifi Vakfı

Lefke Orta Mahalle Canıi-i Şerifi 5 Vakfı 1 (Mütevellisi Lefkeli Salim Efendi) ı Zilkade ll02 Lefke'de Pir Paşa Cami-i Serifı Vakfı Lefke'de Anbeliko Karvesi Canıi-i S�rifi Vakfı Lefke'de Filasu Karvesi Cami-i S�rifi Vakfı Onıorfo Canıi-i Şerifi Vakfı üronda Karvesi Cami-i Şerifı Vakfı Denye Karyesi Canıi-i Şerifi Vakfı Petre Karyesi Cami-i Şerifı Vakfı

Ebuhor köyünde 2 ı zeytin ağacı, Ebuhor köyü kabristanlığı civarında 2 kıta 5 dönüm arazi. Değimıenlik kazasında Ebuhor köyü camii için mahkeme karanyla Mihael Haci Dimitri'den alınan 95/ı6ı cilı ve ı576 koçan numaralı 6ı8 dönüm tarla, 484 yaban zeytini, 134 harup ağacı, 3 asma; ı577 koçan numaralı Ayavasili çeşnıesinden 3 masura suyun ı/3 hissesi; 1578 koçan numaralı 2. 000 dönüm tarlanın ı/3 hissesi 1. 722 kuruş nukud. Deftere köyünde 8 zeytin ağacı, ı5 günde 1 saat ma-i cari, 1 . 827 kurus nukud Maryat köyünde 36 zeytin ağacı, 9 dönüm tarla, Litrenda köyünde 3 zeytin ağacı, Ayşa köyünde ı ı zeytin a2acı, 83. 492 ku rus nukud. 42 adet zeytin ağacı, ıo dönüm arazi, 22.6ıo para nukud

ı2 zeytin ağacı, 3. 813 kuruş nukud Lefke Yukan Mahallede ı o dönüm arazi içerisinde ı hane, Yukarı Mahallede 3 dönüm bahçe, 22 günde 6 saat su hakkı, Anıargez tarlası diye bilinen ı 2 dönüm arazi, Vadiro tarlası diye bilinen 3 dönüm tarla, 67 zeytin ağacı, 2 harub at-ıcı, 71. 45ı kurus nukud. 5 kıta 40 dönüm çifdik tarlası, 22 günde 47 saat su hakkı, Lefke'de 2 kıta 13 dönüm bahçe. Karadağ'da ı değimıen, 57 adet zeytin ağacı.

Ayabifan köyünde 25 adet zeytin ağacı, 3 ı 5.957 para nukud.

Filasu köyünde ı4 adet zeytin ağacı, 2.355 kuruş nukud Omorfo'da ı hane, Onıorfo'da 5 harman (24 dönüm), 70 adet zeytin ağacı, 18. 681 kuruş nukud. 8 zeytin ağacı, 2. 500 kuruş nukud. ı kıta bahçe, ı9. 426 kuruş nukud. ı26 adet zeytin ağacı, 9 dut ağacı, 10 amıut ağacı, ı5 dönüm tarla, 20 günde ı saat su hakkı, 36. 5 dönüm tarla, 24. 093 kurus 30 para nukud.

Vakfiyesi vardır.

1 99


NECATl GÜLTEPE Presterona köyünde ı kahve ve bitişiğinde ı dükkan, Lagora köyünde ı hane, 1 10 adet zeytin ağacı, Lagora köyünde ş dönüm tarla, 40 dönüm tarla, 8S. ı4ı kurus 30 para nukud 30. S04 kuruş nukud

50.

M.Z.V. 52

Presterona Cami-i Şerifi Vakfı

sı.

M.Z.V. S3

52.

M.Z.V. 54

Elya Karyesi Cami-i Serili Vakfı

53

M.Z.V. SS

54.

M.ZV. 56

55.

M.Z.V. 57

S6.

M.Z.V. S8

57.

M.Z.V. S9

58

M.Z.V. 60

59.

M.Z.V. 6ı

60.

M.Z.V. 62

61.

M.Z.V. 63

62.

M.Z.V. 64

63.

M.Z.V. 65

64. 6S.

M.Z.V. 70 M.Z.V. 7 1

66.

M.Z.V. 72

Turabi Tekke-i Şerfesi Vakfı

67.

M.Z.V. 73

Tuzla Iskelesi'nde ı9ı dönüm tarla, Muhtelif köylerde 2ı0 adet zeytin ağacı. Tekkenin içeri ve dışarı kısmında 2 dönüm bahçe (Tekkenin içerisinde bulunan nıefruşat ve malzemelerin �vdı vardır).

68.

M.Z.V. 74

Alanıanya Karyesi Canıi-i Serifı Vakfı Kalavya Karyesi Cami-i Şerifı Vakfı

Muhtelif köylerde 53 adet zeytin ağacı, 7.ı4o kuruş nukud. Vuda yolunda 3 dönüm arazi, Arpere yolunda 7 dönüm arazi, Dere mevkiinde 5 dönüm arazi, Muhtelif köylerde 7ı adet zeytin ağacı, 5.700 kurus nukud.

200

Arkaa Karyesi Cami-i Serifı Vakfı Kazviran Karyesi Cami-i Serifı Vakfı An kolanı Karyesi Cami-i Serifı Vakfı Kadalyonda Karyesi Canıi-i Serili Vakfı Tırhan Karyesi Cami-i Serili Vakfı Simboli Çeşmesi Vakfı (Recebzade Hacı Ahmed Ağa Vakfı) (22 nolu vakıf ile nıükerrerdir. ) Mustacizade Hacı Mustafa Efendi Vakfı Marki Karyesi Camii Serifı Vakfı Kırklar Tekkesi Cami-i Şerifı Vakfı (Şeyhi Hacı Mehnıed Efendi) Lakatanı ya Karyesi Canıi-i S�rifı Vakfı Hacı Ahmed Ağa Vakfı Ayakehir Karyesi Canıi-i Serifı Vakfı Bekir Pasa Vakfı Tuzla Canıi-i Şerifı Vakfı

Arkacı köyünde 3 adet zeytin ağaa.

Kadalyonda köyünde ı07 adet zeytin ağacı, Analyanda köyünde S adet zeytin ağacı.

1. 907 kuruş nukud, 6 adet zeytin ağacı Lelkoşa'da ı dükkan

Minareli köyünde ı hane. Tırhan köyünde 5. 5 adet zeytin ağacı, Litronda köyünde 22 adet zeytin ağacı, İnyohorko ve Trimidya köylerinden 8 kıta kanııslık, Tırhan köyünde 66 saat su hakkı Marki köyünde ıo adet zeytin ağacı, ı yağ deiiinneni. Dimbo köyünde 3. 000 dönüm arazi, Marka köyünde 6 adet zeytin ağacı, Tuzla kazasının Yarka köyünde ı ı adet zeytin ağaa.

ütronda köyünde 550 adet zeytin ağacı Aye Kebir köyünde 3 dönüm tarla, Koçat ve Matyat köyleri arasında 3 adet zeytin aiiaa

ı sundunna, ı parça arsa, 3S dönüm bahçe, ı64 adet zeytin aiiaa, ıs. 95ı kurus nukud.


KIBRIS'IN TAPUSU <VAKIFLAR, MAL VARLIKLARı VE NÜFUS> 69.

M.Z.V. 75

70.

M.Z.V. 76

71.

M.Z.V. 77

72.

M.Z.V. 7B

73 .

M.Z.V. 79

74.

M.Z.V. BO

75.

M.Z.V. Bl

76.

M.Z.V. B2

77.

M.Z.V. B3

7B.

M.Z.V. 84

79.

M.Z.V. BS

80.

M.Z.V. 86

Bl.

M.Z.V. B7

B2.

M.Z.V. BB

B3.

M.Z.V. B9

84.

M.Z.V. 90

BS.

M.Z.V. 91

Vuda �i Camii Serili Vakfı Reyhan Baba Zaviyesi Vakfı (Şeyhi Hacı Seyyid Efendi) Pile Karyesi Cami-i Serifi Vakfı Mornıenekşe Cami-i Şerifi Vakfı

Kufunye . Karyesi Canıi·i Serili Vakfı Anafodya Karyesi Canıi-i Serili Vakfı Haa lbrahim Ağa Vakfı Iskele'de Cami-i Kebir Vakfı Kalavasun Karyesi Cami·i Şerifi Vakfı Pirka Karyesi Cami-i Serifi Vakfı Civisil Karyesi Canıi-i Şerili Vakfı Menoya · Karyesi Cami-i Serifi Vakfı Dohni Karyesi Cami-i Şerifi Vakfı Tatlısu Karyesi Cami-i Serifi Vakfı Celya Karyesi Camii Şerifi Vakfı

Ayatodoro Karyesi Canıi-i Serifi Vakfı Hala Sultan Tekkesi lYazılmamısıır)

3 dönüm arazi, 10 adet zeytin ağaa, 79B kuruş nukud.

60 dönüm arazi.

24 dönüm arazi, 16 dönüm arazi,

Mornıenekşe köyünde, bir tarafı Kara Mehmed, iki tarafı Apostoli, diğer ıarafı ise Penayi arazileriyle çevrili 12 dönüm arazi. Arpere yolunda, bir ıarafı Emir Ali, bir ıarafı Baniki, bir ıarafı Kara Mehnıed ve diğer tarafı Emir Hüseyin mülkleriyle çevrili 3 dönüm arazi. Hacı Mehmed bin Enıin'den, vakfa olan borcuna karşılık alınan 2 dönüm arazi, Praka köyünde 2 adet zeytin ağacı, 12. 052 kurus nukud. Kufunye köyünde 2B adet zeytin ağacı, 5.299 kuruş nukud. Anafodya ve Menoya köylerinde ıoplam 26 adeı zeytin ağaa, 22. 124 kuruş nukud Iskele'de 1 han, Iskele'de 6 dükkan, Lerkoşa'da Dükkanlar önünde 3 dükkan, Tuzla Iskelesi'nde lB dükkan, Tuzla'da 19S adet zeytin aba 232 adet zeytin ağacı, 241 adet harup ağacı, 2S adet dut ağaa, 9B dönüm arazi, 2 dönüm bahçe, 3.719 kuruş nukud 22 adet zeytin ağacı, S dönüm arazı, 400 kuruş nukud Civisil, Pirka ve Menoya köylerinde toplanı S4 adet zeytin ağacı, 1 evlek bahçe, 14. 045 kuruş 30 para nukud. 34 adet zeytin ağaa, 1 .295 kuruş nukud. 19 adet harup ağacı, 2 adet zeytin ağacı, 33.S dönüm arazi, 1.468 kurus nukud. 4B adet zeytin ağacı

Tuzla yolunda 4 dönüm tarla, Deniz yolunda 4 dönüm tarla, Poyornıeti mevkiinde 6 dönüm tarla, Eriroz mevkiinde 4 dönüm tarla, Konadoboda'da 4 dönüm ıarla, Tepe üzerinde 4 dönüm tarla, Gar.ıbib yolunda 4 dönüm ıarla, 2 adet zeytin apo. 1 hane

201


NECA Tİ GÜLTEPE 86.

M.Z.V. 95

Umason Kasabasında Cami-i Kebir Vakfı

87.

M.Z.V 96

Umason'da Köprülü Hacı İbrahim Ağa Vakfı ı7 Zilkade ı24 ı

Umason'da bahçesi ile birlikte ı hamam, ı kahvehane, ı ekmekçi fınnı, 2 mağaza, ı mağaza yeri, Hamanı yakınında inşa olunan ı dükkan, Bafile sınınnda 60 dönüm arazi, Manağrol köyü sınınnda 30 dönüm arazi, Siliko köyünde 8 dönüm arazi, Siliko köyünde ı dönüm bağ, Muhtelif köylerde toplam 143 zeytin ağacı, 2 harup ağaa. Umason

Rum Ç�ısı'nda ı dükkan, Hükumet meydanında ı mağaza. ı küçük dükkan, Hükumet meydanında ı harup mağazası, Müslüman Çar§ısı'nda 3 dükkan, ı kahvehane, Tuzla iskelesi'nde 2 mağaza, Manağri köyünde 3 dönüm tarla, Piskopu'da 29 dönüm tarla, Piskopu suyundan ı5 günde 8 saat su hakkı, Muhtelif yerlerde 149 zeytin, 32 harup ağacı, 4.529 kuruş nukud.

ı6

88.

M.Z.V. 97

Umason'da Köprülü Hacı İbrahim Ağa'nın Tedris Vakfı

Umason

3.770 kuruş nukud.

89.

M.Z.V. 98

Li m ason

4.425 kuruş nukud.

90.

M.Z.V. 99

Umason'da Ona Mescidi Vakfı Umason 'da Arnavud Mescidi Vakfı

Umason

Canıi-i Kebir Mahallesinde Ali Dede Tekkesi civarında ı dükkan, Dikilitaş civarında 3 dönüm tarla, ı nanıazgah, ı kuyu, Mescid yakınında 3 . dönüm tarla, ş dönüm mezarlık tarlası, ı evlek tarla, 3.5 dönüm frahti tarlası, Kotsolya adlı mahalde 32 dönüm tarla, Tekke yakınında ı dükkan, Haci İstefani mevkiinde ı dükkan, Kan na önümde ı dükkan. Köşebaşı'nda ı dükkan, Muhtelif yerlerde toplanı 25 zeytin ağacı, .� harup ağacı. ı incir ağacı. ;.BTi. 5 kuruş nukud.

91

M.Z.V. 100

Umason'da Alaca Mescid Vakfı

Li m ason

92.

M.Z.V. ıoı

Umason'da Hasib Paşa Vakfı

93.

M.Z.V. ı02

Umason'da Piri Dede Tekkesi

94.

M.Z.V. 103

Siliko Karyesi Mescid-i Şerili Vakfı

3 dönüm arazi, 29 adet zeytin ağacı, 1 1.264 kuru§ nukud.

95

M.Z.V. ı04

%

Gilan Kasabası Canıi-i Şerili Vakfı

Gilan kasabasında ş dönüm bahçe, 39 adet zeytin ağacı, 650 kuruş nukud.

M.Z.V. ı05

Piskopu'da Hacı Ahmed Ağa Vakfı 29 Receb ı268

Piskopu

Piskopu'da ı hane, Piskopu'da 62 dönüm arazi, Piskopu suyundan 12 saat su hakkı.

97.

M.Z.V. ı06

Piskopu'da Musli Çavuş Vakfı

Piskopu

Piskopu'da ı hamam, ı kahvehane, 2 dükkan, 6. 084 kuruş nukud.

1'

202

Vaktiyesi vardır.

Umason

Ayafila köyünde 6 dönüm tarla, Mescid yakınında ı dönüm arazi, Toplanı 22 zevtin, 5 harup ağacı, 1 . 128 kuruş nukud.

ı zaviye, ıo dükkan, 2 arsa, Zaviyenin arkasında inşa olunan ve hükumete kiraya verilen ı kayıkhane.


KIBRIS'IN TAPUSU <VAKIFLAR, MAL VARLIKLARI VE NÜFUS> 98.

M.Z.V. 107

99.

M.Z.V. 108

Pelemidya köyünde 12 hanıb ağaa, 1 evlek fıahti.

Pelemidya Karyesi Canıi-i Şerili Vakfı

Peranıalya köyünde 5 harup, 15 zeytin ağacı, 5

Peramal Karyesi

dönüm arazi.

Canıi-i Şerifi Vakfı

100.

M.Z.V. 109

Malya Karyesi Cami-i Şerlll Vakfı

Muhtelif köylerde 44 zeytin ağacı, Anavire köyünde 45 adet harup ağacı, 29. 756 kuruş nukud.

101.

M.Z.V. 110

Pladaniyo Karyesi Cami-i Şerifı Vakfı

Pladaniyo köyünde 2 dönüm arazi, 34 adet zeytin ağacı, 18 adet hanıb ağacı,

102.

M.Z.V. 1 1 2

Evdinı Kasabası Canıi-i Şerifı Vakfı

1 hamam, 210 adeı zeytin ağacı, 210 adet hanıp ağacı, 53 dönüm tarla, 4 dönüm bahçe, 1 dönüm değirmen arsası, 71. 485 kuruş 30 para nukud.

103.

M.Z.V. 113

50 adet harup ağacı

Anoyiro Karyesi Canıi-i Serifı Vakfı

104.

M Z.V. 1 1 4

Elehıure Karyesi Canıi-i Şerili Vakfı

Li nı ason

105

M.Z.V. 119

Baf Ayasofya Canı ii Şerifi Vakfı

Baf

106.

M.Z.V. 120

Bafda Kasaba'da vaki Cami-i Sağir Vakfı

107.

M.Z.V. ı2ı M.Z.V. 122

1 hamam, 4 dükkan, l l su değirmeni, 122 kıta 994 dönüm arazi, 7 kıta l l dönüm bahçe, 168 adet zeytin ağacı, 145 adet palamud ağacı, 39 dükkan,

3 dükkan, Dala köyünde ş değirmen, 1 mekıep, 2 kıta 12 dönüm bahçe, Dala karyesinde ı. 5 dönüm bahçe, 6 kıta 28 dönüm arazi, 19 adet zeytin ağacı, 5. ı 40 kuruş nukud.

Çinili Valide Sultan Vakfı

108.

1 oda, 8 hanıp ağacı, 8 zeytin ağacı, 1 .478 kuruş nukud.

ı7

Kukla Kasabası Canıi-i Şerifı Vakfı

Arkalu mevkiinde 25 dönüm tarla, Mandırka toprağında ı o dönüm tarla, Ayamarinos mevkiinde 4 dönüm tarla, Batali tarlası diye bilinen 2 dönüm tarla, 1 dönüm bahçe, Kukla'da Arkalı tarlası diye bilinen 8 dönüm tarla, Mezarlık tarlası diye bilinen 7 dönüm tarla, Oraleri tarlası diye bilinen 6 dönüm tarla, Kamya tarlası diye bilinen 10 dönüm tarla, Balyana tarlası diye bilinen 6 dönüm tarla, Rizanoalina tarlası dive

y

bilinen ıo dönüm tarla, Ayamarina tarlası di e bilinen 5 dönüm tarla, Kadra tarlası diye bilinen 1.5 dönüm tarla, Kumsal tarlası diye bilinen 2 dönüm tarla, Koçneyi tarlası diye bilinen 3 dönüm tarla, Pir tarlası diye bilinen 25 dönüm tarla, Alanıiye tarlası diye bilinen 4 dönüm tarla, Mandırla köyünde 10 dönüm tarla, Anarida köyünde 6 dönüm tarla, Batali bahçesi diye bilinen 3 dönüm bahçe, Küçük bahçe diye bilinen 1.5 dönüm bahçe, Kukla'da 2 hane, Muhtelif yerlerde 45 zeytin, ı 5 hanıp ağacı, 2.340 kuruş nukud.

109.

M.Z.V. ı23

110.

M.Z.V. ı24

Bafda Dimi Karyesi Cami-i Serifı Vakfı

7 kıta 18 dönüm arazi

Bafda Süleyman Efendi Medresesi Vakfı

ı7

Vakfiyesi vardır.

203


NECATİ GÜLTEPE Timıityose Karyesinde Mustafa Paşa Cami·i Şerifi Vakfı Aya Andrenike Karyesi Camii Vakfı Malatya Karyesinde Dede Sipahi Vakfı Hırsofu'da Ahmed Subaşı Vakfı Arodse Karyesi Cami-i Şerifi Vakfı

lll.

M.Z.V. 12S

112.

M.Z.V. 126

lll

M.Z.V. 127

114

M.Z.V. 128

11s.

M.Z.V. 129

116.

M.Z.V. 130

1 17.

M.Z.V. 131

ı ı8.

M.Z.V. 132

119.

M.Z.V. 133

Tere Karyesi Canıi-i Şerifı Vakfı

120.

M.Z.V. ı34

ı2ı.

M.Z.V. 135

ı22.

M.Z.V. 136

m.

M.Z.V. 137

124.

M.Z.V. 138

125 .

M.Z.V. 139

126.

M.Z.V. 140

127.

M.Z.V. 141

ı28.

M.Z.V. ı42

ı29.

M.Z.V. ISO

ı30.

M.Z.V. ISI

Yalya Karyesi Camii Şerifı Vakfı Aya Nikola Karvesinde Halil Paşa Cami-i Şerifı Vakfı Holo Karyesi Camii Şerifi Vakfı Ciyas Karyesi Camii Şerifi Vakfı Aya Yanni Karyesinde Ömerzade Vakfı Avracco Karyesi Cami-i Şerifı Vakfı Labitku Karyesi Canıi-i Şerifı Vakfı lstavrakonno Karyesi Cami·i Şerifi Vakfı Susuz Karyesi Cami·i Şerifı Vakfı Kuruğya Karyesi'nde Hüseyin Ağa Vakfı Aya Andrenike Karyesi Cami·i Şerifi Vakfı

204

Blatose Karyesi Cami-i Şerifı Vakfı Avrato Karyesi Cami-i Şerifı Vakfı Polu Karyesi Cami-i Şerifi Vakfı

1 yağ değinneni, 7 zeytin ağacı, 3 harup ağacı, 2. 104 kuruş nukud.

2 harab oda, 10 zeytin ağacı 8 günde 12 saat su hakkı, 12 dut ağacı, 4 harup ajiacı, !.S dönüm bahçe arsası. 3 zeytin ağacı, 6 dönüm arazi, 83S kuruş nukud.

1 zeytin değinneni, 1 oda, 1 mektep, Livaıya tarlası diye bilinen 3 dönüm 1 evlek tarla, 7 zeytin ağacı, 1 dut ağacı, 88 adet zeytin ağacı, 13 adet harup ağacı 6 zeytin ağacı

Poli karyesinde ı dükkan, ı kahvehane, 1 harap hane, Cilai tarlası diye bilinen 12 dönüm tarla, istrakorya tarlası diye bilinen 3 dönüm tarla, Frahti tarlası diye bilinen 1 dönüm tarla, Poli köyünde 6 zeytin ağacı. 1 kahvehane, 1 ahır, IS dönüm arazi, 4 zeytin ağacı, S9 harup ağaa, 3 badem ağacı, 20 dönüm arazi, 1.24S kuruş nukud 1 yağ değimıeni, 2ı zeytin ağacı, 1 limon ağacı, 2 harup ağacı 2 harap oda, 42 zeytin ağacı, 4 dönüm bağ, 277 lira, 10 Şilin, 2 Bakır para.

4 dönüm arazi.

!. S dönüm ş evlek arazi, ı6 zeytin ağacı, 5.707 kuruş nukud. 6 zeytin ağacı, Malunda'da ş dönüm bahçe, Malunda'da 2 dönüm tarla, Aya Yanni'de 4 dönüm arazi.

SO dönüm arazi, S zeytin ağacı, 20 dut ağacı, 3

nar ağacı. (Mal varlığına ait ayn bir liste vardır. )

2S dönüm arazi, IS zeytin ağacı.

36 dönüm arazi, 2 zeytin ağacı, 6.041 kuruş nukud. !. 854 kuruş nukud.


KIBRIS'IN TAPUSU <VAKIFLAR, MAL VARLIKLARI VE NÜFUS>

ı8

131.

M.Z.V. ı52

Galatya Karyesi Canıi-i Şerili Vakfı

132.

M.Z.V. ı53

133.

M.Z.V. 154

134.

M.Z.V. 155

Komikebir Karyesi Cami-i Şerifı Vakfı Eftakonıi Karyesi Canıi-i Şerifı Vakfı Kaleburnu Kalesi Camii Vakfı

135.

M.Z.V. ı56

Livaıya Karyesi Canıi-i Şerifı Vakfı

136.

M.Z.V. 157

Aya Todoro Karyesi Canıi-i Şerifi Vakfı

137.

M.Z.V. ı58

138.

M.Z.V. 159

139

M.Z.V. 160

140.

M.Z.V. ı61

141.

M.Z.V. ı62

142.

M.Z.V. ı63

ı43.

M.Z.V. 164

144.

M.Z.V. ı65

Melanarka Karyesi Canıi-i Şerifı Vakfı Akatuv Karyesi Canıi-i Şerifı Vakfı Aynakofo Camii Vakfı Abdu Ilah Paşa 18 Vakfı Bladanisyo Karyesi Canıi-i Şerifi Vakfı Mora Karyesi Camii Şerifı Vakfı Yennağra Karyesi Cami-i -Şerifı Vakfı Kovnedra Karyesi Canıi-i Şerili Vakfı

ı45.

M.Z.V. ı66

Sikras Canıi-i Şerifi Vakfı

Karye alıında 2 parça, 7 dönüm tarla, Lori mevkiinde 3 dönüm tarla, Beyazya tarlası diye bilinen 9 dönüm tarla, Rum mezarlığı tarlası diye bilinen ı5 dönüm tarla, Giçica adlı nıevkide 6 dönüm tarla, 6 zeytin ağacı, ı çanı ağacı, 1 yağ değirmen i 6 dönüm arazi, 6 adet zeytin ağacı,

Ayanata adlı nıevkide 4 dönüm tarla. Vikla adlı nıevkide ı& dönüm tarla, Kadarahidi mevkiinde 7 dönüm tarla. Kadarahidi mevkiinde 3 dönüm tarla. Dombez mevkiinde ı4 dönüm tarla. Cilisıra meVkiinde 6 dönüm tarla. 1. 2ı5 kuruş nukud. Tavro köyünde ı6 dönüm tarla, Tavro'da 4 dönüm tarla, Aya Todoro yolunda 6 dönüm tarla, Livaıya'da 5 dönüm tarla, Konıikebir'de 5 dönüm tarla, Galatya yolunda 2 dönüm tarla, Mezarlık toprağı diye bilinen 4 dönüm tarla, 9 adet zeytin ağacı. Aya Todoro köyünde Balya Lego mevkiinde 3 dönüm tarla, Oorlos mevkiinde 4 dönüm tarla, Esboreyis mevkiinde 4 dönüm tarla, 792 kuruş nukud. Karoğya köyünde 4 dönüm tarla, 2.575 kuruş nukud. ı oda, 5 zeytin ağacı 3 zeytin ağacı, 1.410 kuruş nukud. 6. 500 dönüm arazi. 700 kuruş nukud. 94 dönüm arazi, 2 hane, 23.160 kuruş nukud.

ı dönüm ı evlek arazi. Pavli ardı adlı mevkide, iki tarafı Mehnıed Hasan, bir tarafı Mehnıed Molla Halil, bir tarafı Salih Ali Ağa arazileri ile çevrili ı dönüm tarla, Marzi adlı mevkide bir tarafı Hasan, bir tarafı Hacı Ahmed Efendi, diğer tarafı ise hark olan 3 dönüm tarla, Hasıllık adlı nıevkide bir tarafı Mehmed, Hasan, İbrahim, diğer tarafı ise yol olan ş dönüm tarla, Feraşe diye bilinen mevkide bir tarafı hark, Haynıane Hasan, Ali Ağa ve diğer tarafı Hacı Hasan mülkleriyle çevrili 4 dönüm tarla, 4.232 kuruş nukud. Sikras köyünde 32 dönüm tarla, Topçu köyünde 4 dönüm tarla.

Vaktiyesi vardır.

205


NECATİ GÜLTEPE 146.

M.Z.V. 167

147.

M.Z.V. !68

148.

M.Z.V. 169

149

M.Z.V. 170

150.

M.Z.V. 171

151.

M.Z.V. 172

152.

M.Z.V. 173

153.

M.Z.V. 174

154.

M.Z.V. 175

155.

M.Z.V. 176

156.

M.Z.V. 177

ı ;7

M.Z.V. ı78

ı 58.

M.Z.V. ı79

Prosıerona Karyesinde Hacı İsmail Vakfı Kalopsida Karyesinde Kaptan Cafer Paşa Vakfı. (Müıevellisi Esnıa Hanım) Paşaköy Canıi-i Serili Vakfı Lefkovnok Canıi-i Serili Vakfı Isıroncolo Karyesi Canıi-i Serili Vakfı lpsillaı Karyesi Canıi-i Serili Vakfı Gönıeç Karyesi Canıi-i Serili Vakfı Afanya . Karyesi Cami-i Serili Vakfı Bladan Karyesi Canıi-i Serili Vakfı Çaıoz Karyesi Canıi-i Serili Vakfı Onıoıa Karyesi Canıi-i Şerili Vakfı Canbolad Paşa Vakfı

6.462 kuruş nukud.

Lefkovnok köyünde 8 ·dönüm ıarla, 1 dönüm bosıanlık, 2 dönüm ıarla, 3. 027 kuruş nukud. 61 dönüm arazi, Ipsillaı köyünde 10 dönüm ıarla, 600 kuruş nukud. 65 ağaç, 4. !65 kuruş nukud. 20 dönüm ıarla 6 zeyıin ağaa 3. 000 kuruş nukud. 780 kuruş nukud. Magosa

Ağlayan Dede ı9

Magosa Magosa

Magosa

Magosa

Tekkesi Vakfı ı59.

M.Z.V. ı80

ı60.

M.Z.V. ı8ı

ı6ı.

M.Z.V. ı82

Kuıub Osman Efendi Tekkesi Vakfı Bilal Ağa Mescidi Vakfı Mustafa Paşa Vakfı

ı62.

M.Z.V. ı83

Odacıbası Vakfı

'"

206

Vaktiyesi vardır.

Magosa

Panayır Tepesi diye bilinen yerde Hendekbedeni adlı nıahalde bir ıarafı deniz yolu, bir ıarafı hendek, diğer tarafı ise Varoş yolu ile çevrili 30 dönüm ıarla, Kale yakınında ıo dönüm bahçe ıarlası, ı havuz. Magosa Kalesi içinde ı dükkan, Tekke biıişiğinde şeyhin iskanına mahsus ı hane, Tuzla'nın Praga kövünde 35 zevıin a2acı. Tekke karşısında 5 dönüm ıarla, Havuzuyla birlikte 5 dönüm bahçe ıarlası, Kanıikebir kövünde 32 zeyıin ağacı, Tekkeye akan ı lüle su. Varoş kasabasında 2 dükkan, Mesciı karşısında ı evlek arsa Magosa Kalesi haricinde, bir ıarafı Magosa'dan Varoş'a giden yol, bir ıarafı Magosa'dan denize giden yol, diğer iki ıarafı da yol olan ıoplanı 3 kııa ıoplam 24 dönüm ıarla. 1. 900 kuruş nukud


N o '.J

7. 973, 5

Dönüm

Evle k

TOPLAM

8

112

Dükkan

61

Ev Konak Ahır

ıı

Değirmen

ll

Mekıep, Zaviye, Mescid, Türbe, Han, Hamam ı

Havuz

ı

Kayıkhane

Harup

846

Zeytin

5.398

8

Kamışlık

333

Muhtelif Ağaç

V

� ti'J

�'

('Tl

<:

r" <: > ::ıa

.?'

� ;E>

" <:

"tl

>

z

u:ı

:;.: ;; 2:!


Kıbrıs 'ın Alınmasından Sonra Ada'ya Yapılan İskanlar ve Kıbrıs Türklerinin Menşei Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu - Doç. Dr. M. Akif Erdoğru Zamanımıza ulaşmış ve bir kısmı aynen yayımianmış Osmanlı resmi belgeleri, Kıbrıs Türkleri'nin menşeinin Anadolu yarımadasına dayandıgını kesin olarak ispatlamaktadır. 1571 yılından önce, özellikle V ene dik yönetimi zamanında, Türkler, Ada' da küçük bir koloni halinde yaşamaktaydılar. O zamanlarda, hem Mısır' dan hem de Anadolu yarımadasından, özellikle Karamanoğullarının hakim oldukları Orta Anadolu topraklarından Ada'ya göçen Türkler olmuştu. Bunların bir kısmı, politik gayeler için, diğer bir kısmı da ticari gayeler için Kıbrıs Adasını seçmişlerd i . 1 Özellikle Karamanogulları'nın kendi aralarındaki iç siyasi mücadelelerinde Ada, önemli politik bir üs olmuştu. Kıbrıs Adası, Latinler, özellikle Venedikliler için Levant' da önemli bir yer idi. Onlar hem politik, hem de ticari gayeleri için Ada'yı kullanıyorladı. Kutsal topraklara giden Avrupalı hacılar için Ada, Avrupa ile Kudüs arasında önemli . bir aradurak idi. 2 Osmanlılar. Aday la ciddi olarak 15. yüzyılın sonlarında ilgilenmeye başladılar. Istanbul ve çevresinde hakimiyetlerini sağlamlaştırdıktan sonra, Memlükler ve Venediklilerle olan ilişkilerin yeniden gözden geçirdikleri vakit, Ada'nın kendi toprakları için ne kadar bir tehlike arzettiginin farkına vardılar. 3 Venedik ile Osmanlılar arasında yürürlükte olan bir sulh anlaşması olmasına ragmen, meşhur şeyhülislam Ebussuud Efendi'nin fetvasıyla, Kıbrıs Adası'nın 1

2 3

Osman Turan, Türkiye Selçuklulan Hakkında Resmi Vesikalar, Ankara 1988, s. 109 Ronald C. Jennigs, Latin Hacılar Venüs Adasının Kadınianna Bakıyor, Türk Yurdu, 84, çev. M. Akif Erdogru, Agusıos 1994. M. Akif Erdogru, "Kıbns'ın Türkler Tarafından Fethi ve Ilk !skan Teşebbüsü", Kıbns'ın Dünü Bugünü Uluslararası Sempozyumu, Ankara-Magusa 1993, s. 48, 50.


KIBRIS'IN ALINMASINDAN SONRA ADA'YA YAPlLAN ISKANLAR VE KIBRIS TÜRKLERININ MENŞEI

eskiden bir İslam toprağı olduğu ve fethedildiği takdirde bütün İslam dünyasına menfaat sağlayacağı düşüncesiyle, anlaşma tek taraflı olarak bozuldu ve neticede 1571 yılında Ada, Osmanlılarca zor bir mücadeleden sonra Venediklilerden alındı.4 Bir devlet politikası olarak, Ada'nın imar ve iskan edilmesi gerekiyordu. Kısacası, şenletilmesi, Ada'nın eski ticari önemine kavuşturulması bir devlet politikası olarak ele alındı. Bunun için yapılan ilk teşebbüs, Osmanlı kanunlarını ve mantığını bilen, Osmanlı sultanının emir ve fermaniarına itaat eden, kısacası Osmanlı hakimiyetini Ada'da yerleştirecek nüfusa ihtiyaç vardı. Bunun için Sultan 2. Selim, Kasım 1572 yılında bir ferman yayınlayarak, özellikle Karaman vilayetindeki köyünden bir hanenin Ada'ya sürülmesini emretti. 5 Böyle bir uygulama ilk değildi. Osmanlı öncesi dönemlerde, hem Anadolu Türk beyliklerinde hem de Anadolu Selçukluları zamanında bu tür şenletme ve iskan usulleri uygulanmıştı.6 Osmanlılar da bir iskan unsuru olarak sürgün usulünü biraz daha genişleterek kapsamlı şekilde ugulamaya koydular. Buna göre iskana tabi tutulacak yöre halkından, her kırk hanede bir hane, mecburi olarak yeni iskan mahallerine gideceklerdi. Eğer içlerinden gönüllü muhacir bulunursa ona öncelik tanınmaktaydı. Nitekim bu usul, Osmanlı kroniklerinden öğrendiğimze göre, Bursa ve Bilecik gibi ilk fethedilen şehirlerde, etraf köy ve kasabalardan, müslüman ve gayrimüslim nüfus nakledilmek suretiyle uygulanmış, daha sonra bu yolla şehirlerin islamiaşması ve Türkleşmesi kolaylaşmıştır.7 Gerçekten de, Rumeli'deki ilk fetihlerden sonra, özellikle 1. Murat ve Yıldırım Bayezid devirlerinde, Anadolu' dan pek çok aile bu yolla nakledilmiştir. Bu bağlamda, epeyce ilgi çekici bir misal de İstanbul'dur. 1453 yılından sonra, Fatih Sultan Mehmet, İstanbul'u bir dünya şehri haline getirebilmek, tekrar eski canlı haline kavuşturabilmek için Anadolu' dan, Ege Adaları'ndan, Rumeli'den ve Kırım yarımadasından farklı din ve milletleri getirip İstanbul şehrinde yerleştirmişti. 8 Aksaray semti bu şekilde bir nakil sonunda Tarih-i Selaniki, ed. Mehmet lpşirli, lstanul ı989, s. 78. Kıbrıs seferine ait bazı vesikalar Ahmet Refik tarafından yayınlanmıştır. "Kıbrıs ve Tunus Seferine Aid Vesikalar". Edebiyat Fakültesi Mecmuası, V 1 ı-2, Istanbul ı926, s. 58 vd. Ö. Lütfü Barkan, "Osmanlı lmparatorlugunda Bir !skan ve Kolanizasyon Metodu Olarak Sürgünler", IFM 1 1 / ı-4, lstanbul ı95ı-52, s. 56-78, ı5. lstanbul ı953-54, s. 209-37 Anadolu Selçukluları döneminde yapılan sürgünler için Osman Turan, Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi, ı-11, İstanbul ı980, s. 48S-95. Mustafa Akdag, Türkiye'nin Iktisadi ve lçtimai Tarihi, ı, ı243-ı453. Ankara ı979, s. 492-95 Halil lnalcık, "The Policy of Mehmed II toward teh Greek Population of İstanbul and the Byzantine Building ofthe cit". Dumbarton Oaks Paper, 23-24, ı %S-ı970, s. 23S-239 209


YUSUF HALAÇ0CLU - M. AKW ERD0CRU

kurulmuş ve sakinleri geldikleri yerin ismini kurdukları bu semte vermişlerdir_ Buna benzer olarak Kıbrıs Adası'na yapılan sürgünler de, mantık olarak bu devlet politikasının devamından başka bir şey değildi. 1571 yılından hemen sonra yapılmak istenen sürgün teşebbüsü, Osmanlı Arşivlerinde muhafa edilen belgelerden ayrıntılarıyla anlaşılabilmektedir. İstanbul'da Başbakanlık Arşivi'nde "Sürgün Defteri" adı altında saklanan bu resmi Osmanlı belgelerinin bir kısmı çeşitli tarihçilerle aynen yayımlanmışhr.9 Bu kıymetli belgeler, Kıbrıs Türklerinin 1571 yılından sonra Anadolu yarımadasından Ada'ya gönderilen Türk aileler olduklarını kesin olarak ispatlamaktadır. Ayrıca yapılan etnolojik ve filolojik araştırmalar da Kıbrıs Türkleri ile özellikle Orta Anadolu ve Çukurova Türkleri arasındaki yakın akarabalığı bütün açıklığıyla ortaya çıkarmıştır.1 0 Adaya ilk olaar 1572 yılından itibaren, Aı:tadolu'nun güney ve iç bölgelerinden nüfus nakline başlanmıştır. Iskan. işiyle, Seydişehri kadısı Muhyiddin Efendi görevlendirilmiştir. Ilk göçmen naklini konu alan ve 22 Eylül 1572 (13 Cemaziyelevvel 980) tarihini taşıyan ve Kamil Kepeci T a s n i fi'nde Mevkiifat Defteri adıyla 2551 nurnarada kayıtlı olan defterde, Kıbrıs'a çeşitli Anadolu kasaba ve köylerinden nakledilen nüfus isim isim, köy köy, meslek ve hatta sahip oldukları öküz, inek, merkep gibi hayvaniarına varıncaya kadar kaydedilmiştir. Adı geçen bu ilk iskan defterinde Aksaray, Beyşehir, Seydişehir, Anduği, Develihisar, Urgüp, Koçhisar, Niğde, Bor, Ilgın, İshaklı, Akşehir, Akdağ ve Bozok' dan toplam 1908 ailenin nakledildiği kayıtlıdır. Merhum Prof. Dr. Cengiz Orhonlu'nun fa?;dalandığı bu defter11, M. Akif Erdoğru tarafından yayımlanmıştır. 2 Bu defterin devamı olan ve 25 Cemaziyelahir 980 (2 Kasım 1572) tarihli olup, Osmanlı Arşivinde A. DVN koduyla Divan Defterleri tasnifinde yer alan 793 numaralı defterde ise,

ı

o

ıı

12

Kamil Kepeci Tasnifi no. 2551'deki defterin Beyıehir ve Seydişehir kazalaona ait kısımlan M. Akif Edogru tarafından yayımlanmışhr. Bak. "Beyşehir ve Seydişehir Kazalanndan Kıbrıs Adasına Sürülmüş Aileler", Ege Üniv. Tarih Inceleme Dergisi, l l . İzmir 1996, s. 9-66. Istanbul'da ADVN, 793'de saklanan defter Turan Gökçe tarafından yay ımlanmıştır. "1572 y ılında Iç-ll Sanca�ından Sürülüp Kıbır'ta İskan Edilen Aileler", Ege Univ. Türk Dünyası Incelemeleri Derg. Il. İzmir 1998, s. 1-70. Bu defterin daha önce bir de�erlendirmesi Yusuf Halaço�lu tarafından yapılmıştır. "Osamrul Döneminde Kıbns'ta İskan Politikası", Kıbrıs'ın Dünü Bugünü Uluslararası Sempozyumu, Ankara-Magusa 1993, s. 57-61 Nermin Erdentug, "Kıbns ve Türkiye Türk Toplumlarının Kültür Birli�i" Milletlerarası 1 . Kıbns Tetkikleri Kongresi, s. 1 13-122 Bk. C. Orhonlu, "Osmanlı Türklerinin Kıbns'a Yerleşmesi, 1570-1580", Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu Belleteni, S. 44/ 323, İstanbul 1974, s. 18-24 Bk. "Beyşehir ve Seydişehir Kazalanndan Kıbns Adasına Sürülmüş Aileler", Ege Üniv. Tarih Incelemeleri Dergisi, ll. İzmir 1996, s. 9-66.

210


KIBRIS'IN ALINMASINDAN SONRA ADA'YA Y APlLAN iSKANLAR VE KIBRIS TÜRKLERİNİN MENŞEI

Ma'muriye, Silindi, Ermenek, Mud, Gülnar ve Silifke kasaba ve köylerine ait 672 ailenin iskan kaydı yer almaktadır.13 Bu iki .�efterde toplam 2580 hanenin Kıbrıs'a nakledildiği görülmektedir. Ozellikle bu ikinci defterin 26. sahifesindeki kayıt iskanın çerçevesini çizmekte ve önemini göstermekteri. Bu kayıtta: "Haliya feth olunan Kıbrıs Ceziresine adem sürmek içün müfettiş ta'yin olunan Seydişehir kadısı fahrü'l-kuzad mevlana Muhyiddin Efendi da'ileri ile İ ç-il sancağı kadılarına hitaben varid olan emr-i şerif vacibü'ı-şerifde bile mübaşir kayd olunan dergah-ı ali çavuşlanndan fahrü'l-emasil ve'l-akran Hüsrev Bey zide kadruhu mübaşereti ile Ermenak kazasında olan beşyüz kırk hane-i avarızdan her on haneye bir hane hesabı üzre müşarünileyh efendi ile ta'yin ve ihrac olunan elli dört hane, sahibierinin ve mücerred oğlanlannın ve mahalle ve karyelerinin ve mallarının ve davadannın mikdarın ve adedin ve ne hırfetden olduklarını ve ta'yin olunan kirnesnelerin vakt-i mutalebede gıybet ederlerse ihzarları içün alınan kefillerinin ve ehl-i ıyallerin göçürüb Kıbrıs'a iletmek içün vekil-i mutlak eyledükleri eşhasın isimlerini beyan eder" 1 4 denmek suretiyle, iskanın ne kadar ciddi turulduğunu ortaya koymaktadır. Yukarıdaki kayıtta yer alan sürgün, daha önce de açıklandığı gibi, tamamen bir cezalandırma olmayıp1 5 sadece belirli bir grubu ya da siyasi teşekkülü kapsamamaktaydı. Nitekim hem müslümanlar hem de gayri müslimler sürgün hükmü kapsamı içindeydiler. Öte yandan konar-göçerler Ada'ya sürgüne tabi tutulacaklardı. Yalnız Konya, Karaman ve Kayseri şehir merkezleri bu ilk toplu sürgünden muaf tutulmuştu. Daha sonra uygulamalarda şehir merkezlerinden de ferdi olarak Ada'ya gönderilenler oldu. Ancak nakledileceklerin belli bir meslek sahibi olmaları ve mesleği ile ilgili alet ve edevatının bulunması, kendi rızalarıyla gitmeleri, kanuna aykırı fiilierinin olmaması ve ahlaki bakımdan güvenilir olmalarına dikkat edilmekteydi. Bütün bunlara karşılık, yerleşenlerin bir kısmı kendi istekleriyle gitmişti. Gerçekten de 1 572 yılında gerçekleştirilen bu 2580 hanelik iskanda toplam 1298 aile kendi rızalarıyla iskanı kabul etmiş, diğerlerinin büyük çoğunluğu ise köy ahalisi tarafından Kıbrıs iskanına seçilmiştir. Bulundukları kasaba veya köye sonradan gelip yerleşenler ile çeşitli sebeplerden dolayı toplumda huzursuzluk 13

14

15

Bk. BA, A. DVN, nr. 793. Bk. BA, A. DVN nr. 793, s. 26 Ronald C. Jennigs, Christians and Muslims in Ottoman Cyprus and the Meditterenean World 1571-1640 New York 1993, s. 216 211


YUSUF HALAÇ0CLU - M. AKW ERD0CRU

çıkaranlar ve bu sebeple halkın şikayetine maruz kalanlar öncelikle iskana tabi tutulmuşlardır. Ancak bunların sayısı çok azdır. Kayseri Ermenileri, Konya ve Kayseri Rumları sürülecek aileler arasındaydı. Ancak, bunlar sayısal olarak, sürülecek nüfus içerisinde pek bir önem arzetmemekteydiler. Hatta, bunların çogu, çeşitli bahaneler ileri sürerek, ileri gelen kişilerin yardım ve destegini kazanarak, sürgünden kurtuldular ve Ada'ya gitmediler. Çünkü Ada o zamanlarda, Anadolu' da iyi bir şöhrete sahip degildi. En azından politik bir kargaşa hüküm sürüyordu. Osmanlı Devleti, burada nizarnı daha tamamen saglamamıştı. Ayrıca Ada' da o kadar farklı etnik ve dini unsur vardı ki, bu sebeple burada kısa süre içinde bir düzenin saglanması mümkün gözükmemekteydi. Bundan dolayı saraya yakın olan aileler veya zengin müslüman ve gayrimüslim şehirliler, kendi i.�tekleriyle, Ada'ya gitmek istemediler. Köylüler için durum farklıydı. üzeilikle Orta Anadolu ve Çukurova' da gelir kaynakları azalması sebebiyle fakir köylüler için Ada, bir cazibe merkezi olmuştu. Venedikliler döneminde Ada'da şeker ve tuz üretiliyordu.16 Ayrıca şarapları hem Avrupa' da hem de Osmanlı ülkesinde meşhurdu. Gerek savaşlar sebebiyle, gerekse Türklerin gelişinden önce Ada halkına konulan haksız vergilerle ve Franklar devrinden beri ücretsiz çalışma angaryası dolayısıyla halk önemli ölçüde Ada'yı terketmişti. Dolayısıyla çok miktarda boş arazi mevcuttu. Nitekim 1572 yılında yapılan tahrirde, Masarea ve Mazoto bölgelerinde 76 köyde kimsenin yaşamadıgı tesbit edilmişti . 1 7 Osmanlı yöneticileri, Osmanlı kanunlarını ana hatlarıyla bilen Anadalulu fakir köylüleri, bu boş topraklar üzerine yerleştirerek, hem ticareti hem de ziraati yeniden canlandırmayı düşündüler. Bunun için, Ada'ya yerleşen çiftçilere bedava tohum verilmesi, en az üç yıl zirai vergilerden muaf tutulmaları ve yöneticilerin destegi saglanarak ev verilmesi kararlaştırıldı. Ayrıca buna benzer pek çok ayrıcalık tanındı. Öte yandan naklin gerçekleşebilmesi ve gideceklerin teşviki açısından Kıbrıs ikliminin güzelliginden, topraklarının her türlü ziraate elverişli oludugundan bahsedilmek suretiyle bir nevi propaganda yapıldı. Bu imtiyaz ve imkanlar, fakir köylüler ve hatta konar-göçerler için önemliydi. Bundan dolayı sürgün hükmü Orta Anadolu köylerinde ilk 16

17

Adadaki şekerhaneler için M. Akif Erdogru, "Osmanlı Döneminde Kıbns Şekerhaneleri (1571-1607)". Güney-Dogu Avrupa Araştırmalan Dergisi. 12. Prof. Dr. Cengiz Orhonlu Hatıra Sayısı, Istanbul 1998, s. 71-82. Adadaki Osmanlı-Venedik ticareti için M. Akif Erdogru, "The Servants and a Venelian Interest in Ottoman Cyprus in the Late Sixteenth and the Early Seventeenth Centruies". Cuaderni Di Studi Arabi, 15. Yenice 1997, s. 97-120 Bk. Halil lnalcık, Ottoman Policy and Administration in Cyprus after the Conquest, Ankara 1%9, s. 7.

212


KIBRIS'IN ALINMASINDAN SONRA ADA'YA YAPILAN tSKANLAR VE KIBRIS TÜRKLERİNİN MENŞEİ

duyuldugunda, belli ölçüde bir tedirginlik duyulmuşsa da, daha sonra bu huzursuzluk ortadan kalkmışhr. Anadolu' daki mahalli yöneticiler, başlangıçta bu göçü, yani sürgünü desteklediler. Zira, eger bu insanlar Ada'ya giderlerse, kendilerine yeni ekonomik imkanlar ortaya çıkacaktı. Böylelikle Ada'ya gidenler orada; Anadolu' da kalanlar ise kendi bölgelerinde ekonomik olarak birazcık rahatlamış olacaklardı. Mahalll yöneticiler bu düşünceyle ilk zamanlarda sürgün ailelerini sıkı denetim altında tuttular. Onların geçecekleri yolları belirlediler; yolları temizlettiler; onların Ada'ya götürecekleri alet ve edevatı korudular; kendilerine yiyece temin ederek, onlan Ada'ya gidecek gemilerin oldugu iskeieiere kadar götürdüler. İskanı teşvik için, gönderileceklerin emlakinin kıymetinin bilirkişiler marifetiyle takdir edilmesi ve gerçek degeri ile sattidıktan sonra parasının o kişiye ödenmesi de iskana tabi tutulanların asıl yurtlarıyla baglarının kopmasına yardımcı olmaktaydı. Nitekim defterlerde bu konuda " İıbu defterde mestur olan yüzseksen altı hane sahibierinin cümle zad ü zevada ve asas-ı beyt ve aıat-ı ziraat ve hırfetleri mükemmel olduğundan gayri nakle kabil olmayan emlak ve esbabıları ber-muceb-i ferman­ ı ali bey-i men-yezid olunup nihayet buldukda ehl-i vukuf ve mu'temed-i aliyye olan müslümanlara dahi ziyade değmediğine yemin verildikten sonra bey' olunup, kıymetleri ellerine virülüp " şeklinde kayıt bulunmaktadır. 18 Dolayısıyla, asıl yurtlarındaki emlakinin gerçek degerini alan, yeni gittigi yerde de herhangi bir ücret ödemeden kendisine ev, tarla tahsis edilen veya meslegi ile ilgili iş bulan göçenin, iki yıl da vergiden muaf tutulması, onun ekonomik yönden iyice güçlenmesine yardımcı olmakta, böylece devlet idaresinin burada yerleşmesi temin edilmektedir. .

.

.

Bir yıl sonra, bu destek politikası yavaşlamaya başladı. Sultanın emirlerine ragmen, mahalli yöneticilerin olaya bakışları degişmeye başladı. Zira, bu sürgün aileler yavaş yavaş Ada'ya nakledilmeye başlayınca, mahalli yöneticilerin gelir kaynaklarında kayda deger bir azalma başladı. Özellikle Orta Anadolu ve İçel bölgesinde tirnar tasarruf eden sipahiler Ada'ya göçü teşvik etmemeye başladılar. Ada'ya gitmek isteyen aileler, yollarda eşkıyalar tarafından soyuldu; hatta bazıları öldürüldü; aileleri yollarda kayboldu. Onların bir kısmı; inatçı olanları Ada'ya ulaşabildiler. 18

Bk. BA, A. DVN, nr. 793, s. 107 213


YUSUF HALAçoCLU - M. AKlF ERDOCRU

Anadolu kıyılarıdan Ada'ya geçiş, devletin denetimi alhndaydı. Gemilere kimlerin bineceği, onların Ada' da hangi iskeleye çıkacakları, orda onları hangi Osmanlı memurlarının karşıtayacağı gibi ayrıntılar resmen belirlenmişti. Anadolu' dan bir aile Ada'ya ayak bashğı zaman, onları bir görevli karşılıyor ve onların durumuna göre şehire mi yoksa köye mi yerleştirileceğine karar veriyordu. Ayrıca, Ada' nın hangi bölgesinde yerleştirilecekleri de önemli bir konuydu. Lefkoşa Şer'i mahkeme tutanaklarından özellikle Beyşehir ve Seydişehir bölgelerinden gelenlerin, Ada'nın güney kesimlerine yerleştirildikleri anlaşılıyor. Bunların oradaki faaliyetleri ve hayat şartları hakkında elimizde yeterli malumat bulunmuyor. Ancak ilk yıllarda devletin imtiyazını ve korumasını bekleyen çok sayıda farklı kültüre mensup insanlardan dolayı Ada' da bir kargaşa yaşandığı açıktır. En azından yerli halk, yanı Ada'lı gayrimüslimler, Anadolu' dan göçürülen Türkler kadar bir imtiyazı haketmişlerdi. Zira onlar, Ada'nın fethinde önemli bir rol oynamışlardı. Venedik baskısından kurtulmaları, Osmanlı hakimiyetini kendi rızalarıyla, mukavemet etmeden kabul etmelerinin bir bedeli olmalıydı. Osmanlı vesikalarında yerli halka sağlanan imtiyazlar hakkında bilgi bulunmuyor. Gerçi onlara vergi indirimi yapılmışh. Angaryaların bir kısmı kaldırılmıştı ama bu teşvikler onlar için yeterli miydi değil miydi bilinmiyor. Anadolu yarımadası dışında, Halep!. Şam ve Safed gibi Suriye şehirleri de sürgün kapsamı içindeyidi. Ozellikle Safed yahudileri, Magosa şehrinde yerleştirilmek istenmişti. Bazı tarihçiler bunu Yasef Nassi'nin bir planı olarak görürler. Çünkü Ada'nın alınmasında Nassi'nin rolü büyüktü. O, Ada'yı bir Yahudi toprağı yapmayı, bunun için de Osmanlı yönetimi öncesinde Ada' da varolan Yahudi nüfusunu artırmayı düşünüyordu. Yahudiler Ada'nın önemini biliyorlardı. Kudüs'e giden güzegah üzerinde bulunuyordu. 1271 yılında Akka'nın müslümanlar eline geçmesinden sonra, çok sayıda Yahudi Mağosa şehrine göçmüştü. Onlar için Magosa bilinen bir şehirdi. Ayrıca, burada Mısır ve Suriye şehirleri ile hacimli bir ticaret yapılmaktaydı. Ancak bu teşebbüs akim kalmışhr. 2. Selim'in sürgün emrine rağmen, Safedli yahudiler, kendi rızalarıyla, Ada'ya yerleşmek istememişler, bir yolunu bulup Sultanın sürgün emrini iptal ettirmişlerdir.19 Halep ve Şam şehirlerinden ise çok az sayıda aile gelmiştir. Devlet yöneticileri, bu bölgenin aileleriyle Anadolu'lu Türk aileler kadar ilgilenmemişlerdir. Bunu bir sebebi de sanırım Trablusşam iskelesinin çok yoğun olmasıydı. 19

Ronald C. Jeruıigs, a. g. e. s. 216

214


KIBRIS'IN ALINMASINDAN SONRA ADA'YA YAPlLAN tSKANLAR VE KIBRIS TÜRKLERİNİN MENŞEİ

Temel olarak Ada'ya yerleşenler tamamen Anadolu Türk.Ieriydi. Lefkoşa şer' i mahkeme tutanaklanndaki ölüm ve verasetle ilgili notlar Anadolu'dan pek çok kişinin Ada'ya gittiğini, orada bir müddet yaşadığını, devletin kendilerine bahşettiği her türlü imtiyazdan faydalanmaya çalıştığını ve nihayet orada öldüğünü kesin olarak ispatlıyor. Bunların bir kısmı Ada'daki hayatlarından memnun olmamışlardı. Ada'nın ikliminin sıcak olması, çekirge istilası, sık sık veba çıkması, havanın nemli olması gibi olumsuz şartlar, bir müddet sonra, Türkler için Ada'yı cazip bir yer olmaktan çıkarmıştır. 2 0 Bundan sonra geri dönmeye çalışanlar olmuştur.21 Ancak Ada'nın Osmanlı yöneticileri bu gibi geri dönüşlere kesinlikle izin verınemeye çalışmışlardır. Bunun için sahil görevlilerine sık sık emirler göndererek, Ada' dan herhangi bir resmi belgesi olmayan kişilerin salıverilmemesini, bunun yanında Akdeniz limanlarında rastlanan kişilerden sürekli resmi belge sorulmasını, belgesi olmayanları Ada'ya geri gönderilmesi gerektiği, sık sık hatırlatılmıştır. Hatta kaçak dönmek isteyenlerin katıedilmelerinin caiz olduğuna dair bir fetva bile çıkartılmıştır.22 Buna rağmen konar-göçerlerin bir kısmı, hayvancılık yapamadıkları için, Ada'dan Anadolu'ya geri dönmüşlerdir. Anadolu yarımadası, göçenierin hafızalarında asıl vatan olarak kalmıştır. Sık sık asıl vatanlarının özlemini çekmişlerdir. Hatta Kıbrıs Ada'sında görevli yöneticiler bile zaman zaman izin alarak "öte yaka"ya, yani Anadolu yarımadasına, vatanıarına geçip özlem gidermek istemişlerdir. Tartışılan hususlardan biri Ada'ya göçeden ailelerin sayısıdır. Anadolu' dan en azından kırk binden fazla kişi göçetmiş olmalıdır. Bunlara ferdi göçleri de ilave edersek bu sayının artacağı kesindir. Nitekim iskana tabi tutulanların iskandan kaçmamaları ve yerleşmenin muhakkak gerçekleşmesi için her haneden en az iki kefil göstermeleri istenmiştir. Mesela Ma'muriye kazasının Kadılar ile Ece Fakihler karyesinden Kıbrıs'a hüsn-i ihtiyariyle iskana gönderilen Hızır veled-i Ahmed'in, dokuz kefili ve vekili bulunmaktaydı.23 Yine kırk vergi hanesi bulunan Uluşkışla' dan dört hane sürgün yazılmış ve her biri için kefiller tayin edilmiştir.24 Ancak kefiliere rağmen bazı kimselerin iskana gitmedikleri ve başka yerlere kaçtıkları 20 21

22

23 24

M. Akif Erdogru, Osmanlı Yönetiminde Beyşehir Sancagı, İzmir 1998, s. 80-81 Suraiya Faroqhi, Towns and Townsmen of Ottoman Anatolia, Cambridge 1984, s. 283-284 Bk. Ahmet Refik, Anadolu'da Türk Aşiretleri, İstanul 1930, s. 145 Bk. A. DVN, nr. 793, s. 2. Ayr. bk. Yuuf Halaçoglu, aynı yazı, s. 60 Mevkufat Defteri, nr. 2551, s. 45, 46 215


YUSUF HALAÇOCLU - M. AKİF ERDOCRU

görülmüştür. Bu kaçanlar devlet tarafından takip edilerek, daha sora iskan mahallerine nakledilmiştir.25 Öte yandan kış sebebiyle nakledilemeyenler de daha sonra hava şartlarının uygun hale gelmesi üzerine sevk edilmişlerdir.26 1574 yılında yapılan bir yoklamada ise iskandan kaçanlar veya sürgün yazılıp da gitmeyenler tahkik edilmiş, bunların yerine yenilerinin iskanı emredilmiştir. Öte yanadan Anadolu' dan getirilip yerleştirilenlerin mesleklerini icra etmeleri ve başka işle ugraşmamaları istenmişti. 27 Bu şekilde 16. yüzyıl sonlarına kadar Kıbrıs'a iskanı planlanan 12. 000 ailenin 8. OOO'i yerleştirilmiştir. 28 Bu ise yaklaşık her hane beş kişi olarak düşünülecek olursa, 40. 000 kişi demekti. Bunlara sayıları 3 . 800'e varan askeri' guruplar da eklenirse29 sayı, toplam 43-44. OOO'e ulaşmaktaydı. Bunlara ek olarak, daha önce Kıbrıs'ta oturan, ancak Ada'yı terketmiş bazı guruplar da, Ada' da Osmanlı idaresinin tesisini müteakip, dönmeye karar vermişlerdi. Mesela Venedik'te bulunan küçük bir Kıbrıs kolonisi, Hicri 979 (1571 )'da Ada'ya dönmek için Osmanlı Devletin'ne başvurmuş ve başvurusu kabul edilmiştir.30 Ayrıca Kıbrıs kadılarına bu türden gelenlerle, yerli Ada halkına iyi muamele etmeleri de emredilmiştir. .

Diger ön�mli bir konu da, bu kişilerin nitelikli olup olmadıklarıdır. Istanbul'da Osmanlı Arşivinde saklanan iki sürgün defterine göre Ermenek kazasından 54, Mamuriye'den 61, Silindi'den 49, Gülnar'dan 134, Mud' dan 173, Silifke' den 201, Beyşehir' den 260, Seydişehir' den 20 .� , Aksaray' dan 2 25, Andıgı' dan 1 45, Develihisar'dan 197, Urgüp:den 64, Koçhisar'dan 88, Nigde'den 172, Bor' dan 69, Ilgın' dan 48, Ishaklı' dan 87 ve Akşehir' den 130 aile Ada'ya nakledilmiştir.31 Bunların çogu, meslek sahibi kimselerdi ve kendi rızalarıyla Ada'ya gitmişlerdi . Zanaatkarlar, alet ve edevatlarıyla Ada'ya nakledilmişlerdi. Mesela, Ermenek'in Akmanastır köyünde oturan Trabzon'lu Ahmet oglu Yusuf, iki oglu ve alet-edevatıyla gitmişti. Ada'ya gidenlerden Ermenek'in Zimmiyan mahallesin�en Hıdır ogl� Avram cüllah idi. Ermenek'in Yukarı İzvid köyünden Isınail oglu lbrahim, bir bekar oglu, öküzleri ve ziraat aletleriyle Ada'ya girmişti. Ma'muriye kazasına baglı Kızıl Ali 25 26

27 28

29

30 31

Mevkufat Defteri, nr. 2551, s. 61 Mevkufat Defteri, nr. 2551, s. 101-106 BA. Mühimme Defteri, nr. 31, s. 374. hük. 833 Muhimme Defteri, nr. 43, s. 134, hük 628 Maliyeden Müdevver Defterler, nr. 5168. S. 10 Bk. Muhimme Defteri, nr14. Hk. 51 Cengiz Orhonlu, "Osmanlı Türleri'nin Kıbns Adasına Yerleşmesi (1570-1580)" Milletlerarası Birinci Kıbns Tetkikleri Kongresi, Ankara 1971, s. 91-97

216


KIBRIS'IN ALINMASINDAN SONRA ADA'YA Y APlLAN ISKANLAR VE KIBRIS TÜRKLERININ MENŞEI

köyünden çiftçi Nebi oğlu Mustafa üç oğlu ve aletleriyle gitmişti. Keza Ma'muriye kazasının Boz-ot ve Demirci Musa köylerinden Veli oğlu Otamış, Ahmed ve Mehmed adında iki oğlu ve üç kızı ile, zirai aletlerini beraberine alarak kendi rızasıyla gitmiştir.32 Silindi'ye bağlı Pazaryeri ve Yusuflu köylerinden Ali oğlu Mustafa, köyündeki emlakini satıp, iki öküzü, bir merkebi, bir ineği, kalabalık ev halkı ve çiftçi aletleriyle gönüllü olarak göçmüştü. 33 Gülnar . kazasına bağlı Gündere köyünün Zaviye mahallesinden Hamza oğlu Isa pabuççu idi. O, aletleri ve bakar oğluyla gitmişti. Mud kazasına bağlı Alaaddin köyünden çiftçi ve cüllah ahmed oğlu Halil, iki kızı ve aletleriyle gitmişti. Silfke'nin Göçelü köyünden Veli dede oğlu Nebi, öküzleri ve çift aletleriyle gitmişti.34 Beyşehir'in Manastır köyünden Odul oğlu Hasan, öküzleriyle gitmişti. Seydişehir'in Ağçapınar köyünden Mehmed oğlu Ali, öküzleriyle gitmişti.35 Bununla ilgili çok sayıda örnek verilebilir. Çiftçiler dışında Ada'ya terziler, çilingirleri, pamukçular, ayakkabıcılar, ipekçiler, boyacılar, demirciler, aşçılar, çulcular, kasaplar, marangozlar, tüfekçiler, deveciler, bina yapıcılara, değirmenciler, ekmekçiler, kalaycılar, çadırcılar, eskiciler, sünnetçiler, elekçiler, kazancılar, kuşakçılar, semerciler, sepetçiler, boyacılar gittiler. Bunlardan başka imam, müezzin, hatip gibi İslam dinini orada temsil edecek okumuş mütedeyyin kişiler de Ada'ya nakledildL Mesela, Seydişehir Cami mahallesinden Mehmed oğul Mustafa, imam olup ilim sahib di. Kendisine saygı gösterilmesi gerektiği defterde belirtilmişti. Onlara diğerlerinden daha fazla imtiyaz verildi ve saygılı davranıldı. Bunlar dışında, gidenlerin yaklaşık yüzde otuzunu suçlular oluşturuyordu. Eğer bunlar kendi istekleriyle Ada'ya giderlerse, fermana göre, suçları affedilecekti. Kendilerine orada yeni bir düzen kurma imkanı resmen tanınacaktı. Ev ve arazi verilecek, hatta devlet kadrolarına bile alınabilecekti. Ne kadar mücrim kişinin adaya gönderildiği veya gittikleri bilinmiyor.37 Bütün bu sürgün ortamından yararlanmak isteyen uyanık yöneticiler

!ı'

32

33

34

35 36

37

BA. A. DVN, nr. 793, s. 2 Bu husustaki kayıt aynen şöyledir: "Karye-i Boz-ot ma'demirci Musa. Otamıı veled-i Veli an karye-i mazbure. Ahmed ve Mehmed n3.m iki oglu olup ve üç kızı olup çiftçi ve al3.t ve esb3.bı mükemmel. Hüsn-i ihtiyariyle gitmiştir. Baha-i Eml3.k 3500 (Kefiler). BA. A. DVN, nr. 793, s. 16 Turan Gökçe, aynı yazı, s. 12, 30, 43 vd. M. Akif Erdogru, aynı yazı, s. 31, 47 M. Ak.if Erdogru, Beyşehir ve Seydiıehir Kazalanndan Sürülenler, s. 39 Kıbnslı araıbrrnaca M. Haıim Altan, sürülenlerin tamarnının vasıfsız kişiler olmadıgını beyan ebniştir. "Kıbnsta Nüfus Yapısı, Degişirnler ve Araşbrrnalar'', Kıbns Gazetesi, 6-9 Ocak 1993.

217


YUSUF HALAÇOCLU - M. AKİF ERDOCRU

de yok değildi. Mesela, Canik kadısı, Ada' daki müslüman erkeklerle evlendirrnek için, Canik yöresinden müslüman bakire kız toplamışh. Çok sayıda kız, böyle bir teşebbüse destek vermiş, kendi istekleriyle Ada'ya gidip evlenmek istemişlerdi. Ancak, onun bu kanunsuz faaliyeti, kısa sürede duyulmuş ve fermanla faaliyeti menedilmişti.38 Ada'yı vatan tutanlar, 1571'den sonra Anadolu'dan gönderilen Türklerdi. Bunlar, bütün zor şartlara rağmen Anadolu'ya dönmeyen, Ada' da yaşamayı kabullenmiş fedakar insanlardı. Kadınlar için Ada' da hayat o kadar da zor değildi. Gerçi ev sıkıntısı başgöstermişti. Ancak çoğu müslüman ve gayrim�slim kadın, Ada erkekleriyle evlendiler, kısa sürede zengin oldular. Islam hukukunun kendilerine bahşett�ğ her türlü yasal hakkı sonuna kadar kullanmasını bildiler. Istemedikleri eşierini şer'i mahkemede kolayca boşayabildiler. Başka erkeklerle kolayca evlenebildiler. Gayrımüslim kadınların İsla� dinine geçmelerine imkan tanındı.39 Osmanlı yönetimi Türk-Islam aile yapısını her zaman Ada' da yaymayı kendine düstur edindi.40 Kıbrıs' ın şenlendirilmesine yönelik bu tür çalışmalar, daha sonraki yüzyıllarda da devam etmiştir. Fakat fethin hemen arkasından yürütülen ve yukarıda arzettiğimiz türden iskan çalışmalarının aksine, özellikle Kıbrıs 1 7. yüzyılın son yarısı ile 18. yüzyılda daha çok emirleri dinlemeyen ve yerleşik ahaliye zarar veren aşiretlerin sürgün mahalli olarak seçilmiştir.41 Nitekim 1702' de Niğde, Bor, Ürgüp ve Ereğli'de yaptıkları şakavet dolayısıyla önce Rakka'ya iskanları ferman olunan, ancak daha sonra Kıbrıs'a sürülmeleri kararlaşhrılan Güngördü, Delili ve Kırıntılı cemaatlerinin, Ayas iskelesinden gemilerle nakledilmesi için Kıbrıs valisi Vezir Osman Paşa'ya emir verilmişti. 42 Yine yerleşik ahalinin ekinlerine zarar verdikleri ve kanunlara karşı geldikleri tesbit edilen İç-il Türkmenlerinden Kara Hacılı, Eski Yörük, Kiseli-oğlu (Ketiş-oğlu), Şeyhlü, Sendil, Patralı, Solaklı, Gediklü, Toslaklı, Cerid, Saçı-kara ve Şamlu cemaatlerinin 1713 yılında Kıbrıs'a sürülmeleri kararı

38 39 40 41

42

Cengiz Orhonlu, aynı yazı, s. 96 Adadaki ihtida hareketleri için M. Akif Erdogru, "Osmanlı Kıbnsında İhtida Meselesi (15801640)", Prof. Dr. İsmail Aka Armagaru, İzmir 1999, s. 163-171. M. Akif Erdogru, Osmanlı Kıbnsında Kadın, Tarih Boyunca Türkler'de Aile ve Ev Semineri, 12-15 Nisan 1999, İstanbul Üniv. Tarih Araıtırma Merkezinde sunulmuş basılmamış bildiri. Bu hususta bk. Cengiz Orhonlu, Osmanlı İmparatorlugunda Aşiretleri İskan Teşebbüsü (1691-1696), İstanbul 1963, Ayr. bk. Yusuf Halaçoglu, 18. yy' da Osmanlı İmparatorlugunun İskan Siyaseti ve Aşiretlerin Yerleştirilmesi, Ankara 1988 Bk. BA, Maliyeden Müdevver Defterler, nr. 8458, s. 266-267

218


KIBRIS'IN ALINMASINDAN SONRA ADA'YA YAPILAN ISKANLAR VE KIBRIS TÜRKLERININ MENŞEI

alınmıştır.43 Aynı şekilde 1727 yılında Şeyhlü, Hardal, Paşmaklı, Yazıcılu, Hacı Isalu, Tatar-oğlu, Kaçı ve Horzem cemaatlerinin de Kıbrıs'a sürülmeleri emredilmiştir. Ancak bunlardan Kiseli-oğlu ve Şeyhlü cemaatleri, gemi reisierini öldürerek kaçmışlardır.44 Sonuç olarak, Kıbrı, fethinden hemen sonra başlayan bir iskan faaliyetine sahne olmuştur. 1572'den itibaren yerleştirilen Türk halkı, yüzyılların tahribahna rağmen, günümüze kadar kimliğini, kültürünü ve nüfus olarak varlığını muhafaza etmiş ve günümüzdeki Kıbrıs halkını meydana getirmiştir.

Kısa Bibliyografya ö. Lütfü Barkan, "Osmanlı lmparatorlugunda bir !skan ve Kolenizasyon Metodu Olarak Sürgünler", lktisat Fakültesi Mecmuası, 12, 1stanbul 1951

M. Akif Erdogru, "Beyşehir ve Seydişehir kazalanndan Kıbns Adası'na Sürülmüş Aileler", Ege Üniversitesi Tarih Inelerneleri Dergisi, ll, İzmir 1996, s. 9-66. Turan Gökçe, "1572 yılında Iç-il Sancagından Sürülüp Kıbrıs'ta !skAn edilen Aileler", Ege Üniversitesi Türk Dünyası Incelemeleri Dergisi, 2, 1zmir 1998, s. 1-70. Yusuf Halaçoglu, 18. Yüzyılda Osmanlı lmparatorlugunun İskan Siyaseti ve Aşiretlerin Yerleştirilmesi, Ankara 1997. Yusuf Halaçoglu, "Osmanlı Döneminde Kıbrıs'ta !skAn Politikası", Kıbrıs'ın Dünü Bugünü Uluslararası sempozyumu, Ankara-Magosa 1993, s. 57-61. Halil lnalcık, Ottoman Policy and Administraiton in Cyprus after the conquest, Ankara 1%9. Renaldı C. Jennigs, Christians and Muslims in Ottoman Cyprus and the Meditterenean World 1571-1640, New York 1993. Cengiz Orhonlu, "Osmanlı Türkleri'nin Kıbns Adasına Yerleşmesi (1570-1580)", Milletlerarası Birinci Kıbns Tetkik.leri Kongresi, Ankara 1971, s. 91-97.

43

44

Yusuf Halaçoglu, Aynı eser, s. 141 Y. Halaçoglu, Aynı eser, s. 141.

219


KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Raif Denktaş Dr. Christian Heinze

Hiçbir güçlük, baskı hatta hapislik veya �ahsına yönelik �iddet, hiçbir tehdit veya kötülük, günümüzün politik dünyasında akla gelebilecek her türlü ve her seviyeden gücün her türlü dü�manlığı ve hiçbir sağlık sorunu Rauf Denkta�'ın bitmek tükenmek bilmeyen Kıbrıs Türk halkının refahı için uğra�ma tutkusunu azaltamadı. Süreklilik, Cumhurba�kanı Denkta�'ın hayatının en çarpıcı özelliklerinden birisidir. Onun kadar, tutkularını demesek de, inandığı kavramları ve hatta argümanlarını deği�tirme gereğini duymayan çok az politikacı olmu�tur. Bu, onun haklı davasından kaynaklanan bir avantaj olarak da görülebilir. Ancak, hiçbir dava; uğrunda sava�an insanların sürekli, köklü ve zekice savunma gayretleri olmaksızın bir anlam ifade etmez. Rauf Denkta�'ı bir insan, bir avukat ve bir politikacı olarak tanıma �ansına sahip olduğum son 36 yıl, bende bu izlenirnin olu�up yerle�mesini sağladı. 1960 yılında anla�malar yoluyla kurulmu� olan Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi Ba�kanı yardımcısı göreviyle 1963 yılında ilk defa Kıbrıs'a geldiğimde Cumhurba�kanı Denkta�, benden birkaç ya� küçük, oldukça genç birisiydi . O zamandan, anayasa Mahkemesindeki ve Kıbrıs'ın politika sahnesindeki görünümünden, tüm kalbi ve ruhuyla kendini Kıbrıs Türklerinin refahı için adamı� ve onların gelecekteki politik liderleri olmayı hedeflemi� popüler, keskin zekalı ve iyi yeti�mi� bir hukukçu olduğu belliydi . Tabii ki, Profesör Ernst Forsthoff Rum ve Yunanlıların anla�maları ve 1960 Anayasasını kendi çıkarları Dr. C. HEINZE, 1960'ta kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti'nin YÜKSEK ANA YASA MAHKEMESİ Başkanı Prof. FORSTHOFF'un yardımcısı olarak Ada'da görev yaptı. Kendisi tanınmı� bir Alman Idare Hukuku uzmanıdır.


KKTC CUMHURBAŞKANI RAUF RAİF DENKTAŞ 1 PRFSIDENT DR. h. c. RAUF RAIF DENKTAS

doğrulhısunda aııındırma politikalarına sınırlamalar getirebilmiııti. Kıbrıs Türk halkı ve Türkiye Türk halkı, Cumhurbaııkanı Denktaıı gibi bir savaııçının liderliğine ve desteğine sahip olmayı bir nimet saymalıdır. Halkının ııiddete maruz kaldığı bir ortamın yara:thğı olumsuzluklar içinde dahi barıııı sağlamaya yönelik gayret göstererek iyi bir örnek teııkil etmiıı olması nedeniyle tüm dünyanını ona borcu olduğunu söylemek hiç de abartılı olmaz. Sadece Kıbrıs Türkleri ve Türkiye tarafından değil, anyı zamanda dünyadaki tüm halklar ve hatta politik karıııtları tarafından kendisine iletilecek sevgi ve güven duyguları ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin tanınması onun mükafatı olacaktır. Temennimiz, bu sürekliliğin hep devam etmesidir...

President Dr. H. C. Rauf Raıf Denktas

No hardship, no banishment, not even imprisonment or suffering of personal violence, no threat or abuse, no enmity of powers of literally all kinds and levels conceivable in the contemporary political world, and no stage of endangered health was able to detract Rauf Denktas from his never ending engagement for the welfare of the Turkish Cypriots. Continuity ise one of the striking fetures of the life of President Denktas. Few politicians have found it less necessary than he to change their concepts, not to speak of their convictions, or even their arguments. This may be seen as an advantage deriving from the justice of his cause. But no cause retains relevance without the continous, intelligent, well founded, well argued and therefore effective efforts of people who fight for it. The past 36 years, during which I had the privilege of being acquainted with Rauf Denktas as a person, as a lawyer and as a politician, have formed and confirmed this impression. When I came to Cyprus for the first time in 1963 as the assistant to the President of the Consisusional Court of what had beeen agreed in 1960 to become the Republic of Cyprus, President Denktas was rather young, only a few years older than myself. But already then his appearance as a lawyer in the Consisusional Count and in the political scene of Cyprus made it clear; here is a sharp minded, leamed lawyer, totally engaged with heart and saul for the welfare of the Turkish Cypriots, already then his appearance as a lawyer, totally engaged with heart and saul for the welfare of the Turkish Cypriots, already very popular, destined to become their future political leader. No wonder it was he who won the first (and only) case in which the Constitutional Court, under the presideney of the renowned Professor Ernst Forsthoff, was able to pronounce limits to the Greek policy of eroding the agreements and the constitution of 1960 The people of Cyprus and of Turkey can count it among their blessinga to have the support and leadership of such a fighter in the person of President Denktas. It is not exaggerated to add that the world owes to his efforts an example for ways to provide peace under advrse circumstances of a violence stricken environment. His reward is the recognition, love and respect extended to him not only by the Turks of the isiand and continental Turkey but alsa by other people all over the world and even by political opponents. May continuity continue! 221


Kıbrıs 'ta İki Ulusal Kongre ve Sömürge Döneminde Enosis 'e Karşı Direniş Sabahattin İsmail Daha Osmanlı döneminde bafjlayan Enosis faaliyetleri, Türkler'le Rumların arasını açan en önemli sebeplerden biri olmufjtu. Ne ki, Kıbrıs Türk Halkı yine kendi geleceğinden emindi: Ada Osmanlı egemenliğinde idi. Ve Osmanlı yönetiminin adayı Yunanistan'a devretme gibi bir niyeti olamazdı. İngilizlerin 1 878' de Ada'yı devralmasından sonra Kıbrıslı Türkler ilk kez kendilerini bekleyen tehlikeleri görmeye bafjlamıfjlardır. Çünkü Ada'nın el değifjtirmesi ile birlikte Rumların Enosis yönündeki çabaları artmıfj, Enosis taleplerinin ardı arkası kesilmez olmufjtu. Ustüne üstlük ingiliz yönetimi de bu eylemiere karfjı genifj bir hofjgörü ile yaklafjıyor, hatta Kıbrıs Türklerine karfjı aynıncı bir tavır içine girerek onlara 3. Sınıf vatandafi muamelesi uyguluyordu. Devlet dairelerine genellikle Rumlar alınıyor, Türk aydınları baskı altında tutuluyor, asırlardan beri Kıbrıslı Türkler tarafından yönetilen Evkaf gibi hayati kurumlarına el konuyordu. Bütün bunlar yetmezmifj gibi Osmanlı yönetimi de içten içe çürüyor, girdiği savafilan kaybediyor, imparatorluk her geçen gün küçülüyordu. Bu durum ise Kıbrıslı Türklerin umutlarını zayıflatıyor, kendi ciğerlerini kendi yağları ile kavurmaktan bafjka bir seçenek bırakrnıyord u. Bu yaklafjımla yapılması gereken, öncelikle dünyaya ve


KIBRIS'TA İKİ ULUSAL KONGRE VE SÖMÜRGE DÖNEMİNDE ENOSİS'E KARŞI DİRENiŞ

sömürge yöntemine Kıbrıs Türkünün sesini duyurmak, Türk halkının ENOSIS'e kar!iı olduğunu anlatmak ve daha fazla özgürlük için sava!i vermekti. Ne ki, tüm bunlar bir yayın organı olmadan gerçekle�mezdi. Bu gerçeğin bilincine varan Kıbrıs Türk aydınları, hemen kolları sıvadılar ve ardı ardına gazeteler çıkarmaya ba!iladılar. S aded, Zaman, Yeni Zaman, Kıbrıs, Sünuhat, İslam, Seyf, Vatan, Doğru Yol, Söz, Ses, Masum Millet, Birlik, Hakikat, Haber, Hür Söz, Ateş, Köylü, İstiklil, Halkın Sesi, Bozkurt, Devrim, Nacak, Akın 1889'dan 1960'lı yıllara kadar bu yolda çıkan çok sayıda gazetenin en önemlileridir. Bu gazetelerin yayın ilkeleri ve yaptıkları yayınlar izlendiği zaman uğrunda sava!i verdikleri ortak ilkeler !iÖyle sıralanabilir: 1- İngiliz sömürgeciliği ile sava!imak, 2- Milli bilinci ayakta tutmak, anavatana güven ve bağlılığı devam ettirmek, 3- Kıbrıs meselesini yalnız Rumların bakı!i açısından dünyaya duyurmaya çalı!ian kalabalık Rum gazeteleri ile sava!imak, 4- ENOSİS'e kar!iı durmak, 5- Dünya kamuoyuna Türklerin sesini duyurmak, 6- Rum basını ile sava!imak, 7- Kıbrıs Türkünün birliği ve ilerlemesi için çalı!imak, 8- Kıbrıs Türklerinin haklarını korumak, 9- Vatana ihanet edenlere kar!iı durmak, ona hizmet edenleri ise desteklemek, 1 0- Adadaki Türk halkına zarar verecek veya onları hiçe sayacak kanunlara kar!iı gelmek ve hükümetle mücadele etmek, milli menfaatleri korumak, l l - Türk toplumunun içtimai, iktisadi ve siyasi bir varlık halinde olmasını sağlamak, 12- Türk İstiklal Sava!iı'nı desteklemek, Türkiye Cumhuriyeti ile yakıniaşmayı ve işbirliğini gerçekleştirmek. Kıbrıs Türk aydınları�ın çıkardığı bütün yayın organları bu ilkelere bağlı kalarak, gerek Ingiliz sömürge yönetimi, gerekse Enosis politikasını ileri götüren fanatik Rum unsurlara karşı şaşılacak bir direnişle karşı durdu. Kıbrıs Türkünün varlığını ve sesini dünyaya duyurdu. Bu noktada !iUnu da vurgulamakta yarar vardır. Kıbrıs Türklerinin bu ilkeler doğrultusundaki sava!iı sadece basın yoluyla

223


SABAHA TIİN İSMAİL

verilmedi. Bu ilkeler, örgütlü mücadeleye de aktarıldı. İngilizlerin adayı devralmalarından sonra olu�turulan Osmanlı Kıraathanesi, Kıbrıs Türk Cemaat-ı Islamiyesi, Meclis-i Milli, Milli Cephe, Milli Kongre, KATAK, Kıbrıs Türk Birliği ( İstiklal) partisi, Milli Parti (Sonradan Kıbrıs Türk'tür Partisi), Kıbrıs Türk İ şçi Birlikleri, Kıbrıs Türk Kurumlar Birliği, Kıbrıs Türk Kurumlar Federasyonu, Kıbrıs Türk Çifçiler Birliği hep yukarıdaki ilkeler doğrultusunda mücadele etti. Bu noktada �u olgu iki kez vurgulanmalıdır. İngiliz sömürge döneminde yayınlanan hiçbir gazete veya kurulan hiçbir örgüt siyasi ihtirasları tatmin için ortaya çıkarılmadı. Gazeteleri çıkaranlar veya örgütleri kuranlar kendilerine sırf siyasi mevkiler elde etmek için de ortaya ahlmalıdırlar. Her �eylerini, ortaya koyarak İngiliz sömürge yönetimine ve çok güçlü olan kilise ile Enosisçilere kar�ı çıkarken, herkesin bir tek gayesi vardı: Kıbrıs Türklerinin varlığını korumak, Ada'nın gün gele Yunanistan'a ilhak edilmesini önlemek, Kıbrıs Türklerinin e�itliğini kabul ettirmek ve kendi malı olan kurumlarının kendi yönteminde devredilmesini sağlamak. Bu olgu hiçbir kimsenin inkar ederneyeceği kadar net bir �ekilde artık gözler önüne serilmi�tir. Bu genel giri�i yaptıktan sonra Kıbrıs Türklerinin ENOSİS'e kar�ı varolma sava�ımında çok önemli iki kilometre ta�ı olan iki Milli Kongre'ye değinebiliriz.

a) Meclis-İ Milli (Milli Meclis) Yıl 1918. Birinci Dünya Sava�ı sona ermi�. Paris'te, "Paris Konferansı" adı altında bir Barı� Konferansı toplanıyor. Kıbrıs Rumları, Yunanistan'ın desteği ve İngiltere'nin de ho�görüsü ile Kıbrıs'ın YUnanistan'a ithakını talep etmek amacı için çalı�acak olan bir heyet olu�turdular. Amaç Paris'e gidip orda bu talebi resmen dile getirmektir. Bu arada Kıbrıs'tan da Konferans'a bir yığın telgraf çeKilmekte, Enosis talep edilmektedir. Tarihsel önemi olan 1911 mitinginin üzerinden 7, 1912'de Mandralar Köyü ile Leymosun' daki Türklere yapılan saldınların ve ilhak amaçlı isyan provasının üzerinden 6 yıl geçmi�tir. Türkler huzursuz ve geleceklerinden emin değillerdir. Osmanlılar, Almanya safında girdikleri sava�tan yenik çıkmı�lar, bir çok toprak kaybetmi�lerdir. Avrupa'nın emperyalist güçleri ile önceleri Osmanlı egemenliğinde olan bir çok ülke, çökmekte olan imparatorluktan pay

224


KIBRIS'TA İKİ ULUSAL KONGRE VE SÖMÜRGE DÖNEMİNDE ENOSİS'E KARŞI DİRENİŞ

kapma kavgası içindedirler. Bu durum Kıbrıs Türklerini iyiden iyiye umutsuzlandırmakta, Ada'dan göç etme eğilimini artırmaktadır. İ�te böyle bir ortamda Müftü Hacı Hafız Ziyai Efendi ve M. Remzi Okan adlı gerçek iki aydın ortaya ahlmaktadır. Müftü Ziyai Efendi ve M. Remzi Okan birlikte Ada çapında köylere dağılmı� bulunan aydınlara bir bildiri yollayarak 10 Aralık 1 9 18 'de Lefko�a'da milli bir meclis toplanacağını, he;�kesin katılmasını isterler. Toplantıya 200 civarında delege katılır. Uç gün boyunca Kıbrıs Türklerinin geleceği ve içinde bulunulan durum tartı�ılır. Sonuçta a�ağıdaki karar alınır:

" ... 12 Kanun-u Evvel 1918'de Lefkoşa'da içtima eden Mecl is-i Milli Mukarreratı her fırsat d üştükçe cezirenin Yunanistan'a ilhakı meselesini meydana getirerek cezire ahal-i İslamiyesini rencide eden Rum vatandaşlarımızın bu kerre dahi sulh-u umumi daimi kongresinin in-ıkad edeceği münasebetiyle o hissiyal-ı milliyelerini tekrar izhara kıyam ettiklerinden biz Kıbrıs Müslümanları Rum vatandaşlarımızın işbu harekat ve metali batını şiddetle protesto eder ve buna mukabil biz ahal-i Müslim'e dahi kendi hissiyat-ı milliye ve harniyet-i vatanİyemizi izhar ile cezirenin mukadderatı kongrede mevzuu bahis olduğu sırada cezirenin sahib-i meşruu olan Hilafet-i İslamiye ile Saltanat-i Aliye­ i Osmaniye'yi cami bulunan Devlet-i Aliyemize terk ve iadesi yegane amal-i milliyemiz olmak suretiyle temenni ve istirham eyleriz." Kıbrıs Türk Halkının temsilcisi olan bu ilk Milli Meclis'te ayrıca, Paris Barı� Konferansına Kıbrıs Türklerinin ENOSİS'e kar�ı olduklarını anlatmak, ada Türklerinin hak ve çıkarlarını savunmak, Rumların tavırları hakkında protestolarda bulunmak, Ada'nın tekrar Osmanlı yönetimine verilmesini sağlamak amacı ile temaslarda bulunması için Müftü Ziyai Efen�i'nin yetkili kılındığına dair oy birliği ile bir karar alınır. Ne var ki Ingiliz Yönetimi, Müftü Efendi'nin Ada dı�ına çıkışına izin vermeyecektir. Meclis-i Milli olayını buraya aktarmaya niye gerek gördük? Şu iki sebeple: Birincisi, daha Atatürk'ün milli Kurtuluş Savaşını başlatmasından bir yıl önce, Kıbrıs'ta Türk aydınlarının Milli bir meclis toplaması oldukça dikkate değerdir. İkincisi, ilk kez Kıbrıs Türklerinin tamamını temsil eden Meclis niteliğinde bir kongre bütün Kıbrıs . Türkleri adına konuşma yetkisini alarak, Kıbrıs Türkünün ENOSIS'e karşı olduğunu haykırmışhr.

225


SABAHAlTİN İSMAİL

Meclis-i Milli bu anlamda, üç gün boyunca süren tarh�maları ve yol göstericiliği ile, Kıbrıs Türkünün sonraki mücadelesinin yol göstericisi, belirleyicisi olmu�tur. b) Milli Kongre

Kıbrıs Türkleri, Meclis-i Milli'yi toplamakla, çok yakın olan Enosis tehlikesine kar�ı güçlü bir cephe açmı� ve Paris Konferansı'ndan Enosis yönünde bir karar çıkmasını önlerneyi ba�armı�tı. Şimdi sıra ikinci cepheyi açmaya gelmi�ti. Ve bu kez de Ada'ya geldiği günden itibaren Kıbrıs Türklerine kar�ı ayırırncı bir politika uygulayan sömürge yönetimine kar�ı, toplumun gasbedilen haklarını almak için cephe açılıyordu. Bu uğurda, daha önce 1930 Kavanin Meclisi seçimlerinde İngilizci S ir Münir ve ekibine kar�ı sava� vererek, sömürge yönetiminin tüm desteğine rağ�en Kıbrıs Türkünün ezici desteği ile seçimleri kazanan M. Necati Ozkan, mücadeleye hazırdı. 23 Nisan ı93ı tarihinde Söz ye Masum Millet gazetelerinde birer çağrı yayıniayan Necat! Ozkan, ı Mayıs ı93ı tarihinde kendi evinde toplayacağı MİLLI KONGRE için, bütün köy ve mahallelerden temsilciler seçilmesini ve bu temsilcilere verilecek vekaletnamelerle Kongreye gönderilmelerini istiyordu. ı Mayıs ı93ı günü toplanan MİLLİ KONGRE, Kıbrıs Türklerinin topladığı ik�.nci milli kongreydi. 200'ü a�kın seçilmi� halk temsilcisinin Necati Ozkan'ın evinde altı saat boyunca süren çalı�maları sonunda Kıbrıs Türkünün sömürge yönetimine kar�ı vereceği mücadelenin stratejisi çizilmi�, ayırırncı sömürge yönetimi !iiddetle ele�tirilmi!i ve sömürge yönetiminden talep edilecek haklar belirle�ti. Kongre, çalı!imaları sonunda, kongreyi yöneten eski Kavanin Meclisi üyesi Ahmet Sait Hoca'yı (Baf Temsilcisi) da, Kıbrıs müftüsü ilan ederek, sömürge yönetimine kar�ı önemli bir emrivaki yaratma yoluna gidilecekti. Çalı�maların sonunda alınan kararları uygulamak amacı ile bir de "Heyet-i Merkeziye" adlı yürütme komitesi olu!iturulmu!itu. Heyette Baf Kasabasından Ahmet Sait Efendi, Kavanin Azası Mısırlızade Necati Bey, Kavanin Azası Zeki Bey, Av. Behaettin Bey, Av. Fazıl Bey (Fadıl Korkut), Av. Rifat Bey, Dr. Pertev Bey, Şevki Bey, Av. Ahmet Raşid Bey bulunuyordu. Kongrede alınan kararlar özetle !iÖyleydi:

226


KIBRIS'TA İKİ ULUSAL KONGRE VE SÖMÜRGE DÖNEMİNDE ENOSİS'E KARŞI DİRENiŞ

1- Kongre, Kıbrıs Türklerine de diğer cemaatlere tanınan aynı eğitim imkanlarının ve haklarının tanınmasını talep etmektedir. 2- Kongre 1928 yılında sömürge yönetimi tarafından lağvedilen müftülük makamının yeniden ihyasını talep eder ve bu maksatla, kendi müftüsünü tayin eder. Müftülük makamı ile Evkafın, Türk halkının isteklerine göre yeniden düzenlenmesini talep eder. 3- Kongre Şer-i Mahkemeterin bağımsız olmasını ve maa!jlarının genel bütçeden ödenmesini talep eder. Aksi halde bugün bağımsız olmayan bu mahkemeterin tüm yetkilerinin, çağda!j mahkemelere devredilmesini ve davaların Türk Hakimler tarafından görülmesini talep eder. Yeni bir Medeni Kanunun kabulünü ister. 4- Milli Kongre, sömürge yönetimi tarafından belirlenen Evkaf yönetiminin bundan böyle Milli Kongre tarafından belirlenecek 6 Türk üye ile, yönetim tarafından belirlenetek 1 üyeden olu!jan bir komisyona devredilmesini ve bu komisyonun 3 yıllık bir süre için görevde kalmasını talep eder. 5- Kongre alınan kararları hükümet nazarında izlemek ve uygulamak için bir Heyet-i Merkeziye te!jkil eder. Heyet-i Merkeziye üç yıllık bir dönem boyunca Kıbrıs Türkü adına her giri!jimi yapma, söz söyleme ve ceamaatin çıkarlarını korumakla görevlendirilir. 6- Kongre Baf temsilcisi Ahmet Sait Efendi'yi Kıbrıs Müftüsü ve cemaahn dini lideri olarak belirler. Böylece ENOSİS'e kar!jı 1918'de Meclis-i Milli ile açılan Halk cephesinden sonra bu kez sömürge yönetimine kar!jı, ikinci bir cephe açılıyordu. Bu tarihten sonra Kıbrıs Cumhuriyeti'nin kurulacağı güne kadar Kıbrıs Türkünün mücadelesi, bu iki Kongrenin belirlediği hedefler doğrultusunda sürdürülecekti. Kurulan bütün örgütler ve partiler bu kongrelerde belirlenen hedefleri gerçekle!jtirmek için çalı!jmalarını sürdüreceklerdi. c) Kıbrıs Türklerinin Örgütlü Direnişleri Kıbrıs Türklerinin ENOSİS'e kar�ı mücadeleleri, Kıbrıs Rumlarının ENOSİS uğra�ları kadar eskidir.

Kıraathane-i Osmani 'den ba�layarak, Kıbrıs Türk Cemaat-ı . Islamiyesi (1924. Kurucusu Hacı Hafız Ziyai Efendi), Kıbrıs Adası Türk Azınlığı Kurumu (KATAK, 1942. Kurucuları, Fadıl Korkut, Necati Özkan, Dr. FC�;zıl Küçük, Em. Hak. Izzet Bey, Dr. Rau.� vd .. ), Kıbrıs Türk Birliği (Istiklal Partisi (21 Haziran 1949 Necati Ozkan), Milli Parti (23 Nisan 1944, Dr. Fazıl Küçük), Kıbrıs Türk İ şçi Birlikleri, Kıbrıs Türk Kurumları Birliği, Kıbrıs Türk Kurumlar Federasyonu, Kıbrıs Türk Çiftçiler Birliği ve daha birçok kurum ve .

227


SABAHATTlN İSMAİL

kurulu!i sömürge yönteminin Türklere kar!lı ayırımcılığı doruğa çıkardığı, Enosis yönündeki faaliyetlerin büyük boyutlara ula!ltığı günlerde ardı ardına kurulurlar. Kurulan bu örgütlerin hedefi de, yine bu dönemde çıkan Kıbns Türk gazetelerinin ortak gayeleri ile aynıydı. Bu amaçların en önemlilerini !löyle özetleyebiliriz: 1 - ENOSİS'e kar!lı mücadele etmek. Adadaki Türk varlığını korumak. Bu uğurda Kıbrıs Türklerinin sesini dünyaya, Anavatan Türkiye'ye duyurmak, Dünya ve Türkiye kamuoyunu aydınlatıp harekete geçirmek. 2- Kıbrıs Türklerinin ekonomik, siyasi, kültürel bir varlık olarak geli!lip güçlenmesini, bu topraklara tutunmasını, refah seviyesinin yükselmesini, ekonomik yönden kalkınınasını sağlamak. 3- Sömürge yönetiminin el koyduğu haklara sahip çıkmak ve bu hakları yeniden elde etmek. Ayrımcı politikalan de!iifre etmek. 4- Anavatana Türkiye'ye bağlılığı sürdürmek, Atatürk devrimlerine sahip çıkıp onları topluma benimsetmek Kıbns Türklerinin barı!lçı ve demokratik yöntemlerle bu ilkeler doğrultusunda sürdürdüğü mücadelesi, EOKA'nın Türklere saldırmasından sonra TMT (Türk Mukavemet Te!ikilah) adlı direni!l ve savunma örgütünün kurulması ile yeni bir boyut kazanacaktı. Şimdi, bu örgütlerden bazılarına kısaca değinelim. a- Kıbns Adası Türk Azınlığı Kurumu (Katak)

1 931 isyanından sonra 1 940'a kadar dondurulan siyasi faaliyetler, bu tarihte Belediye seçimlerinin yapılmasına izin verildiği için yeniden bir canlanma içine girer. Belediye seçimlerinin sonuçları Kıbrıs Türkleri için dÜ!lündürücü olmu!ltur. Çünkü birlik içinde olması gereken toplum, seçime deği!lik adayiann katılması sonucu bölürunü!l durumdadır. Eski Milli Cephe'nin önde gelen üyeleri Fadıl Korkut ve Necati Mısırlızade bir gurup; Dr. Fazıl Küçük ve Necmi Avkıran da bir gurup olarak seçime katılmı!ilardır. Bu duruma içerleyen Kıbrıs Türklerinin geni!l bir kesiminin baskıları sonucu, guruplar 1942 yılında birle!lerek, Avukat Fadıl Korkut ba!ikanlığında KATAK'ı kurmu!l oldular. Birlik ve beraberliğe susamı!l bulunan Kıbrıs Türkleri, KATAK'ın kurulmasından sonra bu örgüte sahip çıkmı!l ve yaptığı

228


KIBRIS'TA İKİ ULUSAL KONGRE VE SÖMÜRGE DÖNEMİNDE ENOSİS'E KARŞI DİRENİŞ

cömertçe bağı�larla örgütün güçlenınesini sağlamı�hr. Diğer yandan da adanın her yanında örgütlenmesi için herkes elinden geleni yapmı�tır. KATAK, tüzüğü ve programı olan bir siyasal örgütlenmedir. Önce belirttiğimiz örgütlenmelerden bir farkı da, kendine politik hedefler seçmesidir. KA TAK, bir yandan İngiliz sömürgecilerine ve Enosis eylemlerine kar�ı aktif bir politika izlerken, diğer yandan da ilk kongresinin toplanması için çalı�malarını sürdürdü. Nihayet 1 8 Nisan 1943 tarihinde Evkaf'ta yapılan ilk kongresinde emekli hakim !zzet Bey, Dr. Rauf ve Fadıl Korkut yönetime seçildiler. b- Kıbns Türk Birliği (İstiklal Partisi)

28 Ekim 1949'da İstiklal Gazetesi'ni çıkaran M. Necati Özkan, gazeteyi kurmayı dü�ündüğü partinin bir propaganda aracı olarak da görüyordu. Bu nedenle gazetede, sürekli olarak partinin kurulu� çabaları ve görü�leri aktarılıyordu. Kendisini CHP'nin Kıbrıs'taki temsilcisi olarak da gören M. Necati Özkan'ın parti için seçtiği ambleminde bile ay yıldızlı zemin üzerinde 6 ok bulunuyordu. Partiye üyelik için gazetenin ilk sayısında, parti amblemi altına verilen bir ilanda �öyle deniyordu: Kıbrıs Türkü, kendi varlığının, kendi idealinin ve kendi hislerinin hakiki partisi olan Kıbrıs Türk Birliği (İstiklal) Partisi'ne, vatanda�ların gibi üyelik kartını alarak müte�ebbis üye ol. Bu parti senin varlığından kopmu�, sana söz hürriyeti bah�eden ilk parti olacaktır. Partine üye olmakla, 80 bin Türkün bu ada üzerindeki bekasını Türk'e yara�an bir �ekilde muhafaza etmi� olacaksın. Senin varlığının yarattığı bu parti, sana bu memlekette hür ya�ama hakkı sağlayacak olan ilk partin olacaktır. Dahilde olduğu gibi hariçte de seni temsil ederek, haklarını müdafaa edebilecek ilk hakiki ve siyasi partin ancak bu olabilir. Komünizme kar�ı olan ve İsmet İnönü ile yakın ili�ki içinde görülen İstiklal Partisi, nihayet 21 Haziran 1 949'da kurulu� çalı�malarını tamamlayarak üye kaydına ba�ladı. 9 Kasım 1949 tarihli İstiklal Gazetesi'nde ise M. N. Özkan, yazdığı bir yazıda "O güne kadar partiye üye olabilmek için 10.000 ki�inin ba� vurduğunu ve bu üyelerin toplanacak genel kurulda 90 ki�ilik yönetici heyeti seçeceklerini" belirtiyordu. 229


SABAHATIİN İSMAİL

İstiklal Partisi, diğer partilerden farklı olarak tüm toplum kesimlerine parti yönetiminde söz hakkı vermeyi öngören bir tüzüğe sahipti. Buna göre 90 ki�ilik yönetim kurulunda 10 yüksek okul mezunu, 10 sanatkar, 10 tüccar, 10 kasap, manav, 10 kadın, 30 da köylü yer alacaktı. Parti bu demokratik anlayı�ı yanında Kıbrıs Türkleri arasında Atatürkçü görü�ün ne denli yer ettiğini göstermesi bakımından, yönetim kurulunda 10 kadın üyeye yer vermi�ti. İstiklal Partisi'nin kurulu� yıllarındaki ilk önemli eylemi, 1950 yılında Enosis için yapılan Plebisit'e kar�ı açık tavır alması ve sert tepki göstermesidir. Parti, Kıbrıs Türklerinin duygularına ve sesine tercüman olarak Reuter Ajansı'na, Anadolu Ajansı'na, İngiltere Ba�bakanı Mr. Attlee'ye ve Türkiye Cumhurba�kanı İnönü'ye birer telgraf çekerek, Rumların ilhak yönündeki bu çabasını �iddetle protesto etmi� ve dikkatlerini Kıbrıs'a çevirmelerini istemi�tir. İstiklal Partisi'nin milli dava konusundaki bu tutumunu, parti tüzüğünden de izlemek mümkündür. Tüzüğün l l . Maddesinde partinin amacı �öyle anlatılmaktadır: "Parti iktisadi, sınai, milli, kültürel, siyasi bir partidir."

Madde

"Amacı K.T. Cemiyetinin iktisadi, sınai, kültürel ve siyasi sahadaki ilerlemesini temin etmektir. Bu amaçla partinin mahalli hükümet, Türkiye ve Ingiltere hükümetleri ile temas etmek görevidir. Parti, adadaki Türk cemaatinin varlığını tehlikeye koyacak ilhak veya muhariteye karşı mücadele eder. " Madde 7: "Partinin komünizmle mücadele etmek en büyük şiardır. " Madde 8: "Kıbrıs'ta Türkler arasında kur ulacak şirket ve müesseseleri desteklemek, Türk sanatkarını ve Türk işçisini tercih ve himaye etmek, Türkler arasında şirketler kurmak ve idame ettirmek. " Madde 9: "Milli günlerin kutlanmasında faal rol almak . " 2:

Kıbrıs Türk Halkının adada varolmak v e geli�mek için verdiği mücadeleyi, örgütlü bir hale getirmek için kurulan parti, nihayet 4 Haziran 1 950'de Beliğ Pa�a sinemasında yapılan toplantı ile kurulm�tur. Yapılan Kongrede Ba�kanlığa M. N. Özkan, yardımcılğına M. Şevki, Sekreterliğe Safi Alper, veznedarlığa Turgut Avkıran seçilmi�ti. c-

Milli Parti

25 Nisan 1944 tarihli Halkın Sesi Gazetesi'nde yayınlanan bir 230


KIBRIS'TA İKİ ULUSAL KONGRE VE SÖMÜRGE DÖNEMİNDE ENOSİS'E KARŞI DİRENİŞ

haberle "Kıbrıs Milli Türk Halk Partisi"nin kurulduğu ilan ediliyordu. Haberde 23 Nisan Pazar günü Dr. Küçük'ün evinde toplanan yüzlerce ki�inin tüzüğü görü�rek oyladığı belirtiliyordu. Halkın Sesi'nin ar�ivlerinde yapılacak ara�hrmalarda, partinin faaliyetlerine dair birçok haberin ön sayfada ne�redildiği ve Dr. Küçük'ün Halkın Sesi aracıiğı ile partiyi örgütlemeye, sesini duyurmaya büyük gayret sarfettiği dikkati çekecektir. Dr. Küçük, partinin kurulu� günü evinde toplanan kalabalığa �öyle diyordu: (25 Nisan 1944 tarihli Halkın Sesi) "Bizim, yani bugünkü temelleri atılan partinin tek bir gaye ve tek bir hedefi vardır ki, o da kanuni ve me�ru yollardan yürüyerek Cemaatımız için salah ve refah çarelerini aramakhr ... " Toplantıda daha sonra yapılan oylamada Parti yönetimi �öyle olu�uyordu: A. Pertev, Münür Eczacı, Faiz Kaymak, Siret Bahçeli, Dr. Fazıl Küçük. Daha sonra Dr. Küçük, Parti sekreterliğine getiriliyordu. 29 Nisan 1944 tarihli Halkın Sesi'nde yayınlanan bir diğer haberde ise, 23 Nisan 1944'te toplanan parti yönetiminin �u noktalarda mücadele etmeyi kararla�hrdığı açıklanıyordu: 1- ENOSİS'e ve muhtariyete kar�ı çıkmak, 2- Çe�itli dairelere, yüksek mevkilere, Rum unsurundan yapılan atamaların protesto edilmesi ve Türklere de yer verilmesi için mücadele etmek, 3- Rum Cemaatinin resmi dini olarak Yunan Ortodoks dendiği gibi, Türk cemaati için de Müslüman yerine Türk Müslüman denmesi, 4- Rum cemaati gibi Türk Cemaatinin de bağımsız bir cemaat reisine sahip olması için lazım gelen kanun ve tertibahn alınması, 5- Türkiye'de olduğu gibi aile hukuku ve münasebetlerini tanzim edecek olan medeni bir aile hukukunun kabul edilmesi, 6- Türkiye'de öğrenim gören avukatlara da Kıbrıs'ta çalı�ma izni verilmesi. Merhum Dr. Fazıl Küçük'ün önderlik ettiği ve daha sonraları adını "Kıbrıs Türktür Partisi"ne çevirecek olan Kıbrıs Türk Milli Halk Partisi, kısa sürede �brıs Türkleri arasında geni� ilgi gördü. Her kazada örgütlendi ve Ingiliz sömürgecileri ile Rumların korkulu rüyası oldu. Nitekim daha 1960'lara gelmeden partinin koyduğu hedeflerin büyük bir kısmının gerçekle�tiği, Evkafın Türk Toplumuna 231


SABAHAlTİN İSMAİL

devredildiği, Kıbrıs Türlerine dini liderini seçme hakkı tanındığı, önce verilmeyen birçok hakkın mücadele ile kazanıldığı görülecekti. Kıbrıs Türk Mill Halk Partisi'nin hedeflerini daha iyi anlamak için, 1944' te adaya gelen İngiliz sömürgeler Bakanı Sir Cosmos Parkinson'a Milli Parti adına sunulan metne bakmak da gerekecektir. 16 Ağustos 1944 tarihli Halkın Sesi'nde yayınlanan metinde �öyle deniyor: 1- Kıbrıs Milli Türk Halk Partisi Kıbrıs'ın Yunanistan'a ilhakına kar�ıdır. 2- Kıbrıs'da Rumların çoğunluk olması ENOSİS'i haklı çıkaramaz. İlhak, Türk sekenesi için umumiyede felaketi mucip olur. 3- İngiltere adadan ayrılacaksa ada eski sahibi Türkiye'ye verilmeli, 4- Türk azınlığın haklarını koruyamayacağı için muhtariyete kar�ıyız. 5- Yüksek memuriyedere Rumların atanmasına kar�ıyız, 6- Rumiara Rum Hıristiyan dendiği gibi; Türklere de Türk Müslüman denmelidir, 7- Türk Cemiyeti tarafından dini reisin (müftü) seçilmesine izin verilmelidir, 8- Şeriye Hakimlerinin Evkafla ili�kileri kesilmelidir, 9- Medeni Kanun, Türkiye'de olduğu gibi, Kıbrıs'ta da Türklere uygulanmalıdır, 10- Okullar halk Tarafından seçilecek bir komisyonla idare edilmelidir, ll- Evkaf yönetimine Türk cemaati de kahlmalıdır, 1 2 - Türkiye'den mezun olan avukatlar Kıbrıs'ta çalı�abilmelidir. Görüldüğü gibi Dr. Küçük önderliğindeki KMTH Partisi, bir yandan Rumların Enosis emellerine, diğer yandan da sömürgeciliğe kar�ı mücadele ediyordu. d- Kıbrıs Türk İşçi Birlikleri

1940'lı yıllara kadar Rumlarla birlikte aynı sendikalara üye olan Kıbrıs Türk i�çileri, Kıbrıs Rumlarının solcular da dahil olmak üzere, Enosis faaliyetlerin� yoğunla�tırması sonucu, ayrı Türk sendikaları kurmaya, ENOSIS'in aleti olmamaya ve ENOSIS'e kar�ı mücadele etmeye karar verirler. Nihayet 27 Aralık 1942 tarihinde Niyazi Dağlı ba�kanlığındaki 12 Türk dülger, Rum sendikalardan ayrılarak ilk Türk Amele Birliği'ni kurdular. Çe�itli mesleklerden yeni 232


KIBRIS'TA İKİ ULUSAL KONGRE VE SÖMÜRGE DÖNEMİNDE ENOSİS'E KARŞI DİRENİŞ

kahlımların olması ile birlikte, Birliğin adı 1943 yılında "Yapıcı ve Arnele Birliği" olarak değiştirildi. Bilindiği kadarı ile bu birlik, perde gerisinden, yeni kurulmuş olan Milli Parti başkanı rahmetli Dr. Fazıl Küçük tarafından da her türlü yolla destekleniyordu. 1944 yılında ise, Hasan Şaşmaz önderliğindeki ikinci büyük kopma meydana geldi. Ağustos 1944'te Kıbrıs'ı ziyaret eden Sir Cosmos Pariknson'a Kıbrıs Rumlarının Enosis istediklerini ispatlamak amacı ile solcu sendikaların Yunan bayrakları ile donahiması ve Enosis lehinde bir telgrafın Parkinson' a çekilmesine tepki gösteren Türk �şçiler, Hasan Şaşmaz önderliğinde 22 Ağustos 1944'te Güneş Türk Işçi Birliği'ni kurdular. Bu birliğe Niyazi Dağlı başkanlığındaki işçiler de katılınca, bir civarında Türk işçisi, bir çatı altında toplanmış oldu (15 Ekim 1944). Birliğin ismi de Lefkoşa Türk İşçiler Birliği olarak değiştirildi. - Birliğin amaçları, Kıbrıs'taki bütün işçileri bir çatı altında toplamak, - Kıbrıs adası Türk İşçi Birlikleri siyasi partisini kurmak, - Kıbrıs'taki bütün kuruluşları bir çatı altında toplamak ve ENOSİS' e tek vücut olarak karşı çıkmakh. Bu amaçlarla yola çıkan inanmış sendikacılar, Mart 1945'te L a r n a k a ' d a Ağustos 1945'te U m asol'da ayrı sendikalarını kurdular. Ağustos 1945'te de bütün bir�ikleri çatısı altında toplayan bir üst kuruluş olarak Kıbrıs Türk Işçi Birlikleri Kurumu' n u kurdular. Böylece, çeşitli bölgelerde ve çeşitli iş kollarında 20'ye yakın sendika Türk İşçi Birliklerinde örgütlenmiş olur. �ıbrıs Türk İşçi Birlikleri bir de Siyasi Komite kurarak ENOSIS'e karşı mücadeleyi daha etkin bir şekilde sürdürür. Komite'nin kuruluş amaçları şöyleydi: - AKEL'in Türk işçileri arasındaki gizli faaliyetlerini etkisiz kılmak, - ENOSİS'e karşı etkin biçimde mücadele etmek, - Belediye seçimlerinde tek vücut olarak Rumların karşısına çıkmak, - Milli Parti, KATAK, Çiftçiler Birliği ve Türk İşçi Birlikleri Kurumu'nun bir çatı altında birleşmesini sağlamak. (Nitekim bu birlik kısa ömürlü de ola daha sonra kurulacaktı.)

d) Kıbns Türk Kurumlan Birliği Kıbrıs Türk İşçi Birlikleri Kurumu'nun çağrısı ile bir araya gelen 233


SABAHA TI1N İSMAİL

KATAK, Milli Parti, Çiftçiler Birliği ve Kıbrıs Türk İşçi Birlikleri Kurumu, 23 Aralık 1945'te, Kıbrıs Türk Kurumları Birliği'ni kurdu. Kurulu�un amacı, "ENOSİS'e kar�ı tek vücut olarak mücadele etmekti." Ancak bu birlik, çe�itli nedenlerle 6 ay sonra dağılacak, her örgüt, kendi bağımsız çalı�masını sürdürecekti .

e)Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu Kıbrıs Türk Kurumları Birliği'nin dağılmasından sonra bir süre, Kıbrıs Türkleri arasında var olan parti ve kurulu�lar tek tek ENOSİS'e kar�ı mücadelelerini sürdürdüler. Ancak her geçen gün artan Enosis hareketleri sonucu, bu �ekildeki çalı�manın yetersiz olduğu gözlenmekteydi. Bunun üzerine bir araya gelen Kıbrıs'taki tüm kurum ve kurulu�lar, 1949'da Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu'nu kurdular. Ba�kanlığa da Faiz Kaymak'ı getirdiler. Aynı �ekilde tüm partiler de Kıbrıs Türk Milli Birliği adı altında birle�tiler. Böylece artik iki merkezi örgüt, halkın nabzını eline alarak, Kıbrıs Türkünün sesini daha güçlü olarak duyurmaya ba�lamı�tı. Ardı ardına Türkiye'ye ziyaretler yapılarak, Türk basını ve kamuoyu Kıbrıs konusunda uyarılarak ve Ingiltere, BM ve tüm dünya ülkeleri telgraflarla, mitinglerle Kıbrıs Türkünün sesine kulak vermeye çağrılarak büyük bir mücadeleye girildi. 1957 yılında Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu Ba�kanlığına Rauf Denkta�'ın seçilmesi ile Federasyon daha bir etkinlik kazanıyor, daha mücadeleci, daha örgütçü bir çalı�ma içine giriyor ve ENOSİS'e kar�ı Türk Halkının sesini bütün dünyaya duyuruyordu.

TMT'nin Kurulması ve 27-28 Ocak Direnişi EOKA'nın saldırılarının Türk halkına yöneltilmesi kar�ısında savunmasız kalan Kıbrıs Türkleri, çe�itli yerel örgütler olu�turarak saldırılara kar�ı durmaya çalı�tılar. Ne var ki bunda yetersiz kalınıyordu. Bu acil durumdan hareketle EOKA'nın faaliyete geçmesinden iki yıl sonra 27 Temmuz 1957'de Burhan Nalbantoğlu, Rauf Denkta� ve T.C. Elçiliğinde memur olarak çalı�an K e m a l Tanrısevdi, TMT'yi kurma kararı aldılar. TMT'nini gayelerini �öyle sıralamak mümkündür: 1- Kıbrıs "!ürklerinin can ve mal güvenliğini sağlamak, 2- ENOSIS'e ve bu uğurda yapılan giri�imlerle estirilen teröre kar�ı durmak, 3- Türklere yapılacak saldırıları geri püskürtmek, 234


KIBRIS'TA İKI ULUSAL KONGRE VE SÖMÜRGE DÖNEMİNDE ENOSİS'E KARŞI DİRENiŞ

4- Türk toplumunun birliğini ve bütünlüğünü sağlamak, komünizme kar�ı mücadele etmek, 5- Rumiara ve İngilizlere kar�ı Kıbrıs Türklerinin haklarını savunmak, 6- Anavatan Türkiye ile sıcak ili�kileri ve Türk Toplumunun anavatana bağlılığını sürdürmek. TMT, bu gayeler doğrultusunda mücadele verirken, Kıbrıs Türklerinin gönüllü büyük desteğine mazhar oldu. Toplumun her kesimini örgütleri. Daha sonraları 1974 Barı� Harekatına kadar geçecek dönem içinde Kıbrıs Türklerinin savunmasını üstlendi, mücahit birliklerini organize edip eğitti. Türk halkının 1974 Barı� Harekatına kadar ayakta kalabilmesini sağladı. TMT kurulduktan sonra örgütlediği en önemli olay 27-28 Ocak 1958'de Kıbrıs Türklerinin İngiliz askerleri ile giri�tiği çah�madır. Silahlı İngiliz askerlerinin, Taksim lehinde yürüyü� yapan Türk öğrencilere saldırması ile ba�layan çah�malarda 7 Türk öldürülmü�, 100' den fazla ki�i de yaralanmı�tı. Böylece Kıbrıs Türklerinin ve TMT'nin sadece ENOSIS'e kar�ı değil, sömürgeci zihniyete de kar�ı olduğu ortaya konmu�tu. 27-28 Ocak çarpı�malarından sonra artık Kıbrıs sorunu iyice Türk Kamuoyuna mal olmu�tu. Türkiye'nin dört bir yanında gönüllü kampanyaları düzenleniyor, binlerce ki�i gönüllü olarak Kıbrıs'a gelmek için ba�vuruyor, mitingler Anadolu'nun her yanını sarıyordu. Türk Kamuoyunun böylesine Kıbrıs'a sahip çıkı�ı, yıllar sonra gerçekle�ecek olan Türk Barı� Harekatının en önemli toplumsal desteğini olu�turacakh. Ve hiç �üphesiz, Türk kamuoyunun böylesine Kıbrıs'a sahip çıkı�ı, Kıbrıs Türklerinin yıllar boyunca basını ile, örgütleri ile, kongreleri ile, mukavemet te�kilatları ile süren onurlu direni�inin sonucuydu. Türkiye'nin bunca direni�ten sonra ula�ılan Kıbrıs Cumhuriyetinin yıkılmasına, bu cumhuriyette e�it kurucu ortak olan Kıbrıs Türklerinin, ll yıl süren bir ba�ka direni� döneminin sonunda yok olmalarına ve ENOSİS'in gerçekle�mesine göz yumması söz konusu olamazdı.

235


İkinci Uluslararası Kıbrıs Araştırmaları Kongresi ve Görebildiğim Kıbrıs Dr. Yaşar Kalafat ASAM Kafkas Ülkesi Başkanı

Bu yazımızda açıklamasını yapt�ğımız hususlar, 24-27 Kasım 1998 tarihleri arasında yapılan Ikinci Uluslararası Kıbrıs Ara�hrmaları Kongresi münasebetiyle, kongreye ve Kıbrıs Türklüğüne dair ayrı bölümler halinde ele aldığımız gözlernlerimizdir. 1995 yılından itibaren uygulamakta olduğumuz bu yöntemle, aldığımız notları yorumlayarak kültürümüze katkıda bulunmaya çalı�ıyoruz . İkinci Uluslararası Kıbrıs Ara�tırmaları Sempozyumu'na, Kıbrıs dı�ından sadece AHC Ba�kanı E. Elçibey'den kutlama telgrafı geldi ve çok alkı�landı. Kongreye, 23 ülkeden 200'ü a�kın katılımcı tarafından İngilizce ve Türkçe 156 civarında bildiri sunulmu�tur. Bunlar; Tarih (39), Edebiyat (27), Halkbilimi (20), Kıbrıs Sorunu (18), Ekonomi (15), Kültür Sanat, Sanat Tarihi (2), Çevre (4), Gençlik (3), Eğitim (2), Çe�itli konular (16) olmu�tur. Doğu Akdeniz Üniversitesinde eğitim İngilizce yapılmaktadır. Burada halen, 31 ülkeden 800 öğretim üyesi görev yapmaktadır. 52 ülkeden 1 1.300 öğrenciye lisans ve lisans üstü eğitim verilmektedir. Burası kre� dahil her seviyede eğitim vet;!Jlektedir. Muhtelif ülk_elerden 29 üniversite ile bağlantısı vardır. Universitede 14 özel amaçlı ara�hrma merkezi bulunmaktadır. Kıbrıs Ara�tırmaları Merkezi'nin 3 ayda bir İngilizce ve Türkçe çıkan bir yayın organı vardır. İkincisi


İKİNCİ ULUSLARARASI KIBRIS ARAŞTIRMALARI KONGRESİ VE GÖREBİLDİGİM KIBRIS

bu yıl yapılan Uluslarara�. Kıbrıs Ara�tırrnaları Kongresi'nin ilki 1 996 yılında yapılrnı�tır. Uçüncüsü ise 2000 yılında yapılacaktır. Üniversite, bugüne kadar 120 seminer verrni�tir. Doğu Akdeniz Üniversitesi, Kıbrıs'ı tanıtma imkanları itibariyle Uluslararası atrnosfere sahiptir. KKTC'nin tanıtılrnası için uğra�rnaktadır. Bu potansiyel imkan nisbetinde desteklenmelidir. Eski bir mücahid olan Harid Fedai, KKTC'ni üst seviyeden temsil eden üniversite hocalarından bir kimsedir. Sohbetirnizde bize şu gerçekçi açıklamayı yaprnı�tır: "52 ülkeden KKTC'nde yüksek tahsil yapan genç var. Bunları öğrenimleri döneminde Kıbrıs Türkünün sorunları konusunda enforrne etmeye çalı�ıyoruz. Ancak bunların içerisinden seçilerek uygun gençlere, mezuniyetlerine yakın, özel itina gösterilerek gidecekleri ülkede, KKTC devletinin fahri temsilcileri olarak istihdam edilmeleri sağlanabilir." Kapanı� konu�rnaları rnünasebeti ile Baku-Asya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Celil Garipoğlu: "KKTC'ne arka durup (destek olup), onun problemlerinin çözümüne yardırncı olmalıyız." derni�tir. Azerbaycan halk bilirnci yazarlarından, dostumuz Eli Şarniloğlu, bildirisinde: "Baku-Azerbaycan'da Kıbrıs Mürnandeliği var. Baku yazılı basınında asgari haftada bir iki Kıbrıs konulu haber yazısı çıkar. Rd. ve Tv. muhabirieri Baku Kıbrıs Enformasyon bürosundan haber-beyanat-açıklama alırlar. Bu büro, gerekli açıklayıcı dökümanları talep eden ilgililere verir." Açıklamasını yaprnı�hr. Doç. Dr. Günzira Curnakunova, Ankara Üniversitesi DTCF'nde görev yapan Türkiye Türkçesini iyi bilen bir Kırgız Türkü bilim adarnıdır. Halk bilimi ara�tırrnaları da yapmaktadır. Yaptığı konu�rnada; KKTC'nin tanınması konusunda, Kırgızistan' da bir gurup aydının bunu çok istediğini, TUDEV toplantılarında çalı�tıklarını, bunun kulusinin atıldığını, böyle bir giri�irn için kendinin de rnuhiti itibariyle hazır olduğunu, 5 bağımsız Türk devletinin KKTC'ni tanımasının dahi yetebileceğini, söyledi. İkinci Uluslararası Kıbrıs Ara�tırrnaları Sernpozyurnunda Gagauzelinden "Yeni Türk Cumhuriyetleri, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Gagauz Yeri Otonorn Curnhuriyetlerini� Olu�rnasındaki Pararlelliği" konulu bir bildiri veren Stephan Varban, Gagauzyeri halkının KKTC'ni tanımasına yönelik açıklamalar yaptı. Sempozyumun kapanı� konu�rnaları rnünasebeti ile söz alan Stephan Varban: "Bu karde�ler bizi buraya topladılar. Birlikte hareketimiz

237


YAŞAR KALAFAT bizi güçlü kılacaktır" demi�tir. S. Verban, Gagauzeli'nde çok sevilen, gerçekçi, samimi ve çalı�kan bir bilim adamıdır. Stephan Varban, Gagauzeli Devlet Üniversitesi Rektörü'dür. Kıbr ı s ' t a y a p ı l a n 2 . Uluslararası Kıbrıs Ara�tırmaları Sempozyumuna bildiri ile kahlmı�hr. Kendisi ile yapılan görü�mede, KKTC ile Gagauzeli Muhtar Cumhuriyeti arasında bahçe ziraatı alanında bir i�birliği projesini uygulamaya koymak için anla�ma yaptıklarını, bu alandaki çalı�maları geli�tirecekleri müjdesini vermi�tir. Prof. Dr. Stephan Varban, verdiği bildirisinde: "Gagauzeli Muhtar Cumhuriyetlerini ilk tanıyan T.C. olmu�tur. Şimdi de ilmi faaliyetlerinde, bizi KKTC davet etmektedir. Gagauzlar, bunu hiç unutmayacaktır. KKTC ile Gagauzeli arasında her iki ülke de tam bağımsızlarının tanınması için mücadele vermekte olu�ları itibarıyla büyük benzerlik vardır. KKTC'nin ülkemizde temsilcileri olacağız" demi�tir. Sempozyum düzenleme komitesi ba�kan dostumuz İsmail Bozkurt, Gagauzeli'ne yaptığı ziyarette, Gagauzların bazı ders kitaplarının KKTC'de basılabileceği yolunda anla�ma yapmı�tır. Sayın Denkta�, KKTC tanıtilması için görevlendirdiği personeli hakikaten çok iyi seçmi�tir. Esasen bu tür görevler itibarıyla Kıbrıs'ta çok sayıda yeti�kin personel var. İkinci Uluslararası Kıbrıs Ara�tırmaları Sempozyumu kapanı� konu�macılarından Arshı Khan, Sempozyuma Hindistan adına katılmı�tır. Konu�masında, KKTC'nde bulunmaktan memnun olduğunu, en azından kendi adına KKTC'ni gönülden kutladığını, oturumlarda ve kapanı� konu�malarında geçen ve Kıbrıs Türklerine temsil edilme hakkını vermeyen açıklamalara katılmadığını, süper devletlerin görü�lerinin kendisini bağlamarlığını söyleyip, çok alkı� almı�hr. Kartvizit teatisi yaptığımız Arshı Khan, heyecanlı bir Türk­ Türkiye hayranı bir kimsedir. Denkta�'ın yemeğinde bir arada oturduk. Gazeteci ve A�ademisyen bir kimse olan Khan, Türkiye'de 3-4 defa bulunmu�, TüMER'de Türkçe kurs almı�; biraz Türkçe biliyor. 35-40 ya�larındaki A. Khan, anla�ılabilen kadarı ile Hindistan'da Büyükelçiliğimizle dostluğu olmu�tur. Türk Tarih Kurumu'nun 1999 yılında yapacağı Osmanlı'nın 700. Kurulu� Senesi Kültür faaliyetlerine bildirisi ile katılmak üzere davet almı�, bildiri özetini kuruma göndererek katılma isteğini bildirmi�tir. A.Khan, Ortadoğu uzmanıdır. Doktorasını " Türkiye'de Demokrasi" konusunda, profesörlük tezini Türk Yunan ili�kileri üzerinde

238


İKİNCİ ULUSLARARASI KIBRIS ARAŞTIRMALARI KONGRESİ VE GÖREBİLDİGİM KIBRIS

yapmıııtır. Halen Türk-Yunan iliııkilerine dair yayın yapmaktadır. KKTC'nin bağımsız devlet olarak tanınması konusunda Türk dünyasından katılan Kırgızistan, Azerbaycan gibi ülkelerin delegeleri, duygusal bazda ikili iliııkiler kurmakta, özel görüıımeler bazında destek vermektedider. Bu konulu açıklamalar, ayrı ayrı tarafımızdan gözlenebilmiııtir. Ancak, Kıbrıs konusu Türk dünyasına mal edilememiııtir. Sayın Denktaıı'ın veda yemeğinde İngilizce ve Türkçe yaptığı açıklayıcı konuııması, bir çok konunun anlaııılması itibariyle yararlı olmuııtur. İkinci Uluslararası Kıbrıs Araııtırmaları Kongresinde, Kıbrıs'tan katılan bir kısım bildiricilerin, Türk ve Kıbrıs tezleri konusunda bir fikri hazırladıklarının olmadığı görülmüııtür. Yönlendirmeye müsait olmayacak derecede bu teziere ve sayın Denktaıı'ın Konfederasyon konulu açıklamasına karııı oldukça duyarsızdırlar. Kıbrıs'ta aydınlar, Rumlada birlikte hareket eden Türkleri tartııımaktadırlar. Bir kısım Türk, bunlar (Dentaıı yanlı olanlardır) Kıbrıslılık kimliği ile AB'ne Rumlada birlikte girmek isteyenleri yermekte, Rum yanlılar ise; Denktaıı'ı Türk Silahlı Kuvvetlerini ve T . C. 'ni yermektedir. Almanya ve Amerika'dan katılan bildiri sahipleri, Rum tezini ve Türk tezini bilmekte ve bildirilerinde bu konuya yer vermekte idiler. Rum tezinden yana olan yabancılara, Türkiye'den katılan Türk delegeler tepki gösterdiler. İkinci Uluslararası Kıbrıs Araııtırmaları Kongresinde, Kıbrıs dışından katılan Türk soylu delegeler, maalesef KKTC'nin meselelerini yeterince bilmemektedirler. Türk tezleri ve Yunan tezlerinden habersizdiler. GKRİ'nin AB'ye tam üye olması ihtimalinden haberdar değillerdir. Bu tür bir gelişme karşısında, KKTC'nin uğrayacağı mağduriyet konusunda da malumat sahibi değillerdir. Sayın Rauf Denktaıı'ın açıkladığı Konfederasyon önerisinin mahiyetine dair malumatları da yoktur. Sayın Denktaş'ın açılııı konuşması münasebeti ile bilgilendirme yapması, bu ihtiyacı karşılayabilirdi. Ancak açıhıı konuşması yapmadılar. Bu hususa dair bilgi veren hazırlama komitesi, kongrenin siyasi bir görünüm arzetmemesi için bu konuşmanın yapılmasını sayın Denktaş'ın yemeğine bıraktıklarını açıklamaktadırlar. Dr. Jan Asmussen, Hamburg Üniversitesi Tarih Bölümü'nden bir bilim adamıdır. Almanya'dan sempozyuma katıldı. Uluslararası Kıbrıs Araııtırmaları Sempozyumu münasebeti ile yaptığı

239


YAŞAR KALAFAT

konu�mada Türk tezi ile alay etmi�, bu tezden vazgeçilmesini alaylı bir dille anlatmı�tır. Sempozyuma katılanların �üphesiz Kıbrıs'ın geleceği konusunda farklı dü�ünmeye hakları vardır. Bu dü�üncelerini açıklamalarını da saygı ile kar�ılarız. Ancak, milli davalarımızda, kimlerin ne dü�ündüklerini ve dü�üncelerini hangi tarzda yansıttıklarını i�leyip anlatmak da bizim hakkımız olmalı. Yapmak istediğimiz budur. İngiltere'ye göçetmek bir çok Kıbr�s Türkünün rüyasıdır . . Ingiltere önlemler aldığı için göç durmu�tur. Ingiltere'ye göçün devam etmesi halinde göçü onaylamayan Kıbrıs Türkleri "Anadolu'dan Kıbrıs'a göç olu�ur" demektedirler. Kıbrıs'la ilgili Türk tezine kar�ı olan kesim, Türkiye'yi "müdaheleci" bulmakta ve seçim afi�leri ile; "yönlendirme"ye kar�ıyız demektedirler. Ifade edildiğine göre bunlar daha ziyade sol fikirli Türklerdir. 15.000 oyları vardır ve Kıbrıs Türklüğünün % 30'unu te�kil ederler. Sempozyuma İzmir' den katılan yazar Dinçer Kaya, "Kıbrıs .. Uzerine Tarih Bilincimiz" isimli bildirisinde, Yunanistan'ın Kıbrıs tezini doğrulayan tarzda açıklamalar yapm% salonda taraftar bulabilmi� ancak bildirisi tepkiye yol açmı�tır. Tahir Kahhar, "Özbekistan'da Kıbrıs Türk Edebiyatı'nın tanıtılması" konulu bildirisinde: "Eskiden Kıbrıs Özbekistan' da bilinmezdi. Kıbrıs denilince Yunan-Rum edebiyatı kültürü anla�ılırdı. Şimdi öyle değil. Şimdi Kıbrıs'ta sadece Rumların değil, Türklerin de ya�adığını biliyoruz. Kıbrıs'taki Türk mücadelesini ve Türk kültürünü tanıyoruz" demi�tir. Bu itibarla Tü�kent'de çıkan çe�itli gazete yazılarından örnekler vermi�tir. "Özbekistan'da Kıbrıs'ı ve Denkta�'ı İsmail Bozkurt tanıtmı�tır. Geçmi�te Özbekistan Yazarlar Birliği'nin yayınladığı 15 ciltlik ansiklopedide, Kıbrıs, Rum adası olarak gösterilmi�ken, yeni yayınlarımızda, gerçek yer almaktadır." demi� tir. Kıbrıs konusunu Türk dünyasına tanıtınada kril harfleriyle yazılmı� dökümanlar da üretilebilir. Hatta, RF kapsamındaki Türk kesimlerinin ortak dilleri hala Rusça'dır. Türk lehçeleri ise taraflarca yeterince anla�ılamamaktadır. Rusça küçük bir elkitabı da yapılarak Kıbrıs davası anlatılabilir. 27 Kasım 1998 günü 2. Uluslararası Kıbrıs Ara�tırmaları Şempozyumu'nda "Kerimov, Yunanistan'la bir anla�ma yaparak, Ozbek subaylarının Yunan Genelkurmayınca eğitileceğini açıklamı�, 240


İKİNCİ ULUSLARARASI KIBRIS ARAŞTIRMALARI KONGRESİ VE GÖREBİLDİGİM KIBRIS

Türkiye'yi kastederek, bizim ağabeyiye ihtiyacımız yok şeklinde bir beyanat vermiş" tarzında bir haber dolaştı . Aynı gün Özbekistan'dan sempozyuma kahlan arkadaşımız Tahir Kahhar, Kerimov'un beyanatını nasıl karşıladıklarını öğrenmek için ikili temaslada diğer delegelerle sohbetler başlattı. Katılımcılardan bir konuşmacı: "Kıbris Türk Edebiyatının Özbekistan'da tanınmadığı ifade edi��yor. Her iki Türk kesimin birbirini yakından tanıyabilmesi için Ozbekistan-Türkiye edebiyat �.nsiklopedisi yapılır" tarzında bir açıklama yapınca, Tahir Kahhar Ozbekistan adına söz alıp: "yapılabilir, ancak ekonomik problemlerimiz var. Kaynak bulunabilir ise biz hazırız" demiştir. KKTC ikili ilişkilerle yapılacak kitaplada tanıtabilir. Ancak bazı Türk kesimler, bu tür ilişkilerde yeterince açık davranmamaktadır. Türkiye'ye adeta para kaynağı gözü ile bakılmaktadır. Türklüğün ortak menfaatleri için atılacak müşterek adımların sadece Anadolu Türk!üne yarar sağlayabileceği kanaatİ oldukça yaygındır. Özel bir sohbetimizde Özbekistan'ı anlatırken T. Kahhar: "Bizim, Tacik sorunumuzu çözmedeki formülümüz kuvvete dayanmaktır. Bu ülke ((?.zbekistan) bizimdir. Tacikler Türk değildir. Güçlendiği.�z nisbette Ozbekistan'ın Tacik sorunu kalmayacaktır. 5 yıl sonra Ozbekistan'da her şey farklı olacak. Daha demokratik, daha çağdaş ve kardeş kültürlerle daha yakın ilişki kuracağız. Kağıt �.ı kıntımız var. Ancak kağıt fabrikalarımiz yapıldı. Artık Ozbekistan'da yayın yapmak kolaylaşacaktır" demekteydi. 2. Uluslararası Kıbrıs Araştırmaları Kongresinden Arap ülkelerinin Türkiye aleyhtarı tavırları karşıh olabilecek bir doküman üretilmemiştir. dağıtımı yapılan dökümanlar; "Türkiye, Kıbrıs Türklerinin sırtında bir kamburdur", "Türkiye Kıbrıs'ta Kıbrıs Türklerini düşündüğü için değil, çıkarları için vardır", "Kıbrıs Türleri, Rum yönetiminin temsilciliğinde AB'ne girmelidir" ile "Rumların yönetiminde AB' ne girmek ihanettir", "AB' ne Rum yönetimi kapsamında muhatap olmak Rum tezidir", "Kıbrıs Kıbrıslılarındar. Kıbrıs tarihi, Kıbrıs milletini yaratmıştır. Kıbrıs kültürü, Kıbrıs halkının ortak kültürüdür" olmuştur. Sempozyumda; "Demokrat Türkiye" dergisinin bazı sayıları, The Status Of The Two Peoples In Cyprus" isimli kitap, "Turnalar" dergisi, "Oryantasyan El Kitabı" isimli broşür, "Birinci Uluslararası Kıbrıs ve Balkanlar Türk Edebiyatları Sempozyumu" kitabı,

241


YAŞAR KALAFAT

"Cyprus The Islan of Sustained Grises", Kıbrıs Ara�tırmaları Dergileri, "Greeks" isimli kitap, "Demokrasi ve Mustafa Kemal Atatürk" isimli bro�ür, "Scenarios To The Cyprus Problem, turopean Union And Sustainable Peace" isimli kitap, "Türk Demokrasi Vakfı" bro�ürü, "Fotoğraf Sergisi" bro�ürü, "Egemenlik, Avrupa birliği ve KKTC" isimli kitapçık, "Girit Nasıl Kaybedildi" isimli kitapçık, "Never Agair", " 150 soruda Kıbrıs Sorunu" isimli kitap, "Dan't The Turkomon's hava the Right to Live" bro�ürü, "Emu" "Kıbrıs Mektubu" "Our Republic Is The Symbol Of Our Sovereignty", "Türkish Cyrpıot People Demond Respect" bro�ür, "Şiir Gecesi" kipat türünden dökümanlar da dağıtılmı�tır. Bunlar, Türk tezi savunan yazılı malzemeler veya Kıbrıs'taki propaganda potansyeli gösteren, tanımada yararlı olabilecek kaynaklardır. İkinci Uluslararası Kıbrıs Araştırmaları Sempozyumu'nda Makedonya'dan Prof. Dr. Arif Ago, "KKTC ile Makedonya Cumhuriyeti'nde ya�ayan Türk halkının konuşmalarında ortak ve ayrıntılı ses hadiseleri" konulu bir bildiri vermi�tir. Bildiri Makedon halkına Kıbrıs dil özelliklerini anlatır mahiyette ve kültür ortaklığını vurgular özellikte idi. Burada, Makedonya ve Kıbrıs arasındaki kültür köprülerini güçlendirmek için Makedonya'nın ihtiyaç duyduğu bazı Türkçe eğitim kitapları, KKTC'nde basılacaktır. İ� Bankası Kül�ür Mü�aviri eski Ba�bakanlık Kültür Müste�arı, Hocamız Mehmet Onder Ikinci Uluslararası Kıbrıs Ara�tırmaları Sempozyumu münasebeti ile yaptığı konu�mada, "Türk Dünyası halk inançları alanında yapılan benzerliklerde önemli bir mesafe alınmıtır. Bu benzerlikleri gösteren Kıbrıs'ı da kapsayacak bir sempozyum yapalım" teklifini getirmi�tir. Türk Folklor Ara�tırma Kurumu Ba�kanı İrfan Nasrattinoğlu bu göreve talip olmuş, kaynak bulunması halinde bu faaliyeti uluslararası organize edebileceğini söylemi�tir. Kıbrıs Türk Halk Kültürü bir hayli işlenilmiş, Kıbrıs'lı halkbilimciler katıldıkları uluslararası halkbilimi kongrelerinde Kıbrıs Türk halk kültürünü tanıtrruşlardır. Ancak bu kültürün Türk halkları arasındaki bennzerliklerini araştıran çalı�ma pek fazla değildir. Yapılan kar�ıla�tırmalar daha ziyade Anadolu ve Kıbrıs Türkleri arsında olmuştur. Şevket Direktör, Kıbrıs'ta ya�ayan bir Kıbrıs Türküdür. İkinci Uluslararası Kıbrıs Araştırmaları Sempozyumunda verdiği "Kıbrıs

242


İKİNCİ ULUSLARARASI KIBRIS ARAŞTIRMALARI KONGRESI VE GÖREBİLDIGlM KIBRIS

Türk Mutfağının Genel Özellikleri" isimli bildirisinden sonra dinleyicilerin: "yemek isimleri, meze isimleri, deniz ürünleri, sebzeler büyük ölçüde Rumca. Bu konuda ne düııünüyorsunuz, Kıbrıs kültürü mü, Türk kültürümü?" ııeklindeki bir soru sormaları üzerine "müııteri Rum isimlerini kullanıyor ise, ben bu terminolojiye itibar ederim" demiııtir. Kıbrıs'taki kültür demeklerinden birisi de KTKPD'dir. Derneğin kurucularından olan bir arkadaııımız faaliyetlerini anlahrken; Kültür milliyetçileri olarak Türk aydını çok kere gerekli yerel araııhrmaları yapmadan çevremizi haksız yargılıyoruz. Fikir adamları esnafı yönlendirecek ise, önerilerinde gerçekçi olmak zorundadır demiııtir. İkinci U l u s l a rarası Doğu Akdeniz Araııtırma l a r ı Sempozyumunda Dr. Metin Özarslan, "Şükrü Elçin'in Şiirinde Adalar ve Kıbrıs" konulu bir bildiri vermiştir. Bildiride, Kıbrıs ve Adalar sevgisini gençlere aııılamak ve gençeleri bu konularda ııuurlandırmak için okul kitaplarına Kıbrıs ve Adalar konulu şiir ve nesirlerin alınmasının üzerinde durmuııtur. İkinci Uluslararası Kıbırıs Araştırmaları Sempozyumu'nda T.C.'den emekli askerlerden bildiri verenler de oldu. Bunlardan Halil Sadrazam: "Türk Mukavemet Teşkilatı" konulu bir bildiri verdi ve bildirisi beğeni kazandı. Kıbrıs mücahitlerinin destanı ne kadar çok incelenir ise, bize göre o derece isabetli olur. Kindarlığa ve mefrete yol açmayacak ancak, aynı zamanda verilen milli mücadeleyi unutturmayacak yayınlarla gençlerin milli duyguları yaygın iletişim vasılatan ile sürekli beslenilmelidir. Kıbrıs destanı münasebetiyle Kıbrıs Türk halkının efsaneleri ve halkın özel duyguları da derlenip tasnif edilip kültürümüze kazandırılmalıdır. Nezihe Şentürk, Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Müzik �?;ğitim Fakültesi Bölüm Başkanı olup, İkinci UKAS'da "Gazi Vniversitesi Gazi Eğitim Fakültesinde yapılan KKTC ile İlgili Tezler" konulu bir bildiri vermişitir. Bildiride, tesbiti yapılan kaynaklardan sonra, bu yöntemin esas alınarak diğer üniversitelerden de benzeri çalışmaların tesbit edilebileceği, badema bu konularda yeni tezlerin verilebileceği tartışılmıştır. Kıbrıs Türk kültürü emin adımlarla ciddi bir biçimde ilmi olarak ele alınmaktadır. T. Onuk, Gazi Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi Öğretim üyesidir. Sempozyumda "Lefkoşa İşi" isimli bir bildiri verdi. Bildirisinde Lefkoşa İşi'nin Kıbrıslı Türk kadınları tarafından

243


YAŞAR KALAFAT

yapılan bir el sanatı olduğunu, bu ürünleri Rum �esim ısınarlama yaparak, el altından toplatıp Avrupa'ya "Rum l�i" olarak satıp para kazandığını, bu konuda bir proje yapılması gerektiğini "Lefko�a Günleri" gibi resim sergileri, tanıtım afi�leri yapıl�asının KKTC'nin bilinmesi bakımından önemini anlattı. Lefko�a El I�inden hareketle, Kıbrıs Türk kadınının para kazanması ve KKTC'nin tanınması sağlanabilir. Erumaura Visintoiner, bir İtalyan Türkoloğudur. Türkiye Türkçesini çok iyi bilmektedir. Ahmet Yesevi konusunda çalı�maktadır. "Ahmet Yesevi'de Şamanizm izleri" konulu yayma hazır bir kitap yazmı�tır. Türkiye'de birkaç defa bulunmu�tur. Bu Türkolog ile tanı�mak isteyen ara�tırmacılar için Erumaura Visintorner'in adresi; "Via Pire 8 38057 Pevgine Trento-ltalya, 00390461-5 1 0253"dür. E. Visinttoiner, sahası ile ilgili Türkiye'deki yayınları, �a�ılacak derecede yakından takip edebilmektedir. Bir çok ara�tırmacıyı gıyabında çok iyi tanımaktadır. Benim çalı�malarımı bu derece yakından izleyen sadece birkaç Türk vardır. Kendisi ile halk inançları konusunda uzun bir sohbet ettik. İkinci UKAS' da "Kıbrıs Türklerinin Folkloru ile Karakalpak Folklorunun Balantısı" konulu bildiri veren Karakalpak bilim adamı Sarıgül Bahadırova, bu bildirisi ile Kıbrıs gerçeğini Karakalpak Türklerine anlatan bir doküman üretmi�tir. Sarıgül Bahadırova, samimi bir Türkiye Türkü dostudur. Karakalpakistan Bilimler Akademisi üyesi, güçlü bir halk bilimcidir. Evvelce de Türkiye'ye gelmi�tir. Karaklpakistan'da yapılan Kırkızlar Sempozyumu'nda Türkiye ve Kıbrıs Türklerine çok samimi bir ev sahipliği sergilemi�tir. Özbekistan-Karakalpakistan, "Aral Gölü havzası Türk Halk Kültürü" konulu 1999 yılında halklararası bir sempozyum yapacak, sempozyuma muhtemelen T.C.'ne KKTC de davet edilecekti. Tahir Kahhar, Özbekistan'ın 1999 yılını Harzem�ahlar yılı olarak ilan edip, bu yılda Özbekistan genelinde kültürel faaliyetler gösterilmesi kararından hareketle, Türkiye'ye mali kaynak bulmak için gelmi�tir. Bu maksatla TTK, TÜDEV ve AYTK Üniversitesi'nden mali destek ara�tırmaktaydı. Tahir Kahhar, Özbekistan'ın bu faaliyetin Türkiye'den bilim adamları katılmadan Türk kurumlarının mali yardım yapmasını sağlamaya çalı�ıyordu. Özbekisan, Harzem�ahlar'ı ara�tırma alanı kapsamına almaka, Cumhurba�kanlığı forsuncia 16 yıldızla temsil edilen bir

244


İKİNCİ ULUSLARARASI KIBRIS ARAŞTIRMALARI KONGRF5İ VE GÖREBİLDİGİM KIBRIS

devletin daha Türk veya Özbek olduğunu ilan etmeye çalışmaktadır. Daha evvel de Baburşahlar konusunda aynı politikayı uygulamıştı. Milli, tarihi miras etrafında kavga ediliyor. İkinci UKAS' da "Kıbrıs Türk Halk Edebiyatı'na dair Araştırmalar" konulu bildirisinde, Azerbaycan'dan halk bilimci Güllü Yoloğlu, "Türk Dünyasında Edebiyat Tarihi enformasyonu olmadığı için, Türk dünyasında genel anlamda Türklük olarak büyük kayıplara uğruyoruz . Başkurdistan'da Salavat Gallemiov, Başkurtlada Kürtleri aynı soydan gösterdi, tepki veren olmadı. . . Yakut Türklerinin slav oldukları gösteriliyor. Gagauz Türklerinin slavlaşmış Bulgarlardan oldukları iddiaları var. Edebiyatı, sadece edebiyat olarak düşünmemek gerekir . . . " demiş, Kıbrıs konusunda Türk dünyasında yeterince anlatılmamış olmasının, kayıplarını belirtmiştir. Türk dünyasında bilhassa Türkiye Cumhuriyti Türklerinin yurt içinde ve dışında mebzul miktarde dergi ve gazete çıkmaktadır. Bunların envanteri çıkarılıp Kıbrıs davası gibi hususlarda bunlardan yararlanılabilir. Güllü Yoloğlu'nun belirttiği bu gerçeği, Başkurdistan' da, Türkmenistan'da, Azerbaycan' da ve Kırgızistan' da biz de yaşadık. Kazakistan'da verdiğimiz bir bilidiride bu konuyu dile getirdik. İkinci UKAS'ndaki amacın, Kıbrıs'ın sorunlarını tartışmak, KKTC'ni tanıtıp ona taraftar bulmak, yeni kadrolar oluşturmak olduğunu belirten H.Fedai hocamız: "Bu konudaki dünyanın otorite olan isimlerini getirernedik ayrıca sempozyuma gençlerin katılmalarını yeterince sağlayamadık Bu iki husus randımanımızı düşürdü" demiştir. Harid Fedai hocamız, Kıbrıs'ın yaşayan efsanelerinden, Kıbrıs Türk kültürünü ayakta tutan deneyimli, enerjik ve konusunun otoritesi uzmanlardan birisidir. Sosyal Bilimlerin herhangi bir dalında çalışıp da onun arşivinden yararlanmayan, görmedim. KKTC Cumhurbaşkanı R. Denktaş' a lisede .�ğretim gören bir kız çocuğunun kompozisyon ödevi getirilmiştir. Oğrenci, yazısında KKTC'nin 15. ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin 75.yılına hakaret etmekte KKTC ve T.C.'yi tanımadığını belirtmekte, Türkiye'nin Kıbrıs'ın sırtında bir kambur olduğunu, Türk tanklarına karşı savaşacağını belirtmektedir.

245


YAŞAR KALAFAT

Ufuk Taneri, bir grup Kıbrıslı Türk aydını ve hocamız Ercüment Kuran ve bizimle yapılan bir görü�mede: "Amerikalılar 2.000 Kıbrıslı Türk gencini kampa alıp, Türklük kar�ıtı fikirlerle beyinlerini yıkadılar. Bu yeni olu�uma göre, Türklük yoktur; Kıbrıslılık vardır" denilmi�tir. Bu iddia ile ilgili olarak yapılan açıklamaları sık sık dinledik. İkinci UKAS'nda konu�arak Türk tezi etrafında direnenleri suçlayan Suzanne Baler-Allen'e tepkiler bir süre devam etmi�tir. S. B. Allen'i destekleyen Kıbrıslı Türkler de çıkmı�, onun siyasi görü�meler münasebeti ile ileri sürdüğü tezi, Kıbrıs'ın kültürü itibariyle ileri sürenler de olmu�tur. Bu görü�e göre, Türk olmayı, Rum olmayı bırakıp Kıbrıslı olarak mücadeleyi sürdürmek gerekir. Sayın Denkta�'ın Ba�bakanlığında yeniden bir kar�ı hareketle, yeni bir milli ruhun olu�turulmasından yana olan bir dostumuz, yaptığı özel bir açıklama ile "Kıbrıs'ın Türk seçmeninin % 30'u ki, bu takriben 15.000 oy yapar, KKTC'ne kar�ıdır. Bu potansiyel, adanın Rumları ve Yunanistan ile i�birliği halindedir. Hareket, ABD ve AE tarafından finans edilmektedir. Bu Türk potansiyel, organize olmu� sol oylardan meydana gelmi�tir" demektedir. "Kıbrıs Türk Aydını, bilhassa genç Türk yazarların bir kısmı Türk Tezi ile Rum tezi arasında tercih yapabilme itibarıyle tereddüt halindedir. Kıbrıslılık'ın kültürel kimliği tezini destek � �yen edebiyatçılar grubuna Pikret Demirbağ, Bekir Azgın, Tamer Oncal öncülük ettikleri tarzında değerlendirmeler dinledik. Kıbrıslı bir Türkoloğun değerlendirmesine göre; Kıbrıs gençliği, Kıbrıs Türk gençliği, Kıbrıslı Türkiyeli genç ve diğer ülkelerden gelmi� gençlerden meydana gelmi�tir. Dı�arıdan gelen gençler, büyük ölçüde paralı ailelerin, yüksek öğrenirnin vereceği bilgiden beklentileri olmayan, sadece bir diploma temini ve çocuklarını ba�larından uzakla�tırma arzusu ile adaya gönderilen öğrencilerdir. KKTC'nde 30'dan fazla banka bulunmaktadır. 16.000 olan öğrenci sayısının 25.000' e çıkarılması planlanmı�tır. Bazılarına göre, öğrencilerin eğitime ilgi göstermemeleri, 4 büyük üniversitenin pek de umurunda değildir. KKTC'ne gelen yabancı gençler, ailelerinin baskılarından kurtulmanın rahatlığını ya�ıyorlar. Uyu�turucu, bilhassa alkol alı�kanlığı gençler arasında kısmen yayılıyor. Gençlere, Ada'ya gelir sağlayan kaynaklar gözü ile bakanlar da var. Demokrat Türkiye Dergisi (sayı:7 Ocak-Şubat 1 998) KKTC'nin

246


İKİNCİ ULUSLARARASI KIBRIS ARAŞTIRMALARI KONGRFSİ VE GÖREBiLDiCiM KIBRIS

geleceğine dair neler yapılabileceği muhtevalı bir ara&tırma yayınlamı&hr. Yazı bu konuda çalı&ılacak alanlar için oldukça içeriklidir. S 300 füzelerinin Kıbrıs'a konu&landırılması, KKTC bir kısım aydının pek fazla önemsemediği bir sorunu değildir. KKTC'ndeki yüksek öğrE;!lim gençliğinin dejenerasyonundan &ikayetçi olan Kıbrıslı aydınlar, YOK'ü, "kolejlere üniversite statüsü kazandırmak hata idi" diyerek suçlamaktadırlar. 24. 1 1 . 1 998 günü İkinci UKAS münasebeti ile Kıbrıs'a Türkiye'den gelen bir grup Türkolog ile Kıbrıs'taki sosyal bilimci öğretim üyeleri, Kıbrıs Türk Gençiliğinin Milli konulara yakla&ımını değerlendiren özel bir toplantı yapmı�lardır. Toplantıda Kıbrıs Türk gençilğinin milli konulara kar�ı ilgisiz olduğu, bu ilgisizliğin giderek arttığı ortaya çıkmı&tır. KKTC'ni dünyada tanıtmak, davaya inanmı� yeni kadrolar yeti�tirebilmek için yarı�malar düzenlenmesi üzerinde durulmu&tur. Bu tasarıya göre her yıl muayyen bir mevsimde Kıbrıs'ın yeti�tirdiği ünlü bir sanatçının adına yarı�ma düzenlenecek. Dereceye girenler ödül alacak, yarı�an eserler yayınlanacak, yarı�ma uluslararası olacaktır. Yarı�malar, resim, edebiyat ve ilmi dallarda olabilecektir. İkinci UKAS kapanı&ında konu�an Selahi Sonyel, İngiltere' de 200.000 Türk'ün olduğunu, onların adına davet edilmi� olmayı tercih ettiğini, siyasi mahiyetli bildiri özetlerinin sempozyum evvelinden hazırlanmı� olmaları gerektiğini belirtti. Selahi Sonyel, İngiltere' de ya�amakta olan yayınları ile bilinen Kıbrıs Türlerinin yeti�tirdiği ciddi bir ar�ivisttir. Bir kısım Kıbrıs Türk aydınında &uuralh bir İngiliz hayranlığı var. Bu hayranlık, çok kez Rumlada birlikte ya�amak tarzında tezahür ediyor. Bu zihniyet, Türkiye kar�ıtı tutum olarak yansıyor. Bu durumu turist gezdiren rehberlerde görmek mümkündür. Onlara göre Osmanlı, yıkan, tahrip eden bir yönetimdi. Müzelerde ise, Osmanlı ve TC dönemine dair pek doküman yoktur. Birkaç ay içerisinde müze soyulmu�, 16.yy'a ait Kur'an-ı Kerim ve etnografya malzemesi çalınmı�tır. Bu çevreye göre, Kıbrıs Türküne yağmacılığı Türk askerinin tutumu öğretmi�tir. Türkiye Kıbrıs Türkünün sırtından inerse, Kıbrıslılar AB'ye girerek daha iyi bir hayat sürecektir. Bu görü�ü ta�ımayan mücahit ruhlu Kıbrıs Türk aydını çoğunluktadır. Kıbrıs Türkü, doğal olarak Türk askerinin hayranıdır.

247


YAŞAR KALAFAT

Türk Hakları Asamblesi'nin maddi desteğe ihtiyaç duyduğu ve Asamble Sekreteryası için yer aradığı, Doğu Akdeniz Üniversitesi Kıbrıs Araşhrmaları Merkezince de duyulmuştur. Desteklenmek için yeni çevreler arayan KAM, Asamblenin durumunu görüşmek üzere KKTC yönetimine götürülmeyi tasarlıyor. THA'ne Kıbrıs'ta çalışma adresi ve ödenek sağlanabilmesi ve bazı hassasiyetierin sağlıklı tahlili yapılabilmesi halinde, Türlüğün yararına sonuçlar alınabilir. Romanya'dan, Kıbrıs'ta yapılan İkinci UKAS'na Ion M. Dimitru (President of orien-O?ıdent Akademy Bucherest) ve Carolina Ilıcu (Orient-Oöident Arademy-Bucherest) katılmışlardır. tJollanda'nın Doğu Bilimleri Araşhrma Akademisi ile Doğu Akdeniz Vniversitesi Kıbrıs Araştırma Merkezi arasında, Araştırmalarda, İşbirliği Anlaşması yapılmıştır. Her ne kadar Hollanda, KKTC'ni resmen tanımamış olsa da, bu anlaşma ile KKTC'in bir kurumu resmen anlaşmada taraf olmuştur. Roman Üniversitesi ile KKTC'nin bağlanhsı olmuştur. Bu tür girişimler ve alınan sonuçlar bize göre çok saygındır. Bu başarının sahiplerini Türk Kültür Milliyetçiliği adına kutluyorum. Kıbrıs konularında Kıbrıs Türkünü kalkındırmak için kısa adı "Kıbrıs Vakfı" olan, Kıbırs Türk Kalkındırma Vakfı kurulmuştur. Kurucularının ifadesine göre; T.C. Dışişleri Bakanlığı'nın resmen söyleyip yapamadıkları hizmetleri yapmaya çalışıyorlar. Kıbrıs'ın Türk kesimini iyi bilen bir değerlendirmed dostumuza göre; KKTC'nin kuruluşundan evvel Kıbrıs Akdeniz' de bir ticaret merkezi idi. Şimdi bu özelliği kalmamıştır. Ayrıca ciddi bir turizm merkezi idi ve bu niteliğini de kayıp etmiştir. Kıbrıs narenciye ziraatı da can çekişmekte, telafi edilemeyecek derecede terk edilmenin zararlarını yaşamaktadır. KKTC'nin elinde sadece öğrenci turizmi kalmışhr. Bu imkandan istifade ile KKTC ekonomisini düzeltebilir. KKTC'ni tanımayan ülkeler KKı:-_C 'nin verdiği diplamalar denklik itibariyle geçerli saymaktadırlar. Oğrenci fonundan işlem gören girdiler, KKTC bütçesini aşmıştır. Türk kültürünün araştmhp duyurulmasında etkin çalışmaları olan Mehmet Tütüncü, SOTA (Türkistan-Azerbaycan, Kırım, Kafkasya ve Sibirya Araşhrma Merkezi)'nin Kurucu başkanıdır. Bilig isimli dış Türler mahiyetli bir yayın organı çıkarıyor. 1997 yılında Uluslararası SOTA kurultayını düzenlemiştir. Orhan Tütüncü Hollanda hükümetine başvurarak, ilkin

248


İKİNCİ ULUSLARARASI KIBRIS ARAŞTIRMALARI KONGRFSI VE GÖREBILDiCiM KIBRIS

Kıbrıs'ta yapılan, Birinci Uluslararası Kıbrıs ve Balkanlar Türk Edebiyat Sempozyumu (3-6 Mart 1998)'nun ikincisinin, Hollanda'da yapılabilmesi için izin ve ödenek talebinde bulunmu�tur. Hollanda'nın mevzuatına göre bu tür faaliyetler için hükümetler maddi yardım yapabilmektedirler. B� yardımın çıkıp çıkmayacağı, Aralık 1998 içerisinde belli olacakh. Odenek alınabilir ise Kıbrıs'tan Kıbrıs Ara�tırmaları Merkezi'nden İsmail Bozkurt, Balkanlar Ara�tırma Merkezi'nden Peyyaz Sağlam ve SOTA'dan Mehmet Tütüncü, bu sempozyumu realize edeceklerdir. Sempozyum, Macaristan veya Romanya'da olabilecektir. Bu arada, Yahya Akengin'in öncülüğünde APO'ya arka çıktığı için sempozyumun i�tirakçilerinin ıtalya'yı protestosu için karar alınıp imza toplandı. Bu metine, Güney Kıbrıs'ta konumlanmak istenilen Rus füzeleri ile ilgili bir tepki paragrafı eklenmesi teklifi pek taraftar bulmadı. Anadolu'dan Avustralya'ya gidip, küçük de olsa orada bir koloni olu�turan Batı Trakya Türklerinden H. Tahiroğlu ile yaptığımız bir sohbette, bize �u değerlendirmeleri yaptı; Avustralya' da bizim kendi Radyomuz ve yayın organı olarak çıkardığımız dergi var. Ayrıca ayda bir bizim yayınlarımıza ülke radyosu, 1 saat zaman ayırır. Yunan kar�ıtı mücadelemizi �imdi fazla tırmandırmak istemiyoruz. Şimdi onların kuvvetli, bizim ise kuvvetlenme döneminde olduğmuz bir zamadayız. Giri�imlerimiz geri tepebil ir. H. Tahiroğlu, Türk Halkları Asamblesi ile temasa geçmek istemekte, ancak adreslerini bilmemekte idi. Kendisini biz enforme ettik. Avustralya'ya Doğu Türkistan'dan göçmü� Tatar Türkleri, Kuzey Irak'tan göçmü� Türkmen Türkleri ve Balkanlardan göçmü� Eviad-ı Fatihan birbirleriyle kopuk mücadele vermektedirler. Temasa geçirilmelerinin yarar sağlayacağı muhakkakhr. Avustralya'da 100.000 Türk ya�amaktadır. Ancak yeterince organize değiliz. Çe�itli Türk kesimleri, birbirimizi tanımıyoruz. Yunanlıların ise miktarları 900.000 civarındadır. Bizim yerel p a r l a mentoda b i r milletvekilimiz v a r d ı r . A v u s tr a l y a Parlamentosunda milletvekilimiz yoktur. Yunanlıların 4 milletvekilleri Avustralya Parlamentosunda, 5 milletvekilleri de ey alet parlamentosunda vardır. Yunanlılar daha etkili ve organizedirler.

249


YAŞARKALAFAT

Bunlar, Yunanistan'dan Yunan parlamenter davet etmiııler. Yunanistan' daki kluslerden sonra, eyalet parlamentosu, "Türk ordusu Kıbrıs'tan çıksın" ııeklinde bir karar almıııtır. Avustralya'daki Türk Lobisi tepki göstererek, bu karann Avustralya parlamentosundan geçmesini önlemiııtir. Avustralya Kıbrıs Rumları ile Yunanistan, Avustralya, Rum Yunan lobisi ile birlikte hareket ederken, Kıbrıs Türk Kesimi, Batı Trakya Türkleri ve Türkiyenin ortak hareket etmeleri için çalıııılıyor. Doğu Akdeniz Üniversitesi Uluslararası Ortadoğu Araııtırmaları Merkezi, 1981 'in Kasım ayının ikinci haftasında, küreselle�me konulu bir konferans yapmııı, konferansa, Asya, Avrupa, Amerika ve Afrika ülkelerinden 22 ülkenin, 35 üniversitesinden, 80'e yakın uzman katılmıııtır. Bu konferansda, 200 dolayında bildiri sunulmuııtur. 14-15 Aralık 1998 tarihinde "Kıbrıs'ın Politik Yapısı" konulu, 60 ülkenin katılacağı, Lefke Avrupa (ABD) üniversitesinde, uluslararası bir sempozyum yapılacaktır. Sempozyumun son gecesinde, Sayın Denktaıı, Kongre Delegelerine bir yemek verdiler. Sayın Denktaıı'ın konuıımaları &iir gibi idi. Espri dolu idi. Avrupa'dan ve Amerika'dan kongreye katılan delegeler pür dikkat dinliyorlardı. Salondaki lokantada, 200 civarında daveetli vardı. Denktaıııı, konuıımasında Türk tarafın haklılığını anlatırken, son otuz yılın olaylarını kısaca özetledi . Sonra Rum iddialarını cevapladı. Daha sonra, Yunanistan'ın iddialarına kanan batılılara sakin, akıllı ve ikna edici cevaplar verdi. Yardım istemiyor; onların gözünün açılmasını istiyordu. Türk tarafın haklılığının er geç anlaııılacağına ve Türlerin haklarını alacaklarına o kadar inanıyordu ki, konu�ması adeta moral hapı idi. Konu�masında, Kıbrıslı Türklere de veciz mesajlar verdi. Sayın Denkta&'ın asgari 20 konuıımasını dinledim. Bazen bir günde iki konuıımasını diniediğim oldu. Bu konuıımalar, sadece güncel konuları içermiyordu ve bunlarda bir tema bile mükerrer değildi. Açıkladığı fikirler, daima yükselen bir duvara konulmakta olan örgü taııları gibi idi. Denktaıı'ın konuıımalarıru dinlerken, sadece not alarak incelikleri kaçırmadan tespit etmek mümkün değildi. Muhakkak teyp kullanmak gerekir. Onu dinlerken, dinlediklerinizi mealan yazıp, sonradan ifadeleri açmaya kalkamazsınız. Vurgulanan fikirleri yansıtmııı olmazsınız. Türk dünyasının bir çok lideri ile konuııtum. Sayın Elçibey, Sayın Dostum Paııa, Sayın

250


IKINCİ ULUSLARARASI KIBRIS ARAŞTIRMALARI KONGRESI VE GÖREBİLDİGİM KIBRIS

Cemiloğlu, Rahmetli Sadık Ahmed, Sayın l. Kurban ile çok yakın oldum. Sayın Denkta�'ı tanıyıp da Kıbrıs Türklerini kıskınmamak elde değil. Ne mutlu bana ki, Denkta�'la soyda�ım. Kıbrıs'ta sınırlı da olsa, halk inançları ile ilgili derleme yapma imkanı da bulduk: Azerbaycan Türkçesinden güzel tespitler yaphk. Bunlara bazı örnekler; Süfre açmak, sofra açmak (yemek ikram etmek) denlemek; denden, tane tane (seçip ayırmak), açığına gelmek; ağrına gitmek, sinidenmesine sebep olmak, teleslemek; tela�lanmak, tedirgin olmak, yansılamak; taklit etmek, köçürmek; alıp götürmek, bu çür; bu tür, bu neviden, yüreği ağrımak; üzülmü� olmak, Ara Avrad; kız beyenmede araç olan hanım, gayıtmak; dönmek, e�ya düzeltmek; hediye hazırlamak, �am yandırmak; mumu yanmak, kulak asmak; dinlemek, Allah'ın altında; Allah'ın huzurunda . Osmanlı döneminde devriyelerin "Yekdir Allah Yekdir" diyerek nöbetteki arkada�ına, "asayi� berkemal" anlamında seslenmesi, bugünkü uygulamada bekçilerin düdük çalması anlamındadır. Biz göre çok içerikli bir uygulama biçimi. Anadolu Türklerindeki boy abdesti almak anlamındaki "ba�a su dökmek" Kıbrıs Türklerinde de var. Bize göre anlamlı. Boy abdesti suyu, çiğnenecek yere basılmasın diye atmazken "ba�a su dökmek" tanımında biz "su kültü"nün izlerini seziyoruz. Bir dönem Kıbrıs'ta uygulanan bir geleneğe göre, dünyaya gelmi� yeni bebeği ilk defa gören kimsenin ismi, bebeğe verilir. Kırgızistan'dan bir Türkolog, Bu ta ile Bu dizmin kurucusu Buda arasında anlam ili�kisi olabileceğine dair tahlil yaptı. Buda, bilindiği gibi, hak badesi içen azanların badesindeki iksirin ismi olarak bilinir. "Ba�ına dönme" inancı, Kıbrıs Türkleri arasında da ya�amaktadır. Azarbaycan Türklerinde "Anacan ba�ına dönüm" mısrası bir �arkıda geçer. Sadaka verilirken ba�a dolandırılır. Türbelerin etrafında tavaf amacıyla dolanılır. Hastanın derdini, gamını almak için ba�ına dönülür. "Ba�ında bir musubetin dolanması" bu anlamdadır. Kıbrıs'ta anneler ilkin sol memelerinden bebeklerine süt emzirirler. Zir kalp soldadır. İman kalpte olur. Tasavvufta sağ el kalbin üzerine konarak selam verilir. Kıbrıs Halk inançlarına göre, ceylan etine a�eren annenin çocuğu, büyüyünce ko�ucu olur. Hamile iken, güle bakan annenin kızı güzel olur. Hamile kadın kurbağaya bakamaz. Kıbrıs'da "Kırklar"la ilgili efsaneler, makamlar, tekkeler dinledik Nahcıvan'da Kırkkızlar türbesi var. Kırk Türk kızı dü�manla sava�ır, �ehit olur ve Trna

251


YAŞAR KALAFAT

donuna girerek uçarlar. Kı'rgızlar'ın ismini Kırkkız'dan aldıkları biçiminde de açıklama yapılmaktadır. Karakalpakistan'ın, Kırkkızlar destanı vardır. Kıbrıs'tan geçen gemiler, Hala Sultan'ı selarnlarnak için bayraklarını yarıya indirrnektedirler. Eskiııehir'de Yunus Ernre'nin türbesinin yanından geçerken tren düdük çalarak Yunus Ernre'yi selarnlarnaktadır. Meşed'de Hz. Rıza'yı selarnlarnak için uçak, şehre inmeden ııehrin üzerinde üç tur atrnaktadır. Anadolu ve Kıbrıs Türklerindeki hanırnların, kocalarının ismini söylernemeleri ile ilgili inanç, Azerbaycan Türklerinde de var. Bu durum, "Avrad erinin adını çekrnez" ııeklinde ifade ediliyor ve "Biz çöreyi kirnin yüzüne yeyirik: kirnin yüzü suyu hürmetine ekmek yiyebiliyoruz" denilmektedir. Magosa'daki Akkule, ismini, buraya beyaz / ak bayrak çekilmesinden alrnıııtır. Karabayrak'ın yas yeri bayrağı olduğu bilinirken, ismini çekilen bayrağın renginden alan Akkule'nin kutlu bir efsanesi olmalı. Çocukların yağmur tekerlernelerindeki "Arapkızı", Karakız anlamında mı? Karadonlu Can Baba gibi... Kıbrıs'ta Kale içi mevkiinde adak ağacının resmini çektik. Adak ağacı inancı, Kıbrıs Türk Halk inançlarında oldukça yaygın. Anadolu'da "Şaytan kulağına kurııun" denilerek tahtaya vurulması inancının ismi, Kıbrıs Türklerinde "pispira" olarak yaııarnaktadır.

252


Başkan

Den k ta ş

Nejat Konuk Eski Meclis Başkanı ve Eski Başbakan

Türk Cemaat Meclisi Genel Sekreteri olarak Sayın Denkta�'ın en yakınındaki bürokrat kirnliğirnle çalı�rnaya baııladığırn zaman, ne o beni tanıyordu; ne de ben onu. Buna karııı bana, "en güvendiğirn ki�i sensin" izlenimini verecek bir ortarn yarattı. Sonradan defalarca yaptığım tesbitiere göre, burada Sayın Denktaıı'ın en belirgin özelliklerinden biri çıkıyor kar�ırnıza." Bu özellik, kiııisel iliııkilerde, sıcak ve samimi bir hava olu�turuyor ve Sayın Denk ta�' a olan bağlılığı ve saygıyı perçinle�tiriyor. Sayın Denkta�, gerçek anlarnda bir Atatürk rnilliyetçisidir. Bu bağnaz ve kafatascı bir milliyetçilik değildir. İçinden yetiııtiği toplurnun özgürlüğünü sağlam temellere oturtmak; toplurnun kültürel ve sosyal kimliğini evrensel değerlerle zenginleııtirerek, her türlü tecavüzden uzak tutmak bu milliyetçiliğin temel ilkeleridir. Katı bir tuturnla değil, akılcı bir yolla toplurnun çıkarlarını, her ııeyin üstünde tutmak, korumak ve kollarnak, bu anlayıııtan kaynaklanmaktadır. Ve bana göre, Sayın Denktaıı, kırk yılı a�kın politik hayatında, bu anlayıııtan hiç ama hiç taviz verrnemi�tir. Rurnların, Kıbrıs Türk halkını bir sömürge toplumu haline getirme çabalarına karııı, Türk Mukavemet Te�kilatı'nı bir kaç arkadaııı ile birlikte kuran, Sayın Denktaıı'tır. Ama bu te�kilatın baııkanlığını Sayın Denkta� yürütmemiııtir. Söz konusu teııkilat, gizli bir örgüt olduğu için, tüm yaptıkları halk tarafından Sayın Denktaıı'a mal edilrniııtir. Türk Mukavemet Teııkilatı, hedeflediği amaç ve yürüttüğü mücadele açısından, tarihinde zaman zaman, bazı sert tedbirlere; normal �artlara göre anti-demokratik sayılan


NEJAT KONUK

uygulamalara ba!ivurmak zorunda kalmı!itır. İ!ite bu yüzden Sayın Denkta!i'ın hakkında söylenen ve yazılanların dı!iında, başka bir kimliğe sahip olduğunu, onu tanıdıktan sonra öğrendim. Türk Mukavemet Teşkilatı yetkilileri, bu örgütün doğasından kaynaklanan sert ve militan bir ki!iiliğe sahiptirler. İçinde bulundukları !iartlar itibarıyla, derhal karar vererek, uygulamak ve infaz etmek durumunda kalıyorlardı. Sayın Denktaş, bu te!ikilatla ili!ikisini her zaman sürdürmü!i; yetkililerle ihtilafa düştüğü günlerde bile, bu örgütün manevi kişiliğine olan saygısını eksiksiz koruyabilmiştir. Türk Mukavemet Teşkilatı'nın yetkilileri, isteseler de istemeseler de, her zaman Sayın Denktaş'ın karizmatik kişiliğinden etkilenmişlerdir. Bana göre bu etki; örgüt içerisinde aklı, mantığı, sağduyuyu, uzlaşmayı ve demokrat davranışı temsil etmiş; örgütü bazı yanlışlardan korumuş ve bu yüzden çok yararlı olmuştur. Sayın Denktaş, politik hayatında pek çok haksızlıklara maruz kalmış; içinde olmadığı bir çok davranış ve icraatın sorumluluğunu sırtlanmak zorunda bırakılmıştır. Bu yüzden sızlandığını ve kendine olan güvenini kaybettiğini görmedim. Her haksızlık, onda, doğru bildiği yolda, daha bir azimle yürümek sonucunu doğurmuştur. Sayın Denktaş bürokrasiden gelen bir politikacıdır. Kırk yılı aşkın politik hayatında bürokratik alışkanlıklarından hiç vazgeçmemiştir. Çalışkandır. Temsil ettiği kuruma gelen bütün yazıları, hala daha tek tek okur; yapılması gerekenleri not edip ilgililere gönderir; talimatlarının yerine getirilmesini yakından izler ve sonuçlandırılmasını sağlar. Kendine olan güveni sonsuzdur. Herkesçe bilinen, irticalen konuşma yeteneğinin yanında, yazı yazma yeteneği olağanüstüdür. İster iç politika, ister dış politika ile ilgili olsun, temas ettiği kişilerle olan görüşmelerini veya katıldığı her toplantının tutanaklarını, bizzat kendisi hazırlar. Bu tutanaklar derhal kaleme alınır; her sayfa, tarafından yazıldıkça, daktiloya gönderilir; sayfalar birbirini izler; yazının bütünü, en sonunda ortaya çıkar. Sadece tutanaklar değil, en ciddi en kritik raporlar bile, bu yöntemle hazırlanır. Taslak hazırlamak, taslak tamamlandıktan sonra, bunu bir bütün olarak tekrar tekrar okumak ve düzeltmek gibi bir alışkanlığı yoktur. Beraber çalıştığımız süre içerisinde, bu 254


BAŞKAN DENKTAŞ

yöntemle hazırlanan tutanak ve raporların bir bütün olarak okunduğunda, düzeltilmesi gereken hususların ortaya çıktığına pek tanık olduğumu söyleyemem. Buna karşın çok mutevazidir. Çoğu zaman bana, "bunları aceleyle yazdım; oku, düzeltmeh gerekenleri tesbit et ve gerekenleri yap" dediğini hatırlıyorum. Kendine has bir üslubu vardır. Bu yüzden yazdıklarına müdahale gereği hiç yoktur. Bana göre, Sayın Denktaş'ın bu mütevazi davranışı, kendine olan sonsuz güveninden kaynaklanmaktadır. Sayın Denktaş'ın bir politik kişiliği, bir de "devlet adamlığı" vasfı vardır. Hangi koşul altında olursa olsun, "devlet adamlığı" vasfı ağır basar. Bu özellik, onun politika alanındaki mücadeleci kimliğini pek etkilemez. Küçük hesapların; harcıalem ayak oyunlarının adamı değildir. Popülist davranışlara, genellikle başvurmaz. Ancak romantik değil, gerçekci bir politikacıdır. iktidarda kalabilmek ve bu yolla toplumuna hizmet etme imkanı bulmak için, seviyeli bir mücadele içerisinde olma gerekliliğini göz ardı etmez. Hiç bir davranış karşısında pes etmesini bilmez; mücadelesini azimle ve kararlılıkla sürdürür. Kendisine yapılan saldırılar karşısında verdiği cevaplar ve gösterdiği davranışlar, kıvrak ve üstün zekasının izlerini taşır. Hiç kuşku yoktur ki, Sayın Denktaş halkçı bir liderdir. Kapısı herkese açıktır. Alçak gönüllüdür. Kendisine müracaat edenlerin meseleleri ile bizzat ilgilenir; çözüm bulmaya çılışır. Sevecendir; hemen hemen halkının bütün fertlerini yakından tanır. Onlarla şakalaşmaktan hoşlanır. Bu ilginin, seçim sırasında "oy"a dönüşmesi gibi bir hesabı, bir kaygısı yoktur. İçinden geldiği gibi hareket eder. Özellikle 1975 Anayasasının yürürlüğe girmesinden sonra, yetkileri epeyce sınırlandığı için, sorunların çözümünde yetkililere not göndermek yöntemini benimsemekten başka bir çare bulamamıştır. Karizmatik kişiliğinin ağırlığı her çevrede, her yetkilide açıkça hissedildiğinden, bu notlar, genellikle bir talimat, bir emir telakki edilmiş; bazı kişilerce tartışmasız uygulanmaya konulmuştur. Halbuki bu notlar, vatandaşın tek taraflı anlatımı ile kaleme alındığından, olayın diğer yüzü -varsa eğer- Sayın Denktaş' a izah edilmeli ve uygulanmasına imkan yoksa, bunun nedenleri açıkça belirtilmeli idi. Kendi açımdan söylüyorum. Bana da bir çok kez, yetkili ve görevli olduğum zamanlarda, epeyce not gelmiştir. Bunların çoğu haklı ve doğru olduğu için derhal uygulanmış ve kendisine bilgi verilmiştir. Ama bazılarının uygulanmasına, bazı nedenlerle, imkan 255


NEJAT KONUK

yoksa, bu durum kendisine açıkça anlatıldığından, olayı anlayışla karşılamış ve yetkilerimin kullanılmasında serbestçe hareket etmemi sağlayacak ortamı, hoşgörü ile hazırlamıştır. Bu konuda olduğu gibi, hemen hemen her konuda, demokrat kişiliği açıkça ortaya çıkmaktadır. Sayın Denktaş, herşeyden önce bir insandır. Etten, kemikten ve sinirden yaratılmış bir insan. Üstün yetenekleri yanında, bazı zaafları olmasından daha doğal bir şey olamaz.Hataları, yanlışları olduğu zaman, -ki bunlar subjektif değerlendirmelerdir- bu konuları kendisi ile açıkça tartışma imkanını size her zaman verir. Hatadan ve yanlıştan dönmeyi de bir erdem sayar. Ailesine çok düşkündür. Ancak yoğun çalışmalar nedeniyle, eşiyle, çocukları ve torunları ile yeterince ilgilenmediğinden yakınır. Onların bu ihtiyacını karşılamak için, maddi ve manevi imkanlarını sonuna kadar zorlar. Gece gündüz demeden kendisini, kutsal bildiği görevine adadığından, ailesine istediği sevgi ve şefkati verernediğini söyleyerek hayıflanır. Aslında kendisine haksızlık etmektedir. Çünkü ailesine böylesine sevgi ve ilgi gösteren pek az kişi vardır, sanırım. Sayın Denktaş, kırk yıldır iktidardadır. Sevapları ve günahları ile; yaptıkları ve yapamadıkları ile; hataları ve mükemmel uygulamaları ile çoktan tarihe mal olmuştur. Çok sevdiği halkı, kendisine yetki ve temsil hakkı verdiği sürece, son nefesini verinceye kadar hizmete ve göreve devam edecektir. Müstesna bir insandır. Usta bir devlet adamı; deneyimli bir politikacıdır. Şartlar ne olursa olsun, temel ilke, hedef ve amaçlarından asla taviz vermez; hem tek tek ağaçları, hem de ormarun bütününü aynı anda görmek gibi eşsiz bir yeteneğe sahiptir. Onunla birlikte çalışmaktan her zaman onur duydum. Kendisine sonsuz güvenim ve saygım vardır. Dileğim, sağlık, afiyet ve huzur içerisinde görevini sürdürmesidir.

256


Kurtlar Sofrasında Bir Denk-Taş İsmet Kotak Gazeteci Yazar (Kıbrıs Türk Basın Konseyi Başkanı)

Türk Devlet adamları içinde uluslararası alanda bu kadar tehdit alan, bu kadar kendisine !iantaj yapılan, Atatürk-İnönü ve Ecevit'ten ba!ika bir "Lider" anımsamıyorum. Küçücük bir Kıbrıs Türk toplumunun ba!iına geçtiği günden sonra bir "Dev" yaratbğına zaman zaman kendisi bile !ia!imaktadır. Bu sadece milli davadaki haklılıktan, arkamızda Anavatan Türkiye'nin tam desteğinin bulunmasından kaynaklanmamaktadır. Bu kaya gibi yapılanma, onun kararlı ve ödün vermezliğinden kaynaklanmaktadır. Bunu birlikte ya!iadığım için rahatlıkla söyleyebilirim. Birçok kez Ankara'daki görü!imelerden sonra KKTC'ye dönü!ite, uçak ini!i için havaalanına doru süzülürken "Dünyanın merkezine geldik" diyerek Kırıs Türk'ünün davasının dünya sorunu haline getirilmesine olan inancını, adeta alaylı sözcüklerle ifade etmek isterdi. Bu, inançsızlıktan değil, aksine bunu kimse teslim etmediği için bir içkırgınlıkla ortaya dökülen sözlerdir. Davasını bunca savunan ve de dev ba!iarıya ramen bu kadar ele!itiri alan pek az liderden söz edebiliriz. Ama hem iç hem de dı!itakilerle bou!imak gerektiğinde "lider" buna katlanmak gerektiğini bilir, katlanır, sava!iını sürdürür. Ne var ki "!iderler" de et ve kemikten meydana gelmektedir ve dar çevrelerine bu iç kırgınlıklanru tekrarlayarak teselli bulmak istemektedirler. Türkiye' de yasaklı günlerine son vermek ve gizlice Adaya çıkmak için hazırlanan planlara bir de Gazi Mağusa'dan ben ve arkada!ilarımın planı eklenmi!iti . Bu en gerçekçi plandı ama Lefko!ia'da TMT çevrelerinde olu!ian ekibe bunu anlatamadık ve


İSMET KOTAK

Larnaka faciası ya�andı ... O gece kalırolduğumu hahrlıyorum. Ama sık sık hata yapan Rum !iderleri, Yorgacis'e aldırmayarak Denkta�'ı Türkiye'nin de baskısı ile iade etti. İ�te Kıbrıs Türk'ünün talihi bu kararla döndü. Rauf Denkta� liderdi ve o günden sonra Kıbrıs davamız daha üst düzeylere ta�ındı ve orada kaldı. Bu "liderin" yapısından kaynaklanıyordu. Bir gazeteci-yazar ve genç ya�ta (29), üst kademedeki kararlarda Bakanlık görevine atanan bir ki�i olarak Denkta�'la çok yakın mesai içinde oldum. Kararlılığın her konuya yansıdığını gördüm ve ya�adım. 1974 öncesinde Rum'un silahlı ku�atması altında bile sanayi yatırımına olumlu bakacak, eğitime politika karı�hrmamak için canla-ba�la uğra�acak bir liderden söz ediyorum. Büyükelçilik, TMT ve Sivil Yönetim dengesini en iyi �ekilde kurarak sonuç alan Denkta�, komünist ideolojinin Türkiye'yi etkilediği dönemde Kıbrıs'ta da bu cepheden çok çekti ama yer yer onları da milli davaya kahimalarını sağladı. Denkta�'la 1974'e kadar birlikte oldum. Harekatı birlikte ya�adım. Erken gelen demokratik siyasal yapılanınada da birlikte olduk. UBP'yi dava partisi olarak kurduk ama o kurucu lider, bizler de Kurucu Uyeler olarak "çıkar çevrelerine" bakarak terk etmek durumunda kaldık. KKTC'nin ilanında hükümet ortağı olarak alın teri akıtırken liderin ne büyük tehlikelere rağmen bu kararlılığını koruduğuna tanık oldum. Bugün geriye bakturnda Denkta�'ın hala uluslararası tehdit alhnda olduğunu görüyorum. O, bunu göğüsteyecek durumdadır. Bu yapı bozulmamı�tır. Ne var ki dü�manın lafı vız gelir ama dostun fiskesi yumruk gibi insanı içten yaralar. Dün davaya on para katkısı olmayanları, gizli güçlerle i�birliği yaparak bugün Denkta�'ı yok etmek için dı� ve iç cephede sava� açmaları ibretle izlenecek ve kar�ısında ayağa kalkılacak geli�medir. Ama lider Rauf Denkta�, dün söylediğini kabul etmeyen dünyaya, her söylediğini kabul ettiren bir lider yapısını korumaktadır. Son örnek de ABD Ba�karu Clinton olmu�tur. Denk-ta� olmak, kolay değildir.

258


Kıbrıs, Stratejiler ve Yanlışlıklar, Çözümsüzlükler Prof. Dr. Hasan Köni Ankara Üniversitesi

1955 yıllarından beri Kıbrıs konusu Türk Dı� politikasını etkilemekte, Dı� politikamızın temel ta�larından biri olmaya devarn etrnektedir.Türkiye, Kıbrıs konusunda çalı�an Dı�i�leri mensuplarından yirrniye yakınını Büyükelçi rütbesine yükseltrni�tir. Bu durum, Dı� ili�kilerde önem verilen bir konu anlamına gelmektedir. Kıbrıs sorununun çözülrnernesinin altında, Rumların ve Yunanistan tarafının 19. yüzyıldan beri, batılı ülkelerin desteğine sahip olması yatmaktadır. Rum cephesi, Türkiye'ye kar�ı asirnetrik konvansiyonel caydırıcılık yöntemleriyle mücadele tarzını seçrni�, Türkiye ise kar�ılıklı diyalog ve barı�çı yakla�ırnlarla olaya yakla�rnı�tır. Kıbrıs Rum tarafının çe�itli oyunları, "ENOSİS" (Yunanistan'la bütünle�rne) dı�ındaki çözüm tercihlerini kabule yana�rnarnası, Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğünde bir ba�ka önemli unsurdur. Önce, Rum tarafının asirnetrik konvansiyonel caydırıcılığı üzerinde duralırn. Rum tarafı ve Yunanistan'ın Bahlı ülkelere verrnek istediği mesaj, 1974'lerden sonra, Türkiye'nin revizyonist bir Dı� politika izlediğidir. Türkiye, bu görü�e göre, bölgesel politikayı kendi lehine çevirmek istemekte ve Batı ittifakı içinde, gerekirse Doğu Akdeniz'de kendine bölgesel güç rolü verrnek istemektedir. Bu durum, Yunanistan için bir tehdit olu�turrnakta ve bu tehdit, kıt'a sahanlığı, Adalar denizi ve hava sahasında geli�rnektedir. Bu görü� alhnda kendisini, 2. Dünya Sava�ı'ndan beri status quo ülkesi olarak ilan etrni� bulunan Yunanistan'ın, Türk politikacıların ileri sürdükleri


HASAN KÖNl

fikirlerden korkmasına yol açmakta, Türk diplomatlarının giriııimleri ise Batı Trakya ve Ege'de Yunan çıkarlarını zedelemekte ve Türkiye'nin askeri giriııimleri, Yunanistan için negatif sonuçlar doğurmaktadır. Yunanistan'a göre Türkiye, yakın zamandaki uluslararası geliıımelerden karlı çıkmıııtır. Körfez savaııı, Yugoslavya'nın parçalanması, Sovyetler Birliği'nin çöküııü sonucu, Türkiye Balkaniara ve Orta Asya'ya sızmıııtır. Türkiye, Batılı müttefiklerinin silahlarını merkez cepheden, kenar veya kanatlara taııınmasında önemli bir rol oynamıııtır. Bu durum, Yunanistan'ın çıkarlarını zedelemektedir.1 Bu geliıımeler, Türkiye'nin bir bölgesel güç olarak baııatlığını arttırmııı ve Yunanistan'ın daha hassas hissetmesine sebep olmuııtur. Öte yandan Yunanistan, önemli dört asimetrik (eııit ölçüde olmama) geliııme algılamaktadır. Yunanistan'ın nüfusu, Türkiye'ye göre çok azdır; Yunanistan coğrafyası, savunma açısından özellikle doğu tı;ı.rafında stratejik derinliğe sahip değildir. Türkiye ile olan sınırının uzunluğu, Yunanlı stratejistleri rahatsız etmektedir. Türkiye ile yapıl�cak bir savaııta, bütün alanlarda coğrafya sorun yaratmaktadır. Orneğin Kıbrıs, Yunan��tan'a 600 mil mesafede iken Türkiye'ye ancak 60 mil uzaklıktadır. Onemli Yunan adaları, Türkiye'ye çok yakındır. Yunan adalarının hava savunması, düııman uçaklarının giriııimlerini durdurmak için çok kısa bir uyarma zamanına sahiptirler. Trakya'da Türkiye ile olan sınır, Yunanistan'ın stratejik merkezlerine çok uzaktır ve bugünkü ulaııım ağıyla, bu bölgeye ulaşılması çok zordur; Yunanistan'ın ekonomik kaynakları, Türkiye'ye göre çok zayıftır. Bu farklılığı Yunanistan, son zamanlarda daha geliıımiıı bir ekonomi yaratarak doldurmaya çalışmıııtır. Ancak, Avrupa Birliği'ne alınmasına karşılık, Türkiye canlı bir ekonomik yapıya sahiptir. Yunanistan'ın Türkiye'ye karşı stratejik algılamalarında son durak ise, Dış güçlerin etkinliğidir. Yunanlılara göre Dış güçler, çeşitli dotaylı ve dolaysız yollardan Türk-Yunan ilişkilerinde önemli etkiye sahiptirler. Bu Dış aktörlerden en önemlisi, her iki ülkede önemli çıkarları olan Amerika'dır. Yunanistan'a göre Türkiye, Amerika'nın önceliklerinde daha önde gelmektedir. Bu da, her buhranda neden Amerika'nın Türkiye'nin yanında yer aldığını göstermektedir?

2

Athanassios G. Platias, "Asymmetrical De terrence", in Deterrence in the Middle East, editer by Aharon Klieman and Ariel Levite, 1993, Tel Aviv Üniversit, Jerussalem, s. 47 Jed Snyder, Defending the Fringe: NATO, the Mediterranean and the Persian Golf. Westview Press, 1987.

260


KIBRIS, STRATEJİLER VE YANLlŞLIKLAR, ÇÖZÜMSÜZLÜKLER

Türkiye karııısında bu tür algılamalara sahip olan Yunanistan, stratejik dengeyi kurmak için, ne yapmıııtır? iııin .. ilginç yanı, Yunanistan da Türkiye ile aynı algılamalara sahiptir. Orneğin, 1974 Kıbrıs Barııı Harekatından sonra, Yunan kararvericileri, NATO ve ABD ile askeri iliııkilerin, kendi bağımsız stratejilerini kısıtladığını farketmiıılerdir. 1974 olayları sonucu Yunanistan, kendini daha güvensiz ve bağımlı hissetmi�tir. 1974 yılından itibaren, tek taraflı Amerika bağımlılığından koparak, Yunanistan Avrupa'ya, güvenlik ve dııı politika açısından yakınlaıımıııtır. Yunanistan'ın Avrupa'ya yakınlaııması, onun 1981'de Avrupa Topluluğu'na girmesiyle sağlamlaıımıııtır. Yunanistan, yalnız ve küçük kalacağına, Avrupa Ekonomik Topluluğu içinde Avrupa karar merkezlerinde geleceğini aramıııtır. Avrupa Birliği içinde, Avrupa Savunma Topluluğu içinde yer alması, Yunanistan tarafından Ankara'yı caydıracak diplomatik ve siyasal kaldıraçlar içinde yer almasını bir ortam olarak algılanmıııtır. Bu hususta talih, Yunanistan'dan yana olmuııtur. Avrupa Birliği'nin kurulması, iki Almanya'nın birleıımesi, Avrupa Birliği'nin geniıılemesi sonucu, yeni ülkelerin Avrupa Birliği'ne üye alınma kararı. Yeni üyeler arasında Kıbrıs'ın adının bulunması ve üyelik için görüıımelere baıılanması, Türkiye üzerinde önemli bir baskı oluııturmu�tur. Yunanistan ve Almanya'nın Türkiye'yi Avrupa Birliği'ne almamak için ortak çaba göstermeleri, Avrupa Birliği'nin 1996'dan ba�layarak Türkiye'nin üyeliği için Yunanistan'la iyi iliııkilerin geli�mesini, Kıbrıs sorununun çözülmesini ve terörizmi Kürt sorunu olarak algılayıp, insan hakları konusunda baskı yapması, Yunanistan'ın 1974'ten itibaren Avrupa kozunun önemi hakkındaki stratejisini baııarılı kılmıııhr. Türkiye'nin yükselen ekonomisine karııı dengeye Avrupa Biriliği'nden aldığı destek fonlarıyla kapatmıştır. Silahlanması gene kalkınması için verilen bu fonlara dayanmıştır. 1996'dan baıılıyarak Avrupa içinden gelişen çeşitli propaganda hareketleri, Kıbrıs'ta Rum tarafı kadınlarının yürüyüşleri, sınırda çeşitli çatışmalar, hep Avrupa içinden geliştirilen hareketler olmuştur. Ege'deki sahip olduğu Adalar konusunda Yunanistan'ın arkasında, yine Avrupa devletleri olmuştur. Çifte standarta sahip Avrupa devletleri, Kuzey Kıbrıs Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, "1960'da Uluslararası Antlaşmalada kurulmuş olan Kıbrıs Cumhuriyeti'nin, Kıbrıs Türk toplumu ile Rum toplumu arasında bir ortaklık cumhuriyeti oluşturduğunu, bu anlaşmaların bir Kıbrıs milleti yaratmadığı, sadece her iki tarafın da

261


HASAN KÖNI

kabul ettiği �artlarla bir devlet kurduğunu. . " 3 söylediğinde, derhal bozularak, geçmi� değil, geleceğe bakalım demektedirler. .

Avrupa kararını vermi�tir? Kıbrıs'ı siyasi açıdan ve ekonomik açıdan Avrupa Birliği'ne üye olmak için gereken her yeteneğe sahip Avrupa Birliği'ndeki üyelerin bazılarından daha da zengin bir ülke olarak algılamaktadırlar. Türk tarafına, "acele ediniz, bu tren i kaçırmayınız" demektedirler. Rusya dahil, Avrupalıların çoğunlukta bulunduğu G-8'lerin Kıbrıs'ta görü�melerin yeniden ba�laması kararına, Türkiye'nin ve Sayın Denkta�'ın �üphe ile bakmaya hakkı vardır. Öncelikle bu toplantılara Kıbrıs Türk tarafı ne olarak ve hangi statüde katılacaktır? Sayın Denkta� �öyle diyor: " ... Geleceğe kimler olarak bakalım? Bizi bir Rum Cumhuriyetinde azınlık olarak kabul ediyorsunuz. Kıbrıs'la ilgili olarak aldığınız kararlar da böyle. 33 yıldır Rum'un gasbetmeye çalı�tığı, bizim can ve kan pahasına koruduğumuz siyasi hak ve yetkilerimizi, bir toplum olarak var olan siyasi tüzel ki�iliğimizi, 1960 cumhuriyetinin kurucu ortağı olduğumuzu hiçe sayıyorsunuz. Yani bizi, Rumlar tarafından kolonize edilmeye mahkum ettikten sonra, görü�me yoluyla ve AB üyeliği ile hakkımızı iade edeceğimizi savunuyorsunuz. Buna inanmıyoruz. "4 Cumhura�kanı Denkta�'ın G-8 ülkelerinin yakla�ımlarına inanmaması doğaldır. 1975'ten beri yapılan kar�ılıklı görü�melerde, kar�ı taraf Cu�hurba�kanı, Rauf Denkta� ise toplum lideri statüsündedir. Onemli konular ortaya çıktığında Rum lideri, bu konuların devleti ilgilendirdiğini söyleyerek, kaçabilmektedir. AB üyeliği konusu gündeme geldiğinde, Klerides, bu konu toplum�al ili�kileri ilgilendirmez diyerek, sorumluluktan kaçabilmektedir. Iki liderin, siyasal e�itlik altında kahlmadığı bir diyalog, eskiden olduğu gibi, bir çözüme ula�mayacak gibi gözükmektedir. Gerçekte, Rum kesimi de G-8'lerin ileri sürdüğü bu ko�ulsuz diyalogdan endi�eliler. Ancak geri çekilmemektedirler. G-8 konfederasyon tezini i�leyebilecektir. Bir yazarın belirttiği gibi: Rum tarafı, 1974 Barı� Harekatı ile ortaya çıkan toblodan sonra, federasyon tezine kar�ı çıkmasına rağmen, uluslararası toplumun önünde uyumsuz görünmemek için, federasyon tezini inceler gözüküp, federasyona dayalı bir çözümü istemeyen ve bu yoldaki çabaları baltalayan taraf olmu�tur. Butros Gali'nin Birle�mi� Milletler sekreterliği sırasında, iki 3 4

Rauf Denkta�, Kıbrıs Meselesinde Son Durum, Raif Denkta� Eğitim Vakfı Yayınları, No.2, 1996, s. 3. Oktay lşçen, "Kıbrıs Politikası Değişiyor mu?" Milliyet Gazetesi, 1998.

262


KIBRIS, STRATE}İLER VE YANLIŞLIKLAR, ÇÖZÜMSÜZLÜKLER

ayrı toplum düzeyinde ortaya koyduğu öneriler, genel olarak Türk tarafınca kabul edilmesine kar�ın, Rum tarafınca, toptan reddedilmi�tir. Rum tarafının bu tutumunun altında, Rum tarafının 1960 Lefko�e Anayasasına göre, tekrar eski Kıbrıs Cumhuriyeti'ni canlandırmak ve bu eski yapıyı Avrupa Birliği'ne bir bütün olarak ta�ıma emelleri yatmaktadır. İki toplumlu bir Kıbrıs yapılanması, Helen dünyasının parçalanması anlamına gelmektedir. Kıbrıs Cumhuriyeti'nin Avrupa Birliği'ne Türkiye'den önce alınması durumunda, Avrupa Birliği içinde iki karde� devlet doğacak ve Yunanistan iki oy hakkına birden kavu�acaktır. Yunanistan'ın Avrupa Birliği'nde iki oya sahip olmasının, iki yönlü etkileri olacaktır. Birincisi, Yunanistan, Türkiye ile kendi arasındaki Ege sorunları konusunda önemli bir avantaja sahip olacaktır. Türkiye, Avrupa Birliği'ne üyeliği için gerekli ko�ulları yerine getirse bile, Yunanistan'la olan sorunlarını çözemediği için, Yunanist�n'ın ve Kıbrıs'ın üyeliğine kar�ı olan vetosuyla kar�ıla�acaktır. Ikincisi, kurulmasını dü�ündükleri Kıbrıs Cumhuriyeti'nde Kıbrıs Türklerine azınlık hakları vermek isteyen Rum tarafı, ekonomik üstünlüğü nedeniyle, Kıbrıs'lı Türkleri eritecektir. G ünümüzde hızlı bir biçi mde geli�en Türk-Yunan yakınla�masının ba�lama noktası, 1999 Ağustos'unda meydana gelen dep��m değildir. 1999 Haziran ayı içinde, terörist ba�ı Abdullah Ocalan'ın, Afrika'da bir Yunan elçiliğinde saklanmı� olması ve yakalanması, Yunanistan'ı NATO içinde, terörizmi destekleyen ülkeler safına sokmu�tur. Amerika'nın ba�kanlığında NATO içinde bir uluslararası terör sözle�mesi hazırlanırken, Yunanistan'ın teröre verdiği destek, onu zor duruma dü�ürmü�tür. Hızla Dı�i�leri Bakanı Pangolos'u deği�tiren Yunanistan, npey zamandır onun gölgesinde kalmı� bulunan torun Papandreı. yla, Türkiye'ye kar�ı yakla�ımlarını daha Temmuz ayında ba�latmı�tır. Yunanistan'ın Türkiye'ye yakla�masındaki ikinci sebep, Yunanistan'ın Avrupa Para Birliğine girmek istemesidir. Avrupa Birliği, Para Birliğine kabul edilen ve edilmeyen ülkeler olarak ikiye ayrılmı� gözükmektedir. Para Birliğine girerneyen ülkelerin ikinci sınıf Avrupa ülkeleri olarak kalacakları, yaygın bir kanıdır. Yunanistan, Türkiye ile silah yarı�masına girerek, enflasyonunu azdırmak ve Avrupa sisteminin ana bölgesi dı�ında kalmak istememektedir. Yunanistan'ın yapacağı, Türkiye'yi Avrupa Birliği adaylığı içine çekerek, Kıbrıs sorununu ve Ege sorunlarını Avrupa sistematiği içinde daha az masraflı bir çözüme kavu�turmaktır. Yunanistan'ın Türkiye'ye yakınla�masındaki üçüncü sebep, 1998'de ba�layan 263


HASAN KÖNİ

Kosova olaylarında, NATO ülkesi olan Yunanistan'ın, Amerika baııta olmak üzere, Batıyla ters düşen stratejiler uygulamasıdır. Yunan halkı, Kosova olaylarında Sırbistan'ın yanında yeralmış ve Kosova'ya Batının müdahelesini hoş karııılamamıştır. Oysa, Avrupa Birliği'nin ekonomik yayılması, Amerika'nın Balkanları da içine alan bir Atıantik bütünlüğü oluşturması için, Sırpların bastırılması gerekmektedir. Ortodoks bütünlüğü konusunda hissi hareket eden Yunan halkı, kendi koruyucusu batı ile ters duruma düıımüııtür. Batı ile ters durumda iken, bir de terörizmi destekleyen devlet durumunda olması, Yunanistan'a fazla gelmiııtir. Yunanistan'ın tek dayanağı olarak Amerika'daki lobisi kalmıştır. 1999 Ağustos'unda meydana gelen deprem, daha sonra daha az hasarla Atina'yı vurmuş, her iki ülke halkı arasında yapılan karşılıklı ya rdımlar, dostluklar için bir "fırsat penceresi" oluııturmuııtur. Amerika, bu yakıniaşmayı destekleyen ülkelerin başında gelmiştir. Amerika'nın Türk-Yunan yakınlaıımasını desteklemesinin iki sebebi bulunmaktadır. Bunlardan birincisi; Çin'deki gelişmelerden çekinen Amerika'nın, Türkiye'yi yeni Avrasya stratejisinde önemli bir aktör olarak görmesidir. Türkiye 2 l . yüzyıl stratejisindeki yerine, Avrupa Birliği'nin bir üyesi, ancak, Yunanistan'la sorunlarını çözmüş bir üyesi olarak girmek zorundadır. Amerika'nın ısrarlı tutumundaki ikinci sebep, 2000 yılı Kasım ayında Amerika'da yapılması düşünülen Baııkanlık seçimleridir. Al G o re'un Başkan adayı olduğu seçimlerde, Demokratların, Rum seçmenierin oylarına ihtiyaçları vardır. Artık, Başkanlık seçimleri çok az oy farkıyla kazanılmaktadır. Amerikan Başkanı Clinton'un Türkiye'ye gelip beş gün geçirmesi, Türkiye önünde kredi imkanlarının açılması, IMF politikalarına uyulması, Türkiye'nin Avrupa Birliği adaylığı konusunda Yunan vetosunun kalkması, Amerika'nın Dış politika taşeronluğunu yapan İskandinav ülkelerinin Kopen hag kriterl � ri diye saldırmaması, hep bu yeni politikanın göstergeleri midir? !srail-Mısır iş birliğinin sağlanmasında olduğu gibi, çok borçlu olan Türkiye'nin ağzına bir parmak bal çalmarak sorunlar çözülmek mi istenmektedir? Bu soruların cevabını zaman gösterecektir.

Türk-Yunan yakınlaşmasının, bir sonucu, Kıbrıs sorununun ön şartsız karşılıklı diyaloglada çözümü konusunda baskıların artmış olmasıdır. Çözüm konusunda görüşmeler, New York'ta, Sayın Denktaş ve K l e r i d e s arasında başlatılmıştır. Kuzey Kıbrıs Cumhurbaşkanı Denktaş'ın görüşmelerdeki temel tutumu, Türk tarafının egemenliğinin tanınması, masaya iki eşit ortak olarak katılınması, eğer bir anlaşmaya varılacaksa, Türk tarafı üzerine


KIBRIS, STRATEJİLER VE YANLIŞLIKLAR, ÇÖZÜMSÜZLÜKLER

konan ambargoların kalkması ve nihayet, Türkiye'nin çıkarlarının zedelenmemesi için, Avrupa Birliği'ne Ada'nın adaylığı konusunun görü�ülmesidir. Glafkos Klerides tarafı, önceleri Toplanhlara Kıbrıs temsilcisi olarak katılmak istemi�se de, Rauf Denkta�'ın itirazları üzerine, �imdilik e�it bir boyutta katılmayı kabul etmi� görünmektedir. Kıbrıs görü�melerinin ikinci ayağını olu�turan 2000 yılı Ce ne vre g ö r ü ş m e l eri n d e , Rum tarafı Anayasa -1 9 6 0 Anayasası- toprak sorunları, güvenlik ve mal-mülk sorunları üzerine tartı�malar yapılacağını vurgulamı�tır. Kıbrıs Rum tarafının isteklerinde bütün yakınla�malara kar�ın, deği�en bir �ey olmadığı görülmektedir. 1960 Anayasasına geri dönü�, Türk askerinin Ada' dan çekilmesi, Kıbrıs'lı Rumların topraklarının iade edilmesi, mal ve mülk gibi bir bütün Kıbrıs Cumhuriyetini ilgilendiren konuları azınlık tarafıyla ele alı� tarzı sürmü�tür ve tabii Cenevre görü�melerinden bir çözüm ortaya çıkmamı�tır. Dolaylı, dolaysız görü�melerin Haziran ayında yapılacak olan toplantıda, daha umutlu olarak ele alınacağı zannedilmektedir. Kıbrıs konusunda bir çözüm olacak mıdır? Bu konuda ümitli olalım mı? İki Dı�i�leri Bakanı İ smail Cem ve Papandreu ' n u n kar�ılıklı yaptığı ziyaretlerde, Kıbrıs v e Ege gibi esas konuların bir türlü görü�me masasına gelmediği dikkati çekmektedir. Turizmden enerji ve kültürel i�birliğine kadar imzalanan dokuz anla�ma, son altı ayda olu�an kar�ılıklı güvenliği ve halkların birbirlerine yakla�masını destekler mahiyettedir. Yunanistan'ın kırk senedir Türkiye korkusuyla ya�attığı Yunan halkının kendini taviz veren taraf olarak görmesinin deği�mesi, daha uzun zaman alacak gibi gözükmektedir. Simitis ve Papandreu ikilisine Nisan ayına alınan seçimlerden önce bir �ey kabul ettirmek mümkün olamayacağına göre, Kıbrıs'ta çözüm için bir konfederasyonunun ortak organları olu�turularak, belli bir dönemde kar�ılıklı güven ortamının olu�masını beklemek ve Ada' da birle�meyi bu iki halkın idaresine bırakmak daha iyi bir çözüm yolu değil midir? Sayın Ecevit'in ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin d e s teğini arkasına alan Denkta�'ın, daha fazla tavize yana�mayacağı açık gibi gözükmektedir. Denkta ın Kıbrıs konusunda kırk yıllık direni�inin en önemli önemli yanı, Yunanistan'ın 1800'lerin ortasında benimsediği "Megalo İdea"nın uygulanamayacağını anlaması ve 1995'lerden ba�layarak Avrupa içinde kendine bir yer araması olmu�tur. Toprak fetihlerinin sona erdiği, ekonomik yapılanmaların önem kazandığı çağımızda, Kıbrıs sorununun ve Ege sorunlarının çözülmesinin galibi Türk ve Yunan halkları olacaktır. 265


Namık Kemal Lisesi'nin Kuruluş Aşamaları ve Misyonu Kıymet Mahirel İngilizler, 1878'de bir takım siyasi nedenlerle tek bir kur�un dahi atmadan, 1571'de kanlı çarpı�malarla adaya sahip olan Osmanlı Devletinden Kıbrıs Adası'nı aldılar. Bu adayı kolay sayabileceğimiz bir �ekilde elde etmelerine rağmen, sömürgeci tutumlarından vazgeçmeleri hiç de kolay olmadı. Lozan Barı� Antla�masının yirminci ve yirmibirinci maddeleri Kıbrısta ve Kıbrıs Türkleri ile ilgiliydi. Buna göre İngiliz Hükümeti tarafında Kıbrıslı Türklere iki seçenek veriliyordu: 1 . Türk uyruğunda kalabilmek için Türkiye'ye göç etmek 2. Kıbrıs'ta kalıp İngiliz uyruğuna geçmek 21 Ekim 1931 'de, Lefko�a'da 'Enosis' bağrı�larıyla arasında, Rumların ba�lattığı ayaklanma kısa bir sürede diğer kentlere ve köylere de sıçradı. Böylelikle İngilizler Kıbrıs'a geldikleri 1878 yılından beri adada ya�ayan Rumlar' a gösterdikleri yakınlıklığın, korumacılığın ve ho�görünün cezasını çekiyorlardı. Ingiliz devlet adamları içerisinde Kıbrıslı Rumların Yunanistan'a bağlanma isteklerini yani Enosis'i zaman zaman te�vik edenler bile olmu�tur. Gladstone ve Churchill' i buna örnek gösterebiliriz. Kıbrıslı Rumların 1931 isyanını hazırlayan geli�melerde İngilizlerin ho�görülü davranı�larının büyük payı olmu�tur diyebiliriz. (Ya�ın 1997) Bu isyanla beraber İngilizler sıkı yönetim ilan ettiler ve görünü�te her iki topluma olsa da daha çok ' kurunun yanında ya�


NAMIK KEMAL LİSESİNİN KURULUŞ AŞAMALARI VE MİSYONU

da yanar' misa.�i Türklere dayanılmaz boyutlarda baskılar uygulamı�hrlar. Once 1931 isyanını düzenleyen Rum papazlar ile diğer kı�kırhcılar adadan sürüldü. Siyasi partiler kapahldı. Kavanin Meclisi lağvedildi. Basma sıkı bir sansür kondu. Muhtarların halk tarafından seçilmesi yerine hükümetçe tayinine karar verildi. Türklerin ve Rumların ulusal bayraklarını asmaları yasaklandı. Öğrencilerin Türk ve Yunan tarihi okumalan engellendi (Ya�ın1997) Hatta okullardaki mevcut Türkiye haritalannın alt kısmında bulunan ay-yıldızlı Türk bayrağının görünmemesi için üzeri kağıt yapı� tırılarak kapatıldı. Okullarda Türkiye ile Yunanistan' da basılıp okutulan kitapların yerine önceleri kitapsız eğitim uygulanırken sonra da 1n:giliz Sömürge İdaresinin hazırlatbğı kitaplar okututmaya ba�landı. Bundan gaye milli ruh�, bilinci köreltmek gençliği eğitimsiz bilinçsiz ve cahil bırakmakb. Öğretmenierimize de baskıcı tutum uygulanmaya ba�landı. Haklarında en küçük bir ihbar alınan öğretmenler tatbikata uğrayarak, ücra köylere sürüldü. O yıllarda Türk olduğunu söylemek adeta suç, Türklük ise yasaktı. (Yorgancıoğlu 1994) 1936-1950 yıllarında Kıbrıs'taki Türklere ait tek lise olan ' Türk Lisesine müdür olarak İngiliz ordusundan emekli subay olan Harold Wood getirildi. Bu müdür hakkında çok �eyler yazılıp söylenmi�tir. Onu iyi kalpli, disiplinli bir eğitimci olarak görenlerin yanında, karısı ile birlikte bir Türk dü�manı, İngiliz ajanı olarak değerlendirenler de vardır. Bu müdür lisede Türklük adına ne varsa silmek isteyen İngiliz kararlarının bir uygulayıcısı olarak 1937' de önce lisenin adındaki 'Türk' sözünü çıkarıp 'İslam Lisesi' olarak deği�tirmi�tir. (Ya�ın 1997) 1940'lı yıllarda Il. Dünya Sava�ının devam ettiği sürede Lefko�a'da atılacak bombaların okullara isabet edeceğinden ve büyük can kaybının olacağından korkuluyordu. Güvenliği sağlamak için dü�man uçaklarına hedef te�kil edecek okulların �ehirlerden daha tehlikesiz yerlere ta�ınması kararı verildi. Böylece lisenin öğrencileri Lapta'ya ta�ındı. Liseyi çe�itli binalara dağıtmak zorunluluğu doğdu. Bunun da neticesi olarak disiplini sağlamak imkansız hale geldi. (Ya�ın 1997) Hemen ardından bo�altılan lise binasına Yunan bayrağı çekildi. Ve Yunanistan'dan Yunanlı göçmenler yerle�tirildi. Bu doğal olarak Kıbrıslı Türkler arasında tepkiler yol açb. Dr. Fazıl Küçük, Halkın Sesi adlı gazetesine Lisenin Lapta'dan tekrar Lefko�a'ya getirilmesi için büyük bir kampanya ba�latmı�, bizzat Lapta'ya giderek

267


KIYMET MAHİRELİ

öğrencilerle temaslarda bulunmuııtur. Nihayet 1943 yılında İngiliz İdaresi Liseyi eski binasına getirmek zorunda bıraktırılmıııtır. (Yaııın 1 997) Il. Dünya Savaııı'nın devam ettiği yıllarda Kıbrıs Türkleri paralı askerler olarak A frika, Yunanistan, İtalya cephelerine kahladılar. İngilizler'in bunu sağlamak için oynadığı politika dikkat çekicidir. Adada yokluk, sefalet, parasızlık rüzgarları estirmiııler ve bunu gerçekleııtirmek için de adeta doğal bir zemin hazırlamııılardır. Suralardan dönen askerlerimiz eğitimin faydasını anladılar ve I. Dünya Savaııından sonra eğitime daha çok önem vermeye baııladılar. Savaıı bitince İngiliz Sömürge Hükümeti'nin Kıbrıslılar'a baskısı da azalrnıııtı. 1931 Rum ayaklanmasından sonra halka uygulanan onur kırıcı yasakların çoğu kaldırılmııı veya gevııetilmiııtir. Bu yılların en önemli geliıımesi ise ' 1 947 Nisanında İngiltere'nin Kıbrıs' a muhtariyet vermeyi düııündüğünü açıklamasıydı. (Yaııın 1997)

Türkler bu yıllarda her büyükçe yerleııim birimine ilkokul üstü okullar kurmaya giriııtiler. Özellikle Mağusa bölgesinde halktan paralar toplanarak bu giriııim desteklenmeye çalııııldı. Fakat toplanan paralar bunun için yeterli değildi. (Yorgancıoğlu 1994) . Böylece Türkiye Cumhuriyeti Kıbrıs Baııkonsolosluğu'na baııvurup, Türkiye'den maddi manevi destek istendi. Türkiye Cumhuriyeti her türlü yardıma hazırdı. 1952 'de her kazadan birer temsilci seçilerek Tali Okulları Yönetim Kurul Komisyonu oluııturuldu . Bu komisyonun ilk toplantısında aldığı kararlardan biri Viktorya Lisesi ve İslam Lisesi'nin İngiliz müdürlerinin derhal iııine son vermek oldu. (Manyera 1998)

Daha sonra merkezi komite kaldırıldı. Bu sefer kazalar ayrı ayrı komiteler oluııturuldu. Mağusa ve Kazası Türk Tali Okulları İdare Heyeti adı ile bir kuruluıı oluııturuldu. Türkiye Cumhuriyeti'nin de katkılarıyla Mağusa'da ciddi çalııımalar yapıldı. Bu heyetin baııkanlığına da Niyazi Manyera getirildi. Bu heyetin yaptığı çalııımalarla üç orta okul kurulur: 1 . Mağusa Orta Okulu 2 . Konetra Orta Okulu 3 . Galatya Orta Okulu

Fakat okullar İngilizlerin yardımı dıııında kurulur ama eğitim vermek için de paraya ihtiyaç vardır. Türkiye buna da yetiııir. 268


NAMIK KEMAL LİSESİNİN KURULUŞ AŞAMALARl VE MİSYONU

Komisyon maa&larını ödemek &artıyla Türkiyeden öğretmen istedi. Türkiye Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu aldığı kararla Kıbrıs'a Türkiye'nin dört bir yanından seçtiği öğretmenleri gönderir. Komisyon çok sınırlı olan bütçeleriyle bu öğtermenlerin maa&larını ancak iki-üç ay ödeyebildi; elçilikten bu konuda yardım istendi. Türkiye Cumhuriyeti hükümeti bu istemi de geri çevirmeyerek öğretmenierin maa&larını ödemeyi kabul etti. (Manyera 1998) Buradan görülüyor ki Kıbrıs'ta mühim bir öğretmen açığı vardı. Eğitimcilerin önemi kavrandı ve eğitime te&vik için burslar verildi. Yüksek okullara gidi& ba&ladı. Ilk mezunlar 1952 'de Kıbrıs'a ellerinde diplomalarıyla döndükten sonra hemen görevlerine ba&ladılar. Bundan ilk yararlanan Mağusa Orta Okulu oldu. Zamanla yerli öğretmen açığı kapanınca, Türkiye'den yollanan öğretmeniere de ihtiyaç kalmadı ve artık 1960'lı yıllara geldiğimizde de Kıbrıslı öğretmenler kadroları tamamlar oldular. ( Yorgancıoğlu 1994) Mağusa Türk Tali Okulları Heyeti'nin 13 Temmuz 1953 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Ba&konsolosluğuna yaptıkları ba&vuruda &öyle denmektedir: Idaresinde bulunan üç orta okulumuzda okuyan 400'e yakın öğrencimizi cemaatımıza yararlı birer uzııv olarak yetiştirmek gayesiyle hem gün geçtikçe artan öğrencilerimize iyi bir tahsil vermek ve lıem de on ları gayeye hazırlamak için merkezimiz olan Mag usa 'da Orta Okulumuza lise sınıfları eklemek suretiyle şiddetli ihtıyacımız olan hususu halletmiş olacağımızı komisyonca kiırara bağlanmış bıılıındıık. Bıı maksat için 1.

Lefkoşa 'daki Türk Lisesindeki hizmet müddetleri bitmiş olan Lise müdürü Yavuz Konnolu 'nun mektebimizde gerekli teşkilatı kıır'!!ası için Müdür olarak Bayan Me/ahat Konnolu 'nıın, Bay Zeki Ocal (Hııdıırlu) 'nun ve Bay Mehmet Güver 'in mekteplerimızde branşları ile ilgili dersleri oku tmaları için birer sene müddet/e vazife görmelerine 2. Yüksek Milli Eğitim Vekaletince bir matematik öğretmen inin okulumuza gönderilmesinin teminine 3. Ev işleri de okutabilecek bir kadın toplu dersler öğretmeninin yüksek vekaletçe seçilip Komisyonumuz idaresine verilmesi 4. Komisyonumuz Idaresinde çalışmakta iken 1 952-53 ders yılı sonunda hizmet müddetleri bitmiş olan Bay Ihsan Uhri ve Bay Hasan Ilgililerin de bu müddetlerinin birer sene daha uzatılmasına 5. Mektebimiz 22 Eylül 1 953 tedrisata başlayacağı için istenilen bıı ö�retmenlerin o zamana kadar tayinine hizmet buyurıılmasına 6. İC Hükümetimizin bütiin arzıılarımıza göstermekte oldukları derin anlayışın edebi minnettan olarak kalacağımız bedahat ile yııkarıda arzettiğimiz hıısıısatın yüksek makamata duyrulması hıısıısıında tavassılflarımızı derin saygı ile arzederiz. 7. Gelece /C olan yüksek meli:tep mezunu öğretmene 30,00 dan asağı olmayacak maaş ödenecektir. "

269


KIYMET MAHİRELİ

15 Eylül 1953 tarihli belge ise yine Türkiye Cumhuriyeti Kıbrıs Konsolosluğuna Mağusa Türk Tali Okullar Ba�kanı Doktor Niyazi Manyera adına müstakil Namık Kemal Lisesini kurma kararını bildiriyor: Idare Heyetimizin 1 2. 9. 1 953 tarihli toplantısında bıı seneye kadar ortaokul halinde devam etmekte olan okıılıımııza bir lise sınıfının eklenmesi sureti ile Mağıısada Namıle Kemal Lisesi adıyle müstakil bir Türk Lisesinin açılması için gerekli tedbirlerin ikmali cihetine mümkün oldıığıı kadar gidilmesine karar verilmiş Türkiyemizin Komisyonumuz idaresindeki okııliara karşı göstermekte oldıığıı derin ve içli anlayışı kaydetmek bizler için bir veeibe sonsuz bir menımıniyet ve kuvvet menbaıı bıılıınmaktadır. Mahalli makamlardan lisesi sınıfının elelenmesine müsaade elde edilmiştir. Bu okıılıımıızıın mükemmel bir halde yürüyebilmesi için Türkiyemizin hiçbir fedakarlıktan kaçınmadığını görmek bize şev/c ve heyecan vermektedir. Kıbrıs TürkiüKü için bıı okıılıın bir kültür kalesi olmasını sağlamak manen bize mevaıı oldıığıınıı ve bıınıın mesııliyetini müdri/c bıılıın maktayız. Okıılıımıızıın tam manası ile hem Tiirk cemaatının ihtiyaçlarını ve hem de üniversite/ere devam etmek imkanını temin etmek iizere iyi bir dıırıım meydana setirmek azmi kat'isindeyiz. Bıınıın için iyi bir öğretmen oldıığıınıı işittığimiz milli Eğitim Merkez Teşkilatında çalışmakta bulunan Faruk Canerin okıı lıı m ııze öğretmen olarak gönderilmesine ve idaremizdeki Konetra Okulıınıın şiddetli ihtiyacı olan ve daha evvel de arzetmiş bıılıındıığumuz iş bilgisi de okııtulacak toplu dersler oğretmeninin (kadın) verilmesine ve bundan başka okulumıızıın iyi bir sistemle rakip ımsıır/ar ve mümasiri okıılların dıırıımıına gelebilmesi için lise sınıfl arının da ihtiyacını karşılayacak fizik ve kimya alet ve malzemelerinin verilmesini derin saygı ve içbağlılıkla arz ve istirham ederim.

O zaman liseler maarif müdürünün yönetiminde idi. Okulun bütün tüzüklerini, kurallarını, programlarını maarif müdürü belirlerdi. Burada müstakil denilerek maarif müdürlüğünden bağımısız bir okul kurulacağının sinyalleri verildi. (Manyera 1998) ·

Namık Kemal Lisesinin kurucu komisyon üyeleri �unlardır: Dr. Niyazi Manyera, Mehmet Ziya Bey, Bihter Tayyar, M. Ziya Mualla Abdi, Nafiya Şevket, Salih Selçuk. Mağusa Kazası Tali Okulları Komisyonunun isteği üzerine Türkiye'den gönderilen öğretmenler Fahri Belek, Bahattin Ba�ar, Melahat Belek, Fahrettin Dorak, Harbiye Tunçoğlu, Kemal Özen Namık Kemal Lisesine, Galatya ve Konetra Ortaokuluna tayin edildiler. İngilizler bu okulun Türkiye Cumhuriyetinin katkısı ile kurulduğunu öğretmenierin Türkiye'den getirildiğinin ve bunların da

270


NAMIK KEMAL LİSESİNİN KURULUŞ AŞAMALAR! VE MİSYONU

öğrencilere milliyetçi bir ruh a�ılamayaca çalı�acaklarının farkındadırlar. Okulu Türk denetiminden çıkararak kendi denetimlerine almak amacındadırlar. Bunun için de �öyle bir çareye ba�vururlar: 1953 yılından itibaren öğretmen maa�larına denk parayı ve okulu tekvir masraflarını banka teminatı olarak göstermeyen okullar ya kapanacak ya da İngiliz Hükümetinin kontrolunu kabul edeceklerdi. Ingilizler Türkiye'nin finanse edecekleri bir okuldan dolayı ortaokul in�aatına el atmak istediler. Yaptıkları yasa ile koloni idaresini kabul eden idare heyetindekilere para vermeyi teklif ettiler. Baf' taki idare heyetinden ba�ka kimse bu teklifi kabul etmedi. Bafta Okul idare heyeti ba�kanı Dr. İhsan Ali Bey idi. Dr. İhsan Ali halkı koloni idaresinin teklifini kabul etmeye davet ediyordu. (Denkta� 1 994, Manyera 1998) Neticede bu duruma Türkiye Cumhuriyeti Kıbrıs Büyükelçiliği elkoyar ve Namık Kemal Lisesinin İngiliz kontrolü altına girmesini engeller fakat diğer kazalardaki tüm ortaokul ve liseler İngiliz Yönetimini kabul ederler. Bunun üzerine her kazandan pek çok öğrenci Namık Kemal Lisesine kaydını yaptırır. Bunun hemen ardından Türk liseleri ile denklik sorunu doğar. 27. 1 . 56 tarihli Türkiye Cumhuriyeti Kıbrıs ba�konsolosluğuna Mağusa ve kazası Türk tali Okulları İdare Heyetinin yaptığı ba�konsolosluğuna ba�vuruda �öyle denmektedir: Yüksek makamınız oldugu vechile mahalli hükümet kontrolünü kabul etmemiş ve Türkiye Cumhuriyeti hükiimetinden Kültür Dernegi Kanalı ile yardım görerek tedrisat yapn lisemizde i/işik cetvelde gösterilen derslerden ve Türkiye Cumhuriyeti Maarif Vekaleti tarafından kabul edilen lise ve orta okullar müfredat programları Türk Lisesi imtihan yönetmelikleri ve disiplin talimatnameleri maarif vekaletince tayin edilen bir müdür nazaretinde Türkiye'den gönderilen ötretmenler tarafından aynen tatbik edilmekte ve tedrisat tamamen iürkçe yapılmak tadır. Binaenaleyh 1. Bu yıl lisemiz ilk defa mezıın verecejtinden maarif Vekaletince Devlet Lise bitirme imtihanlarının Lisemizefe yapılmasını 2. Lise bitirme sorularının okulumuza da gönderilmesini ve yazılı imtihan evraklarının diper liselerde oldııgu gibi Türkiye' ıle bir komisyon tarafından tetkik ettiri/mesini 3. Lisemizin de Türkiyedeki emsalleri gibi muailedetinin tanınması için icap eden muamelenin ifası nın Bakanlık yüksek katına, arzına tııvassütlerimizi saygı/arımızla rica ederim

6 Mayıs 1956 tarihli cevapla bu durum gerçekle�mi� oluyordu. Böylece Namık Kemal Lisesi gerçek özerkliğine kavu�ur ve 1960'ta Kıbrıs Cumhuriyeti kurulana kadar Namık Kemal Lisesi, Türkiye'ye bağlı durmadan geli�n bir Türk okulu olma özelliğini korur. Namık Kemal Lisesinde görev yapan öğretmenierin üniversite mezunu olması, müstakil bir lise olması Türkiye'nin öğretmenlerini diğer okullarından çekmesi ve bu okulların o öğretmenierin yerine lise 271


KIYMET MAHİRELİ

mezunu öğretmenleri atamaları, Namık Kemal Lisesi'ni o devirde bir numaralı okul olma statüsüne getirmi�tir. Bugünkü Mağusa Gazi İlkokulu binasında 1944 yılında Müdür Salih Oktay Bey'in gözetiminde orta bölümün 40 öğrencisi ve üç öğretmeniyle eğitime açılan Mağusa Orta Okulu günden güne geli�ip, deği�mi�tir. Bu deği�en zamanın zorlamalarıyla bina birkaç defa deği�ime gerek duymu� ama azim ve bilinç geli�meyi engelleyememi�tir. Okul 1945'te bugünkü Esnaf ve Sanatkarlar Derneği olan Pertev Pa�a İlkokuluna ta�ınır. 1949'da ise Suphi RızaBey'in müdürlüğünde okul, tarihi bir bina olan Kutup Osman Tekkesine ta�ınır. 1953-54 yılında müdür Yavuz Konnolu'dur. Bu okulun dördüncü müdürüdür. Okul, bu yıllarda lise statüsünü kazanmı�tır. Ayni yıl okulun bugünkü binasının da temelleri atılır. Namık Kemal Lisesi eski Mağusa surlarının Akkule giri� kapısı kar�ısında eski Türk mezarlığı üstünde geni� bir alana üç katlı olarak kurulmu�tur. Planı, uçak gövdesini andıran özel bir plandır. ve ana bina yirmibir sınıfı ihtiva eder . 800 ki�iye cevap verecek kapasitede, Müteahhit Efruz Müdüroğlu tarafından in�a edilmi� ve parası da o dönemin Türkiye Cumhuriyeti Ba�bakanı Merhum Adnan Menderes tarafından kar�ılanmı�tır. Rauf Raif Denkta� Lisenin in�a alanı ile ilgili olarak �unları dü�ünmektedir: 'Lisenin in�a alanı en eski Türk mezarlığıdır. Bu alana bu yapılmamı� olsaydı, zaman içinde Rum belediyesi buraya da el atacak, bu kıymetli toprak parçası da 'amme mefaatı' maskesi altında elimizden sinsice ve gizlice alınacaktı. Mara� diye bilinen kentteki binaların çoğu Evkaf' a ait 76.000 dönüm toprağın bu �ekilde gaspedilmesiyle meydana getirilmi�tir. Bir çok kilise ve Rumiara ait okul binbir düzenbazlıkla, Evkaf'ın arazisine el koyarak in�a edilmi�tir. Namık Kemal Lisesi'nin bulunduğu yerde, Evkaf'a ait arazi üzerine in�a edilmesi, Evkaf mallarını yağma eden zihniyete de dur denmi�tir. ( Denkta� 1994) Namık Kemal Lisesi sadece kurulu�uyla değil eğitim adına da yaptığı çıkı�larla da ilk olma özelliğini ta�ır. Okulun ba�arısı sadece akademik alanda değil bir spor, atletizm müsabakaları, yazı alanı, müzik gibi her türlü faaliyette mevcuttur. Lisenin adını alması da çok ilginçtir. Okulun adı öğrenciler arasından anket yapılarak seçilmi�tir. Hürriyet �airi Namık Kemal'in adının tercih edilmi� olması o dönemdeki ya�am �artları göz önüne alınacak olursa son derece anlamlıdır. 2 72


NAMIK KEMAL LİSESİNİN KURULUŞ AŞAMALARI VE MİSYONU

Namık Kemal Lisesnindeki bir ba�ka özellik okul mar�ıyla ilgilidir. Lise öğrencileri arasında yapılan okul mar�ı yazma yarı�masını lise üç edebiyat öğrencisi Ahmet Derya yazmı� bestesini de okulun kendi müzik öğretmeni Ali Mehmet Şenol yapmı�hr. Kıbrıstaki Türk okullarında ilk kez uygulanan kaptanlık seçimlerinde yineNamık Kemal Lisesi öncülük etmi�tir. 1970'e kadar kaptanı okul idaresi-disiplin kurulu seçiyordu. Kaptanların, örnek, çalı�kan, saygılı olmaları birinci hedefti. O yıl ilk defa olarak kaptan olmak isteyenlerin müracaatları kabul edildi. Tanınan bir haftalık propagandadan sonra seçimlerin sonucu bir erkek kaptan yerine bir kız bir erkek �eklinde modernle�mi� kız öğrencilere de seçimlerde aktif olam hakkı sağlanmı�hr. (Yorgancıoğlu 1994) Ayrıca o yıllarda en az olan on-onbe� yıl hapis cezası olan bayrak çekme, milli günleri kutlama yasağı, yine bu okul tarafından gizli de olsa kırılmı� ve milli �uur asla zincir alhna alınamamıştır. (Manyera 1998) Namık Kemal Lisesi mezunlarına deyinmemiz gerekirse, buradan mezun olanlar Kıbrıs Türk toplumunu idare eden, ticarete yön veren, ekonomi ve sanata katkıda bulunan insanlardır. Bu ki�ilerden ilk akla gelenler arasında, Dr. Dervi� Eroğlu, İsmet Kotak, Baki Boğaç, Erol Asım Erozan vb. gelir. Bu okulun mezunları ve hocaları TMT'nin kurulu�undan ve yaptığı faaliyetlerde önemli katkılar sağlamı�lardır. Namık Kemal Lisesi günümüzde de adamızın en büyük ve köklü okullarının ba�ında gelir. Görüldüğü gibi, bunu gerçekle�tirmek hiç de kolay olmamı�tır. Milliyetçi atılımcılar ve Türkiye Cumhuriyeti'nin maddi-manevi desteği ile günümüze kadar sağlanan temellere dayandınlarak var olan bu güzide okulumuz, bundan sonra da Türk halkı için irfan ocağı olmaya devam edecektir. Kaynaklar Manyera, Dr. Niyazi ile 1998 tarihinde Prof. Dr. Metin Akar ve Dinçer Raif'in yapl11lli olduğu görü.şme metni Mağusa ve Kazası Orta Okulları İdare Heyeti ile TC Kıbrıs Ba�konsolosluğu yazı�maları( 1953-1960), Namık Kemal Lisesi Ar�ivi Ya�ın, Özker. 1997-Nevzat ve Ben I, Ye�ilada Yayınları (S. 16, 17, 46, 47, 49, 57, 60, 61, 70) Yorgancıoğlu, Oğuz. 1 994. Namık Kemal Lisesi-1994-Kıırıılıışıı, Evreleri Misyonu ve 'Bııgiinü, Kıbrıs Türk Eğitiminde 50. Hizmet Yılı (1944-1994) Denkta�, R. Raif . 1 994, Namık Kemal Lisesi, Kıbrıs Türk Eğitiminde 50. Hizmet Yılı ( 1 944- 1 994)

273


Türkiye, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs Prof. Dr. Erol Manisalı Dr. Andrew Mango, yeni yayımlanan Atatürk kitabında (London, 1999) KKTC ile ilgili olumlu �u ifadeyi kullanıyor: " Kıbrıs adasında KKTC'nin kurulmu� olması �u nedene dayanmaktadır; İngiltere Kıbrıs Adası'ndan çekildikten sonra, Ada' dan, mevcut Türk varlığının korunması ve devamı için KKTC kurulmmıtur." Ünlü İngiliz yazar böylelikle, KKTC'nin siyasal, tarihsel, ekonomik ve kültürel "me�ruiyetine" en güzel açıklamayı da getirrni� olmaktadır. Bu gerçekçi ve tarihi değerlendirme maalesef Avrupa Birliği ve ABD tarafından, özel nedenlerle, görülmek istenınediği için Kıbrıs uyu�mazlığı, yapay bir biçimde süregelmektedir. Dr. Andrew Mango'nun da ifade ettiği gibi, Doğu Akdeniz'deki Kıbrıs Adası'nda Rumlar gibi Türkler de ya�amaktadır. ıngiltere Ada'dan -üsler hariç- çekildikten sonra, Ada'daki bo�luk, iki devlet, Türk ve Rum devletleri tarafından doldurulmu�tur. Bab, devletlerden birini kabul etmekte, diğerine ise kar�ı çıkmaktadır. Bu tek yanlı tutum; - Tarihi gerçekler açısından - Adadaki Türk varlığı açısından - Adanın Anadolu'nun (Türkiye Cumhuriyeti'nin) yanı ba�ında bulunması açısından - İnsani değerler açısından haksız ve Türkiye tarafından kesinlikle kabul edilmeyecek bir durumdur.


TÜRKİYE, ooGU AKDENIZ VE KIBRIS

Bölgenin Stratejik Önemi 1 990'da Doğu Bloku'nun çökmesi, Asya ve Avrasya'nın uluslararası alanda "yeniden yapılanmasını" gündeme getirmiııtir. Doğu Akdeniz bu bağlamda Asya ve Orta Doğu'nun tarihi kapısını oluııturmaktadır. Kıbrıs adası Asya, Avrupa ve Afrika kıt'alarının bütünleııtiği sularda bulunuyor. Yeni dönemde Kıbrıs adası bu bakımdan, - Ekonomik ve ticari olarak - Enerji olarak - Askeri olarak - Uaııım olarak (hava, deniz) - Kültür ve turizm olarak çok kritik bu bölgede (noktada) yer almaktadır. Bu önem Türkiye bakımından daha da etkilidir. Bunun nedenleri ııu ııekilde sıralanabilir: 1) Türkiye, bölgenin büyük bir ülkesidir ve yarın da bölgeye ili�kin yeni yapılanmalarda bu ağırlığını politik, ekonomik ve kültürel olarak sürdürecektir. Bu nedenle KKTC vasıtası ile Ada'da Türk varlığının askeri, ekonomik, siyasal ve kültürel olarak sürdürülmesi büyük önem ta�ımaktadır. Ada tamamen Rumların (ve Yunanistan'ın) denetimine geçerse Türkiye'nin bölgedeki etkisi geriler. Uluslararası geni� bir "çıkı� kapısı" ortadan kalkmııı olur. Türkiye bunu kabul edemez. 2) Türkiye, Avrupa ile Orta-Doğu arasında ekonomik ve kültürel bir köprü konumundadır. Doğu Akdeniz kendisine kapandığı takdirde, bu katalizör i�levini yerine getiremez. 3) Adadan "çekilmiıı" bir Türkiye, bazı Doğu Akdeniz ülkeleri ile ili� kilerinde "zaafa uğrar". Bu ülkeler de ileride, normal bir ili�ki düzenini gerçekleııtiremez. 4) Kafkasya bölgesi petrol ve doğal gazı Türkiye üzerinden Akdeniz'e ulaııacaktır. Baku-Ceyhan hattı, Türkmenistan-Türkiye hattı geliııme yolundadır. Bu konu, KKTC'nin varlığını, daha da zorunlu bir duruma getirmektedir. 5) Türkiye ve Doğu Akdeniz, yarın geli�ecek olan Asya ekonomik pazarının Batı Kapısı'nı olu�turmaktadır. Batı Kapısı'nda Türkiye, çok önemli bir ekonomik i�lev üslenmektedir. Türkiye'nin bu i�levini yapabilmesi, Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de "serbest hareket edebilme" ııartlarına bağlıdır. Bunun 2 7 'i


EROL MANİSALI

için de KKTC'nin varlığının sürdürülmesi, hayati bir önem taıııyor. 6) İleride, Irak üzerindeki ambargo kalktığında, Akdeniz ve Musul-İskenderun hattı, yeniden büyük bir "transit ticaret bölgesi" durumuna gelecektir. 7) Tamamlanmakta olan GAP bölgesinin dünya ile ekonomik bağlantısı, Doğu Akdeniz üzerinden gerçekleııecektir. Bu da, Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki stratejik varlığını zorunlu kılmaktadır. Bütün bu nedenler göz önüne alındığında Doğu Akdeniz, Türkiye'nin stratejik çıkarları bakımından çok büyük bir önem kazanmaktadır. Avrupa Birliği'nin, Kıbrıs adasını bir bütün halinde, Türkiye'nin etki alanı dıııına çıkararak, AB'ye almak istemesinin arkasında yatan stratejik nedenler de Türkiye ile bu bakımdan çeliıımektedir. Ancak Türkiye hem Doğu Akdeniz' deki varlığı, hem de KKTC'nin sürdürülmesi açısından, çok sağlam - hukUki - siyasi - tarihi - insani - ve kültürel dayanaklara sahiptir. Türkiye'nin yarın Doğu Akdeniz'de varolabilmesi, KKTC'nin varlığını sürdürmesine bağlıdır.

276


Türkiye'nin Jeop olitiğinde Kıbns'ın Onemi Erol Mütercimler İnsanlık tarihi, bize, "Tari h ' i n coğra fya tarafı n d an belirlendiğini" göstermektedir. Bunu ilk farkedenlerden bii-isi olan Nazi stratejiler, jeopolitik kavramını, 2. Dünya Savalil'nda "Nazizim ideolojisinin" bir aracı gibi kullanmaları nedeniyle, Batılılar, uzunca bir süre bu kavramdan uzak durmu�ilardır. Her ne kadar jeopolitik üzerinde ilk ciddi çalı�imayı yapan kilii Friedrich Ratzzel (18841904) ise de, jeopolitiğe en farklı yorumu getiren Alman K a r l H a nskofer olmulitur. Jeopolitiği, devletin coğrafi olarak ifade edilmesi lieklinde tanımlayan Haushafer, toprak ile üzerinde yaliayan halklar arasında bir bağlantı kurmaktadır. Ona göre, sınırlar ancak devletlerin ihtiyaçlarını karlillayacak büyüklüğe ula�ihğında belirlenmili olacaktır. H a us h a fer, j e o p o l i tiği, p o l i ti k b i r tutku o l a r a k nitelendirmektedir. O'na göre, kılıç zoruyla değilitirilebilen doğa yasaları, tekrar eski haline dönecektir. I�ite bu her türlü yapay değiliiklikten sonra, eski haline dönme jeopolitiğin kendisidir. Haushafer, yapay sınırların er geç değilieceğini vurgulamaktadır. 1940'lardan günümüze, yani soğuk savali döneminden AGİT 99'a kadar geçen sürede, j�opolitiğin tanımlanması ve olu�iturulması da değiliim göstermilitir. Orneğin Fransız jeopolitikçi Yves Locaste jeopolitiği, ulusal sorunlar ve azınlık sorunları çerçevesinde odaklamıştır ve "jeopolitik, rekabetin bilimidir" analiziyle günümüzdeki i�ilevsel jeopolitik anlayıliı belirtmi�itir. Y. Lacoste, günümüzde jeopolitik teorilerden daha çok, jeopolitik problemler olduğunu savunmaktadır. .. Bunu doğru ve gerçekçi yakla�iım olduğunu kabul etmekteyim. Orneğin, Türkiye dı�iında yaliayan on milyonlarca Türk kökeninin varlığı, bir jeopolitik problemdir. KKTC'ye bakılita da Kıbrıs Adası'nın coğrafi


EROL MÜTERCİMLER

konumundan önce, bu argümanlann değerlendirilmesi gereklidir. Öte yandan göç ve göçmenler de jeopolitik problemlerdir, ayrılıkçı hareketler de ... Yine gözden uzak turulmaması gereken bir konu da, jeopolitiğin ilgi alanının geçmi�ten, hatta bugünden daha çok "yarın" dır. Ulusal çıkar stratejisi belirlenirken "jeopolitiğin" çağda� tanımının farkına varmak gerekiyor. Çünkü strateji, "bulunduğumuz yer ile yarın olmak istediğmiz yerle kalıcı ve somut bir bağlantı kurmak tır". Hiç ku�kusuz, gelecek, geçmi�in devamı olmayacak. Yirmibirinci yüzyıl, henüz kimsenin eline geçmi� değil. Ama geleceği ele geçirmek için önce, geçmi�i bırakmalıyız. Eski modeller, eski paradigmalar, eski kurallar, eski varsayımlar, eski ba�an reçeteleri ve tanımlar yeniden sorgulanmalı ve gerekirse (ki gerekli) unutulmamalıdır. Geçmi�teki ba�arının gelecekteki ba�arı için hiçbir önemi yoktur. Gelecek çok farklı olacak ve geleceğe, geçmi�in devamı olarak bakarsak, "jeopolitik hata" yaparız. Yves Lacoste tarafından önerilen jeopolitik konsept, jeopolitiğin, ulusal ve uluslararası aktörlerin kendilerini ilgilendiren her konuda, özellikle bir bölgeyi/ alanı ilgilendiren her konuda medyanın ve demokrasinin sunduğu imkanlar çerçevesinde politika yapması ve bu yapılanların da jeopolitikçiler tarafından kamuoyuna bütün boyutlarıyla yansıtılmasıdır. Yine Fransız dü�ünür Jaques Atta l i 'nin Türkçe'ye çevrilen kitabı "21. Yüzyıl Sözlüğü"nde, jeopolitik �öyle açıklanmaktadır: "Alman coğrafyacılar tarafından Rus tehdidini incelemek amacıyla bulunan, güç ili�kilerini isteyen bilim." Barı� ve sava�, günümüzün ve gelecekte ortaya çıkacak güçler arasındaki dengeye bağlı. Daha açık belirtmek gerekirse Avrupa, Rusya ve ABD arasındaki ittifakın gücüyle, Çin ve İslam dünyasının ayrı ayrı, dünyanın geri kalanına kar�ı geli�tireceği siyasete bağlı. Bir büyük güç olmak ya da olmaya devam etmek için bir ülke artık tüm uzmanlar tarafından kabul edilen a�ağıdaki yedi ko�ula uymalı: • • • •

278

İktisadi alanda dünyadaki geli�melerde etkin olabilmek için yeterince egemen olmalı; Teknoloji alanında iletiııim ve enerji konularındaki geliıımelere egemen olmalı; Parasal alanda uluslararası rezervlerde ve iıjlemlerde kulanılacak kadar güçlü bir para birimine sahip olmalı; Askeri alanda nükleer silah ve dünyanın en uzak


TÜRKİYE'NİN JEOPOLİTİGİNDE KIBRIS'IN ÖNEMİ

noktalarına savaşmak için gönderebileceği en az on tümen piyadeye sahip olmalı; Coğrafya alanında sınırları dı1iına, enerji kaynaklarını, içme suyu rezervlerini, temel deniz yollarını veya çok önemli bir müttefiğini korumak amacıyla çıkmasında faydalı olmalı; Kültürel alanda, ba1ikalarıyla ortak çıkarları olduğu ve ba1ikalarını da sanat yapıtlarıyla etkilemek için yeterince evrensel dini veya milli bir kültüre dayanarak hareket etmeli;

Bu yedi 1iartı yerine getirebilecek ülke sayısı, çok azdır. J. Attali'ye göre bu ülkeler Rusya, Çin, Avrupa ve ABD olacakhr. İslam dünyasınınsa zenginliği, coğrafi çıkarı ve gerekli evrensel isteği de olacak ama ne devlet birliği, ne askeri bütünlüğü, hatta ne savunulacak ortak çıkarı olacak. Buna rağmen onun dostluğunu kazanabilecek her süper güç için çok iyi bir müttefik olu1ituracak. Eğer Avrupa tek para birimine, bağımsız bilimsel, kültürel ve görsel-i&itsel politikaya, ortak ve bağımsız dı1i siyaset ve orduya sahip olabilirse, Rusya ve İslam dünyasıyla, doğu ve güneydoğu kanatlarında faciaları önlemek için iyi geçinmek zorunda . Bu varsayımda Avrupa için en iyi yol, Rusya ve Türkiye'yi AB'ye kabul etmesidir. Yine Fransız tarihçi Pierra Be har, "Avrupa'nın kıtasal kanadı Avrasya'ya dayanınayı gerektirmektedir. Kuzey-doğu'da, kendisine Sibirya'nın kapılarını açacak doğu slav dünyası ile yapılacak mutabakat sonucu; güney-doğuda, kendisini Batı Türkistan'a bağlayacak olan Türkiye'yi birliğine kabul ederek mümkündür." Klasik olarak jeopolitik, uluslararası ili1ikiler politikasında, coğrafi etmenlerin güç ili1ikileri üzerindeki etkisinin incelenmesi, analiz edilmesidir. Günümüzde ulaşım ve iletişim alanındaki geli1imeler ve öteki teknolojik dönüşümler, jeopolitik etmenlerin uluslararası politikalar üzerinde etkilerini azaltmış izlenimi veriyorsa da bu; hem çok doğru değildir, hem de dünyada yeni ulus devletlerin ortaya çıkhğı bu yeni süreçte, ülkelerin politikalarında coğrafi özelliklerinin baskısı ve aktör rolü hala (daha) önemini ve belirleyiciliğini korumakta. Stratejinin üç temel unsuru olan mekan, kuvvet ve zaman jeopolitiğin unsurlarının da ba1ilıklarıru olu1iturur. Jeopolitiğin deği1ien ve deği1imeyen unsurları iki ana başlık alhnda toplanabilir. Bunlar;

1 . Jeopolitiğin coğrafi unsurlan (deği1imeyen unsurları): Coğrafi konum (anakaralar arası ve bölgesel düzeyde) Sınırlar ve coğrafi büyüklük. 27Y


EROL MÜTERCİMLER

Alan geni&liği ve sahip olunan stratejik kaynaklar. Coğrafi özellik (Ada devleti, Kıta devlet, Iç devlet ... ) 2 . Jeopolitiğin be&eri unsurlan (deği&ken unsurlar): Sosyal değerler - Ekonomik değerler - Politik değerler - Askeri değerler - Kültür değerleri ve kültür çevresi. Jeopolitik; politika ve coğrafyanın kar&ılıklı etkile&imine dayanan bir bile&im; daha doğrusu, politika ve coğrafya bir bile&en, jeopolitik ise bir bile&kedir. Türkiye'nin "yüksek stratejisi" belirlenirken bu "bile&kenin" karar alıcıların masasına konması gerekir. Kıbrıs argümanını değerlendiri&te de, Doğu Akdeniz coğrafyasının, "gücün", "güç kullanımının" önemli bir unsuru olduğu gözardı edilmemelidir. Jeopolitiğin i&levi politika belirlemek değildir. Politika üretecek olanlara veri hazırlamak ve sunmaktır. Onlara, kullanabilecekleri, politika uygulayabilecekleri, faaliyet gösterebilecekleri manevra alanı açmaktır. "Soğuk sava&" döneminde yer aldığı coğrafi konum nedeniyle NATO'nun Doğu Akdeniz ya da Güneydoğu kanadını korumakla görevlendirilen Türkiye, 1989 sonrası, çevresinde 13 kom&uyla siyasi coğrafyası deği&mi& bir ülke olarak ortaya çıkrnı&tır. 20.yüzyılda, uluslararası ilişkilerde petrol en önemli politika belirleme "maddesi" olarak petropolitik yaratırken, 21 .yüzyılda "su" hidropolitiki, "doğalgaz" ise gaspol itiki yaratacaktır. Bu gerçekten hareketle, Türkiye'nin BakCı-Ceyhan boru hattı projesiyle, KKTC'ye akıtacağı Dragon çayı projesi, dış politika güç argümanı olarak önemli kozlardır. KKTC'ye akıtılacak su, bu bölgenin yıllık gereksinmesinin on mislidir. Eğer verimli kullanılır, doğru politika belirlemi&se, Rum kesimine de satılabilir. Ki, bu da "güç" demektir. Sonuç olarak; AB'ye girecek ve aynı zamanda Avrasya'nın en önemli aktörü konumuna gelen Türkiye, Doğu Akdeniz'i kontrol eden Kıbrıs'a "stratejik oyuncu" değerlendirmesiyle bakmalıdır.

280


BereketçiZer Gökçin Orundalı Y a p tığımız bu çalı�mada Bereketçilik te�kilatının kurulmasından bahsedip, milli mücadeledeki yeri ve önemine değineceğiz. "Bereket" kelimesi silah anlamına gelmektedir. "Bereketçi" silah ta�ımasını yapan ki�ilerin aldığı isimdir. "Bereketçilik" ise Anavatan Türkiye'ye gidip Yavru vatan Kıbrıs'a silah ta�ıma i�idir. Yaptığımız ara�tırmalara göre bereketçilik olayı �öyle geli�mi�tir: Rumların Türkleri Yunanistan'a bağlamak ve Kıbrıs'tan kaçırma amaçları vardı. Rumlar amaçlarına ula�mak için yani Enosis'i gerçekle�tirmek için Eoka'yı kurmu�lar ve 1 Nisan 1955'ten itibaren önce İngilizlere daha sonra Türk polislerine ve Türk halkına kar�ı cinayetler i�lemeyi alı�kanlık haline getirdiler. Türklerin Rumların onlara yapmı� oldukları zulümlere kar�ı koyabilmek için birtakım silahiara ihtiyaçları vardı. Bu probleme çare arayan ki�iler böyle devam edemeyeceğini çok iyi biliyorlardı. Disiplinli bir te�kilatın kurulmasına ve bu te�kilatın silaha ihtiyacı olduğuna karar verildi. Ba�ta M. Kemal Tanrısevdi, Dr. Burhan Nalbantoğlu ve Rauf Raif Denkta� olmak üzere Eylence köyünde toplandılar. Uzun zaman boyunca gizli gizli çalı�arak örgütlenmeyi ne �ekilde yapacaklarını belirlediler. Kıbrıs'ta silah yapan herhangi bir yer olmadığından Anavatan Türkiye'den silahların istenilmesi gerekliydi. Tabii ki bu çalı�maların yapılması için 5-6 aylık bir süre geçti. Çalı�maların sürdüğü sırada beklenmedik bir olay gerçekle�ti. 10 Ağustos 1958 yılında Kıbrıslı üç Türk genci kendi küçük kayıkları ile pasaportları olmadan Anamur'a gittiler. Bu gençlerin amacı Türkiye'den Kıbrıs'a silah getirmekti. Böylece bereketçilik olayı ba�lamı� oldu.


GÖKÇİN ORUNDALI

Ara�tırmalarımıza göre Bereketçilik, rnekanlara göre ikiye ayrılmaktadır: ı- Denizde yapılan bereketçilik 2- Karada yapılan bereketçilik Denizde yapılan bereketçilik, Kuzey Kıbrıs'ın sahil köylerinden birisi olan Erenköy veya Dillirga'dan Anamur' a silah almak için giden Vehbi Mahmutoğlu, Asaf Elmas ve Cevdet Remzi ile ba�lamı�tır. Yukarıda ıo Ağustos ı 9S8'de Anamur'a gittiklerini söylediğimiz gruba Feridun Hamza, Nevzat Nasıroğlu, Sahaettin Sabri, Hikmet Rıdvan, Lüyfü Celil, Hüseyin Hikmet ve Ahmet Cemali isimli mücahitler de katılmı�tır. Bereketçilik yapan bu gruba "Bereket Hücreleri", "Arı Ekibi" veya "Silah Kabul Hücreleri" de denilmi�tir. Arı ekibinin denizdeki yolculuğu ı2 ile ıs saat sürerdi. Geceleyin Erenköy sahillerinden yola çıkılıp yine geceleyin Anamur sahillerine varılır, orada silahlar küçük kayıklara yüklendikten sonra adaya getirilirdi. Denizde yollarını bulabilmek için hem pusula hem de Anamur'daki deniz fenerini ve Kıbrıs'ta Olimpos'un tepesinde bulunan ı�ığı takip ederlerdi. Kullandıkları sandalların boyları ise ıs ayaktı. Bu ıs ayaklık sandaUarına aldıkları erzakların üzerierini örterek adaya getiriyorlardı. Seferler bazen tek kayıkla bazen de iki kayıkla yapılıyordu. İki kayıkla yolculuğa çıkıldığı zaman kayıklar birbirine bağlanıyordu. İ�te fırtınalı bir havada iki kayıkla 9 Kasım !9S8 günü adaya silah ta�ınırken kayıklar batma tehlikesi ile kar�ıla�tı. İçinde Vehbi Mahmutoğlu'nun da bulunduğu sandaldaki erzakları denize atmı�lar fakat diğer sandalda bulunan Asaf Elmas ve Hikmet Rıdvan erzaklarını atmamı�lar ve fırtınalı havada kaybolmu�lar. Kurtulan bereketçiler Rumlar tarafından yakalanmı� fakat balıkçı sanılmaları üzerine serbest bırakılmı�lar. Kaybolan bereketçiler ise tüm aramalara rağmen bulunamaıru�lar. Böylece Asaf Elmas ve Hikmet Rıdvan TMT'nin denize verdiği ilk kahraman �ehitlerden olmu�lar. Bu olay sırasında denize gömülen silahlar ise �unlardır: S9 makinalı tabanca, ı ı 9 tabanca, 6 piyade tüfeği, 2SO el bombası, 6000 makinalı tabanca, ı 700 tabanca mermisi ve 34 adet 2,S librelik tahrip maddesi ve teferruat. Karada yapılan bereketçilik ise silahlar Kıbrıs'a geldikten sonra geceleyin büyük bir gizlilik içinde karaya çıkarılmasıyla ba�lardı. Silahların çıkarılmasına bazı Türk polisleri ve Türk subayları da yardımcı oluyordu. Rumlar ve ıngilizlerin bulundukları bölgelere 282


BEREKETÇİLER

baskın yapabileceklerini bildikleri halde yine kendi işlerine devam ediyorlardı. Güvenlik işlerini bereketçiler ve TMT'ciler sağlıyordu. Tüm bu anlattıklarımız bize bereketçiliğin gerçekten de çok özveri isteyen bir iş olduğunu ortaya koyuyor. Deniz yolu ile adanın Goççina yani Erenköy veya Baf'ın Goloni köyüne getirilen silahlar dağlık köylere ve yerleşim merkezlerine ulaştırılmalıydı. Baf''ın Aktepe köyü merkez olmak üzere 8-10 köyün birlikte çalıştığı bir otağ yani teşkilat v ardı ki bu otağ silahların ulaştırılmasını sağlıyordu. Bu otağa askeri komutanlar bağlıydı. Dillirga ile Lefkoşa arasında silahların taşınmasını sağlayan otağın başında ılter Kırmızı isimli komutan vardı. Bundan sonra getirilen silahların araçlara yüklenip taşınması işlemi geliyordu. Taşıma işlemi de birkaç şekilde yapılırdı. Bunlardan ilki taşıma yapacak olan kamyonların kasalarının içine kum doldurulup evlere getirilmesidir. Kurnun alınıp getirilmesi tam anlamı ile bir sorundu. Çünkü kurnun getirildiği bölge Rumlardan oluşuyordu. Kumlar geldikten sonra önce yol kenarına indirilir daha sonra evin bahçesine alınırdı. Çevredeki Rumların şüphelenmemesi için de bazen bahçelerde bulunan duvarları yeniden yaptıklarını veya yeni bir inşaat başlattıklarını araştırmamız ortaya koyuyor. Silahlar kasaların içine kum konulduktan sonra tarbalara sarılarak kurnun içine saklanırdı. Bazen kamyonların kasalarının içine yem veya yiyecek konulur ve silahlar bu zerzevatların içine saklanarak gönderilirdi. İkincisi su tankerlerinin veya kamyonlarının bazı bölümleri silah konulacak şekilde yapılmıştı ve silahlar bu özel bölmelere konularak gideceği yere gönderilirdi. Üçüncü taşıma yöntemi ise Barış Gücü askerleri idi. Barış Gücü askerlerinden bir kısmı silah taşımamıza yardımcı olurdu. Bu yolla silahlar daha kolay taşınabilirdi. Çünkü onlar askerdi ve askeri barikatlarda daha az kontrol ediliyorlardı. Silahları taşıyan kamyon sürücüleri ise bazen arabalarında silah olduğunu bilir bazen de bilmezdi. Üzerlerinde büyük bir baskı vardı. Çünkü kamyona yüklenen silahları belirlenen bölgelere götürüderken Rum polisleri ve ıngiliz askerlerinin yanından geçiyorlardı ve yakalandıkları zaman hem vurulma, hapse atılma hem de silahların elden gitme tehlikesi vardı. Tüm bu anlatılanlar açıkça ortaya koymaktadır ki 16 Ağustos 1958 tarihinde kahraman bereketçilerimizle adaya başlatılan silah sevkiyatı sayesinde bizler ayaklarımız üzerinde durup, düşmaniara 283


GÖKÇİN ORUNDALI

kar�ı direnmi� ve onların canları pahasına dahi olsa "ser veririz ama sır vermeyiz" parolası ile hareket etmi�ler ve vatanımızı en iyi �kilde savunmu�lar. Kaynaklar Gültekin, Hüseyin. 2000. Yaşı 78 (Erkek), işi emekli ögretmen egitim durumu üniversite mezunu olan kaynak kiı;i ile 7 Şubat 2000 tarihinde Balıkesir'de Gökçin Orundalı tarafından yapılan görüşme notlan. DAÜ KTHKAK

Göksan, Ahmet. 1999 . "Türk Mukavemet Teşk.ilah-6" Kılms Mektubu, C. 10, S. 3, s. 26-30

Nasırogıu, Nevzat. 1999 . Yaşı 60 (Erkek ), işi Gençlik ve Spor Dairesi'nden emekli, egitim durumu dlljtan lise mezunu olan kaynak kiı;i ile 15 Kasım 1999 tarihinde LeEkoşa'da Gökçin Orundalı tarafından yapılan görüşme notlan. DAÜ K1HKAK

284


Kıbrıs Türk Sendikal Hareketi Ahmet Ötüken Kamusen Genel Başkanı

Kıbrıs Türk çalııjanının sendika olgusu ile tanııjması, oldukça uzun bir geçmiıje dayanır. 1 571 yılında Kıbrıs'ın Osmanlı Devleti tarafından fethedilmesi üzerine, o güne kadar çiftliklerde ve diğer iıj yerlerinde köle statüsünde çalııjhrılan bütün iıjçiler, yayınlanan bir fermanla, özgür ve ücretli çalııjma hakkını elde etmiıjlerdir. Ancak, Kıbrıs'ta bir ücrete karıjılık olarak, iıjverelerin yanında çalııjan ve arnele diye tanımlanan iıjçilerin, sendika ile doğrudan tanııjmaları, İngiliz Sömürge yönetimi dönemine rastlar. 1 932 yılında çıkarılan ilk Sendika Yasası ile, maden iıjletmelerinde çalııjan Türk ve Rum iıjçiler, ayru sendikal çah altında örgütlendiler. Bu durum, Kıbrıs'ın tümüyle Yunanistan'a bağlanmasını amaçlayan ENOSİS hareketlerinin yoğunlaıjtığı 1 942 yılına kadar sürer. Bu tarihe kadar Rum sendikacılarının aynıncı uygulamalarını sineye çeken Türk iıjÇilerinin büyük bir kısmının, Rum iıjverenleri yanında çalııjmaları nedeniyle iıjçilerimiz, Rum Sendikal Birliklerine üye olmaya devama ettiler. 1944-46 yılları arasında Türk çi�çilerinin Rum i�çilerden ayrı olarak örgütlenme çalı�maları devam eder. İkili ve karma yapı diye tanımlanabilecek bu sendikal yapı, 1959 yılında son bulur. Bu tarihte Kıbrıs Türk İ�çi Birlikleri Kurumu'nun enkazı üzerinde Türk-Sen kurulur. 1 960 yılında Kıbrıs Cumhuriyeti'nin ilanından sonra da Kıbrıs'ta sendikal hareketler devam eder. Kıbrıs Anayasası'nın 2 1 .maddesi ise 27.maddesi, çalı�anların Sendikala�ma ve Grev Haklarını düzenler. Kıbrıs Türk Sendikal hareketinin geli�mesi ve


AHMET ÖTÜKEN

örgütlenmedeki milli karışması, 1963 yılı Kanlı Noel'ine kadar devam eder. 21 Aralık 1963 ·Kanlı Noel'inden sonraki dönem, sendikal hareket içeri pasif ve dağınık yıllar olur. 1974 Barış Harekahna kadar Kıbrıs Türk'ü, varolmak. Mutlu Barış Harekah'nın sağladığı özgür ortamda her alanda yeniden örgütlenme çalışmalarını başla tan Kıbrıs Türk halkı �?.ünyesinde s�ndikal hareketlilikte kendiliğinden ortaya çıkar. Ozellikle Türk Işçi Sendikaları Türk-San yaygın bir örgütlenme içine girer. Memur ve öğretmenler, 1 963 yılından önce var olan sendikalarını bağımsız sendikal örgütler olarak geliştirmeyi tercih ederler. 1975 yılında kurulan K.T. Federe Devleti Anayasasında da çalışanlara Sendika kurma, Toplu Sözleşme ve grev yapma hakkı verilir. Sadece Güvenlik Kuvvetleri Mensupianna grev hakkı tanınmaz. KKTC' nin temelini oluşturan yeni anayasada da, 53.ve 54.maddelerle Sendika Kurma Hakkı ile Toplu Sözleşme ve Grev Hakları düzenlenir. Bu düzenlemelere göre yargıçlar, savcılar, silahlı kuvvetler mensupları, polis memurları ve sivil savunma kilit personelinin grev haklan yoktur. Uygulamada, bu kesimlerin sendika kurmaları ve sendika birliklerine üye olmaları, yasalarla engellenmiştir. Bahse konu meslek grupları dışındaki tüm çalışanların sendika kurma veya sendikalara üye olma hakları vardır ve bu haklar yaygın olarak kullanılmaktadır. Ancak, hakları yasalarla düzenlenen Kamu görevlilerinin sendika kurma, sendikalara üye olma ve grev yapma hakları olmasına rağmen, Toplu Sözleşme hakları bulunmamaktadır. Toplu Sözleşme hakkı, sadece işçi tanımı içine giren kesimler tarafından kullanılmaktadır. KKTC'nde halen oldukça dinamik sendikal bir yapılanma göze çarpmaktadır. Özellikle kamu kuruluşlarında ve kamu iktisadi kuruluşlarında çalışanlar, çeşitli sendikal çatılar altında örgütlenmişlerdir. Buna karşılık, özel işletme ve fabrikalarda çalışan işçiler, çeşitli nedenlerle örgütlenmemişlerdir. KKTC de sendikal örgütlenme, Sendikalar kuralı, Toplu Sözleşme, grev ve referandum yasası ve Cumhuriyet Meclisince kabul edilen İLO sözleşmeleri çerçevesinde sürdürülmektedir. Kamu görevlileri ve öğretmenler de söz konusu yasalar ve İLO sözleşmeleri kapsamında sendikalı olup, grev yapabilmekte ancak, Toplu Sözleşme hakkına sahip bulunmamaktadırlar. 286


KIBRIS TÜRK SENDİKAL HAREKETI

Türk-Sen, Hür-İ& ve Dev-İ& gibi sendikal Federasyonlara rağmen, ülkemizdeki memur ve öğretmen sendikalarının bağımsız sendikal varlıklar olarak çalı&malarını devam ettirmeleri, kayda değer bir olgudur. Bağımsız bir sendika olan ve halen Genel Ba&kanlığını sürdürdüğüm K.T. Kamu Görevlileri Sendikası KAMU-SEN 1975 yılında kurulup, kamu görevlileri arasında örgütlü, etkin ve yetkili bir sendika konumundadır. 2000 üyesi bulunan Kamu-Sen, kamu yönetimindeki toplam 17 kurumdan 9 kurumda üye çoğunluğuna sahip bulunmaktadır. KKTC'nin varlığını savunan Kamu-Sen, milli yakla&ımları yanında, kamu çalı&anlarının sorunlarına ve genelde ülke meselelerine olan kendine özgü duyarlılıkları ile Kıbrıs Türk Sendikal hareketi içerisinde özel bir yer etmi& bulunmaktadır. Görüleceği gibi, Kıbrıs Türk Sendikal Hareketi, bu yazı ile bir makale çerçevesinde ve yüzeysel olarak ele alınmı&hr. Aslında bu hareketin kendine özgü dinamikleri ile, bu yöndeki yapılanmasını Kıbrıs Türk çalı&ma hayatına, sosyal hayata, ekonomimize ve demokrasimize ne gibi etkiler yaphğı ayrı ve geni& bir değerlendirme konusudur.

287


Toros lar'dan Beşparmak lar'a Uzanan Şiir Köprüsü Ersin Özarslan Gazi Üniversitesi

Yüzyıllardan beri Anadolu ile münasebeti kopuk olan Kıbrıs adasının, 1571 yazının ortasında, on üç aylık uzun bir muhasaranın ardından, Anadolu leventlerinin fethetmeleri ile Anadolu yaytasının bir parçası haline geldiği bilinen bir husustur. Bir bakıma Türkiye'den Kıbrıs'a önce leventler gider. Ardından tecrid göç dalgaları ile Anadolu'nun muhtelif yörelerinden Kıbrıs'a giden Türkmenler adanın ilk Müslüman Türk sakinlerini olu!Jtururlar. Kıbrıs'a yerle!Jen veya Osmanlı Devleti'nin iskan siyaseti doğrultusunda adaya yerle!Jtirilen Türkler, orada Anadolu'nun tabii bir uzantısı halinde geli!Jen bir toplum hayatı kurulmasına zemin olu!Jturur. Adadaki bu deği!Jiklikle vücut bulan yeni zirai, iktisadi ve ticari hayat da buna göre !Jekillenir. Basmacılık ve deri i!Jleme zanaatları da Anadolu'dan Kıbrıs'a göç eden Müslüman Türk zanaatkarlar eliyle Kıbrıs'ın iktisadi hayatına sokulur. Ada'nın fethinden on sekizinci yüzyıla kadar Türklerin buradaki hayatı yerle!Jme ve vatan kurma faaliyetleri ile geçer. Bu devrenin asıl hüviyetini Türklerin fethedip vatan kurdukları her yerde yaptıkları gibi Kıbrıs'ta da toplumun ihtiyaçları yönünde yerle!Jik hayatın kültür unsurlarını vücuda getirmeleri verir. Ada sathında in!Ja edilen çe!Jitli cami, çe!Jme, han, tekke ve medreseler, sadece cemiyet hayatının deği!Jik ihtiyaçlarını kar!Jılamakla kalmaz, Türk kültürünün mimari vasıtasıyla vücut bulan kalıcı ve ta!Jınmaz kültür unsurlarının Kıbrıs'ta hayat bulup yerle!Jmesini de tamamlar. Mimari yoluyla Türk sanatının deği!Jik dallardaki uygulamaları da adaya ta!Jınmı!J olur. Böylece Müslüman


TOROSLAR'DAN BEŞPARMAKLAR'A UZANAN ŞİİR KÖPRÜSÜ

Türkler, Kıbrıs'ta Anadolu Türklüğü'nün ayrılmaz bir parçası olarak ya�amaya ba�larlar. Buradaki toplum ve iktisat hayatı Anadolu' daki toplum ve iktisat hayatının bir parçası olarak sürüp giderken Kıbrıs adası da bir Türk yurdu olur. Leventlerin ve ilk Türk topluluklarının Kıbrıs'a geli�lerinin üzerinden yüzyıllar geçip, belki de bu ilk gidi�in unutulduğu bir sırada Cezire-i Kıbrıs'a İstanbul'dan �airlerin gittiği görülür. Bazıları zaten Kıbrıslı olan bu �airler arasında Kıbrıslı olmayıp adaya gittiği bilinen ilk önemli �air Ziya Pa�a ( 1825-1 880) diye bilinen Abdülhamid Ziyaüddin Pa�a'dır. Ziya Pa�a her ne kadar Kıbrıs'a mutasarrıf olarak gelirse de 1861' de siyasi muhalifi olduğu Sadrazam Ali Pa�a tarafından İstanbul' dan uzakla�hrmak gayesi ile Kıbrıs mutasarrıflığına tayin edildiği bilinir. Kıbrıs'ın iklimiyle imtizaç edemeyen Pa�a ve ailesi sıtmaya yakalanır. Ziya Pa�a'nın bir çocuğu Kıbı:ıs' �a ölür. Pa�a'nın Kıbrıs'ı beğendiği söylenemez. Hatta Kendisini Istanbul' dan uzakla�tıran Ali Pa�a'yı me�hur Rüya'sında Kıbrıs'a sürdürmesinin sebebi de burada aranabilir. Kıbrıs Ziya Pa�a'nın �iirine doğrudan aksetmediği gibi Ziya Pa�a'run da Kıbrıs'ta edebi sahada bir tesirinden bahsetmek �imdilik kaydıyla mümkün değildir. Fakat, Kıbrıs'ın unutulmu� �airlerinden Hasan Nesib'in Feyezan-ı Aşk adlı eserinin �ekil bakımından Ziya Pa�a'nın me�hur Terkib-i Bend'ine benzemesi ve gene Hasan Nesib'in

"Şive-i eş'arıma hayrettedir ruh-ı Ziya "Mürg-i tab'ım eve-i baladan uçar anka misali" �eklindeki beytinde Ziya Pa�a' dan bahsediyorsa, Ziya Pa�a'nın Kıbrıs'ta edebi tesirinden bahsetmek mümkün olur. Ziya Pa�a'dan sonra bir ba�ka namlı �air gider Kıbrıs'a Dersaadet'ten; ama yönetici olarak değil, menkub olarak: Namık Kemal... Bilindiği gibi, ondokuzuncu asırda sanatı içtimai gayelerin emrinde bir ifade vasıtası olarak anlayan ve kullanan bu zoraki magosa misafirinin �iirinde de Kıbrıs'tan bir akis yer almaz. Buna kar�ılık Magosa kalebendi bol bol mektup yazar Kıbrıs'tan. hatta çömezi sayılacak kadar yakınında bulunan Envar-ı Zeka muharriri Mustafa Re�id Bey'e yazdığı bir mektupta "bereket Kıbrıs'ta �iirden anlayan adam yok" der. Fakat Namık Kemal, Ziya Pa�a'nın aksine, Kıbrıs'ta çok ciddi tesirleri olan bir �air olup, adeta Kıbrıs Türkü tarafından bir mit haline getirilmi� bir edebi �ahsiyettir. Namık Kemal'in Kıbrıs'taki tesirlerinin bugün bile devam etmesine kar�ılık, �air kalebent olduğu Kıbrıs'tan hiç ho�lanmaz. , 289


ERSİN ÖZARSLAN

Magosa Sineği'nden nefret eder. Hatta Namık Kemal'in rakısı ve içme suyu bile İstanbul'dan gelir. Daha sonra Mustafa Reııid Bey'de bir memuriyetle Kıbrıs'a gider. Ama ara neslin bu ııuh edalı ııair ve nasiri de ustası Namık Kemal gibi kalem mahsullerinde kıbrıstan söz etmez. Halbuki, Kıbrıs kendi ııairlerini de yetiııtirmiııtir. Günümüzdeki torunları pek ilgi göstermeseler de Kıbrıs'ta eski zamanların kadıları, ilmiye ve kalem efendileri ile tekke çelebileri aynı zamanda söz ustası olarak da kendilerini gösterirler. Bunlar arasında öyleleri vardır ki Kıbrıs'taki resmi yayınlarda, Kıbrıs �iir tarihlerinde ve antolojilerde adiarına rastlanmaz. Misali, Zekai, Musib Mehmed Efendi, Hızır Handi Dede ve Hasan Nesib bunlar arasında yer alır. Bunlardan Musib Mehmed Efendi (öl. 1 755) Lefko�a'da doğmuıı tahsilinin gerekli mertebelerini tamamladıktan sonra Rumeli'de kadılık görevinde bulunmu� ve Karaferye'de vefat etmi� Kıbrıs asıllı bir �airdir. Tezkireci Ramiz Adab-ı Zurafa a d l ı tezkiresinde hakkında �yle der:

"Rum-ili kuziitından Musib Mehmed Efendi demekle meşhur olup miyan-ı şuarada ilm ii kemal ile şöhret-şiar ihtira-ı manaya karin-i isabet ü iktidar bir şair-i pakize-reftar idi. Bin yüz atmış sekiz senesi hilalinde Karaferye kazasında kuşe-gir-i hane-i müsôferet iken rıhlet ve kaza-i ahir­ cinana azimet etmiştir. " Ramiz, onun Safiyye Sultan'ın Halıcılar kasrındaki çe�mesine d�ürdüğü �u tarihi verir:

"Adab-ı ruy-ı hilafet şeh-i cihan-hanın "Cenab-ı uht-i güzini Safiyye Sultanı " Hızır Handi Dede ise bir mevlevi �eyhidir. Lefkoııa'da doğmuıı ve Lefko�a Mevlevihanesi'nde yeti�miııtir. Kendisi de bir ııair olan ve Esrar Dede'nin Tezkire-i Şu 'ara-yı Mevleviyye'sinde divan sahibi olduğu kaydedilen �eyhü'l-meııayıh Siyahi Mustafa Dede (öl. 1710)'ye intisab etmi� onun vasıtasıyla İstanbul'a gelmiııtir. Bir ara İstanbul'da Galata Mevlevihanesi'nde bulunan Hızır Handi Dede bir yandan Siyahi Dede'nin hizmetinde bulunurken, bir yandan da Müneccimba�ı Şeyh Ahmed Dede'nin sohbetlerini dinlemiııtir. Birkaç sene sonra Kıbrıs Mevlevihanesi �eyhliğine tayin olunarak burada hizmetini sürdürmü� ve 1 240 ( 1 72 7 ) yılında Lefkoııa Mevlevihanesi'nde �eyh iken vefat etmi�tir. Esrar Dede onun �iirini değerlendirirken, "Tab'-ı 'alileri kadar m�terek ihvan demeye �ayan ııi'r-i abdara muktedir" olduğunu kaydederek, "budur" redifli �u 290


TOROSLAR'DAN Bf.'?PARMAKLAR'A UZANAN ŞİİR KÖPRÜSÜ

gazelini Tezkiresi'ne dercetmiııtir:

"Koyma ayağı bir dem elinden ki iş budur Nitş-i şadab-nab ide gör Cem meniş budur 'Arz ile gah bedrini gahi hiliilini Mahım Jelekte vadi-i tarz-ı reviş budur Ağyara mfmis oldu o vahşi gazalimiz Ahir şikıir olur göresin gösteriş budur Cevre tahammül eyle meded vasl-ı yarda Handi rakibe afet-i can serzeniş budur" Hasan Nesib de Lefkoııa'da doğmu� Kıbrıslı bir �airdir. Onun ehli beyt sevgisini iıılediği Feyezan-ı Aşk adlı Beyrut'ta basılmııı bir �iir kitabı vardır. Türkiye Kütüphaneleri Basmalar Katalogu'nu incelerken bu kitabın Türkiye'de tek nüshasının Ankara'da Milli Kütüphane'de eski harfli türkçe kitaplar kısmında bulunduğunu görüp merak ettim. KTCC Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı tarafından yayınlanan Kıbrıs Türk Edebiyatı -Ba�langıçtan Bugüne­ (1989) ve Zübeyir Yılmaz ve Ramazan Okumu� adlı iki öğretmenin hazırladığı TC MEB Yayını olan Kıbrıs Türk Şiiri (1992) adlı kitaplar ile Kı�rıslı öğretmen Gülgün Serdar'ın Türk Dili dergisinin Türk Şiiri üzel Sayısı V (nr. 531, Mart 1 996, s. 379-417)'de ne�rettiği "Çağdaıı Kıbrıs Türk Şiiri" adlı makalesine baktım. Gariptir bu kaynaklarda Hasan Nesib'in sözü edilmediği gibi yukarda bahsedilen Misali,, Zekai, Musib Mehmed Efendi ve Handi Hızır Dede'den bahsedilmediğini gördüm. Merakırnın ardından yürüdüm Milli Kütüphane'deki nüshayı fotokopi ettirip okudum; bir kısmını yeni harfiere aktardım. Eser Kıbrıs'ta olsa idi mutlaka bahsedilirdi diye dü�ündüm ve eseri bir yazı ile tanıtıp yayına hazırlamaya karar verdim. Ama Kıbrıs'ta olup .�lmadığını tahkik etmem gerekiyordu. Kardeııim Dr. Metin Ozarslan Kıbrıslı Ara�tırmacı Harid Fedai'ye telefon ederek sordu. Harid Bey'den öğrendiğimize göre eser yakın zamana kadar Kıbrıs'ta da bilinmiyordu ama Kıbrıs Müftüsü Merhum Dana Efendi'nin terekesindeki kitaplar arasından bir nüsha çıkmı� ve Kıbrıslılar bu eserden haberder olmuıılardı. Prof. Dr. İskender Pala da aynı merakın ardından yürüyerek eserin yazarı hakkında ara�tırma yapmı� ve hayat hikayesini Sicil-i Ahva defterinden tesbit etmi�, ara�tırmalarını bir tebliğ haline getirmi�ti. İskender Bey henüz yayımlamadığı tebliğini gönderme nezaketini gösterdi. Şairin hayatı ve eserini merak edenler bu tebliğin yayımını beklemek durumundadırlar. Şairin �u beyitlerini örnek kabilinden iktihas etmek 29 1


ERSİN ÖZARSLAN

yerinde olacakhr:

"Biz muhibb-i htinedanız hane-ber-duş sine-dag Yanmada suz-ı mahabbet dilde maned-i çerag Biz kalender-meşrebiz kim hep reva kılar bize Ettiler ala m ü ekdan bütün terk-i ferag (. . . )

şairim hem şdir-i pakize-i mu 'ciz-beyan Tab'-ı pakimden zuhur eyler medni-i leal Öyle bir ateş-zebdnım ki kelamımdan felek Titrese dehşet/e tir tir çok değil ruz u leyal Seng-i ta'na ıığrasa naehl elinde şi'rimiz Pek metindir gam değil kdşanesi gelmez zeval" Kıbrıs Türklerinin bilip tanıdığı baııka ııairler de vardır. Bu ııairler arasında en ilgi çekici ııahsiyet Hasan Hilmi Efendi ( 1 7821847)'dir. Çünkü o ,yazdığı !iiirlerle İstanbul'un dikkatini çekmekle kalmamııı, Osmanlı Devleti'nde pek az ııaire nasip olan "Melikü'ıı­ Şuara " ünvanına layık görülmü�tür. Sultan Il. Mahmud, Kıbrıs'lıların arzusu üzerine adada bir kütüphane yaphrır ve buraya bir miktar kitap bağı�lar. Hasan Hilmi Efendi buna padiıtaha yazdığı bir kaside ile mukabele eder. Padiıtahın yenilik faaliyetlerinin ve kütüphanenin Kıbrıs için öneminin iıtlendiği kaside sarayda çok beğenilir. Il. Mahmud ııairi İstanbul'a saraya davet eder. Bu davete icabet eden ııair İstanbul'da Padiıtah'ın çok yakınında bulunur. Rami Kııılası'nda Asakir-i Mansure-i Muhammediye'nin ilk resm-i geçidini Il. Mahmud'la birlikte seyreder. Orada irticalen söylediği bir kaside Sultanın çok hoııuna gider ve Il. Mahmud Hasan Hilmi Efendi'yi "Melikü'ıı-Şuara" ilan eder. Fakat Kıbrıs'ı özleyen ııair kimseye haber vermeden gemiye binerek adaya gider. Oradan Il. Mahmud'a bir özür gazeli gönderir. Padi�ah bu gazelden de ho�lanarak Hasan Hilmi Efendi'yi Kıbrıs'a müftü tayin eder. Kıbrıs Türklüğünün en önemli edebi değerlerinden biri olan Hasan Hilmi Efendi'nin yakın geçmiııte, günümüzün tanınan Kıbrıslı Türk ııairlerinden olan Osman Türkay tarafından �u !iekilde değerlendirilmesi hazindir.

"Kıbrıs'ta eskilerden Müftii Hilmi Efendi adında bir Sultan-ı Şuara vardı. Sultan-ı Şuaranın karşılığı saray ozanı olabilir. Müftü Hilmi Efendi de bir Divan Şairi idi. Şiirinin hemen hemen tümü zamanın sultanını övmekten başka bir şey değildir. Şiirinin Kıbrıs'a özgü bir niteliği yoktur, 292


TOROSLAR'DAN BEŞPARMAKLAR'A UZANAN ŞtıR KÖPRÜSÜ

Kıbrıs'ta yazılmasından başka. Zaten Divan şiiri, gülden, bülbülden, şaraptan, kadından söz eden insansız bir şiirdir. Müftü Hilmi Efendi şiirlerinde Sultan Mahmud'u övdüğü için Sultan-ış Şuara yapılmışsa da, genel türk şiirinde yer alamamıştır. " Halbuki Hasan Hilmi Efendi "Öyle her manaya tenezzül" etmeyen "ehl-i kemal" bir Türk şairidir. Şiirinden o kadar emindir ki,

"Gerçi ber şi'rimle fahr ü mübahat istemem "Sözlerimden olunur ma'rifetim istidlal" diyerek söz meydanında kendini gösterir. Bununla da kalmaz,

"Kıbrıs'ın basma kalıp ehl-i kemalin gördüm "Bulamaz emti'a-yı ma'rifetin arza mecaZ" Mısralarıyla da beğenmediği anlaşılan Kıbrıs şuarasıru tenkid eder.

"Şimdi bu gülşen-ı Kıbrıs'ta benim ey sıdkı "Bülbül-i nağme ser-ayende-i kanun--ı hayal" beyti şairin Kıbrıs'a ilgisini ve sevgisini gösterir. Bununla birlikte Kıbrıs'ta kadirbilir kalem sahipleri de vardır. Kıbrıs'ta Türk kültürünün fedaisi gibi çalışan Harid Fedai şiirlerini neşrettiği bu alçak gönüllü şairin hakkını verir ve onu "Galib gibi mistik, Nabi gibi hakimane, Nedim gibi şuh" bir edanın sahibi bir şair olarak değerlendirir. Kıbrıs'tan neşet eden Aşık Kenzi (1795-1840), her saz çalanı şair saymayan ve irticale önem verdiği için kalem şuarasını beğenmeyen, aruz veznine vakıf, Anadolu ve Ruıpeli'de şöhret sahibi, bir sanatkardır. "Kıbrıs destanı" mübdii olan Aşık Kenzi de Harid Fedai'nin emek ve gayretleri ile gün ışığına çıkan bir edebi değerdir. Harid Fedai, "Nedim gibi şuh, Fuzuli g_ibi lirik, Nef'i gibi pervasız ve Baki kadar mağrur" olduğu anlaşılan Aşık Kenzi'yi kendi çizgisinde belli bir merhaleyi yakalamış bir şair olarak değerlendirerek onunla övündüğünü söyler. Kaytaz-zade Mehmed Nazım ( 1 857-1924) Kıbrıs'ta klasik tarzı devam ettiren güçlü bir şair olup kalem mahsullerini Kıbrıs'ta münteşir gazete ve dergilerde neşretmiştir. On sekiz yaşında bir genç iken Namık Kemal'i gören ve şairle yakın münasebet kuran Kaytaz­ �ade onun yanında Midilli'ye gider. Vatan şairi'nin ölümünden sonra Istanbul'a gelerek Recai-zade Mahmud Ekrem'in sohbetlerine kahlır. Ekrem'in tilmizi olur. Kaytaz-zade Mehmed Nazım'ın şiirlerinde Ara Nesil mensuplarının şekil, dil ve anlayış olarak şiirin ufkunu açan tavrı görülür. 293


ERSİN ÖZARSLAN

Recai-zade Mahmud dönen Mehmed Nazım'ın tarafından Ruh-i Mecruh gazelinden alınan maktaı ve

Ekrem'in ölümünden sonra Kıbrıs'a Şiirleri, Harid Fedai ve Bekir Azgın adı altında ne!jredilmü�tir. Şairin iki matlaı !jöyledir:

"Ben rakfbiin ile bir yerde o yari çekernem "Neş 'e tahsili için derd-i humarı çekemem" "Ne çekersem çekeyinı razıyım amma Nazım "Neş 'e tahsili için derd-i humarı çekemem " ve

"Ey biiğ-ı hüsnün taze nihiili "Meftunun oldum bülbül misiili "Bir dem hazanın göstermesin Hak "Ey bağ-ı hüsnün taze nihiili". Müftü Raci Efendi, Müsevvid Osman Efendi-zade Mehmed Dervi!j Efendi, Müsevvid Osman Efendi-zade Cemal Efendi, Heccav Ahmed Tevfik Efendi, Muzaffereddin Galib, Lamakah Mehmed Nazım (1900-1971 ) ve Mehmed Fikri Kıbrıs'ta klasik tarzda yazan diğer !jairlerdir. Bir dönem kapanır ve gene Türkiye' den Kıbrıs'a !jairler gider: Arif Nihat Asya, İbrahim Zeki Burdurlu, Halide Nusret Zorlutuna, hem öğretici hem de sanatkar olarak ada Türklerine izleri hala devam eden tesirler bırakırlar. Bu arada, adaya gitmediği halde uzaktan uzağa, yazdıklarıyla ve Yedigün dergisinde Kıbrıs Türklerinin !jiirlerini ne!jretmekle hatırı sayılır bir yardımda bulunan Nihat Sami Sanarlı'yı da anmak yerinde olacaktır. Fahri Ersava!j, Kıbrıs için yazılrnı!j !jiirleri derleyip bir güldeste ne!jreder İstanbul'da. Kıbrıs Türk'ün gönlündedir. Haykırır Anavatan:

"Kıbns bizim canımız, feda olsun kanımız". Karabulutlar dolanır Kıbrıs Türklüğü üzerinde ve asırlar sonra gene askerler gider Kıbrıs'a Bir kaya gibi dururlar karde!jlerinin arkasında. Canlarını, mallarını, hepsinden önemlisi hürriyetlerini teminat altına alırlar. Kıbrıs Türkleri bugün mehmetçiğin teminatı altında hürriyetin tadını çıkararak, rahat bir !jekilde ya!jarken, harpte kazandıklarırnızı masa ba!jında elimizden alma oyunlarının 294


TOROSLAR'DAN BEŞPARMAKLAR'A UZANAN ŞtıR KÖPRÜSÜ

yeni yeni örnekleri tekrar tekrar sahnelenir. Ve tekrar �airlerin gitme zamanıdır yavru vatana; 1974 Temmuz'unda mehmetçiklerin gittiği yoldan, Ta�ucu'dan Gime'ye; �iirlerini, yüreklerini, Anadolu yaylası kadar geni� yüreklerini yüklenerek . . . Türk Dünyası'nın dört bucağından gelmi� �airler, Türkçe'nin �iirini yazan sanatkarlar, dillerinin sıcaklığını götürmek için Kıbrıs'taki Türk karde�lerine, 15 Ekim 1996 günü Ta�ucu'dan Girne'ye doğru denize açıldılar; 1 974 Temmuz' unda Türk askerlerinin gittiği yoldan... Kimler yoktu ki bu yolculukta. Balkanlar'dan Kazak illerine, Uygur illerine kadar Türk Dünyası'nın dört bucağından Türk �airleri, Kıbrıs'a gidiyordu. Balkanlar'dan, diğer adıyla Rumeli'den gelen Türk �airleri vardı, Üsküp'ten, Kosova'dan, Silistre'den, Yama'dan Gagavuz elinden. Kırım'dan Akmescit havası getirenler; Azerbaycan'dan serin Bakü küleklerini, Türkmenili'nden Karakurum Çölü'nün sıcaklığını, Kazakili'nden, Ata yurdumuzun engin bozkırlarının asudeliğini ta�ıyanlar vardı. Acılarını ta�ıyanlar vardı Kıbrıs'ın acılarına karı�tırmak için, acıyı bal eyler belki diye, Güney Türkistanlı uçkun �airler gelmi�ti ta dünyanın bir ucundan, Amerikalardan. Türk coğrafyası Kıbrıs'a akıyordu sanki. Doğrusu Dünya Türklüğü'nün �iiri Kıbrıs'a akın ediyordu. Mısralar, beyitler, dörtlükler, bentler akın ediyordu Kıbrıs'a. A s lında yolculuk h a z ı r l ı kl a r ı iki ha fta önceden ba�lamı�tı.Türkiye Yazarlar Birliği son Kıbrıs hadiseleri üzerine, Makedonya'da yapılacak olan Türkçe'nin 4. Şiir Şöleni'ni Kıbrıs Türklüğüne destek olmak için Kıbrıs'ta yapma kararını aldı. Kar�ılıklı görü�melerden mutabakatla çıkılınca, Türkiye Yazarlar Birliği'nden Ali Akba� ve Bekir Sıddık Soysal Kıbrıs'a gittiler. Görevleri Kıbrıs'ı �ölene hazırlamaktı. Salonların, konaklama yerlerinin ayarlanması, �ölenin Kıbrıs'taki fiziki zemininin olu�turulması, basınla gerekli temasın kurulması ve benzeri i�leri hallettiler. 4. Şiir Şöleni'ne katılacak �airlerin bazıları hava yoluyla Kıbrıs'a gitrni�lerdi. 14-15 Ekim 1996 ak�amı Ankara'da Kızılay'da Milli Müdafaa Caddesi'ndeki Türkiye Yazarlar Birliği Genel Merkezi'nde toplanan �airler, aynı gece saat 12.00'de Ta�ucu'ya doğru hareket ettiler. İstanbul'dan ve yurdun diğer taraflarından gelecek olanlarla Ta�ucu'da bulu�mak üzere yola çıkılmı�tı. Bir bakıma Ta�ucu son bulu�ma yeriydi. Sabaha doğru Mersin'e giren topluluk saat 10.00 civarında Ta�ucu' day dı. Akdeniz'le ilk defa kar�ıla�an �airler denize kar�ı 295


ERSİN ÖZARSLAN

durdular. llham bekleyenler ve ilhamını kağıda dökenler olduğu gibi içlerinde bir yerlerde saklayanlar da görüldü. Topluca kahvalh edildikten sonra, çay içme ve heyete katılacak olanları bekleme safhasına geçildi. Oğle yemeği sonrasında hemen herkes gelmişti. Taşucu Limanı başkanı ile Belediye başkanı şairlere yakın ilgi ve misafirperverlik gösterdiler. Biletler alındı, gümrükten geçildi. Kimi pasaportunu, kimi nüfus cüzdanını gösterdi ve herkese bir Kıbns'a giriş tezkeresi verildi. Deniz otobüsü kıyıdan ayrddı ve Taşucu sahilleri arkada kaldı. Salonda sıkılanlar güverteye çıkhlar. Tıklım hklımdı güverte. Uzaklaştıkça güzelleşen sahil gittikçe silindi ve dağlar masallaşıverdi. Engin su ile baş başa kaldı şairler. Bir süre sonra Beşparmak dağları hayal meyal göründü ve yaklaştıkça Kıbrıs, daha doğrusu . �irne karşıda göründü. Güverteyi bir heyecan dalgası kaplaıruştı. Ozellikle Kıbrıs'a ilk defa gidenler yabancısı oldukları bir duyguyu yaşamaktaydılar. Girne ismi Türkiye Türklerine hiç yabancı değildi. 1974 Barış Harekah ile birlikte Anadolu'da Kıbrıs kelimesi yanında en çok duyulan ve en çok kullanılan kelime Girne idi. Yollara, sokaklara, mahallelere, ticarethanelere, aşevlerine, kahvehanelere Gime isminin verildiğini herkes hatırlar. Bu bakımdan Gime sanki hiç yabancısı olmadığııruz bir yerdi. Buna rağmen önümüze bir gümrük engeli çıkıverdi . Kuyruklar oluştu, sırası gelen geçti. Dışarda bizi bekleyenler vardı ve en az bizler kadar heyecanlı oldukları tavır ve hareketlerinden hatta ses tonlarından bile belli oluyordu. Yersiz endişelerimizi dindirrnek için ciddi bir gayret sarfettiklerine şüphe yoktu. Ortak noktalar o kadar çoktu ki insan gayri ihtiyari farkları aramaya yöneliyordu. Göze çarpan ilk fark Kıbrıs Türklerinin mahalli şiveleriydi. Deniz ufkunda batan gün Beşparmak Dağlarının tepelerini aydınlahyordu. Kafileyi oteliere götürecek olan otobüsler hareket ettiğinde ikinci farkla karşılaştık: Adada trafik soldan yürüyordu. Ingiliz adadan bütünüyle çekilmemiş ve daha kim bilir neler bırakmışh kendinden ... Oteliere vanldıktan sonra odaları belirlenen şairler odalarına çıkıp yerleştiler ve ardından topluca akşam yemeği yenildL Yorgunlar odalarına çekildi. Zorlu mücadeleden sonra getirtilebilen çaylar eşliğinde sohbet ehlinin gece yanlarına kadar süren divanları söz medeniyetinin çocukları olduklannı isbat ediyordu. Ertesi gün doğan güneş, şairlerin çoğunu ayakta buldu. Kimi bozuk bir mısraı tamire çalışıyordu, kimi de uyanan Girne'yi Beşparmak Dağları'nı ve ürperen Akdeniz'i fotoğraf karelerinde tesbit etmeğe çalışıyor, kimileri de akşamdan yarım kalan 296


TOROSLAR'DAN BEŞPARMAKLAR' A UZANAN ŞllR KÖPRÜSÜ

sohbetlerine yeni halkalar ekliyordu. Otobüsler Lefkoşa'ya müteveccihen yola çıktı. Aramızda tabii ve gönüllü bir rehber vardı. Her şeyi en ince teferruatına kadar anlatıyor, yepyeni öz bilgiler veriyor, sözlerini kendine mahsus �üktelerle süslüyordu. Bu son derece tabiiydi çünkü Oktay Oksüzoğlu bu toprakların çocuğu, bu toprakların müdafii, bir mücahit ve bu toprakların sözcüsü bir şairdi. Beşparmak Tepesi'ndeki Sen Hilaryon Kalesi'nde nöbet tutarken, Toroslar'a el edip yazdığı şiirlerini Gel Mehmet adı alhnda yayınlamıştır. Arabamız dağa doğru yükseldikçe, kısa bir süre önce yanan Beşparmak Ormanlarının tekrar canlanma yoluna girdiğini gören gözlerin yüreğine su serpiliyordu. Dağın öte yaruna aşınca birdenbire geniş bir ova çıktı karşımıza . Ovayı boydan boya kat ederek Lefkoşa'da Türkiye'nin yaptırdığı kültür merkezine gidildi. Salonu açılı�a hazırlama faaliyetleri hızla tamamlanıverdi. Sıcak Kıbrıs Havası Ankara'dan gelenleri terletmişti. Saat 10.30'da açılı� programı başlatıldı. Şölenin Kıbrıs ayağını yürüten Kıbrıs Türk Birliği'nin ba�karu Ercan Arıklı, Türkiye Yazarlar Birliği Genel Başkanı Dr. L�tfü Şehsuvaroğlu, , Türkiye Yazarlar Birliği Şeref Başkanı ve RTUK üyesi D. Mehmet Doğan �ölenin önemi, gereği ve muhtevası hakkında konuşmalarını irad ettiler. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Milli Eğitim, Gençlik Kültür ve Spor Bakanı Günay Caymaz, ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurba�kanı Sayın Rauf Denkta�'ın konu�malarından sonra, vaktiyle , Türkiye Yazarlar Birliği tarafından şeref üyesi seçilmi� olan Sayın Cumhurba�kanı Denkta�' a �eref üyeli ği heratı takdim edildi. Şölene Türk Dünyası'nın muhtelif coğrafyalarından katılan �airler de kendi �ivelerinde yaptıkları selamlama konuşmalarında dosluk ve barı� mesajları verdiler. İrticaten yapılan bu konu�maları maalesef tesbit etmek mümkün olmadı. Öğle yemeğinin ardından Lefko�a'da serbest dola�maya çıkan �airler, �ehrin Türk kesimini gezdiler. Lefko�a Selimiye Camii'nde ibadet edenler, fotoğraf çektirdiler; alı�veriş edenler, Kıbrıs'ın kendi mahsulü üzümünden ayak üstü atı�tıranlar bu küçük fakat �irin �ehirde neredeyse adım başı birbirleriyle kar�ıla�ıp durdular. Dönü�te sohbetlerin konusu günün muhasebesiyd.i. 1 974 Yılındaki me�um ve menfur Rum katliamının vukubulduğu �hitliklerin ziyaret edilmesi �ölenin ikinci günündeydi. 297


ERSİN ÖZARSLAN

Gene Oktay Öksüzoğlu rehberliğinde yola çıkıldı ve Atlılar Şehitliği'ne gidildi. Anlaşılan on altı günlük bebekten seksenlik pir-i fani insanlara kadar müdafaasız kadın ve çocukların boğazlanışı ancak Rumların şanına yakışırmış. Şehitlikte şairleri büyük bir teessür dalgası sar��· Bazı içli şairlerin kendilerini �utamayıp ağladıkları görüldü. üzeilikle Usküplü genç şaire Tülay lbrahim'in gözyaşları şehitlerimizin toprağına bir rahmet gibi bol bol döküldü. Hep turistler ve resmi zevatın ziyaret ettiği bu şehitlik belki de ilk defa böyle bir topluluk tarafından ziyaret ediliyordu. Enver Fatih Karakoç'un şehitlerimizin ruhlarına okuduğu Kur'an-ı Kerim'in ardından edilen dua ruhları maneviyata kanatlandırdı ve şehitlere okunan fatihaların ardından hemen herkes bu hatırayı saklamak üzere resimlerneye koyuldu. Şehitliklerin ziyareti şairlerin ruhlannda bir incinme, bir kırıklık, bi�. burukluk bırakmıştı. Tekrar yola çıkıldığında bu havayı Oktay Oksüzoğlu'nun dikkatleri Kıbrıs'ın ve Kıbrıs Türklüğü'nün o günkü gerçeklerine çeken açıklamaları dağıtabildL Magosa' da boğaz civarındaki gezinti ve öğle yemeği sırasında Kıbrıs adasının doğu sahillerinden ufuklara doğru iç geçiren birçok şair mazi tahassürüne dalıverdi. Bazıları Akdeniz'in bir Türk gölü olduğu asırları hayal etti. Denizin ötesindeki eski Türk yurtlarına şimdi pasaportla gitmenin ayıbına hayıflanan şairler de vardı. Yemekten sonra, Doğu Akdeniz Üniversitesi'nin Mavi Salon'unda söz konusu olan şiirdi artık, şölenin asıl gayesi olan şiir! . . . Güzel Türkçe'nin değişik şivelerinin şiirleri birbiri ardına okundu. Türkçe'nin farklı coğrafyalardan gelen bülbülleri ayn tatlan, ayrı sesleri, ayrı renkleri aktarıyorlar, sesten, ruhtan, duygudan ve sevgiden ·oluşan bir ziyafet veriyorlardı. Magosa'da Doğu Akdeniz Üniversitesi'nde şiir sever bir öğrenci topluluğu ile karşılaşhk. Bu pırıl pırıl gençler üniversite bünyesinde çıkardıkları bir kültür ve sanat dergisini getirip gösterdiler. Anayurttan gelen şiir elçilerine gösterdikleri bu sıcak ve candan yakınlık şairlerimizi memnun etti. Bazı şairlerimiz bu şiir sever gençlere ��irlerini imzalayıp verdiler. Aynı akşam gene aynı sal<?nda Mehmet Ozbek, Abdurrahman Kızılay, Bayram Bilge Tokel ve Irfan Gürdal'ın sazları, sözleri ve sesleri şiirin ardından gelen bir musıki �.iyafeti idi. Abdurrahman Kızılay'ın Kerkük havalisi, Mehmet Oz�ek'in Anadolu havalisi, Bayram Bilge Tokel'in sazı ve besteleri ile Irfan Gürdal'ın muhtelif Türk boylarından çalıp söylediği eseriere doğrudan doğruya bir Türk Dünyası musıki ziyafetiydi demek yerinde olur. 298


TOROSLAR'DAN BEŞPARMAKLAR'A UZANAN ŞİİR KÖPRÜSÜ

Şölenin üçüncü gününde Güzelyurt ve Lefke'ye doğru bir yolculukla birlikte bu taraflardaki Karaoğlanoğlu Şehitliği, Tabiat Tarihi Müzesi ve diğer antik kalıntiların sergilendiği müze ziyaretlerinin ardından Güzelyurt sahilinde açık havada öğle yemeği vardı. Havanın güzelliğine dayanamayan bazı genç �airlerin Akdeniz'in soğumaya yüztutan mavi sularına daldıkları görüldü. Suya girmeyip kurnsalda gezenler arasında deniz kabukları ve ta� toplayan meraklı �airler olduğu görüldü. Öğleden sonra Lefke Avrupa Üniversitesi toplanh salonunda, Kıbrıs'ta öğretmenlik yaptığı sürede, sanatı ve maneviyatıyla öğrencilerine ciddi surett_.e tesir eden ve Kıbrıs Rübaileri 'ni yazan bayrak �airi merhum Arif Nihat Asya hakkında, doktorasını �sya'nın hayah ve �iiri üzerinde yaprnı� olan Çanakkale 18 Mart Vniversitesi öğretim üyesi Y. Doç. Dr. Sadeddin Yıldız tarafından bir konferans verildi. Bundan sonra "Türk Dili ile Yapılan Edebiyatların Dünya Piyasalarına Takdimi" konulu bir açık oturum yapıldı. Oturum ba�kanı, yakınlarda kaybettiğimiz merhum �air Mehmet Akif İnan, konu�macılar ise �air Ali Akba�, Y. Doç. Dr. Sadeddin Yıldız ve Kıbrıslı mücahit �air Oktay Öksüzoğlu idi. Şölenin dördüncü günü Sen Hilaryon Kale'si gezilirken Oktay .. Oksüzoğlu burada geçirdiği mücahitlik günlerini anlath. Kıbrıstaki son �iir programı Lefko�a Yakındoğu Universitesi'nde yapıldı ve burada Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Ba�bakanı Sayın Dervi� Eroğlu ve bazı hükumet ve meclis üyeleri ile Türkiye Yazarlar Birliği Türk Birliği mesupları birer konu�ma yaptılar. Türk Dünyası �iir ziyafetinin ardından, Bekir Sıddık Soysal'ın hazırlarnı� olduğu kahlım beratlan �airlere takdim edildi. Böylece �ölenin Kıbrıs ayağı tamarnlanrnı� oluyordu. Beşinci gün Türk Dünyası �airleri, gönüllerinde Kıbrıs Türklüğü ile ilgili hatıralarla, Girne Ta�ucu deniz yoluyla ama yüreklerinden bir�eyler bırakarak Türkiye'ye döndüler. Şölenin Büyük ödülleri Ankara'da verildi. Zahirüddin Muhammed Bal?.ur�ah ödülü Atamurat Atabay'a, Şeyh Galib ödülü Ergeş Uçkun'a, Arif Nihat Asya ödülü de Şakir Selim'e tevdi edildi. Böylece Altaylar'dan Balkanlar'a, Balkanlar'dan Toroslar'a ve Toroslar'dan Beşparmak dağlarına şiirle, edebiyatla bir gönül köprüsü kuruldu. Bu köprü de mutlaka her şairin yüreğinden birşeyler var. Bu gönül köprüsünün dayanaklarının iman, sevgi, barış ve ümitten mürekkep olduğunu ifade etmek yerinde olur. 299


ERSİN ÖZARSLAN

Kitllbiyllt Genç, İlhan, Esrar Dede: Tezkire-i Şıı'drd-yı Mevleviyye, [İncelem-Metin], Atatük Üniversitesi, Sosyal Birniller Enstitüsü Doktora Tezi (Basılmamı�), Erzurum, 1986. Erdem, Sadık, Rı'lmiz ve Addb-ı Zıırafdsı, Ankara, 1994. Fedai Harid [Haz.), Kıbrıs Müftüsü Hilmi Efendi -Şiirler-, KKTC, Milli Egitim ve Kültür Bakanlığı Yayınlan: 9, 1987. Fedai Harid [Haz.], Kıbrıslı Aşık Kenzi Divanı I (Kasideler, Tarihler; Il (Gazeller), III (Öbür Şiir/eri, Destanlan), KKTC, Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı Yayınları: 24-25-27, Ankara, 1993. Hasan Nesib bin Ahmed İnayet, Feyezlln-ı Aşk , EI-Matbaatü'I-Ünsiye, Beyrut, 1314 H (1896). Kaytaz-zade Mehmed Nazım Efendi, Rtih-i Mecrll h - Şiirler-, Haz. Harid Fedai-Bekir Azgın, KKTC, Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı Yayınlan: 26, İstanbul, 1993. Kıbns Türk Edebiyatı -Başlangıçtan Bugüne-, KKTC, Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı Yayınları: Zafer Ofset Basımevi, (b.y.y), 1989.

Özarslan, Ersin [haz.], Türkçenin Uluslararası Şiir Şöleni: Türk Dünyası Şiir Güldestesi 3 Türkiye Yazarlar Birligi Yayınları, Rem Makbaacılık, İstanbul, 1997.

,

Serdar, Gülgün, "Çağda� Kıbns Türk Şiiri", Türk Dili, [Türk Şiiri Özel Sayısı V - Türkiye Dı�ı Çağdaş Türk Şiiri], nr. 531, (Mart 1996), s. 379-417. Türk Dili ve Edebiyatı Ansiklopedisi, (8 Cilt), Dergah Yayınlan, İstanbul, 1977-1998. Yılmaz, Zübeyir ve Ramazan Okumu�, Kıbns Türk Şiiri, Milli Eğtim Bakanlığı Yayınları, İstanbul 1992.

300


Şükrü Elçin 'in Şiirinde Adalar ve Kıbrıs Dr. Metin Özarslan Hacettepe Üniversitesi

Prof. Dr. Şükrü Elçin, Türkiye'de edebiyat ve folklor sahasında, Köprülü Mektebi'ne mensup, tanınmı� bir ilim adamı olup, Türklük biliminin en ya�lı alimi, bir ba�ka ifadeyle "aksakal"ıdır. 88 yıllık ömrünü Türklüğe ve Türklük bilimine hizmetle geçiren hoca, bu süre zarfında sadece ilimle uğra�mamı�, sanatla özellikle �iir ve hikaye ile de. me�gul olmu�tur. Türk �iirinde Anadolu romantizmi vadisinde, ortaokul yıllarından beri �iir yazan Şükrü Elçin ilk kitabını orta okul arkada�ı Niyazi Hicran ile birlikte 1932 yılında Şair Bozuntuları (Elçin-Damla 1932) adıyla ne�retmi�, sonraki yıllarda da Yirmidört (Elçin 1944) ve Adalara Destan?fl r (Elçin 1978 ve 1983) adıyla iki �iir kitabı daha yayınlamı�tır. Ozellikle olgunluk döneminde yazdığı �iirlerinde �a�ırhcı bir �ekilde Anadolu'nun Adalar Denizi'ndeki tabii uzanhsı iken, maalesef siyaseten Anadolu' dan koparılmı!J olan "Adalar" ı doğrudan veya dolaylı olarak i�lemi!jtir (Özarslan 1996). Bu yazıda Şükrü Elçin'in !jiirine konu olan Adalar ve Kıbrıs teması ele alınacakhr. Şükrü Elçin'in ilk !jiirlerinde ferdi hassasiyetin, be!jeri duygula­ rın yanında siyasi ve içtimai endi�elerin arthğı ve !jiirinin mühim bir tarafını olu!jturduğu görülür. Bu !jiirlerde a!jk, "mütearife olan" dostluklar, saadet, huzur, haysiyet, kadın, kader gibi temaların yanı sıra; çok hakim bir !Jekil�e tarih ve tarihi hassasiyetın de bariz bir yer i�gal ettiği göze çarpar (Ozarslan 1991: 20).


MEnN ÖZARSLAN

Yirmidört adlı kitabında yer alan Duydum hava dalgalarında Kırım' ı Verdi en güzel kokularını Rodos Başıma düşse de kar bulutlan Açmasın yelkenini bensiz Barbaros (Elçin 1 944: 21).

mısraları ile büyük ve garip bir hüznün e�liğinde ve birdenbire tarihi Türk coğrafyası ortaya çıkar. Şair, kendi ifadesiyle bu kitabındaki �iirler vasıtasıyla Türk gençliğine bazı mesajlar vermek ister. Bunların ba�ında mazi ve kaybedilen coğrafya tahassürü gelir. Türkiye dı�ındaki Türklüğün esareti problemine i�aret eden ııairin haykırı�lan, değiııen dünya ııartları dolayısıyla bugün yerini bulmuıı gibidir. Şükrü Elçin bu ııiirlere bilerek ve isteyerek mesajlar yük­ lemi�tir. Bu mesajları tek ba�lıkta ifade etmek gerekirse bu kendi ifadesiyle "Türklüğün coğrafi ve siyasi zeminde bütünlüğü" �eklinde ifade edilebilir. Ona göre "Bu ııiirler "Adaların Anadolu'nun bir devamı olduğu" fikrini yeni Türk nesillerine hahrlatmak için kaleme alınmı�tır". Çünkü, "Anadolu, ağacın toprakta göründüğü yerdir. Ağaç, toprakta görünen yerden ibaret değildir, kökü de vardır" (Elçin 1990). Şükrü Elçin bu düııüncelerle Ege adalarını edebi bir obje olarak ele almııı ve onları ııiirine konu etmiııtir. Bu yönüyle Türk edebiyatında tek ve orjinal bir ııairdir. O bu ııiirlerle Türk'ün çok unutkan olan tarih hafızasına güvenınediği için bu adaların Türk yurdu olduğu gerçeğini Türk Kültürü Dergisinde "Adalara Destanlar" umumi baıılığı altında yayınladığı bir dizi çağda� destanla Türk'ün edebi hafızasına emanet eder. Türk Dünyası'nın tarihi coğrafyası üzerinde vücut bulmuıı kültür unsurlarını ııiirinin mihveri haline getiren Şükrü Elçin, bu destanlarda Girit, Rodos, İstanköy, Midilli, Meis, Limni, Sakız, Süm­ beki, Semadirek, Sisarn ve Kıbrıs gibi adalara ayrı bir değer verir. O, Yahya Kemal'in İstanbul'u terennüm ediııine benzer bir tavırla umumi olarak Türk Dünyası'nı, hususi olarak da Adalar'ı terennüm eder ve okuyucuya hüzün yüklü estetik hazların eşliğinde duygu yüklü tarih yüklü mesajlar verir. Tarihi coğrafya karııısında duyulan hüzün bu destanlarda çok kuvvetli bir ııekilde tezahür eder. Şükrü Elçin tarihi süreç içinde elden çıkan Türk yurtlarının hemen hepsine için için bir hüzün duyar. Bu hüzün, adalar söz konusu edildiğinde daha bariz bir ııekilde hissedilir. O, adalara duyduğu sevgi ve hasretin yanı sıra onları kaybetmiıı olmanın dayanılmaz acısını da duyar. 302


ŞÜKRÜ ELÇİN'İN ŞORiNDE ADALAR VE KIBRIS

Şükrü Elçin'in Adaları i�lemesi sadece bir tahassür duygusundan ileri gelmez. O aynı zamanda bu i�i bir görev olarak üstlendiğini ifade eder: İzmir Lisesi'nde okuduğu yıllarda edebiyat hocası olan Esat Çınar ve diğer hocalannın kendisi üzerinde bırakhğı tesir bu görevin itici gücüdür. "Çaka Beğ'in Yaktığı Fener" adlı �iirinde, rüyasında hocalarıyla birlikte sohbet esnasında, Esat Çınar'dan dinlediği Sisarn adasındaki Çaka Beğ'in yakhğı fenerin hikayesi, adalara destan yazma i�ini üstlenmesine vesile olmu�tur: Dün gece !zmir'in Hisdr Camisi önünde hocalanmla birlikte Ikindi çayı içiyorduk rü'yada Esat Çınar, Selahaddin Beğ, Miidiir Hilmi, Ziya Yamanlar, Nuri Tozkoparan Kuvayi Milliyeci adsız kahramanlar bir arada. Benim için erişilmez insandı Esat Çınar, Edebiyat hocam; Ansızın dedi: "Çaka Beğ'in yaktığı bir fener vardır Sisam'da; Çocuk yaşta ben, tarihimizi o fenerin ışığında okurdum, Kılıç Ali Paşa ile gezerdim deryada. Şimdi Urla'dan Söke'den adaya gelmiş yiirükler geldi aklıma Onların destanını yazmak düştü bizim Şükrü Murad'a". o gün bu gün hocamm sözlerini ayet gibi ezberledim, Çaka Beğ'in yaktığı fener beni bekler limanda (Elçin 1983: 20).

Şükrü Elçin bu �iirinde zikrettiği görevle adalar ıçın �u destanları yazmı�tır: Dört Kur�un (Girit); İsta�köyde Bir Çınar Ağacı, Böyle Matem Görmemi�tir, Zeleleyi Bekler (lstanköy); Viyana Türküsü (Kıbrıs); Geçti Limni'ye (Limni), Utanırım (Meis); Böyle Matem Görmemi�tir, Midilli' den Gel Bana, Bekle Beni, Hatırlama, Hüzünden Kurtulsam, Tekerierne (Midilli); Çıkh� Kozanın Dağına, Açmasın Yelkenini, Böyle Matem Görmemi�tir, Uç Hilal (Rodos); Barbarosla Çıkarken Adalara, Sizi Bekliyor Çocuklar, Böyle Matem Görmemi�tir, Çaka Beğ'in Leventleri (Sakız); Yola Çıkhm İstanbul'a (Semadirek); Bayrağıının Dalgalandığı Yer, Çaka Beğ'in Yaktığı Fener (Sisam); Levent Osman'ın Türküsü (Sümbeki). İstanköy adasını konu ettiği �iirlerinin ilki olan "Zelzeleyi Bekler" adlı �iirinde, adanın i�gal sonrası harap ve yıkılmı� hali tasvir

edilirken, dört asır sonra adanın küffar eline geçi�i bir zelzele olarak değerlendirilir ve adanın bu zelzeleyi suskunluk içinde beklediği vurgulanır: Deniz susmuş balıklar uykuda; tan atmadı bu gün garip Bir mahşer sabahı, bir telaş, martı çığlıklarından köy; Bu köyde camiler yıkılmış mahzım, bu köyde ocaklar tütmez olmuş, Bu köy, dört asırlık yoldan gelen zelzeleyi bekler Istanköy (E/çin 1983: 15).

303


METiN ÖZARSLAN

lllstanköy'de Bir Çınar Ağacı " adlı �iirinde, ise İstanköy Adası'na Gemlikli Budak Yeniçeri'nin diktiği mehterle büyüyen, �ehadetle dal verip, cennet ye�ili yaprak açan çınar ağacı vasıtasıyla Osmanlı devletinin yükseli� devrindeki ihti�amını hikaye ederek, o günlerin hahrasını yad eder. lstanköylü çınar ulu bir devletti, ne selviydi ne kavak, ne sögüt, Bu devletin dallarında aglamazdı bülbüller yaşın yaşın Adalardan geçerken sancak sancak kadırgalar, Yelkenlerinde okurdu manasını l'ld-i Kelimetullah'ın. Has Yusuf Paşa kırnıış kolunu diyordu Rodos şövalyesinin Kurdoglu Muslihiddin bir kasırga gezer Akdeniz'de Feridun Bey yazmış Münşeat'ını iri nesihle Cihana hükmeder Kanuni sefer-i Hümayun'da (Elçin 1 983: 9)

Şiirin sonunda, o ihti�amlı günlere ait hahralar e�liğinde günümüze dönülür_ ve gelecek günlerin daha aydınlık olacağı umudu vurgulanır: ls tanköyde bir çınar agacı, gün görmüş, diri, koca Şimdi bekler eski şanlı günleri Kök eski kök dal eski dal, yalnız uyuyan yapraktır Aydınlık bogar elbet bir gün karanlıklan (Elçin 1983: 9).

Yunan hülyası karşısında �� utanırı m " adlı �iirde hüzün bo­ yutlarını a�arak çocuğunu kaybetmi� bir baba edasıyla isyanın sınırlarını zorlar. Şükrü Elçin'e göre Kosova'nın derdiyle yanmanın gereksizliğine İnananlar, Meis Adası'nın öksüz yetim kalı�ından utanç duymak zorundadırlar. O bu konuda �u hususları ifade eder: //Bizi denizden uzakla�tırmak ve Anadolu içinde boğrnak istiyorlar. Utanırım ba�lıklı �iirim ötekiler gibi bu hassasiyetİn mahsulüdür. Meis Adası nerede, Atina nerede, Selanik Nerede? Şiiderimdeki duygu, dü�ünce ve endişe hep bu yöndedir" (Elçin 1990). Başına döndügüm gülyüzlü Meis sen orada ben burada Utanınm Yuvasından göç etmiş kuşların figanı var kalbimde, Utanınm Rüya içinde rüyada arar seni, Tıma boyundan, Cezayir'den Bagdal'tan gelen şehitler Utanınm Yagntur yagınca, çiçek açınca, Sultan Gıyaseddin seni sorunca Utanınm 304


ŞÜKRÜ ELÇİN'İN ŞİİRİNDE ADALAR VE KIBRIS

Toroslardan Kaş' tan sebil diye akıtsam da içme suyunu Utanınm Yol içinde yol sarsan, yol uzak, yol yakın, canım arzular seni Utanınm Ben seni Meis, öksüz, yetim bıraktım, nasıl söylesem, anlatsam. Utanınm (Elçin 1983: 10)

Meis ve Rodos'u işlediği "Çıktım Kazan'ın Dagtna adlı şiirinde, Kozan'da asker arkadaşının evinde misafirken Kozan dağından Rodos'u seyre dalar ve Rodos'a duyduğu hasreti dile getirir ve Sultan Süleyman'ın Rodos'a geçişini hatırlatır: "

Rodos'un kıyıları portakal, turıınç, gül, mercan Bayraklar dalgalandı kal'anın burçlarından Kazan'da asker arkadaşım Hasan'ın evi Çarnlar arasında gelin çiçekleri açmış, salkım salkım, mor; Ben güzel evde durarnamam artık, Sıla Rodos olmuş içimi yakıyor Yaşlı dag çiçekli yayla bereketli ova birlikte Indik Akdeniz'e; Rodos'ım bahçeleri göründü Meis'den Ramazanın dördünde Sultan Süleyman Marmaris'den adaya geçmişti Titremişti ada padişalım lıeybetiııden (Elçin 1983: 1 1 ).

Şükrü Elçin adalara yazdığı bu destanların çoğunda şiirine konu ettiği adalar ile ilgili tarihi olaylan vurgular. Bu vurgulamalada zaman içinde yolculuklar yaparak, geçmişi bugün gibi yaşar. "Geçti Limni'ye" adlı şiirde padişahın fermanıyla Hamza Beğ'in Limni'ye geçişi o günleri yaşamış bir leventin ağzından anlatılır: Gün dogdu,ferman buyurdu Padişah'ım Geçti kadırgalar, çektirdiler Boğaz'dan Cenevizli aldı haberi Cenevizli sırroldu Akdeniz'de korkudan Kırkikindi yağmurunda Meryemana kuşağı Bir ucu Çanakkale'de Ak koyun sürüsü bulutlar arasında, Bir ucu Limni'de Gün dogdu,ferman buyurdu Padişah'ım, Geçti Meryemana kuşağı altında Hamza Beğ Limni'ye (Elçin 1 983: 12).

Şükrü Elçin adaları terennüm etmek için özel bir çaba sarfetmez. O, her durum v e her vesile ile şiirinde adaları anlatır. Mesela, "Barbaros 'la Çıkarken Adalara " adlı şiirinde, İzmir'de öğrencilik yıllarında Kordonboyu'nda gezerken sütkardeşi, Sakız 305


ME11N ÖZARSLAN

Bakkaliyesi'nin sahibi Hacı Ömer'in oğluna rastlar ve epey zamandan beri ziyaret edemediği Sakız'lı süt anasını görmeye gider. Süt anasının yeni bir Barbaros beklentisiyle yeniden adalara çıkma umudu içinde, kendisine söylediği vasiyet niteliğincieki sözleri �iirine konu eder: Iki gözüm nuru dedi, artık bekleyemem, ihtiyarladım, Sakız'a mektup gönderdim kuş kanadında, gelmedi haber, gönlüm pare ptire. Çeyiz sandıgımda bir bayrak, bir kılıç bir de Kur'an var dedemden kalma, Götür dogdugum eve onları, Barbaros'la çıkarken ada/ara (Elçin 1 983: 15).

Yine Sakız'la ilgili "Sizi Bekliyor Çocuklar" adlı �iirinde imparatorluk dönemi günlerinde Cuma tatillerinde Sakız'da geçirilen mesut çocukluk günlerini, adayı ve arkada�lannı yad eder: Biz çocukken Cuma idi tatil günü Sakız Adası'nda, Cuma geldi mi sevinç dere gibi gönlürtıüzde çagıldardı. Çelik çomak, saklambaç, esiralmaca aşık, birdirbir Akşam ezanma kadar al al yanaklarımızı okşardı. Sesimiz Piyale meydanında lıür, denizeesine geniş kavak kadar uzundu, Kuşça canım arkadaşlar, şimdi nerde, bilemiyorum, Izmir'in Saat Kulesi'nde on ikiye bir var Sakız Adası'nda çelik-çomak, saklambaç, esir almaca aşık, birdirbir Sizi beleliyor çocuklar (E/çin 1 983: 1 6).

"Çaka Beğ'in Leventleri " adlı �iirinde ise, yalnız ve dü�ünceler içindeki Sakız'ın leventlerin "Yekdir Allah" haykırı�larıyla dolmasını ve bu sayede Ada'nın yeniden eski �en �akrak günlere dönmesini hayal eder: Kadifekale'den şahin ııçurdw11 Çeşme'ye garip; Çeşmenin karşısında gördü bir mavi ada düşünür yalnız. Çaka Beg'in levent/eri, neredesiniz dalkılıçlar, Yekdir Allah sesleriyle dolsun bizim Sakız (Elçin 1983: 21).

Şükrü Elçin'in �iirlerinde adalara duyulan hasret beklenmedik yer ve zamanlarda kendini gösterir. Mesela "Bayrağımın Dalgalandığı Yer " adlı �iirde herkesin baharın geli�inden dolayı ne�e içinde olduğu bir havada, Sisarn adasına duyulan hasret Bahçıvan Abdi'nin derlesinin ağzından kederl e ifade ed ilir ve artık b ayrağın dalgalanmadığı eski vatan toprağı Sisam'a duyulan hasret vurgulanır:

306


ŞÜKRÜ ELÇİN'İN ŞİİRİNDE ADALAR VE KIBRIS

Ankara'da bizim onuncu sokaga bu yıl işte geldi, işte geliyor bahar; Bahçivan Abdi Efendi ile birlikte heyecan sardı hepimizi. Yürük güzeli mi açar önce, erik mi, kaysı mı, soran sorana, Nihayet bir sabah üçü birden siisledi yolumuzu. Çocuklar sevinçle baktı çiçeklere, hatırladı kadınlar hıdrellezi; Abdi'nin kapladı, Sisamlı dedesinin yüzünü bir onulmaz keder, Benim dogdugum Ahırlı'da dedi, iiç ay önceden ovalar gelinliklerini giymiştir, Bu gün kimlere kaldı bayragınıın dalgalandıgı yer! (Elçin 1 983: 19).

"Levent Osman 'ın Türküsü" adlı ııiire konu edilen Sümbeki Adası Akdeniz'in avucunda siyah bir yaprak olarak düııünülür. Bu yaprağın ortasında Marika hüsnüyusuf bir kızdır. Levent Osman ile Marika'nın Rodos'ta mutlulukla noktalanan sevdaları Sümbeki Adası'nda yaııanmıııtır: Sümbeki kal'asından bir yanık ses açıldı pupa-yelken "Esme be deli nızigfır yarim uykııdadır"a başladı Levent Osman Osmanın sesi "aglayan nar giilen ayva" peşinde masaldı Bu masal uyandırdı silıirle, balıar dalı Marika'yı uykudan Sümbeki adasında günler ıızıın, mavi; geceler sıcak, sarı, Iki gönül bir yumakla sarıldı; Vannca güller açmış bizim Rodos'a deniz tuzu kirpiklerinde Müftilikte «şehadet» getirdi Marika, birdir Allah, dedi. Datça'nın karşısında Siimbeki lıiilfı bu aşkın hiitırasını yaşamaktadır, Levent Osman sefere çıkmış diyorlar, döndü mü bilen yok ama, Midilli'den kopmuş Hızır'la Menleşeli Turgut Reis üstüne Söyledigi türküler bu ağustos sıcağında benim de kalbimi yakmaktadır (Elçin 1 983: 26).

"Yola Çıktım Istanbul'a" �iirinde padiııahın serçe parmağında yüzük olarak tahayyül edilen Semadirek Adası'ndan lstanbul'a gelin giden Yasemin'in istediği yüzgörümlüğü altın köprü ve bu köprüden lstanbul'a yol çıkııı, bir masal havasında anlatılır: Ay Dağı'nda yıldız göz kırpıııca Kavala'ya, Selanik'e Florina'ya Kora kasabasından Yasemin lstanbul'a gelin gitti Davullar zurnalar müjdeledi düğiinii Yeditepe'ye Yeni iidet getirdi Yasemin eski köye: "Yüzgörümlüğiim bir altın köprü olsun memleketime" dedi. Üsküdar halkı, Kapalıçarşı esnafı şaştı bu yüzgörümlüğüne, Ferman bu, Istanbul'dan köprii kımı/du Ay Dağı'na, Yasemin'in köprüsünden nice padişalılar, vezirler, kaptan-ı deryiilar geçti!

307


METiN ÖZARSLAN

Ay Dagı'nda yıldız göz kırpınca Kavala'ya, Selanik'e Florina'ya Altın köprüden yola çıktım, sigaramın ateşinde düşüncem Istanbul'a (Elçin 1983: 27).

" B öyle Matem G ö r m e m iştir " adlı �iirde İstanbul'da Baltalimanı'nda uyku ile uyanıklık arası İstanköy, Rodos, Midilli ve Sakız adalarından ayrılmanın verdiği içlenmeye bağlı matem ana temadır: Bir ses duydum uykumu bölen, asırlann ötesinden, uzak Cezayir-i Bahr-i Sefid'in gözyaşları dedi sürme, ıslak. Döndüm bülbül sesiyle Yanık Bogaz'dan Akdeniz'e, Gönlüm düştü portakal çiçekleri: Istanköy'e, Rodos'a, Midilli'ye, Sakız'a Bu gece bir bitmeyen rü'yada içlendim Adalar'dan ayn Baltalimanı'nda Felek bendeki mdtemi görmemiştir Türk Saltanatı'nda (Elçin 1983: 28).

"Midilli'den Çağrı " da Mi dilli Adası vasıtasıyla, Adalar' dan Adadolu'ya, hasret duyguları içinde seslenilir. Kavu�ma arzusu ile yana yakıla çağrı yapılır: Akşamdan sabaha birfigan bir figan içimde, Erzurum'dan başı duman Kop dagından gel bana Ayrılık mesken tuttu beni, Kerem ile Aslı gibi ndçdnm, Ben ana sütü gibi tiirkiilerle sabah ezanıma hasret kaldım, Akşamdan sabaha bir figan bir figan içimde, Ayvalık'ta imbat esince Sakarya'dan Atatürk'ten gel bana (Elçin 1 983: 29).

Midilli Adası, "Bekle Beni", "Hatırlama ", "Hüzünden Kurtulsam" ve "Tekerleme" adlı �iirlerde ele alınır. Bu �iirlerde Ayvalık'tan bakıldığında el atıldığında tutulacakmı� hissi veren yakınlıktaki Midilli'ye duyulan hasret, bu hasret etrafında eski cedleri ve Şehzade Korkut tarafından Midilli kalesine sancak dikili�i; bunun yanı sıra Alibey Adası'ndan Midilli'yi seyrederken duyulan hüzün neticesinde, Kazdağlarından kopan bir fırhnayla Midilli'ye giderek hüzünden kurtulma arzusu ve nihayet Ayvalık'tan bir balık, bir saksağan, bir zeytin ağacı'nın Ali Kaptan'la birlikte Midilli'ye yaptıkları seyahat anlatılır: Karşı dagda altın ışık yanar, garip; Ortasında bir kız var; otumııt�, gözleri nemli. Ben vefasız degilim, bir kulaç, bir kulaç daha Ayvalık'tan Bekle beni, bin dört yüz ellibe�ten gelen Sancak Midilli (Elçin 1 983: 30). 308


ŞÜKRÜ ELÇİN'İN ŞiiRiNDE ADALAR VE KIBRIS .........

Turna boyun/u atlar üstünde bir elmanın yarısı, garip; Dedem Çelenklioğlu Halil, dayını Reyhan Sipahi, Inmişler Manastır ovasına, yalın-kılıç bir eyyam Sene 77. Ben Ayvalık'tayım. Deniz mavi, deniz yeşil, deniz mor; Zaman düşünce hızıyla açıldı perde perde, Şehzade Korkut Midilli kal'asına dikti sancağı bu akşam (Elçin 1 983: 31) .........

Avalık'ta gök mavi çadırdı, garip; Güneş altın portakal Ali Bey adasında. Kuşlarda hüzün bende hüzün, nasıl söylesem anlatamam Midilli uzanmış yorgun, karşımda düşünce/i; Birfırtına kopsa diyorum, bir kayel esse Kazdağları'ndan; Pupa-yelken yol alsak evladı-Fiitilıan Midilli'ye Bu mübarek ağustos akşamında hüzünden kurtulsam (E/çin 1 983: 35) . .........

Ayvalık'ta başladı seyahat, Midilli'de buldu nihayet. Bir balık, bir saksağan, bir zeytin ağacı, garip; Gördüler M idiili tutuşmuş, dağlar duman. Balık yüzrnek istedi adaya, saksağan uçmak, zeytin ağacı uzanmak Ben kalır mıyım dedi mübadil Ali Kaptan. Kazdağları'ndan bir yel esti çam kokulu Balık yüzdü, saksağan uçtu, zeytin ağacı uzandı Pupa-yelken yol aldı dört lıemşeri Ayvalık'tan Vardılar Midilli'ye; Midilli gerdanlık Anadolu boynunda Balık, saksağan, zeytin ağacı: "Burası bizim yurdumuz, Ölmek var dönmek yok" deyip kucakladılar Ali'yi Ay doğdu, yıldız doğdu, Ayyıldız sardı Midilli'yi Ayvalık'ta başladı seyahat, Midilli'de buldu nihayet (Elçin 1 983: 46-48).

Şükrü Elçin'in �iirlerinde K ı b rıs müstakil bir �iire konu edilmemi�tir. Çünkü Kıbrıs Adası, bütün oyunlara rağmen varlığını, bir Türk yurdu olarak sürdürmektedir. Bununla beraber, o, Kıbrıs Türklüğünün hürriyetinin tehlikeye düştüğü 1 974 yılında Viyana'dan yazdığı "Viyana Tiirküsü " ile öz yurdu gibi benimsediği Kıbrıs Adası'nı da diğer adalar gibi �iirine konu etmekten geri durmamı�hr. 309


METİN ÖZARSLAN

Kıbnsımın üstüne çökmüş kara duman Zeynepler Aliler süngüfenmiş beşikte. Davranın Arslanlarım Adana'dan Mersin 'den Karfallar gibi tepesine inin Yunan'ın (E/çin 1983: 23).

Bu �iirlerde terennüm edilen adaların elden çıkarhlmasının hikayesi hazindir. Buralarda mübadele esnasında bölünmü� ailelerin ya�adığı nice trajik sahneler vardır. Öte yandan günümüzde genç nesillerin bu adaların bir zamanlar Türk yurdu olduğunu hatırlayabilmeleri bir yana, isimlerini hatıriayabildikleri bile �üphelidir. Yeni nesiller belki Girit'i, Rodos'u ve Namık Kemal'den dolayı biraz Sakız ve Midilli'yi bilmektedirler. Bunun yanında bir Sisam'ı, bir Semadirek'i veya Sümbeki'yi, bir Limni'yi bir İstanköy'ü, veya bir Meis'i kaç ki�i hatırlamakta, tanımakta veya bilmektedir? Bunların hangi �artlarda elden çıkarhldıkları kimin umurundadır? Adalar Denizi'nin, Ege Denizi haline dönü�mesinin kaç ki�i farkındadır? Buna kar�ılık Yunanistan'ın karasularını 12 mile çıkarmak ve Türk'ü Anadolu'ya hapsetmeye yönelik Pan-Helenist hayallerinde en küçük bir sapma olmadığı, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne karşı takındıkları o bildik tavır ile ortadadır. Orada deği�en iktidariara rağmen bu hayalin hiçbir şekilde deği�mediği görülmektedir. Yunanlıların ve Rumların, Kıbrıs'la ilgili hayalleri bir yana, bu hayalin İstanbul ve İzmir uzantısı da her fırsatta Rum Ortodoks Kilisesi'nin ekümenlik iddialarının kullanılması ile sürekli olarak gündeme getirildiği herkesin malfı.mudur. Adalar, Şükrü Elçin'in tarihi Türk coğrafyasına hassasiyeti dolayısıyla deği�ik vesilelerle onun �iirinin müstakil konuları olarak tezahür ederler. Fakat bu adaları doğrudan �iirine konu edinen �airin kalem mahsullerinin, neredeyse her manzumeye ilgi gösteren birilerinin b ulunduğu edebiyat çevrelerinde, görmezlikten gelindiğini, �iirdeki emek ve gayretlerinin ihmal edilerek suskunlukla kar�ılandığını da belirtmek gerekir. Bu �iirlerin hakettiği ilginin esirgenmemesi, bu yolla genç nesillere kaybeditmiş vatan toprakları hakkında bilgi verilmesi ve tarih �uuru uyandmiması yerinde olacaktır. Bunun için fazla bir i� yapmaya gerek yoktur. Sa dece Sayın Cumhurba�kanımız Rauf Denktaş'ın da çeşitli vesilelerle ifade ettikleri gibi yakın komşumuz Yunanistan'ın ders kitaplarına bir göz atmak yeterlidir. Bu açıdan bakıldığında Adalara Destanl ar'ın bir misyon yüklendiği kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Adalar şairi Şükrü Elçin'in 310


ŞÜKRÜ ELÇİN'İN ŞltRlNDE ADALAR VE KIBRIS

�iirlerine ortaokul ders kitaplarında yer verilerek hem onun sanat adamlığırun teslim edilmesi hemde genç nesillere adalara gerçeğinin öğretilmesi gerektiğini dü�ünüyor ve sözlerimi Girit Adası için yazdığı "Dört Kurşun" adlı destanla bitirmek istiyorum: Akşam oldu, Girit adasını 1312'de yine bastı kareler... Rum eşkiyası sardı Hanya'yı, Kandiye'yi Resmo'yu. Müslümanlar cinayet pençesinde oyuncak gibi, Akrotor'da korkudan sinmiş Istermis köyü Bir kara haber bıçak gibi sapiandı köyün kalbine, Istiye Türkleri camide yakılmış diri diri. Istanbul'dan beyhude donanma bekler ihtiyarlar, Minarede salalar artırdı kederi Umur Beğ'den Sultan Ibrahim'e elveren Çihtid-ı ekber nerede, Burçlarında Deli Hüseyin Paşa'nın ezan okuttugu bizim Girit Şimdi bir cehennem; bu cehennemde yazdı hiktiyemizi Tahmisçiztide Mehmet Macit. Istermis'te Mehmet Aga, zengin, 45'inde, ştihin bakışlı, avcı, 1312'de bir kızı Halime gelinlik, biri Selime. Ida dagında baykuş öttügü ugursuz gece, Karısının yüregine düştü zalim vesvese. Beş eşkıya: Niko, Mavridis, Kiryaki, Hıristo, Kosta, Gözlerinde kin patlayan mermi. Yaktılar önce anbarları, samanlıkları, ağılları Bir perşembe akşamı. Avcı Mehmet omzunda martin telaşsız bekledi eşkıyayı, Karısı "Yasin" okur kıbleye bakan pencerede. Yürek çarpıntısından Halime'yle Selime öZebilirdi Çaresizlik kader gibi akıp gider Bademlidere'de Sardılar feselegen içinde konagı başlannda Kiryaki, Bakır rengi havada Mehmet ayakta tetiği çekti. Kiryaki ve Kosta bir kurşunda degiştirdi dünyalarını, Yere yıkılan Kiryaki "diyavolo" dedi. Düşman bir degil, beş degil, on değil, durmadı saldınş... Ölümün kol gezdigi baba evi delik deşik kurşun yagmurundan. Usta avcı devirdi kütük gibi yere dokuz htiini, Sonunda eli tutmaz oldu kızlarının feryadından.

311


METiN ÖZARSLAN

Halime, "Kurtuluş yok" dedi babasına "Çig-ıtetme namusumuzu", Kesilince Selime kaskatı, Mehmet'in beyninde şimşekler çaktı. Sıktı kalan dört kurşunu can evlerine birer birer, Şehit kanı Jeslegenler arasında usul usul aktı. Akşam oldu, Girit adasını 1312'de yine bastı kare/er... Istermis köyünde badem agaçlan artık çiçek açmıyor! (E/çin 1 983: 43-45).

Kaynaklar ELÇİN, Şükrü ( 1932) Şair Bozuntuları, (Niyazi Hicran [Damla] ile Birlikte), İzmir: Hahz Ali Matbaası. ELÇİN, Şükrü (1944) Yirmidört, İstanbul: Kültür Matbaası. ELÇİN, Şükrü (1978) Ada/ara Destan/ar, Ankara: Ayyıldız Mabaası. ELÇİN, Şükrü (1983) Ada/ara Destan/ar, (Yeni Şiirlerle Genişletilmiş İkinci Baskı), Ankara: Ayyıldız Mabaası. ELÇİN, Şükrü (1990) Prof. Dr. Şükrü Elçin (Emekli Profesör, Florina, 1912, Evli) ile 20 Mayıs 1 990 tarihinde Ankara'da Metin Özarslan tarafından yapılan görüşme. Görüşmenin kaydı M.Ö. arşivindedir. ÖZARSLAN, Metin, (1991) "Prof. Dr. Şükrü Elçin'in Hayah ve Eserleri Üzerine Bir Araşhrma", Ankara: Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Yüksek Lisans Tezi (Basılmamış). ÖZARSLAN, Metin, (1996) "Nesillerin Mirası: İlme Adanan Bir Ömür Ş!Jkrü Elçin Hoca", Türkiye Yazarlar Birliği Kültür Sanata Yıllığı 1995, Ersin Ozarslan), Ankara: Feryal Matbaacılık.

312


Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin, Kıbrıs Adası 'nın Türkiye Bütünlük ve Güvenliği İçin Vazgeçilmez Hayati Önemi Muzaffer Özdağ (E) M B K Üyesi

Küçük Asya yarımadasını, Trakya'yı Türk Boğazlarını ve Kıbrıs Adasını, Anadolu'nun uzantısı Ege Adalarını kapsamına alan Türkiye coğrafyası devletlerarası camia hayatının doğu�undan ve milletlerarası ili�kilerinin kurulu�undan günümüze jeopolitik ve jeostratejik planda, dünyanın önde gelen odak noktalarından biri ve hatta en önemlisi olma özelliğini sürdürmektedir. Dünya nüfusunun 7 /8'ini barındıran, tarihçilerin "Eski Dünya" jeopolitisyenlerin "Dünya Adası" diye tanımladıkları Asya, Avrupa ve Afrika kıt'alarının olu�turduğu 85 milyon km2 geni�liğindeki büyük kara blokunda ve bu kıt' aların kav�ak bölgesindeki iç deniz havzalarında merkezi konumuyla, doğu-batı, kuzey-güney eksenindeki giri� ve çıkı�lara, hareketlere köprü, kapı, kilit olma özelliği, Türkiye coğrafyasının jeopolitik önemini sürekli kılmaktadır. Doğanın kanuniyetleri, kıt'alar arası ula�ımı, ticari, askeri, siyasi etkinliği yönlendirme ve denetleme imkanı, bölgesel, kıt'asal, evrensel çapta menfaatı olan veya üstünlük politikası izleyen her gücü, Türkiye coğrafyası ile ilgilenmeye mecbur bırakmaktadır. Bu durum, bu kilit coğrafyayı, bu köprüyü yurt edinen kavmin ayak altında kalıp ezilmemek, sökülüp atılmamak için çok kuvvetli, daima dikkatli ve basiretli olmasını da elzem kılmaktadır.


MUZAFFER ÖZDAG

Küçükasya, jeopolitik doğasının bu özelliklerini kavramayan ve dikkatten kaçıran kavimler için ya derin arkeolojik, tarihi bir mezarlık veya geçici bir konak yeri olmu�tur. Bu coğrafya, manen ve maddeten güçsüz olanlara, iç birliğini kaybedip gücünü tüketeniere mezar olmakla beraber geni�liği, zengin doğal kaynakları, jeopolitik bütünlüğü (tamamiyeti) ve organik bir açılıma, geni�lemeye müsait merkezi konumu ve ula�ım imkanları ile be�eri, siyasi, iktisadi ko�ulların elverdiği ahvalde sahiplerine büyük devlet kurma, süper güç yaratma yolunu da açmakta; evrensel bir devlet için en emin ve sağlam bir nüve olu�turma istidadı ta�ımaktadır. Dikkat edilmesi gereken siyasi, coğrafi bir gerçek de �udur: Türkiye coğrafyasının jeopolitik ve jeostratejik planda vurgulanan potansiyel kudret ve üstünlüğü, ancak tümü üzerinde siyasi birlik kurulduğu ve bu bütünlüğü korunabildiği ölçüde belirginle�ebilir, değerlendirilebilir. Bir köprüyü güvenli olarak kullanabilme, koruyabilme, denetim altında tutabilme bütünlüğüne dahil yakın çevresine de egemen olmayı, emniyet içinde olmayı gerektirir. Dünya Adası denilen büyük kara blokunun (üç kıt'anın) merkezine yakın bir mevkide yer almasına rağmen üç yanının okyanuslarla bağlantılı iç denizlerle çevrili olması, Türkiye coğrafyasına sahip devlete, millete kara gücü olu�turma, kara gücüne dayanma lüzum ve imkanı yanında deniz gücü olu�turma, okyanuslara açık denizlere çıkma imkanı ile birlikte kıyılarını, limanlarını, deniz yolların güvene alma mecb uriyetini de yüklemektedir. Akdeniz, üç kıt'aya kıyısı olan yegane ve en büyük iç denizdir. Karadeniz okyanusların Kızıl Deniz, Ak Deniz, Ege Denizi ve Marmara Denizi yoluyla kıt'a içi alanlara en derinlemesine uzanmı� bir körfezi gibi yorumlanabilir. Anılan iç denizler "Deniz Gücü"ne sahip bütün ülkeleri -istemeseler de- Türkiye ile kom�u durumuna getirilebilmektedir. Ege Denizinde Çanakkale Boğazından, Doğu Akdeniz' de İskenderun Körfezi'ne kıyılarımızın kar�ısında sıralanan, doğal olarak Anadolu coğrafyasının uzantısı olan Adalar, Türkiye'nin denizden gelecek tehdit ve saldırılara kar�ı zaruri ileri mevzii ve doğal güvenlik �eridi konumundadır. Bu Adaların milletimize hasım bir gücün veya güçlerin elinde denetiminde bulunması, ilk planda 314


KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ'NİN, KIBRIS ADASI'NIN TÜRKİYE BÜTÜNLÜK VE GÜVENLİGİ İÇİN VAZGEÇİLMEZ HAYA11 ÖNEMİ

dünyanın büyük bölümünden tecrit edilmi�, baskı alhna alınıru� bir konuma dü�memize yol açar. Giderek Anavatan karasının kıyılardan ba�layarak derinliğine saldırı ile istilası için kolaylıkla yığmak bölgesi ve harekat üssü olarak kullanılmasına imkan verir. Anılan Adalar, Anadolu karasının doğal uzantıları olmakla ve kıt'a sahanlığı içinde bulunmakla beraber, Türk deniz gücünün gerilemesi halinde genelde Doğu Akdeniz' de egemenlik kuran, deniz gücü üstünlüğüne sahip tarafın, devletin yönetim ve denetimine girmektedir. Bu hal, üç kıt'anın merkezi kav�ak alanında vatan ve devlet kuran milletin varlığını koruyup geli�tirebilmek, milletlerarası ticarete katılabilmek, dünyaya açılabilmek için hiç değilse, kendi hayat ve güvenlik bölgesinde sürekli olarak üstünlüğü belirgin bir deniz gücüne sahip olmasını ve kıyı �eridindeki, kıt' a sahanlığındaki Adaların kendine aidiyetini tartı�ılmaz kılmasını gerektirmektedir. Doğu Akdeniz'e, Anadolu karasına yabancı güçlerin kıt'a sahanlığındaki, hatta kara suları içindeki adalara hakimiyet giri�imi, adalada hudutlu kalmamakla ilk fırsatta Anadolu ve Doğu Akdeniz kıyı �eridini i�gal ederek, Küçükasya, Ortadoğu'ya hakimiyet, Asya ticaretini denetleme, kıt' a derinliğine nü fuz giri�imlerine dönü�mektedir. Meseleyi Türkiye ve Türklük için daha da karma�ık ve kronik kılan husus, bölgenin tarih boyunca dinler, medeniyetler, ırklar, kıt'alar, ekonomik ve ideolojik politik sistemlerarası kar�ıla�manın üstünlük mücadelesinin sahnesi olması; anılan Adaların zıt güçlerin kesi�me hattı üzerinde bulunmasıdır. Avrupa ve Asya'nın coğrafi, be�eri, siyasi, medeni sınırları daima tarh�malı ve çeki�meli olmu�tur. Siyasi bütünlüğü ve kimliği ile ilgili �uuru ilk defa Akdeniz dünyasında Roma İmparatorluğu çevresinde kazanan ve bu kimliği, kendi kalıplarına döktüğü Hristiyanlıkla peki�tiren Avrupa toplumları, ya�ama alanlarını dört cihedde korumak veya geni�letmek için, sürekli mücadele içinde bulurunu�lardır. Bütün insanlığı, bir büyük aile olarak görme, han�, uyum, refah ve mutluluk içinde ya�amasını dileme, yeryüzünü mü�terek refahın uyum ve huzurun ortak mekanı, cenneti olarak tahayyül, güzel bir özlemdir. Ancak, ya�anmı� ve ya�anmakta olan tarih devirleri, özlenenden çok farklı bir hal ve süreci sergilemktedir. 315


MUZAFFER ÖZDAG

Daha kolay, daha varlıklı ve güvenli bir hayat için sınırsız istek ve ihtiyaçlada hudutlu kaynak ve imkanlar arasındaki nisbetsizliğin kamçıladığı sahiplenme, daha büyük pay edinme hırsı. . . Yeryüzünün, dünyanın sert v e kaynaklarının payla�ım, mülkiyet ve tasarrufu, tarih öncesinden günümüze toplumlar, milletler inanç ve medeniyet daireleri içinde ve arasında sürekli çakı�ma ve mücadele sebebi olmu�tur. Aynı devletin sınırları içinde, aynı inanç, kültür ve medeniyet dairesi içinde dahi sürekli barışa imkan bırakmayan p aylaşım sorunuyla ilgili mücadelenin soylar, ümmetler, kıt'alar, medeniyetler arası boyutta bir kavgaya dönüşmesi halinde ne kadar kronik, acımasız, tahripkar bir seyir alacağını, aldığını kestirrnek güç değildir. Siyasi varlık ve kimliklerini kavmi özellikleriyle birlikte, Greko­ Latin kültürü, Roma imparatorluk kurumları ve siyasi gelenkleri, Hristiyan duygu ve inançları ile şekillenen Avrupa Milletleri, deniz ulaşım araçlarında gelişimle okyanuslara açılma, müsbet bilim ve teknolojide ilerleme ve modern sanayi toplumu düzenine geçişte ön almanın sağladığı üstünükle, tüm dünyada nazım güç mevkiine erişmişlerdir. Dünyayı yeniden paylaşmayı, diğer kıt'alara açılmayı, yayılmayı, kadim medeniyet daireleri içinde gelenek haline getirdikleri hayat düzeninde kalan toplumlar üzerinde denetim kurmayı, münhasıran kendileri için yeni iskan ve hayat alanı seçtikleri bölgelerdeki yerli toplumları tüketmeyi başarmışlardır. uzun

Türklük ve Türkiye, Avrupa ve Avrupalı güçler karşısında süre pek özel bir konumda bulunmuştur.

Türklük, İslam, inanç ve medeniyet dairesine girmeden önceki devirlerde de, değişik adlar taşıan Türk soylu kavimler (Hun, Avar, Hazar, Macar, Bulgar, Kuman, Peçenek) Avrupa sahnesinde galip güçler olarak görünmüşler, yurt ve devlet kurmuşlardır. Türklüğün sıklet merkezini batıya kaydırıp, Ortadoğu'da İslam medeniyet dairesinde egemen güç mevkiine çıkışı, kadim yurdu Küçükasya'yı istirdat etmesi, ba�langıçtan itibaren bir milletin öz varlığını koruma ve geli�tirme yurduna ve hayatını yeniden düzenleme ölçülerini ve çerçevesini aşmış; kıt'alar, ümmetler, medeniyetler arası bir mücadele görünümü kazanmıştır. Gerçekte, 316


KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ'NİN, KIBRIS ADASI'NIN TÜRKİYE BÜTÜNLÜK VE GÜVENLİGİ İÇİN VAZGEÇiLMEZ HAYATİ ÖNEMİ

Türkiye Türklüğü Hristiyan Avrupa'nın kavmi varlığını asli hedef kılan Islam coğrafyasına ve Asya'ya yönelen birle�ik savletini; Haçlı saldırılarını tek ba�ına kar�ılama zorunluluğu ile kar�ıla�mı�hr. Türkiye'ye ve Türklüğe kar�ı husumet koalisyonları olu�turma ve Haçlı seferleri açma ta�kınlığı 1 1 . ve 13. Yüzyıllarda ya�anmı�, milli tarihimizin Selçuklu döneminde kapanmı� unutulmu� bir olgu değildir. Birbirlerine kar�ı da son derece acımasız ve kıyıcı olabilen Avrupa milletleri soylarına, dinlerine, kültür ve medeniyetlerine yabancı bildikleri Türklüğe kar�ı Doğu ve Güneydoğu Avrupa'da, Balkanlar' da, be� yüzyılı a�an kom�uluğa ve ortak ya�ama rağmen kapıldıkları önyargılı �uuralh yabancılık ve dü�manlık duygusunu sürdürmü�lerdir. Bu tutum, Türklüğü Avrupa'dan çıkarma ve Küçükasya'da bağımsız devlet ve millet varlığına hukuken ve fiziken son verme giri�imine Sevr cinayetine kadar uzanmı�tır. Sevr' de izlenen amaçlarla Haçlı Seferleri sonunda, Doğu Akdeniz' de ve Anadolu kıyı �eri dinde belirlenen siyasi tertiplenmenin benzerliği dikkatten kaçırılmamalıdır. H açlıların kıt' a derinliğine nüfuz edip, Selçukları Küçükasya'dan ricate zorlayamamakla birlikte, Doğu Akdeniz' de ve Anadolu çevresinde Türkiye Türklüğünü Osmanlı imparatorluk gücünün zirveye ula�tığı devreye kadar tacize devarn edecek bir ku�atma çemberi olu�turdukları, ileri mevzi ve istila üssü niteliğinde Haçlı devletçilikleri kurdukları hatırlanmalıdır. (Kudüs Krallığı, Trablus Kontluğu, Antakya P�ensliği, Urfa Kontluğu, Kıbrıs Krallığı, Rodos Krallığı, Istanbul Latin Imparatorluğu vs.) Anakara üzerinde ve kıyıda kurulan Haçlı devletleri, bir süre sonra yurdun öz sahipleri tarafından tasfiye edilmekle beraber, Kıbrıs'ın ve Rodos'un bölgeye yabancı güçlerce i�gali, 16.yüzyıla kadar devarn edecektir. Bu güçler, Osmanlı kanadında ciddi bir taciz ve tehdit olu�turacaklardır. Rodos'un Haçlı �övalyelerinden alını�ı, 1522' de Kıbrıs'ın Venediklilerden fethi 1571' de gerçekle�tirilecektir. Kıbrıs Krallığı, nüfuzunu Çukurova'ya yaymaya, Ermenilere dayanmaya, Antalya'ya sahiplenrneye çalı�acaktır. Batı Hristiyanlığına rnesup toplumları, Kıbrıs üzerinde Haçlı 317


MUZAFFER ÖZDAG

Seferleri ile ba�layan tasallut ve hakimiyetleri, Ada'nın yerli Ortodoks halkına soykırım, soygun, a�ağılanma, esaret ve kölelikten ba�ka bir �ey getirmemi�tir.

Fatih Sultan Me h met ' in İstanbul'u fethinden sonra Türkiye aleyhinde oluşan hristiyan güçler, koalisyonu ile girdiği sava�ta, Kıbrıs ve Rodos adalarını taarruz ve ikmal üssü olarak kullanan hasım filoları, güney sahillerimizde ağır tahribat yapmı� ve zaiyata yol açmı�ladır. Kara Orduları ile meydan muharebelerinde kıt'a geni�liğinde ülkeler fetheden Osmanlı imparatorluğu, deniz gücüne aynı çapta önem ve öncelik vermemenin sıkıntısını çekmi�tir. Osmanlı'nın Anadolu'nun doğal bir parçası olan Kıbrıs'ı, Anadolu'ya ve bölgeye yabancı bir güçten, Venediklilerden aldığı malfundur. Bugün, birlikte ya�amaları imkansızlaşan iki halkın, iki ayrı devlet oluşturmalarına dayanak olan Kıbrıs'ın Yunan anakarasından 800 km, Girit Adası'ndan SOO km, Mısır' dan 370 km, Suriye' den 105 km mesafe iken, Anadolu kıyısına sadece 70 km mesafede bulunduğu dikkatten kaçırılmamalıdır. Doğu Akdeniz'in bu en büyük adası, 9251 km yüzölçümüne sahiptir. Kıbrıs Adası'nın deği�meyen coğrafi konumu ile bölgeye yabancı hasım bir güç veya emperyalist patronuna taşeronluk yapacak bir devlet elinde Türkiye için ve barı� için ciddi bir tehdit olu�turacağı açıktır . Ada üzerinde hak iddia eden Yunanistan'ın tarihin hiçbir döneminde Kıbrıs'a sahip olmadığı Ada'nın, Yunanca konu�an halkının bir soy birliğini temsil etmediği de sabittir. Doğu Roma İmparatorluğu, bir Yunan devleti değildi. Ada, Yunanistan coğrafyasının doğal bir parçası değildir. Ada'da Grek Ortodoks, Rumca konu�an nüfusun yegane güvenli, onurlu hayat dönemi, Türk hakimiyet dönemi olmu�tur. Türkiye, sadece Kıbrıs'ı değil, Mora'yı, Atina'yı, Girit'i, Rodos'u dahi Yunan milletinden veya o tarihlerde bulunmayan Yunan devletinden değil, bölgedeki yabancı i�galci güçlerden almı�hr. Türkiye varlık ve güvenliği için, dünyaya açılma için hayati önem ta�ıyan Kıbrıs'ı varlığına dü�man, dostluğu güvensiz ellere bırakamaz. Türkiye, Kıbrıs Türklüğü'nün geçen yüzyılda Mora Yarımadası 'nda, Atina 'da, Girit'te ya�ayan soyda�larının 318


KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ'NİN, KIBRIS ADASI'NIN TÜRKİYE BÜTÜNLÜK VE GÜVENLİGİ İÇİN VAZGEÇİLMEZ HAY ATİ ÖNEMİ

kar�ıla�tığı gibi bir akıbetle kar�ıla�malarına rıza gösteremez, seyirci kalamaz. Kıbrıs'ta Türk varlığının bir azınlık olmadığı bilinmelidir. Yüzbinlerce Kıbrıs'lı Türkün cebir ve tehditle, a�ağılanarak, hayat �artları zorla�tırılarak, Kıbrıs'ı terke mecbur bırakıldığı unutulmamalıdır. Gerçekte, müziç azınlık durumunda bulunan unsur, Ada Rumlarıdır. Yunanistan'ın ve Kıbrıs Rumiuğunun Türkiye'ye ve Türklüğe kar�ı tutumu, imparatorluk rüyasından doğan bir sosyal �izofrenidir. Irkçı, dinci bir fanatizmdir. Milletimiz, hiçbir millete, hiçbir devlete kar�ı kronik bir dü�manlık hissine kapılmadığı gibi, engin ho�görüsü ile, Yunanlı'ya da dü�man değildir. Yunanlı da artık Türk dü�manlığını mili politika yapma halet ve ifratından kurtulmalıdır. Türkiye, Güney Kıbrıs Rum Devletinin, varlığına yönelik bir saldırı üssü haline gelmesine, bir tecrit ve ku�atma çemberinin halkası olarak kullanılması göz yumamaz. Batılı güçlerin, Yunanistan ve Kıbrıs Rumluğunu cüretlendiren, arkalayan tutumları adil ve kalıcı bir barı�a hizmet olmamaktadır. Kurtulu� Sava�ı'nda aziz Atatürk'ün taarruz emrinde "İlk Hedefi" Akdeniz olarak belirlediği unutulmamalıdır. Kıbrıs güvene alınmadan, gerçekte ilk hedefe ula�mı� da sayılmayız. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nden, Türkiye' den bugüne kadar yapılan fedakarlık ve gösterilen sabırdan fazlası istenmemelidir. Kuzey

Kıbrıs Türk Devleti Cumhurbaşkanı Sayın Rauf Denktaş'ın, sadece Kuzey Kıbrıs Türklüğüne değil, Büyük Türk Milletinin emel ve iradesine tercüman olduğu bilinmelidir.

319


Barış . . . Ama Nas ı l ? Halil M. Paşa Kıbrıs Türk halkının barı� isteyen taraf olduğunu dünyaya anlatmak için, bilmem ki ne yapmalıyız? Yıllardan bu yana devam etmekte olan toplumlar arası veya vasıtalı görü�melerde, hep bu isteğimizi vurgulamı� bulunuyoruz. Müzareke masalanna getirdiğimiz tüm öneriler, her zaman Kıbrıs Türk halkının sahibi olduğu, fakat ahiması için çalı�ılan Kıbrıs'ta barı� içinde bir hayat sürmek niyet ve arzusunu göstermi�tir. Nasıl bir barı�? . . . Bu �erefli bir barı� olmalıdır; adil ve kalıcı bir barı� olmalıdır; Anavatan Türkiyemizin garantörlüğünü ve de 70 milyonluk Türk milletinin güvenliğini temin etmelidir. Bu barı�, Kıbrıs'ta ya�amakta olan her iki toplumun, bir kere daha birbirlerinin boğazına sarılmasını menedecek ögeleri içermelidir. Kısacası, gerçek anlamda, geçici bir barı� değil, gerçek anlamda kalıcı bir barı� olmalıdır. Yıllardan beri Kıbrıs Türk halkı, buna kavu�mak için mücadele etti. Ümidini kaybetmi� değildir. "Bir gün gelecek, dost ve dü�man bu niyetimizi anlayacak" diye, ümidimizi canlı tutuyoruz. Ne ki, bir tarafın isteği ile barı�ın olamayacağını da bilmekteyiz. Rum kom�ularımızdan bu niyetimizi bölü�tüğüne dair, en ufak olumlu bir sinyal almı� değiliz. Bu tutum ve davranı�ları, Kıbrıs Türk halkının barı� için isteklerini gölgelemekte, endi�elerindeki haklılığının bir göstergesi olmaktadır. Hep böyle olmu�tur: Kom�ularımız Rumların bu tutum ve davranı�ları, hiç de yeni değildir. Bu küçük fakat, dünyanını en güzel kö�elerinden biri olan Kıbrıs Adası'nda ya�ayan Rum toplumu, tarihinin hiçbir çağında,


BARIŞ ... AMA NASIL?

koıruıusu Türklerle iyilik ve güzellikleri adilee bölü&meyi ne yapmı&, ne de yapmayı dü&ünmü&tür. Daha fethin hemen ertesinde, daha sonraları Kıbrıs Türk'ü olarak anılacak olan Anadolu çıkı&lı yeni yöneticilerini ve koıruıularını Rum Ortodoks kültür emperyalizminin yok edici oklarına hedef yap mı&, onun Anadolu' dan gelirken getirdiğini ve kaybetmemekte ısrarlı olduğu töresini bozmaya çalı&mı&tır. Ortodoks Kilisesinin dü�üncesine göre, töresi bozulan toplum, milli ve dini kimliğini kaybedecek, eriyip gidecektir. Ama bunda ba�arılı olamadı. Geleneklerine dört elle sarılmı� bulunan bir avuç Kıbrıs Türk'ü, bu kültür emperyalizminin kötülüklerine direnmeyi bildi ve çok küçük zararlada bu saldırıyı a tla ttı. Saldırılar devam etti . . . Kıbrıs Türk halkının tarihi, saldırılara direni&te olu�mu�tur. Bu ENOSİS amaçlı Rum saldırıları, en az 400 yıldan beri devam etmektedir. Önce eylemler �eklinde ortaya konan saldırıların, 1900 yıllarının ba�ından itibaren Kıbrıstaki Türklüğü yok etmeyi amaçlayan silahlı saldırganlığa dönü&mü&tür. Bu yüzyılın ba�ında silahlı Rum saldırılarına uğrayan Türk köyleri 45 idi. Yıllar içinde saldırıları, Türk köylerinin tümünü muhatap alır duruma gelmi�tir. 1958 EOKA saldırıları, 33 Türk köyünün bo�altılmasına neden olmu�, 1963 Kanlı Noel'i takip eden günlerde ise Kıbrıs Türk halkının terkettiği köy sayısı, 103'ü bulmu�tur. Köylerini terketmek mecburiyetinde kalan Türkler, en yakın Türk köylerine göç ediyorlar ve tıpkı Türk Kurtulu� Sava�ında olduğu gibi, çevre savunmasına geçiyorlardı. 1964 yılı ba�ından itibaren Kıbrıs'ın Türk Halkının direni�i, bir milli varolu& mücadelesine dönü�ür. Rum-Yunan saldırıları nedeniyle 19 bölgede sıkı&an ve varolu� mücadelesine geçen Türkler, Kıbrıs'ın İ3'ü geni�liğinde bir toprak üzerinde milli kimliğini devam ettirmek için her türlü destansı giri�imlerde bulunurken, bir taraftan da kendi öz id aresini kurmu�, demokratik seçimlerini yaparak, parlamentosunu olu�turmu� ve bugünkü anlamda Bakanlar kurulunu olu�turarak, yalnız sosyal ve kültürel anlamda değil, siyasal anlamda da varlığını göstermi�tir. Müzakereler ... Müzakereler . . . Sonuç vermeyen müzakereler, 1967 yılından itibaren alırsak, tam 33 ya�ını sürmektedir. Bu uzun dönem, hep Kıbrıs Türklerinin barı� arayı�ı ile geçmi�tir. Rumlar ise, ba�langıçta ortaya koydukları noktadan, bir santim bile uzakla�mamı�lar, her önerilerini ENOSİS'e ula�mak esprisi içinde yapmı�lardır. 321


HALİL M. PAŞA

Rumların öneri diye masaya getirdikleri, Kıbrıs'ın iki halkının güven ve dostluk içinde, adil ve kalıcı bir barı�ı ya�ayarak varolmalarının alt yapısını olu�turrnaya yönelik değildir. Tek taraflı talepler dir. Bize göre müzakere masalarına talepler değil, teklifler konmalıdır. Kıbrıs Türk tarafı, her zaman bunu yaprnı�tır. Ancak Rumların tutumu nedeniyle, bugüne kadar hiçbir ba�arı elde edilernerni�tir. Avrupa bunu anlamamakta hala ısrar etmektedir. Rum ve Yunan temsilcilerinin geni� bir tebessürnle "olabilir, görü�rneye değer" sözlerini, " Rum kabul ediyor, veya sıcak bakıyor" diye değerlendirrni�, bize dönerek "bakınız Rumlar yakla�tı. Siz de bir �ey vererek barı�ı ternin ediniz" demektedirler. Tabii ki yanlı� bir değerlendirrnedir. Biz Kıbrıs Türkleri, tecrübernize dayanarak yanlı� olacağını biliyoruz. Çünkü Makarios böyle yaprnı�tı; Klerides böyle yaprnı�tır ve yapmaya devarn etmektedir; Kipriano ve Vasiliu da böyle yaprnı�tır ve müzakereleri sulandırrnı�lardır. Hiçbir Rum siyasi lideri, Rum-Yunan Ortodoks Kilisesinin dikte ettirdiği milli istek ve hedefleri görrnernezlikten gelemez. Kar�ı koyarnaz. Bu nedenle, Klerides bir taraftan yakla�ır görünecek, diğer taraftan anla�rna ortarnını dinarnitlerneye devarn edecektir. Cenevre'de ya�ananlar, bunu isbat etmektedir. Rum-Yunan cephesi, ENOSİS'ten vazgeçrni� değildir. Özellikle Yunanistan, 1 828 yılında resmen talep ettiği ENOSİS'i gerçekle�tirrnek çabasındadır. 1 80 yıldan bu yana deği�ik isimler altında ENOSİS'i, yani Kıbrıs'ı kendine bağlamaya çalı�rnı�tır. " ENOSİS" dernerni�, "Kıbrıs halkının self deterrninasyon hakkı" derni�tir çoğu kez. Veya 1959 Zürih ve Londra Antla�rnaları sonucu olarak ortaya çıkan, e�it haklı, iki ortaklı Kıbrıs Cumhuriyetinin ilanının hemen arkasından yaptığı tanımlama gibi, uluslararası antla�rnaları ENOSİS'e bir sıçrama tahtası olarak görrnü�tür. Rum tarafının tutumunda en ufak bir deği�ikliğin olmadığını izlernekteyiz. Zaman zaman Rum diplornatları tarafından seslendirilen dostluk ve karde�lik gösterilerinde, rnilletçe samimi olduklarına kesin örnekler maalesef halen ortada yoktur. Kıbrıs'ta 1974 mutlu Barı� Harekatı ile tesis edilmi� Ban� Sınırı, her vesileyle Rum gençleri tarafından organize saldırılara uğramakta, kültür ve sportif etkinliklerirnize bile koydukları ambargolar devarn etmektedir. 322


BARIŞ ... AMA NASIL?

Bu deği!ımez Rum tutumunun, barı�ı yakalayabilmek umudumuzu hergün biraz daha azalthğını söylemek doğru olur. Sonuç ... Kıbrıs'ta barı�ı isyen biziz. Ama bu barı�, �erefli bir barı� olmalıdır; adil ve kalıcı bir barı� olmalıdır; Anavatınımız Türkiye'nin garantörlüğünü aynen devam ettirecek bir barı� olmalıdır. Bu isteklerimiz çok değildir. imkansız da değildir. Çünkü Kıbrıs'ın tarihinden kaynaklanan ve uluslararası antla�malardan doğmu�lardır. Yeni bir �ey değillerdir. Bu bağlamda, üzerinde durduğumuz egemenlik hakkımızda, aynen 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti anayasa ve yasalarındaki ilgili maddelerden kaynaklanmaktadır. Rum tarafı, her zaman olduğu gibi, Kıbrıs ban�ının kö�e ta�ları olan bu önerilerimize "Oh!" çekmeye kendinde hak görmektedir. Bu nedenle, barı� gerçekle�memektedir. Son söz olarak: Kıbrıs, Türk toprağıdır.

323


Sosyo-Kültürel İşlevleri Açısından İnönü Köyündeki Türk Panayırt Filiz Pehlivanoğulları "Panayır, belli zamanlarda kurulan, sergi niteliği taıııyan büyük pazardır" (Türkçe Sözlük 199: 1 155). Oysa bugün, Kıbrıs Türk halk kültüründe panayır esas amaçlarından sapmııı, seyyar kumar anlamına gelmektedir. Peki Kıbrıs Türk halk kültüründe panayır esas anlamını taıııyacak nitelikte değil miydi? Bu sorunun cevabını araııtırırken karıııma ilk önce 1958 (tam kesin değil) yılında İnönü köyünde yapılan bir panayır çıktı. Bu panayır belli amaçlar doğrultusunda ve iyi bir organizasyonla gerçekleııti. Panayır dört amaç çerçevesinde kuruldu. 1 . Milli birliği oluııturma ve Türk kültürünü koruma 2 . Ticareti sağlama 3 . Kültürel faaliyet ve Eğlence ortamları yaratma Yani panayır ihtiyaçlardan doğan b i r oluııumdur (Pahlivanoğulları 1999). Peki Türk halkının neden bu ihtiyaçları vardı?

1. Milli Birliği Oluşturma 10 yıldır kiliselerinin düzenlediği Rum panayırlardan dolayı, gençler Rum kültürüne aııina olmaya baıılamııılardı. Çünkü Rum panayın belirli amaçlarla kurulmuııtu. Açık iıılevi dini yayma, eğlence ve ticaretti, gizli i�lev ise Türkleri asimile etmekti (Pehlivanoğulları 1999) . Amaç gerçekle�meye ba�lıyordu, çünkü ba�ka eğlence ve ticaret mekanı bulamayan Türk halkı bu panayırlara gidiyorlardı. istemeden de olsa Rum kültürünü benimsemeye ba�lamı!ilardı. Bu da Türk milliyetçiliği için tehlike arz ediyordu. Kıbrıs'ta yeni yeni te�kilatlar olu�maya ba�lıyordu. Türk kültürünü olu!iturmak ve ulaııım sorunu dolayısıyla birbirinden habersiz olan Türk halkını bir araya getirmek gerekiyordu.


SOSYO-KÜLTÜREL iŞLEVLERİ AÇlSINDAN İNÖNÜ KÖYÜNDEKİ TÜRK PANA YIRI

2. Ticaret İnönü panayırı, ticari amacı da güdüyordu. Türk halkı, ürettiği tarım ürünlerini ve satmaları gereken hayvanlarını maalesef Rum panayınnda satamıyorlardı. Bazen satsalar bile emeklerinin kar�ılığını alamıyorlardı. Çünkü Rum dü�ük fiyata alıyor, sonra yüksek fiyata da satıyordu. Dolayısıyla Türk halkının kendi ürünü satabitmesi gerekiyordu. Satamayınca da ekonomik bir çöküntüye sebep olmu�tu. Ekonomik çöküntü de halkın birbirinden uzakla�ması için bir etkendi.

3. Kültürel Faaliyet ve Eğlence Ortamı Yaratma O yıllarda kültür ve eğlence ortamları sınırlıydı. Bugünkü gibi tiyatro salonları, sergiler ya da barlar, diskolar yoktu. Tabii bir sorun daha vardı: "Ula�ım". Evet, o yıllarda köy halkının temel sorunu halinde olan ula�ım, halkı kültürel faaliyetlerden ve eğlenceden mahrum bırakıyordu. Uzak �ehirlere gidemeyen gençler ve aileleri, bu isteklerini Rum panayırtarı aracılığı ile gideriyorlardı. Rumlar sayesinde eğleniyor ve kültürel faaliyetlerden yararlanabiliyorlardı. Dü�ünüldü ve Türkler'in de bir panayırının olması gerektiğinde karara bağlandı. Bu problemierin bir an önce ortadan kaldırılması gerektiğine inanan TMT'de uğra�an ki�iler ve TMT'ye mensup olan ve �u anda rahmetle andığımız İsmail Sadıkoğlu İnönü'de bir Türk panayırının kurulması gerektiğini dü�ündü. Adanın her yerindeki tanımı� olduğu Türkler' e de haber salarak, panayırın kurulması konusunda yardım talep etti (Pehlivanoğulları 1999). Çok güzel bir düzenlemeyle 15 Eylül'den 2 Ekim'e kadar süren bir panayır kuruldu. Kaynak ki�iler tarafından yine yıl tam olarak kesin bir tarih verilemiyordu; sadece yakla�ık olarak 1958 deniyordu. Türkler panayır için büyük bir seferberlik ba�lattılar. Hemen afi�ler hazırlandı ve 2 ay boyunca otobüslere asıldı. Rum polisleri bu d urumdan rahatsızdı ve afi�lerin otobüslere asılmasını istemiyorlardı. Fakat Rumlar İngilizlere kar�ıydı ve Türklerin de ayaklanmasını istemiyorlardı. Bu yüzden bu konuda sessiz kaldılar. Otobüs �oförleri ba�langıçta paralarını almayacaklardı; panayır gelirinden ayrılan paradan yararlanacaklardı. Çünkü Türk panayırının kurulma hedeflerinin gerçekle�eceğine inanıyorlardı. Tabi eğer para çıkınazsa almayacaklardı. Bu otobüsler sayesinde halk akın akın İnönü panayırma gelmeye ba�ladı. Panayırda 550 tane satı� galifi hazırlandı (Pehlivanoğulları 1 999) . Lefko�a'nın bütün tüccarları bu panayırtara katıldı. 325


FiLiZ PEHLİVANoGULLARI

Kumaşçılardan, ayakkabıcılara, lokmacılardan, şamşicilere, kadar birçok satıcı gelip panayırda satış yapariardı (Pehlivanoğlları 1999). Larnaka' da Ermeni kazancılar vardı ve memnun bir şekilde de evlerine dönerlerdi. Koperatifin sattığı traktörlerin sergisi ve satışı olurdu (Türkoğulları 1999). Köylü yetiştirdiği ürünlerini bu panayırda satabiliyordu. Bu galifler yanında tiyatrolar o ynand ı . Bu tiyatrolar Türkiye'den gelmekteydi. Bu tiyatrocular da yurtdışında okuyan gençlerin aracılığı ile gerçekleşmişti (Pehlivanoğulları 1 999) . Lefkoşa'dan da tiyatrocular gelmekteydi . Bu tiyatrocular Mesut Merteller ve ha·.ununın kurduğu özel tiyatrolardı. Panayırlarda yapılan bir etkinlik de sihirbazlıklardı . İnönü köyünde de bir kişi vardı. Ali Cambaz, 2 metrelik değnekler üzerine çıkıp cambazlık yapardı . Bazen de tel üzerinde yürürdü. Tel üzerinde yürürken yanında bir de yardımcısı olurdu; adı Erdoğan Yorgancıoğlu idi. O da cüce olduğu için yaptığı hareketlerle ilgi toplardı (Yorgancıoğl u 1999). Panayırda bir de el sanatları satışları yapıldı. Lefkaralar, dantel işler ve daha nice el işleri vardı. Bu elişlerinin büyük bir çoğunluğunu İngilizler almışlardı; Dikelya üssünün yarısı bu panayıra gelmişti. Tabii Rumlar'dan aldığı fiyatın yarı fiyatına almışlardı. İnönü köyünün hayvan yetiştiricilerinin de bu panayıra büyük katkısı oldu. Çünkü panayırda kebap yapan 22 tane ayrı yer vardı. Panayın organize edenler de, her köyden üç kişiye panayırda bedava kebap yedirme kararı alnuşlardı. Yani bu yaklaşık 1000 kişi demekti. Bir hayvandan 80 parça et çıkarsa, istenilen rakama ulaşmak için de en az 10-15 koyunun kesilmesi gerekmekteydi. Bu da panayır gelirinin yarısı demekti. İnönü köyünün hayvancıları panayıra 24 tane hayvan bağışladılar. Bu organizasyona ilk gece gelen 220 tane genç yiyip içtiler ve en önemlisi tanıştılar. Bu da milli birliği oluşturmada önemli bir adım oldu (Pehlivanoğullan 1999). Panayırda yapılan bir başka etkinlik de hayvan sergisi idi. Sergi gölekte yapılırdı. Her yerden hayvancılar hayvanlarını getirdiler ve sergiye koydular. Bu vesileyle de hayvancılar tanışnuş oldu. Birbirleri ile tanışan hayvancılar bu iletişimi sürdürdüler. Bu panayır vasıtasıyla hayvan değiş-tokuşları meydana gelmeye başladı. Bu hayvan sergisi ödüllü bir sergi idi. Sergi sonunda en bakımlı ve en güzel ineğe (Pehlivanoğulları 1999), hayvanı en iyi yetiştiren �26


SOSYO-KÜLTÜREL İŞLEVLERi AÇlSINDAN İNÖNÜ KÖYÜNDEKİ TÜRK PANAYIRI

hayvancıya (Türkoğulları 1999) ödüller verildi. Panayır 1 yıl sonra yine tekrarlandı. Tarih yine aynıydı; 15 Eylül-2 Ekim. Yine ilk yılda olduğu gibi aynı etkinlikler devam etti. rtk yıldan farklı olarak tiyatrocular Lefkoşa' dan gelmesiydi. Bir de ilk yıl düzenlenmeyen el sanatları sergisinin panayırın ikinci yılında düzenlenmesiydi. Panayıdar günümüze kadar sürdü. Panayırların İnönü köyüne maddi ve manevi açıdan getirmiş olduğu kazanç, diğer yörelerin de dikkatini çekti. Onlar da panayıdar düzenlemeye başladılar. İkinci Türk panayın da Mehmetçik'te (Galatya) meydana geldi. Panayır u şekilde 1974'e kadar sürdü, sonra bir yıl ara verildi. Evet bugün yine panayır var ama bu panayıdar ailelerin hayattaki amaçlarına ve beklentilerine cevap vermiyor. Çünkü zaten bugünkü panayıdar belli bir amacı hedeflenıneden düzenleniyor. Dolayısıyla da panayırlara talep azalıyor. Aslında bu panayıdan eski ve yeni diye değil, üretici ve tüketici isimleriyle diye sınıflandırmallıyız. Çünkü hem panayırdaki faaliyetler, hem de panayıra gelen gençler üretime yönelikti. Oysa bugün panayıdar ve gençlerin büyük bir çoğuluğu tüketime yöneliktir. Yapmış olduğum araştırma sonucunda karşıma ilginç bir tarih daha çıktı; 1930. Bu tarih Umasol'da kurulan, Deniz Panayın adlı ilk Türk panayırım gösteriyordu. Neden, 15 Eylül 1958 tarihinde meydana gelen panayıra "ilk Türk panayırı" denilmişti? Çünkü bu panayır hem belli amaçlar çerçevesinde kurulmuştu (en önemlisi de milli birliği oluşturma amacıydı), hem de yıllarca süren panayırlarda tek bir kötü olay dahi yaşanmamıştı. Oysa 1930 yılında kurulan panayır, 1931 yılında meydana gelen bir bıçaklanma olayı ile hafızalara çirkin bir hatıra bırakmıştı. Peki bundan sonra seyyar kumarların hala daha yaşamasına izin mi verilecek? Temennimiz milli değerlere kültüre ve ticarete değer veren o eski panayırların günümüz şartlarına uygun bir şekilde yeniden canlanıp yaşamasıdır. Kaynaklar

Pehlivanogullan, Hüseyin. 1999. Ya�ı 50, �i çiftçi olan kaynak ki�iyle 1999 yılında İnönü köyünde Filiz Pehlivanoğulları Tarafından yapılan görü�me notlan. Türkogulları, Yusuf. 1999, Ya�ı 47, �i eski belediye ba�kanı olan kaynak �iyle 1999 yılında İnönü köyünde Filiz Pehlivanoğullan Tarafından yapılan gö�me notlan. Türkçe Sözlük. 1988. Ankara: TOK Yayınlan,. Yorganaoğlu, Erdoğan. 1999. Ya�ı 48, �i ayakkabı tamircisi olan kaynak �iyle 1999 yılında İnönü köyünde Filiz Pehlivanoğullan Tarafından yapılan gö�me notlan.

327


Erenköy Mücadelesi ve Erenköy Şehitleri Behiye Saltkaya 1930 yılında Rumların ortaya koydukları EOKA-ENOSİS planı 1950 yılına kadar dü�ünce planında kaldı. 7 Mart 1953'de Atina'da Yunanistan ba�bakanı ile Rum liderlerinin yaptığı bir anla�ma sonunda Kıbrıs'ı terör yoluyla almak için EOKA terör örgütünün kurulmasına, liderliğine de Yunanlı Albay Grivas'ın getirilmesine karar verilir. EOKA terör örgütünün tüm ihtiyaçları Yunanistan tarafından karşılanıyord u . EOKA ' l ı Rumlar, Yunanistan'da eğitimlerini tamamladıktan sonra 1 Nisan 1955 tarihinde İngiliz yönetimine kar�ı harekete geçerler. Rumların iki hedefi vardı. Kıbrıs'taki İngilizleri yenip adadan çıkartmak, ikinci hedefleri ise Türkleri öldürüp Kıbrıs'ın tamamına sahip olmakh. 29 Ağustos 1957 tarihinde İngilizlerin i�lettiği CMC maden �irketinde çalı�an Türklerin bulunduğu otobüse Rumlar silahlı saldırıda bulunuyorlar. Bu silahlı saldırıda Erenköylü Mehmet Mustafa �ehit, yolculardan da yaralananlar oluyor. Şoför otobüsü durdurmadığı için toplu bir katliamın yapılmasını engellemi�ti. Rum lideri Makarios'un en büyük amacı Erenköy'ü almaktı. Erenköy bölgesi oldukça önemli bir bölgeydi. Kıbrıs'ın tüm Türk bölgelerine silah sevkıyatı bu bölgeden rahatlıkla yapılabilirdi. Makarios bu bölgenin alınması durumunda adada yaşayan Türklerin direncinin kırılacağını bildiği için tüp saldırıları bu bölgeye yöneltıneyi dü�ünüyordu. Rumların Erenköy'e saidıracağını duyan Erenköylüler teşkilatlanmaya ve hazırlık yapmaya ba�lıyorlar. Su borularının içine dinarnit koyup el bombası yapmaya çalı�ıyorlar, fakat Rumlada mücadele edecek kadar yeterli silah olmadığı için 20 Temmuz 1958 yılında Erenköylü


ERENKÖY MÜCADELESi VE ERENKÖY ŞEHiTLERİ

üç genç Vehbi Mahmutoğlu, Asaf Elrnas, Cevdet Rernzi Türkiye'ye silah almak için sandallarıyla Anarnur'a çıkıyorlar. Yanlarında pasaportları olmadığı için Anamur Jandarma Komutanı Yüzba�ı Mehmet Kızılsu tarafından göz altına alınıp sorgulanıyorlar. Türkiye hükümeti bu dururndan haberdar ediliyor ve Dani� Karabelen Pa�a Kıbrıs'ta bulunan Türkiye hükümetinin görevlendirdiği TMT ba�kanı Albay Vuru�kana bu gençlerden haberdar olup olmadığı sorulur. TMT ba�kanı Albay Rıza Vuru�kan'ın bu üç Kıbrıslı gençle ilgili bilgisi yoktur. Yapılan ara�tırrnalar sonunda bu Kıbrıslı gençlerin Kıbrıs'ın küçük bir köyü olan Erenköy bölgesinden geldikleri ve amaçlarının Rum ve Yunan saldırılarına kar�ı köylerini korumak olduğu anla�ılır. Kıbrıs'ın Türkiye temsilcisi Dr. Burhan Nalbantoğlu dururndan haberdar edilir ve Adana'ya gelen Burhan Nalbantoğlu Kıbrıslı gençlerle yaptığı görü�rne sonunda bu gençlere silah verilmesini sağlar. Ilk silah sevkıyatı 1958 yılında ba�lıyor ve 1963 yılına kadar devarn ediyor. ll Şubat 1959 tarihinde Zürih anla::ırnası, 19 Şubat 1959 tarihinde ise Londra antla::ırnası imzalanıyor. Bu antla::ırnalar Kıbrıs'ta ya::ıayan Türklere ve Rumiara e::ıit statü tanıyordu. İngiltere, Türkiye ve Yunanistan'ın garantörlükleri altında Kıbrıs Cumhuriyetinin kurulmasına karar veriliyor. Makarios, Londra antla::ırnasını irnzaladığı gün yaptığı açıklamada amaçlarının Cumhuriyet değil ENOSİS (Kıbrıs'ın Yunanistan'a bağlanması) olduğunu söylemi& ve ENOSİS'e giden yolda yapılması gereken her ::ıeyi yapacaklarını belirtrni&tir. Kıbrıs Türkleri Makarios'un gerçek arnacının cumhuriyet olmadığını, asıl amaçlarının Kıbrıs ' ın tamamen Yunanistan'a bağlamak olduğunu bildikleri için silah sevkıyatı barı::ı anla::ırnası yapıldığı halde gizli yollardan devarn etrni::ı ve 1958 yılında ba::ılayan silah sevkıyatı 1963 yılına kadar sürrnü::ıtür. 1958 yılında ba::ılayan silah sevkıyatı giderek büyür ve Ada'nın bir çok yerine silah sevkıyatı yapılmasını sağlanır. 1960 yılında kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti, Türkler için büyük bir avantajdı. Eğer Rumlar Türklere 1958 yılında saldırsalardı silahların az olması sebebiyle bu bölgeler Türkler tarafından daha büyük güçlükler içerisinde savunulabilirdi. 20 Temmuz 1958 yılında silah almak için Türkiye'ye giden Erenköylü üç genç Vehbi Mahmutoğlu, Asaf Elrnas, Cevdet Rernzi, 16 Ağustos 1958 tarihinde Erenköy bölgesine sandallarındaki silahlarla birlikte ula�ırlar. TMT ba::ıkanı Albay Vuru::ıkan silahları devralır ve kısa bir zaman içerisinde olu::ıturulan ve ba::ıkanlığına Vehbi Mahmutoğlu'nun getirildiği An Ekibi olu::ıturulur. An Ekibi'nin kod adı Bereketçiler olarak belirlenen ve silah almaya giden bu gurubun 329


BEHİYE SALTKAYA

içerisinde görev alan ki�iler Feridun Hamza, Nevzat Nasır, Sahaettin Sabri, Hikmet Rıdvan, Lutfi Celil, Hüseyin Hikmet, Ahmet Cemal'dır. 9 Kasım 1 958 günü iki kayıkla birlikte yapılan silah sevkıyatı sırasında fırtına çıkması sonucu Asaf Elmas ve Hikmet Rıdvan'ın içinde bulundukları sandal fırtına sonucu batmı� ve �ehit olmu�lardır. TMT'nin verdiği ilk deniz �ehitleri A. Elmas ve H. Rıdvan' dır. 16 Ağustos 1958 yılında ba�layan silah sevkıyatı devam etmi� ve birçok �ehitler verilmi�tir. 1958 yılının sonlarına doğru dört aylık bir zaman içerisinde Erenköy bölgesi silah deposu haline getirilir. Erenköy'e getirilen silahlar büyük bir gizlilik içerisinde diğer Türk bölgelerine ula�tırılıyordu. Kamyonlarda olu�turulan gizli bölmeler içerisinde diğer Türk bölgelerine silah sevkıyatı yapılrnı�tır. İngiliz polis te�kilatında çalı�an Türkler silahların bulunduğu kamyonların geçi�inde yardımcı olmu�lar ve İngiliz makamıarına durumun yansımaması için silah sevkıyatı sırasında çok gizli bir biçimde bu i�i yürütmü�lerdir. kamyonların geçi�inde zorluklar olduğu zamanlarda silahlar İngiliz polis te�kilatında çalı�an Türkler kendi arabalarıyla silahları Türk bölgelerine ula.� tırrnı�lardır. İngiliz polis te�kilatında çalı�tıkları için arabaları Ingiliz polisi tarafından kontrol edilmiyordu. Türkiye'den getirilen silahların kullanımını öğretmek amacıyla Kıbrıs'ta eğitim kampları kurulmu�tur. En önemli eğitim kampı Ye�ilırmak bölgesinde bulunan Yağmuralan kampıydı. Bu kampta her türlü silahlı eğitim yapılmaktaydı. Yağmuralan'da yeti�en ki�iler daha sonra Erenköy bölgesinde bulunan Dillirga tepesinde diğer mücahitlere eğitim veriyorlardı. Yağmuralan'da verilen eğitim yanında Türkiye'ye gizli yollardan gidip eğitilen ki�iler daha sonra Kıbrıs'ın deği�ik yerlerinde kurulan eğitim kamplarında TMT'nin eğitimsiz mensuplarının silahlı eğitimlerini yaptırıyorlardı. 1 963 yılında Rumlarla Türklerin ortak olarak kurdukları cumhuriyet, Rumların EOKA hayalleri yüzünden yıkılıyor. 6 Ağustas 1964'de Rumlar Makarios'un emriyle Erenköy, Bozdağ, Alevkaya, Mansura bölgelerine saldırıyorlar. Sava�ın ba�laması ile Erenköy'de yer altında b ulunan silahlar çıkarılmı�, dü�mana hazırlıksız yakalanmamak için önlemler alınrnı�tır. Erenköy'e yakın olan diğer köylerle ileti�im ortadan kalkmı�tı. Sava�ın ba�laması ile Erenköy halkı diğer bölgelerle ileti�im kuramıyar ve açlıkla mücadele ediyorlardı. Erenköylü iki genç diğer bölgelerden haber almak ve yiyecek getirmek için Pirgo köyünden geçiyorlar ve Türk bölgesine ula�ıyorlar ve köy halkının ihtiyacı olan yiyeceği getiriyorlar. Ikinci 330


ERENKÖY MÜCADELESİ VE ERENKÖY ŞEHİTLERİ

kez yiyecek getirmek için gittikleri zaman Rumlar tarafından yakalanıyorlar ve i�kence ile öldürülüyorlar. Erenköy halkı Lütfi Celul ve Saydam Hüsnü'nün geri gelmemesi üzerine Erenköy'den geçen Rum otobüsünde bulunan Rumları esir alırlar. Otobüste bulunan kadın ve çocuklar otobüs �oförü ile birlikte serbest bırakılır. Otobüste bulunan erkek yolcular esir edilirler ve Saydam Hüsnü ile Lütfi Celul'un bırakılması ko�uluyla esirlerin iade edileceğini belirtirler. İngiliz barı� gücü askerleri duruma el koyar ve yapılan ara�hrmalar sonunda Saydam Hüsnü ile Lütfi Celul'un öldürüldüğü bildirilir. Rum esirler daha sonra barı� gücüne teslim edilir. Rumların saldırıları sonucu Bozdağ, Alevkaya, Mansura bölgelerinde ya�ayan T\i,rkler komutanların aldığı bir kararla Erenköy'e getirilirler. Amaç Erenköy bölgesinin dü�mana teslim olmasını engellemek ve bu bölgede bulunan silahlarm güvenliğini sağlamakbr. Yurt dı�ına okumak ve çalı�mak için giden Kıbrıslı gençler sava�ın ba�laması ile Erenköy'e gelmek ve sava�mak isterler. Bunlar Türk hükümetinin kabul etmesiyle bölgeye gelirler. 1964 yılında İbrahim Ha�im, Mustafa Hasan Akdeniz, Salahi Ahmet, Süleyman Uluçamgil, Ahmet Altan Kamil, Aydın Veleddin, Ali Hasip, Hasan Yusuf Arseven, Mehmet Eray Mazhar, Altay Havanik, Mehmet Mustafa, Fevait Ali, Özel Ali, Hilmiye Şakir, Özdil Nami Rumlar tarafından �ehit edilirler bu ki�iler Erenköy Şehitliği'nde gömülüdürler. Makarios'un en büyük amacı Erenköy bölgesini almaktı. Erenköy'ün yakınında bulunan diğer Türk köyleri bo�altılarak orada buluna köy halkı Erenköy bölgesine aktarılır. Köylerini terk eden bu insanlar mağaralarda ve çadırlarda ya�amak zorunda kalırlar. Erenköy halkıyla diğer köylerden gelen halk büyük bir birliktelik ve dayanı�ma içerisinde Rum'a kar�ı mücadele ederler. Ortak bir amaçları vardır. Var olan vatan toprağını korumak ve sonuna kadar ba�armak için mücadele etmek. 8 Ağustos 1964 günü Türk jet uçakları Dillirga tepeleri üzerinde bulunan Rum mevzilerini bombalıyorlar. Yüzba�ı Cengiz Topel'in uçağı Rumların açhğı ate� sonucu dü�üyor ve Rumlar tarafından yakalanıp �ehit ediliyor. 9 Ağustos 1964 günü Rumlar Yunanlılada birlikte daha büyük bir güçle saldırıya geçiyorlar. Tür jet uçaklarının müdahalesi ile Rumlar hedeflerine ula�amıyorlar. Türk saldırılarından korkup kaçan Rumların gerilememesi mevzilerini bırakmamaları için bir çok Rum ağır makineli silahların üzerine kelepçeleniyor. Rum'un ve Yunanın tüm çabaları sonuç vermeyince farklı bir yöntem uygulanmaya ba�lıyor, sava�ta alamadıkları bölgeler üzerinde ekonomik baskı uyguluyor ve Rum bölgelerinden geçerek Türk bölgelerine ula�an 331


BEHİYE SALTKAYA

Türklerin, Rum köylerinden geçmelerine izin verilmiyor. Rumlar ekonomik baskı ve uygulanan ambargo sebebi ile Türklerin teslim olacaklarını sanıyorlardı. Erenköy halkı gizli yollardan diğer Türk bölgelerine gidip yiyecek getiriyorlardı. Rumların uyguladığı baskı 1974 yılına kadar devam etmiıı ve 1974 yılında Rumlar ve Yunanlılar adada bulunan Türkleri yok etmek ve Kıbrıs'ı Yunanistan'a bağlamak için saldırıya geçerler. 20 Temmuz sabahı Türkiye Cumhuriyeti adaya müdahale eder ve Türk jet uçakları 20 Temmuz ve 22 temmuz tarihlerine kadar Dillirga tepelerinde Rum'a ağır zayiat verir. 1974 savaııında Erenköy Şehitliği'nde gömülü olanlar Osman Ali, Zeki Bayram ve Hüseyin Cemal'dir. 1974 yılında yapılan savaııta Rumlar büyük bir yenilgiye uğramııılardır. Savaııın bitmesiyle barııı görüıımeleri baıılar. Cenevre'de baıılayan barııı görüıımeleri bir sonuca ulaııamayınca Rumlar ikinci kez saldırıya hazırlanırlar ve 14 Ağustos 1974 tarihinde ikinci barııı harekatı olmuıı ve 16 Ağustos 1974 günü ikinci barııı harekatı sona ermiııtir. Savaııın bitmesiyle Türk ve Rum sınırları belirlenmiıı ve Karpaz bölgesine Erenköy halkı göç ederek yeni köylerine yerleıımiıılerdir. Her yıl 8 Ağustos günü Erenköy halkı ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin diğer bölgelerinde yaııayan Türkler Eski Erenköy'de bulunan Erenköy Şehitliğini ziyarete giderler. Her 8 Ağustos günü Türk halkı yeniden dirilir, çünkü Türk halkı geçmiııi unutmamıııtır. Kaynaklar

Elmasoğlu Fadıl, 1999. Ya&ı 61, i&i serbest meslek olan kaynak ki&i ile 20,9,1999 tarihinde Erenköy'de Behiye Saltkaya ile yapılan görilijme notlan. Erenköy Dedikleri, 1979. Türk Bankası Yayınlan. Lefko&a. Ahmet Göksan, 1997 "Türk Mukavemet Te&kilatı" Kıbns Mektubu C. X, Mayıs, s. 26-30.

332


Cumhurbaşkanı Denktaş Hakkındaki Bazı Şahsi Düşün.celerim Michael Stephen

İngiliz Parlamento Üyesi 1 992-97

Rauf Denkta� ile ilk defa, Muhafazakar Parti içindeki "Bow . Grop" isimli grubun benim "Kıbrıs-Bir Adada Iki Ulke" ba�lıklı ara�tırmamı yayınlamasını müteakiben, 1985 yılında tanı�mı�tık. Bu ara�tırmayı yapmadan önce Kıbrıs meselesi hakkında çok az �ey biliyordum. Birçok İngiliz vatanda�ı gibi benim de "Huzur ve barı� içinde olan Kıbrıs milletinin Türk askeri birliklerinin nedensiz istila ve i�galinin kurbanı olduğu " �eklinde İngiliz ve dünya medyasından kabaca edinilmi� bir fikrim vardı. Ara�tırma ilerledikçe bunun ne kadar çarpık bir resim olduğunu ve bizlerin gerçeğin tam tersine inanmaya sevk edildiğimizi anlamaya ba�lamı�tım. Kıbrıs milleti diye bir �ey olmadığını ve Kıbrıs Türklerinin, 1963'den itibaren Türkler tarafından kurtarıldıkları 1974 yılına kadar, sayıca daha kalabalık olan Rumların kasıtlı ekonomik ve politik zulmünün ve soykırım giri�imlerinin kurbanı olduklarını ortaya çıkardım. Rumların kendi hakları üzerindeki �iddetli ısrarları günümüze kadar devam ederken Kıbrıs Türklerinin sivil ve politik haklarına kar�ı küçümseyerek duyarsızlık gösterdiklerini mü�ahede ettim. Aynı zamanda Yüksek Anayasa Mahkemesi aleyhlerine karar aldığı zaman onu dikkate almadıklarını ve hayret verici bir basınla ili�kiler ve propaganda ba�arısı göstererek tüm dünyayı mağdur tarafın kendileri olduğuna ikna ettiklerini de gördüm. Buna mukabil Rauf Denkta� için hukuk prensiplerinin ve insan haklarını çok büyük önemi olduğunu a�ladım. Onun İngiliz Baro üyesi Kıbrıs'lı Türk bir avukat olarak, Ingiliz koloni idaresi terör


MICHAEL STEPHEN

suçları mahkemeleri önünde idam istemiyle yargılanan Rumların savunmalarını üstlenirken, bunu bir görev saymış olduğu gerçeği beni çok etkilemişti. Hem de EOKA terörizminin en zalim olduğu ve tüm Kıbrıs Türkleri için ölümcül bir tehdit oluşturduğu bir dönemde! Denktaş o zamanlardan bu yana önemli ölçüdeki hukuki ve politik yetenekleriyle hep Kıbrıs Türklerini yok edilmekten kurtarıp onlara Kıbrıs'ta huzur ve hürriyet içinde yaşayabilecekleri, kendi nesiinin katlanmak zorunda kaldığı korkudan uzak, bir gelecek sağlamak için savaşmışhr. Denktaş yıllardır süregelen bir hayvan sevgisine ve büyük cesarete sahip bir kimsedir. Küçüklüğünde Girne'de bir çocuğun denize athğı bir kediyi, denize atlayıp nasıl kurtardığını, o zaman birlikte olduğu arkadaşlarından işittim. Daha sonraki hayahnda ise orta yaşlı bir avukat ve politikacı iken, Kıbrıs'a girişinin yasaklandığı bir dönemde, gönüllü olarak paraşüt ile Ada'ya iniş yapmayı denedi, bu olmayınca da boğulmayı göze alarak 16 ayak boyundaki motorlu bir kayıkla Kıbrıs'a çıkarken Yunan askeri birliklerince yakalandı ve neredeyse ölümden döndü. O, ünlü bir amatör fotoğraf sanatçısıdır ve ben onun, Kıbrıs Türklerinin ruhunu ve üstünde yaşadıkları Ada'nın güzelliklerini özgün bir biçimde yakalayan fotoğraflarından her zaman büyük zevk alırım. Rauf Denktaş, her zaman halkının yaşadığı felaketierin merkezinde olmanın yanı sıra büyük şahsi felaketler de yaşadı fakat hiçbir zaman neşesinden ve canlılığından bir şey kaybetmedi. Eşimle birlikte ne zaman kendisini deniz kenarındaki evinde veya Lefkoşa' daki Cumhurbaşkanlığı Sarayında ziyarete gitsek, karşımızda gülmeyi seven ve başkalarını da mutlu görmekten zevk alan bir insan bulursunuz•. *

Some Personal Thoughts About President Denktaş

I first met Raııf Renktaj in Cypnıs in 1 985, following .ııblication by the Conservtive Party' s Bow Group oJ my rescareh paper entitled 'ı Cyprııs-Two Nations in One ls/and". Before doing the research I knew very little aboııt the Cyprııs Qııestion, bııt /ike most British people I had a vagııe idea, gleaned from the British and international media, that a feacefııl Cypriot natıon had been the victim of an ıınprovoked invasion and occııpation by Turkish troops. As the research progressed I began to realise what a distorted pictııre this was, and that we had been lea to believe a1most the exact opposite of the trııth. I discovered that there was no Cypriot nation and that the Tıırkısh Cypriots had been the victims of 334


CUMHURBAŞKANI DENKTAŞ HAKKINDAKİ BAZI ŞAHSİ DÜŞÜNCELERİM

attempted genocide and economic and political persecution by their more numerous Greek Cypriot neighbours from 1 963 until rescoed by Turkey in 1 974. I diccovered that the Greek Cypriots had contemptuously ignored the civil and political rights of the Turkish Cypriots, while vehernently insisting to this day on respect for their own rights. I {ound too that they had ignored the Supreme Constitutional Court when it rulea against them, and that they had by an astonishing feat of press relations and propaganda, persuaded the world that they were the injured party. By contrast, I found Rauf Denktaş to be aman for whom the principles of justice and human rights are paramoımt. As a fellow member of the English Bar. I was much impressea by the Jact that he, a Turkish Cypriot, had consillered it his duty as a Barrister to uppear as defence coımsel or Greek Cypriots accused before the British colonial courts of terrorist offences an on trial for their lives. This at a time when EOKA terrorism was relentless, and a deadly threat to all the Turkish Cypriot people. Denktaş has since that time fought with all his considerable legal and political skill to protect the Turkish Cypriots Jrom annihilation, and to secure a Juture for them in which they can live in peace and freedam in Cypnıs, free from the fear which his generatian has had to endure. Denktaş is a man of great personal courage, with an ibiding love of animals. I heard from elderly men who were boys together with him how he fiad jumped into the sea at Girne to rescııc a cal which one of the boys had thrown in. Later in his life as a middle-aged lawyer and politician he volıınteered to be parachuted into Cyprııs, and 1 when this failed, he risked drowning again, to make the crosing from Turkey in a 1 6 h motor boat, to Cyprııs, where he was captııred by Greek troops and nearly execııted. He is a renowned amaleur photographer, and I always delighted by his photographs, which uniqııely captııre the spirıt of the Turkish Cypriots on whom he focııses his many cameras and the beauty of the land in which they live. Rauf Denktaş has known great personal trag_edy, as well as being at the centre of the tragedy of his people, bııtfıe has ııever lost his sense of hıırnour. Whenever my wife and I visıt him at his home by the sea, or at the Presidential Mansion in Nicosıa, we find a man who loves to laııgh, and who delights in the happiness of others.

j

335


Kıbrıs Türk Mücadelesinde Tiyatro İlke Susuzlu Bir milletin kültürünü olu�turan hayat tarzı, o kültürün tüm maddi ve manevi özelliklerini ortaya koymaktadır. Tüm bu özellikler, bölgesel kültürleri olu�turrnakta, bölgesel kültürler de ulusal kültürlere katkı sağlamaktadır. İ�te bizim yaptığımız ara�tırmaların ba�lıca hareket noktası, ulusal kültürümüze katkı sağlamaktır. Bu noktadan hareketle, Kıbrıs Türk Milli Mücadele döneminde, tiyatronun, Kıbrıs Türk toplumu üzerindeki etkisini ortaya koymaya karar verdik. Kıbrıs Türk toplumunda tiyatronun tarihi geli�imi üzerinde durmak ve her dönemde bu sanat türünün i�levini ortaya koymak dü�üncesini de benimsedik. Bu dü�üncenin sebebi ise, mücadele döneminde tiyatronun ne derece görev yaptığını ortaya koymak içindir. Gerçekten de Kıbrıs Türk toplumunun mücadele dönemi ulusal kültürü farklı boyutlara götürmü�tür. Mücadele dönemi tiyatro ile yansıhlmı� ve milli bir karakter çizilmi�tir. Tiyatro, bir toplumun kültürel aynası olduğuna göre, ya�arulan her türlü olayın ve dönemin özelliklerini ortaya koymaktadır. Ayrıca tiyatro, insanları harekete geçirmek, insanlara ruh yüklemek ve belli bir bilinci aktarmak açısından da önemli bir görev üslenmektedir. Böylelikle buradan çıkarılacak en büyük sonuç, tiyatro, Kıbrıs Türkü'nün mücadele döneminde çok önemli bir görevi üstlenm.i�, halk üzerinde etkili olmu�hır. Halkın ulusal bilinçle hareket etmesini sağlamı�tır. Ayrıca tüm insanların tavırları bir bedende toplanmı�tır. Kıbrıs Türkü'nün mücadele dönemi 1959'lı yıllardan ba�layıp 1974 Barı� Hareketine kadar sürmü�tür. Bu yıllar içerisinde destanla�mı� bir dönem ortaya çıkmı� ve bu tüm tiyatro eserlerinde anlatılmı�tır. Bu dönemi anlatmadan önce, kısaca Kıbrıs Türkü'ünün, tiyatro hayahnın, tarihi geli�imine değinelim.


KIBRIS TÜRK MÜCADELESiNDE TİYATRO

Kıbrıs'ta tiyatronun, Osmanlı tarihinden önce de Soli, Salamis ve Kurium Harabelerinden anlamaktayız. Bu dönemde hangi oyunların oynandığını ve hangi sanatçıların olduğunu bilmiyoruz. Fakat 1571 yıllarından sonra, yani adada Osmanlı egemenliği yer aldıktan sonra, gölge oyunu, karagöz ve köy seyirlik oyunlarının oynandığını görüyoruz. Bu oyunlar en çok Kıbrıs'ın Baf, Karpaz ve Güzelyurt bölgelerinde oynanmaktaydı (Naldoven 1987: 108). 1 9.asırda Kıbrıs'in İngilizler eline geçmesiyle birlikte tiyatro kültüründe bir deği�me olmu�tur. Sheakspeare'nin Hamlet, Venedik Taeiri ve Otello gibi oyunlarının Kıbrıs halkının ya�ayı� tarzına uyarlanarak oynandığını görüyoruz. H a tta Maliere'nin bazıoyunlarının da oynandığını öğreniyoruz. Ayrıca ara�tırmacı yazar Harid Fedai'ye göre Kıbrıs'ta ilk belgesel oyun, 1 898'de Akbaba gazetesinde tefrika edilen Şi�manyan adlı Ermeni bir yazarın "Namus İntikamı Yahut Dilenci" adlı oyunudur. İlk sahnelenen Türkçe oyunsa Namık Kemal'in "Vatan Yahut Silistre'; oyunudur. Bu oyun 1910 yılında Magosa'da sergilenmeye ba�lanır (Naldoven 1987: 1 08-1 09) . Kıbrıs Türk toplumunda "Terakki ve Hürriyet Klubü" adı altında bir örgüt 1905 yılında kurulmus ve bu kulübün adı 1908'de "Birlik Ocağı" adı ile deği�tirilmi�tir (Mapolar 1984). 1.918'de Türk esirlerinin Gazimağusa'da galabent bulundukları günde Ibrahi� Galip Bey'in yönetiminde Türkiye' den tiyatro grubu getirildi ve Ihrahim Galip grubundaki oyuncuların katkısıyla Magosa'da Namık Kemal'in "Gülnihal" adlı oyunu sahnelendi. Kıbrıs'lı seyirciler sahnede ilk kez kadın sanatçılar görmü�lerdir. Bizde Kıbrıs'lı Zarife Hanım adı ile ilk kez sahnede bir kadın görülmü�tür. Bu kadın, kantolar okumu�, gösterilere çıkmı� ilk kadın oyuncudur (Mapolar 1984). 1919 yılında İlhami Bey'in Lefko�a'da oynadığı ve daha sonra gördüğü ilgi ile tüm adada sahnelenen "Türk Kadıni" adlı oyun, Türk cengaverliğinin bir sava� destanı ve Türk kahramanlığının bir öyküsü olarak dillere destan olmu�tur. Daha sonra İlhami Bey, Ahmet Tevfik'in "Hicran-ı Ebedi" adlı melo-dram oyunu oynamı�tır (Mapolar 1984). 1920'li yıllarda Türkiye'den Kıbrıs'a sık sık tiyatro grupları gelir ve özellikle güldürü oyunları sergilenirdi. Şarkılar, orta oyunlan ve kantolar halkı çok ilgilendirirdi. Küçük Bey kumpanyası gibi gruplar gelmekteydi. Bu kumpanyada Kukiacı İbrahim de vardı. 337


İLKE SUSUZLU

Kukla oyunu ilk kez geldiği için çok ilgi toplamıştı. Bu grupların yanında Kıbrıslı sahne aşıkları da çalışmalarını sürdürüyorlardı. "Akın", "Mete", "Çoban" gibi manzum ve ulusal piyesler başarı ile sahneleniyor ve halkın ilgisini topluyordu (Mapolar 1984). 1921'de yine "Birlik Ocağı" tarafından oynanan "Yavuklunun Mendili" adlı oyun Avukat Fadıl Niyazi Korkut' a aittir ve bu oyun birçok ilgi görmüştür. Daha sonra başka kulüpler tatafindan da oynanmışhr. Bu oyun, konusunu Türk kahramanlık tarihinden aldığı ve ulusal ruhu canlı tuttuğu için ilgi görmüştür. Halkın taktirini kazanmıştır (Ma po lar 1 984). Bu arada aynı yıllarda başı sarıklı eli şemsiyeli Avukat Sait Hoca'nın "Elif" adlı bir oyunu ve Nazım Ali İleri tarafindan yazılıp defalarca sahnelenen "Hotel Tercümanı" adlı oyunu vardır (Mapolar 1 984). 1 922'de Dr. Zekai Bey, ilk kez, Kıbrıs'ta sanatın çeşitli dallarını, çatısı altında birleştiren " Darül-Elhan" adlı bir örgüt kuruyordu. Lefkoşa'da kurulan bu örgüt, tiyatro, müzik v.b sanat dallarıyla ilgilenecekti. "Süt Kardeşler" ve "Meşhedi" tiyatro oyunları sahnelendi. Devrin tiyatro yazarları, sahne oyuncuları bu çatı altında birleşiyordu. Burada ki tiyatro oyunları, güldürü niteliği taşımaktaydılar (Mapolar 1984). 1923'de kurulan "Kardeş Ocağı" Sheakspeare'in "Venedik Taciri" adlı oyununda, kadın öğretmen Fahriye Hanım'ı oynatınca, kasapiarın saldırısına uğranılmış ama oyun sonunda oynanmıştı. Bu da o dönemde kadınların sahneye çıkmalarının ne kadar ters karşılandığını gösterir (Mapolar 1984). Bu dönemde okullarda sahneler kuruluyor ve öğretmenlerle öğrenciler oyunlar sahneliyorlardı. Oyunlar erkekli-kızlı oynanmaya başlanmıştı . O zamanlar adı Vikorya Kız Lisesi olan okulun ogretmenlerinden Peyker Tevfik idaresinde oyunlar sahneleniyordu (Mapolar 1984) . Lefkoşa'da İngilizler'in kurduğu bir "İngiliz Kulübü" vardı. Bu kulüp Sheakspeare'in "Otello" adlı oyunu salınelemiş ve başrolünü Fuad Bey oynamışh. Bunun yanında Türkler de Otello'yu sahneleyip oynamışlard ı . Bu oyunun başrolünü de Kitapçı M.Lütfi Bey oynamıştı (Mapolar 1984). 1 934-35 yıllarında Kıbrıs ' ta, d a ğınık olan Tiy a tro çalışmalarını ve sanatseverlerini bir çatı toplamak amacıyla Isınail 338


KIBRIS TÜRK MÜCADELESiNDE TiYATRO

Hikmet Ertaylan baskanlığında/ITAVS/1 kuruldu. Devrin sanatçıları Nazım Ali İleri, Osman Talat, Ahmet Kemal v .b gibi isimler buradaydılar. TAVS'in ilk oyununu İsmail H.Ertaylan yazmı!jhr. Bir köy a!jkını anlatan bu oyunun adı 11Efenin Düğünü" idi. İkinci oyunu ise liKorsanın Gözdesi" adlı oyundu. TAVS'ın en güçlü ba!j aktörü Osman Talat idi ve o, daha sonra "Yüksel" adlı bir oyun yazmı!jtır. Daha sonra İsmail Hikmet Ertaylan'ın adadan ayrılı!jıyla TAVS dağılmı!jtır (Mapolar 1984). Ulusal oyunların Girne' de oynanı!jı Rumlar üzerinde hem etki hem de tepki yaratıyordu. Rum gençleri de harekete geçip Cimnas Okulunun büyük salonunda 11Kanlı Gömlek" adında Rumca bir oyun oynadılar (Mapolar 1984). Ziya Şakir'in o günlerde, uYarım Ay" dergisinde, "Avaroğlu" adında tarihi bir romanı, dizi halinde yayıniamyordu ve roman biterkenden sahneye uyguladılar. Amaçları tarihi fon içerisinde bu oyunu sergilemek ve İngilizler'i çekmekti. Dü!jündükleri de olmuştu. İngiliz aileleri bu oyuna ilgi göstermi!jlerdir (Mapolar 1984). 1936'da Gat, /IGirne Akademik Tiyatrosu��, kurulduktan sonra Nejat Konuk'un abisi Nafiz Bey'in yazdığı /#Katil" piyesi sergilendi. Bu oyun gündüz hanımlara, gece erkeklere oynandı. Ardından da 11Duman" adlı tarihi bir oyun oynandı. Daha sonrada Sami Tuna'nın bir köy dramını anlatan ��çobanın Yavuklusu" adlı üç perdelik oyunu oynandı (Mapolar 1984). 1940-45 yılları tiyatronun en yoğun ve en heyecanlı devresidir. Kulüplerin tiyatroları vardı va rekabet halindeydiler. 11Halk Kulübü", 11Karde!j Ocağı", liKültür Ocağı", ��çetinkaya Türk Spor Kulübü11 v.b. kulüpler oyun sergiliyorlardı (Mapolar 1984). O günlerde topluma ulusal bir ruh egemendi. Bu yüzden de oynanan oyunlar ulusaldı. Atatürk, İstiklal Sava!jı ve Türk tarihiyle ilgili oyunlar oynanıyordu. Kulüpler 11Cem Sultan", "İzmir'e Giri!j", "Vatan Yahut Silistre", gibi oyunlar oynuyorlardı. Ulusal ruh her!jeyden önce geliyordu (Mapolar 1984). Tiyatro eserlerinin yanında, romanlar bile sahneye uygulanıyordu ... Esat Mahmut Karakurt'un romanları sahneye uygulanıyordu. Orneğin "Dağları Bekleyen Kız" gibi (Mapolar 1984). 1942'de Mapolar da, ulusal ruhu co!jturmak maksadıyla /IMe!jale"yi yazdı. Halk Kulübü tarafindan oynanmı!jhr. Daha sonra yine aynı ruhla /IMucize"adlı eseri yazdı. Bunu da Kültür Ocağı

339


İLKE SUSUZLU

sahneledi. Aynı heyecanla "Altın Şehir" adlı eserini yazdı. Bu oyunlar sadece Lefkoııa' da değil diğer kent ve köylerde de oynandı (Mapolar 1984). Mapolar, bu oyunların yerel olduğunu, halktan gizliyordu. Çünkü yerel oyunlara halk tarafından nasıl tepki geleceği, hiç de bilinmiyordu. Bu yuzden de Mapolar, oyunların yazarını Necip Orhan Akıncı olarak gösteriyordu. Fakat daha sonra oyunların yazarının Mapolar olduğu açıklanmıııtır (Mapolar 1984). Kıbrıslı Türk yazarlar Türkiye'nin İstiklal Savaııı'ndan ve Türkçülük, A tatürkçülük gibi ideolojilerden etkilenmiııtir. Bu etkilenme doğal bir ortamda gerçekleıımiııtir. Türkiye anavatandı ve Kıbrıs onun yavrusuydu. Dil, din, ırk olarak Kıbrıs Türkü, Türkiye'ye bağlanmaktaydı. Bunun yanında Anadolu kültürü ile Kıbrıs Türk kültürü özdeııleııiyordu. Ayrıca 19. asırda adanın İngilizler elinde olması ve Kıbrıs Türkü'nün tek yakını olarak Türkiye'yi görmesi, Türkiye'ye olan bağlılığı artmıştır (Naldoven, 1987: 111). 1950'li yıllarda Türk-Rum çatışmasıyla birlikte Kıbrıs Türkü milli bir sanat anlayışı ortaya koymuş ve tiyatro da bundan nasibini almiştır. Böylelikle bu yıllardan itibaren, tiyatro tamamen Türkçülük ideoloj isiyle karşımıza çıkmaktadır. Bu yıllarda yazılan milli yapıtlar yönetim tarafından desteklenip ödüllendiriliyordu. Çünkü tiyatro ortaklaşa yapılan ve her çevreye hitap edebilen, seyircileri düşündürebilen, onlara bir şeyler verebilen, onları her olay karşısında harekete geçirip eaşturabilecek bir türdür. Toplumla doğrudan doğruya orantı kurmaktadır. Yönetimler de kendi ideolojilerini sürdürebilmek için tiyatro türüne destek vermişlerdir (Naldoven 1987: 1 12). 1950-74 yıllarında Kıbrıs Türk yönetimi, okullarda oynanmak üzere Kıbrıslı Türk yazarlardan ulusal oyunlar yazmaları istenecektir. Kutlu Adalı'nın "Şago" ve "Köprü" gibi mücahitler tarafından sahnelenen oyunları örnek sayılabilir (Naldöven, 1987: 112). 1950'li yılların başında sahneye çıkacak kadın bulmada zorluklar ortaya çıktı. Bununla ka�_ınsız oyunlara öncelik verildi veya erkekler kadın rolüne çıktı. Orneğin Osman Talat (Amca), sahneye çıkacak kızı bulamayınca, " Dağları Bekley en Kız"ı ''Dağları Bekleyen Oğlan" ismine çevirdi ve rolu de Izzet Salih Suphi 'ye verdi (Fedai 1986). Aynı yıllarda tiyatro ve müzik çalışmalarına "Güzel Sanatlar Derneği" sahip çıkmıştır. Bu demekte 340


KIBRIS TÜRK MÜCADELFSİNDE TIYATRO

yönetici ve oyuncu olarak Samiye Mustafa'nın büyük çabaları vardır. Kemal Tunç, Hatice Sögüt, Osman Balıkçıoğlu, Hülagü Aytaçoğlu kendilerini ilkin burada gösterdiler. Bu dernek 1963 olayları ile noktalanır (Fedai 1986) . 1 950-60'li yıllarda Suphi Rıza Bey, eski tiyatrocu arkadaslarından yararlanarak radyoda beğeni ile dinlenilen oyun­ skeçler sergiler. Bu oyun-skeçlerin ba�rol oyuncularından biri de Orhan Avkıran'dı (Fedai 1986). 1960'li yıllarda Ankara Devlet Konservatuarı tiyatro dalında Kıbrıslı ilk mezunlarını vermeye ba�lar. Bunlardan Üner Ulutuğ "İlk Sahne" nin kurulmasına öncülük eder. Aynı adla bir de tiyatro dergisi yayımlar. 1963 olayları nedeniyle atılımları yarıda kalır (Fedai 1986). Yazılan oyunların sergilendiği yerleri Türk Sinemasi, Beliğ Pa�a Tiyatrohanesi ( 1 953' e kadar) ve yabancı salonlar (Pallas, Papadopulosi Magic Palace, Apollon, Atlas, Lucoudi, Royal, Kristal ve Zafer) (Fedai 1986). Bu dönemlerde Kıbrıs Türk tiyatrosuna Osman Talat (Amca), Suphi Rıza (Taneri), Hasan Saffet Hoca, Terzi Hoca (Mustafa Naim Aytacoğlu), Lütfi Hami, Zeynel Abidin, Limasollu Bukayi, M. Kemal (Pire Kemal), Fa9ıl Niyazi Korkut, Şık Berber (Hüseyin Beyaz), Samiye Mustafa, Ozer Türkmen gibi isimler emek vermi�lerdir (Fedai 1986). 1 910-SO'li yıllar arasında oynanan oyunlardan bazıları da �unlardır: (Fedai 1986) 1910'lu yıllarda "Vatan Yahut Silistre", Balkanda Al Kan (Fadıl Niyazi), 1920'li yıllarda Akif Bey, Vatan, Bora, Türk Kanı, Gülnihal, Otello, Balkanda Al Kan, Hafiye Darbesi, Yavuklunun Mendili . . . 1930'lu yıllarda Akın Efendinin Düğünü, Karsanın Gözdesi, Kahraman, Çoban, Mete, Tohum, Kör, Nur Baba, Hamlet, Duman . . . 1940'lı yıllarda Canavar Meriç, Yüksel, İzmir'e Girerken, Altın Şehir, Akif Bey, Mete, Dövü�en Hasret, Züğürtler, Dağları Bekleyen Kız, Cimri, Beyaz Bayku� . . . 1950'li yıllarda Dövü�e Hasret, Fatih, Gün Doğuyor, Efenin Düğünü, Mücize, Vatan ve Vazife, Sakarya, Kanun Adamı, Harputta Bir Amerikalı . . . (Fedai 1986) Tiyatro faaliyetleri 1963 olayları ile farklı boyutlara girmi�tir. 341


İLKE SUSUZLU

Bunun çok önemli sebepleri vardır. Çünkü savaş dönemidir, çarpışma dönemidir. Savaş dönemleri olağanüstü olduğundan, milletin ruhunu harekete geçirecek ve tek bedende toplayacak fikri eseriere ihtiyaç vardır. Ayrıca bu dönem eserleri sanattan uzaktır ve tamamen birleştirici bir görevi vardır. 1973'te, Gençlik, Spor ve Kültür İşleri Dairesi, Ergenekon Yayınlarında basılan "Türk Ulusal Radyo ve Sahne Oyunları" adlı antolojinin önsözünde şöyle diyor: "Anavatanımız Türkiye'nin her bakımdan tam bir uzantısı olan Kıbrıs Türk toplumu; daima bencil duygulada hareket eden ve özellikle güçlü olduğunu zannettiği dönemlerde, kendinden başkalarına ve bilhassa Türkler' e yaşama hakkı dahi tanımayan Yunanlılar ve Kıbrıs Rum toplumu ile; askeri, siyasi, ekonomi ve bilhassa kültür alanlarında amansız bir mücadele vermektedir. Bu kültürel mücadele sanat yolu ile genç kuşaklara armağan e_c:lilmek istenmektedir" (Kıbrıs Türk Ulusal Radyo Sahne Oyunlari, Onsöz). Bu kitapta Radyofonik Skeç Yarışması'nda derece alan yapıtlar da vardır. Üner Ulutuğ'un "Kuzeyden Gelen Kartal", "Her Şey Bu Vatan İçin", Ahmet Tolgai.ın "Bayrak Gib(, Ali Nesim'ın "Baraj Tepe", Bekir Kara'nın "Uzgü", Hilmi üzen'in "Dava Kavramı" adlı ulusal radyo skeçlerini görüyoruz. Bu radyofonik skeç yarışmasının düzenlenme sebebi Türk-Rum radyoları kavgasına katkıda bulunmak içindir. 1974 Subat ayında, Ergenekon Yayınlarında yayıml �nan "Kıbrıs Türk Ulusal Sahne Oyunları", Gençlik, Spor ve Kültür Işleri Dairesi tarafından yapılan yarışınada derece alan ulusal oyunculardan oluşuyordu. Bu ulu�.al oyunlar: Ahmet Tolgay'ın "Melek Değilmiş Komşularımız", Uner Ulutuğ'un "Ana", Bekir Kara'nın "Emellerin Uğraşı" ve "Tutsaklar", üzden Selenge'nin "Fatma Çavuş"adlı oyunlarıdır. Bu kitapta yer alan oyunlar, ulusal bir bilinçle, Türkçülük ve Milliyetçilik ideolojisiyle yazılmaktadır. Ayrıca bu oyunlar milli mücadele dönemini; savaşı, halkın durumunu ve iki toplum arasındaki ilişkileri anlatmaktadır. Buradaki ulusal oyunların ortak özellikleri şunlardır: Bu savaş yıllarında Kıbrıs Türkü'nün silah sesleri arasında ve her an düşmandan gelecek bir tehlike ile yaşamaları görülmektedir. Bu yıllarda Kıbrıs Türkü uykusuzdur, yorgundur, açtır, savunmasızdır ama "kaya" gibi sağlam ve "çelik"gibi serttir. Hiçbir 342


KIBRIS TÜRK MÜCADELFSİNDE ı1YATRO

zaman da ba&ını öne eğmemi& ve asil bir karakter çizmi&tir. Türk gücü az, silahlar yetersiz ama sava&ma bilinci vardır. Dü&man tarafi ise hem güçlü, hem de paragözdür. Türk toplumu tüm bunlara kadın, erkek ba&kaldırmı&tır. Türkler'in ortak tavrı fedakarlık, direnme, sava&ma, ölüm temleri etrafında toplanmaktır. Tüm bunlar vatan sevgisini olu&turmaktadır. "Vatan" kavramı Türk toplumu ile özde&le&mektedir. Türkler için vatan, namus gibi kaybedilmemesi gereken onurlu bir özelliktir. Türkler'in görevi vatanı korumak ve dü&manların eline geçmesini engellemektir.Bunun için duygutarla hareket etmeme ve duyguların üstüne çıkma fikri herkes tarafından benimsenmi&tir. Soğukkanlılık tüm toplumun dü&ünce yapısına i&lemi& ve herkes " mantık adamı"olarak hareket etmi&tir. " S a v a & m a k " sözcugu T ü rk ' ün h a y a t felsefesini olu&turmaktadır, sava&la ya&amak bu dönemin en tipik özelliğidir. Onlara göre ölenler tarih, kalanlar gazi olur. Türkler'in sava&ması bir nesil i&idir. Sava&mak destan yaratmakbr. Sava&, Türkler Türk olalı devam etmi& ve tarihe isimlerini &anlı &eklide yazdırmı&lardır. Onlara göre, savaş, insanı deği&tirmez, sertle&tirir, öldürür. Tımaklar toprağa geçer ve direnilir. Kıbrıs Türkü bu bilinçle hareket etmiştir. "Birliktelik" Türk'ün her yanına işlemi& ve bir beden &eklinde hareket edilmiştir. Bu özelliği Türkiye'nin İstiklal Sava&ı'nda da görmekteyiz. Kadın, erkek, genç, ihtiyar, çocuk hep birlikte hareket etmi& ve bir destan ortaya konmu&tur. Ana-oğul, karı-koca ilişkisi, yerini, savaşma gücüne bırakmıştır. Sevgi yerine mantık gelmiş ve tüm beden vatan sevgisinde birleşmi&tir. "Destan" sözcüğü ile bu dönemi adlandırabiliriz, çünkü tarih yine tekrarlanmiş ve 191 9'ların İstiklal Sava&ı Kıbrıs Türk toplumunda ya&anılmı&tır. Nasıl ki 1919 yıllarından itibaren Türkler canla başla sava&ıp, direnip, Anadolu topraklarına sahip çıkmı& ve bunun sonunda birçok insan ölmü& ama ölenler kahramanca topraklara mühür vurmuştur; işte Kıbrıs Türkü de, topraklarını korumak için savaşmı& ve kanlarıyla destan yaratmışlardır. Ali'ler, Taner'ler, Fatma'lar, Mehmedemin'ler unutulamaz. Destan yaratan, kanları akıtan, bize topraklarımızı kazandıran bunlardır. Onları andıkça güç ve yiğitlik bizim olacaktır. Bu dönemde insanlar ölülere, mücahitlere sonsuz saygı duymaktadırlar . . "Kadın" imaji bu dönemde çokça, önemli bir kavramdı. Yine İstiklal Sava&ını düşünecek olursak kadının ne kadar önemli bir yere 343


iLKE SUSUZLU

sahip olduğunu görürüz. Aynen bu dönemde olduğu gibi Kıbrıs Türk toplumunda da kadın, silah sefkiyatı yapmakta ve haber getirip götürmekteydi. Bunun yanında elinde silah ile düşmana meydan okumaktaydı. Bu dönemdeki kadınlar, ister okumuş bir öğretmen, ister cahil bir köylü kadını oH>un, savaşma ve direnme bilinci ile birleşmekteydiler. Milliyetçilik duygusu ile hareket eden kadın, Kıbns Türkü'nün yarattığı destanda yiğitlik anıtı olmuştu. Onlar da özgürlük ve mutluluk için temiz kanlarını vermeye hazırdılar. Masal dünyasında yaşayan Rumlar'a karşı, Türk kadını manhklı düşünme yeteneği ile karşımıza geliyordu. Toprak kazanmak için savaşıp şehit olma fikri, kadınların da felsefesi haline gelmişti. Bu milli davanın kazanılmasında, erkekler tek başına dev kesilip düşmanı püskürtmemişlerdir. Aksine oğullarını, kocalarını vatan için savaşhran yiğit, cesur, kahraman, eli tüfek tutan, savaşcı kadınlar milli davada erkeklerle birlikte hareket etmişlerdir. Kadınlar erkeklere göre daha duygusaldır. Ama özellikle bu dönemde analık duygusu vatan sevgisi önünde baş eğmiştir. Rol çalışması yaşayan analar, kadınlar, milli ruhla hareket etmişlerdir. Hatta anaların savaşmayan çocuklara "sütümü helal etmem" demeleri bu vatan sevgisini göstermektedir. Bunun yanında hürriyet uğruna kızlarını feda eden anaların olduğunu görüyoruz. Denilebilir ki kadın "manhk adamı" olmuştur. Bu d önemin kadınları savaşcı olmalarının yanında, hastanelerde hemşire olarak da görev yapmaktaydılar.Özellikle Halide Edip'in Ateşten Gömlek" romanında hem savaşan hem de hemşire olarak görev yapan Ayşe", İstiklal Savaşı'ndaki kadının görevlerini anlatmaktadır. İşte bizim tiyatro eserlerine kadar girmiş bir başka "Ayşe" tiplemesi, Kıbrıs Türk kadının görevlerini anlatması açısından önem kazanmaktadır. 11

11

Bu dönemde Rum toplumunun davranış biçimi humanizma özelliğinden çıkmakta ve tam bir vahşet sergilemekteydi. Zafer ve savaşlarını, bilinçlerini kiliseden alan Rumlar, asırlarca süregelen din temasıyla hareket ediyorlardı. Rumlar işkence özellilerini çoçukluktan almaktadırlar . Daha 5-6 yaşında Rum çoçukları idamcılık oynamaya başlarlar ve Türk çocuklarını nasıl asacaklarını planlıyorlar. Türk bizim düşmanımız, onları öldürüp, bu adayı alacağız düşüncesiyle büyüyorlar. "işkence" teması küçüçük beyinlerine bir fidan gibi aşılanıyordu. İşte bu küçücük beyinler geleceğin vahşi adamları oluyorlardı. Rumların yaptığı vahşete kısaca örnekler verelim: 344


KIBRIS TÜRK MÜCADELFSİNDE TİYATRO

Rumlar'ın Türklere kar�ı yaptığı ve insanlığa sığmayan en büyük vah�etlerden biri hasthanelerde ya�anıyordu. Rumlar, Türkler'in kanlarını damarlarından çekerek öldürüyorlardı. İ�kence olsun da ne olursa olsun fikriyle hareket eden Rumlar, yatalak hastaları gazbezleri ile öldürüyorlardı. Her gün bir Türk vuruyorlar, öldürüyorlar veya hmaklarını söke söke i�kence ediyorlardı. Rumlar içinde insan bulunan evleri yakıyorlardı ve geceleri pencerelerden girip ihtiyarları çoçukları kesiyorlardı. 16-17 ya�ındaki kızların ırzına geçip, elini ayağını bağlayıp diri diri çukurlara gömüyorlardı. Rumlar sebepsiz bir �ekilde Türk otobüslerini, arabalarını durduruyorlar, adamları dövüyorlar ve kadınları da soyuyorlardı. Gerekirse kadınlara bile dayak atıyorlardı. Rumlar bununla da kalmayıp Türkler'i birbirlerinin gözleri önünde öldürüyorlardı. Rumlar, tüm Türk köylerinin bo�alhlmasını istiyorlardı. Bunun için Türkler'i her türlü i�kence ile kar�ı kar�ıya bırakarak, göç etmelerini hedefliyorlardı. Fakat toprağını namusu gibi koruyan Türkler, Rumlar'a kar�ı direniyorlardı. Bunun üzerine Rumlar, Türk köylerinin sularını kesiyorlar, onları aç bırakıyorlar, buldozerle bahçelerini söküyorlardı. Dahası, inançlarını kiliseden alan Rumlar, utanmayarak, Türk camilerini bombalıyorlardı. Rumlar, köylerde bulunan Türkler' i yağmurun içinde, soğukta bekleterek bir bir sorguya çekiyorlar ve onları öldüresiye dövüyorlardı. İstiklal Sava�ı ile Kıbrıs Türkü'nün Milli Mücadelesini her yönden özde�le�tirebiliriz. Örneğin aynen İstiklal Sava�i'nda olduğu gibi Kıbrıs Türkü'nün mücadelesinde hamile kadınlarla ilgili çok önemli bir sorun var. Rumlar'in yaphğı diğer bir vah�eti de burada görebiliriz. Rumlar, hamile olan Türk kadınlarının erkek mı kız mı dağuracağı bahsine tutu�arak,Türk kadınlarının karınlarını yarıp kadınlan ölüme terk ettiklerini görüyoruz. Rumların sergilediği diğer bir vah�et de insanlık sınırlarını zorlamakta ve hain dü�manlığı gözler önüne sermektedir. Bu vah�et, hiç utanmadan, hiç acımadan bir Türk anası ile yavrularını hanyoda öldüren Rumlar'ın vah�etidir. Bu çoçuklar bu ana öldü ama biz topraklanmızı Rumlar'a vermedik. Bu insanlar vatanımızı korumayı kanlarıyla ödemi�tir ve bizi aydınlığa çıkarmı�hr. Bu insanlar hiçbir zaman unutulmayacakhr. İstiklal Sava�ı'nda, Y1;1nanlılar, İzmir'i i�gal ederken, Türkler onları denize dökmü�lerdir. Iııte Rumlar da bunun acısını Türkler'den 345


İLKE SUSUZLU

çıkarmaya çalııımııılardır. Halbuki Türkler her zaman iyi niyetli yaklaıııp; Rumlarla dostluk kurmuıı, onların aç kalan çocuklarına yemek vermiııtir. Fakat Rumlar ne yapmıııtır? Türk'ün dost elini almııı, onlara dost görünmeye çalııımııı ve Türkü iğrenç emellerinde kullanmayı amaçlamııılardır. Casusluk yapan Rumlar, hergün yüzünü gördüğü kapı komııusunu pusuya düııürmeye çalııımııılardır. Bununla birlikte Rum yer alh teııkilatı EOKA kurulmuııtur. Böylelikle Türkler'e dost görünen birçok casus türemiııtir.Fakat Türkler "Türk'ün dostu Türktür" düııüncesinden hareketle her zaman direnmiıılerdir. Türkler, Rumlar'ın her zaman düııman olacağını, Rumların Türkler'i kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya çalıııtıklarından anlaııılmıııtır. Günlük hayatta bile Rumlar, Türkler'e yardım etmiyor ve onlarla aliıı­ veriıı yapmıyorlardı. Kültürel bağlamda Rum düıımanlığı,Türkleri sarsmaya çalııımıııtır. Rumlar, Türkler'in yuvalarını yıkmaya çalııımııılardır. Rumlar, dıııtan ne denli dost görünürse,içten o denli düıımandır. Bu yüzden düşmanın emeli, Türkler tarafindan hiçbir zaman unutulmamıııtır. Türkler'e göre vatanları için can verenleri düşünmeden yaııadığı yeri terk etmek küçültücü bir harekettir. Bu yüzden asil olan Türkler, Rumlar'ın vahııetine boyun eğmemiıı topraklarını her zaman savunmuşlardır. Rumların en büyük düşüncesi ise asırlardır süregelen "ENOSIS" fikridir. Yunan-Rum birlikteliği Türkler'in doğduğu toprakları bırakmaya yöneliktir. Yunanlılar Rumlar'ı bir piyon gibi oynatarak, Türkler'in üstüne göndermiııtir. Amaç adayı Yunanistan'a ilhak etmektir. Rumlar, Türkler'i adadan sürerek, adaya hakim olmak, düşüncesindeydiler. Yunan ve Rumlar'in çoçukluktan itibaren ENOSIS ile büyüdüklerini ve Kıbrıs ile İstanbul'u almak istediklerini görüyoruz. Bunu gerçekleııtirmek için Kıbrıs Türkünü dış ülkelere asi olarak tanıtıyorlar. Yunan ve Rum düııünceşine karışılık, Türkiye'nin sergilediği tavır Kıbrıs Türkü'ne gelecekte ilgili umut duygusunu vermektedir. Kıbrıs Türkü, Anavatan Türkiye'yi ana-baba olarak görmüştür. Kıbrıs Türkü'nün şerefli şekilde savaşması, Türkiye tarafından izlenmiş ve en sonunda adaya uçak gönderilmiştir. Türk Hava Kuvvetleri uyarı ucuşları yapmış ve bu Rumlar'ı korkutmuştur. Türkiye, Garanti Antlaşmasına göre Rum ve Yunanlılara ültimaton vermiştir. Kıbrıs Türkü, Türkiye'nin İstiklal şavaşını kendisine örnek olarak almıııtır. İstiklal Savaşında da düşmanlar ülkeyi sarmış ama 346


KIBRIS TÜRK MÜCADELESiNDE TİYATRO

sardığı gibi yok edilmi�tir, dü�ünce�inin, Kıbrıs Türkü'ne yol gösterdiğini görüyoruz. Bu yüzden Kıbrıs Türkü geçmi�le övünüyor. Türk olduğu için kıvanç duyuyor ve bu geleceğe ı�ık tutuyor. Türkler doğu�tan özgür olan bir millettir. Kıbrıs Türkü,Türklükten ödün vermemek için sonuna kadar sava�ma fikriyle hareket ediyor. Türk olarak doğmak, Türk olarak ya�amak ve Türk olarak ölmek gerekmektedir. Vatan için ölmek en güzel �eydir. Vatanımız, �ehitlerimizin yattığı topraklardır. Bu topraklar için birçok kan dökülmü�tür. İ�te Kıbrıs Türkü vatanın malını ele vermemi�, ölümü göze almı� ve kahramanca, bir "Türk" gibi sava�mı�tır. Anavatan, Kıbrıs Türkü için bir güven kaynağı olmu�tur. Türkiye'nin gelmesi her an beklenmi�tir. Çünkü bize gelecek en büyük yardım, anavatanın elindedir. Türk'ün erkeği mert, kadını iffetlidir. Bunları kaybetmek Türk'ün ya�amaması demekti r . Türk'ün vatanı bırakması, sava�maması ve kurtarmaması bir namussuzluktur. İdeal olan vatan sevgisiyle; bayrağı özgürce dalgalandırmak en önemli �eref kaynağıdır. Burada bir idealizm vardır. Vatan için sava�anlar ay yıldızlı bayrağın gölgesinde ya�ayacaklardır. En büyük amaç, mertçe ölmek, insanca ve bayrak altında hür bir �ekilde ya�amaktır. Hürriyet fidanı da canla, kanla, gözya�ıyla beslenir. Kıbrıs Türkü, İstiklal Sava�ı'ndan aldığı me�aleyle hareket etmektedirler. Onlar için inanmak ve isternek her�eyden önemlidir. Hakkını arayıp kazanmak ve sonunda zaferi elde etmek Türk insanının kanına i�lemi� bir dü�üncedir. Çünkü hiçbir Türk kendi eliyle dü�mana kapısını açmaz ve hakkını vermez. Madem Kıbrıs Türkü bir destan yaratmı�tır, o halde bir insan önemli değil, bir vatan önemlidir. Birileri ölür ama onun açhğı yoldan geridekiler gider ve kurtulur. Bu yüzden, o dönemde her Türk'ün ağızından, "Kanım vatanıma helal olsun" cümlelerini duyabiliriz. Çünkü Türkler özgürlük için kanlarını akıtmaya hazırdırlar. Basılan her bir toprak parçasında vatan için sava�an insanların izi vardır. Her Türk vatanda�ı bayrağı özgürce dalgalanması için ölüme gitmeye hazırdır. Vatan borcu topraklara mühür vurularak ödenecektir. Türkler, bir vücudun farklı uzuvlarıdır. Kesilen parmağın acısını bütün vücut duymaktadır. Ayrıca bu sava� yıllarında tarihin önemli devirleri ve ki�ileri (II.Murad, !.Mehmet; Istanbul'un fethi) de Kıbrıs Türkü'nün bu 347


İLKE SUSUZLU

m ü c a d e l ey i k a z a n m a s ı n d a e t k i l i o l m u � t u r . Ö z e l l i k l e Ata türk,sava�ma ve z a fe r bağlamında kar�ımıza çıkmaktadır.Istiklal Sava�ı içerisinde, Atatürk'ün "Geldikleri gibi giderler" sözu, Kıbrıs Türkü'nün istikametini belirlemi�tir. Bunun yanında birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için; siz, biz yok dü�üncesi Kıbrıs Türkü'nün felsefesi olmu�tur. Sava� yılları içerisinde, "Tutsaklık" konusuyla birlikte, " Ergenekon" dü�üncesi ortaya çıkıyor. Güne�i görmeyen, karanlıklarda ya�ayan, sevdiklerinden ayrı kalan, Rum i�kencesi gören ama �mut duygusunu hiçbir zaman yitirmemi� insanları görüyoruz. Olümü dü�ünmeden, kurtulmak için tünel kazan, çare yolları arayan insanları "Ergenekon" destanı ile özde�le�tirebiliriz. Tutsak olmaktansa, kanlarıyla toprağı boyayıp görevlerini yerine getirmeye çalı�an insanları görüyoruz. Tutsaklıktan kurtulmaya çalı�an insanların bir lider bulmaya çalı�tıklarını görüyoruz. Burada da kar�ımıza "Bozkurt" imaji çıkmaktadır. Tüm bunlarla birlikte o dönemde radyo yayınlarının halk üzerinde çok büyük tesir bıraktığını görmekteyiz. Halkı co�turan, milli bir ruh yükleyen skeçler, manzum piyesler yapılmaktadır. Ayrıca sava� durumunu bildiren TRT, BBC, ajans haberlerini gormekteyiz. Görüldüğü gibi Gençlik, Spor ve Kültür İ�leri Dairesi'nin düzenlemi� olduğu yarı�mada dereceye giren Ana, Melek Değilmi� Kom�ularımız, Ernellerin Uğra�ı, Tutsaklar ve Fatma Cavu� adlı tiyatro eserleri Kıbrıs Türk milli mücadelesini tüm yönleriyle yansıtmaktadır. Bunun yanında dava kavramını, milli bir ruhu ve direnmeyi gözler önüne sermektedir. Kutlu Adalı'nın "Şago"ve "Köprü"adlı tiyatro eserleri, 1960 yıllarını anlatmaktadır. Bu iki tiyatro eseri de daha önce bahsettiğimiz tiyatro eserlerinin özelliklerini taşımaktadır. " Şago" adlı eser, 1 964 yılında �ehit düşen 5 ki�iyi anlatmaktadır. Bu be� kişi, düşmanın Türkler'i yok etmek için çalı�tığı, kanlı saldırılara kahramanca göğüs germi�, direnmi� olan Kıbrıs Türkü'nün tüm maceralarını anlatmaktadır. Bu eser hayal ürünü değildir. Ulusal direni�imizi gerçekleri ile anlatan bir bölümdür. Bu bölüm bugün artık destan olmu�tur. "Köprü" adlı tiyatro eseri ise, Rumlar tarafından esir alınan bir köy dramını anlatmaktadır. Bu köyün kurtulu�u köprünün havaya uçurulmasıyla gerçekle�tiği için eser "Köprü" adını almış 348


KIBRIS TÜRK MÜCADELESİNDE TİYATRO

olabilir. Bu eser yine Kıbrıs Türkü'nün mücadelesini anlatmakta ve Rumlar'ın tavırlannı sergilemektedir. Bunlara kısaca değinelim: Bireysellik yok, toplumsallık vardır. Esas amaç vatandır, bayraktır, namustur �ereftir. Sava� ebediyen ya�amak için yapılır. Geri planda Atatürk bir klavuz olarak görünmektedir. Dava uğruna canlarını feda eden insanlar bu tılsımı, Atatürk'ten a.�mı�tır. Yapılan sava�, kurtulu� sava�ıdır, v arolma sava�ıdır. Oz vatan bize atalarımızdan kalmı�tır. Her karı� toprak �ehit kanı ile sulanmı�tır. Bayrak bize emanet kalmı�tır. Bu bayrağı hür bir �ekilde dalgalandırmalıyız. İnsanlar ölebilir ama vatan devam etmelidir. Acılar, ızdıraplar geçicidir. Bu millet asırlar boyunca varolmak için mücadele etmi�tir. Daima ayakta kalmı�, hür ya�amı� ve esir olmamı�tır. Coçuk, ana, ya�lı vatan bilinciyle hareket etmiştir. Vatan uğruna ölmek mutluluk kaynağıdır. Vatan için ölenler ölümsüz olurlar. Çünkü en büyük a�k vatan a�kıdır. Sava� gücümüz az, dü�man her yönden fazladır. Düşman Kıbrıs Türkü'nü hiçbir zaman vatan haini yapamamıştır. Düşmanıann i�kenceleri bu eserde de anlatılmaktadır. Rumlar, sakat insanları öld�.r üyorlar, yaşlılara i�kence yapıyorlar, kadınları dövüyorlardı. Olen insanları top yekün uçurumlardan fırlatıyorlardı. Bunun yanında esir alınan insanları aç bırakmakta ve kızlara, kadınlara tecavüz etmekteydil er. Dü�manın "işkence" özelliğini çoçukluktan alması bu eserde de belirtilmiştir. Bu eserde vurgulanan diğer bir özellik, Türkler'in güler yüzlü olmaları sonucunda zarar görmeye ba�ladıkları konusudur. Türkler dü�mana her zaman iyi niyetli davrandılar ama karşılığında hep zarar gördüler. Kadına düşen görev ve kadın tavrı o dönemi en iyi şekilde ifade etmektedir. Kadınalar canla ba�la savaşmakla ve büyük görevler üstlenmektedir. Dü�man askeri, Türk erkeklerine göz �.ç tırmadığı için, kadınlar vasıtasıyla birçok iş çözümlenmekteydi. Ozellikle bu dönemde mucahitlerle halk elele savaşmıştır. Bu dönemde isim önemli değildir. Çünkü bu savaşına, bu milletin görevidir. Anla�ılıyor ki Kıbrıs Türk Mücadelesini anlatan bu tiyatro eserleri vatan bilincinde olan ve özgürlüğü için mücadele eden tüm bir halkın görevlerini, tavırlarını ve dü�üncelerini anlatmaktadır. Bu mücadele ile destan yaratan Kıbrıs Türkü, yönünü, İstiklal Savaşı'ndan, Türkçülük ve Atatürkçülük ideolojilerinden alrnı�tır. 349


İLKE SUSUZLU

Şimdi de, tiyatro eserlerinin mücadele dönemini yansıttığı özelliklerden sonra, tiyatronun Kıbrıs Türk Mücadelesi'ndeki yeri, amacı, kullanım sebebi ve i�levi üzerinde d uralım. Bekir Kara ile yaptığımız ara�tırmaya göre, Tiyatro çok eski bir sanat dalıdır. İnsanlara doğrudan istenilen amaçta, en kolay ula�ılabilen bir sanat dalıdır. Profosyonel olmamasına rağmen, Kıbrıs Türk Milli Mücadelesi'nde tiyatronun yeri büyüktür. 1963 yılından sonra, yoğun �ekilde, ölüm kalım mücadelesi veren Kıbrıs Türkü'nün köy ve kentlerde hapsedilmesi ve birer açık hava hapishanesinde ya�ar gibi bırakılması, her köy ve kentte çe�itli sosyal etkinlikterin yapılmasına, bulundukları mekanlardakı sıkıcı ya�amlarını renklendirme ve ya�amlarına dinamizm getirecek sosyal aktivitelerde bulunmalarına sebep olmu�tur. Her toplumun o gün içinde ko�ulları ne ise, insanlarin ilgisini en çok hangi konu ilgilendirirse, o konuya yönelmeleri doğal bir içgüdüdür. Milli Mücadele yıllarında elinden silahı bırakmayan Türk halkının da tek amacı kurtulu� olduğuna göre, her alanda ulusallık, kahramanlık konularının i�lenmesi doğal bir olguydu. Türk toplumunun esin kaynağı ku�kusuz Atatürk ve kurtulu� sava�ıydı. Zaten tek guveni ve umudu da Anavatan Türkiye idi. Türk halkı Milli Mücadele yıllarında, hemen hemen her köy ve kasahada dernekler, kulüpler olu�turmu�tu. Bu kurulu�ların çoğu kültür, sanat, spor adı ile kurulmakta ve bu konularda etkinlikler yapılmaktaydı. Herhangi bir köyün eğitim almamış kızları, erkekleri önceleri Türkiye'den sağlayabildikleri ulusal oyunları sahnelediler. Konular tamamen ulusaldı. Çünkü tiyatro toplumla paralellik göstermi� ve duygular o yöne kilitlenmi�ti. Filmiere de konu olan "Küçük Kahraman", Halide Edip'in kahramanlık öyküleri v.b. sahneye uyarlanmı�tır. Bu eserler çekilen zorluklardan sonra elde edilen ba�arırun sevincini sahnede yaşatarak, gelecekte Türk halkının da mücadeleyi kazanacağını müjdelercesine coşku yaratıyor ve mücadelede motiveyi sağlıyordu. 1967 yılından sonra kurulan Geçici Türk Yönetim, Türk halkının daha da örgütlenmesi için atılan önemli bir adımdı. O yıllarda kurulan ve Milli Egitim Bakanlığına bağlı, Gençlik, Spor ve Kültür İ�leri Dairesi, çalışmalarını yukarıda konu ettiğimiz amaçlarla, sürdürmeye ba�ladı. 1970'li yıllarda Ulusal Tiyatro yarışmaları yapıldı. 1963'te kurulan ve yava� yava� tüm adaya yayın yapan Bayrak Radyosu'na kaynak olacak Ulusal Radyo 350


KIBRIS TÜRK MÜCADELESİNDE TİYATRO

Skeçleri, yarııırnalar, Kıbrıs Türk yazarlarını ulusal konularda piyesler ve radyo skeçleri yapmaya yöneltti. Yapılan yarııırnalara yoğun katılırnlar oldu. O dönernde sergilenen Ahmet Tolgay'ın "Fadirne"adlı tiyatro oyunu, büyük yankı uyandırrnıııtı. Kısacası tiyatro, Milli Mücadele yıllarında ulusal konuları iıılerniıı ve Türk Toplumu'na rnotive açısından büyük katkı sağlarnıııtır. Rurnlar, bu konuda kar�ı koyarnıyorlardı. Çünkü Türk köy ve kasabalarına hükrnederniyorlardı. Rumlarda da tiyatro faaliyetleri vardı ve ııüphesiz ENOSİS'e yönelik faaliyetlerdi. Sinernalarda, kulüp binalarında veya açık havada hatta kahvelerde oynanan tiyatrolar ulusal bir hava içinde, birlik ve beraberliği pekiııtirrnede çok önemli bir i�leve sahipti. Tiyatrolara katılım çoktu. Hem halkın gidecek yeri yoktu, hem de dönernin sosyal �artları bunu gerektiriyordu. Bu dönernde tiyatro, romandan daha etkili olrnu�tur. Toplumumuzun okuma oranı yüksek olduğu halde, okuma alı�kanlığı olmadığı için ayrıca toplu olarak bir arada bulunma arzusu nedeniyle, tiyatro daha etkili ve yararlı olrnuııtur. Tiyatronun yanında, küçük de olsa bir sinema salonu, be� yüz bin nüfuslu bir yerle�irn yerinde çokça katkı sağlarnıııtır. Bir Türk bayrağının perdeye yansıması, izleyicilerin alkı�larıyla sinema salonunu çınlatrnakta, ulusal bilincin ve Anadolu'ya Türk milletine karııı yüksek duygunun ifadesini göstermekteydi. Sonuç olarak diyebiliriz ki, tiyatro türü, Kıbrıs Türkü'nün mücadelesinde bir atılım özelliği olrnu�tur. İnsanlar, tiyatro türü ile rnazi koridorlarını açrnııı, geçrniııin en parlak tarihi olayları, insanları hatırlanrnııı ve dinamizm duygusu her eserde yansıtılrnıııtır. Milli ruhu canlı tutmak, yönlendirmek ve insanlara bazi fikirleri aııılarnak için, tiyatro bir vasıta olarak kullanılrnıııtır. Türkcülük, Atatürkçülük ve İstiklal Savaııı tiyatro eserlerinin temelini oluııturrnu�tur. Tiyatro, seyirci ile doğrudan ili�ki içinde olduğundan Milli Mücadeleye tesir etrniııtir. Edebiyat sosyal hayatla iliııki içindedir. İ�te Kıbrıs Türkü'nün mücadelesini anlatmak o dönernin zorunlu bir gerçeği olrnuııtur. Vatan, millet, bayrak ve namus uğruna savaıııp, kanlarıyla bu toprakları kazanan insanların destanını anlatan tiyatro, Milli Mücadele dönemini tüm çıplaklığı ile anlatrnıııtır. 1974 sonrasında deği�en hayat ııartları; siyasi, kültürel ve coğrafi alandaki farklılıklar tiyatro türünü farklı boyutlara itrniııtir. Dileriz ele aldığımız bu konunun devarnı baııka araııtırrnacılar 351


İLKE SUSUZLU

tarafından irdelenir ve köklü bir ara�tırma ortaya çıkar. Bizi bu alana yönlendiren sayın hocamız Doç. Dr. Özkul Çobanoğlu'na çok te�ekkür ederiz . Sayın hocamızın söylediği gibi: "Eğer siz istiyorsanız o bir hayal değildir." Kaynaklar Adalı, Kutlu. 1969. Köprü, Lefko�a. Be�parmak Yayınlan. Adalı, Kutlu. 1970. Şago, Lefkoşa.Beşparmak Yayınları. Ergenekon Yayınları (İike Susuzlu tarafından oyunların epizotları çıkarılmış ve genelierne yapılmışhr.) Fedai, Harid. 1986. "Kıbrıs Türk Yazınında İlklerden Bir Oyun: Namus İntikamı Yahut Dilenci" Türk Bankası Kültür Sanat Dergisi, Sayı 3, s.lS-19 Gençlik, Spor ve Kültür İşleri Dairesi, 1973,Kıbns Türk Ulusal Radyo ve Sahne Oyunlan Lefkoşa Ergenekon Yayınları, (önsöz.).

Gençlik, Spor ve Kültür İşleri Dairesi, ı974, Kıbrıs Türk Ulusal Sahne Oyunlan Lefkoşa.

Kara, Bekir. 1999. İşi Genç Tv. Genel Muavini olan kaynak kişiyle 13.12.1999 tarihinde Lefkoşa'da, 1lke Susuzlu tarafından yapılan görüşme notlandır. Mapolar, A. Hikmet. 1984. "Bizde Tiyatronun İlk Yılları", Kıbrıs Postası Naldöven, Filiz. 1987. "Kıbrıs Türk Edebiyahnda Oyun Yazma Sanatı" I.Genç Kıbrıslı Türk aydınlan Paneli, Edebiyatta Kıbrıslı Türk Kimligi, 21Haziran, Londra'da Varlık . Yayınları. s.lOB-112.

352


Kıbrıs'ta TMT, Atatürkçülük ve Karşıt Kültür Virüsleri Ahmet Tolgay Kıbrıs'ta büyük bir sava� kazanılmı�tır. Bu sava� haksızlığa ve zulme kar�ı insan haklarını savunulması için verilmi�tir. ı 974 mutlu Barı� Harekatı, uluslararası askeri uzmanların değerlendirmelerine göre, Dünya Sava� Tarihinin en önemli ve dikkate değer olaylarından biridir. Tarih boyunca, Adalarda çok çetin sava�ların verilmi� olduğuna i�aret eden uzmanlar, vurucu sistemlerin en ileri teknolojisiyle "açılmaz bir korugan" durumuna getirilen Kıbrıs adasına yapılan çıkarmaya, olumlu puan vermi�lerdir. Kıbrıs Türk Barı� Harekatı, bazı ülkelerin sava� akademilerinde, öğretim programiarına alınmı�hr. Hiç ku�kusuz, Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu övüncünden, TMT de pay almaktadır. Çünkü, TMT, ı Ağustos ı958'den beri süregelen direni�le bu haklı ve me�ru harekatın ortamını, hem siyasal, hem politik ve hem de askeri yönden hazırlamı�; gerekçelerini de bütün dünyaya belletmi�tir. Özellikle Ada sava�larında hiçbir harekat, köprüba&ı tutulmadan ba�arıya götürülemez. Kıbrıs Barı� Harekatında köprüba�ını olu�turan, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Kıbrıs'taki kolu olan TMT'dir. ı Ağustos ı958'de, büyük inanç gücüne kar�ın derme-çatma silahlarıyla, hücre düzenli ve gerilla sistemiyle mücadele bayrağını açan TMT, ı974 Temmuz'unda düzenli bir ordu disipliniyle ve Türk Silahlı Kuvvetleriyle omuz omuza çarpı�ma ve kesin sonuca gitme gücüne eri�mi�ti.


AHMET TOLGAY

Bugün ise TMT'nin görevini, çağdaıı savunma teknolojisinin modern imkanlarıyla donatılmııı olan Güvenlik Kuvvetlerimiz sürdürmektedir. Güvenlik Kuvvetlerimiz, TMT'nin kutsal çekideğinden kaynaklanan bir baııka mutlu aııamadır. Bu aııamanın mücadele tarihimiz içindeki geçmişi de ı Ağustos ı 958'e dayanmaktadır. TMT'nin resmi kuruluıı yoldönümüne ... Bölgesel direnme birimlerimizde etkinliklerini çeşitli dallarda yaygınlaııtıran TMT, toplumsal ihtiyaçlara cevap verirken, harekattan sağlık hizmetlerine; haberleıımeden kültürel faaliyetlere ve toplum maliyesi ile ekonomisinden sosyal hizmetlere kadar, kamu hayahnın gereği olan her alanda toplumu örgütlemiııti. Uygulamasında bugün bile büyük zorluklarla karııılaşılan sosyal konut projeleri, büyük göç hareketleriyle sarsılan toplumun yerleııim sorunlarına çözüm getirmek için, TMT giriııimleriyle, baııarıyla gerçekleııtirilmişti. Etkin bir kamu hizmetine dönük örgütlenme içindeki birimler, komutanlık düzeyinden sonra Dal ı' den baıılayıp, Dal ı2'ye kadar gidiyordu. O günlerin siyasal bir gereklilik olarak, Anayurt Hükümetinin, 7 Mart ı967 tarihinde Kıbrıs'a gönderdiği Dışiııleri Bakanlığı Yetkilisi, Büyükelçi Zeki Kuneralp "Yönetim" kurumlaıımasına geçiıı için yeııil ıııık yakarken, TMT'nin yerleııtirdiği ve baııarıyla uyguladığı kamu düzeni temel esas olarak alınıyordu. TMT'nin bazı etkin komutanları ise, sivil yönetim kademelerinde, önemli görevler ve sorumluluklar yükleniyorl a r d ı . Daha sonra bu d ikkate değer ba ııarı, demokratikleşme hareketine ve çok partili parlamenter siyasal hayata da yansıyacaktı. Bu belgesel ve tarihsel gerçekler de vurgulamaktadır ki, TMT tarihimizde sadece toplumsal haklarımız ve hürriyetimiz için savaııan bir yeraltı örgütü değil, aynı zamanda, çağdaıı yaklaııımlarıyla demokrasiyi ve devleti yaratan bir güçtür de ... Bu ise ayrı bir övünç nedenidir. Kuııkusuz ki, halkırruzın milli varlığını ve haklarını savunmak için gösterdiği direnmenin belirtileri, ı Ağustos ı958 tarihinden çok gerilere gitmektedir. Direnme hareketleri, Osmanlı Yönetiminin Kıbrıs'tan çekilmesiyle baıılamıştı. TMT'nin resmi kuruluş günü olarak kabul edilen oıAğustos ı958'e gelinceye kadar, Kıbrıs Rum ııovenizmiyle birleııen Yunan emperyalizmine ve İngiliz Sömürge yönetimine karııı, halkımızın haklarını savunmak için çeııitli faaliyetleri ve girişimleri sürekli olarak canlı tutan dinamik bir toplum 354


KIBRIS'TA TMT, ATATÜRKÇÜLÜK VE KARŞIT KÜLTÜR VİRÜSLERİ

yapısı sergilenmişti. Ancak mücadeleyi dağınıklıktan kurtarıp çağdaş boyutlu bir kurtuluş hareketini ilkeleri ve kurallarıyla ve de toplumsal birliğimizi belirlenmiş hedefler doğrultusunda toplayarak, tam örgütlü biçimde tarih sahnesinde devreye koyan hareket, 1 Ağustos 1958'de gerçekleşiyordu. Halkımız, bu mutlu tarihte, yazgısını ve geleceğini ideallerinin, beklentilerinin ve de toplumsal coşkusunun temsilcisi olan, kararlı ve bilinçli bir örgütün güvenilir ellerine teslim ediyordu. Kıbrıs Türk halkının bağımsızlık tutkusunun eseri olan TMT her alanda halkıyla bütünleşen bir eylem \re inanç örgütü olarak; tarihin kendisi için açtığı onurlu sayfalara, insanlık erdemlerini yücelten soylu bir mücadeleyi, altın satırlada yazmıştır. TMT'nin mücadelesini çeşitli başarıların vadisinden geçirerek zafere ulaştıran gizleri özetlemek gerekirse, bunlar için " Atatürkçülük" diyeceğiz. "Halkla bütünleşme" diyeceğiz ve de "insanlık erdemlerine saygı" diyeceğiz. Yoğun tarihsel süreç içinde, 1958'le 1974 arasında, 16 yıl gibi oldukça kısa bir zaman dilimi vardır. Ne var ki, başarılı bir kurtuluş mücadelesinin inançlı yöntemlerini, üstün bir kararlılıkla kullanan TMT, bu kısa zaman dilimi içinde kesin zafere ulaşmasını bilmiş; halkımızın ulusal hasletlerinin birikimini, bir volkan patlaması halinde gerçekleştirmiştir. Bu patlamanın önünde tüm engeller yıkıldı. Zafere ulaşmış TMT mücadelesinin, tarih içinde saygın bir yeri vardır. Bağımsızlık ve kurtuluşunu arayan halkiara yol gösterecek ve örnek olfıcak bir mücadelenin temsilcisi olan bu örgütün yasal durumu ve eylemdeki yöntemleri, incelenmeye değer özellikler taşınmaktadır. TMT, salt bir sıcak mücadele örgütü değildi... Bu örgütün tarihsel etkinliğinde, siyasal, kültürel, ekonomik ve sosyal çabası da vardır. Bu nedenledir ki, TMT'nin etkin varlığıyla devreye girmesinden sonra, en sıcak savaş günlerinde bile, toplumsal hayatın gereği olan kamu hizmetleri, hiçbir kesintiye ve boşluğa uğramadan sürdürülebilmiştir. G erek 1 967'de " yönetim" kurumlaşmasına geçişimizde, gerekse 1 974'de, mutlu Barış Harekatından sonra kendi devletimizi oluşturmamızda, TMT'nin yerleştirdiği geleneklerden ve ilkelerden büyük ölçüde yararlanılmış; TMT uygulamalarında elde edilen yönetsel deneyimler, vazgeçilmez kazarumlar olarak değerlendirilmiştir. EOKA savaşımı ile TMT savaşımının gelişim çizgileri incelendiği zaman, TMT'nin başarı grafiğindeki sürekli ve aydınlık dolu yükselişi, EOKA'nın kanlı ve karanlık serüveninde görmek olası değildir. 355


AHMET TOLGAY

EOKA, bilinçten, kuraldan ve ilkelerden yoksun ıjÖvenist, ırkçı ve çağdııjı mücadelesiyle, halkına ve ülkesine kötülük ve felaket getirmiıj; TMT ise esenliğin, mutluluğun ve özgürlüğün yaratıcısı olmuıjtur. Kıbrıs'ın mücadele tarihinde, EOKA; toplumunu geriye götüren, TMT ise ileriye götüren örgüt olarak tanımlanacaktır. TMT'nin örgütlü mücadelesinin baıjladığı tarihten sadece 16 yıl sonra; her türlü baskıya, zulme ve sıkıntıya göğüs gerecek ve dehıjetli bir savaıjırnın alevleri içinden geçerek, halkımız, kendi egemenliğine dayanan devletini kurma aıjamasına ulaıjrnııjtır. t

Ne var ki, EOKA mücadelesinin baıjladığı tarihten 9 yıl sonra, Bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti yıkılarak Ada kantonlara bölündü; 19 yıl sonra ise ikiye ayrılan ülkede, iki ayrı ulusal devlet oluıjtu. Oysa, EOKA önderi Grivas, 1 Nisan 1955'de patiattığı ilk bombaların ve merrnilerin gürültüsü ve dumanları arasında "Direniıj" koduyla yayınladığı bildirisinde, mücadelelerinin arnacının adayı Yunanistan'a ilhak etmek olduğunu, bu uğurda son bireylerine kadar savaıjacaklarını duyuruyordu. Ancak evdeki hesap çarıjıya uymadı; güvendikleri dağlara da kar yağdı. Kıbrıs Türk halkının, TMT saflarında granit bir kaya gibi bütünleıjen direnmesi, Grivas'ın da, yandaıjlarının da tatlı düıjlerini karabasana dönüıjtürdü. Varoluş mücadelemizin temelinde iki önemli gerçek vardır: 1 . Kıbrıs Türk halkının insanlık haklarının savunulması ... 2. Kıbrıs'taki çağdışı emperyalist tırmanışına karşı, insanlık idealleri doğrultusunda mücadele edilmesi... TMT'nin savaşı, mücadelemizin temelindeki bu gerçekiere dayandırılmıştır. Bu savaşda, hiçbir çağdışı eğilim yoktur. Tam tersine, bu savaşın içinde, çağdaş erdemierin korunmasına ve yüceltilmesine büyük özen ve duyarlılık göstermiştir. TMT mücadelesinin, insanlık tarihinin en erdemli özelliklerini taşıdığı, çürütülmez bir barbarlık ve emperyalist tutkular belgesi olan ve de EOKA saldırganlığındaki utancı simgeleyen, Akritas Planlarının varlığıyla da kanıtlanmaktadır. TMT Kıbrıs'ta başkoyduğu mücadeleyle, örgütlü bir emperyalist oyununu hertaraf ederek, tarihin karanlık sayfalarına gömmüştür. Enosis idealinin artık erişilmez bir dü� olduğu, zaman zaman Rum ve Yunan önderliğince de kabul ve itiraf edilmektedir. Birleşmiş Milletler üyesi, Bağımsız Kıbrıs 356


KIBRIS'TA TMT, ATATÜRKÇÜLÜK VE KARŞIT KÜLTÜR ViRÜSLERİ

Cumhuriyeti'nin Yunanistan'a ilhak edirnesini engelleyen güç, TMT olmu�tur. Ve Kıbrıs Türkü'nün övüncü olan yadsınmaz sonuç �udur: Kıbrıs'ın siyasal coğrafyasına deği�imler ve dünya güç dengesine yeni boyutlar getiren, uluslararası ili�kilerde evrimler yaratan, tarihsel akı�a yeni süreçler kazandıran büyük olayların hiç birisi, birer tarihsel raslanh değildir. Her�ey bilinçli bir mücadelenin ve belirlenmi� hedeflerin kaynağından fı�kırmı�hr. Bu kaynakta, Türk Mukavemet Te�kilah vardır. Atatürkçülük

ve

Kıbrıs Türk Halki

Çağda� Türkiye'nin yaratıcısı Büyük Atatürk, emperyalizmin kol gezdiği bir dünyada, tutsak milletierin kurtulu�una öncülük ederken, Atatürkçülü ilkelerini yürekten benimsemi� olan Kıbrıs'taki soyda�ları, hiç ku�kusuz bu kutsal akımın dı�ında kalamazdı. Bu nedenle, halkımızın her açıdan ula�tığı bugünkü düzeyin, Atatürk ilkelerine içtenlikle bağlanma erdeminden kaynaklandığı, hiç tereddütsüz söylenebilir. Tarihsel süreçte geçirdiği onurlu serüveni ile ve bu serüvenin yarınlara yönelen kararlı ahlımları ile bir mücadele toplumunun özelliklerini kesin kes milli benliğinde toplamı� olan halkımız, salt öğrendileri ve belledikleri ile değil, sağduyusunun sezgileriyle de Atatürk ilkelerinin inançlı uygulayıcısı ve içten savunucusu olmu�tur. Türk ulusunun kurtulu� sava�ı sonunda Cumhuriyet Türkiye'sinin sınırları belirlenirken, yakın geçmi�e değin Osmanlı İmparatorluğu'nun tebası olan Kıbrıs Türlüğü, bu sınırların dı�ında bırakılmı�tı. Böyleyken, Milli Misak sınırları dı�ında bırakılmamız ve dahası, uzun bir süre, Anayurt'la hertürlü organik, kültürel, sosyal ve ekonomik bağdan yoksun kalmamız, bizi "kendi ba�ımızın çaresine bakarız" gibi toplumsal bir kırgınlığın ve hüsranın komplekslerine sürüklemedi. Bilinçli yakla�ımlar ve giri�imlerle kendimizi Anayurt Türklüğüne duyurduk, fark ettirdik ve kabul ettirdik. Türkiye'nin ilgisini Kıbrıs'a çektik. Bu sonucun alınmasındaki ba�lıca etken de, hertürlü kopukluğa ve engele kar�ın, Atatürk Türkiye'sinin geçirdiği evrimierin toplumumuzda aynen ve anında ya�anmasaydı, Atatürk'ün devrimleri, ilkeleri, inançları ve ülküleri, sömürge yönteminin haskılarına ve Rum Ortodoks Kilisesinin etkin uygulama sürecindeki misyonerlik yöntemlerine kar�ın benimsenmi� ve uygulanmı�hr. 357


AHMET TOLGAY

Dirilme, güçlenme, yenilenme ve kalkınma davamızın esasını olu�turan Atatürkçülük, toplumsal bünyemize sarsınh getirebilecek yabancı ideolojilerin geli�mesin.� ve yerle�mesini, mücadelemizin her döneminde engellenmi�tir. Ozellikle toplumumuzun Osmanlı İmparatorluğundan kopmasından sonra, "Müslüman halk" veyahut "ümmet" felsefesine dayalı sömürgeci �artlandırma ve telkinlerinin baskıcı kampanyası altında, milli �uurumuzu ve benliğimizi yitirmemizi önleyen faktör, Atatürkçülüğe olan inançlı ve güçlü bağlılığımız olmu�tur. Oysa Milli Misak sınırlarının dı�ında kalmı� olan diğer Türk topluluklarının, nedenleri ne olursa olsun, Atatürkçülük bilincinden yoksun kaldıkları için dü�tükleri durum, canlı örnekleri ile ortadadır. A tatürk'ün öndediğini yaptığı Kemalizm, Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkım sürecine girmesiyle birlikte büsbütün pasifize olan Türk Milliyetçiliğine, hedefleri, amaçları ve ilkeleri belli bir aksiyon getirmi�tir. Osmanlı kafasının yanılgılarını ve çağdı�ı kalmı� yanlarını da ulusal ya�antıdan dı�layan bu aksiyon, Kıbrıs Türk toplumunda da Kemalist etkinliğin en güzel ve en seçkin örneği olarak ya�anmı�tır. Bu nedenli, Kemalist Türk milliyetçiliğini Milli Misak sınırları dı�ında benimsemi� tek Türk Topluluğunu halkımız ol u�turmaktadır. İdeolojik arayı�larda da Kemalizm'i, izm'ler yaypazesinde milli ihtiyaçlara cevap veren tek ideoloji olarak kabullenen halkımız, Kemalizm kurallarına olan uyumunu ve bağlılığını, salt sosyal ve kültürel hayatında değil, ulusal direni� günlerinin sıcaklığında da gösterdi. Kemalizm'in eylemcilikteki etkinliği olan "halkçılık" esasına dayanan Kuvay-ı Milliye ruhu, 1920'lerin Anadolu'sundan sonra, 1960'ların Kıbrıs'ında alev alev tutu�mu� ve emperyalizmin ördüğü ağları yakıp kül etmi�tir. Halkımız o dönemlerin gerektirdiği sorumluluk, mücadele ve fedakarlık, Kemalizm halkçılığının temel dayanağı olan ortak direni� ve dayanı�ma ko�ulları içinde gösterirken, Kemalizm'in, diğer doktrinlere ve kaynaklara e�it biçimde yakla�ılıp, sava�ım, bireylerimizin ortak katkı ve sorumlulukları ile yürütülürken, sava�ımın somut görünümlerindeki kayda değer direni�imizin ilk günlerinde geni� ölçüde mukavemetçi mücahitlerimiz tarafından kullanılmı�; Kuvay-ı Milliye mar�ları "Dağ Ba�ını Duman Almı�" ve "Izmir Yolları" direnmenin sembolik mar�ları olmu�tur. Böylece, Kıbrıs milli direni�inde, Kuvay-ı Milliye'nin salt ruhu değil, sembolleri de ya�atılmı�hr. Bu arada, Mustafa Kemal Pa�a'nın önderlik ettiği 1920'lerin 358


KIBRIS'TA TMT, ATATÜRKÇÜLÜK VE KARŞIT KÜLTÜR VİRÜSLERİ

Anadolu'sundaki Kemalist direnme ile 1960'ların Kıbrıs'ındaki direnmenin bir diğer benzerliği de, dü�man unsurların bu direnenlere yönelik bakı� açılarıdır. Büyük Atatürk Anadolu'nun sinesinde milletimizin bütün gücünü toplayarak kurtulu� sava�ıru bir ölüm­ . kalım çizgisinde verirken, emperyalist Ingiltere'nin Başbakanı

L l o y d G e orge, Türklerin t ü m ü n ü, savaşçı Am erikan Kızılderililerine benzetmiş ve 1. Dünya Savaşı galiplerinin, Türkleri geldikleri yer olan Orta Asya steplerine kovmalarını ısrarla önermişti. Amaç Dünya konjöktüründe stratejik önemi çok

büyük olan Küçük Asya'da Türkler dı�ında, çe�itli emperyalist ulusların kan karı�ımından göstermelik ve kozmopolit bir millet yaratarak, Avrupa ile Asya'nın düğüm noktasında yeni bir Amerika olu�umuna gitmekti. Atatürk'ün, milletimizin İstiklal tutkusuyla özde�lenen efsane dehası kar�ısına dikilmemi� olsaydı, Lloyd George'un emperyalist ve ırkçı dü�leri, güçlü bir ihtimalle gerçekle�ecek ve eritilen Türk azınlıkları, Anadolu'nun �urasında burasında, tıpkı Amerikan Kızılderilileri gibi, emperyalist züppeliğine sunulan birer "turistik obje" durumuna getirileceklerdi. Kıbrıs Türkleri de, Kurtulu� Sava�larının özünde, emperyalizmin ırkçı saplanhlarına kar�ı ayni direnmeyi göstermi�ler, Mustafa Kemal'in sava�ımından ve ilkelerinden aldıkları ilhamla, kendilerini yurtlarından kovmak isteyen güçlere kar�ı koymu�lardır. Demek ki Anadolu sava�ıyla Kıbrıs sava�ının özde�le�en önemli özelliklerinden biri de, emperyalizme olduğu kadar, ırkçılığa kar�ı da direni� gösterme olgusudur. Ve yakın tarih daha sonra tanıklık etmi�tir ki, sıcak direni� günlerinin arkasından, demokratik sürece geçi� de yine Atatürk'ün öndediğini yaphğı Anadolu Kemalizm'inin getirdiği aydınlık sistem izlenerek tam bir uyumla gerçekle�tirilmi�tir. Türklük tarihinde, Atatürk'e gelinceye kadar, Türk milletinin demokratik niteliklerden yoksun oluduğu ve bu nedenle demokratik bir yönetim kuramayacağı çokça iddia edilmi�ti. Aynı iddiaların, a�ağılayıcı ifadelerle Kıbns Türk halkına kar�ı da yöneltildiği bilinen bir gerçektir. Milli benliğimizde dipdiri ya�amakta olan Atatürk, demokratik görü�leri ve uygulamalarıyla bu iddiaları kesinlikle çürütmü�tür. Yalnız Türkiye Türklüğünde değil, Kıbrıs Türklüğünün sava�ımında ve hayatında da ... Çünkü Büyük Atatürk �öyle diyordu ve deyi� kesinlikle toplumsal hayata geçirilmeliydi: "Türklerin ruhen demokratik doğmu� bir millet olduğuna ve hatta dünya üzerinde ya�amı� ve ya�ayan milletler arasında ruhen demokratik doğan 359


AHMET TOLGAY

yegane millet olduğuna kaniirn... " Atatürkçülük öğretilerindeki düğüm noktasını belirleyen herkes gibi, Kıbrıs Türk halkı da bir dinamizm içindedir. Durağanlığıınız yoktur; çünkü Atatürçülük, bir doktrin kalıbı içinde dondurulmu� değil d i r . A ta türkçülüğün dinamizmi deği�ik k o � u l l a ra uyarlanabilmeyi ve deği�ik ko�ullar içinde her zaman iyiyi, güzeli ve esenliği bulmayı öngörür. Koyduğu ilkelerin bir doktrinle�me olmadığını hayahnda, muhtelif vesilelerle vurgulaını� olan, Atatürk, "Doktrin istemem. Donar kalırız. Biz yürüyü� halindeyiz ... " demi�ti. Şimdi biz, dün olduğu gibi bugün ve bugün olduğu gibi yarın da, asla donmayan ve eskimeyen dinamizmiyle Atatürk'ün miras bıraktığı yolun yolcularıyız. Kıbrıs Türk Halkı, kazanımlarını ve gerçekle�tirdiği a�amaların tümünü Atatürkçü karakterine ve bu karakteri eyleme dönü�türmesine borçlu olduğunun bilincindedir. Karşıt Kültür Virüsü

Kıbrıs Türk halkını asimile edip haritadan silme giri�imleri, Osmanlı egemenliğinin Ada' dan çekilmesinin hemen arkasından ba�laını�h. Ara�tırıp inceleme ve değerlendirmeye eğilimli olanlar için ar�ivler bu gerçeği vurgulayan binlerce belgeyle dolu olduğu gibi, dilden dile, bellekten belleğe aktarılarak gelen ibret verici olaylar da vardır. Bu stratejik Ada'ya bir gün tekrar Türk egemenliğinin ve etkinliğinin gelebileceği kaygısı, İngiliz müstemlekecileri ile Megalo idea'nın uygulayıcısı Rum Ortodoks Kilisesini Kıbrıs Türklerini asimile etme ortak paydasında birle�tirmi�ti . Bu ırkçı ve bağnaz ittfakın gereği olarak, kimi zaman baskılarla, kimi zaman aldatıcı çıkar sağlamalarıyla halkımız milli köklerinden ve kültüründen koparılmaya, dahası adadan uzakla�maya zorlandı. Halkımızı bugünlere ula�tıran uzun soluklu bir toplumsal direniıı destanından bugün övgüyle söz edebiliyorsak, bu mutlu sonucu, bizi köklerimizden koparına kampanyalarına kar�ı yıllar boyunca yükselttiğimiz �uurlu kararlılığa borçluyuz. Tarihi bir gerçektir ki, Osmanlı egemenliğinin Kıbrıs'tan çekilmesinden sonra Anadolu Türklüğü tarihinin en zor dönemini ya�adı. Anadolu' dan bizimle ilgilenilmesi imkansızdı. Ne yardım alabiliyorduk, ne de te�vik. Buna kar�ın halkımız, uzun yıllar ırkçı haskılara ve entrikalara kar�ı Anadolu'nun ve hatta Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin destek, yardım ve te�vikini görmeden 360


KIBRIS'TA TMT, ATATÜRKÇÜLÜK VE KARŞIT KÜLTÜR VİRÜSLER1

direndi. Direnmesi sayesinde de, asimile edilmeden, haritadan silinmeden bugünlere ula�mayı ba�ardı. Bu topraklar üzerindeki varlığımızı, Yunanistan'a gönülden bağımlı, �oven Rum halkının yanında hür ve onurlu biçimde sürdüreceksek, aynı �uuru bundan sonra da göstermek durumundayız. Türk milli kültürünün bir uzanhsı olduğumuzu, bu kültürün mirasına ortak olduğumuzu ruhumuzun derinliklerinde inançla duyarak isimilasyon saldırılarına kar�ı yolumuzda kararlılıkla yürürsek, ya�ama ve var olma hakkımızı da elimizde tutabileceğiz. Kıbrıs Türk halkını asimile etmek isteyenler, bugüne kadar ba�arıyla süregelen direni�imizin kaynağındaki değerleri ve dinamizmi ku�kusuz ki belirlemi�lerdir. Bu değerlerden ve d i n a mi zmden bizi koparınadan saldırılarında b i r sonuç alamayacaklarını çok iyi bildiklerinden, halkımızı yeni bir kimlik arayı�ına yönlendirmek için psikolojik sava�ın en �iddetli operasyonlarını ba�lattılar. İçimizden de bu psikolojik sava� operasyonlarına bilinçli veya bilinçsizce kahlmakta olanların varlığı dikkati çekmeyecek gibi değil. Çileke� Kıbrıs Türkü, varolu� mücadelesinin en kritik günlerini ya�arken iç cephemiz bir yandan da bu psikolojik sava�la erozyona uğratılıyor. Topluma bir kar�ıt kültürün virüsü enjekte edilmeye çalı�ılıyor. Bu virüsün yayılmasını durdurmayı ba�aramazsak, Kıbrıs Türk halkı olarak sonun ba�langıcına geldiğimizi söylemek kehanet olmayacaktır. Milli köklerinden ve kültüründen kopmu� insanlara hiçbir camianın saygı ve kabul göstermeyeceğini beynimize çivi gibi çakmalıyız.

361


Tarihin İçinde Yürürken Tarih Yapmak Prof. Dr. Dursun Yıldırım Hacettepe Üniversitesi

Tarih, günün sorunlarının çözümünde, geleceğin inşasında vazgeçilmez bir bilgi ve deneyim birikimidir. Başanlı, gelişik ve erişik toplumlar, şüphesiz bu birikimden nasıl yararlanacağını öğrenen ve uygulamalardır. Onların hayahnda bu durum, erişikliklerine bağlı biçimde işleyen çok hassas, sürdürülebilirliği güvence alhna alınmış bir sanayiötesi yapıya kavuşturulmuştur. Yüzyıllara, geçici durumlara göre stratejiler, olasılıklar ve politik seçenekler, kararlılık noktaları, değişebilirler ve değişmezler, yeniden düzenlenebilirler <her bağlamda> sürekli i�lenme olgusu içinde tutulur. Fakat, stratejilerin ve politikaların belkemiği diye belirlenmiş çizgi, veya hedef doğrultusu değişmez. Süreklilik, bu tutum içinde hareket eden toplumlar ve yönetimler için vardır. Bu tür toplumlar ve yönetimler, özel çıkarların önüne ülke ve devlet çıkarlarını koyabilen ve onları koruyabilen yöneticiler çıkarmaya muktedirdir. Böyle bir yeteneğe eri�tiklerinden dolayı da, dünya üzerinde hükum süren düzende gerçek anlamda belirleyici olma vasfı kazanmışlardır. Bizim tarihimizden de, böyle süreçler ve böyle yönetim kadroları gelip geçmiştir. Devlet-ebed-müddet felsefesi toplum ve devlet hayatında varlığını korudukça da, geçici olumsuzluklar yaşamış ve yaşıyor olsak da, yine o tür yapılar ve kadrolar elinde bu toplum ve devlet tarihi yürüyü�ünü sürdürecektir. Dünya üzerinde, bana göre üç tür insan vardır. Tarihi in�a edenler, tarihi yaşayanlar, tarihi öğrenip yollarını aydıntatmaya çalışanlar. Bu üç tür insanın elbette, aynı zamanda kendilerine özgü


TARİ HİN IÇiNDE YÜRÜRKEN TARIH YAPMAK

birer tarihleri vardır ve olmaya da devam edecektir. Tarihi öğrenip birikimlerinden toplumları için kullanılabilir bilgi üretenler de, bir biçimde tarihi inşa edenlerin işine katılır, ona yardımcı olurlar. Fakat, tarihi inşa edenler, toplumlarını ve yönetimlerini düzenleyip geleceğe taşımak üzere inşa edenler, 'farklı' özellikler ile donanmış 'özel' kişilerdir. Bir bakıma, onlar, ait oldukları toplumların kaderinde önceden seçilmiş oldukları için vardırlar. Toplumların kader çizgisinde her zaman görünmezler. Kritik zaman eşiklerinde zuhur ederler. Olması icap eden işlerin, düzenlernelerin yapılmasını, toplumun ve devletin gereksinim duyduğu hayatiyetİn sürekliliğini sağladıktan sonra, kendilerinden öncekilerin geçip gittiği ölümsüzler kervanına katılırlar. Toplumlarının ve devletlerinin tarihini inşa eden insanlar için 'özel' olabilecek, belki sadece uykuları vardır, denebilir. Bu tür insanlar, düşünceleri, eylemleri, duyguları ve tasarımları ile tamamen toplumun bizatihi kendi varlığı gibidir. Bu insanlar, toplumların ve devletlerin yeniden yapılandırılmasında, geçmiş deneyimlerin birikimlerinden süzülen yeni terkiplerdir. Toplumun kararlılığını, toplam yeteneğini ve atılımlarını, geleceğe dönük ülkülerini ve hedeflerini temsil ederler. Geniş anlamda Türk ulusu içinde, XX. yüzyıl, toplumlarının tarihlerini inşa etme açısından iki büyük insan çıkmıştır. Bir bakıma bunlardan ilki, ikincisinin sahneye çıkmasını da hazırlaıru�tır. lki, kendi zamanı içinde olduğu gibi, Türklerin kendinden sonraki zamanlarını da etkisi altında tutacak M. Kemal Atatürk'tür. Yirminci yüzyılın bu son yılını idrak ettiğimiz sırada, herkes kafasında yarattığı ve gerçek ile ili�kisi olmayan M. Kemal Atatürk'e değil de, bizatihi M. Kemal Atatürk'ün kendisinin yaptığı i�leri öğrenmeye, bıraktığı ülküye ve vasiyete sahip çıkmaya yönelir ise, her bir Türk toplumu, tarih içinde ba�ı dik yürüme düzeyine kısa zamanda eri�ir, kanısındayım. Hayatında elifi görse mertek sanır kimi 'entellektüel' tipierin ' medya' adı verilen bir takım görüntülü/ görüntüsüz organlarda dinlediğini z / okuduğunuz saçma/sapan sözler veya yazılar ile M. Kemal Atatürk'ü öğrenmek, anlamak ve yaptıklarını ifade etmek mümkün değildir. Bunların işi, O'nu, yeni nesillere doğru anlatmak değil, aksine, M. Kemal Ataürk ile onların arasına bir 'anla�ılmazlık duvarı' çekmektir. Türk ulusunu te�kil eden halklar içinde, onu kendine model seçip yola çıkan ve toplumlarının tarihini in�a etmeye giri�en bir yeni �ahsiyet, yüzyılın ikinci yarısında tarihin içinde yürümeye ba�lar. Bu büyük �ahsiyet, Türk tarihinde Rauf Denkta� diye bilinir. 363


DURSUN YILDIRIM

Denktaş, tarihimizde özel hayatı, özel kişiliği, özel düşüncesi olmayan, toplumunun bütününe, geleceğine dönüşmüş bir şahsiyettir. Böylesi bir şahsiyet dönüşümüne uğramış kişiler, özellerine ait kişiliklerden ve ilişkilerden kendilerini tecrit etmişlerdir. Bir bakıma bu tecrit işinde, seçilmişliklerinin rolü de vardır. isteseler de, yeni ve farklı bir yola girmeleri önünde en büyük engel, tarih içinde yürüyüşe geçen şahsiyetleridir. Dolayısıyla, bu tür şahsiyetler üzerinde bir değerlendirme, eleştiri yapılırken, iki paralık bilgi ile yola çıkmak, olguları dünyadan soyutlayıp incelemeye kalkışmak, insanı, rahmetli Uğur Mumcu'nun dediği gibi 'bilgi olmadan fikir üretmeye' kalkışanlar düzeyine taşır. 'Başkaları' ağzına bakarak mikrofonluk görevi yapanları ise, dikkate bile almamak gerekir. Onlar, her dönemde kapılandıkları yabancı 'kültür adacıkları' için görev yapmayı geçim tarzı seçmişlerdir. Fakat, bunlar, ötekilerin aksine, sahipleri ne düşünüyor, diye, hangi görüşleri toplum hayatına yerleştirmek istiyor, diye bilinmelidir. Toplumlarının tarihini inşa edenlerin nasıl bir düzlem üzerinde mücadele verdiğini doğru anlamak açısından bu işlem üzerinde durmak gerekir. Büyük adamın büyüklüğünü, toplumunun ve devletinin tarihini inşa ederken hangi adımı ne zaman, hangi şartlar altında ve nasıl atacağını bilmesi belirler. Bu tür insanlar, kendilerinin ve dünya tarihinin birikimleri, içinde bulundukları şartları ve imkanları olağanüstü yetenekleri ile kavrayıp değerlendirerek izleyecekleri stratejilere ve politikalara yerleştirip olmazı olduranlardır. Bu açıdan bakıldığında, XX. yüzyıl dünya tarihinde M. Kemal Atatürk, sadece kendi toplumu için değil, tüm dünya toplumları için de, olağanüstü bir model şahsiyettir. Her hareketi, her sözü, her eylemi, önceden tespit edilmiş ve doğrultusu kararlılık içinde korunmuş bir stratejiye istinat eder. Bu strateji, taktik vaziyet alışların, önceden kararlılık içinde tespit edilmiş gerçeğin kaybolmasına izin vermemiştir. 'Hatay' meselesi gibi, 'Kıbrıs' meselesinin de, bu stratejinin kapsamı içinde olduğunu öğreniyoruz. Nasıl mı? Benim öğrendiğimi size anlatayım. Olayı diniediğim şahsiyet hocam ?ükrü Elçin'dir. M. Kemal Atatürk'e yakınlığı ile bilinen Yaradanakul ailesinden olayı öğrenmiştir. Olay şu: Sene, 1937. M. Kemal Atatürk, sağlık sorunları yüzünden istediği gibi hareket edememekten dolayı ızdırap çekmektedir. Fakat, ülkenin içinde bulunduğu hayati sorunlar ona, her zaman olduğu gibi, bedeni ızdıraplarını unutturacak mahiyettedir. En azından, tarih inşa eden biri açısından bu her zaman böyledir. Onun gündeminde 364


TARiHiN İÇİNDE YÜRÜRKEN TARİH YAPMAK

'Hatay' sorunu vardır. Bedeninin mevcut son enerjisi ile kendini, yine milletinin bu sorununu çözmeye vakfeder. İzleyeceği strateji ve politikaları belirler. Mersin civarında askeri manevralar düzenletir. Bu manevralar sırasında, bir mola esnasında pa�alarla birlikte oturup sohbet eder. O, bu sohbet sırasında pa�alara �u soruyu tevcih eder: -"Efendiler, maazallah vatanımız yeniden istilaya maruz kalsa, onu kurtarmak için nereden ikmal yolu açardınız?". Bu soru kar�ısında pa�alardan kimi 'Trakya', kimi 'Kafkasya', kimi 'Suriye' ve kimi 'Irak' diye cevap verir. M. Kemal Atatürk, bu cevapların hepsini, oraların dü�mana ait olduğunu hatırlatır. Sohbette süküt hükfım sürerken M. Kemal, tekrar söze ba�lar: -"Efendiler, mücadeleye ba�lamak zorunda olduğunuzda hiç kimse ikmal yolunuzu kesmemelidir. Bu sebeple <parmağıyla Kıbrıs adasını i�aret ederek> �u adaya dikkat ediniz. Gözünüz bu adanın üzerinde olsun" der. Bu bir vasiyettir. Türk toplumunun ve devletinin tarihini yirminci yüzyıl içinde in�a eden ve ebedi yürüyü�üne ivme kazandıran o büyük insanın vasiyetidir. O gün o sohbette yer alan pa�alar elbette bu vasiyeti unutmamı�lar ve kendilerinden sonra gelenlere devretmi�lerdir. M. Kemal Atatürk, elbette adayı kuvvet zoru ile gasp eden ve uluslararası akitlerine sadakat göstermeyen İngiltere'nin ve tarihin sömürgecilik düzenini deği�tirmek üzere içine girmekte olduğu sürecin mahiyetini fevkalade görme yeteneğine sahiptir. Birinci büyük hesapla�ma sava�ı ardından sahneye çıkan iki yeni büyük gücün <Liberal ideolojiye bağlı Amerika ve marxist ideolojiye bağlı Sovyet Rusya> dünyaya yaptıkları ilk deklarasyonlar arasında, sömürgecilik düzenini yıkma açısından zımni mutabakat olduğunu zamanında görmü�tür. Hiç �üphe yoktur ki, hayat çizgisi izin verseydi, hem Kıbrıs ve hem de burnumuzun dibindeki bize ait Adalar tabii olarak Türkiye'ye iade edilmek zorunda kalırdı. Türkiye'yi o gün yönetenler, bu tarihi tabii haklarımızı koruma yeteneği yaratamarnı�lar ve gasp yolu ile ele geçirilen bu adaları geri almak için bir çözüm üretememi�lerdir. Bundan dolayı diyoruz ki, Atatürk süreci idrak etmi� olsaydı, tarihimizde bu adalar, herhangi bir sorun olma vasfı gösteremezdi. Onun olmadığı süreçler içinde her iki mesele de, tarihin kanayan yaraları durumuna getirilrni�tir. Devlet adamı olmanın, devlette yöneticilik yapmaktan farkı, sanırım budur. Buyurduğunu gerçekle�tiren ile, buyrulanları yerine getirmeyi devlet ad amlığı sananlar arasındaki fark gibi. Korku ve bunalım psikolojisine gömülmü�ler, devlet yönetemez bir ulusun çıkarlarını,


DURSUN YILDIRIM

tarihi haklarını koruyamaz. Türkiye açısından bakıldığında, Kıbrıs sorununa ilk düğümü Menderes ve Zorlu atmı�tır. Böylece büyük insanın vasiyetini gerçekle�tirme yolunda ilk önemli adım atılmı�tır. Kıbrıs'ta ya�ayan Türkler arasında da, tarih sahneye Fazıl Küçük ve Rauf Denkta�'ı çıkarmı�tır. Çileli, ızdırap dolu yeni bir yürüyü�, toplumlarının tarihini yapmaya giri�enlerin yürüyü�ü ba�lamı�tır. Kısaca bu yürüyü�, Ecevit'in 'Barı� Harekatı'nın, Ulusu'nun ve tarih in�a eden adamın, Rauf Denkta�'ın gerçekle�tirdiği 'Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni tanımasıyla önemli bir a�amayı tamamlamı� olur. Bu a�amadan sonra, daha me�akkatli bir yürüyü� ba�lamı�tır. Yirmi yılı a�kın bir süredir bu yol yürünmektedir. Bu yol üzerinde, tarihimizden kendi iktidar dönemlerini kurtarmak üzerine bir yığın yanlı� i�ler yaparak, yanlı� sözler söyleyerek, adanın hangi bağlamda bir hayatiyeti olduğuna aldırmayarak, özel çıkarlarını ulusal çıkarların önüne çekerek geçip giden bir kısım insanların i�lediği ve devlet politikalarına yüklediği akıl almaz ' hata'lar ya�anmı�tır. Bu 'hata'lar, yine bir ki�inin olağanüstü direni�i ve kararlılığı ile a�ılmı�, yanlı�ların kısmen de olsa, düzeltilmesine, istikametin korunmasına fırsat sağlamı�tır. Bu ki�inin adı tarihe, Rauf Denkta� olarak dü�mü�tür. Rauf Denkta�. Toplumunun ve devletinin büyük in�acısı. Olağanüstü bir yetenek, bir diplomat, bir stratejist ve bir devlet adamı. Tarihin içinde yürüyen ve tarihin içinde büyüyen ve tarihi in�a eden bir �ahsiyet. Tarihin deneyimlerinden süzülmü� bir kararlılık içinde, toplumunu geleceğe ta�ıma mücadelesi veriyor. Bir insanın eri�ebileceği en mümtaz mevkiden, hiç kimsenin veremeyeceği bir yerden, bir makamdan, in�a ettiği toplum tarihinin kendisini ta�ıdığı zirveden dünyaya bakıyor. Toplumunun ve devletinin tarihini in�a ederken bu zirveye ula�mak, ölümsüzler kervanına katılmak acaba bu yeryüzünde kaç ki�iye nasip olmu�tur? Dünya ve Türk tarihlerini �öyle bir varaklayın;bakın bakalım ölümsüzler kervanında kimler var, kimler yollarda kaybolup gitmi�?Hiçbir servetin satın alamayacağı bir yerde bulunan bir bu insanlar, kimler?Rauf Denkta� �imdi oradadır. Böyle insanlar için, malk/ mülk nedir, dünya nimetleri ne anlam ta�ır? Toplumunun tarihi ile özde�le�mi� böylesi �ahsiyetleri incitmek, sadece bu müstesna insanları değil, aynı zamanda ait oldukları toplumun tarihini de inciten bir talihsizlik olur. Avrupa devletlerinin ve müttefikleriınİzin Kuzey Kıbrıs Türk 366


TARiHiN iÇINDE YÜRÜRKEN TARİH YAPMAK

Cumhuriyeti'ne ve Türkiye'ye kar�ı yıllardır, israr ve inatla sürdürdüğü baskılar, ambargolar <gizli ve açık>, aleyhte kampanyalar, bize, Batı'nın tarihi algılamasında ve hareket tarzında bir deği�im geçirmemi� olduğunu göstermi�tir. Türkiye'nin, en kritik ve hayati süreçler ya�andığı sırada bile, sanayile�me açısından engellenmesinin açık nedenlerinin, bizim içine dahil edilmediğimiz 'muayyen' bir strateji gereği olduğunu bu ülke bir tesadüf sonucu öğrenme fırsatı bulmu�tur. Yani mü ttefik karargahında bir gizli /kozmik dosya yanlı�lıkla bir Türk pa�ası <Ahf Erçıkan> önüne gelince, Türkiye, ittifak içinde nasıl bir gerçeğin ortasında bulunduğunu daha iyi anlamı� olur. Doğrusunu söylemek gerekir ise, bu tarihi gerçeğin Türkiye'nin toplam siyaset ve kalkınma kapasitesine hangi ölçekte yansıdığını, ya�adığımız ve ya�amakta olduğumuz engellernelerin tabiatma bakarak anlamakta herhangi bir güçlük çekilmemektedir. Ayaklara ve zihinlere vurulmak istenen köstekler büyük ölçüde i�levlerini yerine getirmektedir. 'Tanzimat' <yeniden yapılanma> ile ba�ladığımız köktenci deği�im programının 1 838-1 878 aralığı içinde cereyan eden hadiseleri, Türkiye bir kez de 1958-2000 aralığı içinde, özellikleri ve ağır sorunları açısından ise, 1983 sonrasında bire bir tekrar ya�ama sürecine girmi�tir. Kararsızlık, günlük ve özel çıkarların ağırlığı, politikaların �ahsile�tirilmesi ve muayyen bir stratejinin süreklilik kazanamaması, etraf yaratmanın sonuçta çetele�meyi yaratması gibi, Sovyet çözülmesi ardından ortaya çıkan yağma/talan düzenine benzer bir olgunun ya�anması, müttefiklerin 1 838-1878 aralığına rahmet okutacak türden ve olu�turdukları geli�kin yerel ağlar ile daha etkin biçimde uyguladıkları bilinçli ve hesaplı baskı politikaları, Türkiye'ye ba�ını doğrulma fırsatı vermemektedir. 'Tamirat hükumeti' de bu konuda ba�arılı oldu, denemez. Bugün, yine yeni bir çıkı� denemesi ya�anmaktadır. İpe un sererek Türkiye'yi istediği konuma getirme politikaları ve stratejileri izlemek açısından Batı, tarihi tavrında süreklilik göstermektedir. Batının Türkiye'yi 'müttefik' diye algılaması, 'kullanılabilirlik', 'düzenlenebilirlik' ve 'taleplerin kar�ılanır duruma getirilmesi' bağlamındadır. Türkiye'nin algıladığı anlamda bir 'müttefik' kavramı ortada yoktur. İlginç olanı, Türkiye, kendisi için çizilmi� yalın gerçeği yıllar önce, Erçıkan pa�a ile öğrenmi� olmasına kar�ın, bu gerçeği bilmezden gelerek, ne pahasına olur ise olsun, tek boyutlu politika ve stratejileri koruma yönünde çaba göstermesidir. Aslında bu tutum, bizi, sürekli aynı boyutta görme alı�kanlığı yaratıyor olmalı ki, bir 'kolonist' edasıyla ard arda gelen 'müttefik 167


DURSUN YILDIRIM

müfettişleri'ne tanık olunuyor. Hiçbir ' müttefik' ülke içinde gözlenemeyecek bu 'rahat hareket ehne gücü' hiç şüphesiz Türkiye'nin izlediği politika, strateji ve kararlılık nosyonlarının ciddi bir eleştiriye tabi tutulması zamanı geldiğini göstermektedir. Türkiye, başkalarının gerçeği kadar kendi gerçeğini anlamak durumundadır. M. Kemal Atatürk, devleti ve medeniyeti, Doğudan ve Batıdan farklı bir 'harasat-ı milliye' üzerine inşa etmişti. Bu ülkede, bu zemine karşı oluşturulan 'kültür adacıkları' etkinlik alanlarını genişletmiş durumdadır. Türkiye'de devletin inşaa edildiği zemine, politika ve stratejiye sadakatle bağlı bilgi sahibi gerçek odak sayısı konusunda, elimizde çok şey kaldığı söylenemez. Bilgi sahibi sayısı da azdır. Günlük yaşayan, üç/beş yabancı gazete, veya üçbeş çeviri /çevirisiz kitap okumak ile, veya bir kaç kıytırık rapor ile herşeyi bilen bir okur 1 yazar, düşünür 1 fikir üretir çoğunluk yaratılmışbr. Bütün bu 'var olması gerekenler'in az, 'yok olması gerekenlerin' çok olduğu tarihi bir süreç içinde Denktaş, gösterdiği feraset, beceri, kararlılık, siyaset ve strateji uzmanı olarak, yirminci yüzyılın son çeyreği içinde, dünya tarihinde bir yıldız gibi ışıldamaktadır. Son yirmi yıl içinde, bütün oyunları boza boza yoluna devam etmektedir. Kimi zaman, Türkiye'yi yönetenlere rağmen, hem toplumunun ve hem de Türkiye'nin tarihini inşa etmek gibi bir görevi yüklenip götürmektedir. Bu yürüyüşünde, Mümtaz Soysal gibi olağanüstü yetenekli ve bilgi sahibi, tarih ve strateji nosyonu yüksek duyarlı bir insanı kendine danışman seçmiş olması, onun, insan tanıma cephesini de yansıtır. Doğu Akdeniz, hem Türkiye ve hem de Ortadoğu ülkeleri için bir barış ve emniyet bölgesi olacak ise, hiç şüphesiz bunda Denktaş ve onun liderliğinde kurulmuş bulunan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin rolü çok büyük olacaktır. Bölge devletleri, geleceğin huzur ve güveni açısından Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin varlığını korumasına ehemmiyet vermek ihtiyacındadır. Bu gerçeği görmemek, geleceği görmemek anlamı taşır. Tabii geleceği görmeyenierin de, geleceği yaşamak gibi bir sorunları olup olamayacağı açıktır. Sonu nasıl biteceği bilinmeyen bir maceraya, ne zaman, nasıl ve hangi şartlar altında ve neye göre 'katıl' deneceği bir 'bilinir /bilinmezlik' içindeyken, aşermenin, kendimizi helak etmenin anlamı nedir? Denktaş, toplumunun tarihini inşa ederken, kimilerini de bu anlamsız tavırlarından dolayı sürekli uyarır görünmektedir. Bugün, bu uyarıları, adanın tarihi bağlamını ve hayatiyetini dikkate alan çözümlernelere doğru kararlı adımlar atmaya dönülmekte olduğunun görüntüsü vardır. Fakat, çileli yürüyüş sürmektedir ve


TARİHİN İÇİNDE YÜRÜRKEN TARİH YAPMAK

Denkta�, toplumunun tarihini in�a etme kararlılığı içindedir. Kararlılık içinde yürüyenler er veya geç 'menzil-i maksud'a eri�ir. Tarih, toplumların zaman içinde ba�langıçtan itibaren yürüyü�leridir. Bu yürüyü�te, toplumlarının tarihini in�a edenler, toplumları ile özde�le�enler ve toplam gücü, aklı, bilgiyi, yeteneği, kararlılığı da, politika ve stratejilerinde, kendilerini ölümsüzlük kervanına ta�ıyacak biçimde kullanırlar. Bana, bugün ve yarın 'Denkta� kimdir?' sorusu sorulsa, cevabım: tarihin içinde yürürken tarih yapan, in�a eden insan' olur. Onun olduğu yerden dünyaya bakmak, toplumunu geleceğe ta�ımak, ya�arken ölümsüzler kervanına katılmı� olmayı görmek herkese nasip olmaz. Rauf Denkta�, elbette istemez ama, velev ki istese bile, toplumunun tarihini yapan 'Denkta�'ın varlığı altında ezilir gider. Bu kubbe çökmedikçe hem Denkta�, hem KKTC ya�ar. M. Kemal Atatürk'ün kurduğu cumhuriyet gibi, aynı emanetin sahipleri ile ya�ar.

369



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.