Hüseyin Namık Orkun - Yeryüzünde Türkler

Page 1



Hüseyin Mımık ORKUN

Hüseyin Namık ORKUN

YERYÜZÜNDE TÜRKLER

BİLGE KARlNCA

1


2

Yeryüzünde Türkler

Bilge Karınca İstanbul 20 I I Genel Yayın Nu- 249 Hüseyin Namık. Orlrun Kitapları- I ISBN - 978-9944- I 83- I 9-2 -

© Bu eserin tüm yayın hakları yeniden gözden geçirilmiş olarak tüm teknik çalışmalanyla Bilge Karınca Yayıniarına aittir. Yayıncıdan yazılı izin alınmadan bu kitap; sesli, görüntülü, çizim, internet, sanal ortamlarda vb. yolla kısmen ya da tamamen çoğaltılamaz, kullanılamaz.


Hüseyin Namık ORKUN

Hüseyin Namık ORKUN

••

••

YERYUZUNDE TORKLER ••

BİLGE KARlNCA Alemdar Mah. Salkım Söğüt Sk. Yerebutan Kat: Tel :

I

Daire :

3

(0.2 I 2) 522 42 49

Cad.

Nu:

2

K a t:

I

Daire:

Sultanahmet/ İSTANBUL - Belge Geçer:

(0.2 I 2) 522 42 49

3

3


4

Yeryüzünde Türkler

Kitabın Adı- Yeryüzünde Türkler

& Yazan- Hüseyin Namık Orkun

& Eserin Türkiye'de lık Baskı Tarihi- ı 944 & Bilge Kannca da lık Yayın Tarihi- 201 ı & Yayıncı

Latif Uğurdıkan

& Yayın Editörü

Alper Arısan

& Pazarlama-Satış İklim Özbatı

& İç Tasanın Sevda Uğurdıkan

& Kapak Grafik Sevda Uğurdıkan

& Düzetti ve Redakte Ebru Güçlü

& Baskı ve Cilt


Hüseyin Namık ORKUN

İÇİNDEKİLER

BİRİNCİ BASKlYA ÖNSÖZ . . 7 YENİ BASKI İÇİN . . 9 GİRİŞ ıı TÜRK KAViMLERİNİN TASNİFİ .. .......... . . . . . . . . . ....... .l6 SİBİRYA TÜRKLERİ -ı...

................

.......... . ...........................

...................

...... . . .......

...........................................................................

BİR YAKUTLAR

.

.

.

... ................ .................... .........

. .

... ........

ı9

İKİ ALTAY TÜRKLERİ . . . .. 23 ORTAASYA TÜRKLERİ -2- .. ................................... 27 ................

.......

..........

........

......

BİR KARA KIRGIZLAR

. .

. . . . . .... ..

........

.

............

..

................

36

İKİ KAZAK-KlRGlZLAR

ÜÇ

.....

.. . . .

..

...

.

............ ....................

DOGU TÜRKiSTAN TÜRKLERİ

............................

.40 .43

DÖRT ÖZBEKLER

45

........................................................ ........

BEŞ KARAKALPAKLAR

49

...................................................

ALTI TÜRKMENLER İDİL TÜRKLERİ -3-

............ . . . . .

. . ...

........ ............................

51

BİR. KAZAN TÜRKLERİ .

.

. ........ ............... ........................

. 56

İKİ BAŞKURTLAR

.......... ..............

.. .

................................

64

5


6

Yeryüzünde Türkler

ÜÇ

Ç UVAŞLAR

............ ................ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . ...........

68

DÖRT MiŞERLER ve TEPTERLER ...................................... 74 KlRlM TÜRKLERİ -4. . 76 ........... . . . . . .

. . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . .. . . .

BİR KlRlM TÜRKLERİ ..................................................... 76

İKİ KARAiM TÜRKLERİ ................................................. 79

ÜÇ

NOGAY TÜRKLERİ .............. .................. ................... 8ı

DÖRT K UND URLAR ...... ....................................................... 83

BEŞ K UM UKLAR ............................................ ................... 84

ALTI KARAÇAYLAR . . . . . . . . . . . .......... ..................................... 86 AZERi TÜRKLERİ -5-

BİR

AZERBAYCAN' DAKi TÜRKLER. . . . . . . . . . . . ................. 89

İKİ İRAN'DAKi TÜRKLER ............................................. 99

ALTI BATI TÜRKLER İ. ..................................................... ıO ı

BİR IRAK VE S URiYE TÜRKLERi .. .................. . . . . . . . . . . . 1 03

İKİ RUMELi TÜRKLERİ ........... ....................................... 106

ÜÇ

DOBRUCA TÜRKLERi.. ............................................ 1 06

DÖRT GAGAUZLAR . . . . . . . ......................................... . . . . . . . . . . . ı 09

BEŞ B ULGARİSTAN TÜRKLERi... ................................ ıı ı

ALTI K IBRIS TÜRKLERİ ................... ..................... ......... ı 12 Alfabetik Dizin . . . . . . . . . ................................................. ı ı 3


Hüseyin Namık ORKUN

7

BİRİNd BASKIYA ÖNSöz·

Dünya yüzünde Türk'ün nerelerde bulunduğunu öğrenmek ve bilmek her Türk'ün birinci vazifesidir; buna rağmen soydaş­ larımızın nerelerde ve nasıl yaşadığını esaslı bir surette bileme­ mekteyiz. Bunun sebeplerinden biri de bu hususta yayının pek yapılmamış olmasıdır. Bu noksanı görerek 1 932 yılında Türk Dünyası adlı bir eser yayınlamıştım. Bu ilk adımdan sonra bu sa­ hada diğer eserlerin yayınianmasını beklemiş isem de birkaç ma­ kalelerden başka toplu bir eserin yayınlanmadığını esefle gör­ düm. Bunun üzerine bu konuyu tekrar ele alarak oldukça ayrın­ tılı bir surette dünya yüzündeki Türklere ait hacimli bir eser ha­ zırladım. Böyle bir eseri bugün basmanın maddi açıdan mümkün olmadığını göz önünde tutarak şu küçük eseri vücuda getirdim. Bu küçük eserde mümkün olduğu kadar muhtasar (özet) bir şekilde bilgi vermeye çalıştım. Bir Türkün kendi soydaşı hakkın­ da bilmesi gereken en mühim noktaları izah etmekle yetindim. Bundan dolayı eserde has isimler pek çoktur; fakat Türk kavim­ lerinin hiç olmazsa adlarını bahsetmeden geçemezdim. Daha sonra bugün Türk kavimlerinin hangi isim altında yaşadığını da mutlaka kaydetmek gerekti. Dolayısıyla her has ismin ayrı bir önemi olduğu için kaydetmeye mecbur oldum. Eserim h iç bir maksat gütmeden tamamen Türkçe, Türkü ta­ nıtmak arzusu ile yazılmıştır. Aydınlarımızın büyük bir kısmı he*

Birinci baskı Çınaraltı Yayını 1944 İst.


8

Yeryüzünde Türkler

nüz soydaşım tanımamaktadır. Bu tanımamak, bu ilgisizlik o ka­ dar i leri gitmiştir ki onları, kendi kanından olan insanları inkar et­ meye kadar götürmüştür. Bu inkar kısmen cehaletten, kısmen de bütün insanlan kardeş görmek arzusundan doğmaktadır. En yakın akrabasını, kendi öz kardeşini bilmeden, tanımadan uzak komşu­ lan hakkında dostluk, kardeşlik göstermek acınacak bir haldir. Aramızda asırlarca bizden ayrı düşmüş, birbirimizden habersiz ya­ şamış olan soydaşlarına karşı çekingenlik, hatta antipatİ besleyen­ ler vardır. Bunun da sebebi öz kardeşini yakından tanımamış ol­ maktır. İşte bu eser iki kardeşi birbirine tanıtmak için yazılmıştır. Bunu kısmen dahi yapmaya muvaffak olursam görevini yapmış bir insan huzurunu duyacağım.

Hüseyin Namık ORKUN


Hüseyin Namık ORKUN

9

YENİ BASKI İÇİN

Ankara Gazi Terbiye (Eğitim) Enstitüsü Tarih öğretmenliği görevini sürdürdüğü yıllarda Türklük ve Türk Tarihi ile ilgili birbirinden değerli eserler meydana getiren Rahmetl i Hüseyin Nam ık Orkun 'un (ilk elden kaynaklar arasında zikredilmelerine rağmen uzun zamandır yeni baskıları yapılmayan) kitapları bir­ çok araştırmacı, tarihçi yazann başvurup, yararlandıkları, çalış­ malarında kaynak gösterdikleri önemli i lmi eserlerdir. Bu sebeple yayınevi olarak Türk ve Dünya tarihi ile ilgili eserler yayınlama kararı aldığımızda bu yayınlarımız arasında rahmetli Hüseyin Nam ık Orkun 'un eserlerinin yeniden yayın­ lanmasının Türk milli tarih ve kültürü açısından çok yararlı ola­ cağını düşündük. Dolayısıyla uzun zamandır yeni baskıları yapılmayan bu eserler devlet kütüphanelerinde, sadece araştırmacıların kaynak olarak yararlanmasıyla, sınırlı kalmayıp, herkesin istifadesine sunulmuş olacak. Türk ve Dünya Tarihi dizisi içinde Türk Kültür ve Tarihi ile ilgili olarak Hüseyin Namık Orkun 'un kitapları elinizdeki eser­ den başka oldukça hacimli bir çalışma olan Büyük Türk Tarihi, Türk Dünyası, Oğuzlara Dair, Türkçülüğün Tarihi, Türk


10

Yeryüzünde Türkler

Efsaneleri, Attila ve Oğulları vb. ile devam edecek. Gözden geçirilerek yeniden yayma hazırlanan bu eserler Türk Milleti ' ni n istifadesine sunulduğunda inanıyoruz ki, bizlere milli tarih şuuru ve heyecanı veren rahmetli Hüseyin Namık Orkun hocamıza karşı görevimizi yerine getirmiş olacağız.

Utif Uğuldıkan


Hüseyin Namık ORKUN

11

GİRİŞ Türk milleti dil bakımından veya akrabalığı itibari i le Ural­ Altay gurubuna dahildir. Bu gurup içinde bulunan kavimler ara­ sında hakikaten bir akrabalık olup olmadığı meselesi henüz esaslı ve kati bir surette ispat edilmiş değildir. Winkler ve daha sonra Sauvageot gibi alimler bu hususta geniş bir akrabalık ol­ duğunu ispat için çalışmışlar ise de bunların çalışması i l im dünyası tarafından pek olumlu bir şekilde karşılanmamıştır. Ba­ zı ilim adamları da bu akrabalığı daha genişleterek Japonlar'ı, hatta Eskimolar'ı dahi bu araya katmışlardır. Bu noktaların tartışması bizim konumuzun dışındadır. Biz burada sadece Türkler ile akraba olduğu ileri sürülen kavimleri kısaca tanıt­ makla yetineceğiz.

Ural kavimleri denince şu kavimleri anlanz: 1-

Lap,

2-

Fin,

3-

Mordvin,

4-

Çeremis,

5-

Votyak,

6-

Züryen,

7-

Vogul ,

8-

Ostyak,

9-

Macar.


12

Yeryüzünde Türkler

Şimdi bu kavimleri kısaca anlatalım: 1-

Laplar: İsveç ve Norveç ile Finlandiya ve Rusya'nın en Kuzeyinde otururlar. Sayıları tahminen 29.000 kadardır. Bu kavim kendi kendilerine Samba adını verirler.

2-

Finler: Bu kavim de şu kısırnlara ayrılmaktadır:

1-

Suomi,

2-

Karyala,

3-

Aunus,

4-

İnker,

5-

Lüd,

6-

Vepse,

7-

Vot,

8-

Est,

9-

Liv. Bu kavimler hakkında bilgi verme gereği gönnemekteyiz. Bunların içinde Suomi denilen asıl Finler ile Est' ler müsta­ kildir.

3-

Mordvinler: Oka Nehri civarında otururlar. Ruslara tabi olarak yaşarlar. Bugün İdil Nehri 'nin Güneyinden Doğuya ve Batıya doğru olan araziyi işgal etmektedirler. Sayıları bir milyondan biraz fazladır.

4-

Çeremisler: Mordvinler'in kuzeyinde otururlar. Sayıları 400.000 kadardır.

5-

Votyaklar: Vyatka vilayeti içinde otururlar. Sayıları yarım milyona yakındır. Kendilerine Ud-murt derler ki Ud bunla­ rın bulunduğu arazide b ir nehrin ismidir; murt bunların di­ linde adam demektir.

6-

Züryenler: Rusya'nın Kuzeydoğusunda otururlar. Sayıları 300.000 kadardır.


Hüseyin Namık ORKUN

7-

/3

Vogullar: Uralın Doğu tarafında Tobolsk v ilayetinde otu­ rurlar.

8-

Ostyaklar: evvelkilerin daha şarkında bulunurlar. Vogul, üstyak ve Macarlar'a Ugor kavimleri denir. Bu üç kavim birbiri ile yakın akrabadır.

9-

Macarlar hakkında bilgi vermeyi pek lüzumlu gönnemek­ teyiz.

Ural-Altay kavimlerinin Altay şubesine gelince: Bunlardan birincisi Moğollar'dır. Moğollar'ın bulunduğu arazinin Batısında Altay, Tarbagatay, Ala-tau ve Tienşan Dağla­ rı;· Kuzeyinde Oka ve yukarı Tunguska Nehirleri'nin birleştiği yerler, Burgaşin, İngoda ve Angara Nehirleri; Doğusunda Kin­ gan dağ silsilesi; Güneyinde ise Kuen-lün ve Bayan-Sara silsile­ si bulunmaktadır. Moğol ismi VII'nci yüzyıldan itibaren meyda­ na çıkmaya başlamıştır. Bunların en bilinen şubeleri şunlardır: Kalmük, Halha, Buryal. Bunlardan başka Tibet'te de bir Moğol lehçesi konuşulur. Kuzey Mançurya'da eski Moğolcanın bakiye­ si olan Dahur lehçesi vardır. Afganistan'da da Moğol denilen bir Moğol lehçesi mevcuttur. Moğollar'ın sayısı tahmini olarak üç milyondur.

Diğer Altay kavimleri de Tonguz ve Mançulardır. Tunguzlar'ın arazisi Yenisey' i n Doğu ve Batı taraflarından Kuzey Buz Denizi'ne kadar uzanır. Daha sonra Mançu arazisin­ de, sah illerde, Santal ve Fekl istov Adaları'nda da bulunmakta­ dırlar. Tunguzlar'ın arazisi 60-70 bin k ilometrelik bir yer işgal eder. Buralarda çeşitli kabileler halinde yaşarlar. Bazı yerlerde kişi başına bir kilometre dahi düşmez. Sayıları tahminen 70.000 kadardır. Bunlar kendilerine Donki ve Boye derler ki bu sözün manası adam, erkektir.

*

Tanrı Dağları (y.n)


14

Yeryüzünde Türkler

Mançu' lar Amur'un Güneyinde Sira-muren Nehri 'ne, Sa­ yan-ula Dağları'na kadar uzanan arazide oturdukları gibi Kin­ gan Dağı'ndan Sungar ve Non Nehirleri havzalarına ve denize kadar giden yerlerde de bulunurlar. Mançu' lar, Tunguzlar'ın bir şubesidir. Dilleri de birbirine pek yakındır. Bunların Moğol yazısından çıkma bir yazıları da vardır ki bu yazı l 599'dan itibaren kullanılmaya başlanmıştır. Son zamanda Pin alimlerinden Ramstedt, Kore dilini de Al­ tay dil gurubuna sokmaktadır; fakat bu durum henüz bütün ilim adamları tarafından kabul edilmiş değildir. Ural-Altay dil gurubu arasında bir köprü vazifesini gören Sa­ moyedler' in dili ayrı bir öneme sahiptir. Samoyedler Sayan Dağları' nda İkarnet etmekteyken daha sonra Yenisey ve Ob Ne­ hirleri 'nin Kuzey kısımlarına yayılmışlardır. Bugünkü yerlerine bunları Türkler ve Ostyaklar' ı sürmüştür. Bugün Samoyed' ler Bahriebyaz'dan Doğuya doğru Mo-nero, Kheta ve Khatanga Ir­ maklarına ve Khatanga Körfezi 'ne kadar uzanan yerlerde otur­ maktadırlar. Kendilerine Khosovo, Hasava derler ki bu sözün manası adam, erkektir. Şu beş kısımdan ibarettirler: Yurak, Tav­ gi veya Avam, Yenisey Samoyedleri, üstyak Samoyedleri, Ka­ masinçler. Samoyedler resmen Hıristiyan iseler de yine araların­ da eski dinleri geçerlidir. En büyük ilahları Num 'dur. Ayıya da hürmet ederler ve yeminlerini ayı üzerine yaparlar. Sayıları l 6.000 kadardır. Bu kavimlerle olan akrabalığımızın derecesine gelince: Mo­ ğol, Tunguz ve Mançu dilleri birbirleri ile yakın akrabadır. Mo­ ğol dili i le Türkçe bugünkü şekil itibari ile bir akrabalık göster­ ınernekte ise de tarihten evvelki devirlerde yakın bir akrabalığın mevcut olduğu ilim adamları tarafından kabul edilmektedir. Ural kavimleri arasındaki yakınlık derecesi ise bilhassa dil bilgisine dayanarak daha esaslı bir surette incelenmiş olup bu akrabalık meydana gelmiş etmiş bir haldedir.


Hüseyin Namık ORKUN

15

Genel itibari ile Ural-Altay dil guruplan arasındaki akrabalık bazı ilim adamları tarafından kabul edilmiş, bazılannca da muh­ temel sayılmıştır. Büyük Türkolog Wilhelm Thomsen l 870'de yayınladığı bir eserinin mukaddemes inde Ural-Altay dilleri ara­ sındaki akrabalığın asla ispat edilmediğini, bu düşüncenin olsa olsa ihtimal dahilinde olduğunu kaydetmektedir. En son olarak bu yöne temas eden Gyula Nemeth'dir. Ne­ meth Türk dili ile Ural dilindeki bazı sözleri mukayese etmiş ve bu husustaki akrabalığı ispata çalışmıştır. Bütün bu saydığımız akraba kavimler arasında en zengin, en eski ve en şan lı bir tarihe ve yine en zengin, en eski bir dile sahip olan, bütün dünya tarihinde en büyük bir rolü oynamış bulunan yüce Türk kavmi de yardır ki bundan sonraki sayfalan bunlara tahsis etmekteyiz.


16

Yeryüzünde Türkler

TÜRK KAVİMLERİNİN TASNİFİ Son zamanlarda Türkiye' de milliyetçiliğin daha koyusu ol­ mak üzere bir Türkçülük hareketine hız verilmektedir. Fakat bü­ tün Türkçülerin her şeyden evvel aynı dili konuşan ve aynı kan­ dan olan soydaşlarım tanıması gerektir. Şüphesiz ki her hakiki Türk Türkçüdür. Buna rağmen her Türkün Türkçü olmamasının yegane sebebi kendi ırktaşını tanımamasıdır. Türk kavmini tasnife tabi tutmaya lüzum yoktur. Çünkü dünyada bir tek Türk milleti vardır. Ve bu tek kavmin bazı kı­ sımları asırlarca birbirlerinden ayrı yaşadıkları halde biraraya geldiklerinde mahalli şiveleri ile konuşsalar bile birbirleriyle yine de anlaşabilirler. İşte bundan dolayıdır ki bu lehçeler ara­ sında en büyük ayrılıkları göz önünde tutan bazı yabancı ilim adamları Türk dilini esas itibari ile üç kısma ayırmışlardır:

1-

Yakut lehçesi,

2-

Çuvaş lehçesi,

3-

Orta Türkçe. Yani Yakut ve Çuvaş lehçesinden başka diğer bütün Türkler' in kullandığı lehçe..

Bütün Türk lehçeleri arasında bugün dahi çok açık bir birli­ ğin mevcut olması Türk kavminin bir zamanlar birlik halinde yaşadığını açıkça göstermektedir. Tarihten evvelki deviriere ait olan bu müşterek yaşayış Asya'nın her hangi bir yerinde mey­ dana gelmiştir. Bu yeri tespit etmek için Türkler ' in en eski ana yurdunu tayin etmek gerektir. Eskiden Asya'nın ortası Türkle­ r' in ana yurdu zannedilir ise de yeni yapılan araştırmalara göre bunu daha Batıya yani Hazar' ın Doğusundan Are! ve hatta Al-


Hüseyin Namık ORKUN

17

tay Dağları ' n a kadar uzanan araziye götürmek gerekir. Tarihten evvelki çağlarda buralarda sıkı bir birlik halinde yaşayan Türk­ ler tarihi devirlerde bilhassa Doğuya göç etmişler ve bu devirden itibaren tarihleri dağınık bir halde yer yer kurulmaya başlamış­ tır. Tarihi mukadderatın bu suretle dağıtmış olduğu Türkler ara­ larındaki en mühim bağ olan dillerini asla bırakmamışlar, bugü­ ne kadar bu birlik bağını muhafaza etmişlerdir. Bundan dolayı­ dır ki sadece Türkçe konuşarak bütün Asya'yı dalaştığını kayde­ den yabancı ilim adamlarının sözlerinde mübalağa aramamak lazımdır. Türkleri mütalaa edebilmek için bilhassa coğrafi bir taksime veya daha doğrusu tasnife tabi tutabiliriz; bu tasnif de umumiyet itibari i le şu şekilde yapılmaktadır: 1-

Sibirya Türkleri:

1-

Yakutlar,

2-

Altay Türkleri.

n-

Ortaasya Türkleri:

1-

Kara-Kırgızlar,

2-

Kazak-Kırgızlar,

3-

Çin Türkİstanı Türkleri,

4-

Özbekler,

5-

Kara Kalpaklar,

6-

Türkmenler.

m-

İdil Türkleri:

1-

Kazan Türkleri,

2-

Başkurt lar,

3-

Çuvaş lar,

4-

Meçerler ve Tepterler.


18

Yeryüzünde Türkler

IV- Kınm Türkleri: 1-

Kırım Türkleri,

2-

Karaim Türkleri,

3-

Nogay lar,

4-

Kundurlar,

5-

Kumu klar,

6-

Karaçaylar.

V- Azeri Türkleri: 1-

Azerbaycandaki Türkler,

2-

İrandaki Türkler.

VI- Batı Türkleri: 1-

Irak Türkleri,

2-

Suriye Türkleri,

3-

Anadolu Türkleri,

4-

Bulgaristan Türkleri,

5-

Gagauzlar,

6-

Romanya Türkleri,

7-

Yunanistan ve Makedonya Türkleri,

8-

Kıbrıs Türkleri.

Aşağıdaki sayfalarda bu tasnife göre her Türk gurubu hak­ kında bilgi vermeye çalışacağız.


Hüseyin Namık ORKUN

19

SİBİRYA TÜRKLERİ -1BİR YAKUTLAR

Yakutlar, Sibirya'nın Kuzeydoğu köşesinde, Lena Nehri ile ayaklarının sulamış olduğu yerlerde oturmaktadırlar. Doğu hu­ dutları Aldan ve Kol ima'ya, Kuzeyde de Uda Adası istikametin­ de Ohotsk Denizi 'ne kadar uzanır. Sürüleri Buz Denizi 'ne dökü­ len Lena, Yana, İndigirka ve Olima sahillerinde dolaşırlar. Bu arazi son derece soğuktur. Derece sıfırın altında 35-38 hatta bazen 40 derece olarak gösterir. Bu müthiş soğuk içinde Yakutlar Eskimalar gibi bir hayat sürerler. Yakutlar tarihin kaydetmediği zamanlarda bu bölgeye çekil­ mişler, hiç bir kavimle münasebette bulunmadan, burada her­ kes tarafından meçhul olarak yaşamışlar, bu suretle dilleri en es­ ki şekli muhafaza etmiştir. Yakutlar kendi kendilerine Saha derler ki bu kelime bizim lehçemizdeki Yaka sözünün aynıdır. Tunguzlar Yaka kelimesini kendi dillerince yakut yapmışlardır. Ruslar da bu kavmin ismini Tunguzlar' dan öğrenerek yaymışlardır. Yakutlar'ın esas itibari ile beş büyük kabilesi vardır. Arala­ rındaki rivayete göre bu beş kabile onların atası olan Yel lei'nin beş oğlundan türemiştir. Ruslar bu bölgeye geldikleri zaman aralarında en nüfuzlu şahsiyet K.angal Kabilesi'nin reisi olan Ti­ gin idi.


20

Yeryüzünde Türkler

Yakutlar orta boylu, geniş omuzlu insanlardır. Asırlardan be­ ri bu soğuk muhitte yaşadıkları için soğuğa son derece dayanık­ lıdırlar. Yakut arahacıları en müthiş soğuklarda dahi dışarıda ya­ tabilirler. Ekim ve Kasım aylarında don başlar ve aynı ayın 28'n­ de güneş batar ve artık otuzsekiz gün bir daha gözükmez. Yakut­ lar çocuklarını bu soğuk muhite alıştırmak için daha pek küçük yaştayken vücutlarını kar ile ovalarlar. Yakutlar' ın gözleri kü­ çük, saçları siyah, yüzleri beyzi, elmacık kemikleri çıkık, burun­ ları yassı, derileri esmerdir. Elbiseleri Sibirya'nın diğer kavimlerinin elbiseleri gibidir. Erkekler ve kadınlar, zenginler ve fakirler diz kapaklarına kadar uzanan bir kaftan giyerler. Bu kaftanın önü sıra düğme ile ilikli­ dir. Başlarına iki yan tarafında kulakları muhafaza etmek için aşağı bir parça sarkıtılmış olan serpuş giyerler. Ayaklarına dar bir deri pantolon giyerler. Kadınlar da erkekler gibi elbise giyer­ ler; yalnız süslenmeleri i le erkeklerden ayrılırlar. Büyük ve ağır küpe takarlar. Gerdanlanna bir parmak kalınlığında bir gerdan­ lık takarlar. Yiyecekleri bilhassa at ve sığır eti ile inek ve kısrak sütünden ibarettir. Bundan başka taze ve kurumuş balık da yerler. Pek so­ ğuk bir iklimde yaşadıkları için yağı çok severler. Diğer Türkler gibi kımız içerler; Yakutlar kımızın içine az miktarda yağ da koyarlar. Rus istilasından sonra alkollü içkileri ve tütünü de öğ­ renmişlerdir. Yakutlar'ın evleri mahruti (konik) şekilde bir çadırdan ibaret olup buna urasa derler. Kış günlerini ise direklerle yapılmış pi­ ramit şeklindeki evlerde geçirirler. Yakutlar her ne kadar Hıristiyan iseler de hakikatte yine eski milli dinlerine sadıktırlar. Bundan dolayı evlerinde kayın ağacı kabuğuna sarılmış putlar bulunmaktadır. Güneş ve ateşe saygı gösterirler. Yemek yerken ateşe de bir miktar atarlar. Aralarında Şamanlar vardır. Bütün ilahiara sıfat olarak toyon derler. Ayı to­ yon en büyük ilahtır. En büyük ilahlardan diğeri de Arı To-


Hüseyin Nam1k ORKUN

21

yon'dur. Zevcesi (eşi) Kübei Hatun da bir ilahedir. Ş imşek ve gök gürlemesi ilahları Sür-Dayak ve Süge toyondur. Tanrıtarla ve kötü ruhlarta her adam temas edemez. Onlarla ancak Şaman­ lar temas etmektedir. Bunun için başları darda kalınca hemen Şamana müracaat ederler. Şaman hemen diğer Türklerde olduğu gibi bir takım dualar okuyarak merasimle kötü ruhları kovar. Hastalara tedavi çarelerini gösterir. Yakutlar bütün Türkler gibi son derece misafirperverdirler. İşe dayanıklı, cefakeş ve intikamlarını asla unutmayan insanlar­ dır. Kendilerini tahkir edenleri asla affetmezler. Hafızaları son derece kuvvetlidir. Cemiyet hayatını severler. Pek çok halk şar­ kıları vardır. Her Yakut yuvasına, çocuğuna büyük bir muhabbet besler. Çocuğu dünyaya geldiği vakit yakın akrabaları çağrılarak bir zi­ yafet verilir ve o zaman çocuğa da isim konur. B irisi ölürse o günü defin merasimini yaparlar. Kabre bazı el­ bise parçaları konur; bazen de hayattayken binmiş olduğu atını da öldürerek her türlü takımları i le beraber kabre gömerler. Kab­ rin üzerine sırıklarla bir çatı yaparlar ve bunun üstüne de başı ile beraber at derisi asarlar. En sonra da kabri at üzerinde üç defa dolaşırlar. Ölenin kabrine yiyecek ve içecek de koyarlar. Yakutlar' ın buralarda uzun zaman meçhul bir kavim olarak yaşamış olduklarını kaydetmiştik. l 620'de Ruslar, Tunguzlar vasıtası ile bu kavmi tanımışlardır. Yüzbaşı Galkin kısa süre önce uzaktaşmış olan Vasiliy Bugor'u aramak üzere Lena taraf­ larına Ilia Yermolin 'i gönderdiği vakit Ruslar ilk defa olarak Le­ na sahillerinde Yakut adlı bir kavmin yaşadığını öğrenmişlerdir. 1 632'de Beketov Yakutlar'ın üzerine yürümüş, ciddi bir muka­ vemet görmeden buraları istila etmiştir. Ertesi sene Yakutlar is­ yan etmişler, kabile reisi Mimak, Ruslar'a karşı bir muvaffaki­ yel kazanamayınca kabilesi i le beraber daha Kuzeye çekilip ora­ da yurt kurmuştu.


22

Yeryüzünde Türkler

Bu devirden itibaren Ruslar ' ın Yakut yurduna sokulmaları ve yerleşmeleri devam etmiş, İrkutsk, Kirensk, Yakutsk gibi böl­ geler meydana getirilmiş. Yakutsk, Olekma, Vilyuisk, Verho­ yansk ve Kolima gibi yerler meydana gelmiştir. 1 838 'de buralarda 89.560 erkek, 90.067 kadın olduğu kayde­ dilmiş ise de yeni yapılan istatistiklere göre Yakutlar'ın nüfusu 281.600'dür.*

*

Yakut Türkleri'nin nüfusu 2008 yılı itibariyle 44I.OOO'dir. (y.n.)


Hüseyin Namık ORKUN

23

İKİ ALTAY TÜRKLERİ

Altay ve çevresinde oturan Türkler ' in hepsini bu umumi isim altında toplamaktayız. Kısaca bu Türkler hakkında da bilgi ve­ relim:

1-

Teleutlar: Kendi kendilerine Telenget-kişi- derler. Kuznesk ve B iisk civarında bulunurlar. İki büyük kısma ayrılmışlar­ dır:

1-

Asıl Teleutlar olup şu boylardan meydana gelmiştir: Toro, Oçu, Mürkit, Ak-tamat, Çoros, Sart, Kıpçak, Nay­ man, Tölös, Torgul, Mundus, Koçkor-Mundus, Totoş, Pa­ rat, Çalınan.

2-

Aç-keşti: Aşağıdaki oymakları kapsar: Yüti, Tört-As, Çüngis, Ang.

2-

Altay-kişi'ler: Katunya ve Çaris Nehri bölgesinde bulunurlar. Aşağıdaki boylardan ibarettir: Mundus, Ara, Totoş, Nayman, Çapti, Urkit, Mürküt, Tongşon, Almat, Köbök, Tölös, Kıpçak, Kan; Köyö, Kergit, Tangdu, Paylagas, Kırgız, Soyon, Mongul, Yıltas, Kotı, Sakat, Yudak.

Bir zamanlar hem Çinliler'e, hem de Ruslar'a vergi vermek mecburiyetinde kalan bir kısım Türk gurubu daha vardır. Bunlar Çuya Nehri bölgesinde otururlar, l 865 'den itibaren yalnız Rus­ lar'a vergi vermeye başlamışlardır.


24

3-

Yeryüzünde Türkler

Şorlar: Kondoma Nehri sahillerinde oturdukları için bunla­ ra Ruslar Kondomts derler. Şorlar hakkında son zamanlar­ da Rusya'da mühim bir eser yayınlanmış olup şimdiye ka­ dar bildiklerimiz bu suretle genişlemiştir. Avcılıkla geçinir­ ler. Dıştan Hıristiyan iseler de içten Şamanisttirler. Şu boy­ ları vardır: Kisai (Kızıl Kaya), Tayaş, Kongı, Koyu, Kara­ Şor, Sarı-Şor, Karga, Çedibes, Şelei, Sebe, Tartkın, Ustu, Kobii, Abin, Tagap, Keres, Bay-So-yat, Şalkal, Şaragaş, Beşboyak. Tom Nehri 'nden Batı'ya düşen dağlık arazinin Kuzeye doğru uzadığı yerlerde oturan kısmen Teleutlar'a, kısmen de Şorlar'a mensup olan bir Türk gurubunu da Radloff bu arada zikretmektedir.

4-

Tuba-kişi'ler: Bunlara Moğollar Uryanhay, Ruslar da Çer­ nev Tatarları derler. Kendi kendilerine Yış-kişi de demek­ tedirler. Bu sözün manası orman adamı olup Katunya ve Teletsk Gölü arasındaki ormanlarda yaşarlar. Şamanisttir­ ler. Beş büyük kabileleri vardır:

1-

Kösön; Kösön ve Çedi-teş adl ı iki küçük boyu vardır.

2-

Tirgeş; Togus, Yobır ve Çıgal adl ı küçük boyları vardır.

3-

Kömnöş; Kömnöş; Yalan, Ton, Çıgal, Palan adlı boyları bulunmaktadır.

4-

Yüs; Yüs ve Şor adlı boyları vardır.

5-

Togul.

5-

Kumandi-kişi'ler: Bunlar kısmen Riya yanında, Lebed böl­ gesinden Çepçiye kadar olan yerlerde, kısmen de Katunga­ ya dökülen İşi ırmağı yanında otururlar. Küçük köylerde yerleşmiş olup daha fazla ziraatle uğraşırlar. İki büyük kıs­ ma ayrılmaktadırlar: Yukarı Kumandi-kişi ' ler So ve Kuban boylarından ibarettir. Aşağı Kumandi-kişi ' ler de Tatar, Yo­ tı ve Ton boylarına ayrılmışlardır.


Hüseyin Namık ORKUN

6-

25

Kızıll ar: Yüs sahillerinde otururlar. Şu boyları vardır: Kı­ zıl, Büyük ve Küçük Açın. Akı, Bassagar, Kamlar, Argın, Kalmak, Kurçık, Şü.

7-

Çolım Tatarlan: Yüs Bozkın' nın Kuzey-Batı taraflarında otururlar. Aşağıdaki kısırnlara ayrılırlar:

1-

Aşağı Kıya'dan Kuzeye doğru Çerdat Nehri yanında oturan asıl Çalım Tatarları.

2-

Mari in sk ' -den Güneye doğru oturan Ketsik' ler.

3-

Mariinsk' -den Kuzeye doğru oturan Küerikler.

8-

Sagaylar: Minusinsk bölgesinden Güney batı köşesine ka­ dar Askıs Nehri'nden Abakan'ın yukarı taraflarına kadar olan arazide bulunurlar. Kendi aralarındaki rivayete göre bu arazinin en eski sakinleridir ve Kırgızlardan çıkmışlar­ dır. B irinci bölüm Sagaylar'ın şu boyları vardır: Sagay, Tu­ ran, Sarig, İrgit, Eçig, Kü, Aba, Tyoda. İkinci bölümün boyları da şunlardır: Kırgız, Çetti-Pürü, As-Sagay, Tom­ Sagay. Beltirler de Sagay boylarındandır. Bunlar 1 7 'nci asra kadar Yenisey Kırgızları 'nın Batısında, Yüs-ve Abakan Nehirle­ ri'nin yukarılarında otururlardı. Kırgızlar Güneye doğru hareket edince bunların yerlerini işgal etmişler, Sagay, Koybal ve Kas boylarıyla beraber Yenisey'in en bereketl i yerlerine yerleşmişlerdir. Bugün Beltirler Askıs Nehri çevresinde Tölös Gölü'nün Doğusunda, kısmen de Minu­ sinske Nehri sahilinde otururlar. Şu boylan vardır: Su­ Kakpına, Tağ-Kakpına, Çetti-Pürü, Kara Çıstar, Ak Çıstar, Taban, Beltir, Sarıglar.

9-

Kaçlar: Abakan' ın sol sahilinde Yenisey Fanı'nda Askıs Nehri'nin bitimine kadar Ak-yüs ve ayakları çevresindeki yerlerde dolaşırlar. Evvelce Kaça sahillerinde, Krasnoyarsk bölgesinde dolaşırlarken Kırgızlar tarafından buradan sü­ rülmüşlerdir. Sonra bunlara Tonısk Tatarlan da katılmıştır.


26

Yeryüzünde Türkler

10- Koyballar: Yenisey Vadisi'nin en yukarı kısımlarını işgal ederler. Kısmen Abakan' ın sağ sahilinde Tabat mansalıın­ dan Yenisey 'e kadar, daha sonra Sogda'ya kadar olan ara­ zide dolaşırlar. Şu boyları vardır; Büyük ve Küçük Baygado, Kaug, Taracak, Tyode, Madır, Köl, İngara, Bögöci, Artyi; İrge; Kaidiug. ll- Karagalar: Oka, Uda, Biryusa, Kan Nehirleri bölgesinde

yaşarlar. Aşağıdaki beş kısımdan ibarettirler: Kaş, Sarig-Kaş Tyod­ ge, Kara Tyodge, Tyeptei .

12- Soyonlar: Sayan Dağları yamaçlarında otururlar. Soyon sö­ zünün karşılığı Soyot olup bunlara bu şekilde de isim veri­ l ir. Kısmen Budist ve kısmen de şamanisttirler.

13- Kambaşılar: Üç büyük şubeye ayrılmışlardır: 14- Barabalar: Bunlar daha fazla bulundukları bölgelere göre ayrılmışlardır. Tarlek, Tobollık, Tümellik, Taralık. Türk inancı, Türk geleneği, Türk ahlakı bu bölgedeki bütün Türkler arasında geçerlidir. B unlardan ayrıca uzun uzadıya bah­ setmeye lüzum görmemekteyiz. Müslüman veya Hıristiyan ise­ ler de Şamanİzınden asla vazgeçmiş değillerdir. Bu Türkler ara­ sında bir yaradılış efsanesi vardır ki bu efsaneyi Türk Efsanele­ ri adlı eserimizde okurlarımıza sunmaktayız.* Altay Türkleri 'nin ayrı ayrı istatistiklerinden bahsetmedik. Vambery Rusya'daki Altay Türkleri 'nin sayısını 1 50.000 olarak gösterir. Bunlara Moğolistan'da ve diğer yerlerdeki kalanları da ilave edersek hepsinin en yeni yapılan istatistiklere göre 323.500 olduğunu görürüz.·· *

Türk Efsaneleri, H.N. Orkun. Çınaraltı Yay. İst. 1944.

**

Altay Türkleri 'nin nüfusu bugün itibariyle 1 milyon civarında olup, halkın %73.8'i kırsal alanda, %26.2' s i kentlerde yaşamaktadır. 70 yıllık komünist düzende ne kadar başıbozuk varsa buraya sürgün edilmiş olup 38 çeşit millet yaşamaktadır. Nüfusun %60'nı Ruslar, % 3 1 'ni Altay Türkleri (72.000) %9'unu Kazak Türkleri, Ukraynalılar, Almanlar ve diğerleri oluşturmaktadır. (y.n.)


Hüseyin Namık ORKUN

ORTAASYA TÜRKLERİ 2 -

27

-

Asya'nın ortalarında dedelerinden kalan geleneği bugüne ka­ dar devam ettiren milyonlarca Türk vardır ki bunların ahlak ve adetleri sadece çevrenin şartlarına göre bazı küçük noktalarda bizimkinden ayrılmaktadır. Çünkü esas itibari ile Türkün tek ah­ lakı ve tek adeti vardır. Aşağıdaki satırlarda Ortaasya Türkle­ ri 'nin adetlerinden bahsedeceğiz. Bunların bize yabancı olup ol­ madığı hususunda siz hükmünüzü veriniz. Ortaasya Türkleri asırlardan beri dedelerinden kalmış olan adetleri bugün dahi devam ettinnektedirler. Yazın başlarında ve sonlarında Türkler bir araya gelip oyun oynarlar ki bu oyunların başında koştuıma veya çapau dedikleri at yarışları gelir. Yarışın mesafesi üç, altı, hatta bazen dört, sekiz mil arasındadır. Yarışı kazananlara verilen mükafat da bunu tertip edenin serveti ile orantılıdır. Mükafat bir dokuz, iki dokuz veya daha fazla dokuz adet olur. Yani dokuz deve, dokuz at, dokuz halı vesairedir. Çün­ kü Türkler için dokuz rakamı mukaddestir. Türklerde bu yarış­ lardan başka daha birçok atlı oyunlar vardır. Bunlardan birisi kız-kovudur. Genç kızlar erkekler gibi eğersiz olarak at binmiş olup içlerinden bir kız erkeklerin gurubuna yaklaşarak bir deli­ kanlıya söz atar; o delikan l ı da kızı takibe başlar. Kız kendisini kırbaçla koruma hakk ına sahiptir; fakat erkek buna karşılık vere­ mez. Bu takip neticesinde erkek kıza yetişip onu döndünneye muvaffak olursa -ki bu daha fazla kızın müsadesi ile olur- oyu­ nu kazanmıştır. Aksi takdirde roller değişir; kız erkeği kovala­ maya başlar. Kök-böri dedikleri bir oyunlan daha vardır. Bu


28

Yeryüzünde Türkler

oyunda birçok delikanlı kızın kucağındaki kuzuyu kapmaya çalı­ şır. Kuzuyu kızın yanında en çok koşarak tek eliyle almak isteyen kazanır. Şayet delikanlı kızın önüne geçip yoluna engel olmak ve­ ya iki eliyle almak isterse o zaman kız kırhacı ile müdafaada bu­ lunabilir. Sokuş denilen harp oyunları da yaparlar, Aşık oynamak bütün Ortaasya Türkleri 'nde vardır. Daha sonra güreş etmek ve koşu yarışı yapmak da her münasebetle gerçekleştirilmiş olur. Türkler musikiyi de çok severler. Her toplantıda musiki ek­ sik olmaz. Vambery Türk musikisi'nin Ortaasya Türkleri 'nden Anadolu Yörükleri' ne kadar hep aynı olduğunu kaydetmektedir. Av da Türkler' in m illi meşgalelerinden biridir. Türkler bil­ hassa avcı kuşları ile av aviarnayı severler. Köpek ile ava çık­ mak bilhassa Türkler arasında mevcuttur. Türk kadını da Türk erkeği de hiç bir zaman boş oturmaz. Ev­ de kesilen hayvanların derilerini kendileri hazırlarlar. Bu deriler­ den kımız kabı, su kabı, urgan yaptıklan gibi başka yerlere de ih­ racat yaparlar. Her Türk ailesi kendi giyeceğini kendisi yapar. De­ ve ve koyun yününü bükerek bunlarla türlü türlü kumaşlar ve ha­ lılar meydana getirirler. Tabak, çanak, fincan, kaşık gibi eşyayı da tahtadan ve demirden olmak üzere kendileri yaparlar. bununla bir­ likte dışardan yani yabancılardan gelen eşyaları da satın alırlar. Göçebe olan Türkler' in hayatında çadır çok önemli bir rol oynar. Çadır kurmak için gerekli olan kazıklar çakılır ve bu ka­ zıklar iplerle sıkıca bağlanır. Bu iskeletİn üzerine çadır kurulur. Çadırın tepesinde ışık al­ mak ve dumanın çıkması için tünlük denilen bir açık vardır ki bu delik çok soğuk havalarda kapanır. Çadırın ortasında ocak vardır. Ocak Türkler tarafından mukaddes olduğundan ocağa tükürmek veya ocağın üzerinden atlamak günahtır. Ocağın ortasında törde­ nilen yer bulunur ki buraya misafirler veya evin büyüğü oturur. Türkler' in en mühim içkileri aynuxlır. Ayran koyun sütün­ den yapılır. Deve sütünden yapılan ayran daha koyu olur. Koyu


Hüseyin Namık ORKUN

29

ayram yola götürmek icap ederse kuruturlar; buna kurut derler ki hu bir çeşit peynirdir. Ayran yapacakları vakit bu peyniTden su içi­ ne ufalarlar. Yoğurt da Türklere mahsus bir yemektir. En iyi yo­ ğurt koyun sütünden, en fena yoğurt da deve sütünden yapılır. Türkler'in asırlardan beri içtikleri milli içkilerinden birisi de Kımız'dır. Kısrak sütünden yapılan bu içkiden başka bozada Türkler arasında kullanılan milli içkidir. Sebze yemeyi Türkler pek sevmezler. Yalnız havuç, soğan gibi şeyler yerler. Sokum denilen büyük ziyafetlerde öküz keser­ ler. Toy adı verilen ziyafetler de ananevi merasim zamanında ce­ reyan eder. Türk kadını son derece çalışkandır. Hamile olduğu vakit dahi bu çalışmasına ara vermez. Doğum ağrıları genelde çalışırken başlar. O zaman avulun en yaşlı kadını yanına gelir. Ağrılar al bas­ tığı için başlamıştır. Bunu giydirmek maksadı ile evvela kadının boynundaki muskayı düzeltirler. Eğer ağrılar fazlalaşırsa o zaman muskayı suya batırırlar ve suyu kadına içirirler. Bazı yerlerde de al bastıyı gürültü yaparak kaçınnaya çalışırlar. Doğan çocuk erkek ise tördenilen çadırın en mutena yerine konur. Yeni doğan çocu­ ğun suyuna altın veya gümüş para atarak yıkarlar. Çocuk üç gün annesinin yanında yatar; dördüncü günü beşiğe konur. Çocuk her gün tuzlu suda yıkanır. Çocuğu kem gözden sakınmak için koyun gözü, şahin tırnağı, baykuş tüyü ve sair şeyler nazarlık olarak kul­ lanılır. Çocuğa isim verilirken bir ziyafet çekilir. Çocuk dört beş yaşına gelince bir atın üzerine açamay deni­ len çocuk eğeri konarak ata bindinneye alıştırırlar. Çocuk güldü­ ğü veya yürümeye başladığı vakit de zengin Kırgızlar bir takım merasim yaparlar. Çocuğun ayaklarını yün iplikle bağlarlar ve önüne bir miktar yemek koyarlar. Avulun saygıdeğer bir kadını bu ipliği keserek çocuğu çadırdan dışarı bırakır. Bu işi yaptıktan sonra ev sahibinden bazı hediyeler alır. Bundan sonra misafirler ağırlanır. Çocuk muhite göre alıştınlır. Daha küçük yaşında hay­ vanlara bakmayı öğrenir. Bazen yedi yaşında bir çocuğun koca-


30

Yeryüzünde Türkler

man bir sürüyü idare ettiği görülür. On iki, on üç yaşındaki ço­ cuklar rüzgarın nereden eseceğini ve nerelerde ot biteceğini bi­ lirler. B ir gencin en büyük arzusu batır (bahadır, kahraman) ve merken yani iyi nişancı olmaktır. Her genç yedi atasının ismini, kabilenin damgasını ve uran' ı yani parolayı bilir. Atalar sözü ço­ cukları terbiyede mühim bir rol oynar. Şiir ve hikaye ezberlerler. On beş yaşına gelip Köroğlu'nun hikayesini bilmeyen Türk­ men çocukları pek azdır. Çocuğun terbiyesi on beş-on sekiz yaş­ larında bitmiş demektir. Bundan sonra çocuk hayata karışır, sü­ rüyü güder, eve yardım eder. Evleome baba ve annenin kararı ile veya epey müddet her iki tarafın tanışmış olmaları ile gerçekleşir. Ebeveynin kararı ile ya­ pılan evlenıneler genell ikle zenginler arasında olur ki bunlar ya siyaset icabı veya mali durum gereği olarak yapılır. Ebeveyn menfaati icabı çocuğunu pek küçükken evlendirir. Asıl tabii evleome her iki gencin birbirini görmesi ile, tanışması ile olur. Delikanlı kararını verince babasını veya bir dostunu kızın ailesi­ ne gönderir. Bu konuşmanın en mühim meselesi kalım denilen erkek tarafından verilecek olan eşyanın çeşidini ve miktarını ta­ yin etmektir. Kalım işi gerçekleştikten sonra aile reisi ailenin er­ kek azalarını çağırarak "Kızımızı şu miktar kalım karşılığında filancaya verdik," der. Bundan sonra da ailenin kadın azaları sa­ çı denilen hediye ile gelirler. Bu saçı bozuk paradan, kurumuş çilek ve yağda pişmiş yuvarlak hamurlardan ibarettir ki bunlar güvey tarafından gelene verilmez; ona doğru atılır. Misafir ağır­ landıktan sonra müstakbel geline güvey ile birlikte kuda-tartış denilen eğlenceyi yapmasına müsaade edilir. Birkaç kadın güve­ yin etrafını sarar birisi bir şiir okur, güveyin bunu devam ettir­ mesini ister. Güvey uzun düşüneeye dalar ise etrafındakiler sıç­ ramaya, dans etmeye ve arada bir güveyin elbisesinden çekme­ ye ve ilmeye başlarlar. Güvey bu hareketlere karşı kendisini mü­ dafaaya kalkar ise derhal tutarak çadınn ortasına getirirler ve bü­ tün kadınlar kendisine güler. Eğer güvey bu manzum sözleri de­ vam ettiremezse başına bir kadın başlığı koyarlar, bir boğanın


Hüseyin Namık ORKUN

31

iistüne tersine oturtarak etrafını kadınlar sarar ve avulda gezdi­ rirler. Bütün bunlar devam ederken "Bir kız almak tabii kolay değildir," mealinde bir şarkı söylenir. Güvey yine şiiri devam et­ ı irememiş ise önüne bir ihtiyar getirerek bunu öpmeye mecbur ederler. Nişanın ertesi günü kızın babası akrabaları ile beraber güveyinin evine giderek adet olduğu üzere sözü denilen hediye­ leri verir. B irkaç hafta sonra da güvey bu hediyelere karşılık verir. Kalım'ın verilmesi uğurlu bir güne yani Pazartesi, Perşem­ be veya Cuma gününe tesadüf ettirilir. Kalım tamamı ile veril­ dikten sonra güvey nişanlısının evine gider ve yüz görümlüğü olarak bir at veya deve verir. Yeni akraba olan aile azaları kılıç­ larını çekerek birbirlerinin açık göğüslerine kılıçlarının uçları ile dokunurlar ki bunun manası eğer dostluğa sadık kalmazsam göğsümü böyle kılıçlasınlar demektir. Türkler'de çeyiz de var­ dır. Gelin yeni çadırına geldiği vakit lüzumlu birçok eşya da ge­ tirir ki buna koşantı adı verilir. Türkmenler'de evlendikten son­ ra kızın daha bir sene ailesi yanında kalması adettir. Bu sırada damat gizli olarak kızla görüşebilir. Eğer yakalanırsa kıymetli bir hediye vermesi lazımdır. Türkmenler'e göre bu tarzdaki bir senelik hayat, aşkı daha fazla kuvvetlendirir. Gelin ilk çocuğunu doğurduktan sonra artık ayrılık ve yeni çadır kurma zamanları gelmiş demektir. Genç ka­ dın, yeni çadırına geldiğinin akşamı kayın babasının çadırına götürülür. İki kadın gelinin koluna girer ve diğer kadınların re­ fakati ile çadıra girdiği vakit kayın babasının önünde üç defa eğilir ve eline verilen yağı veya kımızı çadırın ocağına boşaltır. Genç kadın çadırın soluna, kapıya doğru oturur. Kendisine nasi­ hat veren bir şiir okunur. Sonra hediye alarak çadırına döner. Kırgızlar'da genç kadını evlenmesinden sonra yüzünü üç se­ ne gerek kayın babasına ve gerek ailenin diğer erkek efradına gösterınemesi gerektir. Kayın babasının çadırına ilk ziyareti yaptığı vakit de yüzünü çadır tarafına döner. Daha sonra ailenin erkek olanlarına asla ismi i le hitap edemez.


32

Yeryüzünde Türkler

Eskiden olduğu gibi bugün de Türk daima savaşta ölmeyi ya­ takta ölmeye tercih eder. Bir adam ölüm döşeğinde iken Müslü­ man olan Türkler'de kulağına kelime-i şahadet okumak adettir. Diğer Türkler'de ise ölümün kötü ruhlar tarafından yapıldığı­ na inandıklarından bunları kaçırmak için birçok çareye başvurur­ lar. Başarılı olamazlarsa hasta ölür; fakat hasta öldükten sonra da bir müddet kötü ruh çadırda kalır. Hasta ölünce evvela yıkarlar; sonra en güzel elbiselerini giydirirler; en aşağı birgün çadırda bı­ rakırlar. Çadırın üstüne ölen kişi erkek ise beyaz; kadın ise siyah bir bayrak dikilir. Eğer ölen kahramanlardan yani tanınmış ba­ tır'lardan ise sevdiği bir atının kuyruğu kesilir ve bu atı bir sene serbest bırakarak çayırlarda otlatırlar. Bir sene sonra at ölen efen­ disinin kabri başında kurban edilir. Ölü daha defnedilmeden evvel çadırda yanı başında çadırın dışından da gözükecek bir tarzda mızrak dikilir; üstüne ölünün elbiseleri; silahları ve at takımları asılır. Ölen genç ise açık renk, orta yaşlı ise siyah, ihtiyar ise be­ yaz elbise giydirilir. Türkler'de mezara taş dikmek, mezarı bir te­ pe şeklinde yapmak en eski devirlerden beri mevcuttur. Mezar ek­ seriya bir dere veya bir su civarında yapılır ki suya gelenler tara­ fından ziyaret edilmesi bu suretle sağlanmış olunur. Ziyaretçiler eğer Müslüman ise mezarın başında bir Fatiha okur; Müslüman değilse eski Türk itikadı üzerine kabre dikilen ağaca bir bez par­ çası asar. Erkek kabrine mızrağı, kadın kabrine çadırının direği di­ kildiği gibi çocuk kabrine de beşiği konur. Kabrin inşası ölünün vefatından bir sene sonra olur. Eğer hasta çok kar yağdığı zaman ölmüş ise o zaman cesedi bir takım bezlere sararak çadırın civarı­ na gömerler ve asıl defin merasimini yapmak için bahan bekler­ ler. Ölen kişinin karısı ve kızı matem elbisesi giyer; başlarını bağ­ larlar ve kimse kendilerine selam vermez, söz söylemez. Kadınlar çadırlarda ağlayarak yüzlerini tımakları ile yırtarlarken öbür taraf­ ta defin merasimi yapılır. Ölen kişinin oğlu veya kardeşi bir bez alarak herkese bundan bir parça kesip verir ki kabre bez parçası konulması için veril­ mektedir.


Hüseyin Namık ORKUN

33

Fakat hiç kimse bu bezi kullanmaz; herkes kendi elbisesin­

dt•ıı hir parça keserek kabre koyar. Ölünün yakın akrabası ve t.cvccsi (eşi) bir sene matem tutar, matem şarkıları okur. Ziyaret esnasında gelenler koyun ve başka hayvanlar getirir ki bu hay­ vanlar cenaze için yapılacak olan ziyafette kesilir. Akraba ve ar­ �adaşlardan ziyaret yapmayanlar ailenin düşmanı teHikki oluna­ rak kendisiyle her türlü münasebet kesilir. Ölü adına yapılan zi­ yafet ölümden bir sene sonra yapılır. Buna Kırgızlar as, Türk­ menler de aş derler. Merasim pek mutantan olur. Eğer ölen Han ise ziyafete iştirak edenlerin sayısı binleri geçer. Bundan dolayı bu merasim ziyafet verenlere pek büyük yıkım olur. Türkmenler ve Özbekler ilk günü yağda pişmiş ekmek yapıp dağıtırlar, hatta ziyafete gelmeyeniere dahi bu ekmekten gönderilir. Merasime hazırlanma haftalarca, hatta aylarca sürer. Ziyafeti tertip edenler misafirterin eğlenmesini de temin ederler. Bunun için at yarışla­ rının yanında çeşitli oyunlarda tertip olunmuştur. Müsabakayı kazananlara hediyeler verilir. Bu merasim dolayısıyla yüzlerce at ve koyun kesilir. Merasim yedi gün sürer. B irinci gün m isafir­ lerio toplanması ve yerleştirilmesi i le geçer. İkinci gün n işan atarlar, üçüncü gün at yarışı olur. Bu yanş bilhassa üç yaşındaki atiarta yapılır ve atlara genç çocuklar biner. Dördüncü günü savaş oyunları oynanır. Beşinci günü dört-beş yaşındaki atiarta ölenin akrabası tarafından bir at yarışı yapılır. Altıncı günü erte­ si gün yapılacak olan yarışa hazırlık ile geçer. Yedinci gün ise en öneml i gündür. En büyük yarış bugün yapılır. Kara-Kırgızlar'ın Sarı-Bağış kabilesi'nden Cantay Batır öl­ düğü vakit büyük at yarışının birinci ödülü otuz deve, yüz at, otuz inek ve beş yüz kuzu idi. Bu Türk adetlerini kısaca anlattıktan sonra biraz da Ortaasya Türküleri ' nden bahsedeli m.


34

Yeryüzünde Türkler

Bir Altay türküsü: Ak taş boy/adım, boy/adım Ak taştan sızık tapmadım Oymak ılgadım, ılgadım hey Ay, sendin suluv tapmadım Kök taş boy/adım, boy/adım Kök taştan sızık tapmadım Köptü ılgadım, ılgadım Köğüslü sendin tapmadtm Ak ölen başın kürç kapan Ak bozum kayda yüresing Arkada saçı sarganp Alganım kayda yüresing

Bizim dilimize çevrilmiş şekli: Ak kayayt gezdim, gezdim Ak kayada çizgi bulamadım Kabileler gezdim, gezdim hey, Senden güzel bulamadım Gök kayayı gezdim, gezdim Gök kayada çizgi bulamadım Çok eller gezdim, gezdim Senden merhametli bulamadım Ak otun başını hart diye kapan Ak boz atım nerede yürürsün Arkasında saçı sararıp SevgiJim nerede yürürsün


Hüseyin Namık ORKVN

Başka bir Altay türkilsa: Ay kara yışta ne kıymet Aybıstan tegen kiş kıymet Oymak ulusta ne kıymet Altı önnüşlü kız kıymet

Bizim di1imize çevrilmiş şekli: Hey kara annanda ne kıymetli Aybistan denilen sarnur kıymetli Kabile içinde ulus ne kıymetli Altı örgü saçlı kız kıymetli

35


36

Yeryüzünde Türkler

BİR KARA KlRGlZLAR

B u Türk kavminin adının konulması Ruslar tarafından olmuştur. Ruslar Doğu ya doğru ilerledikleri vakit Kırgız adlı bir boy şiddetle direniş göstermiş ve bu boyun ismi Ruslar tarafın­ dan uzun zaman unutulamamıştır. Daha sonra Ortaasya'da iler­ ledikleri vakit Kazak Türkleri 'yle karşılaşmışlar, bunların da lehçeleri ve yaşayış tarzları evvelce de tanımış oldukları Kırgız­ lar'a benzediğinden bunlara da aynı ismi vermişler, fakat sonra­ ları bunları ayırmak mecburiyetinde kalınca Kırgız-Kazak de­ mişlerdir. Rus İstiliisı daha ileriye gidince bu sefer hakiki Kırgız­ tarla karşılaşmışlar, bunun üzerine i lmi eserlerde bu hakiki Kır­ gızlar'a Kara-Kırgız denilmiştir. Kırgızlar Isık Göl'den itibaren Hakand'ın Doğu hudutlarından, Alaidan öteye Kuen-Iün Dağla­ rı 'nın Güney yamaçlarına kadar uzanan arazide otururlar. Daha toplu olarak Narın kaynaklarında, Hakand' ın Güney tarafları ile sınırları bitişik olan Pamir yayiası 'nda ve daha sonra Doğu Tür­ kistan 'a ait olan Sarig-köl ınıntıkasında bulunmaktadırlar. Kırgızlar'ın tarihleri milattan evvelki deviriere kadar çıkar. Bunlar hakkındaki bilgiyi bilhassa Çin tarihlerinden öğrenmek­ teyiz. Bu devirlerde Kırgızlar Yenisey bölgesinde oturmak­ taydılar. İşte Yenisey havzasında bulunan Türk kİtabeleri bazı alimierin i leri sürdüğü üzere bu kavme aittir. Kırgız kelimesinin etimolojisi hakkında birçok fikirleri ortaya atılmış, hatta kelime Güneş-Dil Teorisi'ne göre dahi izah edilmiş ise de bunların hiç birisi ilim dünyası tarafından kabul edilmiş değildir. Kırgızlar bugün esas itibari i le Ong yani sağ ve sol adıyla iki büyük kısma ayrılmışlardır. Ong kısmı Tagay ve Edegene adl ı iki kabileye ayrılmıştır. Birinci kabilenin boyları şunlardır:


Hüseyin Namık ORKUN

1-

37

Bugu: Bu kelimenin Türkçedeki manası geyik olup Tekes Gölü ve Isı k Göl 'ün doğu sahilinde otururlar. On yedi kü­ çük boyu vardır.

2-

San-Bağış: Kelimenin manası san sığın olup Isık Göl 'den Kuzey Doğuya düşen arazide otururlar ve on bir boydan meydana gelmiştir.

3-

Sultu: Çuy Nehri çevresinde bulunurlar. Yedi boyları var­ dır.

4-

Çirik: Kelimenin manası asker olup Hokand 'da otururlar. Bunlardan başka Tagay Kabilesi 'ne mensup olan Bağış ve Şayak adlı iki boy daha vardır. İkinci kabilenin boyları da Monguş ve İçkilik'dir. Bu kabile yani Edegene kabilesi bil­ hassa Endican Nehri c ivarında bulunur. Kırgızlar'ın sol kısmı sayıca azdır ve daha fazla küçük oymaklardan mey­ dana gelmektedir. Kırgızlar halk şairlerine akın derler. Akınlar irticalen' şiir söylerler. Her kabile kendi akını ile iftihar eder. Kırgızlar'da ekzogami de vardır; yani bir kabi­ le halkı kendi aralarında evlenemez, kadını mutlaka başka kabileden alırlar.

Kırgızlar arasında bugün dahi Manas denilen destan söylen­ mektedir. Bu destanı ilk defa ilim alemine tanıtan Türk alimlerin­ den Velihanoğlu Çokan Töre'dir. Bundan sonra Radloff da 1 2,452 mısralık bir parça toplayarak yayınlamıştır. Macar alimlerinden Almasy'de bu destandan bir kısım toplamıştır. Manas'ın okunma­ sı günlerce sürer. İşte bu güzel Türk destanından bir parça:

Batır manas adına Tuura adam kelmegen, Aydıngınan ay korukkan, Külpöngünön kün korkkan Ay bulutka sungan, *

İrticalen: İçine doğduğu gibi, doğaçlama. (y.n)


38

Yeryüzünde Türkler

Kün bulutka sungan, Mingen atı ak kula, Kiigen tonu ak kübö Ak kulağa at yitpeyt, Ak kübögö ok ötpöyt Kagılap mingen kara ker Bastırgan yolu kara yer, Manas manas bol gonu Manas atka kongonu Ak kulağa at yetpeyt Ak kübögö ok ötpeyt...

Tercilmesi Kahraman Manasm önüne Doğru kimse gelemez, Aydmmdan ay korkmuş, Parlaklığmdan güneş korkmuş Ay buluta sığmmış, Güneş buluta sığmmış Bindiği atı ak kula, Giydiği elbise ak zırk Ak kulaya at erişemiyor Ak zırha ok geçmiyor Yarandmp binilen kara kır (at) Bastığı yol kara toprak Manas Manas olalı Manas ata konalı (bine/i) Ak kulaya at erişemiyor Ak zırha ok geçemiyor ...


Hüseyin Namık ORKUN

39

Bu destan hakkında çok ciddi bir araştırma yayınlanmıştır. llalbuki gerek Kırgız lehçesi ve gerek Manas destanı Türklük :llcminin en mühim konularından birisini teşkil eder. Kırgız leh­ \Csi hakkında Melioransky ' n in incelemesi olduğu gibi bir de bu­ gün için ihtiyaca tam olarak cevap vererneyen bir lügat kitabı vardır: ı 895 yıllarında yapılan bir sayıma göre Kırgızlar 77,506 ça­ dır halkı yani 3 ı8,388 kişi idiler. ı923 de yapılan sayımda ise Kırgızlar'ın 6ı4,55 ı kişi olduğu anlaşılmıştır. Halbuki bu hesa­ ba Doğu Türkistan taraflarındaki Kırgızları 'da katmak ve Kırgız adı altında yaşayan bütün Türkleri bir bütün halinde hesap et­ mek gerektir. Bu takdirde Kırgızın sayısı 1.699,600 dür.*

*

Kı rgızlar'ın nüfusu 2009 yılı nüfus istatistiklerine göre 5.43 I ,747'dir. (y.n.)


40

Yeryüzünde Türkler

tıd KAZAK-KlRGlZLAR

Bu Türkler'in bulunduğu arazinin Kuzey hudutları Altay Dağ­ ları'nın batı tarafları, İrtiş Nehri, İşim Nehri ve Tobol Nehri'nin orta taraflanndan Ural 'a kadar uzanır. Doğuya doğru Yedisu ve Semipalatinsk ile Tarbagatay' ın ötesine kadar olan yerlerde bu­ lunmaktadırlar. Batıda kısmen Ural Nehri hudut olur; kısmen de Bükey boyu, bu nehrin sağ ve İdil'in sol sahili arasında oturur. Güneylerinde ise eskiden Buhara ve Hakand hanlıklarının Kuzey taraflarını teşkil edan bozkırlar vardır. Kazak-Kırgızlar Ulu, Orta, Küçük diye üç büyük şubeye ay­ rılmışlardır. Ulu yani Ulu kısım denilen şube Yedisu ve Sır-der­ ya' da, Cungaria hudutianna kadar uzanan arazide otururlar. Ki­ çi kısım denilen küçük kısım da Aral Gölü ve Aşağı İdil arasın­ da, bilhassa Karakum 'da, Emba membalarında Magucar Dağla­ rı civarında, Mangışlak taraflarında bulunmaktadırlar. Orta kısım ise bu ikisinin arasında Tobol Nehri, İrtiş Nehri İşim Nehri ve Turgay Nehri kıyılarında otururlar. Bu büyük kabilele­ rinin ayrıca bir takım küçük boyları vardır; bunları Türk dünya­ sı adlı eserimizde önce kaydetmiştik. Kırgızlar'da diğer bütün Türkler gibi geleneklerine çok bağlıdırlar. Her Kırgız yedi atasını bilir. Kırgız kabile ve boy isimlerine dikkat edecek olursak Nayman, Kıpçak, Kongurat, Kıtay gibi isimlere tesadüf ederiz ki bu tarihi isimler Kırgızlar arasında bu kavimlerin bakiyesinin olduğunu açık bir surette göstermektedir. Türk sosyetesi asalete büyük bir önem verdiğin­ den bu hali Kırgızlarda da görmekteyiz. Kırgızlar asil olanlara


Hüseyin Namık ORKUN

41

ak-söngek (yani ak kemik), asil olmayanlara da karasöngek (ya­ ni kara kemik) derler. Kırgızlar tip itibari ile birbirlerine son de­ rece benzerler. Orta boylu, esmer derili olup Moğollar gibi deri­ leri daha fazla sarı değildir. Sakal ve bıyıkları seyrektir. Alınları geniş, burunları kısa ve yassı, ağızları büyük, dudakları kaim, çeneleri köşelidir. Kırgız kadınları son derece güzel olup güzel­ likleri bütün Ortaasya'da şöhret almıştır. Kazak-Kırgızlar'ın arasında halk edebiyatı numuneleri pek zengin bir surette görülmektedir. Atalar sözlerinden birkaç mi­ sal verelim: Sart baysa tam salar; Kazak baysa katın alır: Sart zengin ol­ sa ev yapar; Kazak zengin olsa kadın alır. Ne ekseng sonı urar­ sın: Ne ekersen onu biçersin. Ceti atasın bilmegen: mürted. Ye­ di atasını bilmeyen: mürted. Toplantı ve bayramlarda Kırgızlar manzum bir şekilde müsa­ bakalar yaparlar. K im karşısındakine cevap veremezse o mağlfıp olur. Daha sonra muayyen merasim ve zamanlarda bir takım şar­ kıları da vardır. Düğün başlarken (Toybastar), gelin evine götü­ rölürken (Uzatkan kızdıng ölöngü), gelin duvağı açılırken (bet aşar) ve matem münasebetiyle de cok-tagan cır adı verilen şar­ kılar söylenir. Kazak-Kırgızlar'ın yapılan en son araştırmalara göre sayıla­ rı 6. 1 9 1 .000 dür:

*

Kazak-Kırgızlar'ın nüfusu 201 0 yılı nüfus istatistiklerine göre 1 6.500.00' dür. (y.n.)


42

Yeryüzünde Türkler

Bir Kazak-Kırgız şarkısı Bir iş başka tüsüptür Yürmey könglüm tınmaydı Aşık bolğan yarımnı Körmey könglüm tınmaydı Köp gariplik korsernde Zar arlamp yürsemde Yar yolunda ölsemde Yürmey könglüm tınmaydı

Bizim dilimize çevrilmiş şekli: Başka bir iş düşmüştür Gönlüm yürümeden karar kılmaz A şık olduğum yarimi Görmeden gönlüm karar bulmaz. Çok gurbet görsem de Zar zar ederek yürüsem de Yar yolunda ölsem de Yürümeden gönlüm karar bulmaz.


Hüseyin Namık ORKUN

43

ÜÇ DOÖU TÜRKİSTAN TÜRKLERİ 840 yıllarında Orhun Nehri bölgesindeki Uygur Hükümdar­ lığı Kırgızlar tarafından yıkılınca Uygurlar da etrafa dağılmışlar, bir kısmı Ngan-si ve Tibet taraflarına, başka bir kısım da Turfan civarına gelerek yerleşmişlerdir. Tarım havzası'nda yerleşmiş olan bu Türkler yüksek bir me­ deniyet meydana getirmişlerdir. 1 209'da Cengiz Han Kuzey Çin üzerine yürüdüğü vakit Uygur Hükümdan Barçuk'da ona katıl­ mış, daima Cengiz Han ' ın ordusunda hizmette bulunmuş, Har­ l.em Seferi ' ne iştirak etmiş ve bu hizmetine karşılık olarak Cen­ giz Han ' ın kızıyla evlenmişti. Moğol istiHisından sonra da Uygurlar buralarda oturmaya de­ vam etmişler, bugüne kadar bu bölgede mevcudiyetlerini muha­ faza etmişlerdir. Son zamanlarda aralarında bir de istiklal hare­ keti olmuş ise de maalesef bu hareket muvaffak olamamıştır. Bu Türkler' in bulunduğu yerler Kaşgar, Hoten, Yarkend, Turfan gibi tarihte de mühim rol oynamış olan şehirlerdir. Bu bölgenin Türkleri müteassıp Müslümandır; fakat eski Türk geleneklerine de sadıktırlar. Kısmen de Çin tesiri altında kalmışlardır. Çinliler gibi aralarında matem rengi beyazdır. Çin'in Kansu vilayetinde bugün dahi Sarı Yögur (Sarı Uy­ gur) adı verilen Türkler bulunmaktadır. Bunların da tarihleri bir hayli eskidir. 1 226'da Moğol komutanı Subutay' ın Sarı Uygur­ lar ' ı mağlı1p ettiği Çin tarihlerinde kaydedi lmektedir. Bunlar bu­ gün Su-çou, Ka-çou bölgesinde otururlar. Çinlilerle ve Moğol­ larla karışık bulundukları yerlerde dillerini de kaybedip onlarla


44

Yeryüzünde Türkler

karışmışlardır. Eski Budizm dinine sadıktırlar. Umumi harbden evvel Rus alimlerinden Malov bu Türkler arasında dolaşmış ve Uygur dili i le yazılmış Budist literatürünün en büyük eseri olan Altun-yaruk Sutra'yı bulmuştur. Bu eserin bulunmasından anla­ şılmaktadır ki XVII'nci asırda bu Türkler arasında Uygur harf­ leri i le eserler basılmaktaydı. İli vadisi'nde oturan Tarançı Türkleri'ni de ayrıca kaydetmek gerektir. Bütün bu Türkler'in nüfus sayımı yapılmadığından kati ola­ rak sayılannı bilememekteyiz. Fakat asgari bir tahmin i le bunla­ rın altı buçuk milyon olduğunu kestirebi l iriz.*

Bu Türkler'in şarkılanndan bir parçayı aşağıya koyuyoruz: Semaverim bolsa edi Çayleri kaynap tursa edi Bir piale çay içgünçe Yarim oynap tursa edi Keling yarim küneili Horsend bolup oyneili

Bizim dilimize çevrilmiş şekli: Semaverim olsa idi Çaylan kaynayıp dursa idi Bir fincan çay içerken Yarim oynayıp dursa idi Geliniz yarim sevinelim Memnun olup oynayalım

*

Doğu Türkistan Türkleri'nin nüfusu 200 1 yılı nüfus istatistiklerine göre 43. 2 1 0.802'dir. (y.n.)


Hüseyin Nam1k ORKUN

45

DÖRT ÖZBEKLER

1 3 1 2- l 340' da Altun Ordu H ükümdarı Özbek Han idi. İşte bu Ozbek Han'a mensup olan bir kısım Türk gurubu XVI'ncı asır­ dan itibaren bu ismi almışlardır. Bu kelime kavim ismi olarak <;ağatay sözüne karşılık olarak kullanılmış, daha önceleri Ka­ t.aklar'la ve Nogaylar'la beraber yaşamışlardır ki bundan dolayı lıarpde kullandıkları parolaları olan alaç sözü de bütün bu ka­ v imler arasında müşterek olmuştu. Özbek Hanları ve Özbekler'in eski ahlak ve adetleri hakkın­ da Arap seyyahı İbni Batut ' a bize bilgi vermektedir. Bugün Özbekler'in şu büyük kabileleri vardır: 1-

Kongurat: Bunun beş oymağı olup bu oymakların da ayn­ ca küçük boyları vardır. Amuderya'nın deltasında, Buhara ve Harzem taraflarında otururlar.

2-

Nayman: Harzem ve Semerkand c ivarında bulunurlar.

3-

K.ineges: Şehri-Sebz ve Hive'de otururlar.

4-

Mangıt: Hive ve Karşı bölgesinde bulunurlar.

5-

Toyaldı: Semerkand ve Kette-Kurgan bölgesindedirler.

6-

Saray: Şehri-Sebz-Yene bağ hudutlarında otururlar.

7-

Barın: Fergana ve Kette-Kurgan taraflarındadır.

8-

Hıtay ve Kıpçak: Hive, Fergana bölgesinde bulundukları gibi Semerkand ve Kette-Kurgan taraflarında da bulunur­ lar.


46

9-

Yeryüzünde Türkler

Ming: Semerkand, Meymene, Bene-kent ve Fergana'da otururlar.

10- Üç-Urug: Buhara c ivarındadır. l l- Bmgut: Çilek ve Kermine hudutlarında bulunurlar.

12- Arlat: Kara-göl' de otururlar. 13- Kanglı: Çızak hudutlarındadır. 14- Kırk: Bu da evvelki kabilenin bulunduğu yerdedir. 15- Bataş: Karşı, Guzar taraflarındadır. 16- Kara-Kalpak: Amu Derya'nın deltasında ve Semerkand 'ın Kuzeyinde otururlar. Afganistan 'da da bir takım Özbek kabileleri bulunmaktadır. Özbekler kısmen yarı göçebe, kısmen de yerleşik düzen dedirler. Yerleşmiş olanlar bilhassa ziraaıle uğraşırlar, ticaret ve sanat ile pek uğraşmazlar. Ziraatle uğraşmakla beraber gerek­ tiğinde atma atlar ve harblerde de maharet ve cesaretle savaşır, mert, cesur, samimi ve c iddi insanlardır. Cesur ve muharip olma­ larına rağmen Hive'nin zaptında pek çok Özbek ölmüştür; çün­ kü son derece ilkel siliihlarla savaşmaktaydılar. Özbek lehçesi­ nin en mühim hususiyeti adet isimlerinin bazılarını başka türlü kullanmalarıdır: Sekizi 1 0-2 ( iki kem on: ondan iki eksik), do­ kuzu I 0- I (bir kem on == ondan bir eksik) diye söylerler. Özbekler umumiyel itibarı ile yabancı kavimlerin de tesiri al­ tında kalmıştır. Buhara, Hakand ve Doğu Türkistan taraflarında oturan Özbekler'e nazaran Şehri-Sebz'de oturanlar eski ahlak ve adetlerini daha fazla muhafaza etmişlerdir. Başlarına deriden yapılmış kalpak giyerler. Yemekleri göçe­ beler gibidir. Yalnız şehirliler et ve hamuru sofralarında fazla bulundurdukları gibi göçebeler de süt ve bundan üretilen şeyle­ ri fazla yerler. içkilerden çay, boza ve kurtaba'yı severler. Kurta­ ba suda eritilmiş peynirdir.


Hüseyin Namık ORKUN

47

Evleomeleri aile reisierinin delaleti i le olmaz. Gençler eşle­ ıiııi kendileri bulurlar. Söz kesen sauçı-hatun da rolünü oynadık­ l an sonra kalımı kararlaştırmak için ebeveyn toplanır. Nişan me­ ıasimi kızın evinde olur. Bundan sonra toy yapılır. Nikahın erte­ .\ i gün gelini eve götürürler. Erkekler at üstünde kızlar arabada �arkılar söyleyerek giderler. Bu münasebetle güreş, at yarışı ve 1-.iik-börü oyunları oynanır. Özbekler dindar; fakat müteassıp de­ gildirler. Mollalar hakkındaki şu sözleri kanaatlerini gösterir: İki ıııolla bir kişi; molla hatun kişi. Son zamanlarda mahalli edebiyata önem verildiği için Özbek­ ler' in de kendi lehçeleri ile bir edebiyat meydana getirmelerine yardım edilmektedir. Bu edebiyat bizi alakadar etmediğinden biz diğer noktaları izah edeceğiz. Özbekler arasında yeni alfabe, oku­ ma kitabı, coğrafya ve bunun gibi eserler yazan Münevver Kaari, Mahmud Hoca, Behbudl Behram Bey, Aşur Ali Zahiri gibi kişil­ er meydana çıkmıştır. Behburi'nin yazmış olduğu PederkOş adlı piyes 1 9 1 3 te Taşkend'de oynanmıştır. Bundan sonra Toy, Açlık kurbanları gibi tiyatro eserleri de yazılmıştır. Bu arada bir takım �iir mecmuaları da yayınlanmıştır. 1 905 'den sonra gazeteler de yayınlanmaya başlanmıştı. Bu gazetelerden Turan, Sadayı Türkis­ ıan, Sadayı Fergana, Asya Gazetesi, Terakki Gazetesi, Semerkand Gazetesi gibileri Türkçe olarak çıkarılmış olup sonuncu gazete ise hem Türkçe hem Farsça yayınlanmıştı. Ayrıca Yurt Mecmuası, Ay ine Mecmuası gibi mecmualar da çıkarılmıştı. Umumi harb' sı­ ralarında da buralarda yayın ilerlemeye devam ediyordu. Taş­ kend'de Türlristan kütüphanesi adlı bir yayın şirketi de kurulmuş­ l u . 1 9 1 7 'den sonra da Taşkend'de Necat Gazetesi ile Kikaş Gazetesi, Turan Gazetesi, Uluğ Türkistan, Hakand'da İl bayrağı Gazetesi, Semerkand'da Hürriyet Gazetesi çıkarılıyordu. Bu yayın sayesinde Özbekler arasında yeni şairler, muharrirler (yazar) ve mütehassıslar ortaya çıkmaya başlamıştı. Abdühamid Süleyman Çulpan bu şairler arasında ortaya çıkmış olanlardandır. Özbekler arasında Turan gençler birliği kurulmuş, milli gelenek ve hayatın gelişmesi için eserler meydana getirilmiş, *

Birinci Dünya Savaşı. (y.n.)


48

Yeryüzünde Türkler

Oğuz Han, Hind ihtilalcileri, Türkistan Tabibi. Cehalet Kurbanı, Lokman Hekim, Küçük Asker, Leyla ve Mecnun, Ferhat ve Şi­ rin gibi eserler vücuda getirilmiştir. Özbekler arasında ayrıca ti­ yatro ve spor kulüpleri de kurulmuştu; Timur, Turan, Türk Gü­ cü adlarını taşıyan bu kuruluşlar tiyatronun ve milli görenekie­ rin güçlenmesine "hizmet etmiş ise de 1 920'de bunların hepsi kapatılmıştır. Ortaasya Türkleri arasında Çirçik ve Angren Nehirleri böl­ gesinde yaşayan Kurama adı verilen bir Türk topluluğu daha vardır. B unlar bozkırlarda yaşamadıkları için fakir düşmüş Kır­ gızlar olup diğer Türklerle ve Sarttarla karışmış bir halde yaşar­ lar. Vambery bunların sayısını 50.000 kadar göstermektedir. Da­ ha sonra Taşkend çevresinde de Çala-Kazak' lar vardır. Özbekler'in sayısı Afganistan'da oturantarla beraber 6.253.500 'dür:

*

Özbekistan Türkleri 'nin nüfusu 20 1 I yılı nüfus istatistiklerine göre 28 milyon 540 bin'dir. (y.n.)


Hüseyin Namık ORKVN

49

BEŞ KARAKALPAKLAR

Bunların ismini Özbekler arasında da kaydetmiştik. Karakal­ paklar'ın adına Rus kaynaklarında da tesadüf etmekteyiz. Nes­ ıor'un eserinde Kiev 'e kadar ilerlemiş olan Kumanlar'ı püskürt­ rnek üzere Ruslar'a yardım eden Çemi-ldobuk adlı bir kavimden bahsedilmektedir. Bu kelimenin manası Karakalpaktır. Bundan sonraki kaynaklarda da Karakalpaklar'ın adı geçmektedir. 1 X73 'de bir Karakalpak Bey ' i Kazan şehrini kuranların Karakal­ paklar olduğunu söylemiştir. Bu rivayete göre Nogaylar Kara­ kalpaklar'ı Kazan şehrinden çıkarmışlar, onlar da bozkırlarda bir müddet dolaştıktan sonra Hazreti-Türkistan bölgesine yerleş­ ın işler, burada da Kazak Kırgızlar ile uzun çarpışmalardan son­ nı üç kısma aynlmışlardır. B ir kısmı Sır-derya'nın aşağı tarafla­ rına ve Yeni-derya bölgesine, bir kısmı Zerefşan'a üçüncü kısım da Amuderya'nın deltası taraflarına yerleşmiştir. Bugün Karakalpaklar şuralarda oturmaktadır: Amuderya del­ Iası taraflarında Yeni-su'dan itibaren Aral Gölü başlangıcından, içeriere doğru Kuvanç-Yar-ma'ya kadar olan yerlerde bulunur­ lar ki buranın asıl merkezi Çimbay'dır. Türkistan'ın Zerefşan ta­ ratlarında bilhassa Şaudar, Söyüt, Çilek, Dört köl, ile Şiraz böl­ gesinde Aktepe ve Biş-arık'da da Karakalpaklar vardır. Daha sonra Hakand'dan Tus'a giden posta yolu üzerinde de Karakal­ paklar vardır. Karakalpak kabileleri arasında şunları zikredebiliriz: Kara­ koylu, Karasingir, istek, Oymant, Aça-maylı. Bunlardan başka < ' ı zak bölgesinde de Kırk, Kanglı, Salık. Türk, Türkmen, Nay­ ı ı ı a n ; Mangıt, Solaktı; Kuş-tamgalı. .. adlı kabileler de vardır.


50

Yeryüzünde Türkler

Doğu Buhara'da Duşenbe c ivarında Lakay, Marka kiçi yüz, Fey­ zabad 'da Karlık adlı kabileler vardır. Karakalpaklar'ın tipleri hakkında komşuları şu sözleri söy­ lerler: Kara-kalpak, yuzi yalpak, özi yalpak. En son istatistiklere göre Karakalpaklar'ın sayısı 1 9 1 .000 dir.'

*

Karakalpakya, tarihsel Harezm topraklarını kapsar. yüzölçümü 1 65.000 Km dir. Karakalpakistan ' ın

nüfusu

yaklaşık

1 .200.000.dir.

Bu

nufusun

400.000

Karakalpak, 400.000 Özbek, 300.000, Kazak 1 00.000 bini de değişik unsurlardır. (y.n.)


Hüseyin Namık ORKUN

51

ALTI TÜRKMENLER Türkmenler çok eski bir tarihe sahiptirler. Oğuz Türkleri Müslüman olduktan sonra bu ismi almışlardır. Asya'nın ortasın­ dan Anadoluya kadar uzanan geniş sahada Türkmenler'e tesadüf olunmaktadır. Hatta Suriye ve Irak' ta da Türkmenler vardır. Türkmen sözü Türk ve men ekinden teşekkül etmiştir. Men ve man eki ise eski Türkçe' de mübaHlğa ekidir. Hazar'ın ortasında Türkistan yurdunda, Amuderya sahille­ rinde ve Hive bölgesinde Türkmenler bulunduğu gibi İran'ın Kürkan ve Esterabad vilayetlerinde, Afganistan 'ın Herat, Meru­ çak, Endhuy, Akçe taraflarında da Türkmenler' e tesadüf olunur. Daha sonra Azerbaycan 'da ve Anadolu'nun geniş bir sahasında Türkmenler bulunmaktadır. Anadolu Türkleri 'nin hemen hepsi de Türkmenler'den oldu­ ğu için bu tarafa ayrı bir önem vererek bütün Türkmen kabile ve boylarını tafsil edeceğiz. Esas itibari ile Türkmenler şu kabilele­ re ayrılmıştır: Çandur, İmrili, Yomut, Göklen, Teke; Sarık; Sa­ lur; Ersan. Çandur'lar kısmen Kızıl-Takır çölü'nde, kısmen Buldumsaz, Porsu, Kökçe, Köhne-Ürgene bölgesinde göçebe bir hayat sürer­ ler. (Eymür-eli =) imril i kabilesi daha evvel Astrabad bölgesinde bulunurlardı. Ebulgazi ( 1 652 =) 1 062 yılında İran' ın Kuzey sınırlarında Tuç ' da oturan bu kabilenin üzerine ordu sevk et­ mişti. Bu kabilelerin şu oymakları vardır: Abdal, iğdir, Esen­ li, Karaçaudur. Buruncuk; Şeyh, Ak-doğlat, Tokmak, Buzaçı, Big-timür; Ödemiş, Kiçi-köz, Çaka, Ak-bilek, Adak; Yarım; Tarhan, M iriş, Hamay, Mireki, Milis; Hadır-Kazak; Cuçulduk, Alaca-baş, Daşkı, İgrenmi, Sarar; Doylat; Uğrı.


52

Yeryüzünde Türkler

Yomut Türkmenleri Hazar'ın Güneydoğu istikametinde, Hi­ ve Hanlığı ' nın Batı taraflarında, Çele-ken bölgesinde otururlar. Aşağıdaki oymakları vardır:

1-

Çunı. Buna tabi boy lar: Daz, Batrak, Maşrık, Kan-Yokmaz, iğdir, Küçük, Eymür; Kingir-me;

2-

Küçük-tatar. Buna tabi boylar: Danrık, Hive, Keki, Kırrık, Ak-kırrın, Kın!; körüme; Mikrime.

3 - Atabay. Boyları: Döngirçi, Tana, Söki, Sekni. +

Ak. Boyları: Sarcalı, Kökcalı.

5-

Şerif. Boyları: Cafar-bay, Bağa, Karaevi, Düyeci.

6-

Bayramşali Boyları: Saluk, Şak, Öküz, Urus-Kuşçı Kara­ hoca, Cüneyd.

7-

Ogurcaldı. Boyları: Girey Nedim, Terekme, Semedin.

Göklen Türkmenleri Yomutlardan daha doğuya Görgen ile Etrek Nehri 'nin daha yukarı taraflarının arasındaki dağlık bölgede yaşarlar. Şu oymakları vardır: Koy, Bayat-kırık, Kara­ balkan, Bayındır, Yangak; Kite, Kızıl, Bukgaça, Kayı; S ingrik: Bu sonuncusunun boyları şunlardır: Ak-şur, Kara-şur, Kuş-çı. Teke Türkmenleri bugün Akhal tekeleri ve Merv tekeleri di­ ye iki kısma ayrılmıştır; fakat asıl kabile olarak Atamış ve Toh­ tamış isimleri i le iki kısımdırlar. Atamış kabilesinin Sıçmaz, Daş-ayak adlı iki büyük boyu vardır. Bunlardan birincisinin şu­ beleri şunlardır: Ak-sofı, Hoca-sofı, Arab, Kızü-göz, Kır; Boğa­ ca; B irin vesaire... İkincisinin de Sultan Aziz, Çiltek, Aktaş­ ayak, Karataş-ayak vesaire gibi küçük boyları vardır. Tohtamış kabilesinin de 64 küçük boyu bulunmaktadır. Sarık Türkmenleri Pençde bölgesinde, Mürgab'ın orta kısım­ larında veya Yolatan'a kadar uzanan yerlerde otururlar. Oymak ve boyları şunlardır:


Hüseyin Namık ORKUN

1-

53

Herzegi. Boylan: Sogunalı, Gulca, Kocalı-kızıl, Beden, Kanlı başlı.

2-

Horasanlı. Boylan: Kazancı, Mamatay.

3-

Alişak.. Boylan: Ustalık, Enis.

4-

Suhtı. Boylan: Dağdı-kulı, Erden.

5-

Bayraç. Boyları: Canı-beg, Erki-Guram, S idlik. Bu boylar­ dan başka Zeki Yelidi Togan şunları da kaydetmektedir: Bireş, Badanın, Alaca, Barzaklı, Kızıl-Marat Düyeci Ka­ şağlı.

Satur Türkmenleri içki-Salur ve Taşkı-Salur adıyla iki büyük kısma ayrılmışlardır. Bu ayrılma Oğuzlar'ın İç-oğuz, Dış-Oğuz adlı eski teşkilatının devamından başka bir şey değildir. Bu ka­ bile Serhas civarında, Merv'den Güneye, Doğuya ve Kuzeye dü­ şen yerlerde oturur. Merv 'de Zorabad'da, Mürgab yanında, Sa­ rık'dan Güneye, Cikarcuy'da, Mayme-ne'de, Pulı-Salar yanın­ da, Herat civarında bu Türkmenlere tesadüf olunur. Oymak ve boyları şunlardır: Karaman. Boyları: Ogurcaklı, B ık-gezen, A­ len. Anabileği, Kıpçak, Yalavaç. Boyları: Odu-hoca, Daz, B iğ­ Sakar. Eskiden Mangışlak 'da oturan Ersarı Türkmenleri sonra Öz­ bekler'in Mangıt kabilesi tarafından buralardan çıkarılmış, Üst­ Yurt'un Güney kısımlarında bulunan Orta-Kuduk ve Kudış böl­ gesinde yerleşmişlerdir. Bugün Amuderya'nın orta kısımlannda ve Buhara hudutlarında bulunurlar. Şu oymak ve boyları vardı:

1-

Ok. Boyları: iner-baş, Ağırbaş, Ak, Ağır, Devletşah, Köğim; Sağır; Koyunlu; Kızıl-ayak Dınacı, Kaçır. Bakır.

2-

Alaç: Kara tüpe, Çikek,

3-

Kara. Boyları: İrik, Çub-baş.

4-

Bükeul. Boylan: Kır, Ker.


54

Yeryüzünde Türkler

Türkmenler Amuderya bölgesinde, Batı Türkistan' da, Zeref şan, Astrahan, Sır-derya civarında bulundukları gibi İran'da, Azerbaycanda ve Anadolu 'nun muhtelif yerlerinde de bulun­ maktadırlar, İran' daki Şah-sevenler, Terekmeler, Afşarlar hep Türkmendir. Türk tipini bilmeyen ve bu hususta Moğol tesirinde kalmış olan tipleri esas olarak ele alan bazı yabancı alimler Türkmen­ ler ' in tam bir Avrupalı tipinde olmalarına hayret etmektedirler. Bugün milli giyinme şekilleri oldukça bozulmuş ve ortadan kaldırılmaya çalışılmış ise de biz bugünkünü değil asıl milli kı­ yafeti izah edeceğiz. Türkmenler Ortaasya Türkleri gibi giyinir­ ler. Zengin olanlar gömlek ve pantolonun üzerine Hive'de veya Buhara'da yapılmış olan yollu Çapan denilen bir ceket giyer. Bu elbise erkek ve kadınlarda aynıdır; fakat yazın kadınlar yalnız gömlek ve topuk kemiğine kadar uzanan, uçları bağlı bir şalvar giyerler. Zengin kadınların gömleği ipekli olup diz kapağına ka­ dar uzundur. Erkeklerin serpuşu kürklü olup telpek derler. Ka­ dınların ise deriden yapılmış ve kırmızı veya sarı mendil ile sa­ rılmış, üstü düz ve serpuşun kendisi de uzundur; üstü de gümüş paralarla ve diğer şeylerle süslenmiştir. Türkmenler son derece şavaşçıdır. Bu hasletlerini yurtlarının istilasında kahramanca göstermişler, fakat çok ilkel silahlarla harp ettiklerinden mağlUp olmuşlardır. Aralarında milli halk şar­ kıları ve destanları bugün dahi mühim bir yer tutar. Köroğlu'nun menkibeleri söylendiği ve çalındığı gibi aralarında yetişen Mah­ dum-lrulı adlı şair pek meşhurdur. B u şairden şu parçayı nakle­ diyoruz:

Köngül aydur halkdm kalıb Kirsem dağlar, daşlar bile Yazukımnı yada salıb


Hüseyin Namık ORKUN

Yüzüm yusam yaşlar bile Her kim korsem bir pfşede Menim könglüm endişede KOhser içre kuşede Otursam ağaçlar bile

Bizim dilimize çevrilmiş şekli: Gönül der ki: halkdan çekilip girsem dağlar, taşlar içine günahlarımı düşünerek Yüzümü yaşlarla yıkasam Kimi görsem bir düşüncede benim gönlüm endişede dağlık yerde bir köşede otursam ağaçlar altında

55


56

Yeryüzünde Türkler

iDiL TÜRKLERİ -3BİR KAZAN TÜRKLERİ İdil boyu binlerce senedir Türkler' in yaşamış olduğu bir yurt­ tur. Tarih sahasında ilk defa olarak burada Bulgar Türkleri 'nin ya­ şamış olduğunu gömekteyiz. Bulgar Türkleri İdil boyunda yüksek bir medeniyet meydana getinnişler, Moğol istilasına kadar mev­ cudiyetlerini muhafaza etmişlerdir. İstiladan sonra bu bölgede Al­ tun-Ordu Devleti kurulmuş, XV'nci yüzyılda bu devlet yıkılınca Kazan'da bir hanlık teşekkül etmiştir. Moğol istilası herhalde pek etkili olmuştur ki bu istiladan sonra buradaki Türkler kendilerine Tatar demeyi itiyad edinmişlerdir. Prof. Guyula Nemeth Kazan Türkleri hakkında şu satırları yazmaktadır: "Volga Türkleri, asıl­ ları ve dilleri itibariyle Türktürler. Moğol istilasıyla Tatar adını al­ mışlardır ve bugün dillerine Tatarca derler." Sadece dillerinin de­ ğil kendilerinin de Tatar olduğunu iddia eden bu temiz Türk gurubu 1 552'de Çar Dördüncü ivan'ın Kazan üzerine saldırması sonucunda istiklallerini kaybetmişlerdir. Kazan Türkleri de bütün Asya Türkleri gibi asırlarca din ta­ assubu içinde yaşamışlar, Türklüğe değil Müslümanlığa sarıl­ mışlardır. Kazanlı gençler de Buhara medreselerine koşmuşlar, oradan İslam terbiyesi ve skolastik bir tahsil elde ederek yurtla­ rına dönmüşlerdir. Tabii bu din uleması eserlerini Arapça yaz­ mayı tercih ediyorlar ve her hareket de din taassubıyla ileri gö­ türülüyordu. Matbaalar hep dini eserler basıyor, sayısı gittikçe artan medreseler halka koyu bir dini terbiye veriyordu. Bu dini yayın arasında Şebabedd.in Mercani ilk defa olarak m illi tarihe


Hüseyin Namık ORKUN

57

ait bir eser meydana getirmiş, bu suretle yurtta bir uyanış başla­ mıştı. Şehabeddin Mercani'de Buhara medreselerinde okumuş­ tur. Yurduna döndükten sonra hazırlamış olduğu dini eserler ara­ sında bir de Türkçe olarak Mütefad-ül-abbar adlı tarihi bir eser yazmış ve bu eser Kazan Türkleri 'nin bakışlarını m illl tarihleri­ ne çevİrıneye muvaffak olmuştur. Mercani milli Türk tarihini değil sadece Kazan Türkleri' n in tarihini ele almış ve kendileri­ nin Tatar olduklarını bir kere daha ilan etmişti. Diğer taraftan Kazan medreselerinde okumuş olan Abdülkayyum Nasırl de Kazan lehçesiyle eserler yazıyor, Türk lehçeleri arasında bir Ka­ zan literatürü meydana getirmeye çalışıyordu. Bundan başka bu dilin kaidelerini, halk edebiyatı numunelerini araştırıyor, bu hu­ sustaki yayınlarıyla da mahall i bir edebiyatın temellerini atıyor­ du. Abdülkayyum N as ın Kazan Türkleri 'nin Ahmet Mithat Efendisidir. Kazaniiiara okuma zevkini, vücuda getirdiği birçok eseriyle verdiği gibi ders kitapları da yazarak talim ve terbiye sa­ hasında çalışıyordu. Tıpkı Ahmet Mithat Efendi gibi Abdülkayyum Nasıri de her sahada eser yazmış, bir ilim adamı değil bir püblisist olarak faaliyet göstermiştir. Büyük Türkçü İsmail Gaspıralı 'nın Kırım 'daki faaliyeti di­ ğer Türk ülkelerine de sirayet etmeye başlamış bulunuyordu. Onun fikrine göre artık bu eski usul medreseleri ıslah etmek, asrın icaplarına göre eğitim yapmak gerekiyordu. Bu fikir Ka­ zan 'da da etkili olmuş, burada da Usul-i Cedide Mektepleri adı verilen eğitim merkezleri açılmaya başlanmıştı. Kazan' ın zen­ ginleri de bu fikre yardım etmişler, yeni usulde büyük okullar yaptırmışlar ve Kargalı Kasabası 'nda da bu okullar için hoca ye­ tiştirecek kurslar açılmıştı. 1 886'da Musa Akyiğitzade "Hüsameddin Molla" adlı bir hi­ kaye yayınlanmış, bu ilk adımdan sonra Zahir Bey'in Güzel Kız, Hadice ve Künah-ı Kebair adlı iki hikaye yazmıştır. 1 905 inkılabı olduktan sonra Kazan' da "Kazan Muhbiri" ad­ lı ilk gazete yayınlanmış, daha sonra birçok şehirlerde gazeteler


58

Yeryüzünde Türkler

çıkarılmış, bunlar her ne kadar birer bahane ile kapatılmak isten­ mişse de yerlerine yenileri çıkarılmıştır. Kazan Türkleri arasında iki tip göze çarpar. B iri Avrupalı ti­ pi, diğeri de Moğol tipidir. Çok çalışkan, dikkatli ve namuslu adamlardır. Aralarında münevverleri (aydın) çok olduğu gibi ka­ dınlara da birçok hak ve serbesti vermişlerdir; ki ilk defa sahne­ de Türk kadını Kazanlılar arasında gözükmüştür. Kazan Türkleri köylerde çiftçilikle, şehirlerde de ticarelle uğraşırlar, I 9 I 7 senesine kadar Kazanlı lar' ın elinde birçok bez, çuha, sabun, cam fabrikaları bulunmakta idi. İsmail Mirza'nın çıkarmış olduğu bir almanaktan, Kazan Türkleri'nin elinde bir zamanlar 14 bez, 2 kağıt, I ıtriyat ve 23 sabun fabrikası olduğu anlaşılmaktadır. Kazanlılar'ın dini bayramlarından başka cüyün ve sapan de­ nilen iki güzel bayramları daha vardır. Sapan çiftçilerin bayra­ mıdır; i lkbaharda yapılır. Daha fazla erkekler arasında yapılır. Erkekler çayırda toplandığı vakit kadınlar uzaktaki çadırlar­ da bulunurlar. Dört beş genç yüzükoyun yere yatar, üstlerini kalın ve geniş bir deri ile örterler. Ataman denilen birisi de ya­ tanların sol eline bağlanmış olan bir ipi tutar ve yatanlara hücum edenlere karşı müdafaaya başlar. Hücum edenler etraftan yalan­ Iara saldırıp vurmaya çalışırlar, Ataman da el inden geldiği kadar müdafaada bulunur. Fakat bunda pek muvaffak olamaz; ancak tuttuğu ipin uzunluğu nispetinde arkalarından koşup vurabi­ lmektedir. Yatanları müdafaa için üzerlerinden atlar, bazen da üstlerine basar. Eğer hücum edenlerden birisini tutabilirse bu se­ fer yatanlar kalkar, hücum edenler yatar. Başka bir oyunları da­ ha vardır, on beş, yirmi kişi daire şeklinde birbirlerinden birkaç adım uzaklıkta oturur. B irisi dairenin dışında durur. Dairedeki­ ler elbise parçalarından yapılmış bir yuvarlağı elden ele atarlar; dairenin dışındaki de bunu tutmaya çalışır. Kimin elinden tutar­ sa onun yerine daireye geçer, o da öbürünün yerini alır.


Hüseyin Namık ORKVN

59

Cüyün yani düğün denilen bayram ise şehirden ziyade köy­ ll'rde yapılır. Bu oyun evvelkinden daha fazla hareketli olup, bu­ ııa kadınlar da iştirak eder. Müzik çalarken gençler mütemadi­ yen eğlenirler, şarkı söylerler, dans ederler. Bu oyunlara tenber, kaçal-car ve bıktan. gibi isimler de verilir. Büyük Türkçü İsmail Gaspıralı meşhur gazetesiyle bütün Türkler arasında müşterek bir dil meydana getirmeye çalışmış ve buna kısmen muvaffak olmuştu. Halbuki Kazan'daki kültür hareketleri daha fazla mahalli kalıyor ve ortaya bir Tatar tarihi, Tatar dili ve Tatar edebiyatı çıkıyordu. Yeni usul mektepler ku­ nı lduktan sonra bunlar için yazılmış olan kitaplar da hep Kazan lehçesiyle idi. Hadi Maksudi, Şakir Can Tahiri ve Alemcan Ba­ nıdi gibi kişiler mahalli şive ile eserler meydana getirmiş, Usul-i Ccdide mektepleri faaliyetlerine devam ederken skolastik eğitimde bulunan birtakım medreseler ısiahat lüzumunu hisset­ ınişlerdi. Yirminci asrın ilk senelerinde AbclUrreşit İbrahim Efendi "Mir'at" adlı mecmua yayınlamaya başlamış, diğer taraftan bir­ takım milli hayatı tasvir eden hikayeler de çıkmıştı. Kazan Türk­ leri arasında ortaya çıkan en meşhur muharrir Aya:z. İshaki'dir. Ayaz İshaki de eserlerini Kazan lehçesiyle yazmış, en verimli bir muharrir olarak meydana çıkmıştır. Yaşamak mı bu?., adlı eserinde medrese hayatının manasızlığını güzel bir şekilde tas­ vir etmiş, bazı hikayelerinde tüccarların ahlak noksanlığını an­ latmış, eskinin ve içtimal (sosyal) müesseselerin fenalığını sade bir üslupla meydana çıkarmıştır. Yazarın Üç Hatun ile yaşayış, Muallim, Aldım-verdim, Zeliha adlı dramları, Cemiyet, Kıya­ met gibi komedi eserleri olduğu gibi bizde de yayınlanmış bazı kitapları vardır. Kazan yurdu artık hızını almış, bu sahada birçok gazeteci, ınuharrir, müell if ve alim yetiştirmeye başlamıştı. B irkaç güzel hikaye yazdıktan sonra gazeteciliğe başlamış olan Fatih Kerimi, yazdığı dram ve komedilerle şöhret almış olan Ali Asgar Kema-


60

Yeryüzünde Türkler

li, asri Kazan gençlerinin hayatını tasvir eden Fatih Emir Han gi­ bi muharrirler Kazan l iteratürünü zenginleştirmişlerdir. Nesir sahası bu suretle zenginieşirken nazım sahası da değerli şairler meydana çıkarıyordu. Tam Kazan lehçesiyle yazmamış olan Ak. Molla'dan sonra onun tesirinde kalmış olan, fakat daha fazla şi­ vesini Kazan lehçesine çevirmiş bulunan Mecit Gafuri milli şi­ irler yazmış, milli hayatı ve milli hisleri tasvir etmiştir. Kazan Türkleri'nin en meşhur şairi Abdullah Tokay'dır. Küçük yaşta annesini ve babasını kaybetmiş olan şair büyük bir ıstırap içinde büyümüş, ıstırabın yoğurduğu bu genç çok kısa bir müddet zar­ fında meydana getirdiği eserleriyle şöhretini temin etmiş ve bir­ den pariayarak pek çabuk sönmüştür. Yirmi yaşlarında şöhret bilmaya başlayan şair y irmi yedi yaşında hayata gözlerini kapa­ mıştır. Bütün bu mahalli edebiyat artık Kazan ' da bir Türk edebiyatı değil, bir Tatar edebiyatı meydana getirmişti. Dolayısıyla her münevver Türklükle değil Tatarlıkla iftihar etmekte, Türk oldu­ ğunu değil Tatar olduğunu i leri sürmekteydi. Değerli şair Abdullah Tokay da kendisini bu cereyandan kurtaramamıştı. O da eserlerinde Tatarlıkla iftihar etmekteydi. Kazan Türkleri arasında tiyatro hayatının da inkişaf etmiş ol­ duğunu kaydetmiştik. 1 905 yılında Abdullah Kari tarafından ku­ rulmuş olan milli sahne yazarlarının ve çevirmenlerinin çoğu Kazan ' da büyük bir başarıyla temsiller vermiş, Türk muharrirle­ rinin telif ve tercüme eserleri büyük bir rağbet kazanmıştı. Edebiyat mahalli şive ile devam ederken tarih çalışmaları da aynı şekilde devam ediyordu; yani hemen her tarihçi Kazan tari­ h iyle uğraşmayı tercih ediyordu. Şehabeddin Mercani'nin açmış olduğu çığırı Rızaeddin İbni Fahreddin ileri götürmeye başla­ mıştı. Bu zat çıkarmış olduğu Şura mecmuası'nda büyük hadi­ seler ve meşhur kimseler adıyla yazılar yazdığı gibi Asar adlı eserinde Kazan Türkleri 'nin tarihine ait değerli bilgiler vermiş­ tir. Ayneddin Ahmer de Tipterler ve onların aslı, Mişer dili ve


Hüseyin Naınık ORKUN

6/

halkı, Kazan Türkleri 'nin düğün merasimi gibi değerli tetkikler yayınlamış, daha sonra Bulgar tarihi ve Kazan tarihi adlı eserler \ıkarmıştır. Sadece Kazan tarihini, sadece Kazan dilini canlan­ dırmak için çalışılan bu faaliyetler arasında milli tarihi ve milli dili bir bütün halinde görerek eser yazanları da unutmamak ge­ rektir. 1 905 'te Mehmet Rahim.oğlu Ahmet Çan'ın Türki sarfı adlı risalesi bilhassa bizim lehçemizi göz önünde tutarak yazıl­ mıştır. Daha sonra 1 909'da Hasan AtA Mufassal tarih-i kadim-i Türkiadlı eserinde Türk tarihini bir bütün halinde ele almış, Ka­ zan ' da yayınlanan Türk urukları adlı risalede de bütün Türk boyları arasında Tatarlardan da birkaç satır bahsetmiştir. Bu ye­ rinde ve hayırlı teşebbüsler ve çalışmalar maalesef bu şekilde devam edememiş, Ahmet Zeki Yel idi Toğan' ın dahi yazmış ol­ duğu Türk tarihi üstüne bir Tatar adı konmak şartıyla yayınlan­ mıştır. Kazan, tarihine hizmet eden ve değerli eserler meydana getiren tarihçilerden birisi de Hadi Atlasi'dir. Bu zat da S ibir ta­ rihi, Kazan tarihi gibi eserler yazmıştır. Ubeydullahoğlu Aziz'de bir Tatar tarihi yazmış ve Ali Rahim ile birlikte bir de Tatar ede­ biyatı tarihi telif etmişlerdir. Son zamanlarda Kazan'da yetişen büyükler hakkında da araştırmalar çıkarılmı ştır. 1 926 'da Abdullah Tokay'ın şiirleri toplanarak yayınlanmış, Kuyyum Na­ sıri'nin doğumunun yüzüncü yıldönümü münasebetiyle de onun hakkında bir eser çıkarılmış Mercani ve diğerleri hakkında da önemli tetkikler yapılmıştır. Kazan 'lı Türk kadını diğer Türk aleminde en evvel erkekle birlikte hayata atılmak şerefini kazanmıştır. Kazan Türkü kızını da okutınayı ihmal etmemiş, bu yüzden Türk kızı erkekle bera­ ber hayata atılmıştır. Bir taraftan Türk kadını mekteplerde hoca­ lık ederken milli sahnede meydana çıkmış, hatta gazetecilik sa­ hasında da varlık göstermiştir. Sahnede Sahip Cemal Hanım İz­ zctullah, gazetecilikte Hadice Hanım ve Fahrülbenat Hanım ortaya çıkmışlardır


62

Yeryüzünde Türkler

Bugün Rus klasikleri Kazan lehçesine tercüme edilmiş oldu­ ğu gibi Haydutlar, Hamlet, Otello vesaire gibi eserler de Kazan lehçesine çevrilmiş" hatta opera da ortaya konmuş. B ir heyet ta­ rafından vücuda getirilmiş olan Saniye adlı operada bilhassa Aziz-ül-Muhammed ve Ahmet Sultan Abaşi'nin büyük çalışma­ ları olmuştur. Kazan Türkleri 'nin birkaç halk şarkısını aşağıda kaydedi yorum: Ey dustlarım, dustlartın Dustlarım üz işlerim Siz dustlardın ayrılgaç Yalgız başım nişlerim . •

Karlar cava sazlarga Köl baladır kazlarga Ütmahdagı altım taht Cigit suyken kızlarga. •

İki betin sargayadır İçim tolu sagışka Yuku aramda uyanıp kitem Canıyım digen tavuşka. Alma alırsın aldanırsın Alma pişken çağında Sağınırsın sargayırsın isine tuşken çağında.


Hüseyin Namık ORKUN

Bizim dilimize çevrilmiş şekli: Ey dostlarım, dostlarım Dostlarım öz eşlerim Siz dostlardan ayrılınca Yalnız başıma ne işlerim. Karlar yağıyor sazlara Göl oluyor kaziara Cennetteki altın taht Yiğit seven kızlara . •

İki benzim (çehrem) solmaktadır İçim dolu özleyişe Uykum arasında gidiyorum Cancazım denen sese. Elma alırsın aldanırsın Elma yetiştiği çağda Özlersin sararırsın Hatınna geldiği zaman.

63


64

Yeryüzünde Türkler

tKi BAŞKURTLAR Bugün Başkurtlar eski Çarlık Rusyası 'nın Ufa vilayetinin hepsinde ve Perm, Orenburg, Şamara vilayetlerinin bir kısmın­ da oturmaktadır. Başkurtistan' ın Batı tarafları ziraate son derece elverişli ol­ duğundan buralarda oturan Başkurtlar çiftçidirler. Doğuya doğ­ ru gidilince Ural Dağları 'na tesadüf ederiz ki bu dağlar Başkur­ tİstanı ikiye ayırır. Bu dağlık arazi ziraatten daha çok hayvan ye­ tiştirmeye müsait olduğu için buralardaki Başkurtlar da hayvan yetiştirmekle uğraşırlar. Bu arazinin mühim bir kısmını orman­ lar kaplamıştır. Buralardaki Başkurtlar da tahta işleriyle meşgul olmaktadırlar. Ural' ın Güney tarafları ve imtidadı maden itiba­ riyle son derece zengindir. Bu bölgede maden suları bulunmak­ tadır. Bu zengin arazi kışın çok soğuk olur. Sıfırın altında 30, 35 dereceden aşağı değildir. Başkurtlar'da her kabilenin ayrı bir reisi vardı; fakat tehlike söz konusu olduğunda veya büyük, mühim kararlar vermek hu­ susunda bu reisler tek başına hareket edemezlerdi. Bu gibi durumlarda genel kurultay kurulur ve bu suretle çoğunluğun oyu birleşerek hareket ederlerdi. Bu genel toplantılara Yıyın derler. Altun Ordu Hükümdarl ığı zamanında Başkurtistan iki kısma ayrılmıştı: bir kısmı Astrahan ve diğer kısmı da S ibirya Hanlığı­ na tabi olmuştu. Daha sonra Batı kısmının beyleri Nogay-Man­ gıt Beylerinin, Doğu kısmının reisieri de S ibirya Hanı Kuçum Han ve evlatlarının nüfuzu altında kalmıştı. On altıncı asrın ya­ rısından itibaren Başkurtlar'ın bir kısmı Ruslar'a vergi vermek mecburiyetinde kalmış, bundan sonra gittikçe istiklallerini kay-


Hüseyin Namık ORKUN

65

hctmişlerdir. Buna tahammül edemeyen bu kahraman Türkler istiklal için mücadeleye atılmışlar, aralarında Seyid Batur gibi mücahitler ortaya çıkmıştı. Seyid Batur tam üç sene müstakil olarak yaşamış ve yirmi sene savaşa devam etmiştir. Baş­ kurtlar'ın istiklal mücadelesi senelerce sürmüştür. En nihayet Kiçi-cüz denilen Kazan ve Kırgız Ham Ebul Hayr' ın Rus tabii­ yetini tanıması ile 1 737' de Başkurtlar da istiklallerini tamamı ile kaybetmişlerdir. Başkurt kabileleri umumiyet itibariyle bulundukları sahala­ ra göre şu suretle ayrılmaktadırlar: I.

Nogay yolu kabileleri: Mıng ( 1 2 boy), Tabın (7 boy), Yur­ matı (6 boy), Kıpçak (6 boy), Bürcen (7 boy), Üsergen (6 boy), Tüngavür (2 boy), Tamyan (4 boy), Katay (4 boy);

ll.

Sibir yolu kabileleri: Küdey ( 1 2 boy) Tanıp (9 boy), Aylu ( 1 3 boy), Barın-Tabın, Kuvakan. (5 boy), Kara-Tabın (5 boy), Katay ( l O boy);

m. Kazan yolu kabileleri: Karşı (3 boy), Kaylı (4 boy), İl-det

(3 boy), Kirey (2 boy), Toguzlar, İney, Baylar Duvan (5 boy), İlan (3 boy), Zirin Yurtı, Kırgız, Büler;

IV. Usa yolu kabileleri: Tazlar, Uvan ış, Uran, lrhtı, Geyne. Başkurtlar süvarİ bir millettir. Hür yaşamayı sever, cesur ve kendine güvenir, temiz ahlaklı , haluk ve doğru sözlü insanlardır. Misafirperver ve samimidirler. Birbirlerine yardımı en zevkli bir vazife bilirler. Halkın meşgalesi ziraat, hayvan yetiştirme, tahta işleri ve arıcılıktır. Yiyeceklerinin en mühim kısmını et teşkil eder. Kımız içerler. Başkurtlar sosyal hayatı severler. Toplantılarda şarkı, müzik ve dans mühim bir yer tutar. Dini bayramlarından başka bir de ilkbahar bayramları vardır. Halk buna Kar bayramı, bazı yerler­ de de Sapan toyu derler. Bu zamanlarda bütün köy halkı bir or­ mana gider, akşama kadar eğlenir. Eğlenceleri şarkı, danstan


66

Yeryüzünde Türkler

başka güreş, atış ve at yarışlandır. Musiki aletleri bilhassa ku­ nıy'dır. Yavaş yavaş unutulmaya başlanan musiki aletlerinden birisi de kubız'dır. Odalarının ortalarında yemek pişirmeye, ısınmaya ve yıkan­ maya yarayan bir yer vardır ki buna çuval derler. Yazın koş de­ dikleri yazlık evlere çıkarlar. Bozkırlarda oturan Başkurtlarla Ural Vadileri 'nde oturanlar arasında bazı farklar göze çarpar. İn­ ce deriden yapılmış bir mest giyerler ki buna içik derler. Bunun üzerine de ötük dedikleri çizmeyi giyerler. Fakirleri çarık giyer. Kadınları başlarına kaşbov dedikleri başlık koyariarsa da kızlar başları açık gezerler. Yemekleri diğer Türkler'in aynıdır. B izim Tatar-böreği dediğimiz yemeye çuıpara derler. Kırgızlar ve Öz­ bekler'deki gibi bişbamıak denilen bir yemekleri vardır. Macar alimlerinden Pröhle Başkurtlar arasında yurt aşkını ifade eden çok güzel bir efsane toplamıştır ki bu efsaneyi Türk Efsaneleri adlı eserimizde belirttik.

Bir Başlruıt türküsü: Altın, kümüş, töyme, yinci, mercan Kutlu bolsun sening moynunga Meni mahrum taştap yatnı süyseng Yılan bo/up kirsin konunga Malı yok tep meni kemsitmeçi Yürekeyim, tangım çolpanı Kiyiz kebenekming içinde de borlar deyler Yiğit sultanı Yalan yeming hay çipkenin yel töyedir Anmg kipkenin Sen canikeymni oylay oy/ay bilmey Kaldım ömrüm ötkeni


Hüseyin Namık ORKUN

Bizim dilimize çevrilmiş şekli: Altın, gümüş, döğme, inci, mercan Mübarek olsun senin boynuna Beni mahrum edip başkasını seversen Yılan olup girsin koynuna Malı yok diye beni hakir görme Yürekçiğim, sabahırom yıldızı Keçe kepenek içinde de olur diyorlar: Yiğit/erin sultanı Hey sahranm cipken denen otunun Kurusunu yel döküyor Sen canammı düşüne düşüne örnrün geçtiğini Bilmeden kaldım.

67


68

Yeryüzünde Türkler

ÜÇ ÇUVAŞLAR

Çuvaş Türkleri Kazan, Simbirsk, Orenburg ve Saratov viHi­ yetlerinde yaşamaktadırlar. Bilhassa İdi l ' in sağ sahilinde Tsi­ vilsk, Yardin, Çeboksari, Buinsk ve Kozmodemyansk böl­ gesinde daha yoğun olarak oturmakta olup İdi l ' in sol salıilinden Orenburg'a kadar olan havalide ekseriyeti teşkil etmemek sure­ tiyle dağılmış bulunmaktadırlar. Bu ismi Çuvaşlar Çıvaş şeklinde telaffuz ederler ki bunun bi­ zim lehçemizdeki şekli yavaş olup manası sakin, sulhperverdir. Çuvaşlar'ın ataları Bulgar Türkleri 'dir. Bulgar Türkleri 'nin bir kısmını Karadenizden Kuzey, Doğu ve Batıya düşen arazide, diğer bir kısmını da İdil bölgesinde Kazan civarında bulmakta­ yız. İdi l Bulgarları 'nın tarihlerinin ilk devirleri tamamıyla ka­ ranlıklara bürünmektedir. Tallgren 'e göre Bulgarlar 600 yılların­ da İdii-Kama bölgesini işgal etmişlerdir. Elbiseleri o bölgedeki Rus elbiselerinin aynıdır. Yalnız ka­ dınların bazı elbiseleri eski adetleri muhafaza etmiştir. İdil' in sol sahilinde henüz eski diniere bağlı olan Çuvaşlar arasında kadın­ lar haspa veya hospa adını verdikleri bir başörtü kullanırlar. Ka­ dınlar boyunlarına bazı kıymetli taşlar astıkları gibi küpeyi de severler. Çuvaşlar asla göçebe değildir; çok eski zamanlardan beri şe­ hir ve köylerde yerleşmişlerdir. Evleri pek intizamsız bir halde yapılmıştır. Döşeme topraktan ibarettir. İçeri girer girmez sağda yiyecek saklanan kısım, solda da duvara oyulmuş bir hücre var­ dır ki eskiden burada ölüler için mum yakarlardı. Evin civarın-


Hüseyin Namık ORKUN

69

da ambar bulunur. Genellikle Çuvaş evlerinde bira yapmaya

mahsus yer vardır; ki bunun altında mahzen vardır. Çuvaşların başlıca yemekleri diğer Türkler'den pek ayrı değildir. Yaşka de­ dikleri dan ve sığır etinden yaptıkları yemekleri olduğu gibi kokkil, nimir, hıymallu ( = kıymalı), syumah , syavraupol, sırtan isimli yemekleri de vardır. içkileri oyran ( = ayran) ve yerek (=rakı) tir. Çuvaşlar çok çalışkan ve iyi çiftçidirler. Çalışkan oldukların­ dan aralarında dilenci durumuna düşen kimse yoktur. Ailelerine son derece bağlıdırlar. Aile yuvasına hürmet ederler. İyi kalpli, namuslu ve son derece dost ve misafirperverdirler. Bir Çuvaş birisini dost tanıdığı vakit-ki bu içki arasında olur­ ona son derere sadık kalır ve her vesile ile arkadaşını müdafaa eder. Kazan viUiyeti ceza istatistiklerinde ceza göre kavimler arasında Çuvaşlar'ın son derece az olduğu görülmüştür. Çu­ vaşlar arasında okula gidenlerin sayısı da gün geçtikçe çağalmış olup bir de Rus Etnografya Cemiyeti üyesi olan Mihaylov adlı yazar vardır. Hıristiyan olan Çuvaşlar gittikçe milliyetlerini kay­ betmektedirler. Aralarında toplantı yaparak eğlenirler. Kadınlar­ la "birlikte oyunları"da vardır. Hır-siri yani kız birası adını ver­ dikleri bir eğlenceleri pek meşhurdur. Köyün kızları toplanarak bir yere bira yapmaya giderler ve komşu köyün kızlarını da da­ vet ederler. O gün bütün kızlar en iyi elbiselerini giyerek misa­ firlerini ağırlarlar. Tabii bu sırada musiki de eksik değildir.

Mosikinin yardımıyla oynayarak şarkı söylerler: Hir siri tusibir Hir/e aldan puzibir Pirjizane puverzene Viyis-omne hor/bir

Tercümesi: Kız bayramım kutlanz; Kızıl horoz severiz


70

Yeryüzünde Türkler

İçi ile karaciğerini Çalgıcı/ara veririz. Köyde bu bayram bittikten sonra davet sırası diğer köye gel­ miştir. Çuvaşlar'ın musiki §.Jetleri tulum (gayda), keman, zuma, da­ vuldur. Milli danslan dikkate şayandır. Kadın ve erkek beraber oynarlar. Şarkıları sade ve diğer Türkler'in şarkılarına benzer. Misal olmak üzere bir tanesini kaydedelim:

Diğer bir şarkı: Hora hirzene Hora tora syoratnl Hirle hirzene Hirle tora syoratni Hirzem hızlf bolasran Pire tora syoratni Hora hirzene Hora korgaba sıra baras Hirle hirzene Hirle korgaba sıra baras

Tercilmesi: Kara kızları Kara Tanrı yarattı Kızıl kızları Kızıl Tanrı yarattı Kızlar kısır olmasınlar (diye) Bizi Tanrı yarattı Kara kızlara Kara fıçıda bira verin Kızıl kızlara KIZII ftçıda bira verin.


Hüseyin Namık ORKUN

71

Çuvaşlar' ın evlenmek adetleri başka türlüdür: Evlenmeyi ai­ le efradı değil herkes kendisi düşünür. Genç kızlar ev idaresini öğrenirler ve on iki, on üç yaşlarında toplantılara iştirak ederler. Diğer Türkler'de olduğu gibi Çuvaşlar'da da kabm ve yilz­ görümlüğii vermek adettir. Bu para evlenenlerin zenginliğiyle orantılıdır. Evlenecek genç gizlice müstakbel karısıyla anlaştık­ tan sonra bir gün araba ile gelip kızı evine kaçırır. Yahut da ev­ lenecek genç ebeveynini kızın babasının yanına gönderir, kalım konuşularak pazarlık olur. Her iki taraf anlaştıktan iki üç hafta sonra nişan merasimi olur. Evlenme hububatın yeşillendiği sıra­ da hır-oyık yani kız ayı denilen ayda yapılır. Evlenmeden evvel de güvey birkaç defa kızı ziyaret eder ve bu ziyaretlerde evlen­ meyi idare eden birisiyle babasının yerine bir şahıs ve arkadaş­ ları da bulunur. Arkadaşları ok ve yaylarıyla gelir; kendilerine davulcu ve diğer çalgıcılar da iştirak ederler. Bundan sonra kızın müstakbel kocasının köyüne girmesi gerektir. Bunların her ikisi de birtakım merasimle olur. Güvey koyu mavi kaftanını giymiş, ipek kuşağını bağlamıştır. Arkasına kayışlarla ve kordetatarla süslenmiş bir şeyini alır; önüne çok güzel işlenmiş bir önlük gi­ yer. Eline eldiven giyer ve sağ eline de bir kırbaç alır. Gelinin süslenmesine daha fazla itina edilir. Gelinlik elbisesini giyer; saçlarını parlak olması için ayranla yıkarlar. Güvey, arkadaşları­ nın şarkıları arasında ebeveyninin odasına girerek bezle örülmüş bir iskemieye oturur ve oturmadan evvel de kötü ruhları ürküt­ rnek için iskemieye kırbaçla üç defa vurur ve babası tarafından iskemieye konan parayı alır. Bundan sonra atlarla, arabatarla şarkı söyleyerek, çalgı çalarak gelinin köyüne gelirler. Gelinin evine gelindiği vakit güvey babasının odasında oturduğu şekilde burada da kendisi için hazırlanan iskemieye oturur. Sonra mera­ simle gelin odaya gelir. B ir müddet sonra güvey dışarı çıkarak atma biner. O sırada güveyin kılavuzu Doğu istikametine bir ok atar: ki çocuklar bu oku kavga ederek alırlar. Ok ne kadar uzağa düşer ve kavga ne kadar az olursa evlenen çiftierin saadeti de o nispette çok olur. Güvey duvaklı geline hafifçe üç defa elindeki kırbaçla vurur ki bunun manası artık mazinin unutulduğudur.


72

Yeryüzünde Türkler

Daha sonra gelinle birlikte güveyin evine gelinir ve burada Yomza adı verilen rahip yeni evlenenlere bir içki sunarak saadet temenni eder. Ertesi günü evlenenler Hıristiyan ise kiliseye gi­ derler. B undan sonra da peçe örtrnek merasimi başlar. Akraba­ dan birisi elindeki ağaç dalını odanın muhtelif yerlerine kınp atarken iki defa gelinin peçesine dokundurur, üçüncüsünde ise dal peçeye takılarak peçe düşer. O zaman başörtüsü verilir ve her ikisini de bir bezle örterek avluya getirirler. Burada kendilerine yumurta sarısı satılır. Bunun manası yumurtanın akı gibi temiz kalmalarını temennidir. Bunu müteakip şarkı, dans, misafir ikra­ mı ve para hediye etmek başlar. Bu sırada gel in hemen odasına dönmüştür. Burada eşi kendisini beklemektedir. Eşi kapıdan içe­ ri girer girmez erkek kadının ayağına basar ki bu kadının ses çı­ karmadan acıya tahammül edip etmediğini denemek içindir. Sonra Çuvaş İla.Jıı Birih'e hürmeten geniş bir dokumanın üzerin­ den geçerler. Çocuk doğduğu vakit de Yomza çağırılır. Yomza yeni doğan çocuğu yıkar, başı üstünde iki yumurta kırar ve bir horoz kese­ rek kafasını kapıya atar; ki bu suretle kötü ruhları kovmuş olur. Çocuğun istikbali hakkında bazı sözler söyledikten sonra ço­ cuğa bir isim verir. Çocuk dört, beş ay sonra kundaktan çıkarı­ lır. On yaşında iş yapmaya başlar; on beş yaşında da sapan kul­ lanır. On sekiz yaşında, artık genç olarak kabul edilir. Kız çocuk­ lar da on iki yaşında dikişle uğraşırlar; on beşinde dokuma tez­ gahında ve mutfakta çalışırlar. B irisi öldüğü vakit tıpkı doğumda olduğu gibi başı üstünde iki yumurta kırılır ve bir horoz kesilerek başı kapıya atılır. Cese­ di yıkandıktan sonra en iyi elbiseleri üzerine giydirilir ve ipekle bumunu, ağzını ve kulağını tıkarlar; ki ahirette sordukları vakit bir şey görmediğini ve işitmediğini söylesin. Ruhun öbür dünya­ da da yaşadığına inandıklarından dolayı cesedin yanına tütün,


Hüseyin Namık ORKUN

73

şarap, bira gibi şeyler konduğu gibi hayattayken kullandığı eşya da konur. Ölen kişi kadın ise cesedin yanına iğne, iplik, kumaş gibi şeyler konulur. Eğer ölen kötü bir adamsa kalkmasın diye kabri demirle örtülür. Cenaze odadan çıkar çıkmaz arkasından yanmış paçavra atarlar. Mevsim gerek yaz ve gerek kış olsun ce­ nazeyi mutlaka kızakla götürürler. Mezar dört direkle tutturui­ muş olup mumlar da konmuştur. Herkes cenazeye veda ettikten sonra orada bulunanlar yerler, içerler ve bu sırada yiyecek ve içecekten kabre de bir miktar koyarlar. Ondan sonra cenazenin ruhuna bir ziyafet çekilir ve yıldönümünde de bu ziyafet tekrar­ lanır. Çuvaşlar henüz Hıristiyanlığı esaslı bir surette kabul etmiş deği ldir. Onun için birçok gök ve yer ilahları vardır. Göğün en büyük ilahı Syüldi-tora'dır. Bundan başka daha gökte birçok ilah vardır. Yerde de ondan fazla ilah vardır. Çuvaşlar bu i lahla­ ra kurban keserler. Çuvaş lehçesi diğer Türk lehçelerinden çok aykırı farklar göstermektedir. Aşmario büyük bir Çuvaş lügati yazmakta oldu­ ğu gibi Fin alimlerinden Paasonen de küçük bir Çuvaş lügati yazmıştır. Bundan başka Zolotnitski ve Nikolski de Çuvaş leh­ çesi hakkında araştırmalar yayınlamışlardır. Macarlar'dan Mes­ zaros Gyula da iki cilt olarak Çuvaş metinlerini çıkarmıştır.


74

Yeryüzünde Türkler

DÖRT MİŞERLER ve TEPI'ERLER Kazan, Ufa, Penn, Penza ve Saratav bölgesinde bugün yarım milyon Türk vardır ki bunlara Mişer ve Tepter derler. Hakikatte Tepter diye bir Türk kavmi mevcut değildir. Tepter defter de­ mektir. Arazisini kütüklere kaydettirmiş olan Türklere bu isim verilmiş olup yabancılar da bu isimde bir Türk kavmi tasavvur etmişlerdir. Daha eski zamanlarda M işerler Pyazan v ilayetinin bir kıs­ mında, Oka'dan Kuzeye doğru Tambov 'un Kuzey tarafına ve Penza 'nın Batı taraflarına kadar uzanan arazide otururl ardı. Bundan başka eskiden Kazan Hanlığı hudutlarında Penza ve S imbirsfe vilayetlerinde de bulunurlardı. Ruslarla karışmış olan Mişerler'den 30.000 kadar halk bugün tamamıyla Ruslaşmıştır. Spask bölgesinin Kuzeyinde Pri sahillerinde oturan halk da ken­ dilerini Mişer sayariarsa da dil ve adet bakımından Ruslar'dan ayrılmazlar. Kazan vilayetinde altı köy halkı da Kazan Türkle­ riyle Çuvaşlar'ın lehçeleri arasında bir lehçe ile konuşurlar ve kendilerini daha fazla Mişer sayarlar. Mişerler' in ekserisi çiftçidir. Penza'da oturanlar ise kendir tohumundan yağ çıkarırlar. Mişerler'in İslam olan büyük bir kıs­ mı Başkurtlar'ın arasında bulunur. Hıristiyan olan Mişerler Ruslar' dan ayırdedilemezlerse de Müslüman olan Mişerler de diğer Türkler'den ayırdedi lemez. Mişerler' in büyük bir kısmı uzun boylu, sarı saçlı ve açık mavi gözlü insanlardır. Mişerler' in büyük bir kısmı eski yurtlarında oturamaz bir ha­ le gelmişler ve Finlandiya'ya göç ederek burada yerleşmişlerdir.


Hüseyin Namık ORKUN

75

Bu bahsi bitİrıneden evvel Votyaklar arasında oturan, Beser­ men denilen bir Türk zümresinden de bahsedel im. Bu kelime Müslüman sözünün aynıdır. Her ne kadar Köppen bunları Vot­ yak saymışsa da diğer alimler bunların bir Türk boyundan oldu­ ğunu kaydederler. Çar ivan bunları zorla Hıristiyan yapmışsa da yine Besermen ismini muhafaza etmişlerdir. Bunların Votyaklar civarında oturanları Votyakça, Türkler tarafında oturanları da Türkçe konuşurlar. İdil Türkleri 'nin sayılarını ayrı ayrı göstermedik. Yapılan en son istatistiklere göre bunların sayısı 6,89 I ,800 olarak tespit edilmiştir.·

*

Mişer Türkleri'nin nüfusu 2003 yılı nüfus istatistiklerine göre 36.000'dir. (y.n.)


76

Yeryüzünde Türkler

KIRIM TÜRKLERİ -4Karadeniz'in Kuzey tarafları Türkler ' in en eski yurdu olmuş­ tur. Doğudan Batıya giden Türkler hep buradan geçmiş, mühim bir kısmı da buralarda yerleşmiştir. Bu yerleşen Türkler sadece Kırım Yarımadası ' nda değil Kafkaslar'ın Kuzeyinden itibaren Batıya giden geniş arazide oturmaktadırlar. B iz bütün bu Türk­ leri Kırım Türkleri adı altında topladık. Dolayısyla Kırım Türk­ leri deyince sadece Kırım' da oturan Türkleri değil aynı zaman­ da Nogay, Kundur, Kumuk, Karaçay ve Karaim Türkleri ' ni de kastediyoruz. Şimdi asıl Kırım'daki Türkler'den başlayalım:

BİR KIRIM TÜRKLERİ Kırım, bin beş yüz yıllık Türk yurdudur. Binaenaleyh bura­ daki Türkler'in tarihinden bahsetmek icab ederse 4 ' ncü asırdaki Hunlar'a kadar çıkmak lazım gelir. Hunlar 'dan sonra buralara muhtelif Türk boyları gelmiş, en sonra da Kumanlar'ın eline geçmiştir. Kırım meşhur İpek yolunun merkezi olduğundan As­ ya'dan gelen kervanlar burada mallarını Ceneviz gemilerine sa­ tarlardı. Kırım 'a sahip olan Kumanlar da bu ticareti bir müddet ellerinde tutmuş, sonra Moğol istilası olunca artık bütün bu bölge Altun Ordu Devleti'ne tabi olmuştur. Bu devirde Kırım Altun Ordu Hanları tarafından bir vilayet olarak idare edilmiş, Altun Ordu Devleti yıkılınca 1 450'de Hacı Girey tarafından Kı­ rım 'da ayrı ve müstakil bir devlet kurulmuştur. Hacı Giray'dan sonra oğlu Mengli Giray tahta çıkmışsa da devlette sarsıntılar ve iç kargaşalıkları başladığından Osmanoğulları 'nın himayesini kabul etmeye karar vermiş, gavura boyun eğmektense Türk kar­ deşine el uzatmak daha yerinde olduğundan Han ' ın bu kararını


Hüseyin Namık ORKUN

77

ileri gelenler de yerinde bulmuşlar, bu suretle Fatih Sultan Meh­ met, Gedik. Ahmet Paşa'yı büyük bir donanma ile göndermiş, o zamandan itibaren Kırım Osmanlılar'ın himayesinde kalmıştır. Osmanlılar uzaktan buranın hayati meselelerini görememişler ve ne zaman bu iç işlerine karışsalar bunu çok kötü bir halde bozmuşlardır. Maatteessüf Kırım Türkleri 'ne düşmaniara h ü­ cum etmemesi için emir veren padişahlarımız vardır. Kırım ken­ di hudutları içinde gelişip, büyümekte ve mesut günler geçir­ mekte idi; fakat bu durum Osmanlılar'ın himayesi olduğu müd­ detçe ve Osmanlılar'ın kuvvetli bulunduğu esnada devam ede­ bilmişti. Diğer taraftan ebediyen mücadele etmek mecburiyetİn­ de kaldığı düşmanları gittikçe kuvvetleniyordu. Kırım da bu düşmantarla uğraşa uğraşa Osmanlılar'ın yanlış siyasetine kur­ ban gitti. Kırım Hanları'ndan Gazi Giray' ın: Rayete-meylederiz karnet-i dilçQ yerine Tuğa dü bağlamışız kakül-i hoşbQ yerine Diye başlayan şiiri bizim edebiyatımııda da meşhurdur. Kırım Hanları'nın birçokları da şairdir. Kırım bundan başka birçok ilim adamı da yetiştirmiştir. Bu ilim adamları arasında yurdumuzda da yerleşenler çoktur. Kırım Türkleri evlerini düz arazide tuğladan, dağlık yerlerde de taştan yaparlar. Evleri tıpkı Anadolu evleri gibidir. Evin üs­ tünde bir terası vardır. Yemekleri de Anadolu yemeklerinin he­ men hemen aynıdır. Lehçeleri de bizim lehçeye en yakın olan lehçedir. Yalnız Kırım'da değil bütün Türklük aleminde milli uyanışın öncülerinden olan İsmail Gaspıralı Kırım ' ın yetiştirdiği güzide evlatlarından biridir. İsmail Bey 1 85 1 'de Bahçesaray civarındaki bir köyde dünya­ ya gelmiştir. Moskova Askeri İdadisinde (Lisesi) okurken başka milletlerdeki milliyet cereyanını görmüş, bu cereyanın Türkler


78

Yeryüzünde Türkler

arasında da olmasını istemiş ve nihayet bu fikirlerle ortaya atıl­ mıştır. EvveHi öğretmenlikle işe başlamış, sonra Paris'e gitmiş, yurduna döndüğü vakit Tercüman Gazetesi'ni çıkarmaya başla­ mıştır. Tercüman Gazetesi dilde, fikirde, iş'de birlik şiarını orta­ ya atmış, bu gazete bütün Rusya'daki Türkler arasında milli uyanışı doğurduğu gibi İstanbul 'da da tesirini yapmıştır. 1 9 I 7 ' de Kırım lı lar siyasi vaziyetten faydalanarak Bahçesa­ ray 'da bir kurultay yapmışlar ve bu kurultayda Kırım Cumhuri­ yeti'ni ilan etmişlerdir. Bu Cumhuriyet pek yaşayamamış, bir müddet sonra Kırım tekrar istilaya uğrayarak istiklalleri ellerin­ den alınmıştır.

Kırım Türkleri 'nin sayısı yarım milyon kadardır.*

Kmm halk şarkılarından bir iki numune: Hay gedi menim öz köyüm Subaşı Nayman Senin közün tarlansa ay! Men yıglayman.

Bizim lehçemizdeki şekli: Hey gidi benim öz köyüm Subaşı Nayman Senin gözün sulansa (yaşarsa) Ben ağ/arım. ***

Kınalı pannak, cez tırnak, altın oymak Senin tatlı tiline olur mu toymak.

Çevrilmiş şekli: Kınalı pannak, tunç tırnak, altın yüksük Senin tatlı diline olur mu doymak. *

Kırım Türkleri'nin nüfusu 20 1 1 yılı nüfus istatistiklerine göre 2.632.400 civarındadır. (y.n.)


Hüseyin Namık ORKUN

79

İKİ KARAtM TÜRKLERİ 1 0'ncu asırda B izans'tan çıkarılan Yahudiler Hazar ülkesine gitmişler, burada dinlerini Hazar Türkleri 'nin ileri gelenlerine de kabul ettirmişler ve Hazarlar tarafından da Kırım'da yerleşti­ rilmişlerdir. Yahudi ler' in Karai mezhebi ' ne bağlı olan bu Yahu­ diler Türkler'e de bu mezhebi kabul ettirince Türkler'de bu za­ mandan itibaren Karaim ismini almışlardır. XIV'ncü asırda Litvanya Grandükü tarafından Truki, Pone­ vej , Ostro ve çevresine yerleştirilen Karaim Türkleri bugüne ka­ dar mevcudiyetlerini muhafaza etmişlerdir. Daha sonra Minsk, Vilna, Grodno ve Kovno taraflarında da bu Türkler'e tesadüf olunmaktadır. Lehistan ' ın Güney taraflarında da bulunan bu Türkleri 'nin bir kısmı Kırım Tatarları, bir kısmı da Karaim Türkleri'nden olup Tatarlar zamanla dillerini kaybetmiş olduk­ ları halde Karaimler'in bugün dahi ibadetlerini de Türkçe yap­ tıklan görülmektedir. Karaim Türkleri 'nin 10,000 kadarı Kırım Yarımadası ' nda, 4000' i Rusya'nın Güney vilayetlerinde, 1 000 kadarı da Lehis­ tan'da bulunmaktadır. Bu hesaba göre bugün 1 5,000 kadar Ka­ raim Türkü vardır.'

*

Karaim Türkleri 'nin nüfusu 2000 yılı nüfus istatistiklerine göre 1 .250.00' dir. (y.n.)


80

Yeryüzünde Türkler

Bu Türkler'in bizim lehçemize ne kadar yakın konuştuklan­ m

şu misaller açık bir surette göstermektedir:

Men kamamı yağladım Ucuna kara bağladım Men yarimden ayrıldım ***

Üç ay on gün ağ/adım. Altun tabak üstünde, Fincammsm sen benim Bütün Kırım içinde Bir cammsm sen benim.


Hüseyin Namık ORKUN

81

ÜÇ NOGAY TÜRKLERİ Nogay adı Cengiz Han'ın hafitlerinden (erkek torunlarından) birinin ismidir. Büyükbabası Bug Nehri bölgesinde bir boy beyi idi . Nogay 'ın Altun Ordu Devleti'nde rnühirn bir rnevkii vardı. Kendine tabi olan Türkler'de bu ismi almışlar, uzun müddet rnüstaki l ve göçebe olarak yaşarnışlardır. Azak Denizi çevresinde Don ve Kuban aralarında Nogaylar olduğu gibi Kı­ rırn'da Astrahan 'da, Kafkasya'da ve Başkurtlar arasında da No­ gaylar bulunmaktadır. Tohtarnış, Mansur, Kara-Murza, Nouruz gibi kabileleri vardır. Bu Nogaylar'dan bir kısmı Türkiye'ye hic­ ret etmiş, fakat ı 770'te tekrar yurtlarına dönerek Kuban 'ın sol sahilinde Stanitsa Batal-paşa'dan itibaren Laba Innağı ağzına kadar ve Kuban ' ın sağ sahilinde Tohtarnış köyü'nde, Biştan'dan Pyeti-gors'a kadar olan yerlere yerleşrnişlerdir. Sonra bir defa daha Türkiye'ye hicret ederek burada yerleşrnişlerdir. XIX'ncu asrın ilk senelerinde Kuban ve Yukarı Kuma'da do­ laşan Kleproth şu Nogay kabilelerini tespit etmiştir: Kaz-bulat, Kıpçak, Mangıt, İrdişan, Can-bulat, Yedişkul, Nouruz. Kırım Hanları bunları Dinyeper ve Dinyester arasındaki boz­ kırlara yerleştinnişlerse de ı 788 yılında tekrar Kuban dolayiarı­ na gelmişlerdir. Nogaylar kısa boylu, geniş vücutlu, iri başlı, küçük gözlü ve seyrek sakallı insanlardır. Diğer Türkler gibi bilhassa et yerneyi severler ve yine diğer Türkler gibi ayran ve kımız içerler. Elbi­ seleri Kafkasya Türkleri'nin elbiselerine benzer. Saçlarını uza­ tırlar; erkekler başlarına kuzu derisi kalpak giyerler.


82

Yeryüzünde Türkler

Yarı göçebe olanların evleri pek fakiranedir. Diğer Türkler gibi kalıcı ev veya çadır yapamazlar. Oldukça fakirane bir hayat sürerler. Ekseriya Kırım kızlarıyla evlenmeyi tercih ederler. Ka­ dınların kıyafeti daha fazla İdil dolayiarı Türkleri 'ni hatırlatır. Vambery 1 885 te bunların sayısını 1 00,000 olarak göster­ mektedir.·

*

Nogay Türkleri 'nin nüfusu 2008 yılı nüfus istatistiklerine göre 1 0 1 .000 bin'dir. (y.n.)


Hüseyin Namık ORKUN

83

DÖRT KUNDURLAR

Kundurlar kendi kendilerine Kara-ağaç derler. I 740'ta Kal­ muklar Cungaria'ya doğru hareket ettikleri sırada Kundurlar da Nogay lar' dan ayrılmışlardır. Kalmuk ' lar I 770'te aşağı İd il böl­ gesini tamamen terk ettikleri vakit Kundurlar Astrahan vilayeti­ nin Krasnoyarsk eyaletinde kalmışlar ve İdi l ' in deltasına, Ak-tö­ be ve Bereket Nehirleri sah i l lerine, Seid, Hocatay çevresine yer­ leşerek buralarda yarı göçebe bir hayat sürmeye başlamışlardır. Kundur'lar iki şubeye ayrılmıştır: Kasai, Kaspulat. Kasailer' in oymakları şunlardır: Man git, Kügüs, Ergenekli, Altı-ayak, Bay­ gundı, Temir-hoca. Kaspulatlar'ın oymakları da şunlardır: As, Töbetpes veya Cangı-Nayman, Nayman. Bu sonuncunun boyla­ rı: Cagaybaylı, Baganalı, Şobalaçı. Bunlardan başka ayrıca Tok ve Sal-cıgıt adlı iki kabile daha vardır. Kundurlar diz kapaklanna kadar inen bir entari giyerler; bu­ nun üstüne de beşmet ve arkaluk denilen ceket alırlar. Daha üs­ te de Hivelilerinkine benzeyen ve çapan denilen bir palto geçi­ rirler. Başlıkları Kafkas Türkleri'ndeki gibi deriden yapılmıştır. Kışın giydikleri başlıklar ise Kırgızlar'ınkine benzer. Kadınların elbiseleri de erkekler gibi olup ihtiyar kadınlar paralarla süslen­ miş yüksek bir başlık, kızlar da ipek bir serpuş giyerler. Yemekleri bilhassa et ve sütten ibarettir. İnek sütü ve etiyle ekmek yemek aralarında daha fazla yayılmış olduğu gibi zen­ ginleri pilav yemeyi de severler. Evlenmeleri diğer Türkler' de olduğu gibidir. Kundurlar ' ın dansları dikkate şayandır. Bunlar Kırım Türkle­ ri ve Macarlar'ın Çardaş dansı gibi dans ederler. Hepsi de Müs­ lüman olup Ş ii mezhebine bağlıdırlar.


84

Yeryüzünde Türkler

BEŞ KUMUKLAR

Kafkasya'nın Kuzeyinde, Dağıstan 'da ve Hazar Denizi'nin Batı sahillerinde Çamhal Yengi-yurt'tan Cenikent'e kadar uza­ nan arazide otururlar. Buraya herhalde çok eski devirlerde gel­ mişlerdir. Kafkas kavimleri arasında en medeni olanlardır. Bir Nogay efsanesi şöyle anlatıyor: Nogai Kumuklar'ı Ma­ mai Han kabilesinden idiler. Mamai-Han ' ın birçok kardeş ço­ cukları vardı. Bunlar arasında Alçagır ve İsmail-Hileci adlı ikisi pek meşhur olmuştu. Alçagır'ın torunu olan Karasay ve Kazı kendilerine tabi olan kabileleri alıp İdil bölgesinden kalkarak Hazar taraflarına geldiler. İşte Terek bölgesindeki Nogaylar bu Karasay Kazı ' nın kabileleridir. Devlet Giray Han zamanında Ruslar Astrahan' ı aldıktan sonra bunlar da Ruslar'ın idarelerine geçmişlerdir. Ruslar istilalarına devam edince Nogaylar'ın bir kısmı Kumuklar'ın arazisine, diğer kısmı Şamhal bölgesine, başka bir kısım da sahralara çekilmişlerdir. Bu Nogai Ku­ mukları 'nın son hükümdarı Şah-Murza'nın oğlu Bazık-baz­ Kampulat olup ölümünden sonra bunlar pek zayıflamışlar, Te­ rek'in sol sahillerine hicret ederek orada Kara-Nogay adıyla ya­ şamışlardır. Anlaşılıyor ki Kumuklar pek eski devirlerden itiba­ ren burada Türklüğü temsil ediyor ve zaman zaman Türk gurup­ ları bunlara katılıyordu. Asırlardan beri buralarda ziraatte, balıkçılıkla ve birtakım sa­ natlarla uğraşırlar. Giyim bakımından uzun zamandan beri te­ mas neticesi olarak Dağıstanlılar'a pek benzerler. Çalışkan ve sulhperver insanlardır.


Hüseyin Namık ORKUN

85

Milli dansianna vavariş derler ve Lezgi dansiarına benze­ mekte olup kadın, erkek bir arada dans ederler. Süydüm-tayak denilen bir oyunları vardır ki "bunu genellikle düğünlerde oy­ narlar. Genç kızlar ve erkekler bir araya gelerek ellerindeki değ­ neklerle birbirlerinin omuzlanna dokunarak aşıkane şiirler söy­ lerler. Bundan başka sann yani cilve denilen bir oyunları daha vardır. Bu oyunda da genç kızlar ve erkekler birbirlerine şiirler söylerler. Bu çevrede Kumuklar'ın tesirinde kalmış olan birtakım Kaf­ kas kavimleri de vardır. Kabardinler Kumuk dilini anlarlar ve konuşurlar. Çeçenlar'in ve Lezgi'Ierin de bir kısmı Kumuk dili­ n i anlarlar.

işte birkaç Kumuk şarkısı: Auzung am oymaktay Bugazmg kardan aktay Ne kılığın yaragan Seni adamlar maktay. Kaşlarıng kanat yimik, Gözlering manat yimik; Auzungnan çıkkan sözüng Kuranna ayat yimik. Bizim dilimize çevril.mi.ş şekli: Ağzın, güzel yüzük gibi Boğazın (gerdanın) kardan ak Hangi huyun yarar ki Seni adamlar methediyor. Kaşların kanat gibi Gözlerin rob/e (para) gibi Ağzından çıkan sözün Kur 'an 'dan ayet gibi.


86

Yeryüzünde Türkler

ALTI KARAÇAYLAR Karaçay Türkleri M ingi-tan adını verdikleri meşhur Elbrus Dağı 'nın etrafında Kuban ve Teberde Nehirleri'nin sahilinde oturmaktadırlar. Karaçaylar'ın buralara nerelerden geldiği malilm değildir. Bu temiz Türkler'in fizyonomisine bakan bazı yabancı alimler on­ ları başka bir ırktan zannetmişlerse de Türk dilinin en temizini konuşan Karaçaylar'ın Türklüğünden asla şüphe edilemez. Profesör Pröhle'ye Murat Aciyeff adlı birisi Karaçaylar'ın menşei hakkında şunları anlatmıştır: Karaçaylar'ın atası Karca veya Karaca adlı bir adamdır. Bu adam İstanbul 'da Ayasofya ci­ varında otururken elinden bir kaza çıkmış, birisini öldürmüştür. Bunun üzerine kaçmaya mecbur olmuş, Kafkasya'ya gelmiş, evvela Baksan civarında oturmak istemişse de burada bugünkü Kabardlar' ın ecdadı olan Kabartİ kendisini rahatsız etmiş, o da bu bölgeye gelmiştir. Karca bu bölgeye yerleşmek için önce bir­ kaç arpa ekmiş, sonra bu arpaların çıktığını görünce burada ya­ şamanın mümkün olduğunu anlamıştır. Bu efsane de gösteriyor ki Karaçay Türkleri kendilerini İs­ tanbul 'a bağlamaktadırlar. Çünkü o zaman Türk dünyasının merkezi , ümit kaynağı İstanbul 'du; şimdi Ankara'dır. Karaçaylar'ın oturduğu yerler, yani Elbrus ve Kuban-Te­ rek 'in meydana getirdiği üçgen ziraat bakımından pek verimli değildir. Halbuki buralarda orman ve çayırlar boldur. B inaena­ leyh Karaçaylar'ın başlıca meşgaleleri hayvan yetiştirmektir. Dağların arasında kalmış olan bu yerlerin iklimi ılımandır. Kar yağsa dahi çabucak ortadan kalkar.


Hüseyin Namık ORKUN

87

Bütün diğer Türkler gibi Karaçaylar da atı çok severler. Dağ­ lık yerlerde dahi atlarıyla dalaşmayı tercih ederler: Kağnı gibi pek çok gıcırdayan arabaları yük taşımak için kullanırlar Yayiakları etrafı çit ile çevrilmiş bir kulübe olup genelde köylerinden saatlerce uzaktadır. Bu yayla evlerini çayırların or­ tasında kurarlar. Köyler umumiyetle nehir kenarlarında kurul­ muş olup köy evleri dağınık bir haldedir. Elimizdeki bütün kaynaklar Karaçaylar'ın süratle Ruslaştığı­ nı kaydetmektedir. Hatta Profesör Pröhle birkaç nesil sonra bu bölgede Karaçay lehçesini bilen kimsenin kalmayacağını yaz­ maktadır. Tabii Karaçaylar bu Ruslaştırmaya karşı direnseler de bu kadar küçük bir nüfusun muvaffak olması pek mümkün de­ ğildir.

Karaçay'lar bu hislerini şu şarkı ile ifade etmektedirler: Aka tiğe turama Cepkenime salırga Men banşna tüğülme Gaspadaga banrga.

Bizim dilimize çevrilmiş şekli: Oya dike dururum Cepkenime salarak Ben baruşnya değilim Gospodine varayım Bu şarkıda gospodin Rusça efendi demek olup baruşnya da Rus kızına verilen isimdir. Elbrus Dağları 'nın Kuzey-Doğu eteklerinde oturan Balkar adlı küçük bir Türk kavmi daha vardır ki bunlar kendi kendile­ rine Malkar derler. Bu kavim, lehçe, ahlak ve gelenek itibarıyla


88

Yeryüzünde Türkler

tamamen Karaçaylar'a benzerler. Bu kavmin falklor malzemesi­ ni Profesör Pröhle ve Gyula Nemeth toplamıştır. Pröhle bir Balkar'ın ağzından kendilerinin 1 0,000 kişi oldu­ ğunu kaydetmişse de bugün bundan daha az oldukları muhak­ kaktır.·

Bir fikir verebilmek için aşağıya bir Balkar manisi koyuyo­ nız:

Kündüz kayda bolsam da Sen közümden ketmeysen; Keçe zatsam töşehte Mangnga zuku benneysen. Bizim lehçemize çevrilmiş şekli: Gündüz nerde olsam da Sen gözümden gitmiyorsun; Gece yatsam döşekte Bana uyku venniyorsun.

*

Karaçay Türkleri 'nin nüfusu 2005 yılı nüfus istatistiklerine göre 456 bin 1 40'dır. (y.n.)


Hüseyin Namık ORKUN

89

AZERi TÜRKLERİ -5BİR AZERBAYCAN'DAKi TÜRKLER Oğuz Türkleri Anadolu 'ya Azerbaycan'dan geçerek gelmiş­ lerdir. Türk tarihi ile uğraşanlarca malum bir keyfiyettir; ki Türkler her nereye gitmişlerse orada yerleşerek kendi boy adla­ rını oraya da vennişlerdir. Bunun içindir ki Anadolu'da Oğuz boylarının adları olan Kınık, Kayı, Bayındır, Afşar, Peçenek ve diğerleri gibi isimlere tesadüf etmekteyiz. Ve yine bunun içindir ki Azerbaycan 'da bütün bu Oğuz boylarının isimlerine yer adı olarak bugün dahi tesadüf ederiz. Tarih, dil, etnografya ve ırk bakımından Anadolu, Azerbay­ can ' ın devamından başka bir şey değildir. Anadolu da Oğuz Türküdür; Azerbaycan da Oğuz Türküdür. Fakat Azerbaycan' ın bu Oğuzlaşmasından çok evvel de buraları Türk yurdu idi . Hun Türkleri 363-373 yıllarında Kafkasya'dan geçerek Anadolu 'ya ginnişler, Urfa'ya kadar gelerek bütün bu bölgeye müthiş bir akın yapmışlardı. Bu Hunlar Kafkasya taraflarında dunnayarak Batıya, Avrupa 'nın ortasına gidip yerleştikten sonra y ine bu bölgede Türkler kalmıştı. Muhtelif isimler altında tanınan bu Türk boyları arasında bilhassa Kafkasya'yı ellerinde tutan Sa­ birler'di. Sabir Türkleri S ibirya'dan buraya gelmişlerdir. Sibirya adı bu Türkler' in ismine izafeten adlanmıştır. Sabİrler'in ataları Hazarlar'dır. Hazar Türkleri' nin bütün Kafkasya' ya ve Kuzey taraflarda Kırım'a uzanan yerlere sahip olduğu malı1mdur. Ha­ zarlar'dan sonra Azerbaycan b ir müddet Sasaniler' le Araplar'ın arasında hudut olmuş, sonra Araplar' ın istiHisına uğramıştır. Ab­ basi'ler zamanında Arap ülkesine Türk akını başladığı sırada Azerbaycan'a da yeni Türk unsurları yerleşmeye başlamıştı. Bağdat' ın zayıflaması üzerine Araplar'ın elinde bulunan muhte-


90

Yeryüzünde Türkler

lif yerlerde birtakım müstakil devletler kurulmuş, bir müddet sonra da Azerbaycan'a Oğuz Türkleri 'nin akını başlamıştır. Bu gelen Oğuz boyları Azerbaycan ' ın muhtelif yerlerinde yerleş­ miş, bugüne kadar mevcudiyetlerini muhafaza etmişlerdir. Oğuz boyları burada Selçuklu Devleti 'ni kurmuştur. Selçuklu İmpara­ torluğu yıkılıp parçalanınca Azerbaycan' da bir Atabek sülalesi idareyi eline almış, bir asra yakın, Azerbaycan, müstakil olarak idare edilmiş, n ihayet Harezmşahlar bütün bu bölgeye hakim ol­ muşlardır. Harezm saltanatını yıkan Moğollar Azerbaycan'ı da ellerine geçirmişler, burada İlhanlılar Devleti kurulmuştur. Un­ surlarıyla daha zengin olmaya devam etmiştir. Akkoyunlular ve Karakoyunlular'ın zamanında Azerbaycan artık bugünkü şekli­ nin esasını almış, bir müddet sonra Azerbaycan'a Akkoyunlular sahip olmuştur. Uzun Hasan Azerbaycan' ın büyümesi, refaha kavuşması için çalışırken Kuzeyde bulunan Ş irvanşah' lar da en parlak devirlerini geçirmekte idi. Dindar Türkmen boyları içine girerek onların dini hislerin­ den istifade eden ve şeyhlik, mürşitlik yapanlar Türkler arasında dini mevkilerini yükseltmek için Peygamberin neslinden olduk­ larını iddia ediyorlar, Acemler'e karşı da koyu bir Acem sıfatı ile hareket ediyorlardı. Bunlar muayyen bir kabileye istinad ettikle­ rinden, iktidar mevkiine çıktıktan sonra dahi, diğer kabilelere hakimiyetini tanıtmak için kanlı mücadelelere atılmak mecburi­ yelinde idiler. İşte İran'da Safevi 'ler, Nadir Şah ve Kaçarlar' ın devri bu gibi şahsiyetlerin ortaya atılarak kurmuş oldukları ha­ kimiyet devirleridir. Şiil iği ellerinde bir kalkan gibi tutan ve asıl maksatlarına en güzel bir alet olarak kullanan bu adamların ha­ kiki maksatlarını anlayan Yavuz Sultan Selim İran'a hücum ederek 1 5 14'te Tebriz' i işgal etmiş, bundan sonra Osmanlılar i le İran arasındaki mücadele uzun zaman devam etmiştir. Nadir Şah 'ın ölümünden sonra Azerbaycan birtakım küçük han iıkiara ayrılmıştı. Osmanlılar bu vaziyetten istifade ederne­ dikleri gibi Tebriz Valisi Rıza Han ' ın Azerbaycan'da bir devlet kurmak için şehzadelerden birisini göndermeleri hususunda Os-


Hüseyin Namık ORKUN

9/

manlılar'a müracaatından da istifade edemediler. Bu durumdan Ruslar faydalandılar. Bu küçük hanlıkları birer birer idareleri al­ tına aldılar. Gence, Kuba, Baku, Seki, Ş irvan ve nihayet Karabağ Hanlığı Rus Hibiiyetine girdiler. Yeni tabiiyet Azerbaycan'a ye­ n i bir idare şekli getirmişti. Arazi beylerin elinde olup köylünün hiçbir hakkı tanınmamakta idi. Evvelce pamuğu, ipeği, demir ocakları, cam fabrikası ve hatta petrolü ile mesut olan Azerbay­ can şimdi bir iktisadi gel işmeye sahip olamamakta idi. Nihayet askeri bir maksatla yapılmış olan demiryolu iktisadi gelişmeye de sebep olmuş, Azerbaycan ' ın mahsulatını dünya pazarına çı­ karmıştı. Hayatını devlet kapısında değil şahsi teşebbüsü saye­ sinde kazanmak mecburiyeünde olan Türkler ticaret sahasında ilerlemeye başlamışlar, paraya ve refaha kavuşunca çocuklarını okutmak, öğretmek, geliştirmek lüzumunu hissetmişler, bu su­ retle memlekette münevver bir zümre meydana gelmeye başla­ mıştı. Bu münevver zümre, memlekette yeni bir hareket, yeni bir fikir cereyanı çıkarmaya muvaffak olmuştu. Zaten Azerbaycan eski bir Türk kültürünün, eski bir Türk edebiyatının kök saldığı bir yurttur. Burada Nesimi, Habibi gibi şairler yetiştİkten başka Fuzu1i gibi Türk edebiyatının en yüksek şahsiyetleri de yetişmiş­ tir. Diğer taraftan Acem siyasetini güderek Şilliği bir kalkan gi­ bi kullanan şahlar dahi Türkçe şiir yazmaktan kendi lerini alama­ mışlardı. Şah İsmail, Hatatadı ile Türkçe şiirler yazarken devri­ nin edebi cereyanına kapılmış olarak değil, h islerini milll dili ile ifade etmiştir. Azerbaycan 'da milll uyanmanın i lk öncülerinden birisi Gü­ l istan-ı İrem adlı Azerbaycan 'ın tarihini yazan Baku'lu Abbas Kuli Ağa Bakihanh'dır. Bundan sonra Ahundzide Mirza Feth Ali hayattan aldığı tipleri ince ve zarif bir mizahla sahneye koy­ maya muvaffak olmuş, eserleri büyük bir şöhret kazanmış ve ko­ medi si Tiflis sarayında oynandığı gibi valilik matbaasında da basılmıştır. Mirza'nın takipçisi Vezirzade Necef Beğ'dir. Necef Beğ, Mirza gibi sadece komedi yazmamış, aynı zamanda dram da yazmış ve başarılı olmuştur. Eski Batı i le Batı hayat ve şart-


92

Yeryüzünde Türkler

larını bir şahısta toplayıp çarpıştıran Musibet Fahreddin adlı ese­ ri Kazan lehçesine de çevrilmiştir. Daha sonra aynı zat Garbın (Batının) züppe hallerini ve fikirlerini benimseyenlerle alay için Pehlivanan-ı Zamane adlı bir de komedi vücuda getinniştir. Ahunzide Mirza Feth Ali 'nin Azerbaycan'da peşinden gelenler Necef Değ'den başka Hakverdili Abdürrahi.m., Ganizide Sultan Mecit, Neriman Nerimanof ve Mehmet Kulizide Celil'dir. Neri­ man, Dilin Belası adlı ahlaki bir piyes vücuda getirdiği gibi Na­ dir Şah isimli bir de tarihi piyes yazmıştır. Son devrin muharrir­ lerinden olan Ganizide Sultan Mecit'de bazı vodviller telif et­ miştir. Bütün bunlardan başka Azerbaycan 'da daha birçok tercü­ me eserler de vücuda getirilmiştir. 1 905 İnkılabı'ndan sonra bu fikri ilerleme daha fazla hız almış bulunuyordu. Bütün düşünürler ve yazarlar eskiyi ve geri fikirleri şiddetle tenkit ediyorlar, bunu eserlerinde, hikayelerinde göster­ meye çalışıyorlardı. Bu yönü bilhassa Mehmet Kulizide Celil Beğ, Ölüler adlı piyesinde, daha kuvvetli olarak göstenniştir. Bu tarihlerde yayınlanan Molla Nasrullah mecmuası da aynı tezi müdafaa ediyordu. Azerbaycan bütün Doğu Türkleri arasın­ da ilk gazeteyi yayınlamak şerefini de kazanmaktadır. I 875 'te Zerdablı Melikziide Hasan Beğ, Baku 'da Ekinci adlı bir gazete çıkarmış, fakat Hasan Beğ ' in bu gazetesi bir müddet sonra ka­ patılmıştır. I 875 Haziran 22 'de çıkarak I 877 ' de kapatılan bu gazeteden sonra matbuat aleminin tekrar canlanması I 905 'te başlamıştır. Bu tarihte Azeri zenginlerinden Hacı Zeynelabidin'in maddi yardımıyla Hayat Gazetesi çıkarılmış olup gazetenin imtiyaz sa­ hibi meşhur Ali Merdan Topçubaşı, yazarları da Ağaoğlu Ah­ met ve Hüseyinzade Ali Beylerdi. Gerek bu gazetede ve gerek bunu takip eden İrşad adlı gazetede Azeri Türkleri 'nin, kültür sahasında çok mühim eserler venneye başladığı göze çarpar. Evvelce Seyit Azim'in ve Abbas-kuli Aka Kudsi'nin bazı manzumelerinden başka bir şey yokken şimdi AbdüsselimzMe


Hüseyin Namık ORKUN

93

Mehmet Hadi, İbrahim Tahir Musa, Ali Abbas Müznip gibi şa­

irler milli hisleri ifade etmeye başlamışlardı. Diğer taraftan Fü­ yuzat mecmuası da edebi zevkin gelişmesine hizmet etmekte idi. Tiflis'te çıkan Molla Nasreddi n adlı mecmuada Hop-hop müstear* adıyla mizahi şiirler yazan Tahlızide Sabir de Azeri edebiyatma başka bir yenilik getirmişti. Evvelce yalnız aydın kesim arasında okunan şiir şimdi herkes tarafından zevkle oku­ nuyor, hele Sabir' in şiirleri her tarafta kapışılıyordu. Baku 'de heykelinin dikilmiş olması halkın ona karşı beslediği hislerin bir ifadesidir. Matbuatın zenginleşmesi, servet sahiplerinin maddi yardımla­ rıyla yeni ve asrl mekteplerin kurulması fikirlerde yeni bir inkişaf, milli benliğe, milli şuura doğru gidiş başlamıştı. Bu vadide Ağa­ oğlu i le Hüseyinzade etkili olmakta idiler. Hüseyinzide, Ziya Gö­ kalp'ın "Türk milletindenim, İslam ümmetindenim, Garp medeni­ yetindenim," diye ifade ettiği formülü, "Türk kanlı, İslam imanlı ve frenk kıyafetli olalım," şeklinde kaydetmişti. Matbuat son derece zenginleşmişti. Memlekette birçok gaze­ te ve mecmua çıkarılmaya başlanmıştı; fakat bunlar içinde en çok rağbet kazanan Sada Gazetesi 'yle Molla Nasreddin idi. 1 9 1 5 'te kurulan Açıksöz Gazetesi milliyetperverliğe daha büyük bir hız vermişti. Bu şuralarda şair Mehmet Emin (Yurdakul) Bey' in tesiriyle hece vezninde ve İstanbul lehçesiy­ le güzel şiirler neşreden Cevat ile Tevfik Pikret ve daha fazla Abdülhak Hamid' i nümuna alarak şiir yazan Cavit adlı iki kıy­ metli şair daha belinnişti. Diğer taraftan tercüme eserler de çoğalmakta, muhtelif dil­ lerden ve bilhassa Rusça'dan çevrilen romanlar çıkarılmaktaydı. Azerbaycan tiyatrosu da kısa bir zaman zarfında büyük i ler­ lemeler göstermişti. Hacıbeğli Aziz Bey tarafından kurulan *

Müstear: Takma isim, lakap. (y.n.)


94

Yeryüzünde Türkler

Türk Opera ve Opereti Türk sanat tarihinde mühim bir hamle ol­ muştur. Evvela Leyla ve Mecnun'u bestelemekle işe başlanmış, sonra Şeyh San' an, Aslı ve Kerem, Şah Abbas ve Hurşit Banu gibi operalar ve Arşın mal alan, O olmasın bu olsun gibi operet­ ler vücuda getirilerek Türk sahnesinde olduğu kadar Türk musi­ kisinde de büyük bir i lerleme gösterilmişti. Arşın mal alan, Türk sahnesinden başka daha birçok dillere çevrilmiş, çok rağbet gör­ müş bir eserdir. Matbuat, sahne alemi bu şekilde ilerlerken maarif de büyük bir hamle halinde idi. Kurulan bir çok cemiyetler bütün bu ham­ leleri korumakta idi. Müslüman Cemiyet-i Hayriyesi, Neşr-i Maarif Cemiyeti, Necat, Safa, Saadet adlı cemiyetler birçok ha­ yırlı işler gördüğü gibi Musa Takiyef ve Hacı Zeynelibidin adlı tanınmış zenginler de muazzam ve muhteşem müesseseler bina ettirmişlerdi. Hacı Zeynelabidin Baku 'da yaptırmış olduğu bü­ yük bir kız mektebine İstanbul 'dan hocalar çağırmış, İstanbul ' ­ dan da M. Cevdet gibi kıymetli şahsiyetler gitmişti. Bütün Rusya'daki Türkler uzun zaman Müslümanlık akide­ sine dört elle sarılmış ve her şeyi bu açıdan görmeye çalışmıştı., Fakat Türkiye 'de olan bitenler buralarda da alaka ile takip olu­ nuyordu. Balkan Harbi ve Balkanlar'da yeni kurulmuş olan dev­ letçiklerio h imaye edilmesi bu Türkler arasında milli hislerin uyanmasına sebep olmuş, derhal Hilali-ahmer için para topla­ maya başladıkları gibi Türkiye'ye kaçanlar da çoğalmıştı . I 9 I 7 ' de Rusya' da kargaşalık baş gösterince fikren gelişmiş ve milli hisleri tamamıyla uyanmış olan Azeri Türkleri 15 Ni­ sanda Baku'da bir Kafkasya Kurultayı toplamışlar, uzun müna­ kaşalardan sonra mahalli federasyon esası kabul edilmişti. Mayıs ayında Moskova'da bütün Rusya Müslümanları kongre­ si, olmuş, aynı mevzu burada da uzun münakaşalara yol açmış, rüştlerini ispat etmediklerini zannedenler vasisiz yürümek isteme­ mişler, bir kısım milliyetperverler ise muhtariyeti ileri sürmüşler­ di.


Hüseyin Namık ORKUN

95

Bu isıikiilli elde edebilmek için ev ve la kuvvetli bir orduya sa­ hip olmak lazımdı. Ermeni ve Gürcü Şuraları ordudan yeni ter­ his edilmiş askerlerden meydana getirilen bir ordu meydana ge­ tirdikleri halde Azeri Türkleri bunu yapamamışlardı. Çünkü bu Türkler evvelce askerlikle mükellef kılınmamışlardı. Azeriler bu vaziyet karşısında birtakım süvarİ kuvveti tedarik edebilmiş­ lerdi. Kafkasya' nın elden gideceğini gören yeni hükümet bunun üzerine buradaki milli şuralarla ihtilaf çıkarmış, neticede 1 9 1 8 senesi Mart l 7 'den 2 1 ' e kadar Baku 'da çok kanlı hadiseler ol­ muş, l O,OOO'den fazla Türk öldükten sonra Baku'ya Ruslar ha­ kim olmuştu. Bunun üzerine Tiflis'te Türkler ' in menfaatini ko­ rumak üzere faaliyet başlamıştı, Müslüman fraksiyonu bir taraftan Osmanlı Şark Ordusu ko­ mutanı Vehip Paşa ile siyasi temaslarda bulunuyor, diğer taraf­ tan da Trabzon' da Türkiye ve Kafkasya Konferansı anlaşma imzalıyordu. Türk hükümeti de Ruslar'dan Brest-Litovsk Antiaşması gereğince Batum, Kars ve Ardahan' ı istiyor ve aynı zamanda Mavera'yi Kafkas Hükümeti 'nin müstakil olmasını is­ tiyordu. Bir müddet sonra Türk ordusu Batum ile Kars' ı işgal edince Müslüman fraksiyonu bitaraf kalacağını ilan etmiş, sonra da bir çıkış yaparak istiklal ilan etmiştir. Mavera'yi Kafkasya' nın işga­ linden sonra Türkiye ile Kafkasya arasındaki meseleleri hallet­ mek üzere Baturu'da bir konferans terpitlenmiş, fakat Türki­ ye'nin isteklerini ağır bulan Gürcistan bu birlikten çıkmış ve is­ tiklalini ilan etmişti. Bu vaziyet karşısında Müslüman fraksiyo­ nu da Azerbaycan Şura-yı Millisi adını almış ve 1 9 1 8 senesi 28 Mayısta Azerbaycan Cumhuriyeti'ni ilan etmişti. Türkiye bu kardeş cumhuriyeti derhal tanımış ve hatta buradaki Türkler' in yardım istemesi üzerine Nuri Paşa'nın idaresi altında Türk kuv­ vetleri gelerek cumhuriyetin kuruluşuna yardımda bulunmuştu. Müstakil Azerbaycan Türkiye ile bir anlaşma imzalamış, Azer­ baycan da Türkiye'den düşmaniara karşı mukavemet (direnmek)


96

Yeryüzünde Türkler

için yardım istemişti. İşte Kafkasya İslam ordusu komutanı Nuri Paşa'nın kuvvetleri bunun üzerine Azerbaycan'a yetişmişti. 1 6 Haziranda Azerbaycan Şura-yi Millisi toplanarak bütün hu­ kuk ve seliihiyetini Feth Ali Han'a terk ederek faaliyetini tatil et­ mişti. Şura-yi milli böyle tehl ikeli bir zamanda bütün iktidarı bir şahsın eline vererek onun etrafında toplanınakla en yerinde bir ha­ rekette bulunmuştu. Çünkü tehlikeli zamanlarda bir tek şefin etra­ fında toplanamayan milletler kendilerini kolay kolay müdafaa edemezler. Azeriler de Feth Ali Han'ın etrafında toplanarak mü­ dafaaya ve yurttaki kanşıklıklara son vermeye gayret etmişler, Nuri Paşa'nın kuvvetleriyle de yurt içinde emniyeti sağlamaya muvaffak olmuşlardı. Ş imdi Azerbaycan ' ın hükümet merkezi olan Baku meselesi vardı. Baku Ermeniler'in elinde iken iktidar mevkiine başkaları gelmiş, onlar da yabancıları Baku 'ya çağır­ mışlardı. Bundan sonra Türk kuvvetleri Baku üzerine yürüyerek kahraman Azerbaycan' ın kurtuluşu için canlarını feda etmek su­ retiyle Baku'yu da kurtarmış, 1 5 Eylülde, bir kurban bayramı gü­ nünde şehre girmişlerdi. B ir müddet sonra Türkiye ile Mondros Mütarekesi imzalan­ mış, Türkiye'nin bir hafta içinde Baku 'yu, bir ayda da Katkas­ ya'yı boşaltması şart koşulmuştu. Bu şartlara dayanarak, İngiliz komutanı, Nuri Paşa'dan şehri boşaltmasını istemiş, Nuri Pa­ şa'nın Azerbaycan hizmetine girdiğini söylemesi de bir fayda vermeyince, ana vatanı müşkül bir durumda bırakmamak için çekilmek mecburiyeti biisıl olmuştu. Şimdi Azerbaycan son de­ rece az bir kuvvetle kendi başına kalmıştı. 1 6 Kasımda Şura-yı M illi bir meclis-i mebusan oluşturul­ masına karar vermiş, 7 Aralıkta meclis açılmıştı. Maalesef böy­ le tehl ikeli zamanlarda Azerbaycan 'da Müsavat Fırkası, İttihat Fırkası,* Sosyalist Fırkası, Bitaraf Gurup ve Ahrar Fırkası gibi *

Fırka: Parti. (y.n.)


Hüseyin Namık ORKUN

97

birtakım guruplar teşekkül etmişti. Bunlar içinde 32 milletvek­ i liyle çoğunluğu teşki l eden Müsavat Fırkası en şuurlu ve en ye­ rinde hareket eden bir fırka idi. Çünkü 1 9 I 9 yılında Baku ' da toplanan ikinci kongresinde kabul etmiş olduğu programın ba­ şında şu satırları yazmıştı: "Bugünkü hali ile müteferrik• bulu­ nan geniş Türk dünyasının bir gün gelip de bir ve ittifak etmiş bir Türk alemi teşkil edeceğine inanıyoruz." Meclis-i mebusanın açılmasından sonra Fetb. Ali Han'ın riya­ setinde bir kabine kurulmuş, şehirde bulunan İngiliz komutanı da bu hükümeti "Azerbaycan'ın yegane meşru hükumeti" olarak ta­ nıdığını ilan etmişti. Halbuki aynı komutan şehre girdiği vakit ta­ mamıyla aksine hareket etmiş, hatta Azerbaycan kuvvetlerini da­ hi Türk kıtası telakkİ ederek bunların da şehirden çıkmasını talep etmişti. Bunun üzerine Harbiye Nazırı Gence de teşkilat kurmaya, orduyu tesis etmeye başlamıştı. İngiliz komutanının bu sonuncu ilanı üzerine şehirde bulunan Ruslar ve Ermeni ler hiddetlenmeye başlamışlar, hükümeti müşkül vaziyete düşürmek ve aciz bir hale sokmak için grev ilan edi lmiş ve Baku'da hayat durdurulmuştu. Buna karşı genç hükümet derhal tedbirler almış, Türk arnele­ nin yardımı ile hayat yeniden başlamış ve bu hal hükümetin mev­ kiini de sağlamlaştırmıştı. Her türlü iktidarı elinde toplamaya mu­ vaffak olan hükümet İngiliz komutanına bir nota vermiş, 48 saat zarfında şehre gelen İngiliz kuvvetleriyle Ruslar ve Ermeniler'in şehri terk etmelerini istemiş, bu suretle şehri yabancılardan boşalt­ mış, Nisan ayında da ( 1 9 1 9) Gence'de oluşturulan Türk kuvvet­ leri şehre girmişlerdi. Artık tamamıyla müstakil ve her şeye hakim bir Azerbaycan Cumhuriyeti mevcuttu. Genç cumhuriyet askeri teşkilata ehem­ miyet vermiş, yurtta emniyet ve asayişi temin etmiş, birçok mü­ esseseler kurmuştu. Faaliyet büyük bir hızla devam ediyordu. Her tarafta mektepler tesis etmişler, Baku 'da üniversite kurmuş­ lar, Türkiye'den de kıymetl i muallimler çağırmışlardı. Bu mual*

Müteferrik: Dağınık. (y.n)


98

Yeryüzünde Türkler

Jimler arasında Doktor Halil Pikret Kanat, İsmail Hikmet gibi ilim ve kültür sahamızda olduğu kadar fikir hayatımızda da rol oynamış olan şahsiyetler vardı. Cumhuriyet hükümeti komşu devletlerle de dostane münase­ bete girişmiş, kendisini Müttefik Devletlere tanıttığı gibi komşu devletlerle de anlaşmalar imzalanmıştı. Bütün bu çalışmalar olurken yukarıda, Kuzeyde büyük bir tehlike gittikçe aşağıya doğru, Azerbaycan ' ın üstüne yaklaş­ makta idi. Nihayet 17 aylık bağımsız bir hayattan sonra Azer­ baycan istiklalini kaybetmiştir. Kuzey Azerbaycan ' da böyle istiklal hareketleri olurken Güney Azerbaycan da boş durmamıştı. Şeyh Muhammet Hiya­ bani Baku ' da iken istiklal hareketini yakından görmüş, Tebriz' e döndüğü vakit derhal siyasi faaliyete başlamış, buradaki Türk subaylarıyla anlaşmak istemiş, buna muvaffak olamamış, Kars'a sevk olunmuştu. Muhammet Hiyabani buradan Tebriz'e döndü­ ğü vakit de faaliyetine devam etmiş, bir Sosyal-Demokrat Fırka­ sı kurmaya muvaffak olmuş, faaliyet sahasını gittikçe genişlet­ miş, n ihayet 1 920'de hükümete ve İngilizler'e karşı koyarak Tebriz'de Azadistan adlı bir cumhuriyet kurmaya muvaffak ol­ muştu. Bunun üzerine Tahran'da Harbiye Nazırı olan Rıza Peh­ levi bu milli hükümeti ortadan kaldırmak için Tebriz üzerine kuvvetler göndermiş, gerek bu kuvvetler ve gerek bunlara yar­ dım eden Rus Kazakları kanlı mücadelelerle Tebriz ' i zaptetmiş, Şeyh Muhammet Hiyabani'yi idam etmişlerdi. Kuzey Azerbaycan'ın İstikiali 1 7 ay, Güney Azerbaycan' ın ise dokuz ay sürmüştü. Kuzey Azerbaycan bu kısa müddet zarfında nasıl canla başla çalışmışsa Güney Azerbaycan da aynı şekilde çalışmıştır. Türkiye' den ve Kuzey Azerbaycan' dan muallimler getirtmiş, Yüksek Ticaret Mektebi kurmuş, Tebriz'de bir umumi kütüphane tesis etmiş, hatta bir de tiyatro vücuda getirmişti.


Hüseyin Namık ORKUN

99

tKt İRAN'DAKİ TÜRKLER

Güney Azerbaycan' da ve bugünkü İran' da bu isimler altında Türkler' e tesadüf etmekteyiz: Kaçar, Afşar, Şahseven, Beğdili, Kara-papak, Kaşkay, Allah­ verdi, Canbeğli, Usanlı, Abulhasanlı, Kengerlü, Cerruz, Kelle­ kuh, Sekaki, Kurtbeğli, Baharlı, inanlı, Kılıç, Cehayir. Şahseven Kabilesi de Şah İsmail zamanında teşekkül etmiş olup bu isim etnik bir mana ifade etmez. Yazın Savailan Dağı etek­ lerinde, Erdebil yanında, kışın Mugan taraflannda dolaşırlardı. Bunlar muhtelif Türk kabilelerinden meydana gelmiştir. Kum, Tahran, Kazvin ve Zencan taraflarında da bunlara tesadüf olunur­ du. Kaşkay Kabilesi ile Allahverdi Kabilesi Güney İran ' da, Fars eyaletinde oturur. Hoy bölgesinde de Karakoyuolu Kabilesi oturmaktadır. Bütün bu kısımda bahsettiğimiz Türkler' in büyük bir kısmı Anadolu gibi Oğuz boylarındandır. Bundan dolayı bu Türkler Anadoluya sade dil, ırk ve gelenek bakımından deği l milli ede­ biyat bakımından da bağlıdırlar.

İşte size İran Türkleri arasmda da bulunan Köroğlu destanın­ dan bir parça: Kıratsız dünyalar sana haramdır inan Köroğlu!.. Kırat ki elinden gitti; vur başını Köroğlu. Kıratı Allahtan iste; Kıratın kuyruğu güldeste.


100

Yeryüzünde Türkler

İran Türkleri 'nin şu birkaç manisini de Tebriz' de konsolos­ luk görevi yapmış Frans Bemay toplamıştır: Ay dolanır batmaka Yuhum gelir yatmakta Ellerimi öğrenibdir Memelemi oynatmaka. Ay döğülüm, ıldlZlm Gelin döğülüm, kızım Kapuda duran oğlan Gel içeri yalkızım.


Hüseyin Namık ORKUN

/Ol

ALTI BATI TÜRKLERİ Kitabın en son bahsindeyiz. Batı Türkleri derken tabii evve­ la kendimizi kasdetmekteyiz. B iraz da kendi kendimizden bah­ setmek lazım. Kitabımızda Türkler hakkında verdiğimiz bilgiler gibi biz Türkler' den de bahsetmeden olamıyor. Çünkü burada Selçuklu ve Osmanlı tarihini hulasa etmekte (özetlemekte) bir mana yoktur. Velhasıl sana senden bahsedecek değilim. Anadolu 'nun etnografyasından da bahsetmeye imkan yok; çünkü bu hususta birkaç mevzii araştırma müstesna hemen hiç­ bir umumi esere tesadüf olunmamaktadır. Anadolu lehçelerinden bahsetmek mümkün olamıyor; çünkü bu hususta da bir yabancı alimin eksik kalem tecrübesinden baş­ ka hiçbir şey yazılmamıştır. Folklor malzememiz de, mahalli metinlerde henüz c iddi su­ rette toplanmamıştır. Fin alimlerinden Martti Rasanen ile Cafer Ahmed' in araştırmalarından başka ortada pek eser yoktur. Her ne kadar toplanan birçok folklor malzemesi varsa da bunların ekserisi lehçe hususiyetlerine dahi önem verilmeden toplanmış bir haldedir.

Vambery, bundan yanm asır evvel Aydın çevresindeki Türk boylannı şu suretle göstermiştir: Selge-Kacar, Keles-Kacar, Kara-Tekeli, Sarı-Tekeli, Saçı­ Kamlı, Bski-Yürük, Farsah, Kızıl-Keçeli, Kara-Keçel i , Horgun, Burhan, Yel-aldı, Karın-Karalı, Kara-ağaçlı, Kirtiş, Ak-dağlı, Narıncalı, Cabar, Daş-evli, Çepni. Bu boyların bugünkü vaziye­ tini bilmiyoruz. Ali Rıza da Güneyde Türkmen Oymakları adl ı


1 02

Yeryüzünde Türkler

güzel birkaç eser yayınlanmış, bazı boyları tespit etmiştir. Daha sonra "Güneyde Barak" adl ı henüz hiç tetkik edilmemiş son de­ rece mühim bir boy daha vardır, Türkmen yani Oğuz boylarını Anadolu 'nun hemen her tarafında bulmak imkanı sözkonusudur. Henüz yer adlarımızın bir lügati vücuda getirilmediğinden bun­ ların ne şekilde Anadolu'ya yayıldığını tayin, etmek mümkün olamamaktadır. Daha fazla ne yazayım?.. Sana senden bahsedip buraya bir mani koyacak değilim. Yalnız şu kitaptan da görüyorsun ki mil­ yonlarca Türkün içinde sen on sekiz milyon olarak yaşıyorsun' ve biricik müstakil Türk yurdu senin yurdundur. O halde cennet gibi yurduna dört elle sarıl ve çoğalmaya bak ... Aslını, nesiini bil ! . . Kökünün nerelere kadar dal budak saldığını, ırktaşlarının nerelerde olduğunu unutma... Ve unutma ki sen on sekiz milyon Türk değilsin ... İlmini, İrfanını ve bütün gücünü hep Türklüğün yücelmesine sarf et.. . Şu düsturu asla aklından çıkarma ... Her şey Türklük ıçın ...

*

Kitabın ilk baskısının yapıldığı 1 944 tarihinde nüfusumuz 1 8- 1 9 milyon civarındaydı. (y.n.)


Hüseyin Namık ORKUN

/03

BİR IRAK VE SURİYE TÜRKLERİ

Anadolu lehçesinin en eski ve öz şeklini Irak Türlder' i ko­ nuşmaktadır. Bundan dolayı buradaki kardeşlerimiz gideriz de­ mez; giderük derler. Bunların halk edebiyatı numunelerini ver­ meden evvel Irak ' ın nerelerinde bulunduklarını kaydedelim: Musul ' un Batısında Tei-Afer (Telefer) adlı nahiye merkezinin halkı tamamıyla Türktür. Yine Musul 'un karşı yakasında, Dic­ le'nin sol sahilinde Ninua harabeleri 'nin üstünde bulunan "Nebi Yunus" adlı bir köyün halkı da Türktür. Daha sonra Dicle'nin bir kolu olan Büyük Zap suyu 'nun Dicle ile birleştiği noktalar­ da Kara-Yatak, Yarımca, Reşidiye, Satİh, Selme, Kadıköy, Kas­ fahre, Yaavize, Serbahşan, Karakoyunlu, Tiz-harab, Harab Delil, Tel-Akub, Şemsiyan, Bab-ı niyyet adlı köylerin halkı da hep Türktür. Musul civarının bütün Türkleri çiftçi olup aynı zaman­ da muhitin müsait olmasından dolayı da koyun beslerler. Büyük Zap geçilince doğuda bir Dağ silsilesi, ve Batıda Ka­ raçuk Dağları göze çarpar. İşte bunların arasından ilerlerseniz karşınıza Erbil Kalesi çıkar. Beş altı bin ev olan bu şehrin halkı hep Türktür. Her yerde Türkçe konuşulur. Şehir civarında gayri Türkler olduğu için bunlar şehre gelip mal satın alırlar; bunun için yerli halk içinde tüccar olanlar bunlarla alış veriş yapacak kadar bu dilleri öğrenmişlerdir. Erbil' den Güneye inince Altın­ köprü 'ye gelirsiniz. Çayın üzerinde Sultan Dördüncü Murad'ın yaptırmış olduğu köprünün iki tarafında kurulmuş olan bu kasa­ ba bir Türk kasabasıdır. Beş altı yüz evlik olan bu kasaba halkı ticaret yolları üzerinde olduklarından çiftçilikten ziyade ticaret­ le uğraşırlar. Daha Güneye inerseniz meşhur Kerlruk: Kasaba­ sı'na gelirsiniz. Kerkük Irak Türkleri 'nin merkez kasabası ma-


104

Yeryüzünde Türkler

hiyetindedir. Sadece Kerkük değil etrafındaki şu köyler de hep Türktür: Kızıl-yar, Bülade, Tisin, İmam Zeynelabidin, Taze-hur­ matu, Ramazancık, Çardaklı, Terklen, Topuz-ada, Kümbetler, Çöplüce, Bacivan, Terci l, Tir-kesken, Seylan. Yahya-abad, Tok­ maklu, Karalu, Ömer-mendan, Küçük. Bütün bu köy halkı ç iftçilik ve koyun yetiştirmekle uğraşır­ lar. Aralarındaki rivayete göre bunlar Urfalılar' la yakın akraba­ dırlar. Gerçekten de lehçe ve musiki itibarıyla Urfa'ya pek ya­ kındırlar. Bütün bu bölge Türkleri 'nin mezhepleri Ş ii'dir; fakat Sünni'ler de çok bulunduğundan Sünni yoğunluğu içinde kalan Şii' ler zamanla birbirlerine karışmakta, aralarında evlenmeler de olmaktadır. Bunun haricinde toplu bir halde yaşayan Şii' ler mezheplerini muhafaza etmektedirler. Kerkük ' ün Güneyinde bir nahiye merkezi olan Tavuk ahalisi de böyledir. Kerkük'te porta­ kal ve l imon bahçelerinin güzel kokularını bırakıp Tavuk'a ge­ l ince yer yer hurma ağaçlarını görürsünüz. Tavuk'tan sonra Tuz­ hurmatu adlı beş altı yüz evlik bir nahiyeye gelirsiniz. Bu Türk yurdundan sonra SaHill i ye denilen eski Keferi ' de de limon ve portakal bahçeleri içinde sadece Türk dilini duyarsınız. Civarda­ ki şu köyterin halkı da Türktür: Yenice-yapılan, Şeyh Muhsin, Oniki-İmam, Şah-sivan, Nisa, Kegizyan, İbrahim-Sahin, Ömer­ bil, Cebhal. Buradan sonra Karatepe, Deli Abbas kasabalannda da Türklere tesadüf edersiniz. Bağdat'a doğru yaklaştıkça artık Türkler'in izleri silinmeye başlar, fakat Bağdat'a girip şöyle bir etrafı dolaşırsanız burada da bir Türk mahallesi görürsünüz: Ka­ ragal. Bu mahalle halkı Türkçe konuşur. Asırlarca Arap camiası içinde kaldıkları için dillerinde birçok Arapça sözler vardır. Bağdat'tan Doğuya doğru dönerseniz burada Mendli, Hanikin, Şehirhan kasabalannda yine Türklerle karşılaşırsınız. Üç beş bin evl i olan bu kasabalann halkı hep Türktür. Mezopotamya'nın eski mümbit (verimli) arazisi, kanallar ka­ pandığı, ormanlar imha edildiği halde, yine mümbit bir haldedir. O zaman hububatla halkını besleyen bu yerler şimdi petrol vere­ rek buraya servet getirmektedir.


Hüseyin Namık ORKUN

105

Irak Türkleri'nin lehçelerine misal olmak üzere şu birkaç şarkıyı kaydedelim.: İki kardeş bir ana Yığılmıştık bir hana Pelek bir tepme vurdu Her birimiz bir yana. Aman yar değme mene Ne didim küsdün gene Evleri yol istiydi (üstü idi) Kemeri bel istiydi Her gün gel burdan savuş Koy desinler dostuydu.

Aslım Karadağlıydı Sinem çapraz dağlıydı Kesilmiş gelüb giden Dimek yollar bağlıydı. Daş attım nara değdi Nardan duvara değdi Dilimden hata çıkdı: Söz gitti yare değdi.


/ 06

Yeryüzünde Türkler

İKİ RUMELi TÜRKLERİ Batı Türkleri'ni Anadolu ve Rumeli Türkleri diye bir kısımda mütalaa ediyoruz. Anadolu Türkleri 'ni kaydettikten sonra Irak Türkleri 'nden de bahsettik. Bundan başka Suriye'de, Mısır'da ve Kıbns'ta da Türkler var­ dır. Bunların sayılarını, bulundukları yerleri henüz esaslı bir suret­ te bilemiyoruz. Kıbrıs Türkleri hakkında eski talebem İsmet'in bir kitabı olduğundan, bundan faydalanarak, eserin en sonunda bu Türklerden de bahsedeceğim.

ÜÇ OOBRUCA TÜRKLERİ Karadeniz' in Kuzeyinden gelen Türk akınları Rumeli'de ve Avrupa'nın ortasında durmuştu. Türkler Avrupa'nın ortasında, bugünkü Macaristan'da asırlarca yaşamış, büyük devletler kur­ muşsa da nihayet pek fazla tutunamamış, kalanlar da başka ka­ vimler arasında kaynayıp gitmişti. Buna mukabil Rumeli'ye gelen Türkler buralarda mevcudiyetlerini muhafaza etmişler, bugüne kadar Türklüklerini korumuşlardır. Bu bölgeye gelen Türkler'in Peçenek Türkleri, Oğuz Türkleri ve Kuman Türkleri olduğunu bi­ liyoruz. B unlardan başka daha yukarılara Tatar dediğimiz Türk boylan da gelip konmuştur. Bütün bunlara Osmanoğulları'nın da istiHidan sonra konduğunu ilave edersek Türkler'in bu dolayiarda büyük bir yekOn tuttuğunu görebiliriz. Osmanlılar buralara zaman zaman Anadolu'dan ve diğer yerlerden Türkleri getirip yerleştir­ miştir; hatta on yedinci asırda Halep ve Karaman'dan gelen Türk­ ler'in bu bölgeye yerleştirildiğini de biliyoruz.


Hüseyin Namık ORKUN

/07

Dobnıca'da şu Türk köylerine tesadüf etmekteyiz: Osmanlı Türkleri'nin kurmuş olduğu köyler: Pulukçu, Arabacı, Talaşman, Yusuf-Pınar, Malçıva, Adam-Ki­ lise, Kokarca, Brunca, Karabaki, Kubadin, Tatlıcak, Tuzla, Tekir­ göl, Laz mahallesi, Has-Türklük, Mambetçe, Köstence, Anadol­ köy, Murfatlar, Mahmut, Palaz, Hırsava, Karacalar, Davulcu, Orta-köy, Ak-Pınar, Geçit, Taş-Pınar, Boğaz-köy, Meydan-köy, Alibey-köy, İsmail, Hasanlar, Hacı-Ömer, Kail-dere, Eski-baba, Ali-Fakih, Turum-bece, Kasımca, Türk-Remmiği, Satış-köy, Bal­ tacı, Kara-Harman.

Başka milletlerle kanşmı.ş bir halde olan köyler: Köseler, Ker­ tik-Pınar, Taş-avul, Kamena, Çema, Tulca, İsakça, Babadağ, Ka­ raman-köy, Rum-köyü, Kışla, Pelitli, Rumbey, Kafsanlar, Orta­ köy, Teresi-nek, Çilek, Maçin, Frekıtsey, Nalbant, Balabanca. Kmm 1ürlderi'nin bulunduğu köyler: Osman-Fakı, Omurça, Büyük-Bülbül, Küçük-Bülbül, İdris-kuyusu, Kara-köy, Alakapu, Naraçı, Karatay, Köstel, Dokuz-Oğul, Devce, Koca-Ali, Süt-göl, Ma-may, Çıkrıkçı, Kara-Murat, Dana-köy, Kargalık, Ester, B ilal­ ler, Kör-Çeşme, Boğazçik, Pazarlı. Gelincik, Kavarcık, Kireçlik, Düğüncü, Terzi-köy, Kapıcı, İnan-Çeşme, Tatar-Hacı-Avat, Kü­ çük-köy, Karta!. Yeni-Saray, Kara-Pelit, Mahmutça, Rahman, Kalfa, Testemel, Anklar, Topoloğ, Aygır-Ahmet, Kuyu-Pınar, Kamber, Armutlu, Kongaz. Hacılar, Yeni-köy, Muslu.

Kanşık olan Türk köyleri: Mahmut-Kuyusu, Tavşanul, Kocalak, Şeramet, Tanrıverdi, Kamber. Biz bu kadar köy adını yazmakla iktifa ediyoruz. Halbuki Kös­ tence, Tulca, Pazarcık ve Silistre'de daha pek çok Türk köyü var­ dır. Bütün bunların tafsilatını Müstecib H. Fazıl' ın Dobruca ve Tiiıkler adi ı eserinde bulabilirsiniz. Bütün bu çevredeki Müslüman Türkler'in nüfusu iki yüz bin kadardır. Müslüman Türkleri diyorum; çünkü Müslüman olmayan Türkler'de vardır ki onlardan ayrıca bahsedeceğim.


/08

Yeryüzünde Türkler

Deliorman'da oturan Türkler uzun boylu, geniş omuzlu, cüs­ seli ve yakışıklı insanlardır. Silistre'nin Güney ve Güneydoğu ta­ ratlarında, Pazarcık'ın Batı ve Güneybatısında otururlar. l 2'nci asırda Dobruca'nın Güneyine, Karadeniz sahillerine ve Deliorman taraflarına 600,000 Oğuz Türkü gelmiştir ki bunla­ rın Müslüman olanlan Gacal veya Çıtak ismini almışlardır. Çıtak ismini taşıyan Türkler Anadolu'da da vardır. Ankara ci­ varında bugün dahi bu isim altında tanınmaktadırlar. Kırım'dan gelmiş olan Türkler' den Kerç ve Kefeden gelenlere Keriç Tatarı, Or ve Gözleve'den gelenlere Çongar Tatarı, Bahçesaray taratlarından gelenlere Tat, Bucak'tan gelenlere de Nogay derler. Bütün bu bölge Türkleri umumiyet itibariyle çiftçidirler. Hay­ van yetiştirirler ve çift sürerler. Sanat ve ticarette o kadar ileri de­ ğillerdir. Diğer Türk gurupları buradaki Türkler'in ahlak ve geleneklerine bağlıdırlar.

Dobnıca Türkleri 'nin bilkaç minisi: Kaya dibi saz olur, Gül açılır yaz olur. Men sana gül diyalmam, Gülnün ömrü az olur. ***

Kaya kayaya bakar, Kayadan seller akar. Sırma mıyık turganda, Çort sakalga kim bakar. ***

Karanfil kurutmadım, Men seni unutmadım. Hatırını pek saydım, Üstüne yiir tutmadım. *

Dobruca Türkleri 'nin nüfusu bugün itibariyle 24.602 bin'dir. (y.n.)


Hüseyin Namık ORKUN

/09

DÖRT GAGAUZLAR Basarabya'da ve Dobruca'da oturan Gagauzlar Hıristiyan di­ nine mensup olan Türklerdir. Bu kelimeyi bazı alimler Gök-uz yani Gök-Oğuz sözünden çıkarmaktadırlar. Ahlak, gelenek, dil bakımından Türkler'den h içbir noktada ayrılmayan bu Türkler' i Türklükten ayırmak için son derece ça­ lışılmıştır. Bunun için bunların evvela Türk olmadığı iddia edil­ miş, fakat Türkü Türklüğünden ayırmak mümkün olmadığı için it ürürken kervan yürümüştür. Dobruca'da Kavarna, Balçık, Mangalya kasabalarında ve Gavur-Süyütçük, Çavuşköy, Yılardık ve diğer köylerde, Kösten­ ce'ye bağlı Kokarca'da Gagauzlar olduğu gibi Yama, Burgaz ta­ ratlarında da vardır. Basarabya'da şuralarda yaşamaktadırlar: Beşalma, Bavurcu, Avderma, Beş-göz, Gaydar, Caltay, Düzgünce, Kazayak, Kiryet­ Lung, Başköy, Komrat, Kongaz, Tomay, Uzun-çadır, Cok mey­ dan. Bütün bunlar Tigina sancağı'na tabidir. İsmail sancatı'nda: Balibokı, Volkaneşti, Kurçı, Tabak, Çeşmeköy, Tuğlu, Yeniköy, Karakurt, Taşpınar, Starotroyan, Tabaki, Akkemıan sancağı'n­ da: Saltık-Hacı, Kubay, Dimilrovka, Bojgarlı, Tatar-Kıpçak. Basarabya'daki Gagauzlar'ın kültür ve ticaret merkezleri 20 bin nüfuslu Konrat'tır. Baş papazları Mihail Çakır Gagauzlar için çok çalışmış ve Gagauzlar hakkında eser yazmış muhterem bir zattır. Asırlarca Türklük aleminden uzak kalmış olan bu soydaşla­ rımıza elini uzatan büyük Türkçü Hamdullah Suphi Tannö­ ver'dir.


1 10

Yeryüzünde Türkler

Gagauzlar bu yabancı çokluk içinde ümitlerini kırmış bir hal­ de değillerdir. Zaman zaman kırmızı bayraklarını hatırlarlar. Bu bayraklarının ortasında bir horoz resmi vardır. Ve derler ki: -Bu bayrak günün birinde Çakırman'da (Kavama civarında bir tepenin adı) dalgalanacak . . . Ve işte o zaman Gagauzlar'ın devleti yeniden kurulacaktır.

Gagauzlar'm Türk camiasma olan bağWığını gösteren şu türkülerini buraya koyuyonız: Karadeniz akmam dedi. Türk Tunayı vennem dedi Karadeniz bulanır Türk Tunayı geçer. Çıktım baktım kim gelir Osman Paşa bize gelir Yaşasın Osman Paşa Düşmanları dağıtsm dağa, taşa Kılıcını vurdu taşa Taş çatladı baştan başa.

Yaşar Nabi tarafından toplanan bir Gagauz manisi: Arpa ekdim biçerim Yolum diye geçerim Ben Bulgari severnem Cezam neyse çekerim Gagauzlar'ın nüfusu hakkında verilen maJOmat son derece yanlıştır. Yaşar Nabi 'nin yerinde yaptığı araştırmalar neticesin­ de vermiş olduğu bilgiye göre nüfusları 1 60,000'den fazladır.*

*

Gagauz Türkleri 'nin nüfusu 2008 yılı itibariyle 549.000 ' dir. (y.n.)


Hüseyin Namık ORKUN

lll

BEŞ BULGARİSTAN TÜRKLERİ Bulgaristan, ben altı yaşında çocukken bizden ayrılmıştır. Tabii o zamandan beri buralarda pek çok Türk kalmış bulunu­ yordu. Bugün Kırca-Ali, Eğri-dere, Kavak, Mestanlı, Razgrad, Şumnu, Provda, Sviştov, Yama vesair yerlerde hep Türk vardır. Bir kısım Türkler ziraatla uğraşmakta iseler de diğerleri işçi­ lik, hamall ık, esnaflık gibi önemsiz sayılacak işlerle hayatlarını kazanmak mecburiyetindedirler. Bugün sayıları yüz bini aşan dinlerini kaybetmemiş, fakat dil­ lerini kaybetmiş olan Pomaklar'ı da ayrıca zikretmek gerektir. Po­ maklar'ın küçük bir kısmı Kuzey taraflarda, büyük ve mühim bir kısmı da Güney Bulgaristan 'da oturmaktadırlar. Bunları Türklük­ ten uzaklaştırmak, hatta temas ettirmemek için ellerinden gelen ne varsa yapanlar varsa da buna muvaffak olamayacaklardır. Bulgaristan Türkleri'ni hepimiz yakından bildiğimiz ve onla­ rın durumlarını iyice bildiğimiz için burada ayrıca tafsilata girmeye lüzum görmemekteyim. Yaşar Nabi, 1 926'da yapılan bir istatistiğe göre 825,000 Türk olduğunu ve bu eski rakama bugün artmaları da i lave edersek çok haklı olarak Bulgaris­ tan 'daki Türkler ' in 9 1 0,000'i aştığını kaydetmektedir: Doğu Trakya'nın Batı taraflarını ayrıca kaydetmeye lüzum görmüyorum. Doğusu nasıl Türk ise Batısı da öyledir. Daha son­ ra Yugoslavya topraklarında da kalmış Türkler vardır. Bunların sayısını hakiki bir şekilde bilememekteyiz. Çünkü istatistikler sadece Müslüman cemaatini göstermekte, bunların arasındaki Türkleri ayrıca kaydetmemektedir. *

Bugünkü Bulgaristan nüfusunun, %20 ' sini Türkler oluşturmaktadır.


1 12

Yeryüzünde Türkler

ALTI KIBRIS TÜRKLERİ Kıbrıs, üç yüz seneden fazla Türk idaresinde kalmıştır. Os­ manlı Türkleri Anadolu ' nun selameti için burayı zaptetmeyi münasip görmüşler, bir bahane i le hücuma başlamışlar, kahra­ manca harp edip her şeye rağmen Venedikliler'den 300,000 lira tazminatla Kıbrıs Adası 'nı almışlardır. l 93 1 yılında yapılan nüfus sayımına göre Kıbrıs 'ta 64,245 Türk yaşamaktadır.· Bu Türkler kendi aralarında zirai yardım koo­ peratifleri kurmuşlardır. Aydın zümre memur olup diğerleri de kunduracılık, marangozluk, saraçlık, tenekecilik gibi işlerle uğra­ şırlar. l 932' de Kıbrıs 'ta Türklere ait olmak üzere 296 ilk mektep ve 370 öğretmen bulunmaktayken bu işler hükümetin eline geçtik­ ten sonra bunların mühim bir kısmı kapatılmıştır. Kıbrıs'ta bir erkek lisesi ve bir de kız l isesi vardır.·· Bu şirin Türk yurdunda Sadnilzam Kamil Paşa'nın ve meş­ hur Yirm i Sekiz Mehmet Çelebi 'nin kabirieri bulunmaktadır. Bu bahsi bitirmeden evvel Tuna'nın üzerinde bütün vapurla­ rın uğradığı küçük bir adadaki Türkleri de hatırlatmak ge­ rekmektedir. Adakale denilen bu adada bugün birkaç yüz Türk vardır. B u adanın Türkleri yabancı seyyahların vapurdan çıkarak hatıra olmak üzere aldıkları eşya ile geçinirler. Bu Türkler' in falklor malzemesini Kunos··· toplayarak yayınlanmıştır.

*

**

***

20 1 1 yılı istatistiklerine göre yavru vatan Kuzey Kıbrıs'ta 264. 172 Türk yaşamaktadır. (y.n.) 2000 yılı itibariyle Kıbrıs Türk kesiminde 1 60 İlk ve Orta dereceli kuru­ luşu bulunmaktadır. Ayrıca 5 tane de üniversitesi vardır. lqnace Kunos, 1 862- 1 945. (y.n.)


Hüseyin Namık ORKUN

ALFABETiK DİZİN

1 905 İ nkılabı 57, 92

Akbilek 5 1 Akdağlı 1 00

-A-

Akdoğlat

SI

Aba 25, 26, 62

Akhal Tekeleri 52

Abakan 25, 26

Akınlar 37

Abbas Kuli Ağa Bakihanlı 9 1 , 93

Akkerrnan sancağı 1 09

Abbasi 89

Akkırrın 52

Abdal 5 1

Akkoyunlular 90

Abdullah Kari 60

Aksofı 52

Abdullah Tokay 60, 6 1

Akşur 52

Abdühamid Süleyman Çulpan 47

Aklamat 23

Abdülhak Hamid 93

Ala-ıau 1 3

Abdülkayyum Niisıri 57

Alaca 5 1 , 53

Abdürreşit İ brahim Efendi 59

Alacabaş 5 1

Abdüsseli mzade Mehmet Hadi 93

Alaç 45, 53

Abin 24

Alaidan 36

Acemler 90

Ala.kapu 1 06

Açıksöz Gazetesi 93

Alçagır 84

Adak 5 1

Aldan 1 9,

Adakale 1 1 3

Ala-tan 1 3

Afganistan 1 3, 46, 48, 5 1

Alemcan Barudi 59

Afşar 54, 89, 99

Alen 53

Ağır 20, 29, 30, 53, 69, 95

Ali Abbas Müznip 93

Ağırbaş 53

Ali Asgar Kemali 59

Ağaoğlu Ahmet 92

Ali Fakih 1 06

Ahmet Çan 6 1

Ali Merdan Topçubaşı 92

Ahmet Mithat Efendi 57

Ali Rahim 6 1

Ahmet Sultan Abaşi 62

Ali Rıza 100

Ahrar Fırkası 97

Alibeyköy 106

Ahundzade Mirza Feth Ali 9 1 , 92

Alişak 53

Ak 52

Allahverdi Kabilesi 99

Aka Kudsi 93

Almasy 37

Ak Molla 60

Aimai 23

Ak-Pınar 1 06

Altı-ayak 83

1 13


1 14

Yeryüzünde Türkler

Altay l l , 1 3, 14, 1 5, 1 6, 1 7 , 23, 26, 34, 35,

Ayaz İshaki 59 Aydın 1 00,

40 Altay Dağlan 1 6

Aygır-Ahmet 1 06

Altınköprü 1 02

Ayı Toyon 20

Altun Ordu 45,

64, 76, 8 1

Altun Ordu Hükümdarlığı 64 Altun-Yaruk Sutra

44

Ayine Mecmuası 47 Aylu 65 Ayneddin Ahmer 60

Amuderya 45, 49, 5 1 , 53, 54

A zadistan 98

Amur 1 4

Azak Denizi 8 1

Anabileği 53

Azerbaycan 1 8, 5 1 , 54, 89, 90, 9 1 , 92, 94,

Anadolköy 1 06 Anadolu 1 8, 28, 5 1 , 54, 77, 89, 99, 1 00, 1 0 1 , 1 02, 1 05, 1 07, 1 1 3 Anadolu Türkleri 1 8, 5 1 , 105

95, 96, 97, 98 Azerbaycan Cumhuriyeti 95, 97 Azeri Türkleri 1 8, 92, 94, 95 Aziz-ül-Muhammed 62

Ang 23 Angara Nehri 1 3

8-

Ankara 86, 1 07

-

Anklar 1 06

Bık-gezen 53

Arab 52

Bab-ı niyyet 102

Arahacı 1 06

Babadağ 106

Aral Gölü 40, 49

Badanın 53

Araplar 89

Baganalı 83

Ardahan 95

Bağa 52

Arel 1 6

Bağdat 89, 1 03

Argın 2 5

Bahçesaray 77, 78, 1 07

Annutlu 1 06

Bahriebyaz 1 4

Artyi 26

Baku 9 1 , 92, 9 3 , 94, 95, 96, 97, 98

As-Sagay 25

Balabanca 106

Askıs Nehri 25

Balçık 1 09

Aslı ve Kerem 94

Balibokı 109

Astrahan 54, 64, 8 1 , 83, 84

Balkan Harbi 94

Asya 1 6, 1 7, 27, 47, 5 1 , 56, 76

Balıacı 1 06

Asya Gazetesi 47

Barabalar 26

Aşağı Kumandi 24

Bann-Tabın 65

Aşağı İ dil 40, 83

Barzakl ı 53

Aşmarin 73

Basarabya 1 09

Aşur Ali Zahiri 47

Bassagar 25

Atabay 52

Başköy 1 09

Aıabek Süliilesi 90

Başkurt kabileleri 65

Aunus 1 2

Başkurtisıan

Avam 1 4

Başkurtlar 1 7 ,

Avdenna 1 09

Batı Türkleri 1 8, 1 00, 1 05

Avrupa 54, 58, 89, 1 05

Batrak52

Ayasofya 86

Batum 95

64 64, 65, 66, 74, 8 1


Hüseyin Namık ORKUN Bavurcu 1 09

Buruncuk 5 1

Bay-Soyaı 24

Buryal 1 3

Bayındır 52, 89

Buz Denizi 1 3, 1 9

Bayan-Sara 1 3

Buzaç 5 1

Bayat-kırık 52

Bükeul 53

Baygundı 83

Büler 65

Bayındır 52, 89

Bürcen 65

Bayraç 53

Büyük ve Küçük Açın 25

Bayramşali 52

Büyük ve Küçük Baygado 26

Beden 53

Büyük Zap 1 02

Behbudi Behram Bey 47

Büyük-Bülbül 1 06

Behburi 47

-C-

Beketov 2 1 Beltir 25

Cabar 1 00

Bereket Nehri 83

Cafar-bay 52

Beş-göz 1 09

Cafer Ahmed 1 00

Beşalma 1 09

Cagaybaylı 83

Beşboyak 24

Caltay 1 09

Big-timür 5 1

Canı-beg 53

Biğ-Sakar 53

Cangı-Nayman 83

Biisk 23

Cantay Batır 33

Bilalter 1 06

Ceneviz 76

Bireş 53

Cengiz Han 43, 8 1

Biryusa 26

Cenikent 84

Bizans 79

Cikarcuy 53

Boğaca 52

Cok meydan 1 09

Boğazçik 1 06

Cuçulduk 5 1

Boğazköy 1 06

Cumhuriyet 78, 97, 98

Bojgarlı 1 09

Cungaria 40, 83

Boza 29, 46

Cüneyd 52

Bögöci 26 Brest-Litovsk Antiaşması 95 Brunca 106 Bucak 86, 1 07 Budizm

44

Çağatay 45 Çaka 5 1

1 1O

Bug Nehri 8 1

Çakırman

Bugu 37

Çalman 23

Buhara 40, 45, 46, 50, 53, 54, 56, 57

Çapan 54, 83

Bukgaça 52

Çapti 23

Bulgar Türkleri 56, 68

Çar i van 75

Bulgaristan Türkleri 1 8, 1 1 1

Çar Dördüncü i van 56

Burgaşin 1 3

Çardaş dansı 83

S urgaz 1 09

Çaris Nehri 23

Burhan 1 00

Çarlı k Rusyası 64

1 15


J /6

Yeıyüzünde Türkler Davulcu 1 06

Çavuşköy 109 Çeçenler 85

Daz 52, 53

Çedibes 24

Deli Abbas 1 03

Çedi-teş 24

Deliorman 1 07

Çepni 1 00

Devce 1 06

Çerdat Nehri 25

Devlet Giray Han 84

Çeremis l l

Devletşah 53

Çeremisler 1 2

Dınacı 53

Çerna 1 06

Dicle 1 02

Çernev Tatarları 24

Dimilrovka 1 09

Çemi-klobuk 49

Dobruca 1 05, 1 06, 107, 1 08, 1 09

Çeşmeköy 1 09

Doğu Trakya 1 1 2

Çetti-Pürü 25

Doğu Türkistan 36, 39, 43, 44,

Çıgal 24

Doğu Türkleri 92

Çıkrıkçı 1 06

Doktor Halil Fikret Kanat 98

Çıstar 25

Dokuz-Oğul 1 06

Çıtak 1 07

Doylat 5 1

Çıvaş 68

Döngirçi 52

Çikek 53

Duşenbe 50

Çilek 1 06

Duvan 65

Çiltek 52

Düğüncü 1 06

Çin 1 7, 23, 36, 43, 1 06

Düyeci 53

Çin Türkisıanı Türkleri 1 7

Düyeçi 52

Çinliler 23, 43

Düzgünce 1 09

46

Çirik 37

-E-

Çolım Tatarları 25 Çongar 1 07

Eçig 25

Çoros 23

Edegene 36, 37

Çubbaş 53

Edegene kabi lesi 37

Çuvaş İ liihı Birih 72

Eğridere l l l

Çuvaş lehçesi 1 6, 73

Elbrus Dağı 86

Çuvaş Türkleri 68

Elbrus Dağları 87

Çuvaşlar 17, 68, 69, 70, 7 1 , 73, 74

Endican Nehri 37

Çuy Nehri 37

Enis 53

Çuya Nehri 23

Erbil 1 02

Çüngis 23

Erbil Kalesi 1 02 Erdebil 99

-DDağdıkulı 53

Erden 53 Ergenekli 83

Dağıstan 84

Erki-Guram 53

Danaköy 1 06

Ermeni ve Gürcü Şuraları 95, 96, 97

Danrık 52

Ersarı Türkmenleri 53

Daşevli 1 00

Esenli 5 1

Daşkı 5 1

Eskibaba 106


Hüseyin Namık ORKUN

117

Güney Bulgaristan l l l

Eski-Yürük 1 00 Eskimolar l l , 1 9

Gürcistan 95

Esi'ler 1 2

Gürcü 95

Ester 1 06

Güzel Kız 57

Etrek Nehri 52

Gyula Nemeıh 1 5, 88

Eymür 5 1 , 52

-H-

-F-

Hıristiyan 14, 20, 24, 26, 69, 72, 73, 74, 75, 1 09

Fahrülbenaı Hanım 6 1 Farsah 1 00

Hırsava 106

Fatih Emir Han 60

Habibi 9 1

Fatih Kerimi 59

Hacı-Ömer 1 06

Fatih Sultan Mehmet 77

Hacılar 1 06

Feklistov Adaları 1 3

Hacı Giray 76

Fergana 45, 46, 47

Hacı Zeynelabidin 92, 94

Ferhat ve Şirin 48

Hacıbeğli Aziz Bey 94 Hadır-Kazak 5 1

Feth Ali Han 96, 97 Fin l l , 1 2, 1 4, 2 1 , 28, 32,

44, 73, 74, 80,

Hadi Atiasi 6 1 Hadi Maksudi 59

96, 1 00 Finlandiya 1 2, 74

Hadice Hanım 6 1

Frans Bemay 99

Hakverdili Abdürrahim 92

Frekıtsey 1 06

Halep 1 05

Fuzuli 9 1

Halha 1 3

Füyuzaı mecmuası 93

Hamay 5 1 Hamdullah Suphi Tanrıöver 1 09

-G-

Hamle! 62

Gacal 1 07

Hanikin 103

Gagauzlar 1 8, 1 09, 1 1 0

Harezmşahlar 90

Ganizade Sultan Mecit 92

Harzem 43, 45

Gavur-Süyütçük 1 09

Harzem Seferi 43

Gaydar 1 09

Has-Türklük 1 06

Gazi Giray 77

Hasan Ata 6 1

Geçit 1 06

Hasanlar 1 06

Gedik Ahmet Paşa 77

Hasava 1 4

Gelincik 1 06

Hayat Gazetesi 92

Geyne 65

Haydutlar 62

Girey 52, 76

Hazar 1 6, 5 1 , 52, 79, 84, 89

Gök-Oğuz 1 09

Hazar Denizi 84

Göklen Türkmenleri 52

Hazar Türkleri 79, 89

Gözleve 1 07

Hazarlar 79, 89

Gulca 53

Herzegi 53

Gülisıan-ı İ rem 9 1

Hilali-ahmer 94

Güneş-Dil Teorisi 36

Hind ihtilalcileri 48

Güney Azerbaycan 98

Hive 45, 46, 5 1 , 52, 54


118

Yeryüzünde Türkler

Hoca-sofı 52

İ pek yolu 76

Hokand 36, 37, 40, 46, 49

İ ran 1 8, 5 1 , 54, 90, 98, 99

Hop-hop 93

İ ran Türkleri 99

Horasanlı 53

İ randaki Türkler 1 8

Horgun 1 00

İ rge 26

Hoten 43

İ rgit 25

Hoy bölgesi 99

İ rik 53

Hun Türkleri 89

İ rkutsk 22

H unlar 76, 89

İ rşad 92

Hürriyet Gazetesi 47

İ rtiş Nehri 40

Hurşiı Banu 94

İ sakça 1 06

Hüsameddin Molla 57

İ smail 1 06 İ smail Gaspıralı 57, 59, 77

1

- -

İ smail Hikmet 98

llia Yermolin 2 1

İ smail Mirza 58

lqnace Kunos 1 1 3

İ smail sancağı 109

Irak 1 8, 5 1 , 1 02, 1 04, 1 05

İ stanbul 78, 86, 93, 94

Irak Türkleri 1 8, 1 02, 1 04, 1 05

İ sveç 1 2

Irhtı 65

İ şim Nehri 40

!sık Göl 36, 37

İ ttihat Fırkası 97 İ zzetullah 6 1

-1-

İ ş i Irrnağı 24

İ bni Batula 45 İ brahim Tahir Musa 93 İ brahim-Sahin 1 03

-JJaponlar 1 1

-K-

İ dil boyu 56 İ dil Bulgarları 68 İ dil Nehri

12

İ dil Türkleri 1 7, 75

Kabardinler 85 Kaçarlar 90

İ dri s kuyusu 1 06

Kaçır 29, 32, 53, 7 1

İ grenmi 5 1

Kafkas Hükümeli 95

i ğdir 5 1 , 52

Kafkas kavimleri 84, 85

İ l bayrağı Gazetesi 47

Kafkaslar 76

İ l-det 65

Kafkasya 8 1 , 84, 86, 89, 94, 95, 96

İ lan 65

Kafkasya Konferansı 95

İ lhanlılar Devleti 90

Kafkasya Türkleri 8 1, 83

İ li vadisi

Kafsanlar 1 06

44

İ nan Çeşme 1 06

Kaidiug 26

i ner-baş 53

Kaildere 1 06

İ ngara 26

Kalfa 1 06

İ ngoda 1 3

Kalmuklar 83

İ ney 65

Kalmük 1 3

İ nker 1 2

Kambaşılar 26

İ mrili 5 1

Kamber 1 06


Hüseyin Namık ORKUN Kamena 1 06

Karaköy 1 06

Karnlar 2 1 , 25

Karakum 40

Kan Nehirleri 25, 26

Karakurt 109

Kan-Yokmaz 52

Karaman 53

Kangal Kabilesi 19

Karamanköy 1 06

Karılıbaşlı 53

Karasingir 49

Kansu 43

Karataş-ayak 52

Kapıcı 1 06

Karatay 106

Kar bayramı 65

Karatepe 1 03

Kara 53

Karatüpe 53

Kara Çıstar 25

Karga 24,

Kara Murat 1 06

Kargalı Kasabası 57

Kara Tyodge 26

Kargalık 1 06

Kara-Harman 1 06

Karın-Karalı 1 00

Kara-Keçeli 1 00

Kars 95, 98

Kara-Kırgızlar 1 7 , 33, 36

Kartal l 06

Kara-Pelit 1 06

Karyala 1 2

Kara-Şor 24

Kasailer 83

Kara-şur 52

Ka�ımca 1 06

Kara-Tabın 49, 65

Kaspulat 83

Kara-Tekeli 1 00

Kaspulatlar 83

Kara-Yatak 1 02

Kaşgar 43

Karaağaçlı 1 00

Kaşkay Kabilesi 99

Karabağ Hanlığı 9 1

Katay 65

Karabaki 1 06

Katunya 23, 24

Karabalkarı 52

Kaug 26

Karacalar 1 06

Kavak l l l

Karaçaudur 5 1

Kavarcık 1 06

Karaçay 76, 86, 87, 88

Kavama 1 09, 1 1 0

Karaçay Türkleri 86, 88

Kayı 29, 33, 52, 89

Karaçaylar 1 8, 86, 87, 88

Kaylı 65

Karaçuk Dağları 1 02

Kazak Türkleri 26, 36

1 19

Karadeniz 68, 76, 1 05 , 1 07, 1 1 0

Kazak-Kırgızlar 1 7, 40, 4 1

Karaevi 52

Kazaklar 45

Karagal 1 03

Kazan 49, 56, 57, 58, 59, 60, 6 1 , 65, 68,

Karagalar 26

69, 74, 9 1 , 92,

Karahoca 52

Kazan M uhbiri 57

Karaim Mezhebi 79

Kazan Türkleri 1 7 , 56, 57, 58, 59, 60, 6 1 ,

Karaim Türkleri 76, 79

62

Karaimler 79

Kazan yolu kabileleri 65

Karakalpak Bey 49

Kazancı 53

Karakalpaklar 1 7, 49, 50

Kazayak 1 09

Karakoyuolu Kabilesi 99

Kazvin 99

Karakoyunlular 90

Kefeden 1 07


120

Yeryüzünde Türkler

Keferi 1 03

Kireçlik 1 06

Kegizyan 103

Kirensk 22

Keki S2

Kirey 6S

Keles-Kacar 100

Kirtiş 1 00

Keres 24

Kiryet-Lung 1 09

Kergit 23

Kisai 24

Kerkük 1 02, 1 03

Kite S2

Kerkük Ka�abası 1 02

Kobii 24

Kertik-Pınar 1 06

Koca Ali 1 06

Khatanga 1 4

Kocalak 1 06

Kheta 1 4

Kocalı-kızıl S3

Khosovo 1 4

Koçkor-Mundus 23

Kıbrıs 1 8, 1 OS, 1 1 3

Kokarca 106, 109

Kıbrıs Adası 1 1 3

Kolima 1 9, 22

Kıbrıs Türkleri 1 8, l OS, 1 1 3

Kororat 1 09

Kınık 89

Kondoma Nehri 24

Kıpçak 23, 40, 45, S3, 6S, 8 1 , 1 09

Kongaz 1 06, 1 09

Kıpçak 23, 40, 4S, S3, 6S, 8 1 , 1 09

Kongı 24

Kırca Ali l l l

Kongural 40, 4S

Kırgız 23, 2S, 29, 3 1 , 33, 36, 37, 39, 40,

Kore 1 4

4 1 , 42, 43, 48, 49, 6S

Koşantı 3 1

Kırgız-Kazak 36

Kotı 23

Kırgızlar 1 7, 25, 29, 3 1 , 33, 36, 37, 39, 40,

Koyu 24, S3

4 1 , 43, 48, 49, 66, 83

Koyunlu S3, 99, 1 02

Kırıl S2, 72

Köbök 23

Kırım 1 8 , 57, 76, 77, 78, 79, 80, 8 1 , 82, 83,

Köğiın 53

89, 1 06, 1 07 Kırım Türkleri 1 8, 76, 77, 78, 83, 1 06

Kök-böri 27 Kökcalı S2

Kırım Yarıınada�ı 76, 79

Köl 26, 36, 49, 62

Kım k S2

Kömnöş 24

Kışla 1 06

Köppen 7S

Kıvançı-yarma 49

Körçeşıne 1 06

Kızıl 24, 2S, S I , 52, S3, 69, 70, 1 00, 1 03

Köroğlu 30, S4, 99

Kızıl Kaya 24

Körüıne 52

Kızıl Takır çölü S 1

Köseler 1 06

Kızıl-ayak S3

Kösön 24

Kızıl-Keçeli 1 00

Köstel 1 06

Kızıl-Marat S3

Köstence 1 06, 1 09

Kızıllar 25

Köyö 23

Kızü-göz S2

Kubadin 1 06

Kiçi -köz 5 1

K uban 24

Kikaş Gazetesi 47

Kuban-Terek 86

Kingan Dağı 1 4

K ubay 1 09

Kingirme S 2

Kuçum Han 64


Hüseyin Namık ORKUN Kudış 53

Madır 26

Kuenlün 1 3

Magucar Dağları 40

Kuenlün Dağları 36

Mahmud Hoca 47

Kum 99

Mahmut 1 06

Kuman Türkleri 1 05

Mahmut-Kuyusu 1 06

K umanlar 49, 76

Mahmutça 1 06

Kumuk 76, 85

Malçıva 106

Kumuklar 1 8 , 84, 85

Malov

Kundur 76, 83

Mamatay 53

Kundurlar 1 8 , 83

Mamay 1 06

44

Kurç 1 09

Mambetçe 1 06

Kurçık 25

Man git 8 3

Kuşçı 52

Manas 3 7 , 3 8 , 3 9

Kuyu-Pınar 1 06

Mançular 1 3, 1 4

109

Kuyyum Nasıri 6 1

Mangalya

Kuzey Azerbaycan 98

Mangalya kasabaları 1 09

40, 53

Kuzey Buz Denizi I 3

Mangışlak

K uzey Mançurya 1 3

Mangıt kabilesi 53

K uznesk 23

Martti Rasanen 100

Kübei Hatun 2 1

Maşnk 52

Küçük Asker 48

Mavera 95

Küçük-Bülbül 1 06

Mecit Gafuri 60

Küçükköy I 06

Meclis-i mebusan 96, 97

Küdey 65

Meçerler 17 Mehmet Emin ( Yurdakul)

-L-

Mehmet Kulizfıdc Cclil 92

Laba ırmağı 8 1

Mehmet Rahinıoğlu

Lap l l ,

Melioransky

(ı 1

39

Laplar 1 2

Mendli 1 03

Lebed 24

Mengli Giray 76

Lehistan 79

Mercani 56, 57, 60, 6 1

Lena 1 9, 2 1

Merv tekeleri 52

Lena Nehri 1 9

Mestanlı l l l

Leyla ve Mecnun 48, 94

Mesziiros Gyula 73

Lezgi 85

Meydan-köy 1 06

Liv 1 2

Mezopotamya 1 03

Lokman Hekim 48

Mısır 1 05 Mihail Çakır 1 09

Lüd 1 2

M-

-

M i haylov 69

M . Cevdet 94

Mikrime 52

Mıng 65

Milis 5 1

Macar 1 I , 1 3 , 37, 66, 73, 83

M i mak 2 1

Macaristan 1 05

Minusinske Nehri 25

Maçin 1 06

Mireki 5 1

93

121


122

Yeryüzünde Türkler Neşr-i Maarif Cemiyeti 94

Miriş 5 1 Mişer 60, 74, 75

Nesıor 49

Mişerler 74

Ngan-si 43

Moğolistan 26

Nikolski 73

Moğollar 1 3, 24, 4 1 , 43, 90

Nisa 1 03

Molla Nasreddin 93

Nogai K umukları 84

Molla Nasrullah mecmua�ı 92

Nogay 45, 64, 65, 76, 8 1 , 82, 84, 1 07

Mondros Mütarekesi 96

Nogaylar 1 8, 45, 49, 8 1 , 83, 84

Monero 1 4

Nogay-Mangıt Beyleri 64

Mongul 23

Nogay yolu kabileleri 65

Mordvin l l , 1 2

Norveç 1 2

Moskova 7 7 , 94

Num 1 4

Moskova Askeri İ dadisi (Lisesi) 77

Nuri Paşa 95, 96

Mufassal tarih-i kadim-i Türki 6 1

-0-

Mugan 99 Muhammeı H i yabani 98

Oçu 23

Mundus 23

Odu-hoca 53

M urfatlar 1 06

Ogurcaklı 52, 53

Musa Akyiğiızade 57

Oğuz boyları 89, 90, 1 0 1

Musa Takiyef 94

Oğuz Han 48

Musibet Fahreddin 92

Oğuz Türkleri 5 1, 89, 90, 1 05

Muslu 1 06

Oğuzlar 53

Musul 1 02

Ohotsk Denizi 19

Münevver Kaari 47

Ok 53

Mürgap 52

Oka 1 2, 1 3, 26, 74

Mürkil 23

Oka Nehri 1 2

Mürkül 23

Olekma 22

Müsavaı Fırka�ı 97

Omurça 106

Müslüman Cemiyeı-i Hayriyesi 94

Ong 36

Müstecib H. Fazıl 1 06

Oniki- İ mam 103

Mütefad-ül-ahbar 57

Orenburg 64, 68 Orhun Nehri 43

-N-

Orta-Kuduk 53

Nadir Şah 90, 92

Ortaasya 1 7, 27, 28, 33, 36, 4 1 , 48, 54

Nalbant 1 06

Ortaasya Türkleri 1 7, 27, 28, 48, 54

Naraçı

1 06

Nanncalı 1 00

Ortaköy 1 06 Osman-Fakı 1 06

Nayman 23, 40, 45, 49, 78, 83

Osmanlı Şark Ordusu 95

Necaı Gazetesi 47

Osmanlı Türkleri 1 06 , 1 1 3

Necat Safa 94

Osmanlılar 77, 90, 9 1 , 1 05

Necef Beğ 9 1 , 92

Osmanoğullan 76, 1 05

Nedim 52

üstyak l l , 1 3, 1 4

Neriman Nerimanof 92

üstyaklar 1 3, 1 4

Nesimi 9 1

Oıello 62


Hüseyin Namık ORKUN

123

Rumeli Türkleri 1 05 Rumköyü 1 06 Ödemiş 5 1

Rus Eınografya Cemiyeıi 69

Öküz 29, 52

Ruslar 1 9 , 2 1 , 22, 23, 24, 36, 49, 64, 74,

Ömerbil 1 03

84, 9 1 , 95, 97

Özbek Han 45

Rusya 1 2, 24, 26, 64, 78, 79, 94

Özbekler 1 7, 33, 45, 46, 47, 48, 49, 53, 66

-SSabir Türkleri 89 -P-

Sabirler 89

Palan 24

Saçı-Karalı 1 00

Palaz 1 06

Sada Gazetesi 93

Pamir yayiası 36

Sadnilzam Kamil Paşa ı ı 3

Paraı 23

Safevi 90

Paris 78

Sagay 25

Paylagas 23

Sagaylar 25

Pazarcık 1 06, 1 07

Sağır 53

Pazarlı 1 06

Sahip Cemal Hanım 6 1

Peçenek 89, 1 05

Sakat 23,

Peçenek Türkleri 1 05

Salcıgıt 83

PederkOş 47

Saltık-Hacı 1 09

Pelilli 1 06

Saluk 52

Pençde 52

Satur Türkmenleri 53

Penza 74

Samoyedler 14

Perm 64, 74

Santat 1 3

Pomaklar 1 1 1

Sapan toyu 65

Pri sahilleri 74

San-Bağış 33, 37

Profesör Pröhle 86, 87, 88

San-Şor 24

Provda

1I 1

Sarı-Tekeli Sarıglar

Pulı-Salar 53

1 00

25

Pulukçu 1 06

Sarar 5 1 ,

Pyazan 74

Saratov 68, 74 Sarcalı 52 -R-

San Bağış 33, 37

Radloff 24, 37

Sarı Bağış kabilesi 33

Rahman 1 06

Sarı Uygurlar 43

Ramsıedı 1 4

Sarı Yögur 43

Razgrad 1 1 1

Sarık Türkmenleri 52

Rıza Han 90

Sarig 25, 26,

Rıza Pehlevi 98

Sarig-Kaş 26

Rızaeddin İ bni Fahreddin 60

Sarigköl 36

Romanya Türkleri 1 8

Sarı 23, 4 1 , 48

Rumbey 1 06

Sasaniler 89

Rumeli 1 05

Satış-köy 106


124

Yeryüzünde Türkler

Savailan Dağı 99

Svişıov l l l

Sayan Dağları 1 4, 26

-Ş-

Sebe 1 0, 1 6, 24, 4 1 , 6 1 , 98 Sekni 52 Selçuklu İmparatorluğu 90

Şah İ smail 9 1 , 99

Selçuklu 90, 1 00

Şah Abba� 94

Selçuklu Devieli 90

Şah-Murza 84

Selge-Kacar 1 00

Şahseven Kabilesi 99

Semedin 52

Şahsevenler 54

Semerkand 45, 46, 47

Şahsivan 1 03

Semipalaıinsk 40

Şak 52,

Seyid Baıur 65

Şakir Can Tahiri 59

Seyit Azim 93

Şalkal 24

Sır-derya 54 40, 49

Şamanlar 20, 2 1

Si bir yolu kabileleri 65

Şamara 64

Sibirya 1 7 , 1 9, 20, 64, 89

Şaragaş 24

Sibirya Ham

64

Şehabeddin Mercani 56, 57,

Sibirya Türkleri 1 7 , 1 9

Şehirhan 1 03

Sidlik 53

Şehri-Sebz 45, 46

60

Silistre 1 06, 1 07, l l l

Şelei 24

Simbirsfe 74

Şerameı 1 06

Simbirsk 68

Şerif 52

Singrik 52

Şeyh M uhammeı Hiyabani 98

Siramuren Nehri 1 4

Şeyh Muhsin 1 03

Sogunah 53

Şeyh San'an 94

Sosyal-Demokrat Fırkası 98

Şiiler 1 03

Sosyalisı Fırkası 97

Şirvanşah 90

Soyon 23, 26

Şobalaçı 83

Soyonlar 26

Şor 24

Söki 52

Şorlar 24

Staniısa Baıal Paşa 8 1

Şü 25, 55, 67, 7 1

Sıarotroyan 1 09

Şumnu l l l

Su-Kakpına 25

Şura mecmuası 60

Subuıay 43

Şura-yı Milli 95, 96

Suhıı 53 Sultan Aziz 52 -T-

Sultan Dördüncü Murad 1 02 Sulıu 37

Tabın 65, 1 00

Sungar ve Non Nehirleri 1 4

Tabak 1 09

Suomi 1 2

Tabaki 1 09

Suriye 1 8, 5 1 , 1 05

Taban 25

Suriye Türkleri 1 8

Tagap 24

Sür-Dayak 2 1

Tagay 36, 37

Süt-göl 1 06

Tagay Kabilesi 37


Hüseyin Namık ORKUN Tağ-Kakpına 25

Teresinek 106

Tahirzade Sabir 93

Terziköy 1 06

Tahran 98, 99

Testemel 1 06

Talaşman 1 06

Tevfik Fikret 93

Tambov 74

Tibet 1 3, 43

Tamyan 65

Tibterler 60

Tanıp 65

Tienşan Dağları (Tann Dağları) 1 3

Tana 52, 90

Tiflis 9 1 , 93, 95

Tangdu 23

Timur 48

Tanrıverdi 1 06

Tirgeş 24

Taracak 26

Tobol Nehri 40

Taralık 26

Tobollık 26

Tarançı Türkleri 44

Tobolsk 1 3

Tarbagatay 1 3 , 40

Togul 24

Tarhan 5 1

Togus 24

Tarım havzası 43

Toguzlar 65

Tarlek 26

Tohtamış 52, 8 1

Tartkın 24

Tohıamış kabilesi 52

Taş-avul 1 06

Tokmak 5 1 ,

Taş-Pınar 1 06

Tom Nehri 24

Taşkend 47, 48

Tom-Sagay 25

Taşpınar 1 09

Tomay 1 09

Tatar-Hacı-Ava! 1 06

Ton 24

Tatar-Kıpçak 1 09

Tongşon 23

Tatlıcak 1 06

Topoloğ 1 06

Tavgi 1 4

Torgul 23

Tavşanul 1 06

Toro 23

Tayaş 24

Totoş 23

Tazlar 65

Toybastar 4 1

Teberde Nehri 86

Töbetpes 83

Tebriz 90, 98, 99

Tölös 23, 25

Tei-Afer (Telefer) 1 02

Tölös Gölü 25

Teke Türkmenleri 52

Tör 2B, 29

Tekes Gölü 37

Tön-As 23

Tekirgöl 1 06

Trabzon 95

Telenget-kişi 23

Tuba-kişi 24

Telel�k Gölü 24

Tuğlu 1 09

Teleutlar 23, 24

Tulca 1 06

Telpek 54

Tuna 1 05, 1 1 0, 1 1 3

Temir-hoca 83

Tunguska Nehirleri 1 3

Tepterler 74

Tunguzlar 1 3 , 1 4, 1 9, 2 1

Terakki Gazetesi 47

Turan 47,

Tercüman Gazetesi 78

Turan Gazetesi 47

Terekme 52, 54

Turan gençler birliği 47

125


126

Yeryüzünde Türkler

Turfan 43

Ural-Altay l l , 1 3, 1 4, 1 5

Turgay Nehri 40

Uran 30, 65

Turum-bece 1 06

Urfa 89, 1 03

Tuzla 1 06

Urkil 23

Tümellik 26

Urus-Kuşçı 52

Tüngavür 65

Uryanhay 24

Türk 9, l l , 1 4, 1 5, 1 6, 1 7, 1 8, 20, 2 1 , 23,

Usa yolu kabileleri 65

24, 26, 27, 28, 29, 30, 3 1 , 32, 33, 36, 37,

Ustalık 53

39, 40, 43, 44, 45, 47, 48, 49, 5 1 , 52 , 53,

Uslu 24

54, 56, 57, 58, 59, 60, 6 1 , 62, 65, 66, 68,

Usul-i Cedide Meklepleri 57, 59

69, 70, 7 1 , 73, 74, 75, 76, 77, 78, 79

Uvanış 65

Türk Efsaneleri 26, 66

Uygur 43, 44

Türk-Remmiği 1 06

Uygur Hükümdan Barçuk 43

Türkistan 36, 39, 43, 44, 46, 47, 48, 49, 5 1 ,

Uygur Hükümdarlığı 43 Uygurlar 43

54 Türkistan kütüphanesi 47

Uzun Ha�an 90

Türkiye 1 6, 8 1 , 94, 95, 96, 98

Uzun-çadır 1 09

Türkler 1 0, l l , 1 2 , 1 4, 1 6, 1 7, 1 8, 20, 2 ı .

-Ü-

22, 23, 24, 26, 27, 28, 29, 30, 3 ı . 32, 34, 36, 38, 40, 42, 43, 44, 46, 48, 50, 52, 54,

Ü ç-Urug 46

56, 58, 59, 60, 62, 64, 65, 66, 68, 69, 70,

Ü sergen 65 -V­

7 ı , 72, 74, 75, 76, 77, 78, 79, 80, 8 ı , 82, 83, 84, 86, 87, 88, 89, 90, 9 1 , 92, 94, 95,

Vambery 26, 28, 48, 82, 100

96, 98, 99, ı oo, 1 02, 1 03 , 104, 1 05, 1 06,

Yama 1 09, l l l

1 07, 1 08, 1 09, ı 1 0, ı ı ı . 1 1 2, 1 1 3

Vasiliy Bugor 2 1

Türkmen Oymakları 1 00

Vavariş 85

Türkmenler 1 7 , 3 1 , 3 3 , 5 1 , 54

Vehip Paşa 95

Tyeplei 26

Velihanoğlu Çokan Töre 37

Tyoda 25

Venedikliler 1 1 3

Tyode 26

Vepse 1 2

Tyodge 26

Verhoyansk 22 Vezirzade Necef Beğ 9 1 -U­

Vilyuisk 22

Ubeydullahoğlu Aziz 6 1

Vogul l l , 1 3

Uda 1 9, 26

Volkaneşli 1 09

Uda Adası 1 9

Vot l l , 1 2, 75

Ufa vilayeli 64

Volyak l l , 75

Ugor kavimleri 1 3

Volyaklar 1 2

Uluğ 47

Vyalka vi layeti 1 2

Umumi harb(Birinci Dünya Harbi) 44, 47 -W­

Ural l l , 1 3 , 1 5 , 40, 64, 66 Ural Dağları 64

Wilhelm Thomsen 1 5

Ural kavimleri l l , 1 4

Winkler 1 1

Ural Nehri 40

-Y-


Hüseyin Namık ORKUN Yüti 23 Yahudiler 79

Yüzbaşı Galkin 2 1

Yakut lehçesi 1 6

-Z-

Yakutlar 1 7, 1 9, 20, 2 1 , 22 Zahir Bey 57

Yakutsk 22 Yalan 24, 66

Zap suyu 1 02

Yalavaç 53

Zeki Yelidi Togan (Ahmet) 52, 53

Yangak 52

Zencan 99 Zerdablı Melikziide Hasan Beğ 92

Yarkend 43 Yaşar N abi

I 1 0, 1 1 1

Zerefşan 49

Yaşka 69

Zeynelabidin 94, 1 03

Yavuz Sultan Selim 90

Zirin Yurtı 65

Yedisu

40

Ziya Gökalp 93

Yelaldı 1 00

Zolotnitski 73

Yellei 1 9

Zorabad 52

Yeni-Saray 1 06

Züryen l l , 1 2

Yenice 1 03 Yeniderya 49 Yeniköy 1 06, 1 09 Yenisey 1 3, 1 4, 25, 26, 36 Yenisey Samoyedleri 1 4 Yenisey Vadisi 26 Yenisu 49 Yılardık 1 09 Yıltas 23 Yış-kişi 24 Yirmi Sekiz Mehmet Çelebi 1 1 3 Yobır 24 Yolatan 52 Yomurtlar 52 Yomut Türkmenleri 52 Yomza 72 Yudak 23 Yugoslavya 1 1 2 Yukarı Kumandi 24 Yukarı Kuma 8 1 Yunanistan ve Makedonya Türkleri 1 8 Yurak 1 4 Yurmatı 65 Yurt Mecmuası 47 Yusuf-Pınar 1 06 Yüksek Ticaret Mektebi 98 Yüs 24, 25 Yüs Bozkın 25

127


128

Yeryüzünde Türkler



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.