Fethi Tevetoğlu - Dış Politika Görüşümüz

Page 1



Birinci baskı, 25 Şubat 1963


Senatör Dr. FETHi TEVETOGLU

DIŞ •

POLITIKA •

CORUŞUMUZ OUR VIEWS ON FOREIGN

POLICY

Ajans- Türk Matbatısı - Ankara, 1963


KOMÜNİZMLE MÜC�DELE YA YINLARI

:

2


BİRKAÇ SÖZ

Cumhuriyet Senatosunda

Ha riciye büdçesi müna­

sebetiyle yaptığıımız konuşma. bizim dış politika gö­ rü�ümüzü

açıkladığı kadar,

Atatürk'ün

yolunda ­

ki deımokrasi, miJi iye tçiiik ve komünizm mücadele­ si anlayışrmızın da bir izahı ve vesikasıdı r. Bu

konuşmanıızın

ve

Tü rkiye)

ve,

(Doğu

-

Batı Münasebetleri

etüdü'Inüzün

ingilizce,

almanca tercümelerini de,

NATO'ya

tefikleriimizin pGiitika ve

f ransızca

ve

mensub müt­

devlet adamlarına

sun­

makla bir küçük hizmette bulunabilmişsek, kendi­ mizi bahtiya r sayacağız.

15 Ocak 1963 Kavaklıdere, Ankara

Senatör Dr. Fethi TEVETOGLU NATO

Parlamenterleri Türk Grubu Başkanı

V


FOREWORD,

The Foreign Affairs Budget discussion that we held in the

Senate certified and

e:xplained our under­

standing of Atatürk's ideas on democracy, patrio­ tism, as

and the struggle against comlmUnism, as well

explaining our

conception of foreign

policy.

We will consider ou rselves very happy if we have been able to render a smail service to our NATO allies in translating this speech and our study on

«East

-

West Relations and

Turkey,, into English,

French and Geımıan. January 15, 1963 Kavaklıdere, Ankara Seııator Dr. Fethi. TEVETO GLU President

of the

Turkish

Parliamentarians Group

VI

NATO


İÇİ N D E K İ L E R

(C O N T E N T S)

Birkaç Söz . ....... .................. ..... ........ . . ......... ... .

V

Foreword

VI

Dış Politika Görüşümüz

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Doğu - Batı Münasebetleri ve Türkiye .................... Az Gelişmiş Memleketler ve NATO ..........................

ı

.

17

.

24

Türk - Japon Dostluğu

32

İkinci Viyana Kongresi

37

O ur

Views

on Foreign P olicy

.

. ... .. ... .. .. .. .... .. ...........

41 57

East - West Relations and Turkey

.. .. .. ...... . .. . .. ....... .

65

. .. . ..... . . .. . .. . .

75

Unsere Ansichten Über Aussenpolitik . .... . . . . . . ... .. . . .. .

83

Sur Le Budget de L'exercice 1962

.

Les Rapports Est - Ouest et la Turquie

RESiM: (Illustration) 40 ıncı sahifeden sonra FoUowing page 40

NATO

Parlii.menterleri Beyaz Saray'da Başkan

�ATO

Parllamentarlans' at the Whitehouse wlth Prl'sldent

Kennedy

VII

Kennedy ile



DIŞ POLİTİKA GÖRÜŞÜMÜZ

*

Muhterem Başkan, muhterem Senatörler, Hükumet Azaları ve kıymetli Hariciyecilerimiz! İ stiklal

sayın

hürriyctimiz için şart olan dış güvenimizi \e dünya milletleri ile aramızdaki iyi münasebetleri sağ­ layacak ve böylece milli iradenin tecellisi, T. B . M. M. nin icra organı olan Koalisyon Hükumetimizin dış politika­ sını yürütecek, gerçekleştirecek Hariciye Vekaletimizin 1962 mali yılı bütçesi münasebetiyle Adalet Partisi Sena­ la Grubu adına yapmak istediğimiz konuşmaya, ( Cumhu­ riyet Senatosunun 1 numaralı azası ) i lk Cumhurreisimiz ve

Atatürk'ün aziz hatırasını anarak başlamak istiyoruz. Cumhuriyetimizin ilelebet payidar olmasını temin için Atatürk'ten bize kalan çok mühim bir milli miras, esaslarını bizzat tesbit ile, ömrünün son demine, Türk Hatay'ı barış yolu ile Türk'e armağan bıraktığı dakikaya kadar, bizzat takip ve tatbik ettiği Türk dış politikası­ dır. Atatürk'ün « Yurtta sulh, cihanda sulh » vecizesiyle formüllendirdiği, iç huzurumuzun, milletlerarası barış ve dış huzura bağlı bulunduğunu açıklıyan bu düstur, kendi sağlığında ve ölümünden bugüne kadar, devirlerle bölünmez bir bütün halinde takibedilmiş, istikrarlı Türk ana prensibi olmuştur. Bu noktada dış politikasının • Cumhuriyet

Senatosu•nun

5

Şubat

1962

günkü

31.

Birleşiminde

konuşulmuştur.

i


memnunlukla ve iftiharla ifade etmek isteriz ki, her dev­ rede, en çetin ve haşin siyasi mücadele ve geçimsizlikle­ rin yaşandığı günlerde dahi, büyük milletimizin Büyük Meclisini teşkil eden muhalefet ve iktidar partileri Ata­ türk'ün vaz'ettiği Türk dış politikasında, esas itibariyle, tam bir birlik ve beraberlik göstermişlerdir. Bugün de milli istiklalimizin, Cumhuriyetimizin ebediyen payidar olması imkanının bağlı bulunduğu iç ve dış emniyet, iti­ bar, güven ve huzurumuzun acilen teessüsünde bizi başa­ nya götürecek prensip ve yol, yine Atatürk'ün bu prensi­ bi, bu yoludur. Yurtta sulhun ilk şartı olarak : Anasının göğsünden süt diye şeref ve fazilet emen yakın geleceğin kahramanı kucaktaki Türk yavrusundan, yurdun en ücra köşesindeki yanık bağırlı nineye, şehit babasının ruh ve imaniyle dolu olarak sınırda düşman gözetiiyen kahra­ man Mehmetçikten, tarlasında sapanının koluna eğilmiş vakur ve çalışkan köylüye ve hücrede dövünen, sızianan bahtsız mahküma kadar bu vatanda yaşıyan her Türk'ün istediğini ve bilhassa Atatürk başta olmak üzere bu vatan uğruna canlarını feda etmiş aziz ölülerimizin, adsız istik­ lal şehitlerimizin aziz ruhlarının bizden bekledikleri ve hepsinin üstünde bu vatan ve milleti bela ve felaketler­ den koruyan Ulu Tanrının buyruklarını yerine getirmek için artık daha fazla gecikmeden, damarlarımızda mevcut kanın asaletine yakışır bir olgunluk ve inançla vicdanla­ nmızı her çeşit siyasi gayz ve kinden azadedip, zihinle­ rimizi eski kötü his ve küçük düşüncelerden, kalblerimi­ zi her türlü korku ve vehim, hırs ve husumetten temiz­ liyerek, tıpkı bir bayram sabahı bir cami avlusunda bay­ ramlaşan dargınlık bilmez aziz cemaat mensupları gibi, muhalif - muvafık, asker - sivil insanca,

bütün Türkler birbirimizi

kardeşçe, müslümanca,

Türkçe kucaklamaya

mecburuz. Atalardan miras ve emanet vatan, bu vatan 2


için yaşamış ve ölmüş Atatürk ve onun ilkeleri birimizin, binimizin değil hepimizindir. (Aikı şlar) Aziz vatanı ve Atatürk'ü sevenler birbirlerini seven­ lerdir. Vatanı ve Atatürk'ü, bu maddi ve manevi milli mira­ sımızı, sahibi benim, sensin diye iki ayrı ucundan çekip ayırmaya, parçalamaya, koparmaya hiç kimsenin hakkı yoktur. Buna teşebbüs ise gaflet değil, doğrudan doğru­ ya iç ve dış düşmaniara hizmet suretiyle vatana ihanet olur. Her asil Türk eviadı bu gerçegı görmeye, gatlet i çinde yolunu ve yönünü sapıtmış olanları uyarmaya ve bu yoldaki istismarcıları, vazifeli ajanları ve kasıtlı hain­ leri tefrik etmeye mecburdur. (Aikışlar) ( Yurtta sulh - Cihanda sulh ) ilkesini gerçekleştir­ mekte Atatürk'ün iyi niyet elçileri sıfatiyle, onun yolun­ da birleşecek T. B. M. Meclisinin vatan ve milletsever aza­ ları, Atatürk'e, onuo bu vatan ve millet için elzem ideolo­ ji ve prensiplerine bağlanarak vücuda getirdikleri milli birlik ve beraberlikle bütün Türk halkına ve Türk gençli­ ğine örnek ve rehber olacaklardır. Yeni Anayasamızın ışığında ve bugün yurdumuzun içinde bulunduğu ciddi şartlar muvacehesinde, halen Parlamentomuzu teşkil eden siyasi gruplar, iktidar yolun­ da birer rakip olmaktan uzaklaşmışlar, vatan ve milleti­ mizin acil yüksek menfaatlerinde birleşen sağ duyumu­ zun hakimiyeti ile, bu büyük milleti layık olduğu üstün medeniyet seviyesine ulaştırmak gayesinde çalışacak bir vücudun müşterek, müttefik azaları haline gelmişlerdir. Böylece birbirini tamamlıyan iç ve dış politikadaki bir­ lik ve beraberliğimiz, maziyi lekeliyen siyasi münaferet­ lerin bir daha bu mukaddes çatıyı ve bu aziz vatanı göl3


gelememesi, lekelernemesi hususunda en güvenilir bir te­ minattır. ( Al kışlar ) Bugün mevcut koalisyonun gücünü, yalnız iki parti­ nin kuvvet birleşimi addetmiyoruz. Bu güne kadar mem­ nunlukla müşahede ettiğimiz ve bundan böyle devam ede­ ceğine emin bulunduğumuz yapıcı ve tamamlayıcı kon­ trol ve murakabe vazifelerindeki iyi niyetli tutumlariyle C. K. M. P. ve Y. T. P. gruplarının ve ayrı bir değer ve ma­ na taşıyan diğer partisiz muhterem senatörlerin de hiz­ met iştirakleriyle bu koalisyonu gerçek bir milli vahdet kabul etmekteyiz. Bu düşüncelerle, dış politikamızın muhtelif mühim konularının tesbitinde, bugünkü iki partiden kurulu Ko­ alisyon Hükumetimizin, koalisyon dışı muhalefet parti­ lerinin yapıcı ve tamamlayıcı fikirlerinden faydalanmak üzere onlarla istişareyi bir demokratik parlamento ana­ nesi haline getirmesini bilhassa arzu etmekteyiz. Türki­ ye'nin Atatürk'ten bugüne kadarki dış politikasının esa­ sı dünya barışıdır. (Cihanda Sulh) prensibi, bir taraf­ tan Türkiye'nin bir arazi talebinde bulunmadığını, diğer taraftan da kendi istiklal ve emniyetiyle ilgili prensipleri bütün milletler için de kabul ettiğini ve her türlü millet­ lerarası iyi münasebetlerin kuvvet boy ölçüşmeleriyle değil, barış ve insan hakları prensipleriyle halli yolunu ifade etmektedir. Atatürk bu esaslar çerçevesinde, başta Sovyet Rusya, İ ran ve Yunanistan gelmek üzere bütün komşularımızia Afganistan, Irak, Ü rdün, Balkan devletleri ve bilhassa İ ngiltere, Almanya ve Fransa ile samimi, iyi dostluklar tesisine muvaffak olmuştur ki, bu ananevi Türk dostlu­ ğu halen bütün vecibeleriyle muhafaza edilmektedir. Yalnız, İ kinci Dünya Savaşı başlangıcında Ruslar tara­ fından takibolunan ve Türkiye'ye karşı bazı toprak ta4


lepleri iddiasında da bulunularak takınılan tehditkar tu­ tum dolayısiyle Türk - Rus dostluğu gevşemiştir. Atatürk'e ve onun prensiplerine olan bağlılığımız ka­ dar, onun tesis ederek bize bıraktığı dostluk ve anlaşma­ lara sadakati de bir borç ve vazife bilmekteyiz. Şayet bu ata mirası dostluk gevşemişse ancak Büyük Atatürk'ün bize bir ideoloj i halinde formüllendirdiği prensipiere bağ­ lı kalmak şartiyle, iyi komşuluk münasebetlerinin taze­ lenmesinde, bilhassa ekonomik sahada geliştirilmesinde mahzur görmeyiz. Uzakşark'taki kadim dostumuz, örnek memleket Ja­ ponya ile çok yakın münasebetler tesisini çok faydalı bulmaktayız. Karşılıklı muhabbet hisleriyle dolu iki kardeş memle­ ket Türkiye ile Pakistan arasında mevcut iyi münasebet­ lerin ekonomi ve kültür sahalarında daha genişletilmesi ve daha sarsılmaz bağlarla takviyesi en samimi arzumuz­ dur. ( Alkışlar ) Tarihi ve ananevi bir dostlukla bağlı bulunduğumuz komşumuz İ ran'ın siyasi krizinin süratle düzelmesi ha­ lisane temennimizdir. Doğu ve Güney sınırlarımızda milli emniyetimiz ba­ kımından büyük önem arz eden kaynaşmalar mevcuttur. Iraklılada olan münasebetlerimiz tarihidir, anane­ vidir. Orada bizim soyumuzdan olan kardeşlerimiz de mevcuttur. Onlarla alakamız üzüntülerine iştirak çerçe­ vesi içindedir.

Dış tahriklerle Irak halkının Türk kardeş­

lerimize sık sık reva gördükleri insafsızca muameleler bize elem vermektedir. Menşei ne olursa olsun, bu hadi­ selerin tekerrürüne Hariciyemizin kayıtsız kalmamasını dileriz. Bütün samimi isteğimiz Irak 'ın istikrar, sükun ve huzur içinde iyi bir istikbale mazhar olmasıdır. Irak'taki Türk kardeşlerimizin Irak'la bizim aramızda ihtilaf ko-


husu değil, bilükis iyi anlaşma vesi!esi oimalarını d ile­ mekteyiz. İ ki büyük dış devletin tehdidine maruz bu kom­ şumuzun, müşterek menfaat ve emniyetimizi sağlıyacak iyi münasebetler yoluna davet edilmesi, Hariciyemizin deneyeceği acil teşebbüslerden biri olmalıdır. Komşu Suriye'ye de aynı iyi

hisler ve temennilerle

doluyuz. Düşmanlık kolay ve bir taraflıdır. Biz, uzun yüz­ yıllar birlikte yaşadığımız memleketlerle ve bilhassa bu­ gün gerçek tutumları daha çok aydınlanan Arap Birliği ile, geçmişe ait her türlü kin unsurlarını unutarak, bizi asırlarca bağlamış ve yine bağlıyabilir asil ve mukaddes kardeşlik rabıtalarının yardımı ile iki tarafın da arzula­ yacağı sağlam dos tluklar, samimi münasebetler tesisini memnunlukla beklerr.ekteyiz. Mısır başta olmak üzere komşu Arap devletleri ve Orta - Doğu devletleriyle sami­ mi dostluk siyasetimizin sağlam esaslar üzerinde yeni­ den ele alınıp geliştirilmesi bir zarurettir. Başta tarihi ve ananevi yakınlığımız bulunan, bayrağı bayrağımızdan genç Cezair Hükumeti olmak üzere, siyasi durumları ve tutumları gittikçe gelişen Afrika - Asya Gru­ puna dahil yeni müstakil memleketlere, bu grupun te­ sis ettiği Bandung Konferansından itibaren ve Birleşmiş Milletlerde bu grupun bir azası olarak Türkiye'nin duy­ duğu çok yakın ilgi ve beraberliğin sağlam essaslarla ge­ liştirilmesine taraftarız. Hürriyet mücadelesi yapan milletleri, hürriyet ve demokrasiye bağlı halkımızın hissiyatma ve Cumhuriye­ Limizin temelindeki prensipiere uyarak desteklernemizi Batılı dost ve müttefiklerimizin takdirle karşılayacakla­ rından eminiz. Nitekim Arap devletleriyle iyi münasebetler kurmak isterken de, hür milletler camiasının bir uzvu olan kom6


' şu memleket İ srail i yanlış en d işe ve mülahazalarla asla ihmal etmemeliyiz. Hürriyet ve yaşamak yolunda insan gücünün çok kısa zamanda neler başarabileceğini çöl or­ tasına ibret ve örnek Batı ve Amerikan medeniyetini ku­ rarak ispat eden ve birçok Devlet ricali Türk ekolünden yetişmiş bu komşu devletle bilhassa iktisadi, sınai ve kültürel alanlarda iyi münasebetler tesis ve tevsi etmeli­ yiz . Dost ve müttefik Yunanistan'la siyasi, stratej ik ve ekonomik menfaatlerimiz bir ve beraber olduğuna göre iyi münasebetlerimizin daima artırılmasında ve takviye­ sinde her iki memleket için faydalar mülahaza etmekte­ yiz. Kıbrıs meselemiz artık yüzde yüz teminat verici mü­ tekamil bir seviyeye yükseltilmelidir. Türk - Yunan dost­ luğunun başlıca mesnedi ve devamı, Kıbrıs'ta teşkil olu­ nan ve taraflarca kabul edilen statünün harfi harfine tat­ bikine, hiçbir surette ihlal edilmemesine ve hatta daha müspet bir istikamette geliştirilmesine bağlıdır. Kıbrıs'lı kardeşlerimizin maddi ve manevi huzur ve sükfm içinde yaşamalarını mümkün kılmayı, Türk - Yunan dustluğu­ nu sağlamak için bize düşen vazife addediyoruz. Kıbrıs'lı kardeşlerimizin huzurunu kaçıracak her menfi hareket­ ten Yunan dostlarımızın geri durmalarını, yeni bir 27 Ocak faciasının tekerrüründen sureti katiyede kaçınma­ larını dostluk adına halisane hatırlatmadan geçemiyece­ ğiz. Yunanistan hakkındaki sözlerimizi geçen ayki son Avrupa Konseyinde Ortak Pazara girmemiz hususunda veciz bir konuşma yapan Yunan Hariciye Vekili Sayın Averof'un dostluk anlayışına şükranlarımızı belirtmekle tamamlamak isteriz. Yugoslavya ile siyasi, ticari ve iktisadi iyi münase­ betlerimizin kuvvetlendiritmesini ve hala devam eden Yu­ goslavya muhaciri Türk kardeşlerimizin emlak ihtilafının 7


da artık müspet bir şekilde neticelendirilmesini arzu edi­ yoruz. Bir asırdan fazla zaman önce ( Genç Avrupa ) orga­ nizasyonunu kurarak hür Avrupa milletlerinin kardeşliği idealini ilk defa savunmuş ve bu uğurda didinmiş büyük fikir adamı Giuseppe Mazzini'nin memleketi dost ve müt­ tefikimiz İ talya ile de ticari, iktisadi, kültürel ve bilhassa turizm sahasında anlaşma ve iş birliğimizin geliştirilmesi en samimi temennimizdir. ( Alkışlar) Tarihi ve ananevi dost ve müttefiklerimiz Batı Al­ manya ile Fransa'yı ( Birleşmiş Avrupa ) nın inşasında her türlü kin ve gayizden sıyrılmış, yanyana görmek, bu iki memleketin gerçek dostu bizlere son derece memnunluk, iç huzuru ve güven vermektedir. Batı Almanya ve Fransa ile mevcut bilcümle ve bilhassa ekonomik sahalara ait münasebetlerimizin daha geniş manada geliştirilmesi za­ ruridir. Dost ve müttefikimiz Almanya'nın bir iç acısı haline gelen parçalanmış Berlin probleminin en kısa za­ manda müspet bir yolda halledildiğini görmek en büyük bahtiyarlığımız olacaktır. ( Alkışlar ) Büyük dost ve müttefikimiz İ ngiltere, Fransa ve Bir­ leşik Amerika devletleriyle siyasi, askeri, ekonomik ve kültürel sahalardaki geniş irtibatımız, Türk halkının gerçek dostluğa dayanan maddi, manevi huzur ve güven kaynaklarından en mühimmini teşkil etmektedir. Ayrıca hürriyet ve idealini küçük adadan Avrupa'ya ve bütün dünyaya yaymış ilk hürriyet bayraktan Milton ile, İ stiklal Beyannamesini kaleme almış Thomas Jeffer­ son'un, ( İ nsan ve Vatandaş Hakları Beyannamesi ) nin tas­ l ağını hazırlamış Marguis de Lafayette'in bugünkü kah­ raman ve idealist torunlariyle, Türk hürriyet ve istikla­ linin iki sembolü Namık Kemal ile Mustafa Kemal'in to8


nınları ve oğulları insan hak ve hürriyetleri uğrunda te­ şckkül eden Batı blokunda bir ve beraber bulunmaktan gurur ve sevinç duymaktadırlar. ( Alkışlar ) Bilhassa Birleşik Amerika'ya olan içten samimi bağ­ lılığımız ve inanımız, bu milletin insan hak ve hürriyet­ lerinin muzafferiyeti için tarihte örneği görülmemiş bir fedakarlık ve mesuliyeti istekle üzerine almasını takdir edişimizden ve onunla bu yolda, bu idealde kader birli­ ği yapmış milletierin biri, hatta birincisi olmamızdandır.

Birle şmiş Milletler: İ kinci Cihan Harbi ile altüst olan milletlerarası nizarn yeniden düzenlenmeye başlayın­ ca, 1945 te, ilk gayesi milletlerarası barış ve güvenliği ko­ rumak olan Birleşmiş Milletler Teşkilatı kurlumuştu. Milletlerarası kollektif güvenlik sistemine yakın ilgi gös­ teren memleketimiz, milletlerarası barış için bu teşkilat­ ta kurucu olarak çalıştı. Sistemin kusurlu olması, Güven­ lik Konseyinde S Büyüklerin veto hakkının bulunması ve ideolojik karakterdeki mahzurların hertaraf edilememe­ si sebepleriyle kollektif güvenlik mekanizması işliyeme­ di. Milletlerarası siyasi münasebetlerde malum mütecaviz kuvvetlerin zuhuru ve sulhu karşılamak için mukabil bir koruyucu kuvvetin meydana gelmesi, bugünkü dünya manzarasını hasıl etti. Halen bir tarafta bütün dünya hakimiyetini kurmak istiyen beynelmilel komünizmin is­ tila emelleri diğer tarafta da bu alemşümul tehdit kar­ şısında hürriyet ve istiklallerini korumak İstiyen hür, de­ ;nokrat memleketlerin müdafaa azmi vardır. İ şte NATO, dünya sulh ve hürriyetinin en kuvvetli garantisi olan bu müdafaa azminin ileri bir ifadesidir. 4 Nisan 1 949 da Washington'da Birleşmiş Milletler Anayasasına uygun kollektif meşru müdafaa esasına da­ yanan Kuzey - Atlantik Paktı : (Amerika Birleşik Devletle9


ri, Belçika, Danimarka, Fransa, Hollanda, İ ngiltere, İ tal­ ya, İ zlanda, Kanada, Lüksemburg, Norveç ve Portekiz ) '­ den müteşekkil 12 kurucu üye memleket arasında imza­ landı. Bilalıara Türkiye ve Yunanistan, en sonra da Fede­ ral Almanya Cumhuriyeti NATO 'ya dahil oldular. NATO 'ya girişimizin tarihi 1 8 Şubat 1952 olduğuna göre 13 gün sonra bu mutlu günün onuncu yılını kutlıya­ cağız. Atiantik camiasının Güney - Doğu kanadını teşkil eyliyen ve Boğazlar gibi en ehemmiyetli bir stratejik mev­ kide bulunan memleketimiz, NATO'ya girmekle kendi emniyetini sağladığı kadar Kore'de yarattığı destanla bir kere daha dünyanın takdirlerini toplıyan askeri kudreti, imza ve taahhütlerine bağlılığı gibi itimat edilir tarafla­ rı ile de NATO'nun maddi ve mfmevi gücünü artıran örnek bir memleket olmuştur. NATO'ya katıldığımız günden beri hür Batı dünya­ siyle olan yakın münasebetlerimiz ve bu sayede kahraman ordumuzun modern teçhiz ve eğitiminde sağladığımız as­ keri, Kıbrıs davası gibi siyasi ve muhtelif sahalardaki ekonomik ve kültürel kalkınma yardımlarının muhase­ besi yap1lırsa 1 0 yıllık NATO üyeliğimizin sağladığı bü­ yük milli faydaları anlamak ve bundan böyle bu yolda ge­ liştireceğimiz daha yeni, daha geniş planlı çalışmaların gerçekleşmesine imkan bulunacağına inanıyoruz. Bugün dünyayı beynelmilel komünizmden koruyan tek kuvvetin, Amerika başta olmak üzere, onbeş mille­ tin teşkil ettiği NATO kuvvetleri olduğu aşikardır. Hiç şüphesiz kahraman ordumuz sayesinde NATO'da ihraz ettiğimiz mümtaz yerimiz ve bütün dünyadaki gerçek değerimiz, iç düzenimizin ve rejimimizin sağlamlığına, dış itibarımızla, hür milletiere telkin ettiğimiz itimadın artmasına ve Batı blokunun, hak ve demokrasi anlayışılO


na yakınlığımıza bağlıd!r. Dış politika bakımından NA­ TO'yu kuvvetlendirmekte yapabileceğimiz hizmet, komşu­ lanınızla aktedeceğimiz ikili-üçlü ayrı anlaşmalarla NATO çerçevesini genişletmektir. NATO yalnız üye memleketlerin istiklal ve toprak bütünlüğünü korumak için kurulmuş bir savunma teşek­ külü değildir. NATO, hukukun hükümranlığına, insan hak ve hürriyetlerine değer veren üye devletlerin , müşterek miras ve medeniyet lerini de koruma azim ve kararının bir neticesidir.

Memleketimiz diğer taahhüt ve veeibelerinde NATO'­ nun üstünlüğünü göz önüne alan bir politika takibet­ melidir. Kollektif güvenliği temine yarıyan CENTO'nun Orta - Doğu'da barış ve güvenliğin korunmasına büyük laydaları olması dolayısıyle bu pakta da yeniden gereken değerin verilmesi lüzumuna şiddetle kaniiz. Kollektif güvenliğin

tahakkuku yolunda

Birleşmiş

Milletlerin, hür Batı Blokunun gaye ve prensiplerine uymak ve bağlı kalmak dış politikamızın başlıca yolu ve prensibi olmalıdır. B irleşik Amerika başta, bizim de dahil bulunduğu­ muz hür memleketler camiası bir müşterek hedef karşı­ sındadır : Her yerdeki hür insanların refahını artırmak. Gerçekleşmesini istediğimiz şey de : Kuzey'de ve Güney'­ de, Doğu'da ve Batı'da kin ve nefretleri ortadan kaldıra­ cak büyük bir insalnık ailesi gibi hür ve müstakil millet­ lerden mürekkep bir cemiyet kurmak, ( Hür ve Bağım­ sız Milletierin Barış Dünyas ı ) nı vücuda getirmektir.

İnsan Haklan : İ nsan haklarının dış politikadaki rolü, insan şahsiyetine atfedilen kıymetten, insanı mil­ letlerarası planda ana unsur olarak değerlendirmekten ileri gelir. ll


( Hür ve Bağımsız Devletlerin Barış Dünyası ) , ancak, insan haklarının tam bir garanti ile korunmasına bağlı­ dır. İ nsan haklarına kendi iç bünyesinde gerekli değeri vermiyen, insan haklarını gerçek hukuk ve Anayasa teminatma almıyan bir siyasi topluluk, şüphesiz zafiyet içinde bulunur. Vatandaşlan arasında emniyetsizlik ve huzursuzluk devam edecek böyle bir topluluk, dış poli­ tikada da sağlam ve emin kararlar alamaz. Harici itiba­ rı sarsılan, hür mi lletlerin, hakkında tereddütlere düş­ tüğü böyle bir devlet, şüphesiz dostluğu ve ittifaklan ara­ nılan değil, kendisinden kaçınılan, hüsnükabul görmi­ yen bir devlet olur. Hür milletler blokuna dahil memleketler halkı, Av­ rupa insan haklan topluluğu içinde, Anayasadan da üs­ tün, ferahlatıcı bir hak ve hukuk teminatı himayesine ka­ vuşmaktadırlar. Avrupa Konseyine mensup ondört dev­ Jetten on tanesinin dahil bulunduğu, bizim de evvelce imzaladığımız sözleşmeye uygun, Avrupa İ nsan Hakları Komisyonuna re'sen müracaat etme hakkının vatandaş­ larımıza da tanınmasını sağlıyacak kanunun bir an önce çıkanlmasını çok faydalı görmekteyiz. İ nsan hak ve hürriyetlerine değer veren milletierin dış politikası da, güvenilir barış ve istikrar politikasıdır. Demokrasiyi, insan ana hak ve hürriyetlerine dayanan ve kanun üstünlüğüne saygı gösteren bir rejim olarak anla­ dığımıza göre, dost ve müttefiklerimizde, hür milletler camiasında, hakkımızda en ufak bir tereddüt husulüne imkan bırakınıyacak dış siyasetimizele hiçbir inhiraf gös­ termemeliyiz.

Milliyetçilik

insanlık ailesi içinde siyasi topluluklara daha geniş hak ve hürriyet veren, istiklal tanıyan milliyet­ çilik prensibi, diğer milletierin de, bütün esir insanların ve 12

:


esir kardeşlerimizin de tam bir istiklal ve hürriyete ka­ vuşması bakımından değerlendirilmelidir. Büyük Ata­ türk'ün 27 Ağustos 1 920 Cumartesi günü T. B. M. M. kür­ süsünden söylediği şu sözler bugün bizi örnek alan istik­ lal mücahidi memleketlerin düsturudur : « B ize mil liyetperver, derler.

Fakat biz öyle milliyet­

perveranız ki, bizimle teşriki mesai eden bütün milletiere hürmet ve riayet ederiz. Onların, bütün milliyetlerinin icabatını tanırız. Bizim milliyetperverliğimiz hadbinane ve mağrurane bir milliyetperverlik değildir.)) İ şte bu gö­ rüşle istiklal ve hürriyete aşık milletimizin dış siyasetin­ de, esir milletlerin, esir kavimlerin hürriyet ve İstikial­ leri uğrunda milli mücadeleleri daima desteklenmeli­ dir. ( Alkışlar ) Devletler hukukuna riayette, bugüne kadarki asil Türk geleneğini faziasiyle devam ettirmeliyiz. Devlet­ ler hukukunun milli hukuka üstünlüğünü kabul eden Ana­ yasamıza güre yüksek bir murakabe organı olan Senato­ muzun, dış politika ile vazifeli İcra organını, Hükümeti­ mizin dış politika görüşünü ve tatbikatını yakinen kontro­ lundan büyi.İk faydalar beklemekteyiz. Biz, maceradan uzak, ileri görüşlü, vatandaşa oldu­ ğu kadar dost ve müttefikilerimize de güven ve huzur sağlıyan bir dış politikanın gerçekleşmesini başarı telak­ ki etmekteyiz. Bir yeni revolüsyondan sonra, yeni Anayasa ışığında, gerçek demokrasi ve hukuk nizarnı tesisine çalıştığımız )U mühim günlerde, manevi İÇ huzurun tesis ve ekono­ mik güven ve düzenimizin kurtarılabilmesinde dış em­ niyet, güven, itimat ve yardımı mümkün kılacak başarılı bir dış politikanın sağlıyacağı acil ve hayati faydalar aşi­ kardır. Bu kritik şartlar içinde hariciyemize düşen vazi­ fenin ciddiyet ve ağırlığı meydandadır. 13


Bu sebeple hariciye mekanizmasının bugüne kadar­ kinden çok farklı ve çok daha iyi işlemesini mümkün kılacak tedbirlerin acilen alınması zaruridir. Bugünkü dış münasebetler, protokol icaplarının çer­ çevelediği Ondokuzuncu Yüzyıl

anlamındaki bir siyaset

konusu olmaktan çıkmıştır. Zamanımızda dış siyaset, mali, iktisadi, askeri, kültürel ve bilhassa ideolojik saha­ ları da kaplıyan çok geniş bir cheınıniyet taşımaktadır. Bugünün harici problemleri, hariciye memurlarının yeni yeni meleke ve ihtisaslara sahibolmalarını zaruri kılmaktadır. Yalnız lisan ve mesleki bilgi bu çetin milli hizmette vazife alacak kimselerde bulunması yeter vasıf­ br değildir. Her şeyden önce bu milletin şerefli mazisine layık bir Türk ahlak ve terbiyesine, milli gelenek ve gö­ reneklerimize sahip, ta küçük yaşından, ilkokul öğrenci­

liğinden itibaren disipline riayeti, vakarı ve kettırniyeti tesbit edilebilmiş nadir ve müstesna memleket evlatların­ dan intihabolunmaları şarttır. Klasik kazip şöhretler,

fosilleşmiş kalem efendileri,

siyasi, şahsi, ailevi mülahazalar ve müstesna tasarruflar­ la bu rnekanİzınada yer alabilmiş liyakatsiz ve her türlü temsil kabiliyet ve vasıflarından mahrum kimseler mev­ cutsa, bu teşkilattan en kısa zamanda uzaklaştırılmala­ n, genç değerlerin enerjik hizmet ve başaniarına imkan sağlanması ve bundan böyle Hariciye personelinin inti­ hap, yetiştirilme, ihtisas ve tayinlerinde son derece titiz davranılarak bu hususların şahıs, akraba ve arkadaş ınenfaatleri değil, milli menfaatler ve ilim ışığında hazır­ lanmış bir talimatın esas ve prensiplerine uygun yürütül­ ınesi zaruridir. Bu takdirde dış politikamızı gerçekleştirecek siyasi, iktisadi, mali ve bilhassa ideolojik dava ve problemler 14


ve bölgeler, bloklar ve milletler üzerinde ayrı ayrı ihti­ sas yapmış elemanlara sahib olmamız imkfmını kazana­ cağız. Bir Doğu blokuna - Komünist cepheye ait milletleri, bunların çeşitli taraflarını cidden bilen mütehassısları­ mız yetişmelidir. Mesela dış Türkler, Müslüman Devlet­ ler, Afrika - Asya memleketleri konularında yetiştirilmiş mütehassıslara ve onların yüksek ilmi seviyeye ulaştıra­ cakları hariciye müesseselerimize son derece muhtacız. Bütün hür ve ileri devletlerin Dışişleri Bakanlığı teşki­ latma aykırı olarak biz dışarda büyük, içerde küçük bir teşkilata sahip isek artık bu düzen değiştirilmelidir. Kad­ rolar merkezde olmasına rağmen elemanlar hep dışarda ��alışıyorlarsa bu sistem sona erdirilmelidir. 13 sayılı Kanunla Hariciye Vekaletinden alınarak Maliye Vekaleti Hazine Umum Müdürlüğüne bağlanmış ( Avrupa İktisadi iş Birliği Teşkilatı ) ve ( Gümrük Tari­ feleri ve Ticaret Genel Anlaşması Teşkilatı ) nın Hariciye Vekaletinc iadelerinde veya lisan bilen, mevzularda ihti­ sas sahibi elemanlarla yeniden teçhiz edilerek müstakilen bir Devlet Bakanlığına bağlanmasında fayda mülahaza edi­ yoruz. Bizim gibi ekonomik gücündeki zafiyet meydanda olan bir memleketin hariciye teşkilatı muhakkak yenibaş­ tan ele ü.lınmalıdır. Bizden çok zengin birçok memleket­ ler bölge usulü sefaretler ihdas ederken, bizim Amerika ile yarış cdercesine sefirler dağıtışımız israftır. Biz de İ skandinavya, Yunanistan, Benelüks memleketlerinden Fransa, İ sviçre gibi bölge usulüne riayet edersek en az 1 0 - 1 2 sefaret tasarrufumuz olabilir. Atatürk'ten bugüne kadarki beş iktidar devresinde,

Cumhuriyetimizin dört,

Moskova'dan Vaşington'a kadar 15


Hariciyemizin muhtelif kademe ve en mühim mevkilerin­ de hizmetler görmüş, iyi, fena, noksan ve tam bütün etra­ fiyle teşkilatın personel, problem ve davalarını A dan Z ye kadar bilen bir Hariciyecimizin bugün Koalisyon Hü­ kümetimizde vazifeli oluşunu ümitle karşılıyoruz. Seçil­ melerinde her türlü tesir, baskı ve menfi tasarruflardan uzak kalınılmış, yalnız yüce Türk seciye, ahlak ve karak­ teri, Türk'ün bütün milli manevi özelliklerini şahıslarında sembolleştiren, milli menfaat ve ideallerimizi hariçte tem­ sile, tahakkuk ettirmeye ve savunmaya muktedir genç ve dinamik ( Atatürk'ün iyi niyet elçileri ) nden müteşekkil bir yeni kadro ile hariciye davamızın gerçekleşeceğine tam bir inanımız mevcuttur. Büyük Atatürk'ün tesis ettiği dış politikamızı onun yüce adına, aziz hatırasına, canından aziz bildiği büyük milletinin menfaatlerine uygun, şanına yaraşır bir başa­ nya ulaştırmayı, Atatürk'ü candan, gönülden sevmek, ona layık olmak, onun ruhunu şadetmek, kısacası ger­ çek Atatürkçülüğün bir mühim bölümü diye anlıyoruz. Sözlerimizi bitirirken Cumhuriyet Senatosunun aza­ l arını ve dış politikamızın başarısında büyük hizmetleri geçecek değerli hariciyecilerimizi ( Atatürk'ün iyi niyet elçileri ) olarak en içten saygılarımızla selamlıyoruz. ( Al­ kışlar ) .

16


DOGU

-

BATl MÜNASEBETLERi VE TÜRKİYE '

Doğu - Batı münasebetlerinin

gelişmesi şüphe yok

ki, dünya milletlerinin yaşama standardının artması ve az gelişmiş memleketlerin kalkınmalarının süratlenıne­ si meseleleri ve prensipleriyle ah'tkalıdır. Bu mevzuun Batı menfaatleri ile bağdaşabilecek en uygun bir şekilde tetkikini sağlamak için bugünkü şartlar bizi Doğu - Batı münasebetlerini sadece ekonomik açıdan değil, aynı za­ manda siyasi ve askeri bakımlardan da dikkat ve ebern­ ıniyetle üzerinde durmaya, nazarı itibara almaya mecbur kılmaktadır. Sovyet blokundaki memleketler, uzun zamandanbe­ ri Batı ile ticaretlerini geliştirmek çarelerini aramışlar ve iki taraflı anlaşmaların sahasını genişletmek ve üye bulunduklan milletlerarası teşekküllerin aldıkları karar­ ların, kendi gayelerine uygun olmasını temin için hiç bir gayreti esirgememişlerdir. Son zamanlarda faaliyetleri bilhassa artmıştır. Sağlam bir neticeye varılabilmesi için Doğu - Batı münasebetlerinin umumi planı içerisinde Sov­ yetlerin gayretlerini dikkatle incelemek elzemdir. Her­ kesçe bilindiği gibi hakikat halde Sovyetlerin başlıca gaye­ si, komünizm inanışlarını yayarak dünya çapında nihai Sovyet hükümranlığını tesis etmektir. Bu sebepten Sov­ yetlerin Doğu - Batı ticaretinin gelişmesi için sarf ettik­ leri gayretler, onların bu nihai gayeleri nazarı itibara alı­ narak tetkik edilmelidir. (1)

NATO

ParHi.menterleri

Washington, New State•te kri

yapılan

12

toplantılarında

Konferansı

Eylül ve

çarşamba

Kasım

1962

Ekonomi -

13

Paris

Komisyonunun

Eylül perşembe gün­ NATO

Kongresinde

1 cbliğ olunmuştur.

17


Sovyetlerin Batı dünyasına tesir edecek ve onun te­ sanüdünü bozacak bir durumda olabilmek için çeşitli ik­ tisadi tedbirlere başvurduklarını geçen yılların vaki ha­ discleri göstermiştir. Siyasi gaye ve maksatlarından uzak ve ayrı bir Sov­ yet ekonomi ve ticaret politikası düşünmek mümkün de­ ğildir. Diğer taraftan Doğu - Batı ticaretinin genişlemesi, Sovyet ekonomisinin daha fazla gelişmesine yardım ede­ cek ve dolayısiyle bu da az gelişmiş memleketleri kazan­ mak için şimdiye kadar tamamlamakta oldukları iktisa­ di taarruzu süratlendirecek ve daha müessir kılacaktır. Sovyet bloku, askeri ve siyasi hedeflerine ulaşması­ nı mümkün kılacak ekonomik imkanlarını ticari maksat­ lar vasıtasiyle genişleterek Batıyı iktisaden kendilerine bağlamak ve bundan başka Batılı memleketlerle üçüncü derecedeki memleketler arasında hatta bizzat Atiantik camiası içinde anlaşmazlıklar yaratarak Batı birliğine ağır darbeler indirmek gayesini gütmektedir. Sovyet blokunun bu gayelerine ulaşmasını önlemek icin enerjik bir faaliyete geçilmesi zaruridir. Atiantik memleketlerinin Doğu ile ticaret hususundaki müşterek hareket ve münasebetleri, siyasi mecburiyeder karşısırı­ da kalınınıyacak şekilde düzenlenmelidir. Sovyet doktri­ nine göre ticaret de hakimiyetin en mühim vasıta ve usul­ lerinden biridir. NATO, kuruluşundan beri, Atiantik camiasının yal­ nız askeri ve siyasi birlik ve beraberliğini kuran ve devam ettiren bir teşkilat olmaktan başka dünya barışını koru­ yan en müessir bir faktör vazifesi gördüğünü de isbat et­ miştir. ıs


Sovyet tehdidinin yalnız askeri sahalara inhisar et­ memesi ve ekonomik sektörde de ortaya çıkması, NATO' dahil memleketlerin iktisadi iş birliklerini NATO Ya­ sasının 2 nci maddesi gereğince, daha fazla artırıp pek­ leştirmelP-rini zaruri kılmıştır. NATO, kuruluşunu taki­ beden yıllar içindeki gayretlerini, as Keri gücünün artma­ ya

sına yöneltmiş ve ancak bu gayesinde memnuniyet verici bir seviyeye ulaştıktan sonra ekonomik meselelere daha yakın ilgi göstermeye başlamıştır. Hakikaten elde edilen başarının devamı ve gelişmesi de, mevcut iş birliğinin elverişli bir şekilde ekonomik sa­ haya devredilmesine çok yakından bağlıdır. Umumi olarak söylenebilir ki, NATO memleketleri, ekonomik sahada gayelerine ulaşmaları için iki taraflı veya çok taraflı iş birliğine müracaat etmeye mecburdur­ lar. Memleketlerinin yaşama seviyesini daha fazla yük­ sel tmek için ve az gelişmiş memleketlere yardımda bu­ lunmak için NATO camiasının , harekete geçmesi ve bir­ leşmiş bir bünye olarak bütün lüzumlu gayretleri sarfet­ mesi zaruridir. Gerçekten NATO'nun son senelerdeki iktisadi taah­ hütleri bu planın müsait karşıianmış olduğunu isbat et­ mektedir. Türkiye ve Yunanistan'a iktisadi yardım konusunda NATO içindeki müzakereler bu tatbikatın örnekleridir. Ekonomik birlik ve kurdukları teşkilat mevzuuna gel in­ ce, NATO memleketlerinin atmış olduğu adımlar evvel­ ce bahsi geçen birlik fikrinin daha da gelişmesine yardım­ cıdır. Avrupa'nın ulaştığı büyük ilerleme, hür dünyanın, daima artan bir işbirliği nisbetinde yeni ve önemli görev­ ler devralmasını icabettirmektedir. 19


Doğu- Batı münasebetlerinci e ki son gelişmeler, iki blokun arasındaki mücadelenin ekonomik sahaya doğru �;er değiştirmekte olduğunu göstermektedir. Bu durum, Batı dünyasının ekonomi ve ticaret konu­ larında eşitlikle düzenlenmiş bir politika kabul ve taki­ betmesini zaruri kılmaktadır. Böylece süratli bir ekono­ mik gelişme ve kalkınma ihtiyaçlarına uygun şekilde kendini ayarlamak mecburiyetinde bulunduğunu bir va­ kıa olarak

tekrar teyid

etmektedir.

Atiantik camiası

memleketlerinin ekonomik faaliyetlerde eşitlikle düzen­ lenmesi, ittifakm geri kalmış üyelerinin menfaatine ola­ caktır. Bu işbirliği, bilhassa

Avrupa'da muhtemelen zuhur

edecek ayrılıkları önliyeceği gibi, Atiantik camiasının kudretini gerçekten artıracaktır. Türkiye de bu camia­ ya dahil bulunduğuna göre, onun da büyük İstifadesi o­ lacaktır. Atiantik Birliğine üye bulunan altı memleketin kur­ muş oldukları Müşterek Pazar, bütün NATO camiasım �ümul sahası içine alacak bir birliğin başlangıç temeli­ dir. Müşterek Pazar'ın ilerde daha da genişliyerek ger­ çek maksadına ulaşacağına, geniş bir Atiantik Birliği teş­ kilatının nüvesi, merkezi haline geleceğine kaniiz. Özel sektörün, az gelişmiş memleketlere yardım programlarında yer alması, bu memleketler tarafından ayrı ayrı incelenmesi gereken önemli bir konudur. Yatırım zarureti ve kalkınmanın gerektirdiği geliş­ menin baskıları altında bulunan az gelişmiş memleket­ ler, bir taraftan devamlı bir ithalat hacmini elde tutmak, diğer taraftan normal ithal taleplerini yerine getirmek gibi iki durum karşısındadır. 20


Bugünkü ilerleme şekli ile milletlerarası mübadele­ ler ve bunların etrafiarına te� irleri, az gelişmiş memleket­ lerin dünya ticaretinden istifadelerini tahdit etmektedir. Gelişmiş memleketler, aynı zamanda, himayeci ta­ rife, iç vergiler, tahsisler, asgari ücret sistemleri ve kan­ titatif tahditler gibi türlü tatbikatla, az gelişmiş memle­ ketleri bir çok problemlerle karşı karşıya bırakmakta­ dırlar. Bundan mada, dünya ekonomisinin bugünkü bün­ yesi ve onun şartları altında fiat istikrarsızlığından doğan ticaret şartları ( hadleri ) değişiklikleri neticesi ola­ rak da az gelişmiş memleketler büyük kayıplara maruz kalmaktadırlar. Evvelce bahsi geçen şartlar, az gelişmiş ıneınleket­ lerin normal ihracat kaynaklarını ve bununla alakah olaralı da yatırım kabiliyederini geniş çapta tahdit et­ mektedir. Az gelişmiş ıneınleketlerin ekonomik yapıları­ nı karakterize eden en önemli faktörlerden biri, bu mem­ leketlerde milli gelirin çok malıdut olmasıdır.

Malıdut

milli gelir, malıdut sermaye hissesi ve bu sebepten de malıdut tasarruf kabiliyetleri, tabiatiyle yatırım imkanla­ rını da her taraftan tahdit etmektedir. Bu memleketler milli gelir noksanlığı, tasarruf imkansızlığı, elverişsiz yatırım sebepleri ile yetersiz yaşama standardını hertaraf edeıneınektedirler. Bu zor durumdan kurtulmanın imkan yolu yalnız ekonomik yardımın da dışındadır. Çok bü­ yük ihtiyaçlara karşı eldeki imkanların yetersiz olduğu aşikardır. Netice olarak,

az gelişmiş ınemleketlere yardım çer­

çevesi içinde, resmi sermayenin yanısıra çok taraflı ga­ rantiler yoliyle bu programlara özel teşebbüsün iştiraki­ ni sağlamak, dış yardımın ınüessiriyeti bakımından ha­ yati bir cheınıniyet taşıyacak ve bu suretle özel yatırım 21


devletin

kifayetsiz olan gelir

kaynaklarını tamamİ ıya­

caktır. Bunun için de geniş imktmlara sahip bulunan At­ lantik Birliğinin yapacağı yardımla birlikte, özel yatırımın mevcudiyeti, ekonomik gelişme lehinde takibedilecek po­ litikaların en müsbeti olacaktır. Az gelişmiş memleketlerin istihsal ettiği iptidai mad­ delerin ıslahı ile alakah tedbirler muhtelif sektörlere tah­ sis edilebilir. Koruyucu gümrük vergileri, iştirakler ve iç vergiler, asgari fiyat sistemleri ve kantitatif tahditler, aksaklıkları en fazla giderilecek sahalardır. Bu konular­ da yap ılacak ısiahat az gelişmiş memleketlerin yalnız dış ihracat kabiliyetlcrini artırmalda kalmayıp aynı zaman­ da onların istihsal maddelerinin istihlakini ve pazarlar teminini de mümkün kılacaktır. Sanayi sahasında gelişmiş büyük memleketler, ekse­ riya tarım mallarının önemli müstahsilleridir. Bu durum, gelişmiş memleketlerin kendi bünyelerine ait statülerin yarattığı ticari engellere önemli bir ekonomik problem daha eklemektedir. Hakikatta bu maniler, iktisaclerı ge­ lişmiş memleketlerin istihsal sektörlerinin bir kısmını, az gelişmiş memlekctlerin ithalat ve ihracatı lehinde, ted­ rici bir iş bölümüne göre ayarlamalarını gerektirmekte­ dir. Belki böyle bir hal çaresi az gelişmiş memleketlere yardım mevzuunda müspet bir netice alınmasını sağlı­ yacaktır.

Az gelişmiş memleketlerin tarım mahsulleri için nor­ ıııal ihraç kolaylıklarının yanıbaşında, bunların mamul­ lerine de pazarlar bulmak suretiyle sanayilerinin geliş­ mesini artırmak, gerekli dikkatin gösterilmesini icabet­ tiren bir konudur. Bununla, bu memleketlerin sadece döviz tasarrufu sağlamaları imkanım verecek sanayi kol­ larında değil, ancak ihraç imkanı sağlıyabilecek sanayi 22


sektörlerinde yatırım

yapmaları manası kasdediİmek­

ı edir. Az gelişmiş memleketlerin istihsal maddeleri için iktisaden gelişmiş memleketlerle halledilecek bir çok dış r icaret problemleri vard!r. Bunun için bilhassa Atiantik camiası içinde ekonomilerini bir mertebeye kadar geliş­ Iirmiş ve çeşitlendirmeye muvaffak olmuş üye memle­ ketler tarafından yapılacak hazırlıklar, az gelişmiş mem­ lcketlerin ekonomik gelişme yolundaki gayretlerinin ta­ hakkuku için en büyük yardımlardan biri olacaktır .


AZ GELiŞMiŞ MEMLEKETLER VE NATO NATO Parlamenteleri Konferansının Paris'teki V I I I . yıllık kongresinde görüşülen e n önemli konulardan biri, az gelişmiş memleketlerin ekonomik kalkınmaları mese­ lesidir. Bilhassa, Ekonomi Komitesi Başkanı New - York Senatörü Jacob K. Javits'in Latin - Amerika memleketle­ ri üzerine hazırlanmış rapor ve tekliflerinin müzakeresi, bugüne kadar en çok askeri sahaya münhasır kalmış NATO münasebetlerinin askeri olmayan alanlara da ay­ nı ehemmiyetle teşmili zamretini bütün parlamenterle­ rin birleştiği bir karar haline getirmiştir. Askeri olduğu gibi, politik, ilmi ve teknik, kültürel ve bilhassa ekonomik meselelerde de bir ve beraber ol­ mak, yardımlaşmak ve geri kalmış memleketleri bu saha­ larda gelişmiş memleketlerin seviyesine ulaştırmak, NA­ TO idealinin gerçekleşmesi için başlıca plan ve yoldur. Bir Küba sonucuna varmaları çok müsait olan La­ tin - Amerika memleketlerini, zamanında ekonomik kal­ kınmalarını sağlamak suretiyle, politik ve sosyal krizler­ den korumanın, demokratik dünyayı ve bilhassa Ameri­ kayı komünizm tahribinden muhafazada ne büyük önem taşıdığı aşikardır. Durumları, Türkiye ile birçok hususlarda tam bir benzerlik arzeden Latin Amerika memleketlerinin ekono­ mik kalkınmalarına ait plan ve teklifierin incelenmesin-


den önce, geri kalmış memleketlere topluca kuşbakışında fayda vardır. Hiç şüphe yok ki, en yüksek memleketler de dahil, daha iyiye, daha verimliye doğru ilerlemek, gelişmek is te­ yen her memleketin ekonomisine, bir bakıma « istenilenin altında» demek mümkündür. Bugün dünya l iteratürün­ de «geri kalmış » veya daha nazik bir deyimle « az geliş­ miş memleketler)) diye anılan ülkeler ve milletler, vatan­ daşlarının düşük seviyedeki yıllık milli gelirlerine göre tasnife uğramaktadırlar. En inanılır Batı kaynaklarından elde edilen istatis­ tiklere göre, dünya milletlerini « az gelişmiş, orta derecede gelişmiş ve çok gelişmiş» diye üçe ayırmak mümkündür. «Az gelişmiş»lere hemen bütün Afrika ve Asya mem­ leketleri ile ekseri Uttin Amerika ve bazı Avrupa memle­ ketleri dahildirler. Alfabetik sıra i le bu az gelişmiş mem­ leketler şunlardır : AFR i KA : Altun sahili, Angola, Belçika Kongosu, Ce­ zayir, Fas, Fransız Batı Afrikası, Fransız Ekvator Afrika­ sı, Habeşistan, Kamerun, Kenya, Liberya, Libya, Mada­ gaskar, Mısır, Mozambik, Nigeria, Nyasaland, Rhodesia (güney ) , Rhodesia (kuzey, ) Ruanda - Urundi, Sierra Leone, Sudan, Tanganika, Tunus, Ugan da. AMER i KA : Bolivya, Brezilya, Costa Rica, Dominika, Ekvador, El Salvador, Guatemala, Haiti, Honduras, Ka­ rayip Adaları Federasyonu ( İ ngiliz ) , Kolombiya, Meksi­ ka, Nicaragua, Paraguay, Peru. ASYA : Afganistan, Birmanya, Borneo, Çin, Endonez­ ya, Filipinler, Formoza, Hindi Çini; Hindistan, İ rak, İ ran, Kore, Lübnan, Malaya, Nepal, Pakistan,

Seylan, Siyam, �­ _ _,


Suriye, Suudi Arabistan, Türkiye, Ürd ün,

Yemen, Yeni

Ginc. AVRUPA : Arnavutluk,

Bulgaristan, Romanya, Yu­

goslavya, Yunanistan . Kabataslak bir hesapla bu az gelişmiş memleketler ahalisinin nüfus toplamı 1 ,600,000,000 civarındadır. Orta derecede gelişmiş memleketlere ise: Avusturya, Çekoslovakya, Finlandiya, İ rlanda, İ spanya, İ talya, Maca· ristan, Polanya, Portekiz'den ibaret dokuz Avrupa, Arjan­ tin, Küba, Porta Rica, Şili, Uruguay, Venezuella'dan müte­ şekkil altı Uıtin Amerika memleketi ve Japonya, Sovyet Rusya, İ srail ve Güney Afrika ünyonları dahil bulunmak­ tadırlar.

Bunların nüfus sayısı da 425 milyon kadardır.

Nihayet, çok gelişmiş memleketler de : Almanya, Bel­ çika, Danimarka, Fransa, Hollanda, İ ngiltere, İ sveç, İ s­ viçre, Norveç'i içine alan Kuzey - Batı Avrupa memle­ ketleri ile Avusturalya, B irleşik Amerika, Kanada ve Yeni Zelenda'dan ibarettirler. B unların nüfus sayısı 375,000,000 dur. Bu sayılara göre, 2,400,000,000 dünya nüfusunun üç­ te ikisi az gelişmiş memleketlerde yaşıyor demektir. Or­ ta derecede gelişmiş memleketlerde bulunanlar, ancak altıda birı;l�n az fazla ve çok gelişmiş memleketlerde ya­ şayanlar is'. dünya nüfusunun altıda birinden de biraz noksan sayıdadırlar. Komünist cephe içinde çok gelişmiş tek memleket mevcut değildir. Ancak bazı komünist memleketler orta derecede gelişmişler meyanındadırlar ki, Sovyet Rusya dahil olmak üzere bunların nüfusu 240.000.000 dur. Çinli­ leri de içine alan SOO milyon civarındaki mühim bölüm ise, az gelişmiş gruba dahildir. Demek oluryar ki, komü26


nist cepheye dahil 740.000.000 bedbaht insanın üçte ikisin­ den fazlası geri kalmış, gelişmemiş memleketler sakinle­ ridir. Komünizme karşı olan dünya ise, Batının çok geliş­ miş memleketlerinden kuruludur ve bunların nüfusları 375 ,000,000 dur. Bu blokun orta derecede gelişmiş memle­ ketleri ise, ( birkaç Avrupa, bazı Lhin - Amerika, iki As­ ya ve bir güney Afrika ) ıss,OOO,OOO nüfusa sahiptirler. Komünist olmayan dünyanın gelişmemiş memleketleri nüfusu ise ı milyar ıoo milyondur. Komünist olmayan dünya nüfusu toplaını ı,660,000,000 dur ki bunların üçte ikisi az gelişmiş memleketler ahalisidir. Böylece iki ınühiın husus ortaya çıkmaktadır. Birin­ cisi dünyanın değişik bölgelerindeki yıllık gelirin çok f::ırklı oluşudur. Terazinin bir kefesinde Birleşik Ameri­ ka Devleti ile Kanada bulunmaktadır ki, bu memleketler­ de şahıs başına düşen yıllık milli gelir bin, bin beş yüz doların üstündedir. Terazinin diğer kefesinde ise az gelişmiş memle­ ketlerde yaşayan dünya nüfusunun üçte ikisini teşkil eden insanlar bulunmaktadır ki, şahıs başına yıllık gelirleri ıso dolar civarındadır. Birleşmiş Milletler İ statistik Dai­ resinin verdiği bilgiye göre, dünyada yaşayan insanlar­ dan hemen yarısının yıllık gelirleri 1 00 dolardan aşa�ıdır. Hatta bir kısmının senelik kazancı bundan da çok azdır. Yıllık gelirleri 600 doların üstünde olan insanların miktarı, dünya nüfusunun ancak onda biridir. İ kinci mühim husus siyasidir. Şurası belli olmuş­ tur ki nüfus, dünyada hakimiyet sağlayan başlıca faktör değildir. Az gelişmiş memleket insanları da milli uyanış­ la, artık millet ve memleketlerinin idaresini bizzat ken­ di ellerine almak, hak ve hürriyetlerine her alanda ka27


\uşmak mücadelesini açmış bulunuyorlar. Son yıllarda sömürgelikten kurtulup istiklal ve hürriyete kavuş­ mak, hükumet şekli ve idarelerini Batı dünyasının demok­ ratik düzenine ulaştırmak, komünizmi ve totaliter dikta rejimlerini nefretle karşılayan pek çok yeni milletin taki­ bettikleri başlıca doğru yol olmuştur. Geri kalmış memleketler ahalisinin yaşama seviye­ si, çok defa gelişmiş memleketlerdeki hayat standardmın yarısından da aşağıdır. Bu insanlardan bir çoğu ömür­ lerinin mühim bir kısmında sıtmadan, veremden, frengi­ den, trahomdan, dizanteriden ve diğer bazı tehlikeli has­ talıklardan muzdariptirler. Muhtaç oldukları sağlık hiz­ metlerinin ve mesela doktor ihtiyacının altıda birinden dahi mahrumdurlar. Gelişmiş memleketlere nazaran gıda maddeleri de kalari bakımından ancak üçte bir nis­ betindedir. İ nsan sağlığı için hususi ehemmiyet taşıyan et, süt ve yumurta gibi gıdaların, bazı bölgeler ahalisi ia­ rafından devamlı surette, günlük zaruri ihtiyacı karşı­ layacak miktar şöyle dursun, ayda ve hatta yılda bir de­ fa olsun satın alınamayışı bu insanları korkunç beslenme bozukluğu hastalıkları ile mahvetmektedir. Geri kalmış memleketlerde ilk okullar, çok malıdut sayıdaki çocukların ihtiyacını bile karşılayamamaktadır. Yer yüzünde milyonlarca çocuk okulsuzdur. Ortaokul, Lise, Sanat ve Meslek Okulları ile Ü niversitelerde de bu yetersizlik bir fecaat manzarası arzetmektedir. Birçok memleketlerde dört, beş insandan biri, bazılarında ise on, hatta yirmi kişiden biri ancak okuryazardır. Giyim malzemesi, ev eşyası, türlü sahalarda lüzumlu araçlar, ge­ ri kalmış memleketlerde gelişınişlerin dörtte biri nisbe­ tindedir. Ziraat, sanayi, nakil işleri ve ev hizmetlerinde insan gücünün yerini tutan alet ve vasıtalar, şahıs başı­ na düşen enerji miktarı beygir kuvvetine göre kıyaslanır2R


sa, gelişmemiş memleketlerde yirmide bir kadardır. İ leri derecede gelişmiş olanlarla, orta derecede geliş­ miş ve az gelişmiş yahut hiç gelişmemiş memleketler ara­ sındaki bu belirli farklar, ikinci yarısında bulunduğu­ muz Yüzyılın insaniarına başlıca ızdırap kaynağı olmuş­ tur. Son yıllarda ise bu farklar azalmamış, artmıştır . . Zira, geri kalmış memleketler, ileri gitmiş olanlara nisbet­ le ekonomik gelişme hızında daha süratli olmalıdırlar ki aralarında mevcut açıklık kapanabilsin. Birçok geri ınemleketler, kendi bünyeleri içindeki gelişme hızlarını eskiye nisbetle büyük ölçüde arttırmışlardır. Fakat bu, durmadan daha çok gelişen ve atomik hızla yol alan ileri memleketlerle arayı kapatınağa kafi gelmemiştir. Bu farkı, sosyalizm tezgahından komünizm kumaşı çıkaran dokumacıların, varlıklıyı yoksul etmek, bütün insanları düşük seviyeye indirmek suretiyle « müsavat» a kavuşturan ( ? ! ) bir seviye ayarlama metod ve planının asla düzenleyemiyeceği aşikardır. Komünizmin iflas eden kırk küsur yıllık tatbikatı da bunu teyid etmektedir. Ancak, geri kalmış memleket ahaiisinin kendi gay­ retlerine ilave olarak, ileri derecede gelişmiş memleket­ ler, çalışmalarının mühim bir kısmını geri kalmış ve az gelişmiş millet ve memleketterin ilerlemelerine, sosyal ve ekonomik sahalardaki gelişmelerine ayırmaları ve has­ retmeleri suretiyle, kısaca ifadesiyle, luş,

kuvvetieniş ve

NATO'nun kuru­

yayılışındaki idealin

gerçekleşmesi

ile mümkün olacaktır. On yıl önce Orta Doğunun geri kalmış ülkelerinde araştırma yapmış Hakim William O' Douglas ( Garip Mem­ leketler ve Samimi Ahalileri ) adlı dikkate değer eserinde konuştuğu yüzlerce köylüden malıdut ve muayyen şika­ yetler nakletmektedir : 29


« Sağlık hizmet ve tedbirlerindeki yetersizlikle okul­ suzluk başta gelmektedir . İ kincisi toprak reformudur. Bu insanlarda şahsen bir toprağa sahip olmak en şiddetli istck tir. Daha sonra bu toprağı modern usulle ekip biç­ meği öğrenmek arzulandır. Rey haklarını kullanmakta ve temsilcilerini seçmekte, kötü memurlarının değiştiril­ me veya cezalandırılmalarında gösterdikleri hassasiyet dikkate değer taraflardır. Nihayet bu insanların ruhla­ rından taşan yüce bir milliyet duygusu, hayatlarının her sahasında kendini göstermektedir. Uyanış ve silkinişle­ rinin başlıca manevi kaynağı bu milliyet duygusudur. Ak­ denizle Pasifik arasında kalkınmak yolunda olmayan tek köy görmedim diyebilirim . » William Douglas gibi Harold B utler v e Wendell Will­ kie'nin de müşahede ve işaret ettikleri bu canlılık ve silki­ niş, geri kalmış memleketlerin ekonomik ilerleme ihti­ yaçlarının kayda değer sosyal bir belirtisidir. Birleşmiş Milletierin sosyal ve ekonomik teşekülle­ rinde ve bilhassa NATO' da, geri kalmış memleketlerin ekonornik, sosyal, politik ve ki.iitürel gelişmelerini kendi­ lerine vazife bilecek komisyon ve organların gerçekleştire­ ceği başlıca dava budur. Komünizmi katiyede mağlüp etme yolunun, barutlu ve atomik silahlardan önce, manevi ve ahlaki silahianma yanında, geri kalmış ülkeleri ekonomik modernleşrneğe kavuşturmak olduğu aşikardır. Bunun başarılı örnekleri Batı dünyasının çok geliş­ miş memleketlerinde mevcuttur. Bu memleketlerden Bel­ çika, Birleşmiş Amerika, Danimarka, Federal Almanya, Fransa, Hollanda, İ ngiltere, Kanada ve Norveç ise bu­ günlük NATO 'yu vücuda getirmiş 15 memleketin büyük 30


ekseriyetini teşkil etmektedirler. NATO'nun orta dere­ cede ve az gelişmiş diğer üye memleketlerini aynı seviye­ ye ulaştırmak ve NATO dışındaki bütün geri milletierin de gelişmelerine yardımcı olmak NATO'nun ideali, prog­ ramı ve vazifesidir. Bu

konuda faydalanılacak

Gabriel Almond Areas, Princeton,

ve J.

1960.

Edward Banfield :

P.

T.

Countries.

Bauer :

Economic

Durham

1957.

in

Und ercteveloped

1960.

W.

A.

Rustow :

Shannon :

Philip Thayer :

1956.

A.

Policy

G l en­

1959.

Dankwart

bridge

and

Society,

State and Economics in the Middle East, London

Near East, Pri nceton L.

Analysis

a Backward

S. Coleman : Nigeri a : Background to Nationalism, B-erkeley

A. Bonne :

J.

S. Coleman : The Politics of the Developing

The Moral Basis of

1958.

coe.

eserler :

J.

1956.

and

Underdev eloped

Nation alism

Youngston :

1959.

Politics

The

Western

Areas,

Civllısation

N ew York

in

the

1957.

and Progress in Free Asia. Baltimare

Possibilities

of

Economic

Progress,

Cam­

31


75 .

Y ı l d ö n ümün d e :

TÜRK - JAPON DOSTLUGU

Dünya

tarihinde, geniş halk kitleleri

maddiyattan çok fazla değer vermiş başlıca Türk'lerle Japon'lardır.

maneviyata, iki millet,

Komazava Ü niversitesinde Türkoloj i okutmuş Pro­ fesör Koci OKUBO, ( Asyanın Doğudaki sütunu - kal'ası Nippon İ mparatorluğu, Batıdaki sütunu - kal'ası - Türki­ ye Cumhuriyetidir ) diye tarif ettiği bu iki kardeş millet arasında mevcut duygu, ahlak, dil , gelenek ve görenek benzeyişlerine dikkati çekmiştir. Türk - Japon ( Nippon ) dostluğunun klasik yoldan, masa başında kağıt imzalamış beş - on diplamatın tesis ettiği, menfaatlarla, zamanla kolayca bozulabilir dostluk­ lardan olmayışı, üzerinde hassaslıkla durulacak kutsi ve manevi değeri olan bir hususiyettir. Bugün biz Türk parlamenterlerinin yeniden ihya et­ tiğimiz ( Türk - Japon Dostluğu ) , tam 75 yıl önce, Kuma­ nonada ( Ayı Denizi ) dalgaları arasında canvermiş 540 Türk denizcisinin aziz ruhlarını şadetmektedir. Çünkü bu müstesna milli ve mukaddes dostluğun ilk kurucuları ve sahibi bu Türk şehitleridir. 1888 yılı Temmuzunda I I . Abdülhamid Han, Uzakdo­ ğuda büyük imparator S. M. Merji'nin yaptığı reformla kalkınan ve ilerleyen Japonya'ya, deniz Albayı Emin Os­ man kumandasında ( Ertuğrul ) harb gemisi ( Firkateyn'i) ile 6 1 i subay ve memur 548 i erbaş ve erden müteşekkil 609 kişilik bir sefer heyeti göndererek, Türk - Japon mil:1 2


!etleri arasında ilk dostluk temellerini atmak istemişti. İ yi niyet elçisi olarak vazifelendirilen Ertuğrul kuman­ danı Emin Osman, hareket zamanında albay iken, Singa­ por'da Tuğamiralliğe terfi ettirilmişti. Ertuğrul, 3 1 Tem· muz 1 888 de Süveyş 'den, 20 Ocakta Singapor'dan geçe­ rek, 7 Haziran 1 889 da Yokohama'ya varmıştı. Türk denizcileri, her geçtikleri ve uğradıkları yerde, göğüsler kabartıcı sonsuz sevinç ve heyecan uyandırmış­ ! ardı. Dörtyüz yıldanberi Türk harb gemisi görmeyen Aden kıyıları, Piri ve Murat Reisierin şanlı geçişlerini ha­ tırlatan bu umulmaz gelişi alkışlamaya koşan sürur için­ deki binlerce insanla dolmuştu.

Geminin Hind limanla­

rında bulunuşu ve hele Yokohama'ya varışı pek şanlı ol­ muştu. Bir taraftan selam topları atılırken diğer taraftan ilk defa Ay - yıldızlı Türk bayrağını görrneğe koşan Gü­ neşli bayrağın sahi bi samımı, gerçek dost Japonlar, ( Banzay = çok yaşa ! ) sadalarıyla limanı inletmişlerdi. Ertuğrul'un subay ve erieri Tokyo'da üç ay müddet­ le, başta İ ınparator S. M. Merji bulunmak üzere asil J a­ pon milletinin has misafiri olarak ağırlanmışlardı . 14 Eylul 1 889 pazar günü saat ( 1 3 ) de İ stanbul'a dönmek üzere Yokohama'dan denize açılan Ertuğrul, 1 6 Eylul salı günü Kumanonada ( Ayı Denizi ) bölgesine gir­ miş, Nippon denizcilerince

( 2 1 0 ) , ( 220) fırtınaları diye

meşhur tayfuna tutulmuştu. Makina bütün kuvvetiyle ça­ l ıştırıldığı halde, dalgalar ve rüzgar ERTUGRUL'u önle­ rine katarak yüzyıllardan beri yediği insanlarla doyma­ mış deniz ej derine, ( Funakora kayalıkların a ) doğru sü­ rüklüyordu. Süvari ve mürettebatın bütün çabalamaları boşa gitti. Saat ( 2 1 ) sıralarında ERTUGRUL, Funakora kayalıklarımı bindirmiş ve çarpar çarpmaz kazan daire33


sinde husule gelen bir

infilakla gemi, ortasından ikiye

bö lünmüştü.

Bu büyük faciada başta Amiral Emin Osman, gemi komutanı Yarbay Ali, Birinci çarkcı makine Albayı İb­ rahim ve Ba şhekim Dr. Albay Hüsnü o lmak üzere 540 Türk subay ve eri şehit düşmüşlerdi. Altısı subay olmak üzere kurtulan ve kurtanlan 69 kişiye geceyarıs1, sabahlara kadar ve ertesi gün, küçücük bir ada üzerindeki Kaşino köyü ahalisinin insanca, dostç.a yardımları, d ü nya tarihinde eşine az rastlanır bir manevi değer taşımaktadır. O fakir köylülerin, 9 u ağır, 54 ü ha­ fif yaralı ve 6 sı sağlam 69 kazazedenin kurtarılışında, bulunabilen 260 cesedin denizden toplanışında gece ve gündüz gösterdikleri insanlık, her takdirin üstündedir. Kaşino köyünden felaketi ilk öğrenen Tomokichi Takano adlı köylü başta olmak üzere ençok hizmet gö­ renlerden Hannoemon Sayio, Hikoenıon Takimoto, Taro­ ichi İvatani ve bütün diğer Kaşino köylüleri, deniz feneri mühendisi Seijiro Takizava, Ooşima köyü belediye reisi

Oksi, Kaşino ve Suye ihtiyar heyeti başkanları, kazazede­ lcrin yerleştirildiği Day Ryuci mabedindeki din adamları, Kaşino İ lk okulundaki öğretmenler ve Ooşima köyü dok­ torları Kensay Kobayaşi, İçiro Date, Su Matsushita öl­ müşlerse nur içinde yatsınlar; yaşıyariarsa daha yıllarca varolsunlar ve Ulu Tanrı onları ve evlatlarını tanımak, ınemleketimizde misafir etmek fırsatını da bize bah:;;e t­ sin. Onlara minnet ve şükran borçlarımız sonsuzdur. Ooşima adasının biricik anıtı Türk - Japon dostluğu­ nun ilk kurucuları şehit denizcilerimiz için Japon kar­ deşlerimizin 1 889 yılı 2 1 Eylulünde dikdikleri kitabedir. Yazısı Vakayama Belediye Reisi Tadasuke İ şii tarafından 1 890 Şubatında yazdırılmıştır. 34


Katip Akiyama'nın taşa oyduğu kitabenin Prof. Koci O kubo tarafından çevrilmiş Türkçesi şudur : R Ü ZGA R TANRlSI H İ DDETLEN İ NCE KOCA GEM İ KUVVETS i Z OLDU İ Y İ NiYET ELÇ İ LERi ŞEHiT D ÜŞT Ü LERSE DOSTLU GUMUZUN TEMEL i OLDULAR IIATIRALARINI TAŞA OYARAK TAZ İ YEM İ Z İ SUNUYO­ RUZ. I>E

3 Haziran 1929 tarihinde asil dost Japon imparatoru­ n un Ertuğrul Şehitliğini ziyaret ettiğini duyan ATAT ÜRK, buraya Türk hükumetince şehitlerimizin şanına yakışa­ cak bir anıtın inşasına emir vermişler ve 1 936 Şubatında başlıyan anıt 3, Haziran 1937 de tamamlanmış ve açıl­ mıştır. Sintoist adetlerine göre ayinler de yapılan Ertuğrul Şehitliği Anıtı'nın açılışında konuşanlardan Prof. Okubo sözlerini şöyle bitirmişti : « Türkiyede bulunurken, Türk dostlarıma verdiğim konferanslardan birinde söylediğim bir hususu burada da tekrarlıyacağım : Türk 'lerin

milli işareti Ay - Yıldız,

Japonlarınki ise

Güneş tir. Nippon yazısında « Güneş » kelimesinin yanına «Ay » kelimesi gelirse, ( Aydın ) diye mana çıkar. Bundan dola­ yı eğer Ay ile Güneş, yani Türk ve Japon milletleri elbir­ liği ile dostluk, doğruluk ve barış için çalışıriarsa şüphe­ siz bütün dünya aydınlanacaktır. » Çeyrek asır önce Türk dostu Prof. Okubo'nun söyle­ diği bu sözleri, bugün, Türk - Japon dostluğunun 75. ku­ ruluş yılında, yüzlerce Türk parlamento üyesi ve kahra­ man Japon milletine derin, sihirli dostluk hisleriyle bağlı 35


bütün Türk halkı, tekrarlamaktan zevk ve şeref duymak­ tadır. Zira, her sahada gelişmesini candan arzuladığımiz Türk - Japon dostluğuna milletimizin verdiği üstün de­ ğer yanında, CENTO'nun kurucusu ve NATO'nun en sadık ve samimi bir mensubu olarak biz Türkler, bu dostluğun Batı blokuna inancındayız.

36

büyük güven

ve faydalar da

sağlıyacağı


İKİNCİ ViYANA KONGRESİ

İ kinci Dünya Savaşı lan düzen isteyen yeni bir

sonundaki Avrupa, yeni baş­ çağa girmiş bulunuyor. Sö­

ınürgecilik bitmiş, milli rekabetler devri sona ermiştir. Engels ve Marx'ın insan toplumuna tatbiki hayal ve ii topi olan yapıcı değil yıkıcı, verici değil alıcı, kazandı­ rıcı değil kaybettirici prensip ve düşünceleri ile anarşi ve ihtilal yaratarak milletleri esaret altına almak çaba­ larının da sökmediği anlaşılmıştır. Berlin misali, duvar iirüp halkı içeride, hürriyeti dışarıda bırakmanın da if­ l asa mahkum bir sistem olduğu gerçeği belirmiştir.

Gerçek refah ve barış için hür milletierin daha ya­

kın ve sıkı olarak karşılıklı güven ve birlikte birbirleri­ bağlanmalan ve dayanmaları, böylece her sahada kuvvet ve gaye birliğini gerçekleştirmeleri çağına erişil­ ıniştir. ne

İ çinde bulunduğumuz duraklama devrinden devam­ l ı bir barışa geçebitmek için çareler aranırken akla, yeni bir Viyana Kongresi akdetmek düşüncesi gelmektedir. Sekiz yıl önce bu fikri ilk ileri süren Sir Winston Churchill olmuştur. Kont Richard Coundenhove - Ka­ lcrgi de bu teşebbüsün dünya barışına bir başlangıç teş­ kil edeceğini savunmuştur. Nazi

ordularının Polanya'yı istilaları ile

başlayan 37


i kinci Dünya Savaşı gerçe k manada sona ermiş değildir. 23 yıl önce açılan kanlı savaş, 1950 den bu yana soğuk harb halinde devam etmektedir. Ancak bir büyük barış kongresidir ki, NATO ve ( Varşova Anlaşması Teşkilatı ) diye ikiye bölünmüş de­ mokrat ve komünist kitleler arasındaki soğuk harbi de sona erdirebilir. Böyle bir kongre için en münasip şehir Viyana' dır. Tam 150 yıl önce olduğu gibi, yeni bir devrin baş­ langıcında, Avrupanın yeniden düzenlenmesinde Viyana Kongresi'nin tarihi değeri ve ht'ttırası büyüktür. Gerçek­ te, 1 8 1 4 Eylulünde başlayıp 1 8 15 Haziranının 9 unda so­ na ermiş Viyana Kongresinde Avrupanın düzenlenmesi )'Olunda alınmış kararlar

tamamİyle gelişigüzel olmuş­

l ur. Sınırlar, bilhassa kral soyu çıkarlarına göre çizil­ mişlerdir. Buna rağmen , Viyana Kongresi kararlarının, Devletler Hukuku gelişmesinde sağbdığı büyük faydalar inkar edilemez. Bugün dünyayı gerçek barışa götürecek ve başta Berlin problemi olmak üzere Avrupa kördüğümlerini çözecek bir kongreyi Viyana'da toplamak en doğru yer olur. Yalnız Avusturyanın iki blok arasında tarafsız bir memleket bulunuşu değil, Çekler, Polonyalılar, Macarlar ve Romcnlerle olan ananevi bağlılığı da Viyana'nın kongre yeri olarak seçilmesinde ayrı mfma ve değer ta­ şır. Birinci Viyana Kongresi, Napoleon'un düşmesi so­ nunda, bir takım ihtilallerden ve Napolyon muharebele­ rinden ardakalmış Avrupanın düzenini ve 40 yıl kadar süren bir barışı sağlamıştır. İ kinci Viyana Kongresi de, gerçekte soğuk harb ha­ linde devam etmekte olan İ kinci Dünya Savaşı'nın ta38


mamen bitmesini ve barışın

yeniden tesisini mümkün

kılabilir. Hiç şüphe yok ki bu Kongrenin halledeceği ilk mesele Almanya ve Berlin problemidir. Yirminci Yüzyıl insanlığının yüz karası Utanç du­ varı'nı yıkıp, hürlüğüne kavuşturulacak bölünmez Ber­ lin'i, Doğu ile Batı'nın ( Dostluk Beldesi ) haline getir­ mek, barış güvercinlerinin ilk müj deli uçuşları olacak­ tır. Ortaya konulacak karşılıklı iyi niyetler, Avrupa düze­ n inin ve dünya barışının hareket notkasını teşkil edecek Berlin faciasını sona erdirmekle, ümitleri kırılmış insan­ lığa yeniden barış ümidi kazandıracaktır. Böylece bugün, küçüğün ve zayıfın koruyucusu ve kuvvetlinin emniyet tetiği acidedilen Birleşmiş Milletler tarafından yarın, bir milletin diğerinden bir hak tale­ betmediği ve yıkıcı gayelere kullanılan kaynakların ya­ pıcı maksadara harcandığı hukuki ve hakiki bir Hürri­ yet Dünyası kurulabileceğine inanmak mümkün olur. Avrupa düzeni ve dünya barışı için bir İ kinci Viya­ na Kongresi elzemdir.





OUR VIEWS ON FOREiGN POLICY '

Honorable

President, Honorable

Members of the

Government, and Honorable Officials of the Ministry of Foreign Affairs, I would like to start my

speech on behalf of the

Senate Justicc Party and in relation to the 1 962 fiscal vear budget of our Ministry of Foreign Affairs, res­ ponsible for our security, so essential for our inde­ pendence and freedom , and for friendly relations between Turkey and the nations of the world and also responsible for the execution of the foreign policy of Lhe Coalition Government, which is the executive organ of the Grand National Assembly representing the natio­ nal will, by mentioning the dear memory of ouf first President Atatürk. The most important national heritage that we have i nherited from Atatürk is the Turkish foreign policy which aims at the eternal continuity of our republic and whose principles Atatürk himself formulated and executed until his death and to the last minute until he presented to us the Turkish Hatay in peace. « PEACE AT HOME, PEACE IN THE WORLD », a principle which reveals that domestic peace is interre­ Iated with peace abroad, has been supported during ( 1 ) This 5. 1962

ru ary

speech was delivered by the author in the Senate on Feb­ during the debate on foreign policy.

41


his life - time and after his death, as an indivisible whole and has remained as the main principle of an orderly Turkish foreign policy. I would like to express here with j oy and pride that the Opposition and Government parties, which constitute the Parliament of our great Nation, have shown unity and harmony in every period, even during

the days marked

with rough

political

struggle and discord. I nternal and external security, which is related to the eternal continuity of our national independence and the republic, and the principle or the road that will successfully lead us to the establishment of prestige, security and tranquility, is the same principle of AtatĂźrk. As the first condition of peace at home, all of us, from the Turkish youth, to the heroes of the future, who suck honor and virtue from the near breasts of their mothers, to the heart - sick elderly lady living in same remote corner of the country; from Mehmet, full of the spirit and conviction of his father, watching the enemy by the frontier, to the proud and hard - working peasant bent over his plough on the field and the weeping unhappy prisoner in the cell; have to embrace each other without besitating any longer. With maturity and conviction becoming the noble blood flowing in our veins, let us divest ourselves of all political hatred and revenge, dearing our minds of old bad feelings and wicked thoughts and our hearts of all fear and suspicion, arnbitian and enmity. As human beings, brothers, Moslems and Turks, we should do what all Turks, all the beloved dead, principally AtatĂźrk, who have given their lives for this country, and the beloved spirit of the martyrs of the War of Independence, expect us to do, and what Allah, who protects this country and Nation from misfortunes and calamities, 42

demands

from us.

Our motherland,

the


legacy of our forefathers and Atatürk who lived

and

died for it and for the principles he gave us, belongs to all of us. (Applause ) Those who love our dear mother­ Iand and Atatürk alsa love each other. No one has the right to pull and tear apart our motherland and Atatürk, saying that these two belong to him only. Such an attitude not only shows a lack of understanding, but alsa betrayal of the motherland, because it serves the cause of internal and external enemies. Every noble Turkish citizen should see this reality, should warn those who have deviated from the right path, and should single out the ill - intentioncd exploiters, agents and traitors. (Applause ) As ambassadors of good - will, putting into practice the principle of << Peace at home and peace abroad » , the patriotic members of the Grand National Assembly will be examples and guides to the Turkish people and the Turkish youth in loyalty to Atatürk, and in the spirit of national unity resulting from the ideology and principles that Atatürk deemed indispensable for the preservation and progress of this country and nation. Political groups in our Parliament have ceased under our new Constitution and under the impact of the serious conditions that we find in our country. Po­ litical opponents have become allied members of the same body, under the authority of comman sense, uniting our country and nation in national interest, aiming at elevating this great nation to the superior level of civilization that it deserves. Thus, unity in in­ ternal and external policy is a reliable guarantee that eliminates once and for all the dirt and the shadow of political hatred that endangers this sacred roof and the dear motherland. ( Applause )


We do not cansicler that the strength of today's coalition comes merely from the union of the power of two parties. We cansicler this coalition a real national union made possible by the cons tructive and integral role of control of the C. K. M. P. and Y. T. P., which we have so far observed and which we hope will continue, and includes the senators who belong to no party but whose presence carries special meaning and importance. With these thoughts in mind, we especially desire that the Coalition Government, constituted of two parties, make it a democratic

parliamentary tradition

to cansicler the constructive and complementary views of the Opposition parties outside the Coalition. The fundamental feature of Turkey's foreign policy, since Atatürk's time, is world peace. The principle of peace in the world expresses on the one hand that Turkey has no designs of territorial aggrandizement, and on the other that she accepts all principles concerning her own independence and security as valid for all other nations and that international disputes should be solved in peace and in conformity with the principles of human rights . Within this framework , Atatürk has been able to establish tics of sineere friendship with all our neigh­ bours such as Afghanistan, I raq, Jordan and the Balkan states and especially the Soviet Union, Iran and Greece, as well as England, Germany and France. This traditional Turkish friendship is being preserved with all its obli­ gations. Due only to the aggressive attitude that the Soviet Union adopted after the Second World War and her territorial demands at the expense of Turkey, the ties of Turkish - Soviet friendship have been strained. Just as we are loyal to Atatürk and his principles, we 1(. 1.


are also bound by the friendships that he formed and the allianees that he eoncluded. Although Turkish - So­ viet friendship has weakened, we see nothing wrong in the renewal of neighbourly relations, espeeially in the ceonomie field, provided we remain faithful to the principles formulated as an ideology by the Great Atatürk. We find it extremely useful to establish close rela­ tions with Japan, our old friend in the Far East and a model eountry. lt is our sineerest wish that, friendly relations in the field of economics and eulture be developed and bolstered by stronger ties between Turkey and Pakistan , two brotherly eountries full of reeiprocal feelings of affeetion . ( Applause ) lt is our sineere desire that the politieal erisis in Iran, with which we have histarical and traditional ties, be solved speedily. There is restlessness adjaeent to our Eastern and Southern frontiers, whieh has an important bearing on our national seeurity. Our relations with the Iraqis are old and traditional. In Iraq dwell our brothers of the same raee. Our in­ terest in them includes participation in their sorrow. It gives us pain to see that the people of Iraq, under outside pressure, have frequently ınaltreated our Tur­ kish brothers. Whatever their origins may be, the Mi­ nistry of Foreign Affairs should be interested in avoiding the repetition of such events. All we want is an orderly and peaceful future for Iraq. We hope that our Turkish brothers in Iraq may be a link of friendship between us and Iraq, and not

a

reason for dispute . 45


Our Foreign Office should invite our neighbor Iraq, threatened by two external powers, to establish with us relations that will serve our comman interests and security. We harbour the same good feelings and wishes for our neighbor Syria. Enmity is easy and one sided. Forgetting all hatreds of the past, making use of the noble and sacred brotherly ties that have united us for centuries, we are awaiting with pleasure the establish­ ment of strong friendships and sineere ties with the coun tries with which we have livcd together for centu­ ries, especially with the Arab League, whose real poli­ c i es are now public knowledge. It is necessary to construct relations of sineere friendship with the Arab and the Middle Eastern nations, especially with Egypt. We support Turkey's intercst in the young Government of Algeria, with whom we have histarical and traditional feelings of closeness, in the newly independent nations, including the Afro - Asian countries of which Turkey is a member in the framework of the United Nations. We are confident that our Western friends and allies will appreciate our support of the nations fighting for their independence, which is in full conformity with the feeling of our people, who have embraced freedam and democracy, and alsa with the underlying principles of the Republic. While trying to establ ish good neighborly relations with the Arab countrics, we m ust not neglect our neighbor lsrael, a member of the natio ns of the free world. We must establish good relations, especially in the economic, industrial and cultural fields, with this neighboring country, which has provided a fine 4)


example of human effort in

the way of creating, in a

short period of time, a civilization in the East compa­ rable to that of the West and the United States, many of whose leaders have received Turkish education. Since we have comman pol itical, strategic and eco­ nomic interests with Greece, we cansicler it useful to improve the relations . between the two countries . The Cyprus problem should reach the stage of assuring one hundred percent canfidence : the main support and the continuation of the statute agreed upon regarding Cyprus, the observance of this agreement, and alsa it� development in a more positive way. We cansicler it our duty in the way of achieving Turkish - Greek friendship to enable our Cypriot brothers to live in peace. We shall have to remind our Greek friends in the name of friendship that they should refrain from every kind of act that might antagonize our Cypriot brothers and that might lead to repetition of the 27th of January affair. We would like to terminate our remarks on Greece by thanking Mr. Averof, the Greek Foreign Mi­ nister, who

made a brilliant speech in

Council last month, in Comman Market.

the European

favour of our entry

into the

We are in favor of strengthening political, trade and economic relations with Yugoslavia and solving in a satisfactory way the property dispute canceming immigrants from Yugoslavia. and

It is our sincerest wish to develop understanding cooperation, in the fields of trade, economics,

culture, and especially tourism, with Italy, our friend and ally and alsa the country of Giuseppe Mazzini, the great thinı:er who proposed for the first time a century ago the idea of Young Europe and devo te d his life to 47


the ideal of brotherhood of ( Applause )

free European

nations.

lt makes us feel happy, peaceful and secure to see Western Germany and France, our histarical and tradi­ tional friends and allies, side by side, stripped of all feelings of enmity and revenge and c.ooperating on the construction of a United Europe. lt is necessary to de­ velop even more, all relations with Western Germany and France, especially economic. We shall be most happy to see a solution to the painful Berlin problem of our friend and ally, Germany. ( Applause ) . Our relations

with our great

friends and allies,

Britain, France and the United States, in the political, military, economic and cultural fields, constitute the most important souı·ce of material and moral peace and security, based on the Turkish people's genuine friendship. The grandsons of Milton, the first standard - bearer of freedom, who disscminatcd the idea of freedam from that small isiand to Europe and to the whole world; Thomas Jefferson, who wrote the Declaration of Inde­ pendence; the Marquis de Lafayette, who prepared the draft of the Declaration of the Rights of Man and the Citizen, and the grandsons and sons of Namık Kemal and Mustafa Kemal, the two symbols of Turkish freedam and independence, are proud an d happy that they are one and together, in the Western bloc established for men's rights and freedom. ( Applause ) Our sineere ties with and belief in the United States stems from our appreciation of this nation's willingness to take the responsibility and make all sacrifices in a 1B


ıneasure unknown in history to secure the victory of men's rights and freedam and also from the fact that we are one, even the first, to j oin her in this ideal. The United Nations : When international life, upset by the Second World War, was being put into order in 1 945, the United Nations Organization, whose primary function was to preserve international peace and security, was founded. Our country, which has shown i nterest in the

collective security

system, contributed

to the work of this organization as one of its founders. The collective security system could not work on account of the veto rights of the five great powers in the Security Council, as well as the inability of its ide­ ological character. The emergence of the well - known aggressive powers and the establishment of a contradic­ tory alliance aiming to preserve peace have created today's world situation. Taday there is on one side the arnbitian for conquest of international communism which desires to establish world domination, and on the other side is the willingness for defense of the free and de­ mocratic countries who desire to safeguard their freedam and independence in the face of a universal menace. NATO is the most notable expressian of this will to defend, the strongest guarantee of world peace and freedom . The North Atlantic Treaty, in concert with the idea of collective defense in the United Nations Charter, was signed on April 4, 1949, in Washington by the United States of America, Belgium, Denmark, France, Holland, England, Italy, Iceland, Canada, Luxemburg, Norway and Portugal, acting as the twelve founding countries. Later Turkey and Greece, and finally the Federal Republic of Germany, j oined NATO. 49


Since February 1 8,

1 952, is the date of our entry

into NATO, we shall observe in thirteen days the tenth anniversary of this happy occasion. Our country, which constitutes the south - eastern flank of NATO and which is situated araund the strategic zone of the Dardanelles, has not only guaranteed her own security by j oining NATO, but has alsa became a model country, improving the material and moral strength of NATO by her mili· tary power, which won universal adıniration for the epics creatcd in Korea and her loyalty to her commit­ ments. If we evaluate our relations with the free Westerrı world and the aid received in the military sphere, in the form of modernizing our heroic army and instructing it, as well as in the political, as in the case of Cyprus, economic and cultural spheres, we shall be able to understand the great national benefit secured and the new and planned possibilities of the future. It is obvious that the only force safeguarding the world from international communism is NATO, led by the United States. There is no doubt that the prominent place that is reserved for us in NATO, on account of our heroic army and alsa our importance in the world, depends on the strength of our internal regi me, our prestigc abroad, the canfidence that we create in the free nations in our sympathy to the Western bloc, j ustice and democracy. The service that we can render to NATO is to enlarge the bilateral or unilateral agreements with our neighbors . NATO is not only a defensive organization founded to safeguard the independence and territorial integrity of the member nations. NATO alsa resulted from the so


dctermination and decision of the member nations, which respect men's rights and freedom, to defend their comman heritage and civilization. Our country

should pursue a policy

that should

recognize NATO's superiority to all other commitments and obligations. We believe wholeheartedly that one must attach importance once again to CENTO which has been very useful in promoting peace and security in the Middle East. In order to realize collective security, adlĹerence to the purpose and principles of the United Nations and the free Western Bloc should be the main policy and principle of our foreign policy. The community of free nations, led by the United States, share a comman purpose : to raise the standard of living of free peoples everywhere. The ideal 1 hat we want to realize is to eliminate revenge and hatred in the North, South, East and West. The Rights of Man : The role that the rights of man plays in foreign policy stems from the value attributed to the human being and from the acceptance of man as the fundamental factor in the international arena. The peaceful world of the free and independent nations depends on the full protection of the rights of man. A society which does not value human rights and which does not guarantee them under the law and the Constitution is certainly built on weak foundations. Such a society, whose citizens live in insecurity and disorder, cannot take healthy and self - confident deci­ sions even in foreign policy. A state which has a bad reputation abroad and which is looked at with suspicion, sĹ


does not attract others for friendship and alliance, but repels the other nation s . The people o f the free nations' bloc are privileged to be protected by a legal guarantee, above the Consti足 tution and within the framework of the European community. We find it very useful to pass a law enabling our citizens in canforming with the agreement we have signed previously, to apply to the European Commission on the Rights of Man, signed by ten members of the fourteen - member European Council. The foreign policy of the nations which value human rights and freedam is a policy of peace and order. Since we interpret democracy as a regime based on man's rights and freedam and the superiority of the rule of law, we should not deviate from our foreign policy and should not create even the smallest suspicion among friends, allies and the family of free nations. Nationalism : The principle of nationalism, which recognizes more rights and freedom, as well as indepen足 dence to societies, should be evaluated from the point of view of giving complete independence and freedam to all our slave brothers and nations. The fallawing state足 ment of great Atat端rk, made on August 27, 1 920, from the pulpit of the Grand National Assembly, is the guiding beacon of the nations who, taking us as their example, fight for their independence: They call us nationalists, but we are such nationalists that we respect all nations which cooperate with us. Thus, we recognize them and the requirements of their nationalism. Our nationalism is not an aggressive kind of nationalism. Hence, our foreign policy should always support the national struggles of nonselfgoverning territories. ( Applause ) 52


We should continue our tradition of respecting in­ l ernational law. We expect tremendous gains if the Scnate according to our Constitution recognizes the superiority of international law above national law, and controls the work of the organ responsible for the execution of foreign policy. We consider a foreign policy removed from adven­ t ure, far - sighted and one which gives a feeling of se­ curity and order to the citizen as well as our friends and allies, as successful. After a new revolution, under the light of the new Constitution and in these important days during which we are trying to establish genuine democracy and the rule of law, a foreign policy which will assure us security, confidence and aid, will be of tremendous use in the establishment of internal peace and economic security and order. The seriousness and the importance of the duties that fall to the lot of our Foreign Office are obvious. Therefore, it is necessary to take speedy measures to enable our Foreign Office to work better and in a different way. Contemporary foreign relations are no longer like those of the nineteenth century, limited by the require­ ments of protocol only. Foreign policy in our times includes fiscal, economic, military, cultural and parti­ cularly ideologkal factors. The problems of today's foreign policy necessitate that the Foreign Office personnel acquire new skills. Knowledge only of foreign languages and knowledge pertaining purely to the profession are no longer satisfactory requirements for this national service. Above all, rare and exceptional young men who are representatives of the Turkish ethics, brought up in " ., ,),)


accor dance with our national tradit l ons , disciplined since primary school days, proud and reserved, should be selected for the Foreign Office. If there are officers of the old classical school, ar­ chaic - minded employees, or incapable people who might have entered the service through political, personal or other reasons, and who might have none of the require­ ments for representing their nation, it is necessary to dismiss them from the service within the shortest pos­ sible time, to provide faci lities for the energetic young men and to apply while selecting, educating, and appointing personnel, the principles of a directive prepared under the requirements of national interest rather than friendship or family relationship. Thus, we shall have experts trained in political, economic, fiscal and especially ideological matters and also on regions, blocs and nations. We should have experts who know the various aspects of the Eastern Communist bloc. For example, we need specialists trained in matters of Turks living abroad, the Moslem countries, the Asian - African bloc and the !ike. Contrary to the practice of all the free and progressive countries, we have a Foreign Ministry with a large staff abroad but a smail organization in the homeland. This set - up has got to change. If some of the employees are appointed to the h�adquarters but work abroad, this system should be changed. We cansicler it useful to transfer the seetion dcaling with the European Economic Cooperation Ad­ ministration and the Customs Tariffs and Commercial Agreements Section, now integrated in the Treasury Ministry of Finance by Act . No. 1 3 , back to the Foreign Ministry or to integrate them in the Ministry of State after improving its staff by adding new specialists. 54


In a country like ours, whose econom l c wea.kness i s obvious, the make - up of the Foreign Ministry should lıe reconsidered. While many countries richer than us L's tablish embassies for regions rather than for a single country, it is wasteful for us to appoint ambassadors as if we were racing on that score with the United States. I f we apply, like the Scandinavian countries, Greece, France and Switzerland, a system of establishing regional embassies, we sh all save at least from ten to twelve embassies. We are glad that a former Foreign Ministry Officer who has served since Atatürk's time in different capa­ cities in a number of places from Moscow to Washington and one who knows the personnel and the problems of that Ministry from A to Z, is now at the head of the Ministry in the Coalition Government. We are fully confident that our problem in the Foreign Minis try will be solved by the creation of a new staff composed of young and dynamic ambassadors of good - will, who symbolize the great Turkish character and morals and all the national, spiritual characteri stics , and who can defend our national interests and ideals abroad, and not those selected by outside pressure and interference. To elevate our foreign policy to the high level com­ mensurate with the illustrious name of Atatürk and his beloved memory and in conformity with the interests of our great nation is for us a way of showing our genui ne love for Atatürk and also a n important expressian of genuine Atatürkism. I salute the members of the Senate and our worthy Foreign Ministry Officials whose services in the execution of our foreign policy will be great. 55



EAST - WEST

RELA TION S AND

TURKEY *

The development of East - West relations undoubtedly has importance in so far as the principle of increasing ı he standard of living of the people of the world and speeding the development of less developed countries is concerned. In order to assure the study of this subject in the most appropriate form compatible with the interests of the West, present circumstances compel us to lake into consideration East - West relation, not only from the economic but alsa from the political and mili­ ı ary points of view. The Soviet Bloc countries for a lengthy period of time have been looking for measures to develop their trade with the West, and they have spared no efforts to enlarge the scope of the bilateral agreements and to cnsure that resolutions drafted by the international or­ ganizations, of which they are members, are in accor­ dance with their aspirations. Recently, especially, their activities have increased considerably. A careful examina­ tion of the Soviet endeavours within the general scheme of East - West relations is indispensable in order to be able to reach a sound conclusion. As a matter of fact, as is known by everyone, the principal aim of the Soviet.­ is to establish ultimate worldwide Soviet sovereignty by spreading the beliefs of communism. Consequently, So­ viet efforts directed at expanding East - West trade should be studied keeping in mind this final goal of theirs . • Reported

NATO

by

the author in

the

Eighth

Annual

Session of

Parl i amen tarians· Conference at Paris on November

1962.

the

57


The events and happenings of the years have inJi­ cated that the Soviets have resorted to various econo­ mic measures j ust to be ablc to be in a position to influence the western world and infringe upon its soli­ darİty. It is not possible to contemplate a Soviet economic and commercial policy isolated from their aims and in­ tentions. On the other hand , the expansion of East ­ West trade will help to develop further the Soviet eco­ nomy and therefore this will hasten and make more effective the economic offensive that they have been i mplementing to date to win the less developed countrics. The Soviet Bloc, by increasing its economic potential through commercial means to enable it to attain its principal military and political targets, is aımıng at making the West economically dependent on them and, furthermore, at inflicting heavy blows on Western solidarity by creating disputes between the Western countries and third countries, Community itself. To prevent the

and within the Atlantic

Soviet Bloc from

fulfilling these

aims obviously requires energetic action. The j oint action of the Atlantic countries with respect to trade with the East and especially the attitude they should adopt would have to be such that this trade would not be allowed to have political implications, as accor­ ding to the Soviet doctrine even trade is one of the most important ways and means of domination. The NATO Organization since its foundation, apart from merely being an instrument of maintaining the mili­ tary and political solidarity of the Atlantic Community, has proved itself to be an effective factor in safeguarding world peace. 58


N on - confinement of the Soviet threat to military lic!ds and its appearance in the economic seetar has Ĺnade it imperative for the NATO countries to strengthen lurther their economic cooperation in conformity with Article 2 of its Charter. During the years fallawing its cstablishment, NATO directed its efforts to increasing i ts military potential and only after reaching a satisfac­ lory level with respect to this aim has started to take a closer interest in economic problems. As a matter of fact, the maintenance of the success achieved also depends very closely on transferring the cxisting cooperation efficiently to the economic field . Generally speaking, in atiaining their aims in the cconomic field, it is necessary for the NATO countries to have recourse to bilateral and multilateral cooperation. The Atlantic Community has to act and render all the necessary efforts as a unified body for the further promotion of their countries' standard of living and to send aid to less developed countries. Indeed, the economic undertakings of NATO within the last years are the signs which prove that this scheme is being favored . To achieve the economic union of the Atlantic Community will greatly facilitate the growth of the Community. The deliberations within NATO on the subject of economic assistance to Turkey and Greece are examples of this procedure. The steps taken by NATO countries with respect to the subject of economic union and the organizations that they have set up are subsidiaries of the further development of the aforesaid idea of union. The great progress attained by Europe especially necessitates the Free World taking charge of new and 59


important tasks at an increasing rate of cooperation. The recent developments in East - West relations indicate that the struggle between the two communities has been shifting to the economic field. This situation reaffirms the fact that the Western World is bound to adopt and pursue a coordinated policy in economic and commercial matters and thus be able to adj ust itself in conformity with the require­ ments of a speedy economic development. Coordination of economic activities of the Atlantic Community count­ ries would be in the Alliance.

interest of all

members of the

As the aforesaid cooperation would help to prevent divisions which may probably appear, particularly in Europe, in fact it would be increasing the potential of the Atlantic Community; this would alsa be to the benefit of Turkey, as she herself belongs to it. The Comman Market which has been set up by six countries that are members of the Atlantic Community is the preliminary foundation of a union which would take the whole community into its scope. The Comman Market will further enlarge, and in the long run will be the nucleus of an Atlantic Community Organization, larger in purpose and reality. The participation of private enterprisc in the aid programs for less developed countries is an important subject which should be studied by countries individually. The less developed countries under the pressure of the necessity for investment and development are faced with the dilemma of maintaining a constant volume of 60


i ınports and, the other

hand, meeting normal import

requirements with limited external income. It is a known fact that the contemporary way of pmgress of international exchanges and their side - effects have been limiting the less developed countries from getting benefits from world trade. The

exports of less

developed countries,

while

lacing different sorts of obstacles such as protective ı ariffs, internal taxation, subsidies, minimum price systems and quantitative limitations, are also subject lo great losses under the present structure of the world economy and its conditions, as a result of changes in t he terms of trade due to price fluctuations. The aforesaid conditions have been limiting consi­ derably these countries' investment capabilities. One of t he most important factors which characterises the economic structure of the underdeveloped countries is that, anyway, the national ineome in these countries is very limited . Limited national income, limited share per capita and bence limited saving capabilities, naturally circumscribe investment possibilities and therefore these countries cannot themselves overcome the lack of nati� onal income, - saving incapacit - inadequacy of investment and insufficient standards of living. The only possible way to get out of this difficulty is by outside economic assistance. The inadequacy of available possibilities in view of the enormous needs is obvious. Consequently, within the framework of aid programs to underdeveloped countries, alongside offical capital, lo secure the partıcıpation of private enterprise in ıhese programs by means of multilateral guarantees will be of vital importance

from the point of view of 61


efficiency of outside assistance, and thus private invest­ ment will make up for the deficiency in state aid. Because of this, the availability of private investment together with the assistance of the Atlantic Community, which passesses large capabilities, will be one of the most positive policies that can be adopted in favour of cconomic development . Measures pertaining t o the improvement o f basic products from underdeveloped countries could be zıpplied in different sectors . Protective customs duties, internal taxcs and subventions, minimum price systems and quantita tive restrictions are the areas where recti­ fications could be carried out. Measures to be taken in these fields will not only make it possible for less de­ veloped countries to compete in foreign exports, but at the same time will increase the consumption and mar­ keting of their products . Industrially developed big countries are usually the important producers · of agricultural commodities. In other words, this factual situation adds an important obstacle, which is brought about by the structural status of developed countries, to those commercial ones mentioned above. These hindrances, indeed, make it imperative for the economically developed countries to adjust same of their production sectors according to a gradual division of labour in a manner favorable to the imports and exports of less developed countries. Perhaps such a solution is the key point of the subject of aid to underdeveloped countries. Alongside the normal agricultural export commo­ dities of less developed countries, promotion of the growth of their industries by creating markets for their 62


r r ı . ı ı ı ufactured goods is an important subject which , : , · ..,l'rves due attention. What is meant by this is that

ı l wse countries should make their investments not "' Tcly in the branches of industry which would enable · . ; ı v i ngs of foreign currency, but in industrial sectors w l ı ich would yield possibilities for exports. Creation of worl d markets for the products of less developed , ' ı u n tries may be one of the most important foreign ı rade problems to be dealt with by the economically dcvcloping countries. Therefore, preparation, especially w i thin the Atlantic Community by its member countries, w h i ch have developed economies to a certain extent and l ı ;ıve attained diversification, might be one of the ı ·rcatest helps for the realization of economic develop­ ı ı ı e n t goals of less developed countries. ,

o :ı



SUR LE BUDGET DE L'EXERCICE 1962 du Ministere des Affaires Etrangeres le 5 Fevrier

1962

M. Fethi TEVETO GLU, senateur de Samsun, a pris la parole au nom du Groupe du Parti de la Justice. Il rend hornınage a la memoire d'ATATÜ RK qui, se hasant sur le principe de « paix dans le pays, paix dans le monde» , nous a laisse l 'heritage national de la Tur­ quie republicaine, toujours, par voie pacifique. de meme qu'il a accompli le retour du Hatay a la Turquie. Toujours dans le meme cadre pacitique, il a etabii avec la Russie Sovietique, l'Iran, la Grece, avec tous nos voisins, ainsi qu'avec l'Afghanistan, l'Irak, la Jordaine, les Etats balkaniques et surtout avec l'Angleterre, l 'Allen.agne et la France, des liens d 'amitite sincere. Cette amitie traditionnelle a continue j usqu'a nos j ours, a l 'exception, de la Russie qui, a la suite de la seconde Guerre Mondiale, avait suivi une politique de revendication de territoires en prenant une attitude menaçante. Nous devons rester attaches a l 'ideologie politique d'ATAT Ü RK, et renouveler les relations de bon voisinage et en les elargissant sur le plan economique. Nous trouvons tres avantageux de resserrer nos relations avec notre Ami d'Extreme - Orient : le Japon, qui est un pays exemplaire pour nous . 65


Nous souhaitans le raffcrmissement des relations ecanomiques et culturelles entre la Turquie et le Pakis­ tan auquel nous attaches des sentiments de fraternite. Nos voeux se tournent vers l'Iran, avec lequel naus avans des relations historiques ct traditionnelles, et nous souhaitons que la crise palitique y sait vite surmontee. Il existe certains remous a nas frontieres de l'Est et du Sud, importantes au point de vue de notre securite nationale. Nos relations avec l' Ir::ık sont histariques et tradi­ tionnelles. Nous y avans des freres de meme sang. Nous sommes chagrines de canstater le traitement inadmis­ siblc auquel ils sont souvent sujets de la part du peuple irakien. Quelle qu 'en sait l 'origine, notre Minİstere des Affaires Etrangeres ne doit pas rester indifferent devant ces incidents n!petes . Nos Ereres turcs de l'Irak ne daivent pas faire l'abjet d 'une discarde entre l 'Irak et naus , mais aider a une bonne comprehensian recipraque. Naus sammes mus par les memes bans sentiments envers natre vaisine, la Syrie, avec laquelle naus avans eu bien des annees de vie cammune. La Turquie porte un interet etrait au j eune Gauverne­ ment algerien, ainsi qu 'aux nauveaux pays independants du Groupc Afro - asiatique, a partir de sa creatian a Bandocng et dont nous faisans partie a l'O.N.U. Nous sommes sure que nos amis et allies de l 'Occi­ dent apprecieront notre appui a l 'egard des pays luttant pour leur independance, canformement aux sentiments de notre peuple fidela a la democratie et aux principes fondamentaux de natre Charte constitutionnelle. Tout en sauhaitant de bonnes relatians avec les Etats arabes, nous ne pouvons pas negliger Israel qui

ii6


memb re de la Communaute des pays libres . Avec Etat, qui a prouve en un court laps de temps les • a pacites du potentiel humain, vivant dans la liberte, ' · reant en plein desert des oeuvres exemplaires de la · · � ı un •

l'l

' i vilisation occidentale et americaine et dont de nom­ l ı rcux hommes d'Etat ont ete formes a l 'ecole turque, ı ıuus souhaitons de bonnes relations economiques et nılturelles . Nos interets politiques straU!giques et economiques avec notre amie et alliee la Grece etant identiques, leur renfareement s 'impose pour les deux pay s. Le probleme de Chypre doit aboutir a une phase de garantie complete. Le statut de Chypre adapte par les deux parties, doit etre observe a la lettre, etant un des fondements de l'amitie turca - hellenique. Nos freres de Chypre doivent pouvoir vivre dans la tranquillite et le calme materiel c t moral. Nous rappelons en toute sincerite a nos amis hellenes de s'abstenir de repetitions d 'incidents tels que celui du 27 Janvier. Nous sommes reconnaissants a M . AVEROFF, Ministre des Affaires Etrangeres hellenique, des paroles de comprehension amicale qu'il a exprimees le mois dernier, au Conseil de l 'Europe, au suj et de notre adhesion au Marche Commun. Nous desirons resserrer nos bonnes relations poli­ tiques, commerciales et economiqucs avec la Yougosla­ vie, et souhaitons que le probleme des biens des emigres turcs soit enfin positivement reglee. Nous souhaitons sind:rement des relations econo­ miques, commerciales, culturelles, ainsi qu'un accord et une cooperation sur le plan du tourisme avec l'Italie, le pays du grand intellectucl Giuseppe MAZZINI qui , plus d'un siecle avant, a cree l'Organisation «Jeune Eufı 7


rope » et fut le promoteur de l'i d eal de la entre les peuples d'Europe.

franternite

Il nous tient particulierement a coeur de constater que nos amis et allies historiques et traditionnels, la Fance et l 'Allemagne Federale, toutes deux sans rancune, la main dans la main, sont les artisans de l'Union euro­ peenne, ce qui nous inspire le calme et la foi. Le res­ serrement de toutes nos relations avec l 'Allemagne Fede­ rale et la France, s'impose surtout sur le plan economi­ que. Nous serions tres heureux de voir se regler au plus vite la dcplorable question de Berlin. Nos relations politiques, militaires, economiques, sociales et cul turelles avec nos amis et allies, l 'Angleterre, la France et les Etats - Unis sont pour le peuple turc la ::.ource la plus importante de tranquillite morale et de securite. Nous sommes fiers et heureux de voir les petits fils des MILTON, Thomas JEFFERSON, du Marquis de LAFAYETTE, de concert avec les enfants de Namık KE­ MAL et de Mustafa KEMAL, symboles de la liberte et de l 'independance turques, unis dans le bloc occidental, dans la cause des libertes et des Droits de l 'Homme. Nations - Unies : cette Organisation fut cree a l a suite de la demiere Guerre mondiale ( en 1 945 ) qui avait renverse l'ordre international. Son premier but etait la sauvegarde de la paix et de la securite. Attache au systeme de securitc collective, notre paysy a aussitôt adlıere comme fondateur. Le droit de veto accorde aux Cinq Grands ainsi que des divergences ideologiques en ant obstrue le fonctionnement. Des forces agressives s 'etant defensive fut creee; c'est l'aspect fait j our, une force mandial actuel. D 'un côte, 68

les visees du communisme


ı ı ı l ernational pour rcgir le monde entier; de l'autre, face .ı cctte menace mondiale, la resolution defensive des pays democratiques epris de liberte, desirant sauvegar­ ı lcr leur independance. L'O. N. U. est done une expressian ı l e la plus forte garantie de la paix et de la liberte inter­ ı ı a tionales. Puis 1 '0. T. A. N. a ete cree le 4 Avril 1 949, canfor­ ı nement a la ciause de defense col lective legale de la Charte des Nations - Unies ( p ar les Etats - Unis, la Bel­ gique, le Danemark, la France, la Hollande, I'Angleterre,

1 'Italie, l'Islande, le Canada, le Luxembourg, la Norvege et le Portugal ) soit 12 Eta ts fondateurs. La Turquie et la Grece y ont adlıere d'abord, suivies de l'Allemagne. Notre adhesion a 1'0. T. A. N. datant du 1 8 Fevrier 1 952, nous allons en commemorer le Xeme anniversaire. Notre pays qui en forme ! 'aile Sud - Est, et se trouve dans une situation strategique importante, englobant les Detroits tout en assurant sa propre securite, a fait preuve de sa puissance militaire et recueilli l'appreciation man­ diale en Coree et en gagnant ainsi la confiance par sa fidelite a ses engagements, est devenu un pays exem )la­ ire sur lequel 1 '0. T. A. N. peut compter materiellem nt et moralement. Faisant le bilan de nos relations etroites avec le monde occidental, depuis notre adhesion a l ' OTAN, notre hero'ique armee a ete fonnee et equipee d'une façon moderne, La question de Chypre reglee; des aides sur les plans economiques et culturels nous ont ete octroyees, a l'avantage de nos interets nationaux durant ces dix dernieres annees. Il est evident que la seule force qui protege le monde entier cantre le communisme est, avec les Etats ­ Unis en tete, 1 '0. T. A. N. compose de 1 5 Etats membres. (ı 9


Nous pouvons servir la cause de 1'0. T. A. N. par la conclusion d'accords regionaux bi ou tripartİtes avec nos voisins. L'O. T. A. N. n 'a pas seulement le but de defendre l 'independance et l 'integrite territoriale des Etats membres. Elle est l 'expression de la resolution des Etats membres pour assurer la suprematie du droit, des Droits de l 'Homme et la sauvegarde du partrimoine de la ci­ vilisation commune. Notre pays doit suivre dans ses autres engagements une politique que prime l 'OTAN. Le CENTO qui sert a la securite collective et a la paix dans le Moyen - Orient devrait etre estime a sa juste valeur. Notre

politique

extrerieure

devrait

avoir

pour

principe l'attachement aux buts du bloc occidental libre, pour la realisation de la securite collective. Les Etats - Unis et la communaute des nations libres dont nous sommes membres, se trouvent face a un objectif commun : augmenter partout la prosperite des hommes libres. Eliminant la haine et la rancune au Nord, au Sud, a ! 'Orient, a l 'Occident, creer une commu­ n:mte familiale humaine, composee de nations libres et independantes ( realiser le monde pacifique des nations libres et independantes . ) Droits de l 'Homme : Leur rôle en politique etrangere consiste a attribuer de la valeur a la personnalite humaine. Un « Monde pacifique des Etats libres et indepen­ dant s ıı : requiert une garantie parfaite des Droits de l 'Homme . Une communaute politique qui n 'affecte pas la valeur necessaire aux Droits de l 'Homme dans sa propre structure, et qui ne la renforce pas par les ga70


; ı ı ı ties d'une Charte constitutionnelle, restera faible. l i ne communaute dans le sein de laquelle les citoyens ı ı e jouissent pas de la stabilite d'une securite et du ı ; ı l me, n 'est pas en mesure de prendre des decisions k rmes et sılres dans la politique etrangere. Un Etat pareil, au credit etranger ebranle, ne sera pas admis parmi les Etats libres, son alliance ne sera pas recher­ chee, mais on le fuira. ı

Les nations englobees dans les pays libres de I ' Europe acquierent des garanties juridiques, au - dessus de leur Charte canstitutiannelle. Des quatarze Etats compasant le Canseil Europeen, dix pays sant signataires de la Cammissian Eurapeenne des Draits de l'Hamme, nous y campris. Naus sauhaitans qu'une lai recannais­ sant le drait a nos citayens de s 'adresser d'affice a cette Cammissian, sait elabaree au plus vite. La palitique des nations qui apprecient la valeur des Droits et Libertes de l 'Hamme est une palitique de paix de stabilite, inspirant la canfiance.

et

Nationalisme : Un principe de nationalisme qui reconnait des Droits et libertes plus elargis aux com­ munautes politiques de la famille humaine doit etre applique a toutes les nations, a tous nos freres, pour leur liberation et la realisation de leur independance et leur

liberte.

Ci - dessous,

un

passage

du

discours

qu'ATAT Ü RK prononça du haut de la tribune de la Grande Assemblee Nationale de Turquie, le 27 Aout 1 920: << Ün nous appelle « Nationalistes » . Mais nous sommes des Nationalistes qui respectent toutes les nations qui cooperent avec nous. Nous reconnaissons toutes les preragatives relatives a leurs nationalites . Notre nati­ analisme n'est ni egaiste, ni hautain » .


Nous nous abstenons d'aventures, nous sommes pn!voyants et desirons la n�alisation d'une politique etrangere qui assure la confiance et la tranquillite aussi bien a nos concitoyens qu'a nos amis et allies . Sortis d'une nouvelle revolution, taebant d 'instaurer un order democratique et legal a la lumiere de la Charte consti­ tutionnelle, nous souhaitons inspirer la confiance, assurer une aide et, pour cela, suivre une politique etrangere avec succes. Une lourde et serieuse tache incombe a cet effet a notre Minİstere des Affaires Etrangeres. C'est pourquoi nous sommes d'avis que des mesures urgentes s 'imposent dans une reorganisation de ce Mi­ nistere. Les relations etrangeres actuelles ont deborde du cadre de ce qu'elles etaient au XIXerne siecle. Elles comprennent de nos j ours une large importance dans les plans financier, economique, militaire culturel et surtout ideologique. Les problemes internationaux exigent de nouvelles experiences et specialites des fonctionnaires des Affaires Etrangeres. Des connaissances linguistiques et professionnelles ne suffisent pas . lls doivent avoir une formatian digne du passe, des traditions nationales; etre disciplines, discrets. Les ronds - de - cuir, les pistannes favorises par des liens de parente doivent, s'il en existe, etre epures. Un choix et une selection minutieux doivent regir les nominations devant se faire non pas dans un esprit de camaraderie, mais selon un reglement elabore sur les interets nationaux et a la lumiere de la science. Ainsi serons - nous dotes d 'elements capables, specialises dans les problemes politiques, economiques et financiers requis. Des specialistes doivent etre formes, ayant etudie le bloc oriental, le front communiste, tels que : sur les Turcs dans les pays etrangers, les pays musulmans, les 72


ı ı; ıys ı :. ı a t s

afroasiatiques. Nous disposons contrairement des etrangers libres et avances, de grands pastes diplo­

l i l ; ı t i ques a l 'etranger et, par contre, d'une Organisation ( ('n t rale restreinte : cet ordre des choses devrait etre ( l ı a nge. La loi No : 1 3 avait detache du Ministere des A llaires Etrangeres le « Departement de Cooperation l �conomique Europeenne » ainsi que le « Departement des ' Lı rifs Dauaniers et des Accords Commerciaux Generaux » pour les rattaeher a la Directian Generale d u Tresor du M i nİstere des Finances. Ces deux Departments devraient (· ı re subordonnes a un Ministre d'Etat, apres une n�or­ ganisation et en le s dotant d' elemen ts specialistes, con­ ı ı a issant des langues etrangeres. La reorganisation du M inistere des Affaires Etrangeres d'un pays economi­ quement faible comme le nôtre, s'impose. Des pays hcaucoup plus riches que le nôtre se contentent de rcpresentations diplomatiques regionales, alors que nous sommes en competition avec les Etats - Unis, en Jiffusant des representants, c'est un gaspillage. Ainsi, a l 'instar des pays du BENELUX, des pays scandinaves, de la Grece, de la France et de la Suisse pourrions - nous instituer des representations regionales et epargner les frais de dix a douze Ambassades. Nous apprecions avec espcrance qu'un Ministre des Affaires Etrangeres qui, depuis ATAT ÜRK j usqu'a nos j ours, a represente notre Republique de Moscou a Was­ hington, dans les pastes les plus importants, se trouve dans le Cabinet de coalition. Il connait a fond, de A j usqu'a Z, tout le mecanisme et les problemes de ce Ministere. Nous sommes convaincus que la selection d'un nouveau cadre, impartialement choisi et reorganise, avec des elements jeunes et dynamiques, assurera un corps de « representants de bonne volonte d'ATAT Ü RK », que je salue a l'avance avec un profand respect. 73



LES RAPPORTS EST - OUEST ET LA TURQUIE par le Senateur Dr. Fethi

*

TEVETOGLU

pı;,[;.:;İ:D::: NT DU GROUPE TURC DE PARLEMENTAİRES DE L'OTAN .

L'evolution des rapports Est - Ouest presente une i ınportance incontestable en ce qui concerne le principe ue l 'elevation du niveau de vie des peuples du monde et

ue l'acceleration du progres des pays moins developpes et les questions qui s'y rattachent. Pour nous assurer que ce sujet sera etudie de la façon la plus adequate qui soit compatible avec les interets de l'Occident, nous sommes obliges par les circonstances de tenir compte des rapports Est - Ouest non seulement du point de vue economique, mais aussi des points de vue politique et militaire. Les pays du Bloc sovietique recherchent depuis une periade de temps assez longue les moyens de developper leur commerce avec l'Occident et ils n'ont recule devant aucun effort pour etendre la portee de leurs accords bila­ teraux et s 'assurer que les

resolutions redigees par les

organisations internationales dont ils font partie se con­ forment a leurs aspirations. Leurs activites en ce sens ont pris depuis peu une extension particulierement considerab­

le. Il est indispensable de proceder a un examen attentif de ces efforts sovietiques dans le contexte d'ensemble des rapports Est - Ouest pour pouvoir en degager une con•

Conference de Pariementaires de l 'OTAN, Paris, Novembre

1962. 75


clusion pertinente. De fait, comme on le sait general� ment, le principal objectif des Soviets consiste a etablir en fin de compte leur damination mondiale en repandant les principes du communisme. Il convient, en conse­ quence, d'etudicr !es efforts sovietiques en vue de deve­ lopper le commerce Est - Ouest en tenant compte a tout moment de ce but ultiıne qui est le leur. Les evenemenis et !es circonstances de dernieres annees indiquent que !es Soviets ont eu recours a diverses mesures economiques a seule fin de se menager une position qui leur permette d'influencer le monde occi­ dental et d'empieter sur sa solidarite. Il n'est pas possible d 'imaginer une politique econo­ mique et commerciale des Soviets qui soit distincte de leurs buts et de leurs intentions. D'autre part, l 'expansion du commerce Est - Ouest contribue a developper encore l 'economie sovietique et, par consequent, a accelerer et a rendre plus efficace l 'offensive economique qu'ils menent j usqu'ici pour gagner a leur cause !es pays moins developpes. Tout en accroissant son potentiel economique par la voie commerciale de maniere a se menager les moyens d'at teindre plus facilement ses objectifs militaires et politiques essentiels, le Bloc sovietique eberche a mettre l'Occident sous sa dependance economique et a porter en outre des coups sensibles a sa solidarite en suscitant des desaccords entre les pays occidentaux et les pays du tiers - monde, ainsi qu'a l 'interieur de la Communaute Atlantique elle - meme. Pour empecher le Bloc d'atteindre ces objectifs, il est evideınment necessaire d 'agir avec vigueur. L'action commune des pays Atlantiques et surtout l 'attitude qu'ils 76


auront a adopter en matiere de commerce Est - Ouest doivent se traduire par des mesures visant a empecher ces echanges d'avoir des incidences politiques; car, selon la doctrine sovietique, meme le commerce revet un rôle capital parmi les voies et moyens de domination. En plus de son caractere de dispositif uniquement destine a entretenir la solidarite militaire et politique de la Communaute Atlantique, l 'Organisation du Traite de l'Atlantique Nord a dernontre depuis sa fondation qu'elle constituait un element efficace du maintien de la paix mondiale. Le fait que la menace sovietique ne se limite pas au damaine militaire, mais qu 'elle se manifeste dans le secteur economique, a contraint les pays de l 'OTAN a renforcer encore leur cooperation economique canfor­ mement a l'Article 2 de la Charte. Au cours des annees qui ant suivi son etablissement, l'OTAN orientait ses efforts vers l 'accroissement de son potentiel militaire et ce n'est qu'apres avoir atteint un niveau satisfaisant dans ce damaine que l 'Organisation a commence a s'interesser de plus pres au probleme economique. En real ite, le maintien des gains deja acquis depend egalement pour une grande part de la passibilite d'appliquer la cooperation existante au damaine econo­ mique. D 'une façon generale, pour atteindre leurs objectifs economiques, les pays de l 'OTAN doivent recourir a la cooperation bilaterale et multilaterale. Il faut que la Communaute Atlantique agisse comme une entite unifiee et entreprenne tous les efforts neces­ saires pour obtenir de nouvelles amelioration du n iveau de vie des pays qui la composent et pour porter assis­ tance aux pays moins developpes . 77


Il est exact que les effor ts economiques de l 'OTAN au cours de ces dernieres annees tendent a p rouver que c'est bien le projet en faveur duquel elle se prononce. La n�alisation de l'union economique au sein de la Com­ munaute Atlantique facilitera beaucoup l'essor de son (.;conomie. Les debats de l'OTAN au sujet de l'assistance econo­ mique en faveur de la Turquie et de la Grece sont des exemples de cette tendance. Les decisions prises par les pays de l'OTAN dans le damaine de l'unification econo­ ınique et les organisınes qu'ils ont constitues sont des consequences de l 'evolution de cette idee d'union . Le progres sensible, realise en particulier par l'Europe, oblige le monde libre a se charger de tıkhes nouvelles et importantes qui auront pour effet d'etendre le rôle de la cooperation. Les recents evenements survenus dans les rapports Est - Ouest font pressentir que la lutte des deux commu­ nautes est en train de se situer dans le damaine econo­ mique. Cette situation corrobore le fait que le monde occi­ dental est tenu d'adopter et de poursuivre necessairement une politique coordonnee dans les domaines econo­ miques et coınmerciaux et de se montrer capable en ce sens de s 'adapter aux besoins d'un developpement economique rapide. La coordination des activites eco­ nomiques de certains pays appartenant a la Communaute Atlantique jouera au profit de tous les membres de I 'Allian ce. Dans la mesure ou cette cooperation contribuera a empecher l 'apparition de dissensions eventuelles, parti­ cuHerement en Europe, elle accroitra en fait le potentiel 7B


de la Communaute Atlantique, et la Turquie en ht'· ı ıL: fi ciera en s a qualite d e ıneınbre d e celle - ci.

Le Marche Commun, instaure par six pays membn·s de la Communaute, constitue le premier fondemcnt d'unc union destinee a englober l'ensemble de la Communau tL: . Il n e fera que grandir, pour constituer a l a longuc le noyau d'une « Ürganisation de la Communaute Atlan­ tique », dont les objectifs et les resultats auront une portee plus etendue. La participation de l'entreprise prıvee aux pro­ grammes d'assistance aux pays moins developpes rep­ resente un sujct important qui devrait faire l'ob jet d'etudes particulieres pour chacun des pays. Sous la contrainte de leurs besoins en investisse­ ments et des exigences de leur developpeınent, ces pays se heurtent au dilemme q ue constitue le maintien de leurs importations a un volume constant et la necessite de faire face aux besoins normaux en produits importes avec des recettes exterieures limitees. C'est un fait connu que les circons tances actuelles de l'expansion des echanges internationaux et les effets secondaires de celle - ci ant empeche, dans une certaine mesure, les pays moins developpes de profiter des avan­ tages offerts par le commerce mandiaL Les exportations de ces pays, tout en se heurtant a divers genres d'obstacles tels que les tarifs protecteurs, les taxes interieures, les subventions, les systemes de maintien des prix minima et les restrictions quantitatives, s'exposent en outre, du fait de la structure et des con­ ditions actuelles de l 'economie mondiale, a des pertes graves a la suite des changements des termes de l'e­ change, resultant des fluctuations de prix. 79


Ces conditions ont considerablement limite les re­ cettes normales provenant des exportations des pays moins developpes et, par consequent, leurs possibilites d 'investissement. L'un des facteurs les plus importants qui caracterisent la structure economique des pays sous devdoppes est que de toute façon leur revenu national est severement limite. Un revenu national et un revenu per capita limites et, par consequent, des possibilites d 'epargne restreintes assignent des limites naturelles aux possibilites d 'investissement. Ainsi, ces pays ne peuvent pas remedier eux - memes a l'insuffisance de leur revenu national, qui interdit le recours a l 'epargne, a celle des investissements et a celle des niveaux de vie. Le seul moyen possible de sortir de cette impasse est le recours a l'ade economique exterieure. L'insuffisance des possibilites existantes face aux besoins enormes est eviden te. Done, dans le cadre des programmes d'aide aux pays sous - devdoppes et parallelement aux credits gouverne­ mentaux, la participation de l 'entreprise privee a ces programmes, assuree au moyen de garanties multilate­ rales, revetira une importance essenticlle du point de vue de l 'efficacite de l 'assistance exterieure pour suppleer par des investissements prives a l'insuffisance de l 'aide etatique. A cause de cela, l 'accessibilite des investisse­ ments prives, en plus de l'aide fournie par la Commu­ naute Atlantique, dont les capacites sont tres etendues, constituera une des dispositions les plus utiles qu'il soit possible d'adopter en faveur du developpement econo­ mique . Des mesures visant a ameliorer la situation des produits de base provenant des pays moins developpes pourraient s'appliquer dans divers secteurs. Les droits 80


dauaniers de protection, les taxes et les subventions interieures, les systemes de maintien des prix minima et les restrictions quantitatives sont les domaines sur lesquels les_ redressements pourraient porter. Les me­ sures a prendre dans ces domaines permettront aux pays moins developpes non seulement d'affronter la con­ currence des exportations etrangeres, mais aussi d'accroitre la consommation et la distribution de leurs produits. Les principaux pays industrialises sont generalement grands producteurs de denrees agricoles. En d'autres termes, une situation de fait vient aj outer un autre obstacle economique majeur, decoulant de l'etat de structure des pays developpes, aux entraves commerciales deja citees. Tous ces obstacles rendent indispensable l'adaptation de certains secteurs de leur production a une division progressive du travail au profit des exporta­ tions et importations des pays moins developpes. Une telle solution fournit peut - etre la ele du probleme de l'aide a ces derniers. Parallelement aux exportations des produits agricoles traditionnels de ces pays, il convient d'encourager l'essor de leurs industries par la creation de debouches pour leurs produits manufactures et c'est un sujet important qui merite de retenir l'attention. En ce sens, il s'agit pour ces pays d'investir non seulement dans les branches de l'industrie qui leur permettent de realiser des economies de devises etrangeres, mais aussi dans les secteurs in­ dustriels qui laissent prevoir des possibilites d'exporta­ tion. I l se peut que la creation de debouches mondiaux pour les produits des pays moins developpes pose, en matiere de commerce exterieur, l'un des problemes les plus importants aux pays economiquement developpes. 81


C ;est pourquoi ! 'experience acquise par les pays membres de la Communaute Atlantique, qui ont reussi a devdopper leurs economies respectives et a diversifier leur produc­ tion, est susceptible de fournir l'un des apports les plus efficaces a la realisation des objectifs du developpement economique dans les pays moins favorises .

&2


UNSERE ANSİCHTEN ÜBER AUSSENPOLİTİK *

Als Sprecher der Senatorengruppe der Gerechtigkeits­ partei möchten wir unsere Rede anHisslich der Bera­ tungen über das Budgct des Aussenministeriums, das die Weiterführung und Verwirklichung der Aussenpolitik der Koalitionsregierung, dem ausführenden Organ des den Volkswillen vertretenden Parlamentes, garantieren wird, die auf der Sicherbeit für unserc Unabhangigkeit urid Freiheit und den freundschaftlichen Beziehungen zu den Völkern der Welt beruht, mit dem Gedenken an ATATÜRK, den ersten Prasidenten unserer Republik, einleiten, Um die Fortdauer unserer Republik zu sichern, hat ATATÜRK die Richtlinien der türkisehen Aussenpolitik selbst bestimmt, festgelegt und bis zu seinem letzten Atemzuge mit Erfolg angewandt. Sowie ATATÜRK uns das türkische Hatay, auf friedlichem Wege zurückge­ wonnen, als Erbe hinterliess, vermachte er uns auch die Grundlagen der türkisehen Aussenpolitik. ATATÜRK pragte die Worte : « FRİEDE İN DER H EİMAT, FRİEDE İN DER WELT . » Diese Parale kenzeichnet die enge Verbundenheit der Ruhe im İnnern • Rede

des

Autors im Türkisehen

Parla:nent anlasslich der Debatte

über das Budget des Aussenministeriums für das Haushaltsjahr

1962. 33


unseres Landes mit der Sicherbeit nach aussen mittels friedfertiger internationaler Beziehungen und wurde zur Richtschnur einer dauerhaften türkisehen Aussenpolitik, zu Atatürks Lebzeiten begonnen und nach seinem Tode his zum heutigen Tage in klarer Linie weitergeführt. Mit Befriedigung und Stolz möchte ich hier zum Ausruck bringen, class seither in ailen Zeit - und Regierungsab­ schnitten, auch in den Tagen unerbittlich barter, poli­ tischer Kampfe, sich sowohl die Regierungsparteien als auch die j eweilige Opposition in aussenuolitischen Fragen grundsatzlich an die von ATATÜRK bestimmte türkische Aussenpolitik hielten und auf dieser Basis eine Einheit clarsteilten. At!ch heute sind unsere aussere und innere Sicherheit, unsere nationale Unabhangigkeit, die Garantie für den Bestand unserer Republik, unser Ansehen und unsere sichere Ruhe auf dieses von ATATÜRK aufgeri­ chtete Prinzip begründet; und die tiefere Ursache unseres Ansehens als auch des uns entgegengebrachten Ver­ trauens ist unser Fortschreiten auf dem von ATATÜRK bestimmten Weg. İm Namen der türkisehen Jugend, der Helden einer nahen Zukunft, die Ehrgefühl und Tugend schon mit der Mutterınilch eingesogen haben, namens der leiderprobten Frauen und Mütter his in die entfem­ testen Winkel unserer Heimat, der Mehmet's, die den Feind an der Grenze überwachen, beseelt vom Geist und Glauben ihrer auf dem Felde der Ehre gefailenen Vater, im Narneo des ernsten, besonnenen, über seinen Pflug gebeugten, fleissigen Bauern, der unglücklichen Verur­ teilten, die sich in hren Zellen gramen, dem Wunsch und Willen ailer in unserem Vaterland lebenden Türken folgend, unserer für dieses Vaterland Gefallenen und der zahl - und nameolasen Opfer für unsere Unabhangig­ keit und Freiheit gedenkend dürfen wir als erste Be­ dingung des « FRİEDENS İN DER HEİMAT )) keine 84


kostbare Zei t mehr mit altem Hacler und kleinlichen Bedenken verlieren . Ohne noch langer zu zögern, müssen wir alles Misstrauen, Furcht und falschen Ehrgeiz aus unseren Herzen vertreiben, politische Feindschaft, Fanatismus und zornigen Hass aus unserer Mitte ver­ bannen. Lasst uns der Stimme unseres edlen Blutes folgend erkennen, class wir alle Brüder sind : Zivil und Militar, Opposition und Regierungsanhanger. Versöhnen und umarmen wir uns als Menschen, Brüder und Mo­ hammedaner in der Erkenntnis, class dieses uns gemcin­ sam von unseren Vatern als Erbe und Vermachtnis anvertraute Land, wofür ATATÜRK lehte und starb, nicht nur cinigen von uns, sondern uns alien miteinander gehört. ( Applaus ) Wer unser teures Vaterland und ATATÜRK liebt, der achtet aueh dessen Söhne und liebt sie wie seine Brüder, den einen wie den andern . Jeder anstandige Türke sollte diese Erkenntnis mit sich tragen, Unüberlegte und Unwissende auf falsehem Weg zurüekhalten und warnen und ahne Rüeksicht gewissenlose Verrater und beauftragte Agenten entlarven. ( Applaus ) Das Prinzip Atatürk's : « FRİEDEN İN D ER H EİMAT, FRİEDEN İN DER WELT» als Botsehafters des guten Willens verwirkliehend, wollen die patriotisehen Mitglie­ der der Grossen Türkisehen Nationalversammlung türkisehem Volk und türkiseher Jugend Beispiel und Führer auf dem Weg zur nationalen Einheit sein, getreu den Prinzipien und der ideologie Atatürks. im Sehutz unserer neuen Verfassung und mit Rüeksicht auf die ernste Lage, in der sieh unser Land befindet, haben die politisehen Gruppen unseres gegen85


wartigı�n Parlamentes den Konkurrenzka m p l u m die Maehtergreifung aufgegeben. im Bewusstse i n des ge­ meinsamen nationalen İnteresses und im vereinten Be:nühen, unserem Vaterland und unserem Volkc die ihm gebiihrende Stellung in der zivilisierten Völkergemein­ sehaft zu versehaffen , haben sieh diese poli ti sehen Gruppen als Verbündete erkannt und zusammenge­ sehweisst. Diese Einheit und Zusammenarbeit in unserer İnnen - und Aussenpolitik İst der beste Sehutz gegen den politisehen Hass, der in der Vergangenheit unser Land besehattete, und die sieherste Garantie dafür, class dieses Haus nieht mchr von Streit und Hacler entweiht werden wird . ( Applaus ) Die Anstrengungen der gegenwartigen Koalition betraehten wir n!eht nur als die vereinigten Krafte zweier Parteien, sondem wir kennzeiehnen mit Befriedigung die ausgleiehende und erganzende Kontralle der C. K. M . P. und der Y . T. P. sowie die positive Mitarbeit aller übrigen unabhangigen Senatoren und stellen mit Genug­ tuung fest, class diese Koalition eine tatsaehliehe nati­ onale Einheit darstellt. Von dieser Voraussetzung ausgehend hat unsere heutige, von zwei Parteien begründete Koalitionsregie­ rung den aufriehtigcn Wunsche, bei alien wichtigen aus­ senpolitisehen Angelegenheiten die positive und ergan­ zende Meinung und Kontralle der Opposition in gemein­ samer Beratschlagung in Ansprueh zu nehmen und die Tradition eines demokratisehen Parlarneotes einzuführen. Die Grundlage der türkisehen Aussenpolitik von ATATÜRK his heute ist der Weltfrieden. Das Prinzip « FRİEDEN İN DER WELT ıı beruht einerseits darauf, class die Türkei keinerlei Territorialansprüehe erhebt, 86


andererseits eigene Ansprüche auf Unabhangigkeit und Sicherheit auch für alie anderen Völker anerkennt, sowie auf der Aufrechterhaltung und Pflege alier Art intemati­ onaler guter Beziehungen, nicht durch Gewalt und Kraftemessen sondem auf friedlichem Wege nach den Prinzipien der Menschenrechte. Auf der Basis dieser Prinzipien ist es ATATÜRK gelungen mit alien unseren Nachbarlandem : Afghanistan, İrak, J ordani en und den Balkanlandem und vor aliem mit der Sowjet - Union, dem İran und Griechenland, ebenso wie mit England, Deutschland und Frankreich freundschaftliche, gute Beziehungen aufzunehmen. Dieser zur Tradition gewordene gute Wille : die traditionelie türkische Freundschaft ist von uns hisher mit alien ihren Verpflichtungen beibehalten worden. Nur durch die verschiedenen Gebietsansprüche und die bedrohliche Haltung Russlands gegen die Türkei, zu Beginn des zweiten Weltkrieges wurde die türkisch - russische Freundschaft erschüttert. So wie an ATATÜRK und seine Prinzipien fühlen wir uns auch an die von ihm geknüpften Freundschaftsbande und

Bündnisse

gebunden.

Deshalb

sehen

wir

trotz der Erschütterung der türkisch - russischen Freund­ schaft, die

uns ATATÜRK als Erbe

hinterliess, seiner

i deologie und den darauf aufgebauten Prinzipien folgend, kein Rindemis für die Wiederaufnahme guter nachbar­ licher Beziehungen und eine Entwicklung dieser

vor

allem auf ökonomischem Gebiet. Wir halten es für sehr nützlich, mit unserem alten Freund,

dem Musterlande

Japan, enge

Beziehungen

aufzunehmen. 87


Es ist unser herzlicher Wunsch die gegenseitigen, überaus innigen Freundschaftsbande zwischen den beiden Brudervölkern, der Türkei und Pakistan, noch enger zu knüpfen und die kulturelle und ökonomische Zusam­ menarbeit immer mehr zu erweitern. ( Applaus ) Wir hegen den Wunsch, class sich die gespannte politische Lagc im İran, dem wir durch geschichliche und traditionelle Freundschaft nahe stehen, so bald wie möglich bessern möchte. Die nachbarlichen Unruhen im Osten und im Süden unserer Grenze sind im Hinblick auf unsere nationale Sicherhcit für uns von grösster Bedeutung. Unsere Beziehungen zum İrak sind geschichtlich und traditionell; dort leben auch Brüder von uns, die türkiseher Rasse und Abstammung sind. Unsere Bezie­ hung zu diesen beschrankt sich auf Mitgefühl mit ihren Leiden. Es bereitet uns Kummer zu sehen, class das Volk vom İrak unter fremdem Druck und Einfluss immer wieder unsere türkisehen Brüder bedrangt und unnach­ sichtlicher Behandlung aussetzt. Was auch immer der Aniass dieser bedauerlichen Vorgange sein mag, das Auswartige Amt sollte deren Wiederholung zu verhindern versuchen . Alles was wir wünschen ist eine sichere, geordnete und friedvolle Zukunft für İrak. Wir hoffen, class unsere türkisehen Brüder im İrak in Zukunft den Anstoss zu freundschaftlichen Abkommen zwischen den beiden Völkern geben, anstatt die Ursache von Meinungs­ verschiedenheiten zu sein. Für unseren Nachbar Syrien hegen wir die selben gu­ ten Absichten und Wünsche. Feindschaft zu unter halten, İst leicht und einseitig. Alien Hacler der Vergangenheit vergessend erhoffen und erwarten wir die Begründung 88


dauerhafter guter Beziehungen zu den Valkern, die mit uns Jahrhunderte lang in Gemeinsehaft gelebt haben, vor allem mit der Arabisehen Liga deren Haltung und realistisehe Politik sich immer deutlieher abzeiehnet. Es ist eine Notwendigkeit mit unseren arabisehen Naehbarn, den Ui.ndern des Mittel - Ostens und besanders mit .Agypten wiederum gute Beziehungen aufzunehmen und diese zu sichern. Wir unterstützen das İnteresse der Türkei an der j ungen Regierung von Algier, das uns gesehichtlieh und traditionell nahe steht, ebenso wie das İnteresse an den sich neu entwickelnden Landem der Afrika - Asien Gruppe die seit der Konferenz von Bandung in dem Verband der Vereinten Nationen mit der Türkie in Verbindung getreten sind. Wir sind davon überzeugt , class unsere westliehen Freunde und Alliierten unser İnteresse für die um ihre Freiheit ringenden Völker würdigen, angesiehts der Tatsache, class unsere Republik von unserem die Freiheit und Demokratie liebenden Volk naeh demselben Prinzip aufgerichtet wurde. İn dem Bemühen gute Beziehungen zu den arabisehen Uindern aufzunehmen, müssen wir es vermeiden, bei un­ serem Naehbarn İsrael, dem wertvollen Mitglied der freien Welt, dureh etwaige Unüberlegtheit falsche Unruhe zu erzeugen. Mit diesem Nachbarland, das bewiesen hat, zu welch unerhörten Leistungen die menschliehe Kraft in ihrem Ringen um Freiheit und Leben fahig ist, das İnınitten der Wüste ein zivilisiertes Land naeh westliehem und amerikanisehem Vorbild sehuf und das viele Persönlichkeiten türkiseher Sehulung in leitenden Stellungen besitzt, müssen wir gute Beziehungen auf­ nehmen und naeh Kraften pflegen.


Mit Rücksicht auf unsere gemeinsamen strategischen und ökonomischen Vorteile mit unserem Freund und Verbündeten Griechcnland crblicken wir in der süindigen Erweiterung und Unterstützung der guten Beziehungen grossen Nutzcn für beidc Lander. Das Zypernproblem sollte endlich in cinen Zustand hundertprozentigen Vertrauens umgewandelt werden. Die wichtigste Stütze und das sicherste Unterpfand der türkisch - griechischen Freundschaft sind die gewissenhafte und strikte Ein­ haltung des allseitig anerkannten Status von Zypern, das unbedüıgte Vermeiden eincr Verletzung desselben und sogar dessen positive Ent\Nİcklung in noch höherem Grade. Um die materielle Sicher heit, die Ruhe und den Fricden unserer Brüder auf Zypern zu ermöglichen, betrachten wir die Erhaltung der türkisch - griechischen Freundschaft als unsere nationale Pflicht. Wir soliten un sere griechischen Verbi.in deten im Namen der Freund­ schaft sicher davon überzeugen, class eine Wieder­ holung der Tragödie des 27. Jan uar im Bereich der Unmöglichkeit liegt. Wir wollen unsere Ausführungen über Griechenland mit unserem Dank an den griechischen Aussenminister, Exzellenz Averof, der anlasslich unserer Aufnahme in den europaisehen Wirtschaftsmarkt in brillanter Rede deutliche Worte der Freundschaft für uns fand, beschliessen. Wir bemühen uns um die Erweiterung der politi­ sch,ôn , geschaftlichen und ökonomischen Beziehungen mit Yugoslavien und um die endliche positive Erledigung der Grundbesitzansprüche unserer türkisehen Brüder, deren Auswanderung aus Yugoslavien weiterhin andau­ ert. Es ist unser ernstester Wunsch, mit unserem Freund und Verbündeten İtalien, dem Land des grossen Denkers 90


Giuseppe Mazzini, der als Begründer der Organisation « Junges Europa» zum erstenmal das İdeal der Brüder­ schaft der freien Nationen verteidigte, auf ökonomischem, kulturcl!cm und vorzüglich touristischem Gebiet enge Zusammenarbei t zu pflegen . ( Applaus ) Es macht uns glücklich und es verstarkt unser Vertrauen und unsere Ruhe ungemein unsere geschicht­ lichen, traditionellen Freunde Westdeutschland und Frankreich, von alien Gefühlen des Hasses und der Revanche befreit, Seite an Seite beim Aufbau des Ve­ reinigten Europa zu sehen. Die Pflege und Entwicklung aller unserer bestehenden Beziehungen, besanders der ökonomischen, zu Westdeutschland und Frankreich in noch grösserem Ausmasse ist für uns von grösstem Nut­ zen. Es wird uns die grösste Befriedigung geben und uns glücklich machen, das schmerzliche Problem des zcrstückelten Berlin zu Gunsten unseres Freundes und Verbündeten Westdeutschland gelöst zu sehen . ( Applaus ) Die Verbindungen zu unseren grossen Freunden und Alliierten, zu England, Frankreich und den Vereinigten Staaten von Amerika auf politischem, militarischem, kulturellem und ökonomischem Gebiet sind die bedeu­ tendsten Quellen unserer materiellen und moralisehen Sicher heit und Ruhe, die sich auf die echte Freundschaft des türkisehen Volkes stützten. Es bereitet uns Ehre und grosse Genugtuung als Ei1kel Namık Kemals und Mustafa Kemals, der Symbole türkiseher Freiheit und Unabhangigkeit, mit den heutigen tapferen und idealistisehen Enkeln Miltons, der als erster Fahnentrager der Freiheit dieses İdeal von seiner kleinen İnsel aus nach Europa und in die übrigeWelt verbreitete, 91


den Enkeln Thomas Jeffersons und des Marquis de Lafayette gemeinsam im Westblock die Menschenrechte und die Freiheit zu vcrteidigen. ( Applaus ) Unsere enge Verbundenheit und unser Glauben an die Vercinigten St<ıaten von Amerika beruht auf der Anerkennung für die Opfer und Anstrengungen, die dieses Volk in beispiellosem Ausmass für die Rechte und für die Freiheit der Menschheit auf sich genarnmen hat, und darauf, dass wir eines der Linder, ja das erste sind, das mit ihnen auf dem Wege dieses ideals Schiksalsge­ meinschaft gemacht hat. İn der Absicht die durch den zweiten Weltkrieg entstandene Unordnung zu beseitigen, wurden 1 945 zum Schutze des Friedens und der Sicherbeit die Vereinten Nationen gegründet. Unser Land hat sich an dieser Or­ ganisation internationaler koliektiver Sicherhet als Gründer beteiligt. Das kollektive Sicherheitssystern versagte wegen des Vetorechtes der S grossen Machte im Eicherheitsrat; das Auftreten aggressiver Krafte bewirkte das Zustandekornrnen einer Verteidigungskraft ; so entstand die gegenwartige Situation der Welt. Auf der einen Seite die Eroberungsabsichten des internati­ onalen Kornmunisrnus mit dem Ziel der Weltherrschaft, auf der anderen Seite der Verteidigungswille der de­ mokratischen Lander gegen diese Weltgefahr in dem Wunsch, ihre Unabhangigkeit zu schützen. Die NATO ist der Ausdruck dieses Verteidigungswillens und die starkste Garantie des Weltfriedens und der Freiheit. Arn. 4. April 1 949 wurde zum Schutz der legalen kollektiven Verteidigung auf Grund der Verfassung der Vereinten Nationen der Nord - Atiantik Pakt von 1 2 Nationen unterzeichnet : den Vereiningten Staaten, Bel92


gien, Danernark, Frankreich, Holland, England, İtalien, İsland, Kanada, Luxemburg, Norwegen und Portugal, Spater traten die Türkei und Griechenland und zuletzt die Deutsche Bundesrepublik der NATO bei. Am 1 8. Februar 1 962 feiern wir das zehnjarige Jubilaum unseres Eintritts in die NATO. Unser Land, das den süd - östlichen Verteidigungsflügel der NATO und den Schutz der Mcerengen übernommen hat, hat durch den Beitritt zur NATO nicht nur seine eigene Sicherbeit garantiert, sondem auch in Korea Proben seines ınilitarischen Könnens gezeigt, als Vorbild eines zuverlassigen, wortgetreuen Mitglieds der NATO die Anerkennung der Welt errungen und sich als wichtige materielle und moralische Stütze der NATO erwiesen. Wenn wir die Bilanz unserer nahen Beziehungen mit der freien Welt des Westens seit unserem Eintritt in die NATO ziehen, können wir die moderne Ausrüstung unserer heroischen Armee, die Regelung der Zypernfrage sowie die Unterstützungen auf den verschiedenen Gebieten unseres wirtschaftlichen und kulturellen Aufbaus als überaus grossen nationalen Nutzen dieser letzten 1 0 J ahre. werten. Es İst augenscheinlich class der einzige Schutz gegen den internationalen Kommunismus die 1 5 Mitglieder der NATO unter der Führung Arnerikas sind. Unsere tapfere Armee sichert uns einen ehrenvollen Platz in der NATO, und unser Prestige wachst mit dem Vertrauen das wir den freien Völkern der Welt einflössen. İ n unserer Aussenpolitik können wir den Zwecken der Nato durch den Abschluss regionaler freundschaflicher Abmachungen mit zwei oder drei unserer Nachbarlander durch den darnit erweiterten Einflussbereich dienen. 93


Die NATO ist nicht nur die Verteidigungsorganisation der Unabhangigkeit und der Unversehrtheit ihrer Mitgliedslander, sie ist auch der Ausdruck der Entschlos­ senheit ihrer Mitglieder, das Recht zu sichern, die Menschenrechte und das allgemcine Erbe der Zivilisation zu schützen. Unser Land soll in seinen übrigen Abmachungen eine Politik verfalgen die den hohen İnteressen der NATO dient. Wir sind stark davon überzeugt, class man durch erneute Verstarkung der CENTO grössten Nutzen für den Frieden und die Sicherheit im Mittel - Osten erzielt. Das vornehmste Prinzip unserer Aussenpolitik sollte die Anpassung an die Ziele des freien Westblockes für die Realisierung der kollektiven Sicherheit sein. Die Menschenrechte : Die Bedeutung der Menschen­ rechte in der Aussenpolitik basiert auf dem Wert der ınenschlichen Persönlichkeit und in der Betonung dieses Wertes. Eine « Friedliche Welt freier und unabhangiger Lander>> ist an die Garantie der Menschenrechte gebun­ den. Ein inter nationaler Zusammenschluss, der in seinem Recht und in seiner Verfassung den Schutz der Men­ schenrechte ausser Acht lasst, kann in seiner Aussenpoli­ tik keinen Erfolg haben. Das erschütterte Prestige, eines solchen Bundes wird zur Ursache des Ausweichens freier Staaten von Bündnissen mit diesem. Die Nationen in den freien Landem Europas besitzen juristische Garantien, die sie auch ausserahalb ihrer Verfassung hinsichtlich ihrer Menschenrechte sichern. Der Europarat setzt sich aus 14 Staaten zusammen, von denen 10 derEuropaischen Kommission für Menschen­ rechte angehören, deren Bedingungen auch wir unterzeich­ net haben. Wir legen grossen Wert auf die rasche Verab94.


schiedung eines Gesetzes das unseren Staatsanfehörigen die İnanspruchnahme dieser Kommission gestattet. Die Aussenpolitik der Nationen, die den Wert des gleichen Rechtes und der Freiheit der Menschen schatzen, ist eine Politik des Friedens und der Stabilitat, die das Vertrauen starkt. Nationalismus : Das Prinzip des Nationalismus ist ein weiterer Anspruch einer politischen Gemeinschaft İnınitten der menschlichen Familie. im Hinblick auf das Prinzip der nationalen Unabhangigkeit ist es unter Ausdehnung auf aile anderen Nationen und unter der Bedingung gleichen Rechtes für aile in Schicksalverbun­ denheit lebenden Menschen und Brüder auf Unabhangig­ keit und Freiheit zu verwerten. Wir berufen uns auf den Teil einer Rede ATATÜRKS, die er auf der Tribüne des parlaments am Sonnabend, den 27. August 1 927, hielt : «Man nennt uns national gesinnt. Aber wir sind von solcher Nationalgesinnung, die aile mit uns in Be­ rührung tretenden Nationcn respektiert. Wir anerkenneo aile jeweiligen Vorrechte dieser Nationen so wie die aller anderen. Unsere nationale Gesinnung beruht weder auf Einbildung noch auf egoistischer Anmassung. » Dieser Ansicht entspricht die Aussenpolitik unseres freiheitliebenden Volkes, das den Freiheitskampf aller Unterdrückten mit Sympathie verfolgt. (Applaus ) Wir hüten uns vor Abenteuern und wir bevorzugen und wünschen die Durchführung einer Aussenpolitik die das Vertrauen und die Ruhe unserer Landsleute ebenso schützt wie die unserer Freunde und Verbündeten. Nach einer neuen Revolution bemühen wir uns im Licht der neuen Verfassung um die Einrichtung einer demokra­ tisehen Ordnung die das Recht schützt, unsere morali95


sche Haltung festigt und allgemeines Vertrauen erwirbt. Unter diesen kritischen Bedingungen fallen unsereın Auswartigen Amte schwere und verantwortungsvolle Aufgaben zu. Aus diesem Grund ist es dringend not­ wendig durch beschleunigte Massnahmen den Mecha­ nismus des Auswartigen Arntes den neuen Bedingungen anzupassen. Deshalb sind wir der Meinung, class die dringlichen Angelegenhei ten eine Neuorganisation dieses Ministeri­ ums erfordern. Die heutigen Probleme auswartiger Beziehungen uınfassen einen weitaus grösseren Rabmen als die des neuzehnten Jahrhunderts. Die diplomatischen Beziehungen erstreeken sich heute auf weite Gebiete der Finanzierungsaufgaben, auf militarische, ökonomische, kulturelle und vor allem auch auf ideologische Probleme und Aufgaben. Diese internationalen Probleme verbieten uns neue Experimente und fordern erfahrene Experten und spezielle Kenner der Aufgaben des Auswartigen Amtes. Sprachenkenntnis und professionelles Können allein genügen nicht mehr. Erforderlich sind vor allem eine der ehrenvollen Vergangenheit unseres Vaterlandes würdige Haltung, auf türkiseher Tradition aufgebaute Erziehung, Diskretion und bedingungslose Disziplin, in jüngsten Jahren erworben und in gerader Linie beibe­ halten. Überlebte klassische Typen verknöcherter Schreibtischberühmtheiten, lancierte Favoriten, per­ sönliche und familiare Beziehungen sollen, falls solche vorhanden, ausgeschaltet werden. Man sollte den Einsatz j unger, energischer Krafte erst nach sorgfaltigster Auslese, nicht auf Grund ihrer Beziehungen, sondem ihrer. Ausbildung und Befahingung entsprechend betrei­ ben. Dieser Einsatz hat in engster Auswahl den natio­ nalen İnteressen unseres Landes zu dienen an Hand 96


wissenschaftlich genau ausgearbeiteter Richtlinien. Auf diese Weise werden wir brauchbare Elemente für die Realisierung unserer. Aussenpolitik auf alien erforder­ lichen Gebieten gewinnen. Wir soliten besandere Spezialisten zum Beispiel für die Lander des Östblocks ausbilden, die Methoden der kommunistischen Front genau kennen lernen. Ebenso dringend benötigen wir wissenschaftlich ausgebildete Leute für das Problem der islamisehen Türkvölker aus­ serhalb unserer Grenzen, der afrikanisch - asiatischen Lander. Wenn wir, im Gegensatz zu alien anderen fortschrittlichen, freien Landern, im Ausland über einen grossen Beamtenapparat und im İnland über eine un­ zureichende Organisation des Aussenministeriums verfü­ gen, so ist es höchste Zeit dieses System zu andern. Wenn die Elemente der für die Zentrale eingetragenen Perso­ nalliste trotzdem immer im Ausland arbeiten, muss dieser Umstand beseitigt werden. Mit dem Gesetz Nr. 1 3 wurde die Europaische Wirtschaftsgemeinschaftsorganisation und das Amt der Zollbestimmungen sowie das Generaldirektorium für Handelsabkommen vom Aussenministerium getrennt und dcr Generaldirektion für die Staatskasse im Finanzmi­ nisterium angegliedert. Unserer Meinung nach sind diese Organisationen entweder dem Auswartigen Amt zurück­ zugeben ader sic soliten nach einer Neuorganisation und durch den Einsatz von Spezialisten mit Frernd­ sprachenkenntnissen ausgebaut und einem Ministerium ahne Portefeuille unterstellt werden. İn einem Land wie dem unsrigen, mit geschwachten Wirtschaftsvermögen, muss die Organisation des Aus­ wartigen Arntes neu in die Hand genarnmen werden . 97


Wahrend viele, hedeutend reichere Lander als das uns­ rige, sich mit regionalen diplomatischen Vertretungen hegnügen, hegehen wir uns in eine Art Konkurrenz mit Amerika und treihen Verschwendung durch die Entsen­ dung immer wieder neuer Botschafter. Wenn wir uns nach dem Beispiel der Benelux Lander, der Skandina­ vischen Uinder, Griechenlands, Frankreichs und der Schweiz auf das Regionalsystem heschranken, erreichen wir darnit eine Ersparnis von mindestens 1 0 - 1 2 Bot­ schaften. Wir würdigen es mit Genugtuung und Hoffnung, class ein Minister von vier his fünf Regierungsahschnitten im Auswartigen Amt, der von ATATÜRK's Zeiten his zum heutigen Tag unsere Repuhlik auf verantwortungsvollsten Pasten von Moskau his Washington vertreten hat, sich in unserem Koalitionskahinett hefindet. Er kennt von Grund auf, von A his Z, den ganzen Mechanismus und die Prohleme des Aussenministeriums. Wir sind üher­ zeugt, class die Auswahl eines neuen Beamtenstahes von jungen und dynamischen Kraften, unparteiisch gwahlt und neu organisiert, uns ein Corps von « Reprasentanten des guten Willens ATATÜRK's » sichem wird. Unsere Rede heendend, hegrüsse ich die Mitglieder des Senates und unsere verdienstvollen Vertreter des Auswartigen Arntes mit meinem tiefsten Respekt. ( Applaus )

98


Dr. T E V E T O G L U

F AŞ İ S T Y O K KOM ÜNiST VAR

2. Baskısı da tükenmek üzere Fiatı

5000

( KOMÜNiZMLE MUCADELE YAYlNLAR I ) N I N . .. . ADET 1 . C l BASK I S I UÇ AY G I B I K I SA B I R

TUKENM I Ş

VE

2.

Cl

BAS K l DAN

DA

ÇOK

MAHDUT

BU

:

250 Krş.

ILK

MUDDET BIR

K ITAB I N I N ZARFl NDA

M I KTAR

KAL­

M I ŞT I R .

( KOMÜNiZMLE MUCADELE YAYlNLARI ) RENIZE BULMAK

VE

DOSTLA R l N ilA

SURETIYLE

BU

YAYMAK,

NI

YEN I

M I LLi MUCADELEYE

SATlN

ALMAK,

OKUYUCU KAT I L I N I Z

VE

! ..

Müracaat adresi : Dr. TEVEToGLU Bakanl ıklar P.K. 250 Ankara

ÇEV·

ABONELER


Dr. T E V E T O G L U

A T A T Ü R K ' den GÜNÜMÜZE KADAR T. B. M. MECLiSINDE KOMÜNİZMLE MÜCADELE

KOMÜNİZMLE MÜCADELE YAYlNLARI'nın 3. cü kitabı.

Y

a

k

ı n

d

a

ç ı

kıy

o r.


Dr. T E V E T O (; L U

KÖY ENSTİTÜLERİ FACiASI ( MECL i S TUTANAKLARI VE RESMi VES i KALARDAN )

KOMÜNİZMLE MÜCADELE YAYlNLARI'nın 4. cü kitabı


Dr. T E V E T O G L U

DÜNYADA ve

BiZDE MİLLİYETC İLİK

Bu serinin 5. ci kitabı



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.