Fethi Tevetoğlu - Yirminci Yüzyılın Yüzkarası Utanç Duvarı

Page 1



B ır ı n c ı B • 1lu.

NISAN,

1964


Senatör Dr. TEVETOÖLU

YiRMINCi YUZYILIN YÜZKARASI

UTANCDUVIRI

-ANKARA, 1964-


. KOMÜNiZMLE MÜCADELE YAYlNLARI

4


lenater

iurubu

Dr.

Teveto�l u

heyeti.

Alman

başkanlı�ındakl Parlii.rnenterleri görürlerken.

NATO ile

Türk duvarı'nı

Parlamenterlerı

birlikte

Utaç


Ancak bir büyük banş kongresidir ki,

(NATO)

ve

(Varşova Anlaş ması Teş kila­

tı) diye ikiye

bölünmüş ( Demokrat)

(Komünist) kütleler harbi de sona

ve

arasın daki soğuk

erdirebilecek

ve

ba rı şın

yeniden tesisini mümkü n kılacaktır. Şüp­ he yok ki, böyle bir kongrenin halledece­

ği ilk mesele Almanya

ve

Berlin proble­

mi olabilir. Yirminci yüzyıl insanlıltnm

en

feci

ve

korkunç bir yüzkarası bulundulunu mü­ şahede

ettiğimiz

Utançduvan'nı

yıkıp,

hürriyetine kavuşturulacak bölünmez Berlin'i, Doğu ve Batının anlaştığı bir (Dostluk B el desi ) haline getirmek, bu.. günkü meden iyetin ilk banş ve samimi.. yet abidesini inşa etmek olacaktır. Birleşmiş

Milletierin bu yoldaki bir

te-­

şebbüsüne ön ayak olacak millete tarih, şüphesiz, beşeriyetİn bu kadar b unaldığı

bir çağda hizmet

b anşı n

dolayısiyle,

gel mesine yapılacak medyun kalacak ve

büyük bir şeref payı ayıracaktır.

»

-Yazarın, Cumhuriyet Senatosu'nda 2 Şubat 1963 günU yaptılı konuşmadan -

s



B a şla r k en İnsanların

yaranna

ve

iyiliğine

çalıştınlabilecek

bütün yapıcı kaynaklan, yalnız hak ve hürriyetleri yok­ etmek yolunda hain ve vahşi erneHere kullanarak yayı ikiye bölmüş

komünistlerin en

dün­

büyük silahı •ya­

lan»'dır. Komünistler, kırk yılı aşan uzun bir zamandan­ beri, ihtilallerini yaparken, yaptıktan sonra, hürriyete ve istiklale sahip ülke ve milletleri Demirperde'leri ardına yuvarlarken, iç davranışlannda

ve dış

politikalarında

daima «yahm»'dan faydalanmışlardır. Komünistler, daima aldatarak, kandırarak

cgül

vadi­

leri»'ni «kan vadUerb'ne, ve cgüller mekAnı:ıt'nı cküller mekam»'na çevinnişlerdir. Milyonlarca karabahılı insa­ nın hayatına

malolan sürgünler, mecburi

göçler; «bu

toprak, bu ocak, bu aile benim» demenin insani hak ve gururu kendilerine yetişen köylüleri kollektif çalışmala­ ra zorlamalar, çalıştıklan yerlerde Firavunların esir

sürülerinden

milyonlarca işçiyi, dini ibadete

Ehramları diktiren

binbeter hale sokulan kadar

her türlü tabii

haklarından mahrum edişler, hep «D ü n y a C e n n e t i)) yalanının

«K ı z ı 1 C e h e n n e m)) gerçeğidir.

Tam 44 yıl önce, 1920 Mayısında, Bolşevikler, bütün Müslüman

milletleri ve bu arada milli

mücadelesini

yapmakta olan Türkiye Türklerini kandırmak, aldatmak ve avlamak için şu bildiriyi yayımlaınışlardı :

Şarkm taksimi için başlayan kanlı savaşlanrn sonu gelmek iizeredir. Dünyanm bütün kaviınlerfnl kendi bo­ yundunıkları altına aJan İngiliz yağınacılarının kuvvet­ leri seferberUkl.eri sukut etmektedir. Artık büyük Rus inkilabıruın daırbeleri sayesinde dünyanm eski kölelik ve esaret binalan yıkılıyor. Hükiimetler, milletierin elhıe «

geçecektir». 7


« Ya�acılann ayağı altında emperyaUzın tuzağı yat­ maktadır. Rusya 'nın ve Şarkm islamları! Camilerl, iba­ dethan elerl, mekteplerl tahrip ve haklan gasbedilen kim­ seler ! Sizin dininiz ve adetleriniz, milli ve medeni hür-; riyetiniz serbest ve el sürülmez bir halde kalacaktır. Serbestçe ve engelsiz olarak milli hayatınızı düzenleyt� niz. Buna hakkınız vardır. Bilmelisiniz ki Rus İnkilab - ı kebirinln Sovyetleri, sizin hukukunuzu bütün kuvvetiyle himaye edecektir ». ·

·

« Y�acılan, memleketinizi boyunduruk altına alan zalimlerl reddediniz. Artık susulacak devir geçti. Memle­ ketinizin efendisi kendiniz olunuz. Arkadaşlar, kardaş­ lar ! Dünya esir milletlerinin kurtulUŞUDu bayraklara ya­ zalun ı», Zaman ve olaylar,

komünistlerin bu beyanlannda,

samimilikten ne kadar uzak, ne kadar aldatıcı ve kandı­ rıcı olduklannı bütün gerçe�i ile ortaya koymuştur. 1920' den bu güne kadar geçen 44 yıllık zulüm, deh ·

­

şet, vahşet ve facialar şendini gözlerimiz önünden tarih sırası ile geçirmemiz kafidir. Böylece, Birinci Dünya Sa· vaşı'ndan sonra Ukrayna, Türkistan, Azerbaycan, Kınm, Kuzey Kafkasya, Gürcistan, İdil-Ural'ın, ve nihayet İkin­

ci Dünya

Savaşı'ndan sonra da Almanya,

Bulgaristan,

Romanya,

Macaristan,

Polonya ve Çekoslovakya'nın,

dünya kuruldu kurulalı insanlık tarihinin yazmadı�ı kor­ kunç, kanlı sonuçlan hatırlanacaktır. 1920 Mayısında yayımladıkları

bildiride : «Şarkın

taksimi için başlayan kanlı savaşiann sonu geliyor» diyen komünistler, Şarkı bölmemişler, fakat Şarkın Doğusunu da Batısını da topyekun boyunduruklanna alarak, böl­ me yerine çizmeleri altında birleştirmişlerdir. O günkü sömürgecilere «yağmacı» diyen komünistler, bizzat ken­ dileri, 8

kitapların benzerini yazmadığı bir mal ve servet


düşmanlığı ile, tarihin en çapulcu ya�acılan kesilmfş­ ierdir. Savunduklan gibi kölelik ve esaret yıkılmamış, ak­ sine, hiç bir çağda görülmemiş yeni bir sömürgecilik ve esirlik devri açılmıştır. Camiler, ibadethaneler, okullar her yerde bizzat komünistler tarafından yakılmış, yıkıl­ mış; her türlü insan haklan gaspedilmiş ; ne din, ne adet bırakılmış, ne milli, ne de medeni hürriyetten eser kal­ mıştır. Komünistlerin bildirilerinde

demvurduklan emilll

hayatı düzenlemek)), bütün maddi ve manevi hak ve var­ Iıkiann yokedilmesi ve ölümlerden ölüm seçmek şeklin­ 'de tatbikatını bulmuştur. «Rus İnkilab-ı-keblrlnln

Sov­

yederl)) bütün kuvvetleriyle hukuk himaye etmek yerine, var güçleriyle her çeşit hak ve hürriyeti ortadan kaldır­ mak, sınırlan silmek, bayraklan yırtmak ve yakmak su­ retiyle «esir milletierin kurtuluşunu bayraklara!? y azınır

:Jar; birlik, beraberlik, eşitlik! ?>> kurmuşlardır. Burada, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun, dün­ yadaki bütün sömürge ülkelere ve halklarına en kısa za­ manda bağımsızlık verilmesi için kabul ettiği deklarasya­ nun gerçekleştirilmesi yolunda teklifler hazırlamakla gö­ revli ( 17'1 e r K o m i t e s i)'nin son derece faydalı ve dikkate

raporunu

hatırlamak,

şayandır : 1939 yılından

bu yana, sömürgeci Batı devletlerinden Büyük Britanya, Fransa, Belçika ve Hollanda, nüfus sayılan toplamı 840 milyonu aşan 44 memleketin bağımsızlık haklannı tanı­ mışlardır. Halbuki aynı müddet içinde Sovyetler BitliAi, 263. 640 mil kare toprağı işgal ederek 220 milyon 750 bin kişiyi Demirperde gerisindeki «K ı z ıl C e h e n n e m »'e yuvarlamışlardır. Binlerce «gerçek

tarihi vesJka)), Kızıl

yakılmakta ve yıkılmakta olan milyonlarca

Cehennemde karabahtlı 9


insanın, mesut yuva ve yurtlann, 44 yıldır, maddi- manevi yapılannda, uğra.tıld.ıklan kayıp ve çöküntüyü açıkla­ maktadır.

• Canlı vesUm ve şahltler•'e gelince: Kendilerine 1917� den bu güne kadar, komünizm aleyhinde hiç bir uyarıcı telkin ve propaganda yapılamamış, komünist rejimde doğmuş ve yetiştirilmiş genç insanlardan, Kızıl Cehen­ nemden kaçaniann sayısı, yalnız İkinci Dünya Savaşı'n­ dan bu yana, oniki milyondan fazladır· Ölümün her çeşi­ dini göze alarak hür dünyaya sığınan bu insanların hep­ si, ca. ş ı k I a r ı n a n a s i b o I a s ı D ü n y a C e n n � i»'nin kızıl içyüzünü, bütün facialan ile nakletmekte­ (firler.

t

Şüphesiz yazılı vesikalar, canlı tanıklar kadar delter­ li değildir. Okunulan ve işitilenler, görülen ve yaşanılan­ lar kadar tesirli, uyancı ve inandıncı olamazlar. Biz şuna inandık ki : Komünizmin içyüzünü tam ola­ rak görmek ve anlamak,

gaafil

sosyalistlerin «H u r i­

Me Iek

Ü

D i y a r ı» sandıklan ((K ı z ı 1 Ş e y t a n I ar­ I k e s i»'ndeki kanlı faciaları bütün çıplaklıitı ile öit-­

renmek için IUzu.mlu ders, ancak Berlin'de alınabilir. Biz­ bu inancıınızı, Beriini ve Berlindekileri görmeden daha önce, (BAT I V E D O C U B E R Lİ N) başlıklı yazımız<lıl., şöyle ifade etmiştİk 1 :

bir

(Ak)'la (kara), (güzel)' le ,(çirkin), (hayır) ile (şer) yanyana bulunurlar ve (k omedi) ile (facla) müşterek bir sahnede temsil edilirlerse, (gerçek) ile (yalan)'ı anlamak o kadar kolay, tam, kesin ve derin olur. «İyi tarafı da var» diyebilen kararsız, tereddüd için­ deki gaafil

1

lO

Dr. TIMitOIIu:

insana

(Cennet) ile (Cehemıem)'i yanyana

Faşist Yok, Komünist Ver, s.

46 48, 3. •

baskı, Ankara

1963 •.


göstermek kadar faydalı, uyancı bir metod, bir yol bu­ lunamaz. Doğu Almanya Hükumeti Berlin'de, Batı bölgesi ile Doğu bölgesini· ayıran hattı, tek taraflı bir kararla milli ( ?) sınır ilan etmiş ve kapamış; böylece bir vücudu yu­ kandan aşağıya ortadan ikiye bölmüştür. (Komünist) ve (Demokrasi) rejimlerinin karşıkarşı­ ya bulunduğu bu biricik şehirde ,komünistlerin «yanyana yaşama yarı.şması»'na tahammül edemedikleri, şehri her gezen tarafından açıkça görülmekte, anlaşılmaktadır. Bu tahammülsüzlük, Doğu Almanya idarecisi komü­ nistleri isteksiz, mustarip karabahtlı tab'alannı Batıda­ ki hürriyetin davet ve chibesinden zorla, telörgüler, si­ lahlı kuvvetler ve yüksek bir duvarla ayırmaya mecbur etmiştir. ·

Böylece hiçe sayılan ve çiğnenen anlaşma ve vaidlerin başında, 10 Aralık 1948'de Birleşmiş Milletler Genel Ku­ rulu'nda kabul olunmuş (İ n s a n H a k I a r ı B e y a n­ na m e s i)'nin bilhassa şu 4 maddesi gelmektedir: 9 - Hiç kimse keyfi olarak tevkif, hapis veya hudud dışı edilemez. Madde 12 Hiç kimsenin hususi hayatına, ailesine, meskenine veya mektublanna keyfi ola· rak kanşılmaz. Haysiyet ve şerefine do­ kunulmaz. Bu çeşit karışmalara karşı herkes kanun himayesindedir. Madde 13 Herkes, Anavatanı dahil, her memleke­ ti terketmek ve tekrar memleketine dönmek hakkına sahiptir. Madde

-

-

Madde 14 - Zultım karşısında herkes iltica arayabi­ lir ve diğer memleketlerdeki iltica hak· larından faydalanabilir. ll


Doğu ve Batı Beriinde insanlık tarihinin en

büyük

trajedisi oynanmaktadır: Aynı Alman ailenin Doğudaki oğlu hürriyetleri,

si­

yasi haklan olmayan bir şahıs, adeta bir cisim iken, Ba­ tıdaki kardeşi her türlü hak ve hürriyete sahip gerçek bir vatandaş mertebesindedir. Doğudaki kardeş, acı maddi ve kaba kuvvetlerin, cehaletin, haşin idraksİzliğin esiri­ dir. Batıdaki kardeşin hayatı kolay ve ernindir. Vahşet ve gaddarlıkdan masundur. Doğuda hükumet zulüm ve ıstırap makinesidir. Batı­ da ise halkın hükumet üzerindeki tesiri devamlı surette artmış, umumi efkann teşkil ettiği manevi hükümetin herşeyi kontrolu, vekillerin teşkil ettiği vazifeli hükumet­ ten daha üstün duruma yükselmiştir. Doğuda esir olarak çalışan işçinin istihsaline karşı kendisine balışedilen ha­ yat şartlan sefalettir. Doğuda vadedilenle yerine getiri­ len hayat standardı arasındaki uçurum korkunçtur. Batıda ise, devleti değiştirmiş demokrasi, kapitaliz­ mi de tadil etmiştir. Her türlü maddi ve manevi hak ve hürriyetlerine sahip Batı işçisinin

istihsali, sosyal şuur

tarafından kontrol edilen sosyal kanunlarla bizzat kendi tasarrufundadır. Batıda cemiyet ne kadar aydınlık ve refah seviyesine yükselmişse, Doğuda o kadar karanlık ve sefalet çukuru· na yuvarlanmış bulunmaktadır. Doğuda fikrin sözü yoktur. Batıda her türlü rasyonel fikir çalışmalan

gelişmektedir. Sahtekarlık,

yalan, de­

ğiştirme, yoketme Doğudaki başlıca sistemdir. Dürüstlük, samimilik, gerçek,

herşeyin aslını aynen

muhafaza etmek, tamir ve ihya etmek, haberlerin kesin­ tiye uğratılmadan yayılması ise Batıdaki şaşmaz metod­ lardır. 12


Doğuda adım başı konmuş tehdid ve yasaklar, bed­ baht insanlan yürütmemekte, yere kapaklatıp, mayın tar­ lalarında herhava etmektedir. Batıda ise hak, hürriyet ve güvenle geleceğe doğru süratle ilerleme vardır. Doğudaki mühim nokta, fabrikalara sahip çıkılmış olmasından çok, insanlara tahakküm edilmesi keyfiyeti· dir. Istırap veren husus, müesseselere el konulmasından ziyade, zulum metodlannın kullanılmasıdır. Batıda ise bunlann aksi mevcud olduğundan, de­ mokrasinin mukayesesİ çok belirli ve komünizmin çok zararına tecelli etmektedir. Komünist Doğu Berlin'in, hür ve demokrat Batı Berlin'e birleşti�i gün, insanlığın kanayan büyük yaralarından biri sanlmış olacaktır .

• ••

İnanç ve görüşlerimizin ne kadar. do�u ve yerinde olduğunu, Berlin'i ziyaretimizden sonra daha sılılıada an­ ladık. Paris'teki NATO Parlamenterleri Konferansı VIII. yıllık toplantısından sonra, Federal Alman Hükumeti'nin misafiri olarak, Batı Berlin'e davet edilmiştik. Daha Fransadan yola çıkmadan ve bilhassa üç gün üç gece kaldığımız Batı Berlin'de, 14 NATO memleketi temsilcilerine, Alman dostlarımız tarafından gösterilen son derece asil, nazik, kibar ve cömert evsahipliğini an­ latmak imkansızdır. «Türk misafirperverliği» meşhurdur. Bizi bunda da mı geçmek istiyorlardı? Yoksa 14 millet içinde, acılan­ nı en yürekten duyan, davalarını en samimi hislerle pay­ laşan, en eski dost bizdik de ondan mı bilmem ? Türk delegasyomi olarak Alman dostlanmızdan, büsbütün müstesna bir misafirperverlik gördük.


Başta çok muhterem H e r r n ve

dinamik - Almanyanın

Herrn

WiIIy

O t t o B a c h, cesur

Kennedy'si

diyebileceğim ­

B r a n d t olmak üzere,

gaspedilmiş

hak ve hürriyetlerinin geri alınması yolunda azim ve iy­ manla dolu Batı Berlinlilerin, haklı

davalannı yerinde,

bizzat kendilerinden dinlemek fırsatına erdik· Demirper­ de gerisindeki

«Hürriyet Adası» Batı Berlin'de, Doğu'yu

da görmek suretiyle, üç gün üç gece, yeşil Cennetle, Kızıl Cehennemİ yanyana karşılaştırdık ve inceledik.

Hepsi

bir tarafa, komünizmin zillet abidesi Berlin Duvan'nın yalnız başına, komünist rejimin kırk küsur yıllık başan·

(! ?)

sını

anlatmaya yeter, elle tutulur, gözle görülür bir

delil bulundu� bir kere daha

inandık ve şahit ol­

duk. Beş Türk: •İ:mk.An olsa da şu feci gerçel:l, yurdu­ muzdaki sapıklara, lymansızlara, lymanı zayıflara göstere­

bilsek» dedik. Hep birlikte, bizim yerli kızıllan kulakla­ «Gtirii.n Moskof uşaklan Kızıl Kuklalar ! HayallnJzde, idealinizde caınlandırdılrmz Cenneti gö­ rün!» diyebilmek isteğini duyduk, imkanını aradık. nndan tutup :

Yirminci yüzyıl insanlığının yüzkarası

Utançduvan'nı,

Batı ve Doğu Berlirii, bölünemez Almanyanın ikiye

par­

çalanmış topraklannı ve insanlanm acıyla bizzat yakın­ dan görünce, okuduklanmızı, işittiklerimizi ve bildikleri­ ınizi tamamladık,

de�rlendirdik..

Beriinde acılarunız

birbirine katıldı ve paylaşıldı. Beş Türkün yürekleri aynı iyman ve idealle, bir tek kalb gibi çarptı. Hep beraber hayıflandık ve dikenli telör­ gülerin önüne,

duvarlann, kızıl tuğlalarla

pencereleri

örülmüş binalann diplerine düşmüşlerin çiçeklerle örtü­ lü mezarianna aynı dolu gözlerle baktık. Mülteci kamp­ Jannd.a, Cehennemden Cennete kaçabilmiş talihli genç­ leri aynı dikkat ve rikkatla dinledik. Beriine üç ayn si-


yasi partinin mensubu beş parlamento ·üyesi gitmiştik. Tek ocalın, tek vatanın, tek Ata'nın evlatlan olarak bir ve beraber döndük. Bu küçük kitabı hazırlamaktaki düşüncemiz, hür in­ sanlara, hürriyetin değerini bilmelerini, onu canlan balıa­ sma korumalarını, (D o ğ u B e r l i n v e A l m a ny a) acı örneği ile bir kere daha hatırlatmak, işaret etmektir. Aynca, bazı vesikalan sunmak suretiyle, Dalııda ve Ba­ tıda güdülen politikalarm içyüzlerini, bozulan ve çil:ne­ nen andiaşmaların gerçeklerini, bu divinın halli yolunda emeği geçecek bütün hür insaniann önüne sermeyi lüzum­ lu ve zaruri gördük. Biz bu kitabı, vatanını, milletini, evini, ocatını ve bütün bunların koruyucusu büyük Allahını sevenlerden çok, bu mukaddes varlıklannı komünist yalanianna ka­ pılarak unutan, yollan ve yönleri sapıtılmak istenen in­ sanlar ile, kızıl tehlikeyi farkedip kendini de, yurdunu da bu felaketten koruyacak gençlerimiz için yazdık. Bilhas­ sa aziz yurtlarından, şen yuvalanndan uzakta çalışan vatan ve milletsever işçi kardeşlerimiz için yazdık. Hiç şüphe etmiyoruz ki, Almanyada, yurdunun, yuvasının, yavrulannın parlak yannı için çalışanlar, uyanık, ayık kimseler olarak Batıyı da, Doğuyu da görecekler, ikiye bölünmüş yurdun, milletin ve ailenin ne demek olduğu­ nu, benim satırlanından çok, kendi seziş, duyuş ve duyu­ ruşlanyla milletimize aksettireceklerdir. Bir ruh, bir beden gibi, bir bütün vatanın ve bir bü· tün milletin bölünemeyeceğine olan inanımızla, bizi böl­ mek isteyenlere karşı durmamız, yakın bir gelecekte Do­ ğu ve Batı diye ikiye aynlmışlann birleşmelerini, ayrı dü.ş­ müşlerin kavuşmalarını mümkün kılacaktır.

ATATÜRK'ün 6 Ağustos

1929'de, henüz gün ışıma­ karşılayan Türk Hl-

dan, Eskişehir Gannda, kendisini

u


kimleri ile Türk İşçilerine söylediği şu tarihi nutuk, dai­ ma yolumuzu ışıtacak prensibimiz ve Ata- sözümüz'dür : ''''''1

« TÜRK MiLLETiNiN içTiMAi NiZAMINI iHLALE MÜTEVECciK DieiNMELER BOGULMAGA MAHKUMDUR. TÜRK MiLLETi, KEN­ DiNiN VE MEMLEKETiNiN YÜKSEK MENFAAlLARI ALEYHiNE ÇALlŞMAK iSTEYEN MÜFSiT, SEFiL, VATANSIZ VE MiLLiYETSiZ SEBÜKMAGZLARIN HElEYANLARlNDAKi GiZLi VE KiRLi EMEL· LERi ANLAMlYACAK VE ONLARA MUSAMAHA GÖSTERECEK BiR HEYET DEGiLDiR. O, şiMDiYE KADAR OLDUGU GiBi DOGRU YOLU GÖRÜR. ONU YOLUNDAN SAPTIRMAK iSTEYENLER EZiL� MEGE, KAHREDiLMEGE MAHKÜMDUR. *

BUNDA KÖYLÜ, AMELE VE BiLHASSA KAHRAMAN ORDUMUZ CANDAN BERABERDiR. BUNDA KiMSENiN ŞUPHESi OLMASlN. HAKiM EFENDiLER 1 siz KANUN ADAMLARISINIZ. ELLERiNiZE MiLLETiN, VATANIN HER TÜRLÜ HAK VE MENFAATLARINI Vi­ KAYE EDEN KANUNLAR TEVDi'EDiLMiŞTiR. iŞARET ETTiGiM NOKTALARI işiTTiNiz. TÜRK MiLLETiNiN BÜYÜK HAKLARINI MÜDAFAA EDERKEN, BU NOKTALAR EHEMMiYETLE HATlRDA TUTULMALlDlR. BU MEMLEKETTEKi KOMUNISTLER, YALNlZ BiZiM TEVKiF VE HAPSETTiKLERiMiZDEN i BARET DEGiLDiR. BU iŞLERLE BiZZAT YAKINDAN ALAKADAR OLACAGIM. ŞURASI UNUTULMAMALlDlR Ki. TÜRK ALEMiNiN EN BÜYÜK DÜŞMANI KOMÜNiSTLiKTiR. HER GÖRÜNDÜGÜ YERDE EZiLMELi 1»

Ankua ( Kavaklıclera)

:

31 Ocak, 1964

Dr. T EVETO�LU.

�� 'SEB"t)KMAGi

= Hafif beyinli, kuşbeyinÜ, akılsıı, demektir. Büyük Atatürk'üD. :.i cKomünistler• için · kuÜıindıl!ı teri.ıildir;·


KUŞBAKIŞI:

Türk Atasözleri arasında, dört keli­ me ile bir kalın kitap ifade eden ne güzel örnek­ ler vardır. Bunlardan biri, sanki yanlış güdülmüş Batı politikasının neticesini belirtmek için söylenmiştir: <<Hiddetle kalkan, zararla oturur.» Bir diğer Türk Atasözü de, zararlılara şu dojru yolu göstermektedir :

«Za.rann neresinden dönülse kArdır.» İkinci Dünya Savaşı sonunda Almanya ve Berlin 'in dörtlü işgal altına alınması ile, (Almanya ve Berbn FActa­ sı)'nın tohumu ekilmiş, temeli atılmıştır. Elma ile armu­ dun toplamını yapan hesapçı gibi, «şiddetle kalkan )) de­ mokratik Batı'nın, komünist Doğu ile bir araya gelme­ sindeki sonucun da sakat bir aritmetik olduğu aşikardı. Gerçekte Batılıların saflığı ile, dört biiyük müttefik guya, (Almanya'yı yeniden tek devlet olarak tesis aıılaşması)'· na, ve ( Berlin'i ileride kurulacak demokratik ve müttehlt bir Almanya'ya devretmek üzere an'anevi bir başkent ola­ rak tutmak kararı )'na varmışlardı. Sebebi ne olursa ol­ sun, Stalin o zaman tek bir Almanya fikrini destekiemiş­ tL 8 Mayıs 1945 tarihli beyannamesinde halka «Sovyetler Birliğinin Almanya'yı parçalamak ve mahvetmek niyetin­ de olmadığını)) söylemişti. Sonraları, bütün Almanya'yı komünistleştirmek ümidleri boşa çıkınağa başlayınca Sovyetler, Almanya 'nın yeniden birleşmesine muhalefet etmişlerdir. Bugün, dünya barışının çözüm noktası önemini ta­ şıyan ve halli en ön planda gelen bu davanın, evvela kuş­ bakışı görülüp, sonra yakından incelenmesinde, usul ha17


kırnından da fayda vardır. Böylece meseleyi daha kolay kavramak mümkündür. İkinci Dünya Savaşı sonunda, Amerika Birleşik Dev­ letleri, İngiltere ve Fransa işgalindeki bölgelerde Fede-­ ral Alman Cüınhuriyeti, Sovyetler Birliği işgal bölgesin­ de ise Demokratik ( ?! ) Alman Cüınhuriyeti denilen ida­ reler kurulmuştur. Berlin şehrinin de işgal bölgeleri sını­ rı üzerinden ikiye bölünmesiyle bozuk, biçimsiz ve anormal bir durum ve manzara meydana getirilmiştir. Bir bütün vücudken iki parça edilen Almanya'da, iki ayrı ve aykın idare kurulmuştur. Bunlardan birincisi, serbest seçimlerle işbaşma geçmiş bir parlamento ve hü­ kumettir. Bu, Birleşmiş Milletiere dahil olmamakla beraber, üye memleketlerin büyük bir kısmı ile ve hatta Sovyetler Birli� ile siyasi münasebetler kurup devam ettiren, ve Birleşmiş Milletler· ortak bölge savunması il­ kesine uyularak meydana getirilmiş NATO'ya üye bulu­ nan, hür ve bağımsız devlet niteliklerini taşıyan Federal Alman Cümhuriyeti'dir. Batılı müttefiklerin eski işgal bölgelerini içine alan bugünkü Federal Alman Cümhuriyeti, gerçekten demok­ ratik bir devlettir. 54 milyon nüfusu, her sınıf ve kade-­ rnede self-determinasyon hakkına sahiptir. Serbestçe seç­ tikleri federal hükumetleri sayesinde, hür milletler top­ luluğundaki şerefli mevkilerini almışlardır. İkincisi ise, totaliter bir iç bünyeye sahip olan ve an­ cak Doğu Bloku üyelerince, kendi anlayışlan çerçevesin­ de bağımsız ve demokrat bir devlet sayılan Demokratik Alman Cümhuriyeti'dir. Bu Doğu bölgesinin 16 milyon sakini ise, kendi ken­ disine «Demokratik Alman Cümhuriyeti» adını takan ve Sovyetler Birliği'nin komünist rejimi altında idare olu­ nan karabahtlılardır. Buradaki rejim ne demokrasidir, ne 18

·


ele bir cürnhuriyettir. Hükumet, idare etti� insanlar ta­

ıufından seçilmemiştir ve hiç bir zaman onlar tarafından serbestçe kabul olunmamıştır. Zorla kabul ettirilmiştir ve Sovyetler Birliği'nin askeri kuvvetleri tarafından des­ teklenen bir polis devletinin baskı rnekanizması ile ayak­ ta durmaktadır. Bu iki ayn ve aykın idare kurulduğundan bugüne ka­ dar, .Federal Alman Cü.mhuriyeti, siyasi başarılarının ya­ nında, yıkılmış yurtlannın yepyeni bir Almanya olarak kalkınmasında ve ekonomik alanda da büyük gelişme­ ler göstermiştir. Demokratik Alman Cürnhuriyeti ise, hür memleket­ lerio hiç· birine kendisini ba�rnsız bir devlet olarak ta­ nıtamadığı gibi, iktisadi güçlüklerini de yenernemiştir. Dört bölgeden ibaret Berlin'de, üç Batılı bölgenin 2.250.000 sakini serbestçe seçriıiş oldukları bir belediye

idaresi altında yaşamaktadırlar. Cesur, dinamik, örnek bir Belediye Reisi'ne sahiptirler. Doğu bölgesinde ise 1.100.000 kadar talihsiz insan yaşamaktadır. Fakat bunlar da ümitli ve iyrnanlıdırlar. Sovyetler, taahhütlerini çiğne­ yerek 1948'de bu bölgeyi şehrin diğer kısımlanndan ayır­ mışlardır. Sonradan, taahhütlerini bir kere daha çiğne­ yerek, temin ettikleri Alman ajanlarına, burayı, Doğu Almanya rejiminin başkenti ilan etmek şansını vermişler­ dir. Böylece Almanya'nın Doğu bölgesi halkı gibi, Doğu Berlin halkı da, seçmedikleri bir hükftrnetin dikta rejimi altında inlernektedirler. Bu durumun, yani sahte demokrasinin istibdad, zu­ lıim ve terörden ibaret metodlannın tesiriyle Doğu'dan Batı'ya, insan hak ve hürriyetlerinin tanındığı gerçek d� mokrasi alemine, devamlı ve kütle halinde kaçıp göçme­ ler başlamıştır. Bu kaçıp göçrneler, birinci günden bugü­ ne kadar, daima artan rakkarnlarla devam etmektedir. 19


UTAN Ç DUVAR I : rek

Sovyetler

İşte,

Birliği'nin,

milyonlara varan ve ge­ gerekse

Demokratik

Al­

man Cümhuriyeti'nin prestijini son derece sarsan bu göç­ ler, komünistler tarafından ancak, Batı Berlin'in, insan­ lığın yüzkarası bir taş duvarla, Doğu Berlin'den aynima­ sı suretiyle durdurulmak istenmiştir. Bu noktada, şu şahsi görüşümüzü derhal belirtmek isteriz : Berlin Duvarı, komünistlerin bir reaksyon de­ nemesi olmuştur. Küba'da gösterilen ani, aktif, yerinde davramşın Berlin'de gösterilmemiş, ihmal edilmiş bulun­ ması, davanın müsbet hallini bu kadar geciktirmiştir.

«Za.l"aruı neresinden dönülse kardır))

Atasözümüzü

prensip bilerek, konumuza devam edebiliriz.

SOVYETLER B İRLİ G İ' Nİ N İSTEDİGİ ALMA NYA : kındaki

huzursuzluğu

sovyetler

Birliği

Doğu Berlin

hak�

gidermek için, Demokratik Al­

man Cümhuriyeti'nin Batılı devletlerce tamnmasım ve milletlerarası bir itibar kazanmasını sağlayacak bir poli­ tika peşindedir.

Bunun için de «İki Al.manya))'mn mü­

zakere yolu ile bir nevi konfederasyon halinde birleş­ mesini,

Batı

Berlin'in

asker

bulunmayan serbest

şe­

hir haline getirilmesini ve bu iki parçadan müteşekkil Almanya ile, banş andiaşmasının imzalanmasını istemiş­ tir. Sovyetler, teklifleri kabul edilmeyince, Demokratik Alman Cümhuriyeti ile, ayrı barış anlaşması yaparak, Ba­ tı Berlin yolunu Demokratik Alman Cümhuriyeti makam­ larının kontroluna bırakmıştır. Böylece, Batılıları hiç de­ ğilse bu noktada Demokratik Alman Cümhuriyeti'ni tanı­ mağa zorlamak çabasındadırlar. Sovyetler Birliği bu siyasetinde ayrıca, şu !O

kısa vade-


U gayeyi de taşımaktadır: Almanya ve BerHn'i, mütemadt

bir bulıran konusu yaparak, Demokratik Alman Cümhu­ riyeti halkının dikkat ve meşguliyetim iç sıkıntılardan a­ yınp, milletlerarası alana çevirmek.

NATO:

Almanya ve Berlin mes'elesi üzerinde, NATO üyesi memleketlerce güdülecek müşterek siyasetin ana­ hatları, NATO Bakanlar Konseyi'nin 16 Aralık 1958 ta­ rihli bildirisinde şöylece açıklanmıştı:

«Hiç bir devletin milletlerarası andlaşmalarmdan tek taraflı olarak çeldlıneğe hakkı yoktur. Sovyetler Blr­ liği'nin, Berlin ile ilgili Müttefikler arası anlatmala­ nn hükmü kalmadığını iddia etmesi, dller taraflarm haklarını veya Sovyetler Birliği'nin veeibelerini orta­ dan kaldınnaz.»

«NATO üyesi devletler, -Amerika Birleşik DevletJe. ri, İnglltere ve Fransa-'nın, mevcut sözleşmeler ge­ reğince, kendilerinin Batı Berlin'de kalabUme hak­ larını tehlikeye koyacak veya bu şehir Ue Hür Dün· ya arasındaki ulaştırma işleri serbestliğinl bozacak her hangi bir teklifi kabul edemezler. Her ne suret­ le olursa olsun, ulaştırma işlerinln sekteye uğrama­ sınc:lan Sovyetler Biİ-liği sonrmlu sayılacaktır. Bab Berlin'de oturan 2,5 milyon kişi de, NATO Devletle­ rlnJn bu turumunu desteklediklerinl, serbest oylan ile, belirtm1ş bulunmaktadırlar. NATO Konseyi, Ber· bn mes'eleslnin ancak Almaınya mes'elesl ile blrUkte ve Batı Devletleriyle Sovyetler Birliği arasmda yapı­ lacak müzakereler yolu ile halledilebilece�e kani'· dir.» ten

NATO Konseyi'nce alınmış olan bu karar, o tarih· bu yana, Batılıların Almanya ve Berlin mes'eleleriyle u


ilgili politikalanna esas teşkil etmiştir. Aynca, bu dava'­ nın, milletierin kendi kaderlerine hakim olmalan ( SEL F ­ DETERMİNASYON) ilkesine uyularak, serbest seçimler yolu ile halledilmesi gerektiği savunulınuştur. Daha önce, 1955'de Cenevre'de, Amerika Birleşik Dev­ letleri, İngiltere, Fransa ve Sovyetler Birliği Başkanlan toplantısında kabul edilmiş bu hususa, NATO memleket­ lerinin verdiği büyük önem, muhtelif Konsey bildirilerin­ de tekrar tekrar açıklanmıştır. 1961 Haziranından bu yana, Sovyetler Birliği'nce ye­ ni bulıranlar haline getirilen Almanya ve Berlin mes'elesi karşısında NATO'nun tutumu, milletierin kendi kaderle­ rine hakim olmalan (SEL F - DETERMİNASYON) ilkesi­ ne göre, tarafiann meşııl menfaatlannı koruyacak bir an­ laşma ve barış yolu ile, uyuşmazlıkların giderilmesine sa­ mimi gayretler sarfetmekten ibaret kalmıştır. ·

Fakat, Amerika dış politikası belkemiğinin Atıantik Paktı (NATO), Avrupa güvenliğinin doğrudan doğruya Amerika güvenliği, müstakil bir Avrupa cevabının müs­ takil bir Amerika ve Hür Bir Dünya olduğu gerçeğine İnanmak, bizi, Almanya ve Berlin faciasının daha fazla sünneyeceği sonucuna vardınnaktadır.

«

YAVUZ HlRSlZ, EV SAHiBiNi BASTIRIR.,.

TÜRK ATASÖZÜ

BERLiN

ve SOVYETLER : Andiaşmaları hiçe say­ manın, diplomaside ana metod ve ahlakilik ( ?! ) olduğunu ispat edercesine, dış politikasını da her çeşit güveni orta­ dan kaldıran örneklerle kendine mahsus kılan Sovyetler Birliği, 27 Kasım 1958'de Berlin'le ilgili bir nota düzen­ ledi. Bu nota, So\ryet Hükumeti tarafından Moskova'dau


ki Birleşik Amerika, Fransa, İngiltere ve Federal Alman­

ya Cümhuriyeti Büyük Elçilerine verildi. Bu Sovyet no­ talan kısaca Birleşik Amerika, İngiltere ve Fransa'dan Batı Berlin'i terketmelerini istiyordu. Tevdi ettiği notalarda Sovyet Hükumeti, tarihi yeni baştan yazmış ve geçmiş hadiseleri o zamanları yaşamış kimselerin dahi tanımakta güçlük çekecekleri bir şekil­ de anlatmıştır. Değişiklikler, atlamalar ve tahrifler olmak üzere iki yoldan yapılmıştır. Böylece Sovyetler Birliği, sadece müttefik dörtlü se­ viyedeki birliği ihlal etmekle de kalmamış, aynı zamanda 1947-48 yılındanberi mevcut olan birleşmiş Alman de­ mokratik müesseselerini de tahrip etmiştir. Buna bir ör­ nek, 1947-48 yılında (Greater Berlin) Berlin'in siyasi ve hukuki, meşru birliğinin tahrip edilmesidir. Sovyetler ev­ vela 1947'de demokratik hükumet idaresine müdahale et­ mişler, ve 1948 yılında da şehrin haklarını resmen, huku­ ken ve kanunen çiğnemişlerdir. Hadiselerden bazılannı kronolojik sıra ile hatırlamak, bu ihlalin belirtilmesine kafidir: 1945 yılında işgalin başlangıcından beri Berlin (Grea.­ ter Berlin), Sovyetler Birliği ve Batılı Müttefikler ta� rafından tek bir şehir olarak telakki edilmekteydi. Do­ ğu ve Batı Berlin diye bir şey yoktu. Sovyetler, şehri iş­ gal etmelerinden faydalanarak,

şehrin muvakkat hüku­

metini tayin kılmışlardır.

ı 946 yılı zarfında Sovyetler bu manevra ile Berlin ve

Doğu Almanya'da komünist idaresini meşru bir hale geti­

recekleri ümidi ile, Doğu kesiminde Sosyal Demokrat Par-o tinin Komünist Parti ile birleşerek Sosyalist Birlik Parti.. si haline gelmesini zorlamışlardır. Bundan maksat, Ber­ lin ve Doğu Almanya- bölgesindeki sosyalist seçmeıiıleri de 23


komünist cephe yaranna elde etmekti. Bu partilerin bir­ leştirilmesi

19-20 Nisan 1946 tarihinde yapılmıştır.

Berlin'deki Sosyal Demokrat Parti (SPD) bu birleş­ ıneye itiraz ederek harpten sonra Berlin'de ilk defa ola­ rak 20 Ekim

1946 tarihinde yapılan seçimlere kendi adı­

na katılmakta ısrar etmiştir. Bu seçimlerde, bütün baskı ve tertipiere rağmen, oy miktarlarından anlaşılacağı veç­ hile, komünistler ağır bir mağlılbiyete uğramışlardır. CDU (Hınstıyan Demokrat Birliği) SPD (Sosyal Demokrat Parti) LDP (Liberal Demokrat Parti)

% 22.2 % 48.7 % 9.3 % 80.2

Komünist olmayan oylar

SED (Sosyalist Birlik Partisi)

% 19.8

Komünist oy lar

Demokrat usullere uygun seçilmiş olan ilk Şehir Mec­ lisi toplandı� zaman, komünistler sadece yüzde beş nis­ betinde üyeye sahiptiler. Meclis evvela Sosyal Demokrat Ostrowsky'yi Belediye Başkanı olarak seçmiştir.

1947

Nisanında Meclis, Ostrowsky'nin şehir işleri idaresinde Sosyalist Birlik Partisi ile işbirliği yapmayı taahhüt altı­ na a·lan yazılı bir anlaşmasını reddetmiştir. Meclis Os­ trowsky'ye güven oyu vermemiş ve Ostrowsky istifa zo­ runda kalmıştır.

24 Haziran 1947 tarihinde Meclis, Sos­

yal Demokrat Parti lideri Ernst Reuter'i Berlin Beledi­ ye Başkanlığına seçmiştir. Reuter'in Berlin Belediye Baş­ kanlığı'na seçilmesi hem Müttefik Komınandatura'sma, hem de Berlin Belediye Kanunları'na uygundu.

Fakaı,

Reuter'in şehir idaresinde komünistlerin seçeceği adam­ ları iş başına getireceğinden korkularak, bunun Belediye 24


Başkanı seçilmesi veto edilmiştir. Bu sebepten dolayı Berlin'in, demokratik idaresi müddetince bir Belediye Başkanı mevcut değildi. (Haziran 1947 -Aralık 1948).Bir Belediye Başkanı bulunmaması sebebiyle şehir işlerini Belediye Başkanyardımcısı Louise Schroeder idare et­ miştir. Şehir hükumeti gayet yerinde olarak, bütün sivil, res· mi şahsiyetleri kendi yetkisine tabi kılmak hususunda ıs­ rar etmekteydi. Derhal polis kuvvetlerinin kontrolü husu­ sunda bir mücadele başlamıştı. Sovyetler kendi temsilci­ lerini polis kuvvetlerine dahil etmişlerdi. Bu şahıslar ise Müttefik K ommandatura'sının meşrO. kontrollerine tibi ·olmayı reddetmişlerdir. Bunun yerine Sovyet temsilcile­ ri, Alman veya Müttefik resmi şahsiyetlerinden deJil, Sov· yet resmi makamlanndan t�imat almaya başlamışlardır. Bu durum, Batılı Müttefikler ve meşrO. belediye idaresi· nin ve Meclisin, Sovyetlerin şehir iç meselelerine müda­ halesine muhalefet ettikleriBerlin'de bir buhrana yol aç­ mıştır. Batılı sektörde mes'ele zamanla halledilmiş, fakat .Sovyet sektöründe Komünist polis memurlan ta. sonuna kadar Müttefik K oromandatura ve Berlin Hükumetinin ·emirlerine karşı koymuşlardır. 20 Mart 1948'de Almanya, Müttefik K ontrol K omis­ yonundan aynlınca, Sovyetler de 16 Haziran 1948'de Ber­ lin Müttefik K ommandatura'sını terketmişlerdir. 18 Ha· ziran 1948'de, Alman ekonomisini canlandırmak üzere hi· la Potsdam K ararlan'nı uygulamaya çalışan üç Batılı Müttefik, Sovyetler'i Emisyon Bankasını dörtlü kontrole def'alarca davet ettikten sonra nihayet üç Batı bölgesin· de bir para reformu yapmışlardır. Sovyetlerle durumu . daha ciddi bir �e getirmernek için bu reform·Berlin'e teşmil edilmemiştir. Sovyetler ise, Müttefiklerle işbirlili _yapmak yerine 23 Haziran 1948'de Doğu Alınanya veBer· 25


lin'de ayn bir para reformu yapmışlardır. Bunun üzeri­ ne Müttefikler, kendi reformlarını şehrin Batı sektörleri­ ne de teşmil etmişlerdir. Berlin'de 1948 Haziranından, 1948 K asuruna kadar cereyan eden ve şehrin ikiye bölünmesi ile sonuçlanan dikkate değer olaylar şunlardır : 23 Haziran tarihinde Sovyetler, Sosyalist Birlik Par­ tisi'ne Berlin'in Sovyet bölgesinde bulunan belediye bi­ nası önünde isyan çıkarma emrini vermiş ve nümayişçi­ leri Sovyet Ordusuna ait tanklar buraya taşımıştır. Sov­ yet Mareşali Sokolovsky, tek taraflı olarak ehemmiyetsiz bir konu hakkında bir emir çıkarmış, fakat bunun «bü­ tün Berlin'e şamil olacağını» söylemiştir. Sadece Mütte­ fik K ommandatura'sı bu şekilde bir emir neşredebilirdi. Salahiyetin bu şekilde sömürülmesi bütün Almanlan, Sovyetlerin Berlin şehrinin dörtlü kontrolünü nihayete erdirmek niyetinde olduğuna inandırmıştı.

24 Haziranda Sovyetler şehri abluka altına almışlar­ dır. 26 Ağustostan, 6-7 Eylule kadar Belediye binası önün­ de ikinci defa olarak, Sovyetlerin talimat ve idaresi al­ tında nümayişlerde bulunulmuştur. 25 Ekim tarihinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Kon­ seyi'ninBerlin bulıranını halletmek gayesini güden karar suretini Sovyetler veto etmişlerdir. 30 K asım tarihinde Berlin ablukasının devam etti@ sırada Berlin' deki komünistler şehir hükı1metini resmen ikiye ayırmışlar ve Doğu Berlin'de, hür seçimlerle mev­ . cudiyetini meşru hale getirmeyi vaad eden bir sözde hü­ kumet kurmuşlardır. Mamaafih bu seçimler hiçbir zaman yapılmamıştır. Meşru meb'uslann büyük bir kısmıBatı Berlin'e çe> kilmişlerdir. Sözde hükümetin tesisinden önce ilan edil­ miş ve Sovyetlerin ·bu seçimlerin yapılması hususunda 26


Imzalamış olduklan dörtlü anlaşmaya rağmen, kendi sek­ törlerinde yapılınasına muhalefet ettikleri, S Aralık 1948'­ deki Belediye seçimlerinden sonra, seçilmiş olan fakat Sovyet sektöründeki belediye binasına dönemiyen tem­ silciler, Batı Berlin'de bir araya gelerek Ernst Reuter'i bütün şehrin Belediye Başkanı olarak seçmişlerdir. Fa­ kat şüphesiz ki, onlann kanunlan s!dece Batı Berlin'e şamildi. İşte birleşmiş bir şehir olan Berlin'in ikiye bölünme­ sinin, Batı kısmının meşru bir şekilde seçilmiş bir hükll­ met idaresi altında demokratik olarak kalmasının, ve Do­ �u'nun bir «peyk» haline gelmesinin ve zamanla aynı de­ recede gayn demokratik olan «Alman Demokratik Cüm· huriyeti»'nin başkenti olmak iddiasında bulunmasının hi­ kayesi budur.

MiLLETLERi N KENDi MUKADDERATINA HÜKMETME HAKKI :

SEL F - DETER M İ N A SYO N Büyük Çin filozofu KONFÜÇYÜS (550 veya 551-479 M.Ö.), «Hükumet idaresini eline alan devlet adamının ilk vazifesi nedir ?» sorusuna şöyle karşılık vermişti : «Fikirleri doğru anlamaktır. Zira fikirler doğru anla­ şılmazsa, kelimeler yanlış demektir; kelimeler yanlış o­ lunca da hiç bir müsbet netice elde edilemez. Ahlak, sa­ nat ve adalet zarar görür ve insanlar nereye başvuracak­ lanDI bilemezler.» İspanya Harbi'ne komünistler cephesinden gönüllü olarak katıldıktan sonra, gerçekleri çok iyi anlayınca «tövbeler, tövbesi!» deyip komünizme düşman kesilmiş !ıı­ giltere'nin .ünlü sosyalist yazah George Orwell'in (BİN-


DOKUZ YÜZ SEK SENDÖRT) adlı romanında, geleceğin totaliter bir devletindeki hayat anlatılır. Stalinist komü­ nizmi hicveden bu eserde, totaliter devletin Hakikat Ba­ kanlığı binasının ön cephesinde, mermer üzerine oyul­ muş, -tabii ki tek olan- siyasi partinin şu üç sloganı okunur: SA VA Ş

BA R IŞTIR!

HÜR RiYET E SARETTİR! CEHALET KUVV ETTİR! İnsanların ve milletierin tabii haklarından olan self­ determinasyon'un manası, komünist liderler tarafından gözboyayıcı hilelerle nasıl tahrif edilmiştir ? Bu kitabı­ mızda bu gerçeğin açıklanışını da bulacak değerli oku­ yucularım, Orwell'in Hakikat Bakanlığı'nın cephesindeki sloganiara bir diğerinin daha eklenebileceğini düşünürler :

MİLLE TLE RİN S E L F-D ET E R M İ N A S ­ Y O NU KÖLELİKTİ R! Bu formül ve ifadeler, peyk memleketlerin sözde self­ determinasyon'u ve Rusya'dan ayrılması konusunda, Le­ nin ile Stalin'in anladığı ve kullandığı kelime ve slogan­ Iann aynıdır. Halkın ve milletin kendi geleceğini tayin ( SELF- DE­ TER MİNA SYO N) isteği, hürriyetin elde edilebilecek en değerli hazine olduğu fikrinden doğmuştur. Kendi mukadderatına hükmetme hakkının Almanya'­ ya tanınmasını, müstakil Avrupa ve Hür Dünya'ya va­ nşın ilk kestirme yolu olarak göstermek istediğimiz bu kitapta, şu gerçeği belirtmeyi de hedef tuttuk : Milletierin geleceklerini tayin hakkı olan ( SELF DETER MİNA SYON) mefhumunu bütün kasıtlı, istismar18


cı ve çarpık fikirlerden anmak, komünist liderlerin ken­ di zor ve kuvvet politikalannda bundan faydalanmak

ve

son hedefleri olan dünya ihtilaline ulaşmak için bu ilkeyi tahrifte kullandıklan «yalan metodu»'nu açıklamak, esas davayı günışı�a çıkarmaktır. 14 Ağustos 1941'deki Atiantik Şartı (Madde 2 ve 3),

ll Şubat 1945'deki Yalta Deklarasyonu, 4 Kasım 19SO'de Avrupa Konseyi'nin imzaladığı İnsan Haklan ve Anahür­ riyetlerinin Korunması Sözleşmesi ve 15 Aralık 1960'da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda alman sin olarak insaniann ve milletierin

kararlar, k&o

(SELF- DETERMİ­

NASYON) haklannı ilan etmektedirler. Sovyet Hükftme-: tince de bu prensip Birleşmiş Milletler'de defalarca tas­ vip olunmuştur. Lenin'den Kruçev'e kadar bütün liderlerinin

(SELF- DETERMİNASYON)

Sovyet

hakkını savu..

nur mahiyette konuşmalar yaptıkları sabittir. Fakat son 25 yılda,

sömürgeci Batılı

devletler, 44

memlekete (SELF- DETERMİNASYON) hakkı tanıdıkla­ n halde, Sovyetler Birliği'nde aynı hakkı istemek, büyük bir «siyasi suç)) sayılarak ölümle cezalandınlmıştır.

Ko­

münistlerin bu hakkı, boyunduruklan altındaki hiç bir millete tanımamalanna karşılık, 1939'dan bu yana, Orta ve Doğu Avrupa memleketlerinden 7'sine de sömürgecili­ ği gölgede bırakan komünist rejimini tatbikleri, (SELF­ DETERMİNASYON) konusundaki samimiyetsizliklerinin de ifade ve isbatıdır. 21 Ocak ·1961'de (The Afro - Aslan Solidarity Coun­ cU) Afrika- Asya Birliği Konseyi'ne Kruçev'den,

«Sovyet­

ler BirliğinJn daima olduAu gibi ( ?! ) SELF DETERMİ­ NASYON prensibine sadık kalacağını)) ifade eden bir tel.. graf geldi. Fakat, Haziran 1953'de Doğu Almanya halkı, ve 1956'da Macaristan halkı ayaklanrak kendi

Ekim kaderlerini tA211


yin etmek arzusunda bulunduklan zaman, Sovyet Hüku­ meti kendi SELF- DETERMiNASYON makinelerini işlet­ mek ve hürriyet meydanlanm kan deryasına çevirmekle yetin�işti. 20 Aralık 195l'de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'n­ da, oldukça tarafsız bir inceleme komisyonu kurulmuştu. Bu komisyon, Federal Almanya Cümhuriyeti ile Berlin ve Sovyet işgalindeki Almanya halkının tekrar birleşmeleri için yapılması gereken hür ve gizli seçimlere uygun şartla­ rın bulunup bulunmadığını araştıracaktı. Fakat Sovyet Bölgesi Başbakanı Grotewohl, bu komisyonu Branden­ burg Geçidi önünde durdurmuş ve kendi kontrolü altm­ daki bölgeye girmelerine müsaade etmemiştir. Almaniann cıKomünlst Papa�» diye adlandırdıkla­ rı Grotewohl, tekrarladığı sebepler arasında şunu da ileri sürmüştü : «Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda ahnan bu karar, Birleşmiş Milletler'In prensip ve statüsüne ayla­ ndır.» Sovyetler Birliği aynca, Amerika Birleşik Devletleri ile İngiltere ve Fransa Hükumetietine birer ınuhtıra gön­ dererek, Birleşmiş Milletler'in bu karanın «Alman mllle­ tine karşı hakaret ve saldırganlık>> diye vasıflandırmış, ve «genel olarak, geri kalmış memleketler içln yapılan bu kabil taleplerin Almaın ya'ya teşmil edilemiyeceAf.ni• sa­ vunmuştur. Alman Bundestag'ının 1 Ekim 1958'deki Almanya'nın birlik ve hürriyetini, serbest SELF - DETERMiNASYON yolu ile elde etmesi teklifini taşıyan kararı, Sovyet Hüku­ metinin 27 Kasım tarihli Berliın Ultimatomu ile karşılan­ mıştır. Sovyet Hükumeti bir yandan Almanya'nın SELF- DE­ TERMİNASYON yolu ile birleşmesine karşı koymakta ve Estonya, Litvanya ve Letonya ile, kendi boyunduruğu al30


tındaki diğer milletlerden bu hakkı esirgemektedir. Diğer taraftan, Asya ve Afrika milletlerine SELF- DETERMİ­ NASYON hakkı tanınması hususunda sahte bir taraftar­ hk göstermektedir. Kısacası, komünist liderlerinin açık ifadelerinden ve davranışlanndan anlaşılan şudur : Milletierin SELF

-

DE·

TERMİNASYON'u prensibi, Sovyetler için bir önem taşı· mamakla beraber, kendi emperyalist ve sömürgeci mak· sadanna ve bütün dünyayı rejimleri altına almak gaye­ lerine yarayacak bir yem, bir vasıta olarak kullanılabilir. Bu sebepledir ki incelememizde, halk ve milletierin SELF- DETERMİNASYON

hakkı

mefhumunu,

kasıtlı,

menfaatçı tefsirlerden ayırarak, milletierin hürriyeti ve kaderlerine hakimiyeti demek olan asıl mana ve hedefiyle belirtmeyi faydalı ve lüzumlu bulduk. " ""

Biz Türkler için acı hatıralar taşıyan I. Dünya Sa­ vaşı sonrasında, Amerika Cumhurbaşkanı Woodrow Wil­ son, milletierin SELF- DETERMİNASYON hakkının, ha· nş andlaşmalarında ilk maddelerden biri olarak yer al· ması fikrini savunmuştu. Wilson, 27 Mayıs 1916 gibi erken bir tarihte, şunlan söylemişti: «Biz şu temel fikre inanıyoruz: Her şeyden önce bir milletin, idaresi altmda yaşayacağı rejimi seç­ meğe hakkı vardır . >> .

.

Wilson'un 22 Ocak 1917'de Amerika Senatosuna yap­ tığı teklif de şu idi :

«Hiç bir milletin idaresi, diğer bir millete bırakdma­ malıdır. Büyük milletierin yanı sıra küçük milletler de, tehdid edilmeden ve engel olunmadan, korkusuzca, kendi idare ve gelişme tarzlarını seçmede serbest kalmahdır· lar.» ll


Wilson'un l l Şubat 1918'deki Amerika Kongresi'ne mesajında ise bu fikir, daha kuvvetle ifade edilmişti :

Memleketleri ilhak ve müsadereye

«

son

verllmelldlr.

Mtlletlerarası sözleşmeler, rakip. ve zıt kuvvetler arasın· daki anlaşmalarla insanlar bir idareden dilerine geçJr.lle. mez. Milli bak ve isteklere saygı gö sterilmelidir Bugün. insanJar, ancak kendi arzulanna uygmı bir Idare ve JıA kimiyetın altına girebilirler. SELF DETERMİNASYOl't sıaıdece bir söz de�il, önemli bir hukuk prensibidlr. Dev· let adam1anrun bu hakkı tanımama1arı, kendi aleyhleri­ ne olur.» .

•.

I. Dünya Savaşı sonunda yapılan Barış Andlaşması'n­ da, Wilson'un bu istek ve tekliflerine kısmen yer verilmiş­ tir. Bir taraftan, az önem taşıyan Doğu Prnsya ve Burgen-· land gibi bazı sınır anlaşmazlıkları, buralardaki yerli hal­ kın isteklerine uyularak, plebisit yolu ile düzenlenmiştir. Fakat diğer taraftan, çok mühim arazi sınırlandırma işle-. ri, halkın istek ve fikri öğrenilmeğe lüzum görülmeden: yapılmıştır. Wilson, SELF - DETERMİNASYON hakkını katiyede tanıyan bir maddeyi, Milletler Cemiyeti Statüsü'ne koy­ durmayı da başarmıştı. Böylece, Milletler Cemiyeti, bazı Avrupa devletlerindeki azıniıkiann self-determinasyon'u: ile meşgul olmağa başlamıştı. diya ve isveç arasındaki

A 1

1920 Mayıs'ında, Finlan­ a n d

Adaları (Ahvenan­

maa) meselesinde Milletler Cemiyeti, durumun incelen­ mesi için bir Hukuk Heyeti'ni görevlendirdi. 19 Haziran 1920'de bu heyet bir raporla, self - determinasyon'un ön& mini ve bu hakkın « yeni devletlerin kurulmasmda

nayacak

en

rol oy­

mühhiı faktör» olduğunu belirtti.

II. Dünya Savaşı sırasında A. B. D. Cumhurbaşkanı Roosevelt ve İngiltere Başbakanı Churchill, 14 Ağustos 1941'de müştereken yayımladıklan Atiantik Şartı'nda... 32


self - detenninasyon'u politikalannın ana-prensibi kabul ederek, «ilgili milletlerm bildirdikleri istekler dışmda ka· lan her hangi bir sınır �şmeslnl

BriJU

etmediklerbıb

belirtmişlerdir. 1 Ocak 1942'de, Sovyetler Birliji dahil olmak üzere , 26 devlet, Atiantik Şartı'na katılmışlardır. Savaşın sonu­ na · kadar, birbiri ardı sıra daha 20 devlet onlan takibet­ miştir. Daha sonra Birleşmiş Milletler Statüsü, birkaç yerin­ de self-detenninasyon'u açık olarak ilan etti. Böylece, bu hakkın milletlerarası münasebetleri yöneten ilkeler­ den biri olduğu meydana koyuldu. Statü'nün 1 . Madde 2. Fıkrasında, Birleşmiş Milletler organizasyonunun amacı, « milletler arasmda eşit haklar ve self-determioasyon hakkına uygun dostluk

mtlnuebet·

leri kurmak>> şeklinde belirtilmektedir.

Statü'nün 55. Maddesi de : Milletlerarası eşit haklar prensiplerine dayanan banş ve

ve self-determinasyon

dostluk münasebetleri Için liizumlu istikrar

ve

refah şart·

lannı yaratmak üzere, Birleşmiş Milletler ... » diye başla­ maktadır. 73. Madde, demokratik halk idaresine sahip olmayan ülkeleri idare eden bütün üye devletleri, « her ül.keııhı ve milletin özel şartları ile, delişik ilerleme çajlanna göre, buralarda yerli hükfunetler kunnak, halkın siyasi lstekJe. rini gözönüne almak ve bağımsız siyasi teşekküller kurul ­ masına yardımcı olmakla» sorumlu tutmaktadır. Birleşmiş Milletler, self�etenninasyon'u kesin olarak statüsüne almakla yetinmemiş, bir çok vesilelerle, bu hak­ kın tatbikat alanında da dikkata alınmasını garantilernek istemiştir. 33


19S2 yılında toplanan VI. Genel Kurul, İnsan Haklan Beyannamesi'ni çıkarmak üzere yapılan müzakereler sı­ rasında, S4S (VI) sayılı önerge ile, Beyannameye şu mad­ denin eklenmesini kararlaştırdı :

«Bütün milletler SELF - DETERMİNASYON hakkına sahiptirler». 19SS'de, uzun görüşmelerden sonra, X. Genel Ku� rul'un 3. ( Sosyal ) Komisyonu, . İnsan Haklan Beyanna­ mesi'nin self-determinasyon ile ilgili 1 . Maddesini şu şe­ kilde de�iştirdi : 1 ) Bütün milletler SELF - DETERMİNASYON hak­ kına sahiptirler. Bu hakkı kullanarak siyasi durumlarına serbestçe karar verebilir ve ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmeleri ile serbestçe iştigal edebilirler. 2). . . . 3 ) Birleşmiş Milletler Anlaşması hükümlerine uya­ rak, halk hükumeti olmayan memleketler ile velayet al­ tındaki memleketleri idare eden devletler dahil olmak üzere, anlaşmaya katılan bütün üye devletler, SELF-DE­ TERMİNASYON hakkına hürmet � uygulanmasına yar-­ dım edeceklerdir. 16 Aralık 19S2'de, Birleşmiş Milletler'in VII. Genel' Kurul'u 637 (VII) sayılı önergeyi kabul etti. Bunda, İn­ san Haklan'na dünya ölçüsünde bir hazırlık olmak üzere, halk ve milletierin self-determinasyon'u tanınıyor ve bu hakkın korunması, bütün Üye devletlere tavsiye ediliyor-­ du : Madem ki halk ve milletierin SELF-DETERMİNAS-­ YON hakkı bütün temel hakların başı sayılmaktadır; ma­ dem ki Birleşmiş Milletler Anlaşması'nın hedefi, 1 . ve SS. Maddelerde ifadesini bulan, dünya ölçüsünde barışı te-­ min ve milletlerarası eşit haklara ve self-determinasyon'a uyularak dostluk münasebetleri kurmaktır; madem ki


· Birleşmiş Milletler; bazı üyelerinin, henüz tam olarak halk idaresine kavuşİnamış memleketlerin yönetimin­ den sorumlu olduklarını kabul ve bu üyelere yol göstere­ cek prensipleri tayih ve tesbit ediyor; madem ki Birleş­ miş Milletler Yasasına uymayı taahhüd eden her üye dev· let, diğer devletlerin self-determinasyon hakkına saygı göstermekle mükelleftir; o halde Genelkurul şunları tav­ siye eder: ·

1 . Birleşmiş Milletler'e üye olan devletler, bütün halk ve milletierin SELF-DETERMİNASYÖN haklarını savunacaklardır. 2. Birleşmiş Milletler Yasası prensiplerine göre) üye devletler, halk idaresin� sahip olmayan memleketlerde halkın arzusuna uyarak SELF-DETERMİNASYON hakkı­ nı tanıyacak ve �ygulanmasına yardımcı olaeaklardır.' Halkın isteği, plebisit yolu ile, veya tanınan diaer'. 4emok� ratik yollarla, tQ"cihen Birleşmiş Milletler'in nezap�ti al� tında tayin edilecektir. . ,

Birleşmiş Milletler'in bu kararianna esas teşkil eden anlayış şudur: Kollektif SELF - DETERMİNASYON'un tanınmadıaı memleketlerde doğmuş kimselere ait ferdi hakiann tam olarak gerçekleşmesini garantilemek; kollektif SELF - DE­ TERMİNASYON'un elde edilebilinesi :nisbetindedir.

İnsan Haklan Sözleşmesi'ne göre : Perdin İNSAN HAKLARI ile, halk ve milletierin kollektif SELF . DETERMiNASYON hakları arasında çok yakın ve çözülmez bal­ lar mevcuttur. Aynı zamanda Birleşmiş Milletler'in · bu karadan, SELF - DETERMİNASYON hakkının aiıcak klasik demokratik metodlarla elde edilebileceiini göster· mektedir� Bununla bilhassa serbes,t plebisit metodu kas­ tedilmektedir. Çünki milletin iste�ni tam bir vuzuhla be­ lirtecek başka metod yoktur. · şu · kayda değer noktayı işa··

15

·


ret etmkte de fayda vardır ki: Birleşmiş Milletler müza­ kerelerinde hiç bir devlet, milletierin SELF - DETERMİ­ NASYON hakkı şartına karşı gelmemiştir. Bu mesele gö­ rüşüldüğli zaman sonılan tek şey, kendi devletini kurmak üze:ı;e SEL F - DETERMİNASYON hakkı isteyen bir mil­ letin erişmiş bulunması gereken inkişaf derecesi hususu­ dur. Ayrıca, devlet sistemlerinin son zamanlarda kaydetti­ ği gelişmeler de gösteriyor ki, Birleşmiş Milletler tarafın­ dan ilan edilen SEL F - DETERMiNASYON hakkı, teorik bir ideal halinde kalmayıp, tatbikat alanında da başan sağlamaktadır. Bu suretle, kendi ülkesi sınırları içine gi­ ren topraklardaki hükümranlık rejiminden vazgeçmek zorunda kalan devletler de SELF - DETERMİNASYON hakkına uyarak, gerekli saygıyı göstermektedirler. Artık bugün halk ve milletierin SELF - DETERMİ­ NASYON hakkı, milletlerarası münasebetlerde tesirli ve temel prensiplerden biri haline gelmiştir. Il. Dünya Savaşından snnra Asya ve Afrikada kuru­ lan ve kayıtsız, şartsız egemenlik sahibi olan devletlerin sayısı da bunu isbat etmektedir. Dünyanın siyasi harita­ sındaki devamlı değişmeler, halk ve milletierin SELF - DE­ TERMİNASYON hakkının gelişmesini belirtmektedir. Henüz SELF - DETERMİNASYON hakkının tanınma­ dığı, veya bu hakkın hususi şartlada tekrar tehlikeye dü­ şürüldüğü memleketlerde, · siyasi duruma çok büyük bir dikkat atfetmek gerekmektedir. Sovyetler Birliği tarafın­ dan SEL F - DETERMİNASYON hakkı tanınmayan Alman­ ya, maalesef 1945'denberi, yani 19 yıldır ikinci gruptaki bir memleket halinde tutulmaktadır.

KOMUNZMİN! T AHRİFÇİLİGİ

Buraya kadar­ ki izahtan sonra, SEL F - DETERMİNASYON hakkının Marksizm ve L eninizm tarafından Sovyet kuvvet politi36

:


kasına alet olunmak üzere nasıl tahrif edildi�ni . kısaca belirtmek isteriz. Dünyanın her yerinde SELF - DETERMİNASYON talebi, hakimiyet tizerinde dışandan bir hak iddiasına karşı korunma, veya bu hak iddiasının ortadan kaldırıl­ ması manasındadır. Komünizme göre ise: Self-detenninas­ yon hakkı prensibi ve bunun gerçekleştirilmesinde kulia­ nılan metod, dünya komünizminin ihtilal stratejisine uy­ gun olarak Sovyet Emperyalizmi veya Sovyet Sömürge­ ciliği adı verilen yeni bir kontrol sistemini kunnak ve bu sistemi sağlamlaştırmak için lüzumlu bir faktördür. İhtilalci sosyalizmin öncüleri sayılan Marx ve En­ gels, Batıda entellektüel gelişmeyi takiple milli SELF­ DETER Mİ NA SYON hakkının, dünya çapında bir ihtilal maksadı olabileceği değerini takdir etmişlerdir. Kuvvet manevracıları Lenin ve Stalin de daha sonra SEL F - D.E­ TER MİNA SYON 'u, komünizmin yayılma politikası için elverişli şekilde tefsir ve tatbike girişmişlerdir; K omünist SELF -DETER MİNA SYON anlayışının nüvesini, bu, söz­ de «aynlına hürriyetl» teşkil etmektedir. Sistemin bütün diğer bölümleri de bu nüve etrafında kurulmuştur. Bu sistem, dünya çapındaki komünist hülyası, bütün dünya hakimiyetinin komünist ellere geçmesi ( ?!) \çin aşıla­ cak bütün merhalelerde muayyen rolleri olacak prensip­ leri de hesaba katarak geliştirilmiştir. Bu prensipler şunlardır: a) «Aynlma Uygunlu�� Teorisi : «Self - determl­ nasyon hak:kırun kötüye kullanılması,,'na karşı bir ted­ bir olup, self-determinasyon hakkının komünist faaliye­ tini balıalayıcı şekilde tatbikini yasak eder. b) «Mevcut durumun · objektif şartJan,, : Self-deter­ minasyon hakkının çeşitli yollardan gerçekleştirilebilme­ si, - Mganistan, K enya, Endonezya ve Almanya mesele1'7


lerin4e , 4� oldıığu �hı - .sqı;yolojik yapıya ait özel siyasi şartlada ilgili bu prensibe bağl�chr. · · c) .�Self-4eterminasyon hakkı� . . sahihi» : Komü­ nist map.tığı ile yapılan en son tah,lile ve sınıf yönünd�n ileri si.!riilen tefsire göre, sadece İşçi . sınıfı, yani prole­ tarya, tatbikatta ise bunun . ö:ı;ıcüsü olarr Komünist Partisi a:Self--detemrlınasyon hakkının sahibh >'dir . ·

Bu prensipiere göre self-determinasyon, komünist nazariyesinin ortaya attığı «kayıtsız şartsız proletarya vahdeti»'ne uygun şekilde1 daha yüksek ( ?! ) siyası ga­ yeler yaranna ve mesela «birlik hürrlyeti» diye adiandı­ rılabilir bir hakkın gerçekleşmesine amil, tamamlayıcı ve arzulanan en son merhale sayılmaktadır. KomÜnistlerin self-determinasyori üzerindeki tekelci ve sömürgeci düşüncelerini tani ve kat'i olarak anlaya­ bilmek için, şu hususların göz önünde bulundurulması zaruridir: a ) Komünistler için esas problem, bir «Dünya İşçi­ leri Birliği»· kurmak yolunda karşılaştıkları milliyetçi en­ gellerin nasıl ortadan kaldırılabileceğidir. . ' . b) Komünizm için milU istek ve menfaatlann hiç bir değeri yoktur. Milli istek ve menfaatlar, ancak sınıf gelişmesine ve sınıf mücadelesi hissine hizmetleri nisbe­ tinde öneınlidirler. c) Komünist öğretiminde «mllliyet meselesi» diye adlandırılan self-determinasyon kon,usundaki komünist politikası, milli . azınlıklar ve milli sabit fikirler karşı­ sında yapılan ufak-tefek uzlaşmalar ve verilen tavizler­ den ibaret bir siyasettir. Doğu Bloku'nun sözde «Milletlerarası Sosyalist Ka­ nunu»'nda (Self-dete�inasyori hakkı ), bir milli prensip olarak tanınmaktadır. ·

38


Dünya ihtilali stratejisindeki yegane rolü, bu ihtilalin gerçekleşmesine kadardır. Dünya ihtilali kazanılınca, self­ determinasyon hakkı diye bir şey kalmaz; zira mevcudi­ yetinin sebebi ortadan kalkmış bulunur, self-determinas­ yon'un İstisınan tamamlanmış olur. Bu kısa açıklama ile beraber, komünistlerin anlayışın­ da self- determinasyon'un teori ve tatbikat olarak gerçek seyrini de gözden geçirmek suretiyle, Sovyetlerle ne yol­ da bir hal çaresine gidilebileceği daha iyi anlaşılır.

(1917'de RU S İ MP ARA TORLUGU ..

Lenin, ihti­ lal yapmak

önce dikkatini Rusya üzerinde toplamıştı.

Burada en

Ayrılma Hürriyeti.,'nden "B i r l i k H ü r r i y e t i,'n e k a d a r :

üzere,

ilk

mühim mesele, Çarlik Rusyasını teşkil eden muhtelif ka­ vimlerin, gelecekteki «Sosyalist Devlet)) e dahil edilip edil­ memesi hususu idi. Bolşevikler, idareyi ele geçirmelerinden birkaç sonra, 15 Kasım 1917'de,

gün

«Rusya Kavimlerlnln Hakları

Beyannfunesb 'ni yayımladılar. Daha sonra, ilk �ovyet Rus­ ya Hükumeti'nin

(Rus Sovyet Cüınhuriyeti Anayasası )'na

önsöz olarak alınan bu Beyanname, bütün Rusya kavim­

lerinin SELF - D E TERMİNASYON haklarını tanıyor ve ilan ediyordu. Buna

(?! ) devlet

«aynlına)) ve «ba�ız

kurma)) hakları da dahildL Bu Beyanname yayımlandı� zaman eski Çarlık İmparatorluğu tamamen çökmüş bu­ lunuyordu. Samimilikden uzak olarak bir «yem)) mahi­ yetinde tanzim edilmiş bu Beyanname, duruma eklememiş,

bir şey

sadece mevcut olan şartlara uymakla

ka1-

rriıştı . Finlandiya, Baltık Memleketleri, Polonya, Beyaz Rus­ ya, Ukrayna ve Kafkasya'daki milletler

Rusya'dan

ayni19


mışlar ve baıP.msıı.:lıklarını ilan ederek, safhkla, güya anti - Sovyetik hükumetler kurmuş bulunuyorlardı. Lenin ve Stalin'in SELF - DETERMİNASYON BE­ YANNAMESİ'ni tatbik yolunda yaptıkları başlıca şey, bu «zan'dan ibaret sözde hürriyeb'i de tamamen ortadan kaldırmak olmuştur. Yeni kurulan kendi milli hükumet­ lerine hiyanette bulunan komünist uşaklada Moskova'da «Kukla Hükiimetler)) kurdular. Bu çok kısa ömürlü ba­ ğımsız devletleri silah tehdidi ile Bolşevik Merkez İda­ resine bağlamak üzere, Moskova'daki Kukla Hükumet­ ler'e (Rus Sosyalist Sovyet Cümhuriyeti ) ile «Savunma Andlaşmalan >> imzalattılar. Sovyet

Sosyalist

Partisinin

resmi

tarihçesinde «dışarıdan askeri müdahaleler ve Iç savaş devri» olarak zikredilen bu mücadeleler, Beyaz Rusya, Kafkasya ve Ukrayna'nın Sovyet Rusyaya «GÖNÜLLÜ)) ( ?! ) iltihakı ile son buldu. Diğer taraftan Finlandiya, Polonya ve üç Baltık Devleti hürriyet uğruna ve Batıdan yardım göre­ cekleri düşüncesiyle giriştikleri uzun ve çetin mücadele­ leri göze alarak, komünist anlayış ve manasındaki bir self - determinasyon'u - yani «aynlma hürriyeti» ile onu takibeden <<birllk hürriy eti » 'ni - kullanmayı red ettiler. Çarlığın çöküşü ile «Rus İç Savaşı>>.tarihte self-deter­ minasyon'un komünist tefsire göre ilk tatbikatıdır. «Mev­ cut dununun objektif şartlan»'nı takibeden Rus İmpara­ torluğu, kendisini proleter ihtilalin içinde, yani kapitali­ zimden ihtilalci sosyalizme geçiş devresinde buldu. Bura­ da, klasik öğretime göre, self - determinasyon'a sahip ola­ bilecek yegane sınıf, burjuva sınıfı yani asıl halk değil, proletarya sınıfı, yani komünistlerdi. Rus komünistlerinin iddiaları şu sözlerde manasını buluyordu : «Ancak ve ancak Işçi sınıfının zaferi kurtuluş 40

tam bir milli ( ?1 ) saAlayabilir. Proleter ihtilAl devreslinde mil-


llyet meselesi, sosyalist lhtllilln ve Işçi smıfı diktatorya­ sınm kuruluşunda bi r vasıta ve safhadan Ibarettir» •.

Stalin'in 1918'de, Üçüncü Genel Kongre'lerindeki ra­ porunda Sovyet İşçi ve askerleri ile köylü vekillerine, mil­ liyet meselesi üzerinde söyledikleri şu idi: «Self-detenninasyon pİ"ellsibl, burjuva smıfınm bir imtiyazı olarak değil, bir milletin işçi sınıfmın kendi kacJ.e.. rlnl tayin etme hakkı diye tefslr edllınelldlr. Self-deter­ minasyon prensibi, sosyalizm için yapılan mücadelede bir vasıta olup, esas sosyalizm prensiplerine nazaran ikinci derecede kalır» 3 •

1917'de sayılan bir düzineye yaklaşan Rus olmayan millet topluluklan SELF-DETERMİNASYON talebinde bulundular. Sadece hürriyet arzusunun ayakta tuttu� bu istek, Rus emperyalist proletaryasının boyunduru�na baş eğmek zorunda kaldı. Bu proletarya, Sovyet Sosya­ list Cumhuriyetleri Birliği içinde azınlıktaydı. Bütün nü­ fusun çok az bir yüzdesini teşkil ediyordu. Birlik'den ay­ rılmış bölgelerde ise sayıları bir kaç binden fazla değildi. Rus olmayan milletierin bağımsızlık istekleri, emper­ yalist BolŞevikler için « ayrılma uygunlugu» meselesine yol açıyordu. «Milli problemler» konusu görüşülen Nisan Kongresinde bu prensip Lenin tarafından şöyle anlatıl­ mıştı : «Mtlletlerin gönüllü olarak aynlma.lan, her hangi bir zamanda her hangi bir milletin ( ayrılma uygunluğu) me­ selesi Ue karıştırılmamalıdır. Bu ikinci şık, lstisnasız her vak'ada yalruz ve tamamen proletarya partisi tarafından halled1lınelldir. Bu prensip ve hal şekli, toplmnım her bk. Lenin, 3

Mileltlerin Self - determinasyon

Sta l i n , Eserler, C.

IV,

s.

27, Do?ju

Berlin,

Hakları,

1 9 1 4.

1 953. 41


lmdemesinde aynen uygulanmalı \'e proletaryanın sosya­ limı yolun� . yaptığı sınıf niücadeleslnin yaranna olma­ lıdır» 4 • «Ayrılma uygunluğu » nda ifade edilen bu iki yüzlü politika ahlakı derslerinden anlaşıldığına göre, Sovyetler Birliği halkının - hala yürürlükte ( ?! ) olan Anayasa'nın 17. Maddesinde de resmen mevcut - <<Birlikten Aynlma Hakln», aslında bir şakadan,· bir maskaralıktan ibaret kalmaktadır. Birlikten ayrılma hakkını aramayı bir bü­ yük «siyasi SUÇ» diye vasıflandıran komünist öğretimi, bu hakkı, laf olsun kabilinden dahi, henüz rafa koyulacak kanuna geÇinneden, uygulama imkanını sıfıra indinniştir. Başka kaynak ve örneklere lüzum kalmaksızın, klasik komünist yazarların kendi satırlannda bu gerçeği bulmak mümkündür. '

Stalin 1920'de, kendi çıkarlarına göre tahrif ve tahrip ettiği milliyet meseleleri üzerindeki çeşidli makalelerini toplayan cildierin önsözünde şu hükmü vazediyor ve şu yorumu yapıyordu:

«Rusyaya bağlı bölgelerin ayrılmasına taraftar deği­ liz; zira, aynlmalar sonunda bu bölgeler emperyalist mtl­ letlerin boyunduruğu altına girecek, böylece Rusyanın ih­ ttlal gücü zayıftayacak ve aksine, karşımızdakl emperya­ · listlerin kuvvetleri artacaktır» 5 • Münferit millet menfaatlannı hiçe sayarak, dünya ih­ tilali ile ilgili Sovyet emperyalist çıkarını herşeyden ön ve üstün tutan Stalin, kelime ve mefhumlan alt üst ederek, sanki insanlara ve milletiere hak tanınnış gibi, görüşleri­ ni şöyle savl.ınmuştur: 4 5

42

Lenin, Seçme Parçalar, C. l i, s. 5 1 , Moskova, 1 947. Stalin, Eserler, C. IV, s. 327, Stuttgart, 1 951 .

·


«Bir milletin eski şartianna dönmeAe de hakkı vardır. Fakat bu,' bahis konusu olan mUletin her hangi b� mües­ sesesi tarafından uygun görülen bir karann Sosyal De­ mokrasi'ce de - Sovyetler Birligtııin ihtilalden önce Ko­ münist Partisi'ne verdili isim - tasvip edileeeli minasma gelmez. Proleter menfaatlan savunan Sosyal Demokra­ si'nin mükellefiyetieri ile, değişik sınıflardan meydana ·ge­ len bir milletin haklan ayn ayn şeylerdir»

8•

işçiyi, millet bütününden ayrı bir varlık, ayn ve üs­ tün bir sınıfmış gibi tefrikle ve halkaı millete ait haklarda işçilerin haklannın mevcudiyetini de reddederek, halka, millete ait SELF - D ETERMiNASYON hakkını, işçi· sınıfı­ nın hakkından sonraya ve geriye bırakıyor.

A s y a v e A f r i k a Sömürgeleri Halkı'nın SELF · DETERMİNASYON' U : Asya ve Afrika Sö­ mürgeleri halkının self - determinasyonu'na karşı Komü­ nist alemin tutumu hakkında, sadece Sovyet resmi pro­ pagandasının iddialarına bakarak hüküm yürütülürse, şu intibalara sahip olunur : a ) Sovyetler Birliği'nin önderliğindeki Komünist Blok, «kayıtsız şartsız ve egoizmden uzak olarak)) bu halkiann self-determinasyon haklannı desteklemekte­ dir ( ? ! ) . b) Bu bölgelerde beynelmilel komünizm, emperya­ list ve ihtilalci maksatlar gütmemektedir ( ? ! ) . Buna za­ ten imkan yoktur. Çünki - 1917'de Rusyada olduğu gibi­ bir proletarya ihtilali sırasında «Milliyet Meselesi ))'nin halli için lüzumlu self-de'tenninasyon'un yegane sahibi 8

lbid. C.

ll,

s.

284, �u

Berlin,

1 950.


tanınan bir proletarya sınıfı henüz buralarda mevcut de­

gildir.

Do�u'nun usanmadan propagandasını yaptığı bu ya­

lana karşı şunlar söylenebilir: Komünist teorisine uygun olarak bir proleter Ihtilali, ilk faaliyet mek üzere önceden «

safbasma getir­

hazırlanması ve temini zaruri olan

objektif şartlar» Asya ve Afrika müstemlekelerinde hiç

bir zaman mevcut olmamıştır ve halen de mevcut değil­

dir. Bu sebepten, proleter ihtilalden evvel demokratik­

burjuva · karakterinde bir ön ihtilal

devresi geçirilmeli­

dir. Buna şimdi umumiyede «milli ihtilal» veya «ınilli kurtuluş hareketb adları verilmektedir. Görülüyor ki komünistler, uyanan milletleri küçüm­

seyorlar ve Batıya

karşı yapılan her (milli ihttlal)'i, (milli kurtuluş hareketi ) 'ni de kendi hayal ettikleri ve

gerçekleşmesine yanın asırdır

didindikleri dünya ihti­

. lalinin bir merhalesi olarak kabul ve izah ediyorlar. Batı emperyalistlerine karşı bir milletin

ayaklanışını, milli

kurtuluş hareketini komünistlerin destekler görünüşleri veya büyük faydalar· umarak desteklemeleri, bu millet ve memleketi daha sonra kendi boyundurukları altına al­ mak, kendi sömürgel�ri haline getirmek planının tatbikatı

cümlesindendir. Milli ihtilallerin dahi, kendi açılanndan

«emperyalist sınıf mücadelesi karakteri

taşıdıkları»'nı

iddia etmeleri, komün1stlerin hakiki milli hareketleri de kendi çıkarlarına tahrif ve istismardaki adi metodlannın bir örneğidir.

Sona eren Avrupa Emperyalizmi

karşısında, kızıl

cübbe giymiş Çarlık Emperyalizmine ortak ve rakip olan Kızıl Çin Emperyalizmi'nin liderleri de eserlerinde bu görüşü savunmaktadırlar:

eBugünün dünyasmda milliyet meselesi, dünya Jh­ tilall ile bir bütün olarak düşünülmelidir. I. Dünya Sa4.4


wşı'ndan ve Rusyadaki Eldm İhtlWJ'nden önce milllyet meselesi, burjuvazinin anladığı demokratik dünya lhtl·

IAI.Ine Mt bir safha idi. O zamandan bu yana Ise mllllyet meselesi, proletaryanın sosyalist dünya lhtilıüine Alt bir merhale haline gelmiştir» 7 • Komünist Blok, Asya - Af­ rika memleketlerinin self-determinasyon haklarını, bu­ ralardaki halkın milli menfaatlannı �kayıtsız ve şartsız ve egoizmden uzak olarak koiUI)lB» düşüncesiyle destek­ lemiyor. Komünizm, kendi hal ve istikbaldeki çıkarı ba­ kımından Asya ve Afrika milletlerini hürriyete kavuştur­ ma yolundaki hareketleri istismar çabasındadır. Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere NA­ TO'ya dahil bütün milletler, sömürgeciliğin yeryüzün­ den tamamen kaldırılmasına kararlıdırlar. Bu karann uygulanması örneklerini, bizzat aralannda sömürge sa­ hibi olan milletiere verdirmişlerdir. Demokratik Blok, sömürge kalmış bütün Asya - Afri­ ka milletlerinin de bir daha hiç bir milletin boyunduru� altına girmernek üzere istiklallerine, hürriyet ve demok· rasi reJımıne kavuşmalarını istiyor ve buna yardımcı oluyor. Dünyayı tehdid eden çatallı Komünist Emperya­ lizmi'nin Asya ve Afrika milletlerini destekteyişi ise, Ba­ tı'nın denizaşırı ham madde kaynaklarını tamamen ku­ rutmak ve kendi kontrolü altına almak içindir. Komü· nizmin kendi boyunduruğu dışındaki memleketlerin self­ determinasyon isteklerini hararetle desteklemesi, Hür Dünyaya karşı açılmış ekonomik savaşın bir tatbikatı­ dır ve milli kurtuluş diye yapılan hareketi sosyalist ihti­ lale çevirebilmek ümididir. Bir çok örnekleri mevcut bu husus, yıllarca önce bizzat kendileri tarafmdan ifade edilmiştir:

ı

Li u

Shao · Ch i, Enternasyonalizm

ve

Milliyetçilik,

s.

39,

Peki n, 1 9-41.


«İki şeyden birisinde karar kılmamız gerekir: Ya baskı altmda ayaklanan halktan, sosyallst ihtilalin öncüsü olacak bir ha:zırlayıcı zemin meydana getireceğiz. Doğu ve Batı arasmda bir köprü kuracağız ve ancak ondan . son­ ra yönü sosyalist dünya ihtilallne çevireceğiz; veya bun­ ların hiç birini yapamıyacağız. Bu takdirde emperyaliz­ mi ortadan kaldınnak yolunda, baskı altındaki milletie­ rin arasmda vukubulan her başkaldınnayı istismar etme taktiğini hiçe saymış ve kendbnizi tecrit etmiş olaca­ ğız>> s . İşte komünistlerin

gerçek

görüş,

kötü niyet

ve

planlannın kendi ağızlanndan ifadesi budur. Sömürge

memleketlerin gerçek hürriyet ve istiklallerine malarını

de�il de, Avrupanın

Avrupalılann

kavuş­

elinden alınıp - ki artık

de�ildir - kendi çizmesi ve boyunduruğu

altına sokulmalannı isteyen komünist emperyalist vamla diyor ki:

de­

«Müsteınlekeler emperyallzmln arkasını teşkll eder­ ler. Buralarda vukubulacak lhtliAller emperyalizm Için sadece bu arkanın kaybından ibaret olmamalıdır. Doğu­ daki ihtilal, aynı zamanda Batıdaki lhtllil krlzlnfn kuv­ vetlenmesfnl hızlandınnalıdır. Bu suretle hem arkadan, hem önden hücum edflen emperyalizm, yılalmaya mah­ kii.m oldugunu anlayacaktır• '. Milletierin self-determinasyotı hakkının komünistler

tarafından

hileli tefsiri

Şu

şekildedir: Bir hürriyet ve

hakimiyet talebinin muvafık olup olmadığı hususunda­

ki karar, · kuvvet politikası görüş ve yararına uygun ise alınır. Buna en iyi örnek, müstemleke

gösterebiliriz.

8

' 46

Stalin, . E s e r t e r, C. l l l , s. 5 1 , Stuttgart, 1 95 1 . lbid, C. ll 1, s . 1 99 200, Stuttgart, 1 953. .

memleketlerini


Stalin'in «Milliyet Meselesinde Sovyet Kuvvet Poli­ tikası» başlıklı makalesinde, Rusyaya ba�lı halk ve mil­ letiere egemenlik verilmesi hususunun bir «karşı lhtl· Iii» telakki olunarak reddedildi�i görülür. Burada, ko­ münist menfaatlarının savunuluşu şöyledir: «Hindistan, Arabistan, Mısır, Fas ve diler ınemleket­ lerin E n t e n t e' dan ayrılmasına taraftarız. Çünki bu ay­ nlma, bu meınleketlerln emperyalizmden kurtulması lle Avrupa sömürgecilerlrnin kudreti' sarsılacak ve gerçekleş­ linDek istediğimiz Dünya İhdlaıt karşısında onlarm gü­ cü azalacak, blzhn kuvvetimiz artmış bulunacaktır. Rus­ yaya bağlı bölge ve halkların ayrılınasma Ise karşıyız. Çünki bu ayrıln:ia sonunda, idarelerini kendileri seçecek milletierin Avrupa emperyalistleri boyundurulu altına girmeleri tehlikesi vardır. Bu takdirde Rusya'ıiı.n IhtilAl gücü zayıflayacak kl bu, Avrupa sömürgecllllfnl.n üstün· lüğüne imkan sağlar. Yine bu sebeblerden ötürüdür kl Hindistan, Mısır, Arabistan ve diğer müsteınlekelerln aynlmasma karşı koyan E n t e n t e, öte yandan Rusya· ya bağlı millet ve bölgelerin Sovyetler Birllğlnden ayrıl­ ması için büyük çaba sarfetmekte ve çetin bir mücadele içinde bull.l:DD1ıd:tadır. Yine bu sebeblerden ötürii müs­ temlekelerin E n t e n t e'dan ayrılması için çalışan ko­ münistler, Rusyaya bağlı bölgelerin ayrılmasına karşı ko�a mecburdurlar. Şu muhakkak kl, ayrılma halin· de karar, mevcut enternasyonal şartlara göre ve lhtlhll m�aatlarına sadık kalınarak verilmelidir » 1 0 • Daha önce de belirtildiği gibi, geçen zaman, Avrupa sömürgecilerinin bütün müsternlekelerine hürriyet ve istiklal hakkı tanıdıklarını gösterdi. Halbuki, Komünist­ ler, sömürgecili�i de gölgede bırakan korkunç istilA ve 10

lbid,

C. IV, s. 327, Stuııgart,

1 95 1 .

47


işkence rejimleriyle, çizmeleri altında inleyen yurdlara ve halklanna, hür millet ve memleketlerden yeni kara­ bahtlılar eklemeğe devam · ettiler. İşte Doğu Almanya ve Doğu Berlin de, I. Dünya Savaşı sonundaki bu yeni ka­ rabahtlıiardan oldular ve bugüne kadar da bu talihsizlik­ ten kurtulamamış bulunuyorlar.

Almanya Meselesi'nde Self determinasyon SELF - .DETERMİNASYON : hakkının yalnız ve _

ancak komünist sömürgeciliği politikası yolunda istis­ man için Marksizmin ve Leninizmin yaptı� manevralara en iyi örnek olarak, Kremlin'in Alman meselesinde self ­ detenninasyon hakkına karşı 1919'dan ve 1945'den sonra takındı� değişik tavırlar gösterilebilir. a ) 1919'dan 1 933'e kadar olan devredeki durumun açıklanması : 1933 yılı Ocak ayına kadar Kremlin'in ümidi, «Sov­ yetler Birliği'nden sonra Sosyalizmin zafere ulaşacağı ikinCi memleketin Almanya olacağı.» idi. Lenin ve Stalin'e göre bu, bütün Avrupanın bolşevikleştirilmesi ( ? ! ) yo­ lunda tlk adımı teşkil edecekti. Dolayısı ile komünist ih­ tilalini Avrupaya yaymak yolunda Almanyayı bir «Üs» ha­ linde kuvvetlendirrnek ve genişletmek, Kremlin'in büyük yaranna idi. Bu sebebden, self - detenninasyon hakkının Almanya lehine ve Versay Andiaşması aleyhine tefsiri ve uygulanması, Kremlin'e «işe yarar ve münaslp» bir yol olarak göründü. Almanya meselesinde self - detenninasyon hakkının gerçekleştirilmesi içiil 1919'dan 1933'e kadar Kremlin, K o m i n t e r n ( Moskovanın III. Enternasyonal Sosya­ list Birliği) ve Avrupa Komünist Partileri tarafından ya­ pılan taleplerin tezini savundu. Versay Andiaşması'nın 48


Almanya için tayin ettiği sınırların değiştirilmesini iste­ di. Kendi bölgesi içinde sosyalist, yani komünist bir Al­ manya, «daha büyük bir Almanya» olacaktı. O sıralarda Moskova, Almanyaya komşu devletlerin Moskovaya bağlı Komünist Partiler·inden, bulunduklan memleketlerin mil­ li faaliyetlerini bir yana itip, Sovyet Emperyalizminin ihti­ lal gayelerine hizmet etmelerini isternekten çekinmi­ yordu. Ruhr bölgesinin Fransa tarafından işgalinin X. Yıl­ dönümü münasebetiyle Ocak l"9 33'de K o m i n t e r n'in yayımladığı Beyanname'de şunlar vardı: «KONGRE beyan eder Id : Fransa, İtalya, Polonya, İngiltere, Belçika, Çekoslovakya, Yugoslavya ve Roman­ ya memleketleri ihttla.I pi"oletaryası, buralardaki burju­ vazinin emperyalist ve savaş taraftarı siyasetine karşı amansız bir mücadeleye girişmiştir. S a a r bölgesinin işgaline, A I s a s - L o r r a i n e' deki baskıya, Polonya emperyalizın.lnJn gasbetıne politi.kasıııa, Yukarı Sllezya, Pom.emn.ya ve Güney Tirol'daki. baskıya, Çekoslovak­ ya'daki halkın ve azmiıkiarın köleleştirllm.esine, Avus­ turya halkının haklarmdan mahrum edilmesine, Hırva­ tistaın, Makedonya, Bukovina, Besarabya, Dobruca vb.'­

daki baskdara i htilal proJetaryası karşı dunnaktadır. Yukarı S ilezya ve Polonya Koridoru halklarına self­ deterıninasyon hakkı tarunması, Batı Ukrayna ve Beyaz Rusia halklarıının Polanya'dan ayrılması ve Danzig aha· llsinin . Almanyaya gönüllü iltihakı hususlarında Polonya Komünist Partisinin; Alsas - Lorraine halkının Fransadan ayrılması ve Saar bölgesinin emperyalist istilAdan J.cur. tulması hususlarında Fransız komünistlerlnJn; Flandr halkına, Eupen - Malmedy ahalishıe Belçika'dan ayrılmak Için self - determ.inasyon hakkı tanınması yolunda Belçl· ,.


ka Komünist Partist•nln memnunlukla karşılar»

gösterdikleri gayreti Kongre

ıı .

Zamanın ve olayiann yalanladığı bu Beyannamede­ ki gerçek ve samimilikle ilgisi bulunmayan istekler, ko­ münistlerin self - determinasyon hakkını nasıl çıkarlan­ na ve kötüye kullandıklarının tipik örneğidir. Gafil kimseler, Komünist İhtil!li'nin başından bu­ güne kadar, komünistler tarafından yayımianmış bu çe­ şit yüzlerce deklarasyon, beyanname ve bülteniere za­ man zaman kanmış, aldanmış ve milletlerini, memleket­ lerini felaketiere sürüklemişlerdir. Sovyet komünistleri, ilk günden itibaren emperyalist olduklannı tamamen in­ kar etmişlerdir; hala da inkar etmektedirler. Aksine ola­ rak, yaptıklan bütün hunharca istil! ve ilhaklara rağmen, bütün insanları abdal sayarak, emperyalizm aleyhindeki dünya çapındaki hareketin lideri bulunduklan iddiasında­ dırlar.

«Emperyalist», başlangıçta komünistlerin İngiltere, Fransa ve diğer Avrupa devletleri, bugün de münhasıran Amerika Birleşik Devletleri ve onun müttefikleri için kullandıkları bir tabirdir. Adeta sıkılmak ve utanrnaktan nasibsiz yaratılmış komünistlere göre, Rus olmayan milletler 1917'den son­ ra Sovyetler Birliği dahilinde kalmayı, kendi gönül rı­ zalan ( ? ! ) ile istemişlerdir. Sovyet Ordusu, Türkistan, Azerbaycan, Kırun, Kuzey Kafkasya, Gürcistan, İdil-Ural, Baltık Cumhuriyetleri ve Doğu Polanya'ya hep bu mem­ leketler halklannın « kurtarma» isteklerine uyarak ( ? 1 ) girmiştir. 11

so

lnternatlonale Presse - Korrespondenz,

1O

Ocıık 1 933.


Yine « yalan » 'ı «gerçek» yerinde kullanan komünist­ lerio bir gülünç iddialan da şudur: 1 944'den sonra da Doğu Avrupa'da komünist partilerinin başkanlığı altın­ da «İşçi K.itleleıi», Amerika Birleşik Devletleri tarafın­ dan desteklenen muhaliflerini devirmişlerdir. Sovyet Or­ dusunun bunların zaferine yardım etmesi, bu memleket­ ler halkırtın dileklerine karşı yapılmış cömert ve kardeş­ çe ( ? ! ) bir hareketten ibarettir. 1 956' da Sovyet Ordu­ su'nun kurtancı ( ? ! ) bir maksatla insanca ( ? ! ) yürüyü­ şü de, Amerikalıların parayla tuttuklan - tabii komünist uydurması - Faşist ve Gerici'ler güruhundan Macarİstarn kurtarma ( ? ! ) vazifesinde Jan os Kadar'ın işçi - köylü hü­ kfunetine cömertçe ( ?! ) yardımdan ibarettir 1 2 • Daha önce de, Önsöz'ünü yazdığımız bir kitapta be­ · Iirttiğimiz gibi : «Avrupa sömürgeellerinin karşısında ve emperyalizme düşman, Çarlık siyasetine de aleyhtar gö­ . rünen Komünistlerln saınimiyetsizllklerl ve korkunç ya­ lanları, o gün bugün devam . eden her davranışlanyla, yüzlerce kere meydana çıkmıştır. Bolşevik politikasının da Çarlık emperyalizminden zerrece deAişik bulunmadıp belli olmuştur. 1920'den bugüne kadar geçen 44 yıllık zulüm, sürgün ve faclalar şerldıim gözlerlmlz önünden sırası lle geçinnemiz kafidir» 1 3• Komintern'in V. Kongresinde Genelsekreter M a­ n u i 1 s k _i, milletler ve müstemlekecilik meselesi üzerin­ deki 30 Haziran 1924 tarihli raporunda, milliyetçi dav· ranışlanndan ötürü Polonyalı yoldaşlanna şöyle çatı· yordu : 12

Hug Seton · Wat son, The New lmperialism, Bodley Head Co. London, (TUrlco çesl : Yeni Emperyalizm, s. 94 95, �uş Matbaacılık ve Tlceret Limited Şirketi, Ankara 1 963 ) . A l l Akış, i dil - Ural DAvası ve Sovyet Emperyalizmi, s . 6 , Ayyıldı1 M1tb1111, Ankara 1 963. •

13

ll


«Jı'olonya Komün!st hrtisi'nin Il. Kongresinde ıas.. vtp edilen mllllyet konusu üzerindeki tezde, bugün Po­ lonya'da yaşayan iki mllyon Almanın, aynlma istettnin tarunması hususuna hJç temas edilmemiştir» 14 •

Mamafih, 1930'daki V. Parti Kongresinde Polonya Komünist Partisi, self - determinasyon hakkının Mosko­ va tarafından savunulan tefsirini tamamen kabul etti�­ ni şu suretle belirtiyorrlu : «Milllyetler meselesi Parti Kongresi'nin müzakerele­ rinde önemli bir yer işgal etmiştir. Tartışmalar sırasın­ da, baskı ve esaret altında bulunan büyük işçi kitlesine üt sınıf mücadelesinin, Polonya burjuvazisine karşı ol­ dutu kadar, kendi aralarındaki burjuva gruplanna kar­ şı da kuvvetlendlrilnıesinden bahsedilmiştir. Self-deter­ mlnasyon yolu lle aynlma ve Sovyet Birliği'ne lltlhak için Ukrayna ve Beyaz R:usya'mn, Polonya istilasına kar­ şı giriştikleri mücadeleler de bu nevldendir. Kurtuluş yolunda yapılan milli mücadelede, Partlnln liderliği al­ tında proletaryanın hakimiyetini, ve wnıumi bir Polonya ihtilali'nin bununla ilişik ba�ıın lruvvetlendirm.ek üzere Parti Kongresi tarafından bazı yöneitici prensipler ya­ yımlanmıştır.

Anti - Alman mücadeleye karşı olarak Polonya ve Al­ manya proletaryalannın birleşmesinin önemini belirten Kongre, Yukan Silezya'nın self - determinasyon yolu ile ayrılma hususundaki isteği üzerinde de önemle dunnuş­ tur. Self - determinasyon prensibi bunlardan başka Po­ meranya'da milliyet bakımından kanşık bazı bölgelere de tesir etmektedir» 1�. l l, s. 628.

14

Komintern'in V. Kongresi Tutanakları,

15

Jnternationale Presse - Korrespondenz, 21 Ekim ı 930.

52

C.


1932'de yapılan VI. Parti Kongresi'nde de Polonya komünistlerinin bu görüşleri tekrarlandı : « Polonya'da millete yapılan baskıya ve Polonya em­ pervalizmine karşı mücadele ile, baskı altındaki milletie­ rin Polonya devletinden self - determinasyon yolu ile ay­ rılmaları hususunda yapılan mücadelede Polonya Komü­ nist Partisi'ne düşen vazifelerin gerçekleştirilmesi mese­ lesi, ajandanın ikinci maddesini, yani milliyet konusu üzerindeki görüşmeleri güçleştinniştir.. Kongre, savaş hazırlıklan devresinde özel bir tehlike arzedebilecek olan aşırı vatanseverlikle, Anti - semitizm (Yahudi aleyhtarlı­ ğı ) ve anti - Alman tuzaklan ile mücadele vazifesini par­ tiye vermiştir. Kongre, partiyi emperyalist savaş tehlike­ sine ve Sovyetler Birliği'ne yapılacak müdahalelere karşı seferber etmiş ve D a n z i g hususunda Polonya burju­ vazisinin ghtikçe artan emperyalist bırsına karşı uyanık olmaya davet etmiştir)) 1 8 • Sovyetlerin « tavşana kaç, tazıya tut» politikasına kanan Polonya ve Çekos.lovakya'nın Demirperde gerisine yuvarlanış suretini de açıklayan bu gerçekleri tamamla­ yıcı bilgi olarak, VI. Parti Kongresi'nde Çek Komünist Partisi'nin Almaniann self - determinasyon hakkı karşı­ sındaki davranışını beliı:ıtmekte fayda vardır : · «Çekoslovak Komünist Partisi ve bu partinin artan Bolşevik gelişmesi için, ihtilal çabasında işçi sınıfının çoğunluğunu kazanmak yolunda yapılan başarılı müca­ deleye . bir örnek de Alman Komünist Partisinin izledi� politikadır. Çekoslovak Komünist Partisi, bir ( Sovyet Al ­ manyası) (?! ) kurmak yolunda giriştiği mücadelede Alman proletaryası ile beraber olduğunu beyan eder. Sovyetlerin 18

lbid.,

6 Aralık 1 932.


Çekoslovakya'da iktidara gelmesi için ve Alınan milleti­ nin Çekoslovak toprağında yaşayan bölümüne self - de­ terminasyon hakkının tanınması için girişilen mücadele­ leri, biz Çek komünistleri bütün gücümüzle destekleye­ ceğiz. Komintern'in liderliği altında, Alman Komünist Partisi ile birlik olarak dünya çapında diktatörlüğe gi­ den yolu proJetaryaya açacağız,>

1 7•

1 9 17'denberi aynı yıkıcı, yalan metodu ile hareket eden Kızıllann şu vesikalan, olaylar, sonuçlan ve ger­ çekler bilhassa işçilerimizi uyarmalıdır. Onlann, aralan­ na sızınağa çalışan maskeli Kızıllan tanımalanna ve bu satılmışları içlerinde barındırmamalanna yaramalıdır. Bu kızıl taktikleri anlamak ve sonuçlarını görmek,

bütün

parti ve teşekküllerimizin, yurdumuzun bir ( Sovyet Tür­ kiyesi ) haline getirilmesini asla kabul etmeyecek komü­ nizmin düşmanı, vatan ve milletsever mensublannı uyar­ malıdır. Onlar, maskeli ajanlan dikkatle fark etmeli, ta­ nımalı ve kendilerinden ayırmalıdırlar. b ) 1 945'den sonraki durumun açıklanması :

II. Dünya Savaşı'nın bir sonucu olarak Sovyetler Birliği, kendi kontrol bölgesinin sınırlarını Alınanya'nın kalbine, E I b e ve W e r r a nehirlerine kadar genişlet­ miştir. Bu çizginin doğusuna düşen bölüm, Potsdam An­ laşması'na göre bir bütün olarak kalan Almanya'nın tek Rus işgal bölgesidir. 1 949'dan beri resmen «Alman De­ mokratik Halk Cumhuriyeti» diye tanınmaktadır. Aynca komünistler tarafından, bu gülünç ve feci' demokra­ tik ( ? ! ) cümhuriyete ( ? ! ) «Alman tarihinde ilk işçi ve köylü devleti», «ilk banşsever Alman devleti» gibi uydur­ ma, gerçekle ilgisiz vasıflar verilmekte, yeni adlar takıl-

ı7

54.

lbld., Nu.

23, 1 0

Mart

1 93 1 .


maktadır. Bu bölge, Sovyet işgal kuvvetlerinin Alman iç işlerine yaptığı yolsuz müdahaleler ve husule getirdi!i rezaletler zencirinin ibretle görülecek sahnesidir. Doğu Almanya'nın, bütününden zorla kopanlması ve diğer bölümünden zorla tecrid edilmesi, ve komünist zul­ mündeki bu bölgenin sosyal yapısının yine cebren Sov­ yet komünist kalıbına dökülmek istenmesi dikkatle ince­ lenmeli ve değerlendirilmelidir. Bu, Doğu Almanya bölge­ sinde vuku' bulmayan bir «hal� ihtilali» nin yerine pro­ leter diktatorya kurmak yolunda Moskova'nın uyguladığı « banşçı formül» ( ? ! ) 'dür. İşte Sovyet komünistlerinin alaylı dilinde «<I. Dün­ ya Savaşı'nın bir sonucu olarak Almanya'ının doğusunda meydana gelen durum>> diye adlandınlan

olayiann ger­

çek yüzü budur. Bugün tarihin kaydettiği, tatbikat ve neticenin gös­ terdiği, meydana koyduğu gerçek şudur : Başlangıçta her yerde kullandıklan bir yalan ve bahane ile, Sovyetler Bir­ liği'nin bir planı ile, Sovyet işgali altındaki bölge hakkın­ da Müttefik Kuvvetler Kontrol Konseyi'nce «Alman poli­ tikasını

demokratik temel üstüne yeniden inşa etmek»

amacının esas olduğu ilan edilmiştir.

Sonradan ise bu

gayeye ulaşmanın yolu gerçek demokrasi değil, bu böl­ geyi «Sovyetleştinne» olmuştur. Batı işgal bölgelerinden yapılan kalkınma

yardımla­ Al­

nndaki çıkanndan ayn olarak, Sovyetler Birliği'nin

manya'yı bir bütün tanımakla ilgili meselelerde Mütte­ fik Kontrol Konseyi ile işbirliği yapması, her şeyden ev­ vel üç Batı işgal bölgesindeki siyasi gelişmelere tesir et­ mek gayesinden ileri gelmiştir. Sovyetler Birliği,

Almanya'nın tümünün

siyasi

lişmesine tesir etmekte başansızlığa uğrasa da,

p Sovyet ll

·


işgal bölgesine ayrı bir (Alman Sovyet Devleti) hüviyeti verilecekti. 1946'da üç Batılı işgal kuvveti, kendi kontrollerind� ki bölgeleri devlet haline getirmeği düşünmemekteydi­ ler. Üstelik, Almanya'yı tekrar ekonomik bir birliğe ka­ vuşturmak için Ruslada anlaşma çareleri bulmak yolun­ da aralarında müzakereler yapmaktaydılar. Bütün mesele şu idi : Almanya'nın self - determinasyon hakkı, Sovyet­ ler'in isteğine de uygun olarak nasıl gerçekleştirilebi­ lirdi ? Bu, şüphesiz halkın rey ve kararını hür seçim ve plebisit ile almak gibi meşru ve demokratik bir yoldan yapılamazdı. Sovyetler Birliği çok iyi biliyordu ki, de­ mokratik yoldan varılacak bir self - deterniinasyon, Sov­ yet komünist hakimiyetinin ve Alman işçilerine yapılan Sovyet komünist müdahalesinin şiddetle aleyhine çıka­ caktır. Bu gerçek karşısında, dünya hakimiyeti iddiasını gerçekleştirmek isteyen Sovyetler Birliği'nin yapacağı şey şu idi : Almanya meselesinde rol oynayacak self - de­ terminasyon hakkı hususundaki mücadelede diyalektik tefsiri kabul ettirmek ve bu mücadelenin Sovyetler Bir­ liği'nin eseri olmayıp, Batının Sovyetler Birliği'ni zorla dahil ettiği bir mücadele bulunduğu yalanını dünyaya yaymak. İşte komünistler tarafından tahrife uğramış aşağı­ daki . mefhumlar, onların diyalektik tefsirde kullandık­ lan silah ve metoddur. Bilhassa işçilerimizin ve « ak sos­ yalizm» diye «kızıl sosyalizm» şerheti içirilen gafil genç­ lerimizin bu tahrifleri, bu aldatıcı, kandırıcı metodlan dikkatle incelemeleri ve iyiyi kötüden ayırmalan lazımdır. 56


- İşçinin de dahil bulunduğu bütün bir halkın milli iradesi yerine yalnız «işçi sınıfının iradesi» kaim olmuş­ tur. İlk bakışta işçinin yaranna görülen bu irade, sonun­ da işçinin de zaranna işlemiştir. Marksizm ve Leninizm'­ de bu irade, yalnız işçilerin ve bütün işçilerin de�il, yal­ nız ve yalnız Komünist Partisi'nin iradesi demektir. - Doğu'nun « devletçi ve ameli» kapitalizm sistemi, planlarla düsturlann gerçekleştirilebilmesi yolunda işçi­ lerin istismarı, «ilerici sosyalist» diye vasıflandırılmak­ tadır. - Diğer taraftan, Batı sisteminde bulunan mülkiyet çeşitleri, ( devlet sektörü ile özel sektör) ve işçi ile işveren münasebetlerinde iki tarafa eşit haklar tanıma zihniye­ ti, « reaksiyoner ve kapitalist» olarak adlandırılmaktadır. ....:.. Muhalefetin ezilmesi « demokrasi yolunda büyük gelişme ve ilerleme », proleter diktatorya ise «gerçek de­ mokrasi» diye vasıflandınlmaktadır. - Sınıf mücadelesi ve dünya ihtilali yaratin.ak çaba­ sına ise «barış politikası» adı verilmektedir. Bu politika­ ya karşı yapılan her müsbet hareket «saldırgan, sömür­ geci ve banş aleyhtan>>'dır. Bu tahrife, mefhum rumlara

değişikliğine, bu görüş ve yo­

göre Sovyetlerin ve Doğu Berlin'deki kuklala­

nn fikirleri şöyle açıklanabilir : Self - determinasyon hakkının söz konusu

olduğu

her meselede, bu hakkın gerçekleştirilmesi, o memleket veya milletin özel şartlarına - yani hangi sınıf tarafından ve nasıl idare edildiğine - bağlıdır. Tatbikatta bu demek­ tir ki, mesela (Paştuz) veya ( Kenya yerlileri ) 'nin self - de­ terminasyon'u

ile,

Almaniann

self - determinasyon'u

birbirlerinden farklıdır. Kenya yerlileri için self - deter­ minasyon, genel, hür ve eşit seçim hakkı tanınması de­ mektir.

Parlamento sisteminin gelenek halini almış bu-


lunduğu Almanyada ise self - determinasyon, henüz tam olarak gerçekleşebilmiş ve son şeklini almış değildir. Çünki, Hitler ve rejimi yıkıldığı, sorumlu ortaklan hesap verip cezalarını gördükleri halde, Il. Dünya Savaşının Almanlara yüklenen s orumluluğu henüz ortadan kalkmış sayılmamaktadır. Alman milletinin self - determinasyon hakkının normal yoldan halledilemeyişi için diğer bir se­ bep de şudur : Il. Dünya Savaşı'nın bir sonueli olarak, Almanya ile ilgili üç ayrı durum meydana gelmiştir; self - determinasyon'un gerçekleşmesinde tarafiann ve ilgili şahısiann bunları gözönünde tutmalan gerekmek­ tedir. 7 Mart 1960 da Moskova radyosunun «Afrika ve As­ ya milletleri ile anlaşmak için self - determinasyon» konu­ lu yayımında, bu husustaki Sovyet görüşü açıklanmıştır : a) Sovyetler Birliğine bakılırsa, 1958'de «Halk Mec­ lisini seçmek üzere Doğu Almanya'da yapılan demokra­ tik ( ?! ) seçimler göstermektedir ki burada halk sosya­ list bir idare istemekte ( ?! ) , ve bu suretle self - determi­ nasyon hakkını kullanmış olmaktadır. Bu sebeple De­ morkatik ( ? ! ) Alman Cumhuriyeti ( DDR) müstakil ( ?! ) bir devlettir. Demokratik Alman Cumhuriyetinin\ duru­ mu ile ilgili olarak, eğer kapitalist taraf ( MeselA Federal Almanya Cumhuriyeti) self - determinasyon . meselesini ortaya çıkarırsa, bu sadece müstakil ( ?! ) bir devleti, yani Demokratik Alman Cumhuriyeti (DDR) 'ni kendi ida­ resi altına girrneğe zorlamak maksadı ile yapılmış emper­ yalist ( ?! ) bir harekettir. Kruşçef'in Adenauer'e yazdığı 2 Şubat 1 960 tarihli mektubunda açıkladığı ve iddia olun­ duğu gibi, böyle bir talep Sovyetler Birliğine göre self determinasyon prensibine tamamen aykındır. b) Berlin hakkındaki Sovyet diyalekti�i şöyledir : Doğu Berlin'in müstakil Demokratik Alman Cumhuriyeti 58


(DDR) nin Başkenti oldu� münakaşa götürmez bir ger­ çektir. 1949 Ekiminde Doğu Berlin, y&ni sadece o zaman şehrin doğusunu teşkil eden bölüm, Almanya' daki Sovyet Askeri İdaresi tarafından yapılan tek taraflı bir hareket· le ve . Dört Müttefik Kuvveti'nin statükosu çilnenerek Batı bölümünden ayrılmıştır. Kendi rızaları olmadan ya­ pılan bu parçalama, bölünme ve ayrılmayı isteyip isteme­ dikleri hususu, şehrin bu kesiminde oturan Alman halkı­ na sonradan da olsa, hiç sorulmamışır. Diler taraftan, Batı Berlin halkına istedikleri sosyal yapıyı seçme hakkı tanınmaktadır. Sovyetler Birliğ'i, Batı Berlinlilerin · flm· dilik de olsa - kapitalist sistemi tercih etti� fikrini kabul· lenmiştir. Fakat, sosyal yapı sorusu, Batı Berlin mese­ lesinin sadece bir yönünü teşkil etmektedir. Bu da yal· nız kendi bölgelerine ait bir iç meseledir. Batı Berlinllle­ rin ayrıca bir de dış meseleleri, diğer kesiminde kalan artalan, babalan ve öz kardeşleriyle ilgili büyük problem� leri vardır. Bu ise self - determinasyon çerçevesi içinde halledilemez. ·Bu problem ancak Berlin için özel bir sta� tüko yapan eski anti - Hiler koalüsyonun üyeleri tarafın­ dan halledilebilir. Mamafih, bugün önemli olan şey, Ba­ tı Beriinin iç yapısını tayin etmek değil, modası çoktan geçmiş bulunan işgal rejimini ortadan kaldırmaktır. Bu mesele, Afrika milletlerinin self - determinasyonu mesele­ sine paraleldir. Her ikisinde de self - determinasyon, ya­ bancı işgal kuvvetlerinin çekilmesi demektir. Batı Berlin'· cleki işgal rejiminin kaldırılması aleyhinde konuşanlar, aynı zamanda self - determinasyon prensibinin gerçeklet­ tirilmesine karşı bulunuyorlar ve hala Il. Dünya Savafı'· nın Batı Berlin;de devam etmesini istiyorlar, demektir. c ) Federal Almanya meselesinde ise Sovyet diya­ lektiği, tamamen değişik şartlar altında ı.ı.ygulanmakta­ dır. Sovyetler Birliği'ne göre, Fedaral Almanya'da mev· .,


cut durum karşısında, Sovyetler Birliği'nin isteklerine uyan ayn bir barış anlaşmasının temini, Alman halkına self - determinasyon hakkı tanınmasının en kuvvetli ifadesidir. Bu da, Afrika milletlerine uygun şekildeki self - determinasyon'a paraleldir. Her iki durumda da self - determinasyon, yabancı askeri kuvvetlerin çekilme­ si anlamındadır. Federal Almanya'nın bir barış anlaşması yapmayı reddetmesi, Sovyetler Birliği'ne göre, self - deter­ minasyon talebinden vazgeçrneğe eşittir. Bu Sovyet iddialarını tamamlayıcı olarak, Sovyet bölgesindeki propagandaların savunduğu husus şudur : Federal Almanya'nın bu günki durumuna göre self - de­ terminasyon'un mevcudiyeti için ilk şart, bir barış vasa­ tının teminidir. Bunun için de, Batı Almanya Ordusu'nda atomik silahlanmaya son vermek, mecburi askerlik · hiz­ metini ve yabancı kuvvet üslerini kaldırmak lazımdır. Ancak ondan sonradır ki iyi ( ? ! ) münasebetler tesisi ve ileride mümkün olabilecek bir birleşme hususlannda iki Alman devleti arasında müzakerelere başlanabilir. Bu suretle, 1945'den sonraki Almanya meselesinde, 1933'le 1 945 arasındaki halin aksine olarak, bir «fiili du· rum»'la karşılaşmaktayız. Burada, Sovyet «milletlerarası avukatlarH>'na göre, self - determinasyonun merkezini teş­ kil eden problem, yani «ayrılma uygunluğu», müsbet şe­ kilde cevaplandırılabilir. Zira : Bir ibütün olarak Alman­ ya henüz Sovyet emperyalizmine hizmet edemez; ( 7 Ma­ yıs 1 959' da Leipzig' de toplanan Bütün - Almanya İşçi Kon­ gresi'nde Kruşçef şöyle demiştir : « Batı Almanya'daki kapitalist sistem ortadan kalkacak ve burada işçi sınıfı ik· tidara gelecek şekilde

Almanya'yı birleştirmek

nıçın

mümkün olmasın ? Fakat kabul etmek gerekir ki bu fi­ kir şu anda realist bir düşünce sayılamaz.» ) .


Muayyen bir bölgedeki işçi sınıfının diktatorya hakkı, self - determinasyondan evvel gelir. - Banş taraftan (Demokratik Alman Cümhuriyeti ) '­ nin, Almanya'nın geri kalan kısmından ayrılması ile dün­ ya ihtilali kuvvetlenmiş, emperyalizm ve muhalefet ise zayıflaınıştır. Diğer tabirle, Sovyet emperyalizmi self - de­ terminasyonun kanuni ve demokratik bir şekilde gerçek· leştirilmesini kabul etmemektedir. Komünistlerin yanaş­ madıklan bu şekil, hür seçimlerle bütün Alman milleti­ nin milli birliğini ve sosyal yapısını seçmesidir. Sovyet· ler Birliği, kendi zulum ve işkence hakkının, Alman mil­ letinin self - determinasyon hakkından önce geldi� boş iddiasındadır. ALMANYA'NIN SELF - DETERMİNASYON TALEBl : Sovyetler Birliği, Almanya'nın self - determinasyon•ı meselesindeki diyalektik tefsirin zayıf temellere dayan­ dığını bilmektedir. Bundan başka, diyalektik tefsirin ar­ kasındaki hakimiyet arzusunun galip gelmesi için bu tef­ sirin tek başına kafi bir garanti teşkil etmediğinin de farkındadır. Bir talep, kanuni yollar ile inandırıcı bir şekilde ger­ çekleştirilemezse, Komünistler tecrübeye dayanarak hA­ riz bir kuvvet menfaatinin mevcudiyetini itiraf etmek­ ten çekinmemekte, karara vanlamayan hallerde ise Ko­ münist kuvvet mevkilerini muhafaza etme yolunda bütün Doğu Blokunun askeri gücünü harekete geçirme niyet· lerini ilan etmektedirler. 7 Mart 1 959'da Leipzig'de yapı· lan Alman İşçileri Kongresinde Kruşçef, Sovyetler Bi·r· liği'nin bu görüşüne delil olarak şunlan söylemiştir : « Eğer kapitalist dünya Demokratik Alman Cümhu· riyeti'nin aleyhine olarak Alınanya'yı birleştirmek ve bu


suretle sosyalizm cephesini sakatlamak gayesini güdüyor­ sa biz bu fikri kabul edebilir miyiz ? Kapitalizme boyun eğmek için yaşamıyoruz. Proleter enternasyonalizmin prensiplerini bütün gücümüzle korumalıyız. Lenin'in de­ diği gibi, proletarya ihtilali ve kapitalizmin çöküşü dev­ rinde yaşamaktayız! ». Sovyetler Birliği'nin «proleter enternasyonalizm» prensiplerini takip etmekten doğan mükellefiyederi ile ilgili olarak Sovyetler Birliği kendisine karşı çıkanlan isyanlarda Silahlı Kuvvetlerin kullanılmasını uygun bul­ muştur. 17 Haziran 1953'te Sovyet işgali altındaki bölge ile Doğu Berlin'deki Alman işçilerinin Sovyet Komünist baskısına karşı ayaklanmaları ile 1 956 yılı Ekim ayında Macar işçileri ve öğrencilerinin Macaristan'daki Rus ha­ kimiyetine başkaldırmaları vak'alarında bu metod tatbik edilmiştir. O zamandan beri Sovyetler Birliği ve Kızıl Çin «Sosyalist Kaınpı»'nın Batı sınırlarını Elbe ve Werra üzerinde silah kuvveti ile muhafaza etmek ve «DDR'de kapitalizmi yeniden kurma» teşebbüslerini yine silah kuvveti ile bastırmak tehditleri savurmaktadırlar. Federal Almanya Cumhuriyeti Meclis ve Hükumeti Almanya'ya self - determinasyon hakkı tanınması husu­ sunda yaptığı mücadelede silah kuvveti kullanmayı kabul etmemektedir. Sovyetler ve Sovyetlerin Do�u Almanya'­ daki adamları ile, iktidar hırsiarını müdafaa ile, bu böl­ gede Sovyet Komünist hakimiyetini muhafaza için, hal­ kın siyasi arzuları:nı gerçekleştirecek ve bu şekilde me­ deni dünyada hakiki ve kanuni self - determinasyonu ifa­ de edecek «hür ve demokratik seçim»'e karşı çarpışmayı lüzwnlu addetrnektedirler. Mart 1919 gibi erken bir tarihte, VIII. Parti Kongrele­ rinde Rus Bolşevikleri halk iradesinin genel seçimler yo62


iu ile ortaya konması hakkındaki fikirlerini şöyle ifade etmişlerdi : «Bizler, proletaryanın diktatörlü� için çalışıyoruz. Bu da, halk iradesi tabirinden ne anladığımızı açıkça gös­ terir. Sovyet teşkilatında halk iradesi en yüksek şeklini bulmuştur ( ?! ) . Buna göre, genel seçimler hiç bir şeyi ifade ve isbat etmez! » ( Stenografik rapor, s. 79, Mosko­ va, 1919.) . Doğu Almaı;ıya'da Kremlin'in emirlerini yerine getir­ mekle mükellef memurlar adına, SED Politbüro üyesi Hennann Matem, Rus işgal bölgesinde hür seçimlerin n� den kabul edilmediğini aşağıdaki şekilde açıklıyorrlu : «İşçi ve köylü iktidarından bir kere daha vazgeçme­ yi düşünmüyoruz. Seçime sunulmak üzere kapitalizmin yeniden kurulmasına müsaade etmiyeceğiz. işçi hareketinin tarihçesinde, işçi sınıfının iktidarı oy pusulası ile ele geçirdiği bir tek vak'a hatırlamıyorum.

Sosyalist kampı kuvvetlendiği nisbette bu ihtimal vfuit olabilir. Fakat, mono-kapitalizmin hakimiyeti ve ekono­ mik ve politik kuvveti ile Batı Almanya'daki reaksiyon düşünülürse, bugünki vaziyetİn tamamen başka old� anlaşılır. Eğer oy pusulası yolu ile iktidan kaybedersek zamana ayak uyduramamış oluruz. Biz sahneden çekili· yoruz, kapitalizm yeniden iktidara geçebilir dememizi beklemeyin, bu hiçbir zaman mevzuubahis olmayacaktır. Bir kere iktidara geldikten sonra da burjuvazinin ve burjuva partilerinin oy pusulası yolu ile iktidan elimlz. den almalarına müsaade edecek miyiz ? Eğer bunu yapar­ sak hakikaten aptallık etmiş oluruz, ve işçiler bizi lAnet· lerler. Bunu böylece söyleyişimin sebebi iyice anla,ılma· sı içindir. Ne oy pusulası, ne de silah kuvvetiyle emper­ yalistler iktidan işçilerin elinden tekrar alamıyacaklardır. ••


Bu mevzubahis olamaz! » ( 18 Mart 1958'de «Neues Deut­ schland »'da neşredilmiştir.) Sovyetler Birliği bugüne kadar Alman halkının self ­ deterıninasyonu üzerindeki kendi tefsirini Komünist dün­ ya dışındaki memleketlerde uygulamak imkanını bula­ mamıştır. Buna rağmen muhakkak ki büyük siyasi, e­ konomik ve askeri kuvvetine dayanarak bu tefsirin ka­ bulü için çalışınağa devam edecektir. Bunun için her­ şeyden evvel, Sovyet diyalektiğinin arkasındaki emper­ yalizmin hür ve medeni dünyaya teşhiri lazımdır. Bu tef­ sir, self - determinasyon hakkının gerçekleşmesini arzu etme maskesi altında hakikatte self - determinasyonun manasını tahrif etmektedir. Şu şekilde ki : - Sovyet Ordusunun emri ile hareket eden bir azın­ lık grubu tarafından Sovyet işgal bölgesinde meydana ge­ tirilen kanun dışı durum, sahte plebisitler ve diğer dala­ verelerle, ve siyasi iradenin hakiki ve sınırlandırılmamış bir şekilde tecellisine mani olmakla meşrCılaştırılmağa ça­ lışılmaktadır. - Sovyet kontrol bölgesinde kalan Almanlara Alman­ ya'nın diğer kısmı ile birleşrnek üzere siyasi arzularını hür olarak ifade edebilme hakkı tanınmamaktadır. - Batı Berlin ve Federal Almanya'da yaşayan Alman­ lara bir sözde «self - determinasyon» şekli zorla kabul ettirilmeğe çalışılmaktadır. Eğer durum 10 Ocak 1959'da Ruslar tarafından ileri sürülen bir barış anlaşması tasla­ ğındaki şartlara göre tanzim edilseydi, bu şekil bir «self­ determinasyon» hakikaten bir «halk demokrasisi» esası üzerinden yeniden teşkilatianma ihtimaline yol açabilirdi. Fakat, diğer taraftan Almanya'nın doğu kısmında tatbik edilen Sovyetleştirme hareketine karşı yapılacak her mu­ kavemet, milletlerarası kanuna aykırı olarak ccDDR» in iç


işlerine mudahale etmek, veya barışı baltalamak diye ad­ landınlarak hertaraf edilecekti. 17 Haziran 1 953 te Almanya'nın Sovyet işgal bölgesi halkı buradaki müstebit rejime karşı ayaklanmış, ve bu isyan Rus tanklan vasıtası ile bastınlmıştır. Sovyet işgal bölgesindeki halkın Rus rejimini ne de­ receye kadar kabul ettiklerini milyonları bulan mülteci sa­ yısı gayet iyi göstermektedir. Son 12 sene zarfında üç milyondan fazla insan Sovyet Bölgesinden Batı Berlin'e kaçmış, ve oradan Federal Almanya'ya dağılmışlardır. 1 945 te Sovyet Bölgesinde yaşamakta olan halkın 1 /6 in­ den fazlası bugün Batıya iltica etmiş bulunmaktadır. Bu sun'i ayrılığın fertlere, ailelere, ve bütün Alman milletine verdiği acının derinli�ini anlayabilmek için insanın ken­ di memleketi ve Başkentini aynı durumda tahayyül etmesi kafidir. 13 Ağustos 1961 de Sovyet Bölgesinde kalan 16 mil­ yon kişinin son kaçma yolu da Sovyet otoriteleri tarafm­ c;lan kapatılmıştır. Sovyet tankları, Sovyet askeri Bölge Kuvvetleri ve Sovyet Bölge Polisinin himayesindeki tel­ örgü, milyonların şehri olan Berlin'in ortasından bölge sı. nın boyunca çekilmiştir. Daha sonra bu telörgii, beton duvarlada takviye edilmiş, Yirminci Yüzyılın yüzkarası Utançduvarı meydana getirilmiştir. Bugün Almanya'nın Sovyet bölgesindeki Almanlar büyük bir esir kampında yaşamaktadırlar. Bu vaziyette, bugün Almanya'da Birleşmiş Milletler'in ilan ettiği self - determinasyon hakkı ile bağdaşmayan bir durum hasıl olmuştur. İnsan Hakları Komisyonu tara­ fından self - determinasyon maddesinde formüle edilen hak, yani bütün halk ve milletierin kendi politik, ekono­ mik, sosyal ve kültürel durumlarını tayin etme hakkı, de61


�iştirilemez bir hak olup, Sovyet İ şgal bölgesinde yaşayan kısım dahil olmak üzere bütün Alman milletine teşmili gerekmektedir. «Millet» mefhumunun birçok deği­ şik tarifleri olabilir, fakat her iki tarafın da bugüne ka­ dar inkar etmediği hakikat şudur ki, Alman milletinde, bir milletin self - determinasyon sahibi olması için lazım gelen bütün esaslar dün olduğu kadar bugün de mevcut­ tur. « Millet» mefhumunun en açık tarifini 1913'te (Mark­ sizm ve milliyet meselesi» adlı eserinde Stalin yapmıştır; Sovyetlerin davranış ve tatbiklerine tezat teşkil eden bu tarif şöyledir : «Müşterek dil, toprak, ekonomik hayat, ve kültür bir­ liğine yolaçan gelenek birliğine sahip olarak gelişmiş in­ san topluluğuna millet denir.» ı s Müşterek bir dil; yüzyıllar boyunca Almanların yer­ leşmiş ve yaşamış olduğu bir toprak; mühim bir endüstri­ ye sahip zengin bir ekonomi; kültür sahasındaki başarılar ile kendini gösteren bir milli karakter - Alman milletinin bu vasıflannı kimse inkar edemez. Sovyetler Birliği bile şimdiye kadar bunu yapamamıştır - dolayısı ile Sovyet­ ler Birliği arzu edilmeyen bir politik ve sosyal sistemi zor­ la kabul ettirmek üzere Almanya'nın bir bölümünü geri kalan kısmından ayırmak için makul bir sebep göstereme­ mektedir. 23 Temmuz 1955 gibi yakın bir tarihte Cenevre Zirve Toplantısı'nda, Dört Büyük Kuvvet'in hükıimet li­ derleri tarafından yayımlanan «Dışişleri Bakaniarına Ta­ limat»'ta, Sovyetler Birliği kabul ediyordu ki : «Alman meselesinin çözümü Almanya'nın tekrar bir­ leştirilmesi, Alman milletinin milli menfaatlerine ve Avru­ pa emniyeti menfaatlerine uygun olarak hür seçimler yo­ lu ile yapılacaktır.» 18

66

Stalin, Eserler, l l . Cilt, s. 272, Stutıgıırt

1 95 1 .


Sovyet işgali altındaki bölgede yaşayan Almanlara self - determinasyon hakkını iade etme yolunda şimdi sa­ dece bu talimatı uygulamak kalıyor. Buna rağmen bu bölgedeki 16 milyon Alman hür ve korkusuz olarak ka­ rar veremedikçe Alman milletine self-determinasyon hak­ kının tanınması bir şey ifade etmeyecektir. Sovyetler Birliği zorla yarattığı bu durumu muhafa­ zacia ısrar ettiği ve Alman milletinin bütünlügünü bozma­ ğa çalıştığı müddetçe, 1 5 Aralık 1 960 da Birleşmiş Millet­ ler Genel Kurulunun tasdik ettiği 1 5 1 4 ( XV) sayılı kara­ ra karşı gelmektedir. Bu karann 6. paragrafı şöyledir: «Bir memleketin milli bütünlüğü�ü ve toprak masu­ niyetini kısmen veya tamamen ihlal etmek üzere yapılan bir hareket, Birleşmiş Milletler Anayasasının maksat ve prensipleri ile bağdaşamaz.» Bu kesin karann Sovyetlerce hiçe sayılıp çiğnerrmesi karşısında, telörgünün ve Utançduvarı'nın her iki tarafın­ daki Almaniann hür dünyadan bekledikleri ve istedikleri hususlar şunlardır : Birleşmiş milletlerin, 1514 ( XV) sayılı kararının dün­ yanın dİğer bölgelerinde olduğu gibi Avrupa'nın ortasın­ da da tatbik edilmesi; Milletierin tabii hakkı olan self - determinasyonun Alman milletinden de esirgenmemesi; Bunu sağlamak için de yukardaki karara katılmış bU­ tün milletierin bu insani davadaki destek ve savunmaları· na sebatla devamlan; Milletierin milli bütünlüğünü ve toprak masuniyettnt kısmen veya tamamen ihlal etmek üzere yapılan ve yapı· lacak olan her davranış er - geç yenilme�e mahk�mdur. 07


S O N S Ö Z : 13 Ağustos 1961 'de Komünistlerin, bir vücut halindeki Berlin'i ikiye bölmek için çektikleri du­ var, maddi manzarası kadar manevi ifadesi bakımından da Yirminci Yüzyılın yüzkarasıdır. Bu duvar, komünizmin her yerde, her bütünü ikiye bölmek kasıt ve çabası ile kullandığı menfur metodun uygulanması sonucu şekil bulmuş ibr ibret lavhasıdır. Bu, Doğu Berlin yakasındaki duvarlarda : «Çalıştık, sosyalizmin zafere ulaşmasını sağladık» diyen Komünist­ lerin övünebilecekleri bir başan değil, her sağduyu sa­ hibi insana karşılaştırma yapmak imkanı veren bir kızıl gaflettir. 148 Kilometnilik bu yüzkarası beton duvar, zulmün, zorbalığın medeniyet getirmediğini, ancak mesut insan­ ları karabahtlı ve perişan ettiğini canlandırmaktadır. Almanca bilmese dahi Berlin'e giden Türkler, Doğu ve Batı diye zorla parçalanmış Berlin'i görenler, bilhassa Alman televizyon ve sinemalannda sık sık yüzkarası Utançduvan'nı seyredenlerimiz, bu hal ve manzara kar­ şısında, kendi memleketimizi de derinliğine düşünmeli­ dirler; toplumumuzda, her sahada yapılmağa çalışılan ayıncı, bölücü her faaliyetin gerçek nedeni, gerisi ve ile­ risi üzerinde dikkatle durmalıdırlar. Bu gizli veya açık, istismarcı kızıl çabalann içyüzü­ nü, cesaret ve celadetle ortaya koymak, bütün vesika ve örnekleriyle halkımıza açıklamak, teşhiretmek, Alman­ ya' da çalışan işçilerimizin ve tahsil gören gençlerimizin en önemli bir vazifesi olmalıdır. Yeryüzündeki her insan, ve bilhassa Alman'lann ta­ rihten ve yürekten dostlan Türkler, Berlin'i ve Alman­ ya'nın bugünkü büyük ıztırabını duymalı ve bilmelidirler. 68


Ancak bu takdirde, dost acısının giderilmesine yar­ dımcı olmak imkan ve şerefine erişilir. Ancak bu sayede, bizzat kendimiz, ailemiz ve mille­ timiz için komünizmin her çeşit bela ve menbuz felaket­ lerinden korunmak yolu bulunur.


B İBLİYOGRAFYA

BENNET, Lowell :

Bestion

Berl i n .

Spcs eines

Das

Freiheitskampes,

Frankfurt

1 951 .

BRANDT, Wllly :

Be r l i n ' s spec i a l

Tasks

( Statement by Govarning Mayor Willy

Brandt, m ade before the Berlin House of Representatives of January 1 5, 1 959 ) , Berlin

BRANDT

UHLITZ

1 959 .

KORBER

:

Von Bonn nach

BUTLER, Ew1n :

C i ty divided;

CHARLES, Maıı :

Berlin Blockade, London

CLAY, Luclue D. :

Declslon In

DAVI SON , W, Philip• DEUERLEIN, Ernst

:

d. GABLENTZ :

LEGIEN, Dr. R. :

J . ı 958.

ı 96 ı .

from Ber l i n , Bloomlngton

Plebiscites, New York

ı 96 ı . ı 944

ı 959,

-

:

ı 927.

Marxismus, Len inismus und Völkerrecht, Cologne

1 'den ayrı ba s k ı ,

PELISCHKE, Elmer :

Basel

ı 959.

ı 959.

Ber l i n : Development of i ts Government

Godesberg - Mehlem

RUHM von OPPEN, Belte

and

Administration,

ı 952.

: Documents on Germany u nder Occupation

New York 1 955.

SPEYER, H1n1 :

Die sowjetische Bedroh u ng Berlins, Köln

WAMBAUGH, Senh : A. 70

ı 959.

Munich

Frltz : Die freie Stadt ( The Free City ) , c D i e Frledenswarteıo, Vol.

55 No.

Bad

New York 1 950.

The Four Power Agreoments On Berl i n , Be r l i n 1 96 1 .

LUMMERT, GOnther MÜNCH, Prof.

ı 959.

Documents on the Status of Ber l in :

1 957.

1 95 5 .

Ge rm a ny,

: Deutschland, Bonn

JONES, F. Llewellyn

Ber l i n

The Berlin B loc ka de , Princeton, N.

DONNER, Joern : Report v.

Ber l i n

Berlin,

ı 96 ı .

Monog raph on Plebiscites, New York,

ı 920.

ı 945

-

ı 954,


Dr. T E V E T O G L U

KOMÜNIZMLE MÜCADELE YA Yl NLARI : ı. FAŞisT YOK, KOMÜNisT VAR ! Bir yıl içinde ilA.veli 3. baskısı yapıldı. :

Fiatı

3 TL.

2. DIŞ POLiTiKA GÖRÜŞÜMÜZ Türkçe, İngilizce, Fransızca ve Almanca bir arada. Fiatı :

3.

MİLLETLERE IŞIK TUTAN İKİ BEYANNAME Fiatı

4.

S TL.

:

250 Kr1.

YİRMİNCİ YÜZYlLlN YÜZKARASI : UTANÇDUVARI Fiatı :

S TL.

( KOMÜNİZMLE MÜCADELE YAYINLARI ) 'nı satın almak, çevrenize ve dostlanmza yaymak, yeni oku­ yucu ve aboneler bulmak suretiyle bu milli müca­ deleye katılınız ! . Öğretmen ve öğrencilere % 20 tenzilatla gönderilir. .

Sipariş Adresi

:

Dr. TEVETOOLU Bakanlıklar P.K.

250,

ANKARA

71


Dr. T E V E T O ('j L U

KUMUNIZMIN

KARSISINDA

ATATÜRK ( KOMÜNiZMLE MÜCADELE YAYINLARI ) 'NIN Y A K I NDA

BAS l L l YO R

5. K i TABI

1 ..

Bugüne kadar basılmamış resmi vesikalar ve gizli kalmış tutanaklada ccTürk aleminin en büyük diişo mam KOMÜNİZMDİR. Her göründüiii yerde eztl. mell ! .. » büyük ve tarihi emrini vermiş ATATÜRK'ün her Türk gencine örnek olacak «Komünizmle Mü­ cadele»'si bu eserde behrtilmiştir.

( KOMÜNİZMLE MÜCADELE YAYINLARI ) 'm Okuyunuz Okutunuz

Y a y ı n ı z. Sipariş Adresi

: Dr. TEVETOOLU Bakanl ıklar P.K. 250, ANKARA



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.