Fethi Tevetoğlu - Faşist Yok Komünist Var

Page 1



Birinel baskı

.İkinci baskı

tTçüncü

baskı

...

..

.

... ... ...

. ... ... .. ... Ekim

1962

Mart

1963

Eylul

1963

· · · · · · · · · · · · ··· · ·· ··· ··· · · ·

., . . . . . .. . .. . .. ... ... . . . ...


Dr.

TEVETOGLU

FAŞIST YOK ••

KOMUNIST VAR

- İlaveli Üçüncü Baskı -


KOMÜNiZMLE MÜCADELE

YAYlNLARI

:

1


ÜÇÜN C Ü

BA S K l Y A

ÖNSÖZ

Vatan ve milletsever okuyucularımızın, komünizm­ le mücadeleye gösterdikleri yakın ilgi sonucudur ki, bu küçük kitabı bir yıl içinde üçüncü defa bastırıyoruz. Komünizmle mücadele yayınımızın yurd içinde ve Almanya başta gelmek üzere Avrupa, Amerika ve Asya memleketlerinde gördüğü rağbet, bizi daha başarılı ça­ lışmağa sevkeden başlıca teşvik ve güven kaynağı olmuş­ tur. Sınırlarımız dışındaki

müttefiklerimiz, dostlarımız

ve dava arkadaşlarımız meyanında, Kanada Milli Savun­ ma Bakanı Paul T. Hellyer'den ( Turkism and the Soviets = Türkçülük ve Sovyetler ) yazarı Amerikan Hava Alba­ yı ve Hariciyecisi Charles Warren Hostler'e, Almanya'da son derece değerli neşriyatıyla milli mücadelesine devam eden ( Sowjetrussische Orientpolitik am Beispiel Turkes­

tans = Sovyet Rusya'nın Doğu Politikasına bir Misal Türkistan) miiellifi aziz kardeşimiz Dr. Baymirza Hayit'ı>, kardeş Pakistan'ın Karaşi Üniversitesinde Islam Tarihi ve Türk Edebiyatı Okuımanı Dr. Muhammad Sa bı r'dan da­ ha çok uzaklardaki (Asya Milletleri Komünizmle Müca­

dele Birliği - Asian Peoples' Anti- Communist League)

kurucuları mesai arkadaşlarımız Vietnam'lı sayın Vu Ngoc Truy, Formaza'lı sayın Ku Cheng- kang ve Japon­ ya'lı sayın Nabusuke Kisi'ye kadar yüzlerce komünist mü5


cadelecisinin yayınımıza gösterdikleri ilgiyi, bizi daha teş­ kilatlı ve verimli bir çalışmaya davet kabul etmekteyiz.

( Faşist Yok, Komünist Var!) kitabçığımızın ilk iki bas­ kısı üzerinde, milliyetçi ve mukaddesalçı değerli Türk düşünür ve yazarlarının makalelerinden aldığımız parça­ lar da, şükranla ifade edelim ki mücadelemize kuvvet vermekte, davanın milletçe kavranmasına ışık tutmak­ tadır. İstiklal, hürriyet ve demokrasi aşıkı insan ve millet­ leri bugün kardeşçe birbirlerine bağlayan en tesirli amil, komünizmle mücadeledeki gaye ve dilek birliğidir, H er tiirlü siyasi ard fikirleri bir yana iterek, bu aziz vatana ve bu büyük millete olan borcumuzun ödenme­ sinde, yani kısacası milli davalarımızı gerçekleştirmek, halkımızı mes'ud, topraklarımızı marnur hale getirmek yolunda el ve gönül birliği yapmak zorundayız.

Ordusu, gençliği, işçisi, köylüsü ve bunların düşün­ celerine tercüman olması gereken ·basını, bir milli ideal etrafında bir bütün arzeden milletlerin, milletlerarası te­ şekküllerde de yeri ve değeri üstündür. Üzerine basılıp çiğnenecek bir kum yığını olmak is­ temiyorsak, komilnizm karşısında, bir granit kaya bü­ tünlüğünü teşkil ve muhafaza edelim. Kavakltdere ( Anka ra ) : 9 Eylül 1963 Dr.

6

TEVETOGLU


S O H B E T: NE VAR, NE YOK?... Halide Nusret ZORLUTUN.4

Benim küçük dostum, gene üzgün bezgin, ziyaretime gelmişti. La.f kıtlığında herkesin herkese sorduğu soruyu ben de, farkında bile olmadan, ona soruverrnişirn:

«Ne var, ne yok ?... » Kızın gözleri, yazı masaının üzerinde duran bir kita­ ba takılrnıştı. Birden başını kaldırdı, gülürnsüyordu. İn­ cecik, terterniz parmağını kitaba uzattı, öyle durdu: « Faşist Yok! Komünist Var! » Bu, üniversiteli kızın sessiz, fakat beliğ cevabı idi. Kopkoyu gece laciverdi üstünde, yeni doğmuş güneş sarılığında bir yazı, Samsun Senatörü Dr. Fethi Tevetog­ lu'nun yeni kitabının adı. Bu temiz' baskılı, ferah yazılı kitap, <<Koınünizrnle Mücadele Yayınları» nın ilk kitabıdır. Yazarını gerek <<Biz» den, gerek « Onlar» dan tanıınıyan yoktur sanırım. Zira bu genç Senatör; çocuk denilebilecek yaşlarında.ı­ beri, bu memleketin derdini inliyen, bu asil milletin ıs­ tıraplarını dile getiren bir şair olarak tanınmıştır. O, ha.­ lis rnuhlis, 24 ayar bir rnilliyetçidir. Atatürk'ün yolunda, bütün kalbi ile <<Ne Mutlu Türk'ürn Diyene! » diyebilen kahraman Türk çocuklarından biri. Kitap; birbirinden güzel, birbirinden faydalı do­ kuz makaleden meydana gelmiştir. 7

·


Kitabın birinci yazısında yazar; üzerinde hayretle, dehşetle bilhassa ibretle durmaklığımız gereken bazı ger­ çekleri ortaya koymaktadır. ,

Dünya komünistlerinin Moskova' da yaptıkları kon­ grede al ınıp bütün «Teşkilat » a tamim edilmiş olan 18 maddelik talimatı masum gençlerimiz okumalı ve etraf­ Ianna örülmek istenen korkunç tuzağı görmelidirler. İş­ te Moskova Kongresinin dünya komünist yazariarına ö­ nemle tamim ettiği maddelerden biri : «Din düşmanlı ğı yapınız. Halkı türlü mezhep ve ta­ rikatlara mensup göstererek kınayınız. Milli davalara karşı ilgisiz kalınız. Mümkünse önleyici yazılar çıkara­ rak millet maneviyatını yıkınız. » Diğer 1 7 maddenin her biri de, ahlaka, fazilete, de­ mokrasiye, insan hak ve hürriyetlerine yöneltilmiş birer silah. Şair Senatör; bu yazısına; 6-2-1 962 Salı günü Cum­ huriyet Senatosu'nda yaptığı bir konuşmanın tam met:­ nini de aldıktan sonra makaleyi şu güzel beyide bitit-­ miştir : Bütün Türkler bir ordu, katılmayan kaçaktır, Yasamızda yazılı: Harbden kaçan alçaktır! . ..

Dokuz makalenin dokuzunu da bu sütunlarda ele al­ inama elbette imkan yok. Yalnız, beni özellikle ilgilendi­ ren bir konuya ışık tutmakta olan bir makalenin üzerin­ de bir dakika durmadan geçemiyeceğim. Bu makale, ki­ tabın ikinci yazısıdır, adı : «Din Karşısında Komünizm ve Ruh Hastalıkları». Dr. Tevetoğlunun bu yazısı; memleket dışında yan kılar uyandırmış ve Amerika'da « MORAL RE - ARMA­ MENT » «Yeniden Ahlak Silahlanması » adlı önemli bir teşekkülün; 1 961 yılı Temmuzunda yayınladığı beyanna­

8


meye mevzu olarak, milyonlarca nüsha basılıp satılan Amerikan gazetelerinde yayınlanmıştır. Bugünkü ruh hastalıklarının imansızlıktan, Allahsız­ lıktan ileri geldiğini, bakın, Dr. Fethi Tevetoğlu, ne güzel anlatıyor : « Tıp bakımından, psikanaliz açısından bugünkü sos­ yal hastalıklar tam bir nevroz çerçevesi içindedirler. Ken­ dilerine Tanrı süsü veren birtakım akıl hastası şarlatan­ lar, her asırda olduğu gibi, zamanımızda da türemişler­ dir. Lenin, Hitler, Mussolini vesaire misali, böyle birta­ kım putlar, önce hile ve yalanı, sonra zulCım ve istibdadı bir silah olarak kullanarak, türlü dünya cennetleri vaad­ leriyle, vaktiyle de öküze, ayıya tapmış zayıf ve haris ruh­ lu insanları avlarlar. Bunlar, benlik duygusundan tecrit edilince tam aşağılık duygusu ile putların sarayi arına e­ sir, kapılarına köpek olurlar. Kalbierinde Allah sevgisi yerine, müstebit kulların korkusunu duyan ve dünya cenneti vaadine kamp dün­ ya cehennemine düştüğünün farkına varan bu insanlarda aldanma, terkedilme ve korku nevrezları başlar. Bu nev­ ropatlar sürüsü her şeyi yapabileceği gibi, bunlara da -zincir vurmaktan, buz diyarianna sürmeğe, fınnlara at­ . maya kadar- her şey yapılabilir. İ şte bu insanları, avlandırmayacak; avlanmışlarsa pişman edip eski benlik duygularına sahip kılacak V� hastalıklarını şifaya götürecek en mühim tedavi yolların­ dan biri Dİ N olduğu içindir ki, komünizm dine düşman­ dır. » Kitaba öylesine dalmışım ki, neredeyse makaleleri cümle cümle bu sütunlara geçirecekmişimi Siz alın bu kitabı okuyun ve gençlere, -evet bilhassa gençlere- okutun aziz okurlarımi. '


GÜN IŞIGINDA : FAŞiST YOl( KOMÜNiST VAR Ahmet KABAKLI

Bu başlık bir kitap ismidir. Özlü fikir ve dava adaiiiı· mız, Dr. Fethi Tevetoğlu tarafından yazılmıştır. Aleyhin­ de çirkin kampanyalar açılan ve bazı soysuzların küfürlü tecavüzlerine uğratılmak istenen Dr. Tevet.oğlu, iyi bir Türk ve Müslüman evladıdır. Bir kimse ki, Müslüman­ dır, Türk - Osmanlı tarihine hayran ve mukaddes var­ lıklara inanandır, o kimse artık «lrkçı· » olamaz. Çünkii «!rkçılık fikrini bizzat Peygamberimiz lanetlemiştir. » Şu halde Sayın Tevetoğlu'na yöneltilen «lrkçı - Turanci » gi­ bi suçlamalar, önce komünistler ve onlara yakın olanlar tarafından uydurulmuş, sonra, ülkemizde «Milliyetçilik •> fikrini yıkmak İstiyen gazetelerin, ağzına sakız olmuştur. Bugün milliyetçiliğe düşman olduğu halde ona küfür etmeğe açıkça cesaret edemiyen memleket düşmanları, her milliyetçiye «Irkçı ve Turancı » yaftası vurmak sun:­ tiyle halkı kandırmağa çalışmaktadırlar. Bu gibi devşir­ me davranışlar maalesef azırnsanınıyacak etkiler yapmak­ ta, memleketi sevenler, boyuna harcanmak istenmektt!­ dir. Komünist olmıyanları, «Gerici, ırkçı, yobaz » gibi sı­ fatlarla karalamanın eski bir komünist taktiği ve Mosko­ va talimatı olduğu hiçbir zaman hatırdan çıkmasın. Türkiye'de ırkçılık yoktur, yapılamaz. Yapılsa bile ciddiye alınamaz. !rkçılık ne dışarıda ne içeride hiç bir destek bulmaksızın çökmeğe ve yıkılınağa mahkum bir fantazyadan ibarettir. Çünkü, Türk halkı Müslümandır. Gerçek, Müslüman, « Kur'an-ı Kerim» e inanan herkesi, lO


lmngi ırktan olursa olsun, kardeş sayan adamdır. Çünkü

Kur'an, bütün insanlar için gönderilmiştir. Allah, yalnız Arapların, Türklerin, hatta yalnız Müslümanların Rabb ı dc�il, alemlerio Rabbı (Rebb-ül alemin) d ir Müslüman­ lık noktasından batıl olan ırkçılık, Türk tarihi noktasın­ dan da sakattır. Çünkü, bin yıldanberi vatanımız olan Anadolu topraklarında bulunan eski ırklarla, bir tarih bo­ yunca kaynaştığımız ve Osmanlı İmparatorluğ u olarak, nice ırklan, bir devlet ve İ slamlık potasında erittiğimiz, asla unutulmaması gereken bir gerçektir. .

Şu halde bir ırkçının hem İ slam dinine, hem Türk ta­ rihine düşman olması icabeder ki, böyle kafasıziara asla milliyetçiler arasında değil de milliyetçiliğe düşman olan kozmopolit zümreler arasında rastlanabilir. Dr. Tevetoğ­ lu gibi, Amerikan üniversitelerinde başasistanlık yapmış, yazdığı makaleler, milletlerarası tıp dergilerine geçmtş, iyi bir Türk ve Müslüman evladının, asla ırkçı olamıya­ cağı artık anlaşılmıştır. Bu saydığımız gerçekiere rağmen, komünistler, o ka­ dar gizli, o kadar sistemli çalı ş ıyo rl ar ki, fikirlerini bü­ tün harcıalem gazetelere kabul ettiriyorlar. Hatta, işitti­ ğimiz bazı resmi beyanlarda, bizdeki bu mevhum ve mu­ hayyel ırkçılık, « Komünistlik » ten daha büyük bir bela ve felaket olarak gösterilmek isteniyor. İnanılınayacak bir gaflet içinde, bizi bugünden yarına Rusya'ya satmak isteyen kızıl hainleri, şöyle bir yana bırakmış, Türk mi.l­ liyetçiliğini yıkınağa çalışıyoruz. İşte Dr. Tevetoğlu, adı geçen « Faşist Yok, Komünist Var» kitabında bu man;1sızlığı açıklıyor ve bizi yalnız Türklüğün, Müslümanlığın değil, bütün insanlığın baş düşmanı olan komünizme kar­ şı uyarınağa çalışıyor. Bu kitapta, vatansız komünist tipini bir hekim ve içti­ maiyatçı gözü ile tahlil eden çok kuvvetli parçalar vardır. ll


G ÜNÜN YAZISI : UYARlCI BİR ESER M. Zeki SOFUOGLU

Son zamanlarda körüklenen bir fırtına umumi efka­ rımızı tekrar heyecan ve galeyana sürükledi. Memleket için pek önemli ve hayati meselelerin uzun bir kuyruk teşkil ettiği bir zamanda, havanın yeniden ve iyiden iyiye karıştırılmasının çok kötü sonuçlar verebilme istidadm­ da olduğunu hep bilmekteyiz. Hele, 1944 yılında kullanılmış ve bugün demade o­ lup fiyasko vermiş tabirlerden tekrar faydalanmağa ça­ lışmak pek gariptir. Bu gibi kelimeleri birer hazır damga olarak kullanmak mecburiyetinde kalanların yeni bir şey bulamamak hususundaki acizlerine acımak icap eder. Bugün aklı başında her aydın artık anlamıştır ki, m:J­ li şuura, milliyet ülküsüne, geleneklere, hürriyet ve de­ mokrasiye, serbest teşebbüs ve mülkiyet hakkına yönel­ tilmiş bütün hücumlar tek bir merkezden gelmektedi;. Kasde dayansın veya gaflet eseri olsun, artık gün gibi aşi­ kardır ki, bütün bu sosyal mefhum ve müesseselere yö­ nelmiş yermeler, tezyif ve tahrikler hep ayni kaynaktan beslenmektedirler. İ şte, parlamentoda ve basında, artık herkesin mana ve mahiyetini, hedef ve maksadını gayet iyi öğrenmeğe başladığı malum fırtınaların estirildiği bu sırada Samsun Senatörü Sayın Dr. Fethi Tevetoğlu, « Komünizmle Müca­ dele Yayınları » nın ilk kitabını neşretmiş bulunuyor. Tam zamanında yayınlanan kitap « Faşist Yok, Komünist Var! » ismini taşımaktadır. Şimdilik altı kitaptan ibaret 12


hi r s eri teşkil e deceği anlaşılan bu yayı nları takdim ve kit a b ın ilk yazı sını teşkil eden « Komünizmle Mücadele» ha�lıklı ilk makale, ehemmiye tle üzerinde durulmak ger.:-­ ken ifşaatı ih � iva e tmektedir: ·

Sayın Tevetoğlu nun açıkladığına göre, Moskova'da toplanan « Komünist Muharrirler Kongresi» bütün dünya k om ü n ist yazarları için direktif mahi yet inde bazı karar­ lar vermiş ve bu kararlar 18 m add elik bir talimat halin­ de (teşkilata) ta mim olunmuştur. Gazetemiz okuyucub­ rını ve ha ssaten büyük teşebbüs erbabımızı yakınd an ala­ kadar etm esi gereken bu H \limattan bir-iki örnek vermek isteriz: '

<<Memleketinizde komünist ve sosy alist partilerin ku­ rulmasını teşvik ediniz. Komünizmi açıkça müdafaa ede­ mediğiniz t akd irde sosyalizmi, onu da yapamadığınız za­ man işçi meselelerini savunur görününüz. » «Memleketinizi, mümkün olduğu kadar sınıf ve züm­ relere bölünüz , patron ve işçi arasında anlaşmazlıklar (,: ı karıı:i ız . »

işte, bu ve bun lara benzer kızıl fesat talimatı hak­ kında Sayın S en atö rün hükmü : «Son yıll arda memleke­ timizin sürüklenmek istendiği siy as i bulır anların yara tıl­ masında, komünistlerin ve komünistlere hizmet edenlerin bu esaslara uygun ve büyük faal iyetle r gösterdikleri aşi· kardır ... Yaratılan ayrılıkların hep bu tatimatın tatbikatı cümlesinden olduğu bilinmelidir . » Ve

Zamanımızın, günümüzün yaygara ve tahriklerine ı­ :;;ık t u t an ; komünizmi günlük işierimize so ktuğu bur­ n und an tutup bir yarasa misali aydınlıkta teşhir eden bu değerli kitabı bütün o kuyucularımıza ve münevver iş a­ d aml arımıza bilhassa ve hararetle tavsiye ederiz. 13


M E K TU PL A R : <<FAŞiST YOK, KOMÜNiST VAR h> Galip ERDEM

G ünüm üz ün en çok münakaşa edilen bir konusunu iddia : Mahutlar ve gafiller der ki : Komü­ n ist yok, Faşist v ar!

il gi len di ren üç

Ortadakiler der ki : Hem Komünist var, hem Faşist var!

Nihayet milliyetçiler der ki : Faşist Yok, Komünist var!.

Sayın Dr. Fethi Tevetoğlu'nun « Faşist Yok, Komünist Var!» isimli küçük kitabı böyle bir soru­ yu cevaplandırmak için yapılmış özlü bir çalışmanın ne­ ticesidir. Ufak bir kitap, derinliğine bir araştırmaya da­ yanmayan bir kitap. Zaten müellif de : Kim haklı?

<<Bu küçük kitabı, basın yolu ile yapacağımız komü­ nizm mücadelesinin bir habercisi, bir davetiyesi olarak sunmaktayız.» demek sureti ile kitabın bu vasfını peşinen ifade ediyor. Yalnız kitabın bu vasıfları; Dr. Tevetoğlu'­ nun komünizmle mücadeleyi hızlandırıcı halk ve münev­ veri uyarıcı bir eseri olan « Faşist Yok, Komünist Var! »ı­ nın değer ve ehemmiyetinden hiçbir şey kaybettirmemiş. Sadece kitabın daha kolay okunmasını ve herkesçe ania­ şılmasını sağlamış. Sayın Dr. Tevetoğlu, komünizmin bir doktrin olarak ten­ kidinden ziyade siyasi bir emperyalizmin vasıtası haline getirilen tarafları üzerinde durmuş. Taktiklerini, propa­ ganda tarzlarını, milli kıymetlerimizin yıkılınası için na14


sıl bir gayretle çal ı ştıkları nı anlatıyor, yalancılıklarını a­

çığa çıkarıyor. En müşkülpesent olanları bile ikna ede­ bilecek gayet iyi seçilmiş misaller veriyor. Faşist olarak :lamgalanmak istenen Türk milliyetçilerinin gerek faşizme, gerekse nazizme k arşı ne kadar derin bir hassasiyet ve dikkat içinde olduklarını örnekleri ile ortaya koyuyor. İyi niyetli bir insanın bunları okuduktan sonra davanın gerçek yönünü görememesine ihtimal veremiyorum. «Vaktiyle Moskova ile Roma'yı Kabe, Lenin ile Mus­ solini'yi peygamber bilenler, Nazi Almanya yı göklere yükseltip, Sovyet Rusya'ya hayran l ı kları nı bildirenler, bu memlekette bilinmeyen ve bulun mayan bir faşist arar­ Iarsa onu belki yine, zaman zaman kara ve kızıl gömlek değiştiren kendi yoldaşları arasında bulacaklardır.» di­ yen Dr. Tevetoğlu'nun bu hükmü, sinirlenmeden, her tür­ lü asılsız telkinlerin tesirinden kurtulunup incelenebilir­ se görülecektir ki, memleketimizin gerçeklerine tama­ men uygundur. '

ıs


DÜŞÜNCELER : FAŞiST YOK, KOMÜNiST VAR ! Fatin FVAIJ

Son senelerde memlekette alıp yürüdüğü ve çok teh­ likeli inkişaflar kaydettiği söylenen iki cereyandan sık sık bahsedilmektedir. Bunlardan biri aşırı solculuk, diğeri de aşın sağcı­ lıktır. Aşırı sol; insanın düpedüz· « kör» demekten utanıp « şaşı » tabirini tercih edişi gibi; komünizmin tahfif edil­ miş adıdır. Aşırı sağ, o da öyle; ırkçı, şöven milliyetçi değil de aşırı sağ! ... Son senelelin idari ve siyasi hereümercinden aldığı teşvikle komünizimin memleket sathında bir yayılma is­ tidadı arzettiğini görmemeye imkan yok. Hele bazı ga­ zeteler var ki, efkan umumiyenin hayret nazariarı önün­ de, kimliklerini bayrak bayrak direkiere çekmekten per­ va etmiyorlar. Bugünkü neşriyatın, bugünkü açıktan açı­ ğa yapılan kışkırtıcı ve çok tehlikeli tahrik ve telkinlerin binde birine eskiden rastlansaydı, mütecasiri veya müte­ casirleri adaletin pençesinde tuz buz olurlardı. Halbuki şimdi bu gibi vatansızlıklar mehafili aliye mensuplann­ dan bazıları tarafından bile destek görüyor. Hep alttaki post, sırttaki kürk meselesi! ... Buna mukabil, yurtta bir ırkçılık hareketinin, mu­ taassıp yani kuru sofu milliyetçiliğin mevcudiyetine ben evvela inanmıyor, sonra da esasen bunun, dünyanın fezaya vasıl olduğu bir devirde ayakta durabileceğini ve bu zihni­ yet potası içinde bütünlüğünü zerreleşmeden koruyabile­ ceğini mümkün göremiyorum . Evet, kısm-ı azamımız cahildir, münevver denilenle·

16


l'lınl:r. de tam ve olmuş münevver değildir. Medeniyete �ilylc bir sürtünmüş geçmişiz o kadar; ama, yine de ar­

tık

sen

şu millettensin, ben bu millettenim, sen şu k ıt'a­

duıısın, ben bu kıt'adanım diye kafasını pergellerin altı­ ııu u:r.atıp ölçtürmeye razı olacak bir ferde rastlanamıya­

l'U�ı gibi, o pergeli eline alacak bir mecnuna da tesadüf

t'lınck kolay olmıyacaktır. Dikkat edilecek olursa mem­ k·kctin atisini komüni zm afetine karşı kılıç, kalkan ko­ rumaya kim kalkışırsa ve bu sinsi cereyanın araba te­

kcrlc(tine kim taş koyarsa, kimin tutum ve hareketi ko­ ııılinist metodlarına aykırı düşer ve zararlı olursa, o şahıs u�ırı mi ll iyetçidir, o şahıs ra&isttir, o şahıs gericidir, u �ulus mü r tecidi r , o şahıs yobazdır. O halde bizde bugün nşırı milli y etçiliğin tarifi kısaca şu oluyor : Komünistle­ ri n beğenm e dik leri , komünistlerin doğrudan doğruya

kt.mdilerine düşman gördükleri! ... Şimdi İstid iale devam edelim. Vatanperver bir kim­ sl!nin komünizme karşı duracağı tabii olduğuna göre, o ki ms eye de anadan doğma ırkçı nazariyle bakmak zaruri olacaktır. O halde ırkçıya da aynı zamanda vatanperver <.!emek iktiza etmiyecek midir?... Fakat hakiki, asli ve softa ırkçılığı milli menfaatlere aykırılığı bakımından düpedüz ve komünistlik kadar h ı yanet olarak kabul et­ mek lazı mgelir. Bakınız şimdi i s tid lal yolu bizi nasıl bir çıkınaza sokuyor : Komünistler kendilerine çelme atanlara ırkçı diyor­ lar. Komünizmle mücadele, vatanperverliktir. Irkçı va­ tanperverdir. Hakiki ırkçılık da bugün vatana hıyanetti r. Ve nihayet i stidlalin son halkası : Vatana hıyanet, vatanperverliktir. İdrak ve mantığa gaseyan ettiren şu komünist düz­ mesinin ne kadar batıl olduğunu anlamak için bu kaba ve üstünkörü misale bile bakmak kafi gelir.. 17


Bugün memlekette milletini seven, milliyetine bağlı ne kadar insan varsa, bunları afaroz etmenin çaresini ko­ münistler, ırkçı ve aşın milliyetçi diye ilan etmekte bul­ muşlardır. Komünist düşmanlığı yüzünden bu çeşit iptidai töh­ metlerle damgalananlardan biri de Dr. Fethi Tevetoğlu'­ dur. Tevetoğlu, « Faşisti Yok, Komünist Var! » adında çok kıymetli bir kitap yayınlamıştır. Gazete sütununun hu­ dutları içinde mahpus kalmanın zoru içinde, yukarıdan­ beri yapmaya çalıştığım yavan izahları daha da ay dınlı­ ğa kavuşturup delile bağlamak maksadiyle bu kıymetli eserden yarın bahsedeceğim. Komünist, kendi ayaklarına köstek vuranlan ve ken­ dinden olmayanları hertaraf etmek için; efkan umumi­ yenin önüne masallardaki devlerden müteşekkil heyu­ la taburları çıkartmaktadır. Her kim ki vatanperverdir, faşisttir. Her kim ki mil­ liyetiyle müftehirdir, ırkçıdır. Her kim ki Müslümandır, dininin vecibelerine bağlı ve hürmetkardır, mürtecidir. Her kim ki güzele, doğruya meyil duyar, gericidir, yo­ bazdır. Dr. Fethi Tevetoğlu, birinci baskı sı kapışılıp kısa zamanda tükenen ve ikinci baskısı da satışa çıkmış bu­ lunan «Faşist Yok, Komünist Var! » adlı eserinde bu hu­ susu bakınız nasıl planlıyor : «Kendilerinde yokluğunu hissettikleri herşeyi kim­ de görür ve bulurlarsa ona düşm an kesilirler. Vatansız­ dırlar, vatanseverlere; ş uursuzdurlar, şuurlulara; bir burjuva uydurması addettikleri haya, iffet ve namustan yoksuldurlar, hayalı, iffetli ve namuslulara; dinsizdirler, dindarlara; inkarcıdırl ar, inananlara... » Bir an bütün sahte telkin ve tesirlerden azade ola­ rak düşünülsün ... Memlekette bir ırkçı ve faşist harekc18


tin hatti ve hatta kümelenme, teşkilatianmanın mevcut olduğunu gösteren küçücük bir emare bulmak mümkün müdür? . . . Gerici ve yobaz denen tehlike nedir ve kimler ne gibi tertiplerle vatanın emniyet ve huzuruna tuzak kurmaktadırlar? ... Vehme ve kuruntuya bile razıyım; bir tek misal gösterilebilir mi?... Hem velevki bu iftiralar tek tek hakikat bile olsa, bunlarla mücadeleye yarar bü­ tün çareler yok olmuştur da, bir tek komünizm silahı mı kalmıştır? .. Çamurdan kurtulmak için gırtlağına kadar batağa gömülmeye razı olacaksın öyle mi? . . .

Voltaire, « Dialogues et Anecdotes Philosophiques;> adlı eserinde «Milletin yarısı da öteki yarısına düpedüz hakaret etmekle meşguldür. İnsanlığın yeryüzüne getir­ diği kötülükleri ben söylesem, biri yazsa, muhakkak, Esdras'dan çok konuşmak zorunda kalırdım... » diyor. «Faşist Yok, Komünist Var!» isimli kitabı karıştınrken cildierin bile ifadeye kadir olamıyacağı bir cümlelik bu belagat ve hikmeti bir kere daha hatırladım. Şu bizim lı alimiz ortada. Tıpkı Voltaire' in dediği gibi; ancak yarısı değil, milletin küçük bir kısmı, geri kalan büyük kısmı­ na düpedüz ve durmadan hakaret etmektedir. Bu haka­ ret için Demokrat Parti, eski devir bir vesile,

27 Mayıs

vasıta, Atatürk perde ve nihayet cdlerici»lik bir yaldız­

Bütün bunların altına gizlenmiş ve bunlarla asla ala­ kası olmıyan, ve istismara lfızum kalmadığı andan itiba­ ren vasıta ve perdeye amansız düşman kesilecek olan ha­ kiki sebep_ bütün eşkal ve vuzfıhuyla, aramızda gezinip duruyor da, nedense çoğumuz bir türlü göremiyor, gi)­ renlerimiz de görmezlikten gelmeyi tercih ediyor. dır.

Anlaşılıyor ki gözlerimizi ve idrakimizi biraz daha uçmamız icabetmektedir. İşte bu sebepten; Tevetoğlu'· nun eserini her Türk vatandaşı bir kere değil bir kaç ke­ re okumalıdır. 19


M ERHABA: FAŞiST YOK, KOMÜNiST VAR!. Kadircan KAPLI

Kocaman yüzlü, sert bakışlı, gür sesli sene önce kara gömlekli milis kuvvetlerle yürümüş, Faşizm diye bir sosyal ve siyasi rini sağlamış, milli iradeyi ayaklar altına rasiyi yıkmış, diktatörlüğünü kurmuştu.

bir adam kırk Roma üzerine mesleğin zafe­ almış. demok­

Aynı zamanda Almanya'da, yaralanmış olan milli şc­ refin hıncını istismar ederek bir boyacı çavuş da Nasyo­ nal Sosyalizm denilen bir sosyal ve siyasi mesleğin to­ humlarını atıyordu, onlara kısaca Nazi deniliyordu. Birincisi Benİto Mussolini, ikincisi Adolf Hitler adın­ daydı. İkincisi de otuz sene önce Almanya' da demokrasiyi boğazlamış, zulum ve dehşet üzerine kurdukları dikta­ törlük idarelerinin başına geçmişlerdi . Bunlar guya komünist düşmanıydılar, halbuki biz­ zat Hitler şöyle demişti : «Bizi komünizmle, ayırandan ziyade bağlayan şeyler vardır.» Faşizmin de Komünizmin de metodları tamamiylc aynıdır, yalnız şu farkla : Birincisi açıktan açığa emper­ yalizm, diğeri ise milletlerarası görünen Milli Emperya­ lizm. Nitekim Rusya da komünisttir, Çin de komünist­ tir, fakat Rus Emperyalizmi ile Çin Emperyalizmi asla bağdaşmıyacağı için bozuşmuşlardır. Bizde bilhassa sözde aydınlar arasında gittikçe art­ makta olan Moskof uşağı komünistler demokrasiye bağ20


lı gerçek milliyetçilere, onları itibardan düşürmek için Fa�ist diyorlar. Halbuki Faşizm çoktan iflas etti, başları da kalmadı, kuyrukları da... Mussolini metresiyle beraber bir sokak fenerine başaşağı asıldı; Hitler de son saatlerde nikah kıydırdığı metresiyle Berlin'de yanıp kül oldu. Faşizmin ve Nazizmin itibarda olduğu zamanlar Tür­ kiye'de Atatürk vardı, Atatürk'ün Türk güneşinde yaban­ vı maceracıların fikirleri gelişemezdi, çünkü onların bi­ zim için birer yarasadan farkları yoktu. Hal böyle iken milliyetçilere yöneltilen itharnları mil­ liyetçi Dr. Tevetoğlu bir kitapla reddediyar «Faşist Yok, Komünist var!» . Türk milliyetçileri herşeyden evvel dindar insanlar­ ılır, Müslümandırlar, dini bütün insan ne Faşist olur, ne ıle Komünist. Çünkü Faşizm de Komünizm de kölelik re­ jimleridir. Türk milliyetçisi için millet vardır, milli irade Allah­ lan sonra en büyük kuvvettir, en saygı değer varlıktır.

Faşizm de Komünizm de diktatörlük rejimleridir. Türk milliyetçisi diktatörlük tanımaz, çünkü Allah'ın ku­ lııuur, Allah'a kul olan kula kul olmaz . Türk milliyetçilerine Faşist diyenler kimlerdir? Aşa­

ii,ılık mahluklardır. O malıluklar ki Moskova ile Roma'yı

Kfıbe bildiler, Lenin ve Mussolini'yi peygamber tanıdılar. llitler'i göklere çıkardılar, şimdi Rusya'da bile lanetlt'­ nen Stalini adeta Tanrı yaptılar. Bazan Faşizmin kara gi>ınleğini, bazan da Komünizmin kızıl gömleğini giydi­ IL·r, onların gayeleri, iğrenç işkembelerini kolay doldur­ ıııak ve köpekçe şehvetlerini ucuzca doyurmaktır. Hoşça kalınız! .. 21


BANA

GÖRE: FAŞiST YOK, KOMÜNiST VAR!. Ragıp AKYAVAŞ

Kıymetli dostum Senatör Dr. Tevetoğlu, komünizm· le mücadele yayınları serisinden olan, ( Milletiere Işık Tutan İki Beyanname ) , ( Dış Politika Görüşümüz) , (Fa­ şist Yok, Komünist Var! ) isimli eserlerini, bana gönder­ mek lıltfunda bulunmuş. Kitaplar, hür dünyayı tehdit e­ den komünizm hakkında faydalı malumatı ihtiva ediyor. Tevetoğlu, ( Faşist Yok, Komünist Var! ) isimli kita­ bında tarihten misaller vererek vicdan hürriyetine de te­ mas etmiş: «Roma'dan sonra hıristiyanlığın ikinci merkezi olan Kostantiniyye'nin 23 yaşındaki Türk Sultanı tarafından fethedilip İslambol'u haline getirilişinde Müslüman Türklerce hıristiyanların vicdan hürriyetlerine gösterilen saygı ve medeni anlayış XV'inci yüzyılın ortasında değil XX'nci yüzyılın ikinci yarısında da bir benzeri ile örnek­ lendirilemiyordu. Haşmetle İstanbul'a giren Fatih, doğru Ayasofya'ya gelince, burada toplanmış Bizanslı halk ve papazlar ağ­ layarak yerlere kapanmışlardı. Genç Padişah onlara sü­ kılt etmelerini söylemiş ve başpapaza şöyle seslenmişti : «Ayağa kalk! Ben Sultan Mehmet, sana ve arkadaşlarına ve bütün halka söylüyorum ki, bugünden itibaren artık ne hayatınız ve ne de hürriyetiniz hususunda benim ga­ zabımdan korkmayınız ! ». Ayasofya'nın boşaltılmasını ve ilk Cumaya yetiştiril­ mek üzere cami haline getirilmesini emrederken, en bü22


yi.ik mabedierini ellerinden aldığı hıristiyanl ara da lüzu­ mundan fazla dini imtiyazlar tanıması, Fatih'in vicdan hürriyetine verdiği değerin isbatı idi .» Evet, İ slam dininde cebir ve zor yoktur. Hz. Muham­ med'in getirdiği İlahi Kitap, insanların fiilierinde ve dü­ �i.incelerinde hür olduklarını şu ayetle kabul ediyor ve diyor ki : «Dileyen inansın, dileyen inkar etsin, kafir ol­ sup.»

Kur'anı Kerim'in bu mevzudaki diğer bir ayetinde « Ya Muhammed! Sen sadece tebliğ ve ihtara memursun, öğüd verirsin. Onlara musai­ tat değilsin. Vicdaniara hükmedip dilediğin gibi bir iti­ kad tes is ettirecek değilsin. Ancak, senin irşadlarına karşı direnenler, güzel nasihatlarını dinlemeyip kafa tu­ tanlar bilsinler ki, onlar nihayet bize döneceklerdir ve s onra hesapları muhakkak bize ait olacaktır.» de şöyle denilmektedir :

Evet, komünizm Allah'ın düşmanıdır.

Bütün dinle­

rin, bütün dünyanın, hür toplumun, her sınıfın düşmam dır. Hem teşebbüsün hem emeğin düşmanıdır. Ayrıca,

­

sermaye ile emek arasına giren ve bu iki kuvveti p arçala ınaya çalışan korkunç bir düşmandır.

­

İhtilal, onlar için hasretle beklenen, özlenen çok kıy­ metli bir hadisedir. Suret-i Haktan görünür, fakat kalbi heyecanla çarparak bunu büyük bir hevesle bekler. Ayrılıklarımızı bir kenara itip daima birlik olarak onunla mücadele etmeliyiz. Hürriyetin temelleri, ancak ahlaki ve manevi bir uyanma ile sağlamlaştırılabilir. Her insan başkalarını tenkid etmeye başlamadan önce evvela kendi mes'uliyetlerini idrak etmelidir. Kur'anı Kerim'in bir ayetinde : «Ey mürninleri Siz kendinize bakın, evvela kendinizi düzeltmeye çalı şın Siz hidayete erer doğru yolu tutarsanız, dalalette kalanlar, sapıklığa düşenler, size zarar veremezl er .» buyrulmuştur. .

23


KOMÜNİZMLE MÜCADELE

Bu küçük kitabı, basın yolu ile yapacağımız komü­ nizm mücadelesinin bir habercisi, bir davetiyesi olarak sunmaktayız. Bütün insanları hak ve hürriyetlerinden mahrum et­ mek suretiyle birbirlerine müsavi « sürüler ve yığınlar » haline getirrneğe çabalayan kızıl tehlike komünizmle ı:p.ü­ cadele, hür ve müstakil yaşamak isteyen her insanın ve her milletin birinci vazifesidir. Bugün, bütün esir milletleri kurtarmak, her yerdeki hür insanların refahını artırmak, Doğu' da ve Batı' da, Kuzey'de ve Güney'de kin ve nefretleri ortadan kaldıra­ rak büyük bir insanlık ailesi gibi ( Hür ve Bağımsız Mil­ letierin Barış Dünyası ) nı gerçekleştirmek yolunda olan demokrat cephe mensupları, 4 Temmuz 1 776'da neşredil­ miş İ stiklal Beyannamesi'nin prensiplerine hep birlikte inanmaktadırlar : ·

« - Biz şu gerçeklerin aşikar olduğunu kabul ediyo­ insanlar eşit yaratılınışlardır; Yaratan tara• fından bütün insanlara devir edilemez ve vazgeçilemez bazı haklar bahşolunınuştur. Hayat, hürriyet ve saadete ruz: Bütün

erişmek hakları bunlar

arasındadır.»

İ şte bu hakları mukaddes, bu gayeleri hedef bilen in­ sanlar ve milletler, tek düşman komünizm karşısında bir­ leşmişler, hak ve hürriyet cephesinin mücahitleri olmuş­ lardır. Fakat, itiraf edilmelidir ki, bu demokrasi koruyu­ cularının komünist kuvvetlerle Iliücadeleleri hemen he­ men yalnız askeri sahaya münhasır kalmıştır. Milletlerarası komünizm ise, dünyanın her tarafın­ da, açık ve gizli teşekkülleri, satın alınmış uşak ve ajan­ ları vasıtasıyla:, sistemli ve programlı bir şekilde yıkıcı faaliyetlerini aralıksız devam ettirmektedir. 24


IHiııya komüni s tlerinin Moskova'da yaptıklan

«Mu­

lu•nlrk·r Kongresi » nde, komünist yazarların memleket­ l&�l'lııdl· takip edecekleri hareket tarzı kendilerine 18 mad­ d�lll\ hir t fılim atla bildirilmiştir. Bu maddelerden başlı­ l'telımııın mcmleketimizde nasıl uygulanmak istendiğini, lltel'l<•l uykusundan ayılarak, dikkatle ineelerneğe mecbu1'11 ı. : •-

Memleketinizde komünist ve sosyalist partilerin

km•ulmasını 'teşvik ediniz. Komünizmi açıkça müdafaa

•d•medljlnlz takdirde sosyalizmi, onu da yapamadığınız aaımm Işçi meselelerini savunur görününüz.»

Milliyetçi yazar Ahmet Kabaklı Bey'in de belirttik­

lrrl gibi: bazı gazetelerde, devrimci zırhına bürünen kim­ -t'll·r tarafından, bizde demokrasinin yürüyemiyeceği, çün­

ldl komünist ve sosyalist partilerin olmadığı, ayrıca Mec­ IJı.ı'll', çalışan kitlelerin temsilcisi bulunmadığı fikirleri

vııyılmaktadır. Cumhuriyet Senatosu kürsüsünden Cumhurbaşkanı lwıııcnjanından seçilmiş bir hatip, solcu partilerin kurul­ ııııısı lüzumunu açıkça belirtebiimiş ve bazı kimseler sos­ valist adı altinda teşkilatianınağa koyulmuşlardır. Memleketinizi, mümkün olduğu kadar , sınıf ve :t.Hınrelere bölünüz. Patron ve işçi arasmda sürekli jm].aş. ıımzlıklar çıkarnıız.» «-

Son yıllarda memleketimizin sürüklenmek istendiği

siyusi bulıranların yaratılmasında, komünistlerin ve ko­ ıııi.inistlere hizmet edenlerin bu esaslara uygun ne büyük faaliyetler gösterdikleri aşikardır. 6 - 7 Eylul hadiselerin­ den tutunuz da, Ordumuzu politikaya itmek isteyen gay­ n:tlerin, halkımıza Ordu düşmanlığı aşılamanın, mil li­ .vctçi fikir ve kalem erbabına ( ırkçı, inkıH1p ve Atatürk düşmanı), din ve ahlak kaidelerine, milli gelenek ve gö­ rcneğimize bağlı vatandaşiara ( yobaz, gerici, nurcu) ve 25


komünizıne karşı olan politikacılara ( düşük, kuyruk ) de­ mek suretiyle yaratılan ayrılıkların hep bu talimatın tat­ bikatı cümlesinden olduğu bilinmelidir. «- Komünist rejim gerçekleşinceye kadar, bir aşın sol tehlikesi olmadığına herkesi inandıracaksınız. Sizin çalışınanızı açığa vurmak isteyenleri vehimli ve iftiracı olmakla suçlayacaksınız.»

Bizdeki malum ve mahfıtlann en güzel uyguladıkları Moskova em ri budur. Yıllardanberi, türlü kızıl faaliyet­ lerini en ulvl:, en mukaddes, en milli teşekkül ve müesse­ selerimize sokarak oralarda çöreklenip bu vatan ve mil­ leti bir anda çökertmeğe çalışanlar, daima Türkiye'de ko­ münizm tehlikesi olmadığı propagandasını yaymışlardır ve yaymaktadırlar. Hatta, daha ileri gidip, kahraman Türk Donanmasına sokulmağa uğraşmış Moskova uşağı kızıl şair Nazım Hikmet'in «bir vatansever» olduğunu id­ dia edecek kadar küstahlaşan, onun affını ve kaçmasını sağlayan kimseler, Bulgar hududunda gebertilen kızıl komünist Sabahattin Ali'yi, Türk maarif müesseselerine sokan ve «vatansever büyük sanatçı » diye himaye edenler ve bu kızıl kuduzların hala içimizde yaşayan ortakları, daima Türkiye ' de komünist ve komünizm faaliyeti ol­ madığını yaymağa, herkesi buna inandırıp uyuşturmağa, böylece mücadele ve mukabele cephesinin kurulmasını önlemeğe çalışmışlardır; Komünistleri ve alçaklıklarını vak'a ve vesikalarla Türk umumi efkarına haber veren, bütün çıplaklığı ile açıklayan, bunlarla fikir sahasında basın ve konferans yolu ile mücadele eden kimselere, milliyetçi mücahidere türlü küçültücü isnad, iftira ve yalanların tertip ve yakış­ tınlması işte bu sebebe bağlıdır ve bu kaynaktan gelmek­ tedir. Bir çok safdil sözümona aydınların, hatta resmi, mesul şahsiyetlerin dikkatini gerçek komünist tehlikesi 26


yerine, asılsız «aşırı sağcılık» yalanına çekmek gayretleri lwp bu kötü gaflet ve kasıdların sonucudur. Aidatıiabilen kimselerin heyecanları kötüye kullanı­ Inrak milliyetçi çevrelere karşı yaptırılan hücumlar, ko­ münist tehlikesini açıklayanlanı iftiracılıkla suçlamak gayretleri, hep bu Moskova emrinin yerine getirilmesidir. «- Din düşmanlığı ya p ınız. Halkı, türlü mezheb ve tarikatlara mensup göstererek kınayınız. Milli davalara

karşı ilgisiz kalınız. Mümkünse önleyici yazılar çıkararak mlllet maneviyatını yıkınız.»

Bu Moskof'çuluk taktiği büsbütün ortamalı olmuş­

Oruç tutanlar, namaz kılanlar, Hacca gidenler ve sö­ zünde- yazısında Allah'ın büyük adını ananlar ( gerici, softa, yobaz, Nurcu) diye medeniyyet düşmanı kara teh­ like olarak vasıflandırılmış, kötülenmiş, tahkir edilmeğe ycltenilmiştir. lur.

«- Politika, sanat ve kültür kollarında komünist te­ ınayüllü olmayanların bütün şöhret ve otoritelerini yık­ tnağa çalışacaksl!lllZ.)) diyen Moskova talimatını yerine ı.tctirmekle vazifeli kızıl şer kuvvetleri bize saldırmakta­ dırlar. Bunun tipik bir örneğini ve vesikasını burada su­ nacağız. Tam otuz yıldanberi komünist düşmanıyım ve komü­ nizmle mücadele etmekteyim. Bundan böyle de son nefe­ sime kadar bütün ömrümü ve bütün varlığıını komünizm­ Ic mücadeleye harcayacağım. Hakkımızda tertiplen en ya­ lan ve iftiraların tek sebebi, komünizm mücadelecisi olu­ şumuzdur. (22 Şubat hareketini Harbiye'de konferanslar vere­ rek kimler hazırlarnıştı ?) şeklindeki gerçekle en ufak ilgisi bulunmayan tezvir yazılarİ, « Köy Ensti t üsünden ye­ l i ş en öğretmeniere komünist dedi » diye çıkarılan yayga­ ralar, tertiplenen yürüyüş ve yalan propagandalar, pro-

27


testolar hep bu kızıl kasıtlıların tertiplerine alet olan ga­ iillerin eser ve davranışlarıdır. Milli Eğitim bütçesinin Cumhuriyet Senatosunda gö­ rüşülmesi sırasında yaptığımız konuşmayı virgülüne ka­ dar aynen harfi - harfine tetkikinize sunuyoruz. Bu sözler­ de asil, idealist, vatansever Türk Öğretmenlerine - başa ­ komünistlik izafe eden bir cümle mevcut mudur ? Bizi, Atatürk'ün izindeki milliyetçi Türk Öğretmenlerine kötü­ ve menfur insanlar olarak tanıtmak isteyen çabacılar, şu ve s ika karşısında zaten m a lum olan hüviyetlerini bir kere daha mey d ana koymuş bulunmıyacaklar mı ? İ şte, C umhuriyet Senatosu Tutanak Dergisi'nin 6.2.1962 Salı günkü 32 nci birleşiminde yaptığımız konuş­ manın ( Shf. 206- 208) tam metni : BAŞKAN

-

Sayın ,Fethi Tevet.ığlu.

FETHi TEVETOGLU

(Samsun)

-Sayın Başkan,

sa­

yın senatörler, sayın Maamf Vekili ve sayın maarif er­ kıiıu. Bu kadar tahdidedilmiş bir zamanda, bu kadar bü­ yük bir davanın üzerine eğUmek mümkün, olai\lılyacağı için en hayati olan bir hususa kısaca dokunnıald'a yet�ne­ ceğim. Bütün milletimizin ve kuruluşundanberi miiU ka.. takterl, ın�lli rengi her şeyinin üstünde olan T. B. M. Mec­ lisinin arzu ettiği tıetk şey, vatansever maarifçllerimizden ve idealist öğretmenlerimizden istediğimiz tek husus, Mil­ kelimenin li Eğitim Bakanhğını, adına yakışır şekilde, mutlak manasiyle (milli) bir bakanlık haline getirmeleri ve milli b;'r bakanlık olarak bu memlekete b üyük hizmet­ Ierini temin etmelen:dir. (Bravo sesleri v•e alkışlar). Bugün hür dÜDiYantn her tarafında ve bilhassa genç, din aımi k IBaşkanlan Kennedy'nfn, koımünizmin yurtlan­ na sızmasına dahi sım derece dikkat gösterdiği Amerika Birleşiık Devletlerinde kızıl tehlikeyle mücadele, maddi sllahlar kullanmadan

önce manevi silahlardan faydalan_

mak suretiyledir. 1914 ten bu yana komünizmin doğuşu

ve yayılimasiyle birlikte bütün dünyada müşahede edilen korlwnç bir alıiak düşüşünü önlemek, komünizmle mü28


cadelenin ilk merhalesidıir. Dünyada komünizm lle ım,ü. cadele eden en mühiım teşekküllerden biri olan (Moral Re _ Aımament = Yeniden Ahlak Silahlanması) teşek. külünün b ütün dünyada açtığı ahlak seferberliğinin bay. raktarlanndan Prof. Dr. Bucl11man : «Bütün ahlak pren. sipleri ayaklar altına alınmış bir milletin vatanını komü. nizın:n silahsız işgal etmesi işten değildir ve gün mesele.. sidir.» diyor. Bugün en çok milli silkinı:ş ve milli ahlak silahianmasına muhtaç bir millet varsa o da biz Türkle. riz. Biz, en az MiJJi Savunma kadar, Milli Eğitim Bakan. Iığım1zın bu vatanın ve bu milletin bekası için gerekli vazifeyi yapacak en nıüMm bi.r bakanlık olduğuna inanı­ yoruz. Bu münasebetle bu sabah konuşan senatörJeıden b i r tanesinin, Köy Enstitülerinı�n yeniden thyası hakkın . da zikrettikleri hususa temas etaneden geçemiyeceğim. Ar kadaşırn�z konuşurken Köy Enstitülerinin eski nakisaıa: riyle ihya ediJıme:>ini istemı�yoruz, dediler. Eski oturum. lardan birindeki konuşmasında solcu partilerin kurulıma. sını ve komünistleri cezalandırmaya yarıyan 141 ve 142 nci maddelrerin Türk Ceza Kanunu'ndan çıkarılmasım iste. miş bu batibin bu yeni tekli:&l. ve Enstitülerde işaret etti. ği «nakısalar»dan kasıtlan acaba nedir ? Köy Enstitü . lerinin yalnız içinde cereyan eden korkunç, feci ve bu milletin hakikaten zararına olan taraflariyle değiJ. brlr eğ�tim müıesse sesi olarak da kifayets1ı;, antidemokratik ve iyi netleeler vermiyen bir müessese olduğu kanaati, daha 1946 da hasıl olmuş, bugüne kadarki bütün Maarif araştırıeılarının, müfettişlerinin ve Vekilierinin de kabul Ye ifade ettikleri sebeplerle bunların bünyeleri değiştiril. mCş ve bugünkü Öğretmen Okulları haline getirilmfşlerdir. Kapatılımainuş, tildil görmüşlerdir. Köyümüzün eğitimi ve kalkınması bu vatanda, «Ne ımu t ıu Türküm diyen» her T ü rk eviadının başta gelen isteği ve idealidlr. Yalnız bu Istek ve ideal, asla kökü dışarda olan bir ldeale vasıta ola. cak değildir. Köylümüze kazandıracağunız milli eğitiım, mme•,:mizin her şeyin üstünde tuttuğu gerçek milli eğL timi kucaklıyacak milli müess eselerde yapılacaktır. ( Bra. vo

sesleri, sürekli alkışlar) .

BAŞKAN - Bir dakikanızı rica edeceğim. konuşmuşlardır. Fakat Saym

A rkadaşımız 5 dakika


hemen sırayı tAkibeden hatiptir. Sayın Tevetoğlu'na bırakt.ıkJ an için

SarıgÖIIü

Kenıd:ileri sırıl­

Iarım

devaını

lerdir. Devam edin efendim.

FETHi TEVETO GLU

( Devamla )

-

Bu

edecek­

oıünasebetı e

b�r tipik örnek teşkil ettiği I çin sabahki otunroıda bahis kooı.usu olan ve sapıklığı aşikar, bir Köy Ensti tülü tara.fm dan yazılmış bulunan bir

eserin,

bugün bütçesi görilijüle:

cek Devlet Tiyatrosunda temsil edllırnek istıenmesi üze­

rinde du rmak istiyorum.

Giiya

köy kalkmmasını ; köy ger adını taşıyan

çeğint savunan bu eser ( Yılanlarm Öcü) bu

k sanat

sapı

hmıurunuma içinden pasajlar

şahikası,

okuyamıyacağmı kadar Insan ahlakına, terbiyesr.ne, ede­ blne aykın küfürl e r, galiz sö zler ve o�nsi sapıklıklarla do­ lu bir eserdir.

Bunu

hangi insanlar bu memleketin tiyat­ işiiyen ve gerç ek

rosunda ve bu fakir milletin parasiyle

yüksek sanatı halkııımza getirecek olan bir müeıssesede temsile cesaret ediyorlar, doğrusu bayret iei ndeyi z. ( Bra­ vo sesi-em, sürekli al.kışlar) .

Kitabın içinden pasajlar okuyamıyacağım; çünkü ne şahsi teı'biyem ve ne de nezih Senatonıun yüksek huzu ru bu çi rkin, tefessüh etmiş mahsulün burada tekranna mü­ saitti r. Vatanperverliğindeıı. nıilletseverllğinden son de­

enııin

bulunduğumuz

Sayın VeklUmlzden lstirhamı ­ Bu eseri hakikaten tetkik buy u rsunlar ve bu­ nu yazan bir insanın teftiş için asil ve t eın.i z öğretmenJe_ rimizin sınıfianna maari :ll müfettişi olarak veya yavrula.. rece

mız

ŞU!diur

:

rrmız ın karşısına öğretınen o larak

Çıkıp

SUSlmda bir karar ittihaz buyu rsunl ar. tiyatrosunda aynaomasına asla

ve

çıkamzyacağı hu­

Bu eserin Türk

asla Türk Cumhuri­

yet Senatosu ve Türk umumi efkarı razı olamaz. Bu bi r

sanat skandalı değildir. Bu doğrudan doğruya bir kültür

bolşevizminin bu meımlekette tatbiki için sarf edilen za­ rarlı gayretler ve direnmelerdir. Buna müsaade etmiye_ ceğiz (Alkışlar) .

Şimdi sözlerimi Anayasamızca büyük

Azası sayılan Atatürk'ün 1920 de bu

numaralı

Senatonun

bir

ilk Reisicumhurumuz ra hmetli

kürsüden söylediği sözlerle bitir­

alduıı. belki birçok mruhterem arkadaşlarımızın okumadıklan, görme­ dikleri uyancı vecizelerdir. Atatürk diyor ki : meıı: istiyorum;. Meclis zabıtlanndan aynen

30


«Efendiler; her münasebet düştükçe arz etmiştim ve bu münasebetle de bir defa daha tekrar

ve

teyidetmek

isterim ki, biz memleket ve nıiiiıetimizin mevcudiyetini ve istikHUini kurtarmak için karar verdiw.ıniz zaman, kendi noktai nazarianınıza t abi bulunuyorduk ve kendi kuvvetilmize istinadediyorduk. Hiç ldmseden bir ders al­ madık, hiç kiımsenin muğfil ımevaidiııe aldanarak işe bizi:m prensip. gh•1şınediik.. B.tziım: noktai iıazarlanm1z, leriınıiz cÜJmlece malüınıdur ki Bolşevik prensipleri değil. dir ve Bolşevik prensiplerini milleti:mize kabul ettirnıek için de şimdiye kadar h�ç dÜıjÜnmedik ve teşebbüste bu­ lunmadık. Biziırn iti'kadıımıza göre milletimizin temini ha_ yat ve tealisi Irerıdi kabiliyetl mil\�yesiyle mütenasibolan noktai nazarlardır.» Atatürk'ü sevenler ve Atatürk'ün izinde olanlar, b�­ ta vatan ve milletsever fediakar öğretmenlerlmlz, başöğ­ retmen Atatürk'ün bize öğrettiği, ınıalettiği düsturu milli eğitjmılmizin bünyesinde ve tatbikatında yerine getirecek_ Ierdir. Hepinizi hürmetle selılimlarım. ( Bravo sesleri ve sürekli alkışlar) .

Yalnız şu vesika, bizi de, bize düşman olanları da h e r sağduyu sahibine gerçeği ile tanıtınağa yeter sanırım. B i zi tanıyacaklar vatansever, komünizm düşmanı iseler ı n ü ;adelemizi, bir çok aziz vatandaşların telgraf ve mektuplarla yaptıkları gibi, ( takdir, tebrik, ve teşçi ) l'deceklerdir. Yok vatansevmez iseler, tıpkı Nazım, Saba­ hattin Ali misali kendilerini bünyemizden tasfiye ile def­ olacaklar, içimizde kalıp melanetlerine devam ederlerse i manlı Türk milliyetçilerinin Atatürk'ün emrini yerine getirdikleri komünizm mücadelesi neticesi kahrolacak­ l a rdır.

Komünizmle mücadelede dileğimiz, ı,:i lerin bir ve beraber olmalarıdır :

bütün milliyet­

« Bütün Türkler bir ordu, kat ılmayan kaçaktır. Yasaınızda yazılı harpten kaçan alçaktır.» Kavaklıdere

( Ankara ) :

6/ Ağustos / 1962 Dr. TEVETO ÖLU

31


DİN KARŞlSlNDA KOMÜNİZM VE RUH HASTALIKLARI Komünlzmle

( MORAL

m ü cadele

A RMAMENT

Içi n

A merlka·da

faaliyet

gösteren

YENİDEN AHLAR S İLAHLA.NMASi l adlı cok m iihim bir cemiyet, 1961 Temm u z ayında yayınl ad ı ğı beyannameyi, bu yazımıza tahsis e tm i ş ti r. Milyonlarca niisha ba­ sılan Amerikan gazetele ri nde yayınlan an bu yazının Il k tiirkce or!J inall ( Tasvir > gazateslnln 18 Mayıs 1949 tarlhii 1369 uncu RE -

-

sayısınd a neşred i l nılşti .

Hataya düşen, suç işleyen insan oğlunun uçurumlara yuvarlandığı yerde karşısına, en ileri zulüm ve işkenceden ürkmeyen bir ceza kodeksine göre günahları cezalandı­ ran kahredici, kinci, sert bir' varlık çıkmaz. Orada cezayı, insanı bozulmaktan korumak için kullanan, kanı su ile yıkayan şifa verici ilahi kudretle karşılaşılır. Tanrı katın­ da ceza, sevginin bir aletidin ilahi vatanı buldurmak için duyurulan acıdır. Tanrının en değersiz kuluna dahi balışettiği lutuf ve ihsan, kemmiyetçe bütün beşeri günahlardan büyük­ tür. Eğer suçlu insan pişmanlık, günahını itiraf ve fik­ rini değiştirme yolu ile ruh durumunu düzeltirse, bu keyfiyet günahların bağışlanışını bir zarar değil, bir kar haline getirir. Tanrının ulu varlığı önünde mevkiden düşrneğe ve bundan doğacak zararlara, hasta eden günah şuuruna, nevraziara karşı koruyucu tertipleri önceden almış ve kendisinde saklayan bu kerim Tanrıya ve hayata ina­ nış tam değilse, günahı küçümsemek suretiyle ahlaki cid­ diyeti zayıflatacak, bozacak insanda guya ihmal edilmiş olmak tehlikesiyle terk nevrozlarının meydana çıkacağı tabiidir. 32


Tanrının ruhaniyeti ve kudsiyeti bir çok kullannda ona karşı duyulan münasebetin gerçek içliliğini meydana çıkarmadığı takdirde, Peygamberin müstesna örnekliği, Allah mefhumunda mevcut olan tedavi motiflerinin mü­ essirliğini kuvvetlendirir ve bozucu, karanlık bir Tanrı anlayışının zararlarını tashih eder. Peygamberin vahyi bir müj dedir. O yalnız nakledib öğretmez. Destani bir tarzda, bir gerçek kahraman olarak yaşar ve mürninle­ re hakikat, adaJet ve kardeş sevgisi, mutlak iyilik yolun­ da ölüme kadar korkusuz mücadelenin örneğini verir. O, her şeyi Kadİr-i-mutlak'tan bekler ve her yaptığı­ nı Ulu Tanrıya ve sevgili din kardeşlerine hasreder. O, hataya düşmüş, reddedilmiş hastalara acır. Gü­ nahkarlara, onları ebedi lütuf ve ihsana götürecek piş­ manlık, fikir değişmesi yolunu gösterir. Böylece yeniden pekleşen bir iman kuvveti karşısında ölüm ve cehennem, korkunçluklarını kaybederler. Bu imam pek insan, yalan, zulfım, hilekarlık ifrilterinin ellerine vurup, silahlarını yere düşürür. Aşağılık duygusundan silkinir, kurtulur ve yeniden Tanrı katındaki değerli yerini alır. Tıp bakımından, psikanaliz açısından bugünkü sos­ .yal hastalıklar tam bir nevrez çerçevesi içindedirler. Kendilerine Tanrı süsü veren bir takım akıl hastası şar­ latanlar, her asırda olduğu gibi, zamammızda da türe­ mişlerdir. Lenin, Hitler, Mussolini vesaire misali böyle bir takım putlar, önce hile ve yalanı, sonra zulüm ve is­ tibdadı bir silah olarak kullanarak türlü dünya çennet­ leri vaitleriyle, vaktile de öküze, ayıya tapmış zayıf ve haris ruhlu, nevrotik bünyeli insanları avlarlar. Bun­ lar benlik duygusundan tecrid edilince tam aşağılık .duy­ gusile putların sarayiarına esir, kapılarına köpek olu� lar. 33


Kalbierinde Al l ah sevgısı yerine müstebit kulların korkusunu duyan ve dünya cenneti vaadine kamp, dün­ ya cehennemine düştüğünün farkına varan bu insanlarda aldanma, terkedilme ve korku nevrozları başlar. Bu nev­ r opatlar sürüsü her şeyi yapabilece ği gibi, bunlara da zincir vurmadan, buz diyariarına sürmeğe, fırınlara at­ mıya kadar her şey yapılabilir .

İ şte bu insanları koruyacak, avlandırmıyacak, av­ lanmışlarsa pişman edip eski benlik duygularına sahip kılacak ve hastalıklarını şifaya götürecek en mühim te­ davi yollarından biri din old uğu içindir ki komünizm dine düşmandır. Hasta fiki rli kimse, dini kısa bir müddet tutar gö­ rünüp alet etmeğe kalkarsa, sonradan tamamen silip s ti­ pürmek ve yok etmek hiyle ve kastiyledir. Tab'asının kalbierine Allah korku su yerine kendi korkularını yerleştirmek İstiyen müstebit krallar ve şef­ ler de bunun için aynı taktiği kullanırlar. Kur' am - Kerim, bıraktığı umumi tesir ile, baştan so­ na kadar çok kuvvetli bir ruh hıfzıssıhhasıdır; ve öyle derin manalıdır ki nörologi ve psikiatri onun koruyucu hikmetini takdire mecbur olmuşlardır. Tahkir edilmiş olanlara ve bizzat kendilerini aşağı görenlere bu en mukaddes kitabın telkin ettiği sevgi, va­ dettiği ebedi saadet, bütün insanların Ulu Tanrının son­ suz himayesi altında olduklarına dair akideleri, zalim olan vicdanların ezip parçalayan hükümlerine ve bu suretle ruh hastalıkları doğuran, fakat ne günahı kefaretle or­ tadan kaldıran, ne de ahiakın istediğini yerine getire­ bilen marazi amillere ve deği şikliklere karşı koyacak en kudretli me fhumlar, manevi unsurlardır.


Görülüyor ki Müslümanlık hiç bir veçhile ahlaki cid­ diyeti azaltmaz artırır, zedelemez korur. Müslümanlık insanlardan daima daha yüksek ahlak ister. Fakat bu­ radaki emir ve mükellefiyeder her ferde tevcih edilmiş ilahi aşkın ifadesi olduklarından ve gerçekten pişman olanlara ilahi lütuf ve ihsanın teminatı şeklinde ümit verdiklerinden nevroz tehlikesini azaltırlar. İşte, temeli tarilıi maddecilik olan ve cemiyetin anatomik yapısını yalnız ekonomide arayan, insanların hayatını yalnız istihsal şartlarına bağlayan, ahlakı bir burj uva uydurması sayan komünizm dine ve dinin temel teşkilettiği ahlaka bunun için düşmandır. Kur'an, ilahi talep idealiyle birlikte, Allah'ın gaza­ bına uğramak korkusiyle ürkmüş bulunana yükleyebi­ lcceği, daha doğru, makul ve adil olabileceği imkanla­ n da tavsiye eder ve ona bu kudreti de verir. Böylece bu i nsan, ilahi aşk ve ideal uğruna yapılan mücadelede ken­ d ini korku fırtınasından daha kolay kurtarır. Tam bir müslüman, asla hayatta korkak, sevgisiz ve merhametsiz olmaz. Miskinlik ve tembelliği yüzün­ den her şeyi Allahtan bekleyen, Allahı - haşa - kendi uşa� sanan aşağılık yaratıklarla da kıyaslanamaz. O, durup din­ lenme bilmeyen yardımcı, mücadeleci ve kurtarıcı bir ruhla ümitsizliğe düşmeden ıstıraplara dayanır ve her zo­ nı daima yener. Verilmesini beklemez, hakkını alır. Böylece Tanrı tarafından koyulmuş ıstırap da, ger­ \ C k müslüman için asla bir nevroz sebebi değil, ancak h l r saadet kaynağı olur.

Safsataya yer vermeyen Müslümanlıkta Peygamber, Tunrının sevgisine en çok mazhar olmuş ideal, örnek h l r kul : Büyük Resul'dür. 35


M üslümanlık, babasız bir aciz . kulu, haşa (Allahın oğ­ lu) diye, ilahlaştırmak dalaletine düşen dinlerle bu ba­ kım dan da muk ayese kab ul etmeyecek üstünlüklere ma­ lik bulunduğu gibi, Muhammed Aleyhisselam değerindeki cidden müstesna bir insanı dahi ancak örnek bir mürşit olarak değerlendirir. Kur'an'ın haber verdiği gibi, insanlar kendilerini a .1ladıkları günden itibaren kendilerine Hakkı bildiren ve Hakka giden doğru yolu gösteren yüksek şahsiyetler ek­ sik olmamış ve her zaman, her ümmette böyle kılavuz­ lar çıkmıştır. İnsanlığın bir ucu ezeliyetin karanlıkla­ rında, öbür ucu ebediyetin sonsuzluğunda kaybolan yo­ lunu onlar aydınlatmışlar, insanı düşündüren muam­ maları kesin olarak çözmüşler, hayır ve şerrin, fazilet ve zilletin hudutlarını ilk önce onlar çizmişlerdir. İnsan, bu hakikat yolcularının tuttukları meş'aleler­ le, bunların nurlu ve feyizli kılavuzlukları iledir ki Yara­ tanı tanımış, nereden ve niçin geldiğini, nereye gideceği­ ni, haklarını ve vazifelerini anlamıştır. İşte, Muhammed Aleyhisselam bunların biri ve bi­ rincisidir. « Peygamberliğimin gayesi ancak ahlakı yük­ seltmektir. » demiş ve bunu gerçekleştinneğe ömrünü ·vakfetmiş Hazret-i Muhammed'in manevi şahsiyeti tahiii edilince : Taşıdığı sonsuz sevgiden ötürü kendisinden her istenileni veren ve bütün yorgunları, çilekeşleri ken­ dine çağıran, mutlak şekilde seven ve ilahi yoldaki bir­ liğin· manasını, kendisine gösterilen sevgi ve imanı, asla boşa çıkarmıyan, hastalar için de kurtarıcı, tedavi edici ve koruyucu bir din kardeşi vasıflarıyle ışıldar. Hazret-i Muhammed'in getirdiği asil dinin gerçek mensuplan, dalkavukluk başta hiç bir zilletin yer bula­ mıyacağı hastalıksız, kavi ruhlariyle neye inanılacağını, 36


kime tapılacağını bildikleri içindir ki sarsılmazlar, in­ kisar hayaline uğramazlar ve asla safsata yolcularının, sahte ilah ve putlara tapanların yuvarlandığı gaflet çu­ kuruna düşmezler. Yine gerçek bir müslüman kendi hayatının güçlük­ lerini, çilelerini ve hele aşağılık şehvetiyle ( id ) , yüce ben­ li� ( ego ) arasındaki çatışmaları, dininin öğrettiği me­ t odlar sayesinde, daima ortadan kaldırabildiği için as­ lll nevraziara yakalanmaz; bütün benliklerini aşağılık şeh­ vetleri uğruna feda eden zavallı nevropatların dalalet ve ınczellet kuyularına düşmez. Bu kudretli dindar, mensup olduğu dinden kendi vurlığının mukadderatı için yüksek değerde bir hijiye­ ııik yardım sağlamış bulunuyor. Tanrının kulu merte­ l ıesine yükselmekle en büyük ego ve aşk ihtirasları tat­ l l l i n edilir. Daha sonra adeta Tanrının ülkesinde vatandaşlık ım rctiyle mistik ve uhrevi ( eskatologik ) düşünülmüş ebe­ tlt hayata müncer olmak fikri, bu kulun ampirik mevcu­ d iyctindeki en ağır mahrumiyet ve hayal sukutlarınırt yt• r i n i dolduracak ümitler verir. Yeryüzünde ona göste­ l'i l ı n iş olan vazifeler artık o kadar çekici ve kavrayıcı­ d ı r ki realite, bütün hayat energileri faaliyete geçirilmiş o l u r. Ve işte böylece artık sırf sembolik meselelerin hal­ l l ı ıt• sığınmak ve nevroza müptela olmak tehlikeleri her­ lıı m f edilmiş bulunur. Her şeye rağmen bütün i n sanla r , bazı zaman veya drvıı mh surette kendi kaderleri ile ihtilaf halinde bulu­ ı ı ı ı rl n r .

Maalesef dalalete

düşerek Tanrı'nın

idaresine etmeğe kıt l k ı� ı rlar. Bu tatminden doğacak suç hissi, insanı ze­ hll'lt�ycbilir, ezip çiğneyebilir; ona kendi kendisini hor

k �:ıı·� ı gelir ve kendilerine ait arzuları tatmin

37


göstererek manen bozulmasına, harap olmasına sebep teşkil edebilir. İşte din, suç hissinin bu zehirini alır. Günahların karanlık ciddiyeti karş ı sı nda , bunları önle­ yen ilahi lutuf ve merhameti koyar. Her ikisinin arasın­ da da nedametin, kefaretin, esaslı gerçek fikir değişme­ sinin dar kapısını bırakır. Şüphe yok ki bu yolu tut­ mak zordur. Fakat dinin insanları saran sihirli, kudret-. li k o l ları , korkak günahkarların da önünü alır. Yolla­ rını kaybedeniere geriye dönmek ve hayatlarını yeniden tanzim etmek cesaretini verir. İşte böylece din, günahları sebebiyle içine dönen, kendine kapanan in sanların bu intraversiyon nevrozlarına tutulmalarını önler ve bu al­ çalı şa , düşüşe karşı kuvvetli bir korunma ve dayanış ka­ z andırır . Dini duygular, her bakımdan ruhi n evroz ve psikoz­ ların önlenmesine yararlar. Zira dinin bünyesi sevgide, sevinçte, itimatta, bütün melekeleri en yüksek dini ve ahlaki gayeler uğruna ortaya koymaya hazır bulunm akta, Tan rın ın emrettiği yerde en delice cür'etiere cesarette birleşir, t op lanır. Sabır, hilm ve tevazu, inanç, ümit, sev­ gi ve safvet - hi ç olmazsa onların bizzat menşelerindeki safiyederi içinde, yüksek hizmetlerini yaptığı yerde - din­ clara birinci derece de ruhi bir korunma kazandırırlar. Kibirden ve kendini hor görme, aşağılık duygusun­ dan ari olan temiz gururla, tevazuun her ikisi de dini hi­ j iyene aittir. Tanrıya b ağlı bulunmanın ve ilahi at an ın ifadesi de­ mek olan ibadet, Tanrı ile, saf olmıyan bir alış - veriş ve hokkabazlık derecesine

düşürül mediği takdirde, b ütün

söylenen bij iyenik h ayat kuvvetlerinin yardımcısıdır. Ulu Tanrı huzurundaki ibadet

şi 38

esnasında, dindar ki­

kusurlar ını , günahlarını a rzetmiş olur.

Bu suretle


mevkiinden düşme tehlikelerini önler ve sukutlardan ari, sağlam ve ahlaklı şifa yolları açılmış bulunur. Öyle ki ıstıraplar sıhhate taalluk eder ve tehlikelere müncer ola­ caklarına saadetle dolu saikler haline münkalip olurlar ve çok değerli yükselişler, gerçek ahlakilikler doğurur­ lar. Mühim olan, Peygamberimizin: « Dini muhafaza eden bir kap » diye tarif ettikleri bu güzel ahlaktır. Dinin yarısı demek olan güzel ahlak ve dini bütünleyen canlı iman, en yüce manasiyle karanlık varlıklara mucizevi bir ştı­ şaa, bir yükseliş, bir hayat getirir. Muhteris politikacıların ve ruhu, benliği, bütün var­ lığı satılmış psikonevrozlu hastaların iddia ettiği gibi din, asla halk için afyon, uyuşturan ve uyutan bir mües­ sir değildir. Bilakis istismar edilmemek, doğru anlaşıl­ mak şartiyle insanları uyandıran, kulları köle ve kö­ pek olmaktan, müstebitlerin zincirlerine vurolmaktan kurtaran ve insanlardan en cür' etli kahramanlık ve fe­ dakarlık isteyen saiklere götüren ilahi bir yoldur. Bu yolda yürüyen mutlular arzettiğimiz tatminler, kat'i ve gerçek garantiler ve koruyucu metodlar sayesin­ de tam bir ruh sağlamlığına sahiptirler. Hiç bir nevro­ za müptela olmıyacak bu sağlam ruhların insanlığa zu­ lüm ve istibdat saçan her felaketi yenmeleri mümkün­ dür. İşte dinin ruh hastalıkları ve komünizm karşısında­ ki büyük değeri budur.

39


İKİ AYRI DÜNYA VE TÜRKLER

Bahtsız insanlığın kara tarihi, yüzyıllardanberi, Ulu Tanrının hür yaşasınlar diye dünyaya hür olarak getir­ diği insanların, tek fani dünyada, iki ayrı dünya haya­ tı yaşadıklarını hikaye etmektedir. Voltaire : «Milletin yarısı da öteki yarısına düpedüz hakaret etmekle meşguldür. İnsanlığın yeryuzune ge­ tirdiği kötülükleri ben söylesem biri yazsa, muhakkak Esdras'dan çok konuşmak zorunda kalırdım. » demekte haklıdır ( 1 ) . Ortaçağdaki ( Hıristiyan Dünyası ) ile ( İslam Dünya­ sı) , bugün dünyada yaşayanların ataları ve dedeleri ta­ rafından geçmişte yaratılan iki ayrı dünyadır. Daha ak­ li, daha mantıki ve daha yeni olan İslam dininin doğuş ve yayılışına karşı, koyu ve mütaassıb hıristiyanların gösterdikleri tahammülsüzlük ve anlayışsızlık, müslü­ manların dini - ilahi inançlarını, vicdan hürriyetlerini, hıristiyanların kendi dinlerinde de emredilen insanlık kaidelerine uygun bir hoşgörürlükle karşılamayışları ve Haçlıların Kur'anı-Kerim'e inananlara saidırmalan sonu­ cu dünya ikiye bölünmüştür. Tarihde Türklerin duyuş, görüş ve davranışların­ daki üstünlüğün birind mühim örneği X. Yüzyılda İs-

:

( 1 ) VOLTAIRE Dlalogues et Anecdotes Philosophiques ( Feylosofça Ko­ nuşmalar ve Fıkralar) , shf. 1 65.

40


l ı\ı n l ığı seçerek, ikiye bölünen dünyada « insanlık için �·n iyi, en doğru cephe » ye katılışiarı ve İslamiyetİn baş­ lıı:u koruyucusu oluşlarıdır. Din açısından, hıristiyanlık taassubu ile, bugünki bi\zı dost ve müttefiklerimizin gerçeği hala teslim etme­ v c n Türk ve İslam düşmanı menfi eserlerinden bahset­ mek, konumuzun çerçevesini aşacaktır. « Sebeb ve neti­ �· 1.! münasebeth; ile günümüzdeki Batı medeniyetinin ku· ruluşunda ve gelişmesinde İslamların ve bilhassa Türk­ lı.!rin mühim rolüne işaret eden Claude Delmas'ın 1961 de, Press Üniversitaire de France tarafından Paris'de ba­ sılan (Avrupa Medeniyeti Tarihi ) adlı küçük fakat de­ gcrli eserini de yalnız haber vermekle yetineceğiz. Burada bir hatıramızı zikretmeden geçemiyeceğiz. 1 949 - 1 957 yılları zarfında Amerika'nın Baylor, Texas, Trinity ve St. Mary Üniversiteleriyle, bir takım sosyal teşekküllerinin davetiisi olarak verdiğimiz konferans­ larda, Batı ve bilhassa Amerikan kaynaklarından örnek göstererek açıkladığımız gerçekler karşısında, Türkleri yakından tanımayan dost ve müttefiklerimizin aydınla· rı hayretler ediyorlardı. Bir üniversitedeki « Barbar» konulu çok ilgi çeken konferansımızda, bizzat kendi kitap ve ansiklopedilerin­ den, yalnız büyük Fatih Sultan Mehmed ile, muhteşem Kanuni Sultan Süleyman'a ait bilgileri önlerine serip : << Bunlara ve bunların milletine hala Barbar diyecek misi­ niz ? » sorumuza, candan ve samimi : «Asla, katiyen ! ,, karşılığını almıştık. Romadan sonra Hıristiyanlığın ikinci merkezi olan Kostantiniyye'nin 23 yaşındaki Türk Sultanı tarafından fethedilip İslambolu haline getirilişinde müslüman Türk­ lerce hıristiyanların vicdan hürriyetlerine gösterilen say41


gı ve medeni anlayış , XV. Yüzyılın ortasında değil, XX. Yüzyılın ikinci yarısında da bir benzeri ile örneklendiri­ lemiyordu . Haşmetle İstanbul'a giren Fatih, doğru Ayasofya'ya gelince, burada toplanmış Bizanslı halk ve papazlar ağ­ layarak yerlere kapanmışlardı. Genç Padişah onlara sü­ kut etmelerini söylemiş ve Başpapaza şöyle seslenmişti : «Ayağa kalk! Ben Sultan Mehmed, sana ve arkadaş­ larına ve bütün halka söylüyorum ki bugünden itibaren artık ne h ayatınız ve ne de hürriyetiniz hususunda be­ nim g azah ımdan korkmayınız» ( 2 ) . Ayasofya'nın boşaltılmasını ve ilk Cuma'ya yetiş­ tirilmek üzere cami haline getirilmesini emred'erk en ( 3 ) , en büyük mabedierini ellerinden aldığı hıristiyanlara da lüzumundan fazla dini imtiyazlar tanıması, Fatih'in vic­ dan hürriyetine verdiği değerin isbatıydı. İtalyanca, Rumca, Arabca ve Farsça dahil sekiz lisan bilen genç Fatih'ten başka, bir tarihi şahsiyet ta­ rihde kayıdlı değildi. Günümüzün en kültürlü devlet baş­ kanlarından bir tanesi iki, hele üç dil bilse, parmakla gösterilir di. Vezirler, kumandanlar üstünde, bir de Bilginler Ku­ rulu'nu, akıl ve fikir alış - verişinde bulunmak üzere ya­ nından ayırmayan Fatih gibi bir devletbaşkanına Batı dünyası tarihinde asla rastlanmamıştı. Üniversiteler kademesinde ilim müesseseleri kurup, ( 2 ) N. IORGA : İstanbul'un zaptı hakkında

-

lhmdl

IŞIKÖZO' Adnan S. ERZİ tercemesi) , Ocak 1 949'dan ayrı basım. ( Fazıl

(3) AHMED MUHTAR

edilmiş

blr kaynak

Belleten III, Sayı 49,

: Feth-I Celll-1 Kostımtlnlyye, İstanbul 1 320, s. 247.


vakfiyelerinde, öğrenci yurdlannda İslam dünyasının il­ me aşık genç nesillerine irfan zemini hazırlayan ve dün­ ya eğitim tarihinde, değerli öğrenciye devletçe verilen burs - İngiliz dilinde scholarship - denilen tahsil sistemi­ ni kuran ( 4 ) Fatih ve onun milleti barbar olur muydu ? Divan sahibi, ince ruhlu şair Sultan Mehmede ( 5 ) , Gentile Beliini ile iki asistanını bir yıl kadar İstanbulda çalıştınp hediye ve altunlara garkederek memleketlerine döndüren ( 6) , Louvre müzesini, Sir Henry Layard'ın kolleksiyonunu ve Londradaki National Galery'yi ve Bostan'daki Mrs . Gardner'in hususi kolleksiyonlanm, British Museum'u, Frankfurt' da Stadel Institute'yi de­ ğerlendiren şaheserleri ısmarlamış sanatsever Hakan'a barbar denilebilir mi ? Mübtela olduğu frengi hastalığını tedavi için papaz­ lara dualar ettirerek gökteki yıldızlardan meded uman Birinci Fransuva'ya Türk Hekimbaşlarının hazırladığı civalı hapları yollayan ve hele ordularıyla istila edip geç­ tiği toprakların bağlarından koparacakları her üzüm sal­ kıını yerine çaputlara sarılı gümüş akça bağlayıp bırak­ malarını askerlerine günlük emrinde bildiren, Yaşing­ ton'daki Kanun Yapanlar Galerisi'ni süsleyenlerin muh­ teşemi Sultan Süleyman'a ( 7 ) ve onun büyük milletine B arbar denilebilir mi ? Ogün bugün, on asır geçmiş ve tarih sahnesine tür­ lü milletler çıkmış, türlü imparatorluklar ve medeniyet­ ler kurulmuştur. Bunlardan sağlam temellere dayanma­ yanlar parçalanmış, ufalanmış ve göçüp gitmişlerdir. (4)

Eneyclopaedla Brltannlca, 1 963,

( 5 ) E. J. W. GIBB (6)

:

Encyclopaedla Brltannlca, 1 9 53,

( 7 ) Aynı eser,

cild 15, shf. 649.

History o f Ottoman Poetry,

London, 1900 - 09.

cild 3, shf. 382.

cild 20, shf. 950.

43


XX. Yüzyılda ekonomik münasebetlerin ve ulaştır­

ma imki?mlarının sür'atle gelişmeleri, milletierin milli hak ve hukuk sınırları içinde birlik ve beraber çalışma· lan, yeryüzündeki bütün milletierin istiklal ve hürriyet­ lerine kavuşmaları ve kavuşturulmaları, milletlerden bi­ ri, bir tecavüz ve haksızlığa uğrayınca diğer hür millet­ Ierin onu savunmaları, ( Birleşmiş Milletler ideali ) ni meydana getirmiştir. Yalnız üç memleket, önce kendi milli düzenlerini altüst eden, sonra da dünya hürriyet ve demokrasi ni­ zammı y� kmayı hedef tutan Rusya, İtalya ve Alımanya, insanlığın huzur yolundaki, Birleşmiş Milletler idealin­ deki gayretlerini baltalamışlardır. İnsan hak ve hürriyetlerine, demokrasiye ve nasyo­ nalizme aynı açıdan karşı ve düşman olan bu rejimler­ den Faşizm ve Nazizm, İkinci Dünya Savaşı sonunda yıkılabilmişlerdir. Yerlerine tekrar bu memleketlerde milli - demokratik hürriyet nizarnı kurulmuştur. Fakat talihsiz Polonya ve kahraman Macaristan başta olmak üzere Doğu Avrupa memleketleri ve bu arada bahtsız Doğu Almanya, komünizmin haince istilasına uğramış­ lardır. ikinci Dünya Savaşı ile alt üst olan milletlerarası ni­ zamın 1945 'de yeniden düzenlenmesine gidilerek barış ve güvenliğin korunması için kurulan Birleşmiş Milletler Teşkilatı, gayesine ulaşamamıştır. Sistemin kusurlu, Güvenlik Konseyinde 5 Büyüklerin veto hakkının bulun­ ması ve bilhassa ideolojik karakterdeki ayrılık ve mah­ zurların hertaraf edilmemesi sebepleriyle kollektif gü­ venlik mekanizması işleyememiştir. 1917'denberi Rusya'da sefalet ve kan deryası içinde kurulan komünist diktatörlüğü, polis tedhişi, sürgünler,


köylülerin ezilmesi, türlü gerçekleşmez vaidlerle aldatılan işçilerin mecburi kampları, her sınıf halkın ( yalnız baş­ takiler hariç ) birçok sıkı hayat şartlarına zorlanmaları sayesinde cebirle, kitleler halinde katliamlar yaparak başardığı istilalada dünyayı tekrar ikiye bölmüştür. Şimdi bir tarafta bütün dünya hakimiyetini kurmak hülyası ile insanları istibdadı altına alınağa uğraşan ko­ münizmin istila emelleri, diğer tarafta da bu tehdit kar­ şısında hak, hürriyet ve istiklallerini korumak isteyen hür, demokratik milletierin savunma azmi vardır. İşte Türklerin duyuş, görüş ve davranışlarındaki üstünlüğün ikinci büyük örneği, XX. Yüzyılda ideal ve fikir ayrılıkları ile tekrar ikiye bölünen dünyada da, in­ san haklarının koruyucusu hür ve demokrat milletler sa­ fını seçişleri olmuştur. ( Demokrat Dünya ) ile ( Komünist Dünya) mücade­ lesinde Türkleri n, on asır önce islamiyeti muzaffer kıl­ dıkları gibi, bugün de komünizm karşısında demokrasi­ nin galebesinde görebilecekleri vazifenin ehemmiyetini, başta NATO memleketleri olmak üzere Batı Dünyasının dikkatine sunmalıyız.

45


BATI VE DOGU BERLiN

( Ak ) la ( kara ) , ( güzel ) le ( çirkin ), ( hayır ) ile (şer) yanyana bulunurlar v e ( komedi ) ile ( facia ) müşterek bir sahnede temsil edilirse, ( gerçek ) ile ( yala11 ) ı anlamak o kadar kolay, tam, kesin, ve derin olur. «İyi tarafı da var» diyebilen kararsız, tereddüd için­ deki gaafil insana ( Cennet ) ile ( Cehennem ) i yanyana göstermek kadar faydalı, uyarıcı bir metod, bir yol bulu­ •

naınaz.

Doğu Almanya hükumeti Berlin' de, Batı bölgesi ile Doğu bölgesini ayıran hattı, tek taraflı bir kararla mil­ li ( ? ) sınır ilan etmiş ve kapamış, böylece bir vücudu yu­ karıdan aşağıya ortadan ikiye bölmüştür. Komünist ve demokrasi rej imlerinin karşı karşıya bulunduğu bu biricik şehirde komünistlerin «yan yana yaşama yarışması» na tahammül edemedikleri, şehri her gezen tarafından açıkça görülmekte, anlaşılmaktadır. Bu tahammülsüzlük, Doğu Almanya idarecisi komü­ nistleri isteksiz, mustarip, karabahtlı tab'alarını Batı­ daki hürriyetin davet ve cazibesinden zorla, tel örgüler, silahlı kuvvetler ve yüksek bir duvarla ayırmaya mec­ bur etmiştir. Böylece hiçe sayılan ve çiğnenen anlaşma ve vaitle­ rin başında, 10 Aralık 1948 de BİRLE ŞMiŞ MiLLERLER Genel Kurulunda kabul olunmuş İnsan Hakları Beyan­ namesi'nin bilhassa şu 4 maddesi gelmektedir : 46


Madde 9 - Hiç kimse keyfi olarak tevkif, hapis ve­ ya hudrut dışı edilemez.

Madde 12 Hiç kimsenin hususi hayatma, aılesine, meskenine veya mektuplanna keyfi olarak kanşılmaz : Haysiyet ve şerefine dokunulmaz. Bu çeşit kanşmalara karşı herkes kanun himayesindedir. -

Madde 13

-

Herkes, anavatanı dalıil, her memleketi

terk etmek ve tekrar memleketine döıunek hakkına sa· hipti:r.

Madde 14 - Zuliim karşısında herkes bir Utica yeri arayabilir ve diğer memleketlerdeki Utica haklanndan faydalanabilir.

Doğu ve Batı Beriinde insanlık tarihinin en büyük faciası oynanmaktadır : Aynı Alman ailesinin Doğudaki oğlu hürriyetleri, si­ yasi hakları olmayan bir şahıs, adeta bir cisim iken, Ba­ tıdaki kardeşi her türlü hak ve hürriyete sahip gerçek bir vatandaş mertebesindedir. Doğudaki kardeş, acı maddi ve kaba kuvvetlerin, cehaletin, haşin idraksizliğin esiridir. Batıdaki kardeşin hayatı kolay ve emindir. Vahşet ve gaddarlıktan masun­ dur. Doğuda hükumet zulüm ve ıstırap makinesidir. Ba­ tıda ise halkın hükumet üzerindeki tesiri devamlı suret­ te artmış, umumi efkarın teşkil ettiği manevi hükiime­ tin herşeyi kontrolü, vekillerin teşkil ettiği vazifeli hü­ kümetten daha üstün duruma yükselmiştir. Doğuda esir olarak çalışan işçinin istihsaline karşı kendisine balışedilen hayat şartlan sefalettir. Doğuda va­ dedilenle verilen hayat standardı arasındaki uçurum korkunçtur. 47


Batıda ise, devleti değiştirmiş demokrasi, kapita­ lizmi de tadil etmiştir. Her türlü maddi ve manevi hak ve hürriyetlerine sahip Batı i ş çisinin istihsali, sosyal şuur tarafından kontrol edilen sosyal kanunlarla bizzat kendi tasarrufundadır. Batı'da cemiyet ne kadar aydınlık ve refah seviyesine yükselmişse, D oğu da o kadar karanlık ve sefalet çuku­ runa yuvarlanmış bulunmaktadır. '

Doğuda fikrin sözü yoktur. Batıda her türlü ras­ yonel fikir çalışmaları gelişmektedir. Sahtekarlık, ya­ lan, değiştirme, yoketme Doğudaki başlıca sistemdir. D ürüst lük, sam imiye t , gerçek, her şeyin aslını ay­ nen muhafaza etmek, tamir ve ihya etmek, haberlerin kesintiye uğratı lmadan yayılması ise Batıdaki şaşmaz metodlardır.

Doğuda adım başı konmuş tehdit ve yasaklar, bed­ baht insanları yürütmemekte, yere kapaklatıp, mayın tarlalarında herhava etmektedir. Batıda ise hak, hürri­ yet ve emniyetle istikbale doğru sür'atle ilerleme var­ dır. O o ğudaki mühim nokta, fabrikalara sahip çıkılmış olmasından çok, insanlara tahakküm edilmesi keyfiye­ tidir. I stırap veren husus, müesseselere el konulmasın­ dan ziyade, zulüm metodlarının kullanılışıdır. Batıda ise bunların aksi mevcut olduğundan demokrasinin mukayesesİ çok belirli ve komünizmin çok zararına te­ celli etmektedir. Komünist Doğu Berlin'in, hür ve demokrat Batı B erlin e birleştiği gün, insanlığın kanayan büyük ya­ ralarından biri sarılmış olacaktır. '

48


N A T O ' DA X. YILIMIZ

Kendi hak, hürriyet ve İstikiali için olduğu gibi, bü­ tün yeryüzündeki insanların hak, hürriyet ve istiklalleri uğruna da kahramanlık destanları yaratmakta tarihin bi­ ri n ci kaydettiği asil ve büyük milletin evlatlar ı bulun­ makla gurur duymaktayız. İnsanlık tarihini tezyin eden binlerce kahramanlık destanının milletiere bölünmesinde pek çoğu bize düşen bu destanlardan en yakın olan üçü, aziz şehitlerimizin kanlariyle Çanakkale'de, Dumlupınar ' da ve Kore'de yazılmıştır . . Hakka, hürriyete ve istiklale böylesine düşkün mille­ timiz bu mukaddes ve manevi va ri ıklarla, hür yurtların korunması yolunda gösterilen milletlerarası bütün çalış­ malara daima yardımcı olmuştur. ,

İkinci Dünya Savaşı sonunda gerçek güvenlik çağına eriştikleri ümidine kap ı lan B a tılı de mokrat milletler, Sov­ yet politikası karşısında tekrar yanıldıklarını anlamakta gecikme diler. Ruslar 1 945 yılından itibaren Yunanistan'daki komü­ nist ihtilalcileri destekliyerek yurt içi harbi körüklediler. Türkiye'den, Boğazlarda üs tesisini istediler ve Doğu böl­ gemizden haksız toprak talebinde bulundular. Komşumuz İran üzerinde de baskılarını artırdılar. Komünist parti­ ler azınlıkta oldukları halde, Rusların destek ve baskısı ile 1 947 ' de Macaristan, Bulgaristan, Romanya ve Polon49


ya, 1948 de Çekoslovakya Demir Perde gerisine yuvarlan­ dılar. İşte bu gerçek karşısında, barış ve güvenliğin tehli­ keye düşmesini önlemek maksadiyle, Birleşmiş Milletler Anayasasına uygun olarak, 4 Nispn 1949 da İngiltere, Fransa, Belçika, Hollanda, Lüksemburg, B irleşi k Ameri­ ka, Kanada, İtalya, İzlanda, Danimarka, Norveç ve Porte­ kiz ' den müteşekkil 12 memleket arasında kollektif meşru savunma esasına dayanan ( Kuzey - Atianti k Andlaşması ) imzalandı. Bu teşkilat, İngilizce «North Atlantic Treaty Organization>> kelimelerinin baş harfleri yanyana getirile­ rek kısaca ( NATO ) diye adlandınldı .

Böylece bir tarafta ideolojisi bakımından dünya ha­ kimiyetini hedef tutan beynelmi lel komünizmin teşkil et­ tiği emperyalist Doğu Bloku, d iğer tarafta hiç bir teca­ vüz emeli olmıyan, sırf müşte rek savunma esasına daya­ nan demokratik hür milletierin kurduğu Batı Bloku tees­ süs etmiş b ulunuyordu .

Atiantik camiasının Güney - Doğu kanadını teşkil eden ve Boğazlar gibi en ehemmiyetli bir stratej i k mev­ kide bulunan memleketimizin gerek kendi emniyeti bakı­ mından, gerekse demokrasi ve Cumhuriyetle seçtiği ve bütün varlığı ile bağlı bulunduğu siyasi görüşün, yaşama tarzının tabii bir sonucu olarak Batılılada andlaşması zaruri idi.

İşte, Atatürk'ün « Yurtta Sulh, C ihanda Sulh » diye formüllendirdiği, her hal ve şeraitte esas prensibinden ayrılmayan müstakar Türk dış politikasının başarılı bir karar ve görüşü ile memleketimiz, 10 yıl önce bugün, 1 8 Şubat 1952, komşumuz Yunanistan'la birlikte, Kuzey Atiantik Andiaşması Teşkilatma dahil ol muştu r S Mayıs 1 955 de Federal Almanya Cumhuriyeti de andiaşmaya .

so


katılarak bugünkü 1 5 milletten tamamlanmış bulunmaktadır.

müteşekkil

NATO camiası

NATO yalnız üye memleketlerin i s tiklal ve toprak bütünlüğünü korumak için kurulmuş bir savunma teşek­ külü değildir. Aynı zamanda insan hak ve hürriyetlerini, hukuk nizarnını her şeyin üstünde tutan demokratik hür dünyanın müşterek miraslarını ve medeniyetlerini de ko­ ruma azim ve karannın bir neticesidir. NATO, hür batılı memleketlerde savunma gücünün artırılması, birlik ve beraberliğin genişletHip kuvvetlen­ mesinin bir zaruret olduğuna kani bulunmakla beraber, NATO içinde ekonomik, sosyal ve kültürel bağiann da kuvvetlenınesini ve işbirliğinin artırılınasını hedef tut­ maktadır . NATO'nun teşkil ettiği Batı Bloku, bir gerçek banş cephe sidir ve bu vasfının icabı olarak anlaşma ve uzlaş­ ma taraftandır. Fakat bu anlaşma ve uzlaşmalann asla kendi emniyetini ihlale, veya hangi bölgede olursa olsun yeni yeni tavizler verilmesi neticesine varmasını kabul et­ mez. Bu hususta tam ve kat ' i bir azim ve karara sahip bulunmaktadır. Bu açıdan Türkiye de, kendi müdafaasını garantilernek bakımından Kuzey Atiantik Andiaşması gi­ bi kollektif bir güvenlik paktma katılmıştır. Bu andiaş­ manın hükümlerine uygun olarak dost ve müttefikleriy­ le ve hatta müttefik olmadığı fakat dost olmak veya dost kalmak istediği komşulanyla da mütesanit, her türlü in­ hiraf ve sergüzeştten uzak, dürüst bir dış politikayı ta­ kip edegelmektedir. Komünist Blokun, bütün hür memleketleri de peyk haline getirerek dünya hakimiyetini temin etmek hülya­ sında bir değişiklik olmamıştır. Bugüne kadar ileri sür­ dükleri teklifler de hep taktik sahasındadır ve stratejik sı


.

durumlarında bir değişiklik bahis konusu değildir . Bu gerçek karşısında Doğu Bloku, Batının artık tamamiyle silahlı sqvunma ve silahlı emniyet programı ile taazzuv ettiğini ve kendisi nerede bir yayılma hamlesi yaparsa orada fiziki, kendisininkinden üstün bir güçle ka rşıland ı­ ğını görmüş ve bunun tecrübelerini n ükleer silahiara sa­ hip olmadan ve olduktan sonra da müteaddit defalar de­ nemiştir. Artık bir harbe girmekle de yayılma planlarını gerçekleştiremiyeceğini anlam ı ş bulunmaktadır . Doğu ve Bat ı Blokları arasındaki yarışma ve ölçüş­ melerin sosyal ve j e opolitik olduğu kadar, ekonomi ala­ nında da kendini göstermesi , bu mi l letierin hem siyasi inkişaf ve olgunlaşmalarını , hem de ekonomik alanda daha d i kka t li bulunmaların ı gerekt irme ktedi r . Türkiye NATO camiası i çindek i 1 0 yıl zarfında kendi emniyetini sağladığı kadar, askeri kudreti , andiaşmaları­ na bağl ı l ı ğ ı, ve bilhassa Orta Doğu ' da CENTO'yu teşkil ederek barış ve güvenl iği sağlama yolundaki müsbet gay­ retleri ile de NATO'nun maddi ve manevi gücünü artıran dünyada örnek bir memleke t olmuştur. Türkiye bundan böyle de kendisine düşen vazifeleri taahhütleri yerine getirmek suretiyle NATO içindeki mümtaz mevkiini muhafaza ile : ve

' Barı ş s ever gayelere müteveccih ve her türlü taarruz­ dan masun , hukuk prensibini zor kullanmaya tercih eden v e beynelmilel tutum ve m üş terek adalet kaidelerine bağ­ lı bulunan müstakil devletlerin teşkil edeceği hür düya­ nın gerçekleşmesi hizmetine , artacak bütün gücü ile, de­ vam edecektir.


KOMÜNiZMiN BAŞ SİLAHI : YALAN

İ nsan haklarını hiçe sayan komünizm, dünyadaki 'hürriyet ve demokrasi nizarnını yıkmak yolundaki müca­ delesinde birçok denemelerle öğrenmiştir ki, bir milletin istiklalini elinden alabilmenin, o memlekett e komünizmi hakim kılmanın en kolay ve kestirme yolu, fırsatları kol lamak ve bizzat imkan, vasat, ve firsatlar yaratmaktır .

B ir milletin vatansever elemanları milli menfaatler hesabına herhangi bir harekete giriştiklerinde, komünist hemen suret-i hak'tan görünerek bu harekete katılır ve bu kaçın lmaz fırsattan faydalanmaya kalkar. Çok defa da gençliği, işçiyi, köylüyü, basını istismara çalışır. Bunların pek hassas olduğu vatani, milli, dini kültürel veya ekonomik bir konuyu e i e alıp, «hayır yolun­ da» görünen bir protesto yürüyüşünü, bir basın kam panyasını, bir mitingi, bir açık oturumu, bir grevi, bir ih­ tilali kendi « şer planları » nı gerçekleştirmek için bizza t t ertipler.

­

Önce, türlü çeşidi bulunan sosyalizmin hangi nev'i olduğunu bildirmeden kitleleri kandırarak yalnız « Sos­ yalist » adıyla meydana çıkmış , sonra «Marksist Sosyalist» ve nihayet saati gelince bütün çıplaklığı ile « Kızıl Komü­ nist » olduğunu açıklamış bir komünist köleler partisinin 1 947'de Polanya, Romanya, Bulgaristan ve Macaristan ' da, 1 948 de Çekoslovakya' da, bu memleketleri Demirper53


de gerisine yuvarlamaktaki metod ve başarısı, hep bu çe­ şit « şer tertipleri » nin sonucudur. Komünizm çok iyi bilir ki, bir toplumda kendi işine yarıyacak kargaşalığı çıkarabilmek için evvela bu toplu­ mu teşkil eden fertler, zümreler ve sınıflar, bilhassa silah­ lı kuvvetlerle sivil vatandaşlar arasında ayrılık, ikilik, ih­ tiras ve nefret hisleri yaratmak lazımdır. Bu sebeple komünizm, güven ve sevgiyi sarsıp kaldı­ rarak kitleleri birbirinden ayıracak, korku ve tehditlerle toplumun huzurunu kaçıracak, nizamla;rı bozacak ve böy­ lece fertler, zümreler, sınıflar ve nihayet milletler arasın­ da düşmanlık yaratacak şuur dışı, uzlaşmaz bir kuvvet ve mel'anete, bir şer silalıma muhtaçtır. Komünizmin bu baş silahı «yalan » dır. Gerçekte komünizm « kuvvet» değil, «zaaf» olduğu için yalan'a başvurur. İnsanlarda da incelenir, aranırsa yalan söyleyenierin başında ruhen zayıf olanlar, ruh has­ taları gelirler. Yalanı yalan olduğu için kullanan, seven ve söyleyenler hep bu psikopat'lardır. Ceza korkusu tesiriyle yaptığı suçu arkadaşına yük­ lerneğe çalışan çocuktan, kaatile, hırsıza, fahişe kadına kadar bütün kabahatliler, suçlular, günahkarlar, başanya dürüst ve meşru yollardan ulaşamıyacaklarını zayıf ve aşa­ ğılık varlıklarında duyarak diğer insanların hak ve hür­ riyetlerine tecavüz eden kin ve husuınet malulleri, yalanı «gerçek» olarak kullanırlar. Kızıl cehennemin dünya cenneti olduğuna kendilerini kandırmış görünen akibetleri meçhul ajanlar, henüz ko­ münist gayyasına düşmemiş gafilleri de bu yalana inan­ clırınağa çalışırlar. Komünistlerin aşağılık şahıslannda, bütün maddi ve manevi taraflarıyla bir psikopat, bir hır­ sız ve bir fahişenin her üçü birleşmiş halde temsil edil­ diklerinden, bu hasta ruhlu, hak ve hürriyetlere düşman, 54


kirli ve mülevves yaratı kl ar, bütün sağlam, hak ve hür­ riyetsever, temiz insanlara düşmandırlar. Onlan lekele­ meğe, yıpratmağa ve yoketmeğe çabalarlar. Kendilerinde yokluğunu hissettikleri herşeyi kimde görür ve bulurlarsa ona düşman kesilirler. Vatansızdırlar, vatanseverlere; şuursuzdurlar şuurlulara; bir burjuva uy­ durması addettikleri haya, iffet ve namustan yoksuldur­ lar, hayalı, iffetli ve namuslulara; dinsizdirler dindarla­ ra; inkarcıdırlar inananlara ve kısacası yalancı ve müfte­ ridirler doğrulara, düşmandırlar. Komünistlerin geçmişleri araştınlınca görülür ki, ya türlü ahl aksızlık yüzünden okuldan kovulmuştur. Yahut disiplinsizlik, hırsızlık veya vatana iharietle ordudan tard­ edilmiştir. Cinsi sapıktır, sevdiğinin, ailenin ve toplumun reddine uğramıştır. Bu aşağılık duygularının kendilerine verdiği «insan ve toplum düşmanlığı » ile şahısları, onla­ rın şahıslarında idealleri ve nihayet bu ideallerin kurdu­ ğu müesseseleri yıkmak, her komünistin başlıca vazife saydığı hedeflerdir. Dünya'nın her tarafında seçimle iş başına gelmiş, hak ve hürriyetin, milli hakimiyetin temsilcisi olan meş­ ru ve milli parlamento müesseselerine komünistler daima düşmandırlar. Parlamentoyu teşkil eden azalan, parti ve teşekkülleri yıpratarak, kanun dışı olan komünizmin ve komünist partisinin kanun çerçevesine ve Meclis içi­ ne alınmasını temin ve böylece murad ve hayal ettikleri neticeye kavuşmak, her memlekette gerçekleştirrneğe ça­ baladıkları planın tatbikatı meyanındadır. Ve tatbikatta kullandıkları başlıca silah yal an'dır. S öylenmedik sözleri söylendi, yapılmadık işleri yapıldı, diye yayarlar. Her gün renk, her gün cephe ve ağız değiştirirler. Ko­ münist vokabülerinde « ak » ın manası « kara» oldu� ka· dar, « gerçek » in manası da « yal an » dır. 55


KÜLTÜR BOLŞEVİZMİ

Dünyanın dört bir tarafında daima rastlanan husus, karışık zamanlarda solcuların faaliyetlerini açığa vura­ cak kadar arttırdıklarıdır. Bir memleketin iç düzeninde devlet otoritesi zayıfladı, polis ve inzibat kuvvetleri gev­ şedi, anarşi ve ihtilale elverişli bir hava teessüs etti mi, kara kış ortasında odada soba yanıp da sun'i sıcaklık ge­ lince tahtakurulannın dirilip deliklerden meydana çıkış­ ları gibi, komünislterde de bir canlılık, bir kaynaşma gi)­ rülür. Yurdun muhtelif bölgelerinde manalı, kasıtlı yangın­ lar çıkarırlar, protestolar, grevler, mitingler ve yürüyüş­ ler tertip ederler. İ yi maksatlarla , idealist ve vatansev•!r kişilerin yaptıkları miting, protesto yürüyüşü, grev ve ihtilaliere karışır, temizlerin lekelenmesine, doğru yolda yürüyenierin sola sapmalarına, kısacası ( fayda ) nın ( za­ rara ) dönmesine ve bu fırsatları menfur ideolojileri hesa­ bına istismara çabalarlar. Bütün dünyada kulhmdıklan yıkı c ı metodlar aynı olmakla beraber, her milletin sos­ yal bünyesine, ordusunun milli güç ve k arak terine , halkı­ nın din, ahlak ve milliyet gibi manevi silahlarının kuvvet derecesine göre, plan ve tatbiklerinde bazan kısa, bazan uzun vadeli değişiklikler yaparlar. ( Tahrik, tazyik, tezvir, tertip ve tahrip ) kullandıkları pek çok yollardan altısının adıdır. Yalan ve iftira, fasıla­ sız kullandıkları en mühim silahlarıdır. Sabre tme sini 56


çok iyi bilirler. Bolşevizm Rusya'da doğduğu ilk günden beri, dünyanı n tek hür Türk yurdu olan· memleketimizi de bir zavallı Kırım, bir talihsiz Kafkasya, bir kara balıt­ b Azerbaycan haline sokmak için mütemadiyen uğraşmış, çalışmış, · çabalamıştır. 1 920 Mayısında Asya memleketlerine bilhassa Türk­ lere yayın la dığı bir «bildiri» de, İ ngilizlerin şiddetle aley­ hinde bulunduktan ve «Rusyanın alın teriyle ve kan ba­ hasına çalışan bütün milletlerle, dünyanın esir milletle­ rine hürriyet kazandınnak için şerefli bir sulh aktede­ ceğindtm>> bahsettikten sonra, tertipiediği şu gülünç ya­ lanlara Türk ve müslümanları inandırmaya çalışıyordu : «Rusyanın ve Şarkın İslamları! . CamUeri, ibadethanele­ ri, mektepleri, tahrip ve bakları gaspedilen kimseler ! Si­ zin dininiz :ve adetleriniz milli ve medeni hürriyetmiz ser· best ve el sürül�ez bir halde kalacaktır. Serbestçe ve ma· niasız olarak milli hayatınızı tanzim ediniz. Buna hak­ kınız vardır. Bilm�lisiniz ki · Rus inkilab-ı kebirinJn Sov­ yetleri sizin hulrukwıuzu bütün kuvvetiyle himaye ede­ cektir. Şarkm müslümanları Türkler, Araplar, İraniler, Hindliler, kendi memleketleri, malları, hayatlan taksim ve harap edilmek üzere · bulunan kimseler ! Sukut eden Çar­ lık tarafından · tanzim edilen İstanbul'un cebren işgali muahedesi yırtılmış ve mahvedilmiştir. Rus cumhuriye· ti millet sovyetleri memleketinizin cebren işgalini red lle ilan eder ki, İstanbul Müslüırumların elinde kalacaktır. Türkiye'nin taksimine ve Türk arazisinden bir Ermenis­ tan teşkiline dair olan muahede yırtılmış ve malıvolmuş­ tur. Yine ilan ederiz ki İranın imhasına dair yapılan mu­ ahede de yırtılmıştır. »

Komünist telsiz telgraf istasyonlannın yap tı �ı bu y alan, aldatıcı, karıdırıcı neşriyat Erzurumdaki telsiz tel57


grafımız tarafından alınarak Kazım Karabekir Paşa ma­ rifetiyle B . M. Meclisine, Kolordulara, Miralay Refet Bey' e Trabzon, Van valiliklerine ve Erzincan mutasarrıflığına nakledilmişti. Meclis 'te bu tebliğe karşı cevap ve teşekkür yazmayı düşünen ve hatta Bolşevik ordularının yurda gi­ rip bize yardımlarını isteyen bir iki maksatlı veya gaa­ fil sapık çıkmışsa da Kırş ehirli Müfid Efendi, Trabzon­ lu Ali Şükrü Bey başta olmak üzere birçok uyanık va­ tanseverler buna şiddetle mukabele etmişlerdir. O gün içyüzü he nüz tamamen bilinmeyen Bolşevizm hakkın da Hamdullah Suphi Bey (Antalya ) şöyle söylüyordu : - Bolşeviklik kuvveti bu topraklara girecek olur­ yağmager olmak üzere girecektir, tahrip edecektir, yakacaktır, yıkacaktır. An'anatıınıza ve mukaddesatııni­ za hünnet etmeyecektir. Bu böyledir. » sa

Meclisin ateşli, vatansever hatiplerinden Trabzon me­ bus u Ali Şükrü Bey de şunları söylüyordu : - Benim düşündüğüm bir cihet var. Düşünelim. Biz Bolşevik kuvvetinin ne olduğunu bilmiyoruz ve bUınedi­ ğim.i.zi de Hamdullah Suphi Bey pekala ifade ettiler. Onun içfın şimdi Meclis Bolşevik programının ne oldutunu bil­ mediği halde esasen taraftarlannca propaganda yapılmış, bununla memleketin efkar'ı umwniyesl zehirlenmiş oldu­ ğu halde biz kalkar da Bolşeviklerle ittifak ettik dersek buınuıı memleketteki aksi tesiri bize muvafık zuhur et­ mez. Bendeniz Bolşevi.klerle anlaşmak meselesini söyle­ medim. Teşrik - i mesai falan meV7JUu bahls delfldir. Bi­ raz da ifrata kaçmıyalım. Bilirsiniz Id bir zaman İngiliz­ ler de istanbul'ını bizde kaldığını tebşlr etmişler ve ga­ zetelerimiz bunu alkışlaınıştı. Sonu ne oldu rica ederim, çok ileri gitmeyelim.»

Bolşevikler, Türklerin ölüm - dirim savaşına başladık58


ları müşkül şartlar içinde fırsattan faydalanmak üzere Baku' da akdettikleri Beynelmilel Komünist Kongresine bizden de ajan olacak bazı kimseler davet ediyorlardı. Türk milletinin başı, Kuva-yı Milliyecilerin teşkil ettiği Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Reisi Mustafa Kemal Paşa, 27 Ağustos 1 920 de, bütün bu hususlan uyanık, ya­ nılmaz ve ileriyi gören sözleriyle açıklayor, bu konuda arkadaşlarını uyarıyor ve Meclisin milli hislerini şöyle­ ce dile getiriyordu : - Mesmu-i alileri olmuş olacaktır ki

son

günlerde

Bakü'de beynelmllel bir kongre yapılmaktadır. Resmi ve

gayri

resmi vuku bulmakta olan

müracaatlarda bizden

de oraya murahhaslar davet ediyorlar. Bu davetler

doğ­

rudan doğruya halkımıza vulru buluyor . Trabzonlulara, Erzurumlutara her tarafa birtakım davetnameler geliyor, gönderiliyor. Aldığımız malumata göre bazı yerlerde bil­ hassa hudu da civar yerlerden bazı zevat bu kongreye ica· bet etmiştir. Efendiler, her münasebet düştükçe arzetmiş­

tlm. Ve bu münasebetle de bir defa daha tekrar ve teyid etmek isterim ki biz menıleket ve milletimizin mevcudi­

yetini ve istiklalini lrurtannak için karar verdiğimiz man kendi nokta-i

kendi

za.

nazarianınıza tabi bulunuyorduk. Ve

kuvvetimize istinad ediyorduk . Hiç kimseden bir

ders almadık. Hiç kimsenin muğfil mevaidine aldanarak işe girişmedik. Bizim nokta i nazarlarımız, bizim prensip­ -

lerimiz cümlece malumdur ki Bolşevik prensipleri değil­ dir. Ve Bolşevik prensiplerini milletimize kabul ettirmek için de şimdiye kadar hiç düşünmedik. Ve teşebbüste bu­ lunmadık. Bizim i tikadıınıza göre milletimizin temin-i ha­

yat ve tealisi kendi kabiliyet-l milliyes iyle mütenasip olan nokta-i nazarlardır. Bize milliyetperver derler. Fakat biz öyle milliyetper· veranız

ki bizimle teşrik-i mesai eden bütün milletiere 59


hürmet ve riayet ederiz. Onların, bütün milliyetlerinin icabatını tanınz. Bizim milliyetperverliğimiz herhalde hodbinane ve mağruraıne bir milliyetperverlik değildir. Biz her taraftan hariçten ve haricin tesiriyle dahilden namü tenah i taarruzlara hücüm1ara maruz bulunmakta­ yız. Bu vaziyet içinde bizim için esas, sakinane vahdet i milliyi muhafaza etmektir.» -

Bolşevik kongresine şahsen ve münferiden iştirak edip sonra memlekete Bolşevik prensipleriyle dönecek aj anlara ateş püsküren Gazi Mustafa Kemal Paşa uyarı­ cı açıklamasına şöyle devam ediyordu : B inaenaleyh falan yerde falan, ve filan yerlerde yapılan kongrelere filan, filan, filan münferiden davet olu­ nurlar. Ve bunlar oraya gider ve orada mevzubalısolan esasatı kabul eder, meml eke t içinde tatbik etmeye baş­ larsa bu doğru bir ist ikame t olamaz. » «-

Türk milliyetçiliğinin, Türk vatanseverliğinin sembo­ lü Mustafa Kemal Paşa, kendi hesabına veya Rusya hesa­ bına bu kongrelere katılıp yurda dönünce milli bünyemiz­ de gedikler açmaya çalışacak aj anlara, vatan hainlerine asla müsamaha göstermiyor ve şöyle söyleyordu : «- Biz k ongrelere de gideriz, her tarafa gideriz. Her şeye iştirak ederiz. Yalnız biz ederiz. Millet gider. Yani

yalnız milletin kendi mümessillerinden mürekkep olan Meclis gider ve yapılma sı lazım gelen şeyi bu yapar. Ve ancak Meclisi alinizin salahiyetini haiz olan memurlann

herhangi kongrede, herhangi bir mahalde, herhangi bir

cemiyette, herhangi bükilmetle yapacağı temas,

sö yleye

­

ceği söz, vereceği imza makbul ve muteber olmak lazım gelir. Biz bugün kendi nokta-i nazarlarımıza, milletlmiz­

den, halkımızdan ge len hakiki nokta i -

rak hareket etmekteyiz.» 60

nazariara

tabi ola­


İşte bu kesin kararlar, Türk milletinin, Türkiye Bü­ yük Millet Meclisinin ve onun, komünizmi Türklük için en büyük tehlike bilip her göründüğü yerde ezilmesini emreden büyük reisi. Mustafa Kemal Paşa'nın devam eden tutumları, Bolşeviklere, bu yurda silahla, orduyla değil ancak hiyle ile, « kültür bolşevizmi» ile girilebileceği ka­ naat ve zaruretini anlatmış oldu. O gün bugün , komünistler kandırabildikleri, satın alabildikleri soysuz, vatansız ruh hastalarını Moskova'­ ya celbederek, Fransa ve İ sviçre gibi bazı Avrupa komU­ nist merkezlerine çekerek veya milyonlar sarfiyle yurt içinde yetiştirerek hep Türkiye'de kültür bolşevizminin yayılmasına çalışmışlardır. Bunu bilhassa dilde, edebi­ yatta, tiyatro başta gelmek üzere sanatta ve okul kitap­ larında tatbik etmek suretiyle kolayca başaracaklarını hesaplayarak plan ve programa bağlamışlardır. Uyanık Türk gençlerinin, bu yazıda Atatürk'ün kendilerine tuttu­ ğu meşalenin ışığında, cemiyetimizin maksatlı yıkıcı, söz­ de sanat faaliyetlerini dikkatle takip etmeleri ve değerlen­ dirmeleri Türklüğün geleceği bakımından bir zarurettir.

61


CEMAL PAŞA'YA AÇIK MEKTUP

Muhterem Paşaıni Eminim ki size binlerce imzalı, imzasız « kapalı» mektuplar gelmektedir. Ben ise bir vatandaşınız olarak mektuburriu « açık» takdim ediyorum. Bu yolu seçmekte iki fayda düşündüm. Birincisi : Mektubumun kat'i surette elinize değmesidir. Zira arada­ ki solucanların marifetiyle, zamanında sahibine ulaştıni­ mayan uyarıcı bir mektubun millet ve memlekete nelere malolabileceği tarihi örneğini bizzat siz vermiş bulunu­ yorsunuz. İkincisi : Yazdığım satırlarda ifade etmeğe çalıştığım gerçekleri, başta vatan ve milletsever gençleri­ miz bulunmak üzere, bütün Türklerin ve Türkten yana olanların göhneleri, bilmeleri ve anlamalarıdır. Bu güne kadar gelmiş dört Cumhurbaşkanımız içinde «milliyetçi » ve « komünist düşmanı » olduğunu açıkça ifade ve izhar eden üçüncü Cumhurbaşkanımız sizsiniz. Asker ve dadaş karakterinizdeki bu tipik milli vasfı yalnız mert, ağa ve kabadayı şahsiyetiniz hakkında eski kıt'a arkadaş­ larımdan duyduğum takdirkar sözlerden veya basma in­ tikal etmiş muhtelif beyanlarınızdan öğrenmiş değilim. Bizzat iki yakın sohbetinizde bulundum. Bunlardan biri, 27 Mayıs ihtilalinden kısa bir müddet önce Kara Kuv­ vetleri Başkanı olarak Üçüncü Ordu Komutanı ile birlik­ te bir akşam sofrasında idi. Diğeri de kısa zaman önce, 62


Partimize yaptığınız bir nezaket ziyaretiniz esnasındadır. Ne güzel tesadüftür ki sizi yakından dinlediğimiz ve si­

zinle millet ve memleket davalarını şahsen konuşabildi­ ğimiz her iki sohbetinizde de yanınızda hazır bulunan asker arkadaşınız aynı Orgeneraldi. Muhterem Paşam ! . Her iki sohbetinizde sizin de ifa­ de huyurduğunuz gibi, iç ve dış sıkıntı ve buhranlanmızı yaratan, tertipleyen menhus «şer kuvvetleri» nin başında, millet ve memleketimizin karşı karşıya olduğu büyük tehlike « komünizm» bulunmaktadır. Dünyanın dört bir tarafında kasıtlı yangınlar çıka­ ran, saatli bombalar, açık - oturumlar, yürüyüşler, miting­ ler, grevler ve ihtilaller tertipleyen bu kızıl kundakçıla­ rın yurdumuzda da aynı prensip ve metodlarla her fır­ sattan faydalanmağa ve bizzat fırsat ve fesat yaratmağa çalıştıklan aşikardır. Takip ettikleri bir yol da edebiyat ve sahneden fay­ dalanıp sanatı maske olarak kullanarak kültür bolşeviz­ mini yaymaktır. Böylece milletimizin sanat zevkinde, di­ ni inanışında, burjuva uydurması addettikleri aile ve ah­ lakında, bir kelime ile manevi yapısında temin edecekleri çöküntü ile Türklüğün maddeten de yokolmasını gerçek­ leştirrneğe çabalamaktadırlar. Muhterem Paşam ! .. Buna örnek olarak bir fikir, sa­ nat ve ahlak yoksulu fakirin, bir Hindli sihirbaz kılığına bürünerek katımza kadar sürünüşünün « neden ve niçin ? » ini açıklamak istiyoruz. « Köy Enstitüleri» adlı hayırlı maksatlar ileri sürü­ lerek kurulup kötü erneilere yuva edinilrnek istenmiş mü­ esseseden yetişmiş sayısı malıdut Mahutlardan bir tak­ ma adlı çocuk bir roman yazmağa özenmiş.


E d ebiya ttan, edebi zevkten nasibi o lan her sağ d uyu sahibi insan bu kitabı tahammülle sonuna kadar okumak zahmetine katlanırsa görür ki, malum kasıtlı in s anların bir san'at şahikası ilan ettikleri bu « roman ? » ın sanatla, e debiya d a uzaktan yakından en küçük bir ilgisi yoktur. Bu fikir ve dil sefaletinden, hayasızlıktan ibaret kitap, solcular ı n iddia ettikleri gibi içindekilerle cemiyetimize köyün gerçeğini getiren bir sanat anıtı değil, affedersiniz, yer altında iledeyip yer yüzüne, ş ehi rleri mize muhteva­ sı bo ş alt ı lmak istenilen bir kanalizasyon d an i b arettir . Bu k i tap t an harfi harfine aynen kopya e dilip sahife­ leri de gösterilerek ili ş ikte sunulan parçalar, kültür bol­ ş eviklerinin istismar metodlariyle, cüret ve cesaretlerini nerelere kadar ulaştırdıklarının uyarıcı ve tipik örnek­ le ridir . Türk Devletinin başı bulunan Paşam ! . Siz, aslı b u olan bir propaganda kitabından velev ki değiştirilerek de vücuda getirilmiş bulunsa, böyle bir kordelayı şeref makasımzia kesmezsiniz, kesemezsiniz. Türk köylüsünün ağzını küfür ve pislik hokkası, şe­ refli - namuslu Türk köylülerini cinsi sapık ve altmışını aşmış asil bir Türk anasını evli oğlunun fuhuş simsarı yapan bir kitap , Türk köyünün gerçeği değil, kültür bol­ şevizminin, daha açık ifadeyle, moskofculuğun ta k endi­ sidir. Muhterem Paşam ! Son derece eminiz ki, bu kitabın bütün yıkıcı ve mülevves tarafları filme alınıp size göste­ rilseydi veya bu filim etrafında lehte ve aleyhte fırtına ko­ parılmak suretiyle, esas olan propag a n d a kitabının yayıl­ ması için kullanılan komünist taktiği dikkatinize a rzedil­ s ey di bu filime, senaryosunun çıkarı ldığı romanın müelH64


fine karşı söz ve davranışınız en azından Gaziantep'li bir köylü vatandaşın şu sözlerine mürnasil olurdu : «Türk köylüsü sana benzemez! .. Gerçek olarak vasıf­ landırdığmız tarzda bir köylü tipine şimdiye kadar rast­ lamadım. Sizin gerçekçilik iddiası ile hangi menfur ide­ olojiye hizmet eylemek gayretleri içinde bulundu ğunuzu teessürle müşahade ettim. Ve bu derece bayağı vasıfları cemiyetimize reva gören size de bu milletin hala ekmek verdiğini düşünerek onun asalet ve alicenaplılığını bir de­ fa daha tescil ve tebcil eylediın. Sonra da karakterinizi takbih edecek bir söz bulamamaktan mütevellit bir his­ le, size tekrar acıdım. Muhatabınız olduğum için de üzül­ düın. Türk köylüsü senin zannettiğin gibi değildir. Millet­ ten utaın ve af dile1 . »

Muhterern Paşarn ! . Sizin aslını ineelerneğe fırsat bu­ larnadığınızı sandığırnız filirn karşısında, belki yalnız ne­ zaketen sarfettiğiniz « Bu filirni yapmakla ve memleket gerçeklerini apaçık göstermekle vatana hizmet ettiniz» tarzındaki bir cümle, Pura sabununun reklamı yapılırca­ sına gazetelerde, radyolarda, afişlerde, altına « Cemal Gürsel, Cumhurbaşkanı » imzanız da atılarak kullı,mıla­ rnaz. Bu davranış sizin malumatınız ve izniniz dışında ya­ pılmışsa düpedüz bir küstahlık örneğidir. Menfur ve mülevves aslı kısmen tebdil edilerek vü­ cuda getirilmiş bir senaryonun filmi hakkında bir Devlet Başkanından takdir sözü alıp bunun laubali bir yolda is­ tismar edildiği, bugün demokrat ve kızıl diye ikiye bö­ lünmüş dünyanın hiçbir yerinde görülmemiştir. Memleketimiz ( reform, gericilik, ilericilik, planlama, programlama, yönlerne ) bahaneleriyle sahneye çıkanla­ rın hazırladıkları gerçekten planlı ve proğramlı facialar­ la yüzyüzedir. 65


Sanat diye kültür bolşevizmini ve sosyalizm diye ko­ münizmi bu memlekete yaymak isteyenlerin ipleri pazara çıkarılmalı, faaliyetlerine son verilmeli ve böylece mille­ timiz iç kızıl tehlikeden kurtulmalıdır. Milli Savunma ve Emniyet, Adliye, Dahiliye, Milli Eğitim, Basın - Yayın teşekkül ve mekanizmalariyle genç­ liği, köylüsü, kendisi, askeri, sivili ve basınıyla bütün Türk milletinin iç kızıl tehlikeye karşı mücadelesinde reh­ ber olmanızı dilemek hakkımızdır. Bize bu İsteğimizi açıklatan sizin vatansever ve milliyetçi ruh, fikir ve ka­ rakterinizi yakinen bilmemizdir. «Bizim ınokta-l nazarlarımız,

bizim prensiplerimiz

cümlece maltimdur ki bolşevik prensipleri deifldir. Bizim

itikadımıza göre milletimizin temin-i-hayat ve taalisi ken­ di kabiliyet - i milliyesiyle mütenasip olan nokta - i na­ -

-

zarlardır. »

«Türk a.J.eminin en büyük düşmanı komünistliktir, göründülü yerde ezilmeli! . >>

irşatlarıyla yolumuzu aydınlatan büyük Atatürk'ü yega­ ne rehber tanıdığımza tam bir inancımız mevcuttur.

66


.

e

( YILANLARIN ÖÇt)') 'NDEN BAZI İNCİLER! ?. ��------------------�

--------------

Sayfa 36 : Bay ram, teyzenin evinde, yılan girmemesi için d elikleri tıkark-en o ğlu ile konuşuyor :

<cMerak etme Ahmet Çavuş» dedi

Bayram.

«Senin

babawn delik tıkarnası eyidi r evvel Allah. Hiç birini boş bıraık.ma.z. Yalmz eline delik geçsin senin babanm.»

e

S ay f a 37 : <<Ağalinln

e

eviyle B ay ramın eıvi kıç kıçaydn�.

Sayfa 42 : Evlerinin önün·e

I razca

Hacıalinin ev

bağınyar :

yaptıracağını

işitince

«Desene karısı kokar Fatıma, akşam sabah bizim

evi n önüne sıçacak. Onlar bizl:ın evin önüne sıçarlar­ sa., ben de onların tümünün •

Say fa 43 :

Sabah

vakti,

Hacıali

ağzına

sı ç armn ! .. »

uyanmı§, ka rısı Fatma

hala

uyu­

maktadır.

Yanına varıp kıçının kaba etine ayağı il e tekrar

dürttü. Yorga.nın altında .e:tf oynadı Fatmanın.

<<Kalk gayrı gız» dedi Hacıal L <<Gün doğdu oldu,

kalk da bir bak».

Fatma gemeşti. Örgülü uzun saçlan yatağa, yor­ ga.na döküLmüştü. Kalın kaba d udakları aralanmış, ak_ dişleri görünüyordu. Kocası bir daha dürtünce topar­ landı. Topariandı ama gözünü açamıyordu.

<<Kalk

Fatıma e

ulan

boklu, kalk artık!» diye çıkıştı Hacel.!.

yorgam sıyırdı. Donunu oopariayıp kalktL

Sayfa 65 :

«Kör oJırmyası Bayram ! . Şunun tahtalarmı bl de67


ğiştiıtnıedi. İhmalcidir eş.5eğin en1ği ihımalcill ! .. » «Ayıp değil ya, iki üç gündür sıkıyordunı kendimi. Ooooh ! . Ip ı rat bir boşaltaymı bari, ohh! .» .

Sayfa

66 : «Alııın, alın beni eşşekler! Yeyı1p içmeın gibi. sıç­

·mııım da gö zünüze b att ı.

Alın beni, çıkarın yokan.

l;)öyüsün Haceli'si, geniş ka7llllış temeli, yedi sene sıç­

Saım dolımıyacak. çıkarı n beni !». •

Sayfa 99 :

Irazca

o ğluna çıkışıyor :

<<SUSSSS5S ! Anasını köyün köpeğl parçalıyasıca, sus ! . Sus eşşe!k herlfin dö lü ! Sus babalar deviresi ! Sus boynu altmda kalası ! ». •

Sayfa

119 :

karısına bağırıyor : -«Uyudun mru gız gahbe soyu ?»

H acıali

Say fa 171 :

Ira:ica,

H acıalinin gelinini gördükten sbnra Muhtarın

evine gidiyor :

(Açtı kapıyı, ça.rptı girdi : )

Nerde o deli Muhtar denen cımbıldak ?. Ben on­ ların kök ünün ağzma sıçaymı.» «Nerde o ağzına sıçtığnın delisi?..

Haceli ? Nerde

o

S ay f a 200 : Muhtar Ha c ı aliye çıkışıyor :

Ulan dürzü, el alemi Karataşın in­ sanı akşam sabah çatışır durur. Köpekler gibi... İlk akşam yatmasının da sebabı budur. BU: dertil karımn Kara Bayram da anasıyla. da.nasıyla bi r odanın için­ de yatıınakta olduğu halıde gine de çatıışmamn yolunu bulur. Uyurken yanaşır kanya. Sen evde selbes oldu­ ğun halde karının karnını bo§ bırakırsın, o doldurur. Sen bu karı karın doldurma işinde ne derece avanak.. san, beriki işlerde de o derece avanaksın.» «Aptallaşma, aptallaşma...

sen kendin gibi enayl mi sanıy o rsun ?

68


Sayfa 201 : «Peygamber efendimiz ne deım�, daha geçen Cu­

. ıma Mehımet Hafız söyledi : Erkıeığin menisi kadar be­ reketli bi r nesne mevcut değildir dünyada.»

ll

Sayfa 220 : Aşa ğıdaki konuşma

Fatma ile Bayram arasında ve

Bayramın kansı yemnda oluyor. <<Temelini k a zarız emme, geceleyin gine gelip doL

durursanız?» <<Siz de

karı k�a başında yatarsınız.»

«Alıştık nasıl olsa! . . . »

«Öyle oldu» dedi Bayra·m.

«Alıştınız.»

<<Sb: de doldurma.ğa alıştınız» dedi Fatnıa. <<Ah evim:zln önüne b i r temel daha ka7ısalar da, bir daha doldursak ! .>> «Çok ımu tatlı oluyor ?>>

rak

<<T atlı oluyor. İnsan alışınca da duraımıyor. Sen bı­ eriimizin önünü, gidlip 'bir başka toprağa te­

şimdi

akşam

olunca gine doldurmağa koşaca­

kazarsak

kazalım gelip dolduracak mıı.sı­

mel kazısanrz,

ğız! .» <<Ne reye nız

? . .»

İsterseniz İp -

«Hel'bet.

ta.lmnJaz tepesinin başına

kazın, ıgıelip doldiuracağız. Tattık bir kere ! .» Fatma :

«Tattınız Bayram :

bir kere ! >> dedi.

<<Tattık! >> dıeıdi. <<Tadınca durulmuyor mu?.>> «Durulmuyor.»

«Baya insanın canı çelri1yor he mi ? » «Canı çekiyor.» «Tatlı bi r � gibi, öyle mi ?>>

«Tatlı bir aş gibi ! »

<<Sıcak e t gibi. «Et gibl . . >> « . . .. . . . . . . >> « . • . . . . . • . . >>

69


e

Sayfa 261,

262 :

Muhtar, Bayramı son defa bir kıssa ile aşagıdaki şe_ kilde korkutup yola getirmek istiyor :

«Vaktin za.:manın birinde, bir köyde, bir kan _ koca vamlilş. Bunlar kan - kooaymış eınm� bir türlü uyuşa_

mazlaıımış. Dalgaları, dabiyatları ayrıymış. Şitndi ak­ şam o lu n ca yatarm!ş bunlar yatağa. Kan hemen ar­ dına döner, çekermiş yorganı başına. Adam

bakar

ba­

«Ulan karı, etme, tutma, dön bakalım! Dön de kırk yılın birinde bir vazife görelilm ! .. . Kan : «Yok» dermiş, inadının üstünde kalırm!ş. Ne yapsın adam; ? K a n ardına d önün ce o da bakıp onun döndüğü tarafa geçeıımiş. Emme senllliki kalır ıını öyle ? Fırt ! Gine dö­ nermlş, tabii, gine gı�eımiş. Uzatımıyalım kan döner­ m�ş adam geçel1mİŞ, adam geÇel'llliş, kan dö ne ımiş .. Ulan sabah o lacak ! .. - Bizim hesap ! - Adam bakınıış. ılli nımelerle, geçmelerle iş dönmrüyor, c-Kan k an ! ... » del111Üj <<Sende delik b i r mi iki mi Allah aşkına ?» Kan : <<Bir mi olur hıeç ?» demiş. <<Her kan gi·bi bende de delik Iki. .. » demıiş. «Öyleyse istediğs�n tarafa dönmek­ te selbessin ! » demiş adaım. <<Benim için bundan s�n­ ra ikisi de bir.» kal'll1ılş :

O hesap Kara Bayraım, efendi, Bayram bey, bizim yoruliup dıurmamızı hata. Şimdi lkonfuransıımız bıtU. Nasıl olsa sende de deılik iki. Bundan sonra., istediğin tarafa dönüp yatabilirstn aslanım. Emınte unutma, ne yana yatarsan yat, deliğin biri mıuhakkak benden ta­ raf olacak, wıu.tma! . . »

70


«MÜFRİT» YOK «İFRİT» VAR! .

Müfrit, düşünce v e hareketlerinde, ifrata varan, öl­ çüsü mübalağalı, davranışı aşırı kimsedir. İfrit ise, ib­ lis yani şeytan, habis, desiseci, dolapçı, hilekar ve hid · detten gözü kararmış' , kızgın yaratık demektir. Dünyanın her tarafında bulunan bu « ifrit» lerden bi­ zim memleketimizde, bizim toplumumuzda da vardır. Milletimizin büyük çoğunluğu karşısında bunların sayı­ ları «birkaç» denecek kadar azdır, hiçtir. Amma bu mel'un yaratıkların cemiyetimize, millet ve memleketi­ mize zararlan pek büyüktür. Bir düzen mevcutsa onu bozmakta, bir huzur varsa onu kaçırmakta, bir yuva ku­ rulmuşsa onu yıkmakta mahir ve vazifelidirler. Az olmalarına rağmen bir zemzem kuyusuna bir

kepçe çirkef katılmışcasına, tertemiz kaynak sularını içilmez hale getirmeğe, Türk denizini bulandırmağa, Türk göklerini karartınağa çalışırlar. İşleri güçleri « şer>>­ dir. Hiçbir «hayr» a yaramazlar. Ve her hayırlı teşeb­ büse, işe, neticeye, muhalif ve düşmandırla:r. Millet ve memleketi gerçekten seven ve bu yolda feragatla çalı­ şan insanlara çamur atmak, ve her hayır yolcusunun yo­ lunu kesrnek bu ifritlerin vazifeleri cümlesindendir. Şeytanın tasvirinde kullanılan kızıl ve kara renkler, onların düşüncesinden, içlerinden dışa vuran renkleri­ dir. Türlü kılığa bürünen, türlü renkte görülen bu if71


ritler, Moskova ile Roma'yı Kabe, Lenin'le Mussolini'yi peygamber bildikleri halde, Türkiye'nin kalbi Ankara'­ nın da bekçisi olduklarını iddia ederler ve Atatürk'ü kimselere vermezler. Halbuki birçok büyük vasıfları arasında insan tanımak ve değerlendirmekte müstesna bir seziş ve kudreti aşikar bulunan Atatürk, bugün ce­ miyetimizde yaşayan bu ifritlerin başını, büyük nutkun­ da vatan hainliği ile tel'in, terzi! ve tescil etmiştir. Büyük Atatürk koyu bir milliyetçi ve amansız bir komünist düşmanı olduğu halde, bu milliyetçilik düş­ manı, Nazım Hikmetof Yoldaşın dost ve hayranı, Bul­ gar hududunda gebertilen Sabahattin Ali'nin ortağı if­ ritler ve çömezler! sıkılmadan Atatürkçülük iddiasın­ da 'bulunurlar. Moskova'ya ulaştığı gündenberi ( Bizim Radyo ) dan Türk Milletine kızıl salyalar saçarak · afku­ ran kuduz sanatçının ( ? ) kulübesinde · vaktiyle kıyafet değiştirmiş gardiyan rolü ile insani ( ! ) vazifelerini yap­ mış ve onun kaçmasını sağlamıŞ bu ifritler, şimdi 'de Türk gençliğini avlamak için, Atatürk ilkelerinin ve eser­ lerinin bekçiliğl.ni iddia ederler. Büyük milletin milli iradesi tecelli eder : : Onlar memnun değil, mahzundurlar. İhtilalin, kızıl ihtilal ko­ puncaya kadar tekrarını ve devamını ister ve bunu te­ mine çahşırlar. Beyannameler tanzim ile imza toplayarak kızıl komünist Nazım Hikmet'i affettirmek suçuna dün yüzlerce gaafili nasıl iştirak ettirmişlerse, bugün de Kızıl ideolojinin yolunu, yönünü tanzim ve bu yola kendile­ rinden olan kızıllardan başka birçok gafillerin de katıl­ malarıni sağlamaya çalışırlar. T. Büyük Millet Meclisi'nin milliyetçi ve mukadde­

satçı üyelerine ( müfrit ) , ( faşist ) , ( rasist ) , (yobaz ) , (ge: rici ) gibi bir takım adlar uydurup yakıştırmağa, takıştır72


mağa, yeltenen; söz bilmez papağanlara sözler düzüp, de meçler vermeyi alıştıran ifritlerin ipleri pek yakında pa­ zara çıkanlacaktır. Maskeli ifritlerin maskelerini düşürmek, hİyanet­ lerini bütün korkunçluğu ile ortaya koymak her Türk'­ ün milli emniyet vazifesidir. Üniformalı, üniformasız, bu vatanı ve milleti canın­ dan çok seven her Türk eviadı uyuyorsa uyanmalı, dal­ gınsa ayıimalı ve a sla ifritlerin yalanıarına kanmamalı, tuzaklarına düşmemelidir. Atatürk'ü_n milliyetçiliğini ve komünizmle mücade­ lesini aynı ölçü çerçevesi!l de · başlıca prensipleri bilen, düşünce ve davranışlannda hiçbir aşırılık görülmemiş Türk vatanseverleri arasında aşırı sağcı, rasist, faşist, ve « müfrit » ler yoktur. Onbeş yıldır eskiyen, ekşiyen, aslı ve esası olmadığı anlaşılan bu kuyruklu yalan ve iftira­ ların arkasında, onları düzen, renkleri kızıl ve kara « İf­ ritler» vardır.

73


«FAŞiST» YOK «KOMÜNiST» VAR!

1 944 ten bu yana, komünistlerin Türk milliyetçi­ lerine vurmaya çalıştıkları bir kara damga faşistliktir. Bu1 düpedüz bir yalan ve iftiradır. İ kinci Dünya Harbi arefesinde ve esnasında Moskof, Faşist ve Nazi sürüle­ rinin vatan ve milletimiz i çin arzettikleri korkunç tehli­ kelere karşı Türk Milletinin, Türk Gençli�inin fikir ve maneviyat cephesini hazırlam�k, ayakta tutmak ve kuv­ vetlendirrnek isteyen Türk milliyetçilerini bu faaliyet­ lerinden menetmek, komünistlerin en büyük menfaatla­ rı icabı idi. Moskof ajanlarının planlarını gerçekleştir­ mekte karşıianna dikilen tek milli fikir mukavemetini kırmak ve hertaraf etmek için tuttukları yol Ş u olmuş­ tu : Basındaki komünistlerin ve onları savunanların ka­ lemleriyle Türk milliyetçilerini faşistlik, nazilikle dam­ galamak ve bu Alman aj anlarının { ! ) Türkiye'de bir fa­ şist veya nazi rej imi tesis etmek için mevcut ( HÜKÜME­ Tİ DEViRMEYE MATUF GİZLİ CEMİYET ) kurdukla­ rı yalanına devlet ricalini ve Türk milletini inandırmak. O zamanki devlet ricMi bu yalana inanmışlar ve bu su­ retle komünistlerin plan ve isteklerine alet olmuşlardır. Türk milliyetçileri Alman ırkçılı�ının taklit ve tatbikçileri gösterilerek meydanlarda ve basında takbih ve tel'in edil­ miş, dergileri kapatılıp kendileri tevkif olunarak, türlü iş­ kencelere uğratılmışlardır. Türk devlet adamlan alda­ tılıp Met edildikleri halde, Türk milleti, bu kasıtlı safsa74


taya ne işin başında ve ne de sonunda asla inanmamış, kanmamıştır. Komünistlerin vatan hainliklerini sabit gören Türk askeri hakimleri, Türk milliyetçilerinin vatanseverlik­ lerini teslim ile beraatlarına karar verirken, Almanya ile işbirliği yaptıkları hususundaki uydurmaların ger­ çekle en ufak bir ilgisi bulunmadığını da belirtmişler­

dir.

Bugün bu kararların üzerinden ıs yıl geçmiştir. Bu müddet içinde Bulgar sınırında gebertilen Sabahat­ tin Ali, efendilerinin yüzünil ağartmıştır. Hainlerle ga­ filler güruhunun hapisten çıkarmaya muvaffak olduk­ ları Nazım Hikmet de Moskovaya kaçarak, vatan ve milletimize korkunç istikbal hazırlamakla meşguldür. İstiklal Marşı, bayrak ve hatta vatanın değişebileceğini iddia etmiş Serteller, yıllarca bu fakir milletten açık maaşı alan Boratav başta olmak üzere Dil ve Tarih - Coğ­ rafya Fakültesinin Amerika ve Fransa'ya gönderilmiş ma­ hutları yurt dışında Türklük aleyhine Kızıl kundakçı­ lık etmektedirler. Yurt içindeki vesikalı ve vesikasız ko­ münistler de ıs yıllık kızıl faaliyetlerini son günlerde büsbütün açığa vurmuş ve azıtmışlardır. Bu geçen lS yıl, yurttaki vatanseverlik ve vatan hi­ yaneti hadiseleriyle, vatansever milliyetçilerin ve vatan haini komünistlerin tefrik ve teşhisinde, haklarında yan­ lışsız kesin karar vermekte Türk hakimlerine, Türk hal­ kına ışık tutmuştur. Bugün basındaki sicilli kızıl soyta­ nların Türk milliyetçilerine yeniden ( Faşist) lik isnat­ lan, artık yalnız yalan ve iftira değil, aynı zamanda edepsizlik ve hayasızlıktır. Roma sokaklarında linç edilişi üstünden yıllar geçen Benito Mussolini, t9ı9 Mart'ında faaliyete başlayan par-


tisini 1 922 Ekim'inde iktidara geçirerek, otoriter, tota­ liter dikta rejimini kurmuştu. Acemieri gölgede bıraka­ cak bir mübalağa ile, faşist Şef 1934 de şu iddialarda bu­ lunuyordu : « 1929 dan bu yana, faşizm yalnız İtalya'yı değil ' bü­ tün dünyayı ilgilendiren bir olaydır.

Böylece Yirminci

Yüzyıl, Faşizm asrı, İtalyan hakimiyeti asn olacak ve bu devirde İ talya, üçüncü defa beşerlyetin liderliğini temsil �decektir .. »

Faşist Şefin bu gülünç iddiasına, eski Roma impa­ ratorluğunu kurmak emeliyle başlayan taarruz hareke1İ .d�( :eklenince, Türk milliyetçilerinin faşizme ve onun şefine duydukları nefret, komünizme ve Stalin'e duy­ duklarından farksızdır. Bu sebepledir ki 1939 da, bir Türk milliyetçisi Mussolini'ye ş,u b eyitlerle bir Davetiye yazmıştı : Dirilerek başınıza geçse de Sezar Yine olur Anadolu size bir mezar . Belki fazla bel bağiadın şimal komşuna Biz güleriz Cermenliğin kuduruşuna Senin dostun Cermenya'ya biz Nemse deriz. Bir gün yine Beç önünde düğün ederiz! Söyle, kara gömlekliler etmesin keder; Ölüm - Dirim savaşımız, bir gün mukadder ! Gerçi bugün eskisinden daha çok diksin Fakat yine biz Osmanlı sen Venediksin ! Yine komünistlerin faşist dedikleri bir Türk mil­ liyetçisinin ( Türk - İtalyan Savaşları ) adlı kitabı, Fa­ şistler aleyhindeki bölümleri dolayısiyle 1943 de Hüku­ met tarafından toplatılmıştır. Nazi sürülerinin Balkan76


lara inişinde de, vaktiyle ta 1930 da, Türkiye 'yi isteyen faşist şair D 'Anonçiyo 'ya ( Kuduz Köpek ) şiirini yazmış diğer bir Türk milliyetçisi de şoyle haykırıyorrlu : Zorsuz düşman makbul değil Zorlu düşman makbul

:

:

Yemliktir,

Cehennemliktir.

Dün ve bugün Türk milliyetçilerine faşist, nazi ve rasist ( ırkçı ) diyenierin gazete ve kitaplarında Mosko­ va, Roma ve Nazi Almanyasım göklere çıkaran övgüle­ riyle bu dikta rejimlerinin ve şeflerinin meddahlıklannı yaptıkları sabitken, Türk milliyetçilerinin bu rejimiere ve mümessillerine nefretten başka his ve ifadeleri mev­ cut değilken, haklarında yapılan faşistlik itharnı haya­ sızlıktır. Salvemini, Ashton, Ascoli ve Feiler 'in kitapları ve bilhassa Alfred Cobbar'ın ( Dictatorship : In History and Theory ) , Guy Stanton Ford'un ( Dictatorship in the Modern World) adlı eserleri incelenince görülür ki, 1936 da faşist prensipleri değişik nisbetlerde Avusturya, Ma­ caristan, Polonya, Romanya, Bulgaristan Yunanistan, Japonya ve İsp a nya tarafından benims enmiş , sonra La­ tiri Amerika'ya, Brezilya'ya ve hatta Birleşik Amerika'ya yayılmıştır. Müelliflerin ifadelerine göre buralarda prog­ ramları birbirinin benzeri partiler kurulmakla kalma­ mış, işare tlerinden, karagömlekli giyinişlerine ve hatta ( Totul pentru tara - Her şey vatan için ) sloganlannın tercümesine kadar teşkil atta da birlik ve beraberlik mü­ şahede olunmuştur .

Türkiye' de ne resmi, ne hususi, ne aşikar, ne gizli bir fa şist fa aliyeti veya teşekkülün geçmişte veya halde mev· cudiyeti ne yerli, ne de yabancı ilgililerce tesbit ve zik­ rolunmamıştır.


Türk milliyetçilerine göre faşizm ve komünizm bir bakıma iki zıt hareket, diğer yönden de tek bir hareke­ tin iki ayrı veçhesidir. F. Peroutka'nın da ifade ettiği gibi : Faşist, insani ve medeni haklan saymayan ve ikti­ dar mücadelesi için kendini bütün beşeri değerlere esir eden kimsedir. Hitler : ( Bizi komünizmle ayırandan ziyade bağlayan şeyler vardır. ) demiştir. « Kendi aralarında adale gücüne dayanan insanlarla, haşin karakter ticareti yapmışlardır. » diye tavsif olunan Nazizm ve Komünizm, keza Faşizm, yani p rensipleri şiddet olan bu dikta rejimleri, beşeriyetİn nesillerden beri ilerleyen gelişmesini sekteye uğratmak istediklerin­ den, bütün demokratik dünyada olduğu gibi, Türkiye'de de demokrat milliy�tçiler komünizme, faşizme, naziz­ me karş ı dırlar. Fakat, komünizm ya hep, ya hiç demek olduğundan, Türkiye ' de k i vazifeli mahut ve malumların da « ne k adar kötü olursa o kadar iyi » prens ibin i takipte milletimiz için değil, fakat kendileri için fayda l ar umdukları aşi­ kardır. Türkiye ve Türklerle mücadele ve nefretten başka hiç bir münasebeti olmayan Faşizmi bir kara damga ha­ linde Türk milliyetçilerine vurmağa çabalayanlar, ham maddesi çamur olan çömlekçi gibi, malzemesi sefalet, anarşi ve sosyal karanlık olan komünistlerdir. Vaktiyle Moskova ile Roma'yı Kabe, Lenin ile Musso­ liniyi peygamber bilenler; Nazi Almanya'yı göklere yük­ seltip, Sovyet Rusya'ya hayranlıklarını bildirenler, bu memlekette bilinmeyen ve bulunmayan bir faşist ararlar­ sa onu belki yine, zaman zaman kara ve kızıl gömlek değiştiren kendi yoldaşları arasında bulacaklardır. BU vatanın milliyetçileri arasında bir tek faşi s t yoktur. 78


İÇİNDEKİLER

Sehlfe

ÜÇÜNCÜ BASKlYA ÖNSÖZ

5

BU KiTAP içiN YAZILANLAR

. . . .

......................................

KOMÜNiZMLE MÜCADELE

24

DiN KARŞlSlNDA KOMÜNiZM VE RUH HASTALI KLARI

..........

32

...............

40

....... ..... . ......... ..... . .. .. ............

46

i K i AYR I DÜNYA VE TÜRKLER BATI VE oOOu BERLiN

....

.

.....................

. .

. .

NATO'DA X. YILIMIZ

49

KOMÜNiZMiN BAŞ SiLAH I KÜLTÜR BOLŞEViZMi

7

:

53

YALAN

• . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

CEMAL PAŞA'YA AÇI K MEKTUP

. . . .

cMÜFRiTıt YOK, c iFRiTıt VAR 1 .

.

.............

62

..

71

... .......................... ..

74

. . . . . . . . . . • . . • . . . . . . .

. . . • . . . . . . . . . . . • . . • . . • . .• . . • . . • . . .

c FAŞiSTıt YOK, . c KOMÜNiSTıt VAR !

.

.

56


Dr. T E V E T O G L U

KOMÜNİZMLE MÜCADELE . YAYlNLARI

1.

F AŞİST YOK. KOMÜNİST VAR 1 Bir

yıl Içinde iliveli üçUııcU baskısı yapıldı.

Fiatı :

2.

250 KrJ.

DIŞ POLİTİKA GÖRÜŞÜMÜZ Türkçe, ingil izce, Fransızca ve Almanca btr arada. Fiatı :

3.

MlLLETLERE IŞIK TUTAN İKİ BEYENNAME Fiatı :

4.

500 KrJ.

250 KrJ.

Yirminci Yüzyılın Yüzkarası UT ANÇDUV ARI Pek yakında

çıkıyor.

< KOMÜNİZMLE MÜCADELE YA YlNLARI > nı satın al­ mak, çevrenize ve dostlarınlza yaymak, yeni oku­ yucu ve abonele r bulmak suretiyle bu milli müca­ deleye katılınız ! . . Sipariş adres i

:

Dr.

TEVET�LU

Bakan l ı klar P.K.

ıo

250,

ANKARA



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.