BOGAZİÇİ YAYINLARI
"
Godfrey Lias
GÖC -
çeviren: Mehmet Çagrı
4. Baskı
d BOGAZİC:İ YAYINlARI
q
Boğ�zlçl Yayınları A.Ş. Prof. �azım İsmail Gürkan Cad. Ortaklar iş Hanı 12/25 Cağaloğlu IST ANBUL Tel: SUi 09 77 •
BOGAZİÇİ YAYINLARI Baskı ve Cilt: Kuşak Ofset Baskı Tarihi: 1992
Boğaziçi Yayınları A.Ş. Prof. Kazım İsmail Gürkan Cad. Ortaklar İş Hanı 12125 Cağaloğlu İST ANBUL Tel: 526 09 77 •
ÖN SÖZ
Bu kitap, Türklüğün anayurdunun göbe ğinde bir göçebe Türk boyu olan Kazakl• rın komünist zulmü ve baskısı başlamadan önceki hayatlarını, o zulüm başlayınca bu na karşı nasıl direndiklerini, ve sonunda içlerinden bir kısmının nasıl kaçıp kurtu· labildiklerini anlatıyor. Kitabın yazarı Godfrey Lias, İngiliz olup esas mesleği askerllkti. Muhtelif as keri hizmetlerde, lngiliz Ha,.P Akademisi öğretim üyeliğinde, sonra savunma ve dtş işlerine ait çeşitli haber alma teşekkülle rinde hizmet etmiştir. Şahsiyetinin diğer bir cephesiyle tarihçi, muharrir ve (sonr• ları) gazeteci ve diplomattır. Bu kitabın yazılışı sırasında devletinin geniş haber ·alma teşkilatından ve imkanlarından isti· fade ettiği aşikardır. Kitabın ilk yayınlan ması 1956'dadır.
Yazarın, bu kitabı Kazakları severek ve onların tarafını tutarak yazdığı anlaşılı yor. Ama ne de olsa Türk değil, yabancı. Bu sebeple bazı noktaların inceliğini ka çırdığı ve bazı hatalara da düştüğü oluyor. Hatalarının en önemlisi, Kazakların bu mücadelesini anayurttaki diğer Türk boy larının mücadelesinden ve kaderinden ayrı olarak ele alışı ve anlatışı. Sanki Kazaklar Büyük Türk Milletinin ayrılmaz bir parçası değil de kendi başlarına ayrı bir milletmiş gibi. Diğer hataların birçoğu, zincirleme olarak, bundan doğuyor. Bu kitabı okuyan lar şu gerçeği bir an bile hatırlarından çı karmamalı : Kazakların bütün yaptıkları, başlarından bütün geçenler, Ortaasya Türklüğünün kaderinin ve mücadelesinin bir dilimidi r. Ancak bu gerçeği göz önün de tutmakladır ki, hadiselerin sebebini doğru olarak teşhis edebiliriz ve olanları bütün manası ve u lviyetiyle kavrıyabiliriz. Kitabın aslındaki , Türkleri ve müslü manlığı İngilizlere anlatmak için konulan ve Türk okuyucularının esasen bildikleri, bazı ufak tefek kısımlar çıkarılmıştır ve İn giliz mesafe v.s. ölçüleri metrik sisteme çevrilmiştir. Yazarın hadiseler, şahıslar ve tarihler hakkında bazı hataları, çevirenin sayfa di bine koyduğu notlarla düzeltilmiş veya a çıklığa kavuşturulmuştur. Bazı ufak tefek ve aşikar yanlışlıklar doğrudan doğruya tercüme sırasında metinde düzeltilerek ve-
rilmiştir. Çeviren bütün bunları da, Türki� yedeki Kazaklarla ve diğer Türkistan göç menleriyle geniş ölçüde danışmıştır. Kitabın, bilhassa Türkistanlı mülteci ler çevresinde, tenkide uğrayan bir tarafı, hadiseleri az sayıda ve belirli kimselerin açısından verişi ve bu arada bilhassa pek önemli hizmet ve fedakarlıkları olan birçok kimseyi zikretmeyişidir. Bu tenkidlerin ge niş ölçüde haklı olduğunu söylemekle ye tiniyoruz. Çevirirken bu cihetlerin münaka şasına ve düzeltilmesine girişmedik. Bu a rada, kitapta adları geçenlerden bazılarının hataları (ve hatta bazı ithamlara göre iha· netleri) üzerinde de durmadım. Bunların etraflı tahlilini tarihçilerin ileride yazacak ları eserlere bırakmak daha doğru olur. Bu kitap, şahısların değer ve hizmet durumla rını iyi ve tam tayin etmek bakımından bir kaynak teşkil edemez. Bunu açıkca be lirtmek gerekir. Buna karşılık bir kahra manlık manzarasını ve bir faciayı ıyı can landırmak bakımından başarılı ve değerli dir. Şu kadarını, önemle ve üzerine basa basa belirtmek bir vicdan borcudur: Yaza rın kitapta adını vermediği pek çok kişiler kitapta anlatılanları aşan hizmetlerde ve fe dakarlıklarda bulunmuşlardır. Onların yap tıklarının tarihe geçirilmesini mecburen başkalarına bırakıyor ve burada onları sa dece hürmetle anıyorum. Yapılan bazı
hizmet ve kahramanlık-
ların başka adlara maledilmesine gelince, bu hususta yazarın kendi özür dilemesini tekrarlıyor ve yine onun bir sözüne katılı· yorum: •Önemli olan, bu hareketleri kimin yapmış olduğu değildir; önemli olan, bu hareketlerin yapılmış olmasıdır.n Yabancı bir milletten olan bir yazarın, bazı hatalarına rağmen, bizim milletimizin kahramanlığı ve felaketleri hakkında bu ka· dar zahmet çekip böyle bir eser meydana çıkarmasından dolayı ona şükran ve takdir borçluyuz. Bu hadiselerin daha etraflı bir tarihi· nin yazılmasını, hayatta kalan bir avuç yaş lı mücahitten istemek ve beklemek ise hakkımızdır. MEHMET ÇAGRI
ı.
Cihangirler yatağı
·Kötü bir mabat için tu:.-ak ku· ran, o tuzağa erkekliğini kaptı· rır. Şerefsizliği kabul ederek bir köle gibi yaşamaktansa, dö vüşte vurulmak veya susuz çöl· lerde ölmek daha iyidir.•
A sya'nın
tam göbeğinde, • Altaylar• denilen, çepe çevre b i r dağlar s i lsi lesi uzanır. Bu bölgenin sulak vadi leri ve münbit yaylaları içinden, tarih boyunca birçok kereler, büyük kitleler ve cihangirler çıkıp, As ya'nın her tarafına yayıldılar. Pekin'e, Delhi'ye, Se merkand'a vard ı l ar, hatta Avrupa'nın ortasında at oy nattı lar. Bu cihangirlerin adları , işitenin m i l l iyetine göre, korku, kin, hayranl ı k veya i ftihar duyguları uyan dırır. Cengiz Han, Timur, Büyük H&ıit) imparatorları , hatta Attila, Altaylılar soyundan gelme d ir.
10
G Ö Ç
Büyük önderlerin buyruğu a l tı nda savaşanlar da, tıpkı onlar g i b i , dayanıkl ı , gözüpek, i htiras l ı , merha· metsiz ve konuksever kişilerd i . Onların bugün yaşayan torunları da öyledir. Aralarından cihangir bir başbuğ çıktığı zaman , onun buyruğu altında, şan kazanmak için, dünyanın öbür ucuna kadar gitmeye her an hazır dırlar. Aynı şeki lde. sevg i l i dağ larında, sürülerinin arasında at koşturmaya ve şah i n uçurmaya da daima hevesl i d i rler. Her i l kbaharda ve sonbaharda, keçe ça dırlarını yıkıp, dağlardan aşağı veya yukarı göç ede rek, dünyanın öbür kısımlarını hiç umursamadan ya şar g iderler. Tıpk ı , Marko Polo'nun, beş yüz y ı l önce, tam onların çadırları önünden geçerek, Büyük İpek Yolu boyunca , Avrupa'dan Çin'e gittiği zamanlarda ol duğu gibi. . . Ama, Marko Polo'nun çağ ı ndan beri , dünya gitgi de daral maktaydı . Altaylarda yaşayanlar ise bu daral· maya aldırmadılar. Hı ki, on dokuzuncu yüzy ı l ın son larına doğru , bu daralan dünya, Altaylar bölgesi n i de iyice sı kıştı rana kadar . . . Bu arada, Altayl ı lar da çoğal m ışlardı . Boyunları çıngıraklı sürü leri , çift hörgüçlü develeri , bes i l i ko yunları, keçi leri , sığı rları ve sevg i l i atları hayl i art· mıştı . Böylece Kazaklar, daha çok Batıya, şimdi Sov yet Kazakistanı olan bölgeye doğru yayıldı lar. Ya· yıldıkları bölgelerin genişl i ğ i , hemen hemen Demir· perde'nin Batısında kalan bütün Avrupa'nın gen i ş l iği ne eşitt i . Bir kısmı ise, güneye doğru sarkarak Çun garya bölgesini geçmişler ve Tanrı Dağları den i l en mu azzam sıradağlara çıkmışlard ı . Bu kitapta anlatı lan olaylar, daha çok bu, Güne Yf:. doğru i nen Kazakların başından geçenlerdir. Onla· rın yurtları , Ç i n ve Rus emperyal izmlerinin y ı llardan
CİHANGİRLER
YATAC.:I
11
beri göz koyduğu ve b i r türlü paylaşamadığı yerlerd i . Yirmi nci yüzy ı l ı n başlarında, Ç i n v e Rusya arası ndaki s ı n ı r çizgisi Altay dağları boyunca uzanıyor ve Tan rı Dağlarının Kuzeyine varıyordu. Ama, bu s ı n ı rı oldu ğu g i b i bırakmaya ne Ruslar razıyd ı , ne de Ç i n l i l er. Bugün hala çekişme konusu olan bu s ı n ı rın geçtiği topraklar üzerinde sürüp giden çatışmanın altında, i ktisadi menfaatler yatıyor. Çünkü , toprağın a ltında zengin altın, volfram (tungsten), kömür, bakır ve diğer maden cevherleri vardır. Ayrıca Altaylarda, Tanrı Dağ larında ve çevresi ndeki diğer dağlarda bulunan büyük sığır ve koyun sürüleri de esasl ı bir servet kaynağı teşk i l etmektedir. Bu toprakların gerçek ve haklı sahipleri olan gö· çebe Kazaklar, geçmişte aç gözlü emperyal i stlerden kah b i ri n i . kah öbürünü tutarak varl ıklarını sürdüre gelm i ş lerdi. Fakat. başlangıçta başarı i l e yürütülen bu siyaset, Çarl ı k istibdadının yeri ni Bolşev i k istibda dı a l ı nca işlemez oldu. Rusya 'da komünist rej i m i n yer l eşmes inden sonraki on beş yıl içinde, Ruslar Doğu Türki stan'da önce i ktisad i , sonra siyasi egemen l i kle rini sağ lad ı lar. Burada, bu kitaba konu olan 800.000 Kazak yaşıyordu (1 ) . Bundan sonra kısa b i r süre ha riç, Kazaklar bir daha h ürriyetlerine kavuşamadılar. Böylece, geçen çeyrek yüzyıl boyunca, Altay ve Tanrı Dağları bölgeleri nin Kazakları ümitsiz, fakat (ı>
Yazarın. nüfus durumları ve harekctll!ri hakkında ver diği rakkamlann hepsi tahn11D>,1ir. Doğu Türkistan'da yaşayan Kazaklann 500.000 - Z.000.000 arasındn olduk. ları sanılıyor. Aynca, adı geçen btilgelerde yalnız Ka zaklar değ:ll, diğer Türk boylan d11 yaşamalttaydı. Ve bu maceralar, büyük kısmıyla, :JU Türk boylannın müş terek kaderleridir. - Çevirenin notu.
GOÇ ·
12
kahramanca b i r mücadeleni n içinde yaşadılar. istila sürüleri n i n her saldırıs ı n ı , boyun eğerek değ i l , fakat s i laha sarı larak karş ı lamaya çal ıştı lar. Zaten savaş ma kab i l iyeti ve aşkı Kazakların kanında vardı . Ama bu defa, kazanç veya şan için değ i l , taşıdıkları can için savaşıyorlardı. Artık dayanamayacak hale gelince de, · kalanlardan çoğu, boyun eğmektense, Tibet'in yüksek ve çıplak dağlarına çıkmayı veya Taklamakan Çölü nün b i l i nen veya b i l inmeyen tehl ikelerin i göze almayı tercih ett i ler. Çoğu yollarda öldü. Ve içlerinden pek azı , ancak iki bin kişi l i k bir grup, sonunda Keşmi r'e sığınabi l d i . (2) Bunlar, daha sonra Türkiye'ye gelip yerleşti ler. Başlarından geçenleri, bana Türkiye'de an lattı lar. Zaten oraya, onlarla konuşab i l mek için gitmiş t i m . Olaylar devam etmekte i ken, komünistlerin başa rıl ı gizlemesiyle, d ı ş dünya hiç bir şey öğrenememiş ti. Kazakları dinleyince, komünistlerin , olanları neden saklamak i stedikleri ni anladım. Bildiğim kadarıyla, Kazakların yaşadığı göçebe hayat, İngiliz okurlarına, hiçbir zaman tam tafsilatıy la anlatı lmış değildir. Ben onların destani macerala rını ve ı stırapların ı , bir dış gözlemci görüşü ile deği l , kendi görüş açılarından nakletmeye çal ıştı m . Yaşayış tarzları tamamen unutulmadan, onların nasıl insanlar olduklarını ve üzerlerine komünizm belası çökmeden (2)
Tibet yoluyla, Hindistan'a Kazak göçü iki defa olmuş tur. 1941'de ve 1951'de. tiklnde 2.000 kadar Kazak, ikincisinde ise 1,000'den az Kazıı.k gelmiştir. Aynca, Keşmir üzerinden yapılan diğer birtakım göçlerde ise, 15.000 ciavnnda Uygur Türk'ü geimiştir. Bunlar, Tibet yaylalanndan geçmeden, normal ciağ yollanyla Keş. mir'e ulaşmışlardır. Tabii, yollarda ölenler, belirtilen sayılann dışındadır. (Ç. N.) -
CİHANGİRLER
YATACI
13
ewel nas ı l bir hayat sürdüklerini canlandırmak iste d i m . Gönüllerinde, hala o eski günlerin i n özlemi var d ı r. Sömürülmek ve hürriyetlerinden ı.ıahrum edi lmek istendikleri zaman karşı durdular. Fakat, Çinli lerin Sinkiang eyaleti adını verdiği ve Çinli olmayan hal k ı n Doğu Türkistan dediği bölgede, eskiden yaşamak ta olan 800.000 Kazaktan 1 00.000'i bu d i renme sıra sında ölmüş bulunuyor. (3) Kazakların son göçlerinden arta kalanlar Keşmir'e varınca, başlarından geçenlere dair sızan pek kısa bil g i ler dahi, onların büyük ruh ve irade kuwetinl ve güçlüklere karşı meydan okuma azmi gösterdiklerini bel l i ediyordu. Keşmir'de kalmaya razı olmayarak, Tlırkiye'ye gideceklerin i işitince, ben de Türklye'ye gittim ve 3000 kilometreyi aşan bu göç macerasına, hayatlarını teh likeye koyarak neden girişmiş oldukla rını öğrenmek istedi m. Bu maceranın asıl başlangıcı, on dokuzuncu yüz y ı l ı n sonunda, 1 899 yıl ındadır. Kazak takvimine göre · Domuz Yı l ı · olan o yı l, Osman Batur doğdu . O sıra l arda Kazaklar, yalnız Cengiz çağından beri değil, hat ta Tevrat çağından beri değişmeyen bir hayat yaşıyor lard ı . Bu, Altay bölgesindeki diğer kavim lerin hayatı gibi ve Tevrat'taki lbrani lerin hayatı gibi, tam bir gö çebe hayatıydı. ilkbahar ve yaz aylarında dağlara çıkıyorlardı . 3000-4000 metreye kadar yükselen bu dağlarda, ta kar la örtülü yerlere kadar, yeşi l ve körpe çayırlar vardı . Sonbaharın soğuk rüzgarları ile birlikte yeni karlar gel diği zaman aşağı i niyorlar ve geniş Asya bozkırlarının (3)
Ölü rakkanu olarak verilen 100.000 pek küçük görilnü yor. Bu arada, ölenlerin yalnız Kazaklar değil, bütün Türk boylanndan olduğu hatırlanmalı. CÇ. N.) -
H
G ÖÇ
ve çöllerinin kenarlarında yaşıyorlardı. Böyl ece, gün· l ü k gıdaları, hatta çadırları ve elbiseleri için, yalnız Allah'a ve sürü l erine muhtaç olarak günlerini geçirir· ler, d i l ed ikleri gibi göçerler, kollarında taşıdıkları şa hinlerle avlanıp dolaşırlard ı . Eskf çağlarda, bizim ata· larımızın yaptığı gibi . . . At üstünde gezinirken söyle· dikleri içli türküler dağlarda yankılanırdı. Şimdi Türkiye'de yaşamakta olan Kazak mülteci lerin çoğu, fakat hepsi deği l , Kazakların K i rey koluna mensuptular. Bunların erkekleri, diğer Kazaklardan ayırt edi lmek için, baş l ı klarının kenarı nda b i r tutam baykuş tüyü taşırlard ı . Kirey boyuna mensup olanla rın tamamı yüzbinlere varır. Ama, komünist baskısı bu durumu değiştirene kadar, Kireyler, küçük toplu luklar hal inde yaşıyorlardı . Bu toplulukların çoğu , pa ra bakımından olmasa bile, hayvan sürüleri bakımın dan zengin say ı l ı rlardı. Küçük Kirey toplulukları, me sela yüzer a i l e kadardılar ve her birinin ayrı başkan ları vardı. Bu büyüklükte bir topluluğun, ortalama 1 0.000 koyunu, 2.000 sığırı, 2.000 atı ve 1 .000 kadar de vesi bulunurdu. Hayvanların b i r kısmı şahıs mal. ı , b i r kısmı topluluğun ortak m a l ı idi. B i r Kazak topluluğunun çadırlarının kurulduğu ko naklama yeri binlerce koyun ve kuzunun melemes i , at ların kişnemesi , sığırların ve develerin böğürmesi i l e çınlardı . B u seslere, develere takı lan kal ın sesl i çan larla, sığırların boynundaki bakır çanların ve koyunla· rın ince sesl i çanlarının gürü ltüsü de karışırdı. Çadırlar sökülüp göç başlayınca, yetişkin ve s ı h hatli her hayvana, gücüne göre ağırlık yüklenird i . Be bekler ve çocuklar da hayvan lara bindiri l i rd i . Önce bir koyuna, b i raz büyüyünce bir sığıra ve daha büyü yünce bir ata . . . Böylece, her Kazak kız ve erkek çocu-
CİHANGİRJ..ER
YATAÔI
ğu, çok küçük yaştan itibaren usta b i r binici olarak yetişird i . Erkek çocukların çoğu, henüz on yaşına bas madan komünistlere ve Çinlilere karşı savaşa katılır d ı . Ancak, yakı n çağlardaki Kazak savaşçı larının en ünlüsü olan Osman Batur, 12 yaşına basmadan önce savaşa girmemişti. Osman Batur'a, savaşmayı Böke Batur adında, bir çete savaşları önderi öğretmişti (4). Bu ad, Türkistan dışında pek duyulmamıştır ama, Türkistanl ı lar arasın da çok iyi bi linir. Böke Batur, Mançu imparatorluğu zamanında yaşamıştı. O zamanlar, Çinli vergi tahsi l darları , Kazakların hayvanlarını müsadere ederler, bu "a •vergi toplama• derlerdi. Ayrıca Ç i n l i göçmen çiftçi ler gel ir ve Kazakların ataları ndan kalma toprak larına el koyarak, buralarda çiftç i l i k yapmak isterler d i . Böke Batur, bunlara karşı mücadele açtı ve bu mü cadele daha sonra Çin ve Rus komünistlerine karşı direnme savaşına döndü.
HAYVAN GİBi YAŞAMAKTANSA... Sonraları, Türkiye'ye sığınan ve şimdi Deve l i ya kınları nda yaşamakta olan Kazak önderlerinden Hü seyin Teyci 'ye, anayurtlarından niçin ayrıldığını sor duğum zaman şu cevabı verecekti: (0
Yazar, birçok şahısları ve olayları birbirine ka.netır m aktadır. Mesela, Böke liatur'un, Ot;man Batur'dan önce ölmllş oldutu, bu bakımdan Osman Ba.tur'la bir likte çete sava.şiarına katılamJ.yaca.fı muhakkaktır. Böyle hatalar vardır. Ancak yaza.r, olıı.ylann cereyan �ekllnl ve manii.sını kuvvetli olurak verebllınl11tır. tÇ. -
N.)
18
GÖÇ
- Bir hayvan gibi yaşamaktansa, ölmek daha iyidir. Bu konuşmadan, aşağı yukarı yüz yıl önce, bir başka Kazak önderi , Kine Sarı, kendisine gelen ve Ruslarla barış yapılması fikrini savunan, Rus parasıy la kandırılmış bir Kazak'a hemen hemen aynı sözlerle aynı cevabı vermişti. Barış teklifini savunan • elçl•, rivayete göre şöy le demişti: - Boynuzlu bir koç, ne kadar kuwetli olsa da, bir arslanı yenebilir mi? Buna karş ı , Kine Sarı'nın verdiği cevap şöyleydi: - Kötü bir maksat için tuzak kuran, o tuzağa erkekllğlnl kaptırır. Şerefslzllğl kabul ederek bir köle gibi yaşamaktansa, dövüşte vurulmak veya susuz çöl lerde ö lmek daha iyi değil mi? işte bu inançla, günümüzün Kazakları da, bellerl ne, kıl ıçlarının ve el bombalarının asılı olduğu ke merlerini taktılar. Tüfeklerini ve ellerine geçtiği za man da, makineli tüfeklerini omuzlayarak, atlarına bi n i p savaşa çıktılar. Bu defakl gayeleri, Cen9iz, Attill ve Timur çağlarında olduğu gib i , bütün Asya'yı ve öte sindeki diyarları fethetmek değildi. Şimdi, atalarından gelen törelerini ve hayatlarını korumak için son sava şı veriyorlard ı . Ve bu defakl düşmanları, Asya'nın şimdiye kadar görmüş olduğu en kuvvetli iki emper yalist idi: Sovyet Rusya ve Çin . . . Bunlar, Cengiz Han'dan bile daha kuvvetli ve daha insafsız idiler. Ve Kazaklar, bu düşmanlarına karş ı , kendileri için zafer şansının hiç bulunmadığını pekalA blllyorlard ı . Ama bunu b i l mek, onları savaşa atı lmaktan bir an bhe ala koymad ı . Onlar, Kine Sarı'nın ve Hüseyin Teyci'nin dediği gibi, hayvan gibi yaşamaktansa ölmeyi tercih ediyorlardı.
CİHANG İRLER
YATACI
17
Çin m i l l iyetçil iğine karşı bir d i reniş şekl i nde baş layan savaş, sonraları komünistliğe karşı bir savaş ha l ine dönüştü. Hem Rus, hem Çin komünistl iğine kar ş ı . Ve bu savaş, hızı kah azalıp, kah artarak ve gittik çe daha sertleşip acı laşarak, 1 930 y ı l ından 1 95 1 yı lına kadar sürdü. 1 951 yıl ır.da ise en ağır ve tehl ikeli hareket başlad ı . Susuz Taklamakan Çölünü ve sonra. buzlu, sarp Kuzey Tibet Dağlarını aşarak Keşmi r'e sığınma teşebbüsü . . . Bundan sonra da son safha Keş mi r'den karayolu, deniz yolu ve uçakla Türkiye'ye ge l iş . Bu da, 1 953-1 954'de tamamland ı . Şimdi , Türkiye Hükümetinin yardımı sayesinde (5), sağ kalan Kazak mülteci lerinin başlarının üzerinde yeni yapılmış dam lar var. Ama beni m tahminime göre, dam yerine, baş lı:wıın üzerinde çadırları olsaydı daha memnun kalır lard ı . Kazakların bu maceralarını anlatmağa g irişmeden önce, olanları bana nakleden başl ıca şahısları tanıta yı m . Önce Ali Beğ 'i ele alal ım. Ke:ıdi yurdunda Al i Beğ, bir kabi lenin baskanı idi. Türkiye kanunları , böyle rütbeleri tan ı m ı yor. Ora da herkes, devlet memurları hariç, eşittir. Ama 1-\li Beğ ' i n , bu eş itl i k içinde bile biraz daha ağır basması da bir gerçektir ve bu, Ali Beğ'in elinde ol madan mey dana gelen bir durumdu. A l i Beğ 'i, ş i mdi Salihl i 'de oturduğu evde ziyaret eden herkes görür ve aniDr ki: o hala, oradaki 300 ailelik küçük Kazak topluluğunun fii len başkanıdır. Onun yakınında da, savaşlar s ı rasın· (5)
İsa Yusuf Alptekin ve Mehmet Emin Buğra'nın,
1952'·
d e Türkiye'ye gelerek, zamanın hiıkümet yetkiUler1 ka tındaki ısrarlı takip ve rkal:ın sonunda.
1850 kadar
Kazak'ın, iskanlı göçmen cıla.rak Tilrklye'ye kabul edil· meleri ve yerleştirilmeleri sağh.nmıştır.
(Ç. N.)
f/2·
;·}!;:��
· :·��·./ ��.-/. � :.
Ali Beğ
da silah arkadaşı ve kumandada yardımcısı olc.n Ham za oturmaktadır. Kazakların , komünistlere karşı uzun mücadeleleri ne dair bu kitapta anlatılanlardan çoğu, bu iki şahıs tan nakledilmedir. Onlara karşı şükran ve takdir duy-
ClHANGİRLER
YATACI
19
gularımı ifade etmek isterim . Ayrıca, bazı görüşlerini yanl ı ş aksettirmiş veya anlatırken hata etmişsem, özür dilerim. Bu arada, Türkiye'ye ben i mle b i rl i kte gelen ve tercümanlık yapan İngiliz dostuma ve Ro yal Geographical Society'nin altın madalyasını taşı yan Douglas Carruthers'e (Orta Asya hakkındaki ge niş bilgisini ve eşi bulunmaz fotoğraf kolleksiyonu nu benim istifademe sunduğu için) teşekkür etmek isteri m . B i r de, Ali Beğ 'in oğlu H asan'a, tercüman olarak yaptığı çok yararlı yardımlardan ötürü şükrnn borçluyum. Kendi anayurdunda yaşadığı günlerd e , Ali neğ'in üç büyük çadı rı vardı ve bu çadı rların her biri nde. üc karısından biri otururd u . Çadırları n kumaşı , kendi ko yunları nın yününden yapılmış keçeydi ve beır.beyc.ızdı. Beyaz olmasının sebebi ise, onun kab i l e başkznı olu şundandı . Kabi ledeki diğer çad ı rların renkleri siyah ve kahverengiyd i . Kış yerinden, yaz ı n konaklanan ye· l ere göçülürken veya sonbaharda ters yönde göç ya pılırken, her çadırın bölümleri ayrı l ı r ve he'· biri , 50 ki loyu hayli aşan yükler halinde, tahta d i rekler üze rine s ı kıca sarılarak bir deveye veya öküze yüklerıi r d i . Her çad ı rın, böyle 1 0-1 2 bölümü vard ı . Çad ır kurulduğu v e bütün b u bölümler, '.)eniş, şeritlerle birbirine bağlandığı zaman, çad ırın kapladı ğı yuvarlak saha 10 m etre çapında olurdu. Çadırın tam ortasında, büyük bir demir kazan asılı bulurıur d u . O kadar büyük ki, bunu, göç sırasında Ali Beğ'in en i ri develerinden birine yükleyebilmek için 5-6 ki· şi birden ter dökerd i . Kazanın tam üstünde, çadırın tavanında. dumanların çıkabilmesi için açı l m ı ş yuvar lak bir del i k vardı. O günlerde Ali Beğ, b i r M ingbaşı (Binbaşı) idi. Bunun anlam ı , onun bir aileye kumanda
20
GÖ Ç
etmesiydi. Şahsına ait sürü lerdeki hayvanların sayısı, on b i nl eri bulurdu. Başkanı bulunduğu top l u l uğun sü rül erinde ise, 300.000 koyun, 1 4-1 5 bin s ı ğ ı r (bunun 9-1 0 b i n i sü t veren inekler) , 1 .000 deve ve kab i lenin her erkeğine, kadınına ve çocuğuna birer tane düşe cek ve üste l i k artacak kadar da at vard ı . Anayurtlarında iken, Al i Beğ i le Hamza yakın komşu i d iler. Hamza'yı i l k defa gören b i r k imse, onun düşmanlarına karşı 1 1 6 defa savaşmış olab i l eceği n e i nanamaz. Çünkü b u kitabın yazı ldığı s ı ra larda henüz 33 yaşındayd ı . İ l k savaşa 1 0 yaşında i ken, kendisin den 20 yaş büyük ağabeyi Yunus Hacı'nın yanında ka t ı lmıştı. Bedence Ali Beğ'den daha çelimsizdir. Fa-: kat zeka bakımından o kadar kuvvetl i d i r k i , daha 20 yaşında i ken, albaya denk bir rütbeye erişmiştir. Anayurtları olan Doğu Türkistan'da, Ali Beğ, Hamza ve adamları, yazları daha çok yoğurt ve pey nir, k ı ş l arı et ve her mevsim ekmek yerlerd i . Ka zak kadı nları, sütten en az 26 çeşit y iyecek yapabil mekle övünürlerdi . Bu y iyecekler a rasında, taş gibi sert ve yemeklerden önce ağızda çığnenen bir nevi koyun peynirinden, kımıza kadar her türlüsü vard ı . Kı mızı , seyahatlerde içmek için deri torbalar içinde ta ş ı rl ar, ayrıca bayram ve şölenlerde içerlerd i . K ı mızın e n değerlisi kısrak sütünden yapı l ır. Ama gerektiği zaman, hemen her hayvanın sütünden kımız yapı l a b i l i r .(6) Komünistler gelmeden önce, her Kazak ailesinin çadırında, e l l e işlenmiş bir ağ içinde, b i r deri torbada ası l ı duran, en a z bir torba dolusu kımız bulunurdu. Küçük bir kürek biçimindeki b i r değneğ i n ucu, d e r i torbanın ağzından dışarı ç ı kmış o larak du· rurdu. Çadır halkından, kim önünden geçerse, d eğne(6)
İyi lamız, yalnız kısrak sütünde.o. yapılır.
(Ç. N.)
CİHANGİRLER
YATACI
21
gın ucundan tutup, torbadaki kımızı iyice çalkalardı. Böylece kımızın tahammür etmesi (fermantasyonu) kolaylaşırdı. Şimdi Türkiye'ye sığınmış olan Kazaklardan b i r başkası da Karamul l a 'dır. Ozan Karamul la. Altay Dağ larının Osman Batur'unu bana i l k anlatan oydu. Gö rüşmemizden az önce, Karamul la , Osman Batur hak kında ( Batur, kahraman demektir) b i r destan yazmı ş v e bestelem işti . Karamu l la i le , Türkiye'n i n tam orta sında küçük bir kasaba olan Deve l i 'de buluştuk. Kal dığı ote l i n yatak odasında, küçük bir portatif ses al ma cihazına, Karamulla'dan bu destanını okumasını rica ettik. [Türkiye'deki Kazaklar iki grup hal inde yer l eştiri lmişlerdir. Bir grup D eve l i 'ded i r ( Kayseri 'nin kazası), diğer grup ise, 640 ki lometre ötede, Sal ih l i ' dedir. ( Manisa'n ı n kazası ) . H e r i k i kazadaki lerin ye kunu 700-800 civarındadır] (7). Karamulla, düzdüğü destanı n b i r kısmını şarkı hal inde söyledi , bir kısmını kendine göre bir ahenkle okudu, bir kısmını ise, düpedüz konuşur gibi söyledi. Onun bu destanda anlattıkları i le , şimdi içinde bulun duğu durumun ve çevrenin görünüşü tam bir tezat hal indeyd i . Karamulla, eğer bu destanı, Doğu Türkis tan'daki anayurdunda söylemiş olsayd ı , bir kab i l e ve ya topluluk başkanının çadırında, itibarlı bir yerde bağdaş kurmuş oturuyor olurdu. Önünde, çadırın orta sındaki büyük kazan bulunurdu. Bu kazanın altında, tezekten veya odundan ve çal ı-çırpıdan b i r ateş yan· (7)
Salihli ve Develi"den başka, son Kazak göçmenlerinin yerleştirildiği yerler, Konya'nın
İsmail ve Nlğde'nln
Sultanhan ve Altay köyleridir. Bütün buralara yerl* miş Kazak göçmenlerin sayısı l'iOO küsurdur. doğum suretiyle artışlar bunun c!ışındadır.
Tabii,
(Ç. N.>
22
G ÖÇ
makta ve bu ateşin sert ve gözleri sulandırıcı duma n ı , ortadaki delikten yükselerek d ışarı çıkmakta, dı şarıda geceni n keskin ayazına karışmakta olurdu. Za man zaman çadırın girişini örten keçe aralanı r ve i çe riye erkekler, kac!ın !2r, çocuklar g i rer ve herkes ses sizce, yaşına ve rütbesine uygun yere oturu rdu. Gir meden önce ayakkab ı larını çıka rırlar, sonra eşikten adim atıp yaklaşır ve yere çökerlerd i . Yerde ; en altta ç iğnenmiş toprcık, üzerfnde yün keçeler, onların üze rinde de, e l l e örü lmüş gü:el hal ı lar ve bazan ince ş i l teler bulunurdu. Ort:>dsl<i ateşi n etrafında çepeçevre bağdaş kurmuş ola�ı=ık o�uranlar, l<aramul l a 'yı, ses çı karmadan ve k ı m ı l damadan, gözlerini açarak saatler ce dinlerlerdi. Deve l i 'de ise, Karamu l la'yı di nleyenler şöyleydi : Beş, altı Kazak (bunların hepsi Karamu l la gibi mülteci idi ve yine onun gibi , beden lerine pek uymayan, Av rupa l ı ların giyd i ğ i biç i mde e l b iseler giymişlerdi . Ve bu elbiseleri , Türkiye 'de onları sevenler bağış!amış tı), b i r Türk felsefe doktoru, d i l profesörü b i r hanım , b u han ı m ı n y i n e aynı ün iversitede doçent olan koca sı, bunların asistanı , Kazak lehçesini bilen b i r İngil iz arkadaşım (ki ses a l ma cihazı n ı o işletiyordu) ve ben .. Keçe çadır örtüsü yerine. odanın tahta bir kapısı var· dı ve bu kapı, g i r i ş çıkışlarda gıcırd ıyordu. Sık s ı k , pencerenin önünden, motoru homurdanan kamyonlar geçiyordu. Arada b i r horoz sesleri duyuluyordu. Son ra, ses alma cihazı n ı n bandını Karamulla ve arkadaş· ları dinlesinler d iye çaldığımız zaman, maalesef bü tün bu ek sesler de aynen duyulmuştu. Halbuki Doğu Türkistan yaylalarında, Kazakların çad ı rlarını kurduk l a rı yerlerde, motor sesleri ve ek· soz patlamaları hiç duyulmazdı . Fakat son y ı l larda
CİHA...�GİRLER
YATACI
23:
kamyonlar, hiç olmazsa Kazakların kışladıkları yerle r i n yakınından geçer olmuşlard ı . Bu kamyon ların ço· ğu komünist Rus lara aitti ve (kendi tabi r l e rince v0;· . g i ola rak ald ıkları, gerçekte ise düpedüz gasbett i k l e· ri) haraçları götürürlerdi. Bu haraçlar; can l ı hayvan l a r, y i ne bede l i ödenmeden gasbedi l m i ş buğday çuval ları veya halkı zorla ve ücretsiz olara k çal ı ştı rarak, Altay l arın zengi n maden yataklarından elde etti kleri a ltın veya volfram cevherleri olabi l i rd i . Karam u l l a'nın, Osman Batur hakkındaki desta n ında (bütün diğer Kazak destanlarında olduğu g i b i ) b i z i m anlayamadığımız eski tarihlerdeki o l aylara v e e s k i menkıbelere d a i r b i rçok tabirler vard ı . Mesel a , destanın b i r mısrası nda uAltın kaftan giyen .. d e n bah sed i l iyordu. Bunun ne olduğunu bir süre düşünmüş. fakat içinden çıkamamıştım. Bi rkaç hafta sonra, Kon ya'daki Mevlana Müze s i 'ni geziyordu m . ( B i r müddet sonra oraya da bazı Kazak göçmenleri yerleştiril ecek t i ) O müzede, Mevlana'nın 6-7 yüzyıl ö nce, z ı rhın ; ,ı üzerine özel bir kaftan g iydiğini öğrendi m . Bu kafta n ı n s i h i r l i b i r öze l l i ğ i olduğu, giyen i , düşman s i lalııa rından koruduğu da rivayet edi lirmiş. Osman Batur .ı g e l i nce, onun kaftanında böyle b i r s i h i r yoktu . Yıi· !arca, büyük teh l i keler içinde, sanki hayatın ı koruyan s i h i r l i bir kuvvet varm ı ş g ibi yaşayabildi ve badire ı er· den k u rtu ldu . Ama sonunda , komünistler onu da eıe geçird i l e r ve öldürdüler. Osman Batur öleli henüz beş yıl olduğu halde. ş imd iden onun menkıbeleri, Türkiye'deki Kazaklar arasında ağ ızdan ağıza dolaşmaktadır (8) . Emin ola b i l i riz k i , bu menkıbeler, bugün Demirperde ger;s,.1deki Kazaklar arasında da kulaktan kulağa fısıldanma k(8)
Yazar. bu kitabı 1956'da yayınlamıştır. Ç ( . N. ı
GOÇ
tadır. Onun hayranları, harta yıllardan bahsederken, m esela • Osman Batur'un kırkıncı k ı l ı nda· şekl inde söylemektedirler. Bizim, • Milat'tan sonra falan yı lda · dediğ i m iz gibi. Buna rağmen, Karamu·l la'nun destanını d i nleyen göçmenlerden bazıları kendisine takıldı lar ve- onu, gerçekten başkalarının yaptığı kahramanl ı kları ve başkalarının başından geçenleri, Osman Batur'a maletmekle itham ettiler. Anlatı lanlardan bir kısmı bu kitapta da geçmektedi r. Bunların bir kısmını ben, gerçek yapandan başka birine mal letmiş olab i l i rim. Fakat bu olayların (kahramanı kim olursa olsun) ay nen geçtiği kuvvetl i del i l lerle sabittir. Ve hepsi , bir tek kişinin kahranmanl ı ğ ı ndan çok daha büyük b i r şey olan, bütün Kazakların destanının parçalarıdı r. B i r Kazak oranı, destanını veya türkülerini okur ken, b i r taraftan da · Dombira• sını çalar. Dombira, uzun saplı ve iki tel l i bir müsiki aletidir. (Tambur i l e aynı kökten g e l i r - Çeviren) Karamu l l a g i b i b i r usta n ı n el inde, bu tell e rden birine vurulunca, nası l oluyor bilmem, iki ses b i rden çı kıyor gibi ses gel iyord u . Ve �es.aynı tele ikinci defa vuruluncaya kadar çınlıyor du. Dombi ra çal ı nışını Deve l i 'de bi rkaç defa dinledim. Çalanlar arasında acemi l e r de, ustalar da vardı . Fa ka11, Karamul la'nın vuruşlarında, bambaş ka, cana ya kın b i r hava ç ı k ıyordu. Tatl ı , yan ı k ve i ç l i , Hele bir türkü beni bayağı etkiledi. Karamulla, Altay menşel i o!duğunu belirtti , fakat adını söylemed i . Kazakların çoğu Mombira çalmasını bil i r. Türkiye' <le karş ı l aştığı m Kazaklardan hemen heps i , hem, şarkı söyleyebi l iyor, hem de bu şarkının güftesini yazabi l i yordu. Böylece, bestesi yüzyıl lardan beri söylenege len, ama güftesi yeni , birçok şarkıyı banda aldık. Bun ların çoğunun sözleri, yine okuyanlara a itti . M esela
CİHANG İRLER
YATAGI
25
Karamulla veya A l i Beğ'in üç karısından i ki s i veya 15-1 7 yaş arasındaki kız ve erkek çocuklar güfte yaza bil iyorlardı. Sal i h l i 'de, · Sıbızg ı • deni len garip bir aletle çal ınan bir havayı da banda aldık. Bu a let, üze rinde sadece üç deliği bulunan tahta bir borudan iba rett i . Çalan, borunun üst kısmı içine d i l i ni sokuyor ve öbür uçtan, İskoçya' l ıların • Bag-pipe• dedikleri müzik aletin i n sesine benzer nağmeler çıkıyordu. Bu şek i lde, çok güzel ve alışı lmamış bir melodi d i n ledik. Çalı nan hava, Kara İrtiş ı rmağının akışını anlatıyordu. Bu büyük ı rmak, Altay Dağlarından çıkar ve Sovyet Kazakista n ı n ı n geniş oval arından geçerek, Sibirya'da Ob Nehri ne katı l ı r. Ob Nehri de sonunda , Kuzey Buz Denizi'ne dökülür. Bildiğim kadarıyla, Develi ve Salihli'de bizim için çalınan ve banda aldığ ımız Kazak müziği parçalarının hepsi, Hür Dünyada şimdiye kadar duyulmamış olan lardı. Bunlardan ancak birini, (Rus ordusu, savaş sıra sında yürüyüş marşı olarak kullandığı için) belki daha önce duymuş olanlar çıkabilir. Tanınmayanlar arasın da, «<Turnanın Uçuşun adlı bir türkü vardı. Bunu, Ali Beğ'in üç karısından ikisi, Kadiçe (9) ve Mevliye, oku muşlardı. Kazaklara göre, turnalar kara haber getiren kuşlardır. Bu yüzden, türkü de acıklıydı. 10 yaşlarında bir k121n, kısa bir süre önce ölen babası için söyledi ği ccAğıb da, yazık ki öyleydi. Yine, Kazakların sevdik· leri dağların adlarını birer birer sayan aVerim Tav• (Verim Dağ) adlı türkü de içli bir hava idi. Mevliye' nin mikrofona söylediği bir başka türkünün adı, •Rüz gar Gibi Geçti» idi, fakat tabii, bu adı taşıyan meşhur (9) Kadiçe, cHatice» adının (Ç. N.)
Kazak lehçesinde söylenişldir.
26
GOÇ
romanla bir ilgisi yoktu. Öte yandan Karamulla, bazı arkadaşlarıyla birlikte,
bize cıÖğrencinin Şarkısı» nı
okudu. Bu nun ilk mısraı, cıBismillahla sana bilgi getiri yorum,, şe!<linde idi. ıcDeğişen Di.inya11 ve cıEy Dünya» adlı türkLllerin bestesi ise, belki 3.4 yüzyıl önce yapıl mıştı, am:ı sözleri bizim şerefimize yeni yazılmıştı. Ka za k: a r ı n, eski bestelere, y e ni güfteler y a zmay a böy lesine dü ş kü n oluşlarına üz üld ü ğümü itiraf edeyim. Bu, şiip!ıesiz onların buluculuğu bakımından iyi bir şeydir. Fakat, o yüzde n eski k3hramanlara ait destan· ların bir çoBu unutuluyor ve k aybo luyor .
Karamul l a ,
destanını banda
okuduktan
sonra.
kendisinden bunu. l<azaklarııı eskide n beri kul ltındık ları Arapça harflerl e ve kendi eliyle yazmasını rica ettim. Sonra onu ve arkadaşlarını öğl e yemeğin e da· vet ettim. Eğer. Altay dağl arında o l saydık ve ben onun çadırında konuk bulunsaydım, he pimiz sağ e l imizi ye meğin içine sokarak e limizle yerdik. Ve eğer Kazak usu!ü yemeğe alışık değilsek. bu arada p a rmaklarımı zı da yc.brdık. Aıııa. Develi'deki Türk iokanta sahibi nin tabak tabak getirip önümüze koyduğu yemekleri. çatal -bıçakl a yedik. Karamulla'nın bir yanın d a H üse y i n Teyci, öbür yanında ben oturuyorduk. Yemek b i t i nce, Hüseyin Teyci K;ıramul l a'ya takılmaya başladı. Karamulla, söy l e ne n l eri sessizce dinliyor v e a n l aş ı l a n ,
bu şaka l aşmayı bizim kadar o d a e ğ l e n c e l i buluyordu. Bir a ra lık, .. sen de niçin cevabı yapıştırmıyorsun?,, d e dik. Karamul la sakin sakin uO bana şapkasını ver sin de bakın . Söylediklerini nasıl üç katıyl a i ad e ede ri m ,• dedi. Bu, çok geniş ke n a r l ı , büyük b i r kovboy şapkas•·
idi. H ü seyin Teyci'n i n zayıf, Moğol tip li yüzü, çakır gözleri, kısa seyrek saka l ı (yaşı a ltmı ş ı geçtiği h a l de
•.
cttıANGİRLER
27
YATACI
hala saka l ında tek beyaz kıl yoktu) i l e, şapka, garip b i r tezat teşkil ediyordu. Karamu l l a , H üseyin Teyci 'den en az on yaş daha gençti r. Ama , arkadaş ı n ı n aksine, çektiği s ı kıntı l a r yüzünden bütün ön d i şleri dökülmüştür. Adı , herhalde • Karamulla» değ i l , aslında ·Kerimullah.. o l m a l ı yd ı . Karam u l ! a denmes i , yüzünün gerçekten fazla yağız olmas ı ndan mı, yoksa mol l a olduktan başka büyü ve s i h i r g i b i şeylerle uğraşmasından dolayı m ı d ı r bi le m eyeceği m (10}. Ama dinine sad ı k bir müslüman idi. Bundan ötürü, büyü ve s i h ide uğraşacağı n ı zannet mem . Moğol din adamlc:ırından olsayd ı , tabii iş değ i ş i rd i . Çü:ıkü onlar başka di ncend i rler ve böyle şeyl e r den çeki nmezler. H üseyin Teyc i , i leride göreceğimiz g i b i , komü n istlerin baskısı yüzünden, y i rmi yıl kadar önce Bar köl 'deki yurdundan ayrıl m ı ş ve Gezköl denilen bir gö lün c ivarında yerleşmişti. Bu adın i k i nci hecesi • göl• anlamına gelir. Bi rinci hecesi ise, parmak ucundan d i rseğe kadar olan mesafe veya cetvel manalarını ta şır. Şu halde, ·Gezkö l • adını duyan her Kazak, bu göl ü hiç görmemiş olsa bi le, gözlerin i n önünde, he m e n cetvel gibi düz ve ince uzun b i r gölü canlandı rır ( 1 1 ) . Zaten, Kazak yer adlar ı n ı n çoğu , o d i l i bilen(10)
Karaınulla'nın
asıl adı �eyit
Hasaa"dır.
Karamul!a
denmesi, yüzünün fazla ya�ız olnıasındandır. (11)
-
(Ç. :-:
.
ı
Bu görün, o çevre Türkleri arasındaki adı <tGezköh veya daha ziyade «Gazköb ol-ırak geçmektedir. İkin
ci söyleniş kabul edilirse, anlamı .:Kaz Gölü> olmak tadır. Yaptığlm soruşturmad"-, ikinci şekli ve tefsiri kabul edenlE'r
çoğunluktaydı.
Gölün
biçimi, yazann
tasvirine uygun olduğu gibi, içlnd<: ve çevresinde bil·
yük N.)
sayıda yabani
kaz
bulunduğu ela söyleniyor.
(Ç.
'28
GÖÇ
.ler için epey aydınl atıcıdır. Bunlar arasında en hoşu ma g ideni · Cıvı ldayan Kuş Vadisi • oldu. Ama bir mahzur da vardır. Birbirinden uzak birçok bölgelerde, ayrı ayrı yerlere aynı adlar verilmiştir. Eskiden, hep aynı civarlarda dolaşan i nsanlar için pek mahzurlu ol ·mayan bu hal, şimdi modern vasıtalarla uzak yerlere gid i l i p gel inebilen çağımızda, karışıklıklara yol aç maktadır. H üseyin Teyci'n i n , Barköl 'de ve Gezköl'deki keçe çadırlarında karıları, çocukları ve adamlarıyla beraber yaşamakta oldukları günlerde, onun yakınlarında bu· lunan Sultan Şerif adlı bir arkadaş ı da vard ı . Ben, Sultan Şerifl e , İstanbul 'daki göçmen nı isafirhanesin· de tanıştım. Burası , Türkiye Hükumeti 'nin, gelen Ka zakları devaill l ı kalacakları yerlere yerleştirmeden ön ce barındırdığı müessesed i r. Sultan Şerifle tanışmamızı Mehmet Emin Buğra sağlad ı . Mehmet E m i n Buğra da, Doğu Türkistan göç menlerirıdendir; fakat Kazak değil, Uygur Türklerin dendir. Uygurlar, Kazaklar gibi Doğu Türkistan'ın yer l i leridi r, ama sayıları Kazaklardan çok daha fazlad ı r. Mehm et Emin'in babası , Hotan (Doğu Türkistan'da bir şehir) Emiri i d i . ( 1 2) M ehmet Emin'in kendisi de, bir ara l ı k Doğu Türkistan (Ç.i n l i l erin kul landığı ada gö re Sinkiang) eyaleti geçici hükumetinin başkan yar dımcı l ığını yapmıştır. Ve komünistlerin, bu eyaletin ( 12)
Mehmet E min Buğra'mn babası <Emin değil değerli bir din alimidir. Mehmet Emin Bey ise, 1933'de Doğu Türktstan'ın Hotan eyaletinde n:I.ua gelen milll ayak· lanmada önderlik e ttiği için uEınir lakabını almıştır. 1948'de Doğu Türkistan Eyalet H ükümetı Başkan Yardımcılığı'na seçilrniş, 1965'de Ankara'da ölmüştür. ..
(Ç, N.)
CİHANGİRLER
291
Y.A.TAGI
idaresini 1 949'da ele geçirmelerinden hemen önce Keşmi r'e kaçabilmişti r . . A l i Beğ, Hamza, Karamulla, Hüsey i n Teyc i , Sul tan Şerif ve Mehmet Emin Buğra şimdi hayattadır lar. ( 1 3) Doğu Türkistan'ı kurtarmak için açı lan müca delede önderl i k eden ve adları ve yaptık ları bu kitap ta, hatıraları ise yurttaşlarının gönül l erinde yaz ı l ı olan diğerleri ise, hemen hemen i stisnasız ş i mdi ölmüş bıAunuyorlar.
(13)
Adı geçenlerden Ali
BE:ğ şimdi tzmir'dc, Hamza
Sa
lihli'de, Karamulla İstanbul'da ticaretle meşguldürler. Sultan Şerif 1956'da
lstanbııl'da,
1963'de İstanbul'da, M. Emin kara'da vefat etmişlerdir.
-
Hüseyin
Teyci
Buğra. ise 1965"de An (Ç. �.)
Bir kahraman doğuyor
11.
Ey tugan til, ey matur til, Anam, atamın tili, Dünyada köp nerse bildil'l Sen tugan til arkılı
• (Ey öz dllim, ey güzel dil, Anam, atamın dili, Dünyada çok şey bildim Sen öz dil sayesinde.) Al�du!�::h
Tog:.ı_v
ı Tüı k'�tanlı ı ın
çocukla
olrnl şarkı.sı)
K azak aüy .. lerinin içinde (14) ve çevres inde. do ğ u m ve ölüm o kadar s ı k olurdu k i , bun l arın ikisinin de üzerinde uzun boylu konuşulmaz ve kayıtları tutul mazdı. Kuzuların, danaların, tayların ve deve yavrula(14)
Kazaklann kalın keçe duvarlı büyük çadırlannın adı cüy> dür. Bu ad. Türkiye lehçesindeki <ı:evıo ile ayzu kökten gelir. Kazak Ichçesind�. aynca «çadır:. kelime si de kullanılır ve bu, bildiğimiz küçük bez çadın ifa de eder.
-
(Ç. N.)
32
GÖÇ
rının mevsimi geldiği zaman, doğmaları, tabi at ı n ka nunu idi. i nsan çocuklarının doğmaları da aynı dere cede tabii bir şeydi. Yalnız bunun muayyen bir mev s i m i yoktu. Bir süre, yeni doğan çocuklara , ana ve ba baları , tıpkı yeni doğan hayvanlara olduğu gibi şefkat ve ihtimamla bakarlard ı . Ama göçebe bir toplu l u kta, erginlerin yapacağı işler pek çoktu. Çocuklar büyü dükçe, daha ziyade kendi hal lerine bırak ı l ı r ve çeşit l i tecrübeler sonunda canları yandıkça, daha i htiyatlı olmayı ve büyüklerini n ne yaptı kları n a daha çok d i k kat etmeyi öğrenirlerd i . Üylerde günlerin , bu arada Kurban v e Ram azan bayramı g ibi özel günlerin ve ayların hesabı tutu lur, ama olağan işlerden say ı lan doğumlar kaydedi l mez vr; günü hatı rlanmazd ı . Osman Batur'un hangi yı lda doğ duğunu b i l i yorlardı ama, Türkiyedeki Kazak mülteci ler arasında, onun doğum gününü bilene rastlamadım. Anası ve babası çoktan öldüler. Üç erkek ve bir kız kardeşi (eğer şimdi hayatta iseler, ki pek uzak bir ihti maldir.) herhalde, onun ne gün doğduğunu b i lm ezler. Çünkü , hepsi de onun küçüğüdür. Osman Batur da, hangi gün doğduğunu arkadaşlarına söylememişti . Ve üste l i k, Çin İmparatorluğunun bu uzak bölgesinde, o zamanlar nüfus kütükleri de tutu lmuyordu. Tek bi ldi ğimiz, Osman Batur'un 1899 yıl ında dünyaya geldiği dir. Osman'ın babası İslambay, yalnız çobanl ı k ve hay van yetiştirici liği yapmakla kalmaz, • kuru ç i ftçi l i k • le de uğraşı rd ı . Bu, Kazaklar arasında hay l i nad i r rastla· nan b i r şeydi. Kuru c;iftç i l i k yapanlar, toprağı ektikten sonra kendi haline bırakırlardı ve ekinler büyürken, onlar istedikleri tarafa göçüp, başka işlerle m eşgul olabilirlerd i . Buna karşı l ı k, vadi lerde ve ovalarda •yaş
BİR KAHRAMAN DOGUYOR
33
çiftçil i k · yapanlar, devamlı olarak ekinlerinin başı n d a beklemek ve gerektiğinde onları sulamak zorun da idi ler. İslambay, A ltayların Kök Togay bölgesi nde yaşardı . Burası, Rus, Çin ve Moğol istan sınırının bir leştiği noktanın yakınında i d i .· Her i lkbaharda, İslambay, toprağı öküzlerine çek tirdiği demir uçlu b i r sapanla hafifçe süre r, sonra açtığı yerlere avuç avuç buğdayı , oldukça seyrek şe k ilde serperd i . Bu iş bitince, a i lesi, adamları, sürüleri ve üyleriyle kal kar, dağlardaki otlaklara g iderd i . Ekti ği tohumları rüzgarın, yağacak yağmurların, güneşin tesadüfün ve Allah'ın lütfuna terk ederdi. B içme za manı geldiğinde dönerd i . Az veya çok, ne kadar mah sül olmuşsa, o kadarını toplamakla yetinird i . İslambay, 1 899'da, h e r y ı l olduğu gibi , karılarını da beraberine alarak Altay Dağlarına çıkmış ve üyle rini kurmuştu. Karılarından biri gebeyd i . Onun üy kurduğu yerin neresi olduğunu kesinlikle bilmiyoruz. Ama bu yer Tokuz Tarav olabil ir. Tokuz Tarav (Dokuz D i ş l i Tarak anlamını taşıyan) yeşil b i r vadi idi. Bura ya, çevredeki dağlarda bL•lunan dokuz ayrı kaynaktan buz gibi sular iner ve daha aşağ ı lardaki ovalara, ot l aklara, ormanlara ve vadi lere dağ ı l ı rd ı . İslambay ve buyruğu a ltındaki 1 00 a i l e l i k topluluk, yaz aylarını genel l i kle burada geçirirlerd i . Doğu Türkistan'da, Tokuz Tarav adını taşıyan va d iier pek çoktur. Tıpkı pek çok gölün Kök Su (Gök Su) ve pek çok ırmağı n Kızıl Uzun adını taşı ması g ibi. Bu arada bir de · Saygıdeğer Rüzgar• anlamına gelen bir ad taşıyan, bir dağ geçidi vardı r. Çinliler buna, Lao Feng-ku derler. Geçit, Sovyet Kazakistanından, Ç i n l i lerin Doğu Türkistan eyaletine başkent yaptıkla rı Urumçi'ye giden üç ana yoldan birini üzerinde buf /3
GÖÇ
l unduru r. Bu eyaletin, i l k Sovyet taraftarı valisi olan Çin Şu�zin zamanı nda, Çin askerlerin i taşıyan bir kamyon, makinesi bozulduğu için, geçitte durmuştu. Şoför inip, motoru tamire çalıştığı sırada, · Saygıde ğer Rüzgar• şoförün ve kamyondaki askerlerin üzerini lahzada karla örtmüş ve hepsi donmuşlard ı . Cesetleri ancak birkaç gün sonra, kar!ar eriyince bulunabilmiş ti. R ivayete göre, · Saygıdeğer Rüzgar Geçidi· n i n da ha başka azizl ikleri de olmuştu. Mesela bütün bir ker van, savrularak, geçidin aşağısındaki göle gömülmüş tü. o
İslambay'ın karısının doğum vakti geldi. Sancılar başl ayınca kadın, bir uşakla anasına haber saldı . Ana s ı , o yakınlardaki bir başka vadide i d i . Hemen atına atladığı gibi kızının yanına geld i . ilk i ş olarak, İslam bay'ın üyünün ortasına bir ip gerdi. Kızı na, bu ipin önünde diz çökmesini ve iki kolunu arkaya sarkıtarak, ipi böylece kol larının arasına almasını söyledi. Hami le kadın, bedenini kah rahat bırakıp, kah ağırlığını öne verip ipe doğru yaslanmalıydı. Sancı lar a rtınca ana, kuzu derisinden yapılmış küçük bir torbayı kızına ver di ve • Öne yaslandığında, var kuvvetin l e , şişirmek için torbanın içine üfl e , • ded i . En sonunda, doğum iyice yaklaştığı vakit, İslambay'dan kaba yünden ya pılmış birkaç parça keçe istedi ve kızı , ipe yaslana rak dizlerin i n üzerinde kal ktığı bir s ı rada, bunları onun altına serdi. Kaynana, damadına dönerek, • Ar tık sana ihtiyaç kalmad ı • diyerek dışarı çıkmasını işaret etti. lslambay, üyün dışında bekl iyordu. D ı şarıda, sa-
BİR KAHRAMAN DOÔUYOR
dece Kuzeyden esen rüzgarın ormandaki ağaçları hı şırdatması, çakıltaşlarının üzerinden seke seke akan dere n i n ş ı rı ltısı ve otl ayan hayvanl arın uzaklardan ge len melemeleri , böğürmeleri ve boyun larındaki çıngı rakların sesi duyuluyordu. B i rdenbire, bütün bu sesle ri bastıran tiz bir çocuk ağlaması üyün içinden duyul du . İslambay, sesi duyunca hemen üyün kapağını kal dırd ı . Ayağı ndaki kepişleri ( 1 5) çıkardı. Böyl ece, üyün içinde yere seril i olan halıları kirletmekten sakınıyor du. Ve içeri girerken (üye uğursuzluk getirmemek için) ayağıyla eşiğe basmamaya dikkat ediyordu. Girer girmez, sual sorar gibi kaynanasının yüzü ne baktı. Kad ı n · Her şey yolunda· anlamını verecek şeki lde başını öne eğdi . İslambay, arkasından karısına hitap etti : - Çocuğa ne ad koyal ı m ? Bunu Tanrı 'nın takdi rine bırakarak, ben çadırdan çıkar çıkmaz, gö:.!üme i l k i l işecek can l ı mahlukun mu adını koyalım, yoksa Kur'andan bir ad mı seçe l i m? Karısıyla bu konuyu daha evvel konuşmuşlardı. İkinci usul tercih edildi ve çocuğa, böylel i kl e Osman adı veril d i . M i l lettaşların ı n taktıkları ikinci ad ise • kahrama n • anlam ı na gelen • Batur• du ve ancak 1942'de, ona a l kışlar ve Hürriyet Madalyası i l e birlik te verilecekti. Fakat anas ı , daha i l k günlerinden beri ona, düşüp bir yerini incittiği vakit, • Ağlama o�l um. Batur o l ! Batur! Baturum benim! • derdi. (15)
Kazaklar, ayaklanna ince v e .yumuşak deriden çizme giyerlerdi. Bu çizmelerin
alt
kısnu,
Türkiye"dekl
«mesı ıer gibi yumuşak olurdu. Orılann üstüne ise, ka
im ve sağlam deriden bir ayakkabı giyerlerdi. Buna
«kepiş» denir. Yolda· yürünürken veya at üzerinde iken keplşler çıkanlır, ayakta sadece o yumuşak
kalırdı.
• .
(Ç. N.>
çizmeler
36
GÖÇ
Osman adı veril i r verilmez; İslambay, geleneğe uyarak üyden tekrar dışarı çıktı ve bir koyun kurban etti. Koyunun iç uzuvlarını kaynanasına verdi. O da, bunları süt içinde, kaynatarak, çok kuwetli ve besle yici bir çorba haline getirdi. Çorbayı lohusa kızı içe cek ve bu, onun vücuduna kuwet, göğsüne süt getire cekti . İslambay, koyunun derisini yüzdü ve gövdesini yine kaynanasına verdi. Kadın, etleri ayırıp parçaladı ve üyün ortasındaki kazanın içine atarak pişi rmeye başladı. Bunlar haşlam a olacak ve geleneğe göre, et lerin hepsi loğusa tarafından yeni lecekti. Etler bitene kadar, kadın üyde kalacak, yeni doğan çocuğunu em zirmekten başka hiç bir işe el sürmeyecekti. Üyün ortasındaki ateşin üstünde, çatılmış üç de m i r çubuğa ası l ı kazan dururdu. Ama bazan bu kazan indiri l ir, yerine büyük b i r bakır su ibriği asıl ı rd ı . Os man'ın anneannesi , ibriğin içindeki s ıcak su i l e ı l ı n d ı rı l an suyu kul lanarak, yavruyu iyice yıkadı . Sonra, bir pamuklu bezle kurulayarak, onun küçücük bedeni n i , tek parça hal indeki b i r elbisenin içine soktu. Bu e l bise, içi pamuk dolu kal ı n bir yorgan gibiydi ve ar kası boydan boya y ı rtmaçlıydı. Giydirildikten sonra çocuk, sallanabi len b i r tahta beşiğe yatırıldı. Altına da parçalar hal inde yumuşak keçeler konuldu. Bunlar, i leride ya yıkanarak yeniden kullanılabilir veya yakı· lırdı. M eme emdiGi zamanların dışında, Osman , emek l em e çağına gelinceye kadar, aralıksız olarak beşiğin içinde kaldı. O çağa eriştikten çok sonraya kadar da, beşikte yatarken , kol ları yan taraflarına bağ l ı şeki lde kundaklanarak uyutuldu. Anasına eğer, • Çocuk par mağını emerse ne zararı var?• diye •Yatarken kolları nı başının üstüne atsa mahzurlu mu? • diye sorsaydı·
BlR KAHRAMAN DOCtTYOR
3'1
nız, sızın bilgisizl iğinize acıyarak bakar ve · Herkes bilir k i , bir çocuğun kol ları yan tarafında olursa, daha rahat uyur. Kollarını başının üstüne çıkarırsa, i leride sar'al ı olabil i r . • derdi. Ve eğer, çocuğa oynaması için bir bebek vermeyi teklif etseydiniz, o zaman gerçek ten tüyleri ürperirdi. B u inançlar ister doğru, ister yanlış olsun, Os man gürbüz ve sıhhatl i bir çocuk olarak büyüyordu. Anasının sütü boldu. Bu yüzden, anasının sütü az Ka zak çocuklarına yapı ldığı gibi, Osman'ı bir dişi keçinin art bacakları arasında tutarak, onun sütüyle beslemek usulüne başvurulmad ı . Osman, iki yaşını geçinceye kadar süt emdi. Annesi · i l k çocuğu memeden kesil in ceye kadar, i kincisine gebe kalmayacağını sanıyordu. Ama bu tahmini doğru çıkmadı. Çocuğun ilk dişleri çı karken, anas ı , ona çiğne mesi için bir koyun kemiği verdi. Çocuğun eli ekmeği kavrayabi lecek hale geli nce de, kabuklu bir ekmek parçası tutuşturdu. Osman, büyüdükçe inek ve keçi sütü içmeye başlad ı . Bunları, kucakta otururken , ana sının tuttuğu b i r çanaktan içiyordu. Arada sırada, ana sının ve daha çok babasının verdl'ği şekeri kemiriyor du. Babası, büyük külah halindeki bir topak şekerden, bıçağı i l e küçük bir parça keserek çocuğun eline tu tuştururdu . İslambay, büyük ve sert şeker külahlarını, gezici Ç i n ' l i satıc ı lardan alı rdı. Ama asl ında bunlar, Çarl ı k R usya'sında yapıl ı rdı. o
Osman, emeklemeye başlaymca, aşağı yukarı , kundaklı zamanlarındaki gibi, kendi haline bırakıldı_ Ana, çocuğu devamlı göz hapsinde tutamayacak ka-
38
G ÖÇ
dar ev işleriyle meşguldü. Baba ise, zama n ı n ı n çoğu nu, üyün dışında geçiriyordu. Daha ziyade sürülerinin bakımı ile meşguldü, fakat arada bir ava çıktığı da oluyordu . Ya tüf�ği i l e , yahut -bilhassa kış ayların da- özel şekilde yetiştirilmiş kartalı i l e ava g iderdi. Bazan bu av için ayrıl ışlar, birkaç gün sürerd i . Böyle ce Osman , diğer Kazak çocukları gibi , kendi kendini idareye al ışmak, el inden geldiği kadarıyla tehl i ke ve zararlara karşı korunmayı yardımsız öğrenmek zorun daydı . Zaten, doğduktan kısa bir süre sonra , İmamın boynuna taktığı muska da bel k i korurdu onu. B u mus ka, iki parça kumaştan yapı lmıştı . Araya, Osman'ın adı ve Kur'andan bir ayet yaz ı l ı bir kağıt konulmuş ve i k i kumaş birbirine sıkıca bi rleştirilerek dikilmişti . Bir sicimle bağlanarak boyna asılmış bu m uskay ı , Os man, ö l ünceye kadar taş ı d ı . Bir Kazak öldüğü zaman, muskas ı n ı n da onunla birlikte gömülmesi adett i . Ama bu, Osman için yapı lamadı . Çünkü onu öldüren komü n istler, başını kesip, bedeninden ayırmışlardı ve ne baş ı n ı , ne gövdesini toprağa gömmüşlerd i . Ayakları üzeri ne d i k i lm eyi ve yürümeyi öğrendiği s ı ralarda, küçük Osman'ın karşı laşabileceği en büyük teh l i ke , üyün ortasındaki ateşe düşüp yanmaktı. Eğer, i l k zayıf adımların ı atarken sendelerse ve düşmemek için ateşi n üzerindeki kazan ı , yahut onun ası l ı olduğu demir çubukları tutmaya kalkışsa eli yanard ı . Hatta ateşe düşüp ölmesi bile mümkündü. Başka Kazak ço cuklarının başına böyle şeyler gelmişti . Ama küçük Osman'ı, ya boynundaki muska, yahut Allah korudu. Ve öyle bir kantya uğramadı. Osman'ın yürümeye başlar başlamaz yaptığ ı i l k işlerden biri, çadırın d ı ş ı nda yatan v e yabancılara karşı, üyün içindekileri koruyan köpeklerle sıkı bir
BİR KAHRAMAN DOCUYOR
39
dostluk kurmak oldu. Ana ve babası , eğer bunun far kına varsalardı, önlerlerd i . Çünkü, İslam i nançlarına göre, köpekler, temiz o lmayan yaratıklard ı . Belki bu i nanç, yersiz de değildi. Çünkü Kazakların köpekleri, kuşaklar boyunca çadırların çevresindeki l eş leri ve atılan pis maddeleri yiyegelmişlerd i . Ana - babanın başka i şl eri olduğundan, Osman'ın , köpekleri nasıl bağrına bastığını herhalde görmemişlerdir. Böylece, b i raz önce pis bir şey yemiş olan köpekler, arkasın dan Osman'ın yüzünü yalarlardı. Osman, çok geçmeden daha ötelere g itmeğe ve babasının koyun ve kuzuları arası nda dolaşmaya baş ladı. Bazen, sadece bunlarla oynamaya gidiyor, bazan da onlara yiyecek götürüyordu. Kısa zamanda s ırtla rına bi nmeyi öğrend i. Düştüğü vakit bazan . b i raz ağlı yor, fakat çoğu defa gülüyor ve hemen tekrar onları n s ı rtına tırmanmaya çalışıyordu . o
Osman, bunları yapmasını öğrenecek kadar büyü m eden çok önce, yazın sonu yaklaşmaya başlamıştı . Artık İslambay için, Tokuz Tarav Vadisinden ayr ı l mak ve Kara lrtiş ırmağı yakın ı na ektiği buğdayların ne olduğunu görmek zamanı gelmişti. Mahsülün iyi ol duğu y ı l l arda, İslambay'ın ai lesine yetecek kadar buğ day e lde edi li rdi. Mahsülün kötü olduğu y ı l l arda ise, hayvanlardan bir kısmının satıl ması ve parasıyla ka6abadaki değirmenlerden un a lmak mecburiyeti do ğardı. Ayrıca, buğdayların öğütülmesi ve u n yapılma sı için, kasabadaki değirmenlere muhtaçtılar. Kazak lar arası nda, gerçi su değirmeni kurup, buğdaylarını öğütebi lenler vardı, fakat bunların sayısı çok azdı.
fO
G Ö Ç
Göç hazırlığı başladı . İslambay, karıları ve adam ları, üyleri çözüp, indirmeye başladı lar. Üylerin dışı nı kaplayan keçelerin altında, ağ gibi örülmüş ipler vardı ve keçeler bunlara yaslanıyordu. Bu ağlar da. biraz daha kal ı n iplerle geri lerek, geniş ara l ı k l ı , kafes gibi tahtalara bağ lanmıştı . Tahta kafesler ise, ağaç d i reklerle destekleniyordu. Çadırlar çözülürken , iple rin, gerektiğindl kolayca çözülecek şeki lde bağlanmış olan düğümleri açı ld ı . Tahta kafesler üstüste konuldu. D i rseklerle desteklendi. Üzerlerine, sıkı s ıkıya gerile rek keçeler örtü ldü . Bunlar da ağlarla bağlandı ve en d ı ştan iplerle sarı l d ı . Böylece büyük keçe çadırlar (üyler) parça parça, sağlam denkler haline geti rildi. Bu arada kad;nlar da büyük tahta sandıklara, ailenin kap kacağ ı n ı , yatak-yorganları, halı ları , diğer ev eşya larını , kağıt ve vesikaları . kitapları (bu kitaplar arasın da mutlaka bir Kur'an-ı Kerim bulunurdu) yerleştirdi ler. Sandıkların köşeleri ve kenarları , demirlerle kap lı ve takviye l i i d i . Ayrıca, mümkün olduğu kadar su geçirmez hale getirilmişlerd i . Çünkü, b i r ı rmaktan geçerken . mesela hayv�nı n ayağının kayması i le , bun ların suya düşmesi ve ıslanması mümkündü. Kazan da kaldırı lıp bir deveye yüklendi. Bu kazan, en azından 75 kilo gel iyordu ve hangi deveye yükleneceği n i b iz zat İslambay tayi n ediyordu . En sonunda, Osman'ın beşi ğ i de, çift hörgüçlü bir devenin iki hörgücü arası na bağland ı . Osman, beşiğin içinde, düşmeyecek şe kilde iyice bağlanmıştı. Bununla beraber anası, yolcu luk devam ederken Osman'ı arada bir indirir ve boy nuna astığı bir bezin içinde, göğsünde taşı rdı. Ailenin öbür malları da bölünerek hayvanlara yüklendi . Develere, atlara, sığırlara, hepsine, güçleri ne uygun denkler bağlandı. Bütün bunlardan sonra�
BtR KAHRAMAN DOCuYOR
41
İslambay, karıları ve adamları binek atlarına bindi ler ve kafile yola düzüldü. Bütün işler, normal hızla yapı ldığı vakit, bir saat içinde bitirilebil iyordu. İslambay'ın kumandası altın daki ailelerin hepsinin birden, birl i kte göçe başlaması gerekli değildi. Kuru çiftç i l i k yapmayan , yal nız hayvan· cılıkla geçinen aileler, sonbahar iyice i lerleyip havada don ve kar belirtileri başlayıncaya kadar Tokuz Tarav Vadisinde kal ırlar, sonra İslambay' ı n gitmiş olduğu kışlak yolunu onlar da tutarlardı. Bu arada, şüphesiz İslambay'ın çobanlarından bir kısmı da, yüksekteki vadide kalır ve islambay'ın ge· ride bıraktığı hayvanlara bakarlard ı . Zamanı gelip, ço banlar hayvanları kışl ığa getirince, İslambay sürüyü teker teker saymazdı. Eskiden beri sürüp gelen Kazak adetlerine göre, şöyle b i r göz gezd i ri r , sonra sorardı : Mesela, •Ön ayağı ak olan kara koyun ne oldu? Ya sağ boynuzu yukarı kıvrı k don inek? Ve boynu hal kal ı , benekli dişi keç i ? . � . .
Çobanlar da, mesela şöyle cevap veri rlerd i : - Koyunu k u rt kaptı . İneğin ön ayağ ı , i k i kaya nın arasına sıkıştı, kemiği kırı ldı , bundan ötürü kes tik. Halkalı, benekl i keçiye gelince, o çok i natç ı , ak si bir hayvandı. Bu yüzden. ete i htiyacımız olduğu za man onu kesip yemeği terci h ettik. Eğer İslambay, çobanlarının dediğine i nanır ve tatmin olursa. • Ne yapa l ı m , Al lah böyle takd i r etm i ş . • derd i . Tatmi n olmazsa, • Bu işi sonra konuşuruz , • der d i . Bazan bu g i bi anlaşmazlıkların sonu kavgaya, dö vüşe kadar varır veya i ş , anlaşmazlığı b i r hakem gibi halledecek olan kabilenin kadısına kadar giderd i .
42
G ÖÇ
Osman büyüdükçe, onun dola Ştığı saha daha ge nişled i ve hareketleri daha maceralı bir hal aldı. Pek az oyuncağı vardı (belki de hiç yoktu), ama bütün oyuncakların yerini tutan b i r bıçağa sahipti. Çok geç meden, b i r değnek üzerinde ata binme taklidi yapa rak, çadırların arı:ısında koşuşuyordu. Bazan bir kolu nu bir arkadaşının beline dolar, böylece ikisi beraber dört nala koşma oyunu oynarlardı . Bu gibi oyunların sonu, çok kere güreşmekle biterdi. Güreşler yarı şa ka, yarı da çocukların kendi aral arında önderlik sıra sını tayi n edecek çekişmeler olurdu. Osman'ın babas ı yüzbaşı id i . Bunun anlamı . yüz cı i lelik b i r toplu luğa kumanda etmek demekti. Ayrıca. Osman'ın ataları tan ınmış ve saygı duyulan kimseler d i . Ama bütün bunların ötesinde, Osman'ın, arkad3ı:; ları arasında sözü d i nlenen bir kişi olmasının başlıca sebebi , kuvveti ve kab i l iyetleriydi. Herkes şu nokta üzerinde ittifak etmektedir: Osman. ilk gençlik günle rinden itibaren müstesna b i r yaradıl ışta idi. Bütün Kazak çocukları g i b i , Osman da, büyürken sıkı ve sert b i r terbiyeye tabi tutul muştu. Yatmasına, anasının çadırında yatardı , fakat yemek yemesi ve oturmasının büyük kısmı babasının çadırındaydı . Ora da iken, yalnız söy l enenleri di nlemesi ve babasının bir buyruğu olduğu takd i rde derhal yerine getirmesi gereki rdi. Eğer heyecana kapı l ıp kendi n i tutamaz ve babası izin verdiğini bel l i etmeden konuşmaya kal kışırsa yandığının resmiyd i . Babası , muhtemelen üyün kapısının arka tarafı nda asılı duran at koşum takım ları n ı n ve eyerlerin yanı ndaki kamçısını a l ı r ve onu döverdi . Yahut anasına sesle n i rd i : - Karı ! B u çocuk a n a rahmine düştüğü zaman,
BİR KAHRAMAN DOCt ı YOR
üyünde bir domuz veya bir köpek mi vardı ? lzifı al madan konuşmaya kalkacak kadar terbiyesizliği başka nereden almış olab i l i r, derd i . . Böyle bir kabahat işlediğinde, küçük Osman, o gece yemek yiyemeden aç karnına yatağına gönder: l i rdi. Yatağı , daima çıplak toprak üzerinde, üyün, iti bar bakımından en düşük yeri olan kapıya en yakın tarafında, yere serilmiş üstüste birkaç yorgan idi. Cezalara rağmen, Osman, babasını çok sever ve sayard ı . Ondan, birli kte dağlarda atla veya yürüyerek dolaştı kları s ı ralarda çok şey öğrenmişti. Bu dolaş malarda Osman. d i l ediği şeyi serbestçe sorabi l i rdi. Sordukları nın çoğunluğu hayvanlara dairdi. O uçsuz bucaksız topraklarda, Kazaklarla birlikte yaşayan hay ıanların öze l li klerini k ı sa zamanda öğrendi. D
Osman 9 veya 7 veya 5 yaşında iken (bunu kesin l ikle bilmiyoruz, fakat 8, 6 veya 4 olmadığı n ı bil iyo ruz.) imam tarafından sünnet edi ldi. Büyük b i r sünnet düğünü yapıldı. Osman'ın hayatındaki ikinci büyük dö nüm noktası , 8 yaşına gelince, babası tarafından b i r Kazak okuluna götürülmesi o l d u . Bu okulun bulundu ğu çadıra · Okuv• denirdi. Osman'ın g ittiği oku l , Kazaklar arası nda alışılmış bir cemaat okul uydu . İslambay'ın başkanı bulunduğu topluluk, bunu, kendi aralarında topladıkları paralarla yürütüyorlardı. Ders malzemesi son derece kıt ve i l kel idi. Eşya olarak da. yere seri lmiş birkaç halıdan başka bir şey yoktu. Hemen her Kazak topluluğunun böyle • okuv• ları vardır. Çünkü çocuklarının, Çinliler tarafından açılan ve Ç i nce öğreten okullara g itmeleri-
GOÇ
ni istemezler. Bu duygu ve düşünce, yalnız Kazakların değil , Doğu Türkistan'daki bütün Türk boylarının (Uy gurlar, Kırgızlar, Tatarlar ve Özbekler'in) de müşterek duygu ve düşünceleri idi. Bu boylardan Kazaklar, bil· hassa 20 nci yüzyılın başlangıcından beri . kendi l erini biraz daha uzak tutmuşlard ı r. Osman'ın 8 yaşında başladığı okuldaki biricik ho ca, topluluğun imamı idi. Daha önce Osman'ı sünnet eden imam. Şimdi, hem öğretmenliği, hem imamlığı bir arada yürütüyordu. Önce Kur'andan bazı ayetler ezberlett i , sonra bunların manalarını anlattı ve niha· yet yazmasını öğretti . Tarih olarak, Cengiz ve Attila' n ı n kudret ve kahramanl ı k ları. daha sonraki Kazak kahramanları (ki bunlar arasında Böke Batur da vardı) öğret i l i yordu. Bu arada matematik, coğrafya dersleri veri l iyor, hepsinden öne m l i s i ş i i r yazma ve okuma alıştırmaları yapılıyord u . Kazakların geçmişlerindeki birçok olaylar, destanlar şeklinde ş i i rle ifade olunmuş tu. Osman ve arkadaşları bunları ezberler, sonra avul larında ana ve babalarına okurlardı. Ana babalar. din· ler, durakladıkları veya u nuttukları yerlerde hatırlat malar y�par ve en uzun k ı s ı m lar ezberlendiği vakit al kışlarlardı. Ezberlemekte, kızlar çok kere e rkeklerden üstün o lurdu. Ama Osman , bu işte kızları geride bıra kırdı. Okul çal ışmaların ı n ilk günlerinden itibaren, ÇO· cuklar, Kazakların çok sevdikleri eski şarkılarına ye ni sözler bulmak ve bun l a rı o şekilde söylemek usu lünü öğrendiler. Yeni sözlerde, geçmiş çağların adet lerine ait kısımlar da vardı r ve bunlar anlamamızı güçleştirir. Fakat, Türklye'deki Kazak çocuklarının ken di hazırladıkları güfteleri, eski bestelere uydurarak söylemelerini dinlerken şunu düşündüm: Ya bizim ço cuklarımıza bunu yapmalarını, meseli 16 ncı yüzyıl
BlR KAHRAMAN DOCUYOR
45
İngiltere'sinin bir şarkısı için yeni sözler yazıp, o dev rin bestesiyle söylemelerini isteseydik, becereb i lirler miyd i ? Osman'ın ve arkadaşlarının öğrendikleri i l k şar kılardan biri •Öğrencinin Şarkısı • idi ( 1 6) ( 16 )
Yazarın, <Öğrencinin Şarkısı> diye hangi şarkıyı kas dettiğini ve sözlerini tesbit edemedim. Ancak, bir fi· kir vermek için, Doğ•ı Tiirkstan'ın geçici olarak hürrl. yetine kavuştuğıı sırada, oku!lard.ı söylenen Kazak lehçesindeki bir şarkıyı aşağıya alıyorum. Bunlar, biz.. de olduğu gibi melocilnin değil, ı;iiftenln daha önemli sayıldığı eserlerdi ve 4:Çığıu diye adlandınlırlarclı. Aşağıdaki örnek, «Kurtuluş İçin�ı bir çığır'dır. Her nusrauı altında,
o sözlerin, Tii:-klye lehçesindeki kar şılığı vardır. Türkiye lehçesinde ( Y ) sesinin, Kazak lehçesinde çok kere ( c) olduğunu hatırlamak, anla· mayı kolaylaştınr. - (Ç. N . ) Kurtuluş İçin
At.dan atga karap C'atba
( atına bin, boş yatma) lk'tlngdl ber can•akga
( yüzünü ver ( yani çevir) düşmana) Berlng binli kayrat kıbp
(topumuz heplmız birden gayret kılın (kılalım) ) Cetem desen moratga
(yetışem dersen murada) K.an-uıdı al canıngdı sal ( s!Ia.hını al,
caııını
sal )
colmıa! ( millet, azadlık ( yani hürriyet) yoluna) !
Ka lık, azatbk
Sonda gane tlyedl anık
(en sonunda meydana çık:ı.r hakikat) Song üstemdlk kolunga
( sonunda üstünlük (başan) kolunda olur).
GÖ Ç
Öğretmenlik yapan imam hayli sert bir adamdı. Ama Osman da öğrenmeye pek hevesliydi. Okula baş lad ı ktan kısa bir süre sonra, şarkı söylemeyi, ş i i r yaz mayı o kadar iyi başardı ki, bunları , lslambay'ın em ri altı ndaki 1 00 ailelik toplulukta (ister çocuk, ister büyük olsun) herkesten iyi yapabiliyordu. Nas ı l ki, ata b i nmeyi de, çok geçmeden herkesten iyi başarabil i yordu . Bu yüzden şöhreti, bütün Altaylar bölgesine yayı ldı. Yayanlar, Karamul la gibi gezici ozanlar ve bir de, çok konuksever bir kişi olan İslambay'ın avuluna gelen konl!lklard ı .( 1 7) Küçük Osman, bütün bölgede • edebl i • bir çocuk olarak tanınmıştı. Bu, bütün hayat ları hayvan yetiştirmekle geçen ve başl ıca' düşünce leri , atalarından gelen töreleri bozulmadan devam et tirmeye çalışmak olan böylesine bir toplum için, bel ki yadırganacak bir tab i r gibi görülebilir. Ancak, Os man Batur'un Türkiye'de bulunan bütün eski arkadaş ları , ondan bahsederken • edebli · sözünü kullandılar. Sanı rı m ki, böyle demekle Osman'ın Kazak yaşayış düzenine olan derin sevgisini, ana ve babasına karşı büyük saygısını, ai lesi ve emrindekilere karşı kuvvet · l i şefkatini ifade ediyorlar ve aynı zamanda . önderl i ğini kabul edenlerin, ona olan sarsılmaz bağl ı l ığını d i l e getiriyorlard ı . Belki bu tabirin anlamı içinde, Os man ' ı n , düşmanlarına karşı duyduğu sınırsız ve mer( 17 )
Kazaklar arasında 5
-
10 çadıı·lık l feya üy'lükl en kü
çük topluluklardan, birkaç yüz üy"ün bir araya
gel
mesinden meydana gelen üy topluluklarına «avut> der . lerdi. Bu, hem seyyar bir köy gibi olan o
çadırlan,
hem de orada ya.şayan kişiler top;uJufunu ifade eden bir tabirdir. Daha büyük topluluklara «CUrt)) Bu kelimeler,
Türkiye lehçesindeki cavlu> ve
kellrnelerlyle aynı köktendir.
(Ç. .N . )
denir. «yurt�
BİR KAHRAKAN DOOüYOR
hametsiz kin de giriyordu. Kinin hedefi olan i l k düş man, Çinlilerdi . Fakat zamanla, düşmanlığın ş iddeti bakımından, ön sırayı komüni stler aldı. ister Ç i n , i s ter Rus komünisti olsun . . . Bunlar, vaktiyle m i l l i yetçi Ç i n l ilerin yapmak istedikleri gibi, Kazakları sadece sığır ve koyunları sömürür gibi sömürmekle yetinmi yorlar, onların milli varlı klarını da ortadan kaldırmaya uğraşıyorlardı. Osman, i l k gençl i k yıllarında sadece Ç i n l ilere kin duymuştu. Çünkü o günlerde, komünistler ortalıkta yoktu. Eskiden Çinli lere karşı çarpışan (ve bu gibi destanlarda hemen daima olduğu gibi) zafer kazanan Kazak kahramanlarının menkıbelerini zevk ve heye canla dinliyordu. Eminim ki, ilk günlerden itibaren de, onlar gibi olmak ümit ve hayali içinde yaşıyordu. Osman, 1 1 veya 1 2 yaşlarında iken, b i r gün İs lambay'ın çadırının dışından bir gürü ltü ve koşuşma sesi duyuldu. Osman'ın küçük kardeşlerinden b i ri (bu defa azar işitmeden, büyüklerinin sözünü keseb i l ece ğ i n i bildiğinden) haykırd ı : - Böke Batur geliyor! Böke Batur gel iyor! İslambay sordu: - Böke Batur olduğunu nereden b i liyorsun? Şa matacı ! Sen onu şimdiye kadar hiç gördün m ü ? - Görmedim, fakat onun atıdır. H i kaye dinler ken hep işittiğimiz at. Tek beyaz kılı olmayan s imsi yah bir at. Üstündeki binicisinin başında da, Böke Ba tur'un erik kurus4 rengi ndeki • tumak• ı var ( 1 8). Te pesinde, Kirey oymağının baykuş tüyü dalgalanıyor. Arkasından 20 silahl ı atlı geliyor. Ondan başka, ba rış zamanında böyle k i m gel ir? (18)
Turnak, Kazaklann başlarma glydlkleri kürklü baş.
Iıtm adıdır.
-
( Ç. N. )
48
G Ö Ç
Şimdi, avutun bekçisi olan köpekler de olanca kuwetleriyle havlıyorlard ı . Karıları, acele acele san dıklarından, lslambay'ın tören günlerinde g iydiği •tU· rnak· mı ve işlemesini ç ıkarırken, o da avutun kapı· s ından dışarı çıktı ve: - Buyurunuz, hoşgeldiniz. Sizin gelişiniz bize kuwet verir, dedi. Sonra durdu, Böke Batur'un attan inmesini bek ledi.
Osman. baba evinden ayrılıyor
111.
Ven·çi Dağlarını yitirdik. Kadınlarımızın güzelliğini eli· mizden aldılar Si-lan Dağlarını yitirdik. Hayvanlarımızı üretecek yeri aldılar. ( En
e!llti Türk
ağıtlannd:ın ı
K ırk yıl öncesine kadar, Kazak avu luna gelen her konuk, geleneğe uygun törenle karşılanırdı. Kazakla· rın, 1 1 i nci ve 1 4 üncü yüzyıllar arasında İslamiyeti kabul etti kleri g ü nlerden beri o adet hiç değişmemiş· ti ve aşağı yukarı tarihten önceki çağlardan o güne kadar da çok az değişikliğe uğramıştı . Bu güzel gele neği n tahrib i , ancak komünistler geldikten ve geçmi ş i yok etmek gerektiğine karar verdikten sonra başla dı. f/4
GÖÇ
Şu halde Böke Batur'un ( 1 9) , lslambay'ın avulun da nas ı l karşı landığına dair e l im izde kesin bilgi ler o l masa bile, bu sahneyi tahmin edebi l i riz. Şöyle olmuş tur. Böke Batur, avulun kapısından geçerken · Sela mün aleyküm • ded i , sonra başını eğerek gird i . Girer ken ayakları n ı iyice kaldırmış ve eşiğe basmamaya d ikkat etmişti. Kapının kenarlarındaki d i reklere de do kunmamaya çalışıyordu. B i r ayağının burnu ile, öbür ayağının tabanına basmak suretiyle kepişlerini çı kar d ı . Böylece üyün içine girmesi tamamlanmış oldu. i slambay, •Ve a l eyküm esselam • d iyerek. Böke Batur'un uzanmış olan e l i n i önce sağ eliyle, sonra iki el iyle tuttu ve sıktı . İ k i mücahit kucaklaştı lar ve yüz leri kapıya dönük olarak oturdular. Bu ve diğer selam laşmalar bitince, ev sahibi , konuk ve bunların erkek yakınları , rütbe sırasına göre, ateşin çevresindeki yer lerini aldılar. İçlerinden biri, oturduğu yerde avuçla rını açarak, Kur'an'dan b i r sure okudu. Biti rince, hep beraber ·Allahü ekber! • dediler ve ellerini yüzlerine doğru kaldırıp saka l larını sıvazladılar. ( 19 )
Böke B3.tur, bazı hareke t le r i ba.kıı:!ından efsaneleşmi�. ama gerçekten yaşamış olduğu şüphe götürmez bir Ka
zak hürriyet kahramanı ve çete savaşçı!:ôıdır. Hakkı n da, sağlam tesbit edilmi.') bll;�·iler ycıktur. Ancak, Os man Batur'la çağdaş olmadığl•,da da ,bütün kaynak lar itt ifak halindedir. Böylece Böke Batur, Osman Ba tur karşılaşmalannı, aslı olm:ıy.ın bir takıştırma say mak gerekir. Ancak k.Jtaptaki bıı s a hn ele r ve olaylar ( Osman'a çete savaşçılığlnı oğreten k.Jm olursa ol. sun) , bir Kazak çocuğu ve geiıdnin, o devirdeki ya.şa ma ve yetişme tarzını canlandırması bakınundan ger çeğe uygundur ve değerlidir. ı Ç. N.) -
OSMAN, BABA EVİNDEN AYRILIYOR
51
İslambay, · Böyle bir konuğun bize gelmesi , y ü reğimize kuvvet verir.• dedi. Sonra sesini değiştirip, arkasında duran küçük Osman'a döndü : - Bu çocuğun terbiyesi eks i k. Eğer terbiyesi olayd ı , babasının konuğunu nas ı l karş ı laması gerekti ğini bil i rd i . Osman, konuğun n ast l karşılanacağını bilirdi. Ba basının bu sözleri , adet yerini bulsun diye söylediğini de bil iyordu . Buna rağmen, biraz ürkerek i lerled i . Çün kü Böke Batur'un _ş öhretini çok duymuş, hemen her gün onun kahramanl ığına dair anlatı lanları dinlem iş ti. Kendini toparlayıp Böke Batur'a yaklaştı. Gözünü kırpmadan onun yüzüne baktı ve aynen babasının yap tığı gibi selamlad ı . Yalnız, · Al lahü ekber• derken, se si zor işiti lecek kadar kısık çıkmıştı . Böke Batur, Osman'ın elini bı rakmadı , onu ken dine doğru çekti ve yüzüne iyice baktı: - Hakkı nda pek çok şey duyduğum genç, mu hakkak ki budur, ded i . Anlattıklarına göre, yaşının çok üstünde bir zekası ve kuvveti varmış. Onu büyük bir jsti kbal bekl iyor. İslambay söz aldı : - Benim oğlum akılsızdır. H içbir şeye yaramaz. G it, budala çocuk, konuğumuzun atına bak. Osman cesaretle konuştu : - Böyle bir konuğun kend i s i , atından da önem l i değ i l midir? Kal ı p , atın sahibine hizmet edemez mi yim? Böke Batur gülerek, • Vay! Vay! • dedi, · İşittin mi çocuk neler söylüyor? Üstelik, daha parmak ka dar.• Fakat babanın sözü kesind i : - Konuklara h izmet etmek babalara düşer. Kü-
G O Ç
&2
çük çocukların, hele böyle terbiyesiz olanların, daha aşağı lard a görevleri vardı r. Git, sana söylediğimi yap! İslambay'ın azarlar gibi konuşmasına rağmen; Os man, onun kendisiyle iftihar ettiğini ve memnun bu· lunduğunu anlamıştı . Ayrıca, Böke Batur'un i ltifatın dan da koltukları kabarmıştı. Koşarak çadırdan çıktı ve kon u klarının kara aygı rına bakmaya gitti . Gördü k i , Kazak adetlerine göre, Böke Batur'un uşaklarından biri, aygırı yularından tutmuş, ağır ağır, aşağı yukarı dolaştırıyordu. Bunun sebebi , uzun za man ·sırtında binicisiyle yol aldıktan sonra, birden ha reketsiz kalan atın ayakların ı n tutulmasını önlemekti . Osman, yuları uşağın elinden aldı. Sonra ( b i r cesaret) aygırın eyerinin üzerine atlayıverdi. At uşağ ı , • Vay yıprımay! • (20) diye bağırdı, • Bu bir mucize! Şimdiye kadar bu ata, sahibinden başka kimse bi nemed i . Kim binmek istediyse, at sırtından att ı . Bu çocuk, ileride büyük bir önder olacak . • Bağı rmayı işiten Böke Batur d a , üyün kapısına gelmişti : - H a , ded i , demek benim atıma binmekten kork muyorsun? Osman bi raz çekingendi : - Ona su ve yem vermeden önce, biraz teri ku rusun diye gezdi riyorum. Böke Batur gülerek: - i yi k i , ayağı n ı üzengiye atınca, senin arka ta rafını ısırmadı, dedi. Osman, şimdi cesaretini daha toplamış, su ve
( 20)
«Vay yıpramay ! » veya «Vay •pramay !> Kazaklar ara sında hayı:et ve takdir ifadesi olan bir nld4.dır.
N.)
-
(Ç.
53
OSKAN, BABA EVİNDEN A"f RILIYOR
yem vermek için atı götürüp götüremeyeceği n i soru yordu. Böke Batur yüksek sesle reddetti : - H ayır, olmaz. Su verebil irsin. Ama yem ver meye lüzum yok. Çünkü akşam olmadan gideceğ i m . Bunu duyup çıkan İslambay, · Aaa! Aaa ! dedi. • Öyle şey olur mu? O kadar acele ayrı lman, benim için çok ayıptı r.• Sonra arkaya doğru seslendi : - Karı ! . . . Çayı, ekmeği çabuk getir. Konuğumuz bu gecikmeden üzüldü. Çabuk getir diyorum. yoksa gider ve biz rezil oluruz. • İsl ambay'ın .. baybıç a • sı (yani e n kıdeml i karı s ı ) , bakı r çanaklar içinde tuzlu çay (2 1 ) v e d i l i nmiş tuzlu ekmek geti rdi . Yiyecekler, dört ucu düğümlenmiş bez lerin içindeyd i . Bunu gören Böke Bat.ur. İslambay'ın kendisini tekrar avuldan içeri sokmasına razı oldu, gösteri len en itibarlı yere oturdu ve yemeğe hazır landı. Bu arada (adet olduğu üzere) böylesine b i r ik rema lay ı k olmadığını bel irtiyordu. Çay ı , İslambay'ın karı s ı n ı n elinden aldı, çanağı ağzına götürdü , höpür deterek içmeye başlad ı . Bir taraftan çayı yudumlar ken, bir taraftan da tuzlu ekmeği çaya batırıyor ve ağ z ı na götürüyordu. Adet gereğ ince çay ve ekmeğin tad ı lmasından sonra , İslambay sordu: - Osman 'a, şimdi aygırı sulamasını ve yem ver mesini söyleyeyim mi? (Çünkü. bir atın o günkü işi b itince, ona yem ve su veri l i r k i , ertesi gün için kuv veti tazelensin.) Böke Batur, buna karşı yine adet gereğince · Böy•
(21 ı
Kazaklarda, yemekten önce tuzla çay içilmesi
adeti
vardır. Yemekten sonra, şekerli çay aynca içllebillr. Yemek sonrası çayı, şekere iLl.veten kaymaklı ve ( iti· barlı konuklar ic;iD) kimyonlu olabilir.
-
( Ç. N. )
GÖ Ç
le b i r ev sahibinin cömertl iğini övmek i ç i n ne söy
lense azdır.• ded i . İslambay sözlerine devam ett i : - Eğer size uygunsa, şimdi bir hayvan kesilsin ve karılarım akşam yemeği n i hazırlasınlar. - Bu serseri için hiçbir hayvan kesmeğe lüzum yok. Bu gece kalmayacağım, g ideceğim demedim m i ? - Ben d e , sizin gitmeniz bizim i ç i n çok ayıp olur, demedim m i ? Bir at, su ve yem verilmeden tek rar yola çıkarılsa doğru m u ? - Böyle bir e v sahibini mahcup etme k ç o k ayıp olur. O halde, sizin dediği niz gibi olsun .. İslambay, kapıya çıkarak bağı rd ı : - Çocuk ! Kara aygıra su v e yem ver. Sahibi bu gece burada kal ıyor. Çuvaldan yeni arpa ç ı kar. Ön ce hayvanı ı rmağa götür, temiz su içsin. H ayvan su i çer, yem yerken de, söyle, bir yaşındaki dişi koyun ların en iyilerini seçip üyün önüne getirsinler. Osman. kara aykırı ı rmağa götürdü. Fakat yu ların dan yedecek yerde, üzerine gururla binmiş olarak gitt i . Buna Böke Batur'un öbür uşakları da şaşa kaldı lar. Çünkü. bu ayg ı ra, şimdiye kadar, Böke Batur'dan başka birinin bineb i ldiğini görmemişlerd i . Böke Batur i l e İslambay y i n e üyün i ç i n e geçm iş, oturmuşlardı. Konuk kahramanın adamları dışarı ç ı k mıştı. Böke Batur, hala itirazlarına devam ediyordu : - V�y yıpramay! Benim için bir hayvan kesmeye ne l üzum vard ı ? Bu sabah, şafak vakti, sizi ziyarete gelmek üzere avulumdan ayrı l ı rken , ben ve adamlarım t ıkabasa yemedi k m i ? İslambay da şöyle karş ı l ık veriyordu: - Yiyecekler yeni lmek içindir. İnsanın m idesi de doldurul mak içind i r. Fırsat düştüğünde m i desini dol-
�
OSMAN, BABA EVİNDEN AYRILIYOR
5tl
durmayan kişi , i lerde aç durmak zarureti doğduğunda daha çok acıkır. - Ama yine, bir konuğun ev sahibine ve ev hal kına zahmet vermesi yakış ı k almaz. Bu defa, İslambay'ın baybiçesi söze karışıyordu : - Bizim çalışmamızın ne önemi var? Hatta ağla sak bile, değeri olur muydu ? Asi l bir konuk, hem de böylesine bir konuk, avulumuzdan karnı aç ayrılsaydı , yahut midesi ona layık olmayan yiyeceklerle d o l u ola rak ayrı l sayd ı , işte o zaman bizim için acı olurdu. En sonunda Böke Batur razı oldu. Kendisi ve adamları için o akşam 6 koyun kesi ldi . Asl ında i k i taraf da, bu konudaki değişmez adet l eri yerine getiriyorlard ı . İki erkek yanyana, parlak renkl i , e l l e dokunmuş halı ların üstündeki ş iltelerde otururken , kad ı n lar da kesi len koyunların etlerini ayı rıyor ve pişmeleri için kazana dolduruyorlard ı . Koyu nun başını da temizlediler ve beden etlerinin yeni lme sinden sonra , ayrıca ateşte pişiri l i p pilavda yenmesi için bun l arı ayı rdı lar. Bir süre sonra, Osman sessizce çadıra gird i . M üm kün olduğu kadar göze batmayacak bir yere, ateşi n öbür tarafı ndaki kapının dibine oturdu . Fakat, bulun duğu yerden, büyü klerinin yaptığı her şeyi görebi liyor ve söyledi k lerini işitebi liyordu. Biraz sonra, birden farkına vardı k i , kendisinden bahsedi l mektedi r. Böke Batur sordu: - Kapının dibinde bir çocuk var. Onun nasıl oldu ğunu öğrenmek isterdim. İslambay'ın cevabı şöyleyd i : - Yaşıtlarından daha akılsızdır. ister a t s ı rtı nda oyunlar oynamakla olsun (mesela dörtnal giden bir atın eyerin i n üzerinden kayıp, karın altından geçmek
GÖÇ
ve öbür yandan tekrar eyerin üzerine çıkabilmek gibi); ister kışın taşan ırmakları yüzerek geçmekte olsun: is ter i mam, okulda başını çevirir çevirmez şi irler d(�z mekte olsun, bu vadide ondan akılsızı yoktur. Böke Batur güldü: - Vay! Vay! Bunlar gerçekten akı lsızl ık. Dörtnal giden atların karnı altından dolanabilen başkaları ela bulunur. Yerdeki büyük bir koyunu, yanından atla gider ken kapıp kaldırabi lenler de bulunur. i yi yüzebi lenler de, şiir yazabilenler de çoktur. Ama, bunların heps i r. i birden yapabi len p e k bulunmaz. G e l buraya Osman Şöyle yanımda otur. Söyle bakalım, daha neler yapa· bilirs i n ? Tüfekle atışta iyi nişancı mısın? K ı l ıcı bir sc:I· layışta, bir koyunun kafasını uçurabil i r misin? İslambay'ın konuşmak üzere olduğunu görünce de, ona döndü : - Hayır, dostum. Bırak, çocuk kendisi an latsın. O zaman. onun hakkında duyduklarım gerçek mi, öğre nirim. Osman cevap verdi: - Böyle şeyleri , yaparım demekten ziyade, ya pıp göstermek daha iyi olur. Ve bir çocuk, bunları en iyi hocadan öğreninceye kadar, gerektiği gibi yapabi· leceği n i nasıl iddia edebil ir? - Ya Allah! Babasının ve kendisinin yüzüne kar ş; söylüyorum ama, gerçekten bu çocuğun bir benzeri daha doğacak değildir. · Kırk yı lda bir• diyenler doğru söylemişler. Yemekten sonra, bu konu üzerinde daha fazla konuşuruz. Belki bütün bu sözleri, daha ilk tanıştığı gür.de Böke Batur'a söyletmekte, bir tahmin ve mübalağe pa yı vardır. Ama işin esasında, tahmin ve mübalağa yok tur.
OSMAN, BABA
EVİNDEN
A 'Y RILIYOR
57
Kazaklarda, öneml i işlerin, yemekten önce konu şulması adet değ i ldir. Böke Batur, söyleyeceği önem li bir şey olduğunu çıtlattıktan sonra, sohbet diğer ha fif konulara döküldü. Osman da, kendisine simd i i i k ihtiyaç kalmadığını anlayarak, kapının dibindeki yerıne döndü. Büyükleri, bir daha Osman 'ın adından söz et meyerek, koyun sürülerinden, avlanmaktan, örıümü� deki mevsimin mahsul ü nden, adamlarının yaptıkların dan ve kendi dağ l ı k yurtları dışındaki dünyanın gitgide kötül eşen durumundan konuştular. Bu son konu, her zaman olduğu g i b i , döndü dolaştı, Ç i n l i idareci lerin ic raatına ve niyetlerine g e l d i . İslambay, konuğunun göz · lerine bakmamaya di kkat ederek sordu: - Kıtayların (yani Ç i n l i lerin). Böke Batur'un kel lesi için bir mükafat vaad ettikleri doğru mu ? Bök� Batur, umu rsamaz bir tavırla cevap verd i : - Öyle diyorlar. Eğer öyleyse i y i haberd i r . Çi.inkü çok tehdit edilenler, daima çok yaşamışlardır. - Mükafat kaç paradı r ? - Duyduğuma göre 1 0.000 tenge. (22) - Bu çok parad ı r . Bu kadar büyük para karş ı l ı ğ ı nda, Böke Batur, onu e l e verecek biri çıkar diye endişe etmiyor mu? Böke Batur güldü : - Kendi adamlarımın arasından böylesi çı kmaz. Onlar bil irler ki ; Kıtaylar, böyle birinin e l i ne önce pa rayı verip sözlerini tutmuş olurlar, sonra o daha k3pı dan çıkmadan boynuna ipi geçirirler. Kendi adam ları( 22)
•Tenge» ; o zamanlar Doğu Tilrklstan'da geçerii olan bir gümüş Çin parası. Kaba bir h(;sapla, bir tenge, bi zim bugünkü 100 liranın kat".�ılığıdır. Yazarın anlat. tığı olay ve verdiği rakkamı.1 hatalı olması ihtimali kuvvetlldir.
( Ç. N.)
58
G Ö Ç
m ı n dışında ise, kimseye, bulunduğum yeri bilmek ve düşmanı haberdar etmek fırsatını vermem. Kaldı ki, böyle biri çıksa bile, kazandığı parayı yemeğe cesaret edemez. - Onun bu geceyi nerede geçireceğini kJç klşi bil iyor? Böke Batur, önce bir kere daha dikkatle etrafına bakınd ı , sonra sesini alçaltarak cevap verd i : - Yal nız benim kan kardeşimin çadırına g i :diği m i görenler. - Sus! Bunu birisinin duyması , ikimiz için de fe !aket olur. Bu, yalnız ikimizin ve bir de, çanağın için cie kanlarımızı karıştırıp, bize kardeşlik yemini ettiren imamın bildiği bir sır olarak kalmalı . B u sözleri söylerken, İslambay d a çevresine ba kınıyordu. Böke Batur devam etti : - B u s ı rrı bilmesini istediğim bir kişi dahcı var. Bilmesini neden istediğimi sonra anlatırım. - O kişi kim? - Şu, kapının dibinde oturup, bizim konuştuklarımızı duymak için ku lak kabartan genç. Ama hu ko nuyu yemekten sonraya bıraka l ı m . İnsanın midesi do l u olunca, yüreği de daha rahat olur. Dosta, yüreğ;nde olanları açmanın zamanı , o zamandır. İnsan ı n midesi hava ile dolu olduğu zaman, sözler de yeri boş bulup, fazla şişkin l i k gösterirler. H i kayenin bu kısı mları biraz tahmine dayanıyor. Böke Batur ile İslambay'ın kan kardeşi olup olmadık larına dair elimizde bir kayıt yok. Ama, bu kadL'r gizli ve kutsal bir bağ hakkında yazı l ı bir kayıt bulunmaması &sl ı nda tabiid i r. Zira böyle bir bağın faydası gizl i i iğin dedir. Böke Batur'un da, İslambay'ın da birer kan kar-
OSMAN, BABA EViNDE..� AYHILIYOR
59
deşine sahip bulundukları muhakkaktır, zira o durum daki Kazakların muhakkak kan kardeşi olurdu. Bök� Ba tur'un , Osman'ı bu kadar kendisine yakın tutuşu, ba bası i l e kan kardeşi olmasını çok kuvvetle muhtt:>ınel �. ı lıyor. Kazaklar arasında, iki i nsanı birbirine bağlayan en kuwetl i bağ kan kardeşl iğidir. Bu. aynı ananın karnın dan ç ı kmış olma bağından, hatta karı - koca l ı k �ağ ı n dan da daha kuvvetl id i r. Z i ra. İslam hukukun& �öre · evl i l i k bağ ı , kadı n veya erkekten birinin, d iğerine . üç defa • seni boşad ı m · demesi ile çözülür. Halbııki k<.ın kardeşl iğ i , hem ruhları , hem bedenleri, hem ka�ları bağ layan bir bağ sayıl ı r. Ve ölümden önce çözüinıez. Kadınlar dışarıda etleri hazırlarken, içerideki iki erkeği n , bir aralık sessiz durduklarını ve gençliklerin de, kendilerini kan kardeşi yapan o sahneyi gözlerin i n önünde tekrar canlandı rdı klarını tasavvur edeb i l i riz. İmam, bunlara bir çanak getirmiş, bi leklerini kesip kanlarını çanağa akıtmış ve yemin sözlerini tekrar et t i rm i şti . İçeride iki genç bu işi yaparken, boğazınır. sar �'.an derisinden yere çivilenmiş bir horoz da, nafi le ye re çı rpınıyor ve sık sık ötüyordu. Çad ı rın dışından ho roz sesini duyanların şüphelenmelerine sebep yok�u. Çünkü horozlar, her münasebetle böylesine ses:er ç ı · karırlard ı . En sonunda yemin töreni bitt i . İki kar. kar deşi , başparmakları n ı , çanakta birbirine karışan •�anla· rına batırıp birbirlerini kucaklad ıktan sonra; bunların b i ri horozu sal ıverdi ve horoz kanatlarını çırparak, ça d ı r ı n kapısından dışarı kaçt ı . Arkasından iki genç, san � i h i ç bir şey olmamış gibi, işlerine güçlerine g i tt ; ier. Artık, ölünceye kadar, hangisinin başı darda olursa . bi r gece için diğerinin evine sığınabilir ve ertesi gün, ka ç ı ş ı na devam etmek üzere kan kardeşinin en iyi atını
co
G OÇ
elabi l irdi . Ayrıca savaşta veya ne zaman bir tehlikeyle karşı laşırsa, kan kardeşini yardıma çağırabilir; kan kardeşi ise, tehlike ve fedakarlık ne kadar büyük olur sa olsun, koşa koşa gel irdi. Bundan başka, kan kardeş · f erden biri, diğerine bir şey sorduğu zaman, yanların da başka kimse yoksa, diğeri hiç bir şey saklamadan ve yalana sapmadan doğru cevap vermeye m ecburd u .
Kadınlar yemeği getirince, iki erkek hayal lerinden �ıyrı ldı lar. Gelen yemek, ayrı kaplar içinde dumanı tü ten et suyu ve kızarmış koyun i d i . Önce Böke Batur'a, sonra İslambay'a sunuldu. Ama, yemeğe başlamadan önce , üyün kapısı dışına çıkıp, dökülen sıcak suyl a t: l lerini yıkamışlard ı . Sonra , yemeğe geçmeden öncP, hep beraber dua edi l mişti. Herkese büyük parçalar hal inde sıcak pideier ve ri ldi . Elleri n i , eti n bulunduğu kaba sokara k , kopf.rdık ları parçaları al ıyor ve lokmalarının üzerine koy�rak ağızlarına götürüyorlard ı . Arada bir, çanaktaki et su yundan bi rkaç yudum alıp höpürdetiyor, d işleri n i n ara sından çekerek içiyorlardı. İyice doydu ktan sonra , her kes üyün kapısı dışına çıktı lar. Orada İslambay'ın uşak larından birinin döktüğü suyla e l l erini y ı kadılar ve pa muklu uzun bir havluyla kurulandı lar. Bu havlular, ye mek başlarken, her birinin dizlerine örtül müştü_ Uşak lar, artan yemekleri alıp götürdüler ve başka bir üyde, İslambay'ın çocukları i l e bunları yediler_ Üyün içinde ki lere, yemeğin arkasından tekrar çay getirildi. Bu de fa çayın içine süt ve kaymak ve namlı konuğun şere fine kimyon da konul muştu. Çayı da höpürdeterek içti l er_ Bu arada, hem iyice doydukları n ı , hem de yedikle rinin pek nefis olduğunu bel i rtmek için, müteaddit de-
OSMAN, BABA
EVİNDEN AYRILIYOR
61
falar (İngi ltere'de Dr. Johnson devrinde olduğu gibi) geğirdi ler. i stirahat için, büyükler şiltelerin üzerine çökün ce, lslambay Osman'a dönd ü ; •Yakacak getir, tembe l . • ded i , • Ateşi beslemeyi v e körükleyip alevlendirmeyi sana her defasında yeniden mi tenbih edeceği m ? Ya bani bir hayvan bile, akşam olduğunu ve karanl ığın çöktüğünü farketm iştir.• Osman, kardeşlerinin kulağına bir şeyler fısı l dad ı . Hepsi birden gidip, üyün arkasındaki yığından çalı - çırpı ve odun getird i l er. Çocuklardan biri , bunla rı , daha önce eti pişirmede kul lanı lmış olan tezek ate şinin üzerine d i kkatle yerleşti rdi . Bir diğeri de ateşi körükleHneye baş ladı . Az sonra, alevler yüksel iyor, üyün kal ın keçe duvarlarında garip şek i l l i gölgeler meydana getirerek içerisini aydınlatıyordu. İslambay, alevlerin kafi derecede yükseldiğini gö rünce, Osman'a • Yeter! • ded i . Böke Batur ise, onu yanına çağırd ı . Osman yürüdü, saygılı bir tavırla Böke Batur'un önünde durdu . - Gel şuraya, yanıma otur. Osman oturdu. Uzunca bir sükut devresi oldu. Sonra Böke Batur, elini çocuğun başı üstüne koydu ve İslambay'a h itaben: - Yemekten önce, başıma mükafat konulduğun dan bahsetmiştik, değ i l m i kardeşim? dedi. - Evet, konuşmuştuk. - Önce de söylediğim gibi, çok tehdit edilenler, çok yaşarlar. Çünkü A l l ah -onlara yardım eder, di kkat lerini ve tedbirlerini arttırır. Ölüm, ancak Allah'ın tak d i r ettiği anda gelecektir. - Allah, bu avulda (köyde) bulunanların hepsini
62
G Ö Ç
korusun ve hiç birine yaşlanmadan ölümü kısmet et mesin. · Ami n ! • sesleri duyuldu. Böke Batur devam etti : - Orası Allah'ın takdirine bağ l ı d ı r. Ancak, akı l l ı b i r k i ş i n i n , h e l e o k i ş i benim gibi binlerin başbuğu ise, i leriyi düşünmesi ve i lerisi için tedbi r a lması gerekli d i r k i , umulmad ı k bir anda ölüm çatınca, ardından gi denler başkansız kalmasın . Doğru mu kardeşim? - Çok doğru. - Kitlelere başbuğluk etmek, Tanrı vergisidir; insanların kendi isteklerine bağlı değ i ld i r. Bu yaradı l ış ta olanlar, başbuğun kendi oğul ları da olmayabil ir. B i r başbuğun oğl u . bazan k ı z ı d a , babası öldükten sonra, barış zamanında oymağı veya mil letini idare edebi l ir. Ama bir başbuğ oğlu, eğer başbuğ olacak yaradıl ışta deği lse, savaş zamanında kumandayı ona vermek, Tan rı katında suç olur. İslambay, bu görüşü, şöyle doğru lad ı : - Dağlarda. kısrakları ve taylarıyla, bir at sürü sünün karşısına teh l i ke çıktığı zaman, öne atı lıp teh l i keyi göğüsleyen ayg ı ra, bu kuvvet ve cesareti Allah verm· iştir. - Güzel konuştun. Ölüm, beni sürümün başın dan a l ı nca. yerime geçecek ve sürümü koruyacak baş ka bir aygır şimdi yok. Sonra , yüzünü Osman'a doğru çevirerek sordu: - Bu genç, öyle · yarad ı l ışta bir aygı r mıdır? N e diyorsun, Osman 'ın babası ? İslambay, umulmayacak b i r şekilde gülümsed i : - Herhalde i ğ d i ş edilmiş değildir. O kadarını bi l i rim. Daha ötesini söylemek bana düşmez. Üstelik, henüz 12 yaşı nda. - Ben i m l e birl i kte gidecek yaşa geldi demektir. Ötesi n i tecrübe edip anlamak bana düşer.
OSMAN, BABA EVİNDEN AYltILIYOR
63
Babası Osman'a döndü : - Sen ne dersin oğlum ? - Babamı n buyruğu ve Böke Batur'un buyruğu böyle olduktan sonra, seve seve giderim. Böke Batur, · Beni iyi dinle,• diyerek Osman'a yü zünü çevird i :
1
•
Tipik Kirey Kazaklan
G Ö Ç
- i yi dinle, çünkü söyleyeceklerim çok önem l i dir. Baban pek iyi b i l i r k i , Cengiz Han çağından beri ; hatta çok daha ·ö ncelerinden beri , biz Kazaklar, bu dag tarda hür olarak dolaştık. Kimseye vergi vermedik ve k imseye boyun eğmedik. Ancak kendi seçtiğimiz baş buğlarımızın ve oymak başkanlarımızın buyruğuna uy duk ve Tanrı 'nın emirlerine boyun eğdik. Sonraları , Gabi Çölü 'nün öte yanından b i rtakım kafirler gelip. t � zi e s i r etmek istediler. Baban b i l i r , düşmanları mız da· ha iyi b i l i r . Ben 20 yıldır, bu Kıtaylara (Çinlilere) ci had açtım. Halkımızı da uyandırıp, bu cihada kaıtlmaya teşvik ettim . Bir gün gelecek, biz yine, onları çöl ün ötes ine atacağız. Sayıları, Taklamakan Çölü'ndeki kum taneleri kadar olsa bile . . . B i r dakika düşündükten sonra, sözlerine devanı ett i :
- Osman ! Senin baban, barış içinde yapılması gerekli işleri yapan b i r kişidir. Ben ise, savaşmak için gerekli olanları yapan ve bunu seven bir kişiyim. İki m iz de m i l letimizi çok severiz ve ona ayrı şekil lerde hizmet etmekteyiz. Birbirimizi de çok severiz. Sen yaşta olduğumuzdan beri . . . Dün gece yatağı mda düşü nürken, aklıma geldi . Babanın avulunda öyle bir genç vardı k i , barı:;taki işlerde babasının bilgisini ve ma haretini elde etmişti. Savaştaki işler için gereken leri ise, ona ben öğrete b i l i rdim. Böylece. ben ortadan k a l kınca, savaş yine tek başbuğun idaresi altındll de vam ederdi. Şimdiye kadar başımıza gelenlerin en bü yük sebeb i , işleri tek başbuğ yerine, birkaç başın bir <len yürütmeye kalkışması ve aramızdaki çekişmelerin sonunun gelmemesidir. Yataktan kal ktığımda gün ışı makta idi. Aklıma, hemen buraya varmak düştü. Ve işte geldim.
OSMA.."'l, BABA EVİNDEN AYRILIYOR
65
Yine bir süre herkes sustu. Sonra Osman'ın anası:
- Gelecek günlerde, oğluma • Batu r • d iyecekler, ded i . Nası l ki, şimdi bir başkasına Batur deniyor. Onu a l , gerekenleri öğret. Eğer kendine l ay ı k görmezsen geti rir, yine babası n ı n avuluna bırakırs ı n . Osman konuştu sonunda: - Layık görü lmezsem hiç dönmem . Öl mey; ter cih ederim! Böylece, Böke Batur'un Osman'ı a l ması ve o ı ı u , çete savaşları idarecisi olarak yetiştirmesi kararlcış t ı r ı l d ı . Sonra büyükler, gecenin geç vakitlerine 1-edar konuşmaları nı sürdürdül er. Osman ise y i ne kap ı n ı n d i b i n e , kardeşlerinin yanına gitm iş, bundan sorraki � onuşmalara katı lmamıştı . ' Ancak arada s ı ralla ate � i t<:ze 1 iyordu. Kararlaştırı lacak bi rçok noktalar vard ı . El ı l hassa, cğlunun Çinli lere karş ı savaştığı haberi n i n d i Ştırıyn sız r.ıamcsı ve İslambay hakkında bu yönden ş ü p h :; ! c r doğ maması için a l ı nacak tedbi rler. Ve Ç i n l i lerin r•�nımu öğrenip, İslambay' ı yakalayarak, oğlunun ner ede bu lunduğunu söyletmek yolunda işkence etm e ic�; i hti maline karşı düşünülecek çareler . . . Osman , tartışmal arı di kkatle d i n l iyor, fakat söze hiç karışmıyordu. Böke Batur'un, Ç i n l i l ere ı..: a �şı ydkıcı k i n i n i ifade ettiğini duyuyordu . Büyük kahr.3man ın arı lattı k ları arasında ; Ç i n ' l i memurların zulmü ve açgöz l ü lüğü, Kazak toprakları n ı n altındaki altın ve dt-�er ma denleri elde etmek için besledikleri h ı rs , e l lerine ge ç i rdi kleri kimselere (hele bunlar rüşvet verip kurtu lacak kadar zengin değ i l se) yaptıkları zulümler, Ç i n Hükumeti'ni n yerleştirdiğ i Çin'l i göçmenl erin Al�dyla rın eki leb i l i r topraklarını nasıl gasbett i k l eri , Kazakla· f/S
66
G Ö Ç
rın topraklarının n a s ı l darald ı ğı ve hürriyetlerinin na sıl her geçen gün biraz daha kaybedi ldiği gibi şeyler vardı. Bunları duydukça, Osman'ın yüreğine sanki ateş parçaları düşüyordu. Sonraları , Çinl ilere karşı duydu ğu k i n gittikçe derinleşti ve kuvvetlendi. 1 930 yı lında ve bunu takip eden 10 yı l l ı k devrede, Çin teh l i k es i . ko münizm teh l i kesi ile birleşince, Osman, düşma n l ı k ve güvensizl i k sebebiyle, m i l l iyetçi Çinli lerle, komünist l iğe karşı birleşmek ve mücadele etmek hususunda tereddüt gösterd i. Osman'a göre, Kazaklar için·, bun ların ikisi de aynı derecede büyük teh l i ke idi. Bu konuda , Osman'ı haksız bul mak m ü m kün de ·g ildir. Ç i n l i l er, hakimiyetleri altında bulunan başka m i l l etlere, sonunda Çinli leşmekten başka bir şey va cietmiyorlardı. Kırk y ı l sonra , 1 952'de bile, eski Ç i n Başbakan Yardımcısı Dr. Çu-Çia-hua, Formoza'da m ü l teci hayatı yaşadığı sırada, Uygur önderlerinden Emin 'Buğra'ya (o da o s ı ralarda İstanbu l 'da mülteci o larak bulunuyordu) yazdığı bir mektupta şöyle diyordu: aSinkiang (Doğu Türkistan'a Çinlilerin taktı· ğı ad. Çincede, yeni zaptedilmiş ülke anlamına gelir.) Çin'in bir parçası olduktan başka, onun ötesindeki daha pek çok yer de, eskiden Çin İm· paratorluğu'na aitti. Bu sebeple, Çin halkı, bura· ları kutsal bir miras saymaktadır. Çin mil letinin kanına, birçok ırkların kanı karışmıştır. a Gök'ün Altında Bir Tek Aile Olarak Yaşamak•, bizim için sadece bir edebi tabir değildir. O, bizim günlük hareket tarzımızı tayin eden bir prensiptir.• • Meşhur Rahiplerin Hayatları kitabında, Sin· ldang'dan gelen Cumoloş adlı bir rahibin, barbar istilası devrindeki kısa ömürlü krallıklardan biri·
OSMAN, BABA EVİNDEN
A )' RILIYOR
6i
nin sarayına gittiği ve kralın, kendisine, zekası nın kuvvetli hassalarını gelecek nesillere intikal ettirebilmesi için 10 güzel Çin'li kız verdiği yazı· lıdır. Cumoloş'un, bu güzel kızlardan doğan ço· cukları, elbette Çin toplumu içinde erimişler ve Çin soyunun bir parçası haline gelmişlerdir.» «Bugün Çin ırkı, bir çok kaynaklardan gele;1 unsurların birleşmesinden meydana gelmiştir. Bu ise, Çin medeniyetinin parlaklığının ve Çin m illetinin enerji ve kudretindeki sürekliliğin se· bebidir.» Bu mektupta i leri sürülen fi kirlere karşı verdiği cevapta, Mehmet Emin Buğra demişt i r ki: .....Şimdi Çin hakimiyeti altında bulunan Türk, Moğol ve Tibet milletlerinin ne dil, ne din, ne yazı bakımından Çinli lerle müşterek hiçbir noktası yoktur. Türkistan, Çin'in tabii hudutları· nın dışında, başka yerde, başka memleketlerden tamamen ayrı ve coğrafi birlik teşkil eden bir böl gededir ve bu bölgede yaşayanların yüzde 96'sı Türk'tür. Bu sebeplerle, Türkistan'ın bağımsız ol ması gerekir. Burada , Uygurlar, Kazaklar v.s. den meydana gelen 8 milyondan fazla Türk nüfusu vardır. Ve bugün Dünya'da, Türkistan'dan az nü fusa sahip 20'den fazla bağımsız devlet bulun· maktadı r.• işte Osman Batur, bu sebeplerden dolayı, Çinli ler· den n efret etti ve onlarla savaştı . Sonradan yine Os man Batur, Ali Beğ, H a mza ve diğerleri Rus ve Çin komün i stlerine karşı aynı sebepten ölüm kal ı m mü cadelesi verdiler. Çünkü komünistler, Kazakların m i l li benl i klerini yok etmek istiyorlardı. •
68
G ÖÇ
MİLLETİNİN SANA İHTİYACI OLACAK Sabahleyin, İslambay ailesinin mensupları ve ko nukları Böke· Batur, her zaman olduğu gibi çok erken k a l ktılar ve sabah namazlarını eda etti ler. Bir saat ka dar sonra Osman, torbası atının terkisine bağl ı olarak, Böke Batur'un ardı s ı ra yola düzüldü. Avuldaki oku l l a art ı k i l işiği kalmamıştı. Bundan böyle, Böke Batur'dan öğrenecek, hayat okulunda yetişecekti. Osman'ın bu yepyeni yola giderken , neler h isset tiğini tahmin etmek güç değ ildir. Büyüklerin i n konuş tuklarını anlayabilecek çağa eriştiğinden beri, hep Bö ke Batur'un maceraları nı duymuştu. Ne zaman İslam bc:y"ın avu luna bir konuk gelse, başl ıca konuşma mev z;JU , bu çeteler başbuğunun maceraları olurdu. Gezici ozanlar, onun şerefine yaktı kları türkü ve destanları okurlard ı . Hatta, Osman'ın, okuv'daki öğretmeni olan imam bile, ona, bu kahramanl ı k menkıbelerini şiir ha l i nde yazmayı ve eski çağların kahraman l ı klarını anla tan destanl arı besteleriyle okumayı öğretmişt i . Şu halde, Osman'ın gözünde Böke Batur, bütün kahramanl ı kların timsal iyd i . Osman, şimdi onun ard ı s ı ra yukarı Altay Dağlarına doğru giderken, kendini kut sal b i r davaya adamış olmanın heyecanını duyuyordu. Bu gidişin tam zamanını bilemiyoruz. Nereye gittikle rini de bilm iyoruz. Fakat tahmin edebi l iriz k i , mevsim sonbahard ı ve karlar İslambay'ın üyünü kurduğu yere yaklaşmakta i d i . Böke Batur'un şimdi nereye gittiğine gel i nce, son varmak istediği yer neresi olursa olsun, ilk önce karl ı bölgelere gittiğini kabul edebi l i riz. Çün kü Böke Batur daima, sa � lanacağı yerler o larak , düş manlarının onu bulmakta zorluk çekeceği , dağ l ı k böl gelerin derinliğindeki yerleri tercih ederd i .
OSMAN, BABA EVlNDEJN AY RILIYOR
69
Çok geçmeden, karla örtülü yerlere yaklaşmışlar d ı . Önde g iden Böke Batur, atını hafif diz temaslarıyla ve hazan incecik gem i ne . yine çok hafif dokunmakla idare ediyordu. Kazaklar atları nı çok severler ve on l ara karşı hiç sert davranmazlar. B i r Kazak ata sözüne göre: • İyi at kamçı istemez . • Tuttukları yol , otları yanmış çayı rlardan v e i l k bakışta, aralarında geçit yokmuş hissini veren ağaçla rın a rasından geçiyordu . Bural arda, hiçbir iz ve pati ka da farked i lem iyordu. B i r ara l ı k Böke Batur arkasına döndü, Osman'a bakıp gül ümseyerek sord u : - Bu geçtiğimiz yerlerden geri dönmek gerekir· se, tek başına yolu bulab i l i r m i s i n ? - Hayır efendim. B e n bulamam, a m a a t ı m bul ur. - Çok doğru. Bi rkaç dakika sonra , Böke Batur yine döndü ve i l ave etti : . - Bi ldiği b i r yolda, ata güven ve onun bi l d iği gibi g itmesine müsaade et. Ancak, yeni b i r yol seçilmesi n i n veya eski yolun yeni b i r ata öğreti lmes i n i n de za manı gel i r. Ben im yolumda g idenler, yol ları ve izleri öğrenmeyi ve hem atlarına, hem de başkalarına öğret meyi bi lmel i . Osman, zamanla bunl arı öğrendi. i l eride, tam er kek o l m a çağına vardığı ve başbuğluğu devraldığı za man, b i r akı ndan sonra dağlarda barındığı gizli yerle rinden bi rine g i dince, Doğu Türkistan'daki ve çevre sindeki bütün Ç i n ordu ları ne kadar arasalar, onu bu lamazlard ı . Bazan, onu a rayan düşmanların, bağırılsa işitilecek ve kurşun atı lsa isabet edecek kadar ona yaklaştıkları o l u rdu, fakat bulamazlardı. Lak i n zaman la devi r değişt i . Sonu gelmeden önce, düşmanları onu
70
G ÖÇ
uçaklarla da aramaya başlamışlardı. Uçaklardan sak lanmak o kadar kolay deği ldi, fakat Osman hazan bunu da becerd i . Uçakların çoğal ması, İ kinci Dünya Savaşı ' ndan sonraya dü�er. Daha önce pek nadird i . Atın ı kah Böke Batur'un ardı ndan, kah yanından sürerek yoluna devam ettikçe, Osman'ın keskin göz leri , buralarda başkalarının kolay kolay fark edemeye ceği izler ve işaretler görüyordu. Hayvanların sürün mesiyle, kayalarda meydana gelen çok hafif aşınma lar, b i r çal ıya takı l m ı ş b i r i ki tel yün , toprağı n içinde ezi l m i ş hayvan tersi izleri . .. Bütün bunlar, buralarda hayvanların ve insanların yaşamış olduğunu gösteriyordu . Böke Batur sordu : • - Daha önce hiç buralara geldrn m i ? - Hayır, h i ç gelmedim. - Baban gelm işti. Ve şimdi Osman, i l k defa olarak, babasının ava g ittikten sonra, bazan neden ertesi günü döndüğünü, hatta bazan neden üç - dört gün kaldığını anl ıyordu. Babas ı n ı n s ı r tutuşu, kendisinin de ağzını s ı k ı tutması için bir ders ve örnekt i . Sır tutmak ve kolay kolay k i m seye açıl mamak , Kazaklar arasında öteden beri yerleş m i ş b i r huydu. Bu, onların içinde bulunduğu şartların gerekli k ı ldığı bir hassayd ı . Ama bir yandan da, yine bu özel l i k, kendilerine müttefik olabi lecek başka un surlarla işbirliği yapmalarını güçleştiriyor, hatta bazan muhtel if Kazak boyların ı n bile müşterek hareket et mesini önl üyordu. Osman'da, bu az konuşma ve s ı r tutma m izac ı , b i lhassa aşırı derecedeyd i . Çünkü yalan eöylemeyi hiç sevmezdi (Her Kazakta böyle değ i l d i r) ve o yüzden, yalan söylemektense, hiçb i r şey söyle meyip susmayı tercih ederdi.
OSMA..�, BABA EVİNDEN AY RILIYOR
71'
Bundan sonraki 1 8 ay içinde, Böke Batur b i rçok akınlarda onu yanına aldı ve çete l iderin i n bi lmesi ge rekli pek çok şeyi öğretti. Mesela, dört nal g i derken, tüfeğini kalçasına dayayıp ateş etmek ve nişan alıp hedefi vurmak. Bunu, önce tavşanları vurmak suretiy le tal i m yaparak öğrendi , sonra düşmanlarına karşı tat b i k etti. B i r atın s ı rtında, fas ı l asız 20 saat yol a l mak ve sonra , 4 saatl i k bir dinlenmeyle, y i ne 20 saat daha fası lasız at koşturmak. Bunun için, bacaklarını sarkı tarak ve bütün vücudunu rahat ve gevşek tutarak, atın üstünde öyle durmaya al ışmak gerekiyordu . Sonraki y ı l l arda Osman, kendisin i koruyan küçük müfrezesi n i n başında, a t üstünde, bir haftada 480 k ilometre y o l ala bilecekti. Osman'a cesaret ve dayan ıkl ı l ı k aşı ladı ktan baş ka, Böke Batur, çete savaşında başarı l ı akınlar yapma n ı n usul lerini de öğretti. Mesela, düşma n ı n ana kuv vetine i l i şmeden beklemek, emrindek iler in heyecanı na ve sabırsızlığına hak i m olmak ve ana kuvvet geç ti kten sonra, artçı kuvveti ani bir hücumla i mha etmek. Ve düşmanın ana kuvveti dönüp yetişi nceye kadar, dört nal kaçarak Altay Dağlarının dost s i nesine sığın m a k . Dağların içine kadar sokulan düşman kuvvetleri ne karş ı , Böke Batur, uygun bir pusu yeri seçerd i . Dar boğaza g i ren düşman kuvvetleri, bir müddet i l erled i k ten sonra, yukarıdan yuvarlanmış kayalarla geçidin �· kandığını görürlerdi . Geriye dönerler, fakat bu defa g i r i ş yolunun da tıkandığını görürlerdi. Sonra iş, o n l a rı i mha etmeye kal ı rdı. Böke Batur, s ı k s ı k · Oğlum Osman, bu iyi bir h� yattır. • derdi. Bazan attan aşağı yuvarlanmasına rc: mak kal ırcasına kahkahalarla güler ve şöyl e söy:erdi : · Düşman farkına varmadan usulca sokulmak, -
72
GÖ Ç
onun sana karşı kullanmak istediği cephaneyi kapıp, o ateş edemeden kaçmak ne hoştur. Bu hayatı seve ceks in Osman. Böke Batur'un, çete savaşlarındaki mahareti ve kahramanl ı ğ ı hakkında, ağızdan ağıza dolaşan rivayet l er çoktur. Bunların içinde, parlak b i r ı ş ı k g i b i , onun, böylesine bir hayattan ve çete savaşları ndan büyük zevk aldığı gerçeği göze çarpar. Osman'ı yanına çırak aldığı zaman , çete savaşlarında y ı l larca tecrübesi var d ı . Doğu Türkistan 'ın her tarafı nda ve hatta bu bölge n i n s ı n ı rları d ı ş ı nda da, Çin kuvvetlerini her yerde vur nıuş, üstelik onları gülünç düşürecek bir sürü oyunl a r oynam ışt ı . Muazzam bir beden gücüne sahip olduğu c.a söylenir. Ç i n l i ler onu bi rkaç defa yakalamışlar, ama her defasında kaçırm ı şlard ı . Ayaklarını bağ l am ışlar, e l lerine kel epçe vurmuşlard ı . Fakat Böke Batur, kelep çenin demirini el lerini oyn�tarak k ı r m ı ş , düşmanl arı tüfeklerine davranı ncaya kadar kaçıp gözden kaybvl nıl!ştu. Bir defası nda onu bağlayıp, yeni kes i l mi ş b i r boğanın derisi i ç i n e hapsettikleri , uzun süre bu du ruı;ıda tuttuklar ı , sonra bir sabah derinin içini bombcs gördükieri anlatı l ır. Döke Batur ile Osman' ı n , geceleyin bir üyde, alev alev yanan bir ateşin önünde oturduklarını ve Riike Batur'un bu maceraları Osman'a anlattığını gözümü zün önünde canlandırabi l i riz. Osman, şüphesiz, bunla· rı büyülenmiş gibi dinl iyordu. Ancak Böke Batur"un. tehl ike i l e oynamaktan adeta şakalaşmaktan hoşlanan tabia!ı yerine, Osman'ın daha tedbirli ve ihtiyatl ı bir yaradılışı vardı . Osman, d inledi klerinden, ş u neticeyi ç ı karıyordu: Bağımsız l ı k savaşı , büyük cesaretin ya nında, ihtiyatl ı ve akı l l ı davranmayı da gerektirir. B : l hassa ağzını s ı kı tutmak, hainler ve casuslardan dai-
OSMA..."11' . , BABA EVİNDEN AY RILIYOR
73
-ma sakınmak şartt ı . Mesela, Böke Batur'un b i r bogJ ·derisi içine hapsedi lmesi o l ayında, Osman'ın zihnini en çok meşgul eden nokta ; Böke Batur'un bu durum dan kurtul masını mümkün kı lan harikulade kuvveti de ğ i l , fakat tutsak düşmesine. İsmail adında b i ri n i n iha net i n i n sebep olması idi. Osman'a göre kuvvet, tıpkı zeka g i b i , Allah vergisiydi. İ k i hassaya da sahip o l a n kişiye düşen görev, bunları i y i kullanabilmekti . V e Al lah, öyle davranmasını b i l en lere yardımcı olurdu. Osman, Söke Batur'dan ; yalnız çete savaşı oyuıı · ltırını değ i l , o zamanın Çarl ı k Rusy :ısı i le Ç i n arasın daki s ı n ı r ı , Ç i n 'li sınır muhafızlarına görünmeden na s ı l ve n er e l erden geçeb i l eceğ i n i de öğrendi. Bu sı rıır ı b i r k e re g eçtikten sonra . Böke Batur, t e h l i k e s i zce her tarafta dolaşabi l iyordu. R u s askerleri ve memur ları o n a göz yı.;muyorl ardı. Baza n , G ü n ey Sibirya'da, Rerı g e y i k le r i nin bulunduğu yerlere kadar g id e r l erdi . Bir defasında A ! :ıı a - Jl.t a y a g i tt i l e r. Ş i mdi , « Kaza k i s�en Sovyet Cumhuriyeti ,. nin baş kenti olan bu şeh i r . h:.ı vasınııı g üzel liği ve meyva bahçeleri ile meşhurd u . Ç i n s ı nı rı içindeki Altaylara döndükleri zaman, yan ! ::ı r ı n da k e rvan doi usu silah ve cephane bulunurdu. O za m a n d a , şimdi o lduğ u gib i , Çinlile rin b aş ı n da ne ka dar g a i l e bul unursa , Ruslar o kadar msmnun kalırlar d ı . Ç ü n k ü o z a ma n da , yine şimdi olduğu g i b i , Ruslar Çin l i lerin e l i nde b u l u n a n bu yerl ere göz k oymuş lar d ı . R u s Çin s ı nırı boyunca. 300 kilometre eninde b i r şe rit vard ı r ki, vaktiyle Ç ar lar bu yer üzerind e sahiplik iddia etm işler. Rusya da bu iddiadan hiçbir zaman vazgeçm emiştir. Sovyet Hükümet i , 1 946 - 1 947 y ı l la rında. a nlaşmaz l ı k konusu olan bu toprakların b i r k ı s m ı n ı işgal etti. hala da el inde tutmaktadı r. Geri kalan k ı s ı m l ara gelince, Rusya'nın iddiası ndan resmen vaz'
-
74
G ÖÇ
geçmediği ortadadı r, fakat konu şimdil i k deşilmemek tedir. Bu bölgede altı n , volfram (tungsten) ve (Türki ye'ye sığınan Kazakların b i l dirdiklerine göre) uranyum da vardı r. Kazak göçmenleri, Rusların burada bir atom fabrikası kurmak isted iklerini söylerler. Bazıl arına gö re, ise, hatta kurmuşlardı r bile. Rusya'dan getirdiği s i lahların da verdiği kuvvet l e , Böke Batur, b i rdenbire Ç i n 'e karşı tam b i r isyan hareketine girişti. Önce, Cengiz Han çağından beri iidet clduğu veçhi le b i r " Kurultay " topladı. Bu Kurul taya, Altaylar, Tanrı Dağları ve Barköl bölgesindeki Kirey Kazaklarını n bütün cc binbaşı n farı nı ve • tümen başı . ıarını çağ ı rd ı . ( Bi nbaş ı , 1 .000 a i l e l i k toplu l uğun, tümenbaşı ise 1 0 .000 a i l e l i k topluluğun başkanı anla m ı nda kullanıl maktadı r. - Çeviren) . Çağrı lanların bir çoğu gelmed i . Belki i lg i s izl ikten, belki korkudan, bel ki de Çin'li tahsi ldarların zulmünü henüz kuvvetlice h i ssetmemiş veya görmemiş olmalarından . . . Bel ki bu gel meyenler. kendilerinin de ergeç yutu lup, Ç i n l i leş tiril meye namzet olduklarını henüz yeteri kadar açık l ı k l a idrak edememişlerd i . Buna rağmen. Böke Batur, 1 0 .000 kadar savaşçıyı b i r araya getireb i l d i . •
İsyan hareketi t a m b i r felaketle sonuçlandı. Tan r; Dağlarının Güney yamaçlarındaki Kukuluk'ta , i k i ta rafın ordul arı çarpıştı ve Kazaklar yenildi ler. Bundan sonra , ikinci bir büyük çarpışma daha olacaktı . Onu da i leride göreceğiz. Sonra, Karaşahı r'da, Susuz Dağlar·� geçmeğe gi rişmeden önce (bu çetin ve teh l i ke l i bir teşebbüs olacaktı) Böke Batur, o sı rada 14 yaşında bL.: lunan yardı mcısını çağ ı rdı : - Şimdi yanımdan ayrıl ve dön. Çünkü, milleti n i n sana ihtiyacı olacak.
OSMAN, BABA EVİNDEN
AYRILIYOR
7�
Osman'ın cevabı, aynen Tevrat'ta İ lyas Peygam berin cevabını andırır şekilde oldu: -:- Al lah var oldukça ve ben i m canım bedenim den ç ı kmadıkça, senin yanından ayrılmam. Böke Batur, onu gerçekten çok seviyordu. Sabır l a izah etti : - Olmaz. M i l letin i n sana i htiyacı olacak. Çünkü bana öyle geliyor ki, senden sonra, sen i n bir benzerin daha doğmayacak. Sen ölürsen, m i l letin çobansız kal mış bir koyun sürüsünün haline döner. Osman yalvard ı : - Öyleyse, s e n de benimle beraber dön. Çünkü seni bırakamam. - Hayır oğlum, o da olmaz. Çünkü benim de bi tirmem gereken başka bir görevim var. Buraya kadar sen i n l e beraber g e l m iş olmamırı sebebi , düşmanın çemberi büsbütün dara lmadan önce, sana, kurtulaca ğın yol u ve sığınab i l eceği n yeri göstermek içindi. Osman'la vedalaştıktan sonra , Böke Batur, kor kunç Susuz Dağlar'ı açtı ve Gezköl 'e geldi. Aynı civar claki başka bir gölün (bunun adı da · Aç ı k-köl • i d i ) ke narında, Ç i n ordusuna karşı son savaşını verd i . Böke Batur'un buyruğu altında acele toplanmış gönül lüler, düzenl i Çin ordusuna karşı dayanamadılar ve tama men perişan oldular. Ölenler arasında, Böke Batur'un i l k karısı ve en küçük kardeşi Çöke Batur da vardı. Şehidler, savaş meydanının yanına gömüldüler. Se venleri, mezarının üzerine taşlar d i ktil er. 1 950'de bu taşlar, hala duruyordu. Onların hatırasına büyük hür met gösteril i r ve çevredeki çobanlar, gelip geçenlere, bu mezarları mübarek yerler olarak gösterirlerd i . Ama muhtemeldir ki komünistler, yatan ölülerin hatıraları s i linsin diye, şimdi o mezar taşları n ı ortadan kaldır mışlardır.
"7 6
G O Ç
Mağlubiyetten sonra Böke Batur, kurtulanları ve onların a i l e l erini toparlayab i ldiği kadar topladı . Çoluk çocuk d ah i l , 5 .000 kişiyi, sürüleriyle b i rl i kte, dağlar dan ve çöl lerden aşırıp, Ç i n H ü kümetinin e l i n i n erişe m eyeceği başka topraklara götürmeye kalkıştı. Kazak l ar, b i rl i kte değ i l , küçük toplu luklar halinde harekete geçtiler. Bu top l u l u klar biner, yüzer, e l l işer kişi l i k, hatta daha küçük topluluklard ı. Osman, Tokuz Tarav Vadisinde, babasının avulu na dönmüştü . Böke Batur ise, önderl iğini yaptığı a i le l erle b i rl i kte, Güneye doğru yoluna devam ett i . Geniş Taklamakan Çölünü, ölüm geti ren Susuz Dağlar'ı aşt ı . ( Bu sonuncusunun adı , ne biçim bir y e r o lduğunu an l atmaya ihtiyaç bı rakmıyor) Yolda ölenler çok oldu. Ama çoğunluk, öl meden çölü geçebildi. Sonra Açı k köl k ı y ı s ı na varış, oradaki savaş ve ardından muaz zam Kuenlun Dağlarını aşıp Tibet'e geçis. Böylece Böke Batur bir yol açmış oldu. Bundan sonra bu yol dan, Kazaklar en az üç defa daha geçeceklerd i . Her defası nda büyük s ı k ı ntılar ve acılar çekmelerine, bü y ü k kayıplara uğramalarına rağmen . . . Böke Eatur'un niyeti , e n sonunda Türkiye'ye g i t mekti. Ama Lhassa'ya (Tibet'in başkenti) vardığı za man, Ç i n ejderi n i n pençes i oraya da uzandı ve onu yakalad ı . Büyük kahramanı n başı kesildi ve bu baş, Doğu Türkistan'ın başkenti U rumçi 'ye gönderi lerek. şeh ir kapılarının biri önündeki bir direğe ası ldı ve Ç!Ünlerce teşhir e d i l d i . Kesi k baş, bu teşhir için, ta 1 .600 k i l o m etrel i k yoldan getirilmişti. Böke Batur'un baş ı , uzun zaman d i rek üzerinde kaldı. Etlerini çay laklar kopardı lar. Güneş ve rüzgar kalan kısımları ku ruttu . Sonunda, sadece b i r kuru kem i k kaldı. N ihayet
OS�"l, BABA EVİNDEN AYRILIYOR
77
<; i n l i idareciler bu başı atıp, yerine bir başka Kazak'ın
kes i l m iş baş·ını astılar. Böke Batur'la birl i kte yola çı kanlardan, sağ ka lanların bir kısmı Ti bet'te evlenip yerleştiler. Onların çocukları hala Tibet'tedi r. Pek azı H imalaya Dağlarını aşarak H i ndistan'a vardılar . Çoğun luğu ise, azar azar ve teker teker, hasrete dayanamayarak tekrar eski yurtlarına döndüler . ..:
'fanndağ buzullıı.!1
.IV.
Osman Batur
büyüyor
•Dünyanın en yüksek yay lalarından en alçak noktası olan Turfan şehrine, at üstünde bir haftada 480 kilometre kat ede rek ulaştı ... Böke Batur'un başı nı kesmişlerdi; Osman Batur, Çinlilerden bin katıyla i ntikam alacağına yemin etti.»
O sman
Batur, babas ı n ı n Tokuz Tarav Vadisindeki avuluna döndüğü zaman, henüz ondört yaşındayd ı . Ama buna rağmen, tecrübeli bir çete savaşçısı olmuş· tu. Üste l i k, devrin en meşhur çete savaşları önderinin yerini tutmaya hazırlanmaktaydı . Böke Batur'un, ona hocalı k ettiği 1 8 ay zarfında çok şeyler öğrenm işti . M esela savaşırken dörtnal giderek çarpışmayı ; e l l e riyle tüfeğini doldurur ve ateş ederken, dizleriyle, atı nın her türlü hareketini kontrol etmeyi; hatta hücu mun ard ı ndan, son sür'atle geri çekilme emri verildik-
80
G Ö Ç
ten sonra bile, atı koşarken, eyer üzerinde tam arkaya dönüp, tüfeğiyle ateş etmeyi fevkalade başarıyordu. B i rkaç defa, 10 kiş i l i k bir manganın, hatta 50 kiş i l i k b i r takımın kumandası o n a veri lmişti. Ama, daha çok Böke Batur'un yanında bulunmuş, onun adamlarını na sıl idare ettiğini ve nasıl savaştığı n ı , bütün incel i k l e rine kadar öğrenmişti. Böke Batur'un bell ibaş lı takti ğ i , vurup kaçm ak tı . Ani bir darbe indirir ve hemen ortadan kaybolup dağ lara sığınırd ı . Bundan sonra , Ç i n l i lerin hiç ummad ı ğ ı bambaşka, uzak bir noktada ikinci da rbey i i nd ir i rd i . Böyle akınlarda. çoluk çocukları ve s ürü leri yan larına a l ma z l ardı. Atl arının üzerinde taş ı ya b i lecekleri cepha nelerden başka bir ağırl ıkları ye eşyal arı yoktu . Böy lece, mecbur kaldıkl a rı vak i t , g ü nde 1 60 k i l o m et re ka d a r yol a l a b i l i r l erd i . Fakat Böke Batu r . s o n u n d a y a pa mayacağı b i r ise teşebbüs etti. Ç i n l i l e re karşı, e l i nde ne yeter say ıda savaş ç ı, ne gerekli a ğ ı r s i l a h la r n e de ,
böy le bir savaş i ç i n teşki l a t ve tecrübe vard ı . Müstah
sai r vasıtal ara Ç i n l i le r i n tuttuğu müstahkem şehirler çoktu. Bunlara rağ men , Böke Batur'un bir meydan savaşına kalkışması, belki R us la r ı n teş v i k ve kandırmal a r ı y l a olmuştur. Kendi dağ l ı k bölge lerinde çete sava ş l arı verirke n , bü· tün avantaj Kazak atl ı larındayd ı . Çevikt i l er, cesurdu lar, sür'atli hareket kabi l iyetleri vardı ve hepsi nden önem lisi, üzerinde savaştıkları toprağı karış karış ta rııyorlard ı . Tab i i , aşağı i nerek, Çin ordusunun büyük kuvvetleri karşısına ç ı kmakla, bu avantaj larını düş mana kaptırmış oldular. 1 91 3'deki ilk büyük savaş ve yeni lgiden sonra , Böke Batur çaresiz b i r duruma düşmüştü. Önünde iki kem b i r şehri zaptetmek
için
topçu ve
d a s ah i p deği ! d i . H a l buki , Doğu Türk i stan'da
OS..'i.AN BATUR BÜYÜYOR
81
yol vard ı : Ya teslim olmak (ki bu mutlak ölüm demek ti) veya kaçmak. Yine, adamları için iki şık vard ı : Ya (mümk ünse) sıvışıp b i r yere saklanmak ve Çinliler on l arı unutuncaya kadar saklanmak; yahut önderlerinin peşinden ayrı lmayıp, o nereye götürürse, oraya kadar g itmek. Fakat Kazaklar bu durumu bil iyorlardı ve esa sen a l ı ş ı ktılar da . . . Böke Batur'un ikinci tal ihsizl iği şudur: Lhassa'ya ulaştığı günlerde, Tibet, oradaki Çin nüfuzunun en kuwetl i bulunduğu çok nadir devi rlerinden birini ya ş ıyordu . Sanıyorum k i , Böke Batur bu tehlikeyi sezmiş ve Osman'a Altaylara dönüş emri vermişti . Öyle ol masaydı , belki Osman'ı yanından ayırmaz. belki Tür kiye'ye kadar beraberinde götürürdü. o
Osman, Karaşahr'dan dönerek avulunun yolunu tuttu. Karaşahr, Tanrı Dağlarının Güney yamaçlarında ki bir gölün kenarında, çevresi duvarlarla çevrili b i r müstahkem şehirdi. V e İslambay'ın avulunun bulundu ğu yerden 480 ki lometre uzaktaydı . Osman bu yolu, at üstünde bir haftada kat etti . Dönüş yolu, Turfan şehrinin yakınlarından geçti . Turfan . deniz seviyesin den 288 metre aşağıdaki bir çukurun içindeydi. (Yer· yüzünü n en alçak noktası. Fakat şehir, çukurun tam dibinde değ i l , kenarı ile ortasının arasındadır. - Çe viren) Turfan'da, yaz ayları o kadar sıcak olur ki, halk ancak geceleri tarlalarında çalışabilir. Ama buranı n üzü m l erinin bir tanesi 5 santim uzunluğundadır ve As ya'nı n üzümlerinin en tatlısı olmakla meşhurdur. Ke za, Turfan kavunlarının şöhreti de böyledir. Osman'ın izlediği yol , eğer buna yol demek caiz f /6
82
G Ö Ç
s e , kısmen ekil i araziden, kısmen de çorak yerlerden. bazan taş l ı k çöllerden geçiyordu. Buralarda, yolu kay betmemek çok zordu. Ancak, yol boyunca görülen deve, at ve başka hayvanların kem i kleri, eski kervan yol larının işaretlerini bel l i ediyordu. Hayvanlar öldük ten sonra, zaten fırsat beklemekte olan çaylaklar ve çakal lar. sevinçle leşlerin üzerine üşüşmüşler ve ke m i kten başka hiç b i r şey bırakmamışlard ı . Bazan, yol kenarlarında küçük taş yığınl arı göze çarpıyordu. Bun l a r da, yolculukta ölenlerin oraya gömüldüğünü be l irtiyordu. Böyle bir yol boyunca, hele tek baş ı na git m eye kal kışmak hayli tehlikel iydi ve tecrübe, s ı k ı ted b i r ve d ikkat isterd i . Kaldı ki, 1 4 yaşında bir çocuk için, tedbir ve dikkatin iki katlı olması zarureti vardı . Çünkü Çinli memur veya askerlerin e l i ne düşme teh l i kesi her zaman mevcuttu . Osman'ın, arada bir ken d i s i ve atı için yiyecek al mak üzere kasabalara uğra d ı ğ ı nda, endişelendiğini tahmin edeb i l i riz. Fakat, sa vaş bölgelerinden uzaklaştıkça ve eski yurduna yak laştıkça, endişeleri herhalde azalmıştır. Babasının avuluna vardığ ında, onun gelişi için ne a ş ı rı sevinç gösteri l eri yapıldı ne de kendisine bü yük i kramlarda bulunuldu. Çünkü, böyl e şeyleri n Ka zak adetlerinde yeri yoktur. Babası, onun dönüş yo l u n u bulmasını ve düşmanlarından sakınmasını da ta b i i karşıladı, hayret göstermedi . Ayrıca İslambay, oğ lunun b i r ara l ı k ayrı lmış, sonra dönmüş bulunması konusuna kimsenin d ikkatinin çekilmemesine, gürül tü veya törene meydan verilmemesine d i kkat ediyor d u . Aksi halde, bir Çin casusu veya sadece boşboğaz ve düşüncesiz bir uşak, Osman'ın sırrının düşmanla rın kulağına gitmesine sebebiyet vereb i l i rdi. Bu yüz den genç kahraman, sanki hiç b i r şey olmamış gibi, 20 ay önce bıraktığı hayatına devam etti.
OSMA..'l'>J BATUR BÜ Y"ÜYOR
83
Yine, zaman zaman bazı yabancılar avula gelirler, Kazak adetlerine göre ağırlanırlar ve sonra giderlerdi. Gerek onlar, gerekse Osman, birbirlerini daha önce hiç görmemiş gibi davranırlardı . Fakat Osman b i l i yor du k i , zamanı gelince, bu kişiler onun yanı nda yer a la caklar ve Çinli lere karşı tekrar savaşacaklardı. Bun ların adlarını ve bulundukları yerleri Osman sadece zihninde saklardı. Ömrü boyunca, mahzurlu olabile cek bilgileri kağıda yazmamıştır. Bu konuklardan biri, Böke Batur'un başının kesi l diği haberini ulaştırınca, Osman'ın tam bin katıyla intikam alacağına dair yemin ettiği söylenir. Muhak kak ki, mücadelesinin son yıllarında o, bütün Çinli hal k ı , son ferdine kadar Doğu Türkistan'dan kovmak veya yok etmek siyasetini gütmüştür. Çinli lere karş ı , cinsiyeti v e yaşı ne olursa olsun, en ufak bir merha met göstermedi ve onlarla mütarekeye yahut barışa hiç yanaşmadı . Musa Peygamber de, lsrai loğullarına, Ken'an topraklarını istila ettikleri vakit böyle davran malarını söylemişti . Bu amansız mücadel e tarzına ön ce Osman mı başl ad ı , yoksa Çinli ler m i ? bel l i değil dir. Fakat bir defa o yol açıldıktan sonra, iki taraf da vazgeçemedi ler. 1 944'de Doğu Türkistan (Tıpkı Çin'in kendisi gibi) hem Ç i n ve hem Rus komünistlerinin is tilasına uğradığı ve devrin Çin Hükumeti, komünistle re karşı çetin bir ölüm - kalım savaşı içinde bulundu ğu zaman b i le, Osman Batur ile Çinli ler arasındaki mücadele durmadı. (23) (23)
Yazar, dunırnu burada biraz ium�brmıt. Gerçek şöy le.dlr: 1931°de Hacı Hoca Niyaz'ıı:ı önderlltt altında Kumul vilılyetinde bir ayaklanma. başladL 1933'de Der tu Türkistan'm büy11k. kısnu, Ç-'in boyunduruğundan kurtulmuştu. Kaşgar'da ba.tımııız bir Doğu Türk.lstan
·
84
G OÇ
Döndükten sonraki bir iki yıl boyunca Osman, ya ş ıtı Kazak gençlerinden farksız bir hayat sürdü. Ba basına işlerinde yardım etti, ava çıktı , arkadaşlarıyla oyun ve müsabakalar yaptı, dağlarda yarı yabani ya ş ıyan atları yakalayıp, babasının malı olduğunu belir ten damga ile damgalad ı . (Bu damganın biçimi, Çin idarecilerinin tuttuğu kayıtlara geçmiştir) Kartalları besleyerek ava alıştırmayı ve bunlarla Altay tilkilerini avlamayı da öğrendi . Bu tilki lerin kürkleri, hırkaların iç yüzünü kaplamak için kullanıl ı rdı. Aynı zamanda, babasının koyunlarını k ı rpma işini de yapaTdı . Bunu, bizde olduğu gibi, yılda bir defa, yünün en gel iştiği za man değ i l , fakat fiatı yükseldiği veya ailenin ihtiyacı bulunduğu zamanlarda yapardı. Böyle hallerde, bir sü reden beri kırpılmamış olan koyunu bir uşağa tuttu rur, bizim ufak dal ları budamak veya ot kesmek için kullandığımız makasa benzer iptidai bir makasl a yün l eri kırpardı. Alışı lagelmiş usul. hem yünün bir kıs mının ziyan olmasına yol açar, hem de uzun zaman alı rd ı . Mesela Osman, bir koyun üzerinde en az bir saat çalışırdı. Bu usu l , bizim ölçülerimize göre ikti sadi sayılmaz. Fakat Kazak inançları başkadır, onlara göre • Vakit nakit• deği ldir. YEDi CEDDiNi SAYMAYAN KAFİR SAYILIR Osman'ın doğum günü belli olmadığı gibi, evlen me günü de belli değildir. On altı yaşlarında iken bir HükQmeti kuruldu. 1934'de, R:ıslann Çin'e yaptığı yardımla m1111 ayaklanma bastınldı ve Dotu Türkis tan Hüldlmeti datıldı. 1943'e kadar da, Doğu Türkis tan, bir Rus kuklası olan ÇiD'll general Şin Si Şay'ın idaresi altında kaldı. 1943'de ıMllliyt:tçi) Ç1D, burası nı fillen işgal etti. - \ Ç. N.)
OSMAN BATUR BÜ rü YOR
85
gün, babası kendisini çağırdı ve evlenmey i düşünme sinin zamanı geldiğini söyled i : - Ben v e b u işlerde hakkı v e görevi olan anan, iyice düşündük, tarttık. Artık evlenme yaşın gelmiş tir. Nesl imizin devamı için evlenmen gerek. - Uygun bir kız bulundu mu? - B i ldiğin gibi, kendi topluluğumuzda sana uygun b i r kız yok. Bizim obamızdan olmayan, fakat aynı boydan Baymulla 'nın kızını düşünüyoruz. İyi bir kız olduğunu söyl üyorlar. Hem de, Baymul la'nın kızları çok olduğuna göre, fazla başlı k parası da i stemezler . - Kaynı (kızın adı) bize yasak derecede yakın akraba değil midir? Yakın akraba ile evlenmenin ha ram olduğu mal u mdur. (24) - B i l i rsin ki, bizim boyumuzda, eğer dört kuşak yukarısına kadar ortak bir ata bulunmazsa, evlenmek helaldir. Atasözünü bili rs i n : • Yedi ceddini sayama yan kafir sayı lı r . • Biz, sekiz cedd imize kadar sayabi l iyoruz. Sekiz cedde kadar, Baymulla ile benim aram da, ortak bir ata çı kmadı. - Şu halde, iyi bir aracı bulalım da bu i ş olsun. Oğula gelin bulmak. ana-babaya düşer. Oğula da ita at . . . Konuşmayı din lemekte olan Osman'ın anas ı , an cak ş imdi söze karı ştı : - Babanla düğünümüz olmadan önce, ben kay nana m ı n çadırında tam bir yıl süre i l e h izmet ettim . Böylece imam, bizi evlendirdikten sonra mesut olup ı 24 )
Yaptığım soruşturmada, Osman Batur'un, Kaynı adın d a bir kansı bulunduğunu bilen çıkmadı. Fakat im.. kansız değil. Bilinen kansının adı Ayça'dır. Türkiye lehçesindeki •Ayşe" niD karşılığı. - ( Ç. N.>
86
G Ö Ç
olamıyacağımızı sorduğunda, • Evet • diyebildik.
i ki m i z de gönülden
- Oğlun Osman için d e öyle olacak Baybiçem. Düğüne kadar, kız senin çadırında yatıp kalkacak ve sana hizmet edecek. Ancak d ikkat et k i , aralarında bir yaramazlık olmasın. Yoksa, kız belki iş bilmese bile, onun başlık parasını tam ödemek zorunda kal ı· rım. Eğer istemezseniz, kız baba ocağına döner ve i ki taraf da birbirlerine küsmez. Memnun kal ı rsanız evlenirler. Bundan sonra, uygun bir kişi aracı seçildi. Aracı, önce uzun uzadıya İslambay'la, sonra kızın babasıyla konuştu. Gelin için başl ı k olarak kaç deve, sığır, ko yun ve at verileceği inceden inceye tartışıldı. Bay mulla'nın çadırı 40 ki lometre uzaktaydı ve o da, bu pazarl ıkta aldanmamak istiyordu. Sonunda, iki gen cin evlenmeleri kararlaştırı l d ı . Fakat bu karar kesin değ i ld i . Çünkü gelin ile güvey namzedi , birbirini gö rünce sevmezlerse, Kazak adetine göre. vazgeçme hakkına sahiptiler. Ayrıca, eğer kız bakire çıkmazsa evlenme olmazdı. O zaman, i l k kandı ran kim idiyse. kızı almaya mecbur kalı rdı . Kaynı 'yı, i l k günden itibaren hem müstakbel eşi , hem d e onun anası ve babası beğendi ler. Kızın oku mas ı , yazması vard ı . Ü stelik ş i i r düzebil iyor, şarkı söylemesini bil iyordu. Çal ı ş kand ı , terz i l i k yapabili yordu . Hem iğne - iplikle, hem de üyde bulunan eski bir Singer marka dikiş makinesiyle d ikiş dikebil iyor du. Bazı zengin Kazak aile başkanları, daha bundan kırk yıl önceleri, üylerine dikiş makinesi almaya baş lamışlardı. Osman ilk karısıyla evlendiği zaman, gelin kaç yaşındaydı , bilmiyoruz. Ölünceye kadar, Osman'ın kaç
OSMAN BATUR EÜY't'YOR
87
defa evlendiğini de öğrenemedik. Ancak, muhakkak ki, aynı anda, dörtte n fazla karısı olmamıştır. Çünkü bu sayıdan fazl a o l maması Kur'an'ın emriydi ve Os man, bütün ömrü boyunca dininin emirlerine çok sa dık kal d ı . Fakat İslam d i n i , onun oda l ı k almasına en gel değ i l d i . Bunu yapmı ş olabilir. Öte yandan, karı la rı da öyle bir şeyi yadırgamazlardı. İ l k karı s ı , yani Bay b içe, onunla aynı üyde yaşard ı . Diğerlerinin ise ayrı üyleri bulunurdu . N i kahlı iki karısının aynı üyde yatıp kalkmaları ayıp sayı l ırdı . Fakat odalıklara ayrı üyler verilmesi gerekmezdi . Osman'ın anasının çadırına geldiği günden itiba ren Kaynı , evlendi kten sonra kul lanacağı şi lteleri, yor ganları, hal ıları ve işlemeli çadı r eşyalarını d i kmek, -dokumak ve hazı rlamakla meşgul olmaya başladı. Öte yandan, adet gereğince güvey tarafının vermesi ge reken eşyayı hazırlamak için de, İslambay, karısı ve adamları faa liyete geçmişlerd i . Birçok koyunun yün lerini kırptılar, bunları ı rmağın sularında temizled i ler ve yerlere yaydı lar. Sıra , yünleri, Osman 'ın yeni üyü için keçe yapmak üzere çiğnemeye gelmi şti. Üyün her bölümünün keçesi ayrı ayrı ve tek bir parça halinde yapıl ıyordu . Gerekli boy ve biçimdeki keçe için, yere yün döşeniyordu. Ancak çekme payı da hesaplanıyor ve yünlerin miktarı ona göre tayin edil iyordu . Yere kabaca serilmiş yünler, zaman zaman su i l e ıslatı la· rak ve bazan yeni yünler de ilave olunarak, saatlerce ve günlerce, yal ı n ayakla çiğneniyordu. Böylece mey dana getirilen keçe, 2 santim kadar kalınlığında ve ne rüzgar, ne de su işlemeyecek derecede s ı k ve sert oluyordu. Osman, b i r topluluk başkanının .:ığluydu ve bir gün başkanl ı ğ ı devralacaktı. O yüzden üyü, ak ke çedendi. Daha aşağı rütbedeki lerin üyleri ise, s iyah veya koyu renkli keçeden olurdu.
G O Ç
88
Düğün günü imam, gelin ve güveye, birbirlerini isteyip istemediklerini sordu. i kisinden de • e•ıet• ce vabı alınca nikahı kıydı ve onları karı - koca i lan etti . Akşam yapılan büyük . şölene, hem İslambay'ın, hem de gelin tarafının akra baları katıldılar. Tab i i imam da katı ldı ve şölenden sonra yeni evli ler, i l k defa olarak başbaşa, kendi üylerine çekildiler. Ertesi sabahtan itibaren de, İslambay'ın uşaklarına, Osman hiç bir ko nuda emir vermedi. Onlar da hiç bir şeyi Osman'dan sormadılar. Bu duru m , İslambay yaşadıkça devam et ti. o
Düğünden bi rkaç ay sonra. Altay Dağlarının geçit leri üzerinde, gelecek fırtınanın ilk bulutları sayılacak bazı olaylar çıktı . Bunlar, 6 - 7 bin kilometre ötede, Çarlık istibdadını yıkan ve yerine daha beter bir istib dad kuran patlamanın serpintileri idi. 1 9 1 7'deki Ekim komünist ihtilalinden (ki bizim takvimimize göre, bu ihti lal , gerçekte Ekim değ i l , Kasım ayında olmuştur) biraz sonra, Rus idaresi ndeki Kazakistan 'dan, Nayman Kazakları, azar azar, kısım kısım sınırı geçip i ltica et meye başladı lar. Küçük mülteci tC'n l u!�kları , sürüle rini de beraberlerinde getiriyorlard ı . 6unların bir kıs mı, Altaylardan epeyce uzakta ve Güney-Batıda olan Kulca'ya zorlukla varabil iyorlar; bir kısmı, yolun ol dukça kolay olduğu Tarbagatay Dağları üzerinden Çun garya'ya geliyorlar; bir kısmı, Kara lrtiş Nehrinin vadi si boyunca ilerl iyor ve bir kısmı da doğrudan doğru ya, Altay Dağlarını i ne-çıka aşıyorlardı. Sızma ve göç hareketi, çok ağır bir hızla, deve yürüyüşü ağırl ığıyla (bir deve saatte 5 kilometre ka-
OSMAN BATUR BtJ/t}YOR
89
dar yürür.), bir yılı aşkın devam etti . Şimdi Sovyetler Birliği'ne ait olan topraklardan, bu süre içinde 1 00.000 kadar Kazak, Doğu Türkistan'a geçtiler. Hepsi komü n izmden kaçıyorlar ve b i rkaç mi lyon baş miktarındaki hayvanlarını da beraber getiriyorlardı. Sonra göçler kesildi. Çünkü, Lenin'in siyasetine göre, komüni stler, kendilerini Orta-Asya'daki ezilen kavimlerin dostu ve koruyucusu gibi göstermeye başlamışlardı . On yıl sonra Stalin, aynı topraklarda kol lektif çiftl ikler kur mak ve bunların d ı ş ı nda kalanları toplayıp madenlere ve fabrikalara sürmek s iyasetini uygulam"aya başla yınca, göçler yine başlad ı . Bu defa, Doğu Türkistan'a geçen Kazakların sayıs ı , çeyrek mi lyondan az deği ldi . Bunlar da, ai leleri ve sürüleriyle beraber gelmişlerdi . Neticede, Sovyet Kazakistan 'ında et üretimi feci şe kilde düştü . Her iki göç dalgası ile gelenlerin bir ço ğu, azar azar Sovyet Kazakistan 'ına döndüler. Bu. bil hassa Çin'li Şeng Şih-Tsay'ın Doğu Türkistan Val i liği sırasında, Rus komünistlerinin Doğu Türkistan 'a da g i rmelerinden sonra oldu . Fakat, gelenlerin bir kısmı yerlerinde kaldı lar. B i r kısmı da Tibet'e ve oradan H in d istan 'a göçtüler. Bu sonuncuların yolunu kimse kes memişti, ama Hindista n · ı n havasına dayanamad ı lar ve öldüler. Komünist zulmünden kurtulmak ümidiyle. (boşa çı kması mukadder olan bu ümitle), Çin Türkistan"ına sığınan Kazakların b i r çoğuyla, Osman şüphesiz ko nuşmuştur. Fakat, bunların sığınmaları ve anlattı kları şeyler, bel ki Osman'ın üzerinde gerektiği kadar kuv vet l i bir iz bırakmad ı . Çünkü Osman ve çevresindeki yerli Kazaklaı Çin idaresi altında yaşayagelmişlerdi ve onların gözünde, başlıca zu lüm ve istibdat kayna ğı daima Çinli lerd i . Rusları, Çinlilere karşı sadece
90
G Ö Ç
muhtemel bir müttefi k olarak görüyorlardı. Fakat, bu · Müttefik n i n , nasıl bir • müttefik• olduğunu daha son· ra anlayacaklardı .
Altaylar'da bir kış kampı
v.
Ali Beğ ve Hamza'nın gençlikleri
«İki ağızla konuşanlar Tür kistan'a sızdllar ve burasmı da bir Rus sömürgesi haline getir mek için faaliyetlerini artırdı lar . . . ,,
O sman'ın
Altaylarda doğduğu yerin 400 kilometre kadar Güneyinde, M anas adında b i r kasaba var dır. Çevredeki Kazaklar, Uygur çiftçiler ve diğer bü tün halk, al ış-veriş için bu kasabaya giderlerd i . İç sa vaş başlamadan önce, nüfusu 40.000 kadar olan M a nas kasabası , eyaletin başkenti U rumçi 'ni n 80 ki lo metre Batısındadır. Urumçi'den, Rusya s ı n ı rına giden yol buradan geçer ve kasabanın hemen dışında üç kola ayrı l ı r. M anas, aynı zamanda bu adı taşıyan bölgeni n de
92
G Ö Ç
idare merkezidir. Kasabanın içinden, aynı adı taşıyan bir neh i r geçer. Bu nehri besleyen sular, M anas'm güneyindeki büyük ve yüksek Tanrı Dağları'ndan çı· kar. Dağlardaki buzul lardan çıkan binlerce ufak dere birleşerek. kısa mesafeler içinde hayli yüksekl i klerden i ner . ve kasabanın birkaç kilometre güney i ndeki ova· da , nehir hal ini alıp akar. Kasabada, bu neh i r üzerine kuru l muş, uzun bir tahta köprü vardır. Urumç i , deniz seviyesinden 900, Manas 690 metre yüksekliktedir ve her iki şehrin güneyine düşen Tanrı Dağları'nın pek çok yeri insan ayağı değmeyecek kadar sarp ve çok yüksektir. Hayli büyük olmasına rağmen, Manas Nehri de· nize u laşmaz. bir bataklığa karışarak kaybolur. Bu bata k l ı k çok geniştir ve üzeri ndeki sazlar 6 metreye kadar yükselir. Sazl ıkların içine giren bir kimsenin çok di kkatl i olması gerekir. Çünkü bir yaban domuzunun, hatta oralarda yuva yaparak yavrularını büyüten bir kaplanın hücumuna uğrayab i l i r. Buna karş ı l ı k , hükumet kuvvetlerinden kaçıp saklanmak isteyenler i çi n . adı geçen sazl ıklar en emin yerdir. Hatta , buraya sokula cak kuvvetleri pusuya düşürmek için de çok elveriş l i d i r. K itabın konu aldığı e l l i yıllık süre içinde, sazl ıklar fii len b u işe epey yaramışlardır. Ama biz şimd i l i k , Manas Nehrinin o aşağı kıs· mından değ i l , üst tarafındaki · Kızıl Uzun .. adını taşı· yan b i r kolundan bahsedeceğ iz. Kızıl Uzun, Tanrı Dağ larının göbeğindeki 1 2 veya daha fazla küçük derenin b i rleşmesinden meydana gelir. Yükseklikleri 6.000 metreden fazla olan üç yüksek dağ tepesinden inen buzul suları, bu derelerin kaynaklarıdır. Normal zamanlarda, Kızıl Uzu n 'un suları berrak·
ALİ BEG
ve HAMZA
93
tır. Ama yağmur yağdı ğ ı nda, topraktaki bir maddenin karışma�ıyla sular kırmızı bir renk al ır. Kızıl Uzun'un beslediği vad i , bol ve güzel otlarla bezenmiştir. Burada, tıpkı daha kuzeydeki Altay Dağ larında olduğu gibi, yerl i Kazaklar sürülerini otlatırlar ve yaz ile kış arasında, yüksek yaylalarla a lçaktaki vadiler arasında gidip gel i rlerd i . Daha doğrusu, Çin as kerleri gelip, kendi lerini bu vadiden kovmadan önce öyle yaşarlardı. o
Kızıl Uzun ırmağı n ı n kenarında, 1 908'de Ali Beğ ve 1 922'de Hamza dünyaya geldiler. İkisi de, Osman Batur'un yanıbaşında, Kazakların bağımsızlığı için vu ruşacak önderlerdendi. Ali Beğ'in hayatının �� k yı lları, oldukça sakin geç ti. Babası Rahim Beğ , b i r nevi kabi le temsilcisi idi ve başl ıca görevi, Çinli lere karşı si lahla durmak yeri ne, müzakereler yoluyla işleri yürütmekten ibaretti . Bu arada. mesela aşırı vergi isteklerini indirmek için, Ç i n l i memurlara rüşvet verdiğini ileri sürebiliriz. O da, çocuklarını Kazak geleneklerine göre yetiştirdi. O"lu Ali Beğ 1 0 yaşlarında i ken, bir imamın idare et tiği evul · okuv •una gitmeye başlad ı . Daha çok küçük yaştan beri babasının koyunlarına bakıyordu ve bu işini 17 yaşına gelinceye kadar sürdürdü. Hamza'nın yetişmesi ise daha farkl ı olmuştu. Babası , Hamza daha 7 yaşında iken vefat etmiş ve ona ağabeyi (25) Yunus Hacı bakmaya başlamıştı. (25)
Böke Batur'un, gerçekte Osman Batur'la çağdaş ol madığ"ı gibi,
Yunus Hacı ile de çağdaş
olmayacağı
muhakkaktır. Osman Batur"la Yunus Hacı ise çağdaş tırlar.
-
(Ç. N. )
94
G Ö Ç
Yunus Hac ı , meşhur Böke Batur'un buyruğu a ltında bir binbaşı (yani bin atl ının kumandanı) idi ve bu sebep l e , Altay' l ı Osman Batur'u yakından tanırd ı . Böke Batur Tibet yolculuğuna çıktığı zaman, Yu nus Hacı onunla gitmedi. Belki, çete savaşları zevki kanı na iyice işlemişti ve dağların ötesinde buluna cak sakin bir yaşama hayal i yerine. burada kalıp çe te savaşlarına devam etmek istiyordu. Böylece, Ham za'nın i l k y ı l ları . hatta denebi l i r ki 30 yaşına gel ince ye kadarki ömrü , kesiksiz bir savaş içinde geçti . O da, babas ının öldüğü y ı l , bir «okuv »a gönderildi, ama üç y ı l sonra ayrı lmak zorunda kaldı . Çünkü 1 932'de, henüz 1 0 yaşında iken, ağabeyi , Çinlilere karşı i syan eden o bölge Türkleriyle birlikte si laha sarıl mıştı . Göçebe Kazaklar, gittikleri yerlere bunları da beraber götürürlerd i . Ş u halde, iki yıl boyunca, 1 2 yaşına gelinceye kadar, Hamza devam lı olarak göç, hareket ve savaş hal i nde i d i . Bazan o da, ağabeyi gibi, düşmandan zapted i l m i ş bir tüfek. tabanca, hatta k ı l ıcı eline a l ı r, vuruşmalara katılırd ı . Hemen hemen aynı derecede önemli bir görev olarak, düşmanın eline düşmemek için ace l e gitmek gerektiği zaman, üyleri yıkmak, eş yaları topl amak ve hepsini hayvanların sırtına yükle mek işini de en son sür'atle yapmayı öğrenmişti . Ka zaklar, çok acele hareket etme zamanında, bütün bu işleri 1 5 dakikada bitirirlerd i . Hamza. nerede, ne za man uyursa uyusun, tüfeğini, mermilerini, kıl ıcını ve ata biniş takımlarını daima elinin altında bulundur mayı da öğ renmişti . Yaşın ı n küçüklüğüne rağmen, onun başarı l ı bir çete savaşcısı olduğunu isbat eden sıfat, arkadaşları tarafından • Uşar • diye çağrılmasıyd ı . Bu sözün mana-
ALl BE� ve HA 'MLA
95
sı, • çabuk ve çevi k hareket eden, uçar gibi g i d e n • dir. 1 932'de ağabeyinin neden isyan etti ğ i n i , hatırla yabildiği kadarıyla şöyle anlatır: Doğu Türkistan'ın Ç i n l i Val isi Yang Tseng-hsin, 1 928'de Çinli rakipleri tarafından öldürüldü. Kazak lar, ona bir domuz gözüyle bakarlard ı , ama saygı gös teri lmesi gereken bir domuz. Çünkü , Yang Tseng hsin'in öldürülmesinden sonra kurulan i dare, Kazak lara. diğer Türklere ve Töngenlere, eskiden çok daha bf;ter zulmediyordu. (Töngen: Müslüman Ç i n l i , dön me, demektir.) Türkistan'la sınırdaş Ç i n ' i n Kuzey Batı eyaletlerinde karışıklıklar vard ı . Orada , Ma Çung-yin adl ı bir Töngen genera l i , 1 929'da i syan et miş ve öylesine başarıl ı olmuştu ki, hatta b i r aralık bağımsız bir Doğu Türkistan Cumhuriyeti ilan ederek, büyük devletlerden bu cumhuriyeti tanımalarını is temişti . (26) Çok geçmeden, Töııgen genera l i n i n kuv vetleri Urumçi 'ıı i n kapısına kadar dayand ı lar, fakat zaptedemedi ler. (26)
Yazann bu
konuda önemlice
h ntalaı"l
v ar.
Doğrusu
şöylı!<l"r : Gencı·al !\fa Çung-yin. 1929'da b ağı msız b!r
cumhuriyet ilan etm işti r . 193l"de, Hacı Hoca föyaz'ın Kumul \•iliiyetlnde başlattığı 'lyaklanınadan birkaç ay sonra, ::-Jiyaz'a yardım gayesi veya
bahanesiyle Ku
mul'a gelmiş ve orada Çinlile!·e karşı c;arpı.;ırkcn y.:ı ralanıp ger�· dönmüştür. 1P33'de, Hacı Hoca Niyaz başkanbğuıda Ka!jg�"da bağı:mıız blı- devlet kuruldu. ğunu duyunca tekrar Doğu l'ürkist an a gelerek, o sı '
rada hala Çinliler elinde bulunan Urumc;l'yl
muhasara
altına alnuş._ fakat muhasara:lakilerin y a rdı nuna ge ·
len Rus kuvvetlerine mılğlüp olmuştur. Ru slann tav siyesiyle Rusya'ya sığınmış ve orada öldürülmüş
tür.
-
(Ç.N.)
GO Ç
Çarpışmalar, Yunus Hacı'nın üylerin i kurduğu yerlerin o kadar yakınlarında oluyordu ki, neredeyse savaşın nabız atışları , üylerin keçesine vuruyordu. Ve bağı msızlı k ümidi, Yunus Hacı'nın kanını kaynatı yordu. General Ma. Çinli idi, fakat Töngen'di , yani müslümandı. Yunus Hacı 'ya göre, Töngen olması, hiç olmazsa Kıtay (Töngenler dışında kalan Çinlilere Ka zakların ve Çindeki di!)er Türklerin verdiği ad) ol maktan daha iyiydi. Bu düşünceyle Yunus Hacı, aile sini (Hamza dahil ) , adamlarını ve sürülerini topladı ve bağımsızlı k savaşı saydığı bu savaşa katıldı. Yu nus Hacı için · General Ma'nın emrinde savaşıyordu.• demekten ziyade · General Ma'nın müttefiki olarak savaşıyord u · demek doğru olur. · Ma · kel imesi, Töngenler arası nda s ı k sık rast lanan b i r addır ve Çince •At• anlamına gelir. Bu ki tapta, i l e ride, • Ma adını taşıyan başkalarını da gö receğiz. General Ma Çung-yin, halk arasında • Büyük M a · diye tanınırdı ve onun şöhreti yalnız bu bölge de kalmamış. çölleri aşarak bütün Çin'e, hatta dış dünyaya yayılmıştı . Biz, onun maceralarından, ancak Kazakların bağımsızl ı k mücadelesiyle -il işkili olduğu ölçülerde bahsedeceğiz. •
Yunus Hacı, 1 932'de asilere katı l ı nca, aynı şeyi yapması için, Altaylardaki Osman'a haber saldı. Os man şimdi 33 yaşındaydı ve Yunus Hacı'dan birkaç yaş daha gençti . Cereyan eden savaşlardan uzak bir bölgedeydi. Durumu soğukkan l ı lıkla tartabiliyor ve Yunus Hacı'nın düşüncelerinden farkl ı b i r sonuca varıyordu. Osman'a göre. General Ma'nın müslüman olması değ i l , Çinli olması önemliydi. Hatta Osman, Kazakların bağımsızlık için yürütecekleri savaşta. b i r Ç i n l i n i n değ i l başkanlığını. hatta müttefik olmasını
ALİ BEG ve HAMZA
97
b i l e hazmedemiyordu. İ leride de, Ç i n l i lerin yard ı m ı na ve onlarla ittifaka gönlü razı olmayacaktı . B i r ba kıma, Yunus Hacı da Çinlilerle işbirliği yapmış sayı lamazd ı . Çünkü tatbi katta, General Ma'nın neler yap tığına aldırmaksızın, düşmanına karşı kendi bildiği g i b i savaşacaktı . B u isyanın. dikkate değer bir noktası da şuydu: Hareketin içinde, i l k defa olarak, Sovyet Hükümeti' n i n parmağı açıkça görülüyordu. Tab i i , daha önceleri de, Rusların şu veya bu tahrik ve tesirl eri olagelmiş· ti. Bu sonuncusunda, Moskova'daki kızıl idareci ler, aynen Çarl ı k Rusyasının, öteden beri Çin'e karşı uy guladığı siyaseti tatbi k ettiler, yalnız metodlarda ba zı değ i ş i k l i kler yaptılar. Çarl ı k rejimi çöktüğü zaman , birçok Beyaz Rus Doğu Türkistan'a sığınmıştı. Bunlar bir süre, iki duy gunun, kendi lerini iki ayrı yöne çektiğinin farkına vardı lar. Duygul arından biri , Rusya'ya karşı olan sev g i leri , d iğeri komünistlere karşı kinleri idi. Mosko va'nın Doğu Türkistan'a yayıl makta tuttu rduğu yeni s iyaset ise, Rus emperyal izmi i le, komünizmi birbiri ne karıştırarak, ustalıklı şekilde uygulanıyordu. Böy lece, Doğu Türkistan'daki Beyaz Ruslar, Sovyet Rus ya'nın burayı ele geçirmek için giriştiği teşebbüsle re kah yardımcı oldular, kah karşı çıktılar. Bu nokta yı tesbit, Kazakların mücadelesinin siyasi yönünü an l amada da kolayl ık sağlar. 1 934'de, yani Yunus Ha cı'nın, bağımsızlık için tekrar si laha sarılmasından i k i y ı l sonra, Urumçi 'deki Sovyet Başkonsolusu Apre sov, eyaletin en nüfuzlu kişisi durumuna gelmişti. Ç i n l i val i n i n , memlekette sımsıkı bir istibdad ve te rör i daresi kurmasını sağlayan gizli pol i s teşkilatını kuran kişi de Pogodi n adında bir Rus'tu. Apresov ve f/7
98
G Ö Ç
Pogodin'in ikili idaresi altında, memlekette her şeye el atan komünist kuruluşlar meydana getirildi. Bu ku ruluşları idare edenler kah Rusya'dan • m ütehassıs• diye gönderilen, kah · Beyaz Rus• maskesi altında, sı nırı kendi leri geçmiş gibi görünen kimselerd i . H iç bi ri, açıkça · komünist• etiketini taşımıyordu. · Büyük At• Ma, 1 932'de Urumçi 'nin kapılarına kadar gelmişken püskürtüldü. Başarısızl ığının sebe bi, öldürülen eski Vel i Yang'ın yerine ge·çen General Çin Şu-Jen'in, Sovyetlerle yaptığı gizli b i r anlaşmay d ı . Sovyetler, isyanı bastırmak için ona bol miktar da si lah verecekler, buna karş ı l ı k eyalet idaresinde· ki muhtelif dairelere Rus u müşavirler• tayin etme hakkını ve ayrıca ticari sahada bazı i mtiyazları elde edeceklerdi . Böylece, General Ma'nın kuvvetlerine karş ı , Çinli valinin orduları Rus s ilahlarıyla donatıl m ıştı . İşin garib i , bu Çinli valinin askerleri arasında pek çok Beyaz Rus da vardı. Bunlar da, komünistle rin verdiği si lahlarla dövüşmüş oluyorlard ı . Aradan çok geçmeden, yalnız kullandıkları s i lahların değ i l , kendilerini idare edenlerin d e Sovyet Rusya'dan gel d ikleri anlaşıldı. Ama Sovyetler, bir yandan da General Ma'ya giz lice s ilah veriyorlardı. Ayrıca Kazakları, Uygurları , Moğolları ve Doğu Türkistan'daki diğer unsurları Çinlilere karşı kışkırtıyorlard ı . Nasıl Çarl ı k Rusyası, eskiden Böke Batur'a si lah vermişse, şimdi de ko münist Rusya Yunus H acı 'ya ve Osman'a si lah veri· yordu. (27) ( 27 )
Yaza.nn bu sözlerinde bir gerçek payı
vardır, fakat
IU nokta atlanmaktadır: Ruslann veni'tl silahlar mik·
tar bakınuııdan çok az, kalite bakımından ise eski ve en zayıftan olmuştur. Türk d�manlaruıa iSe, miktar
ALİ BEG ve HA.!\IZA
99
Çin valisi General Çin ile yapılan anlaşman ı n hükümleri b i l e , herhalde Rusları tatmin etmedi. Çün kü 1 2 Nisan 1 932'de, bu vali de iktidardan düşürüldü. Ertesi yıl M oskova, · Büyük At• M a'yı, tekrar Urum ç i 'yi kuşatmaya kışkırttı . Bunun üzerine yeni Çin Va lisi Şeng Şih-tsay da, kendinden önce gelen val inin yolunda gitti ve bağlı bulunduğu hükumetinin istekle ri, bu defa büsbütün ağırdı. Ve imzalanan yeni anlaş ma, sözde Çin'in b i r eyaleti olan Doğu Türkistan'ı, gerçekte tam anlamıyla bir Sovyet sömürgesi haline getiriyordu. Bir yandan gizli anlaşma imzalanırken, br yandan Val i Şeng, .. yerli halk » a hitaben bir bildi ri yayınl ıyor ve şikayet olunan her şeyi düzelteceğini vaadediyordu. Kazaklar, kısa zamanda gördüler k i , dertleri azalmamış, kat kat artmıştı . Mançurya'nın Japon iş gali altına g i rmesi üzerine oradan kaçan ve Sibirya' ya s ığınan 1 3 .000 kadar Çinli, ccgönüllün adı altında Rus sınırından geçiri lerek, Doğu Türkistan'ın Altay bölgesine ve diğer Kuzey taraflarına sokuldular. Bun lar, validen aldıkları yetki i l e ve onun adına halkı ez meğe ve böylece ccasayişi korumaya• başladılar. Bunlar, tamamiyle Ruslar tarafından silahlandırılmış ve Rusya'da eğitim görmüş oldukları halde, halk ya pılanların kabahatini, yalnızca Vali Şeng'de buluyor du. Eyaletin uzak bölgelerinde bir taraftan bu olaylar sürüp giderken, bir taraftan da merkezdeki dairelerde bütün idare Rusların hakimiyeti altına giriyordu. Böy l ece, dünyanın hürriyetine en bağlı insanları olan Kazaklar, pek az sonra kendilerini şu durumda bulve kallte bakınundan hayli Ostiln ııi.IAhlar vermişlerdir. Bu da, Türklerin büyük zorluk çekmelerine ve aonun da yenilmelerine yol açan ae:ıeplerdm b.lridlr. - (Ç.N.)
G Ö Ç
100
dular: Komünizm bütün ağırl ığı ve baskısı i l e üzerle rine çökmekte idi. Fakat bu iş, gOya komünist aleyh tarı olan Çin Hükumet Val i s i n i n emriyle ve onun mü şavirleri tarafından yürütülüyordu. Kazakların, önce leri şaşkınlığa düşmelerini ve olan biteni kavrayama malarını yadırgamamak gerekir. Ancak bi rkaç yıl geçtikten sonra iyice anladılar ki, bir Kazak ata sözündeki deyimle, Ruslar aiki ağız· la» konuşuyorlardı ve bu iki ağızın söyledikl eri , bir b i rini hiç tutmuyordu. Ağızlardan biri, Urumçi'deki Ç i n l i vali adına konuşan a müşavirlerin• ağzıydı ve bu ağız. eyaletin idaresini g itgide komünistleştiriyor dt1. Öteki ağız ise, yerl i halkın kulağına, •zalim Çinli· lere karşı isyan• etmeyi fısıldıyordu. Bu ağzı kulla nanlar ise, her yerde dolaşan atüccarlar• ve Rus ajanlarıyd ı . Osman, Yunus Hacı ve diğer Kazak önderleri savaşçı idi ler, pol itikacı deği l . Fakat, yavaş yavaş onlar da anladılar ki, Rusların gayesi , Doğu Türkis tan'da tam bir kargaşalık yaratmak, böylece aasayişi korumak• namı altında, orayı ele geçirmeyi •haklı • v e • kaçınılmaz• göstermekt i . Rusların, yerl i halka karşı Çinli lerden daha dost (veya daha az düşman) olduğu iddiası ise, tamamiyle bir yalan ve sahtekar l ı ktan ibaretti. Yunus Hacı ve küçük Hamza, i ki yır süre ile, 1 932 1 934 arasında, General Ma'nın yanısıra Çinli lere karşı çarpıştılar. Yunus Hacı, vaktiyle Böke Ba· tur'un yanında, çete savaşlarında yetişmiş adamları· nın, meydan savaşına gelince düzenli Çin ordularıy l a baş edemeyeceğini hatırlıyordu. Bu yüzden, emrin deki askerleri, Çin ordusunun usull erine göre, mun tazam birlikler halinde askeri harekat ve şehir kuşat ması yapabilecek tarzda yetiştirmeye başladı. Gene•
ALİ BEG ve HAMLA
101
ral Ma'nın askerinin çoğu, Çin ordusun u n normal eğitim görmüş kıtalarındandı ve Yunus Hacı, eğitim için bunları örnek alıyordu. Hesabı şuydu: Nas ı l ki, düzenli Çin ordusu Böke Batur'a üstünlük sağlamış sa, kendisi de, şimdi aynı şekilde eğiteceği kıtalarla, Val i Şeng 'in kul landığı, Rusya'da eğiti lmiş, Ç i n l i « gönüllülerne karş ı . aynı şekilde üstünlük sağlaya caktı. Ama Hür Kazaklar. böylesine bir eğitime hiç ısınamadılar ve umulan fayda sağlanamadı . Halbuki, i l eride Sovyet idareci lerinin Kazakistan'ın Rus sınırı içinde kalan yerlerdeki Kazaklardan toplad ı ğ ı asker ler, muntazam ordu hal inde eğiti lebi lecekti. Hatta Doğu Türkistan'ın Kulca bölgesinde, Moskova ajan larının kandırarak, komünizm hesabına asker yazdık ları Kazakların eğitimi de başarıl ı sonuçlar verecek t i . Sı rası gel ince. ayrıca, Sovyet Hükumetinin zehir lediği ve kendisine bağlad ığı esir Kazakların , H ü r Ka zaklara karşı kul lanı lacağını da göreceğiz. Bu işler, hep (hukuken) Çin'e ait toprakların üzerinde o luyor du. Bunlar, komünistl iğin Asya'da yayılmasını ve kökleşmesini sağlamak için baştan beri kullanılage len usul lerdi . 1 934 yılının sonlarına doğru, Val i Şeng'in idare s i , General Ma isyanına karşı iyice ağır basmaya haşlamıştı. Bunun sebebi, Sovyetlerin Şeng'e çok cömert olarak, durmadan « müşavirler•, ugönüllülern ve bol si lahlar şekl inde yaptığı yardımlar i d i . Gene ral Ma, tarp bir yenilgiye uğradıktan sonra Sovyet Türkistanına sığınd ı . Sonra gözlerden kayboldu ve adı bir daha işiti l med i . Ne o lduğunu bilmiyoruz. An cak, Türkiye'deki Kazak mülteci lerinden bazıları, o nun, sonraları Sovyet ordusunda görev aldığını söy l üyorlar. Buna dair elimizde kesi n del i l yok, fakat muhtemeldir.
102
G Ö Ç
i syan hareketi başarısızlığa uğrayınca Yunus Hacı ve şimdi 1 2 yaşında olan Hamza, Kızıl Uzun ı � mağı k ıyılarındaki eski yurtlarına döndüler ve Hamza tekrar • okuv ı ına devama başladı. İ syana katılan Kazakların çoğu da aynı şekilde hareket ettiler. Fa kat, aralarından i kisi, yeniden eski şartlarda yaşama ya tahammül gösteremediler ve 1 936'da üylerini top ladı lar, sürülerini aldılar ve tıpkı daha önce Böke Ba tur'un yaptığı gibi, Tanrı Dağları 'riın doğusundaki Barköl 'den yola çıkarak, kimsenin kendi l erine i l i şe meyeceği yeni yerler aramak üzere ayrı ldı lar. Bu iki kişi Hüseyin Teyci ve Sultan Şerif'tir. H e r i kisiyle de, sonradan Türkiye'de buluştuk. Ama bunl ar, göçe başladıkları zaman ne kendileri , ne de beraberlerin dekilerden kimse ( 1 5.000 kişi kadar olduklarını tah m i n edebi liriz) en çok Doğu Türkistan s ı n ı rı ndan ve ya belki nihayet Tibet'ten öteye g idebi lecek lerini tah m i n etmiyorlard ı . H üseyin Teyci i le Sultan Şerif, göçe başladıkla rı zaman. hemen dosdoğru Güneye yönel d i ler. Önce Kumul (28) şehrinin kenarından geçti ler. Sonra. bü· yük Taklamakan Çölünü aştılar. Bu çölün büyük k ı s m ı , a m a h e r tarafı değ i l . ş i mdi kumdur. Ç ö l ü n içinde. şu rada burada rastlanan eski şehi r kal ıntı ları . evvelce bambaşka bir toprağın ve hayatın bulunduğunu gös terir._ Tıpkı Böke Batur gibi, bu yeni kafi le de dönüp dolaşıp Gezköl çevresine geldi. Bu cetvel gibi ince, uzun gölün civarı, kitabımızdaki olaylard a . daima Ka zaklar için uğursuz olmuş, felaketler getirmi ştir. Ge lenler; burada sürüleri için iyi otlaklar buldular. Bu ..
( 28)
Türkçe adı «Kumul • olıın b u �ehre, Çinliler <·Hamb demektedirler. Yazık ki, T.C. ol;:ullaı-ındaki coğıafya kitaplarında da böyle geçiyor. (Ç.N. ) -
ALl BEC ve HA'MZA
103
otlaklar (Barköl'dekiler kadar iyi olmamakla beraber� oldukça geniş bir sahaya yayılıyordu. t3ölün Kuzeyin de ve Batısındaki Tümürlük çevreleri ve Doğudaki Çin'i n Çingay eyaleti sını rları içindeki Han Ambal Dağları , otlak sahasına dah i ldi . Üstelik, yine Kansu eyaletindeki Tung-Huang kasabası da çok yakınlar daydı. (Bu kasabada, Ç i n'in her tarafından gelen ziya retç ilerin gezdiği meşhur Bin-Buda heykel l i mağara lar vard ı ) . Böylece göç kafilesi, ü ç eyaletin (Doğu Türkis tan, Kansu ve Çingay) birleştiği bölgede bulunuyor du. Bu , onların işine geliyordu. Çünkü, eyaletlerden birinin idarecileri, kendi lerini mesela vergi konusun da fazla s ı kıştırdığı zaman, hemen kolaylıkla öbür eyal ete geçebi l iyorlard ı . Kafile bir süre buralarda barındı . Barköl çevresindeki çatışmalarda ve Takla makan Çölünü geçerken, sürülerinin büyük kısmını kaybetmi şlerd i . Bu bölgede sürüleri yine üredi ve çoğaldı. Tung-Huang kasabası . 1 00 kilometre uzakta olmasına rağmen al ışveriş yapabilecekleri, etlerini ve sair hayvan ürünlerini satıp, ihtiyaçları olan mad deleri alabilecekleri bir yerdi. Gezköl bölgesine yerleşen 1 5.000 Kazaktan, 5.000 kadarı daha sonra ayrı ldı ve H indistan'a geçmek üze re küçük top l u luklar halinde yola çıktı. Bunların kaçı umdukları hedefe varabildi ve ne yol lardan gittiler, b i lmiyoruz. Belki Tibet'i ve Nepaf'i geçerek Lhassa ve Katmandu (Nepalin başkenti) üzerinden gitmişler d i r, belki de (çok daha kuvvetli bir ihtimal) Yarkent ve Kaşgar üzerinden Karakurum Dağlarını aşmışlar dır. Gezköl çevresi nde kalanlardan bir kısm ı , bir sü re sonra eski yurtlarına döndüler. Bir kısmı da, yurt-
lM
G O Ç
tarını ziyaret için gidip gel iyorlard ı . Ayrıca, ziyaret için Gezkö l 'e gelenler vard ı . Böylece Gezköl 'deki Ka zaklar ile, Altay ve Tanrı Dağları 'ndaki Kazaklar ara sında haberleşmeler, seyrek de olsa kes i l m i ş değil dı. Ozan Karamulla ( Kara Mol la) . Gezköl'e ve ora dan H i ndistan'a geçenler arasındayd ı . Fakat bana söylediğine göre, H i ndistan"ı hiç sevmemişti. Oranın sıcak ve rutubetl i havası yüzünden. b i rçok ırkdaşı sıtma, tifo ve koleraya yakalanarak ölmüştü. Kara mulla, H i ndistan'da kalamayacağ ını anlayınca Doğu Türkistan 'a döndü ve 1 950'ye kadar orada kaldı . Bu tarihten sonra ise. ya komünizmi kabu llenmek, yahut tekrar Hindistan'a gitmekten başka ç ı kar yol kalma mıştı. Karamulla. ikinci şı kkı seçmekte tereddüt et med i . İ leride Hüseyin Teyci ve Sultan Şerif de aynı durumda kalacak ve aynı kararla harekete geçecek lerdi. Fakat. buna daha çok vakit vard ı . Ş i m d i y i n e 1 934'e dönel i m ve y e r olarak d a ( İ l eride Kazakların kaderinde ç o k önem l i b i r rol oy namaya namzet olan Gezköl, Han Ambal Dağı ve Tümürlük çevrelerini şimd i l i k b i r tarafa bırakarak), 1 .000 kilometre uzaktaki Kızıl Uzun ırmağı kenarla· rına, Yunus Hacı i le Hamza'nın yan ı na kadar gidelim. Hamza, bu 12 yaşındaki tecrübe l i çete savaşçısı, «Uşar• çocuk, ağabeyine rica ediyordu ki; imamın hem mescit, hem okul olarak kullandığı basit eğitim yuvasından kendisini alsın ve daha iyi bir okula gön dersin. Yunus Hacı bunu kabul etti ve Hamza'yı, Ma nas kasabasında. Abdüllatif isiml i b i r Kazak'ın idare ettiği okula gönderd i . Bu okul da b i r üyün içindeydi ve öğretilenlerin çoğunluğu din i l e i l g i l i şeylerdi . Gerçi Hamza dinine sadıktı. Fakat d i n dersleri v e bu nun yanında b i raz tarih, coğrafya ve hesap öğreten
ALİ BEG ve HAMZA
105
basit okul l a r onu tatmin etmiyordu. N ihayet, Abdü laziz adlı b i rinin okuluna geçti . Abdülaziz, Kazak de ğ i l , Uygur Türklerindendi. Abdülaziz gibilerinin hareket tarzları , cc iki ağızlı•• komünist politikasının istenildiği gibi netice verme d i ğ i �i gösteriyordu. Bu politika, yerl i halkı Ç i n l i l ere karşı tahrik etme bakımından başarı l ı oluyordu . Fa kat b i r de, komünistlerin hiç istemediği b i r sonuç ola rak, Doğu Türkistan'daki muhtel if Türk boyları nın, b i rbirlerine daha fazla yakınlaşmalarına ve bağımsız l ı k için b i r l i kte hareket etmeleri.ıe yol açıyord u . O yüzden Sovyetler, Türk boylarının arasını açmak için faal iyete geçtiler. Moskova çok iyi b i l iyordu ki, Uy gurlar, Kazaklar, M oğol lar (Yazar, Moğol ları da za man zaman Türk boyları arasında saymak di kkatsizı: . ğ i n i yapmaktadır. -Çeviren). Özbekler ve diğer boyla,· a rasında anlaşma ve dayanışma ne kadar sıkı b i r ha le gel i rse, i leride Çin i daresi tasfiye edildikten son ra, Doğu Türkistan'ın yutu l ması o kadar kolaylaşırd ı . Abdülaziz, öğrencilerine hem din dersleri , hem de diğer çeşitli dersleri veriyordu. 1 934'de, Val i Şen� ile Rusların yaptığı gizl i an laşmadan sonra, okul larda yabancı d i l olarak okutulan İngil izce öğrenimine son veri lm işt i . Ayrıca, yerl i d i ldeki ders kitapları da kal dırılmış ve yerlerine, Rusya'da hazı rlanan kitaplar ko nulmuştu. Adı geçen anlaşma daha b i r yaşını doldur madan, ders kitapları tamamen dağıtı lmış bulunuyor du. Bu da, Doğu Türkistan'ı komünistleşti rmek için, hazırlıklarına çok önceden başladıklarını gösterir. TİTANİK Yeni kitaplar, Türk ve Moğol öğretmenleri i l k ağızda d i renmeye sevketmemek için, açıkça komü-
106
G Ö Ç
n izm propagandası yapmayacak, fakat dolambaçlı yollardan komünist sisteminin iyil iğini ve kapitalist sistemi n kötülüklerini her vesi leyl e telkin edecek şekilde düzenlenmişti . (Ruslar, o zamanki Doğu Tür k istan'daki Ç i n idaresine de •kapitalist» d iyorlar ve bu ad altında kötülüyorlard ı . l Mesela, yeni ders kitaplarında. Titani k Transat lantiğinin batışı , küçük Hamza'ya ve arkadaşlarına şöyle anlatılıyordu: aBir zamanlar, büyük bir yolcu gemisi var dı. Bu, o zamana kadar Dünyanın gördüğü en büyük gemiydi. Bu gemi, birtakım İngiliz kapi· talistlerinin malıydı. Ve onlar, yolcular çok gül sün ve eğlensinler diye, gemiye bandolar koy muşlardı. Yolcular, zevklerinden ve eğlence· rinden başka bir şey düşünmediklerinden gemi mürettebatı da gevşedi ve görevlerini ihmal eder, yalnızca zevkleri için yaşar oldular.» ccSonra, bir gece yarısı, gemi birdenbire bir buz dağına çarptı. Bando çalmakta olduğu delice dans müziğini hemen kesti ve Allah'a yalvarmanın hiç bir faydası olmadı. Gemi, bir· kaç dakika içinde denizin dibine gitti. Gemi deki kapitalistlerin ancak en zenginleri, cankur· taran sandallarında kendileri için yer satın ala· bildiler. Yolcuların kalan kısmı ile mürettebatın hepsi boğuldular.,, ccBunların başına gelen akibet, bize, kapita lizmi kabul etmemek için bir ders olmalı. Hiç bir Sovyet kaptanı ve mürettebatı, o kadar ca nın kaybolmasına yol açan bu hataları yapmaz· dı,n
ALİ BEC
ve
107
HAMZA
Böylesine propaganda parçaları arası n�a. c iddi fen bilgileri de veriliyordu. Bu arada Hamza, Sovyet lerin hazı rladığı ders kitaplarında, dünyanın yuvarlak olduğunu okudu. Buna inanası gelmedi ve doğru ken d isine din dersleri vermiş olan i mama gitti. İ mam şöyle ded i : - Bu kafir nazariyesine asla inanma. istersen ovaya çık bak, Dünya nasıl dümdüzdür. Eğer çok uzak lara kadar gidebilir ve bir gün Dünya'nın ucuna va rırsan ve ordan dönmezsen aşağı düşersin. Bu konuda. yalnız öğrenci ler arasında değ i l . on ların büyükleri arasında da birçok tartışmalar oldu. O tarihlerde , 1 935'de, Doğu Türkistan'da Avrupa l ı l a r v e H i ntli ler hala vard ı . Bunlardan b i r i M anas'a gelin ce, ona sordular. O da, Dünyanın gerçekten yuvar lak olduğunu, hatta hep aynı yöne doğru yolculuğa çıkan denizci lerin, hareket ettikleri noktaya ters yön den vardıklarını, bunu kendisinin de gördüğünü ve bildiğini söyledi. Ona inand ı lar ve böylece Rusların hazırladığı kitapların doğru yazdığını, öyleyse kitap lar içinde bulunan diğer şeylerin de doğru olacağ ını düşündüler. (29) Hamza, Manas'taki okulda, 1 936'ya kadar, iki yıl okudu. 1 936'da Hüseyin Teyci ve Sultan Şerif, Barköl 'den, Gezköl bölgesine göç . etmişlerd i . Aynı y ı l , Tanrı Dağları bölgesindeki Kazaklar. yine isyan ·
( 29)
Yazar bu noktada yarulmaktıl:i:r. O tarihlerde, Manas gibi kasabalarda, umumi cotrafya bilgisi, dünyanın yuvarlak olduğunu bilecek seviyed�. hatta daha üstün.. dü. Şehir ve kasabalardan pek ı;zak bazı göçebe un surlar arasında bu noktada helkl tereddüt edilebilir, o kadar. - (Ç.N.>
G Ö Ç
108
ettiler ve Hamza yine s ilaha sarıldı. Bu sefer Ali Beğ de (ki ş i mdiye kadar, vergi ve diğer işleri için, kendi topluluğunu Çin idarecileri nezdinde temsil etmekte idi) isyana katıldı. Ve bu isyanda, doğrudan doğruya bir tümenbaşı (yani 1 0 .000 kişinin kumanda nı) o l a n Yunus Hacı 'nın yardımcılığını yapt ı . Val i Şeng bunu işitince, Ali Beğ için, 1 mi lyon tenge ceza ver d i . A l i Beğ'in onu ödeyecek parası yoktu. Fakat ken d i s i n i seven Kazaklar, Uygurlar ve Manas'taki diğer müslümanlar parayı toplayıp, onun hesabına ödedi ler. B u para ile o tarihte 5.000 at veya 2 .000 deve veya 4 .000 s ı ğ ı r veya 30.000 koyun alınabi l irdi . (30) D
Rusların da teşvikiyle, bu defaki isyan çabuk ya yıldı ve Altaylardan Osman da katı ldı. İsyanın başlı ca m erkezlerinden biri M anas'tı . Buradaki hareketle ri üç kişi idare ediyordu : Baymulla adında bir Kazak ( bu Osman'ın kaynatası değ i l , aynı ismi taşıyan baş ka b i ri d i r) , Gegen adında bir Altay Moğol u ve İsma i l H a c ı adı nda bir Uygur çiftçisi. İsmail Hacı 'nın sahibi olduğu büyük çift l i k , Ma nas ' ı n az batısında, M anastan çıkıp Sovyet Kazakis tanı n a doğru giden yolun üçe ayrı ldığı noktadaydı. Buradan, Sovyet sınırı 320 kilometre Batıda, Urumçi şehri ise, 80 kilometre kadar Doğudaydı. Böylece, ge len gidenleri görmek ve bunlar arasında gerekenler le temas kurmak mümkündü. Üstelik, İsmail Hacı' nın ç i ftl i ğ i , meşhur sazlı bataklıkların da yakınınday( 30 )
Yazarın bildirdJfl miktar mui.l.ıka hatalı olduğu gibi, olayın aslında yanılma olması da kuvvetle muhtemel dir. - ( Ç.N.)
ALİ BEG ve HAMZA
109
d ı . Şu halde, b i r tehl i ke karşısında İsmail Hacı ve diğer iki elebaşı , b irkaç dakika içinde sazlıklara s ı ğ ınab i l i r ve orada -hayvanların hücumu müstesna- tam b i r emniyet içinde yaşayabil i rlerdi. Vali Şeng'in as kerleri . sık s ı k isyan ın başl ıca karargahı yakı nından geçtikleri halde, elebaşı ları yakalayamadılar. hele onların orada olduğunun farkına bile varamadılar. İsmai l Hacı , yaşl ıca b i r adamdı . Kısa boylu , dar göğüsl ü , sıska yapı lıyd ı . İnce, zayıf yüzünde kısa, s iyah bir saka l ı vard ı . İlk bakışta, kendi halinde biri gibi görünürdü ama, aslında ateşli bir m i l l iyetçiyd i . Kuwet l i b i r kültürü vard ı . Çok i y i kalbliydi d e . Sı kın tıya düşüp, ona başvuran hiç bir müslüman, e l i boş dönmemişti . Buna rağmen fazla mutaassıp değ i l d i . Moğol Gegen i l e işbirliği yapması b u n u ispatlar. B u işbirliği ise, aşırı Sovyet propagandasının v e entri ka larının ters sonuç doğuran örneklerinden bi riyd i . Üçı.izlü idareni n üçüncü üyesi Baymulla Kazak'tı ve o tari hlerde Altay ve Tanrı Dağları Kazaklarının siya si iş lerde önderi sayı l ırdı . Kendi geniş topraklarını işleyen b i r çiftçi olan İsmail Hacı 'nın, ayrıca 1 2.000 kadar koyunu vardı. Ko yunlarının çoğunu, oralarda yaygın adeta göre, ço banlara verird i . Şartlar şöyleyd i : Çoban koyunları a l ı r ve bir yıl süreyle , dilediği gibi otlatırdı. Yıl sonun d a , mal sahibine aldığının iki misli sayıda koyun ge tirird i . Bu arada, koyunlardan alınan süt ve kırkılan yünler i l e , i k i kat sayının üstünde doğabilecek yavru lar, çobana ait olurdu. İsma i l Hacı'nın koyun larından 3 .000 kadarı, böylece Ali Beğ'in ve Yunus Hacı'n ı n idaresi altında bulunan Kızıl Uzun'daki Kazaklara ve rilmişti . Şüphesiz bu koyunlar, arada başka işler için yapılacak temaslarda şüphe uyandırmayacak güzel b i r vesi l e teşkil ediyordu.
G Ö Ç
110
Üç başkan plan hazırlarken, evin önündeki yol dan durmadan (çoğu Ç i n askerleriyle dolu) kamyon lar gidip gel iyordu. Kamyonların çoğu Rus malıydı ve gene çoğu Rus silahı taşıyordu . Si lahların çoğunluğu Ç i n l i lere. bir kısmı ise asi lere götürülüyordu. Ayrı ca bazı kamyonlarda, yol yap ı m malzemeleri ile Rus m ühend is ve teknisyenleri taşınıyordu. Bunlar, Sov yet sınırından, Çin'in göbeğindeki Lançov şehrine kadar uzanacak 2.400 k ilometre uzunluğunda bir yol yapıyorlardı . Lançov'dan sonrak i yol, Çin'in başkenti Çungking'e kadar uzanıyordu. Bunun, bizi ilgilendi ren Lançov'a kadarki kısmını tamamen Ruslar yapmışlar d ı ve yolun bakım ve kontrolunu , Çin hükumeti değ i l , o n l a r el lerinde tutuyorlard ı . R u s idaresindeki yolun uç kısmı olan Lançov, Kansu eyaletinin merkezidir ve Ç in'in, Yang-Çe Nehrinden sonra ikinci en büyük akar suyu olan Hwang - ho Nehrinin üzerindedi r . Bu ne h i r , Pek in'in Güneyinde den ize dökülür. Sovyet sınırı i l e deniz arasında. Lançov şehri nden geçen düz b i r h a t çizil irse, b u hattın üçte i k i s i Lançov şehri ile Rus sınırı arasında, üçte b i ri ise bu şehirle deniz arasın d a ka l ı r . Görülüyor k i , daha o s ı ralarda Sovyet nüfu zu , Çin'in ta göbeğine kadar ilerlemişti . ,
Bu yolun inşaatı için, 1 00.000'den fazla Kazak, Uy gur, Moğol ve diğer Doğu Türkistan yerl isi unsurlar zorla yakalanıp çalışmaya sevkedi lmişlerdi v.e angar ya suretiyle çalıştırıl makta idiler. Adı geçen yol, bi z i m anladığımız manada modern ve muntazam bir yol değildi fakat eski kervan yollarına nazaran daha düz ve iyiyd i . Bittiği zaman, yolun üzerinde her haf ta yüzlerce kamyon gidip gelmeye başladı. Eskiden buralardan geçiş, tehlikeli bir macera sayıl ırdı. Şim d i ise Sovyet sınırından Çung-King'e, Nan-King'e, ,
ALI BBC
ve
HAMZA
111
Pekin'e gitmek için harcanacak zaman,, birkaç hafta kısalmıştı. Rusların inşa ettiğ i yeni yol, esas Ç i n i le Doğu Türkistan arasındaki mesafeyi kısaltırken, bir yandan d a Çin'in merkezini ve bi lhassa Doğu Türkistan'ı, Rusya'ya daha çok yakınlaştıriyordu. Böylece Doğı.ı Türkistan, zengin tab i i kaynaklarıyla, tam b i r Sovyet sömürgesi olmaya bir adım daha yaklaştı . Bugün bile, Çin ve Rus hükümetleri arasındaki ideoloj i k yakınl ığa rağmen, Kulca ile Tarbagatay Dağları arasında uzanan 300 ki lometre enindeki bir toprak parçası üzerinde Rus·Çin sınırı kesi nlikle işaretlenmiş ve tesbit edi l m i ş değ i ldir. (31) Zira iki devlet de, bu toprakların tamamının kendisine ait olduğunu iddia etmektedir. 1 936'1arda yol henüz bitmemiş ve Rusların Do ğu Türkistan üzerindeki emel leri de henüz iyice bel i r memişti. Bu yüzden, İsmail Hacı 'nın çiftl i ğ i civarında ve yolun kenarında. hem koyunları otlata n , hem de keskin gözlerle, gel i p geçen kamyonları tesbit eden �ıözcüler, kamyonlardan ve içindeki lerden, muhtemel bir müttefik olarak medet umuyorlard ı . Ayrıca, yol cian hala kervanlar geçmekte idi. Bu deve kervanları, Sovyet sınırından gelerek Manas'a ve daha ötelere buğday, çay, şeker, tuz ve (muhtemelen) afyon geti riyorlard ı . Aksi yöne giden kervanlar ise, genellikle yün götürürdü. Ayrıca, büyük sürüler halinde canl ı koyunlar ve sır.• rlar d a Sovyet sınırına doğru sürülür dü. Çünkü, komünistlerin tatbik ettikleri • kollektif leştirme • siyaseti, Sovyet topraklarındaki hayvan nü fusunun tehli keli şekilde azalmasına yol açmıştı. Bu ( 31 )
Kitabm yayınlandığı tarihte Rusya ve Çin arasmdak1
düşmanlık henQz açıp vuruı.mıınu,tı. - (Ç.N .)
G Ö Ç
112
yüzden, Doğu Türklstan'dan çok büyük sayılarda can lı hayvan ithal edi liyordu. Hayvanların bedeli, isyanı bastı rmak üzere Val i Şeng'e yapılan yardımlardı. (Ta bii i syanı körükleyenler de Ruslardı) İsmail Hacı 'nın evinde gizlenen üç önderin, bu sıralarda üzerinde durdukları başl ıca konu • Kızıl Sa kal lar•dı. Bunlar, Japonların Mançurya'dan sürdükle ri, Sibirya'ya sığınan ve sonra Ruslar tarafından eği ti lerek Doğu Türkistan'a sokulmuş Çinli lerd i . Ali Beğ ve Hamza'nın bugünkü kanaatlerine göre bunlar, baş l angıçtan beri, Sovyetler tarafından, ileride Doğu Türkistan'da kullanı lmak gayesiyle eğiti lmişlerd i . Kendilerine Kazaklarla savaşmak i ç i n gerekli usulle r, bu arada s i yasi propaganda yapma tekniği öğretilmiş ti. Tatbikatta ise, halka karşı zulümlerinden doğan tepki ve kin, propagandalarının tesirini büyük ölçüde azaltmıştır. Kazaklar, bu a Kızıl Sakallar•la (32) hemen çatış maya başladılar. Doğu Türkistan hal kı arasında, yal nız Kazaklar devamlı olarak silahlı idiler ve yalnız onlar, saldıran bir düşmana karşı derhal aynı şekilde mukabeleden çekinmezlerd i . (33) Zaman geçtikçe, aKı( 3Z )
Bu
ad , Çince o: kong-kuzuıı tabirinden gelmektedir. Bu
tabirdekt iki söz, Çince ckızıb
••e 11sakal»
anlamına
gelir. Bu adı taşunalanna rağ"men, adı geçenlerin ço ğunluğu
diğ"er Çinliler
gibi
kan•. saçlı
ve sakalsız
dır. - ( Ç .N. ) ( 33)
Doğu Türkista.n'daki Kazaklardan başka Türk boyla n tamamen silahsız değildi. Mesela, 1931'den,
1937'ye
kadar geçen devredeki Uygarlann pek çoğu s"lahlıydı. 1937'de, Doğu Türkistan
6 ncı Tümenin
Milll Ordusu'nda teşkil edilen
komutanı General
Mahmut Muhiti,
Hind.Jstan'a iltica ett!kten sonra, bu ordunun komutan lannds.n Abdülnlyaz, Rus-Çin ml'zallmine
kargı ayak-
.A.Ll BEG
ve
HA:MZA
113
zıl Sakallar••. sadece yaptı kları zulümden değ i l ,. komü nist oldukları için de düşman saymaya ve b i l hassa o sebepten kin duymaya başladılar. Yunus Hacı, onla rın hareketlerindeki bu s iyasi gayeyi i l k teşhis eden lerden biridir. Fakat o bile, önceleri · Kızıl Saka l l a r u ı > Vali Şeng'in temsi l ettiği Ç i n komünizminin aletleri olarak görüyordu. Bu cihetler, herkes tarafından tam anlaşılıncaya kadar da, komünizm Doğu Türkistan'a iyice yerleşmiş oldu.
landı. Neticede, büyük b i r bölgeyi esaretten kurtardL Ruslar, Doğu Tilrkistan'a, Kızılorduyu sevkettiler ve ayaklanmayı bastırıp Abdülniyaz'ı şehit ettiler. Uygur Türklerinden sonra,
yanısıra,
dı,
-
olan
Abdülniy:ız·ın
Uygurlara uygulanan
şehit
zulüm
ve
olmasından katllamlann
silahlarmın büyük kısnu da ellerinden alın
(Ç.N.)
f/8
vı.
Kazak
usulü savaş
•Hem katil, hem hrrsızdllar. Ağzında bir tek altın dişi olan bir kimse onlara gülümseyerek selim verse, onu hemen öldü rür, altın dişini koparıp alırlardı. Yabani hayvanlardan farksızdı· lar ve biz de bu düşmanlarımızı yabani hayvanlar gibi avlıyor· duk • .
S
ovyet sınırından Doğu Türkistan'a sızan iki cins ·göçmenin, birbirle.rine benzer bir tarafları yoktu. Sovyet Kazakistanından gelen Kazaklar yüklü deve l eri, büyük sığır ve koyun sürüleri, sık tüylü atlarıy l a geliyorlardı ve aradı kları biricik şey, hayvanları için serbest otlaktı . •Kızıl Sakallar• ise, eğitilmiş ve teşkilatlı askerdiler; Sovyet yapısı tüfekler, makine l i tüfekler taşıyorlar ve Sovyet üniforması giyiyorlar dı. Buna rağmen, yerli halkın, bunların yaptıklarının sorumluluğunu doğrudan doğruya Sovyetlere yükle-
116
GOÇ
yecek derecede gözlerinin açılması için, daha birkaç yıl geçmesi gerekecekti. Bunlar, ne de olsa Rus de ğ i l , Ç i n l i idiler, üstelik Ç i n Valisinin verdiği yetkil er l e hareket ediyorlardı. O valinin yanında, her ne kadar Rus • müşavirler• bulunuyorsa da, asl ında Çin Hüku metin i n val isiydi. Böylece Kazaklar, •Kızıl Sakallar•ı, başlangıçta, sadece Çin Hükumetinin, kendilerine kar şı gönderdiği zalim ve haydutlar sayarak o niyetle dö vüşe girdi ler. Bunlar, gerçekten korkunç canilerd i . Sa dece kendilerine karşı ç ı kanları değ i l , bir çok ma sumu da sebepsiz öldürüyorlardı, sırf öldürmüş ol manın zevki için. Türkiye'ye sığınan Kazaklardan biri, onları şöy l e anlatıyordu: - Hayvanlarımızı çalıyorlar, karılarımızın ve kızlarımızın önce ırzına geçiyor, sonra öldürüyorlar dı. Yerli Çinl i ler bile, bunların ne dediklerini anlamı yordu. Çünkü, Mançurya'dan geldikleri için, lehçeleri hayli farklıydı. Onlar hem katil , hem de hırsızdılar. Meseli, ağzında bir tek kaplamal ı altın dişi olan bir kimse, bunlara selim vererek dostça tebessüm etse, hemen oracıkta öldürür ve dişini koparıp alır lardı. lsmail Hacı, Gegen ve Baymulla, bir yandan uzun, mukawa uçlu Rus sigaralarını tüttürüyor, bir yandan arkası arkası na çay içiyor, bir yandan da •Kızıl Sakal lar•• imha etmenin yol larını ve çarelerini tasarlıyor lardı. Bütün memlekette, bunlara karşı kin duyguları kabarıyordu. Val i Şeng durumdan ürküyor, fakat Rus müşavirleri için için seviniyorlardı. Ü ç isyan önderi ise, uzun boylu düşünüp tartıştıktan sonra, üzülerek şu sonuca vardılar: Kızıl Sakalları, cepheden bir hücumla yenebile-
KAZAK USULU SAYAŞ
117
cek kadar kuvvetleri yoktu. Şu halde, başka çarelere başvurulmalı ve başka planlar yürürlüğe konu:malıy dı. Her tarafa, Altaylara, Kulca 'ya, Tarbagatay'a, Tur fan 'a. hatta Gezköl'deki Hüseyin Teyci 'ye ve Sultan Şerif'e bile (şimd i l i k Kızıl Sakal lar o tarafa gitmedi k· Jeri halde) haberler salındı. Kızıl Sakallardan bir top luluk, kışlasından ayrı l ı nca adım adım takip edi lecek, nereye doğru giderlerse, haber, isyanı n oradaki ön derlerine daha evv el u laştırı lacaktı. Böylece, mümkün olan i l k yerde ve anda pusuya dü ş ü rü lec eklerd i Eğer meskün bir yere bir Kızıl Sakal yalnız başına, veya .
,
Altaylarda bir yaz kıımpı
GÖÇ
118
birkaç arkadaşı i le beraber giderse gözetlenecekler ve i l k fırsatta ya sırtlarından bıçaklanarak, yahut yu karıdan başlarına taş atıl arak öldürüleceklerdi. B u taktik hem başarı sağladı , hem de misil leme l ere yol açtı. Kargaşalık da g itgide yayıldı ve ş iddet l e nd i . Bundan, ş i mdiye kadar yerl i halkla iyi geçinen ve Doğu Türkistan'da yıllarca (bazı ları kuşaklarca) yaşamış olan Çinli tüccarlar ve çiftçiler de zarar gör meye başladılar. Ç i n l i l erle, yerli halkın arasının iyice açılması, Rusların Doğu Türkistan'ı ele geçi rme ümitlerini de a rttırd ı . (34) 1 939'da, durum o kadar lehlerine geliş m i şti ki . Doğu Türkistan'ın birçok yerlerine, kendi as kerlerinden garnizonlar bile yerleştirmişlerdi . Bi lhas sa, yaptı kları yeni yol boylarını tercih ediyorlardı. M esela, böyle garnizonlardan biri Kumul şehrindeydi. Bu şehir, Sovyet sınırından, kuş uçuşu 1 1 0 ki lometre uza k l ı ktaydı . Yine 1 939 Martında Ruslar, Çin Valisi n e , D.o ğu Türkistan'daki bütün yabancı uyrukluların (tabii Ruslar hariç) çıkarı lması tal imatını verdi ler. Emre hedef olanların hepsi ya İngi l iz. ya H intl i idi. Ve 1 939 yı l ı i l kbaharında, 33 zava l l ı tüccar, ara ların da 9 kadın ve 1 2 çocuk olduğu halde, o mevsimde karlar ve buzlarla kap l ı . 4.800 metre yüksek! ikteki dağ geçitlerinden H i ndistan'a gitmek zorunda kaldılar. Oraya aç ve sefil ve çoğunun vücutlarında donmalar olduğu halde varabildiler. 1 936'da, Rusların niyetleri henüz açığa vurulma d ı ğ ı i ç i n , Doğu Türkistan hal k ı n ı n ve özellikle Kazak ların bütün di kkati, Kızıl Sakal lar üzerinde toplanmış(34)
Rusl a ı ın
Doj!u Türl;:!ı.t:ı.r. l::ı · j
l:anlı
hak i m i yetleri,
1934'dr.n, 1943"e kadar ( bu y:l c�h ' l ) devam e.ler.
(Ç.N )
-
KAZAK USULU SAVAŞ
119"
tı. Bunları bir yerden bir yere g iderken pusu kurup ö ldürmek görevinin hemen hemen bütün yükü, kırlık ve dağlık bölgelerde yaşayan Kazaklara düşüyordu. Pusuların nasıl kuru lduklarına dair elimde bir kayıt yok. Fakat Hamza, ağabeyi Yuni.ıs Hacı'nın, bu konu da kendisine öğrettiklerini bana anlattı. Yunus, b u u s u l ü Böke Batur'dan öğrenmişti. Aynı şeyi, tabii Os man'a da öğretmişti. Osman'ın oğlu Çerzimen, 1 953' terde o taktiği hala Rus ve Çin komünistlerine karşı k u l lanıyoı:du. Belki de, 1 955'de, ben -bu satırları yazar ken hala kul lanmaktadır. Hamza'nın açıklamalarını banda aldık. Burada, anlattı klarının bir hülasasını veriyorum : - • Taktiğimizi, daima y e r (yani arazi) duru m u na göre seçerdik. Açı k arazide, arkasına sığınıp sak lanabi leceğimiz, hafif de olsa, bir yer bulduk m u he men siner, düşman geçtikten sonra arkasından dört nala koşar ve koşarken aynı zamanda tüfeklerle ateş ederdik. Dağlarda ise, atlarımızı kadınların yanında bı rakır, kendimiz kaya ve çalıların arkasına saklanırdık. Bir hücumda, daima seçme adamları kul lanırdım. At lar da seçme ol�rdu. Adamlarıma verdiğim emirler, daima öldürmek için ateş etmekti . Düşman ata bin m i ş ise, yalnız biniciye ateş edi l i rdi, atına değ i l . Kam yonların da, yalnız şoförünü vururduk, içinde bulunan diğerlerine n işan almazd ı k . Esi r etme adetimiz yok tu, çünkü daima hareket hal indeydik ve esirleri barın d ı racak yerimiz yoktu.• .. Dağlarda, tüfeklerimize takılı olan iki uzun ça tal l ı değneğe dayanarak ateş ederdik. Açı kta ise, at üstünde g iderken ateş açardık. i l k hücumumuzu dai ma arkadan yapar, fakat sonra, mümkün olduğu kadar çok yönden atl ı lar göndermek suretiyle, bu hucumun
120
GÖÇ
.arkasım getirirdik. Adamlarımızın hepsinin aldığı e m i r, sonunda düşmana mümkün olduğu kadar yaklaşmak ve mümkünse, kılıçla i ş i n i bitirmekt i . Savaşların son raki safhalarında kılıç bulmak zorlaştı ve bu i ş i , üzer lerine ç ivi çakılmış tahta sopalarla yapmaya çal ıştık. Sopaları sallayıp vurmasını iyice öğrenmiş olan b i r kişi, bunları hemen hemen k ı l ı ç kadar tesi r l i kul lana b i l i r. • • Dağlarda, m ümkün olduğu kadar dar b i r boğazda hücuma geçmeyi terci h ederdik. Böyle dar boğazlar, Altaylarda, Tanrı Dağları 'nda pek çoktur. Düşman kuv veti geçtikten sonra, dönüş yolunu, 5-6 kişi l i k küçük , fakat sür'atl i hareket edebilen b i r grupla kapatırdık. Açı kta hareket etmek gerektiği zaman ise, bazan b i r kaç adımımız hücum eder, arkasından pusu kurmuş bulunduğumuz yere doğru dört nala kaçmaya başlar lard ı . Eğer düşman tuzağa düşerse, önce i l işmeden geçmesi n i bekler, sonra arkalarından ateş ederek, yi ne dört nala hücum ederd i k . Çok kullandığımız b i r baş İ<a usul de, bir Ç i n l i n i n çiftliğini yakmakt ı . Ç i n asker l eri , bizi yakalamak için oraya geli rler, tabi i bulamaz lard ı . Sonra yorgun olarak kışlalarına dönerken , onları pusuya düşürürd ü k . • H amza'ya göre, Kazakların e n büyük derd i , daima s i lah ve cephane sıkıntısıyd ı . - « Tab i i , e l d e edebi ldiğimiz. kullan ı labi lecek halde olan her s i l a h ı ve cephaneyi alırdık. Ama yet mezd i . Pazarlardan dem i r borular satın a l ı r, bunlar la i ptidai tüfekler yapard ı k. Kurşunlarımızın çoğu da, yine kendi i malatı mızdı . Pek zorluk çekmeden, maden hal i nde kurşun bulur, bunları eriterek mermi haline getirird i k . Böyle yapılan mermiler, ancak 1 00-1 50 met .reye kadar g ideb i l i rdi, ama o kadarı da bize yeterdi.
KAZAK
USULU RAvA..Cj
121
Sazan, kendi imalatımız olan tüfek naml u l arının ateş sırasında patladığı ve tüfeği kullananı şehi t ettiği va' kidir.• · Kamyonları pusuya düşürürken, h i ç b i r zaman, bir kamyon için, bir kişi den fazlasını görevlendirme d i m . Yanımdakiler, ben ateş edi nceye kadar ateş et memek konusunda kesi n emir almışlard ı . Yukarıda söylediği m gibi, yalnız şoförü vururduk, kamyondaki l eri değ i l . Yolun tam k enarında yatardık, böylece attı ğ ı m ı z kurşunun h edefini şaşırması hemen h e m e n im kansız olurdu . Bu son çeşit hücumu da, ancak gece vakti yapardık. Şoför vurulunca, kamyon başıboş yo luna devam eder ve ekseriya b i r yere çarpar veya devri l irdi . Böylece, kamyonda bulunanların çoğu ya ö l ü r veya yara l a n ı rd ı . Sağlam kalanlar varsa. onları teker teker vururduk. Bu hücuml arda. bizim zayiat ver memiz pek nadird i . H ücumdan sonra e l d e ettiğimiz ganimetler arasında taşıyabi leceğimizden fazl a s i l alı çı karsa, fazlal ığı b i r yere gömerd i k . İşim ize y a r a m a yacak olan ları ise, yakar veya ezerek k ı rard ı k . B i l hc: s sa ağır toplar. havan topları ve benzeri, teke r l e k l i na k i l vasıtası olmadan nakledilemeyecek ş e y l e r i s i m i z e yaramazd ı . K a l d ı k i , vasıtalar; mız olsa b i l e , bunl<'ırı dağlarda sı ğındığımız yerl ere taşıyamazd ı k . » H er pusu, büyük b i r di kkat ve itina i l e p ! a n l a n ı r v e hazırlan ı rdı. Kazaklar, önce tesbit ett i k leri düşma n ı günlerce gözetler, hareket tarzını ve g ittiği yerleri öğrenirlerd i . Çok kere, gerçek hücumdan önceki g ü n b i r aldatma hücumu yaparlar v e sonra b ütün g e c e at sırtında yol alarak, ertesi gün esas pusu yeri ne gel i r lerd i . Bazı hallerde bir Kazak'ın, zaruret h a l i n d e , aynı atla, dört haftadan az bir zaman içinde, 1 .600 k i lomet :.reden fazla yol aldığı kaydedilmiştir.
122
G Ö Ç
Hamza'nı n anlatışlarında, pusudan önce, arazi yi inceden i nceye gözden geçirmen i n önemi tekrar tekrar bel irtil iyor. Dediğine göre, düşmanın nasıl ha reket edeceğini isabetli olarak tayin etmek, savaşı . kazanmanın yarısından fazladır. Sözlerini şöyle noktaladı: - Biz, yabani hayvanları d a böyle avlardık. Za ten düşmanlarımız da yabani hayvandan farklı şeyler değ i l d i . Yabani hayvan avı , her Kazak'ın ç o k sevdiği b i r spordur. Geçmişte Kazaklar, savaşa da � i r nevi oyun gözüyle bakarlard ı , insanların zekalarının ve maharet lerinin yarıştığı heyecanlı b i r oyun. Ama Çinli ler, b i l hcıssa komünist Ç i n l i ler, onlara savaşın bir başka tür-. lüsünü de getirdiler. Bu savaşta propaganda vard ı ; yakalananlara işkence yapmak vard ı ; savaşan kimse lerin masum yakınlarını rehi n e a l ı p , savaşçıyı teslime zorlamak üzere b i r koz gibi kul lanmak vard ı ; su ku yularını zehirlemek ve böylece o kuyudan su içen in sanları ve hayvanları sancıdan kıvrandıra kıvrandıra öldürmek vard ı . i şte komünistler, savaşı bu şekil lere � soktular. Buna rağm e n Hamza ve Ali Beğ , Yu.nus Hacı ve Osman, yaptı kları çete savaşlarından, muhakkak ki, en az avlanmak kadar zevk duyuyorlardı. Komünistle re karşı bu derece çetin düşman olabilmelerinin bir sebebi de buydu. H amza, 1 951 'de, henüz 29 yaşınday- · ken, Keşmir'e sığındığı zaman, o güne kadar tam 1 1 6 çarpışmaya bizzat katı lmıştı . Bu çarpışmaların çoğu, sonunda k ı l ıçla vuruşmakla b itmişti . Çünkü artık o saf hada, tüfek veya tabancayı tekrar dolduracak zaman · kalmamış oluyordu.
KAZAK USULU SAVAŞ
123
f.
KARTALIMA LAYIK BİR AV BULUN! Kazakların en sevdiği spor, terbiye edilmiş, yır tıcı kuşlarla avlanmakt ı . Ancak onlar, bu i ş için, do ğan ve şahin g ibi kuşları değ i l , kartal ları kullanırlar. Bu kartallar kanatlarını açtıkları vakit, bir uçtan öbür uca olan mesafe, çok defa 1 80 santimi geçer. Zen g i n Kazaklar, bu arada pek zengin o lmayanlardan bir çoğu da, eline giydiği kalı n deri b i r e ldivenin bilek kısmı üzerine tünemiş bir kartalı, (atlarına binerek ve kartal ı tutan e l lerini, eyerde bu iş için hazırlanmış deliğe bir ucu soku l m u ş değneğin diğer ucuna daya narak) taşırlar. Karta l l a r uçurulmadığı zaman, gözleri·, başlarına geçirilmiş •tomağa• denilen bir başlıkla ör tülü tutu lur. Kartal la avlanma n ı n tad ı , tek başına tam çıkmaz. Böylece bir ava, dostları da davet etmek adettir. Ka zaklar hakkında yaz ı l m ı ş bir kitap bu avları anlatmı yorsa eksik sayılır. Çünkü kartallı avlar, hem Kazak hayat tarzının öneml i b i r parçasıdır, hem de onların savaş usullerini en güzel bir örnekle anlatmaya yarar. Su halde, haydi ş imdi Ali Beğ'in, Yunus Hacı'nın ve küçük Hamza'n ı n , Tanrı Dağları 'nda giriştikleri bir kar tal l ı ava biz de katı l a l ım . Baka l ı m ne yapıyorlar? Ö nde k a rta l ı n sa h i b i gidiyor. Güneş yeni doğmuş . Arkada gülen ve şakalaşan b i r grup h a l i nde, onun ar kadaş!arı gel iyorlar. Hepsi atl ı . Ö n lerindeki dağ l a r ı n , ortalarına kadar olan kısımları görül üyor. Ötede ve karl ı zirvelerde bulutlar örtül ü . Belki gün i l erleyince yağmur yLığacak. Tanrı Dağ ları 'nın Kuzeye bakan ya maçlarında yaz günleri , çoğu yağmurlu geçer. Kışın d a karlı. Güneye bakan yamaçlarda ise tam tersi. Yağ mur çok nad i r yağar ve büyük susuzluk çekilir.
GÖÇ
Atlar yukarı doğru kıvrılan dağ patikasında i l erle <likçe, atlı lardan birisi b i r şarkıya başlar. Sesleri du yan kartal biraz huysuzlanır ve sahibinin bileği üstün deki tüneği nde kımıldar. Ama gözleri tomağa i l e örtü lü o lduğu için görememekte, bu yüzden uçamamakta d ı r . Üstelik, bir hayli uzun süreden beri e h l ileşti ril m iştir. Sahibini tanımakta, ona güvenmektedir. Şimdi tırnaklarını, üzerinde tünediği deri eldivene b i raz da ha batırır ve bütün d i kkati n i , at yürüdükçe sal lanan tüneğinin üzer in d e , denge s i n i k o ru may a ve t i r . Sevinçli z a man l a r a uygun düşen b i r oy nak şa rkı . mesela bir oy u :ı havası veya bir aşk şarkı s ı söylen mekted i r. B i raz sonra. herkes şarkıya k atı l m ıştır. Ba za n da, şarkıdc. öncü l ü k eden k i m s e . sözlerini ke n di düzdüğü b i r s a :- k ı y ı tuttu�u r . O zaman herkes, esas m ı s r a l a r o k u n u ,· k e n sadece d i kkatle d i n l e r. s ı ra na· ka rat k ı s m ı na ç e l i n ce herı b i rd e n kat ı l ı rlar. Mesela nakarat ş e y l e 0 ! 2 l.ı i l ir: Key-li-li-le Vay-dü n-ya! Şarkı n ı n g ü :· sedas ı . d a ğ l a r ı n b oğ a z l a rı arasında ç ı n l a r , ya n k ı l a r yerıi nağmel ere k a r ı ş ı r . Kafi le, g i tt i �ç e d a h a y ü k s e k yerl e re tırmanmakta d ı r. Arkada k i l e r de n bi:i kc:rta l ı n sahibine sesleni r : - D a h a b i z i ner e l e r e kadar ç ı karacaksı n ? B e n i m atı m ı n aya ğ ı nda. y ı l ı n bu zamanında, buzu l l a r ı n üstün· de gitmeye mahsus n a l · yok. Bir b a ş k a s ı da söze karı ş ı r : - B u n u b i l m eyecek ne v a r ? O n u n k a rta l ı , daha aşağılarda hep avını ka ç ı rdı da, şimdi onu hiç görme miş olan tav ş a n l a ra ve tilki lere salmak üzere yukarı çık ıyor. Yoksa kuş, mahcubi yetten gagasının ucunu bile gösterem ez di .
KAZAK USULU SAV A �
125
Bir üçüncüsü : - Yok, yok. Sizin b i ldiğiniz g i b i değ i l . Bizi bulutla rın içine kadar çı karacak k i , kuşun avını kaçı rdığını gözlerimiz görmesin. Kartalın sahibi gülümser, fakat bu takı lmalara ce vap vermez. Bütün geçen hafta boyunca, onun keskin gözlü adamları, dağların bu taraflarını dikkatle gözle mişler ve bir tilkinin veya kurdun, dağların arasında ki vadi lerde ve açı k l ı k yerlerde, gündüzün kendini . göstermesi muhtemel noktaları tesbit etmişlerd i r. Zaman zaman da, dönüp kartal sahibine haber vermişlerd i r : - Cıvıldayan Kuş Vadisinin öte tarafında, küçük bir otlağı geçince, mavi bir gölcüğün kenarına her sa bah bir dişi tilki, yavrularını götürüp su içiriyor. - Kuzgunlar Vadisindeki tek çam ağacının di binde biraz açı k l ı k yer var. Öğleden önce oraya, tek başına bir kurt gelip b i r saat süreyle güneşleniyor. Kartalın sahibi sorar : - Kurt ne büyüklükte ? - Burnunun ucundan, kuyruğunun d i bine kadar sekiz karış. Sıska b i r kurt. Kürkü de yaral ı bere l i . - B e n i m böyle bir mahlüka karta l ı m ı salacağı m ı mı sandın? Yoksa yavrulu bir d işiye mi salacağ ı m ? İkinize de ayıplar olsun. G idip, kartafıma layık b i r av bulun yoksa karışmam ha! Adaml � r y i ne gitmiş ve gözetlemeye devam et mişlerdi r. Bu defa biri dönmüş ve her sabah, yanın da eşi o lmayan tam ergin bir kurdun, vadinin dip ta rafındaki bir otlağ ı , bir yandan öbür yana geçtiğini haber vermiştir. Vadinin iki tarafında, d i k l emesine ka yalar ve çal ılar vardır. Kartal ın sahibi bu habere memnun olmuş ve •Gi-
126
G Ö Ç
d i p b i r de ben göreyim • demiştir. O yere gitmiş ve gözetlemiştir. Kurdun çıktığı zamant ve n ereye gitti· ğ i n i iyice bel lemiştir. Sonra kayaların arası nda uygun b i r yarık bulmuştur. Otlağın hayli yukarısında olan bu yerden kartalını salacaktır. En sonra , kurdun gör memesi ve kokustınu almaması için atların nereye bırakılacağını kararlaştırmıştır. Oradan, atlar bağlan d ı ktan sonra, kartalın salınacağı yere kadar ne zaman da gel ineceğini de hesaplamış ve evine dönmüştür. Bundan sonra yapılacak iş, hesaplanan gün ve saate göre, arkadaşlarını davet etmeye kalmıştır. Kafi le, iniş için seçilmiş yere gelir ve atlar ses s izce bağlanır. Artık, gürültü ve şarkı yoktur. Herkes, sessizce kartalın sah ibini takip etmektedir. Kuşun sa l ı n ma yerine yaklaşınca, kartal sahibi parmağıyla işa ret eder. Buna göre, arkadaşları dağ ı l ı rlar ve her biri, avı iyice seyredebileceği yüksek ve örtü l ü bir noktayı seçer. Sessizce herkes yerine ulaşır, pusuya }'atar. Sonra beklemeye başl an ı r. Epey bir zaman, dağlarda uçuşan kuş ların ve baş ka mOtad hareketlerin dışında bir ses ve hareket ol maz. Sonra, birdenbire, çok aşağılardaki vadinin ke narından uzun, kurşuni bir gölge bel irir. Seyredenl er, kendi kendilerine •Aman Allah ! .. Kurt dediğin böyl e o lur. Tam e n kuvvetl i çağında. Boyu 1 0 karıştan az deği l . Acaba, buna karşı kartal ı sal ıvermeyi göze ala bilecek m i ? Salarsa, bu dövüşü kartal m ı , yoksa kurt mu kazanır?• demektedirler. Tereddütleri fazla sürmez. Birdenbire başındaki tomağası çıkarılmış olan kartal havalanmıştır. Yükse l i r ve etrafına bakınır. Kurdu hemen görür. İ ki günden beri aç bırakıldığı için, adeta çılgına dönmüştür. Der hal, hiç duraklamaksızın kurdun üzerine doğru pike
KAZAK USULÜ SAVA.!)
127
-yapmaya başlar. Süzülerek değ i l , kanatlarını kapatıp kurşun gibi düşerek değil, ok gibi, havada yonune lıakim olarak ve hızlı, gittikçe daha hızlı inmek için kanatlarını sessizce vurarak inmektedi r. Merhamet siz, korkusuz, yönünü ve vuracağı noktayı kıl payı ka dar şaşırmayan bir iniştir bu. Kurt her şeyden haber s izdir. Birdenbi re, başının tam arka tarafına, kartalın 'keskin tırnakları çarpar. Kurt, bu çarpmanın tesiriyle devrilmiştir. Yerde debelenirken havadaki düşmanı nı ayaklarıyle itmeğe ve dişleriyle ısırmağa çalışmak tadır. Kartal ise, bütün hırsıyla avının gözlerini çıkar maya çalışmakta, gagasıyla vurmaktadır. Ve bir iki dakika içinde mücadele bitmiş, kurt ölmüştür. Seyredenler, derhal yerleri nden fırlar ve atları· nın bulunduğu yere koşarlar. Yokuş aşağı koştukları halde, aralarından bazıları, kısa mesafe içinde bile, atların yanına geldiklerinde nefes nefesedi rler. Atla rının sırtına atlayınca da rahat ve kendi lerinden emin d i rler. Zaten, Kazakların çoğu, ancak atlarının sırtında rahat olurlar. Şimdi, dört nal giderek, kurdun ölüsü nün ve kartalın bulunduğu yere varmışlardır. Hepsin den önce oraya u laşan kartal sahibi, tomağayı, hemen kuşunun başına takmış ve kurdun derisini yüzme ye başlamıştır. Bı.ı iş bitirilince, tomağa yine çıkarıl ır. Kuş, doyuncaya ve dilediği kadar kurdun etlerini yiye bilsin diye . . . Gelenler, kurdun büyüklüğüne hayran kalırlar. Hayvanın deri s i , burnunun ucundan, kuyruk sokumuna kadar dokuz buçuk karış boyundadır. Şakalaşmalar yi ne başlamıştır. Arkadaşlardan biri: - Ama kartal da çok büyük. Herhalde iki kanadı arasındaki mesafe, dokuz buçuk karışı aşar, der. Bu konuşanın da bir karta l ı vardır. Fakat o, kartalını til-
128
G Ö Ç
kiden daha büyük bir hayvana salmayı göze alama maktadı r. B i r arkadaşı gülerek cevap verir: - Yok canım. Kaltalın kanatlarının uzunluğu, sen kol larını açınca, parmaklarının ucundaki mesafe den sadece biraz daha fazla. Fakat bu kuşu sana sal salar ve senin el inde bir k ı l ıç olsa, vallahi gene alt olursun. Öbürü cevap verir: - Böyle şakalar yapmak, parmağını kartala kap tırmış birine düşmez. Parmağını kartala kaptırmak, biraz nad i r olmakla beraber. d i kkat etmeyenlerin başına gelebi lecek bir tehl i kedir. Ehli leştirilen b i r kartal, yalnız kendi sahi· bini tan ı r ve onu sayar. Sahibi i l k yakaladığı zaman, ona önce bi lerek ve hesap l ı olarak çok zal i m davran mış, sonraları ise büyük bir dikkat ve alaka göster miştir. Böylece. kartal i le sahibi arasında sıkı bir bağ kurulur. Ve bazen tek taraflı olarak, insandan gelmek üzere, bu bağda derin bir sevgi de vardır. Kartala ge l ince, sahibini kabul etse ve ona boyun eğse bile, başka herkese karşı şüpheci ve vahşi kal ı r. Başka her kese karşı, o yine yabancı i rade tanımayan, tehl ikel i v e yırtıcı bir kuştur. Kartal lar kışın yakalanır. Onlara tuzak kuran avcı, önce ince beyaz ipten (bu 20 büküm ak sicimden ya pılmış, ince, fakat çok sağlam bir iptir.) bir kement yapar ve bunu yere yayarak, bir ucundan çakar. Son ra birkaç tane daha hazırlar. Üzerlerine kar yığıp ka patır ve o yere bir tavuk bağlar. Tavuk bağırır, çırpı nır. Onu gören kartal iner, tavuğu kapar ve öldürür. Sonra. ölü tavuğu pençeleri arasına almış olarak ha valanmak ister. Fakat, eğer tuzak iyi kurul muşsa ve
ile �n a.k
<ıvcının s a n sı yaver gitm i şs e . k e nı endler karta lın aya· ğın a d o l a n nı ı s t ı r . Haval anmak i ç i n zor l adıkç a , kemend· l er daha sıkışır ve kuş a yağını kurtaramaz ve uçamaz . Avcı koş a r , kuşun başının ü s t ü n e kumaştan b i r örtü atar. Sonra d a e s a s l ı b i r başlık geç i r i r . Bunu ya par ken hayl i d i kkat l i d i r . İ k i e l i n e de kalın e l d i v e n l e r g i y m i ş t i r . Kuş göz l e r i kapalı olunca uçamaz. Bu durumd a , c:yak l a rın d a k i kemend leri avcı çöze b i l ir. İ ki nci a d ı m , yere iki kazık çakmak 'Je bun l a rın arasına b i r i p germekt i r . Daha kısa b i r i p i n bir ucu Kazıklardan bir i n e , öbür ucu ka�talın <ıyaklarınd a n b i r i n e bağl anır. Bu i p , k<ırtalın yere konup, m a sına i mkan vermeyecek kadar kısadır.
yerde dur Kuş, böyl e
bulur.an i p i n üstün e kon ın<ık ve burada d ikkat ve gay ret sarfederek d e n ges i Aksi halde, ayağındaki i p e ni korumak z o ru n d a d ı r bağl ı o l a rak. baş aşağı boşluk ta sal lanacaktı r. Bağ l ı f/9 ce iki kazık arasında geri l i
.
130
G Ö Ç
olarak ve üstelik başı da örtülü olarak, günlerce, ara l ı ksız bu durumda bekletilir ve uykusuz da bırakılır. Bu safha, en çok 1 0 gün kadar sürer. Avcı sonunda, karta l ı n uçamayacak kadar yoru lduğuna kanaat geti rir. Bu süre içinde, arada bir hayvanın başı ndaki baş lığı ç ı karmakta ve ona b i raz yiyecek vermektedir. (Bir fare veya tavşan olab i l ir.) Aynı şekilde sular ve son ra tekrar başlığını takar. Kuşun yediği ve içtiği , an ·cak onun iştahını kabartacak ve ölmemesini sağlaya· cak kad ardı r. K u ş u n terbiye yoluna g ird i ğ ini a k l ı keserse, avcı arada s ı rada (yine b a ş ı ört ü l ü ve ayağı n d a n iple bağ l ı o l a ra k ) o ıı u e l d iven l i b i l eği üstü n e a l ı r ve bu d u rum da atla koşar ve d o la şır . Eğe r kuş, rahat ve u s l u du .-ursa, mükafat o l a r a k, k endisine daha k a l ı n bir ip üzerinde tüneme imk a nı sağlanır. Sonra bir ince değ
n e k . daha sonra da b i r ağaç dalı üzerinde tünemes i ne
avcı b i :ir ki, kuş vahşiliğ i ni tamamen kaybetmemiştir ve l< e n d i sinden başka herkese sal d ı rabilir. Bu hal , avcı ·nın da i şine gel i r , ç ü n k ü başka l a rın ı n k u ş u ça l abi l me ·si g ü çl e ş i r. Ü ste l i k k u ş u n biraz vahşi k a l ması da el zemdir. Yoksa avı na sa l d ı rd ı ğı zaman öldü remez. i zin verii i r. Ama ayağı daima bağl ı dır. Ç ü n k ü
N i hayet en öneml i gün gelmiştir. Sahi b i , kartalını dağlara ç ı karır ve onu ilk avının üzerine salar. Bunu yaparken, hayvanı iki gün aç b ırakmıştır ve üstelik i l k avı n çok yakında olmasına di kkat eder . . . Kuş, avın ı ·öldürünce, çok a ç olduğu için hemen parçalamaya ve yemeye koyulur. Fakat avcı, kuş duyup havalanma dan önce yetişir. Karta l . bu s ı rada pençeleri arası nda tuttuğu hayvanın etlerini koparmakta ve yutmaktadı r. Yaklaşan avcıyı tanıdığı için ürküp kaçmaz ve yeme sine devam eder. Avcı , hemen onun başına yine bir
KAZA!{ USULÜ S A.\'AŞ
131
b aşlık geçırır, yakalanan avın deri s i n i yüzer ve son ra yine başlığı çıkararak, hayvanı yemesi i ç i n kartalı serbest bırakır. Kartal . kısa zamanda öğrenecektir ki, hangi hayvanı yakalarsa, o hayvanın eti , yemesi için kendisine verilecektir. Böylece, kartal i l e sahibi ara s ı ndaki bağ gitti kçe kuvvetlenir ve bu hal , i k i s i nden biri ölünceye kadar devam eder.
Tann Da�da::ı
bir ı;ö:·ü:ıüş
VII.
Komünistlerin gerilemesi
•Mao-Çe Tung'un kardeşi ile, yüzbinlerce insanın kati li olan Vali Şeng'in karısı ve kardeşi öldürüldüler n
K ızıl Sakallara karşı yürütülen savaş , kah şiddet lenerek, kah hızından biraz kaybederek y ı l larca sürdü. 1 938'de, Tanrı Dağları bölgesindeki çatışmalar bir hay l i durulmuştu. O kadar k i . Hamza tekrar okula devama başlamıştı . Buna karşıl ı k , Altaylar bölgesindeki sa vaş gittikçe şiddetleniyordu . Osman, dağ l ı k bölgele rin her tarafında dolaş ıyor, seçme çeteci lerinin başın da Ç i n i i ieri nert:Jt: yakalarsa vuruyor, birbiri ardına pusular tertipl iyordu. O ve çetecileri , •:;; i n l i ler için ger çekten bir kabus haline gelmişlerdi . Osman, Altay-
134
G Ö Ç
!arda g i z l e n i l e b i l ecek bütün yerleri b i l iyordu . Öyle yerler vard ı k i , buralara ş i mdiye kadar Kazakların ve Moğo l l a r ı n d ı ş ı nd a ayak basabilen olmamıştı. Böyl e ce, kend i s i n i yakalamaya gelen Ç i n askerleri her de fasında boş dönüyor, üste l i k küçük asker g rupları , d a ğ l a r arasındaki s ı k ı ş ı k vad i l erde kıst ı r ı l a ra k büyük zay i ata u ğ ruyorla rd ı . Açı k arazide ise, Kazak l a r, bas k ı n ş e k l i nde h ücumlar düzen l i yorlard ı . Bu h ücumlara, Osman b i zzat a d a m l a r ı n ı n
başında kat ı l ıyor, atı n ı n
üstünde g e l i rken, bel i n e dayad ığı
makinel i tüfek l e
ö l ü m s aç ıyordu . Bazı k i mselerin sanacağı g i b i , hücum l a rda Osman g e l i ş i güzel düşman isti kamet i n e ateş et m i yordu. Ö nce subaylar o l m a k üzere, teker teker be l i r l i k i ş i l ere n i ş a n a l ıyor ve bunları i k işer üçer kur ş u n l a cansız yere seriyo rdu. Nişanc ı l ı ğ ı öylesine kes k i n d i k i , ş i m d i Kaza k l a r arası nda, buna d a i r h ayl i ef s an e l e r a n l at ı l m a ktad ı r . T : p k ı , İ sviçre 'deki W i l l iam Te l l 'i n ni şanc ı l ı ğ ı hakkı nda o l duğu gibi. Osman, bu ça t ı ş m a l a rdan , ufak tefek ya ra-bere ler d ı ş ı nd a hiç b i r zarara u ğ ramadan ç ı k m ı şt ı r . Kazaklar, böy l e b i r öndere candan bağlanı rlar. Osman ' ı n et rafı nda d a öyle k i l itlend i ler. Onu, y a l n ı z B ö k e Batu r'un yeri n i a l a n b i r k i ş i ol arak d eğ i l , hatta Cengiz H a n ö lçüsünde b i ri olarak g örüyorl ard ı . Os man cesurd u , merhamets izd i , dostlarına karşı s a d ı k ve cömertti , tedb i r l i ve şüpheciyd i , çok g u rurluydu v e ömrü boyunca, h i ç b i r zaman kend i s i n i n bizzat yapma yaca ğ ı b i r h areketi başka l a rına buyurmad ı . Buyruğu altı nda b u l u n a n l a r i nanmış lardı ki, o doğru b i l d i ğ i yoldan h i ç b i r z a m a n sa pmayacak, h içbir s ı kıntıdan, acıdan ve teh l i keden perva etmeyecekt i . Düşma n ı na a s l a aman vermeyecekt i , onun l a a s l a pazar l ı ğ a otur mayacaktı ve en küçük tavize yanaşmayacakt ı . Dostu-
KOMÜNİSTLERİN GERİLEMESİ
13$"
nu hiçbir zaman terketmeyecek, davasından ölene k a dar vazgeçmeyecekti . Adamları, bütün bunları derin bir sezgi ve tam b i r inançla kavrıyorlard ı . Yalnız şu nu b i l miyorlard ı : Yaz ı k k i , böylesine bir önderin, m i l letinin başına geçmesi , yüz y ı l gecikmiş olarak vuk u buluyord u . Gerç i , b i r süvari kumandanı olarak eşsiz d i . Ama sonunda, atlarının karşısında, d üşmanın zı rh l ı otomobil leri n i , tanklarını ve uçaklarını buldu. Buna rağmen , i l eride göreceğ i m iz gibi çok şeyler başard ı . Bu arada. Tanrı Dağl arı bölgesinde, Yunus Hacı, Baymul l a , A l i Beğ ve diğer Kazak önderleri , işlerin siyasi cephesi i l e meşgul ol maktaydı lar. Başlangıçta bu tutum onlara felaket getird i . 1 939'da, İkinci Dünya Savaş ı 'n ı n başladığı s ı ra larda Val i Şeng, her zaman olduğu g i b i , Rusların e m i r ve tavsiyesi üzerine, bir denbire baskı ve zulmünü ı;ızalttı . Hatta Kazaklara (me· sela oku l l arın idares i , vergi toplanması ve otlak hak larının bölüşülmesi gibi) mahalli işlerde b i r nevi muh· tariyet tanı mayı kabul ett i . Bu işleri yürütmek üzere, bizzat Kazaklar, kendi memurlarını kendi leri seçecek· lerd i . Val i n i n teklifi sevinçle kabul edi ld i . Fakat bu, sadece avı yakal amak için bir yemd i . Tıpkı Kazakla rın , kartal ı yakalamak i ç i n tavuğu kul lanmaları g i b i . Seç i len memurlar göreve başlar başlamaz, Şeng g i z l i pol i s i n i derhal harekete geçirdi v e Kazak görevl iler • Ha l k Azad l ı k Partisi • adındaki bir yeraltı teşk i l atı nın üyeleri oldukları ithamıyla tevkif edildi ler. (Hal buki bu sözde parti de, tıpkı Val i Şeng gibi, Sovyet lerin nüfuz ve kontrolunda idi ve Ruslar bu teşk i lat vas ıtasi y l e , halkın m i l li d uygularını ve bağımsızl ı k is tekleri n i , kend i takti klerinin mecrasına çekmek ve sonunda tab ii baltalamak gayesini güdüyorlardı.) Tevkifler, alışılmış komünist usul lerine göre ya-
G Ö Ç
pıldı. Gecenin en karanlık saatlerinde, yakalanacak "k i ş i n i n evi veya çadırı sarı l ır, içerideki lere dışarı çık ma emri veri l i rd i . Çoğu gecel ik kıyafetleriyle fırlar lard ı . Sonra , kadınlar ve çocuklar iti lerek tekrar içeri sokul ur ve tevkif edi lecek adamın el lerine kelepçe vu rulur, ayakları bağlanırd ı . Zava l l ı , elbiselerini giyme s i ne b i l e izin veri l meden bir kamyon veya diğer bir vasıta n ı n içine , çok kere başı üstüne gel mek üzere atı l ı r ve hapishaneye götürülürdü. Bazan, gizli polisler evi de ararlard ı . Bazan, bu aradı:ı evdeki kad ı nların ı r zına geç i l ir, yahut cc suç delili vesikalar,, bizzat pol i s tarafı ndan bir yere konularak, güya sonra bulunurdu. Ama bu o l aylar her zaman değ i l , arada sırada meyda na gel i rd i . O sıralarda , yukarıda adı geçen Azad l ı k Partisi 'nin üyesi olmak asl ında suç deği ldi . Bu teşki lat. Rusların göz yumması ve hatta teşvi kleri ile ku rulmuş, sonradan yeraltı teşkilatına dönüşmüştü . Su halde, tevkif olunan memurları n b i r çoğu, gerçekten buna d a h i l d i ler ve saklamıyorlard ı . Anca k . çok teh l i keli sayı lan bel i r l i kişi ler için. pol isin uydurma • suç deli lleri» hazı rlayıp evlerine koymasına lüzum görül müştü. Kazakların dışındaki d iğer unsurlar arasında da tevkifler oldu. Fakat yakalanmayan önderler vard ı . Bunlar, i htiyatlı davranan ve arka planda kalmayı ter c i h edenlerd i . Mesela Ali Beğ, Yunus Hacı ve İsmail Hacı . Ama Şeng, İsmail Hacıyı da tevkif ettird i . Onu b i r defa yakalamış, sonra bırakmış, arkasından tekrar içeri a l mışlard ı . Bu defa ölünceye kadar işkence et tiler. Onun i k i arkadaşı Kazak Baymu l l a ve Moğol Ge gen ise, Val i Şeng'in konuğu olarak U rumçi 'ye g itme l eri icin bizzat Val inin i mzasını taşıyan çok nazi k bi :rer davetiye aldı lar. G itti ler ve şereflerine düzenle-
KO:\ll: i'< t STLERlX GEHİLE.\1ES1
137
nen mükel lef z:yafetin tam ortasında gelen cel latlar tarafı ndan idam ol undular. Baymu l l a 'nın yetki ve otoritesi. gizl ice Ali Beğ'e devred i l d i . Ama 1 940 'da o da tevkif olundu ve U rum çi 'ye gönderi ldi . 18 ay. oradaki kendi evinde hapis kaldı . G ittiği her yere, Çinli muhafızlar da b i rl i kte gittiler. Hatta karısıyla yattığı odada bile beklediler. , Bu odada tek bir yatak vardı ve orada Çinli muhafız lar yatarlardı. Ancak A l i Beğ için bu, s ı kıntı ların en hafifiyd i , çünkü çocuk luğundan beri yerde yatmaya alışkındı. A l i Beg 'in tevkifinden a z önce Yunus Hacı, Vali Şeng ' i n topladı ğ ı b i r meclisin delegesi olarak U rum çi 'ye gitmişti . Tahs i l i ne Urumçi'de devam edeb i l mesi için Hamza'yı da yan ına al mıştı. Hamza, iki yıl sürey le Urumçi 'de okula g itti ve Yunus Hacı da. sürüp gi den teröre rağmen, bu zaman içinde U rumç i 'de kaldı . O günlerde Urumçi 'de. yol l arın kesiştiği köşelere be yaz ş i kayet kutuları konu lmuştu . Ha l k , bu kutul ara imzasız ihbar mektupları atmaya teşvik edil iyord u . Böyle bir mektupla, Çin idaresine karşı faal iyette bu l unduğu ihbar edilen bir kimse. artık başka del i l e ha cet kalmaksızın tevkif edi l i r ve işkencelere tabi tutu l urdu. H iç k i mse. sıranın yarın öbür gün kendisine gel nıeyeceği nden emin değ i l d i . İşkence edi len zava l l ı n ı n el inde t e k bir i mkan vardı : O d a , işkence sırasında bütün zekasını toplayıp. onu ihbar edeni n kim olabi leceğini tahm in etmek. Böylece, cıSuç ortakların kim? Söyle! » şek l i ndeki ı srarlara karş ı l ı k , tahm i n ettiği kim senin adını verebi l i rd i . Ve bundan sonra tevk if ed i l me ve işkence s ı rası, o adı veri lene gel i rd i . Böylece zincirleme tevkifler çoğald ı . Ali Beğ ve Hamza'nın tahminlerine göre, Val i Şeng'in dokuz yıl sürdürdüğü
138
G Ö Ç
bu terör devrinde, işkenceyle öldürülenlerin sayısı on-· binden aşağı değ i l d i . 1 939 y ı l ı Eylül 'ünde, tam Hamza'nın U ru mç i 'deki okula g itmes inden önce, Valinin Rus müşavirleri ka rar verd i ler k i , bundan böyle Doğu Türkistan'da dini öğret i m yapan bütün oku l l a r kapatı lacak , d i ğerlerinde ise d i n öğreti m i yap ı l mayacaktı r. Böylece, U rumçi 'de ki okulda bul unduğu i k i y ı l zarfı nda Hamza, sadece la i k öğrenim görd ü . Bundan memnun olmamıştı, fakat kabahati Rus lara değ i l , Ç i n l i lere yükled i . Ancak kafa sında Ruslara karşı duyduğu şüphe ve endişeler de g ittikçe çoğ a l ı yordu. Okuduğu ders kitapları Rusya' da bas ı l m ı s ve yaz ı l m ı şt ı . Rusya ise kom ü n i s t b i r ü l keydi . Şimdi Hamza'n ı n okul arkadaşlarından bazıları komünist olmustu , hatta bunlar arasında Kazak öğren c i ler de vard ı . Bu g ! bi leri , okuldan mezun o l u r o l maz, Şeng'in idares i altı ndaki hükumet daireleri nde iyi mevki lere get i r i l iyorl c.; r d ı . Zeki ve • uşar• Hamza, ken d i kendine şu soruyu sormaya başlamıştı : G erçekten Rus ve Ç i n komün istleri i k i ayrı cins m i yd i ? Bunlar dan b i ri : cı iyin olan ve yerli halkın sömürül mesine, baskı görme� ine aleyhtar b u l u nan Rus kom ü n i sti : di ğeri ise cani ve müstebi t Şengi n tarafını tutan, yerli halka zulüm yapan ve cıkötün cins olan Çin komünis ti miyd i ? Yoksa . gerçekte bütün komünistler h a l ka karşı i k i ağız ku l l c:n ıyor, gizlice tamamen aynı gayeyi mi güdüyorlard ı ? O g ü n l e rde, neye v e ki me inanmak gerektiğini tayin etmek. sadece Hamza için değ i l , herkes için d e güçtü. Mesela Va l i Seng, 1 939 y ı l ı Ağustos ayında, eya letin bütün hal k ı n ı U rumçi'ye delege göndermeye davet etm işt i . Bu delegeler, herkese hürriyet ve ada let get i rece k bir anayasa yapacaklard ı . Şeng ' i n niyeti
KOMÜNİSTLERİN GERİLEMESİ
139
ıyı m i , yoksa kötü müydü? Çoğunluğun düşüncesi n e göre, teklifi kabul etmek gerekird i . Çünkü karşı ç ı k ı l ırsa , Şeng'e, ccBakın ben size hürriyet teklif ettim, ama kabul etmediniz.• demek fırsatı veri l irdi . H iç ol mazsa bu önlenmel iydi. Sonunda, bel irtilen tarihte, U rumçi 'de 3 .000 de lege toplandı . Bunların aralarında Yunus Hacı da var d ı . Hepsine, masrafları Vali tarafından karşı lanmak üzere mükel lef ziyafetler veri l d i . Sonra Şeng şunu is ted i : - Müzakerelerin emniyet havası içi nde cereyan etmesi ve memlekette huzur ve asayişin bozulmama sı için her delege, kendi lerini seçip gönderenlere hi taben bir mektup yazıp yayınlamal ı ve bütün silahla rın derhal hükümete teslim edi lmesini tavsiye etme lidir. Delegelerden kaçının bu tavsiyeye uyduklar ı n ; b i lemem. Fakat Kazak delegelerin hemen h i ç biri ( bel ki tamamen hiç b i ri) isteği yerine getirmedi ler. Kal d ı ki, böyle bir mektup gönderseler bile, kimse si la hını tes l i m etmezd i . Ertesi y ı l ı n Ni san ayında, bu 3.000 delege hala Urumçi 'deyd i l er, fakat beklenilen anaya sa yapı lmamıştı . 1 940 yılı N isan'ında 1 8 delege tev kif edi l d i . Araları nda Yunus Hacı da vardı. Ni hayet hepsi , 1 940- 1 94 1 kı şında yurtlarına gönderildi ler. Fa· kat 18 kişi bu hesabın içinde değ i l d i . B i r daha da on ları gören olmad ı . 9 CELLADI ÖLDÜREN KAZAK ALİ: Sıcak bir yaz günü bir Kazak şoförü, idaresindeki kamyonla şehir dışına çıkmıştı. Fakat bu defa ceset
HO
G Ö Ç
yerine, Şeng'in dokuz celladını götürüyordu. Şehir dı ş ı nda, ıssız bir yerde kamyonun motörü bozuldu. Şo för i nerek, motörün tam irine g i rişti . Bu arada, kam yondaki cellatlar da i nip, ağaçların gölgel i kleri altına çek ild iler. Uykuları bastırı nca da uyudu lar. Şoför ön ce tamiri bitird i , sonra uyuyan cellatların hepsinin boğazlarını kesti. Urumçi 'ye dönünce, Kazak çetecile rin pususuna düştüklerini ve onların yolcuların hep s i n i öldürmüş oldukları n ı , ancak Kazak olduğu için kend isine i l i şmed i kl erini söyledi. A m i rl eri , durumu yerinde incelemek üzere adam gönderd i ler. O zama na kadar çakal lar, çaylaklar ve a kbabalar, cesetleri iyice hırpalamıştı . Şoförün dedikleri n i n aksini göste recek bir del i l çıkmadı . Böylece, h i kaye kabul edildi. Fakat hiç kimse olaya i nanmadı . (35) Şoförün adı Kali (36) i d i . D iğer Kazaklar, onun hakkında nasıl bir hüküm verecekleri konusunda te reddüt etmektedirler. Bazı ları, Şeng'ten para aldığı ve ona h izmet ettiği için, Kal i 'yi d üpedüz hain say maktadı r lar. Bazıları i se şöyle demektedirler: - Eğer Şeng'den para aldığı için ona hain der sek, ya bizden para alıp, sevdiklerim izin akıbetini bil dirmesine ne deme l i ? Ya cel latları öldürdüğü zaman kimden para a ld ı ? Herhalde ceplerindeki para için bu( 35 1
Zeki v e kalleşl'ğln her ş<'klinde tl•cı übeU .olan komünist polis ümirlerinin böyle bir hiklycye inanmış oldukla nn: kabul etmek zordur. Onla :ın. çok defa yaptıklan gibi, ağızlarının ebediyyen kapanması için, cellii.tların öldürülmesini bizzat em ret mi ş oln;alan akla daha ya kındır. Fakat bu defa. şoförü. ileride uygun bir fır satta nJc;in öldürmedıklerl so:-usu
ortada kalmakta
dır. - ( Ç.N. )
l36)
«liallıt adı. Türkiye lehçesindeki «All.; nin, Kazak leh
çesindeki söylenlfidir. - ( Ç.N )
KOMÜNİSTLERİN GERİLEMESİ
141
nu yapm ı ş olamaz. (Çünkü onlar. ceplerinde ufa k l ı k tan başka para taşımazlard ı . ) İ l e rde, b u esrarl ı Kal i , Kazakların mücadelesinin hassas b i r dönem noktas ı nda tekrar ortaya ç ı kacakt ı r . O zaman da, yine hareket tarzı hakkında kesin b i r hük m e varmamız kolay ol mayacaktır. Yunus Hacı tevki f edi ldiği zaman, Hamza U ru m ç i 'deki okulundayd ı . Kal i 'ye asla başvurmad ı . Fakat. ağabey i n i n öldürülmüş olduğu iyice anlaşıl ınca, ses s i zce U rumçi "den ayrı ldı ve Kızıl Uzun'a döndü . Ş i m d i 1 9 yaşındayd ı . Şeng ' i n , daha doğrusu Rus m ü şavi rı Pogodi n ' i n gizli pol i s i , s ı rf Yunus Hacı ' n ı n karde şi olduğu için onu da tevk if edeb i l i rd i . Bereket ver s i n Hamza. okulda ve başka yerlerde ağz ı n ı çok sıkı tutmuştu . Ü ste lik devam ettiğ i oku l b i r komü nist oku l uydu. Bu yüzd e n , onu tevkif etmekte erken d avran madıkları için kaçab i ld i . Doğrudan doğ ruya Kız ı l Uzun'a g idecek yerde . Hamza önce İsmail Hacı 'yı ziyaret ett i . O:ıun evi ne gi rerke n , yol ların b o ş old u ğ u bir anı se ç mi ş ve göze görünmemeye dikkat etmişti . İ ht i y c.r adam o s ı rada evindeyd i , ama s ı hhati bozuktu. Çü nkü Ş e n g ' i n adam ları ndan çok çekmi şti . Hamza'ya. Manas'a g itmemesi n i tavsiye ett i . Orada da , tıpkı U rumçi 'deki gibi köşe başlarında beyaz kutu lar vard ı . Hcımza. gece karanl ığı çöktükten sonra Kızıl Uzun'a vard ı , arkadaş ları n ı n ça d ı rında yatıp kalkıyordu. Arkadaş ları , b i r baskına uğ· ramamak için, gece gündüz. Manas yolu üzeri nde gözcü bekletiyorlard ı . Fakat gelen olmad ı . B i r süre sonra, hiç umulmadık şeki lde A l i Beğ Manas'a döndü. Hamza, ona haber göndererek, gizli ce buluşmalarını teklif etti. Haberci dostu, döndüğün de bir hay l i şüpheciydi . Dedi ki :
G Ü Ç
142
- Al i Beğ M anas'a M ing-Başı (Binbaşı) rütbe siyle ve kasap Şeng 'in tayin ettiği memur olarak dön dü. Korkulur k i , Kıtaylar onu da zehirled i l er. Belki de ya bu görevi . yahut tahammül edi lmez işkencelerden birini seçmek zorunda kald ı . - Böyle dedi kodulara k u l a k vermeye değmez. Şeng 'in işkencecileri, onu Urumçi 'de bir eve hapset ti kleri ve (belki A l l ah'a değ i l , pencerenin altı ndan g e çen b i r arkada ş ı na h itap ediyordur diye) namaz k ı l masına b i l e i z i n vermedi kleri s ı rada ben U rumçi 'dey d i m. - Sen de o vakit Urunıçi 'de b i r komü n i st oku l unda değil m iyd i n ? B e l k i Çinl i l er sana da, yal nız ken d i d i l lerini değ i l , kendi düşüncelerini de a ş ı i ad ı l ar. - O halce, bel k i ağabeyi m Y unus H acı da Ç i n l i l c :·in b i r cas usuyd u . Belki de, onu bunun için ya"7cıl a
d ı la r . - Yoo k . Ağabeyinden k ! nıse ş ü p h e edemez. Sa na g e l i nc e , s e n ele onun karde ş i s i n . Fakat A l i Beğ? ..
Onun babası Rc:him Beğ, Ç i n l i l e rl e içli dışlı o!an biri değ i l miydi ? Oğ l u , onun yerini a lmadı mı? Ve şimdi b u oğu l , Ç i n l i l e ri n verdiği memuriyeti yapm ıyor m u ? H e m d e o n l a r , tam senin ağabeyini yakaladı kları ve nıeçhül bir a k ı bete götürdüğü s ırada. - Ağabeyim hakkı nda ded i k l erin doğrudur. Fa kat A l i Beğ, yakal anıp Urumçi 'ye götürül meden önce , tümenbaşı olan ağabeyi min yardı mcısı değil miyd i ? A l i Beğ ' i , herkes t a m bir vatansever olarak tanımı yor mu? Onu k u rtarmak için Manas halkı 1 m i l yon tenge toplayıp vermedi m i ? Şu halde, Şeng'in memu ru olarak niçin rvıanas'a geldiğinin sebeb i n i , ben onun kendi ağzından işitmek isteri m . Hamza, Manas'a ikinci b i r haberci göndermeyi
KôMÜNİS'l'LERiN GERİLEMESİ
143
i htiyata uygun bulmad ı . Kısa b i r süre sonra ise, yeni M i ng-Başı onu çağırttı. Daveti getiren haberci , çağır m a sebebi hakkında bir şey söylememişti, fakat H am za hemen gitti . Karş ıl aştıklarında, i k i s i de b i rb i rl erini kucakladılar, el sı kıştılar ve İslam usulü ccAllahü ek .her» dedi l er. O tarihte H amza 1 9, A l i Beğ ise 34 ya ş ındaydı . Bundan sonra, i k i s i n i n kaderi , çözülmez şe ki lde b.i rbirine bağl ı kalacaktı . B i r dinleyen bulunup bulunmadığ ı n ı i yice kontrol ettikten sonra, ( o zaman henüz g i z l i ses d i n l eme ci hazları yoktu) . A l i Beğ, gelecek hakkı ndaki tasarıları nı Hamza'ya anlattı . Çok ihtiyatlı davranmak zorundaydı. Urumçi 'deki 1 8 ayl ık a ev hapsi .. süresinde, ko · müni st telkin ve propaganda bask ı l arı altında devam l ı tutu lmuştu. Bu, aşağı yukarı bütün g ü n v e ayrıca ge celerin önemli b i r kısmında devam etm i şti . cc Beyin yı kaman faaliyeti , Kore 'de b i z i m a s k e r l e r i m i ze yapıl an lara çok b en zi y o rdu : Nutu k l a r d i n i em e y e m e c b u r tut mak; söylenilenleri tas d i k ve izah eden yaz ı l ar yaz maya zorlamak ; bellibaş l ı komünistlerin sözlerinden uzun parçaları ezberletmek; durmadan kom ü n i st f i k i r ler ve tatbi katları hakkında sorulan soru l ara cevap verdirmek; yine boyuna, kend i s i n i n eskiden yaptığı ahata ve kabahatleri• iti raf etmeye zorlamak. Ancak, Kore'deki askerlere tatbik olunanlarla, A l i Beğ'e tat b i k olunanlar arasında şu fark vard ı : Komünistler, Ali Beğ 'in kendi el lerinde mükemmel b i r koz olacağını ümit ettiklerinden, askerlere yaptıkları g i b i ona da yak atmamışlard ı . Böyl ece, günlerce, haftalarca, ay larca, tam 1 8 ay fası lasız sürdürülen tel k i n ve propa gandalar sonunda, A l i Beğ düşmanlarını iyice inandır dı k i , kafası tam onların i stediği g i b i zehirlenmiştir. 1 94 1 y ı l ı n ı n Ekim ayı gelmişti. Bu sıra larda Şeng,
144
G Ö Ç
Doğu Türkistan'ın binlerce kilometre uzağı nda olan lardan endişe duymakta i d i . Al man ordularının hücu mu karşısında, Ruslar tam bozgun ve ric'at hali ndey d i ler. Yüzbinlerce Rus, Al manlara tes l i m oluyor. H it ler'i, kendi lerini komünist zulmünden kurtaracak ümi d iyle karşıl ıyorlard ı . Şeng'in gözleri önünde bel iren manzara şuyd u : Bütün Rus imparatorltığu çökmekte, H itler orduları her geçen gün Asya'ya yaklaşmakta d ı r. Şeng, korkulu gelişmeler karşısında b i r dönekl i k yapmaya karar verd i . B i r yandan yerli halka, öbür yan dan • M i l l iyetçi Çin • Hükümetine karşı siyasetini de ğiştirmenin hazı rlıklarını yapmaya ve i l k ad ı m l arını at maya başlad ı . İ l k icraatlardan b i ri de. Ali Beğ'i huzu runa çağı rmak oldu . A l i Beğ, Vali ile bul uşmasından diri olarak dönmeyeceği inancı ndaydı . Çünkü B,aymul la ve Gegen, daha sonra Yunus Hacı büyük i ltifatlar l a çağrılmışlar. arkası ndan öldürül müşlerd i . Ama Ali Beğ , ense köküne sıkı lacak b i r kurşun beklerken, Va l i , kendisine, doğduğu yer olan Manas bölgesi n i n Ming-Baş ı l ığ ı n ı teklif ediyordu . Bu, aşcığı yukarı val i l i k veya kaymakaml ı k gibi bir şeydi . Ali Beğ, hem ku laklarına inanamıyor, hem de teklifin bir tuzak oldu ğunu düşünüyordu. Yetkilerinin ne olacağı n ı sordu. Şeng, yerli halkı memnun etmek ve yeni rej ime ı s ı n dırmak için, ne yapmayı uygun görürse, onu yapabi leceği hususunda tam yetki verdiğini söyled i . A l i Beğ, böyle bir yetki veri l mesinin imkansız olacağı n ı , lafta kalacağını iyi bil iyordu. A m a . U rumçi 'de göz al tında tutul mak ve deva m l ı beyin yıkama talimlerine hedef olmaktansa yeni durumu kabul ü m uvafık bul du. Üstelik, Val i Şeng'e karşı mukavemet hazırlaya b i lmek için, e line çok daha iyi fırsatlar geçebileceği ni umU)'Ordu .
KO�IÜNİSTLERİN GE•.�lLEMESt
145
Şeng, yedi yıldan beri, devamlı olarak • Milliyet Kısa zamanda arayı düzeltmeyi başardı. Hatta, eyaletin tek rar Çin idaresi altına girmesini kutlamak üzere Urum çi 'de yapı lan şen l i klere. bizzat Cumhu rbaşkın ı Çang Kay-Şek'in karısı da katılm ıştı. Dış görünüş olarak. Doğu Türkistan'da. şimdi komünistlik gerileme safha s ı ndayd ı . Sovyet Rusya'n ı n nüfuzu da azal ıyordu Ama hızlı değ i l , çok ağır olarak. Rahatlamaya rağmen. Doğu Türkistan'ın yerli hal k ı , Şeng'i affetmek hususunda hiç de aceleci değH d i . B i r gün, A l i Beğ, Hamza'yı evine çağı rdı ve perde leri sıkı sıkıya kapadıktan , her zamanki gibi dostuy la kucakl aştı ktan sonra haberi verd i : Val i Şeng'in kar deşi i l e karısı . meçhül ki mseler tarafından boğularak öldürü lmüşlerdi . çi Ç i n • Hükümetini n otoritesini hiçe saymıştı
.
.
Hamza, · Al ! ah'a şükürler olsun ! • ded i . • Ama nasıl oldu da Şeng'in kendisi kurtuldu? Onun cina yetleri, kardeşlerininkinden ve karısınınkinden çok daha fazla değ i l miyd i ? » - Öyle, ama sıkı korunuyordu. - A l l ah. inti kam gününü b i r an önce bizlere gösters i n . Yüzbinlerce k i ş i n i n kati l i nin yaptıkları n ı , Allah yanına bı rakmaz. İ l eride Ç i n di ktatörü o l acak Mao-Çe-Tung'un kar deş i , o s ı ralarda Şeng' i n maiyet:nde çal ı şan b i r me murdu. O da. ayr.ı şekilde ö ldürüldü. Şeng'e gel i nce, bir yıl dc:ha val i l i k ett i . Sonra Çin Hükümeti n i n baş kenti Çung-King'e çağı rı ldı . Orada Tarım Bakanl ı ğ ı gö revine getiri leceği söyleniyordu. Fakat geti ri ld i mi, geti rildi ise ne kadar o görevde bulundu, bunu H am za ve arkadaşları pek b i l miyorlardı. B i l i nen tek şey, Şen g ' i n bir süre sonra «Ortadan kaybolması• id i B u f/1 0 .
146
G Ö Ç
k i tap Şeng'in hayatını konu almadığı için, burada ke sel i m . A l i Beğ , M anas kaymakamı olarak görev başında bulunduğu i k i yıl içinde, gizl ice ve durmaksızın m i l li ş u u r:J kuvvetlendirmeğe ve kendi s i g ibi düşünenlerle dostl uklar kurmaya çal ıştı . Tek gayesi, Doğu Türkis tan j ç i n , siyasi yol lardan bağ ımsız l ı k sağlamaktı . Bu yolda bütün Kazaklardan , Uygurlardan ve d iğerlerin .den işbirliği istediği g i b i , Moğolları da hareketin içi ne almak, hatta isterlerse Doğu Türkistan'a yerleş m i ş Ç i n l i lerin b i l e desteği n i kabul etmek taraftarı i d i . Altaylarda bulunan Osman Batur i s e , bağımsızlık i ç i n s i lahlı m ücadele yapıyordu. O , karşısına çıkan her Ç i n l iyle savaşmakta, komünist m i , m i l l iyetçi m i diye ayırt etmemekteydi . Bu safhada A l i Beğ 'le, Osman·ın hareketleri arasında yön değ i ş i k l i ğ i var. Ancak yine temas halindedirler ve bu temasları H amza kurmakıdır. Arka plandaki Sovyet Hükümet i , H i ntler'in i lerle mesine rağmen, hala yerl i halkı Ç i n l i lere, Çin idare s i n i de yerli halka karşı kışkırtmak için fı rsat ve i m kan buluyordu. Fakat, tesi r ve kuvvetleri gitg ide za yıfl ıyord u . Bu zayıflama, Stalingrad zaferiyle, Alman yürüyüşünün durdurul masından sonra da devam etti. Şeng' i n , Rusların emriyle, İngi l iz tes i ri n i önlemek i ç i n kurdurduğu « Emperyalizm Aleyhtarları Derneği,, 1 943'de kapatıl d ı . Aynı y ı l , tari hte i l k defa olarak, Ç i n H ükümet i n i n isteği üzeri ne Urumçi 'de İng i l iz ve Ame r i kan konsolosl u kları açı ldı. Kazakların b i r çoğu , Rus nüfuzundaki bu geri le· meye, başlangıçta ne mana verebi leceklerini bi leme d i l er. Yı l lardır Ç i n l i lere karşı d i renmelerinde, hatta Val i Şeng'in zorla kabul etti rmeye çal ıştırdığı Ç i n
KOMÜNİSTLERİN GERİLEMESİ
147
ıusulü komünistliğe karşı direnmelerinde, Rusları da ha ziyade muhtemel bir müttefik sayılmışlard ı . Rus propagandası , onlara, y ı llardc:n beri, Rusların kend i l e rine dost olduğunu tel k i n etmişti. İhtiyaçları olan çay, şeker, tütün gibi maddeler de yine hep Rusya"dan ge t iyordu. Ama ekseriya Ç i n l i tüccarlar arac ı l ığıyla. Bun ların karş ı l ığında, hayvanları n ı , yünlerini ve deri leri ni Rusya'ya ihraç edebil iyorlard ı . Kazaklar da, diğer yerl i halk g i b i , yol i nşaatlarında çalışan Rus mühen <l isleriyle dostça konuşurlard ı . Üstel ik, eyaletin muh tel if yerlerine sessizce yerleştirilmiş bulunan ve hiç b i r şeye karı şmayan Rus askerleri , zulüm yapan Ç i n l i K ı z ı l Sakal lara elbette tercih edi lirdi. 1 943'de R u s as kerleri tamamen çekildi ler. Halkın büyük kısmı, bu çeki lmenin bir sonucu olarak, azgın Kızıl Sakal zulü m lerin in tekrar başlayacağını tahmin ediyorlardı. Ara d an . ancak üç yıl daha geçtikten sonra herkes anladı ki , Rus askerlerinin buraya gelişlerinden maksat, ko münizm zinciri nin halkın boynuna iyice geçirilmesi ni sağlamak için ortam hazırl amaktan ibarettir ve as l ı nda komünizm i le Kızıl Sakallar tamamen aynı şey ·dir. 1 943'de, Şeng yerine Çung-King'den gönderilen yeni Val i Wu Çung-hsin, halk tarafından pek soğuk karşı landı . Halbuki, daha yolda i ken halka iyi muame le edeceği n i ve reformlar yapacağını vaadetmişti . Şeng'in sıfatı, aTupann d ı . Bu ••askeri vali» demekti. Wu Çung-hsin ise, cceyalet idaresi başkanı» sıfatını taşıyordu. İngiltere"de tahs i l görmüştü. İ l k işi, bir be yanname yayınlayarak, Kazaklara, Uygurlara, Moğol lara, Özbeklere ve bütün yerl i halka, kendi seçtikle ri kişilerin idaresi altında muhtariyet vermek istedi ·ğlnl beli rtmesi oldu. Hamza, beyannameye i nanan ve
148
G O Ç
onu ciddiye alanlardan biriydi. Omit ve heyecan • lu olarak hemen bir memuriyet istedi. Çinceyi mQ kemmel şekilde konuşmayı ve yazmayı bilen nadir Kazaklardan biriydi . Bu sebeple. i k i tarafa d a çok faydal ı olacağı tahmin edilebilirdi. Hamza. bir süre önce, komünizm aleyhinde bir broşür yayınlamı,tı. Komünistlerin. bilhassa Kızıl Sa kalların ve Çin komünistlerin i n işledikleri cinayetle re karşı h i ddet doluydu. Broşüründe; yüzyılların ko nukluk ve ev sahipliği kurallarını çiğneyerek, yeme ğe davet ettikleri konukları öldürmek ; vergi toplama maskesi altında yaOmacılık yapmak, mal gasbetmek: yolda giden yolcuları öldürüp paralarını almak; i nsan· lara korkunç işkenceler tatbi k etmek ve masum kim seler hakkında uydurma deliller düzmek gibi itham lar yer a l ıyor ve bütün vatandaşlarını , Çinli komünist leri yok etmek üzere birlikte harekete geçmeye ça ğırıyord u . Hamza " n ı n broşürü, komünizmi n nazariyeleriyle i lgi lenmiyordu. Sadece tatbikatına karşı duru lmasını kuvvetle telkin ediyordu. Ve Hamza, hala şunun far kına varmamıştı ki, Şeng'in doku::: j'ı!l ı k b3skı rejimi ne rağmen, komünizm, tam tatbikatını göstermiş ol maktan uzaktı. Val i Wu'ya. Doğu Türkistan'a safha safha hürri· yet getirm,3 hususunda yardımcı olmak isteyen baş ka Kazaklar da vardı . Bu gelişmelerle i l g i l i olarak, ki· tabım ızda yeni bi rçok adlar görülecekti. Bunların ço ğu. Doğu Tür�!3tan dışında tanınmadıkları için, zaru ri olanların dışındaki kişi lerin adını kitaba sokmak istemed i m . Ancak unutmayalım ki, yeni ortaya çıkan kişiler önemsiz sayılmaz. Çünkü onlar, toprak geniş ll(ji bakımından Britanya, Fransa ve Almanya'nın sa-
KOl!VNls'n.ERtN GERlLE?.fESI
H9
halarının tutarından daha büyük bir memleketin kade rini ellerinde tutuyorlardı. Bu geniş topraklar üzerin· de yafayanların nüfusu ise. en çok 8 m i lyondu (37) Belki ; memleketlerinin kaderi, bu kişilerin elindeydi de m ekle biraz hatalı bi r hüküm ileri sürdük. Çünkü sonunda buranın kaderi, Moskova'da ve Nan-King'de (Çln'ln başşehri) tayin edildi. Buna rağmen Doğu Tür kistan halkı, bir aralık, kaderlerine bi zzat hakim ol mak durumuna, gerçekten çok yaklaştılar. .
.
OSMAN BATU R • HAN D OLUYOR. Pol itikacı lar, bilhassa Çinliler, Urumçi'de günle r i n i konuşmakla geçirirken, Altaylarda Osman savaş makla meşgüldü. Kendi çevresinin haikını, Kızıl Sakal lardan korumakta gösterdiği b�şarı , ona • Batur D un vanı nın veri lmesine yol açmıştı. Osman'ın sayesinde, şimdi Altaylar bölgesi , Ç i n l i lerden hemen tamamen temizlenmişti. 22 Haziran 1 943'de, Altay bölgesinin halkı , Osman'ı •Han• i lan etm işti . Bu karara, Kazakla rın yanıbaşında Moğollar da katılmıştı. Böylece Os man Batur, şlmdi Cengiz Han'ın halefi oluyor ve hal kın gözünde Böke Baturun · Allah, bir gün milleti ba· ğımsızlığa götürecek önder olarak onu gönderd i • şek l indeki hükmü ve kehaneti tahakkuk etme yoluna gi riyordu. .
(37)
Nüfus rakkamlannın kab:ısal:ıa
ta:ıminlerden ibaret
kalması m'Jkadderdlr .Komün!st kaynakların. Rus ol. sun Çin ol.sun. verdikleri tefi!!"."U:ı.t!ı i.statistlk!erln de ğeri ise tamamen sıfırdır. Bundaki S milyon ::-akkam ı,
az.çok ııatıam
ve
güvenilir ta'!ımi:ıl.?rin içinde e:ı dü
fil�dür. En yükaek tahminler l.&e
ıındadır - (Ç.N.> .
15-20 rııllyoıı ara•
G Ö Ç
150
Rusya'dan, Moğol istan'dan ve Urumçi 'den gelen ü ç yol u n bi rleştiğ i b i r nokta olan Bulgu n 'da, Osman Batur cc Han» unvanını kabul etti. Bu yerden geçen bir ı rmak, yakındaki bir göle dökülür. O gölün kıyıların da, sürüler için güzel otlaklar vardı r. Böylece, tören için oranı n seçilmes i pek uygundu. Çünkü , yalnız Tür kistan'dan değ i l , Sovyetl er Birliği idaresi altındaki topraklardan ve Moğol istan 'dan da törene gelenler o l muştu. Moğol ların tems i lcisi Mareşal Çoy Balsan idi. O, D ı ş Moğol istan Komünist Cumhuriyeti Devl et Başka n ı yd ı . Sovyet Kazakistan'ı ndan ise, i k i kabi le başka nı gelmişt i . Üç ziyaretçinin ardında da, kalaba l ı k ve i htişam l ı muhafız kıt'aları vardı. Böylece Osman Ba tur'u, şüphesiz Sovyetler Birl iği'nin kudreti hakkında tesir altında bırakmak istiyorlardı. Çoy Balsan yuvarlak yüzlü, tombulca ve orta boy lu b i r adamdı. Saka l ı ve bıyığı yoktu. Gel irken, M a reşal üniformasını değ i l , uzun ve turuncu renkte b i r i p e k entari giym i şti. B u , boynundan hemen hemen ayaklarına kadar uzanıyordu ve mides i n i n hizasında, ipekten b i r kuşak l a bağlanmıştı . O zamanlarda Mo ğol büyüklerinin hala adeti olduğu g i b i , baş ında- yük sek tepel i b i r _ şapka vard ı . Bu şapkalar İngi ltere'de i mal edi l i r, H indistan ve Orta Asya yoluyla Moğol is tan'a i hraç olunurdu . Yolun son safhası nda ulaşım, çölü aş2n deve kervanlarıyla yapı l ı rd ı . Tems i l c i olarak Sovyetler Birliği 'nden gelen i k i Kazak'ın adları Kasen (38) v e Sultan'd ı . Bun ların kıya fetleri , aşağı yukarı Osman Batur'un kıyafetine ben(38)
«Kasenıı adı, Türkiye lehçes!nl!·�kl �Hasam ın. Kazak Jehc;:es'ndeki söylenişidir.
(Ç.N.)
«Kası.n-. denildiği de olur_
KOMÜNİSTLF..R.İN GERİLEMESİ
15f
ziyordu. Ancak, başlarındaki yumuşak ve kırmızımsı kahverengi tumakların üzerinde, (Osman Batur'da ol duğu gibi) baykuş tüyleri yoktu. Çünkü baykuş tüyü. Kazakların Ki rey oymağının alametidir. Bunlarsa, Nay man l<azaklarındandılar. İki temsilcinin başlı klarını çe peçevre dolanan yumuşak tilki kürkü de b i raz daha genişti. Ama, çenelerin i n a ltından bağlanan kürklü kulaklıkları ve parlak renklerle işlenmiş, kenarı kürklü i pek hırkaları, her üç Kazak'ta aynıyd ı . Yine üçünün bel inde de, ince siyah deriden kemerlere takıl m ı ş . uzun v e kıvrık kıl ıçlar vard ı . Bunlar çok değerliydi ve kuşaktan kuşağa devredi l i rd i . En iyi çel ikten dövü l müş altın ve gümüş kakmalı kıl ıçları , s eyyar Kazak k ı l ıç ustaları yapardı . Bu ustalar, iptidai a l etlerle oba dan obaya dolaşır. oralarda k ı l ıç yaparlard ı . Ve san'at ları yüzyı l lardan beri devam edegelmişti . Kazak önder ininin ayaklarında. dize kadar çıkan yumuşak deriden çizmeler vardı ve bunların üstüne de büyük ve rahat ça g iyip çıkarabildikleri kepişleri geçi riyorlard ı . Ke pişler, i l k bakışta yürüyüş lerini bi raz hantal gösteri yordu. Fakat ata bindiklerinde, görünüş değişiyor, gü zelleşiyordu . Konuk önderlerin beraberinde, tıpkı ken d i l eri g i b i g iyinmiş, fakat süsleri, nisbeten az 50-60 kadar silahlı muhafız vardı. Dört önder ve bunların adamları arası ndaki se lamlaşmalar bli hay l i uzun sürdü. Selamlaşmaları bi raz daha karışık ve hassas hale sokan bir unsur, Mo ğol temsilcisi Çoy Balsan 'ın, müslüman değ i l , budist olmasıyd ı . Bu halde Kazaklar, onunla selamlaşırken, b i rbirleri arasında olduğu gibi ccSelimün aleykümn, ccVe aleyküm esselim» diyemezlerd i . Bundan sonra , · geleneklere göre söylenmesi gereken d iğer sözler ve hat ı r sorma l ar, yine hep İslami usul lere göreydi. Böy-
G O Ç
ıu
lece Çoy Balsan'a hitaben biraz zorlama ve uydurma olarak, •Rahat gelebildink mi?•, •Sıhhatiniz nas ıl ?• gi b i sözler söylemek gerekmiştir. Tanışma ve hatır sor ma töreni tamamlanınca Osman Batur, ziyafet ve mü zakereler için özel olarak hazırlanmış olan üye bu yurmasın ı , i şaretle Çoy Balsan'dan rica etti . - Önden girmek konuğa düşer. Lütfen buyurunuz. Çoy Balsan itiraz etti: - H ayır hayır, olmaz! Önde olmak, diğer iki ko nuğa düşer. Onlar benden üstündü rler. Önlerine geçe mem. Konuk Kazakların kıdemlisi Kasen, • Hayır, önden g i rmek bana düşmez . • dedi. Diğeri de aynı şeyi tek rarlad ı . B i raz daha çekişmeden sonra Çoy Balsan razı ol du. Diğer iki Kazak önderi onun koluna g i rd i ler ve üçü (39) birl ikte üyün kapısından geçti le�. Bereket vers i n , üyün •eşik»i, üçünün de yanyana v e kapı kenarlarına değmeden girmelerin i mümkün kılacak kadar genişti. Çünkü, e ş i k kenarlarına değmemeğe d ikkat etmek la zımdı, yoksa oraya uğursuzluk getirilmiş olurdu. K i m· b i l ir, bu defa, kenarlara belki dokunmuşlardır.
( 39)
Kazak üylerinin girişi, ı�apı vr.zifeslnl gören tahta dan bir eı;ik ve iki yan ında ve tlsl kısnunda yine tah tadan direklerle yapılm1' bir �ualık ve bunun üzer:ne örtülen kalın keçeden ibaretti. Hr!Jsine birden H•slko> denir. Bizdeki ckapı> karşılığı bir anlanu vardır. cEslk�. Türkiye lehçesindeki �Eş!k:. sözü ile aynı kökten gelir. Türkiye lehçesind�ki •eşib sözünün kar tılıtı olarak, Kazaklar cdabau sözünü kullanırlar.
Bu da,
«taban> ile aynı
köVeıı
gelir.
-
(Ç.N.)
KOMÜ!l:İSTLEP.l:S GEI?lLE!.IESt
153
ALTAY CUMHURiYETi? i çeride konuşulurken, dışarıda s ilahlı adaml ar nö bet tutuyordu. Osman Batur'un uşakları, önce, gele neğe uygun olarak tuzlu çay ve tuzlu peksimet getir diler. Hepsi, höpürdeterek bu._çay, süt, tuz ve tere yağı karışımı olan garip içkiyi içerken , ağızlarına bi rer büyük parça sert Rus şekeri de a l m ışl ardı . Çay boğazlarına süzül ü rken, ağızdaki şekerden tatl ı l ı k ge tiriyordu. Uzun, mukavva ağızlı k l ı flus sigaralarını yak madan önce, içindeki çok kuru tütün l e r dökülmesin diye, parmaklarıyla ucunu büküyorlard ı . Bulgun'da, Osman Batur'un çadırında neler ko nuşulduğu hakkında hiç b i r tarafa b i l g i veri l medi ve hiçbir haber yayınlanmad ı . Keza bu kitap yazı l madan önce de, başka hiç bir yerde, bir şey çıkma m ı ştır. Söze önce Çoy Balsan başladı ve Osman Batur'u, KazaklNın ve �.1oğol !arın nıüsterek yurdu oları A ltay ları, Çi n l i lerden kurtard ığı için tebrik etti . Çoy Bal san'ın gönülden de komünist o:up olmadığı nı b i l m iyo ruz, ama resmi bey2nlarına göre komü n i stti . Bu se beple, Osman Batur'un Altaylardan kovduju Ç i n l i le rin, b i r Rus kuklası olan Şeng'in adamları olduğu ger· çeğ ine temas etmekten ustalıkla kaçı ndı. Daha son· ra. sağl anmış bulunan fi i l i bağım s ızlıkla yet i n i lmeme· sini, başkanı Osman Batur olacak b i r •Altay Cumhu riyeti• i lan edilmesinin doğru olacağı n ı söyledi. Ga yet ihtiyatl ı b i r d i l kullana rak; bunu yaptığı takdi rde, Sovyetler Birl i ğ i 'n i n , belki kendi s ı n ı rları i ç i nde bu lunan Altay eyaletinin de bu yeni cumhuriyete katı l masına rıza gösterebi leceğ i n i ima etti. Ayrıca, bu ye ni cumhuriyetin " M i l l i yetçi Ç i n • Hükümetinin muhte mel tecavüzlerine karşı korunması için, Sovyetler
154
G Ö Ç
B i rl i ğ i 'n i n si lah yardımı yapabileceğini bel i rtti . Altay lar bölgesinin, Kazak ve Moğol ların ortak yurdu ola rak bağı msızl ığa kavuşmasından sonra, bölgedeki bü yük tabii kaynaklardan yal n ı z Altay halklarının yarar lanab i l eceğini i lave ett i . Bu yeni devletin, sadeçe Sovyet Rusya ve Çin ile s ı n ı rı olacağına ve Çin ken d i s i nden koparılan bir devleti tanımayacağına göre , bütün ticaretin yalnız Sovyet Rusya i l e yapılacağı n ı bel irtmeye lüzum görmemişti . Osman Batur saka l ı n ı sıvazl ıyor ve hiç b i r sey söylemiyordu . Bağımsız Altay Cumhuriyeti fikrinin ona da cazip geldiği muhakkakt ı . Kendi unvanı i ster Han, ister Cumhurbaşkanı olsun, ön�m l i değildi. Önemli olan, Altaylarda tamamen hakimiyet sağlaya b i ! mekti . Cengiz Han da, önce Altaylara sahip olmuş, sonra dünyayı fethetm iş değ i l miyd i ? Ve şekl i ister top gibi yuvarlak. ister teps i g i b i düz olsun, dünyanın merkezi Altaylarda değ i l miydi ? Cengiz Han' ı n yaptığını Osman Batur neden ya pamasındı? Böke Batur kend isi için cıVapar! » deme miş m iyd i ? Bu anda Osman Batur, İngi ltere Kra l ı 8 inci Henry'n i n , re�am Hol bein tarafından yap ı l a n tablo sundaki görünü Ş ünü pek andı rıyord u . Ancak yüz ifa desinde. Kralın guru ru ve çok yiyip içmekten gelen hal i yoktu. Osman'ın boyu , 1 80 sant i m i b i raz aşkındı. Geniş ve kuvvetl i yap ı l ıyd ı . Kısa boyunlu ve esmerd i . Çatık d u ran kaşları nın aras ında derin kırışıklıklar var d ı . Gözleri çok kere yarı yumuk ve göz kapakları aşa ğı doğru inik dururdu. Yüz hatlarından karakterini okumak mümkündü. Kesin kararl ı , azim l i v e enerj i k b i r ada m ; şakaya g e l i r tarafı yok; şüpheci ; i nançların da inatçı, merhamets iz ve korkusuz; sözünü verdiği
KOM'ÜNİSTLERİN GEP.İLEMESİ
155
zaman, dostun da düşmanın da güveneb i leceği b i r adam; hayatta büyük b i r davası olan b i r adam; fakat buna rağmen, o davayı tahakkuk ettirmekten başka hiç bir şahsi ihtirası olmayan b i r ada m . Bu yaratılışta biri, si lahla savaşırken tedbirli, ke l i me lerle savaşırken ise daha tedbirli ve i ht iyatl ı olur. Çoy Balsan , onu bekleyen parlak istikbal i anlatan söz lerini bağlarken, eğer Stalin'in cömertl iğine güve n i r ve h e r şeyi Stalin 'e bırakırsa, bütün işlerin yola g i re ceğ ini ve gelecekten emin olacağ ı n ı söyledi. Osman Batur yine cevap vermedi . Çoy Balsan ise, yeniden söz a larak, Sovyetler Birliği sı nırının öte tarafında, halkın ihtiyacını karşı layacak büyük m i ktarlarda mal bulunduğunu, bunları Altay madenlerine, canlı hay vanlarına, deri ve yünlere karşı vermeye hazır olduk larını beli rtti. Ancak, verilecek mal lardan sadece yer l i halk faydalanacak, hiç bir şey Ç i n l i e mperyalistle rin eline geçmeyecekt i . Bundan emin olmak i stiyorl ar d ı . Çin nüfuzu tamamen ortadan kalktıktan sonra Al ta)' bölgesindeki Kazaklar ve Moğol lar, kendi mesele leri n i , kendi aralarında kolayca halledebi leceklerd i . Bu da önemli bir noktaydı . Çünkü, Kazaklarla Moğollar arasında, otlak hakları bakımından eskiden beri anl aş mazlı klar süregelmişti. Osman, belki bu s ı rada düşünmüştür ki, Sovyet· lerde halka yarayacak mal ların bolluğu hakkında ko nuşmak, Moğol Çoy Balsan'dan önce Sovyet Kazakis tan ı ndan gelen Kasen ve Sultan'a düşerdi. Fakat bu i k i s i susuyorlard ı . Ve ancak, Sovyetlerdeki bol lu k hakkındaki sözleri doğrulamaları istendiği vakit, baş larıyla Çoy Balsan'ı tasdik ediyorlard ı . O gece, şölen bittikten sonra, konuklar çadırları na çekilmek üzereyken, Kasen fısı l dayarak, Osman'a.,. kendisiyle yalnız konuşmak istediğini söyledi .
1�
G O C
Din ayrıl ıqı yüzünden, Mo�ol üylerl, Müslüman üylerinden epey uzaktaydı . Bu yüzden, Kasen i n giz l ice Osman'la görüşmesini sağlamak kolay oldu. i ki si basbaşa kalınca Kasen mahcubiyet alametleri gös termene başladı. Bell i ki. o da, Çoy Balsan gibi, Os man Batur'a söylenecek şeyler hakkında, yola çıkma dan etr::-flı tal imat almıştı . Ama ne de olsa, o bir Ka zak'tı. Ü stelik. 1 9 uncu yüzyıl ı n başlarında. Ruslara karsı b�fümsızlık savaşı yapan ve sonunda mağlup ol madan önce. y ı llarca. başarıyla dayanan ünlü Kazak kahramanı Ablay Han'ın torunuydu . Bu yüzden. şimd i Osman Batur'a, Çoy Balsan'ın tat l ı sözleri altındaki asıl ve acı gerçekleri haber vermek istiyordu. '
RUSLARA GÜVEN OLMAZ iki kişi yanyana oturdular ve sesleri, üyün kal ı n keçe li duvarlarından dışarı sızmasın diye, yavaş ses l e . uzun boylu konuştular. Kasen, Ruslara ait toprak lar ü:>P.rinde yaşayan üç buçuk milyon Kazak'ın ne du rumda olduklarını ve Rusların vaadlerini nasıl tutma d ı k larını acı acı anlattı . Dedi ki : - Komünist ihtilalinin i l k günlerinde, Beyazı Ruslarla ölüm · kal ı m savaşı yaparken, kızıllar, Rus ya'daki azın lıkların dostu ve müttefiki olduklarını söy lemişlerdi . Halbuki iç savaşı kazandıktan sonra bütün vradlerini unuttular, Kazakları ve diğer unsurları Rus laştırm<ık için baskılara, zulümlere başladılar. 1 923'de iktisadi buhrandan kurtulmak için, Leni n aVeni i ktisat Politikası"nı ila n ed ince, Kazaklardan birçoğunun içi nd e ümitler doğmuştu. Clinkü bu pol itik::: , küçük çiftçilerin olduğu ka d a r., hayvan yetişti ren göçebe lerin mal larına da dokunulmayacağ ın ı vaad ediyordu .
KOllırtl'NlSTLl:RlN GEPJLEMESl
157
Fakat daha beş yıl geçmeden bu vaadin yalan olduğu anlaşıldı. Çünkü, verdikleri sözü hiçe sayarak Kazak ların hayvanlarını müsadere etmişler ve onları gü neş ışığı görmez madenlerde ve d iğer angarya işler de çal ı ştırmaya başlamıflardı. Ayrıca Rus Hükümet i , müslümanlara dinlerini öğrenmeyi de yasakladı. Ço cuklarını ellerinden koparıp, namaz kılan ve dua eden ana-babalarını i hbar edecek komünist casuslar olarak yetiştirmeye çalıştı. Ayrıca d i l i m izi , yabancı kelime ler sokarak ve değiştirerek bozma politikasını uygu ladı. Cengiz Han çağından beri devam edegelen gö· çebe yaşayış tarzımızı yasakladı . Kasen, açıklamasına şunları d a i lave ett i : - Çoy Balsan'ın sözünü ettigi bol malları h i ç görmedik. Tanı tersine, komünistler gel meden evvel
. - · - -·�·--- - - ·----- ---- -- - ·-·--- &
Osman Batur, .kendisiyle görüşmeye gelen komünist delegelerle ( saldan üçüncü)
158
G Ö Ç
bol l u k vardı. Ama onlar her şeye el koydukları ve hatta Kazakların biricik geçim kaynağı olan hayvan larına da el attıkları için, şimdi açl ı k ve sefalet hü küm sürmektedir. Osman Batur, her zamanki gibi yalnız dinledi. Kasen sözlerini bitirince, b i raz daha sustuktan sonra �u teklifi yaptı : - Bugün, gerçekten atalarının torunu gibi konu şan b irini dinlemiş oldum. Ama Ruslar, senin dede n i n kim olduklarını hatı rlarlarsa hakkında hayırlı ol maz. istersen yanımda kal . Burası i k i m izi de besler. Kasen'in cevabı şöyle oldu: - B i r kimsenin ö l mesi veya yaşaması , Allah'ın tc;kd i rine kalmıştır. Benim görevim , m i l l etime yalnız yol göstermek değ i l , onun hizmetinde de . olmaktır. Onlar sıkı ntıdayken, uzakta durmak bana yakışmaz. Allah, iyi niyetinden dolayı da seni mükafatlandırır. Kasen az sonra kalktı ve içini dökmüş olmanın .rahatlığıyla üyüne döndü. Ertesi gün Çay Balsan tek l iflerin i tekrarladı ve Osman Batur'dan cevap bekled i . Osman ise kesi n ce vap vermedi. Böylece konuşmalar neticesiz kaldı. Sonra oyunlara geçi ldi. Moğol lardan ve Kazak l c rdan, birbi rlerine meydan okuyan güreşçiler güreş t i l er. Güreşler şöyle yap ı l ı yordu : İki müsabıkın da belden yukarısı çıplaktı. Bel lerinde sarıl ı b i r kumaş vard ı . Buna ubelbağı• deni l iyordu. Her güreşçi , karşısı ndakinin belbağını eliyle kavrıyordu . Yahut iki güreşç i , belden yukarı kısımları yere paralel gelecek şeki lde 90 derecel i k bir açı i l e eğil iyorlar v e birb i rlerinin omuz başlarını kavrıyorlar d ı . Bundan sonra, itişmek veya hasmı kendine doğru çekmek veya çelme takmak suretiyle uğraşıyorlardı.
KOMÜNİSTLERİN GEP..lLEMESt
159
Güreşte, s ı rtı n yere gelmesinin önemi yoktu. Karşı s ındakinin bel bağından veya omuzundan e l i i l k ay r ı l an yenik sayıl ıyordu. Seyirci ler büyük b i r heyecan la güreşçilerin çevresini sarıyor, onları teşvik ediyor ve b i rtakı m tavsiyelerde bulunuyorlardı. Neticede, ye nen veya yen i leni seyirciler tayin ediyordu. Bu hü kümlere iti raz eılmuyordu, çünkü oyun kaideleri gayet basit ve açıktı .
AT SIRTINDA GÜREŞ At sırtında i ke n de güreşler yapıldı. Bunda da, esas itibariyle kaide aynıyd ı . Yakalamış olduğu raki bini e l i nden i l k kaçı ran yen i k sayıl ıyordu. Bu oyunda, atın iyi olması çok öneml iyd i . Çünkü, binicinin i k i e l i d e rakibiyle meşgul olduğundan, atı gemlerinden ida re edemezd i . Kazak atları (Moğol atları da böy_ledir) binicisinin maksadı n ı sezmekte inanı lmaz derecede hassastırlar. At s ı rtındaki güreşlerde, çok kere bini ci devr i l i r gibi olduğu zaman , at hemen kend i l iğinden gerekl i hareketi yapar ve onu kurtarırdı. At yarışları başlayınca , seyircilerin heyecan: büs bütün arttı. Yarışa 30-40 kadar atl ı katıldı. Bunların heps i , yarıştan önce üç gün süreyle, atlarını y�rı aç b ı rakmışlardı . Yarı ş ı n başlangıç noktası , içinde taş bu lunmayan, yumuşak otlu bir vadinin d ibinde idi. Koşu yol u , b� vadinin üst tarafına doğru, bayır yukarı çı kıyordu. Seyirciler de atlarına binerek yarışı öyl e t::ı · kip ediyorlardı. H atta öylesine meraklı ve heyecanl ı lar vardı ki, bitiş noktasına yarışçılardan önce varanlar oldu. M ükafat, ucambı• denilen bir gümüş para idi. Kızlar evlend i kleri zaman, bunu başlarına ve omuzla-
160
G ÖÇ
rına örttü k leri örtüye süs olarak dikerle rdi Bu yüz den, gümüş para ı:ıek makbuldü. .
Sert çekişmeli oyunlar arasında, hafif bir oyun da yapıldı. B i r kız ve b i r genç erkek seçildi. H er iki si de atlıyd ı . Kızın eline bir kamçı verildi. Erkeğin atı, kızınkinden on-on beş adım öteye çekildi ve ikisi de aynı anda salıveri ldi . Kızın atı, erkeğinkinden biraz daha hızlıyd ı . Onun için erkek, düpedüz atını koştura rak kurtulamıyor, ancak çevi k l i k ve kurnazlıkla ken dini koruyabi l iyordu . Kızı aldatarak, atını bir yana sü recekmiş g i b i yapıp. birdenbire öbür yana dönüyor ve ya atı birden durduruyor, ·eğerin üzerinde çeşitli şe k i l l erde eğil iyor, bu arada bazan atın karnına gelecek şekilde yana yattığı oluyordu . Böylece kız. e l i ndeki kı sa kamçı i l e, erkeğe bir türl ü vuramıyordu. Bu oyunda kazanana ayrı bir mükafat yoktu. Kız bilir k i , erke ğ i n sırtına (öyle sıyırıp geçercesine değ i l C:: e ) kuvvetl ice b i r vurab i l i rse, b u zor kazanı lan b i r za ferd i r ve kendisine büyük itibar sağlar. Buna karş ı l ı k erkek de b i l i r k i , ka�çıdan kaçamazsa. uzun süre ar kadaşları n ı n a l aylarından kurtulamaz. Meğer ki, bu ayıbı bastıracak bir cesaret ve maharet hareketi yapsın. B i r başka eğlence de dans oyunlarıyd ı . Orada i:oplanan müsl ümanlar, nadir hal lerin dışında, erkek ler önünde oynayan kadı n ları iyi gözle görmezlerd i . Eu yüzden h e p erkekler oynadı. Oyunlar çok çeşitl iy di ve her biri ya bir ol�yı canlandırıyor veya bir şeyi tasvi r ediyord u . En güze l i • Kara corga • oyunuydu. Bunu tek başı na bir erkek oynar. Bu oyuncu, baş ve elleri n i n üze rinde başaşağı durur. M üzik çaldıkça, onun ahengine uyarak bedenin i ve bacaklarını oynatır. Zaman zaman
KOMÜNİSTLERİN GE!".İLE'MESİ
161
da, e l leri nden birini veya başını yerden kaldırır. Bu oyu n , omuz ve boyun kasları nda büyük kuvvet ve ma haret ister. Kayseri yakınındaki Deve l i 'de, m ülteci Kazaklardan biri , adı geçen oyunu bana gösterd i . Ka ram u l l a da bu s ı rada, dombirasını çalıyord u . Oynayan Kazak iyice yaşlanmıştı, bu sebeple baş ı n ı n ve e l l e· rinin yerden kaldırılması kısmını yapamad ı . Sonra. yine ona benzer, fakat bu defa ayakları yerde ve doğ· ru lmuş olarak .. Kara Aygı r Oyununnu oynadı . Bunu hakkı yla becerebi l ecek kadar kuvveti hala vardı . Oyunlardan sonra. Osman Batur ve konukları ye meğe oturdular. Ertesi g ü n ü ise Çoy Balsan. Kasan ve Sultan ayrıldı lar. Kasen ve Su ltan, Sovyet Kazakis tanındaki yurtlarına döndükten kısa bir s üre sonra . Beria'nın gizl i pol isi her ikisini de tevkif etti . Bi rkaç ay sonra . Sultan serbest b ı rak ı l d ı , ama Kasan idam olund u .
Hami Kalesi
f! 1 1
VIII.
Gözler açılmaya başlıyor
"Beş yıldazh hilil, Türk istan Cumhuriyeti'nin bayrağına işle necekti.
Osman Batur, A ltay bölgeslnl hemen hemen bağımsız hale ge tirmi şti»
O
S MAN Batur'un , Rusların •elçi• sini ters leme. s inden sonra, Sovyet H ükümeti bir müddet ses s iz kaldı. Almanlarla devam eden savaş, onla rın h a l a e l i n i kolunu bağl ıyor ve Osman Batur'a karşı kuwet kullanma l arını enge l liyordu. Fakat yine de boş durmadılar. Doğu Türkistan'ın başka yörelerindeki hal· kı, Çin i daresine karşı kışkırtma pol itikasını sürdür düler. Bu kışkırtma ve propagandalar epey verim l i oluyordu. Val i Wu, yerli halka muhtariyet verme vaad l erini yerine getirememişti ve bütün Doğu Türkistan böylece, •kasap• Şeng devrini andırır bir memnuni yetsizliğin içindeydi.
164
G Ö Ç
İçin için yanan ateş, 1 944 y ı l ı Kasım aylarında parladı. Ve Kulca bölgesindeki Kazaklar, isyan bayra ğını açtılar. Kulca, Çin-Sovyet sınırından 80 ki lometre kadar beride, Doğu Türkistan'ın başkenti Urumçi ile, Sovyet Kazakistan · Cumhuriyeti •nin başkenti Alma Ata'yı birb i rine bağlayan ana yol üzerindeki bir şehir dir. Bu şehir, aynı adı taşıyan 1 60.000 nüfuslu bir b öl genin de idare merkezidir. Çoğunluğu Kazak olan halk, Rus ajanları tarafından kulaklarına fısı ldanan • Çin'e karşı ayaklanırsanız, Sovyet Rusya sizlere si lah ve rir.• sözlerinden hoşnut kalıyorlardı. Kulca bölgesine, içinden geçen başl ıca nehir se bebiyle İ l i veya İning bölgesi de denilir. Kulca olayla rına dair vesika ve tarih lerde ise, bu adlardan kah bi ri, kah diğeri kul lanılır. Toplantı ve müzakereler için burası az çok uygun gelen bir yerdir. Kitabımızın konu 2ldığı olayların geçmiş olduğu 50 y ı l l ı k süre içinde, •İli Anlaşması» adını taşıyan, dört ayrı anlaşma ya pılmıştır. Belki bu arada, Ali Beğ ve Hamza'nın unut tukları başka anlaşmalar da olmuştur. M üzakere ve anlaşmalarda taraflar, çoğu . defa Rus H ü kümeti tem s i l ci leri i l e , Çin'in Doğu Türkistan eyalet temsi l c i l e ,.idir. Anlaşmalar içinde, mesela 1 934 tarihini taşıyan ve Vali Şeng'in , eyalet idaresini hemen hemen Rus lara tes l i m eden tavizlerini muhtevi olanı önem l i d i r. Fakat, yine · ili Anlaşması• adını taşıyan bir başkası daha vardı r k i , bundaki taraflar Çin eyalet temsilci le ri i l e Doğu Türkistan'ın yerli halkıdır. Adı geçen an laşma, Rusların kışkırtmalarının da tesiriyle, 1 944'de başlayan ayaklanma sonunda imzalandı . Bunun, umul mad ı k bazı önemli sonuçları oldu. (40) ( 40)
ru'de kurulan mWI hWdlrnet, İli, Tarbagatay ve Al. taylardan başka, bütün Doğu Türklstan"ı kurtarmak
GOZLER AÇILIYOR
lü5
1 944 Kulca ayaklanmasının önderi Ali Han Türe i d i . Onun kumandası altında harekete katı lanların sa yısı 25.000 'i bulmuştu . Bunların b i r kısmı Rus s i lah larıyle donat ı lmıştı. A l i Han Türe, Kazak değ i l Özbek'· tı, fakat kumandası altında çarpışanları n çoğunluğu Kazak 'tı. Moskova'nın d a teşvikleriyle Türe; Kulca ve Tarbagatay bölgesinin bağımsızlığını i l a n ett i . (Tar bagatay, Kulca i le Altay bölgeleri arasındadır) Sonra, uzak yakın her tarafa haberciler gönderd i . Osman Ba tL•r'a, Manas'ta Al i Beğ'e ve ta Gezköl taraflarırıdaki Hüseyin Teyci 'ye kadar giden aracı lar, Ali Han Türe g i b i , i syan bayrağını kaldırma teklifini götürdüler. (41 1 B i rkaç ay içinde. Doğu Türkistan' ı n , Tanrı Dağ i & · r ı ' n ı n Kuzeyine düşen bütün bölgeleri isyan h a l i ndey d ı . Ç i n l i ler, el lerinde duvarlarla çevr i l i müstahkem şehirlerde b i le güçlükle tutunabil iyorlard ı . Osman Ba tu r , esasen Al�y bölgesini hemen hemen bağ ımsız 2. nıae;yla h :.o ı c·kt'te gec: n ı ' li \"<' Çin!ik!'İ büyük biı· hoz
pm:ı uğTatmış dun;: ııdayke:ı. Rtffl.! r i ! <: a n l r: �ı l ııı ::: s ı i<:in ! " ı :;� : ı·.
h: ı s k ı
A n laşn;:ı
Tarh:ı ;::-:ı tay
ve
devlet ordusu
hükünı!ni
gC'l'f·ğince
A lt:: y
vfüıy �tlt•l'ind<?lti
claı·:ık
tanıc;!.ı:·.
l'İ \"•: !isi tu� · iıı ed i l<l i.
- --
ı
Ç in
Çinliler İli. nıil!i r,n\uyu
iht iyaçiannı
et m ey i de kabul C't ti !eı·. Osman D a t t: r \41 )
<mı i l liyet (;i
y:ı.pıııış. rıeticede hu sağlan
ise.
Altay
tt'ınin
Aı<kl'
Ç.X ı
10 l{a,.;ıın 1944 "de, Ali Hasan Tö ı ı 'nin cuıııhurbaşkan
lığı a lt ında ·· � 3 ı ki Türkistan C-.ınıhuriyct i» adını taşı y:�n bir idare kuruldu. Bu lıükılnıetın, biri nıi!ll di �''ri <iinl olnı.ak üzer(' iki bayrağ'ı va.rdı. Din: bayrak beyaz renkli olup, l ı y dı
.
Üzerinde
fetih sures:nııı i lk :.ıyet!('ri yazı
Milll ba yra k ise,
san
renk l i olup. ÜZl'rinde ay_
ordu , 31 Temmuz 19.ıa·d�� Tarbagatay·ı ele geçirdi ve 8 Ey lü l 1945'de ise. Osma n Batuı un kuvvetleriyle birlikte, Altay'ın merkezi Sar sumba 'yı Ç'ı.Iılilerden tenıiZledi. - ( Ç.N. ) },ldız bulunuyordu.
'
Milli
166
hale getirmişti. Ama
G Ö Ç
Kulca'daki i syan, bütün Doğu
lürkistan'ı bağımsızlığa iyice yaklaştıran bir adım ol du. Fakat mesele, elbette k i çok zor ve büyüktü. Ali Beğ, Ali Han Türe'ni n teklif ve haberlerini al dıktan sonra, bir süre daha bekledi. Fakat, 1 9 Mayıs 1 945'de, Avrupa'da savaşın sona ermesinden iki hafta sonra, o da isya na katıldı. Buna girişmeden ön ce, Osman Batur'a danışmıştı. H amza ise, Çinl i lerin idaresi ndeki memuriyetin i hemen bırnkarak Ali Beğ'P. katıldı. Hamza'nın i l k i ş i , Ali Beğ tarafından, gelecP. ğe ait hareket planlarını düzenlemek üzere, Kulca'ya gönderi lmek oldu. Manas'la, Kulca'nın arası 500 ki lo metre kadar olduğu halde, H amza bu yolu ancak dört haftada alab i l d i . Çünkü aradaki yerler büyük bir kan· şıklık içindeydi ve her yerde çatışmalar sürüP. gidi yordu . Ayrıca, aradaki toprakların büyük kısmı da ço rak veya sarptı. Yolun i l k kısm ı , geniş batakl ıklardan . sonraki kısmı ise dağlardan geçiyordu. Bunları aştık tan sonra. H amza. İ l i Nehri kıyılarına ulaştı. Bu nehir Batıya doğru akıyor, Kulca içinden geçtikten sonra, Çin-Sovyet s ı nırını da geride bırakarak, Sovyetler'e ait toprakların çevrelediği Balkaş Gölüne dökülüyor du. H amza ve Ali Han Türe'nin konuşmaları tek nok ta üzerinde dönüyordu : Çinli leri yok etmek için ne ya pab i l i riz? Yine her i kis inin, uzun boylu üzerinde dur madan kabul ettikleri bir gerçek vardı : Çinlinin « mil liyetçi • olanı i l e " komünist • olanı arasında hiç bir fark bulunmadığı. . . Bu iki cins Ç i n l i n i n ikisi de Doğu Tür kistan halkının düşmanı idi ler. O halde, aralarında fark gözetmeden i ki s i de yok edilmeliyd iler. Hamza'dan çok daha yaşlı olan Ali Han Türe, Rus·
GOZLER AÇILIYOR
167
ların desteklediği bir adamdı (42) Şu halde Ruslar, şüphesiz Çinlilerin imha edi lmesi kararından haber dardılar ve bunu (açıkça ve doğrudan doğruya teşvik edemeseler bile) tasviple karşıl ıyorlardı. Üstelik, Çin l ilere karşı girişilen hareketin sorumluluğu, iki ayrı yönden de Sovyetlere aitti: 1 - Kazaklara, başlangıçta büyük zulümler yapan ve derin kin uyandıran. Vali Şeng'in idaresi, şeklen Çin'e bağl ı ise de, gerçekte Urumçi 'deki Sovyet Başkonsolosu Apresov'un l iderli ği altındayd ı . 2- 1 934'den beri ve belki daha önceden beri, birtakım Rus ajanları, yerli halkı Çinli lere karşı durmaksızın tahrik ediyor, Çinli leri toptan memleket dışına sürmeğe teşvik ediyordu. Şunu da eklemek gerekir: Sovyet Hükümeti, bir yandan Ali Han Türe ve diğer Kazakları Ç i n 'e karşı is yanda deste_k lerken , öbür yandan Çang-Kay-Şek hükü4 metiyle dostluk ve ittifak anlaşması yapma müzake releri içindeyd i . Anlaşma, 1 945 y ı l ı Ağustos ayında i m zalandı ve Ruslar (daha müzakere safhasında bile) Doğu Türkistanı n Çin'e ait olduğunu kabul ettiler. Hamza Manas 'a döner dönmez ve Çin-Sovyet an laşmasının imzalanmasına daha beş hafta varken, 3 Temmuz 1 945'de, Kulca'da Ç i n l i lerin katliamı başl'a dı. Birkaç gün zarfında Kulca, Tarbagatay ve Manas arasındaki üçgen biçimindeki bölgede, bir tek Çinli hayatta kalmamıştı . Asker, s ivi l , çiftçi, tüccar, esnaf, kad ı n , erkek, ' çocuk ne kadar Ç i n l i varsa öldürülmüş, bunların pek azı kaçı p kurtulabilmişti. ( 42)
Ali Han Türe ( veya Töre) , Türklerin Özbek kolundan bir din alimiydi. Yazar onu, Rusların adanu gibi gös tennektedir. Türkistanlılar araıoında ise bir görüş bir liği yoktur. Ali Han Türe'yi, .Kcndı milletinin bağım sızlığı için çalı.şan ve Rusları ustaca aldatan bir kişi olarak görenler de vardır.
-
( Ç.N.)
168
G Ö Ç
Manas şehri, Çin askerlerin i n işga l i a ltındaydı. Kazaklar, başlarında Ali Beğ ve H amza olduğu �alde, nehrin Batı yakasındaydı lar. Çin askerlerinin dışında, şeh i rde hemen hemen kimse kalmamıştı. Çünkü nü· fusun büyük kısmı müslü mandı ve bunlar kendilerine karşı bir m i s i l leme yapı lmasından korkuyorlardı. Batı yakadaki isyancı Kazaklar, büyük köprüyü geçerek şehri zaptetmeyi göze alam ıyorlardı, çünkü yeterl i kuvvetleri yoktu. Onlar daha ziyade karşı b i r hücum bekl iyor ve bundan çekiniyorlard ı . Oysaki , Ç i n l i ler de, �:endi kuvvetlerini Kazaklara hücum edebilecek du· rumda görmüyorlard ı . Yani iki taraf da b i rbi rinden çe k i n iyordu. Tesadüfen Kali (hani kendi kend i n i 9 komün ist celladın celladı tayin etmi ş olan Kazak şoförü) o s ı ra da Manas'taydı . Yine . Çin siyasi pol i s i n i n emrinde ça l ışıyordu. Ama Rus model ine göre kurulmuş bulunan bu teşkilat ı n Rus müdürü Pogodin gitmişti. Pol is kuv veti , şimdi Pao-An-Çu adıyl a , tamamen • mi l l iyetçi • Çin idaresi ndeyd i . Ç i n l i l er Kal i 'ye, kamyonunu petrol tenekeleriyle tıka basa doldurmas ını ve bunları Ma nas'taki Ç i n garnizonuna götürmesini emretmişlerdi. M anas 'ta ki Çin 'li kumandan ı n , Kazakların geçip hücuma kalkışmalarından korktuğunu öğrendiği za man, Kali kumandana gitti ve köprüyü yakma teklifin de bulundu . Yakı lacak kısım, taş ayaklar üzerindeki tahta zemin i d i . Bunun içi n , kamyonuyla köprü üze rinden geçerken , Çin'li askerlerin kendisine ateş et meleri için kumanda n ı n emir vermesini istiyordu. Kumandan, bir Kazak'tan gelmiş bu tekl ifi memnuni yetle kabul etti ve askerlere gerekli emri verd i . Ka l i , böylece kamyonunu köprüden geçirerek, Kazakla rın tuttuğu karşı yakaya vardı. Kazaklar da, kamyonun bir Kazak idaresinde bulunduğunu, içinde asker değ i l ,
GÖZLER AÇILI YOR
16�
petrol varil leri olduğunu görünce ateş etmedi ler. Kal i , köprüyü geçer geçmez Kazak kumandanını görmek istedi ğ i n i bildird i . Ona şöyle ded i : - İstersen . Allah'ın yard ı m ıyla, varil lerdeki pet rolü kul lanarak bu köprüyü yakab i l irim. Böylece Ç i n l i ler köprüyü geçemez. Hem bu yakadaki kuvvetl eri n i n emniyeti sağ lanmış olur, hem de ben, bu hareke t!mden ötürü onların gözünde itibar sağlamış olurum. B u arada, Ç i n l i leri n . Rus petrol lerinden yararlanması ela önlenmiş olur. Kal i kamyonuna bind i , her birkaç metrede bir du ra�ak bir petrol vari l i ni deldi ve 225 l itre petrolü köp rü kalaslarının üzerine döktü. Köprünün öbür ucuna vardığı nda, b i r tek varilde petrol kalmışt ı . Onunla da paçavraları ı s l attı ve bir kibritle tutuşturarak fırlattı. Geri kalanını rüzgar hal letti. Böylece Kali , i k i tarafı da memnun etnı i s oldu. Kitabım ızda Kali 'den bir daha bahsetmeyeceğiz. Yalnız şu kadarını söyleye l im ki, komünistler 1 949 Urumç i 'de tekrar iktidarı ellerine geçirdiklerinde, o , yine onların hizmetine g i rm i şti . 1 945 y ı l ı Eylül ayında Osman Batu r, Kulca'da açı lan ç ı ğ ı r ı tak i p ederek. Altaylarda kalan son Ç i n l i leri de temizledi . Ama bu hareket çok küçük bir ölçüdey d i . Çünkü Ç i :ı l i lerin çoğunluğu, daha önce Kızıl Sakal lara karşı girişi :en harekat s ı rası nda yok edilmişti . N i kbi n l iğe kapı larak, bundan sonra gelenler de aynı şekilde temizlendiler. Val i Şeng . önce Kuomingtang ( M i l liyetçi Çin Hü kumeti) ile an laştıktan ve 1 943'de Ç i n ' i n başkentine gittikten sonra. Hotan'daki kıtl ı k bölgelerinden ve di qer yerlerden gelen göçmenlerle, Japonların hücumun dan kaçanlar, Doğu Türkistan'a u laşmışlard ı . B u n lar, kısmen Rusların yaptığı yeni anayoldan, kısmen yü-
170
G O Ç
rüyerek, kısmen de deve veya arabalara binmiş ola rak çöl l eri geçtiler ve Çin'in en batıdaki bir eyaleti saydı k l arı bu yere, yeni topraklara kavuşmak için gel diler. Göç hareketi, biraz da 1 9 uncu yüzyılın son ya rısında, Amerika l ı l arın batıdaki ovalara doğru göçme l erine benzer. Urumçi'deki Çinli idareciler gelen gruplara toprak ve para verdiler. Tabi i hem toprakla r ı , hem paraları yerli halktan zorla alıyorlard ı . Zaten bağımsız l ı k isteyen ve Çinl ilerden nefret eden yerli halkın, bu yeni göçmenler hakkındaki duygularını uzun boy l u anlatmağa lüzum var m ı ? Hatta denebi l i r ki, A l i H a n Türe isyanının patlak vermes i n i n başl ıca sebep lerinden b i r i , yeni dalga hal inde gelen göçmenlerd i r . Fakat üstüste biriken v e çoğu Şeng devrinden ka lan d�ha bi rçok sebep vardı : Mesela Şeng'in ihbarlar için koydurduğu beyaz kutular, Rusların yaptırdığı yo l i ç i n y e r l i h a l k ı n angarya suretiyle çal ıştı rı l m2sı , Ç i n l i idareci l erin yaptırdığı bazı • imar eserleri • (ki bunl a rın faydası yalnız komünistlere doku nuyor, parası ve amel e l i ğ i ise yerli Türk halkına yükleniyordu). toptan tevk ifler, muhtar yerli idareye izin veri leceği vaadle r i n i n tutul maması ve en önemlisi Kızıl Sakal ların iş lediği hunhar ci nayetler. Ali Beğ ve Hamza, gözleriyle gördükleri cinayet lerden b i r kısmını bana anlattı lar. Mesela, Çinli göç menler, Kızıl Sakalların yard ı m ıyla Manas'ın müslü man maha l l e s i n i bastıkları zaman . erkeklerin hepsi ni öldürdü ler, kadınların ve çocukların da (kaçıp kat l iamı haber vermesinler diye) bacaklarını k ı rdılar. Son ra, bacaklarını kırmış oldukları kadı n kurbanları n ı n , feryadlarına aldı rmayarak, ı rzlarına geçtiler. E n son ra, eşyaları yağma edip kaçtı lar. Bir yandan Kızıl Saka llar. kırlık ve dağ l ı k bölgele-
GÖZLER AÇILt :lOr.
ın
ri dolaşıp, göçebe Kazak ve Moğol toplulukları n ı ve Uygur köylerini yok ederken, bir taraftan da Vali Şeng'in Ruslar tarafından eğitil m i ş pol isi , şehir ve ka· sabaları tarıyordu. Bu pol isin, el lerine geçirdiği kur banlar içinde, en az 1 00.000 kişiyi öldürdüğü tahmin edi l iyor. İşkence etti klerinin ve bu cinayetlerden son ra patlayan isyanlar s ı rasında ve isyanlar bastırıldık tan sonra sivil halktan ölenlerin sayısı daha da faz. ladır. Kurbanların yak ı n l arından da hadsiz hesapsız rüşvet · ve haraç al ınmıştır. Ayrıca bazı bölgeler baş tan aşağı yıkılmış, buralarda yaşayanlardan en az 1 0. 000 kişi açl ı k ve hasta l ı ktan ölmüşlerdir. 1 945'te, Ka zakların Ç i n l i l ere karş ı giriştikleri katliam hakkında hüküın veri rken, anlattığımız bu durumları da göz ö11ünde bulundurmak gerekir. H amza ve Ali Han Türe arası ndaki konuşmalarda, Çinli l eri yok etmek için girişilecek hareketin tarihi tesbit edildiği gibi, başka noktalar üzerinde de durul du. Ali Han Türe, hiç çeki nmeden, kendisinin Ruslarla ittifak halinde bulunduğunu ve onlardan yardım aldı ğını söyled i . Bu sözlerin i n H amza 'nın cesaretini art t ı racağını ve ona güven vereceğini tahmin ediyordu . Hamza, başka türlü düşündüğünü muhatabına açıklcı madı . Ama ikisi de ve onlardan ayrı olarak kendi yo lunda giden Osman d a , tek gayede birleşiyorl�rd ı ; T ü rk soyundan gelen yerli halkı , bölünmez b i r bütün hal inde birleştirerek, tamamen bağımsız ve demok rciti k bir cumhuriyet kurmak. Bunun anlamı, Çinli lere karşı olduğu gibi . gerektiğinde Ruslara karşı d� dı renmekti . Kazak önderleri harekete geçerken. hem Rusların , hem de Ç i n l i lerin, Doğu Türkistan'rı nıüda hale edemeyecek kadar, savaştan zayıf ç ı kmış olduk larını umuyorlard ı . Fakat A l i Han Türe, s ı rf Ru::ılar sby·
172
G Ö Ç
lediği ıçın isyana kalkışmışsa, bunun anlamı şu ola bi l i rd i : Ruslar, Vali Şeng zamanında pençelerine ge çirdikleri, ama H itler'in hücumuna uğrayınca el lerin den kaçırdıkları Doğu TÜ rkistan'ı şimdi a l abi lecek ka dar kendi lerini kuvvetl i buluyorlard ı . Eğer böyleyse. Doğu Türkistan'ın bağımsızlığını kazanması ihtimali pek zayıf demekti . H amza. Kulca'dan Manas'a dönerken, yol<.ia, bu konuyu derin derin düşünüyordu. Acaba, o !ama;ıın " Hür Dünya,, sının kendilerine bi_r yardımı dokur!abi li. m i yd i ? Urumçi 'de Amerikan ve İngiliz konsolo51ukla rı a ç ı l m ışt ı . Fakat, her iki memleket de çok uzal,.lar daydı . Arada . üstelik dünyanın en yüksek ciağları ve geniş Gabi Çölü gibi engeller vard ı . Buna karşıl ık . bi raz önce Al'I Han Türe ile oturup konuştukları nokta, Sovyet sınırından ancak 80 ki lometre berideydi . Flus ların b i r a ralık, General M a isyanı s ı rasında, Ku-lccı · yı doğrudan doğruya kendi askeri birlikleriyie i ı:. g a l etmiş olduklarını da hatırlıyordu. Fakat, kısa siira içinde, burayı Vali Şeng 'e geri vermişlerdi. Temmuz ayında, Ç i n l i l erden temizlenmiş olan top raklar üç bölgeyi kaplıyordu ve bunların toplam yüz ölçümü Büyük Biitanya adası kadardı . Kulc3'dan. Al taylara kadar başarıl ı katl iam hareket i , her tarafta �evinçle karşı l andı ve bu i l k azim l i adım. bağımsızl ı ğ ı n müjdesi sayı ldı. Şehirler, birbiri ardınca L Hürri yet Madalyaları» bastırdı lar. Bu madalyalarda, kurul a· cak Doğu Türkistan Cumhuriyeti 'nin arması diye d ü şünülen beş yı ldızlı bir hilal vard ı . Ali H an Türe. A!i Beğ'e ,Pzel bir madalya verm i ş , o da aynı şekıide mu kabelede bulunmuştu. Diğer şehirler Ali Beğ'e, Ham za'ya ve Ali Han Türe'ye, buna benzer madalyalar tak d ı m etmişlerd i .
GÖZLER AÇll.I YOR
173
Eylü l ayında, Osman Altaylardaki temizliğin: ya parken, Hamza yeni bir topl a ntıya katılıyordu. A!i Han TUre'nin temsilci o larak bulunduğu, fakat Osman'ın nedense katılmadığı bu toplantıda ele alınan başl ıca konu şuydu: Çinlilerin, Doğu Türkistan'ın diğer yer lr:ri ndeki hakimiyetlerini de söküp atmak için ne ya pılmalıdır? Dört gün süren müzakerelerden sonra, is ter istemez şu sonuca varı ldı : Bu işin henüz vakti gel memişti. Halihazırda eyal ette, 1 0.000 düzenl i ve iyi silahlanmış Çin askeri vardı . i syancıların e l lerindeki l<uvvetin dörtte üçü ise, pek derme-çatma silahlarla donatılmış Kazak gönül lülerinden ibaretti. Hele, A l i H a n Türe kuwetlerinin dışındaki isyancılarda modern si lahlar çok az, adeta yok g ibiyd i . Çünkü Ruslar, i leri de kendilerine karşı kul lanı l ma tehl i kesini dikkate alarak, böyle si lahları vermeye yanaşmamışlardı. Ka zaklar, el lerinde mevcut derme çatma silahları , yıl lar boyunca ne zaman fırsat düşmüşse rastgele her yer den çalm ı ş , ganimet olarak e l e geçirmiş veya satın almışlardı. Ayrıca, bir kısmının ellerinde, dem!:- bo rulardan kendi imal ettikleri uydurma tüfekler vard ı . Y i n e kendi imalatları dışında, başka bir cephanesi ol mayanlar çoğunluktaydı . Uydurma el bombaların ı ve kılıçları bunlara ekleyebil iriz. Hatta. silah yerine, sa dece üzerine çivi çakıl m ı ş sopaları kullanan savaşçı l ar. H i ç birinin üniforması yoktu, hiç biri maaş ve ta yın almıyorlardı. Yiyeceklerini , tıpkı barış zamanların· da olduğu gibi, sürüleri n i n üremesinden sağlıyorlar d ı . Bu sürüler çok defa, savaşan grupların peşisıra, bölgeden bölgeye götürülürdü. Sürülerinden çok ay r ı ldıkları zamanlarda, yine onlardan elde ettikleri kürkleri ve yünden örülmüş elbiseleri s ı rtlarında ta ş ı rlar, yiyecek olarak ise, peynir ve kurutul muş yo ğurtlarını üzerlerinde ve atlarında taşırlardı .
174
G Ö Ç
Çinlilere karşı girişilen umumi taarruz kararının şimdil i k bir tarafa bırakılması yanında, bir öneml i ka rar da alındı : Osman Batu r'u, bütün Kazak kuvvetleri n i n başkumandanı seçmek. A l i Han Türe'ni n bu karar hakkında ne düşündüğü b i l inmiyor. Hoşlanmamış ol ması mümkündü. Zira, A l i Han Türe'ni n e mrinde, en az 25.000 kişi vardı, halbuki Osman Batur'un emrin deki ler belki bunun yarısından da azd ı . Fakat Ali Han Türe, seçime karşı b i r itirazda bulunmadı. Az sonra da, iki önder buluştular ve yeni kurtarılan bölgeler le, Altayları korumak için nerelere, ne miktar kuvvet yerleştireceklerini kararlaştırdılar. Kazak kuvvetleri daha çoğaldığı zaman ise, umumi taarruz kararlaştı· rılacaktı. İki .önder, ilk karş ı laşmalarından itibaren bir birlerinden hoşlanmadı lar. Osman Batur, çok samirni bir vatanseverdi. Dindard ı . Allah'ın kendisini, Kıtay ları yurdundan kovmak i ç i n yarattığına iman etm işti. Ali Han Türe ise Kazak değildi ve hayatta, kendi mev ki ve ihtirasından başka bağlandığı bir gaye yok gi biydi . Çinli lere hizmet ederek yükselme fırsatı ve ümidi görmediğinden, Rusların desteğiyle Doğu Tür kistan eyaletinin val i s i , h i ç olmazsa vali muavini ol mak istiyordu. Osman Batur ise, hele Kasen'in Bul gun'da kendisine söylediklerinden sonra, Ruslara hiç güvenmiyordu. Ancak yine, Ç i n l i l ere karşı yapacağı savaşta, Ruslardan biraz yard ı m sağlamak ümidini ta şıyordu. Şu halde, Osman Batur'la, A l i Han Türe ara sında müşterek noktalar pek azd ı . Buna rağmen, i l k adımda alınacak askeri tedbir ler hususunda anlaştılar. Düşmanla, topl u şekilde meydan savaşlarına girmekten kaçınacaklardı. Bun dan başka, kurtarılan üç bölgeye, Çinlilerin yeniden
GÖZLER AÇILIYOR
175
girmemeleri için, bazı kuvvetl i dayanak noktaları te sis edeceklerdi. Her ikisinin de sevdiği ve gOvendiğl Hamza albaylığa yükseltildi ve Manas i le Yıldız Dağ _ ları arasındaki cephe kesiminin kumandası ona veril di, aynı zamanda bu bölgenin askeri idarecisi tayin edildi. Ali Beğ ise, Manas'ın Kuzey Batısındaki, Ç i n l i lerin Şa-Wan dediği, · Kumlu Dirsek- bölgesinin ida recisi oldu. ÇİNLİ KU RNAZLltal
Fakat Çinli ler, hiç kimsenin beklemediği şeki lde hareket etti ler. Katliamdan dolayı i ntikam hareketine g i rişecekleri yerde, Doğu Türkistanlı ları l l i 'de b i r kon feransa davet etti ler. Kazak önderleri bu konuda ne düşünüyorlardı bilmem ama, katılma kararı verd iler. Çünkü, diğer bütün Doğu Türkistanlılar müzakereye taraftard ı . Bu topl antıda, 2 Ocak 1 946'da esasta an laşmaya varı ldı. Ancak kararın, M erkezi Çin Hükume ti tarafından tasdik edilmesi gerekiyordu. Ve 1 1 mad deden ibaret i l i Anlaşmas ı , ancak 6 Haziran 1 946'da yürürlüğe gird i . Böylece Doğu Türkistan yerl i leri, h i ç olmazsa kağıt üzerinde v e hiç olmazsa mahalli i ş l e r bak ımından, birdenbire kendileri n i , kendi mukadde ratlarına hakim durumda buldular. Eyaletin · i dare He· yeti Başkanı• unvanını taşıyan valisi yine Çinli ola cak, fakat yardımcısı ve bakan durumundaki 30 kişi den 1 8'i yerli lerden seçilecekti. Ayrıca bir Eyal et Mecl isi kurulacak, buna da yerli halk, temsilci ler se çilecekti. Zamanı gelince o da yapıldı. Yeni eyalet anayasası ile, yeni bir Çinli val i göreve başladı. Bu, Val i Wu'nun yerin i alan General Çang-Çih-Şung'du. Ayrıca Doğu Türkistanl ı lara 6 alaydan ibaret bir ordu
G ÖÇ
176
kurma hakkı veril mişti . B u ordu askerlerinin çoğun luğu Kazak olacaktı. Netice, hemen hemen inanılamayacak kadar gü zeldi . Ve gerçekten i nanamayanların haklı olduğu, çok geçmeden anlaşılmaya başladı. 1 6 Ağustos 1 946'da, Horgos kasabasından hareket edip, Kulca'daki evinde Ali Han Türe'yi ziyarete gelen üniformalı dört Sovyet subayı , onu, büyük hürmet göstererek, Sovyetler Bir l i ğ i 'ne bir nezaket ziyareti yapmaya davet ettiler. Ali Han Türe daveti kabul etti ve Sovyet subayların ı n oto mob i l i n e binip gitti. B i r daha hiç dönmedi. RUS KURNAZLl�I
Türkiye'deki Kazak m ü lteciler, onun akıbeti n i n ne olduğunu bilmiyorlard ı . H atırladıkları tek şey, Ali Han Türe'nin aTurancılık•la itham edilmiş olmasıyd ı . Bu, Birinci Dünya Savaşı 'ndan sonra Enver Paşa'nı n , uğ runda hayatını feda ettiği gayeyd i. Bu ithamı n ardın dan A l i Han Türe idam mı edildi , yoksa hala hayatta mı, m eçhul. Çünkü kendisina en hiç haber a l ınama mıştır. (43) Doğu Türkistan halkının yüzde doksanından faz. las ı , Türk kökü_nden gelme bir d i l konuşur. Tıpkı Ak deniz kıyılarındaki hal k ı n , yüzde doksan oranında, La tin kökünden gelme d i l l e konuşması gibi . Sovyetler Birliği 'ne ait Batı Türkistan'da da, yine halkın yüzde (43)
nuslann Ali Han Türe'yi ka·;ırdıklan ve onun hak· kında uzun süre hiç bir haber alınamanuş olduğu ger
çektir. Ancak son zamanlarda onun Taşkent'te ve ha yatta olarak göründüğüne dair, oldukça kuvvetll h:ı. berler alınmıştır. ( Ç .N.) -
GOZLER AÇILI YOI·
177
doksan kadarı Türk soyundandı r (44) Ama buna rağ men, Kazakların kanaatince, Ali Han Türe'nin, Ruslar e lindeki Batı Türkistan'a da isyanı s ıçratmak gibi bi r gayesi v e hazırlığı yoktu. Bütün çalışmaları, Doğu Tür k istandan Çinlileri kovmaya yönelm işti. Esasen R u s Hükumeti d e b u gayeyi destekleyeceğini söylemi ş ve yardıma bile girişmemi ş miydi ? Ancak Doğu Tür k istan'da kazanılan başarılar. Türk halkını, Rusların tah m i n ettiğinden de sür'atl i olarak bağımsı z l ığa yak l aştırmıştı . Bu durum, hem buranın halk ı n ı Ruslara muhtaç olmaktan kurtaracak , hem d e d iğer yerlerdeki tutsa k m i l letl�rin, öze l l i kle Rus boyunduruğu altında yaşayan Türklerin gönlündeki umutların canlanmas ı na ve uyanmasına yol açaca k tı Ayrıca. Doğu Türkistan'ın gerçek. b i r bağımsızl ığa g itmes i , şu açıdan da Rusların işine gelmezdi : Onları n i l k safhadaki hedefleri, çıkacak karışıklıklard a aciz kalacak val i lerin Ruslara başvurması ve sonunda Şeng ioaresine benzer bir durumun yine doğmasıydı . Böy l ece Ç i n l i val i , aşağı yukarı bir kukla gibi makamın da kalacaktı . Fakat, eyalet i daresi nde • Sovyet müşa virler,, bulunacak, gizli polis, onların eğitim ve idare si altında tutulacak. ticaret tekellerinde kalacak, ders kitapları Sovyet Rusya 'da bas ı l ı p o k utulacaktı Yani eyalet, f i i len Rus nüfuzunda bulunacaktı. Bundan son.
.
.
( 44 ı
Maalesef bu ntsbetlerln. ş: mdi Türkler aleyhine değiş miş olduğunu farzetmek gerekir. Bilhassa Doğu Tilr kistan'da katliamlar \'e kitle halinde getirip
her iki bölümü ha kkında ları istat istikler tabii fus
nlsbetlerlni
( Ç.N. )
ç:nıı
göçmen
yerleştirmeler çok feci olmuştur. Türkistan'ın
�
düzme
komünistlerin yayınladık olduğundan, gerçek nü
kesinlikle bilmeye
imkan
yoktur.
-
f/ 1 2
178
a o ç
ra, Sovyet nüfuzu gitgide artırılarak ya ilhak sağlana cak veya (tıpkı Çoy Balsan'ın başkanlığı altındaki D ı ş M oğolistan'da olduğu gibi) b i r • kuk la devlet• meyda na getirilecekti. Ali Han Türe'nin faal iyeti, bu gidişi hazırlayacak yerde, gerçek bağımsızlığı getirecek bir yol açmıştı. Üstelik Ç i n Hükumet'i i l e de anlaş ılmıştı. İ şte Sovyetler, A l i Han Türe'yi bu yüzden hesap dışı ettiler. A l i Han Türe, Çinli ler ile Türkistanl ı l ar arasındaki i l i Anlaşmasının yürürlüğe gi rmesinden tam iki buçuk ay sonra kaçırılmıştı. İki hatta geçer geçmez de Rus ve Moğol kuvvetleri , Altayları istilaya girişti . Moğol farın, Rus teşvikleri dışında, ne istediklerini bir d e .<eceye kadar anlamak mümkündür. Onlar, 1 922'de .bağ ları tamamen kopuncaya kadar Çin himayesi al .tında bir devlet halindeydi ler. Bu tarihlerde Altaylar :bölges i , Dış Moğolistan sınırları içinde kalıyordu. B i r ikısım Moğollar hala Altaylar bölgesinde yaşıyorlardı :{hatta Doğu Türkisttm'ın bazı yerlerinde de azı n l ı k Moğol lar vardı). Altaylardaki otlaklara göz koymuş lardı. Öte yandan oSvyetler, daha bir yıl önce, 1 945 Ağustos'unda imzalamış oldukları anlaşma ile, Altay lar dah i l , bütün Doğu Türkistan'ın Çin'e ait olduğunu lcabul etmişlerdi. Fakat sonunda, • Doğu Türkistan'ın .gerçek ve haklı sınırl arı buradan değil , şuradan g e .çer• d iyerek, hem Altayları, hem başka yerleri ka� .maya g irişeceklerdi. 'VOLFRAM MADENLERi . . . Sovyet istilalarında çok defa olduğu gibi, Altay ılara Rus ve Moğol birlikleri girmeden önce, 500 ka -dar Rus kamyonu geldi ve bunlar yerlilere sormadan,
GöZLER AÇILIYOR
179
kimseden izin almaya lüzum görmeden, oradaki volf ram (tungsten) maden cevherlerini çıkarmaya ve ta ş ımaya başladılar. Bir gün, o civarda sürülerini otlat makta olan Kazak çobanları baktılar ki, kamyonlardan maden i şçisi yerine askerler çıkmaktadır. Çobanlar, hemen koyunlarını toplayıp sürdüler ve avullarına döndüler. Oradan da üyler söküldü, herşey hayvanla rın s ı rtına yüklenilerek Güneye doğru göç başladı. Bir yandan da, hızlı ati-ara bindirilmiş haberciler, Osman Batur'a haberi u laştırdılar. Kendileri ve onlar gibi da ha binlerce Kazak Güneye doğru akarak, Kirey Kazak larının Baytık Bogdu Dağl arı nda yaşayan, Doğudaki ko lunun yanına sığındılar. Baytık Bogdu Dağlarının Ku zeye bakan yamaçları sulaktır ve bu yamaçlarda gü zel ormanlar, iyi otlaklar bulunur. Buranın çok iri ve kalın kıvırcık boynuzlu yabani koyunları m eşhurdur. Aynı dağların Güneye bakan yamaçları ise yağmur· suz ve kuraktır. A l i Han Türe'ni n kaçırılması ve 7 Eylül 1 946'da Altayların istilasının başlaması üzerine, Sovyetlerin gayeleri hakkında bütün Kazak önderlerinin ve hatta bütün Türkistan'ın gözleri tamamen açıldı. Böylece, tarihte i l k defa olarak, Doğu Türkistan'ın diğer yerli halkı Çinli lere karşı değ i l , Çinlilerle müttefik olarak Ruslara ve Çoy Balsan'ın kukla Moğol devletine karşı savaşmaya hazırlandılar. Şimdi artık Kazaklar, Çin as kerlerinin Manas Nehrin i aşmasını önlemeyi düşün müyorlardı ve iki taraf da yanan Manas köprüsünü acel e tami r etmek i stiyordu. Ama Çinliler arasında bu konuda bir beraberli k yoktu. Ç i n l i memurların bir kısmı, kazaklara hala at h ırsızı ve haydut gözüyle bakıyor, onlarla işbirliği yap maya yanaşmıyorlardı. Bazı Ç i n memurları, böyle yap-
G ÖÇ
180
maktansa komünistlere katıl mayı tercih ettiler. Diğer bazıları ise, kendi hükumetlerinin imzaladığı İ l i Anlaş ması hükümlerine uymamakta direndiler. Memurlar dan pek azı , anlaşmaya sadakat gösterdi. Bu sıralarda, Çin komünistlerinin yıldızı da gittik çe parl ıyordu. Gelişme, y a l n ı z Doğu Türkistan eyale tinde değ i l , Çin'in öbür yerlerinde de oluyordu. Bunun başlıca sebeplerinden biri, az önce imzalanan M i l l i yetçi Çin-Sovyetler Birliği arasındaki dostluk ve sal dırmazl ık paktına rağmen, Rusların Çin komünis�leri ne gittikçe artan miktarlarda ve gittikçe açıktan açığa yardı mda bulunmalarıyd ı . Böylece, Kazakların mücadelesindeki ikinci saf ha açı l d ı . Önceleri , düşman olarak karş ı l arında sade ce Çinlileri görüyorlardı ve • komünist-milliyetçi» ayı rımı yapmıyorlardı. Bundan böyl e ise, karşı larında düşman olarak daima a komünist••i göreceklerdi. Ve «Çin komünisti•, «Rus komünisti• ayırımı yapmadan, ikisini de aynı derecede sayacaklardı. o
1 946'dan itibaren, Kazaklar savunma hal indedir ler. Canların ı savunmak kaygısı içindedirler. Bütün cesaret ve azimleriyle, bazan ümitsiz denecek kadar ağır şartlar ve kuvvet nisbetsizliği içinde, düşmana karşı koymaya çalışacaklardır. Düşman, önce yal n ı z Batıdan v e Kuzeyden gelecektir. Sonraları komünizm Çin'e hakim oldukça, Doğudan da saldırılar başlaya caktır. Kazakların bu savaşlarda toplayabildikleri as ker sayısı hiç bir zaman 30.000'i pek geçmedi. Hemen hemen daima çekilerek ardçı savaşları verdiler. Baş l ıca endişelerinden biri, karılarınt, çocukları n ı , sürüle-
GÖZLER AÇILIYOH
111
rını koruyabilmek ve geriye çekebilmektir. Göçebe olan ve bütün hayatları hayvan sürülerine bağl ı bulu nan Kazaklar için, karılarını ve çocuklarını düşmana b ı rakarak kaçmak nasıl düşünülemezse, sürülerini ta mamen bırakıp gitmeleri de o kadar düşünülemeye cek b i r şeydir. Silah olarak e lleri nde, gördüğümüz gi bi tüfekler, az sayıda makineli tüfek ve daha çok sa yıda el bombaları vardı. Fakat hiç bir zaman, ihtiyaç larına yetecek kadar silah bulamadılar. Kılıçla veya ç ivi l i sopalarla savaştılar. Oysa ki, komünistlerin e lin de modern toplar, zırhlı otomobiller, tanklar ve uçak l a r vard ı r. Bütün bunlara rağmen, göreceğiz ki savaşı bı rakmayacaklardır. Osman Batur. derhal Kuzeye hareket ederek, sev g i l i Altaylarına karşı giriş i len Sovyet-Moğol istilasını önlemeye çal ıştı . U rumçi'deki Çin makamları ise, en küçük bir harekette bulunmadı lar. Osman'ın çeteleri, Val i Şeng' i n Kızıl Sakal larına karşı başarı l ı olmuşlar d ı , fakat yeni düşmanın kuweti çok farkl ıydı. Kısa sü rede, Kazak çete savaşçı ları da , daha önce çobanların yaptığı g ib i , Baytı k Bogdu Dağlarına çeki lmeye mec l::: u r oldular. Osman Batur, orada durdu ve dayandı. Sırtı n ı , 4 .000 metre kadar yüksekl i kteki sarp ve karlı dağlara vermiş ve bu dağlara çıkan, önündeki geçit leri tutmuştu. Düşman, onun mukavemetini kırmak için dağlara hücuma kalktığı zaman (ki birkaç defa bu na g i rişti) püskürtüldü ve bozuldu. Ama Osman, düş manı tak i p etmek istediği zaman; buna kuwetinin yet m eyeceğini anlamış ve teşebbüsten vazgeçmişti. Du rum bir y ı l kadar böylece devam etti. Bu arada Kulca'da, Ruslar daha dolambaçl ı ve da ha kurnaz usul lere başvurdu1ar. Ali Han Türe'ni n or tadan kaybolduğu haberi henüz duyulmadan, bir kı-
182
GÖÇ
s ı m Rus subayları ve erbaşları sınırı geçtiler ve onun ordusunun idaresine el koydular. Bu ordunun, görünü şe göre kumandası İshak Beğ adlı bir Kazak'ın e l i n deydi. Gerçekte ise i shak Beğ, Rusların parayla tut tuğu biriydi. B irkaç gün içinde, kendi ölçülerine göre, •güvenilmez• olan unsu rları tasfiye etmişler ve ka lanlara komünistl ik propagandasını işlemeye başla m ı ş lard ı . Aynı zamanda , bu ordudaki savaşçılara üni forma, maaş ve yiyecek vermeyi vaadettiler. Kazak lar, ş i mdiye kadar böyle bir şey görmemişlerdi. Önce inanmak istemedi l er, fakat gerçekleşince hayretle bir l i kte sevindiler. B i r y ı l geçmeden, Ali Han Türe'nin emrinde ikt:n pek düzensiz ve disiplinsiz bir topluluk olan bu çete savaşçı ları, düzenli bir askeri kuvvet ha l ine gelmişti. O kadar ki, bu safhada bile, Rus yüksek kumandanl ığı bu kuvvete, az sayıda ve düşük vasıfta olsa bile, bir m i ktar modern silah vermeyi göze ala bi l m işti . Ruslar öte yandan, İ l i Anlaşması hükümlerinden istifade ederek, nüfuzlarını, Doğu Türkistan'ın geri ka lan taraflarına da yaymaya giriştiler. Anlaşmanın ön �ördüğü Eyalet Meclisi şimdi kurulmuş ve faaliyete geçmişti. Ruslar, Kulca bölgesinden, seçme bazı temsilci leri meclise gönderdiler. Bu temsi lci ler, baş ka yerlerde de tecrübe edilmiş usulleri tatbik ederek, meclisi ve kurulmakta olan yeni idari ve siyasi teş kilatı işlemez hale getirme talimatını almışlard ı . Ve Urumçi'de e l l erine geçen fırsat, başka yerlerden çok daha mükemmeldi. Kulca, fiilen Rus nüfuzu altınday d ı , ama hukuken Doğu Türk-istan'ın bir parçasıyd ı . Ne Çinl iler, ne de Doğu Türkistanlılar, bu bölgeyi, eyale tin geri kalan kısmından hukuken kesip atam azlardı ve öyle yapmayı istemezlerdi de. Şu halde, Kulca bö l-
GÖZLER A�'ILI 'lOR
ısa·
gesın ı n gönderdiği temsilcileri tanımak zarureti var d ı . Böylece komünistler, kurulmakta olan yen i ve çok zayı f idare düzenini, hem dışardan zor kullanarak, hem de içerden, hukuk düzeninin himayesi a ltında yıkma ya çalışıyorlard ı . Ku lca'nın fi i len Sovyet hakimiyeti altında bulun ması, fakat hukuken Doğu Türkistan eyaletine bağ l ı · kalması durumunun b i r başka hayırlı netices i oluyor du. O da şuydu: Kulca'daki Kazaklar, eyaletin başka yerlerindeki akrabalarıyla temasa geçeb i l iyorlard ı . Böylece Hamza, Rusların gözüne batmadığı veya onla-· rın işlerine karışmadığı sürece, buraya gidip gelebi liyordu. Bel k i , onun vaktiyle bir komünist okulundan· yetiştiğini dikkate alarak, tesir altında kaldığını ve i l e ride kendi lerine yararlı olabileceğini düşünmüşlerdir. Eğer öyle ise, tamamen yanılmışlardı. Okuldaki pro� paganda ve baskı ların tesiri, Hamza'nın üzerinde, i ste-· n i lenin zıddını sağlamıştı . Yıldız Dağlarını aşıp, Kulca · bölgesine girip çıkarken, eskiden cepheleri Doğuya,. Ç i n 'e dönükken, şimdi Batıya, Rusya'ya çevrilmiş ol duğunu görüyordu. Ağabeyi Yunus Hacı, Kazakları çe te savaşçı ları yerine, düzenli askerler halinde eğitmek ve yetiştirmek istemiş, ancak başarı kazanamamıştı. Acaba , ağabeyir.·:n yapamadığı bu işi, Ruslar yapabil e cekler miyd i ? Hamza, Rusların, Ali Han Türe ordusu nu eğitirken nasıl davrandıklarını, mümkün olduğu ka dar yakından takip ediyordu. Bir süre sonra, isteme ye istemeye, kendi kendine itiraf etmek zorunda kal dı k i , görünüşe göre Ruslar başarı l ı oluyordu. Bu du rum, Hamza'yı derin endişelere düşürdü. Kendi emri a ltındaki Kazaklar cesur ve sadıktı , ama modern si lahları, üniformaları, maaşları yoktu. Rusların eğittik leri Kazaklarda ise bunların üçü de vardı. İn kar edil e mez ki, tadını tadan Kazaklar üçünü de seviyordu.
Uıf
G Ö Ç
Eğer Ruslar, Kulca'ya gidip gelen Hamza'n ı n ger çek düşüncelerini ve gayelerini bi lselerd i , e lbette kendisine göz yummazlardı . Ali Han Türe'nin kaçır ı l ı şından sonra Ali Beğ, Manas'ın dağlarında, Kazak ön derlerini b i r toplantıya çağırdı. Bu toplantıda komü n izm teh l i kesine karşı nasıl savaşılacağı tartışıldı ve 21 E k i m 1 946'da şu karara varıldı: 1- Komünistlere karşı , Çin m i l l i yetçile r iyle (eğer isterlerse ve razı olurlarsa) tam b i r işbirliği rapmak, 2- Rusların tesi ri altında b u lunan Kazaklar arasında, komünizmin al eyh tarı p ropaganda faal iyetine girişmek. ,
B i ri nci husus hakkında temas ve müzakerelere ç; i ri şmek görevi, Canım Han adlı b i r Kazak önderine veri l d i . Bunun adını ve yaptıklarını i l eride y i ne göre ceğiz. Can ı m Han, ilk safhada epey başarı kazand ı . 1 947 y ı l ı Şubat ayında, Urumçi 'deki Çin askeri kuvvet l er i n i n kumandanı olan General Sung Hsi-l ien'i ikna edeb i l d i ve ondan Kazaklar için bağış olarak 500 tü fek, 4 makineli tüfek, 40.000 tüfek mermisi, 2 .000 el bombası ve bir telsiz cihazı ald ı . Hamza, bunları anla tırken g ülerek demişti k i : • Ç i n l i genera l , son kaleme s ı ra g e l i nce, telsiz cihazını kullanacak kişinin Çin'li olmasını şart koştu.• D urumu tartarken Hamza. Ali Beğ'e şunları söy l üyordu : - Şimdi i shak Beğ'in kuwetin i teşkil edenlerin hepsin i n elinde modern tüfekler var. Ü ste l i k sayısını b i lmediğim makineli tüfeklere de sahipler. Bu kuwe tin sayısı en az 25.000'dir ve askerlerin çoğunluğu Kazaktır. Kazakların bir kısmı Doğu Türkistan'lıdır, di ğerleri s ı nırın öbür tarafından getirilen Kazaklardı r. Aradaki silah dengesizliğini g iderme konusunda, Kazakların yapabileceği hiç bir şey yoktu. Şüphesiz
GÖZLER
A<;U I t .JR ..
185
General Sung da, kend i leri gibi silah sıkıntısı çekiyor d u . Bu tarihlerde Çin 'e gelen s ilahlar Amerikan yapı sıydı ve bolca gel iyord u . Fakat, pek �zı Urumçi 'ye ve ri l iyordu. Ama, s i.!ahların kime verileceğini tayin eden, başkent Nan-King'deki Merkezi Çin Hükumeti ve o nun Amerika'lı müşavirleriyd i . Bunlar U rumçi 'den bin ! erce kilometre ötedeydi ler. Ü ste l i k Çinli idarecilerin çoğunda, hala Kazaklara karşı güvensizl i k ve düşman l ı k duyguları hakim d i . Bu sebeplerle General Sung, Kazaklara silah verirke n , ister sivi l , ister subay olsun, arkadaşlarının çoğunun düşüncelerine aykırı hareket etmişti. Ve ayrıca, kendi istikbal i üzerinde tehlikeli bir kumar oynamış say ı l ı rd ı . Propaganda faal iyetine gel i nce; Ali Beğ ve arka daşları arka arkaya bi rkaç sayı, «Dergi» adl ı b i r der giyi , teksi r makinesinde çoğaltarak bastıl ar ve büyük ;zl i l i k içinde Kulca bölgesine sokarak, özel likle İshak Beğ kuwetlerinin içinde dağı ttı lar. Çeşitl i güçlükler içinde bunu yapabil meyi büyük başarı saymışlard ı . H amza, derg i n i n K u l c a bölgesinde; Kaynaş a d l ı b i r başka Kazak .d a Tarbagatay bölgesinde dağıtı lması i şiyle meşgul oldular. B u , her ikisi için de çok tehl i kel i bir görevdi. Ama, i kisi de yakalanmamayı becer d i l er. URUMÇİ'de TÜRK VALİ 1 947 y ı l ı Mart ayında Hamza, Yıldız Dağlarındaki cephesinden ayrılarak, Urumçi'de yeni bir val i n i n gö-' reve başlaması töre n i n e katıldı. Ali Beğ ve Canım Han da oradaydılar. Ancak Osman Batur gelmem işti , çünkü o Sovyet ve Moğolların istilasmı önlemekle uğ raşıyordu. Çin askeri makamları ve sivil idareciler
186
G Ö Ç
ise, hala herhangi bir yardımda bulunmamakta devam· ediyorlard ı . Yeni Val i Ç i n l i değildi. Mesut Sabri adında, h er kesin sevgi ve saygı duyduğu bir Uygur tüccarıydı . B i r başka Uygur, Mehmed Emin Buğra (onun a d ı daha ön ce geçmişti), val i n i n yardımcısı idi. Kabinede iki de· Kazak vard ı : Salis (bu adı i l k defa duyuyoruz) Genel Sekreter Yardımcısı, Canım Han da M a liye Bakanı 'y d ı . Diğer bakanlar kitabımızda geçmeyecektir. (45) Kabi nede bakanlar ve bakan yardımcıları olarak toplam 25 kişi vardı . Bunların 1 0'u Çin'li, 1 5'i ise yer l ilerdendi. Ali Beğ de, Hamza da, her iki gruptan ba kanlar arasında Ruslara hizmet edenler bulunduğunu söylediler, ancak ad vermedi ler. (45)
Mesud
Sabri. Tilrkiye'de tıp tahsill
görmüştü. tli'ye
döndükte n 90.11.ra Eğ"itlm v e Sağ"lık iş l er i y le meşgul ol
du. 1934'de, Ç i n ' in merkezi Nan
-
King·e gitti. Uzun sü
re, Çin Devlet Kcın.seyi'nde üyelik yaptı. Doğu Türkis tan Genel \'alisi ol mada n önce, Doğu Müfettişi idL
Tü rk ist an Genei M. Emin Buğ"ra ise, Mesud Sa bri 'n i n
olmayıp, daha sonra onun y e rine geçer. Burhan Şehidi'nin yardımcısıydı. Mesud Sabri'nin yar 41.ım cıl an lse , Ahmetcan Kasımı v e Bu rhan Şehidi idi
yardımcısı
•.
ler. Kabinede Kazak bakan olarak yalnız Canım Han bul unuyordu . 25 ki şffk «Hükü ·:net Konseyb nde, Ka zaklardan Canım Han'dan başka Salis ve Osman Ba tur vardı. Salis aynı zamand:ı. iki Genel Sekreter Yardımcısı'ndan biriydi. Genel Sekreter ise İsa Yusuf Beğ-'di. Bu unvanlan, diğer devleUerin teşkilii.t l annda- k1 benzerleriyle karşılnştırırs .ı.k : Fiilen yandan fazla bağımsız bulunan bu eyaletin valisi Mestıd Sabri ııdev let başkanı:> m evk i i ndeyd i. İsa Yus u f Beğ ( şimdi ts tanbul'da yaşayan ve Doğu Till'klstanlılann manevi. önderi olan İsa Yusuf Alptel{in) ise, aşağı yukar� cbafbakan» görevini· yapıyordu. - (Ç.N.)
GÖZLER A ÇJL.I Y OJ-'
Veni kabine işe başlarken, bir iyiniyet havasının doğması için, bütün siyasi mahku mlar ve tutuklular serbest bırakıldılar. Ayrıca bundan böyle, •smır boyu olayları•n ı bastırmak için Çin askerlerinin · kul lanıl a cağı vaadedildi. (En hafif deyimle şüphesiz Altay lar bölgesini istilaya çalışan Ruslar ve Moğollar kas tediliyordu.) Fakat vaad hangi ölçülerde yerine geti· rilebil d i ? Bununla i lgili en manidar olay şuydu: Eski Vali General Çang, şimdi tantanalı bir ün vanla • Kuzey Batı Çin Bölgesi Başkumandanlık Asa yişi Koruma Karargahı M üd ü rl üğü • ne tayin edildi. Bu· rada zikrolunan • Başkumandan» Çang-Kay-Şek idi ve eski Vali General Çang için, bu tayin bir terfi sayıl ı· yordu. •Asayişi Koruma• karargahı n ı , General Çang, Doğu Türkistan'a komşu bulunan Kansu eyaletinin başkenti Lançov'da kurdu. Ruslar ve Val i Şeng, Gobi Çölünü aşıp, Sovyetler Birliği ile Orta Çin'i birbirine bağlayan karayolunu 1 938'de yaptıkları vakit, yolun Çi n 'deki ucu Lançov şehrindeydi. Bir başka yol ise Lançov'u, başkent Nan-King'e bağlıyordu. Böylece, Çin başkenti ile, Doğu Türkistan'ın başkenti U rumçi ara s ında bağlantıyı sağlayan biricik yol buradan geçiyor du. Aradan çok geçmeden Kazaklarda şu kanaat uyan d ı : Çang, yol boyunca gidip gelenleri takip ettiriyor du. N e çeşit bir •asayişi koruma• taraft!arı bulunduk larını tesbit ettirip, bunlara ona göre bir muamefe uy guluyordu . Şimdilik, iki başkent arasında g i diş-geliş yasaklanmamıştı. Ama çok geçmeden yaprlacaktı bu. Türkistanlılar ile Çinliler arasında işbirliği yapıl masına taraftar olanlar, ister Türk, ister Çin'li olsun, yo.lda se yahat edemeyeceklerdi. Ne Nan·King'den U rumçi 'ye ne de ters yöne . . . General Çang, i lerde bu son tedbiri
188
GÖÇ
de aldığı zaman, Doğu Türkistan'ın Çin i l e bağlantısı böylece tamamen kesilmiş bulunacaktı. Halbuki, Sov yetler Birliği i le Doğu Türkistan arasındaki yol tama men açıktı. Urumçi 'deki yeni kabine işe başlar başlamaz Ali Beğ ve Hamza, kendi bölgelerindeki askeri ve idari görevleri n i n başına döndüler. B i rkaç gün sonra, H amza tekrar Kulca'ya gitti . Oradaki Ruslar ve onların adam ları (dış görünüş bakımından) kendisine yine dostça davranıyorlard ı . Halbuki, 300 kilometre ötede, Rus as kerleri Osman Batur'la boğaz boğaza idiler. Hamza, bölgesindeki Rusların, güleryüzlülüklerine rağmen, çok geçmeden Manas'a karşı da bir taarruz hareke tine giri şecekleri i nancına vard ı . H ü r Kazakların bu durumda yapabi lecekleri şey, bir yandan Rus taarru zunu beklerken. öbür yandan Çinlilerden yeteri kadar si lah sağ layabi lmekti. Kulca dönüşünden birkaç gün sonra Ali Beğ ve Hamza tekrar Urumçi 'ye gitti ler. Gayeleri, General Sung ve iki Kazak bakan Salis ve Canım Han i l e, s ilah temi n i meselesini müzakere etmekti. (46) Kazaklar, telsiz cihazındaki acaip tutumuna rağmen General Sung'a güveniyorlardı. Ona, şimdi şu teklifi yaptı lar: Kazak çeteci l eri Çin ordusuna dah i l olsun ve böylece silah. üniforma ve ücret meselesi kökünden hall edil sin. Ü cret meselesinde, Canım Han maliyeden yardım da yapabi l i rdi. General Sung, teklifi şahsen yerinde karşıladı. Ancak, kendi insiyatifi i l e hareket etmesine (461
Ali P.e6-" ln ve Hamzı.'nın görU;1ece:klerl bir sllA.h
rne
varsa bunu yazarın dediği gibl. General Sung' la görüşmeleri mümkilndü. Am:ı. diğer siyasi mesele leri ya Mesud Sabr' Beğ"le vey'I. lsa Yusuf Beğ'le gö rüşmeleri gerekiyordu. IÇ."N' ) ıııelesi
--
GOZLER AÇILH "OR
�-
.
..
-.-
'
, ·-
.,.-- -·ır-�·-··--
· ·· · ·•··
l\k\"liy·.' H a :oo; ı r. � . A l i
r-· · . ·
-·
.
.
.
- ..
. -
.
. .
1�9
,,r
Eeğ ı ı:t Ü«'iirllL' i •:e
Hamza
i m kan yoktu. Tek l i f i . o l u m l u kanaat i n i de ekleyerek, Nan-King 'deki Merkezi Ç i n H üklımetine b i l direceğ i n i v e cevabı n . i ş isten geçmeden r. lelacele veri l mesini isteyeceğ i n i söyled i . A l i Beğ ve Hamza geri döndüler. Endişeleri şuy d u : Ruslar, komünist l i k propagandası ile eğittikleri ve 5 i lahlandırd ı kları Kazakları , ccÇin idaresine karşı ha tekete geçiyoruz,, d iyerek taarruza sokarlarsa, bu kuv veti n Urumçi 'ye kadar g itmesi bile kolay olacaktı . Me jer ki, askerler, kendi soydaşları oleı.ı Kazaklara karş ı dövüşmeyi reddetsi n ler. Her iki önder de son ihtima l i p e k zayıf görüyorlardı. Çünkü, disiplinli askerin, emir lere karşı gelmesi zor ve nad i r olan hallerdendi. Hat ta, H ü r Kazaklardan b i r kısmının, gelen Rus eği l i m l i
no
G ÖÇ
'Kazaklara karşı dövüşmek istememesi ihtimali akla daha yakındı. Hele, Rusların eğittiği Kazak lar, iyi s i ·ıahlarla donatılmış, Hür Kazaklar ise silah bakımından çok zayıf durumda i se ler. Osman Batur'dan gelen haberler, durumu büsbü tün kötüleştiriyordu. Altaylar i l e Bayt ı k Bogdu Dağla rı arasındaki, bir türlü kesin sonuç vermeyen savaş lardan usanan Ruslar, Osman !atur'u, batı tarafından çevirecek yeni bir yol inşaatına başlamışlardı. Çorak ve boş araziden ge_ç en bu yol, Manas ve U rumçi'deki dostlarıyla, Osman Batur'un irtibatını kesecekti. Ve bu d u rumda, onun için, yapabileceği bir şey kalmamıştı. Daha önce Altaylar bölgesinden çekildiği gibi, ş i mdi de Bayt ı k Bogdu bölgesinden tamamen çekildi. Orada ki Kazaklar, yine sürüleriyle beraber, Güneye doğru yola düzüldüler ve Tanrı Dağlarının gövde kısmına geldil er. Osman Batur, yeni karargahı n ı . Kızıl Çala Bel i deni len (Çongcu'nun yakınlarında) bir yerde kur d u . Fakat bu bölge, Kuzeydeki Altaylar gibi , hatta Bay t ı k Bogdu Dağları bölgesi gibi, sulak ve yeşil l i k de ğ i l d i . Daha ziyade kum tepel eriyle örtülüydü ve an cak kışın kar yağdığı zamanlarda su bulunab i l iyor du. Böylece, Kazakların gerilemelerinde v e büyük göçlerinde, bir safha daha tamamlanmış oldu. ( B i l i n d iği gibi, H üseyin Teyci 'nin Barköl'den, Gezköl'e g idişi ilk saf�aydı.) Tek tük bazı Kazakların (önderleri öldü rüldükten sonra) teker teker dönerek Altaylar böl gesi ne sızmış olmaları mümkündür. Fakat. Kazakların ço ğunluğu şimdi buralardan çıkarılmıştır ve yerlerini Çoy Balsan ve benzerl eri gibi Moğollar almıştır. Son göç, artık dönüşü olmayan, sürek l i bir değişik l i k m ey dana getirmiştir. Baytık Bogdu Dağlarında kalan Ka zakların çoğu da buralardan göçmüştür. Ve yine mu-
181
.hakkak ki, bu bölgelerdeki Sovyet Rusya ve Moğolis tan'ın sınırları , (haritalarda nasıl olursa olsun) gerçek -te önemli ölçüde Güneye doğru kaydırılmış•ır. Kaydır manın nerelere kadar götürüldüğü kesinlikle bilinmi yor ve hiç bir zaman resmen açıklanmış değildir. (Da ha doğrusu, Ali Beğ ve H amza'nın bi ldiği kadarıyla bir açıklama olmamıştır.) Sınırlar, hukuken olmas a bile fiilen, Osman Batur'un 1 946 yılı Eylül ayında Altaylar dan Güneye doğru yaptığı çekilme hareketi ile Güne ye kaymıştır. Gari p b i r tecellidir k . . Çin'in kendi sını .rını Çin Devleti korumamış, ister istemez, uzun bir sü re ve büyük kahramanl ı kla, fedakarlıklarla Osman Ba tur korumuştur. O tarihlerde Çin komünistleri, büyük çaptaki Rus yardımlarıyla, M i l l iyetçi Çin H ükümetine karş ı , diğer bölgelerde henüz taarruza başlamamışlar d ı . Osman Batur, Altaylardan Çinli komünistler tara fından değ i l , düzenl i Rus ve Moğol askeri birlikleri n i n taarruzuyla çıkarı l d ı . Ezici asker sayısı üstünlüğü ve uçaklar dah i l , her türlü modern silah ve _imkanlarla yapılan bu taarruzlara , Sovyet-Çin dostlu k anlaşma sının imzalanışından 1 3 ay sonra girişiliyordu. Ve ga riptir ki, Çin'in kendi toprakları saydığı bu yerlere ya bancı bir devletin el koymasını, M i l liyetçi Çin H ükü meti sanki duymamıştır. Ne protesto etm i ş , ne «dostluk anlaşması•nı feshetmiş, ne de korumak için en ufak bir harekette bulunmuştur. TÜRK'Ü TÜRK'E VURDURUYORLAR Rusların komün istl i k aşıladığı Kazaklar i l e Hür Kazaklar arasındaki çarpışma, 1 947 Aralık ayı başların d a nihayet başladı. i ki tarafın esas kuwetlerinin çatış ması Manas yakınlarında oldu. Fakat bu olay, tahm i n
ur.ı
o o ç
edil en l erin dışında sonuçlar verdi. Sovyetlerin, uzun süredi r bol bol yağdırdıkları maddi menfaatler, emir· leri a l tındaki Kazakların gönüllerinden kendi soyları· na karşı bağ l ı l ı k ve sevgi duygularını büsbütün sök· meye yetmemişti . Belki, daha önce Hamza'nın ve Kaynaş'ın dağıttıkları dergi lerin de tesi ri olmuştu. Olay şuyd u : İki ayrı Kazak kuvveti arasında savaş başladıktan ve şid�etlendi kten sonra, birdenbire eği t i l m i ş Kazaklardan 8.000 kişi (yani hepsi dokuz alay olan b u kuvvetin üç alayı) subaylarına isyan ettiler ve s i l ah larıyla birlikte karşı tarafa geçti ler. Hamza . gelenleri sevinçle karşıladı, bağrına bastı ve bunları Manas Nehrinin öbür tarafına geçirdi . Bunlar, Sovyet l e r i n emrinde kalan diğer altı alayın, şehre yaptığı ta arruzu püskürtmede yardımcı oldular. Böylece. büyük kargaşal ı klar birkaç gün daha sürdü ve Sovyet taraf tarı kuvvetler yen i l erek geri çeki ldi ler. Her i k i tarafı n zayiatı da ağır olmuştu . Daha mazbut ve disipl i n l i b i r devlet idaresi n e a l ı ş m ı ş olan bizlere, bu haller tabii gelmiyor. Ama gerçek şı.:dur ki. savaştan önce olduğu gibi . sav;3ştan sonra da. her i k i taraftaki Kazaklar, eyalet hükünıetiy l f, m ünasebetlerini devam ett i rdiler. Kulca bölgesi ıctemsilci» leri de, Eyalet Mec l i s i ndeki görevlerini bı rakmadı lar. Halbuki, Çin ile Sovyetler Birliği a rasın daki s ı nı r, Çin aleyhine epey i lerlem işti ve Kulca, fi i l e n Sovyetler Birl iği toprakları içindeydi , Doğu Tür k i stan topraklarına dah i l deği l . Sınır, hatta bazı yer lerde, 400 kilometreye yakın olarak Rusya lehine kay d ı r ı lm ı ştı. Bu sınır değişikl ikleri , Çin komünist ihti l a l i n i n başarı lmasından sonra da devam etti. Hamza ve A l i Beğ'e göre, hala devam ediyor olab i l i r. Kulca'dan gelen temsi lci ler, Eyalet Meclisi top-
GÖZLER AÇil..lY'OR
193
l antı larına, diğer bütün temsilcilerden daha düzenli gel iyorlard ı . Bir süre sonra, bunların mec l i s grubuna aili asi leri • deni lmeğe başlanmışt ı . On lar, şimd i l i k kendilerine açıkça "komünisb demiyorlard ı . Fakat, daha şimdiden, sadece komünistlerle işbirliği tarafta rı olmaktan çok fazla i leriye gitmiş d u ru mdaydılar. Beri tarafta , Kulca ve Tarbagatay bölgelerinde es k i den beri yaşamakta olan Kazakların b i r kısmı (ama hepsi değ i l ) göçerek başka yerlere gitti l er. Hür Ka zaklar, hala Tanrı Oağları 'nı n Kuzey yamaçlarını el le rinde tutuyorlardı ve hala, Osman Batur'un Kızı l Ça la Bel i 'ndeki karargahıyla r.1 hatça haberleşebil iyorlar d ı . Fakat, Altaylar bölgesinin tamamı , kendi lerine ka pa�ı lmıstı. Ü ste l i k , artık Manas Nehrin i n Doğusuna d a geçemiyorlard ı . Kazakların bir çoğun u n , yazın sürü lerini otlattıkları yerler, Manas Nehrin i n Doğusunda kal ıyordu . O yüzden , bu toprakların kaybed i l miş olma s ı , vahim b i r meseleyd i . Yaşadı kları saha gittikçe dara l masına rağmen, Hür Kazaklar çok nikbindiler. Nikbi n l i k sebeplerinden b i r i , Nan-King'deki Merkezi Çin Hükumetinden. Kazak kıtalarını düzen l i Çin ordusu içine alma emrinin gel miş olmasıydı . Çin ordusunun kadroları içindeki Ka zak kıtalarının kumandan l ığına Osman Batur getir i l d i . Osman Batur, i l k iş olarak H::ımza'ya, R uslar tarafın dan geçen üç alayla birlikte kendisine katı l ması em rini verd i . Hamza ş i mdi henüz 25 yaşındad ı r ve Ç i n ordusunda albay rütbesini elde etmiştir. Kuvvetleri çoğalınca Osman Batur, Rusları ve Moğol ları Baytık Bogdu Dağlarından ve Altaylardan sürüp ç ı karmak için bir hamle daha yapmaya karar verdi . Mevsi m koyu kıştı . Bu mevsimde Kazaklar, Rus ların eğitmiş oldukları da dahil , hava şartları ne olurf/ 1 3
1H
G ÖÇ
sa olsun, atlarının üzerinde, arazi hareketi yapmaya alışıktılar. Osman Batur, fırsattan istifade ederek, mümkün olduğu kadar toprak kazanmak amacıyla, em rindeki kıtaları i leri sürdü. Bu teşebbüse geçerken, ayrıca şunu da düşünüyord u : Şimdi kışlakta barındı rılan sürüleri n, yaz geldiğinde otlamaları için yaylak bölgelerini (yani Baytık Bogdu Dağları i l e Altayları) ele geçirmek kes i n bir zarurett i . Bu defa Osman, h e r nedense bizzat kıtalarının başında değ i l , Çongcu c ıvarındaki ıssız bir çiftl i k bi nasındaydı. O s ı rada, 7 Aral ı k 1 947'de, yüz kadar düş man atl ı s ı , Osman Batur'un bul unduğu binaya b i r bas kın yaptı. Bundan sonraki olaylar, Kazaklar arasında bir menkıbe gibi d i lden dile dolaşa gelmiştir.
BAS KIN Osman Batur o gün, (çok defa olduğu gibi keçe i!yde deği l) karg ir bir evde yatıyordu . Bu, tek katlı bir evd i . Evi çevi ren çok kal ın b i r kerpiç bahçe duvarı vardı ve duvardan içeri gi rmek için, kal ı n tahtadan yapılmış tek bir kapı bulunuyordu . Sabah saat 9 sı ralarında, Osman Batur pencereden tesadüfen dışa rı bakınca, s i lahl ı bazı kişi lerin kapıyı açmaya çalış tıklarını gördü. O ana kadar, bu civarda düşman oldu {junu hiç bil miyor ve tahmin etmiyordu. Gerçekten, sonra anlaşıldı ki, bu tek küçük müfrezenin dışında, <> civarlarda başka hiç bir düşman yoktu. Osman, böy1esine baskınları o kadar çok yapmış ve yaptı rmıştı ki, daima tetikte bulunur, tüfeği n i elinin altından ayır mazdı. Hemen kavrayıp ateş ett i . İki asker, beyinleri-
COZr.lı:R AÇILIYOR
gtren kurşunlarla cansız yere serildiler. Kalanları çarçabuk ortadan kayboldu. Evin içinde, Osman Batur'dan başka karısı, 6 ya ş ındaki kız çocuğu ve bir de uşağı vardı . İyi bir tal i h eseri olarak, b u uşak, usta bir makineli tüfekçi idi v e makineli tüfeği d e yanındaydı. Bulundukları yer, başka evlerden ve kasabalardan çok uzaktaydı ve herhangi bir yardı m gelmesi ihtimali yok denecek kadar azdı. Osman'ın karısının bir makineli tabancası ve kendi sinin tüfeği ile bol cephanesi vard ı . Gündüzün, düş man kolay kolay ne bahçe kapısından g i rebi l i r, ne de duvarı aşabi lirdi. Tabii gece olunca iş değişirdi. Bahçe duvarı , kurşun işlemeyecek kadar kalındı. Ü ç ergin kişi ile küçük kız, bahçe duvarının iç tara� tında dolaşıyorlar, arada s ı rada başlarını duvarın üs tüne ç ı karıp hemen geri çekil iyorlar, böylece dışarı dakilerin duvarı aşmak veya altdan tünel kazmak için yaklaşıp yaklaşmadıklarını yokluyorlardı. Kim başını ç ı karırsa d ışarıdan derhal ateş olunuyordu. İki kötü tesadüf: Atı lan kurşunlardan biri, Osman'ın küçük kı z ı na isabet ederek onu öldürdü, diğeri makineli tüfek li uşağı ağır yaraladı. Zaval l ı kızı gömdüler, fakat yer ler donmuş bulunduğu için fazla derine gömemedi ler. Uşağa g e l i nce, kapıdan vaki olabi lecek bir hücuma karşıl ı k , ateş edebilecek bir yere, sırtını duvara daya yarak bıraktılar. Kalan iki kişi, Osman Batur ve karısı, iki atı , buz üstünde yürümeyi mümkün kılan sivri çi vili nallarla nallad ı lar. Bu arada, Osman zaman zaman duvarın üstünden başını çıkarıyor ve gördjjğüne ateş ediyordu. Adamları rivayet ederler ki, o ömründe han gi hedefe ateş etmişse onu mutlaka vurmuştur. Ne kadar doğru, bilemiyoruz, fakat keskin bir nişancı ol duğu muhakkaktır. Ve o gür.ı, attığı kurşunların hemen hepsinin hedefini buld uğunu tahmin edebiliriz. ne
196
G Ö Ç
Hava yeter derecede kararınca, Osman ve karısı, yerinden kımıldatılamayacak kadar ağır yaralı olan uşaklarına veda etti ler. Atlarına bindiler ve kapıyı aniden açarak, dört nala karların içine sürdüler. Düş man atlılarından birkaç ı , onları takip etmeğe çal ıştı , fakat Osman Batur, eyerinin üzerinde arkaya dönerek, takipçilerden birkaçını tüfeğiyle vurdu. Epeyce uzak laştıktan sonra dönüp baktılar ki, ev cayır cayır yanı yordu. Osman Batur, birkaç gün sonra aynı yere dö nünce, evin kömür yığını halindeki enkazını buldu. Makineli tüfekli uşağın cesedi de bu enkazın altın c; a ydı. Anlaşılmaz b i r sebepten dolayı, baskını yapan müfreze tamamen oradan g itmemişti. Osman'ın mu hafızları kalanların peşine düşerek hepsini öldürdüler. Öldürülenlerin bir kısmı Moğol , bir kısmı Rus ünifor ması giymiş Kazak, bir kısmı da Rus'tu. ·
Osman Batur'u öldürmek . (veya daha muhtemel olarak tercihen dağa kaldı rmak için) tertiplenen bas lcın başarısızlığa uğramıştı . Fakat bunun bir neticesi , Osman'ın Altaylara gönderdiği adamlarının, önderle rini korumak için acele geri dönmeleri oldu. Baskını, Urumç i 'deki Rus taraftarlarının tertiplediğini tahmin edebiliriz. Zira aynı gün Urumçi'de, Osman Batur'un öldürüldüğü haberleri yayıldı. Normal o larak, böyle b i r haberin Urnmçi'ye ulaşması i ç i n iki-üç g ü n geçmesi gerekirdi . Olay, komünistlerin her yerde casusları ol duğunu ve her şeyi öğrenebildiklerini ortaya koymak taydı . Ali Beğ de, Manas'ta aynı şeyi öğrenmekte ge cikmed i . Çok geçmeden, her ikisinin de e line, H ü r Kazaklara katı lmış o l a n üç alayın içinde, b i r kısım g iz l i komünist taraftarları ve casusları bulunduğuna da· ir deliller geçti.
GöZLER AÇILIYOR
197
Kazakların, böyle casuslara yaptıkları muamele şöyleydi : Casus veya komünist temayüllü olmasından şüphelendi kleri kişi lere, önce derin bir çukur kazdı rırlardı. Sonra, el lerini kelepçeler ve d ibine indirirler d i . Çukur, çamur veya çamurlu su ile dolu olurdu. Şüpheli ler, su9 larını ve suç ortaklarını itiraf edince ye kadar burada bırak ı lırlard ı . Usulü, zal i m veya faz leı iptidai bulanlar olabilir. Ançak, Kazakların düşma nı olan komünistler i n yaptıkları işkenceler yanında bunlar pek hafif kalır. Üste l i k komünistlerin usulü; çeşitli işkencelerden sonra. suçunu ister itiraf etsin, ister etmesin, suç o rtaklarını ele versin veya verme sin, hatta isterse masum olduğu anlaşılsın. yakala nan sanığın ense köküne bir kurşun sıkı larak öldürül mesiyle biter. Böylece, hangi bilgi leri elde ettikleri bilinmezd i . Kazakl ara gelince, o n l a r da çukurlara attıkları kimselerden bir kısmını , ama ancak suçlu oldukları anlaş ı l anları öldürüyorlardı ve bunun için duruşma yapmaya l üzum görmüyorlardı. Kalanları ise serbest bırakıyorlard ı . Onlar. komünistlere karşı bir ölüm-ka l : m mücadelesi içindeydiler. Bu durumda onlar elbet te sert usullere başvururlar, çünkü başka çareleri yok tur. Böylece, komünist casusların bir haylisi ortaya çıkarıldı. Fakat hepsi bulunamadı. Geri kalanlar da Ka zakların felaketine yol açmaya yetti.
IX.
Hükümet darbesi.
•Komünistlerle birlikte yaşa· maya razı olmak demek; bir guguk kuşunun diğer bir kuşun yuvasına yumurta11nı koyması na o kuşun razı olması demektir. Başlangıçta yuvada barış vardır. Sonra yumurtalar kmlır, civciv· ler çıkar. Guguk kuşunun yavru· su diğer yavruları teker teker yu· vadan atar ve yalnız kal1r. Dışa rı atılan yavrular ölürler. Böyle ce hem yuva yeniden barışa ka vuşur, hem de diğer yavrular, öldükleri için, barışa kavuşmuş olurlar. Birlikte barı!Ş içinde ya şamanın bir tarifi de budur•
1 948 y ı l ı Nisan ayında, Çang-Kay-Şek'in tekrar devlet başkanı seçilmesi dolayısiyle, Nan-King'de ya pı lan şenliklere katılmak üzere Hamza ve Osman Batur'un oğlu Çerzimen, Kazak temsi lcisi olarak gönderildi ler. Hamza, şimdi 2 6 yaşındaydı Çerzimen b i r iki yaş daha büyüktü. Hamza güzel Ç i n ce konu ş a biliyor, fakat Çerzimen bil miyordu. .
'
200
G ÖÇ
Şenli k ve törenlerden zaman ayırabi ldikçe, Çer zimen ve Hamza. Çin Savunma Bakanı General Pay Ç ung-hs i i l e m üteaddit müzakereler yaptılar. Genera l i n bir fikri vard ı : Ç in'deki bütün müslümanları (yani hem Kazak veya Uygur gibi Türk soyundan olanları hem de müslüman Çinli töngenleri ) birleşti rmek ve bunları bir cephede teşkil atlandırıp, komünistlere kar şı bir u mumi taarruzda k u l lanmak . . . Ç i n 'deki komü n istler, gün geçtikçe kuwetleniyorlardı. Sebeb i , hem Rusların gittikçe artan büyük yardımları, hem de Nan King hükümetin i n kararsızl ığı ve bizzat kendi bünyesi içinde yerleşmiş olan anlaşmazlıklar i d i . Doğu Türkis tan temsi lcileri ve Çin'in Kuzey-Doğu kısımlarındaki eyaletlerden gelen temsilci ler, General Pay'ın planını destekledi ler. Fakat çok geçmeden anlaşıldı k i , Ç i n ' deki iktidar partisi Kuomi ngtang içinde, General Pay g ibi düşünenler azı n l ı kta kal maktadır. Komünistlerle iş b i rl iği yapmak veya .. barış içinde beraber yaşamak» taraflısı olanlar çoktur. Müslüman temsilciler, b i l has sa Doğu Türki stan temsilci leri, komünistlerle birl ikte yaşama n ı n ne anlama geldiğini, kendi başlarından ge çenleri anlatarak izaha çal ıştılar. Dediler k i : - B u n u n tatbikattaki neticesi . Val i Şeng'in giz li pol isidir; Kızıl Sakal ların zulmüdür; eyaletin f i i len
bir Sovyet sömürgesi haline gelmesidir; köl e l i ktir; bu siyasete taraftar olmayan önderlerin yakalanıp yok edilmeleridir: d i n i n baskı altına al ınması ve yasaklan masıdır; a i l e müessesesinin yıkı lmasıdır. Ak sakal lı bir i htiyar, bana, bunu şöyle bir m isal le anlatt ı : - Komünistlerle barış içinde birl i kte yaşamaya razı olmak demek; bir guguk kuşunun, diğer bir ku .şun yuvas ına yumurtasını koymasına, o kuşun razı ol-
HÜKOMET DARBESİ
201
ması demektir. Başlangıçta, iki kuşun yumurtası da aynı yuva içinde yanyana dururlar. Yuvada barış var d ı r. Sonra. yumurtalar kırı l ı r ve c;ivcivler çı kar. Gu guk kuşunun yavrusu, yuvadaki diğer yavruları teker teker dışarı atar ve yalnız başına kal ı r. D ı şarı atılan civcivler ölürler. Böylece hem yuva yine barışa ka vuşur, hem de diğer civcivler, öldükleri için barışa kavuşmuş bulunurlar. Ama Nan - King'de konuşulanlar hep siyasi ta vizlere ve oyunlara daird i . Kazakıa�ın bildiği ve anla d ı ğ ı şekilde, azi m l i hareketi düşünen ve savunan yok g i biyd i . Çerzimen ve Hamza, ·Nan-Ki ng'deki iki ayla rını böylece boşa geçird i kten sonra Urumçi 'ye döndü ler ve önderlerine, Kuomingtang hükumetinden hiç bir yardım ve hayırl ı iş beklenemeyeceği n i söylediler. Dedi ler k i : - Birbirleriyle daima çekişme v e pazarl ı k hal in deler. Pazardaki ağzı kalabalık satıcılar g i b i du rma dan konuşurlar. Çoğu , eğer yeter derecede yüksek bedel veri l irse . bizzat kendileri satı l ı ktır. Eğer onlar ve Amerika l ı müşavi rleri , bizim gibi dokuz yıl Şeng idaresi altında yaşamış olsalard ı , b i l irlerdi k i , komü nis • ıer çok şey vaadederler, ama zamanı gelince va adlerinin ve verdi klerinin heps i n i , hatta misl iyle geri a l ı rlar. Nan-King'de bütün bunları söyledi k , ama kim seye d i nletemedik,(47) 4_ -l7)
Çan-Kay-Şek rejimi ve o reji:nin politikacılan hak kında söylenenler şüphesiz doğt"u�ur. Ama aynca şu nu da hesaba katmak gerekir. O tarihlerde, Ameri.ka' nın idare mekinazmasının içine, özellikle Dışişleri B8-. kanlıtı içine sızmış olan gizli knmünistler, Çan-Kay Şek hükilmetini, komünistlerll! iyi geçinmeye ve onla ra tıi.\1z vermeye durmadan teşvik ed'.yorlardı. Hatta
202
G ô Ç
İ ki genç Kazak'ın dönüşünden bir hafta sonra i l k darbe indi. Nan-King'den gelen b i r emirle, General Sung Hsi-lien geri çağrıldı ve yerine, Doğu Turkistan ' daki Ç i n kıtalarının kumandanlığına General Tao Tzu yo tayin edildi. Hamza ve Çerzimen, bu olay ı ; tak i p· edi lecek siyaset hakkında Savunma Bakanı General Pay'ın görüşünün reddedildiği ve komünistlerle ya kınlaşma ve dosluk kurma siyasetinin gal i p geldiği şekli nde yorumladılar. Bundan böyle, Doğu Türkistan' daki komünistlere karşı durmak değ i l , taviz vermek s iyaseti takip olunacaktı. Halbuki komünistler, en te sirli sızma ve taarruzu, Doğu Türkistan üzerinden ya pacak d urumdaydı lar. Nitekim yaptılar da: Ali Beğ Hamza'ya sord u : - B u Tao'dan nası l b i r hareket tarzı umabil iriz?· General Sung u tanıyoruz. Bize dostluk gösterdi ve si lah verdi Az verdi ama, kendi el inde de yoktu. Y a cu Tao ne yapacak? Hamza'nın cevabı acıyd ı : - Bize verilen si lahları geri isteyecek. Sonra on l a rı , bir ara l ı k bize s i lah veri ldiği için kızmasınlar di ye, komünistlere verecek. - Hele öyle bir şey teklif etsin, ben de bilirim vereceğim cevabı. General Tao, geli r gelmez, aynen Hamza'nın tah m i n ettiği gibi davrand ı . Ona göre; Kazakların Çin or dusuna alı nması na dair emri , kendisinden önceki Ge neral Sung yanl ı ş yorum lamıştı. İ l i Anlaşması, gerç i yerl i halka kendi ordusunu kurma hakkını veriyordu , '
.
en sonunda, Ça.ng-Kay-Şek, itomünlstıerle koalisyon hükümeti kurmazsa, Amerikan yardınunın kesileceği tehdidiyle karşılaştı. Bunu «mecburen> kabul etti ve
aonUDda
mahvoldu.
-
(Ç.N.)
203
ama bu ordunun Ç in'in bir parçası sayılacağına dair. anlaşmada hiç bir hüküm yoktu. Öyleyse, s ilahların iadesi gerekiyordu. Ü niformaların da . . . Eğer Kazakla rın böyl e şeylere ihtiyaçları varsa, bunları eyalet ida resinden sağlamal ıydı lar. Fakat esasen, si lahlara ve ordulara lüzum kalmayacaktı. Çünkü, Kuomingtang ile komünistler arasında, bütün pürüzlü işler barış yol uyl a hal ledi lmek üzereyd i . Bir ilave yapa l ı m : Komünistler Urumçi 'de i ktida rı el lerine geçirdikleri zaman General Tao orada kal d ı ve kendisine yüksek b i r mevki verildi .
Tao Urumçi 'ye geldiği zaman, Osman Batur"un (şeklen Çin ordusuna dah i l olan) alayları, hala Sovyet ve Moğol isti lacılarla savaş hal indeyd i . H u kuki durum şöyleyd i : Çin ordusu savaş halindeydi ve bu ordunun cephedeki kuvvetleri n i n başında kumandan olarak Os man Batur, U rumç i 'de ise Osman Batur"un amiri ve bu orduların bölge umumi kumandanı olarak General Tao bulunuyordu . Üste l i k Tao 'nun, artık Kazakların Çin or dusunun bir parçası sayı lamayacağını beyan ettiği sı rada Sovyet Hükümeti, zengin maden kaynaklarına sahip Altay bölgesine giriş çıkışı yasaklamıştı. Böyle ce resmen Çin'e ait olan topraklarda, Sovyetlerin yap· makta olduğu madenc i l i k faaliyeti de yabancı gözler den saklanmış o l uyord u . A l i Beğ v e Hamza'ya göre, Sovyetler ş imdi ha la Altayları işgal altında bulundurmakta ve burasını Sibirya'nın Altaylar V i layeti olarak idare etmektedir ler. Kulca ve Tarbagatay bölgelerinin de büy.ük kısmı, şimdi Çin'de Mao-Çe-Tung idaresi olmasına rağmen , yine Sovyetler e l indedir. G eneral Tao'nun tutumunu gören bütün DoOu Tür kistanl ılar, artık Ç i n hükümetinden kendilerine hi9 bir.
204
G Ö Ç
yardım ve fayda gelmeyeceğini iyice anladılar ve bir bi rlerine daha çok sarıldılar. Bu yaklaşmanın sonuç larından biri olarak , 1 948 y ı l ı Ağustos ayında Ali Beğ, eyaletin uygur valisi M esud Sabri'ye, Ablay Han ni şanını verd i . Daha da manidar olarak, madalyaya bu defa, 1 945'de olduğu g ibi sadece •Hürriyet Madalya sı • deni lmekle yetinilmemiş, •Ablay Han• adı da kul lanılmıştır. Ablay Han, 19 uncu yüzyıl başlarında, Rus lara karşı giriştiği bağımsız l ı k mücadelesiyle meşhur d u r. Mesud Sabri 'nin madalyayı almasından sonra Çinliler, onu baştan atmayı başardılar. Bundan sonra Doğu Türkistan, fiilen Merkezi Çin Hükumetinin ida resi altında olmaktan ç ı ktı ve General Çang'ın nüfu zu altına g i rd i . Bu General Çang, Lançov'da karargahı bul u nan cc Kuzey·Doğu Çin Asayişi Koruma Karargahı Müdürü• idi. O da, tıpkı G eneral Tao gibi, zaferin ko münistlerde olacağına inanıyordu. Ve böylece ikisi de k11münistlerle anlaştı lar. Ali Beğ'in fikrine göre, Ge neral Tao'nun Doğu Türkistan'a kumandan olarak ta yinini tavsiye eden kişi General Çang idi ve tavsiye sinin gerekçesi olarak •Tao'nun Ruslarla iyi geçinebil diğini» i leri sürmüştü. Mesud Sabri'den sonra val i l i k makamına Burhan Şehidi getirildi. Bu şahıs hakkında şu kadarını söyl e· yebi l i riz: Komünistler Uru m çi 'yi işgal ettikleri ve i kti d arı açıkça ele aldıkları zaman, tıpkı General Tao ve G eneral Çang gibi, Burhan Şehidi de makamında bı rakıldı. Burhan Şehidi'nin vali ol ur olmaz yaptığı il k iş, Csman Batur'u ve Ali Beğ'i •Devletin Düşmanı• i lan etmek oldu. Fakat anlaşılan, henüz böyle bir beyanın gereğini yerine getirebilecek kadar kuvvetli değildi.
HÜKü:MET DARBESi
205
Çünkü , Osman Baturun ve Ali Beğ'in tem s i lcileri, U rumçi'ye serbestçe' gidip gelmeye ve Temsilciler Meclisinin, Türkistanın bağımsızl ığına taraftar olan üyeleriyle temas ve dostluk kurmaya devam ediyor lard ı . Bu üyeler arası nda en önde gelenler, Kazaklar dan Salis ile Canım Han'dı. Kazakların bu ikisine ne den büyük bir saygı duydukları i leride anlaşılacaktır. 1 948 y ı l ı Kasım ayında, General Tao ve Burhan Şehidi"nin iş başına gelmeleriyle, istikbalde doğacak olayların gölges i , şimdiden memleketin üzerine çök müş sayıl ırdı. 1 948 y ı l ı , ayrıca Doğu Türkistan"ın çok uzağındaki başka yerlerde de bir dönüm noktasını teş k i l ediyordu. Çünkü bu yılda, Sovyetler, Çekoslovak ya'nın merkezi Prag'da, komünistlerin bir hükümet dar besiyle iktidara geçmelerini sağlamış, Macaristan, Romanya, Bulgaristan ve Polonya'da (şeklen) başka parti ler ile birlikte koalisyon hal inde bulunan komü nist parti lerin bu ortakları atarak, tek başına iktidara sahip çı kmalarına izin vermişti. Kısacası, o yıl komü nistler, Avrupa'da «barış içinde beraber yaşadıkları ,, ortaklarını tasfiye etmek ve tek başlarına her şeye hakim olmak adımını attılar. Doğu Türkistan ve Çin'de de, aynı hedef için ilk hareketlere g i rişti ler. 1 949 yılı Mart ayı geldiği zaman, Kazakların ve Uygurların ellerinde kalan son topraklara karşı da ko r.ıünistlerin . taarruz tehdidi, artık sadece bir tehdit olmaktan çıkmış, sür'atle yaklaşan bir real ite halini almıştı . A l i Beğ, bu durumda, Türkistan'daki müslü manlar arasında tekrar bir komünist cephe kurmak için teşebbüse geçti. Bu defa, Çinli müslümanları (töngenleri) de cepheye almak . için gayret sarfediyor du. Töngen a laylarının kumandanı olan General M a Çen-hsiang, şahsen bu fikri iyi karşıladı, fakat • Gene-
GOÇ ral Pay, Nan-King'de şimdi gözden düştüğü ıçın ihti yatlı davranmak gerekir• dedi. Töngen alayları, hali Çin ordusunun birer parçasıydı. Kazakların zaten tah m i n etti klerin i , şimdi General Ma (bu eskiden isyan eden · büyük• General M a deği l , aynı adı taşıyan bir başkasıdır) kesin olarak doğruladı: General Çang, ko m ü n i stlere a leyhtar olanları Nan-King"e gitmesini ve ya Doğu Tlırkistan'da General Tao'nun entrikaların ı bo zacak birinin Urumçi'ye g i rmesini önlüyordu. Böylece U rumçi'nin havadan ve karadan Çin'le irtibatı tama men kesilmiş gibiydi . Göze görünmeyen, ama mües sir bir perde vardı arada ve bu perdeyi, ancak fikirle ri ve gayeleri General Çang veya General Tao gibi olanlar aşabil i yordu. Tao'nun casusları , çok geçmeden Kazaklar i l e Töngenl er arasındaki görüşmeleri haber aldı lar. Ve G eneral Tao, General Ma'ya, adevlet düşmanı ilin edilmiş Kazak haydutları ile heı:. türlü münasebeti der· hal kesmesi» için kesin emir verdi. Ma, Tao'nun emrinde idi . O yüzden uymak zorun da kaldı . Fakat, sonraki gecelerde, Töngenlere ait bir çok tüfek ve makineli tüfek, cephaneler ve el bom baları , her nasılsa buğday çuval larının içine giriver di. Sonra bu buğday çuval ları, güpegündüz develerin s ırtına yüklenir ve General Tao'nun nöbetçi lerinin göz leri önünde, şehir kapısından dışarı çıkarı lan develeı:, Manas'a doğru yola düzülürdü. M anas ta da Tao'nun nöbetçileri vardı. Fakat oraya gelmeden , yolun orta larında, kervanın başındaki deve yana sapan bir dağ patikasına çevril i r ve ipleri� birbirine bağ l ı oldukları için, diğer bütün develer de arkadan gel irlerdi. Ker vancılar, böyle işlerde yardıma hazırdı lar. Çünkü, hep si Kazak olmasa bile müslümandılar ve komünistler-
Htl'K'CrMET DAP..BESl
<len nefret ediyorlard ı . Ü ste l i k, kendilerine söyleneni yapmağa alışık insanlardı. Dağda bekleyen Ali Beğ'in .a damları, silah ve cephaneleri çıkardıktan sonra, çu val ları tekrar buğdayla doldu ru rlardı ve deve kervanı ·dönüp ana yola çıkar, oradan ağır ağır M anas yolu na devam ederdi. Bu arada, General Ma'nın adamları, Ali Beğ"in dağlardaki karargahına gizl ice g ittiler ve başlaması beklenen komün ist taarruzunu nasıl durdurabilecekle rini tartıştı lar. Bu toplantıda, Uygurların temsilci l er i ·de hazır bulunuyorlardı. Görüşmeler saatlerce sürdü. M a rt ayı idi. Mevsi m , bura larda henüz kış sayı l ı rd ı ve yerler karla örtülüydü . Ama üylerin içi sımsıcaktı ve ·yemek için bir yaşı nda kuzular gayet boldu. Fakat, ç a ,dı rın içindekilerden hiç birinde huzur ve güven yok tu. B i rbirlerinden haklı olarak şüphe ediyorlard ı . cr Aca ba karş ı mdak i lerden biri komünistlerin casusu mudur? Acaba buradan çıkıp Urumçi 'ye gidince, kendisi n i kurtarmak i ç i n bizi e l e verir m i ? . • . .
GÖÇ BAŞLIYOR Uzun konuşma ve düşüncelerden sonra, Kazak Uygur-Töngen toplantısı şu karara vard ı : Bütün kuv· vetlerini, Karaşeh i r i l e Toksun arasında toplayacaklar d ı . Belirtilen yer, Tanrı Dağları 'nın Güney yamaçların ·dadır ve taa uzaklardaki Lançov'a giden yolun Güney kolunun üzerindedir. Komünistlerin bu yol üzerinden i l erlemeleri daha muhtemel görü lmüştü. Töngenler için toplanmak kolaydı, çünkü onların silahlı kuvvet leri U rumçi 'deydi ve Urumçi ile, kararlaştırrlan yığı nak bölgesi arasında bir yol vardı. Uygurlar için de 'bir mahzur yoktu. Ü stelik onların silahlı kuvvetleri
208
G Ö Ç
pek azd ı . Fakat A l i Beğ'e ve emri altındaki Kazaklara gel ince, mesele çetinleşiyordu. Yığınak bölges i ne ta ş ınmak demek, kend i lerin i n ve sürüler i n i n eskiden be ri yaşamakta bulunduğu Tanrı Dağların ı n Kuzey ya maçlarını terk etme k demekti. A l i Beğ ve Hamza, 1 944 isyanı sırasında ve Manas'ta Ç i n l i lerle çarpıştık ları zaman, Kızıl-Uzun Vad isindeki eski yurtlarını terk etmişlerd i . Ama yine, Tanrı Dağların ı n Kuzey yamaç ları bölgesinde kalmışlardı ve gerektiğinde eski yurt larına dönebi lmişlerd i . Şimdiyse, Tanrı Dağı sıraları n ı n tamamen öbür yamacına geçeceklerdi ve oral arda (yağmurun ve suyun Kuzey yamaçlarındakinden çok daha az bulunduğu bu yeni bölgelerde) sürüleri için yeni otlaklar arayacaklard ı . Tekrar eski y urtlarına dön meleri mümkün olacak mıydı? Olursa ne vakit olacak t ı . İşte oras ını yalnız A l lah bil ird i . Kazakların şimdi başlayacakları bu göç, onların ana yurtları ndan tamamen ayrılmaları ile son bulacak uzun ve felaketli göçlerin ilk safhasıyd ı , ama tabi i bu nu bilmi yorlardı. Al i Beğ , kendisiyle Türki ye 'de konuş tuğumuz zaman, gitti kleri yolu bana göstermek için, derme çatma bir harita üzerinde çizgi ler çizdi ve yer ad larını , oğlu Ha s a n 'a söyleyerek latin harfleriyle yazdı rd ı . Oğlu Hasan, İngi l izce konuşmayı ve yazmayı Keşmir'de . öğrenmişti . N isan ayının ortalarında harekete geçildi. Yük· sek dağ geçitlerindeki karlar ancak şimdi biraz eri miş ve ağı r yüklü hayvanların geçebi l mesi imkanı doğmuştu . Tanrı Dağları, Doğudan Batıya doğru, 240 k ilometre kadar uzunluğunda dev bir duvar gibidir ve bu bölgede Kuzey i l e Güneyi birbirinden ayırır. Sı ra dağların hiç bir yeri nde alçak geçit yoktur. Güney i l e Kuzey arasındaki su ayırımı hattı 4.000 m etreden aşa-
HÜK'OMET DARBESi
ğ ı düşmez. Kazaklar · tırmanmaya başladılar. Kendile rinin ve atalarının hatı rlayabi ldiği en eski çağlardan beri , onların günlük hayatları n ı , sürülerini ve eğlence lerini görmüş üç sivri dağ ı , ş i mdi arkalarında bırakı· yorlard ı .
Y ürüyüşlerinin büyük kısmı boyunca , yol denile· b i l ecek bir şey yoktu. Ağı r yüklü hayvanların enge· beli araziden geçmeleri çok zor oluyordu. Çadırlarla birlikte bütün diğer eşyalar onların sırtındaydı. Mese l� Ali Beğ'in, altı kişin i n güçlükle kaldırab i ldiği kaza-
T:>.nrıda�(da:: bir manzara
f/ 1 4
G Ö Ç
210
n ı da bir deveye yüklenmişti . (48) Yol boyunca Kara Tav (kara dağ), Zorumtu, Ustu, Uş Tasır Kay ve Ku kuluk Dağlarının yanından geçtiler. Bunlardan, bildiği me göre yal n ız Kukul u k haritalarda gösterilmiştir. Bö ke Batur, Çinli lere karşı son savaşından b i r öncekini, Kukuluk yakınında vermişti . Bu ad, • Otlu yer • anlamı na gelir ve Kukuluk, Kök Tav (gök dağ) dağlar küme sine dahi ldir. Orayı aşınca, Urumçi'den Turfan'a giden yola çıktı lar. (Yazarın buradaki coğrafyası biraz hata l ı ) Turtan, dünyanın en alçak rakımlı şehridir. Deniz seviyesinden 300 metre aşağıdadır. İSA YUSUF VE MEHMED EMİN BUGRA BEY'LER KEŞMİR YOLUNDA: Ali Beğ Kukuluk'a vardıktan sonra, kendisine şu haber ulaştırıldı : Urumçi'deki durumu ümitsiz gören Uygur önderlerinden en öneml i iki kişi, İsa Beğ ( İsa Yusuf Alptekin) ve M ehmed Emin Buğra, g izl ice kaç mışlard ı . Onların, komünistlere karşı kurulacak ortak cepheye katı lmaları bekleniyordu ve ayrı lmaları bu ba kı mdan bir darbe teşk i l ediyordu. (49) Onlarla birljkte (48)
Deve denilince. Tilrkistan'ın çift hörgüçlü develeri kastedilmektedir. Bunlar. Arabistan develerlnden daha kısa bacaklı, daha tıknaz ve kuvvetli yapılı hayvan lardır. Kışın, bedenler;ni kalın bir yün tabakası kap lar. Susuzluğa olduğ"u gibi, soğ"uğ"a. karşı da dayanık
lıdırlar. - ( Ç.N. ) (49)
Yazar burada olaylan biraz kanştınyor. Kazakların ve Uygurların, komünistlere karşı müşterek bir cephe
kunnalan hakkında bir fikir ve t eş eb büs aslında yok. tu. Olsa blle, modern silahlarla techiz edilmiş komil· nist oroulanna karşı böyle bir hareket s.kla yakın ola mazdı. Fakat, İsa Yusuf Beğ ve M Emin Buğ"ra Bet'-
HÜKüMET DARBESİ
211
U ru mçi şehri halkından 400 kişi daha, a il e leriyle bir l i kte kaçmışlard ı . Adı geçen grup si lahsızd ı . Bu yüz den , 1 5 kişi kadar s i lahlı bir komünist müfrezesi, Keş m i r sınırı yakınlarında karşı larına çıktığı zaman çoğu döndüler ve eski yerlerine gitti ler. Ancak İsa Beğ ve Mehmed Emin Buğra geri dönmedi ler. Onların ailele rıyle birlikte Keşmi r'e ve hürriyete doğru g itmelerine engel olunamadı. (50) Nisan ayıydı ve Karakurum Dağ l arı kar altındayd ı . Ne yapıp yapıp bu geçidi de aştıin içinde bulundu k la n ve nz
çok ümit t:ışıyan
dusu ic;inde :ı !t
lıiı
DoğU Tüı kistan Türkleri i<:in l0aşka t t·�ebbüs vardı : Çin o r
scvıy.edeki ve
a z ın l ı kt ak i
bir kısım
kumandanın, komünist Çinlilerle i�birliği yapan ve on
lanı. lC'::iim <•imay a h"zıri a n ::ı n
G l'n-:: r al Tao ve diğer
a rkadıı şh1rını bir daı·be ile uz:ı.�laşt ırınaları . . . Bundan sr,nra y e rli Tü rk l er de y a rd ı m .· ı olacı;k ve komünist kre ka ı ı;ı müşterı>k şebbüs ha�anlama.dı.
c<'pt.e
ku:"Ulı.bllecE'kti.
Ancak, te_ Çinlileri ecll'ro>ğini duyc:n bir kı
F.. u şya·nıa. k omüni s t
clC's!t:'klemE'k üzere müdahale
sım kumandanlar karşı tarafa geçt iler. Tao da da rb :>y i
h:ıt.ec
a l cl ı . E.öykc<.>, ko:ııüıı ist!�:·.- karşı di re nm e y i dü Çinli kum:ındanJ;•r. a s k e rl e ı ini terkedip Formo za ·ya ka çtılar. İsa Yusuf Beğ ve M. Emin Buğra Beğ'e de yaparak iş ola ı ak, ön·:e Tao'nun ad:; mlı:.rµun elinden kurtulmak, sonra da hfü· d ü nya ya Dcğu Tür ki sta n et:: v:ısını tanıtmaya ça l ı ş;na k k a l m ı ştı . -- Ç.N. 1 ( 5 0) Bunun da içyüzü şöyl ed i r : G.:oneral Tao, l{ızıl Çin or dusunun da tazyiki ile, İsa Yusuf \'e Mehr.�ed Emin Buğra b1·ğler1n t ev ki f C"dilınel·�ri ve geri çevri!meieri için sırur karalmlJanna telgrafla haber vennişti. Bu emir üzeri ne !ki Türk de v let adnmı Keşmir sırurınd:ı. yakalandıfar, elleri bağlı o la ra k geriye sevkedildiler ve Guma adlı bir şehre g�tiı·ildile�. 15 gü n m ah p us kal dıktan son ra bir fırsatını bulup kaçtılar ve Keşmir'e sığındılar. Aileleri ise, sonradan ve aynca oraya ge .
şünC'n
lebllmlşlenilr.
-
( Ç.N.)
G Ö Ç
212
lar. Ancak, geçiş sırasında, Mehmed Emin'in kızı so ğuktan donarak öldü. (51 ) Mehmed Emin, karısı ve oğ lu Keşmir'in merkezi Srinagar'a ulaştı lar ve orada bir kaç yıl oturduktan sonra İstanbul 'a gittiler. İsa Beğ işe, Keşm ir'den Formoza'ya gitti (52) Keşmir sınırına en yakın Çin komünist ordusu 1 .600 kilometre uzakta bulunmasına rağmen, bunlar nasıl oldu da bir komü nıst müfrezesine rastladılar diye sorulabi lir. Cevap şudur: Bel i rtilen nokta i l e . Sovyet Rusya sınırı ara s ı nda sadece 80 kilometre mesafe vardır. KURULTAY Uygurları n , komünistlere karşı kurulacak cephe ye katılmaları ve faydalı olmaları hakkındaki ümitler ( 51)
Sof:uktan donarak ölen kız. M. l!;min Buğra'nın de· İsa Yusuf Alptekin'in kızı YaJ;;,ın'dır. A yrı ca 50 küsur kişinin yolda el \"e ayakl:ırı donmuştur. Bun l a rda n meı:elü ha Yusuf E eğ ' i n otlu Aslan'ın b:r aya ğil.
( 52 J
ğının yansı yoktur. - ( Ç.N . ) Keşıııiı·' e geldikten sonr<:, İsa Yuı;uf Beğ Fonnoza'ya hiç gitmed· \'e bu konuda ya p ıla n c!avetleıi reddetti. 1951'de Hicaz \"e Mısır ziyareU:>rinden !' Onra Tü rkiye' ye g· eJdi . M. Euğra daha ev •:el Türki ye ' ye ulaşmıştı. Her ikisinin de. Türkiye 'ye g.' ı i ş l t:'rl n : gerektiren baş
lıca iş; 1941'de ve 195l'de Hinj!stan'a sığınan Kazak lar dahil, 1 850 Türkistan'Iı nıülleciııin <".İskanlı göç men»
olarak Türklye'ye kabuller yie
masla� yapmaktı. Net i c t'
so nu ç l an an tı.,
a:ınm:.ı s:ııdan
sonra
İsa
Yusuf Beğ Keşınlr'e dönmüş. Keş:nir ve Pakistan'daki Kazaklan Türklye'ye yolcu et:l1iştil'. Scnra kendisi de
1954'de temelll olarak Türkiy e'ye yerleşmiştir. D ' ğer b:ızı Türkistan mültecileri. mesela Ali Beğ ( bir defa)
ve Hamza ( üç defa ) Formoza'ya gidip gelmişlerdir.
( Ç.N.)
-
213
böylece suya düştüğünden, Ali Beğ, 1 5 Nisan 1 949'da yine bir savaş divanı topladı. Bu defakl toplantı, tam Cengiz Han çağında olduğu gibi gerçek bir Kurultay' dı. Çünkü buna yalnız Kazaklar katılıyorlardı. Kurul tay, başkan olarak Ali Beğ'I seçti ve onun hemen Çon gcu'ya giderek Osman Batur'la bul uşmasına ve müş terek askeri hareket şekli n i tesbit etmesi ne karar ver di. Bununla güdülen gaye, Doğudan gelecek teh l ikeye karş ı . Urumçi 'ye giden iki yolun [hem Güney hem de Kuzeyden gelen yol ların) kapatı lmasıydı. Bu sıralarda, Ç i n l i komünistlerin u8 inci Yol Ordusu•, Doğu Türkis tan üzerine yürümek için Kansu eyaletinde yığınak yapmaktaydı. Hazırl ıklar devam ederken, komünist aleyhtarı cephenin bir kanadını teş k i l eden Töngenlerin işbirli· ğ i ve ya(>abi l ecekleri yard ı m da şüpheli bir hal a lma ya başlamıştı . Ali Beğ, Osman Batur'la görüşmek üze re yola çıkacağı sırada, Töngenlerin b i r temsilcisi ona gelmiş ve General Tao'nun Töngen b i rl iklerini dağıt· mak ve onları si lahlarını tesl i m etmeğe zorlamak üze re olduğunu bildirmişti. Töngen temsilcisi ayrıca şunları eklemişti : - Eğer s ilahlarımızı onlara tes l im edersek, hal kımızdan on binlerce kişi katl iama uğrayacak. Bunu bil iyoruz . O sebeple s ilahlarımızı tes l i m etmeyeceğiz. Sizinle birlikte d i reneceğiz ve savaşacağız. Dövüşe rek ölmek, teslim o lmakla da nas ı l olsa gösterilmeye cek merhamet için yalvarmaktan daha iyi değil m i ? . . . Ali Beğ sözleri tasd i k etmişti. Fakat biliyordu k i , Töngenlerin önünde iki i htimal vardı. Y a General Tao' nun emrine uymak, yahut ta kendi devletlerine karşı asi durumuna geçmek. Zira Tao, hala · Mi l l iyetç i • Çin Hükümetini temsil ediyordu. Töngenler müslümandı-
214
G Ö Ç
lar, fakat aynı zamanda Çinl iydiler. · Büyük At• G e neral M a zamanında i syan etmişler v e olayın bastı rılması sonunda çok ağır zayiata uğramışlardı . Ali Beğ, Töngenlerin ne,yapacağını yüzde yüz kestiremiyordu, fakat pek ümitli değ i l d i . Çünkü Töngenler, gerçekten güç pir durumdaydılar ve onların çoğunluğunun esas yurtları 1 000-1 200 k i l ometre uzakta, Çing-hay ve Kan su eyaletlerindeyd i . Sonunda durum, az çok Al i Beğ' in endişelendiği şeki lde oldu. Küçük rütbeli subaylar ve askerlerin idaresi, komünistlerin Sekizinci Yol Or dusunun e l ine geçti . Komünistler. bunlara bir süre propaganda yaptıktan sonra, asayişi koruma işlerinde kul landı lar. Ancak Töngen kıtalarının bir kısmı i syan etti ler, kışlalarını yaktı lar. si lahları ve cephaneleriyle birlikte gelip Kazaklara katıldılar. M üşterek cepheden. ortada yalnız Kazaklar kal m ı ştı . Bunların sayıları, Kulca isyanı s ıraları nda aşa ğı yukarı 40.000 savaşçı iken, şimdi azala azal a on beşbine kadar düşmüştü . Düşmanları ise. gittikçe kuv veti artmakta olan Çin Komünist Partisi ve onun bu bölgedeki s i lahlı kolu olan meşhur Sekizinci Yol Or dusu idi. Çin komün istleri Rusya tarafından artık da ha fazla destekleniyor ve besleniyordu. Ayrıca. doğ rudan doğruya Rusların i d aresinde, komünist propa ganda ve eğitimi altında yetişti rilmiş Kulca Kazakla rından kuru l u , 1 5 .000 k i ş i l i k bir kuvvet daha vardı. Ve General Tao'nun emri altında bulunan düzenl i Çin or dusu birlikleri. Subayları tarafından kime karşı savaş maya teşvik edil i rse, o şekilde hareket edecekleri tah m i n olunan bu kuvvetlerden. Kazaklara karşı kullanı labilecek ol�nların sayısı 1 0.000 kadardı. Fakat büyük çaptaki kuvvet ve i mkan dengesizliğine ve geleceğin kara n l ı k ve ü mitsiz görünmesine rağmen, Hür Kazak lc.rın yürekleri yine pekti .
H'ÜK OMET DARBESİ
Ali Beğ , Osman Batur'u, Çongcu yakın ı ndaki ça dı rında. 1 949 y ı l ı Mayıs ayında ziyaret etti. O tarihe kadar durumu iyice bel i rm i şti . Kendi Kazak kuwetle rinden başka hiç b i r şeye güvenemeyecekleri anla ş ı l mıştı . Tao'nun komünistlerden yana olduğu besbel l iydi . Böylece şu karara vard ı l a r : Osman Batu r. Çongcu bölgesinden çeki lerek, Ka raşehir - Toksun bölges ine gelecekt i . Oralarda, yaz nıevs iın i boyunca yetecek kadar otlak bulunabi l i rd i . Düşman kuvvetleri daha, a ğ ı r b�sarsa. Tanrı Dağları' n ı n deri n l i k l erine doğru çeki lebi l i rlerd i . Ve orada (geç m i şte olduğu gibi) düşmanın onları aramaktan ve sa r ı l ı tutmaktan usanacağı ana kadfır barı nmaya çalışır lard ı . Fakat bunun tatbiki i ç i n , Karaşehi r'e doğru Gü ney Batıya yürümek isteyen Osman Batur, yolları nın General Tao ordusu tarafından kesildiği n i gördü. Açık arazide, cephecien savaşa girişirse, sürülerinin büyük k ısmı mahvolurdu . Bu sebeple. Güney-Doğuya doğru çekilmeyi ve Barköl bölgesine gitmeyi tercih etti. (Bu ad u Pa rs Gölü .. demekti r.) Barköl bölgesinde. Tanrı Dağları 'nın biraz devamı sayı labilecek bir dağ yığı n ı n ı n orta yerinde. az çok korunması mümkün olan b i r ctluk saha vardır. 1 936'da H üseyin Teyci v e Sultan Şerif de, Gezkö ! 'e g itmeden önce bir süre burada ba rınımşlard ı . Barköl, 1 943'e kadar Rus ları n işgali altın da bulunan ve sonra tahl iye edilen. etrafı duvarlarla çevri l i müstahkem Kumul şehrinin Kuzeyine rastlar. Kumul , komünist Sekizi nci Yol Ordusu 'nun, Doğu Tür kistan'ı istila etmek üzere yığınak yapmakta olduğu Kansu eyaleNnin pek uzağında deği ldir. Barkö l , bu is ti la hareketine başladıktan sonra geçecekleri, bel li başlı iki yoldan Kuzeydek i n i n pek yakı nındadı r. Kara-
216
G O Ç
şehir ise, Güneydeki yola yakındır. Barköl çevresin deki dağlar 4 .500 metreye kadar yükselir ve bu civar · d a hem kış otlakları, hem yaz otlakları bulunur.
HÜR DÜNYA İLGiSİZ A l i Beğ ve Osman Batur Çongcu'da ayrıca şu ka rara vardılar: Al i Beğ, dönüşte Urumçi'deki Ameri kan Konsolosu Hall Paxton 'u ziyaret edecekti . Bu ziyaret tehl ikeli olabi l i rd i , zira eyaletin yeni idarecileri Ali Beğ'i ccdevlet d ü ş manı n ilan etmişlerd i . Öte yandan, Hall Paxton 'un d iplomatik mevkii de sars ı l a b i l i rd i . An cak Ameri kan Başkonsolosu görüşme tek l i f i n i müsait karşılad ı . Bu temas s ı ras ında neler konuşu l muştur? b i l m i yoruz. Çünkü Ali Beğ , açı klama konusunda gayet ke tum davranmaktadır. H a l l Paxton'dan da b i r ş ey öğren mek mümkün olamamıştır. Çünkü kendis i , 1 949 yazın da U rumçi'den ayrı ldıktan az sonra öl müştür. Yalnız şunu tahmin edeb i l i riz: Ali Beğ konsolusta n , en büyük ihtiya_çları olan si lah hususunda, hür dünya ülkeleri nin bir yard ı m ı olup ol amayacağını sormuştur. Çün k ü o da, Osman Batur da, hala ümitleri n i kaybetme m i şlerd i . Tıpkı Çörç i l ' i n , savaşın en karanl ık günlerin de bile ümidini kaybetmemesi gibi ve tıpkı onun g i b i , kend ilerine yeterli s i lah ver i l i rse, zaferi sağlayabi le ceklerini söylüyorlard ı . Fakat Çörç i l 'e, isted iği si lah lar, sadece bir okyanusu (denizaltı ların tehdidi altın da olsa bilel aşarak veri l mişti. Halbuki Kazaklara si lah yardımının ulaştırılabi l mesi için, en yakın dost l i mandan (ki bu Karaçi l im anıydı) sonra , Asya'nın gö beğine kadar 3 .000 kilometre l i k kara yolunun katedil. mesi gerekiyordu ve üste l i k bu yolun üze r i nde dün -
HÜKOMET DAR'JESl
217
yanın en sarp ve geçit vermez dağları bulunuyordu,
(53)
Öyleyse, Hail Paxton'un yapabi l eceği tek şey, sa dece dostluk duygularını ifade etmek, başarı temen nisinde bulunmak ve yol gösterici öğütler vermekten ibaret kalabil irdi . Üstelik, si lahlarını kendilerinin te m i n etmeleri için Kazaklara para yardımında buluna bilecek durumda değildi. ( Kazaklar el inde böyl e bir imkan olayd ı , belki düşmanlarından b i l e si lah satın aiabil i rlerd i .) Nihc:yet, U rumçi ile hür dünyanın bağ l�ntı ları , bu tarihlerde hemen hemen kes i l m i ş g ibiyd i . İ ng i l iz ve Amerikan konsoloslukl arı kurye i l e muha berede bulunmak imkanından mahrumdular. Normal posta muhaberatı ise, General Ç ang'ın Lançov'daki «Asayişi Koruma Karargahın tarafı ndan deva m l ı su rette okunuyordu ve kontrolden geçiril iyordu. Paxton'un Ali Beğ'e yaptığı tavsiyeler de şöyle özetleneb i l i r : Yerl i halkın, aralarındaki anlaşmazl ıkla rı b i r tarafa bırakıp komünistlere karşı bi rleşmeleri . Böylece düşmana karşı koyacak derecede kuwetli olab i l i rlerdi. Ancak öğüt geç kalmıştı ve yan l ı ş yere h itap edi l iyordu. Uygurların dayanma _ i radeleri, İsa Beğ ve M . Emin Buğra Beğ meml eketi terkedince za ten çökmüştü. Gerç i , Uygurlar aras ında metanetini kaybetmemiş birkaç kişi yine vard ı . Mese la Yolbars. (Onu i l e ride bahis konusu edeceğiz.) Töngenlere ge( 53 )
c' iğcr Ortaasya Tü rkle rine) silah verilmemiş olmasının yalnız bir sebebini belirtiyor. İkin ci (ve da ha öneınli olan sebep > de, Ame rika"d.ı:ki idare içine sızmış komünist ve sol temayüllü unsurlar yüzünden. silah verilmı•si hususunda ( ku n·et.
Yazar burada, Kazaklara ( ,.e
ll bir
isteğin ) yoklui;'ld l ur. Buna karı?ı, Çölçil'e silah
verilmesi için kuvvetli
( Ç.N.)
ve
sa m im i bir istek vardı
.
218
G Ö Ç
l i nce, onlar da sür'atle, Uygurlar gibi ümitsiz ve mo ralman çökmüş b i r hale gel iyorlardı. 1 949 yılının Haziran ayında, konsolos l a yaptığı g iz l i görüşmeden sonra, Ali Beğ ortak bir müslüman cephe teşkil etmenin i m kansızlığını görerek vazgeç tl ve bunun yerine (müslüman olmayan) Moğollarla temas kurma teşebbüsüne g irişti. Onun ve adamları nın b u lunmakta olduğu Karaşehi r-Toksun çevres inde b i r hay l i Moğol vardı . Ve aralarındaki en öneml i kişi Karaşehir'deki Wang i d i . Böyle bir kişiyle temas kurulmadan önce, yine geleneklere uygun hareket etmek gerekird i . Al i Beğ derhal b i r Kurultay toplad ı . Kurultay'a, A l i Beğ'in baş kan l ı ğ ı n ı kabul etmiş 30 kadar Kazak önderi ve kabi le başkanı katı l d ı . İlk önce şu temel mesel e müzake re olundu : nKomünistlere karşı savaşırsak, kazanma mız için az veya çok bir ümit var mıdır?ıı Buna, «Evet, vardır.,; cevabı veri l d i . İ k i nci konu şuyd u : ccSavaştan yenilmiş olarak ÇI· karsak ne yapacağız?,, Bu konuda da şöyle b i r fikir birliği sağland ı : Ka zaklar. sürüleriyle birl i kte , Taklamakan Çölü 'nü geçip Gezköl bölgesine sığı nacaklard ı . Böke Batur, son sa vaşını bu bölgede verm işti. Hüsey i n Teyci ve Sultan Şerif de, 1 936'da adı geçen bölgeye sığınm ışlardı ve şimdiye kadar kend i lerine i l i şen olmamışt ı . Kurultay üyeleri nin fikrine göre, eğer bu ücra bölgeye g i d i l i r se, komünistler peşlerinden gelemezlerdi ve onlar bu rada bekleyip, komünist zulmünün ve i stibdad ı n ı n so na ereceği güne kadar durabi l i rlerd i . Ve elbette o is tibdad günü gelince çöke�d i . O zaman eski yurtlarına geri döneb i l i rlerd i . Böyle haller, geçmişte b i rçok de falar atalarının başına gelmemiş miyd i ? Ancak Kazak-
Ht'KüMET DARDESİ
219
lar şunu hesaba katmıyorlard ı . Gelen dalga, eski leri gibi geçici cinsten deği l d i . Genel meselenin böylece karara bağl anmasından sonra , Wang'la işbirl iğine nası l gidi leceği konusu gö rüşüldü. Temas kurma görevi Ali Beğ'e veri l d i . A l i B e ğ . en güzel iki a t ı yanına alacak v e Wang'a hediye olarak sunacakt ı . Wang , buna karş ı l ı k ayr.ı derecede güzel iki at hediye etmezse, teşebbüs başarısızl ığa uğramış sayı laca ktı . Daha sonra ise sıra. anlaşmaya sad ı k kalmak i ç i n yapılacak yemine gelecekti. Wang'a bu yem i n i n , d u daklarıyla bir tüfeğin namlusunu öpmek v e bu s ı rada bas ı n ı n üstünde bir mermi bulundurmak suretiyle yapı l ması teklif edilecekt i . M uhatap kabul ederse ne ala. Etmezse. Ali Beğ uygun bir mazeret ileri sürecek ve Kazakların askeri harekat planlarını Wang 'a açmadan ayrı lacaktı . Kuru ltay, bundan sonra ki konuların üzerinde epeyce tartıştı . Bazı ları. Kazak l cırııı kaç silahl ısı olduğunu ve bunların komünistle re> karşı nerelerde. ne şekilde kul lan ı lacakları gibi planların Wang'<ı söyl enmesini doğru bulmuyordu. Di gerleri ise eğer böy l e b i r bilgi vermekten kaç ı n ı l ı rsa. Wang 'ın da aynı mahiyette bilgi leri vermekten kaçı nacağını savunuyorlardı . Sonu nda, Ali Beğ ' i n , gerekli tütün b i lgi leri karşı tarafa sunması kararına varı l d ı . Wang. Ali Beğ 'i büyük nezaketle kabul etti . Hedi yelerin alınıp verilmesi ve yemin töreni , i ki tarafı da tr,tmin edecek şekilde oldu. Wang, ittifak yapmayı ka bul ederek kaç silahlı verebi l eceğini bi ldird i . Al i Beğ de. bunların ne zaman harekete geçiri leceğ i n i tesbit edecekti. Ve o zamana kadar Wang hiç bir teşebbüs te bulunmayacaktı. Fakat zamanı geldiğ inde 9e. Wang yine h i ç bir harekette bulunmad ı . Bunun sebebi ihanet değil, olay ların umulandan sür'atle gel işmiş olmasıyd ı .
220
G Ö Ç
Adı geçen görüşmenin tarihi 8 Haziran 1 949'dur. O tarihten sonra, kısa bir durgunluk devresi gel ir. Ancak bu durgunluk zahiridir. Asl ında komünistler. eyaleti zaptetmek için son hazırl ıklarını yapmaktadır l ar. Öte yandan, Amerikan Konsolosu Hall Paxton i le 5 Ağustos 'ta bir toplantı daha yapılması kararlaştırıl m ı ştı. Bu toplantıya bütün Kazak i l eri gelenleri katı lacak ve ortak cephe kurma faaliyetinin vardığı son safhayı anlatacaklard ı . So n daki kada Osman Batur'dan, katıl amayacağı hakkında bir haber geldi ve toplantı teh i r edi ldi . Bu arada Paxton, U rumçi 'den temel li ola rak ayrı ldı ve yerine yardımcısı Douglas Mackiernan'ı bıraktı . Osman Batur'un gelmeme sebebini, A l i Beğ ke s i n olarak bi lem iyor. Yalnız onun, davetl iler arasında bu!uııan bir kişir.in kendisini ele vermesinden endişe E: tmes ini muhtemel sayıyor. General Tao'nun şehrin etrafında kurdurduğu karakollar ve nöbetçi ler engeli n i Osman Batur'un aşamam ı ş olması da mümkün ve daha kuvvetl i bir i htimaldir. Çünkü, uasayişi koruma11 kuvvetleri , diledi kleri k i ş i lerin seyahatine engel olur ve genelli kle ya lnız komün istlerle işbirl iği taraftarı bulunanlara geçme izni verirlerd i . Ali Beğ 'in, Karaşe lı i r'deki Kazakların planları hakkında. Osman Batur'a bi lgi vermek üzere gönderdiği haberci lerden biri o as kerler tarafı ndan yakalanmışt ı . Zava l l ı nın, işkence al tında , bildi klerinin ne kadarını söylediğ ini tahmin ede miyoruz. Ancak şurası gerçekti r k i , komünistlerin çok iyi çalışan bir casus l u k teşki latı vard ı , Kazakların ni yet ve hareketleri hakkında mükemmel şeki lde bilgi �labil iyorlard ı . 1 949 Ağustos ayında, artık herkes bil iyordu k i ,
HOK'OMET DARl3ESI
221
Urumçi'deki ( M i l liyetçi ) Ç i n .lükümetin i n idaresine son veri lecekti. Bu kesindi. B i l i n meyen tek nokta, te şebbüsün hangi tarihte yapılacağı idi. Vali Burhan Şe hidi ve eyalet idaresindeki diğer gizli komünistler, ar tık maskelerini çıkarmışlar ve açıktan açığa komünist lerin Sekizinci Yol Ordusu'nun eyalete girmesi hazır l ı klarına başlamışlardı. Kaçabilecek durumdaki bütün komünist aleyhtarları kal;mışlardı veya kaçmak üze reydi ler. Kalma kararı veren veya mecbur olanlar ise, her sabah uAcaba bugün başımıza ne gelecek?• en d işesiyle uyanıyorlard ı . Dükkanların çoğu kapalıydı. Evlerin çoğu boşalmıştı . Kalan evlerde oturanların gi debilecekleri başka bir yer bulunsayd ı , şüphesiz on kırın çoğu da şehri terkederlerd i . Kazak bakanlardan Canım H a n v e oğlu Del i l , Bar köl 'de Osman Batur'a katı l maya karar verdiler, ancak bu kararlarını yakın dostlarına b i l e açma � ı lar. Gizl i ce şehri terkederek, az sayıda s i lahlı muhafızlarıyla birl i kte Barköl'e varabildiler. Osman Batur, bu sırada bir müttefi k daha kazandı. Yetmiş yaşında bulunan, fakat yüreği hala sağlam olan Yolbars adındaki Uy gur da, yanında çeşitl i komünist aleytarı unsurlardan meydana gelen si lahl ı bir toplulukla Osman Batur'a kcıtı ldı. Gelenlerin çoğunluğu Uygurlardan idi. Fakat aı alarında, komünistl iği kabul etmektense kaçmayı faydal ı bulan ve eskiden General Tao'nun aisayişi k� nıma • kuwetlerine bağlı olan Çinli asker kaçakları da vardı. Canım Han'ın dışındaki bel l i başlı Kazakların he men hepsi U rumçi'de kalmayı tercih etmişlerdi . Çün kü U rumçi , Tanrı Dağları'na çok yakındı ve onlar, ko müni stler i ktidarı ele geçirince Tanrı Dağları 'na sığın mayı düşünüyorlardı.
222
G O Ç
Eylül ayı girdi. Günler uzadıkça, şehirdeki gergin· l i k de artıyordu. Acaba, Sekizinci Yol Ordusu 'nun gel mesi neden gec i kiyordu? Geldiği zaman, o da, Vali Şeng ve onun Kızı l Sakalları gibi mi davranacaktı? Acaba Şeng'in Ruslar tarafından eğitilmiş gizli pol isi tekrar ortaya çıkacak ve sokak köşelerine yeniden be· yaz kutular mı konulacaktı ? Şeng'in el sürmeye cesa ret edemediği özel mülkiyet ve ticarete bu defa el atı lacak mıyd ı ? Acaba şimdiye kadar politi kaya hiç girmem iş ve kendi köşesind e oturmuş kişi lere nasıl bir muamele uygulanacaktı ? Şeng devrinde en çok ş i kayete sebep olan, devlet yolları ve binaların inşacıtı için halkın toplanması ve angaryayla çalıştırılması usulü, gelecek olan tarafından da tatbik edilecek miy. d ı ,. Komünistler U rumçi 'ye fi i len ayak basmadan ön ce, onların durdur;.ılabi leceğine dair halkta hiç bir ümit kal m amıştı . Yalnız dağlardaki Kazakların irade ve ümitleri canlıydı. H atta Kazakların bir çoğu sadece savaşı kazanmayı değ i l , onları sonunda iyi şartlarla anlaşmaya bile mecbur edeceklerini umuyorlard ı .
KOM ÜNİST ORDUSU GELİYOR Komünistlerin i l k hareketi beklenmedik şekilde oldu. Bir sabah herkes baktı ki, şehrin sokaklarına beyannameler yapıştırıl mış. Bu beyannamelerde, bü· tün şehi r halkının ertesi gün ana yol boyunca gide rek, Rus H ava Alanı'na gelecek olan Sekizinci Yol Ordusu'nu karşılamak ve selamlamak üzere şehir dı şına çıkması emrolunuyordu. Sabah saat 1 0.dan son ra, e l i nde pol i s tarafından verilmiş özel bir izin kağı-
HtJKüMET DARBESİ
223
dı olmadan dolaşanlar veya evlerinde bulunanlar, kur şuna dizileceklerd i . O tarihte Urumçi'de, Ç i n , Rus v e Ameri kan adla rını taşıyan üç hava alanı vard ı . Rus Hava Alan ı , şehir kapılarından 1 O ki lometre kadar uzakta , Kuzey-Batıda i d i . Şehrin her zamanki nüfusu 1 50.000 kadard ı , fakat şimdi , hayatlarından endişe edenlerin ayrılmasıyla bu nüfus 1 30 .000'e i n m işti . Sabahın erken saatlerinden itibaren, Rus Hava Alanı 'na gidt:n yol , ağ ır ağ ı r yürü yen halkla dolmuştu, Gençler, ihtıyarlar, kadınlar. er kekler, sı hhatli olan ve hastalar, zengi n ler, fakirler herkes yol a dökülmüştü . Hatta kundaktaki çocuklar bile, anaları n ı n kucaklarında taşınıyordu. Eyl ü l 'ün baş l cı ngıcıydı ve havada boğucu bir sıcaklık vard ı . Tozlu yol l arda ayakları n ı sürüye sürüye i lerleyen on binler · ce: k i ş i n i n ç ı kardığı toz ise ayrı bi.- felaketti . H iç rüz g�· r e s m e c'·' ğ i nden tozlar hal kın elbiselerine yapışıyor, yüzleri ne, gözleri ne, ağızlarına, burunlarına doluyordu. Ve bu s ı k ı ntı l ı uzun yürüyüşle cc kurtarıcılarıı selam1;:,nmaya gidi 1 iyordu . Halk bütün gün Hava Alanı 'nda beklet i l d i . Fakat · beklen i l enler gel med i . Sonra yorgun argın dönme le · rine izin veri l d i . Şehre dönüldüğünde, sokaklara yeni beyannameler yapıştırı lmıştı ve ertesi sabah tekrar Hava Alanı 'na g i d i l mesi emrolunuyordu. Olay, ertesi ç;ün de ayn ı minval üzerine tekrarlandı. Nihayet üçün ci.i gün, Sekizinci Yol Ordusu, daha doğrusu onun ba z : öncüleri geldi ler. İ ki yüz kadar Dakota tipi Rus nak l iye uçağı , Hava Alanı 'na 4-5 l:;in Ç i n ' l i komünist as keri taşıd ı lar. Askerleri n techizat ve silahları tama men Rus mal ıycfı . Her uçak geldikçe ve içinden as kerler ç ı ktıkça, halk onları ç ı lgınca alkışladı . Aralara karışmı � olan •alkış önderleri!,• alkış zamanını, coş-
22t
G Ö Ç
kunluğu ve tempoyu i dare ediyor, halka yol gösteri· yorlard ı . Halkın gönü l leri b i l i nmez ama, e l l eri bu is· teklere tamam iyle uydu . Bu arada kameralar kuru l· muş, a kurtarıcılarını» coşkunca alkışlayan halkın film· lerini çekiyorlard ı . İ leride bu filmlerin inceden i nce· ye tetkik edi leceği , sessiz ve somurtkan duran veya isteksiz a l kışlayanların k i m l i klerinin tesbit edi leceği ve bunların kurşuna dizileceği muhakkaktı . Üste l i k üç gün üstüste g itmenin ve saatlerce beklemenin verdi· ği bitk i n l i k , kurşuna dizi lmeyi göze almak pahasına olsa bile, yine menfi tezahürat yapacak tek tük k im selerde de mecal bırakmamıştı. Şehrin bu üç gün müddetle sürdürülen mecburi tahl iyesi s ı rasında. U ru m ç i 'deki komünistler boş dur madılar. Partinin ve pol i s i n seçme elemanları, şehri ev ev aradı lar. Hasta olduğunu i leri sürerek gitme yenleri veya sakl ananları birer birer yakaladılar. Ev lerde, komünist aleyhtarı eser ve vesikalar aradı lar ve el lerine geçen mlıcevherleri ve değerl i eşyaları çal d ı lar. Mahalli komünist partis i , böylece hem bir sürü vesika elde etmis oldu, hem de para sıkıntısı çekme yecek şekilde bol maddi i m kanlara kavuştu . Hava Ala n ı 'na gitme emrine uymayanlardan veya evinde ko mün i st aleyhtarı eser veya vesi ka çıkanlardan kaç ki şinin kurşuna dizilerek veya süngülenerek öldürüldü ğünü bi len yok. Böylesine bir karşı lama oyununu düşünen ve tertip leyen her kim idiyse, herhalde Kazakların ve M o ğolların tarihini iyi b i len birisi olmalıyd ı . Çünkü, fethedilen b i r şehrin hal kının, toptan şehirden ç ı k ı p gal ipleri selamlaması u s u l ü Cengiz Han tarafından sık sık tatbi k olunmuştur. · ceng iz Han'ın çağdaşı sa yı labi lecek olan İngiltere'nin Kralı 3. Edward da Cala-
HÜKOMET DARBESİ
225
is (Kale okunur) şehrin i fethettiği zaman , o şehir halkı temsi lci lerinin, üsteli k boyunlarında tes l i m alameti olarak zincirler takıl ı durumda gelip, kendisinden mer hamet di lemelerini istemişti . Ama şimdi komünistler, Cengiz Han 'ın yaptığını bir defa değ i l tam üç defa ycıpmışlardı. Sekizinci Yoj Ordus u 'nun gel i ş i , civardaki bütün yerl erde hemen duyu ldu. Ali Beğ bu s ı rada, Kukuluk yakı n ı ndaki Kumuş mevki inde bulunuyord u . Haberi bi rkaç saat içinde ald ı . Hemel"!, daha önce hazırlan m ı ş plan gereğince, Hamza'yı ve vaktiyle H amza i l e b i r l i kte komünist aleyhtarı dergiyi dağıtm ış olan Kay n�ş ' ı , e l l i atlı i le birlikte bir buluşma noktasına gön derd i . Bunlar, U rumç i 'deki bellibaşlı bazı Kazak ön derlerine güveni l i r adamlar vasıtasıyla haber gönde recekler ve onları a i l eleriyle birl ikte kaçıp gelmeye davet edeceklerd i . Haber edilenlerden beş kişinin ad ları, kitabımızda bundan sonra da geçecek. Bunlar, eyalet hükumetinde bakan olan Sal i s ve Canım Han, Adil adında zeng-fn bir tüccar, Abdülkerim adında b i r tarihçi ve Hadavan adında bir kadın. Bu kadın, Kazak IE:rın büyük aşiret başkanlarından çok yaş l ı b i r ada m ı n karısıydı. Kocasına kısaca, •Hadavan'ın kocasıD derlerd i . Ve yaşlı adam hayattayken, aşiretin idaresi bu kadının el indeydi. Koca ölünce, doğrudan doğruya aşiret başkanı oldu. H amza'nın ve Kaynaş'ın böyle ce haberci gönderdikleri kişilerin sayısı 1 5 kadardı . Bunların hepsine, aileleri n i , uşakları n ı v e varsa s i lahlı adamlarını ve kıymetli eşyalarını da beraber getirme leri söylenmişti. Buluşma yeri Pey-Yang-Ku adında küçük ve se v i m l i b i r dağ köyüydü. Hamza. bu işi Tao'nun veya biz zat Sekizinci Yol Ordusu'nun haber alabil eceği n i dü f/ 1 5
226
G O Ç
şündü ve bütün yollara, baskına uğramamak için nö betçi ler koydu. Sonra oturup, gelecekleri beklemeğe başladı. Davet edi lenler teker teker, aileleriyle birlikte gelmeye başladı lar. Sonunda Canım Han ve Ha�avan hariç herkes gelmişti. Sal i s 'in yanı nda b irkaç Beyaz Rus da bulunuyordu. Bunlar b i l iyorlardı k i , eğer ko münistler kendilerini ele geçirirse, işleri b itmişti. Epeyce daha bekleni ldi. N ihayet Can ı m Han ve oğlu Del i l 'in, kimseye haber vermeden d�h<ı :3nce Barköl 'e, Osman Batur'un yanına u laştıkları öqrenil d i . Hadavan ise, Urumçi'de kalmaya karar vermişti . Hamza, • Böyle olacağı içime doğmuştu zaten .. d edi, • i çimizden birinin, yaptıklarımızı komünistlere haber verdiğini b i l iyorduk. Ş i mdi kim olduğunu öğ rend i k . • Kaynaş i s e , daha f i lozofça b i r ifadeyl e konuştu : - Bel l i olmaz. Belki sadece ata binemeyecek ka şişman olduğu için gelmemiştir. Zaten at.ı binme dar y i , eskiden beri göze alamazdı. Ancak koc:?sınırı s ı r tına b inmeyi başarırd ı . - Kocası , artık bütün bunların farkımı varama yacak kadar i htiyarladı . Neyse, onlardan bahsederek zaman kaybetmeyel im . Düşman gelmeden hemen bu radan gidel im. - Biz e l l i kişiyiz. Düşman bin kişi olsa da, yine mağlup ederiz. - Doğru. Ama buraya savaşmak için gelmed i k. Merak etme, bu işler bitmeden önce savaşa iyice do yarız. Kaynaş, ·Al lah ne kısmet ederse o olur• dedi ve hep beraber atlarına binerek uzaklaştı lar. Herhangi bir saldırıya uğramadan Kumuş'a var-
227
HOKUMı;'r DARtl'E:SI
dılar. B irkaç gün sonra da, Hadavan'ın gerçekten ko münistlerle işbirl iği yaptığı haberi geldi . Üstel i k , ko casıyla beraber ortaklaşa başkanı oldukları r.şirf.ti, bütün üyel eriyle komünistlerin tarafına geçirm i şti. (54) Bu ağır bir darbeydi ve Ali Beğ ile Osman Ba tur'un e mrindeki kuvvetleri önemli ölçüde azaltıyor du. Kazak önderleri arasında, Hadavan'dan başka, ko münistlere hiç direnmeden boyun eğen çıkmadı. Bel ki Kaynaş'ın bu kadın hakkındaki alaylı sözlerinde b i r gerçek payı vardı . Kazak mültec i leri , Hadavrnı'ı tarif ederken, onun dev gibi iri ve son derece ş ;şman ol duğunu söylerlerdi. Belki bu yüzden, çete savaşları n ı n sıkıntısını göze alamamıştır. Ve komünistler onun (hiç olmazsa şeklen) kendi taraflarına geçmiş bulun masını çok yararlı saymışlardır. Çünkü 1 953'e ka dar gelen haberlere göre Hadavan hayatta ve aşiretinin başında bırak ı ld ı . ---- ---
(54)
Böyle duı u:ıı l a rd:ı akla şu .50ru geliyo r : Düşmsn ta niçin t ak ip ed!yor, niçin kc·ndi soy laı·ın:ı karşı ih ı::ıetc «hayır!• dC'miyor lar. Bunurı. t ı: m değil, fakat kısmi bir izahı şöyle oia· bil :r: Bu çat ışmalar ve siyasi kombi�ezonların dışın da, d o ğrudan doğruya \'e tereddütsüz olarak Türklü ğün bağmı sız l ı k sancı-.ğı açılmış dC'ğildir. Muhtelif ön deı-ler, Rusya veya Çin'den k.:!.h b i riy te ittifak ederek diğerine k::? :-şı d i re nmekte kiı.h ?. ksi n i yapmaya çalış makta:iırl:ır. Bir t arafl a ittifak t:dC'n önder, öbür ta. rafa karşı ol a n tarihi kinden ya rarlanmakta ve ken· rafı na gee;<'n!. onun emrinC:ekilcr
,
dlsini clliad eder durumda göstermektedir .Tabii, «ge
çici
müttefik :·· ol arak komünistler
sonra (hatta ekseriya
seç!lln ce,
bir süre
çok geçmede n ) bütün manevra kabiliyeti kaybol mak ta ve ta m esaret durumuna düşül mektedir. Bu arada, baştan i!lbaren hılin olanlar d a, nadir olmakla beraber, vardır. ( Ç.N.) -
228
G Ö Ç
Tahminlerime aykırı olarak, Türkiye'deki l<azak mülteci ler, onun hakkında fazla acı ve kindar duygu lar beslemiyorlard ı . Birisi, görüşünü şu şekilde izah ett i : - B i r insanın hareketleri n i n sebebi, kendisi i l e Allah'ı arasında b i r sırdır. Kimbi l ir, belki onun duru munda olsaydık, biz de aynı şekilde hareket ederdik. Herşeyin asl ı n ı sadece Allah b i l i r ve şaşnıaı hükmü ancak o veri r. Fakat buna rağmen, hiç şüphe yok k i , eğer Ka· zaklar Hadavan'ı ele geçirselerdi herhalde 3ağ bırak mazlard ı .
Ardcı savaşları
x.
«Toplar ancak atları ve diğer hayvanları korkutuyordu U911ğa karşı piyade tüfeği kullandılar ve Tanrı Dağlarının yamaçların da iki keşif uçağını düşürdüler.• ..•
H AMZA'nın
Kaynaş'a söylediği «savaşa iyice do yarız,, sözü, çok geçmeden gerçekten tahakkuk etti. U rumçi 'deki idareye el koyma işi daha tamamlanma· dan bile, Çin komünistleri , eyaletin diğer bölgelerin i d e zaptetme hareketine geçti ler. Anca k , daha önce Sovy etler Birliği ve kukla Moğolistan tarafı ndan işgal olunan kısımlara il işmediler. Her yerde, yeraltı teşki latlarını zaten evvelce kurmuşlardı ve nerenin ne du rumda olduğunu gayet iyi biliyorlardı. Bu yüzden, eya letin hemen her tarafını kolaylıkla ele geçirebildiler.
230
G Ö Ç
Yalnız, Kazakların bulunduğu yerlerde, çetin savaşlar yapmak zorunda kaldılar. Kısa süre i çi nde anlaşıldı ki, dağlarda savaşmak gerektiğ i zaman, Kızıl Sakallar nası l tehl ikel i şartlar ve zorluklarla karşı laşmışlarsa, komünist Sekizinci Yol Ordusu d a aynı zorluklarla karşılaşacaktır. Bunun üzerine, kendi aralarında bir işbirl iğine g itti ler: Şehir ve kasabaların i şgal i n i (Urumçi"de olduğu gibi) . Seki zinci Yol Ordusu üzerine aldı. Bunun dışında kalan ara zinin, b i l hassa dağ l ı k bölgelerin ele geçiri lmesi i ş i ise, Sovyetlerin Kulca bölgesinde eğittiği Kazak k uvvet l erine veri l d i . Fakat, General Tao'nun eski aisayi�i koruma,. birli klerine ne iş düştüğünü Al i Beğ ve Ham za b i lm iyorlardı. Ama herhalde, bu askerlerin büyük bir kısmı komünist ordusu saflarına al ınmışlard ı r. (Ta b i i , önce •güvenilmeyecek unsurlar• temizlendi kten ve geride kalanlara komünistl i k telkinleri iyice uygu landıktan sonra.) O günlerde Uru mçi 'de bulunanların anlattıklarına göre, şehirler bu istila hareketi karşısında fazla di renmeden tes l i m oldular. Ancak Kazaklar, ciddi bir mukavemet gösterdi ler. Hür Kazakları mağlüp etme işinin Ruslar emrindeki Kulca Kazaklarına bırakı lması , kısmen şu sebebe d e bağlanab i l i r : Bu sıralarda, Çin komünistlerin i n ordusu, memleketi tam anlamıyla ko münistleştirme çal ışmal arıyla meşgu ldü ve bütün za man ve i m kanlarını bu işe hasretmek durumundaydı. Ayrıca, daha önceki Çin ordularının acı tecrübeleri n den, Ç i n l i l er şu dersi çıkarmışlard ı : Dağ l ı k bölgeler deki çete savaşlarında, Kazaklarla rahat başa çıkamı yorlardı. Böke Batur, Yunus Hacı, Osman Batur ve di ğerleri , kendi dağlarında, düzenli Çin birl i klerine karşı yaptıkları çete savaşlarından hemen daima gali p çık-
ARDÇI SAVAŞLARI
231
mışlardı. Ancak, cephe savaşlarında netice alamamış lard ı . Komünistler. şimdi bu eyal ette yeni lgiyi göze alamazlard ı . Çünkü. Çin'in tamcımını ele geçirmek üze re gi riştikleri büyük mücadelede, a leyh l erinde büyük etki uyandı racak bir itibar kaybına uğrarlardı. öte yan dan. Hür Kazak kuvvetlerini şimd i l i k kendi hallerine bırakmak ve i l e r ide münasip bir fırsat kol lamak yolu na da gidemezlerd i . Onlar ı , mümkün olduğu kadar ça buk yerleri nden söküp atmak ve yok etmek zorunday cı ı lar. Bu sebeple. Kulca bölgesi Kazaklarından fayda lanmayı en akıl lıca çare olarak düşündüler. Bu kuwe tı teş k i l eden Kazakların bir kısm ı , Sovyetler tarafın daki Kazaklardan, bir kısmı ise Ali Han Türe'nin Kul ca 'dan toplad ı ğ ı yerli Kazaklardan müteşekkildi. A l i Han Türe 'ye lüzum kalmayınca, Ruslar onu tasfiye et m : ş ve adı geçen kuvvet i , komünistl ik propagandası yanı nda. düzenl i askeri eğitime de tab i i tutmuşlard ı . Böylece, d a ğ savaşlarında d a usta, 1 0- 1 5 b i n kişi l i k bir kuwete sah i pti l e r . Ayrıca , bu kuvvet, çoğunu Ruslar ın kulland ı ğ ı zırhl ı otomobil ler, tanklar. dağ topları ve uçaklarla destek leniyordu. Ali Beğ' i n Kukuluk'taki kuvvetlerine karşı ilk hü cumlar, 1 949 y ı l ı Ekim ayının i l k günlerinde başladı. U rumç i 'deki hükümet darbesi nden sonra, ancak bir ay kadar zaman geçm işti. İlk hücumlar, seçme kıtalarla, Ali Beğ'in tutmakta olduğu bölgenin zayıf noktalarına, değ işik yerlerden yapılan vurup kaçma akınları şek l inde oldu. Böylesine bir taktik. uygulanmasının başl ı ca sebebi , Kazakları ş i mdi bulundukları dağl ı k bölge lerden uzaklaştırmak, onları bir araya toplamak ve ovalara i nmelerini sağlamaktı. Bu tarz çatışmalar, fa sılasız olarak 70 gün kadar sürdü. Sık sık ve ard arda,
232
G Ö Ç
hücumlar ve karşı hücumlar oldu. İki taraf da ağır za yiat veriyordu. Kazaklar, böyle bir savaşa hazı rlanma mışlardı, zaten hazırlanamazl ardı da. Cephaneleri sür'atle tükenmeye başladı. Onlar her zaman, düşman karargahlarına baskınlar düzenleyip cephane elde et m eye a l ı ş ı ktılar. Fakat bu i ş , Şeng zamanında olduğu g i b i , ş i md i kolay olmuyordu . T e k tük ovalara taşan baskı nların dışında, çatış· malar hep dağlarda oluyordu. İki taraf da, düşmanı n ı yandan çevi rmeye değ i l , ondan daha yüksek b i r nok raya tırmanmaya çal ışıyord u . Böylece tepeden ateş edebi l me ve kaya yuvarlayabi l me avantaj larını elde etmeye uğraşıyorlard ı . Tırmanma, ya aynı vadi n i n karş ı l ıklı iki yamacında oluyor. y a arka taraftaki ya maçtan tı rmanarak, düşmandan evvel tepeyi tutma şek l i nde kendini gösteriyordu . Dağın doruğuna önce va ran taraf, kazanca dana yakın oluyordu. Bazan bu gayretler. iki taraf için de b i r üstünlük sağlanamadan bitiyordu . İki taraf da. bazan tek kur şun atmadan . ulaştıkları yerlerden i ni yorlardı . Çarpış maların olduğu yerler Tanrı Dcığl arı bölgesiyd i . Dağ tepe leri s ı ra sıra yüksel iyord u . Bazı yüksek tepelerde çatışmalar olurken . onların gerisinden daha yüksel< tepeler bakıyordu . Hür Kazaklar, bazan o kadar yük seklere t ı rmandı lar ki . kendilerini aramak i ç i n dola şan Sovyet keşif uçakları , onların hay l i aşağ ı larında kal ıyordu . Tal i h l erinin çok açık olduğu bir g ü n , yuka rıdan tüfekle ateş ederek iki uçağı düşürdüler. Bu safhada, uçakların çoğunun keşif uçağı oldukları an laşıl ıyord u . Zamanla, onlara tam bir umursamaz l ı k v� küçümsemeyle bakmaya başladılar. Kanaatleri n i , 1 5. yüzyı lda Fransızlarla İng i l izler aras ında yapılan Crecy savaşında, düşman topları için, o zaman Froissart'ın
ARDÇI SAVAŞLARI
233
kullandığı tabiri aynen k u l l anarak ifade ediyorlard ı : •Onlar, ancak atları v e tıpkı kendileri gibi cc hayvan» olanları korkutmağa yarar.• İki tarafın savaş taktikleri de aynı olduğu halde, gayeleri taban tabana zıttı . Komünistler, Hür Kazak ları dağlardan oval ara indirmek ve savaşı ovalarda sonuçlandırmak istiyorla rd ı . Kazaklar ise, mümkün ol duğu kadar uzun müddet dağlarda kalmak niy�tindey di ler. Al i Beğ'in adamlarına verdiği e m i r şuydu : ulyi nişan almadan ateş etmeyin. Öldürmek için ateş edin. Atlıyı hedef aldığınız zaman, yaln.z biniciyi vurun, ata zarar vermemeye dikkat edin. Daima hareket halinde bulunduğumuz için esir alamayız. Ama, ·düşmanın atı na, silahlarına ve elbiselerine ihtiyacımız olacaktır. Çünkü bunlar, bizde gittikçe tükeniyor.» Komünist!er ise, ateş etti kleri zaman, mutlaka öl dürmeyi düşünmüyorlard ı . Onlara göre, düşmanı ya ral ı olarak el lerine geçirseler de olurdu, hatta bazı h a l lerde öylesi işlerine b i l e gel ird i . Hele Kazakların önderlerini diri olarak yakalamak fayda lıydı : Çünkü i şkenceyle, tehditle, baskıyla ve aldatmalarla on ları � onuşturabil me ihtimali vard ı . Bunlardan mukavemeti çöken ve kendi lerine boyun eğen olursa ne ala. Orta l ı kta teşh i r ederler ve onu isted ikleri gibi söyletebi l irlerd i . Fakat bu olmasa b i l e , onu b i r yandan s ı n ı s ı kı hapis tutmakla birl i kte, g ü ya onun ağzından , komün�st lere katıldığı ve adamlarını da aynı şekilde hareke�e davet ettiği hakkında demeçler yayınlarlar, üsre! ii< doğruluğu hakkı nda çeşitl i yalan deli ller ortaya ko· yab i l irlerdi . O öndere inananların bir kısmı buna k:msa veya tereddüde kapılsa, komünistler için kard ı . Bütün önderleri böylece veya başka yol larla tasfiye etti k1 en sonra, çobansız kalm ı ş koyun sürüsüne dönece� olan ların, direnme gücü ve ümidi esasen kalmazd ı .
234
G Ö Ç
Ayrıca, komünistlerin eline geçen bir önder, hem baskı altında belki ağzından bilgi alınacak bir kaynak, hem de onu sevenlere karşı kul lanılabi lecek esaslı bir koıdu . Komünistler, ister erkek, i ster kadın veya ço cuk olsun, bir kimseyi ellerine geçi rd ikleri zaman, onun yakınlarına karşı «Siz de teslim olursanız orıu bırakırız, yoksa öldürürüz veya işkence ederiz,., «ŞU hareketi yaparsanız, onu size bağışlarız, yoksa yek ederiz.,, tarzında manevi baskılara g irişmekte ust.ıy d ılar. Böyle öneml i bir kimse tevkif edildiğinde, ona nisbeten iyi muamele edi li r, iyi gıda ve yatacak yer veri l i rd i . Komünistlerin tutuklamadan bekledikler: foy deılar azaldıkça (ya elde edi l mek suretiyle, szeıldıkça veya netice alma ümidi zayıfladıkça) gösteri len müsa maha ve iyi muamele de aza l ırd ı . Eğer yakalanan k;şi , alet olmak istemez ve emirleri dinlemezse. o vakit komünistlerin siyasi hasımlarına uyguladıkl::!rı ı•.ı' iinı ve i şkenceler başlard ı . Ve en sonunda, sağlanı labile cek menfaatler elde edilince, ona ve yakınlarımı ya pı:an bütün vaadler hiçe say ı lır, arkadan ya idam ya h•ıt angarya usulü çal ıştırma suretiyle öldürmek ge l irdi . Bunun istisnası hiç olmamıştır. Kazaklara göre, savaşta tutsak düşmek, savaşan i :-ısanlara kaderin hazırlayabi leceği akıbetlerden bir!y d ı . Bu bakımdan tab i i karşılanması gerekird i . Fakat, :Comünistlerin yaptıkları bambaşka bir şeyd i . Onlar, � endilerine direnen veya isyan eden b i r Kaza k 'ın me sela karısını veya çocuklarını rehine a l ı rlard ı . Sonra da ona haber salarlardı : •Karıl'! (veya çocukların) elimiz. dedir. Falan tarihe kadar teslim olmazsan, öldürürüz.• Ve gerçekten öldürürlerdi. Bazan bir k imsenin karısı n ı , çocuk !arını , bütün diğer a[le efradını rehine alırlar ve beli rttiği m iz i stekleri yerine getirilmezse yahut o
ARDÇI S.\.YAŞLA.RI
235
k i ş i komünistlerin i sted i ğ i başka b i r : h � r. e ı i yapmaı s a , reh i n e l e r mesela b i rer hafta ara i l e teker teker ö l dürül ürlerd i . Başlangıçta bu usu l . �ağ l a d ı . Sevd i kl e r i n i n
komüni stl ere epey fayda
c a n ı n ı kurta rmak i ç i n tt� s l i m
o l a n l ar ı n sayı s ı fazlayd ı . Fakat sonra a n l a ş ı l d ı k i . ko m ü n i st l e r bu şeki lde t e s l i m o l a n l a ra verd i k l e r i sözü cı s l a y e r i ne getirmiyorlard ı . Onları veya s�vd i k l e r i n i serbest b ı rakmıyorlard ı . Aks i n e . tes l i ın o l a n l arı çeş ; t i i i ş kencel ere tabi tutarak , arkadaş l a r ı n a v e yapt ! k l arı i ş l ere dair her türlü
b i l g i y i a l ı yorlar. sonrn OilU V ?.
sevd i k l e r i n i mutlaka ö l d ü rüyorlard ı . B i rçok cıcı te:; rü l;e l e rd e n sonra komü n istlerin
metodu i y i ce ;rn l <1 s ı i d ı
\' e tes l i m olan Kazak ların arkas ı kes i l d i . Ve mi.k8de le. i k i taraf ı n d a b i r b i r i n e a c ı m a d ı ğ ı ve e l i n e f! rr.<ıt g e ç ın c e düşman ı n ı hemen ö l d ürdüğü k ı yas ıya b i r s<.ıva � a dönüştü . B u n a rağınen kom ü n i stler, Kaza k ların k a r ı l amı ı ve çoc u k l a r ı n ı reh i ne almak s iyasetine devanı etti l e r . Ay· r ı c a , Kazak sürülerini zaptetmek ve onları böyleu� ,,ç b ı rakmak yolunu da denemey e başlad ı lar. B i l hassa ke şif u ç u ş l a rı i le . Kazak çad ı rlarının ve çoluk çocu \l w ı b u l u nd u ğ u bölgeyi tesbit e d i yorlar v e bu y e r l e re b:j yük kuvvetlerle bask ı n yapıyorlard ı . Olaylar kcırş ı s ı n d a . Kazak l a r kendi oba l arı n ı korumak zorunda o l d u k l a r ı n ı h i ssett i l e r ve eskiden beri yü rütü len save: ş ; n takt i ğ i n i mecbu ren değ iştird i ler. Evve l c e . tam b i r çe te savaşı yaparlar, gerekt i ğ i yerde ve zamanda d üş m a n ı vururlar, sonra ortadan kaybo l u r ve s a k l a n ı rlar d ı . Ş i mdi i s e . obaları n ı korumak i ç i n muayyen y e r l e r de d u rmak ve düşman hücumlarını karş ı lamak zoru n d a kal ıyorlard ı . Bu h a l , Kaza k l a r ı n en büyük s i l a h ı o l an düşmanı pusuya düşürmek ve dağ savaş larında y ü k·
G Ö Ç
236
s e k yerlere t ı rmanıp ateş etme k imkan l a r ı n ı o n l a r ı n e l i nden a l ıyordu. Keşif u ç a kla rıy l a Kazak a i l e le r i n i n ve s ü r ü l er i n i n b u l u nduğu yeri tesb it eden , sonra bas k ı n düzenleye rek kad ı n ve çocukl arı esir a l a n komü n i stler, çevre d e bulunan
Kazak kuvvetl e r i n i n peşine düş müyorl a r
d ı . Ka r ı l a r ı n ı n ve çocu k l a rı n ı n komünist işkencesi a l tında bul unduğunu gören
Kazaklar hücuma geçmek
zorunda k a l ı yorlard ı . Böylece. çarpış manın yerini ve zamanını komünistler
tay i n etm iş ol uyordu . Fakat,
obal ara yapt ı k l a r ı baskı n l ardan sağlad ı kl a rı faydal ara
zayiat veriyorlard ı . Ç ü n kü Kazak m i l letlerin kad ı n ve co c u k l a r ı g i bi d eğ i l d i le r . On l a r ı n da el leri s i la h tutuyor karş ı l ı k . bazan ağır
�:ad ı n l arı ve çocukl arı . başka du.
KUYULARA ZEHİR ATILIVOR ! l<azakların b i lhassa çok kahbece sayd ı kları b i r başka komün ist taktiğ i , kuyu l a rdaki suların zehirl en� mesiyd i . Sava ş l a r ı n baş l a n g ı c ı nd a , hatta belki b a ş l a madan. bölgedek ! bütün kuyu l arın
yeri p l a n larda i şa
retl enm i st i . Sonra l i ste l e r i yapılan kuyu ları işgal et
tiler. Bu bölgelerin çoğu mevcut su kcyn8 kları
kurak yerler olduğund a n ,
say ı l ı i d i . Komü n i st l e r , üstün
kuvvetlerle devt= m l ı olarak e l l er\nde b u l u ndurd u k l a rı kuyu l arın d ı ş ı nda k a l a n l a r ı n ı zeh irlediler. Böy l e c e , zehirl i sul ardan içen insanların v e hayva n l a r ı n . ö l me s i n i sağl ıyorlard ı . Kazak i n a nçlarına göre, b i r suyu zehirl e m e k bütü n insan l ı ğ a ve hayvanlara karşı i ş l e n m i ş en a ğ ı r b i r cü ı üm olduktan başka, A l l a h 'a karşı da i şl e n m i ş e n bü yük günahtır. Bir kazak, bir kuyudan su i çti kten son-
ARDÇI SAVAŞI .\.Rl •.
237
ra, kovayı tekrar içeri sarkıtır, doldurur ve kenara bı rakır. Böylece, kendi sinden sonra gelen i nsan olsun, hayvan olsun, susamışsa hemen içebi leceği bir su bu lur. B i r Kazak, bunu ahlak borcu sayar. Ona göre su, Al lah'ın başlıca lütuflarından biridir. En büyük düşman bile, su içmek istediği zaman engel olunmaz. Engel olmak, Allah'ın ICıtfuna karşı küfürdür. Komünistlerin su zehirleme usulü, bu inançlar yüzünden Kazakların mücadele azm i n i büsbütün b i ledi . Şimdi artık, iyice emirıdiler ki, komünistler iblis cinsindendir. İblisin za ferleri ise geçicidi r ve e rgeç mağlup olacaktır. Kukuluk çevresinde i k i buçuk ay süren savaşlar da, düşman kuwetleri sayı ve silah bakımından çok ezici bir üstünlüğe sahipti. Fakat Ali Beğ'in emrinde ki Kazaklar, bölgeyi çok iyi bilmeleri, dağ savaşların da maharet ve cür'et sahibi olmalarından dolayı mah volmaktan kurtulabildi l e r. Sonra, 1 949 yıl ının Ara l ı k ayı geldi , dağların yüksek yamaçları karla kaplandı ve artık oralarda barınabi l mek imkansızlaştı. Böylece, Kazaklar dağdan aşağı i nd i ve avantajlarını ister iste mez kaptırdılar. Çünkü komünistler, aşağı bölgelerde zırhlı savaş araçlarını kullanma i mkanlarını da elde ediyorlard ı . Üstelik, mahdut m i ktardaki su kuyularını ya kendi leri kul lanmak için işgal etmişler veya zehi r lemişlerd i . Bu durumda Kazak savaşçılar hayvanlarına içecek su bulabilmek için, işgal altında bulunan ku yulara saldırmak zorunda kaldılar. Bazı noktaları ele geçirdiler. Ama bu, i nsan ve cephane sarfiyatı bakı mından, tahammül edilemeyecek kadar ağır kayıplara yol açıyordu. Neticede, önlerinde beli ren iki yoldan birini seçmek zorunluğu bel i rdi : Va tes l i m olmak, ya hut Tanrı Dağları bölgesinden büsbütün ayrılmak. Tes l i m olmayı bir an için bile akıllarından geçir·
::as
G O <.,;
m edi ler. Ama i kinci ihtimal üze rinde uzun boylu dur dular. Tanrı Dağları bölgesinden ayrı l ı rlarsa, nereye g ideceklerini önceden
kararlaştırmışlard ı . Karaşehi r
bölgesine kayacaklar v e orada, Moğolların l i deri Wang i l e birleşerek komü n i stlere s a l d ı racaklard ı . Fakat ş im di bu harekete teşebbüs zarureti doğunca, Wang sö zünü yerine getireb i l m e kten aciz k a l d ı . Ç ü n k ü , Seki zinci Yol Ordusu 'nun çol'c kuvvetl i b i rl i kl e r i Karaşe h i r 'e gel mişti . Wang . bunlara karşı ç ı kmayı göze ala; niıyordu. Ve h a k l ıydı da. Kazaklar, yürekl e r i ndeki büyük acıya rağmen, ata larının yurdu Tanrı Dağları bölge s i n i büsbütün bırak mak ve Gezköl bölges i n e doğru göçmek kararı verdi ler. Manas yönüne ve çok sevdi kleri Kızıl Uzun ı rma ğı boyuna g idemezl erd i . Çünkü, karla tamamen kap lanan Tanrı Dağları geçitlerini aşab i l m e n i n imkanı yok tu . Başka yol lardan dolaşarak hedefe varmak da y i ne mümkün değ ild i . Çünkü oraya g i den ana yo l l a r , Seki zinci Yol Ordusu tarafından tutu l uyordu. Fakat Güneye doğ ru uzanan topraklar; g e n i ş çöl ler, ova lar, n isbeten alçak ve geçit veren d a ğ l a r ve tepeler halindeyd i . Böylesine geniş bir böl g e n i n her noktası n ı kom ünistler tutamazdı . Şu halde, yay ı l arak ve ufak parti l ere bö lünerek, Güneye doğru s ızma ya pı l a b i l i rd i . Küçük Kazak top l u l u kları , kendi başlarına, kendi önderlerinin buyruğu a ltında, ayrı ayrı y o l l a rdan g itti ler. İ r i l i u fa k l ı g rupların bir k ı s m ı , düşmana hiç görünmeden ve hiç zayiat vermeden gide b i l d i l e r. Ço ğunluk düşman ı n kollarıyla çarpıştı , zayiat verd i , fa . kat mevcutlarının bir kısmı geçeb i l d i . Bu karma karı ş ı k göç s ı rasında yaka lanan veya öldürülenlerin sayı s ı n ı hiç kimse bilmiyor.
ARDÇI SAVAŞLARI
239
SUSUZ DAGLAR Doğrudan doğruya A l i B e ğ ' i n emri a ltında olanlar
400 aile kadard ı . Bu kadar büyük b i r top l u luğun, ko mün istlerin gözüne görünmeden, b i l i nen ve insanla rın kul landığı herhangi b i r yoldan geçeb i l mesi i m kan sızd ı . A l i Beğ , eskiden Böke Batur'un yaptığı g i bi , Su suz Dağları aşmayı düşündü. Adı geçen dağ larda, h iç elenecek kadar az yağ m u r yağar, insan i ç i n d e , hayvan i ç i n de ne su , ne y i ye c e k b u l u n u r. Kom ü n i stlerin bura l arda kuvvetleri yokt u . B e l k i , Susuz Dağlar'da hiç k i m sen i n yaşayamayacağ ı n ı ve geçmek i steyenlerin sag ç ı k a m ayaca ğ ı n ı düşü n m ü ş l e r d i r . Ama Ali Beğ ' i n f i k rine göre; komün istl eri n , onu ve ada m l arını yakala m a k ve yok etmek h ı rs l a r ı o derecedeydi ki ve başka yol lara yığdı kları kuvvetler o kadar fazlaydı ki, Susuz D a ğ l a r ' ı n teh l i kes i , bunun y a n ı nda daha hafif kal ı rd ı . D u ru m u , kendi emrindeki a i l e başkanlarına izah ett i . H e p s i tasv i p ett i l e r ve bu maceraya g i r i ş meye hazı r o l d u k l a r ı n ı b i l d i rd i ler.
21 Ara l ı k 1 949 tar i h i nd e yola ç ı k ı l d ı . A l l a h 'a �ü k ü r mevs i m k ı ştı ve g ü n e ş , diğer mevs i m lerde oldu ğu g i bi , tahammül edi lemeyecek derecede yak!cı de ğ i l d i . Buna rağ men , G ü n ey Doğuya doğru g ü n l erce yol aldıkça, kafi l edekiler, b i l ha s s a çocu klar, susuzluktan k ıvranmaya başlad ı . Hayvan l a r d a çok s ı k ı ntı Ç(:kı yor· du. Ü ste l i k , ayakla r ı n ı n a l t ı n d a k i toprağın tuzla kapl ı olmas ı , onların s ı kıntı s ı n ı büsbütün arttı rıyordu. At ların n a l l arı a l t ı na kaçan tuz, onların tırnakların ı çü rütüyor v e n a l l ar ı n ı düşürüyordu. Bitip tükenmek b i l meyen tuz, yine deve l e r i n tabanlarını çatlatıyor ve kanatıyordu. Bu yüzden, zaval l ı ların ayakları altımı bir kaç kat at köselesi bağ l a n d ı . Ö te yandan, yerl e r i k ap-
G Ö Ç l ayan tuzlar p ı r ı l p ı r ı l parlıyor, güneş ı ş ı n ları n ı akset· t i riyordu. Böylece akseden ı ş ı n l ar, hem hayvanların · h e m insanların gözl e r i n i yoruyordu. Ayrıca sert rüz· garların kaldırdığı tuz
tozları . . . Hayvanlar yanında,
i nsanların da b i lhassa küçü k çocu kları n , gözleri yan· m aya , s u l anmaya ve cerahatlanmaya baş ladı. Yüzl erini ve ağızları n ı bez l e r l e sard ı k l a rı halde, dudakl a rı çatla· m ı ş , yara o l muştu . Sonra b i r a ra l ı k kesif b i r sis tabaka sı etrafı sard ı , g itti k l e ri y o l u ve b i rb i rlerini göremez h a l e g e l d i l er. Ö l e n l e r o l d u . B u n l ardan b i ri de, Ali Beğ'· i n ağabeyi Attal Beğ M u l l a i d i . K a f i l eden ayrı l m ı ştı . Ama yolunu şaşırdığı
i ç i n m i , yoksa hasta l ı ktan ve
yorgu n l u ktan mı kafi leden ayrı l d ı , b i l i nm iyor. Bağı ra· rak onu epey arad ı l ar, fakat bu lamad ı l ar. Kazaklar, çekti kleri a c ı l arı , tafs i l atlı o larak yaban c ı l ara a n l atmaktan
hoşl anmazlar. Bu çöl yolculuğu
hakkında da, yazd ı k l a r ı md a n fazl a bir şeyler öğre11e· b i l m e m mümkün o l m a d ı . Şu halde meseley i , okuyu cunun muhayye l e s i n e
b ı rakmak gerekiyor. Kaymış'<.ı
b i r mektup yazm ı ş ve
ondan, Susuz Dağlar Çölu"nLJ
g eçerken olanları
etraf l ıca a n l atmas ı n ı isteın i ş t ! rn .
M e ktubuma verd i ğ i cevap ş i md i önümde duruyor. Kay naş aynen şöyle d iyor:
- Geçerken, susuzluktan çok çektik. Su yerine, insanların idrarlarını ve hayvanların kanlarını içmP.ğe mecbur kaldık. Susuzluktan hayvanlarımızın çoğunu. develer hariç, kaybettik. -- - İ şte bu kadar yazıyor ve s onra başka kon u : a ra ge· ç iyor. Kaf i l e , Susuz
D a ğ ları aştıktan sonra Ç i n l i lerin
Y i ng-pan ded i k l e r i yere g e l d i ve burada b i r süre d i n· l e n i l d i . Y ing-pan Ç i n 'c e d e
aBoş Şehir• anlamına Çı e l ; r
. · ve gerçekten, b e l k i y ü z yı ldan beri b u reisi boştu . Do-
ARDÇI SAVAŞLARI
2'1
ğ u Türkistan, Çinliler tarafından fethedi ld i kten ve Sin Kiang adı altında Çin lmparatorluğu'na bağlandıktan sonra, bu şehri Çiyen-lung adında bir Ç i n i mparato ru, 1 736'da, garnizon şehri olarak kurdurmuştu. A l i Beğ ve adamları ulaştığ ında, şehir öyl e terkedilmiş durumdaydı, fakat yine de kerpiçten ve tuğ l adan ya p ı l m ı ş evler, i ç l erinde oturulabilir durumdaydı. Şeh r i n i ç i nden bir de akarsu geçiyordu. Uzun süren sa vaşlar v e Susuz Dağ ları geçmen i n m e şa kkatinde n sonra kafi l e . burada uzun süre d i nlenmek i htiyacını
duydu. Meskün yerlerden
bir h ay l i uzakfu bulunul
duğu i ç i n , baskın teh l i kesi yoktu.
H ÜRRİYET VE ŞEREF, ALLAH'IN VERDİÔİ NIMETIİR Kaf i l e Ying-pan'da d i n l e n i r ve göçün bundan son
raki safhas ı i ç i n kuvveti n i taze lerken , çevreye d i k i len nöbetç i l erden biri A l i Beğ'e geldi ve Em i n Ta M u l l a
a d l ı b i r Kazak'ın geldi ğ i n i , kendisiyle görüşmek iste d i ğ i n i söyledi . (55) •Ta• sözü. Kazaklar arası nda bü yüklük ifade eder. Emin Ta M u l la, A l i Beğ'i hararetl e
ve tuzlu ek m e ğ i n i yed i . Sonra da, komünistleri n kendisini elçi o l a rak gönderd i ğ i n i , eğer Ali Beğ kend i lerine katı l ı rsa iyi muamelede b u l unm ay r ve yüksek bir m evki ver m ey i vaadettiklerini bel i rtt i . Konuşması n ı şöyle biti r di: s elamlad ı , oturup Kazak u s u l ü çayını içti
(55)
Em1n Ta Mulla ( veya daha doğrusu EmJn Da Molla> değ11. Uygur T'"Jrltlerln;lendl. Kendisinin başlan gıçta Ali Beğ''I komünistle!'e boyun eğme�e teşvllt eden bir elçi durumunda gösterilmesi yanlış oiacak. C'ünk!l tu zat, v:ıtansJver ve mücahittir. ( Ç. �. )
Kazak
f/1 6
G Ö Ç
24.2
- Bu teklifi reddetmek hiç doğru olmaz. Yaşamak, ölmel<ten iyidir. ·
Bundan yüz e l l i y ı l önce de, R uslara karşı d i re nen Kazak kahramanı K i n e Sarı 'ya , b i r R u s e l ç i s i aynı tekl i fi geti r m i şt i . Ve Kine Sarı 'nın cevabı şu ol muş tu :
- Kötü bir maksat için tuzak kuran, o tuzağa er keldiğini kaptırır. A l i Beğ ' i n hatı r ı n a , o s ı rada, K i ne Sarı ' n ı n söz le ri g e l d i m i , b i l m e m . Y a l n ı z , e l ç i E m i n Ta M u l la 'ya k ı
r ı c ı b i r s ö z söylem e d i . Ona , komünistlerin Kazakl ara yapt ı kları z u l m ü a n l attı . Şeng devri n i , Rusların Ali Han Tü re"ye o l an nankörl ü k ve i h a netleri n i , Urumçi 'ye g i ren Sekizinci Yol Ordusu'nun halka reva gördüğü kö tü l ü kleri ve i ş l e d i ğ i c i nayetleri nakletti . Komün istle rin savaşta k u l l a n d ı ğ ı insanl ı k dışı u s u l l e rd e n , s u l a r ı n zehi rlenmesi s u ret i y l e A l l a h ' a v e i nsanlara k cı r ş ı en büyük suç ve g ü n a h ı i ş l ed i k l erinden bahsett i . Sözle r i n i şöyle bağ l ad ı :
- Bir yalancı, namuslu hareket edeceğini ileri sürse, onun sözüne güvenilebilir mi? Bil ki, ben yaşa dıkça, katillere ve hırsızlara teslim olmayacağım ve onların liitfu için şerefimi satmayacağım. Seni gönde renlere dön ve bu sözlerimi, sana zarar gelmemek üze re nasıl istersen öyle söyle. Ama şuna emin ol: Az kalsın, şu ötedeki Susuz Dağlar'da canımızı da kay bediyorduk. Ben canım çıkmadıkça teslim olmam. Ya n!r.ıdakiler de olmazlar. Emin Ta M u l la cevap vermed i . Sadece , tasd i k an l a m ı n a çeki l e b i l ec e k ş e k i lde hafifçe başını eğd i . Ara
Ali B eğ : - istersen bu gece bizimle kal. Yarın ikimiz de,. selimetle ayrı ayrı yollarımıza gideriz, dedi. da uzun b i r s ükut devresi olduktan sonra
_\�DÇI S :\ \" AŞL.\l\.l
243
E m i ;ı Ta l\.lu ! l cı ':ıın c e v a b ı şöy leyd i : - Hürriyet ve şeref, i nsanlarn A llah'ın verdiği -nimettir. Varın sen r.ereye gideceksen, ben de bera· ber gelmek isterim. Komünistlerle bir olup, Al!ah'a düşmanlık etr.ıeğe kalkışanlardan olmak istemem. Üs telik, elçiliğim başarısız oldu diye elim boş dönersem, belki beni de öldiirebil i rler. O � e c e bir h cı � e r c i g e l d i ve ko:ıı ü nist kuvvetle r : n . A i i B eg · i n k a f ; l e s i ıı i n yolunu kesmek üzere hare kete gecm i s oldd: l ;:;rırn b i l d i rd i . Bu yüzden, ertesi sa bah e�ke?ıden. A l i Beğ ve kafilesi, beraberlerinde E m i n T a i\ı'lld l a o l d u ğ u halde tekrar yürüyüşe geçti ler. Yor ru n i u k gec ınenı i ş t i . i nsanlar da. hayvanlar da çok bit k i n d u r u ıııu ndayd ı l cır. ı-: attfı h ayvanlard an biri . s ı rtına yük konulduğu zaman bunu t a ş ıyc:mayarak y ı ğ ı l m ış ve ö ! m ü stCı . Su d e f a k ı bitk i n l i ğ i . susuzluktan değ i l , açlık trır.dı . B i l h cıssa cıtlar, tuzl u otları ve yaprakları yemek t;;; ıı hast< danıyorbrd ı . D i l leri şişiyor ve kabarıyor, iç leri nden çoğu ö l üyord u . Diğerleri ise, d i l lerinin ancak b i r iğne i ! e del inmesiyle ölümden kurtulabil iyorlardı . D i i i d e : i n c n atın ağzında n , b o l miktarda siyah kan ge l i yordu . Neredeyse ölümün eşiğine gelmiş atlar, dil l e r i ı1 i n dcli nır.esiyle çok defa birdenbire iyileşiyorlar ve yürüyebilecek hale geliyorlard ı . Hatta baz ı l ar ı n ı n s ı rt l a r ı n a yük konulab i l i yordu, f akat insanları taşıya b i lecek tak:jıtları yoktu. Ve o yüzden, artık kafile, ya ya olarak. atların yan ı s ı ra yol al ıyordu. Kendileri de bir hayli yorgun olduklarından, sendeleye sendeleye gidiyorlard ı . Buna rağmen erkeklerle beraber kadınlar da. bir kıs ı m yükleri (hayvanlar taşıyamadığı için) sırt lımna almışlard ı . Hatta küçük çocuklar, anaların sır tındayd ı . Üstelik yine sis çökmüştü ve yollarını şaşı ranlar oluyordu. Kafile, sağa sola kıvr1tarak ve yolunu
244
G Ö Ç
zorlukla tayi n ederek i l erleyebiliyordu. Bu yüzden, Ta rım ı rmağını iki defa geçmek zorunda kalmışlard ı . Tarım ı rmağı donmuş, fakat üzerindeki buz ta bakası pek kal ı n değildi. B i r geçişlerinde, buz üstün de yürüyerek ırmağı ikiye ayıran bir adaya geldikleri vakit gördüler ki, adanı n öbür tara:mdan geçen kolun da buz yoktu ve sular del icesine akıyordu. Adada ağaç bulunmuyordu, ancak bol m i ktarda uzun sazlar vard ı . Ali Beğ . fazla miktarda saz toplanmasını v e bun ların örülerek bir nevi halat haline getirilmesin i , kuv vetl i olması için de sicimle ve çadı r keçelerini tut makta k u l l anılan ağ parçalarıyla bağlanmasını söyle d i . Sazlar toplandıktan sonra, önce uzunluğuna olarak. yol yol yerlere yayıldı. Sonra yerdeki sazlar bir araya g etirildi, iyice büküldü ve bağlandı. Çok dikkat ve emek sarfederek kal ı n ve sağlam bir halat meydana getirdi ler. ırmağın bir kenarından, öbür kenarına ka dar uzanması ve suya g i rdiği ve birçok k i mseler ona tutunduğu ve asıldığı halde, kopmaması gerekiyordu. Halatın boyu g itgide uzuyordu. N ihayet yetecek kadar oldu. Ali Beğ, halatı yapanlara sordu: - Boyu, ırmağın öbür kıyısına kadar varmağa yeter mi? - Yeter, dediler. Ama onu öbür kıyıya kim gö türecek? Irmak gerçi pek geni• değil, fakat su çok soğuk. Aralarından biri şöyle dedi: - Belki ileride suyun derinliği azalır. O zaman, halatın ucunu götürenin, yüzerek gitmesine lüzum kalmaz. Yürüyerek gidebilir. Al i Beğ, •İşin orası Allah'a kalmı,tır.• dedi . •Bi ze düşen iş, halatı sağlam yapmaktı. Yaptık. Şimdi
AlU>ÇI SAVAŞLAR.::
2'5
aramızdan genç ve kuvvetli bir yüzücü çıksın. Güneş batmadan işi bitirelim. Birisi yüzerek ve sığ yerlerde yürüyerek halatın ucunu karşı sahile geçirdi. Fakat karşıda, ucun bağ lanab i l eceği bir ağaç kütüğü, kaya veya ona benzer b i r şey yoktu. Bir kişi daha yüzerek geçti. Sonra i kisi de halatı bütün güçle r iyle kavradı lar ve geriye doğru yaslad ı lar. Geride kalanlar teker teker ve suyun için de oldukça gerg i n duran halata tutunarak ı rmağı geç meye başladı lar. Yüzme bilmeyenler de böylece ge çiyordu. Karşı kıyıya ulaşanlar, bütün giydiklerini çı karıyor, bir bohça haline getirerek başlarının üzerin de taşıyorlard ı . Kadınlar da, çocuklarını öylece baş üzerinde götürüyorlard ı . Neticede herkes karşıya varmı ş , ama bazıları için bu i ş hayli zor olmuştu. S ı ra hayvanlara gelmişti . Koyunlar, keçiler, deve ler, sığırlar, atlar hep karşıya geçeceklerd i . Bunlar dan bir çoğu Susuz Dağları geçerken ölmüştü, fakat kalanlar yine çok sayıdaydı lar. Hayvanları geçirme işi nin nas ı l başarıldığını, A l i Beğ'in bana anlatırken, ay nen kullandığı sözlerle nakledeyim: - Atı çok kuvvetli olan bir adamı seçtik. Bütün giydiklerini çıkardı. Atının da eğerini çıkardı ve çıp l&k olarak üzerine bindi. Bir ikinci atı da ipinden tu· tup, arkasından çekerek suya girdi. Diğer hayvanlar, suyun içinde, sırtında binicisi olmadan giden bir atı görünce peşine takıldılar ve suya girdiler. Acaba hep si yüzebilir mi, diye endişemiz vardı. Boşuna imiş. Mükemmelen yüzen hayvanlarımızın birini bile kay betmedik. Sırtlarında yükleri de vardı. Onlar da ge çirildi böylece. Ancak, yükleri ağır olan hayvanlara yardım olsun diye, koyun derilerini hava ile şişirmiş ve onlara bağlamıştık.
246
G Ö Ç
A l i Beğ'in, deve s ı rtında g iden ve yüz k il odan faz. l a çeken büyük kazanı da kazasız belasız kurtarı l mış tı . Tarım ırmağ ı , Çinli lerin La-Wang dedikleri şeh'r harebesinin yakınından geçilmişti . Burası da. Talı:la makan bölgesindeki başka bir çokları gibi, terkedi l'11i � harebe halindeki bir şehirdi. Ying-pan'da olduğu gib:, içlerinde oturulabilecek bina kalmamış, her şey yıkıl m ı ş ve toprak yığını hal ine dönmüştü. Ama yapraksız. ç ıplak dal ları göğe doğru uzanan bir çok ölü ağaç göv desi vard ı . Bu şehir, Tarım ı rmağı vaktiyle taştığı ve etrafı su bastığı için terked i lm işti . Taklamakan bölge s i ndeki diğer şehirlerin terkediliş sebebi ise sust•Z· l u ktu. Yol larına devam ederken, bir ara Lop KöyünCn de }' Lınından geçtiler. M eşhur İsveç'l i seyyah Sven He din'in crgezegen göl» deci.iği Lop Nor Gölü, adını bu köyden alır. Tarım ırmağ ı , her bi rkaç yüz yılda bir, eski yatağı çamurla dolduğu için yol değiştirir ve keııcli sine bir başka yatak bulur. Böylece gölün yeri de de ğişir. Yatak değişince, bunun boyunda kurul muş ola.ı şehirler de susuzluktan yaşanmaz hale gel i r ve ter lo�di l i rl e �. Ç ı karılan gözcüler ve öncüler, Lop köyünün ko münistler tarafından i şgal edi lmiş olduğu h�berini getirdi l er. Bunun üzerine köye g i rilmed i , açıİl.tan ge ç i l d i . Lop Nor Gölüne de yaklaşılmadı. Çünkü o gölün suları tuzludur, içilmez. Ayrıca sah i lleri lıiltekl ı ktır. Bu sahile fazla yaklaşan bir insan veya hayvan bel ine kadar çamura batar ve ancak talihli ise b i r yardımcı kendisini kurtarab i l i r. Lop'u geride bıraktıktan sonra. arazi gitgide yük selmeye başladı. Tibet'in Kunlun Dağl arının Kuzeye
ARDÇI SA\" AŞL".P. I
24i
doğru uzanan bir kol u sayı labi lecek o l a n .�! tı n G:ığla rı 'na yaklaşıyorlard ı . Yokuş yukarı tı rmannı a k on l<:ırı iizn ıüyord u . Çünkü b i l iyorlardı k i , bu t ı rman ı ş ı n a n l a m ı . a rt ı k Taklamakan Çölünün son l a r ı n ı n yükİflşt ı ğ ı n a i ş a r etti . B i raz sonra. H ü s e y i n Teyc i ' n i n s ·:·ı rii ! e r ı n i ot l att ı ğ ı s ahaya u l aşacaklard ı . Bu saha . Gezkı.:.i i 'ürı ÇcV· rr. s i ndeyd i . H üseyin Teyc i , g e l e n l e r i dostça karş ı l <ı d ı . O n l r:ı ra !· o n u ğ u sayı lacakl arını ve i htiyaç l arını ka;ş ı l ?. nıak üze r e bütün mal ların ı n ,
n ı n . koyun l a r ı n ı n
deve l e ri n i n . s ı ğ ı rl a r? n ı n , atları
e m i r l e r i nde o l duğunu
söy l e d i . Bu
sözl e r i n d e de gerçekten sam i m i i d i , çü n k;i Kf!za� i a r <:!I C'S ı nda böy l e davranmak adetti . Fak i r b i r l\az c. k , C::!· ci ı r ı n ı zeng i n b i r Kazak'ın çad ı rı y a n ı n a kurard ı . Zeng i n Kazak . o n a ödünç olarak mese l a
40 d i ş i koyun ver i r
d i . F a k i r Kazak, bunları b i r y ı l g üder ve otl atı r d ı . B i r y ı l ı n sonunda. koyunlar yavru l a d ı ktan sonra . zeng i n e
80 hayvan veri r, ka l a n l a r ı n ı kend i s i n e a l ı rd ı . Bu defa A l i Beğ . develerine yalnız bi.iyü k kaza n ı n ı d eğ i l . b i r i k t i r m i ş o lduğu para ları da y ü k l e m i şti . Böy l ec e , i hti ya cı o l a n hayvan l arı H üsey i n Teyc i ve Su ltan Şeriften ödünç d eğ i l , satın aldı . Hamza . Kaynaş . E m i n Ta M u l lc:. ve kafi ledeki diğer b i rçokları da böyle yaptı l a r . Ama para l a r ı o l mayan lar da. parasız h ayvan a l d ı lar. Kış he men hemen b itmek üzereyd i . Bahar g e l i nce, tabiatın her y ı l yen i lenen mücizeısi vuku bulacak, kuzu lar, tay l a r . d a n a l a r ve deve yavru ları dü nyaya gel ecekti . Böy lece bahara u laşınca, Kuk u l u k 'taki savaşl ardan on pa rasız ve m a l s ız o larak sadece can l a r ı n ı kurtara n l a r . yine hayvan s a h i b i olmuşlard ı . Hüsey i n Teyc i 'n i n d e m a l l a rı e k s i l memişti . Fakat, yen i g e l e n l e r o l masayd ı , b e l k i s ü r ü l e r i daha d a
çoğa l ı rd ı . Zarar yok, bütün
b u n l a r A l l a h ' ı n kısmet etti ğ i şeylerd i .
G Ö Ç
248
Bahar yaklaştı kça, Al i Beğ ve yeni g e l enlerin en dişeleri de artmaya baş l ad ı . H ü s e y i n Tey c i , y ı l lardan beri her yerden uzak o l a n bu bölgede, sükunet i ç i nde yaşamaya a l ı ştığı i ç i n , g e l ecek tehli keyi yeteri kadar c iddiye a l m ıyord u . B i r g ü n , Hüseyin Teyci 'nin a l ı ş ve r i ş ettiği Tung-kuang ş e h r i ne g i t m i ş o l a n i k i adam ı n ı n get i rd i ğ i haber endişeyi arttı rd ı . İ ç i nde b i n buda hey k e l i b u lunan bu şehir, k ısa b i r s ü re önce komünistler tarafından işgal ed i l m i şt i . Komü n i stler, G ezköl böl ge s i nden i k i Kazak'ın g e l d i ğ i n i öğre n i nce kendi l e r i n i ça ğ ı rm ı ş l ar, g ü l e r yüzl e . yeni rej i m den o n l a ra h i ç b i r za rar g e l meyeceğ i n i söy l e m i ş l e r � i . Sonra b i r ziyafet çek
m i ş l e r ve önderl e r i n i n y a n ı na dönünce , Lançov 'da ya p ı lacak b i r kongre i ç i n tems i l c i gönde r m e l e r i n i n rica e d i l d i ğ i n i tenb i h l e m i ş l e r d i . Kansu eya l et i n i n baş kenti Lançov'da yap ı lacak kongre n i n üye lerine
silcileri» d e n i l ecekti
cchalkın tem
ve b u n l a r bütün Kuzey-Doğu Ç i n
bölges i n i tem s i l edeceklerd i . T e m s i l c i s a y ı s ı ne ka dar çok o l u rsa o kada r iyi idi . Kasabadan dönen i k i l<azak ay r ı ca ş u n l a r ı e k l e m i ş l e rd i : K o m ü n i stler onla· ra , boyu n l arında bir m a d a l ya ile kasabaya g e l ecek Ka zakların tamamen e m n iyet i ç i n d e olacakları n ı . kend i l e r i n e k i msenin i l i şm eyeceğ i n i bel i rt m i ş lerd i . Ve hem bu iki k i s i n i n takm a l a r ı . hem de a rkadaşlarına dağıt � a l a rı i ç i n madalyalar verm i ş l e rd i . A l i Beğ , get i r i l e n cc madalya » l ara baktı ve Üzerle r i n d e , Ç i n kom ü n i st l e r i n i n önderi M ao-Çe-Tu ng'un ka bartma s ı n ı n olduğunu görd ü . H emen H üseyin Teyci ' n i n yanına g itti ve bu davet i n b i r tuzaktan i baret oldu ğunu ve eğer Lançov'd a k i
cchalkın temsilcileri» topl an
t ı s ı na adam gönderi l i rs e , b u n l a r ı n ya h i ç geri dönme yeceklerini veya yanları nda döneceklerini söyled i .
komünist askerleri i l e
G e l ecek askerler, Kazakları n
ARDÇI SAVAŞLARI
249
el lerindeki bütün hayvanları gaspedeceklerd i . Hüse yin Teyci'ye, Val i Şeng zamanında Urumçi'ye çağrı lmış J.000 temsilcinin akıbetini hatırlattı. Bunlar, bütün si lahlarını tesl i m etmeleri için, kendi lerini gönderen bölgelerin halkına mektup yazmaya zorlanmışlard ı . Ve s ilahlar teslim edi lmeyince de, temsilci lerden önder durumunda bulunan 1 8 kişi, bu arada Yunus Hacı da, tevkif edi lmişler, sonra da öldürü lmüşlerd i . KIRKLAR'IN AKIBETİ Hüseyin Teyci , on yı ldan beri olayların dışınday d ı . Ali Beğ'in ikazları , kendisini tamamen i kna ede med i . Ancak. yine emrindeki aile başkanlarını topla yıp, meseleyi müzakere konusu yapacaklarını söyled i . Toplananlardan b i r kısmı Hüseyin Teyc i 'nin tarafını tutup temsilci göndermeyi, bir kısmı da Ali Beğ'in ta rafını tutup göndermemeyi savundular. Sonundcı şu karara varıld ı : Tung-huang'a 40 si lahl ı atl ı gönderile cekt i . Bunlar. orada durumu etraflı olarak inceleyecek ve bilgi geti receklerd i . Kırk k i s i gitti kten sonra A l i Beğ ; Hamza v e Kay naş'a. Gezköl i l e Tung-huang arasındaki dağ yollarına gizli nöbetçiler ç ı karıl masını ve izinsiz olarak kimse nin dağ geçitlerinden geçmes ine izin veril memes i n ı söyledi . Bi rkaç gün sonra nöbetçilerin bulunduğu ye re, Tung-huang 'dan bir haberci geldi . G iden kırk kişi n i n önderinden, H üseyin Teyci 'ye şu haberi getirdiği ni söylüyordu : Kırk kişi komüni stler tarafından dostça karşılanmıştı . Komünistler, onların gelişini övmüş ve bu hareketin, Kazakların • devri m • i anlamaya başla dıklarına alamet olduğunu söylemişti. Haberci şunu da ekled i : Lançov'a giden yol uzun (800 kilometre ka-
G Ö Ç
250
dar) olduğundan . at sırtında gitmeleri zor olacaktı. Onun için bu k ı rk kişiye ve diğer temsilcilere kam yonlar tahsis edi l mişti . Haberc i , ayrıca Gezköl çevre sindeki Kazaklara bir ihtar da geti riyordu: Bundan böyle Tung-hua:ıg'a, boynunda Mao'nun resmini taşı yan madalya olmaksızın kimse g i remeyecekti . Tung huang'daki komünist kumandandan a l ınmış özel b i r izin olmadan üzerinde silah bulunduran herkes, der hal idam edi lecekti. Haberci, Gezköl 'e doğru gel i rken . kasabaya giden yol ların komünist askerleri tarafından korunmakta olduğunu da görmüştü. Haberci sözünü biti rince Hamza , Kaynaş 'a, cc Belli ki, önce silahlarımızı alacaklar, sonra da bizi ya köle haline getirip ölünceye kadar çalıştıracaklar veya doğrudan doğruya öldürecekler.» ded i . «Tıpkı Şeng'in, agabeyimi öldürdüğü zaman yaptığı gibi. Bundan son ra, kimin adına geliyorum derse desin, gayesi belli olmayan kimseleri geçirmesek daha iyi olur.•• Hamza. cıBırakalım geçsin.» ded i , cıİşin iç yüzünü anlamamasına rağmen, yine doğruyu söylüyor. Komü niste pek benzemiyor. Belki Hüseyin Teyci, silah taşı manın yasak edildiğini duyunca hazırlanan felaketi anlar ... Arkasından gelen haberci, ondan sonra gelen bir başkas ı , kendi lerini hep Kırklar'ın önderinin gönderdi ğini ileri sürüyorlardı. }'famza ve Kaynaş, onları ince· den inceye sorguya çektiler. Ya hiç cevap vermedi l er. yahut birbirini tutmaz ifadeler kullandı l ar. Anlaş ı l ıyor du ki, bunlar düpedüz komünistlerin gönderdiği ajan lardı. İkisinin de Kırklar'ın önderine malederek söyle dikleri şöyleydi : - Şimdi Çin'de .barış kuruldu. Silahlara artık lü ;;r.um kalmadı. Buna göre siz de, silahları hükumete teslim edin .
ARDÇI SAY AŞLAF.I
231
H üs e y i n Teyc i , henüz kom ü n i stlerle savaş h a l i ne geçm e m i ş olsa b i l e . Hamza ve Kaynaş çoktanberi sa vaş h a l i ndeyd i ler. Şu halde. ş i m d i savaş kanu n l a r ı yü r ü r l ü kteyd i . İ k i haberc i n i n , hele s i l a h l a r h a k k ı ndaki söz l e r i n d e n sonra yalan söyled i k l erine ve K ı rk l a r ' ı n sözcüsü değ i l . komünist l e r i n a j a n ı o l d u k l a r ı n a H amza ve Kaynaş tam kanaat getirdi ler. Ve i ki s i n i de casus c' iye k u rş u n a dizd i l e r . G ü n ! e r geçiyor. giden l erden başkaca b i r haber çıe ! m i yo :·du . Hüseyin Teyc i ' n i n Kazakları aras ı nd a en c! i ş e g i tt i k çe arttı . K ı rklar'ın
akraba l a r ı , Tung-h u a n g ·a
g i zl ice casus gönderi lmesi n i
ve K ı rklar'ın a k ı beti n i n
ne o l d u ğ u n u n öğ ren i l me s i n i tem i n i ç i n H ü sey i n Tey c i " n i n ç a d ı r ı n ı sarıyorl a rd ı . Ö te yanda n . Hüsey i n Teı c i " n i n . daÇ) l ara d i ki l m i ş nöbetç i l erden haberi yoktu . A l i B e ğ " e dan ıştı ve i k i önder Tung-huang"ın çevres i n e . h atta m ü mkünse şeh i r i ç i ne i k i casus gönde r i l me s i kara r � n ı a l d ı l ar. Bu iki k i ş i , boyunlarında M ao-Çe Tung " u n madalyalarını taşı yaca klar. üzerlerinde görü nürde s i lah b u l undurmaya:ak lard ı . Ama , e l bi se l eri n i n i ç i nd e g iz l e n m i ş otomati k tabancaları olacaktı . Seç i · l e n l e r g itmeden önce A l i Beğ bunlara , kasaba d ı ş ı n d a k i y o l l ara d i ki l miş
komünist nöbetç i ler hakkı nd'l
b i l g i verd i . N öbetçilere görünmeden şehre n as ı l g i · rece k l e r i n i öğrett i . Aynı zamanda, casus l a r ı n g i t m e i tı· r i ne engel ol mamaları i ç i n Hamza ve Kaynaş'a haber u l aşt ı rd ı . A l l a h ' ı n takd i riyle, garip b i r tesadüf o l a r a k . bu i k i kişi tam kasabaya g i rd i kleri s ı rada , içine K ı rklar'ın doldurulmuş olduğu kamyo n l a r şehir kap ı s ından ç ı k m a k üzereyd i l er. Kamyonlar kapıda beklerken i k i Ka zak d i kkati çekmeden yaklaştı lar ve i ç i ndeki l e r l e Ka zakça b i rkaç söz konuşab i ld i l er . Kamyonla rd a k i nöbet
252
G Ö Ç
ç i l er Ç i n ' l i olduğ u ndan n e söylenildiğini anlayamıyor lardı. Kırklar'ın si lahları e l l e rinden a lı nmıştı . Henüz e l l e ri , kolları bağ lanmamıştı, ama halleri idama qö türülen mahkumları andırıyordu. Kırklar'ın önderi şu kadarını söyleyebi i d i : - Bize, Hüseyin Teyci v e Gezköl'deki diğer kar deşlerimize, silahlarını teslim etmeleri için haber gön dermemizi teklif ettiler. Bunu asla yapamayacağımızı söyledik. Bizim adımıza haberci gönderildiğini ve eğer silahlar teslim edilmezse, verdiğimiz söz yerine ge tiri lmediği için idam edileceğimizi söylediler. Halbu ki biz, hiç bir zaman böyle bir söz vermemiştik. Yalan· dı bu. İki Kazak. yanlarında otomat i k tabancalar bu lun d uğunu, şehrin i ç i nde bir şeye kal kışamayacak larını. [cıkat şehir dışına çı ktıktan sonra. onl arı kurtarma� için e l lerinden geleni yapacak l 2 � 1 n ı b i l d i rd i ler. Lak i n , K ı r k lar'ın önderi yanaşmad ı : -:- Hayır. Öyle bi r şeye asla kalkışmay ı n Bizi öl· düreceklerini sanmam. Çünkü dedikleri gibi bir şey yapmad ı k. Bunu kendileri de biliyorlar. Zaten ölüm· !\alım Allah'ın er.ı:-idir. Bizi kurtarmaya kalkışırsanız, �iz de, biz de, hepimiz ölürüz. Şimdi dönmeniz ve işin doğrusunu aileleri mize ve arkadaşlarımıza haber ver meniz daha doğru olur. Kamyonlar harekete geçerken. iki Kazak giden l e r i n arkasındw «Selametle gidin ve dönün. Sizin de· diğiniz gibi yaparız.,, diyorlardı. Kırklar'ın akıbetini kimse b i lm i yor. Hiç b i r i , bir daha Gezköl 'e dönmedi . Onlardan hiç bir haber de 9elmedi. Komün istleri n , tehditlerini yerine getirerek onları kurşuna dizmiş olmaları mümkündür. Yol ve köprü inşaatında . angarya usulüyle. ölünceye kadar .
ARDÇI SAVAŞLAHL
çalıştırı lan işçi kafil el erine katmış olmaları da müm kündür. Komünistlerin inancına göre • ilerlemek- ve ayükselmek•, yalnız bu köprüler ve yollarla ölçülü r dü. Ve bu işleri yapmanın yolu da, insanları cebren çalıştırmaktı. Başka şekillerde sıkıntıya ve meşakkate dayanı k l ı olan Kazaklar, angarya şeklinde çalıştırma lara h i ç dayanamıyor, kısa zamanda ölüyorlardı. İ k i Kazak, vakit geçirmeksizin Gezköl 'e döndüler. durumu anlatınca, Kırklar'ın karıları, tırnaklarıyla kan çıkıncaya kadar yüzlerini tırmaladılar ve Hüseyin Tey c i 'nin çadırına koşup, intikam alması için ısrara baş ladılar. Dostları , onları güçlükle teskin edebil d i . O günden itibaren de, Hüseyin Teyci 'nin adamlarının h i ç bir tereddüdü kalmamıştı. B i l iyorlardı k i , onlar da er geç, Altaylarda, Tanrı Dağlarında, Kukuluk'ta ve Çong cu'da olanlar gibi, canlarını korumak için savaşmak zorunda kalacaklard ı . Dağ geçitlerine ve yol lara ç ı ka rılan nöbetçiler ve keşif kol ları artt ı rıldı. Çok geçme den bunlarla, Tung-huang'dan çıkarı lan komünist müf rezeleri arasında, bazı ufak-tefek çatışmalar oldu. Fa kat o laylar şimdi lik önemsizdi. 1 5 Mart 1 950'de, Gezköl bölgesine hiç beklen meyen bir ziyaretçi geldi. Bu, 1 1 Eylül 1 949'da, Seki zinci Yol Ordusu'nun öncül eri Urumçl'ye g i rdiği gün, esrarengiz şeki lde ortadan kaybolmuş bulunan Ame rikan Konsolos Yardımcısı Douglas Mackiernan idi. At ve deve s ırtında seyahat edenler için, Urumçi ile Gezköl'ün arası 1 4 gündür. Mackiernan da at ve deve üstünde seyahat ediyordu. Ama, Urumçi'den çıkışı i le Gezköl'e gelişi arasında beş buçuk ay geçmişti. Aca ba bu süre içinde Mackiernan neredeydi ve neyle meşguldü. Bunu All Beğ ya bilmiyordu veya bana söy lememeyi tercih etmişti. Çünkü Ali Beğ'in adeti, baş-
�54
G Ö Ç
kaların ı n yaptıkları hakkında hiçbir şey söylcmenıel\ tir. Sonraları , M ackiernan i l e birlikte bulunmuş Fran� Bessac adında bir şahıs . .. Life• derg isine yazdığı bir yazıda, onların o kışı b i r kampta geçirdi klerini bi ldird i . Fakat o da fazla bilgi vermedi . VARIM BEŞ DOLARLIK M ackiernan, Ali Beğ 'i iyi tanıyordu. Ondan, eş yasını taşımak üzere deve ve ayrıca Tibet s ı n ı rına ka dar refakat edecek bir kı lavuz almak istiyordu. Gez köl 'den Tibet s ı n ı rına kadar. düz hat halinde mesafe 300 k i lomet r e kadard ı . Fakat yol . Altın Dağ larından ge çerek epeyce kıvrıldığı ve dolambaçlı olduğu i ç i n epeyce uzuyordu. Ali Beğ. isteni len deve v e kı lavuz . ları vereceğini söyledi. Son ra ona. Kukuluk çevresin deki savaşları ve Susuz Dağları nas ı l aştıkları nı anlc:t t ı . Kazaklar içi n , istikba l i n neler getireb i l eceği üzerin de de konuştular. Sanıyorum ki. Amerikal ı ların H i ma laya dağlarını aşarak . Kazaklara yard ı m göndermele rinin yol ve çare!erini müzakere etti ler. Ve eminim ki bu konuşmalar s ı rasında Ali Beğ , Amerika l ı ziyc:ret çiye, ölünceye kadar savaşacaklarını ve tes l i m olma yacaklarını söylemiştir. Ayrılmadan önce Mackiernan. beş dolarl ı k bir Amerikan kağıt parası n ı ortadan i kiye böldü ve yarı s ı n ı bir hatıra olara k Ali Beğ'e verdi. Her ikisi de pa ranın iki yarısına parmak izlerini bastı lar. Ali Beğ . konsolos yardımcısına, dinlenmiş d urumda 1 5 deve ve bir at vermiş, yanına iki kı lavuz da katmıştı . Böyle ce vedalaştı lar ve Mackiernan yola ç ı ktı. Aradan bir hafta geçtikten sonra i k i kıl avuz geri döndüler. Üç gün, Amerikalı larla birlikte g itmişlerd i .
·
'
;�L'g'. A :·, .l•rikaiı
k·:·::s,,ıos
Du;:; l::s :\iackıe ı·nrın'1:1
\' ı · ı
cl!gi yarım beş
dola rlığ"ı göst eri � oı .
D0:ı Cı s �c ace i G 1 e r i o ! rı� .:ı d ı ğ ı i ç : n . döi·t g ü n c e gelmiş l e rd i . A n l a tt ı k l <m n cı göre. d�ha Tibet s ı n: rına varma c2.1 M cı c k i e rr. c; n kend i l e r i n e ihtiyacı k a l m ad ı ğ ı n ı be
l i rtr.ı i ş .
� e r i d c• n ı:: e ! e r i n i
i stemişti,
Eğer k ı l avuzların ded i ğ i d o ğ ru ise. Mackiernan'ın kararı büyük bir felakete yol açmışt ı . Ali Beğ 'd�n al d ı kları t a l i ma t a göre, iki kılavuz, s ı n ı r nöbetçilerinin b u l u n m a d ; ğ ı bir noktadan. Amerilca l ı !arı Tibet'e soka c a k l a rd ı . Ame,· i ka l ı ların kendi başlarına yola devam etti kten sonra vard ı k la rı s ı n ı r noktasında ise Tibet'li nöbetç i ler vard ı . Ali Beğ 'in çok sonradan öğrendiğine 'göre bunlar, Tibet Devlet Başkanı Dalay Lama'dan, Macki ernan'a giriş izni veri lmesi için bir emir alma· dı kların ı söylem i ş ler ve onu kurşuna dizmişlerd i . Di-
256
G Ö Ç
ğer Amerika'lı , gazeteci Frank Bessac'a ise i lişme mişlerdi . (56) Mackiernan'ın öldürülmesi acaba bir kaza veya tesadüf eseri miydi, yoksa bu neticeyi komünistlerin plan ve entrikaları m ı hazırlamıştı ? Bilhassa şu nokta düşündürücüydü: Sonradan Tibet'in başkenti Lhassa' da yayınlanan resmi tebliğe göre, Mackiernan'ın Ti bet'e sokul ması bütün sınır kapılarına bildiri l m iş, yal nız her nası lsa, bilfi i l kendisinin başvurduğu s ı n ı r ka pısı unutu l muştu. Ali Beğ, bu konuda kesin bir şey söyleyemeyeceğini bildi rd i . Ama şunu ekled i : İ k i Ka· zak kılavuzun , kendilerine verilen görevi tamamlama dan dönmelerine çok hayret etmişti. Çünkü A l i Beğ i l e Mackiernan, iki kılavuzun Tibet sınırına kadar be raber gitmeleri ve sınırı geçirmeleri hususunda mu tabık kalm ı şlardı. Bu sebeple, Ali Beğ'in aklına şu ih ti.m al gelmişti : Acaba, Ameri kalı ların kafilesine her nası lsa sızabilen bir komünist ajanı, i ki kılavuzun za manı ndan önce geri gönderilmelerini sağlamış olamaz mıyd ı ? O tarihlerde, Tibet'in içinde de birçok komü nist ajanı bulunduğu m uhakkaktı. Ancak memleket. henüz komünistler tarafından tam anlamıyla işgal edil memişti. Dalay Lama'nın verdiği geçiş izninin ulaş mamas ı n ı , o tarihlerde kolaylı kla önleyebilecek du rumdaydı l ar. Üstelik şu soru da akla gelebi lir: Eğer sınır kapısına herhangi bir emir gelmemiş olsa bile, nöbetçiler neden yalnız Mackiernan'ı kurşuna dizmi s ler ve onunla beraber bulunan d iğer Amerika'lı Frank Bessac'ı bırakmışlard ı ? Olayın en makul izahı şö�l fı ( 56 )
FranJt Bessa c'ın ideoloj ik eğ;liml hakkında hiç bir bil bildirilen olduğu ;rim yok. Ancak, onun muha'lirt «Life» dergisi, gittikçe şiddeti e.rtan ölçüde sol eğ: limll bir dcrgiydJ. ( Ç. N.) -
ARDÇI SAVAŞLARI
257
olabi l ir: Sınır kapısındaki nöbetçiler, Frank Bessac hakkında hiç bir emir almamışlard ı , bu yüzden ona dokunmadı lar. Mackiernan'a gelince; Doğu Türi<is tan'ın komünistler tarafından nasıl ele geçirildiğini hür dünyaya yayabi l i rd i . Böylece öldürü l mesi gerekli görülmüştü . (57) Mackiernan, ayrılmadan önce_ Ali Beğ'e verdiği yarım beş dolarlığı, H indistan'ın başkentinde. adını bildirdiği bir Amerikan diplomatına vermesini ve o d iplomatın , yapılan yard ı m ı n karş ı l ığını ödeyeceyınf söylemişti. Ali Beğ, Mackiernan'ın öldürüldüğünü işi tince, diplomata başvurmaya lüzum görmedi ve yarım beş dolarlığı hatıra olara k saklamaya devam etti . Onu hala yanında bulunduruyor. Sırası gelmişken söyleye(57)
Amerika'daki
sağcılann ısrarla
idd'a edegeldiklerlne
göre. o tarihlerde Amerika..ı Dışişleri Bakanlığl'na sol cu hizip h:ı.kimdi v e bunlar �tomünlst ülkelerde
sıkı
ve sürekli temasta bulunuyol'iar, aynca Bakanlık bünyesinde de çeşitli· faaliyetler g·österiyorlar::lı. Bun lar aı-;ı.sı nda, Amerika'nın ve müttefiklerinin diploma tik sır!::rını komünistlere bildl�mel�. Amerikan politi k::s�nı l :cmünlst ülkcler'n istek ve menfaatlerine uy :;un bi:- mecraya çekmelt, komün ist a!cyht3n devlet
ve te:;; e kküllere Amerikan ya:-dınıını geciktirmek ve ba lta:aımı.k gibi f::ıaliyeller v::ı.rdı. En önemli olarak da. komünistlerin görüş ve menfaatıer·ne uymayan bil� ve tavsiyelerin Amerikan devlet organlarına ve halk efkarına akı:: e ttirilmesini ö:ı;üyorlar, cıntl - ko münist eğilimdeki uıısurlan Dışişleri teşkilatından tasfiyeye uğraşıyorlardı. Yine P..mcrikan sağcı:arının iddiasmu. göre, solcu yeraltı teşkilatı b!rçok Araerika. lının bu arada o;·du ku:ııanda:ıl:ı.nndan Palton ve I:".,.hriye Bakanı Forrestal 'in ö!dürülmesJnJ tertiple mişt:. Ölümlere. kaza veya intihar süsü vcriım.:şti .
( Ç. .
N.l
f/1 7
G Ö Ç
l i m ki, ana yurdundaki o kadar malından, en sonunda ancak bu yarım parayı ve b i r de kendisinin işlemeli tören elbisesini kurtarabilmiş, geri kalan her şeyini kaybetmiştir. Bu konuda, şu nokta da kaydedi l meğe değer: Konsolos yardımcısıyla konuşmasına göre, Ali Beğ yarım parayı Delhi 'deki bir diplomata verecekti. De mek ki, daha 1 950 Nisan'ında, eğer dışarıdan çok ace lı:: yard ı m gelmeyecek olursa, Ali Beğ, Ortaasyauan ayrılmak kararına varmıştı. o
Şimdi Barköl'e dönel i m . General Tao'r.un •asa yişi koruma•• birli kleri , Osman Batur'un yolunu kesip, l<araşehir'e gitmesini i mkansız kılınca, Osman 1 949 y ı l ı Mayıs'ında Barköl'e geçmişti. Komünistler, Kuku luk'taki savaşların sonunu a l ıncaya kadar ona i l işme di ler. Bu iş tamaffilanınca da, ona karşı kuvvet sev· kederek, üslerinin bulunauğu çevreyi kuşattı lar. Os· man Batur'un yanında, bu sırada Uygur Yolbars dcı vard ı . (Yolbars 'ın emrinde Uygurlardan ve Ç i n l i ler den mürekkep, az sayıda karışık bir kuvvet buiunu yordu) Ayrıca Can ı m Han ve emrindeki Kazaklardan ve Beyaz Ruslardan kurulu bir kuwet vard ı . Kuşcıtma s ırasında komünistler, elde ettikleri birtakım Kazak ları ön hatlara sürdüler ve onlara, hoparlörle, Osman Batur emrindeki lerin tes l i m olmasını, Kazak lehçesiy le anons ettirdiler. Anonslar sırasında, bazı Kazakla ra adlarıyla hitap edilerek çeşitli tehditlerde ve va::ıd lerde bulunuldu. Eğer karşı durmaktan vazgeçer ve iş birliğini kabul ederlerse, kendi lerine marksist planlr ekonominin uçsuz bucaksız maddi mükafatları vaad
ARDÇl SA VAŞLAiU
259
edil iyor, aksi halde kendi lerini ve akrabalarını bekle yen tüyler ürpertici işkence ve ölümlerin taf! i l atı an lat ı l ıyord u . Osman Batur v e yanındakiler, 9 a y süre i l e hem b u s i n i r savaşına, hem de s i lahlı saldırı l ara karşı koy dular. Fakat. çevrelerindeki çember de g itgide dara l ıyord u . i l k ciddi saldırı, Barköl'ün G üney-Batısında, Ç i n l i le r i n Ta-Şih-Tu dedikleri b i r dağ geçid i n i tutmak ta o l a n Yolbars'ın kuvvetlerine karşı yapı ldı . Bu sal d ı rı y ı , mahalli bazı kuvvetlerin katılmasıyla, Sekizinci Yol Ordusu yapıyordu. Adı geçen geçit C üney Yol u v e Kuzey Yol u diye b i l i nen i k i yolu birbirine bağ lar. Bu iki yol da, Doğu Türkistan ile Ç i n ' i n irtibatını sağ lar. İ k i yol , Kumul şehrinde birleşip tek yol h a l i n i a l ı r ve b undan sonra Çi n'e doğru uzayarak G o b i Çölünü aşar. Saldı rc:ıı kuvvetlerin motörlü ve zırhl ı vasıtaları vardı v e çok geçmeden Yolbars 'ın kuvvetleri n i mev z i lerinden attı lar. Ancak Yolbars, hemen geri çeki le r€k, Osnıcın Batur'un esas kuvvetieriyie birleşince, karş ı h ücum üç defa kırıldı ve komünistler büyük za yiata u ğ radı lar. Bunun üzerine, Sekizinci Yol Ordusu' nu ö n hattan çektiler ve yerine, Rusların idare etti k l eri ve s i lahlandırdı kları Kazak kuvvetle:rini sürdüler. Bu kuvvetler, aynı wmanda Rus pi lotların ı n idaresin deki uçaklarla da desteklen iyordu. Barköl çevresindeki bütün ç ı kış yol larını daha sı kı olarak kapatan komünistler, bunun dışında kalan bü tün yurtlara ve avul lara «anlaşma heyetlerin gönder diler. «Anlaş ma heyetleri•, Osman Batur'un kuvvet leri tarafından yakalanmadan, nerelere kadar g idebi l irlerse, oralara kadar sokuldular ve kandırabildikleri Kazak çoluk çocuğunu «daha emin ve rahat yaşaya·
G Ö Ç
::?60
cakları• yerlere götürdüler. Sonradan , bu yerlerin Çongcu civarındaki toplama kampları olduğu anlaşıldı ve du rum açığa çı kınca, avul l a r ve yurtlar •anlaşma heyetleri•ne karşı koyd u l ar. Neticede hepsi, tamamen imha edildi . Çoluk çocuğun öldürülmes i n i , komünist gazeteler, «gerici asilere» karş ı , «Vatansever ilerici» kuvvetlerin kazandığı ubüyük zaferler•• olarak ilan et tiler. Arkasından. Osman Batur'un kuvvetlerini Barköl ovasından atmak için b i r u mumi taarruza geç i l d i . Yi ne başaramadı lar ve Sovyet hükümetinden iyi eğitil miş askeri kuvvetler tanklar ve ağır topçu yard ı m ı istediler. Buna rağmen, savunanlar iki a y d a h a da· yandı ve sürenin sonunda bazıları Gobi Çölü 'ne sürü lüp dağ ıtıldılar. Sonl arının ne olduğunu bilm iyoruz. Kuvvetin büyük b i r k ı sm ı , Osman Batur'un emrinde ve top l u halde kaldı . OSMAN BATUR ÇEMBERİ YARIYOR Bundan sonra . hemen hemen inanı lmaz bir şey oldu. Osman Batur çetin kuşatmayı yarmaya muvaf fak oldu. Çemberi dağ l ı k bir noktada kıran büyük kah r aman, bütün kuvvetleri n i , Canı m Han ve Yolbars'ın emrindeki leri ve bunların hepsinin çoluk çocugunu , çadırlarını ve hayvanlarını dışarı çıkararak önce dağ l arı aştı. 800 k i lometreye yakın çeşitli araziden yol alarak, bu arada komünistler e linde bulunan birçok şehrin de dışından geçerek, Gezköl bölgesindeki Han Ambal. Dağlarına u l aştı . (58) Tarih , 1 950 y ı l ı Eylül ay( 58 )
Canım Han, Barköl bölgesind.? :ı:.omünistıere esir düş müş olduğundan, Osman Batur'la birlikte Gezköl böl gesine gelememiştir.
-
( Ç. N. )
ARDÇI SAVAŞLARI
2Gl
!arının sonuna düşer. Büyük bir askeri başarı teşki l eden bu hareketin içindekilerden h i ç biriyle görüşme d i m . Asya topraklan iyi incelenmiş ve topoğrafi k ha ritaları ç ı karılabilmiş deği ld i r. O yüzden geçilen arazi hakkında fazla bilgi veremeyeceği m . Fakat Osman Batur'un çemberi yardığı ve bu uzun yürüyüşü başar d ı ğı ndan kimsenin şüphesi yoktur. Osman Batur'un Han Ambal Dağlarına gelmesin den az önce, Gezköl bölges i ndeki komünistler. saldır gan l ı kl arını artırmışlard ı . Sadı m Dağı'nda ş iddetli bir çarpışma olmus. iki taraftan da çok kişi ölmüştü. Ali 'Beğ 'in kardeş i Zeynülhamid de şehid düşenler arasın dayd ı . Fakat komünistlerin kaybı o kadar ağır olmuş tu ki. tam beş ay süreyle yeni bir saldırıya g irişeme d i ler. Yol bars Gezköl'e vardığı zaman, artık Türkistan'ı terketmenin zaruret olduğunu söyledi . Bu tarihte Çang-Kay-Şek. Çin'in kıt'a kısmını tamamen bırakarak Formoza'ya çekilmişti . Yolbars'ın kanaatine göre. bü· tün kıt'a Çin'i şimdi komünistler elinde olduğuna gö re. Çin'in Kuzey-Batı kısmında tutunmaya çalışmak ma nasız ve imkansızd ı . Birkaç bin Kazak süvarisi i le, bu kadar büyük kuvvetlere karşı savaşılamazd ı . Ali Beğ de aynı kanaatteydi . Ancak, Osman Batur ve Kazak ön derlerinin geri kalan kısmı, d i renip kalmaya çalışmayı savunuyorlard ı . Onlara göre. buraları (yani şimdi bu lundukları Gezköl çevresi) Kuzey - Batı Çin'in diğer meskün kısımlarından o kadar uzaktı ki, Ç i n l i lerin, Kazakları burada, kendi hallerine bırakmaları müm kündü . A l i Beğ , gitmek kararında olduğu halde arkadaşı nı bırakmadı . Yolbars ise gidecekti ve 70 yaşında ol duğu için kimse kendisini kınamıyordu. Onun emrin-
262
G Ö Ç
deki Ç i n l i savaşçılar ise, Kazak usulü savaşı becere m eyeceklerinden , gidişleri kuvvet azalması sayılmaz d ı . Eski Kazak bakanlardan Sal i s de gitmeye kar _r ver d i . Onun emrindekilerin çoğu Beyaz Ruslard ı . Ayrıca zengin Kazak tüccarlarından Adi l , tarihçi Abd ü l kerim ve (Ali Beğ 'i tesl i m olmaya i kna için gelen, sonra ken disi de i syana katılan) Emi n Ta Mulla ayrılacaklard ı . Bu üçünün maiyetinde, kendi a i l elerinden başka kimse yoktu. Osman Batur'un gel işinden az sonra. yukarıda adı geçenler G ezköl bölgesinden ayrı ldı lar. Al i Beğ, on lara selametli yolcul u klar d i l eyerek, şimdi Formoza' ya s ı ğ ın m ı ş bulunan Çin , Devlet Başkanı Çang-Kay Şek'e ve G eneral Eisenhower'e hitaben. aynı mahiyet te iki mektubu Yolbars'a tes l i m etti . Bunlarda diyor du k i : - Bize dışarıdan bir yardım gelmezse, burada ancak bir yıl daha tutunabiliriz. Daha fazla tutunama yız. Dışarıdan yardım gelmezse, yapabileceğimiz tek şey kalır: O da, savaşarak buradan çıkıp kurtulmaya çalışmaktır.
XI.
Gezköl felaketi
cc- Ben ölürüm, ama dünya durdukça milletim mücadeleye devam edecektir n
ı o--man naturı *
Bir gün biz, kafirleri yine çölle r in öbür tarafına atacağız. Sayı ları Taklamakan Çölü'ndeki kum taneleri kadar olsa bile . . . .. 11-
( Bökf' B:ıtur ı
O
. SMAN Batur un. vuruşa vuruşa Gezköl bölgesi· ne kadar çeki lmes iyle, Kazakların mücadelesi ndeki bir safha daha kapanmış oluyordu. 1 944- 1 945 y ı l larında. başarılarının en üstün noktası ndayken , Hür Kazaklar, Çın İmparatorluğu 'nun eski sınırları içinde kalan ana yurtlarının hemen tamamı n ı düşman işga l i nden kur trırmış durumdayd ı lar. Altaylar bölgesi , Tarbagatay. Kulca ve Tanrı Dzğları 'nın Kuzey yamaçları ve bunla rın arasındaki bütün topraklar temizlenmişti. Bundan sonra, Sovyet hükümetinin açı k müdahaleleriyle geri-
G Ö Ç
264
lemeler ve yenilgiler baş lad ı . Önce Altaylar bölgesi elden gitti. Sonra sırayla Ruslar, Kulca ve Tarbagatay bölgelerini aldılar. Rus ve Moğol işbirliği i l e Baytık Bogdu dağları zaptedi l d i . Ve yine Rusların desteğiyle, Ç i n komünistleri Çongcu. Tanrı Dağları ve Kukuluk <;evrelerini ele geçirdi ler. Kazaklar son olarak , bi rbi rinden ayrı iki küçük bölgede hürriyetlerini koruya b i l m işlerd i : Osman Batur'un buyruğu altında Barköl bölgesindekiler ve H üseyin Teyci ile Ali Beğ'in buy ruğu altında Gezköl bölgesindek i ler. Barköl 'ün d e el den ç ı kmasıyla. bütün Hür Kazaklar Gezköl bölgesinde sı k ı ştılar. Burası, tarihi Kazak bölgelerinin çoğundan uzakt ı . Büyük sayıda Kazakların Gezköl 'e gelmeleri i l k defa . ancak 1 3 y ı l önce olmuştu . (59) O zamandan beri Gezköl 'de yaşayan Kazaklar da, art ı k bölgelerine. ge cici bir s ı ğ ı nma yeri gözüyle bakmaya başlamış lard ı . Bu sahanın çevresi . en fazla 400 kilometre uzunluğun dayd ı . Yan i aşağı-yukarı Lond ra idari bölgesi büyükl ü ğünde b i r toprak parças ı . ( Bizim Samsun veya Isparta vi layeti genişl iğinde bir saha. -Çeviren) Adı geçen yerin üç yanı çöller ve dağlarla çevri l iydi . Dördüncü yanı nda ise (yani doğusunda) merhametsiz bir düş man şimdi kapıya dayanm ıştı . Bu düşman, Kazakları olduğu ç:ıibi b ı rakmaya razı olamazd ı . Hem doyma k b i l meyen iştihası yüzünden . hem de, daha öne m l i b i r se bep ol arak. bütün kıt'ayı esareti altına a l ı rken , o kıt' anın göbeğinde. bir benek kadar yerde b i l e , hürriyetin ( 59 )
Yazann Gezköl ( veya GazkölJ bölgesi hakkında
bu
dediğ'i. son iki yüzyıl ıçin aşağl yukarı doğrudur.
Fa
kat şu da bir gerçektır ki , bu bölge ondan önceki yüz yıllar ve binyılle.r boyunca, K-ızs.klann ve diğer Türk boylannın yaşe.dıJdan öz ana yurtlannın bir parçasıy· dı.
-
; Ç. N. ı
GEZKÖL FELAKET!
yaşamasına izin veremeyeceğinden. Çünkü, benek ka dar yerde bile, kendi soydaşların ı n hür olduğunu b i l e n m i lyonlarca esirin yüreklerinde hürriyet ümidi sön m ezdi . Osman Batur'un gelişinden sonra, Kazakların ş i m d i hay l i daralmış olan yaşama sahası bir süre sakin 1-:aldı. Arada s ı rada, üstlerinden uçaklar gelir giderd i . Daha s ı k olarak Hamza , ç ı kardığı keşif kol larının düş man kol larıyla çarpıştıkları haberler 'ni geti rirdi. Ama bu g i b i çatışmalarda komünistler d i renmez, birkaç el ateş edip çek i l i rlerd i . Arada bir, barışçı gayelerle bazı seyyahlar, at veya deve s ı rtında buralara gel i rlerd i . Yahut bunlar, belki sadece d ı ş görünüşü barışçı olan k imselerd i . Yollardaki Kazak karakol bekçi leri ve göz cüler ·böyle seyyahları iyice sorguya çeker, k i m l ikle r i n i incelemeden bırakmazlard ı . Ama bölgedeki Ka wkların hepsi , komünistl iğin nas ı l bir teh l i ke olduğu n u idrak etmişlerdi . Böylece. komünist ajanları n ı n ve p ropagandacılarının bölgeye sızmalarını önlemenin eskisi kadar önemi kalmamıştı . F?kat, daracık Hür Ka zak sahasının d ı ş ındaki dünyada neler olup bittiğini ö ğrenmek hususu değer kazanmıştı . Kırkların başı na gelenlerden sonra. art ı k Tung huang şehrine inmek fazla teh l i ke l i sayıl ıyor ve bun dan kaç ı n ı l ı yordu. Bir iki defa, Hüseyin Teyc i 'n i n adam l a rı gizl ice ·şehre girip ç ı k m ı ş l ard ı . Fakat bu, çok teh l i ke l i bir işti ve elde edilen bilgi ler, teh l i keyi göze al m aya değmiyordu. Giriş için, birbiri ard ı na gelen b i r kaç teh l i ke çemberinin atlanması gerekiyordu . Mese l a , önce komünistlerin G ezköl yönlerine doğru d i ktik l eri karakollar · ve nöbetçi ler vard ı . Bunlar, özel l ikle H ü r Kazakların başkalarıyla temasını önlemek gaye siyle araziye ç ı karılmışlardı . Karakolla r ve nöbetçiler
266
G Ö Ç
aşılınca, şehir kapılarındaki silahlı nöbetçilerin geçil mesine sıra geliyordu. Nöbetçiler gayet şüpheci idiler va g i ren çıkan herkesi inceden inceye yokluyor, ko münist aleyhtarı veya gayrımemnun olup olmadığını veya üzerinde s i lah bulunup bulunmadığını tesbit için gayret serfediyorlard ı . Fakat, kapı nöbetçilerinin at l atıl masıyla tehlike bitmiyordu. Şehirde dolaşırken, komünistlerin gözüne girebilmek için i hbarda buluna bilecek herhang i bir tan ıdıkla karşı laşı l mak ihtimali vardı . Ve bu ahvalde, şehi r içindeki dostlara bile gö veni lemiyordu. Gezköl bölgesindeki otlakların ötesi , hemen he men her yönde çöldü. Böylece Kazaklar, dünyanın ge ri kalan kısmıyla bütün bağlantıları kes i lmiş olarak, adeta kend i lerine mahsus bir küçük dünyada yaşıyor lard ı . Bu hayata bile razıydı lar. Yalnız, ah, onların bu son topraklarına da göz d i ken komünistler olmasa .. Aylar süren savaşlardan sonra, Kazakların el lerin deki s i lahlar ve b i l hassa cephane, her zamankinden kıt hale gelmişti. Eskiden, s i lah ve cephaneleri aza l ı nca. düşman karakol larına veya yol larda düşmana cephane geti ren vasıtalara baskın yaparlar ve i htiyaç larını kısmen de olsa karşılarlard ı . Burada bunu yap mak mümkün ol muyordu . Çünkü, sarılmış ve bir kö şeye s ı kıştırılmış durumdayd ı lar. Yine, kendi üylerin de uydurma cephane imaline gi riştiler. Borudan boz ma tüfeklerinin çapına uygun kocaman, yuvarlak kur şunlar döktüler. Bu, kendilerini korumak için başvu rabi l ecekleri son çareydi . Gezköl bölgesine geldikten sonra, buradaki bü tün Kazak savaşçı ların kumandanlığı Osman Batur'a veri lmişti . Ancak, her kafi le ve topluluğun önderinin, kendi adamları üzerindeki yetki leri devam ediyordu.
GEZKÖL FELAI<E'Tl
267
Bunlar. Osman Batur'un emrinde hareket etmekle be raber. kendi sahalarında m üstakilen bazı i şleri yapı yorlard ı . Uygulanacak plan l a r ı n anahatları ise. önderle rin bir araya toplanmasından meydana g el e n cıKurul taynda tayin olunuyord u . Bu kararları Osman Batur tatbi k ediyor ve onun e m i rl e r i n e he•kes u yuy ordu . Önlerinde karar veri l ecek başl ıca mes'c l e . eski den oldu ğ u g i b i şuyd u : Burada, komünistlere karşı d i r enm e ye devam e t m e l � r i m ü rr. k ü ıl- müyd ü ? Eğer mümkün d e ğ i l s e , ne ya pına l ı yd ı l a � ? . . Hamza'nın dağ lara d i k t iği nöbetçi l er. komü n i st l e r i n kuvveti n i n g it t i k ç e a rtt ığ ı h a b er i n i g e t i r i y orlard ı . G e l e n ha b e r ! e r d an d o l ay ı A l i Bcğ ' i n fikri şuyd u : K ı ş b i t e r b itmez Gezköl bö l g e s i ter:,ed i l m e l i ve Tibet ya y l a s ı a s ı l a r a k H i n d i s tan·a geç i l me l i ydi . G e ç i ş , m ü m k ü n s � D a l a y Lama 'nın (Ti bet hükümd.:ı r ı ) i z n i y l e yap ı l ma l ı . o l ınazscı zor k u l · l a ııı l m a l ı yd � . Osman B a t u r ve C a n ı m Han i s e . Gezköl bölges i nde d2ya n a b i l ec e k l e r i kana:.ti ndeyd i l e r . Day2n
m a . süresiz o l a r a k uzayc: m a s a b i l e . hiç
o l m aısa s i yasi
durumda e s as l ı b i r d e ğ i ş i k l i k a l a m ı k a d a r u z a y a b i l i r
bir d e � i ş i � l i k . g E. ç m i ş teki b e nzerl e r i ne bak ı lırsa, çok g e ç m ed e n g e rç e k l eseb i l i rd : . Ç i n 'd e k i s i ya s i kuvvetler ve h a k i m şahıslar. ş i md i ye kadar hep bir batıp. bir ç ı k m ı ş l a rd ı . Y i n e i ktidarda deği ş i k l i k olmc:sı ve k om ü n i stl e r i n düşmesi mümkündü . O takd i rde. Ka zaklar i ç i n . belki tekrar e s k i yurt l a r ı n a dönrr.e fırs<ıtı ç ı kar d ı . d i . Böy l e
A ! i Bcğ. böyle bir ümit taşı mıyordu. O . Rusların ve Ç i n l i komünistlerin tam bir işbirl iği halinde bulun maların ı h esaba katıyord u . Belki bu işbirliği günün bi rinde �ozul ab i l i rd i . Fakat uzak tarihlere ait bir ihtimal . Ş u halde. yapı lacak şey. e l d e i m kan ve fı rsat varken. düşma n ı n pençesinden kurtulmaktı . Beş ay önce, Yol-
:.!68
G Ö Ç
bars ve arkadaşları n ı n yapt ı ğ ı n ı , ş i md i G ezkö l 'd e k i l e r yapma l ıyd ı . Böy lece, Kazakların önünde. i k i s i d e çet i n v e çok t E h lj k e l i o l a n , sadece i k i yol vard ı : 1 - B u l u nd u k la r ı yerde k a l m a k ve ezici üstünl ükteki düşmana k a r ş ı sa vaş mak 2 - Savaşarak bu yerden ç ı k ı p ku rtu lmaya ç a l ı şm a k . İ k i nci yo l u seçt i k l e r i takd i rde, hem aşı lma �ı
hay l i g ü ç tab i i engel l e r i geçmek (ki bunlar Taklama
kan Çöl ü , Altın Bağ l a r ı ,
T i bet Yaylası ve H i m a l aya C :ığ l a r ı g i b i enge l l erd i ) . hem de yo lda, yine düşman l a r l a ç a r rı ı ş m a k zorunda k a l acaklardı. Düşman l a r ara s ı nd a , ( b u s ı rada Ti bet'e i y i ce s ızmakta olan komü n i st l e rden başka) Tibet l i l e r de bulunab i l i rd i . Çarpışacak Kaza k l a r ı n sayısı ise ş i m d i çok azal m ıştı . Kad ı n l a r ve çocu k l a r dah i l o l ma k üzere, mevcutları ancak 3-4 b i n civarı ndayd ı . Osman Batur, göçe taraftar o l madığ ı n ı söy l e rken, pek ta b i i bu engel leri , üste l i k savaşarak· geçme n i n zor l u k l a r ı n ı göz önünde b u l u ndu ruyordu . Fakat b e l k i , da ha z i y ade, Böke Batur"un vaktiyle yaptığı kehanet i n ye r i n e get i r i l m esi i ç i n , kaderin kend i s i n i görev le n d ird i ğ i n i d ü şünüyord u . Böke Batur demişti ki :
- Bir gün, biz kafirleri, yine çöllerin öbür tara fına atacağız. Sayıları, Taklamakan Çölü'ndeki kum ta' neleri kadar olsa bile . . . Nas ı l h a re ket e d i l mesi gerekt i ğ i konusund a k i tar tış :ıı a l a r , 1 950'nin son üç ayında ve 1 95 1 ' i n Ocak ayın da. böylece sürdü. Gel eneğe göre, Doğu Türkistan 'da kış mevs i m i , Kasım ayın ı n 1 1 inci günü baş l a m ı ş sa y ı l ı r . Ama baza n , bu tarihten önce de kar yağd ı ğ ı o l u r . Yerler karla kaplandıktan sonra, askeri harekat yap mak g ü ç l eş i r . Atların aya k l arına.
özel şek i ld e y� p ı l m ı ş sivri çivi l i nal lar çak ı l ması gereki r. Yoksa buz l u
GEZKÖL FELAKETİ
269
zeminde atların ayakları kayar. Kışın sürülerin bes l enmesi de zorlaşır. Çünkü koyunlar ve diğer hayvan lar, karların altında, a rt ı k kendi l erine yetecek kadar ot bulamazlar. Yazdan birikti rilmiş samanlarla besle nirler. Bu yüzden Kazaklar, küçük keşif kolları ve baskın müfrezelerin i n hareketi hariç, kışı kendi üylerine çe kilmiş olarak geçirmeyi tercih ederlerd i . Öte yandan .
Osman BATUR
2'70
G Ö Ç
Ç i n l i ler de, kışın askeri harekata geÇmeye yanaşmaz lard ı . Çür.kü kar, onların da hareketlerin i engel lerdi ve ü ste l i k Çin askerlerinin çoğunun kışl ı k elbiseleri yok tu. 1933 - 1 943 arasında, Val i Şeng'in emrindeki asker l e r ve Kuomingtang (yani a M i l l iyetçi • Çin) orduları iç:m durum ne ise, 1 950 - 1 95 1 yıl larındaki komünist Seki zinci Yol Ordusu için de durum aynıyd ı . Savaş mevs i m i olmamasına rağmen Hamza'nın adamları . dağ geçitlerindeki nöbetçi l i k görevlerine de vam ettiler. Ancak, geçen yaz komünistlerin baskı ve taarruzları sonunda, uzak noktalardaki karakollarını daha beriye çekmek zorunda kalmışlard ı . 1 950 Eyl ü l ' ünde Osman Batur'un gel mesiyle taarruzlar gittikçe azaldı ve n i hayet kesi ldi. Böylece Kasım, Ara l ı k ve Ocak ayları nda cephe sakindi . KOM Ü NİST BASKINI
1 95 1 y ı ! ı n : :ı 1 Şubat sabahında. Kurultay toplantı h a l i ndeyd i . Tam b u sı rada. k o m ü n i s t l er b irde:ıbi re her yönde n taarruza geçti ler. Önderler ü y ü n i çinde görüş m.;ye henüz başl a m ı ş lard ı . Tüfek ve r.d< i n e l i tüfek sesleri başlayı r.ca yerlerinden f ırle1dı l a r . Aynı <.nda, d ı ş a r ı da n bcğr ı şma l a r 9 e l i yordu : «Komünist ler geldi ler! Kcmünlstler geld!ler ! " Çaclırdaki önderler. daima yanları nda bul undurdukları tüfek lerini kavradı lar. On· ların adam!arı da atlarına atladılar ve hemen hcırekete geçt i ler. Ş i mdi herkes savaşa gid iyordu. Ya saldır makta olan komünistleri önlemeğe veya 20-30 kilo metre uzakta, çoluk-çocuklarının bulunduğu avu l l arı korumaya . . . Avul lardaki kadınlar ve çocuklar da. hlç bir emir a lmadan derhal toparlandı lar. Ya üylerini yık t ı l ar, yahut ta (i leride Allah kısmet ederse tekrar dön-
GEZEÖ!.. FELAl(F.T!
271
mek üzere) olduğu gibi bırakarak hayvanları toplayıp gütmeye başladı lar. Komüni�tlerin hücumu, tam bir taktik baskı nı o la rak başarı lı olmuştu. Buna rağmen, çevredeki Kazak la!', en çok en dakika i ç i nde derl e r. i p toparlanmış ve dağlara g i den yo! ları tutmuşlard ı . H e r avu l u n önünde , gittikçe kuvvet l e nen s i l a h l ı erkek müfrezeleri
b i r i k
m i ş t i . Bunla r b i r t a raftan kadın ve ço cu k l arı koruyor,
bir taraftan da a t l ı veya devel ere bind i r i l m i ş olarak gelen komQ n i s t <> s l<erlerine ateş ediyorlard ı . Ve bi r taraft•m da. dağ d a n sürü l e r i n i toplc:;ıp, d üş m a n zı rh l ı vasıtal a r ı n m b u l u nduğu y ö n l e r i n aksi tarafına doğru götürüyorl a rd ı . Eğer b3 s k ı n s ı ra s ı nda, tesadüfen Kaz ak ö n d e rl e r i n i n hep s i b i r n ra d a b uluna c a k y e rde , kendi adamları n ı n başları r:C::-ı b u l u ns�ılard ı , t a k t i ğ i n başarısına rağmen, sonuç yine k o m ü n i s t l e r i n nı a ğ l ü b iy et i olurdu. Baskın yap•mlar pe!< c k a d a r k a ! a i:ı a l ı k d e ğ i l lerd i . T ü r kiy e d e mültec i l e r . c rı !;,:ı ( ı n s a y ı s m ı 3 .000 k a d a r tahm i n e d i y o r lar. Bu s;y::ıya s ü v c: r i l er, de v e ye b i nd i r i l m i ş kıtalar, p i yade ve z ı r h l ı !:uwetl eri dah i l d i . Ü stel i k , d ü ş m a n k uv· vet i :ı i n , Kaz: k l a r için en teh l i k e l i olan ve en h ı z l ı ha· reket edeb i l en k ı s m ı zı rhl ı kuvvetlerd i . Bunlar da, an cak n i s b et e n dCz a r az i de hareket edeb i l i r, sarp, dağ l ı k kısımlara ç ı ka m azl a rd ı . l<azakların büyük k ı s m ı i s e , baskının b<!şlay : ş ı ndan sonra, en çok bir saat i çin d e dağlara sığınmış bu l unu y o r l ard ı . '
Osman Ba·�ur
ve
kızı 200 dü�ma;ıı püskürtüyor . . .
Her zamanki gibi komünist s ü v a r i l e r i Kazak sü varileriyle yak ı nd a n çarp ışmakta n ka çı ndılar Saldı rı ları n ı . mümkün olduğu kadar kadınların, çocukların ve ,
.
G Ö Ç
272
bir d e çadırdan ç ı k ı p dağılan önderlerin üzerinde top l amağa çal ı ştı lar. Bunların kaçmala r ı n ı ve d i ğer K a zaklarla b i rleşmeleri n i önlemek i ç i n , y o l l a r ı n ı kesme ğe ç a l ı ş ıyorlard ı . Kad ı n ları ve çocukları e l e geçirmeye pek muvaffak olamadılar. Hayvan ların da b e l k i yarı dan fazl ası kurtu l d u . Ama önderleri yakalama i ş i nde, m a a l esef çok başarı l ı oldular. Osman Batur'un oğlu Çerz i m e n , b a ba s ı n ı n . bir h ayl i ötedek i . H a n Amba l Dağ l arındaki avul u nd a ka l m ıştı . Ama Osman ' ı n 1 7 yaş ı ndaki kızı Azapay, onun l a b i r l i kte ata b i nerek Kuru ltay'a g e l m i şt i . (60) Bas 0 k ı n d an sonra baba , ız dörtnala g i d iyorl a rd ı . K ı z , 200
k
metre i l erideyd i . Bu s ı rada, pusuda bulunan b i r k ı s ı m komünist askerleri k ı z a s a l d ı r d ı l a r ve onu .atından al aşağı etti ler. Pusudaki komün istlerin s ay ı s ı , 200 k i ş i d e n az d eğ i l d i . Fakat Osman Batur. tek b a ş ı n a o n l a r ın üzerine s a l d ı rd ı . Bir yandan da, kalça s ı n a dayadığı m a k i ne l i tüfe k l e ateş ed iyordu . D ü ş m a n l arından hay l i s i n i öldürdü , ka lanları .ı i ren meye cesaret edemeye rek kaçt ı l a r. Osman Batu (. kızının yanına vard ı ğ ı nda Azapay yaşıyord u , ama atı ö l dürü l m üştü . Osman Ba tur atından inmede n , kız üzerine sıçradı ve i k i s i b i rden dört nal geriye doğru dönd ü l er. Ö n l e r i n e ç ı ka n , üstü buz tutmuş b i r gölü geçeceklerd i . G ö l ü n üze r i n d eyken at tökez l ed i , ayağı k ı r ı l d ı ve orada kal d ı . Osman'ın makinel i tüfeğ i , k ı z ın ı n d a m a k i n e l i ta· bancası vard ı . Aya ğ ı k ı r ı l a n atı öldürere k , onun a r kasında s i per a l d ı l a r . Kend i lerini çeviren ve s cı l d ı ra n d ü ş m a n ı n yaklaşma s ı nı , böylece saatl erce ö n l e d i l e r . ( 60)
B u tarihte Osman Batur"un, büyük oğlu Çerzimen ve kızı
Azapay'dan başka. Nimetuliah ve Nebi adında
daha küçük iki oğlu da vardı. HC:psinln akıbeti meç. huldür.
•
( Ç. N. )
CEZKÖL FELAKETİ
213
Bu arada, yardım gelmesini bekliyorlard ı . Ancak hiç bir yardım gelmedi. Çünkü arkadaşları, onların bura da bulunduğunu bilmiyorlard ı . Çevrelerindeki çember daraldıkça daraldı. Askerlere, Osman Batur'u ne paha s ı n a olursa olsun, diri yakalamak emri veril mişti Za y iatları pek ağırdı Belki 200'den fazla ölü verdiler. Ell sonunda Osman Batur'un da, kızının da kurşun l a n tü kendi . Üzerlerine saldıran komünistlere karşı korun mak için, el lerinde hiç bir imkan ve vasıta kalmamış tı Komünistler, Osman Batur'un ellerini arkası n dan bağladı l ar. Daha emin olmak için, bileklerini bağl ayan ipe, Çinli lerin ağırlık ölçüsüne göre, bir • Çi n • ağırl ı ğında taş astılar. Bu 62 kilo kadar gel iyord u . Sonra onu bir ata bindirdiler. Atı n karnının altından geçir d ikleri iplerle, ayakları nı da birbirine bağladılar. Böy l ece onu. 80 ki lometre ötedeki Tung-huang şehrine götürdüler. Orada ard arda, geceli gündüzlü işkence ler yaptı lar. Sonra, önüne ve arkasına kağıtlar asarak,. at s ı rtında sokaklarda dolaştırdılar ve halka teşhir et t i l er. Bu kağıtlarda şunlar yazı l ıydı : .
.
.
- Bu adam Türkistan'ı Çin istilasından kurtara- cağım demişti. Bakın, kurtaramadı! Ama komünistler bir şeyi unı·tmuşlardı : Ağzım bir tıkaçla kapamayı . Osman Batur, bir ara çevre s i nde biriken halka haykırd ı : - Ben ölürüm, ama dünya durdukça benim mil letim mücadeleye devam edecektir. Büyük mücahit, nihayet Urumçi 'ye götürüldü. Orada, halkın yüreğine dehşet duygu ları saçmak için özel bir idam töreni tertiplenmişti. Önce onu bir kam· yona bindirip şehir içinde dolaştırdılar. GOya bir utanç alameti olarak, yüzünü siyaha boyamışlardı. Boynuna f/18 ,
G ÖÇ
da bir yafta asmışlardı. Yaftada, eski kağıtlarda yazı lı olanlardan başka bir şey vard ı . Şöyle den i l iyordu : Bu adam Türkistan'ı Çinlilerden kurtaracağını s·öylemişti, fakat gerçekte İngilizlere ve A merikalıla ra satıldr. Büyük esirlerin i , bundan sonra, Ç i n l i lerin Şuy Mo-ku dedi kleri yere götürdüler. Burada halk, onun baş ı n ı n kesi lmesini seyredecekti . Her meslek ve te şekkülün temsi lci leri yanı nda, ayrıca okul lardan da çocuklar getirilmişti. Şuy Mo-ku, tepelerin arası na sı kışmış bir vadide, batak l ı kların ve sıcak su kapl ıcalarının bulunduğu b i r yerdir. Ufukta, yüksek dağların silueti görünür. Kap l ı caların sıhhate faydalı olduğuna inanı l ı r, bazı kay naklar ise çamaşı r yı kamakta kullanılır. Buralarda buğ day öğütecek değirmenler vardı. Çevrede ayrıca kömür ve demir cevherleri bulunduğundan, 1 948 y ı l ı nda komünistler i ktidarı a l ı nca, Ruslar tarafından üç yük sek fırın yapıldı. Fakat bunu, kendileri i ç i n m i , yoksa Ç i n l i müttefikleri için m i yapmışlardır, bel l i değ i l . Ay rıca Şuy Mo-ku'da, Urumçi bölgesindeki Ç i n l i lerin baş l ı ca askeri tesisleri, cephane l i kleri, kışlaları vardı. Osman Batur'un ve kızının ele geçirildikleri ta· rih 1 Şubat 1 951 'di. İdam tarihi ise, aynı yılın Ağustos ayı içindedir. (61 ) Komünist gazeteler, b i nlerce k i ş i nin, seve seve ve isteye i steye, kendisini kapita l ist l ere satan hainin idamı n ı seyretmeye koştuğunu yaz c!ı lar. idam sırasında orada hazır bulunanlardan b i ri bana, halkın zorla getirildiğini söylemişti . Komünist ler, halkın daima kendi lerine karşı isyan edeceğinden -
(61 )
Osman Batur Şubat ayında ealr edikilkten sonra, 28 Nisan ·1951"de, Urumçi'de idam olunanı.k şehit düşmtlf tür. (Ç. N .) -
GEZKÖL FELAKETİ
275
· korktukları için. bu gibi sahnelerle yıldırmak siyaseti . ni güderi erd i . İdam alanı, mecburi olarak toplanan . cıtemsilci»lerle tı ka-basa doldurulduğu gibi, sokaklara d a zorla get i r i l en halk doldurulmuştu. Halkın arasına bol sayıda. s iyasi pol i s memurları yerleştiri lmişti. ·seyredenlerin yüreğine b i r ü rküntü çökmüş, böylece komün istl erin istedikleri olmuştu . Sokaklardaki hal kın çoğunluğL;nun, komünistlerden nefret ettiği mu hakkaktı . Ve bu idam sahnesi nde gösterilen vahşet, nefreti büsbütün arttı rmıştı . Ama uHalk Polisi• tara fından tevkif edilme korkusu içinde, ağlamağa b i l e cesaret edem iyorlard ı . Osman Batur, yüzü karaya boyanmış v e boynunda o yafta as ı l ı olduğu halde, kamyonla idam yerine gö türülürken , komünist askerler için üniforma d i ktirilen b i r fabrikanın önünden geçi r i l d i . Bu fabrikada, ışçı olarak esir kızlar çal ıştırıl ıyordu . Ve aralarında Osman Batur'un kızı Azapay da vard ı . Komünistlerin Gezköl 'e yaptıkları başarı l ı bas kında ele geçirdikleri Kazak önderlerinden biri de, eyaletin eski Mal iye Bakanı Canım Han'dı. Onun , na sıl yakalandığına dair b i r b i l g i elde edemed i m . Ca n ı m Han'ın da, yak2.lanan bütün düşmanlara uygulanan m ütad işkencelerden sonra idam edildiği muhakktık tır. İşkenceler sırasında komünistler, hem ondan ar kadaşlarının kimler olduğunu öğrenmek istediler, hem de ai lesine ve adamlarına tesl i m ol malarını bildirme sini sağlamak i stedi ler. Can ı m Han böyle bir şey yap mad ı . Yapsaydı bi le, uyan olmazdı . Çünkü artık Do ğu Türkistan'daki Kazakların hepsi öğrenmişle rdi ki, yakalanan bir kimsenin a i l es i ve yakınları tesl i m olsa .lar bile, o kişi yine öldürülüyordu. Osman Batur'un idamını bana anlatan şahıs, Ca-
276
GÖ Ç
n ı m Han'ın da idam s ı rasında büyük bir soğukkanlı l ı k ve vekarla hareket ettiğini bildirdi. Vaktiyle bakan l ı k yaptığı için Urumçi 'de onu tanıyanlar çoktu. Fakat hiç kimse, ne onun hayatının bağışlanması için bir te şebbüste bulunmağa, ne de şehirde veya idam ye rinde bir nümayiş yapmaya cesaret edebi ldi. Ancaı< şu kadarın ı yapabildiler. İdamın yapıldığı gece, şehir çevresi ndeki ormanları gizl ice ateşe verdiler. Yang ı n , ertesi g ü n v e ondan sonra birkaç g ü n sürdü v e şeh rin üzerine kal ın bir duman tabakası çöktü . Ancak bir kaç gün sonra yağan yağmur yangını söndürebildi. Canım Han'ın dostları , bu hareketi yapmakla, bir ta raftan onun ölümü için matem tutmak, bir taraftan da, komüni stleri bir hayl i değerl i keresteden mahrum etmek gayesini güdüyorlard ı . Ve komünistler bu sı ralarda, Kazakların ayaklanmasından o derece korku yorlardı k i , haftalarca eyalet başkentinin çevresindeki yol larda devriyeler gezdi ler ve gel ip geçenleri kontrol etti ler. Gezköl 'deki felaketl i çarpışma sırasında, Canım Han'ın oğl u Deli l Han ve Osman Batur'un oğlu Çerzi men kaçıp kurtu lmuşlar, komünistleri n el ine düşme mişlerd i . Delil Han, Tibet'i geçerek H i ndistan'a vara b i ldi. Hangi yoldan gittiğini bilemiyorum. Zanneder sem hala H i ndistan'dadır. (62) Çerzi men'e gel ince, o Doğu Türkistan'da kaldı . · Bi ldiğim kadarıyla hala ora dadır. Ası l hayretle karş ı lanacak nokta şudur ki, Çer zimen, babasının ölümünden çok sonralara kadar, ko münistlere karşı çete savaşlarına devam edebildi. (62)
Canım Han·ın oğlu Delil Han t·ugün Tilrkiye'dedir. «Milliyetçi» Çlı:ı. ile daha yalund�::ı iı;lbirllği yapılması yolundaki bazı fikirler, dlfer Türki:ıtan mültecileri ta rafından hoş karşılanmamaktadır.
-
(Ç. N. )
GEZKÖL FELA.KET1
277
Bu son noktanın doğruluğunun bir deli l i , komü· nistlerin kendi sözleridir. 1 953 yılı Ağustos ayında, Gezköl'deki felaketten 18 ay sonra, Keşmir'deki Ka zak mülteciler, Türkistanlılara mahsus bir handa otu rup radyo di n l iyorlardı. Birdenbire bir haber, onları elektrik çarpmış gibi heyecanlandırdı. Bu, U rumçi 'deki komünist radyosunun verdiği bir haberdi. Buna göre, Çerzimen ve onun iki küçük kardeşi , komünistler ta· rafından yapılan çok alicenap bir teklifi kabul etmiş lerdi ve arada ateş-kes anlaşması olmuştu. Böylece bundan sonrası için, Doğu Türkistah'da tam bir barış hüküm sürecekti. O ana kadar, Osman Batur'un Keşmir'deki a rka daşları . Çerzimen'in ölü mü, d i ri mi olduğunu b i l mi yorlardı . İşittikleri haberden sevindiler ve yüreklerine su serpi ldi. Radyoyu dinleyenlerden yaşlı biri şöyle konuştu : - Eğer Çerzimen hala sağ ise. emin olun ko m ünistlere teslim olmamıştır. Radyonun haberinin bu kısmı h erhalde yalandır. Ancak, öğrenmiş oluyoruz k i , o hala yaşıyor. Çerzimen, gerçekten babası n ı n oğ ludur. Komünistler ona boyun eğdirememişlerd i r. Usul lerini biliyoruz. Onun adamlarının ümitlerini k ı r mak için, teslim olduğu haberini yaymışlard ı r. Eğer Çerzimen başarıyla savaşmamış olsaydı, böyl e bir haberi yayınlamaya l üzum görürler miyd i ? _ Dinleyen gençlerden b i r i • Eğer Çerzimen hala yaşıyor ve dövüşüyorsa, savaşacak yaşta olan bizlerin de onun yanına gitmemiz gerekmez m i ? • ded i . Bu sözler, genç yaşl ı herkesin tasvibiyle kar ş ıl andı. Ancak yaşlı lardan biri dedi ki : - Çok güzel sözler. Yalnız tedbirli değ i l . Düşü· nün, ne yol l a ve nası l gideceksiniz? H intli ler s i lahl a-
278
u ö
<;
rımızı aldılar. Tibet halkı da düşman ı m ız. Üstelik, şim di Tibet'te komünistlerin ordusu var. Geldiğimizden başka bir yolu düşünsek bile, Pakistan, H indistan ve Nepal 'in karşısındaki sınırları da kom ü n istler sımsıkı koruyorlar. Bu sınırların ötesi ndeki komünist asker leri , sırf bizim gibiler gi rmesin diye bekliyorlar. Kal dı k i , komün istlerle arası bozulmasın d iye, H i ndistan bizim dönmem ize izin vermez. Heyecan l ı genç cevap verd i : - Ge l d i ğ imiz yol boyunca . . p e k a z sayıda düş man var. Bizim de sayımız az ama, kuvvetliyiz. Hem düşmanlarımızla, hem de tutuk-is hastal ığıyla başa çı kab i l i riz. Yol lardaki dağl arı , karları , buzları da yenebi l i r iz . İyice düşünüp tarttıktan sonra, yaşl ı lar ş u karara vardı lar: - Böyle bir teşebbüse girişi l e mez. 10 kişi yola ç ı ksa, bunlardan ancak bir kişi Türkistan'a varab i l i r. E l imizde s i lahlarımız da yok. Hayır, bize düşen görev beklemek ve daha iyi hazırlanmaktır. Günün birinde, bizim intikam saatimiz de çalacaktır. O gün için ha zı rlanmal ıyız. Şimdi Doğu Türkistan'ın, hatta bütün Çin'in sı nırları sımsıkı kapal ıd ı r. Bu kapal ı tutu ş , yalnız Hür Kazakların dönmelerini önlemek için değil, içeride olup bitenlere dair Hür Dünya'ya en ufak bir bilginin bile sızmasını önlemek içindir. Bu yüzden, kitabımız daki mülteci lerin çıkışından sonra, Doğu Türkistan'da nelerin cereyan ettiğini bilemiyoruz. Mesela Çerzimen hakkında, kitabım ızdaki yaşlı Kazak m ü ltec i n i n tah m inleri mi gerçeğe daha yakındır, yoksa komünistler ora halkına boyun eğd i rmenin ne kadar güç olduğunu tecrübe ettikten sonra, şimdil i k daha yumuşak bir
GEZKÖL FELAKET!
2791
s iyaset takibine mi karar vermişlerdir? Meçhul. An cak Çerzimen'in ateş-kesi kabu l ettiğini ilan etme· terinden tam iki yıl sonra, 1 955'de, Doğu Türkistan 'a .. Muhtar Sinkiang Uygur Cumhuriyeti» adı altında muhtariyet tanıdıklarını açıkladılar. Yine komünistlerin kend i beyanlarına göre, bu «Muhtar cumhuriyet» teki muhtelif yerl i ırklar, bu arada Kazaklar, mahalli işler için kendi kendilerini idare hakkına sahip ola caklard ı . Eğer ccCumhuriyet» tabirine ve resmi beyana i nanırsak, bundan sonra Doğu Türkistan halkı, kendl mu kadderatını kendi tayin etmek hakkına sahipti r. Ama halkın, gerçekten böyle bir hakka sah ip olursa, yapacağı i l k iş komünistliğe son vermesidir. Bunda kimsenin şüphesi yok. Öyleyse, ccMuhtariyet» iddia s ı n ı n tamamen lafta kaldığını tahmi n edebi l i riz. Her neyse. şu kadarı muhakkak ki, komünistleri n 1 953 y ı l ı Ağustos'unda radyodan verdi kleri haber, 1 Şubat 1 95 1 baskınından sonra, Han Ambal Dağlarınde Çerzimen ' i yakalayamadıklarını açıkça gösterir. Ayrı ca, şurası da iyice anlaşılıTiaktadır ki, Çerzimen bas kından sonra, yanında yeter derecede s i lahlı adam bulundurabilmiş ve komünistleri daha 1 8 ay süre i l e rahats ız edeb i l m iştir. Aksi halde onlar, böyle b i r ccUzlaşmau teklifi yapmazlard ı . Öte yandan , bu kadar uzun süre karşı koyabi l mek de, cidden fevkalade b i r başarıdır. Çünkü, çete savaşı sırasında, Çerzimen ve adamlarının atacağı her kurşunun , ya çok zor şartlar altında evde yapılması, yahut öldürü len bir düşman dan veya vuru lan bir düşman ikmal kolundan ganimet olarak a l ı nması gerekiyordu. Üsteli k, yeni durumda, çete s avaşı büsbütün zordu. Çünkü uçaklar, daima onu gözetliyor ve gizlendiği yerleri bulmaya çalışı· ş ıyordu. Bu çete savaşlarında, yalnız savaşçılara ko-
G Ö Ç
rumak ve idare etmek değil, aynı zamanda onların beslenmeleri için sürüleri ve üyleri de korumak ve sık sık bir yerden başka bir yere nakletmek gereki yordu. Böylesine bir savaş yapan kimse, bir an için bi1e huzurlu olamaz. Düşmanın baskın ihti m a l i ve iç lerinden birinin ihbar etmesi teh l i kesine karşı daima tetikte bulunmalıdır. Tahmin ediyorum ki, i leride daha iyi günler gel diği zaman yeni bir Kazak ozanı çıkacak ve bir Çer zimen Destanı yazacaktır. Tıpk ı , şimdi Orta Anadolu' nun Deve1 i kasabasında yaşayan Karamu lla 'n ı n , Os man Batur Destanı 'nı yazdığı g i b i . . . ,Bu ozanın yazdığı destan iyi bir şiir m i d i r b i l e mem. Karamullanın bazı Kazak arkadaşları , destan yan l ı ş kısımlar bulunduğunu söylüyorlar. Fakat bu destan, Kazakların ruh yapısını aydınlatmaktad ır. On ların bu ruh yapısıdır k i , pek az i nsanın başına gel m i ş derecede ağı r felaketler karşısında b i l e , Kazakların yıkılmamalarını ve mücadelelerini sürdürmelerini izah edc·r. Osman Batur'un hayatı n ın manası n ı ve gayesi ni açıklığa kavuşturur. Temenni ede l i m k i , s ı ra Os man Batur'un oğlunun destanı n ı yazmaya gel ince, bu .destan, Böke Batur ve Osman Batur'un kehanet ve vasiyetlerinin yerine geldiğini ve Taklamakan'ın kum lart 1cadar çok olsalar bile, ata yurdunun düşmanlar .dan temiılenmiş olduğunu anlatsın. MEYLiYE HANIMIN KAHRAMANLIGI Kazakların kumandanının tutsak düşmesi n e se bep olan bir baskınla başlayan Gezköl savaşı ; üç gün, üç gece sürdü. Sonunda komünistler geri çeki ldi ler. Kalan Kazak önderleri, bilhassa Ali Beğ ve onun i k i
GEZKÖL n:ı.AKlıl'11
zsı
yardımcısı Hamza ve Kaynaş, savaş s ı rasında, dur maksızın bir noktadan başka bir noktaya at koşturdu lar. Kazak atlı larının düşmana karşı hareketini düzen lediler ve savaştan sonra buluşacakları yeri bildirdi ler. Kaza klar, nerede bunalm ı ş ve müşkül durumda kalmışlarsa, oraya mevcut az kuwetlerle yard ı m et tiler. Bu arada, fırsat buldukça, düşmanın ağır hare· ket -eden deveye bind i ri l m i ş kıtalarına saldırdılar. Yi ne fırsat buldukça, üylerinden ve sürülerinden kurta rabildiklerini kurtard ı l ar. Ayrıca imkan oldukça pusu lar kurup, baskınlar d üzenled i l er. Ali Beğ'in .karısı Mevliye de bu arada tamamen kendi teşebbüsüyle b i r baskın yaptı. Mevliye'nin avu lundaki kadınlar, çadırları yı kacak ve eşyalarını top· layacak kadar zaman bulamam ışlardı. Sadece küçük çocukları alabilmiş ve atlarına atlayabilmişlerdi . Mev l iye diğer kadınları da yola ç ı kardıktan sonra kendi�i de atına atlayıp dört nala sürecekken, yerde unutulmuş l<üçük bir çocuk gördü. Atından inmeden, yanından geçerken eyer üzerinde kayıp yere doğru eğild i , ço· cuğu kaparak dört nala yoluna devam etti. Arkası n dan , komünist atl ı lar hem ateş ediyor, hem de son hızlarıyla takip ediyorlard ı . Hele şükür, kurşunlardan hiç b i ri Mevl iye'ye i sabet etmemişti. Fakat sonra baktığ ı zaman. elbises i n i n birkaç yerin i , düşman kur şunlarının delip geçtiğini farketti. · İ l k bakışta, bu kadınların dağlar� · doğru kaçışı, gelişi güzel bir hareket sanı labilirdi. Ama gerçekte öyle değildi. İyi düşünülmüş ve tertiplenmişti . Dolam baçlı bir yoldan, dağlarda sürülerinin otlamakta bu lunduğu yere doğru gidiyorlardı. Daha sürülerinin ya· n ı na u laşmadan, takipçi komünistleri bir hayli geride bırakmışlar ve atlatmışlardı . Bu durumda Mevliye, ya-
282
G Ö Ç
nına çoba n l ı k yapmakta olan büyücek çocuklardar.• birini aldı ve baskına uğrayan üyler:in bulunduğu yere· geri döndü. Maksadı, eğer düşmanın bütün kuvvet leri takibe çı kmışsa. geride kalan eşyaları ndan b i r k ı s m ı n ı ku rtarabilmekt i . Çadırların olduğu yere göze görünmeden gelebildi l er. Baktılar k i , komünistler he nüz çadırları yağma edecek zaman bulamamış. Üste l i k içeride i k i makinel i tüfek ve bir m i ktar da cepha n e buidular. Bu defa, çad ı rlarda bekleyip, düşmana karş ı bir baskın yapmaya karar verdiler. Bir süre son ra, düşman atl ıları geri döndü. Dağlara doğru kaçan u av»larını tamamen e l leri nden kaçırmışlard ı . . H i ç ol mazsa, boş kalan çadırları yağma etmeliydi ler. Mev l iye ve yanındaki çocuk bekledi ler. Düşman, ta çadır ların dibine sokul duğunda. iki makine l i tüfekle ikisi b i rden ateş açtı lar. Komün istler, hiç ummadıkları bu tuzak karşısı nda sapır sap ı r dökülmeye ve darmada ğ ı n ı k kaçmaya başladı lar. İçl erinden e pey ölenler ol du. Diğerl eri , çadırlarda önemli b i r kuvvetin pusuyc. yattığını zannetm iş ve ateş çemberinin dışına çık m ış lard ı . Zaman zaman uzaktan, tamamen tesirsiz atışlar yapıyorlardı. Bu durum, beş saat kadar sürd ü . N ihayet A l i Beğ . yenında bazı si lahlı Kazaklarla b i r l i kte geldiği zaman , �omüni stlerin maneviyatı büsbü tün bozuldu ve tabana kuvvet kaçtı lar. Mevl iye'nin ze ka ve cür'eti sayesinde, çadı rlardaki eşyalar yağma dan kurtul muştu. Ve kurtarı lan eşya arasında A l i Beğ" i n meşhur kazanı vard ı . Komünist kuvvetler bölgeyi terkedince, Kazak lar kendi zayiatlarının hesabını yaptı lar ve durumu müzakere etti ler. İnsan · bakımından fazla bir kayıp vermemişler, bu arada Mevl iye'ninkine benzeyen çe şitli cür'et ve fedakarl ı k hareketleriyle de eşyalarının-
önemli bir kısmını kurtarabilmişlerdi 1 5.000 baş ka· dar hayvanları vard ı . Sığı rlar, koyunlar, develer, atla� . . Ani baskına rağmen, yine bu kadar baş hayvanın ve eşyan ı n kalab i l m i ş olması , belki hayret vericidir. Ama şurasını unutmaya l ı m k i ; Kaz.-klar, hatta onların kadın ve çocukları bile, hiç bir tehli kede paniğe kapı l mayan, mücadel eci ve yırtıcı yarat ı l ı şta. aynı zamanda zeki ve sür'a tli hareket edeb i l e n ki mselerd i . Bu hassalar, onlara atalarından geçm işti ve başka mil letlerin ço banlarında asla b u l u n mayaı:ı hassalard ı . .
Komün istlerin, üç günlük savaştan sonra geri çeki l melerinin sebebi olarak ş u ihtimal düşünülebi l i r : Kazakların başl ıca önderlerini e l e geçirdikleri için, geride kalanların mora l l eri n i n bozul acağını ve d i reni şe devam edemeyer�k dağı lacaklarını düşünmüş ola b i l i rler. Ama iki önder, daha baskının başlangıç gü nünde ele geçiri l m işlerdi. Şu halde, komünistler ne den iki gün daha çarpışmaya lüzum gördüler? Duru mun en doğru izahı. bence �udur: Üç günlük savaşta komünistler. Kazaklarla boğaz boğa1a çarpışmakta galip gel emeyecekleri n i a n l amışlard ı .
DÖNÜŞÜ OLMAYAN YOLCULUK Ka!an Kazak önderleri bir araya toplanıp, bun dan sonra ne yapı la:ağ ı n ı görüşmeye başlar başla maz. ş:..ı noktada ittifak ettiler: Tibet yoluyla H lnd is t�n ·a göçmekten başka çareleri yoktu. Tibetl iler razı o l u rsa r.13sele yoktu, aksi takdi rde zora başvuracak l cı rd ı Ayrıca, şu nokta üzeri nde de ittifakla karar al d ı l ar. Göçün topl u olarak yap ı l ması i mkansızd ı . Çün kü kalan lar, toplam olarak 3.000 kişi kadardı. Beraber -
G O Ç
!erinde götürecekleri hayvanlar ı . çadı rları ve eşyaları vard ı . Bunları geride bıra�mayı bir an b i l e hatırların dan geçirmiyorlardı. Zaten bıraksalar, uzun göç sıra sında beslenemezler ve barınamazlard ı . Eğer insan.... lar ve hayvanlar. topl u halde, bir arada gitmeye kal kışır'arsa. 5-1 0 kilometre uzunluğunda bir kol teşkil ederlerd i . Böylece bu kolun, uçaklar tarafın d an keşfe dildikten sonra havadan taranması, zayıf nokta!ardan hücuma uğraması ve geçitlerde pusuya düşürülmesi kolay olur.du. Göç esnasında. çete savaşlarında al ış tıkları şekilde hemen dağı l ı p saklanmaları m ü m kün o lmazd ı . �odern haberleşme araçlarına sahip olma d ı klarına göre. uzun kafi lenin baş tarafı ile arkası arasında i rtibat kurmak ve buna göre m anevra kabi l iyetini sağlamak da güçtü. Üstelik, en öne m l i nokta şuyd u : Bunlar, önlerinde henüz. kışın bazı sert ayla rı bulunan bir mevsi :·:ıde, Tibet gibi yüksek, ç ı plak ve çorak bir yayladan geçeceklerd i . Buralarda, i nsanlar ve hayvanlar için yiyecek bulab i lmek mesel e s i . kü çük topluluk!ar için b i l e müşküldü. Hele böylesine ka labal · v ı... : r trın l u l ı ık ol urscı . . Kazaklar. ni hayet ki:içük toplu luklara b ü i ü ;; ;j j _ H e r biri , kendi tercih ettiği önderin buyruğu LJ ltın�a yola çıktı. Tamamiyle meçhul bir istikbale doğru gidi yorlard ı . Ama bu istikbal . ne tehlike ve zorluklar rıe tirirse getirsin, komünistlere boyun eğmekten daha ehvendi . Bu görüş ve tercihi , Hüseyin Teyci'nin şu sözleriyl e ifade edeb i l i riz: - 8h· insal"ın, bir hayvan aibi, bir başka insa nın malı ofmaktan sa ölmesi yetidir. A l i Beı'j. Del i l Han. Sultan Şerif, Hüseyin Teyci ve -iiğer önderler, birbiri ardına kısa fasılalarla üylerini lctılar ve ardlarından gelenlerle birlikte, Güneye doğ-
GEZKÖL FELAKil:'ll
harekete geçtilf�r. Sürü lerin i de beraberlerinde güderek ağır ağır ilerliyorlardı. Önce, iyi bildikleri Altın Dağları 'nın g eçitlerini aştılar. Sonra, az bildlkle rl, sarp ve korkunç Kunlun Dağlarına tırmanıp, orala rı da geçtHer. Daha ötede ise, hiç bilmed i kleri Tibet Yaylası vardı . Her küçük topluluk, kendisine ayrı b i r yol sectl. Her birinin basından avrı ayrı serüvenler geçti. Bazı ları, tıpkı Kukuluk'ta komünist ç�mberini yararken olduğu gibi, çok talihli çıktı lar. Tibet'ten pek az zayiat vererek geçebildiler. Diğer b�zı kafileler için ise, bu geçiş çetin ve meşa_�katli oldu. M evcutlarının, i nsan bakım ından büyük kısmını kaybettiler. Anayurt larını geride b ı rakmak. herkese çok acı gelmişti. He men herkes biliyordu ki, bu, dönüşü olmayan bir g i diştir. Ama g ittiler, çünkü başka çareleri yoktu . ru
Ali Beğ'in kafi lesini teşkil edenler (erkek, ka dın ve çocuk olarak) 234 kişiydi. Kafilenin içinde Ham za, Kaynaş, onların karıları ve çocukları . Al i Be<i'in üç karısı ve altı çocuğu ve hayatta kalan tek erke� kardeşi Zeynülhamid de vard ı . Erkeklerin sayısı 1 40'tı. Geride kalanlar ise kadın ve çocuktu. Kafi lenin bera berinde götürdüğü hayvanlar, birkaç bin koyun, bir kaç yüz sığır ve at ve 60 kadar deveydi. Bu develer den birinin s ı rtına, (evet, iyi tahmi n ettiniz) Ali Beğ ' i n bütün ailesini v e yakınlarını doyurmaya yetecek bü yüklükteki kocaıı:ıan kazanı yüklenmişti. Ali B�ğ'in kafilesi, Şubat'ın ilk haftasının sonun . da. Gezköl bölgesinden hareket etti. İlk yola çıkan kafi lelerden biriydi ve en büyüklerindendi. Gez köl'deki savaş sona ereli ancak dört gün olmuştu. Şimdi takip edecekleri yol, Ali Beğ'in vaktiyle Ame rika'lı Mackiernan'a tavsiye ettiği yoldu. Yürüyüşe geçtiklerinin ertesi günü, komünistlerle ilk çatışma-
Ali Beğ ( ortada) arkadaştan ile. Solundaki Kaynaş, arkalannda Hasan. En so!da1-• ıse Hamza'dır.
ları vuku buldu. Son çatışmaları ise, Keşmi r'deki H i � distan s ı n ı rına vardıktan sonra, içeri alınmak i ç i n izin bekleyecekleri sırada olacaktı. Sınıra vardıkları tarih 1 8 Ağustos 1 95 1 'di ve Gezköl 'den ayrı lal ı , altı buçuk ay geçmişt i . Bu uzun zaman zarfında Tibet Yaylas ı ' nın, • Dünyanın damı• d iye anı lan en çorak, sarp ve yüksek yerlerinden geçmişler, 1 440 ki lometreden faz la mesafe katetmişlerdi . Yol boyunca, birçok defalar düşmanla çarpıştılar. Aynı zamanda tabiatın bütün haşinliği ve düşmanlığı ile de mücadel e etti ler. Bu ha ş i n l i k ve düşmanlığın ne kadar ağır ve sert olduğunu, ancak H imalayalar'ın Everest ve Kançencunga gibi en yüksek zirvelerine tırmanmış olanlar bilir.
XII.
Tibet yaylasında
5000 metre yüksekli kteki yay lalardan geçip dünyanın damını aştılar. Onlardan önce hiç bir insan ayağının basmadığı yerle re tırmanıp son bağıms12 Türk yurduna doğru ile r l iyorlard ı .
K azakları
tanımayanlar için, Gezköl 'den kalkıp yo
'lcı düşen kafile, kolay yakalanabi l i r bir av g i bi gözü
küyordu. Yolun iki tarafında binlerce koyun, düzen siz ve epeyce yayılmış olarak yürüyor, fı rsat bulduk ça karların arasında kalmış yanık, ufak - tefek otları koparıyorlardı. Koyunlardan çoğu, neredeyse çfoğura cak durumdaydı . Bunların arasında dağı l m ış şeki lde · öküzler, inekler, boğalar vard ı . Çoğunun s ı rtına ev eşyaları yüklenmişti. Gebe veya yeni doğmuş tayla ırını emziren kısraklar ise serbest bırakıl m ı ş l ardı. Ay-
288
G ÖÇ
gırl arın çoğu, kend i lerine ait kısrakları korumak ve toplu durumda bulundurmak için gayret serfediyordu. Sonra, ard arda giden ve burunlarından geçen halka lar ve iplerle birbirlerine bağlanan çift hörgüçlü de veler vardı. Mevs i m krş olduğundan. bunların tüyleri ş i md i çok kalın ve yün gibiydi. Sırtlarına. bilhassa sandıklarla cephane, yedek tüfekler, çadı rların bö lümleri (her bölüm di kkatle direğine sarılmrş halde), kenarları pirinç levhalarla takviye ed ilmiş büyük tah ta sandıklar (bunların içinde giyecek eşyaları, kap ka cak, kitaplar, bi lhassa Kur'an v.s. vardı) yüklenmişti. Diğerlerinden daha iri ve kuvvetli bir deve ise, yalnız Al i Beğ'in büyük kazanını taşıyordu. Atlara binmiş erkekler, kadınlar ve çocuklar, hayvan sürülerinin içinde ve etrafında, onların har·e ketlerini kol luyor ve idare ediyorlardı . Atl ı ların 1 0 yaşından büyük olanlarının hepsinin el lerinde (kız ol sun. erkek olsun) makineli tüfekler bulunuyordu. Ve bunların heps i , silah kul lanmakta mahir. idi ler. İ l k bakışta, savunmasız v e düzensiz g i b i görünen b u ge niş ve yayı lmış kitlenin dışında, önde, arkada ve yan larda snahlı erkek "grupları gidiyordu. Esas kitle ile, bunlar arasındaki · meşafe mümkün olduğu kadar uzak tutulmuştu ve arazinin durumuna, yerlerdeki karın ka l ınlığına göre ayarlanıyordu. Büyük göçün en son safhasında, Ali Beğ, işlek · yollardan ve meskün yerlerden uzak bir yolu tercih etmişti. Böylece, komünistlerin kurabileceğ i pusulara düşme ihtimal i n i , m ümkün olduğu kadar azaltıyordu. Genel istikamet Güneye doğruydu. Göç yolu , Gezköl 'ü takiben Altın Dağları'ndan ve Kunt.un Dağlarının G ü neyinden geçiyordu . Bu dağların Güneyinde büyük Ti bet Yaylası · vardı ve göç edenler, en son olarak ovayı
TİBET YAYLA SINDA
289
aşacaklard ı . Tibet Yaylası . deniz seviyesinden 3 .600 i f a 4.500 metre arasında değişen yükseklikteydi . Ka zaklar, Gezköl 'den ayrı ldıktan sonra, haritası bulun mayan ve seyyahların hemen hemen hiç uğramamış oldukları yerlerden geçeceklerd i . Ali Beğ, yolun bir kısmı hakkında, iddiası n ı daha i leri götürmüş ve ba na ccBizden önce oralara hiç bir insan ayağı basmamış tı.» demişti. KOMÜNİST AVI Çok geçmeden anlaşıldı k i , komün istler Gezköl baskınından sonra, kuvvetlerinin büyük kısmını geri çekmişler, fakat Kazakları n ne yapacaklarını ö(jrene b ilmek için. bi rkaç küçük dE!vriye kolu bırakmışlardı . Hareketin hemen başlangıcında. A l i Beğ'in emri nde ki topluluk, az kal s ı n , bu kollardan birinin kurduğu pusuya düşüyordu. Bereket versin, Ali Beğ i lerisin deki tepeleri dürbünüyle tetki k ederken , içinden yol gecen vadinin daraldığı noktada . bazı kaya yığınlarını tehl i ke İ i görmüş ve bunların arkasında bir kimse oluo olmadığına bakmak için, yükseklerden dolaşacak bir kaç atl ı göndermi şti . G idenler, kaya arkasında pusu kurmuş bekleyen 20 kadar komünist gördüler. İki ta raf bir süre ateş teatisinde bulundu, sonra komünist ler atlarına atlayıp kaçtı lar. Ali Beğ'in atl ı ları takip etmedi. Onlar da biraz daha uzaklaşıp durdular. Bel l i k i , Kazakları gözetleme görevine devam edeceklerd i . B i r süre sonra , b u komünist kolu yandaki b i r va diye saotı . Ali Beğ sürüler geçerken hücum etme1eri ihtima l i n i düşünüp bir kol çıkard ı . Ancak komünistler. Kazakların hepsi geçinceye kadar hiçbir hücuma kal kışmadılar. Sonra, yan vadiden çıkarak , Kazakların f/ 1 9
290
G Ö Ç
ardından, fakat onlara yaklaşmamağa dikkat ederek, uzaktan takibe başladı lar. Komünist kolu, bir süre devamlı olarak Kazak ların peşini bırakmad ı . Önde eşya yüklü hayvanlar, bi r hayli mesafeden sonra, arkada da komünist atl ı lar olduğu halde yürüyüşe devam edildi. Görünüşe göre, takipçi müfrezenin varl ı ğ ı n ı , Ali Beğ , Hamza ve Kaynaş hiç önemsemiyorlardı . Anlaşı lan, maiyetlerinde bulunanlar da, önderleri n i n görü şüne uyarak işi umursamıyorlardı. Yavaş yavaş, arazi yine engebel i ve daha sarp bir hal aldı. Yaygın şekil· de yürüyen kafile, dar bir vad iye girilince daha sı kış tı. Ali ·Beğ, · Burası iyi bir yere benziyor• ded i . Hamza, • Çok iyi b i r yer. • ded i , · Ama fazla iyidir. Hele bu yer, vardığımız i l k iyi yer olduğuna göre . . . Eğer şüphelenirlerse, burada öncü ç ı karırlar. Sonra zahmetimiz boşa gider ve bir dahaki sefere daha te ti kte olurlar . .. Ali Beğ ve Kaynaş d a aynı şekilde düşünüyorlar dı. Bundan ötürü pusu kurmadılar. İkinci b i r uygun yerde de, aynı sebeple bir şey yapmad ılar. Fakat üçüncü uygun noktaya yaklaşıldığında Ali Beğ, Ham za'ya sordu: - Kaç kişi istersin? - Beş kişi yeter. Ama ayrıca, yolun i k i tarafı ndaki tepelere de beşer k i ş i l i k iki kol çıkara l ı m . Belki bizim bilmediğimiz taraflara sapan başka yollar da vardır. Böylece komünistler, orta yolda bir pusu ku rulmasından şüphe lenirlerse, kaçınmak için yana sap tık�arında ikinci bir pusuya yakalanmış olurlar. Ali Beğ • Doğru. • ded i . Hamza, pusuda görev alacak 1 5 kişiyi d i kkatle .
'I1BET YAYLAS�DA
291
seçti. Bunlar geride kaldılar, kafilenin kalan kısmı yoluna devam etti. Herkes bir şeye teşebbüs edi lece ğini bildiği için sevinçl iydi. Biraz sonra biri bir türkü tutturdu, diğerleri de katıldılar. Şimd i , eski bir av tür küsünün uzata uzata söylenilen nağmeleri yükseliyor ve vadinin iki tarafındaki kayalara çarparak yankılar getiriyordu. Yarı m saat sonra, türkü birdenbire kesildi. Çün kü arkadan, pusu kurulan yerden tüfek sesleri gellyor du. Sesler az sürdü. Belki üç dakika kadar. Belki daha az. Kaynaş, • Çok kısa sürdü, • dedi. · Ya pusuya düş medi l er, kaçtı lar. Yahut da pusu çok başarı l ı oldu, hepsi öldü . .. . Yalnız türkü değ i l , kafilenin yürümesi de durmuş tu. Sanki herkes, bir e m i r almış gibi duruyor ve neti ceyi bekl iyordu. Az sonra H amza dört n ala geldi. Ya nında, 5 kiş i l i k koldan 3 kişi vardı. Kaynaş · Av nasıl oldu ? • diye sorunca, Hamza gülerek anlattı: - Öncü olarak iki, ardcı olarak da iki kişi çıkar mışlard ı . Ama öncüler, sağlarına sollarına Eıakmadan gidiyorlardı. Bunlara ilişmedik, geçtiler. Ortadaki 1 6 kişiyi d e bıraktık, geçtiler. Amacım, arkadaki son iki kişi de kapana g i rsin ve böylece hepsini temizleye l i md i . Ama olmadı . Ardcılar o kadar geriden geliyordı ki, onları beklemeden ateş emri vermeğe mecbur kal dım. İ l k yaylı mda 3 kişi düştü. Kalan 1 3'ü, atlarından atlayıp yolun kenarındaki kayalara sığınmak istediler. Fakat müsait bir yer yoktu. Çok geçmeden hepsinin işini bitirdik. Arkadaki i ki atlı , tüfek seslerini duyar duymaz dönüp kaçtılar. Ali Beğ, ·Ya öndeki iki atlı ne oldu • diye sordu?
292
G Ö Ç
- Onların ne olduğunu bilmiyorum. Buradan ge çen olmadı, değil m i ? Kaynaş cevap verdi: - Hayır. O halde iki öncü tüfek seslerini duyun ca yana saplamışlardı. İki yanda da beşer kişimiz ol duğuna göre kurtulamazlar. Ali Beğ, Hamza'ya tekrar sordu: - Senin beş kişinden ikisi eksik. Onlara ne ol du? - Pusu yerinde 1 6 a t v e 1 6 tüfek var. Yolda i k i öncü Kıtay'a (Çinli) rastlarsak, serbest hareket ede l i m diye dördümüz geldik, iki kişiyi de atların başında bıraktım . A l i Beğ Kaynaş'a döndü: - Yanına altı kişi al, atları ve başka ne varsa hepsini al getir. Eğer elbiseleri fazla yıpranmı ş değilse soy getir. Yeni eşyaları taşıyacak kadar hayvanımız var. Bu işin sonu nasıl gelecek ve daha nelere ihtiya cımız olacak, şimdiden kestirilemez. Kaynaş sevinerek yol a çıktı. Ama bir yandan da kendi kendine söyleniyordu: • Savaşmak işi Hamza'ya, hamma l l ı k tarafı bana veril iyor. Oldu mu bu? B i r da haki sefere inşallah başka türlü olur . • B iraz sonra birkaç tüfek sesi daha işitildi. Yandaki tepelere çıkarılmış olan iki kol da geri döndü. Bunlar dan biri, ganimet alınan iki tüfek yanında, iki atı da ye değinde getiriyordu. Ali Beğ, Hamza'ya şöyle diyordu: - Yirmi kişiden on sekizini öldürmek başarıdır. Ama yirmisini de haklasaydı k bin kere daha iyi olur du. Çünkü, şimdi kaçıp kurtulan iki kişi, bizim ne tara fa doğru g ittiğimizi haber verecekler. Keşke, senin ya-
rtBET YAYLASl"IDA
293
nına beş yerine on kişi verseydi m . O zaman geri kalan iki kişinin peşine düşülüp, onlar da vurulurlardı. - Kısmet böyleymiş. Belki de, pusu yerindeki çatışma bittikten sonra bu i k i kişinin peşine düşsey d i k , yine yetişemezdik. Üste l i k , on kişi olsaydık, ken dimizi ve atlarımızı o kadar iyi saklayamazdık, düşman farkına varırd ı . Belki o zaman tam bir baskın yapamaz dık, içimizden birkaç kişi de ölebil ird i . Şimdi vakit ak şama yaklaşıyor. Kaçan iki atl ı , yarın akşama kadar arkadaşları nın yanına varamaz . Belki bir gün daha ge ci kirler. Şu halde, düşman kuvvetleri bizi hemen taki be çıksalar bile, erişebilmeleri için en az üç-dört gün daha ister. Üç günde bile neler olmaz ki . . . - Doğru söylüyorsun. Bu gece ve yarın gece, Al lah'a şükürler olsun emniyetteyiz. Meğer ki, önümüz de daha başka düşman kolları olsun. Fakat buna da i h timal vermiyorum .
!
Ama ertesi günü öğleden sonra, bir keşif uçağı üzerlerinde dolaştı . Bu bakı mdan, artık iki ardcının kur tulması önemini kaybediyord u . Uçak alçaldı ve kafil eyi makinel i tüfek ateşine tuttu. Ama burada arazi geniş t i . Kazaklar yay ı l ıp siper aldılar ve ki mseye ku rşun isa bet etmedi . Ancak hayvanların bir kısmı ürktü. Kazak lar, attı kları kurşunlardan bazı larının uçağa isabet et tiğini söylüyorlar. Fakat, herhalde bu isabetler. can noktalara olmadığı için uçak tekrar yükseldi ve göz· den kayboldu. Ali Beğ , uçağı n gittiği yönü görünce, biraz daha müsterih oldu. Çünkü kafilenin ters yönüne doğru yol almıştı . Bu kesin bir del i l sayıl amazdı, ama, komünistlerin Tibet'te, kafilenin önüne ve yanına dü şen yerlerde kuvvetlerinin bulunmadığı anlamını taşı yabi lirdi . Buna rağmen, gayet dikkatli davranmağa ve hayli uzaklara kadar öncüler ve yancı lar çıkartmaya de-
G Ö Ç
vam ettil er. Çünkü uçak, kafilenin geçtiği yeri telsizle bild irebil i rdi ve yol kesmek üzere komünist müfreze ler harekete geçebil irlerd i . Takip eden o n g ü n içinde. A l i Beğ 'in kafi lesi, or talama gün aşırı hücumlara maruz kal d ı . Bunlardan bi risi havadan. geri kalanları yerden yapı l mı şt ı . Hava hücumunda. hayvanlarından b i r k ı s m ı öl mesine rağ· men. Kazaklar insan kaybına uğrama m ı ş l ardı . H atta bir uçak düşürmüşlerd i . Kara hücumları ise, 20-30 ki· s i l i k küçük kıtalarla oldu. Komünistler bir defasında kamyonlarla. diğerlerinde atl ı olarak g e l m i ş l erdi . Hü cum edenler arasında. Kulca'da eğiti l m i ş ve komünist l eşti r i l m i ş Kazaklardan h i ç yoktu . Bu yüzden, mağlüp edil ı:n eleri çok kolay oldu. Düşmanın kamyonlarla . geldiği tek hücuma g e l i n ce: Bunlar, içleri asker dolu iki kamyonluk b i r gruptu . Yol çok bozuktu. Onun için, kamyonların şoförleri, bü tün di kkatlerini yoldaki çukur ve tümseklere çarpma maya harcıyor. yanlarına bakamıyorlard ı . Üste l i k , hem şoförler, hem de içlerindeki askerler, saatler boyu sar sıl maktan mecalsiz düşmüşlerdi. Kazakların ardcı ları sadece iki kişiydi. Kazakların arkasından her biri şo lüre n i şan <ı ! d ı ve aynı anda iki şoförü de hakladı lar. Kamyonlar devri ldi ve ateş aldı. İçindeki askerlerden, devri lme ve yangın sırasında ölmeyenlerini de iki ardcı teker teker vurdular. Ganimet si lahların çoğu tahrip edilmi şti . Ama. yanan kamyonların enkazı altından, kullanı labi l i r halde bir iki makineli tüfek ve bir m i ktar cephane çı karabildi ler. Sonra bunları atlarına yükleyip, gülerek yol larına devam ettiler. B i r i , diğerine şöyle dedi: - İyi k i , yalnız iki kamyon vardı . İkimize de bi· rer tane düştü.
TİBET YA YLASDlDA
235
Öbürü cevap verd i : - Daha fazla olsa ne ç ı kardı? Senin otom atik tü feğinin 6 kurşunu var. Beni mkinin de öyle. Sırayla, 1 2 kamyonun şoförünü vuramaz m ıydı k ? H ad i , birer kur şunumuz hedefini bulamadı d i yel i m . 1 0 kamyonu sağ l a m avlayamaz mıydık? En arkadaki kamyonlar kurşun lcrımızın menzi l i dış ında kalsa bile, öndeki kamyonları ·vurup tahrip etti kten sonra atlarımıza sıçrar, arkadaki leri yetişinceye kadar, çoktan gözden kaybolurduk. Komünistlerin atlı kol l arıyla yapılan çatışmalar, bu kc:dar ucuz atlatılmadı. Çatışmalarda, Kazaklardan da ölenler oldu. Ölenlerin hepsi erkek değ i l d i . Çünkü ş i m d i . kızlar ve kadın lar da erkeklerin yanında. el leri nde tüfeklerle savaşıyorlard ı . Tıpkı , Mevl iye'nin Gezköl'de yaptığı gibi. Hayvanları gütmek ise, 1 0 yaşından kü çük çocuklara kal ıyordu . Küçük çocuklar bu i ş i n ve karşı larına çıkan diğer zorlukların, mükemmelen üs ttsinden gelebildiler. Bunu i leride göreceğiz. [j
Kazaklar. Altın Dağları 'nı geride bırakıp, korkunç Kunlun sıradağ larının Güneydoğu yamaçlarına t ı rman maya başladıkları zaman, komünist hücu m l arının da arkası kesi ldi. Sebebi , bu kadar sarp yerlere kadar g itmeyi göze alamamaları veya Kazakların yüksek ve soğuk dağlardan ve yaylal ardan, nas ı l olsa sağ ç ı k mayacaklarını zannetmeleriyd i . Ama , düşmanı n bütün tahminlerinin zıddına. Kazaklar dağları aştılar ve öbür tarafa selametle varabildi ler. Hem de bu i ş i , Tibet' teki kışın en kötü ayı olan Şubat'ta başardı lar. Buz tabakalarının çok kal ı n ve kaygan olduğu yerlerde, tıayvanların kayması veya düşerek ayaklarını kırmaları
G Ö Ç
teh l i kesi vard ı . Böyle yerleri , onların ayakları altına çul lar sererek geçti ler. Ve hayvanların, hepsi değil ama, çoğu selametle geçt i . Bahsedilen yollarda i ler lemek fevkalade çetin bir işti. Öze l l i kle çocuklar için. Ancak hiç kimse, geri dönmeyi aklına getirmed i . Bü yük zorluklarla ve ağır ağır i l erlediler. A l i Beğ ve oğlu Hasan. Gezköl 'den Güneye doğ ru gittikleri sırada, yanlarından geçtikleri yerlerin i s i m l erini, Türkiye'de bir l i ste hal inde bana yazdı lar. Bu adlar: Oşaktı , Özünköl (burası bir göl olsa gerek). Mahmut Kalgan, Cinişkisif. Sarcın Tibetişi ve Sin kir g ibi yerlerd i . Onların verdiği adlardan hiç birini haritalarda bulamadı m . Ali Beğ, benim için çizdiği derme-çatma bir harita üzerinde işaretled i . Tahmin ediyorum ki, bu adları, o civardaki Kazaklar vermişler d i r ve yalnız kendi aralarında kullanmaktadırlar. ·
o
Kazaklar, Kunlun D a ğlarının Güney yamaçlarından başlayan büyük ve yüksek Tibet Yaylasına vardıkla rında, kendi lerini uzaktan gözetleyen Tibetli leri gördü ler. Al i Beğ, Hamza'yı hemen bir müfreze i l e yola çı kard ı . M aksadı , onlarla i rtibat kurmak ve dost olarak geldiklerini anlatmaktı . Ama Tibetli ler beklemeyip kaçtı lar. Sonra H amza. uzaklarda bir küçük köy gör dü. O akşam. A l i Beğ , köye birkaç haberci gönderdi ve kılavuz i stedi . Haberc i l e r i k i kılavuzla geri döndü ler. Ertesi sabah, kılavuzlar kafileyi daha büyük bir başka köye götürdüler. Bu köy halkı (Ali Beğ'in kul landığı tab i re göre) taş devrinde yaşıyordu. Kazak lara karşı Lıs ı k suratlı ve düşmanca davrandı lar. Ken d i i htiyaçlarından çok fazla yiyecekleri ve hayvanlar
297
TİBET YAYLAS.D:DA
ıçın yemleri olduğu halde, Kazakların verdiği parayı da reddederek hiç bir şey satmad ı lar. Konuşmalar ya pıl ırken, bir kısım silahlı Tibetli lerin köy kenarında toplandı kları görüldü. Belli ki , hücuma hazırlanıyor lard ı . Kazak müfrezesi, sayıca çok azdı. Üste l i k sığı n ı p saklanabi lecekleri b i r yer de yoktu . Bu yüzden, Tibetl i lerin kuvvetlerini iyice toparlayıp hücuma geçmelerini beklemeden, ani olarak ateş açtılar ve toplananları dağıtıp kaçı rdı lar. Sonra da ihtiyaçları olan yiyecekleri alıp, bu arada boşalmış olan köyü yaka rak uzaklaştılar. İlk Tibet köyünden aldıkları i k i k i ş i , yine onlara kılavuzluk ediyordu . Yol larına de_vam etti ler. •
Kılavuzlar, kafi leyi çıplak bir yayla bölgesine gö türdüler. Burada rüzgarlar, karları savurup götürmüş olduğundan, yerlerde parça parça, karla örtülü ol ma yan otlar bulunuyordu. Hayvanlar bunları yiyebil iyor du. Yaylanın yüksekl i ğ i 3.600 metre kadar ol masına rağmen, hava pek soğuk değ i l d i . Daha sonra , yük sek sazlıkların bulunduğu bir yere ulaştı lar. Ali Beğ , Manas bölgesi nden gel iyordu ve böyle sazlı kları bi liyordu. Arkaları nda bir şeyler saklı olabileceğ inden şüphelend i . Bu arada, develerden b i rkaç ı n ı n ayağı da batağa saplanınca. şüpheleri büsbütün arttı . Yola de vam etmek m i , yoksa dönmek mi gerekeceği hakkın da bir karara varabi lmek için, atını hızla kafi lenin ön tarafına doğru sürdü . Bu s ı rada. sazl ıkların arası ndan kurşunlar atıl maya başladı . İki Tibet'li kı lavuz ise, at larını dört nala kaldırarak, sazl ıklara, yani kurşunların geldiği tarafa doğru kaçmaya başladı lar. Ali Beğ , ni şan alarak i kisini de vurdu.
298
G Ö Ç
ZEVNÜLHAMİD Ama olanlar ol muştu . Ali Beğ'in (baba bir. ana ayrı) kardeşi Zeynülhamid, ateş açı ldığı sırada sazlı ğın kenarındaydı ve 20 deve l i k bir diziyi korumaya ve kurtarmaya çal ışıyordu. Ali Beğ'in ve onun eşyaları n ı n büyük kısm ı , bu develerin sırtındaydı . İlk ateşte. endeki deve öldü. Böyle hallerde, öndeki deveni n s ı r tındaki yük i le. arkadaki devenin burnunu birbirine bağlayan ipin kopması gerekirdi . Bugün her nedense b i r aksi l i k oldu ve ip kopmadı. Bundan ötürü, arka daki deve de olduğu yerde durdu ve öndekinin kal k ı p yürümesini bekled i . Öndeki deve. tabii öl müştü ve kıpı rdayam ıyordu . Zeynül hamid ipi kesmek i ç i n koştu v e bu sırada, bacağ ından b i r kurşun yiyerek ye re yuvarland ı . Dörtnala yard ıma koşarken, Ali Beğ de kurşun yağmuruna tutuldu. Birkaç kurşun. elbises i n i delerek geçti . Buna rağmen. kardeşinin ya.ıına kadar varabil d i ve onu kaldırıp kendi atına aldı. Kardeşi onun be l i ne sarı l m ı ş durumda, atını koşturarak kurşun men zil inden ç ı kt ı . Aına deve leri geride bırakm ıştı . Eğer Tibetli ler biraz daha sabretseler ve geç ateş açsalardı . bel ki bütün kafi leyi pusuya düşürebi l i rlerd i . Şimdi ise. Kazaklar arasında ölenler ve yara l ananlar o kadar çok değ i l d i . Yalnız Zeynülhamid, al dığı yaraların tesiriyle, bi rkaç gün sonra öldü. Bu ara da Ali Beğ, hemen bütün şahsi eşyasını kaybetmiş oldu. Başta g iden deveye yüklenmiş bulunan büyük kazan da kayıplar arasındayd ı . Çatışmadan sonra e l bi sesini çıkarıp muayene ettiği zaman , 6 kurşun deliği farketti. Ama kendisi hiç yara a lmamıştı. Sazl ı k , bir vad i n i n içindeydi. Yan tarafta sert,
TİBET YAYLASJ::-\DA
299
kuru bir toprak vard ı . Daha ötede ise bazı tepeler ve üzerlerinde yol lar görünüyordu. Ateş başlar başla maz, kafilenin büyük k ı s m ı , emir beklemeden. kendi liğinden tepelere doğru çekildi ve az sonra kurşun menzilinin dışına çıkmış oldu. Ates kes i l i nce, Ali Beğ kafileyi durdurdu ve orada bekledi l er. 1 0- 1 2 k i ş i ek sikti . Bunlardan bazıları n ı n , hayvanları da önlerine ka tıp sürerek gelmeleri ihti mali vard ı . B i r süre bekledi l e. r. Eksik olanların çoğu döndü . Ama i k i kişiden ha ber al ınmad ı . Bunlar, Abdül muttalip adındaki 9 yasııı dı:. bir çocuğun anası ve babası i d i . Olay, Tibetl i kı lavuzlara güve n i l emeyeceğ ini or taya koymuştu. Ali . Beğ . artık kendi puslasına ve okul k itabından koparı l m ı ş basit bir haritaya bakarak yol tayin edecekti. Bu haritayı, 1 947 y ı l ı nda, komünist propagandasıyla yeti şmiş Kulca Kazaklarına karşı Ma nas'ta veri len savaştan sonra cebine koymuştu . Ama ne maksatla. orasını hiç hatı rlayamıyordu. Haritayı bana göstermesini istedi m . H i nd sını rından içeri gi rerken, cc a sker i techizat.. tan sayı lara k müsadere olunduğunu söyled i . Bunun g i b i . puslası n ı ve dürbün lerini de askeri techizat diye, H i ntli ler s ı n ı rda almış lard ı . Ali Beğ. bu harita n ı n (hafızasına dayanarak çiz miş olduğu) bir sureti ni gösterdi . Üzerinde, oğlu H.3san'ın latin harfleriyle yazdığı birtakım yer adları var d ı . Yalnız bir tanesini (arap harfleriyle) A l i Beğ 'in ken disi yazmıştı . O da, •Tosun Dağları • i d i ve Arapça .. ce bel Tosun• olarak kağıda geçirilmişti . H i ç bir harita da •Tosun• adlı bir dağa rastlamadı m . A l i Beğ"den öğ rendi ğ i me göre, H int s ı n ı rıflda müsadere olunan asıl haritada da. yer adları Arap harfleriyle yazılmıştı. Onun üzerinde pek çok yer ismi yoktu , ama dağları n ve nehirlerin genel şeki l leri bel irti l m i şti v e Al i Beğ,
300
G Ö Ç
buniara bakarak (kabasaba bir şekilde de olsa) yolunu tayin edebi liyordu. Sazl ı k vadinin kenarı boyunca uzanan tepelere çıkınca, yol üzerinde, Lhassa taraf.ı_na doğru kollar hal inde giden askerler gördüler. Ali Beğ, bunların ko mün ist askerler olduğunu hemen tanıdı ve anladı ki, ıki Tibet'li kılavuz çifte bir ihaneti tasarlamışlard ı : Ön . ce. mümkün olduğu ,akdirde Kazakları , Tibetli yurttaş larının pususuna düşüreceklerd i . Bu olmazsa, onların komünistler e l i ne geçmesini sağlayacaklardı. Ali Beğ, kurtulduğu için Al lah'a şükrederek, gittiği yönü şöy le böyle öğrendikten sonra, atının başını yine vadiye doğru çevirdi . Ve o andan itibaren Kazaklar, Lhassa yönüne doğru değ i l , batıya, Keşmir'e doğru yol aldı lar. ·
9 yaşındaki Abdulmuttalip kafileden niçin ayrıldı? Kafilenin yanına geldiğinde Ali Beğ , 9 yaşında öksüz ve yetim kalan Abdülmuttalip ile, ergin bazı kişiler arası nda dostça bir tartışmanın yapıldığını gör dü. Anası ve babası öldüğüne göre, küçük Abdülmut talip, şimdi onlardan kalan hayvanların sahibi olmuş tu. Bu hayvanlar, bir at, iki inek ve bir düzine kadar koyundu. Ali Beğ sordu: - Çocuk ne istiyor? - Kendin sor da, bak neler diyor. Zava l l ı çocuk, cınasını babasını kaybettikten sonra aklını da kaybet· miş. Daha Ali Beğ'in sormasına meyden bırakmadan çocuk konuştu : - Babamın yerine, aile başkanı şimdi ben de_ğ i l m iyim? - Elbette.
'I1BET YAYLASINDA
301
- O halde bunlara söyle, kendi malımı a l ı p iste diğimi yapmama engel olmasınlar. - Tabii kimse sana engel olamaz. Ne yapmak is tiyorsun? Abdülmuttalip yapmak istediği şeyi izah etti : - Eğer anam ve babam, komünistlerden kaçar ken böyle büyük bir kafileyle değil de, kendi başla rına kaçsalard ı , göze çarpmazlardı ve şimdi ölmemiş olurlardı. Bundan sonra, ben bu kafileyle birlikte git mek istemiyorum. Hayvanlarımla birl ikte, yalnız başı ma yola devam etmek istiyorum . Böylece, belki önü müzdeki savaşlarda , öldürülmeden Hindistan'a vara bi lirim. - Pek i , yolu nas ı l bulacaksın? - Sizin bıraktığınız izi takip edeceği m . - Ama komünistler veya Tibetli ler seni yalnız görürlerse öldürürler. Biz de, yanında olmadığımız için seni koruyamayız. - Anamı, babamı koruyabildiniz m i ? Ali Beğ cevap vermeden b i r hayli durup düşün dü. Giriştikleri macera, ne şekilde hareket ederlerse etsinler teh l i ke l iydi . B i r arada da gitseler, ayrı da gitseler, ölmeleri veya kalmaları Allah'ın iradesine bağlıyd ı . Şimdi, bu çocuğun fazla üzerine varı lmasa ne çıkard ı ? İsterse, o da, kafi lenin peşinden gelsindi. Yalnız gitmekten usandığı ve ürktüğü zaman gelip katı lması mümkündü. N ihayet, belki birkaç saat geri den gelecekti . Böylece küçük Abdülmuttalip'in iste ğini kabul etti: - Peki. Öyle olsun. H ayvanlarını a l ve nasıl is tersen öyle yoluna devam et. Yalnızl ıktan usandığın da bize katı labi lirsin. Allah yardımcın olsun.
G Ö Ç
302
- Allah sizin de yard ı mcınız olsun. Allahaısmar ladık. Abdülm uttalip atının ve koyunlarının, i neklerin i n yan ına g itti . Kafile tekrar yürüyüşe geçince kaldı. H ayvanları , alıştıkları için, sürü ile beraber g itmek i steyince yol larını kesti ve öndekiler gözden kaybo luncaya kadar onları bırakmad ı . Ama, atının üzerin de olduğu için ana sürünün nereye doğru gittiğini gö rüyord u . Abdül m uttal ip'in geride kalması ndan bazı ları üzü l üyordu ve meraka kapı l ıyorlard ı . Bilhassa kadınlar. Bazıları ise, onun böyle yalnız bırakılmasını doğru bulmuyord u . Ama diğerleri de şöyle diyorlard ı : - Baka l ı m tal ih n e gösterir? Hepimizin kaderi Al lah'ın e l i nde deği l midir? Kazak kafilesi, arka arkaya, günlerce ayn ı yöne doğru yol aldıkça, arada s ı rada Abdülmutta l i p 'ten bah sederlerd i . Mesela şöyle konuşurlard ı : .. Bugün o, bi ze daha yak laşmış. Yalnız bir buçuk kilometre geri de. Belki yalnızlık can ı na tak etmiştir. Yarın belki ge lip bize katı l ı r . • Yahut : .. Bugün aramızdaki mesafe üç ki lometreye ç ı ktı . Belki yoru l muştur veya hayvanl:.m hastalanmıştır, yahut bel ki de atı topa l l ıyordur. Ne ders i n ? Dönüp yard ı m mı ede l i m ? A m a çoğunluk, .. Hayır . Bırakın onu . Kendi haline b ı ra k ı n . Biz kendimiz ne du rumdayız k i , ona akı l ver meye yol göstermeye kalk ıyoruz. İşi A l l a h ' ı n takdi ri· ne bıraka l ı m . .. derd i . Buna rağmen . arada b i r bazıları , atlarıyla geri dö nüp Abd ü lmutta l i p " i n yan ı na g idiyor. bir s ı k ı ntısı ve ya i htiyacı olup olmadığını soruyorlard ı . O ise, bun l ara karşı l ı k , · Görüyorsunuz ki, ben de, hayvan larım da iyiyi z . • yahut Koyunlarımdan biri açlıktan öldü, •
TİBET YAYLAS�A
30S
ama öbürleri yol larına devam ediyor, • gibi cevaplar veriyordu. Hatır soranlar, kafi lenin durumu hakkında da Ab dülmuttalip'e bilgi verirlerd i . Mesela derlerdi ki: - Bizde de övle . Şu kadar koyun öldü. Koyunlara bu yol daha c. c. . geliyor. Çünne kadar acıkırlar sa acıksınlar, et yemiyorlar. Halbuki develer ve inek ler, sıkışınca ve çok aç kalınca et yerler, bazan at ların bile et yediği olur. Bu iş böylece sürd ü gitt i . Ama zaman geçti kçe, geriye dönüşler ve hatır sormalar seyrekleşti . Çünkü ana kafi ledekiler, gitti kçe ku�vetten düşüyorlard ı . Ab dül muttal ip'le, araları daha fazla açılmaya başlad ı . Nihayet . bir gün geldi, kafi lenin arka tarafı nda bulunan lar, geriye baktı kları nda onu göremez oldular. İçlerin den bazıları. Abdülmuttal ip'in kuvvetinin tükendiğini ve yol kenarında b i r yerde kalmış olacağını tahmin et meye başladılar. Kendi kuvvetleri de tükeniyordu. Bu arada Mart ayı g i rdi ve şiddetli kar fırtınala ları gelmeye başladı. Şiddetl i rüzgarların iki türlü te s i ri oluyordu. Gidiş daha zorlaşıyor ve ağırlaş ıyordu. Rüzgar bir de, bazı yerlerde karları savuruyor, otları olduğu gibi kar altına gömüyordu . Kafile, yürüyüş hı· zını daha da ağırlaştı rdı . Çünkü, hayvanları nisbeten muhafazalı bazı vad i lerde otlatmak ve d inlendirmek istiyorlardı . Önlerinde yüksek ve çıplak tepeler var d ı . Şimdiye kadar. vadi ler boyunca gitmişlerd i . Artık vad i lere dikey olarak yürüyecekler, yokuşları inip çı kacaklard ı . Bu arada tabii yüksekl i k de artacağından, nefes almakta zorluk çekeceklerdi. Önceleri , geçtikleri yerlerde, seyrek de olsa, in sanlara rastlıyorlardı. Bunların hepsi Tibet'liydi . O yüzden güvenemiyor, onlara düşman gözüyle bakıyor··
304
G Ö Ç
lard ı . Bu arada, yiyecek ve hayvanları için yem bula bildi kleri takdirde, almak için zora başvuruyorlard ı . Ama •yak• ları (bir nevi ufak ve hörgüçlü sığıra ben zeyen Tibet hayvanı) almıyorlardı. Bazan , kendileri gibi, Gezköl 'den Keşm i r'e doğru gitmek isteyen baş ka Kazak kafi lelerine rastladıkları oluyordu . Böyle hal l erde i ki kafile selamlaşıyor, hal-hatır soruyor, sonra ayrı ayrı yollarına devam ediyorlardı. Birleşmiyorlar d ı . Çünkü böylece, hayvanlarına ot ve yem bulmaları kolaylaşıyordu. Hem de, komünistlerin di kkatini çek memek için, küçük kafileler hal inde gitmek daha iyiy d i . Kafilelerin hepsi, yolda karşı laşabilecekleri her hangi bir düşmanı yeneceklerinden emindi ler. Bazan i ki kafile birbirleriyle temasa geldikleri zaman , bi rin den, diğerine katı lmalar oluyordu. Bunu, ya öbür ka filede akrabaları ve daha yakın arkadaşları bulunduğu için veya aradaki dargınlıklar sebebiyle yapıyorlard ı . A m a , aktarmalar nadir görünüyordu. Ali Beğ'in emrindeki ler, böylece bir ay kadar yol aldı lar. Yorucu seyahatin onların biraz hoşuna gitti· ğ i n i tahmin ediyorum . Çünkü dağlar, Kazaklar için bi tip tükenmek bilmeyen bir hayranlık kaynağıydı . Ala bildiğine yüksek, geniş, çok defa sarp kayalardan meydana gelen, genellikle kara renkli, bazan tepel e r! buzlu dağlardı bunlar. Hiç birinde orman yoktu. Ara da bir yabani hayvanlara rastlıyorlard ı : Yaban eşekle ri, ayılar, yaban koyunları (bunlar, herhalde bir eşek yüksekliğinde olan koca Ovis Ammen türü yaban ko yunlarıyd ı .) ,kurtlar, tilki ler ve daha Ali Beğ'in adlarını bilmediği bir çokları. Ayrıca Ali Beğ'in, «yaban ineği• d iye adlandırdığı bir hayvan daha vardı k i , muhteme len •yak» dı. Ve Ali Beğ'in aklının almadığı bir nokta, nasıl olup da bu arazide, ot yiyici hayvanların yaşaya-
'I1BET YAYLASL"l'D.'\
303
bildiğiydi . Çünkü gayet az ot vardı. Hele, birkaç haf ta geçip, Tibet Yaylası 'nın iyice göbeğine g e lindikten sonra . . . Dağlar, siyah taşlarla örtülüydü . B u . herhalde bazalt olsa gerek. Herneyse. taşların araları nda bir takım maden cevherleri de bulunuyordu ve bu cevher leri a rayıp işletenler vard ı . Ali Beğ . maden cevher lerinden birini · karanl ıkta bir lamba yanıyormuş his sini verecek şekilde parlayan b i r taş " diye tarif etti . Batıya doğru yol a l ı nd ı kça. karşılaşılan Tibetli le rin sayıları da gittikçe azal ıyordu. Artık Tibetl i ler, Ka zaklarla karşılaşmayı beklemeden, onlar gelmeden önce evlerini bırakıp kaçıyorlard ı . Böylece, yiyecek maddesi tem ini işi de, kend i l i ğ i nden yola gi riyordu. Çıplak yaylalarda ise, rüzgar karları savurduğu için. bazan hayvanlar için kurumuş otlar meydana çıkıyor du. Bu safhada, yol boyunca bi rçok göl lerin yanından da geçtiler ve su sı kıntısı çekmedi ler. Ancak, Keş mi r'e iyice yaklaşana kadar, ağaç ve çalı-ç ı rpı yoktu . Bu yüzden. yakacak olarak sadece hayvanların tezek lerini toplayıp kul lanıyorlard ı . Sazan erkekler, dağla rın arasında av aramak için yayı lı rlard ı . Bu ldukları ge yikleri ve yaban eşekleri n i , atlarına yüklenip döner lerd i . Böylece. kafile mensupları yiyecek sı kıntısı çek m iyordu. Kendi hayvanlarına yedi rmek üzere. tavşan vurdukları da oluyordu. Ancak hayvanlar. eti isteme ye istemeye yiyorlard ı . Bir kısmı ise h i ç yemiyordu. 1 951 yılının Mayıs ayı baş larında, hava artık yaz sayı labi lecek derecede ısınmışken , birdenbire büyük bir Ti bet köyüne ulaştı la:". Şimdi, artık her zaman yaptıkları g i b i . hücuma geçmek üzere i lerlediler. Fa kat köye gird i kleri zaman, köylülerin tamamen kaç m ış olduğunu gördüler. İhtiyaçlcırı 0!3n her şeyi cıldıf/20
306
lar ve geçtiler. Az çok düz yayla bölges i n i n sonuna yaklaşıyorlard ı . Arazi gittikçe sarp ve i n i ş l i-ç ı k ı ş l ı b i r hale gel iyor. büsbütün çıplaklaş:yordu. Bulundukları yüksekl i k 5 .400 ila 6 .000 metre arası ndaydı . Vaktiyle Everest dağlarına tırmanmış olanlar, bu yüksekl i kten ötede, oksijen maskesi ol madan nefes cılnıanın ve ya şamanın imkansız denecek kadar zor olduğunu tecrü beyle anla m ı slardı . Bahsi geçen bölgeden, Kazaklar dan ve birkaç Tibet'l iden başka geçebi l e n bulunmadı ğı için, rakımı tanı tayi n edi lememektedir. TİBETLİLER SALDIRIVOR : Bos köyü geçişlerinden iki gün sonra , Kazaklar ana vadiden yana doğru açılan darca bir boğazın önü ne geldiler. Boğaza doğru giden b i r patika vard ı . Bel k i , öteye geç i l i rse ot:ak bulunab : l i rd i . Bizzat keşif ko lunun yanında bulunan A l i Beğ, boğazın ve i k i yanda ki tepelerin '!urumundan şüphelendi . Yanındaki tepe ye doğru atını sürdü ve uygun b i r yerde dürbünüy le aşağ ısını iyice gözden geçirdi . Sonra . keşif kol uy la bi rleşmek için döndü. Tam bu sırada, gizlenmiş olan Ti betl i ier kend isine ateş açtı l a r. Bi rkaç yüz Ti bet'li atl ı d a . el lerinde sallad ı k ları kı l ıçlarla, Kazak kafi lesine hücuma geçt i l er. Saldırı . Kazaklar için tam bir sürpriz o lmuştu. Bu na rağmen . daha düşman atl ı ları kend i l erine yaklaş madan tedbirlerini a l d ı l ar. Erkekler ve büyücek çocuk lar, atlarını saldırganlara doğru sürdüler. El lerinde kı l ıçları ve çivi l i sopaları vardı . Kadınlar ve küçük ço cuklar d a ; kend i l iklerinden harekete geçerek, derhal hayvanların önünü çevirdiler ve boğaza girmelerini önleyip, onları ana vadiye yöneltti ler. Böylece, bir iki
'I1BET YAYLASINDA
307
dakika içinde, kafile ile, saldıran Tibetlilerin arasına, atl ı Kazak erkeklerden müteşekkil bir koruyucu kuv vet girivermişti. Ve daha Ali Beğ atını tepeden indir meden, Kazak atlıları m u kabil hücuma geçerek düş manın içine dalmışlard ı . Bundan sonraki çatışma, t a m Cengiz Han'ın v e Altınordu atlılarının bildiğt ve seveceği şeki ldeki bir atlı hücum savaşıydı. Kazaklar, düşmanın bir yönüne son hızla saldırıyor, safları delip geçerken kılıçları sallıyor, sonra aynı hızla toparlanıp dönerek başka bir yöne doğru saldırıyorlard ı . Bu karmakarışık, iç içe bo ğuşmada kılıçlar ve bazan da çivi l i sopalar işl iyordu. Her iki tarafın üzerlerinde de, kalın, kat kat kürkler o lduğundan, kıl ıcın kesmesi için derin ve ustalıklı vurmak gerekiyordu. Kılıç sallarken , daima atın üs tündeki insana vurmaya, ata dokunmamaya dikkat ediyorlardı . Çatışmada ölenler az. attan yuvarlanıp düşenler fazlaydı . Düşman, sayıca kat kat üstün ol duğu halde. Kazaklardan yalnız 3 kişi ölmüş, bir mik tar da yaral ı veri lmişti . Ama Tibetl i lerden en az 20 kişi ölmüş, bunun üç katı kadarı da yaralanmıştı . Bir hayli at ve s ilah ele geçiri l m i şti. Bir bakıma atların al ınması kolayd ı . Çünkü binicisini kaybeden at. diğer atlardan ayr ı l mıyor, onlarla birlikte koşuyordu. Gözlerimizin önünde canlanabilecek manzara şu dur: Bir yandan savaşçılar. birbirl erine kılıç sallarken, bir yandan binicisi düşmüş atlar, şaşkın şaşkın kiş neyerek savaş a lanında koşmakta ve ortalığı toza du mana katmaktadırlar. Bu manzara, tarih boyunca Ka zak ve Moğol atlılarının, bir yandan Hindistan 'ın gö beğinde Delhi'ye ve öbür yandan Çin'e g i rerken, bir yandan da Avrupa'nın göbeğine kadar ilerledikleri yıl larda görülen manzaraydı . Buna karş ı , yirminci yüz-
308
G Ö Ç
yılın, insanları ve hayvanları toptan yok edecek ve yeryüzünün _ görünüşünü bütünüyle değiştirecek savaş usulleri , ibretli bir tezat teşkil ediyor. Gün batarken, savaş yerindeki haykırmalar ve at· tarın koşuşmaları durdu. T ibetli ler kaçmışlar ve saha yı muzaffer Kazaklara bırakmışlard ı . Kazaklar, cerahat IDnmaması için, içine iyice idrar döktükten sonra ya rflarını sardılar. Ölen üç arkadaşlarını gömdüler. Son ra Tibetl i lerin kaçarken geride bıraktıkları silahların en iyilerini aldılar, kalanlarını tahrip ettiler. Ve gani met atları da, kendi atlarının arkalarına bağlayıp, va dide bekleyen kadınlarının yanına döndüler. Ali Beğ 'in anlattığına göre, bundan sonra Tibet l i ier b i r daha Kazaklara saldırmadılar ve uzak durdu lar. Ama ufukta, hemen her gün Tibet gözcül eri ve ke şif kolları görülüyordu. Bunlar, Kazak kafilesinin ne reye doğru gittiklerini uzaktan izliyorlar ve (sonra an laşıldığına göre) komünistlere haber veriyorlardı. Ko münistler Tibet'in başkenti Lhassa'yı işgal etmişler di ve şimdi geri kalan kısımları da peyderpey ele ge ç i riyorlardı. Bu çevrede komünist askerlerinin bulunduğu, . an cak Kazak kafilesini takip eden komünist kıtaların gö rülmesiyle anlaşı labi ldi. Yerli Tibetl i ler, komünistler le tam b i r işbirliği hali ndeydi ler. Şüphesiz, onları he nüz tecrübe edip anlamamışlardı ve Kazaklara göre ehven sayıyorlardı. Şuna da işaret edelim: A l i Beğ' i n kafilesindekilerle, Tibetliler arasındaki düşmanlık du rumu, başka yerlerden yol alan Kazak kafilelerinin başına gelmiş değildir. Hatta bazı ları, yerli Tibetliler l e iyi geçinebilmlşlerdi r. Bu da, akla şu soruyu geti rebilir: Acaba başlangıçta, Tibetliler Ali Beğ'in kafi lesini de komünistlerden zannetmiş olabilirler mi?
TİBET YAYLASI�DA
309
Eğer öyleyse, bu düşmanlık b i r yan ı lmadan doğmuş o l u r ve cidden . üzücü b i r talihsizl i k sayıfabilir. Ali Beğ'in, Tibet içindeki komunistlerle i l k çatış ması. neredeyse tam b i r felakete yol açıyordu. Onla rı bu felaketin eşiğinden ku rtaran şey, dağ savaşla rı sahası nda eşsiz bilgi ve ustalıkları ve b i r de bizim iyi şans , onların ccAllah'ın yardımı» dediği bir başka unsuru n işe karışmasıdır. Kafilenin o s ı rada takip et tiği yol . fazla inişli çıkışlıy� ı . Yol arka arkaya üç de- fo bir vad iye in iyor, sonra dağa tırmanıp dar b i r ge çitten geçiyor ve tekrar öte taraftaki vadiye iniyordu. Böylece iki defa i n i p çıktılar. Üçüncüsünde, dağ ge ç i dine doğru tı rman ıyorlard ı . Önlerinde dar bir boğaz vard ı . Yine içindeki b i r sezgi veya bu i şlerdeki tecrü bes i , A l i Beğ·i kcıfi lenin önüne ç ıkarak boğaza g irme ye sevkett i . Tam bir köşeyi dönerken, önündeki yo· lun taş yığını i l e kapatıl m ı ş bulunduğunu gördü. Sa P iye duraklam2.dan, hemen atının başını çevirdi ve geriye koşturmaya başladı . Al i Beğ , o kadar seri . ve çevik bir dönüş yapmış· tı k i . arkasında n i l k kurşunlar vın lamaya başladığın da. 50 m et re d e n fazla i leri g itm işti . Kurşunlard an hiç l:; i r i n e a�ı n a . ne d e kend isine isabet etti. Ana ka f i l e n i n yanım: v a r d ı ğ ı n da, a rkadan da tüfek sesleri ge· l iyord u . B i raz sonrcı yakaladı kları bir esi r i getirdi ler. Eu esi r küçük b i r komünist kolundan canlı olarak ele geçirilen tek k i şiyd i . Kazak kafilesinin ardcısı komü nist kolunu pusuya düşürmüş ve bundan başka her kesi öldürmüştü . Çünkü, a rdcıların arasındaki bazı keski :ı gözlüler, kolun içinde sadece onun Kıtay (ya ni Ç i n l i ) veya Tibet'li olmadığını fark etmi ş , öldürme yerek esir almışlardı . Bu, b i r Uygur Türk'ü idi. Kendi sinden b i l g i istenince. ü rkek gözlerle etrafına bakın-
310
G Ö Ç
d ı ve orta l ıkta hiç bir komünist olmadığı n ı anlayınca rahat konuştu. Yakınlarda. tc:nklar. zı:ılı otomobiller. hatta uçaklc:rla donatı lmış büyük bir komünist kuvve ti bulunduğunu söylüyordu. Bu kuvvet. Tibetl i lerle i ş birl i ğ i yaparak, Kazak kafi lesini s ı k ı ş t ı rmak istiyordu. Ve kuvveti n i l k parça s ı . yolda arkadan gel iyord u . Ali Beğ . bu adamı gördükten v e söyledikleri n i d i n l ed i kten sonra o n a i nanmıştı . (Ancak sonradan öğrendi k i , komünistlerin bu civa rdaki kuvvetleri nde tanklar ve uçaklar yoktu . En yakın komünist tank v8 uçakl arı. bi rkaç yüz k i lometre d o ğud a ki Ceykuııdu· daydı .) Tutsak Uygur'a i stediği takd i rde kend i leriyle kalabileceğ i n i . i stemezse komünistlerin emri ndeki bir l iğ i ne dönebi leceğ i n i söyled i . Uygur bur.a karş ı . a i les i n i n ş i m d i Türkistan"da olduğunu söy l ed i . On!arın başına bir şey g e l m esin i iste m i yord u . l < e n d i s i n i n Ka zaklôr tarafı ndan yakalandığmı gören komünistlerin hepsi ölmüştü. Su halde. onun Kcız a k ! ara b l l g i verdi ğ i nden k i m se şüphel enemezdi. O yüzden geri dönme yi terc i h ediyord u . İki taraf da ınüslü m<;;1 olduk ların dan, birbirlerini A l l a h 'a enıar.et e'. t i i e r ve cıyrı l d ı i nr. Şimdi Kazaklar. hem önden. h e ı�ı d e <! rkadnn sa r ı l m ı ş durumdaydı lar. Yolun iki tarafında ise dik ve yüksek yamaçlar vard ı . Bu durumda kapana k ! s ı l m ı ş sayı labi l i rlerd i . Ama onlar. mağiübiyeti a s l 3 kolay ko lay kabul edecek insanlar değ i l d i . A l i Beğ . Hamza v e Kaynaş'ı yan ına ça(Jırarak, ön deki yola konulan taşları anlattı . Tahm i n i ne göre , bun lar komünistler tarafından değ i l , Ti betl i lerce konul m uştu. Sonra tal i matın ı verd i : - İ k i n i z d e benden gençsiniz. Ycınınıza y i rm işer kişi a l ı n . Kuvvetl i ve çevik olanları seçin. Bunlar y.� ya olarak g idecekler. İ leride gördüğünüz şu iki tepen i n
T1EET Y A YLASJXDA
311
üzerine ç ı kacaksınız. Ancak ç ı karken dikkat edin ki, şu önümüzdeki boğazda pusu kurmuş olanlar sizleri görmesin. Onlarcı görünmeden, tepelerin üstüne ne kadar zamanda çıkabi l i rsiniz. - İnşaallah iki buçuk saatte. Daha fazla sürmez. Ham1a'nın bu sözlerine, biraz durup düşündük ten sonra Kaynaş da katıldı. Al i Beğ, planın ayrıntıla r ı n ı anlattı : - İşi nizi ü ç saate göre hesaplayın. Belki bura dan göremedi ğ iniz b i r başka engel de ç ı kar. Veya Ti betl i lerin gözüne görünmemek için, biraz daha açık tan dolaşmayı uygun bulursunuz. Sonra bekleyin . Tam bızim kafi lenin baş ı , taşla kapatılan noktadan önceki dönemece geldiği zaman. Tibetl i lere karşı hücuma geç i n . Ötes ini Allah'a bırakın. Siz bu işi yapıncaya kadar, ben de yanıma 20 kişi alıp, 10 kişil i k a rdcı kuv vetine katı lacağım ve komünistleri oyalamaya çal ışa cc:ğ ı m . B i r yandaıı Hamza ve Kaynaş , müfrezelerini ya yeı olarak tepelerin arka taraflarından dolaştırıp, ön dE:ki Tibetl i lere karşı hakim bir noktaya varmak için acele ederlerken. bir yandan da Al i Beğ ve müfrezesi , bir an önce ardcı kuvvete yetişmeye çal ışıyordu. Ucu ucuna yetişti ler. Tam komünistler hücuma geç mek üzereydi . Ali Beğ ve yanındaki ler, atlarını tepe n i n beris i ndeki yamaçlık bir yerde bağ l ayarak, arkada ki tepeni n üstündeki kayalarda mevzilendi l er. Bu ara da. 1 0 k i ş i l i k Kazak ardcı ları da, gözlerine kestird i k leri kaya l arın arkalarında , yolun iki tarafında mevzi lenmişler, ilerlemekte olan komünistleri teker teker vurmaya hazırlanıyorlardı. Hiç olmazsa bir süre için, komünistlerin i l erlemeleri n i geciktirebil eceklerini u muyorlard ı .
312
G Ö Ç
Komünistler bu defa bir hayli ihtiyatlı i l erliyor lsrd ı . İleri kollarının imha edilmiş olduğunu, geri dö r.en Uygur'dan öğrenmişlerd i . Ama şimdil i k , yolun sa ğındaki ve solundaki sarp ve kayalık tepelere tırman maya lüzum görmüyorlard ı . Sadece, küçük bir öncü kuvveti ç ıkararak, yolun üzerinde yürüyerek gel iyor lardı. Çünkü tekerl ekli vasıtalar bu yoldan geçemez d i . A l i Beğ , düşman öncüsünün 50 adıma kadar yak laşması nı bekl edi, sonra ateş etti. Adamları da, onun işaretini beklemekteydi l er. Hep beraber ateşe başla dılar. Öncü grup yalnız 20 kişiydi ve i l k yayl ım ate şiyle çoğun luğu öldürüldü. Ancak birkaç ı , kaçıp ardı na sakl anacak bir siper arıyorlard ı . Düşmanın ana kuvvetine kadar böyle bir siper bulunmadığı için, bü tün hızlarıyla kaçtılar ve ana kuvvetin arasına karışın c a da pan i k ve kargaşal ı k yarattılar. Kazakların b i r k ı s m ı bunların ardından ateş ediyor, bir k ı s m ı i s e , te pelerin arkasından, keçiler gibi kayadan kayaya atla yara k , yukarıdan kaya yuvarl ıyorlard ı . Düşman kuvve t i n i n düzeni iyice bozulmuştu . Askerleri ni geri çekti ler ve hücuma geçmek için düzeni sağlamağa ve ge rek l i tedbirleri almağa girişti ler. Bu, epey zaman al dı. N ihayet hazırlı klarını bitirip hücuma geçtiklerinde geçidin tamamen boşaltılmış olduğunu gördüler. Yal n ız, yerlerde seri l i yatan kendi ölüleri vard ı . Ali Beğ, ardcı olarak görevlendirdiği 3 0 k i ş i n i n yarısını. daha önce boşaltılmış olan tepelerin birisin deki geçitte bıraktı . Eğer komünistler hemen topar lanır ve karşı hücuma geçerlerse, bu kuvvet ne paha sına olursa olsun geçidi tutacaktı . Kend i s i , diğer 1 5 kişiyle beraber esas kafilenin yanına u laştı. Çok ağır i lerleyen kafilenin baş tarafı , üçüncü geçide yaklaş m ı ştı. Hamza ve Kaynaş mevzi almadan, eğer Tibet-
TİBET YAYLASl�DA
313
l iler geçitten çıkar ve açıktaki kafileye saldırı rlarsa, ön taraftaki silahlı bir grup bunları önlemeye çalışa caktı. Fakat bu s i lahl ı ların çoğunluğu kadınlar ve i ri ce çocuklardı. Ali Beğ, yanındaki 1 5 kişiyi, bu zayıf s i l a h l ı l a r müfrezesinin yanına takviye olarak kattı . An cak onlarc:ı. ilerideki geçitten tüfek sesleri işiti l i r işi t i l mez. hemen atlarını sürmelerini ve geçitteki ·sava şa katılmal2rını tenbihled i . Yalnız bu arada, geçit çev resindeki mevzi lenmiş keskin Tibet' l i nişancılar ol ması i htimaline karş ı , ihtiyatlı davranacaklard ı . Ali Beğ ise, yan ındaki yüksek bir noktaya çıkm ı ş , d ü rbünüy, le araziyi tarıyordu. Gökyüzünün bulutsuz ve görüş ş artlarının çok iyi olduğu bir gündü. Çevredeki yalçın, çıplak dağlarda , yer yer kar ve buz görü l üyord u . Bu nun d ışında bir şey ve bir hareket yoktu. Ali Beğ, ş i m d i üzerinde bul undukları patikanın d ı ş ı nda b i r yol al mad ı ğ ı ııa ve yandan hücum ihtimali bulunmadığına e m i n oldu. O cihetten a rtı k tamamen m üsterihti . Biraz sonra , en öndeki geç itten tüfek sesleri gel meye başlad ı . Ali Beğ , H amza 'nın adamların ı n . aşağı daki Tibetl ilere attığı el bombaların ı n patladığ ı n ı dür bünüyle görebil iyord u . Geçitte p'..l s u kurmuş olan Ti bet l i ler, şimd iye kadar el bombası diye bir şeyin bu lunduğunu bilmiyorlard ı . Büyük bir telaş ve şaşkı n l ı k içinde, Hamza'nın adamlarının ateşinden korunmak için siper almaya çalışıyorlard ı . Ama bu defa . Kay naş'ın adamlarının ateşine maruz kal ıyorlard ı . Bu du rumda geçidi tutmakta ısra r etselerdi teker teker vu rulacaklard ı . Çok geçmeden anladılar ve kaçabi lenler kaçt ı . Çarpışma birkaç dakika içinde sonuçlanmıştı ve Kazaklardan tek kişi bile vurulmamıştı. Kafile yo luna devam etti . Arkadaki geçidi tutan a rd c ı l a ra d a haber gönder r ldi. Bunlar bir süre sonra geçidi b ı rakıp
314
G Ö Ç
yol l arına devam edeceklerdi. Ancak, kafileyi koruya bi lmek vo komün istlerin saldırısını zamanında haber verebilmek için. mesafeyi b i raz daha açacaklard ı . Ama. komünistler (şimd i l ik) b i r daha h � cuma kal kış madılar. Kazaklar. Tibet'i geçiş leri s ı rasında Tibetlilerle 5-6 defa daha çarpıştı lar. İki defa daha da komünist lerle. Bunların heps i . geçişin i l k i k i buçuk ayı içinde olmuştu . Sonra arkası kes i l d i . Bu s ı rada kafi le. gün de ortalama 20-30 kilometre giderek ağır ağır i lerle meye devam ed iyordu. Ama sonra , onları bekleyen bir başka sıkıntı da vard ı . Yüksek dağlarda s ı k s ı k görülmeye başlanan sisler. Sis tabakaları bazan o ka dar koyu oluyordu k i , topluluktan b i r adım bile ayrıl mak tehl i keliyd i . Ayrılanın. bir daha kafileyi bulama· masından endişe edil iyordu. Mültec i lerden biri . bana şöyle anlattı : - Bazan o kadar koyu olurdu k i . kolumuzu uzat tığımız zaman e l i m izi bile göremezdik. B i r çadırdan öbürüne giderken. yolumuzu şaş ı rmamak i ç i n , her adımda birbirim ize seslenmek zorunda k a l ı rdık. Yolun bu kısmına gel ind i ğinde. Kazak ların hepsi nin değ i l , ancak bir kısmının ç;:ıd ı rı kalmıştı . D i ğerle ri sürüp gelen maceralar s ı rasında kaybedilm işt i . Ça d ı rı olmayan, rüzgardan korunmak ve ısınmak için. de velerin ve sığırların rüzgardan muhafazalı tarafına so kulur ve öyle yatarlard ı . Aralarında bazı ları, bilhassa ana babası ölen ve binecek hayvanı bulunmayan ço cuklar. bazan öylesi ne yorulurlardı k i , yürüyüşlerde geri kalırlardı. Ama gece olup kafile durduğu zaman yine yetişi rlerd i . Yükseklerdeki s is ler, toz hal inde buz zerreleriy le doluydu ve bu hava teneffüs edi l i nce, insanın ci-
3 15
ğerini yakıyor ve acıtıyordu . Ayrıca. havanın yoğun l uğu o kadar aza l m ı ştı ki. insanlar da. hayvanlar da en ufak bir gayret ve zorlama olunca nef.es nefese kal ıyorlar. oksijen s ı kıntısı çekiyorlard ı . Hayvanların hiç yem i kcılmamıştı , ot da bulunamıyordu. Ve Kazak lar, ş i mdi hayvanlarına pişmiş et yerine. ç i ğ et yedi riyorlard ı . Çünkü sisli. soğuk ve yüksek yerlerde ateş ycıkmak, hem yakacak bulma zorluğundan. hem de ç · kmak i ! e kavların yanmamasından. mümkün olmu yordu. Hayvanların çoğu çiğ eti yemedi l e r ve acl ı k t;::n öldüler. Fakat baz ı l a rı yediler ve yaşadılar. B u n12:-ın çoğunluğu devel e r ve 2tlard ı . Sis. insanların sü rek l i olarak öksürmelerine de sebebiyet veriyo!·du. Ardı arkc:ısı kes i l meden öksürenlerin gözlerinden yaş ı�r gel iyor ve bu yaşl a r . tozdan s imsiyah olmuş ya naklarındaı1 aşa ğ ı doğru a ktıkça . yanakları yol yol olu yord u . Sisl eriiı dağ ı lm a s ı i se . daima aynı şekilde olurdu. Birdenbire. dağlar arası ndan, keskin uğultu1 :.11 c ı karaıı b i r rüzgar eser ve durur durmaz da gü . •P.c: ::r,ard ı . Bu rt"• zgarlar çok soğuktu. i nsanın i l i klerini donduru 1 c ı" cl:.1 . Aımı rüz:gfüdan sonr a ortaya çı kan güneş de. i n sanlcırın hem bedenlerini ısıtıyoi", hem yürekl e r i ne kuvvet ve ümit veriyord u . Güneş açtığı zaman lar. h?s ta o l :ııaya:ı ve vücudunda k ı rn ı i d anacak kadar kuvvet olan herkes, hemen işe koyulurdu. Bir kısmı yerl er den tezek toplardı ( bu tezekler son!'"adan kurutu lur ve yakacak olarak ku l la n ı lı rd ı ) . bir kısmı (eğer o ka dar kuvveti kalan varsa) dağları dolaşıp, ceylan cin si hayvanl arı .vurmak i ç i n ava ç ı karlard ı . Ama , sis le rin y i n e çökmesi i ht i m a l i n i düşünerek, h içbir zaman kafi leden fazla uzaklaşamazlard ı . M evsi m yaz olmasına rağmen. o t çok azd ı . Hay-
316
G Ö Ç
vanların çoğu, sisler bastırdığı zaman öldüler. Öl me yenler de çok zayıf düştü. Tökezleyip düşen b i r hay van, ekseriya bir daha kalkamıyordu. Eğer düşen hay vc:nın sırtı nda yük varsa, bu yükü çözüp diğer hay vanlara bölüştürmek mümkün olmuyordu. Çünkü on ların da, daha fazla kaldırabi lecek takatleri kalmamış t ı . Böylece çadırlar ve ev eşyaları, yol boyunca par ç a parça terked i l d i . Ancak b i r kısmı ta Keşmir'e ka dar getiri lebildi . Yüksek l i k ve s isler. özel bir hastalığa yo l açıyor dL• . Kazaklar, adını b i l medi kleri için, buna cclutuk-is» a d ı n ı takt ı l ar. ccSis şişkinli ğ i n gibi bir anlama geliyor d u . Hastal ığa yakalananların m i desi birdenbire şişi yor ve burnundan bol m i ktarda kan geliyordu. Kazak lcırın eski yurtlarında hern kendi leri nin, hem de b i l hassa hayvanlarının hasta l ı kl arı için bildikleri ve kul land ıkları çok tesirli ev i l açları vard ı . Ama bu hasta l ığa karşı hiç bir i laç b i l m iyorlard ı . Kafile içinde, «Tu tuk-is,, ten ölenlerin say ı s ı , yolda komünist kurşun l a rı ndan ölenlerin sayısını aştı . Ali Beğ'in kalan 6 ço cuğundan 5 ' i bu hasta l ı ktan öldü. Ama en büy_ü k oğ lu Hasan i l e üç karısı kurtuldular. Temmuz ayının sonlarına doğru , Kazaklar ağır ağır daha aşağılara inmeye başladı l ar. Ağustos başla rında. artık insanların bulundukları yerlere yaklaşmak ta olduklarını gösteren i şa retler çoğaldı. Dağların ve tE:;pelerin yamaçları n ı n alt kısımlarında ş i mdi otlar ve hatta bazan ağaçlar görülüyordu. Bu manzara, Kazak lcırın gözlerinin sevinçten yaşarmasına sebep o luyor du. Ama aynı zamanda yeni b i r külfetle karşılaşıyor lörd ı . O da, hayvanların fazla otlamasını önlemekti. Çünkü bil iyorlardı k i , uzun süre çok aç kalmış hay vanlar, birden fazla yerlers e hastalanır ve ölürlerd i .
TİBET YAYLASl�DA
317
KEŞMİR SINIRINDA Nihayet, kabasaba b i r yön olarak, doğudan batı ya doğru giden bir pati kaya rastladı lar ve Ali Beğ hiç tereddüd etmeden bu pati kayı takibe karar verd i . Şim diye k<ıdar geçtikleri patikaların çoğu kuzeyden gü neye doğru uzanıyordu. 1 8 Ağustos 1 951 'de, Gezköl ' den ayrıldıktan tam 1 93 gün sonra, Keşmi r s ınırına vardı lcr. Geldik leri yer. Keşmir'deki Rudok adlı bir kas<ıbanın yak ı n ı ndaydı . Rudok, Tibet'in başkenti Lhas sa'dan, Keşr.ı i r'in başkenti Srinagar·a giden yolun üzerindeydi. Kazaklar sınıra varınca, Ali Beğ sevine sevine, H i nt'li sınır nöbetçilerine gitti ve kim olduklarını söy layip, Keşmir'e girmek için izin istedi . Sınır kapasın daki subay ise, önce pasaportlarını veya hüviyet ve si kalarını görmek istedi. Ali Beğ, bir tercüman aracıl ı ğıyla cc Bizim hiçbir vesikamız yok.• dedi . .. Biz Kazak'ız. Komünistlere karşı birçok savaş lardan sonra Türkistan'dan kaçtık. Şimdi siyasi mü lteci olarak içeri a l ınmamızı istiyo ruz. • Bu sözler, H int' l i subaya tesir etmedi : - Yanı nızda vesi kalarınız olmayınca s izi içeri alamam. Kim o lduğunuzu ve ne maksatla geldiğinizi ben nereden bi leyim? - Ama komünistler arkamızdan gel iyorlar. Bizi yakalayıp öldürmelerine seyirci mi kalacaksınız? Hint'li subay kısaca • Beni komünistler i l g ilendir mez . • dedi . Komünistler, o tarihe kadar Hindistan sı nı rlarına gelmemişlerd i . H int'li subayın gözü : üstü ba şı yırtık ve toz toprak i ç i nde, saçı sakal ı birbirine ka.
318
G Ö Ç
rışmış, üste l i k ellerinde silah bulunan bu topluluğu hiç tutmamıştı. Bunların Tibet'li olmadığı bell iydi. Çin ·ı i d e değildiler. Rudok sınır kapısı . Türkistan'dan ge len, iş güç sahibi, namuslu yolcuların g i ri p ç ı ktığı b i r s ı n ı r kapısı deği ldi. Üste l i k daha önce Tibetl i ler, Ku zeyde n b i r haydut çetesinin Tibet'e g i rd i ğ i n i , birçok köyleri yağma edip köylüleri öldürdüğünü ve cinayet ler işlediğini ona haber vermişler ve buna (kadınların ırzına geç i p paralarını çaldıkları şekl i nde) ası lsız v � mübalağalı şeyler de eklemişlerd i . H int'li subay dur d u , düşündü ve gelenlerin bahsedilen haydutlar ola b ileceğine karar verd i : - Sizler eşkıyasınız. Siyasi mülteci falan deği l s i n iz. Geldiğiniz yere geri dönün. H i nd istan'a girme n i ze izin vermiyorum . Sınır kapısı civarında da dur mayın. A l i Beğ . • Biz eşkıya değ i l iz . Gerçekten siyasi m ü lteciyiz. Çaresiz kaldığımızdan ve Tibetli ler bize yardı m etmed i ğ i nden. geçişimize izin vermediklerin· d e n , mecburen zor kul landık. Belki , eşkıya l ı k diye bu· na d iyorlar.• Ama H int' l i subay d e d i ği nd e n dönmedi . En so nunda A l i Beğ cna: - Eğer bizi öldürürlerse, ka:-;ımızın akmasından siz mes'ul olursunuz, d iyerek kafilesi n i n başına dön dü .
XIII.
Türkiy e yolunda
9 yaşındaki Abdülmuttalip, dünyanın damını tek başına aş mış, 960 kilometre yol yürüdük ten sonra, hayvanları ile birlikte Kesmir sınırına gelerek siyasi mülteci olmak isteyer; öteki Türklerin arasına karışmıştı. Bit kin bir halde bulunan hfilenin moral sücünü bu çocuk yükselt ti.
K eşm i r 'e sokulmamaları, Kazaklara çok acı gel m işti . Fak<:t, tarafsız b i r bakışla durumu muhakeme edersek. kabul etmek zorunda kalı rız ki, H i nt l i lerin bu davranışı normaldir. Hele Tibetlilerin 11Kuzeyden gelen eşkıya•ya dair anlattıklarından sonra. Bere ket vers i n , Kazaklar bu defa, Doğu Türkistan 'dan ç ı karken ve Tibet'ten geçerken y�ptı kları gibi s i l aha sarı l ı p geçme teşebbüsünde bulunmadılar. Sadece. s ı nırdan b i r buçuk ki lometre kadar geriye çekildiler ve kalan çad ı rlarını orada kurdular. Dinlenecek, kuvvetlerini
320
G O Ç
toplayacak ve olayların gel işmesini bekleyeceklerdi. Takip eden b irkaç hafta i çinde, yine Gezköl bölgesin den yola çıkmış başka Kazak kafileleri geldi. Onlar d a s ı n ı r kapısına başvurup geçiş izni i sted i l er, fakat aynı şekilde redde uğradılar. H int'li subay, her defa s ı nda geldikleri yere dönmelerini tavsiye ediyor. ama buna aldıran olmuyordu. B i r süre sonra . komünistler göründü. Önce asker lerini gerilerde , dikkate çarpmayacak noktal ara yer leştird i l e r ve sözcüler gönderdiler. Sözcül er, s ı n ı rda ki H intl i l erle temasa geçtiler. Bir taraftan da ccanlaş ma heyetleri» ile Kazaklara başvurup m ütad vaadleri ni yaptılar ve onları geri dönmeye iknaa çal ıştı lar. Keşmir sınırı civarında bekleşenlerin bir k ı s m ı , Os man Batur"la birlikte Barköl "den yola çı karak Gezköl ' deki toplantıya katılmış Kazaklardı ve komünistle;in ccanlaşma heyetleri» nin ne olduğunu gayet iyi !l i l iyor lard ı . Diğerlerinin ise. komünistler hakkında öğrenile cek pek bir şeyleri kalmamıştı . Elçileri süküne�le d i n ledi ler. Ancak kanıp giden tek bir kişi çıkmadı. Arkasından gergi n ve huzursuz b i r bekleme dev resi başladı . Herkes, artık mukadder saydığı komünist hücumunu beklerken, bir gün 9 yaşındaki Abdü lmut· tal ip çıkageldi. Herkes hayretler içindeydi . Bu küçük çocuk , kafileden ayrıla i ı 5 ay olmuştu. Bu zaman zar f ı nda, demek ki tek başına bütün bir yolu yürümüştü. H ayvanlarından sağ kalan bir atı vardı , bir de koyunu. Daha doğrusu bu hayvanlar. ölü ile diri arasında bir durumdaydılar. Kendisi de öyleydi . Tek başına vadi leri, ırmakları , dağları aşmış, karların içinden, buzla rın üstünden yürümüştü. Bunlar, bi lhassa onun kısa c ı k bacakları için, aşılması çok güç engellerdi. Kim senin yardımı olmaksızın tam 960 ki lometre yol yürü-
TÜRKİYE YOLUNDA
321
m üştü. Geçtiği yerlerin deniz seviyesinden yüksekl i ğ i , ortalama 3 .600 metre i l e 4 .200 metre arasınday d ı ve bazı yerlerde yüksek l i k 6.000 metreye kadar çı kıyordu. Yol boyunca, anası-babası ölmüş d iğer bazı ço cuklar (hatta bunlardan bazıları kız çocuğuydu) kafi leden geride kalmışlard ı . Bunlar ya ölmüşler, yahut da aynı günün gecesi , veya nihayet bir iki gece son ra yetişmişlerdi. (Kafilenin bitkinliği sebebiyle çocuk ları korumak ve toplamak her zaman mümkün olama m ıştı) . Ama Abdülmuttalip'in yaptığı iş bambaşkayciı . Küçük çocukların , büyük cesaret ve metanet göster melerine çok alışık olmalarına rağmen , Kazaklar olayı b i r mücize saydı lar. Abdülmuttalip kafi leden ayrı ldığı zaman, s ı rtında çocuklara değil büyük adamlara uygun ölçüde bir sırt çantası taşıyordu. Çantanın içi, daha ziyade kuru ek mek ve kurutulmuş m ı s ı r taneleriyle doldurulmuştu. Ayrıca, belindeki deri kemerden sarkan b i r k ı l ı f için d e bir de bıçak taşıyordu. Bıçağını ve b i r çakmak ta ş ı n ı kullanarak ateş yakabil iyordu. Yakacak olarak, kurumuş otları , kurumuş yaprakları ve çürümüş odun k ırıntılarını (bulduğu zaman) kullanıyordu. Hayvanla rını gütmek ve idare etmek, ona çocuk oyuncağı ka dar kolay geliyordu. Böylece Ali Beğ'in ağır ağır iler l eyen kafi lesinin peşisıra gidiyordu. Onları arada sı rada uzaktan görüyordu . Ama bu görmeler g itti kçe seyrekleşti ve nihayet kafi leyi büsbütün kaybetti. Bu na rağmen, izlerini takipte hiç güçlük çekmiyordu. Çünkü kendisine yardımcı olabilecek işaretler pek çoktu. Mesela, hayvanların ayaklarının en sert top raklarda , hatta kayalar üzerinde bile b ı raktığı izler vardı . Sonra, önden gidenlerin toplayamadı kları ufak f/21
322
G Ö Ç
tefek hayvan tersi kırıntıları . . . Abdülmuttalip bunla rı görmekte ve gerekli şekilde manalandırmakta hiç güçlük çekmiyordu, çünkü en küçük yaşı ndan beri tecrübesi vardı. Hayvanlarını, kafi lenin sürülerine katmaktan ala koymak için de uzun boylu gayret sarfetmesine lü zum kalmamıştı . Çünkü hayvanlar, zaten öylesine za yıf düşmüşlerdi ki, kendiliklerinden geri kal ıyorlardı. kendi kestiği veya yüksek dağ havası i l e keskin soğu ğun öldürdüğü hayvanların etini , sırtı ndaki torbaya dol duruyor, hem kendisi yiyor, hem de azar azar öbür hayvanlarına yediriyordu. Bazan, eti ateşte pişirdiği olmuştu, fakat daha çok çiğ yemişti . Gece bastırınca, genellik le iki kayanın arasındaki bir yarığın içine so kuluyor ve öylece uyuyord u . Bu suretle, hem soğuk tan daha iyi korunabi liyor, hem de yabani hayvanların saldırmayacaklarından emin olabil iyordu. Ama bir ge ce bir vahşi hayvan gelmiş, koyunlarından birini gö türmüştü. Abdülmuttalip'in elbiseleri koyun postundan ya pılmışt ı . Postun tüylü tarafını içine dönük olarak gi yiyordu. Soğuğa, zaten doğduğundan beri alışıktı . Onun için dayanabi l iyordu. Buzlu sisler geldiği zaman, vahşi hayvanların da kendisini bulamayacağını düşün müş ve olduğu yerde oturmuş, yemiş ve uyumuştu. Sert rüzgarlar çıkıp sisleri dağıttığı zaman , kayalar üzerindeki hayvan tersi k ı rıntı larını da savurup götür müştü. O yüzden, yolu bulmakta çok daha fazla güç lük çekti . Belki en zor dakikaları, yolunun, Kuzeyden Güneye doğru inen patikalarla kesiştiği yerlerden geç tiği zamanlar olmuştu. Çünkü bu s ı ralarda Tibetli ler le karşı laşması , onların uzaktan hayvanları farketme s i mümkündü. Ama bana kal ı rsa, o anlarda bile kork-
TCRKlYE YOLU�D..\.
323
tuğunu söylemek doğru ol maz. Belki daha d i kkatli ı1e uyanı k hareket etmiştir. Abdü l muttal ip'in adeta a k ı l ermeyecek bir şeki l de çıkıp gelmes i , bütün mülteci Kazakların maneviya tını son derece yükseltmişt i . Birbirlerine şöyle diyor l ardı : ccAllah, herhalde onun buraya kadar gelebilme sini kısmet ettikten sonra, ölmesini değil, yaşamasını istiyordur...
'I'ürkiye"de,
Salihli'ye yerleşen Kazak Türklerinden
bir gı up
G O Ç
Buna rağmen, o yine az kalsın ölüyordu. Hem yal mz o değil. diğer bütün Kazaklar da . . . o
Bir gece. komünistler ansızın baskın halinde hü cuma geçtiler. Bu defa da, Gezköl "de olduğu gibi , Ka .:akları gafil avlamışlardı. Ama Kazakların adeti, gece gündüz. tüfeklerini ve cephanelerini yanlarında bulun ciurmaktı. Uyurken, tüfekleri tam el lerinin dibinde bu l unurdu ve gözlerini açar açmaz onu kavrarlard ı . Bas !: ın başlayınca. tüfeklerini kaptıkları gibi, gocuklarını tla kavradılar ve tepelerde, daha önce gözlerine kes tir:niş oldukları mevzil ere doğru koştular. Bu defa, ',<:dınların ve çocukların üylerde kaldığı anlaşı!;yo�. Ve komünistler. her nedense kadınlara ve çocuklara sal C:ıracakları yerde. erkeklerin peşine düştüler. (63) Gün doğunca, Kazakların , Çinl ilerden daha yüksek tepe· l erde mevzilendikleri görüldü ve hemen de ka�şı hü cum başladı. Düşman bozuldu ve büyük sayıda ölü ve yaralı bırakarak kaçtı. Bu arada Kazaklar, !:mçok �i:5h ve cephane ile birlikte, iki havan topunu da ga r. imet olarak ele geçird iler. Komünistlerin hücumu ve Kazakların çetin muka· belesi, Hintliler üzerinde derin bir etki yaratmıştı. ( 63 1
KomOnlstleriD, bu defa kadınlara saldırmayıp erkek. lere karfı. harekete geçmeleri mantıki· bir taktiktir. Çete
aava.şlanDda, karanlıktaki U.m yen ve sayısı meçhul bir kuvvet daha yük8ek
mevki lerde ve arkalannda
iken çadırlara karşı hücuma ıreçmek çok ağır bir ha ta olurdu.. Çlııll ve Rwı komünistlerin, da'ma yaptığı kadıııJara ve çocuklara saldırma taktiği,
yakınlarda
Kazak erkekleri bulunmadığı zamanlar tatbik dl
-
(Ç
N.)
ed.Jllr
TÜRKİYE
YOLUNDA
325
Çarpışma sona erince Kazak sözcüleri yine sınır kapı sına gitti ler ve eğer Keşmir'e girmelerine izin veril mezse, başlarına neler geleceğini anlatmaya çalıştı lar. Sınır amiri subayın tavrı değişmişti şimdi. Ancak. barışçı gayelerle geldiklerinin delili olarak, silahları nı tesl im ederlerse, sınırdan içeri kabul edilmelerinin mümkün olabileceği n i söyledt. Kazak sözcüleri, bu teklifi memnuniyetle kabul ettiler ve silihlann teslimi için muayyen bir saat hemen kararlaştırıldı. O saat te, Kazaklar sınıra geldiler ve silahlarını tamamiyle verdiler. Teslim edi lenler arasında, Çinlilerden az önce gani met olara k al ınan iki havan topu da vard ı . Muamelenin tamamlanmasınd�n sonra, Hintliler. başkent Delhi'den izin henüz gelmediği için Kazakla rı geçi remeyeceklerini b i ldirdi ler. İleride izin g e ldiği zaman her şeyin yoluna gireceğini söylüyorlardı. Bu yeni hayal kırıklığı, Kazaklara çok acı g e l m i ş t i . Mecburen tekrar üylerine ve bu defa ellerinde si· lah olmadığı halde döndüler. Ama Hintliler tekrar ge ri çağırdı onları . H intl i subay dedi ki: - Sizi içeri alamam. Çünkü henüz emir gelme d i . Ama, bizim sınırlarımız dışında olduğu nuz sürece sizi koruyamayız. O halde, s i lahlarınızı geri alın ve ken di kendinizi koruyabi l i n . H intl i subayın, sonradan bu şekilde hareket et mesi b i r düşünce eseri miyd i , yoksa bir yerden aldı ği bir habere mi dayanıyord u , bilinmez. Yal nız. iade tam zamanında yapıl mıştı . Çünkü komünistler, bir iki saat içinde yine saldırdılar. Bu defaki çarpışma, bü tün ayrıntı l arıyla H i nt sınırı ndan görülebiliyordu. Hücumun i l k safhasında, komünistler 1 1 Kazak'ı tutsak olarak ellerine geçirdiler ve hemen oracıkta başlarını kestiler. Ama, savaşı gene de Kazaklar ka zandı lar. M anevrada, yine komünistlerden daha sür'-
G O Ç
atli ve maharetli davranmışlar ve yüksekteki mevzile ri e l e geçirerek onları mağlup etmişlerdi. Komünist lerin verdikleri kayıplar, i l k idam ettikleri 1 1 tutsak tan kat kat fazlaydı. Ama başı kesilerek öldürülenler a rası nd a M ehmed Turdu Kari adl ı yaşl ı bir Kazak da vardı . Bu zat hafızdı, i l mi ve faziletiyle tanınmıştı ve Kazaklar arasında • evi lya • olduğu söylenil irdi. Onun ö l ü m ü , kafilede büyük üzüntü yarattı. Bu çarpışma sonuncu oldu. Sınır kapısındaki H intl i kumandan, biraz daha gecikirse nelerin o'aca ğ ı n ı anlamıştı. Elleri kol l arı bağlanmış 1 1 savaş esi rinin başlarının kes i ldiğini kendi gözleriyle görmüştü. Hatta, Kazakların dediğine göre, tüyler ürpertici bu idam sahnesinin filmin i . H i ntli ler olduğu gibi çekmiş lerd i . Böylece, komünistlerin neler yaptığını bütün dünyaya gösterebi lme imkanını elde etmişlerd i . (64) Çarpışma biter bitmez sınır kapıları açıldı ve kaf i l e geçti. Komünistlere karşı Manas'ta başlayan, Kuku luk, Çongcu, Barköl , Gezköl ve daha birçok yerlerde veril en savaşlardan ve Tibet Dağlarını aşarak y3pı laı� korkunç göçten sonra, kalanlar nihayet canlarını kur tarmışlard ı . Bunlar azı n l ı ktı. Çoğunluk savaşlarda ve ye yol lardaki açl ık, susuzluk ve hastalıklardan ölmüş tü. Taa Vali Şeng zamanından bu güne kadar geçen 1 8 y ı l içinde, komünist zul ü mlerinden v e katliamlarından ölen Kazakların sayısını tahmin bile etmek imkansız d ı r. (64)
Ancak sonralan, Hindistan hül,;ümetinde rin tesiri atır bastığından bu film ve
sosyalistle
komünistlerin
zulümlerine alt her türlü ve.sil<ıı. ortadan
kaidınldL
Hint hükQmeti, üstelik nereds komünizme �ı
bir
direnme olursa cban.ş ve huzuru bozuyor .• diye kötü leme ve komünistleri dainuı haklı çıkarma yollarına aapb.
-
( Ç. N.)
TÜRKİYE )' OLlJ!'iD .\
327
.
Kazaklar Keşmi r sınırı ndan içeri girerken, hay vanlarını ve ev eşyalarından kalanların ı almalarına izin veri ldi. Ama bütün si lahları al ındı. •Silih• sayı l ı p da müsadere olunanlar arasında pusulalar. harita lar ve dürbünler de vard ı . Bu arada, Ali Beğ'in ata larından kendisine m i ras kalan ve Cengiz Han'ın bir hediyesi olduğu rivayet edi len süslü tarihi kılıcı da alınd ı . Kazak kafi les i n i n , bu şekilde Keşmir sınırını geçerek H i nd_istan'a g i rdiği tarih 10 Ekim 1 95 1 'di . Keşmi r deki Hindistan sınırına vardı ktan sonra, beri tarafta 52 gün süre ile izin için beklen i l mişti. Bu sıralarda, Keşm ir'in eyalet başkenti Srinag3r'c1cı bulu ncm Uygu r önderlerinden Mehmed Emin Buğra, kafi lenin sınıra geld i ğ i n i haber alır almaz hemen Delhi' ye koşmuş ve bizzat o zamanki H i ndistan Başbakanı Nehru'ya başvurmuştu . Fakat bu teşebbüs de, iznin bir an önce ç ı karılmas ı n ı sağlamaya yetmemişti . (65) Ali Beğ in kafiles i . Gezköl ile H i ndistan s ı nı rı arası ndaki yolda. komünistlerle 6 önem l i çarpışma yapm ı ş . ayrıca Keşmir sınırı dışında beklerken de 2 defa çarpışmışlard ı . Üç defa da Tibetli lerle çarpışıl mıştı. Kafi l e hal inde yola çıkan 234 kişiden 1 75 ' i , se lametle Keşm ir'e varab i lm işti. Yolda , 1 1 00 koyun, 60 at. 37 s ı ğ ı r ve 45 deve kaybetmişlerd i . BunlJr, kısmen çarpışmalarda aldı kları yaralardan, kısmen de gıda'
'
t65)
K<'şnıir·in
merkezi Srinagar·a nah!!.
Emin Buğra ,.e İsa Yusuf
önce ulaşan
Meh·
!.!ptekin beğler, sınıra gelen bir miktaı- Kazak·ın. Çi;ı'i' iade edlleceğini du yunca acele Delhi"ye giderek Hint yetkilileriyle tema sa geçmişler ve mültecilerin t a şka bir ülkeye transit olarak geçebilmelerini �:ığlny:?•::ık izni güçlükle ko parrmıııardır. Yaz::ı nn b:ıhsettı:p grup, bu gnıptur. (Ç. N.ı med
.
G Ö Ç
828
sızlıktan ve hastal ıktan ölmüşlerd i . Kazakların ken di leri için kesip yedi kleri h ayvanlar, bu rakkamların dışındad ı r. Diğer kafileler i ç i n tam rakkamlar elde edemed i m . A m a tahminen 2 .800 kişi G ezköl 'den hareket etmiş lerd i . Bunl ardan 1 .500 i la 1 .800 kişi Keşmir'e varabi l d i . Bir kısmı hala H i ndistan'dadı rlar. (66) Çoğunluk ise, sonradan göçmen olarak Türkiye'ye gittiler ve orada yerleşt i ler. Daha öncel eri Doğu Türkistan'dan H indistan ve Pakistan'a gelen ve oralarda yaşamakta bulunan (bazı ları 20 yı ldan beri) diğer Kazakların b i r kısmı d a , Türkiye'ye giden m ü l teci lere kat ı l d ı lar. Tür kiye'ye bundan önce parti parti gelmiş Kazaklar var dı. Aralarında, 20 yı ldan beri Türkiye 'de oturan.lar vardır ve bunların çoğu zengin olmuşlard ı r. Ama hay vancı l ı kla değ i l , ticaretle . . . Ali Beğ'in kafiles i , s ı n ı rı aştı ktan sonra , yol bo yunca i lerleyip Keşmir'deki Leh şehrine vardı lar. Ora da, H i nt'li general Mohadi Sen onları bizzat karşı ladı ve uçakla Sri nagar'a gitmelerini tekl if ett i . Şimdiye kadar uçağa hiç binmed i kleri ve uçakları düşman va sıtalar olarak tanıdıkları için H i nt'li genera l , Kazakla rın bazı larının tereddüt edeceklerini zannetm işt i . Ama hepsi kabul ett i l er. Sadece 20 kişi , hayvanları (sırt ları ndaki çad ı rlar ve diğer eşyalarla b i r l i kte) güde rek. kara yolundan Srinagar'a götürmek i ç i n , gönü l l ü olarak geride kaldılar. Öbür Kazak!ar, Keşmir'in baş· kentine vardıklarında, üyleri olanlar kurup onların içinde yatt ı lar. O l mayanlar ise, şimdi l i k oradaki Safa Kadı ! adındaki b i r hana yerleştirildi ler. Ama bu han, (66)
Keşınir'e ulaşan Kazakların hepsi, muhtelif tarihler de Türk iye"ye gelmişlerdir. Ke�ınir'dc kalan olmaııuş· tır
.
.
(Ç. N. )
TÜRKİYE YOLU�DA
329
daha önce gelmiş Uygur mülteci leriyle tıkabasa doluy d u . (Bunların b i r kısmı, paralarını da beraberlerinde get i rebildikleri i ç i n zengi nd i .) Yeni gelen Kazaklar için oda bulunamadığından, bir kısmı hanı n avlusunda yatmaya mecbur kald ı . Ekim ayı olduğu için, hava iyi ce soğuktu . Üste l i k , açıkta kalanların yakacakları yok tu ve çoğu Tibet yolculuğunun sarsıntısını hala atlata mamışlard ı . Sonunda işler düzeld i . Ama Kazaklar, yine Keş m i r'de yerleş ip mutlu olamayacaklrrını anladı lar. Ger çi Keşmi r halkı da onlar gibi müslümandı , fakat bu ka fi deği l d i . Üste l i k , Keşm i r ' i n Pakistan'a m ı , yoksa
Sallhlfye yerleşen Türkistanlılardan başka bir
grup
Hindistan'a mı ait olduğu, iki devlet arasında çekiş me konusuydu. Kazakların gidebilecekleri bir başka yer yoktu. Ali Beğ, Delil Han, Hüseyin Teyci ve kita bımızda adı geçmeyen diğer Kazak önderleri sık sık toplanır, nereye gideceklerini ve ne yapacaklarını aralarında konuşurlardı. Ali Beğ. Keşmir'e varır var maz. Amerikan Cumhurbaşkanı Truman'a ve lng i l iz Başbakan'ı Çörç i l 'e mektuplar yazmış ve Kazakların d urumunu anlatarak yardım istem işti.
3 KAHRAMAN ÇOCUK DAHA
Kazaklar böylece beklerlerken. Ali Beğ 'e Kalkü ta'dan bir haber geldi. Eski Kazak bakanlardan Sal is'in 12 yaşındaki oğlu Abdülsatır, Eyl ül 'de Kalküta'ya gel mişti . Anası ve babası ölmüştü . Abdülsatı r'ın yan ı n da, yine 1 2 yaşında bir çocuk olan Abdülkadim vardı . O da. zengin bir tüccar olan Ad i l 'in oğluydu. Ayrıca Abdülkerim'in oğlu, 9 yaşındaki Toktogan da bu i k i çocukla beraberdi . Tüccar Adil v e tarihçi Abdülkerim . 1 950 y ı l ı Eyl ül ayında, Yolbars ve E m i n Ta Mulla i l e birlikte, Tibet"in başkenti Lhassa'ya gitmek üzere Gez· köl 'den ayri lmı şlardı. Ali Beğ, Abdülsatır'a hemen bir mektup yazdı ve onlan Keşmir"e davet etti . Üçü de memnuniyetle ka bul ettiler. Geldikleri zaman, anaları n ı , babalarını na· sıl kaybettiklerini, kendi lerinin nasıl kaçıp kurtulduk larını ve sonunda Kal küta'ya nasıl ulaştıklarını anlat tılar. H ikayeyi, aynen, küçük Abdülsatır'ın ağzından ç ı ktığı gibi naklede l i m : • Gezköl 'den ayrı ldıktan sonra bir a y yol aldık. H i ç bir komüniste rastlamadık. Sonra havalar soğudu
Tl'R!tlYE YOLU SDA
331
ve yerdeki kar tabakaları kal ınlaştı . Olduğumuz yerde kaldık, i lerleyemedik.• • Yolbars'ın buyruğu altında yola ç ı kanların -hep si değil ama- çoğunluğu Ç i n l iydi . Babamın buyruğu al tında ise, hem kendisi gibi Kazaklar, hem de Beyaz R uslar vard ı . Yolda beraber getirdiğimiz hayvan lar dan birini yemek için kesmek gerekmişti . Bu yüzden bir kavga çıktı ve Yoibars · ın buyruğu altındaki Ç i n l i lerden biri babamın çad ı rına girip onu tabanca i l e s ı r tı ndan vurdu . Babam sonra bu yaradan öldü. Babamın bağırması üzerine, yanımızdaki çadırda olan Abd ü l ke r i m ve Adil koşarak geld i l er. Çinli onları da öldürdü. O l ayları öğrenen Emin Ta Mulla Yolbars'a gitti ve cı adam iarına hakim olam ıyorsun .. d iye onunla kavga etti . Ç i n l i ler, Emin Ta Mulla 'yı , s ı rtından k ı l ıç saplaya rak öldürdüler. Ölenlerin karı ları ağ layıp yüzlerin i t ı r maladı lar ve intikam Jçin bıçaklarına sarıldı lar. Ama Yolbars"ın Çinlileri onları da öldürdü. Sonra A d i l ' i n 1 4 v e 1 5 yaşlarındaki iki oğlu aynı aki bete uğradı . Ba bam Sal i s henüz can çekişiyordu. Bana tabancas ı n ı verdi v e dağa kaçıp saklanmamı söy l ed i . Gündüz ol duğundan bunu yapamadım. Abdül kerim ' i n çadı rına g ittim ve orada Toktogan ile Abdülkadi m ' i buldu m . G e ce bastı rınca, üçümüz de babalarımızın s i lahlarını al dık ve ki mseye görünmeden .d ışarı ç ı ktık . Karda yürür ken bıraktığımız ayak izler�ni karıştırd ı k . İyice uzakla -şınca bir kayanın altına saklandı k ve orada uyuduk . .. Estesi sabah Yolbars bizi aramaya çıkm ıştı . Ba -ğırarak bizi çağırıyordu. Bize bir zarar gelmeyeceğini söylüyordu. Ama gitmed i k ve göze görünmed i k . .. • Gece bastırdığında çok acıkmı ştık. Kaçarken, yanımıza bir parça ekmek alabi lmiş, onu da yemi ştik . Zifiri karan l ı kta sessizce geri döndük. Babalarımızın •
332
G Ö Ç
çadırlarını yakmışlar, cesetlerini ise gömmemişlerdi. Ama bu, belki de yerin donmuş olmasındandı. O ça dırlarda, yiyecek namına birşey bulamayınca, gizlice diğer çadırları aradık. Sonra, kendi develerimizin üçü· nü çözdük ve sırtlarına binip uzaklaştık. • Üç çocuk, ay ışığı olmamasına rağmen, o gece sa baha �dar ve ertesi gün de akşama kadar durmadan yol aldılar. Sonra bir ara l ı k durup dinl endiler. Bu din lenmeler s ı rasında çocuklardan biri uyuyor. diğer iki s i nöbet tutuyordu. Tek kişi nöbet tutarsa. uyuyabi l i r d iye korkulduğundan böyle tedbirli davranıl ıyordu. Er tesi sabah, gün doğmadan yine yola düzüldüler. Üç gün, böyle devam ett i . Dördüncü gün, donmuş bir nehrin kıyısına vard ı lar. Develer inat edip buzun üs tünden yürümediler. Çocuklar ise, ne yapacaklarını "' kestiremeden, nehrin kıyısı boyunca yollarına devam ettiler. B i r ara l ı k , arkadan yine bir deveye binmiş ola rak Yo!bars'ın geldiğ i n i gördüler. YolbLırs onlara " Korkmayı n ! Geri dönün ! • diye bağırıyordu. Ama dön mediler. deve lerini daha hızlı sürdüler ve onu geride bıraktı lar. Sonra 10 Tibet'l i askere rastladılar. Askerler bun iarı tuttu ve si lahların ı aldıktan sonra Tibet'in başken ti Lhassa 'ya götürdü. Yolbars da oraya götürüldü. DALAY LAMA Olayla ilg i l enen Dalay Lama (Tibet'in devlet baş kan ı ) . bir süre sonra üç çocuğu huzuruna çağırttı ve başları ndan geçenleri sordu. 1 9 1 J'de Böke Batur'la birlikte Lhassa'ya gelmiş olan İ lsa Han adlı yaşl ı bir Kazak tercüman l ı k yapıyordu. Dalay Lama, o tarihlerde henüz çocukluk çağından
TÜRKİYE YOLUNDA
33S
çıkmış çok genç bir adamdı. Abdülsatı r ve arkadaşla rına dostluk gösterdi. Yolbars'ı da çağırdı ve çocuk lara babalarından kalan malların ne olduğunu sotdu. Yolbars, o malları yanında emanet o larak sakladığını, kati l lerin kendi adam ları olduğunu, ancak bu işi rızası ve bilgisinin dışında yaptıklarını söyledi. Dalay Lama, Yolbars'a çok kızmıştı. Çocukların bütün . mallarını ge tirtti ve verdirdi. Fakat kızgınlığı geçmediği için Yol bars'a, kendisini öldürteceğini söyledi. Bunun üzerine Yolbars kırmızı bir cüppe giyerek budist olacağını söyledi ve affedildi. Yolbars'ın bu s ı rada ne olduğunu küçük Abdülsa tır bi l miyordu. Tam o sıralarda Çin'den gelen komü n ist askerleri Lhassa'ya girm işlerdi. Komünist asker lerin kumandanı, üç çocuğun orada bulunduğunu öğ renince huzuruna getirtt i ve Abdülsatır'a dedi ki : - Baban Yolbars'a uyup kaçmasaydı, şimdi Tür kistan'da büyük bir adam olurdu. Sen de bizimle gel. İ leride, babanın yerine büyük bir adam olursun. Abdülsatır hiç bir cevap vermedi. Kumandan üç çocuğun da bir süre göz altında bulundurulmalarını ve sonra U rumçi'ye geri gönderilmelerini emretti. Hemen gönderemiyorlard ı , çünkü mevsim kıştı. Dalay Lama' nın hatırı için, komünistler ş imdil i k onlara kötü mua mele yapmıyorlardı. Lhassa'da göz altında tutulurken, bir H int'li tüc car çocukları gördü. Bu tüccar, eskiden Türkistan'a gitmişti ve biraz Türkçe biliyordu. Çocuklar, babaları nın kim olduğunu ve nasıl öldürüldüklerini anlattılar. i kinci görüşmelerinde ise, içleri nden tüccara biraz iti mat etmek geldi ve kendilerini Hindistan'a kaçı rması için tekl ifte bulundular.
G Ö Ç
Tüccar, • El imden gelseydi seve seve yapardım. Ama ben korkarım, böyle işlere karışmam • dedi. Ab dülsatır ısrar ediyor görünmedi. Fakat bir dahaki gö rüşmelerinde, onun hangi yoldan ve ne zaman, kerva nıyla şehirden ayrılacağını iyice sorup öğrendi. Tüc carın ayrılacağı günden bir gece önce, üç çocuk bir birlerinin omuzları üstüne çıkarak pencereden d ışarı çıkıp kaçtılar. Yanlarına, yalnız bir miktar altın ve birkaç günlük yiyecek almışlardı . Karanl ı kta k imseye görünmeden şehi r dışına ç ı ktılar ve üç günlük yol bo yunca uzaklaştılar. Sonra durdular ve tüccarı n kerva n ı n ı n geçmesini beklemeğe başladılar. Komünistlerin , bu kervanı , şehirden ç ı karken veya şehrin yakınında arayacaklarını b i liyorlard ı . Üç gün yolculuktan sonra, çocuklar yine geceleri biraz daha yürüyorlard ı . Fakat, şehirden iyice uzaklaşmış bulunduklarından, kend i l e rini pek sıkmıyorlardı. Biraz daha uzaklaşmak, sadece bir ihtiyat tedbiriydi. Gündüzleri , kervan yolunun yan taraflarında, yolu rahat görebi lecekleri bir yere yerle ş iyor ve öylece akşamı ed iyorlardı . Yine i l k kaçışların da olduğu g i b i , içlerinden birisi uy_uyor, d iğerleri nö bet tutuyorlardı . Böylece üç gece daha yürüdüler. Şimdi hava daha ısınmış o l duğundan o kadar üşümü yorlard ı . Şehirden çok uzakta bulunduklarından dola yı da korkmuyorlardı . Kervan altı gün sonra göri;ndü. Abdülsatır sak landığı yerden çıkıp yardım isteyince tüccar önce şa şırdı ve kızd ı . Sonra onun nasıl hareket ettiğ i n i öğre nince yanaklarından öptü ve sırtını sıvazlayıp, · Eğer böyl e yapmasaydınız yakalanırdınız. Çünkü komünist ler, gerçekten şehirden bir gün ötede bizi durdurup kervanımızı aradılar • dedi. Tüccar ayrıca, kervandaki adamlarının hepsi ne güvendiğini söyled i . Çocuklara .
TÜRKİYE YOLU.:-:l)A.
335
Hint'li elbisesi giydirildi ve sonunda selametle Kalkü ta'ya vardılar. Ali Beğ anlatılanları d i n ledi kten sonra, denemek maksadıyla çocuğa sordu : - Komünist askerlerin kumandanı, sana, eğer Urumçi 'ye dönersen, babanın bütün malları senin olur, diye söz verdiğine göre , neden razı olmadın? Çocuk hiç tereddütsüz cevap verd i : - Eğer babam, Türkistan'da kalmamı isteseydi, beni götürmezdi . (67) Kazakların macerasını anlatırken, son olarak bu üç çocuğun yaptı klarından bahsetmemiz iyi bir tesa düf olmuştur. Cür'et, zeka ve irade unsurlarının [Os man Batur'u Osman Batur yapan kahraman l ı k unsur larının) onların kanından geldiği böyle olaylarla isbat edil iyor. Bu millette, atalarının hassaları kaybolma mıştır.
SON BAGIMSIZ TÜRK YU�DUNDALAR Kazaklar. Keşrr. i r 'de s ı k ı ntı ve üzü ntü i ç i nde 1 5 ay daha g e ç i rd i l e r . Hür dünya , onları u nutmuştu bile. Sonra , Türkiye Hükür.ıeti , Kazakları T ü rkiy e ye g e t i r'
ı 67)
Çocuklann başlanndan �ec:en m:o r.,'ralann büyük kı,; nu, esas itibariyle doğnı ise 1e. akıbetlerine d,.ı i r !:ı : : '.ı
nokta!ann düzeltilmesi
gerek ; r.
S:'ılis'in oğlu Ahdül
satır ve Abdill k eriın'in oglu Toktcgn.n Tibet'te ka!nıı.� lardır . Yalnız Adil'ln oğlu AbjüJhalim Ka!küta'ya ve or:ıdan da lsa Yusuf Beğ"in yardımıyla Ke';'miı"e ntiştir. Keşmir'de,
uzun
�.
i
süre ls:ı. Yusuf Beğ'in evinde
kalan Abdülhalim, onun tararından ev:at edinilm:ştlr
ve şimdi lstanbul'dadır. ( Ç. S.)
336
G O Ç
mek teklifi nde bulundu. (68) Yol parası n ı da B i rleşmi ş M i l letler Teşki latı verd i . Kara v e deniz yoluyla İstan b u l 'a geldi ler. Orada, içlerinde komünist l i k m ikrobunu taşıyan bulunmaması için, d ikkatle gözden geçiri l di ler. Kazaklar Arap harfleriyle yazarlard ı . İki ay için de, Türkiye'de kullan ı l an latin harflerini m ü kemmelen öğrendi ler. N i hayet 1 954'de Türkiye H ükumeti, onları muhtelif yerlere dağıtarak yerleştird i . Bedelsiz ev ve toprak verd i , 1 O y ı l vergiden muafiyet tanı d ı . Ancak, 1 0 yıl süreyle bu topraklarda kalıp, oraları ekip biç melerini şart koştu. Kayseri'nin bir kazası olan Devel i 'ye giden Ka zaklar, teklifi kabul ettiler ve şimdi oradad ırlar. Bun lar arasında, bildiklerimizden Hüseyin Teyc i , ozan Karamulla, Kaynaş ve küçük Abdülsatır vardır. (69) Ali Beğ ve Hamza i l e birl i kte Sal ihl i 'ye gidenler ise, toorak alma yerine, orada yapılma kta olan bir barajda amele olarak çal ışmayı tercih etti ler. Bunlar, ücretle rinden artıracakları paralarla koyun ve sığır satın al mak ve hayvancı l ı k yapınak istiyorlardı. Türkiye H ü·
(68)
Bu Kazaklann Tilrklye'ye gell�leri, daha ö nce de ( 5 ) ve
(52)
sa.yılı di p notıann da izah
edildiği gibi, Tilrkis
tan'lı t-azı önde rl e ri n özellikle İsa Yusuf Beğ'ln ısrar• .
lı çıtlı.ş�alanyıa ancak mü..,.,ktin ol al:ıi lmlıo t ı r - <C N ) Adı geçenlerin son durumlan : R ul tan Şerif 1956'da, .
( 69 )
Hllseyin Teyel 1963'de İstanbul'da ölrn(lşlerdir.
Ozan
Karamulla (uıl adı Seyyit HRn) şimdi tstanbul'da ti caretle meşguldür. Kayııq 19T1 de lstanınırda öldQ. '
( Birçok der�lerde yıtzılan çıkıın Hızırbek Gay:-etulJah bu Kaynaş'ın oğludur) . Türkl:ve'ye gelen küçük çocu ğu n adı Abdülsatır değil, Abdillhalim'dlr ve şimdi İs tanbul'dadır. Abdülsatır adındaki çocuk ise
Tibet'te
kalmıştır ve kend isin den haber yoktur. ( Ç. N.)
TÜRKİYE YOLUNDA
331
kCımeti, çok akı l lıca hareket ederek buna razı oldu. Çünkü Kazaklar, hayvan yetiştirmede dünyada en us ta olan insanlardı. r. Sal i h l i 'deki Kazakların niyeti , beş yıl içinde yine sürü sahibi olmaktır. Ben bu Sal ihli'deki leri , oraya vardıklarından 3 ay sonra, 1 954'de ziyaret ettim. 1 0 gün, Ali Beğ'in konu ğu olarak kaldı m . Ayrı l ı rken, yük olmamak için bir gı da bağışında bulunmayı teklif ettiğimiz zaman çok kız dı. Böyle bir şey, Kazakların konukseverl ik geleneğine sığmazd ı . Salihli'deki Kazaklar, oraya geleli üç a y olduğu ve amelelikten aldı kları ücret ancak �endi boğazlarına yettiği halde, şimdiden bir koyun sürüsü sahibi ol muş lardı. Bu koyunların kaynağını sormadı m. Onlar, özel işlerine dair sorular soru l masından hoşlanmazlar. An cak tahmin ediyorum ki, Kazakların koyunlara bak maktaki ustalığını bilen bir Türkiye'li zengin, üretme leri için bu sürüyü onlara verm iştir. Sürüde, 1 954 yı lı Kas ım'ında 1 00 kadar koyun ve birkaç tane de koç vardı. Şimdi aradan, b i r yavrulama mevsimi geçtiği için, şüphesiz sürü çoğalmıştır. Kazaklardakl usul ay nen tatbik edilmişse, tes l i m eden mal sahibine i k i misli , yani 200 koyun verilmiştir. Koyunların bir kısmı i kiz, hatta üçüz doğurduğuna göre, belirti len m i ktarın üstündekiler sOrüyü güdenin o lacaktır. Ayrıca koyun l arın yünleri, süt ve peyniri de çobana kalır. Kazaklar, aralarında bir toplantı yaparak, sürüye kimin çoban l ı k edeceğini tayin etmişler ve koyunları, ailesiyle birl ikte ona vermişlerdi. Türkiye'ye gelen Kazakların amelel i k veya çoban l ı k ede..ek geçimlerini sağlamaları az çok basit bir meseledir. Ancak Ali Beğ ve H amza gibi, kendi . yurt larında öneml i mevki sahibi olanlar için, herhalde kof/22
sas
G Ö Ç
lay olmasa gerek. Bunların ne yapacaklarını bilmiyo rum. Fakat çıkar yolu bulacaklarına ve başaracakları na i nancım var. Kendi 5 çocuğunu, Tibet'i geçerken •Tutuk-is• hastalığından kaybeden Ali Beğ, burada 40 çocuk sa hibi olmuı;tur. Çünkü, analarını babalarını kaybetmiş olan Kazak kafilesindeki çocukların hepsini evlad edinmiştir. Ve evlat edinme kanuna göre değil , kendi geleneğine ve vicdanına göre yapılmış bir iştir. Bu ço cuklara nasıl bakacak, bilmem. Ama şunu bilirim k i , bir gün yiyecek sıkıntısı çekerlerse, önce kendisi aç kalacaktır. Sonra, gıda yine yetmezse, ai lesi aç kala caktır. Önce, evlat edindiği çocuklar doyacaktır. Ama belki, yalnız kuru ekmek y iyebi l irler:. O ayrı mesele. Kazaklar, hür dünyadan hiç bir yard ı m istemiyor lar. Onların adetlerinde yardım di lenmek yoktur. Fa kat onları unutmamak, h ü r dünyanın kendi menfaati icabıdır. Onlar, komünistl iğin en kuvvetli ve en zayıf taraflarını en yakından görmü.ş ve bunlara karşı dire nebilmiş kimselerdir. Komünistl iğin kuvvetinin mer kezini ve en can alacak yerini teşkil eden Asya'nın göbeğinde, ona karşı barışmaz düşmanlık ve kin gü den bir varl ığın temsilci leridir. Kazakların , kend i lerine göre zengin bir kültürleri ve yüksek derecede cesaret ve dayanma gücü veren bir hayat tarzları vardı r. Hür dünya onları hiç tanımaz. Ama onlar, hür dünyayı bizim tahminlerimizden çok daha iyi tanırlar ve severler. 1 943 - 1 948 arasındaki kısa süre dışında, Orta As ya, hür dünyaya sımsıkı kapalı tutulmuştur. Bu beş y ı l l ı k sürede, Urumçi'd ek i okullarda, öğrencilere ln g i lizce öğretilirdi. Öğ renenlerden biri de Ali Beğ'in
TÜRKİYE YOLUNDA
339
oğlu Hasan'dı. Bana yazdığı bir mektupta, İngiliz mil leti için sunları söylüyordu: - Biz İngiltere'yi namuslu ve kuvvetli bir mem leket olarak bil iriz. Hem kültür, hem iktisat, hem si yaset bakım ı ndan kuvvetli . İng i l iz m i l letine bizim çek tiklerimizi anlatın ız . . . • Göçebe bir halkın çocuğundan böyle mektup gel mesini yadırgayanlar bulunabilir. Ama böyle yazıldığı gerçekti r. Bizden istedikleri ise, acıma ve yardım de ğ i ld i r. Sadece kendilerini anlamamızı istiyorlar. Sal i h l i 'den, Kazak lehçesi n i konuşan tercüman dostumla birlikte ayrıl acağımız gün gei ince, Ali Beğ üc; karısından birine • Sen git, konuklarımız için veda yemeği n i pişir . .. ded i . Diğer iki karısını da · Siz de ko nuğumuz için veda şi irini yazın . • diyerek gönderdi. Bunun üzerine l<adiçe ve Mevl iye g itti ler ve iki Si!at sonra , yazdı kları veda şiirini getirip okudular. Bu 1 3 bentl ik uzunca bir ş i ird i . Kazak tar i h i ne ve adetle rine ait bazı kısımlarını anlayamadım. Ama hepsini banda aldım. Bu ş i i rde, çok uzaktan kendi lerini ziya· rete geldiğim i ç i n teşekkür edi liyor; İngiltere'nin uzun tarihinden ve geleneğinden, kuvvetinden bahsed i liyor; dostça duygular bel irtiliyor; ve kendi leri n i n komü· nistl iğe karşı mücadeleden asla vazgeçmeyecekl eri , ergeç eski yurtlarına dönecekleri ifade edil iyordu. Baş larına gelen şeye rağmen, Kazakların boynu hala bükülmemiştir. Hala, günün birinde komünistleri mağlüp edeceklerine ve anayurtlarına kavuşacaklarına i na nmaktadırlar. Böyle i nsanların varl ığı, her baskıya ve zulme rağmen. komünistlere boyun eğmemenin de mümkün olduğunu gösteren kesin bir del ildir. Kazak lar, şimdi hür dünya için hem halledilmesi zor bir me seley i , hem de büyük bir fırsatı temsil etmektedirler.
340
G Ö Ç
Kazaklar için, bundan sonrası Allah'a kalmıştır. Belki üzerlerine çökmüş olan komünizm kabusunu b i r g ü n atacaklar v e kendi m i lli varl ıklarına kavuşacaklar dır. Belki de bunu yapamayacaklardır. O zaman da, kanlarındaki hassalar, bundan böyle düşmanlarının ba şarılarını beslemeye yarayacaktır. S O N
Kara Molla, Hüseyin Teyel ve nrkadn�ları. Türkletun'lı çocuklann okul !131 kısını riiylüyorlar
ÇEViRENiN SON SÖZÜ
B ÜYÜK göç sonunda Türkiye'ye gelen Kazaklar, şimdi burada yerleşmiş, i ş-güç sahibi olmuş, çalış maktadı rlar Umumiyetle , çevrelerinde çalışkan l ı kları ve tutu rrı l ulukl arı i l e temayüz etmişlerdir. Aile bağları kuvvetl idir. Aile içindeki çocukların sayıs ı , diğer aile lere nisbetle daha fazladır. Türkiye'de yerleşen Ka zaklar, nesil lerden beri bu vatanda yaşayan soydaş l arı ile kaynaşmış, bütünleşm işlP-rdir. Türkiye'deki Kazak mültec i l erinin buradaki hayat l arından b i r şi kayetleri var m ı ? Onların bir ş ikayetleri o l mak şöyle dursun, kendi soylarının bağımsız ve ha kim oldu ğ u bu vatana gelmelerini kısmet ettiğ i için Allah'a her gün içleri yanarak şükretmektedirler. Fakat, Kazaklar hesabına de ğ i l , Türklük namına bazı noktalara ehemmiyetle işaret etmek gerekmek tedir: • Kazakların yurdun b i rçok taraflarına dağıtı lma s ı , iskan politikamız bakım ı ndan hatal ı olmuştur. Bir arada ve topluca iskan edi lmeleri daha doğru olurdu. Böylece, hem yeni gelenlerin i l k iskan masrafları ve yükleri (geniş ölçüde kendi akrabaları tarafından kar şılanacağı için) hafifler, aradaki dayanışma ve yar dımlaşma daha kolay hale gelir, helT) de Kazakların .
342
geli rken berberlerinde getirdikleri o eşi bulunmaz ve baha b i ç i lmez Türk kültürü hazinesi korunmuş Ölur du. Şimdi ise bu kültür hazinesi sür'atle erimekte. da ğ ı l makta, kaybol maktadır. • Kazaklar, bulundukları her yerde ve yaptıkları her işde, çalışkanl ı kları ve doğruluklarıyla memlekete faydalı olmaktadırlar. Burası doğru. Ama b i r de, bir kimsenin e n iyi yapab ileceği iş vardır. Bu kimsenin b i l d i ğ i . bir ömür boyu tecrübe sahibi olduğu ve en iyi yapabil eceği bir iş varken. o işin bir tarafa bırak ı l ma s ı , körleti lmesi ve bunun yerine o ki mseye, yabancısı olduğu yeni mesleklerin yeni baştan öğretilmesi mem l eket hesabına bir zarar ve yanlış bir davranış olur.
Kazaklar bugün fabrika işçi l i ğ i nden tüccarlığa kadar çeşitl i işler yapmaktadırlar. Ama asıl bildikleri ve mükemmel yapab i l d i kleri iş, hayvan yetişti rici liği dir. Mem leketin şurasına burasına dağıtı lmış tek-tük Kazaklara tesadüfen koyun cobanl ı ğ ı veri ldiği zaman başarıları n ı n derecesi ve çalışmalarının veri m l i l iğ i hayret verici ölçüde ol muştur. Kazaklar bilhassa çorak ve az veri m l i yerlerde koyun yetiştirmekte ustadırlar. Yurdun birçok yerinde Kazakların . sürüleriyle hayvan yetişti r i c i l i ğ i yapmaları mümkünken bu imkanların tamamen ihmal edi lmiş ve körleti lmiş olması . buna karş ı l ı k Kazakların zaten fazla tıkanı k olan şehi rl ere iskan edi l mesi verim l i netice al ınmasını önlemiştir. • Kazakların beraberlerinde getirdikleri folklor ve Türk kültürü hazinelerinin tamamen ihmale ve unu tulmaya terkedilmiş ol ması da m i l li m enfaatler bakı m ı ndan çok acıdır. Bu kültür unsurlarının muhafazası ve tanıtı l ması ancak bu konu ile i l g i l i enstitü, genel m üdürlük veya bakanlık gibi re�mi makamlar tarafın dan yap ı l ab i lirdi. İ lgisizliğin ve önem vermemenin so-
343
nuc� elarak, hatta daha geniş bir deyimle kültür po litikasından mahrum bulunmanın' tab i i neticesi olarak değerl i m i l li unsurlar yok olmuştur. • Bu kitapta komünistlerin, yer yer kendi m enfa at hesaplarının ve strateji lerinin gereklerin i de aşan bir hırs ve kinle Kazaklara karşı nası l düşmanlık ettik lerini gördük. Bu düşmanlık, b i r yabancının, İng i l izin, görebildiğinden çok daha köklü ve derindir. Örnekleri de çok daha fazla ve fecidir. Bu kinin sebebi , belki Ka� zakların komünistlere karşı diğer tutsak Türklerden daha inatçı ve cesur şekilde direnmeleri veya onların hayat tarzlarında ve kültürlerinde bağımsız ve Türk olma renginin ve unsurların ı n daha kuwetl i şeki lde seçi lebil mesidir. Sebebi ne olursa olsun, bu düşman l ı k ve kin bir gerçektir. Acı olan cihet şudur ki, birçok Kazak, düşman karşısında maruz kaldıkları bu kine benzer bir tutu mun Türkiye'ye geldikleri zaman da karşı larına çıktı ğını . ifade etmiştir. Bunun tek sebebi vard ı r : devlet h izmetinde vazife ve yetki _sahibi mevkilere geti r i l m i ş zararlı unsurların kasıtlı davranışları. Birkaç yıl önce olsaydı , böyle bir iddia bel''ıc i ga rip karş ılanırd ı . Fakat, 1 2 Mart 1 971 'den sonra ortaya çıkan gerçekler ve belgeler bu husustaki tereddütleri ortadan kaldıracak mahiyettedir. MEHMET ÇAGRI