Hüseyin Namık Orkun - Attila ve Oğulları

Page 1



A'l*l'İLA VE OÖULLARI

Hüseyin Namık ORKUN

�·

B:ILGB KARINCA


Bilge Karmca İstanbul 2013 Genel Yaym Nu 218 HU&eyin Namık Odam Kitaplan-2 ISBN 978-9944-183-61-1 -

-

-

© Bu eserin tüm yayın haklan yeniden gözden geçirilmiş olarak

tilin teknik çalışmalarıyla Bilge Karınca Yayınlan 'na yazılı

izin

aittir. Yayıncıdan

alınmadan bu kitap; sesli, göıiintülü, çizim, İnternet, sanal

ortamlarda vb. yolla kısmen ya da tamamen çoğaltılamaz, kullanılamaz.


A---· 1·1 · IL ....-i"TA

VE

w

OGULLARI

Hüseyin Namık ORKUN

BİLGE KARINCA

Ankara Cad. Evren Çarşısı

Nu: 17/6 Cağaloğlu/ İSTANBUL Tel : (0.212) 522 42 49 - Belge Geçer: (0.212) 522 42 49 e-Mail: bilgekarinca@gmail.com - bilge_karinca@hotmail.com


o.im Ada- Attila ve Oğullan &: Y1m1 Hüseyin Namık Orkun -

&: Bilae Kmaca da ııt Yayın Tmhi 2013 -

&: Yaymı::a LAtif Uğurdıkan

&: Bdbllr

Murat Kaynak &:

� İklim Özbatı &:

lçT.-mı Sevda Uğurdıkan &:

K..,.t a..& Sevda Uğurdıkan &: DamldveRübD Ebru Güçlü &: :e..tı 'Ve Cilt

Apa Matbaacılık &: Bu kitap Apa Matbaa ve Ciltevinde basılıp, ciltleıımiştir.

Seyrantepe Malı. Nato Cad. Çankçı Çıkmazı No: 4 Kağıthane-İstanbul Tel: (0212) 321 48 17 SatifibNo: 18189


tÇiNDBJdı.RR

Birinci Baskının Önsözü Hunlar

..............

....................................

.

9

........

11

..........................................

.............................

.. .

.......

. 17 .

........................................... ............ ........

Bu Konuya Dair Bibliyografya Attila

............................

.

Bu Konuya Dair Bibliyografya Avrupada Hunlar

.

..........................

.

....

18

. . . . 22 .

.

.

...

.................................................................................

23

Bizans Sefaret Heyeti .......................................................30 Attila'nın Sarayı Batı Seferi

.....................

.

..........

.

................

.

....

.

42

........

55

.........................................................................

İtalya Seferi .......................................................................70 Attilla'nın Ölümü Efsanelerde Attila

..............

.

........................

....................

.

.

75

.....................

....................................

. . 80 .

.


Bu Konuya Dair Bibliyografya .

....

... .

.

..........

.

....................

104

Attila ve OÄ&#x;ullan ..............................................................107 Utigurlar ve Kutrigurlar

.

...............................

Bu Konuya Dair Bibliyografya . .

Sabirler

... . . . . . . . ...

Onogurlar Avarlar

.

... .......... . . . ......

.

117

....................

124

. . .....................................

. . ........ ...............................

......................................

.

..........

.

.............

.

..........

...............................................................................

Bu Konuya Dair Bibliyografya Macarlar

....

. . ..

...

... .

.

............

.

..............

Bu Konuya Dair Bibliyografya Alfabeti.k Dizin

.

...

....

.. .

. .

...

..

........................

.

....

.

.

................

126 131

135 175

...........................

.................

.

...

............... . . . .......

.

.. .. .

..

.

............

176

195

..... . . . . . ...........

197




HÜSEYİN NAMIK ORKUN

9

BİRİNd BASKININ ÖNSÖZtf Bu kitabı bilhassa gençler ve talebelerim için yazdım. Gayem tarih yazmak demenin üç kitaptan dördüncü kitabı çıkarmak olmadığını anlatmaktır. Bu konu üzerine daha birkaç kitap yayınlayacağım. Her şeyden evvel Türk tarihinin menbalarını "kaynaklarını" tanımak, bunları teker teker tetkik etmek ve ondan sonra terkip yapmaya çalışmak gerektiğini gözönünde tutmalıdır. Müverrihin "tarihçi" kendi benliğini eserde göster­ memiş olmasına imkan yoksa da mümkün olduğu kadar hadise­ yi olduğu gibi izaha çalışmak gerekir. Dilimizde Attila hakkında yazılmış bir takım kitaplar çıktıy­ sa da benim eserim ne bir roman, ne de bir tercümedir. Senelerden beri bu mevzu ile uğraştığım için yedi senelik çalış­ mamın mahsulünü okuyucularıma

takdim ediyorum.

A ttila hak­

kında Avrupa dillerinde yazılmış bazı eserler varsa da bunlar o zamandan bu yana yapılan incelemelerin ilerlemiş olmasından dolayı ilmi değerlerini kaybetmişlerdir. Meşhur Thierry'nin

1856 'da yazdığı eser bir çok noktalardan noksan ve yanlış olma­ sına rağmen bu mevzuyu en iyi işlemiş eserlerden sayılabilir. Daha sonra, Stritter de Memoriae populorum ete Scriptoribus

historiae Byzantinae adıyla yazdığı meşhur eserinde Bizans tarihçilerinin bu hususda verdiği bilgiyi bir araya toplayarak Latinceye tercüme etmiş fakat bunlar da ham malzeme mahiye­ tinde sayılabilir. En son araştırmaları toplamaya çalıştığım bu kitaba gelince: İlıne yeni bir şey ilave etmekten ziyade bütün eserlere müracaat ederek vakayı tam bir tarihçi gözüyle görmek ve üç kitaptan dör­ düncüsünü meydana çıkarmamak gerektiğini gençliğe ve talebe­ lerime göstermek gayesiyle yazılmış olduğunu bir daha tekrar etmek isterim. •

Birinci baskı tarihi 1 933.


10

A'ITİLA ve OÖULLARI

Kitabın ikinci kısmı Hunlar'dan sonra Avrupa'ya gelen kavimlerden bahseder. Hun İmparatorluğu'nun çökmesinden sonra kurulan devletleri de yine Hun kitleleri teşkil etmişti. Hatta Avarlar'ı dahi bazı tarihçiler Hun ismiyle kaydetmişlerdir. Bu itibarla Hunlar'ın çöküşünden sonraki devletlerden de bah­ setmeyi münasip gördüm. Macarlar'a gelince: Bu kavmin Hunlarla olan alaka derecesi henüz tam olarak belli olmamışsa da bu alakanın her ne şekilde olursa olsun varlığı da muhakkak

gibidir. Dolayısıyla Attila ve oğulları dediğim vakit Macarlar'ı Attila'nın oğulları olarak telakki etmeyip, onları Hunlar'ın bu yerlerde halefleri telakki ettiğim için Macarlar'dan da bahset­ mekte bir sakınca görmedim. Kitabın yayınlanış tarihi de beni memnun etmektedir; çünkü bu sene Attila'nın tahta çıkışının 1500'ncü yıl dönümüdür. Bu büyük Türk kahramanının ve yüksek ideal taşıyan Hükümdarın hatıratını ben de bu suretle yadetmiş oluyorum.

HUseyin Namık ORKUN- 1933


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

11

HUNLAR

Bütün ilim fileminin kabul ettiği üzere Avrupa'daki Hunlar daha evvel Asya'da Çinliler'in Hiung-nu adını verdikleri kavmin Batıya gelen kısmıdır. Bu iki farklı yerde gözüken aynı kavmin birliği De Guignes zamanından beri kabul edilmiş ise de bu duru­ 1 mu açıkça ispat eden Prof. E Hirth olmuştur. Milattan sonra 550572 seneleri arasında resmi kaynaklara dayanılarak yazılan Wei sülfilesi tarihinde zikredilmektedir ki Hükümdar Kau-tsung (milattan sonra 452-466 ) zamanında Suk-taklar'ın Kıralı bir sefa­ ret heyeti göndererek Kutsang'ın istilası sırasında tebaasından esir düşen tüccarların iadesini talep etmiştir. Suk-taklar adı altında Alan kavmini anlamak gerekir. Yine aynı eserin diğer satırlarında ise bundan sonra Hiung-nu'lar'ın bunların (yani Alanlar'ın) Kıralını öldürerek memleketlerini istila ettikleri ve bundan sonra

Kml Hut-nai-ssı'ya kadar aradan üç neslin gelip geçtiği kayde­ dilmektedir. O halde Kıral Hut-nai-ssı 'ya ile ilgili vesika zamanında (tah­

minen 455) üç nesillik zamanı çıkarırsak milattan sonra 355 senesi meydana çıkar. Bununla birlikte 375 senesinde Hunlar, Alanlar'la birlikte Kuzeydeki Gotlar üzerine hücum etmişlerdir. Dolayısıyla şüphesizdir ki bu kaynakta Hiung-nu adı altında Hunlar'dan bahsedilmektedir. Bu ispattan başka Prof. E Hirth Han sülfilesi tarihinden daha mühim iki vesika gösteriyor ki bu vesikalarda Hiung-nu'lar'ın Batıya göç ettikleri kaydedilmekte­ dir: M. Ö. birinci asırda Hiung-nu hükümdarlığı'nda taht kavga­ ları başlamıştı.

1.

F Hiıtlı:

Ueber Wolga-Hwınen und Hiung-nu, Sitzungsber. d . phil. hist. Cl. d. K. b. Akad. d. Wiss. Mtinchen, 1899, il, S, 245-277.


A'ITİLA ve OÔULLARI

12

2 Beş Tan-hu birbirleriyle harp ediyorlardı. Nihayet

iki kardeş

arasında hükümdarlık bölündü. Ho-ban-p M.Ö. 54 senesinde Çin Hükümeti'ne tabi olarak Çin'in himayesinde varlık gösterebilmiş, büyük kardeşi Tsit-ki Tan-hu da Batıya doğru hareket ederek 0-sunlar'la komşu olan araziye çekilmişti. Fakat 0-sunlar bunlara hücum etmişler, onlar da daha Kuzeye O-kutlar tarafına çekilmiş, daha sonra da Batıya gitmek üzere hareket eden Kin­ kun (yani Kırgız)lar'ı mağlOp etmişlerdi. Bunun ardından, Kuzeyde Ting-lingler'in topraklarını istila etmişler, kuvvet kazandıktan sonra birçok kez 0-sunlar üzerine akınlar yapmışlardı. O dönemde bunların hükümet merkezi Kin­ kun'da idi. Shiratori ve Marquart'ın incelemesine göre aslı meçhul olan 0-sunlar'ın Doğu hudutları Tekeş, Kungeş ve Yulduz Nehirleri bölgesine kadar dayanıyordu. İşte bu bölgede Tsit-ki, 0-sunlar ile harbetmişti. O-kutlar ise Kung-eş'den daha Kuzeyde, muhte­ melen Tarbağatay Dağları'nda yaşıyorlardı. Kin-kunlar da, bun­ lardan daha Batıya doğru Marquart'a göre Balkaş Gölü'nün üst taraflarında, tahminen bugünkü Semipalatinsk çevresinde otu­ rurlardı. Bunlardan daha Kuzeyde oturan Ting-ling'ler herhalde bugünkü Teleutlar'la bağlantılıdırlar. Kang'ki Kıralı 0-sunlar'a karşı müdafaa için Tsit-ti'yi Kırgızlar'ın arazisinden kendi ülkesine davet etti ve oturmak üzere memleketinin Doğu

taraf­

larını kendine tahsis etti; fakat Tsit-ki'nin kabileleri yolda soğuktan mahvolmuştu, ancak 3000 kişi Kang-ki'ye gelebilmiş­ ti. Tsit-ki buradan da 0-sunlar'a hücum etmiş ve zaferinden dolayı Kang-ki Kıratının kendisini bilerek merasim ile kabul etmediği için kızarak Kıratın kızını, yani kendi eşini ve bazı Kırallara tabi olan yüksek rütbeli ümerayı (üstsubayları) katlet­ tirmişti. Bundan sonra Hap-so (Aorsoi), Ta-wan (Fergaıia) ve 2.

Bu kelimeyi yalnız eski Fransız eselerine müracaat ederek Türkçe eser­ ler yazan bazı zevat Tanju diye kaydetmekte ise de kelimenin umu­ miyetle kabul olunmuş telaffuz şekli yukandaki gibidir.


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

13

diğer memleketleri de kendisine vermeye mecbur etmişti. Tsit­ ki daha Kang-ki'ye gelmeden önce bir Çin sefaret heyetinin mensuplanru öldürmüş olduğundan M.Ö. 36 senelerinde bir Çin ordusu Tsit-ki'nin üzerine yürüyerek şehrini zaptedip, kendisiy­ le birlikte 1518 kişiyi katletmişlerdi. Bu suretle Tsit-ki'nin ida­ resi yıkılmış, fakat kavminin bir kısmı sağ kalmıştı. Tsit-ki'nin şehri Talaz (Tola) Nehri yanında olup büyük ihtimalle Evliya ata'nın yerinde bulunuyordu. Milattan sonra 90 senesinde Tan-hu Banya doğru göç etmişti. vakitler Çinliler bütün Tarim havzasına hakimdiler: Bu suretle komşu devletlerin vaziyetlerinden haberdar olabiliyorlardı. Binaenaleyh Çin vekayinamelerinin kaydına göre bundan bir sene sonra Kuzey Hiung-nular'ın tekrar Banya doğru hareket ettikleri anlaşılmaktadır. Milattan bir asır sonra Hiımg-nu hükümdarlığı tekrar ikiye ayrılmış, Güney Hiung-nular Çin'in himayesine gir­ mişler, Kuzey Hiung-nular da Güney ırkdaşları ve komşuları tara­ fından saldırıya maruz kaldıklarından nereye gittiklerini bilme­ mek üzere Banya doğru hareket etmişlerdi. Bunlardan yola tahammül edemeyenler Tien-şan Dağları'nda Yet-pan'da (bugün­ kü Kuça) kalmışlardı. Hiung-nular'ın Doğu'da çöküşünden sonra Banya çekildiklerini yukarıda izah ettik. Avrupa'daki vaziyetleri­ ni de diğer bahse bırakarak bunların kavmiyeti hakkında izahat verelim. O

Hunlar'ın Ural-Altay kavimlerinden olduğu hakkında bütün filimler tamamıyla müttefiktir. Eski filimler bu guruplar arasında Finler'in veya Moğollar'ın da bulunduğunu söylemekteyseler de bugün Hunlar'ın Türk olduğu hemen herkesçe kabul edilmiştir. Daha bundan bir asır önce Klaproth Türkler'le Hiung-nular'ın ayniyetini ispat etmek için makale yazmış, bundan sonra gelen diğer tarihçiler de aynı noktayı izah ve ispat etmişlerdir. Hunlar'ın ahlak ve gelenek itibarıyla tamamen Türk oldukları gibi lisan açısından da Türk oldukları açıktır. Hunlar'ın dil yadi­ garları yalnız zamanımıza kadar kalan bazı özel isimlerden iba­ rettir.


14

ATTİLA ve OÖULLARI

Attila'nın bir amcasının ismi Ruga olup bu isim Gotça yani eski Almancada Rugo kelimesinin aynıdır. Bu ismin Rugila 3 şekli de mevcut olup buradaki i1a Got lisanında tasgir edatıdır. Attila'nın akrabasından olan Laudaricwı'un ismi de Gotça olup Got dilinde Laudareib şeklinde tahlil edilmektedir. Bu isimleri bu şekilde izah eden Prof. Gyula Nemeth aynı zamanda şu cümleyi de ilave etmektedir: "Hunlar'ın Gennan "Alman " olmadıklarım iyice biliyoruz, bu Got isimleri Hunlar'a geçmiş­ tir."

Attila'nın bir diğer amcasının ismi de Oibars yani Aybars idi. Türkçede Aybey, Ayhan gibi isimler mevcut olduğu gibi Barsbey, Taybars ve saire isimler daima kullanılmaktadır. Attila'nın babasının ismi de Mımdiukya da Mımdzucus şek­ linde kaydedilmekte olup bu isim de Türkçedeki Mımcuk yani Boııcuk'tur. Türk dilinde bu tarzda isimler de mevcuttur. lncibey, Yanca gibi isimlere daima tesadüf edilir. Attila'nın oğullarının isimleri de Türkçedir: hek ismi Türk dilinde hükümdar manasına gelen 1Hk, Dek kelimesinin aynıdır. imek ismini de Prof. Gyula Nemeth .Bmc:k şeklinde tahlil etmektedir. Hakikaten Türkçede erkek manasına gelen Brıi isimler pek çoktur: Br'dolan, Br'tultul, Br'taç gibi, .Dek edatı ise Türkçede tasgir edatıdır. Attila'nın diğer bir oğlunun ismi de .Deııgjzik'dir. Bu isimde Dengiz= Deniz şekli göze çarpmakta olup keli­ menin manası Prof. Gyula Nemeth'e göre "denizden gelen rüz­ gar'dır. Gerçekte kelime hangi anlamda olursa olsun her iki şekilde de özel isimler vardır. Deniz adlı özel isimlere rastlandı­ ğı gibi Yel-tegin. Yel-bola gibi isimler de vardır. Yüksek rütbeli bir Hun'un ismi Atabm diğerinin de .Bfbm'dır. Kelimelerin manası açıktır. Ata ve eş kelimesini bil3.

Tugir. Küçültme, ufak duruma getirme, kısaltma.


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

15

diğiıniz gibi kam da şaman, rahip minasındadır. Bu tarzda isim­ ler de Türkçe'de mevcuttur: Atabey, Kam-sauçı... •

Hun dilinde mevcut olan ve Türkçe olduğu gayet kesin olan bu özel isimlerden başka Çin kaynaklan vasıtasıyla öğrenmiş olduğumuz bazı Hiung-nu kelimelerini de zikretmek gerekiyor­ sa da bunu şimdilik konumuzun dışında tutarak bu bölümü başka bir eserime bırakıyorum. Türkler'de hakim kabilenin ismi daima tibi olan kabilelere de verilirdi. Türk kelimesi de bu suretle umumileşmiştir. Dolayısıyla Hunlar bir zamanlar Güney Avrupa Rusyası'ndan Macaristan ovalarına kadar uzanan geniş arazide bulunan birçok kavimleri idareleri altına aldıkları vakit isimleri de bu kavimle­ re unvan olmuş, hatta Hunlar'ın çöküşünden sonra dahi bu kavimleri tarihçiler uzun zaman Hun adı altında zikretmişlerdir. Bunların arasında Avarlar, Bulgarlar gibi kavimler zikredilebilir. Bunlardan başka Hun adıyla zikrolunan bir çok kavimler vardır. Bütün bunlardan evvelce söylediğimiz gibi Hunlar'ın hakim bir unsur olduğunu ve bu suretle Hun isminin yaygın olduğunu anlayabiliriz. Hun isminin esas şekli herhalde Kua idi; çünkü Türkçede K sesi H dan daha evvel teşekkül etmiştir. Nitekim Oıhun Kitabeleri'ndeki yazıda H sesine tesadüf edilemez. Dolayısıyla 4 kelimenin eski şekli Kun'dur. Bu ismi K.laproth gibi Prof. Gyula Nemeth de Türkçede kavim mfilıasına gelen KfJn, Moğolca adam mmasında KOmun isimleriyle müşterek sayıp Hun isminin adam anlamında olduğunu söylemektedirler. Gerçekten de adam minasına gelen bir çok kavimler vardır. Tunguzlar'ın genel ismi yoktur, onlar kendi kendilerine Boya, Boye yeni adam derler.

4.

Muhakaktır ki Kuman ismi de aynı kökten gelir. Hatta pek şayanı dikkattir. Macarlar bugün dahi Kumanlara Kun namını verirler.


16

ATI'İLA v e OÖULLARI

Züriyenler de kendileri için adam manasına gelen Koıı adını kullanırlar. Laplar'ın bir diğer ismi de adam manasına gelen Almaç'tır. İşi daha ileriye götüren bazı ilim adamları bu isimle­ ri Latincede Homo kelimesiyle ve Gotça'daki Guma adıyla bir saymaktadırlar. Halbuki bütün bu kısımlara girmeden evvel kelimenin Türkçedeki şeklini aramak ve bilhassa onu tetkik etmek icabe­ der. Bu kelime ise Türk dilinde açıkça mevcuttur. Kafgarlı Mahmud (cilt m. s.102) bu kelimenin koyun anlamına geldiği­ ni açıkça yazmaktadır. Türkçede N ve Y sesleri duruma göre değişirlerdi. Bey-Baa, ÇılaY- Çılm şekillerini bildiğimiz gibi Odam Kifahel.eri'nde de Thomsen'in y diye kabul ettiği şeklin bilahare N sesine tekabül ettiği anlaşılmıştır. Bununla birlikte Kım kelimesinin Yli şekille­ ri de vardır: Başkırtça 'da Doğu lehçesinde Koy Batı lehçesinde Kuy, İdil havzasında .Kııy, Kırgızca'da Koy ve Kırım'da da Koy'dur. Odmn Kitabeleri'nde ise yazılan şekilde evvelce söyle­ diğim gibi Koy değil Kon diye okumak gerekir. Bu açıklamadan sonra meseleyi aydınlatmak için iki noktayı da izah etmek lazım­ dır. Bunlar da O ve Ukarşılığı (Kım kelimesinin Kon diye de oku­ nabileceğini izah etmek için) ile Türkçe'de hayvan isimlerinin kabilelere alem olduklarıdır. Türkler'de hayvan isimlerinin kabilelere alem olabildiklerini Türk dünyası adlı eserimde izah ettiğim için burada tekrarını lüzumsuz görüyorum. Türkçe'de O ve U açıklamasını da dilbilimcilere bırakarak yukarıda izah etti­ ğim şekiller içinde dahi her iki şeklin mevcut olduğunu bilhassa kaydetmek isterim. Şimdi kelimenin Çince şeklini tahlil edelim: Koıı ve Kım kelimesinin bir diğer şekli de bizim lehçemizde mevcut olan Koyun kelimesidir. İşte aynı anlamda olan bu kelimeyi Hun isminin Çince telaffuzu olan Hiımg kelimesiyle mukayese ede­ biliriz. Bu itibarla Hun kelimesini hfillederken kelimenin Çince şeklini de aynı zamanda hfilletmiş oluyoruz.


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

17

BU KONUYA DAİR BİBLİYOGRAFYA Hirtlı : Ueber Wolga-Hunnen und Hiung-nu, evvelcede zik rettim.

Hirtlı : Hunnenforschungen, Keleti Szemle, cilt il, S. 82. De Groot : Die Hunne der vorchristlichen Zeit, cilt 1, 1921,

Berlin.

Sbiratorf: Über den Wu-sun Stamm, Keleti Szemle, ill, S. 117.

Marquart : Die chronologie der Alttürkischen inschriften, Leipzig, 1898.

N6meth Oyula

: A honfoglalo magyarsag kialakulasa,

Budapest. 1930

Grof Zichy İstvan : A magyarsag östörtenete es müveltse­ ge a honfoglalasig, Budapest, 1923 De

Guigoes : Hist. generale des Huns.. cilt 1, kısım il,

Paris, 1756.

Marquart : Über d. Vokst. der Komanen, Berlin, 1911.

Wylie : Joumal of the Anthropological HUBeyjn Namık Oıbm: 50-54.

Inst. X, S- 42, 44.

Türk Dünyası, İstanbul, 1932, S-


ATIİLA v e OÖULLARI

18

-AVRUPA'DA HUNLAR

Çin 'in Kuzeyindeki

Hiung-nu HUkUmdarlılı

yıkıldıktan

sonra Hunlar'ı, Avrupa'da görmekteyiz. Hunlar Avrupa'da veya daha doğrusu Doğu Avrupa Rusyası'nda

50 ve 150 seneleri ara­

sında gözükmeye başlamıştır. Marinus Tyrius milattan sonra ikinci asnn birinci yarısında Hunlar'ın Avrupa hudutlarında olduğunu bildiği gibi meşhur Ptolemaios da (Hükümdar Markus zamanında rinde) Ural Irmağı'nın Türkçe ismi olan 5 mektedir.

161 180 senele­

Yayıl

-

adını kaydet­

Hunlar Avrupa'ya gidişlerinden bir hayli zaman sonra tarih­ te mühim bir rol oynamaya başlamışlardır. Hunlar Başbuğları Balamir'in idaresinde

374 senesinde Volga Irmağı'nı geçerek

Batıya doğru hareket etmeye başlamışlar, HUkUmdar Valens ile irtibata girişmişlerdi. Hunlar Batıya doğru hareket ettikleri vakit Volga ve Don Irmakları arasında oturan A lanlar'ın üzerine hücum ederek onları da kendilerine boyun eğmeye mecbur etmişler, bundan sonra Gotlar'ın üzerine hücum etmişlerdi. Gotlar'la Hunlar arasında müthiş savaşlar olmuş,

Got Kıralı

Hamanarilı Hunlar'la yaptığı harplerde almış olduğu darbelere tahammül edemeyerek intihar etmişti. Hun ve Got savaşları devam ediyordu. Hunlar daima Gotlar'ın üzerine hücum ediyorlar ve bunlara büyük kayıplar verdiriyorlardı. Got Kıralı Herma narih'in halefi olan Vitbimirde Hunlar'la yaptığı bir harpte ölmüş

tü. Ostrogotlar'ın bu mağlubiyetini gören V isigotlar reisleri At. hmarih'in idaresinde Dnyeper'in öbür tarafına çekilmişlerdi. 5.

Daha fazla izahat için bakınız: Marquart, Chronologie, S. 76; N�meth, A honfoglalo magyarsag kialakulasa, S. l 12.


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

19

Fakat bir gece Hun suvari müfrezesi ınnağı geçerek Gotlar'a hücum ebnişler ve Gotlar'ı Prut Irmağı taraflarına kaçmaya mecbur bırakmışlardı. Bu hücumlar karşısında Gotlar birlik ola­ mamışlar, aralarındaki ihtilaf dolayısıyla Gotlar'ın bir kısmı Doğu Roma İmparatorluğu'na müracaat ederek kendilerine top­ rak verilmesini ve Romalılar'a tabi olacaklarını söylemişlerdi. Bizans Hutumdan Valens Gotlar'ı memleketine kabul ebniş, fakat Gotlar Bizanslılar'dan iyi davranış görmemişler, en niha­ yet bu duruma daha fazla tahammül edemeyerek isyan etmeye mecbur olan Gotlar Bizanslılar'la Edirne civarında (378) savaş­ mış ve bu savaşta Bizanslılar'ı mağlOp etmiş ve Hükümdar Valens'i bir kulübede yakmışlardı. Bundan sonra Gotlar Make donya'nın, Trakya'nın hakimi olmuşlar, Hutamdar 'Ibeodosius zamanında memleketin bir tarafına yerleştirilmiş, daha sonra da bir Bizans devlet görevlisinin, hareketinden dolayı Yunanis tan'da tahribat yapmışlar ve buralardan çıkarak Güney Galya'ya kadar gitmişlerdir.

Bizans HUkflmdan Gratianus zamanında Hun Hükümdarı Balamir Bizans arazisine hücum etmişti. Bunun üzerine Bizans Hükümdarı Hunlar'ın yanına sefır göndermiş, sulhu bozduğu için şikayet ebniş, nihayet Bizanslılar'ın senede 19 altın verme­ si şartıyla sulh yapılmıştı. 388 senesinde Hutumdar Theodosius Hunlar'dan yardım istemiş, fakat Hun lideri Karaton Hun rüesasından Donat'ın öldürülmesine kızmış olduğu için Hükümdar kendisini hediye­ lerle teskin etmeye mecbur olmuf ve Hunlar'dan yardımcı kuv­ vetler almaya muvaffak olmuştu. 391 senesinde Hunlar Trakya'ya girmişler, fakat Kumandan Stilico tarafından iki defa mağlOp edilerek geri çekilmeye mec­ bur olmuşlardı. 6.

Yunan müverrihi Obmpiodorus bu cihetten bahsederek Hunlar ve kral­ lannın mahirane ok atmalanru da kaydeder. Donat hakkında başka membalarda kayıt yoktur.


ATI'tt.A ve OÖULLARI

20

394 senesinde de Hunlar Bizanslılar'a yardım etmişlerdi. Hükümdar Theodosius'un vefabndan sonra Hunlar Kafkasya' dan ve Errnenistan'dan geçerek Anadolu'ya girmişler, bütün Ana dolu'dan geçip Boğaziçi ve Trakya yoluyla memleketlerine git­ mişlerdi. Bu zamanlarda Hunlar'ın memleketi Kafkasya'nın Kuzeyinden, Karadeniz'in üstünden Avrupa'nın Macaristan ova­ larına kadar uzanıyordu. Hun orduları Doğuda fütuhatta bulunur­ ken Tbıeotim adlı bir rahip de Hunlar arasında Hıristiyanlığı yay­ maya çalışıyordu; fakat eski dinlerine sadık olan Hunlar'a dinini kabul ettirememişti. Hatta kendisi de bir müddet sonra hayabnı güç kurtararak Hun ülkesini terketmeye mecbur olmuştur.

405 senesinde Bizans Hükümdarının arzusu üzerine Hunlar Got Kıralı Gaina'ya karşı hareket ederek Gotlar'ı mağl6p etmiş­ lerdi. Yine bu senelerde Hunlar Romalılar'a yardım etmişler, Got Kıralı Radagais'e karşı hareket ederek lideri öldürmüşler ve ordusunu mahvetmişlerdi. Hunlar Gotlar'a karşı her fırsatla sal­ dırıp, harp ediyorlardı. Tuna sahilleri, artık değişik kavimlerin meskeni olmuştu. Bu kavimler birbirleriyle harp ediyorlar, etra­ fa akınlar yapıyorlardı. Hunlar'ın hareketi de Batıya doğru

iki

büyük istilaya sebep olmuştu. Biri Radagais tarafından Roma üzerine olmuş, diğeri Alanlar tarafından Galya'ya doğru yapıl­ mıştı. Alanlar, Hunlar'dan ayrılarak önlerine gelen kavimlerin üzerine hücum etmişler, bunları mağlOp ettikten sonra kendile­ rine ilhak

ederek gittikçe

Batıya

doğru ilerlemişler ve

İspanya'ya kadar gitmişlerdi.

408 senesinde AJariclı(Aiarik) Roma üzerine yürümüş, bu harpte Hunlar'ın bir kısmı Alarich'e bir kısmı da Honorius'a yardım etmişti. Bundan sonra Hunlar uzun bir süre barış içinde yaşamışlar, nihayet 422 senesinde Trakya'ya hücum etmişler ve savaşmadan vatanlarına dönmüşlerdi.

426 senesinde daha mühim bir hadise olmuştu: Hun orduları Trakya'yı istila ederek

İstanbul

surlarına kadar gelmişler ve

İstanbul 'u kuşatmışlardı. Fakat liderlerine yıldırım isabet etme-


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

21

si ve orduda veba salgınının baş göstermesi Hunlar'ı kuşatmayı bırakmaya mecbur kılmıştı. Bu tarihlerde Hunlar Pamıonia'da bulunuyorlardı. Buraları 377 senesinden beri işgal etmişler ve o zamandan beri de Romalılar'dan para almışlardı.


Arrtt..A ve OÖULLARJ

22

BU KONUYA DAİR BİBLİOORAFYA: 1.

Tomaschek:

Kritik der altesten Nachrichten über deu

skythischen Norden, il, 39. 2.

Marquart: Die chronologie der alttürkischen İnschriften, Leipzig, 1898, S. 76.

3.

Gyaıfas İstvan:

Jasz-Kunok törtenete, Kecskemet, 1870,

cilt 1, s. 327-368.


HÜ SEYİN NAMIK ORKUN

23

ATI'İLA 427 senelerinde Hun HUkUmdarJıiı'nı şu dört kardeş idare

ediyordu:

Oktar, Muncuk, Aybars, Rua.

Oktar, Burgundlar'la

harpte bulunmuştu. Rua ise Bizansla münasebette bulunuyor,

Hun varlık ve gücünü bu tarafta yükseltmeye çalışıyordu. Roma kumandanı

Aetius

hayatını tehlikede gördüğü için derhal

Rua'nın yanına kaçmış ve burada iyi bir surette kabul edilmişti. Aetius nihayet bir Hun ordusuyla İtalya üzerine yürümüş ve buna karşı

HUkümdar ÜçUncU

Valentinian'ın annesi Placidia

derhal Gotlar'dan yardım dilemiş ise de Hükümdar Aetius'u kabul etmiş, ordusuna zengin hediyeler vermişti. Bunun ardın­ dan Hunlar'la Romalılar arasında bir sulh yapılmıştır. Rua Tuna taraflarında oturan Amalcur, Itamar, Tunkas,

Boisk ve Alacur adlı kabileleri de itaati altına almaya karar ver­

miş, Bizans'a da bu kabileleri himaye etmemesini ve mültecile­

ri iade etmesini talep etmek üzere Bslas adlı bir sefır gönder­

mişti. Bizanslılar da Hun aslından olan Plinthas ile Trak aslın­

dan olan Dionysius'u Hun Hükümdarının yanına sefır olarak

göndermeye karar vermişler, bunun için de evvela Hun sefiri Eslas'ın geri dönmesini beklemişlerdi. Bizansdan 350 altın vergi alan Hun Hükümdarı

Rua işte tam bu sırada vefat etmişti.

(433-434) Rua'nın vefatı üzerine Hun tahtına Muncuk'un oğul­

ları

Attila ve Bleda geçmişti.7

Bizans Plinthas'ı yeni Hun Hükümdarının yanına sefir olarak

göndermeye karar vermiş ve Plinthas'ın a.rZusu üzerine questor rütbesine sahip olan Bpigen'i de kendisine refakat etmek üzere 7.

Beleda'nın ismini gerek Priskos ve gerek Jomandes bu şekilde yazmak­ tadırlar. Macar ananesi ve eski kronilcalan ise bu ismi Buda şeklinde kaydederler.


ATIİLA ve OOULLARI

24

tayin etmişlerdi. Bizans sefirleri Hunlar tarafından Morava suyunun Tuna'ya döküldüğü yere çok yakın olan bir ovada, Margus şehri civarında kabul edilmişti. Yeni Hun Hükümdarı sulh şartlarını Bizans sefirine şu suretle kabul ettirmiştir: Bütün mülteciler iade edilecek, fidye vermeden kaçan esirler ya iade edilecek veya her biri için sekiz altın verilecek, Hunlar'ın düş­

350 altın olan eski vergi 700 altına çıkarılacak ve ticaret eşit haklarla yapılacaktır. Her iki

manlarına yardım edilmeyecek, senede

taraf kendi adeti ve inancı üzerine sulh şartlarına riayet edeceği­ ne dair yemin ettikten sonra Bizans sefirleri memleketlerine döndüler. Bu meşhur antlaşma Attila'nın ilk başarısı idi. Antlaşma gereğince Bizanslılar Atakam ve Mama adlı Hun reisinin

iki

oğlunu Trakya'da Carsus şehri karşısında Hunlar'a iade etmiş­ ler, Hunlar da vatanında durmayarak Bizans'a kaçan bu mülte­ cileri derhal öldürmüşlerdi. Attila kardeşi

Bleda ile

birlikte Hun Hükümdarlığı 'nı idare

ediyordu. Tahta çıktığı vakit

35-40 yaşlarında bulunuyordu.

374 senesinde Avrupa'ya geldiklerinde ve Attila'nın 454 senesinde vefat ettiğine göre arada 80 senelik bir zaman kal­ mış olur. 35 yaşından evvel tahta geçtiği kabul edilemeyeceğine göre Attila'nın Asya'da doğabilmesi için 115 yaşında ölmesi Hunlar'ın

gerekir. Halbuki Priskos , Attila'yı ziyaret ettiği vakit Attila'nın saç­ larına ak düşmüş olduğunu kaydetmektedir. Binaenaleyh Attila Avrupa'da doğmuş ve büyümüş olup, doğduğu vakit Hunlar ' 25 senedenberi Avrupa'da yerleşmiş bulunuyorlardı.

20-

Attila'nın gayesi Büyük Roma İmparatorluğu'na karşı büyük bir Hun İmparatorluğu kurmaktı. Bunun için Doğuda Hunlar ile

8.

Altila'nın ismini lalin v e Yunan menabii Attila şeklinde yazdı.klan gibi Alman efsaneleri Etzel ve şimal kavimleri de Atli diye kaydederler Bazı Macar menabii ise Ethele diye yazar. Kelime Ata ve Gotça tasgir edab olan Hadan yapılmıştır.


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

25

birlikte gelmeyen ve oralarda kalan kavimleri itaat altına almak her şeyden evvel hükümdarlığı Hun ırkından olanlarla kuvvet­ lendinnek istemişti. Doğuda Hun ırkından olan ve Balamir ile birlikte Batıya hareket etmeyen Ağaçeriler bulunuyordu.9 Bu kavimleri Bizanslılar kendi taraflarına çekmek ve dostane bir münasebet kurmak arzusuyla bir sefır göndermişler, sefır herke­ se hediyeler vererek kavmin dostluğunu kazanmaya çalışmıştı. Fakat iş tersine oldu. Bizans sefiri hediye dağıtırken rüesadan (yüksek rütbeli) Kuridak9• adlı birisini ihmal etmiş, evvela hediye vermeye ondan başlaması gerekirken bunu yapmamıştı. Buna hiddetlenen Kuridak derhal vaziyetten Attila'yı haberdar etmiş, Attila'da hemen bir ordu ile bu tarafa hareket etmişti. Attila bu kavmi itaati altına aldıktan sonra üzerlerine büyük oğlu :bek'i tayin etmişti. Attila fütuhatına devam ediyordu. Orduları Baltık Denizi sahillerine kadar ilerlemiş, İskandi navya taraflarına bile gitmişti. Bu harplerden sonra artık Attila için Doğudan gelebilecek bir tehlike yoktu. Attila Doğuda fütuhatla meşgul olurken düşmanları da boş durmamışlardı. Bir kısım halk Bizansla müracaat etmiş, bunla­ rın yardımını istemiş fakat HUktımdar 'Ibeodosius bunları yaka­ latıp, derhal Hunlar'a iade etmişti.

435 senesinde Hun orduları Burgundlar'ın üzerine yürümüş, bu kavmi tamamen yıkıma uğratmıştı. 437' de Aetius Hun lar'dan kuvvet alarak bu ordu ile Gotlar'ın üzerine yürümüş ve bunları mağliip etmişti. Bu sırada Vandal'lar Afrika'yı istila etmişler ve Romalılar burayı geri almak için çalışıyorlardı. Vandal Kıralı, Roma İmparatorluğu aleyhine olmak üzere Attila ile anlaşmış ve Hunlar 9.

Karedeniz'in şimalinde oturan Ağaçeriler hakkında Nemeth (mezkı1r eser, S. 138 izahat verdiği gibi Selçuknamede şu satırlar vardır: "Bu at kadim üleyyamda yoğmuş, şul vakti.nki Oğuz kavimleri bu mem­ leketlere gelmişler, anlardan bir taifeki anların yurtlan ormanlu, bişelü yerlere düşdi. Bu adla mevsum oldılar: Yani bişe eri."

9a.

Xııriclak: Yüksek Rütbeli.


ATI1LA ve OOULLARI

26

Doğu Roma ile uğraşmaya başlamışlardı. Bu esnada Margus Şehri Piskoposu Hun topraklarına hücum etmiş, bir takım yağma­ larda bulunmuş, hatta zengin Hun mezarlarını açarak içlerinden değerli eşyaları almışb. Buna karşı Hunlar da hudut boylarındaki bir Roma pazarına hücum etmişlerdi. Bizanslılar bu hareketin sebebini sordukları vakit Hunlar da bunun, Piskoposun hareketine bir karşılık olduğunu söylemişler ve hala iade edilmeyen mültecilerle birlikte Piskoposun da tesli­ mini talep etmişlerdi. Bizanslılar'ın bu talebi reddetmesi üzeri­ ne Hun orduları Bizans arazisine girmiş, Viminacium şehri'ni zaptetmişler ve istilaya devam etmişlerdi. Bunun üzerine sadece bir adam için memleketleri istilaya uğrayan halk Piskoposun tes­ lim edilmesini arzu etmişler, bunu duyan Piskopos da derhal şehirden kaçarak Hunlar'a iltica etmiş, hayatını bağışlarlarsa şehri Hunlar'a teslim edeceğini söylemişti. Piskopos Hun ordu­ suyla Bizans arazisine girmiş,

Margus şehri Piskoposun

yardı­

mıyla Hunlar'ın eline geçmişti. 442 senesinde Attila kardeşi

Bleda ile birlikte Bizans'a karşı

büyük bir sefere çıkmış, evvela büyük ve kalabalık bir şehir olan Ratiaria'ya hücum ederek, burasını zaptetmiş, Singidun da tah­ rip edilmiş, Sava Nehri'ni geçerek Pannonia'nın eski merkezi olan Sirmium elde edilmişti. Bundan sonra Hun orduları Trakya taraflarına hücum ederek

Naissus (bugünkü Nıssa) ve bunun

ardından da Sardica (bugünkü Sofya) şehirlerini tahrip etmişler ve bütün Balkan yarımadası'nın yukarı kısmı istilaya uğramıştı. Karadeniz sahillerinden Adriyatik Denizi'ne kadar bir çok şehir­ ler Hunlar tarafından istila edilmiş, bu harekete karşı Bizanslılar aciz bir halde kalmışlardı. Hüküm.dar

1beodosius

bu müthiş

Hun istilasına karşı koymak için Vandal Kralı Genserich'e karşı gönderdiği orduyu geri çağırmış, başka taraflardan da asker tedarik ederek Hunlar'a karşı göndermişti. Hunlar'la Bizanslılar arasında üç büyük harp olmuş Bizanslılar'ın peşpeşe iki ordusu mahvolmuştu.


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

İlk

27

muharebeler Marcianopol şehri duvarları altında Utus

sahilleri'nde Tuna ve Haemus arasındaki ovada olmuş, Bizanslılar mağlOp edilmiş, Hunlar Chersones'de de Bizanslılar'ı mağlup ettikten sonra Hellespont'dan Thermopylae'ye ve İstanbul'un haricindeki kısımlara kadar uzanan topraklara sahip olmuşlardı. Bütün Trakya ve Makedonya Hun istilası altında kalnuş, 70 şehir Hun askerleri tarafından yağma edilmişti. Hükümdar, yakınlan ve Hunlar'dan kaçan halk İstanbul'a iltica etmişler; fakat o sırada şehrin

58 kulesinin yıkıldığını gören Theodosius artık Hunlar'dan

sulh talep etmekten başka çare bulamamıştı. Sulh şartlarını yine

Attila tayin etti: Tuna'nın Güney sahillerinden Singidun'dan Nova'ya kadar uzanan ve Naissus'a kadar genişlikte olan arazi Attila'ya terkedilecek, bütün mülteci Hunlar iade olunacak, ordu masrafı olmak üzere 6000 , senelik vergi olarak da 2100 altın öde­ necek, Hunlar'ın memleketlerinden vatanlarına kaçmış olan her esir için ya oniki altın verilecek veya iade edilecek ve bundan sonra da Hun mültecilerini Bizanslılar kabul etmeyecektir.

Sefir Anatolius

vasıtasıyla yapılan antlaşma Hunlar için ne

kadar parlak bir başarı ise Bizans için de o kadar küçültücüydü. İşin daha feci tarafı Bizans 'ın bu parayı verebilecek bir durumda olmamasıdır. Hükümdarın hazinesinde beş para yoktu. Bir müddet sonra Çat adlı bir Hun sefiri paralan almak için gel•

mıştı.

10

Bizans Hükümdarı Hunlar'a para veremeyeceği için memle­ ketin zenginlerini sıkıştırmaya ve öteden beriden para tedarik etmeye mecbur olmuş, kadınlar mücevherlerini, erkekler evlerini satarak ödenmesi mecburi olan paralan ödemeye çalışmışlardı. Fakat esirlerin iadesi, mültecilerin tutulması pek çok sıkıntı­ lar çıkarmıştı. Asimuntium şehri halkı da civardaki Hunlar'ın

10.

Kelimenin asıl şekli Skotla diye yazılmışsa da bunun Yunan dilinde mevcut olmayan Ç'ye tekabül elliğini bildiğimiz için bu kelimeyi bu tanda okumaktayım.


ATTİLA ve OÖULLARI

28

üzerine hücum etmişler, bir çok esir almışlar ve bunları bir takım bahanelerle iade etmemişlerdi. Buna karşı ne

Sefir Anatolius ve

ne de Trakya bımandam 11ıeodulus hiç bir şey yapamamış, Attila ise bu duruma kızarak ordusunu üzerlerine yollamak iste­ miş ise de mesele güçlükle halledilmişti. Attila muhtelif vesilelerle Bizans'a sefirler göndermiş, Bizans lılar bu sefirlere kıymetli hediyeler vererek Hunlar'ın tepkisini çekmemeye çalışmışlardı. Sirmium'un kuşatılması sırasında bir olay daha olmuştu: Hunlar'ın yanında tercüman olan Konstants'a şehrin Piskoposu, esir düşerse fidye vererek kendisini kurtarmak için altın eşya vermiş, bunu Attila duymuştu. Bunun üzerine Attila Konstants'ı cezalandırmış, Konstants'ın bu altın eşyaları verdiği Roma'da ki mücevherci Silvanus ile birlikte eşyaların kendisine verilmesini

Htttamdar Valeııtinian'dan talep etmişti. Hükümdar, Aetius 'un tavsiyesi üzerine bunun yerine gümüş vermeyi teklif etmiş ise de teklifi kabul edilmemiş, bu yüzden arası bozulacağını gören Valentinian da Attila'nın yanına sefır­ ler göndererek ihtilafı halletmeyi sağlamıştı. Bu sıralarda Attila'nın sarayında kanlı bir olay meydana gel­ mişti. Bilinmeyen bir sebepten dolayı Attila kardeşi Bleda'yı bizzat öldürmüştü. Rivayete göre Bleda "Buda" Tuna kenarında kendi adına bir şehir yaptırmış ve bu şehre Buda denilmeye baş­ lanmıştı. Attila ise bu yüzden kardeşiyle bozuşmuş ve idareyi tek başı­ na eline aldıktan sonra şehre Attila şehri (Btzelburg) adını ver­ dirmişti. Dikkate şayandır ki

Priskos, Attila'nın yanına elçi

ola­

rak gittiği vakit Buda'nın (Bleda) eşini de ziyaret etmiş ve yaz­ dığı eserde bir çok ayrıntılı bilgi verdiği halde Buda'nın öldü­ rülmesi hakkında bir tek satır yazmamıştır. Halbuki Priskos, Buda'nın vefatından bir kaç sene sonra buralara gelmiş bulunu­ yordu.


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

29

Attila'nın meşhur bir kılıcı vardı ki bunun hakkında bir takım efsaneler mevcuttur. Rivayete göre bir çoban, ineğinin ayağı kanadığından kan izlerini takip etmiş, izlerin bittiği yerde, gömülü ve ucu dışarıda kalmış bir kılıç bulmuş ve bu kılıcı alıp, Attila'ya getirmişti. İşte bu kılıç Attila'nın fütuhatında daima yanında bulunmuş ve bunun hakkında bazı efsaneler ortaya atıl­ mıştır. Bu kılıcı taşıyan bir cihangir olur ve mağlQp edilemezdi. Bazılarının rivayetine göre bu kılıcı bir asker bulup Attila'ya getirmişti. Bir diğer rivayete göre de Attila Sorosglar ile yaptığı savaşta Kıralın hazinesinin içinde bu kılıcı da bulmuş ve onu kullanmaya başlamıştı.

11.

il

Bu kılıç hakkında Attila'dan sonra da rivayetler devam etmeştir. Schafnaburg'lı Lainbert'in rivayetine göre 1071 senesinde Alman Kralı dördüncü Henrik Çerhalm muharebesiden sonra maiyetiyle Mogun tia'ya seyahat etmiş, birgiln yemek yemek için civardaki bir sayfiyeye gitmiş, yemekten sonra maiyetiyle hareket ederken maiyetinden Leopold atına binerken düşmüş ve kendi kılıcı kendisine isabet ederek ölmüştür. Bu kılıç Atitila'nın kılıcı idi ki, bunu Kral birinci Andraşın zevcesi bundan dokuz sene evvel Bayyera prensi Otto'ya hideye etmiş, Otto da akrabasından birisine vermiş, en nihayet Leopold'ın eline geçmişti. Kılıç hakkında daha bir takım efsaneler mevcuttur. Kılıcın Türkler nazarında mukaddes addedildiğini, birçok Türk cemaatlerinin kılıca hürmet ettiklerini burada aynca kaydetmek isterim.


30

ATfİLA ve OÖULLARI

BİZANS SEFARET HEYETİ 449 senesinin ilk aylarında İstanbul'a iki Hun sefiri gelmişti.

Bunlardan biri Hun aslından olan ve Attila'nın yakın erkanından olan Edek, diğeri de yine Attila'nın yüksek rütbeli müşavirle­ rinden olan Pannonia'lı Orestes idi. Bu iki sefir Bizans Hükümdan'na Attila tarafından şu ifadelerin yazılı olduğu bir mektup getiriyordu: Geçen senelerde Moesia ve 7bltya'da isti­ la etmiş olduğu yerler artık kendi arazisi olduğundan bundan sonra müşterek pazarı Tuna kenarında değil Nissa şehri'nde yapmalı, yanına gönderilen sefiri de alelade insanlardan değil yüksek rütbeli şaı,siyetlerden seçmeli ve eğer Hun mültecileri­ nin iadesi ertelenirse ve Roma tabiiyetinde olanlar Tuna'dan Güneye doğru Hunlar'a ait olan arazide çift sürerlerse tekrar harp başlayacaktır. Bütün bu meseleleri halletmek için Sardica ya sefır gönderilmeli ve bizzat bu sefırlerle mesele görüşülüp, halledilmelidir. Hun sefırleri merasimle Hükümdarın huzuruna çıkmışlar, mektubu vermişlerdi. Tercümanlık görevini Vigil görüyordu. Hun sefırlerinin daha sonra Vezir Chrysaphius'ı ziyaret edecek­ lerini duyan Vigil kendilerini götürmeyi teklif etmiş, Hun sefır­ leri de Vigil ile birlikte saraya gitmişlerdi. Sefırler sarayın ihti­ şamından hayretler içinde kalmışlar ve bu hali gören Chrysap hius derhal bundan istifade etmeyi düşünmüştü. Chrysaphius Hun sefirine böyle muhteşem sarayda oturabileceğini, fakat bunun için Hunlar'ı terkederek Romalılar'a iltihak etmesinin gerektiğini söylemiş, Edek de efendisinin izni olmadan bu işi yapmasına imkan olmadığı tarzında cevap vermişti. Bunun üze­ rine vezir Attila'nın yanına serbestçe gitme hakkına sahip ve Hunlar'ın yanında itibarlı olup olmadığını sormuş, sefır de


HÜSEYiN NAMIK ORKUN

31

Attila'ya yakınlığı olduğunu, belli zamanlarda Attila'nın koru­ ma görevini üstlendiğini söylemişti. Chrysaphius sefiri yalnız olarak saraya davet etmiş, bu gizli ve mühim mesele hakkında el sıkışarak birbirleriyle anlaşmışlardı. Edek kararlaştırılan zaman­ da

Vezir Clırysaphius'un

yanına gelmiş, tercüman

Vigil vasıta­

sıyla meseleyi konuşmaya başlamışlardı. Vezir eğer Attila'yı öldürürse gayet zengin olabileceğini, Romalılar'ın kendisine her şeyi vereceklerini Edek'e söylemiş, Edek de bunu uygun gör­ müş, fakat çevresindekileri ikna etmek için elli altına ihtiyaç olduğunu anlatmıştı. Vezir Chrysaphius bu parayı derhal vermek istemişse de Edek memleketine döndüğü vakit Attila'nın her şeyi sorduğunu, dolayısıyla üzerinde saklayamayacağı bu paranın Vigil'e verile­ rek ona da mültecileri iade zamanında gönderildiği süsü veril­ mesini söylemişti. Chrysaphius vaziyetten son derece memnun­ du; meseleyi Hükümdara da anlatmış, o da vezirini onurlandır­ mıştı. Vigil'in tek başına gitmesinin dikkat çekeceği düşünülm­ üştü. Bunun için işe resmi bir şekil vermek üzere sefaret heyeti gönderilmesi uygun görülmüştü. Heyet cidden yüksek rütbeli ve güvenilir insanlardan seçilmiş olacaktı. Binaenaleyh

Sefir

Maximinus'u ve Vigil'i de tercüman olarak tayin etmişler, Max iainus da kendisine yarduncı olarak meşhur tarihçi Priskos'u tayin etmişti. İşte bu sefaret heyetinin durumunu ve Attila hak­ kında kıymetli bir çok bilgiyi bu meşhur tarihçiye borçluyuz. Sefaret heyeti Attila'nın mektubuna cevabı götürüyordu. Bizans Hükümdarı cevabında anlaşmaya aykırı olarak Roma arazisine hücum edilmemesini, bütün Bizans arazisinde bulabildikleri 17 mülteciyi iade ettiklerini yazıyordu. Mektuptan sonra sefır de Attila'ya şunları söyleyecekti: Hükümdar yanınıza yüksek rütbeli sefır gönderilmesini yerinde ve doğru bulmamaktadır. Çünkü Bizans daha evvelki krallara da her hangi birisini gön­ dermişti. Sonra Attila'nın Bizans sefirlerini Sardica (yani Sofya)


32

ATfİLA ve OÔULLARI

da beklemesi de alay etmekten ibarettir. Çünkü bu şehri harap eden Attila değil midir? Dolayısıyla aralarında sulh görüşmesi için Attila'nın en büyük bakanı olan Onegesius'u sefir olarak Bizans'a gönderirse bunun hakemliğini HUkUm.dar Theodosius kabul edecektir, Hun sefiri &iek, Bizans sefiri Maximinus her ilcisi de aynı zamanda İstanbul'u terkettiler. Her ilci sefaret heye­ ti birlikte seyahat ediyor ve yolda birbirlerine ziyafet veriyordu. Sefir Maximinus Hunlar'a hediyeler vermiş, ziyafete davet etmişti. Bu açtlclamadan sonra vakanın içinde bulunan meşhur tarihçiye sözü bırakıyorum: Hunlarla birlikte seyahat ederek İstanbul'dan yaya olmak üzere onüç günlük mesafede olan Sard.ica'ya geldik. Buraya gel­ diğimiz vakit Edek'i ve diğer Hunlar'ı öğle yemeğine davet etmeye karar verdik. Civar halktan yalnız öküz ve koyun aldığı­ mız için bunlarla bir ziyafet çektik. Ziyafet esnasında Hunlar AUila'yı biz de Hükümdarı saygı içinde andık. Vigil buna karşı Attila'nın insan, Hükümdar Theodosius'un ise Allah olduğu için Allahı insanla mukayese etmenin doğru olmadığını söylediği zaman Hunlar çok kızdılar. Birdenbire söylenmeye başlamaları üzerine biz de lafı başka tarafa çevirerek asabiyetlerini yatıştır­ maya çalıştık. Yemekten kalktıktan sonra Sefır Maximinus, Belet ve Orestes'e ipek elbiseler ve kıymetli Hint taşları hediye etti. Orestes, Edek'in uzaklaşmasını bekleyerek Maximinus'a şu sözleri söylemişti. Görüyorum ki akıllı ve hakikatçi bir adamsın, çünkü Hükümdarın diğer adamları gibi yalnız Edek değil kendi­ si de ziyafete davet edilmişti. Bu sözlerden hiç 'bir şey anlama­ dık; kendisinden ne için Edek'e kötü davranıp da kendisini hakir gördüklerini sorduk fakat cevap vermeden uzaklaştı. Ertesi günü yola devam ederek Vigil'den Orestes'in söyledi­ ği sözlerin manasını sorduk. Vigil, Edek'e yapılan muamelenin kendisine yapılmadığı için kızamayacağım, çünkü Orestes, Attila'nın uşağı ve katibi, Edek ise harpte yararlık göstermiş ve Hun ırkından olduğundan Orestes'in çok üstünde olduğunu söy-


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

33

leyerek Edek ile Hun diliyle konuşup bize - ihtimal doğru veya yalan olarak- meseleyi Edek'e söylediğini güçlükle asabiyeti­ ni giderebildiğini anlattı. Naissus'a geldiğimiz vakit şehri çok kötü ve boş bir halde bulduk; yalnız kilise harabeleri arasında birkaç hasta ile buluş­

tuk. Sahil, harpte ölenlerin kemikleriyle dolu olduğundan nehir­ den biraz uzakta temiz bir yerde istirahat ettik. Ertesi günü İllyria kumandanı Agintheus'un yanına gittik, ki burası

Naissus'dan uzak değildi. Buraya hükümdarın 17 mülteci Hun dan beşini kendisinin vereceği yazılı emrini tebliğ için gelmiş­

tik, ki o da bunları teselli edici sözlerle bize verdi. Geceyi bura­ da geçirerek Naissus dağlarından İster Irmağı 'na doğru yolumu­ za devam ettik. Buralarda çok karışık ve dolambaçlı yollardan geçtik. Batıya doğru hareket ettiğimizi zannederken güneş bir­ denbire karşımızdan doğdu. Yollan bilmediğimiz için güneşin yanlış taraftan doğduğu

korkusuna kapılanlar bağırmaya başlamıştı. Bu hadiseye çok dolambaçlı yollardan geçmemiz sebep olmuştu. Y ine ormanlık bir bataklığa geldik. Burada Hunlar bizi kayıklarına aldılar: ki

bu kayıklar oyulmuş tahtadan ibaretti. Bu kayıkları bizim için

değil, yolda gördüğümüz bir çok Hunları karşıya geçirmek için hazırlamışlardı. Attila, Roma arazisine av için gelecekti. Hal

buki hakikatte av bahanesiyle Romalılar'ın mültecileri iade etmediğinden dolayı harp etmek istiyordu.

İster Irmağı'nı geçtikten ve 70 stadion (70 stadion 13 kilo­

metre eder) gittikten sonra Bdek.'in geldiğimizi, Attila'ya haber vermesi için bir çayırda beklememiz icap etti. Bize kılavuzluk eden Hunlar da bizimle beraber kaldılar. Akşam yemeği yerken at sesleri işittik; bunlar ediyordu.

iki Hun olup bizi Attila'nın yanına davet


ATitt..A ve OGULLARI

34

Kendilerini yemeğe davet ettik. Atlarından inerek yemek yediler ve ertesi gün bize kılavuzluk ettiler. Aynı gün saat dokuz sıralarında (öğleden sonra) Attila'nın çadırına geldik ki, burada başkalarının da pek çok çadırı vardı. Burada bir tepede çadır kurmak istedik ancak Hunlar buna engel oldular. Çünkü Attila'nın çadırı düz ovada bulunuyordu. Bunun üzerine onların arzu ettiği yere çadırımızı kurduk. Daha sonra Bdclt, Orestes, Çat ve diğer ileri gelenler yanımıza gelerek sefaret heyetinin ziyaret sebebini sordular. Biz bu yersiz soruya karşı birbirimize bakarak hayrette kaldık. Onlar gürültü ile cevap almak için gel­ diklerini söylediler. Biz de hükümdarımızın emri gereği başka­ ları ile değil, sadece Attila ile konuşabileceğimizi söyledik. Buna Çat cevap verdi: Kırallarının emri olduğunu, her halde iyi maksatlarla buraya gelmediğimizi söyledi. Biz de sefırlerin yanına gönderilen zatın izini bile görmeden başkaları vasıtasıy­ la haber göndermeleri adet olmadığını ve bunu Hunlar'ın da bil­ diğini, çünkü Hükümdarın yanına birçok defa sefır gönderdikle­ rini, dolayısıyla kendilerine bu şekilde davranılmamasını, aksi taktirde sefaret heyeti hakkında bir şey söylemeyeceğimizi anlattık. Attila'nın yanına gittiler. Bir müddet sonra Edek'in dışında diğerleri geri dönerek bizim söylemek istediğimizi yüzümüze söyleyerek eğer başka söylemek istediğimiz birşey yoksa derhal uzaklaşmamızı söylediler.

Buna

daha

fazla hayret ettik.

Hükümdarın gizli sözleri nasıl olup ta herkes tarafından biline­ bilirdi. Nihayet şuna karar verdik ki, en iyisi gelişimiz hakkında, Attila'nın yanına gidemediğimiz takdirde, hiç bir şey söyleme­ mektir. Bunun için ne Hunlar'ın söylediklerini ve ne de başka bir şey söylemeyerek başkalarıyla bu hususta müzakere etmeye­ lim. Bunun üzerine derhal uzaklaşmamızı emrettiler. Yola hazır­ landığımız sırada Vigil hiç bir netice elde edemeden memlekete dönmektense yalan söylemenin daha iyi olduğunu söyleyerek bizi tenkit etti ve eğer Attila ile konuşmuş olsa idim,

Sefir

Anatolius'un görevi zamanında kendisine pek faydam dokundu-


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

35

ğundan Romalılarla uğraşmamasını söylerdim dedi. Attila aley­ hine yapılan planın başarıya ulaşması için sefaret heyetinin daha söyleyeceklerinin olduğunu, Edek ile müşavere etmelerini, Edek'in gerekli olduğunu söylediği parayı vererek adamları ara­ sında dağıtmasını söyledi ise de kendisinin kandırıldığını bilmi­ yordu. Edek ya hile yapmış yahut ta Oıestes'in Saıdica'da söy­ lediği sözlerden şüphelenerek kendisini itham edeceğinden ve hükümdarla, Vezir Chrysaphius ile kendisi olmadan konuştuğu­ nu söyleyeceğinden korkmuştu. Bunun için kendisi bizzat Attila'ya vaziyeti anlatmış, gönderilecek paranın miktarını ve söyleyeceğimiz sözleri izah etmişti. Yüklerimizi hayvanlara yükletip gece olmasına rağmen yola çıkmak mecburiyetindeyken Attila'nın vaktin yola çıkmak için uygun olmadığı için kalmamız hakkındaki emrini getirdiler. Aynı yere Attila tarafından bize gönderilen öküz ve nehir balık­ larını da getirdiler. Akşam yemeğini yedikten sonra uykuya dal­ dık. Ertesi gün daha müsait bir cevap alacağımızı ümit ederken aynı adamlar gelerek söylemek istediklerimizi bildikleri, başka söyleyeceğimiz yoksa uzaklaşabileceğimizi söylediler. Vigil başka söylemek istediğimiz olduğunu söyleyelim dedi ise de biz cevap vermeyip hazırlanmaya başladık. Sefir Maiiminus 'un müteessir olduğunu görünce bizimle beraber Hunlar memleketi­ ne gelen ve Hunca bilen Rusticius'u yanıma alarak Çat'ın yanı­ na gittik, ki, bu Rusticius 'u Doğu Roma kumandanı Aetius, Attila'nın yanına katip olarak gönderiyordu. Onegesius evde yoktu, Çal'a Rusticius vasıtasıyla Maximinus'u Attila'ya kabul ettirirse kendisinden bir çok hediye alacağını söyledim. Çünkü Maximinus'un sefaretinin yalnız Romalılar'ın ve Hunlar'ın lehi­ ne değil aynı zamanda Onegesius 'un da lehine olduğunu, Hükümdarın kendisini sefir olarak istediğini, iki kavim arasında meseleleri kendisinin halletmesi sözkonusu olduğunu söyledim. Bu takdirde kendisi pek çok hediyelerle memleketine dönecek­ tir; şimdi Onegesius evde olmadığından Çat'ın bize yardım etmesini, çünkü Attila'nın kendisini de dinlediğini, fakat bunu


36

ATTİLA ve oG ULLARI

tecrübe ile öğrenmeyi arzu ettiğimi söylemem üzerine kendisi­ nin de ağabeyi (Onegesius) gibi Attila'nın yanında sözünün geç­ tiğini söyleyerek derhal atına bindi ve Attila'nın çadırına gitti. Ben de Maximinus 'un yanına gittim. Vigil ile birlikte ne yapacaklarını bilmeden çayıra uzanmışlardı. Çat'ın söyledikleri­ ni anlattım ve kendisinin duyduklarını söyledim. Artık hediyele­ ri hazırlamamız gerektiğini anlatınca derhal yerlerinden fırladı­ lar ve hareketimi doğru bulduklarını söyleyip, hayvanlarla hare­ ket edenleri geri çağırdılar. Attila'ya karşı nasıl konuşacaklarını, getirilen hediyelerin nasıl

takdim edileceğini tayin ettiler.

Biz vaziyeti göz önünde tutarken Attila da Çat'ı yanımıza göndermişti. Çevresi pek çok Hun muhafızı ile çevrilmiş çadırı­ na gittik. Çadırdan içeri girdiğimiz vakit Attila'yı tahta bir kol­ tuğa oturmuş bulduk. Çadırın ortasında bulunuyor ve etrafında muhafızlar duruyordu. Biz biraz uzak durduk.

Sefir Maximinus

daha yakına giderek Hükümdarın mektubunu vermiş ve Hükümdarın Attila ve yakınlarına sağlık temenni ettiğid söyle­ mişti. Hun Başbuğu da hakkımda arzu ettiklerini ben de Romalılar için arzu ederim demişti. Bu sırada Vigil'e gözü ili­ şerek asabileşmiş, huzuruna çıkmaya cesaret eden bu adamı

Sefir Anatolius ile sulh şartlarını konuşurken tanıdığını söyleye­ rek kendisine yüzsüz hayvan diye hitap etmişti. Bütün mülteci­ leri iade etmedikçe sefır göndermemelerini söylemesi üzerine Vigil Hunlar' dan mülteci hiçbir kalmadığını, hepsini iade ettik­ lerini söylemişti. Attila buna daha fazla kızarak, "eğer elçilik

hakkına riayet etmemiş olsa idim seni bu terbiyesiz sözlerinden dolayı kazığa oturtur ve kuşlara yedirirdim, " dedi. Çünkü Romalılar'ın yanında daha bir çok mültecinin olduğunu söyle­ yerek katibine uzun bir tomara isimleri yazılan mültecilerin lis­ 12 zamanından beri

tesini okuttu. Bunu ardından, Carpileon

12.

Caıpileoa: Meşhur Batı Roma kumandam Aetius'un oğlu olup Attila himayesinde rehin olarak bulunmaktaydı.


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

37

Romalılar'a iltica eden mültecilerin iadesi için derhal hareket etmesini emretmiş ve Bslas'ın da buna katılmasını söylemişti. Çünkü kendi adamlarına karşı harp etmeye tahammül ede­ mezdi. Mültecilerin iadesi hakkındaki emri verdikten sonra ya mültecileri iade etmelerini veya savaşı kabul etmelerini de bil­ dirdi. Bir müddet sonra Sefir Maximinus Hükümdarın mektubu­ na kendisi vasıtasıyla cevap göndereceğini, dolayısıyla biraz beklemesini söylemiş ve hediyeleri talep etmişti. Hediyeler de verildikten sonra çadırımıza döndük ve ana dilimizle konuşulan­ ları aramızda tekrar ettik. Vigil sefire dostane, kendisine de kötü muamele edilmesine hayret ediyordu. Roma Hükümdarına Allah, Attila 'ya da insan dediğinden dolayı Sardica 'da yapılan tartışmada bulunan Hunlar'ın büyük ihtimalle kendi aleyhine hareket ettiklerini söyledim. Bu sözlerimi Maximinus ihtimal dahilinde gördü, çünkü Attila'nın aleyhine yapılan harekette kendisinin bir etkisi yoktu. Vigil ise hfila meseleyi anlayamamış, Attila'nın kendisine neden böyle davrandığına hayret etmişti. Bilahare bize ne Sardica meselesinin ve ne de diğer suikastin ifşa edilmesine imkan olmadığını, çünkü Attila'nın yanında Edek'ten başka hiç kimsenin korkudan söz söyleyemeyeceğini anlattı. Edek ise yemininden dolayı bunu anlatamazdı. Çünkü Attila 'nın kendisi­ ni bu işte suç ortağı sayacağından dolayı cezası ölüm olabilirdi.

Biz böyle tereddüt içindeyken Edek gelerek Vigil'i bir tarafa çekmiş, ortak plana sadık olduğunu göstermiş gibi kendisiyle birlikte hareket edeceklere ödenmesi gereken meblağın verilme­ sini söylemiş ve uzaklaşmıştı. Merak ederek kendisine Edek ile ne konuştuklarını sordum ise de beni kandırmaya çalıştı, halbu­ ki kendisi kandırılıyordu. Bana Edek ile yaptığı gizli konuşma­ yı söylemeyerek Attila'nın mültecileri iade etmek hususunda kızdığını ya hepsini getirmek icap ettiğini veya yüksek rütbeli ve sözü geçen sefirler gönderilmesini söylediğini anlattı.


ATIİLA ve OÖULLARI

38

Bunu konuşurken Attila'nın birkaç adamı yanımıza gelerek Hunlar ' la Romalılar arasındaki mesele halledilmeden ne

Vigil'in ne de bizim, Romalı harp esiri veya at satın almamamı­ zı yalnız yiyecek şey alabileceğimizi söylediler.

Bunu Hunlar kurnazca bir meharetle yapmışlardı, ki suikast­ ta Vigil 'i suçüstü yakalamak istiyorlardı. Çünkü böyle hareket etmeyecekse neden bu kadar çok para getirmişti. Diğer taraftan

bize verilen cevap üzerine

Onegesius'u beklememiz gerekiyor­

du ki kendisine ait hediyeleri verelim. Bu ise Hükümdarın en büyük oğlu ile birlikte Ağaçeri kavmi yanına elçilik göreviyle gitmişti. Bu kavim Hun aslından olup aşağıdaki sebepten dolayı Attila' nın idaresi altına geçmişti: Kabileler ve boylara göre bu kavmin bir çok reisi vardı. Vezir 1heodosius bunlara hediyeler

göndererek Attila ile yaptıkları anlaşmayı bozmalarını ve

Romalılar 'la dost olmalarını temin etmek istemişti. Fakat hedi­ yeleri götüren adam onları sırasına göre vermedi. Rütbece en yaşlı olan Kuridak hediyesini ikinci kişi olarak almış olduğun­ dan bu hürmetsizliğe ve dikkatsizliğe tahammül edemeyip

meseleyi Attila'ya bildirmişti. Attila da derhal büyük bir ordu ile

yola çıktı. Bazı Kıralları öldürdü, diğerlerini itaati altına aldı ve Kuridak'ı yanına davet etti. O da bu davatten bir tehlike hisse­

dip, insanın Allah ile buluşmasının büyük iş olduğunu söyledi.

Güneşe bakamayanların Allaha nasıl bakabileceklerini söyleye­ rek böylece memleketinde kaldı, kırallığını muhafaza etti.

Ağaçeriler'in diğer kısmı ise Attila'ya tabi oldu.

il

Büyük oğlu-

nu bu kavmin üzerine Kıral yapmak istediğinden Onegesius'u da beraber göndermişti. Evvelce de söylediğim gibi bizim de bunun için beklememiz gerekiyordu. Vigil'i de Eslas ile beraber Roma İmparatorluğu'na

13.

Bu hususta önceki sayfalarda açıklama yapmışttm. Priskos'un izahatının sırasını bozmamak için burada tekrar etmekte bir beis görmedim.


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

39

mültecileri getirmek için göndermişti, ki aslında Bdet'e para getirmesi için gönderilmişti. Vigil ordugfilu terkettikten sonra bir gün daha orada kaldık. Ertesi günü biz de Attila ile beraber ülke­ nin daha Kuzey tarafına hareket ettik. Belirli bir mesafe bırakarak Hunlar'la birlikte hareket ettik. Bize yol gösteren kılavuzların ihtarı üzerine başka yola saptık. Attila ise bir köye giderek orada

Eşkam adlı birisinin kızı ile evlenecekti. Aslında kendisinin çok eşi vardı ve Hun geleneğine göre birkaç eş alabilirdi. Buradan sonra bir ovadan geçtik, kolay ilerlenebilecek yollardan sonra ancak gemilerle geçilebilir ırmaklara tesadüf ettik. Bunlar arasın­ da İster' den sonra Drecon, Tigas ve Tiphesas en büyükleri idi. Buradan bizi ırmak kenarındakilerin kullandıkları büyük bir ağaç kütüğünden yapılmış kayıklarla karşıya geçirdiler. Diğerlerinden ise Hunlar'ın civar köylerden arabalarla getir­ dikleri sallarla geçtik. Bizim için köylerden birçok yiyecek getirdiler. Ekmek yerine darı, şarap yerine de onların Med dedikleri içkiyi getirdiler. Bizi getirenler de darı ve arpadan hazırlanmış içki aldılar, ki buna Hunlar

Kam derler. Oldukça

uzun yol gittikten sonra akşam bir göl kenarında durup, çadırı­ mızı kurduk, ki civar köy halkı buraya su içmeye gelirlerdi. Birdenbire rüzgar, fırtına, şimşek ve gök gürültüsünün ardından dolu yağmaya başladı ve yalnız çadırımızı değil bütün eşyamızı da gölün sularına sürükledi. Havadaki parlak şimşeklerden ve başımıza gelen geçen vakadan korkarak her birimiz bir tarafa dağıldık. Kar� ve yağmurda herkes uygun gördüğü yolu takip etmiş ve köye gelebilmiştik. Hepimiz farklı yollardan gel­ diğimiz için ancak köyde buluşabilmiştik. Buluştuktan sonra bağırarak eşyalarımızı aramaya başladık. Bağırmamıza Hunlar uyandılar. Bizimle birlikte olan Hunlar'ın bu duruma fırtınanın yol açtığını söylemeleri üzerine diğerleri bizi yanlarına davet ettiler, bir demet kamış yakarak odayı ısıttılar. Bu köy Buda'nın bir dul karısının imiş .. Bizim geldiğimizi duyunca yemek ve hizmetimiz için kadın gönderdi. Bu davranış


ATIİLA ve OOULLARI

40

Hunlar tarafından hürmet va hüsnü kabul ifadesidir. Güneş doğ­ duktan sonra kaybolan eşyalamızı aradık. Bir kısmını evvelki gün oturduğumuz yerde, bir kısmını da suda bularak topladık. O günü eşyalarımızı kurutmakla geçirdik, çünkü fırtına durmuş, güneş açmıştı. Sonra atlarımızı ve diğer hayvanlarımızı hazırla­ yıp Kıraliçeye saygımızı sunmaya gittik. Kendisine üç gümüş fincan, kımuzı renkte kumaş, Hint biberi ve başka hediyeler ver­ dik. Misafirperverliğinden dolayı teşekkür ederek ayrıldık. Yedi gün yol gittikten sonra kılavuzumuz Hunlar'ın işaret ettikleri bir köye geldik. Söylediklerine göre

Attila bu

köyden

geçecek ve biz de arkasından gideceğiz. Burada Attila'nın yanı­ na gönderilen Batı Roma sefirleriyle buluştuk. Bunların arasın­

Rom.ulus, Noricum. Valisi Promutus, askeri Kumandan Roman.us vardı. Aetius'un Attila'nın katip olarak gönderdiği Constantius ve Orestes'in babası Tatulus da

da Kont unvanını taşıyan

bunlarla beraberdi. Bu son ikisi sefaret heyetine dahil olmayıp bunlarla beraber seyahat ediyordu. Constantius bunlarla İtal ya'da tanışmıştı. Tatulus'un ise Romulus ile ailevi yakınlığı var dı, çünkü oğlu Orestes bunun kızı ile Noricum şehri 'nde Poeto vio'da evlenmişti. Sefirler Attila'yı teskin için gelmişlerdi, ki Attila Contan tius 'dan altın kadehler aldığı için Silvanus'u talep ediyordu. Bu Constantius Batı Galya'lı idi. O da şimdiki Constantius adlı hale­ fi gibi Attila ve Buda'nın yanına katip olarak gönderilmişti. Hunlar Pannonia şehri olan Sirmium'u muhasara ettikleri vakit Constantius şehrin piskoposundan şehir alınır ve hayatta kalırsa kendisini ve esir edilen şehir halkını fidye vererek kurtarması için kadehler almıştır. Şehrin zaptından sonra Constantius bu mesele ile alakadar olmayıp bir iş için Roma'ya gittiği zaman kadehleri Silvanus adlı birisine rehin olarak vemıiş, daha sonra ise bunlar duyularak Constantius Attila ve

Bleda tarafından öldürülmüş ve

Attila da sonra bu Silvanus 'u talep etmişti. Bunun için Batı Roma Hükümdarı ve Aetius tarafından sefirler gelerek Silva


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

41

nus 'un kadehleri Constantius'dan rehin olarak aldığını sonra Allah' a

takdim edilen kadehlerin kendisi tarafından kullanılma­

yacağı için gümüş kadehlerle değiştirerek bir rahibe verdiğini arz ile kadehlerin bedeli olan paranın ödenebileceğini, fakat Silvan us 'u talep etmemesini rica edeceklerdi. Elçilik heyetinin seyahat maksadı bu idi, bunun için Hunlar'ı takip ediyorlardı.


ATTİLA ve OÖULLARI

42

ATTİLA'NIN SARAYI Bizim de aynı yoldan gitmemiz gerektiği için Attila'yı bek­

ledik, ki ileri geçsin, biz de arkasından takip edelim. Bir kaç ırmaktan geçtikten sonra büyük bir köye geldik.

Söylendiğine göre Attila'nın sarayı burada idi, ki bu saray

bütün diğer yerlerde bulunanlardan daha güzel ve direklerle bina

edilmiş olup etrafı tahta çit ile çevrilmişti ve bu müdafaa için değil süs olsun diye yapılmıştı.

Kıral sarayının yanında Onegesius'un sarayı bulunuyordu.

Bu da tahta çit ile çevrilmiş ise de Attila'nın sarayı gibi kuleler­ le süslenmemişti. Çitin yakınında bir hamam vardı, ki bunu

Attila'dan sonra en çok sözü geçen Onegesius yaptırmıştı. Bunun taşlarını Pannonia'dan getirmişlerdi. Çünkü burada

Hunlar'ın ne taşları ne de ağaçları yoktur; bunun için başka yer­ lerden getirilen tahtaları kullanırlar. Bu hamamın mimarı Sirmium'un istilası sırasında esir düşmüş olup hamamı inşa etti­ ğinden dolayı serbest bırakılacağını ümit etti ise de Hunlar ara­

sında geçerli olan esaret hayatından daha ağır durumla karşılaş­ tı. Onegesius kendisini hamam sorumlusu tayin etmiş, kendisi ve yakınları yıkanırken yardım edecekti. Attila köye geldiği zaman kızlar istikbaline çıkmıştı. Uzun beyaz tüller altında yedi kız ilerliyordu, ki bu tüllerin uçlarını da iki

kıZ

tutuyordu. Bu tül sırası da gayet çok olup bütün kızlar

Hun şarkıları söylüyorlardı. Yol o taraftan geçtiği için

Onegesius'un evine doğru yaklaşınca Onegesius'un eşi bir gurup hademe ile Hunlar'ın içinde pek büyük saygı olarak kabul

edilen yemek ve şarap getirmişti. Onegesius'un eşi Attila'yı

selamlayarak bunları kendisine takdim etti. Attila nezaketen at


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

43

üzerinde takdim edilen şeyleri aldı. Bu esnada etrafındaki Hunlar da gümüş tabak.alan el üzerinde Attila'ya doğru tutuyor­ lardı. Kendisine verilen kadehi de içtikten sonra diğerlerinden daha yüksek bir yerde olan sarayına çekildi. Bu esnada Onegesius da Attila'nın oğlu ile uzun seyahatten dönmüş ve sefaret heyetini kendi misafir olarak davet etmişti. Fakat kendisi bizzat bizi kabul edememişti, çünkü derhal Attila'nın yanına giderek meydana gelen bir kaza hakkında iza­ hat vermesi gerekiyordu. Zira Attila'nın oğlu attan düşmüş, sağ elini kırmıştı. Yemekten, sonra Onegesius'un evini terkederek Attila 'nın sarayına yakın bir yerde çadırımızı kurduk. Çünkü

Sefir Maximinius 'un Attila ile buluşması, maiyeti ile konuşma­ sı gerektiği için Attila' dan uzak olmamak gerekmekteydi. Geceyi burada, geçirdik. Sabahleyin Maximinus Hükümdarın gönderdiği hediyeleri vermek ve nerede ne vakit görüşülebilece­ ğini

sormak

üzere beni

Onegesius ' un yanına gönderdi.

Hediyeleri götüren hademelerle birlikte hareket ettim. Kapılan kapalı idi. Kapıların açılmasını ve birisinin dışarı çıkmasını bek­ ledim, ki bu kişiyle geldiğimin haberini gönderecektim. Bu suretle Onegesius 'un sarayının çiti etrafında dolaşırken Hun ordusundan zannettiğim bir adam yanıma gelerek Yunanca hoş geldiniz dedi. Bir Hun'un Yunanca konuşmasına hayret ettim. Çünkü Trakya ve deniz kenarı İllyria'dan getirilen harp esir­ leri dışında aralarında Yunanca konuşanı bulmak kolay değildi. Halbuki bunları yırtık elbiselerinden, karışık saçlarından tanı­ mak mümkündü. Bu ise saçı daire biçiminde tıraş edilmiş ve güzel elbise giymişti, ki hali vakti yerinde bir Hun'a benziyor­ du. Selamına cevap vererek bu Hun diyarına gelerek Hunlarla beraber yaşamasının sebebini, kim ve nereli olduğunu sordum. O da cevaben bunu neden dolayı öğrenmek istediğimi sordu. Ben de Yunanca konuştuğundan dolayı merak ettiğimi anlattım. Buna karşı gülümseyerek aslen Yunanlı olduğunu ticaret mak-


A'ITİLA ve OÖULLAR.I

44

sadıyla Moesia'nın İster Irmağı yanındaki şehri olan Vimina cium'a geldiğini söyledi. Burada uzun zaman kalmış ve zengin bir kadın ile evlenmişti. Fakat Hunlar şehri zaptedince zengin olduğu için Onegesius tarafından esir olarak alınmış, sonra Romalılar ve Ağaçeriler aleyhine olan harplerde yararlık göste­ rerek elde ettiği ganimeti efendisine vermiş, bu suretle Hun geleneği üzerine esaretten kurtulmuştu. Şimdi bir Hun kadını yla evlenmiş çocukları dahi olmuştu. Onegesius'un sofrasında yemek yerdi. Şimdiki hayatı öncekinden çok daha iyiydi. Hun arazisinde oturanlar harpten sonra sakin bir hayat sürüyorlar, herkes kendi serveti nisbetinde bir hayat yaşar ve kimseye yük olmazdı. Halbuki Romalılar harpte tamamıyla mahvoldular, çünkü her şeyi başkalarından beklerlerdi. Efendileri de silah taşımalarına müsaade etmediğinden veya silah taşıyanlar da kumandanların kötülüklerinden dolayı bir türlü eski yerlerini elde edemezler. . . 14

Biz böyle konuşurken içerden birisi gelerek avlunun kapısını açtı. Hemen o tarafa giderek Onegesius 'un ne işle meşgul oldu­ ğunu Roma sefiri Maximinus tarafından kendisine arzedeceğim şeyler olduğunu söyledim. O da cevaben biraz beklersem şimdi dışarı çıkacağını ve rahatlıkla buluşabileceğimi söyledi. Bir müddet sonra geldiğini görünce yanına gittim. Roma sefirinin selamını söyledikten sonra Hükümdar tarafından gönderilen altınlarla beraber hediyeleri getirdiğimi, sefirin kendisiyle konuş mak arzusunda olduğunu, nerede ve ne zaman konuşmanın müm kün olduğunu sordum. O da maiyetine altını ve hediyeleri alma­ larını emrettikten sonra derhal Sefir Maximinus'un yanına gide­ ceğini söyledi ve bir müddet sonra çadırımıza geldik. Maxirni nus 'a dönerek kendisine ve Hükümdara gönderdiği hediyeler­ den dolayı teşekkür ettikten sonra kendisine ne söylemek istedi-

14.

Tarihçi Priskos bu kişiyle tüm konuştuklarını aynntılı olarak yazmak­ tadır. Burada Yunanlı'nın itirazları ve Prisosun cevabı yazıldığından buraları nakle lüzum görmüyorum.


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

45

ğini sordu. Maximinus da Hükümdarın yanına giderek tecrübe­ siyle meseleleri hfilletmek fırsatının sözkonusu olduğunu ve bu suretle herkesin gözünde büyük bir şöhret kazanacağını söyledi. Bu her iki milletin lehine olduğu gibi kendisi ve çocukları, Hükümdar ve maiyeti gözünde pek saygıdeğer olacaklarını da ilave etti. Onegesius Hükümdarın arzusu açısından bu meseleyi nasıl halledebileceğini sordu. Maximinus bu mesele sırasında sefır olarak gelir ve meseleyi hallederse Hükümdara karşı min­ nettar kalacağını söyledi. Buna karşı kendisinin Hükümdar ve maiyetine ancak Attila'nın istediğini söyleyebileceğini anlatarak devam etti: Yahut Romalılar benim efendimi kötüleyeceğimi mi zannedi­ yorlar. Hun terbiyemi, eşimi, çocuklarımı unutarak Attila'nın yanında hizmetçi olmayı Romalılar yanında zengin bir adam olmaya tercih mi edeceğim?. Zannederim ki vatanımda kalırsam daha faydalı olabilirim. Çünkü Efendimin Romalılar'a karşı gazabını teskin edebilirim diyerek bu meseleleri benim vasıtam­ la halletmek için temas etmenin daha iyi olacağını söyledi ve uzaklaştı. Ertesi günü Attila ' mn sarayına gittim. Krekan adıyla bilinen eşine hediyeler götürdüm. Bunun üç oğlu olup en büyüğü Hun topraklarının Karadeniz taraflarındaki

Ağaçeriler

ve diğer

kavimler üzerinde hüküm sürüyordu. Kapıda duran Hunlar huzuruna bıraktıkları vakit Kraliçeyi yumuşak halının üstüne uzanmış bir halde buldum. Zemin, yün halı ile döşenmişti; bun­ ların üzerinden gitmek gerekiyordu. Etrafında birçok hademeler vardı. Karşısında da yerde oturan kızlar vardı, ki bunlar güzel Hun elbiseleri işliyorlardı. Selamdan sonra hediyeleri takdim ettim. Sonra Attila'nın oturduğu binaların tarafına giderek Onegesius'un dışarı çıkmasını bekledim, çünkü evinden buraya gelmişti. Büyük bir kalabalık içinde duruyordum. Attila'nın muhafızları, yakınında bulunan Hunlar beni tanıdıkları için iliş­ mediler. Öbür tarafta kalabalığa bakarken gürültünün geldiği


ATI'İLA ve OÖULLARI

46

taraftan Attila'nın geldiğini gördüm. Evin önünde sağa sola bakarak mağrurane adımlarla geliyordu. Onegesius ile birlikte dışarıda evin önünde durdu. Bir çok kişi yanına giderek hfilledilmesi gereken davaları halledildi. Daha sonra evine dönerek huzuruna gelen sefirleri kabul etti. Onegesius'u beklediğim sırada altın kadehler için Galya'dan Attila'nın yanına gelen sefirler

Constantiwı

Rmıuhıs, Promutus ve Romaous,

refakatinde bulunan Rusticius ve Pannonia'nın

Attila'nın idaresi altında bulunan kısmından olan

Constantiolus

ile birlikte benimle konuşmaya başladılar. Attila'nın vatanımıza dönmeye müsaade edip etmediğini yahut burada kalıp kalmama­ mızın söz konusu olup olmadığını sordular. Ben de bunu sormak istediğimi, bunun için Onegesius'u beklediğimi söyledim ve gel­ dikleri mesele hakkında olumlu cevap alıp almadıklarını sordum. Azminden bir parça bile dönmediğini ya Silvanus 'u veya kadeh­ leri göndermediğimiz taktirde asker sevkedeceğini söylemiş oldu­ ğunu anlattılar. Şu Hun metanetine hepimiz hayret ettik. Romulus, hırsından dolayı iktidarı kendisini öyle bir hale getirmiştir, ki ger­ çeği söylemeye tahammül edemiyor ve yalnız onun arzusunun hakikat olduğunu zannediyor dedi. Hun memleketinde veya başka bir memlekette hükümran olanların içinde kimsenin bu kadar kısa zaman içinde böyle bir iktidara sahip olmadığını, deniz üstündeki adalara bile sahip oldu­ ğunu, Hun ülkesinin yanısıra Romalılar'ın bile kendisine vergi verdiğini, hatta ülkesini daha büyütmek için Acemistan'a gitmek istediğini ilave etti. Birimizin hangi yoldan Acemler üzerine gide­ bileceğini sorması üzerine Romulus Medler ülkesinden Hun ülke­ sinin o kadar uzak olmadığını ve Hunlar'ın bu yollarda acemi olmadığını, bir dönem ülkelerinde kıtlık olduğunda Acemistan'a hücum ettiklerini söyledi. Hunlar, Basik, Kursik'ler Med diyarına kadar giderek buralarda büyük bir kalabalığa hakim olmuşlar, Romalılarla ittifak etmişlerdir. Onlarla birlikte gidenler diyorlar ki sahradan geçtikten sonra bir gölü de geçerek - Romulus Maiotis


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

47

gölünü düşünüyor - on beş gün dağlık yerlerden gidip Medler'in diyarına bu suretle gelebilmişlerdi. Etrafı yağma ettikleri sırada Acem ordusu gelerek üstlerindeki havayı aklarla kaplamış oldu­ ğundan başlannın üstünde bulunan tehlikeden korkarak pek az ganimet ile geri çekildiler, çünkü ganimetin bir çoğunu Medler geri alnuşlardı. Düşmanlannın hücumundan kurtulmak için başka yola saparak bir deniz kenarında yanan ateşin arkasından ilerle­ mişler, günler geçtikten sonra memleketlerine dönmüşler ve Medler'in ülkelerinden uzak olmadığını tecrübe ile anlamışlardı. Eğer Attila bunlara karşı gitmek isterse uzun yollardan gitmeye ve yorgunluğa gerek kalmadan Medler'i, Parthuslar'ı ve Acernler'i mağh1p ederek vergiye bağlayabilir. Ordusu o kadar muazzam ki bu orduya hiç bir milletin ordusu karşı gelemez. Biz de keşke Acemler üzerine gitseydik ve onlarla harp etseydik.

Constantiolus

da dedi ki: - Korkarım, -ki Attila Acemler'i de kolayca mağlup ederek dostu iken onların efendisi olarak geri dönecek ve şimdi bu halde ve bu rütbede iken kendisine altın veriyoruz, eğer Parthuslar'ı, Medler'i ve Acernler'i mağlup ederse o zaman Romalılar'ın hudutlanrun dışında kalmasına tahammül edemeyecek ve açıkça Romalılar'a uşak gözüyle bakacak ve yerine getirilmesi imkansız emirler verecektir. Constaııtiolus'un kastettiği rütbe Roma ordu kumandam rüt­ besiydi. Bunun için Hükümdardan aldığı para vergi anlamında değil bir kumandana verilen tahsisat tarzında idi. Constantiolus, Medler'i, Parthuslar'I ve Acernler'i mağh1p, ederse Romalılar'ın kendisine verdikleri rütbeyi de atarak kumandan yerine hükümdar ismini talep edeceğini de söylemişti. Zaten Attila daha evvel de Hükümdar yanında kumandanların hademe gibi olduğunu fakat kendi kumandanlannın Hükümdarla aynı derecede bulunduğunu söylemişti. Kısa bir müddet sonra iktidar ve nüfuzunu göstere­ cektir. Çünkü

İIAlı Aıes'in

kılıcı dünyaya çıkmış olup bu mukad­

des kılıç harp ilfilunın olduğu için bütün Hun Hükümdarları buna


ATI'İLA ve OÖULLARI

48

saygı gösterirlerdi. Eski zamanlarda bunu kaybetmişler, şimdi ise bir inek vasıtasıyla izini bulmuşlardı. Hepimiz bu konu üzerinde birkaç söz söylemek isterken Onegesius dışan çıktı. Biz de acil işlerimiz hakkında bilgi almak üzere yanına gittik. Evvela birkaç Hun ile konuştuktan sonra Sefir Ma.Dminus 'dan Romalılar'ın Attila'nın huzuruna konsül rütbesi­ ne sahip kimi sefir olarak göndereceklerini sormamı söylediler. Çadınrnıza giderek bana söyleneni anlattım ve Maxirninus 'un yanından tekrar Onegesius'un yanına gidip Romalılar'ın kendisi­ ni göndermeyi arzu ettiklerini, eğer kendisi olmazsa kimi isterler­ se Hükümdarın onu sefir olarak göndereceğini söyledim. Bundan sonra beni geri gönderdi ve kendisi de gelerek Maximinus 'u Attila'nın yanına götürdü. Bir müddet sonra Maxirninus gelerek Nomos 'un veya .Anatolius'un ya da Senatörün sefir olarak gelme­ sini arzu ettiğini söyledi. Buna karşı bizzat sefirleri tayin ederek insanları Hükümdarın huzurunda şüpheli duruma düşürmemesini söylemiş ise de Attila'ya arzusunun yerine getirilmesini yahut silahla işi hfilledeceğini bildirmişti. Çadınmıza döndüğümüz zaman Orestes'in babası Tatulus gelerek Attila'nın her ikimizi saat dokuzda yemeğe davet ettiği­ ni haber verdi. ıs Belirlenen saati bekleyerek Batı Roma sefirleri gibi davete icabet ettik. Kapının eşiğinde tam Attila ile karşı kar­ şıya durduk. Oturmadan; evvel Attila'ya selam vermek için adet olduğu üzere sakiler elimize birer kadeh verdiler. Verileni içtik­ ten sonra yemek esnasında oturacağımız sandalyelere doğru git­ tik .. Sandalyeler her iki tarafta ve duvarın yanındaydı. Ortada bir kerevette Attila oturuyordu. Arkada bir kerevet daha vardı, öte­ sinde de birkaç basamak ile istirahat yatağına gidiliyordu, ki işlemeli perdelerle süslenmiş ve örtülmüştü.

15.

Saat dokuz öğleden sonra ü ç demektir. O zamanlar saat güneşin doğ­ masıyla başlardı.


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

49

Yemekte en çok saygı gören yer Attila'nın sağ tarafı idi. İkinci yer de sol tarafı idi, ki biz de buraya oturduk, fakat üstü­ müzde

Berik

adlı bir Hun reisi bulunuyordu.

Onegesius

Başbuğun sağına oturmuş, karşısında da Attila'nın iki oğlu yer almışlardı. En büyük oğlu ise Attila'nın kerevetinde ve belirli bir uzaklıkta oturmuş olup babasına hürmetten dolayı gözlerini öne eğmiş bulunuyordu. Hepimiz yerimize oturur oturmaz saki geldi ve Attila'ya bir kadeh şarap getirdi. Attila da sıra ile ilk adamın şerefıne içti. Şerefine içilen şahıs saygı gereği ayağa kalkarak içinceye kadar veya kadehi iade edinceye kadar yerine oturmadı. Daha sonra Attila oturarak diğerinin şerefine içmeye başladı, ki bu da evvelki gibi cereyan etti. Attila'nın içki sunucusu gittikten sonra diğer içki sunucuları geldiler, çünkü herkesin ayn şarapçısı vardı. Bu suret­ le ikinci şahıs ve diğerlerinin şerefine içildikten sonra sıra bize geldi, bizim şerefimize de içildikten sonra sakiler çekildiler. Bundan sonra misafırlerin önüne masalar konmaya başlandı. Evvela Attila'nın önüne kondu, her üç adamın önüne bir masa kurulmuştu. Herkes kendi masasına konan yemekten yiyebilirdi. Evvela salona Attila'nın yemek servisçisi et ile dolu tabakla girdi, sonra da bize hizmet edenler ekmek ve yemek getirdiler. Diğer Hunlar'a ve bize gümüş tabaklarda Attila'ya ise tahta tabakta et getirmişlerdi. Attila her açıdan sade ve kanaatkar bir Başbuğ idi. Misafırlere altın ve gümüş kadehler verildiği halde onun içki kadehi tahtadan idi. Elbisesi de basitti, yalnız diğerlerinden daha

temiz idi. Diğer Hun ümerasının kılıcı, Hun usulü yapılan çarık kayışı, atının gemi hep altın ve mücevherlerle süslendiği halde kendisininki böyle değildi.

İlk

porsiyonu yedikten sonra yine

önceki gibi herkes ayağa kalkarak Attila'nın şerefine şarap içtiler. Bundan sonra tekrar yerimize oturduk ve masamıza başka yemek getirdiler. Bunu da yedikten sonra yine aynı usul üzere içtik ve yerimize oturduk. Akşam olunca meşaleler yakıldı ve Attila'nın karşısına

iki

Hun geldi. Bunlar kendi yazmış oldukları şarkıları

okudular ki Attila'nın zaferinden ve ordusunun üstünlük ve başa­ rılarından bahsediyordu.


ATITI..A ve OÖULLARI

50

Misafirlerin bir kısmı şiirden hoşlanmışlar, bir kısmı evelki savaşların hatırasıyla heyecanlanmış, ihtiyarlar da göz yaşlan dökmüşlerdi. Şarkılardan sonra bir Hun palyaço içeri girdi, ki tuhaf ve gülünç budalalıklanyla hepimizi güldürdü. Bundan sonra içeri Zeıkon16 girdi, ki harici şekli ile, elbisesiyle, sesiyle,

Latin, Hun ve Got.dilinden karıştırarak kekeme sözleriyle her­ kesi kahkahalarla güldürdü. Fakat Attila hiç gülmemiş ve vazi­ yetini muhafaza etmişti. Kendisini zaten hiç güler bir vaziyette görmedik, yalnız küçük oğlu Emek geldiği vakit yüzünü okşa­ yarak sevgiyle yüzüne baktı. Attila'nın diğer oğullarıyla o kadar alakadar olmamasına hayret ettim. Yanımda oturan Hun Latince bildiğinden eğer kimseye söylemezsem bunun sebebini söyleye­ bileceğini anlattı: Kahinlerin Attila'nın vefatının ardından süla­ lesinin kötülüğe uğrayacağını yalnız bu çocuğun tekrar bu aile­ yi yükselteceğini söylediğini bana söyledi. Bütün geceyi diğer­ lerinin eğlence ile geçireceğini anlayarak içkiye fazla dalmamak için kalktık. Ertesi günü Onegesius'un yanına giderek hiç bir iş yapmadan vakit geçirmemiz doğru olmadığı için bizi bırakmalarını söyle­ dik. O da Attila'nın da bizi bırakmak istediğini söyledi. Bir müddet sonra Hükümdarın (yani Attila'nın) emri hakkın­ da diğer rüesa ile görüşerek Hükümdara verilecek mektubu katiplere yazdırdı, ki bunların yanında yukarı Moesialı Rusticius da bulunuyordu. Bu adam harpte esir düşmüş, yazı bildiği için Hunlar'ın yanında katip olarak kullanılmıştı. Onegesius toplantıyı terkettikten sonra Ratiaria'nın zaptı sırasında esir düşen Sylla'nın eşi ve çocuklarını salıvermesini rica ettik. Bunu reddetmedi, hatta arzu dahi ediyordu, fakat pek çok para istiyordu. Biz kendilerine acımalarını, bir zamanlar ne

16.

Bu Zerkon'ı Afrikalılar Roma kumandanı Aspar'a vermişler, ondan Bledaya, sonra Romalılara Aeilus'a, en nihayet tekrar Aspar'a verilmiş, oradan da Edek vasıtasıyla

Hun memleketine getirilmişti.


H ÜSEYİN NAMIK ORKUN

51

kadar bahtiyar olduklarını söyledik. Nihayet Attila'nın yanına gitti ve kadını 500 altın karşılığında salıverdiği, çocuklan;ıı da Hükümdara hediye olarak göndereceği haberini getirdi. Bu sırada Krekan olarak adlandırılan Attila'nın eşi de kethü­ dası Adameus vasıtasıyla sefaret heyetini yemeğe davet etti. Gittik, birkaç yüksek rütbeli Hun ile birlikte misafir olduk. Çok iyi sözlerle bizi kabul etti ve muhteşem bir yemek verdi. Oradakiler bizi Hun usulü selamladılar. Kadeh verdiler, içtikten sonra sarılarak öptüler ve ondan sonra elimizden kadehi aldılar. Ziyafetten sonra çadırımıza çekildik. Ertesi günü Attila bizi ziyafete davet etti. Tıpkı eskisi gibi hareket ettik. Yalnız bu sefer Attila'nın yanında oğlu değil baba­ sının ağabeyi

Aybars bulunuyordu.

Geceleyin ziyafeti terkettik ve bu geceden sonra dördüncü günü bize hediyeler vererek salıverdiler. Attila bizimle beraber Hükümdara sefir olarak Berik'i gönderiyordu, ki ziyafet esna­ sında üstümüzde oturmuş olan ve birçok Hun köylerine sahip bir reis idi. Yolda bir köy yanında istirahat ederken cususluk yapan bir Hun yakaladılar. Attila kazığa vurulmasını emretti. Ertesi günü diğer köylerden geçerken efendilerini öldüren iki esiri elleri arkasına bağlı olarak getirdiler ve bunların kafalarını iki sivri kazığa geçirdiler. Hun arazisinden geçtiğimiz müddetçe Berik bize karşı yakın ve dostane muamele ediyordu. Fakat İster' i geçtikten sonra hiz­ metçilerimiz arasındaki mücadele dolayısıyla bize düşman oldu. Evvela Sefir Maximinus'a hediye olarak verdiği atı geri aldı.

Attila rüesaya,

Sefir Maximinus 'a hediyeler vermelerini söyle­

mişti, ki hepsi de kendisine at hediye etmişlerdi. Bunların yanın­ da Berik de bulunuyordu. Bundan sonra ne seyahat esnasında ne de yemekte yanımıza uğramaz oldu. Filibe 'den Edime'ye doğru giderken Berik'e bir kaç söz söyledik. Aramızdaki bu dargınh-


ATih.A ve OÖULLARI

52

ğın bir hata olduğunu ona karşı hiç bir şey yapmadığımız halde bize kızdığını söyledik, sonra ziyafete davet ettik ve yola koyul­ duk. Yolda Vigil ile buluştuk. Kendisi Hun ülkesine dönüyordu. Attila'nın cevabını söyledik ve yola devam ettik." Attila çok büyük bir soğukkanlılıkla kendi aleyhine kurulan hileyi bildiği halde iki aydır eli altında bulunan Bizans sefirleri­ ni tutmayıp, bırakmıştı. Vigil İstanbul ' da olayı anlatarak başarı­ nın yüzde yüz olduğunu söylemiş ve Chrysaphius da kendisine her ihtimale karşı verilecek parayı iki misline çıkararak yüz altın vermişti.

Kumaz

Bslas'ın bu durum gözünden kaçmamıştı .

Kendisi dikkatle Vigil' in hareketini takip ettiği gibi muhafızları da her an tetikte bulunuyorlardı. Tuna'nın öbür tarafında bu muhafız kuvveti hazır edilmişti. Vigil 1 8-20 yaşlarındaki oğlunu da birlikte götürüyordu. Anila'nın bulunduğu yere geldikleri vakit derhal eşyaları araştırıl­ mış ve yüz altın bulunarak alınmıştı. Sonra Anila'nın huzuruna çıkarılarak ne maksatla bu kadar para getirdiği sorulduğu vakit o da bir kısmını yol harçlığı olarak, bir kısmını da bazı esirleri geri­ ye almak için getirdiğini söylemişti. Buna karşı Attila son derece hiddetlenmiş, bu paranın lüzumundan fazla olduğunu ve evvelce söylediği gibi memlekette para ile hayvan vesaire satın almayı yasakladığını söylemiş ve bir işaretle oğlunu iki muhafız önüne getirmişti. Daha sonra eğer hakikati söylemezse oğlunun öldürü­ ieceğini söylenmiş, bunu duyan Vigil derhal hakikati olduğu gibi anlatmıştı.

Vigil derhal zincire vurularak elli altın karşılığında iade edile­ ceği oğluna söylenmiş, Hun sefiri Eslas ve Orestes ile birlikte İstmıbul'a gönderilmişti . Theodosius planının başarıya ukaşmadı­ ğını

duyunca

Attila'nın

sefirlerini

bekliyordu.

Sefirler

Hükümdarın huzuruna çıktıkları vakit Orestes boynuna içinde Chrysaphius 'un yüz altın gönderdiği meşin torbayı asmış ve


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

53

huzurda Chrysaphius'dan bu torbayı tanıyıp tanımadığını sorduk­ tan

sonra

şunları

söylemişti;

Muncuk'un oğlu Attila ve

Theodosius her ilcisi de asil babaların oğullarıdır. Attila asaletini muhafaza etti, fakat Theodosius bunu kaybetti. Çünkü Attila'ya vergi vererek onun uşağı olduğunu, kabul etti. Şimdi bu uşak efendisine suikastta bulunuyor yani namusluca hareket etmiyor. Buna karşı Attila Chrysaphius'u teslim etmedikçe kendisini affet­ meyecektir. Bu sözlere karşı Hükümdar kötü duruma düşmüş, bazı yumu­ şatıcı sözler sarfetmişti. Bizans Hükümdarı derhal Attila'nın iste­ diği Anatolius ile Nomos 'u göndererek Attila'nın hiddetini teskin etmelerini emretmişti. Bu sefirler Attila'nın geçeceği yere giderek kıymetli hediyeler, pek çok paralar ve saygı dolu sözlerle Attila'nın gönlünü almışlar ve barış antlaşması yapılmıştı. Vigil de

gönderilen

para

karşılığında

tahliye

olunmuş,

fakat

Chrysaphiusun kafasının istemesinde ısrar edilmişti. Chrysaphius 'un teslim edilmeyeceğini gören Attila derhal Trakya'ya bir ordu göndermişti. Bizans Hükümdarı da Hun ordu­ suna karşı karşı koymak üzere

Aspar, Aresbiııd ve Argalisel'in

idaresinde bir ordu göndermiş ise de bu esnada Hunlar Ratiaria, Nissa, Philippopol, Arcadiopol, Constantia vesair şehirleri istila etmişler ve daha sonra Bizans ordusunu da mağlup ederek bir çok ganimet elde etmişlerdi. Hunlar buradan Athyra Kalesi'ne hücum etmek isterken Bizans Hükümdarı verdiği kayıplardan dolayı Attila'ya bir elçi göndermiş, bu elçi de deniz yolunu izleyerek Attila'nın yanına gidebilmişti. Altı bin altın karşılığında Hun orduları geri çekilmiş, senelik verginin miktarı da bin altına çıka­ rılmıştı . Priskos'un kaydetmekte olduğu Attila'nın hükümet merkezi­ nin nerede olduğu hakkında birçok ilim adamları araştırma yap­ mışlar ise de henüz bu mesele halledilmiş değildir.


ATIİLA ve OÖULLARI

54

Yalnız muhakkak olan bir şey varsa o da bu şehrin bugünkü Macaristan' da olduğudur. Macar kronikalan bu hususta bazı rivayetler kaydebnektedir. Sirnon kronikası şu bilgiyi vermektedir: Buda - yani Bleda - kar­ deşi harp ederken nüfuz dairesini arttınnış, hatta Sicambria'yı da kendi adıyla adlandınnı ştı. Attila ise Hunlar'a ve diğer kavimlere emrederek şehre Attila adını

Etzelburg dediler,

verdiler.

Almanlar korkarak

fakat Hunlar yine buraya O Buda, - yani eski

Buda - demekte devam ettiler. Anonymus da aynı şekilde izahat vermektedir. Attila Tuna kıyısında kendisine bir merkezi hükümet kurmuş, orada, evvelce bulduğu eski binaları tamir etmiş olup bu kurulan şehre bugün dahi Buda adı verilmektedir. Debreczen ve Ujvaros arasındaki sahrayı eskiden beri Btelhıh olarak anarlardı. Bundan başka Macaristan'da da Attila ismini

1138 1217 sene­

taşıyan bir çok yerler vardır. Somogy vilayeti hududunda senesinde Attila köyü bulunuyordu. Bihar vilayeti'nde

sindeki kayıtlara göre Attila sahrası vardı. Besztercze şehri yanın­ da Attila kapısı bulunuyordu. Macaristan'da Attila ismini taşıyan, bir çok yerler varsa'da bunlar Attila'nın hükümet merkezini tayin hususunda tam bilgi veremezler. Bir Sekel halk efsanesine göre Udvarhelyszek tarafında Rika adlı bir orman ile Vargyas köyü yakınında da bir tepenin üstünde Rika çayı yukarısında Attila'nın bir kalesi vardı, ki burada otur­ masını Attila pek severdi. Hatta eşi Rika da burada vefat etmiş olup kabri bir tepenin üstünde bulunuyordu. Bazı Macar kaynaklan Attila'nın Sicambria, Sovenyhaza ve Jaszbereny 'de şehirleri olduğunu kaydetmektedir; fakat evvelce de söylediğimiz gibi henüz bu mesele ilim alemince tam olarak sonuca vardırılmış değildir. Bel, Tirnon, Benkö, Georgi, Mol dvo'da; Ottokocsi, Katona, Gibbon, Yaszbereny yanında Kereku dvar'da; Deserici, Mogyorosi, Palugyay, Gyula'da; Dugonics, Szeged 'de; Pray, Sınai, Klaproth, Schaffarik, Tourneux ise Tokay Güney taraflarında Nanuas, Böszörmeny ve Ujvaro sırasındaki arazide Attila'nın hükümet merkezi bulunduğunu iddia ebnekte­ dirler.


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

55

BATI SBFERİ

45 1

senesi Batı Roma tarihinde çok önemli olaylarla dolu bir

senedir. Senenin ta başlangıcından itibaren fevkalade doğal olaylar baş göstermişti. Arz'daki hareketlenmeler, (depremler) ay tutulması, kuyruklu yıldızın gözükmesi, Kuzey tarafının birkaç gün kan kırmızısı bulutlarla kaplanması bütün hallan üzerinde kötü tesirler yapıyor, herkes çok kötü olayların meydana gelip, yaşanacağını düşünüyordu. Apostol Paul ve Peter' in kabirlerinin üzerinde sesler işitilmeye başlanmış, bunun sebebini öğrenmek üzere Roma'ya giden Piskopos

Servatius

kötü haberler getir­

mişti. Zaten Hunlar'ın Avrupa'ya gelmesi Galya'yı alt üst etmiş­ ti. Hunlar tarafından sürülen bir çok kavimler hep Batıya doğru gidiyorlar ve Galya'yı harap ediyorlardı. Hunlar Tuna boyunda gözüktüğü zaman bunun tesiri Afrika'ya kadar gitmişti. Alanlar,

Vandallar, SUevler 406 senesinden itibaren tam dört sene aralık­ sız Galya üzerine hücum etmişler, buradan İspanya 'ya daha sonra Afrika'ya kadar gitmişlerdi. Burgundlar Helvetia'yı daha sonra da Savoy' u ispıa etmişler, diğer Frank kabileleri de Meuse boyunca Ripa taraflarına yerleşmişler ve Ripuarius ismini almış­ lardı. Batı Roma bu zorba misafirleri ülkelerine kabul etmek mecburiyetinde idi. Çünkü bunları kuvvet yoluyla engelleyemi­ yorlardı.

Visigotlar'ın

da Aquitania'ya yerleşmesi Hunlar'ın

Avrupa'ya gelmelerinin sonucuydu. B unlar Hun

Hükümdarı Balamir'in önünden kaçarak

Pannonia'ya gelmişler buradan Graecia ve İtalya'ya hücum etmişler,

Roma İmparatorl.uğu'ndan zengin ve verimli topraklar

zaptetrnişlerdi. Alanlar'dan iki gurup ta Roma İmparatorluğu'na hücum ederek biri Valence'i, diğeri Loire 'in sol sahillerini işgal etmişti.

451

senesinde Batı Roma İmparatorluğu 'nun vaziyeti şu


A1TİLA ve OOULLARI

56

durumdaydı. Afrika kaybedilmiş, Galya beş farklı kavim tarafın­ dan parçalannu ş, İspanya kısmen istila edilmiş, Britanya Adası İmparatorluktan ayrılmıştı. Dış savaşlar dahilde sefalet meyda­ na getirmiş ve bir süre sonra dahili savaşlar baş göstermişti.

Bagandes;

adıyla bilinen

Por isyanlan 435 ' ten 443 senesine

kadar Galya'yı ve İspanya'yı alt üst etmiş, Aetius bu isyanlara durdurmak için çok mücadele edip, birçok başarılar sağlasa da isyan tamamen sönmüş değildi. 448 senesinde rüesadan Dr.

Budoxius Hunlar' ın yanına kaçmış, Hunlar'ı Galya üzerine sal­ dırmaya teşvik ederek kendilerinin de Hunlar'a yardun edecek­ lerini söylemişti. Yine bu sıralarda Doğu ve Batı Roma İmparatorluğu 'nda

iki

mühim hadise olmuştu: 450 senesinin Temmuz ayının 28'nde

Theodosius attan düşerek vefat etmiş,

yerine

Maıciamıs

Hükümdar olmuş ve Clırysaphius da katledilmişti. Theodosius 'un

ölümünden üç ay sonra Placidia da vefat ebniş, Üçüncü Valm tia­ nus da 31 yaşında

artık vesayetten kurtulmuştu.

Attila ise Doğu

daki ve Batıdaki bu gelişmeleri yakından takip ediyordu. Bina enaleyh yeni Hükümdar Marcianus 'un yanına sefırler göndererek Theodosius tarafından taahhüt edilen vergiyi istemiş, fak.at eski bir asker olan yeni Hükümdar Attila'nın sefırlerine altınlarının dostları için olduğunu, düşmanları için ise silahı bulunduğunu söylemiş ve savunma silfilılarını hazırlamaya başlamıştı. Attila Batı Roma'nın bu vaziyette olduğunu görünce gözünü Batı Roma'ya çevirmiş, söz konusu olan büyük tehlikeyi bertaraf etmeye karar. vermişti. Bu karardan sonra işe başlamak. için sebep bulmak güç değildi. Üçüncü Valentinianus 'un kızkardeşi ve Placidia'nın kızı olan Hoomia Attila'ya gizlice nişan yüzüğü gön­ dermiş, bütün Avrupa'yı titreten bu büyük Hükümdarın eşi olmak arzusunu bildirmişti. Attila yüzüğü muhafaza ebniş, fak.at hiç bir cevap vermemişti. Bir müddet sonra Honoria'nın bu hareketi duyulmuş, annesi derhal kendisini önce İstanbul' da sonra da Ravmna'da hapsetti. Aradan seneler geçmişti. Bu sefer Hun Başbuğu olayı gündeme, nişanlısının serbest bırakılmasını ve


HÜ SEYİN NAMIK ORKUN

57

babasından intikal eden mirasın da kendisine verilmesini yani Batı Roma İmparatorluğu'nun yarısının verilmesini talep etmişti. Halbuki Honoria evlendirilmiş bulunuyordu. Fakat bu evlilik işi ya daha evvel olmuş ya da da Aıtila'nın talebi üzerine derhal ger­ çekleştirilmişti. Attila'nın sefirleri Honoria'nın evlenmiş olduğu için, tekrar evlenmesine imkan olmadığı ve ülkenin ise aile serve­ ti sayılmadığı için kimseye intikal edemeyeceği cevabını almış­ lardı. Attila ise talebinde ısrar etmiş ve sözlerinin hakikat olduğu­ nu ispatlamak için de kendisine gönderilen yüzüğü Ravenna'ya göndermişti. Bütün bu münakaşa ve müzakereler devam ederken Attila birdenbire tavrını değiştirmiş, Batı Roma'nın en samimi dostu gibi görünmeye başlamıştı. Hatta ordusunu Romalılar'a yardım için göndermeye amade olduğunu, Hükümdarın en samimi dostu bulunduğunu bildirmiş, kılıcını, ordusunu ve bütün kuvvet ve kudretini Romalılar'ın emrine terkedebileceği haberini gön­ dermişti. Romalılar da bu ani değişiklik ve politikanın kendileri için yeni bir tehlike teşkil edeceğini sezmeye başlamışlardı. Afrika'ya sahip olan Vandal Kıralı Gmserich Romalılar'a hücum ederek bunların ülkelerinden toprak zaptebnek arzusun­ daydı. Bunun için oğlu Hunerik'e Visigot Kıra1ının kızını almış, bu suretle Visigotlarla müttefik olmuştu. Fakat bir müddet sonra bir zehirlenme meselesinden dolayı kızı azarlayıp, babasının yanı­ na göndermiş ve bunun üzerine Visigotlar'ın düşmanlığına karşı durabilmek için Attila'y�müracaat etmiş, Attila ile Roma ve Visigotlar

aleyhine bir ittifak yapmıştı.

Attila Galya'da

Visigotlar'a hücum edecek, Genzerich de İtalya'yı istila edecekti. Attila'nın Batıya hareket etmesine başka amiller de vardı: Neckar yanında oturan bir Frank kabilesinin reisi ölmüş, oğulla­ n

veraset meselesinde anlaşamamışlar, biri Roma'ya, diğeri

Attila'nın yanına kaçmıştı. Roma'ya giden Aetiua'un yardımıy­ la babasının mevkiini elde etmiş, Attila'nın yanında bulunan ise Hun Başbuğunu teşvikten geri kalmamıştı.


ATI'İLA ve OÖULI..ARI

58

Attila bir müddet sonra Romalılar'a bir sefir göndermiş, Hunlar'a tabi iken tabiiyetlerinden kaçan Visigotlar'ın üzerine yürüyeceğini, bunlar zaten Romalılar'ın tehlikeli düşmanları olduğunu, dolayısıyla Romalılar adına da bunları imha edeceğini bildirdi. Buna karşı cevap olmak üzere Romalılar Galya'da Romalılar'ın misafiri olarak yaşıyan Visigotlar'a hücum etmenin Romalılar'a hücum etmek olduğunu, bu suretle Roma vilayetleri­ nin harap olacağını söylemişlerse de Attila bu fikrinde ısrar etmişti. Attila aynı zamanda

Visigot Kıralı

Theodorik' e de

kendi üzerine değil Galya üzerine hareket edeceğini, gayesinin Roma arazisinin işgalinden sonra paylaşmak olduğunu bildir­ mişti. Yine bu esnada Tbeodorik 'e Romalılar tarafından Attila'ya karşı yardım için ordu göndermesini bildiren bir mek­ tup gelince Visigot Kıralı bu durumdan bir şey anlamayıp yar­ dım etmeksizin memleketinde hazırlıklı olarak düşmanı bekle­ meye karar vermişti.

Başbuğ Attila'nın

ordusu tarihin kaydettiği en büyük ordu­

lardan biridir. Asya'nın ve Avrupa'nın bir çok milletleri bu ordu­ da buluşmuştu. Herhalde yarım milyon kişiden ibaret olan bu orduya Attila'nın emrini alan bir çok kavimler katılmışlar ve Tuna sahillerinde bu muazzam ordu büyük bir ordugfilı kurmuş­ tu. Germanya'nın "Almanya" Kuzey ve Batı kavimleri olan Ruglar, Seyrler, Turcilingler orduda bulunduğu gibi Ostrogotlar ve Gepidler de Attila'nın davetine uymuşlardı. Gepidler'in Kıralı Ardarik ile Ostrogotlar'ın Kıralı Valamir Attila'nın tevec­ cühünü kazanmı ş Kırallardan olup rahatça Attila'nın huzuruna çıkabiliyorlardı ve meclislerde bulunuyorlardı. Bu kadar kavmin bir araya toplanması sonucu olarak geldikleri yerler bomboş olmuş ve bu yerleri diğer kavimler işgal etmeye başlamışlardı. Ocak ayında muazzam ordu hareket etti. Attila ordusunu iki kısma ayırmıştı. Biri Tuna'nın sağ sahillerini takip ederek Roma kalelerine hücum edecek buraları zaptederek ilerleyecekti. Diğer ordu ise Tuna'nın sol sahillerinden ilerleyerek yolda kar-


HÜ SEYİN NAMIK ORKUN

59

şılaştıkları kavimleri de kendilerine iltihak ettinnişler, Tuna sahillerine doğru gitmişlerdi. En nihayet bu iki ordu Tuna sahil­ lerinde birleşerek Ren sahillerine gelmişlerdi. Neckar bölgesi Frankları Atiila'nın yaklaştığı haberini alınca derhal Romalılar tarafından tayin edilen genç Kıralı öldürmüş, Attila'nın yanında bulunan kardeşini Kıra! yaptıktan sonra Attila'nın ordusuna iltihak etmişlerdi. Attila'nın ordusu yaklaş­ tıkça civarda bulunan kavimler de iltihak ediyorlardı. Thüringler ve Burgundlar da Attila'nın ordusuna iltihak edenler arasınday­ dılar. Ordunun Ren'den geçmesi için civardaki ormanlardan odun kesilmiş, nehirin muhtelif yerlerinden geçilmek üzere sal köprüler yapılmış, bütün ordu karşıya geçerek ilerlemeye başla­ mıştı. Attila, Galya'ya Romalılar'ın dostu olarak geldiğini, gayesi­ nin kendi tabiiyetinden kaçan Visigotlar'ı cezalandırmak oldu­ ğunu ilan etmişti. Artık şehirler bu muazzam Hun ordusu önün­ de kapılarını açmak mecburiyetinde kalıyorlar, müdafaa eden ve direnen kaleler de zorla zaptolunuyorlardı. Bu büyük ordunun karşısına Roma muhafız kuvvetleri geri çekilmeye mecbur olmuş, muhtelif kollardan çekilerek Loire sahilleri'nde toplan­ mışlardı. Hun ordusuna karşı hiç bir kavim mukavemet edemi­ yordu. Yalnız bir kısım Burgundlar Hun ordusuna karşı koy­ muştu. Attila ordusunun Doğu kolu Helvetia hudutlarını geçip Strassburg yolunu işgal ettikleri vakit Burgundlar Kıralları Gondikar'ın idaresi altında hücum etmişler, fakat mağlOp ve perişan edilmişlerdi� Bunu gören diğer kavimler de Hun ordusu­ nun önünden çekilmeye mecbur olmuşlar ve Hun ordusu ilerle­ dikçe bunların çekilişleri daha seri ve vahim olmuştu. Frank Kıralının oğlu genç Oıilderik annesiyle beraber bir suvari müf­ rezesi ortasında ricat ederken Hun taarruzuna maruz kalmış, esir düşmek üzereyken Frank rüesasından Viomade tarafından kur­ tarılmıştı. Attila'nın ordusunda bulunan Thüringler de Frank Kıralı ve ordusunun çekildiğini duyunca derhal bunların arazisi-


A'ITtt..A ve OÖULLARI

60

ne hücum ebnişler ve bütün bu bölgeyi tahrip ebnişlerdi. Hun ordusunun Doğu kolu Gondikar Burgundları ' nı mağlOp ettikten sonra Augusta, Vindonissa ve Argentuaria şehirlerini istila ve tahrip ebnişlerdi ki, bu şehirlerin yerinde daha sonra

Basel,

Wındisch ve Col.mar şehirleri kurulmuştur. Ordu Besancon ' a kadar ilerlemiş, Strassburg, Speyer, Worms, Mainz şehirleri Hunlar'ın eline geçmişti. Hun orduları bütün Galya'yı istila ebniş, Jura'dan deniz kenarına kadar bütün arazi Hunlar'ın eline geçmişti. Attila ilerlerken arkasında kuvvetli bir kale olan Metz Kalesi 'ni bırakmak istemediğinden bu şehri muhasara etmiş, fakat şehir müthiş bir savunma gösterince muhasarayı kaldırarak çekilirken kalenin bir tarafının yıkıldığının haberini almış, der­ hal buraya hücum ederek kaleyi zaptebnişti. Bundan sonra ordu Reims'i zaptetmek için hareket ebniş, fakat şehir halkı bu müt­ hiş ordunun hareketini duyar duymaz şehri terkederek yakın civarlara kaçmıştı. Şehirde yalnız

Piskopos Nicasius ile bir kaç

kişi kalmış, Hun ordusu da şehiri kolaylıkla zaptebnişti. Hun ordusu çekilince halk şehre dönmüş, ölen Piskoposun ismine izafeten Piskoposun bulunduğu mabede

Aziz Nicasius

ismini

vermişti. Hun ordusunun

Batı seferi bütün Batı

Avrupa'yı titrebnişti.

Şehirler bu muazzam orduya karşı direnemiyorlar; halk dağlara, ormanlara iltica ediyordu. Ordunun yaklaştığını duyan şehir halkı derhal civara dağılıp mağara aramaya, sığınacak yer bul­ maya çalışıyordu. Bugünkü Paris şehrinin yerinde olan Lııtetia şehri halkı da Hun ordusunun yaklaştığı haberini almış, Hunlar'ı beklemeden şehri terkebneye karar vermişti. Şehrin meydanları arabalarla, kadınlarla dolmuş, herkes ormanlara çekilmek için hazırlığa başlamıştı. Bu sırada

Genevieve adlı bir kız şehri terk

ebnemek için harekete geçmiş, erkeklerden kaba sözler ve manasız cevaplar alınca kadınlara müracaat etmiş, kadınlar da bunu taşlamak veya nehre abnak isterken bir rahip kendisine yardım etmiş, bu suretle Paris halkı şehri terkebnemişti.


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

61

Metz şehri'nden Güney Galya'ya iki yol vardı: Biri ana yol olup Chalon-sur - Saone ve Lyon şehirlerinden Rhone \radisi'ne giden yol, diğeri de Reims, Troyes ve Orleans yoluydu. Birinci yol erzak bulmaya, suvari kuvvetleri sevketmeye müsait olmadığın­ dan Attila ikinci yolu takip ebnişti. Binaenaleyh Hun ordusu Metz, Reirns ve Troyes 'ten Orleans'a doğru hareket ebniş, Reims'den itibaren de ordunun yağma yapması menedilmişti. Attila'nın takip etmiş olduğu yol şu yerlerin üzerinde idi: Divodurumı, Sicarpona, (Scarponne), Tullum (Toul), ad Fines (Foug), Nassium (Naix), Caturiges (Bar le Duc ) Ariola (Montegami), Fanum Minervae (La Cheppe sur la Vesle), Durocortorum (Reirns), Durocatalaunum (Chalons), Artiaca (Arcis sur Aube), Tricasses (Troyes), Augustobona (Troyes), Clanum (Ville maur), Agedincuin (Sens), Aquae Segestae (bugün Sceaux'dan Kuzeye doğru olup harabedir.), Fines (Orleans orma­ nı olup Cour-Dieu ve Philissanet arasındadır.) şehirlerinden geçen

Attila ordusu yirmi günlük bir mesafe katettikten sonra Mayısın sonunda Orleans (Genabum) şehrine gelmişti. Orleans şehrinin kalesi Loire 'ın sağ sahilinde bir tepe üze­ rinde inşa edilmişti. 272 senesinde dahili ve harici savaşlardan dolayı harap olmaya yüz tutan şehri Hükümdar Auıelianus tamir ve inşa ettirmiş, bundan sonra şehir eski ismi olan Genab yerine bu tarihten itibaren hükümdarın ismini taşımaya başlamıştı. Şehrin en eski devirlerdenberi askeri imalat ve ticaret noktasın­ dan önemli bir mevkii vardı. Halk Attila'nın hareketini duyduğu zaman her halde bu taraflara da geleceğini tahmin etmiş, derhal şehri takviye etmek için her çareye başvurmuşlardı. Bunun için evvela muhafız kuvvet adıyla kabul etmekte oldukları yabancı unsuru şehre sokmamışlar, bundan dolayı ordusuyla şehre yak­ laşan Alan Kıralı Sangi.ban'da şehre girememişti. Bundan sonra şehrin ileri gelenlerinden Piskopos Anianus 'u Güneye göndererek vaziyetlerinden suvari kumandanı Tonantiua Ferreolus 'u yahut Aetius 'u haberdar ebnişlerdi. Anianus süratle


ATI1LA ve OOULLARI

62

Arles şehrine yani Roma kumandanlarının oturduğu şehre gelmiş, hükümdar sarayının önünde muhafız k\ıvvetlerini görünce her halde kumandanlardan birisinin şehirde olduğunu anlamıştı. Gerçekten de Aetius bir kaç gün evvel şehre gelmişti. Piskopos derhal Aetius 'u ziyaret etmiş, kendisine şehrin vaziyetini anlat­

mış, ' Haziranda yardım etmek için gelmezse şehrin Hunlar'ın eline geçeceğini söylemiş, Aetius da Haziranda orada olacağına dair söz vermişti. Piskopos bu sözü alır almaz derhal şehre geri dönmüş, şehre geldikten kısa bir müddet sonra da Hun askerleri şehri muhasaraya başlamışlardı.

Bllfbul Attila ile

harp edebilecek bu yüksek Roma kuman­

danı Moesia'da Dorastan vilayetinde doğmuştu. Babası aslen Hun olup Roma suvari kumandanı idi. Annesi ise zengin bir İtalyan kadını idi. Gençliğini rehin olarak Hunlar'ın yanında geçirdiği için Hunlar'ın ahlak ve geleneklerini! savaş yöntemle­ rini iyice öğrenmiş bulunuyordu. Eşi Got Kıra! ailesVıden bir kadındı. Aetius Roma emrinde hizmet ederken de Hunlar'ın yanına gitmiş, bir sefer'de 60.000 Hun yardımcı kuvveti almak için Attila'nın yanına giderek bu kuvvetle Romalılar arasındaki mücadeleye iştirak etmişti. En nihayet Roma Hükümdarı kendi­ sini Galya valisi tayin etmiş, bu yerleri tam yirmibeş sene idare etmişti. Bu esnada Aetius'un Galya'dan uzak olarak İtalya'da bulun­ ması Attila'nın uyguladığı bir politika neticesi idi. Valentinian, Attila'nın Batı Visigotlan 'na karşı hareket edeceğini bir hile zannetmiş, asıl maksadın İtalya 'ya hücum olduğuna inandırarak Aetius'u İtalya'da bulundurmuştu. Bir müddet sonra Aetius'un Galya'da gözükmesi herkese cesaret vermişti. Gal ordusu derhal silahlanmış, köylüler silah istemişler, küçük Armonica Cumhuriyeti de derhal Romalılar'a iltihak etmişti. Sahil Frankları reisleri Merovens ile Burgundlar Gondikan'ın idaresi altında Aetius 'un ordusuna gelmişlerdi. Bu suretle Chartres'daki Letteutonlar'ı, Bayeux ve Contances'daki


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

Franklar,

63

Cleraıont Svevler'i, Poitiers 'deki

S armatlar ve

Taifallar, Autun Sarrnatlar'ı hep Roma ordusuna katılmışlar. Aetius 'un bu suretle ordusunun çoğalması kendisine olan güve­ nini arttırsa da Visigotlar'ın gelmemesi canını sıkrnaktaydı. Binaenaleyh bunu temin etmek için bir çareye başvurmak mec­ buriyetini hissetmişti: Bugünkü Auvergne bölgesindeki Avem şehri 'nde Mecilius Avitus adlı asil ve zengin bir aileden yüksek rütbeli bir zat vardı. Bu zat-Visigot Kıralı Theodorik'in üzerin­ de oldukça etkiliydi. Aetius bizzat bu zata müracaat etmiş, Avitus da Visigotlar'ı Roma ordusuna iltihak ettirmeye muvaf. -�

.

fak olmuştu. İhtiyar Theodorik iki 11 oğlu Theorismund ve Theodorik ile birlikte Aetius ' un ordusuna gelmiş, bu suretle Roma ordusunun sayısı iyice artmıştı .. Roma ordusunun Visigotlar'ı kendilerine iltihak ettirmek için çalışmaları çok zaman kaybetmelerine sebep olmuştu. Aradan tam beş hafta geçmişti. Bu sırada ise Hun ordusu Orleans 'ı sıkış'

tınyordu. Şehir Hunlar'ın kuşatma silfilılarıyla çok korkulu

daki-

kalar geçiriyorqu. Duvar delen koç başları blı başarı elde edeme­ yince şehre ok yağdırmaya başlıyorlardı. Halk heyecan içinde idi. Vadedilen yardım gelmemişti. Piskopos dua ediyor ve yardımın bir an evvel gelmesini dört gözle bekliyorlardı. Aetius 'un yanına bir asker gönderilmiş, fakat geri dönmemişti. Bu esnada bir fırtı­ na başlamış, bunun dinmesi için beklerken kuşatma da şiddetini biraz kaybetmişti. Şehir halkı nihayet teslim olmaya karar vermişler, fakat teslim şartlarını kabul etmeyen Attila, huzuruna gönderilen elçiye çıkı­ şarak geri göndermişti. Artık yapılacak hiç bir şey kalmamıştı. Kayıtsız şartsız teslim olmak icap ediyordu. Ertesi günü şehir kapılarını açmış, Hunlar'a şartsız teslim olmuştu. Hun ordusu başında Başbuğları ile birlikte şehre girmiş, halkı esir ederek ganimeti arabalara yükletmeye başlamıştı. Tam bu esnada Roma ordusu ufukta gözükmüş, dört nala gelen Roma suvarisi şehre giren Hunlar'a hücum etmişti. İlk harp köprü başında olmuş,


A'ITİLA ve OÖULLARI

64

sonra Loire sahillerine kadar genişlemiş, bunu gören şehir halkı da zincirlerini kırararak Hunlar'a hücuma başlamışlardı. Hunlar

iki ateş arasında kalmış bulunuyordu; şehirde sokak savaşı olur­ ken dışarda da vaadine sadık kalarak zamanında yetişen Aetius 'un ordusu harp ediyordu. Sokaklarda Hunlar'ın başlarına taş vesaire atıyorlar, Hunlar'ı sokaktan sokağa çekilmeye mec­ bur ediyorlardı. Akşama doğru hava karardığı vakit Attila ordu­ sunu geri çekmiş, harbe uygun bir yere doğru hareket etmeye karar vermişti. Attila ordusunu Charlosur-Mame tarafına hareket ettirerek Catalaun çayın'm işgal etmiş, harbe uygun olan bu yerde düş­ manı beklemişti. Yolda Troyes şehri tarafından geçerken şehrin Piskoposu Lupus Attila'mn önüne çıkarak şehri kendilerine bağışlamalarını rica etmiş,

Attila da şehre dokunmayarak

Piskoposu kendisiyle birlikte götürmüştü. Hun ordusu Aube'den Arciaca'ya geçerken - Bugünkü Arcis - Gepidler'den kurulmuş olan sağlam kolları arkada kal­ mış, Aetius 'un ordusu bu kollara yetişmişti.

iki

ordu arasında

müthiş savaş olmuş, sabaha kadar devam eden kanlı savaştan sonra harp meydanında

15,000 kişi ölmüş, Ardarik Gepidleriyle

birlikte ırmağı geçerek Hunlar'a katılmıştı. Genel bir meydan savaşına girişmek artık kaçınılmazdı. Attila Chalons'un biraz ötesinde Noblette Irmağı yanında eski bir Roma taburunun yerini bulmuştu; ki buraya

8-1 O bin

adam

yerleştirilebilirdi. Doğuda Noblette Irmağı doğal bir engel oluş­ turuyor ve diğer tarafları da hendekle çevrilmiş bulunuyordu. Hendeğin üç tarafı vardı: Biri Batıya doğru açılmakta olup Mauricianus (Bu günkü La Cheppe) birleşmeyi sağlıyor, diğeri Doğuya ve üçüncüsü de Kuzeye doğru açılıyordu. Bunlardan; başka dördüncü bir taraf da Noblette Irmağı'na açılmış olup muhafızların gerektiğinde sudan geçerek dışarı çıkmalarım temin ediyordu.


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

65

Aynı günde Aetius'un ordusu meydana gelmiş, tabur kur­ muştu. Roma ordusunda Theodorik'in idaresinde Visigotlar, Merovens'in idaresinde Franklar, Gondebault'ın idaresinde Burgundlar, Sangiban'ın idaresinde Alanlar bulunuyordu.

Attila

geceyi düşünce

ve heyecan

içinde

geçinnişti.

Aetius 'un nasıl bir kumandan olduğunu biliyor ve buna; karşılık kendi askerlerinin de yorgun olduğunu görüyordu, Askerler civarda bir kabin bulmuşlardı. Attila bu kfil)inden kimin galip geleceğini sorduğu gibi ordunun kabinine de müracaat etmiş, o da bu hususta fikrini söylemişti. Bundan sonra bir hayvan kesil­ miş, kemiği ateşte yakılarak aldığı şekle bakıp savaşın neticesi öğrenilmeye çalışılmıştı.

17

Falın neticesi "düşmanın kumandanı

ölecek, fak.at Hunlar mağlOp olacaklardı. Attila bu düşman kumandanının her halde Aetius olabileceğini zannetmiş, buna da memnun olmuştu. Çünkü onun planlarını altüst etmeye çalı­ şan ve ona büylik bir engel teşkil ec;len bu kumandand{.

Hun ordusu merkezi teşkil ediyor, solda üç'brdeş Valamir, Theodemir ve Videmir'in idaresinde Ostrogotlar, sağda da Gepidler'in reisi Ardarik ve diğer kavimler bulunuyordu. Aetius ise Romalılar'ın başında olarak sol tarafta kalmış, sağ tarafta da Ostrogotlar'ın

karşısına

Visigotlar'ı

koymuş,

ortada

da

Burgundlar, Franklar, Alanlar ve diğer kavimler mevki almışlar­ dı. Attila harbe başlamayı öğleden sonraya bırakmıştı. Bu suret­ le geceleyin ordusunu geri çekebilecek ve yeni bir plinla harbe başlayabilecekti. Harp öğleden sonra saat dokuzda başlamıştı. (Yani öğleden sonra saat üç demektir.) Her

iki ordunun arasında

yüksekçe bir sırt bulunuyordu. Bu sırtı elde etmek düşmana üstünlük temin etmek demekti. Hunlar bir müfreze göndererek bu sırtı işgal etmek istemişler, fak.at Aetius buraya daha yakın olduğundan Visigot süvari müfrezesini Thorismund'ın idaresi 17.

Bu en eski Türk adeti bugün dahi kürek kemiğini yakarak fala bakmak suretiyle Anadolumuzda mevcuttur.


ATIİLA ve OÖULLARI

66

altında göndererek daha evvel tepeye ulaşmış ve aşağıdan gelen Hunlar'a hücum etmişlerdi. Visigotlar'ın vaziyeti Hunlar' a karşı daha üstün olduğundan Hunlar'ı geri çekilmeye mecbur etmişti. Bu halin Hunlar'ın manevi kuvvetlerini kırabileceği iht1malini düşünen Attila derhal rüesayı huzurunda toplamış, bir konuşma yapmıştır.

18

Bu konuşmasının ardından Hun ordusu düşmana

doğru hareket etmiş, düşman üzerine ok yağmuru yağdınnaya başlamışlardı. Hunlar'ın bu müthiş oklarından ağır kayıp veren Romalılar derhal ve daha hızlı hareket ederek ilci ordu göğüs göğüse harbe başlamıştı.

18.

Attilanın bu nutkunu Jordanes şu suretle yazmıştır: "Bu kadar milletler üzerinde kazandığımız zaferlerden sonra şimdi dünyayı istila etmek üzere olduğumuz sırada sizi teşci etmeyi yerinde ' bulmam; çünkü bu ancak acemi kumandanlara, tecrübesiz orduya karşı irat olunur. Harp olmadıktan sonra sizin için harbin manası nedir? Bir kahraman için elinde silihı ile intikamını alması kadar tatlı birşey var mıdır? Tabiaun, kalbi, intikam hissiyle doldurması en büyük bir lutuftur. Bunun için her halde diişmnna hücum edelim: Çünkü daima hücum eden daha cessurdur. Bu birleşmiş muhtelif kavimlere ehemmiyet ver­ meyiniz. üten müdafaa için birleşme de korku alametidir. Görüyor musunuz? Daha hücumdan evvel onlan korku sardı. Tepelere çıkmak istiyorlar, fakat buralan da kendilerini kurtaramayacak, düz yerlerde ilticagih anyacaklar, buna da muvaffak olamayacaklar... Romalıların pek beceriksiz silih kullandıklarını biliyoruz. Bunun onlar için ilk muvaffakiyetsizlik aliimi olduğunu söylemem, fakat toz tabakası onların aleyhinedir. İntizamsız bir surette birleşerek kalkanlanyla müdafaa etmek istiyorlar. Bunlara hiç ehemmiyet vermeyerek Alanlar ve Visigotlar'ın üzerine hücum ediniz. Burası harbin en kuvvetli olacağı taraftır. Sinirler kesilince, uzuvlar düşer ve kemikler çökerse vücut ken­ disini tutamaz. Kalpleriniz heyecanlansın, adetiniz veçhile heyecanla hücum ediniz. Silihlanruzın kuvvetini. Hunların

azametini

gösteriniz.

Eceli gelen rahat döşeğinde de ölür. Harp olmamış olsa idi bu kadar mil­ letler üzerinde Hunlar hikİln unsur olarak kalırmıydı7 Maeotis kapalı, gizli yollarını asırlardan beri ecdadımıza neden açn7 Muvaffakiyetten eminim, bu harp meydanı Hunlara iyi tali vadetmektedir. Düşmana ilk oku ben atıyorum, ki okumun değdiği adam defnedilmiş insan demektir.

Zira Attila harp etmektedir."


HÜ SEYİN NAMIK ORKUN

67

Romalılar'ın sağ tarafı Attila'nın sol tarafına hücum ediyor, yani Doğulu Gotlar, Batılı Gotlar'la harbediyorlardı. İhtiyar Kıral Theodorik atını sağa sola sürerek ordusunu idare ederken hücum esnasında attan düşmüş, ayak altında kalarak kaybol­ muştu. Harp devam ediyor, Kırallarının ne olduğunu bilmeyen Visigotlar Ostrogotlar'ın üzerine hücum ediyorlar ve onları geri çekilmeye mecbur ediyorlardı. Bu esnada Attila'nın Hunlar' ı Roma ordusunun merkezine hücum etmiş, bunları geri püskürterek vaziyete hakim olmuşlar­ ken sağ taraftaki Visigotlar üzerine hücum etmişler ve sol taraf ta aynı şekilde hareket edince vaziyetin tehlikeli olduğunu gören Attila geri çekilmişti. Geri çekilen Hun ordusunun üzerine Romalılar hücum etmek istemişlerse de H�lar'ın dehşet okları bu hücuma engel _olmuş, Romalılar da geri dönmüşlerdi. Bu esnada akşam olmuş, her tarafa karanlık basmıştı. Thorismund tepeden inerek Roma ovdugfilıına gitmek isterken Hun orduga­ hının içine düşmüş, Hunlar'ın ok yağmuru altında �!falanarak, ancak askerleri tarafından kurtarılmıştı. Aetius da ordusundan ayrılarak kaybolduğunu zannettiği Visigotlar'ı aramaya çıkmış, Hun ordusunun tarafına gitmişse de yaralanmadan kurtulabil­ miştir. Meydandan geçen dere akan insan kanlarından kırmızımtırak bir renk almıştı. Yaralanan binlerce kişi susuzluğunu gidermek için bu kanlı suyu içmek üzere o tarafa doğru sürükleniyorlardı. Sabahleyin güneş doğduğu vakit manzaranın bütün dehşeti her­ kesi ürkütmüştü. Yüz altmış bin yaralı ve ölü harp meydanında tepeler meydana getirmiş bulunuyordu. Her

iki

taraf ta müthiş

kayıp vermişti, Attila ordugahına çekilmiş, arabaları etrafına dizdirmişti. Orduda borazan ve silah sesleri işitiliyordu.

Kıral Theodorik meydanda yoktu. Bu sebepten dolayı Kıral aramaya çıkmışlar ve nihayet harp meydanında cesedini bul­ muşlar, Hunlar'ın gözü önünde görkemli bir törenle defnetmiş­ lerdi. Kıralın vefatı mühim bir mesele arz etmişti: Ordu ölen


ATI'İLA ve OÔULLARI

68

Kıral Theodorik'in yerine oğlu '11ıori.smund 'u getirmiş ve buna diğer kardeşi de uygun görmüşse de Toulouse' da bulunan kar­ deşleri buna razı olacaklar mıydı? Halbuki babalarının hazinesi ve ülke bunların elinde idi. Tahtının tehlikede olduğunu gören yeni Kıral Thorismund Aetius 'un ordugfilıını terkederek ordu­ suyla birlikte vatanına dönmüş, bunu gören diğer yardımcı kuv­ vetler de dönmeye başlamışlardı.

Attila da harp meydanında ölen Hunlar'ı toplatmış, defnettir­ miş ve bir müddet sonra da vatanına dönmeye başlamıştı. Aetius ise belirli bir uzaklıktan Hun ordusunu takip etmiş, Franklar da Thüring'e kadar Romalılar'a refakat etmişlerdi. Attila'nın geri çekilmesi dahi Roma ordusunu korkuttuğundan her gece her asker onar ateş yakar, bu suretle sayılarının çok olduğunu gös­ termeye çalışırdı. Buralarda topraklar bu harbin hatırasını hfila saklamaktadır­

1641 senesinde Grangerius, 1 833 senesinde Mühendis Toumeux, 1843 te Pierquin de Oembloux, 1859 da Savv bu lar.

savaş meydanını tetkik ederek birçok neticeler elde etmişlerdi. Hatta

1857 senesinde Louis Napoleon 30.000 askeriyle bu mey­

danda ordugah kurmuş, askeri manevralar yapmıştı. Grangerius bu meydanda bir takım değerli eşya bulunduğunu, hatta Attila'nın resmini dahi bulduklarını yazmaktadır. Chalons şehri müzesi 'nde bu meydandan çıkarılmış bazı tarihi eşya vardır. La Cheppe köyü 'nden ileride bugün dahi Camp

d'Attila adlı

bir yer vardır. Bu bölgede çiftçiler çift sürerken daima Got para­ ları, demirleri, silah parçaları, hayvan kemikleri, kafatasları bul­ maktadırlar. La Cheppe ve St. Etienne arasında Vel Deresi yanında 200 den fazla iskelet bulunmuştur, ki bunların yanında silfilılar da bulunuyordu. Attila ordugfilıının Güney tarafında bir tepe bulunmuş, Louis Napoleon'un emriyle burası açıldığı vakit içinde bir suvarinin yattığı, yanında iki, baş ucunda beş ve ayak ucunda da dört çömlek ve bir de diğer çömlekte kanatlı hayvan­ ların kemiklerini bulmuşlardı.


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

69

Chalons şehri'nin Güneyinde bulunan Vesigneulsur-Coolee dağı'nın Batı tarafında bir tepecik vardır ki halle buraya Attila'nın mezarı adını vermiştir. Chalons şehri'nde bugün dahi

Attila sobb adı verilen bir sokak vardır. Bütün bu bölgede Attila'nın hatırasını taşıyan bu gibi isimle­ re rastlandığı gibi çıkan kafatasları da bunların Hun kafaları olduğunu göstermektedir.

..


ATIİLA ve oG ULLARI

70

İTALYA SEFERİ

Galya seferi' nden sonra Aeüus da İtalya'ya dönmüştü. Fakat Roma sarayında entrika devam ediyor, bu büyük kumandan hak­ kında söylenmedik söz bırakılmıyordu. Aetius bunların hiçbiri­ ne önem vermemiş, başarılarına güvenerek oğlu Gaudentius 'u Valentinian'ın kızı Eudoxia ile evlendirmek sevdasına düşmüş­ tü. Halbuki memlekette bir saldın olursa müdafaa edebilecek bir kuvvet

yoktu.

Galya 'yı

kurtarmak

için

koşan

kuvvetler

Attila'nın bu ikinci seferinde hiç bir harekette bulunmamışlar ve bütün İtalya korkudan müdafaayı unutmuş bir vaziyette kalmış­ tı.

Attila,

Galya seferi 'nden memleketine döndüğü vakit her

tarafa haber göndermiş, yeni bir ordu toplamış ve bu sefer doğru İtalya üzerine hareket etmişti. Attila'nın İtalya üzerine hareketi bütün Romalılar'ı korkutmuştu. Attila'nın ordusuna karşı koya­ mayacağını gören Aetius Hükümdar Valentinian ' a İtalya'yı ter­ ketmeyi tavsiye etmiş, · fakat bu tavsiyesi önemsenip kabul gör­ memişti. Bunun üzerine Aetius hem Ravenna'yı hem de Roma'yı aynı zamanda müdafaa etmeye imkan bulamadığından Hükümdarı Roma'ya getirmiş, şehrin kale duvarlarını takviye ederek burada müdafaa vaziyeti almıştı. Bu esnada

Doğu Roma

İmparatoduğu'na da sefırler gönderilmiş, yardımcı kuvvet isten­ mişti.

Romalılar hazırlık yapmaktayken Attila'nın ordusu da hare­ ket etmişti. Hükümet merkezinden kışın hareket edilmiş, Roma üzerine en kestirme yoldan ilerlemeye başlanmıştı. Yolda Aquilaea Şehri'ne kadar hiç bir düşmana tesadüf edilmemiş, ordu pek kolaylıkla bu şehrin önüne kadar gelmişti.


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

71

Aquilaea Şehri İtalya'nın en büyük ve en kuvvetli şehirlerin­ den birisiydi. Kale yüksek duvarlar ve kulelerle güçlendirildiği gibi Natissa Irmağı da hendeğe boşaltılmış ve bu suretle şehir her türlü müdafaa tertibatını almış durumdaydı.

HunJar

şehri

kuşattıkları zaman da hiçbir netice elde edememişler üç ay boyunca yapılan neticesiz harpler ve hücumlar Hunlar'ın man­ evi kuvvetlerini kırmıştı. Şehir halkı daha evvel mallarını ve ailelerini, civar ovalara göndermişler. Hunlar'a karşı bütün güç­ leriyle şehri müdafa etmeye karar vermişlerdi. Kuşatma sırasın­ da bazen de kaleden dışarı çıkarak ansızın Hunlar'a hücum edi­ yorlardı. Hunlar bu kuşatmadan bıkmışlardı. Orduda Doğu Roma İmparatorunun pek yakında, geleceği yahut hükümdarın Palfnonia ' ya hücum ettiği rivayeti dolaşmaya başlamış ve Hunlar bir an evvel ülk�erine dönmek arzusunu belirtmişlerdi. Attila ise bu arzuya uymak istemiyordu. Buralara kadar gelip te bir kaleyi alamadan geri dönmek Hun kahramanlığına yakış­ mazdı. Bu sırada tuhaf bir tesadüf Hunlar'a yardım etti: Attila bir gün kalenin etrafında gezinirken bir leyleğin, yavrularını kale üstündeki bir kuleden taşımakta olduğunu görmüştü. Hunlar' ın duygularını iyi bilen Attila etrafındakilere şunları söylemişti: "Şu kuşlara bakınız! İstikbali anlamışlar.. Aquila

ea 'da otururken şehrin mağlOp olacağını hissederek buradan göç ediyorlar." Attila'nın bu sözleri bütün orduya aksetmiş ve ordu harekete geçmiş, kuşatma daha da sıkıştırılmıştı. Şehir halkı dışarı çıkarak Hunlar'ın üzerine hücum etmişler, müthiş ve kanlı bir savaş olmuş, bundan sonra bir kaç gün için barış yapılmış ve her iki taraf ölülerini toplamıştı. Attila kuşat­ mayı daha sıkıştırdıktan sonra her dördüncü suvariden bir semer alarak bunları kalenin duvarları altına taşıtmış ve semerleri yakarak duvarları zayıflatmış ve genel hücumda kaleyi zaptet­ meyi başarmıştı. Aylardan beri büyük bir sebatla direnen bu şehri Hun askerleri harap etmişler, ancak bu suretle intikamları­ nı alabilmişlerdi.


72

ATIİLA ve OÔULLARI

Bu ibret her şehrin gözünü açmış, peşpeşe Concordia, Altinum (Padua) şehirleri Hunlar'a kapılarını açmış ve halle deniz kenarın­ daki adalara iltica etmişti. Bu ve diğer şehirlerden kaçan halle sahil­ deki adalara iltica ettikten sonra Hunlar'ın çekilmesinin ardından da geri dönmemişler. Bu suretle bugünkü Veuedik ıeJui kurul­ muştu. Padua'lılar Rialto'ya, Concordia'lılar Caprula'ya, Altinwn'lular da Torcellus ve Mauricianus adalarına çekilmişlerdi. Hun orduları daha sonra Liguria'ya geçmişler, Milano ve Ticinum (bugünkü Pavia) şehirlerini de istila etmişlerdi. Tarihin kaydettiği bu iki şehirden başka herhalde daha birçok şehirler Hunlar'ın istilasına uğramış bulunuyordu.19 Temmuz ayında idiler. Yaşanan müthiş sıcaklar Hun ordusu­ nu hareket edemez bir hale getirmişti. Bundan başka orduda erzaksızlık da baş göstermişti. İleri gelenler ve askerler vatana dönmeyi arzuluyorlardı. Attila ise kesin bir darbe vurmadan geri dönmek niyetinde değildi. Dolayısıya ordularına Po ve Mincio'nın birleştiği yerde Roma'ya giden yolda buluşmalarını emretmiş ve bu hareketi Roma üzerinde müthiş bir tesir meyda­ na getirmişti. Roma korku içindeydi. Attila ile anlaşmak ve kapılarına kadar gelen Hun ordularını geri çevirmek için her türlü şartı kabul etmeye razı olmuştu. Hediyeler vermek, ricalar etmek vel­ hasıl her türlü çareye baş vurmak lüzumunu hissetmekteydiler. Attila'nın yanına gidecek sefaret heyetinin riyasetini Papa Leo bizzat belirlemiş ve diğer sefirler de yüksek rütbeli iki senatör­ dan seçilmişti. Biri Gennadius Avienus, diğeri Tregetius idi. Roma iyi bir hatip olan Papa'ya güveniyor, Roma'nın kurtulma­ sının onun hareketine bağlı olduğunu biliyordu. 19.

Rivayete nazaran Attila Milano& bulunurken şehri gezdiği sırada bir duvar tablosuna tesadüf etmişti ki, bu tablo iki alun tahta oturan hüküm­ dan musavver olup iki Hun da ayaklanna kapanmış bir surette resmedilmişti. Atilla derhal bu resmi bozdurmuş, tahta kendisini tasvir eden ve önünde de sırtında torba bulunan ve ayaklarına altın döken Roma hükümdarını resmettirmişti.


HÜ SEYİN NAMIK ORKUN

73

Sefirler Attila ile Po'yu geçmeden önce buluşmak için acele olarak hareket etmişler ve Mautuan 'nın aşağısında Campus Ambuleus'de Mincio'nun bir geçit yerinde Attila ile buluşmaya muvaffak olmuşlardı. Hıristiyanlık fileminin en büyük şahsiyeti Hun Başbuğunun ayağına geliyor ve ondan merhamet dileniyordu. Aksaçlı Leo Attila'nın huzuruna gitmeden evvel özel merasimde kullanılan muhteşem papalık elbisesini giymiş, büyük Hun Başbuğunun huzuruna bu elbiselerle çıkmıştı. Attila Papa'ya karşı çok nazika­ ne davranmıştı. Papa'nın Attila' ya neler söylediği, nasıl hareket ettiği malfun değildir. Kendisine ve ırkına barbar ismini veren Hıristiyan filemi ve onun merkezi olan Roma büyük Hun Başbuğunun ayağına �lıniş ve ona kendilerinin bağışlanması için yalvarmıştı. Türk büyüklüğü bunu reddedemezdi. Dolayısıyla Attila Roma Hükümdarının, senat<:>pun ve Romalılar'ın bu ricası­ nı kabul etmiş, Papa'ya buralara kadar neden geldiğini, senelik vergi karşılığında sulhu arzu ettiğini söyledikten sonra İtalya'yı terkedeceğini vaadetmişti.

6 Temmuz da

sefaret heyeti geri dön­

dükten sonra Attila Hükümdara Honoria'yı malı ve mülkü ile beraber Pannonia'ya göndermesini, aksi taktirde kendisini ceza­ landırmak için tekrar geleceğini bildirmişti. Vatana

dönüş

aynı

yoldan

olmanuştı.

Doğu

Roma

İmparatorunun gönderdiği ordu ile karşılaşmak ve yorgun bir halde çarpışmak mecburiyeti ortaya çıkabilirdi. Bu sebeple Attila yolunu Adige Irmağı tarafına çevirmişti. Bu sırada Doğu Roma İmparatoru Moesia'yı işgal ederek Hımlar'ın arazisine hücum etmek üzereyken

Batı Roma ile sulh

anlaşması yapıldığını duy­

muş ve harbe sebebiyet vermemek için Hun arazisine hücum etmemişti. Fakat Attila

İmparator Marciamıs 'un bu hareketini duy

muş, hemen sefir göndererek ilkbaharda kendisini

İstaıı bul'daki

sarayında ziyaret edeceğini bildirmişti. Bu esnada Kafkasya Alanlan Attila'nın ülkeden uzaklaşma­ sını fırsat bilerek isyan etmişler, Attila da bunların üzerine ordu


A'ITİLA ve OÖtn..LARI

74

göndermişti. İşte 452 senesi bu suretle son bulmuş ve Attila da kışı Tuna sahillerinde geçirerek 453 senesi için planlar tertip •

etmıştı.

2D

Şurası da önemlidir ki Attila'nın bu seferinden dönüşünü bir hatıra bugüne kadar muhafaza etmiştir. Rivayete göre Attila İtalya seferi'nden dönerken ordusundan bir kısım halle ayrılarak İsviçre'de Wallis ve Eutremont kantonu'nda kalmışlar ve bugü­ ne kadar bu hatırayı muhafaza etmişlerdir. Tarihi bir hakikat olduğu kesin olmayan bu rivayet veya inanış bugün dahi orada­ ki halkın arasında konuşulduğu için kayda değer bir hadise ola­

rak kabul edilebilinir. Halkın bu inanışını 1488 senesinden beri yazılmış eserlerde de görmekteyiz. Nttmberg kronikası'nın da kaydettiği gibi buranın halkı, Attila'nın İtalya'dan dönüşünde 21 ordusundan ayrılan bir kısım halkın soyundandır. Bu halle hakkındaki araştırmayı bilhassa Macar alimleri daha dikkat ve ciddiyetle araştınnışlarsa da buna rağmen henüz orta­ da müspet bir nokta olmayıp her şey halkın atalarından duyarak söyledikleri sözlere dayanmaktadır. Maamafih yer, şahıs ve diğer isimler toplanmış ise de bunlar hakkında ciddi inceleme yapılmamıştır.

20.

Rivayete göre Atilla İtalya seferinden memleketine dönerken bir vaka cereyan etmişti: Augsburg şehrinin yanındaki Lech ırmağından geçerken Attila'nın önüne üstü başı yırtık, pejmürde kıyafetli bir kadın çıkmış, Attila'ya karşı şu sözleri bağırmıştı; "Geri, geri, geri dön Attila." Bu sözlerden askerler bir şeamet hissetmişlerdi.

21 .

Chronik eler freien Stadte,, cilt lli, S.

104.


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

75

ATIİLA'NIN ÖLÜMÜ

İtalya

seferi'nden dönen Attila'nın sarayında tekrar evlilik

merasimi için hazırlık vardı. Hun Başbuğu, :b.diko adlı bir kızla 22 evlenecekti. Macar kronikalan ise bu kızın ismini Mikolt diye

kaydetmektedirler. 23

O gece

Attila,

şerefıne yapılan eğlencede fazla içmişti. Ertesi

günü Attila'nın odasında ses seda çıkmıyor, herkes Attila'nın kalkmasını bekliyordu. Saatler geçti, herkes şüpheye düştü. Nihayet seslenmelere de cevap ..wnnıayınca kapıyı kırarak içeri girdiler. Attila'yı kanlar içinde yatakta cansız olarak yatıyor, '

yanında da kansını başını önüne eğmiş bir halde ağlıyor buldular. Herkes büyük bir mateme bürünmüştü. Sarayda dehşetli bir gürültü peyda olmuş, haber kısa zaman içinde her tarafa yayıl­ mıştı. Kadınlar ağlıyor, erkekler de yüzlerini yırtarak göz yaşı yerine kan akıtıyorlardı. Bu ölüm normal bir ölüm mü idi? Bir damarın kopması neti­ cesi mi idi? Yoksa Attila öldüıüldü mü? Genç gelin bu işi bizzat mı yaptı? Ya da bir şebekenin yardımı ile mi katledildi? Bütün bu sorular o zaman da sorulmuştu. Fakat gerçek malum değildir.

22.

Jordanes'in Priskos'tan naklettiği bu isim her halde Gennan efsakelerin de zikrolunan Hildegund 'un aynıdır.

Yalnız malQm olan

şurasıdır ki Attila'ya büyük bir defin merasimi yapıl­

mışn. Fakat bu hareket bir politika da olabilirdi.

BtlyGt Hım İmpamım

lula'nun yıkılmaması ve ülkede isyanların çıkmaması için Attila'nın ölü­ münün normal bir ölüm olduğu kabul edilerek ilan edilmişti. Bu meseleyi o devrin yazıcıları dahi fazla konu yapmamaktadırlar. CauiodomB troai­ blı'nda Hun Başbuğunun burnunun fazla kanamasından dolayı öldüğü, kaydedilmektedir.

23.

K�zai Simon kronikası, Csaszar tercümesi, Budapeşte, 1901 , S.

29.


76

ATI'İLA ve OOULLARI

MarceDinus Comes ise bir kadın tarafından kılıçla öldürüldü­

ğünü yazmaktadır, ki bu kişi bulunduğu konum itibariyle gerçeği daha kolaylıkla öğrenebilirdi. Aynı yazar bunu yazdıktan sonra bazılarının da Attila'nın ölümünün kan kusmadan olduğunu söy­ lediklerini kaydeder. Attila'nın öldürüldüğü rivayetini İsbn deri­ ye lımnibsı'nda da tekrar edilmiş buluyoruz: "Genç bir Hun kızı yanında uyumuştu, vefat ettikten sonra bu kızdan şüphe ettiler. " Jordanes de tıpkı Cassiodorus kronikası gibi tabii ölümle öldüğü­ nü söyledikten sonra cenaze şarkısını yazarken "Attila 'nın ölümü intikam istemez, " diye bir mısra yazmaktadır. VTI, VIII, ve IX'ncu asırlarda Attila'nın öldürüldüğü kabul edilmiştir. Ravenna papazlarının tarihini yazan Agnellus da Attila'nın bir kadın tarafından öldürüldüğünü yazmaktadır. Büyük Şarlman'ın şairi de "ki IX'ncu asrın sonlarında yaşamıştır" şu satırları yazmaktadır: "Hun İmparatorunu öbür dünyaya gönde­ ren bir kadın eli idi, ki gece yansına doğru Attila şaraptan derin bir uykuya dalmıştı, fakat zalim kansı uyumamıştı. İntikam hissi kendisini uyutmamıştı ve babasının katledildiğinden dolayı kocasından bu intikanu almıştı. " En nihayet XII ' nci asra ait diğer bir kronikada şu satırları bulmaktayız: "Bu genç kızı Attila babasını öldürerek zorla almıştı. " İşte bütün bunlardan şunu anlayabiliriz, ki Attila'nın ölümü genel olarak tabii bir ölüm kabul edilmiyordu. Bundan bir asır sonra eserini yazan Joıdanes, Attila'nın defin merasimini şu suretle tasvir etmektedir: Ordugfilıın ortasında ipek çadırın içinde Attila'nın cesedi duruyordu. Bunun etrafında Hun ordusundan seçilmiş suvari birliği savaş oyunları oynuyor­ lardı. Aynı zamanda şairler muhariplerin Hun dilinde atideki şarkısını okudular: "Muncuk'un oğlu en büyük Hun Başbuğu Attila, en kahraman milletlerin efendisi! Sen Schythia ve Germania'ya sahip olduğun gibi sayısız şehirleri de zaptettin. Her iki Roma İmparatorluğu'nu da korkutarak kendine yalvart-


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

77

tın ve senelik vergi aldın. Bütün bunları gerçekleştirdikten sonra

düşmanlarının ihanetinden veya yarasından değil milletinin ara­ sında en küçük bir acı duymaksızın öldün." Çadırın etrafında bulunan Hun ordusu bu matem şarkısından sonra tekrar ağlamaya, s'ızlamaya başlamış, daha sonra da ölü 24 Bundan sonra Başbuğun defin merasimine

yemeği yenilmişti.

başlanmış, Attila'nın cesedi içiçe geçen üç tabuta konulmuştu. Bunlardan birincisi altın, ikincisi gümüş, üçüncüsü de demir­ dendi. Defın geceleyin karanlıkta olmuş, kabre düşmanlardan alı­ nan mücevherli at takımları, sil3.hlar ve birçok eşya konmuş, kabrin yerinin kimse tarafından bilinmemesi için de kabri kazanlar öldürülmüştü. Bazı rivayete göre de Attila'nın kabri bir ırmağın altında idi.

.1

Attila kısa boylu, geniş omuzlu, iri başlı, asabi, kara gözlü ve esmer bir adamdı. Düşmanlarına karşı ne kadar mağrur gözü­ kürse kendi adamlarına karşı da o kadar sakin ve şefkatli idi. Milletini sever, onları dinler ve adilane hüküm verirdi. Elbisesi gayet sade ve temizdi. Mütevazı bir hayatı sever, debdebe ve ihtişamdan sakınırdı. Priskos'un söylediği gibi maiyeti ve diğer misafırler gümüş tabaklardan yemek yerken kendisi yemeğini tahta tabaktan yerdi. Sıkı bir inzibat, büyük bir cesaret, müthiş bir azim ve irade Attila'nın sedyesinde büyük bir haslet idi. Herkese korku ile karışık itaat telkin ederdi. Düşmanları üzerin­ de müthiş bir korku ·uyandırmıştı. Ural Irmağı'ndan Avrupa'nın ortasına kadar uzanan büyük araziye sahip olan Attila bütün Avr:upa kavimlerinin efsanelerinda bugün dahi yaşamaktadır.

24.

Jordanes bu ölü yemeğine Hunca Strava denildiğini kaydebnektedir. Lazius bu kelimenin sannatça ve manasırunda misafirlik olduğunu yazar. Schödel Hun-Skit dilinden olduğunu söyler. Vulcannis ise Jordanesin eserine yazdığı notlarda bu kelimeyi Gotça. Schafarik'de Slavca telakki ebnektedir. Halbuki bu ismi kaydeden Jordanes aslen Got olup Hunca bilmezdi.


A1TİLA ve OOULLARI

78

Hunlar'a dair eserler ve mezarlar Avrapa'nın muhtelif yerle­ rinde ve bilhassa Macaristan 'da bulunmaktadır. Bunlardan başka bir takım yer isimleri de vardır:

Vayda-Hunyad denilen

yerin ismi Latince Hunnopolis 'dir. Macaristan ' da Szepes vila­ yeti 'nde Hunsdorf (Hunnis villa) adlı bir yer vardır. Mura suyu yanında bir Hunneburg adlı kalenin olduğunu eski bir vesikadan anlamaktayız. 1 075 senesinde

Kıral

Oeza bir vesikada Garan

bölgesi 'nde Syiva Hunniciensis yani Hun ormanı adıyla bir yer­ den bahsedilmektedir. 1 1 38 senesinde Somogy bölgesi 'nde bir köy, 1 1 55 senesinde

Hım sahrası ve Attila kiJyiJ,

1 2 1 7 de

Attila

sahrası diye yer isimleri kaydedilmektedir. Sopron vilayeti'nde Kis-Marton yanında St. György adlı bir köyün ortasında yolun kenarında büyük bir taş vardır, ki üzerinde kabartma iki heykel bulunur ve bu kabartmanın altında ise şu yazılar yazılıdır:

MATİL

AMOLN ATİLLAEMRMİ ATİLLAE ATİİ. Dugonics 'de şu satırları yazmaktadır: "Gerek Attila'nın ve gerek Buda'nın taştan oyma başlarını Kıralımız (Macar Kıralı) Zapolya bularak Bakir Meryem adına inşa olunan eski mabedin yakınında merdivenden şehre inen yolun başına koydurtmuştu. Aşağı inenlerin sol tarafında Attila'nın başı vardı ki, o kadar kınlmış ve sakat edilmişti ki, Attila olduğu güçlükle anlaşılabi­ liyordu. Buda'nın başı ise mermerden olduğundan sakat değildi ve başında Pirens Serpuşu bulunuyordu. Dugonics bu izahatı nereden aldığını kaydetmediğinden bu bilgi tamamen şahsi bilgi halinde kalmaktadır. Avusturya'da bugünkü Haimburg şehri 'nin ismi

Hunburg

isminden türemiştir. Traun Irmağı ve İnn ırmağı bölgesinin ismi Hunsnick' dır.


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

79

Evvelki bahislerde gördük, ki Attila 45 1 senesinde bugünkü Strassburg şehri'ni muhasara etmiş ve halkın kendisine karşı müdafaa cüretini gösterdiğinden dolayı şehri harap etmişti. Bunun hatırası olmak üzere şehrin Corona köyü tarafındaki kapısının üstüne Attila'nın bir yuvarlak içinde resmi konmuş ve altına şu ibare yazılnuştı: Sic oculos, sic ille manus, sic ora ferebat. A.U. Aeta.

XLVII

Teıcömesi: Bu adamın gözü böyle, eli böyle, ağzı böyle idi. 1 532 senesinde bu kapı tamir edilerek şu kitabe ilave edil­ miştir: "Nulli neque vim, neque insidias 'cogitantes, sed propuisan­ darurn ergo, resp. Argentoratensis fieti fecit anno salutis M. D. XXXII . "

.1

Deserici'nin yazdığına göre kendisine 1 7 44 senesinde Venedik'te Attila'nın olduğu söylenen bir miğfer gösteril.

.

mıştır.

25.

ıs

Attila'nın namına Avnıpa'da bir takım sahte paralar yapılarak sab.lığa çıkarılmıştır. Bunların dördü Attila biri de kardeşi Buda namına yapılmıştır. Bunlardan birincisinin üstünde Attila'nın sakallı bir resmi ve etrafında da Attil,

44 1 , Rex ve diğer tarafında ise bir şehir ve üstünde Aquileia yazılı ve gümüşten mamuldür. İkincisinin de Attila'nın resmi

54 i Attii ve öbür tarafında da bir kale üstünde Aquileia yazılı olup gümüştendir. Üçüncü paranın üstünde Attila'nın taçlı resmi etrafında Rex

etrafında Attila Rex Aa. Lum. D. , diğer taralında ds bir aslanın üstünde oturmuş sakallı bir adam sağ elinde sili.h ve kırbaç ve sol eli de ileri uzanmış bir vaziyettedir. Bir tarafında yazısı yoktur ve para bakırdandır. Dördüncü paranın üstündeki Attila çok saçlı ve sakallıdır.

Sarı

bakır

olup etrafında şu yazı vardır: Attila flagellum Dei. Buda namına yapılan paranın üstünde ise Buda'nın sakallı ve bıyıklı resmi, başında tüylü Macar kalpağı olmak üzere yapılmış ve etrafında da şu satın yazrruşlardır. Buda Dux Huunorum. Gümüşten mamul olup hepside iptidai ve kaba bir şekilde yapılmıştır.


AITh.A ve OOULLARI

80

EFSANELERDE A'ITİLA

Avrupa'yı senelerce titreten Attila'nın korkusu yüreklerde iz bırakmıştı. Her şehir, her kavim Attila'ya ait bir hatıra saklıyor ve bu hatıra senelerden sonra ağızdan ağıza dolaşarak efsane şeklini alıyordu. Attila 'ya ait efsaneler iki kısımdır diyebiliriz: Biri ondan korkan ve onun istilasına maruz kalan milletlerin efsaneleri, diğeri ise Attila'ya tabi olan, onun ordusunda bulu­ nan milletlerin efsaneleridir, ki Attila bu efsanelerde bir kahra­ man olarak tasvir edilmiştir. Attila'ya verilen sıfat şu idi:

Bütün Hıristiyan ileminde

Attila flage1hım Dei. = Tanrının kır­

bacı Attila. Bu tabiri ilk defa olarak VIII' nci veya IX'ncu asır­ larda Troyes'li rahip tarafından yazılan

St Lupus efsanesi'nde

görmekteyiz. Binaenaleyh tabirin kaynağını V ' nci ve VII'nci asırlar arasında aramak lizımdır. Bunun kaynağını İtalya ve Galya ayrı ayrı efsanelerle göstermektedir, İtalya bu tabiri bula­ nın St. Benedek olduğunu kabul etmekte ise de

452 de St.

Benedek henüz doğmamış olduğu gibi bu münasebetle zikrolu­ nan vaka da açıkça gösteriyor ki Hun Başbuğu

Attila ile Got

Kıralı Totila birbiriyle karıştırılmıştır. Galya efsanesine göre ise Ghalons Savaşı 'ndan bir gün evvel şehrin civarındaki ormanda bir adamı tutarak Hükümdarın önüne getirmişlerdi. Bu adama civar halkı peygamber gözüyle bakıyordu. Attila kendisine şu soruyu sordu: -Yarın kim galip gelecektir? Cevap şu oldu: -Tu es flagellum Dei -Sen Tanrı'nın kırbacısın.


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

81

İşte Galya efsanesine göre de Attila bu unvanı bu suretle almıştır.

Attila,

Aetius ile yaptığı savaştan dönerken Troyes şehri

taraflarına gelmiş, kendisine karşı direnen bu şehri harap etmiş­ ti. Piskopos Lupus da Hükümdar ile anlaşıp şehri ihyaya karar vermiş, civar ormanlara kaçan halkı bir araya toplayıp şehre getirmişti. İşte bu tarihi hakikat üç asır sonra şu suretle efsanevi bir şekil almaktadır. Troyes şehri'nin önüne Attila orduları gel­ diği vakit şehrin muhafız ve kumandanı olan Piskopos Lupus kalenin üstünden Attila'ya bağırmıştı: -Sen kimsin?... Taç ve tahtları atının nalıyla mahvediyorsun. -Ben Tanrı 'nın kırbacı Attilayım . . . Bu cevap üzerine Piskopos bizzat şehrin kapılarım açmış, Hunlar' a şehri teslim etmişti. Fakat Hunlar şehrin bir kapısından girince etrafa müthiş bir sis basmış, hiç bir şeyi görememişler, ancak şehrin diğer kapısından çıktıkları vakit görmeye muvaffak olmuşlardı. Aynı efsaneyi tamamıyla benzer şekilde İtalya'da da gör­ mekteyiz. Yalnız burada St. Lupus yerine Aziz Geminianus ve Troyes şehri yerine de Modena şehri adlan geçmektedir. Fakat bu efsanede Attila fazla bir cümle sarfetmiştir. Geminianus "ben de Tanrı 'nın hizmetkanyım," diye cevap verdiği vakit Attila: Pekfila ama . . . Kötü hizmetkarı kırbaçlamak gerekir; demiştir. IX'ncu asırda eski kaynaklara istinaden eser yazan Agnellus

452 senesinde St. Jan' ın Piskoposluğu zamanında Ravenna'nın güya Attila tarafından muhasarası sırasında bir efsane daha kay­ detmiştir. Anlaşılan Agnellus zamanında Attila'nın 4.52 senesin­ de İtalya üzerine yürüdüğü vakit Po'nın Kuzey taraflarında kal­ dığını ve Ravenna'ya kadar gelmediğini unutmuşlardı. Veya Ravennalılar Attila'nın Roma üzerine yürüyüp de Ravenna üze­ rine gelmemesini çekememişler, şehre tarihi bir önem verdirmek


Arrtt..A ve OÖULLARI

82

için bu efsaneyi uydurmuşlardı: Valentinianus şehri'nden sonra Attila orduları Ravenna önlerine gelmişlerdi. Piskopos Jan Tanrı 'ya dua etmiş, kendisine düşmanın reisini araması için ilham gelmişti. Bunun üzerine Piskopos Ravenna'dan Attila'nın karargfiluna giden uzun ve dar yoldan bütün yardımcılarıyla hareket etmişti. Attila işlemeli elbisesini giymiş, ülkesinin ileri gelenleriyle çadırında bir görüşme yapmaktaydı. Bu esnada iki sıra olmuş bir' kafilenin o tarafa doğru geldiğini görünce:

"Bu beyazlara barUımıf1§ inaanlar kimdir?" diye

sormuş ve

Hıristiyanların adetini bilen bir vezir cevap vermişti:

''Bu Piskopos ve yakmlanyla, halkıdır. Çnaıklan Ravemıa halkına paat ettirmek için geliyor." Attila bu söze hiddetlene­ rek:

"Benimle alay mı ediyorsun?. HUkUmdarlanyla alay edenin vay haline. Bir adamm koca bir fehir halkı çocuğu olur mu?" .

Vezir bunun üzerine çocuk kelimesinden maksadın manevi evlat demek olduğunu anlatmış ve Attila'yı iknaya muvaffak ol.muştu, ki tam bu sırada Piskopos Hun çadırına girmiş, Attila'dan şehrin bağışlanması için ricada bulunmuştu. Attila bunu kabul etmiş, fakat Attila muhasaradan korkup kaçtı den­ memesi için de

şehre girmeyi talep etmişti. Ertesi gün

Ravenna'nın sokakları halılarla döşenmiş, çiçeklerle bezenmiş, Hunlar'ı merasimle kabul etmişlerdi. İşte tarihi belgelerde Ravenna şehrine tarihi bir önem verdir­ mek için bu gibi tarihi saptırmalar da yapılmıştır, ki bilahare bunlar efsanevi bir halde kalmıştır. Galya ve İtalya'da daha birçok efsaneler ortaya çıkmış olup XV'nci ve XVI'ncı asnn tarihçileri bunları toplamıştır. Bir Galya efsanesi Attila'nın ne kadar iyi bir adam olduğunu şu suretle gösterir: Hun ordusu Troyes taraflarına doğru hareket ederken Attila fakir bir dul kadının on kızıyla kaçtığını ve Hun


HÜ SEYİN NAMIK ORKUN

83

ordusundan kurtulmak için nehre doğru koştuğunu görmüştü. Attila derhal emrederek bunları önüne getirtmiş, kadına on çocuğunun hepsinin de kendi meşru çocuğu olup olmadığını sormuştu. Olumlu cevap alınca çocuklarını rahatça geçindirebi­ lecek para vermişti. Bir kere de Attila Vicenza ve Concordia arasında ip cambaz­ larıyla karşılaşmıştı, ki bunlar hünerlerini göstermek için hazır­ lıklarını tamamlıyorlardı. Kuvvetli, iyi yaşamış, fakat korkak insanlar olan bu cambazlara Attila bir ders vermek istemiş, yayı­ nı çekerek uçan bir kuşu vurmuş, bu hareketi onların da yapma­

sını i �temişti. Halbuki cambazlar yayı çekememişlerdi bile. Daha sonra atını getirtmiş, bütün üstündeki silablarıyla beraber hemen bir sıçrayışta atına binmişti. Cambazlar bu hareketi de tekrar edemediklerinden derhal kendilerini hapsettirmiş ve bu müddet zarfında yay çekmeyi talim ettirmişti. Bir kaç hafta sonra cambazlar pek zayıf bir halde Attila ordusunun önünde yer almışlar, fakat mükemmel yay kullanmayı da öğrenmişlerdi. Attila daha sonra bunları ordusuna almıştır. En güzel efsanelerden birisi de Padua şehri halkının meyda­ na getirdiğidir: Aquilaea Şehri 'ni harap ettikten sonra Hun ordu­ ları Padua Şehri'ni işgal etmişti. Bu haberi alan Şair Mıtnıllus, Attila'nın methi için yazdığı bir Latince şiiri huzurunda okumak üzere derhal şehre gelmiş ve bir çok devlet adamının da bulun­ duğu büyük bir kalabalık önünde şiirini okumaya başlamıştı. Şair şiirinde Attila'ya ilabi bir vasıf vermekteydi. Bu kısunları okurken Attila kızmış ve şairi durdurarak:

"İnsan Tanrı ile mukayese olunur mu?" diyerek bu şairi ve şiirini hemen bu meydanda yakmalarını emretmişti. Vaziyet değişmiş, halk derin bir sükOta dalmış, şairi yakmak için hazır­ lık başlamıştı. Nihayet ateş yanmış; ve şair ateşe götürülürken Attila işaret ederek:


ATIİLA ve OÖULLARI

84

"Yeter. Bu saygısıza ders vemıek istedim. Artık hakikati söyleyen ve şanımızı yükselten şairi korkutmayalım, " diyerek

şiirini dinlemişti. Attila pek çok Avrupa şehrini istila etmiş olduğundan her şehir Attila'ya dair bir hatıra saklamaktadır. Strassburg halkı bugünkü bağımsızlığını Attila'ya borçlu olduğuna inanmaktadır. Friaul'un merkezi olan Udine - Latince Utinum - bin seneyi bulan bir zamandır Attila tarafından kurulduğuna iman eder. Hatta Attila yalnız şehri değil civardaki dağı da meydana getir­ mişti. Ve Netia'nın en eski kronikalarına göre Attila Aquilaea şehri'ni istila ettikten sonra ordusuna kışı geçirebilecek bir yer bulamamış, o civarda bugünkü Udine'nin yeri olan araziyi mer­ kez olarak belirleyip, istihkamlar kazdırmıştı. Fakat arazi düm­ düz olduğu için Hükümdar bir de dağ yapmak arzusunda idi. Binaenaleyh her asker miğferinde toprak, kalkanında taş taşıya­ rak üç gün zarfında bir dağ meydana getirilmişti. Bu efsane XIII'ncü asra kadar bir hakikat olarak kabul edildiği gibi aksini iddia etmeye de kimse cesaret edememişti. XVI'ncı asırda bu inanç biraz sarsılmaya başlamış, hakikati anlamak için dağı kazmaya başlamışlardı. Hafriyatta taşlar yanında bir miğfer ile silah parçaları bulunmuş, tabii bu miğfer Attila'nın miğferi olarak kabul edildi. Diğer birçok şehirlerde Attila ordusunu şehirlerine uğratmış, karargah kurdurmuştu. Bu şehirler içinde Firenze ve Fiesole ş�hirlerinin de Attila'ya dair rivayet ve efsaneleri vardır, ki bu rivayetler yalnız halkın ağzından toplanmış şeyler olmayıp meş­ hur

iki

yazarın Melespini ve Giovanni Villani 'nin yazılarıyla

kayıtlıdır. XIII'ncü asırda Firenze tarihine dair kıymetli bilgi veren meşhur yazar Malespini ve ondan yarım asır sonra da Giovanni Villani bu hususta şu açıklamayı yapmaktadır: 450 senelerinde Arno sahillerine

Attila Flage11um Dei adlı

asil ve

muhteşem bir adam 20.000 askeriyle gelerek Fiesole şehri 'ni yeniden inşa etti.


HÜ SEYİN NAMIK ORKUN

85

Alman efsanelerinde ise Attila akıllı, haşmetli, misafirperver, iyi muharip ve çok içen bir adam olarak tasvir edilmektedir. Almanlar arasında Attila'nın bu suretle tasvir olunması gayet tabii idi, çünkü Attila'nın idaresindeyken zorunlu bir bağlılık muamelesi değil, bir silah arkadaşı muamelesi görmüşler ve Hunlarla beraber kahramanca muharebe etmişlerdi. Jordanes 'in kaydına göre büyük Alman kabilelerini Attila kısım kısım ayır­ mış, Ostrogotlar'ın Kualını da ordusunun en önüne koymuştu. Attila'ya ait efsanelerde Theodorik ve hatta Hermanarik de karıştınlmıştır. Halbuki bunlardan öncekinin doğumundan sekiz sene evvel Attila vefat etmişti. İkincisinin de vefatından yirmi beş sene evvel doğmuştu. Bütün bu tarihi hakikatlere rağmen Attila Alman Kuallarıyla aynı dönemde gösterilmiş ve efsane­ lerde mühim bir rol oynamıştır. 'Ibeodorik, Hermanarik ve Odoaker'in isimlerinin efsanelere karışması bu efsanelerin her halde Doğu Almanya' da bilhassa Ostrogotlar arasında meydana gelmiş olduğunu gösterir. En eski Alman şiiri Austrasia'lı Franklar'ın Fuida denilen mevkiinde bulunmuştur. Vill ' nci asra ait olan bu yazma Frank lehçesiyle yazılmış olup içinde Attila'dan. Theodorik'den bahis vardır. Theodorik, Attila'nın sarayında dostane bir surette karşı­ lanmı ş, kendisine büyük bir ordu verilerek Odoaker'i mağlup etmişti. Fakat Theodorik'in memleketinden uzak kalması uzun sürmüştü. Bütün arkadaşları da ihtiyarlamış, ak saçlı olarak geri dönmüşlerdi. Herkesin eşleri ölmüş, çocukları delikanlı olmuş­ tu. Theodorik' in hocası, arkadaşı ve dostu olan Hildebrand'da vatanına döndüğü vakit aynı durumla karşılaşmıştı. Beşikte bıra­ kıp gittiği oğlu Hadebrand kuvvetli bir kahraman olmuştu. Hadebrand babasının Kuzey taraflardaki harplerde vefat ettiğini zannediyordu; çünkü Vend Denizi' nde gezen insanlar babasını tanıyarak harpte öldüğüne dair yemin etmişlerdi. Nihayet baba ile oğul karşılaşarak birbirlerini düellolara davet ediyorlardı.


A1TİLA ve OOULLARI

86 '

Hildebrand oğlunun kalkanına bakarak tanımamış, kimin nesi olduğunu sormuştu. Oğlu ismini söylemiş, babasının daha çocuk iken kendisini bırakarak Theodorik ile beraber gittiğini ve Vend Denizi civarında harpte öldüğünü anlatmıştı. Hildebrand bu sözleri duyduktan sonra Attila' dan kahramanlığının mükafa­ tı olarak aldığı bir bileziği kolundan çıkarmış, " Oğlumf' diye kendisine uzatmıştı. Fakat Hadebrand: "Beni kandınnak mı isti­ yorsun ? Bunak Hun. Benim babam ölmüştür," cevabını vermiş, babası da: " Yazık bana. . Otuz kışı, otuz yazı vatanımdan uzak diyarlarda geçirdim. Şimdi de oğlumun kılıcı altında mı ölece­

ğim ?. . . " diyerek düelloya başlamışlardı. Maalesef bu güzel şii­ rin buradan aşağı kısımlan okunamadığından düellonun netice­ si belli olmamaktadır.

Bu efsane Galya'da dahi Merovinge' ler zamanında ağızdan ağıza dolaşmış, hana İngiltere'ye kadar gitmişti. Üç şiir parça­ sında Hermanarik, Tbeodoı:ik ve arkadaşları zikredilmektedir. Got efsanesi Hermanarik ' i hilekar, zalim ve kızdığı zaman kendi ailesine bile acımayan, boş bir şüphe üzerine oğlunu öldüren bir Kıral olarak tasvir etmektedir. S ax şiirlerinde de aynı adamı aynı vasıflarda görmekteyiz. Bu üç şiirden bir tanesinin ismi de "Göçebenin şarkısı" adlı olup coğrafya ve tarih bilgisi olmayan İngiliz Sax şairlerinin Alman efsanelerinden aldığı bilgiyle bir adamı Avrupa'da gezdirmektedir:

"İngiliz memlekederinden

Doğu taraflarda asabi Hermanarik 'in vatanım buldum. Attila Hunlar'm, Hermanarik Godar 'm, Ghibik de Burgunlar'm üze­ rinde hükmediyordu.

Oğlu (Ghibikin) Günther şiirlerimin

mükifatı olarak bana bir bilezik verdi. . " Bu şiir parçalarında Anila'nın da karıştığını daima görmekteyiz. Thierry'nin söyle­ diği gibi İngilizler' in şiirleri Batı efsanelerinin en eski esasını ihtiva eniği gibi Doğu German efsanelerinden de etkilenerek Anila'yı da efsanelere karıştırmıştır. Anila'nın şöhreti Avrupa'nın en Kuzeyine buzlu memleket­ lere kadar gitmiş ve diğer memleketlerden ziyade bir itina ile


HÜ SEYİN NAMIK ORKUN

87

Attila'ya ait efsaneler İzlanda ve İskandinavya'da toplanmıştır. Norveç'in halle şairleri ilci büyük şarkı bırakmışlardır, ki bunla­ rın her ilcisi de tamamıyla Attila'ya aittir:

Atla-Mal yani

Attila

efsanesi ve Atla-Quida yani Attila şarkısı adını taşıyan bu ilci mühim Attila efsanesi IX 'ncu asırda dahi bugünkü şeklini muhafaza etmekteydi. Hunlar Baltık Denizi sahillerinde pek az bulunmalarına rağmen İskandinavya'da mühim izler bırakmış­ tır. Bu denizin Doğu sahillerini uzun zaman Hunaland yani

Hmılar memleketi diye yadetrnişlerdi. köylüleri

Lehistan ve

Hatta bugün dahi Alman

Litvanya sahralanndaki

HfIIJelJbette yani Hun yatağı adını verirler.

höyüklere

Bu mühim efsaneler­

den aşağıda bahsedeceğiz. Theodorik'den bahseden şiirler IX'ncu asırda bütün halle ara­ sına yayılmış, büyük küçük herkes bu şiirleri ve anlamını ezber­ lemişti. Daha sonra bu halle efsanelerine Jordanes ve Prosper ile ldacius'dan tarihi vakalar da alınarak karıştırılmış, Theodorik'in Hunlar'ın yanına kaçışına tarih konmuş, hatta Kuzeyden gelen bu efsaneler İtalya'ya bile tesir etmiş, XII'nci asırda Verona şeh­ ri'nin halkı şehirlerindeki amfiteatra Theodorik'in evi adını ver­ dikleri gibi bizzat Theodorik'i de Hun Kıralı olarak kabul etmiş­ lerdi. Bu efsane Almanlar arasına o derece yerleşmiştir ki, XII'nci asırda Köln Papazı Gottfried aynen şu satırları yazmak­ tadır: " 1 1 97 senesinde Mosel sahillerinde dolaşan birkaç adam uzakta insan şeklinde korkunç ve gayet büyük bir şekli kara ata binmiş olarak görmüşlerdi. Bu adamlar korkularından kımılda­ yamamışlar, şekil .yanlarına yaklaşmış ve kendilerine bağırmıştı: "Benden korkmayın .. Ben Verona

Kıralı

Theodorildm." Daha

sonra yanlarına giderek bazı geleceğe ait haberler vermiş, ki Roma İmparatorlu ğu 'nda bir müddet sonra bunların hepsi de gerçek olmuştur, Theodorik bunları söyledikten sonra atını Mosel 'e sıçratmış, karşı yakaya geçtikten sonra kaybolmuştu." Batı Alrnanları'nın Attila ve Hunlarla olan münasebeti hak­ kında, Doğu Almanları kadar bilgiye sahip değiliz. İlk defa ola-


ATIİLA ve OÔULLARI

88

rak Visigotlar'ın idaresi altında olan İspanya'da ldacius VII'nci asırda yazdığı salnamesinin ilavelerinde Chalons Savaşı'ndan bahseden bir efsane görmekteyiz: Chalons Savaşı 'nın ertesi günü Attila etrafındaki arabalardan yapılan istihkam içinde bile düşmanlarını titrebnekteydi. Muharebede ölen babasının yerine Visigot Kıralı olan Theorismund derhal harp meydanından uzaklaşmak istiyordu. Aetius da bunu uygun görmüştü. İşte efsane buradan başlamaktadır: Aetius Visigotlar ile Hunlar'ı biribirine saldırtarak ezmek istediğinden yeni bir Visigot ordu­ sunun o gece geleceğini, binaenaleyh derhal hareket ederse daha iyi olacağını söylemiş ve Attila'dan bunun için 1 0.000 altın alını� ,;. Yine aynı gece Visigotlar'a da giderek Theorismund'a da aynı oyunu oynamış ve ondan da 10.000 altın almaya muvaf­ fak olmuştu. Şafak söktüğü vakit Hunlar ve Visigotlar ordugah­ larını terketmişler, Aetius vaziyete hfiltim bir halde kalmıştı. Aetius, Theorismund 'u teskin için gayet değerli bir havuz veya leğen vermişti. Şurası da muhakkaktır, ki Visigot kırallarının hazinesinde böyle bir leğen mevcuttur, ki bilahare Frank Kıralı Dagobeır'in eline düşmüştür. Visigotlar bu leğenin varlığını efsanenin hakikat olduğuna dair delil saymaktaydılar. Visigotlar'a ait bir ikinci efsane VII'nci ve VIII'nci asırlarda mevcudiyetini bildiğimiz Aguitanialı Walter'in efsanesidir, ki Attila'ya karşı Theodorik'in oynadığı rolü oynamakta ise de Theodorik Attila'nın dostu Walter ise düşmanıdır. Walter şiiri bize vazihen gösteriyor, ki Visigot milletinin kendi malı olan bir efsanedir. Bu efsanenin bazı parçalan kalmıştır, ki bu parçalarla bütün efsane hakkında bir fikir edinebiliyoruz. Efsanenin kahra­ manı Hunlar' dan bir kadın kaçırarak Aquitania'ya getirmekte ve orada evlenmektedir. Bu efsanenin Almanca aslı maalesef mev­ cut olmayıp yalnız X'ncu asırda yazılmış Latincesi vardır. Bunu yazan ya da tercüme eden Fleurysur-Loire manastın'nda bulu­ nan rahip Gerald olup eserini bir piskoposa ithaf etmiştir. En önemli İskandinav efsanesi de budur: Olayın kahramanı

Sigurd'dur,

ki

Alman şiirlerinde Siegfried tesmiye olunur.


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

89

İskandinavya'dan neşet etmiş olup macera peşinde koşmuş, Rayn sahillerine kadar gelmişti. Burada bir dağın sırtında konuşmayı bilen ve gaipten haber veren Paflıir adlı bir ejderha­ nın koruması altında bir hazine olduğunu öğrenmişti. Sigurd oralara gitmiş, ejderhayı öldürmüş, kalbini çıkararak yemişti. Bu kalbi yer yemez kendisinde bir değişme olmuş, kuşların dili­ ni anlamaya başlamıştı. Kuşların birbirlerine söylediği tabiatın bütün sırlarını artık anlıyordu. Sigurd bundan sonra kadınlarla ilgilenmeye başlamış, evvela Brunehilde 'yi sevmiş, sonra da iki Niebelung Pirensi Günther ve Hagen'in yeğeni olan Gudruna'yı severek onunla evlenmişti. Brunehilde Valkyria bunu duyunca hemen Günther ile birleşerek intikam kastıyla Hagen'i de teşvik etmiş, bu iki düşman Sigurd'a pusu kurarak öldürmüşler ve hazinesini yağına etmişlerdi. Brunehilde Valkyria, Sigurd 'u son derece sevdiğinden onunla beraber ölmek istemiş ve intihar etmişti. Oudnma ise

Attila ile evlenmişti.

Tiıierry 'nin söylediği gibi muhakkak ki bu bir mitolojidir. Vosung 'un manası aydınlık oğludur. Sigurd insanlar arasında ilmin, aşkın ve zenginliğin timsalidir. Sigurd 'un karşısına Rayn insanları çıkıyor, ki evvela Sigurd'u iyi kabul ettikleri halde son­ radan hazinesi için öldürüyorlar. Bunlar da Niflunglar'ın tiınsa­ lidir. Güney Alman lehçesinde Niebehmg diye söylenen bu keli­ menin manası zulmet çocuklandır. o halde işte önümüzde gün­ düz ve gece oğullarını da görmüş oluyoruz, iyilik, fenalık, bilgi, bilgisizlik, aydınlık ve karanlık birbiriyle mücadele etmektedir. İnsanlar arasına ginniş olan Volsung 'u iki kadın seviyor, ki bun­ lardan biri ilam diğeri sıradan bir kökten gelmektedir. Bilahare ilahi menşeden olan kadın sevgilisini öldürterek birlikte Odin'in cennetine gidiyorlar. İnsan bu mitolojinin eğer Hun Başbuğunu ilah göstererek Sigurd'un kansına aşık olduğunu ihtiva etmiş olmasaydı; Attila ile olan ilgisinin derecesini anlayamazdı.


A'ITİLA ve OÖULLARI

90

Anlaşılan bu İskandinav efsanesi Alınan efsanesine pek fazla tesir etmiştir. Çünkü bu efsaneler Güneyli Almanlar arasında bilinip X'ncu asırda bütün Alınan şiirlerinde bunlardan bahsol­ duğu gibi XII 'nci asırda da İskandinav efsanesi birtakım deği­ şikliklere uğrayıp meşhur

Niebebingenlied meydana

gelmişti.

Bu efsaneler Doğu ve Batı Got efsanelerinden etkilenmiş olup bu sahada birçok şarkılar yazılmıştı: Attila sarayının avlusu, gül bahçesi, Krimhilden'in (yani Gudrun' anın) intikamı, Siegfried şarkısı, Niebelunglar'ın tezalümü, İspanyalı Biterolf v.s. adlı şar­ kılar hep kahramanlar kitabına (Heldenbuch) yazılmıştır. Vorms ve Speier arasındaki bir çayırlığın güzel Krimhilden'in kendi eliyle diktiği gül bahçesi olduğuna kani idiler. kadar gelmişti.

Theodorik ve Siegfried

Attila buraya

ile burada çarpışmıştı.

Bazıları da bu gül bahçesinin Rayn üzerinde bir adada olduğunu söylemekteydiler. Vomıs 'un duvarları arasında devlerin sarayla­ rı bulunuyordu. Siegfried'in mezarı da St. Cecilia Mabedi'nin avlusunda bulunuyordu. Halk bunun ölmediğini mezarında diri olarak oturduğunu zannediyor ve her sene köylüler burayı ziya­ rete geliyorlardı.

1488 senesinde

HUkümdar Fridrik

bunun

doğru olup olmadığını anlamak için burayı kazdırmış ve kanaat getirmiştir, ki bu açıkça bir yalandır. Fakat halk inançlarını değiştirmemiş, yine Krimhilde Attila ve Siegfried'e ait şarkıla­ rım söylemişlerdir. * * *

İskandinavlar'ın Atli, İngiliz-Saksonların Atla ve Almanlar'ın Athıl, Athel, Hettel ve Etzel adını verdikleri Attila Tuna yanında inşa ettirmiş olduğu kalesinde oturur, dolu kadehle şarabım içer­

di. Alınanlar'ın Et7.elburg dedikleri şehrinde bayramlar ve müsa­ bakalar yaptırırdı. Hun Başbuğu Edda kahramanlarıyla olan iliş­ kisi neticesi olarak bazı Norveç kabalığı edinmiş ise de bunun aksine olarak Minnensinger şarkısında pek kibar bir tabiata


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

91

sahip olarak tecelli etmişti .. Şovalyeler arasında yaşadığından Hıristiyan inancını kabul etmişti. İskandinav şiirleri ise Attila 'yı daha zarif ve saygıdeğer göstermektedir. Hun Başbuğu saltanatının en yüksek mertebesine vasıl olduktan sonra silfilıını bırakmış, yalnız arzu· ettiği zamanlarda veya dostl arının isteği üzerine tekrar kılıcını almıştı. Artık hiç­ bir şey eksik değildi. Memleketi olan Hunalant on iki Kırallığı kapsıyordu. Dolayısıyla sarayında zevk ve sefa ile meşgul ola­ bilirdi. İskandinavlar'ın Bdria, Almanlar'ın ise

l:feddıe veya Helldıe adını verdikleri .Kıraliçe K.eıka'yı sarayında kabul etmiş­ ti. İ şte bir şiir bu muhteşem merasimi tasvir için yazılmış ve "Attila sarayının avlusu" adı verilmişti. Şiirin

bir

parçası

şöyle

devam

eder:

"Bir

zamanlar

Macaristanda Attila adı verilen meşhur bir Kıral vardı. Bunun eşini asla bulamıyacağız. Zenginlikte ve üstünlükte bununla kimse mukayese edilemez. On iki taçlı Kıral ona hizmet ediyor­ du. On iki Kırallık ona tabi idi. On iki Pirensi, otuz kontu, şoval­ yeleri, memurları ve sayısız silfilılı adamları vardı. Bu Kıral insanları ve adaleti seven bir adamdı. Bunun eşini asla bulama­ yacağız. Kıral Artus da güçlü idi. Fakat Attila kadar değil.. Yanına her isteyen gidebilirdi; çünkü hiç bir kapısı kapalı değil­ di, iyi Kıral; "benim kapılarımı açık bırakınız, ben düşman bil­ miyorum," demişti. "Hiç muhafız askerim durmadıktan sonra kapılar neye yarar? . . " Attila bayram ilan ettiği vakit birçok kavimler Etzelburg' a gelmişlerdi. Müsabakaya iştirak edenler eşleriyle birlikte gel­ mişler ve gelenler arasında Hıristiyanları, putperestleri, Rusları, Rumları, Lehleri, Ulahları, Thüringleri ve Danları görmek müm­ kündü. Dağlardan, ırmaklardan aşarak İtalya' dan, Franga'dan ve İ spanya' dan gelmişlerdi. Şimdi de Aquitanialı Walter' in şiirini kaydedelim: Bir gün Attila harp etmeyi arzulayıp, çadırlarını toplatarak Rayn 'a doğru


ATI'İLA ve OÔULLARI

92

hareket etti. Franklar'ın Kıralı Ghibi.k tam bu sırada başkenti olan Vorms'ta oğlu Günther'in doğum merasimini yapmakla meşguldü. Ansızın Tuna bölgesinde gökteki yıldızlar kadar kalabalık bir ordunun yaklaştığı haberi gelmişti. Frank ileri gelenleri toplanarak ne yapılması gerektiğini müzakereye başla­ mışlar, nihayet düşmanla harp etmeyip vergi vermeye karar ver­ mişlerdi. Kıral Ghibi.k değerli hediyelerle ve ileri gelenleriyle ile Attila'nın yanına gitmiş, sulh talep etmiş ve rehin olmak üzere hanedanından Hagen' i bırakmayı teklif etmişti. Hun Kıralı bu teklifi ve hediyeleri kabul etmiş, ordusunu toplayıp Galya'dan Doğuya Burgundlar'ın arazisine hareket etmişti. Herrik bu böl­ genin zengin ve kahraman hükümdarı idi. Kendisinin yegane varisi çok sevdiği Hildegunde adlı bir kızı vardı. Hun ordusu Saone sahilleri 'nde bulunurken Herrik de Chalons'da idi. Bir müddet

sonra

Hunlar' ın

yaklaştığını

görmüşler,

Kıral

Franklar'ın Hunlar'a karşı nasıl hareket ettiğini bildiği için pek sevdiği kızını rehin olarak vermeyi düşünmüştü. İşte bu suretle Burgundia'nın incisi Attila'nın yanında bulunuyordu. Galya'da başka Visigotlar vardı. Attila bunları da görmeden geri dönmek istemiyordu. Süratle Batıya doğru hareket etti. Fakat Aquitanialar'ın veya Visigotlar'ın reisi Alfer oğlu Walter'i rehin vermek üzere yanına almış ve Attila 'yı karşılamaya çıkmıştı. Walter Attila'nın çadırında nişanlısı Hildegunde'yi görmüştü. Çünkü Alfer ve Herrik evlatlarını biribirlerine vermeye karar ver­ mişlerdi. İşte Walter'in macerası buradan itibaren başlamaktadır. Efsaneye göre Attila'nın başka muharebeleri de vardır. Attila Rusya'ya sefer etmiş, oradan sevgili eşi Herlı:lı'i elde etmişti. İtalya Seferi'nde de Theodorik'i Verona tahtına tekrar çıkartmış ve Ravenna'da birlikte harp etmişti! Tarihi gerçeklerle hiç bir ilgisi olmayan bu efsanelerin tafsi­ latını bir tarafa bırakarak Attila'nın vefatı hakkındaki efsanele­ rin bizi ilgilendiren kısımlarını tetkik edelim. Attila'nın ölümü m�selesine karışan kadının ismi

İldiko olup aslen Alman oldu-


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

93

ğunu bildiğimiz için bu hususta Alman efsanelerini herhalde gözönüne almamız icabeder. Efsanelerin hangisi bu yönü ortaya koyabilecek

mahiyette

olduğunu

tetkik

edelim:

Evyela

Attila'nın çeşitli kadınlan arasında ttdilro ismine uygun olan adın hangisi olduğunu araştıralım. İldiko ismini iki kısma ayıra­ rak ilk kısmı Hilde, diğer kısmı da

Wiglie yahut GiJnde diye izah

edebiliriz. Dolayısıyla Attila'nın en son eşinin ismi Hildewighe veya Hildegunde olmuş olur, ki anlamı kahraman, muharip kadın demektir. Hilde kelimesi çeşitli kadın isimlerinde zikre­ dilmektedir. Bunun için Attila'nın kadınlarını birer birer tetkik edelim. Evvela Dan aslından olan Hilldr'i gözönüne alalım. Bu kızın babasının bazıları Hagen ve bazıları da. Hartmut olduğunu söylemektedirler. Hettel veya Attila bu kızı seviyor, kız da onu seviyor. Hilldr Attila ile birlikte kaçıyor, babası arkalarından yetişerek harp ediyorlar ve neticede kayınpederle damat barışı­ yorlar, fakat bir müddet sonra Hilldr'in aşkı soğuyor, babasıyla eşi arasında savaşın tekrar başlaması için her gece şarkı söyle­ meye başlıyor. Bunun üzerine

iki kahraman. yataklarını terkede­

rek ellerinde kılıçlarıyla birbirlerini arıyorlar ve sabaha kadar harp ediyorlar. Bu efsanenin diğer bir şekli daha vardır, ki bura­

da Hilldr ismi yerine Gudnma ismi konmuştur. Dan Hilldr'den sonra Hildegunde 'den bahsedelim ve efsane­ yi evvelce bıraktığımız yerden devam ettirelim. Kıral Herrik' in kızı Burgundia'nın beyaz incisi evvelce anlattığımız gibi Attila'ya rehin olarak verilmiş ve burada nişanlısı Walter ile buluşmuştu. Hunlar'uı Kıraliçesi olan Ospiru, Hildegunde'ya kendi kızı gibi davranıyor, sarayın nezaretini ve Kıral hazinesi­

ninin anahtarlarını kendisine teslim ediyordu. Diğer rehinler de iyi muamele görüyorlardı. Attila bizzat harp oyunlarını idare ediyor ve gençlere ok atmayı kendisi öğretiyordu. Bu esnada Kıral Ghibik Vorms da vefat etmiş, Frank tahtına oğlu Günther'i bırakmıştı. Hunlar yanında rehin olan Hagen ise bu durumu görünce ilk fırsatta kaçmıştı. Kıral ve Kıraliçe bu vaziyetten mutsuz olmuşlar, Walter' in de böyle bir fırsatla kaçmasından


94

AITİLA ve OÔULLARI

korkarak kendisini evlendirmeye karar vermişlerdi. Nihayet ümeradan birsinin kızıyla evlenmeyi Walter'e teklif etmişler ve büyük bir de köy vermeği taahhüt etmişlerdi. Fakat Walter bu teklife şu cevabı vermişti:

"Ben malikaneyi ne yapayım ? Üzeri­ ne bir çok evler yaptırmak ve amelelere nezaret etmek lazım.. Kıralım; Sevgili babam!.. Bana böyle düşünceler vemıe.. Ben haıpten ve sana hizmetten başka bir şey istemem." Walter yalan söylemişti. Hildegunde 'yi seviyordu. Bir zamanlar babalarının kendilerini birbirlerine nişanladığını unutmamıştı. Bu sırada bir harp olmuş ve harp Walter'in kahramanlığı neticesi olarak kazanılmıştı. Walter toza, toprağa ve kana bulan­ mış bir halde sarayın önüne gelmiş, atından inmişti. Kıral ve Kraliçe evde yoktu. Yalnız Hildegunde Walter'i karşılamaya çıkmıştı. Walter oturduktan sonra bir içki içmek istemiş, Hildegunde bir .1ltın kupa içinde kendisine şarap vermişti. Buradan sonrasırn asıl metinden dinleyelim:

"Kadehi boşaltarak iade etti. Genç kız Walter'in elinin kendi elini sıktığım hissetti. Gözünü muhanba dikerek mahcup bir vaziyet almıştı. Bir müd­ det sonra Walter dedi ki: "Epey zamandır burada çile çekiyoruz. İyi biliyorum, babamız bizi ne yapmak istiyordu. Neden bunu birbirimize söylemekte gecikiyoruz?. " Hildegunde evvela Walter'in kendisiyle alay ettiğini zannetmiş, bir müddet dinle­ dilcten sonra cevap vermişti:

"Neden kalbinde hissetmediklerini kelimelerle ifade etmeye çalışıyorsun.. Kendin bizzat unuttuğun şeyleri hatırlatıyorsun.. Herhalde nişanlını bir esir kız olarak gömıekte kızaracaksın.. " Genç cevap verdi: "Hildegunde kendine gel.. Bu gibi düşünceler benden uzak­ tır. Sana söyledim. Burada yalnızız, eğer fıkirlerin benimle bir­ leşir ve bana çocukluğunda verdiğin sözü tutarsan ben de kal­ bimdeki sun açanın. " O zaman genç kız bütün vücuduyla kah­

ramanın dizlerine kadar eğilmiş ve titreyerek şunları söylemişti: "Söyle efendim. . . Ben itaat edeceğim. Bundan sonra senin arzun aynı zamanda benim arzum olacaktır."


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

95

"Ben bu esir hayatından bıktım. Vatanınu özlüyorum. Hagen gibi ben de Hunlar'ın memleketinden çoktan kaçardım; fakat arkamda Hildegundeyi bırakmak acısı olmasaydı." - Siz nasıl arzu ederseniz, iyi ve fena farketrnez hepsi de aşkımız için uygundur. Bunun üzerine Walter kızın kulağına eğilerek sessizce: - Kıral hazinesinin anahtarları kimin elinde bulunuyor? Söylediklerimi aklında iyi tut .. Sen oradan Kıralın bir miğferini, bir zırhtan gömleğini ve bunlardan başka iki sandık bilezik ve mücevher al. Sonra bazı ustalardan balık ağları tedarik et.. Zira yolda yiyeceğimiz balık ve av etleri olacaktır. Bir hafta müsaa­ de ediyorum. Bu müddet zarfında hepsini tedarik et. Bundan sonra çok dikkat et: "Nasıl kaçacağız." "Kral ve Kraliçeye, vezirlere ve diğer devlet büyüklerine büyük bir ziyafet vereceğim. Bu ziyafette bunları o kadar içile­ ceğim ki ne yaptıklaruu bilmiyecekler.. Sen de kendine dikkat et. Susuzluğunu giderecek kadar şarap iç .. Fazla içme.. Daha sonra iyice sarhoş oldukları zaman Batıya doğru yol alırız." Hafta geçmişti. Kararl�tırılan gün gelmişti. Walter'in evi sevinç içinde idi. Renkli halılar yemek odasını süslüyor, ve altın ile işlenmiş taht Kıral için hazırlanmış bulunuyordu. Attila iki büyük şahsiyeti kendi yanına oturtmuş, diğerleri de sıra ile masalarda yerlerini işgiı.J. etmişlerdi. Altın ile işlenmiş sofra bez­ leri yayılmış, arada bir yemek getirip götürülmeye başlanmıştı. En güzel yemekler birbiri ardındca gelip gidiyordu. Walter misa­ fırlerini ağırlıyor, hizmetçileri harekete getiriyordu. Ziyafetten sonra sofralar toplandı. Bilahare Walter'in hitabı üzerine Hunlar'ın kahramanlığı üstüne kabartma olarak resmedilmiş güzel bir kadeh Attila'nın önüne konmuş ve içmeye başlanmış­ tı. Boş kadehler gidiyor, dolular geliyordu. İçmek faslı bir müd­ det sonra daha ilerlemiş, sarhoşluk belirtileri gözükmeye başla-


96

AITİLA ve oGULLARI

mışb.. Her kafa tütsülenmiş, her dil kekelemeye başlamış, her kahraman ayakta duramaz bir hale gelmişti. Walter misafirleri sürekli içirmeye çalışıyor, herhangi birisi gitmeye hazırlanırken hemen durdurup, içiriyordu. Bu ziyafeti biraz aynntılı olarak anlatmamızın sebebi bu tas-­ virin Priskos'un, Attila'nın ziyafetini tasvirinden uzak olmama­ sı, dolayısıyla tarihi bir mahiyete de sahip olabilmesidir. Hildegunde seyahate hazırdı. Çekmeceler ve silfilılar hazır­ lanmıştı .. Walter bizzat ahırdan atını çıkarmıştı ki bu ata cesare­ tinden ve kuvvetinden dolayı "aslım" adı vermişti. Atını hazırlamış, iki tarafına altınla dolu çuvalları asmış ve at binmişlerdi. Hun geleneği olarak atın iki tarafından da iki kılıç sarkıyordu. Bütün gece süratle kaçtılar. Gündüz vakti ise bir ormana sığınmışlardı. Genç kız fena halde korkuyordu. Bir kuşun uçuşu, rüzgarın esmesi, bir dalın çatırdaması kızı ürkütü­ yordu. Sarhoş olan ziyafet erkanı ertesi günü öğleyin uyanmışlardı. Kıral yavaş yavaş iskemlesinden inmiş, Walter'e seslenip yanı­ na çağırmak istemişse de Walter ortada yoktu. Ospiruma her zaman muntazam elbisesini getiren Hildegunde'yi bulamıyordu. Bu halden Attila fena halde asabileşmiş, Walter'i takip etmeleri için adamlar göndermek istellliş ve onu getirene birçok vaatler­ de bulunmuştu. Fakat Walter'in ismini duyan onu takibe cesaret edemiyordu. Bir diğer efsane Walter'i takip için on iki kişinin hareket ettiğini yazmaktadır. Walter ve Hildegunde yolda iki hafta geçirmişlerdi. Birisi uyuduğu vakit diğeri bekliyordu. Bu şiirden başka diğer bir efsane onları takip etmek için gönderilen on iki kişinin Walter ile karşılaştığını ve Waltere mağhlp oldu­ ğunu yazmaktadır. Walter yolda Franklar'a tesadüf etmiş, elin­ den hazineyi almak için Franklar ve reisleri Hagen üzerlerine hücum etmişler ise de Walter hazineyi bir mağaraya yerleştirmiş ve mağaranın ağzında müdafaaya başlamıştı. Nihayet galip


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

97

gelince tekrar atına binerek yoluna devam etmiş, en sonra her ikisi de Aquitania'ya gelmişti. Fleury-sur-Loire 'li

rahip

şiirini

burada

bitirmektedir.

Dolayısıyla efsaneyi tamamlamak için diğer Attila efsanesine başvurmak gerekmektedir. Kıral olan Walter' i eşiyle birlikte Attila'nın bir sefiriyle beraber görmekteyiz. Franklar ve Visigotlar barışmışlardı. Nazik Marki Rudiğer Hildegunde'yi bir defa Attila'nın yanında gördüğünü söylemişti. En nihayet . Walter bir harpte ölüyor ve Hildegunde de yine Attila'ya esir oluyordu. Attila'nın evvelce sevdiği Hildegunde 'ye karşı nasıl davran­ dığını efsanenin noksan olmasından dolayı bilemiyoruz. X 'ncu asra doğru telif olunmuş Novalese manastırı kronikası 'nda bir kısım vardır,

ki bu yönü

tamamlamış olduğu düşünülebilir: "Bir

zamanlar bu manastırda uzun boylu, gayet kuvvetli ve ak saçlı olmasına rağmen kahraman yapılı bir adam vardı. Asasıyla bütün dünyayı gezmişti. Kuralları olan bir manastır aramış, senelerce gezdikten sonra burayı da ziyaret etmek aklına gelmiş ve burada yerleşmşi. Fartı alçak olduğundan burada bahçevan vazifesini almıştı. Bu rahip şayanı dikkat bir adamdı. Odasının duvarında silfilı gibi asılı duran asasından asla ayrılmazdı. Eğer düşman birlikleri bu bölgeye uğrar ise veya hırsızlar, yol kesici­ ler etrafta bulunursa derhal asasını alarak onları kaçırırdı. Hatta bir gün tek başına bir sürü yol kesiciyi kaçırdığını hatırlarlar. Novalese sakinleri Walter'in bu asasından şaşkınlık içinde bah­ sederler. Bununla beraber genç ve sevimli bir rahip vardı, ki bunun yeğeni derlerdi. Her ikisinin de en önemli meşgaleleri bir kayaya kendilerine mezar kazmak idi, ki burada yan yana gömülmek isterlerdi. Öyle de oldu. Civar halkı mezarı mukad­ des sayıp ziyaret ederlerdi. Bir defa bir salgın hastalığı esnasın­ da civardaki bir asil kadın genç rahibin kafasını çalarak manto­ sunun altında saklamış ve şatosuna götürmüştü. Kolayca anlaşı­ labilir, ki burada Aquitania'lı Walter' den bahsedilmektedir.


ATTİLA ve OÖULLARI

98

Bununla birlikte bu açıklamada Walter'in hayatını bitirmiş olu­ yor. Walter'in arkadaşı genç rahip Hildegunde'den olan oğlu idi. Walter ise harpte öldüğü sanılmış, bilahare iyileşerek bir kilise­ ye rahip olmuştu. Şimdi diğer efsaneyi takip edelim: Sigurd'dan dul kalan Gudruna Hagen ve Günther'e beddua etmiş, Hun Başbuğunun kendisiyle evlenmek istemesini de reddetmişti. Nihayet Kirim hil­ de 'nin yardunıyla uygun görmüş ve Hunlar'ın yanına seyahat etmişti. "Bir hafta sarp dağlık yerlerden, bir hafta nehirli araziden, bir hafta da sahralardan geçerek yüksek kaleye, Hunlar'ın Baş buğunun oturduğu yere vasıl olmuştu, evliliklerinin ilk gecesi kötü rüyalarla geçmişti. Nihayet yine eski kansı Sigurd'u hatırla­ maya başlanuş, fakat kardeşlerini de o kadar tel'in etmeyip onla­ rı da affetmişti. Edda şarkıları Kıraliçeyi bu sarayda üzgün olarak göster­ mektedirler. Kıraliçe burada Theodorik ile buluşmuş, her ikisi­ nin ortak üzüntüyü kendilerini birbirlerine kıskandırmıştı. Diğer taraftan Herkia - Priskosa'a göre Kerka - Gudruna'yı kıska­ nıyor ve eşine şüpheyle bakıyordu. Efsanenin buradan aşağı kısmı eksik gibidir. Çünkü birdenbire Krimhilde, Attila'nın eline düşmekte ve bir mağaraya hapsedilerek aç bırakılmaktadır. Mutlaka efsanenin devanu olacak ise de anlaşılan bunlar kay­ bolmuştur. Elimizde kalan kısmı şundan ibarettir: Gudruna - Attila neden üzgün duruyorsun? Dudakların gül­ mek için açılmıyor. Maiyetin neden kendilerine hitap etmediği­ ni soruyorlar. Attila - Çünkü Herkia bana her şeyi söyledi." Dedi ki seni kim aynı yorgan altında Theodorik ile beraber uyurken görmüş.. Guclruna - Herşeyi ispata hazırım. Aramızda hiçbir şey olmamıştır. Yalnız bir defa kendisini kucakladım, fakat aşk hatı­ rıma bile gelmemişti. İkimiz de üzüntümüzün aynı olmasından dertleşip duruyoruz.


HÜSEY İN NAMIK ORKUN

99

Nihayet Gudruna söylediklerini ispatlamak için elini ateşe sokmuş ve bir şey olmamıştı. Aradan birçok seneler geçmiş, Attila'nın Gudruna'dan Erpe ve Eittille adlı iki çocuğu olmuştu. Bir müddet sonra Attila tekrar Sigurd'un definesini elde etmek arzusuna düşmüştü. İskandinav efsanesi Atla - Nal 'a nazaran Attila bu meşru hakkını geri almak için ümera ve erkanı topla­ mış, bir ziyafet bahanesiyle Hagen ve Günther'i davet ederek hazineyi iade etmesi için zorlamaya karar verilmişti. Gudruna bu toplantıda konuşulanları dinlemeye muvaffak olmuş ve planı boşa çıkarmak için Günther'e Attila'nın sefiriyle bir mektup göndermiş, kendisine gelmemesini yazmıştı. Haneg 'e de bir yüzük göndermişti, ki yüzüğe bir kurt kılı bağlanmıştı. Bunun ne anlam ifade ettiğini Attila 'nın sefiri anlamamış veya farkına bile varmamıştı. Sefir Niebelunglar'ın sarayına gittiği vakit mektuptan Günther'in karısı Glomwara, yüzükten de Hagen'in eşi Kostbera tehlikeyi anlamışlardı. O gece her ikisinin eşleri kötü rüyalar görmüş, fakat her ne olursa olsun Attila'nın daveti­ ne uymaya karar verilmişti. Savaşçılar Attila'nın şehrine geldikleri vakit kapıların kapalı olduğunu görmüşlerdi. Attila'nın sefiri bunlara geri dönmeleri­ ni yahut darağaçlarını hazırlamak üzere kendisini beklemelerini söylemesi üzerine sefiri bir vuruşta ikiye bölmüşlerdi. Nihayet kapı açılmış, Attila misafirlere derhal Sigurd'un hazinesinin iadesini söylemiş, Günther de red cevabı verince harp başlamış­ tı. Hunlar yaylara, Niebelunglar da kalkanlarına sarılmışlar harp ediyorlardı. Birdenbire Kıraliçe Gudruna ortaya atılmış, boy­ nundaki altın zinciri atmış, gümüş yüzükleri fırlatmış, kardeşle­ rini kucaklamıştı. Harp yarım gün devam etmiş, Hunlar çok olduğundan Hagen ve Günther esir düşmüştü. Attila bunları ölümle tehdit etmiş, hazinenin yerini söylemeye zorlamış ise de olumlu bir cevap alamamıştı. Nihayet Günther yemin ettiklerini Hagen sağ oldu­ ğu müddetçe bunu söylemeyeceğini ifade etmiş, bunun üzerine


100

A'I'Ttt.A ve OOULLARI

kendisine bir kfilp getirilerek Hagen'in kalbi olduğu söylenmiş­ ti. Günther bu kalbin Hagen'in kalbi olmadığını söyleyince Hagen öldürerek kalbini getirmeye mecbur olmuşlardı. Bunun üzerine Günther definenin Rayn'ın dibinde olduğunu söylemiş, buna Attila son derece hiddetlenmişti. Nihayet Günther de yılan­ larla dolu bir yere atılmış, bu suretle öldürülmüştü. Gudruna kardeşlerinin öldürülmesine son derece üzülmüş, onların ruhuna bir ziyafet vermişti, ki bu ziyafette Attila da bizzat bulunmuştu. Gudruna bu harekete karşı aklına başka şeyler koymuş, niha­ yet bir gece Attila uyurken Hagen'in oğlu Aldrian'ı odaya almış, her ilcisi de Kıralın kalbine kılıç saplanmışlardı. Attila derhal uyanmış, karşısında zevcesini ve yeğenini görünce: -Hanginiz beni bu hale koydu? İtiraf ediniz .. Beni kim öldürüyor.. Çünkü hissediyorum, ki yaram beni ölüme sürükle­ mektedir; demişti. Gudruna - Ben öldürdüm. Bu genç de bir daha deva buJa­ mıyacağın bir yara açabilmem için bana yardım etti. - Attila - Gudruna! . Seni bu hiddete sevkeden kimdir? Sana itimat eden bir dostunu bu şekilde aldatman bir hilekarlıktır. Fakat yine seni seviyorum. Bahtiyar olacağım ümidiyle seni aldım. Buraya bir Kıraliçe gibi geldin. En büyük Hun ileri gelenleri seni istikbal ettiler. Gelin hediyesi olarak otuz mükel­ lef at ve yirmi bakireyi hizmetine verdim. Verdiğim altın ve gümüşün adedini kimse sayamazdı. Bütün bunlara karşılık nan­ körlük ettin. Gurduna - Attila yalan söylüyorsun. Senin evin mücadele evidir. Kardeş kardeşle, dost dostla düşmandır. İlk eşim zama­ nında böyle değildi. Gudruna'ya hayatta olarak Attila'nın evine girmek bir azaptır. Attila - Bırak şunları .. Eğer kalbinde biraz merhamet varsa cenaze merasimirni iyi yaptır. Cesedime hürmet edilmemesine müsaade etme.


HÜ SEYİN NAMIK ORKUN

101

Gudruna - Bir gemi satın alacağım. Bir de boyalı sanduka satın alının. Sana son hürmeti yaptıracağım. Attila'nın vücudu artık kımıldamadı. Herkes nihayetsiz bir yese bürünmüştü. Bu efsanedeki Gudruna Yunan kayıtçının kaydettiği İldiko'ya daha çok benzemektedir. Efsane şüphesiz, ki Attila'ya ait efsaneler arasında çok önemli bir yer işgal etmektedir. Daha sonra Güney Almanya, Rayn ve Tuna sahillerine kadar yayılmış, lO'ncu asırda Alman Niebelung şiirleri meydana gelirken bazı değişikliğe uğramıştı. Edda şarkılarını meşhnr Alman Niebelungenlied adlı güzel ve büyük bir efsane ile mukayese edersek aralarındaki farkın çok dikkat çekici derecede olduğunu görürüz. Mesela şahıslar aynıdır, vakaların esas hataları birdir. İskandinav efsanesinin Alman efsanesine aksini açık surette görmek imkanı vardır. Gudruna'nın aynı olan Krimhilden'in ölümü burada aynca araştırılmaya değer. Krimhilde Attila ile evlenmeye razı olmuş, Attila'nın yanına, giderken Siegfried'in bıraktığı ve elinde kala­ bilen hazineyi almak istemiş, fakat Hagen karşısına çıkıp hazi­ nenin gitmesine engel olmuş ve katırları indirmişti. O zaman Attila'nın sefıri Rudiger'e Attila'nın hazineye ihtiyacı olmadığı­ nı söylemişti. Krimhilde'nin Attila'dan bir çocuğu olmuş ve Hıristiyan usulü üzerine vaftiz edilmişti. Krimhilde bir gece akrabalarını özlediğini söylemesi üzerine Attila bütün akrabala­ rını davet etmişti. Ertesi günü iki sefır davet için Vorms 'a gitmiş Etzelburg'da da harp oyunları için hazırlanmalar başlamıştı. Krimhilde'nin kardeşleri Günther, Ghiselher ve Ghemot bu daveti kabul etmişler, yanında ileri gelenlerden altmış asilzade, seçme olarak da bin muharip ve dokuz bin de paralı asker ile yola çıkımşlardı. Etzelburg'a geldilderi vakit TheodorLlc. karşıla­ maya çıkmış, Kıraliçenin Siegfried'in arkasından hala içini çek­ tiğini söylemişti, ki bu bir çeşit ihtar deme!-;:ti. Attila b·mlan pek


ATIİLA ve OGULLARI

102

samimi bir halde kabul etmiş, fakat kabaca muamele görmüştü. Üç Rayn Pirensi Kıralın sofrasında oturmuş, bu esnada Krimhilde'den olan Ortlieb getirilmiş ve Attila Pirenslere şu sözleri söylemişti: -Dostlarım! . Kızkardeşinizden olan yegane çocuğumu görü­ yor musunuz .. Bunu size terkediyorum. Kendisini Vorms'a götürerek siz terbiye edin ve iyi bir insan olsun .. Hagen cevap vermişti: - Bu yumurcağı insan yapmayı doğrusu ben üzerime ala­ mam.. Bu sırada bir Burgund içeri girerek bütün arkadaşlarının kat­ ledilmekte olduğunu haber vermişti. Bunun üüerine Hagen kılınca sarılarak Ortlieb'i öldürmüş ve artık Hunlar'la müthiş bir harp başlamıştı. Burgundlar sarayın bir tarafına toplanmışlar Hunlar'ın hücumlarına karşılık veriyorlardı. Ölüler ve yaralılar üstüste gelmişti. Dizlere kadar kan içinde idiler. Mücadelenin en hararetli zamanında Krimhide sarayı ateşe vermıştı. Yorgunluktan bitkin bir haldeydiler, müthiş susamışlardı. Herkes biribirinden su istiyordu. Hagen bu sırada bağırmıştı: "Kan iç". Bir Burgund yere eğilmiş, bir düşman askerinin göğ­ sünü yararak kalbini çıkarmış ve kanını içmeye başlamıştı. Bunu gören diğerleri de aynı şekilde hareket etmişlerdi. Nihayet üstünlük Burgundilar'da kalmıştı. Bunun sebebi ise Burgundlar'ın Hıristiyan, Hunlar'ın putperest olması idi. Fakat bu zaferler geçiciydi. Hagen ve Günther yakalanarak ilci ayn mahzene hapsedilmişti. Daha sonra defınenin yerini söylemesi için her ilcisi de zorlanmaya başlanmış, nihayet Günther'in başı Hage'ne gösterilmiş, fakat buna rağmen defınenin yerini söyle­ meyince buna fevkalade hiddetlenen Kinnhilde kılıcına sarıla­ rak kafasına indirmiştir. Bu manzaryı gören Attila ve Theodorik hayretden dona kalmıştı. Bunun üzerine Hildebrand da hiddetle­ nerek Kıraliçeyi öldürmüştü. .


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

103

İşte efsane burada bitmektedir. Attila'nın ne olduğuna dair de efsanede hiç bir bilgi verilmemiştir. Bu şiiri yazan hakkında da şu satırları okumaktayız: " Bu açıklamanın hakikati hakkında şüphe dahi edilmemelidir. Çünkü yazar her şeyi bilmektedir. Rassu Piskoposu Pilegrin akrabasından birisinin arzusuyla Latince olarak yazdırmıştır." Esere Pilegrin'in mahiyetindeki Konrad da yardım etmişti. Bundan sonra Almanca'ya tercüme edilmiş ve bütün halle arasında o kadar yayılmıştı, ki herkes bunu ezberliyordu. Pilegrin hakikaten mevcut olan tarihi bir şah­ siyet olup l O'ncu asırda Avusturya'da yaşamıştı. Bununla bir­ likte bu Piskopos Latin eserlerini tetkik ederek bir efsane mey­ dana getirmiş ve 9 1 6 senelerinde ölen Marki Pecblarni Rudiger'i de bu efsaneye katmıştı. X'ncu asırdan, sonra Batı Almanya'da Pilegrin'in topladığı bu efsaneden başka Attila'ya dair bir efsane bilinmiyordu. Büyük Türk Hükümdarı Attila'nın yabancı efsanelerindeki mevkiini yukarda.ki satırlarda gösterdikten sonra hala kendileri­ ni Hunlar'ın soyundan sayan veya Hunlarla tarihi bir bağlantısı olduğunu söyleyen Macarlar'ın da bu husustaki efsanelerinden bahsetmek gerekirdi. Bu yönden Türk efsaneleri adlı eserimde uzunca bahsedeceğim için burada izaha lüzum görmedim. Macarlar'ın meydana getirdiği efsaneleri yabancı kavimlerin Attila'ya ait efsaneleri telakki edemeyiz. Çünkü bunlar içinde Doğudan Türk illerinden gelmiş birçok parçalan bulabiliriz.


ATfİLA ve OÖULLARI

104

BU KONUYA DAİR BİBLİYOGRAFYA 1-

Priskos Rhetor: Bu kişi Marmara Denizi sahilinde Panion'da doğmuştur. İstanbul'da hitabet dersi vermekle geçinirdi- Kitabımızda da söylediğimiz gibi Attila'nın yanında elçi olarak gitmiş olup Attila devrinin tek tarihçi­ sidir. Maalesef eseri kaybolmuştur. Yalnız eserinden yapı­ lan nakiller mevcuttur. Eserinden yapılan nakiller Corpus scriptorum histariae Byzantinae, I, Bonnac. 1 829 da mev­ cuttur. Aquitania'lıdır. Meşhur Papa Leo'nun katibi olup 455 'de ölmüştür. Ademden başlayarak zamanına kadar Chronicon adlı bir eser yazmıştır.

2 - Prosper:

3

-

Fdatius: Galya Gallicia'da (Galya) Lamego şehrinde doğ­ muştur. 427'de aynı şehirde piskopos olmuştur. Hunlar'ın Galya seferi 'nde sağ idi. Chronica adlı eserinde bundan bahseder.

4 - Sidonius

Apolli.oaris: 430 senesinde Lyon Şehri 'nde doğ­

muştur. 472'de Clermond Piskoposu idi. 430 senesinde öl müştür. Eseri: Carmina. S

-

Marcellinus Comes: Hükümdar Justinian'ın sarayında

bulunan İllyria'lı meşhur bir alimdir. 527 senesinde yaşa­ mış olup 379'dan 534 senesine kadar olan bütün olayları l;>ildiren Chronicon adlı eseri vardır. 6 - Joıdaoes: Aslen Got olan bu · zat 550 senesinde yaşamış olup Attila hakkında en mühim eseri yazmıştır. Önce Alan Kıralının katibi idi. Priskos'un kaybolmuş eserini de mehaz ittihaz etmiştir. Gotlar'ın tarihini yazmıştır. Eserinin ismi De rebus Getids olup eserini İstanbul' da yazmıştır.


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

105

7- Gregorius: Auvergne 'de 544 senesinde doğmuştur. Piskopos olup 595 de ölmüştür. Eserinin ismi: Historia sive annale. Francorum.

8 - Izi.dor: 570'de İspanya'da doğmuştur. Sevilla'da 601 sene­ sinde Piskopos olmuştur. Pek çok eser yazmıştır. 676 sene­ sinde vefat etmiştir. Konumuza ait eserleri şunlardır: Chronicon Gothorum, Historia Svevorum, Historia Vandalorum, Chronica regum Visigothorum.

9 - Fredegarius Scholasticus: 658 'de yaşamış olup eski Fransız tarihçilerindendir. Eseri: Chronicon. 10-Wame:fried Paul: Son Lombard Kıralı Desiderius'un katibi idi. İX'ncu asrın başında ölmüştür. Eseri: Historia Longobardica. 1 1-Yuvencus Caelius Calanus: Dalmatialıdır. "Dalmaçya" 1 197 senesinde piskopos idi. Attila adlı eseri vardır. 12--Ayrmanni: Eseri: Dissortatio de numis Ateulae Regi Attilae male attributis. Giessae. 1 739. 13-Merheim: Eseri: De moribus Attilae. Wineb. 1778. 14-Uber Attilla könig eler Huunen eine histor. Skizze A.ltdorf. 1760. 15 - Müller: Attila der held des 5 yahrhund. Wien. 1 806. 16 - Fessler: Attila König der Hunnen. Breslau, 1 808. 17- Klem: Attila nach der Geschichte, Sage und Leğende. Leipzig, 1 857. 18- Toumeux: Attila dans les Gaules, 1 833 19--- Pierquin de Gembloux: Attila sous le rapport iconogra­ phique, Paris, 1 843 Filep: Etruria'lıdır. Roma'da iken Leh Kıralı Ka-simir'in yanına kaçmıştır. 1496'da ölmüştür. Eseri; De gestis Attilae.

20---Camac m b


106

ATI'İLA ve OÖULLARI

21- Nicolaus Olab.: 1 553 'de yaşamış olup Attila adlı eseri var­ dır. 22 ---Orangerus i : 1 641 'de Parisde öğretim görevlisiydi. Eseri:

De loco, ubi vietus Attila ftıit, Lipsiae, 173623 - Roht: Eseri: Attila hunorum rex, 1679. 24 - Pittoni: Eserinin ismi: Historia della Azzioni d' Attila cog­

nominato Flagello di Dio, con la Dichiarazione delle fiere Battague, incendiİ, Distruzioni, Ruine e Danni ehe apporto au'italia, Venetia, 1 7 1 6. 2S- Thierry Histoire d' Attila, il cilt, Paris, 1 856. Bu konu üze­ rine yazılmış en mükemmel eserdir. �Journal camp de Chalons sur Mame en 1 857. Publie par orde de l'Emperereur. Paris, 1 858. 27-Hoage Geschlchte Attilas,Celle, 1 862. 28- Gyarfas lstvan: Jasz - kunok tortun ete, 4 cilt, 1 870. 29-Modena Kıraliyet k:fltttphanesinde ve Evrak hazinesinde Booaccursi: Attila, XV'nci asır. 30--Petrus Cordellus: Attila, XVIII'nci asır.


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

107

ATTİLA VE OÖULLARI Attila vefat ettikten sonra bu büyük İmparatorluğu 'nun par­ çalanmaması için yerine oğlu İlek'in geçmesini vasiyet etmişti. Büyük Hun Başbuğu oğullarından en uygun ve en muktedir ola­ nını tayin etmiş, büyük fedakarlıklar ve zahmatlerle meydana getirdiği İmparatorloğun devamını temine çalışmıştı. Attila'nın bu oğlundan başka Emek ve Dengizi1t adlı iki oğlu daha olduğu gibi Uzindur, Emned7.ar ve Gheism adlı üç oğlu daha vardı. Macar efsanesine göre Attila'nın iki oğlu vardı: Bunlardan biri Aladar, diğeri Çaba olup bu sonuncu, Macar efsanesinde önemli bir rol oynamaktadır. Bwılardan birincisi bir Bavyera Pirensi'nin kızı olan Krirnhilde'den, diğeri de Pirenses Honoria'dan doğmuş­ tu.

Rivayete göre Attila'nın öldüğü gece Hükümdar Marcianus rüyasında parçalanmış bir yay görmüştü, ki yay Hunlar'ın haki­ miyeti demekti. Hakikaten Hunlar'ın hakimiyeti Attila'nın vefa­ tıyla beraber sönmeye başlamış, çok kısa bir müddet sonra Avrupa'da Hun hakimiyetinden eser kalmamıştı. Bunun birinci' sebebi ise Attila ve oğulları arasında bir birliğin olmaması ve muazzam Hun İmparaiorıuğu'nun içinde pek çok yabancı unsur­ ların bulunmasıdır. Attila'nın oğulları başka annelerden doğ­ muş, farklı terbiye almış gençlerdi. Bunların adetlerini efsaneler pek çok olarak gösterirse de tarihi vesikalar yalnız yedi çocu­ ğundan bahseder. Fakat bunların içinde İlek, Emek ve Dengizik'ten başkasının varolduğu veya Attila'nın oğlu olduğu tam olarak belli değildir. Attila'nın vefatından bir asır sonra eserini yazan Jordanes


108

ATI'tt..A ve OÖULLARI

Emnedzar ile Uzindur'ı Emek'in akrabası olduğunu söylemek­ tedir. Diğer üç oğlunu ise Priskos'da bizzat görmüş ve tarihte kaydedilmiş olduğundan bunların varlığını kesin olarak kabul edebiliriz. Attila eşi Kreka'dan olan İlek'i tahtını muhafaza edebilecek bir kuvvet ve iktidarda gördüğü için bir çok defa onun kendi yeri­ ne geçmesi gerektiğini ihtar etmişti. Fakat babalarının vefatından sonra diğer kardeşler buna razı olmamışlar, bu suretle muazzam Hun İmparatorluğu kardeşler arasında taksime uğramıştı. Hun aslından olmayan kavimlerin istiklfil kazanmaları için bu vaziyet en uygun bir fırsattı. İlk adımı Gepid Kıralı Ardarik atmış, diğer kavimleri ve Kıralları da buna teşvik etmişti. Ostrogotlar'da Gepidler gibi hareket etmişlerdi. Yalnız Alanlar, Sarmatlar ve daha diğer bazı küçük Alman kavimleri • Hunlar'a sadık kalmış, harplerde Hunlar'ın tarafında yer almışlardı. Savaş Pannonia Ovası'nda Tuna'nın orta taraflarında Drava'nın Batısına düşen ovada olmuştu, ki bu ovayı Netad adlı bir ırmak sulamakta idi. B irkaç defa harp olmuş, Hunlar galip gelmek üzereyken birdenbire vaziyet değişmiş, Hun ordusu 30.000 ölü bırakarak çekilmeye mecbur olmuştu. Ölenler ara­ sında kahramanca harp eden llek de bulunuyordu. Bu harpten sonra Hunlar dağılmaya ve Hun topraklarını daha önce Hunlar'a tabi olan kavimler işgal etmeye başlamıştı. Galip Ardarik Hunlar' dan kalan araziyi Dacia'yı ve Tisa havzalarını işgal ede­ rek Attila'nın karargahında çadır kurmuştu. Ostrogotlar'da Pannonia'yı Sirmium'dan Viyana'ya kadar uzanan araziyi işgal etmişler, burada üç kısma ayrılarak üç Kıratlık kurmuşlardı. Theodemir Viyana üstünde bugünkü Fertö bölgesinde, Videmir bunun yanında, Valamir'de Doğu Roma İmparatorluğu üstünde Sava Irmağı 'na kadar uzanan arazide yerleşmişti. Alman kavim­ lerinin Tuna'nın sağ sahillerinde yerleşmeye başlamaları üzeri­ ne Longobard' lar da Elbe bölgesini terkederek Bohemya' ya çek]mişıerdi.


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

109

456 senesinde Hunlar'ın dağılmış orduları birleşmiş, eski esirlerini itaat altına almaya gelmişlerdi. Tuna ve Sava 'yı geçe­ rek ansızın Valamir'in üzerine hücum etmişler, Valamir kardeş­ lerinden yardım istemeye dahi vakit bulamadan ordusuyla üzer­ lerine hareket etmiş ve Hun ordularını bataklık yerlerde dolaştı­ rarak epey yormuştu. Hun orduları Valamir'i takip ederek epeyi yorulduktan sonra Valamir'in hücumuna maruz kalmışlar ve müthiş bir hezimete uğrayarak Tuna ağzındaki Hunnivar denilen kalelerine kaçmaya mecbur olmuşlardı. 26 Bu mağlı1biyetten sonra babalarının kurduğu muazzam salta­ natı elde tutamayacaklarını anlayan Attila'nın oğulları artık ayrılmaya ve farklı yerlerde yerleşmeye karar vermişler, büyük bir kısmı Dengizik'in idaresi altında Tuna'nın Kuzeyi 'nde Karadeniz kıyılarındaki sahralarda yerleşmişler, bir kısmı da Emek'in idaresinde Romalılar'dan müsaade alarak Tuna ağzın­ daki boş Seythia arazisinde yerleşmeye başlamışlardı. Bunlarla birlikte Kıralları Kandax 'ın idaresinde Alanlar, Seyrler ve Satagar kavimleri küçük Seythia'nın Güney sahralarına ve Aşa ğı Moesia'ya yerleşmişlerdi. Emnedzar ve Uzindur, kardeşlerinden ayrılmak istemedikle­ rinden Dacia, Ut ve Oesc Nehirleri sahillerinde Novae ve Nicopol bölgesinde yerleşmişlerdi.

462 senesinde Ostrogotlar Satagar Hunlan'nın arazisine girerek yağma ve tahribat yapmışlardı. Dengizilc bunu haber alır almaz derhal kardeşlerinin yardımına koşmuş:

yanındaki

Ulzingur, Bittugor, Bardor, Angiskir adlı kabileleriyle ansızın Tuna'yı geçerek Ostrogotlar'ın sınır kalelerinden olan Bassiana - bugünkü Sabaç - kalesi'ni istila etmiştir. Bunu duyan Valamir derhal Satagarlar'ın arazisindeki faaliyetlerini bırakarak

26.

Hunnivar diye kaydedilen bu Han kalesini muhtelif müvverrihler muhtelif yerlerde göstermektedirler. Bazılan Denieper

ve

bazılan da Tuna mans­

abında olduğunu iddia etmekte iseler de 550 senesinde yaşayan Prokopius kalenin Tuna mansabında olduğunu vazıhan söylemektedir.


1 10

ATIİLA ve OÖULLARI

Dengizik'e karşı hareket etmiş, bu kalenin altında yapılan savaş­ ta Hunlar mağlOp olarak Tuna'nın sol sahillerine çekilmeye mecbur olmuşlardı. Dört sene sonra yani 466 senesinde Moesia da Hunlar'a tabi olarak yaşayan Sarmatlar esaret hayatından kurtulmak istemiş­ ler, buralardan kalkarak Tuna taraflarına hareket etmişler, fakat Romalılar tarafından geri püskürtülmüşlerdir. Bu sırada da bir kısım Hunlar Başbuğları Hormidak'ın idaresinde kışın soğukla­ rına rağmen Tuna'yı geçerek Daciayı istila edip, Roma toprak­ larını yağmalamaya başlamışlardı. Bunlara karşı konsül rütbesi­ ne sahip olan Anthemius hareket etmiş, Romalılar, Hunlar' ı süvari birliklerinin hareketlerine müsait olmayan dağlık yerlere çekerek bunları Sardica'ya çekilmeye mecbur etmişlerdi. Şehrin kalesi dayanıklı olsa da bir müddet sonra Hunlar arasında açlık baş göstermişti. Bunun üzerine Hormidak Roma kumandanları­ na rüşvet vererek harp için şehrin dışına çıktığı vakit uygun bir fırsat bulup kaçmayı planlamış. Plan başarılı olacağı sırada Roma askerleri bunu sezmiş ve kale önünde meydana gelen savaşta Hunlar'ı tekrar kaleye çekilmeye mecbur etmişlerdi. Nihayet müzakere başlamış, neticede Hunlar kaleyi terkederek geri çekilmişlerdi. 467 senesinde Hunlar'ın elçisi Romalılar'ın yanına gelmiş, Hunlar' ın da Tuna sahillerine gelerek serbest ticaret yapmaları­ nı, kendilerine lüzumlu olan eşyayı Roma pazarlarından satın alabilmelerini talep etmiş, fakat hükümdardan red cevabı almış­ tı. Bir zamanlar kendilerine vergi veren ve orduları önünde titre­ yen Romalılar bugün Hunlar'ın en basit bir taleplerini reddedi­ yorlardı. Bu aşağılayıcı davranışa karşı Hun rüesası büyük bir kurul­ tay kurmuşlar, meseleyi müzakereye başlamışlardı. Dengizik bu hakareti İstanbul surları önünde kanla temizlemeyi ileri sürmüş, Emek'de Ağaçeriler'in, Saragurlar'ın ve daha diğer Doğudaki Hun birliklerinin Acemlerle harp ettiğini binaenaleyh yeni bir


111

HÜSEYİN NAMIK ORKUN harbe

girişmenin

doğru

olmadığını

söylemişti.

Fakat

Dengizik'in taraftarları daha çok olmuş, harbe karar verilmişti. Artık Hunnivar'da harp hazırlıkları başlıyor, memleketin muhte­ lif yerlerinden Hunlar geliyordu. Hunlar'ın bu hareketi Roma kumandanı Anagast'ın dikkatini çekmiş, derhal Hunlar'a haber göndererek maksatlarının ne olduğunli sormuştu. Dengizik bu kumandana cevap vermeye bile lüzum görmemiş, hemen İstanbul'a sefır göndererek Roma İm.paratorluğu'ndan serbest ticaret hakkından başka kendilerine arazi ve vergi vermelerini de talep etmişti. Hükümdar Leo bunu ancak dost bir millete karşı yapabileceğini, dolayısıyla Hunlar 'ın da evvela kendisiyle dost olmasını söylemişti. Bunun üzerine Dengizik Tuna 'nın değişik noktalarından geçerek süvarisiyle Tuna'nın sağ sahillerine gelmiş ve ordusunu Gotlar ile takviye ettikten sonra Romalılar'ın hilelerine dikkatli davranmayıp ilerlemeye devam etmişti. Anagast ve daha diğer Roma kumandanları Hunlar'ı dar bir vadiye çekmeyi başarmış­ tı. Hunlar birdenbire her taraftan muhasara edildiklerini ve bu

dar yerde süvarilerinin kıpırdamasına imkan olmadığını gör­ müşlerdi. Huniar'ın erzakı dahi yoktu. Dengizik vaziyetinin pek tehlikeli olduğunu görmüş, Romalılar'ın yanına sefirler gömie­ rerek

"Hunlar'm her şeye razı olduklarım yalnız kendilerine arazi vermelerini, " söyletmişti. Roma kumandanları ise

Hunlar'ın bu talebini Hükümdara bildireceklerini söylemişler, Hun elçileri de kendilerine erzak lazım olduğundan uzun zaman beklemeyeceklerini ve bu yüzden hayatlarını pek pahalıya sata­ caklarını bildirmişlerdi. Bunun üzerine Roma kumandanları hükümdardan cevap gelinceye kadar kendilerine erzak verebile­ ceklerini fakat erzakın dağıtılması için kolaylık olsun diye küçük küçük guruplara ayrılmalarını söylemişlerdi. Roma ordu­ sunda aslen Hun olan Kalkal adlı bir subay erzakın dağıtımıyla görevlendirilmiş,

bu zat arabozuculuk

yaparak Gotlar'la

Hunlar ' ın arasını açmaya muvaffak olarak Gotlar ' ı Hunlar üze­ rine hücum ettirmişti. Hunlarla Gotlar'ın müthiş bir harbe giriş-


AITİLA ve oGULLARI

1 12

tiğini gören Romalılar derhal kuşatmayı daraltmışlar ve her iki kavim üzerine ok yağdırmaya başlamışlardı. Neticede Hun ordusu müthiş bir hezimete uğramış, Dengizik küçük bir birlik ile Roma ordusunu yararak kurtulabilmişti.

468

senesi ilkbaharında Hunlar

öç

almak için tekrar harbe

kalkışmışlar, fakat Anagast yine hile ile galip gelmişti. Gotlar'ın yardımıyla hareket eden Roma kumandanı Hunlar'ı mağlOp etti­ ği gibi Dengizik'i de esir edip, ardından da idam etmiş, Hun ordusu da güçlükle Hunnivar'a çekilebilmişti. Bu başarı üzerine Anagast derhal İstanbul' a bir elçi ile Dengizik'in başını da gön­ dermişti. Dengizik'in başı İstanbul'a geldiği vakit bugün Sultan Ahmet adıyla anılan meydan at yarışı oluyordu. Derhal Dengizik'in başı bir mızrağa sokularak sokaklarda gezdirilmiş, sonra da dikilip, hallc.a açık meydanda teşhir edilmişti. Devrin resmi

tarihçisi

şu

satırları

kaydetmekte

idi:

"Zenon ve Martianus 'un konsüllüğü zamanında ve Hükümdar Leo 'nun on birinci senesinde İstanbul 'a Attila 'nın oğlu Dengizür'in başını getirdiler. " Dengizik'in katli Hun kabileleri arasında mevcut olan bağı daha fazla gevşetmiş ve artık muazzam Hun İmparatorluğu daha hızlı dağılmaya başlamıştı. Hunlar'ın tabiyetinde bulunan diğer kabileler ise

Hunlar' a karşı

hareket

etmeye

başlamışlar,

Hunlar'ın çöküşünde önemli bir sebep olmuşlardı. Bundan sonra Hunlar yavaş yavaş Romalılar'a tabi olmuşlar, umumiyet­ le kendi isimlerini muhafaza etmişlerse de bazı kabileler Latin isimleri de almışlardı. VI'ncı asrın ilk yansında Hunlar

İstanbul

İmparatorluğu tarafından verilen bir çok rütbeler almaya başla­ mışlardı. İllyria askeri kumandanı Akum, Attila'nın ardından gelen Mundo, Froilas ve B livilas kardeşler, Bessa bunların ara­ sındaydı. Bu Hun münasebeti İstanbul'da yeni modalar meydana getir­ mişti: Bizans 'ta gençler Hunlar gibi saçlarını şakaklarından arkaya doğru bırakmışlar, işlemeli Hun kepenekleri ile ve geniş


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

1 13

elbiselerle gezmeye başlamışlardı. Hatta Hükümdar Justinianus da bizzat bu uygulama tarzını beğenmişti. Bu devirde küçük bir Hun beyinin Hıristiyan olması büyük merasim ve tantanalarla icra' edilirdi. Attila'nın diğer oğullarının ne oldukları hakkında tarih hiç bir şey kaydetmemektedir. Attila'nın Gepid Kıralı Ardarik'in kız kardeşinden olan Gheism adlı bir oğlu daha vardı. Bu da kendi tebasıyla Gepidia'ya amcasının yanına çekilmişti. Gheism'in oğlu Mundo da babası gibi Gepidia'da oturmakta ise de Gepid Hükümdarı Thraserik'in kötü hareketlerine tahammül edemeyerek Tuna'yı geçmiş, Roma arazisinde sürüleri, şehirleri ve yolcuları soyarak günlerini geçirmeye mecbur olmuştu. Zaten bu bölgede bu tarz­ da yaşayan halk mevcut olup bunlar Scamar ismini almışlardı. Scamarlar, Mundo'yu lider kabul etmişler, Yukarı Tuna'da Herta Kalesi 'ne sahip olduktan sonra Gepidler üzerlerine hücum etmişler, bu hücuma karşı koyamayan Mundo Gepidler'in düş­ manı olan OstrogÔtlar'a iltihak ederek mevkiini muhafazaya muvaffak olmuştu. Ostrogot

Kıralı

Theodorik

vefat

ettikten

sonra

kızı

Amalasunth babasının yerine geçtiği için bir kadına tabi olmaya tahammü l edemeyen Mundo, İstanbul'a Hükümdar Justinia nus 'un yanına gitmiş, burada 53.2 senesinde dahili hareketlere karışmıştı, Hükürp.dar bu hareketlerinde başarılarından dolayı Mundo'ya İllyricum ordu kumandanlığını vermiş, Mundo gör­ evinin başına hareket ederken yolda bir Bulgar müfrezesine rast­ gelmiş, az sayıdaki askerine rağmen galip gelerek yoluna devam etmişti. Artık ismi de Latinleşerek

Mundus olmuştu.

Oğlu da

Mami.cianus adını almıştı. Bu sırada Hükümdar Ju.>tinianus ile Gotlar arasında harp başlamış bu harpte Mundo da bulunarak bir Got birliğini mağlup etmiştir. Bir müddet sonra Dalmaçya ve Salon'yı Got istilasından kurtaran Mundo bir az sonra geri


ATI'İLA ve oGın.LARI

1 14

dönen Gotlarla haıp etmeye mecbur olmuş, oğlu Mauricianus 'u keşif kolu ile ileriye göndermiş tecrübesiz genç Gotlar'ı görür görmez derhal üzerlerine hücum edererek yenilip, ölmüştü. Bunun üzerine dehşetli gazaba gelen Mundo Gotlar' ın üzerine saldırarak galibiyet · kazanmak üzere iken bir Got tarafından öldürülmüştür. Dengizik'in ölümünden sonra Hun kabileleri Hunnivar'dan Volga'ya, Don'dan Kafkasya'ya .. kadar uzanan arazide daima dahili mücadelelerde bulunmuşlar, bir taraftan diğer tarafa göç etmişler ve zamanla yeni isimlerle gözükmeye başlamışlardı. Asıl Attila Hunları Tuna ve Dnieper ırmakları arasında otur­ muşlardı. B unlardan daha ötede Maot gölü bölgesinde ve Kafkasya eteklerinde Kuturgur ve Utigurlar bulunuyorlardı. İşte bu sıralarda bu kavimlerle beraber tarihte ilk dafa olarak Slav ismi de gözükmeye başlamıştı. Bunlar Baltık ve Karadeniz arasındaki sözkonusu arazide oturmuş olan bilinmeyen bir kavim idi. . Sarmatlaı, Gotlar ve Hunlar tarafından istila edilmiş olan bu yerlerde Gotlar'ın Avrupa'ya gidişleri ve Sarmatlar'ın Hunlar'a iltihakı üzerine serbest kalmışlardı. O zamanlar üç kısma ayrılmışlardı.

1 2

3

-

-

-

Doğuda Antlar, Batıda Vendler, Her ikisinin arasında da Slovenler yaşardı.

Hmı İmparatorlulu'nun

yıkılışından sonra bir takım kabile­

ler fırsat buldukça yine Roma arazisine hücum ediyorlar, tehlike zamanında hemen diğer kabilelerle birleşerek mühim bir kuvvet teşkil ediyorlardı.

498

senelerinde böyle bir gurup Tuna bölge­

sine gelmiş, Roma topraklarına hücum etmiş ve Romalılar müt­ hiş bir mağlObiyete uğramıştı.

5 17

senesinde de Hun gurupları Yunanistan 'a ve İtalya'ya

hücum ederek bu bölgeden o kadar çok esir almışlardı, ki bu


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

1 15

esirlerin kurtanlrnası için hükümdar tarafından gönderilen bin altın yeterli gelmemişti.

Birinci Justin zamanında (523) Azak Denizi çevresindeki Hunlar'ın yanına Bizans tarafından Probos elçi olarak gönderil­ miş, kendilerine pek çok para vaadedilerek İber Kıralı Gurgen'e yardım etmeleri talep edilmiş ise de elçi Hunlar'ın onayını ala­ mamıştı. 528 senesinde Bosporos bölgesinde yaşayan Hunlar' ın Hükümdarı Gordu İstanbul'a gelmiş, Hıristiyan dinini kabul etmiş, Hükümdar bizzat Hun Hükümdarının vaftiz babası olmuştu. Gordas Hükümdardan birçok hediyeler almış, bu böl­ gedeki Bosporos şehri'nin muhafazası da kendisine verilmişti. Bu şehirde o zamanlar Romalılar'la Hunlar arasında, sıkı ticari münasebet devam etmekteydi. Gordas memleketine döndüğü vakit Bizansta kendisine nasıl davranıldığını anlatmış, Hunlar'ın eskidenberi varolan inançlarını terkederek onları da Hıristiyan olmaya teşvik etmişti. Eski dinlerine sadık kalan Hunlar Hükümdarlarının bu hareketine karşı gelmişler, derhal ayakla­ narak hükümdarı öldürmüş ve kardeşi Muager'i yerine geçir­ mişlerdi. Bosporos'ta ki Bizanslılar tarafından kendilerinin bu hareketlerinden dolayı takip edilmek ihtimalini düşünen Hunlar gizlice şehre girerek muhafızları ve kumandanı katletmişlerdi. Bunun üzerine Hükümdar Hunlar'ı takip için paıricius rütbesine sahip olan Ruphinos'un, oğlu Johannes'in idaresinde bir kuvvet göndermişti. Bu ordunun bir kısmını Karadeniz'den gemilerle nakletmişler bir kısmını da Godil ve Baduar' ın idaresinde Edyssopolis yoluyla karadan göndermişlerdi. Bunlar üzerlerine Bizans kuvvetlerinin geldiğini duyunca derhal buralardan daha içerilere çekilmişlerdi. Bu Hun Hükümdarı Muager'in ismini Macar alimleri Macar kavim ismiyle ilişkili görmektedirler. Evvela Szabo Karoly bu Hükümdarın Macarlar'ın atası olduğunu söylemiş, bunu izleyen diğer Macar alimleri de Macar kavim isminin herhalde bu Hükümdar ismiyle alakalı olduğunu ileri sürmüşlerdir.


1 16

ATI'h.A ve OÖULLARI

Marquart ise bu Hunlar'ın Utigurlar olduğunu, Homan da bu Hükümdarın Onogurlar Hükümdarı olduğunu ileri sürmüş, Moravcsk de bunun muhtemelen Kutrigur Kıralı olduğunu kabul ebniştir.

Türkler'de hfiltim kabilenin ismi bağlı kabilelere de alem olduğu için Hun topluluğuna dahil olan diğer Türk toplulukları da Hun adı altında tanınırken Hun İmparatorluğu çöktükten

sonra yavaş yavaş bu kabileler kendi adlarıyla tarihte gözükme­

ye başlamışlar ise de Bizanslılar bir müddet yine bunları Hun ismiyle anmaya devam etmişlerdir. İmparatorluğun yıkılışından sonra asıl Hunlar da kendi isim­

leriyle ortaya çıkan bu yeni kavimlere iltihak etmişler, onlarla

beraber hareket ederek yine Bizans üzerine aralıklı olarak akın­ lar yapmışlardır.


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

1 17

UTİGURLAR ve.KU'I'RiGURLAR

Hunlar ' ın çöküşündenn sonra tarihte gözük.en Kutrigur, Utigur, Onogur ve Saragurlar, Avar Hükümdarlığı 'nın kuruluşu­ na kadar mevcudiyetlerini muhafaza etmişler, bilahare diğer Türk zürnrelerine iltihak ederek tarihten silinmişlerdir. Bu kavimlerin isimlerinin sonundaki Gur sözü ilim adamlarının dikkatini çekmiş, bu ismin Ogur kavim ismiyle aynı olduğunu kabul etmişlerdi. Ogur ismi ise Oğuz kabile isminin Batıda R'li Türk lehçesinde bu şekli aldığı kabul edilmektedir. Dolayısıyla kelimelerin sonundaki Gurlar'ın bu suretle hfilledildiğini kabul edince kelimelerin başında bulunanları tetkik etmek icap eder. Kutrigur ismini Gyula Nemeth

To.turgur şeklinde

izah etmekte­

dir. Tokur diğer Z ' li lehçedeki Tokuz (Dokuz) adet isminin kar­ şılığıdır. Bununla birlikte Tokurgur Tokuzoguz kabile adının R ' li lehçedeki şekli demek olur. Utigur veya Uturgur ismine gelince: bu da aynı kural gereği Otuzoguz kabile adının R'li telaffuzudur. Onogur da Onoguz ismine karşılık olur. Oğuz isminin de Ok+ Z şeklinde izah edildiğini biliyoruz. Bu

itibarla

Orhon

Kitabeleri'nde dahi zikrolunan On

Oklar'ın yani On Oğuzlar'ın Batıda Onogur ismini aldıklarını anlayabiliriz. Onogur ismini ise Macarlar' a yabancı kavimler tarafından verilen Ungar adıyla birleştirmektedirler. Bununla birlikte Türkler' de adet isimlerinin kabilenin sayısı­ nı göstererek kabile atlarının başlarına geldiğini biliyoruz. Saragur isminin ise başındaki Sara kelimesi Türkçe'de ak anlamına gelir. Dolayısıyla Saragurlar'da

Akoguzl.ar demektir.

Renk isimlerinin de kabile isimleriyle beraber kullanıldığını biliyoruz.


1 18

ATTİLA ve OOULLARI

Bizans kaynaklan bu kavimlerin menşei hakkında şu izahatı vermektedirler: Maeotis Gölü çevresinde oturan Utigur ve Kutrigurlar'ın atalan Kimmerler'dir. Bunların bir tek Kıralı vardı. Kırallarının Uturgur ve Kutigur adlı iki oğlu babalarının vefatından sonra hükümdarlığı bu iki kardeş arasında pay etmiş­ ler ve her ikisi de kendi ismini kendilerine tabi olanlara vermiş­ ti. Her iki kavim de buralarda otururlardı. Bunların ahlak ve gelenekleri de birbirinin aynı idi. Maeotis kenarında oturan bu iki kavim sudan başka taraflara geçmezler ve buradan geçilmez kanaatine sahiplerdi. Bir defa birkaç Kimmer genci avlanmaya çıkmışlar, Önlerine bir dişi geyik çıkmış, bunu takip ederlerken geyik suya atlanuştı. Gençler herhalde bu geyiği yakalamak ümidiyle takipe etmeye başlamışlar, fakat geyik birdenbire gözden kaybolmuş. Bu vesile ile uzaklara giden gençler buralarda başka ülke ve kavimlerin varlığını öğrenmişlerdi. Vatanlarına döndükleri vakit gördüklerini anlatmışlar ve bir ordu ile civar kavimlerin üzerine akınlar yapmışlardı. Bu önemli efsane bu iki kavmin bir zamanlar birlikte yaşa­ 27 dıklarını göstermektedir. Bilahare Kutrigurlar daha Batıya doğru hareket etmişler, Gotlar'ın yeri olan Don ve Dnieper ara­ sında yaşamaya başlamışlardı. Buradan Bizans arazisine geçe­ rek buralarda pek çok yağmalar yapan Kutrigurlar'a nihayet Bizans vergi vermeye mecbur olmuştu. Bu sırada Gepidler ve Longobardlar arasında ihtilaf çıkmış,

548 senesinde her iki kavmin sefırleri İstanbul'a yardım isteme­ ye gelmişler, Romalılar da Gepidler' in ricasını reddetmişler ve Longobardlar'a on bin süvari ve

27 .

1 500 Herult ile

yardım etmeyi

Bu iki kavmin menşeine dair bu mühim Türk efsanesi hemen aynı şek­ ilde yalnız isimler değişmek suretiyle Macarlara dahi geçmiştir. Efsanenin Türk tarihi noktasından çok mühim ve büyük bir kıymeti vardır. Burada bu ciheti aynca mevzuubahs etmeyerek yakında çıkacak olan ''Türk efsaneleri adlı eserimde aynca mufassalan tetkik edeceğim.


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

1 19

vadetmişlerdi. Bir müddet sonra Gotlar Hükümdar Justinianus'un yanına sefir göndererek kendileri için Piskopos göndermelerini rica etmişler ve komşuları Utigur ve Kutrigurlar'ın durumuyla alakalı bilgi vererek Romalılar'dan vergi alan Kutrigurlar'ın Longobardlar'a karşı Gepidler'e yardım vaadettiklerini de söyle­ mişlerdi. Daha evvel de Hükümdar Justinianus Utigur Kıralı Sandilk'e sefir göndermiş, evvelce Kutrigurlar' a verdiği senelik vergiyi kendisine vermeyi teklif etmiş, fakat Kutrigurlar'a hücum etme­ sini şart koşmuştu. Sandilk bu şartı kabul etmiş, ittifak sağlan­ mıştı. Gepid ve Longobardlar arasında savaşlar başlamış, nihayet iki senelik banş anlaşması yapılmıştı. Bu esnada kahramanlığı ile meşhur Kinialk'ın idaresinde on iki bin seçme süvari ile Kutrigur ordusu Gepidler'in arazisine gelmişti. Bu büyük ordunun varlığı Gepidler'i ürkütmüş, bunlardan kurtulmak için kendilerine Moesia'ya hücum etmelerini tavsiye etmişlerdi. Kutrigur ordusu Tuna ve Savam' dan geçerek Roma askeri karargahını dolaşmış ve Moesia'ya girmişti. Bunun üzerine hükümdar Justirıianus Utigur Hükümdarı Sandilk'i durumdan haberdar etmiş ve vadinin duru­ munu kendisine ihtar etmişti. Sandilk'de derhal ordusuyla Kutrigurlar'ın üzerine yürümüş, Gotlar'da on iki bin yaya askeriyle kendisine katılmışlardı. Kutrigur ordusu harp ile meşgul olduğundan Utigur Kıralı Sandilk vatanlarında kalmış olan Kutrigurlar' ı kolayca mağlup etmiş, memleketlerini yağmalamış ve çoluk çocuklarım esir etmişti. Harp olurken Kutrigurlar'ın yanında bulunan Trakya veya Moesia 'lı esirler kaçmaya muvaffak olmuşlar, Tuna bölgesine gelerek harbin korkunç haberini buralara kadar getirmişlerdi. Bu sırada kumandan Aratius' a karşı hareket eden Kutrigur Kıralı Kinialk bu matem haberini alınca intikam almak üzere vatanına


Arrh.A ve OÔULLARI

120

dönmeye karar vermiş, A ratius da yolda yağma yapmayacakla­ rını ve bir daha hükümdara karşı savaş etmeyceklerini vaad etti­

rerek bunları bırakmıştı. A nsızın Utigurlar'ın hücumuna maruz kalan Kutrigurlar'ın bir kısmı

2000

kadın, çoluk çoçuklarıyla beraber liderleri

Sinio'nun idaresinde Tuna sahillerine gelmişlerdi. Sinio bir zamanlar Belizar ile A frika'da bulunduğundan buna mükafat olsun diye Romalılar Tuna'yı geçmeye müsaade etmişler, Hükümdar Justinianus da bunları Trakya' ya yerleştirmişti. Birkaç ay sonra Utigur Kıralı Sandilk'in elçileri Hükümdar Justinia.ııus 'un yanına gelerek Romalılar'ın düşmanı olduğu halde Kutrigurlar ' a verimli arazi verildiğinden ve bir takım ihsanlara nail olduklarından, halbuki kendileri ise çöl gibi verimsiz bir yerde yaşamak zorunda olduklarından şikayet etmişlerdi. Bu şikayete karşı Justinianus elçilere ve Kırala bir­ çok hediyeler vererek onları teskin etmişti. Vatanlarına dönen Kutrigurlar intikam hırsıyla Utigurlar'ın üzerine saldırmışlar, aralarında kanlı ve müthiş muharebeler başlamıştı. A ltı sene devam eden bu korkunç harplerden sonra nihayet Kutrigurlar galip gelmiş ve

artık

düşmanlarıyla ittifak

yapan Romalılar 'dan hesap soracak kadar kendilerini kuvvetli bulmuşlardı. Bu esnada Romalılar 'ın vaziyeti pek kötü idi. Memlekette para ve asker olmadığı gibi, veba, deprem gibi musibetler de memleketi hiçbir saldırıya karşı koyamayacak bir hale getirmiş­ ti. Kutrigur Kıralı Zabergan Romalılar'ın bu durumundan haberdardı. Diğer kavimlerden de yardım alarak müthiş bir ordu ile Romalılar'ın üzerine yürümüştü. Kışın ortası olduğundan Tuna Nehri donmuştu. Binaenaleyh bütün ordu kolayca Tuna'yı geçmiş, Küçük Scythia, Moesia' dan geçerek Edirne bölgesine kadar gelmişti. Edirne taraflarına gelince Zabergan ordusunu üç


HÜSEYİN NAMIK ORKUN kısma

ayırmış,

birini

Yunanistan

üzerine

121 Olyrnp

ve

Thermopylae taraflarına, diğerini Trakya'daki Chersones yoluy­ la Hellespont'dan seçerek Anadolu 'ya, üçüncüsünü de kendi idaresi altında İstanbul'a doğru sevketrnişti. Zabergan yedi bin seçme süvarisiyle İstanbul üzerine yürümüş, son depremden dolayı harap olan Anastasius duvarına doğru ilerlemiş, Athyras Nehri yanında Melanthias köyü 'nde yani İstanbul'dan beş fer­ sah mesafede ordugfilnnı kurmuştu. Bu Türk ordusunun ani olarak İstanbul surları önünde gözük­ mesi müthiş bir heyecan uyandırmıştı. Şehrin sakinleri en uzak kiliselere ve yerlere kaçıp, sığınmaya başlamışlar, Hükümdar da şehir haricindeki kiliselerin değerli eşyalarını emin yerlere nak­ lettinnişti. Herkes kendi şahsını düşünüyor, şehrin müdafaası kimsenin aklına gelmiyordu. Nihayet bir müfreze Türkler'in üzerine hareket etmiş, fakat süvari birliği tarafından dağıtılarak bir kısmı şehre dönebilmişti,

Kutrigurlar bu küçük zafer üzerine

teyakkuzu elden bırakarak Altınkapı önüne gelmişlerdi. Bizans Hükümdarı Justiniaus ne yapacağını bilemiyordu. Şehir müthiş bir korku içinde idi. Nihayet Hükümdar eski ve kabiliyetli bir kurnandan olan Belisarius'u yanına çağırmış, şehirin müdafaasını kendisine terketrnişti. Şehirde harp edebile­ cek yalnız üçyüz asker vardı. İhtiyar kurnandan Belisarius der­ hal etraftan asker toplamış, Hükümdara ait atlan alarak süvari teşkil etmiş, şehirden bir kaç fersah mesafede Kettos Köyü yakı­ nında ordugfilı kllf1:Iluştu. Kumandanın bir kaç yüz askerinden başka muhafız kıtası da mevcut ise de bunlar şehrin müdafaası için İstanbul surlarında kalrnışladı. Kurtrigur karargfilıı ile Bizanslılar'ın karargfilıı arasında sık bir orman bulunuyordu. Bizanslılar gündüz etrafı göz ellemek ile vakit geçiriyorlar. gece olunca da bir çok yerlerde ateşler yakarak sayılarının çok fazla olduğunu Kutrigurlar'a göstermeye çalışıyorlardı . Bununla bir­ likte Kutrigurlar, Bizanslılar'ın sayıca pek çok olduğuna inan­ mışlar, müdafaa vaziyetinde kalmayı tercih etmişlerdi. Nihayet


. ve OÖULLARI ATI'tt.A

122

Kutrigurlar, Bizanslılar'ın üzerine ansızın bir hücum etmeye karar vermişlerdi; fakat Bizanslılar Kutrigurları 'n bu planını casuslar vasıtasıyla haber almışlardı. Bunun üzerine Belisarius Kettos'dan Melanthias 'a doğru giden yolun iki tarafına çalılar içine süvari birliğini gizlemiş, civar köylüleri de ormana dağıta­ rak değneklerle ağaçlare vurmalarını, gürültü çıkarmalarını emretmişti.

Belisarius da

300 askeriyle yolun ortasında pusuya

yatmıştı. Bütün bu planlardan habersiz olan Kutrigurlar ilerle­ meye başladıkları sırada pusuda bekleyen askerler meydana çık­ mışlar, köylüler ormanda gürültüye başlamış, Kutrigurlan bir­ den bire şaşırtmışlardı. Tam bu sırada Kutrigurlar'ın üzerine doğru bir toz bulutu kalkmış etrafta göz gözü görmez olmuştu.

İki

ordu arasında

müthiş bir savaş başlamış, süvarisini haraket ettiremeyen Kutrigurlar'a karşı Bizans yaya askeri daha etkili bir vaziyet almış,

400

Kutrigur ölmüş, Zabergan da güçlükle ordugahına

çekilebilmiştir. Bunun ardından Kutrigurlar çekilmeye başla­ mışlar, Trakya ortalarına kadar gelmişlerdi. Fakat B izans sara­ yında

tehlike

karşısında

da

entrikalar

devam

ediyordu.

Kumandan Belisarius 'un bu başansını çekemeyenlerin hilesi neticesi olarak ihtiyar kumandan geri çağnlmıştı. Zabargan kumandanın geri çağnlmadığını duyunca derhal geri dönmüş, Tzurull, Arcadiopol ve bölgesini istila etmiş, diğer iki ordusunun dönüşünü beklemişti. Yunanistan 'a giden ordu mühim bir başarı kazanamamıştı. Chersones 'e giden ordu ise başarı elde edememekle beraber son derece kahramanca harpler yapmıştı .

Şehrin müdafaasını

Justinianus'un manevi oğlu German üstlenmişti. Kutrigurlar bu sağlam kaleye aralıksız hücumlarda bulunmuşlar, muhasara aletleriyle duvarları yarmaya muvaffak olmuşlardı. Fakat her hücum, her küçük haşan Kutrigurlar' ın geri püskürtülmeleriyle neticelenmişti. Bunun üzerine Kutrigurlar hileye müracaat �mişler, bu suretle şehri zaptetmeye karar vermişlerdi. Nihayet


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

123

şehre denizden ve karadan hücum etmek istemişler, fakat gemi­ leri olmadığından bu planı da uygulama yoluna koymak çok zor olmuştu. Civardan ağaçlar kesilmiş, bunlarla sallar yapılmış,

150 sal ile altıyüz muharip taşıyabilecek bir filo meydana getir­ mişlerdi. Fakat Kutrigurlar'ın bu planlarından haberdar olan German derhal harp gemilerini getirerek bir yere saklatmış, Kutrigurlar sallarla hareket ettikleri vakit üzerlerine hücum ede­ rek hemen hepsini katletmişler, bütün sallan mahvetmişlerdi. German bu büyük başarıyı iki misline çıkarmak için kendisi de karadan Kutrigurlar'ın üzerine hücum etmiş, fakat harp esnasın­ da kendisine bir ok isabet ederek ağır bir şekilde yaral anmıştı.

Kutrigur Kıralı Zabeıgan

diğer ordularının mevcuduyla

Trakya, Makedonya, Thessalia ve İstanbul civarını yağmalayıp, tahrip ederek sayısız esir ve ganimet alarak memleketine dönm­ üştü. Kutrigurlar'ın uzak memleketlerde harp ettiğini fırsat olarak gören

Utigur Kıralı Sandilk,

Kutrigurlar'ın memleketlerine

hücum etmiş, bir çok kayıp verdirmişti. Zabergan memleketine döndükten sonra bunun intikamını almak üzere Utigurlar'ın üzerine hücum etmiş ve yine aralarında müthiş harpler başla­ mıştı. Bu savaşlar sonucunda her iki kavimden birisi tamamen mahvolacak diğeri de pek zayıf düşerek bir diğer kavme tabi olmak mecburiyetinde kalacaktı. Gerçekten de böyle olmuş, bu tarihten sonra Kutrigurlar ve Utigurlar'ın ismi tarihte gözükme­ meye başlamış, bunların yerine başka kavimler hakim olmuşlar­ dı.


ATI'İLA ve OÖULLARI

124

BU KONUYA DAİR BİBUYOORAFYA 1- Pristos : Evvelki bibliografyaya bakınız.

2- Agathias: 559

Anadolu'da doğmuştur. Şair ve tarihçidir.

seneleri olaylarını yazmıştır. Eseri

1 855

553-

de Bonn'da

basılmıştır.

3- Menander: Eseri Boon 'da basılmıştır. 4-- Prokopios: 558 senesinde İstanbul ' da Ölmüş bir Bizans mü verrihidir. Eseri Dindorf tarafından

3

cilt olarak

1 833-38

senelerinde Bonn' da basılmıştır. S-- Thsophanes

750

de İstanbul'da doğmuştur. Eseri Bonn ve

Leipzig'de yayınlanmıştır.

6- Theophylaktos Sim.okattes: Meşhur Bizans müverrihidir. 7- Kedrenos : XI'nci asrın sonunda ölmüş Bizans rahiplerin­ 1 057 senesine kadar yaşa­ Eseri Bonn'da 1 839 da yayınlanmıştır.

dendir. Dünyanın kuruluşundan nan olaylan yazdı.

8- Jordanes: Daha evvelki bibliografyaya bakınız.

9- Stritter

: Memoriae populorum Olim ad Danubium,

Pontum Euxinum, Palu dem Maeotidem, Caucasum, Mare Caspium et inde Magis ad septemtriones inco- lentium e scriptoribus Peterburg,

Historiae Bizantinae erutae et digestae,

1 778-

10-Thieny : Daha evelki bibliografyaya bakınız.

11- Nmneth : Adı geçen eser. 12- Nmıetb.: Magyar nyelv.. XXV, 3-4, S. 8 1 -88. 13- Nmıetb.: KCsA, 1, 2. s- 1 5 1 . 14-- Maıquart: Die Chronologie ile Streifzüge'ye bakınız15-- Moravcsik: Magyar nyelv. XXIII, 3-6, s. 258-27 1 . 16- Patkanoff: Keleti Szemle, 1, 4. s. 258-277.


125

HüSEYİN NAMIK ORKUN

17- Gyarfas İstvan : Adı geçen eser. l�Zoltan Gombocz: Helsinki, 1912.

Die Bulgarisch - Türkischen lehıiwörter,

19-- Rlıer Gm : Turan, 1 92 1 , s. 1 9-36. 20-- HUseyiıı Namık Orkun: Türk Dünyası, 1932, s.

54.


126

ATIİLA ve OÖULLARI

SABİRLER

Bu kavmin hangi ırktan olduğu hakkında ilim adamları ara­ sında muhtelif fikir ve görüşler ortaya atılmış olsa da aslında bunların Türk olduğunu Gyula Ncmeth açıkca ispat etmiştir. Ondan daha evvel Zeuss da aynı görüşleri ileri sürmüştü. Bu kavmin Slav, Fin-Ugor, Macar olduğunu da iddia edenler vardır. Nemeth hu kavimden kalan has isimleri tetkik ederek bunla­ rın Türkçe olduğunu ispat etmektedir. İlk önce Sabü ismini tet­ kik edelim: Bu kelime Nemeth ' in uzun uzadıya tetkik ve tahlil ettiği gibi Türkçe SllpllJBk fiilinden türemiş olup, Sapar anla­ mındadır. Bununla birlikte bu tarzda kabile isimlerine daima tesadüf etmekteyiz. Bu isimden başka bir Sabir Kıraliçesinin ismini de tarihler kaydetmektedir: Boank... Kelime ikiye ayrıl­ dığında Ank kelimesi Türkçe' de temiz manasına geldiği gibi kadın ismi olarak da daima kullanılırdı. Kelimenin diğer kısmı olan Bo ise Türkçe kumandan, bilim manasına gelen Boğ, Buğ kelimesinin aynıdır. (Bizdeki Başbuğ kelimesinde olduğu gibi) Bu Kıraliçenin eşinin ismini de tarihler kaydetmektedir. Balak.. Bu İsim Malak şeklinde Anadolu'da bugün dahi kullanılır. Türkler' de hayvan isimlerinin şahıs ismi olarak kullanıldığını da biliyoruz. Bu isimlerden başka lıiker diye bir ad kalmıştır, ki bu ismin baş hecesi hükümdar manasına gelen lıik diğeri de erkek mana­ sına gelen .Br kelimesindendir. Bu Türk kavmi en eski devirlerde Sibirya'da oturduklarından bunların ismine izafeten buralara bu isim verilmişti. İlk defa bu kavimden bahseden Priskos olup 46 1 ve 465 seneleri arasında Onogur, Saragur ve Ogurlar'ı, Sabirler'in Batıya doğru sürdü-


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

127

ğünü kaydetmektedir. Bugün yer ismi olarak bu ismin nerelerde mevcut olduğunu tetkik etmek kaydıyla Sabider'in yayılış saha­ larını Patkanov tetkik etmiştir. Bir müddet sonra Sabirler daha Batıya doğru hareket etmiş­ ler, Saragurlar ve Onogurlar üzerine hücum etmişler, Kafkasya bölgesine gelmişler, Kuban taraflarına yerleşmişlerdi.

456

senesinde Avarlar tarafından yerlerinden kovulan

Sabirler S aragur ve Onogurlar üzerine hücum etmişler, onlar da Doğu Roma İmparatorluğu'na sefir göndererek başka yerler ara­ maya mecbur olduklarını arzetmişlerdi.

516

senesinde ise Sabirler Kaspi Kapısı 'nın dar geçidinden

geçerek Ermenistan 'a, Cappadocia (Kapadokya), Galatia ve Pontos bölgesine akınlar yapmışlardı.

528

senesinde Sabir Başbuğu Balak ölmüş, yerine tahta

geçen eşi Boarık yüz bin kişilik ordusuyla Romalılar tarafını tut­ muştu. Bu esnada Acem Hükümdarı Keykubad S abirler'in öte­ sinde oturan iki Hun hükümdarını Styrax

ve

Gl.ones'i Roma

lılar'a karşı harp için kendisine yardıma çağırmış, bunlar da Sabirler' in ülkesinden geçerek yardıma gitmek istemişler ise de Kıraliçe Boarık bunları durdurmuş ve harp ederek Hükünldar Styrax' ı esir etmiş, ellerine kelepçe vurarak İstanbul'a gönder­ mişti. Diğer Hükümdar Glones de harpte ölmüştü. Kıraliçe bütün hayatında Hükümdar Justinianus ile sulh içinde yaşamış­ tır.

35 1

senesinde Ermenistan' a gönderilen

3000

kişilik Hun

ordusunda S abirler de bulunuyordu.

550

senesinde de Laz Kıralı Gubaz Bizans Hükümdarı adına

Acemler'in Lazica'ya hücumlarından evvel Sabirler'e

300 altın

vaadederek kendilerine yardım etmelerini temin etmişti. Sabirler vaadlerini tutarak yardıma gelmişler, bunun üzerine

Laz

Kıralı

da hükümdardan Sabirler'e vaadedilen paranın gönderilmesini rica etmişti. Halbuki basit bir sebepten dolayı Justinianus vak-


128

ATIİLA ve OÔULLARI

tinde parayı gönderememiş, bir müddet sonra para gönderilebil­ mişti. Parayı getiren sefirler bu bölgede yanlarında para ile gez­ meye cesaret edemeyerek o sırada Petra şehri 'ni kuşatan Romalılar'a iltihak etmişler ve oradan Sabirler'e paralarını almalar için haber göndermişlerdi. Çünkü Kafkasya bölgesinde oturan bu Sabirler pek kalabalık bir kavim olup birçok hüküm­ darları vardı. Bu hükümdarlardan bazıları da Acemler'in tarafı­ nı tutmuşlardı. Gerek Roma Hükümdarı ve gerek Acem Padişahı bunlara gerektiği zaman para verirdi, işte bunun için Roma sefir­ leri bu bölgede daha ilerilere gidememişlerdi. Sabirler derhal üç reisi ileri gelenleriyle Romalılar'ın yanına göndermişler, bunlar da Romalılar'la beraber hareket etmişlerdi. Sabirler Roma lılar'ın kuşatmadan umutsuz olduğunu görünce gerek Roma lılar'ın ve gerek Acemler'in hiç görmedikleri bir kuşatma yap­ mışlardı. Sabirler'in duvar delen bu muhasara aletleri şimdiye kadar Romalılar tarafından meçhul olup tamamıyla başka bir şekilde ve çok kullanışlı bir surette yapılmıştı. İşte bu aletten üç tane yapılarak kuşatmaya başlanmıştı.28 Bu esnada Acemler 1 2.000 Sabir tedarik ederek Petra Şehri'nin müdafaasına gel­ mişler, fakat bu kadar çok Sabir'in kendileriyle beraber bulun­ masını tehlikeli görerek 4000 Sabir'i geri göndermişlerdi. Daha sonra Acemler Archaeopolis'i sıkı bir surette edilen kuşatmaya karar vermişler, dağ üstünde inşa edilen kalenin duvarlarının yanına ağır kuşatma aletlerini götürmek güç oldu­ ğu için Romalılara yaptıkları gibi kendilerine de kuşatma aletle­ ri yapmalarını Sabirler'e söylemişler, Sabirler de kısa bir müd­ det zarfında birçok kuşatma silahları hazırlamışlardı. Kışın Acem Hükümdan 'nın yanına giden Roma elçisi Acemler'le anlaşma yapmayı sağlamış ve bunun için birçok altın vermişti. Fakat Acem Hükümdarı Lazica'yı terkettiği gibi bu para ile Sabirler'den bir ordu toplayıp yanlarına bir kısım 28.

Bu önemli Türk harp silahı hakkındaki daha çok bilgiyi yazmakta olduğum "Eski Türklerde Askerlik' adlı eserime bırakıyorum.


129

HÜSEYİN NAMIK ORKUN

Acem de katarak Acem kumandanına yardımcı kuvvet olarak göndermiş, buna rağmen Acemler bir başarı elde edememişler, hatta çekilme esnasında Romalılar'ın hücumuna maruz kalarak meydana gelen savaşta Sabirler'in lideri de ölmüştü.

556

senesinde Acem kumandanı Nachoragan Romalılar'a

karşı kendilerine katılan kuvvetlere

1 6.000 savaşçı ilave ederek

bu kuvvetleri Geraianus ' un oğlu Justinianus ve Martianus üzeri­ ne göndermişti. Romalılar'ın yanında 2000 muharip vardı. Aynca bunların yanında Sabirler de bulunuyordu, ki bunların reisleri B almach, Cutilsis ve İliger'dir. Bunlar Archaeopolis civarındaki sahrada tabur kurmuşlar, civardaki düşmanı izleme­ ye başlamışlardı . Nachoragan, Sabirler'in üzerine seçme 3000 asker gönder­ miş, bunları imha etmelerini emretmişti. Bu ordu yolda birisini bularak Sabirler' in bulunduğu yere kadar kendilerine kılavuz olmasını istemişler, bu da bir müddet mecburi olan bu vazifeyi yapmış ise de ilk fırsatta kaçarak vaziyetten Sabirler' i haberdar etmişti. Bunun üzerine Sabirler ordugahta işe yarayan eşyayı ve deri örtülü çadırlarını bırakmışlar, kendileri de etrafta gizlenip pusu kurmuşlardı. Düşman geldiği vakit Sabir ordugahına hücum ettiği sırada Sabirler de etraftan hücum ederek sekiz:9üz kişiden fazla düşman katletmişler, diğerlerini de takip ederek imhaya çalışmışlar, geriye Acem ordugahına ancak

1 000

kişi

dönebilmişti. Çünkü Archaeopolis'de oturan Roma kumandanı Baba, Sabirler' in bu hücumunu görünce hemen o da Sabirler' le beraber hareket etmişti. Acem ordusunda da birçok Sabir bulu­ nuyordu; çünkü bu büyük ve muharip millet para ile askerlik yapıyordu. Harp biter bitmez Romalılar Sabirler'e vaadettikleri parayı

vererek

onları

serbest

bırakmışlardı.

Fakat

bu

Sabirler'den bir kısmı sonra Acemler'e hizmet etmeye gitmiş­ lerdi. Bunlardan beşyüz Sabir'in ordugahtan biraz uzakta tabur kurduğunu haber alan Romalılar üçyüz atlı ile Üzerlerine hareket etmişler, Sabirler' i gafil avlamışlar ve içlerinden yalnız kırk kişi kurtulabilmişti.


130

AITİLA ve OÖULLARI

558 senesinde Sabirler'in üzerlerine Avarlar hücum etmiş ve bunları müthiş bir mağlQbiyete uğratmıştı, ki bu tarihten itibaren Sabirler'in çöküşü başlamış demektir.

573 senesinde ise Roma Hükümdarı Justinianus Acem Hükümdarı Hüsrev' e karşı ordu göndermiş, bunu haber alan Acem ve Ermeni Kıralı Johannes derhal bu bölgedeki kavimle­ rin de yardımını temin etmeye muvaffak olmuştu, ki bu yardım­ cı kuvvetler yanında Sabirler de bulunuyordu. Bizans Hükümdarı Tiberius zamanında ordu Albania'ya hareket ettiği vakit Romalılar diğer milletlerden aldıkları gibi Sabirler'den de rehin olarak bir takım adamlarını toplamış, bun­ ları İstanbul'a getirmişlerdi. Bir müddet sonra İstanbul'a Sabir elçileri gelmiş, hükümdarın ihsanlarına nail olmuşlardı. En nihayet Romalılar tekrar Albania'ya hücum etmişler, buraları istila ederek Sabirler'i Cyrus suyu civarına yerleştirmiş­ lerdi. Artık bu tarihten itibaren de Sabirler tarihten tamamen silinmişlerdir. Meşhur Bizans tarihçisi Konstantinos Porphyrogennetos "De administnmdo imperio" adlı eserinin 38 'nci bahsinde Macarlar

hakkında şu satırları yazmaktadır: "Bu zamanlarda (yani Macarlar'm Levedia 'da oturduğu zamanlarda) onları Türk diye ifade etmezlerdi. Bazı sebepten dolayı Savsrdi asfaloi adını ver­ mişlerdi. " Diğer bir yerde "Türkler (yani Macarlar) ve Peçenekler ara­ sında harp olmuş Türkler mağlı1p olmuş ve iki kısma ayrılmıştı. Bir kısmı Doğuda Acemler tarafında yurt tutmak için hareket etmiştir, ki bunları bugün dahi Savardi asfaloi diye adlandırırlar. Bu izahat Macar alimlerinin araştırmaları sonucu ortaya konulmuş olup Macarlar'ın da bir zamanlar Sabir ismini kullan­ dıkları anlaşılmıştır.


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

131

ONOGURLAR

Yabancı kavimlerin Macarlar'a verdikleri Ungar ismi bu kav­ min isminden çıkmıştır. Bu kavim hakkında ilk defa Priskos'un kaybolmuş eserinin parçalarında izahat vardır. Bu izahata göre Asya' da Avarlar harekete gelmişler, Sabirler'in üzerlerine hücum ettiklerinden onlar da Saragur'lar, Urog 'lar (Ogurlar)

ve

Onogur' lar üzerine saldırmışlar, bunları eski vatanlarından daha 29

Batıya sürmüşlerdi.

Bu kavimler de

463

senesinde Bizans' a

sefirler göndermişler, Bizans 'ın dostluğunu elde etmek istemiş­ lerdi. Bunların eski vatanları Batı Sibirya'da iken Sabirler'in hücumundan sonra buraları terkederek daha Batıya Bizans top­ rakları yakınına gelmişlerdi. Bunların en Batıda oturanları olan Saragurlar daha Batıya harekete mecbur olmuşlar, Karadeniz'in Kuzey sahillerinde oturan Ağaçeriler'in üzerine hücum ederek bunları mağlup etmişlerdi. İşte bu olayların ardından Bizans' a elçiler gelmiş, Bizans bu elçileri iyi bir surette kabul ederek sene­

lik vergi vermeyi vaadetmiş, Bizans'ın oralarda hudutlarını muha­ faza etmelerini de bildirmişlerdi. Bunun üzerinedir, ki Saragurlar

466

senesinde Acemler'e

karşı savaşmışlar, Kafkasya' dan geçerek Ermeni topraklarına kadar ilerlemişlerdi.

551 senesinde eserini yazan Jordanes de Onogurlar'dan bah­ sederek kürk ticaretiyle uğraştıklarını kaydetmektedir. Agathias'da Stephanos Protomartyr adıyla bilinen kalenin daha evvel Onogur kavmi burada oturduğunda bu ismi de taşı­ dığını yazmaktadır. Theophylaktos Simokattes, Onogurlar'ın 29.

Budapesti Szemle 1 924'de Prof. Nemeth bu kavmin ismini Sar(ı) - oğur diye izah etmektedir. San Türkçe 'de

ak manasına gelir.


132

AITİLA ve oGULLARI

Bakad adlı bir şehir olduğunu ve bu şehrin meydana gelen dep­ remle yıkıldığını kaydetmektedir. Menandros ise 558 senesinde Avarlar'ın Sabirler ve Onogurlar ile harbettiklerini ve Sabirler'i yenerek perişan ettiklerini yazmaktadır. Yine aynı kaynaktan Onogurlar hakkında daha mühim bilgi elde ediyoruz: Bu zaman­ lar Onogurlar son derece büyük bir kavim olmuştu. Türk Han'ı yani Batı Gök Türk Hükümdarı Bizans'a elçi göndererek şu haberi de vermişti: Türk hükümdarlığının hakim olduğu saha güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar uzar. Alanlar ve Onogurlar gibi milletler kendisine karşı gelmişler ise de diğer kavimler gibi Türkler'in boyunduruğuna girmeye mecbur kal­ mışlardır. Bu izahattan anlaşıldığı üzere Onogurlar VI'ncı asır­ da Batı Gök Türk Hükümdar lığına tabi bulunuyordu. VIII'nci asıra ait diğer bir kaynak da Onogoria'nın Karadeniz sahilinde olduğunu söylediği gibi Livanius adlı biri­ sine istinaden de bunların Maeotis bataklıkları yukarı kısımla­ rında yerleşmiş olduklarını, civardan balık avlayarak tuzsuz yediklerini kaydetmektedir. O zaman Onogoria denilen yerler Don Nehri 'nin aşağı kısımlarıyla Kuban Nehri tarafında bulu­ nuyordu. VIII'nci asırlarda Bizanslılar artık Onogurlar'a Hıristiyan dinini kabul ettirmişler ve hatta oralarda bir Piskoposluk tesis etmişlerdi. Bizans kaynaklarını çok iyi tetkik eden kıymetli Macar filimi Moravcsik Gyula Agathon' ın bir kaydını zikrederek Bulgarlar'ın Onogurlar'la olan alaka derecesini ispatlamaktadır. Agathon 7 1 3 senesinde Onogur Bulgarları 'nın Trakya'ya hü cum ederek esir aldıklarını kaydetmektedir. Gerçekten de diğer tarihi vesikalarda 7 1 2 senesinde Tuna Bulgarları'nın Trakya'ya hücumundan bahsetmektedirler. Diğer kaynakların Bulgar diye kaydettikleri bu kavme Agathon'ın Onogur-Bulgarlar'ı demesi bu kavmin Bulgarlarla bir alakası olduğunu gösterebilir.


HÜSEYİ.'11 NAMIK ORKUN

133

VII'nci asra ait Johannes Antiocheus eserinde Bizans Hükümdarı Zenon'ın 482 senesinde Bulgarlar'ı Gotlar'a karşı yapacağı harpte yardımcı olarak çağırdığını yazmaktadır. Bu harp Sinnium bölgesinde yapılmış olup, bu olay hakkında diğer kaynaklar da açıklama yapmaktadır. 499 senesinden itibaren Bulgarlar Bizans Hükümdarlığı'nın hudutlarına saldırmaya ve VI'ncı asnn ilk yansında da Trakya ve Moesia'ya hücum etme­ ye başlamışlardı. Binaenaleyh V'nci asır sonundan itibaren 30 Bulgarlar Karadeniz'in Kuzey sahillerinde bulunmakta idiler. Bulgarlar'ın kökenine veya daha doğrusu göçüne dair Bizans kaynaklan şu bilgileri vermektedir: Eski Bulgaria Maiotis ve Kuban Irmağı bölgesindeydi. Bulgarlar'ın kabile akrabasından olan Kotrag ' lar da burada oturuyordu. Bizans Hükümdarı Kostantinos zamanında 641 -668 Bulgaria'nın ve Kotraglar'ın Hükümdarı Kovrat idi. Bunun beş oğlu vardı: Bunlar babaları­ nın tavsiyesine rağmen vefatından sonra birbirlerinden ayrılmış­ lar, her biri kendisine tabi olan kabileleri de alarak başka illere göç etmişlerdi. Oğullarından birincisi Bayan babasının arazisin­ de kalmış, ikincisi Kotrag Don Irmağı 'nın Batı tarafına geçmiş, üçüncüsü de -Tuna'dan geçerek Pannonia'da Avarlar'a tabi olmuş, dördüncü ise Pentapolis de Romalılar'ın idaresine gir­ mişti. Beşinci oğlu Asparuh ise Dnieper ve Dnyester ırmaklarından geçerek Tuna yanında yerleşmişti. Bulgarlar'ın bu suretle dağıl­ dığını gören Hazarlar birinci çocuğun üstüne hücum ederek ken­ disini vergiye bağlamışlardı. Buraya kadar verdiğimiz izahattan şu neticeyi çıkarabiliriz : Malum olduğu üzere Türkler'de kabile adlarının başına gelen adet isimleri o kabilenin kaç kabileden meydana geldiğini gös­ terir. Dolayısıyla Onogur kabile isminden bu kabilenin on kabi30.

Bulgar ismini Detschev Gerrnan aslında addetmekle ise de Nemeth bu ismin Türkçe bulgamak fiilinden çıkıp karışık demek olduğunu söyle­ mektedir.


ı34

Arrtt..A ve OOULLARI

leden meydana geldiğini anlayabiliriz. Gerçekten de Onogur kabileleri içinde daha bir takını kabileler mevcuttu. Bu itibarla bu kabileler yanında Macarlar' ın da bulunduğunu pek haklı ola­ rak kabul edebiliriz. İşte bu birlik zamanında Macarlar Bulgarlar'dan kelimeler almışlar ve onlar da bu camiaya dahil olduklarından Onogur adını almışlardı. Bilahare Onogurlar bir­ liği bozulunca Macarlar da kendi başlarına hareket etmeye mec­ bur olmuşlardı. Onogurlar'ın en eski vatanının B atı Sibirya olduğunu bildiğimiz gibi Macarlar'ın da en eski vatanlarının buraları olduğunu biliyoruz. Daha sonra Macarlar Onogurlar'la beraber Kafkasya'nın Kuzeyine gelmişlerdi, ki Macarlar'ın dilinde Kafkasya dillerinden geçme kelimeler bunu ispat etmek­ tedir. Macarlar birlikten ayrıldıktan sonra da yabancı kavimler bunları Onogur adı altında tanıdıklarından sonra da bu ismi yine onlar için kullanmışlardır.


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

135

AVARLAR

Hunlar'ın yıkılışından sonra orta Asya'da Çinliler'in Juan­ Juan adını verdikleri bir kavim Avrupa'da gözükmeye başlamış­ tı. Bu kavim daha evvel orta Asya'da da oturduğu vakit büyük bir hükümet kurmuş olup miladın 400 senelerinde bu hükümet İrtiş Nehri'nden Korea'ya (Kore) kadar uzanan araziyi işgal etmiş bulunuyordu. Bu hükümeti miladın 552 senesinde Gök Türkler yıkmışlardı. Gök Türkler daha evvel bunlara tabi iken daha sonra milli bir isyanla istiklallerini ilan etmişler, bundan sonra da Juan-Juanlar'ı tamamıyla yıkmışlardı. Bu yıkılıştan sonra Juan-Juanlar'ın bir kısmı Çin tarihlerinin kaydına göre - Çin'e göç etmişlerdi. Bundan sonra Gök Türkler Juan-Juanlar'ın eski müttefiki olan Eftalitler'i de mağlOp etmiş­ lerdi. Çin tarihlerinin kaydetmiş olduğu bu bilgiyi Bizans kaynak­ lan da teyid etmektedir: Theophylaktos Simokattes'in kaydına göre Türkler Eftalitler'i ve Avarlar'ı mağltlp ettiler, Avarlar da Taugast = Tabgaç yani Çin'e göç ettiler. Çin tarihleriyle Bizans kaynaklarının verdiği bu izahat Avarlarla Juan-Juanlar'ın aynı kavim olduğunu açıkça ispat etmektedir. Zaten bu yönü De Guignes 'dan beri bütün ilim alemi kabul etmiş bulunuyordu. Gerek Prof. Gombocz ve gerek Gyula Nemeth'in araştırma­ ları neticesi olarak Avrupa Avarlan'nın Türk olduğu tahakkuk etmiştir. Asya Avarlan hakkında da Pelliot Moğol' aslından olması ihtimalini ileri sürmektedir. Avar kavminin ismini Orhon Kitabeleri 'nde de görmekteyiz. Kitabelerde zikredilen Apar adlı kavmin Thomsen ve Nemeth'in iddiası üzere Avarlar olduğu muhtemeldir. Bu kavmin ismini


136

ATTİLA ve OGULLARI

Gyula Nemeth Abamatfiilinden çıkarmaktadır. Abamak muha­ lefet etmek, karşı koymak, isyan etmek demektir. Kaçmak fii­ linden Kaçar adlı kabile ismi yapıldığı gibi bu fiilden de kavim ismi teŞkil edilmişti. Avarlar Hanları 'na Kalan yani Hakaıı derlerdi. Diğer Türkler'de olduğu gibi Avarlar'da da Tudun adlı bir rütbe ismi vardı. Yine Avarlar'da Yugwuş adlı bir unvanın mevcut oldu­ ğunu biliyoruz. Bu unvan Kaşgarh Mahm.ud'un eserinde zikre­ dildiği gibi Uygurlar arasında da kullanılan bir unvandı. 579 senelerinde İstanbul'a gelen bir Avar sefirinin (elçi) adı Solah yani Solak'tır. Menandros Koh adlı bir Avar adı kaydedi­ yor, ki bu adda Türkçe GCllc kelimesinin aynıdır. Frank salnamelerinde 8 1 1 senesinde Canizauci veya Camzauci adlı bir Avar Hükümdan'nın adı zikrolunmak.tadır. Gyula Nemeth bu ismi Kam-sauçı diye tahlil ederek izah etmek­ tedir. Kam Türklerde rahip karşılığı olarak kullanılan bir isim­ dir. Sauçı da haberci, Peygamber demektir. Meşhur Avar Hükümdarı Bayan'ın adı da Türkler arasında kullanılan bir isimdir. Bu isim Türkçede zengin manasına gelen Bay kökünden gelir. Bayat kelimesi de bu ismin toplamıdır. Tarbıı-Tarlcat, Tigiıı-Tigit de olduğu gibi Bayan' dan da Bayat olmuştur. Avrupa kaynaklan arasında ilk defa Priskos 46 1 ve 465 sene­ lerinde Avar ismini zikretmektedir. Bundan yüz sene sonra yani 558 senesinde Avarlar Doğu Avrupa'da gözükmeye başlamışlar­ dı. Bu Avarlar hakkında Theophylaktos Simokattes gerçek Avarlar olmadığını, bunların pseudo yani sahte Avarlar olduğu­ nu ve bu adı diğer kavimlerin gözünde korkunç olmaları için takındıklarını yazmaktadır. Hükümdar Justinianus zamanında Avarlar artık Gök Türkler'e tabi olarak yaşamak istememişler, iki yüz bin kişilik bir ordu ile Batıya doğru hareket etmişler, yalnız aralarında


HÜSEYİN NAMIK ORKUN Tamiah.

Kotzager ve Zabender adlı

137

üç kabile eski yurtlarında

kalmışlardı. Avarlar'ın Batıya hareketiyle Sabirler önlerinden kaçmaya mecbur olmuşlar, onlar da Saragurlar'ı ve Onogurlar'ı yurtlarından sürmüşlerdi. Avarlar omuzlarından aşağı sarkan örülmüş uzun saçlarıyla her yeni temas ettikleri kavim üzerinde müthiş bir tesir meyda­ na getiriyordu. Avarlar'ın Han ' ı

557

senesinde Halam unvanını

almış ve Alan Kıralına müracaat ederek kendisini Roma Hükümdarı ile tanıştırmaya ve dostane münasebet kurması için aracı olmasını rica etmişti. Hükümdarın yakın akrabasından olan Lazia Valisi Justin vaziyeti Roma İmparatoru Justinianus 'a ihbar etmiş, kısa bir müddet sonra da Avarlar'ın elçisi Kandik maiyetiyle beraber Doğu Roma İmparatorluğu merkezine gelmişti.

557

senesinde

Avar sefirleri İstanbul'da büyük bir yakınlık ile karşılanmıştı. Elbise ve dilleri Hunlar'ın aynı ise de omuzlarından sarkan örgülü saçları şaşılacak şeydi. Avar sefiri Kandik Bizans'a dost­ luk teklif etmiş, eğer kendilerine iyi arazi verilirse; Bizans'la dostane geçineceklerini söylemişti. Hükümdar buna karşı makul cevap vermiş, sefire altın zincirler, elbiseler, yatak, altın sırma işlemeli kumaşlar hediye ederek kendisi de Avar Hanı 'na Valentin adlı subayı vasıtasıyla kısa bir müddet zarfında cevap vereceğini bildirmişti. Gerçekten de bir müddet sonra Valentin Avar Hanı ' nın yanına gitmiş, Hükümdarın senelik vergi dahi vereceğini, fakat Bi.zanslılar'ın Kafkasya tarafındaki düşmanla­ rına karşı harpler yapmasını talep ettiğini bildirmişti. Bunun üzerine Avarlar Kafkasya tarafındaki kavimlere hücüm etmişler, Sabirler, Onogurlar ve daha diğer kavimler üzerine saldırmışlar ve

bu

sırada

birbirleriyle

mücadele

halinde

bulunan

Kutrigurlar'a ve Utigurlar'a da hücum ederek bunları da mağlOp ederek idareleri altına almışlardı. Bundan sonra Avarlar Antlar'a da hücum etmişler, onları da mağlı1p ederek bir çok esir almış­ lardı.


ATI'İLA ve OÔULLARI

138

Doğu Roma İmparatorluğu bu Kuzey ve Kuzeydoğu kavim­ lerine karşı bir siyaset takip ediyordu: Bu kavimleri birbirlerine kır�ak. . . Fakat bunun kötü sonuçlan yine Bizans 'ı sarsmıştı. Avarlar da diğer kavimlerle beş sene savaştıktan sonra zaten kendi ırklarından olan bu kavimleri de kendilerine iltihak ettire­ rek büyük bir kuvvet meydana getirmişlerdi. Bundan sonra Avarlar

562

senelerinde Tuna boylarına gelmişler, Roma

kumandanından Hükümdar tarafından kendilerine verilen arazi­ nin gösterilmesini talep etmişlerdi.

Bu esnada "yedi milletin Kıralı ve yedi cihana sahip olan" Gök Türk Hükümdarı evvelce kendisine tabi olan Avarlar'ın Batıya göçlerini ve Bizans İmparatorluğu'ndan arazi aldığını duymuş ve derhal Bizans 'a sefırler göndermişti. Türk sefırleri Hükümdardan esirlerinin iadesini ve esirlerinin esiri olan bir kavimle Roma İmparatorluğunun müttefik olması kendi kendi­ sini ne kadar küçülttüğünü söylemişler, İmparator da bir takım hediye ve vaatlerle sefırleri geri göndermişti. Bu sırada Roma hudut kumandanının tavsiyesiyle İstanbul'a gönderilen Avar sefırleri evvelki olaydan dolayı pek soğuk hareket görmüşlerdi. Huzura kabul için günlerce bekletilen Avar sefırleri nihayet Han tarafından geri çağınlrnış, sefırlerin hareketinden evvel de Hükümdar işgal ettikleri Küçük Scythia'dan çıkarak Yukarı Moesia'nın Singidun bölgesine geçmelerini söylemişti. Bu ara­ ziyi evvelce Herul'ler İtalya'ya çekildikleri vakit terketmişler ve böylece boş bir halde kalmıştı. Avar Han'ı Gepidler'in ve Longobardlar'ın arasında olan bu araziye yerleştirilmelerindeki maksadı anlayarak eski yerinden kımıldamamıştı. Bu esnada Ant'lar isyan etmiş olduğundan Avarlar bunların üzerine hareket ederek isyanı bastırmış, daha sonra Slovenler ve Vend'ler üzerine yürüyerek bunları da imha etmişti. Zaferden zafere koşan Avar ordusu ilerleyerek Thüring Dağlan'na kadar gelmişler ve burada Austrasia Frankları 'mn Kıralı Siegbert Avarlar'la Albis Nehri civarında harp ederek bunları mağlup etmiş ve aralarında anlaşma yapılmıştı.


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

139

Bizans Hükümdarı Justinianus vefat etmiş, yerine kız karde­ şinin oğlu Justin geçmişti. Bu sırada da Avarlar'ın genç Han'ı Bayan idi. Bu genç Türk hükümdarı zamanında

Avarlar en par­

lak devirlerini geçirmişlerdi. Üç Roma İmparatoru ile karşı kar­ şıya gelen cesur ve muharip

Bayan eskiden

Hunlar'ın oturduğu

yerlerde kuvvetli bir Avar Hükümdarlığı kurmaya muvaffak olmuş, B aşbuğ Attila'nın büyük planını uygulamaya çalışmıştı. Avarlar Lazika kumandanlığından tanıdıkları Justin 'e sefirler göndererek anlaşmayı güçlendirmek ve senelik hediyeler almak istemişler ve bu maksatla gelen Targit adlı Avar sefırine hüküm­ dar mağrurane cevap vermiş, senelik hediyeleri ancak bir hizmet

karşılığında verebileceğini söylemişti. Bunun üzerine sefaret heyeti geri dönmüş, Bayan da buna pek çok kızmış ise de Roma üzerine yürüyememişti.

Çünkü daha mühim mesele ile uğraşmak

mecburiyetini görmüştü. Bayan, Gepidler'le Longobardlar'ın ara­ sında daimi bir düşmanlığın mevcut olduğunu görmüş, bundan mümkün mertebe istifade etmeye karar vermişti. Longobardlar,

Hükümdar Justinianus'un güçlü kumandanı

Narses tarafından idare edilen İtalya'ya göz dikmişler, burayı istila etmek için fırsat kollamaya başlamışlardı. Yeni Hükümdar güçlü kumandana aşağılayıcı hareketlerde bulunmuş, bu suretle Longobardlar'a fırsat vermişti. Narses Hükümdar ve bilhassa Kıraliçenin hakaretlerine karşı Napoli 'ye giderek Longobard Kıralına İtalya meyve ve şarabından göndermiş İtalya'ya gelebi­ leceğini bildirmişti. Longobard Kıralı Aliboin buna pek mem­ nun olmuş ise de evvelce düşmanları olan Gepidler'den intikam almadan hareketi doğru bulmamış, bunun için de Avar Han 'ı ile ittifak yapmaya teşebbüs etmişti. Uzun rica ve bekleyişten sonra Avar Han ' ı Longobardlar'ın hayvanlarının onda birini kendileri­ ne terketmesini, galip gelindiği takdirde de yağma edilen eşya­ nın yansını ve Gepidler'in işgal ettiği arazinin hepsini Avarlar' a terketmek şartıyla ittifakı kabul etmişti. Gepid Kıralı Kuoimmıd bu ittifakı haber alır almaz pek endişeli olmuş, derhal Roma


AITil..A ve OÔULLARI

140

İmparatoruna yardım etmek için müracaat etmiş ise de kendisine yalnız kuru vaatlerde bulunulmuştu. Harp başlamış, Longobardlar cepheden Avarlar'da yandan Gepidler'e hücum etmişlerdi. Bu müthiş

harpte

Gepidler' i

tamamen

perişan

etmişlerdi.

Longobardlar kimseye acımadan pek çok katliam yapmışlar, hatta Gepid Kıralı Kunirnund Kıral Alboin'in kılıcı altında can vermiş­ ti. Avarlar ise kimseyi öldürmemiş, esirleri köylere yerleştirmiş­ lerdi. Avar Han'ı Bayan büyüklük ve kudretini göstermek için Romalılar'ın evvelce Gepidler'den zaptettiği Sirmium şehrinin zaptını tasavvur ediyordu. Han bu düşünceden harekete geçmiş, ansızın şehre hücum etmiş, fakat geri püskürtülmüştü. Şehir kur­ tulmuş, Avar ordusu çekilmiş, şehrin kumandanı Bonus da yara­ lanmıştı. Bir müddet sonra Avar atlılarının şehre doğru dört nala geldikleri görülmüş, derhal herkes silah başına koşmuş ise de sefırlerin geldiği anlaşılmıştır. Avar suvarisi atının üstünde güç­ lükle durabilen Bonus 'un önüne gelerek şehrin terkini ve şehri Romalılar'a veren Gepid ileri gelenlerinden Usdibad 'ın iadesini talep etmişlerdi. Çünkü bütün Gepidler kendilerinin esirleri olduğundan onların her nesi varsa Avarlar'ın olması gerektiğini söylemişler, kumandan da vazifesinin şehri müdafaa etmek olduğunu, kimse ile ittifak yapmak veya müzakrede bulunama­ yacağını, bu hususta Hükümdara müracaat etmelerini bildirmiş­ ti. Bunun üzerine Avar Han'ı kendisine bir hediye verilmesini istemiş kumandanın, bunun için de İmparatora müracaat etme­ lerini söylemesi üzerine müthiş gazaba gelen Han Roma İmparatorluğu'na hücum için ahdetmişti. Bir müddet sonra on bin Kutrigur ve Utigurlar Sava Nehri 'ni geçerek Dalmacia "Dalmaçya" girmişler, etrafı yağmalayıp, tah­ rip ederek bir çok yerleri işgal etmişlerdi. Bayan bunun kendi haberi olmadan yapılmış olduğunu söyleyerek İstanbul 'a sefır göndermişti. Avar sefıri Targit İmparatordan Kutrigurlar'a ve Utigurlar'a verilen meblağın kalanının kendilerine verimesini


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

141

çünkü bu kavimleri artık Avarlar'a tabi olduğunu ve bundan başka Sirmium şehriyle Usdibad'ın Avarlar'a verilmesini talep etmişti. İmparator bu talepleri reddetmiş, hatta sefirleri yanına gönderdiği için de Bonus'a kızmıştı. Avarlar İstanbul'a bir kaç defa sefir göndermişler, bu esnada da savaş hazırlıklarını tamamlamaya çalışmışlardı. İmparator Avarlar'a karşı General Tiberius 'u göndermiş, fakat bu teşkilatsız Roma ordusu Avarlar'ın önünden kaçmıştı. Bu hali gören İmparator Avarlar'la anlaşmaya mecbur olmuş, senelik hediye vermeyi taahhüt etmiş, bunun üzerine Han'da Sirmium'un kendisine terkedilmesinde ısrar etmemişti. İstanbul'a adamlar gelmiş, hediyeler hemen yola çıkmışlar ise de yolda Haemus bölgesinde Şamar adlı bazı haydutlar bunlara hücum ederek götürülen bütün eşyayı zaptet­ mişlerdi. Bunun üzerine İmparator tekrar aynı hediyeleri takdim etmeye mecbur olmuştu. 578 'de Avar Han'ı Slav kabile büyüklerine sefirler göndere­ rek kendilerinden vergi talep etmiş, fakat Slavlar bu talebi red­ detmekle yetinmemiş sefirleri de öldürmüşlerdi. .

·ı

Bu esnada Roma imparatorluğu çok kötü durumdaydı: Acem Kıralı Hüsrev Anadolu ve Suriye'yi tahrip etmiş, Longobardlar İtalya'yı istila etmiş, Bizans Hükümdarı da delirmişti. Bunun üzerine idare mevkiini eline alan Tiberius muhtelif milletlerden topladığı ordu ile Hüsrev 'in üzerine yürümüş ve Acemler'i mağ­ lOp etmişti. Roma ordusunda bulunan milletler arasında Çörs adlı bir reisin idaresinde Avarlar da bulunuyordu. 580 yılında Roma İmparatoru Batı Gök Türk Hanı 'na sefir göndererek tahta çıktığını bildirmiş ve Acemler'e karşı müttefik olarak hareket etmeyi teklif etmişti. Fakat Roma sefiri Valentin sitemler ve harp tehditleri ile geri gönderilmişti. 5 8 1 'de Slavlar Yunanistan'ı müthiş bir surette tahrip etmiş­ ler, Roma İmparatoru da Avarlar' dan bunun intikamının alınma­ sını rica etmiş, Avar Han'ı Bayan da zaten öldürülen sefirlerin


142

A'ITİLA ve oGULLARI

intikamını almak istediğinden derhal 60.000 kişilik bir kuvvetle Pannonia'dan İllyricum'a geçmiş, oradan Scythia tarafına döne­ rek İster Nehri'ni geçerek Slavlar'ın üzerine hücum etmişti. Slavlar bu hücumdan kaçarak ormanlara ve mağaralara iltica etmişler, Avarlar da Slav arazisini tahrip ve yağma ederek birçok ganimet elde edip vatanlarına dönmüşlerdi. Bayan Sirmium ve Singidu 'nun yani bugünkü Belgrad şehri kumandanlarıyla iyi geçinerek bir takım inşaat ile meşgul olma­ ya başlamış, 582'de Roma İmparatoru'ndan hamam inşaası için ustalar istemiş, bunlara Tuna üzerinde bir köprü yaptırtmaya başlamıştı. Fakat köprünün inşaası sırasında Romalılar'ın gemi­ lerle muhalefet edebileceklerini düşünerek Yukarı Pannonia'da bulunan bütün gemileri toplatmış, bunlar üzerinde biraz deği­ şiklik ve tamirat yaptırarak harp gemileri teşkil etmiş ve bu filo­ yu Singidun'a göndermişti. Bu gemiler Sava Nehri kıyılarına Singidun ve Sirmium arasına gittikleri sırada Sirmium Yanmadası'na da bir ordu göndererek Sava Irmağı yanında Sirmium 'un karşısında ordugfilı kurdurmuş ve ardından da köp­ rünün inşaasına başlanmıştı. Bu vaziyeti gören Singidun'un kumandanı Han'dan bir açıklama talep etmiş, Han'da Slovenler'e karşı harplerden dolayı gerek Romalılar'ın ve gerek Avarlar'ın, menfaati icabı bazı inşaatta bulunduğunu bildirmesi üzerine kumandan da Hükümdarın izni olmayınca inşaata devam edilmesine müsaade edemeyeceğini bildirmişti. Bayan' da Roma kumandanına bunun için bizzat kendisinin İstanbul 'a gideceğini ve o vakte kadar da bu önemli inşaatın yanda kalmaması için devam ettirileceğini, eğer çalışanlara bir tek ok atılırsa bunu harp sebebi sayıp, o da hücuma hücum ile karşılık vereceğini, köprünün inşaasında katiyen fena bir niyeti olmadığını ve bu hususta yemin dahi edebileceğini söylemişti. Bu cevap üzerine vaziyetin nazik olduğunu gören Roma kuman­ danı İmparatordan cevap gelinceye kadar Han'ın yemini ile yetinmek mecburiyetinde kalmıştı. Şehrin haricinde her iki taraftan gelen müfrezeler özel merasim ile karşılaşmışlar, Bayan


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

ı43

kılıncmı çekerek Avax adeti gereği şu sözleri söyleyerek yemin etmişti:

"Eğer Sava Nehri 'nde köprü inşa ederek Romalılara zarar niyetinde isem mahvolayım, Avarlar mahvolsun, gök üstü­ müze yıkılsın, gökteki Tanrının ateşli oku öldürsün, dağlar ve onnanlar başımıza yıkılsın ve Sava Nehri bizi boğsun. " Aynı sözleri Roma inancı üzerine İncili elinde tutarak tekraxlamıştı. Bundan sonra kendisi İstanbul ' a gidemeyeceğini sefir göndere­ ceğini bildirmiş, kumandan bunu da kabul ebnişti. İstanbul' a giden sefirler Avax müfrezelerinin Slovenler' e kaxşı haxeket ede­ bilmesi için bir filo tedarikinin edilmesinin pek zaxuri olduğunu söylemişler, Hükümdax da Avax ordusunun tamamıyla hazır olduğunu kendi ordusunun ise Acemler'le savaşmakta olduğunu bildiğinden çaxesiz buna razı olmuştu. Halbuki sefirler köprü inşasından bahis dahi etmemişlerdi. Küprü tamamen inşa edildikten

sonra Bayan

582'de

İmparator'un yanına Solak adlı bir sefir göndererek Sava'da bir köprü inşa edildiğini, dolayısıyla Sirmium 'un mahvolmuş demek olduğunu çünkü Sava kapatılırsa şehre ne erzak ne de kuvvet gön­ derilemiyeceğini, bunun için ne hediye ne de tehdit ve ne de vaa­ din faydasız olduğunu, kendisi için Sirmium 'un istilası hayati bir mesele bulunduğunu ve esasen Gepidler'den sonra bu şehrin ken­ disine ait olması gerektiğini bildirmişti. Buna kaxşı gazaba gelen İmpaxator Tiberius şehirin katiyen Han'ın olamayacağını, iki kızından birisini daha hiç çekinme­ den feda edebileceğini, fakat şehri asla fedaya razı olmadığını söylemiş, dolayısıyla iki millet arasında harp başlamıştı. Romalılar asker toplamış, Sinni um' a kuvvet göndermişler, Sava Nehri 'nin Casia ve Caxbonaria adlı iki k,üçük adasındaki Roma kuvvetleri de Avaxlax'ın kuşatma haxeketlerini etkisiz kıl­ maya başlamıştı. Fakat Sirmium halkı açlıktan korkarak ya sulh veya nihai bir harp istiyordu. Bayan'da Roma kumandanı Theognis 'den nehrin kenarında bir görüşme talep etmiş, kuman­ dan gemide, Bayan ' da at üzerinde biribirine yaklaşmışlaxdı.


ATIİLA ve OÖULLARI

144

B ayan attan inmiş, kıymetli taşlarla donatılmış bir çardak altına konan

altın

bir

sandalyeye

oturmuş,

Han 'ın

yüzüne de

Romalılar'ın ok atması ihtimaline karşı bir kalkan tutulmuştu.

O

vakit her iki tarafta geçici mütareke olduğu ilan edilmiş ve müzakere başlamıştı. Müzakere gittikçe uzamış ve sertleşmiş, nihayet Roma kumandanı kızarak Han'a şu suretle bağırmıştı:

"Romalılar'ın gözü önünden uzaklaş... Silahını al.. Yann benimle muhakkak savaşmak fırsatını bulacaksın . " Fakat gün­ ..

ler geçmişti Roma ordusu harbetmiyordu. Bu esnada Bayan şehri Dalmaçya tarafından da sıkıştırmak için ikinci köprüyü inşa ettirmişti. B irkaç hafta sonra yüz bin Sloven' in Tuna'yı geçerek Moesia ve Trakya'ya girmiş ve tahribata başlamış olduğu habe­ ri gelmişti. Her taraftan sarılıyor, Sirmium 'da açlık baş gösteri­ yordu. İmparator bu vaziyet karşısında Sirmium 'u feda etmeye mecbur olmuştu. Bayan teslim şartları gereğince halkın bütün eşyalarını şehir­ de bırakmalarını ve İmparatorun üç senelik vergi olmak üzere

80,000 den 240,000 altın verilmesini ve bir eşiyle ilişkide bulu­ nan olan Avar' ın Roma İmparatorluğu dahilinde her nerede olur­ sa olsun hemen tutularak iade edilmesini talep etmişti. Simium'un istilasından sonra Avarlar'ın kuvvet ve kudreti daha fazla artmış, Hun İmparatorluğu 'na yakın büyük ve önem­ li bir imparatorluk kurulmuştu. B ayan, Avrupa'ya getirdiği Avarlar'ın birçok savaşlardan sonra azaldığını görmüş, kuvveti arttırmak isteyen Bayan kuv­ vetini arttırdıktan sonra evvelce Thüring'teki mağlubiyetinin öcünü almak üzere Austrasia Frankları'nın topraklarına girmiş ve onları mağlOp edip Kıralları Siegbert' i esir almıştı. Çok yük­ sek bir meblağ karşılığında Kırala hürriyeti iade olunmuş ve iki hükümdar birbirlerine karşı katiyen harp etmeyeceklerine dair yemin etmişlerdi. Birkaç sene sonra Bayan Slav kabilesini takip


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

145

ederken erzakı bittiği için Franklar'ın arazisine uğramış, Frank Kıralının kendilerine gerekli olan erzağı verdiği takdirde üç gün zarfında buraları terkedeceğini bildirmiş ve her iki taraf da vaa­ dini yerine getirmişti.

582 senesinde Roma İmparatoru Thiberius vefat etmiş, yeri­ ne üvey oğlu Caesar Mauritius geçmişti. Avarlar yeni Hükümdara sefir göndererek senelik verginin 80,000 den 100,000 altına çıkarılmasını talep etmiş, fakat İmparatordan red cevabını almıştı. Bunun üzerine Bayan ansızın halkı tarlalarda ekin biçmekle meşgul olan Singidun şehrini muhasara etmiş, harpte Avarlar çok kayıp vermişlerse de galip gelmişlerdi. Daha sonra Bayan'ın ordusu Viminacium şehrini zaptedip tahrip etmiş, oradan hamamlarıyla meşhur olan Augusta adlı küçük bir şehrin üzerine yürümüştü. Burasının hamamlarından istifade eden kadınlarının ricası üzerine şehir tahrip olunmamış, ordu bu suretle ilerleyerek Aşağı Moesia'dan geçmiş, Karadeniz sahille­ rine kadar gelmiş, burada Auchial şehrini de zaptetmişti. Bayan burada Bizans sefirleri olan Elpidius ve Comentiolus 'u kabul etmiş, sefırlerin "neden böyle davranıyorsun, " sorusuna şu ceva­ bı vermişti: "Bilmek istiyor musunuz maksadım nedir?.. Arkasına saklandığınız uzun taş duvarları yıkmak.. " Bu söze karşı Comentiolus Avar Hanı 'na hitaben söz söylemek suretiyle etkilemek istemiş, Bayan 'ın yemınının bozulduğunu, Romalılar'ın Avarlar'a zengin arazi vermesine rağmen buna nankörlük ettiklerini söylemişti. Bayan bu konuşmadan dolayı son derece hiddetlenmiş, derhal Comentiolus'u zincire vurdur­ muş, hapse attınnış ve çadırını parça parça ettirmişti, ki bu Avarlar tarafından ölüme mahkum, etmek demekti. Ertesi gün Han büyüklerin ricası üzerine sefiri öldürmemiş, geri gönder­ mişti. Roma ordusu Doğuda Acemistan'da (İran) harJle meşgul olduğundan İmparator Avarlar'a karşı hiç bir şey yapamıyordu. Bayan'da kışın gelmesinden dolayı zengin ganimet vatanına dönmüş, nihayet 583 te Roma İmparatoru senelik vergiyi 20.000 altın daha vermek suretiyle arttırarak sulh yapılmıştı.


146

ATI'İLA ve OÖULLARI

Avarlar ile sulhun yapılmasının ardından bu sefer de Slavlar Moesia ye Trakya'dan geçerek Roma arazisine girmişler, bura­ larda müthiş tahribatta bulunmuşlardı. Bu sırada Bayan Han'ın sarayında oturan bir ruhani lider Han'ın saraylısı ile münasebette bulunmuş, bu münasebet mey­ dana çıkınca yedi Gepid hizmetçisi ile İstanbul ' a iltica etmeye mecbur olmuştu. Avarlar tarafından Bokolabras denilen ruhani lider rütbesini alınış olan bu zat İstanbul'da Han'ın aleyhinde İmparatora bir çok sözler söylemiş, yalnız aşk ilikisini anlat­ makla kalmamış, politikaya dair de ifşaatta bulunmuş, hatta son defa Slavlar'ın Romalılar'a hücumunu Bayan'ın tertip ettiğini de söylemişti. Bu ifşaattan gazaba gelen Hükümdar bu sırada senelik kalan verginin ödenmesi için Bizans 'a gelen Avar sefıri Targit'i derhal tutuklatarak altı ay bir adada hapsettirmiş, sonra da bırakmıştı. Bu haberi alan Bayan son derece hiddetlenerek derhal ordu­ suyla Romalılar 'ın üzerine yürümüş, Ratiaria, Bononia, Durostor, Marcianopol ve başka şehirleri tahrip etmiş, 586 sene­ si sonunda bütün bu bölge harabeye çevrilmişti. Hükümdar Comentiol 'u ordu kumandanı tayin etmiş bu da Anchial şehri civarında ordugah kurmuş, ordusunu üç kısma ayırarak Avarlar üzerine hareket etmişti. Han'ın Aemüs ve Tomea bölgesinde bulunduğunu bilen Roma kumandanı ordusu­ nun bir kısmını Cast, diğerini Martin'in idaresine vermiş, üçün­ cüsünü de kendisi idare ederek zayıf ve işe yaramıyan askerleri­ ni de ordugahta bırakmıştı. Genel ordugah ta Martianopol 'da olup her ordu seferden buraya dönecekti. Cast sola doğru hare­ ket ederek Tzaparda veya Zaldapa ve Aemüs Dağları'na kadar ilerlemiş, burada güneş doğarken ansızın Avarlar üzerine hücum ederek bir kısmını öldürmüş, bir kısmını da esir alınıştı, ki bun­ ların muhafazasını kendi muhafızlarına havale etmiş, fakat Avarlar kendilerini toparlayıp ansızın hücum ederek Romalılar 'ın elde ettiği ganimeti almaya muvaffak olmuşlardı.


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

147

Martin ise casusları vasıtasiyla Avar Hanı 'mn bulunduğu tarafı öğrenerek Tomea bölgesine Mea şehri 'ne doğru hareket etmiş, burada Avarlar'ı gözetleyerek ansızın üzerlerine hücum etmişler, bir kısmım öldürmüşler, Han'ı da bir göldeki adaya çekilmeye mecbur etmişlerdi. Martin birçok ganimetle diğer orduların birleşeceği yere gelmiş, burada Comentiol ' un bir yüz­ başısının tavsiyesi üzerine Martianopol şehrine çekilmişti. Daha sonra Cast'ın ordusuyla da birleşmiş, fakat Comentiol 'u bula­ mamışlardı. Bunun üzerine Sabulen manalion bölgesine gelmiş­ lerdi. Martin buradan Avarlar'ın hareketini durdurmak için aynlmış, Han'ın nehri geçtiğini haber alınca üzerlerine Cast hareket ederek Avarlar'a epey kayıp verdirmişti. Martin, Cast'ın Avarlar'a karşı durabileceğini ve bu kuvvetin bunun için yeterli olduğunu görerek Comentiol 'u aramaya gitmiş, Cast da Martin'in ordusunu aramaya başlamış, fakat bu esnada karanlık basmış gece olmuştu. Bu sırada Avarlar nehri geçerek dönmüş­ ler, Cast' a yandan hücum ederek Roma ordusunu karma karışık etmişler, bir kısmı ölmüş, bir kısmı da kumandanları�a birlikte ormanlara iltica etmişler, burada da Avarlar tarafından esir edi�

lerek bilahare yüklü para karşılığında hürriyetleri iade edilmişti. Bu başarıdan daha fazla cesaret alan Avarlar Trakya içerileri­ ne kadar giderek buraları da yağmalamaya başlamışlar, Romalılar ise bunlarla ancak küçük müsademeler yapabilmişlerdi, Bu sırada Avar ordusu etrafı yakıp kavuruyor, birçok ganimet elde ediyordu. Avarlar Apperia Kalesi'nde savunucu Busa'yı da esir almışlar, bundan kuşatma ve duvar delmek aletlerinin imalini ve kullanma­ sını öğrenmişlerdi. Bu suretle şehirleri kuvvvetli bir surette kuşat­ mışlar, yalnız Filibe ile Ed.ime'yi zaptedememişlerdi. Roma Hükümdarı Avarlar'a karşı daha kuvvetli bir ordu göndermiş, bu ordu Avarlar tarafından zaptolunan bütün kaleleri geri almaya muvaffak olmuştu. Bunun üzerine Bayan talihinin döndüğünü görmüş, İmparatordan beş senelik bir sulh talep ebniş ve bu sulh da yapılmıştı. 587 senesinde yapılan bu sulhun geçici olduğunu bilen her (fci taraf tekrar harbe hazırlanmaya başlamıştı.


148

ATIİLA ve oGULLARI

Mauritius Acemistan savaşından dönmüş, seçkin ordusu kumandan Priskos'un idaresinde Anchial'a gönderilmişti. Diğer taraftan Bayan'da Kuzey kavimlerinden kuvvetli olanlara ken­ disi ile ittifak yapmasını istemiş rica ve zayıflara da Romalılar'a karşı yapacağı harpte kendisine katılmasını emrediyordu. Romalılar'ı hareket esnasında şaşırtmak için de kendisi derhal seçkin askeriyle Anchial üzerine yürümüştü. Anchial'ı zaptede­ rek tahrip etmiş, bilahare Avar ordusu Adrianopol ' ın Güneybatısındaki Drizipera şehri'nin üzerine yürümüş, şehri iyice muhasara etmiş, fakat bundan bir şüphe hissederek muha­ sarayı kaldırıp şehrin birkaç günlük uzağına gitmiş, burada Heraklea yanında karargah kuran Kumandan Priskos'u Tzuru şehri 'ne girmeye mecbur edip şehri kuşatma altına almıştı. Kuşatma esnasında Avarlar bir gün casus yakalamışlar, casusun üzerinde hükümdarın Priskos 'a gönderdiği bir mektup çıkmış, mektupta yazılanlara göre hükümdar müdafaada ısrar etmesini ve kendisi büyük bir ordu ile Avarlar'ın üzerine yürüyerek Han'ın eşi ve çocuklarını esir edip İstanbul'a getireceğini bildi­ riyordu. Bunun üzerine Han Priskos 'tan sulh talep etmiş ve anlaşması yapılmış. Romalılar hilelerinde muvaffak olmuşlardı. Çünkü bu mektup Hükümdardan gelmeyip Romalılar tarafından uydurulmuştu. Bayan'ın davetine uymakta geç kalan Slavlar yavaş yavaş Han'a iltihak etmeye başlamışlar, gizli gizli harp tedariki görül­ meye başlanmıştı. 593 senesi ilkbaharında kumandan Priskos 'da karargahını Durostor'da kurmuş, Kok (Gmr) adlı bir Avar sefiri gelerek kumandanı subaylarının yanında sulh ve yeminini bozmakla itham etmiş ve Romalılar'a tehdit edici sözler söylemişti. Bu söz­ leri söylemekteki maksat sulhun yalnız Avarlar'a ait olmayıp ken­ dilerine tabi olan Slavlar'a da ait olduğunu izah etmekti. Kumandan da sulh şartlarına Slavlar'ın dahil olmadığını, dolayı­ sıyla Romalılar her kimle isterse harp edebileceğini söylemişti,


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

149

Priskos Slavlar'ı mağlOp etmenin Avarlar'ı zayıflatmak oldu­ ğunu bildiği için Slavlar üzerine yürümüş, 594 ve 595 'te Slav kabilelerini mağlOp etmiş, Slavlar'ın Moesia, Dalmatia, Trakya'dan aldıkları ganimeti geri almıştı. Romalılar o kadar çok esir almışlardı, ki bu esirleri ne yapacaklarını bilememişler, kırbaçlarla dövmüşler, vücutlarında etler gözükünceye, kanlar sel gibi akıncaya kadar dövmekte devam etmişlerdi. Bayan bunu duyunca son derece mütessir oluyor, fakat Priskos 'un kumandanlıkta mahareti olduğu kadar politikada da kudretini takdir ediyor, Priskos'da Han'ın büyüklük ve harpteki maharetine hayran oluyordu. Roma kumandanı Avar sefiri Targit ve Doktor Theodor vasıtasıyla Han'ı etkilemek istemiş, doktorun sözleri Han' a dokunmuş Han' da şu suretle karşılılt vermişti: Theodor emin ol ki ben kendime sahip oluyorum, gazabımı yatıştınnayı bilirim, fakat bu vaziyetin durumuna göredir. Bak.. Bundan sonra Priskosa kızmıyorum, dostu olmak istiyorum. Eğer o da benimle dost olmak isterse.. Fakat Slavlar'dan aldığı ganimetin yansını bana terketsin. O bu gani­ meti silahı ile aldı, illin bana tabi olan bir kavimden aldı. Bundan dolayı bunu pay etmek hakkaniyet değil midir? Fakat bu sırada İstanbul sarayında entrikalar başlamış, güçlü kumandan azedilerek yerine Hükümdarın kardeşi tayin olun­ muştu. Bu esnada Bayan'ın daveti üzerine bir Bulgar suvari müfreze­ si Volga sahillerinden Pontos sahralarına kadar gelmiş, buradan da Tuna'nın sol sahillerini takip ederek Avarlar'ın yanına doğru ilerlemeye başlamıştı. Yolda karşılaştıkları bir Roma muhafız kuvveti bunlarla harbe başlamış, Bulgarlar derhal harekete geçe­ rek Avarlar'la Romalılar'ın sulh yapmış olduklarını hatırlatmışlar, fakat buna rağmen harp başlamış, Romalılar mağlup olmuştu. Buna karşı Bayan, Tuna'nın sol sahilinde kendisine ait olan topraklarda meydana gelen bu muharebeden dolayı Romalılar'a


150

ATI'İLA ve oGULLARI

şikayette bulunmuş, Roma sarayı vaziyetten korkmuş, eski Kumandan Priskos 'u tekrar görevine geri getinnişti. Prisk.os düzenli ordusuna güvenerek Bayan' a şu haberi göndermişti: "Ne zamandan beri lütfederek memleketimize kabul ettiğimiz bir kaçak kendisine hudut tayin etmek cesaretinde bulunuyor . " Bu cevaba son derece hiddetlenen Bayan derhal ordusunu alarak Singidun 'un önüne gelmiş, şehri zaptetmiş, duvarlarını yıkmış, halkını da Pannonia'ya göndermişti. Priskos'un ordusu geç gel­ miş, bir Tuna adasında ordugah kurmuştu. İki orduyu Tuna'nın bir kolu biribirinden ayırıyordu. İki lider birbirlerini görmek iste­ diklerinden Bayan at üzerinde gelmiş, sahilde inmiş, Priskos da küçük bir kayıkla sesi işitilebilecek bir noktaya kadar yaklaşmış, görüşme başlamış, neticede harpten başka çare kalmamıştı. Kumandan Priskos harbe hazırlanırken Bayan'ın Dalmaçya'da yağma ve tahribat ile meşgul olduğu haberini almıştı. .

Romalılar her sene bin kadar muhafız kuvvetini Salona şeh­ ri 'ne gönderirlerdi. Böyle bir muhafız alayı da Avarlar'ın harp için uzaklaştığını görerek oralarda kalan Avar aileleri üzerine ansızın hücum etmişler, birçok esir ve ganimet elde edip şehre dönmüşlerdi. Seferden geri dönen Avarlar bu durumu haber alınca son derece kızmışlardı. Bir müddet sonra yine Salona muhafız alayı Tuna'yı geçerek Avarlar'ın üzerine hücum etmiş­ ler, Avarlar da bunları mağlUp edip bir kısmını imha etmiş, bir kısmını da esir almışlardı. Bilahare bunların Salona' dan geldik­ lerini haber alınca bu askerlerin elbiselerini giyerek atlarına bin­ mişler, ellerinde Roma bayrağıyla bizzat Bayan'ın kumandasın­ da Salona'ya doğru hareket etmişlerdi. Salona'ya yaklaşınca ordunun büyük bir kısmı civara saklanmış, yalnız Roma elbise­ sini giymiş olanlar şehre doğru ilerlemiş, şehir halkı muhafızla­ rın geldiğini sanarak kapıları açmış, Avarlar da içeri girerek şehri zaptemişlerdi. Bundan sonra civara saklananlara da işaret verilerek şehir tamamıyla istila edilmişti ki bu tarihten itibaren Avarlar Dalmaçya'ya hakim olmuşlar, hatta bir kısmı buralara yerleşmişti. Yalnız sahildeki bazı şehirler Romalılar'ın elinde


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

ısı

kalmıştı. Buna pek hiddetlenen Kumandan Priskos Yukan Pannonia'ya hareket ederek burada Avarlar'ı beklemiş ve alınan ganimeti geri almıştı. Han' da bunun üzerine Trakya 'ya girmiş, Drizipera şehri 'ni zaptederek burayı harabeye çevirmiş, fakat ordusunda veba baş göstermişti. Az zamanda kayıpların sayısı o kadar artmıştı, ki bir gecede Han'ın yedi oğlu birden ölmüştü. Bundan son derece müteeesir olan Han, yanına sulh için gelen Roma sefirlerini on iki gün kabul etmemiş, nihayet sulh yapılmıştı. Ertesi sene yani 600 senesinde tekrar harp başlamıştı. Ba:y"'arl Roma kumandanının Tuna'nın sol sahillerini almasının neticesi olarak yavaş yavaş hududun Hunnian'ın içerilerini tehdide baş­ lamış olduğunu görmüş, bunun için her türlü çareye baş vurarak nehrin Kuzey sahilini almaya karar vermişti. Priskos baharda yeni bir askeri harekat yapabilmek için Viminacium ve bunun tam karşısındaki adada karargah kurdur­ · muş ve nehirden kuvvetli bir ordu geçirmeye başlamıştı. Bayan da buna engel olmak için dört oğlunu üzerlerine göndermiş, kendisi de Roma ordusunu arkadan vurmak üzere hareket etmiş­ ti. Romalılar, Bayan 'ın oğullarını mağlOp etmişlerdi. Bayan ve Priskos arasında beş korkunç savaş olmuştu, ki bu harplerde Bayan son derece cesurca hareket etmiş ise de Romalılar'a mağ­ IOp olmuştu. Romalılar Bayan'ın dört oğlunu bir bataklığa sıkıştınnışlar, � burada dört oğlunu da öldürmüşler, oğullarına yardıma giden Han' da çok zor kurtularak Tisa Nehri bölgesine kaçabilmişti. Romalılar Avarlar'ı gözden kaçırmamak için nehri geçmişler burada üç Gepid köyü 'ne rastlamışlar, uykuda iken hepsini galip avlayıp, katletmişlerdi. Bayan tekrar ordu toplayarak son bir harbe karar vermiş, fakat yine mağlup olmuştu. Kumandan Priskos galip geldiği halde takibe cesaret edememiş, hatta Tuna 'nın Kuzey sahillerindeki ordugfilıına çekilmişti.


152

AITİLA ve oG ULLARI

Bayan bu harpte ölmemişti fakat bu tarihten itibaren adınclan bahsedilmemektedir. Bu büyük ve cesur Avar Han'ı 565 sene­ sinde genç yaşında Avar Han'ı olmuş, otuz altı sene hükümran olarak Avarlar'ı Orta Avrupa'nın en büyük kavimlerinden biri yapmaya muvaffak olmuştu. Avarlar Bayan zamanında en güçlü devirlerini yaşamışlardı. Bayan 'ın ismini bugün dahi Macaristan'da yer ismi olarak bulabiliriz: Bayan, haza, Baya... 602 senesinde İstanbul'da Yüzbaşı Phokas isyan etmiş, İmparatoru öldürerek kendisi tahta geçmişti. Tahta geçer geç­ mez Dacia'dan orduyu geri çağınnış ve Avarlar'a sulh teklif etmişti. Saltanatının ikinci senesinde Acemlerle savaşmaya baş­ lamış, bu sırada da Avarlar senelik vergi talep etmişlerdi. Avarlar, Romalılarla sulh içinde yaşamışlar, ordularını İtalya tarafına çevirmişlerdi, Avarlar'ın eski dostları olan Longobard lar'a Avar Han'ı birçok kere yardımcı kuvvetleri göndermiş, hatta 609'da Avar Han'ı tarafından Longobard Kıralı Aghidulf'a on bin Slav gönderilmişti. 61 O senesinde zengin ganimet elde etmek üzere Avar ordusu İtalya üzerine yürümüş ve Friaul şehri yanına gelmişti, ki bura­ sı Longobard Kıralı Alboin'in varisleri olan Pirensler tarafından idare ediliyordu. Pirens Ghisulf müdafaaya başlamış, kısa zamanda topladığı kuvvetleri Avarlar tarafından mağlOp oluna­ rak kendisi de öldürülmüştü. Geri kalanlar da güvenli kalelere kaçıp sığınmışlardı. Pirensliğin merkezi olan Forum Julii sağ­ lam duvarlarla çevrilmiş eski bir Roma kalesi idi. Bu şehre Ghisulf'tan dul kalan eşi Romhilda ve çocukları ile Longobard ileri gelenleri ve müfrezeler sığınmışlardı. Pirenses Romhilda sekiz çocuk annesi haris bir kadındı. Avarlar kaleyi kuşatınca derhal müdafaaya başlanmış, Longobardlar'ın inatçı müdafaala­ rına karşı Avarlar çekilmek üzere iken bir gelişme Avarlar'a başarı temin etmişti: Bir sabah Avar Han'ı birçok suvarisiyle kuşatmanın nereden daha kuvvetle yapılabileceğini araştırmak için köyleri gezmeye başlamış, Romhilda'da duvardan bunlara


153

HÜSEYİN NAMIK ORKUN

bakmış, gözleriyle Han'ın harekatını takip etmişti. Yeni Avar Han'ı genç ve yakışıklıydı. Pirenses bu Han ' a karşı aşk hissi duymuştu. Ertesi günü Pirenses tarafından gizli bir heyet Han ' ın çadırına gelmiş, eğer Han Pirensesi eş olarak kabul ederse şeh­ rin teslim edileceğini bildirmişti. Han, sefirleri iyi bir surette kabul etmiş, uygundur cevabı vermişti. Pirens Rornhilda gece olunca şehrin bir kapısını açık bıraktımuş, buradan içeri giren Avarlar derhal şehri zaptetmişlerdi. Ghisulf'tan dul kalan Pirenses gece uyumamış, sevgilisini beklemişti. Nihayet Han'ın huzuruna çıkmış,

onu

sarayına

götürmüştü,

Han

sözünü

tutmuş,

Romhilda'yı eş olarak kabul etmiş, fakat ertesi günü ihtirası için vatanını teslim eden bu Pirensesi muhafızlarından on iki kişiye vermişti. Avarlar şehri tamamen yağma etmişler, ganimeti araba­ lara yükleterek Pannonia'ya doğru hareket etmişlerdi. Arabaların peşini şehrin sakinleri, kadınlar, erkekler ve çocuklar takip edi­ yordu, ki bunlara Avarlar Tuna ve Drava Sahilleri'nde iyi arazi vermeyi vaat etmişlerdi. Han bunlarla uzun yola çıkmayı tehlike­ li bulmuş, bir yerde durarak bunlara karşı nasıl davranılması gerektiğini görüşmeye başlamıştı. Bu sırada Ghisulf'un oğulları ordunun kenarında birer at bularak kaçmaya teşebbüs etmişler, fakat küçük kardeşleri Grimoald at binemiyecek derecede küçük idi. Bu kardeşlerini ne yapmaları gerektiğini bir müddet düşün­ müşler, nihayet onu da ata bindirerek kaçmaya başlamışlardı. Avarlar derhal bu fırarın farkına varmışlar, hemen takip için ara­ kalarından kuvvetler göndermişlerdi. Bunun üzerine firariler bir ormana kaçmışlar, fakat bir Avar Grimoald'ı yakalamış, başına bir at başlığı takarak esirini arkasından sürüklemeye başlamıştı. Çocuk üzgün halde kaçan kardeşlerinin gittiği istikamete doğru bakmış, bilahare bu gidişin esaret ve ölüm yolu olduğunu bildiği için kesin karar vermiş, kılıcını çekerek iki eliyle Avar'ın başına kuvvetli bir darbe vurmuş, bunu attan düşürdükten sonra ata bine­ rek kardeşlerine yetişmişti. Bunların kaçışı Longobardlar' ın Üzerlerine hücum etmesi ihtimalini doğurduğundan taburdaki kuvvetli esirleri öldürmüş-


154

A'ITİLA ve OÔULLARI

ler ve nihayet Romhilda da vatana ihanetinin cezasını şu suretle çekmişti: Han'ın emriyle meydanın ortasına ucu sivri bir kazık, dikilmiş ve Pirenses Romhilda Han'ın önüne getirilerek kendi­ sine şu sözleri söylemişti: "Sefil kadın.. Senin yegane layık olduğun erkek budur. " Bundan sonra dört kuvvetli erkek kadını kaldırmışlar, kazığa çekmişler, Avar ordusu da yoluna devam etmişti. 6 1 0 senesinde Bizans tahtına Heraklius geçmiş, 61 6'da da İmparator Avar Hanı 'na sefirler göndermiş, Roma sefirleri Avarlar'ın yanında son derece dostane muamele görmüşlerdi. Avar Han'ı dostluğuna yemin etmiş, onu yanlış anladıklarını, kendisi Romalılar'a sadık kalmak istediğini, hatta bizzat İmparatoru ziyaret etmek niyetinde olduğunu söyleyerek hükümdarla Heraklea'da buluşmayı teklif etmişti. Avarlar'ın bu hareketi ve teklifi Bizansı oldukça memnun etmiş, İmparatorun emriyle Heraklea da hazırlığa başlanuşlardı. Hükümdar Han ile Selymbria ve Heraklea arasında buluşmak istiyordu. Bu seyahatte Hükümdara az sayıda askerle şatafatlı giysileriyle ümera iştirak etmişti. Arkadan da dolu arabalarla verilecek hediyeler, tiyatro levazımatı, koşu atları ve arabaları ile bu gösterişli merasimi seyretmek için birçok da halk geliyordu. Han yola çıkmış ve yanına en seçkin adamlarını almıştı. Diğer taraftan Heraklea ve Selymbria arasında bulunan orman­ larda yerleşmek üzere Avar müfrezeleri muhtelif yerlerden hare­ ket etmiş, önden giden kuvvetler de İmparatorun dönüş yolunu keserek geri kaçmasına engel olması için görevlendirilmişti. İmparator Heraklius Han 'ın yaklaştığını haber alınca Selymbria'yı terkederek başında İmparatorluk tacı ile süslü atı­ nın üstünde yola çıkmıştı. Fakat arkadan bazı Avar müfrezeleri­ nin hareketi köylülerin dikkatini çekmiş, derhal alaya koşarak vaziyeti anlatmışlar, tam bu sırada da ufukta Avar müfrezeleri gözükmüştü. Vaziyet pek tehlikeli bir hfil almıştı. Hükümdar derhal attan atlamış, tacını çıkarmış, bir köylü elbisesi giyerek


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

155

dört nala kaçmaya başlamıştı. Han'ın müfrezesi yaklaşarak hücuma başladığı vakit Romalılar da kaçmak için telaş içindey­ diler. Avarlar Romalılar 'ı esir almışlar, fakat İmparatoru tutama­ mışlardı. Avar Han 'ı plarunın başarılı olamadığını görünce bunun için bir çare daha düşünmüş ve derhal mümkün olan süratle herkes­ ten evvel İstanbul surları önüne gelerek kapıları işgal etmeye karar vermişti. Avar suvarisi süratle İ stanbul kapılarına gelmiş­ ler, fakat surların müdafaa edildiğini kapıların kapalı 'olduğunu İ stanbul'un müdafaaya hazır bir halde bulunduğunu görmüştü. İmparator Avarlar'dan önce gelmiş, şehri müdafaa için hazırlan­ mıştı. Artık her şeyin geç olduğunu gören Han geri dönmüş, İstanbul civarındaki kiliseleri yağma etmiş, Trakya'dan itibaren yolda karşılarına çıkan yerleri yağmalayıp, memleketine dönm­ üştü. .

Avarlar'ın bu hareketi bir savaş ilanı sebebi olmasına rağmen harbe karşı olunduğu için mesele sulh ile halledilmişti. Avar Han'ı bu hareketten sonra Romalılar'a karşı özür c;lilemiş, ken­ disinin haberi olmadan müfrezelerinin bu işi yaptığını söylemiş,. hatta alınan esir ve ganimeti iadeye hazır olduğunu da bildir­ mişti. Bunun üzerine yine müzakere başlamış, Avarlar Roma sefırleri

Athanasius ve Kozma ile

sulbü aktederek her iki taraf

yemin ederek buna sadık kalacağını temin etmişlerdi. İmparator da Asya'da harbe başlamak istediğinden sulhu daha fazla arzu etmiş, kendisi bizzat harbe hazırlanarak büyük oğlu Heraklius, Constantinus'u yerine vekil bırakmış, yanına da müşavir olarak muktedir adamlar tayin etmişti. İmparator bu harp esnasında Avarlar'ın bir tehlike teşkil etmemeleri için Han ' a etkili bir mektup yazmış, oğlu Heraklius 'un hamisi olma­ sını, icabında kendisine nasihat vermesini ve bunun için harpten dönüşünde iki yüz bin altın takdim edeceğini vaadetmişti. Bu vaadini takviye için de Han'a rehin olmak üzere tanınmış seçme adamlar göndermişti.


ATI'tt.A ve OÖULLARI

156

Acemlerle muharebe

622

senesinde başlamış, Romalılar

galip gelmiş, sonraki senelerde de muharebe devam etmişti. senelerinde devam eden bu harpte Acem

Şahı

625

Romalılar'ın

gücünü görmüş, buna karşı ittifak edebilecek bir kavim aramış ve Avarlar'ı bulmuştu. Avarlar, Acemlerle birlikte İstanbul üze­ rine yürüyecekler ve edilen yağma çoğunlukla Avarlar'ın ola­ caktı. Bu plan ve müzakere gereğince kuvvetli bir Acem ordusu Khalcedon (Bugünkü Kadıköy) yakınına gelmişti. Buluşma vakti

626

senesinin Haziran ayı idi. Bu ittifak çok gizli olduğu

halde Romalılar kuşkulanmışlardı. İttifakı teyit etmek için Athanasius sefir olarak Avar Han'ı yanına gitmiş, fakat hududu geçer geçmez derhal tutulmuş, her türlü haberleşmesi kesilmiş­ ti. Bunu haber alan Romalılar derhal savunma için hazırlanmış­ lar ve görüşmede bulunan İmparatora da haber göndermişlerdi. İmparator karşısında bulunan orduyu bırakamıyor, müttefik ara­ yıp duruyordu. Bu sırada Acem ordusu Boğaziçi sahillerine gel­ miş, ordugah kurmuştu. Avar ordusu öncüleri de Melanthias taraflarına gelmiş, asıl ordu ise yavaş yavaş bu taraflara doğru hareket etmişti. Avar ordusu pek yavaş geliyordu. Zira eşyası pek çoktu. . Denizde de harp edeceklerini bilen Avarlar arabalara kayıklarını ve gemilerini yükletmişler, bunlarla beraber hareket etmişlerdi. Edirne civarında bulunan Avar Han ' ı esir olarak kendisiyle bir­ likte getirdiği Roma sefiri Athanasius' u şu haberle İstanbul' a göndermişti:

ler?. . . "

"Buradan daha ileri gitmemem için bana ne verir­

Bir müddet sonra Han'a şu cevap gelmişti: Avarlar'ın

dostu olan Romalılar merkezi hükümete yaklaşmamalarını tav­ siye ediyorlar. Bu cevaba karşı asabileşen Han sefıre şu sözleri söylemişti:

"Defol!. Git!. Kendilerine de ki her şeylerini bana versinler, aksi takdirde şehirlerini yıkar, halkı da esir alır götü­ rürüm. " Bu sırada Avarlar'ın öncüleri Melanthias karargfilıı nda iken bir gün şehrin suvari muhafızları yem tedariki için dışarı çıkmış,


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

157

Avarlar da derhal Üzerlerine hücum ederek püskürtmüşlerdi. Bu küçük zaferden memnun olan Avarlar karargfilu terkederek şehri, ve Keras körfezi'ni dolaşıp Boğaziçi sahillerine gelmişler. Geceleyin karşıda bulunan Acem ordusuna ateşle işaret vermeye başlamışlar, bunun üzerine karşı taraftan da karşılık almışlardı. Han'ın ordusu pek yavaş ilerliyordu. Nihayet 27 Temmuzda İstanbul surları önüne gelmiş ve Temmuzun 3 1 'nde Propontis (Marmara denizi) inden Keras (Haliç) Körfezi'ne kadar olan surların haricinde bulunan mesafeyi işgal etmişlerdi. Bu Avar ordusunda Avarlar' dan başka Bulgarlar, S lavlar ve diğer millet­ ler de bulunuyordu. Han kuşatma makinelerini yerlerine yerleş­ tirmiş, gemilerine güvenli bir yer bulmuş , merkezde kendi ida­ resindeki Avarlar, sol tarafta Slavlar mevki almışlardı. Hücum makinelerinden başka on iki büyük kule yapılmıştı, ki bu kule­ ler şehrin surlarıyla aynı yükseklikte bulunuyordu. Gerek bu kuleler ve gerek makinelerin ateşe karşı muhafazası, için üzerle­ ri deriler kaplanmıştı. Han Romalılar'ın üç sıra kürekli büyük harp gemilerini görünce buna karşı kendi gemileriyle hareket etmenin mümkün olmadığını anlamış, gemilerini Barbyss Nehri kıyılarına getirmişti, ki burada az olduğundan büyük gemiler hücum edemezdi. Avarlar ilk hücumlarını Altınkapı taraflarına yapmışlar, fakat şehirden güçlü bir karşılık görmüşlerdi.

31

Temmuzda başlayan sıkı muhasara beş gün devam etmiş, on iki tekerlekli kule, duvar delmeye mahsus aletler ve birçok makine­ ler etrafa dehşet salmıştı. Duvar delmeye mahsus aletler hücum ettiği vakit Avarlar da buraya ok yağmuru yağdırıyorlardı. Romalılar sık sık kaleden dışarı çıkarak hücum ediyorlar, Avarlar'ın aletlerini tahrip ediyor, çalışanları öldürüp, kuleleri imha ediyorlardı. Bonus daha fazla kan dökülmeye engel olmak için Han'a birçok defa yıllık vergiyi vererek geri çekilmesini söylemiş, Han'da şehri teslim etmelerini bildirmişti. Ağustosun ikisinde Han müzakere için Romalılar'dan sefir gönderilmesini istemiş, Romalılar da yüksek rütbeli memurlar


158

AITh.A ve OÖULLARI

göndermişlerdi. Han'ın yanına civar çadırlardan ipek elbiselere bürünmüş üç Acem gelmiş ve bunlar Han'ın yanında oturtuldu­ ğu halde Romalılar ayakta bırakılmıştı. Han Roma sefırlerine Acemlerin Asya taraflarına hfildm olduklarını, binaenaleyh İmparatorun şehre giremeyeceğini, bunun için bir an evvel şehri teslim ederlerse canlarına dokunulmayacağını söylemiş, Romalılar da şehri teslim edemeyeceklerini söyleyerek geri dön­ müşlerdi. Ertesi akşam Romalılar gemilerle geri dönen Acemleri bek­ lemişler, bunları tutarak birisinin başını, diğerinin ellerini kese­ rek arkadaşının başını ve kendi ellerini boynuna asıp Han'ın yanına geri göndermişlerdi. Üçüncüsünü de Acem ordusunun gözü önünde keserek makineler vasıtasıyla karşıdaki Acem taburuna şu tarzda bir yazı ile atmışlardı: "Avar Han 'ı ile anlaş­

ma yaptık. Sefirlerinizi Han bize teslim etti. Birisini gönderiyo­ ruz. Diğerlerini de düşünmeyiniz. " Bütün bunlara rağmen Han şehirden iki saat mesafede olan Khelai adlı küçük bir körfeze gemilerini getirtmiş, Pazar günü sabahleyin gemileri suya bırakarak bizzat kendisi de ilk gemiye binmiş, yardımcı Acem kuvvetlerinin karşıya geçmesine nezaret etmek istemişti. Romalılar her şeye vakıf olmuşlardı. Avar gemi­ leri ilerler ilerlemez Roma gemileri üzerlerine hücum etmişler ve batırmaya başlamışlar, bunun üzerine diğer gemiler de geri çekilmeye mecbur olmuşlardı. Nihayet yeni bir plan tertip edil­ mişti: Geceleyin şehrin Blachema ve iskele tarafına düşen kıs­ mına Barbyss Nehrin'den gemilerle hareket ederek hücum etmeyi düşünmüş, fakat Romalılar vaziyetten şüphelenerek, Bonus gemilere körfezin iki tarafına dizilmelerini emretmiş ve B lachema Körfezi medhaline kuvvetler yerleştirmişti. Romalılar'ın harekete geçmesine işaret olmak üzere St. Nicolaus kilisesi'nin balkonundan meşale yakılacaktı. Avarlar için de plana göre hareket etmek üzere Blachema tepesinde ateş ile işaret verilecekti. Romalılar'ın ateş işaretini kendi işaretleri


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

ıs9

zanneden Avarlar gemileriyle hareket etmişler, fakat müthiş bir ok yağmuru altında kalmışlardı. Bu sırada Roma gemileri de bulundukları yerlerden çıkarak Avar gemilerine hücum etmiş, gemileri batırmış, karanlıkta suda yüzen Avarlar'ı öldürmeye başlamışlardı. Avarlar o gece epey zayiat vermişlerdi. Ertesi gün Avarlar eşyalarını, toplamışlar, aletlerin, üzerin­ den derileri çekerek yakmışlar ve geri çekilmişlerdi. Han geri dönerken de İmparatorun bir veziri olan Theodor'un Acemler'e karşı büyük bir zafer kazandığını haber almıştı. Şehir kurtulmuş ve bunun üzerine büyük bir merasinı, yapıl­ mış, hatta bugün dini merasinı günleri olarak kabul edilmiş, büyük perhizin beşinci haftası Cumartesi gününü de bugünün hatırası olarak yapılacak merasim günü tayin etmişlerdi. Bu esnada Romalılar Acernler'e karşı galip gelmişler, Roma İmparatoru Heraklius

628

senesinde Eylül 'ün on dördünde dört

beyaz fılin çektiği araba ile başkente girmişti. Fakat İmparatorun talihi dönmüş, Arabistan'da Hz. Muhammed 'in halefleri Suriye,

637 639 da Memphis ve İskenderiye Araplar' ın eline düş­

Mesopotamia "Mezopotamya" ve Filistin 'e hücum etmişler, de Kudüs,

müş, Romalılar mağlup olmuş, Arap kuvvetlerine karşı koyama­ mışlardı. Bütün, bu başarısızlıktan sonra, İmparatorluğun başına bir de Avar meselesi açmak istemeyen Hükümdar bu meseleyi de poli­ tika ile halletmeye karar vermişti. Binaenaleyh Avarlar'a tabi olan ve olmayan diğer küçük kavinıleri Avarlar'a karşı hareket ettirip bunları zayıflatmak siyasetini takip etmiş ve bunda başa­ rılı olmuştu. Romalılar'ın teşvikiyle Avarlar' ın Slavlar'a karşı yapmış olduğu davranıştan dolayı evvela bir Slav kabilesi sonra da Vendler Karinthia vadilerinde isyan ederek Avarlar' dan ayrıl­ mışlardı. Vendler evvelce silahsız ve dirayetli bir lidere sahip olmadıkları için Avarlar'a tibi olmaya mecbur olmuşlardı. Bu sefer Galyalı bir subay bunların başına geçerek Avarlar'ı mağlup


ATIİLA ve OÔULLARI

1 60

etmiş, nihayet Vendler Samo adlı bu reisi Hani ilan etmişlerdi. Roma İmparatoru fırsatı kaçırmamış, derhal Sam.o ile ittifak yapmıştı. Fakat çok geçmeden Austrasia Franklarıyla bir mese­ le çıkmıştı.

630

senesinde Samo ' nun memleketinde bir Frank

ticaret kervanı soyulmuş ve bazı Frank tüccarı katledilmişti. Bunun için Frank

Kıralı Dagobert özür dilenmesini

istemiş, iş

harbe sebep olmuştu. Samo Franklar'a karşı bir kaç defa saldır­ mış ve galip gelmişti.

630 senesinde Avar Han 'ı vefat etmişti. Bulgar Kıralı Kuvrat Avarlar' la aynı ırktan olduğu gibi aynı zamanda büyük bir Kırallığa sahip olduğundan Bulgarlar, Avarlarla Hanlığın bir ol masını istemişler, Hanlığın değişerek bir defa da Bulgar lar'dan olmasını talep etmişlerdi. Şimdi Avar Hanlığı boş olduğu için Bulgarlar'a intikalini istemişler. Avarlar ise buna razı olmamış aralarında harp başlamış ve Avarlar harpte galip gelmişlerdi. Bunun üzerine Pannonia Bulgarları arasında on bin Bulgar Avarlardan kaçarak Austrasia Frankları 'na iltica etmişler, Kıral Dagobert de bunları Bavyera'da yerleştirmişti. Fakat bir müddet sonra bir emir vermiş, bir gece ansızın üzerlerine hücum ederek Bulgarlar'ı katletmişler, aralarından yalnız yedi yüz kişi kurtula­ rak Karinthia Vendleri'nin yanında kalabilmişti. Bulgar Kıralı Kuvrat bütün bunlara Avarlar'ın sebep olduğunu düşünerek öc alma duygusuyla Bizans İmparatoruna ittifak yapmayı teklif etmiş ve İmparator tarafından kendisine Patricius rütbesi veril­ mişti. Bundan sonra Heraklius Oder ve Vistül sahillerinde oturan Horvatlar'ı, Tuna'nın Güneyine yerleştirmek üzere çağırmış, Horvatlar bir kaç sene Avarlarla harbederek nihayet Dalmatia'yı işgal etmeye muvaffak olmuşlardı. Bunun ardından Lausitz ve Meissen bölgesine yayılmış olan Vend kabilelerinden müteşek­ kil Sırplar'a hükümdar yukarı Moesia, Dacia Dardania'yı Dyrrachium 'a ve Epirus ortalarına kadar uzanan araziyi vermiş, bu suretle bu günkü Sırbistan ve Bosna ortaya çıkmıştı.


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

161

Bulgar Kıralı Kuvrat vefat ettikten sonra oğlu Asparuh kendi kabilesiyle birlikte Tuna kıyılarına doğru bir tarafı bataklıklar, diğer tarafı sarp kayalarla çevrilmiş olan araziye çekilmiş, bura­ dan hazan Avarlar'a, hazan Romalılar'a hücum ederek nihayet Tuna'yı geçmiş, Varna'yı işgal etmişti. Asparuh burada Ant, Sloven ve diğer Slavları kendi tebaasının yanına yollayarak bugünkü Bulgaristan'ın temelini atnuştı. Aradan seneler geçtik­ çe Bulgarlar Türklüklerini kaybetmişler, çokluk olan Slavlar arasında Slavlaşmışlardı. Bizans İmparatoru Avarlar'a karşı takip etmiş olduğu siya­ sette tamamıyla başarılı olmuştu. Artık Avarlar Romalılarla sınır değildi. Avarlarla, Romalılar arasında yerleşen kavimler Avarlar'ın Romalılar'a hücumuna engel oluyorlardı. Sonra Avarlar arasında dahili mücadeleler baş gösterdiği gibi Ronia debdebe ve tantanası Avarları çökmeye sürüklüyordu. Avarlar eski milli hayatlarını takip etmiyorlar, Bizans 'tan gördüklerini memleketlerinde uygulamaya çalışıyorlardı. Yunan tarih yazar­ larına göre VII'nci asırda Avarlar milli kıyafetlerini dahi değiş­ tirmişler ve aralarında süs, fildişi, ipek, boncuk veya inci gibi şeyler kullanılmaya başlamıştı. Longobard Kıralı Pertarid'in kendi tebaası tarafından aleyhi­ ne hareket edildiğini gören Benevent Pirensi Grimoald'ın üzeri­ ne hücum etmiş ve Kıral güçlükle Milano' dan kaçmış, Avarlar'ın yanına sığınmaya mecbur olmuştu. Kıral burada Avarlar tarafından iy\ bir şekilde kabul edilmiş olup Avarlar'ın yanında iki sene yaşamış ve buradaki hayatını kendisi şu suretle tasvir etmişti: "Genç yaşımda tahtımdan mahrum edilerek vata­ nımdan kaçtım ve bir putperest Kıralın yanına iltica ettim, ki bu Kıral Hunlar'ı idare ediyordu. Kıral beni ele vermeyeceğine dair taptığı uğruna yemin ederek vaatte bulundu. Bir müdddet sonra ülkesine düşmanlarım tarafından sefirler gelerek eğer beni öldü­ rür veya iade ederse kendisine bir ölçek altın vereceklerini söy­ lemişler, Han'da yemin ettiğini söyleyerek bunu kabul etmemiş-


ATI'İLA ve OÖULLARI

1 62

ti. O vakit Pertarid şahsının asil ruhlu Han'ı savaşlara mecbur etmemesi

için

Han ' ın

sarayından

uzaklaşmış

ve

bizzat

Grirnoald'a teslim olmuştu. Bundan sekiz sene sonra Avarlar'ın aynı Benenent Pirensi Grimoald ile ortaldaşa hareket ettiğini görüyoruz. Friaul Pirensi Lupus Aşağı İtalya'da meydana gelen isyanları fırsat sayıp, derhal kendisi de isyan etmiş, bunun üzerine Grimoald da yardım almak için Avarlar'a müracaat etmişti. Avarlar da Alpler'i geçerek bunun üzerine yürümüşlerdi.

İki

ordudan meydana gelen Avar ordusu­

nun yaklaştığını duyan Pirens, Fluvius'a yani bugünkü Fiume'ye çekilmişse de Avar orduları buraya da yetişmiş ve aralarında müt­ hiş savaşlar başlamıştı. Üç gün süren kuşatmadan sonra Avarlar'ın diğer ordusu da yetişerek harbe girişince vaziyet değişmiş, Friaullu 'lar ölülerini ve Pirenslerinin cesedini bırakarak kaçmış­ lardı. Avarlar bu zaferin ardından Friau 'lı yağma etmişler, bir çok ganimet elde etmişlerdi. Bu sırada Grimoald Benevent' den geri dönen sefırleri vasıtasıyla Han'a teşekkür etmiş, kendisinden artık buralardan çekilmesini rica etmişti. Han ise şu cevabı vermişti:

"Bu yerler benimdir. Kılıcımla aldım, dolayısıyla hiç kimseye tes­ lim edemem. " Bunun üzerine Grimoald ordusunun büyük kısmı Güney İtalya'da olmasına rağmen savaşmak için hazırlanmaya başlamıştı. Han Grimoald' ın bu cesaretine hayret ederek derhal yanına sefırler göndermiş, neticede o gün Avarlar geri çekilmişti. Dikkat çekicidir, ki o devirlere kadar Hıristiyanlığı Avarlar arasında yaymak için hiçbir teşebbüs olmamıştı.

Çünkü

Hunnia

denilen bu yerler Batılılar tarafından meçhul ülkelerden birisi sayılıyordu. Sonra Hunlar' dan ve Avarlar'dan her kavim korktuğu için bunlar arasında Hıristiyanlığı yayma görevini kimse üzerine alamıyordu. Nihayet Poitiers'de rahip olan Emeranunus Avarlar'a Hıristiyanlığı kabul ettirmek için memleketinden hareket etmiş, gemiye binerek Bavyera'nın başkenti olan Regensburg'a

(649

senesinde) vasıl olmuştu. Halbuki Avarlar'ın putperest kalmaları­ nı kendi menfaatleri icabı addeden Bavyeralılar bu teşebbüse

engel olmaya çalışmışlardı. Zaten hoşlarına gitmeyen Hıristiyan lığı üzerlerinden atmak isteyen Bacyeralılar bir de bu papaz

tara­

fından Avarlar'ın Hıristiyan olmalarına ve bu suretle Fransızların


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

163

idaresi altına geçmiş olmalarına müsaade edemezlerdi. Dolayısıyla önce rahibe gitmemesi için sözler söylemişler, bila­ hare esir olarak tutup, bırakmışlardır. Üç sene süren esaretten sonra rahip yola çıknnş ise de Bavyera Pirensi Theodor'un oğlu Lambert tarafından öldürülmüştü. İkinci bir teşebbüs Worms Piskoposu Rupert tarafından 696 senesinde vaki olmuştu. Rupert'de Regensburg'a gelmiş, oradan Tuna yoluyla Sava sonu­ na kadar gelerek oradan da Hunnia içerlerine hareket etmişti. Avarlar Rupert'e dokunmamışlar, Piskopos da istediği gibi dini propagandalarına devam etmiş, buradan da Slavlar tarafında pro­ pagandalara devam için Laureacum şehrine giderek orada kalmış ise de Avarlar Piskopos ve çömezlerinin Hıristiyan dini ile bera­ ber Frank nüfuzunun da memleketlerine girmiş olduğunu görün­ ce derhal Hıristiyanlığı bırakıp eski milli dinlerine dönmüşler ve silaha sarılıp Laureacum şehrine hücum etmişlerdi. Piskopos büyük zorluklarla şehirden kaçabilmiş, şehir Avarlar'ın eline düş­ müş, bütün şehir bilhassa kilise ve diğer dini yerlerin hepsi mahv ve tahrip edilmişti. Avarlarla Bavyeralılar arasında hudut anlaşmazlıkları da baş­ lamıştı. Avarlar Ens Nehri 'nin hudut olmasını istiyorlar, Bavyeralılar da bunu reddediyorlardı. Binaenaleyh yirmi sene zar­ fında buraları on defa kadar işgal etmişler, nihayet Bavyeralılar galip gelerek Avarlar'ı Comagenus veya Cetius bugünkü Kohlenberg Dağlan 'na kadar sürmüşlerdi. Avarlar yine eski hudutlarına hfil<lrn olmak için zaman zaman teşebbüslerde bulun­ muşlar ise de başarılı olamamışlar, bu suretle Hunnia'nın Alman kavimleri tarafındaki hududu Comagenus Dağı olmuştu, ki bura­ ya Almanlar Chunberg adını vermişlerdi. Bu esnada Şarlman Gali-Frank hükümetini yükseltmeye çalı­ şıyor ve bu hükümet en parlak devirlerini yaşıyordu. 780 senesin­ de hükümetin uzunluğu Ebre'den Vistül'e kadar, genişliği de Bahrimuhit'ten Adriyatik Denizi'ne ve Baltık Denizi'nden Çehistan Dağları 'na kadar uzanıyordu. Bu suretle Kuzey İspanya, eski Roma Galyası hemen hemen bütün İtalya, Friaul, Karinthia Thüringia ve Doğuda Slav arazisine kadar Bavyera ve Sakson ya' da dahil olmak üzere Sudete Dağları'na kadar İmparatorluğun


A1TİLA ve oGULLARI

164

hudutları genişletmiş bulunuyordu. Aynca Avarlarla da iki nokta­ dan sınır idiler: Sınırlarının birisi Bavyera ve Thüringia, diğeri de İtalya'da ve Friaul tarafında idi. Büyük Şarlman imparatorluğu­ nun iki büyük düşmanı vardı: Bugünkü Almanya'ya sahip olan Sak.sonlar liderleri Witikind'in idaresinde hiç rahat durmuyorlar, eski dinlerini unutmadıkları için zaman zaman papazlara karşı isyan ederek papazları öldürüyorlar, Rayn Nehri 'nin sol sahilleri­ ne akınlar yapıyorlar ve Slavlarla harp ediyorlardı. Şarlman' ın ikinci düşmanı Bizans idi. Bizans tahtında Kıraliçe İren hükmedi­ yordu. İren VI'ncı Konstantin'in annesi ve vasisi olarak Bizans tahtını idare ediyor, birçok hilelerle İtalyayı Şarlman aleyhine isyan etmeye çalışıyordu. Bu maksatla son Longobard Kıral ırun oğlu Adalgis 'e yarduncı kuvvetler vereceğini vadetmiş, aynı zamanda da kendi oğlu için Şarlman'ın kızını istemişti. Bu sırada Şarlman'ın akrabasından olan Bavyera Pirensi Thassilon'da rahat durmuyor, Şarlman'a karşı her fırsatta isyan ediyordu. Mağlup olunca Şarlman'ın ayağına kapanarak afdiliyordu.

782

senesinde Şarlman Paderbom'da büyük bir kurul.ay kur­

muş, bu kurultaya hudut sıkıntılarını halletmek için Avarlar da iştirak etmişlerdi. Toplantıda Avarlar, Ens Bölgesi 'ndeki hudut ihtilaflarını gündeme getirmişler, fakat hiç bir sonuç elde edeme­ mişlerdi. Kurultayın ardından Şarlaman' a karşı isyanlar başlamış, önce Sak.sonlar başkaldırmış, fakat Witikind mağlllp olmuş ve Hıristiyanlığı kabul etmişti. Daha sonra Thüring rüesasının isyanın da bastırıldığı sırada da

'Ibassilan, Kıraliçe İren'in vaadine güvenerek Avarlar'ın yanına da bir sefır göndermiş, fakat Avarlar bunu uygun görmemişlerdi. Şarlman bunu haber alınca Pirensin topraklarını kuşatmış. Pirens de

affını dileyerek ederek kurtulabilmişti. Fakat kansının

kışkırt­

masıyla yine isyandan geri durmuyordu. Yunan donanması hare­ ket etmiş, Güney İtalya silfilıa sarılmış, olduğu bir sırada kendisi de tekrar Avar Hanı 'na müracaat etmiş, Han 'la bir ittifak yapmış­ tı. Buna göre Avar Han'ı gelecek sene İtalya'ya bir ordu göndere-


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

165

cek bu ordu Yunanlılar'a katılacak ve diğer bir ordu da Pirensin yanına verilecekti. Şarlman bunu haber alır almaz derhal Thassilon 'u ve bütün aile ve yakınlarını değişik manastırlara hap­ setmişti. Buna rağmen Avar Han'ı

788

senesi ortalarında ordusuyla

İtalya üzerine yürümüş, Friaul 'ı yağma etmiş ve Yunan donanma­ sının gelmesini beklemeye başlamıştı. Franklar, bu müttefikler ordusunu mağlOp etmiş, Avarlar üzerine de yürüyerek onları da hezimete uğratmıştı. Avar Han' ı yine yaptığı ittifak gereğince bir ordu da Bavyera'ya göndermişti. Frank kumandanlarından Odoaker ve Grahaman Avarlar'ı Ips 'in sol sahilinde bekleyerek Han 'ın ordusunu müthiş bir hezimete uğratmıştı. Üçüncü bir Avar ordusu tekrar hücum etmiş ise de geri püskürtülmüştü. Avarlar'ın bu hareketini sulhun bozulması ve genel hukuka saldın olarak gören Şarlman Avarlardan intikam almayı planta­ mıştı. Bunun için hadiseyi izah maksadıyla 790 senesinde Worrns Kurultayı'na gelen Avar Han'ı ve Yuguruş Şarlman'ın soğuk tavırlarla karşılaşmışlardı. Bundan sonra Şarlman Rayn sahille­ rinde ve ilerilerde ordusu için asker toplamaya ve erzak tedarik etmeye başlamış, uzun bir sefer hazırlığı için harekete geçmişti. Avarlar'ın ülkesi bütün Avrupa için meçhul bir ülke idi: Sonra Avarlar' ın bir zamanlar Bizans 'ı tehdit ettiği ve Hunnia'nın istih­ kamları Şarlman tarafından biliniyordu. Bunun için Şarlman'ın harp hazırlığı iki seneye yakın bir zamana kadar devam etmiş, yeterli erzak asker ve at toplandıktan sonra Kıral da karargfilıını Regensburg 'a getirmişti, Şarlman bu hazırlıktan sonra şöyle bir plan yapmıştı: Kendisi İtalya'nın ve Bavyera'nın sahibi olduğu için buralardan da iki ordu toplanmış, biri Yukarı Tuna' da diğeri Po Sahillerinde karar­ gah kurmuştu. Frank ordusu Hunnia'ya cepheden hücum ederken İtalya ordusu da bu sırada Kıral Pepin' in idaresi altında Alpler'den Drava Nehri ve Sava Nehirleri'nden geçerek yandan hücum edecekti. Frank ordusu iki kısma ayrılmış olup her ikisi de aynı zaman­ da hareket edecekti. Birinci ordunun kumandasını bizzat Kıral


ATI'İLA ve OÖULLARI

166

üstlenmiş, ikinci ordunun da kumandanlığında Theodorik ve Megonfrid yer almışlardı. Şarlrnan' ın bu açıklamasını duyan Avarlar'da hazırlanmaya başlamışlar, meşhur istihkamlarını takviye ederek kendilerine mahsus muharebe aletlerini ve kalelerini tamir etmişlerdi. 3 1

79 1 senesinde Şarlman Avarlar üzerine harekete başlamış, Ens 'i geçerek Comagen Dağlan'na kadar gelmiş, burada bazı askeri harekatın

olduğunu

hissetmişti.

Çünkü

Comagen

Dağı 'nın tepesinde Avarlar'ın bir kalesi vardı ki, burada yolu bir

31 .

883 senesinde ihtiyar bir Sanet - gallen rahibi genç yaşında Avarlar'la harp eden Adalbert atlı birisinden bu kavme dair işittiklerini kaydetmektedir, ki bu izahat Avarlar'ın meşhur istihkimları hakkında en kıymetli malCimat­ tan birisidir. Salzburg başpiskoposluğu kançelarının yazdığı Conversio'da Avarların oturdu.klan yerleri suni olarak tahltiın ettiklerini ve bunlara Almanca Rinch yani yüzük ismi verildiğini kaydediyor. Bu devirde hükümdarın müverrihi Einhard'da bunu Hring şeklinde kaydederek hükümdarın bulunduğu yer manasına geldiğini söylüyor ki Longobardlarda bunun mukabili olarak Campus ismini kullandıklarını yine aynı eserden anlamaktayız. Adalbert'in izahatına nazaran Avarların ülkesi dokuz daireyi istihkim ile tahltiın edilmişti. Bu dokuz Hegin, hege, hecke, -çit-den ibaret olanlardan beheri Zürich ile Constanz arasındaki mesafe kadar yekdiğerinden uzak­ tır. Bunlar meşe ve çam ağaçları kazıklarıyla yapılınışbr, içi çok sert ve taşla kuvvetli bir harçla doldurulmuş, üstü de sık çimenlerle örtülmüştür. Bu istihkimlann içinde yurtlar ve köyler o suretiyle tesis edilmiştir, ki bir­ birlerine bağırdıkları vakit duymak imkaru vardı. Bu istihkimların kapıları da gayet geniştir. Birincisi gibi yapılmış olan ikinci istihkftmdan 10 Alman veya 40 İtalyan mili mesafede de üçüncü istihkim vardır. Bu istihkimlar iç içe olduğu için en içindeki dokuzuncu istihkim tabii en küçüğü idi. İstihkAmlar içindeki köyler ve mevkiler o suretle yapılmışb, ki boru ile verilen işaret civardan işitilebilirdi. Herhalde Adalbert'in bu izahabru Sanct - gallen rahibi kiti derecede anlayamamış ve yanlış kaydetmiştir. Çünkü Zürich ile Constanz arasın­ daki mesafe denildikten sonra bu mesafenin 10 Alman mili değil, en aşağı l 70 Alman mili olması icap eder. Bu meşhur Avar istihkftmları o devirde bütün Avrupa kavimlerince maIQm olup kimse bu taraflara hücum edemezdi. Bunlar hakkındaki daha fazla izahau "Eski Türklerde askerlik" adlı eserime bırakıyorum.


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

167

hendek kapatıyardu. Şarlman ordusunu Comagen Dağı tarafına Theoderic 'de Kamp Nehri tarafındaki istihkama çevirmişti. Avarlar kuvvetlerini arttırmak için Kamp Kalesi 'ni terketrnişler, Comagen istihkamını savunmaya başlamışlardı. Şarlman bu istihkama birçok hücumlarda bulunmuş, bu hiçbir netice verme­ diği gibi bir hayli de kayıp vermişti. Avarlar ise Şarlrnan'a yardımcı kuvvetlerle donanmasının geldiğini görünce ordularının yarılması ihtimalini düşünerek diğer istihkama çekilmişlerdi. Frank ordusu boş istihkamı tah­ rip etmiş, harp aletlerini kırmış ve çiti yıkrnışh. Şarlrnan bu başarısından dolayı oğlunu haber vermek üzere Kıraliçeye göndermişti. ·

Bundan sonra Frank ordusu yoluna devam etmiş, Viyana'nın ' aşağı tarafında tekrar bir Avar istihkamına tesadüf ederek bura­ yı da büyük mücadelelerden sonra zaptetmişti. Bunun ardından Frank ordusu Raba Nehri'ne kadar hiçbir karşılık görmeden iler­ lemişti. Burada üçüncü bir Avar istihkamına rastgelmişlerdi, ki bu istihkamın hendeklerini Raba ve Fertö bataklıkları teşkil ediyor­ du. Birçok kuleleri olan bu istihkarna Kıral cepheden hücum edememiş, nehri geçerek arkadan hücuma başlamış, bu suretle zaptedebilrnişti. Bu sıralarda TheoQ.eric'de Tuna'nın diğer sahillerindeki bir istihkarna hücum etmişti. Vag'ın uzunluğunca devam eden bu yer de Franklar'ın eline geçmişti. Bu esnada İtalya'nın genç Kıralı da Longobard ve Friaul lar'dan meydana gelen ordusuyla 29 Ağustosta Alp Dağları'na kadar gelmiş, Drava ve Sava arasındaki Sirrnium Yarımadası 'na hareket etmiş, burada bir Avar istihkamına rast gelmişti. Avarlar'ın bu istihkamda kıymetli eşyaları olduğu için düşman­ lara karşı müthiş bir mukavemet göstermişler, fakat uzun muha-


ATTİLA ve OÖULLARI

168

rebelerden sonra istihkam zaptolunmuşta. Bu harpten mektu­ bunda bahseden Şarlman da şu satırları yazmıştı: "Pepin o kadar Avar öldürdü, ki insan bu kadar çok ölüm görmemiştir. Çiti zap­ tettiler, yağma ettiler ve geceyi sabah dokuza kadar burada geçirdiler." Pannonia'yı ve Tuna'dan öteye Vag Irmağı'na kadar araziyi Frank orduları istila etmişlerdi. Kışın yaklaşması üzerine Karpat kayalıkları ve Tisa bataklıkları ordu sevki için müsait olmadığı için Şarlman hareketi durdurmuş, Theoderic 'i sınırda bırakarak oğlu Pepin ile birlikte Regensburg' a dönmüştü. Zaten orduda atlar arasında salgın başladığı için kışın har!;>e devam etmek doğru değildi. Avarlar bu müthiş mağltıbiyetten dolayı şaşırıp kalmışlardı. Asırlardan beri hiçbir düşmanın hücuma cesaret edemediği istihkamıan yakılmış, yıkılmış ve birçok değerli eşya düşmanın eline geçmişti. Binaenaleyh Franklar aleyhine hareket etmek için yanlarına gelen Saksonlar'ın sefirlerine önem vermemişler, bütün bu mağlubiyetleri başına getiren Han'ı ve Yuguruş ' u kat­ 32 lederek yerine Tudun'u mevkiye getirmişlerdi. Tudun derhal Şarlman'ın yanına sefirler göndererek kendisini ve kavmini Kıralın lı1tfuna bıraktığını, Hıristiyanlığı da kabul edeceğini bil­ dirmişti. Şarlman ise bunu memnuniyetle kabul etmediği gibi Friaul Pirensi 'nin idaresi altında Pannonia'ya bir ordu gönder­ miş, diğer taraftan Elbe ve Oder arasında Saksonlan sıkıştırmak için de başka bir ordu sevk edilmişti. Herrik' in idaresindeki bu ordu

796 senesi

ilk baharında

Hunnia'nın bir kalesine hücum ederek zaptetmiş, burada buldu­ ğu birçok ganimeti Aquisgranum'a sevketmişti. Bu esnada Pepin de Batı ordusuyla Tisa'ya doğru hareket ederek buraları istila etmiş, Han'ın merkezini zaptederek birçok kıymetli gani-

32.

MalQm olduğu veçhile gerek Tudun ve gerek Yuguruş birer ünvan

ismidir.


169

HÜSEYİN NAMIK ORKUN

met elde etmeye muvaffak olmuştu. Şarlman bu istihkamın Avarlar için ne kadar mühim olduğunu bildiği için hepsini

tah­

rip ettirmişti, ki Kıralın adamlarından Einhard' ın yazdığına göre o devirde bile bazı istihkamların izleri dahi gözükmüyordu. Şarlman' ın bu savaşının neticesi olarak Avarlar Noricum ve Pannonia taraflarından püskürtülmüş, buralara kiliseler inşa etti­ rilmiş,

Hıristiyanlar

veya

Hıristiyan

olan

Avarlar

için

Piskoposlar tayin olunmuştu. Sulh istihkam harabeleri arasında yapılmış, Avar Han'ı Tudun Pepin'in Aquisgranum 'a olan zafer dönüşünde ileri gelen !eriyle birlikte bulunmaya mecbur edilmiş, Şarlman' a sadakat yemini ettirilmiş ve kendisi de bir an evvel Hıristiyan olmak arzusunu belirtmişti. Şarlman Avarlar'dan aldığı ganimetin bir kısmını kiljselere ve diğer hükümdarlara hediye; etmişti. Mercie Kıralı Offa bir bel kayışı, kılıç, ipek kaftan almış, Mainz Kilisesi'ne de pek çok kıymetli eşya verilmiştir, ki bu eşya XVI'ncı asra kadar burada mevcuttu. Şarlman ' ın tarih yazan Einhard bu savaşlar hakkında şu satırları yazmaktadır. : "Bu savaş büyük bir maharet ve nadir bir kuvvetle devam ettirilmiş, buna rağmen sekiz sene devam etmiş­ ti. Pannonia ve sahra ile tahrip edilen Kıral sarayı buralarda yapılan harbin sayısını ve akan kanın derecesini gösterir. Bu harpte Hun milleti (yani Avarlar) tamamen mahvolmuş, şan ve şöhretini kaybetmiş, asırlardan beri elde ettikleri değerli ne varsa ellerinden çıkmıştı. İnsanlığın varoluşundan beri bu derece büyük bir savaş olmamıştı. Bu harpte Franklar çok zen­ gin olmuşlardı. Denilebilir ki evvelce Franklar fakir idiler, fakat Han'ın sarayında o kadar çok altın ve gümüş buldular, ki ve harp meydanlarında, o kadar çok ganimet elde ettiler, ki bütün bu ganimet diğer milletlerden ele geçirilmişti."


Arrtt.A ve OÖULLARI

170

Bir müddet sonra Tudun Hıristiyanlığı kabul için Franklar'ın yanına hareket ebnişti. Aix Kilisesi 'nde süslü elbiseler giymiş papazlar Avar Han'ı Tudun' a Hıristiyanlığı kabul ettirdikten sonra diğer devlet görevlilerini de aynı merasimle Hıristiyan yapmışlar ve bu münasebetle de Aquisgranum şehrinde göste­ rişli bir merasim yapılmıştı. Tudun ismi yerine

Todor

ismini

alan Avar Han'ı bu suretle hükümdarlığı iade olunacağını, tek­ rar Avar ülkesinde hfilcim olabileceğini zannediyordu. Halbuki bu ümidi boşa çıkmış, Şarlman Avarlar' dan zaptettiği yerleri Bavyera'ya ilhak ebniş, bütün bu yerleri Frank toprağı kabul etmişti. Geri kalan yerlere de·�arlman Todor'u vali tayin etmiş­ ti. Artık Frank hükümdarlığı Yunan arazisi ile temas ediyordu. Şarlman Tuna boyunca değişik yerlere Slavlar'ı ve B avyeralı lar'ı yerleştirmiş, bu suretlef Avarlar'ın ayaklanmasına engel olmaya çalışmıştı.

··

Dalına hür yaşamış olan Avarlar bu hale tahamınül edemez­ lerdi. Bir de buna Franklar'ın kaba ve vahşi hareketleri eklenin­ ce Avarlar isyan etmişler, Tudun alenen Hıristiyanlığı bırakarak eski milli dinini takip etmiş ve silaha sarılmıştı. Büyük bir Avar ordusu Bavyera'ya girmiş, letmişlerdi:

Kont Oerold'ı muhasara ederek kat­

799 senenesinde Paderbom'da karargah kurmuş

olan Şarlman, Avarlar'ın bu hareketini haber alınca bu ülkede varlık ve kudretini göstermek için ordularına B avyera' da top­ lanmasını emretmiş, kendisi de Regensburg 'dan vaziyeti idare etmeye çalışmıştı. Harp müthiş bir kahramanlıkla devam ebniş, genelde Avarlar bazen de Franklar galip gelmiş, harp

803 sene­

sine kadar devam etmişti. Bir tarafta bu harpler devam ederken diğer tarafta da Papa, ...

Şarlman'ın başına imparatorlok tacını koymuş, bu sırada da devrin yazarları Avarlar hakkında şu satırları kaydetmişti:

"Tudun ve Avarlar dinlerine sadık kalmadıklarından dolayı cezalandırılmıştır. "


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

171

803 senesinde Tudun adı ortadan kalkmış olup yerine geçen halefi Zodon'u görmekteyiz, ki bu Avar Han' ı ülkesini ve mille­ tini Franklar'ın hakimiyeti altına bırakmıştı. Şarlman yeni zaptettiği bu arazinin hudutlarına beş kontluk yerleştirmiş ve buralarını Salzburg piskoposunun dini idaresi altına vermişti.

804 senesinde ise Hunnia için ticari ihracat şart­

lan düzenlemesi yapılmıştı.

805 senesinde Avar Hanı'nın ismi ..Todor" idi. Bundan sonra Fischa Irmağı yanında Hıristiyan olduğu vakit Abraham ismini alan Avar Hanı'nın da isminden başka hiç bir vakası zikredil­ memiştir. Artık Hıristiyan filemi Avarlar'a Hıristiyanlığı kabul ettirmek

için çalışıyordu. Bunlar arasında bilhassa Aşalı Pannonia Kontu lngo bu hususta başarı elde ebniş, kendisini Avarlar'a sevdirerek pek çok Avar'a Hıristiyanlığı kabul ettirmişti. Mağlup Avarlar'ın yurdu birçok akınlara, yağmalara maruz kalıyordu. Slavlar ve Bulgarlar durmadan Avar köylerine hücum ediyor, halkı öldürüyor ve sürülerini çalıyordu. Bu tahammül edilmez vaziyetten dolayı Avarlar göç etmeye mecbur olmuşlardı. Bunun için Şarlman 'a müracaat etmişler, Şarlman da Camuntum ve Sabaria arasındaki araziyi bunlara vermişti, Dolayısıyla Cetius Dağı 'nın her iki tarafı bundan Doğuya doğru olan arazi Avarya, Comagen Dağı'ndan Ens 'e kadar; uzanan yerlerde Hunnia ismini almıştı. Todor ise aynı zamanda Han rütbesiiıi kullanmak müsaadesini de almıştı. Avarlar' ın Dacia'da kalan kısımlan komşu Bulgarlar üzerin­ de o kadar etkili olmuştu, ki bunlar da Avar elbiseleri giymeye başlamışlardı. Fakat

802 senesinde Bulgarlar üzerine hücum

ederek bir kısmını katletmişler, bir kısmını esir almışlar, kalan­ larda etrafa dağılmıştı. Bulgar Han'ı Krum bir Avar esirinden çöküşlerinin sebebini sorduğu vakit şu cevabı almıştı: "Dahili mücadeleler, en mukte-


ATTh..A ve OOULLARI

172

dir vatandaşlara karşı ithamlar ve ahlakın bozulması Avarlar'ın çöküşüne sebeptir." Ş arlman, Avarlar'ı rahatsız eden Slavlar'ın üzerine ordu sev­ ketmiş,

40

gün Frank ordusunun yakıp yıkmasına rağmen bun­

ların Avar hudutlarını rahatsız etmeleri yine kesilmemişti.

81 1

senesinde Ş arlman'ın yanına Kam-Sauçı ve Tudun adlı iki Avar reisi gelerek hudut meselesini İmparatora arzetmişlerdi. Bu kavim hakkında bahseden en son vesikalardan biri

826 da

Papa ikinci Eugene'jn bazı Piskoposlarla Avar Han 'ı Tudun'a hitaben yazdığı mektuptur. Avarlar'ın başka illere göç etmesine dair de Şarlman'ın tarih­ çisi Einhard

805

senesi olaylar sırasında şu satırları yazmaktadır:

"Bir müddet sonra Hunlar Kıralı (yani Avarlar Kıralı) Capca'nın (Kağan) kavminin zorlamasıyla Hükümdarın (yani Şarlman'ın) önüne gelmiş, şimdiye kadar ki arazilerinde Slavlar'ın hücumun­ dan dolayı oturamayacaklanndan Sabaria (bugünkü Sombathely) ve Camuntum (Tuna yanında Petronell) arasındaki araziyi verme­ sini rica etmişti. Hükümdar Capcan 'ın Hıristiyan olduğundan ve Theodor adını taşıdığından kendisini memnuniyetle kabul etmiş, ricası kabul olunarak hediyelerle geri gönderilmişti. Konstantinos Porphyrogennetos

950

senesinde yazdığı ese­

rinde Sava'nın ötesindeki Hırvat arazisinde o devirlerde Avarlar'ın yaşadığını kaydetmektedir. Salzburg Başpiskoposluğu kançelarmın yazdığı Conversio adlı eserde de bu hususta bilgi bulmaktayız: Avarlar'ın elinden alınan Pannonia'nın cenup havalisindeki Raba, Drava, Karinthia hudutları ve Tuna orta kısımlan piskoposluğa nasıl tabi olduğu, ve nasıl hıristiyan edildiği anlatılırken bir sırası getirilerek bun­ lardan Avarlar'ın Romalılar'ı, Gotlar'ı, Gepidler' i kovdukları, fakat sonra Şarlman da bunların hakimiyetine son verdiği kay­ dedilmekte ve Hıristiyan olan Avarlar'ın bugün dahi (yani senesinde) buralarda oturduğu zikredilmektedir.

871


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

173

Macar tarihçilerinin iddia ve ispatlanna göre Transilvanya'da oturan bugünkü macarlamıış Szekely = Sekeli kavmi Avarlar'ın bakiyesidir. Macar tarihçisi Homan Balint bu hususta şunları yaz­ maktadır: "Avarlar'ın büyük bir kısmı (9'ncu asırda) yukarı Maroş ve Küköllö vadilerine çekilmişler ve buralarda Macarlar'ın Avrupaya geldikleri zamana kadar münzeviyane oturmuşlardı. Avarlar'ın diğer kalanlarıyla bir kısım Gepidlerle birlikte" Balkandan Serem' den Tisa bölgesinde ve Tuna sol sahillerinden Ung Nehri'ne kadar uzanan arazide Bulgar Türkleri ile ve Slovenlere karışmışlardır." Bugün dahi Transilvanya'da Sekel adıyla yaşayan bu Türk kadınlarının ismini bazı filimler muhtelif şekillerde izah etmiş­ lerdir. Bu kelimeyi Türk kitabelerinde ismi geçen İzgil kavim ismi ile izah ettikleri gibi Esegel Bulgar Türkleri'nin ismi ile de birleştirmişlerdir. Bunlardan başka kelimeyi Macarca zannede­ rek izah edenler de vardır. Bugün ise Macaristan'da Thury'nin açıklaması kabul edilmiş gibidir: Thury bu kelimeyi Şeyh Süleyman Efendi 'nin lügatinde mevcut olan Sigil kelimesiyle birleştirip necip, beyzade, nesli pak olan anlamında olduğunu söylemektedir. (İstanbul baskısı S. 199) Ben ise Macaristanda yayınladığım bir yazımda bu ismin herhalde Çigil Türk kabile isminden alınma olduğunu ispata çalışmıştım. Yalnız bu yönü dil tetkikiyle ispat için bir güçlükle karşılaşmaktayız: Türkçedeki "Ç'' sesi Macarcada ''Ç" veya "Ş" olur. Binaenaleyh Çigil ismi Macarcaya geçtiği vakit Seke! şek­ linde değil Şekel veya Çekel şeklinde telaffuz olunması gerekir­ di. Halbuki "Ç'' sesi: Türkçede "S" ile karşılık bulmaktadır. Dolayısıyla Çigil ismi "S''li telaffuz eden bir diğer Türk lehçe­ sinden Batıya geçmiş, Macaristana kadar gelmiştir diyebiliriz Çigil ismi iki Türkçe kelimeden meydana gelmektedir Çik-il, Filhakika ÇigU kav:mi'nin mevcudiyetinizi bildiğimiz gibi gerek Odıon kitabeleri'nden ve gerek Ramstedt tarafından yayınlanan iki Uygur kitabesi'nden anlıyoruz, ki aynı zamanda Çik kav-


ATIİLA ve OOULLARI

174

mi'de mevcuttur. Çile Türkçe'de hudut manasına gelir. İl de bil­ diğimiz gibi kavim manasınadır. Binaenaleyh Çigil hudut kavmi manasınadır. Eski Macarca'da da Sekel ismi aynı manada kulla­ nılmıştır. 1 855 senesine ait bir vesilcada Sekel kelimesi hudut muhafızı anlamında kullanılmış olduğu gibi gerek Sebestyen'in ve gerek Lehoczky Tivadar'ın bu hususta göstermiş olduğu vesi­ kalar XIX'ncu asrın sonlarına kadar bu ismin aynı zamanda sınır bekçisi, hudut muhafızı manasında da kullanıldığını vazihen gösterir. Binaenaleyh Avarlar yıkıldıktan sonra bir kısmı tıpkı diğer Türk

topluluklarında

olduğu

gibi

başka

isim

altında

Transilvanya'nın insan geçmez ormanlık yerlerine çekilmişler, buralarda Macarlar Avrupa'ya gelinceye kadar kalmışlar, bila­ hare kendi ahlak ve adetlerini güden hatta dillerini bilen Macarlara iltihak ederek Macarlaşmışlardır.


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

175

BU KONUYA DAİR BIBLİYOGRAFYA 1- Theophyiaktos Simokattes; Bonn baskısı. 2 - Nemeth : Adı geçen eser. 3 - Pelliot Joumal Asiatigue 1 920. 4 - Gyaıfas lstvan: Adı geçen eser. S-

De Guignes: Hunlar tarihi.

6 - Priskos Rhetor: Adı geçen eser.

7 - Gombocz Zoltan: M Ny. XII. 8 - Pelliot Toung Pao 1 92 1 -328. 9 - Hüseyin Namık <>mm: Adı geçen eser. 1� Meııandros: Boon baskısı. 1 1 - Paulus Diaconus: 730 senelerinde doğmuş olup Longobard tarihini yazmıştır. Eseri önce mış, daha sonra Hannover' de

12- Sebestyen Oyula:

1 5 14 'de Paris de yayınlan­ 1 878 de de yayınlanmıştır.

Avar Szekelv kapcsolat emlekei

1 869

Budapest.

13- Thomsen: İnscription de l ' Orhon: 1 869 Helsingfovs. 14- Homan Balint: Szekelyek eredete 1 92 1 . 15- Romsfedi: Zwfn uigurische runeninschriften in der

nord

Mongolei. Joumal de la societe Finno - Oug- rienne cilt

30,

1913.

16- Thury Yozsef: A magyarok eredete Ö s hazaja e s vandorlasai

1 896

Szazadofc.

17- Mahmud Kaşgari: Çigil maddesi; 18- Eihnographia: 1 869 senesi S. 205. 19- Sebestyen: A Szekelyek neve es eredete, 1 897. - Mikkola: 20- Avarica: Arch. f- Slav. Phil. XLI. 1927.


ATTİLA ve oGULLARI

176

MACARLAR Avarlar' ın çöküşünden bir müddet sonra Hunlar'ın ve Avarlar'ın evvelce işgal ettikleri yerleri Macarlar işgal etmişler­

di. Bu kavmin vesikalara dayanarak aslı hakkında pek çok tar­ tışmalar olmuştur. Lisan alimleri dil tetkikleri neticesi olarak bunların Fin-Ugor aslından olduğunu, tarih alimleri ise tarihi vesikalara dayanarak Türk olduklarını iddia etmekte idiler. Her iki taraf senelerce birbirleriyle hararetli tartışmalar yapmışlardı. En nihayet Budencz ile meşhur Vambery arasındaki tartışma Budencz'in lehine olmuştu. hmi metodlan takip edemeyen Vambery Macarları Türk aslından olduğunu iddia etmesine rağ­ men bu iddiasını ispat edememişti. Şurası dikkate şayandır, ki Macar alimleri arasında Türkoloji ile uğraşanlar Macarlar'ın Türk olduğunu ve Fin - Ugor dilleriyle uğraşanlar da Fin aslın­ dan olduğunu iddia etmekte idiler. Nihayet mesele netleşir gibi oldu: Macarlar dil itibariyle Fin - Ugor dil ailesine bağlıdırlar. Kültür, ahlak, gelenek ve diğer hususlar itibarıyla da tamamıyla Türkdürler. Bunun içindir ki Bizanslılar, Macarlar'ı Türk diye ifade ettik­ leri gibi Doğu kaynaklan da Macarlar'ın Türk olduğunu yaz­ maktadır. Bu menabiin verdiği izahat Macarlar'ın yalnız Türk ırkından olmuş olmasını değil aynı zamanda Türk adı altında 33

dahi tanınmış olduğunu göstermektedir.

33.

Malumdur ki Macar kıralı Aıpad'ın muasırı Bizans hükümdarı Leo (886-9 1 1 ) ve oğlu hükümdar Konstantinos 950 senelerinde yazmış olduğu De administrando İmperio adlı eserinde Macarları daima Türk namıyla kaydetrilektedirler. Bizans hükümdarı Mihael Dukas Macar kıralı birinci Geza'ya (1074-1077) tac, gönderdiği vakit üzerinde şu satırlar vardı: "Türkiye kıralı Geza" Şu kısa izahat Bizanslılar'ın Macarlara Türk namını verdiklerini yahut doğru bir tabir ile Macarları Türk ismi altında tanıdıklarını vazihen göstermektedir.


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

177

Macarlar'ın Türk adı altında tanınması bunların bir zamanlar Türk Devleti 'ne tabi olduğunu gösterir. Biliyoruz ki Türklerde hakim kabilenin ismi tabi kabilelere de verilirdi. Binaenaleyh Macarlar'ın Türk Devleti 'ne tabi olmuş olduğunu ileriye sürebi­ liriz. Böyle olunca bu Türk Devleti ancak Batı Göktürk Devleti olabilirdi. Profesör Marquart bu hususta şu satırları yazmakta­ dır: "On Oğuzlar, die Zehn Oğuz, oder On oq, die Zehn Pfeile, der offizielle Name der Westtürken."

Bizans menbalarından tamamıyla müstakil olarak Şark menbaları da Macarları Türk olarak tanımaktadırlar. İbn Rusta ve meşhur Gardezi Macarlar'ın Türk aslından olduğunu kaydetmektedirler. Mes'udi ise Macar ismi yerine doğrudan doğruya Tilrk ismini kullanmaktadır. Gerek Bizans ve gerek şark membalarının müttefikan Macarlara Türk ismini vermesi evveli Macarlar'ın aynı zamaada bu umumi isim altında da tanındıklarını saniyen Macarlar'ın Türklükle derece alakalarını göster­ mektedir. Şurasını da biliyoruz ki Bizanslılar Macarlarla temes etmişler, hani Macar sefirleri bizzat istanbula gelmişlerdi. Her halde İstanbul'a kadar sefırleri gelen bir kavmin ismini Bizanslılar'ın bilmesi icap ederdi. Şark menbaları da bu malumatı oraya gidenlerden elde etmişlerdi .. Mes'udi bu ciheti eserinde vazihan kaydetmektedir. Macarlar'ın Hungar yani On+Ogur vesair isimlerini de tetkik edersek bunların da Türk isimleri olduğunu vazihan görebiliriz. Bunun içindir;

ki uzun zamandır Macar alimleri Macarların aslını tetkik

ederken iki kısma aynlmışlar, bir kısmı bilhassa tarihçiler Macarlar'ın Türk olduğunu, lisancılarda Fin-Uğor olduğunu iddia etmişlerdi. Nihayet lisan tetkikler neticesi olarak Macar dilinin iptidai kelimelerinin Fin-Uğor olduğunu, medeniyet gösteren kelimelerin ise Türkçe olduğunu orta koymuşlar, bu suretle kablettarih devirlerde bir Fin-Uğor münasebeti olduğu tahakkuk ettiği gibi Macarlar'ın tarihte gözüktüğü devirlerden itibaren de Türkleşmiş bulunduğu kabul edilmiş gibidir. Bunun içindir, ki en son Macar tarihini yazan müverrih Homan Bfilint tarihten

evvelki Macarlar'ı Poto-Hongrois ismiyle kaydetmiştir.

Profesör Nemeth ise son zamanda yazmış olduğu "Yurt kuran Macarlar'ın teşekkülü" adlı eserinde Macarlar'ın Türklükle olan derecei alakasını uzun uzadiye izah ve ispat etmiştir.


. ve oGULLARI ATI'tt.A

178

Batı Tükleri 'nin ismi On Ok veya On Oğuz olunca tarihi kay­ naklarının bu yönü teyid edip etmediğini araştırmak gerekir. Gerek Orhon Kitabeleri 'nden ve gerek Çin kaynaklarından bili­ yoruz: ki B atı Gök Türklere tabi olan kabilelerin en büyüklerin­ 34 den birisi On Ok kabilesi idi. Onoklar'la Onoguzlar'da tamamen aynı kabiledir. 35 Oğuz ismi Batı lehçesinde Oğur şeklini almıştır.

36

Binaenaleyh

Macarlara diğer kavimlerin vermiş oldukları Hrmgar ismi de yine 7 Macar filirnlerinin izahına göre On + Oğur isminin aynıdır. 3 Bütün bu açıklamadan şu neticeye varabiliriz; ki Macarlar en eski zamanlarda Batı Türkleri 'ne yani Batı Göktürk Hükümdar 34.

Onok'lann mevcudiyetini evvela Profesör Thomsen 1916'da neşrettiği Turcica adlı eserinde ispat etmiştir. Garp Türkleri camiasına dahil olan bu kavim on kabilenin ittihatından vücude geldiği için bu ismi almışb. Ok eski Türkçe'de kabile manasına gelir. Türkler'de adet isimli kabilerdeki adet isminin mürekkep olduğu kabilenin adını gösterdiğini de biliyoruz. Oğuz efsanesinde de Uçoklar'ın mevcut olduğunu habrlayınız.

35.

Onoklar'la Onoguzlar'ın aynı kabile olduğunu izah için Oğuz isminin

tahlilini bilmemiz icap eder. Bu ismi Marquart Ok+uz yani ok adamı, kabile adamı diye izah etmekte ise de diğer alimler bunu Ok+z diye izah etmektedir. Türkçe'de Z edatının mahiyetini Profesör Nemeth tetkik etmiştir. Yalnız bu edabn eski Türkçe'de cem edab olduğunu gösteren biz ve siz misalin­ den başka ortada misal olmadığını kaydetmemiz icabeder. Nemeth'in Evimiz, Geliriz misalleri biz ve siz zamirlerine aittir. Z'nin mahiyeti ne olursa olsun bu tahlil esas itibariyle şayanı kabuldur. Müller'in neşrettiği Turfan eserlerinde pe Ogus kabile manasına kullarul.mak.tadır (Uigurica

il.

34) Binaenaleyh Onogoz on kabile manasına) geldiği gibi On ok da on

kabile manasındadır. Bu itibarla her iki kabile yekdiğerinin tamamiyle aynıdır diyebiliriz. 36.

Türkçe'de Zotasizm ve Rotasizm hakkında Türk dünyası adlı eserimde

kafi derecede izahat vermiştim. (S. 3 1 , 152) Burada kısaca şunu söyleye­ lim ki orta Türk lehçesinde Z'li kelimeler bugünkü Çuvaşça'da olduğu gibi R sesine tahavül eder.

37.

Bu hususta Profesör Nemeth'in kCsA'da (1, 2,148) kıymetli bir makale­ si vardır.


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

ı79

lığına tabi idiler ve zaman topluluğa dahil olduklarından dolayı Türk namı altında yaşamaktaydılar. Batı Göktürk camiasında ·da Onoklar'dan idiler. Onok'lar yahut On Oğuzlar veya başka bir telaffuz ile On ogurlar = Ungarlar bilahare camiadan ayrıldıktan sonra aralarındaki yedi kabileden baş kabilenin adını takınrnış­ lar, yani Macar ismini almışlardı. Dokuzuncu asrın sonunda Macarlar Peçenekler ve Esegel Bulgarları ile komşu olarak Rusya'nın Güney bölgesinde, Kafkasyanın Kuzey taraflarında oturmaktaydılar. Macarlar'ın bu en eski vatanına Bizans tarihçisi Konstantinos Porphyrogennetos 38 Levedia adı verildiğini yazıyor. Kafkasya'nın Kuzeyi 'nden Karadeniz'in Kuzeybatı köşesine kadar olan Güney Rusya bir çok kavimlerin uğrağı ve göç yol­ ları olmuştu. IX'ncu asırda ise birbirlerini daima rahatsız eden,

her fırsatta komşuları üzerlerine saldıran bir çok kavimler ara­ sında Macarlar'da bulunuyordu. Bu bölgenin en büyük devleti

Hazarlar'ın kurmuş olduğu devletti, Macarlar' da bu devlete tabi olarak yaşıyorlardı. Türkler asırlardan beri kendi aralarında geçerli olan kabile teşkilatlarını Macarlar'ada uygulamışlar ve

38.

Macarlar'ın bu en eski vatanının Kaflcasya'nın şimalinde olduğunu en vazih bir surette işpat eden Profesör Gombocz olmuştur. Bu ciheti aynı zamanda Macar dilindeki Oset dilinden geçme kilemelerde ispat etmek­ tedir. Kafkas dillerinden olan Oset dilinden Macarca'ya kelime geçme­ si için herhalde Macarlar'ın bu taraflarda sakin olmuş olması icap etmektedir. Levedia ismi ise yine aynı Bizans menabünin izahına göre bu isim de bir reisin ismiyle tevsim olunan bir yerdir. bu ismin Macarca olduğunu çok iyi bir suretti Profesör Melich Janos izah ettniştir. (Bakınız Budapest A. honfoglalaskori Magyarorszag, 1925, s 6) Jakubovics Emil'in de aynı mevzu üzerindeki şu yazısı kıymetlidir: Ul es Dnieper ve Don Nehirleri arasında bulunan yerden ibarettir.


180

ATIİLA ve OÖULLARI

bu suretle şu yedi Macar kabilesi meydana

�elmişti: Nyek,

Megyer, K.ürtgyamıat, Tarjan, Yeno, Ker, Kesi. 9

Bu yedi Macar kabilesine daha önce Hazarlar'a bağlıyken daha sonra isyan ederek Hazarlar tarafından mağlup edilen 40

Kabar adlı diğer bir Türk kabilesi de

iltihak etmişti. Kabarlar üç

kabileden müteşekkil olup tamamen Türkdürler. Binaenaleyh buralarda açıkça görüyoruz, ki ekseriyeti teşkil eden bu Türk kabileleri arasında evvelce Fin-Ugor tesiri altında kalmış olan Macar kabilesi genel lider aralarından seçildiği için baş kabile

39.

40.

Bu kabile isimlerini Profesör Nemeth şu suretli tahlil etmektedir: Nyek ismi çukur, hendek, orman manasına gelir ki bu tarz tesmiye Türk kabilelerinde mevcuttur. Macar veya Megyer ismi ise Vogulca da Vogul ve Ostyak'lann müşterek ismi olan Mansi adı ile Türkçe erkek manası­ na gelen Er kelimesinden terekküp etmiştir. Kürt gyarmat ismi ise iki kelimeden mürekkep olup Kürk bir yenisey kitabesinde geçen bir Türk kabilesi ismiyle ali.kadardır. Bu isim yani Kürt ismi Türkçe'de henüz yağan kar yığını manasına gelir. Fakat şurasını kayd edelim ki: Yenisey kitabesindeki Kürt isminin telaffuzu yani bu cihete taalluk eden ibare pek vazih olmadığından bunu kayd ihtiyatla kabul etmek icap eder. Gyarmat kelimesi de bugün dahi Başkırtlar arasında mevcut olan Yurmatı kabile isminin aynıdır. Nemeth bu ismi Türkçe'de yormak fiilinden çıkararak yurmatı ismini yormadı manasına geldiğini söylüyor ise de bu ihtimal bizce pek uzaktır. Tarjan kabile ismi Türkçe'de umu­ miyetle kullanılmış olan Tarhan rütbe isminden çıkmıştır. Jenö ismini yine Türkçe'de bir rütbe olan İnek, İnal isminden neş'et etmiştir. ker'de Türkçe'de büyük, muazzam manasına gelir. Karadenizin kumanca ismi de Kerbalık teniz' dir ki, büyük balık denizi demektir. Kesi ismini de Nemeth Türkçe'de keseğ isminden çıkarılmaktadır ki bizim kesik dediğimiz ismin aynıdır. Mamafi bu izahı da ihtiyatla telakki etmek lazım gelir. Çünkü Türkçe'de bu tanda kabile tesmiye olunmamıştır. Kabar'lann Hazer Türkleri'nden olduğunu Bizans menabii vazıhan söylediği gibi bu kavme ait kalmış has isimlerin de Türkçe olduğunu görmekteyiz. Kabar ismi Türkçe'de kabarmak fiilinden çıkmıştır ve kıyam etmiş, isyan etmiş manasına gelmektedir. Bu kabileye ait has isimlerden Edilmen Türkçe'de Edgümen, Borşu=Burçak, Ouşad=on (sağ manasında olan kelime ile Macar tasgir edatı olan şad), Ürşü=Er ve Macar taskir edatı ş, Boyta=Bay ve Macarca da ta edatı, Ketel yük bey­ giri, olup, Tolma=Alp - Tolma diye izah ve ispat edilmektedir. Yine aynı kabileye ait Koppan ismi de Türkçe'deki rütbe ismi olan Kapgan isminin aynıdır.


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

181

olmuş, b u suretle bu isim bütün kabile birliğinin genel ısını olmuştur.

41

Bu konular üzerinde çok kıymetli bir eser yayınlayan Gyula Nemeth bu hususta şunları yazmaktadır:

'7Cabar, Kiltt, Gyaımat,

Tarjan, Ye.no, Ker, Kesi gördüğümüz gibi Türkçeden türemiştir. O halde bu kabilelerin aslen de Türk olduklarından başka bir şey 42

düşünemeyiz."

Bu yedi Macar kabilesine Macar kaynağına göre yedi Macar 4] Hetumoger adı verilirdi.

kabilesi yani

Bu devirde Macarlar'ın reislerine

Kağan

denmezdi; çünkü

bunlar hakanlık değildiler. Binaenaleyh onların hakimlerine Yula, askeri kumandanlarına da Kündü adı verilirdi.

41.

44

B u devirde Macarlar aynı zamanda Türkçe dahi bildikleri gibi rüesada ekseriya Türkçe isimler takınmakta idiler. Macarlar'ın Avrupa muhac­ eretinde reisleri olan Arpad'ın ismi Türkçe Arpa ile Macarcadaki d edatından müteşekkildir. Rüesanın isimlerinden Taş, Tarkan, Sultan, Bay, Tigit (Tigin, Tekin'in Cemi), Almış (Arpad'ın babası), Kartal, Akkuş vs. gibi birçok isimlerin de Türkçe olduğunu görmekteyiz. Binaenaleyh kabile rüeasası Türk olduğu gibi aralarında Türkçe dahi kullanılmakta idi. Bu ciheti Konstantinos Porphyrogennetos'da De administrando imperio adlı eserinin 3 1 'nci sayfasında şu satırlarda teyit etmektedir: Kabarlar Türkler'e (yani Macarlar'a) Hazer dilini öğretirler. Bunun için bilhassa Gombocz'ın şu eserine bakınız: Arpadkori török szemelyneveink M Ny. X-XI.

42.

A honfoglalo magyarsag kialakulasa, Budadest, 1930, s. 274.

43.

Bu tesmiye tanıda Türkçe'den ve Türkler'den alınmadır. Biliyoruz ki Türkler'de kabile isimlerinde kullanılan adet isimleri o kabilenin terekküp ettiği boylan gösterir. (Hüseyin Namık, Türk Dünyası, s. 5457'ye bakınız). Otuz-Tatar, Dokuz Oğuz, Sekiz Oğuz kabile isimlerinde olduğu gibi yedi Macar kabile ismi de Türkler'in kabile tesmiyesindeki usulden ibarettir.

44.

Bu iki ünvanda Türkler'in kullandığı ünvanlardandır. Yula'yı aynı zamanda şark menbalanndan mada Bizans menabii ve Macar menbalan da kaydetmektedir. Daha sonra Türk kitabesinde de zikrolunduğu gibi Altay Tatarları arasında da mevcuttur.


ATI'İLA ve OÖULLARI

1 82

Macarları bu yerlerinde komşuları olan Peçenekler rahat

bırakmıyorlardı. Peçenekler'in bu hücumlarından. dolayı yer değiştirmeye mecbur olan Macarlar iki kısma ayrılmışlar, az bir kısmı Acemistan ve Ermenistan taraflarına gitmiş, büyük bir

kısmı yani yedi kabile de kendilerine iltihak eden ve üç kabile­ den ibaret olan Kabarlar'la birlikte daha Batıya doğru göç etmiş­ ti.

Macarlar'ın bu ikinci vatanlarına Etelköz adı verilir. Etelköz,

Dnieper ve Tuna arasında Seret ve Doğu Karpatlar'ın bulundu­ ğu yerlerdi. 45 Macarlar'ın komşusu olan Bulgarlar Doğu Roma İmparator

luğu'na daiına hücum ederlerdi. Roma İmparatorluğu Bulgar lar'ın bu hücwnlarından bıkmış, eski politikalarını uygulamaya

karar vermişti. Bu politika bir zamanlar Avarlar için de takip edil­ miş, fakat Avarlar'ın kuvvetlenmesini ve Bizansı daha şiddetli

tehdit etmesine yol açmıştı. Ne olursa olsun Bizans bu kavimleri birbirlerine kırdırmaya çalışıyor, ancak bu suretle hücwnlardan

kurtulabilmenin mümkün olduğunu görüyordu.

Bizans İmparatoru 6 'ncı Leo ile bazı Bulgar tüccarlarına yapıl an kötü davranıştan dolayı Bulgarlarla arası açılmış, Bulgar orduları Bizans arazisine girerek Balkan yarımadasından daha Güneye doğru ilerilemişler, Romalılar'ı mağlilp ederek Roma

ordusunda bulunan bir ecnebi reisin burnunu kesmişler ve İstanbul'a göndermişlerdi. Buna son derece hiddetlenen Bizans

Hükümdarı eski Bizans siyasetine müracaat etmiş, Bulgarlara Macarları musallat etmek için Macarlar'ın yanına sefır gönder­

mişti.

Bizans sefiri Niketas

hediyelerle birlikte Tuna 'ya doğru

gelmiş, Macar devlet erkanı ile buluşarak meseleyi kendilerine söylemişti. O vakit Macarlar'ın reisi Almış'ın oğlu Aıpad idi.

Macar ileri gelenleri bir araya toplanmışlar, Arpad 'ı reis seç45.

Etelkös ismindeki Etel adı da Türkçe'den alınmadın. Türkler Volga Nehri 'ne Eter derlerdi. Buradan alınarak Rusya ve Olalıya arasındaki nehirlerden birisine bu isim vermiştir. Köz adına gelince, bu tarz ad ver­ mede Macarca' da vardır: Bodrogköz, Muraköz, Babaköz gibi.


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

183

mişlerdi. Arpad Bizans'ın bu teklifini kabul etmiş, Güneyden Bizanslılar'ın ve diğer taraftan da Macarlar'ın Bulgarlar üzerine hücum etmeleri kararlaştırılmıştı. Macarlar Bizanslılarla mütte­ fik olarak hareket etmek için Romalılara rehin vermişlerdi. Bu ittifak gereği Güneyden Bizans kumandanı Nicephoros Phocas ordusuyla Bulgarlar üzerine yürüyecek Eusthatios'da Tuna sahillerine toplanan Macarları sevk için hareker edecekti. Bulgar Kıralı Simeon ise bütün bu hallerden haberdar oluyor, ona göre tedbir almaya çalışıyordu. O da Peçenekler'e sefir gön­ dermiş, üzerine yürüyecek olan Macarlara hücum etmelerini teklif etmişti. Bundan sonran Tuna'nın iki sahilinden bir zincir gerdirmiş, Roma gemilerinin geçmesine engel olmaya çalışmış­ tı. Fakat cesur bir reis olan Barkalas iki gemici ile birlikte bu manii bertaraf etmeye muvaffak olmuştu. Binaenaleyh Macar ordusu Arpad oğlu Liündik'in idaresi altında Bulgar toprakları­ na girmiş, Bulgarlar'ın hükümet merkezi olan Preslav'a kadar birçok yerleri yağmalayıp, istila etmişti. Simeon memleketinin istilaya uğradığını duyunca derhal Bizans ordusuyla harp etmek­ ten kaçınıp Macarlar'ın üzerine yürümüş ve Eustathios 'a da haber göndererek sulh talep ettiğini bildirmişti. Bulgar Kıralı derhal ordusunu Macarlar'ın üzerine sevketmiş, fakat Macarlar tarafından müthiş bir mağlObiyete uğratılmıştı. Bunun ardından Kıral tekrar Macarlar üzerine hücum etmiş, yine mağlOp edil­ mişti. En nihayet Macarlar nihai zaferi kazanmışlar, Bulgar Kıralı Silistre 'ye iltica etmişti, Macarlar artık önlerinde açık olan Bulgar arazisinden o kadar ganimet ve esir almışlardı; ki bunların satın alınması için Bizans hükümdarından ricada bulunmuşlardı. Bizans hükümdarı esirleri satın almış, kendisine Bulgarlar tarafından sulh teklif edildiği için ordusunu durdur­ muş, gemilerini geriye çağırmıştı. Bu vaziyeti gören Simeon artık Bizanslılar tarafından da yardım göremeyen Macarlar üze­ rine hücum etmiş, onları müthiş bir mağlubiyete uğratmıştı. Mağlup ve perişan bir halde vatanlarına dönen Macarlar ülkele­ rinin de harap edildiğini görmüşlerdi. Kendileri Bulgaristan'da


ATIİLA ve OÖULLARI

184

harp ederken Peçenekler de bunların arazisine hücum etmişler, bütün Macar ülkesini yağma ve tahrip etmişlerdi. Bu hücuma karşı Macarlar mecburi olarak göç ebneye karar vermişlerdi. Bu hicret ancak Batıya doğru olabilirdi . Kuzeydoğu ve Güney taraf­ ları bir takım kavimler tarafından işgal edilmişti. İşgal edilme­ miş bir yer bulmak, yeni bir vatan aramak icap ediyordu. İşte Macarlar'ın Avrupa'ya gelişi bu sebepten dolayıdır. Nehirlerden kolayca geçebilen Peçenekler hiç bir direniş gör­ meden Macarlar'ın terkettikleri Dnieper ve Dniester arasındaki araziyi işgal ebnişlerdik Arpad'ın oğlu mağlObiyetten sonra vatanına döndüğü vakit buraların Peçenekler tarafından işgal edildiğini görünce Doğu Karpatlar tarafına hicrete mecbur olmuş, yollarda birçok müşkülat ile karşılaşarak güçlükle Erdel'e Maroş Irmağı 'nın yukarı kısımlarına gelmişdi. Diğer bir Macar grubu da Veretske 'den geçerek Ungvar, Munkacs, Borsova bölgesine kadar gelmişlerdi. Avar Hükümdarlığı tamamen yıkıldıktan sonra Pannonia ara­ zisi boş bir halde kalmamıştı. Macar filimlerinin noktai nazarına göre bunların büyük bir kısmı Yukarı Maros ve Küküllö Bölgesi' ne çekilmişler, burada Sekel adı altında yaşamışlardır. Diğer Avarlar da evvelce kendilerine tibi olan küçük kabilelerle birlikte Bulgarlara tabi olmuşlardı. Çünkü bu zamanlarda Bulgarlar' ın arazisi Tisa Nehri'ne kadar uzuyordu. Szabnar ve Bihar bölgesinde de yine Türk aslından olan bir gurup oturmaktaydı. Asıl Pannonia Arazisi ise Avarlar'ın yıkılı­ şının ardından Tuna'ya kadar bütün arazi Frankları 'n eline geç­ miş

bulunuyordu.

Dokuzuncu

asrın

ikinci

yarısında

ise

Franklar'ın hakimiyeti eskisi gibi değildi. Bu yerlerin büyük bir kısmını Slav Kabileleri işgal ebnişler, hatta bir kısmı da işgfil ederek hüküm sürmeye başlamıştı. Yukarı Tisa'da bulunan Macar kabileleri buraları kolayca ve ciddi bir direnme görmeden işgal etmişlerdi. Çünkü buralarda


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

185

bazı Slav kabileleri oturmakta olup sayılan kalabalık olan Macarlara karşı direnememişlerdi.

897 senelerinde Moravia'da

iç karışıklıklar olduğundan Morva'lar'a ait olan yerlere hücum etmişler, buranın halkını başka yerlere kaçırarak buraları istila etmişlerdi. Daha sonra Tisa'nın ötesindeki Bulgar arazisine hücum ederek buraları da ellerine geçinni şlerdi. Macarlar şimdi de Pannonia'yı işgale İtalya ve Karantania'yı yağmaya başla­ mak arzusunu göstermişler, hatta

898 senesinde bir gurup İtalya

taraflarına giderek buranın halkı hakkında fıkir etmek istemiş, İtalya'nın zengin ve sağlam kaleli bir arazi olduğunu anlamış­ lardı. Fakat İtalyanlar' ın kalabalık olduğunu görünce üzerlerine hücum etmemişler, baharda büyük bir kuvvetle hücum etmek üzre geri dönmüşlerdi. Macarlar'ın İtalya'ya hücum etmesi için Pannonia'dan Bavyeralılara ait olan araziden geçmeleri lazımdı. Binaenaleyh bir müddet sonra Bavyeralılar ile bir anlaşma yapmışlar, onların arazisinden geçerken etrafa zarar vermeye­ ceklerini yemin ile temin etmişlerdi. Macarlar'da Türk adeti üzeri kurdu ve köpeği ikiye bölerek yemin etmişler, Bavyera rüesası da kendilerine elbiseler hediye etmişlerdi.

899 senesi

baharında 5000 Macar süvarisi İtalya'ya girmiş, önlerine gelen şehirleri ve yerleri istilaya başlamıştı. Bütün Lombardia'yı istila eden Macarlar St. Bemat' a kadar araziyi yağma etmişler, bura­ da Vercelli Piskoposu Luituvard 'ı öldürerek hazinesini gasp ile denize doğru ilerlediler. Attila'nın istilası sırasında kaçarak sahilde Venedik şehrini tesis eden halk bir müddet sonra burada bir cumhuriyet idaresi kurmuşlardı. Macarlar buralara kadar gel­ mişler, bütün bu bölgeyi yağma etmişlerdi. İtalya Kıralı Macar adlı yepyeni bir kavmin İtalya 'yı yağma etmekle meşgul olmasına hayret etmiş, derhal ordu toplayarak bunlar üzerine göndermişdi: Macarlar İtalyan ordusuna ansızın hücum ederek İtalyanlar'ı müthiş bir mağlubiyete uğratmışlar, galibiyetin ardından önüne gelen şehirleri yağma ederek geri dönmüşlerdi. Dönüşte Pannonia'yı da yağma etmişler, bir müd-


ATI'h..A ve OÖULLARI

186 det sonrada

(900 senelerinde) bütün Macar kavmi Pannonia 'yı

istili etmişlerdi. Sonbaharda B avyera üzerine yürüyen Macarlar buraları yağma ve tahrip edip,

geri dönmüşlerdi.

907 senesinde

Bavyeralılar Macarlar'ın üzerine hücum ederek çok ilerlemişler ise de Macarlarla vukua gelen savaştan mağlup olarak hemen hepsi Macarlar tarafından katledilmişti. Bu nihai muharebeden sonra artık Bavyeralılar Pannonia' dan tamamile vazgeçmişler, Ens'in ötesine çekilmişlerdi. Yine aynı senede Macarlar'ın büyük lideri Arpad ölmüş, Buda şehri civarında bir derenin kaynağı tarafına gömülmüştü. Arpad'ın dört oğlu vardı: Tarkaça (Türkçe de rütbe ismi olan Tarkan'dan), Üllö (Türkçeki hükümdar minisına olan İlek'den,) Yutoço ( Guyula Nemeth'in iddiasına göre Türkçe'deki yutucu kelimesinden imiş? . . ) Zoltan (Sultan kelimesinden çıkar.) Bunların hiç birisi de babaları gibi hareket edememişler, onun yerini tutamamışlardı. Macarlar bu yeni vatanlarında bir hayli müddet etrafa akınlar yapmışlardı.

908 senesinde Macar akıncıları Saksonya'ya gir­

mişler, etrafı yağmalayıp, tahrip etmeye başlamışlardı. Bunun üzerine Thüringliler ve civardaki Franklar derhal silihlanarak Macarlar'ın üzerine yürümüşler, fakat mağlup olmuşlar ve lider­ leri de ölmüştü. Bu başarıdan sonra şimdiye kadar Almanya'mn Kuzey ve Güneydoğu taraflarına akınlar yapan Macarlar

909 senesi yazın­

da Bavyeradan geçerek memleketin daha içlerine sokulmuşlar, fakat dönüşte bir Macar müfrezesi mağlup olmuştu. Bu ertesi sene tekrar buralara gelmek için iyi bir vesile idi. Fakat Almanlar buna daha evvelden harırlanmışlar, memleketin her tarafından asker toplamışlar, gelmeyenlerin cezası idam olduğu­ nu ilin etmişlerdi. Almanlar Türk harp usulünü bilmiyorlardı.


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

187

Harpte Macar ordusu bu usulü takip ederdi. Savaş tam kızış­ tığı bir sırada Macarlar kaçmaya başlamış, Almanlar da arkala­ rından takip etmişlerdi. Fakat Macarlar'ın yedek kuvvetleri ani­ den Almanlar'ın üzerine hile.um edince Almanlar şaşırmışlar ve bu sefer de onlar kaçmaya başlamışlardı. Bu savaşta Alman lar'dan pek çok kişi ölmüştü. Bu galibiyetin ardından Macar ordusu birçok ganimet elde etmiş, geri dönerken B avyeralılar' ın hücumlarına maruz kalarak epey zarar görmüşlerdi. Bavyera Macarlar'ın arazisine en yakın idi. Binaenaleyh Macarlar bunlarla ilişkiye girişmişler, etrafa çapula giderken bunların memleketinden geçmeye başlamışlardı. Hatta Bavyera Pirensi Amolf Kıral 1 Konrad ile bozuştuğu vakit Macarlar'ın yanına kaçmıştı. Fakat bir müddet sonra

917' de memleketini

istirdada muvaffak olmuştu. Aynı senede Macarlar Güney Svab memleketine hücum ederek Rayna'yı geçerek Elsas'ı tahrip etmişler, Lotharingia'ya kadar tahrip etmişlerdi. Macarlar o zamanlar Frank arazisinden olan bu yerlerde Metz bölgesine kadar ilerlemişler,

919 senesinde tekrar Frank arazisine girerek

Saksonya'ya hücum etmişler, bir diğer çapulcu birliği İtalya tarafına gitmiş, birçok yağmalarda bulunmuşlardı.

921 senesin­

de yine bir Macar müfrezesi İtalya'ya hücum etmişti. Bu zaman­ lar İtalya'da Birinci Berengar hüküm sürüyordu. Fakat bu hükümdarı rüesa sevmemiş, aleyhine hareket etmeye başlamış­ lardı. Bunun üzerine Kıral da Macarlar' ın dostluğuna müracaat etmiş, bir Macar müfrezesiyle bunların üzerine yürüyerek peri­ şan etmişti. B u muzafferiyeti müteakip Macarlar 922 senesi Şubatının sonunda Güney İtalya'ya kadar ilerliyerek Roma, Napoli bölgesine gelerek buralardan birçok esir almışlardı. Hükümdar Birinci Berengar'ın yine Macarlara Uıtiyacı vardı. Düşmanları tekrar kendisine hücum etmişler ve galip gelmişler­ di.

924 senesinde Macar müfrezesi tekrar İtalyaya gelerek

Lombardia'nın merkezi olan Pavia'yı muhasara etmişler. Kale duvarlarını yıkmaya muvaffak olamamışlarsa da ateşli oklarla şehri yakmaya başlamışlar ve nihayet Martın 24'nde Cuma günü


ATI'İLA ve OÔULLARI

188

bütün şehir alevler içinde kalmış, birçok kişi bu sırada yanmış­ tı. Macar ordusu buradan daha ilerleyerek Birinci Berengar'ın kendi adamları tarafından katledildiğini duyduktan sonra Burgundiaya girmiş, burada Burgundlar'ın kendilerini sıkıştır­ malarına rağmen bundan da kurtularak bütün bu bölgeyi yağma ve tahrip ederken aralarında bir salgın başlamış, hastalıktan ancak pek azı vatanına dönebilmişti. Berengar ile müttefık olan Macar müfrezeleri Lombardia bölgesinde bulunurken diğer bir Macar müfrezesi de Frankonia ve Saksonya bölgesine hücum ederek şehirleri tahrip ve yağma ile meşgul bulunuyordu. O kadar insan katletmişler ve esir almış lardı; ki birçok yerler ıssız kalmış, kaçabilenler de ormanlara sığınmışlardı.

Birinci

Konrad'ın vefatından sonra Kıral olmuş

olan Saks Pirensi Henrik Macarlara direnememiş, fakat tuttuk­ ları bir Macar reisinin iadesi için Macarlar' a senelik vergi ver­ meye ve mütareke teklif etmişti. Bu şartı Macarlar kabul etmiş­ ler ve dokuz sene Saksonya'ya hücum etmiyeceklerini bildir­ mişlerdi. Fakat bu hal yalnız Saksonya ile geçerli olduğu için ertesi sene

926

da Macar orduları Bavyera'ya girmiş, buradan

bir kısmı Frankonia ve Lotharingia'ya ve Verdu'na kadar ilerle­ miş, hatta Fransaya kadar ilerlemişti. Macar müfrezeleri önleri­ ne gelen yerleri tahrip ve yağma ediyor, birçok da esir alıyordu. Bir diğer kısım Macarlar da Slav topraklarına girmiş, hiçbir direnme görmediklerinden etrafa yayılmışlar, emniyete lüzum görmemişler, küçük bir kısım Boden Gölü'nden Güneye inerek meşhur Sanct-Galln Manastırı 'na uğramışlar, orada manastırı bomboş bularak etrafı yağma ettikfen sonra asıl orduya iltihak edecekleri sırada Hirminger adlı birisi etrafına biraz kuvvet top­ hyarak üzerlerine hücum ederek mağlup etmişti. En nihayet Bavyeralılar' la da sulh yapılmıştı. Almanlar artık Macarlar'ın hücumlarından kurtulmak için şehirlerinin etrafını duvarlar ve hendeklerle tahkim etmiş, süvari müfrezeleri hazırlamış, bu kuvvetlerle Slavlara hücum ederek galip gelmişlerdi.


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

1 89

Bu sıralarda Macarlar'ın bıraktıkları yerlerde ve bütün Karadeniz ' in Kuzey taraflarında Peçenekler bulunuyordu. Bizans eski siyasetini yine takip etmek istemiş, Macarları Peçenekler üzerine saldırtarak her ikisini zayıflatmak için Macar sefülerine teklifte bulunmuşlardı. Fakat Macarları memleketle­ rinden göç etmeye mecbur eden Peçeneklerle Macarlar çoktan boy ölçüşmüş ve mağlfip olmuştu. Binaenaleyh ikinci defa talih­ lerini denemek istiyemezlerdi. Bizans bu sefer Macarları Bulgarlara musallat etmek istemiş, fakat Macarlar bu işi ancak Bulgar Çan Simeon vefat edip yerine oğlu Peter geçtiği vakit başarmaya çalışmışlardı. Fakat değişik kavimler tarafından istila edilen Balkan Yarını adası'nda gerek Romalıların ve gerek diğer kavimlerin askerle­ riyle dolu ve daima harbe hazır insanlar bulunuyordu. Batı ve diğer ülkeler gibi değildi. Binaenaleyh Macarlar yine başka ülkelere Kuzeye ve Batıya hücum etmeye başlamışlardı. Birkaç sene istirahatten sonra Macar orduları tekrar harekete geçmişti. Buna sebep vardı. Kıra! Birinci Henrik

932

senesinde vergi

almaya gelen Macar sefırlerine vergisini vermemiş, Macarlara karşı gelebileceğini düşünerek bunu reddetmekte bir sakınca görmemişti. Bunun üzerine Macar ordusu Çehistandan geçerek Saale bölgesine doğru ilerlemişler,

ordunun bir kısmını

Thüringia'dan öteye Saks arazisine, diğerini de Merseburg böl­ gesine göndermişlerdi. Batıya doğru giden ordu Saks ve Thüring liler'in hücumuna maruz kalmış, Macar kumandanları ölmüş, bir kısmı esir, bir kısmı da etrafa yayılarak açlıktan ve soğuktan -mahvolrnuşlardı. Kıra! Birinci Henrik'de birkaç yerden gelen yardımcı kuvvetleriyle diğer Macar ordusunun üzerine yürüm­ ' üştü. Bu sırada Macarlar bir çok kıymetli eşyaya sahip Keuschberg'in Güneyindeki bir kaleyi muhasara ediyorlardı. Kıra! ordusunun yaklaştığını haber alınca derhal etrafa yayılan müfrezelere

haber

göndermişler,

ordular

ile

de

Leipzig

Batısı 'nda, Lützen'nin Kuzeyinde olan arazide muharebeye hazırlanmışlardı.


ATIİLA ve OÖULLARI

190

Savaşta Almanlar galip gelmiş, Macarlar kaçmaya mecbur olmuşlardı. Bundan sonra Kıral Henrik'in yaşadığı müddetçe Macar orduları buralara uğrayamamıştı.

954 senesinde Macar orduları Peçeneklerle birleşerek Bizans

topraklarına girmiş, bütün Trakyayı istila ve yağma ederek İstanbul civarında tabur kurarak esir satmışlar, nihayet Bizans,

sefırleri vasıtasıyla Macarlarla uyuşabilmiş, onlar da esirlerin ·hepsini satarak geri dönmüşlerdi. Ertesi sene bir Macar müfrezesi Yukarı Burgondiya'ya gir­

miş, oradan İtalya taraflarına kadar akın etmişlerdi.

936

senesinde

Kıral Birinci Hemik ölmüş,

yerine oğlu

yaşında birinci Otto tahta geçmişti. Bunu duyan Macarlar

24 937

senesinde Almanya ve Frankonia'ya girmişler, yağmaya başla­

mışlar, Kıral, Macarları karşılamış ve karşı koyarak geri çekilen Macar müfrezelerini takip etmişti. Asıl ordu Worms ve Lotkaringia'dan geçerek Fransa'ya girmiş, Rhone sağ sahilinde­

ki Fransa Burgundiyası 'na gelerek, burayı yağmaya başlamıştı.

Fransa Kıralı DördUncU Lui Macarlar'ın bu istilasına hiçbir şey yapamamıştı. Macarlar Loire sahillerine kadar ilerlemişler, burada mağlQp olarak geri dönmüşlerdi.

Geri dönen Macar ordusu İtalya'dan vatanına dönmüş, fakat bir kısmı İtalya'da yağmaya devam etmiş ise de İtalyanlar dağ­ lık arazide üzerlerine hücum ederek büyük bir kısmını katlet­ mişlerdi.

938

senesinde Macar ordusu tekrar Saksonya'ya hücum ede­

rek Halberstadt ve Bode yakınında ordugah kurmuşlar ve oradan

etrafa yayılarak yağma ve tahribata başlamışlardı. Bir Macar

müfrezesi Batıya doğru hareket etmiş, Stederburg yanından

geçerek etrafı yağmaya başlamış, fakat yağmurdan pek ıslanan ve yorgun olarak geri donen Macarlar'a Sakslar hücum ederek perişan etmişlerdi. Kuzeye giden bir diğer Macar müfrezesi de

bir Slavın kılavuzluğu neticesi olarak bataklık bir araziye sevk


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

191

edilmiş, burada hücuma maruz kalarak mahvedilmişti. Asıl ordu da harp etmekten vazgeçip vatanına dönmüştü. Bu harpten sonra Macarlar

Saks topraklarına

hücum etmemişlerdir.

940'ta

Macarlar İtalya'ya hücum etmişler, İtalya Kıralı Endülüs de zen­ gin Arap ülkesini kendilerine tavsiye etmiş, buralara kadar giden Macar müfrezeleri susuzluktan bitap bir hale gelmişler, bu kum­ luk ve ıssız yerlerden daha ileriye gidemeyerek geri dönmüşlerdi. 943 senesinde Macarlar Bizans topraklanna hücum etmişler, BizansWarla beş senelik bir sulh yapmışlardı. Bizans sarayı Macar devlet adamlarını elde etmek için onlara hediyeler vermiş, İstanbul'a gelen Arpad'ın dostları da birçok hediyelerle geri dönmüştü. 946 senesinde İstanbul'a Töhötöm'ün oğlu Gyula İstanbul'a gelmiş, büyük bir merasimle kabul edilerek bir çok hediyelere nail olmuştu, Erdel'e sahip olan Gyula kendisiyle birlikte Hierotheus adlı bir rahibi de götürmüş, Bizans hükümdarı da buna "Türkiye Piskoposu" unvanını vermişti. Hierotheus birçok Macara Hıristiyanlığı kabul ettirdiği gibi Gyula da Hıristiyan olmuş ve artık aralarında Bizans ile dostane bir münasebet baş­ lamıştı. 947 senesinde Macarlar büyük bir ordu ile İtalya'ya girmiş­ ler, İtalya'nın Güneydoğu köşelerine kadar ilerleyerek İtalyan lar'dan yüklü miktarda gümüş aldıktan sonra geri dönmüşlerdi. Bavyeralılar da Macarlarla uğraşmaya başlamışlar, 948 sene­ sinde Macarları mağl6p etmişler, 949 senesinde de Wels bölge­ sinde Macarlar galip gelmişti. 950 senesinde ise Pirens Henrik .

Macar arazisine girmiş, birçok esir alarak geri dönmüştü. Ertesi sene de Macarlar İtalya'ya girmişler, Aquitania'ya kadar ilerile­ mişler, hemen bütün yazı buralarda geçirmişler, birçok ganimet elde ederek geri dönmüşlerdi.


192

AITİLA ve OOULLARI

Birçok muharebeler Macarlara pek pahalıya maloluyordu. Almanya, İtalya'ya ve Fransa'ya kadar yapılan akınlarda Macar lardan birçok kişi hayatını kaybetmiş, bir kısmı esir olmuş, bir kısmı da Bizans hizmetine girmişti. Bunları telafi için muhtelif zamanlarda Macarlar'ın tarafına bir takım Türk kavimleri göç etmişlerdi. Bunlardan başka Peçenekler de müfreze müfreze muhtelif zamanlarda Macaristana gelmişler, Kabar lar'ın otur­ duğu yerlerin yanlarına yerleştirilmişlerdi. Daha sonra Bulgar lar'dan da bir kısım halk Macar diyarına gelmişlerdi. Bu esnada Almanlar arasında dahili karışıklıklar başlamıştı. Macarlar bundan istifade etmek üzere

954

senesi başlarında

Almanya' ya girmişler, burada bir çok yağma ve tahribatta bulunmuşlardı. Evvelki sene Fransa'ya kadar yağmalayan Macarlar

senesinde büyük bir ordu ile buralara tekrar

955

hücum etmek üzere hareket etmişler, Bavyera'ya girmişler, Augsburg şehrine kadar gelmişler, şehri muhasaraya başlamış­ lardı. Şehir ölümüne bir surette müdafaa ediyordu. Macarlar'ın muhasara aletleri dahi bir tesir yapamıyor, duvarlar sürekli tamir ediliyordu. Kıral Otto Macarlar'ın yine topraklarına saldırdığını ettiğini duyunca etraftan yardımcı kuvvetleri de toplayarak Augsburg yakına gelmiş, yürümüştü.

1O

9

Ağustosda Macarlar'ın üzerine

Ağustos sabahı her iki ordu birbirinin üzerine

doğru yürüyordu. Almanlar üç sıra olmuş, sekiz müfreze teşkil etmişlerdi. Macarlar Alman ordusunu dolaşarak önden ve arkadan hücuma başlamışlar, arkadan hücum edenler Çehleri mağlıip ve perişan etmişler, daha sonra Svablar'a hücum ederek onlanda mağlup etmişlerdi. Kıral Otto önden ve arkadan hücum edildiğini görün­ ce

Franklar' ı

Bavyeralılar

Macarlar'ın direnmeye

üzerine

başlamışlar,

saldırtmış, Konrad

önden da

de

arkadan

Macarlar üzerine hücum ederek, verdikleri esirleri geri almış, Macarları yenip, galip olarak ordugaha dönmüştü. Fakat sıcak­ tan miğferini çıkardığı vakit bir Macar oku boğazına isabet ede-


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

193

rek öldürülmüştü. Artık asıl savaş öndekilerle olacaktı. Kıral adamlarını galeyana getirmiş Macarlar'la kanlı bir harbe başla­ mışlar, neticede Macarlar mağlOp olmuşlar, ricat edenler de Almanlar tarafından yakalanarak öldürülmüştü. Macar kuman­ danlarından

Bulçu

esir

düşmüş,

kaçanlar dayanındakiler

Almanlar tarafından tamamıyla imha edilmişti. Macar kuman­ danlarından esir düşen Lel Hükümdarın karşısına getirilmiş ve hükümdar kendisine ölümlerden ölüm beğenmesini söyletmişti. Lel 'de evvela borozanının getirilmesini bir defa öttürdükten sonra cevap vereceğini söylemiş, borozanını eline alınca birden­ bire Kıralın başına vurarak "evvela sen giderek bana öbür dün­ yada hizmet et," demişti. Bu mağlubiyetten sonra Macarlar etrafı saldırıp, yağmala­ maktan vazgeçmişler, yalnız aralıklı olarak Güney taraflara akınlarda bulunmuşlardı. 959 yılı ve bunu takip eden senelerde Macarlar Bizans arazisine girmişler, bir takını yağmalarda bulunmuşlardı. Bizans hükümdarı Nikephors Phokas zamanında (963-969) üçyüz Macar Thessalonika bölgesine kadar ilerlemiş. Beş yüz esir almış, bir kısmında İstanbul civarına kadar gelmiş­ ti. Fakat geri dönerken dar bir yoldan geçtikleri esnada dikkat etmemişler, Yunanlılar'ın hücumuna maruz kalarak kırk kadar esir vermişlerdi. Hükümdar da bunları muhafız olarak yanına almıştı. Bu esnada Hazar

İmparatodup

gittikçe zayıflıyor, bunun

aksine olarak da Slavlar kuvvetleniyordu. Rus Hükümdarı Svyatoslav

topraklarını

genişletmeye

çalışıyordu.

Evvela

Hazarler'a tabi olan Slavları kurtarmış, bilahare 965 'de Hazarlar ile büyük bir savaşa girmiş ve bu savaştan galip çıkmışlar ve bu harpten sonra artık Hazarların bu bölgede hükmü geçmez olmuştu. 967'de Svyatoslav Bizanslılar'ın daveti üzerine Tuna bölgesine gelmişti. Bulgarlar Bizans üzerine hücum eden Macarlara topraklarından geçmelerine müsaade ettiklerinden dolayı Svyatoslav' ın hücumuna maruz kalmışlar, Silistre ve çev-


194

ATIİLA ve OOULLARI

resi Ruslar'ın istilasına uğramıştı. Bizanslılarla, Bulgarlarla sulh yapmasına rağmen bu bölgeyi terk etmek istemeyen Svyatoslav Bizanslılarla bozuşmuş, derhal bir ordu toplayarak Bizans üze­ rine yürümüş, Lüleburgaz'da Bizanslılarla karşılaşmıştı. Ruslar, Peçenekler ve Macarlar'dan ibaret olan Svyatoslav ordusunun üzerine hücum eden Bizanslılar bunları mağlup etmişler ve Balkanlar'ın öbür tarafına püskürtmüşlerdi. Bundan sonra Macarlar etrafa akın etmekten vaz geçmişler, yeni vatanlarına kapanarak burada yaşamaya başlamışlardı. 97 1 senelerinde Macarlar'ın lideri Geyça (Geza) idi. Bunun zamanında Macaristanda Hınstiyanlık propagandaları başlamış, artık bu tarihten itibaren Macarlar eski dinlerini bırakarak Hıristiyan olmuşlardı. İşte onuncu asırdan itibaren bugüne kadar tam on asırdır Hunlar'ın ve Avarlar'ın evvelce işgal etmiş olduk­ ları bu yerlere Macarlar yerleşmişler ve bu yerler bu asil mille­ tin elinde kalmıştır.


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

195

BU KONUYA DAİR BİBLİYOORAFYA

1-

Gombocz Zoltan: Honfoglalas elötti Török jövevenyszava­ İnk, Budapest, 1908.

2-

Melich Janos: A honioglalaskori Magyarorszag, Budapest, 1 925-26-

3-

Haman Balint A magyarok hoofoglalasa es elhelyezkede­ se, Budapest,

4-

1923.

Kont Zichy lstvan:

A magyarsag östörtenete es müveltse­

gea honfoglalasig, Budapest,

1 923.

S-

Pauler Oyula: A magyar nemzet törfenete Szent Istvanig, Budapest, 1 900.

Nhıeth Oyula: dapest 1 930.

7-

A Magyar Nemzet Törtenete: Muhtelif muharrirler tarafra­ dan, Budapest, 1 866. X cilttir ve eskidir.

8-

Nmaeth Oyula: On A, I, 2, 146-155.

9-

Gombocz Zoltan

A honfoglalo magyarsag kialakulasa, Bu­

ogur, bet magyar, Dentümogyer, KCs

: A magyar öshaza es a nemzeti hagyo- 1

many, Nyelvtud. köz.

10-

1923.

Vam.beıy Armin: A magyarok eredete, Budapest, 1 885-

1 1- Budencz

Yozsef:

Nyelveszeti

eszrevetelek

Vambery

Armin A magyarok eredete ez. munkajara. Budapest.

12-

Muokacsi Bemat: 1 90 1 .

Arja es kaukazusi elemek. Budapest,


ATI'İLA ve OOULLARI

196

13- mmeth Oyula: Szabirok es magyarok, M Ny. :XXV, 1 S. 8 1 88 .

14-

Nemeth Gyula: Geza, M Ny.

15- Moravcsik Oyula:

XXIV,

S.

147-150.

Azonogurok törtenetehez. Budapet,

1930.

16- Darlto Yenö: A magyarokra vonatkozo ngpnevek a bizanc­ zi iroknal, Budapest,

17- Hunfalvy Pal:

1910.1

Magyarorszag ethnographiaja. Budapest,

1676-

18- Sebestyen Oyula: Az Arpadok törtenete, Budapest. 19- �iyi Laszlo: Arpadkor. Budapest, 1922, �

Pais Dezsö: Magyar Anonymus, Budapest, 1926.

21- Comes � Kuun : Relationum Hungarörum. il. cilt. 22- Kuun � A magyar honfoglalaskon kutföi. Macar illin Akademisi yayını.

23- Gombocz - Melich: Magyar etymologiai szotar.

Budapest,

1914. 24- Marczali Hemik: A magyar törlenet kutföinek keziliönyve, Budapest,

1 90 1 .


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

197

ALFABBTİIC. DlZIN

Vl'ııcı Konstantin l 64

Akoguzlar 1 17, 197

6 'ııcı Leo 182

Aksaçlı Leo 73

A

-

-

A. Magyar Nemzet Törtenete l 95

Abraham l 71, l 97 Acem Kıralı Hüsrev 141 Acemistan 46, 145, 148, 182, 197

Acemler 46, 47, 127, 128, 129, 130, 131, 141, 143, 159, 197 Adalgis 164 Adige hmağı 73, 197 Adrianopol 148 Adriyatik Denizi 26, 163, 197 Aemüs Dağlan 146, 197 Aetius 23, 25, 28, 35, 36, 40, 56, 57, 61, 62, 63, 64, 65, 67, 68, 70, 81, S8, 197 Afrika 25, 55, 56, 57, 120, 197

Agathias 124, 131, 197 Agaıhon 132 Agintheus 33 Agnellus 76, 81, 197 Aguitanialı Walter 88, 197 Ağaçeriler 25, 38, 44, 45, 1 10, 131, 197 Aix Kilisesi 170

Alacur 23, 197 A1adar 107, 197 Alan Kıralı Sangiban 61, 197

A1anlıır 1 l, 18, 20, 55, 65, 66, 108, 109, 132, 197 Alarich 20, l 97

Albania 130, 197 Albis Nehri 138, 197 Alemannia 190 Alfer 92 Aliboin 139

Almaç 16 Almanlar 54, 85, 87, 90, 91, 163, 186, 187, 188, 190, 192, 193 Almanya 58, 85, 101, 103, 164, 186, 192, 197 Alp Datıan 167, 197 Alpler 162, 165, 197 Altınkapı 121, 157, 197 Altinum 72, 197 Altinumlular 72 Amalcur 23, 197


ATTİLA ve OÖULLARI

198 Ambuleus 73, 199

Annoıiı ca Cumhuriyeti 62, 197

Anadolu 20, 121, 124, 126, 141, 197

Amo Sahilleri 84

Anagast ı ı ı' 1 12, 197

Arpad 176, 181, 182, 183, 184, 186, 191

Anastasius 121, 197

Asimuntiwn Şehri 27, 197

Anatolius 27, 28, 34, 36, 48, S3, 197, 206

Aspar SO, S3, 197

Anchial

146, 148

Aspanıh 133, 161

AngiBkir 109 Anianus 61, 20S

Asya ı 1. 24, s8, 131, ı3s, ıss. ıs8, 197

Anonymus S4, 196

Aşağı Pannonia Kontu Ingo 171

Aşalı Moesia 109

Andıemius 1 ı O

Atabey IS

Antlar 1 14, 137

Alakam 14, 24, 197

Aonoi 12

Atlıanarih 18

Apostol Paul SS, 197

Aıhanasius ıss. 1S6

Apperia Kalesi 147, 197

Adıyıa Kalesi S3, 197

Aquila ea 71

Adıyıas Nehri 121, 197

Aquilaca Şehri 70, 71, 83, 84, 197

Atla-Quida 87, 197

Aquisgranum 168, 169, 170

Attila (Başbuğ) 9, 10, 14, 23, 24, 2S, 26, 27, 28, 29, 30, 31, 32, 33, 34, 3S, 36, 37, 38, 39, 40, 42, 43, 4S, 46, 47, 48, 49, SO, Sl, S2, S3, S4, S6, S7, S8, S9, 60, 61, 62, 66, 72, 74, 79, 126, 139

Aquitania SS, 88, 97, 104, 197 Aquitanlar 92, 191 Arabistan

1S9, 197

Araplar 1S9, 197

Attila Efsanesi 87

Aratius 1 19, 120, 202

Attila Köyü S4, 78, 198

Arcadiopol S3, 122, 197

Attila Saluası S4, 78, 198

Archaeopolis 128, 129

Attila Sokağı 69, 198

Arciaı:a 64

Attila Şarkısı 87

Arcis 61, 64

Aube 61, 64

Aıdarik S8, 64, 6S, 108, 1 13, 197, 200

Augsburg 74, 192

Aresbind S3,

197

Augusta 60, 14S

Argalisel S3, 197

Augustobona 61

Argentuaria 60

Amelianus 61, 201

Ariola 61

Austrasia 8S, 138, 144, 160, 198

Arles 62

Auvergne 63, 1os. 198


HÜSEYİN NAMIK ORKUN Avar Haıu ı37, ı4S, ı47, ı54, ı64, ı11

Bıırbyss Nehri IS7, IS8, 198

Avar Hllküından ı 36

Barılor 109

Avarica ı75

Barkalas 183

Avarlar 10, ıs, ı27, ı30, ı3ı, ı32, ı33,

Barsbey 14, 198

ı3S, 136, ı37, 138, ı39, ı40, ı4ı, ı42, ı43, ı44, 145, ı46, ı47, 148, 149, lSO, ısı. ıs2. ıs3, ı54, ıss. l S6, 157, ıs8,

ı99

Basel 60 Basik. 46

159, 160, 161, 162, 163, 164, ı6S, ı66,

Başbuğ Attila S8, 62, 139

167, 168, ı69, ı10. 171, ın. 173, 174,

Batı Almanya 103

176, 182, ı84, 194, 198

Batı Gölctllrk Devleti ın

Avuya 171

Batı Roma 36, 40, 48, SS, S6, S1, 13

Aviıus 63, 203

Batı Seferi 60, 198

Avrupa 9, ıo, 1 1 , 13, ıs, 18, 20, 24, SS, S6,

Bavyera 107, ı60, 162, 163, 164, 165, 170,

S8, 60, 77, 79, 80, 84, 86, 107, ı ı4, 13S, 136, 144, 1S2, 16S, 166, 174, 18ı, 184, ı98 Avusturya 78, 103, 198 Ayhan ı4, 23, S i , ı98

18S, 186, 187, ı88, 198 Bavyera Pirensi Amolf 187 Bavyeralılar 162, 163, 18S, 186, 187, 191, 192 Bayan 133, 136, 139, 140, 141, ı42, 143,

Aybey 14, ı98

144. 145, 146, 147, ı48, 149, ıso, ısı.

Ayhan ı4

IS2

Aymı.aııni ı05

Bayeux 62, 198

Azalı: Denizi l lS

Belisarius 121, 122, 198

Aziz Geminianus 81, 198

Benevent Prensi Grimoald 161, 198

Aziz Nicasius 60, 198

Benkö S4

-B-

Berengar 187, 188

Baduar l ıS

Berik 49, S l

Bahrimuhit 163

Besancon 60, 198

Bakir Meryem 78, 198

Beszterc:ze fChri S4, 198

Balamir ı8, ı9, 25, SS, 201

Bey-Ban 16

Balkan Yanmadası 26

Bihar 54, 184, 198

Balkanlar 194

Bihar Viliyeti 54, 198

Bıılkaş Gölü 12, 198

Birinci Berengar 187, 188

Balmach 129

Birinci Justin l lS, 198

Baltık Denizi 25, 87, 163, 198

Birinci Konrad 188


200

ATI'İLA ve OÖULLARI

Bittugor 109

Budencz Yoı.sef 176, 195

Bizans 9, 19, 20, 23, 24, 25, 26 , 27, 28, 30,

Bulgar Kınılı Kuvraı l(ı(), 161

31, 32, 52, 53, 1 12, 1 15, 1 16, 1 18, 121, 122, 124, 127, 130, 131, 132, 133, 135, 137, 138, 139, 141, 145, 146, 154, 160,

Bulgar Kınılı Silistre 183 Bulgar Kınılı Simeoıı 183

161, 164, 165, 116, 1n, 179, 1so, 181,

Bulgar Suvari Mlifreı.esi 149

182, 183, 189, 190, 191, 192, 193, 198

Bulgaristan 161, 183, 199

Bİ7.alla Hilkümdan 19, 77, 30, 31, 53, 121, 127, 130, 133, 139, 141, 176, 182, 183, 191, 193, 198

Biz.ans HWcUmdan Gratianus 19, 198 Bizans HWcUmdan Valens 19, 198

Bulgarlar 15, 132, 133, 134, 149, 157, 160, 161, 171, 182, 183, 184, 193, 199

Burgundia 92, 93, 102, 188 Burgundlar 23, 25, 55, 59, 62, 65, 92, 102, 1 88, 199

Bizans Sefiri Niketas 182

Büyük Hun İmpanıtorluiu 75, 199

BizansWar 19, 20, 23, 24, 25, 26, 27, 28,

Büyük Şarlman 76, 164

1 15, 1 16, 121, 122, 132, 137, 176, 1n,

-C-

183, 193, 194, 198

Blachema 158 Blachmıa Körfezi 158 Blcda 23, 24, 26, 28, 40, 54, 198 Bode 190 Boden Gölü 188 Bopziçi 20, 156, 157, 198 Boheınya 108, 198 Boisk: 23, 198 Bokolabras 146

Cacsar Mauritius 145

Callimach Fılep 105 Camp d'Attila 68 Campus 73, 166, 199 Canizauci 136 Capcan 172 Cappadocia 127 Capıula 72, 199 Caıboruıria 143 Camımtum 171. 172

Boncuk 14, 161, 198

Carpileon 36

Bononia 146

Carsus Şehri 24, 199

Boıııova 184 Bosna 160, 198

Bosporos 1 15 Böszörmeny 54, 199

Britanya Admıı 56, 199 Bnınehilde 89, 199 Buda 23, 28, 39, 40, 54, 78, 79, 186

Casia 143

Cassiodorus .Kroııikası 75, 76, 199 Cast 146, 147

Catalaun Çayın 64 Caturiges 61 Cetius 1 63, 171, 199

Cetius Dalı 171, 199


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

-�

Oıalons 61, 64, 68, 69, 88, 92, 106, 199 Oıalons Savaşı 88, 199 Cbarlosur-Manıe 64, 199

201

Dacia 108, 109, IS2, 160, 171, 199 Dalmaçya (Dalmatia) lOS, ı 13, 140, 144, 149, ıso, 160, 199

� 62, 199 Oıersones 27, 121, 122, 199

Dan Hilldr 93

Cıilderik S9, 199

Danlania 160, 199

Oırysaphius 30, 31, 3S, S2, S3, S6, 199,

De Groot 17

208

De Guignes i l , 17, 13S, 17S, 199

Colmar 60, 199

Debrec7.en 54, 199

Comagen Dağı (DatJan) 166, 167, 171,

Dengiz

199

=

Deniz 14

Dengizik 14, 107, 109, l lO, l l 1, l l2, l l4,

Comagenus 163, 199

199

Conıentiol 146, 147

Deserici S4, 79, 199

Conıentiolus 14S

Dionysius 23, 199

Concordia 72, 83, 199

Divodurumı 61

Concordialılar 72

Dnieper 18, l l4, l l8, 133, 182, 184, 199

Constantia S3, 199

Dnieper lnnaklan 1 14

Constantinus 1ss

Dnyesıer 133

Constantiolus 46, 47, 199

DoAu Almanya 8S

Constantius 40, 41, 46, 199

Doğu Hudutları 12

Contances 62, 199

Doğu Kaıpatlar 182, 184

Coııversio 166, 172

Doğu Roma İmparatorluğu 19, 70, 108,

Coroııa köyü 79, 199

127, 137, 138, 199 Doktor Theodor 149

Cutilsis 129

-ÇÇehistan 163, 189, 199

Don Nehri 132, 199 Donat 19

Çığay - Çığan 16

Dorastan 62, 199

Çigil 173, 174, 17S

Dr. Eudoxius S6, 199

çın 12, 13, ıs. 18, ı3s, 118, 199

Drava 108, 1S3, 16S, 167, 172, 199

Çin HllkUmeti 12

Drava Nehri 16S

Çinliler i l, 13, 13S

Drava Sahilleri 1 S3

Çörs 141

Drecon 39, 199 Drizipera 148, ısı. 199


ATTb...A ve OOULLARI

202 Dugonics 54, 78, 199

Etellaka 54, 200

Durostor 146, 148

Etzelburg 28, 54, 90, 91, 101, 200

Dymıchiwn 160, 199

-BEbre 163

Eudoııia 70, 200 Eutreınoııt Kantonu 74 Evliya ata 13

..P-

Edek 30, 31, 32, 33, 34, 35, 37, 39, 50, 199 Edime 19, 5 1 , 120, 147, 156, 199

Fafnir 89

Edyssopolis 1 15

Rher Geza 125

Eftalitler 135, 199

Fergana 12

Eiluıographia 175

Ferreolus 61

Einhard 166, 169, 172

Fessler 105

Elpidius 145

Fiesole 84, 200

Eisıııı 187

Filibe 51, 147, 200

Emek 107, 199

Filistin 159, 200

F.merammus 162

Fın-Ugor 126, 176, 180

Emnedzar 107, 108, 109, 199

Finler 13, 200

Ens 163, 164, 166, 171, 186

Firenze 84, 200

Ens Bölgesi 164

Fischa Imıaiı 171

Ens Nehri 163

Reurysur 88, 200

Epigen 23, 199

Reurysur-Loire Manastın 88, 200

Epinıs 160, 200

Ruvius 162

&'dojan 14

Frank Kabileleri 55

&'taç 14

Frank Kıralı Dagobert 88, 160, 200

&'tuğnıl 14

Franltlar 63, 65, 68, 85, 92, 96,

&del 184, 191 F.mıenistan 20, 127, 182, 200 Emek 14, 50, 108, 109, 1 10, 200 Esegel 173, 179 Esere Pilegrin 103 Eslas 23, 37, 38, 52, 200, 203 qkam 14, 39, 200 Etelköz 182. 200

97, 145,

160, 165, 167, 168, 169, 170, 171, 184, 186, 200 Franltonia 188, 190 Fransa 188, 190, 192, 200

Fredegarius Scholasticus 105, 200 Friaul Pirensi 168

Friaullar 84, 152, 162, 163, 164, 165, 167, 168, 200

Fuida 85


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

203

Gombocz Zoltan ı1s, ı9s Gaina 20, 200

Gondebault 65, 200

Galaıia ı27

Gondikan 62

Galya ı9, 20, 40, 46, 55, 56, 57, 58, 59, 60,

Gondikar 59, 60, 200

61, 62, 70, 80, 8ı, 82, 86, 92, 104, 200

Gordas 1 15, 200

Ganın Bölgesi 78, 200

Got efsanesi 86, 200

Gaudentius 70, 200

Got Kıralı Gaina 20

Geminianus 8 ı , ı98

Got Kıralı Hermanarih ı8, 200

Genabuın 6ı

Got Kıralı Radagais 20

Genevieve 60, 200

Got Kıralı Totila 80, 200

Gennadius Avienus 72, 200

Gotlar ı ı , ı8, 19, 20, 23, ıs, 67, 86, ı04,

Gem.eri.eh 57, 200, 208

ı ı ı. 1 12, 1 13, 1 14, 1 18, 1 19, ı33, ı1ı.

Georgi 54, 200

198, 200

Gepid (Gepidia) ı08, 1 13, 1 19, 139, ı40, ı46, ısı. 200

Gök Türle 132, 138, ı4ı Gnıecia ss. 200

Gepid Hükümdan Thraserik ı 13

Grangerius 68, ı06, 200

Gepid Kıralı Ardarik ı08, ı 13, 200

Gıegorius 10S

Gepid Kıralı Kuoiınund 139, 140, 200

Grimoald ıS3, 16ı, ı62, ı98, 200

Gepidler 58, 64, 65, ı08, 1 13, 1 18, 1 19,

Groli Zichy Istvan ı 7

ı38, ı39, ı40, 143, ı12, 200

Gudruna 89, 93, 98, 99, 100, ıoı, 200

Geraianus ı 29

Guma ı6

Gerald 88

Gurdwıa ıoo

Gemıania 76, 200

Gurlar 1 17

Geyça (Geza) ı 94

Güney Galya 19, 6ı, 200

Ghalons Savaşı 80, 200

Güney Svab ı87

Gheism ı01, 1 13, 200

Günılıer 86, 89, 92, 93, 98, 99, 100, 101,

Ghemot ıoı, 200

ı 02, 200, 204

Glıiselher 10 ı, 200

Gyarfas Istvan 22, ı06, ııs, ı1s

Ghisulf ısı, 153, 205

Gyamıat ı80, ı8ı

Gibbon 54, 200

Oyula Nemeth (Prof.) 14, ıs, ı1, 54, 1 17,

Giovanni Villani 84, 200 Glones 127, 206 Godil 1 ıs

ı26, 132, 135, 136, ı1s. ı8ı, ı86, ı9ı. ı9s, 196, 200, 20S


ATI'İLA ve OÖULLARI

204

Hun Başbuğu 36, 56, 75, 76, 80, 90, 91, 107

-H­ Hadebnınd 85, 86, 200

Hun HUlcllmdan Balamir 19, 55, 201

Haemus 27, 141, 201

Hun Hükümdarhlı 23, 24, 201

Hagen 89, 92, 93, 95, 96, 98, 99,

100, 101,

102, 201

Hun İmparatorluğu 10, 24, 75, 107, 108, 1 12, 1 14, 1 16, 144, 199, 201

Haimburg Şehri 78, 201

Hun Sahrası 78, 201

Halbentadt 190

Hun ve Got Savaşları 18

Hap-so

Hunaland 87, 201

12

Ha7.ar lmparaıorıuğu

193

Hunburg 78, 201

Hazarlar 133, 179, 180, 193

Hunerilc 57, 201

Hellespont 27, 121, 201

Hungar 177, 178

Helvetia 55, 59, 201

Hunlar 10, 1 1, 13, 14, 15, 18, 19, 20, 21, 23, 24, 25, 26, 27, 28, 30, 32. 33, 34, 35, 36, 37, 38, 39, 40, 41, 42, 43, 44, 45, 46, 49, 50, 53, 54, 55, 56, 58, 60, 62, 63, 64, 65, 66, 67, 68, 71, 72, 73, 78, 81, 82, 86, 87, 88, 92, 93, 95, 98, 99, 102, 103, 104, 107, 108, 109, 1 16, l l l, 1 12, 1 14, 1 15, 1 16, 1 17, 135, 137, 139, 161, 162, 172, 175, 176, 194, 201

Heraklea 148, 154, 201 Heraklius 154, 155, 159, 160, 205 Herkh 92 Hennanarik 85, 86, 201 Heırik 92, 93, 168, 202 Heıta Kalesi 1 13, 201 Hettel 90, 93 Hetumoger 181 Hildebnınd 85, 86, 102, 201 Hildegımde 92, 93, 94, 96, 97, 98, 201 Hildewighe 93 Hint biberi 40 Hiung-nu 1 1 , 13, 15, 17, 18, 201

Hunnia 162, 163, 165, 168, 171 Hwınivar 109, 1 1 1, 1 12, 1 14, 201 Hunnopolis 78, 203 Hunsdorf 78, 201 Hunmick 78, 201 HUlcllmdar Fridrik 90, 201

Hiung-nular 13, 201

HUlcllmdar Justinianus 1 13, 1 19, 120, 127, 136,139

Ho-han-p 12, 201

HUlcllmdar Kau-tsung 1 1, 201

Homan Balint 173, 175, 195

HUlcllmdar Leo 1 1 l, 1 12, 201

Honoria 56, 57, 73, 107, 201 Honorius 20, 201

Hilkilmdar Theodosius 19, 20, 25, 26, 28, 32, 70, 201

Homıidak 1 10, 201

Hilkilmdar Üçtlncil Valentinian 23

Horvatlar 160, 201

Hüsrev 130, 141, 197


205

HÜSEYİN NAMIK ORKUN Hz. Muhammed 159, 201

-1ltıımar 23, 201

lzgil 173 lzidor 105 -tİber Kıralı Gurgen 1 15, 201 İWı Ares 47, 201 ttdiko 75, 92, 93, 101, 201 ttek 14, 25, 107, 108, 126 186, 201 lligcr 129 İlikcr 126 lliyria 33, 43, 104, 1 12, 201

İster hmıığı 33, 44, 202 İsviçre 74 İtalya 23, 55, 57, 62, 70, 71, 73, 74, 75, 80, 81, 82, 87, 91, 92, 1 14, 138, 139, 141, 152, 162, 163, 164, 165, 167, 185, 187, 190, 191, 192, 202 İtalya Kıralı F.ııdWils 191, 202 İtalya Seferi 70, 74, 75, 92, 202 İtalyanlar 185, 190, 191 İzlanda 87' 202 -1Jau.bereny 54, 202 Johanııcs 1 15, 130, 133, 200, 202

lliyricum 1 13, 142

Jordancs 66, 75, 76, 77, 85, 87, 104, 107, 124, 131, 202

İncibey 14, 201

Juan-Juanlar 135

İıın Irmııtı 78

Jura 60, 202

İran

145

htiş Nehri 135, 201

Justinianus 1 13, 1 19, 120, 122, 127, 129, 130, 136, 137, 139, 202 K

İskandinav Efsanesi 88, 90, 99, 201

-

-

İskandinav Şiirleri 91, 201

Kabar

İskandinavlar 90, 91, 201

Kabarlar

İskandinavya 25

Kadıköy 156, 202

İskıındiıuıvya 87, 89, 201 İskcnderiyc 76, 159, 201

Kafkasya 20, 73, 1 14, 127, 128, 131, 134, 137, 179, 202

İskenderiyc Kronikası. 76, 201

Kajan 136, 172, 181

İspanya 20, 55, 56, 88, 91, 105, 163, 201

Kamp Kalesi 167

İspanyalı Biterolf 90, 201

Kamp Nehri 167, 202

İstanbul 17, 20, 27, 30, 32, 52, 56, 104, 1 10, ı ı ı. 1 12, 1 13, 1 15, 1 18; 121, 123, 124, 127, 130, 136, 137, 138, 140, 141, 142, 143, 146, 148, 149, 152, 155, 156, 157, 173, lTI, 182, 190, 191, 193, 202 İster 33, 39, 44, 51, 142, 202

180, 181 180, 181, 182, 192

Kandaıı. 109, 202 Kandik 137

Kang 12, 13, 202 Kapadolı:ya 127, 202 Karadeniz 20, 26, 45, 109, 1 14, 1 15, 131, 132, 133, 145, 179, 202


206

ATI'İLA ve OÖUllARI

Karantania 185

Klaproth 13, 15, 54, 202

Kanıton 19

Klem 105

Karinthia 159, 160, 163, 172

Kohlenberg Dağlan 163, 202

Kaspi Kapısı 127, 202

Konrad 103, 187, 188, 192, 202

Kıışgarh Mahmud 16, 136, 202

Konstantinos Porphyrogennetos 130, 172,

Katona 54, 202

179, 181

Kedrenos 124

Konstants 28, 202

Keras (Haliç) Köıfezi 157

Kont Gerold 170, 202

Kerelru dvar 54

Kont Zichy Istvan 195

Kesi 180, 181

Kore (Korea) 135, 202

Kettos 121, 122, 202

Kostbera 99

Keuschberg 189

Kotrag Don Irmağı 133

Keykubad 127, 202

Kotraglar 133

Khalcedon 156

Kotzager 137, 202

Kıra) Alboin 140

Kovrat 133, 202

KıraI Artus 91

Kozma 155

Kıral Birinci Henrik 189, 1 90

Köln Papazı Gottfried 87, 202

KıraI Geza 78, 202

K.n:ka 108, 202

KıraI GhibU: 92, 93

K.n:kan 45, 51, 202

Kıral Henrik 190

Krimhilde 90, 98, 101, 102, 107, 202

Kıral Hut-nai-ssı 1 1

Krimbilden 90, 101

Kıral 1 Konrııd 187

Kuban 127, 132, 133, 202

Kıra) Pepin 165, 202

Kuban Irmağı 133

Kıraliçe Boank 127, 202

Kuban Nehri 132, 202

Kıraliçe İren 164

Kuça 13

Kıraliçe Kerka 91, 202

Kudüs 159

Kırgızlar 12, 202

Kumandan Romanus 40, 202

Kının 16, 202

Kun 12, 15, 16

Kirnmerler 1 18, 202

Kung-eş 12, 203

Kin-kunlar 12, 202

Kungeş 12

Kimıhilde 102, 202

Kuridak 25, 38, 203

Kis-Marton 78, 202

Kurnaz Eslas 52, 203 Kursilt 46, 203


HÜSEYİN NAMIK ORKUN Kuırigur 1 16, 1 17, 1 19, 120, 122, 123, 140 Kuırigur Kıralı 1 16, 1 19, 1 20, 123 Kuırigmiar 1 17, 1 18, 1 19, 120, 121, 122, 123, 137, 140, 203

207

Longobard 108, 139, 152, 161, 164, 167, 175 Longobard Kıralı Alboin 152 Longobard Kıralı Pertarid 161 Longobardlar 1 18, 1 19, 138, 139, 140, 141,

Kutsang 1 1 , 203

152, 153, 203

Kuturgur 1 14, 203 Küçük Scythia 120, 138, 203

Lotharingia 187, 188

Küköllö 173

Louis Napoleon 68, 203

KUlcüllö Bölgesi 184

Lupus 64, 80, 81, 162, 203, 205, 206

Kün 15, 44

Lutetia Şehri 60, 203

KündU 181

LUtzen 189

Kürt 1 80, 181

Lyon Şehri 104, 203

M

-

Kürtgyaımat 180

-L­ La Cheppe 61, 64, 68, 203

-

Macaristan 15, 20, 54, 78, 152, 173, 203 Macarlar 10, 15, 103, 1 15, 1 17, 130, 131,

Lambert 29, 163

134, 173, 174, 176, 177, 178, 179, 181,

Laudaricus 14, 203

190, 191, 192, 193, 194, 203

182, 183, 184, 1 85, 186, 187, 188, 189,

Lausitz 160

Maeotis 66, 1 18, 132, 203

Laz Kıralı Gubaz 127, 203

Maeotis Gölü 1 18, 203

Lazia Valisi Justin 137, 203

Mahrnut Kaşgari 175

Lazica 127, 128

Mainz 60, 169, 203

Lehistan 87, 203

Maiotis 46, 133, 203

Lehoczlcy Tivadar 174, 203

Makedonya 27, 123, 203

Leipzig 17, 22, 105, 124, 189

Malespini 84, 203

Letteutonlar 62, 203

Mama 24

Levedia 130, 179

Maot Gölü 1 14, 203

Liguria 72, 203

Marcellinus Comes 76, 104, 203

Litvanya 87, 203

Marcianopol 27, 146, 203

Liündik 183

Marcianopol Şehri 27, 203

Livaııius 132

Marcianus 56, 73, 107, 201, 203

Loire 55, 59, 61, 64, 88, 97, 190, 200, 203

Margus Şehri 24, 26, 203

Lombanlia 185, 187, 188

Marinus Tyrius 18, 203


ATIİLA ve OÖULLARI

208 Marki Pechlami 103, 203

Mikolı 75, 203

Mıırlruıı 18

Milano 72, 161, 203

Marmara Denizi 104, 157, 203

Mincio 72, 73, 203

Maroş 173, 184

Modena Şehri 81

Maroş lnnağı 1 84

Moesia 30, 44, 62, 73, 109, 1 10, 1 19, 120,

Marquart 12, 17, 1 8 , 22, 1 16, 124, 177, ·

178, 203

133, 138, 144, 145, 146, 149, 160, 204 Mogyorosi 54, 204

Martiaııcıpol 146, 147

Moğollar 13, 204

Martiaııus 1 12, 129, 203

Moldvo 54

Martin 146, 147

Morava Suyu 24, 204

Mauriciaııus 72, 1 13, 1 14, 203

Moravcsik 1 16, 124, 132, 196, 204

Mautuan 73, 203

Moravia 185

Maıtiıninus 31, 32, 35, 36, 37, 43, 44, 45,

Mosel sahilleri 87

48, 203, 206

Muager 1 15

Mecilius Avitus 63, 203

Muncuk 14, 23, 53, 76, 204

Medler 46, 47, 203

Mundiuk 14, 204

Megonfrid 166, 203

Mundo 1 12, 1 13, 1 14, 204

Megyer 180

Mundzucus 14, 204

Meissen 160

Munkacs 184

Melaııtlıias 121, 122, 156, 203

Munkacsi Bemat 195

Melantlıias Köyü 121

Mura Suyu 78, 204

Melespini 84

Mililer 105, 178

-N-

Melich Jaııos 179, 195 Memphis 159

Nachoragan 129, 204

Menaııder 124

Naissus 26, 27, 33, 204

Menaııdros 132, 136, 175, 203

Naııuas 54, 204

Mercie Kıralı Offa 169, 203

Napoli 139, 187, 204

Meıtıeim 105

Narses 139

Merovens 62, 65, 203

Nassium 61

Metz Kalesi 60, 203

Natissa hmağı 71

Metz Şehri 61, 203

Neckar 57, 59, 204

Meuse 55

Neıad 108

Mezopotamya 159

Netia 84, 204


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

209

Nicephoros Phoc:as 183

On Oklar 1 17, 178, 204

Nicolaus Kilisesi 158, 206 Nicolaus Olah 106

Onegesius 32, 35, 36, 38, 42, 43, 44, 45, 46, 48, 49, 50, 204

Nicopol 109

Oııogoria 132, 204

Niebchingenl.ied 90, 204

Oııogur 1 17, 126, 131, 132, 133, 134

Niebclung 89, 101, 204

Oııogurlar 1 16, 127, 131, 132, 134, 137,

Niebclung Pin:nsi Günther 89, 204 Niebclungenlied 101, 197 Niebclunglar 90, 99, 204, 206 Niflungler 89 Nikeplıors Phokas 193 Nissa 30, 53, 204 Nissa Şelui 30, 204 Nobleue Imıağı 64, 204 Nomos 48, 53, � Noricwn (Şehri) 40, 169, 204 Noricwn Valisi Proınutııs 40, 204 Norveç 87, 90, 204 Novalese Manastın Kronikası 97, 204 Nümberg Kroııikıııs 74, 204 Nyek 180

204 Onoguz 1 17 Onoldar 178, 179 Orestes 30, 32, 34, 35, 40, 48, 52, 204 Orhon (Orhun) Kitabeleri 15, 16, 1 17, 135,

173, 178, 204 Orleans 61, 63, 204 Orta Avrupa 152

Oıtlieb 102, 204 Ospinı 93 Ostrogotlar 18, 58, 65, 67, 85, 108, 109, 1 13, 204 Otto 29, 190, 192 Ottokocsi 54, 204 Otuzoguz 1 17' 204 -P­ Paderbom 164, 170, '1l1l

O-kutlar 12, 204

0-sunlar 12, 204 Oder 160, 168, 177

Padua 72, 83, 204

Palugyay 54, 204 Pannonia 21, 26, 30, 40, 42, 46, 55, 71, 73,

Odin 89, 204

108, 133, 142, 150, 151, 153, 160, 168,

Odoaker 85, 165, 204

169, 171, 172, 184, 185, 186, 204, 208

Ogurlar 126, 131, 179, 204

Pannonia Ovası 108

Oibers 14, 204

Papa İkinci Eugene 172

Oktar 23

Papa Leo 72, 104, 204

Olymp 121

Peris 17, 60, 105, 106, 175, 204

On Oğuzlar 1 17, 177, 178, 179, 204

Parthuslar 47, 204


210

ATTİLA ve OÖULLARI

Patkanoff 124

Pray 54, 205

Patticius 1 15, l (ı()

Prislcos 23, 24, 28, 31, 38, 44, 53, 75, 77,

Pauler Oyula 195

96, 104, 108, 124, 126, 131, 136, 148,

Paulus Diacoııus 175 Pavia 72, 1 87 Peçenekler 130, 179, 182, 183, 184, 189, 190, 192, 194, 204

149, 150, 151, 175, 205 Probos 1 15 Prof. F. Hirth 1 1 , 205 Prof. Gombocz 135

Pelliot 135, 175

Profesör Mıırquaıt 177

Pellrot 175

Prokopios 124

Pepin 1 65, 168, 202, 207

Promutus 40, 46, 204, 205

Pertarid 161, 1 62

Propontis 157

Peter 55, 189

Ptolemaios 18

-R-

Petra Şehri 128, 204 Petronell 172

Raba 167, 172, 205

Peırus Cordellus 106

Raba Nehri 167, 205

Plıilippopol 53, 204

Raba ve Fertö Bataklıkları 167

Pierquin de Gembloux 68, 105, 205

Radagais 20, 205

Pilegrin 103, 205

Ramstedt 173

Pirens Henrik 191, 205

Rassu Piskoposu Pilegrin 103, 205

Pirenses Romhilda 152, 154, 205

Ratiaria 26, 50, 53, 146, 205

Piskopos Anianus 61, 205

Raveıına 56, 57, 70, 76, 81, 82, 92, 205

Piskopos Lupus 81, 205

Ravennalılar 81, 205

Piskopos Nicasius (ı(), 205

Rayn 89, 90, 91, 100, 101, 102, 164, 165,

Piskopos Servatius 55, 205 Placidia 23, 56, 205 Plinthaıı 23, 205

Po Sahilleri 165, 205 Po ve Mincio 72 Poeto vio 40 Poitieıs 63, 1 62, 205 Pontos 127, 149 Por İsyanları 56, 205

205, 208 Rayn Nehri 164, 205 Rayn Sahilleri 89, 205 Rayna 187 Regensburg 162, 163, 165, 168, 170, 205 Reims (ı(), 61 Rhone Vadisi 61, 205

Rialto 72, 205 Rika 54, 205 Ripa 55, 205


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

-S-

Ripuarius 55, 205 Roma 19, 20, 23, 24, 25, 26, 28, 30, 31, 33, 35, 36, 37, 38, 40, 44, 47, 48, 50, 55, 56, 57, 58, 59, 62, 63, 64, 65, 67, 68, 70, 71, 72, 73, 76, 81, 87, 105, 108, 1 10, 1 1 1 , 1 12, 1 13, 1 14, 1 19, 127, 128, 129, 130, 137, 138, 139, 140, 141, 142, 143, 144,

21 1

Sabaç 109 Sabaria 171, 172 Sabir Başbuğu Balak 127 Sabirler 126, 127, 128, 129, 130, 131, 132, 137, 206

145, 146, 147, 149, 150, 151, 152, 154,

Saks Pireıısi Henrik 188

155, 156, 158, 159, 160, 161, 163, 182,

Saksonlar 164, 168

183, 187, 199, 205 Roma İmparatorluğu 19, 24, 25, 38, 55, 56,

Saksonya l63, 186, 187, 188, 206

57, 10. 76, 108'. ı ı ı , 127, 137, 138, t40,

Salona Şehri 150

141, 144, 182, 199, 205

Samo 160

Romalılar 19, 20, 21, 23, 25, 30, 31, 33, 35,

Sancı-Galin Manasnn 188

36, 37, 38, 44, 45, 46, 47, 48, 57, 58, 59,

Sangiban 61, 65, 197, 206

62, 65, 66, 67, 68, 70, 73, 109, 1 10, 1 1 1 ,

Saoııe Sahilleri 92, 206

1 12, 1 14, 1 15, 1 18, 1 19, 120, 127, 128,

Saone ve Lyon 61

129, 130, 133, 140, 142, 143, 144, 145, 146, 147, 148, 149, 150, 151, 154, 155,

Saragur 1 17, 126, 127, 1 3 1

156, 157, 158, 159, 161, 172, 182, 205

Saragurlar 1 10, 1 17, 127, 1 3 1 , 137, 206

Romanus 40, 46, 202, 205

Sardica 26, 30, 31, 32, 35, 37, 1 10, 206

Rombilda 152, 153, 154, 205

Sannatlar 63, 108, 1 10, 1 14, 206

Romsfedi 175

Satagar Hunları 109

Roıııulus 40, 46

Satagarlar 109, 206

Rua 23

Sava 26, 108, 109, 140, 142, 143, 163, 165,

Rudiger 101, 103, 203, 206

167, 172, 206

Ruga 14, 205

Sava Imıaiı 108, 142, 206

Rugila 14, 205

Sava Nehri 26, 140, 142, 143, 165, 206

Ruglar 58, 206

Savam 1 19

Rugo 14, 206

Savardi asfaloi 130

Rupert 163

Savoy 55, 206

Ruphinos 1 1 5

Scaınarlar 1 1 3

Ruslar 193, 194

Schaffarik 54, 206

Rusticius 35, 46, 50, 206

Scythia l20, 138, 142, 299, 203, 206

Rusya 92, 179, 182

Sebestyen 174, 175, 196 Sefir Anatolius 27, 28, 34, 36, 206


212

ATIİLA ve oGın..LARI

Sefir Maximinus 31, 32, 35, 36, 37, 43, 44, 48, 5 1 , 206 Sekel 54, 173, 174, 184

Somogy Viliyeti 54 Sopron Vilayeti 78, 206

Sorosglar 29, 206

Seke) Halk Efsanesi 54

Sovımyhaı.a 54, 206

Selymbria 154, 206

Speyer 60, 206

Semipalatinsk 12, 206

St Benedek 80, 206

Serem 173

St Cecilia Mabedi 90, 206

Seret ve Doğu Karpatlar 182

St Etienne 68, 206

Seyrler 58, 109, 206

St György 78, 206

Shinııori 12, 206

St Jan 81, 206

Sınai 54

St Lupus 80, 8 1 , 206

Subistan 160, 206

St Lupus Efsanesi 80, 206

Suplar 160

Stederburg 190

Sibirya 126, 131, 134, 206

Stephanos Protoınıırtyr 131

Sicaınbria 54, 206

Stilico 19

Sicaıpona 61

Sırassburg 59, 60, 79, 84, 206

Sidonius Apollinaris 104

Stritter 9, 124, 206

Siegbert 138, 144

Styrax 127, 206

Siegfricd 88, 90, 101, 206

Styrax ve Gloııes 127, 206

Sigmd 88, 89, 98, 99, 206

Sudete Dağlan 163

Silistire 193

Suk-taklar i l , 206

Silvanus 28, 40, 41, 46, 206

Sultan Ahmet 1 12, 206

Siıneon 183, 189

Suriye 141, 159, 206

Singidun 26, 27, 138, 145, 150, 206

Süevler 55, 206

Simıimn 26, 28, 40, 42, 108, 133, 140, 141,

Svyatoslav 193, 194

142, 143, 144, 167, 206 Slav(lar) 1 14, 126, 141, 142, 144, 146, 148, 149, 152, 157, 159, 161, 163, 170, 171, 172, 175, 184, 185, 193, 206

Syiva Hunniciensis 78, 206 Sylla 50, 206 Szabo Karoly 1 15, 206

Sloven 144, 161

Szaımar 184

Slovenler 1 14, 138, 142, 143

Szeged 54, 206

Sofya 26, 3 1 , 206

Szeltely

Sombadıely 172

Szepes Vilayeti 78, 206

=

Sekeli Kavmi 173


HÜ SEYİN NAMIK ORKUN

213

Theophylalctos Simokattes 124, 131, 135, 136

Şair Marullus 83, 207 Şarlman 76, 163, 164, 165, 166, 167, 168, 169, 170, 171, 172, 207 Şeyh Süleyman Efendi 173, 207

T

-

-

Theorismund 63, 88, 207 Theotim 20, 207 Thermopylae 27, 121, 207 Thessalonika 193

Ta-wan 12, 207

Thiberius 145, 205

Tabgaç 135

Thierry 9, 86, 89, 106, 124, 207

Taifallar 63, 207

Thomsen 16, 135, 175, 178

Talaz (fola) Nehri 13, 207

Thorismund 65, 67, 68, 207

Tan-hu 12, 13, 207

Thury 173, 175

Tarbağatay Dağlan 12, 207

Thüring 68, 138, 144, 164, 189, 207

Targit 139, 140, 146, 149

Thüring Dağlan 138, 207

Tarjan 180, 181

Thüringia 163, 164, 189

Tamiah 137, 207

Thllringler 59, 207

Taıulus 40, 48, 207

Thllringliler 186

Taugast 135

Tiberius 130, 141, 143, 198

Taybars 14, 207

Ticinum 72, 207

Tbeodorik 58, 207

Tien-şan Dağlan 13, 207

Tekeı 12, 207

Tigas 39, 207

Teleutlar 12

Timon 54, 207

Thassilon 164, 165

Ting-ling 12

Theodemir 65, 108, 207

Ting-lingler 12, 207

Theoderic 167, 168

Tiphesas 39, 207

Theodor 149, 159, 163, 172, 207

Tisa 108, 151, 168, 173, 184, 185, 207, 208

Theodorik 58, 63, 65, 67, 68, 85, 86, 87, 88,

Tisa Nehri 151, 184, 207

90, 92, 98, 101, 102, 1 13, 166, 202, 207,

Todor 170, 171

208

Tokay 54, 207

Theodosius 19, 20, 25, 26, 27, 32, 38, 52, 53, 56, 201, 207, 208 Theodulus 28, 207 Theognis 143

Tokurgur 1 17, 207 Tokuz (Dokuz) 1 17 Tokuzoguz 1 17, 207 Tomea 146, 147


ATIİLA ve OÖULLARI

214 Toııanıiua 61

Udvarlıelyszek 54

Torcellus 72, 2fJ7

Ueber Wolga i l , 17

Toulouse 68, 2fJ7

Ujvaro 54

Toumeux 54, 68, 105, 2fJ7

Ujvaros 54, 2fJ7

Trakya 19, 20, 24, 26, 27, 28, 30, 43, 53,

Ulzingur 109

1 19, 120, 121, 122, 123, 132, 133, 144, 146, 147, 149, 151, 155, 200 Transilvanya 173, 2fJ7 Trawı lnnalı 78, 2fJ7 Tregetius 72, 2fJ7

Ungar 1 17, 131 Ungarlar 179 Ungvar 184 Ural Irmağı 18, 77, 208 Ural-Altay 13, 208

Troyes 61, 64, 80, 8 1 , 82, 2fJ7 Troyes Şehri 64, 81, 2fJ7 Tsit-ki Tan-hu 12, 13, 2fJ7 Tudun 136, 168, 169, 170, 171, 172, 2fJ7 Tullum 61

Uroglar 131 Usdibad 140, 141 Ut ve Oesc Nehirleri 109 Uıigur 1 17, 1 18, 1 19, 120, 123, 208 Utigur Kıralı Sandilk 1 19, 120, 123, 208

Tuna 20, 23, 24, 27, 28, 30, 52, 54, 55, 58, 59, 74, 90, 92, 101, 108, 109, 1 10, 1 1 1 , 1 13, 1 14, 1 19, 120, 132, 133, 138, 142,

Uıigurlar 1 14, 1 16, 1 17, 120, 123, 137, 140, 208

144, 149, 150, 151, 153, 160, 161, 163,

Utinum 84

165, 167, 168, 170, 172, 173, 182, 183,

Utus sahilleri 27, 208

184, 193, 2fJ7, 208

Uygur kitabesi 173, 208

Tuna Nehri 120, 2fJ7

Uygurlar 136

Tuna sahilleri 20

Uzindur lfJ7, 108, 109, 208

-0-

Tunguzlar 15 Tunkas 23, 2fJ7

Üçüncü Valentinianus 56, 208 V

Turcilingler 58, 2fJ7

-

Türk Devleti 177

Vag 167, 168

Türk kabilesi 180

Vag Irmağı 168

-

Türkiye Piskoposu 191

Valamir 58, 65, 108� 109, 208

Türkoloji 176

Valence 55, 208

Tzaparda 146

Valentianus 56

Tzurull Şehri 122, 148, 2fJ7

-UUdine 84, 2fJ7

Valentin 137, 141 Valentinian 23, 28, 62, 70, 201, 208


HÜSEYİN NAMIK ORKUN

215

Valentinianus Şehri 82

Volga Innap 18, 208

Valkyria 89, 208

Volga sahilleri 149

Vambeıy (Annin) 176, 195

Volga ve Don Innaldan 18

Vandal Kralı Geoserich 26, 57, 208

Volsung 89

Vandallar 25, 55, 208

Vonns 90, 92, 93, 101, 102, 208

Vargyas Köyü 54, 208

Vosung 89

-W-

Yama 161

Vayda-Hunyad 78, 208

Wallis 74

Yel Deresi 68, 208

Walter 88, 91, 92, 93, 94, 95, 96, 97, 98,

Ven<! Denizi 85, 86, 208

197, 208

Ven<ller l l4, 138, 159, 160

Warnefried Paul 105

Venedik 72, 79, 185, 208

Wei sülilesi 1 1, 208

Venedik Şehri 72, 208

Wels 191

Verceili Piskoposu Luituvard 185

Windisch 60, 208

Verdu 188

Witikind 164, 208

Veretske 184

Wonns 60, 163, 165, 190, 208

Vesigneulsur-Coolee Dağı 69, 208

Wonns Kurultayı 165

Vezir Chrysaphius 30, 31, 35, 208

Wylie 17

-Y-

Vicem.a 83, 208 Viclcmir 65, 108, 208

Yaszbereny 54, 208

Vigil 30, 31, 32, 34, 35, 36, 37, 38, 39, 52,

Yel-boğa 14, 208

53, 208

Yel-tegin 14, 208

Viminaciwn 26, 145, 151, 208

Yeno 180, 181, 196

Viminaciwn Şehri 26, 208

Yet-pan 13, 208

Vindonissa 60

Yugunış 136, 165, 168, 208

Vioınade 59

Yukarı Maros 1 84

Visigot Kıralı Theodorik 58, 63, 208

Yukarı Moesia 138, 1 60

Visigotlar 18, 55, 57, 58, 59, 63, 65, 66, 67,

Yukarı Tuna 1 13, 165, 208

88, 92, 97, 208

Yula 181

Vistül 160, 163

Yulduz Nehirleri 12, 208

Vithimir 18, 208

Yunanistan 19, 1 14, 121, 1 22, 141, 208

Viyana 108, 167, 208

YunanWar 165, 193

Volga 18, 1 14, 149, 182, 208


ATTİLA ve OÖUllARI

216 Yutoço 186 Yuvencus Caelius Calanus 105 Yüncü 14, 208 Ytızbaşı Plıôkas 152

-'LZabender 137, 208 Zabergan 120, 121, 122, 123, 208

Zaldapa 146 Zapolya 78, 208 Zeuss 126

2'.odon 171

Zoltan (Gombocz) 125, 175, 186, 195



Turn static files into dynamic content formats.

Create a flipbook
Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.